Türkiye`nin Gelecekteki Nükleer Enerji Programının
Transkript
Türkiye`nin Gelecekteki Nükleer Enerji Programının
Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti /5 Türkiye’nin Gelecekteki Nükleer Enerji Programının Emniyetini Sağlama: Stratejik bir Nükleer Emniyet Risk Analizi Doruk Ergun Araştırma Görevlisi, EDAM Can Kasapoğlu Araştırma Görevlisi, EDAM Fakülte Üyesi, Girne Amerikan Üniversitesi Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti /6 GİRİŞ 1 Türkiye’nin enerji talebinin, her yıl yaklaşık yüzde 7 oranında artarak gelecek on yıl içinde iki katına çıkması beklenmektedir. Çok kısıtlı ucuz ve temiz enerji kaynaklarına sahip bir ülke olarak, Türkiye büyük ölçüde ithal enerjiye bağımlıdır. Türkiye’nin tükettiği petrol ve doğalgazın neredeyse tamamı ithal edilmektedir ve Dünya Bankası verilerine göre, ülkenin toplam enerji tüketiminin yüzde 70’inden fazlası ithalat yoluyla karşılanmaktadır2. Bu nedenle, 2012 yılında yaklaşık 60 milyar dolar olan enerji ithalatı, ülkenin mevcut cari açığının ardındaki başlıca etkenlerden birisidir. Ülke, kömür rezervlerine sahiptir; ancak bu rezervlerin büyük kısmı düşük kaliteli linyit kömüründen oluşmaktadır ve kirletici emisyon kaynağıdır. Türkiye önemli bir rüzgar ve güneş enerjisi üretim potansiyeline sahiptir, fakat bu seçeneklerin geliştirilmesinin maliyeti yüksektir ve mevcut şebeke koşulları, ülkenin enerji açığını karşılamak için yeterli miktarlarda yenilebilir enerjinin iletilebilmesine olanak vermemektedir3. Dolayısıyla nükleer enerji, mevcut koşullar altında arz güvenliği sağlamak için elverişli bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Bu seçenek - finansman modeli nedeniyle özellikle Akkuyu örneğinde - kayda değer ölçüde düşük bir fiyata elektrik sağlayacak ve sera gazı emisyonlarının artışını düşürecektir. Ayrıca, nükleer santrallere ev sahipliği yapma yoluyla teknik bilgi (know-how), deneyim ve uzmanlık elde edilmesi beklentisi, Türk politika yapıcıları teşvik eden bir diğer husustur. Ankara son altmış yıl içinde nükleer enerji üretimine zaman zaman ilgi göstermiş olsa da, bu teşebbüsler politik ve ekonomik nedenlerden dolayı başarısız olmuştur. Türkiye’nin mevcut yönetimi bu hedefin gerçekleştirilmesi için somut adımlar atmış ve ülke iki anlaşma imzalamıştır; bunların biri Mersin Akkuyu’da dört adet VVER-1200 ünitesinin inşası için Rusya ile imzalanan hükümetler arası anlaşma, diğeri ise Sinop’ta dört adet ATMEA-1 reaktörünün inşası için (Mitsubishi Heavy Industries ile Areva şirketlerinden oluşan) Japon-Fransız konsorsiyumu ATMEA ile imzalanan anlaşmadır. Türk hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2023 hedeflerinin bir parçası olarak, dört adet VVER-1200 ünitesinin hepsinin ve ATMEA’nın ilk ünitesinin 2023’e kadar faaliyete başlamasını hedeflemektedir. Türkiye’nin nükleer düzenleyici kurumu olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu da (TAEK) düzenleyici bir çerçeve oluşturmaya yönelik çabalarını hızlandırmıştır; Türkiye, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından çıkarılanlar da dâhil olmak üzere, uluslararası nükleer güvenlik ve emniyet düzenlemelerinin istekli bir üyesi olmaya devam etmektedir4. Bununla birlikte, nükleer santrallerin kurulması çeşitli avantajlar ve riskler doğurmaktadır. Birincisi, böyle bir gelişme, Türkiye’ye enerji jeopolitiğinde bir avantaj sağlayacak ve Türkiye’nin milli kapasitesini arttıracaktır. İkincisi, nükleer santraller devletlerarası savaş durumlarında ve gayri nizami çatışmalarda, yüksek değere sahip askeri hedefler oluşturacaktır. Üçüncüsü, nükleer tesislerin kasıtlı saldırılar, kazalar ya da doğal afetler nedeniyle göreceği hasarların felaket düzeyinde sonuçları olabilir. Nükleer santrallerin (NPP) işletiminde üç ana unsur kullanılır ve bu unsurlar, bu santrallerin saldırılara karşı güvenlik zaaflarının temelini oluşturur. Birincisi, enerji üretimi sürecinde kullanılan tehlikeli radyolojik ve nükleer materyallerin varlığı Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti /7 ve yakıt döngüsü sonucunda üretilen atıktır. Nükleer tesislere, nihai olarak bir erimeye yol açacak bir sabotaj yapılmasının, nükleer tesisin etrafındaki insanlar ve çevre üzerinde muazzam bir etkisi olacaktır. Ayrıca, teröristler ve suç örgütleri tarafından böylesi tehlikeli maddelerin çalınması ve daha sonra (örneğin “kirli bombalar” yoluyla) kullanılması, kamu güvenliği ve ulusal güvenlik için önemli bir tehdit oluşturacaktır. Nükleer tesisleri saldırılara karşı hassas kılan ikinci operasyonel unsur, radyolojik ve nükleer materyallerin işlenmesi için gerekli kritik bilgilerdir. Askeri amaçlarla kullanılmaya uygun uranyum ya da nükleer harp başlıkları üretmek için gerekli teknik bilgiler (know-how) kadar hayati öneme sahip olmamakla birlikte, yanlış ellere geçtiğinde, bir nükleer tesisin iç işleyişi ve nükleer ve radyolojik materyallerin kullanımı ile ilgili bilgiler, gelecekte radyolojik serpinti yoluyla yapılabilecek saldırıları planlamak için kullanılabilir. Bu teknik bilgilere sahip olan kişiler, yani tesisin çalışanları ve nükleer bilim insanları, önemli ulusal varlıklardır ve bu kişilerin güvenliği, bir ülkenin bilimsel ve teknolojik ilerlemesi için çok büyük öneme sahiptir. Potansiyel saldırganlar tarafından gelecekteki saldırıların planlanmasında kullanılabilecek olmaları nedeniyle, çalışma programı, tesis planları ve güvenlik ve emniyet önlemleri gibi nükleer santrallerin işleyişi ile ilgili bilgiler de çok önemlidir. Üçüncü ve son olarak, nükleer santraller kritik ulusal altyapılardır (KUA) ve bunların işleyişindeki aksaklıklar, önemli ekonomik maliyetlere yol açabilir. Nükleer tesisler gibi yüksek değerli KUA’ların korunamaması, görevdeki hükümet ve sorumlu güvenlik güçleri için siyasi maliyetler doğurabilir. Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından sunulan bir politika tavsiye raporunda, KUA “zarar görmesi ya da yok olması toplumsal düzenin ve kamu hizmetlerinin devamlılığının sağlanmasında güçlük yaratacak; işlevlerini kısmen ya da tamamen yerine getiremediğinde vatandaşların sağlığına, güvenliğine, emniyetine ve ekonomik faaliyetler ya da hükümetin etkin ve verimli işleyişine olumsuz etki edecek yapılar” olarak tanımlanmaktadır5. Dolayısıyla, kritik ulusal altyapıların karşı karşıya kaldığı tehlikelerin kapsamlı bir değerlendirmesinin yapılması çok önemlidir. Bu, çevrelerindeki güvenlik zaaflarının ve büyük risklerin çeşitliliği nedeniyle nükleer tesisler için bilhassa geçerlidir. Bununla birlikte, hâlihazırda, konu ile ilgili olarak Türk devlet kurumları ya da sivil toplum kuruluşları tarafından yayınlanmış herhangi bir açık-kaynaklı belge mevcut değildir. Bu çalışma, Türkiye’nin önerilen nükleer enerji altyapısının fiziki güvenliğine yönelik potansiyel riskler hakkında bir analiz sağlayarak bu açığı kapatmayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak, nükleer santrallerin güvenlik zaafları analiz edilerek nükleer santrallere yönelik potansiyel tehditler genel olarak incelenecektir. Burada temel odak noktası radyolojik sabotaj, hassas ve kritik materyalin çalınması ya da saptırılması6, içerideki kişilerden kaynaklanan tehditler ve hassas bilgilere erişilmesi üzerinde olacaktır. Siber saldırılar, hibrid saldırılar bağlamında incelenecek olmakla birlikte, söz konusu saldırılar bu çalışmanın kapsamının dışındadır.7 Çalışmada daha sonra bölgesel eğilimler vurgulanacak ve bölgedeki devletlerin doğrudan ya da vekâleten Türkiye’nin sivil nükleer programını hedef alma potansiyelleri incelenecektir. Bunun ardından çalışmada Türkiye’deki aktif terör örgütleri ele alınacak ve Türkiye’nin hem içinde hem de dışında faaliyet gösteren radikal sol terör örgütleri, ayrılıkçı terör örgütleri ve radikal dini motivasyonlu terör örgütleri incelenerek bunların, Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısına saldırma iradesine, imkâna ve kabiliyete sahip olup olmadıkları incelenecektir. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti /8 Bir Nükleer Santralin ve Çevresindekilerin Fiziki Güvenliğine Giriş Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu’nun (U.S. NRC) nükleer santrallerin ve materyallerin fiziki korunmasına ilişkin düzenlemesi8 (buradan itibaren 10 CFR 73 olarak anılacaktır), nükleer tesisler için radyolojik sabotaj, nükleer materyalin çalınması ya da başka amaçla kullanılması, iç tehdit, dış saldırılar ile birlikte koordine edilebilecek kara ve bombalı araç saldırıları ve siber saldırılardan oluşan beş temel tehdit kategorisi belirlemektedir. Radyolojik Sabotaj Radyolojik sabotaj, nükleer bir santraldeki ekipmanın tasarlanmış güvenlik işlevlerini ve operatör işlemlerini engellemeyi ve söz konusu güvenlik işlevlerinin eksikliğinden kaynaklanan önemli çekirdek hasarlarına ya da radyoaktif sızıntılara yol açmayı hedefler.9 Nükleer santraller, işletilmelerine olanak veren çok sayıda sisteme ek olarak, aşağıdaki üç temel alanda zafiyet taşımaktadır: “nükleer zincirleme reaksiyon üzerindeki kontroller, zincirleme reaksiyon durduktan sonra bile sıcak nükleer yakıtın erimesini önleyen soğutma sistemleri ve son derece radyoaktif tüketilmiş nükleer yakıt için depolama tesisleri.”10 Nükleer tesisler söz konusu zaafları telafi etmek için çok sayıda güvenlik ve emniyet önlemine sahip olacak şekilde tasarlanmakla birlikte, enerji uzmanları Holt ve Andrews, 2011 Fukushima felaketini oluşturan olaylar gibi ciddi koşullar altında, reaktörü kontrol altında tutma sistemlerinin radyoaktif materyalin serbest kalmasını tam olarak durduramayacağına işaret etmektedir11. Sabotajcılar tarafından nükleer tesise düzenlenecek bir saldırı tesisin çalışmasını uzun süre aksatabilir, ancak tesise, personele ve çevresindekilere en fazla zarara, yukarıda belirtilen üç zayıflığı oluşturan hedef kümeleri yol açacaktır. 10 CFR 73, radyolojik sabotajları ve nükleer materyalin çalınmasını önlemek için nükleer santrallerin savunulması gereken saldırganların genel özelliklerini ana hatları ile veren bir tasarıma esas tehdit (DBT) sunmaktadır. 