hakkari - Hoşap Kalesi

Transkript

hakkari - Hoşap Kalesi
T.C.
HAKKARİ VALİLİĞİ
HAKKARİ
EDİTÖR
MEHMET TOP
HAKKARİ 2010
T.C.
Hakkari Valiliği
Yayın No: 6
www.hakkari.gov.tr
Editör
Mehmet Top
Yayın Kurulu
Edip Çakıcı
Vali Yardımcısı
Emin Özatak
İl Kültür ve Turizm Müdürü
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Yayına Hazırlayanlar
Prof. Dr. Recai Karahan
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top
Yrd. Doç. Dr. Faruk Alaeddinoğlu
Yrd. Doç. Dr. Dündar Alikılıç
Halit Yalçın
Fotoğraflar
İl Kültür Müdürlüğü Arşivi
Hacı Tansu
Nasrullah Müezzinoğlu
Sabahat Gazioğlu
Mehmet Ali Şenol
Mehmet Top
Sayfa Tasarımı
Mehtap Yaman
ISBN:
978-605-88309-3-6
T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu Katkılarıyla Hazırlanmıştır.
Baskı
Anıt Matbaa / ANKARA
Tel: 0.312 232 54 77
TAKDİM
Başından duman eksilmeyen karlı dağları, tepelerinden kopup gelen bereketli akarsuları ve binbir çiçeğe vatan olan yaylaları ile görenleri büyüleyen bir yurt parçasıdır
Hakkari.
Geçit vermez gibi görünen sarp yamaçları ona sevgiyle yaklaşanların önünde adeta
eğilircesine yol verir. 3.000 metreyi aşan 30’un üzerindeki dağ, heybetli duruşları ile
şehrin kadim bekçileridir.
Hakkari’ye “Dağların Şehri” denmesi bundandır. Ama Hakkari asıl özelliğini zengin tarihi değerleri, kültürel varlıkları ve yetiştirdiği ilim adamları ile kazanır. Üç devletin birbirine kavuştuğu geniş bir coğrafyada Hakkari kültür, sanat ve geleneklerinden
izler bulmak mümkündür.
Hakkari’de el sanatlarından giyim-kuşama, ev eşyasından zengin yemek ve mutfak kültürüne kadar köklü bir birikimin yansımalarını görmek mümkündür. Hakkari
sosyal yaşamı, müziği, halayları, giyim kuşamı ve yemekleri sadece bölgesel bir değer
ifade etmez, aynı zamanda bütün Anadolu kültürüne ayrı bir zenginlik katar. Hakkari
kilimleri ve dokumaları, Hakkari balı, Hakkari türküleri sadece yöresel bir tanımlama
değil, aynı zamanda milli bir markadır.
Hakkari Valiliği olarak tarihe bir kayıt düşmek ve Hakkari’nin tüm yönlerini
özetlemek adına hazırlamış olduğumuz bu eserin, alanındaki önemli bir ihtiyacı karşılayacağını ümit ediyoruz. Bu eserin okuyucuları, Hakkari ile ilgili en doğru bilgileri
konusunun uzmanı bilim adamları ve araştırmacıların kalemlerinden bire bir öğrenme
imkanına kavuşacaklardır. Uzun yıllardır bölgemizde bilimsel çalışmalar yapan Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top önderliğinde hazırlanan Hakkari kitabının bundan sonraki çalışmalar için güvenilir bir zemin oluşturacağını umuyoruz. Bu vesile ile kitabın hazırlanmasında titiz çalışmaları ile emeğini
esirgemeyen Sayın Mehmet Top ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyoruz.
Bu eserin ülkemizin nadide köşelerinden biri olan ve hizmet etmekten her zaman
onur duyduğumuz güzel Hakkarimiz ve onun güzel insanları için hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Muammer TÜRKER
Vali
İÇİNDEKİLER
TAKDİM.................................................................................................................................... 5
GİRİŞ....................................................................................................................................... 13
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ............................................................................... 15
GİRİŞ............................................................................................................................................ 17
1. JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK YAPI ............................................................................. 20
2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ......................................................................................................... 23
2.1. Dağlar......................................................................................................................... 23
2.2. Hakkari’nin Vadi ve Ovaları........................................................................................ 28
2.3. Hakkari’nin Plato - Yaylaları....................................................................................... 34
2.4. Hakkari’nin Akarsuları................................................................................................ 36
2.5. Hakkari’nin Gölleri..................................................................................................... 39
3. HAKKARİ’DE İKLİM........................................................................................................... 40
4. HAKKARİ’DE BİTKİ ÖRTÜSÜ............................................................................................ 45
4.1. Endemik Türler.......................................................................................................... 47
5. FAUNA............................................................................................................................... 48
6. TOPRAKLAR...................................................................................................................... 48
HAKKARİ TARİHİ .................................................................................................................. 55
1. HAKKARİ ADI.................................................................................................................... 57
2. TARİH ÖNCESİ VE NEOLİTİK DÖNEMDE HAKKARİ...................................................... 57
3. YAZILI TARİHİN İLK DÖNEMLERİNDE HAKKARİ........................................................... 58
3.1. Urartular Döneminde Hakkari.................................................................................... 59
3.2. Medler ve Persler Döneminde Hakkari........................................................................ 61
3.3. Roma ve Bizans Döneminde Hakkari.......................................................................... 61
3.4. Sasanîler Döneminde Hakkari..................................................................................... 62
4. ORTAÇAĞ’DA HAKKARİ................................................................................................... 62
4.1. Müslüman Araplar Döneminde Hakkari..................................................................... 62
4.2. Selçuklular Döneminde Hakkari................................................................................. 62
4.3. İlhanlılar Dönemi ve Hakkari Beyliğinin Teşekkülü ................................................... 63
4.4. Karakoyunlular ve Akkoyunlular Döneminde Hakkari .............................................. 65
5. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ................................................................... 66
5.1. Hakkari Beyliği........................................................................................................... 66
5.1.1. Hakkari Beyliğinin En Geniş Sınırları.................................................................. 69
5.1.2. Hakkari Beyliği’nin Yıkılışı.................................................................................. 71
5.1.3. Hakkari Beyliği ve Nesturîler (Asurîler)............................................................... 72
5.2. Osmanlı’nın Son Döneminde Hakkari......................................................................... 74
6. RUS İŞGALİ DÖNEMİNDE HAKKARİ................................................................................ 75
7. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ.......................................................... 75
8. HAKKARİ’NİN İDARÎ YAPILANMASI VE BUGÜNKÜ DURUMU....................................... 76
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME.................................................................................... 79
1. HAKKARİ İLİNDE YERLEŞME .......................................................................................... 81
1.1. Hakkari İlinin İdari Gelişimi....................................................................................... 81
1.2. Hakkari İlinde Kırsal Yerleşmeler................................................................................ 83
1.3. Hakkari İlinde Kentsel Yerleşmeler............................................................................. 86
2. HAKKARİ İLİNDE NÜFUS................................................................................................. 90
2.1. Cumhuriyet Öncesi Hakkari Nüfusu ......................................................................... 90
2.2. Cumhuriyet Dönemi Hakkari Nüfusu......................................................................... 92
2.2.1. Nüfusun Doğal Gelişimi .................................................................................... 92
2.2.2. Hakkari İli Kent ve Kırsal Nüfusları.................................................................... 94
2.2.3. Göçler................................................................................................................. 96
2.2.4. Doğumlar ve Ölümler......................................................................................... 98
2.2.5. Nüfus Yoğunlukları............................................................................................. 99
2.2.6. Nüfusun Alansal Dağılımı ................................................................................ 100
3. HAKKARİ İLİNDE NÜFUSUN SOSYAL VE EKONOMİK NİTELİKLERİ........................... 101
3.1. Aile Büyüklükleri...................................................................................................... 101
3.2. Nüfusun Yaş ve Cinsiyet Yapısı................................................................................. 101
3.3. Eğitim Durumu........................................................................................................ 102
3.4. Nüfusun Sağlık Özellikleri........................................................................................ 105
3.5. Nüfusun Ekonomik Sektörlere Göre Dağılımı........................................................... 106
HAKKARİ EKONOMİSİ........................................................................................................ 113
1. ARAZİ KULLANIMI.......................................................................................................... 116
2. TARIM VE HAYVANCILIK............................................................................................... 117
3. SANAYİ ........................................................................................................................... 132
4. HAKKARİ’DE HİZMET SEKTÖRÜ................................................................................... 132
5. HAKKARİ’DE TİCARET SEKTÖRÜ.................................................................................. 132
6. HAKKARİ’DE YERALTI KAYNAKLARI............................................................................. 134
7. HAKKARİ’DE ULAŞIM..................................................................................................... 135
7.1. Karayolu................................................................................................................... 135
HAKKARİ İLİNDE TURİZM.................................................................................................. 137
1. HAKKARİ’DE TURİZM ÇEŞİTLERİ ................................................................................. 142
1.1. Hakkari’de Ekoturizm............................................................................................... 142
1.2. Hakkari’de Kültür Turizmi........................................................................................ 151
HAKKARİ KÜLTÜRÜ............................................................................................................ 157
GİRİŞ.................................................................................................................................... 159
1. EL SANATLARI................................................................................................................ 159
1.1. Hakkari Kilimleri...................................................................................................... 159
1.2. Yün Çorap................................................................................................................ 160
1.3. Şal............................................................................................................................ 161
1.4. Oyalar....................................................................................................................... 161
1.5. Kanaviçeler............................................................................................................... 161
1.6. Keçe.......................................................................................................................... 162
1.7. Ağaç İşleri................................................................................................................. 162
1.8. Taş İşçiliği................................................................................................................. 162
2. GİYİM KUŞAM................................................................................................................. 162
2.1. Kadın Kıyafetleri....................................................................................................... 162
2.2. Erkek Kıyafetleri....................................................................................................... 165
3. YEMEK KÜLTÜRÜ........................................................................................................... 166
4. HAKKARİ’YE ÖZGÜ YEMEK ÖRNEKLERİ....................................................................... 169
4.1. Ayran Çorbası / Devîn............................................................................................... 169
4.2. Kıris.......................................................................................................................... 169
4.3. Doleme..................................................................................................................... 169
4.4. Kotildevk.................................................................................................................. 169
4.5. Keledoş . .................................................................................................................. 170
4.6. Tırşik........................................................................................................................ 170
4.7. Doğaba..................................................................................................................... 170
5. YAŞAM............................................................................................................................. 170
5.1. Din ve Mezhep.......................................................................................................... 170
5.2. Aşiret ve Aşiretçilik................................................................................................... 170
5.3. Mesken-Ev Durumu................................................................................................. 171
5.4. Yaylacılık.................................................................................................................. 172
5.5. Doğum Adetleri, Çocuk Büyütme ve Sünnet............................................................. 173
5.5.1. Doğum Adetleri................................................................................................ 173
5.5.2. Çocuk Büyütme................................................................................................ 174
5.5.3. Sünnet.............................................................................................................. 175
5.6. Evlenme Adetleri...................................................................................................... 175
5.6.1. Evlenme Biçimleri............................................................................................. 175
5.6.2. Kız İsteme......................................................................................................... 175
5.6.3. Söz Kesme / Desteser........................................................................................ 176
5.6.4. Başlık Kesme ve Şeker Kırma / Nextvebir ve Şekirşkandın................................ 176
5.6.5. Nişan Töreni..................................................................................................... 177
5.6.6. Düğün.............................................................................................................. 177
5.6.7. Düğünlerde Müzik............................................................................................ 182
5.6.8. Düğün Yemekleri.............................................................................................. 183
5.6.9. Düğün Sonrası.................................................................................................. 184
5.7. Ölüm Adetleri........................................................................................................... 185
5.7.1. Ölüm Sonrası.................................................................................................... 185
5.7.2. Ölünün Yemeği / Şîva Mîrî................................................................................ 185
5.7.3. Kabir Ziyaretleri................................................................................................ 185
5.7.4. Yatırlar.............................................................................................................. 180
5.7.4.1. Hakkari Merkez İlçede Tespit Edilen Yatırlar............................................. 186
5.7.4.2. Yüksekova İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar................................................. 189
5.7.4.3. Şemdinli İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar................................................... 190
5.7.4.4. Çukurca İlçesinde Tespit Edilen Yatırlar.................................................... 192
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI....................................................................... 195
GİRİŞ . ................................................................................................................................. 197
1. KALELER VE GÖZETLEME YAPILARI ............................................................................ 198
1.1. Kaleler...................................................................................................................... 198
1.1.1. Bay Kalesi......................................................................................................... 198
1.1.2. Çölemerik Kalesi............................................................................................... 198
1.2. Gözetleme Yapıları.................................................................................................... 199
1.2.1. Dez Gözetleme Yapısı....................................................................................... 199
1.2.2. Doğanca Şeyh Mahmut Gözetleme Yapısı ........................................................ 200
1.2.3. Doğanca Orite Gözetleme Yapısı ...................................................................... 200
1.2.4. Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı......................................................... 201
2. CAMİLER......................................................................................................................... 202
2.1. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii.................................................................................... 202
2.2. Çukurca Emir Şaban Camii....................................................................................... 204
2.3. Çukurca Süleyman Peygamber Camii....................................................................... 206
2.4. Hızır Peygamber Camii............................................................................................. 207
3. KİLİSE VE MANASTIRLAR . ............................................................................................ 210
3.1. Koçhanis Kilisesi . .................................................................................................... 210
3.2. Helil Kilisesi ............................................................................................................ 212
3.3. Kırıkdağ Mar Salita Manastırı . ................................................................................. 213
3.4. Kırıkdağ Gelezo Kilisesi ........................................................................................... 214
3.5. Oğul - Mar Abdişo Manastırı..................................................................................... 216
3.6. Oğul Bag (Göze) Kilisesi........................................................................................... 218
3.7. Oğul - Azizan Kilisesi................................................................................................ 219
3.8. Derav Kilisesi............................................................................................................ 220
3.9. Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi..................................................................................... 220
3.10. Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi............................................................................... 221
3.11. Çukurca Köprülü Kilisesi........................................................................................ 222
3.12. Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi........................................................... 223
3.13. Çukurca Bey Kilisesi............................................................................................... 224
3.14. Beruji Kilisesi.......................................................................................................... 226
3.15. Miskin Kilisesi........................................................................................................ 228
3.16. Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi................................................................................ 229
3.17. Şemdinli Kara Kilise................................................................................................ 231
3.18. Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi.................................................................................. 232
3.19. Kerpil Kilisesi......................................................................................................... 233
3.20. Orişe Kilisesi........................................................................................................... 234
3.21. Şavita Kilisesi.......................................................................................................... 235
4. MEDRESELER.................................................................................................................. 236
4.1. Zeynel Bey Medresesi................................................................................................ 236
4.2. Meydan Medresesi.................................................................................................... 239
5. TÜRBE VE ZAVİYELER.................................................................................................... 241
5.1. Kızıl Kümbet Zaviyesi............................................................................................... 241
5.2. Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi..................................................................... 241
6. SU YAPILARI.................................................................................................................... 243
6.1. Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri.............................................................................. 243
6.2. Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü........................................................................... 244
9. SİVİL MİMARİ.................................................................................................................. 245
9.1. Çukurca Mehmet Turan Evi...................................................................................... 245
9.2. Çukurca Dervişoğlu Konağı...................................................................................... 246
9.3. Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı.................................................................................. 248
9.4. Çukurca Enver Parlak Evi......................................................................................... 249
9.5. Şemdinli Baglar (Nehri) Kayme Sarayı...................................................................... 250
9.6. Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı......................................................................... 251
10. TARİHİ MEZARLIKLAR VE MEZAR TAŞLARI................................................................ 254
10.1. Kızıl Kümbet Mezarlığı........................................................................................... 254
10.2. Melik Eset Mezarlığı................................................................................................ 259
10.3. Kale Altı Mezarlığı.................................................................................................. 262
10.4. Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü Tarihi Mezarlığı................................................... 264
10.5. Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası Tarihi Mezarlığı.............................................. 266
10.6. Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü Tarihi Mezarlığı .............................................. 268
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİR, ALİM VE ŞAİRLER................................................................ 269
GİRİŞ.................................................................................................................................... 271
1. HAKKARİ MİRLERİ.......................................................................................................... 272
2. HAKKARİ ULEMASI......................................................................................................... 274
3. HAKKARİ ŞAİRLERİ......................................................................................................... 281
KAYNAKÇA.................................................................................................................... 293
GİRİŞ
Hakkâri gizemdir, Hakkâri zorluktur, Hakkari tutkudur anlayana bilene…
Anadolu’nun doğu köşesinde kalan Hakkâri, bölgenin dağlık ve engebeli coğrafyalarından birini
teşkil etmektedir. Bu nedenle “Hakkari’ye Dağların Kenti” denir. Cilo’da doruklar erişilmezliğin keyfini
sürerken; vadilerden akıp gelen sularla sürekli beslenen Zap Suyu, Hakkari topraklarını bir baştan bir
başa akar gider zamana inat bazen durgun, bazen yorgun, bazen de coşkun…
Hakkâri’de doğa, tarih, kültür ve turizm denince, geçmişten günümüze zihinlerde birtakım sıkıntılar beliriverir onca güzelliklerine rağmen. Bunların başında insanımızın Hakkari’yi iyi algılayamamasından kaynaklanan imajı ile ilgili olumsuzluklar gelmektedir. Bunun nedeni Hakkâri insanını, coğrafyasını, tarihini, sosyal dokusunu, aşiretlerini, kültürünü, sanatını ve mimarisini yeterince tanıyamamaktan
kaynaklanmaktadır.
İlin geri kalmışlık algısına ve birikmiş sorunlarına son yıllarda bir de terör ve kırsal kesimden
göçler eklenmesiyle sıkıntıların arttığı gözlemlenmektedir. Son yıllarda gerçekleştirilen gerek alt yapı
ve gerekse insana yapılan yatırımlar noktasında belirli mesafelerin alındığını da ifade etmek gerekiyor.
Bu bağlamda en somut gelişmeler Hakkâri’ye bir üniversitenin açılmış olması, Yüksekova’ya havaalanı
yapılıyor olması gibi yatırımlar, ileriye dönük umutların yeniden yeşermesine imkan sunacakmış gibi
gözüküyor. Bütün bu beklentilere ve eksikliklerine rağmen, bu kitap mevcut potansiyeli harekete geçirmeye yarayacak ve bu yöndeki çalışmaları artıracaktır.
Anadolu’nun güneydoğu köşesinde yüksek dağlar ve vadilerden oluşan Hakkari bölgesi, tarih boyunca bir medeniyete ev sahipliği yapmış olmasına rağmen, kırsal alandaki daha çok köy yerleşmeleri
şeklinde gelişen dağınık doku, kentleşme olgusunu engellemiş gözükmektedir. ‹llin dağlık ve engebeli
bir coğrafyaya sahip olmasına rağmen, üzerinde zengin bir kültürel miras barındırmaktadır. Hakkari,
soyut ve somut kültürel mirası kadar farklılıkları ile özgün bir yapı göstermektedir.
Hakkari’nin tarihsel olarak geçmişi daha çok Ortaçağ ve Osmanlı dönemi ağırlıklı olarak gelişmektedir. Hakkâri, tarih boyunca büyük medeniyetlerin uzağında kalmış bir coğrafyadır. İlkçağlardan
Ortaçağ’a kadar bu durum hiç değişmemiş; güç coğrafi koşullar ulaşımı ve yerleşmeleri zorlaştırmıştır.
Daha çok köy yerleşmeleri şeklinde gelişen dağınık doku, kentleşme olgusunun gerçekleşmesini engellemiş gözükmektedir. Bir de göçebelik ve buna bağlı hayvancılık, kültürün yerel özellikler taşımasına
neden olmuştur. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, kültürel dokuyu belirleyen iki önemli unsur göze
çarpmaktadır. Bunlar İslam ve Hıristiyanlıktır.
İslam kültürünü belirleyen mimari, şiir ve her türlü kültürel birikim Osmanlı Devleti’nin bölgede
hâkimiyetini kurmasından sonra gerçekleştiği gözlemlenmektedir. Çoğunluğu Hakkâri Beyleri ile Müslüman Kürt halkının ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Bu süreç, 16. yüzyılın ikinci yarısından başlamakla beraber, 18. ve 19. yüzyıllarda artış göstermektedir. Daha çok dini ve sivil yapılarla mezar taşlarından
oluşmaktadır. Çölemerik (bugünkü il merkezi), Çukurca ve Şemdinli bu eserlerin görüldüğü başlıca
merkezlerdir. Bütün bu yapıların mezar taşları dışında ortak bir tipi temsil etmedikleri anlaşılmaktadır.
Hıristiyan kültürünü çoğunlukla Nesturiler teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra Ermeniler de az da
olsa yörede varlık göstermişlerdir. Nesturiler Hıristiyanlıkta diofizit olan bir gruptur. Bunlar Hz. İsa’nın
hem insan ve peygamber hem de tanrı kelamı olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle Efes konsilinde
aforoz edilmişlerdir. Geçmişte, Hakkâri’nin dağlık coğrafyasında yoğunlaşarak kabileler şeklinde yaşayışlarını ve varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hem bölgesel hem de kabile adları örtüşmekte; bunların
başlıcalarını Dez, Cilo, Baz, Tiyari ve Thoube teşkil etmektedir. Vadilere de adını veren bu Nesturi
yerleşmelerine tanıklık eden köy yerleşmelerinde birçok kilise ve manastır günümüze ulaşmıştır. Halen
sağlam durumdadır.
Bu kitap, Hakkâri’nin değişik yönlerini ele alan bir çalışma olup, yedi bölümden oluşmaktadır.
Bunlar sırasıyla; Hakkari’nin Coğrafi Özellikleri, Hakkari Tarihi, Hakkari’de Nüfus ve Yerleşme, Hak-
kari Ekonomisi, Hakkari İlinde Turizm, Hakkari Kültürü, Hakkari’nin Mimari ve Sanat Mirası ve
Hakkari’de Yetişen Ünlüler gibi ana başlıkları kapsamaktadır. Hakkâri ili, her birisi kendi alanında
akademisyen ve uzmanların yayına hazırladığı, kaynak niteliğinde bir kitaba kavuşmuş olacaktır.
Hakkari Valiliği’nin öncülüğü ve gayretleri ile Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun destekleri ile ortaya
çıkan bu kitabın hazırlanması ve basılmasında maddi, manevi her türlü desteğini gördüğümüz başta
Hakkari Valisi Muammer TÜRKER ve Vali Yardımcısı Edip ÇAKICI, bu kitabın basımını gerçekleştiren
Uyum Ajans’ın sahibi Mehmet Ali ŞENOL ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Emin ÖZATAK ile kitaptaki
bölümlerin yazılmasını gerçekleştiren Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Recai KARAHAN, yine Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAADİNOĞLU, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dündar Ali KILIÇ ve Araştırmacı Yazar Halit YALÇIN’a teşekkür
ederim. HAKKARİ adıyla hazırlanan bu kitabın hayırlı olması dileğiyle...
Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP
Editör
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
15
HAKKARİ’NİN
COĞRAFİ
ÖZELLİKLERİ
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU
GİRİŞ
Hakkari ili, Türkiye topraklarının 1/5’ini bünyesinde barındıran Doğu Anadolu Bölgesi’nin Hakkari
Bölümü’nde yer alır. Türkiye’nin güneydoğu ucunu
oluşturan il, merkez ilçe dâhil toplam 4 ilçe (Hakkari, Yüksekova, Çukurca, Şemdinli), 8 belediye ve 103
köyden oluşmaktadır. İl, doğudan Türkiye-İran devlet
sınırı ve güneyden Türkiye Irak devlet sınırı ile çevrelenmiştir. İki ayrı devletle sınırı olan ilin kuzeyinde Van ilinin Başkale ve Gürpınar ilçeleri, batısında
Şırnak ilinin Beytüşşebap ve Uludere ilçeleri yer almaktadır. 42-10 ve 44-50 doğu boylamları ile 36-57
ve 37-48 kuzey enlemleri arasında yer alan Hakkari, 7178,88 km² yüzölçümüyle Türkiye topraklarının
yaklaşık %0,92’sini oluşturur. Genel karakteristiğini
yüksek dağların belirlediği ilin denizden yüksekliği
ortalama 2000 metrelerin üzerindedir. En yüksek dağı
Cilo Dağı (4168) olan Hakkari de irili ufaklı birçok
yüksek dağ bulunmaktadır. Bu dağların başlıcaları,
Sandil (3818 m), Mordağ (3810 m), Karadağ (3630
m), Geverok (3680 m) ve Sümbül (3250 m) dağları-
dır. İlin toplam alanının büyük bir bölümünü kaplayan dağlar, il alanının %87,6’sına tekabül etmektedir. Dağlardan sonra ikinci ağırlıklı yeryüzü şeklini
%10,3’ile platolar almaktadır. Dağlık kütleler arasında ve akarsu boylarında uzanan ovalar ise toplam il
alanın %2,1’ini oluşturmaktadır. Hakkari ili denizlerden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olması nedeniyle
genel olarak karasal iklimin etkisi altındadır. Ancak
güneyden gelen hava hareketlerinin etkisine giren
kesimlerde sıcaklık ortalaması biraz yükselmekte ve
güney kesimler kuzeye oranla daha ılıman geçmektedir. Yer şekillerinin etkisiyle tam anlamıyla bir karasal
ikliminin hüküm sürdüğü Hakkari’de yıllık ortalama
sıcaklık 10 ˚C, en soğuk ay olan ocak ayı ortalaması
-4,9 ˚C ve en sıcak ay ortalaması Temmuz 24,8 ˚C’
dir.
Yağış değerlerine bakıldığında, yazların az yağışlı ve sıcak, kış aylarının ise daha yağışlı ve oldukça
soğuk geçmekte olduğu görülmektedir. Oysa bahar
18
HAKKARİ
aylarında yılın en fazla yağışı düşer ve hava sıcaklıkları ılık bir karakter gösterir. Yıllık ortalama yağışlı
gün sayısı 84, yağış miktarı ise 789,4 mm3 olup en
çok yağış Nisan (131,7 mm3), en az yağış da Ağustos
(1,9 mm3) ayında düşmektedir. Ayrıca yılda ortalama
113,3 gün kar örtüsü görülmektedir. Bölgedeki nem
ortalaması yıllık ortalama %54, ortalama yerel basınç
ise 827,5 (mb) dır.
Hakkari ili dağlık ve engebeli alanlardan oluşması nedeniyle, Zap suyu hariç, ildeki akarsuların boyla-
rı genellikle kısa ve az su taşımaktadır. İlin en büyük
akarsuyu sularını Dicle nehrine taşıyan ve ili kabaca
kuzeyden güneye kat eden Zap Suyu’dur. İldeki doğal
bitki örtüsü doğudan batıya, kuzeyden güneye hakim
formasyon antropojen steptir. Orman formasyonunun bugünkü yayılış sahası ise ilin güney kesimlerinde ve kısmen de vadi ve dağların kuzey yamaçlarında
kendini göstermektedir. Doğal olarak yetişen türler
arasında meşe, huş, ardıç, titrek kavak ve Akdeniz
bitkisi türleri yer almaktadır.
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Harita 2: Hakkari İli Lokasyon Haritası
19
20
HAKKARİ
1. JEOLOJİK VE JEOMORFOLOJİK YAPI
Hakkari ili gerek jeolojik ve gerekse jeomorfolojik yapısındaki çeşitlilik ve kısa mesafede meydana
gelen değişikliklerden dolayı başta tektonizmanın olmak üzere, dış etken ve süreçlerin ve buzullaşmanın
kendini her haliyle gösterdiği nadir sahalardan biridir. Doğu Anadolu Bölgesinin Hakkari Bölümünde
yer alan ilin, stratigrafisi biraz karışıktır. Dolayısıyla
jeolojik yapı yönünden çok değişik özellikleri bir arada görmek mümkündür. Genel olarak paleozoik yaşlı
gnays, mikaşist, kristalleşmiş kalker gibi tortullar ve
başkalaşmış kayaçlardan oluşmuştur. Kayaç cinsleri
bakımından çok farklılık gösteren saha aynı zamanda
pek çok kırık ve şaryajla da oldukça girift bir durum
arz eder. Başlıca kayaçlar traverten, kumtaşı, radyolorit, kireçtaşı, metalav, gabro, sipilit, lisfanit, serpantinit ve mermerlerdir.
Hakkari Bölümü, Arabistan, Avrasya levhalarıyla
Anadolu levhasının tektonik hareketlerinin bir ürünüdür. Bu levhaların orta eosen ve miyosende (3. zaman sonları) birbirlerine yaklaşması sonucunda gelişen perokzismal (Toplu yükselme), nitelikli orojenez
(Dağ Oluşumu) fazları ile tektonik çatı sağlanmıştır.
Bu yapısal hareketler sonucunda bölüm kuzey-güney
yönlü, tektonik kuvvetlerin etkisinde kalmış otokton
birimlerin üzerine allokton örtüleri ile ilerlemiştir.
Bundan dolayı bölüm Alp Himalaya orojenezinin bir
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
21
devamı niteliğinde gelişip faylar, kıvrımlar, yapraklanma ve heyelanlara çokça sahne olmuştur. Hakkari
kütlesinin yapısını, kuzeyde ve merkezde paleozoik
döneme ait kristallen şistler, güneyde ve doğuda daha
ziyade kretase-eosen kalkerleri oluşturur. Bununla
beraber, yukarıda da ifade edildiği gibi yapısı oldukça
karmaşıktır. Burada jeolojik devirlerin birçok teşekkülleri geniş şekilde temsil edilmektedir. Kütlenin güneybatısında çimentolaşmış konglomeralar ile konglomeralı gre (kum taşı) ve kırmızı kumtaşları hayli
kalın bir tabaka görünümünde olup kalınlıkları iki
kilometreyi bulmaktadır (Saraçoğlu, 1989). Hakkari
kompleksi Üst Kretase-Paleosene ait olup güneyde
önemli bir şaryajla sınırlandırılmıştır (Altınlı, 1963).
Hakkari il sınırları içerisinde yüksek dorukları
tek tepeler şeklinde görmek mümkündür. Bu güne
intikal etmiş olan eski peneplen parçalarının yükseklikleri; Hakkari çevresinde 2500-3000 m’ye çıkmaktadır. Sahada Mesozoyik-Oligosen kıvrım paroksizmasını takip eden safhada, özellikle de Oligosen’de
bu yeni kıvrımların aşındırıldıkları ve böylece havzalarda Oligosen’de kullanılan depolarının oluştuğu
söylenebilir. Miyosen kıvrımlanmasından sonra ise,
aşınım sahasının bu kıvrımları da kapsamak suretiyle
genişlediği ve Pliyosen sonlarında bütün sahanın bir
peneplen haline geldiği sanılıyor. Bugünkü morfolojik manzara, işte bu Post Miyosen penepleni yükselmesi ve derin vadilerle yarılması sonucu ortaya çıkmış gibi görünmektedir (Arınç, 2007).
Doğu Anadolu Bölgesi Neotektonik dönem başlarında (Orta Miyosen’de) bir peneplen görünümündeydi (Güner-Şaroğlu, 1987). Orta Miyosen’de bölge,
kuzey güney yönlü bir tektonizmanın baskısı altında
sıkışmaya başlayınca kıvrım ve kırıklar oluşmaya, topografya hızla dalgalanmaya ve değişmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak peneplen yerini rejiyonal bir
yükselmeye bırakmıştır. Neotektonik dönem boyunca Doğu Anadolu’da kıvrımlar, bindirmeler, açılma
çatlakları, sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı faylar gelişmiştir (Şaroğlu-Yılmaz, 1986). Hakkari Bölümü’nü
etkileyen epirojenik hareketlerin ana hattının, bölüm
dışında ki Muş Ovası’yla Van Gölü’nün güneyinden
geçen fay veya faylar sistemi teşkil etmiş olmalıdır.
Belirtilen sistemin güney tarafındaki saha yükselirken, kuzeyindeki havzalar çökmüştür (Kaya, 2008).
22
HAKKARİ
Harita 2: Hakkari ili jeoloji haritası
Güneydoğu Anadolu bindirmesinin en doğu
ucunda, kuzeybatı-güneydoğu genel doğrultusunda
uzanan sağ yönlü, doğrultu atımlı Şemdinli-Yüksekova aktif fay zonu yer almaktadır. Bu fay zonu Güneydoğu Anadolu bindirmesiyle İran’daki Zağros kuşağı
arasında doğrultu atımlı bir transfer fayı niteliğindedir. Birbirini aralı sıçramalı olarak tümleyen beş altı
faydan oluşan bu zonun Türkiye sınırları içerisindeki
uzunluğu yaklaşık 100 km’dir. Şemdinli-Yüksekova fay zonu İran sınırları içinde yer alan ve ülkenin
önemli aktif faylarından olan Piranşah fayının devamında yer alır (Şaroğlu-Emre-Boray, 1987). Şemdinli-Yüksekova fay zonunun son yüzyılda orta büyüklükte depremler ürettiği bilinmektedir (Kaya, 2007).
Hakkari Toroslarının ana çatısını oluşturan Cilo
Dağı ve çevresinin jeolojik yapısı, tektonik hareketler ve aşınmalarla yakından ilgilidir. Bölgedeki yassı
platolar, tersiyer tabakalarından oluşur. Sivri dorukların temeli sert volkanik oluşumlar, güneydeki basamakların temeli ise triyas tabakalarıdır. Cilo Dağı ve
çevresinin kuzeyindeki, Yüksekova çöküntü alanı ile
Büyük Zap oyulma ve boşalma alanları ortaya çıkmıştır (Altınlı, 1966).
Hakkari şehri, Nümmülitli kalker şariyajı esnasında vuku bulmuş bir graben içine kurulmuştur. Katolar fay hareketinin neticesidir. Belki de Zap suyu
yatağını bir fay boyunca açmıştır. Zap’ın kolları olan
Halili Deresi, Dezi Deresi muhtemelen fay dereleridir. Kuaterner’de umumî bir yükselmeye (vadi yamaçlarındaki konglomera taraçaları) ve kırılmaya tâbi
olmuştur. Bu kırılma esnasında Sümbül dağı Mere
dağından ayrılmıştır. Sümbül Dağının cenup yamacı şimaline nazaran daha fazla yükselmiştir. Sümbül
dağı için bu kısa tektonik müşahedeler, Kretase ve
Nümmülitik sedimentlari ihtiva etmeyen, Çarçal Dağı
istisna edilecek olursa, Hakkari’nin diğer dağ silsileleri için de aynıdır (Hakkari Çev. Dur. Rap., 2008).
Hakkari ilinin doğu kesimleri ve İran sınırındaki
Bernuvaz köyünde benzer görünürdeki Üst KretasePaleosen üzerinde belirli olmayan açısal diskordansla
duran, çoğunlukla kırmızı ve yanık kırmızı renkli fliş,
marn, kumtaşı, çakıl kumtaşı, kumlu çakıltaşı ve tali
önemde kireçtaşı nöbetleşmesinden yapılmıştır. Tabakalanma her zaman belirgin değildir. Alttaki benzer temelden yeşil kayaç ve şişkin kireçtaşı merceklerinin yokluğu ile ayrılır (Altınlı, 1966).
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
23
2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Hakkari ili yeryüzü şekilleriyle ön plana çıkan ve
bir bütün olarak yüksek bir bölge olması nedeniyle
farkındalık yaratan bir ilimizdir. Zira ilin %80’den
fazlasının dağlık alanlardan oluşması bölgeye şekilsel
bir zenginlik kattığı gibi, görsel anlamda da bir zenginlik sağladığı muhakkaktır. Sıradağların geniş yer
kapladığı Hakkari, dünyanın çok az yerinde görülebilecek derin vadilere sahiptir. Bu derin vadilerden
hızla akan akarsular ki, özelliklede ilkbahar aylarında
kar erimeleri ile birlikte suların yükselmesi neticesinde, görsel bir şölene ev sahipliği yapmaktadır. İlde
yer alan yüksek dağlık alanlar genel olarak doğu-batı
doğrultusunda sıralanmış olmakla beraber, sahanın
orta miyosende topyekun yükselmesi esnasında Zap
Suyu ve onun yan kolları dağlık alanı kuzey-güney
yönünde yararak dik ve derin vadilerin oluşmasına
neden olmuştur. Şüphesiz dağların ve derin vadilerin
varlığı ildeki düz ve ovalık alanların varlığını sınırlandırmış ve %2’ler gibi çok küçük bir alanda kendine
yer bulmalarına neden olmuştur.
2.1. Dağlar
Türkiye’nin güneydoğu ucunu oluşturan, doğuda İran ve güneyde Irak sınırına kadar uzanan
Hakkari ili, Türkiye’nin en arızalı topografyaya sahip
Dağlık alanlardan genel bir görünüm
dağlık yörelerinden biridir. Doğu Anadolu Bölgesinin
güneydoğusunu oluşturan ve “Hakkari Yöresi” olarak
adlandırılan bu alan kuzeyden Asya ve güneyden Arabistan platformlarının bir birlerini itmeleri veya diğer bir ifadeyle yaklaşmaları neticesinde sıkışmış ve
yer yer kıvrımlar oluşturmak ve yer yerde kırılmak
suretiyle yükselmiştir. Yükselen bu dağlık alanlar genellikle kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanan
akarsularla parçalanmış çok dik ve derin vadilerin
oluşmasına neden olmuştur. Şüphesiz yörenin bu
oluşum sürecinin jeolojik zaman dilimi içerisindeki
yerinin yeni sayılması ve maruz kaldığı basınç, morfolojik bir birim olan ovalık alanların son derece sınırlı alanlarla temsil edilmesine neden olmuştur.
Bilindiği üzere sıradağ oluşumunun önemli bir
bölümü 3. Jeolojik dönemde gerçekleşmiştir. Oluşumunu büyük ölçüde 3. ve 4. jeolojik devirlere borçlu olan ülkemiz bu nedenle genç bir yapıya sahiptir.
Hakkari ili bu özelliğin belirgin olarak görülebileceği
bir yerdir. Dağların yüksek ve sivri dorukları, derin
uçurumların olduğu vadiler, düzlük sayılabilecek
alanların azlığı, engebenin çok fazla oluşu bunun en
açık göstergesidir. Türkiye’de Alp-Himalaya Kıvrım
Sistemi içerisindeki sıradağlar, kuzeyde Kuzey Anadolu Dağlarını (Karadeniz’e paralel uzanan), güneyde
24
HAKKARİ
ise Toros Dağlarını oluştur. Hakkari il sınırları içerisindeki dağlar bu uzantının devamı olup Güneydoğu Torosları olarak bilinmektedir. Doğuya doğru
genel olarak yükselme gösteren ülkemiz sıradağları
Hakkari ilinde doruk noktasına ulaşır. Bu sistem içerisindeki Cilo Dağı (4.135 m), ülkemizdeki sıradağlar içerisinde en fazla yükseltiye sahip dağdır. AlpHimalaya Kıvrım Sistemi içerisinde şekillendirilmiş
olan Hakkari dağları, Arabistan, Anadolu ve Avrasya
levhalarının hareketi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu
durum, Güneydoğu Toroslar’ın doğu ucunu oluşturan Hakkari Dağlarını engebeli bir hale getirmiştir.
Harita 3: Hakkari ili fiziki haritası
Doğu ve güneydoğuya gidildikçe yüksekliği daha
da artan bu dağlar, yukarıda da ifade edildiği üzere, buzul dağı olarak da bilinen Cilo Dağı’nın Reşko
Tepesi’nde (Uludoruk) en yüksek noktasına ulaşmıştır. Hakkari ilinin en yüksek noktasını oluşturan bu
tepe, Türkiye’nin en yüksek ikinci doruğudur. 4.060
metre yüksekliğindeki Suppa Durek’ten başka 3.800
metreyi aşan birçok tepenin yükseldiği Cilo Dağı’nın
güneydoğusunda, İkiyaka Dağı olarak da anılan Sat
Dağı yer alır. Hakkari Dağları ile çevresindeki başlıca
yükseltiler Samdi, İncebel, Tanintanin, Altın, Sümbül, Mordağ ve Çimen dağlarıdır (Kaya, 2007).
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
İlin dağlık ve arızalı bir saha olması bazı kısımlarında ani yükselmelere (3.500-4.000 m) neden olduğundan vadi tabanlarının bile 2.000 m’nin
üzerinde yer alması sonucunu doğurmuştur. 2.000
m’nin üzerinde yer alan bu vadi tabanlarında yerleşmeler seyrek olarak bulunur. Hakkari bölümü
genelde dağlık ve arızalı sahalardan oluştuğu için
geniş alanlar yerleşmeden yoksun ve ıssızdır (tenhadır). Alp-Himalayaların ülkemizdeki bağlantı kuşağı
durumundaki Toroslar’ın en görkemli kısmını teşkil
eden Toros Dağlarının doğu kanadında yer alan ve
Dış Doğu Toroslar olarak ifade edilen bu dağlar, Bitlis
sınırından sonra Hakkari Dağları ismini alır ve İran
sınırına kadar devam eder. Dağlar burada doğu-batı
doğrultulu uzanır. Ancak yer yerde bu uzantılar, güney-kuzey doğrultulu derin vadilerle parçalanır.
Bitlis’ten başlayıp İran sınırına kadar uzanan bu
dağlar, batı-doğu yönünde uzanan Hakkari Dağlarının Hakkari il sınırları içinde kalan kesimleri Zap,
Avarobaşin vadileri ve Yüksekova Çöküntü Havzası
ile parçalanmıştır. Çok yüksek bir kabartı oluşturan
bu sıradağlar, doğuya doğru gittikçe genişler. Bazı
kolları, kuzeye ve güneye doğru uzanan bu silsilenin
güney kesimleri daha da yüksektir. Habur ve Zap su-
Harita 4: Hakkari ilinde dağlık alanlar
25
ları ile bunların kolları, bol yağış alan ve yüksekliği
çoğunlukla 3.000 metreyi geçen bu yüksek dağlardan
beslenmektedir. Sulara karşı direnci az olan kalkerler içinde Türkiye’de eşine rastlanmayan derinlikte ve sarplıkta vadiler oyulmuştur. Bazı yerlerde bir
duvar gibi dik olan derin ve sarp yamaçlı vadilerin
arasında kalan sırtlar, Zap Suyu’nun batısında kalan
26
HAKKARİ
Harita 5: Hakkari ilinin uydudan görünümü
kesimi, kuzey-güney yönünde bölümlere ayırmıştır.
Bu dağ gruplarının en önemlisi 3.000 m üzerindeki
Konaklı Dağı’dır. Bu bölümde yer alan platolarda engebe az olmasına rağmen yükselti nedeniyle yerleşik
yaşam oldukça sınırlıdır. Hakkari ilini kabaca ortadan ikiye bölen Zap Suyunun doğusunda kalan dağ
kütlesi, kuzeydoğu ve güneydoğu yönünde açılarak
İran ve oradan da Irak sınırına kadar uzanır. Bu yöre
Sümbül, Mere ve Cilo dağ kütleleriyle başlar, doğuya
doğru gidildikçe yükselir. Bu bölümde dik, sarp ve
bitki örtüsünden yoksun çok sayıda doruk bulunur.
Bunların başlıcaları Kisara Dağı (3.500 m), Suppa
Durek Dağı (4.060 m), Köşedireği Dağı (3.700 m) ve
Cilo Dağıdır. Bölgenin en yüksek noktası olan 4.135
m yükseltili Reşko (Gelyaşin ya da Uludoruk) Tepesi
bunların en önemlileridir (Yurt Ansiklopedisi 1982),
(Kaya, 2007).
Ana dağ gruplarını oluşturan bölgenin dışında
Maunsell Sivrisi 3.850 m ve Gelyano Tepesi 3.650
m ise asıl kütleden ayrılarak kuzey yönünde uzanan
bir kol üzerindedir. Hakkari dağ silsilesinin Şemdinli
yöresinde kalan kısımları da oldukça sarptır. Cilo ve
Şemdinli yörelerindeki yüksek dağlardan kaynağını
alan ve güney yönünde akan akarsular, bu yörede-
ki kalkerli toprakları zamanla oyarak birtakım sarp
bölmelere ayırmıştır. Cilo Dağının güney-batı yönünde uzanan ve engebeli olan bu kütle üzerinde 3.000
metreyi geçen çok sayıda doruk vardır. 3.250 m yükseltili Beridalo ve Yekboy Dağları, 3.250 m yükseltili
Samur Dağı, 3.460 m yükseltili Gare Dağı bunların
başlıcalarıdır. Avarobaşin Çayı (Rubareşin) ile Şemdinli Çayı arasında, geniş ölçüde volkanik kayalardan
oluşan Sat Dağları (İkiyaka Dağları) uzanır. Bu dağların en önemli dorukları 3.540 m yükseltili Sat Dağı ile
3.356 m yükseltili Gevaruk Dağı’dır. Şemdinli Çayı ile
Hacıbey Deresi arasında uzanan Karadağ ise doğuya
doğru yönelerek İran-Türkiye sınır dağları ile birleşir.
Hakkari’de, Nehil Vadisi ile Şemdinli’nin doğusunu
kaplayan dağlar, Türkiye-İran sınırı üzerinde bulunur. Bu bölümde güneyden kuzeye doğru 3.150 m
yükseltili Çimen Dağı, 2.954 m yükseltili Karacadağı, 3.008 m yükseltili Beyazdağ ve 3.807 m yükseltili
Mordağ en önemli doruklardır. Yüksek dorukları kar
ve buzullarla kaplı olan dağ silsilesi, genellikle çıplak olup güneye bakan bölümlerinde ve yer yer vadi
yamaçlarında meşe ve ceviz ağaçlarına rastlanır (Yurt
Ansiklopedisi, 1982), (Kaya, 2007).
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Hakkari Dağları
Şekil 1: Hakkari İlinde Yükseltisi 3.000 Metrenin Üzerinde Olan Bazı Dağlar
Cilo Mergan Dağı
3008
Beyazdağ
3150
Çimen
3250
Beridalo
ve Yekboy
3250
Sümbül
3356
Gevaruk
3460
Gare
3500
Kisara
3540
Sat
3630
Karadağ
3700
Köşedireği
3807
Mordağ
3818
Sandil
Suppa Durek
4135 4060
Cilo (Buzul)
4500
4000
3500
3000
2500
2000
1500
1000
500
0
27
28
HAKKARİ
2.2. Hakkari’nin Vadi ve Ovaları
Hakkari yöresini kaplayan Doğu Toroslar, neojen
ortalarından aşınmış, daha sonra şiddetli yükselmelere uğramış ve kubbeleşmiş dağlardır. Yüksek yerlerde
buzul oyma ve birikintileri ortaya çıkmıştır. Buzulların çekilmesinden sonra, akarsu oymaları sonucu,
derin karstik vadiler oluşmuştur. Bu vadiler Zap, Nehil, Avarobaşin, Şemdinli ve Hacıbey vadileridir. Havaril Dağları’nın güney yamaçlarından başlayan Zap
Vadisi, ülkemizin en derin ve dar vadilerinden birisidir. Başkale civarında Hakkari il sınırları içine giren
vadi, Nehil Vadisi ile birleşinceye kadar sınır boyunca
devam eder. Cilo Dağı’nın kuzeyinde Nehil Vadisiyle birleştikten sonra güneybatıya döner, genişçe bir
yay çizerek Altın Dağlarıyla Samur Dağları arasında
geçer ve Çukurca yöresinde Irak topraklarına girer.
Zap vadisi yer yer yarma vadi, yer yer de henüz gelişimi tamamlanmamış (U) profilli vadi şeklindedir. Bu
nedenle, vadinin hiçbir yerinde geniş tarım alanları
yoktur. Vadi yamaçlarında, bölgenin yükselme hareketiyle uyumlu olarak sekiler oluşmuş ise de buralar
Zap Suyu ve Vadisi
Harita 6: Yüksekova ve yakın çevresi
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
çoğunlukla yüzeyin yontulması sonucu birikmiş taş
ve molozlarla kaplıdır. Bu düzlüklerde tarım yapma
olanağı yoktur (Yurt Ansiklopedisi, 1982). Yukarıda
da ifade edildiği üzere Zap, oluşturduğu derin ve dar
vadiden dolayı, tarım alanlarını çok sınırlandırmıştır.
Akarsuyun oluşturduğu küçük tarım alanları ve yapay taraçalar dışında tarıma elverişli alan hemen hemen yok gibidir. Bu alanlarda da çoğunlukla, buğday
ve arpa ekilmektedir. Ayrıca elma ve dut üreticiliği
başta olmak üzere, bağcılıkta yapılmaktadır. Ancak
sayıları az da olsa son yıllarda meyve ağacı çeşidi ve
bahçe sayısında bir artış görülmektedir.
29
Hakkari’nin en önemli düzlüklerinden biri olan
Yüksekova Türkiye’nin en yüksek ovaları arasındadır. Yüksekova tarım ve hayvancılık için önemli bir
potansiyel oluşturmaktadır. Geniş bir alana yayılan
Yüksekova’nın yükseltisi 1.900 metredir. Genişliği
15 kilometre, uzunluğu 40 kilometredir. Bu ovanın
doğusundaki dağların güney yamaçlarından başlayan
Nehil Vadisi diğer önemli bir vadisidir. Vadi önce güneybatı, sonrada batı yönünden uzayarak geniş bir
yayçizer. Başlangıçtan hemen sonra tabanı genişler
ve geniş bir düzlük ortaya çıkar. Bu düzlüğe Gevar
Ovası adı verilir. Ovanın, batı ucunda vadi, yeniden
30
HAKKARİ
Hakkari dağları ve vadiden bir görünüm
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
31
Harita 7: Hakkari kenti ve yakın çevresindeki yaylalar
daralır ve bir boğaz şeklini alarak Zap Vadisiyle birleşir. Doğu Toroslar’ın en büyük düzlüğü olan Gevar
Ovası, Nehil vadisinin geniş düzlüğünün oluşturduğu ovadır. Burası eskiden kapalı bir havza iken Nehil
Suyu vadisinin yatağı derinleşerek zamanla Zap suyu
vadisi ile birleşmiştir. Çöküntü oluğu olması nedeniyle Doğu Torosların en büyük düzlüğüdür. Nehil
suyu boyunca uzanan ovanın uzunluğu, yaklaşık 30
km’dir. Genişliği ise 5 ile 10 km arasında değişmektedir. Yüzölçümü 175 km² dolayındadır. Ova genellikle
düzdür, ama ortasından geçen Nehil Suyu’na yakın
yerlerde eğim çok düzensizdir. Alüvyal topraklarla
kaplı olan ova, çok verimlidir. Nehil Suyu’na, ovada
katılan derelerin suyu çok fazladır. Mart sonlarında
çevre dağlardaki karların erimesiyle, ovanın geniş bir
kesimi göl olur. Kısa bir süre sonra sular çekilir. Sular
çekilince çok gür çayırlar yetişir. Suların çekilmediği bazı yerlerde yaz boyunca kalan bataklıklar oluşur. Yaklaşık 1.900 metre yükseltili Gevar Ova’sında
kışlar çok sert ve uzun geçmektedir. Yüksek dağlarla
çevrili olduğundan ova yüzeyinde yoğun atmosfer
hareketleri görülmez. Ağır soğuk hava, ova yüzeyine
çöker. Ancak, yaz aylarında öğle üzeri havanın ısınıp
yükselmesiyle etkili sıcaklar görülebilir. Yükselti ve
iklim koşullarının elverişsizliği nedeniyle, ovanın tamamı tarıma elverişli değildir. Çayır ve meralardan
oluşan bu kesimler özellikle hayvancılıkta önemlidir.
Ova’da kış ayları soğuk geçtiğinden meyve ağaçları
kış soğuğuna karşı pek direnemezler ya da direnen
türlerde görüldüğü üzere rekolteleri çok düşük olur
(Yurt Ansiklopedisi, 1982).
Nordüz Platosu’nun güney yamaçlarından başlayan Habur Vadisi, Karacadağ, İncebal Dağı ve Tanin Dağı ile Türemiş, Konak ve Altın Dağları arasında kalan, suya direnci az şistler ve eosen kalkerleri
32
HAKKARİ
üzerinden oluşmuştur. Habur Vadisi, Beytüşşebap’a
dek güneybatı yönünde, daha sonra güney yönünde
uzanarak, Irak topraklarına girer. Irak sınırı yakınında vadi tabanı biraz genişlemekteyse de, genellikle
dar ve geniştir. Hiçbir yerinde geniş tarım alanları
yaratmaz. Habur Vadisi’nin, Beytüşşebap’tan sonra
ki kesimlerinde, vadinin her iki yanında şerit halinde
uzanan tarlalarda, başta mısır olmak üzere buğday ve
arpa ekimi yapılır. Biraz da dut, elma ve üzüm yetiştirilir. Doğal ya da yapay olarak açılmış taraçalarda
genellikle buğday ekilir. İkliminde etkisi ile, bitkisel
üretim, daha yükseklerde bütünüyle ortadan kalkar.
Yerini hayvancılık alır (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
İl sınırları içindeki uzunluğu fazla olmayan bir
diğer vadi ise Avarubaşin Vadisidir. Çok dar ve derin olan bu vadi, Sat Dağı’yla, Cilo Dağı arasındaki
kalkerli ve volkanik alanda, genellikle boğaz şeklinde
uzanan bir yarma vadidir. Sat Dağı’yla, Cilo Dağı’nın
birleştiği sırtın batı yamaçlarından başlayan vadi, çok
geniş bir yay çizerek Dağlıca’dan geçer Irak’a girer.
Dağlıca yöresi ile sınıra yakın yerlerde, küçük tarım
alanları vardır. Bu kesimlerde az miktarlarda buğday,
arpa ve mısır ekilmekteyse de, daha çok hayvancılık
yapılmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
İl sınırları içerisinde yer alan vadilerden bir diğeri ise Şemdinli Vadisidir. Şemdinli yöresi, Hakkari’nin
en engebeli kesimlerinden biridir. Gerçek bir yarma
vadi olan Şemdinli vadisi çok dar ve diktir. Yer yer,
vadi tabanı ile vadi yamacının en üst noktası arasındaki yükselti farkı 1.000 metreyi bulur. Vadide, düşeye yakın diklikler gösteren uçurumlar az değildir.
Hem yamaçlar hem de vadi, kopan ve yuvarlanan kayalarla, taş parçalarıyla doludur. Bu kesimin volkanik
ve kalkerli yapısı nedeniyle vadide pek çok mağara
oluşmuştur. Mağaraların içlerinde, “kapan” adı verilen patikalar geçer. Şemdinli Vadisi’nin, il sınırlarına
dek olan bölümünde tarım alanları bulunmaz (Yurt
Ansiklopedisi, 1982).
Irak, ‹İran ve Türkiye sınırlarının birleştiği noktadan başlayan Hacıbey Vadisi, Karadağ’ın güneyinde,
Irak’la sınırı oluşturacak şekilde, güneybatı yönünde
uzanır. Hacıbey Vadisi’nin oluşturduğu havzaya Gerdi adı verilir. Bu yöre, Hakkari bölgesinin en alçak
kesimidir. İklim özellikleri, öbür yörelerden oldukça farklıdır. Yazlar daha sıcak, kışlar daha yumuşak
geçer. Bu nedenle, Hacıbey Vadisi’nin il sınırları
içerisindeki bölümünde bulunan tarım alanlarında,
buğday, arpa, mısır ekimi yanında, yaz sebzeciliği
ve meyvecilik de yapılmaktadır (Yurt Ansiklopedisi,
1982).
Şemdinli
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
33
34
HAKKARİ
2.3. Hakkari’nin Plato - Yaylaları
İldeki dağlık alanlar ve onların arasında oluşmuş
muhteşem vadiler kadar olmasa da platolarda ilin diğer önemli bir yeryüzü şeklidir. İlde platolar ya da
beşeri yaşamda yaygın olarak kullanılan ismi ile yaylalar, özellikle hayvancılık adına önemli bir ekonomik
getiri iken 1990’lardan sonra yörede başlayan sosyal
huzursuzluklar nedeniyle bu özelliğini büyük ölçüde
yitirmiştir. Ancak son yıllarda özellikle turizm adına
olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Yaylalar birer turizm çekiciliği olarak kullanılmakta ve bu kulanım
hızla ulusal bir organizasyon haline gelmektedir.
Hakkari il alanının, %10,3’ü platolarla kaplıdır.
III. Zamanın sonlarında Avrupa ve Asya dağlarının
birbirlerine yaklaşmasıyla yükselen bölgede kalkerli
ana yapı, iklim ve suyun etkisiyle kubbeleşmeye başla-
Barçelan Yaylası
mıştır. Kubbeleşmenin başlamasıyla, toprakların, suya,
buzul ve ısı farkına dayanıksız yerleri, vadi ve çöküntü
olukları şeklinde oyulmuştur. Böylece, dar boğaz ve
çöküntü alanlarıyla parçalanmış geniş plato düzlükleri
ortaya çıkmıştır. Bunların en önemlileri Mirgezer, Faraşin ve Mendin platolarıdır (Yurt Ansiklopedisi,1982).
Berçelan Yaylası ve çevresi dağcılık, kayakçılık,
doğa yürüyüşü imkânlarına, güzel floraya sahip bir
alandır. Berçelan Yaylası diğer yaylalar gibi yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettikleri, geleneksel kara çadırları ile yaşadıkları bir yayladır. Hakkari’ye 18 km
uzaklıkta bulunmaktadır. Bodur ağaç ve ağaçlıkları
dışında önemli olan bir doğal bitki örtüsü yoktur.
Yükseltinin 2.000 m’ye düştüğü yerlerde, çayırlarla
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
kaplı yaylalık alanlar bulunur. Buralarda daha çok
hayvancılık yapılır. Yer yer arpa ve buğday ekilmekte
ise de, yazların çok kısa olması nedeniyle pek önemli
boyutlarda değildir. Yörede bulunan önemli yaylalar
ise şunlardır: Çölemerik’te Mergan, Bala, Avahark,
Bilmizid, Berçelan, Çalesor, Kanikurkan, Kanimehan,
Vareberzikan yaylaları; Çukurca’da Sereseve, Semedar, Meydan-ı Melhem yaylaları; Şemdinli’de Helane
Yaylası; Yüksekova’da Ceyter, Mirgezer, Meydan-ı Belek, Mordağı, Vargeni Yaylalarıdır (Yurt Ansiklopedisi, 1982), (Kaya, 2007).
Bu önemli platoların dışında Hakkari’de özellikle
Yüksekova yöresinde bulunan Gevar Plato’su ekonomik etkinlikler açısından önemlidir. Bu platoda zengin
çayırlarla kaplı, geniş yaylalara “Zoma” adı verilir. Bu
kesimler ilde hayvancılık yapılan önemli yerlerdendir.
35
36
HAKKARİ
2.4. Hakkari’nin Akarsuları
Hakkari’nin akarsu drenaj sistemini ve bugün
oluşumunu büyük ölçüde tamamlamış vadi tabanlarını mevcut akarsu yapısıyla izah etmek oldukça
güçtür. Zira Türkiye’nin bir çok bölgesinde olduğu
gibi Hakkari Yöresinin akarsu sitemini anlamak için
geçmiş dönemleri irdelemek gerekmektedir. Çünkü
kuaterner’de bir yandan meydana gelen genç tektonik hareketler, bir yandan meydana gelen volkanizma
olayları ve diğer yandan iklim özelliklerindeki büyük
değişiklikler yöredeki akarsu şebekesinin hemen hemen son şeklini almasını sağlamıştır. Bu akarsu şebekesi, Plio-Kuaterner’den daha yaşlı değildir (Ardos, 1992). Esasen Pleistosen’de hüküm süren buzul
(glasyal) ve buzul arası (interglasyal) dönemlerde
iklimde birçok salınımlar meydana gelmiş ve bunun
sonucunda serin-yağışlı ve sıcak-kurak dönemler
birbirini takip etmiştir. Bu da akarsu şebekesinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Holosen de ise
iklimin daha ılıman bir özellik göstermesinden ve
morfolojik etkenlerin daha durgun (Erol, 1979) olmasından dolayı akarsu şebekesinde önemli değişiklikler olmamıştır.
Hakkari’de akarsu ve köprü
Bu bağlamda Hakkari incelendiğinde özellikle
topografyasından kaynaklanan bir takım sınırlılıklardan dolayı Zap Suyu hariç büyük akarsuların oluşmasına izin vermemiştir. Çünkü ilin tamamında arazinin dik ve eğim derecesinin yüksek olması başta vadi
tabanlarının dar, kırıklı ve kısa mesafede kesintilere
uğramasına neden olmuş ve bu durum da ilde büyük
akarsuların oluşmasını engellediği gibi boylarının da
kısa olmasına neden olmuştur. Ancak her ne kadar
yörenin yeryüzü şekilleri ulusal anlamda büyük akarsuların oluşmasına izin vermese de mevcut akarsular
taşıdıkları su miktarı ve yıl boyunca sürekli akış göstermeleri bakımından önemli akarsulardır. Şüphesiz
taşıdıkları su miktarı ve süreklilikleri ile Hakkari’ye
kattıkları değer açısından incelendiğinde tablonun
olumlu olmadığı görülmektedir. Çünkü akarsuların
aktığı vadi tabanlarının dar ve derin olması ve bu vadi
tabanlarında verimli alüvyal tarım alanlarının oluşamaması, suların olumlu etkilerini azaltmıştır.
Hakkari’deki akarsular incelendiğinde başlıca
akarsuları Dicle Irmağına katılan Büyük Zap ile Büyük
Zap’a karışan Avarobaşin, Şemdinli ve Hacıbey sula-
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
rı olduğu görülmektedir.
Bunlardan il için en önemli akarsu olan Zap Suyu,
Van il sınırları içerisinde
Haravil Dağı’nın kuzey yamaçlarından doğar ve güney batı yönünde akarak
Albayrak’a, oradan güneye
dönerek Başkale’nin doğusundan Hakkari il sınırlarına girer. Hakkari iline
girinceye kadar, çok geniş
düzlükler oluşturan Başkale Ovası’nın orta-sından
akar. Bu ovalar Hakkari’de
Bağışlı yöresine kadar uzanır. Bu bölgede vadi pek
derin değildir. Büyük Zap
Suyu, Mordağ’ın batısına
geldiğinde çok derin ve
dar bir yarma vadiye sokulur ve yeniden güneybatı- Avaşin Akarsuyu
ya yönelir. Mordağ’ın batı
ucunda
Yüksekova’nın
kuzeydoğusundaki sınır dağlarından kaynaklanan
Nehil Suyu ile birleşir. Karadağ ile Cilo Dağı arasındaki dar vadi boyunca akan Büyük Zap Suyu, Hakkari il merkezinden sonra geniş bir yay çizerek Samur
Dağı’nın çevresini, batı-güneydoğu yönünden geçer
ve Çukurca yöresinden Irak sınırlarına girerek yurdu
terk eder. Büyük Zap Suyu’nun ülke sınırları içindeki uzunluğu 180-190 km’dir. Bunun, yaklaşık 100
km’lik bölümü Hakkari il alanında kalmaktadır. Karlarla örtülü yüksek dağlarla çevrili olduğundan suyu
her mevsim boldur. Hakkari’nin Şemdinli ve Dağlıca
yörelerinin sularını toplayan Avarobaşin ve Şemdinli
suları ile Hacıbey Deresi de Büyük Zap Suyu’nun kollarıdır (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
Avarobaşin Suyu Cilo Dağı’yla Sat Dağı arasında kalan çöküntü havzasının sularını toplar. Batıdan
güneye, geniş bir yay çizer ve yaklaşık 35 km sonra
Irak topraklarına girer. Şemdinli Suyu, İran-Türkiye
sınır dağlarından çıkar; genellikle batı yönünde 50
km akar ve Irak sınırlarına girer. Avarobaşin ve Şemdinli suları, Irak topraklarında birleşerek Büyük Zap
Suyu’na karışır. Hacıbey Deresi, Türkiye, Irak ve İran
sınırlarının birleşme noktasındaki sınır dağlarından
kaynaklanır. Irak sınırı boyunca, güneybatı yönünde akar. Hakkari il topraklarından çıkmadan önce,
Irak’tan gelen Rubarı Suyu’nu alır ve Irak topraklarına
girer. Irak topraklarından Büyük Zap Suyu’na karışır. Bu suların rejimleri düzensizdir; mayıs ve haziran
37
aylarında karların erimesiyle birlikte sular kabarır ve
taşkınlar oluşturur (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
Hakkari’de Zap ve Habur akarsuları dışında daha
kısa boylu ve az su taşıyan akarsular ise çoğunlukla
yatakları boyunca küçük alüvyal birikintiler oluşturmaktadır. Genellikle fay ve şaryaj hatlarını takibeden
bu akarsular dar ve derin vadiler içinden akarlar.
Yukarıda belirtilen akarsuların tamamının yıl içinde
akışları mevcuttur. Bunların dışında yağış dönemlerinde akışa geçen geçici akarsular da yer almakta olup
çoğunlukla eğim derecesinin azaldığı alanlarda kaybolurlar. Yıl içerisinde sürekli ve geçici olarak akan
akarsuların tamamına yakını sularını Dicle nehrine
boşaltırlar. Hakkari’de akarsuların yıl içindeki akışlarına bakıldığında, Nisan-Mayıs kısmen de Haziran
ayları en fazla suyun taşındığı aylar olarak karşımıza
çıkarken, kış mevsimi en az suyun taşındığı dönemdir. Nisan-Mayıs aylarındaki artışın sebebi eriyen kar
suları ve ilkbaharda düşen yağmur şeklindeki yağışlardır.
Hakkari’de yer alan daimi ve geçici akarsulara
rağmen sulama suyu ihtiyacı karşılanamamaktadır.
Bunda en önemli faktörler, akarsuların aktığı vadilerin derin olması, yaz kuraklığı, akarsu boylarının kısa
oluşu ve yeterli altyapı (kanal, kanalet, gölet, baraj)
oluşturulmayışıdır. Hakkari bol yağışlı bir saha olmasına karşın su bolluğunu ifade eden doğal göller, yapay göl ve göletler ve baraj göllerinden büyük ölçüde
yoksundur.
38
HAKKARİ
Hakkari’de buzul gölü
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
39
2.5. Hakkari’nin Gölleri
Hakkari ili sınırları içerisinde yer alan göller,
kapladıkları alan bakımından bölgesel ve/veya ulusal boyutta önemli olmasalar bile fiziki ve biyolojik
özellikleri ile yöresel, bölgesel ve hatta ulusal boyutta
önemli özellikleri bünyelerinde barındırmaktadırlar.
Zira göllerin sahip oldukları bu fonksiyonlar (göl
çevresindeki manzara, fauna ve florası) ilin turizmine katkı sağlayabilir. Bilindiği üzere Hakkari Yöresi
bir bütün olarak yüksek ve engebeli bir arazi özelliği
göstermektedir. Bu durum göllerin genel karakteristiklerini de belirlemiştir. Çünkü ildeki göller küçük
oldukları gibi oldukça yüksek kesimlerde oluşmuşlardır. Dolayısıyla ildeki göller ağırlıklı olarak buzul
gölleri şeklinde tezahür etmişlerdir.
Hakkari’de özellikle Cilo, Sat ve Karadağ üzerinde buzul ve krater gölleri bulunmaktadır. Bu dağların
yaklaşık 2.600 m’den yüksek yerlerinde özellikle kuzey yamaçlarında büyüklü, küçüklü buzul gölcükleri
görülür. Buzul gölcüklerinden bazıları kapalı çanak
biçimindedir. Bazıları sonradan akarsuların oyma ve
aşındırması ile vadi ağzını bağlamış durumdadırlar.
Çanaklaşmış buzul gölcükleri, zamanla buzul göllerine dönmüştür. Buzul göllerinin oluşumunu açıklaması bakımından, bunların en önemlisi Gelyana
Gölü’dür. Sert kayalarla oyulmuş bir buzul gölcüğünden oluşmuş Gelyana Gölü, Reşko Buzulu’nun
3 km. kadar kuzeydoğusunda, 2.950 m yüksekliğindedir. Eni ve boyu 250-300 m olan gölün güney ve
doğu yamaçları çok diktir. Göl yüzeyinden 100-150
m kadar yüksekte, daha az eğimli kesim başlar. Buraları sürekli kar ve buzla kaplıdır. Eriyen kar suları
100-150m yukarıdan göl yüzeyine düşer. Gölün fazla
suları kuzeyde bulunan bir eşiğin çukur yerinden boşalır. (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
Ayrıca Cilo Dağlarında bulunan Mirgezer yaylasında Terazi ve Dola Kervan Gölü bulunmaktadır.
Gelyana Gölü dışında, Cilo-Sat dağlarının kuzey yamaçlarında, Yüksekova ilçe sınırları içinde kalan kesimlerde Sat Gölleri bulunmaktadır. Sat Gölleri ve
çevresinin hem oluşumları hem de görünümleri açısından, yüksek bir turizm potansiyeli vardır. Ayrıca,
Karadağ eteklerinde krater gölleri bulunmaktadır.
Bunların en önemlileri Çayırlık, Seyithan, Lis, Mavigöl, Ayran, Sarıgöl ve Yeşilgöl’dür. Hakkari’de, merkez ilçeye 7 km. uzaklıktaki Otluca köyündeki dere
üzerinde kurulan hidroelektrik santrali çalıştıran küçük bir baraj gölü bulunmaktadır (Yurt Ansiklopedisi, 1982)
40
HAKKARİ
3. HAKKARİ’DE İKLİM
Hakkari yöresinin genel olarak iklim özelliklerine bakıldığında, Doğu Anadolu’nun şiddetli karasal
ikliminin bütün bileşenlerinin görüldüğü bir yöre olduğu ve bu bileşenlerin iklim elemanlarına yansıdığı
görülmektedir. Bölgenin doğusuna ve kuzeydoğusuna doğru gidildikçe karasallığın şiddeti artmasına
karşılık, güneydoğusuna gidildiğinde bu etki özellikle de alçak kesimlerde tedrici olarak azalmaktadır.
Bölgenin denizlerden uzaklaşması, yükseltisinin art-
Yüksekova’da bahar
ması ve bunun yanında yaz ve kış devrelerinde farklı hava kütlelerinin tesiri altında kalması dolayısıyla
kışların çok uzun şiddetli ve karlı, yaz mevsiminin ise
çok kısa ve oldukça sıcak geçmesine neden olmaktadır. Sıcaklık farkları 25 °C’den fazladır. Zira Ekim
sonlarından Mayısa kadar Doğu Anadolu Sibirya üzerinden gelerek bu sahada yerleşen kontinental kutbi
hava kütlesinin işgali altında kalır. Bu hava kütlesi
soğuk, ağır ve kuru karakterlidir. Yazın ise daha çok
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
güneyden gelen Tropikal hava kütlesinin etkisi altına
girer. Ancak bu hava kütlesi bölgenin kuzey doğusunda hiç bir zaman uzun süreli yerleşip kalamaz.
Bununla beraber bölümde etkili olan hava kütlesi,
yüksek basınçlı, soğuk ve kuru Kontinental Kutbi havanın etkisi altında bulunur (Erinç, 1953).
Hakkari’nin ikliminde, enlem, bakı ve topografya
şartlarıyla ilişkili olarak, kısa mesafelerde değişiklikler göze çarpar. İlde geniş alanları kaplayan dağlar,
yüksek platolar ve bunların arasında uzanan depres-
41
yonlar, kısa mesafelerde birbirlerinden ayrılmaktadır.
Bu arızalı rölyef ve yükselti farkından kaynaklanan
yerel iklim tipleri ortaya çıkmıştır. Zira bölümde yer
alan depresyonlar, yüksek plato ve dağlara göre daha
mutedil (ılıman) bir karakter gösterir. Dolayısıyla
Çukurca ve Şemdinli gibi ilçelerin sınırları içerisinde kalan derin vadiler ve Yüksekova gibi depresyon
alanlarında daha ılıman ve kısmen Akdeniz ikliminin
etkisi görülürken, yüksek dağ ve platolara çıkıldıkça
az da olsa iklimde bir değişiklik söz konusu olur ve
42
HAKKARİ
kış ayları sert ve etkili bir şekilde kendini gösterir.
Örneğin Zap Suyunun doğusunda ve batısında kalan
yüksek dağlık alanlarda kış devresi uzun, yaz devresi
daha kısadır. Ortalama sıcaklıklar depresyon alanlarına oranla daha düşüktür. Karın yerde kalış süresi
yüksek kesimlerde artmasına karşılık derin vadiler
ve güneye doğru gidildikçe azalır. Bu olumsuzluklar
yüksek alanlarda hem yaşamı hem de iktisadi faaliyet-
leri etkilemektedir. Bunun yanında, depresyonlarda
iklimin müsait olması, tarım alanlarının başta olmak
üzere buralarda toplanmasına ve buna bağlı olarak da
nüfus ve yerleşme alanlarının bu kesimlerde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Hakkari ili sınırlarında
geniş alanların yerleşmeden yoksun ya da seyrek nüfuslanmış olmasında iklimin önemli bir etkisi vardır.
İlin sıcaklık ve yağış değerleri oldukça farklı özelikler
göstermektedir.
İklimin yerleşim yerinin tespiti üzerinde rol oynayan en önemli etkisi kuraklık ve aşırı soğuklardır.
Bu konuda 350-250 mm yağış eğrisinin tarla ziraatının sınırını, 75-100 mm.lik yağış eğrisinin de otlaklara dayanan yerleşmelerin sınırını belirlediği ileri
sürülmektedir (Tolun Denker, 1977), (Göney, 1995).
Kurak iklime sahip çöl bölgeleri ve daima donmuş
olan kutup bölgeleri insanların fazlaca yerleşmediği
alanlardır. Dolayısıyla iklim doğrudan doğruya yeryüzünde insanların dağılışı üzerinde de rol oynamaktadır (Erol, 1964). Bu anlamda Hakkari İlinde iklim
ve özelliklede yüksek dağlık alanların geniş yer kaplaması nedeniyle ilde büyük ölçekli yerleşmelerin gelişemediği ya da gelecekte potansiyel büyüme ihtimali
olan yerleşmelerin nereler olduğu daha net bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Hakkari ili meteorolojik elemanlar açısından incelendiğinde ilde başta sıcaklık ve yağış olmak üzere, birçok değişken ili kısmen de olsa çevresinden
farklılaştırmaktadır. 42 yıllık rasat verilerinden anlaşıldığı kadarıyla ilde ortalama sıcaklığın 10 °C, en
düşük ortalama sıcaklığın -4,9 °C ile Ocak ayında ve
en yüksek ortalama sıcaklığın ise 30,7 °C ile Temmuz
ayında gerçekleştiği görülmektedir. Ortalama yüksek
ve ortalama düşük sıcaklık değerlerine bakıldığında
ise, yüksek sıcaklık değerlerinin 30,7 °C ile Temmuz
ve Ağustos aylarında, düşük sıcaklık değerlerinin ise
-8,4 °C ile Ocak ayında gerçekleştiği görülmektedir.
İlin yukarıda verilen sıcaklık değerleri ve aşağıda verilecek güneşlenme süresi, ortalama bulutluluk, kapalı
günler gibi değişkenleri incelendiğinde yerleşme ve
tarımsal faaliyetler açısından uygun olduğu görülecektir. Ancak unutulmaması gereken, bu değerlerin
alındığı rasat istasyonunun denizden yüksekliğinin
1.728 m olduğu gerçeğidir. Bu bağlamda ilde bulutlu gün sayısı incelendiğinde hiçbir ayın 5 gün ya da
daha fazla bir değeri ifade etmediği görülmektedir.
43
Yılın tamamında 5 günün altında ve hatta tablo 1 incelendiğinde görüleceği üzere yaz aylarında bu değer
1 günün altına dahi düşmektedir. Dolayısıyla bulutlu
gün sayısı az olan ilin güneşlenme süresi uzun, bulutlu günler ve ortalama kapalı günler sayısı ise düşük
bir değeri ifade etmektedir. Yine yerleşme ve tarımsal
hayat için vazgeçilmez bir değişken olan bağıl nemin
ki, özelliklede insan sağlığı için, çok uygun koşullar arz ettiği söylenebilir. Kış ayları hariç bağıl nem
%50’ler civarında seyretmektedir. Ancak bağıl nemin
uygunluğuna karşılık basınç değerleri oldukça yüksektir. Ortalama atmosfer basıncı 827,5 mb olan ilin
yerel atmosfer basınca bütün yıl yüksek değerler ifade
eder. Hakkari’de buharlaşmada sınırlıdır. Zira yaz aylarında gerçekleşen buharlaşma özellikle hemen sınır
komşusu olan Şırnak’ın Silopi ve Cizre gibi şehirleriyle kıyaslandığında daha da anlamlı olacaktır. Çünkü söz konusu şehirlerde yaz aylarında gerçekleşen
aylık buharlaşma miktarı 1000 mm.yi çok aşmaktadır. Oysa Hakkari’de hiçbir ay buharlaşma değeri 350
mm’yi dahi bulamamaktadır.
HAKKARİ
44
Yağış değerleri açısından oldukça olumlu bir tablo gösteren ilde yıllık yağış miktarı 789,4 mm gibi oldukça yüksek sayılan bir miktarı ifade etmektedir.
AYLAR
Rst.
Sür.
I
II
III
Ortalama Sıcaklık (°C)
42
-4,9
-3,5
Ortalama Yüksek Sıcaklık
42
0,5
1,0
Ortalama Düşük Sıcaklık
42
-8,4
-7,3
Meteorolojik
Elemanlar
Günlük Ort. Güneşlenme
Suresi saat,dak.
Ortalama Bulutluluk
(0-10)
Ort. Bulutlu Günler Sayısı
(bult. 2.0-8.0)
Ort. Kapalı Genler Sayısı
(bult. 8.1-10.0)
Ort. Acık Günler Sayısı
(bult. 0.0-1.9)
Ortalama Yerel Basınç
(hPa)
Ortalama Bağıl Nem (%)
31
IV
V
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
Yıllık
1,6
7,9
14,1
20,1
24,8
24,5
19,9
12,7
5,1
1,8
10,0
6,1
12,5
19,1
25,5
30,7
30,7
26,3
18,4
9,9
2,3
15,2
-2,3
3,7
8,9
13,6
18,0
17,7
13,5
7,6
1,0
-5,0
5,1
04:18 05:26 06:03 06:48 09:09 11:58 12:23 11:43 10:18
7:26
5:21
3:54
7:54
31
4,5
4,6
4,8
4,9
3,9
1,9
1,0
0,9
1,1
3,0
4,0
4,6
3.3
31
12.9
12.6
15.9
18.8
20.4
11.6
7.6
6.5
6.9
14.9
13.8
15.1
157.0
31
7.5
6.8
6.8
5.4
2.5
0.4
0.0
0.1
2.2
5.2
6.5
43.4
31
10.5
8.8
8.3
5.8
8.2
18.0
23.4
23.0
14.0
11.0
9.4
164.9
31
828.3 827.0 826.4 826.8 826.8 825.3 823.8 825.0 828.5 831.0 830.8 829.7 827.5
42
70
70
66
Ortalama Buharlaşma (mm)
Ortalama Toplam
Yağış Miktarı (mm)
Ortalama Kar Yağışlı
Günler Sayısı
Ortalama Kar Örtülü
Genler Sayısı
Ortalama Sisli Günler
Sayısı
Ortalama Rüzgar Hızı
(m/s)
61
2,0
53
42
37
24.5
35
37
53
63
129,9 246,8 330,6 326,3 232,3 118,6 22,1
41
89,2 105,6 121,3 131,7 66,1
31
10.7
9.4
9.1
2.5
0.1
31
29,9
27,6
23,0
4,4
0,1
42
0,8
0,9
0,7
0,3
0,1
31
1,1
1,2
1,6
2,1
2,0
14,8
2,0
3,9
2,0
1,9
1,9
5,8
1,8
71
54
11,1
59,0
89,4 100,7 789,4
0.0
3.7
8.6
43.3
5,3
23,0
113,3
0,3
0,8
0,8
4,0
1,7
1,4
1,1
1,7
Tablo 1: Hakkari ili iklim değerleri (Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010).
Uzun yıllık yağış durumu incelendiğinde yağış miktarının yıllara göre inişli çıkışlı bir özellik gösterdiği
söylenebilir. 1970-2009 yılları arasındaki yağış miktarına bakıldığında yağışın en fazla 2003 yılında (1059.7
mm) olduğunu görülmektedir.
Şekil 1: Hakkari
ili yağış ve sıcaklık
grafiği
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Yağışın aylara göre ortalama değerine bakıldığında 131,7 mm ile en yağışlı ayın Nisan ayı olduğu ve en
az yağışlı ayın ise 1,9 mm ile Ağustos ayı olduğu görülmektedir. Tablodan da anlaşılacağı üzere en yağışlı
ay ile en az yağışlı ay arasındaki yağış değeri oldukça
yüksektir. Yaz ayları boyunca yağış değerleri oldukça düşük seyretmektedir. İldeki yağışın seyri bu anlamda tipik bir Akdeniz iklimi yağış grafiğine benzer
bir durum arz eder. Haziran ayının ilk günleri hariç,
ilde Haziran ayının son 20 günü, Temmuz, Ağustos
ve Eylül aylarının tamamında yağış değerinin toplamı
ancak 18 mm’yi bulmaktadır. Bu da aylık ortalama
toplam yağışın 4,5 mm de kaldığını göstermektedir.
Diğer bir ifadeyle dört ayda düşen toplam yağış yıllık
yağışın yalnızca %2,3’üne denk gelmektedir. Hatta
Haziran ayının ilk 10 gününü de dahil ettiğimizde bu
değer toplam yağışın %3.3’ü etmektedir. Görüldüğü
üzere yaz aylarında bir yağış sorunu vardır ve bu sorun başta akarsuların taşıdıkları su miktarını ve daha
önemlisi tarımsal faaliyetleri önemli ölçüde sınırlandırmaktadır. Yaz ayları en az yağışın düştüğü mevsim
olmasına karşın en yağışlı mevsimin ilkbahar olduğu
tablodan anlaşılmaktadır. Toplam yağışın %40,2’si
bu mevsimde düşmektedir.
Şüphesiz ilkbahar yağışlarının toplamda çok geniş yer kaplaması ve bir de bu mevsimde yaşanan kar
erimeleri, ilde önemli su taşkınları sorununun yaşanmasına neden olmaktadır. Zira ilde taşkın döneminin
ilkbahar ayları olması bu mevsimi sel ve toprak kayması gibi doğal afetlerin yoğun şekilde kendini gösterdiği mevsim olmasına da neden olmuştur. Özellikle taşkın olaylarının görüldüğü en önemli alanların
başında, Yüksekova ilçe merkezi, Büyük Çay ve Zap
Suyu kenarındaki yerleşim alanları gelmektedir.
Hakkari’de ortalama rüzgâr hızı 1,1 ile 2,1 m/s arasında değişmektedir. Rüzgârın etkili olduğu dönem
ise Nisan ile Ekim arasıdır.
4. HAKKARİ’DE BİTKİ ÖRTÜSÜ
Yeryüzünde herhangi bir sahadaki doğal bitki
örtüsünün özellikleri doğrudan, iklim, yükselti ve
toprak şartlarıyla ilişkilidir (Özçağlar,1997). Hakkari
iline bakıldığında doğal bitki örtüsünün yer şekilleri
ve nemliliğin kontrolü altında geliştiği görülmektedir.
Bu nedenlidir ki, il sınırları içinde batıdan doğuya,
kuzeyden güneye gidildikçe bitki örtüsünde belirgin
bir değişim görülememektedir. Aynı durum vadi tabanlarından dağların zirvelerine doğru çıkıldıkça da
görülmektedir. Örneğin, dağların dik yamaçları, aşınım ve süpürme sonucu çoraklaşmış iken eğimin azaldığı yamaçlar, orman, çalılık veya çayırlarla örtülüdür. Doğal orman sınırı 1800-2000 metreye kadardır.
45
Şekil 2: Ortalama rüzgar hızı m/s
2000-3000 metreler arası zengin çayırlık alanlardır.
Bu alanlarda 1 metre yüksekliğe sahip gevenlere sıkça
rastlanır. 3000 metreden sonra ise doğal bitki örtüsü
ortadan kalkar. Vadi tabanları ise baltalık orman ve
orman altı çayır ve otlaklardır. İl topraklarının %25,6
sı orman ve funda örtüsü altındadır (Kaya,2007).
Yakın tarihlere kadar geniş alanları kapladığı
ifade edilen ormanların varlığından bu gün maalesef
söz etmek pek mümkün değildir. Seyrek olarak vadi
boylarında ve özellikle dağların kuzey yamaçlarında
başta meşe toplulukları olmak üzere ardıç, huş, kavak, söğüt, dışbudak ve bazı yabanıl ağaçları hariç
tutarsak, hakim formasyon antropojen steptir. Otsu
bitkilerden oluşan bu formasyon içinde en sık rastlanan türler geven, yavşan otu, keçi kulağı çoban yastığı, deve dikeni, kuzu dili, yabani yonca ve yabani
korunga’dır. Ancak ilin güneyinde yer alan ve oldukça geniş bir alan kaplayan Toroslar’ın belirli bölgelerinde dağlar arasına sıkışmış dar şeritler halinde meşe
ağacı orman kalıntılarına rastlamak mümkündür.
Hakkari şehri de dahil olmak üzere, ilin bir çok
noktasında 35-40 yıl öncesine kadar meşeliklerin
olduğu yöre sakinleri tarafından doğrulanmaktadır.
Geçmişte Hakkari ilinde çok daha geniş alanları kapladığı düşünülen ve hatta kabul gören ormanın tahrip
edilmesi, bugün yukarıda da ifade edildiği gibi çok
dar alanlara sıkışmış şekilde varlığını sürdürmesine
neden olmuştur. Ormanlar hem görsel güzellikleri
hem de insanlara sundukları beden ve ruh sağlığı açısından önemli bir doğal zenginlik oldukları gibi başta
ısınma olmak üzere diğer birçok imkân sağladıkları
içinde yöre için değerlidirler. Daha öncede ifade edildiği üzere 789.4 mm’lik bir yağış değerinin kaydedildiği ilde ormanın çok daha geniş alanları kaplaması
beklenmelidir. Özelliklede rasat istasyonlarının 1730
46
HAKKARİ
m’lerde olduğu düşünüldüğünde ki, yükseklere çıktıkça yağış değerlerinin arttığı bilinmektedir, bu durumda mevcut tablo oldukça düşündürücüdür.
Oysa ilin genel görünüme bakıldığında hâkim
bitki örtüsünün bozkır olduğu görülmektedir. Buna
karşın değişik yükseklik ve şekillerde arazileri bulunan bir ilin, doğal bitki örtüsünün zengin olması
kaçınılmaz bir gerçektir. Daha öncede ifade edildiği
üzere vadilerde Akdeniz’in yarı bozulmuş tipik iklimi,
doruklarda ve yüksek platolarda da karasal iklimin
etkilerinin hâkim olduğu bir alanda zengin bitki varlığından söz etmek mümkündür. Zira bunda toprakların da önemli bir etkisi vardır. Aynı zamanda ekolojik şartlar dikkate alındığında ormanın doğal olarak
oluşabileceği alanlar, başta ilin güney kesimleri olmak
üzere diğer bir çok alanda yayılış göstermesi gerektiği
ifade edilmelidir. Gerçekten de bugün var olan orman
kalıntılarına yukarıda belirtilen sahalarda rastlanmaktadır. Özellikle güney kesimlerde yağış şartlarının iyi
olduğu dağların kuzey yamaçları ile dağlık alanların
batı, güney ve güney batı yamaçlarında orman kalıntılarına (meşe topluluklarına) rastlanılmaktadır. İlkbahar mevsimiyle beraber, havaların ısınması buna
bağlı olarak eriyen karlar ve yağan yağmur sularıyla
hayat bulan step formasyonu Hakkari iline yeşil bir
Hakkari’de doğal bitki örtüsü
görüntü kazandırır. Ancak, bu yeşil görüntü bir süre
sonra başlayan yaz kuraklığı nedeniyle (sıcaklığın
artması ve yağışın azalması) sararır ve kurur. Dağların oldukça bol yağış alan kısımları, güney, güneygüneybatı kesimler ile akarsu boyları ve suni olarak
yetiştirilen kültür bitkilerinden oluşan bölümler yaz
kuraklığına direnebilen yeşil alanlar olarak karşımıza
çıkmaktadırlar. Bu alanlar yaz ayları boyunca çevrelerine göre birer yeşil saha görünümündedirler.
Hakkari ilinin doğu, batı ve kuzey kesimlerinde hakim formasyon steptir. Yağış ve toprak şartları
doğal halde ağaç yetişmesine elverişli olduğu halde
maalesef tahribatın derecesi bu alanları ormandan
yoksun bırakmıştır. Ancak bu alanların tamamen ormandan yoksun olduğu söylenemez. Lokal de olsa
orman alanları ve seyrek bir dağılış gösteren bazı ağaç
türlerinden söz etmek mümkündür. Orman formasyonunun yayılış sahası içerisinde meşe türleri, ardıç,
titrek kavak, menengiç ve yaban gülü yer almaktadır.
Yukarıda ifade edildiği üzere ilin doğu-batı ve kuzey
bölümlerinde ağaçlara bazen küçük guruplar bazen
de seyrek de olsa vadi boylarında rastlamak mümkün
olduğu gibi, asıl formasyonun step olduğu belirtilmiştir. Hâkim olan step formasyonu içerisinde geven,
yavşan otu, keçi kulağı, çoban yastığı, deve dikeni,
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
47
Endemik türler
kuzu dili, yabani yonca, yabani korunga yer almaktadır. Dağlık alanlarda bu bitkilerin bazıları (geven)
3000 metre yüksekliklere kadar yetişme ortamı bulabilmektedir. 3000 m’den sonra tedrici olarak doğal
bitki örtüsü ortadan kalkar ve sıcaklık isteği az olan
ve seyrek bir doku gösteren bitkiler 3400’lere kadar
yaşarlar. 3400-3500’lerden sonra bitki örtüsü hemen
hemen tamamen ortadan kalkmaktadır.
Hakkari ili, elde edilen bulgulara göre çok eski
tarihlerden beri yerleşmeye sahne olmuştur. Buna istinaden doğal bitki örtüsünün ciddi bir tahribata uğradığı söylenebilir. Bu tahribat sonucunda asıl bitki
örtüsü bozulmuş ve orman alanları büyük çoğunlukta yok edilmiştir. Çünkü bugün hala ilin bir çok alanında meşe, ardıç gibi orman veya koruluk alanların
kalıntılarına rastlamak mümkündür.
Gerek yakacak ve gerekse inşa malzemesi için ormanın tahribi, kontrolsüz otlatma vb. gibi beşeri müdahaleler, bir zamanlar ormanın doğal yetişme ortamı olan Hakkari’de, bugün ormanlardan yoksun step
alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Eğim
şartlarının olumsuzluğu ve bitki örtüsünden yoksunluk, toprak erozyonu gibi ciddi bir doğal felaketin de
oluşmasına neden olmuştur. Şüphesiz bu olumsuzluklar, turizm için önemli bir potansiyel olan ormanın, büyük oranda ortadan kalkmasına sebep olmuş
ve genel peyzajı olumsuz yönde etkilemiştir. Oysa,
bir çok destinasyonda doğal bitki örtüsü tek başına
bir çekicilik olarak turistlerin akınına uğramakta ve
yöre insanının rekreasyon amaçlı kullanımına olanak
tanımaktadır.
4.1. Endemik Türler
Hakkari biyo çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Hakkari ili ve çevresinde yükselti, eğim ve bakı
faktörlerinin kısa mesafelerde çok değişiklik göstermesi, saha genelinde genel atmosfer sirkülasyonunun
Ters lale
ortaya çıkardığı iklim içerisinde lokal klimatik alanlar ortaya çıkmakta, bu da bitki örtüsünün çeşitlenmesine neden olmaktadır. Şüphesiz bu durum aynı
zamanda çok sayıda endemik bitki türlünün ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Hakkari’de doğal kaynak envanteri yapılmamış olmakla beraber ildeki bitki türü sayısı oldukça çarpıcıdır. Ancak bunlar içinde
özellikle biri Hakkari açısından önemli bir yere sahiptir. Ters Lale (Ağlayan Gelin) olarak adlandırılan bu
çiçek kendine has görüntüsü ve endemik olması nedeniyle bir turizm değeri olarak ön plana çıkmaktadır. Hakkari’nin Cilo Dağları ve yakın çevresinde doğal ortamda yetişen bu bitki Hakkari Valiliği ve ayrıca
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nca koruma altına alınmıştır. Ters Lale, dünyanın en nadide
çiçeklerinden biridir. Geçmişte Hakkari Bölgesi’nde
yaşayan Asuri’lerin her sabah göbeğinden su yaydığı için ‘Ağlayan lale’ adını verdiği ve bu yüzden kutsal saydığı Ters Lale, günümüzde de çok değerlidir.
Boyu 75 santimetreyi bulan, her dalında 6 lalenin ters
büyüdüğü doğa harikası çiçek, özellikle son yıllarda
açık ve kapalı alanlarda yetiştirilebilmekte ve önemli
HAKKARİ
48
bir pazarı bulunmaktadır. Diğer önemli bir çiçeği Yayla Çiçeği ya da halk arasında yaygın olarak kullanılan
Sosin’dir. Sosin, ilkbahar aylarında yaylaları rengârenk süsleyen çiçeklerden biridir. Yayla ve vadilerde yetişen
bu çiçek ilin görsel kalitesini artıran diğer bir çekiciliktir. Şüphesiz ilde bunlar dışında birçok endemik tür vardır. Bunların başlıcaları yada diğer bir ifadeyle, Hakkari’nin tabii florasında en çok rastlanan bitkiler şunlardır:
Cynedan doctynon (Köpek dişi ayrığı)
Copsella busa pastorıs (Çoban çantası)
Mentha spp (Nane)
Salvia spp (Ada çayları)
Convurulus arvensis (Tarla sarmaşığı)
Trifolium spp (Üçgüller)
Bromus spp (Bromlar)
Cuscuta (Küsküt)
Orobanche (Orobanj, canavar otu
Eupharabiase (Sütleğenler)
Chrysanthemum segetum (Sarı papatya)
Cirsium arvensis (Köy göçüren)
Hordeum spp (Arpagiller)
Conium moculatum (Baldıran)
Avena fatva (Yabani yulaf)
Achilla vihelmsii (Civan perçemi)
Alchemilla barbatiflora (Aslan pençesi)
Amonita citrina (Sarı mantar)
Agaricus bisporus (Kültür mantarı)
Anthemis chia (Beyaz papatya)
Astragalus (Gevenler)
Fritallaria imperialis (Ters lale)
Astragalus C.
Brassicaceae
Campanula L.
Centaureaa L.
Carduus L.
Carteaa sativa
Geranium
Tüsü (yerel ismidir, Latincesi görülmedi)
(Hakkari İl Çevre Durum Raporu, 2006).
dendir. Kırmızı benekli alabalık olarak adlandırılan
bu balık türlerinin dışında yine başta Zap Suyu olmak
üzere diğer akarsuların birçoğunda sazan balıklarının
çeşitli türleri yaşamaktadır.
6. TOPRAKLAR
Alabalık
5. FAUNA
Hakkari yer şekillerinin getirdiği avantaj sayesinde av hayvanları açısından zengin sayılabilecek bir
potansiyele sahiptir. Özellikle dağlık alanlarda kurt,
tavşan, tilki, dağ keçisi, dağ koyunu, vaşak, porsuk,
sansar, ayı ve domuz gibi hayvanlara rastlanırken kuş
türlerinin sayısı oldukça kabarıktır. Ancak özellikle
av hayvanları açısından ördek, bıldırcın, keklik, turaç, angut ve yabani hindi başlıcalarıdır. Bu av hayvanları dışında özellikle ildeki akarsularda yetişen
alabalık türleri en önemli yaban hayvan değerlerin-
Toprak, horizonları oluşmuş veya oluşmamış olsun, karada yaşayan bitkilerin gelişmesi için gerekli
olan doğal ortamdır. Herhangi bir yerdeki toprağın
özellikleri, iklim ve canlıların, rölyef şartlarına bağlı
olarak ve uzun bir zaman periyodu içinde ana kaya
maddesi üzerinde yaptıkları müşterek tesirin neticesinde meydana gelir. Kültür şartları ve insanların toprağı kullanma şekilleri de bu müşterek tesire dâhildir
(Oakes, 1958).
Hakkari ilinde toprakları 4 ana grupta toplamak
mümkündür. Bunlardan ilki, kalkersiz kahverengi
topraklardır. Olgun topraklardan olan kalkersiz kahverengi topraklar, Hakkari’de 400-750 mm arasında
yağış alan yerlerde, kalkerli kumlu kil ve kumlu kil
taşları üzerinde oluşmuştur. İlde yaklaşık 266.000
hektar alanı örtmektedir. Genel olarak doğal drenajları iyi olan bu toprakların, ildeki dağılışına bakıldığında ilin, doğu, güneydoğu ve kuzeyinde oldukça
geniş alanları kapladıkları görülmektedir. Bu toprak-
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
49
Hakkari’de tarım alanları
ların doğal bitki örtüsü ot ve ot- çalı karışımı bitkilerden oluşmaktadır. (Yurt Ansiklopedisi, 1982)
Diğer bir toprak grubu, kahverengi orman topraklarıdır. Yarı olgun topraklardan oluşan kahverengi
orman toprakları, ilde yıllık yağışın 627-870 mm olduğu kesimlerde yaklaşık 230.000 hektar alan örter.
Toprağı oluşturan ana kaya, genellikle, kireççe zengin
kil taşlarıdır. Üst toprak iyi oluşmuştur. Gözenekli
ya da kırıntılı yapıdadır. Mineral madde ile organik
madde iyice karışmış durumdadır. Alt toprak kırıntılı yapıda ve kahverengidir. Altta kalsiyum karbonat
birikimi görünür. Derinliği 50-90 cm arasında değişmektedir. Kahverengi orman topraklarının doğal
bitki örtüsü kışın yaprağını döken orman ağaçları ve
çalılardır (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
İkinci grubu, kestane renkli topraklar oluşturur.
Olgun topraklardan olan kestane renkli topraklar,
ilde yıllık yağışın 370-620 mm arasında olduğu kesimlerde yaklaşık 212.000 hektar alan örter. Kestane
renkli toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve
kalkerli kayalardır. 30-50 cm kalınlığında ve kırıntılı yapıdaki üst tabaka, orta derecede organik madde
içerir. Organik madde mineral madde ile iyice karışmış durumdadır. Alt toprağın rengi koyu kahverengi
ya da kırmızı kahverengidir. Prizmatik yapılı bu tabakada kil birikmesi görülür. Alt kesimlerde, sertleşmiş halde kireç birikmesi vardır. Hakkari’de kestane
renkli toprakların doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun otlarla, çalılar ve seyrek ağaçlardır.
Üçüncü grubu, kestane renkli topraklar oluşturur. Olgun topraklardan olan kestane renkli topraklar, ilde yıllık yağışın 370-620 mm arasında olduğu
kesimlerde yaklaşık 212.000 hektar alan örter. Kestane renkli toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve kalkerli kayalardır. 30-50 cm kalınlığında ve
kırıntılı yapıdaki üst tabaka, orta derecede organik
madde içerir. Organik madde mineral madde ile iyice
karışmış durumdadır. Alt toprağın rengi koyu kahverengi ya da kırmızı kahverengidir. Prizmatik yapılı bu
tabakada kil birikmesi görülür. Alt kesimlerde, sertleşmiş halde kireç birikmesi vardır. Hakkari’de kestane renkli toprakların doğal bitki örtüsü, kısa ve uzun
otlarla, çalılar ve seyrek ağaçlardır.
Dördüncü bir grup toprak grubu ise İlde yıllık
yağışın 500-1.200 mm olduğu alanlar üzerinde oluşan podzolik topraklardır. Olgun topraklardan olan,
podzolik topraklar yaklaşık 72.000 hektar alan örter.
Podzolik toprakları oluşturan ana madde, volkanik ve
kalkerli kayalarla kum taşlarıdır. Gözenekli yapıda bir
üst tabakada, organik madde ile mineral madde iyice
karışmıştır. Alt toprak, yuvarlak köşeli blok yapıdadır
ve kil birikmesi görülmektedir. Podzolik toprakların
doğal bitki örtüsü, kışın yaprağını döken orman ağaçları ile iğne yapraklı ağaçlardır.
Akarsuların taşıma ve biriktirme faaliyetlerinin
ürünü olan alüvyal topraklar ise, beşinci grup toprakları oluşturmaktadır. Bu topraklar ilde Zap, Habur, Şemdinli ve Nehil vadilerini tabanlarıyla Hacıbey
50
HAKKARİ
Deresi çevresinde, yaklaşık 9.000 hektar alanı örter.
İklim, drenaj ve kullanma durumuna göre içerdikleri
organik madde miktarları değişmektedir. Genç topraklar olmaları nedeniyle, özel bir ilklim tipi ve bitki
örtüsü gerektirmez. Bu topraklarda, ilin iklim ve topografya koşullarına uyabilen her ürün yetiştirilebilir. Tarih boyunca insanların yerleşme faaliyetlerinin
yoğunlaştığı alanlar olan bu topraklar, aynı zamanda
yoğun ziraat alanlarıdır. İkime bağlı olarak hemen her
tür bitki bu topraklarda yetiştirilebilir.
İlde, alüvyal topraklarla iç içe olmak üzere, sürekli su alan ya da su sızan alanlarda hidromorfik
alüvyal topraklar bulunur. Uzun süre yaş kalan bu
topraklar ilde yaklaşık 12.000 hektar alanı örter. Yılın
büyük bir bölümünde bataklık durumunda olan bu
topraklar gerekli drenaj önlemleri alınabilirse, çayır
ve sulak yerlere uygun ağaç türleri yetiştirilmesine elverişlidir (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
İlde diğer önemli bir toprak çeşidi ise kolüvyal
topraklardır. Sözkonusu topraklar, eğim derecesi fazla olan alanların etek kısımlarında toprak kayması,
yüzey akışı, yer çekimi ve yan derelerin kısa mesafelerden taşıyarak etek kısımlarında ve vadi ağızlarında
biriktirerek oluşturduğu Kolüvyal topraklar ise, daha
çok ildeki küçük de olsa bulunan ovaların kenar kısımlarındaki eteklerde yer almaktadır. İyi drenajlı ve
verimli olan bu topraklarda bölgede tahıl tarımı yapılmaktadır.
Alüvyal topraklarla geçişli olmak üzere eğimi
%2’nin üstünde olan yamaçlarda, yaklaşık 1.200
hektar alan örter. Genç topraklar olmaları nedeniyle
özel bir iklim tipi ve bitki örtüsü gerektirmez. İlin iklim ve topografya koşullarına uyabilen bütün ürünler
yetiştirilebilir. İlde, tarımın ana kaynağı olan toprak,
kullanma amaçları yönünden %86 oranında tarıma
uygunluk göstermektedir. Bu değer yaklaşık %94
olan ülke ortalamasının altındadır. Sürüme elverişlilik açısından ise, 1.,2.,3. ve 4. yetenek sınıflarına giren ve tarım araçlarıyla işlenebilen topraklar yaklaşık,
58.000 hektar alan kaplamakta ve il alanının %6’sını
oluşturmaktadır. Bu toprakların ancak 2.000 hektarı
1.sınıf sorunsuz topraklardır. Geriye kalan 2., 3., ve
4. yetenek sınıfı toprakların %17 oranında çoraklık,
%31 oranında yaşlılık ve %66 oranında su erozyonu
sorunu vardır. Bu nedenle, tarım araçlarıyla işlenebilir nitelik gösteren bu tarım topraklarının büyük bir
bölümünde ürün yetiştirilememektedir. İşlenebilir
topraklarda, Türkiye ortalaması %34 civarındadır.
Hakkari’ de tarla tarımı fazla önemli bir yer tutmaz.
Tarımda hayvancılık başta gelen uğraştır. İlde çayırmera ve orman kullanımı altında bulunması gereken
6 ve 7. sınıf topraklar (5.sınıf toprak yoktur), yak-
laşık 764.000 hektar alan kaplamakta ve il alanının
%80’ini oluşturmaktadır. Bu oran, %60 olan Türkiye
ortalamasının çok üzerindedir. (Yurt Ansiklopedisi,
1982).
Ülke genelinde etkili olan erozyon, Hakkari il
topraklarının da başta gelen sorunudur. Erozyonla
birlikte ölçüsüz ve bilgisiz kullanım, ilde yaklaşık
129.000 hektar alanı çıplaklaştırmış ve tarıma elve-
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
rişsiz duruma sokmuştur. 640.000 hektarlık tarım
yapılabilir toprak da yok olmak üzeredir (Yurt Ansiklopedisi, 1980).
Kullanma kabiliyet sınıflarına göre tanımladığımızda ildeki topraklar geçmişten farklı olarak yeni
değerlendirmelere göre farklılaşmakta ve 8 kabiliyet
sınıfınıda görmek mümkün olmaktadır. Bunlardan,
1. Sınıf arzilerin yeryüzü şekillerinin düz veya düze
51
yakın (%0-2) olduğu görülmektedir. 1. Sınıf arazilerin kapladığı alan 158.906 ha olup il yüzölçümünün %5,6’sını teşkil etmektedir. 1. Sınıf arazilerin;
%61’ini alüvyal topraklar, %4’ünü kolüvyal topraklar, %2,7’sini kahverengi orman topraklar, %28,6’sını
kahverengi topraklar, %0,1’ini kireçsiz kahverengi
topraklar, %3,5’ini kırmızı kahverengi topraklar oluşturmaktadır. Bu arazilerin 73.395 ha’da kuru tarım,
52
HAKKARİ
78.759 ha’da sulu tarım yapılmaktadır. 3.150 ha’da
çayır- mer’a alanı, 1.021 ha’da diğer kullanım içindir.
İkinci sınıf arazilerin toplam miktarı 187.303 ha’dır.
Bu arazileri %7,6’nı alüviyal topraklar, %7,2’sini kolüviyal topraklar, %11,4’nü kahverengi orman toprakları, %24’ünü kahverengi toprakla ve %3’ünü kırmızı kahverengi topraklar oluşturmaktadır. Bu arazilerin; 144.140 ha da kuru tarım, 29.310 ha’da sulu
tarım yapılmaktadır. II’inci sınıf arazilerin 12.123 ha
çayır-mera, 944 ha orman ve fundalık ve 785 ha tarım dışı arazidir. III.sınıf araziler 337.498 ha kapladığı alan ile ilin %12,23’sini teşkil eder. Bu arazinin
toprak gruplarına göre dağılımı ise %3,3’ü alüviyal
topraklar, %4,4’ü kolüviyal topraklar, %2,4’ü kah-
verengi orman topraklar, %1,4’ü kireçsiz kahverengi
orman toprak, %59’u kahverengi toprak, %1,8’i kireçsiz kahverengi topraklar şeklindedir. Bu alanların
kullanım durumları ise şöyledir; 285.208 ha kuru tarım, 20.559 ha sulu tarım, 24.845 ha çayır-mera ve
629 ha yerleşim alanı şeklinde dağılıma sahiptir. IV.
sınıf araziler ilin 302.811 ha alanı ile %11’sini kaplamaktadır. IV.’üncü sınıf arazilerin toprak gruplarına
göre dağılımı ise şöyledir; %0,7’si kolüviyal topraklar, %26’sı kahverengi orman topraklar, %1,7’si kireçsiz kahverengi orman topraklar, %55,7’si kahverengi topraklar, 9,4’ü kırmızı kahverengi topraklardan oluşmaktadır. Bu alanların kullanım durumları
ise şöyledir; 227.036 ha’da kuru tarım, 9.146 ha’da
HAKKARİ’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
sulu tarım, 50.289 ha’da çayır-mer’a, 15.757 ha’da
orman-fundalık alanlarıdır. Beşinci sınıf araziler,
5.645 ha alam ile ilin %0,2’sini kaplamaktadır. Bu
alanın büyük toprak gruplarına göre dağılımı şöyledir; V.sınıf arazilerin 254 ha alüviyal topraklar, 4.766
ha hidromorfik alüviyal topraklar, 625 ha kahverengi
toprak grubu, 5.020 ha toprakta yaşlık-çoraklık sorunu vardır. V’inci sınıf toprakların 4.716 ha’ı çayırmera alanıdır ve derin toprak profiline sahiptir. Altıncı sınıf araziler, 378.727 ha alan ile ilin %13,3’nü
kaplar ve toprak gruplarına göre dağılımı ise; 2.362
ha’ı alüviyal topraklar, 171.704 ha’ı kahverengi orman toprakları, 10.924 ha’ı kireçsiz kahverengi orman toprakları, 160.979 ha’ı kahverengi topraklar,
14.216 ha’ı kireçsiz kahverengi topraklar, 12.727
53
ha kırmızı kahverengi topraklar, 3.543 ha alan yüksek dağ-çayır toprakları şeklindedir. Bu toprakların
kullanım durumları ise şöyledir; 224.233 ha’ında
kuru tarım, 3.173 ha’ında sulu tarım yapılmaktadır.
Bu toprakların 120.145 ha’ında çayır-mera, 30.993
ha’ında orman ve fundalık, 183 ha’ında yerleşim alanı
mevcuttur. Yedinci sınıf araziler, 1.387.681 ha alanı
ile ilin %48,6’lik kısmını kaplar. Bu alanların toprak
gruplarının dağılımı ise; 761.837 ha kahverengi orman topraklar, 92.974 ha kireçsiz kahverengi orman
toprakları, 396.877 ha kahverengi topraklar, 61.058
ha kireçsiz kahverengi topraklar, 70.771 ha kırmızımsı kahverengi topraklar şeklindedir. VII. sınıf
toprak alanlarının; 117.722 ha’ında kuru tarım, 56
ha’ında sulu tarım yapılmaktadır. Vll’inci sınıf arazilerde 992.655 ha çayır-mera, 276.573 ha orman funda arazisi ve 148 ha yerleşim alanı mevcuttur. Sekizinci sınıf araziler, 90.271 ha ile il topraklarının %3,2
‘sini oluşturur. Bu arazilerin toprak gruplarına göre
dağılımı ise 75 ha alüviyal topraklar, 138 ha sazlıkbataklık, 9.286 ha ırmak-taşkın yatakları, 77.137 ha
çıplak kaya ve moloz, 2.023 ha su yüzeyi şeklindedir.
Orman ve fundalık alanlar ilin 330.524 ha’mı kaplar.
Bunun 232.618 ha’ı orman, 97.906 ha’ı fundalıktır.
Orman-fundalık alanların %84’ü VII. Sınıf arazilerde
bulunmaktadır. Yerleşim alanları ise ilin 5.036 ha’lık
kısmını kaplamaktadır. Bu alanların 1.021 ha’ı l’inci
sınıf arazilerde, 785 ha’ı H’inci sınıf arazilerde, 629
ha’ı III’üncü sınıf arazilerde bulunmaktadır. Yerleşim
alanlarının %60’lık kısmı tarıma elverişli alanlarda
kurulmuştur. Diğer alanların dağılımı ise şöyledir;
77.137 ha çıplak kayalık veya moloz, 9.286 ha ırmak
taşkın yatakları, 2.023 ha’ı su yüzeyi oluşturmaktadır.
Bu alanların toplamı 90.271 ha’dır. Tarım arazilerinde
Hakkari’de kuru, sulu ve bahçe arazilerinin çoğunluğu herhangi bir şekilde muhafaza çalışması gerekmektedir. Muhafaza işlemlerine gerek göstermeyen ve
I. sınıf olarak nitelendirilen tarım arazilerinin oranı
%0,2’dir. Bunların dışında kalan tarım arazileri problemin cinsine göre değişik muhafaza çalışmalarına
ihtiyaç göstermektedir. Tarım arazilerinde muhafaza
işlemlerini gerektiren problemler erozyon zararı, aşırı
su ve elverişsiz toprak şartlarıdır. Yüzey akışı toprağın
üst katmanını tabalar halinde taşıyıp götürdükçe, daha
alt tabakaların sürülmesi gerekmekte ve en sonunda
yüzeye çıkan verimsiz ana materyalin bile işlenmesi
icap etmektedir. Erozyon ilerledikçe toprak verimi de
düşmektedir. Çünkü bitki besin maddeleri, organik
maddeler ve toprağa canlılık veren mikroorganizmalarda yüzey akışları ile taşınıp gitmektedir. Erozyonu
önlemede kontur sürüm, şeritvari ekim ve teraslama
önerilebilir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
54
HAKKARİ
HAKKARİ
TARİHİ
56
HAKKARİ
HAKKARİ TARİHİ
Yrd. Doç. Dr. Dündar Alikılıç
Hakkari yöresinde elde edilen bazı bulundular,
il topraklarındaki geçici ilk yerleşim yerlerinin Taş
Devri’nin ilk evrelerinde kurulduğunu göstermektedir. Hakkari’nin çeşitli yörelerinde rastlanan çok
sayıdaki kaya resimlerinden, burada yaşayan insanların günümüzden yaklaşık on bin yıl önce avcılık,
toplayıcılık, hayvancılık yaptığı ve tarımla uğraştığı
anlaşılmaktadır.
Asurluların “Irmaklar Ülkesi” dediği Hakkari
yöresi, MÖ 2000’lerde Urartuların yurduydu. İklim
koşulları elverişsiz olan ve yalçın dağlarla kaplı bu
yörede yaşayan Urartular tüm bunlara karşın yüksek düzeyde bir uygarlığa sahipti. Günümüzde bile
kullanılan bazı yollar, bu yolların kenarlarındaki konaklama yerleri, çivi yazılı anıtlar, mağara resimleri
ile koruma kuleleri bu uygarlığın en çarpıcı kanıtlarıdır.1 Bölgeye, sırasıyla Sümerler, Asurlular, Babilliler,
Medler hâkim olmuştur. Hakkari yöresi, Persler ve
Romalılardan sonra Sasanîler, onlardan sonra Araplar
ve Türklerin egemenliği altında bulunmuştur.2
Hakkari yöresinde yaşayan halkın yarısına yakınını, V. yüzyılda bağımsız bir mezhep oluşturan
Nesturîler ile aşiret düzeninde yaşayan Kürtler oluşturuyordu.3 Diğer yarısını ise Türkler, Araplar, Ermeniler, Keldanîler ve Yahudiler teşkil ediyordu. Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Müslüman olmayan unsurlar, İran ve Irak gibi ülkelere göç ederek Türk devleti
sınırları dışında yaşamaya başlamışlardır.4 Bu mozaik
şeklindeki topluluk XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar
Abbasî hanedanına ait beyler tarafından yönetilmiştir. Bu yüzyıldan sonra vilâyet şeklini alan Hakkari,
Cumhuriyet döneminde de bu konumunu devam ettirmiştir.
bu yana sürekli bir yerleşme yeri olan Hakkari yöresinin adına ilişkin ilk bilgilere X. yüzyıl Arap tarih ve
coğrafya kaynaklarında rastlanmaktadır. Ünlü Arap
tarihçisi İbni Havsal; “Yöredeki Hakkari yani Herkariyan (güçlü savaşçı) anlamına gelen ve o coğrafyada yaşayan boyların adıdır” diye yazmaktadır.5 Bir
başka ifadede de: “Hakkari, Eski çağlarda burada hüküm süren Hakar adlı bir Sümer boyundan gelmiştir.
Araplar bunu Hakkariye, Türkler ise Hakkari şeklinde söylemiştir.”6 Şeklinde bir kayıt vardır. Eski coğrafya kitaplarındaki ifade ise “Hekkâri”7 şeklindedir.
Bir bölge adı olarak Hakkari, Van Gölü’nün güney kıyıları yakınından başlayarak günümüzde Türkiye sınırları dışında kalan dağlık kesimleri de içine
alan engebeli bir yöreyi, Çölemerik ise buranın merkezi olan kasabayı niteler. Cumhuriyet’in başlarında
sahası eskisine göre daralmış ve bir kısmı sınırlarımız
dışında kalmış olan vilâyet için Hakkari, bu vilâyetin
merkezi için Çölemerik adı kullanılmış, fakat zamanla
Çölemerik adı unutularak hem ile hem de merkezine
Hakkari denmiştir.8 Çölemerik, Süryani kaynaklarında Gûlâmark (Gulmar) şeklinde geçmekte, batı kaynaklı eser ve haritalarda ise Culamerg veya Julamerk
şeklinde kaydedilmiştir. Çölemerk ya da Çölemerik,
çölün ortasında vaha, yeşillik veya yerleşim yeri manasını taşımaktadır.9
2. TARİH ÖNCESİ VE NEOLİTİK
DÖNEMDE HAKKARİ
Hakkari, tabiî koridor hizmeti gören vadiler ve
geçitlerle çevreye bağlanan yolların kesiştiği noktada
yer alır. Bu da eskiden beri burayı bir idarî birimin
merkezi haline getirmiştir. Bugün Hakkari olarak bilinen şehrin eski adı Çölemerik’tir. MÖ 7000 yılından
Hakkari yöresi, yazılı tarih öncesi çağlardan bu
yana, insan topluluklarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. Yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda
MÖ 10.000’lere tarihlenen orta paleolotik dönemden
başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya
koymaktadır. Hakkari- Yüksekova’da bulunan Obsidyen- Volkanik cam gereçleri, bölgedeki ilk yerleşmelerin bu döneme ait olduğunu vurgulamaktadır.10
Hakkari bölgesindeki yerleşmelerin Neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, il sınırları içinde değişik yerlerde bulunan kaya resimleri-
1 *Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü. Temel Britannica, İstanbul 1993, c. 7, s. 327.
2 İstanbul 1993, c. 8, s. 232.
3 Dündar Alikılıç “Kürtçülük Hareketini Başlatanlar Kürt Değildi”, Tarih ve Düşünce, İstanbul 2006, sayı 65, s. 20.
4 Besim Darkot, İslâm Ansiklopedisi (İA) Eskişehir 1997, c. 5/1, s. 99.
5
6
7
8
9
10
1. HAKKARİ ADI
www. hakkarim.net.
İstanbul 1993, c.2, s. 488.
Şemseddin Sami, , İstanbul 1306, c. 3, s. 1967.
Metin Tuncel, “Hakkari”, İstanbul 1997, s. 206.
Dündar Alikılıç, İstanbul 2006, s. 44.
Hakkari 2003, s. 21.
58
HAKKARİ
Hakkari stelleri
dir. Bu resimlerin önemli bir bölümünü Hakkari’nin
güneydoğusundaki Gevaruk vadisinde bulunan kaya
resimleri oluşurmaktadır. Bu vadide, 2600 metre
yükseklikteki birçok kayaya kazınmış yüzlerce resim
bulunmuştur. Bunların çoğu, yöredeki bir tür dağ keçisini betimlemektedir. İlkel ve simgesel olan av tuzakları ve hayvan avlayan insan resimleri de dikkat
çekmektedir. Resimler, kayaların yüzeyindeki koyu
kızıl renkli katmana sert taşlarla kazınarak yapılmıştır. Bu kayalar, sarkan buzulların da etkisiyle, zamanla aşınmıştır.11
Bir başka kaya resimleri de Tirişin yaylasında
bulunmuştur. Bu kaya resimleri, ilk bilinen Hakkari insanının, avcılığın yanı sıra hayvancılık ve tarımla
da uğraştığını ortaya koymaktadır. Tirişin Yaylası ve
Gevaruk Vadisi’ndeki kaya üstü resimlerinin genel bir
11 http:// www. Hakkarim.net/ tarih.htm.
değerlendirme ile günümüzden yaklaşık olarak 90004000 yılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat
kesin bir tarihlendirmenin yapılabilmesi için daha
sistemli bir araştırmanın yapılması gerekmektedir.12
3. YAZILI TARİHİN İLK
DÖNEMLERİNDE HAKKARİ
Van Gölü’nün güneyinin MÖ 9. yüzyılın başlarından itibaren çivi yazılı Asur kaynaklarında Hubişkia Ülkesi olarak geçen bölge olduğu saptanmıştır.
