Türkiye`nin Gelecekteki Nükleer Enerji Programının

Transkript

Türkiye`nin Gelecekteki Nükleer Enerji Programının
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/5
Türkiye’nin Gelecekteki
Nükleer Enerji Programının
Emniyetini Sağlama:
Stratejik bir Nükleer Emniyet
Risk Analizi
Doruk Ergun
Araştırma Görevlisi, EDAM
Can Kasapoğlu
Araştırma Görevlisi, EDAM
Fakülte Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/6
GİRİŞ
1
Türkiye’nin enerji talebinin, her yıl yaklaşık yüzde 7 oranında artarak gelecek
on yıl içinde iki katına çıkması beklenmektedir. Çok kısıtlı ucuz ve temiz enerji
kaynaklarına sahip bir ülke olarak, Türkiye büyük ölçüde ithal enerjiye bağımlıdır.
Türkiye’nin tükettiği petrol ve doğalgazın neredeyse tamamı ithal edilmektedir ve
Dünya Bankası verilerine göre, ülkenin toplam enerji tüketiminin yüzde 70’inden
fazlası ithalat yoluyla karşılanmaktadır2. Bu nedenle, 2012 yılında yaklaşık 60
milyar dolar olan enerji ithalatı, ülkenin mevcut cari açığının ardındaki başlıca
etkenlerden birisidir.
Ülke, kömür rezervlerine sahiptir; ancak bu rezervlerin büyük kısmı düşük kaliteli
linyit kömüründen oluşmaktadır ve kirletici emisyon kaynağıdır. Türkiye önemli
bir rüzgar ve güneş enerjisi üretim potansiyeline sahiptir, fakat bu seçeneklerin
geliştirilmesinin maliyeti yüksektir ve mevcut şebeke koşulları, ülkenin enerji
açığını karşılamak için yeterli miktarlarda yenilebilir enerjinin iletilebilmesine
olanak vermemektedir3. Dolayısıyla nükleer enerji, mevcut koşullar altında
arz güvenliği sağlamak için elverişli bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Bu
seçenek - finansman modeli nedeniyle özellikle Akkuyu örneğinde - kayda değer
ölçüde düşük bir fiyata elektrik sağlayacak ve sera gazı emisyonlarının artışını
düşürecektir. Ayrıca, nükleer santrallere ev sahipliği yapma yoluyla teknik
bilgi (know-how), deneyim ve uzmanlık elde edilmesi beklentisi, Türk politika
yapıcıları teşvik eden bir diğer husustur.
Ankara son altmış yıl içinde nükleer enerji üretimine zaman zaman ilgi göstermiş
olsa da, bu teşebbüsler politik ve ekonomik nedenlerden dolayı başarısız olmuştur.
Türkiye’nin mevcut yönetimi bu hedefin gerçekleştirilmesi için somut adımlar
atmış ve ülke iki anlaşma imzalamıştır; bunların biri Mersin Akkuyu’da dört adet
VVER-1200 ünitesinin inşası için Rusya ile imzalanan hükümetler arası anlaşma,
diğeri ise Sinop’ta dört adet ATMEA-1 reaktörünün inşası için (Mitsubishi Heavy
Industries ile Areva şirketlerinden oluşan) Japon-Fransız konsorsiyumu ATMEA
ile imzalanan anlaşmadır. Türk hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun
yüzüncü yılı olan 2023 hedeflerinin bir parçası olarak, dört adet VVER-1200
ünitesinin hepsinin ve ATMEA’nın ilk ünitesinin 2023’e kadar faaliyete başlamasını
hedeflemektedir. Türkiye’nin nükleer düzenleyici kurumu olan Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu da (TAEK) düzenleyici bir çerçeve oluşturmaya yönelik çabalarını
hızlandırmıştır; Türkiye, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından
çıkarılanlar da dâhil olmak üzere, uluslararası nükleer güvenlik ve emniyet
düzenlemelerinin istekli bir üyesi olmaya devam etmektedir4.
Bununla birlikte, nükleer santrallerin kurulması çeşitli avantajlar ve riskler
doğurmaktadır. Birincisi, böyle bir gelişme, Türkiye’ye enerji jeopolitiğinde bir
avantaj sağlayacak ve Türkiye’nin milli kapasitesini arttıracaktır. İkincisi, nükleer
santraller devletlerarası savaş durumlarında ve gayri nizami çatışmalarda,
yüksek değere sahip askeri hedefler oluşturacaktır. Üçüncüsü, nükleer tesislerin
kasıtlı saldırılar, kazalar ya da doğal afetler nedeniyle göreceği hasarların felaket
düzeyinde sonuçları olabilir.
Nükleer santrallerin (NPP) işletiminde üç ana unsur kullanılır ve bu unsurlar, bu
santrallerin saldırılara karşı güvenlik zaaflarının temelini oluşturur. Birincisi, enerji
üretimi sürecinde kullanılan tehlikeli radyolojik ve nükleer materyallerin varlığı
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/7
ve yakıt döngüsü sonucunda üretilen atıktır. Nükleer tesislere, nihai olarak bir
erimeye yol açacak bir sabotaj yapılmasının, nükleer tesisin etrafındaki insanlar
ve çevre üzerinde muazzam bir etkisi olacaktır. Ayrıca, teröristler ve suç örgütleri
tarafından böylesi tehlikeli maddelerin çalınması ve daha sonra (örneğin “kirli
bombalar” yoluyla) kullanılması, kamu güvenliği ve ulusal güvenlik için önemli
bir tehdit oluşturacaktır.
Nükleer tesisleri saldırılara karşı hassas kılan ikinci operasyonel unsur, radyolojik
ve nükleer materyallerin işlenmesi için gerekli kritik bilgilerdir. Askeri amaçlarla
kullanılmaya uygun uranyum ya da nükleer harp başlıkları üretmek için gerekli
teknik bilgiler (know-how) kadar hayati öneme sahip olmamakla birlikte,
yanlış ellere geçtiğinde, bir nükleer tesisin iç işleyişi ve nükleer ve radyolojik
materyallerin kullanımı ile ilgili bilgiler, gelecekte radyolojik serpinti yoluyla
yapılabilecek saldırıları planlamak için kullanılabilir. Bu teknik bilgilere sahip olan
kişiler, yani tesisin çalışanları ve nükleer bilim insanları, önemli ulusal varlıklardır
ve bu kişilerin güvenliği, bir ülkenin bilimsel ve teknolojik ilerlemesi için çok
büyük öneme sahiptir. Potansiyel saldırganlar tarafından gelecekteki saldırıların
planlanmasında kullanılabilecek olmaları nedeniyle, çalışma programı, tesis
planları ve güvenlik ve emniyet önlemleri gibi nükleer santrallerin işleyişi ile ilgili
bilgiler de çok önemlidir.
Üçüncü ve son olarak, nükleer santraller kritik ulusal altyapılardır (KUA) ve
bunların işleyişindeki aksaklıklar, önemli ekonomik maliyetlere yol açabilir.
Nükleer tesisler gibi yüksek değerli KUA’ların korunamaması, görevdeki
hükümet ve sorumlu güvenlik güçleri için siyasi maliyetler doğurabilir. Türkiye
Cumhuriyeti Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından sunulan
bir politika tavsiye raporunda, KUA “zarar görmesi ya da yok olması toplumsal
düzenin ve kamu hizmetlerinin devamlılığının sağlanmasında güçlük yaratacak;
işlevlerini kısmen ya da tamamen yerine getiremediğinde vatandaşların sağlığına,
güvenliğine, emniyetine ve ekonomik faaliyetler ya da hükümetin etkin ve verimli
işleyişine olumsuz etki edecek yapılar” olarak tanımlanmaktadır5.
Dolayısıyla, kritik ulusal altyapıların karşı karşıya kaldığı tehlikelerin kapsamlı
bir değerlendirmesinin yapılması çok önemlidir. Bu, çevrelerindeki güvenlik
zaaflarının ve büyük risklerin çeşitliliği nedeniyle nükleer tesisler için bilhassa
geçerlidir. Bununla birlikte, hâlihazırda, konu ile ilgili olarak Türk devlet
kurumları ya da sivil toplum kuruluşları tarafından yayınlanmış herhangi bir
açık-kaynaklı belge mevcut değildir. Bu çalışma, Türkiye’nin önerilen nükleer
enerji altyapısının fiziki güvenliğine yönelik potansiyel riskler hakkında bir analiz
sağlayarak bu açığı kapatmayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak, nükleer
santrallerin güvenlik zaafları analiz edilerek nükleer santrallere yönelik potansiyel
tehditler genel olarak incelenecektir. Burada temel odak noktası radyolojik sabotaj,
hassas ve kritik materyalin çalınması ya da saptırılması6, içerideki kişilerden
kaynaklanan tehditler ve hassas bilgilere erişilmesi üzerinde olacaktır. Siber
saldırılar, hibrid saldırılar bağlamında incelenecek olmakla birlikte, söz konusu
saldırılar bu çalışmanın kapsamının dışındadır.7 Çalışmada daha sonra bölgesel
eğilimler vurgulanacak ve bölgedeki devletlerin doğrudan ya da vekâleten
Türkiye’nin sivil nükleer programını hedef alma potansiyelleri incelenecektir.
Bunun ardından çalışmada Türkiye’deki aktif terör örgütleri ele alınacak ve
Türkiye’nin hem içinde hem de dışında faaliyet gösteren radikal sol terör örgütleri,
ayrılıkçı terör örgütleri ve radikal dini motivasyonlu terör örgütleri incelenerek
bunların, Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısına saldırma iradesine, imkâna
ve kabiliyete sahip olup olmadıkları incelenecektir.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/8
Bir Nükleer Santralin ve Çevresindekilerin Fiziki
Güvenliğine Giriş
Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu’nun (U.S. NRC)
nükleer santrallerin ve materyallerin fiziki korunmasına ilişkin düzenlemesi8
(buradan itibaren 10 CFR 73 olarak anılacaktır), nükleer tesisler için radyolojik
sabotaj, nükleer materyalin çalınması ya da başka amaçla kullanılması, iç tehdit,
dış saldırılar ile birlikte koordine edilebilecek kara ve bombalı araç saldırıları ve
siber saldırılardan oluşan beş temel tehdit kategorisi belirlemektedir.
Radyolojik Sabotaj
Radyolojik sabotaj, nükleer bir santraldeki ekipmanın tasarlanmış güvenlik
işlevlerini ve operatör işlemlerini engellemeyi ve söz konusu güvenlik işlevlerinin
eksikliğinden kaynaklanan önemli çekirdek hasarlarına ya da radyoaktif sızıntılara
yol açmayı hedefler.9 Nükleer santraller, işletilmelerine olanak veren çok sayıda
sisteme ek olarak, aşağıdaki üç temel alanda zafiyet taşımaktadır: “nükleer
zincirleme reaksiyon üzerindeki kontroller, zincirleme reaksiyon durduktan sonra
bile sıcak nükleer yakıtın erimesini önleyen soğutma sistemleri ve son derece
radyoaktif tüketilmiş nükleer yakıt için depolama tesisleri.”10 Nükleer tesisler söz
konusu zaafları telafi etmek için çok sayıda güvenlik ve emniyet önlemine sahip
olacak şekilde tasarlanmakla birlikte, enerji uzmanları Holt ve Andrews, 2011
Fukushima felaketini oluşturan olaylar gibi ciddi koşullar altında, reaktörü kontrol
altında tutma sistemlerinin radyoaktif materyalin serbest kalmasını tam olarak
durduramayacağına işaret etmektedir11.
Sabotajcılar tarafından nükleer tesise düzenlenecek bir saldırı tesisin çalışmasını
uzun süre aksatabilir, ancak tesise, personele ve çevresindekilere en fazla zarara,
yukarıda belirtilen üç zayıflığı oluşturan hedef kümeleri yol açacaktır. 10 CFR
73, radyolojik sabotajları ve nükleer materyalin çalınmasını önlemek için nükleer
santrallerin savunulması gereken saldırganların genel özelliklerini ana hatları
ile veren bir tasarıma esas tehdit (DBT) sunmaktadır. 10 CFR 73.1’e göre, tesisler,
aşağıdakilere karşı savunma icra etmek için hazırlıklı olmalıdır:
“ (i) aşağıdaki tarzların her birinde operasyon yapma yeteneğine sahip saldırgan
bir kuvvet tarafından kararlı ve şiddetli bir harici saldırı, ya da şaşırtma
harekatları dahil olmak üzere gizlice saldırı ya da aldatıcı harekatlar:
Aşağıdaki niteliklere, yardıma ve ekipmana sahip olan, tek bir giriş noktası
yoluyla saldıran tek bir grup, birden fazla giriş noktası yoluyla saldıran
birden fazla grup, birden fazla giriş yoluyla saldıran bir ya da daha fazla
grup ya da bir ya da daha fazla bireyin bir kombinasyonu, ya da farklı giriş
noktaları yoluyla saldıran bireyler:
(A)İyi eğitimli (askeri ve diğer nitelikler dahil) ve motivasyonu yüksek,
ölmeye ve öldürmeye hazır, başarılı bir saldırı için gerekli spesifik
ekipmanları ya da yerleri belirlemek için yeterli bilgiye sahip bireyler;
(B) Bilgi sahibi kişilerden aktif (örneğin giriş ve çıkışı kolaylaştırma,
alarmları devre dışı bırakma, şiddet içeren saldırıya katılma) ya da pasif
yardımı (örneğin bilgi sağlama) ya da her ikisini de içeren iç yardım;
(C)Elde taşınır otomatik silahlar da dahil, susturucular ile donatılmış ve etkili
uzun menzilde atış sıhhatine sahip uygun silahlar;
(D)Etkisiz hale getiren maddeler ile giriş için kullanmak ya da reaktörü,
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/9
tesisi, taşıyıcıyı ya da konteyner bütünlüğünü ya da koruma sisteminin
özelliklerini başka şekilde tahrip etmek için patlayıcılar da dahil olmak
üzere, elde taşınabilen ekipman;
(E) Personeli ve elde taşınan ekipmanı nakletmek için kullanılabilecek kara
ve deniz araçları; ve
(ii) Bir iç tehdit ve
(iii) Dışarıdan bir saldırı ile birlikte koordine edilebilecek bombalı bir kara aracı
saldırısı ve
(iv) Dışarıdan bir saldırı ile birlikte koordine edilebilecek bombalı bir deniz aracı
saldırısı ve
(v) Bir siber saldırı.”12 13
Füzeler gibi daha karmaşık silahlar yoluyla devletler tarafından yapılabilecek
saldırıların yanı sıra, teröristler tarafından gerçekleştirilebilecek kasıtlı uçak
düşürme gibi eylemler yukarıdaki tasarıma esas tehdide dâhil edilmemiştir;
çünkü ABD mevzuatına göre, bu tür saldırılara karşı işletme şirketi değil, devlet
sorumludur. Yine de 9/11 saldırıları ABD’li düzenleyicileri 25 Şubat 200214
tarihinde - özellikle B5b kısmında - nükleer santral lisans sahiplerine “patlamalar
ya da yangın nedeniyle tesisin büyük alanlarının kaybedilmesi ile bağlantılı
durumlar altında çekirdek soğutma, kontrol altında tutma ve tüketilmiş yakıt
havuzu soğutma kabiliyetlerini muhafaza etmek ya da eski haline getirmek”
için emniyet önlemleri geliştirmesini belirten bir emir yayınlamak zorunda
bırakmıştır15. Ayrıca sektör, 2011 Fukushima felaketinden sonra, “saha dışındaki
güvenli yerlere acil durum ekipmanı yerleştirerek felaket düzeyinde bir olaydan
sonra bile güvenliği muhafaza etmeyi” amaçlayan kendi “FLEX” yaklaşımını
benimsemiştir16. Dolayısıyla bugüne kadar ABD tarafından verilen tepki, en
azından sektör tarafında, nükleer santral sahaları üzerinde uçuşa yasak bölgeler
oluşturmak gibi koruyucu önlemlerden ziyade, (uçak çarpmaları gibi) kasıtlı
saldırıların verebileceği potansiyel zararı azaltmaya ve acil durum müdahale
önlemlerini güçlendirmeye odaklanmıştır.
Benzer şekilde, Sinop’ta inşa edilmesi beklenen ATMEA-1 üniteleri ve Akkuyu
için planlanan VVER-1200 üniteleri gibi 3. Nesil Basınçlı Su Reaktörleri, reaktör
binasının karşısına soğutma suyu için dizel acil durum santralleri ve pompa
istasyonları konumlandırmak gibi yöntemler kullanarak, büyük yolcu uçağı
çarpmalarına dayanacak şekilde tasarlanmışlardır.17 VVER-1200 gibi 3. nesil
nükleer santrallerin ayrıca, yedek sistemler ve alt-sistemlerin fiziki olarak
ayrılması, tüm AC enerjinin uzun süreli kaybı durumlarında bile kullanılabilecek
güvenlik sistemleri, erimiş bir reaktör çekirdeğini önemli ölçüde radyoaktif
serbest kalma yaşanmadan kontrol altında tutma kabiliyeti ve yangın korumasına
gelişmiş yaklaşımlar gibi ilave tasarım özellikleri ile de donatılmış oldukları öne
sürülmektedir.18
Bununla birlikte saldırganlar, diğer yöntemlerin yanı sıra yukarıda belirtilen
yöntemleri arka arkaya uygulayarak nükleer santrallerde kayda değer hasara yol
açabilirler.
Saldırganlara karşı başarılı bir savunma, üç ana bileşeni içermelidir. Bunların ilki,
CCTV kameraları, sensörler, çevre nöbetçileri ve alarm iletişim sistemleri gibi
önlemleri kullanarak, yakın zamanda olabilecek ya da yeni başlamış bir saldırıyı
belirleyip izlemeyi ve “alarm vermeyi” hedefleyen ‘tespit’ bileşenidir. İkinci
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 10
evre, saldırganların ilerleyişini yavaşlatarak acil müdahale ekiplerine durumu
değerlendirmek, gerekirse destek çağırmak, ideal bir engelleme (örneğin önceden
belirlenmiş güvenli bir engelleme noktasına erişmek gibi) için gerekli koşulları
yaratmak ve böylece tehdidin etkisiz hale getirilmesi olasılıklarını arttırmak için
zaman kazandırmayı amaçlayan ‘geciktirme’ evresidir. Bazı geciktirme unsuru
örnekleri çitler, dikenli tel bariyerler, kurşun geçirmez muhafazalar ve araç
bariyerleri gibi fiziki bariyerlerdir. Son evre ise, tehdidi, birçok saldırgan eylem
senaryosunun yanı sıra bir tasarıma esas tehdite ve sahaya özel zayıflıklara
dayanan planlara göre ele almayı hedefleyen ‘müdahale’ evresidir. Bir müdahale
planlanırken, müdahale eden kuvvetler bir kritik durdurma noktası (CIP), yani
“müdahale eden koruyucu kuvvete bir ya da daha fazla hedefi korumak için
taktik ve stratejik avantaj sağlayan korunaklı bir konum ya da uzaktan çalıştırılan
geciktirme ve önleme sistemleri konumu” belirlemelidir.19
Gerekli beceriye sahip ve deneyimli saldırganlar, ‘tespit’ bileşeninden mümkün
olduğunca uzun bir süre kaçınmaya, geciktirme süresini kısaltmaya ve müdahale
önlemlerinin üstesinden gelecek karşı önlemler kullanmaya çalışacaklardır.
Başarılı bir sabotaj gerçekleştirmek için, saldırganlar şaşırtmalar yapmak ve alarm
sistemlerini kapatmak gibi aldatıcı yöntemler kullanabilirler; ayrıca saldırıyı
yapmadan önce ülkenin istihbarat kurumları tarafından tespit edilmekten
kaçınmaya çalışacaklardır. Bir saldırıdan önce, tespit ekipmanını ve alarm sistemini
kapatmak için siber saldırılar ve içeriden kişiler kullanılabilir. Tesisin içi ve
emniyet önlemleri hakkında bilgi sahibi olan saldırganlar her zaman hedeflerine
giden en kısa yolu seçmeyebilirler; bunun yerine, tespit edilme olasılığını en
aza indirgeyerek ya da CIP’den kaçmalarına olanak vererek kendilerine taktik
bir avantaj sağlayan yolları tercih edebilirler.20 Gerekli imkan ve kabiliyete haiz
saldırganların, birden fazla yoldan saldıran ve arka arkaya - örneğin içeriden
bir kişinin yardımıyla ya da yardımı olmadan alarm sistemlerini kapatmak,
çevredeki nöbetçileri uzaktan etkisiz hale getirmek, çevre güvenliğini aşmak için
bombalı araçlar kullanmak, vb. gibi - çeşitli yöntemleri kullanan birden fazla
saldırgandan (ya da hücreden) oluşması muhtemeldir. Saldırganlar, güvenlik
güçlerinin sahadaki tesis emniyetini takviye etmek için gelirken kullanacakları
güzergahlar gibi saha dışı güvenlik yardımı rutinleri hakkında bilgi sahibi olmaları
durumunda, sabotaj sırasında takviye birliklerin tesise ulaşmasını engelleyebilirler.
Bu nedenle, tesisteki her kritik savunma bileşeninin ve sahadaki güvenlik personeli
ile saha dışındaki güvenlik personeli arasındaki iletişimin, tek bir saldırgan eylem
ile etkisiz hale getirilemeyecek şekilde tasarlanması çok büyük öneme sahiptir.
Akkuyu ve Sinop’taki nükleer santrallerin güvenlik ve emniyet tasarımları ile ilgili
ön güvenlik analiz raporları (ÖGAR), henüz Türk makamlarına sunulmamıştır.
Bununla birlikte, Akkuyu’nun Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporundan,
planlanan güvenlik önlemleri hakkında bazı teknik bilgiler çıkarılabilir.21 ÇED
raporu, derinlemesine bir emniyet yaklaşımının tasarıma dahil edilmesinin
planlandığını öne sürmektedir. Bunlar, tek bir saldırgan eylemin iletişim ve tespit
sistemlerini devre dışı bırakmasını önlemek için tesis operasyonlarının her biri
için otonom yardımcı sistemler tasarlanmasını, çekirdek aşırı sıcaklık ve acil
durum soğutma sistemlerinde pasif güvenlik sistemlerine dayanılmasını, yangın,
sel, buhar verme, füzeler ve nükleer santral boru sistemlerine karşı güvenlik
ekipmanlarının birbirlerinden fiziki olarak ayrılmasını içermektedir22. Ayrıca
ÇED raporu, acil durum güç kaynağı sistemlerinin otonom yükte 72 saat, yakıt
ikmali yapılması halinde ise 10 gün süreyle çalışmasını23, böylece acil bir durumda
müdahale edecek kişilere müdahalelerini koordine etmeleri ve uygulamaları için
olanak verilmesini öngörmektedir.
Akkuyu ÇED raporu, uçak düşmeleri ile ilgili olarak, Türk makamlarının hava
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 11
koridorlarının Akkuyu sahası dışında hareketine izin verileceğini öne sürmektedir.
20 tonluk bir uçağın (ÇED raporunda bir Phantom RF-4E savaş uçağı örneği
verilmektedir) nükleer santrallere çarpması olasılığı tesisin tasarımına dahil
edilmekle birlikte, büyük ticari uçakların çarpması, tasarıma esas olayların (DBE)
ötesinde bir olasılık olarak değerlendirilmiştir.24 Ancak rapor aynı zamanda,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından getirilen ön koşullarda
küçük uçak, askeri uçak ve büyük ticari uçak çarpmalarının özel olarak dikkate
alınmasını gerektirdiğini ve bu yöndeki çalışmaların yürütülmekte olduğunu
belirtmektedir25 - bu konuda ÖGAR’da daha fazla bilgi verilmesi beklenmektedir.
Ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı tarafından yazılan ve ÇED raporunda alıntılanan
bir tavsiye mektubunda, Akkuyu santralinin inşa edileceği alanın, öncelikli hava
ve füze savunma bölgeleri içine dahil edileceği belirtilmektedir26. ÇED raporuna
göre, kullanılmamış yakıt depolama tesisi, tüketilmiş yakıt depolama tesisi ve
pompalama istasyonları, uçak çarpmalarını dikkate alan bir şekilde tasarlanacaktır.