10 CFR 73.1’e göre, tesisler, aşağıdakilere karşı savunma icra etmek için hazırlıklı olmalıdır: “ (i) aşağıdaki tarzların her birinde operasyon yapma yeteneğine sahip saldırgan bir kuvvet tarafından kararlı ve şiddetli bir harici saldırı, ya da şaşırtma harekatları dahil olmak üzere gizlice saldırı ya da aldatıcı harekatlar: Aşağıdaki niteliklere, yardıma ve ekipmana sahip olan, tek bir giriş noktası yoluyla saldıran tek bir grup, birden fazla giriş noktası yoluyla saldıran birden fazla grup, birden fazla giriş yoluyla saldıran bir ya da daha fazla grup ya da bir ya da daha fazla bireyin bir kombinasyonu, ya da farklı giriş noktaları yoluyla saldıran bireyler: (A)İyi eğitimli (askeri ve diğer nitelikler dahil) ve motivasyonu yüksek, ölmeye ve öldürmeye hazır, başarılı bir saldırı için gerekli spesifik ekipmanları ya da yerleri belirlemek için yeterli bilgiye sahip bireyler; (B) Bilgi sahibi kişilerden aktif (örneğin giriş ve çıkışı kolaylaştırma, alarmları devre dışı bırakma, şiddet içeren saldırıya katılma) ya da pasif yardımı (örneğin bilgi sağlama) ya da her ikisini de içeren iç yardım; (C)Elde taşınır otomatik silahlar da dahil, susturucular ile donatılmış ve etkili uzun menzilde atış sıhhatine sahip uygun silahlar; (D)Etkisiz hale getiren maddeler ile giriş için kullanmak ya da reaktörü, Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti /9 tesisi, taşıyıcıyı ya da konteyner bütünlüğünü ya da koruma sisteminin özelliklerini başka şekilde tahrip etmek için patlayıcılar da dahil olmak üzere, elde taşınabilen ekipman; (E) Personeli ve elde taşınan ekipmanı nakletmek için kullanılabilecek kara ve deniz araçları; ve (ii) Bir iç tehdit ve (iii) Dışarıdan bir saldırı ile birlikte koordine edilebilecek bombalı bir kara aracı saldırısı ve (iv) Dışarıdan bir saldırı ile birlikte koordine edilebilecek bombalı bir deniz aracı saldırısı ve (v) Bir siber saldırı.”12 13 Füzeler gibi daha karmaşık silahlar yoluyla devletler tarafından yapılabilecek saldırıların yanı sıra, teröristler tarafından gerçekleştirilebilecek kasıtlı uçak düşürme gibi eylemler yukarıdaki tasarıma esas tehdide dâhil edilmemiştir; çünkü ABD mevzuatına göre, bu tür saldırılara karşı işletme şirketi değil, devlet sorumludur. Yine de 9/11 saldırıları ABD’li düzenleyicileri 25 Şubat 200214 tarihinde - özellikle B5b kısmında - nükleer santral lisans sahiplerine “patlamalar ya da yangın nedeniyle tesisin büyük alanlarının kaybedilmesi ile bağlantılı durumlar altında çekirdek soğutma, kontrol altında tutma ve tüketilmiş yakıt havuzu soğutma kabiliyetlerini muhafaza etmek ya da eski haline getirmek” için emniyet önlemleri geliştirmesini belirten bir emir yayınlamak zorunda bırakmıştır15. Ayrıca sektör, 2011 Fukushima felaketinden sonra, “saha dışındaki güvenli yerlere acil durum ekipmanı yerleştirerek felaket düzeyinde bir olaydan sonra bile güvenliği muhafaza etmeyi” amaçlayan kendi “FLEX” yaklaşımını benimsemiştir16. Dolayısıyla bugüne kadar ABD tarafından verilen tepki, en azından sektör tarafında, nükleer santral sahaları üzerinde uçuşa yasak bölgeler oluşturmak gibi koruyucu önlemlerden ziyade, (uçak çarpmaları gibi) kasıtlı saldırıların verebileceği potansiyel zararı azaltmaya ve acil durum müdahale önlemlerini güçlendirmeye odaklanmıştır. Benzer şekilde, Sinop’ta inşa edilmesi beklenen ATMEA-1 üniteleri ve Akkuyu için planlanan VVER-1200 üniteleri gibi 3. Nesil Basınçlı Su Reaktörleri, reaktör binasının karşısına soğutma suyu için dizel acil durum santralleri ve pompa istasyonları konumlandırmak gibi yöntemler kullanarak, büyük yolcu uçağı çarpmalarına dayanacak şekilde tasarlanmışlardır.17 VVER-1200 gibi 3. nesil nükleer santrallerin ayrıca, yedek sistemler ve alt-sistemlerin fiziki olarak ayrılması, tüm AC enerjinin uzun süreli kaybı durumlarında bile kullanılabilecek güvenlik sistemleri, erimiş bir reaktör çekirdeğini önemli ölçüde radyoaktif serbest kalma yaşanmadan kontrol altında tutma kabiliyeti ve yangın korumasına gelişmiş yaklaşımlar gibi ilave tasarım özellikleri ile de donatılmış oldukları öne sürülmektedir.18 Bununla birlikte saldırganlar, diğer yöntemlerin yanı sıra yukarıda belirtilen yöntemleri arka arkaya uygulayarak nükleer santrallerde kayda değer hasara yol açabilirler. Saldırganlara karşı başarılı bir savunma, üç ana bileşeni içermelidir. Bunların ilki, CCTV kameraları, sensörler, çevre nöbetçileri ve alarm iletişim sistemleri gibi önlemleri kullanarak, yakın zamanda olabilecek ya da yeni başlamış bir saldırıyı belirleyip izlemeyi ve “alarm vermeyi” hedefleyen ‘tespit’ bileşenidir. İkinci Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 10 evre, saldırganların ilerleyişini yavaşlatarak acil müdahale ekiplerine durumu değerlendirmek, gerekirse destek çağırmak, ideal bir engelleme (örneğin önceden belirlenmiş güvenli bir engelleme noktasına erişmek gibi) için gerekli koşulları yaratmak ve böylece tehdidin etkisiz hale getirilmesi olasılıklarını arttırmak için zaman kazandırmayı amaçlayan ‘geciktirme’ evresidir. Bazı geciktirme unsuru örnekleri çitler, dikenli tel bariyerler, kurşun geçirmez muhafazalar ve araç bariyerleri gibi fiziki bariyerlerdir. Son evre ise, tehdidi, birçok saldırgan eylem senaryosunun yanı sıra bir tasarıma esas tehdite ve sahaya özel zayıflıklara dayanan planlara göre ele almayı hedefleyen ‘müdahale’ evresidir. Bir müdahale planlanırken, müdahale eden kuvvetler bir kritik durdurma noktası (CIP), yani “müdahale eden koruyucu kuvvete bir ya da daha fazla hedefi korumak için taktik ve stratejik avantaj sağlayan korunaklı bir konum ya da uzaktan çalıştırılan geciktirme ve önleme sistemleri konumu” belirlemelidir.19 Gerekli beceriye sahip ve deneyimli saldırganlar, ‘tespit’ bileşeninden mümkün olduğunca uzun bir süre kaçınmaya, geciktirme süresini kısaltmaya ve müdahale önlemlerinin üstesinden gelecek karşı önlemler kullanmaya çalışacaklardır. Başarılı bir sabotaj gerçekleştirmek için, saldırganlar şaşırtmalar yapmak ve alarm sistemlerini kapatmak gibi aldatıcı yöntemler kullanabilirler; ayrıca saldırıyı yapmadan önce ülkenin istihbarat kurumları tarafından tespit edilmekten kaçınmaya çalışacaklardır. Bir saldırıdan önce, tespit ekipmanını ve alarm sistemini kapatmak için siber saldırılar ve içeriden kişiler kullanılabilir. Tesisin içi ve emniyet önlemleri hakkında bilgi sahibi olan saldırganlar her zaman hedeflerine giden en kısa yolu seçmeyebilirler; bunun yerine, tespit edilme olasılığını en aza indirgeyerek ya da CIP’den kaçmalarına olanak vererek kendilerine taktik bir avantaj sağlayan yolları tercih edebilirler.20 Gerekli imkan ve kabiliyete haiz saldırganların, birden fazla yoldan saldıran ve arka arkaya - örneğin içeriden bir kişinin yardımıyla ya da yardımı olmadan alarm sistemlerini kapatmak, çevredeki nöbetçileri uzaktan etkisiz hale getirmek, çevre güvenliğini aşmak için bombalı araçlar kullanmak, vb. gibi - çeşitli yöntemleri kullanan birden fazla saldırgandan (ya da hücreden) oluşması muhtemeldir. Saldırganlar, güvenlik güçlerinin sahadaki tesis emniyetini takviye etmek için gelirken kullanacakları güzergahlar gibi saha dışı güvenlik yardımı rutinleri hakkında bilgi sahibi olmaları durumunda, sabotaj sırasında takviye birliklerin tesise ulaşmasını engelleyebilirler. Bu nedenle, tesisteki her kritik savunma bileşeninin ve sahadaki güvenlik personeli ile saha dışındaki güvenlik personeli arasındaki iletişimin, tek bir saldırgan eylem ile etkisiz hale getirilemeyecek şekilde tasarlanması çok büyük öneme sahiptir. Akkuyu ve Sinop’taki nükleer santrallerin güvenlik ve emniyet tasarımları ile ilgili ön güvenlik analiz raporları (ÖGAR), henüz Türk makamlarına sunulmamıştır. Bununla birlikte, Akkuyu’nun Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporundan, planlanan güvenlik önlemleri hakkında bazı teknik bilgiler çıkarılabilir.21 ÇED raporu, derinlemesine bir emniyet yaklaşımının tasarıma dahil edilmesinin planlandığını öne sürmektedir. Bunlar, tek bir saldırgan eylemin iletişim ve tespit sistemlerini devre dışı bırakmasını önlemek için tesis operasyonlarının her biri için otonom yardımcı sistemler tasarlanmasını, çekirdek aşırı sıcaklık ve acil durum soğutma sistemlerinde pasif güvenlik sistemlerine dayanılmasını, yangın, sel, buhar verme, füzeler ve nükleer santral boru sistemlerine karşı güvenlik ekipmanlarının birbirlerinden fiziki olarak ayrılmasını içermektedir22. Ayrıca ÇED raporu, acil durum güç kaynağı sistemlerinin otonom yükte 72 saat, yakıt ikmali yapılması halinde ise 10 gün süreyle çalışmasını23, böylece acil bir durumda müdahale edecek kişilere müdahalelerini koordine etmeleri ve uygulamaları için olanak verilmesini öngörmektedir. Akkuyu ÇED raporu, uçak düşmeleri ile ilgili olarak, Türk makamlarının hava Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 11 koridorlarının Akkuyu sahası dışında hareketine izin verileceğini öne sürmektedir. 20 tonluk bir uçağın (ÇED raporunda bir Phantom RF-4E savaş uçağı örneği verilmektedir) nükleer santrallere çarpması olasılığı tesisin tasarımına dahil edilmekle birlikte, büyük ticari uçakların çarpması, tasarıma esas olayların (DBE) ötesinde bir olasılık olarak değerlendirilmiştir.24 Ancak rapor aynı zamanda, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından getirilen ön koşullarda küçük uçak, askeri uçak ve büyük ticari uçak çarpmalarının özel olarak dikkate alınmasını gerektirdiğini ve bu yöndeki çalışmaların yürütülmekte olduğunu belirtmektedir25 - bu konuda ÖGAR’da daha fazla bilgi verilmesi beklenmektedir. Ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı tarafından yazılan ve ÇED raporunda alıntılanan bir tavsiye mektubunda, Akkuyu santralinin inşa edileceği alanın, öncelikli hava ve füze savunma bölgeleri içine dahil edileceği belirtilmektedir26. ÇED raporuna göre, kullanılmamış yakıt depolama tesisi, tüketilmiş yakıt depolama tesisi ve pompalama istasyonları, uçak çarpmalarını dikkate alan bir şekilde tasarlanacaktır. Sabotaja ek olarak, saldırganlar, nakil halindeki radyoaktif yakıtı ve atıkları da hedef alabilirler. Bu konu aşağıdaki bölümde daha derinlemesine ele alınacak olmakla birlikte, saldırganlar, nükleer materyalleri nüfus merkezleri ya da limanlar ve havaalanları gibi stratejik öneme sahip sahalar yoluyla nakledildikleri sırada hedef almaları durumunda, önemli insani, çevresel ve ekonomik maliyetlere yol açabilirler. Bu tür hedeflerden biri, gelecekteki nükleer santrallere nükleer yakıt ve atık taşımak için kullanılabilecek olan İstanbul Boğazı’dır. İstanbul, ülke nüfusunun altıda birini barındırmakta ve ülke GSYH’sinin dörtte birini sağlamaktadır.27 Ortalama olarak günde 140 gemi Boğaz’dan geçmekte ve 2.500’den fazla deniz aracı ise kentin Avrupa ve Asya yakaları arasında yolcu taşımaktadır.28 Bir kazadan kaynaklanan nükleer sızıntı kentin sakinlerini, çevresini ve ekonomisini olumsuz etkileyebilir, ancak mümkün olduğunca fazla zarar vermek için tasarlanmış kasıtlı bir saldırı çok daha yıkıcı olabilir; bu nedenle Türk makamlarının bu tür bir senaryo için güvenilir önlemler almaları gereklidir. ÇED raporunda ne yazık ki İstanbul Boğazı konusunun raporun kapsamı dışında olduğu belirtilmekte ve sadece Boğaz’dan hassas materyalin geçişi ile ilgili mevcut uygulamalar ve uluslararası anlaşmalardan söz edilmektedir29. Yukarıda bahsedilen ÖGAR’a ek olarak, proje şirketinin, tesisi işletmeye başlamak için bir ön gereklilik olarak bir acil müdahale planına (AMP) ihtiyacı vardır. AMP, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının izin verdiği yetkili bir kurum tarafından hazırlanacaktır30. Projeye göre, doğal afetler, kazalar ve sabotajların tümü kaza olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, proje sahası 7126 sayılı Sivil Savunma Kanununa göre “Hassas Bölge” niteliği taşıdığından Afet ve Acil Durum, Sivil Savunma, Sabotaj, Savaş, Hasar Onarım ve Milli Alarm Planları’nın hazırlanması ve onay için Mersin Valiliği İl Afet ve Acil Durum Yönetimi Müdürlüğü’ne sunulması gereklidir31. Hassas ve Kritik Radyoaktif Materyalin Çalınması ya da Saptırılması Chicago Üniversitesi’ndeki Argonne Ulusal Laboratuarına göre, dokuz tane radyoaktif izotop potansiyel olarak kirli bombalar yapmak için kullanılabilir.32 Bu izotoplar şunlardır: amerikyum-241, kaliforniyum-252, sezyum137, kobalt-60, iridyum-192, plütonyum-238, polonyum-210, radyum-226 