Hubuşkia adı, tıpkı Uruatri, Nairi ve Habhi gibi Asur
Krallığı’nın vermiş olduğu bir isimdir. Hubişkia, Asur
kralı II. Tukulti Ninurta (MÖ 890–884) döneminden, Assarhaddon (MÖ. 681–669) dönemine kadar
12 Oktay Belli, “Van Gölü’nün Güneydoğusu ile Hakkari Bölgesinde Bulunan Tarih Öncesi Döneme Ait Kaya üstü Resimleri”, Ankara 2008,
s. 9.
HAKKARİ TARİHİ
çivi yazılı Asur kaynaklarında geçmektedir. Urartu
Krallığı’nın bu bölgeyi hangi isimle adlandırdığı ise
henüz tespit edilememiştir.13
Arkeolojik belgelerden öğrendiğimize göre, Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi MÖ 3. bin yılı başlarından itibaren Hurrilerin egemenliği altına girmiştir.
Yarı göçebe bir yaşam biçimi sürdüren Hurriler, tarihte ilk kez Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde
kültür birliğini sağlamıştır. Bir anlamda Urartuluların
cedleri olan Hurriler Van Gölü’nün güneyindeki zengin su kaynakları ile yaylaklarda binlerce küçükbaş
hayvan beslemişlerdir. Birçok dilbilimcinin de kabul
ettiği gibi, çivi yazılı Asur belgelerinde geçen Hubuşkia Ülkesi yöneticilerinden Kaki, Puhame ve Datana
tipik Hurri adlarıdır.14
13 Oktay Belli, “Van Gölü’nün Güneyi ile Hakkari Bölgesinde Bulunan
Anıtsal Mimarlık Anıtları: Dev Evleri”, Ankara 2008, s. 74.
14 Oktay Belli, a. g. m, s. 76.
59
3.1. Urartular Döneminde Hakkari
Urartu Devleti, 1. bin yılın ilk yarısında, merkezi
Tuşpa (bugün Van) olmak üzere, Doğu Anadolu Bölgesinde kurulmuş bir devletti. Asur krallığının güneyden gelen ve ardı arkası kesilmeyen yağma seferlerine
karşı koymak üzere Hurri kökenli boylardan oluşan
Uriatri ve Nairi federasyonlarının bir araya gelerek,
daha sonra Urartu Krallığı adı verilecek olan devleti
kurdular. Urartu ya da Uruarti, Asurca olan bu ad,
etnik bir sözcük değildir ve “dağ bölgesi” ya da “
dağlık” anlamında kullanılan bir coğrafya terimidir.15
Urartular, MÖ IV. yüzyılın sonlarına değin, güçlü bir
siyasal yapı olarak, Doğu Anadolu’nun yüksek yaylalarında varlıklarını sürdürdüler. En güçlü devirlerinde egemenlik sınırları, batıda Fırat Nehri’ne, güneyde Toros Dağları’na, doğuda Tebriz’in doğusundaki
15 İstanbul 1982, s. 39.
60
HAKKARİ
Sarab yöresine, kuzeydoğuda Sevan Gölü, kuzeyde
de Kura Nehri’nin kaynak bölgesine kadar uzanmaktaydı.16 Bugün bu bölge Türkiye, Ermenistan, İran ve
Irak devletleri arasında dağılmıştır.
MÖ 2000’li yıllarda Hakkari’yi de içine alan
Doğu Anadolu yüksek yaylalarında yaşayan insan
topluluklarına ait ilk bilgiler, MÖ XIII. yüzyıla tarihlenen Asur kralı I. Salmanassar’ın (MÖ 1274–1245)
bir yazıtında geçmektedir. Dağlık bölgedeki bu ülkeden Uruadri olarak söz etmekte ve sekiz kabile ile elli
bir kentten oluştuğunu bildirmektedir. MÖ III. bin
yılında Doğu Anadolu’ya gelen Hurrilerin dışında,
bölgede ilk kez bir halk topluluğunun adına rastlanılmaktadır. Bu bölge ile ilgili bilgi veren ikinci Asur
yazıtı, Salmanassar’ın oğlu I. Tukulti Ninurta (MÖ
1244–1208) dönemine aittir. Asur kentinde sarayın
onarımını belgeleyen bir yazıtta, Tukulti Ninurta
kendisini kâinatın kralı, Asur’un kralı, Yukarı ve Aşağı Deniz’in kralı ve tüm Nairi ülkelerinin kralı olarak
tanımladıktan sonra, saltanatının birinci yılında Nairi
Ülkesi olarak adlandırılan bölgeye askeri sefer düzenlendiğini anlatmaktadır. Bu yazıtta sözü edilen “
Nairi’nin Yukarı Denizi” deyimi, çok büyük bir olasılıkla Van Gölü için kullanılmış olmalıdır.17 “Nairi’nin
Aşağı Denizi” olarak atfedilen yer, bugün İran sınır-
ları içerisinde olan Urumiye Gölü’dür. Bugün dahi
Urumiye Gölü’nün Farsçası “Deryaçe” yani “Küçük
Deniz” anlamındadır.18 Urartular, MÖ X. yüzyıldan
başlayarak kendi ülkelerini “Bianni Ülkesi” diye adlandırmışlardır.
MÖ I. bin yılın ilk yarısında Doğu Anadolu,
Transkafkasya ve Kuzey Batı İran Bölgesi’nde egemenliğini sürdüren Urartular, aynı zamanda Anadolu
ve dünyanın en büyük madenci krallığı idi. Urartu
Krallığı’nın başkentinin MÖ 9. yüzyılın ortalarında
Van Kalesi kayalıkları üzerinde kurulmasında, bölgedeki zengin maden yataklarının çok büyük bir katkısı
olmuştur. Van Bölgesi’nde bulunan madenlerin başında demir, bakır, gümüş, kurşun ve arsenik gelmektedir. Van Ovası’na en yakın gümüş, kurşun ve arsen
yatakları Çatak, Yüksekova ve Hakkari Bölgesi’nde
bulunmaktaydı.19
Urartuların Hakkari için önem arzeden durumu
ise “Ordu Yolu” denen güzergâhta olması idi. Bu yolun Van’dan başlayarak Yüksekova- Şemdinli coğrafyasından geçerek Ravandız’a ulaştığı tarihî ve arkeolojik kaynaklarda bulunmaktadır. Bununla beraber
Hakkari yöresi yaklaşık üç yüz yıl Asur- Urartu savaşlarına sahne olmuştur. Yöre halkı Hurri kökenli
olduğundan hep Urartuluların yanında yer almıştır.
16 Margaret R. Payne, İstanbul 2006, s. 6.
17 Oktay Belli, “Van ve Urartular”, İstanbul 2005, s. 17–18.
18 Mirjo Salvini, İstanbul 2006, s. 25.
19 Oktay Belli, “Van ve Urartular”, İstanbul 2005, s. 24.
HAKKARİ TARİHİ
61
Asurîler ise Sami ırkından olup güneyli bir kavimdi.
Orta Mezopotamya’nın güneyinden gelerek bu bölgeye yerleşmiştiler. Bu konumu itibarıyla Hakkari bir
geçiş noktası statüsünde, Asur başkenti Ninova ile
Urartu başkenti Tuşba arasında olduğu için de stratejik bir öneme sahipti.20
3.2.Medler ve Persler Döneminde Hakkari
Urartu Krallığı’nın MÖ 7. yüzyılın sonunda yıkılmasıyla birlikte bölgeye Medler hâkim olmuştur.
Medler günümüz İran’ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, Toros- Zagros dağ sistemi
içinde ve Fırat- Dicle arasında yaşadıkları için, verimli
ve üretken bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır.
Mezopotamya medeniyetinin önemli kabilelerinden olan Gutilerin devamı olan Babillilerle ittifak
kuran Aryen kökenli Med aşiretler federasyonunun
birleşmesi sonucu ortaya çıkan Medler, günümüz
Azerbaycan’ından kuzeye, Orta Asya ve Afganistan’a
dek uzanan bir imparatorluk kurmuşlardır. Bununla
birlikte Medler, İran’ın bir imparatorluk ve bir millet
olarak kurulmasına vesile olmuş bir topluluktur.21
Persler ise, İran yüksek yaylasının güneybatısında Parsa (Persis) adını taşıyan, günümüzde Fars eyaletine tekabül eden bölgede otururlardı. Başlarında
Akhaimenid sülâlesinden krallar vardı.
Sülâlenin beşinci kralı II. Kiros vasali bulunduğu
Med Kralı İştuvegu’ya baş kaldırdı ve onu yenilgiye
uğratıp tutsak ederek Med Krallığı’na da son verdi.
Yerine İran yaylasından Anadolu’da Kızılırmak’a kadar uzanan büyük Pers İmparatorluğu’nu kurdu.
Pers İmparatorluğu’nun güçlenerek gelişmesi
Anadolu kıtasına hâkim olmalarıyla devam etmiştir.
Anadolu’da karşılaştıkları Yunanî kavimleri de yenerek Avrupa ile karşı karşıya gelmişlerdir.
Pers devletinin en önemli şahsiyeti olan Dara,
Pers İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmekle kalmamış, yeni fetihlerle birlikte örnek bir yönetim örgütü kurmuştur. Pers devleti, Kiros’tan Dara’ya kadar
tüm dünyaya egemen olmayı amaçlayan bir siyaset
izlemiş ve sınırlarını durmadan genişletmiştir.
Pers devletinde geniş bir posta örgütü vardı ve
tam yüz on bir posta durağını Kapsayan bir “Kral
Yolu” Efes’ten başlıyor, Sardes üzerinden Gordion’a,
buradan Kapadokya’daki Pteriya’ya varıyordu. Daha
sonra Doğu Anadolu’nun engebeli topraklarından ge20 http:// www. Hakkarim.net/ tarih.htm.
21 http:// www.webhatti.com/kultur/112166-medler.html.
çip Dicle vadisini izleyerek Mezopotamya’ya iniyor,
Sus’da son buluyordu.22
Persler, egemenlikleri altına aldıkları ulus ve
halklara karşı Asurluların tersine insancıl davranmışlar ve dinleriyle dillerini kabullenmeleri konusunda
herhangi bir baskı yapmamışlardır. Bu vesileyle bölgelerindeki yerel halklar Pers kültüründen fazlaca
etkilenmemiştir. Bu hoşgörü Doğu Anadolu halkları
üzerinde yüzyıllarca etki etmiş, kendi kimliklerini
muhafazada önemli bir rol oynamıştır.
3.3. Roma ve Bizans Döneminde Hakkari
Pers İmparatorluğu’nun iki yüz yıl kadar süren egemenliği, MÖ IV. yy’da Büyük İskender’in
Anadolu’ya hâkimiyetiyle sona erdi. İskender-i Rumî
de denilen Makedonya Kralı İskender, âlim, akıllı,
âdil, cömert, yiğit, tedbirli ve idareci idi. Babası Filis
tarafında Aristotalis’e gönderilmiş, onun hikmet ve
felsefe bilgileriyle yetişmişti. Yunan memleketlerinin
beylerini hükmü altına alıp, memleketlerini zabt ve
kendi ülkesini rabt edince, sahibkıranlık (cihangirlik)
için dünya memleketlerini fethe azmetti.23
Büyük İskender, Atlas Okyanusu’ndan Arap ve
Mısır ülkelerini de içine alacak şekilde Hindistan’a
kadar olan memleketleri zabt edip hükmü altına aldı.
Pers hükümdarı Dara ile savaşta galip gelince Doğu
Anadolu Bölgesi’ne de sahip oldu fakat bu bölgeye fiilen hâkim olamadı.
Büyük İskender’in ölümünden sonra Makedonya
Krallığı, generalleri arasında taksim edildi. Bu bölge,
Selevkos (Asya) İmparatorluğu’nda kaldı. Selökidler, İskender döneminin geniş toprakları ile birlikte,
buralarda sürüp giden ayaklanmaları da devraldılar.
Elam, Sümer, Akad uygarlıklarının kalıntıları yanın22 İstanbul 1982, s. 55–56.
23 Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, (Sadeleştiren: A. Faruk Meyan), İstanbul 1987, c. II, s. 631.
62
HAKKARİ
da, Urartu, Asur, Babil ve Ahemeniş kültürlerini de
kucaklayan büyük devlet birikiminden yoksundular.
Dolayısıyla bu bölgede hâkimiyetleri uzun soluklu
olamadı. Aksi etki olarak, Doğu uygarlığıyla Helen
kültürünün birleşmesi bölge halkları üzerinde bir
karmaşaya sebep oldu.
Selökid egemenliğinin kurulmasından yüz yıl
kadar sonra Roma İmparatorluğu, Anadolu topraklarında hâkimiyeti ele geçirince, Doğu Anadolu
Bölgesi’ndeki baskın unsur olmaya başladı. Fakat
bölge Roma ve Partlar, sonrada doğuda ortaya çıkan
Sasanîler arasında devamlı el değiştirdi. MS 395’te,
Roma İmparatorluğu bölününce Doğu Roma (Bizans), bu toprakların sahibi olmak istedi, fakat hiçbir
zaman bu bölgeye hâkim olamadı.24
4. ORTAÇAĞ’DA HAKKARİ
4.1.Müslüman Araplar Döneminde Hakkari
Hakkari Bölgesi, Hazreti Ömer zamanında, İslâm
orduları tarafından 640 senesinde feth edildi.28 Bölgenin dağlık ve ikliminin soğuk olması nedeniyle Arap
yöneticiler burada hâkimiyet kurmayıp yerel yöneticiler vasıtasıyla yönetimi kontrol altına almayı yeğlemişlerdir.
Emevîler ve Abbasîler döneminde de Hakkari’nin
konumu fazla değişikliğe uğramamıştır. İç çekişmelerle sarsılan Abbasîler döneminde İran’da ortaya çıkan Büveyhîler (932–1062)29 kısa bir dönem Hakkari
üzerinde egemenlik kursalar da yaptıkları zulüm yüzünden hâkimiyetleri kısa olmuştur.
3.4. Sasanîler Döneminde Hakkari
MS III. yüzyıl başlarında Partlar’ın yerini Sasanîler
alınca, Hakkari yöresinde yoğunlaşmış olan RomaPart çatışması sona erdi fakat bu kez Roma- Sasanî savaşları başladı. Yüz elli yıl kadar süren bu çatışmalar,
MS 387’de yapılan bir antlaşmayla durur gibi olduysa
da, Roma’nın ikiye bölünüp, Ön Asya’nın Doğu Roma
(Bizans) sınırları içinde kalmasından sonra (MS 395)
yeniden alevlendi. MS VII. yüzyıla değin süren bu
çatışmalarda, Ön Asya’nın güneydoğusunda ortaya
çıkan Hıristiyan- Nesturîlik mezhebinin büyük bir
rolü oldu. Yukarı Mezopotamya’nın pek çok yerinde
hâkim olan unsurlardan biri olan Asurîler, daha sonraları Süryanî papazlarından Nestorius’un (380–451)
kurduğu Hıristiyan mezhebinden dolayı Nesturîler
diye anılmışlardır.25
Bizans devlet kilisesinin baskısı altına kalan
Nesturîler, Sasanî Devleti sınırları içine çekilmişlerdir.26 Bugün Hakkari Bölgesi sınırları içerisindeki Büyük Zap Irmağı’nın orta mecrasındaki alan
asıl yaşama alanları olmuştur.27 Önceleri, Bizans
İmparatorluğu’nca Sasanîlere karşı silah olarak kullanılan Nesturîlik olayından, VI. yüzyıl sonrasında
Sasanîler yararlandılar. Doğu Roma Kilisesi’ne karşı
bağımsızlığını ilan eden Nesturî Kilisesi’ne arka çıkarak, Bizans’ın yöredeki etkinliğini kırdılar. Bu yüzyılın sonunda Bizans topraklarına sefere çıkan Sasanî
hükümdarı II. Hüsrev, 605’te Kayseri’yi alarak Bizans
içlerine ilerledi. Bir süre sonra geri çekildi ama Kilikya ve Kuzey Suriye’ye dek bütün Doğu Ön Asya toprakları elinde kaldı. Ancak VII. yüzyıldaki Müslüman
Arap akınlarıyla birlikte bu etkinlik giderek azaldı.
24
25
26
27
İstanbul 1993, c. 8, s. 232.
İstanbul 1985, c. VII, s. 2644.
Kadir Albayrak, “Nesturîlik”, İstanbul 2007, s. 16.
B. Nıkıtıne. “Nesturîler”, İstanbul 1971, s. 209.
4.2. Selçuklular Döneminde Hakkari
Orta Asya’da hâkimiyet kurup, ismini kurucusunun adından alan Selçuklu Devleti, Maveraünnehir’de
sıkıntı içinde olmaları hasebiyle Tuğrul ve Çağrı Beyler döneminde, daha elverişli topraklar aramaya karar verdiler. Tuğrul Bey çöllere çekilirken Çağrı Bey,
üç bin kişilik bir süvari birliğinin başında Gazneli
hâkimiyetindeki Horasan’dan Anadolu’ya doğru hareket etti (1016–1021). Ermeni ve Gürcü topraklarında bir süre kaldıktan sonra ciddi bir mukavemetle
karşılaşmadan tekrar Tuğrul Bey’in yanına döndü.30
Bu akınlar, Türklerin Anadolu topraklarına ilk hamlesiydi denilebilir.
Türklerin Hakkari yöresine ilk defa gelişleri ise
h. 432, (m. 1040–1041) yıllarına tekabül eder. İlk
gelen öncü kuvvetleri, yöre halkıyla savaşıp obalarını ve mallarını ele geçirmiş, kadın ve çocuklarını esir
almışlardır. Ancak daha sonra onları dağlarda takip
ettikleri sırada cereyan eden ikinci savaşta yenilen
Oğuzlar yöreden uzaklaşıp dağlara çekilmişlerdir.31
Oğuzların ya da Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya geldiklerinde Hakkari Bölgesi, Bağdat’taki Abbasî halifelerine bağlı idi.32
XI. yüzyılın başlarından itibaren yöreye yerleşmeye başlayan Türkler, Azerbaycan üzerinden hareketle Urumiye civarında diğer Türkmenlerle birleşerek, Tuğrul Bey komutasında 1054 yılında Hakkari’yi
feth ettiler. Ancak buradaki hâkimiyetleri uzun süreli
olmadı. Zira Türkmenler kalabalık bir zümreyle güney-batı yönünde, Bizans’a doğru hareket halindeydi28
29
30
31
32
İstanbul 1993, c. 8, s.233.
Erdoğan Merçil, “Büveyhîler”, İstanbul 1992, s. 496.
Faruk Sümer, “Selçuklular”, İstanbul 2009, s. 366.
Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 206.
İstanbul 1993, c. 8, s. 233.
HAKKARİ TARİHİ
ler. Zap Suyu Vadisi ve Buhtan Irmağı taraflarındaki
sarp ve yüksek dağları geçip, Erzen ve Batman sularını besleyen dağlık yörelere eriştiler ve buraları yağma
akınlarına uğrattılar.33
Bu dönemde Hakkari civarındaki yerleşme merkezleri, bir ağanın ya da bir beyin başkanlığındaki
aşiretlerce yönetiliyordu. Etkinlikleri büyük olan ağa
ve beyler yöreyi büyük devletlere kapalı tutmayı başarmış, kimi zamanda bağlı bulundukları devletler
üzerinde etki bile yapmışlardır.
Selçuklu Devleti’nin Anadolu coğrafyasına
hâkim olmaya başladığı bu dönemlerde, Hakkari bölgesindeki savaşlar da önemli bir konumdaydı. Tuğrul
Bey’in Anadolu’ya giren ilk hükümdar olması gibi,
Selçuklu prenslerinden Azerbaycan’ı fethe memur
edilen Hasan, o dönem Bizans ülkesi olan Van Gölü
havzasına geçerek akınlar yapmıştır. Bu akınlardan
birinde Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinin destek verdiği
Bizans ordusuyla Selçuklu ordusu Vaspurakan hududundaki Büyük Zap nehri kenarında karşılaşmıştır.
Buradaki çetin muharebeler sonucu şehzade Hasan
şehid olmuştur (1048). Bir yıl sonraki mücadelelerde
ise Tuğrul Şah, Azerbaycan valisi tayin ettiği kardeşi
İbrahim Yınal’ı bölgeye göndererek hem kardeşinin
intikamını almış hem de Anadolu’nun fethi sürecini
başlatmıştır.34
1054’te Selçuklular Hakkari Bölgesi’ne tam hâkim
oldular. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud’un Musul ve
Azerbaycan emirlerinden Küyüş Bey, bölgedeki Kürtlerin huzursuzluk çıkarmaları ve yol emniyetini ihlal
etmeleri üzerine Hakkari yöresindeki birçok kaleyi
zapt etmiş ve bölgedeki huzuru sağlamıştır.35
1122–1262 tarihleri arasında Selçuklulara bağlı
Musul Atabegleri (Zengîler), bu bölgeyi Selçuklular
adına idare ettiler. Atabegliğin kurucusu İmadüddin
Zengî, başlangıçta çevreyi hâkimiyeti altına alarak
Haçlılar ile siyasî ve askerî mücadelelere girişmek
arzusunda idi. Selçuklulardan kalan boşluğu doldurmak için büyük ve kuvvetli bir Türk devleti kurmağa
çalıştı. Dolayısıyla Diyarbekir ve Suriye’nin Arab ve
Türkmen hâkimlerine karşı bir fetih siyaseti izlemeye
başladı. Bu amaçla Suriye ve Doğu Anadolu Bölgesi
üzerinde fetih hareketlerinde bulundu. 1139 da bu
bölgeleri itaat altına almaya muvaffak oldu. Hakkari
civarındaki Kürd reisleri ile de savaşarak bu bölgeyi
emniyet altına alarak huzura kavuşturdu.36 1142 senesinde Atabeg İmadüddin Zengî, Aşip Kalesi yerine
33
34
35
36
Ali Sevim, Ankara 1988, s. 25.
Mehmet Altay Köymen, Ankara 1982, s. 245.
Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 206.
Erdoğan Merçil, Ankara 2000, s. 215.
63
İmadiye kalesi ve şehrini kurdu. Selçuklular’ın yıkılmasından sonra bölge,1262’de İlhanlılar’a bağlandı.37
4.3. İlhanlılar Dönemi ve Hakkari
Beyliğinin Teşekkülü
10 Şubat 1258’de Moğollar, Bağdat’a saldırıp Halife Musta’sım Billâh’ı ve yüz binlerce insanı öldürdükten38 sonra, yaşanamayacak hale gelen şehirden
çekildiler. Hülâgû’nun Bağdat katliamı İslâm dünyasında bir gerilemeye ve kargaşaya sebep oldu. Hülâgû
Abbasî hanedanına mensup bulabildiği herkesi öldürmüştü. Hülâgû, bu hareketiyle İslâm âleminde
önemli bir yer tutan hilâfet müessesesini de ortadan
kaldırmış durumdaydı.39
İslâm dünyasında oluşan karışıklıktan Hakkari‘de
nasibini almış, Moğol saldırılarına maruz kalmıştı.
Bölge, 1259’da Hülagu döneminde İlhanlılar’ın eline geçti. Bütün İslâm memleketlerindeki katliamlar
burada da sürmüş, ahalinin büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmişti. Ne zaman ki İlhanlı tahtına Gazan
Mahmud Han geçti, bölgenin siyasî durumu da değişmeye başladı. İlhanlı Sultanı Gazan Han, kumandanlarından halasının kocası Nevruz Bey’in teşvikiyle
695/1296 yılı Cemaziyelevvel ayında40 Elburz’da Lâr
vadisinde Müslüman olup Mahmud adını aldı.41 Bu
haber Mısır’a ulaşınca, Mısır’daki Abbasî halifesinin
memnuniyeti arttı. Zira İlhanlı tahtına çıkan Gazan
Mahmud Han yüz bin askeriyle Müslüman olup
İslâmiyet’i devletin resmi dini haline getirdi.42
Mısır’da olmalarına rağmen gönülleri daima
Bağdat’da olan Abbasî hanedanı mensupları, bu haberin ardından veliaht olan Siracüddin ismindeki zatı
Sultan Mahmud Gazan Han’la görüşmeye gönderdiler.
Sultan Mahmud Gazan Han halife evlatlarından birinin kendisini ziyarete geleceğini haber alınca vezirleri ve kumandanlardan bir cemaatle karşılamaya çıktı.
Sultan Mahmud Gazan Han, Siracüddin’i hürmet ve
izzetle karşılayıp, saltanat makamında tahta oturtarak; Bağdat’ı eskisi gibi hilâfet merkezi yapacağını ve
kendisini halife yapıp, biat edeceğini söyledi. Fakat bir
müddet ortalığın sakinleşmesini tavsiye etti. Zira mensup olduğu Cengiz hanedanının henüz tam Müslüman
olmadığını, itaatsizlik yapıp, Müslümanların zararına
hareket edebileceklerini söyledi. Bununla birlikte şartların olgunlaşmasına kadar Şeşter, Cevize ve Zerkul
37 c. 8, s. 233.
38 Abdulaziz Ed-Dûrî, “Bağdat”, İstanbul 1991, s.431.
39 Süleyman Özbek, “Yakın Doğu Türk-İslâm Tarihinin Akışını Değiştiren Bir Meydan Savaşı: Ayn Calud”, Ankara 2002, s.131.
40 Cem Tüysüz, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erzurum 2004, s.56.
41 Abdulkadir Yuvalı, “Gâzân Hân”, İstanbul 1996, s.429.
42 Abdulkadir Yuvalı, “İlhanlılar”, İstanbul 2000, s.103.
64
HAKKARİ
Bay Kalesi
şehirlerini ve etraflarını Siracüddin’in emrine verdiğini
ifade etti. Siracüddin, Sultan Mahmud Gazan Han’ın
makul sözlerini duyunca fikir ve siyasetini beğendi.
Kabul ederek Sultan Mahmud Gazan Han’ın fermanı
ve çeşitli hediyeleriyle Şeşter şehrine gitti.43
Şehir ahalisi ve askerleri Emir Siracüddin’i karşılayıp, hürmet ettiler. Bu vesileyle Şeşter şehrinde ikamet eyledi. Bu arada Emir Siracüddin, Sultan
Mahmud Gâzân Hân’ın kendisine söylediği ve vaat
ettiği sözleri Mısır’daki kardeşlerine yazdı. Mektup
Mısır’a ulaşınca, hanedan mensupları kendi aralarında toplanıp, uzun uzun meşveret ettikten sonra
Mısır’da kalmaya karar verdiler. Yakin hâsıl oluncaya
kadar bekleyelim zira sultan eski bir düşmanımızın
oğludur, biz şimdilik Siracüddin’in zevcesini ve oğlu
İzzeddîn’i gönderelim dediler. Vaadinde durursa biz
de arkalarından gideriz, diye mutabakata vardılar.
Siracüddin’in eşini ve oğlunu Şeşter’e gönderip, durumu bir mektupla bildirdiler.44
Şeşter şehrine ulaşan İzzeddîn birkaç günlük istirahattan sonra baba ile oğul bir cemaatla Sultan Mahmud Gazan Han’a gittiler. Gazan Han, bunların teşriflerini duyunca eskisinden daha ziyade sevindi. Büyük
bir hürmetle onları karşıladı. Taht mahalline getirip
çok i’zâz ve ikram eyledi. Uzun söz ve sohbetten sonra
Siracüddin’in oğlunun ismini sordu. İzzeddîn kendini
takdim etti.
43 Muhammed Tayyar, (El Yazma Nüsha ?), s.16.
44 Muhammed Tayyar, s.17.
Sultan Mahmud Gazan Han, amcalarının niye
gelmediğini sordu. İzzeddîn de, amcalarının tedbirli
olarak gelmediklerini; zira Sultan Gazan Han’ın cedlerinin Hulâgû olduğunu söyledi. Sultan Mahmud
Gazan Han, bu sözden etkilenerek ağladı ve “Ceddimin peygamberimizin amcalarının zürriyetine yaptığı
günahları benden sorma” diye yakarışta bulundu. Sultan Gazan Han, İzzeddîn’e dönerek, hangi memleketi
istersen vereyim dedi. İzzeddîn de dağlarla ve kalelerle mahfuz vilâyetleri isterim ki kendimizi koruyalım,
dedi. Belki sizden sonra gelenlerle aramız iyi olmayabilir ve bizi eskisi gibi yok etmek isteyebilirler, bu
yüzden kendimizi koruyabilmemiz için uygun yerler
istiyoruz, diye ilave etti. Sultan Mahmud Gazan Han,
İzzeddîn’in akıllı ve ferasetli görüşünü beğenip ismini
“Mücellâ” koydu ve kâtiplerine İzzeddîn Mücellâ namına ferman yazdırdı. Sultan Mahmud Gazan Han,
fermana bakıp yazılan şehirleri görünce kâtibe emrederek bunlara Hafitân Kalesini, Bâzân, Bistun ve
Peşter şehirlerini de ilâve ettirdi. Âlât, Bâlât, Kelâs ve
Azerbaycan hududuna kadar verdi. İzzeddîn’e şâhtâcı
giydirip, verdiği yerlerin batından batına, asırdan asıra bunların hükmünde kalacağını ve bu yazdığı fermana uymayanların Allah’ın lanetinin üzerinde olmasını vasiyet edip, ferman yazdırdı.45
Şeref Han, Şerefnâme adlı eserinde Hakkari hükümdarlarını anlatırken, bunların soyunun Abbasî
45 Muhammed Tayyar, s.19.
HAKKARİ TARİHİ
halifelerine ulaştığını ifade etmiştir.46 Bununla birlikte bu soylu ailenin adı geçen belgelerden başka,
eyaletlerin ömürleri boyunca kendi mülkiyetlerinde
olduğu hakkında, Cengizoğulları sultanlarından almış oldukları (muhtemelen Gazan Mahmud Han’ın
verdiği imtiyaznâme) Uygurca yazılı bir emirnameye
sahip bulunduklarını ve bu emirnameyi kendisinin
de gördüğünü ifade etmektedir.47 Ayrıca ünlü Türk
seyyahı Evliya Çelebi, bu bölgeyi ziyaretinde, beyliğin
Abbasî hanedanlığına mensup olduğunu bildirmektedir. Evliya Çelebi, “Seyahâtnâme”sinde “Eyâlet-i
Van’da azl kabul etmez hükümetleri bildirir” başlığı
altında beyliği şöyle tarif etmektedir: “Evvelâ cümleden şebîh-i hükümet-i Hakkari-i Âl-i Abbâsîyân
Van’ın kıblesinde Vestân Kalası ve Şatak Kalası aşar-ı
kala-i Çölemerik’te sakin ulu hanlıktır kim kırkyedi
bin askere mâlikdir.”48
Melik İzzeddîn’den sonra gelen Melik İmâdüddin,
bölgedeki idareyi tam manasıyla ele aldığında bölge
üzerindeki İlhanlı baskıları da azalmaya başlamıştı. Birkaç kez yapılan savaşlarda İlhanlı askeri yenilip kaçtı. Böylece beylik tam anlamıyla huzur dolu
günlere kavuştu. Kardeşi Melik Halil ve diğer Kürt
beyleri ve reisleri hep ona tabi olmuşlardı. Adalet ve
ihsanı şöhret buldu. Kendisi ve evlatları için Hakkari vilâyetini payitaht seçti. Bâd Kalesi’ni tamir ettirdi.
Melik İmâdüddin’in Hakkari’yi merkez seçmesinin
sebebi ise, Hakkari vilâyetinin İran’a hudut olup,
diğer vilâyetlerden daha muhkem, aşiretleri ve ahalisinin daha cesur olmasıdır. Ayrıca Moğollara karşı
buranın savunmasının daha müsait olmasıdır.49 Bad
Kalesi (Bay- Pay Kalesi) ve Çölemerik Kalesi arasındaki yerleşim biriminin adının İrisân olmasından dolayı, Hakkari Beylerine “İrisân Beyleri” de denilmiştir.50
4.4. Karakoyunlular ve Akkoyunlular Döneminde Hakkari
XIV. yüzyılın birinci yarısında Moğollar’a tabi
olarak ortaya çıkan Karakoyunlular, Van Gölü kıyısından başlayarak Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak
üzere Irak ve İran’da iki yüzyıla yakın hüküm sürmüş,
Moğol hâkimiyetine son vererek buralarda Türkmen
nüfusu tesis etmek suretiyle bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardı. XIV. yüzyılın sonlarına
doğru, devletleşme sürecinde, mahallî hanedanları da
kendilerine bağlamışlardı.
46 Şeref Hân, (Çeviri: Mehmet Emin Bozaslan), İstanbul 1971, s.107.
47 Şeref Hân, s.109.
48 (Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman), 4. Kitap, İstanbul
2001, s.117.
49 Muhammed Tayyar, s.26.
50 Dündar Alikılıç, İstanbul 2004, s.44.
65
Karakoyunlular, bütün Anadolu’yu nüfuzları altına aldıkları bu dönemde Timur’un Anadolu’yu istilâsı,
Anadolu topraklarında bir müddet kargaşalık yaşanmasına sebep olmuştur. Daha sonra Timur’un oğlu ve
halefi Şâhruh bölgeye hâkim olmuş, Hakkari ve Bitlis
hâkimleri Şâhruh’a bağlılıklarını bildirmişti. 51
Karakoyunlu Devleti’nin kurucusu sayılan Kara
Yusuf’un ölümünden sonra İskender Mirza, hükümdarlığının ilk yıllarında Şâhruh’u metbu’ tanıyan Hakkari ve Bitlis hâkimleriyle uğraştı ve bunları kendisine
bağladı. 1425’te Van’ı zaptetti. Böylelikle Van civarında İzzeddîn Şîroğulları diye adlandırılan Hakkari
Beyleri’nin idaresine son vermiş oldu.52
Karakoyunlular’dan sonra Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da hâkim olan Akkoyunlular Devleti, bilhassa Uzun Hasan Bey döneminde bu bölgede hâkimiyet
kurmuş, buradaki irili ufaklı beyleri ortadan kaldırmış ve kendi idaresini benimsetmiştir. Bu hâkimiyet
döneminde Van Gölü çevresini de yağmalamıştır.53
Melik Muhammed’in Hakkari emirliği sırasında
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, emirlerinden ve
Türkmen beylerinden Sofu Halil ile Arap Şâh Bey’i
Hakkari’nin zaptına memur etmişti. Bu komutanlar
büyük bir ordu ile Kürdistan vilâyetlerine yürüdüler.54 Kale ve yolları gözetleyen askerler, düşmanın
yaklaşmakta olduğu haberini getirince, Muhammed
Menkelân: “Bugün Cuma’dır ve yarın muharebe günü
değildir ve bugünlerde asker toplayamam, pazarı
bekleyelim” dedi. Tabileri ve eminleri her ne kadar
zorladılar ise de faide vermedi. O gece Akkoyunlu
ordusu kaleye saldırdı. Kale kapısını açık bulup, zahmetsizce içeri girdiler. Hücum ederek kaledeki herkesi katlettiler. Hanedandan büyük ve küçük ayrıca
kalede bulunan hiç kimseyi sağ bırakmadılar.
Burada hemen şunu ifade etmek lazım ki, Doğu
Anadolu Bölgesi’ndeki beylikler ve Kürt oymakları
emirleri, sona erinceye kadar Karakoyunlu hanedanına bağlı kalmışlardı. Bunda en önemli amil, şüphesiz Karakoyunluların, Akkoyunlular’ın aksine olarak
onların ellerinde bulunan yerlere göz dikmemeleridir. Akkoyunlular ise Kürt hâkimlerinin şehirlerini
ve kalelerini ellerine geçirmeyi gaye edinmişlerdi.55
Akkoyunlular’ın bu davranışları Hakkari (İrisân) Beyliğinin bir fetret dönemi yaşamasına neden oldu.
Akkoyunlu Uzun Hasan’ın ölümünden sonra hemen hemen beş yıl boyunca, Akkoyunlu Devleti’nin
siyasal yaşamı, hanedan kavgaları ve yabancı istilalar
51
52
53
54
55
Faruk Sümer, “Karakoyunlular”, İstanbul 2001, s.434.
Ankara 1993, s.97.
Faruk Sümer, “Akkoyunlular”, İstanbul 1989, s.272.
Nazmi Sevgen, Ankara 1982, s.141.
Faruk Sümer, s.42.
66
HAKKARİ
Çölemerik Kalesi
altında geçti.56 Bu arada ortaya çıkan Safevî Devleti,
Doğu Anadolu Bölgesi’nde hâkimiyet kurmaya başladı. Hakkari Beyliği’nin fetret dönemi olan bu dönem,
Osmanlı Devleti’nin bölge üzerindeki egemenliğine
kadar baskı ve çatışmalarla devam etti.
Yavuz Sultan Selim Han’ın 1514 Çaldıran
Seferi’nden sonra bölge, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır Seferi’yle Hilâfet makamının da sahibi olan
Yavuz Sultan Selim, son Abbasî halifesi Musa Mütevekkil Alellah’ı da beraberinde İstanbul’a getirmişti.
Yavuz Sultan Selim Han’dan cedlerine ait beldelerin
tekrar kendisine verildiği hükmünü alan Musa Mütevekkil Alellah Hakkari’ye giderek, Bâd Kalesi altında
bir mescit yaptı.57
XV. yüzyılın ortalarında Osmanlılar’ın Van
vilâyetini yeniden yapılandırma faaliyeti içerisinde
Hakkari, Abbasî hanedanından gelen beylere Van
vilâyetine tabi yarı bağımsız ocaklık olarak düzenlendi. Merkezi Çölemerik olan Hakkari Hükümeti statüsünü aldı. Mütevekkil Alellah’tan sonra yerine oğlu
İbrahim Han Bey geçti. İbrahim Han Bey, Gevaş’taki
payitahtını Çölemerik kasabasına nakletti. Aynı sene
içerisinde babasının kalesini tamamladı. Her ilimde
kemal sahibi, iyilikte emsalsiz bir zat olup “sâhib-i
sikke” olarak meşhur oldu.58 Kanunî Sultan Süleyman döneminde Van Beylerbeyi kurulmasına rağmen
Hakkari’deki İrisân Beyliği, Osmanlı padişahlarının
özel imtiyazıyla Osmanlıya bağlı olarak beyliklerini
devam ettirmişlerdir. Bu dönemde beylik merkezi
bazen Hakkari (Çölemerik) bazen de Gevaş (Vestan)
olmuştur. Fakat İran tarafından gelebilecek tehlikelere karşı, savunmaya elverişliliği yüzünden ekseriya
Çölemerik merkez olmuştur. Beyliğin bu güçlü döneminde, Hakkari beylerinin Van Gölü’nde resmî işler
için yiyecek ve levazım naklinde kullandıkları gemileri vardı.59
Kanunî Sultan Süleyman zamanında yazılan bir
belge, bölge beylerinin önemi ve konumları hakkında
detaylı bilgiler içermektedir:
“Kürdistan beylerine yazılacak hüküm sûreti:
Babası Yavuz Sultan Selim devrinde Kürd beyleri Kızılbaşlara karşı cephe alarak yararlıklar gösterdikleri
cihetle, eskiden beri tasarruflarında olan eyâlet ve kaleler kendi yurtları ve ocakları olduğu gibi ayrı ayrı
beratlarla ihsan edilen yerlerde kâffe-i mahsûlâtıyla
56 John E. Woods. İstanbul 1993, s.232.
57 Bu mescit hâlâ mevcuttur. Nev Kalesi mescidi Başkale’den 15. kilometrede bir harabedir. Muhammed Tayyar, s.33.
58 Muhammed Tayyar, s.35.
59 Mühimme Nr. 5, s.462.
5. OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ’NDE HAKKARİ
5.1. Hakkari Beyliği
HAKKARİ TARİHİ
67
kendilerine evlâddan evlâda temlîk ve ihsan edildiği,
buna karşılık hükümet ve saltanata âid bir lüzûm hâsıl
olduğunda Diyarbekir ve Bağdad beylerbeyleriyle civardaki Kürdistan beylerinin birlikte harekete geçip
hizmet ifâ etmeleri lüzûmuna ve şeriat ve kanunlar
dairesinde hareket edip zulm ve taaddîden kesinlikle
sakınmaları hakkında.”
İbrahim Han Bey’in vefatında yerine oğlu Melik İzzeddîn Şîr beylik makamına oturdu. İzzeddîn
Şîr Bey tahta oturduktan kısa bir zaman sonra vefat
etti. İzzeddîn Şîr Bey’den sonra yerine genç yaşta ama
çok akıllı oğlu Muhammed Pîrî Bey geçti. Gayet güzel
olup fehm ve idrakte emsali yok idi. Ömrü vefa etmeyip o da genç yaşta öldü. Vefatında oğlu Melik Esed
Bey tahta oturdu.
Melik Esed Bey, genç yaşta olup ismi ile mutabık olarak şecaâtta bir arslan idi. Kürtlerden bir cemaatle Halife-i Müslimîni ziyareti için İstanbul’a gitti.
Buradan Sultan Süleyman Han’ın ferman-ı âlisiyle
kâfirlerle gazaya gitti. Savaşta gösterdiği kahramanlıkla padişahın takdirini kazandı. Öyle ki, Kanunî
Sultan Süleyman’ın yaşı ilerlemiş olmasına rağmen,
kendisine ziyadesiyle hürmet eyledi ve “oğlum” diye
hitap etti. Çok ikram görerek tahtına döndü. Ancak
dönüş yolunda rahatsızlanmıştı ve rahatsızlığı ilerleyerek kısa bir zaman sonra vefat etti.
Bugün Hakkari’de Melik Esed adına cami ve
mezarlık bulunmaktadır. Melik Esed Mezarlığı, Biçer Mahallesi’nde ve civarında on yedi tanesi dikili,
diğerleri etrafa dağılmış yirmi beş adet mezar taşı
tespit edilmiştir. Bu mezar taşları kitabeli, bitkisel ve
geometrik süslemeleriyle dikkat çekmektedir.60 Melik
Esed adına olmasına rağmen mezar taşları kitabelerinde Melik Esed’in mezar taşına rastlanılmamıştır.
Muhtemelen tahrip edilen mezar taşlarından birisi
ona aittir.
Hakkari şehrinin güney tarafında 7–8 km uzaklıkta bulunan Bay Kalesi, Melik Bey’in idare merkezi
olması açısından önemlidir. Kale denizden 2025 m
yükseklikte sarp ve kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Hakkari Beyleri’nin Çölemerik Kalesi’nde
oturmalarına rağmen, Melik Bey’in Bay (Pay) Kalesi’ni
tercih etmiştir. Kalede mimari doku büyük ölçüde
tahrip olduğundan bunu tam olarak ortaya koymak
mümkün olmamaktadır. Ancak en üst kesiminde
moloz taşlar ve Horasan harcı ile tutuşturulmuş duvar izlerine rastlanmıştır. Tuğla ve seramikler dışında
üzerinde harç ve süslemeler olan bir taş parçası ile
üzerinde kazınmış ters lale motifleri kalenin diğer kalıntılarını teşkil etmektedir.61
Melik Esed’in vefatından sonra yerine oğlu Emir
İmâdüddin geçti. Emir İmâdüddin İhsan ve cesarette
babasından aşağı kalmadı. Kürtler arasında “Rekib-i
Şûrî” yani, “Rikâbı Uzun” olarak şöhret buldu. Çok
hayır sahibi idi. Otuz yaşında öldü. Yerine on dört
yaşındaki oğlu İzzeddîn Şîr Bey geçti. İzzeddîn Şîr
Bey’in hüsn-i cemali emsalsiz idi. Bîatı ile birlikte velime cemiyeti (düğünü) de yapıldı. İlim ve diyanette
kemal sahibi idi. Bu dahi genç yaşta vefat edip yerine
oğlu Emir Kasım geçti. İhsan ve cömertlikte şöhret
bulmuştu. Bunun da vefatında oğlu Melik Muhammed Pîrî Bey tahta oturdu.
Melik Muhammed Pîrî Bey dervişliğe teveccüh
edip, terk-i dünya eyledi ve hayatında makamını oğlu
Melik İzzeddîn Şîr Bey’e verdi. Şâb Zaviyesi’nde tevbe
edip, ibadetle meşgul oldu. Ve burada ömrünü nihayete erdirdi. İzzeddîn Şîr Bey de dârü’l-bekâya gidince mahdûmu Muhammed Zâhid Bey hükümdarlık
tahtına teşrif eyledi. İlim ve diyaneti meşhur idi.62
Zâhid Bey’in vefatında oğlu Melik Muhammed
Bey, Emîrü’l-Ümera oldu. Bu da genç yaşta ölünce
oğlu Zeynel Bey ecdadının makamını eline aldı.
Zeynel Bey, hüküm ve adalette herkesi geçti.
Ömrü vakıflar ve camiler yapmak gibi hayratla geçti. Yaptırdığı Zeynel Bey Medresesi, Hakkari’deki en
önemli mimarî yapılardandır. 16. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan medrese bugün büyük ölçüde
yıkılmış durumdadır.
Vezir-i azam ve Serdar-ı Ekrem Özdemiroğlu Osman Paşa, Tebriz seferinde 993/158563 Zeynel
Bey’i ordu emrine alarak Tebriz ve havalisinin yağma ve tahribine, asayişin ihlâline memur ederek önden göndermiştir. Merend’de yapılan savaşta Zeynel
Bey ve maiyetinden bazı ağalar şehid olmuşlardı. Bu
yüzden Merend’in ileri gelenleri Zeynel Bey’in naşını
oraya gömmüşlerdir. Tebriz’in zaptından sonra naaş,
Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medrese
avlusuna gömülmüştür.64 Zeynel Bey üç oğul bıraktı.
Zâhid Bey, Zekeriya Han Bey ve İbrahim Bey. Zâhid
Bey’i Tebriz paşasına hizmete, İbrahim Bey’i Albak
hâkimliğine emredip, Zekeriya Han Bey’i kendi yanında bırakmıştı. Dolayısıyla ölümünde Zekeriya Han
Bey Hakkari beyi oldu.
Bu hanedanın Kürdistan’da hükümet bulmalarından bu zamana kadar hiç fesat zuhur etmemişti.
Çeşitli aşiretlerin teşvikiyle Zekeriya Han Bey’in amcası Ali Şîr Bey ve biraderi Zâhid Bey asılsız iddialar neticesinde, Zâhid Bey’i tahta geçirmek için fesat
60 Mehmet Top, “Hakkari’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezar taşları”, Kayseri 2002, s.747.
61 www. Yuksekovahaber.com/hakkari/ty-caykalesi.asp.
62 Muhammed Tayyar, s.38.
63 Yunus Zeyrek, Ankara 2001, s.77.
64 Nazmi Sevgen, Ankara 1982, s.147–148.
68
HAKKARİ
tohumu ektiler. Somay’dan bir miktar asker toplayıp
payitahta yürüdüler. Zekeriya Han Bey bir miktar askerle mukabeleye mecbur oldu. Gevar (Yüksekova)65
civarında muharebe oldu. Her ikisi de evlatlarıyla ve
bazı tâbileriyle beraber öldüler. Zâhid Bey’in hayatta kalan oğlu Melik Bey şikâyeti havi bir mektup ile
İstanbul’a gitti. Bu arada muavenet etmesi için Tebriz paşası Ali Paşa’ya hünkârdan bir ferman geldi.
Anadolu’dan ve Kürtlerden fazla miktarda asker toplayarak Çölemerik’e yürüdü. Zekeriya Han Bey, Melik
Bey’in hâlini ve hünkârın emrini işitince, fitneyi def
için İmâdiye Hâkimi Seyyid Han Bey’in yanına gitti. Melik Bey payitahta gelip, tahta oturdu ve askeri
dağıttı. İki ay geçmeden bunun hırsından maiyeti ve
askeri usandılar ve kendisinden yüz çevirdiler. Sahih
bir ittifak ve misak yazıp Zekeriya Han Bey’e gönderdiler. Durumu da Melik Bey’e bildirdiler. Melik Bey
de asker getirmek için Tebriz’e gitti. Zekeriya Han
Bey Çölemerik’e avdet eyledi. Bu arada Melik Bey’in
ahvali ve efalini Tebriz paşası işitmiş olduğundan müracaatına aldırmadı. Melik Bey’i İstanbul’a gönderdi.
Ve orada vefat etti. Osmanlı Padişahı III. Mehmed
Han, Ali Paşa vasıtasıyla Zekeriya Han Bey’e namına
ferman gönderdi. Fermanla sadakâtta lazım olanlar ve
emirler tavsiye edildi.66
Zekeriya Han Bey, ikinci defa tahta çıkıp, uzun
zaman adaletle hüküm sürdü. Zekeriya Han Bey’in
uzun zaman çocuğu olmadı. Fakat ahir ömründe
vücudundan varisler zuhur eyledi. En büyük oğlu
Yahya Bey’i Çatak, Gevaş ve civarı bulunan Müküs ve
Hizan’a hâkim edip, veliaht tayin etti. Fakat bir yere
fesat ateşi düşünce bunun yayılacağını zannetmiyordu. Bir müddet sonra bazı fesatçıların aldatması ve
biraderi Zeynel Bey’in kuvveti ile Yahya Bey, babasına
kast etti. Babası tahttan inip, kaçtı. Yahya Bey şecaat
ve cömertlikte şöhret kazandı. Yahya el-Kirâm ismini
aldı. Zeynel Bey’i Albak hâkimi yaptı, fakat Van paşası
ile arası açıldı. Hile ile paşa bunu Van’a davet etmişti. Düşmanlıklarını açıklayıp birbirlerini öldürdüler.
Bundan sonra Zekeriya Han Bey tekrar tahta avdet
eyledi. Altmış dokuz yaşında vefat etti. Zamanına
gelinceye kadar bu hanedandan bunun kadar ömür
süren yoktu.67
Zekeriya Han Bey’in üçüncü oğlu Şeref Han Bey,
babasının vefatında Albak (Başkale) Emîri idi. Bunun
büyüğü Zeynel Bey ise Şatak (Çatak) Emîri idi. Babasının vasiyeti üzerine lüzumlu mühimmatı alarak
tahtına geldi. Kendisi bütün ömründe babasının rızasına aykırı hiç hareket etmemişti. Tahta vasıl olmadan
önce diğer biraderi İbrahim Bey makam-ı âliyi işgal
etmişti. Şeref Han Bey gelince İbrahim Bey tahttan
inerek kardeşine biat eyledi. Şeref Han Bey de kardeşinin hizmetine karşılık, onu Albak Emîri tayin etti.
Yahya Bey vefat edince dört oğlu kalmıştı. Bunlara ne dedeleri, ne diğer amcaları sahip çıkmadı. Şeref
Han Bey, bunları taltif eyledi ve kendi evlâtlarından
ayırmadı. Büyükleri olan İmâdüddin bin Yahya’yı
Çıhrık Emîri yaptı. Emir İmâd çok şecaatli olmasına
rağmen tarif edilemeyecek derecede kibirli ve mağrur idi. Kötü niyetlilerin ve bazılarının azdırmasıyla
amcasına itaatten yüz çevirdi ve kalbine taht tamahı yerleşti. Hakkari vilâyetini yağmalamaya başladı.
Albak’ta ma’mur bir yer bırakmadı. Şeref Han Bey’in
yanında bulunan Süleyman Bey ve Emir Kasım ismindeki iki kardeşi bir kazada ölünce fitne ziyadeleşti.
Bundan sonra Van valisi Rıdvan Paşa’nın kuvvetleriyle takviye bularak evvelâ Kürtler ve sonra Osmanlı
askerinden bir gurupla Çatak’ı aldı. Amcası Zeynel
Bey kaçtı. Ferâşin yolundan Çölemerik üzerine yürüdü. Kalede sadece Şeref Han Bey, biraderi Hasan Bey
ve yirmi kadar kölesi var idi. İmdat yolları kapalıydı.
İmâdüddin ve askeri bir hafta saldırıdan sonra kaleyi
delerek içeri dâhil oldular. Kendisine yapılan ihsana
karşılık amcasını öldürdü ve Emir İmâdüddin ismiyle tahta geçip kuvvetlendi. İlimde ve adalette, idare
ve siyasette kemal sahibi olup Hakkari Bölgesi’ni tam
anlamıyla itaat altına aldı.68
Bir rivayette, Şeref Han Bey İranlılarla birleşmiş
olması neticesinde, Hakkari halkının cezalandırması
sonucu öldürülmüştü.69
Emir İmâdüddin, Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyetlerde ve Hakkari halkına verdiği zararladan dolayı zamanın padişahına şikâyet edildi. Bunun üzerine
IV. Murad, Hakkari Emîri İmâdüddin Bey’in yakalanmasını emretti. Van Beylerbeyi Hasan Paşa komutasında, üzerine asker gönderildi. Kaçmasına rağmen
Haleb şehrinde yakalandı. İstanbul’a götürülüp Baba
Cafer Zindanı’nda yedi sene hapsedildi. Sekizinci
sene zavallı haline merhamet edip tekrar eski emaretine tayin ile men’üs bulunduğu vatanına gönderdiler.
Yolda Adana şehrinde veba hastalığından öldü.70
Veraset üzere taht Şeref Han Bey’in çocuklarına kaldı. Şeref Han Bey’in çocuklarının en büyüğü
İzzeddîn Şîr tahta oturdu. Kardeşi Emir Hüsrev’i Albak hâkimi nasb eyledi.
İzzeddîn Şîr Bey hac farizası için yanında bir cemaatle Hakkari’den yola çıkarak, İstanbul’a uğrayıp
Sultan İbrahim Han’ın huzuruyla şereflendi. Bura-
65 Nuri Akbayar, İstanbul 2001, s.60.
66 Muhammed Tayyar, s.41.
67 Muhammed Tayyar, s.41.
68 Muhammed Tayyar, s.43.
69 Nazmi Sevgen, s.156.
70 Muhammed Tayyar, s.45.
HAKKARİ TARİHİ
dan farz olan maksadına hareket eyledi. Dönüşünde
ferman-ı âli mucibince tekrar sultanın huzuruna çıktı. Pek çok hürmetle karşılanıp, padişahın hususi fermanıyla ve çeşitli hediyelerle tahtına avdet etti. Hilmi
ve keremi sayesinde yalnız Hakkari ahalisi değil, her
taraf itaatine girdi. Adaleti eski düşmanlarını tuzağına
getirdi. Bütün iyi ahlâkta kemal sahibi idi. Zamanında
rızasına muhalefet eden kimse kalmamıştı. Mescidler,
medreseler ve sair birçok vakıflar yaptı. Yaptığı hayır ve hasenatı anlatmak mümkün değildi. Vefatında
oğlu Emir Muhyi Sünne Bey makamına geçti. Bu da
babası Hacı İzzeddîn Şîr Bey gibi ilm ü kerem fazl u
gayret sahibi idi. Keramet sahibi olup vefatında oğlu
Melik Muhammed Han tahta vâris oldu.71
5.1.1. Hakkari Beyliğinin En Geniş Sınırları
Melik Muhammed Han, mertebesi yüksek, diyanet sahibi, âdil ve ibadetle meşgul bir zat olup, güzel
ahlakının emsali yok idi. Hâl ehlini ve ilim sahiplerini
severdi. Her suretle yüksek olduğundan “Alâi” mahlasıyla şöhret buldu. Bütün ömrü ve emareti zamanında ahali kemal üzere rahatta idi. Vefatında yerine
oğlu El-Munimullah İbrahim Han Bey geçti. İbrahim
Han Genç yaşında olmasına rağmen her işte babasını geçti. Nimet ve ihsanı herkese yetişiyordu. Yaşının
gençliğinden fırsat bulan İran Hanları fırsatı ganimet
bilip, eski düşmanlıklarını canlandırarak Hakkari’ye
saldırdılar. Zulüm ve vahşeti artırıp bu hanedana sadık olanların yerlerini harap ediyor, yıkıyorlardı.
Tüm bu yapılanlar Hevder Hâkimi Şîr Bey tarafından İbrahim Han Bey’e bildirilince, iki taraf da
büyük bir ordu toplayıp, kendisi de askerin kumandasını eline alıp, derhal İran ordusuna karşı yürüdü.
İranlılar, Tebriz’den Merağ’a, Hoy ve Urmi ve sair
yerlere toplanıp iki üç misli askerle hududa geldiler.
Hakkari yakınında olan Berâdost mahallinde karşılaştılar. İranlıların çokluğunu gören bir kısım asker cesaretsizlikten Tuşgân’dan geri döndü. Burada
mukâtele ve muharebe başladı. İbrahim Han Bey bu
sırada on sekiz yaşında idi. Bir siyah ata binmiş, askerin en önünde İranlılara kılıç sallıyordu. Üç gün çetin
mücadeleler olup, dördüncü gün İranlılar bozguna
uğrayıp kaçtılar.
Somâye Emîri Ali Bey, Kızılbaşların reisini, yetmiş Kızılbaş beyi ile İbrahim Han Bey’in huzuruna
getirdi. Hakkari yiğitleri Enzel ve Emir Somâ Kalesi’ni
ve diğer bağlı bölgeleri yağma ettiler. Bu muzafferiyet
etrafa yayılınca her taraftan iltica edenler ve adalete
kavuşanlar çoğaldı. İbrahim Han Bey’in asker sayısı
on iki bini geçti. İran’ın eline geçen Enzel, Somâye,
Berâdost, Mîrgur, Terguvâr ve Deşt havâlileriki bu71 Muhammed Tayyar, s.47.
69
ralar Hakkari mülhekâtıdırlar hepsi geri alındı. Ayrıca Kızılbaşların arkasından gidilerek Urmi, Selmâs,
Hoy, Tabe ve Tâsu ele geçirildi. Hadden aşırı mal ve
ganimetler alındı. Şah tarafından elçiler ve sefir gelip
görülmemiş hediyeler ve elbiseler ile Tâsu’da huzura
geldiler. Eğer bu elçiler gelmeseydi, Kürt dilâverleri
İbrahim Han Bey’in gayret ve şecaati ile Tebriz’e kadar gidecekti.72
Şahın elçileri işi sulh ile hâl etmeyi istirham ettiler. Hakkari Emirleri ve büyükleri ile müşavere ederek, reyleriyle memurların istirhamını kabul etti. Hakkari ile İran hududunun düzenlenmesi için Şah’tan
ferman istedi. Saldız hududundan Urumiye Gölü’ne
kadar ve Urumiye Gölü’nden sahrasına kadar ve buradan Marzivend Tepesi’ne kadar Kedunhân’dan göle
kadar, buradan da Selmâs kesiktaşına kadar ve eski
hudut gerisine, Hoy ve Kütul ilerisindeki Mahmudiyan hududuna kadar kat’ ettiler. Meftur olan ahalinin
zarar ve ziyanını temin ettiler. Melik Munimulah İbrahim Han’ın arzu ve emirleri ferman olarak o zamanın meşhur hattatı ve beyliğin yazıcısı olan Mirzaoğlu
Yazıcı’nın hattıyla yazılıp, mezkûr sulhnâme Şah’ın
huzuruna gönderilip tasdik olundu ve geri getirildi.73
Bu muzafferiyetten sonra, etraftaki bütün beyler
birer birer büyük hediyelerle İbrahim Han Bey’in huzuruna geliyorlardı. Mahmudiyân arazisi birkaç defa
Hakkari Beyliği hudutları içerisine girdi. Herkes ElMunimullah İbrahim Han Bey’e sadakatini bildirerek
itaat etti. Ahali kemal-i emniyet ve istirahatla işleriyle
meşgul oldular, asker istirahat ve eğlence ile vakit geçiriyordu. Çadırlı olan göçebe aşiretler yaz mevsiminde Gevâr (Yüksekova) ve Şemdinân dağlarına, kışın
Behdinân vilâyetine gidip geliyorlardı.74
Beylik huzur ve mutlu günler yaşarken, bazı fesatçılar Gevâr ve Şemdinân ahalisinden bazılarının
haklarına tecavüz ettiler. İbrahim Han Bey imdada koşup iki gün içinde bunların hepsini oralardan çıkardı
ve mallarını ahaliye dağıttı. Bu olayı yapanlar, İbrahim Han Bey’in darbesini yiyince Behdinân paşasına
sığındılar. Hakkari ahalisinden gidip gelenlere taarruz
etmeye başladılar. Paşa bunların Hakkari’ye gitmelerini emretti. İbrahim Han Bey bunların Hakkari’ye
hareketlerini haber alınca, bir miktar asker gönderdi
ve bu gönderilen asker onları mağlup etti. Behdinân
arazisinin bir kısmı bu vesileyle Hakkari Beyliğine ilave edildi.
İbrahim Han Bey’in, bugün Hakkari’nin sembolü durumuna gelen en sağlam anıtsal yapısı Meydan
Medresesi’ni yaptırdığı rivayet edilir. Meydan Medre72 Muhammed Tayyar, s.50.
73 Muhammed Tayyar, s.51.
74 Muhammed Tayyar, s.52.
70
HAKKARİ
Kızıl Kümbet Mezarlığı
sesi, Hakkari merkezinde Biçer Mahallesi’nde bulunmaktadır. Giriş kitabesi üzerindeki kitabesine göre
medrese 1112/1700–1701 tarihinde yapılmıştır. Kapı
üzerindeki iki satır halinde dört bölümden oluşan
kitabenin büyük bir bölümünü Kur’ân-ı Kerim’den
ayetler oluşturmaktadır. Bu nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o yıllarda Hakkari Beyliği’nin başında bulunan İbrahim
Han Bey tarafından yaptırıldığı söylenebilir.
İbrahim Han Bey vefat edince evlâtlarının en güzeli ve âlîsi Abdullah Hân Bey tahta geçip ittifakla bîat
olundu. Her türlü hayratta dedelerini geçti. İlimde,
hünerde, fazilette ve keremde misli yok idi. Abdullah Han Bey, Kerim Han Bey, Ali Bey, Mustafa Han
Bey, Timur Bey ve Emir Şeref Bey’i yetiştirdi. Mahlası
“Ârif’” idi. Hakikatte Ârif-i billah idi. Vefâtında oğlu
Kerim Hân Bey yerine geçti.
Abdullah Han Bey’in kabri, bugün Hakkari
merkezde bulunan Kızıl Kümbet Mezarlığı’ndadır.
Hakkari’yi merkez yaptıktan sonra burada vefat eden
İrisân Beyleri, kendileri, eşleri ve çocuklarının defnedildiği Kızıl Kümbet Mezarlığı’nı, bir nevi beyliğe ait
bir mezarlık olarak düzenlemişlerdir. Bilhassa XVIII.
yüzyıla ait mezar taşları ilgi çekmektedir. Buradaki
mezar taşlarının tamamına yakını zaviyenin kuzey
tarafına düşen düzlük alanda dikili durumdadır. Bir
kısmı ise medreseye kaldırılmıştır. Mezarların bozulmuş ve iç içe geçerek taşların birbirine karıştığı görülmektedir. Ancak isim, tarih, süsleme ve form benzerliklerinden mezar taşlarının birleştirilmesi mümkün
olmuştur.
Kızıl Kümbet Mezarlığı’ndaki pek çok mezar
taşının kitabelerinden kime ait oldukları ve tarihleri
belirlenmiştir. Buradaki mezar taşlarının kitabelerine
bakarak bunların Hakkari Beyleri ile eş ve çocuklarına ait oldukları anlaşılmaktadır. Ayrıca bu isimlerin
sonunda yer alan “El-Abbâsî” nitelemesi soy ve şecerelerinin Abbâsîler’e dayandığını ortaya koymaktadır.
Malzeme açısından biri hariç, tamamı hafif yeşile çalan serpantin taşından yapılmıştır. Bu taşların Berçelan yaylasındaki taş ocaklarından getirildiği ifade
edimektedir. Yüzeyi parlak, sert ve dayanıklı bir taş
çeşididir. Mezar taşları için yöreye özgüdür. 75
Bugün Hakkari’de, Hakkari Beyleri’ne ait Kızıl
Kümbet Mezarlığı’ndan hariç iki mezarlık daha bulunmaktadır. Bunlar, Melik Esed Mezarlığı ve Kale
Altı Mezarlığı’dır. Bu mezarlıktaki kabirler, XVIII.
ve XIX. yüzyıllardan kalma beylere ait mezar taşları
olup, korumasız olduklarından, yerlerinden alınarak
Meydan Medresesi’ne kaldırılmışlardır.76
Abdullah Han Bey’den sonra oğlu Kerim Han Bey
dört sene emarette kaldı. Bu dönemde Hakkari’deki
meydana gelen karışıklıklar üzerine Kerim Han Bey
emaretten ayrılıp istifa etti. Kerim Han Bey’in istifasından sonra, beylik makamına kardeşi Mustafa Han
Bey geçti. Mustafa Han Bey hüsn-i tedbir ve hüsn-i
siyasetinden dolayı kırk beş sene emarette kaldı. Ama
beyliğin huzurunu bozmak isteyen fesatçı tiynetli
olan bazı kişiler fesat tohumu ektiler. Mustafa Han
Bey ve oğlu Muhammed Nasrî Han Bey arasına hile
75 Dündar Alikılıç, s. 80.
76 Mehmet Top, “XIII. Türk Tarih Kongresi Sunumu”. S. 1293.
HAKKARİ TARİHİ
soktular. Mustafa Han Bey’i hal’ ederek oğlunu emir
yapmaya karar verdiler. Aralarına münazara soktular.
Neticede Mustafa Han Bey’i tahttan indirdiler ve takip ederek Hırvâta karyesinde emareti oğluna vermeye mecbur ettiler. Sonra beraberce Çölemerik’e döndüler. Emaret makamında bir sene kalan Nasrî Han
Bey, babası hayatta iken vefat etti. Kabri Hakkari’de
Melik Esed Mezarlığı’nın batı tarafında bulunmaktadır.77 Muhammed Nasrî Han Bey ‘in mezar taşındaki
ifadeden, onun ölümünden sonra beyliğin dağılma
sürecine girdiği anlaşılmaktadır.78
Muhammed Nasrî Han Bey’in genç yaşta ölümü
üzerine babası Mustafa Han Bey tekrar emaret makamına oturdu ve birkaç sene daha emareti devam ettirdi. Mahlası “Pertev” idi. Vefatında torunları küçük
olduklarından biraderzadesi İshak Bey bin Emir Şeref
Bey’e biat olundu. İshak Bey bin Emir Şeref Bey, üç
ay emarette kaldı ise de tedbiri ve himmeti az olduğundan hal’ edildi. İshak Bey bin Emir Şeref Bey’in
hal’ edilmesinden sonra beylik emareti Mustafa Han
Bey’in torunlarının en büyükleri olan Nurullah Bey’e
geçti. Hakkarililerin ortaya koyduğu fesatlar Emir ile
Süleyman Bey arasına nifak soktu. Bu arada Süleyman Bey ise herkesin kararıyla müdebbir-i veliaht idi.
Bir vurudet zahir olunca Hakkarililer iki fırka oldu.
Bir taraf Nurullah Bey’e, diğer taraf Süleyman Bey’e
biat etti.
5.1.2. Hakkari Beyliği’nin Yıkılışı
Hakkari Beyliği eskiden beri Şark coğrafyasının
en güçlü emirliklerinden biri idi. Osmanlıların yöreye
hâkimiyetleri esnasında cereyan eden Osmanlı-İran
Savaşlarında Osmanlılar lehine oldukça yararlılıklar
göstermişlerdi. Beylik daha sonra Osmanlı Devleti’nin
Van Eyaletine Hakkari Hükümeti olarak bağlanmıştı. Ama XIX. yüzyıla gelindiğinde beylik eski gücünü arar olmuştu. Ve yüzyıllardır taht kavgasında bu
denli sarsılmamıştı. Buna rağmen XIX. yüzyılın başlarında da Hakkari Beyliği, Şark bölgesinin en saygın ve en güçlü beyliklerinden biri idi. Fakat 1830’lu
yıllara gelirken Hakkari Beyliği eski ihtişamlı gücünden biraz uzaklaşmıştı. Özellikle Müküs Emîri Han
Mahmud’un tarih sahnesine çıkması ve coğrafi olarak
Hakkari Beyliği bölgesine gelişimini sürdürmesi beyliğin zayıflamasına neden olmuştur. Ayrıca Hakkari
Beyliği 1830’lu yıllara gelirken, Bedirhan Bey ile birlikte büyüyen Botan Beyliği’nin gölgesinde kalmıştır.
Bununla birlikte Botan ve Hakkari Beylikleri arasında
tarihe dayalı bir çekişme vardı. Bedirhan Bey daha
77 Muhammed Tayyar, s.63.
78 Mehmet Top, “Hakkari’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezartaşları”, Kayseri 2002, s.747.
71
sonra iki emirlik arasındaki eski düşmanlığı ortadan
kaldırıp Nurullah Bey’le iyi ilişkiler içine girmeyi başarmıştır.79
Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki Mehmet Ali Paşa ailesiyle uğraşması, Osmanlı Devleti’nin
bu bölgedeki siyasi egemenliğini önemli ölçüde azaltmıştı. Bu durum öteden beri Osmanlı ile çekimser
ve güvensiz ilişkilerde bulunan Kürt beylerinin bir
araya gelmesine zemin hazırladı. Bunun oluşmasında
önderlik eden Cizre Beyi Bedirhan Bey faktörü çok
önemlidir. Bedirhan Bey, Hakkari Beyi Nurullah ve
kayınpederi olan Müküslü Han Mahmud’la işbirliğine girerek bölgede Osmanlı Devleti’ne karşı başıbozuk faaliyetlere girişti.80 Bu faaliyetlerin en önemlisi,
bölgede yaşayan Hıristiyan Nesturîlere karşı girişilen
harekâttı.81 Osmanlı idarecileri, bölgedeki mahallî
beyliklerin yıkılmasıyla bile durmayacak olan KürtNesturî çatışmasının82 önlenmesi için her zaman teyakkuz halinde olup, gerekli tedbirlerin alınması için
devlet merkezinden mahalli yetkililere devamlı ikazlarda bulunuyorlardı.
Osmanlı Coğrafyası içindeki Kürt-Nesturî çatışması nedeniyle Hıristiyan devletler, Osmanlı
Devleti’ni sıkıştırdılar. Osmanlı Devleti de bu isyanın
bastırılması için Müşir Osman Paşa83 komutasında
bir ordu hazırlayıp bölgedeki beyliklerin üzerlerine
gönderildi. Botan Emîri Bedirhân Bey asker toplayıp
Osman Paşa’ya karşı koydu. Nurullah Bey, Bedirhan
Bey, Han Mahmud ve İzzeddîn Şîr Bey birlik olup
Osman Paşa’ya karşı çetin muharebelerde bulundular. Birçok muharebelerden sonra Bedirhan Bey teslim oldu. Hürmet ve ikramla ehl u iyâli ile birlikte
İstanbul’a gönderildi. Burada paşalığa terfi ettirilen
Bedirhân Bey, daha sonra Girit’in Kandiye şehrine
sürgün edilmiştir. Sekiz yıl Girit’te sürgün hayatı yaşayan Bedirhân Bey, bu süre sonunda önce İstanbul’a
sonra da 1870 yılında vefat ettiği Şam’a gitmiştir.84
Bedirhân Bey’den sonra Cizre Beyi olan İzzeddîn Şîr
Bey de isyan etti.85 Bununla da muharebe edilerek
yenilgiye uğratıldı ve yakalanarak İstanbul’a gönderildi.86 İsyanlardan bir netice alınamayacağını anlayan Han Mahmud ise 19 Eylül 1846’da Osmanlı
Ordusu’na teslim oldu. Diğerleri gibi ailesiyle birlikte
İstanbul’a gönderilerek buradan da Rusçuk’a sürülmüştür.
79
80
81
82
83
84
85
86
Sinan Hakan, İstanbul 2002, s.54.
Mahmut Çetin, İstanbul 2002, s.52.
Dosya 55, Gömlek 9.
Dosya 7, Gömlek 37.
Osman Paşa Haleb Valisi iken 1262’de Anadolu Müşiri olmuştu.
Yonca Anzerlioğlu, Ankara 2000, s.47.
www. hakkari.gov.tr/sayfalar/turkce/semdinli.htm
Muhammed Tayyar, s.65.
72
HAKKARİ
Buradaki isyancı mahallî beylerin yakalanması
neticesinde beylik sınırları tamamen Osmanlı idari
sistemine girmiş oldu. Kürt isyanının en büyük iki
ayağı olan Bedirhan Bey ve Han Mahmud’un esir edilmeleri ile bunların diğer müttefiki olan Nurullah Bey
savaşmadan Hakkari’ye çekildi. Bunun üzerine Binbaşı Kurt İsmail kumandasındaki bir tabur Osmanlı
askeri bu bölgeye gelmişti. Binbaşı Kurt İsmail taburu
Başkale’de bırakıp kendisi Çölemerik’e geldi. 1848
yılında Hakkari halkının Anadolu Ordusu’na katıldığı haberini87 alınca, hayatından endişe eden Nurullah
Bey Gevâr’da İran hududundaki Berdesur Kalesi’ne
çekilmiş, daha sonra kendisi ile Osmanlılar arasında
arabuluculuk yapan Nehri Şeyhi Seyyid Tâhâ’ya sığınmıştı. Seyyid Tâhâ ile Osmanlı Devleti’nin Kürdistân
valisi Mahmud Esad Paşa arasındaki yapılan görüşmelerde, Nurullah Bey’in İran’dan geri dönüp, orduya sığınmak fikrinde olduğu88 belirtilmiştir. Daha
sonra Nurullah Bey 1849’da Seyyid Tâhâ hazretleri
tarafından Osmanlılara teslim edilmiştir.89
Osmanlı ordusu tarafından fethedilen Hakkari
Beyliği, birkaç liva ilâveyle Hakkari Eyaletine dönüştürüldü.90 Nurullah Bey 1849 yılında İstanbul’a getirildi. Nurullah Bey 16 Receb 1265 (1849) tarihinde
“mahall-i menfası olan Girit’e Medar-ı Ticaret isimli vapur ile”91 sevk edilmiştir.92 1277 (1860) yılında
sürgünde iken ölmüştür.93
Yaklaşık olarak beş yüz yıllık bir döneme yayılan
Abbâsî hânedânına mensup Hakkari (İrisân Beyliği)
Nurullah Bey ve Süleyman Bey’in tevkif edilmesiyle
son bulmuştur. Bu aile, beyliğin dağılmasından sonra
Van ve Hakkari vilâyetlerinin çeşitli kaza ve köylerine
yerleşmiş olup, evlâtları hâlâ buralarda yaşamaktadırlar.94
5.1.3. Hakkari Beyliği ve Nesturîler (Asurîler)
Hakkari vilâyetinde ve özellikle Hakkari Sancağında Nesturî (Asurî) çoktu. Yukarı Mezopotamya’nın
pek çok yerinde hâkim olan unsurlardan biri olan
Asurîler, daha sonraları Süryanî papazlarından Nestorius (380–451)’un kurduğu Hıristiyan mezhebinden dolayı Nesturîler diye anılmışlardır. Asurîler ya
da Nesturîler, Doğu Anadolu (Hakkari), Kuzey Irak
(Musul) ve İran Azerbaycanı’nın batısı (Urumiye)
arasındaki dağlık sınır bölgesinde yaşamış olan aşiret87
88
89
90
91
92
Dosya 10, Gömlek 14.
Dosya 166, Gömlek 80.
Dosya 12, Gömlek 61.
Dosya 12, Gömlek 45.
Dosya 196, Gömlek 11119.
Sinan Hakan, Nazmi Sevgen’den alıntı yaparak Nurullah Bey’in Tair-i
Bahri vapuru ile Girit’e sevk edildiğini yazmaktadır.
93 Sinan Hakan, s.109.
94 Muhammed Tayyar, s.77.
lerdir. Bu aşiretlerin asıl yaşama sahaları Büyük Zap
Irmağı’nın orta mecrası boyundaki alandır. Toplu yaşadıkları bu bölge dışında, Osmanlı İmparatorluğu ve
İran topraklarında Müslüman topluluklar içinde dağınık zümreler halinde yaşamakta idiler. İrkî-kavmî
menşe ve yapıları karışık ve belirsiz olan Nesturîler
aktif misyonerlerdi.95
Nesturîlerin kitap ve şeriatları tam bir kesinlik
göstermediği gibi, ayinleri de kesin kaidelere ve şekillere bağlanmış değildi. XVII. yüzyılda Roma Katolik
Kilisesi’ne bağlanmış olanlara “Keldânî” adı verilmiş;
bununla beraber, İngiliz ve Amerikan kaynaklarında
umumî olarak “Asurî” tabiri kullanılmıştır. Nesturîler
ise kendilerine “Suriai’ ismini vermişlerdi.96 XX.
yüzyılın başlarında Rusların etkisiyle Ortodoksluğu
kabul etmiş Mirşimun (Marşimun) unvanı verilen
bir patrik tarafından yönetilmekteydiler. Bunlar bazen Kuçanis, bazen de Çölemerik’i merkez edinerek
teşkilâtlanmışlardı.97
Nesturîler Hıristiyan iseler de bu dinin baba,
oğul ve ruhu’l-kuds’ten ibaret olan üçlü inanışına değil, Allah’ın birliğine inanırlar. Hazreti İsa’ya Allah’ın
ruhu derler. Allah’ın oğlu diyenleri kâfirlikle suçlarlar. Kiliselerinde resim bulunmasını küfür sayarlar.
Çok eşlilik dinlerince gayri meşru ise de âdetlerince
uygundur. Cinsi temastan sonra gusül dinî görevlerindendir. Domuz eti yemek inanışlarınca haramdır.
Sabah, öğle, akşam günde üç vakit ibadet ederler. İbadetten önce taharet şarttır. Vücut temizliklerinden şüphe edenler, gusletmek, yıkanmak zorundadır. Zina eden kadın boşanır. Fakat boşanmadan
sonra kadın da, erkek de yeniden evlenemezler. Eğer
ikisinden biri ölürse yeni bir evlilik o zaman gerçekleşebilir.98
İrisân Beyliği sınırları içindeki Nesturîler ise, Moğol istilâlarını takiben Hakkari ve çevresinde sıkışıp
kalmışlardı. Yerleştikleri bu bölge, sırasıyla 1054 yılında Selçuklu denetimi altına girmiş, 1127’de Musul
Atabeyleri, bunları takiben 1262’de İlhanlılar ve 1349–
1405 yılları arasında Karakoyunlular, 1387’de Timur
ve 1468 yılında da Akkoyunlular’ın hâkimiyetine girmiştir. Bölgedeki Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcı
ise XVI. yüzyıl başlarına rastlamaktadır.99 Dolayısıyla
bu bölgede yaşayan Nesturîler, XIV. yüzyılın başlarından itibaren bölgeyi hâkimiyetleri altına alan İrisân
Beyleriyle beraber yaşamışlardır.
95
96
97
98
99
İstanbul 1985, c. VII, s.2644.
B. Nıkıtıne, “Nesturîler”, İstanbul 1971, s.209.
Suat Akgül, Ankara 2004, s.61.
Sami Önal, İstanbul 2003, s.130.
Bayram Kodaman, Ankara 1987, s.95.
HAKKARİ TARİHİ
73
Koçhan Kilisesi
Hakkari ve Botan arasında yaşayan ve patrikleri Mirşemun100 olan Nesturîler (Asurîler)101 daha
önce müttefikleri olan Hakkari Emîri’nin yönetimi
altındaydı. 1840’lı yıllara kadar Hakkari bölgesinde
yaşayan Kürtler ve Asurlular arasındaki ilişki dostçaydı. Hatta İrisân Beyliği’nin kuruluş yıllarındaki
hizmetleri ve hanedan mensuplarını Akkoyunlu saldırılarından korumaları biliniyordu. Şöyle ki; Doğu
Anadolu Bölgesi’nde tam hâkimiyet sağlamak isteyen
Akkoyunlular, Hakkari Kalesi’ni ele geçirdikleri zaman İrisân Beylerinden Muhammed Menkelân’ı ve
kaledekilerin hepsini öldürdüler. Bu esnada Muhammed Menkelân’ın bir oğlu ve annesi Dîz Kalesi’nde
idi. Çölemerik Kalesi’ndeki olayları haber alan Dîz
Kalesi’ndeki Hıristiyanların reisi şehzâdeyi ve annesini Akkoyunlular’dan gizledi. Bir yıl muhafaza ettikten
sonra Mısır’a gidip amcalarına teslim ederek olanları
anlatmıştı.102
XIX. yüzyılın ortalarına doğru İrisân Beyliği’nin
başına Nurullah Bey geçti. Nurullah Bey, asilzadeleri
100Hıristiyan Nasturîlerde rütbeler şu şekilde sıralanır: Kaşe, Şemaşe,
Erken, Abone, Matran ve Merişhun (Mirşemun). Merişhun rütbesinin sahibi Çölemerik’te oturur. Padişahın bir fermânı ve dinî derecesinin yüksekliğini gösteren bir mührü olurmuş. (Sami Önal, s.131.)
101Hakkari’nin dağlık bölgesinde oturan ve aslen Hıristiyan olan
Nasturîler’in Hakkari bölgesindeki o zamanki nüfusu 11.000 kadardı. Nasturîler, Çölemerik, Tiyâr ‘aşağı-yukarı’, Valto, Tuhub, Dîz, Baz
ve Gevar (Yüksekova)’da Gilo diye büyük-küçük sekiz aşiret teşkil
ediyordu. (Nazmi Sevgen, s.76.)
102Muhammed Tayyar, s.28.
ihraç edip sufli tabakaya meyl ve muhabbet etti. Bu
hareketi emaretin inkırazına ve esasının yıkılmasına
sebep oldu.103 Nurullah Bey’in bu tavrı karşısında
beyliğin bir kısmı veliaht Süleyman Bey’e biat etti.
Süleyman Bey de Nurullah Bey’le olan çekişmesinden
ve inadından dolayı fesatçıların da teşvikiyle Hıristiyan olan Tiyâr ve Dîz ahalisini yağma ve harap etmeye
karar vermişti.
Bu arada misyonerlerin etkisiyle hareket eden
Tiyârî bölgesi Nesturîlerinin Hakkari Beyliğine yıllık
vergilerini vermemeleriyle birlikte bazı Kürt köylerine baskın yaparak katliama girişmeleri104 bardağı taşıran son damla oldu.
Bu kışkırtmalar neticesinde 1842 yılında Süleyman Bey, Bitlis Emîri Şerefhân’ın torunlarından olması hasebiyle amcazâdesi olan Botan Beyi Bedirhân
Bey’den ve kayınpederi olan Müküs Beyi Hân
Mahmud’dan yardım istedi.
1843 yılına girildiğinde Botan Beyi Bedirhân Bey
büyük bir orduyla gelip, Müküs Beyi Han Mahmud’la
birleşerek Tiyâr ve Dîz şehirlerini yağmalayıp, harap
ettiler. Bir kaç bin Nesturîyi öldürdüler. Köylerini
yağmalayıp, yıktılar. Sağ kalan Nesturîlerin bir kısmı İran’a iltica etmiş, patrikleri Mirşemun da kaçarak
Musul’daki İngiliz Konsolosluğu’na sığınmıştı.105
103Muhammed Tayyar, s.63.
104Yonca Anzerlioğlu, s.46.
105Muhammed Tayyar, s.64.
74
HAKKARİ
Bedirhân Bey’in Nesturîler üzerindeki bask››ısının
büyümesi sonucunda Amerika ve Fransa devreye
girerek Osmanlı Devleti’nden Bedirhân Bey’i cezalandırmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Osmanlı
kuvvetleri Osman Paşa kumandasında bir orduyla,
kısa sürede üzerlerine gitmiş, Bedirhân Bey’in ve Han
Mahmud’un teslim olması sağlanmıştı.
İrisân Beylerine karşı iyilikleri hiçbir zaman
unutulmamış olan Nesturîler, beylik ahalisi ile yani
Kürtlerle daima dostane ilişkiler içerisinde olmuşlardı. Fakat bir yere fesat ateşi düşmemiş olsun, hemen
gelişir ve etrafını yakmaya başlar. Dört yüz küsur yıl
bir arada ve dostluk içinde yaşamalarına rağmen iki
toplum arasına fitne girmesine kimse mani olamadı,
aksine körüklendi. Dolayısıyla batılı devletlerin bu
bölgedeki dindaşlarına sahip çıkma amacıyla giriştikleri faaliyetler, bölgedeki huzurun kaçmasına sebep
oldu. Kaynaklar, batılı temsilcilerin, özellikle Amerikan ve İngiliz misyonerlerin karşı politikaları, farklı
dinlere inanan Kürtlerle Asurluları birbirine düşman
hale getirdiğini belirtir.106
Tarihi kaynaklarda Nesturî sürgünü olarak geçen bu olay, Kürt beyleri olarak adlandırılan bölgedeki beylerin, ittifakla büyüyen Kürt hareketlerinde
önemli bir yere sahip olup, büyük bir dönüm noktasını teşkil etmekteydi. Kürtler, bu bölgedeki aşırı hareketleriyle, Hıristiyan Dünyası’nın büyük tepkisini
çekmiş ve Osmanlı Devleti’nin Kürt beylerine karşı
Avrupalılardan somut destek almalarını sağlamıştır.
Bu durum Osmanlı kuvvetlerinin Kürt beylerini islah
etmek için uygulayacağı her türlü yöntemi meşrulaştırmış107, nihayetinde de bölgedeki mahalli (irsî) beylikler ortadan kaldırılmış oldu.
Osmanlı idaresinde Hakkari, Van Beylerbeyliği’nin
on dört sancağından (vilâyetinden) birini teşkil etti.
Osmanlı hâkimiyetinin başlangıcı olan XVI. yüzyıldan XIX. yüzyılın ortalarına kadar Van eyaleti içinde
bir sancak durumunda kalan Hakkari genellikle bu
eyalete bağlı “hükümet” statüsünde sayılmıştır. Bu
yüz yılın ikinci yarısında eyalet sisteminden büyük
vilâyet sistemine geçilirken kurulan Erzurum vilâyeti
içinde Van sancağına bağlı olan Hakkari 1876’da kısa
bir süre vilâyet merkezi haline getirilmiş, 1888’ de yeniden Van vilâyetine bir sancak merkezi olarak bağlanmıştır.108
XIX. yüzyılın sonlarındaki Hakkari yöresi Osmanlı Devleti’nin merkezî otoritesinin tam anlamıyla
kurulamadığı bölgelerden biridir. Bölgedeki çeşitli
aşiretlerin başına buyruk davranışları, ayrıca yörenin
aşılması güç dağlarla kaplı oluşu, ulaşımı, dolayısıyla
asker sevkıyatını büyük ölçüde engellemekteydi. Kışın yoğun kar nedeni ile kapanan yollar, ancak yazın
birkaç ayında ulaşıma açılabilmekteydi.
Bu olumsuzluklara ilaveten İrsî beylerin de ortadan kaldırılmasıyla bölgede bir otorite boşluğu
oluşmuştu. Bu dönemde patlak veren Osmanlı- Rus
savaşlarında, bölgede büyük etkisi olan Nakşî şeyhi Seyyid Taha-i Hakkârî, sevenleri ve Hakkari halkı birlik olup, Ruslara karşı koymuştur. Hatta aynı
medresede ilim okuduğu arkadaşı Dağıstan’daki Şeyh
Şamil’le işbirliği yaparak Ruslara karşı, beraber hareket ederek mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Seyyid Taha’dan sonra kardeşi Seyyid Salih ve Seyyid
Taha’nın oğlu Seyyid Ubeydullah aynı şekilde bölge
üzerinde emelleri olan Rusya ve İran gibi devletlerle
savaşacak şekilde mücadele içerisinde olmuştur.109
Karışıklık yaşanan bir dönemden sonra Sultan II.
Abdülhamid’in ortaya koyduğu Doğu Anadolu politikası devreye girdi. II. Abdülhamid, Doğu Anadolu’da
merkezî otoriteyi sağlamak, yeni bir toplumsal ve siyasal yapı oluşturmak istiyordu. Bu durum bölgede
yaşayan Nesturî ve Ermenilerin siyasî faaliyetlerine
engel olurken, bölgedeki gayri Müslimlerin Müslüman halkla iyi ilişkiler içerisinde olması gerektiği gerçeğini de ortaya koyuyordu.
Bu vesile ile 1890 yılı başlarında Hamidiye Alayları kuruldu. Hamidiye Hafif Süvari Alayları, Doğu
Anadolu’da merkezî otoritenin sağlanması, devletin
etkin olacağı yeni bir sosyopolitik dengenin kurulması, aşiretlerin askerî gücünden faydalanılması, bölgede Ermenilerin sürdürdüğü faaliyetlerin engellenmesi
ve muhtemel bir Rus saldırısına karşı bölge savunmasının güçlendirilmesi için teşkil edilmişti.110 Bu amaçla 1884’te Hakkari’ye gönderilen Ethem Paşa, aşiret
reisleri ile ilişkilerin geliştirilmesine çalışmıştı. II. Abdülhamid, bölgede saygınlığı olan kıymetli âlim ve
şeyhlere iltifat ediyor, onlarla yazışarak, dualarını istirham ediyordu. Sultan II. Abdülhamid ayrıca Doğu
Anadolu aşiretlerini Hamidiye Alayları biçiminde
örgütlerken onlardan asker olarak yararlanmayı düşünüyordu. Hamidiye Alayları mensublarına tanınan,
askerliği evlerinden uzaklaşmadan kendi yurtlarında
yapma imkânı gibi bazı ayrıcalıklar, pek çok aşiretin
Hamidiye Alaylarına katılmasına neden olmuştur. Bu
alaylar I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında
bölgenin savunmasında çok önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.111
106Sinan Hakan, s.84.
107Sinan Hakan, s.85.
108 Metin Tuncel, “Hakkari”, s.206
109 Abdüllatif Uyan, i, İstanbul 1984, c. 3, s. 1915–1939.
110 Cezmi Eraslan, “Hamidiye Alayları”, İstanbul 1997, s.462.
111 İbrahim Arvas, İstanbul 2005, s.39.
5.2. Osmanlı’nın Son Döneminde Hakkari
HAKKARİ TARİHİ
6. RUS İŞGALİ DÖNEMİNDE HAKKARİ
75
diği Nesturî aşiretlerini Türklere karşı kışkırtıyordu.
İşgale karşı başlayan direnişlerin bastırılmasında,
oluşturduğu 4 Nesturî taburunu da kullanan İngiltere, bu hizmetlerine karşılık, Nesturîlere Hakkari
yöresinde özerk yönetim sağlamaya söz veriyordu.
İngiltere, bu çok yönlü politikalarla bölgede oldukça elverişli bir konum edinmişti. O sıralarda Irak’ta
bulunan 6. Ordu da mütareke koşullarına uyarak
bölgeden çekilince, Musul yöresinde İngilizlerin karşısına çıkacak önemli bir güç kalmamıştı. Bu arada,
bazı kazaları işgal edilen ve özerk bir Nesturî yönetimi vaadine konu olan Hakkari’de, büyük bir tehditle
karşı karşıyaydı. Zap Vadisi’ne yerleşen Nesturîler,
İngilizlerin de yardımıyla Hakkari köylerine girmeye
çalışıyorlardı. Fakat yöredeki duyarlı aşiret ve şeyhler İngilizlere karşı uyanık olunması hususunda halkı
uyarıyorlardı. İngilizlerin yöre halkına itaatsiz davranmaları için dağıttığı binlerce altından söz ediliyordu. Bölge ahalisi üzerinde pek etkili olan, Osmanlının
son dönem, Cumhuriyetin ilk dönem Hakkari mebusluğunu yapan İbrahim Arvas’ın büyük gayretleri
sonucu İngilizlerin bölgedeki etkinliği kırılmış, hatta
Şemdinli onun gayretleriyle Türkiye sınırları içinde
kalmıştır.113
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte açılan cephelerden biri Doğu Cephesi
idi. Ruslar Hakkari yöresindeki Nesturîler ve Ermenilerle birleşerek Osmanlı şehirlerini yağmalıyor, halka
zarar veriyorlardı. Doğu Cephesinin genişlemesi ise
ayrı bir sıkıntı idi. Doğu Cephesi, Karadeniz hattından Hakkari’ye kadar olan uzunca bir hattı teşkil ediyordu. Hakkari yöresindeki Nesturîler, patrikleri Mir
Şemun önderliğinde Rus kuvvetlerinin yanında yer
alınca bölge üzerindeki hâkimiyetleri hızlı bir süreçte
cereyan etti. Şehir 23 Mayıs 1915’te Rus kuvvetlerinin eline geçti.
Fakat işgale direnen Hakkari halkı bilhassa yüzyıllardır beraber yaşadıkları Nesturîlerin ihanetini
unutmadılar. Çeşitli aşiretlerin önderliğinde Ruslarla
işbirliği içindeki Nesturî köylerine saldırmaya başladılar. Saldırılar fazlalaşınca, Rus işgal kuvvetleri dahi
önünü alamayınca Hakkari civarındaki Nesturîler
İran içlerine sığındılar.
Hakkari’yi üç yıl kadar işgal altında tutan Ruslar,
1917 Bolşevik İhtilal’i ardından yapılan Erzincan ve
Bret-Litvols anlaşmaları uyarınca işgal ettikleri yöreleri boşaltmaya başladılar Ancak bu kez de Rus birliklerinin yerini silahlı Nesturî çeteleri almaya başladı.
Giderek artan saldırılar üzerine Osmanlı Hükümeti Irak’ta bulunan 6. Ordu. Komutanı Ali İhsan Paşa’yı İran harekâtını yürütmekle görevlendirdi. Ali İhsan Paşa hızla kuzeye doğru ilerleyerek 22
Nisan 1918’de Hakkari ve yöresini denetimi altına
altı. Ali İhsan Paşa’nın Tebriz’e de girmesiyle korkan Nesturîler, Urumiye civarından, İngiliz işgalindeki İran’ın iç kesimlerine doğru, ağırlıklı olarak
Hemedan’a göç ettiler. 112
Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin
yenilgisiyle sonuçlanması ve bu yenilginin 30 Ekim
1918’de Mondros Mütarekesi’yle belgelenmesinden
sonra, İtilaf Kuvvetleri, Mütareke hükümleri uyarınca Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar.
Bunlardan İngiltere, mütarekenin imzalanmasından
bir hafta kadar sonra, 8 Kasım 1918’de daha önce
Fransa’ya verilmesi kararlaştırılan Musul’u işgal etti.
26 Kasım’da da, o sırada Hakkari Sancağı’na bağlı
olan İmadiye ve Zaho kasabalarına girdi. İngiliz Hükümeti, aralarındaki Sykes-Picot Antlaşması’na karşın, zengin petrol yatakları olan Musul’u Fransa’ya
bırakmak istemiyor, burada dolaylı bir yönetim, bir
manda yönetimi kurmak istiyordu. İngiltere, Musul’a
bir yandan yeni yeni askeri birlikleri yığarken, bir
yandan da Hemedan’dan Irak’ın kuzeyine gönder-
1923 sonrasında, İngiltere, işgal altında tuttuğu
Musul’u yasal olarak da elde edilebilmek için diplomatik görüşmelere olanca ağırlığını koyarken, işgali
altındaki toprakları daha da genişletmek ve Hakkari
yöresini de dolaylı olarak elde edebilmek için bir takım kışkırtmalara ve askerî hazırlıklara girişti. İngiliz hükümeti, bu amaçla, daha önce Irak’ın kuzeyine
yerleştirdiği Nesturîler arasında yoğun bir propagandaya girişti ve onları askerî bir eyleme zorladı. Bu kışkırtmalar sonucunda, Hakkari Valisi Halil Rıfat Bey,
7 Ağustos 1924’te keşif için geldiği Hangediği’nde,
Nuhup Nesturî aşireti Reisi Gülyano’nun saldırısına uğradı ve tutsak edildi. Aynı saldırıda il jandarma komutanı Binbaşı Hüseyin Bey’le üç jandarma eri
de öldürüldü. Bu olay Ankara Hükümeti’nin büyük
tepkisine yol açtı. Bu tepki öyle büyük oldu ki Aşağı
Tayyare Nesturîleri Reisi Hoşabe, valiyi serbest bıraktırdığı halde, T.C. Hükümeti, Nesturîlere karşı güç
kullanılmasını kararlaştırdı. Böylece 12–28 Eylül arasında Nesturîleri yeniden Hakkari dışına çekilmeye
zorladı.
Hakkari, Lozan’daki görüşmelere pazarlık konusu bile yapıldı. Musul Sorunu olarak ortaya çıkan
meselede 5 Haziran 1926‘da Türkiye, İngiltere ve Irak
112 Hakkari 2003, s.25–26.
113İbrahim Arvas, s.61–63.
7. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDE HAKKARİ
76
HAKKARİ
arasındaki Ankara Antlaşmasıyla Hakkari’ye bağlı
olan Zaho ve İmadiye ilçeleri Irak tarafına bırakıldı.114
Hakkari’nin ilçesi konumundaki Başkale ise Van vilayetine bağlandı. Çölemerik ise, 1924’te kurulan Hakkari Vilâyeti’nin Merkez İlçesi durumuna getirildi.
1933’te Van iline bağlanan Hakkari, 1936’da yeniden
il olunca, Çölemerik kesin olarak, Hakkari ilinin Merkez ilçesi olmuş ve bugünkü konumunu kazanmıştır.
sâlnâmeye göre, bu kazaya bağlı nahiyeler de, Şekfeti,
Şivelan, Masru, Suvartan, Kemerburç, Seralpak idi.
XIX. yüzyılın sonlarına ait bilgi veren Cuinet,
1892’de, Çölemerik Merkez kazanın 3 nahiyesi ve
120 köyü olduğunu kaydetmektedir. Yine Cuinet’in
verilerine göre, Hakkari Sancağı’nın bugünkü Hakkari ilinde kalan kesiminde 6 kaza, 27 nahiye ve 768
köy bulunmaktaydı. Cuinet’e göre, 1891’de Hakkari Sancağı’nın (Çölemerik, Albak, Gevar, Şemdinan,
8. HAKKARİ’NİN İDARÎ YAPILANMASI Mahmudi, Nordiz; Çal, Mamuret ül-Hamid, Beytüş VE BUGÜNKÜ DURUMU
şebap, Uramar ve İmadiye kazalarını kapsamaktaHakkari Sancağı XIX. yy’da, Van Vilâyeti’nin dır) toplam nüfusu 300.000 idi. Bunun 180.000’ini
güneydoğusunda yer alıyordu. Kuzeyinde Van Müslümanlar oluşturmaktaydı. Hıristiyan nüfus içinMerkez Sancağı, doğuda İran, güneyde Musul, gü- de ise, toplam 92.000 ile Nesturîler çoğunluktaydı.
neydoğuda Diyarbekir vilayetleri ile batıda Bitlis XIX. yy sonunda, Hakkari Sancağında 4.000 kadar da
vilayeti ve yine Van Merkez Sancağı ile çevriliydi. Yezidî yaşamaktaydı.
Hakkari Sancağı’nın yüzölçümü XIX. yy sonlarında,
Cuinet’e göre 1891’de, toplam nüfusu 33.000
25.000 km2’yi bulmaktaydı. Bu toprakların 10.000
olan
Çölemerik Kazasında 15.000 Nesturî ve 16.900
km2’si ekilebilir nitelikteydi. Dağların 10.000 km2’lik
Müslüman
yaşamaktaydı. Nüfusu en çok olan kaza
bölümü çıplak, yalnızca 5.000 km2’lik bölümü ağaç43.890 kişiyle Çal idi. Çal’ı Çölemerik, Gever (26.200)
lık idi.
ve Uramar (25.910) izlemekteydi. Hakkari’de 85.000
Osmanlı Devleti’nin 1831’deki yönetsel bölüm- Müslüman’a karşılık 75.000 Nesturî ve 2.000 Keldanî
lenmesine göre, Hakkari, Van Eyaleti’ne bağlı bir yaşamaktaydı.
“hükümet” idi. 1867 Vilâyet Nizâmnâmesi’ne göre,
1897 Van Vilâyet Sâlnâmesine göre, Çölemerik
Hakkari, Van ile birlikte, “Maa Hakkari Van” adıyla
Kazasında 8.902’si erkek ve 7.000’i kadın olmak üzeErzurum Vilâyeti’ne bağlı bir sancaktı. 1877’de Van,
re toplam 15.902 Müslüman; 6.402’si erkek, 4.338’i
yalnızca Merkez Sancağı olan küçük bir vilâyete dökadın olmak üzere toplam 10.758 Hıristiyan yaşanüştü. Van Vilâyeti, Hakkari yöresinde Çölemerik
maktaydı. 1897 Van Vilâyet Sâlnâmesinde 37.664
(Hakkari), Beytüşşebap, Şemdinan (Şemdinli) ve Getoplam nüfusuyla Beytüşşebap Kazası en kalabalık
var (Yüksekova) kazalarını kapsamaktaydı.
kaza olarak kaydedilmiştir. Beytüşşebap’ı 26.660 ile
1892’ Devlet Salnamesi’ne göre, Van Vilâyeti’nin Çölemerik ve 22.868 ile Gever izlemekteydi. Aynı salVan Merkez Sancağı ve Hakkari Sancağı’ndan oluşnamede, Hakkari Sancağı’nın toplam nüfusu 103.773
tuğu görülmektedir. Hakkari Sancağı’nın 1892’deki
olarak verilmiştir.
merkezi günümüzdü Van ili içinde bulunan AlXIX. yy sonunda, Çölemerik-Merkez Kaza’nın
bak (Başkale) idi. Aynı salnameye göre, Hakkari
toplam
nüfusu 33.900 idi. 1914’te ise, bunun
Sancağı’nın kazaları, sırasıyla şunlardı: Albak, Gever,
Şemdinan, Mahmudi (günümüzde, Van’ın Özalp Ka- 36.145’e çıktığı görülmektedir. Shaw’a göre, 1914’te
zası, 1903’te Van Merkez Sancağı’na bağlanmıştır), Çölemerik-Merkez Kaza’nın nüfusunun dinsel dağılıMamüret ül-Hamid, Beytüşşebap, Çölemerik ve İma- mı şöyleydi.
diye (günümüzde, Irak sınırları içinde).
Müslüman
31.848
1903 Devlet Sâlnâmesi’nde aynı yönetim durumu korunmakla birlikte, Beytüşşebap ve İmadiye
Ermeni Gregoryen
3.461
kazalarının Hakkari Sancağı’na bağlı olmadığı görülYahudi
836
mektedir. 1916’da ise yine Van Viâyeti’ne bağlı olan
Toplam
36.145
Hakkari Sancağı, Çölemerik, Gever, Şemdinan, Mamüret ür-Reşad, Muradiye (bugün Van’a bağlıdır),
Cuinet’e göre, Çölemerik Kenti’nin nüfusu XIX,
Beytüşşebap ve Hoşap (günümüzde Van iline bağlı)
yy
sonunda
toplam 4.600 idi. Cuinet’in verilerikazalardan oluşmaktaydı.
ne göre, en çok nüfuslu Çal Kazası’nın merkezi Çal
1897 Van Vilâyet Sâlnâmesi, Hakkari Sancağı’nın
Merkez kazasının Albak olduğu kaydetmektedir. Aynı Kasabası’nda 1.000’i Müslüman ve 200’ü Yahudi olmak üzere, toplam 1.200 kişi yaşamaktaydı.
114Hakkari 2003, s.29.
HAKKARİ TARİHİ
77
Hakkari merkez
1897 Van Vilâyet Sâlnâmesi’ne göre, Beytüşşebap kazasının merkezi Elki’nin XIX. yy sonundaki
nüfusu ise, 600 Nesturî’den oluşmaktaydı. Çal Kazası
nüfusunun yaklaşık ¾’ünü oluşturan 31.960 Nesturî,
I. Dünya Savaşı yıllarında önce İran’a daha sonra da
Irak’a göç edince, kazanın nüfusu bir anda büyük düşüş kaydetmiştir.
4 Ocak 1936 tarih ve 2885 sayılı kanunla yeniden kurulan Hakkari ilinin merkezi olan şehrin nüfusu 1945 sayımına kadar 2000’i aşamadı. Nüfusu ilk
defa 1975 sayımında 10.000 ‘i aşan (11.735) Hakkari şehri bundan sonra özellikle yakın çevresinden
daha hızlı nüfus toplamaya başladı ve nüfus 1985’te
20.000’i (20.754), 1990’da da 30.000’i (30.407) aştı.
Hakkari’nin merkez olduğu Hakkari ili kuzeyden
Van, batıdan Şırnak illeriyle kuşatılmıştır. Ayrıca doğuda İran, güneyde Irak topraklarına komşudur. Bugün itibarıyla Hakkari’nin yüzölçümü 7121 km2’dir.
2000 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusu ise
236.581’dir. Bu nüfusun 139.455’ü şehir merkezlerinde, 97.126’sı köylerde yaşamaktadır. Hakkari ili,
merkez ilçeden başka Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinden oluşmaktadır. Buna ilaveten dört
belde, yüz yirmi köy ve üç yüz yetmiş üç mezrası bulunmaktadır.115
Günümüzde Hakkari şehri Zap Suyu Vadisi’ne
sağ taraftan kavuşan Katramas Çayının kuzeyindeki
bir düzlükte kurulmuş yönetim binaları ve iş merkezini ihtiva eden Bulak Mahallesiyle, eskiden bu mahalleden boşluklarla ayrılan, fakat son yıllarda dolmaya başlayan on mahalleden (Dağgül, Biçer, Mezran,
Kıran, Bağlar, Pehlivan, Gazi, Yenimahalle, Medrese, Keklikpınar) meydana gelir. Bunlardan Dağgül,
Cumhuriyet’in başlarında idare merkezinin bulunduğu mahalle idi. Bu fonksiyon sonradan Bulak mahallesine geçmiştir. Bu mahalledeki İstiklâl, Cumhuriyet
ve Kayacan Caddeleri üzerindeki okullar, ticaret yerleri ve başlıca resmî binalar yer alır. Bulak Mahallesinin batısında bulunan ve Katramas Çayı ile birbirinden ayrılan Mezran ve Pehlivan mahalleleri, eski
köylerin sonradan belediye sınırları içine alınmasıyla
mahalle statüsüne kavuşmuştur. Bunlardan Mezran
Mahallesinin 1995 Ekim ayında ikiye ayrılmasıyla
Bağlar adında yeni bir mahalle oluşturulmuştur. Aynı
şekilde 1994 yılında Dağgül mahallesinden ayrılan
bir mahalleye, özellikle taş işlemeli kapısıyla dikkat
çeken Meydan Medresesi’nin adına nispetle Medrese
mahallesi adı verilmiştir. Bu eserin dışında Hakkari’de
önemli tarihî abide, şehrin güneyinde Katramas Çayı
ile ona kavuşan Serink deresi arasında kalan ve bu
iki vadiye dik yamaçlarla inen tepe üzerinde yer alan
Çölemerik Kale’sidir. 116
115 Hakkari 2003, s. 49, Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 207.
116 Metin Tuncel, “Hakkari”, s. 207.
HAKKARİ TARİHİ
79
HAKKARİ’DE
NÜFUS VE
YERLEŞME
80
HAKKARİ
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU
1. HAKKARİ İLİNDE YERLEŞME
1.1. Hakkari İlinin İdari Gelişimi
Arkeolojik araştırmalar Hakkari yöresinin yerleşme tarihini MÖ 7000 yıllarına kadar götürmektedir.
Yöreye ilişkin ilk bilgilere Arap ve Fars kaynaklarında
rastlanmaktadır. Tarihçi İbn-i Havkal yöredeki Hakkar aşiretinin adına dayanarak, Van Gölü’nün güneyine düşen bölgeye “Hakkariya” (Hakkarların beldesi)
adını vermiştir. Hakkari kelimesi güçlü, savaşçı, gücü
yetebilen anlamlarına gelmektedir. Hakkar aşireti,
bölgede bugün de varlığını sürdüren 12 Pınyanış ve
12 Ertuşi aşiretinden oluşmaktaydı. Bu gün Hakkari
merkez ilçesine bağlı bir köy ile Yüksekova ilçesine
bağlı Oremar Bucağı’nın bir köyü bu aşiretin (Hakkar) adıyla anılmaktadır. Yöre 1536’da Kanuni Sultan
Süleyman dönemiyle Osmanlı topraklarına katılmasından bu yana “Hakkari” adıyla anılmaktadır (Yurt
Ansiklopedisi, 1982)
Hakkari yöresinde farklı zamanlarda yaşamış
olan değişik din ve ırktan milletler, merkez ilçeyi kendilerine göre adlandırmışlardır. Yakın zamana kadar
Çölemerik adıyla anılan merkez ilçeye, ki yöre halkının bugün bile yaygın olarak kullandığı bir isimdir,
Ermeniler İlmar, Süryaniler Gulamark, Memlüklar
Culamerg adını vermişlerdir. Yaklaşık 9000 yıllık bir
yerleşme tarihi olan ilin, idari yapılanma ve yönetim
şekillerinin temelini aşiret yapısı oluşturmuştur. Bugünde hala varlığını sürdüren aşiret yapısı ilin sosyodemografik yapısını da derinden etkilemiştir.
1536’da Hakkari Beyliği egemen oldukları yerlerdeki haklarını korumak, iç işlerinde bağımsız olmak ve Osmanlı toprak düzeni dışında bir sistemle
yönetilmek koşulları ile Osmanlı Devletine bağlı bir
beylik şeklinde Osmalı Devletinin son yüzyılına kadar özerk ve güçlü yapısını koruyabilmiştir. 1688
tarihinden itibaren yörenin yönetim biçimi “bağlı
hükümet” durumundan “ocaklık” sistemine dönüştürülmüş ve 19. yy’da Hakkari Yöresi Van Eyaleti’ne
bağlanmıştır. Bölgede bulunan Hakkari ve Mahmudi
(Özalp) yöreleri “hükümet”, Kotur ve Möküs (Müks)
yöreleri ise “ocaklık” sistemini devam ettirmişlerdir
(Baykara, 2000).
Aynı yüzyılda Van vilayetine bağlı bir sancak
durumuna getirilen Hakkari yöresi; kuzeyde Van
Merkez Kazası, doğuda İran, güneyde Musul eyaleti,
güneybatıda Diyarbekir eyaleti ve batıda Bitlis eyaleti
ile sınırlandırılmıştır. Osmanlı devletinin 1831’deki
yönetsel bölünmesinde Hakkari bir hükümet durumunda görülüyor, bu hükümetin başında ise Zekariya B. Zeynel Bey bulunuyordu. 13 Aralık 1847 tarihli
Takvim-i Vekayi’ye göre Diyarbakır ve Van Eyaletleri,
Muş ve Hakkari Sancakları ile Cizre, Bohtan ve Mardin kazalarından oluşan “Kürdistan” adlı bir eyalet
teşkil edilmiştir. Kürdistan eyaleti 1266 / 1849 salnamesine göre ise Muş, Van, Hakkari ve Diyarbakır
sancaklarını içine almaktadır (Baykara, 2000).
1 Eylül 1856 – 20 Ağustos 1857 salnamesinde ise Liva- ı Hakkari olarak Van eyaletine bağlı olan
Hakkari’nin 9 kazası vardır. Bunlar, Ablak (Başkale),
Mahmudi (Özalp) Gür-i Şemdinan (Şemdinli), Çal (Çukurca) Beytüşşebap, Kotur, Tayyer-e Ulya ve Sülfe (Aşağı
ve Yukarı Tayyar) kazalarıdır. 1865 tarihli salnamede ise
Mahmudi (Özalp) kazası hariç 1856’daki diğer kazaların
hepsi Hakkari’ye bağlıydı. 1871 tarihli devlet salnameside Hakkari Erzurum Vilayeti’nin Van sancağına bağlı bir
kaza olarak belirlemiştir (Cevad, 1313). (Tablo 1).
Kazalar (Erzurum’a bağlı)
Van Kazası (Merkez)
Gevar Kazası
Culamerg Kazası
Albak Kazası
Mahmudi Kazası
Erciş Kazası
Adilcevaz Kazası
Müks Kazası
Gevar Kazası
Şatak Kazası
Nahiyeler
Abağa Nahiyesi
Şemdinan Nahiyesi
Uramar Nahiyesi
Beytuşşebab Nahiyesi
Çal Nahiyesi
Hoşap Nahiyesi
Bargiri Nahiyesi
Karcikan Nahiyesi
Vastan Nahiyesi
Norduz Nahiyesi
Tablo 1: 1871 Tarihinde Hakkari Kazası (Kaynak: 1871 Erzurum
Vilayet Salnamesi, s. 136-148)
1871’de Erzurum Vilayeti’ne bağlı olan Hakkari
kazasının nahiyesi durumunda olan Şemdinan (Şemdinli), Uramar, Beytuşebab, Çal (Çukurca), Norduz
ve Hoşap daha sonra Hakkari’nin tekrar sancak yapıl-
82
HAKKARİ
masıyla kaza durumuna getirilmiştir. Hakkari 1881
tarihinde Van Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı ve Çölemerik, Albak, Gevar, Norduz, Çal, Hoşap, Beytüşşebap, Mahmudi, İmadiye ve Uramar adında toplam 10
kazası vardı (Chantre, 1889). Bu tarihe kadar Hakkari
Sancağı’na bağlı olan Tayyar, Ulya ve Sufla (Aşağı ve
Yukarı Tayyar) kazası ile Kotur kazasının bu tarihten
sonraki dönemlerde Hakkari’ye bağlı olmadığı görülüyor.
Hakkari 1867’deki Vilayet Nizamnamesi’nde
Van ile birlikte “Maa Hakkari Van” adıyla Erzurum’a
bağlı bir sancak iken 1881’de Van’a bağlı bir sancak
olarak görülüyor. Cuinet’e göre 1892’de Hakkari Sancağı’ndaki idari durum şöyledir (Cuinet, 1892) (Tablo 2).
Kaza Adı
Çölemerik
Albak
Gevar
Şemdinan
Mahmudi
Norduz
Mamuretul Hamid
Beytüşşebap
Uramar
İmadiye
Toplam 10 Kaza
Nahiye Sayısı
3
8
5
4
5
2
2
7
2
5
49
Köy Sayısı
120
180
260
140
91
80
70
80
32
366
1555
Tablo 2: 1892’de Van Eyaleti’ne bağlı Hakkari Sancağının idari
durumu. (Kaynak: CUİNET, V., 1892, La Turquie D’Asie, Tome
II, 1982, s. 716-726, Paris).
Bu kazalardan Mahmudi (Özalp) 1903 tarihinde Van Merkez sancağına bağlanmış, İmadiye ise Lozan antlaşmasıyla Irak topraklarına dâhil edilmiştir.
1895 tarihli Osmanlı Devlet Salnamesinde Hakkari
Sancağı’nın 6 kazası, 48 nahiyesi ve 852 köyü mevcuttu (Ali Cevad, 1313). Kazalar şunlardır: Albak,
Gevar, Şemdinan, Mahmudi, Mamuretül Hamid,
Beytüşşebap. Burada dikkat edilmesi gereken nokta,
Hakkari’nin merkez kazası olan Çölemerik kazasının
burada olmayışı ve Hakkari’ye bağlı yerleşim yeri sayısındaki düşüştür. Bu tarihte Hakkari Sancağı’nın
merkez kazası olarak Ablak (Başkale) kaydedilmiştir.
1897 Van Vilayet Salnamesinde de merkez kaza
olarak kaydedilen Albak’ın (Başkale) Şekeffi, Şivelen,
Mesru, Suvartan, Kemerburç ve Seralpak adlı 7 nahiyesi olduğu belirtilmiştir (Yurt Ansiklopedisi, 1982).
1898 tarihinde Hakkari Sancağı’nın 7 kazası, 31 nahiyesi ve 770 köyü olduğu kaydedilmiştir. Hakkari
Cumhuriyet Öncesi dönemde Osmanlı devletine bağlı olan Musul Vilayetine komşu olduğundan stratejik
bir öneme sahipti. Günümüzde Irak sınırları içerisinde bulunan İmadiye ve Zaho şehirleri Birinci Dünya Savaşı sonlarına kadar Hakkari Sancağı’na bağlı
iki kaza merkeziydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında
İngilizler Musul Vilayeti ile beraber bu iki kazayı da
işgal etmiştir. Musul 29 Ekim 1924 tarihinde Milletler Cemiyeti’nin oluşturduğu bir komisyon kararıyla
Irak’a bağlandı ve 16 Aralık 1925’te kararın kesinleşmesiyle İmadiye ve Zaho kazaları Irak’a bağlandı
(Şemsettin Sami, 1898).
Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 tarihinde
il yapılan Hakkari 20 Mayıs 1933’de tekrar ilçe durumuna getirilip Van iline bağlandı. 4 Ocak 1936’da
tekrar vilayet durumuna getirilen Hakkari’nin merkez ilçesi Çölemerik olarak belirlendi. Eski adı “Elki”
olan Beytüşşebap, Hakkari’nin 1936’da il olmasıyla
buraya bağlandı. Diğer adı “Navşar” olan Şemdinli
Cumhuriyet’in ilanından sonra yürürlüğe giren bir
kanunla bucak durumuna getirilmiştir. 1936’da ise
tekrar kaza merkezi yapılarak Hakkari’ye bağlanmıştır. Halk arasında “Gever” olarak bilinen Yüksekova
ilçesi 1936’da Hakkari’ye bağlı bir ilçe durumuna
getirilmiştir. Merkez kasabası “Çal” olarak bilinen
Çukurca ilçesi 1 Mart 1953 yılında Hakkari’ye bağlı
bir ilçe yapılmıştır. Bugün Şırnak iline bağlı bir ilçe
olan Uludere daha önce Beytüşşebap ilçesine bağlı bir
bucak iken 1956’da Hakkari’ye bağlanmıştır. 1936
yılında il olan Hakkari’nin idari bölünüşü 1990 yılında değişmiştir. Daha önce Hakkari’ye bağlı olan Beytüşşebap ve Uludere ilçeleride 16.05.1990 tarihinde
yürürlüğe giren bir kanunla il yapılan Şırnak’a bağlanmıştır (TUİK, 2002).
Bugün Hakkari ili merkez ilçeyle beraber 4 ilçe,
80 belde 131 köy ve 373 mezradan meydana gelmektedir. Beldelerden birisi, Merkez İlçeye birisi Şemdin-
Harita 1: Hakkari ili idari haritası, 2010
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
li ilçesine, iki tanesi de Yüksekova ilçesine bağlıdır.
1990 yılı öncesinde Hakkari ilinde 167 köy bulunmaktaydı. Gerek 1990 yılındaki idari değişiklikle, gerekse 1990 yılından sonra gerçekleştirilen köy boşaltılma süreci sonucu 2010 yılı itibarı ile ildeki yerleşik
köy sayısı 103 dür.