Sabotaja ek olarak, saldırganlar, nakil halindeki radyoaktif yakıtı ve atıkları da
hedef alabilirler. Bu konu aşağıdaki bölümde daha derinlemesine ele alınacak
olmakla birlikte, saldırganlar, nükleer materyalleri nüfus merkezleri ya da limanlar
ve havaalanları gibi stratejik öneme sahip sahalar yoluyla nakledildikleri sırada
hedef almaları durumunda, önemli insani, çevresel ve ekonomik maliyetlere
yol açabilirler. Bu tür hedeflerden biri, gelecekteki nükleer santrallere nükleer
yakıt ve atık taşımak için kullanılabilecek olan İstanbul Boğazı’dır. İstanbul,
ülke nüfusunun altıda birini barındırmakta ve ülke GSYH’sinin dörtte birini
sağlamaktadır.27 Ortalama olarak günde 140 gemi Boğaz’dan geçmekte ve
2.500’den fazla deniz aracı ise kentin Avrupa ve Asya yakaları arasında yolcu
taşımaktadır.28 Bir kazadan kaynaklanan nükleer sızıntı kentin sakinlerini,
çevresini ve ekonomisini olumsuz etkileyebilir, ancak mümkün olduğunca fazla
zarar vermek için tasarlanmış kasıtlı bir saldırı çok daha yıkıcı olabilir; bu nedenle
Türk makamlarının bu tür bir senaryo için güvenilir önlemler almaları gereklidir.
ÇED raporunda ne yazık ki İstanbul Boğazı konusunun raporun kapsamı dışında
olduğu belirtilmekte ve sadece Boğaz’dan hassas materyalin geçişi ile ilgili
mevcut uygulamalar ve uluslararası anlaşmalardan söz edilmektedir29. Yukarıda
bahsedilen ÖGAR’a ek olarak, proje şirketinin, tesisi işletmeye başlamak için bir ön
gereklilik olarak bir acil müdahale planına (AMP) ihtiyacı vardır. AMP, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının izin verdiği yetkili bir kurum tarafından hazırlanacaktır30.
Projeye göre, doğal afetler, kazalar ve sabotajların tümü kaza olarak kabul
edilmektedir. Ayrıca, proje sahası 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununa göre
“Hassas Bölge” niteliği taşıdığından Afet ve Acil Durum, Sivil Savunma, Sabotaj,
Savaş, Hasar Onarım ve Milli Alarm Planları’nın hazırlanması ve onay için Mersin
Valiliği İl Afet ve Acil Durum Yönetimi Müdürlüğü’ne sunulması gereklidir31.
Hassas ve Kritik Radyoaktif Materyalin Çalınması ya da
Saptırılması
Chicago Üniversitesi’ndeki Argonne Ulusal Laboratuarına göre, dokuz tane
radyoaktif izotop potansiyel olarak kirli bombalar yapmak için kullanılabilir.32
Bu izotoplar şunlardır: amerikyum-241, kaliforniyum-252, sezyum137, kobalt-60,
iridyum-192, plütonyum-238, polonyum-210, radyum-226 ve stronsiyum-90.
UAEA, yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumu, uranyum-233’ü, toryumu
ve diğer plütonyum izotoplarını, özel güvenlik ve emniyet önlemleri gerektiren
maddeler listesine eklemektedir,33 ABD’nin Nükleer Düzenleme Komisyonu ise
ışınlanmamış karışık oksit yakıtı (MOX) dahil etmektedir.34 Nükleer santraller
yakıt olarak yaygın şekilde uranyuma dayanmaktadır, ayrıca plütonyum, MOX ve
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 12
toryum da kullanılabilir ve atık olarak üretilebilir; yakıt döngüsünün bir sonucu
olarak sezyum-137 ve kobalt-60 gibi yüksek oranda radyoaktif maddeler de
üretilir. Ferguson ve diğerleri tarafından yapılan ve yarı ömrüne, taşınabilirliğine
ve yaygınlığına bağlı olarak nükleer maddelerin şiddet amaçlı kullanılabilirliğini
inceleyen bir çalışmada, kobalt-60, sezyum-137, iridyum-192 ve stronsiyum90’ın “muhtemelen teröristlerin eline geçebileceğini ve halk için büyük risk
oluşturabileceğini” öne sürülmektedir.35
Başarılı bir şekilde basit nükleer silahlar yapmak ya da kullanmak bir yana,
teröristlerin gerekli ekipmanları ve büyük miktarda radyoaktif materyali bulup
bulamayacakları akademik ve bilimsel çevrelerde bir tartışma konusudur ve bu
çalışmanın kapsamının dışındadır. Radyolojik serpinti düzenekleri (RDD) - ya da
kirli bombalar - teröristlerin ve suç örgütlerinin teknik erişimi dahilinde olabilir;
ancak yine de nükleer materyalin çıkarılması, depolanması ve kullanılması, terör
örgütlerinin çoğunun kabiliyetlerini aşan çetin bir iş olacaktır. Yine de böyle bir
saldırı olasılığının düşük olduğunu varsaysak bile, teröristlerin bir nükleer sahaya
sızmayı ve bu sahadan nükleer materyal çalmayı başardıklarının halk tarafından
öğrenilmesi durumunda, eylemin kendisi bile panik oluşturmak, güvenlik
güçlerine olan güveni zayıflatmak ve ülkenin nükleer programı hakkında kuşkular
uyandırmak için yeterli olacaktır. Bu nedenle, terör örgütlerinin terör saldırılarında
radyolojik serpinti düzeneklerini kullanabilme kabiliyetlerine ve kullanıp
kullanmamalarına bağlı olmaksızın, kritik radyoaktif materyallerin çalınması ya da
başka amaçla kullanılması kendi başına bir tehdittir.
Hırsızlığa ya da saptırmaya karşı önlemler birçok yönden radyolojik sabotajların
durdurulmasına yönelik önlemler ile örtüşür, ancak bazı farklar mevcuttur.
Farklılıklardan birisi, saldırganların hırsızlıktan sonra tesisi terk etme gerekliliğidir,
yani hem giriş hem de çıkış yollarına ihtiyaç duyarlar.36 Buna karşılık, sabotajcılar
görevlerini yerine getirmek için ölümü göze almış olabilirler ya da operasyonlarını
uzaktan gerçekleştirebilirler, dolayısıyla çıkış yollarına mutlaka ihtiyaç duymazlar.
Ayrıca, bu aynı zamanda radyolojik sabotajla ilgili bir durum da olmakla birlikte,
radyolojik materyalin çalınması ya da saptırılması ile ilgili tasarıma esas tehdit,
radyoaktif yakıtın ve atığın taşıma sırasındaki, diğer bir deyişle saldırılara karşı
en savunmasız oldukları andaki zaafının üzerinde özellikle durulmasını gerektirir.
Radyolojik materyal kara, deniz ya da hava yoluyla taşınabilir. Tarihsel olarak,
hava yoluyla taşıma, güvenlik riskleri nedeniyle en az tercih edilen yöntemdir,
ancak emniyet ve zaman hususları dikkate alındığında bazen tercih edilen taşıma
şekli olabilir. Bu çalışmadaki analiz, radyolojik materyalin Türk topraklarına
gelişinden sonra ya da Türk topraklarından çıkışına kadar - yani, nükleer tesis ile
kara sınırı, liman ya da havaalanı arasında - kara yoluyla nakliyesinin emniyetine
odaklanacaktır, çünkü bu, teröristlerin ya da suç örgütlerinin söz konusu yüke
saldırmaları için en olası güzergâhtır. Bu çalışmanın hazırlandığı sırada, tesis
operatörlerinin yakıtı, atığı ve diğer kritik materyalleri Sinop nükleer santraline
nasıl nakledecekleri henüz belli olmamıştır. Dolayısıyla buradaki ön analiz,
kuramsal olarak muhtemel lojistik alternatiflere ve topografiye bağlı olacaktır.
Akkuyu Nükleer A.Ş. web sayfasındaki bir makaleye göre, yetkili makamlar,
tesisin ihtiyaç duyduğu yakıtı37 ve ortaya çıkacak atığı deniz yoluyla taşımayı
planlamaktadır; bu da deniz limanlarının kullanılmasını gerektirmektedir. Akkuyu
nükleer santral sahasının 150 kilometrelik (~90 mil) yarıçapı içinde üç tane liman
mevcuttur: Yeşilovacık (yaklaşık 15 km uzaklıkta), Silifke-Taşucu (~30 km), ve
Mersin (~140 km). Yeşilovacık limanı halen inşaat halindedir ve bölgedeki üç
termik santrale ve iki çimento fabrikasına malzeme taşımak için kullanılması
planlanmaktadır. Taşucu limanının Akkuyu’daki nükleer santral için bir montaj
ve inşaat sahası olarak kullanılması,38 nükleer santralin inşa aşaması sırasında
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 13
Şekil 1: Akkuyu NGS sahası ve yakınındaki limanlar
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 14
yılda yaklaşık 52 geminin limanı kullanması planlanmaktadır.39 İnşaat yükü için
yardımcı olması ve nükleer yakıtın taşınması amacıyla nükleer santral sahası içine
iki ilave rıhtım inşa edilmesi de planlanmaktadır.40 Üçüncü şahısların (balıkçı
tekneleri ve turistik tekneler gibi) bu iki limana ve tesis sahasının yakınındaki
koylara girmeleri yasaklanacaktır.41 İşletme aşaması sırasında, dört reaktörün
her biri için yılda bir adet geminin nükleer santrale nükleer yakıt taşıması
beklenmektedir.42 43 Proje şirketi, ekipman ve materyalin yüzde 80’ini tesise
doğrudan deniz yoluyla taşımayı planlamaktadır, kalan yüzde 20’nin ise kara
yoluyla taşınması beklenmektedir, ancak nükleer yakıt ve atık transferlerinin hepsi
sahadaki rıhtım kompleksi yoluyla gerçekleştirilecektir44. Proje şirketinin kara
taşımacılığı için iki ana alternatifi vardır.
Şu anda Mersin limanını ya da diğer iki limanı Akkuyu sahasına bağlayan
herhangi bir demiryolu mevcut değildir. Bölge dağlıktır, dolayısıyla demiryolu
inşası uzun sürecek ve maliyetli olacaktır. Dolayısıyla radyoaktif materyaller,
bölgedeki limanlardan ya da havaalanlarından birine vardıktan sonra kamyonlar
ile nakledilebilir.45 Herhangi bir senaryoda, kamyonların planlanan nükleer santrale
ulaşmak için geçebilecekleri iki yol vardır. Bunların ilki D-400 devlet karayoludur;
bu karayolu Türkiye’nin Akdeniz kıyısının büyük kısmından geçmektedir ve büyük
bir bölümü tehlikeli, virajlı ve Toros Dağlarının sarp kayalık bölgelerinden geçen
iki şeritli bir yoldur. Kritik nükleer materyallerin mevcut durumuyla bu yoldan
nakledilmesi, bir terörist tehdit olmasa dahi son derece tehlikelidir. Alternatif
yol ise, 2015 başında tamamlanması beklenen Akdeniz Sahil Yolu projesidir.46
Düzinelerce tünel ve viyadüğün inşasından sonra, yeni yol dağlardan geçecek
ve seyahat mesafesini önemli ölçüde kısaltacaktır. Lojistik nedenlerden dolayı,
ikinci yol birincisine tercih edilebilir; ancak potansiyel saldırganlar tarafından yol
kesme noktası olarak kullanılabilecek viyadüklerin ve tünellerin sayısı da ciddi bir
güvenlik zorluğu doğurmaktadır. Akkuyu ÇED raporunda ana hatları ile belirtilen
plan, tesis içinde bulunan limanlara gelen yakıt sevkiyatlarının kamyonlarla
nükleer santrale taşınmasını öngörmektedir, bu da yol kesme riskini önemli ölçüde
düşürmektedir.47 Bu planda, inşaat malzemelerinin büyük bir bölümü, Akdeniz
Sahil Yolu projesinin bir bölümü olan Mersin-Antalya karayolu yoluyla taşınacaktır.
Proje şirketi, nükleer santral sahasının çevredeki ilçelere ve karayollarına olan
bağlantılarını arttırmak için yolların geliştirilmesini de planlamaktadır.
Sinop’taki nükleer santralin, havaalanından yaklaşık 10 km ve şehir merkezinden
ve Sinop limanından 18 km uzaklıkta bulunan Abalı’da inşa edilmesi
planlanmaktadır. 100-km (60 mil) yarıçap içinde daha küçük limanlar bulunmakla
birlikte, en yakın büyük liman, Türkiye’nin en büyük limanlarından biri olan ve
yaklaşık 175 km (~105 mil) uzaklıkta bulunan Samsun limanıdır. Samsun ülkenin
orta kısımları ile demiryolu bağlantısına sahiptir, ancak Sinop’a demiryolu
erişimi yoktur. D-010 devlet karayolu Karadeniz sahilinden geçmektedir ve
Abalı’yı Sinop’a, Samsun’a ve Karadeniz’e kıyısı olan diğer şehirlere bağlayan
ana güzergâhtır. Bu karayolu, son on yılda yapılan yatırımların bir sonucu olarak,
D-400’e kıyasla daha elverişli koşullar sunmaktadır. Yolun Abalı ve Sinop ile Sinop
ve Samsun arasındaki kısımları daha az engebelidir, dolayısıyla saldırganlar için
daha az sayıda dar geçit sunmaktadır. Şu anda, proje şirketi ile hükümetin nihai
olarak mutabakata varacakları koşullar kesin olmaktan çok uzaktır; ancak her iki
taraf, lojistik ve güvenlik nedenlerinden dolayı, Akkuyu’da olduğu gibi Sinop
nükleer santral tesis sahası içinde de ilave limanlar inşa edilmesini seçebilirler.
Ayrıca, Türkiye’de bir yakıt çubuğu tesisi kurulması olasılığı da mevcuttur. Türkçe
basın kaynaklarına göre, Türkiye bu konuyu Japonya ile imzalanacak Ev Sahibi
Ülke Anlaşmasına ilave etmeyi ummaktadır.48 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’a göre, Türkiye nükleer yakıtı hala ithal etmeyi planlamaktadır, ancak
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 15
kendi yakıt çubuklarını üretecek ve kendi yakıt paletlerini her iki nükleer santralde
kullanılacak çubuklara yükleyecektir.49 Bu tesisin nerede bulunacağı henüz
belli değildir, ancak muhtemel yakıt çubuğu üretim tesisi ve hassas radyoaktif
materyalin tesis ile nükleer santraller arasında nakliyesi için benzer tasarıma esas
tehdit analizlerinin yapılması gerekecektir.
2013 yılı sonunda, Akkuyu santralinin inşa edileceği arazi özel güvenlik bölgesi
ilan edilmiştir. Sinop nükleer santraline de benzer bir statü tanınması muhtemeldir.
Bu statü nedeniyle:
“özel güvenlik bölgelerinde ve yine özel güvenlik bölgesi olarak ilan edilen deniz
bölgesine tesis personeli, yetkili komutanlığın görevlileri ve özel izin verilen
kişilerden başkası giremez, oturamaz. Nükleer santrale ait terminal tesislerin dış
sınırlarından itibaren dört yüz metrelik mesafede yürütülecek her türlü teknik
çalışma, ilgili bakanlıklar ve kurumların yetkili makamlarının nükleer santral
yetkilileri ile mutabakatından sonra gerçekleştirilecektir. Santralin güvenlik
bölgesinin dış sınırından itibaren iki yüz metreye kadar olan mesafe içerisinde
yanıcı ve patlayıcı maddelerin üretimi, depolanması ve nakliyesi yasaktır.”50
Söylenenlere göre, tespit sisteminin bir parçası olarak, Türk makamları ayrıca
Akkuyu nükleer santraline ve en yakında bulunan Gülnar ilçesine gelen tüm
yolları da sürekli olarak izleyecektir.51 Sistem, 4 tanesi araç ve plaka tanıma ve 8
tanesi görsel izleme için olmak üzere toplam 12 kameradan oluşacaktır. Bu sistem,
yardımcı güç sistemlerini de içerecek ve kayıtları en az bir ay süreyle tutacaktır.
Sistem, Gülnar’daki jandarma komutanlığından idare edilecek ve jandarma veri
tabanlarıyla bütünleşik hale getirilecektir. Akkuyu nükleer santralindeki güvenlik
personeli, jandarma komutanlığındaki ana sistem ile bağlantılı ilave bir sunucu
yoluyla görsel izleme sistemini izleyebilecektir.
Bu önlemler tesisin dış tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması için gerekli
adımlardır; ancak Türk ve Rus yetkililerin içeriden kaynaklanabilecek tehditleri de
dikkate almaları gereklidir.
İçerideki Kişilerden Kaynaklanan Tehdit ve Hassas
Bilgiler
Radyoaktif materyallerin taşınması ve hassas teknolojiler hakkında - güzergah,
emniyet önlemleri ve programlar gibi - bilgilere sahip olmak, saldırganların başarı
şansını önemli ölçüde arttıracaktır. Bu bilgiyi elde etmenin bir yolu, içerideki kişi
veya kişilerden yardım almaktır.
Benzer şekilde, içerideki bir kişi, alarm ve kamera sistemlerini kapatarak,
dikkatleri başka yöne çekerek ve tesisin yerleşim planları ve güvenlik önlemleri
hakkında bilgiler sağlayarak sabotajcılara yardımcı olabilir. Bilgisayar sistemlerine
erişime sahip içerideki kişiler, siber saldırılara olanak vermek için güvenlik
duvarlarını kapatabilirler ya da diskler ya da taşınabilir bellekler yoluyla
bilgisayarlara kötü niyetli yazılımlar yükleyebilirler. İçerideki kişiler, tesislere
kendileri sabotaj düzenleyebilirler ya da güvenlik görevlilerini etkisiz hale
getirerek süreci kolaylaştırabilirler. Daha önce kaydedilen nükleer hırsızlık ya
da saptırma teşebbüsü olaylarının çoğunda, ister bu amaçla yerleştirilmiş ajanlar
isterse sadece para kazanmak isteyen fırsatçı çalışanlar olsun, içerideki kişilerin
aktif ya da pasif katılımı söz konusudur. 1995 yılında yaşanan bir örnekte, yüzde
21 zenginleştirilmiş 1,7 kg uranyum, portal monitörlerinin kapalı olduğu bir anda
çalışanlardan biri tarafından “elma dolu bir pazar çantası içinde” bir Rus nükleer
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 16
yakıt tesisinden dışarı kaçırılmıştır.52 Nükleer sabotaja gelince, bugüne kadar
bilinen en ciddi olay 1982’de Güney Afrika’da yaşanmıştır; tesisin inşa aşaması
sırasında içerideki bir kişi doğrudan reaktör başlarına, muhafaza binası içindeki
diğer bir hedefe ve ana kontrol odası altında bir arada bulunan elektrik kablolarına
yerleştirilen patlayıcıları patlatmıştır53.
Söylenenlere göre, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Akkuyu Nükleer Santrali’nin
- stajyerler ve yükleniciler dahil - 12.000 (4.000 Rus ve 8.000 Türk) çalışanının
hepsini araştıracak, güvenlik soruşturmalarını yapacak ve sabıka kayıtlarını
sorgulayacaktır.54 2006 yılında yapılan bir çalışmada, Lee, “en gelişmiş ABD koruma
önlemleri ile donatılmış bir Rus işletmesinde bile, içeriye iyi yerleştirilmiş sadece
beş kişinin başarılı bir hırsızlık gerçekleştirmek için yeterli olabileceğini” öne
sürmüştür.55 Ayrıca, Zaitseva ve Hand’e göre, içerideki kişilerin katıldığı bilinen tüm
nükleer silah yapımında kullanılabilecek radyoaktif materyal hırsızlığı olaylarında,
içerideki kişiler alt kademelerdeki çalışanlardır.56 Kişilerin soruşturulması süreci
tamamlandıktan uzun süre sonra bile, tesiste istihdam edilen ya da tesisi ve tesisin
çok sayıda işlevini inşa eden ve işleten özel yükleniciler için çalışan kişilerin
“aklı çelinebilir” ya da bu kişiler rüşvetle cezbedilebilir. Bu durum, MİT’in ve
devletin diğer güvenlik birimlerinin her zaman ihtiyatlı olması gerektiği anlamına
gelmektedir. Bunn ve Sagan’ın öne sürdüğü gibi, güvenlik soruşturmaları genellikle
çok etkili değildir ve “özellikle cebire maruz kalmaları durumunda” en güvenilir
çalışanlar bile içerideki tehdit oluşturan kişiler haline dönüşebilir.57
İçerideki kişilerin saldırılara katılmaları şart değildir, ancak kritik bilgileri paylaşarak
nükleer santrallerin emniyeti için benzer tehditler oluşturabilirler. 10 CFR 73.22’de,
aşağıda sıralananları içeren koruma önlemleri bilgilerinin korunması için spesifik
gereklilikler belirtilmiştir: sahanın fiziki güvenlik planı; sahaya özel haritalar,
krokiler ya da çizimler; alarm sistemi yerleşimleri; acil durum güç kaynakları;
fiziki güvenlik düzenleri ve prosedürleri; güvenlik iletişim sistemleri; parola ve
kilit kombinasyonları; beklenmedik durum planları; saha içi ve saha dışı müdahale
kuvvetlerine ilişkin ayrıntılar; materyallerin sevkiyat programları ve diğerlerinin
yanı sıra, emniyet önlemleri ve inceleme raporları hakkındaki bilgiler.58
Akkuyu ÇED raporuna göre, tesisin inşaatı sırasında 12.500’den fazla inşaat
personeli istihdam edilecektir.59 Aşağıdaki tabloda (orijinal olarak Akkuyu
ÇED60) görülebileceği gibi, bu sayının 2019 yılında, ilk reaktörün devreye
girmesinden hemen önce en üst noktaya ulaşması, ardından dört reaktörün
hepsinin tamamlanmasının planlandığı 2023 yılına kadar kademeli olarak
azalması beklenmektedir - ancak bu programın gerçekleşmeme olasılığı mevcuttur.
Operatörler, bu zaman dilimi içinde, her yıl bir tane reaktörü tamamlamayı ve
devreye almayı planlamaktadır ve bu reaktörlerin her birinin işletilmesi için 1.000
personel gerekmektedir.
Tablo 1: Akkuyu’daki Reaktörlerin Devreye Alınması Boyunca Kümülatif Personel Sayısı
Yıl
Proje Aşaması
İnşaat Personeli
İşletme Personeli
Toplam
2019
İnşaat
12,584
-
12,584
2020
İnşaat / İşletme
10,886
1,000
11,886
İnşaat / İşletme
6,138
3,000
9,138
2018
İnşaat
2021
İnşaat / İşletme
2023
İnşaat / İşletme
2022
12,579
-
9,090
2,000
-
4,000
12,579
11,090
4,000
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 17
2019 yılındaki tavan noktasında tesis sahasında bulunan kişilerin sayısı kademeli
olarak düşecek olmakla birlikte, nükleer santraller - birkaç nedenden dolayı
yukarıda belirtilen diğer tehditlerin yanı sıra - içerideki kişilerden kaynaklanan
tehditlere karşı 2020 ile 2023 yılları arasında özellikle savunmasız olacaktır. Tesisler
devreye girmeden önce, potansiyel sabotajcılar ve/veya saptırma failleri sadece
tesisin işletimi ile ilgili birkaç hassas teknolojiye ve materyale erişme yeteneğine
sahip olacaktır - diğer radyoaktif materyallerin yanı sıra nükleer yakıt mevcut
değildir - dolayısıyla risk asgari düzeydedir. Ancak tesisler birer birer devreye
girdikten sonra, saldırganlar için fırsat penceresi kayda değer ölçüde açık hale
gelecektir. Tesisi işletmek için gerekli 4.000 personelin (her bir reaktör için 1.000
kişi) seçilmesi, taranması ve izlenmesi zorlu ancak yapılabilir bir iştir; ancak aynı
işin binlerce inşaat işçisi için yapılması çok daha zor olacaktır - şu da gerçektir
ki, inşaat personelinin yaratacağı temel tehdit, bilgiye erişimden ziyade hassas
ekipmanlara ve materyallere fiziki erişim ile daha alakalı olacaktır. Bu durum,
örneğin inşaatın genellikle birden fazla yüklenici tarafından üstlenilmesi ve
bunların da inşaat aşaması boyunca zaman zaman işçileri değiştirmesi gibi ilave
faktörler ile daha karmaşık bir hale gelmektedir. Diğer bazı faktörler şunlardır:
deniz ve kara trafiği hacminin, sadece tesisleri işletmek için gerekli olan trafik
hacminden kayda değer ölçüde daha yüksek olacak olması; her iki operasyonun
aynı anda yürütmenin oluşturacağı kargaşa ve tam kapasiteye ulaşmadan önce
yeni işe alınan güvenlik personelinin ve kurulan sistemlerin test edilmesi ve
hazırlanması gerekliliği.