ve stronsiyum-90. UAEA, yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumu, uranyum-233’ü, toryumu ve diğer plütonyum izotoplarını, özel güvenlik ve emniyet önlemleri gerektiren maddeler listesine eklemektedir,33 ABD’nin Nükleer Düzenleme Komisyonu ise ışınlanmamış karışık oksit yakıtı (MOX) dahil etmektedir.34 Nükleer santraller yakıt olarak yaygın şekilde uranyuma dayanmaktadır, ayrıca plütonyum, MOX ve Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 12 toryum da kullanılabilir ve atık olarak üretilebilir; yakıt döngüsünün bir sonucu olarak sezyum-137 ve kobalt-60 gibi yüksek oranda radyoaktif maddeler de üretilir. Ferguson ve diğerleri tarafından yapılan ve yarı ömrüne, taşınabilirliğine ve yaygınlığına bağlı olarak nükleer maddelerin şiddet amaçlı kullanılabilirliğini inceleyen bir çalışmada, kobalt-60, sezyum-137, iridyum-192 ve stronsiyum90’ın “muhtemelen teröristlerin eline geçebileceğini ve halk için büyük risk oluşturabileceğini” öne sürülmektedir.35 Başarılı bir şekilde basit nükleer silahlar yapmak ya da kullanmak bir yana, teröristlerin gerekli ekipmanları ve büyük miktarda radyoaktif materyali bulup bulamayacakları akademik ve bilimsel çevrelerde bir tartışma konusudur ve bu çalışmanın kapsamının dışındadır. Radyolojik serpinti düzenekleri (RDD) - ya da kirli bombalar - teröristlerin ve suç örgütlerinin teknik erişimi dahilinde olabilir; ancak yine de nükleer materyalin çıkarılması, depolanması ve kullanılması, terör örgütlerinin çoğunun kabiliyetlerini aşan çetin bir iş olacaktır. Yine de böyle bir saldırı olasılığının düşük olduğunu varsaysak bile, teröristlerin bir nükleer sahaya sızmayı ve bu sahadan nükleer materyal çalmayı başardıklarının halk tarafından öğrenilmesi durumunda, eylemin kendisi bile panik oluşturmak, güvenlik güçlerine olan güveni zayıflatmak ve ülkenin nükleer programı hakkında kuşkular uyandırmak için yeterli olacaktır. Bu nedenle, terör örgütlerinin terör saldırılarında radyolojik serpinti düzeneklerini kullanabilme kabiliyetlerine ve kullanıp kullanmamalarına bağlı olmaksızın, kritik radyoaktif materyallerin çalınması ya da başka amaçla kullanılması kendi başına bir tehdittir. Hırsızlığa ya da saptırmaya karşı önlemler birçok yönden radyolojik sabotajların durdurulmasına yönelik önlemler ile örtüşür, ancak bazı farklar mevcuttur. Farklılıklardan birisi, saldırganların hırsızlıktan sonra tesisi terk etme gerekliliğidir, yani hem giriş hem de çıkış yollarına ihtiyaç duyarlar.36 Buna karşılık, sabotajcılar görevlerini yerine getirmek için ölümü göze almış olabilirler ya da operasyonlarını uzaktan gerçekleştirebilirler, dolayısıyla çıkış yollarına mutlaka ihtiyaç duymazlar. Ayrıca, bu aynı zamanda radyolojik sabotajla ilgili bir durum da olmakla birlikte, radyolojik materyalin çalınması ya da saptırılması ile ilgili tasarıma esas tehdit, radyoaktif yakıtın ve atığın taşıma sırasındaki, diğer bir deyişle saldırılara karşı en savunmasız oldukları andaki zaafının üzerinde özellikle durulmasını gerektirir. Radyolojik materyal kara, deniz ya da hava yoluyla taşınabilir. Tarihsel olarak, hava yoluyla taşıma, güvenlik riskleri nedeniyle en az tercih edilen yöntemdir, ancak emniyet ve zaman hususları dikkate alındığında bazen tercih edilen taşıma şekli olabilir. Bu çalışmadaki analiz, radyolojik materyalin Türk topraklarına gelişinden sonra ya da Türk topraklarından çıkışına kadar - yani, nükleer tesis ile kara sınırı, liman ya da havaalanı arasında - kara yoluyla nakliyesinin emniyetine odaklanacaktır, çünkü bu, teröristlerin ya da suç örgütlerinin söz konusu yüke saldırmaları için en olası güzergâhtır. Bu çalışmanın hazırlandığı sırada, tesis operatörlerinin yakıtı, atığı ve diğer kritik materyalleri Sinop nükleer santraline nasıl nakledecekleri henüz belli olmamıştır. Dolayısıyla buradaki ön analiz, kuramsal olarak muhtemel lojistik alternatiflere ve topografiye bağlı olacaktır. Akkuyu Nükleer A.Ş. web sayfasındaki bir makaleye göre, yetkili makamlar, tesisin ihtiyaç duyduğu yakıtı37 ve ortaya çıkacak atığı deniz yoluyla taşımayı planlamaktadır; bu da deniz limanlarının kullanılmasını gerektirmektedir. Akkuyu nükleer santral sahasının 150 kilometrelik (~90 mil) yarıçapı içinde üç tane liman mevcuttur: Yeşilovacık (yaklaşık 15 km uzaklıkta), Silifke-Taşucu (~30 km), ve Mersin (~140 km). Yeşilovacık limanı halen inşaat halindedir ve bölgedeki üç termik santrale ve iki çimento fabrikasına malzeme taşımak için kullanılması planlanmaktadır. Taşucu limanının Akkuyu’daki nükleer santral için bir montaj ve inşaat sahası olarak kullanılması,38 nükleer santralin inşa aşaması sırasında Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 13 Şekil 1: Akkuyu NGS sahası ve yakınındaki limanlar Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 14 yılda yaklaşık 52 geminin limanı kullanması planlanmaktadır.39 İnşaat yükü için yardımcı olması ve nükleer yakıtın taşınması amacıyla nükleer santral sahası içine iki ilave rıhtım inşa edilmesi de planlanmaktadır.40 Üçüncü şahısların (balıkçı tekneleri ve turistik tekneler gibi) bu iki limana ve tesis sahasının yakınındaki koylara girmeleri yasaklanacaktır.41 İşletme aşaması sırasında, dört reaktörün her biri için yılda bir adet geminin nükleer santrale nükleer yakıt taşıması beklenmektedir.42 43 Proje şirketi, ekipman ve materyalin yüzde 80’ini tesise doğrudan deniz yoluyla taşımayı planlamaktadır, kalan yüzde 20’nin ise kara yoluyla taşınması beklenmektedir, ancak nükleer yakıt ve atık transferlerinin hepsi sahadaki rıhtım kompleksi yoluyla gerçekleştirilecektir44. Proje şirketinin kara taşımacılığı için iki ana alternatifi vardır. Şu anda Mersin limanını ya da diğer iki limanı Akkuyu sahasına bağlayan herhangi bir demiryolu mevcut değildir. Bölge dağlıktır, dolayısıyla demiryolu inşası uzun sürecek ve maliyetli olacaktır. Dolayısıyla radyoaktif materyaller, bölgedeki limanlardan ya da havaalanlarından birine vardıktan sonra kamyonlar ile nakledilebilir.45 Herhangi bir senaryoda, kamyonların planlanan nükleer santrale ulaşmak için geçebilecekleri iki yol vardır. Bunların ilki D-400 devlet karayoludur; bu karayolu Türkiye’nin Akdeniz kıyısının büyük kısmından geçmektedir ve büyük bir bölümü tehlikeli, virajlı ve Toros Dağlarının sarp kayalık bölgelerinden geçen iki şeritli bir yoldur. Kritik nükleer materyallerin mevcut durumuyla bu yoldan nakledilmesi, bir terörist tehdit olmasa dahi son derece tehlikelidir. Alternatif yol ise, 2015 başında tamamlanması beklenen Akdeniz Sahil Yolu projesidir.46 Düzinelerce tünel ve viyadüğün inşasından sonra, yeni yol dağlardan geçecek ve seyahat mesafesini önemli ölçüde kısaltacaktır. Lojistik nedenlerden dolayı, ikinci yol birincisine tercih edilebilir; ancak potansiyel saldırganlar tarafından yol kesme noktası olarak kullanılabilecek viyadüklerin ve tünellerin sayısı da ciddi bir güvenlik zorluğu doğurmaktadır. Akkuyu ÇED raporunda ana hatları ile belirtilen plan, tesis içinde bulunan limanlara gelen yakıt sevkiyatlarının kamyonlarla nükleer santrale taşınmasını öngörmektedir, bu da yol kesme riskini önemli ölçüde düşürmektedir.47 Bu planda, inşaat malzemelerinin büyük bir bölümü, Akdeniz Sahil Yolu projesinin bir bölümü olan Mersin-Antalya karayolu yoluyla taşınacaktır. Proje şirketi, nükleer santral sahasının çevredeki ilçelere ve karayollarına olan bağlantılarını arttırmak için yolların geliştirilmesini de planlamaktadır. Sinop’taki nükleer santralin, havaalanından yaklaşık 10 km ve şehir merkezinden ve Sinop limanından 18 km uzaklıkta bulunan Abalı’da inşa edilmesi planlanmaktadır. 100-km (60 mil) yarıçap içinde daha küçük limanlar bulunmakla birlikte, en yakın büyük liman, Türkiye’nin en büyük limanlarından biri olan ve yaklaşık 175 km (~105 mil) uzaklıkta bulunan Samsun limanıdır. Samsun ülkenin orta kısımları ile demiryolu bağlantısına sahiptir, ancak Sinop’a demiryolu erişimi yoktur. D-010 devlet karayolu Karadeniz sahilinden geçmektedir ve Abalı’yı Sinop’a, Samsun’a ve Karadeniz’e kıyısı olan diğer şehirlere bağlayan ana güzergâhtır. Bu karayolu, son on yılda yapılan yatırımların bir sonucu olarak, D-400’e kıyasla daha elverişli koşullar sunmaktadır. Yolun Abalı ve Sinop ile Sinop ve Samsun arasındaki kısımları daha az engebelidir, dolayısıyla saldırganlar için daha az sayıda dar geçit sunmaktadır. Şu anda, proje şirketi ile hükümetin nihai olarak mutabakata varacakları koşullar kesin olmaktan çok uzaktır; ancak her iki taraf, lojistik ve güvenlik nedenlerinden dolayı, Akkuyu’da olduğu gibi Sinop nükleer santral tesis sahası içinde de ilave limanlar inşa edilmesini seçebilirler. Ayrıca, Türkiye’de bir yakıt çubuğu tesisi kurulması olasılığı da mevcuttur. Türkçe basın kaynaklarına göre, Türkiye bu konuyu Japonya ile imzalanacak Ev Sahibi Ülke Anlaşmasına ilave etmeyi ummaktadır.48 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a göre, Türkiye nükleer yakıtı hala ithal etmeyi planlamaktadır, ancak Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 15 kendi yakıt çubuklarını üretecek ve kendi yakıt paletlerini her iki nükleer santralde kullanılacak çubuklara yükleyecektir.49 Bu tesisin nerede bulunacağı henüz belli değildir, ancak muhtemel yakıt çubuğu üretim tesisi ve hassas radyoaktif materyalin tesis ile nükleer santraller arasında nakliyesi için benzer tasarıma esas tehdit analizlerinin yapılması gerekecektir. 2013 yılı sonunda, Akkuyu santralinin inşa edileceği arazi özel güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Sinop nükleer santraline de benzer bir statü tanınması muhtemeldir. Bu statü nedeniyle: “özel güvenlik bölgelerinde ve yine özel güvenlik bölgesi olarak ilan edilen deniz bölgesine tesis personeli, yetkili komutanlığın görevlileri ve özel izin verilen kişilerden başkası giremez, oturamaz. Nükleer santrale ait terminal tesislerin dış sınırlarından itibaren dört yüz metrelik mesafede yürütülecek her türlü teknik çalışma, ilgili bakanlıklar ve kurumların yetkili makamlarının nükleer santral yetkilileri ile mutabakatından sonra gerçekleştirilecektir. Santralin güvenlik bölgesinin dış sınırından itibaren iki yüz metreye kadar olan mesafe içerisinde yanıcı ve patlayıcı maddelerin üretimi, depolanması ve nakliyesi yasaktır.”50 Söylenenlere göre, tespit sisteminin bir parçası olarak, Türk makamları ayrıca Akkuyu nükleer santraline ve en yakında bulunan Gülnar ilçesine gelen tüm yolları da sürekli olarak izleyecektir.51 Sistem, 4 tanesi araç ve plaka tanıma ve 8 tanesi görsel izleme için olmak üzere toplam 12 kameradan oluşacaktır. Bu sistem, yardımcı güç sistemlerini de içerecek ve kayıtları en az bir ay süreyle tutacaktır. Sistem, Gülnar’daki jandarma komutanlığından idare edilecek ve jandarma veri tabanlarıyla bütünleşik hale getirilecektir. Akkuyu nükleer santralindeki güvenlik personeli, jandarma komutanlığındaki ana sistem ile bağlantılı ilave bir sunucu yoluyla görsel izleme sistemini izleyebilecektir. Bu önlemler tesisin dış tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması için gerekli adımlardır; ancak Türk ve Rus yetkililerin içeriden kaynaklanabilecek tehditleri de dikkate almaları gereklidir. İçerideki Kişilerden Kaynaklanan Tehdit ve Hassas Bilgiler Radyoaktif materyallerin taşınması ve hassas teknolojiler hakkında - güzergah, emniyet önlemleri ve programlar gibi - bilgilere sahip olmak, saldırganların başarı şansını önemli ölçüde arttıracaktır. Bu bilgiyi elde etmenin bir yolu, içerideki kişi veya kişilerden yardım almaktır. Benzer şekilde, içerideki bir kişi, alarm ve kamera sistemlerini kapatarak, dikkatleri başka yöne çekerek ve tesisin yerleşim planları ve güvenlik önlemleri hakkında bilgiler sağlayarak sabotajcılara yardımcı olabilir. Bilgisayar sistemlerine erişime sahip içerideki kişiler, siber saldırılara olanak vermek için güvenlik duvarlarını kapatabilirler ya da diskler ya da taşınabilir bellekler yoluyla bilgisayarlara kötü niyetli yazılımlar yükleyebilirler. İçerideki kişiler, tesislere kendileri sabotaj düzenleyebilirler ya da güvenlik görevlilerini etkisiz hale getirerek süreci kolaylaştırabilirler. Daha önce kaydedilen nükleer hırsızlık ya da saptırma teşebbüsü olaylarının çoğunda, ister bu amaçla yerleştirilmiş ajanlar isterse sadece para kazanmak isteyen fırsatçı çalışanlar olsun, içerideki kişilerin aktif ya da pasif katılımı söz konusudur. 