Köylerin yükselti kademelerine göre dağılışına
bakıldığında toplam köy sayısının %50’sinin 15002000 metreler arasında olduğu görülmektedir. Bu
aralıktaki toplam nüfusun oranı da %69,4’tür. Köylerin sayısal olarak ikinci en çok bulunduğu aralık
2000-2500 m arasıdır. Bu aralıktaki köy sayısının
oranı %39 olurken, toplam barındırdığı nüfus oranı
%14.1’dir. Görüleceği üzere bu aralıktaki köy sayısının fazlalığına karşılık barındırdığı nüfus oranı oldukça düşüktür. Şüphesiz bunun anlamı 2000-2500
m’ler arasındaki köy yerleşmelerinin tamamına yakınının hayvancılık ekonomisine dayalı küçük yerleşmeler olduğu gerçeğidir. Oysa 1000-1500 m’ler
arasında bu durumun tam tersi bir manzarayla karşı
karşıya kalmaktayız. Bu aralıktaki köy yerleşmelerinin oranı %11 olmasına karşın barındırdığı nüfus
%16,5’tir. Bu köylerin ekonomik faaliyetleri ağırlıklı
olarak tarıma dayalıdır. Dolayısıyla bu durum köylerin daha büyük yerleşmeler şeklinde gelişmesine olanak tanımıştır.
1.2. Hakkari İlinde Kırsal Yerleşmeler
Hakkari’de 2010 yılı itibarı ile aktif olarak yerleşilen 100 köy bulunmaktadır. Bu köylerin %50’si
1.500-2.000 m’ler arsında yer almaktadır. Söz konusu köyler küçük ve orta ölçekli köylerdir ve bu köylerde yaşayan toplam nüfus köy yerleşmelerinde yaşayan nüfusun yaklaşık %70’ini barındırmaktadır. Köyler çoğu kez bir peyzaj anlayışından uzak ve planlama
noktasında eksikleri olan yerleşmeler görünümündedirler. Ancak kısmen de olsa doğal ve beşeri nedenler
yerleşmelerin görünümünün belli bir formda gelişmesine olanak tanımıştır. Kesin bir sınıflandırma yapmak mümkün olmasa da, jeomorfolojik elemanlardan vadiler, akarsular ve ovalar beşeri elemanlardan
ise özellikle yollar, Hakkari’deki yerleşmelere belli şekiller kazandırmıştır. Hakkari’de yerleşmeler ağırlıklı
olarak eğimli alanlarda ve kısmen de olsa düzlüklerde
kurulmuşlardır. Düzlüklerde kurulmuş olanlar, vadi
tabanları-nehir kenarları, alçak plato düzlüklerinde
ve kısmen de ovalık alanlarda yer alırlarken, eğimli
yüzeylerde kurulmuş yerleşmeler ise etek düzlükleri
sırt ve yamaç yüzeylerinde yer alırlar (Tablo 3).
Köylerin yükselti kademelerine göre dağılışına
bakıldığında toplam köy sayısının %50’sinin 15002000 metreler arasında olduğu görülmektedir. Bu
83
aralıktaki toplam nüfusun oranı da %69,4’tür. Köylerin sayısal olarak ikinci en çok bulunduğu aralık
2000-2500 m arasıdır. Bu aralıktaki köy sayısının
oranı %39 olurken, toplam barındırdığı nüfus oranı
%14.1’dir. Görüleceği üzere bu aralıktaki köy sayısının fazlalığına karşılık barındırdığı nüfus oranı oldukça düşüktür. Şüphesiz bunun anlamı 2000-2500
m’ler arasındaki köy yerleşmelerinin tamamına yakınının hayvancılık ekonomisine dayalı küçük yerleşmeler olduğu gerçeğidir. Oysa 1000-1500 m’ler
arasında bu durumun tam tersi bir manzarayla karşı
karşıya kalmaktayız. Bu aralıktaki köy yerleşmelerinin oranı %11 olmasına karşın barındırdığı nüfus
%16,5’tir. Bu köylerin ekonomik faaliyetleri ağırlıklı
olarak tarıma dayalıdır. Dolayısıyla bu durum köylerin daha büyük yerleşmeler şeklinde gelişmesine olanak tanımıştır (Babacan, 2005).
Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari’de yerleşmelerin büyük çoğunluğu eğimli yüzeylerde kurulmuşlardır. Bu da kuşkusuz ilin yüksek ve dağlık
bir yapı göstermesinden ileri gelir. Eğimli yüzeylerde
kurulmuş olan yerleşmelerin konumları ve bunlara
hizmet götürme çabaları arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bu ilişki hem avantajlar hem de dezavantajlar yönünden incelenebilir. Ancak dezavantajları çok daha fazladır. Düzlüklerde kurulmuş olanların ulaşım sorunları daha kolay çözülmüştür. Ayrıca alüvyal topraklar,
sulama kolaylıkları, içme suyu sorunu çözülen vadi
boyu yamaç kaynaklarının bulunması gibi nedenler
bu yerleşmelerin gelişmesinde rol oynamıştır. Ancak
Hakkari’de söz konusu alanlara kurulmuş olan köylerin bazı sorunları da vardır. Bunlar su baskınları,
salgın hastalıklar vb. şeklinde sıralanabilir. İlde asıl ve
köklü sorunları olan kırsal yerleşmeler, eğimli yüzeylerde kurulmuş olanlardır. Bu sorunların en başında
ulaşılabilirlik gelmektedir. Bu tip yerleşmeler genellikle eğimli yüzeylerde yer almışlardır. Dolayısıyla da
çevre yerleşmelerle sağlanan bağlantı güçlükle yapılır. Bu tip yerleşmelerde çığ ve kaya düşmesi, toprak
kaymaları gibi doğal afetlerle sık sık karşılaşılır. Bu
güçlüklere rağmen bu yerleşmelerin manzara avantajı olan, havadar ve insanı ruhsal açıdan dinlendiren yerleşmeler olduğunu söylemek mümkündür.
Hakkari’de kırsal yerleşmeler büyük çoğunlukla toplu yerleşmeler şeklindedir. Yerleşmelerin toplu olması tek bir nedene bağlanamaz. Çünkü birden fazla
neden rol oynamıştır. Bunda yeryüzü şekillerinin etkileri, su temin şartları, mülkiyet durumu, ekonomik
faaliyetin şekli, nüfus miktarı ve tarihi nedenler gibi
değişkenler sıralanabilir (Tablo 3).
84
HAKKARİ
Şehirlerarası
Nehir
Köy Köy
Orman
Orman
Diğer
Ovada
Dağda Yamaçta Vadide
kenarında
sayısı tipi
içinde kenarında
yol kenarında
A
6
7
21
21
4
5
6
Toplam
94
B
10
1
2
35
30
20
3
8
2
A
2
2
2
2
3
Merkez
23
B
1
11
11
6
1
5
A
1
1
1
Çukurca
3
B
1
2
1
1
2
A
2
7
13
11
1
1
2
Şemdinli
21
B
1
1
4
3
3
1
1
A
4
6
7
1
1
Yüksekova 47
B
9
18
15
10
1
1
İlçe
Tablo 3: Köy tipi ve konumlarına göre dağılışı (Kaynak: D. İ. E. HAKKARİ Köy Etüdü, 1997 A-Toplu Köy, B-Dağınık Köy)
Hakkari’de kırsal yerleşmeler içinde geçici yerleşmeler önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Hakkari’nin
tarihinde, başta yaylacılık olmak üzere diğer birçok
organizasyon hep olagelmiştir. Özellikle yaylalar çok
Hakkari’de geleneksel yapı örneği
İlçe
Toplam
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
yaygındır. Buralara il dışından ve ilçelerden birçok
insan gelmektedir. Bu insanlar yaz boyunca bu yaylalarda kalırlar. Bu yaylalarda hayvan sürüleri için gerekli çayır ve otların bulunması burayı sürü sahipleri
için cazip hale getirmektedir. Sürü sahipleri bu süre
zarfında pazarlamak için hayvan ürünlerini üretmektedirler. Bölgede yaylacılık köylerin ikinci bir geçim
ve ekonomik faaliyet bölgesidir. Yörede yaygın bir diğer geçici yerleşme şekli mezralardır. Yöredeki mezralar, geçici yerleşmelerden çok sürekli yerleşilmiş,
ekip biçme ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı
yerleşmeler görünümündedir (Tablo 3).
Hakkari’de kırsal yerleşmelerinde yaygın olarak
kullanılan mesken yapı malzemesi taştır. Taşın kullanılmasının nedeni genellikle doğal çevrenin özellikleri ile yakından ilgilidir. Taş meskenlerinin en
karakteristik özelliği çok uzun yıllar dayanmalarıdır.
Meskenlerde kullanılan diğer gereçler ise kerpiç, briket ve kısmen de kerestenin karıştırıldığı karma yapılardır (Tablo 4).
Hakkari kırsal yerleşmelerinde alt yapı hizmetleri yeterince gelişmemiştir. Hemen hemen tüm yerleşmelerde su önemli bir altyapı sorunudur. Su soru-
Taşıyıcı sitem
Köy
Konut
Konut
İskelet
Sayısı amaçlı bina dışı bina Yığma ahşap Betonarme
sayısı
sayısı
kagir
94
7.565
5.081 11.718
153
504
23
1.760
1.258 2.983
---35
3
236
----226
---10
21
1.848
1.512 3.3328
---32
47
3.721
2.311 5.181
153
427
Tablo 4: Mesken yapı gereçleri (Kaynak: D. İ. E. HAKKARİ Köy Etüdü, 1997)
Yapı malzemesi
Kerpiç
4.001
736
---68
3.97
Tuğla
309
107
------202
Taş
Briket
6.935
1.863
206
2.863
2.003
1.346
312
30
429
575
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
nu olan yerleşmeler sorunlarını ya devlet eliyle ya da
kendi imkânları dâhilinde çözmeye çalışmaktadırlar.
Bir diğer alt yapı sorunu karayoludur. Kırsal yerleşmelerin birçoğunun yolu topraktır. Ancak bu konuda
kaydedilen gelişme fevkaladedir. Özellikle son yıllarda karayolu ve elektrik altyapısına yapılan yatırım
kayda değerdir. Ancak sorunun henüz tam olarak
çözüldüğünü ifade etmek yanlıştır. Zira hala birçok
sorun mevcuttur. Ancak geçmişle kıyaslandığında
gerçekleştirilen yatırımlar çok anlamlıdır.
Hakkari’deki kırsal yerleşmelerde bir diğer önemli konu meskenlerin planları ve yapı malzemeleridir.
İlde mesken planları ile iklim özellikleri ve ekonomik
faaliyet arasında yakın bir ilişki vardır. Genelde köylerde ev ve ev eklentileri (ahır, ağıl, samanlık, kiler)
bir arada görülür. Kırsal kesimlerde en köklü fiziki
planlama sorunlarından biri de, meskenlerin ve ev
yapılarının, kırsal kesimlerin sosyo – ekonomik yapısına göre planlanmış olmamasıdır. Oysa Hakkari’de
afet evleri, deprem evleri, sosyal konutlar gibi uzun
yıllardan beri yapılmakta olan bu tür devlet yardımı
konutları, çoğunlukla, kırsal yerleşmelerin sosyal ve
ekonomik yapısına uygun olmayan meskenler olarak planlanıp yapılmışlardır. Oysa yörenin ekonomik
şartlarına göre değişen farklı planlama yaklaşımları
geliştirilmek zorundadır. Özellikle ailelerin uğraştığı
ekonomik faaliyet türüne göre meskenler yapılmalıdır. Yerleşme için planlama yapılırken öncelikle doğal
çevre faktörleri (jeomorfolojik özellikler, hidrografik
özellikler, klimatik ve biyotik özellikler gibi) etüt edilip, insan hayatı ve eserlerine, müspet veya menfi et-
Harita 2: 1990 Öncesi Hakkari ilinin idari bolünüm haritası
85
kileri anlaşılmalı ve nüfus yapısı ve nüfusun uğraştığı
ekonomik fonksiyonlar planlamaya dâhil edilmelidir.
Aksi takdirde getirilen fiziki planlama kararları, büyük ölçüde isabetsiz olacaktır. Esas olarak şunu ifade etmek mümkündür. Devlet eliyle yörede birçok
kamu yatırımı yapılmıştır. Ancak bu yatırımlar planlı
bir bakış açısıyla gerçekleştirilememiştir. Oysa bugün
yapılan ve kısmen de başarılı olan altyapı çalışmaları
başta yerel idarecilerin alanı tanıma çabası ve bu doğrultuda kararlar almasıyla alakalıdır.
İlçe
MERKEZ
ÇUKURCA
ŞEMDİNLİ
YÜKSEKOVA
TOPLAM
Yükselti (M)
1500-2000
2000-2500
1000-1500
1500-2000
1000-1500
1500-2000
1500-2000
2000-2500
1000-1500
1500-2000
2000-2500
Köy
Sayısı
8
16
2
3
9
10
29
23
11
50
39
Köy %
33
67
40
60
47
53
56
44
11
50
39
Tablo 5: Hakkari ilindeki köylerin sayısı ve yükselti kademeleri
Sonuç olarak, her ne kadar son yıllarda gerçekleşen iyileşmeler olumlu yönde atılmış adımlar olsa
da, ilin kırsal kesiminde ciddi yapısal sorunlar henüz
çözümlenmiş değildir. Kısacası kırsal kesimin temel
yapısı ciddi bir çöküş içindedir. Kırsal kesimde eğitim
ve gelir seviyesinin çok düşük oluşu, işsizlik ve fa-
86
HAKKARİ
Yüksekova
kirliğin büyük şehirlerin çok üstünde olması ve buna
ek olarak da sosyal ve ekonomik baskıların üst üstte
gelmesi ilde önemli bir baskı oluşturmaktadır. Zira
yöre insanı doğdukları yerleri terk ederek, daha iyi
olanaklar vaat eden, büyük şehirlere göç etmeye ve
yerleşmeye başlamışlardır. Hakkari’de kırsal kesimin
tarıma dayalı ekonomik yapısı, gerekli hizmetlerin bu
bölgelere götürülemeyişi ve bu göç hareketini durduracak ekonomik sektörlerin henüz geliştirilememiş
olması il açısından kaydedilmesi gereken önemli parametrelerdir.
Bey Mahallesinden Çukurca genel görüntüsü
1.3. Hakkari İlinde Kentsel Yerleşmeler
Hakkari ilinde kentleşme hareketleri oldukça eskilere dayanmaktadır. Zira 18 ve 19. yy’larda yörede yaşayan nüfusun miktarı, iş ve ticaret alanları gibi
göstergeler yörenin kentlilik bilincine ulaştığını göstermektedir. Ancak bu süreç özellikle Nasturı’lerin
yöreden göç etmeleri neticesinde kesintiye uğramış ve
uzun bir zaman kentleşmeden söz edilememiştir. Bilindiği üzere kentleşmenin birçok kriteri vardır. Ancak bunlardan en yaygın olanları nüfus ve ekonomik
kriterlerdir.
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Ekonomik açıdan düşünüldüğünde, kentleşme
nüfusu tarım dışı alanlarda çalışan, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimi sürecinde toplumun
sürekli olarak değişen gereksinmelerini karşılamak
için ortaya çıkan bir ekonomik mekanizma olarak değerlendirilebilir (Keleş, 1996). Kentleşmeyi demografik ölçütü ön planda tutarak tanımlamaya çalışanlara
göre ise kentleşme, kent olarak kabul edilen yerleşim
birimlerinin sayıca artışı diğer bir ifadeyle “belirli bir
zaman aralığında şehir olarak kabul edilen yerleşme
birimlerinde nüfus artışı ile birlikte görülen ekonomik ve toplumsal yapıdaki değişmeyi belirleyen süreçtir.” (Gökçe, 1977). Bu bağlamda düşünüldüğünde
Hakkari’de gerçekleşen kentleşme olgusunu ağırlıklı olarak bir nüfus birikim süreci olarak düşünmek
mümkündür. Zira Hakkari’de kentleşmenin geçirdiği
evrelerde toplumsal ve ekonomik yapıda önemli boyutlarda bir iş bölümünden ve uzmanlaşmadan söz
etmek mümkün değildir. Ancak Hakkari’de gerçekleşen kentleşmeyi Türkiye gerçeğinden soyutlamak ve
diğer kentlerdeki gelişme süreçlerinden ayrı görmek
imkânsızdır. Bilindiği üzere aşırı göç ve yığılma nedeniyle kentlerde ortaya çıkan hızlı büyüme, kentin sağlıklı gelişimi için büyük bir engeldir. Zaten az gelişmiş ülkelerin kentleşmesi konu edildiğinde çoğu kez
“çarpık”, “aşırı”, “hızlı”, “dengesiz” “sahte” “tek yönlü”
gibi bazı terimler kullanılmakta ve bununla sağlıksız
kentleşmenin belirli özelliklerine vurgu yapılmaktadır (Keleş, 2002). Bu çerçevede gelişen kentleşmeye
belki de en güzel örneklerden biri Hakkari’dir. Çünkü
Hakkari’deki kentleşme olgusunda ana belirleyici unsur aşırı nüfus artışı olmuştur. Oysaki salt nüfus artışı,
kentleşmeyi gerçekleştirmez. Nüfus artışı, kentleşme
yönünden en önemli ayırıcı ve belirleyici öğelerden
87
biri olmakla beraber, başlı başına kentleşmenin öğesi
değildir. Diğer bir ifadeyle, Hakkari kentindeki nüfus yığılması, Hakkari’nin kent niteliğini kazandığını
belirlemez. Ancak dar anlamda düşünüldüğünde bir
kent olan Hakkari, geniş anlamda düşünüldüğünde
sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak
kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan oranda
örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan
davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere
yol açan bir nüfus birikimi sürecini (Keleş, 2002) yaşayamamıştır. Yukarıda da ifade edildiği üzere kentleşmenin iki boyutlu bir olgu olduğu ortaya konmuştu. Bunlardan ilki birtakım ekonomik, sosyal, siyasal
ve teknolojik değişmelerin sonucu olarak ortaya çıkan bir olgu, ikincisi ise, toplumun ekonomik, siyasal
ve sosyal yapısında ve insan tutum ve davranışlarında
değişmelere yol açabilme gücüne sahip bir olgu (Kartal, 1978) olduğu şeklindedir.
Bu anlamda Hakkari’ye bakıldığında kentsel gelişmenin seyri birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır.
Hakkari tarihsel geçmişi oldukça eski olmasına karşılık, şehirsel organizasyonlar noktasında oldukça zayıftır. Zira gelişmiş dünya ülkelerinde modern kentler
sanayinin ürünü olarak ortaya çıkmışlardır ve gelişme
trendlerini de onlar belirlemiştir. Ancak Hakkari’de
görülen durum oldukça farklılık göstermektedir.
Bilindiği üzere kentin kurulmasında ve ilk gelişme
evrelerinde başta tarihsel nedenlerin ve coğrafyanın
önemli bir etkisi olmuştur. Ancak bu süreç, 1990’lardan sonra sürdürülebilirlikten çıkmış ve Hakkari
kentinin oluşumu tamamen kırdan kente göçün diğer bir ifadeyle az gelişmiş ülke profilinin getirdiği
bir yapı izlemiştir. Bu süreç Hakkari’de gecekondu
88
HAKKARİ
olgusunu kalkınmanın temel sorunlarından biri haline getirmiştir ve özellikle kırsal alanda geçimini sağlayamayan veya kent yoksulluğunu kır yoksulluğuna
tercih eden yığınların mekânı yapmıştır. Şüphesiz bu
durum kentin dokusunu etkilemiş ve doğal olarak
kente gelen bireyleri ucuz, altyapı hizmetlerinin olmadığı, imarsız kenar mahallelerine yöneltmiştir. Zira
bu durumun yol açtığı hızlı ve sağlıksız kentleşme
Türkiye kentlerinin çoğunda olduğu gibi Hakkari’de
de birçok soruna neden olmuştur. Hakkari’de yaşanan bu sorunlardan başta toplumsal olmak üzere,
çevre sorunları, dağınık ve düzensiz yerleşme dokusu, fiziki plansızlık veya yerleşme düzensizliği, gelir
dağılımında eşitsizlik, sosyal tabakalaşmanın derinleşmesi, kültür değişmesi, kültür boşluğu ve toplum
hayatında çözülmelerin yaşanması gibi (Sezal, 1992)
sorunlar belirtmek mümkündür.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari kentinin
gelişim evreleri ve gelişme stratejisi özellikle 1990’larden sonra kırdan kente göç ve güvenlik ağırlıklı bir
göç hareketine sahne olmuştur. Bu hareketin getirdiği
yığılmanın ürünü olması nedeniyle mekânda dağılım
süreci eşitsiz bir şekilde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla
bu eşitsizlik bireysel düzeydeki eşitsizliği üretmiş ve
bir çark gibi sürekli yenilenmiştir. 1990’lardan sonra
Hakkari kentinde görülen plansız ve çarpık kentleşme şehirsel dokuyu parça parça eklemlenmeler şek-
Şemdinli’den bir görünüm
linde bir büyüme trendine sokmuştur. Bu durum yıkyap süreçlerinin işleyişini ve sürekli olarak yoğunluk
artışını desteklediğinden kentte yaşayan insanların
yaşam kalitesini düşüren bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Zira bilinmektedir ki sanayinin ve kentsel nüfus
artışının kentin fiziki gelişimini desteklediği kentlerde mekânsal büyüme yaşam alanlarını içine alan
boşluklar bırakarak gelişmesini devam ettirmektedir.
Ancak Hakkari’de görülen durum aşırı göç almasıyla ilişkili olarak, genelde aralarda hiç boşluk bırakmayan bir büyüme yapısı göstermiştir. Şüphesiz bu
büyüme kontrollü bir büyüme değil aksine popülist
siyasal eğilimlerin güçlü olduğu dönemlerde yerel
yöneticilerin arsa üzerinde doğan rantları doğru mekanizmalar kurmak suretiyle yönetememelerinden
kaynaklanmıştır. Çünkü, söz konusu gelişme sonucunda kent merkezinin yakın çevresinde kurulan
yeni yerleşmeler, zamanla iki taraflı dolmuş ve birinci
gelişmede olduğu gibi ara bölgeler yaşam alanlarını
yok sayan bir yapıda büyümüştür. Dolayısıyla iş ve
ticaret alanları kentin bütün mahallelerine dağılmış
ve belirli alanlarda uzmanlaşma sağlanamadığı gibi
önceden iş yerleri planlanmadığından konut alanları
iş yerlerine dönüştürülmüştür. Bugün de gerçekleşen
bu durum bilgi toplumuna geçişin yaşandığı dünyamızda önemli bir sorun olduğu gibi, başta ulaşım olmak üzere zaman ve maliyet ilişkilerini de olumsuz
etkilemektedir.
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Bu bağlamda bir bütün olarak Hakkari’nin ve
Hakkari kent merkezinin sosyo-ekonomik bakımdan
sürekli olarak gerilemesinde, bölgede 1990 sonrası
tırmanışa geçen şiddet ortamının etkisiyle yoğunlaşan zorunlu göçler temel etken olmuştur. Diğer bölge
illerinde olduğu gibi, Hakkari’de de 1990 yılında başlayıp 1995’ten sonra hızlanan kırsal alanların boşaltılması süreci, çoğunlukla güvenlik sorunları nedeniyle
ve zorunlu olarak gerçekleşmiştir. Bölgede normal olmayan yaşama koşulları, bir yandan kırsal alanlarda
yaşayan insanların tarımsal faaliyetlerini (yayla yasağı
gibi) çeşitli nedenlerle önemli ölçüde kısıtlamış; öte
yandan, sürekli olarak can güvenliği kaygısı içerisinde
bir yaşamın ağır psikolojik baskısı nedeniyle insanların göç etmesine neden olmuştur. Örneğin, Hakkari merkez ilçeye bağlı köylerin nüfusu 1990 yılında
23.374 iken, 2000 yılında 19.387 kişiye düşmüştür.
Merkez ilçenin de 34 köyünden 8’nin köy yasal statüsü devam ettiği halde hiç nüfusu bulunmamaktadır.
Bütün bu süreç, ilin kendisinin de 1990-2000 döneminde il dışına (özellikle Van ili) büyük miktarda göç
vermesine rağmen, Hakkari kent merkezi nüfusunun
10 yıl içerisinde %91,2 artarak 30.407 kişiden 58145
kişiye ulaşmasına neden olmuştur. Önceki sayım dönemlerinde yıllık nüfus artış hızının %4-5 arasında
değişmesine rağmen 1990-2000 döneminde yıllık
%9,1’e yükselmesi sözü edilen durum ile ilgilidir (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011).
Şüphesiz bu yığılma zaten yerleşme alanı sorunu
yaşayan kentin adeta nefes almasını zorlaştırmıştır. Bu
göç sürecine maruz kalan insanların belli bir planları
ve hazırlıkları ve dahası yaşama ilişkin bir stratejileri
olmadığı için, barınmadan beslenmeye kadar bir dizi
sorunla baş etmek zorunda bırakılmışlardır. Göç ile
beraber kentsel altyapıda da büyük tıkanmalar meydana gelmiştir. Kentin mevcut içme suyu ve kanalizasyon şebekesinin 30 bin kişi için planlanmış olması
ve nüfusun iki katına çıkması, belediye hizmetlerinin
sağlıklı bir şekilde yürütülmesini neredeyse imkânsız
hale getirmiş ve başta göç alan Biçer, Bulak, Dağgöl,
Keklikpınarı ve Pehlivan mahalleleri olmak üzere büyük altyapı sorunları ortaya çıkmıştır (Aker, 2006).
İşsizlik nedeniyle tablacılık, boyacılık gibi enformel
işler yaygınlaşırken (sözü edilen işler, büyük kentlerde mevcut olan enformel ilişki ağları ya da sistemleri
tümüyle dışında gerçekleştiğinden göç edenlerin bireysel olarak sorunlarına çözüm aramalarını zorunlu
kılmıştır), istihdam sorununu hafifletmek için bölgenin yapısına uygun yeni iş alanları da açılamamıştır.
Kentin değişen ekonomik ve toplumsal ilişkiler boyutuna uyum sağlamak da önemli bir sorun haline gelmiştir. Bir taraftan göçün yıkıcı etkileri, diğer taraftan
kente göçle birlikte ortaya çıkan barınma ve iş soru-
89
nu, psikolojik rahatsızlıkların da giderek artmasın yol
açmaktadır. Kadınlar bu süreçten daha olumsuz etkilenmektedir. Göçle beraber başta çocuklarda olmak
üzere önemli sağlık sorunları ortaya çıkmıştır (Yıldız,
Alaeddinoğlu, 2011).
Bu bağlamda Hakkari kentinin sorunları incelendiğinde iki ana başlığın ortaya çıktığı görülmektedir.
Bunlardan ilki göç ve ekonomik gelişme ekseninde
ele alınması gereken sorunlar olurken, diğeri ise plansız yapılaşma, kanalizasyon, temiz su şebekesi, kaldırım, cadde ve sokakların inşası, trafik, rekreasyon,
temizlik gibi konuları ele alan başlıktır. Kentte uzun
yıllar gerçekleşen nüfus artış hızı düşünüldüğünde,
hızlı bir kentleşme sürecinin yaşandığını ifade etmek
durumundayız. Bu sürecin nedeni olan göçün kentte yarattığı sağlıksız kentleşme sürdürülebilirliği her
alanda sınırlandırmaktadır. Sürdürülebilir gelişmenin sürdürülebilir bir toplumla gerçekleştirilebileceği
gerçeğinden hareket edersek var olan kırsal göç azalmadığı ya da kontrol edilemediği sürece, Hakkari’de
sürdürülebilirlik mümkün görülmemektedir. Bu
anlamda düşünüldüğünde Hakkari kentindeki yerel
yönetimlerin mevcut maddi kaynaklarla bu denli hızlı bir gelişmeyi finanse edemeyeceği açıktır. Çünkü,
daha önce de ifade edildiği üzere, ortalama hane halkı büyüklüğü 8 kişinin üzerinde, yıllık ortalama nüfus artış hızı binde 30’lar civarında, bebek ölüm hızı
binde 50’nin üzerinde, doğurganlık hızı %5,5’ler de
olan bir ilde mevcut demografik yapı az gelişmiş yada
gelişmekte olan bir kentin yapısını göstermektedir ki,
bu durumu sürdürebilmek imkansızdır.
Hakkari kentinde 2009 yılı itibari ile 22 mahalle bulunmaktadır ve bu mahallelerde yaşayan
toplam kişi sayısı 68.560’dır. Kent merkezindeki en
büyük mahalleler, Bağlar (5.224), Bulak (6.414),
Gazi (6.405), Dağgöl (5.048), Pehlivan (6.552) Yeni
(4.654), Sümbül (4.421), ve Barçelan (4.561) mahalleleridir. Kent her ne kadar birçok sorunu bünyesinde barındırıyorsa da özellikle son yıllarda bir gelişme
ve iyileşmeye sahne olmaktadır. Özellikle merkezi
yönetimin başta ulaşım olmak üzere gerçekleştirdiği
altyapı çalışmaları ve yerel idarenin yaptığı kentsel
altyapı, kentin çehresini kısmen de olsa değiştirmiştir. Ancak kentin kuruluş yerinin fiziki olarak yetersizliği meskenlerin zorunlu olarak eğimli yüzeylerde
kurulmasına neden olmuştur. Bu durum başta binaların kuruluş maliyet olmak üzere diğer birçok altyapı
hizmetini de sınırlandırmıştır. Hızlı ve sağlıksız kentleşmenin bir ürünü olan bu durum ekonomik problemler yanında, yalnızlık, uyum, yabancılaşma, suç,
kentle bütünleşememe, yerel hizmetlerin zorlanması
ve çevre kirliliği gibi sosyal problemleri de beraberinde getirmiştir.
90
HAKKARİ
Sonuç olarak Hakkari kenti 1990-2005 yılları
arasında oldukça sorunlu yıllar yaşamış olmasına karşın bugün doğru yaklaşımların ve anlayışın yönettiği
bir kent olma yolunda ilerlemektedir.
İlde Hakkari kenti kadar gelişmiş ve hatta projeksiyonların gelecekte çok daha gelişeceği ve yörenin
önemli bir merkezi olacağı öngörüsünde bulundukları bir başka kent Yüksekova’dır. Kent birçok açıdan
gelişmeye uygundur. Başta kuruluş yerinin uygun olması kentsel alanın gelişmesini ve yerleşme dokusunu olumlu yönde etkilemektedir. İkinci önemli konu
ise kentin İran’la olan sınır ilişkisidir. Zira Esendere
sınır kapısında gerçekleştirilen bütün gümrük işlemleri kentin ticari ve sosyal ilişkilerine olumlu yansımaktadır. 17 mahalleden oluşan kentte, 66.684 kişi
yaşamaktadır. Güngör (10.207), Yeni (11.794) ve
Cumhuriyet (10.408) mahalleri toplam nüfusun yarıya yakının barındırmaktalar. Kent nüfusu hızlı bir
şekilde artmaktadır. Hakkari kenti için düşünülen süreçlerin tamamına yakını Yüksekova içinde geçerlidir.
Yüksekova’yı farklı kılan yerleşme alanının mekânsal
genişlemeye uygun olduğu gerçeğidir. Diğer bir ifadeyle, yerleşmenin alansal büyümesini sınırlandırıcı
bir coğrafi unsur yoktur.
Kentsel sürecin gerçekleştiği bir diğer merkez
Şemdinli’dir. 11 mahallesi bulunmaktadır. İlçe merkezinde 18.990 kişi yaşamaktadır. Şemdinli Hakkari
ve Yüksekova’nın aksine genel peyzaj olarak kentsel
bir görünüm arz etmemektedir. Şemdinli’de de Hakkari kent merkezi için tespit edilen birçok değişken
geçerliliğini korumaktadır.
2. HAKKARİ İLİNDE NÜFUS
Bir ilin sosyal yapısını oluşturan ve değiştiren en
önemli faktörlerden biri, hiç şüphesiz ki nüfustur.
Bunlardan özellikle nüfusun mutlak miktarı, cinsiyete göre dağılımı, artış hızı, şehirli veya kır olma
özelliği, iktisadi faaliyet dallarına göre dağılımı, yaş
gruplarına göre ayırımı, eğitim seviyesi v.b. özellikleri
bölgenin yeniden yapılanması ve kalkınmasına ilişkin
planlama çalışmalarının önemli belirleyicilerindendir. Şüphesiz bu günü anlamak için öncelikle geçmişten günümüze Hakkari’nin geçirdiği süreci doğru
anlamak gerekmektedir. Bu bağlamda Hakkari’yi nüfussal olarak anlamanın yolu süreci iki ana eksende
ele almaktır. Bunlardan ilki Cumhuriyetin ilanı ve
gerçekleştirilen ilk sayıma kadar olan süreç ve Cumhuriyetin ilanından sonraki süreç şeklindedir.
2.1. Cumhuriyet Öncesi Hakkari Nüfusu
Hakkari yöresinde gerçekleştirilen arkeolojik
kazılar, yörenin Orta Paleolitik dönemde insanların
yerleşmesine sahne olduğunu ortaya koymaktadır.
Yüksekova ilçesinde bulunan Cilo Dağları’ndaki mağaralara kazınmış insan ve hayvan figürleri bu yörede
çok eski çağlarda bile insanların yaşadığının kanıtıdır. Yörenin yerleşme tarihi eski olmasına karşın nüfusa ilişkin bilgileri oldukça yenidir. Zira Türkiye’nin
diğer birçok ilinde olduğu gibi nüfus bilgileri bazı
dönemlere ilişkin ya hiç yok ya da eksiktir. Dolayısıyla Cumhuriyet Devrine kadar Hakkari ili nüfusu
hakkında sağlıklı bilgilerin mevcut olmadığını ifade
etmek mümkündür. Cumhuriyet öncesi nüfus bilgileri çeşitli dönemlerde Hakkari’yi ve daha çok bölgeyi
ziyaret eden seyyahların eserlerinde, Osmanlı dönemi
tahrir defterlerinde, şer’iyye sicillerinde ve salnamelerde rastlamak mümkündür. Selçuklu ve Beylikler
döneminde nüfus miktarını ortaya koyacak kaynaklar
yeterli olmasa da Selçuklu devleti döneminde (1360’lı
yıllar) Hakkari’de bulunan beyliklerin birleşmesiyle
kurulan Hakkari Beyliği’ne ilişkin nüfus bilgileri kısmen de olsa mevcuttur.
Cumhuriyet öncesi dönemde, Osmanlı devletinin
yaptığı sayımların çoğu askeri amaçlı yapıldığından
sadece erkek nüfus sayılmıştır. Bazı sayımlar ise vergi toplama amaçlı yapıldığından bu dönemde bütün
yerleşim yerlerinde olduğu gibi Hakkari’nin de nüfusu hakkında kesin veriler bulunmamaktadır. Osmanlı döneminde Hakkari’de değişik milletler yüzyıllarca
bir arada yaşamıştır. Kesin olmamakla beraber, 19.
yy. sonlarında 25.000 km2lik Hakkari Sancağı’nda;
Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve Yezidilerle beraber
nüfus 300.000’e yaklaşmıştır (Cuinet, 1892). Yörede
V. yy’dan itibaren Hakkari’yi merkez edinen ve burada yaşayan Hıristiyan Nasturilerin nüfusunun 19. yy
sonlarında 40 bini aştığı belirtilmektedir. Zira Nasturiler yaklaşık 1500 yıl bu bölgede yaşamışlardır. 20.
yy başlarına kadar merkez edindikleri Çölemerik’te
yaşamış olan ve buraya “Gulamark” ismini veren Nasturilerin bir kısmı birtakım nedenlerden dolayı 1890
yılında İran’a göç etmişlerdir. Fakat bu göç hareketine katılan Nasturiler’in büyük bir kısmı bir süre sonra
tekrar Hakkari Sancağı’na geri dönmüşlerdir. 20. yy
başlarından itibaren ayaklanan ve yerel halkla çatışmaya başlayan Nasturiler, Birinci Dünya Savaşı yıllarında göçe zorlanmışlar ve yaklaşık 40 bin Nasturi
İran’a, oradan da Irak’a göç etmiştir. Şüphesiz Hakkari yöresinin sosyo-demografik yaşamında önemli bir
yeri olan Nasturiler’e ilişkin veriler oldukça sınırlıdır.
Bunda en etkili neden Hakkari’nin coğrafyasından
kaynaklanan sınırlılıklardır. Ancak yöreye ilişkin bir
takım bilgilere ve başta da bazı nüfus verilerine vilayet yıllıklarından ulaşmak mümkün olmuştur.
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Kaza-Nahiye Adı
Gevar Kazası
Çölemerik Kazası
Albak Kazası
Mahmudi Kazası
Şemdinan Nahiyesi
Uramar Nahiyesi
Beytüşşebap Nahiyesi
Çal Nahiyesi
Hoşap Nahiyesi
Norduz Nahiyesi
Toplam 4 Kaza 6 Nahiye
TOPLAM NÜFUS
Köy Sayısı
250
350
260
240
53
30
40
70
80
59
1.432
Hane Sayısı
3.360
20.000
7.800
7.200
7.927
1.800
1.200
1.400
2.200
1.100
53.987
Hıristiyan
3.472
35.000
7.500
3.000
7.107
2.850
1.200
2.400
1.700
50
64.729
91
Müslüman
5.790
5.000
15.900
18.600
14.260
2.360
2.400
3.300
3.600
2.600
76.410
141.139
Tablo 6: 1876’da Hakkari’nin nüfusu (Kaynak: 1876 Tarihli Erzurum Vilayet Salnamesi, s. 141-176)
1871 Erzurum Vilayet Salnamesinden elde edilen verilerde Vilayetin bugün Hakkari’yi oluşturan
kısmında (Çölemerik, Gevar, Çal, Şemdinan) iki kaza
ve iki nahiye ile birlikte toplam 325 köyünün olduğu, buradaki toplam nüfusun ise 17.010 kişi olduğu
belgelenmiştir. Aynı salnamede Hakkari’ye bağlı kazalardan Gevar’da 1.000, Çölemerik’te 780, Şemdinan nahiyesinde 506, Çal nahiyesinde ise 600 hane
olduğu tespit edilmiştir (Başar, 1997). 1876 tarihli
Erzurum Vilayet Salnamesi’nde ise Hakkari Sancağı
ve ona bağlı yerleşmelerde, 1432 köy, 53.987 hane
mevcut olduğu ifade edilmiştir. 141.139 kişinin yaşadığı Sancakta nüfusun %54,2’si Müslümanlardan
oluşmaktadır (1876 tarihli Erzurum Vilayet Salnamesi). Hakkari Sancağında yaşayan nüfusun oransal olarak çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor ise de, iş ve
ticaret alanlarının ve dini merkezlerin sayısında Hıristiyanların bariz bir üstünlüğü söz konusudur. Zira
Çölemerik’te 35 dükkân, 4 cami, 2 medrese, 60 kilise
ve 3 İslam okulu, Gevar’da 40 dükkân, 3 cami, 33
kilise ve 1 tane Rüştiye mektebi, Şemdinan nahiyesinde, 10 dükkân, 2 cami, 8 medrese, 4 İslam okulu,
Çal nahiyesinde ise dükkân bulunmazken 2 cami, 2
medrese ve 1 İslam okulu bulunmaktaydı (Tablo 6).
1881 tarihinde gerçekleştirilen başka bir nüfus
sayımında ki o tarihlerde Hakkari Van vilayetine bağlı
bir sancak durumundadır, toplam nüfusu 5.896’dır. Sayımda gerek erkek ve kadın şeklinde yapılan ayırım ve
gerekse dinsel dağılım, nüfus bilgilerinin daha sağlıklı
olduğunu ortaya koymaktadır (Karpat, 1978) (Tablo 7).
Hakkari
Nahiyesi
Toplam
Müslüman
Hıristiyan
Toplam
Erkek Kadın Erkek Kadın Kadın Erkek
2549 2281 440
660 2907 2989
4830
1066
5896
Tablo 7: 1881’de Hakkari’de dinsel dağılım (Kaynak: Karpat, K.H.
1978, S: 237-274).
Karpat’ın 1881-82 ve 1893 yılları salname ve kayıtlarından elde ettiği nüfus verilerinin aksine farklı
bir kaynakta yörenin nüfusu şu şekilde aktarılmaktadır. Chantre’ye göre Hakkari Sancağı’nın 1882 yılındaki dinsel ve etnik dağılımı şu şekildedir. 68.000
Müslüman, 7.000 Nasturi, 1328 Yahudi, 2.200 Yezidi, 800 Ermeni şeklindedir (Chantre, 1889).
Aynı dönemlere (1891) ilişkin Cuinet’in ortaya
koyduğu Hakkari Sancağı nüfusu şu şekildedir. 1891
yılı kayıtlarına göre sancakta yaşayan toplam nüfusun
%60’ı Müslüman ve %40’ı diğer dinlere mensuptur.
Diğerleri içinde sayıları 92 bini bulan Hıristiyan Nasturiler çoğunluktadır. Yezidi ve Yahudilerin sayısı ise,
toplamda %6.6’lık bir değer ifade eder. Sayıca fazla
olan Nasturiler daha çok Çal kazası (31.960) Çölemerik kazası (15.000) ve Uramar kazasında (11.044)
bulunmakta iken; Yahudiler, Gevar ve Şemdinan kazalarında yoğunluktaydılar. Aynı tarihte yine nüfusun en fazla olduğu kaza Çal iken (yaklaşık 44.000)
nüfusun en az olduğu kaza ise Şemdinan kazasıdır
(Cuinet, 1892).
Dinsel Grup
Etnik Grup
Sayı
Müslüman
Türk
20.000
Müslüman
Kürt
160.000
Hıristiyan
Ermeni Gregoryen
15.000
Hıristiyan
Nasturi Reaya
40.000
Hıristiyan
Nasturi Otonom
52.000
Hıristiyan
Katolik Keldani
Toplam
180.000
112.000
5000
Yahudi
4000
4000
Yezidi
4000
4000
Genel Toplam
300.000
Tablo 8: 1891’de Hakkari Sancağında nüfusun dinsel ve etnik dağılımı (Kaynak: CUINET, V., La Turquie D’Asie, 1892, s.716-726).
92
HAKKARİ
Yukarıda da ifade edildiği üzere yörede yaşayan
Nasturiler’in 19. yy’ın sonlarına doğru bölgeden göç
ettikleri şeklindeydi. Bu durumu 1896 yılı verilerinden anlamak mümkündür. Zira söz konusu tarihte
gerçekleştirilen başka bir tespitte, Çölemerik, Elbak,
Gevar, Şemdinan, Beytüşşebap, Mahmudi ve Hamidiye adında 7 kazası olan Hakkari Sancağı’nda toplam
1.423 Yahudi, 8.503 Nasturi 6.738 Ermeni ve 64.370
Müslüman’ın bulunduğu belirtilmiştir. Görüleceği
üzere Nasturiler’in sayısında ciddi bir azalma olmuştur. 19.505 hanesi bulunan sancağın toplam nüfusu
81.034 kişi olarak kayıt edilmiştir (Demirtaş, 1996).
1897 tarihli vilayet salnamesinde ise Hakkari Sancağı
ve bağlı kazalarda nüfusun dağılışı ve dinsel yapısı
aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
Tablo incelendiğinde nüfusu en fazla olan kaza
Beytüşşebap olurken en az nüfuslu kazanın ise Şemdinan olduğu görülmektedir (Tablo 9). En fazla nüfuslu kazası olan Beytüşşebap’ın merkezi Elki’de 19.
yy sonunda 600 Nasturi’nin yaşadığı ifade edilmiştir.
Çal kazasında 31.960 Nasturi’nin I. Dünya Savaşı yıllarında önce İran’a daha sonra da Irak’a göç etmesi
yöredeki nüfus dengelerini köklü şekilde değiştirmiş
ve başta yöre nüfusu olmak üzere Nasturi nüfus sayısında da ciddi bir düşüşün gerçekleşmesine neden
olmuştur. Aynı dönem Çal kazasının nüfusu 1.000
Müslüman 200’ü Yahudi olmak üzere toplam 1.200
Müslüman
E
8.902
8.219
3.118
16.962
43.271
Kaza Adı
Çölemerik
Şemdinan
Gevar
Beytuşşebab
Toplam
kişi şeklinde ifade edilmektedir. Sonuç itibari ile yöredeki toplam nüfus 19.yy’ın sonlarında 33.000 iken
1914’lere gelindiğinde Çölemerik Merkez Kazası nüfusunun 36.145’e çıktığı ve nüfusun 31.848’i Müslüman, 3461’i Ermeni Gregoryen ve 836’sı Yahudi
olduğu belirtilmektedir.
2.2. Cumhuriyet Dönemi Hakkari Nüfusu
2.2.1. Nüfusun Doğal Gelişimi
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de gerçekleştirilen ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Bu sayım birçok yönüyle çağdaş bir sayımdır.
Zira bu sayımla Türkiye’nin nüfus bilgileri ilk kez
doğru ve anlaşılır bir şekilde kayıt altına alınmıştır.
1927 yılında gerçekleştirilen sayımda Türkiye nüfusu
13.648.270 kişi iken, aynı sayım yılında Hakkari’nin
nüfusu 25.016 kişi olarak tespit edilmiştir. 63 ilden
oluşan Türkiye’nin en az nüfuslu ili olan Hakkari bu
özelliğini uzun yıllar korumuştur. İl her ne kadar
toplamda Türkiye’nin en az nüfuslu ili olsa da, nüfus
artış oranında Türkiye ortalamasından daha yüksek
değerler ifade ettiği verilerden anlaşılmaktadır (Tablo
10). Zira 1927 yılından 2009 yılına kadar geçen 82 yıl
içinde Türkiye nüfusu yaklaşık 5,3 kat artmasına karşın, Hakkari’nin nüfusu 10,3 kat artarak 251.302’ye
yükselmiştir.
K
7000
6.328
7.488
11.565
32.381
Müslüman Olmayan
E
K
6.420
4.338
1.037
997
2.960
3.323
5.585
3.552
17.002
11.119
Genel Toplam
26.660
16.581
22.868
37.664
103.773
Tablo 9: 1897 Vilayet Salnamesine göre Hakkari Sancağı nüfusu ve dinsel dağılımı (Kaynak: CUINET, V. 1897, Le Turgue D’Asie, Tame II,
1982, S. 732-734, Paris).
Yıllar
1927
1940
1945
1950
1955
1960
1965
1970
1975
1980
1985
1990
2000
2010
Nüfus
25.016
36.446
35.124
44.207
54.824
67.766
83.937
102.312
126.036
155.463
138.707
172.479
236.581
251.302
Köy
Şehir
0
32.747
30.467
38.016
47.608
57.810
69.805
81.518
95.704
111.345
92.183
101.380
97.126
115.252
0
3.699
4.657
6.191
7.216
9.956
14.132
20.794
30.332
44.118
46.524
71.099
139.455
136.050
Şehir/İl %
0.00
10.15
13.26
14.00
13.16
14.69
16.84
20.32
24.07
28.38
33.54
41.22
58.95
54,14
Tablo 10: Hakkari ili nüfus gelişimi (1927-2009) (Kaynak: TUİK. 29427)
Köy/İl %
0.00
89.85
86.74
86.00
86.84
85.31
83.16
79.68
75.93
71.62
66.46
58.78
41.05
45,86
Artış hızı %
0.00
2,41
-0,76
4,11
3,87
3,79
3,85
3,61
3,76
3,84
-2,41
3,92
2,71
1,06
İl/Türkiye
%0.18
%0.20
%0.19
%0.21
%0.23
%0.24
%0.27
%0.29
%0.31
%0.35
%0.27
%0.31
%0.35
%0.34
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Hakkari ili, gerek coğrafyasının getirdiği sınırlılıklar ve gerekse ulaşım başta olmak üzere diğer
birçok altyapı organizasyonunun yetersizliğinden
dolayı, hiçbir dönem yoğun nüfuslanamadığı gibi,
büyük kent merkezlerinin de oluşmasına olanak tanımamıştır. Zira 1927 yılı sayımlarına göre Şemdinli,
Beytüşşebap ve Merkez İlçe ile birlikte üç ilçesi olan
Hakkari’nin hiçbir ilçesi 10 bin nüfusun üzerinde
değildir. Türkiye ölçeğinde nüfussal gelişime bakıldığında ya da diğer bir ifadeyle bölgesel bazda gelişen
diğer illerle kıyaslandığında, Hakkari ilindeki ilçelerin nüfuslarının çok artmadığı görülecektir. 2011
yılına gelindiğinde yerleşmelerin büyüklüklerinin,
geçen 82 yıla rağmen hala küçük ve orta ölçekli yerleşmeler grubunda yer aldıkları görülecektir.
Şekil 1: Hakkari ili nüfus gelişimi (1927-2009)
1927 yılında gerçekleştirilen ilk sayım yılından
2010 yılına kadar geçen süreç içinde ilin toplam
nüfusunda inişli-çıkışlı evreler yaşanmıştır. İnişlerin en yaptığı, diğer bir ifadeyle nüfus artış hızının
eksilere indiği iki dönem vardır. Bunlar 1940-1945
dönemi ve 1980-1985
dönemidir. Bunlardan
birinci aralıktaki nüfusun artış oranı %-0,76
olarak gerçekleşirken,
ikinci dönemde bu
oran %-2,41 şeklinde olmuştur. Şüphesiz
birinci aralıktaki eksi
değerler, tüm ülke ile
beraber Hakkari’de de
görülen İkinci Dünya
Savaşı ve onun getirdiği olumsuzluklarla izah
etmek mümkündür.
İkinci aralıktaki düşüşte Hakkari’nin idari
bölünüşünün 1990 yılında gerçekleşmesi en
önemli etken olmakla
beraber, bölgede baş
Foto 5: Hakkari’de çocuklar
93
gösteren sosyal huzursuzluklar ve bunların sonucunda gerçekleşen zorunlu köy boşaltmaları da etkili olmuştur. İldeki bu düşüşlerin yanında nüfus artış oranının en yüksek olduğu dönem ise bütün Türkiye’de
olduğu gibi savaş sonrası (1950) yıllardır.
1927 yılında Hakkari ili ülke nüfusu içinde %0.18’lik bir orana sahipken 1985’te bu oran
%0.36’ya yükselmiş ve bu da Hakkari’deki nüfus artış
hızının Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 1940–1945 yıllarında meydana
gelen nüfus artış hızının azalmasından sonra Hakkari
nüfusu hızla artmaya başlamış ve 1945–1950 yılları
arasında en yüksek artış hızına ulaşmıştır. 1950’lerden sonra il nüfusu ülke genelindeki dalgalanmalardan bağımsız olarak düzenli bir şekilde artmaya
devam etmiş ve bu artış devam ettiğinden ülke genelinde binde 42 olan kaba doğum hızı Hakkari’de
binde 62’ye yükselmiştir.
1980 yılındaki sayım dönemine kadar yıllık
nüfus artış hızı %4’ler civarında gerçekleşen ilde
1980’den sonra kısmi bir düşüş görülse de genellikle
nüfus artış hızı Türkiye ortalamasının üzerinde seyretmiştir. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere,
1985’te gerçekleşen düşüşte yaklaşık 10 bin kişilik
azalmanın nedeni 16.05.1990 tarihinde Hakkari’ye
bağlı Uludere ve Beytüşşebap ilçelerinin bu tarihten
itibaren 3647 sayılı kanunla Şırnak iline bağlanması
olduğu gerçeğidir. Görüleceği üzere Hakkari ili nüfus artış oranları değişmekle beraber hep yükselen bir
trende sahip olmuştur.
94
HAKKARİ
2.2.2. Hakkari İli Kent ve Kırsal Nüfusları
Hakkari’nin nüfussal gelişimini ve kır-kent nüfusu dağılımını, her ne kadar 1927-2010 yılı sayım
sonuçlarına göre değerlendiriyor olsak da, esas olarak
geçmişle de ilişkilendirmek gereklidir. Çünkü özellikle geçmişte yörede yaşayan Hıristiyan grupların
ve onlara ait bina ve işyerlerinin mevcudiyeti yörenin kentli bir havası olduğunu ortaya koymaktadır.
Ancak Birinci Dünya savaşının tüm Türkiye’de olduğu gibi Hakkari yöresinde yapmış olduğu tahribat,
Hakkari kentini Cumhuriyet’in ilanından sonra 1935
yılına kadar küçük bir kent merkezi olmaktan öteye
götürememiştir. 1936 yılında idari sınırları büyütülen Hakkari‘nin yeniden vilayet merkezi yapılması ile
Hakkari kenti de tekrardan büyüme trendine girmiş
olsa da Hakkari’nin ilk yılları özellikle büyüme noktasında sancılı olmuştur.
Bu bağlamda 1936’da il yapılan Hakkari güneyde geniş bir alan boyunca Irak, doğuda İran sınırına
uzanan ve bu ülke topraklarından doğal sınırlarla ayrılmış bir sınır ili olmuştur. Sonuçta Hakkari arkasını bu sınırlara dönmüş yüzünü ülkenin kalabalık ve
türlü yönlerden gelişme imkânı bulmuş bölgelerine
çevirmiş, fakat bu bölgelerden yüzlerce kilometre
uzakta gelişme ve bayındırlaşma imkânı bulmayacak
şekilde, ülkenin en güneydoğu ucunda sarp dağlar
arasında kurulan küçük bir vilayet merkezi olarak
SAYIM
YILLARI
MERKEZ
İLÇE
Şehir
Kır
YÜKSEKOVA
Şehir
Kır
ÇUKURCA
Şehir
kalmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra sınırlarının
belli olmasıyla da daha önce yörede çevre bölgelere
yapılan aşiret göçleri durmuş, nüfus, iyice azalmıştır
(İzbırak, 1951).
Tablo 11 incelendiğinde görüleceği üzere 1927
yılında merkez ilçe ile birlikte, Yüksekova, Beytüşşebap ve Şemdinli ilçelerinin toplam şehirli nüfusu 1884
olurken, köy nüfusu 23.132’dir. Merkez ilçe dâhil bütün ilçelerin merkezlerindeki nüfusların toplamının
bir kent merkezi dahi oluşturmaktan uzak olduğu ya
da diğer bir ifadeyle birer köy görünümünde oldukları görülmektedir. Sonraki yıllarda, Hakkari’ye yeni
ilçeler (Çukurca, Uludere) katılmasına rağmen 1960
yılına kadar bu 6 ilçenin toplam şehir nüfusları ancak
10 bine ulaşmıştır. Bu dönemde, kırsal nüfus toplam
nüfusun %85,3’ünü oluşturuyordu. Bundan dolayı 1927 – 1960 yılları arasında Hakkari‘de herhangi
bir kentleşme hareketinden söz edilmez. Uludere’nin
ilçe yapılarak Hakkari’ye bağlanmasından sonra Hakkari de kentsel nüfus artmaya başlamış 1960 – 1965
yılları arasında kentsel nüfus artış hızı ‰ 70,1 gibi
yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Özellikle Merkez ilçe ve
Yüksekova’nın kentsel nüfus oranları giderek artmış
1970’te kentleşme hızı ‰ 77,3’e yükselmiştir. 1975’e
kadar Hakkari’de kent tanımına giren 10 binin üzerinde nüfusa sahip ilçe sayısı sadece ikidir.
ŞEMDİNLİ
Kır
Şehir
ULUDERE
Kır
Şehir
BEYTÜŞŞEBAP
Kır
Şehir
Kır
TOPLAM
Şehir
Kır
1927
801
6445
645
2527
-
-
79
1636
-
-
359
12524
1884
23132
1935
1562
8053
1184
7262
-
-
-
-
-
-
912
13956
5102
29271
1940
1821
9198
858
4952
-
-
206
3277
-
-
814
15320
3699
32747
1945
2145
9807
1212
5448
-
-
554
3094
-
-
746
12118
4657
30467
1950
2756 11711
1143
7229
-
-
410
3955
-
-
1882
15121
6119
38016
1955
3162
8687
1397 10165
690
5907
593
5249
-
-
1374
17600
7216
47608
1960
3982 11266
1628 13556
971
7216
840
6556
937
9535
1598
9681
9956
57810
1965
6129 13295
2768 17297
1210
8487
1047
8446
1281 10917
1697
11363
14132
69805
1970
9640 16084
4419 20462
1774 10015
1216 10305
1506 12171
2239
12481
20794
81518
1975
11735 18885
7329 24801
3019 12086
1433 12630
4050 11659
2766
15643
30332
95704
1980
18009 20525 14287 30725
2111 14339
1956 15502
4793 14183
2761
16071
44118 111345
1985
20754 23134 16334 36023
4322 16157
5114 18807
5046 15410
3993
17551
55563 127082
1990
30407 22499 28486 40517
5205 15146
7001 23218
-
-
-
-
71099 101380
2000
58148 19387 59662 42307
7471
6009 14177 31753
-
-
-
- 139455
2009
68560 18071 66684 40024
5946
5662 18990 32824
-
-
-
- 141632 115129
Tablo 11: Hakkari ili ve ilçelerinin sayım yıllarına göre şehir ve köy nüfusları (TUİK verileri, 2009)
97126
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
95
Harita 3: Hakkari ili 2009 nüfusu ve kırsal - kentsel nüfus oranları
Şekil 2: Hakkari ili ve ilçelerinin sayım yıllarına göre şehir ve köy
nüfusları
1980 yılına gelindiğinde ildeki şehirli nüfusun
oranı %28,4 tür. Zira bu dönemde Hakkari’de Yüksekova ve Merkez ilçe dışındaki dört ilçenin de kentsel
nüfusları 5.000’in altındadır. Yine aynı yılda hiçbir
ilçenin kent nüfusu kır nüfusundan fazla olmadığı
gibi, bu tarihte en büyük kentsel nüfusu barındıran
Merkez İlçe’de bile kent nüfusu %47’lik bir oranı
ifade etmektedir. Hakkari 1990’lı yıllara kadar kırsal nüfusun ağırlıklı olduğu bir görüntü sergilerken,
1990’dan sonra nüfus dengeleri değişmeye başlamış
ve kırsal nüfusun tedricen azalma eğilimine girdiği ve
şehirli nüfusun ise artma eğiliminde olduğu bir döneme girilmiştir. Zira 1990’da şehirli nüfus toplam
nüfusun %41,2’sini oluştururken bu oran bir sonraki
(2010) sayım döneminde %54,2’ye yükselmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari’de her
dönem doğurganlık oranı ve doğum hızları her zaman yüksek olmuştur. Şüphesiz bu durum kırsalda
şehre oranla daha yüksektir. Bu bağlamda 1990 yılına kadar Hakkari’de kırsal nüfusun kent nüfusundan
fazla olmasında doğurganlık oranının ve doğum hızlarının yüksek olmasının etkili olduğunu ifade etmek
yanlış olmasa gerek. 1990’a kadar kent nüfusu sürekli
artan, kır nüfusu sürekli azalan Hakkari ilinde 1985
– 1990 yılları arasında kır nüfusunda yaklaşık 26.000
kişilik bir azalma meydana gelmiştir. 1985 yılında
köy nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı % 66.46
iken 1990 yılında % 58.8’e düşmüştür. 1990 yılından
sonra Hakkari’deki kırsal nüfus hızla azaldığından
kent nüfusunun oranı giderek artmıştır. 2000 yılında
kent nüfusu 1990 yılına göre yaklaşık 60 bin civarında bir artış göstermiş, buna paralel olarak kırsal nüfusun toplam nüfus içindeki oranında da önemli bir
düşüş meydana gelmiştir. Şüphesiz bu durumun nedenlerinden biri de 1990 yılındaki idari bölünmedeki
değişikliğin sonucu olarak Hakkari’ye bağlı iki ilçenin
(Beytüşşebap ve Uludere) Şırnak iline bağlanmasıdır.
Ancak 1990 yılından sonra kırdan kente göçün
ya da, diğer bir ifadeyle, kırsal nüfusun kentsel nüfusa oranla bu kadar hızlı azalması olağan göç ya da
96
HAKKARİ
nüfus hareketleri ile izah edilemez. Bu durumun asıl
nedeninin bu dönemlerde gerçekleştirilen köy boşaltmaları olduğu bilinmektedir. Ayrıca 1980 yılından
sonra ülke genelinde artan işsizlik olgusundan kaynaklanan köyden kente göç hareketlerinin Hakkari’ye
de yansıması, 1985 yılından itibaren bölgede artan ve
1990’lı yıllarda yoğunlaşan toplumsal siyasi sorunların yol açtığı huzursuzluk ve bunun neden olduğu
göçleri saymak mümkündür. Sonuç olarak Hakkari
ilinde kır nüfusu sürekli azalırken kent nüfusu da
artmış; 1927 yılında %7,5 olan kentsel nüfus oranı
2010’da %54,2’ye çıkmıştır. (Tablo 11).
2.2.3. Göçler
İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç, genel
olarak insanların devamlı veya geçici olarak oturdukları yeri değiştirmelerini ifade eder. Diğer bir ifadeyle
insan topluluklarının bireysel olarak ya da gruplar
halinde kalıcı ya da uzun süreli olarak yaşadıkları yeri
terk ederek başka yerleşim alanlarında yaşaması şeklindeki nüfus hareketleri, göç olarak tanımlanmaktadır (Tümertekin, 1997, Ogden, 2000). Göçlerin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Neolitikte, kıyı ve
ovalardan dağlara, oradan da tekrar kıyı ve ovalara
doğru süregelen ve kaynakların kullanımından doğan ritmik göçler, sonraki dönemlerde insanların
kalıcı yerleşmeler kurmalarından sonra da değişik
şekillerde olmak üzere devam etmiş ve esas olarak
yeryüzünün kaynaklarından daha çok yararlanmaya
dayalı bir faaliyet olarak günümüze kadar devam etmiştir (Tümertekin, 1985). Göçler, bireylerin ya da
toplulukların kendi istekleri ile olabildiği gibi, baskı
veya zorlama ile de gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle, göçler, ortaya çıkma biçimine göre farklı kategorilerde değerlendirilebilir. Genellikle ülke içerisindeki
göçler iç göçler olarak değerlendirilirken, ülke dışı ile
ilgili olarak meydana gelen nüfus hareketleri de dış
göçler kapsamında ele alınmaktadır.
Türkiye içerisinde meydana gelen göçler de kırkent ilişkisi halinde gerçekleşmiştir. Bu ilişkiler, kırsal
alanların itici ve kentsel alanların çekici özellikleri ile
izah edilebilir. İtici faktörlerin başında, nüfus baskısı,
veraset yoluyla iyice küçülmüş ve verimi azalmış tarımsal toprakların varlığı, gizli işsizlik, zirai mekanizasyonun gelişmemiş olması, mevsim dışı ekonomik
faaliyetlerin mevcut olmayışı, eğitim olanaklarının
yetersizliği gibi kırsal alanların ekonomik sınırlılıkları
gibi nedenler ile; doğal afetler, iklim şartları, kan davaları, güvenlik sorunları gelmektedir (Sezal, 1992).
Çekici faktörlerin başında ise, kentteki iş imkânların
çoğalması başta olmak üzere, köy- kent arasındaki
gelir farklılıkları, daha iyi ve ileri eğitim olanakları,
kentin cazibesi, daha iyi bir yaşam standardı ümidi ve
ulaşım imkanları da kenti cazip hale getiren unsurlardır (Tümertekin, 1965), Sezal, 1992). Kır ve kent arasındaki bu ilişkide en önemli belirleyici faktör, mesafe
unsurudur. Çünkü itici ve çekici faktörler arasındaki
ilişkide, mesafe uzadıkça göçe katılan nüfus miktarı da düşmektedir (Tümertekin, 1997). Bu durum,
uzun mesafelere yönelik göçlerin daha çok sıçramalı
bir şekilde meydana gelmesine neden olmaktadır.
İnsanların devamlı veya geçici olarak oturdukları
yeri değiştirme olayı olarak ifade edilen göç olgusu,
Hakkari yöresinde öteden beri var olan bir olgudur.
Yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerin yaşadığı, konaklayıp göç ettiği Hakkari’de göç olgusu, gerek Cumhuriyet öncesi ve gerekse Cumhuriyet döneminde
hep var olmuştur. Zira yörede gerçekleşen ilk göç
hareketlerinden biri yukarıda da ifade edildiği üzere
19 yy’ın son çeyreğinde gerçekleşen Nasturi göçüdür. Osmanlı döneminde Hakkari’yi merkez edinen
Nasturilerin bir kısmı yüzyılın son çeyreğinde İran’a
göç etmiştir. İkinci büyük göç olayı ise Birinci Dünya
Savaşı yıllarında meydana gelmiştir. Söz konusu yıllarda ise yaklaşık 40.000 Nasturi Hakkari’den ayrılarak önce İran’a, orandan da Irak’a göç etmek zorunda
kalmışlardır.
Hakkari’nin demografik yapısında büyük ve kalıcı etkiler bırakan göç hareketlerinin yanında, mevsimlik karakterde de göç hareketleri yaşanmıştır ve
bugün de kısmen yaşanmaktadır. Zira Birinci Dünya
savaşından önce Mezopotamya’nın kuzey bölümünde
yaşayan aşiretler sürüleri ile birlikte yaz mevsiminde
bu dağlık bölgenin serin yaylalarına gelirlerdi. Bu
mevsimlik hareket yörenin yaylalarında büyük bir
canlılık ve hareketliliğin yaşanmasına neden olurdu.
Ancak Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan sınır
değişmeleri ve Hakkari’nin bir sınır vilayeti yapılmasından sonra, bu göçebe aşiretlerin hareket sahaları
daralmıştır (Erinç, 1953).
Cumhuriyet döneminde şehir, sahip olduğu elverişsiz topografyasından dolayı ülkenin diğer kesimlerinden uzun yıllar boyunca adeta kapalı kalmıştır.
1940’lı yıllara kadar başka bir ille ulaşım bağlantısı
bile olmayan Hakkari, 1945 yılında Hakkari – Van
karayolunun ulaşıma açılmasından yıllar sonra bile
göç hareketleri bakımından son derece durağan bir
yapı göstermiştir. 1980’li yıllara kadar Hakkari ilinde sosyo – ekonomik koşulların son derece elverişsiz
olmasına rağmen, ilde toplumsal bağların çok güçlü
olması, dışa kapalılığın yarattığı alışkanlıklar ve geleneklerin çözülmeyişinin yanında fiziki şartlarının
da olumsuz olması ilin nüfus hareketliliği bakımından durağan yapılı olmasına yol açmıştır (Yorulmaz,
2006).
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Hakkari ili özellikle ekonomik anlamda geniş bir
sektörel çeşitliliğe sahip değildir. Dolayısıyla sanayi,
ticaret ve bazı hizmet sektörlerinin yeterince gelişmemiş olması, ilin, istihdam yaratmasını önemli ölçüde
engellemektedir. Ayrıca bunlara ek olarak, coğrafyasının getirdiği sınırlılıklarda eklenince, Hakkari dışarıdan anlamlı bir göç alamamaktadır. Zira ilin yerel
nüfusuna bakıldığında yabancıların sayısının yıllar
itibarı ile artmasına karşılık anlamlı olmadığı tablodan anlaşılmaktadır. 1945 yılında Hakkari’de yaşayan
Hakkari doğumlu olmayanların oranı %6’yı bulurken
bu oran 2000’de %14 ve 2010’da %12’dir. Bu oranın
büyük bir kısmı komşu illerden gelen nüfusla ilgili
olurken (bu göçlerin temel nedeni zorunlu göçtür,
özellikle Uludere ve Beytüşebap’tan gelenler), önemli
bir kısmını ise ilde hizmet veren asker ve memur nüfusla ilişkilidir. 2010 yılı verilerine bakıldığında Van
doğumlu olanların (2.651 kişi) sayısı toplamda %1,1’i
temsil ederken, Şırnak doğumlu olanların (2.544 kişi)
oranı ise %1’dir. Bu bağlamda denebilir ki, Hakkari
ilinin gerek aldığı ve gerekse verdiği göçlerin büyük
bir kısmında, ona komşu illerin payı büyüktür ve bu
hareket günümüzde de devam etmektedir.
Yıllar
1945
1955
1965
1975
1985
2000
2010
Nüfustaki Oranı (%)
94
96
93
94
88
86
88
Tablo 12: Hakkari ilinde doğanların il nüfusu içindeki oranı (19452009) (Kaynak: TUİK. Verileri)
1980 sonrası Hakkari doğumluların oransal azalışında iki temel neden etkili olmuştur denebilir. Bunlardan ilki, bu tarihten itibaren ilde artan nüfusa bağlı
olarak ortaya çıkan işsizlik sorunudur. Diğeri ise yine
Şekil 3: 1992-1997 yılları arasında Hakkari ilinde boşaltılan yerleşmeler
97
bu tarihten itibaren görülen siyasal huzursuzluklar ve
onun tetiklediği göç hareketidir. Zira 1980 yılından
sonra artarak devam eden bu huzursuzluklar beraberinde 1990’lı yıllarda başlayan diğer bir uygulamayı
getirmiştir ki, bu uygulama zorunlu köy boşaltmaları olarak adlandırılan ve bugün hala bir sorun olarak
varlığını sürdüren bir olgudur. Bu süreçle tüm bölgede olduğu gibi Hakkari ilinde de birçok köy yerleşmesi boşaltılmış ve köylerinden ayrılmak zorunda
kalan nüfus il merkezi, ilçe merkezleri ve il dışına göç
etmek zorunda bırakılmıştır.
Hiç şüphe yok ki Hakkari’nin sosyo-ekonomik
bakımdan sürekli olarak gerilemesinde, bölgede 1990
sonrası tırmanışa geçen şiddet ortamının etkisiyle yoğunlaşan zorunlu göçler temel etken olmuştur. Diğer
bölge illerinde olduğu gibi, Hakkari’de de 1990 yılında başlayıp 1995’ten sonra hızlanan kırsal alanların
boşalması süreci, çoğunlukla güvenlik sorunları nedeniyle ve zorunlu olarak gerçekleşmiştir. Bölgede normal olmayan yaşama koşulları, bir yandan kırsal alanlarda yaşayan insanların tarımsal faaliyetlerini (yayla
yasağı gibi) çeşitli nedenlerle önemli ölçüde kısıtlamış;
öte yandan, sürekli olarak can güvenliği kaygısı içerisinde bir yaşamın ağır psikolojik baskısı nedeniyle
insanların göç etmesine neden olmuştur. Diğer taraftan, bölgede uygulanan OHAL yönetimi de insanların
ekonomik hareketliliklerini önemli ölçüde kısıtlamış
ve başta sınır boyu yerleşmeleri olmak üzere yüzlerce
köy ve mezra tümüyle boşaltılmıştır (Yıldız, Alaeddinoğlu, 2011). OHAL Bölge Valiliği’nin açıklamalarına
göre, 1997 yılı kasım ayına kadar 11 ilde 820 köy
ve 2.345 mezra boşaltılmıştır (Yıldız, Alaeddinoğlu,
2011). Boşaltılan köylere Çukurca ilçesi önemli bir
örnektir. Bu ilçenin 1990 yılında mevcut 16 köy ve
mezrasında toplam 14.271 kişi yaşamakta iken, 2000
yılında bu sayı 3.609’a düşmüştür (DİE, 2002). Üstelik mevcut köylerden sadece Gündeş, Çığlı ve Akkaya
köylerinde nüfus bulunmakta, diğer köyler ise tamamen insansız durumdadır. Boşaltılma sürecinden
diğer ilçeler de etkilenmiştir. Örneğin, Hakkari mer-
98
HAKKARİ
kez ilçeye bağlı köylerin nüfusu 1990 yılında 23.374
iken, 2000 yılında 19.387 kişiye düşmüştür. Merkez
ilçenin de 34 köyünden 8’nin köy yasal statüsü devam ettiği halde hiç nüfusu bulunmamaktadır. Bütün
bu süreç, ilin kendisinin de 1990-2000 döneminde
il dışına (özellikle Van ili) büyük miktarda göç vermesine rağmen, Hakkari kent merkezi nüfusunun 10
yıl içerisinde %91,2 artarak 30.407 kişiden 58.145
kişiye ulaşmasına neden olmuştur. Önceki sayım dönemlerinde yıllık nüfus artış hızının %4-5 arasında
değişmesine rağmen 1990-2000 döneminde yıllık
%9,1’e yükselmesi sözü edilen durum ile ilgilidir
(Yıldız ve Alaeddinoğlu, 2011). Şüphesiz bu göçler,
göç edilen kentlerde önemli mekânsal değişimlere,
sosyal ve kültürel sorunlara neden olduğu gibi, göç
eden nüfus üzerinde de sosol-ekonomik değişimlere
neden olmuştur.
İlçe
Merkez ilçe
Çukurca
Yüksekova
Şemdinli
Toplam
Köy
16
13
10
3
42
Mezra
87
11
22
11
131
Tablo 13: 1992-1997 yılları arasında Hakkari ilinde boşaltılan yerleşmeler (Kaynak: TUİK Verileri)
Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari özellikle yeryüzü şekilleri başta olmak üzere gerçekleşen ilk
göç hareketlerinin aksine 1990’lardan sonra gerçekleşen göç hareketlerinin olumsuz etkilerine maruz kalmıştır. Zira bu durum ilin son yıllarında da kendini
göstermektedir. 2008-2010 döneminde gerçekleşen
göç hareketi incelendiğinde bu açığın küçülmesine
karşın devam ettiği görülecektir (Tablo 14). 7.949
İl
Türkiye
Hakkari
2009 Nüfusu
72.561.312
256.761
Aldığı Göç
2.236.981
4.314
kişinin göç hareketine katıldığı Hakkari ilinde net göçün 3.635 kişi ile toplam nüfusun %1,41’ine tekabül
ettiği ve göç hareketine katılan kişilerin oransal büyüklüğünün birçok ilde toplam nüfus artışından bile
daha yüksek bir rakamı ifade ettiği görülmektedir.
Şekil 4: Hakkari ilinin aldığı ve verdiği göç, (2008-2009)
İldeki bir diğer göç şeklide, asırlardır devam
eden yaylacılık hareketinin getirdiği göç hareketidir.
İlde genellikle hayvancılıkla uğraşan nüfusun bir kısmı yaylalara çıkar ve bu hareket düzenli olarak devam eder. Her ne kadar belli dönemlerde güvenlik
nedeniyle kesintiye uğramışsa da son birkaç yıldır
yaylacılık faaliyetlerinde tekrar bir hareketlilik söz
konusudur. Yüzyıllardan beri devam eden bu gelenek, nüfusun belli bir bölümünün Mayıs ayından itibaren sürüleriyle beraber Kürtçe “zozan” ya da “zoma
“denilen yüksek ve serin yaylalara çıkarak kış mevsimi için gıda (yoğurt, tereyağı, peynir vb.) elde etmek
amacıyla yapılır.
2.2.4. Doğumlar ve Ölümler
Hakkari ilinde doğumlar ve ölümlere ilişkin ortaya çıkan tablo Doğu Anadolu Bölgesinde yaşanan süreçle benzerlik göstermektedir. Zira Bölgede doğum
ve ölüm istatistiklerine bakıldığında yaşanan sürecin
hem doğum oranlarında hem de ölüm oranlarında
Verdiği Göç
2.236.981
7.949
Net Göç
0
-3.635
Net Göç Hızı
0,00
-14,06
Tablo 14: Hakkari İlinin aldığı ve verdiği göç, net göç ile hızı (2008-2009) (Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2009).
Sayım Yılı Toplam Kadın Sayısı
1970
1975
1980
1985
1990
2000
1020
1346
1692
2008
1726
2.848
Ortalama Canlı Doğan Çocuk Sayısı
Toplam Doğurganlık Hızı % Bebek Ölüm Hızı
6.307
9291
12.966
16.316
13.608
21.274
Tablo 15: Hakkari’de doğurganlık hızı ve bebek ölüm hızı (1970-2000) (Kaynak: TUİK Verileri)
4.91
5.69
7.41
6.69
137
136
129
124
70
55
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
99
Harita 4: Hakkari ilinde nüfus yoğunluğu ve kadın-erkek nüfus oranları–2009
düşme eğiliminde olduğu şeklindedir. Aynı durum
Hakkari’de de yaşanmakla beraber süreç biraz daha
gecikmeli seyretmektedir. Ayrıca süreç her ne kadar
benzer yönler ihtiva etse de Hakkari’de doğurganlık
hızı hep yüksek olmuştur. Bilindiği üzere doğum ve
ölüm oranlarındaki azalma birçok alanda kalkınmışlıkla doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda birçok kalkınma parametresinde gerilerde olan Hakkari’de nüfus
artış hızına (1927 – 2010) bakıldığında, 1940-1945
dönemi hariç, tüm sayım dönemlerinde doğurganlık
hızı Türkiye ortalamasının üzerinde olmuştur.
1940-45 dönemi bir tarafa bırakılırsa ki bu bütün Türkiye için söz konusudur, sonraki dönemlerde
ilde doğumların hızlı bir şekilde arttığı görülmektedir. 1970 yılında Türkiye’deki kaba doğum hızı
%0,42 dolayında iken Hakkari’de bu oran %0,64’tür.
Aynı şekilde, Hakkari’de doğurgan çağdaki kadın
başına düşen çocuk sayısı 1960 yılına kadar sürekli
artarken, bu tarihten sonra ise azalmaya başlamıştır.
Örneğin 1985’te doğurgan çağdaki her 100 kadına
1.108 çocuk düşerken, 2000 yılında her 100 kadına 810 çocuk düşmektedir. İldeki doğurganlık oranı
şehir ve köylere göre farklılık gösterir. İl merkezinde “15 – 49” yaş grubundaki her bir kadın ortalama
5.16 çocuk doğururken, ilçe merkezlerinde aynı yaş
grubundaki bir kadın 6.18 çocuk, köylerde ise 8.14
çocuk doğurur. İl genelinde ise “15 – 49” yaş grubundaki bir kadın için bu değer 6.69 çocuktur. Ancak ildeki doğum oranları geçmişle kıyaslandığında
sürekli bir azalmanın olduğunu söylemek mümkündür. Şüphesiz bunda etkili olan temel faktörler, son
yıllarda halkın aile planlaması ve doğum konularında bilinçlenmesi, köyden kentlere göç ve buna bağlı
olarak kent yaşamının getirdiği sınırlandırıcı etkiler,
davranış özelliklerindeki farklılaşma ve algısal farklılıklardır. Ayrıca, ilde kısmen de olsa sağlık, eğitim ve
ulaşım olanaklarındaki iyileşmeleride saymak mümkündür.
Hakkari’deki bebek ölüm hızı oranları 1970 –
2000 yılları arasında azalma göstermiştir. Sağlık koşullarının iyileşip, yaşam seviyesi yıllara göre yükselmiş olan ilde 1970 yılında %0,137 olan bebek ölüm
hızı 2000’de %0,55’e düşmüştür.
2.2.5. Nüfus Yoğunlukları
7.179 km2’lik yüzölçümü ile Türkiye’nin yaklaşık %0.92’sini oluşturan Hakkari’de, yıllar itibari ile
nüfus artışına paralel olarak km2’ye düşen insan sayısı da giderek artmıştır. 1927 yılında km2’ye 2 kişi
düşerken, 2000 yılında 33 ve 2010 yılında km²’ye
100
HAKKARİ
İLÇE
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
Genel Toplam
TOPLAM
86.631
11.608
51.814
106.708
ERKEK
48.823
6.657
26.285
54.119
KADIN
37.808
4.951
25.529
52.589
YÜZÖLÇÜMÜ (km2)
2.237
909
1.661
2.372
NÜFUS YOĞUNLUĞU
38,7
12.8
31,2
45,0
256.761
135.884
120.877
7.179
35,8
Tablo 16: 2009 yılı Hakkari ilinin ilçelere göre yüzölçümü ve nüfus yoğunlukları (Kaynak: TUİK., 2009)
düşen insan sayısı 35’e yükselmiştir. Fakat bu sayı
Türkiye ortalamasının altındadır. Şüphesiz nüfus yoğunluğunun bu denli düşük oluşunda en temel faktör Hakkari’nin %90’a yakın bir kısmının dağlık ve
engebeli bir araziden oluşmasıdır. Zira ilde nüfusun
yoğunlaştığı alanlara bakıldığında, bu alanlar ya dağların arasına sıkışmış alanlar ya da eğim derecesinin
fazla olmadığı kısmen düzlük sayılan alanlar olduğu
görülecektir.
Hakkari ili gerek nüfusun dağılışı ve gerekse
yoğunluğu konusunda oldukça farklı değerler ifade
etmektedir. Şehirli nüfusun ağırlıklı olduğu Merkez
ilçenin kırsal kesimi oldukça seyrek nüfuslanmıştır.
Buna karşın kent merkezi almış olduğu göç sonrasında yoğun nüfuslanmış bir alan olarak karşımıza
çıkmaktadır. 2237 km2’lik alanı ve yıllık nüfus artış
hızının 3,5 olduğu Merkez ilçede km2’ye 38.7 kişi
düşmektedir. Alansal dağılım incelendiğinde en geniş
alana sahip ilçenin Yüksekova olduğu görülmektedir.
2372 km² alana sahip ilçenin nüfus yoğunluğu km2’ye²
45 kişi şeklindedir. İlçe bu haliyle en yoğun nüfuslanmış alan durumundadır. Zira bu durumu mümkün kılan faktörlerin başında ilçe sınırları içerisinde
yer alan ve aynı ismi taşıyan ovalık alan gelmektedir.
Morfolojik bir birim olarak yerleşmeye uygun olan bu
ovanın yanı sıra nüfus yoğunlaşmasını sağlayan diğer
bir sebep ise, İran’la olan sınır kapısı ve bunun sonucu geliştirilen ilişkilerdir. Yüksekova’nın geleceğine
ilişkin oluşturulacak bir perspektif ilçenin yoğunluğunun daha da artacağı şeklinde olacaktır. Çünkü
ilçe hem mekânsal olarak büyümeye müsait, hem de
yerel bir rol üstlenecek konumdadır. Özellikle şehir
merkezinin kuruluş yeri incelendiğinde bu daha da
iyi anlaşılacaktır. Yüksekova ilçesi, il bazında incelendiğinde merkez ilçeden sonra şehir nüfusunun en
yüksek olduğu ikinci ilçedir.
Alansal olarak en küçük ilçe olan Çukurca nüfus
yoğunluğu açısından da en az yoğunluğa sahip ilçe
durumundadır. Zira km2’ye 12,8 kişi düşmektedir.
Şehir ve kır nüfusu bir birine yakın olan Çukurca ilçesi 1990 sonrası göç hareketlerinden en fazla etkilenen
ilçe olmuştur. Köylerin boşaltılması sürecinden en
çok köyü boşaltılan Çukurca ilçesi etkilenmiştir. Ge-
rek ilçe merkezinde ve gerekse ilçeye bağlı kırsal kesimlerde nüfus belirgin bir şekilde azalmıştır. Bütün
ilçeler arasında kır nüfusunun kent nüfusuna oranla
baskın şekilde fazla olduğu tek ilçesi Şemdinli’dir.
Nüfus artış hızının en yüksek olduğu ilçe durumundaki Şemdinli’de nüfus yoğunluğu km2’ye 31,2 kişidir.
2.2.6. Nüfusun Alansal Dağılımı
Hakkari ili nüfusunun yükselti kademelerine
göre dağılışı incelendiğinde nüfusun önemli bir kısmının 1500-2000 m’ler arasında yaşadığı görülmektedir. 3436 km²’den oluşan bu alanın toplam il alanı
yüz ölçümüne oranı %47,8’dir. Şüphesiz, nüfusun
bu aralıkta yoğunlaşmasında ya da daha genel bir ifadeyle nüfusun dağılışında coğrafi değişkenlerin etkisi
olmakla beraber, önemli belirleyicilerden birinin de
ilin yerleşme tarihi olduğu bir gerçektir. Zira bugün
yörenin kendi şartları açısından yoğun yerleşildiğini
ifade ettiğimiz alanlar, aslında eski zamanlardan beri
yerleşik düzen içinde kullanılmış ve yoğun şekilde
yerleşilmiştir.
Bilindiği üzere Hakkari Yöresi ortalama yükseltisi fazla olan bir yöredir. Dolayısıyla yerleşmelerin alansal dağılışında yükselti sınırlayıcı bir faktör
olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira hemen tüm orta
iklim bölgelerinde alçak kesimlerin daha yoğun nüfuslanmasına karşın yüksek kesimler daha az nüfuslanmıştır. Bu durum Hakkari ilinde de geçerli olmuş
ve nüfusun en büyük kısmı 1500-2000 m’ler arasında
yerleşmiştir. Yüksek kesimler ise nüfuslanma bakımından daha seyrek bir görüntü arz etmektedir. Bu
alanların yoğun şekilde yerleşilmesinde birçok neden
öne çıkmaktadır. Bunlar, yukarıda ifade edildiği şekli
ile tarihi nedenler başta olmak üzere, iklim şartlarının
müsait olması, verimli tarım alanlarının bu aralıkta
olması ve belki de yöre şartlarına göre bu alanların
ulaşılabilir olması başlıcalarıdır.
Hakkari’nin yükselti basamaklarının alansal dağılımına bakıldığında, 500 – 1.000 m arası 40 km2
(%0,6), 1000 – 1.500 m arası 764 km² (%10,6), 1.500
– 2000 m arası 3.436 km² (%47,8), 2.000 – 2.500 m
arası 1.457 km2 (%20,3), 2.500 - 3.000 m arası 1.269
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
km2 (%17,8), 3.000 – 3.500 m arası 203 km2 (%2,8)
ve 3.500 üzeri 10 km2’lik (%0,1) bir alan kapladığı
görülmektedir (Babacan, 2005) (Tablo 17).
Yüzölçüm
(km2)
500 - 1000
40
1000
764
1500
1500
3436
2000
2000
1457
2500
2500
1269
3000
3000
203
3500
3500 +
10
Toplam
7179
Yükselti
Oranı
(%)
0,6
0
Oranı
(%)
0
42,269
16,5
47,8 178,165
69,4
20,3
36,327
14,1
17,8
0
0
2,8
0
0
0,1
100
0
256761
0
100
10,6
Nüfus
Tablo 17: Yükselti kademelerine göre Hakkari’nin yüz ölçümü ve nüfusu
Yükselti kademelerine göre nüfusun dağılışı ele alındığında toplam nüfusun %69,4’nün 1.500-2.000 m’ler
arsında yaşamasına karşın teorik olarak daha uygun
olduğu düşünülen 1.000-1.500 m’ler arsındaki nüfus
%16,5’ lik bir payı oluşturmaktadır. Bunun yanında 2.000-2.500 m’ler arasındaki nüfus ise %14,1’lik
bir dilimi oluşturmaktadır. Şüphesiz nüfusun 1.5002.000 m’le civarlarında yoğunlaşmasında en önemli
faktör kent merkezlerinin bu aralıkta yer almasıdır.
3. HAKKARİ İLİNDE NÜFUSUN
SOSYAL VE EKONOMİK NİTELİKLERİ
3.1. Aile Büyüklükleri
Nüfusun nitelikleri konusunda üzerinde durulması gereken konulardan biride hane halkı büyüklüğü veya aile büyüklüğüdür. Hakkari’de ortalama aile
büyüklüğü 7-8 ler civarındadır. Aile büyüklüğünün
Türkiye için 4,5, Hakkari ili için ise 7-8’ler civarında olması değerin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Hane halkı yapısının genel karakteristiği az
gelişmiş bir yörenin özelliğini göstermektedir. Zira
ildeki aile büyüklükleri incelendiğinde, nüfus artışına
paralel olarak ildeki hane halkı sayısının hep yüksek
olduğu görülmektedir. 1980 yılında hane halkı sayısı
8,47 iken bu oran 1985’te 8,81 ve 1990’da 8,72 olmuştur. Görüldüğü üzere aile büyüklüğü her zaman
Türkiye ortalamasının çok üstünde gerçekleşmiştir.
Ancak ilde hala aile büyüklüğü çok yüksek olsa da
2000 yılı ile başlayan aşağı yönlü trend 2010’da da
gerçekleşmiştir. Zira 2000 yılında 7,91 olan aile bü-
101
yüklüğü 2010’da 7,18’e düşmüştür. Bunda etkili olan
başlıca sebepler, halkın eğitim seviyesinin yükselmesi
ve kırsal nüfusun giderek azalmasıdır.
Sayım Yılı
1980
1985
1990
2000
2010
Toplam
Nüfus
155.463
182.645
172.479
236.581
251.302
Toplam
Ortalama Aile
Hane Halkı
Büyüklüğü
Sayısı
17.637
8.47
19.516
8.81
18.377
8.72
24.400
7.91
34,053
7.18
Tablo 18: Hakkari’nin ortalama hane halkı büyüklüğü ve hane halkı
sayısı (1980-2000) (Kaynak: TUİK Verileri)
3.2. Nüfusun Yaş ve Cinsiyet Yapısı
Nüfusun mekânsal olarak değişen özelliklerinden biri de yaş yapısıdır. Yaş yapısı nüfus kütlesinin
belirli yaşlar veya yaş grupları itibariyle gösterdiği
dağılımı ifade eder. Çünkü toplumlar yaşa göre değişen ihtiyaçlara sahip bireylerden oluşmaktadır (Tümertekin ve Özgüç, 1998). Bir ülkenin veya herhangi
bir yerin nüfusunun yaş yapısının belirlenmesi ve izlenmesi planlama açısından büyük değer ifade eder (Özgür,
1998). Çünkü farklı yaş gruplarından insanların eğitim, ekonomik ve sosyal yaşama ilişkin birikimleri ve
beklentileri olayları algılama da farklılık yaratacağı
gibi, nüfusu oluşturan bireylerin hayattan beklentileri,
tercihleri, talepleri, değer yargıları yaşlarına göre farklılık gösterecektir (Özgür, 1998).
Bu bağlamda Hakkari ilinin yaş yapısı incelendiğinde Türkiye geneline göre oldukça farklı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Şüphesiz bunda geçmişten
gelen bir takım gelişmeler etkili olduğu gibi bugün
hala devam etmekte olan göç ve onun yarattığı olumsuzluklar ve bölgedeki askeri birliklerin varlığı etkili
102
HAKKARİ
olmuştur. Zira asker nüfusunun 20-24 yaş aralığında olması özellikle bu yaş grubundaki erkek sayısını
belirgin olarak artırmıştır. İlin yaş yapısı incelendiğinde ağırlıklı yaş grubunun 0-14 yaş grubu olduğu
görülmektedir. Zira bu yaş grubunda olanların sayısı 100,431 kişidir. Bu sayının toplam içindeki payı
%39,1’dir. Detaylı incelendiğinde 0-4 yaş grubundakilerin sayısında bir önceki döneme göre bir azalma
eğilimi olduğu, ancak Türkiye genel ortalaması ile kıyaslandığında değerin hala çok yüksek olduğu görülecektir. Yaş grupları yükseldikçe 20-24 yaş grubundakiler hariç oransal bir azalma söz konusudur. Bu
yaş grubundakilerin artmasının temel nedeni ildeki
asker nüfustur.
Bilindiği üzere 0-14 (%39,1) ve 65+ (%2,7)
yaş grubundakiler genç ve yaşlı tüketici sınıfı oluşturmaktadırlar. Çalışabilir durumda olan nüfusun,
genç-tüketici ve yaşlı-tüketici nüfusu karşılama oranı
%58,2’dir. Çalışabilir nüfusun tüketici nüfusu karşılama oranı Türkiye ortalamasına (%60,7) yakın bir
durum sergilemektedir.
Nüfusun yaş yapısı yanında cinsiyet yapısı da
önemli bir diğer değişkendir. İldeki cinsiyet yapısı
incelendiğinde erkek nüfusun baskın olduğu ancak
bu durum detaylandırıldığında farklı sonuçlar ortaya çıktığı görülmektedir. 0 yaştan 49 yaşa kadar olan
aralıkta genel cinsiyet oranı incelendiğinde her 100
kadına 100’ün üzerinde erkek düştüğü görülmektedir. Erkek oranlarının ekstrem oluşturduğu aralık
ise 20-24 yaş arasıdır. Zira bu yaş aralığında her 100
kadına 189 erkek düşmektedir. Bu durumun nedeni
ilde görev yapan asker nüfusun varlığıdır.
Yaş yapısında 49 yaşından sonra kadın erkek
dengeleri değişmektedir. 50-54 yaş aralığıyla birlikte
kadın sayısı artmakta ve bu durum 90+’ya kadar devam etmektedir.
Şekil 5: İlçelere göre kız erkek öğrenci oranları, 2009
Yaş grubu Toplam
0-4
5-9
10-14
15-19
20-24
25-29
30-34
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
65-69
70-74
75-79
80-84
85-89
90+
Toplam
Erkek
Kadın
32.042 16.390 15.652
34.776 17.807 16.969
33.613 17.099 16.514
29.798 15.365 14.433
32.819 21.482 11.337
25.733 13.798 11.935
17.614
9.081
8.533
12.880
6.787
6.093
9.044
4.735
4.309
8.388
4.307
4.081
5.865
2.844
3.021
4.174
1.828
2.346
3.192
1.434
1.758
2.318
1.180
1.138
1.692
769
923
1.363
553
810
894
248
646
395
133
262
161
44
117
256.761 135.884 120.877
Genel
Cinsiyet
Oranı (%)
104,7
104,9
103,5
106,5
189,5
115,6
106,4
111,3
109,9
105,5
94,1
77,9
81,6
103,7
83,3
68,3
38,4
50,8
37.6
112,4
Tablo 19: Hakkari nüfusunun cinsiyete ve yaş guruplarına göre
dağılımı 2009 (Kaynak: TUİK, 2009).
3.3. Eğitim Durumu
Hakkari’de nüfusun eğitimli olma durumu, geçen yüzyıllar içinde oldukça farklılık göstermiştir.
Zira Cumhuriyet öncesi belli dönemlerde bölgede
yerleşik olan belli grupların özellikle eğitime önem
verdikleri görülmektedir. Şüphesiz bunu o döneme
ilişkin kayıtlarda görmemiz mümkündür. Cumhuriyet öncesi dönemde Hakkari’de nüfusun dini ve etnik
yönden çeşitliliği eğitim kurumlarının çeşitlenmesini
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
ve sayıca fazla olmasını etkilemiştir. Osmanlı döneminde Hakkari’de İslam kültüründen dolayı dini ve
ilmi eğitim veren kurumların (medrese, sübyan okulu, ilkokul, rüştiye) yanı sıra, Müslüman olmayan
nüfusun eğitim faaliyetlerini gerçekleştiren kurumlar
mevcuttur. Döneme ilişkin Cuınet’in verdiği bilgilerden Hakkari Sancağında Müslümanların 4, Ermenilerin 3, Keldanilerin 2 ve Yahudilerin 3 olmak üzere 12
okul bulunduğunu anlıyoruz (Tablo 20).
Topluluk Adı
Müslüman
Ermeni
Keldani
Yahudi
TOPLAM
Okul Sayısı
2 Rüştiye, 2 İlkokul
3
2
3
12
Öğrenci Sayısı
150-80
150
50
60
490
Tablo 20: 1891’de Hakkari Sancağındaki okulların dinsel ve etnik
dağılımı ve öğrenci sayıları (Kaynak: CUINET, V, 1892, La
Turquie D’Asie, s. 716-726).
Şekil 6: İlçelere göre erkek-kız öğrenci sayısı ve okullaşma oranı
İlçeler
Merkez
Yüksekova
Şemdinli
Çukurca
Toplam
Okul
Erkek Ö.
Sayısı
80
12.216
125
16.139
86
6.709
15
1.435
306
36.499
Kız Ö.
10.369
13.523
4.934
1.260
30.086
103
Toplam
22.585
29.662
11.643
2.695
66.585
Tablo 21: Hakkari ili okullaşma ve öğrenci sayıları 2009
Hakkari ili cumhuriyet dönemindeki eğitim süreci incelendiğinde ilk okullaşma sürecinin 1925 yılındaki ilk okulla başladığı görülmektedir. Daha sonraki yıllarda ilk ortaokul 1945’te, ilk lise 1957’de ve
ilk akşam kız sanat okulu 1964’te hizmete girmiştir.
Günümüze kadar geçen süreç içinde okullaşma oranı
artmış ve bugün ilde 306 okul ve 66,585 öğrenci bulunmaktadır. İkinci kademe (lise ve dengi) okulların
sayısının artışının yanı sıra açılan Hakkari Üniversitesinin hizmete girmesi de ildeki eğitimin geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemlidir.
104
HAKKARİ
ca iyileştirilmekte ve bunun neticeleri de kısmen alınmaktadır. 2009 yılı oranları buna güzel bir örnektir.
Kadınların okuma yazma oranları son yılardaki artışla
%77’lere çıkmıştır. 2000 yılında Hakkari ilinde okur
yazar oranının ilçelere dağılımına bakıldığında, en
yüksek oranın Çukurca ilçesinde (%87) en düşük
oranın ise Yüksekova ilçesinde olduğu (%72) görülmektedir. (Tablo 22)
Hakkari ilinde okuryazar oranı yıllar itibari ile
artmıştır. 1940 yılında %4,38 iken bu oran 1960’ta
%11,43, 1980’de %31,62 ve ilk defa 1990 yılında
%52,28 ile okuma yazma yaşında olanların yarısından fazlası okur yazar olmuştur. Bu artış 2000’yılından sonra hızlanmış ve aynı yıl %70,69 ve 2009 yılında 83.89 ile en yüksek seviyesine çıkmıştır. Ancak
2009 yılı verilerinde bilinmeyenler okuryazar kısmına
dâhil edildiğinden oran biraz yüksek çıkmıştır (Tablo
22). Ancak okuryazar tablosunda en dramatik ve sorunlu olan kısım kadın nüfusun okuma yazma oranlarındaki düşük değerlerdir. 1940-2000 yıllar arasında kadınlarda okuryazarlık oranı %0,9’dan %52,1’e,
erkeklerde okuryazarlık oranı %7,8’den, %85,3’e
çıkmıştır. Kadınların okuryazar oranının yıllara göre
artışında erkeklerden daha geri olmasında; özellikle
ilde 1990’lı yıllara kadar kızların okutulmamasında
ana faktör gelenek ve kültürün de etkili olduğu bakış açısıdır. Zira kadın nüfusun okuryazar olma oranı
%50’leri ancak 2000’li yıllarda görebilmiştir. Bu sorun ilde yürütülen sosyal programlar sayesinde hızlı-
6 ve Daha Yukarı Yaştaki nüfus
Okuma Yazma Bilmeyenler
Okuma Yazma Bilen fakat Bir Okul Bitirmeyen
İlkokul
İlköğretim
Orta Okul veya Dengi Okul
Lise veya Dengi Okul
Yüksekokul veya fakülte mezunu
Yüksek lisans mezunu
Doktora mezunu
Bilinmeyen
Yıllar
1940
1945
1950
1955
1960
1965
1970
1975
1980
1985
1990
2000
2009
Erkek %
7.76
10.60
14.32
19.62
19.20
23.36
35.54
40.74
48.77
63.49
70.69
85.28
91,8
Kadın %
0.92
1.23
1.63
2.12
2.39
3.38
7.92
8.15
10.92
23.40
29.55
52.11
76,8
Genel Ortalama %
4.38
5.93
8.41
11.61
11.43
17.61
22.86
26.06
31.62
45.85
52.28
70.69
83,89
Tablo 22: Hakkari ilinde okur-yazar oranı (1940-2000) (Kaynak:
TUİK. Verileri)
Şekil 7: Hakkari ilinde okur-yazar oranı (1940-2000)
Toplam
217.815
35.094
71.319
22.124
34.891
3.205
29.337
6.491
338
57
14.539
Erkek
115.999
9.504
35.249
12.109
21.146
2.339
22.331
5.155
273
46
7.847
Kadın
101.816
25.590
36.490
10.015
13.745
866
7.006
1.336
65
11
6.692
Tablo 23: Hakkari ili nüfusunun okuryazarlık, bitirilen son öğretim kurumu ve cinsiyete göre dağılımı (2009) (Kaynak: DİE, 2000)
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Hastane Adı
Hakkari Devlet Hastanesi
Yüksekova Devlet Hastanesi
Şemdinli Devlet Hastanesi
Çukurca Sağlık Merkezi
105
75
50
25
Ort. Günlük
Poliklinik Sayısı
331
461
30
Mevcut
Personel
12
9
2
İhtiyaç Duyulan
Personel
30
33
12
-
-
1
5
Yatak Sayısı
Tablo 24: Hakkari ilinde yataklı tedavi kurumları (Kaynak: Hakkari Sağlık Müdürlüğü, 2005 Yılı Verileri)
İlde okuma yazma oranlarındaki artışın yanında
üst kademe okullardan mezun olma durumunda da
iyileşmeler vardır. Zira lise ve dengi okullardan mezun olanların sayısındaki artış, lisans ve lisans sonrası
eğitimi de etkilemiştir. Ancak lisans sonrası eğitimde
de henüz kadınlar aktif rol almış değiller. Özellikle
yüksekokul veya fakülte mezunu kısmında erkeklerin
bariz üstünlüğü görülmektedir.
Hakkari’nin okuma yazma ve bir okul bitirme
düzeyine ilişkin bilgilerin yanında eğitim ve öğretim
olanakları, diğer bir ifadeyle okullaşma durumu (fiziki donanım) ve personel durumu hakkında da bilgi
verilmelidir.
Bu bağlamda okullaşma oranı ile okuma yazma
ve bir eğitim-öğretim kurumundan mezun olma durumu arasında doğru bir orantı vardır. Buradan hareketle diyebiliriz ki, ildeki okullaşma oranı bir bütün olarak ilin gelişim seyrini olumluya çevirecektir.
2009 yılı verilerine ilişkin ortaya çıkan okuma yazma
durumu yukarıda ifade edilmişti. Geçmişe kıyasla
önemli bir oranda iyileşmenin yaşandığı ilde, okuma
yazma ve bir okul bitirme durumu ülkemizin gelişmiş
illerine oranla düşük sayılmaktadır. Şüphesiz bunda
birçok faktör etkili olmuştur. Ancak kanaatimizce bu
faktörlerden biri ve belki de en önemlisi okullaşma
oranı ve personelin nitelik ve nicelikleridir. 20092010 eğitim-öğretim yılı itibari ilde 93 ana sınıfı, 10
ana okulu, 316 ilköğretim, 27 orta öğretim ve 12
YİBO olmak üzere toplam 458 okul vardır. Bu okullardaki toplam öğrenci sayısı, okul öncesi 2.568, ilköğretim 54.741, ortaöğretim 15.950 öğrenci olmak
üzere toplam 73.259 dur. İl genelinde okul öncesi
için 118 derslik, ilköğretim için 1.450 derslik, ortaöğretim için 404 derslik olmak üzere toplam 1.972
derslik bulunmaktadır. Derslik başına düşen öğrenci
sayısı ortalaması 37’dir. Dolayısıyla ilde bir dersliğe
düşen öğrenci sayısı giderek bugünkü standartlarda
20-25 öğrencinin olması gerektiği ifade edilen derslik
özelliğine doğru hızla ilerlemektedir. Ancak çok değil
2000 yılı verilerinde bu sayı 60 kişinin üzerindeydi.
Dolayısıyla standartları yüksek bir eğitim anlayışının
birçok ulusal ve bölgesel değerleri yerleştirmesi noktasında katkısı olacaktır. Bu anlamda okullaşma oran-
ları kadar personelin nitelik ve nicelikleri de önemli
unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira aynı yıla
ilişkin personel durumuna bakıldığında ise ildeki
toplam öğretmen sayısının ilin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu görülmektedir. Dolayısıyla normal
bir eğitim öğretim sürecinin işleyebilmesi için öğretmene ihtiyacının karşılaması zorunludur (Hakkari İl
Milli Eğitim Mdr.Verileri, 2009).
Söz konusu tablo yalnızca Hakkari için değil
ülkemizin diğer birçok taşra illeri için de geçerlidir.
Ancak bu noktada üzerinde durulması gereken konu
Hakkari ilindeki toplam öğretici personelin %34’ünün
vekâleten bu işi yapıyor olmasıdır. Diğer bir ifadeyle
açıkları bir tarafa bırakırsak var olan öğretmenlerin
de yaklaşık üçte birinin kalifiye olmayan meslek eğitimi almamış geçici öğretmenlerden oluştuğudur. Bu
durum uzun vadede bütün sektörleri olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla başta okullaşmaya hız verilmeli
ve bir an önce öğretmen açıkları kapatılarak gerçek
öğretmenlerle eğitim öğretim işi devam ettirilmelidir.
Sayısal anlamda en çok okulun (125) bulunduğu ilçe
Yüksekova ilçesidir. Onu sırasıyla Şemdinli ve Merkez ilçeleri takip etmektedir. Bu okullar dışında Hakkari Üniversitesi bünyesinde hizmet veren Hakkari
Meslek Yüksekokulu (891 öğrenci) bulunmaktadır.
3.4. Nüfusun Sağlık Özellikleri
Türkiye son yıllarda hızla değişmekte ve birçok
alanda önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi sağlık alanında gerçekleştirilen değişikliklerdir. Zira geçmişte ayrıcalıklı
olanların alabildiği bir hizmet olan sağlık, bugün herkesin rahatlıkla alabildiği bir hizmet haline gelmiştir.
Hizmetin kalitesi hem nitelik hem de nicelik açısından farklılaşmış ve dünya standartlarında ve hatta
bazı illerde Avrupa standartlarında hizmetin verildiği
bir sektör haline gelmiştir. Şüphesiz bu olumlu tablo, Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Hakkari’de
de kendini göstermiş ve yıllarca temel bir sorun olan
sağlık sorunu büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu
bağlamda Hakkari iline bakıldığında, toplam sağlık
harcamalarının, Türkiye genel sağlık harcamalarının %0,2’sini oluşturduğu görülmektedir. Bu değer
106
HAKKARİ
Yüksekova Devlet Hastanesi
Türkiye ortalamasının altındadır. Ancak son yıllarda
Hakkari’de gerçekleştirilen sağlık alanındaki yatırımlar, sağlık hizmetlerindeki kalitenin hızla artmasına
neden olmuştur. Özellikle yakın tarihe kadar tam
teşekküllü bir hastaneden dahi söz etmek mümkün
değilken bu gün biri Hakkari merkez diğeri Yüksek
Ova ilçe merkezinde bulunan standartları oldukça
yüksek 2 hastanesi mevcuttur. Yine söz konusu iki
hastane kadar olmasa da yerel ihtiyaçlara cevap veren
1 hastane, 8 sağlık evi, 1 sağlık merkezi, 24 sağlık
ocağı ve 292 yatak kapasitesiyle Hakkari’deki sağlık
sektörü yöre insanına hizmet vermektedir. İlde gerçekleşen sağlık hizmetlerindeki iyileşmeler yalnızca
fiziki mekan ve tıbbi araç-gereçle (donanımla) sınırlı
kalmamış, aynı zamanda personel konusunda da büyük farklılaşmalar ve iyileşmeler söz konusu olmuştur. Bunlardan en önemlisi hiç şüphe yok ki, uzman
hekim sayısı konusunda yaşanan iyileşmelerdir. Zira
bugün 110 uzman hekimin görev yaptığı il, bu anlamda hızlı bir gelişme kaydetmektedir. Bu durum,
en basit hastalıklar için dahi başta Van olmak üzere
yakın illere gerçekleştirilen seyahatleri ortadan kaldırmıştır. Sağlık alanındaki iyileşmeler bunlarla da
sınırlı değildir. Özellikle ilde görev yapan Pratisyen
Hekim, Diş Hekimi, Hemşire, Ebe ve diğer personel
sayısında da hızlı bir artış söz konusudur. Ayrıca Sağlık Bakanlığının uygulamaya koyduğu Aile Hekimliği ve yaygın sağlık taramalarının ildeki uygulamaları
başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla
denebilir ki, sağlık alanında gerçekleştirilen yatırımlar ve uygulamalar gerek şehir yerleşmelerinde ve
gerekse kırsaldaki yöre halkının sorunlarına büyük
ölçüde çözüm üretmektedir. Ayrıca Hakkari gibi oldukça dağlık bir araziye sahip yerleşmeler için büyük
bir sorun olan ulaşılabilirlik, sağlık konusunda hayati önem taşımaktadır. Tamda bu noktada devreye
sokulan ambulans helikopterler, insan merkezli bir
yaklaşımın ürünü olan ve Hakkari’nin kırsalındaki
acil hastalara çözüm üretmeyi amaçlayan olumlu bir
gelişme olmuştur.
Sağlık Personeli
Uzman Doktor
100
Pratisyen Doktor
77
Diş Hekimi
11
Hemşire
270
Ebe
142
Diğer Personel
362
Sağlık Tesisleri
Devlet Hastanesi
3
Sağlık Merkezi
1
Açık Sağlık Evi
8
Kapalı Sağlık Evi
10
Açık Sağlık Ocağı
24
Kapalı Sağlık Ocağı
2
Yatak Sayısı
292
Tablo 25: Hakkari’de sağlık kuruluşları ve çalışan personel
(Kaynak: Hakkari valiliği verileri, 2010)
3.5. Nüfusun Ekonomik Sektörlere
Göre Dağılımı
Bir ülkede çalışan nüfusun miktarı, toplam ve
çalışma çağındaki nüfusa oranları, bu nüfusun hangi
sektörlerde faaliyette bulunduğu ve işsizlik gibi konular özel anlamlar taşımaktadırlar (Özgür,1998).
Şüphesiz aynı özellikler daha küçük alanlar içinde
aynı öneme sahiptirler. Zira bir ildeki nüfusun ekonomik özellikleri o ilin genel ekonomik karakterini
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
ortaya koyabilmektedir. Bu bağlamda Hakkari’nin genel ekonomik özeliklerini nüfusla ilişkilendirdiğimizde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus içinde işgücüne
katılma oranının %38.2 olduğu ve hâkim sektörün
birincil (tarım) sektör olduğu görülmektedir. Toplam istihdam edilen iş gücünden tarım sektörü çıkarıldığında (toplam 40.280 kişi bu sektörde istihdam
edilmektedir) geriye kalan iş gücü oldukça düşük bir
değer ifade etmektedir.
Bilindiği üzere Hakkari geçmişten günümüze
birçok anlamda farklılaşmış olsa da, ekonomik sektörlerin çeşitlenmesinde ya da hâkim ekonomik sektörün ne olduğu konusunda ciddi bir farklılaşma
yaşanmamıştır. Hakkari’de gerek Cumhuriyet öncesi
ve gerekse Cumhuriyet döneminde yaşamış olan insanların ekonomik uğraşları birçok noktada benzerlik
göstermektedir. Osmanlı döneminde bölgede yaşayan Nasturiler genelde tarım ve bağcılıkla, Ermeniler
ticaretle, Müslümanlar ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Geçmişten günümüze yörenin en temel
ekonomik uğraşı en genel anlamı ile yaylacılık ve dolayısıyla hayvancılık olmuştur. Bununla birlikte ekip
biçme özelikle son yıllarda başta arıcılık ve kültür
balıkçılığı önemli ekonomik gelirlerden olmaktadır.
Bölge uzun yıllar fiziki şartların getirdiği olumsuzluklar nedeni ile Türkiye’nin diğer bölgeleriyle
kısmen de olsa izole olmuş bir şekilde yaşamıştır.
107
Şüphesiz bu durum il ekonomisinin gelişmesini engellemiştir. Hakkari insanı 1970’lere kadar tümüyle
kapalı ekonomik koşullarda yaşamış ve bunun sonucu olarak da ilde ekonomik ilişkilerde kültürel ve
geleneksel yaşayış etkili olmuştur (Tablo 26). Bugün
var olan alışkanlıkların hala devam ediyor olması, birazda bu nedenledir.
Sayım Toplam Tarım Sanayi Hizmet İyi Tanımlanmamış
Yılı İstihdam (%)
(%)
(%)
Faaliyet
1980 68.079 82.5
4.8 12.5
0.1
1985 81.091 74.3
3.9 21.7
0.2
1990 71.208 64.9
5.2 29.9
0.1
2000 76.872 52.4
3.7 42.8
1.0
Tablo 26: Ekonomik sektöre göre istihdam edilen nüfus (1980 –
2000) Kaynak: TUİK Verileri
Şekil 8: Ekonomik sektöre göre istihdam edilen nüfus (1980 – 2000)
108
HAKKARİ
Hakkari, Türkiye’nin olduğu gibi, Doğu
Anadolu’nun da en dağlık ve en engebeli arazisine
sahiptir. Şüphesiz bu durum ilde tarım alanlarını sınırlandırmasına karşılık, hayvancılığın oldukça yaygın olarak yapılmasına neden olmuştur. Hatta 1975’te
Türkiye’nin tarımda çalışan nüfus oranlarına bakıldığında, Hakkari’nin oranının %88 gibi yüksek bir rakam olduğu görülmektedir. Günümüze doğru kırsal
Şekil 9: Hakkari’de çalışanların sektörlere göre dağılımı, 2000
nüfusun azalmasına paralel olarak, tarımsal nüfus da
azalmış ve bunun sonucu olarak da 2000 yılında tarımda çalışan nüfus %52,4’e düşmüştür. Eskiden çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşan kırsal nüfus,
kentlere göçlerin artmasıyla beraber farklı ekonomik
işlerle uğraşmıştır. Köyden kente göç eden nüfus eski
ekonomik uğraşlarını yavaş yavaş terk ederek bugün
değişik ekonomik işlerle (sınır ticareti, esnaflık vb.)
uğraşmaya başlamıştır. Bunun yanında şehir merkezlerinde ve özellikle de Hakkari Kentinde enformel
sektör oldukça yaygınlaşmıştır. İlde sanayi kuruluşlarının olmayışı, sanayide çalışan nüfus oranında da
fazla bir değişime sebep olmamıştır (Tablo 26).
Hakkari’de en dikkat çekici konu hizmet sektörünün yıllar itibarıyla artıyor olmasıdır. Öyleki daha
1975’lerde nüfusun %88’i tarım sektöründe istihdam
edilirken bugün bu oran %50’lerin altına inmiştir.
Görünen o ki bu dönüşüm devam edecek ve zamanla
tarım, hizmet ve belki de ticaret sektörleri bir birlerine eşit oranlarda seyredecekler. Zira var olan süreç
bu doğrultuda gelişmektedir. Ancak unutulmamalı-
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
dır ki, tarımdan bu kaçışın bir maliyeti olmaktadır.
Diğer bir anlatımla sektörel farklılıklar bir başka sorunu da olumsuz yönde etkilemektedir. O da işsizlik
sorunudur.
Hakkari’de işsizlik ilin en temel sorunlarından
biridir. Öyleki ildeki işsizlik oranı hep %20’ler civarında seyretmiştir. Dolayısıyla bu sorun başta göç
olmak üzere diğer birçok sorunu da tetiklemiştir.
Hakkari’nin de içinde bulunduğu Van, Bitlis, Muş
ve Hakkari illerinde eğitim durumuna göre işsizliğe
bakıldığında 2009 yılı verilerine göre, Okuma yazma
bilmeyenlerin işsizlik oranı %8,4, Lise altı %19,4,
Lise ve dengi meslek okulu %18,4 ve Yükseköğretim
%8,2 şeklindedir (TÜİK, 2010). Geniş yaş grubuna
ve yıllara göre işgücüne katılma oranlarına (15 + yaş)
bakıldığında ise 15-19 yaş grubunda katılım %23,3
iken bu oran 20-24 yaş aralığında %34,3 olmuştur.
Görüldüğü üzere, genç yaş grubuna giren bireylerin
bir iş bulma şansları daha azdır. Diğer bir ifadeyle iş
gücüne katılım çok düşüktür. Ancak 25-34 yaş aralığında katılım %51,5 ve 35-54 yaş aralığında %56,2
109
şeklinde artmaktadır. 55 yaş üzeri nüfusta bu oran
tekrar %22 şeklinde bir azalış göstermektedir.
İşsizlik ve onun ürünü olan göç olgusunun olumsuz etkilediği sorunlardan biride, ilde küçük ölçeklide olsa sanayi kuruluşlarında çalıştırılacak ara eleman
ya da kalifiye eleman bulma konusudur.
110
HAKKARİ
HAKKARİ’DE NÜFUS VE YERLEŞME
Hakkari’den genel görünüm
111
HAKKARİ
EKONOMİSİ
HAKKARİ EKONOMİSİ
Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU
HAKKARİ ili Doğu Anadolu Bölgesinin yerleşme
tarihi açısından en kadim illerinden biridir. Şüphesiz bu derin geçmiş birikim, tarihin her döneminde
kendini kabul ettirmiş ve bir şekilde ticarete konu
olmuştur. İlin coğrafi şartları belli ekonomik etkinlikleri sınırlandırırken, belli organisazyonların yapılması noktasında üstünlük sağlamıştır. Bu üstünlük
bölgede başta hayvancılığı bölgenin temel ekonomik
dinamiği haline getirmiştir. Ancak Hakkari’de ekonomik sektörler çok çeşitlenmemiş, hatta bazı dönemler can çekişmiş ve kesintiye uğramıştır. Bu bağlamda Hakkari incelendiğinde görüleceği üzere kırsalın
boşalması tarım organizasyonunu derinden etkilemiş
ve bugün karşılaşılan sorunların çığ gibi büyümesine
neden olmuştur.
Hakkari bölgenin önemli illerinden biridir. İlin
her geçen gün büyüyen ekonomik sorunları, başta işsizliğin artmasına neden olduğu gibi, tarım, sanayi ve
ticareti de durdurma noktasına getirmiştir. Bu anlamda ekonominin yeniden canlandırılması ve sorunların
giderilmesi noktasında kırsal kalkınma modellerinin
geliştirilmesi zaruridir. Zira hem ekonominin yeniden
yapılanması ve hem de sürdürülebilir bir gelişme sağlanabilmesi için Hakkari zengin doğal ve beşeri kaynaklarını kullanılmak zorundadır.
Hakkari ekonomisinin genel yapısına bakıldığında, tarımın özellikle de hayvancılığın hâkim ekonomik faaliyet kolu olduğu görülmektedir. Önemli
endüstriyel tesislerden, şehirlerarası muntazam yollardan kısmen mahrum olan il, 1985’lı yıllara kadar
kayda değer bir gelişme gösterememiştir. Ancak 1985
yılından sonra yapılan karayolu ve kalkınmada öncelikli iller arasına alınma girişimleri ilde ekonomik
gelişmeyi teşvik etmiştir. Bu gelişme Türkiye ölçeğinde düşünüldüğünde ki, özelliklede gelişmiş illerle
kıyaslandığında pekte anlamlı değildir. Zira Hakkari
ilinin 2000 yılı başlarına kadar gösterdiği ekonomik
kalkınmışlık performansı, oldukça düşüktür. İlin
2002 yılı verilerine göre, gayri safi yurt içi hasılası
içindeki payı (%0,13) 81 il içinde 76, fert başına gayri safi yurt içi hâsıla (696 TL) payı itibari ile 74. sırada, sanayi iş kolunda çalışanların toplam istihdama
oranı 80. sırada, ticaret işkolunda çalışanların toplam
istihdama oranı 78. sırada mali kurumlar iş kolun-
da çalışanların toplam istihdama oran 79. sırada yer
almaktaydı (Hakkari İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması, 2003). Yine 2003 Ekonomik gelişmişlik
sıralamasına bakıldığında, merkez ilçenin 872 ilçe
arasında 308’ci, Yüksekova’nın 703. Çukurca’nın
509. ve Şemdinli’nin 832. sırada yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla 2000’li yılların başlarına kadar,
Hakkari’nin bütün ekonomik göstergeleri Türkiye
ortalamasının oldukça altındadır. Kişi başı gayri safi
yurt içi hâsılaları Türkiye ortalamasına göre iller sıralandığında 2006 verilerine göre Hakkari 81 il içinde
son sırada yer almaktadır. Gini katsayısına göre aldığı
pay %18’dir. Oysa listenin birinci sırasındaki Kocaeli
%249 pay almaktadır.