Bu karmaşıklıklar, potansiyel saldırganların ve içerideki kişilerin kullanmayı
isteyebilecekleri zayıflıklar oluşturabilirler. Proje şirketi, bu zorlukları düzeltmek
amacıyla, inşaat personelinin çalışmaya başlayan ünitelere erişimini kısıtlamayı
planladığını belirtmiştir. ÇED raporuna göre, üniteler çalışmaya başladıklarında
kontrollü erişim alanlarına dönüştürülecekler ve UAEA düzenlemelerine uygun
olarak fiziki güvenlik önlemleri ile korunacaklardır61.
Diğer bir tehlike, terör örgütlerinin, tesislerde çalışan nükleer bilim adamlarından
nükleer teknoloji hakkında kritik bilgiler elde etmek için şiddet içeren yöntemler
kullanabilecek olmalarıdır. Örneğin, hassas radyolojik materyalin güvenliği
ve nakliyesi ile ilgili olarak nükleer bilim adamlarından elde edilebilecek
bilgiler, teröristler tarafından gelecekte bir radyolojik serpinti düzeneği yapma
teşebbüslerinde yardımcı olacak şekilde kullanılabilir. Terör ya da suç örgütleri,
bunu başarmak için adam kaçırma, şantaj ve korkutma gibi nükleer emniyeti
dolaylı olarak tehdit eden yollara başvurabilir. Ayrıca teröristler, nükleer santralin
çalışmasını aksatmak için üst düzey tesis çalışanlarını ve nükleer bilim adamlarını
öldürmeye teşebbüs edebilirler. Bu nedenle, tesis personelinin, güvenlik
kuvvetlerinin ve devletteki ilgili makamların güvenliğini sağlamak için gerekli
adımların atılmasına ek olarak, emniyet önlemleri tesis çalışanlarının (özellikle
hassas teknolojilere erişime sahip olanların) kimlikleri, bilim adamı profilleri,
emniyet protokolleri ve uygulanabilen yerlerde, üst düzey çalışanların her gün işe
gidip gelmek için kullandıkları otobüslerin tarifeleri ve güzergahları gibi hassas
bilgilerin, terör ve suç örgütleri tarafından erişilebilir olmamasını sağlamalıdır.
Siber Güvenlik
Siber saldırılar, fiziki güvenliğe odaklanan bu çalışmanın kapsamı dışında
kalmaktadır, ancak siber saldırıların hibrid saldırılar düzenlemek için
kullanılabileceğini belirtmek gereklidir. Siber saldırılar, destek sistemleri ve
ekipmanlarının yanı sıra, nükleer santralin güvenlik, emniyet ve acil durumlara
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 18
hazırlıklılık işlevlerini devre dışı bırakmak ya da aksatmak için kullanılabilir.
Nükleer Tesislerde Bilgisayar Güvenliğine İlişkin UAEA Referans Kılavuzu’na62
göre, nükleer tesislere yapılacak siber saldırılar aşağıdakilere yol açabilir:
- Bilgilere izinsiz erişim (gizlilik kaybı)
- Bilgi, yazılım, donanım, vb.’nin engellenmesi ve değiştirilmesi (bütünlük kaybı)
- Veri iletim hatlarının bloke edilmesi ve/veya sistemlerin kapatılması (kullanılabilirlik
kaybı)
- Veri iletişim sistemlerine ve bilgisayarlara izinsiz giriş (güvenilirlik kaybı).
UAEA kılavuzu, nükleer santralin fiziki güvenliği ile ilgili tasarıma esas
tehditten önemli ölçüde değişiklik gösterebilecek siber tasarıma esas tehditlerin
oluşturulması için değerli bir kaynak görevi görmektedir. Siber uzayın, şu anda
taarruzi önlemlerin avantaja sahip olduğu bir alan olduğunu, oyunun kurallarının
açıkça belirlenmiş olmadığını ve müdafi ve taarruzi siber kabiliyetlerin sürekli
olarak geliştiğini belirtmek önem taşımaktadır. Sistemler donanım düzeyinde
kurcalanabileceği ve yukarıda belirtilen şekilde gizlilik, bütünlük, kullanılabilirlik
ve güvenilirlik kaybı ile sonuçlanabileceğinden, yetkili makamlar siber güvenliğin
tesisin operatörleri güç düğmesine basmadan önce başladığını akılda tutmalıdır.
DEVLET KAYNAKLI TEHDİTLER
Giriş kısmında değinildiği gibi, nükleer santraller inşa eden ve enerji
kaynaklarını çeşitlendiren Ankara’nın, tehdit hesaplamalarını ve stratejik
varlıklar kategorizasyonunu gözden geçirmesi gereklidir. Askeri bir perspektiften
bakıldığında, planlanan nükleer santraller kurulduktan sonra yabancı kaynaklı
silahlı saldırılar için yüksek değerli hedefler teşkil edecektir.
Konvansiyonel açıdan, Ankara potansiyel hasımlarına karşı askeri üstünlüğe
sahiptir. Türk Hava Kuvvetleri, gelişmiş bir F-16 filosuna sahip önde gelen hava
kuvvetlerinden birisidir. Ankara sadece Türk hava sahasında hava üstünlüğüne
sahip olmakla kalmamaktadır; aynı zamanda tanker uçak, etkili keşif sistemleri
ve havadan havaya ve havadan karaya gelişmiş füzeler edinerek derinlikte
taarruz imkan ve kabiliyeti kazanmaktadır. Bu varlıklar ve konseptler, Türk Hava
Kuvvetleri’nin, caydırıcılık yaratmasına ve olası tehditlere karşı etkin cezalandırıcı
harekât kabiliyetleri kazanmasına olanak vermektedir. Ayrıca Türkiye, gelecek
yıllarda satın alınacak 100 kadar F-35 uçağı ile Hava Kuvvetleri’ni modernize
etmektedir.63 Ordu, Altay Ana Muharebe Tankı, Fırtına 155mm Kundağı Motorlu
Obüs, T-129 Taarruz Helikopteri ve CH-47 ağır yük helikopterleri gibi en son
teknolojiye sahip sistemler ile önemli bir satın alma ve üretim programından
geçmektedir.64 Ayrıca deniz kuvvetleri, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan devletlerin
çoğu ile kıyaslandığında konvansiyonel üstünlüğe sahiptir. Dolayısıyla, askeri
stratejik denge ve politik durum dikkate alındığında, Türkiye’nin planlanan
nükleer enerji altyapısına yönelik bir kara harekâtı, deniz harekâtı ya da amfibi
operasyon ya da bir hava kuvvetleri tehdidi beklememekteyiz.
Bununla birlikte, Türkiye’nin hemen yanı başındaki balistik füze yayılması
ve bölgesel gerilimler, planlanan nükleer enerji altyapısı için önemli bir askeri
tehdit oluşturabilir. Birincisi, balistik füzeler kara harekâtı ya da birliklerin sınır
bölgelerinde konuşlandırılmaları gerekmeden kullanılabileceğinden ötürü,
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 19
Türkiye’nin konvansiyonel üstünlüklerini bir ölçüde boşa çıkarabilirler. İkincisi,
Türkiye kendi başına balistik füze savunma kabiliyetine sahip değildir ve bu açığı
kapatmak için halen T-Loramids adlı bir ihale üzerinde çalışmaktadır. Üçüncüsü,
bir balistik füze saldırısının nispeten kısa ön uyarı süresi ve erken emarelerinin
yetersizliği, planlanan kritik enerji altyapısının korunması ile ilgili olarak
Ankara’yı hazırlıksız yakalayabilir.
Türkiye’nin Gelecekteki Nükleer Enerji Altyapısına
Yönelik Balistik Füze Tehdidi
Türkiye, on yıllar boyunca yoğun bir balistik füze yayılması yaşayan bir bölge
olan Orta Doğu ile sınır komşusudur. Ayrıca Türkiye’nin iki komşusu olan İran ve
Suriye, Türk nükleer santralleri için potansiyel bir tehdit oluşturabilecek balistik
füze envanterlerine sahiptir.
Enerji bağımlılığını azaltmaları ve Türkiye’nin enerji portföyünü yeni bir seviyeye
taşımaları nedeniyle, nükleer santraller Ankara’nın hasımları için yüksek değerli
stratejik hedefler olarak görülebilir. Suriye ve Irak’taki politik-askeri durum,
Tahran ile müttefiki olan Şam’daki Baasçı rejim, Ankara’nın bölgesel liderlik
tutkusu ile bir rekabet konumuna getirmiştir.
Gelecekteki bir askeri gerginlik senaryosunda, İran ve Suriye’nin Türkiye’nin
nükleer santralleri için tehdit oluşturma potansiyelleri, aşağıda analiz edilen
ve menzili, hareket kabiliyetini, sayısal avantajı, savaş başlığı seçimini, atış
sıhhatini ve Ankara’nın planlanan füze savunması kabiliyetlerini içeren bir dizi
parametreye bağlı olacaktır. Buna ek olarak, tüm askeri harekâtlar politik bir
bağlam içinde gerçekleştiğinden, Şam ve Tahran’ın bu tür bir saldırı ile ilgili politik
motivasyonları da önem taşıyacaktır. Daha önce belirtildiği gibi, Ankara, nükleer
santraller kurarak, kritik ulusal altyapılar bakımından yüksek değerli hedefler inşa
etmektedir. Bu nedenle, potansiyel devlet kaynaklı tehditleri, aşağıdaki şekilde
kabiliyet-odaklı bir yaklaşım yoluyla ele almak doğru olacaktır:
Menzil, Sistemler ve Savaş Başlıkları
Suriye’nin mevcut balistik füze menzili, Scud sınıfı füzeler (B,C ve sınırlı sayıda
daha uzun menzilli D türleri) yoluyla Akkuyu’yu hedeflemek için yeterli olmakla
birlikte, İran’ın füze envanteri, Karadeniz Bölgesi’ndeki Sinop ilinde inşa
edilmesi planlanan ikinci tesis de dahil olmak üzere Türkiye’nin her yerini vurma
kabiliyetine sahiptir.
Bununla birlikte, Suriye’nin Baasçı rejiminin - tabii Türkiye’nin nükleer enerji
projesi gerçekleştiğinde böyle bir rejim kalırsa - Sinop’u vurabilmesinin yegane
yolu, bu çalışmanın yazıldığı tarihte Esad rejiminin kontrolü altında olmayan sınıra
çok yakın bölgelerden (savaş başlığı seçimine bağlı olarak yaklaşık 700km tahmini
menzile sahip) en uzun menzilli Scud-D füzelerinin fırlatılması olacaktır. IISS’in
Military Balance 2014 yayınına göre, Baasçı Rejim Kuvvetleri, Scud türleri, SS-21,
M-600 ( İran F-110 Fateh füzesinin Suriye versiyonu) ve bir FROG roket sistemi ile
donatılmış üç karadan karaya füze tugayına sahiptir.65 İlginçtir ki, Military Balance
2014’te, bu tugaylardan birisinin 4. Zırhlı Tümen’in komutası altında olduğu
belirtilmektedir.66 Normalde, doktrin ve muharebe kuruluşu, stratejik bir füze
tugayını bir zırhlı tümenin alt-birlikleri arasında görevlendirmez. Bununla birlikte,
4. Zırhlı Tümen, Baasçı rejimin “muhafız” birliklerinden birisidir ve devam eden iç
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 20
savaş sırasında yoğun olarak kullanılmıştır. Bu durum, rejimin askeri doktrini ve
muharebe kuruluşu ışığında stratejik silahlarına verdiği önemi göstermektedir.
Bu bakımdan, Esad rejiminin Batı’yla yaptığı kimyasal anlaşmasının, Suriye’nin
stratejik silah envanterinin tamamını kapsamaması çarpıcıdır. Rejimin iç savaştan
sonra ayakta kalması durumunda balistik füze kabiliyetlerini muhafaza etmesi
güçlü bir olasılıktır. Ayrıca iç savaş, rejimin silahlı çatışmalarda füze unsurlarını
kullanma isteğini kanıtlamıştır.
Suriye’nin silahsızlanması ile ilgili iki uyarı mevcuttur. Birincisi, deklare edilmemiş
kimyasal maddelerin ve diğer kabiliyetlerin Esad’ın ellerinde bırakılması riskidir.
Suriye, 1.230 hazırlanmamış mühimmatın yanı sıra 23 saha, 41 tesis ve 1.300 ton
kadar askeri amaçlı kimyasal madde ve öncül madde deklare etmiştir. Bununla
birlikte muhalefet kaynakları, geri kalanı büyük ölçüde ölümcül VX maddesinden
oluşan toplam kimyasal envanterin %20’sinin deklare edilmediğini, dolayısıyla
el değmeden kaldığını iddia etmektedir. Ayrıca, biyolojik silahlar silahsızlanma
anlaşmasına dahil edilmemiştir67.
Bu nedenle, Türkiye’nin planlanan nükleer saldırılarına karşı bir Suriye balistik
füze saldırısının simüle edilmesi, kitle imha silahlarını (KİS) ve konvansiyonel
harp başlıklarını içeren senaryolarda farklılıklar gösterecektir. Bu çalışmada ele
alınacağı gibi, Scud serisinin sorunlu atış sıhhatleri ile birlikte konvansiyonel
harp başlıkları kullanılması, yüzlerce füzeden oluşan bir balistik füze salvosu
gerektirecektir. Bununla birlikte, biyolojik ya da kimyasal harp başlıkları, tüm
hesapları değiştirebilir. Diğer bir deyişle bu iki senaryo, nükleer enerji tesislerinin
konvansiyonel harp başlıkları ile imha edilmesi olasılığı ve biyolojik ve kimyasal
harp başlıkları yoluyla nükleer enerji tesislerinin kontaminasyonu ve halkın
terörize edilmesi arasındaki farka işaret etmektedir.
Biyolojik ve kimyasal kontaminasyon üzerine çalışmalar, bir mil karelik bir alanı
kontamine etmek için 0,2 libre botulinum toksin ya da 0,02 libre şarbon sporunun
yeterli olduğunu, ancak aynı ölümcül etkiyi yaratmak için 1.763 libre sarin sinir
gazı gerekli olduğunu göstermektedir.68 Bu büyüklükte bir miktar, Akkuyu’daki
nükleer santral alanının toplam büyüklüğünün iki katını ve çekirdek nükleer enerji
üretim alanının üç katını kapsayacaktır. Bir yanda, Baasçı rejimin biyo-toksinleri ve
biyo-ajanları silah haline getirme seviyesi hakkında çelişkili raporlar mevcuttur.69
Diğer yandan, kimyasal silah anlaşmasının ardından, stratejik silah açığını
kapatmak amacıyla Esad’ın biyolojik silah araştırma ve geliştirmeye daha fazla bel
bağlayabileceği makul bir varsayımdır.
Tahran’ın olası balistik füze tehdidi dikkate alındığında, coğrafi uzaklık,
İran’ın sınır bölgelerinden fırlatılsalar bile 850-900 km’lik asgari gerekli menzili
aşamayacak olan Şahab-1 ve Şahab-2 gibi daha kısa menzilli sistemleri yararsız
kılmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada Ankara’nın, Suriye’den farklı olarak,
İran’ın elinde bulunan daha uzun menzilli füzelerden endişe etmesi gerektiği
savunulmaktadır; bu füzelerden Şahab-3, yaklaşık 1.000 kg’lik bir harp yükü
kapasitesiyle en az 800-1.300 km menzile sahiptir.70
Aktarılan durum ve coğrafi parametreler sadece kullanılabilecek füzeleri
sınırlamakla kalmamakta, aynı zamanda Tahran’ın Fateh-110 ve Zelzal serisi gibi
harekat alanı sistemlerindeki sayısal avantajına da engel olmaktadır. Türkiye’nin
planlanan kritik enerji altyapısını vurmayı seçmesi durumunda, Tahran’ın diğer
seçenekleri yaklaşık 1.600 km menzile sahip Kadir-1 Füzesi ile 2.000 km’nin
üzerinde menzile sahip yeni katı yakıtlı Siccil Füzesi olacaktır.71 Ayrıca bu iki
füze, Şahab-3 füzesinin aksine, Türkiye’nin kritik nükleer enerji altyapısına İran
topraklarının derinliklerinden ulaşabilirler. Bununla birlikte, yukarıda belirtildiği
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 21
gibi, füze sayısı sınırlı olacaktır. Örneğin CSIS, 2013 yılı itibariyle Kadir-1 ve
Şahab-3 füzelerinin toplam sayısının 50-400 arasında olduğunu, Siccil-2 füzelerinin
sayısının ise daha önce tahmin edilenden çok daha düşük olduğunu rapor
etmiştir.72
Gerekli Füze Sayısı, İsabet ve Atış Sıhhati “Sorunu”
Türkiye’nin planlanan kritik nükleer enerji altyapısını hedefleyen konvansiyonel
savaş başlıklı balistik füzeleri içeren bir tehdit senaryosunda, fırlatılan füzelerin
sayısı iki nedenden dolayı çok önemlidir. Birincisi, çok yoğun bir füze saldırısı,
öngörülen BFS (balistik füze savunması) bataryalarını iş göremez duruma getirerek
(saturation) Ankara’nın gelecekteki balistik füze kabiliyetlerini aşabilir. İkincisi,
Suriye ve İran’ın çoğunlukla Scud tabanlı füze envanteri, Scud serisinin kronik atış
sıhhati sorunu ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla, sırasıyla Akkuyu’daki planlanan
nükleer üretim tesislerinin ve çevresinin büyüklüğü olan 75-125 hektarlık bir alanı
kapsamak için, çok sayıda füze gerekecektir.
Balistik füzelerin isabet doğruluğu, aşağıdaki şekilde açıklanabilecek dairesel hata
ihtimaline (CEP) göre ifade edilir:
“...belirli bir hedef noktası için fırlatılan füzelerin yarısının düştüğü dairenin yarı
çapıdır. Bu parametre, imha ihtimalinin ya da bir hedefi imha etmek için gerekli
silahların sayısının hesaplanmasında yararlıdır. Ancak gelişmiş güdüm sistemlerinin
etkisini değerlendirmek için farklı bir füze hatası açıklaması gereklidir, çünkü füzelerin
isabet doğruluğunu etkileyen birkaç hata kaynağı vardır. Ayrıca, toplam güdüm hatası,
ayrı hataların karelerinin toplamının kare köküne eşit olduğundan, toplam sistem
isabetsizliği, büyük ölçüde tek bir büyük hata kaynağı tarafından belirlenir. Üç temel
güdüm hatası kategorisi, fırlatma konumu doğruluğu, seyir sırasındaki hatalar ve
hedef-yer hatalarıdır.”73
Türkiye’nin Akkuyu’daki planlanan nükleer santralini vurmayı planlayan
herhangi bir devletin, soğutma suyu pompaları ve elektrik altyapısı gibi tüm ilgili
tesisleri içeren 125 hektarlık bir alanı kapsayacak saldırı için planlama yapması
gerekecektir. Daha yoğunlaşmış bir yaklaşım bile, çekirdek nükleer enerji üretimini
hedefleyerek hedef alanı sadece 75 hektara düşürebilecektir.74 Hava üslerinin
füzelere karşı zayıflığını değerlendiren bir RAND Corporation çalışmasında,
yaklaşık 95 hektarlık bir üs alanı için gerekli füze sayısı (Scud-C örneği: 2.394,4 fit bir
CEP ve 241 fit öldürücü yarı çap ile) 276 olarak hesaplanmıştır.75 Şu da gerçektir ki,
bir hava üssü ile bir nükleer tesis arasında yapısal farklılıklar mevcuttur. Yine de
herhangi bir devlet, Türkiye’nin planlanan kritik altyapısını konvansiyonel savaş
başlıkları ile vurmak için yüzlerce balistik füzeye ihtiyaç duyacaktır.
Karayoluyla Taşınma Özelliği ve Yakıt Eğilimleri
Suriye balistik füze cephaneliğinin tamamı ve İran balistik füze envanterinin
büyük kısmı, karayoluyla taşınabilirdir.76 Bu özellik, Türk kritik enerji altyapısına
karşı potansiyel saldırıların tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca İran’ın
Siccil-2 füzesindeki gibi katı yakıt sistemleri, fırlatma döngüsünü kayda değer
ölçüde kısaltmakta ve herhangi bir önleyici saldırı seçeneğini önemli ölçüde
güçleştirmektedir.77
Karayoluyla taşınabilir füzeler, hareketli taşıyıcı-rampaların (TELAR) yerleri
sürekli olarak değiştirilerek Türk misillemesinden kurtarılabilir. Bu tür bir yöntem,
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 22
planlanan nükleer santrallere ikinci dalga füze salvolarının icra edilmesine olanak
verebilir.
Türkiye’nin Planlanan Füze Savunması ve Nükleer
Santraller için Koruma
Türkiye, bu tehditlere karşılık olarak, 2009 yılından bu yana T-Loramids adı verilen
uzun menzilli bir füze ve hava savunma sistemi projesi yürütmektedir. Ankara, bu
çalışmanın hazırlandığı sırada, Eurosam’ın Aster-30 Block-1, Raytheon-Lockheed
Martin ortaklığının Patriot PAC-3 ve CPMIEC tarafından teklif edilen tartışmalı
Çin yapımı HQ-9 sistemi arasında karar verme aşamasındaydı.
Bu sistemlerin farklılıklarına bakılmaksızın, Türkiye’nin gelecekteki füze savunma
kabiliyetleri, planlanan nükleer santrallerin korunması düşünüldüğünden birkaç
anlama gelmektedir.
İlk husus, füze-önleyici füze denklemidir. Açıkçası, Türkiye’nin T-Loramids
projesi seçenekleri - Baasçı Suriye rejiminin elindeki SS-21, Scud-B ve Scud-C ile
İran’ın elindeki Şahab-1, Şahab-2 ve diğer kısa menzilli sistemler gibi - taktik ve
kısa menzilli balistik füzelere (KMBF) karşı etkili olacak olmakla birlikte, uzun
menzilli sistemler, T-Loramids tekliflerinin önleme kabiliyetlerinin oldukça ötesine
geçebilecektir. Örneğin, MBDA’nın Aster-30 Block-1’e yönelik raporları göz önünde
tutulursa, sistem 600 km’ye kadar menzile sahip kısa menzilli ve taktik balistik
füzeleri önleyebilmektedir.78 Benzer şekilde, Patriot PAC-3 sisteminin Şahab-1
ve Şahab-2 gibi KMBF’leri ve taktik balistik füzeleri önleme kabiliyetine sahip
olduğu, daha uzun menzilli tehditlere karşı ise “biraz kabiliyete” sahip olduğu
belirtilmektedir.79 Katar ve BAE’nin daha gelişmiş THAAD sistemlerini satın alma
çabaları ve İsrail’in Arrow programı, daha uzun menzilli balistik füzeler ve mevcut
nokta savunmaları bakımından tehdit ve önleyici füze açığının açık bir kanıtıdır.
Dolayısıyla, Ankara’nın gelecekteki füze savunma seçenekleri planlanan kritik
nükleer enerji altyapı için belirli bir ölçüde koruma sağlayacak olmakla birlikte,
T-Loramids’in karar aşamasının 2014-2015’te sonuçlandırılacağı varsayıldığında,
bu proje Türkiye için bir tehdit oluşturabilecek füzelerin tümü için yine de “sihirli
bir kesin çözüm” olmayacaktır.