1995 yılında yaşanan bir örnekte, yüzde 21 zenginleştirilmiş 1,7 kg uranyum, portal monitörlerinin kapalı olduğu bir anda çalışanlardan biri tarafından “elma dolu bir pazar çantası içinde” bir Rus nükleer Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 16 yakıt tesisinden dışarı kaçırılmıştır.52 Nükleer sabotaja gelince, bugüne kadar bilinen en ciddi olay 1982’de Güney Afrika’da yaşanmıştır; tesisin inşa aşaması sırasında içerideki bir kişi doğrudan reaktör başlarına, muhafaza binası içindeki diğer bir hedefe ve ana kontrol odası altında bir arada bulunan elektrik kablolarına yerleştirilen patlayıcıları patlatmıştır53. Söylenenlere göre, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Akkuyu Nükleer Santrali’nin - stajyerler ve yükleniciler dahil - 12.000 (4.000 Rus ve 8.000 Türk) çalışanının hepsini araştıracak, güvenlik soruşturmalarını yapacak ve sabıka kayıtlarını sorgulayacaktır.54 2006 yılında yapılan bir çalışmada, Lee, “en gelişmiş ABD koruma önlemleri ile donatılmış bir Rus işletmesinde bile, içeriye iyi yerleştirilmiş sadece beş kişinin başarılı bir hırsızlık gerçekleştirmek için yeterli olabileceğini” öne sürmüştür.55 Ayrıca, Zaitseva ve Hand’e göre, içerideki kişilerin katıldığı bilinen tüm nükleer silah yapımında kullanılabilecek radyoaktif materyal hırsızlığı olaylarında, içerideki kişiler alt kademelerdeki çalışanlardır.56 Kişilerin soruşturulması süreci tamamlandıktan uzun süre sonra bile, tesiste istihdam edilen ya da tesisi ve tesisin çok sayıda işlevini inşa eden ve işleten özel yükleniciler için çalışan kişilerin “aklı çelinebilir” ya da bu kişiler rüşvetle cezbedilebilir. Bu durum, MİT’in ve devletin diğer güvenlik birimlerinin her zaman ihtiyatlı olması gerektiği anlamına gelmektedir. Bunn ve Sagan’ın öne sürdüğü gibi, güvenlik soruşturmaları genellikle çok etkili değildir ve “özellikle cebire maruz kalmaları durumunda” en güvenilir çalışanlar bile içerideki tehdit oluşturan kişiler haline dönüşebilir.57 İçerideki kişilerin saldırılara katılmaları şart değildir, ancak kritik bilgileri paylaşarak nükleer santrallerin emniyeti için benzer tehditler oluşturabilirler. 10 CFR 73.22’de, aşağıda sıralananları içeren koruma önlemleri bilgilerinin korunması için spesifik gereklilikler belirtilmiştir: sahanın fiziki güvenlik planı; sahaya özel haritalar, krokiler ya da çizimler; alarm sistemi yerleşimleri; acil durum güç kaynakları; fiziki güvenlik düzenleri ve prosedürleri; güvenlik iletişim sistemleri; parola ve kilit kombinasyonları; beklenmedik durum planları; saha içi ve saha dışı müdahale kuvvetlerine ilişkin ayrıntılar; materyallerin sevkiyat programları ve diğerlerinin yanı sıra, emniyet önlemleri ve inceleme raporları hakkındaki bilgiler.58 Akkuyu ÇED raporuna göre, tesisin inşaatı sırasında 12.500’den fazla inşaat personeli istihdam edilecektir.59 Aşağıdaki tabloda (orijinal olarak Akkuyu ÇED60) görülebileceği gibi, bu sayının 2019 yılında, ilk reaktörün devreye girmesinden hemen önce en üst noktaya ulaşması, ardından dört reaktörün hepsinin tamamlanmasının planlandığı 2023 yılına kadar kademeli olarak azalması beklenmektedir - ancak bu programın gerçekleşmeme olasılığı mevcuttur. Operatörler, bu zaman dilimi içinde, her yıl bir tane reaktörü tamamlamayı ve devreye almayı planlamaktadır ve bu reaktörlerin her birinin işletilmesi için 1.000 personel gerekmektedir. Tablo 1: Akkuyu’daki Reaktörlerin Devreye Alınması Boyunca Kümülatif Personel Sayısı Yıl Proje Aşaması İnşaat Personeli İşletme Personeli Toplam 2019 İnşaat 12,584 - 12,584 2020 İnşaat / İşletme 10,886 1,000 11,886 İnşaat / İşletme 6,138 3,000 9,138 2018 İnşaat 2021 İnşaat / İşletme 2023 İnşaat / İşletme 2022 12,579 - 9,090 2,000 - 4,000 12,579 11,090 4,000 Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 17 2019 yılındaki tavan noktasında tesis sahasında bulunan kişilerin sayısı kademeli olarak düşecek olmakla birlikte, nükleer santraller - birkaç nedenden dolayı yukarıda belirtilen diğer tehditlerin yanı sıra - içerideki kişilerden kaynaklanan tehditlere karşı 2020 ile 2023 yılları arasında özellikle savunmasız olacaktır. Tesisler devreye girmeden önce, potansiyel sabotajcılar ve/veya saptırma failleri sadece tesisin işletimi ile ilgili birkaç hassas teknolojiye ve materyale erişme yeteneğine sahip olacaktır - diğer radyoaktif materyallerin yanı sıra nükleer yakıt mevcut değildir - dolayısıyla risk asgari düzeydedir. Ancak tesisler birer birer devreye girdikten sonra, saldırganlar için fırsat penceresi kayda değer ölçüde açık hale gelecektir. Tesisi işletmek için gerekli 4.000 personelin (her bir reaktör için 1.000 kişi) seçilmesi, taranması ve izlenmesi zorlu ancak yapılabilir bir iştir; ancak aynı işin binlerce inşaat işçisi için yapılması çok daha zor olacaktır - şu da gerçektir ki, inşaat personelinin yaratacağı temel tehdit, bilgiye erişimden ziyade hassas ekipmanlara ve materyallere fiziki erişim ile daha alakalı olacaktır. Bu durum, örneğin inşaatın genellikle birden fazla yüklenici tarafından üstlenilmesi ve bunların da inşaat aşaması boyunca zaman zaman işçileri değiştirmesi gibi ilave faktörler ile daha karmaşık bir hale gelmektedir. Diğer bazı faktörler şunlardır: deniz ve kara trafiği hacminin, sadece tesisleri işletmek için gerekli olan trafik hacminden kayda değer ölçüde daha yüksek olacak olması; her iki operasyonun aynı anda yürütmenin oluşturacağı kargaşa ve tam kapasiteye ulaşmadan önce yeni işe alınan güvenlik personelinin ve kurulan sistemlerin test edilmesi ve hazırlanması gerekliliği. Bu karmaşıklıklar, potansiyel saldırganların ve içerideki kişilerin kullanmayı isteyebilecekleri zayıflıklar oluşturabilirler. Proje şirketi, bu zorlukları düzeltmek amacıyla, inşaat personelinin çalışmaya başlayan ünitelere erişimini kısıtlamayı planladığını belirtmiştir. ÇED raporuna göre, üniteler çalışmaya başladıklarında kontrollü erişim alanlarına dönüştürülecekler ve UAEA düzenlemelerine uygun olarak fiziki güvenlik önlemleri ile korunacaklardır61. Diğer bir tehlike, terör örgütlerinin, tesislerde çalışan nükleer bilim adamlarından nükleer teknoloji hakkında kritik bilgiler elde etmek için şiddet içeren yöntemler kullanabilecek olmalarıdır. Örneğin, hassas radyolojik materyalin güvenliği ve nakliyesi ile ilgili olarak nükleer bilim adamlarından elde edilebilecek bilgiler, teröristler tarafından gelecekte bir radyolojik serpinti düzeneği yapma teşebbüslerinde yardımcı olacak şekilde kullanılabilir. Terör ya da suç örgütleri, bunu başarmak için adam kaçırma, şantaj ve korkutma gibi nükleer emniyeti dolaylı olarak tehdit eden yollara başvurabilir. Ayrıca teröristler, nükleer santralin çalışmasını aksatmak için üst düzey tesis çalışanlarını ve nükleer bilim adamlarını öldürmeye teşebbüs edebilirler. Bu nedenle, tesis personelinin, güvenlik kuvvetlerinin ve devletteki ilgili makamların güvenliğini sağlamak için gerekli adımların atılmasına ek olarak, emniyet önlemleri tesis çalışanlarının (özellikle hassas teknolojilere erişime sahip olanların) kimlikleri, bilim adamı profilleri, emniyet protokolleri ve uygulanabilen yerlerde, üst düzey çalışanların her gün işe gidip gelmek için kullandıkları otobüslerin tarifeleri ve güzergahları gibi hassas bilgilerin, terör ve suç örgütleri tarafından erişilebilir olmamasını sağlamalıdır. Siber Güvenlik Siber saldırılar, fiziki güvenliğe odaklanan bu çalışmanın kapsamı dışında kalmaktadır, ancak siber saldırıların hibrid saldırılar düzenlemek için kullanılabileceğini belirtmek gereklidir. Siber saldırılar, destek sistemleri ve ekipmanlarının yanı sıra, nükleer santralin güvenlik, emniyet ve acil durumlara Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 18 hazırlıklılık işlevlerini devre dışı bırakmak ya da aksatmak için kullanılabilir. Nükleer Tesislerde Bilgisayar Güvenliğine İlişkin UAEA Referans Kılavuzu’na62 göre, nükleer tesislere yapılacak siber saldırılar aşağıdakilere yol açabilir: - Bilgilere izinsiz erişim (gizlilik kaybı) - Bilgi, yazılım, donanım, vb.’nin engellenmesi ve değiştirilmesi (bütünlük kaybı) - Veri iletim hatlarının bloke edilmesi ve/veya sistemlerin kapatılması (kullanılabilirlik kaybı) - Veri iletişim sistemlerine ve bilgisayarlara izinsiz giriş (güvenilirlik kaybı). UAEA kılavuzu, nükleer santralin fiziki güvenliği ile ilgili tasarıma esas tehditten önemli ölçüde değişiklik gösterebilecek siber tasarıma esas tehditlerin oluşturulması için değerli bir kaynak görevi görmektedir. Siber uzayın, şu anda taarruzi önlemlerin avantaja sahip olduğu bir alan olduğunu, oyunun kurallarının açıkça belirlenmiş olmadığını ve müdafi ve taarruzi siber kabiliyetlerin sürekli olarak geliştiğini belirtmek önem taşımaktadır. Sistemler donanım düzeyinde kurcalanabileceği ve yukarıda belirtilen şekilde gizlilik, bütünlük, kullanılabilirlik ve güvenilirlik kaybı ile sonuçlanabileceğinden, yetkili makamlar siber güvenliğin tesisin operatörleri güç düğmesine basmadan önce başladığını akılda tutmalıdır. DEVLET KAYNAKLI TEHDİTLER Giriş kısmında değinildiği gibi, nükleer santraller inşa eden ve enerji kaynaklarını çeşitlendiren Ankara’nın, tehdit hesaplamalarını ve stratejik varlıklar kategorizasyonunu gözden geçirmesi gereklidir. Askeri bir perspektiften bakıldığında, planlanan nükleer santraller kurulduktan sonra yabancı kaynaklı silahlı saldırılar için yüksek değerli hedefler teşkil edecektir. Konvansiyonel açıdan, Ankara potansiyel hasımlarına karşı askeri üstünlüğe sahiptir. Türk Hava Kuvvetleri, gelişmiş bir F-16 filosuna sahip önde gelen hava kuvvetlerinden birisidir. Ankara sadece Türk hava sahasında hava üstünlüğüne sahip olmakla kalmamaktadır; aynı zamanda tanker uçak, etkili keşif sistemleri ve havadan havaya ve havadan karaya gelişmiş füzeler edinerek derinlikte taarruz imkan ve kabiliyeti kazanmaktadır. Bu varlıklar ve konseptler, Türk Hava Kuvvetleri’nin, caydırıcılık yaratmasına ve olası tehditlere karşı etkin cezalandırıcı harekât kabiliyetleri kazanmasına olanak vermektedir. Ayrıca Türkiye, gelecek yıllarda satın alınacak 100 