Ancak Hakkari ilinde son yıllarda yapılan yatırımlar, ilin Türkiye sıralamasındaki yerini çok değiştirmemişse de kişi başına düşen milli gelir ve diğer
değişkenlere oldukça olumlu yansımış ve ilin milli
gelirden aldığı payı hızla yukarı taşımıştır. Şüphesiz
bu durumu en iyi yansıtan göstergelerin başında,
Hakkari’de tüketilen elektrik ve satın alınan araç sayısı gelmektedir. 2003 yılında tüketilen elektrik mik-
Zap Suyu ve su içmeye gelen küçükbaş hayvanlar
116
HAKKARİ
tarı 88,562 Mwh iken, 2008 yılında 150.685 Mwh
olmuştur. Motorlu kara taşıtlarındaki artış oranı
%100’lerin üzerinde gerçekleşmiştir. Örneğin, otomobil satışı 2001 yılında 1497 adet olarak gerçekleşirken 2009 yılında bu rakam 2.166’ya yükselmiştir.
Minibüs satışı 2001’de 245 adet iken 2009’da 903’e,
otobüs satışı 29 adetten 67’ye, kamyonet satışı ise 365
adetten 1974 adet e yükselmiştir (Bölgesel Göstergeler TRB2, 2009: 97). Hakkari ilinde halkın satın alma
gücüne olumlu şekilde yansıyan bu olumlu süreç,
kendini kişi başına gayri safi katma değer (2.355$
/ 2006), işsizlik oranı (%16,4 / 2009) ve işgücüne
katılma (%41,5 / 2009) oranlarında da göstermiştir
(Bölgesel Göstergeler TRB2, 2009: 15).
1. ARAZİ KULLANIMI
İnsanlık tarihi kadar eski olan, araziden yararlanma (land use) kavramı, günümüzde kullanılan
mekânlardan yararlanma ve planlama çalışmaları ile
mevcut potansiyelin daha iyi değerlendirilmesi yönünde kullanılmaktadır (Tunçdilek, 1985). Bilindiği
üzere dünya nüfusu hızla artmakta ancak buna karşılık kullanılan alan ya aynı kalmakta veya yeni teknolojik imkanlarla sınırlı arttırılabilmektedir. Bu nok-
Hakkari ilinde birincil sektör
ARAZİ
Tarım Arazisi
Çayır-Mera
Orman ve Fundalık
Yerleşim Alanı
Tarım Dışı Arazı
(Terkedilmiş Arazi)
Toplam
MİKTARI (ha)
61.529
369.610
174.955
959
107.631
714.684
Tablo 1: Hakkari ili arazi kullanımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl
Müdürlüğü, 2009).
tada araziden hem doğru ürün hem de verimliliğin
arttırılması yönünde planlı girişimler gerekmektedir.
Bu anlamda Hakkari değerlendirildiğinde ilin stratejik konumu, sit ve sitüasyon şartlarının uygunluğu
gibi nedenlerden dolayı arazi kullanımı konusunda
geçmişten günümüze pek çok değişikliğe uğradığı
söyleyebiliriz. Zira daha öncede ifade edildiği gibi
Hakkari ilinin yerleşme tarihi çok eskilere gitmektedir. Dolayısıyla insanoğlunun bu bölgede yaşamsal
sürece başlamasıyla birlikte günümüze kadar geçen
süreç içinde, toplayıcılıktan ekip dikmeye ve beraberinde hayvancılık ve diğer sektörlere kadar bir çok
değişim geçirmiştir.
HAKKARİ EKONOMİSİ
117
Hakkari yöresinde ana morfolojik birim dağlık alanlar
Ancak her ne kadar geçmişten günümüze, Hakkari ilinde arazi kullanımı çeşitlilik arz etmişse de,
birtakım sınırlılıklar nedeniyle ki; başta fiziki sınırlılıklar gelmektedir, toplam alanın ancak küçük bir
kısmı gerçek anlamda kullanılabilmiştir. Bunun yanında hayvancılık gibi geliştirilebilecek sektörlerde
1990’lı yıllarla başlayan sosyal huzursuzluklar nedeni
ile sınırlanmıştır. İl genelinde arazi dağılımına bakıldığında, toplam alanın büyük kısmının mera, kuru
tarım ve kullanılmayan alanlardan oluştuğu görülmektedir. Zira arazi kullanım türlerine bakıldığında
1975’ten 2010’a gelindiğinde her ne kadar sulu tarım
ve yerleşme alanı adına gelişme olmuşsa da önemli
boyutta bir değişim gerçekleşmemiştir.
Şekil 1: Hakkari ili arazi kullanımı
2. TARIM VE HAYVANCILIK
Hakkari tarım sektöründe çalışanların en fazla
ancak tarımsal faaliyetlerin en az geliştiği illerden biridir. İlin tarım ve hayvancılık sektörlerindeki genel
durumuna bakıldığında, 2009 yılı toplam nüfusunun
%44,8’u kırsal kesimde %55,2’si de şehir merkezinde yaşadığı görülmektedir. Nüfusun %45’nin kırsal
kesimde yaşamasına ilaveten şehirde oturup köyle
bağlantısı olanları ve Çukurca gibi ilçe durumunda
olup şehir nüfusuna dahil edilenleri de eklersek aslında kırsal nüfusun yaklaşık %60’lara vardığı görülecektir. Dolayısıyla toplam gayri safı hâsılanın büyük
kısmının tarım ve hayvancılıktan sağlandığını söylemek mümkündür. Özçağlar’ın ifadesiyle bir yerleşim
alanında yaşayan nüfusun ekonomik faaliyet tarzı o
yerin fonksiyonel özelliğinin belirlenmesinde birinci
derecede etkili olmaktadır (Özçağlar,1994). İfadesi
Hakkari’ye uyguladığında ağırlıklı fonksiyonel özelliğin tarım ve hayvancılığa dayalı olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Hakkari tarımsal
faaliyetler bakımından en az gelişmiş illerden biridir.
Faal nüfusun %90’ı tarımla (hayvancılık ve ormancılıkla) uğraşır. Halkın ihtiyaçlarının çeşit ve değişiklik
bakımından düşüklüğü, esasen nüfusun azlığı sebe-
118
HAKKARİ
biyle ticari hayatın gelişmemiş olmasındandır. Ovaları ve vadiler arazinin %2’sini oluşturmaktadır. Ova
ve vadiler verimli ise de iklimin çok sert ve arazinin
engebeli oluşu, akarsuların derin vadilerden akışı ve
sulamaya elverişli olmaması sebebiyle geniş çapta tarla tarımı sadece Yüksekova’nın Gevar Ovasında yapılmaktadır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Genel olarak tarım ve hayvancılıktaki gelişmelere bakıldığında özellikle 1985-1990 yılları arasında
bölgenin önemli hayvancılık potansiyeline sahip illerinden biri olduğu görülmektedir. Zira bu dönemde
Hakkari, iç piyasaya ciddi katkıda bulunmuştur. Ancak 2010 yılı itibarı ile 23 bin olan büyükbaş hayvan sayısı yanında yaklaşık 6.000 civarında küçükbaş
hayvanı bulunmaktadır. Uygulanan yanlış politikalar
nedeniyle bugün Hakkari’de hayvancılık can çekişmekte dolayısıyla kendine bile yetememektedir. Benzer durum tarım sektörü içinde söz konusudur. Zira
tarımla uğraşan çiftçiler, maliyetlerin artmasına bağlı
olarak tarımsal etkinlikleri durdurmuş ve bugün sadece günlük ihtiyaçların karşılanması için yapılan bir
sektör durumuna getirmişlerdir. Oysa ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı olan bölgelerde gelirin yükseltilmesi için, bölge topraklarının çok iyi bir şekilde
etüt edilmesi ve ortaya çıkan sorunların giderilmesi
gerekmektedir (Özçağlar, 1997).
Ziraat hayatı açısından önemli olan sıcaklık değerleri incelendiğinde görüleceği üzere, Hakkari’de
vejetasyon süresinin kısmen de olsa uygun olduğu
ve buna bağlı olarak birçok tarım ürününün yetişmesine, özellikle de meyve ve sebze ürünlerinin çeşitlenmesine fırsat tanıdığı görülecektir. Ancak Hakkari
ortalama yükseltisinin fazla olması, kısa mesafelerde
Kullanma Şekli
Kuru Tarım
Sulu Tarım
Yetersiz Sulu Tarım
Çayır
Mera
Orman
Funda
Yoğun Yerleşim Alanı
Az yoğun Yer. Alanı
Su Yüzeyi
Terk Edilmiş Arazi
Toplam
Merkez
4.869
10.512
155
327
130.210
0
30.903
171
178
151
35.043
213.019
yükselti farklarının ortaya çıkışı, bu sahalarda su,
eğim ve toprak şartlarının uygun olmayışı, yetiştirilen
ürünlerin çeşit ve miktarını direkt olarak etkilemektedir. Hakkari’de üretilen ürün çeşitlemesi bakımından genelde yem bitkileri ve hububat üretimi birinci
sırayı almaktadır. Hakkari’de tarımsal üretimi arttırmak amacıyla ürün değişikliği çalışmaları yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalar içerisinde, meyveciliğin
geliştirilmesi ceviz yetiştiriciliği, silalık mısır, yem
bitkileri yetiştiriciliği, Norduz koyunu yetiştiriciliği,
seracılık gibi faaliyet dalları yer almaktadır. Ancak
bu olumsuzluklara rağmen sınırlıda olsa bugün ve
daha önemlisi geleceğe yönelik tarımda çeşitlenmeye
gidilmekte ve modern tarım yöntemlerinin uygulanmasına yönelik çabalara da devam edilmektedir. Sulu
tarım henüz istenilen seviyede değildir.
Bu genel yaklaşımlardan sonra Hakkari’nin tarım
ve hayvancılığına ilişkin bazı istatistikleri vermek konunun anlaşılması açısından anlamlı olacaktır.
Yukarıda da ifade edildiği üzere arazinin büyük
kısmını dağların kapladığı Hakkari’de tarım arazisi
oldukça sınırlıdır. Çayır ve meraların geniş yer kaplaması bölgede hayvancılık için doğal bir potansiyelin
varlığına işarettir. Ayrıca yağışın yeterli olduğu özellikle yüksek kesimlerde ormanlık alanlar da mevcuttur.
Tablo 2’ye bakıldığında sulu tarımın yaygın olduğu görülmektedir. Bölgenin tarımsal açıdan önemli
avantajlarından biri suyun bol olmasıdır. Kaynağını
dağlardan alan irili ufaklı akarsuların birçoğu yıl boyunca akışını sürdürmektedir. Sulamayla ilgili sorun,
genellikle derin vadilerden akan suların bir şekilde
tarım arazilerine taşınması sorunudur.
İlçeler (Ha)
Çukurca
Şemdinli
1.477
4.870
4.523
6.205
508
5
30.058
50.065
15.128
57.537
29.178
21.587
25
31
87
133
53
132
11.141
26.702
93.605
167.183
Toplam
Yüksekova
9.054
18.256
588
10.743
148.202
2.659
17.963
92
242
176
34.745
240.877
Tablo 2: Hakkari’de ilçelere göre arazi kullanma durumu Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009.
20.270
39.496
1.251
11.075
358.535
75.324
99.631
319
640
512
107.631
714.684
HAKKARİ EKONOMİSİ
119
Hakkari ilinde çayır ve mera alanları
Hakkari nüfusunun %60’ı geçimini tarım ile sağlamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun %50’si hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlin işlenebilen tarım arazisi
az olduğundan tarla tarımı, meyvecilik ve sebzecilik
gibi araziye bağlı tarımsal faaliyetler yeterli ölçüde
gelişememiştir. Ancak geniş çayır-meraları ve yüksek
yayları ile hayvancılık yapmaya oldukça elverişlidir.
Bunun dışında arıcılık, su ürünleri yetiştiriciliği, ipek
böcekçiliği gibi entansif ve semi-entansif üretim faaliyetlerine son derece uygundur. İlin su kaynakları bakımından zengin olması, geniş tarla arazilerine
sahip olmaması, ciddi bir hava kirliliğinin olmaması,
araziye ve doğaya fazla müdahale edilmemesi sonucu
tahrip edilmemiş bir doğaya sahip olması, zengin bir
floristik yapıya sahip olması sebebiyle özellikle arıcılık ve su ürünleri yetiştiriciliği için önemli bir cazibe
merkezidir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
2009 yılı Çiftçi Kayıt Sistemi verilerine göre İlde
13.339 adet çiftçi kayıtlıdır. Ayrıca İlde 10.500 adet
tarım işletmesi mevcuttur. Bu işletmelerin tamamı
aile işletmesidir. İlde tarım işletmeleri genellikle bitARAZİ
ÇAYIR-MERA
MERKEZ
133.081
Şekil 2: Çayır ve mera alanlarının dağılımı
kisel ve hayvansal üretimi birlikte yapmakta ve bu
işletmelerin oranı da %88’i bulmaktadır. Bu işletmeleri sırasıyla %10,4’ü yalnızca bitkisel üretim yapan
işletmeler ve %1,2’ü yalnızca hayvansal üretim yapan
işletmeler izlemektedir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü,
2009).
Yağışın yıllık toplamı 750 mm olmasına karşın,
mevsimlere göre dağılışındaki dengesizlik nedeniyle, ilde kuru tarım sistemi hâkimdir. Bitkisel üretim
tahıllar üzerinde yoğunlaşmış olup, tahıl yetiştirmede nadas+tahıl sistemi uygulanmaktadır. Hakkari’de
toplam 61.529 hektar tarım arazisi mevcut olup bu-
ÇUKURCA
33.794
ŞEMDİNLİ
48.651
Tablo 3: Hakkari’de çayır ve meraların dağılımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
YÜKSEKOVA
154.595
TOPLAM (HA)
369.610
120
HAKKARİ
nun %30,9’unda hububat tarımı yapılmaktadır. Tarım arazilerinin kullanım durumuna göre dağılımları incelendiğinde, dikkat çeken hususlardan birinin
kullanılmayan tarım arazilerinin oranının %12 gibi
yüksek bir rakam olması durumudur. Nadas arazilerinin oranı da yüksek olup %20,42’dir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
S.No
1
2
3
4
5
6
Ürünün
Adı
Buğday
Arpa
Korunga
Mısır
(hasıl+slaj)
Çeltik
Patates
Ekilen
Alan (Ha.)
4250
380
500
5
Üretim
(Ton)
9775
836
2000
117,5
5
54
13,5
145,8
Verim
(Kg./Ha.)
2300
2200
4000
23500
2700
20000
Tablo 4: Hakkari ili bitkisel üretim, 2009 Kaynak: Hakkari Tarım İl
Müdürlüğü, 2009.
İlin toplam yüzölçümü 714.684 ha olup, bunun
61.529 tarım arazisi, 369.610 ha’ı çayır mera arazisi, 174.955 ha orman ve fundalık, 107.631 ha’ı tarım
dışı araziyi ve 959 ha yerleşim alanı oluşturmaktadır
(Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Hakkari’de coğrafi şartlar birçok tarım ürününü
(tahıl-meyve-sebze) yetiştirmeyi mümkün kılmaktadır. Yetişen tarım ürünleri arasında buğday başta
gelir. Diğer tarla bitkileri arpa, darı, mısır, çavdar,
çeltik (pirinç), nohut, fasulye, mercimek, patates, soğan ve tütündür. Sebze olarak domates başta gelir. Az
miktarda biber, patlıcan, hıyar, kabak, taze fasulye,
taze soğan, lahana, marul ve sarımsak yetişir. Bağcılık
Hakkari’de çok eski bir tarihe sahiptir. Fakat zamanla
üzüm yetiştirilmesi azalmıştır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Bitkisel ve Hayvansal üretimde il ve ilçelerde genel olarak geleneksel yöntemlerden çağın gereklerini
ayak uydurarak üretimde makineleşme ve daha kaliteli ürün için daha kontrollü tarım yapılmak çabası
Kullanım Durumu
Tarla Bitkileri
Sebzecilik
Meyvecilik
Ürün Bazlı Toplam
Nadas
Kullanılan Tarım Arazi.
Kullanılmayan Tarım Arazi
Tarım Arazisi Toplamı
Merkez
9.356
1.287
297
10.940
1200
12.140
1.503
13.643
içerisindedirler. Bitkisel üretimde son yıllarda sertifikalı tohum, fide ve fidan kullanımı giderek artmakta,
çiftçilerimiz daha kalite ve daha bol ürün alabilecekleri yöreye uygun tohum, fide ve fidanları kullanmaya başlamışlardır. Bitkisel üretimde makine kullanımı
yıllar itibariyle artarak devam etmektedir (Tarım İl
Müdürlüğü, 2009). Bölgede tarımsal açıdan modernleşmeye doğru yavaş da olsa adımlar atılmaktadır.
Hayvansal üretimde genel olarak yörede bulunan
yerli ırklar üzerinden üretim devam ederken, kültür
ırkı sayısı uygulanan projelerde tercih edilen hayvanlar ve suni tohumlama ile artmaktadır. İlde nüfusun
%70’i geçimini tarım ile sağlamaktadır. Tarımla uğraşan nüfusun %50’si hayvancılıkla uğraşmaktadır. İlin
işlenebilen tarım arazisi az olduğundan tarla tarımı,
meyvecilik ve sebzecilik gibi araziye bağlı tarımsal faaliyetler yeterli ölçüde gelişememiştir (Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
İlde yetiştiriciliği yapılan ve yetiştirildiği alan
itibariyle bitkisel üretimin büyük kısmını oluşturan
ürünlerden buğday, arpa, çeltik, yonca, korunga, tütün, domates, hıyar, susam, ceviz, elma, armut, incir, nar önemli yer tutmaktadır. Ancak sayılan hemen
bütün ürünlerin genel olarak çiftçinin ihtiyacı şeklinde değerlendirilmektedir. Son yıllarda artan kırsal kalkınma yatırımları ile başta ceviz olmak üzere
sanayinin geliştiği ve il ekonomisine katkı sağlamaya
başlandığı söylenebilir. İlde yetiştirilen ürünler küçük
aile işletmeciliği şeklindeki çiftçilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamakta olup, üretim artışları ile ortaya çıkan ürünler genelde iç piyasa olmak üzere komşu illere pazarlanmaktadır. İlin önemli ürünlerinden olan
Ceviz piyasası yüksek bir ürün olup, birçok bölgeye
satışı yapılmaktadır Yetiştirilen ürünlerin birbirleri ile
ikame durumları genel olarak buğday + tütün, buğday + k.sebze şeklinde ikame edilebiliyor. Yine ürünler; Buğday + Ayçiçeği + Kavun-karpuz + Mısır veya
Baklagil + Buğday + Ayçiçeği + Mısır şeklinde münavebe ediliyor (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Çukurca
747
534
2.719
4.000
0
4.000
252
4.252
Tablo 5: Tarım arazisinin dağılımı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Şemdinli
4.425
467
687
5.579
100
5.679
6.862
12.541
Yüksekova
24.399
66
628
25.093
4.000
29.093
2.000
31.093
Toplam
38.927
2.354
4.331
45.612
5.300
50.762
10.617
61.529
HAKKARİ EKONOMİSİ
Cinsi
Karasaban
Hayvan Pulluğu
Kulaklı Traktör Pulluğu
Döner Kulaklı Traktör Pulluğu
Ark Pulluğu
Diskli Traktör Pulluğu
Kültüvatör
Merdane
Diskli ve Diğer Tırmıklar
Dişli Tırmık
Karma Tırmık
Ot Tırmığı
Traktörle Çekilen Çapa Makinesi
Tahıl Mibzeri
Kombine Tahıl Mibzeri
Adedi
337
55
781
10
2
25
127
187
168
393
92
1.943
1
5
2
Cinsi
Kimyevi Gübre Dağıtıcısı
Orak Makinesi
Sap Döver
Traktörle Çekilen Çayır Biçme Makinesi
Sırt Pülverizatörü
Kombine Atomizör
Motorlu Pülverizatör
Tozlayıcı
Santrifüj
Motopomp (Elektirik Motorlu)
Motopomp (Termik Motorlu)
Krema Makinesi
Tarım Arabası (Römork)
Su Tankeri (Tarımda Kullanılan)
Traktör
121
Adedi
4
15
33
458
186
20
54
3
1.215
1.328
18
843
492
6
679
Tablo 6: Hakkari ili tarımda kullanılan araç gereç sayıları, 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
Hakkari İlinde dağlık ve engebenin yaygın oluşu tarımda makineleşmeyi sınırlayıcı bir etkendir. Bu nedenle Hakkari ili Türkiye’de tarımda makine kullanımının en az olduğu illerden biridir. Buna karşın tarım
arazisinin çok sınırlı olması tarımda makineleşme ve modernleşmeyi dolayısıyla yoğun tarım metotlarının
kullanımını gerekli kılmaktadır.
Kullanım Durumu
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
Toplam
Tarla Bitkileri
9.356
747
4.425
24.399
38.927
Sebzecilik
1.287
534
467
66
2.354
297
2.719
687
628
4.331
10.940
4.000
5.579
25.093
45.612
1200
0
100
4.000
5.300
12.140
4.000
5.679
29.093
50.762
1.503
252
6.862
2.000
10.617
13.643
4.252
12.541
31.093
61.529
Meyvecilik
Urun Bazlı Toplam
Nadas
Kullanılan Tarım Arazisi Toplamı
Kullanılmayan Tarım Arazisi
Tarım Arazisi Toplamı
Tablo 7: Hakkari İli 2009 yılı tarım arazisi kullanım durumu (ha) (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009).
ÜRÜNLER
ÜRÜNLER
Ekilis (Da)
Verim
(Kg/Da)
Üretim (Ton)
Üretim
Değeri (TL)
Ortalama
Satıs Fiyatı
(Kr/kg)
TAHILLAR
Buğday
150.300
230
34.569
20.741.400
0,6
3800
220
836
367.840
0,44
Çavdar
45
130
5,85
2.340
0,4
Yulaf
40
225
9
3.600
0,4
Arpa
Mısır(dane)
155
300
46,5
69.750
1,5
Çeltik
750
500
375
693.750
1,85
35.841,35
21.878.680
TAHILLAR TOPLAMI
ENDÜSTRİ BİTKİLERİ
155.090
122
HAKKARİ
ÜRÜNLER
Verim
(Kg/Da)
ÜRÜNLER
Ekilis (Da)
Üretim (Ton)
Üretim
Değeri (TL)
Ortalama
Satıs Fiyatı
(Kr/kg)
Susam
475
120
57
228.000
4
Tütün
850
110
93,5
748.000
8
0
0
0
1.325
150,5
976.000
Ayçiçeği
ENDÜSTRİ BiT. TOPL.
BAKLAGİLLER
Nohut
K.Fasulye
Mercimek(yeşil)
BAKLAGİLLER TOPL.
60
120
7,2
15.408
2,14
290
250
72,5
195.750
2,7
75
110
8,25
12.375
1,5
87,95
223.533
425
YUMRULU BİTKİLER
Soğan(kuru)
Patates
Toplamı
590
1500
885
796.500
0,9
540
2000
1080
1.382.400
1,28
1965
2.178.900
1.130
YEM BİTKİLERİ
Korunga
5950
500
2975
1.338.750
0,45
167.250
900
150525
67.736.250
0,45
Fiğ
4480
500
2240
896.000
0,4
Üçgül
2850
500
1425
570.000
0,4
620
3000
1860
930.000
0,5
159025
71.471.000
Yonca
Silajlık Mısır
Toplam
181.150
TOPLAM EKİLİŞ ALANI
339.120
TOPLAM TARLA ALANI
339.120
Tablo 8: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, tarla ürünleri 2009
96.728.113
HAKKARİ EKONOMİSİ
ÜRÜNLER
Domates
Hıyar
Patlıcan
Biber (dolmalık)
Fasulye
Lahana
Maydanoz
Bal Kabağı
Kavun
Karpuz
Kabak Sakız
Biber (Sivri)
Soğan (taze)
Turp (kırmızı)
TOPLAM
Ekiliş (Da)
4.500
1.300
440
460
400
100
80
150
35
120
110
645
400
27
8.767
Üretim
(Ton)
13.500
4.264
440
667
560
90
32
435
63
840
242
916
400
22
Verim(Kg/da)
(kg/da)
3.000
3.280
1.000
1.450
1.400
900
400
2.900
1.800
7.000
2.200
1.420
1.000
800
Üretim Değeri
(TL)
12.150.000
3.837.600
550.000
833.750
700.000
67.500
64.000
326.250
53.550
462.000
205.700
1.144.875
400.000
21.600
20.816.825
123
Ortalama Satış
Fiyatı (Kr.kg)
0,90
0,90
1,25
1,25
1,25
0,75
2,00
0,75
0,85
0,55
0,85
1,25
1,00
1,00
Tablo 9: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, sebzecilik ürünleri 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu,
2010).
124
HAKKARİ
Ceviz
Ceviz Anadolu’nun pek çok bölgesinde doğal
olarak yetişebilen bir ağaçtır. Ancak toprak yapısı ve
iklim, bazı bölgelerde yetişen cevizlerin irilik, dayanıklılık, lezzet ve kalite bakımından diğerlerinden
ayrılmasına sebeptir. Toprağın türü ve sululuk oranı
ile özellikle yüksek dağlar arasında kalan derin vadi
ve platolardaki iklimin uygunluğu Hakkari cevizini
Anadolu’nun diğer bölgelerinde yetişen cevizlerden
ayırır. Türüne göre iri olan cevizlerin içi dolgundur
ve tadı oldukça lezzetlidir.
Eskiden beri pek çok ailenin geçim kaynağını
oluşturan cevizcilik son yollarda verilen destek ve
teşviklerle daha da bir gelişmiştir. Sürekli yeni fidanlar dikilmekte. Hakkari sınırları içindeki ceviz ağacı
sayısı yıldan yıla artmaktadır.
Ceviz, Hakkari insanının vazgeçemeyeceği değerlerindendir. Küçüklüğünden beri cevizle içiçe
büyüyen Hakkari’liler bu kıymetli besini pek çok yemeğin ana malzemesi olarak kullanırlar. Hakkari yemeklerinin kendine özgü yanlarından biri de cevizin
yemeklere kattığı lezzettir.
HAKKARİ EKONOMİSİ
Meyve Veren
Ağaç Sayısı
Meyve
Vermeyen
Ağaç Sayısı
Verim
(Kg/ağaç)
Kapladığı
alan
Üretim
(Ton)
Üretim Değeri
(TL)
125
Ort.Satış
Fiyatı
(Kr./kg)
Yumuşak Çekirdekliler
Armut
Elma (starking)
11.330
18.780
42
660
476
713.790
1,50
4.300
3.300
42
300
181
216.720
1,20
240
0
0
1,20
Elma (grannysmith)
5.800
Elma (amasya)
12.500
4.500
42
550
525
630.000
1,20
Elma (golden)
13.000
27.000
42
1.400
546
655.200
1,20
Elma (diğer)
8.800
3.600
42
430
370
443.520
1,20
Ayva
3.600
1.520
35
55
126
189.000
1,50
53.530
64.500
3.635
2.223
2.848.230
TOPLAM
Taş Çekirdekliler
Kiraz
7.700
7.000
18
470
139
485.100
3,50
Şeftali
5.700
950
33
170
188
376.200
2,00
Vişne
8.400
3.250
12
60
101
302.400
3,00
Erik
15.300
400
38
520
581
726.750
1,25
Kayısı
13.500
8.350
38
1.600
513
923.400
1,80
Zerdali
1.450
380
25
130
36
65.250
1,80
52.050
20.330
2.950
1.558
2.879.100
TOPLAM
Sert Kabuklular
Ceviz
Badem
TOPLAM
40.000
11.050
60
1.950
2.400
10.800.000
4,50
750
250
9
30
6,75
168.750
25,00
40.750
11.300
1.980
2.407
10.968.750
Subtropikal İklim Meyveleri
İncir
3.500
500
12
42
126.000
3,00
Dut
1.200
300
20
24
96.000
4,00
Nar
450
0
20
9
22.500
2,50
5.150
800
75
244.500
5.850
8.775.000
60
5.850
8.775.000
8.625
12.113
25.715.580
TOPLAM
Üzümsü Meyveler
Üzüm (Sofralık
Çekirdekli) (da)
4.500
TOPLAM
4.500
GENEL TOPLAM
1.300
0
155.980,00
1,50
Tablo 10: Hakkari tarım ürünleri gayri safi üretim değerleri, meyvecilik ürünleri 2009 (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing
Raporu, 2010)
Hakkari ilinde her ne kadar bir çok diğer değişkende görülen iyileşme tarım sektöründe de görülüyorsa da hayvancılıkta bu durumu görmek pek mümkün değildir. Ancak birçok kez ifade edildiği üzere
Hakkari ekonomisinin temeli hayvancılığa dayanır.
Yaylaları, çayır ve meraları ve suyu boldur. Bu geniş
imkânlarına rağmen hayvan potansiyeli az sayılır. Büyük ve küçük baş yetiştiriciliğinin yanında arıcılıkta
özellikle son yıllarda hızla gelişmektedir.
Hakkari ili yüksek rakımlı bir arazi üzerine kurulmuş olduğundan flora ve fauna özellikleri açısından karakteristik bir yapıya sahiptir. Flora desenine
bakıldığında hayvancılık için oldukça uygun otlaklar
bulunmaktadır. 2.000 m’den yukarı alanlarda Alpin
kuşak denilen ot vejetasyonu klimaks (durağan–kararlı bitki örtüsü) durumdadır. Otlakların varlığı geçmiş yıllarda küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliğini özendirmiş ve sayısal olarak hayvan varlığı çok
126
HAKKARİ
olumlu bir noktaya getirmiştir. Fakat bölgede yaşanan olaylardan sonra otlaklar ve yaylalar kullanılamamış hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Özellikle
Yüksekova ilçesi gerek besi sığırcılığı ve gerekse de
süt sığırcılığı açısından önem arz eden geniş çayır ve
mera alanlarına sahiptir. İlçede ova köylerinin hala
en önemli geçim kaynağı sığırcılıktır. Yapılan mevcut
hayvancılık ile İlçenin potansiyeli karşılaştırıldığında
mevcut potansiyelin ancak %15-20’nin kullanıldığı
söylenebilir (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010).
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin en
önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. Ancak Hakkari
ve çevresinde 1980’li yılların sonları ve 1990’lı yılların tamamında yaşanan güvenlik sorunu ve köy boşaltmaları, hayvancılıkla uğraşan köylülerin önemli
bir kısmının köylerini boşaltmalarına neden olmuştur. Şüphesiz bu durum bölgede hayvancılık sektörünü olumsuz etkilemiş ve sonraki süreçte telafisi zor
tahribatlara neden olmuştur. Ayrıca aynı dönemlerde
yine güvenlik nedenleriyle yaylalara çıkışın yasaklanması, Hakkari’de hayvancılık faaliyetlerini azaltmış ve
günümüzde de yok olma noktasına getirmiştir. Ancak
2000’li yılların ikinci yarısında köylere dönüşlerin
başlaması, hayvancılık faaliyetlerinin canlanmasına
neden olmuştur. Hayvan kaçakçılığının önlenmesi ve
hareketlerin kontrol altına alınması amacıyla 2004 yılında tüm ilde küçükbaş hayvanların sayım ve büyükbaş hayvanların küpeleme çalışmaları tamamlanarak
ilin hayvan varlığı kayıt altına alınmıştır. Damızlık
kullanımında ırk özelliklerini taşıyan karakterlerin
seçilmesi, uygun barınak bilinci, yem bitkileri ekiCinsi
Sığır (Büyükbaş)
Buzağı-Dana (Büyükbaş)
Manda (Büyükbaş)
Koyun (Küçükbaş)
Keçi (Küçükbaş)
Tavuk
Güvercin
Ördek
Kaz
Hindi
Arılı Kovan
At
Katır
Eşek
Kedi-Köpek
Merkez
mindeki artış, suni tohumlama, yoğun eğitim ve yayım faaliyetleri, Bakanlar Kurulu Hayvancılık Destekleme Kararnamesi kapsamında yapılan desteklemeler
ve teşvikler, altyapı eksiklerinin büyük ölçüde giderilmesini sağlamıştır (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü
Brifing Raporu, 2010).
Ülkemizde olduğu gibi Hakkari’de de yetiştirilen
hayvanlar içerisinde koyun birinci sıradadır. Koyun
sayısının 439.397, keçi sayısının 139.224 ve sığır sayısının 19.682 olduğu Hakkari’de ikinci olarak keçi
yetiştiriciliği yaygındır. Mevcut koyun sayısı sığır sayısının 20 katından fazladır. Bu durum aslında bölgenin önemli bir gerçeğinin sonucu olarak, coğrafi nedenlerin koyun ve keçi yetiştiriciliği için daha elverişli
ortamı sağladığının kanıtıdır.
Tabloda da görüldüğü gibi Hakkari’de özellikle
2006 ve 2007 yıllarında yükselen küçükbaş hayvan
varlığı daha sonraki yıllarda düşmeye başlamıştır.
Günümüzde maalesef bu düşüş devam etmektedir.
Büyükbaş hayvan varlığı da yine küçükbaş hayvan
varlığı gibi özellikle 2006 yılından sonra önemli ölçüde azalma göstermektedir. Yıllara göre gerek büyükbaş gerekse küçükbaş hayvan sayılarında inişli çıkışlı
bir grafik görülmektedir. Bunun önemli bir nedeni
bölgede mera hayvancılığına bağlı bir hayvancılık
yapılmasıdır. Meraların iklim koşullarından etkilenmesi sonucu hayvancılık da bu durumdan doğrudan
etkilenmektedir. Yağışın fazla olduğu yıllarda meraların gelişmesiyle birlikte hayvancılıkta da verimlilik
artmaktadır. Hayvancılıktaki iniş çıkışların bir diğer
nedeni bölgede terör nedeniyle yaşanan güvenlik sorunlarıdır.
Çukurca
3.043
447
0
Şemdinli
566
62
0
Yüksekova
Toplam
5.822
747
0
10.251
1.644
10
19.682
2.900
10
102.797
1.600
25.000
310.000
439.397
41.724
21.250
2.500
2.000
55.000
15.000
40.000
50.500
139.224
88.750
150
-
1.500
9.000
10.650
400
250
1.100
23.429
355
75
57
120
372
2
11
8
50
500
250
1.500
33.881
423
314
368
100
1.100
600
12.200
41.333
610
19
63
358
2.000
1.100
14.800
99.015
1.390
419
496
628
Tablo 11: Hakkari ili hayvan mevcutları (baş-adet) (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010)
HAKKARİ EKONOMİSİ
127
Seyithan Gölü’nde kuzu yıkama
Arıcılığın önemli bir uğraş olduğu ilde 99.015 arı kovanının bulunması rakamsal olarak il genelinde arıcılığın geliştiğini kanıtlamaktadır. Burada özellikle dikkati çeken unsurlardan biri, Çukurca ilçesinde kovan
sayılarının az olmasıdır. Arıcılığın özellikle bitki örtüsünün çeşitli olduğu dağlık alanlar ve yaylalarda geliştiği
düşünüldüğünde Çukurca ilçesinde bu özelliklerin yeterince kullanılmadığı düşünülebilir.
İlçeler
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
Toplam
2004
10.683
1.083
11.167
23.670
46.603
2005
9.840
1.213
10.717
22.497
44.267
Büyükbaş
2006
2007
11.799
6.516
1.366
1.270
12.369
13.316
20.580
22.934
46.114
44.036
2008
4.700
450
11.109
17.000
33.259
2009
3.490
628
6.569
11.895
22.582
Tablo 12: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre büyükbaş hayvan sayısı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010)
128
HAKKARİ
Şekil 3: Hakkari ili
ve ilçeleri yıllara göre
büyükbaş hayvan sayısı
İlçeler
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
Toplam
2004
93.044
8.500
140.750
373.913
616.207
2005
129.217
2.851
142.000
538.247
812.315
Küçükbaş
2006
2007
144.842
280.495
5.025
8.000
126.800
121.028
746.454
600.000
1.023.076
1.009.523
2008
132.515
4.124
148.792
327.320
612.751
2009
144.521
4.100
80.000
350.000
578.621
Tablo 13: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre küçükbaş hayvan sayısı (Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010)
HAKKARİ EKONOMİSİ
129
Şekil 4: Hakkari ili ve ilçeleri yıllara göre küçükbaş hayvan sayısı
Arıcılık, dünyada en yaygın tarımsal etkinliklerinden biridir. İldeki zengin florayı değerlendirerek
Hakkari’ye ve ülke ekonomisine katkı sağlamak amacıyla hazırlanan projelerde, çiftçilere arılı kovan dağıtımı yapılarak istihdam sağlanmaktadır. Hakkari’de
Arı Yetiştiriciler Birliği’ne üye olan 230 çiftçi ve bu
çiftçilere ait kovan sayısı 42.000 adet, üye olmayan
420 çiftçi ve bu çiftçilere ait kovan sayısı 38.000 adet
olup, İlde toplam 650 çiftçi ve bu çiftçilere ait 80.000
adet arılı kovan bulunmaktadır. Yıllık bal üretim
miktarı 120.000 Ton olarak gerçekleşmiştir. İstihdamın yansıra üreticilerimizin kaliteli bal üretmeleri,
verimli çalışmaları ve örgütlenmeleri için eğitim çalışmalarına ağırlık verilmiş olup, kooperatifleşmelerine
çalışılmaktadır. İlin arazi yapısı engebeli olup dar bir
alan içinde topografik farklılıkları nedeni ile arıcılık
sezonu diğer illere göre daha uzun sürmektedir. İldeki bu yükseklik farklılıklarının yanı sıra; bitki örtüsü
ve çiçekli bitkiler bakımından zengin olması, bitkilerin değişik zamanlarda çiçek açması ve yöreye has
çiçeklerin bolluğu Hakkari’yi arıcılık yönünden en
önemli merkezlerden biri yapmaktadır. Bilindiği gibi
pestisit kullanımı bal arılarının yararlandığı nektar
kaynaklarını azaltmakta, bu durum hem koloni veriminde azalmaya hem de daha yoğun seyyar arıcılık
yapılmasına neden olmaktadır. Yörede ise zirai mücadele faaliyetinin çok az olması nedeniyle gerek bal kalitesini ve gerekse arı popülâsyonunun korunmasında
önemli bir ayrıcalık sağlamaktadır (Hakkari Tarım İl
Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010). Yörede özellikle yaylalarda arıcılık için çok
önemli olan geven, kekik gibi birçok mera bitkisi
mevcuttur. Ayrıca yörede bol miktarda yonca, korunga tarımı ve vadilerde meyvecilikt bol miktarda
yapılmaktadır. Bu tür bitkilerinde arıcılık için önemi
büyüktür. Yörenin arıcılık için uygun bitki örtüsüne
sahip olması ve yaz aylarının serin geçmesi nedeniyle
çiçeklenme süresi uzun olmaktadır ve yaz aylarında
her zaman arının çiçek ve nektar bulması mümkündür. Bölgede uygun saf arı ırkları ile arıcılığın yapılabilmesi, ürünlerin her zaman pazar bulabilmesi,
arıcılığı vazgeçilmez bir üretim dalı haline getirmiştir
(Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010).
İLÇELER
Merkez
Çukurca
Şemdinli
Yüksekova
TOPLAM
Eski Usul Yeni Usul
Köy
Kovan
Kovan
Bal (Kg)
Sayısı
Sayısı
Sayısı
1.400
22.029 403.522
35
750
622
14.946
3
2.800
31.081 573.458
22
1.200
39.133 710.394
55
6.150
92.865 1702.320
Tablo 14: Hakkari ilinde kovan sayısı ve bal üretimi
Hakkari her ne kadar Doğu Anadolu’nun karasal iklimine daha yakın olsa da Çukurca, Şemdinli,
Derecik ve Dağlıca’da mikro klima özellikleri görmek
mümkündür. Zira 800 m ile 4.000 m arasında değişen bir yükselti aralığı farklılıkları doğurmak için
yeterlidir. Genellikle iklim, yazları sıcak, kışları çok
şiddetli olmamakla beraber soğuktur. Yağışlar genelde bahar aylarında meydana gelir. Çok farklı yükseltilere sahip olmasından dolayı çok uzun bir arıcılık
sezonunun yaşanması Hakkari’yi arıcılar için önemli
bir yöre yapmaktadır. Dolayısıyla her yıl özellikle yaz
aylarında gezginci arıcıların akımına uğraması bunun
bir göstergesidir.
Şemdinli, arı varlığı ve bal üretimi ile önemli bir
arıcılık merkezidir. Ancak arıcılık potansiyelinden
yeterince yararlanamamaktadır. Verimliliği sınırlayan unsurların kaldırılması durumunda arıcılık yöre
halkının gelirinin artırılmasında önemli rol oynayacaktır. Diğer yandan Şemdinli balının laboratuar
sonuçları ile kesinleşmiş üstün özellikleri ile geniş
kitlelere ulaştırılması ve ülkemizin bir kaynağının
dış dünyaya tanıtılması sayesinde dış satım yoluyla
ülke ekonomisine döviz katkısı sağlayacaktır. Doğal
yapısı ve florası ile arıcılığın cazibe merkezlerindendir. Buranın koruma altına alınması ve gerekli tanıtıcı
faaliyetlerin yapılması halinde buradan elde edilecek
bal kalitesiyle ünlü Anzer Balı’na rakip olabilecektir.
130
HAKKARİ
Bu anlamda Şemdinli ilçesi gezginci arıcılığa kapatılarak koruma altına alınmıştır. Hakkari ilinde özellikle
Merkez ilçe, Şemdinli ve Çukurca kırsal kesiminde
birçok hanenin önemli geçim kaynaklarından biridir. Hakkari’nin neredeyse her ilçesinde bal üretimi
yapılmaktadır. Ancak Şemdinli ilçesinde üretilen bal
Şemdinli Balı olarak isim yapmıştır. Şemdinli’de elde
edilen bala yönelik yapılan çalışmada, Şemdinli ilçesinden elde edilen balın yine ülkemizin Anzer yöresinden elde edilen ve yüksek fiyatlarla pazarlanabilen,
hatta ihraç olanağını sürekli koruyan Anzer balıyla
ÜRÜN GRUPLARI
Tarla Ürünleri
Sebzeler
Meyveler
Bitkisel Üretim Toplamı
Et (Kırmızı Et+ Beyaz Et)
Süt (Sığır+Koyun+Keçi)
Yumurta
Bal+Balmumu
Yapağı+Kıl
Hayvansal Üretim Toplamı
Kültür Balıkları
Su Urünleri Üretimi Toplamı
Toplam Tarımsal Üretim
bir karşılaştırma yapıldığında bu bala özelliğini veren
maddelerin Şemdinli balında da aynı oranlarda bulunduğu görülmüştür (Hakkari Tarım İl Müdürlüğü
Brifing Raporu, 2010).
Hakkari’de 2009 yılında 1.330 ton bal elde edilmiştir. Bunun büyük bir kısmı petekli baldır. Elde
edilen bal, herhangi bir orijinal ve albenili ambalaj
yapılmadan çerçeveli bir şekilde piyasaya sürülmektedir. Bu şekilde piyasaya arz edilen ürün taşıma ve
depolama sırasında zarar görmekte ve aynı zamanda
çekici olmadığı için müşteri bulamamaktadır.
ÜRETİM DEĞERİ (TL)
TOPLAM ÜRETİM
İÇİNDEKİ PAYI (%)
96.728.113
20.816.825
25.715.580
143.260.518
2.570.800
25.170.750
1.673.600
45.213.800
723.200
75.352.150
181.150
181.150
218.793.818
Tablo 15: Hakkari ili tarımsal üretimdeki bitkisel ve hayvansal ürünlerin toplam değerlerinin toplam üretim içindeki oranları, 2009
(Kaynak: Hakkari Tarım İl Müdürlüğü Brifing Raporu, 2010)
44,21
9,51
11,75
65,48
1,17
11,50
0,76
20,67
0,33
34,44
0,08
0,08
100,00
HAKKARİ EKONOMİSİ
Hakkari’de Orman alanları Türkiye ortalamasına
yakındır. Ormanlık saha 148 bin hektarın üzerindedir.
Fundalık saha ise 30 bin hektardır. 52 köy orman içinde
ve 29 köy orman bitişiğindedir. Bu ormanların %90’nı
baltalık, %10’u bozuk koruluktur. Ormanlardan sanayi
için istifade edilmeyip, yakacak olarak senede 40 bin
ster odun elde edilmektedir. Hakkari Orman İşletme
131
Müdürlüğü’nün Hakkari ilini kapsayan Merkez ve Şemdinli Orman İşletme Şeflikleri’nin genel alanı; 742.705
ha. olup, bu alanın 148.213 ha. alanı orman alanıdır.
Bu duruma göre alanın %19.96‘sı orman alanıdır. Mevcut ormanlık alanın 118.034 ha. baltalık orman, 30.179
ha. koru orman alanıdır. Bu alanlarında %23.7’ si verimli orman, %76.3‘ü bozuk orman alanıdır.
İLİ
HAKKARİ
İLÇESİ
MERKEZ
Seri Adedi
ÇUKURCA
ŞEMDİNLİ
YÜKSEKOVA
TOPLAM
4
3
7
2
16
Ormanlık Sahalar
26.629
34.231
78.657
8.696
148.213
Bozuk Baltalık Orman Sahası
16.260
12.708
47.764
6.123
82.855
Verimli Baltalık Orman Sahası
2.224
12.040
19.294
1.622
35.179
18.484
24.748
67.057
7.745
118.034
8.145
9.483
11.600
951
30.179
-
-
-
-
-
Koru orman Sahası
8.145
9.483
11.600
951
30.179
Verimli Orman Sahası
2.224
12.040
19.294
1.622
35.179
Bozuk Orman Sahası
24.405
22.191
59.364
7.074
113.034
202.029
59.020
102.140
231.303
594.492
-
26
-
-
26
1.361
2.177
4.567
28
8.133
Yanık Saha “Y”
-
-
-
-
-
Fidanlık “F”
-
-
-
-
-
30.079
30.168
43.858
44.949
149.053
241
88
146
3.368
3.843
169.000
23.382
46.793
157.627
396.802
11
326
352
60
749
1.337
2.853
6.426
25.271
35.887
228.657
93.252
180.797
239.999
742.705
Ağaç Türlerinin Kapladığı Saha
26.629
34.231
78.657
8.696
148.213
Meşe “M”
22.854
34.231
78.657
8.066
143.808
Ardıç “A”
1.821
-
-
-
1.821
Diğer
1.954
-
-
630
2.584
Blt.Ormanları Hac.Durumu Top.(Ster)
393.365,1
909.213,5
3.199.328,1
194.618,0
4.696.524,7
Blt.Ormanları Art.Durumu Top.(Ster)
15.611,6
30.152,2
84.676,4
8.599,0
139.039,2
Koru Ormanları Hacim Durumu m
92.770,0
99.718,0
130.971,0
8.696,0
332.155,0
Koru Ormanları Artım Durumu m
2.419,0
1.996,6
3.445,0
196,0
8.056,6
Ağaçlanması Lüzumlu Saha
2.857,0
850,3
11.489,0
1.021,0
16.217,25
14.854,6
46.928,1
169.568,0
7.192,0
238.542,7
297.084,5 1.045.225,7
3.391.340,0
143.836,0
4.877.486,2
Baltalık Orman Sahası
Bozuk Koru Orman Sahası
Verimli Koru Orman Sahası
Ormansız Sahalar
Ağaçlanması Mümkün Orm.İçi Açıklık “AOT”
Ağaçlanması Müm.Olmayan Açıklık “OT”
Hasılat vermeyen Arazi “T”
Gol,Bent,Baraj “SU”
Otlak,Yayla,Çayır,Mera “Me”
İskan Sahası “İs”
Tarım Arazisi “Z”
Genel Saha
3
3
Yıllık Eta Ster
Periyodik Eta
Tablo 16: Hakkari ilinin ilçelere göre orman durumu (Kaynak: Hakkari İl Çevre Durum Raporu, 2006)
132
HAKKARİ
3. SANAYİ
Hakkari’de sanayileşme ve bu sektörde istihdam
edilen işgücü oranlarına bakıldığında durumun hiçte
pozitif olmadığı görülmektedir. Zira sanayileşme bakımından ülke genelinde kısmen de olsa hareketliliğinin yaşandığı 1970-85 arasındaki 15 yıllık devrede,
Hakkari ilinde önemli bir gelişme kaydedilmemiştir.
Kaydedilen gelişmeler ise sınırlı ve küçük ölçekli olmuştur. 2000’li yıllarda kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınması pozitif bir katkı sağlamasına
rağmen beklenen gelişme sağlanamamıştır. Bu durumu sanayi sektöründe çalışan nüfusun oranıyla doğrulamak mümkündür. Zira 2009 yılı verilerine göre
çalışan nüfusun yaklaşık %1.5’u sanayi sektöründe
çalışmaktadır.
Sanayide çalışan işgücünün önemli bir kısmı dokuma ve gıda sanayisinde çalışmaktadır. Dolayısıyla
tarım ve hayvancılık sanayi faaliyetlerinde etkili olmaktadır. Bölgesel karakterli hammaddelerin işlendiği sanayi kuruluşlarından elde edilen ürünlerin bir
kısmı diğer illere de pazarlanmaktadır. Bu sanayi tesisleri orta ölçekli 4 fabrika; 1 süt fabrikası, 1 un fabrikası, 1 iplik fabrikası, 1 elektrik üretim tesisi, 6 küp
şeker imalathanesi, ve 1 tekstil işletmesi olmak üzere
toplam 17 sanayi kuruluşu bulunmaktadır.
4. HAKKARİ’DE HİZMET SEKTÖRÜ
“Birinin işini görme veya birine yarayan işi yapma” şeklinde tanımlanan hizmet, ekonomik faaliyetler içinde önemli bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır (Özçağlar, 2003). Her türlü ekonomik ve beşeri
faaliyetin devamlılığını ve verimliliğini sağlayan ekonomiye doğrudan veya dolaylı etki eden ve üçüncül
(tersiyer) faaliyetleri bünyesinde toplayan hizmetler
sektörü, sağlık, eğitim, ulaştırma-iletişim, pazarlamaticaret, rekreasyon-turizm, güvenlik ve barınma hizmetleri olarak tasnif edilmektedir (Özçağlar, 2003).
Hakkari’de hizmet sektörünün payı geçmiş yıllarla kıyaslandığında hızla arttığı görülmektedir. İlde
tarımdan ciddi bir kaçış ve bunun aksine hizmet sektöründe ciddi bir artış görülmektedir. Şüphesiz bunda özellikle başta altyapı çalışmalarının payı büyüktür. Zira son yıllarda gerçekleştirilen ulaşım, sağlık,
eğitim ve enerji konularındaki iyileşmeler ve bunların
sonucu gelişen bu sektörler ve hizmet alanları sektörü
belirli bir seviyeye taşımıştır. Şüphesiz bu organizasyonlar yanında gerçekleşen diğer devlet yatırımları ve
bunlara koşut olarak ortaya çıkan özel müteşebbislerin girişimleri de hizmet sektörünü desteklemiştir.
Ancak Hakkari için en değerli sektörlerden birinin
gelecekte turizm olacağı öngörülmektedir. Hizmet
sektörünün ekonomideki rolü genişlediği, sosyal gerginlikler hafifletilebildiği ve pazar eğilimli ekonomik
politikalar yaygınlaştırılabildiği sürece Hakkari’de
seyahat ve turizm sektörünün rolünü belirgin şekilde artacaktır. Buna bağlı olarak ta yeni iş alanlarının
yaratılmasında, ticaret alanlarının genişletilmesinde,
hayat standardının iyileş­tirilmesinde, teknolojik gelişmede, kül­türler arası anlayışın geliştirilmesinde,
sosyo-ekonomik sorunların çözümlenmesinde önemli oranda katkı sağlayacaktır.
5. HAKKARİ’DE TİCARET SEKTÖRÜ
Şehirlerin etki alanının belirlenmesinde öncelikli olmak üzere, şehre merkeziyet gücü kazandıran ve
şehrin gelişmesine yol açan önemli fonksiyonlardan
biri ticari faaliyetlerdir (Doğanay, 1983). Hakkari’nin
ekonomisinde tarım faaliyetlerinden sonra en önem-
HAKKARİ EKONOMİSİ
li payı ticaret teşkil etmektedir. Hakkari ticari açıdan
köklü tarihi bir geçmişe sahiptir. Bugünde, ticari faaliyetler eskiden olduğu gibi şehirlerde toplanmıştır. Şehirler çevrelerindeki köylerin pazarı durumundadır.
Ticarete konu olan malların büyük bir kısmı tarım ve
hayvancılığa ya da gıda sektörüne dayanır. Çevredeki kırsal alanlardan şehre getirilerek satılan başlıca
ürünler: tahıllar, sebze, fasulye, patates, elma, armut,
kayısı, ceviz gibi tarla ürünleri ve meyveleriyle canlı
hayvan ve yün, peynir, yağ gibi hayvansal ürünlerdir.
Ziraat ürünleri içinde buğday, dışarıya gönderilen başlıca üründür. Türkiye’nin diğer bölgelerine
gönderilen diğer ticari malların başında büyük ve
küçükbaş canlı havanların kendisi ve onlara ait deri,
peynir, yapağı-yün ve et gibi hayvansal ürünleridir.
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında Bölgesel Gelişme Politikaları kapsamında düzenlenen sınır ticareti,
1987 Yılından başlayarak İI ve Bölge planlamasına
133
katkıda bulunmaktaydı. Öyle ki Yüksekova’daki sınır
ticareti sayesinde ciddi kazançlar elde edilmiştir. Ancak şuan itibariyle sınırlı ve belli zamanlar dâhilin de
yapılmaktadır. Gümrükten gerçekleştirilen ithalat ve
ihracat işlemleri şu şekildedir. İhracatta daha ziyade
un, şeker, demir, kereste, deterjan, bisküvi ve ham
eşya, ithalatta ise kaya tuzu ve sofra tuzu ithalatı yapılmaktadır.
Hakkari ilinin iki farklı ülke ile sınırı olması,
doğal olarak ilin ticari hayatını derinden etkilemektedir. Ancak sınır ticareti düzeyi ve parasal boyutu
mevzuat ve altyapı yetersizliğinden dolayı yeterince
gelişmemiştir. Zira ilin ticari hayatında sınır ticareti
önemli ve baskın bir yer tutmalıdır diye düşünülebilir. Hakkari coğrafi konumu gereği sınır ticareti için
elverişli bir duruma sahiptir. Doğuda İran, güneyde
Irak ile sınırları bulunan Hakkari’de, bugün faal olan
ve İran’a açılan Esendere Sınır Kapısı’na ilave olarak,
Çukurca ilçesindeki Üzümlü ve Şemdinli ilçesinde-
134
HAKKARİ
ki Derecik’ten birer sınır kapısının Irak’a açılması
yönünde çalışmalar yürütülmektedir. Derecik sınır
kapısının açılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı
çıkmış olup diğer işlemler devam etmektedir. Böylece
bölgede ekonomik gelişimin yanı sıra sosyal bir gelişimin de hedeflendiği belirtilmektedir. Sınır kaçakçılığının önüne geçilmesi ve bölgedeki terör olaylarının etkisini azaltması açısından da düşünüldüğünde
sınırların açılması önemli bir girişim olarak görülmelidir. Hakkari ilinde sınır ticareti, 1994 yılında
1.nci sınıf sınır kapısı statüsü kazanan Esendere Sınır
Kapısı’ndan, 2008/14451 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından
belirlenen esaslara göre onaylanan liste kapsamında
yapılmaktadır (Hakkari Valiliği Brifig Raporu, 2010).
6. HAKKARİ’DE YERALTI KAYNAKLARI
Hakkari ili bulunduğu jeolojik ve coğrafik konumu nedeniyle maden çeşitliliği ve rezervi yönünden fakir bir ilimizdir. İl ve yakın çevresinde yapılan
çalışmalar sonucunda titan, krom, kurşun-çinko ve
kükürt cevherleşmelerine yönelik bulgular ortaya çıkarılmıştır. Çukurca ilçesinde yapılan çalışmalarla 2
adet kurşun-çinko zuhuru tespit edilmiştir. Bunlardan Üzümlü (Deştan) Köyü mevkilerinde gözlenen
kurşun-çinko yatağı geçmiş yıllarda işletilmiş olup,
sahada eski işletmenin pasa ve cevher kalıntıları gözlenmektedir. Bu nedenle kurşun-çinko oluşumlarına
yüzeyde cüruflar halinde rastlanmaktadır. Ancak son
yıllarda tespit edilen yeni çinko yatakları bölgenin
gelişimine katkı sağlayacaktır. Zira bölgede yapılan
araştırmalar sonucunda, Türkiye’nin en büyük rezervlerine sahip karbonatlı-sülfürlü çinko yatakları
bulunmaktadır. Bu yataklar oluşumu, kimyası, kaya
ortamı gibi özellikleri ile Kayseri Yahyalı bölgesindeki
kurşun çinko yataklarına benzer yataklardır. Bilinen
çinko yatakları; Üzümcü, Meskan, Karakaya, Akaya,
Demirtepe, Haksel, Deştan yatakları olup bu yataklardan şimdiye kadar 100 bin tonun üzerinde ortamlama
%-30 çinko tenörlü cevher üretilmiş ve Mersin Limanına taşınarak ihraç edilmiştir. Özellikle Zap vadisi
boyunca işletilen bu yataklar dışında daha doğuda
Şırnak, Uludere ve Beytüşşebap civarında da benzer
yatakların bulunması beklenmektedir. (M.T.A., 2005)
Kurşuntepe Köyü civarında yer alan kurşun-çinko zuhuru ise damar şeklinde olup, aynı zamanda barit de içermektedir. Son yıllarda Hakkari bölgesindeki
karbonat ana kayaçlı Zn-Pb cevherleşmelerine yönelik gerek özel sektör gerek üniversiteler tarafından
çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda
yukarıda bahsedilen Kurşuntepe ve Üzümlü (Deştan)
cevherleşmeleri dışında bölgedeki diğer önemli Zn-Pb
yatakları Meskantepe-Üzümcü, Karakaya ve Akkaya
Zn-Pb yatakları olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bölgenin
içinde bulunduğu jeolojik yapısı gereği büyük rezervli Zn-Pb yataklarının bulunması açısından önemli bir
potansiyele sahip olabileceği yapılan bu çalışmalarla
belirtilmektedir. Çünkü bölgenin kıvrımlı ve naplı
yapısı, gömülü karbonatlı kayaçlarda gelecekte büyük rezervli sülfürlü veya karbonatlı Zn-Pb yataklarının bulunabileceğini düşündürmektedir (Hanilçi ve
Öztürk, 2008). Krom oluşumlarına Yüksekova ilçesinde rastlanmaktadır. İlçede 2 adet zuhur ve bir adet
terk edilmiş ocak bulunmaktadır. Yüksekova-Alakan
ve Kışlacık Köyü mevkilerinde yer alan krom zuhurlarının toplam görünür+muhtemel rezervi 14.800
tondur. Alakan Köyü krom zuhurunun Cr2O3 içeriği
%5.30 ile %20.55’e kadar değişmekte ve %SiO2 oranı
da çok yüksek olup %13.65 ile %20.40 arasındadır.
Alakan Köyü krom zuhuru tenörünün düşük ve silis
içeriğinin yüksek olması nedeniyle ekonomik görülmemiştir. Kışlacık Köyü krom zuhuru ise %17.76 ile
%47.75 arasında değişen %Cr2O3 içeriklerine sahip
olup, silis oranı ise %1.66 ile %19.74 arasında değişiklik göstermektedir. 1967 yılında Merkez ilçe, Süngüsun ve Zakambar Dere civarında kükürte yönelik
sondaj çalışmaları yapılmıştır. Çalışmalar sonucunda
kükürt süblimasyonu ve gaz çıkışları saptanmış olup,
gazların derinden geldiği sonucuna varılmıştır. Yüzey
verilerine göre gömülü bir cevherleşme olamayacağı
saptanmıştır (MTA, 2005).
TİTANYUM (Ti): Çukurca-Taşbaşı Sahası, Tenör: %5 TiO2, Rezerv: 351 ton muhtemel+mümkün
rezerv.
KROM (Cr), Yüksekova-Kışlacık, Görhele ve Alakan Köyü zuhurları, Tenör: Alakan Köyü krom zuhurunun %Cr2O3 içeriği %5.30 ile %20.55’e kadar değişmekte ve %SiO2 oranı da çok yüksek olup %13.65
ile %20.40 arasındadır. Kışlacık Köyü krom zuhuru
ise %17.76 ile %47.75 arasında değişen %Cr2O3 içeriklerine sahip olup, silis oranı ise %1.66 ile %19.74
arasında değişiklik göstermektedir. Rezerv: 14.800
ton görünür+muhtemel rezerv. (M.T.A., 2005)
KURŞUN-ÇİNKO (Pb-Zn), Çukurca-Deştan
Köyü sahası, Tenör: %4.18-8.9 Pb ve %37.54-45.57
Zn (2 örneğe ait analiz sonucu) Rezerv: Zuhur olduğundan rezerve yönelik çalışma yoktur. ÇukurcaKurşuntepe Köyü sahası, Tenör: %0.15 Pb ve %13.8
Zn (1 örneğe ait analiz sonucu). (MTA, 2005).
KÜKÜRT (S), Singüsun (Güde) ve Zakambar
(Zevnik) Sahaları
Kükürde yönelik jeoloji etütleri yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda kükürt süblimasyonu ve
HAKKARİ EKONOMİSİ
gaz çıkışları saptanmış olup, gazların derinden geldiği
sonucuna varılmıştır. Yüzey verilerine göre gömülü
bir cevherleşme olamayacağı saptanmıştır. (M.T.A.
2005)
JEOTERMAL, Sarıtaş, Gölebakan’da 39,2-53,7
˚C sıcaklıkta ve 0,07 lt/sn debili jeotermal kaynak bulunmaktadır (MTA, 2005).
7. HAKKARİ’DE ULAŞIM
7.1. Karayolu
Medeniyetin en önemli belirleyicilerinden biri
olan yollar, aynı zamanda bölgesel ve ulusal boyutta
ekonomik gelişmişliğinde göstergesidir. Hakkari’nin
ekonomik anlamda kalkınması için her şeyden önce
ulaşılabilir olması zorunludur. Bu nedenle yapılması gereken yolların çoğaltılması ve yapılmışların ise
rehabilite edilmesi olacaktır. Şayet bu gerçekleşirse
yakın zamanda Hakkari yalnızca Türkiye’nin diğer
illeri ile değil hemen doğusunda ve güneyinde kalan
135
İran ve Irak ile de etkili bir işbirliği içine girebilir. Bu
durum beraberinde kalkınma ve dolayısıyla Türkiye
ekonomisine katkı sağlayacaktır.
Hakkari ili sınırları içerisindeki karayollarının
özelliklerine bakıldığında, toplam 575 km uzunluğa
sahip (2010) karayollarının, 263 km sinin (%45,7)
asfalt yollardan oluştuğunu görülmektedir (Karayolları Bölge Müd.). Hakkari’nin diğer illerle olan bağlantısı iki ana yol üzerinden yapılmaktadır. Ancak
yolcu ve yük taşımasında ağırlıklı olarak kullanılan
yol Hakkari-Van karayoludur. Hakkari’nin genel
olarak kuzeyine düşen bu yol Hakkari-Başkale-Van
üzerinden devam ederek, Hakkari’yi diğer bölgelere
bağlamaktadır. Diğer yol ise, Güneyde Uludere üzerinden Şırnak’a bağlanan kara yoludur. 7.179 km²’lik
bir alandan oluşan Hakkari ili için karayolu ağı yetersiz ve standarttı düşüktür. Ancak kırsal alanlardaki yol ağı özellikle KÖYDES gibi projelerle rehabilite
edilmekte ve birçok yolun asfaltlanması çalışmaları
devam etmektedir.
136
HAKKARİ
Hakkari, gerek yeryüzü şekilleri ve gerekse iklim
şartlarının yarattığı büyük olumsuzluklara rağmen
son dönemde gerçekleştirilen büyük ölçekli altyapı yatırımları sayesinde karayolu ulaşımında önemli
gelişmelere sahne olmuştur. Mevcut yolların bölünmüş yola dönüştürülmesine yönelik çalışmalar aralıksız sürdürülmektedir. İlin iki önemli çıkış güzergâhı
olan Hakkari-Van ve Hakkari-Şırnak karayolları üzerindeki bölünmüş yol çalışmaları tamamlandığında
ulaşımda ciddi rahatlama sağlanacaktır. Ayrıca yapımı devam eden Hakkari-Berçelan-Van güzergahı,
Hakkari’yi Van’a bağlayan daha kısa bir alternatif hat
olacaktır. Yüksekova ilçesi Esendere Beldesindeki sınır kapısı ise bölgenin İran’a açılan kapısıdır. Bu kapıdan İran’ın özellikle Urumiye, Tebriz, Hoy, Mahabat
gibi kentlerine çok kısa sürede ulaşmak mümkündür.
OTOYOL
___
DEVLET YOLU
216
İL YOLU
359
TOPLAM
575
Tablo 17: Hakkari İli Yol Ağı (km) (Kaynak: Karayolları Genel
Müdürlüğü 2010).
Hakkari ilinde dağların geniş yer kaplaması burada demiryolu kurulmasını engellemiştir. Yol yapım
maliyetlerinin de fazla olmasının sebebi yine engebedir. Buna rağmen bölgede ulaşımın geliştirilmesi
için daha aktif çözümler üretilmeye çalışılmaktadır.
Yüksekova ilçesinde Temmuz 2010’da temeli atılan
havaalanının yapımı devam etmektedir. Havaalanının
2013 yılının başlarında faaliyete geçerek hava trafiğine açılması planlanmaktadır. Zira Hakkari’de başta
ekonomik olmak üzere sosyal yaşamın geliştirilmesi
için öncelikle karayolları ulaşımının iyileştirilmesi ve
halen plan aşamasında olan Yüksekova havaalanı çalışmasının bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Şüphesiz karayollarının iyi niteliklerde olması
yanında, kullanılan araçlarında nitelik ve nicelik yönünden iyi durumda olması da önemli bir değişkendir. Bu açıdan Hakkari’de kullanılan araçların sayısal
durumlarına ve özelliklerine bakıldığında il genelinde 8310 tescilli aracın bulunduğunu görülmektedir
(TUİK, 2010). Bu araçlardan özellikle şehir merkezinde ulaşımı sağlayan 8 hattı bulunan otobüsleri ve
7 duraktan hareket eden minibüsler şehir içi toplu taşımayı gerçekleştirmekteler. İlçe, bucak ve köylerden
her gün Hakkari’ye yaklaşık 200 araç giriş yapmakta
ve her seferinde 12-15 arasında yolcu taşımaktalar.
İlçe merkezlerine 2, köylere ise 1’er sefer yapılmaktadır.
HAKKARİ’DE
TURİZM
HAKKARİ İLİNDE TURİZM
Yrd. Doç. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU
Hakkari ili başta ekoturizm olmak üzere, kültür
ve tarih turizmi açısından birçok çekiciliğe sahiptir.
Ulusal ölçüde olan bu değerler uzun yıllar ihmal edilmiş ve kalkınmanın aracı olarak görülmemiştir. Oysa
dünyanın birçok bölgesinde, gerek ulusal ve gerekse yerel ölçüde turizm teşvik edilmiş ve kalkınmanın aracı olarak kullanılmıştır. Dünya ekonomisinde
önemli bir yeri olan turizm sektörü hızla gelişmekte
ve değişmektedir. Bu durum Hakkari gibi doğal değerleri bünyelerinde barındıran alanlar için bir fırsattır. Dolayısıyla İran ve Irak gibi iki farklı ülke ile sınırı
bulunan ve aynı zamanda sıcak-samimi insanların yaşadığı bir coğrafya olan Hakkari, planlı bir yaklaşımla
turizmi önemli bir sektör haline getirebilir. Ancak bu
doğal görüntüsünün ve kadim geçmişinin Hakkari’ye
kazandırdığı çekiciliklerin yanında, yine coğrafyasından kaynaklanan birtakım sınırlılıkları da bulunmaktadır. Bu sınırlılıklardan biri ve belki de turizm
açısından en önemlisi ulaşılabilirliktir. Hakkari için
en önemli sorun bu konuda ortaya çıkmaktadır. Zira
bir turistik yöredeki ulaşım sistemleri ve ulaşım ağı,
fiziki mesafe o yörenin turistik talebinin artışında en
önemli unsurdur. Çünkü fiziksel uzaklık uluslararası turizmi caydırabilir ve/veya azaltabilir. Dolayısıyla
denilebilir ki turizm, ulaştırma faktörü olmadan gerçekleşemez. Bu nedenle turizm, bir ülkenin ulaştırma
ağı ile yakından ilgili bir sektördür.
Yerli ve yabancı turistlerin bir yere yoğun olarak
seyahat etmeleri ve orada konaklamalarının en önemli şartı destinasyonun ulaşılabilirlik olanakları ile
doğrudan ilgilidir (Toskay, 1989). Bu noktada yapılması gereken ulaşılabilirlik faktörünü dikkate alarak
Hakkari’deki turizm çeşitlerini özellikle geliştirilebilir
olanları doğru tespit etmek ve ulusal – uluslararası
boyutta pazarlama stratejilerini bu eksende geliştirmek olacaktır. Çünkü maceracı ve seçkin turist grupları için mesafe ve maliyet önemli değil asıl belirleyici
atraksiyon motivasyonunun derecesidir. Bu bağlamda ilde var olan turizm çekicilikleri doğru turist tipi
ve doğru pazar stratejisi ile ele alınırsa ilin ekonomik
evirilmesine katkı sağlayacaktır. Hakkari eğitim, sanayi, altyapı ve istihdam göstergeleri açısından Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Şehirleşme oranının %53’lerde, sanayi işkolunda çalışanların toplam
istihdama oranının 81 il içinde 80. sırada ticaretin 79.
sırada yer aldığı, okuryazar nüfus oranının %70 olduğu ve daha eklenebilecek onlarca olumsuzluğun
bulunduğu ilde turizm özelliklede bölgenin şartlarına
uygun bir çıkış olabilir.
Türkiye’nin İran ve Irak’la sınırı olan Hakkari
binlerce yıldır sürekli bir yerleşme alanı olarak kullanılmaktadır. Geveruk vadisinde yer alan mağara resimleri (prehistorik dönem) ilin yerleşme tarihi hakkında bilgi vermektedir. Yerleşme tarihinin bu denli
140
HAKKARİ
eskilere gitmesi özelikle tarihi ve kültürel değerlerin
hem nitelik hem de nicelik olarak zenginleşmesine
neden olmuştur. Şüphesiz bu durum özellikle ilin
yaşam şekli ve davranışsal özeliklerinin bir ürünü
olduğu gibi, folklorik değerlerin ortaya çıkmasında,
belirleyici rol oynamıştır. Bugün dünyada var olan
turist çeşitleri içinde sınır tanımayan ve her türlü
kültürel birikime tanıklık etme ve bir şekilde onlarla
etkileşimde bulunma ve yaşama eğilimi içinde olan
turistler için Hakkari’nin bu zenginliği ilde turizmin
geliştirilmesi için önemli bir fırsattır. Ancak yerleşme
tarihinin bu denli eski ve kültürel çeşitliliğin ise oldukça zengin olmasına karşın ildeki turist sayısı, turizme ilişkin bütün diğer bileşenler ve dolayısıyla ilde
yarattığı katma değer ilin toplam ekonomisi içinde bir
anlam ifade etmemektedir.
İlin genel coğrafik yapısına bakıldığında ilin
%87,6’sının dağlık %10,3’ünün platoluk %2,1’inin
ovalık olduğu görülmektedir. İlin ortalama yükseltisinin fazla olmasının yanında iklim koşularının da yer
yer elverişsiz olması başta tarım olmak üzere sanayi
ve ticarete yönelik her türlü girişimi olumsuz etkilemekte ve bu anlamda gelişme stratejisini belirleme
imkânı tanımamaktadır. Dolayısıyla turizm, özellikle
de ilin şartlarına uygun turizm çeşitlerinin geliştirilmesi başta diğer ekonomik sektörleri destekleyici bir
özellik göstereceği gibi, emek yoğun bir sektör olması
nedeniyle istihdam ve ekonomik kazanç da sağlayacağı muhakkaktır. Şüphesiz bu durumun sürdürülebilir olması için turizm altyapısı ve kentsel altyapı-
ların da bunu desteklemesi gerekmektedir. Çünkü
istihdam oluşturmanın tam potansiyelinden yararlanmak ve bölgesel-yerel kalkınma hedeflerine ulaşılmak
isteniyorsa turizmin gelişmesinde altyapı önemli bir
bileşen olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğu durumlarda turizmin yaygınlaşmasını destekleyen kamu
altyapısı diğer kentsel ve bölgesel gelişme amaçlarına
da hizmet edebilecek ve dolayısıyla turistlere olduğu
kadar yerel toplumlara da fayda sağlayacaktır (Türsab, 2002).
Turizm olgusunun ortaya çıkışı ve bu günlere
gelişi (19. yüzyılda başlayan) farklı bölgelerin doğal
ve tarihsel güzelliklerini görmek ve kültürlerini yakından tanıma düşüncesinden kaynaklanmıştır. Bu
düşünce turizm olgusunun gelişmesinde olduğu gibi
turistin gideceği ülkeyi seçmesinde de belirleyici rol
oynamıştır (Alaeddinoğlu, 2006). Birçok dünya ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de doğal ve tarihsel
alanlar korunmak suretiyle, turistlerin kullanımına
açılmaktadır.
Turizm amaçlı kullanılan bu alanlar, turistlere
farklı destinasyonların doğal ve tarihi zenginliklerini
görme ve farklı kültürleri tanıma zevk ve heyecanını
tattırmaktadır. Bu anlamda Hakkari, coğrafi konumu,
doğal zenginliği, tarihsel geçmişi ve zengin kültürel
birikimiyle yerli ve yabancı turistlere önemli fırsatlar
sunmaktadır. Bu fırsatları önemli kılan birçok çekicilik vardır. Ancak bu çekiciliklerin bir kısmı, ilin
birçok değişkeni dikkate alındığında gerek turist tipi
HAKKARİ’DE TURİZM
141
Buzullarda oluşan tünel
ve gerekse pazar ilişkisi bakımından geliştirilebilir
olmasına karşılık bir kısmı yalnızca destekleyici bir
fonksiyon üstlenmektedirler. Dolayısıyla bu noktada
geliştirilebilir turizm çeşitlerinin doğru tespit edilmesi ve bunlara göre bir yapılanmanın oluşturulması
gerekmektedir. Zira dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de alternatif turizm arayışları hız kazanmaktadır. Son yıllarda doğal, tarihsel ve kültürel çekicilikler lehine olan gelişmeler, var olan bu değerlerin
daha dikkatli kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Örneğin Türkiye’ye kültür turizm kapsamında gelen turist
sayısı, 1993 yılında %9,8 iken bu oran 1996 yılında
%12.42’ye yükselmiştir. (Ertuğrul. 1998) 2001 yılında ise bu oran %8,1 olarak gerçekleşmiştir (Kültür
ve Turizm Bak. 2001). Birçok ülkede yapılmış olan
anketlerde ortaya çıkan sonuç, turizmin yeni gözdelerinin doğal, tarihi ve kültürel çekicilikler olduğu
yönündedir. Deniz, güneş ve kum üçlüsüne bağlı olarak gelişen ve kitleleri etkileyen turizm olgusu, günümüzdeki turizm eğilimleri doğrultusunda, alternatif
arayışlar içine yönelmişlerdir (Alaeddinoğlu, 2006).
Bu anlamda dünyanın en hızlı gelişen turizm çeşidi-
nin doğa temelli turizm olduğu birçok bilim insanının ortak görüşüdür. Zira dünya turizm endüstrisinin
2000 yılı itibarı ile %7’sini oluşturan ve yaklaşık yılda
%10 ile %30 arasında bir artış kaydeden doğa temelli
turizm, yakın geleceğin en önemli turizm hareketlerinden biri haline gelecektir. Bu turizm çeşidinin ülkemizde gelişebileceği mekânlardan biri hiç şüphesiz
ki Hakkari ilidir.
Bu noktada Hakkari incelendiğinde, konaklama
ve geceleme sayısını sınırlayan tur yaratan çekiciliklerin hâkim olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle
Hakkari’de bu güne kadar gerek turizm altyapısı ve
gerekse tercih edilen turizm çeşidi açısından genel
eğilim tur yaratan çekicilikler üzerinde yoğunlaşmıştır. Şüphesiz bu durum ilde gerçek anlamda turizmin
gelişmesini olumsuz etkilemiş ve turizmden elde edilecek çoğaltan etkinin sınırlı kalmasına neden olmuştur. Oysa planlı bir yaklaşım sergilenmesi koşuluyla
ildeki turizm çeşidinin doğa temelli turizm olduğu
ortaya çıkacak ve bundan sonraki stratejik yapılanma
ve geliştirme çalışmalarının bu eksende gerçekleştirilmesi gereği ortaya konacaktır.
142
HAKKARİ
Ancak Hakkari’deki turizm çeşitliliği doğa temelli
turizmin dışında tarihi ve kültürel turizmin gelişmesine de olanak tanımaktadır. Dolayısıyla genel yapılandırma, yani geliştirilecek turizm çeşidi, turist profili ve pazar ilişkisi her ne kadar doğa temelli turizm
üzerine oturtulacak ise de, tarih ve kültür turizminin
de Hakkari de geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü
bir bütün olarak Hakkari, tarihi ve kültürel turizm
açısından oldukça önemli sayıda fırsat sunmaktadır.
Bilindiği üzere dünyada eğitim ve sosyal refahın
artmasına paralel olarak ortaya çıkan yeni entelektüel insan tipi, geçmişin tarihsel birikimini ve yaşatılan
kültürel değerlerini öğrenmek ve araştırmak eğilimi
içine girmiştir. Bu eğilim dünyada hızla gelişen bir
turizm çeşidi olan kültürel turizmin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Ortaya çıkan bu yeni turizm çeşidi,
Hakkari gibi tarihi geçmişi zengin olan iller için bir
turizm çeşitliliği yaratmış ve turizmi hem alana hem
de zamana yayarak turizm altyapısının verimli kullanılmasını sağlamıştır. Bu turizm çeşidinin başlıca çe-
kicilikleri, eski uygarlıklara ait sanat eserleri, müzeler,
tarihi yapıtlar ve tarihi sit alanlarıdır. Bu çekiciliklere
sahip birçok il, özellikle turizm endüstrisinin gelişmekte olduğu iller, tarihi geçmişlerinden kalan mirası, turizm endüstrisinde temel turizm çekicilikleri
olarak kullanmaktadırlar (Alaeddinoğlu, 2006). Bu
anlamda Hakkari ili zengin sayılacak oranda tarihi ve
kültürel değerlere sahiptir. Ancak bu tarihi ve kültürel
turizm değerleri ilde turizmin gelişmesini tek başına
sağlayamayacağı gibi fark yaratan turizm alternatifleri de oluşturamayacaktır. Dolayısıyla ili ziyaret eden
turist sayısını artırmak ve daha önemlisi gelen turistlerin konaklamasını sağlamak ya da diğer bir ifadeyle
turistlerin kalış sürelerini uzatmak için ekoturizmin
harekete geçirilmesi zorunluluğu vardır. Çünkü kültür turizmi içinde ele alınan tarihi değerlere (Cami,
Kilise, Han, Köprü, Kale vb.) yönelik turizm hareketi
turistleri Hakkâri’ye çekmede yeterli olmayacaktır. Bu
nedenledir ki ilde turizm adına asıl motivasyonu sağlayacak turizm şekli ekoturizmdir. Ayrıca Hakkâri’de
ele alınması gereken diğer önemli turizm şekilleri ise,
kırsal turizm ve kış turizmidir.
Kış sporları açısından uygun fırsatlar sunan Hakkari, özellikle kayak sporu açısından ülkemizin en
iddialı sporcularını yetiştirmektedir. Alp disiplininde
Hakkari, kuzey disiplininde ise Yüksekova ilçesinde
milli takımımızda yarışan çok sayıda kayakçı yetişmektedir. Bu potansiyelden ve doğal şartların sağladığı imkânlardan hareketle Hakkari merkezinde 12 km
mesafedeki Merga Büte mevkiinde bir kayak tesisinin
yapımı planlanmıştır. 2011 yılı içerisinde kayak evi,
pistler ve teleskinin yapımı sağlanarak yaz mevsiminin başlarına kadar kayak sporunun yapıldığı bir tesis
ülkemize kazandırılacaktır.
1. HAKKARİ’DE TURİZM ÇEŞİTLERİ
1.1. Hakkari’de Ekoturizm
Hakkari’de geliştirilmesi gereken ilk turizm çeşidi ekoturizmdir. Çünkü il bu anlamda oldukça zengin ve farklı turizm çeşitlerini bir arada sunabilmektedir. Zira bir turizm bölgesinde seyahat amacının
önemli bir kısmı doğal değerlerle ilişkilidir. Bu değerlerin miktar ve kalitesi turizmin gelişmesini önemli
bir şekilde etkilemekte ve turistlerin o bölgeyi ziyaret
etmeleri için bir çekim gücü oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, doğal çekicilikler günümüz dünyasında turist eğilimlerinin yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır.
Vahşi hayat, akarsu, göller, dağlar, bitki örtüsü, mağaralar, travertenler, vadiler, peribacaları, çağlayanlar
ve kırlık yerler gibi atraksiyon motivasyonları ekolo-
HAKKARİ’DE TURİZM
jik turistlerin ilgilerini oldukça çok çekmektedirler.
Hakkari ilinin yeraldığı doğal mekân, görsel açıdan
ülkemizin en zengin sahalarından biridir. Bu sahada, özellikle ekolojik turistlere (macera turisti) hitap
edecek çok çeşitli etkinlik imkanları (çekicilik) mevcuttur. Bunlar, arazi yürüyüşleri, kuş izleme gezileri,
vahşi yaşam, dağa tırmanma, botanik araştırmaları,
doğa fotoğrafçılığı, balık avcılığı, kampçılık, nehirde
sal gezileri, kayak, trekking, bisiklet gezileri, kelebek
yakalama, atla geziler, arkeolojik araştırmalar, mağara
gezileri, öküz arabaları ile seyahat gibi atraksiyonlar
sayılabilir. Çünkü ekolojik turistlerin aradığı, fiziksel
aktivite, doğayla baş başa kalmak, yeni yaşam tarzları, macera yaşama, mümkün olduğunca çok şey görebilme, benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışma
gibi motivasyonların var olduğu çalışma sahamız, bu
konuda ekolojik turizmin gelişmesi için ciddi bir mekandır.
Bu bağlamda Hakkari’nin doğal değerlerini bilimsel çalışmalarla planlı bir şekilde ortaya koyar ve
bunları tanıtıcı broşür, doğal değerler haritası, yürüyüş parkurları ve iyi eğitim almış rehberlerle tamamlarsak bu alanda alt ve üst yapıyla da doğru orantılı
olarak sürdürülebilir bir sektör yaratabilir. Çünkü
Hakkari ziyaret edilmeye değer çekiciliklerin yoğunluğu, eşsizliği, farklılığı ile turistler için önemli bir
doğal turizm merkezi olabilir. Başlıca ekoturizm çeşitleri;
Dağlık Alanlar: Turizm destinasyonunun belirlenmesinde coğrafi görünüm büyük önem taşımaktadır. Coğrafi görünümün önemli belirle-yicilerinden biri şüphesiz ki, dağlık alanlardır. Alp Himalaya
dağ sistemi üzerinde yer alan Hakkari gerek flora ve
gerekse fauna açısından oldukça zengin dağ ve sıradağlara sahiptir. Bu özelliği sayesinde Hakkari dağ
yürüyüşleri ve tırmanışları açısından önemli bir potansiyeli bünyesinde barındırmaktadır. Bu potansiyel
planlı bir yaklaşımla değerlendirilirse turizm olgusu
içerisinde önemli bir yere sahip olacak ve başta turizmin çeşitlenmesine katkıda bulunacağı gibi, arz kapasitesinin gelişmesine ve ilin ekonomisine ve sosyal
yaşamına da katkıda bulunacaktır.
Hakkari genelinde oldukça geniş alanları kaplayan dağlar, gerek dorukları hedefleyen dağcılar gerek rekreasyonal amaçlı geziler ve gerekse bilimsel
amaçlı geziler için her türlü atraksiyona sahiptirler.
Bu dağların başlıcaları; Cilo (4.168 m), Sandil (3.818
m), Mordağ (3.810 m), Karadağ (3630 m), Geverok
(3680 m) ve Sümbül (3.250 m)’dir. Turizm aktiviteleri açısından birinci derecede önemli olduğunu
düşündüğümüz yukarıdaki dağların, turizm altya-
143
pısı noktasında maalesef başta ulaşım ve konaklama
olmak üzere birçok sıkıntısı bulunmaktadır. Ancak
birer çekicilik olma noktasında turistlerin atraksiyon
motivasyonlarını gerçekleştirebilecek özelliklere sahiptirler. İlde planlı bir yaklaşımla gerçekleştirilecek
turizm ve kentsel altyapı sayesinde birçok doğaya
yönelik aktivite artacaktır. Bu aktivitelerin başlıcaları
tırmanış, doğa yürüyüşü (trekking), veya kamplı yürüyüşler (backpacking) şeklinde sıralanabilir.
Dağlık bölgelere, ulaşılması zor yüksekliklere
tırmanmayı ya da ulaşmayı amaçlayan bir spor olan
dağcılık özellikle ülkemizde 3.000 metrenin üzerindeki yaklaşık 300 dağı amaçlamaktadır (http://dksk.
styxstudios.com/dksknedir/dksknedir.php). Ancak
bu dağların büyük çoğunluğu ve belki de dağcılar
açısından en anlamlı olanlar, Doğu Anadolu Bölgesi
sınırları içinde kalan Ağrı, Cilo ve Süphan gibi dağlardır. Özellikle son yıllarda ülkemizde yaşanan kitle turizmindeki hızlı çıkış, önümüzdeki süreçte bir şekilde
dağlara ve doğaya yönelişi beraberinde getirecektir.
Bu anlamda tırmanış, doğa yürüyüşü (trekking) veya
kamplı yürüyüşler (backpacking) daha çok ilgi ve talep göreceklerdir. Turizm Bakanlığı ülkemiz ölçeğinde bu potansiyeli görmüş olacak ki, yürüyüş rotaları
ve mola noktaları belirlemektedir. Ancak bu alanlar
içinde tırmanış hariç doğa yürüyüşü ve kamplı yürüyüşler programına Hakkari ili güvenlik sorunları ne-
144
HAKKARİ
deniyle alınamamıştır. Önümüzdeki süreçle birlikte
gerçekleşecek güvenlik sorunlarının çözümü ve altyapı çalışmaları Hakkari’yi bu anlamda lider illerden
biri yapacaktır. Ancak günümüzde çıkılmasına izin
verilmeyen Cilo, gerek ulusal ve gerekse uluslararası
etkinliklerde tırmanış amaçlı kullanılabilir. Hakkari
şehrinin güneydoğusunda yer alan dağ oldukça görkemli bir görünüme sahiptir. Zirve bölümünde sirklerin ve buzul göllerinin yer aldığı Cilo dağı yalnızca tırmanış sporları için değil aynı zamanda bilimsel
amaçlı tırmanışlarda da kullanılabilir. Bu amaçla yapılan ilk çalışmalardan birisini 1946 yılında bir coğrafyacı bilim insanı olan Reşat İZBIRAK ve ekibinin
gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu dağlar üzerinde,
buzullar, buzul gölleri ve çok çeşitli yaban hayvanları
bulunmaktadır. Birer doğa harikası olan bu alanların
kış sporları ve rekreasyonel faaliyetler içinde uygun
olduğunu söylemek mümkündür. Dağcılık sporuyla uğraşanlar için her türlü imkanı, üstelik yardımcı
ekipman ve alet kullanmaksızın sunan bu dağ önemli
bir turizm değeri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca tırmanıcılar için sunmuş olduğu farklı zorluk
derecelerine bağlı güzergâh tercihi ve yanında doğal
peyzaj açısından sunmuş olduğu güzellikler ayrıca bir
zenginlik olarak adlandırılabilir.
Cilo Dağı, Merkez ilçeye 37 km uzaklıktadır. Bu
yolun 20 km motorlu araçlara, 17 km ise katırla ve
ya da yaya olarak aşılabilmektedir. Cilo Dağı’na, bir
de Yüksekova, üzerinden gidilmektedir. Sat Dağı’na
ulaşım ise yine Yüksekova üzerinden, 23 km’si motorlu araçlarla 8 km’si yaya olarak ya da atla sağlanmaktadır. Şemdinli Geverek Yaylasındaki göller bölgesi ve Bay Gölü’ne ise ulaşım, 150 km’lik otomobil,
15 km’lik yaya yoluyla sağlanabilir. Merkez İlçenin
kuzeyindeki Karadağ üzerinde yer alan Seyithan, Golaşın ve Golan Gölleri ile Berçelen yaylası da ilin görülmeye değer yerlerindedir. Merkez İlçeden Berçelan
Yaylası’na 18 km’lik otomobil, 2 km.lik yaya yoluyla
ulaşılabilmektedir (İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,
2009).
HAKKARİ’DE TURİZM
145
Akarsular: Akarsuların da denizler ve göller gibi
başlıca çekicilik kaynağı suyun yarattığı estetiktir. Yer
şekilleri (kanyon ve benzeri), bitki örtüsü ve çağlayanlarla artan bu çekicilik doğa turizmine konu olurken, insanın akarsu kıyılarında yarattığı kültürlerin
kalıntıları kültür turizminin ilgi alanı içine girmektedir (Doğaner, 2001).
Hakkari denince akla ilk gelen akarsu şüphesiz
Zap suyudur. İlde mevcut akarsular Zap suyu hariç
su sporları açısından çok elverişli değildir. Ancak Zap
suyu başlı başına önemli bir turizm çekiciliği ve su
sporları için uygun bir özellik göstermektedir. Akarsu
üzerinde rafting, kano ve nehir kayağı gibi su sporlarının yapılması mümkün olduğu gibi, akarsuyun
içinden aktığı vadinin görsel açıdan ortaya koyduğu
şekiller ise tam bir açık hava müzesi durumundadır.
Yaz ayları boyunca su sporları açısından uygun olan
bu akarsu özellikle yağışların bol düştüğü ve eriyen
karların da desteklediği bahar aylarında rafting ve
kano sporları için çok daha fonksiyonel olabilmektedir. Bununla birlikte Zap suyu boyunca gelişmiş
dik ve derin vadiler hem seyir hem de macera arayan
turistlere fırsatlar sunması açısından oldukça ilgi çekicidir.
146
HAKKARİ
Zira doğal peyzajın en renkli olduğu mekânlardan
biri olan Zap Suyu Vadisidir. Özellikle yamaçlardan
yuvarlanarak düşen kaya parçalarının oluşturduğu
doğal köprüler şeklindeki oluşumlar ki yöre halkı tarafından Şeytan Köprüleri olarak anılırlar, vadiye ayrı
bir güzellik katmıştır. Vadinin Merkez İlçeyle Irak
sınırı arasındaki kalan bölümünde çok özgün, bir
eşi bulunmayacak güzelliği vardır. Vadinin 39’uncu
km’sinde Şine kayalıklar yer almaktadır. Şine yöresinde Beytüşşebap’a giden yolun 110 km’sinde ise Melise
Suyu ile Çeman Düzlüğü ve koruluğuna ulaşılır. Bu
yöre de yeşilliği ile ilin ilginç yörelerinden biridir. Ayrıca Hakkari’nin girişinde yöresel olarak Depin olarak
adlandırılan Zap Suyu üzerindeki köprünün hemen
berisinde Helil Deresi ve Vadisi, yeşillikler içerisinde, sakin bir dinlenme alanı olarak gelişmektedir.
Alabalık üretme çiftliği, alabalık lokantaları, dere kenarında Nasturiler’den kalma Helêl Kilisesi ile ceviz
ağaçları ve yeşillikler burayı özellikli kılmaktadır. Gerek Hakkari’ye gelenler, gerekse Çukurca ve Şırnak’a
doğru devam edenler burada çoğunlukla mola verirler.
Yine Hakkari’ye 20 km kala bugün Kırıkdağ olarak adlandırılan, eski adı Dez olan bir vadi bulunmaktadır. Vadiden akan Avaspi suyu, buzullardan
kopup gelen coşkulu akışıyla köpük köpük beyaz bir
hal alır. Vadi içindeki, bazen yayan bazen araçla ulaşılan kiliseler doğayla tarihi birleştirmektedir. Bura-
HAKKARİ’DE TURİZM
dan yaylaya ve Cehennem Vadisi’ndeki buzullara da
gidilebilir. Bu defa yolculuk yaya olarak devam eder.
Sulak Alanlar ve Kuş Gözlemciliği (Ornitoloji):
Doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir
gözlem sporu olan kuş gözlemciliği aynı zamanda
sağlıklı bir çevrenin de en iyi göstergesidir. Olağanüstü doğal güzellikleri ve sergiledikleri doğal yaşam
çeşitliliği açısından her zaman insanları kendilerine
çekmiş olan bu alanlar, son yıllarda turistlerin ve
özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedirler.
Hakkari sulak alanlar konusunda büyük bir potansiyele sahip olmasa bile Yüksekova Nehil çayı üze-
147
rinde uzunluğu 40 km, genişliği 15 km’yi bulan ve
tabanı 2.000 m’ye yakın bir yükseklikte olan Gevar
ovası içinde yer alan sulak alan (Nehil sulak alanı)
diğer doğa temelli turizm çeşitlerini destekleyecek bir
fonksiyon üstlenebilir. Çünkü söz konusu sulak alan,
zengin bir floraya sahip olduğu gibi erguvanı, balıkçıl, saz ve çayır delicesi, toy, turna gibi nadir kuşların
burada üremesine izin vermesi yanında, pelikan ve
flamingo gibi kuş türlerinin de göç mevsiminde konaklamalarına fırsat vermektedir.
Göller: Göller konusunda şanslı olmayan il destekleyici fonksiyonunun ötesinde bir özellik gösteremez. Bununla birlikte özellikle bilimsel ve macera
turistleri için il’de bulunan çok sayıdaki buzul gölü ve
148
HAKKARİ
krater gölü turistler için muazzam fırsatlar sunmaktadır. Bu göllerin başlıcaları, Karadağ üzerindeki krater
gölü ve Cilo-Sat dağları üzerindeki buzul gölleridir.
Bu göllerin en büyüğü Bay gölüdür. Alpin bitki örtüsü ile çevrili bu göle buzul dilleri sarkmıştır. Uzunluğu 4 km’ye kalınlıkları 30-40 m ve yer yer 100 m’ye
ulaşan bu dilleri çok farklı görüntüler sergilemektedir. Merkez ilçede Karadağ eteklerinde de manzaralı
göller bulunmaktadır. Bunların en önemlileri; Seyithan, Golaşin ve Golan gölleridir (Hakkari İli Çevre
Raporu, 2005).
Çağlayanlar: Oluşum, yükseklik ve su miktarının farklılığı nedeniyle birbirinden farklı görselliğe
sahip olan çağlayanlar bulunduğu yerin turizm çekiciliği olarak doğa turizminin konusu içine girerler
(Doğaner, 2001). Hakkari’de var olan çağlayanlar tek
başlarına bir turizm çekiciliği olma özelliğine sahip
değildirler. Ancak bununla beraber ildeki çağlayanlar atraksiyon motivasyonunu sağlamada ve suyun
getirdiği fırsatları çeşitlendirmede birer destekleyici
özellik gösterebilirler. Başlıcaları, Kavaklı ve Ağaçdibi
şelaleleridir.
HAKKARİ’DE TURİZM
Flora: Doğa temelli turizm talebini yaratma
noktasında flora önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu çevrenin hiç şüphesiz
nitelikli olma zorunluluğu vardır. Bu nedenledir ki,
sürdürülebilir turizm için, bölge ve yerel alanların doğal ve kültürel özelliklerinin korunması ve turizme
açılması gerekmektedir. Bu anlamda Hakkari ili yeterli envanter çalışması yapılmamış olmasına karşılık
önemli sayılacak oranda biyolojik çeşitliliğe sahiptir.
İldeki yağış miktarının çeşitlilik arz etmesi yağış ve
azda olsa sıcaklık değerlerindeki değişiklikler, dağlık
alanlar, ovalar ve kısmen de olsa ormanlık alanlar
çok sayıda endemik bitki türlerinin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Hakkari’de doğal kaynak envanteri
yapılmamış olmakla beraber ildeki bitki türü sayısının oldukça fazla olduğu bilinmektedir. Bunlar içinde
Ters Lale (Ağlayan Lale) olarak adlandırılan bu çiçek
kendine has görüntüsü ve endemik olması nedeniylebir turizm değeri olarak ön plana çıkmaktadır. Diğer
bir endemik çiçek türü Yayla Çiçeği yada yöre insanı
tarafından kullanılan ismi ile Sosin’dir.
Fauna: Hakkari yer şekillerinin getirdiği avantaj
sayesinde av hayvanları açısından zengin sayılabilecek bir potansiyele sahiptir. Özellikle dağlık alanlarda
kurt, tavşan, tilki, dağ keçisi, ayı ve domuz gibi hayvanlara rastlanırken kuş türlerinin sayısı da oldukça fazladır. Özellikle av hayvanları açısından ördek,
bıldırcın, keklik ve yabani hindi başlıcalarıdır. İldeki hayvan çeşitliliği her ne kadar tek başına turizmi
harekete geçiren bir çekicilik olmasa da diğer doğa
temelli turizm türlerini destekleyecek niteliktedir.
Mağara ve Kaya Resimleri: Mağaraların görsel,
sportif, sağlık ve kültür açısından sahip olduğu özellikler, turizme kaynak olarak mağara turizmini ortaya
çıkarmıştır. Mağara turizmi, sportif ve bilimsel amaçlı
olarak mağaracıların, mağara içlerinin doğal güzelliklerini keşfetmeleri ve tanıtmaları ile başlamıştır.
Türkiye’de yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır. Ancak bu güne kadar tüm yerli ve yabancı
mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800’dür. Birer doğa harikası olan mağaralar açısında Hakkari ili tam olarak bilinmemektedir.
Çünkü il de mağaraların tespitine yönelik kapsamlı
bir çalışma yapılmamıştır. Ancak 1938’de Cilo-Sat
dağlarının Gevaruk Vadisi’nde keşfedilen ve yaklaşık 5000 yıllık olduğu varsayılan kaya resimleri, ilin
bu anlamda bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Bu güne kadar tespit edilen 1179 kaya resminin yanı sıra, keşif edilmeyi bekleyen yüzlerce ve
belkide binlerce kaya resminin olduğu düşünülmektedir. İldeki turizm çeşitlenmesine katkı sağlayacağı
ve özellikle de seçkin turist ve macera turistlerinin
149
ilgisini çekmesi açısından bu atraksiyonun gündeme
getirilmesi ve bir turizm değeri olarak ele alınması
gerekmektedir. Zira geliştirilmesi gerektiğini düşündüğümüz doğa temelli turizmde özelikle mağara ve
onlara ilişkin her türlü görsel zenginlik gücü önemli
bir çekim olarak ele alınmaktadır.
Yayla Turizmi: Hakkari başta görsel güzellikler
olmak üzere, diğer birçok doğal çekiciliğinin yanında farklı mikro klima iklim bölgelerine sahip olması ve zengin kültürel yaşam sayesinde yaylacılığa ve
yayla turizmine önemli bir yer ayırabilir. Bu anlamda renkliliği ve zenginliği yansıtan illerden biri olan
Hakkari, doğal güzellikler, etnolojik, flora, fauna ve
insan ilişkileri açısından oldukça renklidir. Bu çeşitli-
150
HAKKARİ
lik, Hakkari’de yayla turizminin gelişmesine ve temel
çekim araçlarından biri olarak kullanılmasına katkıda
bulanacaktır. İldeki en önemli yayla Hakkari’ye 18
km uzaklıkta yer alan Berçelan yaylasıdır. Yöre halkının yazın hayvanlarını otlatmak ve ürünlerini değerlendirmek için göç ettikleri, geleneksel kara çadırları
ile yaşadıkları bir yerdir. Berçelan yaylasının batısında
bulunan Golan yaylası diğer önemli bir yayladır. Kış
sporları açısından da elverişli olan Golan yaylasına 15
km.lik bir yolla ulaşılmaktadır. Benzer şekilde CiloSat dağlarındaki yaylalar da yaylacılık turizmi adına
kullanılabilecek özelliklere sahiplerdir. İl merkezine
37 km uzaklıkta olan bu yaylalar diğer doğa temelli
turizm olanaklarını sunmaları adına da kullanılabilir
bir özellik göstermektedir. Son yıllarda doğal güzellikleri ve daha da önemlisi sosyal etkinlikleri ile ön
plana çıkan yaylalar önemli bir atraksiyon olarak ka-
bul görmekteler. Ülkemizin bazı bölgelerinde oldukça gelişen ve hatta ulusal ölçekte önemli sayılacak katılım sağlanan birçok yayla turizm bölgesi vardır. Bu
bağlamda Hakkari ili sınırları içinde bulunan potansiyel yayla turizm alanları uzaklık, ulaşım imkânlarının
yetersizliği, sosyal istikrarsızlık, uzun süreli konaklama işletmelerinin olmayışı, altyapının bulunmayışı ve
hatta günü birlik rekreatif faaliyetler için dahi yetersiz
oluşları nedeniyle değerlendirilememişlerdir. Ancak
ilde gerçekleştirilecek planlı ve toplu bir turizm yapılanması ile bu çekicilikler gerekli yatırımlar yapılmak
suretiyle değerlendirilebilir.
Av Turizmi: Estetik ve turistik yönleri ile bir
rekreasyon turizm şekli olarak insanların gereksinimlerine yanıt veren av turizmi, birçok turizm destinasyonu için konaklama imkânı yarattığı için önemli bir
turizm çekiciliğidir. Orman Bakanlığınca A Grubu
HAKKARİ’DE TURİZM
seyahat acentelerine verilen av turizmi izin belgesi ile
birçok ilde avcılık turizmi yapılmaktadır. Bu bağlamda diyebiliriz ki doğa temelli turizm bölgesi olmaya
aday Hakkari’de avcılık turizminin gelişmesi için uygun şartlar bulunmaktadır. Av kaynakları açısından
önemli sayılacak bir potansiyele sahip olan Hakkari,
bu potansiyelini kullanma yönünde nerdeyse hiçbir
girişimde bulunmamıştır. Oysa tüm dünyada ve özellikle son yıllarda ülkemizde bir sektör haline gelmiş
olan av turizmi, çekicilik olarak Hakkari’de turizmin
gelişmesinde kullanılabilecek bir kaynaktır. Planlı
yaklaşımla yapılacak bir düzenleme ve envanter çalışmasından sonra mevcut türlerin sayısına bağlı olarak
il, av turizmine açılabilir. Hakkari coğrafi konumu ve
yeryüzü şekilleri sayesinde birçok yaban hayvanına
ev sahipliği yapmaktadır. Başta Hakkari – Şemdinli –
Rubaruk bölgesi olmak üzere, Sümbül Dağı ve çevresi
151
Ağaçdibi köyü civarı ve diğer birçok alan av hayvanları açısından oldukça zengindir. Av hayvanları çeşitliliğine bağlı olarak ortaya çıkan bu potansiyelin diğer
turizm çekicilikleri ile desteklenmesi durumunda ile
ekonomik anlamda katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.
Çünkü avcılık, hem avlanan hayvanlardan alınan ücretler hem de ilde konaklama yaratması ve av malzemeleri işletmelerinin açılması yönündeki teşvik edici
bir etkisi olması nedeniyle, önemli bir çekiciliktir.
Hakkari’de dağlık ve kısmen de orman alanlarının var
oluşu av hayvanlarının çeşitlenmesine neden olmuştur. Avlanan başlıca hayvanlar dağ keçisi, keklik, ördek, tavşan, üveyik, yabani tavuk, yabani hindi, tilki,
kurt ve tabi ki balık (sazan ve alabalık) çeşitleridir. Bu
hayvanların birden çok çeşidi vardır. Örneğin kekliğin kınalı, kum ve kaya kekliği olmak üzere üç cinsi
varken, ördeğin on’un üzerinde türü vardır.
Atlı Doğa Yürüyüşü Turizmi: Yüksek döviz
girdisi elde edilebilecek aktivitelerden biri olan bu
atraksiyon, Hakkari’nin coğrafi yapısı ve görsel güzelliği nedeniyle ilgi görebilecek bir aktivite olabilir. Ancak günümüzde il bünyesinde böyle bir aktivitenin
yapılmıyor olması bir kayıp olarak görülebilir. Oysa
daha öncede ifade ettiğimiz gibi turistlerin atraksiyon
motivasyonlarını arttırabildiğimiz sürece veya diğer
bir ifadeyle daha çok çekicilik sunabildiğimiz sürece
onların kalış süresi uzatılabilir. Atlarla yapılacak olan
bu turların turistlerin konaklama taleplerini arttıracağı muhakkaktır.
1.2. Hakkari’de Kültür Turizmi
Kültür turizmi, bir toplumun, bölgenin veya bir
grubun tarihsel, sanatsal, bilimsel veya yaşam tarzı ile
tamamen veya kısmen motive olmuş yabancı bir ülkeden gelen kişilerin ziyareti olarak tanımlanmaktadır (Mccan and Ray, 2003). Swarbrooke’e göre kültür
turizmi, kültürel kaynaklar üzerine inşa edilmiş bir
turizm türüdür. Bu kaynaklar klasik miras ile ilgili
çekiciliklerden geleneksel el sanatları, yeme ve içme,
hatta geleneksel sporlar ve oyunlara kadar sıralanabilir (McGettigan and Burns, 2001). Rızaoğlu’na göre
ise, insanların kültürel açıdan zengin yöreleri görmek, gittikçe kaybolan yaşam biçimlerini öğrenmek
ve izlemek, kültürel değerleri bir anı olarak korumak
amacıyla yapılan gezi çeşididir. Geziye katılanlar kırsal yerleşim yerlerine giderek, yerel halkın yemeklerini tatmak, halk gösterilerini seyretmek, festivallere
katılmak ve eski el sanatlarını görmek isterler (Avcıkurt, 2003 :10). Bu bağlamda Hakkâri ili, kültür
turistleri için birçok fırsat sunmaktadır. İlde bir kısmı
geçmişte yaşanmış ve bir kısmı da günümüze kadar
gelebilmiş folklorik değerler, din, dil, yaşam tarzı ve
152
HAKKARİ
sanata ilişkin çok sayıda değer yer almaktadır. Bu değerlerin her biri turistleri Hakkâri’ye çekmede önemli
faktör olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Hakkâri’de
kültür turizmine konu olan çekicilikleri tarih değerler ve kültürel değerler başlığı altında ele almak doğru
olacaktır.
Tarihi Değerler: Geçmiş medeniyetlerin ve geçmiş çağların yaşayan fiziksel kalıntıları olarak tanımlanan tarihsel kaynaklar (Özgüç, 1998) veya anıtlar,
bulunduğu zamana göre eski olan ve bir zaman aşımını ifade eden kaynaklardır. Bununla birlikte bu
alanların büyük bir kısmı turizme hizmet ederler. Bu
alanlar, tarihi ve turistik yerleşmeleri aynı anda bünyesinde taşırılar ve bu alanlarda tarihi eserler turizm
için aktif olarak kullanılırlar (Ashwort and Tunbridge, 1990).
Bütün dünyada eğitim ve sosyal refahın artmasına paralel olarak ortaya çıkan yeni entelektüel insan
tipi, geçmişin tarihsel birikimini ve yaşatılan kültürel değerlerini öğrenmek ve araştırmak eğilimi içine
girmiştir. Bu eğilim dünyada hızla gelişen bir turizm
çeşidi olan kültürel turizmin ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Ortaya çıkan bu yeni turizm çeşidi, Anadolu gibi tarihi geçmişi zengin olan ülkeler için bir
turizm çeşitliliği yaratmış ve turizmi hem alana hem
de zamana yayarak turizm altyapısının verimli kullanılmasını sağlamıştır. Bu turizm çeşidinin başlıca çekicilikleri, eski uygarlıklara ait sanat eserleri, müzeler,
tarihi yapıtlar ve tarihi sit alanlarıdır. Bu çekiciliklere
sahip birçok ülke, özellikle turizm endüstrisinin gelişmekte olduğu ülkeler, tarihi geçmişlerinden kalan
mirası, turizm endüstrisinde temel turizm çekicilikleri olarak kullanmaktadırlar. Birçok Amerikalı ve
Kanadalı, uzun tarihsel mirası sayesinde Avrupa’yı
ziyaret etmektedirler. (Robinson, 1976).
Kültürel turizmin gelişmesi bir bölgenin tarihi
ve kültürel kaynaklarına bağlıdır. Tarihi ve kültürel
değerleri turistlere çekici gelen Hakkâri İli, kültür turizmi kapsamı içinde ele alınacak değerler açısından
oldukça zengindir. Uygarlıkların yaşadığı ve kültür
mirasını devraldığı bir ilimiz olan Hakkâri’de, oldukça
değerli maddi kültür birikimleri günümüze kadar gelebilmiş ve bir kısmı da keşfedilmeyi beklemektedir.
Yapıldığı dönemi en iyi karakterize eden ve turistlerin her zaman büyük ilgisini çeken en temel tarihi değerlerden birisi hiç şüphe yok ki, kalelerdir.
Hakkâri’de iki önemli kale vardır. Bunlardan biri, Bay
Kalesidir. Kale, Hakkari merkez ilçenin güneyinde ve
şehir merkezine 7-8 km uzaklıkta yer alır. 2025 m.
Yükseklikteki kale sarp ve dik kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kuzey ve güney yönlerinden çıkışın
olduğu kale önemli bir tarihi değer olarak turizm açısından kullanılabilir. İldeki diğer önemli kale ise, Çölemerik Kalesidir. Hakkâri kent merkezinde bulunan
kale yaklaşık 150-200 m civarında bir nisbi yükselti
üzerine kurulmuştur. Ancak kale birçok tahribata uğramış ve bugün için mimari dokuya ilişkin fazlaca bir
bilgi bulunmamaktadır. Kale kenti tümüyle gören bir
konumda olması nedeniyle turizmde kullanılabilir.
Hakkâri’de kalelerin yanında diğer önemli tarihi değerler ise Camii ve Kiliselerdir. Hakkâri’de turizme konu olabilecek başlıca camiler, Üzümcü Köyü
Şeyhali Camii, Çukurca Emir Şaban Camii, Çukurca
Süleyman Peygamber Camii ve Hızır Peygamber Camii dir. Üzümcü Köyü Şeyhali Cami, Hakkâri merkeze bağlı Üzümcü köyünde yer alan cami, Hakkâri
kent merkezine 25 km uzaklıktadır. Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km’lik stabilize bir yol ile ulaşılan
Cami, aynı zamanda medrese ve tarikat yapısı özelliği ile de ilgi çekicidir. Bilindiği üzere bu tarz yapılar
turizmde önem derecesi fazla olan mekânlardır. Zira
özellikle bu tarz yapılar medrese ve tarikat ilişkisi nedeni ile inanç turizmine konu olmaktadırlar. İlde yer
alan diğer camilerde turizmin diğer bileşenleri olarak
önemli katkılar sağlayacaklardır. Camiiler yanında
ilde onlarca Kilise de bulunmaktadır. Bu kiliselerin
başlıcaları şunlardır. Koçhanis Kilisesi, Helil Kilisesi,
Kırıkdağ Mar Salita Manastırı, Kırıkdağ Gelezo Kilisesi, Oğul - Mar Abdişo Manastırı, Oğul Bag (Göze) Kilisesi, Oğul - Azizan Kilisesi, Derav Kilisesi, Ceylanlı
(Valto) Sirte Kilisesi, Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi,
Çukurca Köprülü Kilisesi, Çukurca Çeltik (Thoube)
Mar Salita Kilisesi, Çukurca Bey Kilisesi, Beruji Kilisesi, Miskin Kilisesi, Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi,
Şemdinli Kara Kilise, Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi,
Kerpil Kilisesi, Orişe Kilisesi ve Şavita Kilisesi’dir. Yukarıda adı geçen Kiliseler kültür turistleri için memnuniyeti artırmada destekleyici bir unsur olabilirler.
Şüphesiz, bu Camii ve Kiliseler yalnızca birer
tarihi değer olarak değil, aynı zamanda birer dinsel
inanışın simgesi ve bu dinlerin ilde bugün ve geçmişte yaşandığını göstermesi adına da önemlidirler. Zira
turizmin çeşitlenmesi adına kullanılan dinsel inançlar, turizm hareketlerinin oluşmasında önemli bir
yere sahiptir. Özellikle dinin toplumsal yapının temel
öğesi olduğu ve toplumsal davranışların tamamına
yakınının dine bağlı bulunduğu ortaçağda din, yolculukların başta gelen nedeniydi. Çeşitli dinler kutsal
yerlerin ziyaretini zorunlu kılmaları da turist kabul
eden bölgeler için önemli bir ekonomik hareket yaratmaktadır. Bu harekete katılan turistler için mesafe
ve ücret, sınırlayıcı bir etken (ülkemizden Mekke ve
Medine’yi ziyarete giden hacılar gibi) değildir. Dolayı-
HAKKARİ’DE TURİZM
sıyla, bu harekete katılan insanlar için asıl belirleyici
ve motive edici faktör, gittikleri bölgenin duygusal atmosferi ve onlar üzerinde bıraktığı özel duygulardır.
Sanat tarihi açısından türünün ender örnekleri
olan ve dini açıdan kutsal sayılan ibadethanelerden
bir diğer ise Medrese, Türbe ve Zaviyeler’dir. Bu dini
mekânların yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmesi hem bu turizm çekiciliklerinin korunmasını hem de bu kültürel değerlerin yaşatılmasını
sağlayacaktır. Hakkâri’deki başlıca Medreseler, Zeynel Bey Medresesi ve Meydan Medresesi’dir. Türbe Ve
Zaviyeler ise, Kızıl Kümbet Zaviyesi ve Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi’dir. Hakkâri, tarihi değerler noktasında hem nicelik hem de nitelik açısından
zengin bir ilimizdir. Hakkâri’de yer alan köprüler, su
yapıları ve sivil mimari yapı örnekleri diğer önemli
zenginlikler olarak ortaya çıkmaktadır.
Binlerce yılı bulan yerleşme tarihine sahip ilde
bir diğer tarihi değer, tarihi mezarlıklar ve mezar taşlarıdır. Söz konusu değerler, sanat tarihi açısından
önemli oldukları gibi özellikle inanç turizmi açısından da değerlidirler. İldeki başlıca mezarlıklar, Kızıl
Kümbet Mezarlığı, Melik Eset Mezarlığı, Kale Altı
Mezarlığı, Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü Tarihi
Mezarlığı, Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası Tarihi
Mezarlığı ve Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü Tarihi Mezarlığı’dır.
Kültürel Değerler: Hızla gelişen ekonomik bir
olgu olan turizm, 21. yüzyılda çehre değiştirmekte ve
giderek artan eğitim düzeyine bağlı olarak spesifik konulara ilgi duyan ekonomik gücü yüksek, turist gruplarının artmasına neden olmaktadır. Bu süreç kültür
turizmi adıyla tanımlanan başlıca bir turizm türünün
oluşmasına neden olmakta ve turizm sektörü üzerinde önemli bir etki oluşturmaktadır. Kültür ve turizm
arasındaki çok yönlü ilişkiden doğan bu turizm şekli,
insanların kültürel amaçlarla seyahat etmelerini sağladığı gibi bu seyahatlerin günümüzde de giderek
artmasını neden olmuştur (Akgül 2004). Bugün dünyada farklı ülkelerin ve farklı insanların yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgilerini zenginleştirmek
için kültürel deneyim arayışlarına giren birçok insan
bulunmaktadır. Bu insanların bazıları arkeoloji, tarihi
bina ve kalıntılara ilgi duymalarına karşın, bazıları da
müzelere, galerilere, konserlere, opera ve geleneksel
danslara ilgi duymaktadırlar (McGettigan ve Burns,
2001).
Bütün boyutlarıyla zengin bir kültür turizmi potansiyeline sahip olan Hakkâri, kültür turizm amaçlı turizm hareketine katılan turistler için eşsiz bir
mekândır. Çünkü, ilde bir kısmı geçmişte yaşanmış
153
ve bir kısmı da günümüze kadar gelebilmiş gelenek
ve görenekler, din, dil, yaşam tarzı ve sanata ilişkin
oldukça çok sayıda değer yer almaktadır. Bu değerlerin her biri turistleri bölgeye çekmede önemli çekim
faktörleri olarak rol oynarlar. Ancak bu güne kadar
güvenlik sorunu, komşu ülkelerdeki iç karışıklıklar
gibi istisnai nedenlerle kullanmayı başaramadığı kültür turizmi potansiyelini, iyi bir tanıtım ve pazarlama
ile değerlendireceği muhakkaktır.
Hakkâri kültürel değerler noktasında oldukça
zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Yöreye özgü olan bu
sosyal değerler ve maddi kalıntıların bir kısmı sergilenebilmiş ya da kendini ifade edebilmiş iken, bir
kısımı henüz sergilenme fırsatı dahi bulamamışlardır.
Sergilenme fırsatı bulamayan en temel kültürel değerlerden biri hiç şüphe yok ki Arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkarılan bulgulardır.
Hakkâri’de müzede sergilenecek birçok değer
olduğu gibi, açık hava müzeciliği de yapmak mümkündür. Zira, ilde birçok arkeolojik sit’in olduğuna
ilişkin ön bulgular vardır. Arkeolojik sit ya da ören
yeri şeklinde isimlendirilen arkeolojik alanlar; insan etkinliklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış
eski medeniyetlere ait antik yerleşmeler özelliği taşıyan maddi kaynaklar veya su altındaki alanlar şeklinde tanımlanmaktadır (Büyük Larousse. 1986).
Hakkâri’nin kırsal kesimlerinde henüz tescil edilmemiş olsa da birçok sit alanı bulunduğu bölgede yüzey araştırmaları yapan Dr. Mehmet TOP tarafından
ileri sürülmektedir. Bölgeyi iyi tanıyan ve Hakkâri’de
birçok araştırma gerçekleştiren Mehmet TOP, yöredeki arkeolojik değerlerin daha çok ortaçağ ve sonrası
ağırlıklı olduğu, tarih öncesi ve ilk çağlara ilişkinde
yapılan araştırmalara göre, kaya resimleri ve steller’in
bölgenin önemli kültürel değerleri olarak gözüktüğünü ifade etmektedir (Mehmet Top 2011, gerçekleştirilen görüşme).