İkincisi, T-Loramids ihalesindeki tüm teklifler nokta savunması için uygundur,
yani Ankara’nın nükleer santrallerin güvenliğini sağlamak istemesi durumunda,
santrallerin yakınına konuşlandırılmaları gereklidir. Örneğin Patriot PAC3, balistik füzelere karşı, 15-20 km’lik bir alanı savunabilir,80 Aster-30 Block-1
aşağı yukarı aynı savunmayı sağlayabilir, HQ-9 sisteminin ise, her ne kadar
kağıt üzerinde olsa da, balistik füzelere karşı 35 km’lik bir menzili olduğu
belirtilmektedir.81 Bu nedenle, planlanan füze savunma sistemlerinin
konuşlandırma yerleri, bunların satın alınması kadar önem taşımaktadır.
Üçüncüsü, Ankara’nın T-Loramids için yapacağı seçim, Scud tabanlı sistemlere
karşı savunma gerekliliklerini karşılamalıdır, çünkü Türkiye’nin bölgesel güvenliği
için temel tehdidi bu füzeler oluşturmaktadır. Patriot serisi, diğer iki teklife kıyasla
en iyi muharebede kanıtlanmış sicile sahip olmakla övünmektedir. Aster-30
Block-1, menzil, hız ve radar kesiti bakımından Scud füzelerini taklit etmek için
şu anda en uygun sistem olan İsrail yapımı Black Sparrow füzesine karşı önleme
testlerini başarıyla gerçekleştirmiştir.82 Bu başarılar iyimserlik sağlayabilecek
olmakla birlikte, Suriye’nin envanterindeki Scud-D ya da İran yapımı Şahab-3 gibi
(çoğunlukla Kuzey Kore sistemlerine dayanan) daha uzun menzilli tehditler söz
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 23
konusu olduğunda, Blue Sparrow gibi daha gelişmiş simülasyonlar ile başka testler
yapılması gerekecektir.83 Aster-30 serisinin gelecek modifikasyonları ve Aster-30
Block-1 NT, Blue Sparrow testleri için uygun olabilir.84 Bununla birlikte, Türkiye
başlangıçtaki Aster kararını ve Block-1 NT için bir yükseltmeyi seçse bile, 1.000
km’nin üzerinde menzile sahip balistik füzeler yine de bir tehdit oluşturabilir.85
Ayrıca, Çin yapımı HQ-9 sisteminin testleri, diğer iki rakibinin testleri kadar şeffaf
değildir. Patriot serisinin aksine, Çin yapımı sistem gerçek bir muharebede hiç
kullanılmamıştır. Bu nedenle, Türkiye’nin Çin teklifini tercih etmesi durumunda,
yukarıda belirtilen belirsizlikler ilave sorunlar doğuracaktır.
Türkiye’nin füze savunma kabiliyetleri, daha geniş kapsamlı NATO füze savunma
kalkanı bağlamında dikkate alınmalıdır. Kuzey Atlantik İttifakı, entegre bir
(komuta, kontrol, iletişim, bilgisayar, bilgi ve istihbarat) yoluyla savunma kabiliyetlerini
arttırabilir. Bu çerçevede, atmosfer dışı (örneğin SM-3) ve atmosfer içi (örneğin
Patriot PAC-3) önleyici füzelere ek olarak uydu, kara ve deniz tabanlı radarlar ve
sensörler (AN/TPY-2, Smart-L, AN/SPY-1 gibi), çok katmanlı bir sevk ve idare içinde
kullanılır.86 Bu füze savunması yaklaşımının kilit noktası, düşman bir füzenin uçuş
yolu hakkında kesin bilgi sunarak önleme doğruluğu sağlayan gelişmiş bir önleme
ağına olanak veren entegre hareket tarzıdır. Aster ve Patriot serileri, bu entegre
NATO sistemindeki son savunma katmanlarıdır. Dolayısıyla, Ankara’nın Çin
yapımı sistemi seçmesi durumunda, Türkiye, bu seçeneğin Müttefikler tarafından
kesinlikle kabul edilmediğini görerek kendi füze savunması varlıklarını NATO
füze kalkanına entegre edemeyecektir.87
Son olarak, hem Türkiye’nin ulusal füze savunma projesinin hem de NATO
füze kalkanının zaman çizelgesi, nükleer santralin korunmasını etkilemektedir.
Türkiye’nin 2014 ya da 2015 yılında bir sistem hakkında karar vermesi
durumunda, ilk üniteleri 2019 ya da 2020’de almaya başlayacaktır. Bu zaman
çizelgesi, ülkenin nükleer enerji altyapısı için uygundur, çünkü santrallerin
yaklaşık olarak aynı dönemde devreye girmeleri planlanmıştır.
NATO füze kalkanı programı, bu bakımdan iyimserlik sağlamaktadır.
Gerçekten de, Aegis sistemine ve SM-3 önleyici füzelere sahip ilk BFS kabiliyetli
güdümlü füze destroyeri, 2014 başında Rota’daki İspanyol deniz üssünde
konuşlandırılmıştır. Akdeniz’de düzenli devriyeler yapmak üzere dört tane harp
gemisinin konuşlandırılması planlanmaktadır.88 Romanya ve Polonya’daki kara
tabanlı sistemlerin - Avrupa Phased Adaptive Approach konseptinin üçüncü
aşamasını belirleyecek olan - konuşlandırılmasının sırasıyla 2015 ve 2018’de
tamamlanması beklenmektedir.89
Balistik füze tehdidinden ayrı olarak, Türkiye’nin nükleer santrallerinin
korunması değerlendirilirken seyir füzeleri de dikkate alınmalıdır. Teorik olarak,
bu sistemler iki şekilde tehlikelidir. Birincisi, seyir füzeleri, isabetli güdüm
sistemlerine sahip insansız hava araçlarıdır ve genel olarak nispeten daha düşük
harp yükü kapasitelerine rağmen balistik füzelerden daha hassastır. İkincisi,
seyir füzeleri düşük irtifalarda uçabildikleri, dolambaçlı yollar izleyebildikleri,
araziden faydalanabildikleri ve bir hedefe farklı yönlerden yaklaşabildikleri
için, bu füzelerin uçuş yolları savunmayı zora düşürebilir.90 Türk Hava
Kuvvetleri’nin havadan havaya muharebedeki üstünlüğü dikkate alındığında,
hava platformlarından fırlatılan bir seyir füzesi tehdidi ile daha uzun bir süre başa
çıkılabilir.
Gelişmiş güdüm ve sevk gücü gerekliliklerinden dolayı seyir füzelerinin pahalı
sistemler olması nedeniyle, Türkiye’nin güvenlik çevresindeki savunma ekonomisi
eğilimlerinin izlenmesi gereklidir.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 24
Teorik olarak seyir füzeleri, hava savunmasını ve yüksek riskli hedefleri vurmak
için bir çatışmanın başlangıç aşamasında kullanılırlar.91 Bu nedenle, Türkiye’ye
yönelik potansiyel seyir füzesi tehditleri, bir balistik füze tehdidi senaryosu ile
bağlantılı olarak ele alınmalıdır; bu senaryoda, hava ve füze savunma sistemlerine
seyir füzeleri ile yapılan saldırıları, kritik altyapıya karşı balistik füze salvoları
izleyecektir.
Bu noktada, Türkiye’nin nükleer santrallerine yönelik gelecekteki seyir füzesi
tehdidine ilişkin iki ana husus mevcuttur. Birincisi, Suriye ve İran, su üstü
platformlardan ateşlenebilen ve gemisavar seyir füzelerini teorik olarak kara
hedeflerine taarruz ve KİS atış vasıtası olarak kullanılmak üzere modifiye
edebilirler.92 Tahran kısa bir süre önce, 2.000 km menzile sahip yeni bir seyir
füzesi olan Meshkat’ın geliştirildiğini beyan etmiştir.93 İlginçtir ki, 2005 yılında
Tom Warner, Financial Times gazetesi için Ukrayna’dan İran’a ve Çin’e Kh-55 seyir
füzeleri için gizli bir silah transferi hakkında bir makale kaleme almıştır.94 Bildirilen
Meshkat sistemi bir Kh-55 modifikasyonu ise, ki muhtemelen öyledir, bu gelişme
yeni endişelere yol açacaktır, çünkü Kh-55 nükleer başlık taşıyabilen bir atış
vasıtasıdır.95
Hem Patriot sisteminin96 hem de Aster-30 Block-197’in testler sırasında seyir
füzelerini önleyebildikleri söylenmektedir. Missile Threat, Çin yapımı HQ-9
sisteminin de seyir füzesi önleme kabiliyetlerine sahip olduğunu belirtmektedir.98
Bununla birlikte, daha önce belirtildiği gibi seyir füzeleri, füze savunmaları
için ciddi sorunlar oluşturmaktadır; bu nedenle, gerçek muharebe sonuçları
test sonuçlarından ve bilgi formlarında belirtilen teknik hususlardan farklılık
gösterebilir.
Seyir füzesi tehdidi konusunda diğer bir seçenek, aktif stratejilerdir. Uçuş halindeki
seyir füzelerinin önlenmesi yerine, bu füzelerin platformları, ilgili tesisleri ve
stokları, önleyici bir tarzda imha edilebilir.99 Böylesi bir askeri strateji, derin taarruz
kabiliyetine, yeterli istihbarata, emniyet mesafeli mühimmata, uygun platformlara,
operasyonel güvenlik için SEAD (düşman hava savunmasının durdurulması)
önlemlerine ve potansiyel su üstü platformlarını korumak için iyi koordine edilmiş
hava-deniz muharebe kabiliyetlerine bağlı olacaktır.
Türkiye’nin böyle bir hareket tarzına uygun güç unsurları şu anda olabilecek en iyi
durumda değildir, ancak geleceği ümit vericidir. Birincisi, Türk Hava Kuvvetleri
gelecek birkaç on yıl içinde 100 kadar F-35 JSF’ye (Müşterek Taarruz Uçağı)
sahip olacaktır.100 İkincisi, Ankara 2006 yılından bu yana kendi ulusal satha atılan
seyir füzesi olan SOM’u üretmek için çaba harcamaktadır.101 Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumuna (TÜBİTAK) ve bu kurumun Savunma Sanayii
Araştırma ve Geliştirme Enstitüsüne (SAGE) göre, bu füze şu anda 180 km’lik
bir menzili aşmaktadır, düşman hava savunmalarından kaçınabilmektedir ve
F-35 JSF’ye entegre edilecektir.102 Bu nedenle askeri açıdan, F-35 ile SOM’un bir
platform-akıllı mühimmat kombinasyonu, düşman komuta ve kontrolünü, yer
tesislerini, su üstü platformlarını, uçak hangarlarını ve füze depolama tesislerini
uzak mesafelerden hedeflemek için fazlasıyla yeterli olacaktır. Üçüncüsü, Türk
Hava Kuvvetleri, derin taarruz seçeneklerini ve görevde kalma sürelerini arttırmak
için savaş uçaklarına havada yakıt ikmali yapabilen bir KC-135R103 tanker uçak
filosuna sahiptir. Ayrıca Türkiye, on adet A400M ağır nakliye uçağı satın alma
sürecindedir. Bu alım, 2018 yılında tamamlanacaktır. Öncelikle bir ağır nakliye
unsuru olarak kullanılmakla birlikte, Airbus şirketi A400M’nin tanker uçak
görevi görmek üzere hızla konfigüre edilebileceğini bildirmektedir.104 Son olarak
Türkiye, operasyonel güvenliği arttırmak amacıyla, AGM-88 anti-radar füzeleri ile
donatılmış bir SEAD filosuna (151inci filo)105 sahiptir.106
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 25
Özetlemek gerekirse, nükleer santrallerini balistik füzelere karşı korumak için
Türkiye’nin NATO füze kalkanına ve T-Loramids projesine güvenmesi gereklidir.
Ülke ayrıca, şu anda daha az tehdit edici olan seyir füzesi tehdidini karşılamak
için taarruz ve savunma sistemlerini birleştirmelidir. İşin iyi tarafı, T-Loramids,
Türk Hava Kuvvetleri’nin modernizasyonu ve NATO müttefik füze savunması
inisiyatifinin zaman çizelgesinin, Türkiye’nin nükleer enerji projesine ilişkin
güvenlik gerekliliklerinin yol haritası ile uyumlu olmasıdır. Bununla birlikte
Türkiye, orta menzilli balistik füze ve KİS harp başlıklı tehditleri karşılarken
sadece ulusal varlıklara bel bağlayamaz ve bu nedenle Ankara yine de NATO
korumasına ihtiyaç duyacaktır. T-Loramids, Türkiye için bir son değil, bir
başlangıç olacaktır. Gelecekteki uzun menzilli hava ve füze savunma sistemleri,
füze yayılma eğilimlerine uygun olarak başka iyileştirmelere ihtiyaç duyacaktır.
Ankara, T-Loramids projesinde Çinliler ile işbirliği yapılması halinde, NATO
komuta-kontrol yeteneklerini ve çok-katmanlı bir yaklaşımın sağladığı korumayı
kaybedecektir.
Askeri Risk Değerlendirmesi Anahtar Bilgiler
Özetlemek gerekirse, balistik füzeler, Türkiye’nin planlanan nükleer santrallerinin
güvenliğine ilişkin askeri risk değerlendirmesini değiştirebilir. Enerji jeopolitiğinde
ezber bozucu bir durumun devreye alınması, askeri bir gerginlik durumunda
Ankara’nın jeopolitik rakipleri için yüksek değerli bir askeri hedef oluşturmak
ile eş değerdir. Bir askeri risk değerlendirmesinin nükleer santral güvenliği
çerçevesine dahil edilmesinin, kesin bir biçimde İran ya da Suriye ile yüksek bir
savaş olasılığının söz konusu olacağı anlamına gelmediğini belirtmeye gerek
yoktur. Bununla birlikte, Türkiye ile Suriye arasında yaşanan ve bir Türk F-4 savaş
uçağının, bir Suriye Mig-23’ünün ve bir Mi-17 helikopterin düşürülmesine yol açan
tırmanışı görmezlikten gelmek akıllıca olmayacaktır. Türkiye-Suriye sınırı boyunca
karşılıklı topçu ateşi, neredeyse olağan bir hal almıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin
planlanan kritik nükleer enerji altyapısına büyük bir askeri saldırı muhtemel
olmamakla birlikte, çalkantılı bölgesel konjonktürün durumu dikkate alındığında,
bu ihtimal göz ardı edilemez.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 26
VEKİL UNSURLAR
VE TERÖRİZM RİSKİ
DEĞERLENDİRMESİ
Bu çalışmada sunulan devlet kaynaklı tehditlerin askeri risk değerlendirmesi
oldukça uzak olasılıklara odaklanmakla birlikte, Türkiye’nin planlanan nükleer
enerji altyapısına karşı terör ve vekaleten savaş tehditleri daha olası görülmektedir.
Birincisi, terörizm ve vekaleten savaşlar, Orta Doğu’daki devletlerin çoğu için
normal hareket tarzı haline gelmiştir. İkincisi, terörizm ve vekaleten savaşın
jeopolitik rakiplerin canını yakmak için doğrudan saldırıya kıyasla bedeli daha
düşüktür. Üçüncü ve son olarak, Türkiye’nin iç bölgesinde ve çevresinde, politik
konjonktürdeki değişikliklere bağlı olarak bazı “müşteri devletlere hizmetlerini
sunabilecek” çok sayıda terör örgütü ve şiddet kullanan devlet dışı aktör vardır. Bu
aktörler, Türkiye’nin PKK gibi olağan şüpheliler listesinin dışına çıkmakta ve Irak
ve Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi yeni ortaya çıkan tehditleri içermektedir.
Ayrıca, terör örgütlerinin kendileri de Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısına
saldırmaya ilgi duyabilirler. Nükleer santraller, başarılı bir saldırı durumunda
ortaya çıkacak son derece yıkıcı fiziki, ekonomik, siyasi ve psikolojik etki
nedeniyle, terör örgütleri için değerli hedeflerdir. Terör örgütleri, bu tesislerden
elde edecekleri nükleer ve radyoaktif materyaller ve hassas teknolojiler ile kendi
envanterlerini genişletmeye de ilgi duyabilirler. Nükleer santrallere yönelik
tehditler, komple bir erimeye yol açmaya yönelik teşebbüsler ile sınırlı değildir.
Terör örgütleri bu eşiği geçmeye teşebbüs etmeyebilirler, ancak nakledilmekte olan
nükleer materyallere odaklanmayı, elektrik şebekesini hedef almayı, nükleer bilim
insanlarına suikastlar düzenlemeyi ve tesise ve operasyonlarına zarar vermek
için birçok diğer yöntemi kullanmayı seçebilirler. Türkiye on yıllar boyunca
düzinelerce yerel ve uluslararası terör örgütünün yıkıcı faaliyetlerine maruz
kalmıştır; yani, Türkiye’nin gelecekteki nükleer enerji programına saldırmak
isteyebilecek “bir dizi potansiyel fail” mevcuttur. Bir sonraki bölümde, Türkiye’de
şu anda faaliyet gösteren ya da uykuda olan, ancak gelecek yıllarda tekrar şiddete
başvurabilecek olan başlıca terör örgütleri özetlenmektedir. Birden fazla tarife
uyabilecek olmakla birlikte, şu anda Türkiye’de faaliyet göstermekte olan terör
örgütleri üç ana kategoride gruplanabilir: ayrılıkçılar, kökten dinciler ve radikal
sol.107
Aşağıdaki bölümlerde, 2020’lerde Türkiye’nin nükleer santralleri için bir tehdit
oluşturabilecek bazı terör örgütlerine genel bir bakış verilmiştir.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 27
Ayrılıkçı Terör Örgütleri
PKK/KONGRA-GEL
Kısa Tarihçe
Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkeren Kurdistan, PKK), Türkiye’deki en bilinen
terör örgütüdür. Örgüt 1978 yılında, Abdullah Öcalan liderliğinde, Türkiye’nin
güneydoğusundaki Diyarbakır şehrinde kurulmuştur. Örgütün başlangıçtaki
kuruluş motivasyonu, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin yoğun Kürt nüfusu
barındıran bölgelerinden bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. Örgüt Marksizm,
Leninizm, Maoizm ve Kürt milliyetçiliğinden etkilenmiştir. Örgüt, 1979’daki ilk
şiddet eyleminde bir milletvekilinin ikametgâhına bir baskın düzenlemiş, ardından
terör dalgası için eğitim görmek üzere alt yapısını Suriye, Lübnan ve Filistin’e
taşınmıştır.108 PKK’nın terör faaliyetleri 1984 yılından sonra yoğunlaşmış ve
Türkiye ile PKK arasındaki çatışma 40.000’den fazla insanın hayatını kaybetmesine
yol açmıştır.
Örgüt insan gücünü büyük ölçüde Türkiye’deki marjinalize olmuş Kürtlerden,
bölgede faaliyet gösteren radikal sol gruplardan ve Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan
etnik Kürtlerden sağlamaktadır. Özellikle 1980’ler ve 1990’larda, Türk devletinin
Kürt kimliği üzerindeki - zaman zaman sivil militan ayrımı gözetmeyen şiddete
kadar varan - kültürel ve fiziksel baskısı, örgütün kadrolarını doldurmasına
yardımcı olmuştur. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Şubat 1999’da ve ikinci adamı
Şemdin Sakık’ın Nisan 1998’de yakalanmaları, PKK’nın gücüne ciddi ölçüde
darbe vurmuştur. PKK, beş yıllık aradan sonra, 2004 yılında terör eylemlerine
yeniden başlamıştır. 2012 yılında Ankara ile Öcalan arasında yapılan görüşmeler
sonucunda, PKK Mart 2013’te “ateşkes” ilan etmiş, ancak kısa süre önce tekrar
şiddet eylemlerine başvurma tehdidinde bulunmuştur.
Hareket Tarzı ve Paterni
PKK, faaliyet geçmişi boyunca aşağıdakileri içeren, ama bunlarla sınırlı olmayan,
adam kaçırma, baskınlar, gayri nizami harp, intihar bombacıları, sabotaj, pusular,
kundaklama, kent merkezlerinde şiddet içeren protestolar ve güvenlik kuvvetleri
ile doğrudan çatışmalar gibi farklı şiddet yollarına başvurmuştur. PKK bu yasadışı
şiddet yöntemlerini, şu amaçlarla kullanmıştır: yerel Kürt nüfusu baskı altına
almak ya da sempatisini kazanmak, devlet otoritesini akamete uğratmak, halkı
göçe zorlamak, kırsal alanlarda bölgesel kontrol kazanmak, devlete maddi zararlar
vermek, büyük şehirlerdeki ve Türkiye’nin doğusunda ve güneydoğusundaki nüfus
arasında terör estirmek ve özerk bir Kürt devleti kurmak. PKK bu amaçlara ulaşmak
için devlet görevlilerini, bürokratları, güvenlik kuvvetlerini ve kent merkezleri
ile kendi faaliyet alanlarındaki yerel toplumları hedeflemiştir. PKK birçok olayda
bombaları, patlayıcıları, el yapımı patlayıcı düzenekleri ve roketatarları içeren çeşitli
silahlar kullanarak enerji altyapısına sabotajlar ve saldırılar düzenlemiştir.
2013 yılında PKK, üzerinde özerk bir Kürt devleti kurmak istediği on iki eylem
alanını ilan etmiştir. Bu bölgeler, Türkiye’nin doğusuna ve güneydoğusuna ek
olarak, ortasına, güneyine ve kuzeyine uzanmaktadır. Tarihsel olarak, PKK’nın
faaliyetlerinin çoğu Türkiye’nin yoğun bir Kürt nüfusu barındıran doğu ve özellikle
güneydoğu bölgelerine odaklanmıştır, ancak örgüt Türkiye’nin orta, Karadeniz ve
Akdeniz sahilindeki bölgelerine de yayılarak eylem alanını genişletmek için çaba
göstermiştir. PKK, ulaşabildiği yerleri genişleterek ülkenin tüm kısımlarında eylem
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 28
yapma kabiliyetini göstermeye, devletin güvenlik güçlerini demoralize etmeye ve
güvenlik güçlerinin geniş bir alana dağıtılmasını sağlamaya çalışmıştır.109 PKK; bir
güç gösterisi olarak İstanbul, Ankara ve İzmir kent merkezleri gibi kendi alışılmış
etki alanı dışındaki büyük kentleri de hedef almıştır.
Sinop’taki PKK faaliyetleri asgari düzeydedir; ancak örgüt, Karadeniz bölgesinin
doğu kısımlarına erişme çabasıyla komşu illerde bazı eylemler gerçekleştirmiştir.
Örgüt, Sinop’ta büyük ölçekli bir eylem yapmaya karar vermesi durumunda, insan
gücünü Tunceli’den ve geleneksel olarak faal olduğu diğer kentlerden getirebilir.
Ancak bu tür bir faaliyetin, devletin istihbarat ve güvenlik güçleri tarafından tespit
edilmesi olasılığı yüksektir.
Öte yandan Mersin, devlet için kayda değer bir zorluk oluşturacaktır. PKK
geçmişte Mersin’de, Hatay’da, Adana’da ve diğer yakın illerde önemli eylemler
gerçekleştirmiştir. Bu bölge, PKK’nın otuz yıldan fazla bir süredir faaliyet
gösterdiği güneydoğu şehirlerine yakındır. PKK, kuzey Suriye’nin yakınında
bulunan Türkiye’nin güneydoğusunda daha önce güvenli bölgeler ve eğitim
kampları kurmuş ve PKK ile ideolojik bağları olan PYD kısa süre önce özerklik
ilan etmiştir. Bölgenin engebeli arazisi PKK’nın faaliyetlerine yardımcı olmaktadır,
çünkü örgütün kırsal kanadı doğu ve güneydoğu Türkiye’deki dağlık ve engebeli
arazileri tercih etmektedir. PKK ayrıca bölgedeki kentsel terör faaliyetleri için
gerekli eylem birimlerine sahiptir.
Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler
PKK, Suriye ve İran’dan lojistik ve maddi destek almaya devam etmiştir,110 bu
desteğin boyutu, politik bağlama bağlı olarak farklılık göstermektedir. Ayrıca, kuzey
Irak’taki dağlık araziyi güvenli bir bölge ve eğitim sahası olarak kullanmışlardır.