kadar F-35 uçağı ile Hava Kuvvetleri’ni modernize etmektedir.63 Ordu, Altay Ana Muharebe Tankı, Fırtına 155mm Kundağı Motorlu Obüs, T-129 Taarruz Helikopteri ve CH-47 ağır yük helikopterleri gibi en son teknolojiye sahip sistemler ile önemli bir satın alma ve üretim programından geçmektedir.64 Ayrıca deniz kuvvetleri, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan devletlerin çoğu ile kıyaslandığında konvansiyonel üstünlüğe sahiptir. Dolayısıyla, askeri stratejik denge ve politik durum dikkate alındığında, Türkiye’nin planlanan nükleer enerji altyapısına yönelik bir kara harekâtı, deniz harekâtı ya da amfibi operasyon ya da bir hava kuvvetleri tehdidi beklememekteyiz. Bununla birlikte, Türkiye’nin hemen yanı başındaki balistik füze yayılması ve bölgesel gerilimler, planlanan nükleer enerji altyapısı için önemli bir askeri tehdit oluşturabilir. Birincisi, balistik füzeler kara harekâtı ya da birliklerin sınır bölgelerinde konuşlandırılmaları gerekmeden kullanılabileceğinden ötürü, Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 19 Türkiye’nin konvansiyonel üstünlüklerini bir ölçüde boşa çıkarabilirler. İkincisi, Türkiye kendi başına balistik füze savunma kabiliyetine sahip değildir ve bu açığı kapatmak için halen T-Loramids adlı bir ihale üzerinde çalışmaktadır. Üçüncüsü, bir balistik füze saldırısının nispeten kısa ön uyarı süresi ve erken emarelerinin yetersizliği, planlanan kritik enerji altyapısının korunması ile ilgili olarak Ankara’yı hazırlıksız yakalayabilir. Türkiye’nin Gelecekteki Nükleer Enerji Altyapısına Yönelik Balistik Füze Tehdidi Türkiye, on yıllar boyunca yoğun bir balistik füze yayılması yaşayan bir bölge olan Orta Doğu ile sınır komşusudur. Ayrıca Türkiye’nin iki komşusu olan İran ve Suriye, Türk nükleer santralleri için potansiyel bir tehdit oluşturabilecek balistik füze envanterlerine sahiptir. Enerji bağımlılığını azaltmaları ve Türkiye’nin enerji portföyünü yeni bir seviyeye taşımaları nedeniyle, nükleer santraller Ankara’nın hasımları için yüksek değerli stratejik hedefler olarak görülebilir. Suriye ve Irak’taki politik-askeri durum, Tahran ile müttefiki olan Şam’daki Baasçı rejim, Ankara’nın bölgesel liderlik tutkusu ile bir rekabet konumuna getirmiştir. Gelecekteki bir askeri gerginlik senaryosunda, İran ve Suriye’nin Türkiye’nin nükleer santralleri için tehdit oluşturma potansiyelleri, aşağıda analiz edilen ve menzili, hareket kabiliyetini, sayısal avantajı, savaş başlığı seçimini, atış sıhhatini ve Ankara’nın planlanan füze savunması kabiliyetlerini içeren bir dizi parametreye bağlı olacaktır. Buna ek olarak, tüm askeri harekâtlar politik bir bağlam içinde gerçekleştiğinden, Şam ve Tahran’ın bu tür bir saldırı ile ilgili politik motivasyonları da önem taşıyacaktır. Daha önce belirtildiği gibi, Ankara, nükleer santraller kurarak, kritik ulusal altyapılar bakımından yüksek değerli hedefler inşa etmektedir. Bu nedenle, potansiyel devlet kaynaklı tehditleri, aşağıdaki şekilde kabiliyet-odaklı bir yaklaşım yoluyla ele almak doğru olacaktır: Menzil, Sistemler ve Savaş Başlıkları Suriye’nin mevcut balistik füze menzili, Scud sınıfı füzeler (B,C ve sınırlı sayıda daha uzun menzilli D türleri) yoluyla Akkuyu’yu hedeflemek için yeterli olmakla birlikte, İran’ın füze envanteri, Karadeniz Bölgesi’ndeki Sinop ilinde inşa edilmesi planlanan ikinci tesis de dahil olmak üzere Türkiye’nin her yerini vurma kabiliyetine sahiptir. Bununla birlikte, Suriye’nin Baasçı rejiminin - tabii Türkiye’nin nükleer enerji projesi gerçekleştiğinde böyle bir rejim kalırsa - Sinop’u vurabilmesinin yegane yolu, bu çalışmanın yazıldığı tarihte Esad rejiminin kontrolü altında olmayan sınıra çok yakın bölgelerden (savaş başlığı seçimine bağlı olarak yaklaşık 700km tahmini menzile sahip) en uzun menzilli Scud-D füzelerinin fırlatılması olacaktır. IISS’in Military Balance 2014 yayınına göre, Baasçı Rejim Kuvvetleri, Scud türleri, SS-21, M-600 ( İran F-110 Fateh füzesinin Suriye versiyonu) ve bir FROG roket sistemi ile donatılmış üç karadan karaya füze tugayına sahiptir.65 İlginçtir ki, Military Balance 2014’te, bu tugaylardan birisinin 4. Zırhlı Tümen’in komutası altında olduğu belirtilmektedir.66 Normalde, doktrin ve muharebe kuruluşu, stratejik bir füze tugayını bir zırhlı tümenin alt-birlikleri arasında görevlendirmez. Bununla birlikte, 4. Zırhlı Tümen, Baasçı rejimin “muhafız” birliklerinden birisidir ve devam eden iç Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 20 savaş sırasında yoğun olarak kullanılmıştır. Bu durum, rejimin askeri doktrini ve muharebe kuruluşu ışığında stratejik silahlarına verdiği önemi göstermektedir. Bu bakımdan, Esad rejiminin Batı’yla yaptığı kimyasal anlaşmasının, Suriye’nin stratejik silah envanterinin tamamını kapsamaması çarpıcıdır. Rejimin iç savaştan sonra ayakta kalması durumunda balistik füze kabiliyetlerini muhafaza etmesi güçlü bir olasılıktır. Ayrıca iç savaş, rejimin silahlı çatışmalarda füze unsurlarını kullanma isteğini kanıtlamıştır. Suriye’nin silahsızlanması ile ilgili iki uyarı mevcuttur. Birincisi, deklare edilmemiş kimyasal maddelerin ve diğer kabiliyetlerin Esad’ın ellerinde bırakılması riskidir. Suriye, 1.230 hazırlanmamış mühimmatın yanı sıra 23 saha, 41 tesis ve 1.300 ton kadar askeri amaçlı kimyasal madde ve öncül madde deklare etmiştir. Bununla birlikte muhalefet kaynakları, geri kalanı büyük ölçüde ölümcül VX maddesinden oluşan toplam kimyasal envanterin %20’sinin deklare edilmediğini, dolayısıyla el değmeden kaldığını iddia etmektedir. Ayrıca, biyolojik silahlar silahsızlanma anlaşmasına dahil edilmemiştir67. Bu nedenle, Türkiye’nin planlanan nükleer saldırılarına karşı bir Suriye balistik füze saldırısının simüle edilmesi, kitle imha silahlarını (KİS) ve konvansiyonel harp başlıklarını içeren senaryolarda farklılıklar gösterecektir. Bu çalışmada ele alınacağı gibi, Scud serisinin sorunlu atış sıhhatleri ile birlikte konvansiyonel harp başlıkları kullanılması, yüzlerce füzeden oluşan bir balistik füze salvosu gerektirecektir. Bununla birlikte, biyolojik ya da kimyasal harp başlıkları, tüm hesapları değiştirebilir. Diğer bir deyişle bu iki senaryo, nükleer enerji tesislerinin konvansiyonel harp başlıkları ile imha edilmesi olasılığı ve biyolojik ve kimyasal harp başlıkları yoluyla nükleer enerji tesislerinin kontaminasyonu ve halkın terörize edilmesi arasındaki farka işaret etmektedir. Biyolojik ve kimyasal kontaminasyon üzerine çalışmalar, bir mil karelik bir alanı kontamine etmek için 0,2 libre botulinum toksin ya da 0,02 libre şarbon sporunun yeterli olduğunu, ancak aynı ölümcül etkiyi yaratmak için 1.763 libre sarin sinir gazı gerekli olduğunu göstermektedir.68 Bu büyüklükte bir miktar, Akkuyu’daki nükleer santral alanının toplam büyüklüğünün iki katını ve çekirdek nükleer enerji üretim alanının üç katını kapsayacaktır. Bir yanda, Baasçı rejimin biyo-toksinleri ve biyo-ajanları silah haline getirme seviyesi hakkında çelişkili raporlar mevcuttur.69 Diğer yandan, kimyasal silah anlaşmasının ardından, stratejik silah açığını kapatmak amacıyla Esad’ın biyolojik silah araştırma ve geliştirmeye daha fazla bel bağlayabileceği makul bir varsayımdır. Tahran’ın olası balistik füze tehdidi dikkate alındığında, coğrafi uzaklık, İran’ın sınır bölgelerinden fırlatılsalar bile 850-900 km’lik asgari gerekli menzili aşamayacak olan Şahab-1 ve Şahab-2 gibi daha kısa menzilli sistemleri yararsız kılmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada Ankara’nın, Suriye’den farklı olarak, İran’ın elinde bulunan daha uzun menzilli füzelerden endişe etmesi gerektiği savunulmaktadır; bu füzelerden Şahab-3, yaklaşık 1.000 kg’lik bir harp yükü kapasitesiyle en az 800-1.300 km menzile sahiptir.70 Aktarılan durum ve coğrafi parametreler sadece kullanılabilecek füzeleri sınırlamakla kalmamakta, aynı zamanda Tahran’ın Fateh-110 ve Zelzal serisi gibi harekat alanı sistemlerindeki sayısal avantajına da engel olmaktadır. Türkiye’nin planlanan kritik enerji altyapısını vurmayı seçmesi durumunda, Tahran’ın diğer seçenekleri yaklaşık 1.600 km menzile sahip Kadir-1 Füzesi ile 2.000 km’nin üzerinde menzile sahip yeni katı yakıtlı Siccil Füzesi olacaktır.71 Ayrıca bu iki füze, Şahab-3 füzesinin aksine, Türkiye’nin kritik nükleer enerji altyapısına İran topraklarının derinliklerinden ulaşabilirler. Bununla birlikte, yukarıda belirtildiği Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 21 gibi, füze sayısı sınırlı olacaktır. Örneğin CSIS, 2013 yılı itibariyle Kadir-1 ve Şahab-3 füzelerinin toplam sayısının 50-400 arasında olduğunu, Siccil-2 füzelerinin sayısının ise daha önce tahmin edilenden çok daha düşük olduğunu rapor etmiştir.72 Gerekli Füze Sayısı, İsabet ve Atış Sıhhati “Sorunu” Türkiye’nin planlanan kritik nükleer enerji altyapısını hedefleyen konvansiyonel savaş başlıklı balistik füzeleri içeren bir tehdit senaryosunda, fırlatılan füzelerin sayısı iki nedenden dolayı çok önemlidir. Birincisi, çok yoğun bir füze saldırısı, öngörülen BFS (balistik füze savunması) bataryalarını iş göremez duruma getirerek (saturation) Ankara’nın gelecekteki balistik füze kabiliyetlerini aşabilir. İkincisi, Suriye ve İran’ın çoğunlukla Scud tabanlı füze envanteri, Scud serisinin kronik atış sıhhati sorunu ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla, sırasıyla Akkuyu’daki planlanan nükleer üretim tesislerinin ve çevresinin büyüklüğü olan 75-125 hektarlık bir alanı kapsamak için, çok sayıda füze gerekecektir. Balistik füzelerin isabet doğruluğu, aşağıdaki şekilde açıklanabilecek dairesel hata ihtimaline (CEP) göre ifade edilir: “...belirli bir hedef noktası için fırlatılan füzelerin yarısının düştüğü dairenin yarı çapıdır. Bu parametre, imha ihtimalinin ya da bir hedefi imha etmek için gerekli silahların sayısının hesaplanmasında yararlıdır. Ancak gelişmiş güdüm sistemlerinin etkisini değerlendirmek için farklı bir füze hatası açıklaması gereklidir, çünkü füzelerin isabet doğruluğunu etkileyen birkaç hata kaynağı vardır. Ayrıca, toplam güdüm hatası, ayrı hataların karelerinin toplamının kare köküne eşit olduğundan, toplam sistem isabetsizliği, büyük ölçüde tek bir büyük hata kaynağı tarafından belirlenir. Üç temel güdüm hatası kategorisi, fırlatma konumu doğruluğu, seyir sırasındaki hatalar ve hedef-yer hatalarıdır.”73 Türkiye’nin Akkuyu’daki planlanan nükleer santralini vurmayı planlayan herhangi bir devletin, soğutma suyu pompaları ve elektrik altyapısı gibi tüm ilgili tesisleri içeren 125 hektarlık bir alanı kapsayacak saldırı için planlama yapması gerekecektir. Daha yoğunlaşmış bir yaklaşım bile, çekirdek nükleer enerji üretimini hedefleyerek hedef alanı sadece 75 hektara düşürebilecektir.74 Hava üslerinin füzelere karşı zayıflığını değerlendiren bir RAND Corporation çalışmasında, yaklaşık 95 hektarlık bir üs alanı için gerekli füze sayısı (Scud-C örneği: 2.394,4 fit bir CEP ve 241 fit öldürücü yarı çap ile) 276 olarak hesaplanmıştır.75 Şu da gerçektir ki, bir hava üssü ile bir nükleer tesis arasında yapısal farklılıklar mevcuttur. Yine de herhangi bir devlet, Türkiye’nin planlanan kritik altyapısını konvansiyonel savaş başlıkları ile vurmak için yüzlerce balistik füzeye ihtiyaç