Hakkâri’de iki farklı alanda tespit edilen kaya
resimleri bulunmaktadır. Bunlar, Hakkâri merkeze
yakın olan Tirşin Yaylası ve Yüksekova’daki Gevaruk
Vadisindeki kaya resimleridir. Şüphesiz kaya resimleri kadar ve belki de daha önemli arkeolojik bulgu
Hakkâri stelleridir. Hakkâri il merkezinde yer alan
Çölemerik Kalesi’nin kuzeybatı eteklerinde, bugünkü Dağgöl Mahallesinde bulunan Hakkâri Stelleri,
toplam 13 dikili taştan oluşmaktadır. 1998 yılında
aynı mahallede oturan Necdet Yıldız’ın toprak alırken karşılaştığı taşlarla ilgili bir çok bilimsel çalışma
yapılmış ulusal ve uluslararası arkeoloji bilim çevrelerince ilgiyle karşılanmıştır. Bunlarla ilgili en kapsamlı
yayınları şuanda emekli olan Prof. Dr. Veli Sevin yapmıştır. 1998 yılından 2000 yılına kadar Hakkâri Mey-
154
HAKKARİ
dan Medresesinde muhafaza edilen steller 2001’de
Van Müzesi’ne taşınarak teşhir edilmeye başlanmıştır.
Günümüzde taşlar Van Müzesinde bulunmaktadır.
Hakkâri ve çevresindeki kaya kütlelerinden alınan
farklı renklerdeki kireç taşlarından yapılmıştır. Stel
olarak adlandırılabilecek taşlar dikdörtgen biçimde
fakat düzensiz yapıdadırlar. Stellerin en önemli özelliği bir yüzeyinin yani ön yüzlerinin kabartma ve çizgi
tekniğinde insan, hayvan ve savaş aleti figürleriyle doldurulmuş olmasıdır. Bu taşlardan 11 adedinde çıplak
ve savaşçı özelliği olan bir erkek figürü, 2 adedinde
ise insan figürleri kompozisyona hakim durumdadır.
Başları belirgin olan insan figürlerinin farklı yüz ifadeleriyle verilmiş olmalarının yanında veriliş biçimleri birbirine yakındır. Balta, mızrak, hançer ve topuz
gibi savaş aletlerine fazlaca yer verilmiş olması bunların savaşçı olduklarını akla getirmektedir. Bunlar dışında stellere yaban hayvanları, küçük insan figürleri,
tulum, çadır, asa ve maden külçeleri işlenmiştir. Bu
steller kesin olmamakla beraber MÖ II. Binlerin ortalarına tarihlendirilmektedir. Fakat bunları yapanların
kim oldukları konusu henüz gizemini korumaktadır.
Yapılan yorumlar Hakkâri’nin doğuyla Orta Asya’ya
uzanan kültürel ilişkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca
özellikle Yüksekova ilçesinin arkeolojik yönden yeterince araştırılmamış olduğu, ancak ilçenin önemli bir
potansiyeli barındırdığını ifade etmek mümkündür.
Hakkâri arkeolojik değerler noktasında oldukça
geniş bir alanı ve geçmişi temsil etmektedir. Şüphesiz
yüzey araştırmaları ve gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ortaya çıkan bulgular bir şekilde Hakkari’de
Hakkari stelleri
sergilenebilmelidir. Bu anlamda Kültür ve Turizm
Bakanlığının çıkarılan eserlerin çıkarıldıkları yerde
sergilenebilmesi yönünde girişimleri bulunmaktadır.
Şayet bu girişim Hakkari’de bir müze açılması şeklinde hayata geçirilirse özellikle turizm adına önemli bir
kazanım olur. Şüphesiz bu durum, bölgede çıkarılan
eserlerin farklı illere dağılmasını önleyeceği gibi, zarar görmesine de engel olabilir. Ayrıca tarihi ve kültürel turizmin gelişmesinde önemli bir yere sahip olan
müzeler, başta turizm olmak üzere bir çok işlevi de
üstlenmektedirler. Müzeler ekonomik, kültürel, sosyal rolleri ulusların kültürlerine ilişkin dilsel, ırksal
kimlikleri, gelenek-görenekleri yansıtması bakımından da önemlidirler.
Bölgesel, yerel ve milli kimliği yansıtan müzeler, geleneksel kültürel değerlerdeki değişimi objektif bir yaklaşımla izleyen yerler olarak ta (Emekli,
2003) ulusal ve bölgesel bazda turizmin gelişmesine
katkıda bulunabilmekteler. Özel ve önemli bir yere
sahip olan müzeler, deneyim üretme politikalarında da köşe taşlarından birini oluşturlar. Ziyaretçiler
için kültürel deneyimi geliştirerek “anlam fabrikaları
fonksiyonu oynamaları bu düşünceye yol açmaktadır
(Rooijakker’e atfen Richards, 2001). Müzeler turizm
kavramının ortaya çıktığı günden beri insanların ilgisini çekmiştir ve çekmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla, başta Hakkari’den çıkarılan arkeolojik eserler
olmak üzere ve yörede gerçekleştirilen el sanatlarının
sergileneceği bir müzenin kurulması Hakkari’ye turist çekmede önemli bir motivasyon (fırsat, avantaj)
sağlayacaktır.
HAKKARİ’DE TURİZM
155
Hakkari’de do€ğaba yapan kadınlar
Kilim dokuma
İnanç Turizmi: Dinsel inançlar, turizm hareketlerinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Özellikle
dinin toplumsal yapının temel dinamiği olduğu belli
dönemlerde bu faktör insanların çok daha uzak mesafelere yolculuk etmesini sağlamaktadır. Birçok uygarlığı içeren, engin coğrafyası ile Türkiye, dinsel kültür
mirası bakımından eşine ender rastlanan bir ülkedir.
Bu mirasın en yoğun ve zengin biçimde tezahür ettiği
illerden biri hiç şüphesiz ki Hakkâri’dir. Hakkâri’de
ağırlıklı olarak kendini hissettiren ve damgasını vuran din, tarihi süreç içerisinde İslam olmuştur. Ancak
Hakkâri’nin dinsel kimliği İslam’dan ibaret değildir.
Hakkâri’de Hıristiyanlık ve Yahudilik geçmişte yaşanmış ve tarihi dokunun şekillenmesinde etkili olmuştur. Hakkâri, özellikle Hıristiyanlık tarihinde iz
bırakmış mekânlarla doludur ve bu özelliği ile yerli
ve yabancı turistlerin birinci derecede ilgi odağı olabilecektir. Hakkâri geçmişte bir çok dine mensup olan
insanların yaşamasına olanak tanımıştır. Dolayısıyla
geçmişin bugüne yansımasını ve potansiyel turizm
pazarının bölgeyi tercih etmesini sağlayacak bir dini
yapıya sahip olduğunu söylemek mümkündür. Şayet
Hıristiyanlığı kullanmak suretiyle gerçekleştirilecek
bir planlama çalışmasında ildeki bir çok mekân turizme konu olabilecektir. Ancak her vesilede telaffuz
ettiğimiz hoşgörü kelimesi, maalesef Hakkâri’de dini
ibadethanelere uygulanmamış ve bu eserlerin büyük
bir kısmı harabeye, enkaza çevrilmiş ve kaderlerine
terk edilmişlerdir.
Yeme İçme Turizmi: Özellikle son yıllarda uluslararası turizmin gelişmesinde ve şekillenmesinde
kendine yer bulabilen ve hatta sınırlı da olsa birinci
tercih sebebi olma eğilimi içine girebilen bir sektördür. Hem destekleyici hem de tamamlayıcı bir çekicilik olarak karşımıza çıkan gastronomi (yiyecek-içecek) turizmi, toplam turist harcamalarının yaklaşık %
25’inin yiyeceğe yapıldığını ortaya koymaktadır. Farklı deneyimler yaşamak için seyahate katılan turistler,
gittikleri destinasyonlarda alacakları zevki en üst
düzeye çıkarmak için çaba gösterirler. Bu bağlamda
düşünüldüğünde turistlerin destinasyonda aradıkları
asıl deneyimin yanında onu tamamlayan deneyimlere
de ihtiyaçları vardır. Bu noktada yerel yiyeceklerin turistlerde uyandıracağı zevk bazen asıl deneyimin bile
önüne geçebilmekte ve turistin bölgeyi tekrar ziyaret
etmesini sağlayabilmektedir. Dolayısıyla Hakkâri’nin
zengin ve bir o kadar lezzetli olduğunu düşündüğümüz yiyecekleri, diğer temel çekicilikleri destekleyici
ve turistin en üst düzeyde zevk almasını sağlayıcı bir
özellik gösterebilir.
Yöresel El Sanatları: Turizm destinasyonlarının
temel çekiciliklerinden biri olabilecek özelikleri gösteren el sanatları, özellikle ziyaret edilen alanı hatırlama aracı olarak önemli bir misyon üstlenmektedir.
Dolayısıyla destinasyona gelen turistlerin hatıra eşya
alma hareketi ile başlayan bu süreç birçok açıdan turizm bölgesine katkıda buluna bilmektedir. Ancak bu
doğrudan katkı yanında, başta ölmeye yüz tutmuş el
sanatlarının yaşatılması, istihdam yaratılması ve küçük de olsa bir pazar ve dolayısıyla ekonomik katkı
sağlamaları da önemlidir. Turizm yöresi açısından
yukarıdaki katkıları sağlayan el sanatları, turizmin
nedenleri arasında sayılan, insanların saygınlıklarını
kazanmaları için de bir araç olarak kullanılabilmektedir. Bu anlamda Hakkâri ilinde el sanatlarının yeri ve
önemi tartışılmazdır. İl’de kilim, heybe, parzun, reşik, çanta, çorap, şal, yazma boncuğu ve oya kaneviçe gibi el sanatları birçok evde üretilmektedir. Ancak
özellikle Hakkâri kilimleri ulusal ölçüde kabul görmüş ve turistler tarafından tercih edilen bir üründür.
Geleneksel Evler: Kültürel çekiciliklerden bir
diğeri olan geleneksel evler ve kırsal kesimdeki konutlar turizmin önemli çekiciliklerindendirler. Ancak bugün söz konusu (geleneksel evler) çekicilikler
Hakkari’de tarihi özelliğini yitirmiş ve doğal gelişimi-
156
HAKKARİ
ni bitirmiştir. Dolayısıyla sayıları sınırlı olan bu çekicilikler restore edilmeli ve benzer mimari örneklerinin taklit edilmeleri suretiyle geleceğe taşınmalıdır.
Bu bağlamda denilebilirki, turizmin olumlu etkilerini yavaşta olsa görmeyi düşündüğümüz Hakkâri’de,
eski kent dokusuna ve geleneksel evlerin rehabilitasyonuna önem verilmesi gerekmektedir.
İlde yer alan konak ve saraylar yerel kültürün
tanıtılmasında oldukları gibi yöreyi ziyaret eden turistlere, geçmişten günümüze Hakkâri’nin ev ve eklentilerinde geçirdiği süreci anlatmaları açısından da
önemlidirler. Turistlerin en çok ilgi duydukları konuların başında yöre insanının davranış özellikleri
gelmektedir. Tam da bu noktada bu tarihi mekanlar
turistlerin çok ilgisini çekmektedirler. İldeki başlıca
tarihi konak ve saraylar, Çukurca Merkez Dervişoğlu Konağı, Çukurca Merkez Piruzbeyoğlu Konağı,
Çukurca Merkez Enver Parlak Evi, Şemdinli Baglar
(Nehri) Kayme Sarayı ve Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı’dır.
Yukarıdaki evler incelendiğinde, gerek yapılaşma
düzeni ve gerekse yapım şekli ve biçimi, ihtiyaçların
getirdiği zorunluluk, halkın kazandığı deneyim ve
ortak yaşamın ürünleri olduklarını ortaya koymaktadırlar. Ancak, Hakkari’de geleneksel mimarinin şekillenmesinde yaşam şekli, ekonomik faaliyetin etkisi ve
tabi ki coğrafi faktörlerden topografya-iklim ve yapı
malzemesi önemli bir rol oynamıştır.
Aynı şekilde Özçağlar’ın genel olarak ileri sürdüğü kırsal konutların şekillenmesindeki yaklaşım,
Hakkâri’deki konutlarda da kendini göstermektedir.
Şöyle ki kırsal kesimdeki yerleşmelerde bulunan ko-
Kayme Sarayı
nutlarda yapı malzemesi, şekil ve çeşitli kısımlarının
düzeni, bulundukları yörenin coğrafi şartlarına uyan
ve bulundukları çevrenin etkisini taşıyan konutlar
(Özçağlar.1997) olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu
konutlar geleneksel evler kadar olmasalar dahi çekiciliklerin çeşitlendirilmesi adına kırsal turizmin geliştirilmesinde kullanılabilirler. Özellikle kırsal kesimi tanıma ve farklı deneyimler yaşamak isteyen turistlerin
ilgisine sunulabilirler.
Kıyafet: Bugün dünyada hızla gelişen ve değişen
turizm eğilimleri ve turistler farklı arayışlar içine girmişlerdir. Bu arayışlar içinde özellikle birçok açıdan
donanımlı olan turistler, farklı ülkelerin ve farklı insanların yaşam tarzları ve gelenekleri hakkında bilgilerini zenginleştirmek için kültürel deneyim arayışlarına girmişlerdir. Şüphesiz bu deneyimlerden biride
yöresel kıyafetlerle ilgilidir. Turistler hem yeni yöresel
kıyafetler görüp gözlem yaparak hem de bu kıyafetleri bazen giyip bazen de satın alarak farklı bir deneyim
yaşamaktadırlar.
Turizm bölgelerindeki yöresel kıyafetlerin zenginliği, o bölgedeki turistlerin zevk almalarını sağlayan bir araç olabilir. Diğer bir ifadeyle ana motivasyonu destekleyen yardımcı bir motivasyon olabilirler.
Bu durum belki de turistin bölgeyi tekrar ziyaret etmesini sağlayan bir faktör olabilecektir. Bu nedenledir ki, Hakkâri’de, daha önce ifade ettiğimiz birçok
ana motivasyonu destekleyen böylesi bir yardımcı
motivasyonun hem de oldukçada zengin bir çeşitliğe
sahip olarak bulunması pozitif bir değerdir. Bu pozitif
değer hem erkek hem de kadın kıyafetlerinde kendini
göstermektedir.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
157
HAKKARİ
KÜLTÜRÜ
Otlu Peynir
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
Halit YALÇIN
G‹‹İRİŞ
Son derce ince ve harika bir sanat zevki ve anlayışının hakim olduğu Hakkari kilimlerindeki her bir
motif yüzyıllar boyunca akıp gelen bir kültür birikiminin sonucu ortaya çıkan ve halk arasında söylenegelen öykülerle yaşamaktır. Hakkari’nin tarihin derinliklerinden gelen, yakın çevresindeki topluluklarla
hem ortak hem de çok farklı örf, adet, gelenek, yaşayış tarzı vb. kültürel ve folklorik özellikleri bulunmaktadır. Tarihsel açıdan bakıldığında Hakkâri bölgesi, şu an sahip olduğu idari sınırlardan daha geniş
bir alanı ifade etmektedir. Hakkari, yaklaşık 400 yıl
Osmanlı Devleti hakimiyetinde kalmış ve bu dönemde de Hakkari Beyleri’nin yönetimi devam etmiştir.
Yörenin köklü tarihsel ve kültürel bir mirasa sahip olduğu bugüne yansıyan zengin folklorik ve etnografik
özelliklerden anlaşılmaktadır. Hakkari’nin geçmişi ve
bugününe yansıyan folklorik zenginliklerin daha çok
aşiretlerin oluşturduğu yaşam biçimine göre şekillendikleri görülmektedir. Hakkârilinin yaşamında coğrafik yapıdan kaynaklanan zorluklar ile yarı göçebe ve
aşiretler biçiminde gelişen toplumsal yapı sözlü kültüre dayalı güçlü bir folklorun oluşmasını sağlamıştır.
İşte gelenek ve göreneklerle nesilden nesile aktarılan
bu kültürel yapının doğumdan ölümüne kadar Hakkari insanının yaşamının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hakkari yöresinin el sanatlarından kıyafetlere,
yemeklerinden folklor ve müziğine kadar birçok kültürel özelliği burada yansıtılmaya çalışılmıştır.
1. EL SANATLARI
1.1. Hakkari Kilimleri
Hakkari kilimlerindeki motifler, desenler ve
renkler, dokuyan insanın duygularını, düşüncelerini,
sanatsal beğenilerini ve o andaki ruh halini aktarma
aracı olmuştur. Dokuyan kadın o anda dile getirmediği, açıkça anlatmadığı duygularını isteklerini adeta
kağıda döker gibi kilimine koyduğu “kurt ağzı” ve
“akrep” motifi ile, muhabbeti, sevgiyi ve sohbeti “muhabbet kuşları” motifi ile, erkekliği, yiğitliği ve kavgacılığı “koç boynuzu” motifi ile dile getirirken, bereketi, üretkenliği, mutluluğu “bitki ve çiçek figürleri
ile, “gelin kız” veya “eli belinde” adlı motifi ile de yine
üretkenliği ve kısmeti ifade etmiştir. Bunun gibi bir
Halitbeyi kilimi.
çok duygu ve düşünce değişik motifler ve sembollerle
anlatılmaya çalışılmıştır.
Hakkari kilimleri arka arkaya çift sıra halinde
gerilmiş çözgü ipliklerinin arasında atkı ipliklerinin
çapraz olarak önden ve ardan geçirilmesiyle dokunur.
Çözgü ve atkı sıklığı 203/dm adettir. Bu sıklık kilimlerin kalitesini ve duruşunu etkiler.
Dokunan kilimlerde yörenin kendine özgü ve
doğada yetişen bitki köklerinden elde edilen beş temel renk kullanılmaktadır. Kırmızı, lacivert, kahverengi, siyah ve beyazdır. Yeşil, ve sarı ve mavi renkler
ise tali renkler olarak kullanılmaktadır. Bu renkler:
kırmızı renk “ronas” denilen bitki kökünden siyah
ve kahverenginin değişik tonları yeşil ceviz kabuğundan, sarı ise sütleğenden, yeşil rengi ise dere otundan
elde edilmektedir.
160
HAKKARİ
Hakkari’de halen yaygın
olarak üretilen en önemli
desenler şunlardır. Gülsarya, Lüleper, Şamari, Gülgever, Şımkubük, Kırlıgü,
Canbezer, Sine, Halitbey,
Gülhazar, Hevçekar, Kesnekar ve Şehvanidir.
1.2. Yün Çorap
Hakkari’nin yünlü çorapları, hayvancılığın, karasal iklimin ve mahir ellerin bir ürünüdür. Çoraplarımız, kilimlerimiz kadar ün kazanmamışsa da el
sanatlarımız içerisinde en fazla üretilen el sanatı olma
ünvanını taşımaktadır. Her evde kilim dokuma dezgahı yoktur. Ama her evde bir veya birden fazla çorap
örmede kullanılan şiş takımı vardır. Yün çorap, ilimizde eskinden beri temel giyimin bir parçası olarak
kabul görülmektedir. O kadar ki yaz aylarında dahi
vazgeçilmez bir giyim unsurudur. Kış aylarında bir-
den fazla üst üste giyilirken
yaz aylarında bir tane ile yetinilir.
Çorap örme, köy kadınları için tabir yerinde
ise çeyizlik mesafesindedir.
Köylü kadınlar çorap örmek
için ayrı bir zaman ayırmazlar. Onları, koyun sağma yolunda, yolda yürüme halinde, bebeğini
uyutma esnasında, komşu ziyaretinde çorap örerken
görürsünüz. Her köylü kız ve kadının boş vakit meşgalesidir. Çorap örmek, bunu yaparken günün yorgunluğunun el parmaklarından çoraplara aktarırlar
adeta.
Çoraplar, burun tarafından başlanarak örülür.
Örme esnasında beş şiş kullanılır. Çoraplar %100
yünden örülür. Ayak tabanı ve topuğa denk gelen
kısımlar daha sık ve düz örgü ile örülür. Örülen çorapların en belirgin özelliği birden fazla renkten ve
desenden oluşmasıdır. En yaygın şekli parmak uç-
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
larının renkli ve motifli geri kalan kısımlarının düz
beyaz ve desenli olmasıdır. Parmak uçlarında kullanılan renkler siyah, beyaz ve bordo tonundadır. Bunun yanında parmak uçlarından çorap lastiğine kadar
renkli ve motifli olan örgüler de vardır. Çorapta ki her
renkte, her desende, her motifte bir mesaj bir duygunun ifadesi vardır. Bu motiflerin kimisi, yiğitliği,
kimisi sevgiyi, kimisi sevinci ifade eder. Yukarıda anlatılan özelliklerin yanından ayırt edici bir diğer özellik de bayan çoraplarının erkek çoraplarından daha
küçük ve kısa olmasıdır. Erkek çorapları diz altına
uzanır ve geri kaymaması için lastik ucunda bulunan
biritlerden kordon geçirilerek bacağa bağlanır. Biritli
ve kordonlu çorapların kullanımı köy yerinde daha
yaygındır. Özellikle kış aylarında köyden kente gelmek zorunda kalan köylüler, şalvarlarının paçalarını
da çorapların içine sokarak, bu kordonla sıkı sıkıya
bağlarlar. Bu şekilde hem karın çorabın içine girmesi
önlenmiş olur, hem de seri bir yürüyüş için sportif bir
161
kuşam sağlanmış olur. Ayrıca köy yerinde çalışırken,
koyun güderken vazgeçilmez bir giyim unsurudur.
Aslında Hakkari çoraplarının diğer bir adı da rençber
çorabıdır.
Örülen çoraplar, günlük giyimin bir parçası olmakla birlikte, gelinlik kızların çeyizinde de önemli
bir yer tutar.
1.3. Şal
Tamamen kirman ipliği yün ve kök boyadan
imal edilen şal, yer tezgahlarında dokunur. Üzerinde
çeşitli motiflerin yer aldığı şal ince bir el sanatıdır. İkiye katlanarak çepe-çevre bere sarılır. Kadınlar yerel
giysiler üzerine bağlarlar. Bazen erkekler tarafından
da şelu-şepik denilen mahalli kıyafetlerin üzerine
bağlanır. Bel ve karın kısmını soğuklara karşı muhafaza eder.
1.4. Oyalar
Giysilerin vazgeçilmez özel aksesuarı olan oyalar,
süslemek ve süslenmek amacından başka taşıdıkları
anlamlarla bir iletişim aracı olarak kullanılır. İğne, tığ,
firkete gibi aletlerle yapılan oyalar geleneksel sanatların en ince örnekleridir.
Genellikle aynı tür iplik kullanılan bu tekniklerde, iplikler halkalanarak, birbirine bağlanarak düğüm
atılarak ve bazen de pul ve boncuk kullanılarak şekillendirilir. Bunlardan özellikle iğne oyaları motif,
kompozisyon ve teknik açıdan farklıdır. Tığ, firkete
ve boncuk oyaları da halen gelin kızların çeyizlerinin
en önemli parçalarıdır.
Oyalardaki motifler doğadaki bitkilerin yaprak
ve çiçeklerinden stilize edildiği gibi dağlardan, tepelerden esinlenerek de nakış nakış işlenir. Bunun
yanında kuş gözü, kuş dili, horoz ibiği gibi hayvan
figürleri de motifize edilerek nakış edilir. Geçmişte
olduğu gibi günümüzde de gelin gidecek genç kızların çeyizinde oyalı başörtüler çokça bulunur. Bunlar
ihtiyacın yanı sıra gelin gidilen evde gelin tarafından
hediye de edilir.
1.5. Kanaviçeler
İğneyle çeşitli cins ve renkte ipliklerle beyaz patiska üzerine işlenen süslemelerdir. Genç kızlar tarafından çeyizlik için yapılır. Çeşitli bitkisel yaprak ve
çiçek motiflerinin yanı sıra hayvan motifleri de işlenir. Yastık uçları, karyola örtüsü, sedir örtüsü, elbise
askı örtüsü, kapı arkalığı, Kur-an’ı Kerim muhafazası
kanaviçeyle işlenen el sanatlarıdır.
162
HAKKARİ
1.6. Keçe
Yörede “kıvan” denilen bir çırpıcı alet tarafından
çırpılan kuzu yünleri bir bez yada hasır üzerine serpiştirilir. Islatılıp sıkıştırıldıktan sonra 3-5 kişilik bir
grubun “ayak tepmesi” yoluyla şekillendirilen keçe,
rutubetli ve sıcak ortamda kullanılır hale getirilir. Çeşitli şekillerde renklendirilen ve günümüzde azda olsa
kullanılan keçeler, çoban kepeni, yer döşemesi ve semer yapımında kullanılmaktadır.
1.7. Ağaç İşleri
Geçmişten günümüze sürüp gelen madeni kültür ürünleri arasında yer alan ağaç işçiliğini geleneksel el sanatlarımız arasında önemli yeri vardır. Yörede ağaç işçiliği olarak cami mihrap ve minderi, çeyiz
sandığı, beşik, sofra altlığı gibi çeşitli mobilya işleri,
Kur-an’ı Kerim rahlesi, dokuma tezgâhları, tahta kaşıklar, ağızlık ve baston işçiliği en başta gelenleridir.
Hakkari yöresinde ceviz ağacı çoktur. Ağaç işçiliğinde
daha çok ceviz ağacından yararlanılmaktadır. Bunun
yanında dış budak, erik, armut ve meşe ağaçları kullanılmaktadır.
1.8. Taş İşçiliği
Hakkari’nin coğrafi yapısı ve iklimin özelliklerinden dolayı mimari yapılarda taş çok kullanılmaktadır. Yörede taş işçiliği en güzel örneklerini merkez
Biçer mahallesindeki Kızıl Kümbet ve Melik Esat
mezarlıklarında bulunan mezar taşlarında görmek
mümkündür. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait
mezar taşları çeşitli ve bitkisel ve geometrik motifler stilize edilerek işlenmiş birer sanat harikası durumundadır. Berçelan yaylasından getirdiği bilinerek taşlar usta eller tarafından maharetle işlenmiş ve
günümüze ulaşmıştır. Bunun yanı sıra halen ayakta
olan meydan medresesi, Şemdinli’deki Taş Köprü,
Kelat ve Kayme saraylarındaki taş işçiliği de günümüze kadar devam eden sivil mimari örneklerinin en
önemlilerindendir.
2. GİYİM KUŞAM
Anadolu’nun pek çok yöresinde olduğu gibi
Hakkari’nin de geçmişten gelen, kendine özgü bir giyim kültürü vardır. Kıyafetler, özellikle Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’daki diğer illerde giyilenlerle kimi yönlerden benzerlik gösterse de belirli bazı
özellikleri bakımından ayırt edici özelliklere sahiptir.
Bu özellikleriyle birlikte Hakkari’de giyilen kadın ve
erkek kıyafetleri genel olarak şöyledir:
2.1. Kadın Kıyafetleri
Hakkari’de kadınların kıyafetleri, içliklerinin dışında genellikle üç parçadan oluşur:
Kıras: Boyundan ayak bileklerine kadar uzanan,
yandan dikişli entari veya gömlektir. Renkli ve parlak
kumaşlardan dikilir. Kıras’ın kollarının uzantısında
lewendi denilen, çoğunlukla dirseğin yukarısına bağlanan bir parça bulunur.
Fistan: Boyundan ayak bileklerine kadar uzanan,
dikişli, önü tamamen açık, kıras’ın üzerine giyilen bir
giysidir. Son derece renkli ve güzel kumaşlardan yapılan bu giysi sadece Hakkari’de değil çevre bölgelerin tamamında Kürt kadınlar tarafından giyilir.
Dersuk, desmal veya lêçek:Hakkari’deki kadın
kıyafetlerinin en önemli parçalarından biri de dersuk,
desmal veya lêçek denen başörtüsüdür. Bu başörtüsü
genel olarak başın bir kısmını örter, saçların tamamını kapatmaz. Bısk denen zülüfler çoğunlukla dışarıda
bırakılır.
Bu tür bir baş bağlama daha çok genç kız ve kadınlarda görülürken daha yaşlı kadınlar saçlarının
tamamını örterler. Orta yaş ve üzerindeki kadınların
saçlarını göstermesi çok ayıp karşılanır. Kofi veya kesrewan adı verilen baş bağlama şekilleri ise daha çok
düğünlerde görülür.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
Kesrevan
Püskül /Gûfik
Takılar
Yedi Renk /Heftreng
Kemer
Bilezik /Bazınk
Yüzük /Gûstir
Kıras
Fistan
Kına gecesi giyilen gelin kıyafeti.
Düğün bitimine kadar giyilir.
163
164
HAKKARİ
Kesrevan
Püskül / Gûfik
Küpe /Guhark
Lewendî
Kemer
Kiras
Fistan
Hakkari’de kadınların düğün ve
şenliklerde giydiği kıyafetler.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
165
2.2. Erkek Kıyafetleri
Yerel erkek kıyafetleri şel-şepik (şelûşepık) denen günlük kıyafetler ile berguz denen ve daha çok
özel günlerde giyilen kıyafetler olarak ikiye ayrılır.
Şel: Şalvar da denilen, kemer yerine duxin veya
lastik kullanılan, bacak arasından itibaren genişleyen
ancak paçaları daralan, ütü yeri belli olmayan pantolondur. Şel, daha çok günlük bir kıyafet olarak giyildiği için çok kıymetli kumaşlardan yapılmaz.
Şepik: Şel ile aynı
renkten dikilen gömlektir. Normal gömleklerden farkı daha kalın
bir kumaştan, özellikle
de şel’in kumaşından
dikilmiş olmasıdır.
Yelek: Anadolu’nun
diğer yerlerinde giyilen
yeleklerden belirgin bir
farkı yoktur. Özelliği şel
ve şepikle aynı renkte ve
aynı kumaştan olmasıdır.
Şutik: Şutik, yaklaşık bir metre eninde
en az 6-7 metre uzunluğunda, şel’in içine
sokularak şepik’in üzerine şel’in bitiş noktası
görünmeyecek şekilde
bağlanan bir bez parçasıdır. Kısacası bele
dolanan bir kuşaktır.
Şelûşepik kıyafetinin
ayrılmaz bir parçası
olan şutik, şelûşepik’in
rengine
uyumludur
ancak onunla aynı
renkten yapılmaz. Çoğunlukla naylon karışımı bir pamukludan
dokunan yumuşak bir
kumaşı vardır.
Cemedani: Erkeğin başörtüsüdür. Bilindiği üzere Ortadoğu
halklarının önemli bir
kısmında erkekler başörtüsü takarlar.
Bergûz: Bergûz, çok özel olan el örgüsü kumaşlardan elde edilen bir kıyafettir. Yabani keçiler ile evcil keçilerin melezi olan ve bölgede çûr denen özel
bir keçinin kılından elde edilen tiftikten örülen bu
kumaş hem nadir bulunur hem de çok pahalıdır. Bu
yüzden bu elbiseyi ancak maddi durumu iyi olanlar
edinebilir. Kumaşın üretimi ve kıyafetin dikimi de
nadirdir.
Cemedanî
Şepik
Kerik/Çuxik
Şal/Şutik
Şel
Hakkari’de yöresel
erkek kıyafeti.
166
HAKKARİ
3. YEMEK KÜLTÜRÜ
Kendine özgü yemeklerin çeşitliliği ile bilinen
Hakkari yöresi mutfağı, sadece Hakkari ili sınırları
içinde ele alınamayacak kadar geniş bir coğrafyada
etkindir. Hakkari ile kuzeyindeki Van’ın, batısındaki
Şırnak’ın, doğusundaki Kuzey İran’ın ve güneyindeki
Kuzey Irak’ın mutfak ve yemek kültürlerini belirgin
çizgilerle birbirlerinden ayırmak oldukça zor, hatta
imkansızdır. Benzer bir coğrafyayı ve sosyo-kültürel
yapıyı paylaşan bu geniş coğrafi alanda yaşayanların
yiyecek içecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürlerinin bu doğal benzerliği arasından yalnızca Hakkari’ye
özgü olanları ayıklamak hem zor hem de gereksiz bir
çabadır.
Hakkari mutfağı, hemen hemen her yörede yiyecek alışkanlıklarının ve mutfak kültürünün doğal
belirleyicisi olan coğrafi yapının ve buna bağlı doğal
çevrenin belirgin biçimde baskın olduğu mutfaklardan biridir. Öyle ki, Hakkari yemeklerinde kullanılan en temel iki malzeme, coğrafyanın öncelikli olarak hayvancılığa elverişli olmasından dolayı et ve yine
dağların ve yüksek yaylaların Hakkari halkına bir armağanı olan doğal otlardır. Hakkari, dağlara yaslan-
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
mış bir şehirdir ve doğada yetişen her şey, burada yaşayan insanların öncelikli besin kaynağını oluşturur.
İklimin uygun olduğu ve yüksek çayırlıklarla yaylaların birbirinden gür ve besleyici otlarla donandığı yıl
Hakkarili’nin de bolluk ve bereket yılı olur.
Bu temel döngü içinde yayla kültürü yöre insanı
için vazgeçilmezdir. Karların eriyip dağların yeşillendiği ilkbahar aylarında başlayan yayla mevsimi, yazın sonuna kadar devam eder. Bu süre, yöre halkının
kışlıklarını da hazırladığı dönemdir. Hayvansal ürünlerin tamamı en verimli biçimde değerlendirilir. Kavurmalar yapılır, et kurutulur, peynir yapılır, yoğurt
167
ve kaymak kurutulur, dağın mucizesi otlar toplanıp
kurutulur... Kısacası doğanın tüm canlılığıyla Hakkari insanının yanında olduğu yaz ayları, kış için bir
biriktirme, hazırlanma zamanıdır. Hakkari’de bir günün öğünleri, elbette evden eve ve haftanın her günü
değişse de, yaklaşık olarak şu şekilde geçer:
Sabah kahvaltısının en temel besini otlu peynirdir. Dağdan toplanan otlarla yapılmış peynir hem
besleyici, hem sağlıklı hem de alabildiğine lezzetlidir.
Peynir için kullanılan siyabo, mende, so, sirik gibi otların insan sağlığına yaptığı katkı bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Peynirin yanında çoğu zaman
cacık-lor yer alır. Jajik, yabani sarmısak, taze soğan,
yoğurt ve tereyağı ile yapılan bir çeşit çökelektir. Bunların yanında yumurta, un ve tereyağından yapılmış
yiyecekler bulunur ki bunlar zorlu doğa koşullarında
çalışan yöre insanını öğle vaktine kadar tok tutup verimli çalışmak için yeterli enerjiyi sağlar.
Öğle vaktinde, akşam yemekleri kadar olmasa da
zengin sofralar kurulur. Özellikle yaz aylarında, ailenin erkeklerinin çalışıp çabaladığı zamanlarda, et,
pilav, bulgur gibi hem tok tutan hem de kuvvet veren
yemekler yenir.
Akşam yemekleri, diğer öğünlere göre günün
hem en önemli hem de en zengin öğünüdür. Tüm
ailenin bir arada olduğu bu yemeklerde ailenin büyüklüğüne göre genelde birden fazla sofra kurulur.
Yemeğe çorba ile başlanır. Hakkari mutfağına özgü
çorbalarda genellikle dövme buğday, yoğurt ve yine
yöresel otlar kullanılır. Ana yemek de yine çoğu zaman etli bir yemektir. Yöre mutfağına özgü Kıris, Doğaba, Keledoş ve Doleme bu yemeklerden bazılarıdır.
Akşam yemeğinde doğal otlar ve fasulye gibi bilindik
sebzelerden yapılan çeşitli sebze yemekleri de yer alır.
Akşam sofralarından eksik olmayan bir diğer yemek
ise pilavdır. Genellikle pirincin kullanıldığı ancak zaman zaman bulgurla da yapılan pilavın pek çok çeşidi
bulunur. Pilavlar genellikle etlidir ve içinde yöresel
otlar yer alır.
Yemeklerin yanında genellikle bir veya birkaç çeşit yardımcı yemek bulunur. Mevsim sebzelerine göre
hazırlanmış salata, kurutulmuş meyvelerden yapılan
komposto çeşitleri ile yoğurt, soğan ve taze otlardan
yapılan cacık çeşitleri bu yardımcı yemeklerden bazılarıdır.
Yemeklerin ardından yenen tatlılar da yine çok
çeşitlidir. Sütün bolluğu nedeniyle en çok yapılan
tatlıların başında sütlaç gelir. Kirece yatırılarak yapılan kabak tatlısının tadına doyum olmaz. Aside
ise Anadolu’nun pek çok yerinde yapılmakla bera-
168
HAKKARİ
ber Hakkari’de daha bir lezzetlidir. Ancak
tatlıların içinde biri vardır ki tam da bu
yöreye özgüdür. Yumurta, yoğurt, yağ
ve şekerden yapılan Lalepêt (lalaped),
Hakkari’de her öğün yenilebilen, en
beğenilen tatlıdır.
virinceye kadar devam eder.
Bardağı devirmek, yani
tabağı içinde yan yatırmak ‘ben içmiyorum,
artık yeter’ demektir.
Düğün ve mevYemeklerin yanında tandır ekmeği
lidlerin vazgeçilmez
eksik olmaz. Tandır ekmeğinin yerini
yemeği ise Kıris’tir.
ise kimi zaman yapılan çöreklerle diğer
Oldukça şenlikli ve kahamur işleri alır. Yemeğin ardından içilen
labalık geçen düğünlerde
Tandır Çöreği / Kade
demli çay, ağzınızda bıraktığı buruk tatla bu
kurulan sofralarda aynı anda
zengin sofranın sonunun geldiğinin habercisidir.
binlerce kişi bile ağırlanabilir. BüPeki ya misafir nasıl ağırlanır? Hakkari insanı da yük kazanlarda pişirilen Kıris’in yanında genellikle
Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi misafirini pilav bulunur. Mevsimine göre komposto, salata ya
en güzel yemekleriyle ağırlamaya çalışır. Yapılan bir da karpuzla menü tamamlanır.
yemek birçok tabağa konarak sofraya getirilir. Sofraya
Hakkari mutfağının lezzet bakımından en temel
yeni gelen her kişi için tabak hemen yenilenir. Ev sa- özelliği, yapılan yemeklerin çoğunda ekşi tatların
hibi, misafir sofradan kalkmadan sofrayı terk etmez. ağırlık taşımasıdır. Ekşi tadı verebilmek için sumak
Sofrada mutlaka peynir bulunur ve gelenek olarak çok tüketilir. Yemeklere çoğu zaman sumağın suda
sofradan kalkmadan önce son lokma olarak peynir kaynatılmasından elde edilen sumak suyu katılır.
yenir. Bunun nedeni, tuzlu peyniri yiyerek ağzın tadı- Hakkari yemeklerinde acı oldukça az kullanılır. Yenı yemekten hemen sonra içilecek çaya hazırlamaktır. meklerdeki acı lezzeti elde edebilmek için son yıllarBöylece daha fazla çay içilebilir. Sofranın ardından da isot kullanımı artmış olsa da acı daha çok karabiçay semaverle gelir ve çay sohbeti misafir bardağı de- berden elde edilir.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
4. HAKKARİ’YE ÖZGÜ YEMEK
ÖRNEKLERİ
4.1. Ayran Çorbası / Devîn
Malzemeler: 2 kg yoğurt, 1 kase pirinç, 1 su bardağı sıvı yağ, Çatı (yabani kekik)
Yapılışı: Yoğurt, bir miktar su ile çırpılıp ocağa
konur. İçine pirinç eklenerek kaynayana kadar karıştırılır. Tuzu eklenir. 5 dakika daha kaynatılan çorba
ocaktan alınır. Tavada kızdırılan yağın içine kekik
katılır. Kaselere alınan çorbanın üzerine kızgın yağ
dökülerek servis edilir.
4.2. Kıris
Malzemeler: 250 gr yağsız kıyma, 1/2 kg kemikli et, 250 gr nohut, 1 kase kırık pirinç, 100 gr ceviz
içi, 50 gr kuru üzüm, 200 gr sumak, 1 kg soğan, Salça, Tuz, karabiber, pul biber
Yapılışı: Nohut ve et birlikte pişirilmek üzere
ocağa konur. Diğer yanda, pirinç, kıyma, maydanoz,
tuz ve baharatlar karıştırılıp yoğrulur ve yuvarlak
köfteler haline getirilir. İnce doğranan soğanlar yağda hafif kavrulur. Sumak, sıcak suya konularak bekletilir. Ceviz içi bir kaba su ile koyularak kaynatılır.
Tencerede kaynayan et ile nohutun içine önce sumak
suyu ilave edilir. Kaynatılan ceviz iç, kavrulan soğanlar ve köfteler eklenir ve tamamı birlikte kısa bir süre
daha kaynatılır. Yemek piştiğinde ocaktan alınarak
servis edilir.
Ayran Çorbası
Kıris
169
4.3. Doleme
Malzemeler: 1/2 kg kıyma, 1 kg bal kabağı, 2 su
bardağı kırık pirinç, 1 baş soğan, 1 demet reyhan, 5
bardak su, tuz, karabiber, pul biber
Yapılışı: Pirinç, kıyma, rendelenmiş soğan, reyhan, tuz, karabiber ve pul biber karıştırılıp yoğrularak köftelik harç haline getirilir. Cevizden küçük
parçalar koparılıp yuvarlanarak köfteler hazırlanır.
Bal kabakları küp şeklinde doğranır. Tencerenin dibine bir sıra bal kabağı dizilir. Üzerine bir sıra köfte
dizilir. Malzeme tükenene kadar birer sıra dizilmeye
devam edilir. Tencerenin en üstüne 1 demet reyhan
doğranarak serpilir. Göz kararı su eklenerek tencerenin ağzı kapatılır ve yemek pişmeye bırakılır. Pişen
yemek tabaklara alınarak servis edilir.
4.4. Kotildevk
Malzemeler: 1/2 kg kırık pirinç, 50 gr kıyma,
100 gr nohut, 1 kase pirinç, 500 gr yoğurt, 1 bardak
sıvı yağ, tuz, karabiber, pul biber, kekik
Yapılışı: Derin bir kapta pirinç, kıyma, tuz ve
baharatlar yağ ile birlikte yoğrularak köftelik harç haline getirilir. Ayrı bir kapta pirinç kaynatılır. Önceden
haşladığımız nohutlar pirince eklenir. Köfte harcından ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak yuvarlak köfteler haline getirilir ve bunlar da kaynayan yemeğe ilave edilir. Köfteler pişene kadar yemek ocakta
tutulur. Pişen yemek tabaklara alınır ve üzerine suyla
ezilmiş yoğurt dökülür. Üzerine kızdırılmış yağ eklenerek servis edilir.
Kotildev
HAKKARİ
170
4.5. Keledoş
4.7. Doğaba
Malzemeler: 1 kg dövülmüş buğday, 1 kg kemikli et, 1/2 kg şeker pancarı, 1/2 kg patates, 100 gr
sarımsak, 2 kg yoğurt, 1/2 kg nohut, 200 gr kuru fasulye, 1-2 demet yöresel ot (çuring, mendê, lûş, vb.)
Yapılışı: Buğday, et, nohut ve fasulye birlikte
pişirilir. Yoğurt suyla ezilip ayran kıvamına getirilerek tencereye eklenir ve kaynayana kadar karıştırılır.
Kaynayan yemeğe küp şeklinde doğranmış patatesler,
pancar, dövülmüş sarımsak ve yöresel otlar katılır.
Kıvamı yoğunlaşıp biraz katılaşıncaya kadar ocakta
tutulan yemek piştiğinde ocaktan alınarak tabaklara
konur. Ortası çukur hale getirilen yemeğin üzerine
kızdırılmış tereyağı dökülerek servis edilir.
4.6. Tırşik
Malzemeler: 1/2 kg kırık pirinç, 100 gr kıyma, 1
kg pancar, 3 baş soğan, 1 kase sumak, 1 kaşık salça,
1 su bardağı sıvı yağ, 1 demet maydanoz, tuz, karabiber, pul biber
Yapılışı: Önceden ıslatılan pirinç süzülür ve
mutfak robotundan geçirilerek un haline getirilir. İçine kıymanın yarısı (50 gr), kıyılmış maydanoz, tuz ve
baharatlar katılarak yoğrulur. Kıymanın geri kalanı,
ince doğranmış 1 baş soğan ve maydanoz karıştırılarak yağda kavrulur. Pirinçle hazırladığımız malzemeden koparılan parçalar avuç içinde yuvarlanarak
ortaları açılır. İçine kavrulan iç harcı doldurulur ve
ağızları kapatılır. Tencerede soğan ve pancar kavrulur. Köfteler tencereye eklenir. Üzerine 1,5 litre sumak suyu eklenerek pişmeye bırakılır.
Keledoş
Tırşik
Malzemeler: 1 kg dövülmüş buğday, 1 kg kemikli et, 250 gr kıyma, 1 kase kırık pirinç, 2 kg yoğurt, yarım demet maydanoz, tuz, karabiber, pul biber, kekik.
Yapılışı: Bir tencerede buğday kaynatılır. İçine
ayran haline getirilmiş yoğurt dökülerek kaynayana
kadar karıştırılır. Kaynayan yemeğe önceden haşlanmış kemikli etlerle kıymadan yapılmış küçük köfteler
katılır. Yaklaşık 15 dakika daha kaynatılır. Bir avuç
kekik eklenerek ocaktan alınır. Tabaklara konulan
yemeğin üzerine pul biber katılarak kızdırılmış yağ
dökülür.
5. YAŞAM
5.1. Din ve Mezhep
Bugün Hakkari’de yaşayan halkın tamamı
Müslüman’dır ve Şafii mezhebindendir. Bilinen bazı
kaynaklarda, İslamiyet öncesinde buranın yerleşik
halkı olan Kürtler’in Zerdüştî dinine mensup oldukları, Asuriler’in ise Hıristiyan oldukları ifade edilmektedir. Bugüne gelindiğinde, Hakkari sınırları içerisinde
Asurî, Nasturî kökeninden gelen hiç kimsenin bulunmadığı bilinmektedir.
5.2. Aşiret ve Aşiretçilik
Kısaca, aynı soydan gelen, dil, din, kültür, kan
ve akrabalık bağlarıyla birbirlerine bağlı, bir başkanın
yönetiminde göçebe veya yarı göçebe bir yaşam sürdüren insan topluluğu olarak tarif edilebilecek olan
Doğaba
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
171
Emir Şaban Camii / Çukurca
Aşiretçilik
aşiretler Hakkari’de varlığını korumaktadır. Hakkari
insanının büyük çoğunluğu zayıf olsa da kendini bir
aşiretin mensubu olarak görmekte, aşiretin iç kurallarına uyma mecburiyeti hissetmektedir. Her aşiretin başında yönetici olarak bir ‘aşiret ağası’ vardır.
Ağanın danışmanları, ocak ve kabile başları olan ve
Aksakallı diye tabir edilen “Rihspî”lerdir. Ağa, aşiretin bütününü ilgilendiren önemli konularda danışma
meclisini toplar ve ona göre karar verir. Ağa hem kendi aşiretinin bireyleri hem de başka aşiretlerin fertleri
açısından saygındır ve kendisine yapılacak saygısızlık
kavga sebebidir.
Kentleşme ve modernleşmenin hızı, okuryazarlığın artması, ekonomik koşulların iyileşmesi, istihdam olanaklarının artması gibi gelişmeler ağalık kurumunun etkinliğini zayıflatmışsa da aşiret ağalığı
Hakkari’nin bütün aşiretleri açısından önemini korumaktadır.
ve bangurdan denilen silindirik bir taş ile sıkıştırılıp
düzeltilir.
Evin sıvası için de mümkün olduğu kadar kırmızı killi toprak bulunur. Duvarlar, ince samanla karıştırılan bu killi topraktan elde edilen çamur harcıyla
sıvanır.
Köylerde evler çoğunlukla iki katlıdır. Alt katın
arka tarafına koyunlar için ağıl (bêla) yapılır. Ön tarafta evin girişi bulunur.Alt kattaki odalardan biri de
kiler olarak kullanılır. Tandır, evin dışına değil de
içine yapılmışsa çoğunlukla kilerin yanındaki odada bulunur. Tandırdan ayrı yapılan ocak da (bixerî)
burada olur. Tandırın yakılmadığı zamanlarda ocak
kullanılır. Tandır yeri evin alt katında yapılmışsa, bu
durum kış gecelerinin de çok renkli geçeceğinin habercisidir. Çünkü gün içerisinde tandır yakılıp ekmek
pişirildikten sonra soğutulmaz ve aile bireyleri akşam
yemeğinden sonra tandırın başına toplanır.
Üst kat, ailenin ekonomik durumuna bağlı olarak birkaç odaya bölünmüştür. Ancak ister fakir birinin ister zengin birinin olsun Hakkari’deki her evin
bir misafir odası olur. Her evde misafir için ayrılmış
en az bir yatak, yorgan ve kilim vardır. Özellikle köylerde bu çok daha yaygındır.
5.3. Mesken-Ev Durumu
Genel olarak binaların yapısına bakıldığında
Hakkari’ye özgü bir mimari özelliğin bulunmadığı söylenebilir. Evler genellikle yığma taş, kerpiç ve
toprak damlıdır. Dış duvarlar taştan, iç duvarlar ise
kerpiçten yapılır. Kerpiç, evlerdeki ısının korunmasını sağlarken esnek yapısıyla binaların, özellikle
depremlere karşı dayanıklılığını da arttırır. Yapılan
jeolojik çalışmalar Hakkari’nin birinci derece deprem
bölgesinde yer aldığını göstermektedir. Buna karşın
bölgede meydana gelen depremler Hakkari’de büyük
felaketlere neden olmamıştır.
Evlerin damına kavak ağacından elde edilen, karite adı verilen direkler döşenir. Bu direklerin üzerine
nîre denilen mertekler sıkı biçimde atılır. Direklerin
ve merteklerin üzeri ise alaş adı verilen çalı çırpı ile
örtülür. Üzeri çamurla iyice sıvanır. Kalınca bir çamur
tabakasıyla sıvanan dam toprakla iyice sağlamlaştırılır
Taş Evler
172
HAKKARİ
Yayla Çadırları / Kon
5.4. Yaylacılık
Hakkari’de kışın sona erip baharın gelmesi yepyeni bir heyecanla Hakkari halkının yeniden dağlarına, yaylalarına kavuşmasını ifade eder. Yayla dönemi
çalışma ve bir sonraki kışı daha rahat geçirmek için
dört koldan hayata sarılma döneminin de başlangıcıdır. Mayısın ilk haftasından Ekim’in son haftasına
kadar üç ayrı yerde, üç ayrı konakta kurulur yayla
çadırları.
Birinci dönemin ismi banehî veya berbihar’dır.
Berbihar, bahar öncesi demektir ki bu dönemde çadırlar çoğunlukla karlı zirvelerin derin vadilerinde,
sulak alanlarda, zirveler ile biçeneklerin (otlak) kesiştiği meralarda binbir çeşit otun, çiçeğin yeşerdiği
alanlarda kurulur. Bu, kısa süren ve hafif yüklerle
çıkılan bir yayla dönemidir. Koyunlar günde bir kez
sağılmaya başlanır. Henüz otlar kalınlaşmamış, yağlanmamıştır. Onun için bu bir aylık dönemde peynir
tutulur.
Yaylanın ikinci dönemi Zoma, havaların iyice
ısındığı, vadilerin ve alçak kesimlerin hem insanlar
hem hayvanlar için bunaltıcı olmaya başladığı zaman
başlar. Haziranın ilk haftası bittiğinde Hakkari insanı
için bir kez daha göç zamanı gelmiştir. Binbir çeşit
otun ve çiçeğin bir gelin gibi süslediği yaylalar misafirlerine kucak açmış beklemektedir. Yaz mevsimi,
yaylaların insanları ve hayvanları çağırdığı büyük bir
davet zamanıdır.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
Yaylanın üçüncü dönemi ise sonbahar yurdu,
sonbaharda gidilen, yerleşilen yer anlamına gelen
Payîzevar’dır. Sonbahar yurdu, eylül ayından sonra
çıkılan yaylayı ifade etmektedir. Sonbahar yaylası da
tıpkı ilkbahar yaylası gibi kısa sürelidir. Yaylada en
fazla bir ay kadar kalınır. Çadırlar çoğunlukla köyün
arkalarına, tarlalardan uzak olsa da biçeneklerin içine
kurulur. Bunun nedeni biçeneklerin biçilmiş olmasıdır. Ancak bir yandan sulak olan yerler yeniden sulanmış yaz yağmurları yağmışsa biçenekler yeniden
yemyeşil otlarla bezenmiştir. Bu otlara ajar adı verilir.
Buralar hayvanların otlatılması için bulunmaz yerlerdir. Sonbahar yaylasında daha çok teremast denilen
kışlık yoğurt tutulur.
173
5.5. Doğum Adetleri, Çocuk Büyütme
ve Sünnet
5.5.1. Doğum Adetleri
Dünyanın her tarafında olduğu gibi Hakkari’de
de aileye katılacak yeni bir bebek tüm ailede büyük
bir heyecana sebep olur ve en başta anne ve baba
olmak üzere ailenin tüm bireylerini çok sevindirir.
Çocuk bekleyen anne aile içerisinde mümkün olduğunca kayırılıp ve kollanır. Anne adayına ağır iş yaptırılmaz ve onun canının istediği yiyecekler mutlaka
alınır. Kadının aşermesine, oburluk veya açgözlülük
yapmasına göz yumulur.
Doğum Sırası: Köy yerinde gerçekleşen doğumlarda dayık veya ebe eve çağırdıktan sonra doğum
174
HAKKARİ
daha kolay olsun diye caminin damında bulunan ve
loğ adı verilen taş dikine kaldırılır. Hocanın okuduğu
su mümkünse doğum yapacak kadına içirilir. Doğum
zorlu geçiyorsa dua edilirken mutlaka büyük veya
küçük baş bir hayvan ve ekmek adanır. Doğumdan
hemen sonra da adaklar yerine getirilir.
Doğum Sonrası: Selametle gerçekleşen doğumun ardından hemen çocuğun göbeği kesilir. Ardından çocuk yıkanır ve vücuduna az da olsa tuz serpilir.
Yıkanan çocuk kundaklanır. Köyün imamı veya bilen
başka biri çocuğun kulağına ezan okuyup kelime-i
şehadet getirir. Çocuğun ismi önceden belirlenmişse
adı kulağına fısıldanır. Doğum yapan anne ve bebeği
doğumdan sonraki kırk gün boyunca evden dışarıya
çıkamazlar. Bu döneme kırklık (çılık) denilir. Anne
ve bebeği bu dönem boyunca mümkün olduğunca
tek başlarına bırakılmazlar. Cin ya da başka bir şeyin
musallat olmaması için odalarında mutlaka Kur’an-ı
Kerim bulundurulur. Ayrıca anne ile bebeğin yatağı
bir iple çevrilir.
Bankutk: Doğumdan sonra anne ve çocuğun selameti, etraftakilerin çocuğun doğumundan haberdar
edilmesi ve ağızların tatlanması için aile fertlerine,
konu komşu ve akrabaya şeker, incir, üzüm, lokum,
badem, ceviz vb. tatlı şeylerin dağıtılmasıdır. Tam kelime karşılığı ‘dam dövme’ dir. Eskiden akrabalar ve
komşular doğum sonrasında doğum olan evin damına çıkıp, kendilerine tatlı birşeyler verilinceye kadar
saçakları döverlerdi. Günümüzde, çocuk sahibi olan
aile kimsenin dama çıkıp saçakları dövmesine gerek
kalmadan bu ağız tatlılığı şeyleri kendiliğinden dağıttığından artık dam dövme geleneği pek kalmasa da
yerine geçen geleneğin adı banqutk olarak kalmıştır.
Pirsyar / Pirsîyar: Kelime anlamı ‘dostların
sorması’dır. Genellikle hacdan dönene, askerden gelene ve askere gidene, uzaktan gelene ve özellikle de
yeni doğan bebeklere gönderilen hediyelerdir. Yeni
doğan bir bebeğe pirsyar gönderilmesi çok önemse-
nir. Özellikle akraba ve komşulardan biri yeni bebek
için pirsyar getirmemişse aile alınır ve bunu bir kıskançlık, küslük şeklinde yorumlar. Amca, dayı, hala
ve teyze gibi yakın akrabalar yeni bebeğe çeyrek,
yarım veya tam altın alırlar. Daha uzak akrabalarla
komşular ise bebek elbisesi, sabun, şekerleme vs. getirirler.
İsim Koyma: Çocuğa ailenin en büyüğü ad koyar. Bu büyük kişi çoğunlukla dede olur. Ancak son
yıllarda, pek çok yerde olduğu gibi Hakkari’de de bu
adet değişmekte, anne ve baba ortak bir kararla çocuğa ad vermektedir. Her aile, çocuğa kendi nesebine
uygun gördüğü adı verir. İslami isimler, çocuk erkek
ise Hz. Peygamberin mübarek adlarından biri veya
kız ise Peygamberimizin hanımları veya kızlarının adlarından biri, meleklerin isimleri, sahabenin isimleri,
Allah’ın sıfatları veya evliyaullahın isimleri uhrevi sayılırken bunlar dışında kalanlar dünyevi isimler olarak nitelendirilir. Bunun yanında son yıllarda çocuklara Kürtçe isimler koymada belirgin bir artış olduğu
görülmektedir.
5.5.2. Çocuk Büyütme
Çocuk ilk haftadan sonra beşiğe konulur ve kundaklanır. Kundaklama işlerine dezbênk, altlığına ise
kasnûk denir. Çocuk yaklaşık iki yıl boyunca beşikte
sallanır. Yeni doğan bebeğin annesi çocuğunu mümkün olan en fazla süre anne sütüyle beslemeye çalışır.
Bu süre çocuk 2 yaşına gelene kadar devam edebilir.
Anne yeni bir çocuğa hamile kalmadığı sürece çocuğunu emzirmekten kaçınmaz. Hakkari’de sütanne
veya dadı tutma adeti yoktur. Her anne çocuğunu
kendisi emzirir ve büyütür. Annenin yapması gereken
işleri olduğunda çocuğa ablaları, halaları veya ninesi
bakar. Hakkari’de kadınların başka çocuklara sütünü
verme adeti de vardır. Örneğin bir çocuk acıkmışsa
ve ağlıyorsa, yanında yöresinde de sütlü bir kadın
varsa bu kadın ağlayan çocuğa sütünü vermekten ka-
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
çınmaz. Böyle bir durumda kadının kendi çocuğu ve
emzirdiği diğer çocuk aynı cinsiyettense hiçbir sorun
yoktur. Ancak çocukların cinsiyetleri farklıysa emzirme işi dikkatle yapılır. Bunun sebebi bu iki çocuğun
ileride evlenme olasılığının bulunmasıdır.
5.5.3. Sünnet
Hakkari’de erkek çocukların sünnet edilmesi
Anadolu’nun pek çok yerinde görüldüğü gibi kalabalık ve abartılı düğünlerle yapılmaz. Çocuk, mümkünse doğar doğmaz sünnet edilir. Edilmemişse sünnet için en erken uygun zaman beklenir ve bu zaman
geldiğinde çocuk eğlencesiz, düğünsüz sünnet edilir.
Biraz da bu yüzden kirvelik adeti Hakkari’de yok denecek kadar azdır. Sünnetler düğünsüz yapıldığı için
hediyeleşme de görülmez.
5.6. Evlenme Adetleri
Pek çok yerde olduğu gibi Hakkari’de de aileler
evlenme çağına gelen evlatlarını bir an önce evlendirmek isterler. Yaklaşık olarak söylemek gerekirse
evlenme çağı, köylerde erkekler için 18, kızlar için 15
yaşlarında başlar. Erkek çocuklar, ortada zorunlu bir
sebep yoksa genelde askerliklerini bitirdikten sonra
evlendirilirler. Şehirde evlilik çağının biraz daha geç
başladığı kabul edilir ve daha çok 25 yaşına geldiği
halde evlenmemiş olan gençler yadırganır.
5.6.1. Evlenme Biçimleri
Hakkari’de evlilikler, halen çok yaygın bir biçimde görücü usulü ile yapılmaktadır. Dolayısıyla aileler
evlenecek eşlerin seçimi üzerinde etkindirler. Ancak
değişen koşullarla beraber bu etkinlik de azalmakta-
175
dır. Günümüzde aileler kendi kararlarının yanısıra
evlenecek gençlerin de rızasının alınmasına dikkat
ederler.
Şimdilerde çok azalmış olsa da birkaç yıl öncesine kadar Hakkari’de ‘berdel/değiştirme’ denilen evlendirme türü de oldukça yaygındı. Berdel, ailelerin
karşılıklı olarak hem oğullarını hem de kızlarını evlendirmeleridir. Bir aile diğer bir ailenin kızını kendi
oğluna alırken kendi kızını da karşı tarafın oğluna
verir. Zorunlu durumlar dışında pek başvurulan bir
yöntem değildir ve genelde pek de hoş karşılanmaz.
Sözü edilen zorunluluk ise çoğu zaman bir kız almak
için gereken başlık parasının bulunamamasıdır. Karşılıklı olarak birbirinden kız alan bu aileler birbirine
başlık parası vermeyecek, kızların çeyizleri ve takıları
çok fazla ağırlaştırılmayacaktır. Bu nedenle berdel evlilikleri daha çok durumu iyi olmayan aileler arasında
başvurulan bir yöntemdir.
5.6.2. Kız İsteme
Hakkari ve çevresinde kız isteme işini erkekler
yürütür. Kadınlar kız isteme adetine pek iştirak etmezler. Hakkari’de kız isteme adeti şöyle gelişir:
Herhangi bir aile oğluna bir kız isteyecekse öncelikle yakın akrabalarından birini kızın evine gönderir.
Bu akraba, kız tarafının babasına veya akrabalarından
birine hısımlık (xizmanî) davasında bulunur ve evlerinin kapısının açık olup olmadığını sorar. Uygun
bir cevap alırsa kararlaştırılan günde, erkek tarafının
ailesi, yanına aksakallıyı, aşiret ağasını ve imamı da
alarak kız tarafına gider. Kız tarafının aşireti ve akrabaları da toplanmıştır.
176
HAKKARİ
Eve varılıp biraz sohbet edildikten sonra ailenin
büyükleriyle birlikte gelen imam veya aksakallı, lafı
denk getirir ve kız tarafının daha önceden belirlediği
aksakallıya “Sebebi ziyaretimiz malum. Allah’ın izni
peygamberin kavli ile kızınızı, oğlana istiyoruz” der.
Kız tarafının büyüğü biraz düşündükten sonra söylediği şu sözler kızın verildiğinin, bu evliliğin gerçekleşeceğinin müjdecisidir: “Bu kızı (bir kızdır) yolunuza
kurban ediyoruz.” (Keçikek e em qurbanarêyawe
dikin.) Bu sözler biter bitmez orada hazır bulunan
hoca efendi, izdivacın kutsiyeti, çocukların mutluluğu, ailelerin huzuru üzerine bir dua okur. Dua Fatiha
Suresi’nin okunmasıyla sona erer. Cemaat Fatiha’sını
bitirir bitirmez müstakbel damadın babası, ağabeyi
veya yakın bir akrabası kız tarafının büyüğünün eline
gider, teşekkür edip hayırlı dualar temmeni eder ve
kızın babasının elini sıkar. Kızın babası yaşça büyükse eli öpülür. İkramlar yenilip içildikten sonra kalkılır. Kız isteme işi tamamlanmıştır.
5.6.3. Söz Kesme / Desteser
Kız istemeye katılmayan kadınlar, kız verildikten
sonraki uygun bir günde, yakın akrabalardan oluşan
bir topluluk halinde kız tarafına gider. Bu ziyarette
hem gelin görülür hem de evlilik işini daha da kesin-
Kadınlar Halayı
leştirmek için söz kesilir. Söz kesme anlamına gelen
desteser denen bu küçük törende gelin kıza çok fazla takı takılmaz. Hediyeler çoğunlukla bir iki yüzük,
küpe ve bilezik ile tepeden tırnağa bir takım elbiseden oluşur.
5.6.4. Başlık Kesme ve Şeker Kırma /
Nextvebir ve Şekirşkandın
Birkaç yıl öncesine kadar Hakkari’de, özellikle
köy ve kasabalarda başlık parası oldukça yaygındı.
Başlık parası çok sıkı bir şekilde pazarlık edilirdi. Bu
nedenle bu olaya başlık kesme veya başlık kararlaştırma denmiştir. Şimdilerde başlık parası pek alınmamaktadır. Ancak maddi durumu iyi olmayan kız
tarafı süt parası veya çeyiz alımı için damat tarafından
bir miktar para alır. Bu da kimsenin duymaması için
mümkün olduğunca gizli yapılır. Amaç kimseyi rencide etmemektir.
Şeker kırma, başlık kesmenin en önemli aşamalarındandır. Aileler başlık parası konusunda anlaştıktan sonra işin tatlıya bağlandığını gösterir bir adet
olarak ‘tatlılık’ (şirinahi) yenilir. Zaten başlık parasının miktarı konusunda öyle ya da böyle anlaşılacağı
bilindiğinden damat tarafı kız tarafına giderken şeker,
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
177
Kına götürme
lokum, bisküvi ve gofret gibi tatlı şeyler götürür. Başlık kesmenin ardından götürülen bu tatlı yiyecekler
dağıtılır.
Şeker kırmanın en önemli yanlarından biri de
damadın sağdıcının bu törende belli olmasıdır. Şekerler dağıtılırken küp şeker veya bir paket şekerleme
bir mendilin içine konur ve tepsinin üstüne bırakılır.
Tepsi içeri getirildiğinde, kimin sağdıç olacağı önceden belliyse o kişi, belli değilse sağdıçlığa talip olan
kişi “O şekeri bana verin!” der ve sağdıçlığı almış olur.
Bazen sağdıçlık için birden fazla istekli kişi bulunur.
Bu durumda şeker kapışılır. Damadın ailesi bütün isteklilere eşit mesafedeyse şeker kimin elinde kalmışsa
o kişi sağdıç olur.
5.6.5. Nişan Töreni
Bundan yaklaşık on yıl öncesine kadar Hakkari’deki nişan törenleri, neredeyse bir yarım düğün kadar şatafatlı, masraflı ve davetli yapılırdı. Şimdilerde
bu gelenek, yerini daha az masrafla yapılan nişan törenlerine bırakmıştır. Nişan, damat tarafının kız tarafına götürdüğü hediyelerin, gelinin nişan elbisesinin
ve nişan için alınan takıların takılması günüdür. Aynı
şekilde gelin tarafı da damat tarafına gelinin çeyizi ile
birlikte hediyeler gönderir ve bunlar düğünden sonra
dağıtılır.
5.6.6. Düğün
Hakkari’de düğünler üç gün üç gece sürer. Düğün, çoğunlukla cuma günü ikindi vaktinden sonra
başlayıp pazar gecesine kadar devam eder. Düğün
sahibi aileler, düğüne bütün akrabalarını, dostlarını
ve köylülerini davet ederler. Hakkari’de düğünler oldukça kalabalık yapılır. Davetli akrabalar düğüne ailenin tüm bireyleriyle (erkekler, kadınlar, çocuklar)
katılırlar. Akraba olmayıp kısmen yabancı sayılabilecek davetlilerdense sadece erkekler düğüne gelirler.
Kız tarafının davetlileri kız evinde, damat tarafının
davetlileri damadın evinde toplanırlar.
Düğün davetlileri cumartesi günü kuşluk vaktinden başlayarak ertesi gün gecenin ilerleyen saatlerine
kadar türküler / stranlar eşliğinde büyük bir coşkuyla düğüne devam ederler. Ancak düğün demek sadece eğlence demek de değildir. Eğlencenin yanısıra
yerine getirilen başka birçok adet vardır:
Kına Götürme: Düğünün birinci günü ikindi
vaktinde damadın evinden bir grup kadın ve erkek,
yanlarına kına, bir miktar ziynet ve takı ile gelinin düğünde giyeceği elbiseyi de alarak gelinin eline kına
yakmaya giderler. Götürülen takılar geline takılır, elbiseler teslim edilir. Usulen gelinin eline bir miktar
kına konulur. Kınanın ortasına da bir altın konulur
ve gelinin eli bağlanır.
178
HAKKARİ
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
179
180
HAKKARİ
Gelinlik / Hizark: Gelinin evine götürülen elbiselerin içinde yakın zamana kadar hizark denilen
renkli bir de çarşaf bulunurdu. Gelin, damadın evinden gelen elbise ve takıları düğünün ikinci gününde
giydikten sonra üzerine bu kıyafeti giyerdi. Hicaz’dan
getirtilen hizark’ın geline esenlik getireceğine inanılırdı. Hem İslami geleneğe hem de aşiretin kurallarına
göre gelinin örtünmesine, yüzünü dahil hiçbir yerini
kimseye göstermemesine dikkat edilirdi. Şimdilerde,
halen köylerde devam etse de şehir merkezlerinde hizark kullanımı çok azalmıştır.
Tasa Sêri
Berçavk
Hizark
Damadın Kınası: Düğünün birinci günü akşam
yemeği yendikten sonra uzak akrabalar ve davetlilerin bir kısmı ertesi gün tekrar gelmek üzere düğün
evinden ayrılırlar. Yakın akrabalar, komşular ve özellikle damadın arkadaşları evde kalarak, oyunlar oynamaya, şarkılar söylemeye, halaylar çekmeye devam
ederler. Çoğunlukla yatsı vaktinden sonra da sağdıçın evine gidilir. Şarkılarla ve stranlar söyleyen büyük bir kalabalıkla sağdıcın evine doğru yola çıkıldığı
andan itibaren damadın rolü de değişir. O artık tam
bir damat (zava) olur. O saate kadar her işe koşturan
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
adam, artık emir verendir. Bundan böyle onun her
dediği yapılır.
Sağdıcın evine varıldığında paşiv (sahur) niyetine
bir yemek yenilir. Yemekten sonra damat ortaya alınır. Orada bulunan herkes halkalar şeklinde damadın
etrafında toplanır. Dengbêjler karşılıklı olarak şarkı
söyleyerek geceye ayrı bir renk ve tat katarlar. Damadın önce serçe parmağı daha sonra ayak parmakları
kınalanır. Damadın eli sarılırken avuç içine bir miktar
para konulur. Sabahleyin damat elinin bağını açtığında düşen parayı kim kaparsa para onun olur.
Sağdıç Kahvaltısı: Sağdıç akşamdan veya sabahın erken saatinden itibaren konu komşu, hısım ve
akrabayı kahvaltıya çağırır. Konuklar gelmeye başladığında sağdıcın evinde yatan damat çoktan uyandırılmış, hamamı yaptırılmış, traşı bitirilmiş ve damatlıkları giydirilmiş bir halde cemaati selamlar ve
kahvaltıya oturulur.
Kahvaltının ardından damat yine büyük bir alayı
vala ile şarkılar ve stran’lar eşliğinde düğünün yapılacağı alana götürülür. Orada kendisi için beylere layık
bir yer hazırlanmıştır.
Bahşiş: Gerek damadın davetlileri gerekse gelinin davetlileri düğünde gelin ve damada helat adı
verilen bir bahşiş verirler. Yakın akrabalar bahşiş
olarak geline beyaz eşya, kap kacak, halı, kilim, altın takı; uzak akraba ve durumu elverişli olmayanlar
zarfın içine koydukları bir miktar para takdim eder-
181
ler. Geline gelen bahşişlerden ev eşyası ve altın takılar
çeyizine katılarak damat evine gönderilirken, toplanan paralar düğün masrafı olarak harcanır. Damada
ise bahşiş olarak bir zarfın içine konulmuş bir miktar
para verilir. Düğün bitimine kadar gelen tüm zarflar
bir sandıkta toplanır. Akşam, zarfların saklı bulunduğu bu sandık heyecanla açılır ve gelen helat sayılır.
Ailenin maddi durumuna ve sosyal statüsüne göre gelen bu helat’lar bazen düğünün masraflarını bile karşılayamazken bazen de ciddi bir servetin oluşmasına
vesile olur.
Gelin Alma: Düğünün ikinci günü, gelinin evi
uzakta ise erkenden değilse ikindi vakti büyük bir
törenle gelin almaya gidilir. Önde erkekler, arkada
sıra sıra dizilmiş genç kızlar ve kadınlar türkülerle
/ stranlar’la gelinin evine yaklaşırlar. Gelinin evine
girildikten sonra kadınlar gelinin yanına erkekler de
babasının olduğu tarafa yönelirler. Her iki tarafta da
halaylar şiddetlenir. Bir taraf türkü söyler diğer taraf
çevirirken mümkün olduğunca bir birlerinin sesini
bastırmaya çalışır ve halayı kuvvetlendirirler.
Bu arada hazırlanan gelin, sağdıç ve karısı tarafından üçer defa kaldırılıp oturtulur. Son kaldırışta
sağdıç gelinin üzerine para saçar. Etraftakiler paraları
ve hediyeleri toplamakla meşgul iken gelini kalabalıktan kurtarmaya, arabaya veya ata bindirmeye çalışırlar. Bu arada gelinin akraba tarafı gelin yolunda engel
çıkararak bahşiş talebinde bulunurlar. Buna pişteder
denilmektedir.
182
HAKKARİ
Kapı Arkası / Pişteder: Pişteder yani kapı arkası
âdeti çok yaygın olmasa da devam etmektedir. Gelin
odasına girilecek iken veya gelin alınıp çıkılacak iken
gelinin yakın akrabalarından biri, örneğin kardeşi,
ablası, annesi, kız kardeşi veya başka biri kapıyı tutar, kapatır ve gelinin çıkmasına engel olur. Sağdıçtan
veya damadın babasından ciddi bir bahşiş almadıkça
da kapıya açmaz. Bazen de gelinin kapısı tutulmaz
ama gelinin sandığı veya valizi üzerine oturulur. Her
iki durumda da bahşiş alınır ve gelin veya valizi serbest bırakılır.
Gelinin Damat Evine Gelişi: Gelin baba evinden alınıp arabaya veya ata bindirilirken damat tarafı
övücü stran’lar söyler. Gelin alma alayı, gelinin evinden çıkıp damadın evine gelir. Gelin geldikten sonra
damat arabayı karşılamaya gider ve gelini arabadan
indirir. İkisi birlikte gelinin oturacağı tarafa doğru yürürler. Gelin, koltuğuna yerleşirken kadınlar hep bir
ağızdan narink’ler (gelin türküleri) söyler. Gelin yerine yerleşip damat da yerine geçtikten bir süre sonra akşam yemeği yenir. Akşam yemeği daha önce de
söylendiği üzere düğünün en önemli yemeğidir. Bu
yemekler büyük şölenler gibi hazırlanır ve çoğunlukla binlerce kişiye verilir.
Şerbet: Yatsı vakti düğün alayı dağılıp davetlilerin çoğu evlerine gittikten sonra sağdıç ve birkaç
akraba damadı alıp gelinin yanına götürler. Bu, gerdek değil daha çok gelin ve damadı tanıştırma faslıdır. Bu arada imam bir dua okur ve duayı Fatiha ile
noktalar. Daha sonra gelin ve damada şerbet ikram
edilir. Bu şerbet merasiminden sonra kalan davetliler
de düğün evinden ayrılır. Yalnızca sağdıç ve eşi kalır.
Sağdıç damadın, karısı da gelinin yanındadır. Uyku
vakti gelince de aynı odaya götürülürler ve orada baş
başa bırakılırlar.
Mehir: Hakkari’demehir kadının rızasına ve geçmişten gelen teamüllere göre kararlaştırılır. Çoğunlukla geline alınan ziynet ve takılar mehir olarak gelinin kendisine verilir. Mehir, kadının rızası olmadan
kullanılamaz. Rızası dahilindesatılsa bile sonradan
mutlaka yerine konulur. Bundan dolayı kadınların
takıları servetten, evin zenginliğinden sayılmaz.
5.6.7. Düğünlerde Müzik
Geleneksel olarak Hakkari düğünlerinde davul,
zurna ile pîk veya bilul denen kaval dışındaki müzik
aletleri pek kullanılmaz, halaylar stran adı verilen,
karşılıklı söylenen türkülerle çekilir. Ancak son yıllarda bağlama ve benzeri müzik aletleri düğünlerde çok
daha fazla yer almaktadır. Bu durum, halay çekerken
söylenen stran’ları biraz daha geri plana atmış gibi gö-
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
rünse de bu türküler Hakkari insanı için hala vazgeçilmezliğini korumaktadır. Stranlar Hakkari’nin onlarca değişik figürlü halaylarında söylenir ve oynanır.
Oyunlar iki ayak (dupê), üç ayak (sêpê), şeyhanî vb.
isimlerle anılır. Bazı oyun türleri ise söylenen stran’ın
adıyla bilinirler.
5.6.8. Düğün Yemekleri
İki günlük düğün boyunca damadın ailesi bütün
davetlilere iki yemek verir. Bunlardan ilki kına günü
yani düğünün birinci günü verilen akşam yemeğidir.
Diğeri de düğünün ikinci günü yine akşam verilen yemektir. Bu yemeklerin bütün masrafı damadın ailesi
tarafından karşılanır.
İlk gün verilen yemek genellikle et, mevsim sebzeleri, taze fasulye, tas kebabı ile pilav ve cacıktan
oluşur. Konu komşu ve davetlilerin tamamı katılır bu
yemeğe. Şivadawetê diye adlandırılan ikinci gün yemeği düğünün de en önemli yemeğidir. Bu yemekte
Hakkari’nin geleneksel yemeklerinden Doxeba veya
Qıris hazırlanır. Bu yemeklerin yanında cacık, ayran
veya mevsim salatası da ikram edilir. Düğünün ikinci
günü, düğün davetlileri, damadın komşuları ve akrabaları arasında paylaştırılır ve herkes kendi evine
aldığı misafire öğle yemeği verir.
183
184
HAKKARİ
5.6.9. Düğün Sonrası
Çeyiz Üstü / Sersênî: Düğünün üçüncü günü
çeyizüstü(sersênî) günüdür. Çoğunlukla çarşamba gününe denk gelir. Eve damadın akrabaları ve komşuları davet edilir. Yemekler, tatlılar hazırlanır. Gelinin
evinden de bir iki kadın eşliğinde çeyiz gelmiştir. Bu
gün gelini görme, tanıma ve çeyizine bakma günüdür. Gelinin çeyizini getiren akrabaları getirdikleri
çeyizi açar ve neredeyse tek tek sayar. Ardından yemekler yenilir ve davetli kadınlardan her biri kendi
durumuna göre geline hediyeler verir.
Davetler: Bazen düğünün ertesi günü ama çoğunlukla sersêni’den sonra damadın akrabaları damat
ve gelini kendi evlerine davet ederler. Bunlar da bir
nevi tanışma davetleridir. Damadın akrabalarının
çokluğuna göre bu davetler bazen bir hafta bazen de
bir ay sürebilir. Gelin hangi akrabanın evine gitmişse
bu kez o evin sahipleri geline bir bahşiş verirler. Bu
çoğu zaman bir takı ya da fistan vb. şeyler olur.
Selamlama / Sılavî: Düğünden birkaç hafta sonra gelinin annesi ve babası yeni evlilerin evine gelirler
ve gelirken de hediyeler getirirler. Çoğu zaman gelin
baba evine getirildiğinden bu selamlama da damadın
babasının evine yapılır. Gelinin anne ve babası yakın
bir yerden gelmişse bir gün, uzaktan gelmişse birkaç
gün kalırlar ve gelin ve damadı evlerine davet ederek
ayrılırlar. Ayrılırken aileye hediyeler verilir.
Onlar gittikten birkaç gün sonra bu kez gelin ve
damat, damadın anne ve babası, bazen bazı akrabalar
ve damadın sağdıcı hep beraber gelinin akrabalarına
ziyarete giderler. Burada bir iki gün kalan gelin ve damada dönerken yine hediyeler verilir. Bundan sonra
bu iki aile için hayat artık normal seyrine döner.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
185
Murtuxe denilen bir helva yapılır veya pazardan helva alınıp ekmekle birlikte dağıtılır. Buna ‘ölünün üç
günlüğü’ (sêrojkamıri) adı verilir. Ölümden bir hafta
sonra bu kez kurbanlar kesilir. Ölen kişinin durumuna göre 5-10 veya daha fazla koyun keslir ve konu
komşuya, hısım akrabaya dağıtılır. Buna ‘ölünün haftası’ (heftekiyamıri) denir. Ölümün üzerinden 40 gün
geçtikten sonra yine helva ve ekmek dağıtılır. Buna da
‘ölünün kırklığı’ (çilrojamıri) denir.
5.7.2. Ölünün Yemeği / Şîva Mîrî
5.7. Ölüm Adetleri
5.7.1. Ölüm Sonrası
Ölüm gerçekleşip mevtanın ruhu Rab’bine kavuştuktan sonra evde büyük bir yas başlar. Merhum/
merhume, İslamî usullerce yıkanır ve kefenlenir. Ardından cenaze namazı kılınır ve naaş defnedilir. Defin
esnasında hocalar hem mezarın başında hem de cenazenin olduğu yerde Kur’an-ı Kerim okurlar. Çoğunlukla hatimler indirilir. Cuma gecesi ve mübarek bir
gün veya gecede vefat eden birisinin iyi bir kul olduğuna inanılır. Bu günlerde ölenlerin kabri tutulmaz.
Ancak ölüm cuma gününden önce gerçekleşmişse,
ölünün mezarı başına bir çadır kurulur ve cuma gecesine kadar mezarında hatimler
indirilir.
Hakkari ve civarında ölü
defnedildikten sonra üç gün boyunca yas tutulur ve taziye evi
veya çadırı kurulur. Mevtanın
akrabaları bu ev veya çadıra gelip otururlar. Uzak, yakın akraba
ve hemen hemen o yerleşim yerinde oturan çoğu insan bu taziye yerine uğrar, bir Fatiha okur,
dua ve temennalarda bulunur.
Bu tören üç gün boyunca devam
eder. Üçüncü günün akşamına
doğru cemaatin bir kısmı bir
imam ve ölünün akrabalarıyla
kabir ziyareti yapıp Yasin ve Fatiha okurlar. Döndükten sonra
mevtanın akrabaları tıraş edilir.
Tıraştan sonra taziye bitirilir.
Üçüncü günde ölünün helvası dağıtılır. Çoğunlukla ya
Hakkari’de, çok yaygın olmasa da ölünün birinci haftasından sonra bir yıl boyunca akşam yemeği
olarak evde hazırlanan yemekten bir tas, fakir bir
komşuya veya akrabaya verilir. Buna şîvamîrî denir.
Bu yemeği hazır yemek olarak değil de çiğ halde gıda
maddesi olarak toptan verenler de vardır.
5.7.3. Kabir Ziyaretleri
Hakkari’de cuma akşamları ile mübarek gün ve
gecelerde kabir ziyareti yapılır. Bu ziyaretlerde insanlar yanlarında getirdikleri bisküvi, gofret, kek, pasta,
lokum vb. yiyecekleri mezarlığa götürürler. Ölülerinin mezarında Fatiha ve Yasin-i Şerif okur veya okuturlar. Sonra da getirdikleri yiyecekleri orada bulunanlara ve özellikle de çocuklara dağıtırlar. Bayram
günlerinde erkekler bayram namazından döndükten
sonra yanlarına ev ahalisini de alarak kabir ziyaretleri
yaparlar. Bu adet çok yaygındır.
186
HAKKARİ
5.7.4. Yatırlar
5.7.4.1. Hakkari Merkez İlçede Tespit
Edilen Yatırlar
Gülüreş Baba
Asıl adı Eş-şeyh Adiy bin Musafir olan bu zatın
türbesi Hakkari’nin Biçer mahallesinde Gülüreş Baba
ismini taşıyan caminin avlusunda bulunur. 10721162 (H.465-555) tarihleri arasında yaşadığı kitabesinde yazılıdır. Bu yatır hakkında iki rivayet vardır.
Birinci rivayete göre Yezidiliğin kurucusudur. Ancak
Şeyh Adi’nin öldüğü ve Laleş’te mezarının bulunduğu
bilinmektedir. İkinci rivayete göre halk arasında Müslüman olarak bilinen Şeyh Adiy bin Musafir, Yezidiliğin kurucusu kabul edilen Şeyh Adi’nin yeğeni Küçük
Şeyh Adi’dir. Dolayısıyla burası Şeyh Adi’ye izafe edilen bir makam olmalıdır. Halkın sürekli ziyaret ettiği
önemli bir ziyaretgâhtır. Dr. Yaşar Kalafat ise burayı
Gülerek Baba olarak zikretmiştir. Yörede anlatılanlara göre şoförler sefere çıkarken bir odun kütüğünü
sadaka olarak Gülüreş Baba türbesine atarlar. Bunu
yapmadan yola çıkan nakliyecilerin işlerinin rast gitmeyeceğine inanılır. Ayrıca burada biriken odunların
musibetlere sebep olacağı inancından dolayı odunları
kimse götürmez.
ği bir mübarek kimseydi. O, züht ve takvada eşsizdi,
dünyaya kıymet vermezdi, Allahu Teâlâ’nın rızasına
muhalif hiçbir söz ve harekette bulunmazdı. Tevazu
ve kerametler sahibi, akıl ve zekâda üstün bir kimse
idi. O, değil haram ve şüphelilerin yanından geçmek,
helâlden kullandığı şeylerin hesabını nasıl vereceğini
düşünürdü. Mübahları yaşamak için zaruri olduğu
miktarda kullanırdı.
Amcası Adiy bin Müsâfir’in vefatından sonra ondan aldığı ilim ve feyzi insanlara yayan
Ebu’lBerekâtEmevi Hazretleri, birçok talebe yetiştirdi. Doğu evliya ve ulemasının birçoğu onun ilim ve
feyizlerinden istifade etti. Salih kimseler gelip onun
meclisinde bulundular. Onun yetiştirdiği evliyalardan biri de oğlu Ebu’lMefâhirAdiy bin Ebu’l-Berekât
Hazretleri’ydi.
Bu zatın Gülüreş Baba ile aynı kişi olduğu kanaati oluşmuştur.
Ebu’l-Berekât el-Hakkârî
Irak ve Doğu Anadolu’da yaşayan büyük velilerdendir. Adı Sahr olup, babasının adı da yine Sahr’dır.
Künyesi Ebu’l-Berekât’tır. Hocası Adiy b. Müsafir’in
kardeşinin oğludur. Lübnan-Ba’lebek yakınlarında Beyt-i Far beldesinde doğdu. 13. asrın sonlarında Hakkari’de vefat etti. Amcasının inşa ettirdiği ve
kendisinin ders verdiği zaviyede defnedildi. Her ferdi Allah aşkıyla yanıp tutuşan bir ailenin evladı olan
Ebu’l-Berekât Emevi Hazretleri, küçük yaştan itibaren yüksek seviyeli âlimlerin meclislerine devam ederek ilim tahsilinde bulundu. Abdulkadir-i Geylani
Hazretleri’nin halifelerinden olan amcası Adiy bin
Müsafir’in yanına gelerek irşat faaliyetlerinde bulundu. Üstadı ve amcası Adiy bin Müsâfir hazretleri onun
için; “Ebu’l-Berekât gerçek bir velidir.” buyurup, Hakkari dağlarındaki talebelerinin yetiştirilmesi ile vazifelendirdi. Doğu evliyasının birçokları ile görüştü. Yüce
makamlara, üstün ahlâk ve davranışlara sahip oldu.
Allahu Teâlâ’ya yakın olmaktan bahsedilince sözü o
alır, vilâyetin üstünlük ve hükümleri onun dilinden
dinlenirdi. O, Allahu Teâlâ’nın ölü kalpleri diriltmek,
karanlık gönülleri aydınlatmak, hikmetli sözleri söylemek, Allah adamlarını yetiştirmekle vazifelendirdi-
Şeyh Muhammed Selim
Şeyh Muhammed Selim
Şeyh Muhammed Selim 1892 yılında Hakkari’nin
Kavaklı köyünde doğdu. İlk tahsilini Hakkari’de, müderris ve aynı zamanda kayın pederi olan yörenin tanınmış âlimlerinden Şeyh Abdülaziz Hani’nin yanında
yaptı ve O’nun tavsiyesi üzerine âli tahsil görmesi için
(İlm-i İsna Aşer) yani On iki ilim tahsili için sırasıyla
Başkale’de daha sonra Van’ın Gevaş ilçesindeki medreselerde tahsil yapmaya başladı. Henüz genç yaşta olan
Muhammet Selim için okumanın daha yararlı olacağına kanaat getiren hocaları kendisine Musul, Şam
ve Bağdat’ta üç âlim ismi verdi ve Muhammet Selim
bu âlimlerin yanında tahsilini tamamladı. Şeyh Muhammet Bahaeddin Efendi, şeyhi olduğu Nakşibendî
Tarikatı’na dâhil olmasını sağladı. Birinci Cihan Harbi
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
sonunda Musul’dan Hakkari’ye döndü. Burada irşada
başlayan Şeyh Muhammet Selim, Hakkari Valisi Lütfü
Bey’in tavsiyesi üzerine devletin resmi erkânı ile birlikte “Hudut Nesayıh” heyetinde aylarca fiilen çalıştı.
Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede bilen Şeyh Muhammet Selim’in üzerinde yıllarca çalıştığı “Nefahat
Şarki ve İstikbal” isimli eseri bilahare kaybolmuştur.
Şeyh Muhammet Selim çevresinde sevilen âlim, abit,
müşfik, cömert ve misafirperver bir insandı. Halkın
kendisine gösterdiği sevgi ve saygıdan ötürü, mahkemelerde “Şeyh Muhammet Selim Efendi’nin başı için
doğru söylerim” diyerek yemin edildiği bütün muhitçe bilinen bir gerçektir. Günümüzde de Hakkari yöresinde Şeyh Muhammet Selim Hazretleri’nin başına
yemin edilmektedir. 1946 seçimlerinden itibaren iki
dönem Hakkari Milletvekilliği yapmıştır.
Yaşantısı çok sade ve mütevazı olan Şeyh Muhammet Selim yaşlandığında Hakkari’nin Dağgöl Mahallesindeki kaim tekkesinde ibadet etti. Kendisini
ziyarete gelen Hakkarililerle dini sohbetler yapardı.
O’nun zamanında Hakkari gerçek bir manevi güzelliğe kavuştu. Hakkarililer arasında yalan, hırsızlık, içki,
kumar vb. yanlış hareketler belirgin bir şekilde azaldı, bunun yerine güzel ve faydalı hasletler yaygınlaştı. Eylül 1955 tarihinde 63 yaşında vefat etti. Türbesi
Hakkari Asri (Kalealtı) Mezarlığındadır.
Şeyh Nazır
Hakkari’nin Durankaya Beldesi’nde bulunan
Şeyh Nazır’ın mezarı bütün bölgeye hâkim bir tepe
üzerindedir. Çok eski dönemlerde bu coğrafya Hristiyanların elinde iken İslamiyet’i yaymak için buraya
gelmiş ve bu bölgenin İslamlaşmasında büyük katkıları olmuştur. Hz. Ömer döneminde Hakkari ve
çevresine fetihler düzenlenmiştir. Hakkari ve çevresini fetheden ordunun içinde Nazır adında bir zat da
varmış. Bu zat bölgede savaşırken ağır yaralanır, susar
ve su içmek için suyun yanına gider. Burada da şehit
olur. Mezarı buraya yapılır. Belirli günlerde mezarında nur saçtığı söylenir. Ziyarete her türlü insan gider.
Hacca gidemeyecek olanlar orayı ziyaret ettiklerinde
hacca gitmiş gibi olduklarına inanırlar. Adakta bulunulur, türbeye taş yapıştırılır. Taş yapışırsa dileklerin
kabul olduğuna inanılır. Ölümünden itibaren vasiyeti üzerine 15 Temmuz günü bayram ilan edilmiştir.
Bu bayram günümüze kadar devam etmekte ve halk
Şeyh Nazır’ı ziyaret ederek, kurban keserek, Kur’an
okuyarak, adak adayarak bayramı kutlamaktadır.
Türbe yakın tarihte yapılmıştır ve dikdörtgen taş
yapılıdır. Üstü ise kubbe ile örtülmüştür. Mezar abartılı bir biçimde uzun olmasına rağmen onarımda küçültülmüştür. Katırla ilgili herhangi bir kitabe mevcut
değildir.
187
Şeyh Musa
Şeyh Musa Hazretleri, Hakkari’nin Işık köyünde
bir mahallede caminin içindeki türbe görünümünde
olan mezarda metfundur. Şeyh Musa hakkında iki rivayet vardır. Birinci rivayete göre Şeyh Musa Abdulkadir Geylani’nin kardeşidir, ikinci rivayete göre de
babasıdır. Musa Cengi Dost olarak bilinir. Mezarın
üzerinde bir cami yapılmıştır. Kiliseden bozma bir
caminin içinde bulunan bu yatırın, bölgenin İslamlaşmasında büyük katkıları olduğu rivayet edilmektedir. Türbenin yanında bulunan eski ve büyük ağaçlar
kutsal kabul edilmektedir.
Melik Muhammed Esad
Hakkari Merkez Biçer Mahallesi’nde Melik Esat
Cami’nin arkasındaki mezarlığın içinde bulunmaktadır. Bir dönem Hakkari Miri olarak hüküm sürdüğü
bilinir. Mezar taşları üzerinde “Melik Muhammed
Esed ve Şehit Ameli Muhammet ve Meram Bey” yazılıdır. Melik Esat Bey babasının ölümünden sonra
Kanuni döneminde Hakkari Beyliği tahtına oturur.
Kanuni ile beraber bazı savaşlara katılır ve onun takdirini kazanır. Kanuni, Melik Esat’a ‘oğlum’ diye hitap
eder. Savaşın birinden dönerken yolunda rahatsızlanır ve Hakkari’de vefat eder.
Bugün Hakkari’de Melik Esat adına bir cami
ve mezarlık bulunmaktadır. Mezar taşları sanatsal
özelliğe sahip, üzerleri bitkisel ve geometrik desenlerle bezelidir. Mezar 18. ve 19. yüzyıllara aittir. Mezar kitabelerinden bunların Abbasi soyundan gelen
HakkariBeyleri’ne ait oldukları anlaşılmaktadır.
Seyit Hacı
Hakkari merkeze bağlı Taşbaşı köyünden Üzümcü köyüne göç edip yerleşmiş bir seyit ailesine mensuptur ve 1840 yılında bu köyde doğmuştur. Şeyh
Abdulkadir Geylani’nin torunlarındandır. Irak’ta zamanın âlimlerinden dersler alır ve Kadiri Tarikatı’nın
halifesi olarak Hakkari Bölgesi’nde irşat faaliyetlerinde bulunur. I. Dünya Savaşı’nda Hakkari’yi istila eden
Ruslar ve onlara yardımcı olan Nesturilere karşı cihat
ilan eder ve müritleriyle birlikte Rus Nasturi ordularına karşı savaşır. 1926 yılında Üzümcü köyünde vefat etmiştir. Mezarı önemli bir ziyaretgâhtır. Hakkari
Merkez Üzümcü köyünde bulunan bu mezar ağaçlıklar arasında yer almakta ve etrafında da aileye ait
diğer mezarlar bulunmaktadır. Herhangi bir kitabesi mevcut değildir ve etrafındaki koruluklar bezlerle
kaplanmıştır. Halk arasında üstün takva sahibi olan
bu zatın aç ve susuz yaşadığı bilinir. Zap suyu üzerinden yürüyüp ayakkabısının altı dahi ıslanmadan karşı
tarafa geçtiği anlatılır. Bir keresinde kış mevsiminde
bir tabak dolusu taze dut getirdiği rivayet edilir.
188
HAKKARİ
Molla Salih
Hakkari iline bağlı Geçitli köyünde Beriskan Taşı
denilen bölgede 45 şehitlerinin mezarlarının bulunduğu mezarlık içinde metfundur.
Kızıl Kümbet Mezarlığı, Molla Mahmut ve
Molla Yusuf
Hakkari merkezinde bulunan Kızıl Kümbet mezarlığında baba Molla Yusuf ve oğul Molla Mahmut’un
kabirleri bulunmaktadır. Bu mezarlıkta çok sayıda
üzeri işlemeli ve Arapça yazıların yer aldığı mezar
taşı vardır. Bir kısım mezar taşlarında hicri tarihler
de yer almaktadır. Mezarlıkta Osmanlı döneminden
kalma üzerleri kitabeli, zengin bitkisel ve geometrik
desenli mezar taşları mevcuttur. Mezar taşlarının kitabelerine bakarak bunların Abbasi soyundan geldiği
kabul edilen ve Şeref Han’ın eserinde de bahsettiği
Hakkari Beyleri’ne ait oldukları anlaşılmaktadır. Bu
yatırlar Kızıl Kümbet denilen Hakkari Mirleri’nin ve
diğer Hakkari eşrafının mezarlarının bulunduğu tarihi mezarlığın içindedir. Rivayetlere göre baba, oğul
veli kimselerdendir. Bu mezarlıktaki ağaçlar bez ve
çaput gibi dilek dileme eşyalarıyla doludur.
Halife Derviş
20. asrın başında Şemdinli’deki Şeyh Seyyid
Taha’nın yanında öğrenimini tamamlayarak halifelik göreviyle Hakkari’ye yerleşir ve irşat vazifesine
burada devam eder. Rivayet ve söylentilere göre Halife Derviş’i bütün yabani hayvanların ziyaret ettiği,
kendisiyle konuştuğu ve hayvanları itaat altına aldığı
bilinmektedir. Ayrıca Van’da bulunan Sofu Baba ile
arkadaş oldukları ve aynı medresede öğrenim gördükleri rivayet edilir.
Molla Keşfettin
Hakkari Merkez, Dağgöl Mahallesi’nde etrafı
duvarlarla çevrili yerde metfun bulunan Nakşibendî
uleması Halife Derviş Hazretlerinin ikinci oğludur.
İlim ve irfanı ile tanınmış keramet sahibi bir zattır.
Kökende sürekli molla yetiştiren bir ailenin çocuğu
olup meşhur müellif ve şair Ahmed-i Hani ile akrabalığı vardır. İlk öğrenimini babasının yanında Hakkari
Meydan Medresesi’nde, devamını da Irak’taki medreselerde yapmıştır. Hem çiftçilikle uğraşmış hem de
hocalık yapmıştır. Halk arasında çok sevilen bu zat,
cömertliği, ilim ve esprili sohbetleri ile halkın gönlünde taht kurmuştur. Molla Keşfettin öldüğünde
Çalo ismindeki koçun kanıyla yeşeren ağacın altına
gömülmüştür. İnsanlar bu ağaca çaput bağlar, dua
ederler.
Molla Ubeydullah
Halife Derviş’in torunu, Molla Keşfettin’in oğludur. Babasının ve dedesinin yanında metfundur.
Şeyh Ali
Hakkari’ye bağlı Üzümcü köyünde bir mescidin
alt katında bir türbenin içinde metfundur. Yatırın
ismi Şeyh Ali veya Şîr Ali olarak iki şekilde bilinir.
Hiçbir kitabe ve sanduka mevcut değildir. Şeyh Ali
Hazretleri’nin Abdulkadir Geylani’nin üstadının üstadı olduğu bilinir. Ayrıca caminin bahçesinde asırlık
bir çınar ağacı vardır. Buraya da bez, çaput bağlanarak dileğin yerine geleceğine inanılır. Batıdan doğuya
doğru eğimli bir arazi üzerine kurulan caminin gerçekte üç katlı olduğu; zemin katın zaviye, orta katın
medrese, üst katın ise cami olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Son yapılan tamiratla birlikte cami iki kata
düşürülmüş, üstü sac çatı ile kapatılmıştır. Zemin kat
ziyaretgâh üst kat ise cami olarak kullanılmaktadır.
1700’lerde yapıldığı tahmin edilen camide bir vitrin
içinde korunan tarikat eşyaları bulunmaktadır.
Şeyh Reyhani
Hakkari Merkez Durankaya Beldesi Derebaşı
köyünde caminin içinde bir mezar bulunmaktadır.
Bu mezarı ziyaret edenler eskiden caminin damında
bulunan silindirin gezdirilmesiyle rahatsızlıklarından
kurtulduklarına inanırlardı. Ancak cami yıkıldığından ve mezarın yeri bilinmediğinden dolayı daha önceki uygulamalar yapılmamaktadır.
Pir Ömer ve Sofi Bapir
Hakkari Merkez Durankaya Beldesi Pınarbaşı
Mahallesi’ndeki bir mezarlıkta, eski yapılı bir türbede
Pir Omer’in mezarı bulunmaktadır. Pir Omer eskiden
kardeşiyle başka bir yerden Hakkari’ye gelmiş ve Hakkari Mir’i onlara Durankaya da bir yer vermiştir. Yol
güzergâhında olan bu yerde yolculara, misafirlere her
konuda yardımcı olmuşlar ve kısa sürede hatırı sayılır
kişiler arasında kabul görmüşlerdir. Pir Ömer’in mezarının önünden geçenler attan iner ve sakince yürürler. Pir Omer’in gürültüden hoşlanmadığını bildiklerinden attan düşürüleceklerine inanırlar. Pir Ömer’in
kardeşi olan Sofi Bapir ise karşı yamaçta bir mezarda
gömülüdür.
Şeyh Fadil (Fadile)
Hakkari Merkez Işık köyünde bir mezarlıkta bulunmaktadır. Bu yatırın tam karşısında Şeyh Musa’nın
kız kardeşi vardır. Onların kerameti ise çok öksüren
çocuklara deva olmalarıdır. Mezarda bulunan bir
deliğe çocuğun başını koyup çıkardıklarında çocu-
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
189
ğun iyileşeceğine inanılır. Perşembe akşamları Şeyh
Fadıl’ın mezarından bir ışığın diğer mezara gittiği
Allah’ın salih kullarınca görüldüğü söylenmektedir.
taşına üç adet taş yapıştırmaya çalışırlar. Taşları yapıştırabilenlerin muratlarına ereceğine inanılır.
Dize Şehidi
Mezarı, Hakkari merkez Kırıkdağ köyü Harput
Mahallesi’nde bulunmaktadır. Bu mezarda Müslüman ve Hristiyanlar yaşarmış. Aralarındaki savaştan
dolayı Müslümanlardan bir kadın ve bir erkek şehit
olmuş ve mezarları dağın yamacına yapılmış. İleriki
zamanlarda bu yamacın bir kısmı heyelan sonucu
kaymış ve köy meydanına kadar inmiş. Köylüler burada bir gömünün olabileceğini düşünerek kazmışlar
ve şehidin kemiklerini bulmuşlar. O gün bu gündür
orası ziyaret edilir. Yatırın yanındaki ağaca çaput bağlanır, mezar taşına taş yapıştırılır.
Mezarı Hakkari Yüksekova, Kadı köyünde bulunmaktadır. Yahudiler tarafından bir savaşta şehit
edildiğine ve arkadaşları tarafından buraya gömüldüğüne inanılmaktadır. Halk tarafından şehit mezarı
olarak bilinmektedir.
Şeyh Salih
Mezarı, Hakkari Merkez, Durankaya Beldesi,
Yeni Mahalle’de bulunmaktadır. Hz. Ömer döneminde kâfirlerle savaşırken şehit olmuştur. Şeyh Salih’in
her çarşamba ve cuma günü kendisi için ayrılan eve
gelip gittiği söylenir. Bu eve konulan her türlü gıdanın bereketlendiğine inanılır.
Seyyid Halit
Mezarı, Hakkari Merkez, Olgunlar köyünde bulunmaktadır. Ahali tarafından önceden küçümsenen
bu zatın daha sonra kerameti görülmüş ve kendisine
hak ettiği değer verilmiştir. Seyyid Halit’in mezarını
ziyaret edenler oradaki bez parçalarından birini alırlar ve başlarına bağlarlar. Böylelikle baş ağrılarının
iyileştiğine inanırlar.
5.7.4.2. Yüksekova İlçesinde Tespit
Edilen Yatırlar
Ağaç Şehidi
Mezarı Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde bulunmaktadır. Kahraman bir asker olduğuna ve bir rahibenin nazar etmesi sonucu öldüğüne inanılır. Mezarının yanında kocaman bir ağaç vardır. Bu şehidin
mezarından cuma akşamları belli saatlerde yeşil bir
nurun yükseldiği, karşı tarafta bulunan mezarın yanına giderek orada söndüğü söylenir. Başka bir rivayete
göre mezar civarında otlayan bir keçinin hastalanıp
ölmesiyle burada kimse hayvan otlatmaz.
Derviş Halife
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Şakitan köyünde mezarlığın içinde Halife Derviş isminde bir yatır bulunur. Bu zatın mezarının bulunduğu mezarlığa
her yıl yüzlerce kişi gelir, adakta bulunur ve mezar
Pibal (Hasen)
Derviş
Mezarı Hakkari Yüksekova, İkiyaka köyünde
bulunmaktadır. Mezarın yanındaki ağaca bez, çaput
bağlanarak dileklerde bulunulur.
Şeyh Celal
Hakkari Yüksekova, Büyükçiftlik köyünde mezarı ve mezarın yanında bir dilek ağacı bulunmaktadır.
Şeyh Celal kerametleri olan bir zat olarak bilinir. Ağacın altından çıkan su ile Müslüman halkın kurtulduğuna inanılır.
Marime Sate
Mezarı Hakkari Yüksekova İkiyaka köyünde bir
kayalıkta bulunmaktadır. Hz. İsa’nın bir havarisi olduğu söylenmekte ve kerametleri ile meşhur bir zat
olarak bilinmektedir. Yatırın yakınında akan dereden
yıkanan ya da suyunu içen kişinin musibetle karşılaşacağına ve yatırdan Kur’an ve zikir sesi geldiğine
inanılır.
Peyk (Avdel Ömer)
Mezarı Hakkari Yüksekova, Köşkün köyünde
bulunmaktadır. Ziyaret edenler bir gece orada kalır,
sabah uyandıklarında gözler açılırmış. Gözleri kör
olan bir kadının bu yeri ziyaret ettikten sonra açıldığı
anlatılıyor. Ayrıca kısmetlerinin açılması için bekâr
kızlar tarafından ziyaret edilmektedir. Şifa bulanların
başında güvercinlerin uçtuğuna inanılır
Molla Ekrem
Hakkari Yüksekova, Ortaç Köyünde bulunuyor.
Bu zat bu köyde doğar daha küçükken ilimle uğraşır. Irak’a giderek ünlü âlimlerden ders alır. On iki
ilim anılan derslerini bitirerek icazet alır. Köye gelerek orada imamlık yapar. Toplumda mütevazı ve bilgin olarak tanınır ve Allah’ın bazı lütuflarına mazhar
olur. Bir gün iki genç ile birlikte yolculuğa çıkar. Yaşlı
olduğu halde gençler ona yetişemezlerdi. En büyük
kerametlerinden biri de ışıksız, karanlık odada kitap
okumasıdır. Kısa bir süre sonra vefat eder ve dostlarını görmeden Allah’ın rahmetine kavuşur.
190
HAKKARİ
5.7.4.3. Şemdinli İlçesinde Tespit Edilen
Yatırlar
Seyyid Taha-i Hakkari
Hakkari ili Şemdinli ilçesine bağlı Nehri (Bağlar)
köyündedir. Anadolu’da yaşayan büyük velilerden,
silsile-i aliyye adı verilen, insanlara İslâmiyet’in emir
ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve ahrette
saadete, mutluluğa kavuşmalarına vesile olan büyük
âlim ve velilerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup Seyyid Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin on birinci torunudur. Babası Seyyid Molla Ahmet bin Salih Geylani’dir. Şihâbüddîn,
İmâdüddîn, Kutbü’l-İrşat vel-medâr lakaplarıyla ve
Hakkârînisbesiyle meşhurdur. Mevlana Halit-i Bağdadi hazretlerinin halifelerindendir. Doğum tarihi
bilinmemektedir. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehri’de vefat etti ve burası ziyaret
mekânı olmuştur. Her yıl yurdun çeşitli yerlerinden
yüzlerce insan kendisini kabri başında ziyaret etmektedir. SeyyidTâhâ-i Hakkari’nin pek çok kerametleri
vardır. Asıl adı Taha-yıNehri’dir. Mezarı türbe şeklinde değildir. Rivayete göre mezarının türbeye çevrilmesini istememiştir. Bu zata ait kerametler ve hayatı
ile ilgili tarihler mezar taşında yazılmıştır. Eski mimariyle yapılmış mezar taşları sökülerek yeni mermer
Seyyid Taha-i Hakkari türbesi
mezar taşları dikilmiştir ve kitabeleri aslına uygun bir
şekilde üzerine işlenmiştir. Mezarın Seyit Salih’in mezarı ile bitişik olması üç mezar taşının bulunmasını
sağlamıştır. Ziyaretçiler kurban, sadaka vb. adaklarda
bulunurlar.
Seyyid Salih
Hakkari ili Şemdinli ilçesi Nehri köyünde bulunur. Osmanlılar dönemi Anadolu’da yetişen büyük
Allah dostlarındandır. Nakşibendî’ye silsilesinde otuz
ikinci halkayı teşkil eder. Adı Muhammed Salih, babasının adı Molla (Mela) Ahmed’dir. Büyük Veli Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin on birinci batında
torunudur. Tâhâ-i Hakkari Hazretleri’nin kardeşidir.
Doğum tarihi bilinmemektedir. 1281 (m.1865) yılında Nehri’de vefat etti. Kabri, ağabeyi ve mürşidi
SeyyidTâhâ-i Hakkari Hazretleri’nin ayakucundadır.
Şu anda ağabeyi ile mezarları birleştirilmiştir. Orijinal
mezar taşları sökülmüş ve mezarlık içinde muhafaza edilmektedir. Ziyarete gelenler kurban, sadaka vb.
adaklarda bulunurlar.
Seyyid Abdullah
Aslen Şemdinlili olup Nakşibendî tarikatı mensubudur. Anadolu’da yetişen büyük velilerden, Silsile-i
aliyye adı verilen büyük âlim ve veliler silsilesinin
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
191
Seyyid Abdullah türbesi
otuzuncusudur. Seyyid Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin onuncu torunu ve SeyyidTâha-i Hakkari’nin
amcasıdır. Lakabı, Sirâcüddîn ve Menba-ul-Hilm’dir.
Doğum tarihi bilinmemektedir. Önce Irak’ta medresede ilim tahsil etti. Burada Halid-i Bağdadî Hazretleri
ile irşat faaliyetlerinde bulunmuş Ortadoğu’nun çeşitli beldelerinde dolaşmış son olarak doğum yeri olan
Şemdinli’ye yerleşmiştir. Nehri’de 1813 (H.1228) senesinde vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Mezarı
yeğenlerinin yaklaşık 50 metre güneyinde yer almakta
ve mezarın üstü eski yapılı bir kümbet ile kapatılmıştır. Ancak tadilatlar neticesinde eski mimari özelliğini
kaybetmiş ve çatı ile üstü örtülmüştür. Ziyaretçiler
kurban, sadaka vb. adaklarda bulunurlar.
Şeyh Kekis
Hakkari Şemdinli İlçesi, Şapatan Köyünde bulunan bir yatırdır. Mezarın az ötesinde şifalı bir su vardır. Ziyaretçiler önce burada suyu içer, suda yıkanır
ve mezarı ziyaret ederler. Bazıları mezar taşına küçük
taşlar yapıştırır. Halk tarafından genelde Çarşamba
ve Cuma günleri ziyaret edilir. Genelde hastalığı olan
(sivilce vs.) kişiler şifalı suyu içer, yıkanır ve mezarı
ziyaret eder ve iyileşirler.
İmam Mahmut
Hakkari Şemdinli Oylum köyü mezarlığında
önemli şahsiyetlerin gömülü olduğu rivayet edilir.
Bunlar İmam Mahmut ve onun dört halifesi Şeyh
Ferağ, İmam Sin, Pir Sin ve Geremıjdin’dır. Ayrıca
İmam Mahmut’un, Mevlana Halit’in ve Seyyid Taha-i
Şemdinli’nin halifesi olduğu da söylenir. Mezarlığı; hastalar, akıl hastaları ziyaret eder. Ayrıca çocuğu olmayan kadınlar mezarlıktaki bademlerden yer.
Geremıjdin’in mezarının yanında bir çeşme bulunmaktadır. Romatizması olanlar bu çeşmeye girip, faydalı olduğuna inanırlar.
Hilfe-i Sore (Sorî Halife)
Hakkari ili Şemdinli İlçesinin Günyazı Köyünün Olgunlar Mezrası camisinin arka yan duvarında
(doğu duvarı) mihraba benzer yaklaşık 1.20 cm yüksekliğinde genişliği 1 metre olan 3 adet oyuk (küçük
mihrap) bulunmaktadır. İnanışa göre çok eskiden
kardeş olan üç şeyhe aittir. Burada inzivaya çekildikleri bilinir. Ancak öldükten sonra çeşitli mezarlıklara
gömüldüklerinden mezarları burada değildir. Burayı
özellikle akıl hastalarının ziyaret ettiği görülür. Yaygın
inanışa göre o oyukların (küçük mihrap) içine hastalar yatırılır ve uyumaları beklenir. Oyukların birinde
hastalar uyursa iyileşerek uyanır. Yine bu zatlardan
biri olan Şeyh Hasan’ın karşıki dağların birinden 5
kişinin taşıyamayacağı ağırlıkta bir taşı namazgâh için
taşıdığı anlatılır.
Pirisin (Pir Hüseyin)
Hakkari ili Şemdinli ilçesinin Samanlı Köyüne
Irak’ın Süleymaniye bölgesinden beş asır kadar önce
192
HAKKARİ
gelip yerleştiği rivayet edilmektedir. Çocukluğunda
çobanlık yapan bu zat, zamanın âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. Dayısının yanında kalan Pirisin yeğeninde gördüğü olağanüstü hallerden dolayı köy halkının
ona zarar vermesinden korkmuş onu Akören köyüne
göndermiştir. Pirisin Şemdinli’ye bağlı Akören(Bışan)
köyünde vefat etmiş ve aynı yerde defnedilmiştir. Mezarlığın içinde bulunan kendisine ait kabir yeşil bir
örtüyle örtülüdür. Ziyaretçiler kurbanlar kesip, adaklar adamaktadırlar.
Piribibekir (Pir Ebubekir)
Hakkari ili Şemdinli ilçesi Konur Köyü Dereyanı
mezrasında metfundur. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin
torunu olduğu rivayet edilir. Bağdat’tan gelip bu köyde yaşamaya başlayan Ebubekir burada ölür. Mezarı
köy mezarlığının içindedir. Kurbanlar kesilir, adaklar
adanır.
Kırk Şehitler Dağı
Hakkari ili Şemdinli ilçesinin Soğuksu köyünde
bulunmaktadır. Söylenceye göre Hz. Ömer zamanında İslam topraklarına katılan Şemdinli’de 40 Müslüman, bir Cuma namazı esnasında İranlı Mecusiler
tarafından şehit edilmiştir. Bu sebeple burası kutsal
sayılmış ve asırlarca insanların uğrak yeri olmuştur.
Pir Mend türbesi
Burada çok sayıda adak adama ve dilek tutma yerleri
bulunmaktadır. Yine buraya yakın bir yerde halkın
kutsal kabul ettiği bir kaya parçası vardır. Ortasından
ikiye ayrılmış olan bu kaya parçasına insanlar sırtını
dayayıp sürtünerek şifa bulacaklarına ve ağrılarından
kurtulacaklarına inanırlar.
5.7.4.4. Çukurca İlçesinde Tespit Edilen
Yatırlar
Pir Mend (Haci Mend)
Çukurca ilçesi Cevizli Köyü’nün Güven mahallesinde bulunan bu yatır, tek odalı bir mescidin
içindedir. Türbe, Han Yaylası yolu üzerinde bulunan
derenin kuzey tarafında eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Üzerinde herhangi bir yazıt olmadığı için
kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Tek katlı ve iki bölümden oluşmaktadır. Bölümlerden güneydeki mescit, kuzeydeki türbedir. İri
kesme taşlarla yapılmış olan türbenin üstü düz dam
olarak örtülüdür. Kapısı oldukça eski, dar ve ahşap
işlemelidir. Y.Y.Ü.Öğretim üyesi Mehmet Top’un anlattıklarına göre yörenin en eski yapılarındandır. Kırsal bir bölgede bulunan bu yatır özellikle yolculara
mekânlık eder. Ayrıca HaciMend ismini 7 defa hacca
gitmesinden aldığı söylenilir.
HAKKARİ KÜLTÜRÜ
193
atasıdır. Yaklaşık üç dört asır önce Cizre civarından
Hakkari’ye gelen Piruz Bey, Çukurca’nın yöneticisi
olan Hakkari mirinin buradaki hâkimiyetine son vererek Çukurca’nın yönetimi ele geçirmiştir. Mezarının
bulunduğu yere dönemin Çukurca Belediye Başkanı
Mustafa Turan, bir türbe yaptırmıştır.
Süleyman Peygamber türbesi
Süleyman Peygamber (Hz. Süleyman)
Hakkari ili Çukurca İlçesi Meşeli Köyünde bir
türbenin içinde bulunan zat, Süleyman Peygamber
(Hz. Süleyman) olarak bilinir. Ancak tarihi kaynaklarda bu zatın peygamber olmadığı aşikârdır. Çok
eski zamanlarda savaşların birinde şehit düşen bir
zata Süleyman ismi konulmuş ve daha sonra Süleyman peygamber ünüyle günümüze kadar hayatiyetini devam ettirmiştir. Üzerine bir mescit inşa edilen
Hz. Süleyman türbesinde geceleyin kimse korkudan
yatamaz. Çünkü yatsı namazından sonra mescidin
tavanının gıcırdadığı söylenir. Ancak Hakkari evliyalarından Molla (Mela) Mahmut ve Şeyh Muhammet
Selim’in burada uyuduğu bilinir. Her türlü sıkıntısı
bulunan kişiler burayı ziyarete gelir, adak adar ve
müşküllerinin çözümlendiğine inanılır.
Piruz Bey
Hakkari Çukurca ilçesinde bulunan bu mezar
çukurca halkı için oldukça önemlidir ve mezar taşında geometrik şekiller dışında Hicri 1312 tarihi yazılıdır. Hakkari’nin Çukurca ilçesinde ana cadde üzerinde bulunmaktadır. Çukurca yöresindeki Pinyanişi
aşiretinin yönetici sülalesi olan Piruzbeyoğullarının
Emir Şaban
Hakkari Çukurca ilçesinde bulunan ve Eski Emir
Şaban Camisinin avlusunda bulunan bu mezar oldukça eskidir. Hazreti Ömer döneminde İslam coğrafyasına dâhil olan ve Çukurca’da şehit olan bir komutanın mezarı olduğuna inanılır. Şahidesinde Besmele ve
Arapça yazılar mevcut olup sandukanın üzeri ikiye
bölünmüş ve çeşitli şekillerle süslenmiştir. Rivayete
göre Hz. Ömer döneminde Sasani devletiyle yapılan
savaşlar sırasında bir kısım İslam ordusu Abdullah
bin Ömer komutasında yöreyi fetihle görevlendirildi. Bölge kısa zamanda Mecusilerin elinden alındı.