Örgüt ayrıca Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak sınırları boyunca kaçakçılık
faaliyetlerinden maddi gelir elde etmektedir. Dahası, Avrupa’daki uyuşturucu
kaçakçılığı ve para aklama eylemleri de önemli bir gelir kaynağı işlevi görmektedir.111
Uluslararası düzeyde PKK, Kürt diasporasının aktif katılımı ve medya kuruluşları
oluşturulması yoluyla, Avrupa’da belirli bir siyasi destek de elde etmiştir.112
PKK, DHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephe) ve TİKKO (Türkiye İşçi
Köylü Kurtuluş Ordusu) gibi daha önce Türkiye’de faaliyet gösteren radikal sol
örgütlerle,113 hatta iddialara göre İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) gibi
radikal sağ örgütlerle işbirliği de yapmıştır.114 İttifaklar zaman zaman değişmiştir; bu
örgütler ortak eylemler yapma115 ve ortak eğitim alma116 konusunda PKK ile işbirliği
geçmişine sahiptir. PKK, diğer yerli ve - 1980’lerin ortalarından bu yana Türkiye için
ciddi bir tehdit oluşturmayan ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli
Ordusu)117 dahil - uluslararası ayrılıkçı örgütler ile işbirliği yapmıştır.
Mevcut Eylem Gücü ve Durumu
Küçük olaylar yaşanmasına rağmen, Türk hükümeti ile PKK lideri Abdullah
Öcalan arasında devam etmekte olan görüşmelerin bir sonucu olarak son bir yıl
içinde herhangi bir büyük eylem yapılmamıştır.118 Bu görüşmelerin koşullarından
biri militanların ülkeyi terk etmeleri olmakla birlikte, açık kaynaklı bilgiler,
çözüm sürecinin nasıl ilerleyeceği konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle
PKK’nın tamamen silah bırakmasının henüz gerçekleşmediğini göstermektedir.
Türkiye’de tam ne kadar PKK militanı bulunduğu belirsizdir, ancak haberlerde
1.500119 ile 3.000120 arasında değişen, hatta bazen 5.000’i121 bulan rakamlardan
bahsedilmektedir. Benzer kaynaklar, PKK eylemlerine destek verebilecek olan
PYD’nin yaklaşık 7.000 militanı122 olduğunu ve PKK’nın ayrıca Kuzey Irak’ta 2.3002.500 militana sahip olduğunu öne sürmektedir.123 Dolayısıyla PKK, Türkiye’nin
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 29
gelecekteki nükleer altyapısı - özellikle PKK’nın geleneksel eylem alanlarına ve
lojistik merkezlerine yakınlığı nedeniyle Akkuyu - için bir tehdit oluşturabilecek
büyük bir insan gücüne sahiptir.
Ayrıca, Türkiye’de yayınlanan haberlere göre, PKK’nın elinin altında önemli bir
ateş gücü mevcuttur. Örgütün sahip olduğu silahlar, şunları içermektedir: roketler
(yaklaşık 2.000); AK-47’ler (20.000’e yakın); Dragunov keskin nişancı tüfekleri;
Mauser tüfekler; PK makineli tüfekler; G-1’ler; M-16’lar; diğer makineli tüfekler,
tüfekler ve keskin nişancı tüfekleri (10.000’e yakın); 4000’den fazla tabanca; 5.000 el
bombası; 15.000 kara mayını124 ve diğer unsurların yanında bir miktar tanksavar ve
hava savunma silahı.
Örgüt şu anda faaliyet göstermemektedir ancak silahlarını bırakmamıştır ve çözüm
süreci tamamlanmaktan uzaktır. PKK geçmişte “ateşkesler” ilan etmiş, ancak bu
“ateşkesleri” kuvvetlerini yeniden silahlandırma ve yeniden düzenleme fırsatları
olarak kullanmıştır. Polis ve jandarma istihbaratı tarafından derlenen yeni bir
rapora göre, PKK barış süreci sırasında 2.000 yeni üye kazanmıştır, ancak bunların
çoğu askeri eğitim almamıştır ve Türk sınırlarında toplamda sadece 1.000 militan
kalmıştır.125 Aynı habere göre, örgüt hafif silah cephaneliğinin bir kısmını sınırın
ötesine geçirmiştir, ancak ağır silahlar sınırın içinde kalmıştır. Örgüt ayrıca sınırın
yakınına ilaç ve gıda maddesi depolamıştır.126 Dahası, Kürt milliyetçisi bir siyasi
parti olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) son yerel seçimlerde, çoğu doğu ve
güneydoğu illerinde olmak üzere Türkiye’deki 82 belediyenin 11’ini kazanmıştır.
BDP, bölgede potansiyel bir özerklik ilanı ile ilgili olarak karışık mesajlar
vermektedir,127 128 Örneğin Nisan 2012’de, bir parti üyesi, Diyarbakır’da çıkarılan
petrolden elde edilen gelirden yerel yönetime bir pay verilmesi gerektiğini
öne sürmüş ve yerel yönetimleri güçlendirmeye yönelik başka önlemleri
savunmuştur.129 Çözüm sürecinin başarısız olması ve BDP’nin tek taraflı olarak
özerklik ilan etmesi durumunda, Ankara’nın geçmişte olduğu gibi askeri olarak
müdahale etmesi olasılığı mevcuttur, bu da şiddetin ve PKK eylemlerinin yeniden
başlamasına yol açacaktır.
Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı:
Geçmiş, Gerekçeler ve Olasılıklar
PKK geçmişte, petrol130 131 ve gaz132 boru hatları ve barajlar133 dahil olmak üzere kritik
ulusal altyapıyı hedeflerken inşaatı geciktirmek, tesisi çalışamaz hale getirmek ve
güvenlik güçlerinin müdahale kabiliyetlerini akamete uğratmak için çeşitli taktikler
kullanmıştır. Militanlar, son birkaç yıldaki iki ayrı olayda, uzaktan ateşlenebilen
patlayıcılar yerleştirmek için boru hatlarının çevresindeki alanı kazmışlardır.134 Örgüt
diğer olaylarda ise inşaat işçilerini öldürmüş, patlayıcılar yerleştirmiş ve el bombaları
ve hafif silahlar kullanarak bir hidroelektrik santrali regülatörünün135 komuta ve
kontrol merkezine saldırmış, uzun namlulu silahlar kullanarak inşaat işçilerini
öldürmüş136, güvenlik güçlerinin saldırıları engellemek için izleyecekleri yollara
mayın döşemiş ve bu yollara döşenen patlayıcıları uzaktan patlatmıştır.137 Sadece
Ağustos 2013’te, Türkiye Kominist Partisi/Marksist Leninist-Konferans’ın askeri
kanadı olan TİKKO, söylenenlere göre PKK ile işbirliği yaparak hidroelektrik santrali
inşaat sahalarına 24 ayrı saldırı gerçekleştirmiştir.138
PKK’nın geçmişte KUA’ya düzenlediği saldırılar, örgütün Türk devletine
ekonomik zarar vermek amacıyla Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısını ve
bu altyapının elektrik şebekesine bağlantısını hedeflemeye ilgi duyabileceğini
göstermektedir. Ayrıca örgüt, siyasi hesaplarına bağlı olarak, kendi gücünü
ve Türk güvenlik güçlerinin zayıflığını göstermek için sofistike bir saldırı da
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 30
gerçekleştirebilir. Örgüt, tekrar şiddete başvurmaya karar vermesi durumunda,
halk içinde korku yaratmak ve hükümeti zorlamak için sansasyonel terör
saldırılarını tercih edebilir ve nükleer tesislere yapılacak saldırılar ile nükleer
ve radyolojik materyallerin saptırılması bu bakımdan çekici hedefler olabilir.
PKK halk desteğine dayanmaktadır, ancak bu durum örgütü geçmişte etnik
Kürtlere karşı saldırılar da dâhil olmak üzere toplu katliam saldırıları yapmaktan
alıkoymamıştır. PKK, çok çeşitli yeteneklere sahip olan deneyimli ve organize bir
örgüttür. Güçleri değişmekle birlikte, planlanan iki nükleer santralin yakınındaki
kentsel ve kırsal merkezlerde halihazırda PKK militan hücreleri kurulmuştur.
Örgüt, yasadışı ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan mali garantilere sahiptir.
PKK silah, istihbarat, para ve insan gücü sağlayabilecek iç ve dış aktörler
ile işbirliği yapmaktadır. Örgüt şu anda düşük profilde faaliyet göstermekle
birlikte, yakın gelecekte tekrar şiddete başvurması olasıdır. Ayrıca PKK’nın şahin
kanadının silaha sarılarak gelecekteki nükleer altyapıya bir saldırı düzenlemesi de
düşünülebilir.
Tehditler
PKK ve bağlı unsurları, aşağıdakileri içeren ama bunlarla sınırlı olmayan
birçok yolla Türkiye’nin planlanan nükleer tesislerini tehdit edebilirler: bilim
insanlarının ya da tesis personelinin kaçırılması, tesis personelini taşıyan servislere
saldırılar düzenlenmesi, intihar bombacıları, patlayıcı ile dolu kara araçları,
uzun namlulu silahlar, el bombaları, roketatarlar, tanksavar silahları, mayınlar,
el yapımı patlayıcılar, otomatik ve yarı otomatik tüfekler kullanılarak saldırılar
düzenlenmesi, yakıt ve atık gibi hassas radyoaktif materyaller taşıyan nakliye
araçlarına pusu kurulması. PKK, tesislere inşaat sırasında saldırabilir ya da
tesislere çalışır durumdayken sabotaj düzenleyebilir. Örgütün, kirli bombalar
yapmak ya da karaborsada satmak üzere materyaller ele geçirmek amacıyla
nükleer atık nakliyatlarının yolunu keserek ya da tesise girerek çekirdeği
parçalanabilir materyal çalmaya teşebbüs edip etmeyeceği açık değildir.
PKK şu anda siber uzayda çok fazla varlık göstermemektedir, bu nedenle örgütün
karmaşık tesis ağlarına, izinsiz giriş tespit sistemlerine ya da alarm sistemlerine
girebilme yeteneğine sahip olup olmadığı belli değildir, ancak olasılık dışı
görülmektedir. Bunlar terör örgütlerinin çoğu için doğru olabilir; ancak PKK’nın
otuz yıllık deneyimi ve bugüne kadar gösterdiği direnç, PKK’yı Türkiye’de faaliyet
gösteren diğer terör örgütlerinden çok daha becerikli bir örgüt kılmaktadır.
PKK’nın geniş üye bulma tabanına rağmen, örgütün tesisin içine başarıyla
adam yerleştirme olasılığı şüphelidir. Personel işe alınmadan önce, Türk Milli
İstihbarat Teşkilatı (MİT) kapsamlı bir tarama ve soruşturma süreci yürütecektir.
Haberlerde, daha önce belirtildiği üzere, stajyerlerin ve alt düzey yüklenicilerin
de bir soruşturmadan geçirileceği öne sürülmektedir.139 Ayrıca askeri istihbarat,
emniyet istihbarat ve MİT, son otuz yıldır PKK’nın potansiyel yeni üyelerini
ve sempatizanlarını yakından izlemektedir. Bu nedenle, PKK’nın tesise adam
yerleştirmesi ya da yüksek ve orta düzey çalışanları angaje etmesi teorik olarak
mümkün olmakla birlikte, muhtemel görülmemektedir. PKK’nın içeride çalışan
kişiler bulamaması, tesislerin işleyişi, tasarımı ve yakıt döngüsü ile ilgili kritik
bilgilere erişimini engelleyecek ve tespit, geciktirme ve alarm sistemlerini kapatma
ya da tesisin içinden sabotaj yapma kabiliyetlerini etkileyecektir.
Denizden saldırılar ya da uçak kaçırma, bugüne kadar PKK’nın hareket tarzı
(Modus Operandi, MO) olmamıştır. Bununla birlikte, geçmişte benzer örnekler
olmaması tehdidin olmadığı anlamına gelmez, ancak PKK’nın, daha önce belirtilen
diğer yöntemlere kıyasla bu yöntemleri kullanmasının daha az olası olduğu
anlamına gelecektir.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 31
Radikal Sol Terör Örgütleri
DHKP/C
Kısa tarihçe
Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP/C) örgütü, geçmişi 1960’lardaki
sol gençlik örgütlerine kadar uzanan köklere sahiptir. 1970’te kurulan ve liderliğini
Mahir Çayan’ın yaptığı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C), Latin
Amerika gerilla gruplarına benzer şekilde silahlı mücadele yoluyla Türkiye’de
Marksist-Leninist bir devrim başlatmak amacını gütmüştür. Ancak bu grup,
1972 yılında liderlerinin çoğunun öldürülmesinin ardından çok sayıda örgüte
bölünmüştür. 1978 yılında, Dursun Karataş’ın liderliği altında Devrimci Sol
(Dev-Sol) adıyla yeni bir örgüt kurulmuştur. Dev-Sol eski ve görevdeki üst düzey
Türk yetkililerini, askerleri ve polisleri hedef almıştır. 1990’ların başındaki iç güç
mücadelesinin ardından, Karataş örgütün kontrolünü kaybetmiş ancak 1994’te
tekrar kazanarak Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi’ni kurmuştur.140 Parti,
örgütün siyasi faaliyetlerine, cephe ise militan kanadına işaret etmektedir.
Örgüt o günden bu yana faaliyetlerini kentsel ve kırsal alanlarda ve hapishanelerde
sürdürmüştür. Karataş’ın 2008 yılındaki ölümünün ardından örgüt 2012 yılına kadar
nispeten sessiz kalmıştır, bu tarihten sonra sokak gösterilerinde eylem yaparak ve
sansasyonel saldırılar gerçekleştirerek yavaş yavaş varlık göstermeye başlamıştır.
Hareket Tarzı ve Paterni
Örgüt kendi açıklamasına göre bir Marksist-Leninist devrime yol açmak için,
ülkenin hem kırsal hem de kentsel bölgelerinde aynı anda silahlı çatışmalar
başlatma ve bu izole çatışmaları geniş bir düşük yoğunluklu çatışmaya
dönüştürme amacını gütmektedir.141 Örgüt, 1996 yılında iş dünyasının önde gelen
üyelerine suikast düzenlenmesi haricinde genellikle patlayıcılar, ateşli silahlar,
intihar bombacıları ve roketatarlar142 kullanarak daha çok polise, silahlı kuvvetlere,
devlet binalarına ve ABD ile NATO hedeflerine saldırılar düzenlemiştir.143 Özellikle
2013 yılından bu yana örgüt, kentsel merkezlerdeki sokak gösterilerinde gözle
görünür bir varlık göstermiştir.144 145
Yerel ve Uluslararası İşbirlikçiler
PKK bağlantılı bir dergi olan Serxwebun’da yayınlanan ortak bir bildiriye göre,
PKK ve DHKP 1996 yılında Türk devletine karşı savaşmak için birleşik bir cephe
kurulması çağrısında bulunmuşlardır.146 O günden bu yana her iki taraf Karadeniz
bölgesinde ortak eylemler düzenlemiş147 ve Abdullah Öcalan’ın ifadesine göre
PKK, DHKP/C’ye eğitim sağlamıştır.148
Söylenenlere göre örgüt, mali kaynaklarının büyük kısmını “bağışlar” ve Avrupa
ülkelerinde149 yaşayanlardan haraç alma yoluyla elde etmektedir ve Yunanistan,
Almanya, Belçika, Hollanda, İspanya ve İtalya’da varlık göstermektedir.150 Örgütün
1990’larda Suriye’de eğitim kampları olduğuna inanılmaktadır,151 iddialara göre
bu kamplar Suriye iç savaşının152 başlamasından ve Ankara ile Şam arasındaki
ilişkilerin bozulmasından sonra tekrar kurulmuştur.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 32
Mevcut Eylem Gücü ve Durumu
ABD Dışişleri Bakanlığı 2013 Terörizm Hakkında Ülke Raporuna göre, DHKP/C
Türkiye’de muhtemelen “birkaç düzine”153 üyeye ve Avrupa genelinde bir destek
ağına sahiptir; Maryland Üniversitesi Terörizmin ve Terörizme Müdahalelerin
İncelenmesi için Ulusal Konsorsiyum ise bu rakamı “1.000 üyeden az”154
olarak vermektedir. Örgüt, yeni üyeler bulmak için çoğunlukla hapishaneleri,
üniversite kampüslerini ve kentsel merkezlerdeki ötekileştirilmiş mahalleleri
hedeflemektedir; bu nedenle militanların gerçek sayısı nispeten düşük olmakla
birlikte, gelecekteki yeni üyeler için potansiyel bir havuz olan sempatizanların
sayısı birkaç bin civarında olabilir155 156.
DHKP/C yıllarca asgari düzeyde faaliyet gösterdikten sonra 2012 yılında geri
dönüş yapmış ve Ankara’daki ABD Elçiliğine bir bombalı intihar saldırısı da dahil
olmak üzere birkaç sansasyonel saldırı gerçekleştirmiştir. Ancak Ankara, Emniyet
Genel Müdürlüğü’nün başarılı operasyonları yoluyla örgüte karşı bazı başarılar
elde etmiştir. Ayrıca DHKP/C’nin Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupa
Birliği tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanması, Ankara için olumlu bir
gelişme olmuştur.
Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı:
Geçmiş, Gerekçeler ve Olası Tehditler
KUA’lara saldırmak, DHKP/C’nin ve seleflerinin hareket tarzı (MO) olmamıştır.
Yine de, örgüt 2012 yılından bu yana profilini yükseltmeye çalışmaktadır ve
nükleer santraller yüksek değerli hedefler oluşturmaktadır. Geçmiş DHKP/C
eylemleri, örgütün nükleer santrallere yönelik ciddi bir tehdit oluşturmak için
yeterli sofistike bilgilere, silahlara ve planlamaya sahip olmadığını göstermektedir;
ancak örgüt, bu tür eylemlerde diğer örgütlere yardımcı olabilir. DHKP/C’nin
Suriye ile sahip olduğu iddia edilen bağları, Şam ya da Türkiye’nin diğer bölgesel
hasımları için bir vekil görevi görme potansiyeli olduğu anlamına gelebilir.
DHKP/C, 1960’lara uzanan militan sol gelenekten doğan birçok örgütten
birisidir. Bu nedenle, Türk güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları ya da iç güç
çekişmeleri ya da her ikisi nedeniyle örgüt nükleer santraller devreye girene kadar
ayakta kalamasa bile, aynı ideolojik geleneği takip eden diğer örgütlerin DHKP/
C’nin yerini alması muhtemeldir. Bu nedenle, bu çalışmanın yazıldığı sırada
DHKP/C’nin Türkiye’nin gelecekteki nükleer programı için oluşturduğu tehdit
düşük görünmektedir; ancak bu değerlendirme, örgütün evrimine ve bölgesel
eğilimlere bağlı olarak, nükleer santraller tamamlanana kadar geçecek yıllar içinde
değişebilir.
Diğer Sol Militan Örgütler ve Terör Örgütleri
Türkiye’de özellikle 1960’lardan sonra sol ideolojilere verilen destekte dikkat çekici
bir artış yaşanmış ve bu artış, hem yasal hem de yasadışı radikal sol örgütlerin
çoğalması ile sonuçlanmıştır. Bugün bile, bu örgütlerin çoğu ideolojik çizgiler ya
da iç güç çekişmeleri sonucunda daha küçük gruplara bölünmekte ya da diğer
fraksiyonlar ile birleşmekte, sonuç olarak bu çalışmanın kapsamını aşan sayıda
kısaltmalar ortaya çıkmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 2007 yılında
hazırlanan bir rapora göre, (yukarıda verilenler haricindeki) mevcut sol terör
örgütleri şunlardır: Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye Komünist
Partisi / Marksist Leninist-Konferans (TKP/ML-KONFERANS), TKP/ML-
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 33
KONFERANS’ın askeri kanadı TİKKO ve Maoist Komünist Parti (MKP).157
1980 darbesinden sonra, Türk güvenlik güçleri bu örgütlerin çoğuna ve seleflerine
ağır bir darbe indirmiştir. Bunların bir kısmı doğu Karadeniz bölgesi158 ve Tunceli
gibi Türkiye’nin doğu illerine taşınmış,159 diğerleri ise büyük kent merkezlerinde
kalmayı seçmiştir. Bazı örgütler, örneğin eğitim, kaynak, ya da ortak eylemlere
katılım karşılığında doğu Karadeniz bölgesine erişim sağlayarak PKK ile işbirliği
yapmıştır. Ortak eylemlerin bir örneği, Temmuz 2013 tarihinde Tunceli’deki bir
hidroelektrik santralinin kontrol binasının yedi silahlı TİKKO militanı tarafından
bombalanmasıdır. Daha önce MKP militanları da aynı santrale saldırmıştır.160
Temmuz 2014 kadar yakın bir tarihte, iddialara göre PKK kamplarında
eğitim görmüş olan bir MLKP militanı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
tutuklanmıştır.161
Parçalanmış olmalarına rağmen, bu örgütler Türkiye’nin gelecekteki nükleer
santrallerine yönelik bazı tehditler oluşturabilirler. Bu örgütlerin adları, ittifakları
ve ideolojileri geçmişte olduğu gibi gelecekte de değişebilir, ancak bunlar
PKK gibi önde gelen terör örgütleri ile rutin olarak ittifaklar kurmaktadır. Bu
terör gruplarının çoğu, onlarca yıl geriye giden silahlı mücadele geleneğinden
gelmektedir, bu nedenle sabotaj, patlayıcı kullanımı ve gerilla savaşı konularında
kayda değer bir deneyime sahiptir. Ayrıca, Türkiye’deki radikal sol örgütler
öncelikle devlet hedeflerini seçmektedir ve KUA’lara saldırdıkları bilinmektedir.
Tunceli’de Temmuz 2013’te yaşanan saldırıda, TİKKO militanlarının çevreye
zarar verdiği için hidroelektrik santraline saldırdıklarını söyledikleri iddia
edilmektedir.162 163 Sinop’taki planlanan nükleer santral, çok yakınında olmasa da,
PKK’nın bölgelerine ve Karadeniz bölgesindeki ilgili faaliyetlere yeterince yakın
olacaktır; Türkiye’nin güneyinde yer alacak Akkuyu nükleer santrali ise PKK’nın
alışılmış eylem alanlarına yakın bir noktada bulunacaktır.
Kökten Dinci Terör Örgütleri
TÜRK HİZBULLAHI
Kısa Tarihçe
Türk (ayrıca bazı kaynaklarda Kürt olarak bahsedilmektedir) Hizbullahı,
güneydoğuda Sünni İslamcı bir devlet kurmayı amaçlayan ve şu anda faaliyet
göstermeyen (ya da düşük profilde seyreden) bir terör örgütüdür. 1980’lerde
Diyarbakır’daki dini yayınlar satan bir kitabevinde zaman içinde kurulmuştur ve
Lübnan’daki aynı adı taşıyan terör grubu ile herhangi bir ilişkisi yoktur. Hizbullah
kuruluşundan kısa süre sonra iki gruba bölünmüştür; bunların biri silahlı
mücadele yöntemini savunurken, diğer grup radikal eylemler için uygun zamanın
henüz gelmemiş olduğunu savunmuştur.164 İç çatışmanın 1980’ler boyunca devam
etmesine rağmen, her iki fraksiyon da İran İslam Cumhuriyeti ile ideolojik ve
lojistik bağlarını muhafaza etmişlerdir.165 Örgüt yavaş yavaş güneydoğudaki diğer
büyük şehirlere ve İstanbul ve Bursa dahil olmak üzere diğer bölgelere yayılmıştır.
1990’ların başında, Hizbullah dikkatini Marksist-Leninist PKK üzerinde
yoğunlaştırmıştır. 1991-1995 arasındaki dört yıllık dönemde, çoğu Hizbullah
tarafından olmak üzere her iki taraftan 700’ün üzerinde militan ve sempatizan
öldürülmüştür166. Bu nedenle, Hizbullah’ın Türk güvenlik güçleri ve Ankara ile
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 34
bağları olduğu iddia edilmektedir.167 168 169
Hizbullah, gazetecilerin ve işadamlarının yanı sıra, yavaş yavaş içki içenler ya
da kıyafet kurallarına uymayanlar170 gibi “İslama uygun olmayan davranışlar”
sergileyen kişileri hedef almaya başlamıştır.171 Emniyet Genel Müdürlüğü,
1990’ların ikinci yarısında Hizbullah’a karşı önemli operasyonlar yapmaya
başlamış ve Ocak 2000’de kurucusunu öldürmeyi başarmıştır. Devleti doğrudan
hedef almak uzun bir süre örgütün hareket tarzı (MO) olmamasına rağmen,
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün operasyonundan bir yıl sonra bir misilleme
eyleminde Diyarbakır Emniyet Müdürü’nü ve beş korumasını öldürmüştür.172
Grup, 2002 yılından bu yana herhangi büyük bir eylem yapmamıştır, bunun yerine
STK’lar ve İslami eğitim kursları yoluyla bir rol oynamaya devam etmektedir. Kısa
bir süre önce, HÜDA-PAR adı altında siyasi bir parti kurmuştur.