duyacaktır. Karayoluyla Taşınma Özelliği ve Yakıt Eğilimleri Suriye balistik füze cephaneliğinin tamamı ve İran balistik füze envanterinin büyük kısmı, karayoluyla taşınabilirdir.76 Bu özellik, Türk kritik enerji altyapısına karşı potansiyel saldırıların tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca İran’ın Siccil-2 füzesindeki gibi katı yakıt sistemleri, fırlatma döngüsünü kayda değer ölçüde kısaltmakta ve herhangi bir önleyici saldırı seçeneğini önemli ölçüde güçleştirmektedir.77 Karayoluyla taşınabilir füzeler, hareketli taşıyıcı-rampaların (TELAR) yerleri sürekli olarak değiştirilerek Türk misillemesinden kurtarılabilir. Bu tür bir yöntem, Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 22 planlanan nükleer santrallere ikinci dalga füze salvolarının icra edilmesine olanak verebilir. Türkiye’nin Planlanan Füze Savunması ve Nükleer Santraller için Koruma Türkiye, bu tehditlere karşılık olarak, 2009 yılından bu yana T-Loramids adı verilen uzun menzilli bir füze ve hava savunma sistemi projesi yürütmektedir. Ankara, bu çalışmanın hazırlandığı sırada, Eurosam’ın Aster-30 Block-1, Raytheon-Lockheed Martin ortaklığının Patriot PAC-3 ve CPMIEC tarafından teklif edilen tartışmalı Çin yapımı HQ-9 sistemi arasında karar verme aşamasındaydı. Bu sistemlerin farklılıklarına bakılmaksızın, Türkiye’nin gelecekteki füze savunma kabiliyetleri, planlanan nükleer santrallerin korunması düşünüldüğünden birkaç anlama gelmektedir. İlk husus, füze-önleyici füze denklemidir. Açıkçası, Türkiye’nin T-Loramids projesi seçenekleri - Baasçı Suriye rejiminin elindeki SS-21, Scud-B ve Scud-C ile İran’ın elindeki Şahab-1, Şahab-2 ve diğer kısa menzilli sistemler gibi - taktik ve kısa menzilli balistik füzelere (KMBF) karşı etkili olacak olmakla birlikte, uzun menzilli sistemler, T-Loramids tekliflerinin önleme kabiliyetlerinin oldukça ötesine geçebilecektir. Örneğin, MBDA’nın Aster-30 Block-1’e yönelik raporları göz önünde tutulursa, sistem 600 km’ye kadar menzile sahip kısa menzilli ve taktik balistik füzeleri önleyebilmektedir.78 Benzer şekilde, Patriot PAC-3 sisteminin Şahab-1 ve Şahab-2 gibi KMBF’leri ve taktik balistik füzeleri önleme kabiliyetine sahip olduğu, daha uzun menzilli tehditlere karşı ise “biraz kabiliyete” sahip olduğu belirtilmektedir.79 Katar ve BAE’nin daha gelişmiş THAAD sistemlerini satın alma çabaları ve İsrail’in Arrow programı, daha uzun menzilli balistik füzeler ve mevcut nokta savunmaları bakımından tehdit ve önleyici füze açığının açık bir kanıtıdır. Dolayısıyla, Ankara’nın gelecekteki füze savunma seçenekleri planlanan kritik nükleer enerji altyapı için belirli bir ölçüde koruma sağlayacak olmakla birlikte, T-Loramids’in karar aşamasının 2014-2015’te sonuçlandırılacağı varsayıldığında, bu proje Türkiye için bir tehdit oluşturabilecek füzelerin tümü için yine de “sihirli bir kesin çözüm” olmayacaktır. İkincisi, T-Loramids ihalesindeki tüm teklifler nokta savunması için uygundur, yani Ankara’nın nükleer santrallerin güvenliğini sağlamak istemesi durumunda, santrallerin yakınına konuşlandırılmaları gereklidir. Örneğin Patriot PAC3, balistik füzelere karşı, 15-20 km’lik bir alanı savunabilir,80 Aster-30 Block-1 aşağı yukarı aynı savunmayı sağlayabilir, HQ-9 sisteminin ise, her ne kadar kağıt üzerinde olsa da, balistik füzelere karşı 35 km’lik bir menzili olduğu belirtilmektedir.81 Bu nedenle, planlanan füze savunma sistemlerinin konuşlandırma yerleri, bunların satın alınması kadar önem taşımaktadır. Üçüncüsü, Ankara’nın T-Loramids için yapacağı seçim, Scud tabanlı sistemlere karşı savunma gerekliliklerini karşılamalıdır, çünkü Türkiye’nin bölgesel güvenliği için temel tehdidi bu füzeler oluşturmaktadır. Patriot serisi, diğer iki teklife kıyasla en iyi muharebede kanıtlanmış sicile sahip olmakla övünmektedir. Aster-30 Block-1, menzil, hız ve radar kesiti bakımından Scud füzelerini taklit etmek için şu anda en uygun sistem olan İsrail yapımı Black Sparrow füzesine karşı önleme testlerini başarıyla gerçekleştirmiştir.82 Bu başarılar iyimserlik sağlayabilecek olmakla birlikte, Suriye’nin envanterindeki Scud-D ya da İran yapımı Şahab-3 gibi (çoğunlukla Kuzey Kore sistemlerine dayanan) daha uzun menzilli tehditler söz Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 23 konusu olduğunda, Blue Sparrow gibi daha gelişmiş simülasyonlar ile başka testler yapılması gerekecektir.83 Aster-30 serisinin gelecek modifikasyonları ve Aster-30 Block-1 NT, Blue Sparrow testleri için uygun olabilir.84 Bununla birlikte, Türkiye başlangıçtaki Aster kararını ve Block-1 NT için bir yükseltmeyi seçse bile, 1.000 km’nin üzerinde menzile sahip balistik füzeler yine de bir tehdit oluşturabilir.85 Ayrıca, Çin yapımı HQ-9 sisteminin testleri, diğer iki rakibinin testleri kadar şeffaf değildir. Patriot serisinin aksine, Çin yapımı sistem gerçek bir muharebede hiç kullanılmamıştır. Bu nedenle, Türkiye’nin Çin teklifini tercih etmesi durumunda, yukarıda belirtilen belirsizlikler ilave sorunlar doğuracaktır. Türkiye’nin füze savunma kabiliyetleri, daha geniş kapsamlı NATO füze savunma kalkanı bağlamında dikkate alınmalıdır. Kuzey Atlantik İttifakı, entegre bir (komuta, kontrol, iletişim, bilgisayar, bilgi ve istihbarat) yoluyla savunma kabiliyetlerini arttırabilir. Bu çerçevede, atmosfer dışı (örneğin SM-3) ve atmosfer içi (örneğin Patriot PAC-3) önleyici füzelere ek olarak uydu, kara ve deniz tabanlı radarlar ve sensörler (AN/TPY-2, Smart-L, AN/SPY-1 gibi), çok katmanlı bir sevk ve idare içinde kullanılır.86 Bu füze savunması yaklaşımının kilit noktası, düşman bir füzenin uçuş yolu hakkında kesin bilgi sunarak önleme doğruluğu sağlayan gelişmiş bir önleme ağına olanak veren entegre hareket tarzıdır. Aster ve Patriot serileri, bu entegre NATO sistemindeki son savunma katmanlarıdır. Dolayısıyla, Ankara’nın Çin yapımı sistemi seçmesi durumunda, Türkiye, bu seçeneğin Müttefikler tarafından kesinlikle kabul edilmediğini görerek kendi füze savunması varlıklarını NATO füze kalkanına entegre edemeyecektir.87 Son olarak, hem Türkiye’nin ulusal füze savunma projesinin hem de NATO füze kalkanının zaman çizelgesi, nükleer santralin korunmasını etkilemektedir. Türkiye’nin 2014 ya da 2015 yılında bir sistem hakkında karar vermesi durumunda, ilk üniteleri 2019 ya da 2020’de almaya başlayacaktır. Bu zaman çizelgesi, ülkenin nükleer enerji altyapısı için uygundur, çünkü santrallerin yaklaşık olarak aynı dönemde devreye girmeleri planlanmıştır. NATO füze kalkanı programı, bu bakımdan iyimserlik sağlamaktadır. Gerçekten de, Aegis sistemine ve SM-3 önleyici füzelere sahip ilk BFS kabiliyetli güdümlü füze destroyeri, 2014 başında Rota’daki İspanyol deniz üssünde konuşlandırılmıştır. Akdeniz’de düzenli devriyeler yapmak üzere dört tane harp gemisinin konuşlandırılması planlanmaktadır.88 Romanya ve Polonya’daki kara tabanlı sistemlerin - Avrupa Phased Adaptive Approach konseptinin üçüncü aşamasını belirleyecek olan - konuşlandırılmasının sırasıyla 2015 ve 2018’de tamamlanması beklenmektedir.89 Balistik füze tehdidinden ayrı olarak, Türkiye’nin nükleer santrallerinin korunması değerlendirilirken seyir füzeleri de dikkate alınmalıdır. Teorik olarak, bu sistemler iki şekilde tehlikelidir. Birincisi, seyir füzeleri, isabetli güdüm sistemlerine sahip insansız hava araçlarıdır ve genel olarak nispeten daha düşük harp yükü kapasitelerine rağmen balistik füzelerden daha hassastır. İkincisi, seyir füzeleri düşük irtifalarda uçabildikleri, dolambaçlı yollar izleyebildikleri, araziden faydalanabildikleri ve bir hedefe farklı yönlerden yaklaşabildikleri için, bu füzelerin uçuş yolları savunmayı zora düşürebilir.90 Türk Hava Kuvvetleri’nin havadan havaya muharebedeki üstünlüğü dikkate alındığında, hava platformlarından fırlatılan bir seyir füzesi tehdidi ile daha uzun bir süre başa çıkılabilir. Gelişmiş güdüm ve sevk gücü gerekliliklerinden dolayı seyir füzelerinin pahalı sistemler olması nedeniyle, Türkiye’nin güvenlik çevresindeki savunma ekonomisi eğilimlerinin izlenmesi gereklidir. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 24 Teorik olarak seyir füzeleri, hava savunmasını ve yüksek riskli hedefleri vurmak için bir çatışmanın başlangıç aşamasında kullanılırlar.91 Bu nedenle, Türkiye’ye yönelik potansiyel seyir füzesi tehditleri, bir balistik füze tehdidi senaryosu ile bağlantılı olarak ele alınmalıdır; bu senaryoda, hava ve füze savunma sistemlerine seyir füzeleri ile yapılan saldırıları, kritik altyapıya karşı balistik füze salvoları izleyecektir. Bu noktada, Türkiye’nin nükleer santrallerine yönelik gelecekteki seyir füzesi tehdidine ilişkin iki ana husus mevcuttur. Birincisi, Suriye ve İran, su üstü platformlardan ateşlenebilen ve gemisavar seyir füzelerini teorik olarak kara hedeflerine taarruz ve KİS atış vasıtası olarak kullanılmak üzere modifiye edebilirler.92 Tahran kısa bir süre önce, 2.000 km menzile sahip yeni bir seyir füzesi olan Meshkat’ın geliştirildiğini beyan etmiştir.93 İlginçtir ki, 2005 yılında Tom Warner, Financial Times gazetesi için Ukrayna’dan İran’a ve Çin’e Kh-55 seyir füzeleri için gizli bir silah transferi hakkında bir makale kaleme almıştır.94 Bildirilen Meshkat sistemi bir Kh-55 modifikasyonu ise, ki muhtemelen öyledir, bu gelişme yeni endişelere yol açacaktır, çünkü Kh-55 nükleer başlık taşıyabilen bir atış vasıtasıdır.95 Hem Patriot sisteminin96 hem de Aster-30 Block-197’in testler sırasında seyir füzelerini önleyebildikleri söylenmektedir. Missile Threat, Çin yapımı HQ-9 sisteminin de seyir füzesi önleme kabiliyetlerine sahip olduğunu belirtmektedir.98 Bununla birlikte, daha önce belirtildiği gibi seyir füzeleri, füze savunmaları için ciddi sorunlar oluşturmaktadır; bu nedenle, gerçek muharebe sonuçları test sonuçlarından ve bilgi formlarında belirtilen teknik hususlardan farklılık gösterebilir. Seyir füzesi tehdidi konusunda diğer bir seçenek, aktif stratejilerdir. Uçuş halindeki seyir füzelerinin önlenmesi yerine, bu füzelerin platformları, ilgili tesisleri ve stokları, önleyici bir tarzda imha edilebilir.99 Böylesi bir askeri strateji, derin taarruz kabiliyetine, yeterli istihbarata, emniyet mesafeli mühimmata, uygun platformlara, operasyonel güvenlik için SEAD (düşman hava savunmasının durdurulması) önlemlerine ve potansiyel su üstü platformlarını korumak için iyi koordine edilmiş hava-deniz muharebe kabiliyetlerine bağlı olacaktır. Türkiye’nin böyle bir hareket tarzına uygun güç unsurları şu anda olabilecek en iyi durumda değildir, ancak geleceği ümit vericidir. Birincisi, Türk Hava Kuvvetleri gelecek birkaç on yıl içinde 100 kadar F-35 JSF’ye (Müşterek Taarruz Uçağı) sahip olacaktır.100 İkincisi, Ankara 2006 yılından bu yana kendi ulusal satha atılan seyir füzesi olan SOM’u üretmek için çaba harcamaktadır.101 Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumuna (TÜBİTAK) ve bu kurumun Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsüne (SAGE) göre, bu füze şu anda 180 km’lik bir menzili aşmaktadır, düşman hava savunmalarından kaçınabilmektedir ve F-35 JSF’ye entegre edilecektir.102 Bu nedenle askeri açıdan, F-35 ile SOM’un bir platform-akıllı mühimmat kombinasyonu, düşman komuta ve kontrolünü, yer