Orduda komuta mevkiinde bulunan emirlerden Şaban adlı kişi, yerli halka İslam’ın esaslarını öğretmek
amacıyla buraya yerleşti ve burada öldü. Yaptığı hizmetlerinden ötürü kendisine büyük bir sevgi ve saygı
gösterilen Emir Şaban’ın mezarı üzerine daha sonra
bir türbe yapılmıştır. Halkın önemli bir ziyaret yeri
olan türbesi, kendi adıyla anılan caminin hemen arka
bitişiğindedir. Tek katlı ve yapısı itibariyle eski olduğu izlenimi veren caminin mermer kitabesinde H.635
tarihi vardır ve Emir Şaban tarafından yaptırıldığı kayıtlıdır. Ancak bu kitabe yenidir. Orijinal kitabenin
Van’da bir kişide bulunduğu söylenmektedir.
Molla Süleyman
Hakkari Çukurca Kavşak köyü Baştepe
Mahallesi’nde yaşamıştır. Ailesi hakkında pek fazla
bilgi yoktur. Ancak iki tane oğlu olduğu ve bunların
da kendisi gibi şeyh olduğu söylenir. Kırk gün boyunca ıssız bir mağarada günde 1 yumurtayla (ya da
hurma) beslenerek yaşadığı rivayet edilir. Oldukça
fazla savaşa katılmıştır ve savaşlarda kullandığı keskin bir kılıca sahiptir. Doğum yapacak kadınlar bu
yatırı ziyaret eder, kılıcı suyun içine batırarak sudan
içerler. Böylelikle doğumda hiçbir acı ve sancı kalmayacağına inanılır. Bir de şeyhin köy için dua ederek
istediği bir çeşme vardır. Bu çeşmenin suyu kar gibi
beyaz ve buz gibi soğuktur. Tadı da oldukça güzeldir.
Ancak yaz aylarında suyu azalır ve kesilir. Köylüler
suları kesilmesin diye Şeyh için dua eder ve bir tören
düzenlerler. Danebi (Kurumasın) denilen bu yemekli
törene tüm köylüler birer farklı yemek tepsisiyle katılır, çeşmenin bulunduğu yere sırayla koyarlar. Bütün
köylüler bu yemeklerden sırayla ikişer kaşık yerler.
Daha sonra dua ederek töreni bitirirler.
194
HAKKARİ
Şeyh İsmail
Hakkari ili Çukurca ilçesine bağlı Narlı köyünde bir tepede Şeyh İsmail adında bir zata ait kümbet
içinde iki mezar bulunur. Türbe çok eski yapılı olmasına rağmen bazı restorasyon çalışmaları sebebiyle orijinalliğini kaybetmiştir ve sıva yapılarak çatı ile
kaplanmıştır. Mezar taşının üstünde üç tane yuvarlak
küçük taş bulunur. Bu taşlar birbirlerine çok benzeseler de geometrik olarak birbirinden farklı ebatlardadır. Muradı olanlar bu taşları mezar taşının üstünde
dizerek muratlarına kavuşur. Rivayete göre adamın
biri bu taşları bir gün alıp, Zap suyuna atar ve bir
sonraki gün bu taşların geri geldiğini görür. Türbesinin yanında bir çeşme bulunmaktadır. Öncelikle bu
çeşmeden abdest alınır ve daha sonra dua edilir.
Navrunk [Molla Muhammed]
Hakkari ili Çukurca ilçesi Cevizli köyü camiinin
alt katında Molla (Mela) Muhammed isminde bir yatırın bulunduğu rivayet edilir. Bu yatır geceleyin bazı
kimselerce ışıkla göründüğünden Navrunk (içi ışımış
- ışık) olarak adlandırılır. Herhangi bir dileği bulunan
ve özellikle çocuk isteyen kadınlar tarafından ziyaret
edilen bu yatırın türbesinde iki çubuğa ip bağlanılır.
Ve bu ipler, sallanırsa çocuğun olacağına inanılır. Dili
şişen ve yaralananlar bademcik olanlar külden kete
yapıp bu caminin duvarına yapıştırılır. Yine gözlerine
perde düşenler de bu yatıra götürülerek Allah’tan dilekte bulunulur.
Şeyh Ömer Sor
Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Cevizli köyü
Yaylak mezrasında bulunmaktadır. Yatırın bulunduğu çevre ile ilgili birçok keramet anlatılmaktadır. Kilise ve mezarlığın etrafındaki ağaçlar kesilirse insanları
felç ettiğine inanılır. Eskiden kilisenin eğlencesine
(ŞaneDirhe) gelenler için ağacın eğildiği ve ziyarete
gelenlerin çanta, tüfek ve diğer eşyalarını buraya as-
tıkları anlatılır. Yılda bir kere adına yemek dağıtılır.
Kilise ve mezarlığın onarımında çalışan kişilere bölgedeki meşe ağaçlarından armut verdiği söylenmektedir.
Alekine Late [Molla (Mela) Hasen]
Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde
bulunmaktadır. Dağın yamacındaki bir mağarada bulunan yatırın son yıllara kadar ibrik, kap kacak, tespih ve seccadesinin bulunduğu rivayet edilir. Yatıra
adak adanır.
Cercis Peygamber
Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde
bulunmaktadır. Bu isimle anılan üç mezar Çukurca
Uzundere beldesinde mevcuttur. Ancak en ünlü olanı Kurbe mevkiindekidir. Diğerleri Alkan’da ve Bitrut’tadır. Her üçünden de yeşil bir nurun yükseldiğinin görüldüğü söylenir. Her üç yatır da mescidin alt
katındadır. Ancak Kurbe’deki mescidin altından bir
suyun çıkması onu daha da meşhur etmiştir. Burada
sadaka verilir, kurban kesilir, mezarların etraflarındaki ağaçlara çaputlar bağlanır
Mela Pişiku [Molla (Mela) Muhammed]
Hakkari ili Çukurca ilçesinin Uzundere köyünde bulunmaktadır. Kerametleri görülen ve bu köyde
imamlık yapan bir zattır. Kedileri çok sevdiğinden Pişiku lakabı verilmiştir.
Kumandanın Mezarı
Hakkari Çukurca ilçesinin Cevizli köyünde bulunan bir mezar için bu isim kullanılmaktadır. Osmanlı
komutanı olan Binbaşı Hüseyin Bey 1. Dünya Savaşı
sırasında çıkan Nasturi isyanında şehit düşmüştür ve
burada defnedildiği anlatılır. Mezarı yolun kenarında,
yerleşim yerlerinden uzak ıssız bir yerdedir. Her yolcunun Fatiha ve duasına mazhar olan bir zattır.
HAKKARİ’nİN
MİMARİ VE
SANAT MİRASI
196
HAKKARİ
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP
GİRİŞ
Hakkari, tarih boyunca büyük medeniyetlerin
(Sasani, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi)
uzağında kalmış, Anadolu’nun güneydoğu köşesinde
yüksek dağlar ve vadilerden oluşan bir yöremizdir.
Bu durum ortaçağda da değişmemiş; güç coğrafi koşullar ulaşımı ve yerleşmeleri zorlaştırmış, göçebelik
ve buna bağlı hayvancılık kültürün yerel özellikler
göstermesine neden olmuştur. Ortaçağ boyunca Anadolu, İran ve Irak’ın arasında kalan bu dağlık coğrafyada, İslam ve Hıristiyanlık kültürel dokuyu belirleyen iki önemli unsurdur.
İslam kültürü ve buna bağlı mimari yapılar Osmanlı Devletine bağlı Hakkari Beyleri ile çoğunluğu
Sünni-Şafi mezhebine mensup Müslüman Kürt halkı
tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu yapılanma süreci
Osmanlı’nın bölgeye hakim olduğu 16. yy’ın ikinci yarısından itibaren izlenebilmektir. Bunun yansımasını
cami, medrese, ev, konak, köprü gibi dini ve sivil mimari yapılar ile tarihi mezarlıklar ve mezar taşları oluşturmaktadır. Cami ev ve konaklar daha çok Çukurca ve
Şemdinli ilçelerinde tarihi mezarlıklar ve mezar taşları
ile medreseler il merkezinde karşımıza çıkmaktadır.
Hıristiyan kültürünün çoğunluğunu Nasturiler
teşkil etmektedir. Bunun yanında Ermenilerde az da
Taş evler
olsa yörede varlık göstermişlerdir. Nasturiler Hıristiyanlıkta diofizit (çift tabiatlılık) inanışına sahip bir
guruptur. Bunlar Hz. İsa’nın hem insan ve peygamber hem de tanrı kelamı olduğunu kabul etmektedirler. Geçmişte yoğun bir biçimde Hakkari’nin dağlık
bölgelerinde kabileler şeklinde yaşayışlarını sürdürmüşlerdir. Bu kabilelerden başlıcaları, Dez, Cilo, Baz,
Tiyari, ve Thube’dir. Vadilere de adını veren bu Nasturi kabilelerine ait köy yerleşmelerinde bir çok kilise
ve manastır günümüze ulaşmıştır. Ermenilere ait ise
sadece Yüksekova sınırları içerisinde bir kilise yapısı tespit edilmiştir. Nasturi ve Ermeni unsurları birbirinden ayrı Hıristiyan toplulukları olup bölgedeki
bütün Hıristiyanlar için Ermeni tabirinin kullanılması
yanlış bir bilgilendirmedir.
Bu bölümde hem İslam hem de Hıristiyan kültürüne ait dini, askeri, sivil ve su mimarisine ait kültür
varlıkları ile tarihi mezarlıklar ve mezar taşları kısaca
tanıtılacaktır. Bu bulgulara yörede Kültür ve Turizm
Bakanlığı’nın izinleri ile 1998 yılından itibaren yaptığımız yüzey araştırmaları ile ulaşılmıştır. Burada her
yapı türünden önemli olan örnekler ele alınıp ayrıntılı olarak tanıtılacaktır.
198
HAKKARİ
1. KALELER VE GÖZETLEME YAPILARI
1.1. Kaleler
1.1.1. Bay Kalesi
Şehrin güney tarafında, merkeze 7-8 km uzaklıkta bulunmaktadır. Kale denizden 2.025 m yükseklikte, sarp ve dik kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kaleye hem kuzey taraftan, hem de güney
taraftan tırmanarak çıkmak mümkündür. Günümüzde kuzey tarafına yarıya kadar araba için yol açılmış
olup, bundan sonrası tırmanma yoludur. Bu kesimde
kayalıklara basamaklar açılarak merdivenler oluşturulmuştur. Bunlar çıkışı kolaylaştırmaktadır.
Kalede mimari doku büyük ölçüde tahrip olduğundan, bunları tam olarak ortaya koymak mümkün
olmamıştır. Ancak en üst kesimde doğu batı doğrultusunda moloz taşlar ve horasan harcıyla tutturulmuş
duvar izlerine rastlanılmıştır .Etrafa dağılmış seramik
parçalarından demir çağından itibaren Orta çağ sonu-
Çölemerik Kalesi
na kadar burada yerleşimin olduğu izlenebilmektedir. Tuğla ve seramikler dışında, üzerinde haç ve süslemeler olan bir taş parçası ile kaya üzerinde kazınmış
ters lale şek1indeki motifler kalenin diğer kalıntılarım
teşkil etmektedir .
Tarihi kaynaklarda Hakkari Beyleri’nden Malik
Bey’in Bay Kalesi’nde hüküm sürdüğü belirtilmesi, Hakkari tarihinde buranın önemini ortaya koymaktadır.
1.1.2. Çölemerik Kalesi
Hakkari’nin merkezinde kuzey güney doğrultusunda uzanan, yüksekliği yaklaşık 100-200 rn. civarında bir tepe üzerine kurulmuştur.
Kaleden günümüze hiçbir kalıntı ulaşmamıştır.
Bu nedenle mimari dokusu hakkında bir fikir ileri sürmek mümkün olmamıştır. Ancak gerek Evliya
Çelebi’den ve gerekse diğer tarihi kaynaklardan Çölemerik Kalesi’nin mevcudiyeti belirlenebilmektedir.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
199
Dez gözetleme yap››ıs›››ı
1.2. Gözetleme Yapıları
1.2.1. Dez Gözetleme Yapısı
Kırıkdağ Vadisi’nden akan derenin kuzey tarafında, yer alan tepenin üzerine kurulmuştur. Zap suyuna ve vadiye hakim noktada bulunmaktadır. Güney
tarafından patika bir yol ile kaleye çıkılmaktadır.
Kale doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Dıştan dışa (kulelerle birlikte) 24.10 m x 17.70 m
ölçülerinde olup, iç kısmı ise, 16.30 m x 14.30 m ölçülere sahiptir. Yapının dört köşesine 5.00 m çapında
kuleler yerleştirilmiştir. Günümüzde bu kulelerden
batı taraftaki ikisi temel seviyesine kadar yıkılmıştır.
Diğerlerinin içleri dolmuş vaziyettedir.
Dikdörtgen bir alan teşkil eden iç kısım ortada
boydan boya uzanan bir hol ile bunun iki yanında
karşılıklı sıralanan üçer odadan oluşmaktadır. Dış
duvarları kısmen sağlam olan kalenin iç bölüntüleri
temel seviyesine kadar büyük ölçüde yıkılmış vaziyettedir. Bu nedenle odaların kapıları belirlenememiştir
Ancak yapının dış kapısı doğu cephenin ortasında yer
almakta ve hole geçiş sağlamaktadır.
Hol, 2.80 m x 14.10 m ölçülerine sahip dikdörtgen planlıdır. İki yanındaki odalardan birincileri 5.00
m x 3.80 m, ikincileri 3.40 m x 3.60 m, üçüncüleri
ise, 4.00 m x 3.80 m büyüklüklerinde tutulmuşlardır. Bunlar dış cephelere açılan mazgal pencerelerle
aydınlatılmıştır. Üst örtüleri ve kapıları belli değildir.
Yapıda harçta tutturulmuş moloz taş malzeme
kullanılmıştır. Dış cephelerin yapısı daha sağlam
olup, duvar kalınlıkları dışta 1.1 0 m, iç duvarlarda
ise, 0. 90 m kalınlığında tutulmuştur.
Yapının üzerinde kime ait olduğunu ve tarihini verecek herhangi bir yazıt mevcut değildir. Bu
nedenle kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı
belirlenememiştir. Şerefname’de Hakkari Beyleri anlatılırken Dez Kalesi’nden bahsedilmekte y.e
Nesturiler’e ait olduğu belirtilmektedir. Bu ve Dez
(Kırıkdağ) vadisinde yoğun bir Nesturi yerleşimi
olduğu göz önünde bulundurulursa; kalenin Nesturilerin bir yapısı olduğu ve Ortaçağ’da inşa edildiği
tahmin edilebilir.
200
HAKKARİ
Doğanca Şeyh Mahmut gözetleme yapısı
1.2.2. Doğanca Şeyh Mahmut Gözetleme
Yapısı
Doğanca (Orite) Vadisi’nde, vadiyi tutmak için
yapılan küçük bir gözetleme yapısıdır. Van- Hakkari
karayolunda 10 km’lik stabilize bir yol ile yapıya ulaşılmaktadır. Batıdan ve güneyden geçen derelerin kesiştiği noktada yolun tam karşısında kayalık bir tepe
üzerine inşa edilmiştir. Buraya ancak kayalara tırmanarak ulaşmak mümkün olmuştur.
Kuzeyi açık üç yönlü ters “U” şeklindeki duvarlardan ibarettir. Duvarların belirli bir yüksekliğe
kadar olan kısımları kalmıştır. Güneyden 7.80 m
uzunluğunda bununla birleşen batı duvarı 4.63 m
doğu duvarı 6.03 m’dir. İçten güney duvarına açılmış
Doğanca Orite gözetleme yapısı
bir niş dışında herhangi bir mimari elemanı yoktur.
Harçla tutturulan üç duvardan moloz taş örgülü duvarların kuzeye devam eden kısımları ile üst kısımları
yıkılmıştır. Vadiye hakim çevreyi gözetlemek için yapılmıştır.
1.2.3. Doğanca Orite Gözetleme Yapısı
Doğanca’nın doğusundaki ormanlık arazi içinde
kalmaktadır. Kuzey-güney yönündeki kayalık kütle üzerine kondurulmuştur. Mekânı olmayan 12.00
m uzunluğunda kuzeyden 3.77 m, güneyden 2.00
m genişliği olan, orta kesimde biraz daha genişleyen
moloz taşlarla oluşturulmuştur. Yamuk planlı, kayaya göre şekillenmiş yapısal özellikler göstermektedir.
Herhangi bir özelliği yoktur.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
1.2.4. Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı
Çukurca’nın kuzey batısında Sidan vadisinde
bulunmaktadır. Mir evi olarak da bilinmektedir. Yapı
aslında küçük bir gözetleme yapısından ibarettir. Vadinin güney yamacında, ortaya yakın bir kesimde kayalık üzerine inşa edilmiştir. Yapıya ulaşmak için günümüzde patika veya benzeri herhangi bir yol yoktur.
Bu nedenle ulaşımı oldukça zordur.
Kayalık bir platform üzerinde iki burçlu dikdörtgen bir yapı özelliği taşımaktadır Ortadaki bölüm,
içten 7.00 m x 5.50 m ölçülerinde doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Buraya kuzey cephenin
batı köşesinden bir kapı ile girilmektedir Duvar kalınlığı 1.00 m olup, harçla tutturulmuş moloz taşlarla
Çukurca Kasrı Hevtgan Gözetleme Yapısı
201
örülmüştür. Duvarların üst kesimleri büyük ölçüde
yıkılmış vaziyettedir.
Bunun biri doğusunda diğer batısında iki burç
vardır. Güney köşelere kaydırılmış burçlarda doğudaki içten 3.00 m genişliğinde yarım daire planlıdır
Burcun duvarı üzerinde iki mazgal pencere belirlenebilmektedir. Batıdaki yine aynı yerde, 4.00 m genişliğinde yarım daire planlıdır. Moloz taş örgülü duvarları 1.00 m kalınlığında tutulmuştur. Karşısındaki
Hasgel kayalıkları ile birlikte vadinin etkileyici bir
görünümü vardır. Muhtemelen Çukurca’daki Beyler
tarafından savunma amaçlı yaptırılmış olmalıdır. Vadiden gelebilmek tehlikeler karşı yapılmış küçük bir
gözetleme yapısıdır. Tarihi belli değildir.
202
HAKKARİ
2. CAMİLER
2.1. Üzümcü Köyü Şeyhali Camii
Hakkari merkeze bağlı Üzümcü köyünün içersinde yer almaktadır. Merkeze 25 km uzaklıktaki köyü,
Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km’lik stabilize bir
yol ile ulaşılmaktadır. Cami batıdan doğuya doğru
eğim yapan bir araziye kurulmuştur. Aslında yapının
üç katlı olduğu ve bu üç katın değişik fonksiyonları
içerdiği anlaşılmıştır. Bu durumda zemin kat zaviye,
orta birinci kat medrese, üst ikinci kat ise cami olarak düzenlenmiştir. Ancak son yapılan onarımlarda
caminin dış beden duvarlarına dokunmadan ve kısmen planını koruyarak iki kata düşürülmüş içten tamamen betonarme hale dönüştürülmüştür. Dıştan da
örtü saç çatı ile kaplanmıştır. Zemin kat ziyaretgah,
birinci kat ise cami olarak kullanılmaktadır.
Yapının mevcut mimarisi ve planı göz önünde
bulundurularak aslı gibi üç kat halinde planı çıkarılmıştır. Özellikle sonradan ilave edilen beton direk ve
kirişler bu planda gösterilmemiştir.
Zemin kat, doğu batı yönünde düzgün olmayan
bir dikdörtgene oturmaktadır. Dış kenar uzunlukları
birbirinden farklı; buna güney kenarı 16.10 m, kuzey
kenarı 15.24 m, doğu kenarı 10.70 m, batı kenarı ise,
Üzümcü Köyü Şeyhali Camii
11.91 m dir. Burası üç bölüm halinde düzenlenmiş
olup, birincisi giriş kısmıdır. Buraya güney duvarına
açılmış kapıdan girilmektedir. Kapının önüne yine
sonradan üzeri beton kenarları demir kaplı bir dış giriş yapılmıştır.
Duvar bu kısımda dıştan bir kademelenme yapmaktadır. Bu kısım, 3.00 x 9.00 m ölçülerinde kuzey
güney yönünde dikdörtgen planlıdır. Doğu duvarında iki küçük pencere açılmıştır. İkinci bölüm yapının
kuzey tarafında, doğu batı ekseninde dikdörtgendir.
Birinci kısım batı duvarına açılmış bir kapıdan buraya
geçilmektedir. Batı ucu kayalıktır.
Ziyaretgah bu bölümde olup, bir vitrinde muhtelif tarikat eşyaları sergilenmektedir. Bunun güneyinde ise asıl toplanma mekanı yer almaktadır. Burası
doğudan batıya genişleyen ve düzgün olmayan bir
dikdörtgene oturmaktadır. İkinci bölümden buraya
geçilmekte kuzey duvarının ortasında bir kapı bulunmaktadır. Güney duvarında üç niş yerleştirilmiş,
ortaya yakın bir yerine ise, pencere-mihrap açılmıştır.
içten sivri kemerli dikdörtgen bir girinti şeklindedir.
Buradaki her üç bölümde beton direk, kireç ve tabliye
kısımları yeşil, üst kısımlar sarıya boyanmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Üzümcü Köyü Şeyhali Camii
Birinci kat, zemin katın üzerinde devam etmekte ve iki bölümden oluşmaktadır. Doğudaki birinci
bölüm, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı 3.20
x 8.97 m ölçülerindedir. Kuzeyden merdivenlerle
çıkılan giriş kapısı buraya açılmaktadır. Doğu duvarında sivri kemer açıklıklı üç pencere yer almaktadır.
Pencereler büyükçe ve birbirine eşdeğerdir. Batıdaki
ikinci kısma buradan sivri kemerli iki açıklıkla geçilmektedir. Bu açıklıklardan güneydeki 2.60 m diğeri
2.30 m genişlikte tutulmuştur.
Düzgün olmayan dörtgene oturan bu kısmın güney duvarına üç pencere açılmıştır. Kuzey tarafına
sonradan bir mahfil eklenmiştir. Burası da tamamen
betonarme hale dönüştürülmüş ve güney duvarı ortasına basit mihrap yapılmıştır. Dikdörtgen girintili,
girintisi fazla derin olmayan sivri kemerli bir yapıdan.
Yine sıvalı, zemin kısmı yeşil, üst kısımlar sarı boyalıdır.
Günümüzde batı duvarının kuzey köşesindeki
kapı dışında mimari olarak pek belirtisi kalmamış,
köylülerin anlatımı ile de doğrulanan ikinci kat tek
mekandan ibarettir. Güney duvarına açılmış mihrap
ve iki pencere dışında herhangi bir açıklık söz konusu değildir.
Üzümcü Köyü Şeyhali Camii iç mekan görüntüsü
203
204
HAKKARİ
Planını üç katlı olarak tahmin ettiğimiz ve günümüzde iki katlı hale dönüştürülmüş yapının, dış
beden duvarları ve cepheleri asli halini büyük ölçüde
muhafaza etmektedir. Harçla tutturulmuş, düzgün sıralı moloz taş örgülü duvarları görülmektedir. Doğu
ve güney duvarındaki sivri kemerli üçlü pencereler
cepheleri hareketlendirmektedir.
Hem cami, hem medrese, hem de tarikat yapısı özelliği ile üç fonksiyonlu bir yapıdır. Özellikle
yörede caminin az bulunması nedeniyle, bir Müslüman yerleşmesini işaret eden ve 1700’lerde yapıldığı
tahmin edilen ve halen ziyaret edilen bir yapı olması
önemini artırmaktadır.
Ayrıca 6 parça halinde bazı tarikat eşyaları camide bulunmaktadır. Bunlar camideki bir vitrin içersinde korunmakta ve sergilenmektedir. Bu malzemeler
oldukça iri taneli ağaçtan 80 cm uzunluğundaki bir
tespih, metalden 80 cm uzunluğunda bir maşa, iki
tane biri kulplu kandil, bir adet keçeden fes ile, pirinçten yapılmış 23 cm uzunluğunda bir yazı hokkasından oluşmaktadır.
Üzümcü Köyü Şeyhali Camii bazı tarikat eşyaları
Çukurca Emir Şaban Camii
2.2. Çukurca Emir Şaban Camii
İlçe merkezinde, hükümet konağının kuzey doğusunda kalan cami, iki yıl önce yapılan tadilat ve
onarımlardan sonraki şekliyle günümüze intikal etmiştir. Cami, medrese üniteleri ile birlikte bir kompleks yapı oluşturmaktadır. 22.70 m x 19.50 m dış
ölçülere sahip, kareye yakın dikdörtgen planlıdır.
Enine uzanan dön sahından meydana gelen yapının
kuzey doğusuna bir gasilhane yerleştirilmiştir. Ayrıca
kuzeyden birinci sahnın batı tarafı iki katlı düzenlenerek alt kat odunluk olarak kullanılmaktadır.
Kuzeyden birinci sahın ortaya yakın bir yerden
ikiye bölünmüştür. Doğu tarafı, l0.30 m x 3. 50 m
ölçülerinde enine dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı
yönde beşik tonozla örtülmüştür. Kuzey duvarındaki eşit aralıklı dört adet sivri kemerli açıklıkla giriş
sağlanmaktadır. Bunun batı tarafı iki katlıdır. Üst
kat 4 basamak!ı ahşap merdivenle çıkılmakta; kuzeye
kaldırılmış dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile içerisine
girilmektedir. İçerisi 6.40 m x 3. 50 m ölçülerinde
dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Güney
duvarı ortasına yarım daire planlı bir mihrab nişi ile
batı duvarına dikdörtgen iki pencere açılmıştır. Alt
kat. batı taraftan dışa açılan bir kapıyla girilmekte,
aynı büyüklükte olup, günümüzde odunluktur. Bunun üzeri ahşap hatıllarla kapatılmıştır.
Bu sahnın birinci bölümünden güney batı köşedeki sivri kemerli açıklıkla ikinci sahına geçilmektedir. Burası da ikiye bölünmüş; iki bölüm birbirine
I.60 m genişliğinde sivri kemerli bir açıklıkla bağlanmıştır. Doğusu 6.70 m x 4.80 m ölçülerinde, üzeri
beşik tonoz örtülü dikdörtgen bir mekandır. Kuzey
duvarına iki dolap nişi açılmıştır. Doğu duvarında
güneye kaydırılmış bir mazgal pencere yer almaktadır. Batı tarafı sonradan yükseltilmiş, arada bir hol
gibi geçit bırakılarak ahşap doğramayla kapatılmıştır.
Boylu boyunca 9.60 m x 4.90 m ölçülerindedir. Üzeri doğu batı doğrultusunda beşik tonozla örtülüdür.
Batı duvarına sivri kemerli iki pencere açılmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
205
Buradan yine ikiye bölünmüş üçüncü sahına sivri
kemerli bir açıklıkla geçilmektedir. Bunun birinci bölümü 11.00 m x 4.40 m ölçülerinde, enlemesine beşik
tonozla örtülüdür. Duvarları belirli bir yüksekliğe kadar Kütahya çinileri ile kaplanmıştır. Geriye kalan kısımlar sıvalı ve boyalıdır. Doğusundaki ikinci mekan.
5.30 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır.
Aslında buraya sivri kemerli bir açıklıkla geçilmekte
iken, sonradan bu açıklık genişletilerek dikdörtgen
hale dönüştürülmüştür. Yanlarda 0.30 m, doğuda
2.10 m genişliğinde ve 1.00 m yüksekliğinde bir seki
vardır. Güney duvarının doğu köşesine bir dolap nişi
yerleştirilmiştir. Üzeri beşik tonoz örtülüdür.
varları ve mihrabı Kütahya çinileri ile kaplanmıştır.
Asıl mihrab yerine, çini kaplı kütlesel bir mihrab yerleştirilmiştir. Batı duvarındaki pencere sonradan genişletilmiş ve dikdörtgen açıklıklı hale getirilmiştir.
Kıble duvarına da mihrabın iki yanında sivri kemerli
birer pencere açılmıştır.
Sivri kemerli ve I.20 m genişliğinde bir açıklıkla geçilen dördüncü sahın enlemesine boydan boya
uzanmaktadır. 17.40 m uzunluğunda, batısı 4.30 m,
doğusu ise, 4.40 m genişliğindedir. Doğu tarafı sivri
kemerli açıklığın hemen yanından kademelenme ile
genişlemektedir. Üzeri, beşik tonoz örtülüdür. Du-
Camide tarihlendirmeye yarayacak herhangi bir
yazıt ve belgeye rastlanmamıştır. Bu nedenle kesin tarihi belli değildir. Büyük ihtimalle 18. yy’dan sonra
yapılmış olmalıdır. Camiye adını veren Emir Şaban’ını kimliği de bilinmemektedir. Doğu taraftaki mezarlığa yakın tarihte adına bir türbe yapılmıştır.
Çukurca Emir Şaban Camii
Caminin dış beden duvarları doğu cephe duvarı
hariç tamamıyla sıvanmıştır. Günümüzde bu sıvalar
maviye boyanmıştır. Üzeri sonradan saçla kaplı bir
çatıyla örtülmüştür. Orijinal hali moloztaş örgülü
duvarlar ve düz toprak dam şeklinde iken iki üç yıl
önce yanındaki yeni caminin ihtiyacı karşılamaması
üzerine elden geçirilip bugünkü duruma getirilmiştir.
206
HAKKARİ
2.3. Çukurca Süleyman Peygamber Camii
Cami Cevizli vadisinde, Kayalık (Zavite) köyüne
bağlı Meşeli (Hişet) mezrasında yer almaktadır. Vadinin kuzey batısında kalan Meşeli, derenin doğusuna
kurulmuş etrafı dağlarla çevrili bir yerleşimdir. Günümüzde buraya araç yolu bulunmamaktadır. Kazan
vadisinden Cevizli’ye devam eden stabilize yolun Cevizli ve Meşeli derelerinin birleştiği kesimden kuzeye doğru dereyi takiple uzanan patika bir yolla yaya
olarak köye ulaşılmaktadır. Bu yürüyüş yaklaşık 30
dakika sürmektedir. Vadideki diğer köy ve mezralar
gibi terör nedeniyle 1990’lardan sonra boşaltılmıştır.
Ancak köy halkı 2003 yılında köylerine geçici olarak
dönebilmişlerdir. Köy evleri ve cami bu süre içerisinde harabe haline gelmiştir.
Geçmişte vadide çoğunluğu Nasturi Hıristiyan
halk oluştururken burası Müslüman Kürt köylerinden birisidir. kaynaklarda Hişet olarak geçmektedir.
Cami köyün girişi, güneydoğu kesiminde yer almaktadır. Kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerine kurulmuş olan caminin doğu ve kuzey kesiminden patika yol geçmektedir. Batısında tarla güneyinde camiye
ait eğimli bir arazi yer almaktadır.
Camide Süleyman peygamberin makamı olarak
kabul edilen bir bölüm yer almaktadır. Bu camiden
ayrı ve alt kısmında kalan dışa kapalı bir mekandır.
Çukurca Süleyman Peygamber Camii
Asıl cami bunun üzerine inşa edilmiştir. Cami bazı
ilave ve eklemelerle günümüze gelmiştir. Harim mekanının güneydoğu alt kısmında Süleyman Peygamber mekanı, doğusunda buraya inebilmek için boydan
boya uzanan bir duvar ile oluşturulmuş dehliz şeklindeki bir yol ve kuzeyinde ise iki oda yer almaktadır.
Bütün bu ilavelerle birlikte yapı dıştan 13.15x11.90
m ölçülerinde dikdörtgen bir alana oturmaktadır.
Süleyman peygamber mekanının dıştan sadece
cami güney duvarı ile bütünleşmiş kısmı görülebilmektedir. Altta kalan bu yapı, doğu-batı yönünde
dikdörtgen planlı içten 5.15x3.95 m ölçülerinde tutulmuştur. Doğu duvarının kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapı dıştan dikdörtgen
açıklıklı içten sivri kemerli bir girinti içine alınmıştır.
Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Güney duvarı ortasına sivri kemerli bir mihrap yerleştirilmiştir. Bunun dışında mihrabın doğu tarafına bir mazgal
pencere, diğer duvar yüzeylerine muhtelif nişler açılmıştır. Buraya ulaşabilmek için caminin doğu tarafına dehliz şeklinde bir yol yapılmıştır. Bu yol camiye
paralel uzanan bir duvarla sınırlandırılmıştır. 1.35 m
genişliğinde ahşap hatıllarla oluşturulan üst örtüsü
yıkılmış vaziyettedir. Kuzey tarafta kuzeydoğu köşede
camiye paralel 1.60 m bir duvar dam seviyesine kadar
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
207
Çukurca Süleyman Peygamber Camii
uzanmaktadır. Güney köşede de camiden 0.45 m içeride bu defa dik uzanan bir duvar yapılmıştır. Bu da
çatıya kadar devam etmektedir. Bu ikisinin arasında
boydan boya uzanan duvar daha alçak tutulmuştur.
Güney tarafında hacet penceresi gibi dikdörtgen bir
açıklık mevcuttur. Buraya çaput ve bezler bağlanmıştır. Bunun dışında kapı hizasına bir mazgal pencere
yerleştirilmiştir.
Cami harim kısmı kuzeyindeki iki oda ile birlikte
dıştan 10.35x13.55 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kuzeydeki iki
odadan batıdaki giriş ünitesidir. Burası 4.50x3.20 m
ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlı üzeri ahşap hatıllı düz dam örtülüdür.kuzey duvarı ortasına
dış giriş kapısı yerleştirilmiştir. Buradan güney duvarının doğusuna kaydırılmış bir kapı ile harim mekanına geçilmektedir. Batı duvarındaki 2.00 m genişliğindeki açıklığın alt kısmına ahşaptan oyma ayakkabı
rafları yapılmıştır. Bunun doğusundaki ikinci odaya
buradan geçilmektedir. Bu oda 4.50x4.20 m ölçülerinde kareye yakındır.ahşap hatıllı düz dam şeklindeki üst örtüsü büyük ölçüde yıkılmıştır. İçerisinde
harime bakan güney yöndeki mihrap nişini andıran
sivri kemerli pencere dikkat çekicidir. Ayrıca doğu
duvarının ortasına da dikdörtgen pencere yerleştirilmiştir.
Tabanı ve tavanı çökmüş, moloz taş örgülü duvarları büyük ölçüde sağlam olup, sadece kuzeyba-
tı kesiminde yıkılmalar meydana gelmiştir. Güney
duvarına ortada mihrap nişi, bunun iki yanına ahşap hatıllı birer pencere açılmıştır. Aynı şekilde batı
duvarına da bir pencere bırakılmıştır. Ahşap hatıllı
düz dam örtülü olduğu anlaşılan yapının ortasındaki
kuzey-güney yönündeki hatıl sağlam kalmıştır. Arada iki ahşap direkle desteklenmiş bu hatıl duvardan
duvara uzanmaktadır. Diğer hatıllar buna enlemesine
bağlanmıştır. Ahşap tabanı da büyük ölçüde yıkılmıştır. Caminin içerisi tam bir harabeyi andırmaktadır.
Caminin beden duvarlarında moloz taş ve kaba
yonu taşlar kullanılmıştır. Eski dokuya ait olanlar kireç harcıyla tutturulmuştur. Sonradan yapılan eklemelerde çamur harcına da yer verilmiştir.
Halk tarafından kutsal bilinen cami, İnanç turizmi açısından bölgedeki önemli yapılardan birisidir.
2.4. Hızır Peygamber Camii
Cami Kazan vadisinde, Kazan köyüne bağlı Benekli (Sifsidan) mezrasında bulunmaktadır. Vadinin
güney tarafında üç yönden yüksek, sarp ve dik kayalık dağların çevrelediği çanak şeklinde yer yer düzlükleri bulunan bir arazide kurulmuştur. Yerleşim
yeri doğu yamacında olup, cami de evlerin hemen
altında yer almaktadır. Su kaynağı karşı yamaçtadır.
Terör nedeniyle 1990lardan sonra boşaltılmıştır. Bu
uzun süre terkedilmişliğin izlerini harap vaziyetteki
evlerin ve caminin durumu göstermektedir. 2003
208
HAKKARİ
yılında buranın halkı gelip günü birlik de olsa arazilerindeki mahsulleri toplamaya başlamıştır. Arazisi
genelde ormandır. Meşe, sumak, çitlenbek bunların
başında gelmektedir. Araç ulaşımı yoktur. Vadiden
dereyi takiple, meşe ağaçları arasından patika bir yolla buraya ulaşılmaktadır. Yaya olarak 45 dakikalık bir
yürüyüşle ulaşım sağlanabilmektedir.
Cami ve çevresi halk tarafından kutsal bilinmektedir. Cami Hızır Peygambere atfedilmiştir. Burası ile
ilgili değişik söylenceler anlatılmaktadır. Bunlar arasında en ilginç olanı caminin içerisinde yerden birkaç
karış yukarıda askıda duran bir direktir. Bunun terör
olaylarının cereyan ettiği dönemlerde tahrip edildiği
söylenmektedir.
Bugün meskun olmayan ancak geçmişte 4-5 hanelik meskun bir mahal içerisinde yer alan cami, bu
yıkık evlerin kuzeybatısındadır. Kuzey tarafı mezarlık olup, etrafını yaşlı ağaçlar çevrelemiştir. Doğudan
batıya eğimli bir arazi üzerine yapılmış olan cami iki
katlıdır. Batısına bir giriş ünitesi ile kuzeybatısına üst
kapısına ulaşmak amacıyla bir duvar eklenmiştir. Ayrıca giriş ünitesinin güney tarafa bakan ön kısmına
ahşaptan bir sundurma yapılmıştır.
Cami doğu-batı yönünde dıştan düzgün olmayan
bir dikdörtgene oturmaktadır. Dış ölçüleri değişken
Hızır Peygamber Camii
olup, doğusu 8.40, batısı 6.30, güneyi 11.25 m, kuzeyi ise 11.80 m uzunluğundadır. İki katlı caminin alt
katı asıl ibadet mekanı, üst katı ise misafirhane işlevi
görmektedir. Alt kata yani asıl camiye giriş, batıdaki ek mekana açılan batı cephenin kuzey tarafındaki
dikdörtgen kapıdan sağlanmaktadır. İç harim mekanı 9.20x4.85 m ölçülerinde olup, dikdörtgen planlı
ve doğu-batı yönünde sivri beşik tonozla örtülüdür.
Batı duvarına içten sivri kemerli bir girinti oluşturan
bir kapı dışında, üst orta kesimine içerisini aydınlatan bir pencere açılmıştır. Bu pencere de içten sivri
kemerli bir girinti şeklindedir. Bunun da alt kesimine
bir mazgal pencere ile bir niş yerleştirilmiştir. Güney
duvarının ortasına yakın bir yere mihrap ile bunun
doğu ve batı taraflarına birer niş bırakılmıştır. Mihrap
0.60 m genişlikte, 1.60 m yükseklikte tutulmuş ve
sivri kemerli bir niş şeklinde düzenlenmiştir. Doğu
duvarının önüne tonoz başlangıç seviyesine kadar ek
bir duvar yapılmıştır. Bu duvarın yarısı yıkılmıştır. Bu
duvar 2.10 m yüksekliğinde ve 0.65 m genişliktedir.
Kuzey duvarına açılmış iki niş dışında, kuzey ve güney duvarların tonoz başlangıç hizasında sıralanan altışar oyuk, ahşap hatıl yuvaları olmalıdır. Ayrıca duvarlarında sıva izleri mevcut olup çoğu dökülmüştür.
Üst kat tek bir mekan halinde düzenlenmiş dikdörtgen planlı olup, 10.25x6.80 m ölçülerinde tutul-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
muştur. Zemini toprak dolguyla gerçekleştirilmiştir.
Üst örtü tamamıyla yıkılmış olup sadece 2.45 m yüksekliğindeki duvarları kalmıştır. Buraya batı cephenin
ortasından bir kapıyla girilmektedir. Bu kapı eğimden
dolayı doğrudan dışarıya açılmaktadır. Günümüzde
kapının üst kısmı yıkılmıştır. Bir de güney cephenin
batı tarafına kaydırılmış oldukça aşağıda kalan bir
kapı açıklığı daha mevcuttur. Dıştan belli olan bu
kapı açıklığının içerisi toprakla dolmuş ve kapanmıştır. Çoğunlukla moloz taş örgülü 0.80 m kalınlığındaki duvarlara çok sayıda niş açılmıştır. Bunlar dışında
batı duvarının güney köşesine kaydırılmış bir pencere
açıklığı bulunmaktadır. Tamamın yakını dikdörtgen
biçimindeki nişlerden 5’i doğu duvarına, 7’şer adeti kuzey ve güney duvarlarına 4’ü de batı duvarına
açılmıştır. Çoğu aynı hizada, bazıları da yukarıya ve
aşağıya kaydırılmış olarak yerleştirilmişleridir. Bunlar içerisinde farklılık gösteren bir uygulama güney
cephenin batısına doğru kümelenen nişlerin arasında
görülmektedir. Bu da üste doğru sivri kemerli olarak
sonlanan bir yapıda karşımıza çıkmaktadır. Buranın
alttaki ibadet mekanının üzerinde , bir misafirhane ya
da tehlike anında toplanma yeri olarak kullanılabileceği anlaşılmaktadır.
Bu iki mekan dışında yapının batı tarafına eklenen bir giriş ünitesi bulunmaktadır. Burası 4.20x2.55
m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen
planlı, üzeri ahşap hatıllı düz toprak dam örtülüdür.
Kuzey-güney köşesi içten hafif kavis yapmaktadır.
Güney cephenin doğusuna kaydırılmış bir kapıdan
girilmektedir. Dıştan düz lentolu, dikdörtgen açıklıklı
kapı, içten sivri kemer girintilidir. Bundan başka ana
yapının güneybatısında doğuya doğru 5.60 m uzanan
1.65 m genişliğe sahip duvar, doğudan batıya hafif
rampalı bir yol oluşturmaktadır. Bu yol hem güney
cephenin batısındaki üst kata çıkışı sağlayan kapıya
ulaşımı sağlamakta, hem de batıdaki ek giriş ünitesinin üzerine buradan geçilmektedir.
Camiden bağımsız bunun güney tarafına dikdörtgen biçimde, 0.60 m kalınlığındaki kaba yontu
taş duvarla çevrelenmiş bir mezar yapısı yapılmıştır.
3.30x2.60 m ölçülerinde, doğu-batı yönündedir. Üst
kısmında üzeri ve önü düzlenmiş düzgün bir kaya
bloğu yer almaktadır. İçerisindeki mezarlar belli değildir.
Burası vadinin yerleşmelerinden biridir. Bunun
en büyük delili mevcut caminin taşıdığı tarihi değerdir. Yörede oldukça az olan cami sayısına bakarak bunun önemini anlamak mümkündür. Önce tescillenip,
aslına uygun biçimde onarılıp, hem ibadete hem de
inanç turizmine kazandırılması gereken bir yapıdır.
209
210
HAKKARİ
Koçhanis Kilisesi
3. KİLİSE VE MANASTIRLAR
3.1. Koçhanis Kilisesi
Kilisenin bulunduğu Konak Köyü, Hakkari merkeze 18 km uzaklıkta ve şehrin kuzey tarafında kalmaktadır. Doğu batı yönünde uzanan ve içerisinde genişçe düzlüklerin ve kavaklıkların bulunduğu bir vadi
içerisinde yer almaktadır. 1996 yılından beri köy meskun değildir. Köye ulaşım kuzeybatıdan Berçalan yaylası eteklerinden stabilize bir yol ile sağlanmaktadır.
Kilise köyün doğu tarafına vadiye hakim noktada doğal kayalık bir platform üzerine kurulmuştur.
16.70 m x 8.30 m dış ölçülere sahip, doğu - batı ekseninde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Güney cephenin
batı köşesine kaydırılmış bir kapı ile yapıya girilmektedir. Kilise iç mekanı iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan birincisi doğrudan dış ile bağlantılı
Koçhanis Kilisesi
sahın bölümü, ikincisi sahından iki kapı açıklığıyla
geçilen doğudaki Kanki (Bema) bölümüdür. Ayrıca
kuzey tarafa kayakların üzerine, biraz yüksekte kalan
ve havalandırmaya geçiş sağlayan bir bölüm daha ilave edilmiştir.
Kuzeydeki ek bölüm dışında yapımın dış cephesi
tamamıyla düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Duvarların yarıya kadar olan kısmı gri renkli,
üst kesimi açık krem renkli düzgün kesme taşlarla
örülmüştür. Güney cephede batı tarafa kaydırılmış
sivri kemerli bir girinti teşkil eden taşıntısız kapı, üst
kesimindeki güneş saatleri, kitabe ve süslemeler yer
almaktadır.
Kapı, iki renkli taşlarla sivri kemerli girinti içerisine açılmıştır. Özengi seviyesinde batıdaki dairesel,
diğeri kare şeklinde geometrik geçme kompozisyonları yer almaktadır. Asıl kapı açıklığı dikdörtgen şeklinde olup, üç yandan geometrik örgülü ikişer bordür
çerçevelemektedir. Alınlığın yüzeyi ise rozet ve üçlü
haç motifi ile doldurulmuştur. Kapı sövelerinin süslemeli yekpare taşları yerinden sökülmüş ve kırılmış
vaziyette etrafa dağılmıştır.
Cephenin çatıya yakın üst kesiminde batı tarafta sekiz satırlık Nasturice bir kitabe yerleştirilmiştir.
Biri bunun altında, diğeri ortaya yakın yerde dairesel
şekilde iki güneş saati yer almaktadır. Bunlarda süslemeler de mevcuttur. Ayrıca kapının üzerinde iç içe
daire geçmeli bir kompozisyon daha yer almaktadır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Diğer doğu, batı ve kuzey cephede herhangi bir
süsleyici unsur görülmemektedir. Bunlardan kuzeydekine moloz taşlarla ek bir bölüm ilave edilmiştir.
Bunun dışında doğu ve batı cephelerde birer mazgal
pencere yer almaktadır. Bunlardan doğu cephenin
güney tarafı yıkılmış vaziyettedir.
Batıdaki sahın bölümü, 5.60 m x 9.30 m ebatlarında dikdörtgen planlıdır. İçerisi sivri kemerlerle
üçe bölünmüştür. Bölüntüyü sağlayan sivri kemerler
düzgün kesme taşlarla gerçekleştirilmiştir. Kemerler
üzengi seviyesine kadar hafif taşıntılı plaster şeklinde duvar payeleri üzerine oturtulmaktadır. Bunların
araları da aynı seviyede sonlanan yuvarlak kemerli arkadlar şeklinde düzenlenmiştir. Bunlar içeriye doğru
bir girinti teşkil etmekte, üzerlerine tonoz oturmaktadır. Güney batıdakinin içerisine içten de sivri kemerli açıklık şeklinde olan kapı yerleştirilmiştir. Üzeri
moloz taş örgülü beşik tonozla örtülüdür. Doğu batı
istikametindeki beşik tonoz ikisi yanlarda, üçü ortada
beş kemerle desteklenmiştir. Batı duvarının üst kesimine yuvarlak kemerli düzgün kesme taşlarla çerçevelenmiş bir mazgal pencere açılmıştır. Doğu duvarı
düzgün kesme taş kaplamalı olup, biri ortada, diğeri
güney yanda sivri kemerli iki kapı yer almaktadır. Ayrıca ortadaki kapının üzerinde basamak şeklinde iki
yana kademeli yükselen bir silme ve iki kapı arasında
istiridye yivli bir niş mevcuttur. Ortadaki kapının iki
211
yanında kesme taş kaplamalar dökülmüştür. Kapının
üzerinde yukarıya doğru iki yandan basamaklar şeklinde daralan taşıntılı düz silmelerle yapılmış çerçeve
şeklindeki süslemenin üst ortasına dikdörtgen çerçeveli bir niş yerleştirilmiştir. Bu nişin kandillik olabilme ihtimali vardır.
Ayrıca batıdan birinci bölümün kuzey arkad kemeri üzerine ek bölüme geçişi sağlayan dikdörtgen
açıklıklı bir kapı açılmıştır. Buraya çıkış seyyar bir merdivenle sağlanmış olmalıdır. Yine ikinci bölümün kuzey duvarına arkad kemeri içine bir niş daha açılmıştır.
Doğudaki kanki bölümü 5.70 m x 2.40 m ebatlarında kuzey - güney doğrultusunda dikdörtgen
planlıdır. Ortadan duvarlara oturan sivri bir kemerle
iki kısma ayrılmış ve üzerleri kubbe ile örtülmüştür.
Buraya sahın bölümünden sivri kemer açıklıklı iki
kapı ile girilmektedir. Güney duvarına sivri kemerli
bir girinti açılmış ortasına bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Doğu duvarı güneye doğru kaçak define
arayıcıları tarafından yıkılarak burada dıştan 1.5m
genişliğinde bir delik oluşturulmuştur. İç kesimde de
yine kaçak kazılarla kaplama taşları sökülerek tahribatlar yapılmıştır.
Kilisenin kuzey tarafına kaya platformu üzerine,
3.00 m genişliğinde, 4.20 m uzunluğunda bir bölüm
eklenmiştir. Doğudan dik devam eden, batıya doğru
212
HAKKARİ
çeyrek daire kavis yaparak ana yapıya birleşen odanın üzeri beşik tonoz örtülüdür. Buradan üstteki havalandırmaya giriş sağlanmaktadır. Batı ucundaki bir
kapı ile sahından geçilmektedir. Doğu duvarına sivri
kemer açıklıklı bir pencere, batıya doğru bir mazgal
pencere açılmıştır. Ayrıca biri kilise duvarına diğeri
bunun karşısına iki niş açılmıştır.
Kilisenin üzeri düz toprak dam örtülüdür. Bunun 0.80 m altında kenarlardan boydan boya devam
eden, kanki bölümünün hem içten hem de dıştan
dolanan havalandırma tüneli yer almaktadır. Tünel
batı tarafta iki yönden içe doğru dönerek kesilmektedir.1.00 m yükseklikte, 0.80 m genişliğinde tünelin
üzeri uzun sal taşları ile kapatılmıştır. Sahın bölümüne doğu ve batıda ikişer mazgal deliği açılarak havalandırma tüneli ile irtibatlandırılmıştır.
Kaya platformu üzerine, muntazam kesme taşlarla yapılmış iç ve dış mimari yapısı düzgün bir işçilik
Helil Kilisesi
göstermektedir. Güney cephedeki süsleme ve güneş
saatleri, içteki arkadlar, havalandırma tüneli yapıyı
ayrıcalıklı kılan hususlardır. Geçmişte yörede önemli
bir yere sahip olan Nasturiliğe merkezlik etmiş olup,
inanç turizmi açısından değerlendirilmesi gerekmektedir.
3.2. Helil Kilisesi
Hakkari’ ye 10 km mesafede, Van – Hakkari karayolunun kenarındaki Helil Mevkiinde bulunmaktadır. Nosturilere ait kilisenin üzerinde kitabe veya herhangi bir süsleme mevcut olmadığından hangi tarihte
yapıldığı kesin belli değildir.
Dikdörtgen planlı, doğu batı doğrultusunda uzanan kilise, 6.70 m x 13.70 m dış ölçülere sahiptir.
İki bölümden oluşmaktadır. Batıdaki sahn bölümüne
güney batı köşeden bir kapı ile girilmektedir. Üzeri
doğu batı yönünde beşik tonozla örtülmüştür.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
213
kalyon yer almaktadır. Kayalığın önünde yüksekçe
bir duvarla oluşturulmuş iki kademeli cephe anlayışı
göstermektedir. Sağır beden duvarları savunmayı ön
plana çıkarmaktadır.
İçeriden geçilen kaya oyuğu şeklinde bir ayazma
ve birikinti su, bu manastırın yapılma amacına büyük
ölçüde belirlemektedir. Önde duvarla oluşturulmuş
teras, 12.30 m genişliğinde ve 6.50 m derinliğinde
bir alan meydana getirmektedir. Kuzey yanda bu alan
daha dar tutulmuştur.
Manastırın üç katlı bir yapısı vardır. Alt zemin
kat kilise olarak düzenlenmiştir. Kaya oyuğuna uydurulmuş doğu köşeden bir dış kapı ile girilen sahın bölümü, kuzey- güney ekseninde uzanmaktadır. Üzeri
aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Yaklaşık 9.00 m
uzunluğunda ve 3.00 genişliğinde ölçülere sahiptir.
Buradan doğudaki kanki bölümüne, batıdaki ayazmaya ve güneyden üst katlara çıkış sağlanmaktadır.
Doğu duvarın ortaya yakın bir yerinde sivri kemerli
bir niş yer almaktadır.
Doğudaki kanki bölümü 5.10 m x 2.10 m ölçülerinde kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen
planlıdır. İki bölümlü olarak yapılmıştır. Üzeri beşik
tonoz örtülüdür. Ara duvar günümüzde yıkılmıştır.
Helil Kilisesi
Doğudaki kanki bölümüne biri ortada diğeri güney yanda iki kapı ile geçilmektedir. Ortadaki tören
kapısı, sivri kemerli açıklık şeklinde olup daha büyük
tutulmuştur. Kuzey güney yönündeki dikdörtgen
odanın üzeri yine aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Doğu duvarında tören kapısı ekseninde bir niş
(mihrap) yer almaktadır. Yan duvarlarda dolap nişleri
mevcuttur.
Yapının tamamında taş malzeme kullanılmış
olup, dış cephelerde düzgün sıralı kaba yönü taşlar
görülmektedir. Yapı sağlam, üzeri dıştan düz toprak
dam örtülüdür.
3.3. Kırıkdağ Mar Salita Manastırı
Kırıkdağ vadisinin batı yamacında oldukça yüksek
bir mevkiinde yer almaktadır. Ana yoldan 6 km’lik stabilize araba yolundan sonra, Dikmen Mahallesi’nden
patika yolla 6 saatlik bir tırmanma ile manastıra ulaşılmaktadır.
Yapı, yöre halkı tarafından Dera Çiya (Dağ Kilisesi), Dera Keriser (Beyaz Kilise) olarak adlandırılmaktadır. Ulaşılması zor, sarp, bir arazide kaya oyuğu içerisine inşa edilmiştir. Önünde bir teras, doğu
ya doğru dik olarak vadiye inen iki yanı kayalık bir
Kırıkdağ Mar Salita Manastırı
214
HAKKARİ
Kırıkdağ Mar Salita Manastırı
Birinci bölümde girişin tam karşısında sivri kemerli
bir niş yer almaktadır. İkinci bölümde doğuya açılan
bir mazgal pencere vardır. İçerisi define arayıcıları tarafından kazılmıştır.
Birinci katta güneyden dikdörtgen açıklıklı bir
kapıdan geçilen, doğudan duvarla sınırlandırılmış
bir ara bölümden çıkılmaktadır. Kaya oyuğuna uydurulmuş kat, doğudaki kademeli beden duvarı ile
sınırlandırılmıştır. Güneyde daha dar, kuzeye doğru
genişlemektedir. Günümüze iç bölüntü ile ilgili duvar kalıntısı ulaşmamıştır. Ancak güneydoğu köşede
banyo olabileceği tahmin edilen bölümün kalıntısı
mevcuttur. Üst örtü tamamıyla yıkılmıştır. Kalan izlerden ahşap hatıllı olduğu anlaşılmaktadır. Duvarlar
ve zemin beyaz alçı sıvalıdır. Bunun üzerindeki ikinci
katın güney taraftan çok az kısmı kalmıştır. Yaklaşık
6m genişliğinde (kuzeyden) ve 12.50 m uzunluğunda
ölçülere sahiptir. Ayrıca buradan batı taraftaki ayazmaya kaya oyuğu içerisinden inilmektedir.
Yapıya giriş güneydoğu köşeden sağlanmaktadır.
Dikdörtgen açıklık şeklindedir. Moloz taş malzeme ve
harç beden duvarlarında kullanılmıştır. Dış cephelerin bazı bölümleri ile iç kısımlar sıvalıdır. Herhangi
bir süsleme mevcut değildir.
Define arayıcılarının yaptığı kaçak kazılarla yapı
büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bunun hemen kuzey
doğusunda doğal mağaralar yer almaktadır. Bunların önüne duvar örülerek, yiyecek ve zahire ambarı
olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu kısımdan bugün bir
bölümü Van Müzesinde muhafaza edilen Nasturice
kitaplar ve ayin eşyaları ile din adamlarına ait kıyafetler çıkarıldığı öğrenilmiştir.
3.4. Kırıkdağ Gelezo Kilisesi
Kırıkdağ Vadisi’nin sonunda, stabilize yolun bittiği noktada yer almaktadır. Bulunduğu yer, Gelezo
mevkii olarak adlandırılmaktadır. Karşı yamaçta eski
Gelezo Nasturi köyü kalıntıları bulunmaktadır. Kayalıkların önünde batıya doğru eğimli bir arazide inşa
edilmiştir. Vadiye hakim bir yerde kurulmuştur.
Yapı , doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, 13.20 m x 7.10 m dış ölçülere sahiptir. Sahın ve
kanki bölümlerinden oluşan yapının üst kesiminde
üç yandan dolaşan bir havalandırma tüneli yer almaktadır. Kuzey batı köşede yapıdan ayrı sonradan
eklenen bir bölüm vardır. Burada sadece kapının karşısında 1.80 m uzunluğundaki duvar orijinal olup,
arada 0.60 m’lik bir koridor oluşturmaktadır. Ayrıca
bu bölüm doğudan büyükçe bir kaya kütlesi ile sınırlandırılmıştır.
Sahına kuzey batı köşeden bir kapı ile girilmektedir. Kapı dıştan dikdörtgen açıklıklı, içten genişle-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
yen sivri kemerli girinti şeklindedir. 6.80 m x 5.00 m
ölçülerinde dikdörtgen planlı ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Tabanı tamamen düzgün kireç harcıyla kaplanıştır. Bu durum 0.30 m’yi bulan hayvan
gübrelerinin temizlenmesi ile ortaya çıkarılmıştır. Kuzey doğu köşeye 1.00 m x 1.10 m ölçülerinde 0.65m
yüksekliğinde bir seki yerleştirilmiştir. Taş ve harçlarla oluşturulmuş sekiden itibaren güney köşeye kadar
uzanan üç basamaklı bir merdiven yer almaktadır. Bu
merdivenden iki kapı vasıtası ile biraz yüksekte kalan
kanki bölümüne geçilmektedir. Güney köşedeki daha
küçük, dikdörtgen açıklıklı kapının üst duvar kesimi
yıkılmıştır. Diğer kapı 2.50 m yüksekliğinde, 1.10 m
genişliğinde sivri kemer açıklıklıdır. Bu kapı ekseninde batı duvarının üst kesimine bir mazgal pencere
yerleştirilmiştir. Ayrıca doğuda iki kapı arasındaki
yüzeye bir dolap nişi açılmıştır. Duvarlarda sıva izleri
mevcuttur.
Doğuda daha yüksekte kalan kanki bölümü,
3.10 m x 4.80 m ölçülerinde kuzey- güney yönünde
dikdörtgen planlıdır. Üzeri doğu batı yönünde beşik
tonozla örtülüdür. Doğu duvarına açılan iki nişten
kuzeydeki kutsal niş niteliğindedir. Bunlardan güney
yandaki tabandan başlamakta, 0.60 m derinliğinde
1.70 m uzunluğunda ve 1.00 m genişliğinde üstten
sivri kemer son bulmaktadır. Kutsal niş olan diğeri
Kırıkdağ Gelezo Kilisesi
215
daha küçük 0.70 m yükseklikten başlamakta, 0.40
m derinliğinde, 0.80 m genişliğinde ve 1.30 m yükseklikte, sivri kemerli bir niş şeklindedir. Ayrıca birbirine yakın büyüklükte kuzey duvarında iki, güney
duvarında da bir dolap nişi yer almaktadır.
Moloz taş örgülü duvarları, 1.10 m kalınlıkta tutulmuştur. Üzeri dıştan düz toprak dam örtülüdür.
Yapıda düz damın hemen altında kuzey, batı ve güney yönden boydan boya kenarları dolanan havalandırma tüneli 0.50 m genişlikte ve 1.00 m yükseklikte
bir açıklık şeklindedir. Sahın bölümüne kuzey duvarından üç, güney duvarından iki, bati duvarından bir
olmak üzere altı delik açılmaktadır. Kanki bölümü-
216
HAKKARİ
Kırıkdağ Gelezo Kilisesi
ne de karşılıklı birer delik açılmıştır. Havalandırma
delikleri künklerle oluşturulmuştur. Kuzey duvarın
doğu ucunda yıkılan kısımdan bu havalandırma tüneli ortaya çıkmıştır.
Yapı günümüzde sağlam olmakla beraber meskun mahalden uzak kalmış, korumasız durumdadır.
Kilisenin güney doğusundaki yamaçta 4 adet
Nasturi mezarı ortaya çıkmıştır. Güney batı- kuzey
doğu doğrultusunda uzanan mezarların güney batı
yönünde toprak akmış olduğundan mezarlar açığa çıkmıştır. Anlaşılabildiği kadarıyla mezarların iki
uzun ve kısa kenarları düz sal taşları ile çevrilmiş,
üzerleri düz kapak taşı ile kapatılarak, topraklanmıştır. Ayrıca karşı yamaçta Nasturi köy kalıntısı, kilisenin altında iki üç sıra iri taşlarla oluşturulmuş teras
arazileri dikkat çekmektedir.
3.5. Oğul - Mar Abdişo Manastırı
Manastır ve kiliselerin bulunduğu Oğul Vadisi
eski adıyla Tal, Hakkari merkeze bağlı ve merkeze
uzaklığı 27 km’dir. Buraya Çukurca karayolu üzerinden 20 km’si asfalt, geriye kalanı, vadiye doğru
toprak araç yolu ile ulaşılmaktadır. Vadideki Oğul
köyü ve diğer mezralar terör nedeniyle boşaltılmış ve
tamamı uzun yıllar meskûn mahal dışında kalmıştır.
Ancak 2001 yılında kontrollü bir şekilde buralara
ulaşma imkânı bulunabilmiştir. Eski Nasturi birimlerinin bulunduğu vadi, coğrafik olarak sarp kayalık ve
yüksek dağların sıralandığı, tabanı ve çevresi ağaçlık
ve ormanlık bir arazi yapısına sahiptir.
Oğul Vadisinin orta kesiminde yer alan manastır yapısı; ulaşılması güç, yüksekçe sarp ve dik kayalıkların önünde kurulmuştur. Toprak yoldan kuzeye
doğru yaya, 2 saatlik bir tırmanma ile yapıya ulaşıl-
maktadır. Günümüzde herhangi bir patika yol mevcut olmayıp, dağ tırmanışı şeklindeki yürüyüşle çıkış
sağlanmaktadır. Ancak kayalıklara oyulmuş eski yol
izleri ve merdivenler kayalık kesimlerde halen mevcuttur.
Topografik açıdan vadinin güneye bakan manastır dik ve sarp kayalıklarından ikinci kademesine
doğal kaya girintilerinden faydalanılarak yapılmıştır.
82.43 m uzunluğunda, en derin kısmı 14.30 m batı
ucu 5.00, doğuya doğru bazen 0 noktasına yaklaşan
ve bazen derinleşen doğal kaya girintilerinden istifade edilerek manastır kurulmuştur (Çizim 1). Buranın
kayalıklara birleşen iç kısmında bir ayazma bulunmaktadır.
Asıl yapı batı tarafta karşımıza çıkmaktadır. Burada kayalığın kuzeye doğru genişlemesinden yararlanılarak yapılmıştır. Ön kısmında doğu batı yönünde
uzanan günümüzde tek zemin kattan ibarettir. Bu
mekan 1.85 m genişliğinde, 23.93 m uzunluğunda,
üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. İçerisi büyük ölçüde toprak ve yıkıntılarla dolmuş ve yer yer
beşik tonoz yıkılmıştır. Bu mekanın üzeriyle birlikte
genişçe bir alan oluşmuş vaziyettedir. Güney duvarı
hem kalın hem de cepheden dikkat çekici yüksekliktedir. Kireç harcıyla düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Ortaya yakın bir yerine dikdörtgen açıklıklı
bir kapı yerleştirilmiştir. Bunun biri doğusunda biri
batı üst kesiminde olmak üzere iki pencere açılmıştır.
Pencerelerden batıdaki haç şeklinde düzenlenmiştir.
Yapının kurulduğu kaya girintisinin en gerisinde bir ayazma yer almaktadır. Oval şekilde kuzeyden
kayalıklara dayanmış, güney tarafına bir duvarla set
yapılmıştır. İçerisinde suyu halen mevcuttur.
Manastır yapılarının ikinci bölümü kayalıkların
doğusunda doğal girintili çıkıntılı mağaraların önü-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
ne bir duvar yapılması suretiyle gerçekleştirilmiştir.
Bu ikisini bağlayan yol, kayalıkların önüne yapılan
duvarla gerçekleştirilmiştir. Ancak bir duvar büyük
ölçüde yıkıldığından doğu ve batı bölümlerine eskisi
gibi birbirinden geçiş sağlanamamaktadır. Bu duvarın
bir kısmı yukarıya kadar devam etmektedir. Batı tarafındaki duvarın üst kesimleri doğusu ise tamamen
yıkılmıştır. Duvarın içe bakan kısımları kireç harcıyla
sıvanmış, orta kesimine dikdörtgen bir niş, en üste de
bir pencere açılmıştır. Düzgün sıvalı moloz taş örgülü
duvar, 0.80 m kalınlığında tutulmuştur.
Günümüze gelebilen kısımları yapı hakkında fikir verebilecek mahiyettedir. Zaman içerisinde define
arayıcılarının da büyük tahripleri olmuştur. Batıdaki
tek sahından ibaret içerisi tonoz seviyesine kadar toprakla dolmuş mekanın üzerinde ikinci katın varlığı
belirlenememiştir. Buradaki güney duvarının üst kesiminin yıkılması, duvarın devam ettiğini göstermektedir. Burada duvar yukarıya doğru devam ettirilip,
gerisinde korunaklı bir alan da oluşturulmuş olabilir.
Gerçekten doğal kaya ve mağaralarla bütünleşmiş bir
mimarisi anlayıp, bu manastıra ilginç ve erişilmesi
güç özellikler kazandırmaktadır. Patika yolun yapılarak ziyaretçilere açılması Hakkari turizmine büyük
katkı sağlayacaktır.
Oğul-Mar Abdişo Manastırı
Oğul-Mar Abdişo Manastırı
217
218
HAKKARİ
3.6. Oğul Bag (Göze) Kilisesi
Ogul Bag (Göze) Kilisesi
Göze Kilisesi
Kilise, Oğul Vadisinin Göze mezrasında, yolun
ve derenin güney tarafında yüksekçe bir yerde kurulmuştur. Karşısındaki güneybatı yamacında boş ve
yıkık durumdaki mezra evleri bulunmaktır. Vadi tabanına yakın durumdadır.
Kilise doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı, 6.40
x 10.50 m dış ölçülere sahip bir yapıdır. Sahın ve kanki bölümlerinden meydana gelmiştir (Çizim 2). Batı
cephede hafif güneye kaydırılmış dıştan dikdörtgen
açıklıklı bir kapıdan sahına girilmektedir. Kapı dıştan
0.55 m, içten 1.00 m genişlikte tutulmuş ayrıca içten
sivri kemerli bir şekilde düzenlenmiştir. Sahın 4.50
x 4.85 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlı
olup, üzeri doğu-batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarın üst orta kesiminde yer alan bir mazgal pencere burayı aydınlatmaktadır. Duvarlarında
sıva kalıntıları mevcuttur. Sahının kuzeybatısı define
arayıcıları tarafından kazılmıştır. Yine bu bölümün
güneydoğu kesimi ise güney tarafındaki yıkıntılarla
dolmuş vaziyettedir (Resim 4).
Sahnın doğusundaki kanki bölümü, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı 2.05 x 4.40 m ölçülerindedir. Sahından birisi servis, diğeri tören kapısı
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
olmak üzere iki kapı açıklığı ile geçilmektedir. Tören
kapısı sivri kemerli bir açıklık şeklinde 1.15 m genişliğinde ve 2.10 m yüksekliğinde dikkat çekici büyüklükte tutulmuştur (Resim 5). Doğu duvarına tören
kapısının tam karşısına yerden 1.10 m yükseklikle bir
mihrap yerleştirilmiştir. Mihrap 0.40 m genişliğinde
ve 0.80 m yüksekliğinde sivri kemerli olarak sonlanmaktadır. Biri doğu, diğeri batı duvarında kuzey köşeye kaydırılmış dolap nişleri açılmıştır. Ayrıca doğu
duvarının güney üst köşesine bir mazgal pencere yerleştirilmiştir. Duvarlar kireç harcıyla sıvanmıştır.
Yapının üst kesiminde biri kuzey, diğeri güney
tarafta birbirinden bağımsız iki havalandırma tüneli
mevcuttur. 0.50 m genişlik ve 0.30 m yükseklikteki
havalandırma tünellerinden güneydeki kısmen yıkılmış durumdadır.
Kilisenin dış cepheleri düzgün sıralı moloz taşlarla oluşturulmuştur. Duvar kalınlıkları 0.80- 1.40
m arasında değişmektedir. Güney ve doğu duvarlarının üst kesimlerinde yıkılmalar mevcuttur. Dış beden
duvarları düz toprak damdan sonra üst kesimlerde
devam etmektedir. Bu ya üstte ikinci bir katın varlığına ya da, koruma amaçlı bir çevre duvarına işaret etmektedir. Bu duvarların da çoğu kısımları yıkılmıştır.
ğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Ortaya yakın yerdeki tören kapısı 1.00 m genişlikte, güneydeki servis
kapısı ise daha dar tutulmuştur. Yapının üst örtüsünden sahınla kankinin birlikte yapıldığı, bölüntünün
ise, sonra gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Bugün
bu ara duvarın kolayca yıkılmış olması, kenarlardan
bağlantısız olmasındandır. Kankinin doğusuna ortaya
yakın bir yere yerleştirilen mihrap, zeminden 1.00 m
yükseklikte sivri kemerli bir girinti şeklindedir. Boyu
0.90 m, genişliği 0.70 m, derinliği ise 0.40 mdir. Benzer formda daha derin bir niş kuzey duvarın ortasına
yakın bir yerde yer almaktadır. Yine doğu duvarın kuzey ve güney köşelerine küçük nişler yerleştirilmiştir.
Yapıda kireç harcıyla tutturulmuş moloz taş malzeme kullanılmıştır. Üst örtü dıştan düz toprak dam
şeklindedir. Kenarlarına taştan bir saçak dolanmaktadır. Doğu ve batı duvarlarında boydan boya çatlamalar mevcuttur. Kuzeyine sonradan günümüze yakın
bir ilave yapılmıştır. Dış cephelerdeki kalın derz sıva
vazifesi görmektedir.
İçteki yıkılan ara duvarı ve dış duvarlardaki bazı
çatlamalar dışında yapı sağlamdır. Ancak günümüzde
kullanılmamakta, kendi haline terkedilmiş durumdadır.
3.7. Oğul - Azizan Kilisesi
Vadi tabanından Oğul’a kadar devam eden toprak yolun yaklaşık 7. Km.sinde kuzeye ayrılarak
devam eden araç yolundan kiliseye ulaşılmaktadır.
Günümüzde de Azizan olarak adlandırılan mevkiide herhangi bir yerleşme mevcut değildir. Eğimli,
teraslanarak tarlalar oluşturulmuş yer yer ağaçlık bir
araziye kurulmuştur. Kuzeyden güneye eğim yapan
yamaca inşa edilmiş kilisenin güney giriş cephesine
bir teras yapılmıştır. Bu teras, doğu batı yönünde uzanan 4.60 x 11.30 m ölçülerinde dikdörtgen bir alan
oluşturmaktadır.
Kilise dikdörtgen planlı, 10.90 x 5.62 m dış ölçülerinde bir yapıdır. İki bölümden meydana gelmiş
olmasına rağmen, bugün içteki bölüntü duvarı temel
seviyesine kadar yıkılmıştır. Yapıya güney cephenin
batısına kaydırılmış iki kademeli bir açıklığa sahip
kapıdan girilmektedir. Kapı içten sivri kemer açıklıklıdır. Sahın 3.50 x 6.75 ölçülerinde, dikdörtgen
planlı, doğu batı yönünde beşik tonozla örtülmüştür.
Batı yönüne bir mazgal pencere açılmıştır. Yine aynı
duvarın kuzey ve güney köşelerine birer niş yerleştirilmiştir.
Doğudaki kanki bölümünü ayıran duvar günümüzde zemine kadar yıkıktır. Burada iki açıklık oldu-
219
Oğul-Azizan Kilisesi
220
HAKKARİ
Derav Kilisesi
3.8. Derav Kilisesi
Zap Vadisi’ nde Üzümcü Köyü ilerisinde Derav
Mevkiinde, eğimli bir arazi üzerinde yer almaktadır.
Küçük tutulmuş olan yapı, 6.85mx10.00 m dış ölçülere sahip, doğu batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen plandır. İki bölümden oluşan yapının doğusunda
kanki bölümü ile batıdaki daha büyük sahından meydana gelmektedir. İçeriye güney cephenin batısından
bir kapı ile girilmektedir. Sahnın üzeri doğu batı doğrultusunda beşik tonoz örtülüdür.
Kanki bölümüne, sahından iki kapı ile geçilmektedir. Ortadaki tören kapısı içten ve dıştan sivri
kemerli bir girinti içersine alınmıştır. Güney yandaki
servis kapısı içten ve dıştan sivri kemerli bir girinti
içersine alınmıştır. Güney yandaki servis kapısı küçüktür. Burası enine dikdörtgen ve aynı yönde beşik
tonozla örtülmüştür.
Nasturiler’e ait yapı, kaba yonu ve moloz taşlarla
yapılmıştır. Süslemesi yoktur. Geneli sağlam, duvarları yer yer yıkılmış vaziyettedir.
3.9. Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi
Kilisenin bulunduğu Ceylanlı, eski adıyla Valto
bölgesi ve vadisi Hakkari merkeze bağlı ve merkezden
uzaklığı yaklaşık 35 km dir. Günümüzde tamamen
Ceylanlı (Valto) Sirte Kilisesi
boşaltılmış üç yerleşim birimine (sırasıyla Sütçüler,
Yığınlı ve Ceylanlı) sahiptir. Araç yolu henüz yeniden
açılmadığı için buraya yaya olarak gidilmiş ancak Sütçüler ve Yığınlı’da incelemeler yapılabilmiştir.
Sirte Kilisesi, Ceylanlı’ya bağlı Sütçüler mezrasında bulunmaktadır. Burası Çukurca – Hakkari
asfaltından itibaren 7 km uzaklıktadır. Güneyden
kuzeye eğimli arazi kademeli teraslar şeklinde değerlendirilmiştir. Ağaçlık arazi bu şekilde alt kesimdeki
dereye kadar uzanmaktadır. Kilise bugünkü yolun
hemen üst kısmında kalmakta, düzlenmiş bir araziye
kurulmuştur. Güney tarafına bitişik olarak sonradan
iki odalı bir ev yapılmıştır
Kilise doğu batı yönünde dikdörtgen planlı olup,
dış ölçüleri 11.90 x 6.50 m dir. İki bölümden meydana gelmiştir (Çizim 3). Batıdaki salon kısmına kuzey
cephenin batı köşesinden girilmektedir. Burası 3.80 x
6.50 m ölçülerinde doğu – batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına bir mazgal pencere ile, alt
kesimine bir ocak yerleştirilmiştir
Doğudaki kanki kısmı 2.00 x 3.80 m ölçülerinde
kuzey – güney yönünde dikdörtgen planlı ve doğu
– batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Ortada sivri
kemerli, 0.70 m genişliğindeki tören kapısı ile güney
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
köşedeki daha küçük servis kapısı salonla kankinin
irtibatını sağlamaktadır. Doğu ve güney duvarında
yakılmalar mevcuttur. Ayrıca kuzey duvarında iki niş
bulunmaktadır.
Duvar kalınlıkları değişmektedir. Güney ve batı
duvarları daha dar tutulmuştur. Düzgün sıvalı moloz
taş örgüsü görülmektedir. Yer yer sıva izleri kalmıştır.
Taşlar birbirine kireç harcıyla tutturulmuştur. Üzeri
dıştan düz toprak dam örtülüdür. Günümüzde büyük
ölçüde sağlam, ancak kullanılmamaktadır.
3.10. Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi
Valto Deresi’nin kuzey yamacına yüksekçe bir
mevkiye ve vadiye hakim bir noktaya kilise inşa edilmiştir. Batı tarafındaki düzlük Nasturi mezarlığıdır.
Daha üst kuzey yamaçta ise taştan Nasturi evlerinin
kalıntıları mevcuttur. Kilise de kuzeyden güneye
eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur.
Kilise, doğu batı yönünde dikdörtgen planlı,
13.00 x 6.93 m dış ölçülerinde iki bölümden meydana gelmiştir. Dış cephesi toprak ve taş yığıntılarıyla
dolmuş, doğu duvarı tamamen yıkılmıştır. Günümüzde güney cephenin batı tarafına kaydırılmış giriş
kapısı dıştan kapanmış vaziyettedir. Doğudan yıkılan
duvar nedeniyle, yapıya da giriş bu kısımdan sağlanmaktadır. Kuzey cephenin doğu tarafına sonradan
duvarla bir eklenti yapılmıştır.
Dikdörtgen planlı salon 4.35 x 9.85 m ölçülerinde doğu batı yönündeki tonuz seviyesinde açılmış bir
Ceylanlı (Valto) Dehiye Kilisesi
221
pencere aydınlatmaktadır. Güneydeki giriş kapısı içten sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Doğudaki
kankiye geçişi sağlayan tören kapısı sivri kemer açıklıklıdır. Dikdörtgen ve daha küçük servis kapısı sonradan
kapatılmıştır. Sıva izleri mevcuttur. Yıkılan duvarlarda
taş ve toprak zeminde yığınlar meydana getirmiştir.
Kanki kuzey güney eksenli dikdörtgen planlı ve
2.40 x 4.34 m ölçülerinde doğu duvarı temel seviyesine kadar yıkıktır. Doğu batı yönünde beşik tonozla
örtülüdür. Güney duvarın alt seviyesine dar ve derin
tutulmuş bir niş açılmıştır. Bunun dışında batı duvarına da tören kapısının iki yanına yerleştirilmiş nişler
küçük ölçülerdedir.
Yapının tamamında moloz taş kullanılmıştır.
Moloz taşlar kireç harcıyla tutturulmuştur. Üst örtü
dıştan düz toprak dam şeklindedir.
222
HAKKARİ
Yapının kuzey tarafındaki sonradan yapılan eklentide bir taş dikkat çekmektedir. Bu taş üzerinde
kazıma tekniğinde tamamen stilize bir süvari figürü
işlenmiştir. Sola doğru dönük süvari bir eliyle kılıç
diğer eliyle balta tutmaktadır. Sol üst köşede de bir
haç motifi yer almaktadır. Yapı günümüzde terkedilmiş, kullanılmamaktadır.
Burası 10.00 m uzunluğunda ve 3.70 m genişliğinde,
doğu batı ekseninde uzanan derinlemesine dikdörtgen planlıdır. Eşit aralıklı iki kemer, beşik tonoz örtüyü desteklemektedir. Bunun doğu yönünde duvarın
ortasına açılmış yuvarlak kemerli bir kapı ile kanki
3.11. Çukurca Köprülü Kilisesi
Kilise Zap Suyu kenarında, askeri bölge içerisinde kalmaktadır. Hakkari’den gelen karayolunun
Çukurca ve Şırnak kavşağındaki eski ismi Geyman
olan Köprülü’de yer almaktadır. Kilise, nehrin kuzey
kenarındaki düzlükte, Şırnak karayolunun hemen altında kurulmuştur.
Kilise, dıştan 20.20 m x 13.30 m ölçülerinde,
doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üç sahınlı iç mekanın doğu ve batısında enine bölümler
yer almaktadır. Bunlardan doğudaki yapının aslından
batıdaki sonradan eklenmiştir.
Yapının iç mekanını oluşturan üç sahın birbirinden farklı ölçülerde karşımıza çıkmaktadır. Güney
duvarında batıya kaydırılmış bir kapıdan içeriye girilmektedir. Birinci net: 10.00 m derinliğinde ve 2.30
m genişliğinde derinlemesine dikdörtgendir. Ortadan
birbirine eşit aralıklı sivri kemerlerle desteklenmiş,
sivri beşik tonozla örtülüdür. Batı tarafında, üst kesime bir mazgal pencere açılmıştır.
Giriş kapısı ekseninde sivri kemerli, 1.20 m genişliğindeki bir açıklıkla ikinci sahına geçilmektedir.
Çukurca Köprülü Kilisesi
Çukurca Köprülü Kilisesi
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
bölümüne geçilmektedir. İçten 4 basamaklı bir merdivenle kapıya ulaşılmaktadır.
Üçüncü sahın kuzey tarafta boydan boya uzanmaktadır. İkinciden dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile
buraya girilmektedir. 11.00 m uzunluğunda ve 2.10
m genişliğinde, boylamasına beşik tonozla örtülüdür.
Diğerlerinin düzgün taşlarla yapılmasına karşın bunun harçla tutturulmuş, moloz taşlarla yapıldığı görülmektedir.
Doğudaki kanki bölümü birinci ve ikinci sahını karşılayacak biçimde uzanmaktadır. 7.10 m x
2.80 m ölçülerinde kuzey-güney ekseninde devam
etmektedir. Buranın doğu duvarı ile beşik tonoz örtüsü yıkılmış vaziyettedir. Bu kısmın batı duvarının
üst kesiminde yan yana iki havalandırma deliği yer
almaktadır. Bir diğer havalandırma deliği ise, kuzey
duvarında bulunmaktadır. Bunun dışında kuzey Ve
güney duvarlarına muhtelif dolap nişleri açılmıştır.
Yapıda doğu bölümü ile irtibatlı havalandırma
tünelleri ilgi çekmektedir. Güneyden birincisi duvar
içerisinde devam ederek, güneydoğu köşeden birinci sahına bir delikle açılmaktadır. İkincisi ortadan
boydan boya uzanarak, ikinci sahına yine güney taraftan iki delikle ulaşmaktadır. Üçüncüsü doğu bölümünün kuzey duvarından başlayarak, aradan ikiye ayrılıp hem ikinci sahına hem de üçüncü sahına
bağlanmaktadır. İkinci sahnın kuzey duvarı boyunca
devam edip, ortadan kuzeye açılan iki delikle buraya
ulaşmaktadır. Diğer yandan doğudan kuzeye doğru
ayrılarak Üçüncü sahnın doğu duvarına bağlantı sağlamaktadır. 0.40 m x 040 m ebatlarında bu havalan-
Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi
223
dırma tünelleri duvarların içerisinde üstten devam
etmek suretiyle değişik bir uygulama göstermektedir.
Batı tarafındaki ek bölüm ise, daha alt seviyede
kalmakta, sonradan ilave edildiği anlaşılmaktadır,
7.40 m x 2.80 m ölçülerinde kuzey köşeden başlayarak, orta sahnın bitimine kadar uzanmaktadır. Üzeri
aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Gerek duvarlar
ve gerekse beşik tonoz, harçla tutturulmuş çay taşları
ile gerçekleştirilmiştir. Buranın güney tarafı yıkılmış,
diğer kısımları da toprak altında kalmıştır.
Yapıda duvarlar oldukça kalın tutulmuş, 1.20
m-1.40 m arasında değişmektedir. Kuzey tarafı yığma toprakla tamamıyla kapatılmıştır. Güney ve batı
duvarları düzgün sıralı iri moloz taşlarla örülmüştür.
Birinci ve ikinci sahnı içten düzgün kesme taş yapıldığı ve üzerleri sıvandığı görülmektedir.
Günümüzde askeriye tarafından temizlenerek,
duvarlar içten yarıya kadar yeniden sıvanmıştır. Askeriyenin erzak, deposu işlevinin görmektedir.
3.12. Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita
Kilisesi
Cevizli Vadisinde, Kayalık köyüne bağlı Çeltik
mezrasında yer alan kilise, aslında Thoube’nin merkez köyüdür. Burası vadinin en geniş ve verimli arazilerine sahip kısmıdır. Terör nedeniyle 1994 yılında
boşaltılan mezraya sahipleri 2003 yılında gelip, yeniden arazilerini ekip biçmeye başlamışlardır. Hakkari-Çukurca karayolunda 18 km’lik bir araç yoluyla
ulaşılmaktadır.
224
HAKKARİ
Vadinin içerisine, hafif meyilli bir araziye kurulmuş olan kilisenin etraf günümüzde tarım arazileridir. Bunun güney ve kuzey taraflarında terkedilmiş
yarı yıkık vaziyette köy evleri bulunmaktadır. Güney
tarafındaki düzlük Nasturi mezarlığıdır.
Nasturi kilisesi olan yapı, doğu-batı yönünde
dikdörtgen planlı ve 13.80x6.80 m’lik dış ölçülere
sahiptir. İki bölüm halinde düzenlenmiştir. Batıda
sahın, doğuda kanki bölümleri yer almaktadır. Dıştan düz toprak dam şeklinde örtülüdür. Dış cepheleri
düzgün sıralı kaba yonu ve moloz taşlarla örülmüştür. Doğu ve batı cepheleri birer mazgal pencereyle
değerlendirilmiştir. Güney cephe sivri kemer açıklıklı
kapı ve üst saçak altında bir dizi taştan oyukla hareketlendirilmiştir. Kuzey cephe tamamıyla sağır tutulmuştur. Güney cephenin doğu tarafına ayrıca bir taş
üzerine haç ve bazı işaretler kazınmıştır .
Sahına güney cephenin ortasındaki kapıdan girilmektedir. Burası 4.90x8.40 m ölçülerinde, doğubatı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde
beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarının üst ortasına
bir mazgal pencere açılmıştır. Doğu duvarında orta-
ya yakın bir yere tören kapısı yerleştirilmiştir. Güney
köşeye de servis kapısı açılmıştır. Tören kapısı sivri
kemer açıklıklı 1.50 m genişlik ve 2.85 m yükseklikte
olup anıtsal görünümlüdür. Servis kapısı daha küçük
ve dikdörtgendir. Diğer yönden aynı duvarda dolap
nişlerine de yer verilmiştir. Duvarların sıvalı olduğu
kalan izlerden anlaşılmaktadır.
Kanki kismı, 5.00x2.50 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, üzeri beşik tonozla
örtülüdür. Doğu duvarının ortasına mihrap (kutsal
niş) yerleştirilmiştir. Tören kapısı istikametinde olan
mihrap, zeminden yüksekçe atnalı kemerle sonlanan
1.00 m genişlikte ve 1.70 m yükseklikte bir niştir.
Mihrap ve doğu duvarı kireç harcıyla sıvanmıştır. Güney ve batı duvarlarına dolap nişleri açılmıştır
Kireç harcıyla tutturulmuş taş duvarlar, 0.801.10 m arasında değişen genişliklerde tutulmuştur.
Dış kapısı, tören kapısı ve mihrap yapının en anıtsal
öğeleridir. Günümüzde sağlam ve fazla tahribata uğramamıştır. Tescil kaydı bulunmayan yapının kültür
varlığı olarak tescillenip koruma altına alınması gerekmektedir.
3.13. Çukurca Bey Kilisesi
Çukurca Çeltik (Thoube) Mar Salita Kilisesi
Çukurca ilçe merkezinin doğu tarafında Bey mahallesinde yer almaktadır. Belat vadisinde Çukurca’ya
bağlı dört beş haneli bir mahalle olup günümüzde
yeniden evler oturulur duruma, araziler de ekilip biçilmeye başlamıştır. Çünkü terör nedeniyle uzun süre
boş kalmıştır. Buraya araç yolu yoktur. Çukurca’dan
kalenin altına kadar araçla inilmekte buradan itibaren
patika bir yol ile yaya olarak otuz dakikalık bir yürüme ile mahalleye ulaşılmaktadır. Kilise vadinin kuzey
yamacına düzlenmiş bir araziye kurulmuştur. Yöre
halkı “Dera Bey” olarak kiliseyi adlandırmaktadır.
Büyükçe düzgün yapılı ve iyi korunmuş vaziyettedir.
Nasturiler’e ait olup adından “Bet Biyya” olarak zikredilmektedir. Vadiye hakim bir noktada, batı tarafından kuru bir dere yatağı, kuzey kayalık tepe ve sırt
güney ve doğusu ise dereye kadar eğimli bir yamaçtır.
Kuzeyden güneye eğimli bir araziye, güneyden
bir teras duvarı ile oluşturulmuş düzlüğe kurulmuş
lan kilise dıştan ve içten hem malzeme hem de plan
yönünden düzgün bir işçilik göstermektedir. Kilisenin önünde 1.5-2 m yüksekliğinde uzanan bir teras
duvarıyla düzlenmiş bir alan oluşturulmuştur. Kuzeyden kayalara rastlanmış doğu batı yönünde dikdörtgen planlı 19.00x8.80 m ölçülerinde olup iki bölümden oluşmaktadır. Kiliseye güney yönünden bir
kapı ile girilmektedir. Yapının dış cepheleri düzgün
sıralı kaba yonu taşlarla şekillendirilmiştir. Aralarda
yer yer iri blok taşlar da kullanılmıştır. Kuzey cephe
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
225
Çukurca Bey Kilisesi
tamamıyla sağır bir yapıda diğer cepheler kapı, pencere ve nişçiklerle hareketlendirilmiştir. Bunlardan en
ilginç olanı batı cephedeki haç şeklinde düzenlenmiş
dört mazgal penceredir. Güneyde ortaya yakın bir
yerde düz lentolu dikdörtgen kapı açıklığı ile bunun
batı yan tarafındaki ikinci bir açıklık dikkat çekicidir.
Doğu cephenin ortasına yerleştirilmiş mazgal pencere
kilisenin dışa kapalı olduğunu belirginleştirmektedir.
Yine üç yönden uzanan saçak ve bunun altında sıralanan ikişer üçer taş atlamalı oyuklar işlevi tam olarak
bilinmese de cephelerin ışık gölge etkisini arttıran unsurlardır.
Kilisenin iç mekanı iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümü teşkil eden sahın oldukça büyük tutulmuş 12.65x6.35 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu batı yönünde uzanan sivri kemer tonoz örtüsü ortadan iki takviye kemeri ile güçlendirilmiştir.
Kapı ve pencere ve nişlerin yerleştirilmelerinde belli
bir düzen ve simetriye uyulmuştur. Sahnın mekan
düzeni, hacim ve toplanma alanı açısından geniş ve
yüksek tutulması yanında her bir duvardaki değişik
açıklık ve girintilerle pekiştirilmiştir. Güney duvarının batı yan tarafında içten sivri kemer girintili iki
kapı açıklığı, doğu yanda da sivri kemerli iki dolap
nişi yer almaktadır. Sahnın doğu duvarı ortasına eksen teşkil edecek tarzda yüksek ve sivri kemer açıklıklı
tören kapısı yerleştirilmiştir. Aynı duvar yüzeyine tö-
ren kapısının iki yanına birer niş ile güney köşeye servis kapısı açılmıştır. Kuzey duvarında da karşısındaki
sivri kemerli iki dolap nişinin tekrarı yapılmış, ayrıca
takviye kemerlerinin başlangıç hizalarına karşılıklı
iki yana da olmak üzere küçük delikler bırakılmıştır.
Batı duvarında sahnın aydınlatılmasını sağlayan haçvari dört mazgal pencere ile iki köşeye kaydırılmış üst
kesimde kalan birer niş yerleştirilmiştir.
Doğudaki kanki bölümü ise 6.50x2.60 m ölçülerinde kuzey-güney ekseninde dikdörtgen planlı
bir mekan özelliği göstermektedir. Üzeri aynı yönde
beşik tonozla örtülüdür. Burada dikkati çeken tören
kapısı eksenindeki mihrap nişidir. Zeminden 1.00 m
yükseklikte sivri kemer girintili ve 1.55 m boyunda
tutulmuştur. Üst ortasına bir mazgal deliği açılmıştır.
Bunun dışında güney duvarının beşik tonoz örtüye
uydurulmuş üstten sivri kemerli şekilde neticelenen
yüzeyi ortada bir mazgal pencere ve bunun dört yönüne yerleştirilmiş birer nişle haçvari bir görünüm
kazandırılmıştır.
Sağlam, iyi korunmuş ve yöredeki en büyük ve
itinalı işçilik gösteren kilise yapısıdır. Yeri de konum
açısından iyi seçilmiştir. Bu kilisenin turizme kazandırılması inanç turizmi açısından önemlidir. Tescil
edilerek kültür varlığı statüsü kazandırılması gerekmektedir. Yer yer definecilerin yaptığı küçük çaplı
hasar ve tahribat dışında sağlam kalmış bir yapıdır.
226
HAKKARİ
3.14. Beruji Kilisesi
Thoube bölgesinin en dikkate değer manastır kilisesidir. Cevizli köyüne bağlı Yaylak (mezri) mezrasının kuzeybatısındaki tepede yer almaktadır. Burası
Tuhubenau olarak, kilise de Rabban Peta’yus adıyla
anılmaktadır. Çeltik’ten burası yaklaşık 1 km mesafededir. Çeverli’ye giden yol üzerindedir. Buraya tepeye
doğru patika bir yoldan bir saatlik bir tırmanma ile
kiliseye ulaşılmaktadır.
Mezri önceleri Thoube’ye bağlı bir Nasturi yerleşmesidir. Bunun üst kuzeybatı kesiminde meskun
bir mahal dışında kurulmuş olan kilise, etrafındaki
yapılarla bir manastır hüviyeti taşımaktadır. Burası Hıristiyanlara ait olmakla birlikte, müslümanlar
tarafından da kutsal bilinenebir yerdir. Bu nedenle
çevresindeki ağaçlara dokunulmamış, kilisenin giriş
kısmındaki ağaçlara bez ve çaputlarla dilek tutulmuştur. Anıt niteliğinde ceviz, badem ve çitlenbek niteliğindeki ağaçlar dikkat çekmektedir.
Vadinin kuzey yamacında, gözden ırak fakat hakim bir noktada kurulmuş olan kilise, etrafında çoğu
yıkılmış yapılarla bir manastır özelliği göstermektedir. Bunlardan kilise ve doğusundaki amhzen yapısı
günümüze sağlam gelmiştir. Günümüzde manastıra
yakın bir su kaynağı yoktur. Büyük ihtimalle burada sadece din adamları kalıyordu. halk ancak ibadet
amacıyla burada toplanıyordu.
Manastırın en sağlam yapısı kilisedir. Batı tarafta kuzeyden güneye eğimli bir araziye kurulmuştur. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı dıştan
16.80x10.00 m ölçülerinde olup, güney tarafına ilave
bir bölüm yapılmıştır. Asıl kilise iki sahınlı ve bunların doğu tarafındaki aknki bölümlerinden oluşmaktadır. Üzeri dıştan düz toprak dam şeklinde örtülüdür.
Beruji Kilisesi
Güneyden kiliseye bitiştirilmiş ek mekan
17.00x5.00 m ölçülerinde doğu-btı yönünde uzanmaktadır. İki bölüm halinde düzenlenmiş olup, sahın
ve kanki bölümlerine uydurulmuştur. Buna göre batıdaki daha büyük tutulmuş kısımdan kiliseye girişi
sağlayan kapı bulunmaktadır. Burası batı taraftan kilisenin yüksekliğinde bir duvarla sınırlandırılmıştır.
Köşeden itibaren güney kesimde duvar büyük ölçüde
yıkılmıştır. Bundan ayrı biçimde doğu taraftaki odanın duvarları üç yönlü olarak yükselmektedir. Buraya
batı duvarına açılmış bir kapıdan girilmektedir. Üst
örtüye ilişkin herhangi bir iz bulunmamaktadır. İçte
kuzey ve doğu duvarına açılmış dolap nişleri yer almaktadır. Dış duvarlar moloz taşlarla örülmüş yer yer
kireç harcıyla sağlamlaştırılmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Kiliseye güney cepheye açılmış bir kapıdan girilmektedir. Birinci sahın, 10.55x2.60 m ölçülerinde
dikdörtgen planlı olup, büyük ölçüde üst örtüsüyle
birlikte yıkılmıştır. Yıkıntılar içerisini doldurmuş,
sadece batı kesimi ayaktadır. Üzerinin doğu-batı yönünde beşik tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır.
Batı duvarının üst ortasına bir mazgal pencere açılmıştır. Buradan hem doğusundaki kanki bölümüne
hem de ikinci sahna geçiş sağlanmaktadır.
Doğusundaki kanki bölümü, 3.80x2.70 m ölçülerinde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik
tonozlarla örtülüdür. Sahından batı duvarının kuzey
köşesine kaydırılmış 1.20 m genişliğinde içten ve
dıştan toprakla kapanmıştır. Görünebildiği kadarıyla kapı sivri kemer açıklıklı olarak yapılmıştır. Kuzey
duvarındaki bir diğer kapı, asıl kanki bölümüyle irtibatlıdır. Doğu duvarına altta sivri kemerli bir mihrap nişi, üstte bir mazgal pencere ile kuzey köşesine
bir dolap nişi açılmıştır. Güney duvarında da mazgal
pencere ve dolap nişleri yer almaktadır.
İkinci sahına birinci sahnın kuzeyinde buradan
bir kapıyla geçilmektedir. 12.00x5.85 m ölçülerinde
doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı
yönde beşik tonozla örtülmüştür. Sahnın kuzey ve
güney duvarları boyunca birbirine eşit dörder arkad
kemeri sıralanmaktadır. Her biri 0.50 m derinliğinde,
2.50 m genişliğinde ve 3.50 m yüksekliğinde tutulmuştur. Kuzey taraftaki kemerli girintilerden batıdan
ikincisinde dikdörtgen bir kapı açıklığı yer almaktadır. Bu açıklık toprakla dolmuş vaziyette olup, kapanmıştır. Güneydeki girintilerden ikincisinde ve
dördüncüsünde birer kapı açıklığı mevcuttur. Ayrıca
bu kısımdaki yüzeylerde taşların yatık ve balık sırtı
dizilmesiyle bir hareketlilik sağlanmıştır.
Doğu duvarının ortasına oldukça anıtsal ölçülerde tören kapısı yerleştirilmiştir. 1.85 m genişlik ve
4.40 m yükseklikte yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Üzengi seviyesinden itibaren kemeri oluşturan taşlar düzgün ve büyük tutulmuş olup, yüzeyleri
sıvanmıştır. Tören kapısının iki yan tarafına birer niş
açılmış bu nişlerden kuzey yandaki sivri kemerli 0.50
m derinlikte 1.15 m yükseklikte olup, yüzeyi sıvalıdır. Diğer taraftaki niş de kemerli olup, daha küçük
ölçülerde yapılmıştır.
Batı duvarının üst ortasına içten sivri kemerli olarak yapılmış bir mazgal pencere açılmıştır. Bunun iki
yanına köşelere kaydırılmış kare şeklinde birer dolap
nişiyle tonozun başlangıç seviyesine yakın kinci bir
pencere yerleştirilmiştir. Duvar yüzeyleri kireç harcıyla sıvanmıştır. Ayrıca sahının zemini define arayıcıları tarafından kazınmıştır.
227
Doğu taraftaki kanki bölümü, 4.75x2.90 m ölçülerinde kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı ve
beşik tonozla örtülüdür. Doğu duvarının ortasına bir
mihrap nişi yerleştirilmiştir. Tören kapısı ekseninde
1.80 m yükseklik ve 0.50 m derinlikte sivri kemerli
bir girinti oluşturmaktadır. Mihrabın ortasın küçük
bir mazgal deliği açılmıştır. Bunun dışında doğu duvarının iki köşesinde, güney duvarının ortasında, kuzey duvarının batı köşesinde ve batı duvarının güney
köşesinde olmak üzere beş dolap nişi yer almaktadır.
Güney duvarının batı yanına kaydırılmış bir kapı
yandaki mekana geçiş sağlanmaktadır. Burası servis
kapısı işlevi görmektedir duvar yüzeyleri sıvalı olup,
buranın da zemininde define aranmıştır.
Kilisenin beden duvarları kireç harcıyla tutturulmuş, moloz taş örgülüdür. Duvar kalınlıkları 0.901.10 m arasında değişmektedir. Güney cephenin ortasındaki birinci sahına girişi sağlayan kapı, düzgün
kesme taşlarla yuvarlak kemer alınlıklı olarak yapılmıştır. Düz atkı taşı üzerine haç işaretleri kazınmıştır.
İçteki ikinci sahın kapısı da içten ve dıştan yuvarlak
kemerli bir açıklık şeklindedir. İçte de duvar yüzeylerine çeşitli nişler açılmış ve sıvayla kaplanmıştır.
Özellikle doğu duvarında boydan boya yarıklar oluşmuştur.
228
HAKKARİ
Kilisenin güneyindeki ek mekan dışında, kuzey
cephenin doğu köşesine haçsız, taşlarla örülü bir duvar eklenmiştir. Arasında kemerli bir açıklık bulunan
duvar, 4.00 m uzunluğunda 1.90 m genişliğinde tutulmuştur. Burası hafif bir eğimle kilisenin damına
kadar yükseltilmiş olup, muhtemelen dama çıkış sağlamak için yapılmıştır.
Kilisenin doğu tarafında temel seviyesindeki duvar kalıntıları bulunan manastır yapısına ait bir çok
odanın mevcudiyeti tespit edilebilmektedir. Bunların
arasında kilisenin tam karşısına denk gelen yere bir
ek mekan yapılmıştır. Bu mekan doğu-batı yönünde
dikdörtgen planlı ve dıştan 8.00x5.25 m ölçülerinde
tutulmuş ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Buraya batı duvarının güney köşesine kaydırılmış
bir kapıdan girilmektedir. Duvar kalınlıkları 0.85 m
olup, harçla tutturulmuş moloz taşlar kullanılmıştır.
Güney duvarının ortasında yıkılmalar n,,mevcuttur.
Burası muhtemelen depo veya inziva yeri olarak kullanılıyordu.
Meskun bir mahal dışında kilise ve ek yapı büyük ölçüde sağlam kalabilmiş, diğer manastır yapıları
yıkılmıştır. Bu bölgenin merkez kilisesi ve en önemli
yapısıdır tescilsiz olan yapının kültür varlığı olarak
kayıtlara geçirilmesi ve koruma altına alınması gerekmektedir.
Miskin Kilisesi
3.15. Miskin Kilisesi
Cevizli vadisinde cevizli köyüne bağlı Başak
(Gondki) mahallesinde yer almaktadır. Burası geçmişte Thoube’ye bağlı Nasturi yerleşmesi olup Gundukda adıyla zikredilmektedir. Thoube bölgesindeki
altıncı kilisedir. Kilise meskun bir mahal içinde kalmıştır. Burası da terör nedeniyle boşalmış ancak 2003
yılında halkı geçici olarak köyüne dönüp arazilerini
değerlendirmeye başlamıştır. Günümüzde kilisenin
bulunduğu arazi Fettah Yücel’e aittir.
Kilise Cevizli’ye giden stabilize yolun hemen kuzeyinde kalmaktadır. Düz bir araziye kurulmuş olan
kilise güney tarafındaki üç duvardan ibaret ek yapıyla
günümüze ulaşmıştır. Nasturi kilisesi olan yapı doğu
batı doğrultusunda dikdörtgen planlı dıştan düzgün
olmayan bir plana sahiptir. 13.90x5.90 m ölçülerinde iki bölümden oluşmaktadır. Kiliseye giriş güney
cephenin batı tarafından dikdörtgen açıklıklı bir kapı
ile sağlanmaktadır. Bu kapı ile doğrudan sahına girilmektedir.
Sahın, 8.25x4.85 m ölçülerinde dikdörtgen
planlı ve üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Sahının batı duvarının ortasına açılmış üst
üste iki mazgal pencere aydınlatmaktadır. Doğu duvarındaki tören kapısı 0.40 m genişlikte sivri kemerli
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
229
Miskin Kilisesi
küçük bir nişe yer verilmiştir. Güney ve kuzey duvarlarına daha küçük birer dolap nişi açılmış ve duvar
yüzeyleri kireç harcıyla sıvanmıştır.
Kilisenin güney tarafına doğu batı köşelerden
ve ortadan uzanan üç duvarla yapılmış bir ek mekan
elde edilmiştir. Duvarlar birbirinden bağımsız 7.25
m uzunluğunda kiliseye dik uzanmaktadır. Üzeri ve
önü açık şekilde iki bölüm oluşturacak bir düzenleme göstermektedir. Batıdaki bölümün önüne 1.00
m yüksekliğinde bir duvarla sınırlandırmaya gidilmiş ayrıca batı duvarına bitişik içten ikinci bir duvar
yapılmıştır. Bu ek bölümün işlevi bilinmemektedir.
Aynı zamanda üzeri örtülü mü olduğu da şüphelidir. Günümüzde üstünün örtülü olduğunu gösteren
herhangi bir iz mevcut değildir. Yine batıdaki birinci
bölümde kilise giriş kapısının hemen yanına 1.92 m
yüksekliğinde yekpare taştan bir dikme yapılmış ve
bu üstten ek duvarla bağlanmıştır.
Kilisenin ve ek yapının tamamında taş malzeme
kullanılmıştır. Taşlar kaba yonu ve moloz taş şeklinde
kireç harcıyla tutturulmuştur. Üstten düz toprak dam
şeklinde olup damın kenarlarında kademeli taşlarla
bir saçak yapılmıştır. Günümüzde büyük ölçüde sağlam olan yapı tescilsizdir. Kültür varlığı olarak tescillenerek koruma altına alınması gerekmektedir
Miskin Kilisesi
bir açıklıktan ibarettir. Aynı duvarın güney köşesindeki servis kapısı ile kanki bölümüne geçilmektedir.
Duvar ve beşik tonozun yüzeylerinde sıva izleri mevcuttur. Sıvalar kireç harcıyla yapılmıştır. Günümüzde
içerisi kuru ot deposu olarak kullanılmaktadır.
Kanki bölümü 4.80x1.90 m ölçülerinde kuzey
güney yönünde dikdörtgen bir mekandır. Üst örtüsü
beşik tonozdur. Doğu duvarın ortasına tören kapısı
eksenine mihrap yerleştirilmiştir. Mihrap 0.75 m genişlikte 1.20 m yükseklikte sivri kemerli bir girinti
şeklindedir. Mihrabın ortasına bir mazgal deliği açılmıştır. Ayrıca aynı duvarın güney köşesinde de daha
3.16. Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi
Kazan Vadisi’nde Kazan Köyü’ne bağlı Yaprak
Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mahallenin eski ismi
Gissa’dır. Gissa Tohub’a bağlı Nasturi yerleşmelerinden biri olarak zikredilmektedir. Kilise meskun mahal dışında kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Kilisenin doğusunda kuru bir dere,
güneybatısında teras şeklinde bahçeler, kuzeyi ise
meşe ve ceviz ağaçları ile kaplı tepeliktir.
Yapının dış cepheleri kireç harcı ile tutturulmuş
kaba yonu taşlarla örülmüştür. Güney cephedeki tek
açıklık batıya kaydırılmış giriş kapısıdır. Doğu ve batı
cephelerde birer mazgal pencere açıklığı bulunmaktadır.
230
HAKKARİ
Kilise doğu- batı doğrultusunda dikdörtgen
planlı olup, dıştan 9.50x6.60 m ölçülerindedir. Sahın
ve kanki bölümünden oluşmaktadır. Sahın bölümü
içten, 6.80x4.30 m ölçülerindedir. Doğu-batı istikametinde dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yönde beşik
tonozla örtülüdür. Dıştan güney cephenin batı kenarına kaydırılmış bir kapı ile yapıya girilmektedir. Kapının etrafı kısmen yıkılmıştır. Kapı açıklığı yuvarlak
kemerlidir. Batı duvarının alt kesimine yerleştirilmiş
iki dolap nişinden kuzeyde kalanı daha yüksekte tutulmuş sivri formludur. Diğeri ortaya yakın bir yerde
düz sonlanan kareye yakın bir özelliktedir. Üstte duvar bitiminde bir mazgal pencere açıklığı bırakılmıştır. Doğu duvarında kankiye geçişi sağlayan iki kapı
Gissa (Yaprak) Beşerik Kilisesi
açıklığı ve üst üste iki tane dolap nişi bulunmaktadır. Nişler kuzey köşede 0.38 m derinliğinde düz atkı
taşlıdır. Ortada sivri kemerli 1.70 m yüksekliğinde
ve 0.80 m derinliğinde tören kapısı bulunmaktadır.
Tören kapısında kemerin hemen altında yekpare bir
taştan atkı taşı bırakılmıştır. Güney köşedeki servis
kapısının üst kısmı yıkılmıştır. Bu nedenle kapı açıklığının şekli tam belli değildir. Mevcut şekli ile 0.70
m genişliğindedir.
Kanki bölümü doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, içten 4.30x1.80 m ölçülerindedir. Üzeri kuzey güney yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarında servis ve tören kapısı arasında
düz sonlanan 0.30 m derinliğinde ve tören kapısının
kuzeyinde yine düz sonlanan 0.25 m derinliğinde iki
dolap nişi yerleştirilmiştir. Doğu duvarında tören kapısı ekseninde sivri kemerli kutsal nişe(mihrap) yer
verilmiştir. Kutsal niş 0.70 m genişliğinde ve 0.55 m
derinliğindedir. Nişin güneyinde bir mazgal pencere
ile 0.40 m derinliğinde düz sonlanan bir dolap nişi
bulunmaktadır. Yer yer sahın ve kanki bölümünde
sıva izleri kalmıştır.
Kilise tamamen moloz taş malzemeden yapılmıştır. Duvar kalınlığı ise 0.80 m’dir. Taş malzeme gerek
duvarda gerekse tonoz örtüde harçla tutturulmuştur.
Üst kısmında da sal taşlarından saçak yapılmıştır.
Üzeri düz toprak dam şeklindedir. Yapı tamamen
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
sade tutulmuş, hiçbir süsleme unsuruna yer verilmemiştir.
Yapının kuzey cephesinin batı tarafında sonradan yapılmış ek mekan şeklinde bir ilave yapılmıştır.
Güney tarafında da batı köşeye bir duvar eklenmiştir.
Doğu-batı-kuzey duvarında çatlaklar ve yer yer yıkılmalar meydana gelmiştir. Doğu cephede yer yer sıva
kalıntıları kalmıştır.
3.17. Şemdinli Kara Kilise
Yapı, Dera Reş olarak da adlandırılmaktadır.
Şemdinli’nin Yayla Mahallesi’nde, oldukça yüksek
bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Stabilize bir yoldan araçla kiliseye ulaşılmaktadır. Mevki olarak
Şemdinli’nin kuzey batısına düşmektedir.
Yolun hemen altında düzlükte kurulmuştur. Dıştan düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır.
Dış ölçüleri itibariyle her bir kenar birbirinden farklı
olup, doğudan 15.50 m, batıdan 13.80 m, kuzeyden
13.40 m güneyden ise, 12.60 m ebatlarındadır. Kilise
batıdaki üç sahın, doğudaki iki kanki bölümü ve güney doğudaki iki katlı ek bölümden ibarettir.
Kuzeydeki asıl sahın 7.40 m x 4.30 m ölçülerinde doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, güneyindeki sahına açılan sivri kemer açıklıklı bir kapıdan
girilmektedir. Üzeri de aynı yönde beşik tonozla örtülmüştür. Doğu duvarındaki iki kapı açıklığı ile kankiye geçilmektedir. Bu kapılardan ortadaki sivri kemer, güneydeki daha küçük dikdörtgen açıklıklıdır.
Kanki doğu duvarı orta kısmından tonozun bir
kısmıyla birlikte yıkılmıştır. 2.10 m x 4.60 m ölçülerinde kuzey- güney doğrultusunda dikdörtgen planlı
ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Ana orta kapı
ekseninde kutsal niş (mihrap) yer almaktadır. Bunun
üst kesimi yıkılmıştır. Bunun dışında kuzey ve batı
ile doğu duvarında muhtelif nişler açılmıştır. Güney
duvarı batı tarafına açılmış kapı ile güneydeki kanki
bölümüne irtibatlandırılmıştır.
İkinci sahın, 7.40 m derinliğinde doğusu 2.70 m,
batıya doğru olarak 2.20 m’ye düşen derinlemesine
dikdörtgen planlı ve aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Doğu tarafa doğru kuzey duvarına bir, güney
duvarına iki sivri kemerli girinti açılmıştır. Üst örtü
ile batı ve güney duvarları kısmen yıkıktır. Kuzey köşeye kaydırılmış bir kapıdan kankiye girilmektedir.
2.50 m x 2.10 m ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen
planlıdır. Üzeri kuzey güney yönünde beşik tonozla
örtülüdür. İki katlı olarak düzenlenmiştir. İkinci kata
güneydeki bölümden geçilmektedir. Doğu duvarına
sivri kemerli kutsal niş (mihrap) ile bunun güneyine
derin tutulmuş dolap nişi yerleştirilmiştir.
231
Güneydeki üçüncü sahın doğu batı ekseninde
dikdörtgen planlı 7.20 m uzunluğunda, batıdan 2.50
m, doğudan ise 3.00 m genişliğinde tutulmuştur.
Üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Bu beşik
tonoz örtü ile duvarların üst kesimleri büyük ölçüde
yıkılmıştır.
Kanki sırasındaki bu sahına bitişik oda güney
doğu köşede yer almaktadır. 2.50 m x 3.80 m ölçülerinde enine dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Bağımsız
dışarıdan güney yöne açılmış bir kapı ile girilmektedir. Kapı içten ve dıştan sivri kemer açıklıklıdır.
Yine aynı yöne kapının hemen doğusuna bir mazgal
pencere yerleştirilmiştir. Ayrıca muhtelif dolap nişleri
açılmıştır. Kuzey güney eksenindeki beşik tonoz örtü
alt katta büyük oranda yıkılmıştır. Üst katın sahına
bakan batı duvarı ile güney duvarına açılmış birer
mazgal penceresi, kuzeydeki kanki bölümü ile bağlantılı kapısı dikdörtgen açıklıklıdır.
Şemdinli Kara Kilisesi
232
HAKKARİ
Yapının tamamında moloz taş malzeme kullanılmıştır. Duvar kalınlıkları değişkenlik göstermektedir.
Bunlar 0.80 m ile 1.50 m arasında değişmektedir. Sahınların duvarlarında yer yer sıva izleri mevcuttur.
Yapıda yıkılan kısımlar olmakla beraber, planını çıkarabilecek özelliklerini sürdürmektedir. Bunun
yanında birinci sahının güney- batı köşesinde kaçak
define kazısı yapılmıştır. Ayrıca ikinci ve üçüncü sahında yıkılan kısımlar çoğunluktadır. Bunlar dışında
birinci kankinin doğu duvarı, ikincisinin kat bölüntüsü ile diğer bölümün alt kat tonoz örtüsü yıkılmıştır.
3.18. Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi
Yüksekova’ya bağlı eski adı Kalanis olan Yeşildere köyünün batısında, Yeniköprü yol ayrımı-Yüksekova karayolunun doğusunda meskun bir mahal dışında yer almaktadır. Karayolundan yaklaşık 1 saatlik
tırmanma ile kiliseye çıkılabileceği gibi köyden de
ulaşılabilir. Yapı yamacın kenarına doğuya ve kuzeye
doğru genişleyen bir düzlüğe kurulmuştur.
Doğu ve güney taraftan toprak seviyesine yakın
olması ve kuzey ve batı cephelerinin de büyük ölçüde yıkılması sebebiyle kilisenin dış cephelerini belirlemek mümkün olmamıştır. Kuzey-güney yönünde
dikdörtgen planlı yapı dıştan 15.40 x 10.50 m ölçülerinde tutulmuştur. Üç sahın ve iki kanki bölümünden oluşmaktadır. Yapıya giriş batı cephenin güney
Yüksekova Beri (Taş) Kilisesi
tarafında bulunmakla beraber günümüzde bu kısım
yıkıldığından kapının yeri belli değildir.
Güneydeki birinci sahın boydan boya uzanan
8.90 x 2.50 m ölçülerinde doğu batı yönünde dikdörtgen planlı ve üzeri aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. Batı tarafı yıkılmıştır. Bunun kuzey duvarına açılmış bir kapı ile ikinci sahına geçilmektedir.
Doğusuna kanki bölümü yerleştirilmiş olan bu sahın
2.80 x 5.80 m ölçülerinde dikdörtgen ve doğu-batı
yönünde beşik tonozla örtülü bir mekandır. Batı tarafı kısmen yıkılmıştır. Doğu duvarına bir dolap nişi
yerleştirilmiştir. Mekandan yer yer sıva izleri kalmıştır. Bu kısımdan sivri kemer açıklıklı bir diğer kapı ile
kuzeydeki üçüncü sahına ulaşılmaktadır. Asıl ibadet
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
ve toplanma mekanı burasıdır. Bu kısım da üst örtüsü dahil olmak üzere büyük ölçüde yıkılmıştır. 4.30
x 7.60 m ölçülerinde beşik tonoz örtülü dikdörtgen
bir mekandır. Bu bölümün diğer özelliği ise, doğudaki her iki kanki bölümüne de buradan geçilmesidir. Özellikle doğu duvarının ortasına açılmış düzgün
kesme taş işçiliği gösteren ve sivri kemerli bir girinti içine alınmış kapı dikkat çekicidir. Bu kapı ibadet
amaçlı tören kapısı niteliğindedir. Güney duvarının
doğu köşesinde yer alan dehliz şeklindeki açıklıkla
ortadaki kanki kısmına varılmaktadır.
Kilisenin doğu tarafındaki ikinci ve üçüncü
sahınlara denk gelen kanki bölümü iki kısımdan
oluşmaktadır. Tören kapısı ile üçüncü sahına açılan
kankinin birinci kısmı, 1.85 x 4.80 m ölçülerinde
kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülüdür. Bunun güneyinde doğu köşeye kaydırılmış ikinci bir kapı ile, ortadaki kankinin ikinci
bölümüne ulaşılmaktadır. Ayrıca buraya üçüncü sahından “L” şeklinde duvarın içine açılmış bir dehlizden de geçilmektedir. 2.80 x 2.90 m ölçülerinde kare
planlı ve üzeri bir beşik tonozla örtülüdür. Bunun
doğu duvarına sivri kemerli bir mihrab (kutsal niş)
yerleştirilmiştir. Zeminden 1.30 m yükseklikte, 0.60
m derinlik ve 1.10 m yüksekliğe sahip bir niştir. Bu-
Kerpil Kilisesi
233
nun güney tarafına tonoz seviyesine yakın bir mazgal
pencere açılmıştır.
Yapının tamamında taş malzeme kullanılmıştır.
1.70 -130 m arasında değişen duvar kalınlıkları harçla
tutturulmuş düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür.
Tören kıyısında olduğu gibi yer yer düzgün kesme taş
yapıda görülmektedir. Dış duvarlar ya toprak altında
kalmış ya da yıkılmıştır. Üst örtüde içten beşik tonoz
dıştan düz topraktan şeklindedir. Yapıda yer yer sıva
izleri görülmektedir.
3.19. Kerpil Kilisesi
Kerpil’in
bugünkü
ismi
Köprücük’tür.