Hareket Tarzı ve Paterni
Örgüt, 1.392’den fazla olayda inançlarına uymayanları cezalandırmak için farklı
şiddet yöntemleri kullanmıştır. Bunlar arasında yakın mesafeden suikastlar, halk
içinde kılıç ve satır darbeleri, bombalama, adam kaçırma, kundaklama, haraç
alma ve en kötüsü olan canlı canlı gömme vardır.173 Hizbullah daha çok PKK
gibi ideolojik hasımlarını ve sivilleri hedef almıştır. “Ankara’daki laik devletin
yıkılması” Hizbullah’ın retoriği ve siyasi hedefleri arasında olsa da, birkaç
olay haricinde devlet güçlerine, altyapıya ve güvenlik güçlerine karşı eylemler
Hizbullah’ın hareket tarzı (MO) olmamıştır.
Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler
Hizbullah yeni üyelerini camilerden, kitabevlerinde, dini kurslarda ve kendi
STK’larında bulmuştur. Örgütün Kürt kimliği de Türkiye’deki dindar etnik Kürtler
arasında destek bulmasına yardımcı olmuştur. Farklı bir mezhepçi bakış açısı
olmasına rağmen, örgüt, 1979 İslam devriminden etkilenmiştir ve İran’la lojistik
ve ideolojik bağları olabilir. Ayrıca, örgütün web sayfasında El Kaide’yi açıkça
desteklemesi ve “üyelerinden Irak’taki cihada katılmalarını istemesi” temelinde,
Hizbullah’ın El Kaide ve Ensar El İslam174 ile güçlü ideolojik benzerlikleri olduğu
öne sürülmüştür.175 Bununla birlikte, Hizbullah’ın söz konusu iki örgütle ya da
İran’la aktif olarak işbirliği yapmakta olduğu yolunda açık kaynaklı herhangi bir
bilgi yoktur.
Mevcut Eylem Gücü ve Durumu
2000 ve 2001 yıllarındaki polis baskınları sırasında, Hizbullah ile bağları olduğu
şüphesiyle 2.000’den fazla kişi göz altına alınmış ve daha sonra bunların içinden
birkaç yüz kişi mahkeme emri ile tutuklanmıştır.176 81 ilin en az 52’sine yayılan
baskınlar sırasında el bombaları, roketatarlar, patlayıcılar, mayınlar ve uzun
namlulu silahlar dahil olmak üzere önemli miktarda silah ele geçirilmiştir.177 Örgüt
2002’den bu yana herhangi bir terör eylemi gerçekleştirmemiş, ancak bu süreyi
“Türkiye genelindeki İslami STK’lar, hayır kuruluşları, aşevleri, Kur’an kursları,
kitabevleri ve medya kuruluşları” yoluyla yeni üyeler edinmek,178 destek tabanını
genişletmek ve erişim kabiliyetini arttırmak için kullanmıştır.179
Hizbullah’ın artan desteğinin bir göstergesi, düzenlediği toplantıların büyük
boyutudur. 18 Nisan 2010 tarihinde Diyarbakır’da düzenlediği büyük bir mitingde,
peygamber Hz. Muhammed’in doğumunu kutlamak için tahminen 120.000 ile
300.000 kişi arasında bir kalabalık toplamıştır.180 2011 yılında, aralarında örgütün
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 35
üst düzey iki yöneticisi ve askeri kanadının başı da bulunan ve mahkemeye
çıkmayı bekleyen 23 tutuklu Hizbullah üyesi, kanundaki bir değişiklik sonucunda
şartlı olarak tahliye edilmiştir.181 Bu kişiler, şartlı tahliye koşullarına uymak yerine,
salıverildikten kısa bir süre sonra ülkeden kaçmışlardır.
Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı:
Geçmiş, Gerekçeler ve Olası Tehditler
Örgütün ulusal altyapıyı hedeflemeye yönelik çok az geçmişi ve devlet hedeflerine
saldırdığı çok az sayıda olay olduğu dikkate alındığında, Hizbullah Türkiye’nin
gelecekteki nükleer programı için acil bir tehdit oluşturmakta gibi görünmemektedir.
Türkiye’nin nükleer santralleri için birincil bir tehdit olmamakla birlikte, örgütün
- tekrar ortaya çıkması durumunda potansiyel yeni üyeler için bir kaynak görevi
görebilecek - artan sempatizan sayısı ve diğer kökten dinciler ile işbirliği olasılığı,
gelecek yıllarda örgüte karşı uyanık olmak için neden teşkil etmektedir.
İBDA-C
İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA-C), 1970 yılında kurulmuş militan
Sünni bir terör örgütüdür. Örgüt, Türkiye’deki mevcut laik rejimi yıkarak İslami
yasalara göre yönetilen federatif bir devlet kurmayı amaçlamaktadır. İBDA-C,
“kiliseler, hayır kurumları, azınlıklarla bağlantılı hedefler, televizyon vericileri,
gazeteler, laiklik yanlısı gazeteciler, Atatürk heykelleri, tavernalar, bankalar,
kulüpler ve tekel dükkanları dahil olmak üzere” öncelikle sivil hedefler seçmiş182
ve genel olarak kundaklama, bombalı saldırı, Molotof kokteylleri ve sabotajları
tercih etmiştir. İBDA-C, köktendincilerin bir oteli ateşe vererek çoğu Alevi 35
aydının ölümüne yol açtığı 1993 Sivas katliamından övgüyle söz etmiştir.183 Ayrıca
2003 İstanbul terör saldırılarının sorumluluğunu El Kaide ile birlikte üstlenmiştir.
Türk makamlarının İBDA-C’nin 2003 bombalı saldırılarını gerçekleştirecek örgütsel
kapasiteye sahip olmadığı yolundaki ısrarlarına rağmen,184 İBDA-C’nin El Kaide ile
bağları olabileceğini gösteren kanıtlar mevcuttur.185 186
İBDA-C, yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik bir yapıdan ziyade, El Kaide’ye
benzer şekilde gevşek bağlara sahip hücrelerden (cepheler) oluşur. Hücreler, İBDAC’nin felsefesini benimsemek koşuluyla, yöntem, zaman ve yer konularında kendi
tercihleri temelinde kendi eylemlerini gerçekleştirirler.187 Örgüt, son on yılın ikinci
yarısında herhangi büyük bir eylem gerçekleştirmemiştir. Devlet varlıklarının ve
KUA’ların hedef alınması, bugüne dek örgütün hareket tarzı (MO) olmamıştır.
Bununla birlikte, El Kaide ve diğer radikal İslamcı terör örgütleri ile olduğundan
şüphelenilen bağları, İBDA-C’nin kendi profilini yükseltmek amacıyla zarar verici
terör saldırılarında bu örgütler için işbirliği yapabileceği anlamına gelmektedir.
Mevcut koşullar altında, örgüt Türkiye’nin gelecekteki nükleer santralleri için
önemli bir tehdit oluşturmakta gibi görünmemektedir, ancak İslamcı terör örgütleri
ile bağları yakından izlenmelidir.
TÜRKİYE’DE EL KAİDE VE EL NUSRA CEPHESİ
Türkiye’de El Kaide, 15 Kasım 2003 tarihinde İstanbul’da iki sinagoga saldırarak
ve beş gün sonra yine İstanbul’daki İngiliz Elçiliği’ne ve HSBC Bankası Genel
Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyip (dört intihar bombacısı dahil) 61 kişinin ölümüne
ve 647 kişinin yaralanmasına yol açarak manşetlere çıkmıştır.188 Örgüt bir yıl
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 36
sonra, Haziran 2004 NATO İstanbul Zirvesini bombalamayı planlayarak diğer bir
sansasyonel eylem teşebbüsünde bulunmuş, ancak bu teşebbüs ilgili makamlar
tarafından başarıyla önlenmiştir. 2004 yılında El Kaide eylemcileri İstanbul’daki
bir Mason locasına saldırı düzenleyerek bir kişiyi öldürmüştür. Birkaç yıl sonra,
2008’de ise, İstanbul’daki ABD Konsolosluğu’na saldırı düzenleyerek üç polis
memurunu öldürmüşlerdir.189 Bu terör eylemlerine rağmen, Türk polisi ve
güvenlik güçleri, El Kaide eylemlerine engel olma ve örgütün faaliyetlerini izleme
konularında genel olarak etkili olmuştur.190
El Kaide Türkiye’de daha çok Musevilerin ve Hristiyanların dini mekanlarını ve
konsolosluklar gibi Batı kurumlarını hedef almıştır. El Kaide Türkiye’yi “mürted”
bir devlet olarak görmektedir, çünkü Türkiye halifeliği kaldırmış olan devlettir.
Terör grubu ayrıca birkaç laik Müslüman ulustan biri olan Türkiye’yi, NATO üyesi
olduğu için kusurlu bulmaktadır. 2011 yılında Ankara’da El Kaide militanlarına
karşı yapılan bir baskında, militanların Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir saldırı
yapmayı planladıkları tespit edilmiştir.191 İddialara göre aynı baskında Türk polisi,
ABD ve diğer Batılı güçlere karşı savaşmak yerine küresel cihadı Türkiye’den
başlatmanın daha iyi olacağını savunan dokümanlar da ele geçirmiştir.192
Söylenenlere göre Türkiye’de, El Kaide için yeni üye havuzu görevi görebilecek
birkaç bin yerli Selefi Müslüman bulunmaktadır. El Nusra Cephesi ile diğer El
Kaide bağlantılı örgütlerin Suriye’deki varlığı, bu ortamda Türkiye için ilave bir
zorluk teşkil etmektedir. Türkiye’nin içindeki ve etrafındaki El Kaide unsurları,
Türkiye’de sansasyonel saldırılar yapmak için çabalarını birleştirebilirler. Birden
fazla değerlendirmede, El Nusra Cephesi’nin toplam insan gücünün 5.000 kişi
kadar olduğu düşünülmektedir.193 El Nusra Cephesi, oldukça fazla sayıda yabancı
savaşçıyı kendisine çekmektedir. Örgüt sıklıkla intihar bombacıları kullanmaktadır
ve uçaksavar silahlarını da içeren kayda değer askeri malzemeye sahiptir.194
El Kaide, KİS kabiliyetleri elde etmeye ilgi göstermiştir, ancak örgütün bu hedefi
gerçekleştirmek için gerekli materyalleri ve uzmanlığı elde etmeyi başarıp
başaramadığı belli değildir.195 El Kaide yayınlarında belirtildiği gibi, nükleer
santraller halka korku salmak için en iyi hedeflerden birisidir.196 Ayrıca, daha
önce de belirtildiği gibi, RDD yapmak isteyen örgütler, söz konusu cihazları
kendileri üretmek için gerekli materyali elde etmek amacıyla nükleer santralleri
hedefleyebilirler ya da radyolojik ve nükleer materyal transferlerinin yolunu
kesebilirler. El Kaide ve Taliban’ın daha önce Pakistan’daki nükleer sahaları
hedefledikleri197 198 ve nükleer sahalarda çalışan yetkilileri ve teknisyenleri kaçırmış
olabilecekleri bildirilmiştir.199
Ayrıca 2013 yılında, El Kaide ve El Nusra ile bağları olduğu şüphesiyle Türkiye’nin
Adana şehrinde on iki şüpheli tutuklanmıştır. Başlangıçta şüphelilerin üzerinde
2 kg sarin bulunduğu, ancak daha sonraki haberlerde şüphelenilen malzemenin
sarin değil, gerçekte öncül kimyasal maddeler olduğu bildirildiğinden, bu
dava ihtilaflı bir hale gelmiştir.200 Sonuçta tüm şüpheliler salıverilmiş ve dava
ertelenmiştir.201
Bölgedeki El Kaide unsurlarının gelecek on yılda nasıl değişeceği ya da
Türkiye’nin gelecekteki nükleer tesislerine doğrudan bir tehdit oluşturup
oluşturmayacakları kesin olmamakla birlikte, bu belli belirsiz olasılık devam
edecek gibi görünmektedir ve yakından izlenmelidir.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 37
Yurtdışı Kaynaklı Terör Örgütleri
IRAK VE ŞAM İSLAM DEVLETİ (IŞİD)
Kısa Tarihçe
Irak ve Şam İslam Devleti (buradan itibaren IŞİD olarak anılacaktır), ülkenin ikinci
büyük kenti Musul dahil olmak üzere Irak’ın büyük bölümlerini şaşırtıcı biçimde
kontrol altına alması ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Radikal Sünni İslamcı terör
grubunun ideolojik ve operasyonel çekirdeğinin kökleri, Irak El Kaidesi’nden
(AQI) gelmektedir. 2006 yılında AQI lideri Ebu Musab El Zerkavi’nin ölümünün
ardından, örgüt farklı birleşmeler ve isim değişikliklerinden geçmiştir.202 2014
yazı başlangıcı kadar yakın bir tarihte, IŞİD’in lideri Ebu Bekir El Bağdadi’nin bir
videosu yayınlanmış ve grubun adı sadece İslam Devleti olarak değiştirilmiştir.
Aslına bakılırsa, Irak El Kaidesi’nin tekrar ortaya çıkması, IŞİD’in yükselişinin
yolunu açmıştır. Temmuz 2013’te AQI tarafından yürütülen “Duvarları
Yıkıyoruz” kampanyası, “çoğu Irak Savaşı sırasında terörist faaliyetlerden dolayı
tutuklanmış” 500 kadar mahkumun kaçmasına yol açmıştır.203 Ayrıca, Suriye’deki
iç savaş ile birlikte Irak’taki Maliki yönetiminin mezhepçi politikaları, Sünni
Arapların bu radikal gruba örtülü ve açık desteği için zemin oluşturmuştur. IrakSuriye sınırındaki iktidar boşluğu, IŞİD’in çok uluslu, jeopolitik bir karakter ve
kaçakçılık güzergahları üzerinde kontrol kazanmasına olanak vermiştir. Açıkçası,
IŞİD’in örgütsel ve ideolojik kökenleri AQI bağlamında açıklanabilir olmakla
birlikte, hızlı büyümesinin nedeni, Türkiye’nin kapısındaki jeopolitik değişim ve
mezhepçi söylemin bir sonucudur. Ayrıca IŞİD ve Merkezi El Kaide arasındaki
farklılıklar devam etmektedir, çünkü IŞİD, Haziran 2014’te kendisini halife ilan
eden El Bağdadi liderliğinde kendisi için çok uluslu bir devlet oluşturma amacı
gütmektedir.
Hareket Tarzı ve Paterni
IŞİD, Musul’u ve komşu bölgeleri ele geçirmesinin ardından, kaçan Irak Güvenlik
Güçleri’nden nispeten gelişmiş askeri ekipmanlar ele geçirmiştir. Bu kazanç, terör
örgütünün, nizami ve gayri nizami savaş konseptlerini birleştiren Hibrid Savaş
operasyonları düzenleme kabiliyetini arttırmıştır.
Askeri açıdan IŞİD, silahlı saldırılar, suikastlar, intihar yelekleri, el yapımı
patlayıcılar taşıyan araçlarla intihar saldırıları, keskin nişancılar ve büyük
kentlerin ele geçirilmesi gibi çok çeşitli şiddet teknikleri kullanmaktadır.204 Bu
açıdan Suriye ve Irak’taki savaş alanları, bu radikal grubun savaş kabiliyetini
kanıtlamıştır. Ayrıca IŞİD, Haziran 2014 kadar yakın bir tarihte, Türkiye’nin Musul
Konsolosluğu’ndan Konsolosun kendisi de dahil olmak üzere Türk görevlileri ve
ailelerini kaçırmıştır.205
Bu nedenle, bu terör örgütünün yükseliş trendi engellenmediği takdirde, IŞİD ve
paramiliter kabiliyetleri, Türkiye için önemli bir tehdit olmaya devam edecektir.
Mersin Akkuyu’daki planlanan nükleer santral, Suriye’ye jeopolitik yakınlığı
nedeniyle Ankara için özel bir kaygı konusudur.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 38
Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler
Özellikle Irak’ta IŞİD faaliyetlerindeki artış, Maliki yönetiminin Sünni Arapları
bir kenara atan politikasından kaynaklanan mezhep çatışması ile açıklanabilir.
Aslına bakılırsa, IŞİD’in geniş Irak topraklarındaki kontrolü ele geçirmesi,
Sünni aşiretlerin desteği sayesinde mümkün olmuştur.206 Bu nedenle, Irak’ın Şii
otoriter rejimi ve Suriye’nin Nusayri diktatörlüğü altında ezilen Sünni toplumlar,
bölgedeki devam eden mezhep gerilimlerinin de etkisiyle, Orta Doğu’daki Sünni
Arap topraklarını IŞİD için potansiyel bir destek üssü haline getirmektedir.
Bu çalışmanın yazıldığı sırada açık kaynaklı herhangi bir bilgi mevcut olmamakla
birlikte, özellikle Kuveyt, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez
ülkelerinden varlıklı bağışçıların IŞİD’i gizlice destekledikleri söylenmektedir.207
2013 tarihli bir Brookings raporuna göre, Kuveytli özel bağışçılar, Körfez ülkesinin
nispeten zayıf finans kuralları ve “eşsiz örgütlenme özgürlüğü” sayesinde
Suriye’deki 1.000’e kadar isyancıya yardım etme konusunda serbesttir.208 Bunun
yanında, Kasım 2013 tarihinde Ben Hubbard tarafından dışarıdan kaleme alınan
ve New York Times gazetesinde yayınlanan bir makalede, Kuveytli bağışçıların
çoğunun, Suriye muhalefetinin “Batı destekli Yüksek Askeri Konseyi’nden uzak
durduğu” ve bunun da Suriye’de daha fazla İslamcı radikalin desteklenmesini
beraberinde getirdiği belirtilmiştir.209
Şimdiye dek ele alınan hususların ışığında, IŞİD şebekesinin Irak ve Suriye’de
savaşan yabancı cihatçılara, muhalif Sünni aşiretlerine ve çoğu Körfez Arap
Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nde (GCC) bulunan varlıklı özel bağışçılara dayandığı
öne sürülebilir. IŞİD ve şebekesi, bölgesel stratejik denge ve konjonktürdeki
değişikliklere bağlı olarak, Türkiye’nin planlanan nükleer enerji altyapısı gibi kritik
varlıklarını hedef alabilirler.
Mevcut Eylem Gücü ve Durumu
IŞİD, Musul’un düşmesinin ardından, ele geçirilen bölgelerdeki bankaları ve
hazineyi yağmalaması sonucunda mali açıdan en iyi durumuna ulaşmıştır;
terörist grup bu sayede 2 milyar ABD dolarının kontrolünü ele geçirmiştir.210
Savaşçı sayısı ve savaş deneyimi açısından IŞİD, Irak Güvenlik Güçleri ile girdiği
çarpışmalarda görüldüğü gibi, Irak’ta daha üstün konumdadır. Örneğin Nisan
2014’te El Hümeyra çevresindeki çatışmalarda IŞİD unsurları, Irak Hummer’larını
durdurmak için Dragunov modeli tüfeklerden atılan titanyum kaplı, zırh delici
mühimmat ve Irak T-62’lerini imha etmek için kablo güdümlü tanksavar füzeleri
kullanmışlardır.211 Benzer şekilde, son zamanlardaki çarpışmalarda, birkaç Irak
M1A1 Abrams tankının ve birkaç helikopterin IŞİD unsurları tarafından hasara
uğratıldığı ya da imha edildiği bildirilmiştir.212
Kısacası örgüt, mevcut operasyonel gücü açısından son derece kuvvetli olarak
tanımlanabilir. IŞİD, terörist faaliyetlerdeki çeşitlilik ve etkililik açılarından
ürkütücü ve son derece yetkindir. IŞİD tam büyüklüğü hakkındaki tahminler
farklılıklar göstermektedir, ancak en son rakamlar 30.000213 ile 50.000214 savaşçı
arasında olabileceğini öne sürmektedir. IŞİD’in de facto ittifaklar kurduğu
haklarından mahrum edilmiş yerel Sünni gruplar, gelecek yıllarda daha fazla insan
gücü elde etmek için de kullanılabilir. Üstelik IŞİD, bazıları dünya üzerindeki
geçmiş cihat mücadelelerinde büyük deneyim kazanmış ve savaşta pişmiş önemli
sayıda yabancı cihatçı barındırmaktadır; The Economist bunların 3.000 civarında
olabileceğini belirtmektedir. Ayrıca IŞİD, Saddam dönemi Irak ordusunun eski
generallerini kendi saflarına çekmeyi başarmıştır; bu generaller, örgütün askeri
planlamasına ve operasyonel kabiliyetlerine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 39
Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı:
Geçmiş, Güdüler ve Olasılıklar
Daha önce belirtildiği gibi, çok çeşitli operasyonel hareket biçimi kullanması,
IŞİD terör grubu için temel bir avantajdır. Dahası, son derece disiplinli bir komuta
yapısı, grubun faaliyetlerinin hızla yayılmasında çok önemli bir rol oynamaktadır.
IŞİD’in çok uluslu jeopolitik karakteri ve yabancı cihatçılara çekici gelmesi, bu
terör örgütünün Türkiye’nin kritik enerji altyapısını hedefleme kabiliyetlerini
arttırmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, IŞİD’e karşı uluslararası baskının ve
alınan önlemlerin kapsamına bağlı olarak, bu örgüt Türkiye’nin planlanan nükleer
santralleri için kayda değer bir tehdit oluşturabilir.
Bununla birlikte, kritik nükleer enerji altyapısına bir saldırı yapılması olasılığının
değerlendirmesi sadece IŞİD’in kabiliyetlerine değil, aynı zamanda amaçlarına ve
stratejik hesaplarına da bağlı olacaktır. IŞİD, Irak’taki Türk diplomatik personelini
kaçırarak Ankara’yı zaten tehdit etmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin yerel stratejik
varlıklarına saldırmak, gerginlikleri daha da arttırabilir ve Türkiye’yi, IŞİD’e karşı
sağlam bir askeri harekâta girişmek zorunda bırakabilir. Bununla birlikte, IŞİD’in
oluşturduğu asıl tehdit gücü değil, etkisidir. Türkiye’nin sınırlarının yakınında
cihatçı bir örgütün uzun süreli varlığı ve başarısı, Türkiye’deki dinci grupları
etkileyebilir ve şu anda faaliyet göstermeyen grupların harekete geçmelerine neden
olabilir. En az birkaç yüz215 – potansiyel olarak birkaç bin216– Türk vatandaşının Irak
ve Suriye’deki cihatçı örgütlere katıldıklarına inanılmaktadır; bu kişiler er ya da geç
Türkiye’ye döndüklerinde Türk devleti için bir güvenlik sorunu oluşturacaklardır.
Bu gibi durumlarda tehdit, söz konusu cihatçıların artık radikal ideolojilerin sadece
sempatizanları değil, ideolojik telkinden geçmiş eğitimli ve savaşta pişmiş savaşçılar
olmalarından kaynaklanmaktadır. Batılı cihatçıların geri döndükten sonra kendi
ülkelerinde saldırılar düzenledikleri az sayıda örnek olmakla birlikte,217 Türkiye bir
dizi nedenden dolayı bu tür tehditlere karşı daha hassas olabilir. Birincisi, çatışma
bölgesinin yakın çevresinde yer almaktadır ve Irak ve Suriye ile uzun bir kara
sınırına sahiptir, bu da geri dönen cihatçıların tespit edilmesini zorlaştırmaktadır.
İkincisi, Türkiye’de kayda değer bir yerel destek tabanı mevcuttur; Türkiye’deki
yerel kökten dinci örgütler ve İstanbul ve diğer şehirlerde yeni üyeler bulmak için
IŞİD unsurlarının açıkça düzenlediği çok sayıda etkinlik, bu durumun örnekleridir.218
Türkiye, IŞİD militanları tarafından halihazırda bir “mürted devlet” olarak
tanımlanmıştır.219 Türkiye’nin ya da NATO’nun büyüyen IŞİD tehdidine askeri
olarak karşılık vermesi durumunda, Türkiye’deki eğitimli Türk cihatçılar misilleme
yapmak için birçok fırsata sahip olacaktır.
SONUÇ
Ankara, artan enerji talebini karşılamak ve enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için,
gelecek on yılda kademeli olarak devreye girmesi planlanan barışçı bir nükleer
enerji programı yürütmeyi amaçlamaktadır. Ancak Türkiye tehlikeli bir bölgede
yer almaktadır ve hem devletlerden hem de devlet dışı aktörlerden kaynaklanan
iç ve dış tehditler ile karşı karşıyadır. Ülkenin gelecekteki nükleer santralleri;
Türkiye’nin bölgede bulunan hasımları, bu hasımların vekil terör örgütleri ya da
Türkiye’ye zarar vermeyi ya da nükleer santralde bulunan hassas materyallere ve
bilgilere erişmeyi amaçlayan diğer terörist ve militan gruplar için çekici hedefler
olabilir. Bununla birlikte Türkiye, nükleer enerji sahnesine sonradan giren bir ülke
olarak, planlanan nükleer santrallerinin güvenlik ve emniyet önlemlerini en baştan
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 40
uyarlama olanağına sahiptir. Diğer nükleer güçlerin, nükleer santral operatörlerinin
ve uluslararası kuruluşların deneyimlerini, ülkenin kuruluşundan bu yana devlet ve
devlet-dışı tehditlerle mücadele ederek edindiği kendi deneyimleri ile birleştirebilir.
Bu çalışma, devlet kuruluşları ile sivil kuruluşların bu operasyonu üstlenirken
dikkate almaları gereken bazı alanları vurgulamayı amaçlamıştır.
Hasımların, Türkiye’nin gelecekteki nükleer programını tehdit edebilecekleri
birçok yol mevcuttur. Bunlar, nükleer santrallerin fiziksel bütünlüğü ile sınırlı
değildir. Devlet ya devlet dışı düşman bir aktör, nükleer bir santrale doğrudan
saldıracak kadar cüretkar olmayabilir; ancak (özellikle taşıma sırasında) nükleer
yakıtı ve radyoaktif atıkları, hassas bilgileri ve personeli hedeflemek gibi alternatif
yolları tercih edebilir. Bunlar, bazı yönlerden çok daha zayıf ve reaktör çekirdeğine
göre çok daha kolay erişilebilir olabilir. Bu nedenle tehdit tanımı, tesis sahasının
ötesine uzanmaktadır.
İçerideki kişilerden kaynaklanan tehdit kısmında belirtildiği gibi, bir nükleer
santralin emniyetini sağlamak, daimi bir operasyondur. Bu nedenle Türk
makamları, nükleer santralin emniyeti ile ilgili operasyonların etkili bir biçimde
düzenlenmesini, denetlenmesini ve incelenmesini sağlamalıdır. Ayrıca, hem
tehdit tanımı hem de planlanan güvenlik önlemleri, yerel ve uluslararası tehdit
durumuna göre sürekli olarak gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir. Bu güvenlik
revizyonları, ilgili devlet kurumları ile işbirliği yapılarak gerçekleştirilmelidir;
bu kurumlar arasında en başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Adalet
Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı gelmektedir. Akkuyu ve Sinop nükleer santral sahaları
büyük ölçüde - Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın bir parçası olan ancak İçişleri
Bakanlığı tarafından yönetilen - Jandarma Genel Komutanlığı’nın yetki alanı
içindedir. Emniyet Genel Müdürlüğü, Türk Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ortak çabası ile yürütülmelidir.
Bir nükleer santralin emniyetini sağlamak gibi, bir nükleer santrali savunmak
da daimi bir operasyondur. Hem saha içi hem de saha dışı güvenlik personeli,
çok sayıda senaryoya müdahale etmek ve tesisteki savunma önlemlerini tehdit
durumuna uyarlamak üzere eğitilmelidir. Saldırı senaryolarının taklit düşmanlar
dahil edilerek simüle edildiği güç (force-on-force) alıştırmalarının, gerçek düşman
saldırıları için değerli eğitim yöntemleri olduğu görülmüştür. Ayrıca bu eğitim ve
savunma önlemleri, sadece bürokratik bir gerekliliği yerine getirmek için değil,
tesislerin sağlam bir şekilde korunmasını sağlamak adına periyodik olarak gözden
geçirilmelidir.
Bir nükleer santrale başarılı bir saldırı düzenlemenin ödülleri düşmanlar için
yüksek olabilir, ancak hem güvenlik önlemlerinin çokluğu hem de acı verici
bir misilleme olasılığı nedeniyle riskleri de yüksektir. Bu nedenle, potansiyel
düşmanların aldıkları risklerin büyüklüğünü anladıklarının (yani caydırıcılık
koşullarını anladıklarını) ve bu risklerin üstesinden gelmek için gerekli hazırlıkları
yapacaklarının varsayılması önemlidir. Diğer bir deyişle, bütün avcılar tavşanı
bırakıp geyiğin peşine düşmeyecektir, ancak geyiğin peşine düşecek avcılar
yanlarına silah almayı ihmal etmeyecektir.
Türkiye, yerel ve uluslararası terör örgütleri ile uğraşmaktadır. Bu örgütler birçok
kez birbirleri ile işbirliği yapmışlardır ve gelecekte - özellikle nükleer bir santral
gibi sansasyonel bir hedefe yöneldiklerinde - yine işbirliği yapabilirler. Akkuyu
nükleer santrali, yukarıda listelenen terör örgütlerinin çoğunun eylem alanlarına
coğrafi yakınlığı nedeniyle terör saldırılarına karşı özellikle hassas olacaktır.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 41
Ayrıca, Türkiye’deki terör örgütleri daha önce devlet aktörler tarafından vekil
olarak kullanılmıştır ve ülkenin nükleer santrallerini hedeflemek için gelecekte de
kullanılabilirler. Cihatçı terör örgütlerinin, bilhassa IŞİD’in yükselen profili, Ankara
için özellikle endişe vericidir. Bu örgütler, nükleer santraller için oluşturdukları
doğrudan tehdide ek olarak, Türkiye’de bulunan ve davalarına sempati duyan
yerel terör örgütlerini de etkileyebilirler. Irak ve Suriye’de cihatçıların yanında
savaşan kayda değer sayıda Türk vatandaşı vardır ve bunların er ya da geç
evlerine dönmeleri, Türk makamları için daha fazla risk doğuracaktır.
Daha önce belirtildiği gibi, Türkiye’nin kritik enerji altyapısının devlet kaynaklı,
konvansiyonel bir askeri tehdit ile karşı karşıya kalması pek muhtemel değildir.
Bununla birlikte, sayıya, menzile, atış sıhhatine ve mobiliteye bağlı olarak, balistik
füzelerin yayılması bir tehdit oluşturabilir. Ayrıca KİS atış vasıtası konumunda
olan harp başlıkları kontaminasyon riski doğurabilir, bu da tehdit hesaplamalarını
önemli ölçüde değiştirecektir. Genel jeopolitik görünüm, Ankara’nın potansiyel ve
fiili hasımlarının Türkiye’nin kritik enerji altyapısına karşı tutumlarını derinden
etkileyebileceğinden, kritik bir öneme sahiptir.
Hem başarılı bir saldırının doğurabileceği felaket düzeyindeki potansiyel
sonuçlar hem de ulusal altyapının kritik bölümleri olmaları nedeniyle, nükleer
santrallerin emniyetinin ve güvenliliğinin sağlanmasında sorumluluk tamamen
proje şirketlerine yüklenemez. Akkuyu nükleer santrali ÇED raporunda belirtildiği
gibi, nükleer santraller için bir emniyet rejimi oluşturulmasından, bir kurum ya da
kuruluşun sabotaj, hırsızlık, izinsiz giriş, terör saldırıları, tehditler ya da diğer kötü
niyetli teşebbüslere karşılık verme yollarını da içeren bir acil durum müdahale
planı hazırlamakla görevlendirilmesinden, söz konusu düşmanca eylemlerden
kaynaklanan potansiyel acil durumlara müdahale edilmesinden ve güvenlik
personelinin eğitilmesine yönelik prosedürler hazırlanmasında Türkiye devleti
ve kurumları sorumludur.220 Nükleer santral sahasının güvenliğini ve emniyetini
sağlamak, saha acil durum müdahale planlarını hazırlamak ve uygulamak, bu
görevlerle ilgili bilgilerin ilgili devlet kurumlarına dağıtımını yapmak ve kendi
çabalarının devletin güvenlik kuvvetleri ile koordinasyonunu sağlamak proje
şirketinin sorumluluğunda olmakla birlikte, kriterlerin belirlenmesi ve bu savunma
önlemlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi de devletin sorumluğundadır. ÇED
raporunda ayrıca “nükleer olmayan kazalara veya suç içeren faaliyetlere (hırsızlık,
sabotaj, terörist saldırı veya terörist saldırı tehdidi, vb.) yönelik emniyet planlarının
hazırlanması ve icrası ilgili devlet kurum ve kuruluşları tarafından yürütülecektir”
denilmektedir.221 Ayrıca hem acil durum müdahale hem de savunma işlevlerinin
ilgili devlet kurumları ile koordine edilmesi gereklidir ve edilecektir; bu da
devletin, proje şirketleri ile kendi kurumları arasında düzenli bir işbirliği ve
koordinasyon sağlamak için görevlerin ve yetkilerin bölüştürülmesinde aktif
olmasını gerektirmektedir.
Bu nedenle Türk yönetimi, gelecekteki nükleer santralleri için, yukarıda belirtilen
tüm unsurların ve sahaya özel riskler ile şartların dikkate alınmasını sağlayacak
şekilde, ayrı ayrı tasarıma esas tehditler çalışmaları hazırlamalıdır. Ayrıca,
saha içi ve saha dışı güvenlik güçlerinin uygun biçimde eğitilmesini ve çoklu
saldırı senaryolarına yönelik güç (force-on-force) alıştırmalarının düzenli olarak
gerçekleştirilmesini sağlamalıdır. Tesislerin inşaatı henüz başlamadığından, yukarıda
belirtilen tehditlerin yakın zamanda gerçekleşmesi mümkün değildir, bu nedenle
bu açılardan acil eylem gerekli değildir. Bununla birlikte, nükleer santraller bir
dizi özgün zorluk doğurduğu ve başarılı bir saldırının felaket düzeyinde sonuçları
olabileceği için, hazırlık faaliyetleri çok gereklidir. Ankara, ülkenin karşı karşıya
olduğu tehdit tablosunun gerçekçi bir şekilde anlaşılması temelinde, tedbirlerini
hazırlamak ve kabiliyetlerini arttırmak için elindeki zamanı doğru kullanmalıdır.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 42
1_ Bu rapor Türkiye’nin nükleer enerji programının emniyeti hakkında Nuclear
Threat Initiative tarafından finanse edilen araştırma projesi kapsamında
yayınlanmıştır.
2_ Dünya Bankası (2013) “Enerji ithalatları, net (enerji kullanımının %’si)” 20
Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir:
http://data.worldbank.org/indicator/EG.IMP.CONS.ZS
3_ Kumbaroğlu, G. (2015) “Turkey and Nuclear Energy”, “Turkey’s Nuclear
Future” ed. Perkovich, G.; Ulgen, S. Carnegie Endowment for International
Peace
4_ Nükleer yakıt ve atık seçenekleri ve planları gibi çok önemli konular da dahil
olmak üzere, halen ülkenin nükleer programı ile ilgili kayda değer belirsizlikler
mevcuttur. Konu hakkında kapsamlı bir tartışma için lütfen Çiğdem Bilezikçi
Pekar, (2014, Mayıs) “Turkey’s Nuclear Power Plants and Nuclear Fuel Cycle
Options” (Türkiye’nin Nükleer Güç Santralleri ve Nükleer Yakıt Döngüsü
Seçenekleri), EDAM Tartışma Kağıtları Serisi 2014/4 çalışmasına bakınız;
erişilebileceği adres: http://edam.org.tr/Media/Files/1157/Fuel_Cycle_Pekar.
pdf
5_ T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Bilgi Güvenliği Derneği
(2012, Haziran) “Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi: 2023’ün siber uzayında güçlü
ve önder bir Türkiye için” s. 11-12
6_ Nükleer materyallerin insan sağlığı üzerinde oluşturduğu tehdidin hassasiyeti
ve tehlikeliliği, söz konusu materyalin hem niteliğine, hem de miktarına
bağlıdır. Örneğin IAEA, “Nuclear Security Recommendations on Physical
Protection of Nuclear Material and Nuclear Facilities” (Nükleer Materyal ve
Nükleer Tesislerin Fiziki Korunması Hakkında Nükleer Güvenlik Tavsiyeleri)
INFCIRC/225/Rev. 4 (Haziran 1999) adlı yayınında, uranyum ve plütonyum
için materyalin zenginleştirme seviyesine, izotop sayısına ve miktarına göre
üç farklı kategori altında farklı güvenlik ve emniyet önlemleri belirtmektedir.
Aynı sınıflandırma, Türkiye’nin Japonya ile yaptığı nükleer enerji işbirliği
anlaşmasının ekine de dahil edilmiştir.
7_ Özellikle Türkiye’deki siber güvenliğe odaklanan ve nükleer santraller
bağlamında ele alınan ayrı bir EDAM araştırma projesi şu anda
hazırlanmaktadır ve 2014 yılının sonunda yayınlanması beklenmektedir.
8_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC Düzenlemesi
(10 CFR) Bölüm 73 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki Korunması”
9_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan)
“Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145
10_ Holt, M.; Andrews, A. (3 Ocak 2014) “Nükleer Santral Güvenliği ve
Zayıflıkları” (Nuclear Power Plant Security and Vulnerabilities) Kongre
Araştırma Servisi RL34331 s. 1
11_ A.g.e.
12_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC
Düzenlemesi (10 CFR) Bölüm 73 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki
Korunması” 10 CFR 73.1
13_ Vurgulamalar, yazar tarafından eklenmiştir
14_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu, (25 Şubat 2002)
“Order Modifying Licences” (Lisansları Tadil Eden Emir), erişilebileceği
yer: http://www.nrc.gov/reading-rm/doc-collections/enforcement/
security/2002/security-order-2-25-02.pdf
15_ Lyman, E. (10 Mayıs 2011) “Nuclear safety post-Fukushima: A victory for the
public’s right to know” Bulletin of the Atomic Scientists
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 43
16_ Nuclear Energy Institute web sayfası “FLEX: Industry Strategy to Enhance Safety”,
12 Aralık 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://safetyfirst.
nei.org/industry-actions/flex-the-industry-strategy-to-enhance-safety/
17_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı , (01 Ağustos 2011) “Status report (Durum raporu)
107 – VVER-1200 (V-392M) (VVER-1200 (V-392M))” IAEA Gelişmiş Reaktör Bilgi
Sistemi
18_ Laaksonen, J. (4 Kasım 2013) “International Standards of Safety and the Modern
Projects of Nuclear Power Stations” (Uluslararası Güvenlik Standartları ve Modern
Nükleer Santral Projeleri), Nükleer Güvenliğe ilişkin 2nci ASEM Seminerinde
Yapılan Sunum, Vilnius, 4 Kasım 2013.
19_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer
Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 s. 46
20_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer
Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145
21_ 3740 sayfalık rapor, güvenlik ve koruma önlemleri hakkında uzun ve ayrıntılı
bilgiler sunmaktadır. Konunun teknik boyutu bu çalışmanın dışında olmakla
birlikte, aşağıdaki belgeden daha fazla bilgi alınabilir: 4800 MWe Kurulu Gücünde
Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık
Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu,
http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
22_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.2.1-2.5 s. 33-34, 83-91
23_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai., Bölüm V.2.1-2.5 s. 76
24_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf Bölüm III s. 11
25_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf , Bölüm XI s. 36
26_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm IV.3.1.-3.10 Ek IV.3.1-3.10-22 s. 138 http://
www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
27_ İstanbul Büyükşehir Belediyesi web sayfası, “Ekonomi” (2010). 17 Nisan 2014
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/0Istanbul-Tanitim/konum/Pages/Ekonomi.aspx
28_ Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı web sayfası “Türk Boğazları”. 17 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.mfa.gov.tr/turkbogazlari.tr.mfa
29_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm X s. 14 http://www.csb.gov.tr/turkce/
dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
30_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 44
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm V.1.1.-1.28 s. 68 http://www.csb.gov.tr/
turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
31_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm VIII s. 2 http://www.csb.gov.tr/turkce/
dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
32_ Frost, Robin M. (2005) “Dirty bombs: Radiological dispersal and emission devices”
adlı çalışmada alıntılanmıştır, The Adelphi Papers, 45:378, 75-78
33_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (1999), “The Physical Protection of Nuclear
Material and Nuclear Facilities” (Nükleer Materyal ve Nükleer Tesislerin Fiziki
Korunması) INFCIRC/225/Rev. 4
34_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer
Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145
35_ Ferguson vd. (2003), Kelly, M. (2013) “Terrorism and the Growing Threat of
Weapons of Mass Destruction: Al-Shabaab” adlı çalışmada alıntılanmıştır,
Diplomatica Verlag, s. 29
36_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer
Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145
37_ Özaltan, N. “Türkiye’de bir ilk; Nükleer enerji”, 16 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki
adresten alınmıştır: http://www.akkunpp.com/turkiyede-bir-ilk-nukleer-enerji
38_ Akkuyu NGS AŞ “Taşucu Yapı ve Montaj Tesisi İnşaatı Basın Açıklaması”, 16 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.akkunpp.com/tasucuyapi-ve-montaj-tesisi-insaati-basin-aciklamasi/
39_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.1.1-1.28 s. 21
40_ A.g.e. Bölüm V.1.1-1.28 s. 21,74
41_ A.g.e. Bölüm V.2.15-2.29 s. 9
42_ A.g.e. Bölüm V.1.1-1.28 s. 93
43_ Bunlar için bir alternatif ise toplam alan, maksimum derinlik, gemi ve yük
kapasitesi ve işçi sayısı açılarından Türkiye’nin en büyük limanı olan Mersin
Limanı olabilir. Bu liman, boyutu ve diğer teknik özellikleri nedeniyle nükleer
materyalin taşınması için tercih edilebilir; ancak aynı nedenler ve diğer iki limana
kıyasla nispeten daha uzak olması, radyolojik materyalin taşınması için ilave
güvenlik zorlukları doğurabilir ve dolayısıyla bu limanı, söz konusu materyalin
taşınması için sakıncalı bir liman haline getirebilir.
44_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.1.1-1.28 s. 74
45_ Taraflar, deniz yolundan vazgeçmeleri ve havayolunu tercih etmeleri durumunda,
büyük olasılıkla aşağıdaki havaalanlarından birisini kullanacaklardır. Gazipaşa
Havaalanı (170 km ~ 100 mil), planlanan Çukurova Havaalanı (180 km ~ 110 mil),
Adana Havaalanı (221 km ~ 135 mil) ya da Konya Havaalanı (290 km ~ 180 mil).
İncirlik’teki ABD Hava Üssü (230 km ~ 140 mil), bölgenin 300 km (~ 185 mil)
yarıçapı içinde yer alan yegane diğer havaalanıdır. Bu havaalanlarının hiçbirisinin
planlanan sahaya demiryolu bağlantısı mevcut değildir ve Akkuyu sahasına
ulaşmak için D-100 karayolunun kullanılması gereklidir (Konya havaalanından
güneye nakliye durumunda, muhtemelen D715 karayolu da kullanılacaktır).
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 45
46_ Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü “Akdeniz Sahil Yolu 2015’te
Trafiğe Açılıyor”, 16 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://
www.kgm.gov.tr/SiteCollectionImages/KGMimages/Root/BasindaKGM/
Ocak2014/AKSAM_20140111_16.jpg
47_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi,
Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.
tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.2.1-2.5, s. 103
48_ Zaman, (28 Ekim 2013) “Nükleer santralin yakıt çubukları Türkiye’de üretilecek” 17
Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.zaman.com.tr/
ekonomi_nukleer-santralin-yakit-cubuklari-turkiyede-uretilecek_2158190.html
49_ A.g.e.
50_ Akkuyu NGS AŞ Web sayfası (2 Ekim 2013) “The territory of <<Akkuyu>> NPP got
the status of the special security zone”. 20 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten
alınmıştır: http://www.akkunpp.com/the-territory-of-akkuyu-npp-got-the-statusof-the- special-security-zone/update
51_ Sabah “Akkuyu çevresi BBG evi gibi olacak” (20 Eylül 2013) 26 Haziran
2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.sabah.com.tr/
Ekonomi/2013/09/20/akkuyu-cevresi-bbg-evi-gibi-olacak?paging=false
52_ Zaitseva, L.; Hand, K. (2003, Şubat) “Nuclear Smuggling Chains” American
Behavioral Scientist Cilt 46 No. 6 s. 823
53_ Mail & Guardian, (15 Aralık 1995) “How we blew up Koeberg (... and escaped on a
bicycle)”
54_ Bugün (26 Ağustos 2013) “Santralde çalışacak 12 bin kişiye nükleer sorgu”
55_ Lee, R. (2006) “Nuclear Smuggling, Rogue States and Terrorists” China and Eurasia
Forum Quarterly Cilt 4 No. 6 s. 30
56_ Zaitseva, L.; Hand, K. (2003, Şubat) “Nuclear Smuggline Chains) American
Behavioral Scientist Cilt 46 No. 6
57_ Bunn, M.; Sagan, S. D. “A Worst Practices Guide to Insider Threats: Lessons from
Past Mistakes” (Cambridge, Mass.: American Academy of Arts and Sciences, 2014)
Bu yayında Bunn ve Sagan, içerideki kişilerin karıştığı geçmiş olaylardan alınan
on dersin bir listesini derlemiştir. Konuyu daha derinlemesine araştırmak bu
çalışmanın kapsamı dışında olmakla birlikte, listedeki başlıklar aşağıdaki gibidir:
“İçeriden kişilerden kaynaklanabilecek ciddi sorunlar ‘benim işletmemde olmaz’
diye düşünmeyin”, “sabıka kontrollerinin içerideki kişi sorununu çözeceğini
varsaymayın”, “tehlike işaretlerinin doğru olarak okunacağını varsaymayın”,
“içerideki kişilerden kaynaklanan komploların imkansız olduğunu varsaymayın”,
“tekil koruma önlemlerine güvenmeyin”, “kurumsal kültürün ve çalışan
hoşnutsuzluğunun önemli olmadığını varsaymayın”, “içerideki kişilerin güvenlik
önlemlerini ve bunları nasıl atlatabileceklerini bildiklerini unutmayın”, “güvenlik
kurallarına uyulduğunu varsaymayın”, “sadece içerideki kişilerin bilinçli olarak
yapacakları kötü amaçlı eylemlerinin önemli olduğunu varsaymayın”, “sadece
önlemeye odaklanmayın ve zararı hafifletme fırsatlarını kaçırmayın”.
58_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC Düzenlemesi
(10 CFR) Bölüm 73,32 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki Korunması”
59_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf , Bölüm V.1.1-1.28, s. 91
60_ A.g.e. Tablo V.1.28-1
61_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 46
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/
Akkuyu_nihai.pdf Bölüm V.2.15-2.29 s. 13
62_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, IAEA Nükleer Güvenlik Serisi No. 17, Teknik
Rehberlik “Nükleer Tesislerde Bilgisayar Güvenliği Referans Kılavuzu” (2011) s. 3943.
63_ IHS Jane’s, World Air Forces: Turkey, Temmuz 2012, s. 3-4.
64_ IISS, Military Balance 2014, Routledge, London, 2014, s. 159
65_ IISS, Military Balance 2014, Routledge, London, 2014, s. 344.
66_ A.g.e.
67_ Dany, Shoham. “Has Syria’s Chemical Weapons Arsenal Truly been
Dismantled?,Besa Perspective Paper 252, Haziran 2014.