Yüksekovaya’ya 8 km mesafede, Hakkari-Yüksekova
karayolundan 2 km uzaklıkta bulunan köye asfalt bir
yol ile ulaşılmaktadır. Meskun bir köydür. Burasının
tarihi kayıtlardan bir Ermeni köyü olduğu anlaşılmıştır. Tesbit edilen kilisede plan ve mimari özelliklerine göre Ermeni Kilisesi konumundadır. Kilisesin
üzerinde herhangi bir yazıt bulunmadığından kim
tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir.
Günümüzde kilise, İsmet Açıkel’in mülkiyetinde bulunmaktadır.
Köyün ortasına yakın bir yerde kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. Doğu batı
234
HAKKARİ
yönünde dikdörtgen planlı, dıştan 7.00 m x 13.60 m
ölçülerindedir. Yapının dıştan batı, doğu ve kısmen
güney cephesi görülebilmektedir. Güney cephesine
bugün tandır evi olarak kullanılan bir ev bitiştirilmiştir. Batı cephesi düzgün kesme taşlarla kaplanmış
ortasına üç dilimli kemer girintili bir kapı açılmıştır.
Bunun tam üzerine dam seviyesine yakın bir mazgal
pencere bırakılmıştır. Ayrıca yapının tümüyle açık bir
şekilde görülebilen yeri durumundadır. Doğu cephenin kısmen toprakla kapanmasına rağmen düzgün
kesme taşlarla kaplandığı ve bir mazgal pencere açıklığının bulunduğu kalan kısmından anlaşılmaktadır.
Dam seviyesine kadar toprakla dolan kuzey cephenin
batı tarafı sonradan toprağı temizlenmek suretiyle
açılmıştır. Sağır duvar görünümünde olan cephenin
üst kısımları kaba ve düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Alt kısımlarında ise moloz taş malzemeden örgü
görülmektedir. Bugün kapanmış olmakla beraber güney cephenin düzgün kesme taş örgülü olduğu ve sağır tutulduğu anlaşılmaktadır.
Yapıya batı cephenin ortasındaki bir kapı ile girilmektedir. Üç dilimli kemerli bir girinti içerisinde,
üst kısmı yıkılmış sivri kemer açıklıklı bir kapı özelliğindedir. İç mekan 11.30 m x 5.00 m ölçülerinde,
dikdörtgen bir nef ve doğusundaki yarım daire bir
apsisten oluşmaktadır. Batıdaki nef kısmı kuzey güney yönünde atılmış iki kemerle üç eşit bölüme ayrılmıştır. Bu kemerler duvardan 0.20 m taşıntılı duvar
payelerine oturmuştur. Duvar payeleri ve sivri kemerler düzgün kesme taşlarla yapılmıştır. Bu kemerlerin
desteklediği sivri beşik tonoz nefin örtüsünü teşkil etmektedir. Batı yönüne kapının üst kesimine bir mazgal pencere açılmıştır. Ayrıca batıdan itibaren üçüncü
kısmın kuzey duvarına zeminden 1.50 m yüksekliğe
bir niş yerleştirilmiştir. Sivri kemerli, 0.40 m derinliğinde tutulan niş düzgün kesme taşlarla oluşturulmuştur.
Apsis, neften bir sivri kemerle ayrılmış, 3.75 m
genişliğinde ve 3.00 m derinliğinde tutulmuştur. İçten
yarım daire planlı olup, aynı şekilde bir örtüye sahiptir. Doğu duvarına bir mazgal pencere açılmıştır. Kemerin hemen iç kısımlarına kuzey ve güney taraftan
karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir. Apsisin güney doğu
kısmında ayrıca derin bir niş daha bulunmaktadır.
Yapıda duvar kalınlıkları 1.10 m olup, apsis
kısmı daha kalın tutulmuştur. Düzgün kesme taş ve
harçla tutturulmuş moloz taş malzeme yapıda kullanılmıştır. Dıştan düz toprak dam örtülüdür.
Kilisenin içerisinde bir dönem tandır yakıldığından duvar yüzeylerini simsiyah is kaplamıştır. Bugün
depo olarak kullanılmaktadır. Sağlam kalmış, büyük
ölçüde özelliklerini muhafaza etmektedir.
Orişe Kilisesi
3.20. Orişe Kilisesi
Yüksekovaya 24 km uzaklıktaki Dereiçi köyünde
bulunmaktadır. Köy günümüzde terkedilmiş olup,
meskun değildir. Cilo dağlarından gelen iki derenin
kesiştiği düzlükte kurulmuştur.
Bir Nasturi yapısı olan kilise, köyün kuzeydoğusunda yer almaktadır. Kuzeyden güneye eğimli bir
arazide, tepenin yamacına yakın bir yere kurulmuştur.
11.00 m x 6.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlı bir
yapıdır. Sahın ve kanki bölümlerinden oluşmaktadır.
Sahın bölümü, 6.00 x 3.95 m ölçülerinde doğu
batı yönünde dikdörtgen bir mekandır. Üzeri aynı
yönde beşik tonozla örtülüdür. Güney cephenin batısına kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir. Giriş
kapısının etrafı kısmen yıkılmıştır. Bu nedenle kapı
açıklığının özellikleri kaybolmuştur. İç mekanda batı
duvarının üst kesimine bir mazgal pencere açılmıştır.
Alt kesimde düz sonlanan 0.30 m derinliğinde üç dolap nişine yer verilmiştir. Kuzey duvarında yer alan
iki kapı ile kankiye geçiş sağlanmaktadır. Bunlardan
ortaya yakın bir yere açılmış olan tören kapısı sivri
kemerli olup, 0.87 m genişliğinde tutulmuştur. Güney köşeye kaydırılmış olan servis kapısı ise dikdörtgen bir açıklıktan ibarettir. Sahının duvarlarında yer
yer sıva izleri kalmıştır.
Kanki, kuzey güney istikametinde dikdörtgen
planlı olup, aynı yönde bir beşik tonozla örtülmüştür.
İçten 4.20 m x 2.10 m ölçülerinde tutulmuştur. Doğu
duvarında hafif kuzeye kaydırılmış şekilde kutsal niş
(mihrap) yerleştirilmiştir. Sivri kemerli bu niş 0.44 m
derinliğinde olup, dış duvarı yıkıktır. Bunun dışında
kuzey duvarına düz iki niş daha açılmıştır.
Yapıda tümüyle taş malzeme kullanılmıştır. Duvar kalınlıkları 1.00 m ile 1.20 m arasında değişmektedir. Moloz taş, gerek duvarlarda ve gerekse beşik
tonoz örtülerde harçlar tutturularak kullanılmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Dıştan düz toprak dam örtülüdür. Kenarlarına taştan
bir saçak yapılmıştır. Sonradan kuzey tarafının bir
takım yapılar ilave edilen kilise günümüzde oldukça
haraptır. Özellikle sahın ve kanki bölümünde define
arayıcıları kazılar yaparak büyük bir tahribat meydana getirmişlerdir. Dış beden duvarlarında da bazı yıkılmalar meydana gelmiştir.
Günümüzde köy ile birlikte kilise kendi kaderine
terkedilmiştir. Cilo dağlarına çıkış sağlayan bir mevkide doğal güzelliklere tarihsel bir derinlik kazandıran kilisenin koruma altına alınması gerekmektedir.
3.21. Şavita Kilisesi
Yüksekovaya bağlı Kolbaşı köyünde bulunmaktadır. Köyün eski adı Şavita’dır. Van-Hakkari
karayolundan 6-7 km’lik stabilize bir yol ile köye
ulaşılmaktadır. Bu yol oldukça virajlı ve tırmanma gerektirmektedir. Köy meskun olup, gerek içerisinde ve
gerekse çevresinde yer alan kaynak suları ile yeşillik
ve sulanabilir bir araziye sahiptir.
Köyün güneyinde kalan ve Şavita deresinin kenarından yükselen sarp ve dik bir kayalık üzerine
kilise kondurulmuştur. Bu kayalığa batı taraftan çıkılabilmektedir. Kayalığın sarp ve uçurum olan kuzey
uç noktasına kurulmuş kilise, üç yönden doğal bir
koruma oluşturmaktadır. Bu yönüyle Zap suyuna kadar inen vadiyi ve etrafını gözetlemek maksadını da
gütmektedir.
Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen bir alana
oturan yapı, 6.90 x 10.70 m ölçülerinde dış ölçülere
sahiptir. Asıl ibadet mekanı sahın ile kanki bölümlerinden oluşmaktadır. Yapının dış cepheleri kayalıkların üzerinde kaldığından ancak uzaktan karşı taraftan
görülebilmektedir. Güney cephe ile doğu cephenin
kaplamaları kısmen bozulmuştur. Batı cephede de iki
mazgal pencere açıklığı ile sıva izleri seçilebilmektedir. Güney cephenin batı köşesine açılmış kapıdan
sahın bölümüne girilmektedir. Dıştan düz atkı taşlı
kapı, içten sivri kemer açıklıklıdır. Yapıdaki tek süsleyici unsur atkı taşı üzerindeki kazıma bir haç motifidir.
Sahın, düzgün olmayan bir dikdörtgene oturmaktadır. Duvar uzunlukları değişken olup, kuzey
duvarı 6.65 m, güney duvarı 6.15 m olup, doğu duvarı 4.70 m, batısı ise 4.95 m’dir. Üzeri doğu batı yönünde beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarına açılan
iki mazgal pencere bulunmamaktadır. Güney duvarına kapıdan başka doğuya doğru ortadaki derin iki
dolap nişi açılmıştır. Doğu duvarında kankiye geçişi
sağlayan iki kapı ile bunların arasındaki yüzeyde bir
dolap nişi yer almaktadır. Ortadaki tören kapısı sivri
235
kemer açıklıklı, daha küçük tutulan güney köşedeki
servis kapısı ise dikdörtgen açıklıklı tutulmuştur. Duvarlarda sıva izleri bulunmaktadır.
Kanki, kuzey güney yönünde dikdörtgen planlı,
aynı yönde beşik tonozla örtülüdür. 5.00 x 170 m
ölçülere sahiptir. Batı duvarındaki sivri kemerli kapı
açıklıkları yanında, biri ortada, diğeri kuzey tarafta
iki dolap nişi bulunmaktadır. Doğu duvarında tören
kapısının tam karşısına sivri kemer açıklıklı kutsal niş
(mihrab) yerleştirilmiştir. Bunun güney tarafında ise
bir mazgal pencere yer almaktadır. Ayrıca kuzey duvarına bir, güney duvarına da üst kesimde dört niş
açılmıştır. Sıvalı olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Doğu duvarında yıkılmalar mevcuttur.
Kartal yuvası kayalıklara kondurulmuş kilise konumu ile dikkat çekmektedir. Büyük ölçüde sağlam,
güney ve doğu ve batı tarafında yıkılmalar mevcuttur.
İçerisinde de define arayıcıları kazı yaparak tahribatta
bulunmuştur. Şavita vadisinin ve civarının günümüze
ulaşan yapılarından biri olması önemini arttırmaktadır. Doğal dokusuyla bir dağ kilisesi görmek isteyenlere ilginç görüntüler sunabilir.
Şavita Kilisesi
236
HAKKARİ
4. MEDRESELER
4.1. Zeynel Bey Medresesi
Medrese Hakkari’nin Biçer Mahallesinde bahçeler arasında ve dere kenarında yer almaktadır. 1998
yılında Hakkari’de başlatılan yüzey araştırması sırasında tespit edilen medrese; kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve 17.20x22.20 m dış ölçülerinde bir alana oturan yapı olarak tanımlanmıştır.
Bu dönemde yapı büyük ölçüde yıkıldığından kazı ve
temizlik yapmadan planını tam olarak ortaya koymak
mümkün olmamıştır. Ancak ortada bir avlu ve bunun
tarafından sıralanan medrese odaları anlaşılmaktadır.
Odalar kare ve dikdörtgen planlı, üzerleri beşik tonoz
Zeynel Bey Medresesi
örtülüdür. Medresenin tamamımda moloz taş ve kaba
yonu taşlar kullanılmıştır.
Medresenin üzerinde inşasına ilişkin herhangi bir
kitabe bulunmamasına rağmen, tarihi kaynaklardan
kim tarafından yaptırıldığı öğrenilebilmektedir. Şeref name’den Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim’in
mazhariyetine nail olmuş, Hakkari Beyi Zeynel Bey
tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Zeynel Bey,
1560–1578 tarihleri arasında Hakkari Beyliği’nde
kalmış olup, büyük ihtimalle medreseyi bu tarihler
arasında yaptırmış olmalıdır. Yine Şeref name’ye göre,
İranlılarla 1585 yılında yapılan bir savaş sırasında
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
237
Zeynel Bey Medresesi
Marend’de şehit edilen Zeynel Bey’in naşı 1587’de
Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medresenin avlusuna gömülmüştür.
Zeynel Bey Medresesi tespit edildikten ve mevcut duruma göre tanımlamaya çalışılmış ve Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun
14.11.1998/2159 kararı ile tescillenerek koruma altına alınmıştır. Yapının tam olarak ortaya çıkartılması
ve restorasyonunu gerçekleştirebilmek amacıyla 2005
ve 2006 yıllarında kazı ve temizlik çalışması yapılmıştır. Bu temizlik çalışmalarında, medresenin dış ve
iç temizliği gerçekleştirilerek yapı tamamen ortaya çıkartılmıştır.
Medresenin doğu-batı doğrultusunda düzgün
olmayan dikdörtgen planlı ve kuzeyden 15.93 m güneyden 17.16 m, batıdan 21.55 m doğudan 23.69 m
ölçülerine olduğu görülmüştür. Elde edilen verilere
göre yapının planı ortada avlu ve bunu güney, batı ve
kuzeyden çevreleyen 8 oda ve bir eyvandan oluşmaktadır. Avlunun kuzey ve güney kanadında üçer, batı
kanadında ise iki medrese odası bulunmaktadır.
Dış yapı özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan temizlik sonucunda; kuzey cephenin boydan
boya altı taş sırasından oluşan duvar örgüsü ortaya
çıkartılmıştır. Taş sıraları düzgün ancak taşlar kaba
yonudur. Yalnız üstten iki sırada taşların düştüğü
görülmüştür. Duvarın doğu köşeye yakın kesiminde
yıkılma oluşmuştur. Aynı cephede üç mazgal pencere
açıklığı yer almaktadır. Bunlardan ikisi aynı seviyede,
doğudaki ise, iki taş sırası daha aşağıdadır. Düz lento
taşı yekparedir. Pencerelerin bazı taşlarında gevşemeler olmuş ve taşlar yerlerinden oynamıştır.
Doğu cephe, değişikliğe uğramış olup, düzgün
değildir. Taş sıraları yer yer değişiklik göstermektedir. Genelde beş sıra taş örgüsü izlenebilmekte, güneye bu üç sıraya düşmektedir. Duvarda farklı devir
izleri olduğu izlenimleri uyandıran değişmeler vardır.
Aynı zamanda üzerinde medrese avlusuna giren kapı
açıklığı üst kısmı yıkık vaziyette ortaya çıkmıştır. Güneye doğru duvarda kademelenme çatlamalar mevcuttur. Kaba yonu düzgün taş sıraları yanında daha
gelişigüzel taş örgüsü olan kısımları vardır.
Güney cephe, doğu ve batı köşe arasında aynı seviyede ortaya çıkartılmıştır. Burada üç sıra taş duvar
örgüsü ortaya çıkartılmıştır. Duvarın tam ortasında
dikdörtgen kesitli bir payanda yer almaktadır. Payandanın en üst sırasında batıya bakan yüzde palmet motiflerinin yer aldığı süslemeli taş ele geçmiştir. Aslında
bu taş sırası bütün payandayı dolanmaktadır. Bu da
medresede ele geçen tek süsleme unsurudur.
Batı cephe ise, güney köşeden itibaren 5.87 m’de
dışa bir kademelenme yaparak kuzey köşeye kadar
devam etmektedir. Üst sıra taşları yer yer düşmekle
beraber bu cephede dört sıra taş duvar örgüsü görülmektedir. Bu tarafta duvara yakın mezarlar ortaya
çıkmıştır.
Avlu yaklaşık 10.00 x 10.44 m ölçülerinde kare
planlı olup, ortasında birbirine eşit aralıklı dört paye
çıkmıştır. Avlu doğu taraftan bir duvarla sınırlandırılmıştır. Duvarın ortasına açılmış bir kapı ile avluya
girilmektedir. Avluda 1.00 m yüksekliğindeki payeler 5–6 sıra taş dizileri ile oluşturulmuştur. Kalan
izlerden kuzey güney istikametinde sivri kemerlerle
birbirine bağlandığı anlaşılmıştır. Payelerin ortasında
kalan kısma sonradan mezarlar yapılmıştır. Bu mezarlara ait mezar taşları kırık vaziyette bulunmuştur.
Burası zeminden bir duvarla yükseltilmiştir. Ayrıca
batı tarafta avlu zemininin de taş döşeli tabanı ortaya
çıkarılmıştır.
Avlunun dışında medresenin kuzey kanadı ortaya çıkarılmıştır. Burası üç oda ve bir eyvandan oluşmaktadır. Bu odalardan ikisi sağlam ele geçmiştir. Üst
238
HAKKARİ
Zeynel Bey Medresesi
örtüleri yıkık olan üçüncü oda ve eyvan kısmen temizlenebilmiştir.
Kuzey batıdaki birinci oda, 2.70x3.10 m ölçülerinde kuzey güney istikametinde dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı yönde beşik tonoz örtülüdür. Odaya
güney doğu köşesindeki bir kapı ile girilmektedir.
0.90 m genişliğindeki kapı dikdörtgen açıklıklıdır.
Kapı doğrudan avluya açılmayıp, bu oda ile batı kanat arasında kalan doğu batı yönündeki ve 1.10 m
genişliği olan koridora açılmaktadır. Odanın batı duvarına ortada ocak ve bunun iki yanında birer dolap
nişi, kuzey duvarına ortada mazgal pencere ile bunun
doğusunda bir dolap nişi, doğu duvarına ortaya yakın
bir dolap nişi, güney duvarına da kapı dışında bir dolap nişi yerleştirilmiştir.
İkinci oda 2.80x3.30 m ölçülerinde dikdörtgen
planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Odanın güney doğu
köşesindeki kapıdan girilmektedir. Bu kapı doğrudan avluya açılmaktadır. Odanın batı duvarına ortada
ocak ve bunun kuzey köşesine kaydırılmış bir dolap
nişi, kuzey duvarına ortada mazgal pencere ile bunun
batısında tam köşeye bir dolap nişi ve doğu duvarına
ise kuzeye yakın bir dolap nişi yerleştirilmiştir. Duvarlarında yer yer sıva izleri mevcuttur.
Üçüncü oda 2.90x3.50 m ölçülerinde beşik tonoz üst örtüsü yıkılıp içerisine dolmuştur. Bu odanın
yarısına yakın kısmı temizlenebilmiştir. Ortaya yakın
bir yere alınmış odaya giriş kapısının üst kısmı yıkılmış vaziyettedir.
Doğu tarafta yer alan eyvan 3.10x4.50 m ölçülerinde doğrudan avluya açılmaktadır. Eyvanda zemine
yakın koda kadar inilmiş olup, kuzey duvarının doğu
kısmının yıkık olduğu görülmüştür. Üst örtüsü büyük ölçüde yıkık durumda olup, yalnız kuzey güney
yönünde beşik tonoz olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
239
4.2. Meydan Medresesi
Meydan Medresesi, Hakkari merkezinde Biçer
Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre medrese,
H. 1112 M. 1700-1701 tarihinde yaptırılmıştır. Kapı
üzerindeki iki satır halinde dört bölümden oluşan
kitabenin büyük bir bölümünü Kur’an-ı Kerim’den
ayetler oluşturmaktadır. Bu nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o
yıllarda Hakkari Hükümeti’nin mutasarıfı olan İzzeddin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmış olabilir.2
Ayrıca medresenin 1472 tarihli bir Akkoyunlu eseri
olduğuna dair görüşler mevcuttur.3 Yapım tarihi üzerindeki kitabeyle kesin olarak belirlenen medresenin
bu tarihte yapılmış olması mümkün görülmemektedir.
Kitabe, iki parçadan oluşan mermer üzerine nesih bir hatla iki satır halinde yazılmıştır. 0.30 x 0.90
m ölçülerindeki kitabelerin metni şöyledir:
Ve iz bevve’na li-İbrahime mekane’l-beyti en la tuşrik bî şey’en. (el-Hac-26). Fetevekkel alallah kâle İbrahimu veccehtu vechiye lillezi feterassemavati ve’l-ardı (elEn’am - 79). Zakiren bi-tarihihi fetevekkel alallah sene
- 1112.
Meydan Medresesi
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında onarımı gerçekleştirilmiştir. 1959’da yapıdan
bahseden O. Aslanapa, iki katlı yapının revaklı avlusunun yıkık olduğunu bildirmektedir.4 Bu da medresenin önceleri büyük ölçüde yıkılmış olduğunu ortaya koymaktadır.
Medrese, 18.25 x 23.40 m ebatında dış ölçülere
sahip, enine dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Avlulu, iki katlı ve iki kanatlı medreseler grubuna girmektedir. Yapıya güney cephenin ortasındaki bir kapı
vasıtasıyla girilmektedir.
6.10 x 10.20 m ölçülerindeki boylamasına dikdörtgen avluyu dört yandan, iki kat halinde revaklar
çevrelemektedir. Alt kat revakları değişik şekillerde
başlık ve kaideleri olan silindirik gövdeli sütunlara,
ikinci kat ise payelere oturmaktadır. Kuzey ve güneyde üçer, yanlarda dörder revak gözü yer almaktadır.
Bunlar basık ve sivri kemerli şekillerde olup, her bir
bölümün üzeri basık beşik tonozlarla örtülmüştür.
Yapının içerisine girildiğinde, ilk dikkati çeken hususun alt kat revaklarındaki sütun başlık ve altlıklarının
olduğu görülmektedir. Her birisi değişik şekillerde
düzenlenmiş başlıklar, mukarnaslı ve bilezikli olarak
karşımıza çıkmaktadır.
240
HAKKARİ
Avlunun doğu ve batı tarafında iki kanat halinde
sıralanan medrese odaları yer almaktadır. Batı kanatta hem alt ve hem de üst kat, birbirine yakın ölçülerde dörder odadan meydana gelmektedir. Odalar,
3.00 x 4.80 m ölçülerinde enine dikdörtgen planlı
olup, üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür. Oda kapıları dikdörtgen biçimde, düz atkılı ve oldukça küçük
tutulmuştur. Batı duvarlarının ortasındaki birer mazgal pencere odaları aydınlatmaktadır. Ayrıca odaların
muhtelif yerlerine yerleştirilmiş dolap ve ocak nişleri
yer almaktadır. Son yapılan onarımda harçla sıvanmış
durumdaki odaların orijinal özellikleri kaybolmuştur.
Doğu kanatta ise, altta üç, üstte iki oda yer almaktadır. Her iki katın kuzey tarafında daha büyük
tutulmuş iki oda mescid ve dershane olarak düzenlenmiştir. Üst kattaki 3.50 x 9.50 m ölçüsünde dikdörtgen planlı ve üzeri beşik tonoz örtülüdür. Kuzeybatı
köşeden bir kapıyla girilmektedir Doğu duvarında
iki, batı ve kuzey duvarında birer pencereyle aydınlatılmaktadır. Güney duvarı ortasındaki mihrab, üstten
üç dilimli kemerle taçlandırılmış yarım daire planlıdır. Bunun güney tarafındaki diğer oda, 3.50 x 5.50
m ölçüsünde beşik tonoz örtülü olup, güney duvarında bir mazgal pencere, diğer duvarlarında ocak ve
dolap nişleri yer almaktadır.
Alt kattaki mescid, 3.40 x 3.30 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, üst kattakine göre daha küçük
tutulmuştur. Güney duvarı ortasındaki mihrab yarım
daire planlı ve yarım kubbe kavsaralıdır. Kuzeybatı
köşeden küçük, dikdörtgen bir kapıyla girilen mescitte, kuzey ve batı duvarındaki birer mazgal pencere
aydınlatmaktadır. Ayrıca muhtelif yerlerinde ocak ve
dolap nişleri bulunmaktadır. Diğer iki odadan ortadaki oldukça küçük olup, beşik tonozla örtülüdür.
Kuzey ve doğu duvarındaki birer dolap nişi ile batı
duvarındaki köşeye kaydırılmış kapı ve bir mazgal
pencere yer almaktadır. Köşedeki oda, 3.40 x 4.90 m
ölçülerinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Güney duvarındaki mazgal pencere ile diğer duvarlara açılmış ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır.
Buradaki mescid ve odaların tamamı harçla sıvanmış
olup, içten ara duvarlara birbirinden geçilebilecek
büyüklükte delikler açılarak tahribat yapılmıştır.
Düzgün kesme taşlarla gerçekleştirilmiş yapının
güney cephesi taçkapıyla hareketlendirilmiştir. Diğer
cephelerde dikdörtgen açıklık şeklindeki pencereler dışında, herhangi bir hareketlendirici unsur göze
çarpmamaktadır.
Taçkapı güney cephenin ortasında yer almaktadır. Kapı köşeden helezonik yivli bir kaval silme ve
bunu takip eden mukarnaslı bir bordürle oluşturulmuş sivri kemerli şekilde, fazla derin olmayan bir
Meydan Medresesi
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
girinti teşkil etmektedir. Mukarnaslar, kahverengi
taşlarla iki sıra halinde, yelpaze dilimli olarak gerçekleştirilmiştir. Ortadaki asıl kapı açıklığı, oldukça
küçük tutulmuş olup, üst ve yanlardan yekpare blok
taşlarla sınırlandırılmıştır. Ayrıca kapı, ters “U” biçiminde üç yandan dolanan bir bordürle çerçevelenmiştir. Kahverengi taştan gerçekleştirilmiş bordürün
üzeri kabartma, vazo ve çiçeklerle süslenmiştir. Kapının üst kesimine mermer kitabe yerleştirilmiştir.
Bunun dışında iki yan kemer başlangıç hizasında, içleri geometrik yıldız desenli birer madalyon daha yer
almaktadır.
Medrese, düzgün kesme taş işçiliği gösteren anıtsal yapısı, düzgün planı, iki katlı revaklı avlusu, mescid ve odaları ile kapısındaki süslemeler ve içerisindeki
sütun başlıkları ile dikkat çekmektedir. Ayrıca günümüze sağlam olarak ve büyük ölçüde orijinal yapısını
muhafaza ederek gelmiş, Hakkari’nin, tek anıt yapısıdır. Yapının 2006 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü
tarafından restorasyonu gerçekleştirilmiştir. Yapı ziyaretçilere açık durumdadır.
5. TÜRBE VE ZAVİYELER
5.1. Kızıl Kümbet Zaviyesi
Gülereş Baba Mahallesinde, mezarlığın bulunduğu
sırtın güney tarafında yer almaktadır. Günümüzde yapı
oldukça harap ve yıkılmış vaziyettedir. Kalan duvar kalıntılarından planını belirlemek mümkün olmuştur.
Yapı, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı
olup, 16.50 m x 11.80 m dış ölçülere sahiptir. Yapıya batı cephenin kuzey köşesinden bir kapıyla girilmektedir. Buradan doğuya doğru genişleyen bir hole
geçilmektedir. Bunda başka, kapılar hole açılan, doğu
ve güney tarafta dört oda yer almaktadır. Bu odalar
kare ve dikdörtgen planlı bir özellik taşımaktadır. Yapılan yüzey araştırmasında, yapıda firuze renkli çini
parçalarına rastlanmıştır Bunun da kazısının yapılması halinde yapı tam olarak ortaya çıkarılabilecektir.
Kızıl Kümbet Zaviyesi
241
Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi
5.2. Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi
Çukurca’ya bağlı Cevizli (Güzareş) köyünün Piri
(Güven) Mezrası’nda bulunmaktadır. Türbeye vadide Han Yaylası istikametinde devam eden bozuk bir
araç yolu ile ulaşılmaktadır. Türbenin bulunduğu Piri
Mezrası, kara yolundan vadi boyunca 25 km’lik bir
mesafededir. Cevizli Köyü’nden itibaren yapıya ulaşabilmek için 4 km daha gidilmektedir. Günümüzde
meskûn değildir. Türbenin de içinde bulunduğu arazi Nasir Özerk’e aittir.
Türbe Han Deresi’nin kuzey tarafında kuzeyden
güneye eğimli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Türbenin güney ve batısında değirmen ve ev kalıntıları
mevcuttur. Yapının kuzey tarafı sarp kayalıklarla çevrilidir. Üzerinde herhangi bir yazıt bulunmadığından
kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Yapıdan günümüze üzeri bezemeli ahşap kapı
parçası ulaşmıştır.
Türbe dıştan 6.80x5.45 m ölçülerindedir. Kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı, tek katlı ve
iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan güneydeki
mescit, kuzeydeki türbedir. Yapının dıştan doğu ve
batı cepheleri kısmen görülebilmekte, sağır duvar görünümündedir. Kuzey cephesi dam seviyesine kadar
toprakla kapanmıştır. Güney cephenin batı köşesine
kaydırılmış düz lentolu, dikdörtgen biçiminde bir
kapı açılmıştır. Kapının doğusunda dam seviyesine
yakın bir mazgal pencere bırakılmıştır. Giriş zeminden yükselmiş ve sonradan yapılmış bir merdiven
vardır. Güney cephe yapının tümüyle açık bir şekilde
görülen yeri durumundadır. Cephelerde yer yer sıva
kalıntıları vardır.
Yapıya güney cephenin batı köşesine kaydırılmış
bir kapı ile girilmektedir. Giriş zeminden yükseltilmiştir. Sonradan taşların yığılması ile oluşturulmuş
bir merdiven vardır. Kapı düz lentolu, düz açıklıklı
242
HAKKARİ
0,77 m genişliğinde tutulmuştur. İç mekan güneydeki mescit bölümü 3.60x1.90 m ölçülerinde doğubatı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Üzeri aynı
yöndeki beşik tonoz ile örtülüdür. Güney duvarının
ortasında sivri kemerli bir mihrap nişi açılmıştır. Nişin ortasında kabaca işlenmiş bir kandil motifi bulunmaktadır.
Kuzeydeki türbe kısmı içten 2.95x3.55 m ölçülerindedir. Mescit kısmına göre daha büyük olup, buradan 0.50 m yükseltilmiştir. Bu bölümde doğu-batı
istikametinde dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülüdür. Toprak zemin şeklindedir. Ortada doğu-batı
doğrultusunda bir mezar bulunmaktadır. Mezarın
baş ve ayak şahideleri basit taşlardan yapılmıştır. Batı
duvarında 0.20 m derinliğinde bir dolap nişine yer
verilmiştir. Her iki bölümde kireç harcı ile sıvanmış,
yer yer dökülmüştür.
Yapıda tek süsleme unsuru olan kapı parçası ceviz ağacından yapılmıştır. Dikdörtgen biçimindeki
kapının yarıya yakın kısmı kalmıştır. Yüzeyine oyma
tekniğinde süslemeler yapılmıştır. Üst, orta kesiminde yer alan bir çarkıfelek motifi ile bunun üst ,yan ve
alt kesimindeki çeşitli geometrik süslemelerden oluşmaktadır. Çarkıfelek motifi dairesel şekilde onüç koldan meydana gelmiştir. Bunun üst kesiminde ve alt
kesiminde eşkenar dörtgenlerle oluşturulan altıgen ve
Çukurca Cevizli Köyü Pirment Türbesi
altı köşeli yıldız süslemeler yapılmıştır. Yan kısımlarda ise çapraz motifleri iki sıra halinde düzenlenmiştir.
Parçanın sağ yarısı kırılmış yer yer çatlamalar mevcuttur. Bu parça Van Müzesi’ne getirilerek koruma altına
alınmıştır.
Yapının tamamı iri kesme taşlarla oluşturulmuştur. Alt kısımdaki taş sıraları daha iri ve düzgündür.
Üst sıralarda ise taşlar küçülmüştür. Yapıda duvar kalınlıkları 0.70 m. ve 0.98 m. arasında değişmektedir.
Kesme taş gerek duvarlarda ve gerekse beşik tonoz
örtülerde harçla tutturularak kullanılmıştır. Dıştan
düz toprak dam örtülüdür. Kenarlarına sal taşlarından bir saçak yapılmıştır. Bugün kullanılmayan türbe
sağlam kalmış, büyük ölçüde özelliklerini muhafaza
etmektedir.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
243
Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri
6. SU YAPILARI
6.1. Çukurca Sidan Vadisi Su Kemeri
Çukurca merkez Bey Mahallesi’nde Sidan
Vadisi’nde bulunmaktadır. Çukurca merkezden su
kemerine,stabilize araç yolu,geriye kalanı patika yürüme yoluyla 45 dakikada ulaşılmaktadır. Haskel
kayalıklarının alt kesiminde vadinin içinde meskun
bir alan dışında yapılmıştır. Sidan deresinin kuzey
tarafındaki sırtta kayalıklara yaslanmış olarak inşa
edilmiştir. Bey Mahallesi’ndeki dereden alınan suyu
Narlı’daki bahçelere aktaran yaklaşık 5 km’lik bir kanalın üzerinde bulunmaktadır. Kanal yer yer izlenebilmekte, fakat günümüzde büyük ölçüde kaybolmuş
vaziyettedir.
Su kemeri, kuzey sırtta dik bir şekilde yükselen
kayalıklara yaslanmış vaziyette doğu-batı istikametinde uzanmaktadır. Dört kemer açıklığı ile bunun
doğu ve batısında devam eden duvarlardan ibarettir. Su kemeri ve duvarlar, topoğrafik ve kayalıklara
göre şekillenmiş bir yapıdır. Duvarlarla birlikte 68 m
uzunluğunda, 10 m yüksekliğinde olup, asıl su kemerlerinin bulunduğu kısım ise 22.68 m uzunluğunda tutulmuştur. Yanlarda duvarlara, ortada 1.60 m
genişliğinde üç adet ayağa yaslanan kemerler düzgün
olmayan sivri kemerli açıklıklar şeklindedir. Ayaklar
altla 2.00 m’lik kaide oluşturan bir duvar üzerinde
yükselmektedir. Kemer açıklıkları 3.40 m, yükseklikleri ise değişmektedir. Üstte 1.00 m’ye yaklaşan duvar
üzerinden kanal geçmektedir.
Su kemeri ve duvarlarda kaba yontu ve moloz
taş kullanılmıştır. Taşlar, kireç harcıyla tutturularak
düzgün sıvalı olarak örülmüştür.
Hakkari bölgesinde karşımıza çıkan bu su kemeri su yapısı olarak ilginç ve tek örnektir. Sulama
amaçlı olarak yapılmış kanalın üzerinde yer almaktadır. Bey Mahallesi Çukurca’ya en yakın Nasturi yerleşmelerinden biridir. Burada büyük bir kilise tesbit
edilmiştir. Bey Mahallesi’nde Nasturilerin oturması
ve günümüzde halkında bu yapının Hristiyanlardan
kalma olduğunu belirtmeleri, bu yapının HristiyanNasturiler tarafından yaptırıldığını ortaya koymaktadır. Ancak Ortaçağda inşa edilmiş olan bu yapının
üzerinde tarihlendirmeye ışık tutacak kitabe veya
süsleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kesin tarihi
belli değildir. Günümüzde büyük ölçüde sağlam kalmış yapının kemer ve duvarlarında yer yer yıkılmalar
mevcuttur.
244
HAKKARİ
6.2. Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü
Şemdinli Çayı üzerinde, ilçe merkezine 13 km
uzaklıktadır. Nehri- Derecik- Irak yolunun bağlantısını sağlamaktadır. Köprünün Şeyh Seyyid Muhammed Sıddık tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. Buna göre 20. yy başlarında inşa edilmiştir.
Yüksek dağlar arasında derin bir vadide kuzeygüney doğrultusunda uzanan köprü, tek gözlü yolunun eğimli olduğu köprüler grubuna girmektedir.
Güney ve kuzey taraftan tempan duvarları ve yol bağlantısı yıkılmıştır. Günümüzdeki durumuna göre ölçüleri, üstten yolu 17.90 m uzunluğunda, 3.10 m genişliğinde, ortadan suya olan yüksekliği 11.00 m’dir.
Köprünün tamamında taş malzeme kullanılmıştır. Kemer ve korkuluklarda kesme taş, duvarlarda
düzgün kaba yonu taşlar görülmektedir.bağlantı duvarları yıkılmış olan köprüye güney taraftan dal ve
tahtalarla yapılmış eğreti bir yoldan geçilmektedir.
Eski köprünün hemen batısına betonarme yeni
bir köprü yapılmıştır. Tescilli olan köprünün bağlantı yolları bulunmamaktadır. Kemeri sağlam olarak
duran güzel ve canlı bir görüntü yansıtan köprünün
yöre için önemli bir eser olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Konumu itibariyle biraz uç noktada kalması
göz ardı edilmesine neden olmuştur.
Köprü 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından
restore edilmiştir.
Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü
Şemdinli Baglar (Nehri) Taş Köprü
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
245
Çukurca Tarihi Taş Evleri
9. SİVİL MİMARİ
9.1. Çukurca Mehmet Turan Evi
Kalenin güney yamacında Kale Mahallesi’nde,
batı uçta yer almaktadır. Basamaklı dar bir yoldan
eve ulaşılmaktadır Günümüzde evde oturan bulunmamaktadır.
Kayalık yamaca uydurulmuş, doğu batı doğrultusunda, iki katlı olarak düzenlenmiştir. Kuzeyden
ana kayaya yaslanmaktadır. Doğu cephe, 10.30 m
uzunluğunda olup, kuzey tarafından sivri kemerli bir
açıklıkla iç avluya girilmektedir. Burası iki kademeli
kayalık bir zeminden ibarettir. 15.30 m uzunluğunda
ve yaklaşık 3.80 m genişliğinde, doğu ve batıdan duvarlarla sınırlandırılmıştır. Kuzeyi kayalık, güneyinde
odalar sıralanmaktadır. Üzeri odalarla aynı seviyede
ahşap hatıllı düz toprak dam örtülüdür. Burada kayaya oyulmuş bir dibek dikkat çekmektedir.
Doğu cephedeki açıklık, dıştan ve içten iki kademeli sivri kemerli şeklindedir. Dış ve iç, 1.80 m genişliğinde. arası 1.40 m’dır. Düzgün kesme taşlarla yapılmıştır.
Altta üç bodrum ve üzerindeki üç odadan müteşekkildir. Odalara iç avludan düz atkı taşlı kapılarla
girilmektedir. Doğudaki birinci oda, 4.70 m x 4.50
m ölçülerinde kareye yakın bir plan göstermektedir.
Girişten sonra. 1.30 m’lik bir ön bölüm yer almaktadır. Burası ince dalların yatay sepet örgüsü şeklinde
örülüp sıvanmasıyla oluşturulmuş, perde duvarla
ayrılmıştır. Bu kısmın doğusunda 3 basamaklı bodruma inen merdivenler mevcuttur. İkinci bir kapıyla
Çukurca Mehmet Turan Evi
asıl oda güneyindeki 1.30 m açıklıklı pencere ile aydınlatılmaktadır. Doğu duvarına yarım daire bir ocak
nişi ile bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır.
Ayrıca güney duvarının batı köşesinde bir diğer dolap
nişi yer almaktadır.
Ortadaki ikinci odaya da bir ön bölüntüden
geçilmektedir. Aynı örgüyle bölünmüş, doğusunda
bodruma inen merdivenler, kuzey duvarının batı
tarafında iki dolap nişi yer almaktadır. Ön bölümle birlikte 4.70 m x 3.50 m ölçülerinde dikdörtgen
planlıdır. Doğu duvarının ortasında yarım daire bir
ocak ve iki yanında dolap nişleri yer almaktadır. Güney duvarının ortasında, 1.90 m genişliğinde büyükçe bir açıklık mevcuttur. Batı duvarının güney köşesine 0.80 m genişliğinde ve 0.50 m derinliğinde bir
abdestlik açılmıştır. Ayrıca batı duvarına iki, güney
duvarına da bir dolap nişi yerleştirilmiştir.
246
HAKKARİ
Batıdaki üçüncü odaya kapıdan itibaren boylamasına bir ön bölüntüden geçilmektedir. Bunun güney tarafı bölünerek banyoya dönüştürülmüştür. Yine
aynı şekilde perde duvarla oluşturulmuştur. Güneyden 6.00 m uzunluğunda, kuzeyden daralarak 5.50
m’ye düşen oda, 3.50 m derinliğinde tutulmuştur. Bu
odanın dış cephesi diğerlerinden 1.70 m içeriye çekilmiştir. Odanın güney duvarına mazgal şeklinde iki
pencere açılmıştır. Kuzey duvarının doğu tarafında
büyükçe bir dolap nişi mevcuttur.
Bodrum kattaki odalardan doğudaki 4.60 m x
4.50 m ölçülerinde kare planlıdır. Üstten yedi basamaklı taş merdivenle inilmektedir. Kuzeyden duvar
kayaya yaslanmıştır. Güney duvarına üç mazgal pencere açılmıştır. Ortadaki bodrum katına girilememiştir. Batıdaki ise, dikdörtgene yakın planlı ve güneyden
5.90 m, kuzeyden 5.40 m genişliğinde, boylamasına
3.50 m ölçülerindendir. Güney duvarının ortasına bir
ocak nişi iki yanında birer mazgal pencere, batı duvarına ise iki mazgal pencere açılmıştır.
Gerek bodrumun ve gerekse üst katın örtüleri
düz ahşap hatıllı ve toprak dam şeklindedir.
Yapının güney duvarında düzgün kesme taş, diğer kısımlarında moloz taş kullanılmıştır Herhangi
Mehmet Turan Evi
bir süsleyici unsur bulunmamaktadır Tarihi ile ilgili
bir bilgi mevcut olmayıp, ancak 18-19. yüzyıllardan
kalma olabileceği tahmin edilmektedir.
9.2. Çukurca Dervişoğlu Konağı
Kale Mahallesi’ndeki konak, kalenin güney eteğinde sıralanan taş evlerin arasında kalmaktadır.
Yaklaşık. ortaya yakın bir yerde bulunmaktadır. Doğusundaki Piruzbeyoğlu konağına bitişik olarak yapılmıştır. Yapı kule tipli olarak çok katlı şekilde inşa
edilmiştir. Günümüzde örtü ile ara katların bölüntüleri yıkılmış durumdadır.
Konağın doğu batı doğrultusunda dikdörtgen
planı, dıştan 8.5m x 6.5m ölçülerinde bİr alana oturmaktadır. Zemin kat üzerinde üç kat daha bulunmaktadır. Zemin kata batı cephenin kuzeyine kaydırılmış
bir kapı ile girilmektedir. Kapı dıştan düz atkı taşlı,
içten yuvarlak kemerli bir açıklık şeklindedir. Kapı
dıştan 0.90 m içten 1.20 m genişliğinde açıklığa sahiptir. Aynı duvarın ortaya yakın bir yerine açılmış
bir mazgal pencere bulunmaktadır. Bunun dışında
diğer duvarlarda herhangi bir açıklık yoktur.
Birinci kat, zeminin üzerinde aynı ölçülere sahip
tek mekandan ibarettir. Kuzey cephenin doğu köşesine yakın bir yerden kapı ile girilmektedir. Kapı içten
yuvarlak kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Bunun
içerisindeki açıklık dıştan düz atkı taşlıdır. İçten 1.10
m, dıştan 0.80 m genişliğe sahiptir. Bu katın doğu
duvarı sağır olup, diğer duvarlarda kapı, pencere,
ocak ve dolap nişleri yer almaktadır. Kuzey duvarında kapıdan başka, duvarın yüzeylerine dolap nişleri
yerleştirilmiştir. Dikdörtgen biçiminde üç dolap nişi,
yaklaşık aynı seviyede ve duvarın ortasına yakın bir
kesiminde yer almaktadır. Ortadaki diğerlerine göre
daha büyük tutulmuştur.
Batı duvarının ortasına bir ocak nişi yerleştirilmiş, üç tane de mazgal pencere açılmıştır. Ocak- 0.60
m genişlik ve 0 50 m derinlikte, yarım daire kavisli,
dar ve uzun üçgen bir görünüme sahiptir. İki yandan dizilmiş üstte birleşen taş sıraları ile belirginleştirilmiştir. Mazgal pencerelerden ikisi ocağın sağ ve
solunda, üçüncüsü üst kesimde katın bitiş hizasına
kadar devam etmektedir.
Güney duvarına ikisi normal. ikisi de mazgal
açıklıklı dört pencere açılmıştır. Biri batı köşede,
biri de ortada. dıştan içe daralan iki mazgal pencere
yer almaktadır. Pencereler ise dıştan düz dikdörtgen
açıklıklı, içten sivri kemerli bir girinti oluşturmaktadır. Katın bitiminde kuzey ve güney duvarlarda eşit
aralıklı ahşap hatıl yerleri bulunmaktadır. Ayrıca
bunların arasına bir mazgal pencere daha açılmıştır.
Duvarları çamurla sıvanıp, badanalanmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
247
Çukurca Dervişoğlu Konağı
İkinci kat, yine aynı ölçülerde, duvarlarının büyük bir kısmı sağlamdır. Taban ve tavanı çökmüştür.
Tavandan iki ahşap hatıl kalmıştır Buraya kuzey cephenin doğu tarafına kaydırılmış, içten sivri kemerli
bir girinti teşkil eden ve dıştan dikdörtgen düz atkılı
bir kapı ile girilmektedir. Aynı duvara içten yerleştirilmiş dört dolap nişi bulunmaktadır. Dikdörtgen biçimdeki nişlerden ikisi altta, biri bunların üst ortasında ve diğeri kapının sol üst yanında yer almaktadır.
Batı duvarında, güneye kaydırılmış olan normal
açıklıklı, kuzeyde kalanı mazgal şeklinde iki pencere
bulunmaktadır. Normal pencere, içten sivri kemerli
bir girinti teşkil etmektedir. Bunun ortasında dikdört-
gen açıklık yer almaktadır. Diğer mazgal pencere ise,
içten dikdörtgen girinti oluşturmaktadır. Aynı duvara
bir de kare biçimde dolap nişi yerleştirilmiştir.
Güney duvarın doğu tarafı yıkılmıştır. Bu duvar
yüzeyine bir ocak nişi ile biri normal, ikisi mazgal
şeklinde üç pencere açılmıştır. Ocak batı tarafa kaydırılmış, dışa taşıntısı olmayan üstten yuvarlak kemerli şekilde sonlanan dikine dikdörtgen görünüşlüdür. Duvarın daha batısında köşede kalan bir mazgal
pencere açıklığı yer almaktadır. Ocağın doğusundaki
normal pencere içten sivri kemerli bir girinti teşkil
etmekte; bunun ortasındaki açıklık ise dikdörtgen biçimdedir. Diğer mazgal pencere duvarın yıkılan kısmında bulunmaktadır.
248
HAKKARİ
Üçüncü katın taban seviyesinden itibaren duvarları yıkılmıştır. Ancak batı ve kuzey duvarında bazı
kısımları kalmıştır. Kalan duvarlardan kuzey duvarın
ortasında bir ocak nişi bulunmaktadır. Bunun doğusunda kapı ile batısında bir dolap nişinin olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır
Duvarları harçla tutturulmuş, düzgün sıralı moloz taşlarla örülmüştür. Dış cephelerde taşlar daha
düzgün tutulmuştur. Tavan ve tabanlarda ahşap hatıllar kullanılmıştır. Dıştan pencere açıklıkları cepheleri
hareketlendirmektedir. İçten normal ve mazgal pencereler ile dolap ve ocak nişleri dikkat çekmektedir.
Yapının tarihlendirilmesine ilişkin kitabe vaya
herhangi bir belge mevcut değildir. Halktan dinlediğimiz bazı görüşlere göre. 17 yy sonlarından veya 18
yy başlarından kalmış olabilir.
9.3. Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı
Kale mahallesinde Dervişoğlu Konağı’nın doğu
bitişiğinde yer almaktadır. Kule tipli olarak, çok katlı şekilde inşa edilmiştir Günümüzde zemin katı yıkıntılarla dolmuş, içerisinde ağaçlar çıkmıştır. Birinci
ve ikinci katların güney ve batı duvarları ile kısmen
doğu duvarı sağlam kalmış, kuzey duvarına bitişik,
kuzey batı köşeye dıştan bir ahır yapılmıştır.
Konağın kare bir planı vardır Dıştan 7.80 m x
7.80 m, içten ise, 6.20 m x 6.20 m’lik ölçülere sahiptir. Zemin kat üzerinde bir ve ikinci katların durumu
belirlenebilmektedir. Bütün katlar aynı büyüklükte
karşımıza çıkmaktadır. Birinci kata batı duvarının
kuzey köşesine kaydırılmış bir kapıdan girilmektedir.
Kapı günümüzde içten yarıya kadar. dıştan tamamıyla kapanmış durumdadır. Kalan izlerden, içten sivri kemerli bir girinti teşkil etmektedir. Aynı duvarın
geriye kalan kısmında ortaya doğru bir ocak nişi ile
bunun iki yanında birer dolap nişi açılmıştır.
Birinci katın güney cephesinde dört pencere ile
bir ocak nişi yer almaktadır. Pencerelerden batıdan
ikisi içten dikdörtgen girinti içerisinde, üzeri ahşap
hatıllıdır. Dıştan ise, dikdörtgen açıklık şeklindedirler. Üçüncü pencere içten dışa sivri kemerli bir girinti
oluşturmaktadır. Dıştan yine dikdörtgen açıklık şeklindedir. Bunun hemen doğusuna üçgen biçiminde
son bulan yarım daire bir ocak yerleştirilmiştir. Doğu
köşede bunların üst hizasında kalan bir diğer pencere, içten ve dıştan dikdörtgen şeklindedir. Bu pencerelerin üstlerine birer dolap nişi daha açılmıştır.
Aynı katın doğu duvarının ortaya yakın bir yerinde bulunan dolap nişi dışında herhangi bir açıklık
yoktur. Kuzey duvarı da sağır tutulmuştur. İki duvarın kuzeydoğu köşesi yıkık durumdadır.
İkinci kata da batı cephenin kuzeyinden bir kapı
ile girilmektedir. Kapı içten sivri kemerli, dıştan dikdörtgen açıklıklı olup, dıştan kapatılmıştır. Güney
cephesine aynı şekilde üç pencere, bunların üzerinde
birer dolap nişi ile ortaya yakın bir yerde ocak nişi
açılmıştır.
Pencereler üstten ahşap hatıllı dikdörtgen girinti
oluşturmaktadır. Ocak aşağıdan yukarıya doğru daralan üçgen bir görünüme sahiptir. Üçü pencerelerin
üzerinde, biri ocağın sol üst tarafında olmak üzere
dikdörtgen şekilli dört dolap nişi aynı hizada sıralanmaktadır. Bunlar da üstten ahşap hatıllıdır.
Yapıda duvarlar harçla tutturulmuş moloz taş örgülüdür. Duvar kalınlıkları 0.80 m’dir. dış cephelerde
taş sıraları daha düzenli dizilmiştir Özellikle Güney
cephe, iki kata ait aynı hizada sıralanan pencerelerle
hareketlendirilmiştir. Örtü ve tabanda, yıkılmış olan
ahşap hatıllar kullanılmıştır. Aynı hatıllar, pencere ve
dolap nişlerinin üzerinde de görülmektedir.
Kule tipli bir özellik taşıyan konak, Çukurca’nın
önemli sivil mimari örneklerinden birini teşkil etmektedir
Çukurca Piruzbeyoğlu Konağı
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
249
Çukurca Enver Parlak Evi
9.4. Çukurca Enver Parlak Evi
Çukurca’nın Cumhuriyet Mahallesi’nde yer almaktadır. Doğu batı doğrultusunda, 17.70 m x 14.70
m dış ölçülere sahip, dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Ev üç katlı olarak İnşa edilmiş olup, zeminin
üzerinde iki kat daha yer almaktadır Bunlardan en
üstü köşk katıdır.
Zemin kata batı cephenin ortasından bir kapı İle
girilmektedir. Kapı sivri yuvarlak kemerli bir açıklık
şeklindedir. Girinti 2.00, kapı açıklığı ise 1.60 m genişliğindedir. Sonradan iki yandan ve alttan örülen
duvarla kapı daraltılmış olup, dikdörtgen bir açıklığa
dönüştürülmüştür. Kapıdan sonra ulaşılan hol, doğu
batı doğrultusunda uzanan, derinlemesine planlıdır.
13.10 m uzunluğunda ve 3.50 m genişliğindeki
holün iki yanında karşılıklı üçer oda sıralanmaktadır Bugün girilemeyen bu odalar, 4.10 m x 5.40 m
ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, kuzey ve güney
duvarlarına birer, batı duvarına ise ikişer mazgal pencere açılmıştır. Hole açılan kapıları ise, dikdörtgen,
düz ahşap hatıllı olarak yapılmışlardır. Üstten ahşap
hatıllı desteklerle örtülmüştür. Bu aynı zamanda üst
katın tabanını teşkil etmektedir.
Holün doğusundaki ters “U” şeklinde dolanan
taş merdivenle birinci kata çıkılmaktadır. Ortasında
zemin kattaki gibi bir hol ve iki yanında üçer oda
yer almaktadır. Holün batı tarafında kapının üzerine
denk gelen kısımda ahşap balkon kaldırılarak, buraya
bir pencere yapılmıştır. Ayrıca hol batıdaki odaların
hizasında sonradan bölünerek bır ara oda oluşturulmuştur.
Batıda yer alan odalardan kuzeydeki 3.40 m x
5.40 m ölçülerinde dikdörtgen planlı olup, batı duvarındaki bir pencere ile aydınlatılmaktadır. Sıva ve
örtüsü yenilenmiş olan odanın kuzey duvarının doğu
köşesinde bir dolap nişi bulunmaktadır. Güneydeki oda ise, 5.60 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen
planlı olup, güney ve batısında pencereler yer almaktadır. Burası da yenilenmiş olup, kapının arkasına
denk düşen doğu duvarına bir dolap nişi açılmıştır.
Ortadaki odalardan kuzeydeki 5.40 m x 4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Doğu ve batı duvarlarında birer dolap nişi, kuzey duvarında ortada ocak,
bunun iki yanında ise birer pencere yer almaktadır.
Güneyindeki oda ise, 5.60 m x 3.50 m ölçülerindedir.
Güney duvarına iki pencere açılmıştır. Batı duvarında
üç, doğuda da bir dolap nişi bulunmaktadır.
Büyük ölçüde harap olan doğudaki odalardan
kuzeydeki 5.40 m x 4.00 m ölçülerinde, kuzey duvarına iki mazgal pencere ve ortasına dolap nişi; doğu
250
HAKKARİ
duvarına ise yine iki mazgal pencere ve ortasına bir
ocak açılmıştır. Güneydeki oda 5 60 m x 4.00 m ölçülerindedir. Güney duvarına iki mazgal pencere, batıya
bir dolap nişi, kuzeye iki dolap nişi, doğuda ortada
ocak ve yanlarında birer dolap nişi açılmıştır. Bu iki
odanın tavan ve tabanları yıkılmış durumdadır.
Evin köşk katına ve dama holün doğu tarafındaki
yine ters “U” şeklinde ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır. Bugün bu merdiven yıkıktır. Dışarıdan seyyar
bir ağaç merdivenle dama çıkılmaktadır. Batı tarafında toprak genişçe bir düz damın gerisinde yer almaktadır. Ortada eyvan şeklinde bir mekan ve bunun iki
yanında birer oda yer almaktadır. Odalara eyvandan
birer kapı ile girilmektedir. Kuzeydeki oda, 5.40 m x
4.00 m ölçülerinde dikdörtgen planlıdır. Kuzey duvarına içten dikdörtgen girinti teşkil eden iki pencere
ve ortasına bir ocak nişi açılmıştır. Doğu duvarında
birbirine eşit büküklükte dört dolap nişi sıralanmaktadır. Dama bakan batı duvarında ise ortada bir pencere ile bunun güneyine yerleştirilmiş bir dolap nişi
yer almaktadır.
Güneyindeki odanın kuzey ve güney duvarı dama
doğru taşıntı yapmaktadır. 5.60 m x 4.00 m ölçülerindeki odanın güney duvarına iki pencere ile ortasına
bir ocak nişi yerleştirilmiştir. Batısına iki pencere ile
dikdörtgen bir dolap nişi; kuzeyine ise kapının dışında iki dolap nişi açılmıştır. Bu iki oda ile köşk katı
evin en dikkat çekici yanını oluşturmaktadır.
Evin batı cephesini, ortadaki sivri kemerli bir
kapı, üst katta ise, ortadaki balkon açıklığı ile yanlar-
Şemdinli Bağlar (Nehri) Kayme Sarayı
daki pencereler hareketlenmektedir. Yine kuzey, ve
güney cephelerin monotonluğunu dikdörtgen açıklıklı pencereler gidermektedir. Duvarları tamamıyla
haçla tutturulmuş, moloz taşlarla örülmüştür. Dış
cephelerde taşlar düzgün sıralıdır Kapıda ise kesme
taş kullanılmıştır. Oda kapıları, pencere ve üst örtülerde ahşap hatıllar görülmektedir.
1999 yılında büyük ölçüde sağlam olan ve kullanılan evin 2002 yılında tamamına yakını yeni ev
yapmak maksadıyla yıkılmıştır. Tescil edilemediği
için evin yıkımına herhangi bir müdahale edilememiştir. Yapının tarihlendirilmesi konusunda kesin bir
veri yoktur. Edinilen izlenim ve genel durumu 18-19
yüzyıllardan kalabileceği şeklindedir.
9.5. Şemdinli Baglar (Nehri) Kayme
Sarayı
Bugünkü ilçe merkezine 15 km uzaklıkta, stabilize bir yol ile Bağlar köyüne ulaşılmaktadır. Yöre için
dini turizm açısından önemli bir ziyaret yeridir. Eski
ilçe merkezi olan Nehri burasıdır. Osmanlı Devleti’nin
son döneminde Şemdinli Şeyhleri tarafından idare
edilmiştir. Bunlardan Seyyid Taha ve Seyyid Abdullah
gibi zatların mezarları buradadır. Günümüzde bir iki
hane ikamet etmektedir.
Saray, köyü evlerinin batısında, eski yerleşim
yerinin kuzeyinde kalmaktadır. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve iki katlıdır. Kuzey
cephenin ortasından sivri kemerli bir kapı açıklığı ile
yapıya girilmektedir. Kapının iki yanında birer kitabe
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
251
bulunmaktadır. İçerisi büyük ölçüde yıkılmış, sadece
batı ve kuzey duvarları ile güney cephesinin bir kısmı
kalmıştır. Gerek içerisi ve gerekse dışarısında çıkan
çalı ve ağaçlar yapıyı büyük ölçüde kapatmıştır.
Plan olarak her iki katın da ortadan ikiye bölünmüş bir hol ve buna açılan iki yandaki dörder odadan
meydana geldiği anlaşılmaktadır. Her odanın dışarıya açılan ikişer penceresi cepheleri de hareketlendirmektedir. Dış cephe duvarları kesme taş kaplamalı
olarak gerçekleştirilmiştir. İçerisinde odaların duvarları ise moloz taş örgülüdür.
Günümüzde plan ve rölevelerinin sağlıklı olarak
çıkarılması için temizlik çalışmalarına ihtiyaç vardır.
Bu nedenle 1995 yılında tarafımdan yayınlanan sarayın planı ile yetinilmiştir. Bu da o bir rölöve çalışması
olmayıp, sadece plan bazında yapıyı tanıtmaya yöneliktir. Tescilli olup, yapı üzerinde 2011 yılı itibarıyla
kazı ve temizlik çalışmaları ile rölöve, restitüsyon ve
restorasyon çalışmalarına başlanmıştır.
9.6. Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı
Nehri’nin güneybatısında çayın kenarına kurulmuştur. Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen
planlı yapının sadece güney giriş cephesi kısmen
ayakta kalmıştır. Geriye kalan kısımlar tamamen yıkılmış, bir taş yığını haline gelmiştir.
Planı ve rölövesinin yapılabilmesi için büyük bir
temizlik çalışmasına ihtiyaç vardır. Tahmini olarak
30.00 m x 25.00 m ebatlarında bir alana oturmakta-
Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı
Şemdinli Bağlar (Nehri) Kelat Sarayı
dır. Yapının üç katlı olduğu eski resimlerden anlaşılmaktadır. Tamamı düzgün kesme taş işçiliği göstermektedir.
Güney cephedeki mevcut kalıntılardan ayakta
kalan kısmın 14.50 m olduğu görülmüştür. Kapının
bulunduğu orta kısım içe doğru girinti teşkil etmekte, ortada sivri kemer açıklıklı ve kademeli kapı ile
iki yanında pencereler yapıyı anıtsal bir hüviyete büründürmektedir. İçerisinin ortada bir hol ve bunun
iki yanındaki odalardan meydana geldiği görülebilmektedir. Kapı ve pencereler kenarlardan kademeli
silmelerle profillendirilmiştir. Yapıya ait düzgün kesme taşlar etrafa dağılmış ve yer yer yakınındaki ahır
yapılarında kullanılmıştır.
Yıkılmış olmasına rağmen yörenin önemli sivil
mimarlık örneklerindendir. Tescilli bir yapıdır.
252
HAKKARİ
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Kızıl Kümbet
253
254
HAKKARİ
10. TARİHİ MEZARLIKLAR VE MEZAR
TAŞLARI
10.1. Kızıl Kümbet Mezarlığı
Gülereş Baba Mahallesi”nde, kuzeyden güneye
doğru eğimli bir sırtta yer alan mezarlık halk tarafından ziyaret edilen ve kutsal bilinen yerlerden birisidir. Zaviye kalıntısının kuzey tarafındaki düzlük
kesimde Osmanlı Dönemi’nden kalma üzerleri kitabeli, zengin bitkisel ve geometrik desenli mezartaşları
mevcuttur, Mezarlık alanında çoğu yerlerinden sökülmüş ve kırılmış 39 mezartaşı tespit edilmiş olup,
bunlardan sadece 17 adedi durumunu korumaktadır.
Etrafa dağılmış ve yerlerinden sökülmüş olanların
tamamı Meydan Medresesi’ne kaldırılmış ve koruma
altına alınmıştır.
Zaviyeyi de içine alacak biçimde mezarlık alanı
ihata duvarı ve tel örgü ile çevrilerek, valilikçe çevre
düzenlemesi yapılmıştır.
10.1.1. Abdullah Han’ın Baş Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nın ortaya yakın bir yerinde, zaviyenin kuzey batısında bulunmaktadır. Abdullah Han’a ait olup, ayakucu şahidesine göre 1194
h.1780 m. tarihlidir. Ustası Amile Muhammed
şeklinde şahide üzerine yazılmıştır. Kitabesi Arapça
olarak, dört sıra ve sekiz satır halinde celi sülüs hatla
gerçekleştirilmiştir.
Kızıl Kümbet Mezarlığı
Kitabe
El-bekâu lillâhi
İnne hâzihiravzatün sâhet riyâzatü’I-cenân
U ‘1-emîri ‘1-âdili ‘I-mâğfur Abdullah Han
Lâbisü’t-tâci’l-mükelleli re’sü mihcâci’l-mülûk
Efdalü’l-akrân hâvi li’1-maâlî ve’1-beyân
Kâne mensûben ile’l-Abbâsi ammü’l-Mustafa
Nâşiru’l ihsâni û’1-âlâki kehfen li’1-âmân
I’lemû inin hâfıü târihi’y-irtihâli
Arifün bil Hakkı ilmen medde câhehû cennetini.
Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş kemer formunda olup, aşağıdan yukarıya, alınlık kısmına doğru hafif genişlemektedir. 0.48 m. eninde, 0.93
m. yüksekliğinde ve 0.06 m. kalınlığında ölçülere sahiptir (Çizim 1).
Şahidenin doğuya bakan tek yüzünde yazı ve
süslemeler mevcuttur. Kaş kemerin bitimine usta adı
sıkıştırılmıştır. Mezar taşının bu yüzeyi dıştan ince bir
silme ile bunu takip eden çiçek motiflerinden oluşan bir bordur çerçevelemektedir. İçteki daha ince
bir şerit ise, alınlığı ve yazıları ayrı ayrı sınırlandırılmaktadır. Üstte alınlık bunun altında ise, gövde yer
almaktadır.
Alçak kabartma şeklinde süslemeler işlenmiştir.
Celi sülüs karakterli yazılar dışında kenar bordürü,
alınlık ve gövdede bitkisel süslemeler yer almaktadır.
Kenar bordüründe üst ortadan başlayarak, sola ters,
sağa düz, S kıvrımlı ve ikişer yapraklı dallarla bir-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Abdullah Han’ın baş şahidesi
birine bağlanmış dilimli gülbezekler sıralanmaktadır.
Çiçek, dal ve yapraklar, eşit aralıklarla düzgün bir şekilde sıralanmışlardır.
Alınlığın ortasında El-bekâu lillahi yazılı üçgen
bir kartuş yer almaktadır. Zikzak formlu birer şerit
üçgenin iki yan kenarını oluşturmaktadır. Üst ortasındaki lale şeklinde bir alemle üçgen kartuş son bulmaktadır. Bununla alınlık, iki ayrı yüzeye bölünmüş,
her biri simetrik şekilde kıvrık dal ve uçlarındaki stilize çiçeklerle doldurulmuştur. Tek kökten çıkarak, üç
kol halinde yüzeyi dolduran dalların kıvrılan uçları
çiçeklerle nihayetlenmektedir. Aralarındaki boşluklarda üçlü yapraklar sıralanmıştır.
Alınlığın altında başlayan yazıların her satırı enine dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır. Aralan yatay
ve dikey olarak düzenlenmiş, ortası zikzak biçiminde
üçlü şeritlerle birbirinden ayrılmıştır. Oldukça sık istif edilmiş yazılar harekelerle zenginleştirilmiştir.
En altta ise, zikzak formlu yatay iki şeridin alt
ve üstten sınırlandırıp, ortadan ikiye böldüğü bitkisel
süslemeli küçük panolara yer verilmiştir. Her ikisi de
aynı şekilde, simetrik ve merkezî düzenlemeli üç göbekten dağılan stilize yapraklarla oluşturulmuş süslemeler ihtiva etmektedir.
Şahide sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir.
255
10.1.2. Abdullah Han’ın Ayakucu Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin kuzey batısında, baş şahidesinin karşısında yer almaktadır.
Abdullah Han’a, ait olup, 1194 h. 1780 m. tarihlidir.
Abdullah Han bin İbrahim Han bin Muhammed Han
El-Abbasi şeklinde şeceresi yazılmıştır. Üslup benzerliği nedeniyle ustası baş şahidesinde yer alan Amile
Muhammed dir. Kitabesi Arapça olarak, üç sıra ve beş
satır şeklinde celi sülüs hatla yazılmıştır.
Kitabe
Hâzihî ravzatü 7 mağfûri’l-merhûm
El-hasebi’n-nesebî Abdullah Han bin İbrahim Han
Bin Muhammed Beg el-Abbâsi
Teammedellâhü Bi-ğufrâhinî ve eskene fi vasati cenânih
Fîseneü 1194
Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş
kemer formundadır. 0.45 m. eninde, 0.95 m. yüksekliğinde ve 0.05 m. kalınlığında ölçülere sahiptir.
Şahidenin batıya bakan yüzünde yazı ve süslemeler
yer almaktadır. Çerçeveyi dıştan ince düz bir silme
ve bunu takiben çiçek motifli bir bordur ile içteki
ince şerit oluşturmaktadır. Yuvarlak kemer formunda
alınlık ve altındaki yazılardan oluşan gövdeden ibarettir. Gövdede üç sıra halinde ve beş satırdan oluşan
Abdullah Han’ın ayakucu şahidesi
256
HAKKARİ
yazılara yer verilmiştir. Üçüncü sıranın ikinci bölümü
bitkisel süslemelerle doldurulmuştur.
Bitkisel süslemeler ve yazılar alçak kabartma olarak gerçekleştirilmiştir. Kenar bordum alınlık ve alt
kesimde bitkisel karakterli süslemeler yer almaktadır.
Bordürü sağa ve sola ters “S” kıvrımlı, ikişer yapraklı
dallarla bağlanmış gülbezekler teşkil etmektedir.
Alınlık üstten yuvarlaklaştırılmış kemer formunda ve büyükçe tutulmuştur. İçerisini aynı kökten çıkan beş dal, yaprak ve çiçekler bezemektedir.
Ortadan düz çıkan bir dal, üst ortadan sağa ve sola
eğilerek birer çiçekle sonlanmakta ve beşer yaprakla
zenginleşmektedir. Simetrik ikişer yan daldan birincilerinde üçer çiçek; ikincilerinde ise, ikisi tomurcuk
altışar çiçek ve yapraklar bulunmaktadır. Altta kalan
iki yan boşlukta sağa ve sola dönük çiçeklerle oluşturulan yapraklı üçer filiz yer almaktadır.
Alınlığın altından başlayan üç satır halindeki yazıları zikzak şeklinde yatay ve dikey ortası “V” şeklinde şeritler sınırlandırmaktadır. Yazılar yerel üslupta, harekelerle zenginleştirilmiş haldedir. Alt sıranın
ikinci satırında yazı yerine, simetrik dizilmiş ortadaki
üç göbekten dağılan yapraklarla oluşturulmuş süslemeye yer verilmiştir.
Yerinde ve sağlam vaziyettedir.
10.1.3. Şemsi Hanım’ın Baş Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin hemen
kuzeyinde yer almaktadır. Şemsi Hanım’a. ait olup,
1202 h. 1788 m., tarihlidir. Şemsi Hanım, Behram
Paşa’nın kızı ve Abdullah Han oğlu Emir Şerifin haremi (hanımı) dır. Ayakucu şahidesinde “Amelün min
Ali”şeklinde imzası bulunan Ali Usta’nın eseridir.
Kitabe
Lâ ilahe illallah / Muhammedû’r-Resûlüllâh
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm /Kul hûvellâhü ehad
Allâhû’s-Samed Lem yelid ve lem yûled ve lem / Yekûn lehû
kûfüven ehad Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi / llâhi’1-aliyyi’lazîm Hâzihî ravzatü’l-merhûmetü / El-mağfûratii Şemsi
Hanım Binti Behram Paşa harem-i / Emir Şerif Han bin
Abdullah Han Beg el-Abbâsi teammedehallâhü-bi-ğufrânihî
ve eskenehâ / Bi-hûri cenânihî-fi şehri Receb fi seneti 1202
Serpantin taşından yapılmış olan şahide, kaş
kemer formlu, dikdörtgen şeklindedir. Eni 0.46 m.,
boyu 0.76 m., kalınlığı ise 0.06 m. ölçülerindedir.
Şahidenin içe bakan doğu yüzeyi yazı, dış yüzeyi
ise bitkisel çiçek kompozisyonu ile doldurulmuştur.
Taşı, dıştan ve içten ince birer şeridin sınırlandırdığı çiçek motifli bir bordur çerçevelemektedir. Doğu
yönde alttan, bordürün üzerinde uzanan ikinci şerit
dairesel üç rozetle oluşturulmuştur. Üstte basık bir
Şemsi Hanım’ın baş şahidesi
alınlık ve altında yedi sıra ve ondört satırdan oluşan
yazılar yer almaktadır. Diğer yüzeyde ise, dıştan aynı
şekilde bir bordur dolanmaktadır. İçerisi tepelik motiflerinden çıkan yanlarda küçük, ortadaki büyük çiçeklerle doldurulmuştur.
Yazı ve her iki yüzeydeki bitkisel süslemeler, alçak kabartma olarak gerçekleştirilmiştir. Yazılar celi
sülüs, fakat mahalli bir üslupla yazılmıştır. Kenar bordürleri hafif yayvan sola ters, sağa düz devam eden “S”
kıvrımlı dallarla bağlanmış gülbezeklerden oluşmaktadır. Kıvrık dalların ortalarına ters ve düz ikişer yaprak ile üst orta ve alt kenarlarda bağımsız laleler bordürün diğer unsurlarıdır. Üstten kaş kemer şeklinde
sonlanan alınlık, iki bölümlü olarak tertip edilmiştir.
Basık tutulmuş üst kısmı, kıvrılarak yüzeye dağılan
dallar uçlarındaki çiçeklerle bezenmiştir. Alt kısmı ise
ortada yarım daire içerisinde el-bekâellâhü ile bunun
sağında La ilahe illallah, solunda Muhammedûn Resulallah yazılmıştır. Alttaki yazıları enine ve boyuna
ince şeritler çerçevelemektedir.
Diğer yüzeyi dolduran çiçek motiflerinden ortadaki büyük ve yedi dalla oluşturulmuştur. Yanlardaki
ikişer çiçek ise, tek dallı ve daha küçük tutulmuştur.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Ana dal ve yan dallar aralarında yapraklar ile uçlardaki gülbezek ve tomurcuklarla zenginleştirilmiştir.
Sağlam ve yerinde dikili olup, alt kesimleri toprak altından ortaya çıkarılmıştır.
10.1.4. Şemsi Hanımın Ayakucu Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda baş şahidesinin karşısında yer almaktadır. Şemsi Hanım için yapılmıştır.
Şemsi Hanım’a ait olup, baş şahidesine göre, 1202
h.1788 m. tarihinde yapılmıştır. Mezar taşının kitabesinden Emir Şerif’in tanzim ettirdiği bir vakfiye
olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca sağ alt köşede Amelûn
min Ali şeklinde usta yazıtı bulunmaktadır.
Kitabe
Kad vakafe ve habise ve sebile Emîr Şerif ve hamse te
Aşera kuruşen rub’an min rub’ati karyeü İrsân kevakfi
Ömer radıyellahu anhu arda hayratın mukaddimen
Ala’ş-şahsi’z-zekâti yekrau külle yevmin cuz’un mine’l-Kur’an
Nisfen li’s-sabah ve nisfen H’1-mesâi ala
Kabri ‘1-afıfe ti ‘ş-şerîfe ti ‘1-m erh ûmeti ‘1-meğfûre ti
Bi-lakiyyeti ‘z-zamâni ‘1-mukayem e...
Bintâni Şemse hanım nevverellahu serâhâ ve ceale’l-cennete
Amelü min Ali mesvâhâ
Şemsi Hanımın ayakucu şahidesi
257
Serpantin taşından kaş kemer formlu bir şahidedir. 0.45 m. eninde, 0.70 m. boyunda ve 0.06 m. kalınlığındadır. Doğuya bakan dış yüzünde bitkisel süsleme, içte ise yazılar yer almaktadır. Her iki taraf, iki
ince şerit arasında çiçek, kıvrık dal ve yaprak motifli
bir bordürle çerçevelendirilmiştir. Dışa bakan yüzeyi
tümüyle bir çiçek motifi, içtekini ise, basık bir alınlık
ile alunda sekiz satırlık yazılar doldurmaktadır.
Yazı ve bitkisel süslemeler alçak kabartma olarak yapılmıştır. Her iki yüzeydeki kenar bordürleri
birbirlerine benzer şekilde olup, ikişer yapraklı, sola
ters, sağa düz devam eden “S” kıvrımlı dallarla bağlanmış, eşit aralıklı gülbezeklerden oluşmaktadır. İçteki yazılar celi sülüs hatlı ve mahalli karakterlidir.
Üstteki alınlığın ortasına, “kad” kelimesi ile iki yanına
ikişer yarım gülbezek yerleştirilmiştir.
Dış tarafta, alttan bordürün üzerine aynı şekilde
ikinci bir bordur yapılmıştır. Bunun üstünde beş tepelik
motifi sıralanmaktadır. Ortadakinden çıkan beş dallı bir
çiçek tüm yüzeyi doldurmaktadır. Orta dal, üste doğru
yan dallarla zenginleşmekte ve bir laleyle son bulmaktadır. Dalların aralarında yapraklar, uçlarında hafif içe
kıvrık gülbezekler ile tomurcuklar yer almaktadır.
Sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir.
10.1.5. Hazreti Rabia Sultan’ın Baş Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda olup, zaviyenin kuzeyinde yer almaktadır. 1182 h. 1768 m. tarihinde
Rabia Sultan için yapılmıştır. Rabia Sultan, Abdullah
Han’ın annesi ve İbrahim Bey\n kızıdır. Taşın ustası
belli değildir. Her iki yüzünde Arapça kitabeler bulunmaktadır.
Batı yüzdeki kitabe
Hâfı’l-eltâf
Neccinâ mimmâ nehâfü
İlâhi irham züllî ve fakrı ve fâkatî
Ve’c’al lî ilâ kâi müteaccen lutfike
Doğu yüzdeki kitabe
Hüve’l-gafur
Kad teveffat min dâri’1-fenâ ve meşet ilâ dâri’1-bakâ
El-merhûmetü’l-mağfuratü’s-seidetü ümmü’l-fukarâi ve’1-mesâkin
Habîbetü’l- ulemâi ve’s-sâlihîne’lletîkânet ilmen bi’s-salâh
Hazret-i Râbia Sultan Valideni Hazret-i Abdullah Han Beg ve binti
İbrahim Beg el-Abbâsi hafezahümüllâhü Teâlâ bi’n nevâsî yevme yü’hazü
tisene elfin ve mietin ve isneyni ve semânine mine’l-
hicreü’l-nebeviyyeü.
(1182) Aleyhi efdalü ‘t-tahiyyeti
258
HAKKARİ
Serpantin taşından sivri kemer formunda bir şahidedir. Eni 0.45 m., yüksekliği 0.98 m. ve kalınlığı
0.08 m. ebatlarındadır. Şahidenin batıya ve doğuya
bakan her iki yüzeyi yazılarla doldurulmuştur. Batı
yüzeyini dıştan genişçe bir düz silme, ince bir oluk ve
içteki ince bir şerit üçlü biçimde çerçevelemektedir.
Sivri kemerli alınlık dışında gövde dört bölmeye ayrılmış, her biri yazılarla doldurulmuştur. Diğer yüzeyi
ise, dıştan ince bir şerit çerçevelemekte; tamamı sekiz
satır halinde yazılardan oluşmaktadır.
Her iki yüzey, alçak kabartma tekniğinde celi
sülüs yazılardan oluşmaktadır Hatun süsleyici unsur
olarak belirleyici olduğu bir şahidedir. Batı tarafındaki yazıların istifinde elif, lam ve ti gibi harflerinin dikey çizgileri ile kaf, te, ha, ye gibi harflerin keşideleri
kesiştirilerek hareketlilik sağlanmıştır. Ayrıca aralarda kalan yüzeyler palmet, rumi ve çiçek gibi bitkisel
unsurlarla doldurulmuştur.
Taşın doğu tarafı dıştan ve aralardan ince çizgilerin ayırdığı sekiz satırlık yazılarla doldurulmuştur.
Harflerin uzantılarına ve aralara çiçek, palmet, yaprak
ve rumiler yerleştirilmiştir. Düzgün ve nitelikli bir hat
dikkat çekmektedir (Çizim 7-Resim 6).
Şahide, sağlam ve dikili vaziyettedir.
Hz. Rabia Sultan’ın ayakucu şahidesi
10.1.6. Hazreti Rabia Sultan’ın Ayakucu
Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda zaviyenin kuzeyindeki grup içersinde yer almaktadır. 1182 h.- 1768-9
m. tarihli olup, Rabia Sultan’a aittir. Üzerinde alttaki
rakamla yazılmış tarihten başka herhangi bir yazı bulunmamaktadır.
Serpantin taşından yapılmış olup, sivri kemer
formlu bir şahidedir. 0.45 m. eninde, 0.88 m. yükseklikte ve 0.09 m. kalınlığında ölçülere sahiptir. Şahideyi en dıştan genişçe düz bir silme, bunu takiben
dar bir oluk ve içte ince çizgi halindeki şerit sınırlandırmaktadır. Üst kısmı sivri kemerli bir alınlık şeklinde düzenlenmiştir. Gövdeden yatay, ince bir şerit
alınlığı ayırmaktadır. Gövde, dikine dikdörtgen bir
pano ve altındaki kartuş içerisinde tarih bölümünden
oluşmaktadır.
Hz. Rabia Sultan’ın baş şahidesi
Alınlık, simetrik rumi, palmet ve çiçekli yaprak
motifleriyle doldurulmuştur. Gövdedeki kompozisyon, ortadan iki düğümle birbirinden ayrılmış, uçları
birbirine ters, aşağı ve yukarı bakan karşılıklı rumilerle oluşturulmuş birer palmet ile bunlara ortadan
bağlı yan palmetlerden meydana gelmektedir. Ayrıca panonun dört köşesine üçlü yapraklar yerleştiril-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
miştir. Ana motiflerin içleri yaprak ve bu yaprakların
saplarına ortadan bağlanmış altlı üsüü küçük birer
palmetle doldurulmuştur. Bunlar dışında, yanlardaki
küçük palmetlere bağlanmış yapraklar kompozisyonu tamamlamaktadır.
Sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir.
10.1.7. Abdülaziz’in Pederi’nin Baş Şahidesi
Kızıl Kümbet Mezarlığı’nda iken buradan alınarak koruma altına almak maksadıyla Meydan
Medresesi’ne kaldırılmıştır. 1214/1788 tarihlidir.
Farsça kitabesine göre Abdülaziz’in Pederine ait bir
şahidedir.
Kitabe
Hu ve ‘r -rahimu’l- ğafür
Kurreti’1-ayni pederi Abdülaziz an nü nâm
Sudi dâri’l-huld ez-dâri’1-fenâ beni had kem
Nev civâni lebbeyk gûyân canîb-i Hak şud-revân
Rabbenâ’ğfırhu bi-hakki’1-Mustafa hayri’1-enâm
Hayfguyâneş cihâni râ çu didem gah-ı fevt
Yeftem târih-i deriğ ez hâs ve âm
Serpantin taşından sivri kemer formlu bir şahidedir. Eni 0.41 m., boyu 0.93 m. ve kalınlığı 0.06
m.’dir. Şahidenin doğu yüzünü yazılar, batısını ise
259
süslemeler doldurmaktadır. Gövdenin üstündeki sivri kemer yanlardan hafif kademeli olarak başlamaktadır. Yazının bulunduğu doğu taraf, düz bir şeride
sınırlandırılmıştır. Alınlıktan itibaren yedi satır yazı
işlenmiştir. Baü yüzü ise, zencerek motifli bir bordürle çerçevelenmiştir. Yüzeyin tamamını bir şemse motifi kaplamaktadır.
Kabartma tekniğinde, bir yüzünü yazı ve diğer
yüzünü şemseden oluşan merkezî bir kompozisyon
süslemektedir. Şahidenin baü yüzünde çerçeveyi
meydana getiren zencerek, bir uzun bir kısa şeklinde
sıralanmaktadır. Kısa olanlar, dilimli eşkenar dörtgen,
uzunlar ise altıgenlerden oluşmaktadır. Altıgenlerin
işlerine birer gülbezek yerleştirilmiştir. Ortadan başlayıp tüm gövdeyi dolduran şemse motifi kenarlardan
dilimli bir şeritle sınırlandırılmıştır. Merkezinde daire
içine alınmış bir gülbezek ve hemen bunun dışındaki
sekiz köşeli yıldızdan başlayan simetrik bitkisel motifler yüzeyi doldurmaktadır. Yıldızların her bir ucuna birer palmet yerleştirilmiş, bunları da dıştan yine
palmet şeklinde motifler kuşatmıştır. Palmetlerin uçlarında başlayan hafif yay çizgiler iki yana devam ederek ortalarında birer gülbezeğe bağlanmaktadır. Gülbezeklerin iki yanından çıkan çizgilerin uçları birer
hatayı ile son bulmaktadır. Ayrıca göbeğin alt ve üst
ortasındaki dilimler, sapları hatayılerden çıkan çatallı
birer yaprakla doldurulmuştur. Şemsenin salbek kısımları lale şeklinde düzenlenmiştir. Ortasındaki bir
gülbezekten dağılan simetrik yapraklar kesişerek içerisini kaplamaktadır.
Doğu yüzeyi dıştan ve aralarından düz bir şeritle
sınırlandırılmış, alınlık ve gövdeyi dolduran 7 satır
yazıdan oluşmaktadır. Yazılar celi sülüs hatlı, belirgin
ve harekelerle zenginleştirilmiştir.
Sağlam olan şahide Meydan Medresesi’ne kaldırılmıştır.
10.2. Melik Eset Mezarlığı
Biçer Mahallesi’nde Melik Esed Camisi’nin batı
tarafında haziresi şeklindedir. Burada ve civarında 17
tanesi yerinde dikili. diğerleri etrafa dağılmış 25 adet
mezartaşı tespit edilmiştir. Bu mezartaşları da Osmanlı devrinden kalma kitabeli, bitkisel ve geometrik
süslemeleriyle dikkat çekmektedir.
Burasının da etrafı valilikçe ihata duvarı ve tel
örgü ile kapatılarak kapısı ve çevre düzenlemesi yapılarak ziyarete açılmıştır.
Abdülaziz’in Pederi’nin baş şahidesi
10.2.1. Muhammed Nasır’ın Baş Şahidesi
Melik Esed Mezarlığı’nın batı tarafında bulunmaktadır. Kitabesine göre mezartaşı, Emir Muham-
260
HAKKARİ
med Nasır’a ait olup, ayak ucu şahidesine göre 1038
H. (1629 M.) tarihlidir. Ustası “Amile Muhammed”
şeklinde ayak ucu şahidesinin arkasına yazılmıştır.
Kitabesi beş satır halinde gerçekleştirilmiştir.
Ravdatû’l-Cennâti hâza sâre me’vâ li’l-emîri
El-Emir el-âdil el-mağfur Muhammed Nasîr
Kare mensûben ile’l-Abbâsi ammü’l Mustafa
Rabbena edhilhu fi ğufranike celfu’n-nesir
Herece’l ekradü min bâdi’ivefati tarihehü sâilen
Serpantin taşından yapılmış olan şahide kaş kemer formunda olup, 0.55 m. eninde, 1.02 m. yüksekliğinde ve 0.08 m. kalınlığında ölçülere sahiptir.
Şahidenin içe bakan yüzeyine alçak kabartma
yazı ve süslemeler işlenmiştir. İki bölüm halinde düzenlenmiş olup, alt kısmını yazılar teşkil etmektedir.
İki yandan ince birer şeritle sınırlandırılan yazılar beş
satır halinde birer kartuş içerisine alınmıştır. Yazıların 5. satırında “Bey’in ölümünden sonra Kürtler perişan
oldu” ibaresi önemlidir. Üst kısmında bir alınlık oluşturulmuştur. Kıvrık dallarla birbirine tutturulmuş,
ters-yüz şeklinde sıralı palmet dizisinden bir şeritle
sınırlandırılmış alınlığın içerisi, simetrik ortadan iki
yana dağılan kıvrık dal çiçek ve yaprak motiflerinden
bir kompozisyonla doldurulmuştur.
Taş sağlam ve yerinde dikili vaziyettedir.
Muhammed Nasır’ın ayakucu şahidesi
Muhammed Nasır’ın baş şahidesi
10.2.2. Muhammed Nasır’ın Ayak Ucu
Şahidesi
Mezarlığın batı tarafında mezarın ayak ucunda
yer alan taş, baş şahidesine göre Emir Muhammed
Nasır’a aittir. Üzerinde 1038 H. (1629 M.) tarihi yer
almaktadır. Usta kitabesi taşın arka yüzünde orta tarafa bir kartuş içerisine “Amile Muhammed” şeklinde
işlenmiştir. Taşın üst alınlık kısmı kısmen tahrip görmüştür. Arapça kitabesi 6 satır halinde yazılmıştır.
El-emir et-tâbi’ li-esri hayri’l –beşer
Kad arafe li-hâzihi’d-dâri’l-makar
Mâ râe nef’an li hazihi’d-dâri’l-memar
El-esvâbe mâ câe bihi’l eser
Fe vakafe kırşen li devri isnâ aşer
Fi sene 1238
Kitabesinin 5. satırında Türkçeleştirilmiş olarak
“Devir için 12 kuruş para vakfetti” ibaresi önemlidir. Serpantin taşından şahide taş kemer formunda
olup, 0.55 m. genişliğinde, 1.10 m. yüksekliğinde ve
0.08 m. kalınlığında tutulmuştur.
Şahidenin iç yüzeyine çeşitli süslemeler ve yazılar alçak kabartma olarak işlenmiştir. İki bölüm halinde düzenlenmiş taşın alt kısmı yazılarla doldurulmuştur. Üst alınlık bölümü kısmen tahrip görmekle
beraber, baş şahidesine benzer süslemeler ihtiva et-
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
mektedir. Arkasına işlenen usta kitabesi oval şekilde
alt ve üstten birer palmet ile sonlanan kartuş içerisine
alınmıştır.
Taşın üst kısımlarında bazı tahribatlar oluşmuştur. Bunun dışında sağlam ve yerine dikili vaziyettedir.
10.2.3. Emine Hanım’ın Baş Şahidesi
Melik Esed Mezarlığı’nın doğu tarafında bulunmaktadır. Kitabesine göre, Emir Mustafa Han’ın incisi (eşi) Emine Hanım’a aittir. Diğer yüzündeki kitabesinde de ebcetle düşülmüş 1055 h. (1644 m.) tarihi
belirlenebilmektedir. Arka yüzü 10 satır halinde celi
sülüs yazılarla doldurulmuştur.
Hûve’llâhü’l-bâki’r-rahîm
Kıt’atün min ravdat’il-cennâti me’val-âbidât
Hanım kod itteket fîhâ erayık’il kânitât
Hâceret min-dâriha’l-fâni ilâ kasri’l bekâ
Kad beket bihâ fî külli’l-ğayûri’d-dâmiât
Dürretün ma’füfetün li’l-Mustafa Hanel-Emîr
El-Emine Hanım ma’füvvüanha’s-seyiât
İnnehâ kad veccehet bi’s sıdki bâbel-merhâmeti
Kabbela’llâhümme minha’l bakiyâte’s-salihât
Kad eşâre hatifû’l-gaybi bi tarihi’l –vefat
Bi ennehâ zâre fi cehdin zeynin hûren nâ’imât
Emine Hanım’ın baş şahidesi
261
Ön yüzü ise süslemeleri ile dikkat çekmektedir.
Buraya da iki satır halinde bir kitabe bırakılmıştır.
Serpantin taşından şahide sivri kemer formunda, 0.35 m. eninde, 0.88 m. yüksekliğinde ve 0.11
m. kalınlığında tutulmuştur. Yazı ve süslemeler alçak
kabartma şeklindedir. Taşın arka yüzeyinin tamamı
yazılarla değerlendirilmiştir. Üst kısmı sivri kemerli
alınlık şeklinde sonlanan bir kenar bordürü ile sınırlandırılmıştır. Bordürün alınlığa kadar uzanan
alt kısımları boydan boya karşılıklı kesişen zikzak
motifleri ile oluşturulmuştur. Üst kısmı ise, düğüm
motiflerinden meydana gelmiştir. Alınlık dışında on
satır halindeki yazılar birer kartuş içerisine alınmıştır.
En alttaki geniş yüzey ise simetrik bitkisel bezeme ile
doldurulmuştur.
Diğer yüzey de üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Kenarlardan boş bırakılmış hafif pahlı bir silme,
sivri kemer şeklinde taşı sınırlandırmaktadır. Buna
takiben aşağıdan yukarıya uzanan bitkisel süslemeli
şeritler, “S” kıvrımı şeklinde uzanan dal ve boşluklarına yerleştirilmiş üçlü yapraklarla oluşturulmuştur. Üç
bölümden meydana gelen yüzeyin alt kısmı, dilimli
simetrik yapraklarla oluşturulmuş ve yukarıya doğru
daralan bir gövde ve ucundaki bir ters lale motifinden
ibarettir. Ters lale Hakkari’de doğal olarak yetişen ve
262
HAKKARİ
buraya özgü olan bir bitkidir. Stilize bir şekilde buraya işlenmiştir. Ortada iki satır halinde celi sülüs, Farsça yazılara yer verilmiştir.
Zâira se’bu’l-mesanî suretü ihlas han
Sal-ı tarîh-i vefateş bi elf tarih dân
Burada Türkçeleştirilmiş olarak “Ey ziyaretçi Fatiha ve İhlas oku. Onun vefat tarihi bin olmaksızın
‘dan’ dır bilesin” şeklindedir. İkinci satırdaki “dan”
kelimesi ebcetle 55’e tekabül etmektedir. Buna bin eklenince “1055” olmaktadır. Böylece Emine Hanım’ın
vefat tarihi 1055 h. (1629 m.) olarak belirlenebilmektedir. Üst kısmına ise, alınlığı dolduracak şekilde dairesel bir rozet yerleştirilmiştir. Merkezi kompozisyon,
ortasındaki sekiz dilimli bir gülbezekten gelişen içte
ve dışta on altı düğüm yapan ve içten dışa genişletilen
dairesel bir düzenden meydana gelmektedir.
Ayrıca taşın yan yüzeyleri, ince şeritler halinde,
dörtlü düğüm motifleri ile oluşturulmuş bir bezeme
ile doldurulmuştur.
Şahide yerinde ve sağlam vaziyettedir.
10.2.4. Behram Bey’in Baş Şahidesi
Melik Esed Mezarlığı’nın doğu tarafında yer almaktadır. Yerinde dikili vaziyette bulunan şahidenin
üzerinde tarih bulunmamaktadır. Arapça kitabesinden Abbasi Muhammed Bey’in oğlu Behram Bey’e
ait olduğu anlaşılmaktadır. Genel özellikleri taşın 18.
Yüzyıl içerisinde yapılmış olabileceğini ortaya koymaktadır.
Kaş kemer formundaki şahide serpantin taşından
yapılmıştır. Üst iki yanına, kemer başlangıç seviyelerinde çentiklemeye gidilmiştir. Taş 0.08 m. kalınlığında,
0.77 m. yüksekliğinde ve 0.35 m. genişliğinde ölçülere
sahiptir. İçe bakan yüzeyine alçak kabartma çeşitli süslemeler ve dört satır halinde kitabe işlenmiştir.
Hâzihi ravdatü’l-merhum el-mâğfur
El-hasibü’n-neseb Behram Beğ
Bin Muhammed Beğ el-Abbasî teğamedehü
Allahü bi-ğufranihi âmin ya mu’în
Süslemeler kenar bordürü ve alınlıkta karşımıza
çıkmaktadır.
Kenar bordürü belirli aralıklarla dizilmiş, yuvarlak çiçek ile bunları birbirine bağlayan kıvrık dal
ve yaprak motifleri ile doldurulmuştur. Kesintisiz
birbirini tekrarlayarak devam eden motifler, ters “S”
kıvrımı oluşturarak dizilmektedir. Bu bordürün sınırlandırdığı orta kısım, alttan itibaren dört satır halindeki kitabe ve alınlıkta yer alan çiçek motifleri ile
meydana getirilmiştir. Kitabeyi oluşturan yazılar, celi
sülüs hatla yazılmış olup, dikdörtgen birer kartuş içerisine alınmışlardır. Ayrıca bunların üst aralarına zik-
Behram Bey’in baş şahidesi
zak formunda ince şeritler yerleştirilmiştir. Yazılardan
sonra alınlığın altına boydan boya enlemesine uzanan
dikdörtgen yüzeye beş adet tepelik motifi işlenmiştir.
Bunların ortasındaki tepelikten yuvarlak kemer şeklindeki alınlığa simetrik olarak dağılan çiçek motifleri
alttan üç dal halinde yüzeye dağılmaktadır. Ayrıca ortadaki dal tekrar çatallanarak üçe ayrılmaktadır. Yapraklarla zenginleştirilmiş dalların ucuna birer çiçek
yerleştirilmiştir. Dilimli ve yuvarlak çiçekler, kenar
bordüründekilerle uyum göstermektedir. Şahide, üst
kemerin sivri yerindeki kırık dışında sağlam ve iyi bir
görünüme sahiptir.
10.3. Kale Altı Mezarlığı
Biçer mahallesinde kalenin doğu kesiminde kalan. genişçe bir alanı kapsayan ve günümüzde gömünün devam ettiği bir mezarlıktır. Bu nedenle tarihi
özelliğini kaybetmiş durumdadır. Mezarlığın muhtelif
yerlerinde çoğu yerlerinden sökülüp gelişi güzel dağılmış vaziyette mezartaşlarına rastlanmıştır, Bunların
sanatsal niteliğe sahip, 18 ve 19. yüzyıllardan kalma
oldukları görülmektedir. 20’nin üzerinde: mezartaşı
tespit edilmiştir.
Bunlar korumasız olduğundan yerlerinden alınarak Meydan Medresesi’ne kaldırılmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
263
birer lale motifi, ortadaki tepelikten çıkan bir çiçek
tüm alınlığı doldurmaktadır. Simetrik olarak yüzeye
dağılan çiçekler yapraklarla zenginleştirilmiştir.
Sağlam olan şahide, yerinden sökülmüş ve korumasız olduğundan Meydan Medresesine kaldırılmıştır.
Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’un baş şahidesi
10.3.2. Hasan Bey’in Baş Şahidesi
Kale Altı Mezarlığı’nın kuzeydoğu tarafında, günümüzde mezarlıktan ayrılan bir kısımda tek başına
kalmış ve yerinde dikili vaziyettedir. Kitabesine göre,
Abbasi İbrahim Bey’in oğlu Hasan Bey’e ait şahide
1211 h. (1797 m.) tarihlidir.
Serpantin taşından kaş kemer formundaki şahide, 0.85 m yüksekliğinde, 0.42 m genişliğinde ve
0.07 m kalınlığında tutulmuştur.
Gövde ve alınlık olmak üzere iki bölümden oluşan şahidenin alt gövde kısmı yanlardan yukarıya
doğru hafif genişlemekte, alınlık başlangıç hizasında
ise bir kademelenme yaparak tekrar daralmaktadır.
Alçak kabartma tekniğinde süsleme ve yazılar şahidenin ön yüzünü doldurmaktadır. Dikdörtgen gövde,
iki yanda boş bırakılmış bir yüzeyden sonra, bitkisel
süslemeli bordürlerle sınırlandırılmıştır. Kıvrık dal
ve yapraklarla birer atlamalı içe ve dışa dönük olarak
düzenlenmiş palmet motifleri ile bordür oluşturul-
10.3.1 Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’un Baş
Şahidesi
Kale Altı Mezarlığı’nın kuzeydoğu üst tepe kesiminde yerinden sökülmüş vaziyette mezartaşı bulunmuştur. Yerinde korumasız olduğundan taş, Meydan
Medresesine kaldırılmıştır. Üzerinde yer alan 3 satırlık kitabeden kime ait olduğu ve tarihi belirlenebilmektedir. Buna göre, Üzeyir Ağa’nın oğlu Harun’a ait
şahide, 1195 h. (1781 m) tarihlidir. Ayrıca üzerinde
“Amile Mahmud” şeklinde usta kitabesi mevcuttur.
Serpantin taşından kaş kemer formundaki şahide,
0,75 m yüksekliğinde, 0.42 m genişliğinde ve 0.08 m
kalınlığında ölçülere sahiptir. Süsleme ve yazılar ön
yüzünde toplanmış olup, alçak kabartma tekniğinde
yapılmıştır. Taşın tamamını dört yönden çevreleyen
bordür, sıralı “çene” motifleriyle oluşturulmuştur.
İçerisi iki bölüm halinde düzenlenmiş olup, altta üç
satır yazı, üzerindeki alanlıkta ise çiçek motiflerinden
oluşan bitkisel bir bezeme yer almaktadır. Üst kısımlarındaki diş sıralarıyla birbirinden ayrılmış yazılar,
birer kartuş içerisine alınmış ve celi sülüs hatla yazılmıştır. Alınlıkta yazıların hemen üzerine bir sıra
halinde beş tepelik işlenmiştir. İkinci ve dördüncü tepeliğin içerisinde “Amile Mahmut” şeklinde usta adı
yer almaktadır. Birinci ve beşinci tepeliklerin üzerine
Hasan Bey’in baş şahidesi
264
HAKKARİ
muştur. Düz ince bir şeritle de üst ve yanlardan sınırlandırılmış orta kısım, alt ve üstten beş dilimli kemer
şeklinde sonlanan kitabe ile doldurulmuştur. Kemer
yanlarda ikişer düğüm yaparak çift kontürlü çizgi ile
meydana getirilmiştir. Alt ve üst köşeliklerini düğüm
motifleri ile değerlendirilmiştir. Bunun içerisine altı
satır halinde yazılar yerleştirilmiştir. Yazılar celi sülüs hatla gerçekleştirilmiş ve mezarın sahibine ilişkin
(kime ait olduğu ve ölüm tarihi) bilgiler içermektedir.
Alınlık içten ve dıştan iki çizgi içerisine alınmış
bir bordürle üç yandan sınırlandırılmıştır. Bordür
gövdedekinin aynı süslemeleri ihtiva etmektedir. Kaş
kemer formundaki alınlığın içerisi simetrik olarak
yüzeyi dolduran kıvrık dal ve palmet motiflerinden
meydana gelmiştir.
Yolun kenarında tek başına duran şahide, yerinde korunmaktadır.
Hasan kızı Ayşe’nin baş şahidesi
10.3.3. Hasan Kızı Ayşe’nin Baş Şahidesi
Kale Altı Mezarlığında, mezarlığın güney doğu
kesiminde bulunan şahide, yerinden sökülmüş vaziyettedir. Bu nedenle Meydan Medresesine kaldırılarak
koruma altına alınmıştır. Şahidenin üzerinde bulunan
kitabeden Hasan kızı Aişe’ye ait olduğu anlaşılmakta-
dır. Aynı zamanda Aişe’nin Hasan oğlu Ahmed’in eşi
olduğu belirlenebilmektedir. Vefat tarihi ise, 1211 h.
(1797 m)’dir.
Serpantin taşından kaş kemer formunda olup,
0.60 m yüksekliğinde, 0.29 m genişliğinde ve 0.06
m kalınlığında tutulmuştur. Şahidenin alt kısmında,
üç satır halinde yazılara, alınlıkta ise bitkisel alçak kabartma olarak süslemelere yer verilmiştir. Düz ince
şeritlerle dikdörtgen yüzeyler içerisine üç satır halinde celi sülüs hatla yazılar yazılmıştır. Üst alınlığı
dolduran bitkisel süsleme ise, yüzeye simetrik olarak
dağılan ve ortadaki bir palmetten gelişen rumilerle
meydana getirilmiştir.
Yerinden sökülmüş, alt sol kenarı dışında şahide
sağlam olan şahide medresede koruma altındadır.
10.4. Yüksekova Güçlü (Peylan) Köyü
Tarihi Mezarlığı
Köy Yüksekova-Şemdinli karayolu üzerinde anayola 1 km uzaklıktadır. Burada köyün içerisinde kalan iki tane koç-koyun heykeli ile mezarlığında hazireler içinde tarihi mezar taşları tespit edilmiştir.
Mezarlık köyün kuzeydoğusunda bir tepe üzerindedir. Hemen hemen tepenin en üst seviyesindeki
düzlük kesimde mezarlar yoğunlaşmıştır. Buradan üç
tane etrafı duvarlarla çevrili hazire bulunmaktır.
I. Hazire: İçerisinde Hacı Hüseyin Şeyh Habibi
ve Mevlana Şeyh Halife’nin mezarları vardır. Etrafı
sonradan dikdörtgen duvarlarla çevrilerek bir türbeye
dönüştürülmüştür. Üzeri açıktır. Güney doğuda basit
düz açıklıklı bir giriş kapısı vardır. Mezarların bulunduğu kısım iki sıra kırma taş örgülü duvarla çevrelenmiştir. Her iki mezarında baş ve ayak şahideleri
vardır. Baş şahidelerinin içe bakan kısımlarında tarihleri ve kim olduğunu açıklayan yazılar mevcuttur.
Halife Hacı Hüseyin Şeyh Habibi’ye ait olan mezarda
H.1271 (M.1855), Mevlana Şeyh Halife’ye ait olan
mezarda H. 1260 (M.1844) tarihi yazılıdır. Şahidelerin dikdörtgen prizmal gövdeleri ve dairesel dilimli
başlıkları mevcuttur. Kumtaşından yapılmışlardır.
II. Hazire: Kuzey-güney yönde dikdörtgen, iki
sıra kırma taşlarla harçsız olarak örülmüş yarım metre
yüksekliğinde bir duvarla çevrilidir. Girişi doğu tarafındadır. İçerisinde üç adet mezar bulunmaktadır.
Mezarların baş ve ayak uçları şahidelidir. Soldan birinci mezar baş ve ayakucunda şahideli olup, bunlar
dikdörtgen gövde ve beşgen başlıktan oluşmaktadır.
Baş şahidesinin içe bakan yüzünde tarihi ve kim olduğunu açıklayan yazılar bulunmaktadır. H.1330
(M.1912) tarihi vardır. Beşgen başlığı ay-yıldız motifi
ile süslenmiştir. Kumtaşından yapılmıştır.
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
I. Hazire
265
Koç Heykeli
Koç Heykeli: Köy halkından Hurşit Öner’in evinin önünde yer almaktadır. Buraya nereden getirildiği
bilinmemektedir. Hangi döneme ait olduğu ve kimin
yaptırdığına dair üzerinde herhangi bir yazı yoktur.
Orijinal şeklini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Baş
kısmı spiral kıvrımlarla hareketlendirilmiştir. Heykelin ön yüzünde at üzerinde ayakta duran ve kollarını
iki yana açmış basit bir insan figürü stilize edilmiştir.
Yan tarafına da hançer motifi yapılmıştır. Arka yüzüne kılıç motifi işlenmiştir. Arkasında hafif taşıntılı yuvarlak kuyruğu vardır. Kumtaşından yapılmıştır.
II. Hazire
Koyun Heykeli: Köy halkından Hurşit Öner’in
evinin önünde bulunmaktadır. Diğeri gibi nereden
getirildiği belli değildir. Üzerinde hangi döneme ait
olduğunu bildiren bir yazı bulunmamaktadır. Orijinal şeklini koruyarak günümüze gelmiştir. Baş kısmı
spiral kıvrımlarla hareketlendirilmiştir. Ön yüzünde
kısmen tahrip olmuş at üzerinde insan figürü vardır.
İnsan figürü ayakta ve kollarını iki yana açmış şekilde
stilize edilmiştir. Arka yüzüne hançer ve kılıç motifleri işlenmiştir. Arkasında yuvarlak hafif taşıntılı ile
belirginleştirilmiş kuyruğu vardır. Kumtaşından yapılmıştır.
III. Hazire
İkinci ve üçüncü mezarlar da şahidelidir. Dikdörtgen gövde ve dairesel başlıkları vardır. Baş ve
ayak şahidelerinde arkaik karakterde yazılar mevcuttur. Kumtaşından yapılmışlardır.
III. Hazire: Tarihi nitelikte bir tane mezar bulunmaktadır. Baş şahidesinde H.1330 (M.1912) tarihi
yazılıdır. Baş ve ayak şahidesi dikdörtgen gövdeli ve
dairesel başlıklıdır. Başlıklar ay-yıldız motifi ile hareketlendirilmiştir.
Koyun Heykeli
266
HAKKARİ
10.5. Demirkonak Köyü Çukurca Mezrası
Tarihi Mezarlığı
Köyün doğusunda kalan mezarlık daha sonra ortasından açılan yol ile iki kesime ayrılmıştır. Her iki
tarafta çoğunluğu yerinden sökülmüş ve etrafa dağılmış mezar taşları bulunmaktadır.
Yolun Alt Kesimindeki Mezar Taşları
I Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır.
Şahide dikdörtgen gövde ve dairesel başlıktan oluşmaktadır. Yüksekliği 1.75 m, genişliği 0.25 m ve kalınlığı 0.12 m dir. Baş kısmı 0.34 m. dir. Başlık ikinci
bir başlıkla taçlandırılmıştır. Başlığın hemen altında
gövde yüzeyinde sağda tüfek, solda iki ucu sivriltilmiş kesici bir alet işlenmiştir. Alt kısmında dağ keçisi
figürü stilize edilmiştir. Figürler kabartma şeklinde
I nolu mezar taşı
II nolu mezar taşı
yapılmışlardır. Arka yüzü boş bırakılmıştır. Kum taşından yapılmıştır.
II Nolu Mezar Taşı: Bulunduğu yerden toprak
üzerine çıkarılmıştır. Alt kısmı kırılmıştır. Yüksekliği
1.28 m, genişliği 0.23 m ve kalınlığı 0.11 m’dir. Ön
yüzünde başlığın altında kılıç figürü kabartma şeklinde yapılmıştır. Başlığı yuvarlak şekildedir. 0.32 m.
boyundadır. 0.15 m’lik bir tepeliği vardır. Taşın arka
yüzünde gövdenin ortasına yakın yerde dairesel kabartma rozet vardır. Kum taşından yapılmıştır.
III Nolu Mezar Taşı: Yarıya kadar toprağa gömülüdür. Yüksekliği 0.76 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı ise 0.09 m’dir. Başlık kısmı 0.26 m boyundadır.
Başlık ikinci bir tepelikle taçlandırılmıştır. Ön yüzünde iki tane kabartma kılıç figürü vardır. Arka yüzünde
dairesel bir kurs, tüfek ve küçük dairesel rozet vardır.
Kumtaşından yapılmıştır.
III nolu mezar taşı
HAKKARİ’NİN MİMARİ VE SANAT MİRASI
Yolun Üst Kesimindeki Mezar Taşları
I Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır.
Alt kısmı kırılmıştır. Yüksekliği 0.90 m, genişliği 0.25
m, kalınlığı 0.07 m’dir. Başlık kısmı 0.20m boyunda
ve yuvarlaktır. Boyun kısmı 0.08 m’dir. Ön yüzünde
boyun kısmından başlayan ve tamamlanmamış bir kılıç motifi vardır. Kumtaşından yapılmıştır.
II Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerinde bulunmaktadır. Yüksekliği 1.30 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı 0.11 m’dir. Başlık kısmı 0.25 m’dir. Başlığın hemen altından başlayan küçük bir kama ve hafif kavisli
kabzalı bir kılıç motifi kabartma olarak yapılmıştır.
Dairesel başlığın tepesinde küçük bir çıkıntısı vardır.
Kum taşından yapılmıştır.
III Nolu Mezar Taşı: Toprak üzerine çıkarılmıştır. Yüksekliği 1.18 m, genişliği 0.28 m, kalınlığı 0.09
I nolu mezar taşı
II nolu mezar taşı
267
m.’dir. Başlık kısmı 0.22 x 0.28 m. ölçülerindedir.
Boyun kısmı ise 0.06 m.’dir. Çıkıntılı küçük bir tepeliği vardır. Ön yüzünde kama, mızrak ve dağ keçisi
kabartma olarak işlenmiştir. Malzemesi kum taşıdır.
IV Nolu Mezar Taşı: Yarıya kadar toprağa gömülüdür. Yüksekliği 0.78 m, genişliği 0.25 m, kalınlığı
0.10 m’dir. Başlık kısmı 0.20 x 0.24 m. ölçülerinde ve
0.10 m’lik bir boyun kısmı ile gövdeden ayrılmaktadır. Başlık kısmında küçük bir tepeliği vardır. Gövde
kısmında ise kabartma şeklinde kılıç motifi işlenmiştir. Kum taşı malzemesinden yapılmıştır.
V Nolu Mezar Taşı: Yerinden çıkarılmış olan
mezar taşı, yerde boylu boyunca uzanmaktadır. Yüksekliği 0.55 m, genişliği 0.22 m, kalınlığı 0.10 m’dir.
Başlık kısmı 0.22 x 0.2 ölçülerinde olup, üzerinde çıkıntılı bir tepeliği vardır. Ön yüzünde kabartma şeklinde at figürü işlenmiştir. Kum taşından yapılmıştır.
IV nolu mezar taşı
268
HAKKARİ
10.6. Yüksekova Serdeşt (Karabey) Köyü
Tarihi Mezarlığı
Mezarlık, Şemdinli-Yüksekova karayolunun üzerinde bulanan köyün batısında yer almaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan anayola kadar inen bir
sırt üzerindedir. Etrafı tel örgülerle çevrili olup, tarihi
mezarlar mezarlığın ortasına yakın bir yerindedir. Bazıları kırık ve yeriden sökülmüş, bazıları da yerinde
dikili vaziyette altı adet mezar taşı tespit edilmiştir.
I Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Yuvarlak kemer formundadır. Yüksekliği 0.88 m, genişliği 0.32m, kalınlığı0.08 m.’dir. Üzerine tüfek ve asa
motifleri kabartma olarak işlenmiştir. Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır.
II Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Sivri kemer formundadır. Yüksekliği 0.65 m, genişliği 0.40
m, kalınlığı 0.08 m.’dir. Üzerine iki tane tüfek motifi
ile asa motifi işlenmiştir. Asanın alt kısmına basit şekilde bir hayvan stilize edilmiştir.
I nolu mezar taşı
IV nolu mezar
taşı
II nolu mezar taşı
III Nolu Mezar Taşı: Toprağa dikilidir. Sivri kemerlidir. Yüksekliği 0.70 m, genişliği 0.28 m, kalınlığı 0.07 m.’dir. Orta kısmından kırılmıştır. Üzerinde
kabartma yaba, dirgen ve tam olarak belirlenemeyen
bir silah vardır. Ayrıca dairesel bir kabartı ve ortasında çubuk motifi işlenmiştir. Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır.
IV Nolu Mezar Taşı: Sivri kemer formunda ve
toprağa dikilidir. İnce bir olukla hareketlilik verilmiştir. Yüksekliği 0.56 m, genişliği 0.30 m, kalınlığı 0.08
m.’dir. Üzerinde topuzlu bir anahtar motifi vardır.
Yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır.
V Nolu Mezar Taşı: Yerinden sökülmüş ve alt
kısmı kırılmıştır. Gövde kısmı kırık iki parçadan oluşur. Sivri kemer formu verilmiştir. Yüksekliği 0.45 m,
genişliği 0.35 m, kalınlığı 0.07 m.’dir. Üzerinde taşın
en üst kısmında kare bir süsleme iki yanında iki kılıç
ve taş kırıldığından dolayı belirlenemeyen bir motif
daha işlenmiştir. Süslemeleri kabartma şeklinde olup
yöreye ait gözenekli taştan yapılmıştır.
III nolu mezar taşı
V nolu mezar taşı
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
269
HAKKARİ’DE
YETİŞEN MİRLER,
ALİM VE ŞAİRLER
270
HAKKARİ
HAKKARİ’DE YETİŞEN
MİR, ALİM VE ŞAİRLER
Halit YALÇIN
GİRİŞ
Hakkari’nin tarihi kökenlerini incelemeye çalıştığımızda çok kadim ve tarihi bir derinliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Hakkari’nin birçok yerinde halen
varlığını devam ettiren ve halk arasında dev evleri diye
tabir edilen Dirhe’ler, sarp kayalık ve dağlarda kurulmuş kaleler ve vadi boylarındaki eski kalıntılar bize
Hakkari’nin çok eski zamanlardan bu yana bir yaşam
alanı olduğunu göstermektedir. Özellikle tarihleri ve
yaşayanları konusunda hiçbir bilgi sahibi olmadığımız
yüzlerce Dirhe ve onlarca kale, insanı bu konuda cezp
ediyor. Mawersisê Kale, Bêgirê Kale, Bayê Kale, Tişi
Kale, Bêşokê Kale, Çelê Kale vb. kaleler uzun yıllardan
beri buralarda bir hükümranlık alanı olduğunu göstermektedir. Özellikle İslam’ın ortaya çıkışından ve İslam
tarihçilerinin bölge hakkında bilgi vermelerinden sonra nispeten buralar hakkında bilgi sahibi olmaktayız.
Tarihçi Vakıdi Futuhu’ş- Şam isimli eserinde Hakkari
coğrafyasını tanımlarken Musul’un hemen arkasından
başlayıp bir yanı şimdiki Cizre’ye ulaşmak üzere Van
Gölü’ne kadar olan bölgenin Hakkari olarak adlandırıldığını ve orada yaşayan Kürtlere de Hakkari Kürtleri
denildiğini aktarmaktadır. Miladi 639 tarihinde İyaz
b. Ganem komutasındaki Müslüman Araplar Musul’u
fethettiklerinde kuzeydeki Zaferan kalesinde (Şimdiki
Zaho yakınlarında) hüküm süren Hakkari emiri Salıh Zaferan el- Melik’ul- Hekariye ile karşılaşmışlardır.
Müslümanlar ile görüştükten sonra Müslüman olan
emir sülh yolu ile Müslümanlara tabi olmuştur. İslam
dinini yaymak için alim insanlar talep etmiş ve İyaz
b. Ganem bunu olumlu karşılayarak kendilerine bazı
din bilginleri göndererek Bizans yönetimindeki Cizre,
Nusaybin hattına yönelmiştir.
Yaklaşık 1300 yılından bu yana kurulmuş olan
Hakkari beyliği hükümeti ve civarına yerleştiği küçük
kalelerdeki temsilcileri ile bölgede ciddi bir kentleşme varlığını görmekteyiz. Bu kentlerin medreselerinde yüzlerce ulema, askeri kışlalarında yüzlerce büyük
savaşçı komutan, toplumun düzenini sağlamak için
yüzlerce Kadı, yönetici ve siyaset adamı yetişmiştir.
Elbette ki bu divanhanelerde yüzlerce Dengbêj, Vakanıvis, Şair ve edebiyatçı da yetişmiştir. Özellikle sözlü
kültürün yaygın olmasıyla ve denbêjliğin tarihsel mirasının kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla yüzlerce halk
hikayesi, destan, binlerce stran Hakkari halkı arasında
yaşaya gelmektedir. Bunlar arasında destana Memê
Alan, Zembilfıroş, Sıti û Ferx, Ferhad û Şırin, Leyl û
Mecnûn, Şêxê Senaniyan, bersisê Abıd, Mem û Zin,
Feyrûşah, Kela Dımdım, Sinemxan, Momınê vb. destanlar bölgede hala coşkuyla söylenmektedir. Ve tabi
ki bu halk destanlarını yazıya döken; Osmanlı, Fars ve
Arap divan edebiyatlarından etkilenmiş onlarce büyük
şair bu bölgeden çıkmıştır. Bunlar arasında özellikle
Abdussamed Babek, Eli Heriri, Fakihi Teyran, Ahmedi Hani, Melayê Bateyi, Şevki, Şerefhanê Çölemerik,
Pertev Bey Hekari sayılabilir.
Hakkari’nin sözlü ve yazılı edebiyatının ve edebiyatçılarının bölgedeki etkisini görebilmek için Prof.
Dr. Qanadê Kurdo’nun Kürt Edebiyatı Tarihi adlı
değerli eserine bakmakta fayda vardır. Çünkü Prof.
Kurdo bu kitabında Kurmanci lehçesi ile yazan yirmi
şairden sekizinin Hakkarili geri kalanının da bütün
Kürt bölgesinden olduğunu belirtmektedir. Bu da bize
Hakkari’nin ne kadar önemli bir tarihsel mirasa sahip
olduğunu göstermektedir.
Hakkari Valiliğinin 2010 Hakkari yıllığı için tarihin derinliklerine dalıp tarihe iz bırakmış Hakkarili
insanları seçmeye çalışırken binlerce isimle karşılaşılmıştır. Ancak ne yazık ki bölge tarihi ile ilgili yazılmış kitapların çoğunda adı geçen Hakkari insanları ile
ilgili derli toplu bir bilgi yoktu. Fakat biz hakkında
en azından ölüm tarihi belli olan, ne iş yaptığı tarihsel kaynaklarda belirtilen tarihi kişilikler alınmıştır.