68_ Jim, A, Davis ve Anna Johnson-Winegar, “The Anthrax Terror: DoD’s Number One
Biological Threat”, Aerospace Power Journal, s. 15-29.
69_ Anthony, Cordesman. Syria Weapons of Mass Destruction, CSIS, Washington D.C.
2008.
70_ Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The Gulf Military Balance Volume II: Missile
and Nuclear Dimension, CSIS, 2013,Washington D.C., s. 26.
71_ IISS, Military Balance 2014, s. 300 – 301. 72 Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The
Gulf Military Balance Volume II: Missile and Nuclear Dimension, s. 26.
73_ John, Stillion ve David, T. Orletsky, Airbase Vulnerability to Conventional CruiseMissile and Ballistic Missiles Attack, RAND Corporation, Santa Monica, 1999
74_ Dokay-ÇED Çevre Mühendisliği, Akkuyu ÇED Raporu, Ankara 2013, s. 12.
75_ John, Stillion ve David, T. Orletsky, Airbase Vulnerability to Conventional CruiseMissile and Ballistic Missiles Attack, RAND Corporation, Santa Monica, 1999
76_ National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile Threat, WrightPatterson Air Force Base, 2013.
77_ A.g.e.
78_ MBDA Press Information, The Aster Missile Family, Haziran 2014.
79_ Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The Gulf Military Balance Volume II: Missile
and Nuclear Dimension, CSIS, 2013, Washington D.C.,
80_ NATO, Patriot Deployment Fact Sheet, Şubat 2013.
81_ Army Recognition, The HQ-9 System, http://www.armyrecognition.com/china_
chinese_army_missile_systems_vehicles/hq- 9_ground-to-air_medium_range_air_
defense_missile_technical_data_sheet_specifications_pictures_.html, Erişildiği tarih:
24 Ağustos 2014.
82_ http://aviationweek.com/defense/sampt-missile-defense-goes-three-three,
Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
83_ http://missilethreat.com/cheaper-high-speed-targets/, Erişildiği tarih: 23 Ağustos
2014.
84_ MBDA yetkilileri ile röportaj, 29 Temmuz 2014.
85_ A.g.e.
86_ Sistemin görsel bir açıklaması için, bkz.: https://www.youtube.com/
watch?v=3LPdmxnBkIU, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
87_ http://www.defensenews.com/article/20140225/DEFREG01/302250026/AlliesIntensify-Pressure-Turkey-Over-China-Missile- Deal, Erişildiği tarih: 23 Ağustos
2014.
88_ NATO, “Europe’s Missile Shield Grows Thanks to the U.S. Navy,” http://www.
nato.int/cps/en/natolive/news_107082.htm, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 47
89_ http://www.defensenews.com/article/20140201/DEFREG02/302010026/First-USBMD-ship-leaves-Rota, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
90_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile
Threat, 2013, s. 26-27.
91_ Carlo, Kopp.Defeating Cruise Missiles, Australia Air Power, (güncellenmiş) Nisan,
2012.
92_ Anthony, Cordesman. Syria Weapons of Mass Destruction, CSIS, Washington D.C.,
2008, s. 11.
93_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile
Threat, 2013, s. 27-29.
94_ http://www.ft.com/intl/cms/s/0/37c2003c-7565-11d9-9608-00000e2511c8.
html#axzz3BFV8a2C1, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
95_ Missile Threat, Kh-55, http://missilethreat.com/missiles/kh-55-55sm-555-65/,
Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014.
96_ Lockheed Martin, PAC-3 test raporu, Nisan 2012, http://www.lockheedmartin.
com/us/news/press-releases/2012/april/mfc-042612-lm-PAC-3missilesuccessfu
llyinterceptscruisemissiletargetduringintegratedflighttest.html, Erişildiği tarih: 24
Ağustos 2014.
97_ MBDA Press Information, The Aster Missile Family, Haziran 2014.
98_ Missile Threat, HQ-9 System, http://missilethreat.com/defense-systems/hongqi-9hq-9/, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014.
99_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile
Threat, 2013, s. 26-27.
100_ Savunma Sanayii Müsteşarlığı, F-35 JSF Projesi Sayfası, http://www.ssm.gov.tr/
anasayfa/projeler/Sayfalar/proje.aspx? projeID=94, Erişildiği tarih: 24 Ağustos
2014.
101_ IHS Jane’s, “Turkey’s Stand-off Missile is Revealed”, 14 Eylül 2011, http://www.
ihs.com/events/exhibitions/dsei- 2011/news/day-3/Turkeys-Stand-Off-Missileis-revealed.aspx, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014.
102_ TÜBİTAK-SAGE basın Bülteni, 7 Mayıs 2013.
103_ IISS, Military Balance 2014, s. 148.
104_ Airbus, A400M sayfası, http://militaryaircraft-airbusds.com/Aircraft/A400M/
A400MAbout.aspx, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014.
105_ IHS Jane’s, World Air Forces: Turkey, 2 Temmuz 2012, s. 6
106_ IISS, Military Balance 2014, s. 148.
107_ Türkiye’nin gelecekteki nükleer enerji programı belirli bir düzeyde toplumsal
muhalefetle karşı karşıya olmakla birlikte, bu protestolar barışçı bir şekilde
yapılmıştır ve büyük olasılıkla barışçı olmaya devam edecektir - bu nedenle,
Türkiye’deki yeni filizlenen çevreci hareketin gelecekteki nükleer santral sahalarına
yapılacak saldırılara dönüşmesi son derece olasılık dışıdır.
108_ Bal, İ; Özkan, E. “PKK Terör Örgütü Kronolojisi (1976-2006)” Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK). 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki
adresten erişilmiştir: http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/
z6UFq2LoFkdiuzBbZSt9qHMi7u4Ke2.pdf
109_ Yenerer, V.; Karadaş, Y. “PKK’nın Doğu Karadeniz Eylemleri” (2011, Ocak) 21.
Yüzyıl Dergisi Cilt 25 s. 47-55
110_ UPI. (29 Nisan 2012). Grenades suggest Iranian support of PKK. 17 Mart 2014
tarihinde United Press International sitesinden alınmıştır: http://www.upi.com/
Top_News/World-News/2012/04/29/Grenades-suggest-Iranian-support-ofPKK/UPI- 82981335709614/
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 48
111_ ABD Hazine Bakanlığı, (1 Şubat 2012) “Treasury Sanctions Supporters of the
Kurdistan Workers Party (PKK) Tied to Drug Trafficking in Europe”. 17 Mart 2014
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.treasury.gov/press-center/
press- releases/Pages/tg1406.aspx
112_ Casier, Marlies (2010) ‘Designated Terrorists: The Kurdistan Workers’ Party and its
Struggle to (Re)Gain Political Legitimacy’, Mediterranean Politics, 15: 3, 393-413
113_ University of Maryland National Consortium for the Study of Terrorism and
Responses to Terrorism (2014) Terrorist Organization Profile: The Kurdistan
Workers’ Party (PKK) 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır:
http://www.start.umd.edu/tops/terrorist_organization_profile.asp?id=63
114_ Hurriyet (28 Ocak 2000) “İBDA-C müttefiği İsmail Ağa grubu”
115_ Dündar, C. (15 Mart 1999) “Tehlikeli ittifak” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki
adresten alınmıştır: http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!#Did=664
116_ Demirci, A. N. (9 Ağustos 1997) “Polisin bitirdiği mezhepçi örgüt” Aksiyon
117_ Milliyet, (3 Ocak 2011) “İşte PKK-ASALA işbirliğinin belgesi...” 17 Mart 2014
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır:
http://www.milliyet.com.tr/iste-pkk-asala-isbirliginin-belgesi-/dunya/
sondakika/03.01.2011/1334292/default.htm
118_ Radikal, (7 Mart 2014) “PKK ile ateşkes sona mı eriyor?” 3 Nisan 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/turkiye/pkk_ile_
ateskes_sona_mi_eriyor-1180094
119_ Haber7, (23 Mart 2013) “Türkiye’de hangi ilde kaç PKK’lı terörist var?” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.haber7.com/guncel/
haber/1005218-turkiyede-hangi-ilde-kac-pkkli-terorist-var
120_ Hürriyet, (21 Eylül 2013) “3 bin PKK’lı Türkiye’de” 3 Nisan 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24755645.asp
121_ Samanyolu Haber (5 Mart 2014) “Akpınar: 20 bin Kalaşnikof dağıttılar” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.samanyoluhaber.com/
gundem/Teror-uzmani-Akpinardan-PKK-ile-ilgili-sok-iddia/1043178/
122_ Hürriyet, (21 Eylül 2013) “3 bin PKK’lı Türkiye’de” 3 Nisan 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24755645.asp
123_ Haber7, (23 Mart 2013) “Türkiye’de hangi ilde kaç PKK’lı terörist var?” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.haber7.com/guncel/
haber/1005218-turkiyede-hangi-ilde-kac-pkkli-terorist-var
124_ Sabah, (31 Mart 2013) “PKK’nın 50 milyon dolarlık cephanesi” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.sabah.com.tr/
Gundem/2013/03/31/pkknin-50-milyon-dolarlik-cephanesi
125_ Hürriyet (11 Nisan 2014) “Eğitildiler dönüyorlar”
126_ A.g.e.
127_ CNNTürk (27 Şubat 2014) “Selahattin Demirtaş’tan özerklik açıklaması” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.cnnturk.com/haber/
turkiye/selahattin-demirtastan-ozerklik-aciklamasi
128_ Bugün (24 Mart 2014) “Gülten Kışanak: Oylar demokratik özerkliğe verilmiş
olacak” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://gundem.
bugun.com.tr/agzindaki-baklayi-cikardi-haberi/1029958
129_ T24 “GültenKışanak: Diyarbakır’da üretilen petrolden pay istiyoruz” (12 Nisan
2014)
130_ Sabah (6 Şubat 2012) “PKK’lılar sabotaj düzenledi” 17 Mart 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten erişilmiştir:
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/02/06/pkklilar-sabotaj-duzenledi
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 49
131_ Milliyet (11 Ağustos 2010) “PKK sabotaj eylemi içinde pusu kurdu” 17 Mart 2014
tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.milliyet.com.tr/pkk-sabotajeylemi-icinde-pusu-kurdu/turkiye/sondakika/11.08.2010/1275234/default.htm
132_ Doğan Haber Ajansı (8 Ekim 2012) “PKK, doğal gaz boru hattına saldırdı!” 17
Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.dha.com.tr/pkkdogalgaz-boru-hattina-saldirdi_372713.html
133_ Radikal (16 Temmuz 2013) “Tunceli’de baraj santrali merkezine bombalı saldırı”
17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/
turkiye/tuncelide_baraj_santrali_merkezine_bombali_saldiri-1143553
134_ Sabah (6 Şubat 2012) “PKK’lılar sabotaj düzenledi” 17 Mart 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/02/06/
pkklilar-sabotaj-duzenledi
135_ Radikal (16 Temmuz 2013) “Tunceli’de baraj santrali merkezine bombalı saldırı”
17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/
turkiye/tuncelide_baraj_santrali_merkezine_bombali_saldiri-1143553
136_ Internethaber (7 Temmuz 2012) “PKK baraj işçilerini taradı!” 17 Mart 2014
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.internethaber.com/pkkteror-saldiri-kahramanmaras-nurhak-hes-baraj-isci-muharrem-erdogan-elbistan-442342h.htm
137_ A.g.e.
138_ Yeni Şafak (18 Ağustos 2013) “PKK-TİKKO baraj ortaklığı” 17 Mart 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten alınmıştır:
http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/pkk-tikko-baraj-ortakligi-18.8.2013%20
-556056
139_ Bugün (26 Ağustos 2013) “Santralde çalışacak 12 bin kişiye nükleer sorgu” 3 Nisan
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://gundem.bugun.com.tr/
santralde-calisacak-12-bin-kisiye-nukleer-sorgu-haberi/770488
140_ Teymur, S. (2007 Ağustos) “A Conceptual Map for Understanding the Terrorist
Recruitment Process: Observation and Analysis of DHKP/C, PKK and Turkish
Hezbollah Terrorist Organizations” Doktora Tezi, University of North Texas.
141_ A.g.e.
142_ Radikal (21 Eylül 2013) “Ankara’da Emniyet’e roketli saldırı”
143_ University of Maryland Global Terrorism Database (2013, Aralık) 9 Haziran 2014
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://apps.start.umd.edu/gtd/search/
Results.aspx?perpetrator=779
144_ Al Jazeera Türk (4 Haziran 2014) “DHKP-C: Maskeliler bizim Cephe milisleri”
145_ OdaTV (13 Mart 2014) “Okmeydanı cinayetini DHKP-C üstlendi”
146_ Serxwebun (1996, Aralık) Cilt. 180. 09 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten
erişilmiştir: http://www.serxwebun.org/arsiv/180/files/assets/downloads/
publication.pdf
147_ Sabah (22 Ekim 1997) “Karadeniz’de terör mercek altında”
148_ Türkiye Gazetesi (2 Haziran 1999) “Öcalan’dan şok itiraflar!..”
149_ Hürriyet (1 Mayıs 2014) “Türkiye bölümünde DHKP-C vurgusu”
150_ Ünal, C. (3 Mart 2013) “On the Blink of a Marginalizing Turkish Socialism,
Extremist Turkish Revolutionary Peoples Liberation Party-Front (DHKP-C) is
Signaling for More Actions in 2013” 10 Haziran 2013 tarihinde aşağıdaki adresten
erişilmiştir: http://strategyonblog.blogspot.com.tr/2013/03/on-blink-ofmarginalizing-turkish.html
151_ NTVMSNBC (3 Nisan 2000) “Bir teröristin ‘Suriye’ itirafları”
152_ Sabah (31 Mart 2013) “İşte DHKP-C’nin Suriye üssü”
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 48
153_ ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Bürosu , (2014, Nisan ) “Terörizm
Hakkında Ülke Raporu 2013: Bölüm 6. Yabancı Terörist Örgütler” s. 310
154_ University of Maryland Global Terrorism Database (2013, Aralık) 10 Haziran
2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.start.umd.edu/tops/
terrorist_organization_profile.asp?id=38
155_ Samanyolu Haber (8 Ocak 2008) “İstanbul’un terör haritası”
156_ Zaman (14 Nisan 2013) “Eski militanlar DHKP/C’yi anlattı: Ben teröristken...”
157_ Habertürk (24 Aralık 2007) “İşte Türkiye’deki terör örgütleri” Ayrıca, Kürdistan
Devrimci Partisi (KDP) gibi radikal sol ideolojilere sahip etnik ayrılıkçı örgütler de
mevcuttur.
158_ Milliyet (22 Temmuz 1998) “Karadeniz’in terör haritası”
159_ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu (13 Şubat 2013)
“Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu”
24. Dönem 3. Yasama Yılı
160_ Bianet (26 Temmuz 2013) “Hydroelectric Plant Regulator Bombed in Dersim”
17 Haziran tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.bianet.org/
english/environment/148775-hydroelectric-plant-regulator-bombed-in-dersim
161_ Ajans Haber (07 Haziran 2014) “MLKP militanı Kayseri’de tutuklandı” 12 Haziran
tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.ajanshaber.com/mlkpmilitani-kayseride-tutuklandi-haberi/76720
162_ Bianet (26 Temmuz 2013) “Hydroelectric Plant Regulator Bombed in Dersim”
17 Haziran tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.bianet.org/
english/environment/148775-hydroelectric-plant-regulator-bombed-in-dersim
163_ Burada, söz konusu örgütlerin çevreye ilişkin endişeleri olması durumunda,
nükleer altyapıya saldırmamayı tercih edecekleri, çünkü bunun potansiyel
olarak çevresel felaketlere yol açabileceği öne sürülebilir. Buradaki akıl yürütme,
bu örgütlerin tek bir hareket tarzı olmadığı ve hedef seçimlerinde ve örgütsel
amaçlarında oldukça esnek olabilecekleridir. Hidroelektrik santrallerine ya
da diğer KUA’lara yapılan saldırıların mutlaka tamamen çevreci kaygılar ile
yapılmadıkları, çünkü bu örgütlerin hiçbirisinin tamamen çevreci bir gündem
üzerinde odaklanmadığı savunulabilir. Ayrıca, yazarların nükleer santrallere
yönelik tehditler olarak tanımladıkları olgu sadece tam kapsamlı bir erime ile
sınırlı değildir; örgütler elektrik şebekesinin kısımlarını ya da nükleer santral
çalışanlarını hedefleyebilirler ya da nükleer santralin varlığına yönelik tehditler
olmayan tehditler oluşturabilirler.
164_ The Journal of Turkish Weekly (18 Nisan 2007) “Turkish Hezbollah (Hizbullah) /
Kurdish Hezbollah”
165_ T24 (12 Ocak 2011) “Hizbullah’ın dünü, bugünü ve yarını”
166_ Yıldız, M. (2001) “Terrorism and Violence: Turkish Case” Turkish Journal of Police
Studies Cilt :3 (1-2) s. 39-56
167_ Human Rights Watch (16 Şubat 2000) “What is Turkey’s Hizbullah?” 11 Haziran
2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.hrw.org/legacy/
english/docs/2000/02/16/turkey3057.htm
168_ Harvey, B. (18 Ocak 2011) “Turkish Officer Says He Created Local Hezbollah
Group, Star Says” Bloomberg News
169_ Ilıcak, N. (25 Ocak 2011) “TBMM üzerine gitsin” Sabah
170_ Milliyet (23 Mart 2007) “Hizbullah davasında 9 yıl sonra karar”
171_ NTVMSNBC “Dehşet örgütü Hizbullah’ın içyüzü” 11 Haziran 2014 tarihinde
aşağıdaki adresten alınmıştır: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/4746.asp
172_ Çakır, R. (22 Nisan 2007) “Geçmiş, bugün ve gelecek kıskacında Türkiye
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 49
Hizbullahı” Birikim
173_ Radikal (22 Ocak 2013) “MİT’in ‘gizli’ Hizbullah raporu Meclis’te”
174_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in
Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s.124-141
175_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in
Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s. 137
176_ The Journal of Turkish Weekly (18 Nisan 2007) “Turkish Hezbollah (Hizbullah) /
Kurdish Hezbollah”
177_ Yıldız, M. (2001) “Terrorism and Violence: Turkish Case” Turkish Journal of Police
Studies Cilt :3 (1-2) s. 39-56
178_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in
Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s.124-141
179_ Jenkins, G. (15 Haziran 2010) “A New Front in the PKK Insurgency” ISN ETH
Zurich. 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.isn.
ethz.ch/Digital-Library/Articles/Detail//?lng=en&id=117499
180_ A.g.e.
181_ Radikal (12 Ocak 2011) “Hizbullahçılar kayıplara karıştı”
182_ Federation of American Scientists (28 Mayıs 2004) “Great East Islamic Raiders–
Front (IBDA-C)” 16 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://
fas.org/irp/world/para/ibda-c.htm
183_ Işık, M. (2013) “Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin
Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme” Zinde Yayınları
184_ O’Byrne, David (9 Temmuz 2008) “’Al-Qaeda links’ to Istanbul attack” BBC News
185_ Hürriyet (4 Ocak 2008) “Terör örgütü İBDA-C üyelerinin lideri yakalandı”
186_ Milliyet (2 Ağustos 2005) “El Kaide Kasımpaşa’da dergi çıkarıyor!”
187_ Işık, M. (2013) “Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin
Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme” Zinde Yayınları
188_ Emniyet Genel Müdürlüğü web sayfası (2012) “Al QAEDA” 15 Ağustos 2014
tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.egm.gov.tr/EN/Pages/
al_qaeda.aspx
189_ Hodgson, K. (8 Temmuz 2013) “The al Qaeda threat in Turkey” The Long War
Journal, 15 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.
longwarjournal.org/archives/2013/07/the_al_qaeda_threat_1.php
190_ Uslu, E. (27 Nisan 2009) “Turkish Police Target al-Qaeda Network in Turkey”
Eurasia Daily Monitor Cilt 6 Sayı: 80
191_ Akşam (9 Aralık 2011) “El Kaide TBMM’yi bombalayacaktı”
192_ Hodgson, K. (8 Temmuz 2013) “The al Qaeda threat in Turkey” The Long War
Journal, 15 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.
longwarjournal.org/archives/2013/07/the_al_qaeda_threat_1.php
193_ Stanford University: Mapping Militant Organizations (24 Temmuz 2014) “AlNusra Front” 17 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://
web.stanford.edu/group/mappingmilitants/cgi-bin/groups/view/493
194_ A.g.e.
195_ Mowatt-Larssen, R. (2010, Ocak) “Al Qaeda Weapons of Mass Destruction Threat:
Hype or Reality?”
196_ Council on Foreign Relations (1 Ocak 2006) “Targets for Terrorism: Nuclear
Facilities” 17 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.
cfr.org/homeland-security/targets-terrorism-nuclear-facilities/p10213
197_ Roggio, B. (11 Aralık 2007) “Al Qaeda, Taliban targeting Pakistani nuclear sites”
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti
/ 50
The Long War Journal
198_ The Telegraph (11 Ağustos 2009) “Pakistan’s nuclear baswes targeted by al-Qaeda”
199_ NTI (2013, Temmuz) “Country Profiles: Pakistan – Nuclear” 17 Ağustos 2014
tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.nti.org/country-profiles/
pakistan/nuclear/
200_ Doğan Haber Ajansı (11 Eylül 2013) “Türkiye’den kimyasal silah temin etmeye
çalışmışlar”
201_ Zaman (30 Ekim 2013) “’Sarin gazı’ davasının tek tutuklu sanığı Qassap tahliye
edildi”
202_ Ben, Smith vd., Islamic State of Iraq and the Levant and the Takeover of Mosul,
Standard Note 6915, The House of Commons Library, Haziran 2014 s. 2.
203_ Jessica, D, Lewis. Al Qaeda in Iraq Resurgent, ISW, Washington D.C., 2013, s. 7.
204_ Alex, Bilger. ISIS Annual Report Reveals a Metrics-Driven Military Command,
ISW, Washington D.C., 2014, s.2
205_ http://www.hurriyetdailynews.com/isil-kidnaps-turkish-consul-special-forceschildren-in-northern-iraqi-hotspot.aspx? PageID=238&NID=67660&NewsCat
ID=352, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014.
206_ http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/ankara_icin_isid_tehlikesi_
mi_sunni_isyani_mi-1197149, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014.
207_ http://www.thedailybeast.com/articles/2014/06/14/america-s-allies-arefunding-isis.html, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014.
208_ Elizabeth, Dickinson. Playing with Fire: Why Private Gulf Financing for Syria’s
Extremist Rebels Risks Igniting Sectarian Conflict at Home, The Brookings
Institute, 2013, s. 1.
209_ http://www.nytimes.com/2013/11/13/world/middleeast/private-donors-fundsadd-wild-card-to-war-in-syria.html? pagewanted=1&_r=0, Erişildiği tarih: 22
Haziran 2014.
210_ http://www.theguardian.com/world/2014/jun/15/iraq-isis-arrest-jihadistswealth-power, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014.
211_ Michael, Knights. “The ISIL’s Stand in the Ramadi-Falluja Corridor”, CTC Sentinel,
Cilt 7 Sayı 5, Mayıs 2014.
212_ http://www.janes.com/article/39550/iraqi-abrams-losses-revealed, Erişildiği
tarih: 23 Haziran 2014.
213_ CNN, “ISIS can ‘muster’ between 20,000 and 31,500 fighters, CIA says” (12 Eylül
2014)
214_ Al Jazeera, “Islamic State ‘has 50,000 fighters in Syria”, (19 Ağustos 2014)
215_ Zaman “Selefi Türklerin dönüşü!” (10 Temmuz 2014)
216_ Today’s Zaman “Story of former militant reveals young Turks attracted by ISIL” (6
Haziran 2014)
217_ Jenkins, B. M. “An Evil Wind: Will the Americans and Europeans flocking to ISIS
return as hardened terrorists?” Slate Magazine (30 Temmuz 2014)
218_ Cumhuriyet “IŞİD’e yakın gruptan İstanbul’da gösteri gibi piknik” (29 Temmuz
2014)
219_ Vice News, “The Islamic State: Part 2” (10 Ağustos 2014)
220_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer
Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve
Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm XI s. 39 http://www.csb.gov.tr/turkce/
dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf
221_ A.g.e.

Benzer belgeler