Özellikle tarihsel kişilikleri mutlaka bir kaynağa dayandırdık. Bu kaynakları da her şahsın hayat hikayesinin altına eklenmiştir. Hakkari bölgesinin dili Kürtçe
olduğundan, Kürtçe şiirleri Türkçe’ye çevirdik.
Sonuç olarak Hakkâri’nin tarihe iz bırakmış ulema, şairler, beyler ve bunların dışındaki diğer şahsiyetlerinin kısa özgeçmişlerini kaynaklarımızda olduğu
şekliyle aktardık. Çağdaş sanat, siyaset, edebiyat ve eşrafının da özgeçmişlerini ya kendilerinden veya ailelerinden alarak buraya ekledik. Bu çalışmamızda engin
bilgisi ile katkıda bulunan arkadaşım Yaşar Kaplan’a
ve sonsuz çalışma azmi ve gayreti ile bana her zaman
destek veren İhsan Akın’a teşekkür ederim.
Bu tür çalışmaların kurumsallaşmasına sebep
olan ve Hakkarimizin tarihsel mirasına sahip çıkan
Hakkarimizin son yıllardaki imajının değiştirilmesine büyük katkısı olan sevgili valimiz Sayın Muammer
Türker’e teşekkürü bir borç biliriz. Ayrıca bize bu çalışmayı yapmak için bilgi veren, katkı sunan ve emeği
geçen herkese de teşekkür ederiz.
272
HAKKARİ
1- HAKKARİ MİRLERİ
Melik İmadüddin: Abbâsî hânedânına mensup
Hakkâri Beyleri’nden Hakkâri’ye ilk olarak yerleşip,
burayı merkez yapan Melik İmâdüddin’dir. Melik
İmâdüddin idareyi tam manasıyla ele aldığında bölge
üzerindeki İlhanlı baskıları da azalmaya başladı. Birkaç kez yapılan savaşlarda İlhanlı askeri yenilip kaçtı. Böylece beylik tam anlamıyla huzur dolu günlere
kavuştu. Melik İmâdüddin günün üçte birini halkın
işlerine, diğer ikisini de Hak Teâla’ya ibadetle geçirirdi. Evliyalar zümresine dâhil olduğu söylenir. Kardeşi
Melik Halil ve diğer Kürt beyleri ve reisleri hep ona
tabi olmuşlardı. Adalet ve ihsanı şöhret buldu. Kendisi ve evlatları için Hakkâri vilâyetini pâyitaht seçti.
Bâd Kalesi’ni tamir ettirdi.
İzzeddîn Mücellâ: Melik İmâdüddin ölünce,
Kürtlerin reisleri ve beyleri toplanıp oğlu İzzeddîn
Mücellâ’ya bîat ettiler. Melik İzzeddîn Mücellâ II,
âlim, fazıl ve âdil bir zât olup hayır ve hasenatıyla meşhur olmuştur. 716/1315 tarihli yöre ile ilgili
bir vakfiyedeki kayda göre bu tarihte Van Beyi’nin
İzzeddîn Şîr bin İmâdüddin olduğu anlaşılmaktadır.
Yine bu tarihte İzzeddîn Mücellâ II (Emîr İzzeddîn
Şîr ibni İmâdüddin Melik Esed) yörede Vestan
(Gevaş)’ı ve Van’ı da içerisine alan geniş bir toprak
parçasına hâkim olduğu bilinmektedir. Ayrıca Gevaş
ilçesindeki Halime Hatun kümbetinin kitabesinden
İmâdüddin bin İzzedîn’in bu bölgeye hâkim olduğunu anlamaktayız. 736/1336 tarihini taşıyan bu eser
Doğu Anadolu’nun en görkemli kümbetlerinden birisi olup, aynı zamanda Van Beylerinin de yöredeki
hâkimiyetlerinin en belirgin bir simgesi niteliği taşımaktadır.
Musa Mütevekkil Alellâh: Hakkâri beyliğinin
inkırazından sonra, beyliği tekrar canlandırandır.
Musa Mütevekkil Yavuz Sultan Selim’den, daha önceden cedlerine ait olan Kürdistân vilâyetlerindeki beylik emâretinin kendisine verilmesini istedi. Bu isteği
Yavuz Sultan Selim Hân tarafından kabul görerek, bu
vilâyetler “Fermân-ı âlî” ile ismine verildi. Akabinde
çoluk-çocuğuyla beraber ecdâdlarının memleketine
gitti. Bâd Kalesi altında bir mescit yaptı ve burada vefat etti.
Melik İbrahim Hân Bey: Melik İbrahim Hân
Bey, babasının vefatında Kürtlerin tahtına oturdu. Babasının binasını tamamladı. Tahtını Vestan’a (Gevaş)
nakil eyledi. Babasından hiçbir surette aşağı değil idi.
Adalet ve ihsanı ile bütün Kürt emîrlerini kendine
âmâde etti. Zamanı emniyet ve rahatlık içinde idi.
Muhaliflerini siyaset kılıcı ile terbiye ve tecziye ederdi.
Melik İbrahim Hân Bey, Kanunî Sultan Süleyman’ın
Irakeyn Seferine çıkmadan önce, Bitlis Emîri Şeref ve
bölgedeki diğer emîrlerle beraber az zamanda büyük
bir Kürt ordusu hazırlayıp, Osmanlı padişâhı Sultan
Süleyman Hân’ın fermânını yerine getirdi. Osmanlı
ordusu gelmeden bütün Azerbaycan’ı feth etti. Osmanlı ordusu gelince bu mühim vilâyetin fethedilmiş
olduğunu gördüler. Rağbet ve hürmeti daha ziyâde
arttı. Herkes ona tâbi oldu. Sultanın hususi ihsânına
nâil oldu. Padişâha mahsus kılıç verildiği gibi para
basmasına fermân sadır oldu. Yanındaki reislere de
hususi ve müzeyyen elbiseler verilip, taltif edildiler.
Büyük bir sevinçle tahtına döndü. Pâyitahtını Çölemerik kasabasına nakletti. Aynı sene içerisinde babasının kalesini tamamladı. Her ilimde kemâl sahibi,
iyilikte emsâlsiz bir zât olup “sâhib-i sikke” olarak
meşhur oldu. İbrahim Hân Bey, âlimler ve dervişlerin sohbetini sever, onlara hürmet eder, ilimlerinden
istifade ederdi. Satvetli bir padişâh ve derviş sıfatlı bir
zât-ı mübârek olup, kerâmetleri görülmüştür. Van’ın
Bahçesaray (Mûkûs) ilçesindeki Doğanyayla (Arvâs)
köyünün kurulmasına da bu vesile olmuştur. Seyyid
Abdülkadir-i Geylâni hazretlerinin evlâdından gelen ve Hülâgû’nun Bağdat’ı istilası sırasında Musul’a,
oradan da Anadolu’ya hicret etmiş Seyyid Kâsım
Bağdadî’nin torunlarından Seyyid (III.) Kâsım hazretlerinin oğlu Muhammed Kutub ile birlikte yüzyıllar
boyu sürecek olan Arvâs Medresesi’nin temellerini
atmışlardır.
Melik İzzeddîn Şîr Bey: İzzeddîn Şîr Bey tahta
oturduktan kısa bir zaman sonra vefât etti. Vefâtından
önce Gevaş’ta Heşt Mahallesi’nde eski ve yeni taştan
yapılmış bir câmi yaptırdı. “İzzeddîn Şîr Bey” denilen
İzzeddîn Şîr Bey Câmii’nin on beş göz de medresesi
bulunmaktadır.
Melik Esed Bey: Melik Esed Bey, genç yaşta
olup ismi ile mutabık olarak şecaâtta bir arslan idi.
Kürtlerden bir cemaâtle Halîfe-i Müslimîni ziyâreti
çin İstanbul’a gitti. Buradan Sultan Süleyman Hân’ın
fermân-ı âlisiyle kâfirlerle gazaya gitti. Savaşta gösterdiği kahramanlıkla padişâhın takdirini kazandı.
Öyle ki, Kanûnî Sultan Süleyman’ın yaşı ilerlemiş
olmasına rağmen, kendisine ziyadesiyle hürmet eyledi ve “oğlum” diye hitab etti. Çok ikrâm görerek
tahtına döndü. Ancak dönüş yolunda rahatsızlanmıştı ve rahatsızlığı ilerleyerek kısa bir zaman sonra
vefât etti. Bugün Hakkâri’de Melik Esed adına câmi
ve mezarlık bulunmaktadır. Melik Esed Mezarlığı,
Biçer Mahallesi’nde ve civarında on yedi tanesi dikili, diğerleri etrafa dağılmış yirmi beş adet mezar taşı
tespit edilmiştir. Bu mezar taşları kitabeli, bitkisel ve
geometrik süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Melik
Esed adına olmasına rağmen mezar taşları kitabele-
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
rinde Melik Esed’in mezartaşına rastlanılmamıştır.
Muhtemelen tahrip edilen mezar taşlarından birisi
ona aittir.
Zeynel Bey: Zâhid Bey’in vefâtında oğlu Melik
Muhammed Bey, Emîrü’l-Ümerâ oldu. Bu da genç
yaşta ölünce oğlu Zeynel Bey ecdâdının makamını eline aldı.Zeynel Bey, hüküm ve adalette herkesi
geçti. Ömrü vakıflar ve câmiler yapmak gibi hayratla
geçti. Yaptırdığı Zeynel Bey Medresesi, Hakkâri’deki
en önemli mimârî yapılardandır. 16. yüzyılın ikinci
yarısında yapılmış olan medrese bugün büyük ölçüde
yıkılmış durumdadır. Vezir-i a’zam ve Serdâr-ı Ekrem
Özdemiroğlu Osman Paşa, Tebriz seferinde 993/1585
Zeynel Bey’i ordu emrine alarak Tebriz ve havâlisinin
yağma ve tahribine, asâyişin ihlâline memur ederek
önden göndermiştir. Merend’de yapılan savaşta Zeynel Bey ve mâiyetinden bazı ağalar şehid olmuşlardı.
Bu yüzden Merend’in ileri gelenleri Zeynel Bey’in naşını oraya gömmüşlerdir. Tebriz’in zaptından sonra
naaş, Çölemerik’e nakledilerek kendi yaptırdığı medrese avlusuna gömülmüştür.
El-Munimullah İbrahim Hân Bey: Hakkâri BeylerindenMelik Muhammed Hân, mertebesi yüksek,
diyânet sahibi, âdil ve ibadetle meşgul bir zât olup,
bütün ahlâk-ı hâmidesinde emsâli yok idi. Hâl ehlini
ve ilim sahiplerini severdi. Her suretle yüksek olduğundan “Alâi” mahlasıyla şöhret buldu. Bütün ömrü
ve emâreti zamanında ahâli kemâl üzere rahatta idi.
Kendisinden harikulâde çok kerâmetler görüldü.
Vefâtında yerine oğlu El-Munimullah İbrahim Hân
Bey geçti. İbrahim Hân Genç yaşında olmasına rağmen her işte babasını geçti. Nimet ve ihsânı herkese yetişiyordu. Yaşının gençliğinden fırsat bulan İran
Hânları fırsatı ganimet bilip, eski düşmanlıklarını
canlandırarak Hakkâri’ye saldırdılar. Zulüm ve vahşeti artırıp bu hânedâna sâdık olanların yerlerini harap ediyor, yıkıyorlardı. Tüm bu yapılanlar Hevder
Hâkimi Şîr Bey tarafından İbrahim Hân Bey’e bildirilince, iki taraf da büyük bir ordu toplayıp, kendisi
de askerin kumandasını eline alıp, derhal İran ordusuna karşı yürüdü. İranlılar, Tebriz’den Merağ’a, Hoy
ve Urmi ve sâir yerlere toplanıp iki üç misli askerle
hududa geldiler. Hakkâri yakınında olan Berâdost
mahallinde karşılaştılar. İranlıların çokluğunu gören
bir kısım asker cesaretsizlikten Tuşgân’dan geri döndü. Burada mukâtele ve muhârebe başladı. İbrahim
Hân Bey bu sırada on sekiz yaşında idi. Bir siyah ata
binmiş, askerin en önünde Rafizîlere kılıç sallıyordu.
Üç gün çetin mücadeleler olup, dördüncü gün Kızılbaşlar bozguna uğrayıp kaçtılar.
Somâye Emîri Ali Bey, Kızılbaşların reisini, yetmiş Kızılbaş beyi ile İbrahim Hân Bey’in huzuruna
getirdi. Hakkâri yiğitleri Enzel ve Emîr Somâ Kalesi’ni
273
ve diğer fesat ocaklarını yağma ettiler. Bu muzafferiyet etrafa yayılınca her taraftan iltica edenler ve adalete kavuşanlar çoğaldı. İbrahim Hân Bey’in asker sayısı
on iki bini geçti. Bu muharebede Maktul Ali Bey’in
affa mazhar olmuş oğlu Tatar Bey, öyle kahramanlıklar gösterdi ki, babasının hıyanetini unutturdu.
İbrahim Hân Bey merhamet ve kerem buyurup kendisini babasının yerine nasp etti. İran’ın eline geçen
Enzel, Somâye, Berâdost, Mîrgur, Terguvâr ve Deşt
havâlileriki buralar Hakkâri mülhekâtıdırlar hepsi
geri alındı. Ayrıca Kızılbaşların arkasından gidilerek Urmi, Selmâs, Hoy, Tabe ve Tâsu ele geçirildi.
Hadden aşırı mal ve ganimetler alındı. Şâh tarafından
elçiler ve sefir gelip görülmemiş hediyeler ve elbiseler ile Tâsu’da huzura geldiler. Eğer bu elçiler gelmeseydi, Kürt dilâverleri İbrahim Hân Bey’in gayret ve
şecaâti ile Tebriz’e kadar gidecekti. Şâhın elçileri işi
sulh ile hâl etmeyi istirham ettiler. Hakkâri Emîrleri
ve büyükleri ile müşavere ederek, reyleriyle memurların istirhamını kabul etti. Hakkâri ile İran hududunun düzenlenmesi için Şâh’tan fermân istedi. Saldız
hududundan Urumiye Gölü’ne kadar ve Urumiye
Gölü’nden sahrasına kadar ve buradan Marzivend
Tepesi’ne kadar Kedunhân’dan göle kadar, buradan
da Selmâs kesiktaşına kadar ve eski hudut gerisine,
Hoy ve Kütul ilerisindeki Mahmudiyan hududuna
kadar kat’ ettiler. Meftur olan ahâlinin zarar ve ziyanını temin ettiler. Melik Munimulah İbrahim Hân’ın
arzu ve emirleri fermân olarak o zamanın meşhur
hattâtı ve beyliğin yazıcısı olan Mirzaoğlu Yazıcı’nın
hattıyla yazılıp, mezkûr sulhnâme Şâh’ın huzuruna
gönderilip tasdik olundu ve geri getirildi.
Bu savaştan sonra büyük ganimetlerle beraber
payitahta gelindi. Yolda İnzel mahallinde Hevder
Emîrine ihsân verildi. Ayrıca Somay Emîrine Çehrik’i
de ilâve ettiler. Mufâreket edip Berâdost havâlisine
geçince Deşt-i Mirgüvâr Emîrlerine arkadaşlarıyla birlikte icâzet verip Dûl nâhiyesini de Mirgüvâr
Emîrlerine ilâve eyledi. Lüzumlu nasihatlerde bulunarak, Berâdost Emîrini bırakıp Güvâr nahiyesine
gitti. Bu ferah sahrada üç gün kalıp Şemzdiyân Emîri
ve Dîrî Aşiret ağası ve dostuna ruhsat ve icâzet verdi.
Ertesi gün taht-ı âlisine vâsıl oldu. Aşiretler ve emîrler
çok ganimetler alarak sevinç ile yerlerine dağıldılar.
Mükûs Emîri, Vestan Emîri, Hizan Ağası, Hakkâri
Beyi ve diğer uzak mevkilerden burada bulunanlar
bir hafta nüvvâb-ı âli’nin misafiri kaldılar. Ve her
gün mübârek nasihatleriyle şereflendiler. Sekizinci
gün elbiseler ve çok hediyeler ile yerlerine gittiler. Bu
seferdeki umumi nimet ve ihsânlar ziyâdesiyle fazla
oldu. Bu mazafferiyetten sonra, etraftaki bütün beyler
birer birer büyük hediyelerle İbrâhim Hân Bey’in huzuruna geliyorlardı. Mahmudiyân arazisi birkaç defa
Hakkâri Beyliği hudutları içerisine girdi. Herkes El-
274
HAKKARİ
Munimullah İbrahim Hân Bey’e sadakatini bildirerek
itaat etti. Ahâli kemâl-i emniyet ve istirahatla işleriyle meşgul oldular, asker istirahat ve eğlence ile vakit
geçiriyordu. Çadırlı olan göçebe aşiretler yaz mevsiminde Gevâr (Yüksekova) ve Şemdinân dağlarına,
kışın Behdinân vilâyetine gidip geliyorlardı. Beylik
huzur ve mutlu günler yaşarken, bazı fesatçılar Gevâr
ve Şemdinân ahâlisinden bazılarının haklarına tecavüz ettiler. İbrahim Hân Bey imdada koşup iki gün
içinde bu seviyesizlerin hepsini oralardan çıkardı ve
mallarını ahâliye dağıttı. Bu kötülüğü yapanlar, İbrahim Hân Bey’in darbesini yiyince Behdinân paşasına
sığındılar. Hakkâri ahâlisinden gidip gelenlere taarruz
etmeye başladılar. Paşa bunların Hakkâri’ye gitmelerini emretti. İbrahim Hân Bey bunların Hakkâri’ye
hareketlerini haber alınca, bir miktar asker gönderdi
ve bu gönderilen asker onları mağlup etti. Behdinân
arazisinin bir kısmı bu vesileyle Hakkâri Beyliğine
ilâve edildi.İbrahim Hân Bey’in Tiyâr, Tuhbiyân ve
Çilyân aşiretleriyle beraber gönderdiği asker İmâdiye
yoluyla aşağı indi. Onlar kaleye sığınıp, aman istediler. Nüvvâb-ı âlinin askeri kaleye kadar her yeri alıp
rahat ve sevinç ile İmâdiye Kalesi önünde çadırlarını
kurdular. Fermân-ı âli mucebince ridâ-yı mübârekini
bir ipe astılar. Yedi sene kimse kaldırmaya cesaret
edemedi. İbrahim Hân Bey’in gayret ve adaleti ile
emniyet ve asayiş yedi sene hüküm sürdü. Sekizinci
sene Behdinân (Bahâddinân) paşasıyla (beyi) nesebleri bir olduğu için aralarına sulh yerleşti. Rica üzerine ridâ-yı mübârekini kaldırıp eski hudutlar üzerine
anlaşmaya karar verdiler. İbrahim Hân Bey’in, bugün
Hakkâri’nin sembolü durumuna gelen en sağlam
anıtsal yapısı Meydan Medresesi’ni yaptırdığı rivayet
edilir. Meydan Medresesi, Hakkâri merkezinde Biçer
Mahallesi’nde bulunmaktadır. Giriş kitabesi üzerindeki kitabesine göre medrese 1112/1700-1701 tarihinde yapılmıştır. Kapı üzerindeki iki satır halinde
dört bölümden oluşan kitabenin büyük bir bölümünü Kur’ân-ı Kerim’den ayetler oluşturmaktadır. Bu
nedenle kitabeden medreseyi kimin yaptırdığı anlaşılamamıştır. Ancak o yıllarda Hakkâri Beyliği’nin
başında bulunan İbrahim Hân Bey tarafından yaptırıldığı söylenebilir.
Nurullah Bey: Mir Mustafa Bey (Pertev Bey)’in
oğlu Abdullah Bey’in oğludur. Mustafa Nasri Han’ın
oğlu Süleyman Bey ile aralarının açılmasından dolayı
halk ikiye ayrıldı ve Nurullah Bey 1846’da Mir Bedirhan ve Mahmud Han ile beraber Osmanlı’ya karşı
isyan etti. Nurullah Bey’in bağımsız yönetimi 1849
yılına kadar sürdü. 1848 yılında Hakkâri halkının
Anadolu Ordusu’na katıldığı haberini alınca, hayatından endişe eden Nurullah Bey Gevâr’da İran hu-
dudundaki Berdesur Kalesi’ne çekilmiş, daha sonra
kendisi ile Osmanlılar arasında arabuluculuk yapan
Nehri Şeyhi Seyyid Tâhâ’ya sığınmıştı. Seyyid Tâhâ
ile Osmanlı Devleti’nin Kürdistân valisi Mahmud
Esad Paşa arasındaki yapılan görüşmelerde, Nurullah Bey’in İran’dan geri dönüp, orduya sığınmak
fikrinde olduğu belirtilmiştir. Daha sonra Nurullah Bey 1849’da Seyyid Tâhâ hazretleri tarafından
Osmanlılar’a teslim edilmiştir. İsyan başarısız olunca
1849’da teslim oldu. Girit’e sürgün edildi, 1860 senesinde de orada vefat etti.
Süleyman Bey: Nurullah Bey tutuklandıktan
sonra O’nun yerine geçti. Ancak Hakkâri’de tutunamayınca bir süre Yüksekova’da kaldı. Daha sonra
Seyyid Taha’nın yanına geçti. Nurullah Bey’in Osmanlı askerine teslim olmasından sonra, Süleyman
Bey, diğer akrabasıyla beraber Osmanlı askerini karşıladı. Daha sonra Süleyman Bey Kuşendeşt’e geldi.
Buraya geldiğinde yanında elli tane hizmetlisi kalmıştı. Bu hizmetliler Süleyman Bey’in artık güçsüz olduğuna kanaat getirerek kendi mayalarını da izhâr edip,
bir gece eşya ve nevâleden her ne varsa çalarak kaçtılar. Yalnız bir tane hizmetlisiyle beraber kaldı. Mecburen Şemdinan’a geldi. Kuvve-i batınî’den istimdât
eyledi. Kutbu’l-Hak Hazreti Seyyid Tâhâ’ya ilticâ eyledi. Süleyman Bey, Mürşid-i kâmil olan üstâdı Seyyid Tâhâ’nın nasihati ile teslim olmaya razı oldu. Bu
esnada Gevâr (Yüksekova) askerle dolmuş idi. Cevap gönderip Şemdinân’a gittiler. Nurullah Bey’in
İstanbul’a gönderilmesinden sonra ve Osmanlı askerinin Hakkâri Beyliği’ni zaptından sonra yapılacak bir
şeyi olmadığını anlayan Süleyman Bey, daha sonra
Başkale’ye Müşir Osman Paşa’nın yanına götürüldü.
Orada muhakeme edildi. Süleyman Bey emâretini hep
beyân edince, Osmanlı askeriyle beraber Erzurum’a
götürüldü. Evleri ve bütün eşyaları yağma edildi. Ehl
u ıyâlleri İstanbul’a gönderilmek üzere yola çıkarıldılar. Süleyman Bey de yolda Erzurum’da zehirlenerek
vefât etti.
2. HAKKARİ ULEMASI
Şeyhu’l-İslam Ali b. Ahmed b. Yusuf elHekari (409-486):
Mutasavvuf ve Muhaddis. Amêdiye’nin güneyine
düşen Dêrış köyünde, kendi medresesinde uzun süre
talebe yetiştirdi. Hakkari bölgesinde ilk Rabıta merkezini açtı. Onun döneminde talebelerinden bazıları
Hakkari’nin çeşitli bölgelerine dağılarak tedrisatta bulundular. Ali Dızeyi, Ebu’l-Kasım b. Davud (Marufan
köyünde medfun) bazı öğrencileridir. Mezarı Dêrış
köyündedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.99-102)
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Şeyh Adi b. Müsafir b. İsmail el-Hekari (467557):
Zahid, Mutasavvuf. Bekaa’nın Beyti Far köyünde doğdu. Laleş köyünde bir zaviye açtı. Şeyh Abdulkadir Geylani ve İmam Gazzali gibi alimlerle arkadaşlığı olan Şeyh Adi Laleş, köyüne yerleştikten
sonra irşad faaliyetlerine başladı ve etrafında Hakkari Kürtleri’nden geniş bir kitle oluşturdu. Kendisi
Laleş’te medfundur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l- Ceman s.166-170)
275
Adi b. Sahr b. Sahr b. Müsafir b. İsmail elHekari (557- 625):
Kürd Adi diye bilinir. Adevi tarikatını yaymak
üzere çalışmalar yaptı. Laleş’te doğdu. Mekke-i Mükerreme yolundayken vefat etti. Ondan sonra yerine
oğlu Hasan geçti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.308- 310)
Beka Bölgesi’nin Beyti Far köyünde doğdu. Meşhur Şeyh Adi b. Müsafir’in yeğenidir. Mutasavvuftur.
Laleş’te medfundur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.174-175)
Şemsuddin Hasan b. Adi b. Sahr b. Sahr b.
Müsafir el-Hekari (592- 644):
Üstün zekası ve cezbeli hali ile meşhurdur.
Laleş’te doğdu. Kısa süre içerisinde Adevi tarikatını
geniş kitlelere yaydı. Artan nüfusundan çekinen Musul hakimi Bedreddin Lulu ile araları açıldı. Adevi
tarikatının yezidiliğe dönüşmesinde önemli bir rol
oynadı. Bedreddin Lulu tarafından Musul’da idam
edildi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.242-247)
Ebu’l-Berekat Sahr b. Sahr b. Müsafir elHekari (?- ?):
Ziyauddin İsa b. Muhammed b. İsa el-Hekari
(?- 585):
Fakih. Selahaddin-i Eyyubi’nin imamı ve baş
danışmanı idi. Selahaddin-i Eyyubi’nin sultan olmasında büyük etkisi oldu. Önemli bir fıkıh alimidir.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski İqdu’l-Ceman,
s.174-175)
Muhammed b. Bahil b. Abdullah el- Hekari,
(420- 520):
Muhaddis ve Nahivci. İskenderiyye Medresesi’nde
ders verdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l- Ceman s.180-181)
Ebu’l- Hafs Necmeddin Ömer el- Hekari (568630):
Ziyauddin İsa b. Muhammed b. İsa el-Hekari
(?- 585)’nin kardeşidir. Kahire’de vefat etti. (Mehmet
Çağlayan Şark Uleması s. 258)
Şemsuddin Hasan b. Adi b. Sahr b. Sahr b.
Müsafir el- Hekari (592- 644):
Üstün zekası ve cezbeli hali ile meşhurdur.
Laleş’te doğdu. Kısa süre içerisinde Adevi tarikatını
geniş kitlelere yaydı. Artan nüfusundan çekinen Musul hakimi Bedreddin Lulu ile araları açıldı. Adevi
tarikatının Yezidiliğe dönüşmesinde önemli bir rol
oynadı. Bedreddin Lulu tarafından Musul’da idam
edildi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s. 242-247)
Ömer b. Hasan b. Adi el-Hekari (?-?):
Hasan b. Adi’nin oğludur. Büyük bir şiir mecmuası vardı. Babasının değiştirdiği Adevi geleneğinin
İslami çizgisini devam ettirdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin
İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s. 225)
Kahire’de doğdu. Hadis toplamak amacıyla çeşitli seyahatler yaptı. Yemen ve Hind arasında seferdeyken vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.206-207)
Şerefuddin Muhammed b. Hasan b. Adi b.
Sahr el-Hekari (612- 655):
Babasının öldürülmesinden sonra Musul’da doğdu. Daha sonra Laleş’e yerleşti. 652’de Bedreddin
Lulu Laleş’i yerle bir edince Selçuklu sultanı İzzeddin
Keykavus’un hizmetine girerek Moğollara karşı savaştı. Malatya’da Moğollar tarafından şehit edildi. Yerine
oğlu Yusuf geçti. Yusuf Mısır’a yerleşerek Adevi tekkesini açtı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.346-347)
İbrahim b. Osman b. Dırbas el-Marani elHekari (572- 622):
İshak b. Abdurrahim b.Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b. Dırbas el-Marani el-Hekari, (?695):
Hafız Zehebi kendisinden Hadis dersleri aldı.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman
s.221)
Yusuf b. Muhammed b. Hasan b. Adi el-Hekari
(?- 697):
Babasının Moğollar tarafından şehit edilmesinden sonra Şam’a oradan da Mısır’a giderek bir Adevi
tekkesi kurdu. Orada vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.389)
276
HAKKARİ
İzzeddin b. Zeynuddin Yusuf b. Muhammed
b. Hasan el-Adevi el-Hekari (?- 731):
Yusuf b. Muhammed b. Hasan b. Adi elHekari’nin oğludur. Şam’a yerleşti. Orada büyük bir
servet sahibi oldu. Kürtler etrafına toplanınca Sultan
Nasır Kalavun tarafından hapse atıldı. Hapiste öldü.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman
s.448-449)
Baybars’ın ordu komutanlığını yaptı. Dımeşk’te vefat
etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.334).
Hıdır b. Ebibekir b. Musa el-Mihrani el-Adevi
el-Hekari (610- 676):
Mukaşefe ehlidir. Melik Zahir kendisine büyük
önem verirdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.255-257)
Akre’de (Şimdiki Duhok’un ilçesi) doğdu. Fıkıh
ve kelam ile meşgul oldu. Yakut el-Hamevi kendisinden bahsetmiştir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.362)
Seyyidet bn. Musa b. Osman b. İsa b. Dırbas
el- Marani el-Hekari (?- 695):
Hadis ilmi ile meşgul oldu. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.275-276)
Abdullah b. Hasan el-Hekari, (547- 652):
Hadis dersleri verdi. 105 yaşında vefat etti.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman
s.296)
Abdulmelik b. İsa b. Dırbas el-Hekari (516605):
Musul’da doğdu. Selahaddin-i Eyyubi tarafından
Mısır’a kadı olarak atandı. Dırbas ailesi birçok alim
yetiştirmiş önemli bir ailedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin
İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.298)
Osman b. İsa b. Dırbas el-Marani el-Hekari
(532- 622):
Abdulmelik b. İsa b. Dırbas’ın kardeşidir. Devrinin en önemli Fıkıh alimlerindendi. Emir Cemaleddin
Hıştırin el-Hekari’nin Kahire’de kurduğu medresede
ölünceye kadar ders verdi. Maranîler Hakkari aşiretlerinden olan Hezbanîlerin bir koludur. (Hamdi Selefi
ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.307- 308)
Devrinin önemli fakihlerindendir. (Hamdi Selefi
ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.355)
Muhammed b. Fadlun b. Ebibekr b. Hüseyn b.
Muhammed el-Adewi el-Hekari (?-?):
Yakup b. Muhammed b. Hasan b. İsa b. Dırbas
el-Hezbani el-Hekari (563- 645):
Amêdiye’de doğdu. Döneminin değerli alimlerinden biridir. Kahire’de vefat etti. (Hamdi Selefi ve
Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.388)
Yusuf b. Muhammed b. Yusuf el-Esri el-Hekari
(12. yy):
Müfessir İzzeddin Raseni’nin yanında yetişti. 669
yılında yazdığı bazı risaleler mevcuttur. Dêrış’teki
medresede dersler verdi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.390)
İbrahim b. Davud b. Nasır el-Hekari, (640712):
Haleb, Hama ve Dımeşk’te kıraat ve hadis üzerine ilim tahsil etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.394)
Kudüs’te doğdu. Döneminin cesur komutanlarındandır. Hadis ilmiyle de meşgul oldu. Sultan
Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Marani elHekari (?- 629):
Önemli Şafii alimlerindendir. Erbil’de kadılık
yaptı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’lCeman s.358)
Ali b. İbrahim b. Hışnam el-Hemidi el-Hekari
(?- 685):
Hanefi mezhebinin önde gelen imamlarındandır.
Haleb’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.310- 311)
İsa b. Muhammed b. Ebi’l-Kasım b. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. Kamil el-Hekari
(593- 669):
Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b. Dırbas elMarani el-Hekari (576- 695):
Fatıma bn. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (683- 758):
Ünlü bir hadis alimidir. İbni Hacer kendisinden
hadis dersleri aldı. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması
s.308)
İbrahim b. Ali b. İbrahim b. Hışnam el-Hemidi
el-Hekari (629- 705):
Hanefi alimlerindendir. Humus’ta kadılık yaptı.
Daha sonra Ahlat’a yerleşti. Orada vefat etti. (Hamdi
Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.394)
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Ahmed b. Ahmed b. Ahmed b. Hüseyn b.
Musa b. Musık el-Hekari,(?- 763):
Devrinin önemli muhaddislerindendir. İbni Hacer kendisinden övgüyle bahsetmiştir. Cüveyriye’nin
babasıdır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.401)
Ahmed b. Ahmed b. Hüseyn b. Musa b. Musık
el-Hekari (674- 750):
Hadis ilmi ile meşgul oldu. Kendi ailesinden
önemli alimler yetişmiştir. (Hamdi Selefi ve Tahsin
İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.402)
Ahmed b. Ebibekr b. Abdussamed el-Hekari
(?- 735):
Hadis ilmi ile meşgul oldu. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.402)
Ahmed b. Ali b. Hasan b. Davud el- Hekari
(649- 743):
Hama ve Dımeşk’te yaşadı. Dindarlığı ile meşhurdur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.411)
Ahmed b. Muhammed b. Ebizuhr el- Hekari
(680- 860):
Dımeşk’te yaşadı ve orada vefat etti. Muhaddistir.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman
s.414)
Esma bn. Ahmed b. Ahmed b. Huseyn b. Musa
el-Hekari (715- ?):
Ünlü bir hadis bilginidir. Kahire’de vefat etti.
(Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman
s.421)
Cuveyriye bn. Ahmed b. Ahmed b. Huseyn b.
Musa el-Hekari (704-783):
Döneminin meşhur alimlerinden ders aldı. İbni
Hacer’e ve çağdaşı birçok alime hadis dersleri verdi.
Kahire’de vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.430)
Salih b. Ahmed b. Osman el-Hekari (633- 723):
Şair ve müzisyen. Rüya tabirlerinde bulundu. Tevazu ve fazilet sahibi olması ile tanınır. Birçok şiiri
mevcuttur. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.436)
Osman b. Abdulkerim b. İsa b. Dırbas elHekari (?-?):
Mısır’da yaşadı. Bir divanı vardır. (Hamdi Selefi
ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.436)
Osman b. Muhammed b. Abdulmelik b. İsa b.
Dırbas el-Marani el-Hekari (648- 725):
Şair ve edip. Çok güzel şiirleri vardır. (Hamdi
Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.448)
Abdulaziz b. Ahmed b. Osman el- Hekari (?727):
Büyük bir alim ve fazıl bir kimsedir. Birçok eseri
ve şiirleri vardır. Kahire’de vefat etti. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.42)
Ahmed b. Abdurrahman b. İbrahim b. Ali elHekari, (646- 736):
Kur’an kıraatı ile ilgilendi. İbni Hacer ondan
övgüyle bahseder. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.409)
277
Fatıme bn. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (693- 758):
Hadis ilmi ile meşgul oldu. Hafız el-İraki kendisinden hadis dersi aldı. Dımeşk’te vefat etti. (Hamdi
Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l- ü Ceman s.455)
Muhammed b. İbrahim b. Davud b. Nasır elHekari (685- 756):
Hekimâne şiirleri vardır. Sanatçı bir ruha sahiptir. Dımeşk’te vefat etti. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.455)
Muhammed b. Ahmed b. Osman el-Hekari (?708):
Muhaddistir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.460)
Muhammed b. Abdullah b. Abdullah b. Ahmed el-Hekari (730- 786):
Hadis ilmi için Kudüs ve Dımeş’te bulundu. Humus kadılığı yaptı. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.465-466)
Ahmed b. Ahmed b. Ali b. Ebibekr b. Eyyub b.
Abdurrahim b. Muhammed b. Abdulmelik b.
Dırbas el-Hekari (?- 817):
Kahire’de yaşadı. Hanbeli alimlerindendir. Hadis ilmi ile ilgilendi. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim
Doski, İqdu’l-Ceman s.490-491)
Ahmed b. Ebibekr b. Ahmed el-Hekari (?818):
Mekke-i Mükerreme’ye yerleşti. İlim ve takva ile
meşgul oldu. Musalla mezarlığına defnedildi. (Mehmet Çağlayan Şark Uleması s.80)
278
HAKKARİ
Resul b. Ebibekr b. Hüseyn b. Abdullah elHekari (803- 853):
Memleketinde eğitimini aldıktan sonra Haleb,
Rumeli ve Kahire’ye gitti ve oraya yerleşti. Kamiliye
Camii’nde imamlık yaptı. Orada vefat etti. (Mehmet
Çağlayan Şark Uleması s.262)
Ömer b. Yusuf el-Marunısi (?-?-8. hyy):
Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Cizre’de
ders verdiği bilinmektedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin
İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.557)
Kerimuddin Ebu’l-Hasan Ali b. Abdisselam elHesnewi (?- 626)
Aslen Zaho’ludur. Fıkıh alanında bilgindi. Ama
daha çok şairliğiyle tanındı. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.316)
Ebu Ahmed Bozan b. Sungur b. Abdullah erRumi (?- 622):
Şuş Kalesi’nde doğdu. Uzun süre Erbil’de ilim
tahsil etti. Musul’da vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf
Hırori, Bilad el-Hekari s.317)
Mevlana Salih el-Hekari (?-?, 9. hyy):
Hayatı hakkında bilgi yoktur. Haleb’de yaşadığı
tahmin edilmektedir. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.613)
Ce’ber Kalesi’nde idarecilik yaptı. Şam ve
Kudüs’te hadis dersleri verdi. (Derviş Hasan Yusuf
Hırori, Bilad el-Hekari s.326)
Mir İmadeddin Hekari (?- 1049):
Melayê Cıziri’nin çağdaşıdır. Hakkari emirlerindendir. Cıziri ile söylediği bir şiiri vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski, İqdu’l-Ceman s.719)
Molla Mahmud Hekari (?-?, 11. hyy):
Şairdir. Adab ve münazara üzerine bir manzumesi vardır. (Hamdi Selefi ve Tahsin İbrahim Doski,
İqdu’l-Ceman s.875)
Ümmü Muhammed bn. Yusuf el-Hekari (?-?,
8. hyy):
Ünlü bir hadis bilginidir. (Mehmet Çağlayan
Şark Uleması s.314)
Ebu Muhammed Abdullah b. MuhammedelCuzi (12-13. yy):
(Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.315)
Ebu Hafs Meciduddin Ömer b. Ahmed elAnsefi en- Nehwi (?- 613):
Êsıbnê’de (Şêxan) doğdu. Devrinin tanınmış
ediplerindendir. Fıkıh alanında da oldukça bilgindi.
Musul’da vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad
el-Hekari s.316)
Afifuddin Ebu Muhammed Ömer Süleyman
el-Hekari (?- 614):
Salih Et-Tikriti’nin yanında Sahih-i Buharî okudu. Muhaddistir. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad
el-Hekari s.316)
Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi Bekr Süleyman (12.yy):
Maltalı’dır (Duhok’un şimdiki mahallesi). İskenderiyye ve Bağdat’ta bulundu. (Derviş Hasan Yusuf Hırori,
Bilad el-Hekari s.316)
Muhammed b. İshak b. Ali ez-Zozani (?- 463):
Baedre’deki El Siwuri medresesinde ders verdi.
Edib ve şairdir. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad elHekari s.320)
Davud b. Muhammed b. Ahmed el-Hekari (?700):
Bedreddin Muhammed b. Kasım b.Muhammed
b. Muhammed el-Hekari (?- 615):
Kudüs’te Şafiiler için bir medrese kurdu. Haçlılar
tarafından şehit edildi. (Derviş Hasan Yusuf Hırori,
Bilad el-Hekari s.326)
Mucahiduddin Osman b. Şuauddin Ebu’lasan b. Musa el-Hekari (?- 624):
Çok güzel Kur’an okuması ile tanınır. Kıraat ilminde ileri düzeyde bilgiye sahiptir. (Derviş Hasan
Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.327)
Ebu’l Abbas Ahmed b. Yusuf b. Ali el-Hekari,
(?- 631):
Hadis ile uğraştı. Gazze’de vefat etti. (Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.327)
Ahmed b. İsmail el-Hekari, (12.- 13. yy):
Şam’ın Mecnuniyye medresesinde ders verdi.
(Derviş Hasan Yusuf Hırori, Bilad el-Hekari s.328)
Şeyh Ebu’l-Hasan Kureyşi Hekkari(K.S.):
Asıl adı, Ali b. Mahmud b. Cafer el-Hakkari olup
Ebul Ferec Tartuşi hazretlerinin hulefasından ve seccadenişinlerindendir. Zaman-ı meşayi büyüklerinden
ve sahibi keramet idi. Pazartesi ve perşembeleri oruç
tutup geceleri kaim olarak ibadetle meşgul idi. Üç
günde bir yemek yediği, yatsı namazı ile teheccüd
namazı arası iki defa Kur’an’ı hatmettiği Xezinetu’l-
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Esfiya müellifince rivayet edilir. Onun doğumuna
dair bir kayda rastlanmamış ancak 486 hicri senesinde vefat ettiği kaydedilmiştir. (Meşayixi Qadirîyye,
Hocazade Ahmet Hilmi, Hediyyetu’l-Evliya, 1318 h.)
Ahmed Efendi (1850-?):
Nasır Efendi’nin oğlu olup 1850’de Şemdina
kazasının Nehri köyünde doğdu. Irak taraflarındaki
medreselerde okuyarak Erbil kazasında Hacı Ömer
Efendi’den icazet aldı. 1908 yılında Şemdinan kazası müderrisliğine tayin oldu. Bu tarihe kadar fahri
olarak müderrislik yaptı ve hiçbir devlet hizmetinde
bulunmadı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı
Uleması c. 1, s. 110)
Ahmet Nedim Efendi (1866-?):
Veysel Karanizade İsmail Efendi’nin oğlu olup
1866’da Colemerg’in Kıran Mahallesi’nde doğdu.
Colemerg’de Meydan Medresesi Müderrisi Müftü
Hacı Yasin Efendi’den icazet aldı. 1909 senesinde
imtihanla Colemerg kazası müderrisliğine tayin oldu.
(Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 1,
s. 194)
Hacı Molla Yasin Efendi (1856-1917):
Hanizade Hacı Salih Ağa’nın oğlu olup Mayıs
1856 yılında Colemerg’in Dağgöl Mahallesi’nde doğdu. Colemerg’in Bajêr ve Meydan Medreselerinde
ve Bitlis’te Şeyh Emin Efendi Medresesinde dini ve
Arabi ilimleri tahsille icazet aldı. 1884’de yıllık 870
kuruş maaşla Colemerg’deki Meydan Medresesinde
müderrisliğe başladı ve bu arada dört talebeye icazet
verdi. 1897’de fahriyen Colemerg müftülüğüne tayin
edildi. Müftülüğü sırasında 1917’de vefat etti. (Sadık
ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 4-5, s. 506)
Mehmet Emin Efendi (1875-?):
Şeyh Yasin Efendi’nin oğlu olup Mayıs 1875’de
Colemerg’in Goyan mıntıkasının Hilal köyünde doğdu. 1882’de mektebe girdi ve beş yıl Tecvid
okuyup Kur’an’ı ikmal etti. Eylül 1888’de Musul’da
bulunan Hüsniiye Medresesi’ne kaydoldu. Ağustos
1896’da buradan ayrılıp Harput’a geldi. Harput Merkez Medresesi’nde Ebi el- Kemal Hacı Abdulhamid
Hamdi Efendi’nin ders halkasına dahil oldu. Tefsir
ve Felekiyyat’ı bitirdikten sonra Nisan 1897’de icazet
aldı. Ders okutmakla meşgul iken Haziran 1912’de
Van merkezinde kurulan komisyonun huzurunda
imtihan olup Hoşap kazası umum müderrisliğini kazandı. Meşihat’ça inhası uygun görülerek Temmuz
1912’de vazifeye başladı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı Uleması c. 3, s. 163-164)
279
Taha Efendi (1836-?):
Meydan Medresesi Müderrisi Molla Abdülkadir Efendi-zade Molla Abdurrahman Efendi’nin oğlu
olup 1836 yılında Colemerg’in Dağgöl Mahalles’inde
doğdu. Sıbyan mektebinden sonra 1863 yılına kadar dini ve Arabi ilimleri okudu. 1879’da Colemerg
niyabet vekaletine, 1888’de Beytüşebeb A’nam başkatipliğine, 1890’da elbak kazası niyabet vekaletine,
1891’de Gever Kazası niyabet vekaletine ve aynı yıl
içerisinde Hakkari Sancağı niyabet vekaletine tayin
edildi. 1892’de Amêdiye kazasına A’nam başmemurluğuna tayin edildi. 1900’de Hakkari sancağı müftüsü
olarak çalıştı. (Sadık ALBAYRAK, Son Devir Osmanlı
Uleması c. 4-5, s. 480)
Seyyid Abdullah:
Seyyid Abdullah Şemdinlili olarak da bilinen Seyyid Abdullah, Seyyid Taha-i Hakkari’nin amcasıdır.
Büyük müceddit Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin yakın arkadaşı ve talebesidir. Zamanın usulüne
göre ilk tahsilini gördükten sonra Irak’ın Süleymaniye şehrine giderek oradaki medreselerde akli ve nakli
ilimleri tahsil ederek büyük bir alim oldu. Üstün bir
haya, edep ve takva sahibi olan Seyyid Abdullah ilim
ve irşadıyla yöre aşiretleri üzerinde çok tesiri oldu.
Kabile aşiretlerine, anlayabilecekleri bir dilde güzel
nasihatler verdi ve onların hak yoluna kavuşmalarına
vesile oldu. Seyyid Abdullah’ın doğum tarihi bilinmemektedir. 1913 tarihinde Şemdinli’nin Bağlar (Nehri)
köyünde vefat etti. Bağlar köyünde bulunan Seyid
Taha mezarının girişinde defnedildi. Üzerine sonradan türbe yapıldı. Türbesi her yıl yurt içinden ve yurt
dışından gelen yüzlerce seveni tarafından ziyaret edilmektedir. (Hakkari İl Yıllığı 2003)
Seyyid Salih:
Osmanlılar zamanında Anadolu’da yaşayan en
büyük evliyalardan biridir. İsmi Muhammed Salih,
babası Molla Ahmet’tir . Büyük veli Şeyh Abdulkadir Geylani’nin on birinci kuşaktan torunu ve Seyyid
Taha-i Hakkari’nin kardeşidir. Seyyid Salih çok zeki
olduğundan küçük yaşta Kur-an ı Kerim-i okumayı
öğrendi ve tefsir gibi zahiri ilimlerin yanısıra zamanın fen ve edebiyat bilgilerini de öğrenerek büyük bir
alim oldu. Seyyid Salih muhabbet, edep ve takvada
üstün, tasavvuf ilminde marifet sahibi büyük bir zattır. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1865 tarihinde
Şemdinli’nin Bağlar (Nehri) köyünde vefat etti ve orada defnedildi. (Hakkari İl Yıllığı 2003)
Seyyid Taha-i Hakkari:
Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin on birinci kuşaktan torunu olan Seyyid Taha, 18. asırda
280
HAKKARİ
Anadolu’da yaşamış en büyük ilim ve tasavuf alimlerindendir. Bağdat, Süleymaniye, Kerkük ve Erbil gibi
zamanın ilim ve kültür merkezlerinde şöhretli alimlerden tefsir, hadis, fıkıh gibi zahiri ilimlerle birlikte
zamanın fen ve edebiyat ilimlerini de öğrendi. Seyyid
Taha-i Hakkari 13. hicri asrın müceddidi olarak da
kabul edilen Mevlana Halid-i Bağdadi’nin yanında
80 gün özel bir eğitim geçirdikten sonra kırk iki yıl
ilim talebelerine ve hak aşıklarına dersler verdi, insanları irşad etti. O tarihlerde Bağlar (Nehri) 16000
civarında nüfus barındırıyordu. Cami, medrese, han,
hamam, çarşı, dükkan, değirmen vb yerleşim üniteleriyle Nehri Şemdinli merkezi durumundaydı. Seyyid
Taha-i Hakkari ilim ve irfan hizmetleri Mısır çöllerinden Kafkas dağlarına kadar her tarafa yayıldı. Yöre
aşiretlerinin Osmanlılara sadakatle bağlı kalmasında
çok büyük tesir bıraktı. Zamanın İran hükümdarı
Mehmet Şah gördüğü bir rüya vesilesiyle “Ehli Sünnet” mezhebi kabul etti. Şöhretli İran sınırları taşan
Seyyid Taha’dan bir hoca istedi . Bunun üzerine Seyyid Taha Hazretleri müritlerinden Molla Abdurrahim’i
Şah’a gönderdi. Şah bu alakadan ve Abdurrahim’in
hak mezhebi taliminden ziyadesiyle memnun oldu.
Bunun üzerine Türk hududuna bitişik Mergever ve
Tergever isimli iki zengin nahiyeyi ilim talebeleri için
Seyyid Taha’ya bağışladı. 1853 yılında Osmanlılarla Ruslar arasında çıkan Kırım Savaşı’nda Dağıstanlı
mücahit Şeyh Şamil ile birlikte hareket ederek düşmana karşı cihat ilan ettiler. Seyyid Taha’nın vefatı
üzerine kardeşi Seyyid Salih, Rus ordularına karşı
Hakkarilileri harekete geçirdi. Seyyid Taha-i Hakkari
1853 yılında Bağlar (Nehri) köyünde vefat etti ve aynı
yerde defnedildi. (Hakkari İl Yıllığı 2003)
Seyyid Haci:
1840 tarihinde Hakkari Merkez Üzümcü köyünde dünyaya geldi. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin torunlarındandır. Birinci Cihan Savaşı’nda Hakkari’yi istila
eden Rus ve Nasturi kuvvetlerine karşı yöre aşiretlerini harekete geçirerek cihat ilan etti. Türk kuvvetleri
yanında üstün yararlılıklar gösterdi. Otuz yıl boyunca
hiç ekmek ve yemek yemeden günde bir kaşık bal ve
bir salkım üzüm yiyerek bedeni bir riyazet gösterdiği
bilinmekte, halk arasında keşf ve keramet alim ve veli
olarak tanınmaktadır. 1926 yılında Üzümcü köyünde
vefat etti. Mezarı her yıl yüzlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. (Hakkari İl Yıllığı 2003)
Molla Halid Sadinî:
1889 yılında Hakkari’nin Sadînan köyünde dünyaya geldi. Hakkari medresesinde ve Irak’ın Bamernî
medresesinde eğitim gördü. Kürtçe dışında Türkçe,
Farsça ve Arapça’yı bilirdi. Sadinan köyündeki cami-
de imamlık yaptı. Fakih bir insandı. Zamanının fıkhî
sorunlarını çözmede ona başvurulurdu. 1952 yılında
köyünde vefat etti.
Molla Casim Seven:
1905 yılında Hakkari’de doğdu. Uzun süre Hakkari Meydan Medresesi’ndeki eğitimine devam ettikten sonra Irak’a gitti ve oradaki medreselerde eğitimini tamamladıktan sonra Hakkari’ye döndü. Dağgöl
Mahallesi’ndeki Şeyh Camii’nde uzun yıllar imamlık
ve müderrislik yaptı. Öğrenciler yetiştirdi. 1968’de
Hakkari’de vefat etti.
Emir Şaban:
Emir Şaban’ın tabiinden (sahabelerden sonraki
nesil) olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Ömer zamanında Abdullah b. Ömer ile birlikte yörenin İslamlaşmasında etkin rol oynadı ve halka İslam’ı öğretmekle
görevlendirildi. Halkın gönlünde yer tutan Emir Şaban Çukurca’da vefat etti, türbesi kendi ismiyle anılan Emir Şaban Camii’nin arkasında bulunmaktadır.
Osman Nuri Aydın:
Hicri 1291/1872 yılında Hakkari, Çukurca ilçesinde doğdu. Kuzey Irak’ta medrese eğitimi gördükten sonra Şemdinli ilçesi Nehri köyünde Seyit Mehmet Tahir’in yanında bir süre kaldı. Başkale’ye bağlı
Nardız köyündeki bir âlimden de ders aldığı söylenmektedir. Daha sonra Bitlis iline bağlı Arvas köyünde ilim tahsiline devam etti. Bilahere İstanbul’da
Darulfünun’da öğrenimini tamamlayarak icazet almış
olup müderrislik (öğretmenlik) yapmaya başladı. Bu
arada Suriye, Irak ve Türkiye’de görev yaptı. Uzun
süre Irak’ta Süleymaniye medresesinde müderris olarak çalıştı. Emekli olduktan sonra Çukurca’ya döndü.
Derin din bilgisinin yanı sıra usta bir hattat idi. Aralık
1964’te vefat etti.
Muhammed Hakkari:
Muhammed Hakkari 1955 yılında Beytüşşebap
ilçesine bağlı Bölecik köyünde doğdu. Eğitimine 1963
yılında Duhok’taki medreselerde başlayan Muhammed Hakkari, ilköğretimden sonra Mehedu’l-İslam
isimli dini eğitim veren liseye devam etti. 1979 yılında
mezun olup diplomasını aldı. Daha sonra Hakkari’nin
Yüksekova ilçesine bağlı Yürekli (Herînkê) köyünde
4 yıl fahrî imamlık yaptı. 1986 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı diploması denkliğini alarak resmî olarak
imam-hatiplik görevine devam etti.
1987’den sonra Yüksekova merkezindeki Hz.
Ömer Camii’nde görevine devam etti. Yüksekova’da
bulunduğu yıllarda Kürtçe vaaz verdiği gerekçesiyle
defalarca yargılandı. 2000 yılında Mardin merkeze
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
bağlı Sultan köyünde ve 2003’ten sonra da Adana’nın
Ceyhan ilçesine bağlı İsalı köyünde görevini devam
ettirdi. 2009 yılından beridir de Şırnak’a bağlı Kaymakam Çeşmesi (Niyar) köyünde görevini sürdürmektedir. Kürtçe dışında Arapça ve Türkçe bilen Muhammed Hakkari, evli ve 8 çocuk babasıdır.
Nûbihar dergisinde Hakkarili şair Mela Hisênê
Bateyî ile ilgili yazıları yayınlanan Muhammed
Hakkari’nin 2007 yılında Ronahiya Qur’an’a Pîroz isminde Kürtçe Kur’an meali yayınlandı. Bu eseri dışında yayınlanmamış şu eserleri mevcuttur:
1- İslam Dini Bid’at ve Hurafesiz Bir Dindir
2- Namaz Kazasının Hükmü
3- Faizin Dünü ve Bugünü
Molla Abdullah Onay:
1902 yılının Temmuz ayında Hakkari’nin Dağgöl
Mahallesi’nde dünyaya geldi. Hakkari eşrafından olan
bir ailenin çocuğu idi. Hakkari medresesinde başladığı eğitimini Duhok, Bamernê ve Bırifkan’da tamamladı. Daha sonra Hakkari’ye dönerek fahri imamlık
yaptı ve öğrenciler yetiştirdi. 1968 yılında Hakkari’de
vefat etti.
Molla Mehmet Onay:
1904 yılında Hakkari’nin Dağgöl Mahallesi’nde
dünyaya geldi. Mele Muhammed Cevahir adıyla maruftur. Eğitimine Hakkari Biçer Mahallesi’ndeki Meydan Medresesinde başladı. Irak’ın Duhok ve civarında
tamamladı. Daha sonra Hakkari’ye döndü. Uzun yıllar hem imamlık yaptı hem de öğrenciler okuttu. Tek
parti döneminin bütün sıkıntılarına rağmen eğitim ve
öğretim faaliyetlerini aksatmadı. 19 Nisan 1976 yılında Hakkari’de vefat etti.
281
Şeyh Muhammed Selim Efendi:
1892 yılında Hakkari’nin Kavaklı köyünde doğdu. Babası Abdullah Efendi annesi Emine Hanım’dır.
İlk tahsilini Hakkari’de müderris olan ve aynı zamanda kendisinin kayınpederi olan Şeyh Abdulaziz
Hani’nin yanında yaptı. İlmi İsna Aşer almak maksadıyla Başkale ve Gevaş’taki medreselerde okumaya
başladı. Birinci Dünya Savaşı patlak verince Van’da
Ruslara ve Ermenilere karşı genç yaşına rağmen çete
savaşı vermeye başladı. Fakat okumanın kendisine
daha faydalı olacağına inanan hocalarının tavsiyesi
üzerine Musul’da Şeyh Bahaeddin Bamerni’nin yanına gitti. Musul, İngilizler tarafından işgal edilince
hocasıyla beraber Bamerne’ye döndü. On üç yıllık
bir tedrisattan sonra şehadetnamesini aldı. Hocasının
tavsiyesi neticesinde Hakkari’ye dönerek tedrisatta
bulunmaya başladı. Bu arada ‘Hudut Nesyıh’ heyeti
içerisinde sınır tesbitinde bulundu. 1946 ve 1950
yıllarında Hakkari milletvekilliği yaptı. Eylül 1955’te
vefat etti. Türbesi Hakkari Asri mezarlığındadır.
3. HAKKARİ ŞAİRLERİ
Ebu’l-Berekate Hekari (1138-1208)
1140 yılında Hakkari’de doğan ve hayatı boyunca da orada yaşayan şair, Şeyh Adî’nin kardeşi Şakir’in
oğludur. Arap dili ve edebiyatı öğrenen şair, çeşitli hocalardan ders aldıktan sonra öğrenimini amcası Şeyh
Adî’nin yanında tamamladı. Şeyh Adî’nin ölümündan
sonra onun “postnişîn”i oldu. Şair, 1210 yılında, 70
yaşındayken Hakkari’de öldü. Yapıtları: Zebûna Meysur (Şiir, el yazması. Bu kitap Qewlê Zebûna Meysur
adıyla da bilinir. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1350)
Heqe Ne Erd Bî...
Eğer Yer Değil İse...
Heqe ne erd bî, ne ezman bî, ne erş bî
Padişahê min kêra herî kir
Husneta ji xwe çêkir
Şaxa mobetêjê çêkir
Eğer ne yer, ne gök, ne de arş ise
Padişahım kimin için güzel kıldı
Kendisinden güzellikleri yarattı
Ve ondan yarattı aşk dalını
Je çêkirşaxa mobetê
Destür avête qelema qudretê
Şukr avête ser peşka mobetê
Padîşahê min li hukmê xoyî giran e
Avet nav van zor erkan e
Werin binêr xarzî nûrî çi nîşan e
Xarzî nûrî bi nav e
Durê dû cewahir hatin nav e
Yek eyn e, yek beşer e
Padîşahê min da durê ne der e
Ondan yarattı aşk dalını
İzin verdi kudret kalemine
Muhabbet payına şükür ekledi
Padişahım büyük hükmü tahtındadır
Dağıttığı şey ise çokluk esaslardır
Gelin de görün böyle neye işarettir
Bu güzel nur nasıl da ünlüdür
İki cevherin incisi sokuldu içine
Biri gözse, öbürü beşerdir
Demek daha inciden çıkmamış Padişahım
282
HAKKARİ
Mexsûs çendû bû cava
Sunet, Qendîl u Malix mane hewa
Bime ber padîşahê min şikayeta
Ya Îlahî me ji te dibe muhbetê
Me’l ve xoş kird suhbet e
Bu kadar aşikârken
Sünnet, Kandil ve Yer yükselerekten
Padişahıma sundular şikâyeti:
Ya Allah, senden aşk dileriz
Bununla koyulaştırdık sohbeti
Hed û sed çêkir,
Heqîqet, şerî’et, terîqet, ji hev cihê kir
Sunet mehv bî û deher kir
Dereceler ve setler yaptın
Hakikat, şeriat, tarikati ayırdın
Sünneti saklıyken aşikâr kıldın
Padîşahe min dur anî
Muhebet avête nave
Ezîzê min pe hilda cave
Padîşahe min çi ji durê re go
Jê vuriya avê
Padîşahe min çi gote durê
Av ji durê vuriya
Padişahê min sefîne ser e
Serkî digire çar kenar e
Mala Xweda sekinî go, Heq were
Padişahım inciyi aldı getirdi
Aşkı kattı içine
Azizim açtı, aşikâr etti
Padişahım sonra inciye ne söylediyse
Su içinden çekildi
Padişahım inciye söyledikçe
Su inciden çekildi
Padişahım bir ata binmiştir
Dolaşır dört bir yanı
Allah’ın evinde durup der ki: “Gel ey Hakk!”
Av ji durê weriya
Padîşahê min li merkebê siwar bû
Lê seyrin her çar yar e
Ajote Lalişê go, Heq were
Heq were go sekinî
Havenek avete behrê, behr pê meyînî
Dixanek jê dixinî
Çardeh tebeq erdûezman pênijinî
Ev car bu padîşahê min sexr kire kere
Kire rikna reqasî membere
Nika axa jê xeber da
Şaxeki dinjî ji ber da
Kire rikna ezmana, erda
Su sızdı inciden
Padişahım bir merkebe bindi
Onu seyretti dört yar
Laliş’ e’ sürdü, dedi: “Gel Hakk!”
“Gel ey Hakk”, dedi, durdu
Bir maya çaldı denize, deniz mayalandı
Bir duman tüttü ondan
Onunla çatıldı yerin göğün on dört katı
Bu sefer gümüş bir sütunla
Temel yaptı o minbere
Şimdi hakkında konuşulan yer
Bir filiz daha verdi
Yerle göğün temeli diye
Padîşahe min erbil û semed
Ewel te efirand milkayet
Te paşe ava kir dojeh, cinet
Muhtaç olmayan ve ebedi Padişahım
Önce melekleri yarattın
Sonra cennet ve cehennemi.
sil Nikitin’e göre Elî Herîrî 9. yüzyılda, Evdilreqib
Yûsifî’ye göre ise 16. yüzyılda yaşamıştır. Aleksandr
Jaba, O’nun Kürtçe’nin ilk şairi olduğunu ve bir divanının bulunduğunu belirtir. Mezarı Herîr köyündedir ve halk tarafından bir ziyaretgah olarak kabul
edilmektedir.
Elî Herîrî (1009-1078)
Hayatı hakkında pek az şey bilinen ve Elî, Eliyo,
Şêyh Elî gibi mahlaslar da kullanan Elî Herîrî, 1009
yılında Hakkari’ye bağlı Şemdinli ilçesi yakınlarındaki Herîrê köyünde doğdu ve 1078’de öldü. Bazı tarihçiler de onun Soran bölgesindeki Herîr köyünde
doğduğunu yazmaktadırlar. Verilen tarihler konusunda başka savlar da söz konusudur. Örneğin, Ba-
Yapıtları: Diwançe (Kaynak: Selim Temo, Kürt
Şiiri Antolojisi, 1358)
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Ger Hûm Bibînin Narê Eşq
Aşk Ateşin’i Görmek İçin
Ger hûn bibînin narê eşq,
Tenê li bom zarî dikin,
Her kes bizanêt halê eşq
Bi hîle dijwarî dikin.
Aşk ateşin’ görmek için
Benle bir konuşun yeter
Aşk halini herkes bilsin
O hileyle hep zulmeder.
Bi halê eşq bexîl bûbûm
Her dem di dem zelîl dibûm,
Bê rêh û bê delîl dibûm
Her kes bi xemxwarî dikin.
Aşk haliyle sarhoş oldum
Günden güne hakir oldum
Yolsuz ve delilsiz kaldım
Herkesi çilekeş eder.
Hûn bar mekin xemên di zor,
Le hesreta vardên di sor
Çave di reş bisk têne dor,
Yük etmeyin fazla gamı
Gül hasretinde olanı
Gözü perçemle dolanı
Nurlu alnı bedbaht eder.
283
Enîya bi nûr tarî dikin.
Enîya bi nûr zilf têne ser,
Rengîn dibin şems û qemer,
Reşmar ji perdanê neder,
Li er’era yarî dikin.
Zülf dökülür nurlu alna
Renk verir güneşe, aya
Perdeden görünmez yazma
Ardıçla’ yarenlik eder.
Hoş u er’era şimşa diket,
Teşmîn reva sebir û xîret,
Qahû medet, ahu medet
Çeşman çi xubarî dikin.
Açar saçın bozguncuya
Koklatır; ne ar, ne haya
Aman, eyvah, yazık oysa
Gözler nasıl da kül eder.
Çavêli roje bîne kom,
Came mey anî ji bom
E’mir kir lazim vexom,
Mestî ji min jarî dikin.
O gözler günüme doldu
Şaraptan bir kadeh verdi
Emretti, hemen iç dedi
Sarhoşluğu zehir eder.
Kürt şairidir. Yine Amedi onun üç divanını gördüğünü yazmaktadır. Öte yandan bu divanlarda daha çok
dinsel konulara yer verildiği anlaşılıyor. Bunun yanında zamanın önde gelen kişilerine yönelik övgüler
yazdığı da biliniyor. Antolojiye alınan şiir, bahariye
türünde yazılmış, baharın gelişini ve baharın kendisini öven bir şiirdir. Babek’in kasideleri de vardır.
Uçaman’ın yazdığına göre, 10-11. yüzyılda yazılan bu
kasidelerin ayrıca tarihsel bir önemi de bulunmaktadır. Zira Arap şiirinde 5. yüzyılda ortaya çıkan bu türün Osmanlılardaki ilk temsilcisi olarak 16. yüzyılda
yaşamış olan Ahmet Paşa gösterilmektedir. (Kaynak:
Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, 1362)
Abdülsamedi Babek ( (972-1019)
İbni Helkan (İbn-i Hallikan) Babek’in 972’de
Hakkari’de doğduğunu ve 1019 yılında öldüğünü
yazmaktadır. O’nun Xaldiyan Hükümeti sırasında
yaşadığını ileri sürenler de bulunmaktadır. Yine 938995 tarihlerini zikreden isimler de var. Ancak verilen
ilk tarihlerin daha çok kabul gördüğü gözlenmektedir. Babek, yaşadığı dönemde yüksek sınıflar ve aydınlar arasında kabul gördüğü gibi halk arasında da
sevilir ve okunurdu. Aruzla yazmasına karşın anlaşılır bir dil kullanırdı. Sadiq Behaedînê Amedi’ye göre
Babek, İslamiyet’in kabulünden sonra ünlenen ilk
284
HAKKARİ
Pesnê Buharê
Bahara Övgü
Dila! Şadî be, xweş dem hat bihar e
Reşemeh çû terazin bûn diyar e
Şad ol ey gönül! Baharın güzel demleri geldi
Geçti Şubat ayları, bütün yamaçlar belirdi
Nîhal der bûn, xişa hat av û cûbar
Befir kerker bibû kevtî nezar e
Fidanlar sürgün verdi, gürlüyor sular, dereler
Çözüldü karlar, güneş görmeyen yerler belirdi
Kulîlk û gul bi ken derçûn ji kajan
Sivik hat nêrgiza mest kofîxwar e
Çiçeklerle, güllerleşenlendi uçurumlar
O esrik nergis salınan tacıyla çıkageldi
Belalîz, Iiwêleper çend kepbilind
Di şahenişîne de wek Xusrev bi kar e
Fesleğenler,·su zambakları nasıl da mağrur
Ulu padişahlardan ancak Hüsrev’dir benzeri
Binevş û gulşelîl û sunbulên terr
Di lat û berbana bestin ciwar e
Menekşeler, göl çiçekleri ve taze sümbüller
Sardı kayalar, yamaçlar ve bütün düzlükleri
Heliz qewşen veda wek koçerê boş
Silav kir çevr û kerkûl u sinar e
Köklenip yeşerir otlar, benzeyip yörüklere
Selamlayıp hayvanları, otları, zirveleri
Bi ken bû gelgeloka filî baz e
Zinar û sorî ji xwe ra kire sitare
Neşe içinde vadiler, geçitler, viraneler
Sığınaktır ona şu kayalar ve gölgeleri
Li ser taye kevotê bu ye meste
Kevok û xendelis bade vexwar e
Bir akça ağaç dalı üstünde sarhoş olmuş o
Bade içmeye durmuş bülbülü, güvercinleri
Ji hemyan bilbile dîn dilbixwîn e
Gula min kanê, sed ca li min hewar e
Hepsinden en çok deli bülbülün gönlü yaralı
Aman eyvahlar bana, hani benim gülüm hani
Li min xweş têta denge berx u kara
Li evarê dema dibit karekar e
Oğlakların, kuzuların sesini pek severim
Hele de akşam meleyişler sarınca her yeri
Were pêş bêriya sikwêre di dest da
Dihejinin parzûna li ber û war e
Karşılamaya gelesin elinde bakraç ile
Evlerin önünde çalkalıyorlar süzekleri
Bi sema çûn, distirin ew şox û şeng e
Humîn û zimzima kevtî guhar e
Halaylarla gitti türkü söyleyen o güzeller
Gürültü, uğultu sardı dağdaki düzlükleri
Bimêze, van çiyan tev xemilî ne
Bi hezar renga xwiya nexş û nîgar e
Seyret şu dağları, bak, hepsi nasıl da süslenmiş
Görünmeye başladı binbir renkli bezekleri
Li Kurdistan binêre ey Perîxan!
Li ser dil dê biçit jeng û temar e
Kürdistan’ a bakıver sen ey peri padişahı
Ki çıksın gönlünden derin uykunun pası kiri
Li min xweş nesîmê vê sibê zûyî
Hijandî şengebî, leyzî çinar e
Hoşuma gider bu erken sabah, bu bâd-i sabâ
söğüdü salladı, çınar eğlendi
Her ro Newroz e, ey dil sed tebarek
Were geştê, sema ye li çarkinar e
Her gün Newroz’ dur ey gönül, kutlu, uğurlu olsun
Haydi gezmeye gel, halaylar sarmış her bir yeri
Peşîman im ji umrê çûn Perixan
Bi satûrê me bir bê dost û yar e
Nasıl da pişmanım geçen günlere ey Perihan
Serserilikle geçirdik, ne dost var, ne sevgili
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
285
Şeyh Adî (1073/78-1162)
Tam adı ŞerefeddÎn Ebûlfezail Adî bin Musafir
bin Musa bin Merwan bin el-Hesen bin Merwan olan
Şêyh Adi, Lübnan’daki Bekaa Vadîsi’nde bulunan Baalbek şehri yakınlarındaki Beyt-Far köyünde doğdu.
Doğum tarihi ile ilgili olarak yapılan tahminler, 1073
ile 1078 arasında değişmektedir. Rus akademisyen
Barthold’a göre Afganistan ve Tacikistan arasında
bulunan ve klasik şiire de lal-i bedehşan gibi bir
mazmunla giren, Bedehşan bölgesinde 20. yüzyılın
başlarına kadar varlığını sürdüren ve Şeyh Adî’nin
de mensubu olduğu Mervanîlere soyca bağlanan bir
Yezidi topluluğu bulunuyordu. Bu ifadeden de anlaşılabileceği gibi şair, ünlü Kürt hanedanı Merwanîlere
mensuptur. Öte yandan bazı kaynaklarda O’nun
Dinbilî aşiretine mensup olduğu ve Kürtçe konuş-
tuğu bildirilmektedir (Pir Memo Osman 105). Genç
yaşında dini eğitim almak üzere Bağdat’a gitti. Sünni akidesine uygun bir eğitim alan Adî, Bağdat’ın Şii
ve Sünniler arasındaki mezhep çatışmalarına sahne
olması ve kültürel ve dini merkezin Kahire’ye kayması üzerine 1111 yılında Hakkari bölgesine geçti.
Burada Teyrehî ya da Tirahî adıyla bilinen Zerdüştî
bir Kürt aşiretinin arasında yaşamaya başladı (Bu aşiret, Musul’un kuzeyi, Diyarbakır yöresi, Ankara yakınları ve Suriye’ de varlığını sürdürmektedir). Şeyh
Adî burada Adavî tarikatini kurdu. Şêx Evdilqadirê
Geylani (Şeyh Abdülkadir Geylani) ile birlikte Hacc’a
gittiği de bilinen şair, 1162 yılında Hakkari’de öldü.
Şex Adî’nin ölümünden sonra Adavi tarikatı ikiye bölündü. Bir bölümü Yezidi Kürtlere, diğer bölümü ise
Suriye ve Mısır’daki Süfilere katıldılar. (Selim Temo,
Kürt Şiiri Antolojisi, s.1454)
Heqo Tu ...
Ey Hakk Sen ....
Heqo tu padişah î
Xwedanê mêhr û mah î
Ey Hakk, ki sen padişahsın
Güneşi ayı yaratansın
Rezaqê cin û îns î
Xwedayê alema quds î
İns ve cine rızık verensin
Kutsal alemin Rabbisin
Mizginîyê bibin Kurdistane
Bilav ken deftera îmanê
…
Meramen me ne cennet, ne jî horî ne
Merama me mêzekirin ji bo xatirê mêzekirin e
Kürdistan’ a müjde verin
İman defterini derin
...
Meramımız ne cennet, ne hurilerdir asla
Meramımız, bakmak için bakmaktır aslında
Şeyh Hasan Hekarî (1183-1234) “Tac’ül Arifîn” lakabıyla da bilinen ve Ebûlberekatê Hekari’nin oğlu olan şair, 1183 yılında Culemêrg’de
(Hakkari) doğdu. Cizre ve Musul’da eğitim gördükten sonra Hakkari’ye döndü. Babasından sonra dini lider
olan şair, 1234 yılında Musul hakimi Bedrediri Lo-i Lo-i’nin fermanıyla idam edildi. (Sağniç, “Şôx Hesenô
Hekari” 12)
Yapıtları: Mishefa Reş (Akide-Kozmogoni, ?, 13. yüzyıl): Sura Aferina Dinyaye (Manzum kozmogoni-elyazması, ?, ?; bazı kaynaklarda Qewle Afirina Dinyaye adıyla geçmektedir) (Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi,
s.1458)
Ya Rebbî...
Ey Rabbim
Ya Rebî dinya hebû tarî
Tê de tune bûn mişk û marî
Te zînî kir tezehalî
Çi nema guljî carî
Ya Rebû, tu hosta yî kerîm î
Te vekir dû û tirba tarî
Tu hostayê her tişt î
Bihişt çêkir renge bî
Ya Rabb, önceleri karanlıktı dünya
İçinde ne fare, ne yılan daha
Süsledin onu yenibaştan
Gül de olmuş oldu bir defada
Ya Rabb, kerimsin sen, ustasın
Açtın karanlık mezarı ve kapıyı
Sen ustası her şeyin
Cenneti yarattın ….. şekilde
286
HAKKARİ
Erd û ezman tunebûn
Dinya fire bêbine bû
İnsanûheywanjî tunebûn
Te xalî saz kir
Di behrê de tenê hebû dur
Nedimeşiya, nedimeşiya
Yer ve gök yoktu daha
Geniş ve dipsizdi dünya
Ne insan, ne de hayvan vardı
Öyle kurdun tenhalığı
Denizde yalnız inci vardı
Yürümüyor, yürümüyordu
Te xaş ruh anî ber
Nûra xalî peyda kir
Goşt û ruh hatine ber
Nûra çavan lê hate der
İyi ruhu ona vererek
Olmayan nuru var ederek
Et ve ruh sarıldı ona
Gözlerde fer erişti ona
Dest û pe kire leş
Lê şîrîn kir gotûbôj
Xwedawendê mîr hostayî, rehman î
Rê û dergeyî dinyayê vekir
El ve ayak verdin bedene
Ve sohbete ısındırdın onu
Müşfik, rahman ve usta Allah
Açtın dünyarunkapısıru, yolunu
Her tişt ji mere deranî
Bû bihuşt erd û avanî
Her şeyi bizim’ çin var ettin
Cennet oldu dünyan ve medeniyetin
Xwedawendê me tiştî dinase
Dura kesê jekir esas e
Jê peyda kir mêrê xas e
Got: Eva hê nebes e?
Rabbimiz tanır her şeyi
İnciden yonttu temeli
Ondan iyi insanı yaratarak
Dedi: işte, daha yetmez mi?
Dur ji heybeta Îzidan hincinî
Taqet nekir, hilgerî
Ji rengî îsan xemilî
Sor û spî lê hêwirî
ÎzidanÎme bi rehmanî
Husn û cemal ji me re anî
Rabb’in heybetinden ürperdi inci
Kaldıramadı, yetmedi takati
İnsan suretiyle süslendi
Kırmızıya, beyaza bezendi
Rahmandır bizim Rabbimiz
Verdi bize iyilikle güzelliği
Destûr da qelema qudretê
Em avetin nav sura mobetê
Kudret kalemine izin verdi
Aşk sırrına sürdü bizi
Havên avête behrê, behr pê meyanî
Dexanek jê derxwenî
Çardeh tebeq erdûezman pe nijinî
Îzidanî me dur deranî
Maya çaldı denize, denizi mayaladı
Koyu bir duman tüttü ondan
Onunla çatıldı yerle göğün on dört katı
Rabbimiz çıkardı inciyi ordan
Mobet avête navê
Je peyda kir du çavê
Aşk da kattı içine
iki göz peyda ederek ordan
Je herikî per ave
Ondan kıyıya aktı’
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Fakiye Teyran (Fekiye Teyran 1561-1644)
1561 yılında Muks/Miks/Müküs’te (VanBahçesaray) doğan ve klasik Kürt şiirinin en önemli şairlerinden olan Fakiye Teyran; (Kuşların Fakihi,
Kuşların Öğrencisi), Fakiye Hêşeti (Heşetli Feqî),
Miks, Fakiye Gerok (Gezgin Fakih, Dilenen Fakih),
Mîr Mih ve Muhemed gibi adları da kullandı. Bunların yanında “Mîm” ve “He” harflerini müstear ad olarak kullandığı şiirler bulunmaktadır (Mîm û hê). Bu
adın ise Muhemede Hekari’nin (Hakkarili Muhemed)
kısaltması olduğu kaydedilmektedir. Fakiye Teyran,
Kürt Klasik şiirinin en önemli temsilcilerinden biri
olduğu gibi aynı zamanda kürt halk edebiyatının da
önemli temsilcisidir. Onun şiirleri halk tarafından
okunmuş, ezberlenmiş ve nesilden nesile aktarılmıştır. Fakiye Teyran, Melayê Cizîrî’nin arkadaşıdır ve
birlikte uzun bir şiiri söyleşerek yazmışlardır. Bunun
dışında birçok bölgede gezdiği, şiirlerini meclislerde
ve cami medreselerinde insanlara söylediği bilinmekEy Av û Av!
Ey av û av û av û av
Ma tu eşq ûmuhbet î?
Mewc ûpelan tavê belav
Bê sekn ûbê rahet î
Bê rahet ûbe sekne yî
Yan aşiqê baxuwe xwe yî
Yan şubhete qelbê me yî
Ji eşqa kî natebitî?
Ji eşqa kî her tê ûtê
Heta kengê her bê ûbê
Bo min bêje heyranê kî yî?
Da ez bizanim qisetê
Da ez bizanim ve sirê
Ji hindikê heta pirê
Ji me’neya ve gurgurê
Ji kê ra dikî vê ta’etê?
Ji kî ra dikî zikrê bi hal?
Qet guşguşa nakî betal
Şubhetê min rehtê ‘emal
Şevanûrojan xew netê
Şevanûrojan bê xew î
Ji mihneta kî ditewî
Şevtariyan qetnahevî
Tu ji emrê kî lez ketî?
287
tedir. Hakkında en çok menkıbe anlatılan şairlerimizden biridir. Sufi ve dindar bir kişiliği olduğu gibi
mizahi yönü de gelişkindir. Özellikle “Ey Av û Av”
adlı su ile ilgili kasidesi ve “Şêxê Sen’an”, “Şêx Bersîsê
‘Abid” adlı destanları meşhurdur. O’nun adına son iki
yıldır, doğduğu ve öldüğü yer olan Van’ın Müks ilçesinde festivaller düzenlenmektedir.
Yapıtları: “Diwana Fakiye Teyran” adıyla 10 tane
şiiri ilk defa 1989’da Se’id Dêreşî ve Pêzanê Elîxan
tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra M. Xalid Sadînî
Fakiye Teyran Jiyan û Berhemên Wî, 2000 yılında Nubihar yayınları tarafından yayınladı. M. Xalid
Sadînî’nin hazırladığı bu kitap “Diwana Fakiye Teyran’daki 10 şiirin dışında 15’ten fazla şiir ve Şêx Sen’an
destanını da kapsamaktaydı. Bu kitap şimdiye kadar
gelişerek dört baskı yapmış ve Fakiye Teyran’ın şiirlerinin yanı sıra; Şêx Sen’an, Bersîsê ‘Abid, Zembîlfiroş
ve Kela Dimdim destanlarını da ihtiva etmektedir. Ey
Av û Av (Selim Temo’nun çevirisiyle)
Ey â Su!
Ey su, ey â su, ey su, ey!
Ah sen misin aşkın kendisi?
Dalgalarla darmadağın ey
Bilmez durmak, dinlenmeyi
Hiç durup da dinlenmezsin
Allah’a mı âşıksın sen
Kalbirnize mi benzersin
Kimin aşkı coşturur seni?
Kim’in aşkıyla akar, akarsın
Ne güne dek akar, akarsın
Söyle bana kime hayransın?
Ki bileyim meseleyi
Bileyim de ben bu sırrı
Hem sonunu hem başını
Şuuğultunun anlamını
Kime edersin ibadeti?
Bu zikirler kimin için?
Akmayı hiç mi kesmezsin
Korkarım umut tükensin
Gece gündüz uyumayı
Gece gündüz uyumazsın
Kimin mihnetine eğilirsin
Kör gecede uslanmazsın
Kim emretti aceleyi?
288
HAKKARİ
Tu ji emrê kî her têy bi bez?
Sewdaserî şubhetê ez
Ji kê ra dikî çûna bi lez
Ve serqutan ûxulmetê
Kimin emriyle çağlarsın?
Benim gibi sevdalısın
Kime varmaya çalışırsın
Böyle fedakar hülyalı?
Ahmedi Hanî (1650-1706)
Büyük şair ve düşünür. Ahmedi Hanî, 1651 yılında Doğubayazıt’da doğdu. Şeyh Elyaz’ın oğludur. Bazı
kaynaklarda babasının adının ‘Rüstem’ (ya da ‘Rustem Beg’) olduğu ileri sürülmektedir. Doğum yerine
ilişkin olarak da farklı yorumlar bulunmaktadır. A.
Sucadi, Ahmedi Hanî’nin Hanîyan aşiretine mensup
olduğunu ve Bazid’de (Doğubeyazıt) doğduğunu belirtmektedir. Başka bazı araştırmacılar ise Hekari’nin
Hanî köyünde ya da aynı şehrin Hanasêgundan köyünde doğduğunu ileri sürmektedir. (Ferhad Şakeli,
Mem cı Zîn’de Kürt... 18-19) Şakeli, tarihsel dayanaklar göstererek Xanî’nin Hakkari çevresinde yaşayan
Xanîyan aşiretinden olduğunu söylemektedir. Hanî,
Bayezid’deki Muradiye Camii’nde öğrenim gördü ve
daha sonra Bayezid ve çevresindeki çeşitli camilerde
bir süre kaldı. Kısa bir süre sonra da Urfa, Ahlat ve
Bitlis’e gitti. (Alaaddin Sucadi’nin Mejuy Adabi: Kurdi’ den akt. Ferhad Şakeli 22). Hanî, döneminin bilimleriyle ilgili eğitim görmek amacıyla çok seyahat
etti. Kürdistan’ın değişik bölgelerinin dışında Suriye
ve Mısır’ı dolaştı. Bazı araştırmacılar ise, Hanî’nin
İran’ da on yıl kaldığını ve mistisizmini oradan aldığını öne sürmektedir. Ancak elde bunu doğrulayacak
güvenilir bir kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca ‘SuItanın emriyle Babalî’ye gittiği’ de kanıta ihtiyaç duyan
bir diğer görüştür. Ahmedi Hanî’nin yaşamı bir şair,
düşünür ve tasavvufçunun yaşamıydı. Düşüncelerini yaşama geçirmek için çok uğraştı ve onları kuram
düzeyinde tutmak yerine, insanları harekete geçirip
bilinçlendirmek için bir güç haline getirmeye çalıştı.
Genel amaçlarına ulaşmanın bir yolu olarak, döneminin yöneticilerini bu düşüncelerini benimsemeleri
ve dolayısıyla bu düşünceleri değişim sağlayabilecek
bir güce dönüştürmeleri için ikna etmeye çalışıyordu.
Hanî, sürekliliğini ve kolay ulaşılabilirliğini sağlama
bağlamak için tarihsel mesajını genç kuşaklara iletmeye çalıştı. Bu nedenle Bayezid’de bir okul kurarak Kürtçe öğretti. (17-30, özgün imla) Öte yandan
Şamil Esgerov, Hanî’nin bugünkü Azerbaycan’daki
Gubadlı’ya bağlı Xinalik köyünde doğduğunu iddia
etmektedir. Onun Mısır, İsfahan, Buhara, Şam, Halep ve Tebriz’deki medreselerde de eğitim gördüğü
ve Nizami Cencevi’den etkilendiği de ileri sürülmektedir. Bazid’deki Muradiye Camii’nde imamlık yapan
ve Bazid Mîri Mîr Mihemed Pirbela’nın divan katipliği görevini yürüten hanî’nin, beyliği temsilen birkaç
kez İstanbul’a gittiği belirtilmektedir. 1707 yılında
Bazid’de ölen şair yine buraya gömülmüştür. Türbesi
ziyaretgaha dönüşmüştür. Arapça, Farsça ve Türkçe
(Osmanlıca) bilen, Arapça ve Türkçe şiirler de yazan
şairin Mem ct Zîn adlı mesnevisi, İslam dünyasındaki
mesnevi geleneği açısından bakıldığında son derece
önemli özellikler göstermektedir. Öncelikle bu mesnevi, Tevrat ve Kur’an’da geçen, mesnevi yazarlarına
ilham veren meselleri değil, İsa’dan önceki dönemden
beri Kürtler arasında yaşayan Meme Alan destanını temel almaktadır. İki kez Hacc’a giden Xanî’nin Mısır’a
da gittiği bildirilmektedir. Öte yandan Xanî’nin Bazid
Mîri Mehemed Beg’in himayesinde İshak Paşa Sarayı yanında bir kütüphane açtığı (bu kütüphane 1926
yılına kadar açık kalmıştır, ancak kütüphanenin bu
tarihte devlet tarafından yakıldığı belirtilmektedir)
ve Kürtçe eğitim veren bir okul kurduğu da belirtilmektedir. Nitekim Mihe-med Beg’in ölümü üzerine
Kanê Padşahê Serhedan (Nerede Serhad Padişahı)
adlı bir şiir yazması bu tezi güçlendirmektedir. Ahmedi Hanî’nin Mem ct Zîn’i, pek çok okumaya açık
bir metindir. Buradaki felsefi ve toplumsal kuram,
Batı’ da gelişen süreçten kopuk olmasına karşın birtakım öncülleri içinde taşır. Nitekim Amêdi, onun
Hegel ve Marx’tan önce deklare ettiği düşünceleri işlemiştir. Doğubilimci Yûsif Ebkaroviç Orbîlî’ye göre
Ortadoğu’nun Firdevsi ve Curci Rostavili’yle birlikte en önemli üç edebiyatçısından biridir. Yapıtları:
Nûbar (Manzüm Kürtçe-Arapça sözlükçe, Bazid, 11
Mart 1683’te tamamlanmıştır; Kürtçedeki ilk sözlüktür.) Eqida İmane, Mem û Zîn. (Kaynak: Selim Temo,
Kürt Şiiri Antolojisi, s.1353)
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Çargoşeya Ehmede Xanî
Ehmede Xanî’nin (Ahmedi Hanî) A Çargoşesi
Fate ‘umri fi hewa ke, ya hebibi kulle hal
Ah u nalem hemdememşod der firaqet mah u sal
Ger benim kanım dilersen, çoktan olmuştur helal
Dîn u ebter bum ji işqê min nema eql û kemal
Ey sevgili, aşkınla geçti bu ömür, bu hal
Ayrı düşmektendir hem bu inleyiş, hem bu hal
Ger benim kanım dilersen çoktan olmuştur helal
Deli ve ebter oldum, kalmadı akl-ı kemal
Ente fikri fi fuadî, ente ruhî fîl cesed
Leşkere xemxaye to mulkî dilem wîranî kerd
Dade geldim ışk elinden, isterim senden meded
Wan Tetaran birne yexma eql û dîn û milk û mal
Gönlün amacı, ruhun bedeni sensin ey dert
Gam ordun viran etmiş şu gönlümü, yardım et
Dade geldim ışk elinden, isterim senden medet
Tatarlar yağmaladı hem aklı, dini, mülkü vemalı
Tale xemmi, zade hemmi, şa’e sirrî fîl mela
Teşneye camê wîsalem, çun Şehide Kerbela
Yoksa sen divane oldun, nice halim ey dila!
Ya ji nû ve işweyek da min hebîba çavxezal
Gamlar, acıtan aşkın sırrımı dağıttı ya
Benzerim visal camına, Şehid-i Kerbela
Yoksa sen divane oldun, nice halim ey dila
ya da bana yeniden işve yapan, ahu gözlü sevgili,
Bite hicranen hebîbî leste mînnî alîmen
Her dem ez derde firaqet xafili ez hali men
Can ü dilden arzi kıldım halimi canana ben
Erzihala min tu xafil qet nepirsî erzihal
Başka bilgi yok bende, yardan ayrı düşmekten
Ayrılık yüzünden ah habersizim kendimden
Can û dilden arz kıldım halimi canana ben
Gafletle bile olsa, sakın sorma arzuhal
Hellena min nî’meti wesl-îl hebîbî mîn nesîb
Ufîtadem ber derit bîçare sergerdan xerîb
Derdimiz çok ikisinden ona yok hiçbir tabib
Ey tebibê min dewayê derdê XANI her wisal (74)
Dilerim aşka ulaşmak olsun bana nasip
Melayê Bateyî (1675-1755)
Mela Huseynê Bateyî 1675 yılında Hakkari’nin
Batê köyünde doğdu. Babasının ismi Mustafa’dır. Ertoşi aşiretine mensup olduğu söylenegelen meşhur
bir yanlıştır. Çünkü o ve zürriyeti ertoşîlerin mukim
olduğu bölgede yaşıyorlarsa da bu aşirete mensup
değillerdir. Koçer bir aileden geldiği ve ağabeyi Mela
Ehmed’in Piros’an köyü imamı olmasından sonra ailecek oraya yerleştiklerini diğer akrabaları belirtiyorlar. Mela Huseyin, ağabeyi Mela Ehmed’in yanında
Kur’an’ı Kerim ve diğer sıra kitaplarını okuduktan bir
süre sonra Hakkari Zeynel Bey medresesine girdi ve
orada eğitimini tamamladı. Bir süre Müküs’teki Mir
Hesenê Welî medresesine devam ettiği de rivayet ediliyor. Uzun yıllar Hakkari beylerinden İbrahim Han
Bey’in himayesinde yaşadı ve 1700 yılında kurulan
Hakkari Meydan Medresesinde müderrislik yaptı.
Daha sonra köyü olan Bate’ye gitti ve orada öğrenci
yetiştirmeye devam etti. Rivayete göre, Hakkari eşrafı ve saray uleması kendisini çekemediğinden Bey’in
yanında onu kötülediler ve İbrahim Han Bey de ona
yol gösterdi. Bunun üzerine Berçelan yaylalarından
Müküs’e doğru yola çıktı. Bu yolculuğa sonbaharın
son aylarında çıktığı için Berçelan’da kar yağmıştı
ve tipiye yakalandı. Bahar aylarına kadar kar altında
kalan cesedi bulunduğunda cebinde, “Ji Çirya Paşiyê
289
Çaresizim, geldim, ocağına düştüm, garip
Derdimiz çok ikisinden ona yok hiçbir tabip
Tabibim, XANI derdine devadır her visal
Pe da’” adlı şiir vardı. Bu şiirin onun ölüm sırasında
yazdığı söyleniyor. Selim Temo’ya göre: “ölüm anını
anlatan bu şiir, yalnız ölüm anını anlatan ilk şiir olması nedeniyle değil, aynı zamanda divan şiiri mazmunlarını tersyüz etmesiyle de dikkat çekicidir. Bu
şiirin, tek başına ele alınıp incelenecek, edebiyat tarihini kendine göre yeniden şekillendirecek bir şiir
olduğunu düşünüyoruz.” Mela Huseynê Bateyi’nin
en çok tanınan mesnevisi Mevlid’idir. Bu mevlit aynı
zamanda Kürt klasik edebiyatı içerisinde yazılan ilk
mevlit mesnevisidir. Divanhanelerde ve camilerde en
çok okunan ve meşhur olan mevlit olmuştur. Ayrıca
sevgi, aşk ve doğa üzerine birçok şiiri vardır. Bu şiirlerinden bir kısmı 2010 yılı itibariyle Nubihar yayınları
arasında yayımlandı. Daha önce şiirlerini ihtiva eden
bir kitap da Dihok’ta Tahsin İbrahim Doski tarafından yayınlanmıştı.
Yapıtları: Mewlûda Pêxember Eleyhî Selat û
Weselam(1900’ün başından bu yana birçok defa birçok ayrı yerde yayımlandı. En son, ciltli bir şekilde
Nubihar yayınları arasında çıktı. Diwan (M. Xalid
Sadinî’nin hazırladığı “Mela Huseynê Bateyi adlı kitap O’nun yaşamını, şiirlerini ve mevlidini ihtiva etmektedir.) “Ji Çirya Paşiyê Pê Da” adlı şiir, Hakkari’de
birçok insan tarafından ezbere bilinmektedir. (Selim
Temo’nun çevirisiyle)
290
HAKKARİ
Ji Çirya Paşiyê Pê Da
Kasımdan Ötede
Ji çirya paşiyê pê da
Melayê Bateyê kanê
Sefer keşa bi Miksê da
Li ser weqtê zivistanê
Ah bu Kasımdan ötede
Melayê Batê nerede
Müküs’ten yola çıktıydı
Tam da böyle güz vaktinde
Zivistane evî yolê
Evî beryê evî çolê
Mijê avête derdolê
Xwinavê girtî kêstane
Güzün yoludur bu
İşte döl, işte çöldür bu
Sis kapladı dört yönü
Kanlı su taştı elinde
Xwinavê girtî nesrîne
Cemed çêbû li sewlîne
Girya me tê ji bo asmîne
Zerî nayêne seyranê
Kanlı su sardı yaban gülünü’
Serviliği soğuk bürüdü
Ağlayışımız göğe yürüdü
Dilberler gelmez seyrane
Zerî tên û diyar nabin
Coşil tên û sitar nabin
Çi cindî tên siyar nabin
Bûye tarî li kolanê
Dilberler gelir görünmezler
Coşkular artar dinmezler
At binmez nice askerler
Kuytularda başlar gece
Bûye tarî û zulmate
Sir û serma ji nû hate
Yeqîn kanûn eda hate
Binerin dax û kovanê
Karanlıktır, gece olmuş
Sırlar, soğuklar başlamış
Meğerki kışa borçlanmış
Bir bakın dağlara, kedere
Binêr daxa me êxsîra
Xezam zer bûn rezê mîra
Reyhan barî di ave da
Reyhan barî di eywanê
Bak şu kayıplar dağına
Mir bağları kesti sarıya
Reyhan yağıyor sulara
Reyhan yağar içerime
Pertev Bey Hekari (1777-1841)
Perto, Pertev Bey, Pertevi, Mustafa Bey, Şah Pertevi Hekarî ve Ebasî mahlaslarını da kullanan şair,
1777 yılında Hakkari’de doğdu. Dini eğitimini Hakkari Mirleri’nin sarayında alan şair, 1841 yılında
Hakkari’de öldü. Botan ekolünden olan şair, özellikle
Melayê Ciziri’nin etkisi altında kalmıştır. Eladin Si-
cadi ve Mihemed Eli Evni’ye göre Divan’ını 1806’da
tamamlamıştır.
Yapıtları: Divan (Şiir, Bağdat, 1944; derleyen ve
yayına hazırlayan Sadiq Behaedinê Amêdî, -?1978Bonn 1991; Zeynelabidîn Zinar). En son 2007 yılında
T.İ. Doski tarafından Pertev Bey’in Divanı Duhok’ta
yayınlandı.
Dermanê Derdê Întizar...
Bekleme Derdinin İlacı...
Ez nizanim dê çi bit dermanê derdê întizar
Qet xilas nine min esla ji derda întizar
Ne deme tê saete tê roje, ne mahe, ne sal
Dayma pê der pê ez kuştim vê derdê întizar
Ay Ellaha min reha ke, qet neşêm çû der hed
Êş û janan dil bi dêrda zêde derdê întizar
Huş û daniş, aqil û saman, fehm û zanin û xered
Ber bi talan leşkerê xem kirme derdê întizar
Merhemek nîne ku da hale dilî bo bikem beyan
Ya tebîbek da biket derman derdê întizar
Bilmem ki ilaç nedir bekleme derdine
Asla bir çare yoktur bekleme derdine
Ne saate vurulur, ne gün, ne ay, ne yıla
Hep canımı alır şu bekleme derdi de
Ey Allah’ım, kurtar beni, hiç umarım yok
Gönlüm acı çeker bu bekleme derdinde
Akıl fikir, mal mülk, bilgi, bilgelik ve gayret
Gam orduları talan etti bu derdi de
Bir merhem de yok ki kalp ağrımı diyeyim
Bir tabip düşene dek bekleme derdine
HAKKARİ’DE YETİŞEN MİRLER, ALİM VE ŞAİRLER
Kes bi kes naket xudanî, nasojet dil bi kes
Dê heta kengê bikişim ez vî derdê întizar
Bo ezîzek xerqê derda întizar e Pertewî
Çi kirin gazinde ev gotin ji derdêîntizar
291
Kimse sahip çıkmıyor, yanmıyor yürekleri
Ne güne dek mahkûmun bekleme derdine
Bir güzel için derde gark olmuş Pertewî
Bu derttendir derler, ne şikâyet ederse
Sabriye Hekarî (1948-…)
1948 yılında Duhok’ta doğdu. 6 yıl okul okuyan Hekarî on üç yaşındayken evlendirildi. Dokuz çocuk annesi olan şairin kocası, 1977 yılında Irak Devleti tarafından idam edildi. Hekarî, Kürt Yazarlar Birliği üyesidir.
Yapıtları: Parzinke Hîviya (Şiir, ?, 1989). (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1440)
Govend
Digotin govend e
Şahî û sema ye
Şabaşûxelat ji mêje gêra ye
Xelkê gaziye û dilan vema ye
Ev sed çaxe perya veda ye
Yên çûyne bûkê û hêşta neina ye!
Halay
Halay var diyorlardı
Şenlik ve semah var
Şabaş, sözkesme başlamışçoktan
Herkes çağrılmış, başlamış düğün
Periler ortaya çıkalı çok oldu da
Gelini almaya gidenler dönmemişler hala!
Abdürrahim Rahmi Zapsu ( (1890-09.02.1958)
Kimlik adı Abdurrahim Rahmi Zapsu olan şair,
1890 yılında Van’a bağlı Elbak (Başkale) ilçesinde
doğdu. Hakkari’nin önde gelen ailelerinden “Mala
Hekarîyan”a mensuptur. İlkokulu Başkale’de, orta öğrenimini Van’da tamamladıktan sonra Darül Muallimin’e
başladı. Bu arada Seyid Tahayê Arvasi’den de dini eğitim aldı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdi. I. Dünya Savaşı
sırasında Mele Seide Kurdi’nin (Said-i Nursi) kuvvetlerine katılarak Rus ordusuna karşı savaştı. Bu savaşta yaralanıp esir düştü ve Rus kuvvetleri tarafından
Volga Irmağı kıyısındaki bir kampa gönderildi. Kamp
sürecinde bir derslik açtı, çocuklar için ders kitapları hazırladı ve esir çocuklara eğitim verdi. Yine kamp
sürecinde iki Türkçe kitap yazdığı ve bu kitapların
serbest kaldıktan sonra yayımlandığı bildirilmektedir.
Ekim Devrimi’nden hemen sonra serbest bırakılması
üzerine İstanbul’ a geçti. Burada Kürt Talebe Cemiyeti
ve Kürdistan Teali Cemiyeti’ne katıldı. Bu cemiyetin
yayın organı olan Jin dergisinde şiirleri, edebi ve siyasi
yazıları ile Meme Alan adlı bir piyesi (Kürtçedeki ilk
piyes) yayımlandı. 1919 yılında arkadaşlarıyla birlikte
Ehmedê Xani’nin Mem û Zin’iyle, Melaye Ciziri’nin Diwan’ını yayınladı. Yine bu dönemde Ehlê Sunet adlı on
beş günlük bir dergi yayımlamaya başladı. Dergi yedi
yıl boyunca yayın hayatını sürdürdü. 2 Şubat 1958’de
İstanbul’da ölen Hekari’nin yirmi beşten fazla kitabı olduğu belirtilmektedir. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri
Antolojisi, s.1363)
[Şîrazî li Nav Firsan ... ]
[Şirazi Farslar İçinde ... ]
Şîrazîli nav Firsan kêşa elema eşqê
Mela te bir ew can Hafiz bike pê meşqê
Aşk derdini çekti Şirazi, bütün Farslar içinde
Mela canım Hafız’a verdin meşk etsin diye
Lakin bi kirasek dî nur û şefeqek tê da
Dî ba yekê Kurmancî raçand di Cizîrê da
Lakin erken bir sabah gözleriyle gördü ki
Cizre’ de bir Kürt dokuyor nurlu bir giysiyi
Mela te wekî Hafiz Firdewsî nekir îstad
Hem eşq ji nû hilkir Kurmancî te kir îcad
Hafız gibi Firdevsi’yi üstadın bilmedin
Hem Kürtçeyi kat ettin, hem aşkı dirilttin
Pol û zexelê Kurdî te bi yek nezerê zer kir
Mala ku feqir mayî tijî dur û gewher kir
Kürtçenin çerçöpünü sen altına çevirdin
Yoksul kalmış bu evi incilere gark ettin
Kurmanc dive her dem fexrê bi te kin elheq
Lakin tu ku Mensurî rutba te bû Enel Heq
Doğrusu ya, Kürtler seninle hep övünmeli
Sen ki Mansur’sun, rütben de “Enel Hakk” o
292
HAKKARİ
Reşîd Koçer
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Faki’nin Hakkari koçerlerinden (konar göçer) olduğu rivayet edilmektedir. Kaynaklara göre I8. ve 19. yüzyıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Adından dolayı bir din adamı
olduğu söylenebilir. (Sirul Mehşer’e, Enstituya Kurdi ya Stenbolô tarafından yazılan Peşekyazısından, 5-6)
Yapıtları: Sirul Mahşer. (Kaynak: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, s.1366)
[Ji Sirul Mehşer] [Sirul Mehşer’den]
Eseful A’şîrûn Ehlûse’adetî
Eseful A’şinln Ehlfıse’adeti
Sefa dehan wexta têne mehşerê
Xerb dibin cumle di nava enwerê
Onuncu kafile mahşere geldiğinde
Işıklar, nurlar içinde kalır hepsi de
Ber dikin hûlle li boraqan siwar
Nûr li ser wechê ewana şu’ledar
Ziynet kuşanmış, kanatlı atlara binmişler
Sanki nurla, ışıkla parıldıyor o yüzler
Ehlê heşrê tey li wan seyran dikin
Hem ji bo tedbirê wan heyran dikin
Mahşer ehli seyrederler onları
Çare içindir tüm şaşkınlıkları
Yek munadî ew zeman tê wê derê
Wan dide zanîn bi xelkê mehşerê
O zaman bir müezzin çıkar gelir oraya
Tanıştırmak için onları mahşer halkıyla
Ev ew in cumle firûdan bi temam
Hem sunnet kirne eda wan subh û şam
Bunlar onlardır ki, hepsi de teker teker
Sabahtan akşama dek sünnet eylemişler
Lê nidayek tê ji bana wan heman
Hûn herin bibne bi bal cennet rewan
Amma bir ses duyulur onlara seslenen
Siz gidin de cennete revan olun hemen
Bo we nîne hem hisab û hem ezab
Cennet a min her ji bana we meab
Sizin için değil asla ne hesap, ne eziyet
Cennetim sizin gibi ulular içindir elbet
Ew diçin andem bila fikr û xiyal
Daxilê cennet dibin ew bû sual
Gider onlar, ne düşünüp, ne hayal ederler
Hiç sorgu sual olmadan cennete girerler
Ew sefa diçne meqamê izzetê
Xerq dibin cumle di nava n’imetê
Bu kafile gider makamına izzetin
Kanıp doyarlar içinde cümle nimetin
Ya İlahi tu bikî bo me nesîb
Hem bi hurmeta Mûhemmed ya mûcîb
Ey Allah’ım, bize de nasip eyle ama
Bize vesile olan Muhammed aşkına
293
KAYNAKÇA
AKER, A. TAMER (2006), “Hakkari İli Alan Araştırması Değerlendirmesi: Yerinden Edilmenin Nedenleri, Ruhsal ve Toplumsal Sonuçları ve Geri Dönüş Süreci”, “Zorunlu Göç” İle
Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın
İnşası, İstanbul: TESEV Yayınları, ss. 234-244.
ALAEDDİNOĞLU, F: Van İli Turizm Potansiyelinin Belirlenmesi
ve Planlamaya Yönelik Öneriler, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara
2006.
ALTINLI, İ., 1966, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Jeolojisi, M.T.A. Dergisi, Sayı 66, Ankara
ARDOS, M. (1992) Türkiye’de Kuaterner Jeomorfolojisi, İstanbul
Ünv. Edb Fak. Yay. No: 3737. İstanbul.
ARINÇ, K., 2007, Türkiye’nin İç Bölgeleri, Eser Ofset, Erzurum
BABACAN, Z., 2005, Hakkari İlinde Yerleşmelerin Yükselti Basamaklarına Göre Dağılışı, Y.Y.Ü. Coğrafya Böl. Bitirme Çalışması.
BAYKARA, T., 2000, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş-I,
Anadolu’nun İdari Taksimatı, T.K.A.E, Yay. No. 160, Ankara.
BONIFACE, G.B., COOPER, C. 1994: The Geography of Travel
and Tourism. Second Edition. Butterworth-Heinemann Ltd.
Oxford.
CEVAD, A., 1313, Memalik-i Osmanye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, Mahmud Beg Matbaası, Dersaadet.
CHANTRE, M.E., 1889, De Beyrouth A Tiflis, Le Tour Du Monde, Paris
CUİNET, V., 1892, La Turquie D’Asie, Tome II, Paris D. İ. E.
HAKKARİ Köy Etüdü, 1997
DOĞANER, S., 2001, Türkiye Turizm Coğrafyası, Çantay Kitapevi, İstanbul
DARKOT, Besim; “Çölemerik”, İslam Ansiklopedisi, III, İstanbul,
1971, s.441-442
DARKOT, Besim; “Hakkari”, İslam Ansiklopedisi, V/I , s. 97-99
ERİNÇ, S., 1953, Doğu Anadolu Coğrafyası, İ.Ü. Coğrafya Enst.
Yay., İstanbul
EROL, O., (1964) Genel Klimatoloji, Ankara Üniv. DTCF Yay.
No: 155, Ankara.
EROL, O., (1979) Dördüncü Çağ, Ankara Üniv. DTCF Yay. No:
289, Ankara Ersoy ve Şengül, 2002
ERTUĞRUL, S., 1998, Turizm İşletmelerinde Kuruluş Yeri Seçimi
Eğirdir ve Yöresinde Alternatif Turizm Çeşitlerinin Geliştirilmesi, I. Ulusal Turizm Sempozyumu, Süleyman Demirel
Üniv. Eğirdir Mes.Yük. Okl. Turizm ve Otelcilik prg. İsparta
Erzurum Vilayet Salnamesi, 1876 Tarihli, s. 141-176
GÖNEY, S., 1995, Şehir Coğrafyası I, İÜ Yay. No: 3908, İstanbul
GÜNER, Y.- ŞAROĞLU, F., 1987, “Doğu Anadolu’da Kuaterner
Volkanizması ve Jeotermal Enerji Açısından Önemi”, Türkiye 7. Petrol Kongresi (6-10 Nisan 1987), TMMOB Petrol Müh.
Odası Yay., Ank.
Hakkari Belediyesi, 2006-2010, Hakkari Belediyesi Stratejik Eylem
Planı, Hakkari Belediyesi, Hakkari.
Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2009, Konaklama Tesislerine Ait İstatistikî Veriler, Hakkari İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, Hakkari.
Hakkari İl M.E.M. Verileri, 2009
Hakkari İl Yıllığı 94, Ankara, 1994.
Hakkari İl Yıllığı 98, 1998.
Hakkari İl Yıllığı 2003, Hakkari, 2003.
Hakkari İli Çevre Durum Raporu, Çevre ve Orman Bakanlığı,
2006, 2008
Hakkari İli Çevre Raporu, 2005
Hakkari İli Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması, 2003.
Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2009, Hakkari İli Tarımsal Üretim
Yapısı, Hakkari Valiliği Tarım İl Müdürlüğü, Hakkari.
Hakkari Tarım İl Müdürlüğü, 2010, Hakkari İli Tarım Brifing Raporu, Hakkari Valiliği Tarım İl Müdürlüğü, Hakkari.
Hakkari Valiliği, 2010, Hakkari Valiliği Brifig Raporu, Hakkari.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCksekova,_Hakkari.,
21.09.2010
http://www.hakkarikulturturizm.gov.tr.,2010, Eylül 20, 2010
http://www.hakkarim.net., 2010, 20.09.2010
http://www.meteor.gov.tr., 2010, 05.09.2010
http:www.panoramio.com., 2010, 25.08.2010
İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 2006, Hakkari İl Çevre Durum
Raporu, Hakkari Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü,
Hakkari.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2009
İZBIRAK, R., 1951, Cilo Dağı ve Hakkari İle Van Gölü Çevresinde Coğrafya Araştırmaları, İ.ÜCoğrafya Enstitüsü Yay.,
İstanbul.
Karayolları Bölge Müd. Verileri, 2009
KARPAT, K.H., 1978, “Ottoman Population Records and The
Census of 1881, 82-1893, Int. J. of Middle East Studies, Vol
9, S: 237-274.
KARTAL, S.K., 1978, Kentleşme ve İnsan, TODAİE Yay. No: 175,
Ank.
KAYA, A. M., 2007, Sosyal ve Kültürel Yönleriyle Hakkari, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Kayseri.
KAYA, F., 2008, Yüksekova Şehri, Kuruluşu gelişmesi ve Fonksiyonları. Aktif Yay. Ankara
KELEŞ, R., 2002, Kentleşme Politikası, İmge Kitabeci, 7. Baskı,
Ankara.
KILIÇ, Ali, İrisân Beyleri (Abbasi Devleti’nden Hâkkari Beyliğine), İstanbul, 2005.
Kültür ve Turizm Bak. 2001
MTA, 2005, Hakkari İli Maden ve Enerji Kaynakları, Ankara.
OAKES, H., (1958), Türkiye Toprakları, Ege Ünv. Mat, İzmir.
OGDEN, P., 2000, The Dictionary of Human Geography, MIGRATION, Blackwell Publishers Ltd., Great Britain, s. 504.
ÖZÇAĞLAR, A. (1994) “Zile’nin Kuruluşu, Gelişimi ve Bugünkü
Fonksiyonel Özellikleri”, Ankara Ünv. Türkiye Coğrafyası
Arş. Ve Uyg. Merk. Dergisi, Sayı 3, s. 219-241, Ankara.
ÖZÇAĞLAR, A. (2003) Coğrafyaya Giriş, Hilmi Usta Matbaacılık,
Ankara.
ÖZÇAĞLAR, A., 1997, Türkiye’de Belediye Örgütlü Yerleşmeler
(Kasabalar-Şehirler), Ekol Yayınevi, ANKARA.
ÖZGÜR, E. M. (1998) Türkiye Nüfus Coğrafyası, GMC BasınYayın Ltd. Şti. Ankara.
SAMİ, Ş., 1898, Kamusül Âlâm, İstanbul.
SARAÇOĞLU, H., 1989, Doğu Anadolu Bölgesi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Öğretmen Kitapları Dizisi, 176, İstanbul
294
HAKKARİ
SEZAL, İ., 1992, Şehirleşme, Ağaç Yayıncılık Alternatif Üniversite
Dizisi No: 9, İstanbul
ŞAHİNALP, M., S., 2005, Şanlıurfa Şehri’nin Kuruluş ve Gelişmesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya (Bölgesel Coğrafya) Anabilim Dalı, (Basılmamış Doktora
Tezi) Ankara
ŞAROĞLU F., EMRE, Ö., BORAY, A., 1987, Türkiye Diri Fayları
ve Depremsellikleri, MTA, Raporu, No. 8174, Ankara
ŞAROĞLU, F.- YILMAZ, Y., 1986, “Doğu Anadolu’da Neotektonik Dönemdeki Jeolojik Evrim ve Havza Modelleri”, MTA
Dergisi, No: 107, Ank.
TOLUN DENKER, B.(1977) Yerleşme Coğrafyası, İstanbul Ünv.
Yay. İstanbul.
TOP, Mehmet, “Şemdinli’deki Mimari Eserler”, Van Gölü Çevresi
Kültür Varlıkları Sempozyumu, Van 1996, s. 130–144.
TOP, Mehmet, “Hakkari’deki Tarihi Eserler”, Hakkari ‘98 Yıllığı,
Ankara 1998, s.88-100
TOP, Mehmet, “Hakkâri İli Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca
İlçeleri Yüzey Araştırması 1999”, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu, Van, 2000, s.
205–212.
TOP, Mehmet, “Hakkari Meydan Medresesi”, Hakkari Dergisi, S.
10, Ankara,1999, s.11–13
TOP, Mehmet, “Hakkâri’de Tarihi Mezarlıklar ve Mezartaşları”,
Hakkari Dergisi, S. 12, Ankara, 1999, s. 7- 9.
TOP, Mehmet, “Hakkâri Kızıl Kümbet Mezarlığında Taş Vakfiyeli Mezar Taşları”, Hakkari Dergisi, S.15, Ankara 2000,
s.21–23.
TOP, Mehmet, “Hakkari Kızıl Kümbet Mezarlığında Taş Vakfiyeli Mezar Taşları-2”, Hakkari Dergisi, S.16, Ankara 2000,
s.18-19.
TOP, Mehmet, “Hakkâri ve Çevresindeki Sanat Eserleri Yüzey
Araştırması 1998”,XVII. Araştırma Sonuçları Toplantısı I,
Ankara 2000, s.1–14
TOP, Mehmet, “Nasturi Kiliselerinin Plan Tipleri Üzerine”, V. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu, Ankara, 2001, s.517- 536.
TOP, Mehmet, “Güney Azerbaycan’daki Selçuklu Mezar Anıtları”,
I. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi,C.II,
Konya 2001, s.333–347
TOP, Mehmet, Hakkâri Koçanis Konak Kilisesi, Dağların Kenti
Hakkari, S.19, Ankara, 2002, s.10–11
TOP, Mehmet, “Hakkâri’de Osmanlı Devri Mezartaşları”, XIII.
Türk Tarih Kongresi, C.III, Ankara, 2002, s.1291- 1308
TOP, Mehmet, “Hakkâri İli Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca İlçeleri Yüzey Araştırması 2000”, XIX. Araştırma Sonuçları
Toplantısı, I, Ankara 2002, s.33- 48.
TOP, Mehmet, “Hakkâri’deki Tarihi Mezarlıklar ve Mezar Taşları”,
VI. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi
Sempozyumu, Kayseri 2002, s.745–757
TOP, Mehmet, “Hakkâri’nin Kültürel Yapısı”, Hakkâri 2003, Ankara, 2003, s. 79- 105
TOP, Mehmet, “Hakkâri İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2001”,
XX. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I, Ankara 2003, 17–28.
TOP, Mehmet, Çukurca’daki Tarihi Taş Evler, Dağların Kenti
Hakkari, S.22, Ankara 2003, s.24–26.
TOP, Mehmet, “Hakkâri Meydan Medresesi”, Vakıflar Dergisi,
Sayı: XXIX, Ankara, 2005, s. 373–398.
TOP, Mehmet, “Hakkâri İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2003”,
XXII. Araştırma Sonuçları Toplantısı, I, Ankara, 2005,
s.107–118.
TOP, Mehmet, “Hakkâri ve Şırnak İlleri ve İlçeleri Yüzey Araştırması 2004”, 23. Araştırma Sevin, Veli, Hakkari Stelleri,
İstanbul, 2005 Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara, 2006,
s.225–238.
TOP, Mehmet,“Hakkâri’nin Ortaçağ ve Sonrası Kültürel Dokusu
Üzerine Bir Değerlendirme”, I.Van Gölü Havzası Sempozyumu, İstanbul, 2006, s. 173–186.
TOSKAY, T., 1989, Turizm, Turizm Olayına genel Bir Yaklaşım,
Der Yayınları, İstanbul
TUĞLACI; Pars; Osmanlı Şehirleri, İstanbul, 1985
TUNCEL, M., “Hakkari”, DİA, C. 15, İstanbul, 1997, s. 205-207.
TUNÇDİLEK, N, 1985, Türkiye’de Reliyef Şekilleri ve Arazi Kullanımı, İstanbul Üniversitesi Yayını, No:3, İst
TURSAB: Seyahat ve Turizmin İstihdam ve Ekonomi Üzerindeki
Etkisi, Türkiye Seyahat Acenteler Birliği Yay. İstanbul 2002.
TÜİK, 2002, 2009, 2010, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara.
TÜMERTEKİN, E. (1965) Türkiye’de Şehirlerin Fonksiyonel Sınıflandırılması, İstanbul Ünv. Coğrafya Enst. Yay. No: 43,
İstanbul.
TÜMERTEKİN, E., 1985, “Kır-Kent Dengesi ve Göç”, Türkiye’de
Kentleşme Süreci ve Kırsal Alan Sorunları Kolokyumu (7- 9 Kasım 1979), Mimar Sinan Üniv. Fen Bil. Enst. Yay. No: 1, İst.,
s. 53.
TÜMERTEKİN, E., 1997, Beşeri Coğrafya İnsan- Kültür- Mekan,
Çantay Kitabevi, İstanbul
TÜMERTEKİN, E.ve ÖZGÜÇ N., 1998: Beşeri Coğrafya, İnsan.
Kültür. Mekan, Çantay Kitapevi, İstanbul.
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, 2009, İşgücü Piyasası Araştırması Sonuç Raporu, Ankara.
TÜRKÜNAL, S., 1951, Hakkari Dağları Hakkında Jeolojik Not. Türkiye Jeoloji Bülteni, Sayı:3, Ankara.
YILDIZ, M. ve ALAEDDINOĞLU, F., 2010, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Göç ve Yoksulluk: Hakkari Örneği 2010 9 (2)
YILDIZ, M. Z., 2002, Erciş‘te Kentsel Fonksiyonlar ve Kentsel
Arazi Kullanımı, AtatürkÜniv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum.
YORULMAZ, E., 2006, Tarihsel Süreç İçerisinde Hakkari İlinin
Nüfus Gelişimi, Bitirme Çalışması, Van
Yurt Ansiklopedisi., 1985, Hakkari Maddesi, Cilt, s, 3291-3354,
İstanbul.
296
HAKKARİ

Benzer belgeler