tesislerini, su üstü platformlarını, uçak hangarlarını ve füze depolama tesislerini uzak mesafelerden hedeflemek için fazlasıyla yeterli olacaktır. Üçüncüsü, Türk Hava Kuvvetleri, derin taarruz seçeneklerini ve görevde kalma sürelerini arttırmak için savaş uçaklarına havada yakıt ikmali yapabilen bir KC-135R103 tanker uçak filosuna sahiptir. Ayrıca Türkiye, on adet A400M ağır nakliye uçağı satın alma sürecindedir. Bu alım, 2018 yılında tamamlanacaktır. Öncelikle bir ağır nakliye unsuru olarak kullanılmakla birlikte, Airbus şirketi A400M’nin tanker uçak görevi görmek üzere hızla konfigüre edilebileceğini bildirmektedir.104 Son olarak Türkiye, operasyonel güvenliği arttırmak amacıyla, AGM-88 anti-radar füzeleri ile donatılmış bir SEAD filosuna (151inci filo)105 sahiptir.106 Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 25 Özetlemek gerekirse, nükleer santrallerini balistik füzelere karşı korumak için Türkiye’nin NATO füze kalkanına ve T-Loramids projesine güvenmesi gereklidir. Ülke ayrıca, şu anda daha az tehdit edici olan seyir füzesi tehdidini karşılamak için taarruz ve savunma sistemlerini birleştirmelidir. İşin iyi tarafı, T-Loramids, Türk Hava Kuvvetleri’nin modernizasyonu ve NATO müttefik füze savunması inisiyatifinin zaman çizelgesinin, Türkiye’nin nükleer enerji projesine ilişkin güvenlik gerekliliklerinin yol haritası ile uyumlu olmasıdır. Bununla birlikte Türkiye, orta menzilli balistik füze ve KİS harp başlıklı tehditleri karşılarken sadece ulusal varlıklara bel bağlayamaz ve bu nedenle Ankara yine de NATO korumasına ihtiyaç duyacaktır. T-Loramids, Türkiye için bir son değil, bir başlangıç olacaktır. Gelecekteki uzun menzilli hava ve füze savunma sistemleri, füze yayılma eğilimlerine uygun olarak başka iyileştirmelere ihtiyaç duyacaktır. Ankara, T-Loramids projesinde Çinliler ile işbirliği yapılması halinde, NATO komuta-kontrol yeteneklerini ve çok-katmanlı bir yaklaşımın sağladığı korumayı kaybedecektir. Askeri Risk Değerlendirmesi Anahtar Bilgiler Özetlemek gerekirse, balistik füzeler, Türkiye’nin planlanan nükleer santrallerinin güvenliğine ilişkin askeri risk değerlendirmesini değiştirebilir. Enerji jeopolitiğinde ezber bozucu bir durumun devreye alınması, askeri bir gerginlik durumunda Ankara’nın jeopolitik rakipleri için yüksek değerli bir askeri hedef oluşturmak ile eş değerdir. Bir askeri risk değerlendirmesinin nükleer santral güvenliği çerçevesine dahil edilmesinin, kesin bir biçimde İran ya da Suriye ile yüksek bir savaş olasılığının söz konusu olacağı anlamına gelmediğini belirtmeye gerek yoktur. Bununla birlikte, Türkiye ile Suriye arasında yaşanan ve bir Türk F-4 savaş uçağının, bir Suriye Mig-23’ünün ve bir Mi-17 helikopterin düşürülmesine yol açan tırmanışı görmezlikten gelmek akıllıca olmayacaktır. Türkiye-Suriye sınırı boyunca karşılıklı topçu ateşi, neredeyse olağan bir hal almıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin planlanan kritik nükleer enerji altyapısına büyük bir askeri saldırı muhtemel olmamakla birlikte, çalkantılı bölgesel konjonktürün durumu dikkate alındığında, bu ihtimal göz ardı edilemez. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 26 VEKİL UNSURLAR VE TERÖRİZM RİSKİ DEĞERLENDİRMESİ Bu çalışmada sunulan devlet kaynaklı tehditlerin askeri risk değerlendirmesi oldukça uzak olasılıklara odaklanmakla birlikte, Türkiye’nin planlanan nükleer enerji altyapısına karşı terör ve vekaleten savaş tehditleri daha olası görülmektedir. Birincisi, terörizm ve vekaleten savaşlar, Orta Doğu’daki devletlerin çoğu için normal hareket tarzı haline gelmiştir. İkincisi, terörizm ve vekaleten savaşın jeopolitik rakiplerin canını yakmak için doğrudan saldırıya kıyasla bedeli daha düşüktür. Üçüncü ve son olarak, Türkiye’nin iç bölgesinde ve çevresinde, politik konjonktürdeki değişikliklere bağlı olarak bazı “müşteri devletlere hizmetlerini sunabilecek” çok sayıda terör örgütü ve şiddet kullanan devlet dışı aktör vardır. Bu aktörler, Türkiye’nin PKK gibi olağan şüpheliler listesinin dışına çıkmakta ve Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi yeni ortaya çıkan tehditleri içermektedir. Ayrıca, terör örgütlerinin kendileri de Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısına saldırmaya ilgi duyabilirler. Nükleer santraller, başarılı bir saldırı durumunda ortaya çıkacak son derece yıkıcı fiziki, ekonomik, siyasi ve psikolojik etki nedeniyle, terör örgütleri için değerli hedeflerdir. Terör örgütleri, bu tesislerden elde edecekleri nükleer ve radyoaktif materyaller ve hassas teknolojiler ile kendi envanterlerini genişletmeye de ilgi duyabilirler. Nükleer santrallere yönelik tehditler, komple bir erimeye yol açmaya yönelik teşebbüsler ile sınırlı değildir. Terör örgütleri bu eşiği geçmeye teşebbüs etmeyebilirler, ancak nakledilmekte olan nükleer materyallere odaklanmayı, elektrik şebekesini hedef almayı, nükleer bilim insanlarına suikastlar düzenlemeyi ve tesise ve operasyonlarına zarar vermek için birçok diğer yöntemi kullanmayı seçebilirler. Türkiye on yıllar boyunca düzinelerce yerel ve uluslararası terör örgütünün yıkıcı faaliyetlerine maruz kalmıştır; yani, Türkiye’nin gelecekteki nükleer enerji programına saldırmak isteyebilecek “bir dizi potansiyel fail” mevcuttur. Bir sonraki bölümde, Türkiye’de şu anda faaliyet gösteren ya da uykuda olan, ancak gelecek yıllarda tekrar şiddete başvurabilecek olan başlıca terör örgütleri özetlenmektedir. Birden fazla tarife uyabilecek olmakla birlikte, şu anda Türkiye’de faaliyet göstermekte olan terör örgütleri üç ana kategoride gruplanabilir: ayrılıkçılar, kökten dinciler ve radikal sol.107 Aşağıdaki bölümlerde, 2020’lerde Türkiye’nin nükleer santralleri için bir tehdit oluşturabilecek bazı terör örgütlerine genel bir bakış verilmiştir. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 27 Ayrılıkçı Terör Örgütleri PKK/KONGRA-GEL Kısa Tarihçe Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkeren Kurdistan, PKK), Türkiye’deki en bilinen terör örgütüdür. Örgüt 1978 yılında, Abdullah Öcalan liderliğinde, Türkiye’nin güneydoğusundaki Diyarbakır şehrinde kurulmuştur. Örgütün başlangıçtaki kuruluş motivasyonu, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin yoğun Kürt nüfusu barındıran bölgelerinden bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. Örgüt Marksizm, Leninizm, Maoizm ve Kürt milliyetçiliğinden etkilenmiştir. Örgüt, 1979’daki ilk şiddet eyleminde bir milletvekilinin ikametgâhına bir baskın düzenlemiş, ardından terör dalgası için eğitim görmek üzere alt yapısını Suriye, Lübnan ve Filistin’e taşınmıştır.108 PKK’nın terör faaliyetleri 1984 yılından sonra yoğunlaşmış ve Türkiye ile PKK arasındaki çatışma 40.000’den fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Örgüt insan gücünü büyük ölçüde Türkiye’deki marjinalize olmuş Kürtlerden, bölgede faaliyet gösteren radikal sol gruplardan ve Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan etnik Kürtlerden sağlamaktadır. Özellikle 1980’ler ve 1990’larda, Türk devletinin Kürt kimliği üzerindeki - zaman zaman sivil militan ayrımı gözetmeyen şiddete kadar varan - kültürel ve fiziksel baskısı, örgütün kadrolarını doldurmasına yardımcı olmuştur. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Şubat 1999’da ve ikinci adamı Şemdin Sakık’ın Nisan 1998’de yakalanmaları, PKK’nın gücüne ciddi ölçüde darbe vurmuştur. PKK, beş yıllık aradan sonra, 2004 yılında terör eylemlerine yeniden başlamıştır. 2012 yılında Ankara ile Öcalan arasında yapılan görüşmeler sonucunda, PKK Mart 2013’te “ateşkes” ilan etmiş, ancak kısa süre önce tekrar şiddet eylemlerine başvurma tehdidinde bulunmuştur. Hareket Tarzı ve Paterni PKK, faaliyet geçmişi boyunca aşağıdakileri içeren, ama bunlarla sınırlı olmayan, adam kaçırma, baskınlar, gayri nizami harp, intihar bombacıları, sabotaj, pusular, kundaklama, kent merkezlerinde şiddet içeren protestolar ve güvenlik kuvvetleri ile doğrudan çatışmalar gibi farklı şiddet yollarına başvurmuştur. PKK bu yasadışı şiddet yöntemlerini, şu amaçlarla kullanmıştır: yerel Kürt nüfusu baskı altına almak ya da sempatisini kazanmak, devlet otoritesini akamete uğratmak, halkı göçe zorlamak, kırsal alanlarda bölgesel kontrol kazanmak, devlete maddi zararlar vermek, büyük şehirlerdeki ve Türkiye’nin doğusunda ve güneydoğusundaki nüfus arasında terör estirmek ve özerk bir Kürt devleti kurmak. PKK bu amaçlara ulaşmak için devlet görevlilerini, bürokratları, güvenlik kuvvetlerini ve kent merkezleri ile kendi faaliyet alanlarındaki yerel toplumları hedeflemiştir. PKK birçok olayda bombaları, patlayıcıları, el yapımı patlayıcı düzenekleri ve roketatarları içeren çeşitli silahlar kullanarak enerji altyapısına sabotajlar ve saldırılar düzenlemiştir. 2013 yılında PKK, üzerinde özerk bir Kürt devleti kurmak istediği on iki eylem alanını ilan etmiştir. Bu bölgeler, Türkiye’nin doğusuna ve güneydoğusuna ek olarak, ortasına, güneyine ve kuzeyine uzanmaktadır. Tarihsel olarak, PKK’nın faaliyetlerinin çoğu Türkiye’nin yoğun bir Kürt nüfusu barındıran doğu ve özellikle güneydoğu bölgelerine odaklanmıştır, ancak örgüt Türkiye’nin orta, Karadeniz ve Akdeniz sahilindeki bölgelerine de yayılarak eylem alanını genişletmek için çaba göstermiştir. PKK, ulaşabildiği yerleri genişleterek ülkenin tüm kısımlarında eylem Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 28 yapma kabiliyetini göstermeye, devletin güvenlik güçlerini demoralize etmeye ve güvenlik güçlerinin geniş bir alana dağıtılmasını sağlamaya çalışmıştır.109 PKK; bir güç gösterisi olarak İstanbul, Ankara ve İzmir kent merkezleri gibi kendi alışılmış etki alanı dışındaki büyük kentleri de hedef almıştır. Sinop’taki PKK faaliyetleri asgari düzeydedir; ancak örgüt, Karadeniz bölgesinin doğu kısımlarına erişme çabasıyla komşu illerde bazı eylemler gerçekleştirmiştir. Örgüt, Sinop’ta büyük ölçekli bir eylem yapmaya karar vermesi durumunda, insan gücünü Tunceli’den ve geleneksel olarak faal olduğu diğer kentlerden getirebilir. Ancak bu tür bir faaliyetin, devletin istihbarat ve güvenlik güçleri tarafından tespit edilmesi olasılığı yüksektir. Öte yandan Mersin, devlet için kayda değer bir zorluk oluşturacaktır. PKK geçmişte Mersin’de, Hatay’da, Adana’da ve diğer yakın illerde önemli eylemler gerçekleştirmiştir. Bu bölge, PKK’nın otuz yıldan fazla bir süredir faaliyet gösterdiği güneydoğu şehirlerine yakındır. PKK, kuzey Suriye’nin yakınında bulunan Türkiye’nin güneydoğusunda daha önce güvenli bölgeler ve eğitim kampları kurmuş ve PKK ile ideolojik bağları olan PYD kısa süre önce özerklik ilan etmiştir. Bölgenin engebeli arazisi PKK’nın faaliyetlerine yardımcı olmaktadır, çünkü örgütün kırsal kanadı doğu ve güneydoğu Türkiye’deki dağlık ve engebeli arazileri tercih etmektedir. PKK ayrıca bölgedeki kentsel terör faaliyetleri için gerekli eylem birimlerine sahiptir. Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler PKK, Suriye ve İran’dan lojistik ve maddi destek almaya devam etmiştir,110 bu desteğin boyutu, politik bağlama bağlı olarak farklılık göstermektedir. Ayrıca, kuzey Irak’taki dağlık araziyi güvenli bir bölge ve eğitim sahası olarak kullanmışlardır. Örgüt ayrıca Türkiye’nin Suriye, İran ve Irak sınırları boyunca kaçakçılık faaliyetlerinden maddi gelir elde etmektedir. Dahası, Avrupa’daki uyuşturucu kaçakçılığı ve para aklama eylemleri de önemli bir gelir kaynağı işlevi görmektedir.111 Uluslararası düzeyde PKK, Kürt diasporasının aktif katılımı ve medya kuruluşları oluşturulması yoluyla, Avrupa’da belirli bir siyasi destek de elde etmiştir.112 PKK, DHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephe) ve TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) gibi daha önce Türkiye’de faaliyet gösteren radikal sol örgütlerle,113 hatta iddialara göre İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) gibi radikal sağ örgütlerle işbirliği de yapmıştır.114 İttifaklar zaman zaman değişmiştir; bu örgütler ortak eylemler yapma115 ve ortak eğitim alma116 konusunda PKK ile işbirliği geçmişine sahiptir. PKK, diğer yerli ve - 1980’lerin ortalarından bu yana Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturmayan ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu)117 dahil - uluslararası ayrılıkçı örgütler ile işbirliği yapmıştır. Mevcut Eylem Gücü ve Durumu Küçük olaylar yaşanmasına rağmen, Türk hükümeti ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında devam etmekte olan görüşmelerin bir sonucu olarak son bir yıl içinde herhangi bir büyük eylem yapılmamıştır.118 Bu görüşmelerin koşullarından biri militanların ülkeyi terk etmeleri olmakla birlikte, açık kaynaklı bilgiler, çözüm sürecinin nasıl ilerleyeceği konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle PKK’nın tamamen silah bırakmasının henüz gerçekleşmediğini göstermektedir. Türkiye’de tam ne kadar PKK militanı bulunduğu belirsizdir, ancak haberlerde 1.500119 ile 3.000120 arasında değişen, hatta bazen 5.000’i121 bulan rakamlardan bahsedilmektedir. Benzer kaynaklar, PKK eylemlerine destek verebilecek olan PYD’nin yaklaşık 7.000 militanı122 olduğunu ve PKK’nın ayrıca Kuzey Irak’ta 2.3002.500 militana sahip olduğunu öne sürmektedir.123 Dolayısıyla PKK, Türkiye’nin Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 29 gelecekteki nükleer altyapısı - özellikle PKK’nın geleneksel eylem alanlarına ve lojistik merkezlerine yakınlığı nedeniyle Akkuyu - için bir tehdit oluşturabilecek büyük bir insan gücüne sahiptir. Ayrıca, Türkiye’de yayınlanan haberlere göre, PKK’nın elinin altında önemli bir ateş gücü mevcuttur. Örgütün sahip olduğu silahlar, şunları içermektedir: roketler (yaklaşık 2.000); AK-47’ler (20.000’e yakın); Dragunov keskin nişancı tüfekleri; Mauser tüfekler; PK makineli tüfekler; G-1’ler; M-16’lar; diğer makineli tüfekler, tüfekler ve keskin nişancı tüfekleri (10.000’e yakın); 4000’den fazla tabanca; 5.000 el bombası; 15.000 kara mayını124 ve diğer unsurların yanında bir miktar tanksavar ve hava savunma silahı. Örgüt şu anda faaliyet göstermemektedir ancak silahlarını bırakmamıştır ve çözüm süreci tamamlanmaktan uzaktır. PKK geçmişte “ateşkesler” ilan etmiş, ancak bu “ateşkesleri” kuvvetlerini yeniden silahlandırma ve yeniden düzenleme fırsatları olarak kullanmıştır. Polis ve jandarma istihbaratı tarafından derlenen yeni bir rapora göre, PKK barış süreci sırasında 2.000 yeni üye kazanmıştır, ancak bunların çoğu askeri eğitim almamıştır ve Türk sınırlarında toplamda sadece 1.000 militan kalmıştır.125 Aynı habere göre, örgüt hafif silah cephaneliğinin bir kısmını sınırın ötesine geçirmiştir, ancak ağır silahlar sınırın içinde kalmıştır. Örgüt ayrıca sınırın yakınına ilaç ve gıda maddesi depolamıştır.126 Dahası, Kürt milliyetçisi bir siyasi parti olan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) son yerel seçimlerde, çoğu doğu ve güneydoğu illerinde olmak üzere Türkiye’deki 82 belediyenin 11’ini kazanmıştır. BDP, bölgede potansiyel bir özerklik ilanı ile ilgili olarak karışık mesajlar vermektedir,127 128 Örneğin Nisan 2012’de, bir parti üyesi, Diyarbakır’da çıkarılan petrolden elde edilen gelirden yerel yönetime bir pay verilmesi gerektiğini öne sürmüş ve yerel yönetimleri güçlendirmeye yönelik başka önlemleri savunmuştur.129 Çözüm sürecinin başarısız olması ve BDP’nin tek taraflı olarak özerklik ilan etmesi durumunda, Ankara’nın geçmişte olduğu gibi askeri olarak müdahale etmesi olasılığı mevcuttur, bu da şiddetin ve PKK eylemlerinin yeniden başlamasına yol açacaktır. Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı: Geçmiş, Gerekçeler ve Olasılıklar PKK geçmişte, petrol130 131 ve gaz132 boru hatları ve barajlar133 dahil olmak üzere kritik ulusal altyapıyı hedeflerken inşaatı geciktirmek, tesisi çalışamaz hale getirmek ve güvenlik güçlerinin müdahale kabiliyetlerini akamete uğratmak için çeşitli taktikler kullanmıştır. Militanlar, son birkaç yıldaki iki ayrı olayda, uzaktan ateşlenebilen patlayıcılar yerleştirmek için boru hatlarının çevresindeki alanı kazmışlardır.134 Örgüt diğer olaylarda ise inşaat işçilerini öldürmüş, patlayıcılar yerleştirmiş ve el bombaları ve hafif silahlar kullanarak bir hidroelektrik santrali regülatörünün135 komuta ve kontrol merkezine saldırmış, uzun namlulu silahlar kullanarak inşaat işçilerini öldürmüş136, güvenlik güçlerinin saldırıları engellemek için izleyecekleri yollara mayın döşemiş ve bu yollara döşenen patlayıcıları uzaktan patlatmıştır.137 Sadece Ağustos 2013’te, Türkiye Kominist Partisi/Marksist Leninist-Konferans’ın askeri kanadı olan TİKKO, söylenenlere göre PKK ile işbirliği yaparak hidroelektrik santrali inşaat sahalarına 24 ayrı saldırı gerçekleştirmiştir.138 PKK’nın geçmişte KUA’ya düzenlediği saldırılar, örgütün Türk devletine ekonomik zarar vermek amacıyla Türkiye’nin gelecekteki nükleer altyapısını ve bu altyapının elektrik şebekesine bağlantısını hedeflemeye ilgi duyabileceğini göstermektedir. Ayrıca örgüt, siyasi hesaplarına bağlı olarak, kendi gücünü ve Türk güvenlik güçlerinin zayıflığını göstermek için sofistike bir saldırı da Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 30 gerçekleştirebilir. Örgüt, tekrar şiddete başvurmaya karar vermesi durumunda, halk içinde korku yaratmak ve hükümeti zorlamak için sansasyonel terör saldırılarını tercih edebilir ve nükleer tesislere yapılacak saldırılar ile nükleer ve radyolojik materyallerin saptırılması bu bakımdan çekici hedefler olabilir. PKK halk desteğine dayanmaktadır, ancak bu durum örgütü geçmişte etnik Kürtlere karşı saldırılar da dâhil olmak üzere toplu katliam saldırıları yapmaktan alıkoymamıştır. PKK, çok çeşitli yeteneklere sahip olan deneyimli ve organize bir örgüttür. Güçleri değişmekle birlikte, planlanan iki nükleer santralin yakınındaki kentsel ve kırsal merkezlerde halihazırda PKK militan hücreleri kurulmuştur. Örgüt, yasadışı ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan mali garantilere sahiptir. PKK silah, istihbarat, para ve insan gücü sağlayabilecek iç ve dış aktörler ile işbirliği yapmaktadır. Örgüt şu anda düşük profilde faaliyet göstermekle birlikte, yakın gelecekte tekrar şiddete başvurması olasıdır. Ayrıca PKK’nın şahin kanadının silaha sarılarak gelecekteki nükleer altyapıya bir saldırı düzenlemesi de düşünülebilir. Tehditler PKK ve bağlı unsurları, aşağıdakileri içeren ama bunlarla sınırlı olmayan birçok yolla Türkiye’nin planlanan nükleer tesislerini tehdit edebilirler: bilim insanlarının ya da tesis personelinin kaçırılması, tesis personelini taşıyan servislere saldırılar düzenlenmesi, intihar bombacıları, patlayıcı ile dolu kara araçları, uzun namlulu silahlar, el bombaları, roketatarlar, tanksavar silahları, mayınlar, el yapımı patlayıcılar, otomatik ve yarı otomatik tüfekler kullanılarak saldırılar düzenlenmesi, yakıt ve atık gibi hassas radyoaktif materyaller taşıyan nakliye araçlarına pusu kurulması. PKK, tesislere inşaat sırasında saldırabilir ya da tesislere çalışır durumdayken sabotaj düzenleyebilir. Örgütün, kirli bombalar yapmak ya da karaborsada satmak üzere materyaller ele geçirmek amacıyla nükleer atık nakliyatlarının yolunu keserek ya da tesise girerek çekirdeği parçalanabilir materyal çalmaya teşebbüs edip etmeyeceği açık değildir. PKK şu anda siber uzayda çok fazla varlık göstermemektedir, bu nedenle örgütün karmaşık tesis ağlarına, izinsiz giriş tespit sistemlerine ya da alarm sistemlerine girebilme yeteneğine sahip olup olmadığı belli değildir, ancak olasılık dışı görülmektedir. Bunlar terör örgütlerinin çoğu için doğru olabilir; ancak PKK’nın otuz yıllık deneyimi ve bugüne kadar gösterdiği direnç, PKK’yı Türkiye’de faaliyet gösteren diğer terör örgütlerinden çok daha becerikli bir örgüt kılmaktadır. PKK’nın geniş üye bulma tabanına rağmen, örgütün tesisin içine başarıyla adam yerleştirme olasılığı şüphelidir. Personel işe alınmadan önce, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kapsamlı bir tarama ve soruşturma süreci yürütecektir. Haberlerde, daha önce belirtildiği üzere, stajyerlerin ve alt düzey yüklenicilerin de bir soruşturmadan geçirileceği öne sürülmektedir.139 Ayrıca askeri istihbarat, emniyet istihbarat ve MİT, son otuz yıldır PKK’nın potansiyel yeni üyelerini ve sempatizanlarını yakından izlemektedir. Bu nedenle, PKK’nın tesise adam yerleştirmesi ya da yüksek ve orta düzey çalışanları angaje etmesi teorik olarak mümkün olmakla birlikte, muhtemel görülmemektedir. PKK’nın içeride çalışan kişiler bulamaması, tesislerin işleyişi, tasarımı ve yakıt döngüsü ile ilgili kritik bilgilere erişimini engelleyecek ve tespit, geciktirme ve alarm sistemlerini kapatma ya da tesisin içinden sabotaj yapma kabiliyetlerini etkileyecektir. Denizden saldırılar ya da uçak kaçırma, bugüne kadar PKK’nın hareket tarzı (Modus Operandi, MO) olmamıştır. Bununla birlikte, geçmişte benzer örnekler olmaması tehdidin olmadığı anlamına gelmez, ancak PKK’nın, daha önce belirtilen diğer yöntemlere kıyasla bu yöntemleri kullanmasının daha az olası olduğu anlamına gelecektir. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 31 Radikal Sol Terör Örgütleri DHKP/C Kısa tarihçe Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP/C) örgütü, geçmişi 1960’lardaki sol gençlik örgütlerine kadar uzanan köklere sahiptir. 1970’te kurulan ve liderliğini Mahir Çayan’ın yaptığı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C), Latin Amerika gerilla gruplarına benzer şekilde silahlı mücadele yoluyla Türkiye’de Marksist-Leninist bir devrim başlatmak amacını gütmüştür. Ancak bu grup, 1972 yılında liderlerinin çoğunun öldürülmesinin ardından çok sayıda örgüte bölünmüştür. 1978 yılında, Dursun Karataş’ın liderliği altında Devrimci Sol (Dev-Sol) adıyla yeni bir örgüt kurulmuştur. Dev-Sol eski ve görevdeki üst düzey Türk yetkililerini, askerleri ve polisleri hedef almıştır. 1990’ların başındaki iç güç mücadelesinin ardından, Karataş örgütün kontrolünü kaybetmiş ancak 1994’te tekrar kazanarak Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi’ni kurmuştur.140 Parti, örgütün siyasi faaliyetlerine, cephe ise militan kanadına işaret etmektedir. Örgüt o günden bu yana faaliyetlerini kentsel ve kırsal alanlarda ve hapishanelerde sürdürmüştür. Karataş’ın 2008 yılındaki ölümünün ardından örgüt 2012 yılına kadar nispeten sessiz kalmıştır, bu tarihten sonra sokak gösterilerinde eylem yaparak ve sansasyonel saldırılar gerçekleştirerek yavaş yavaş varlık göstermeye başlamıştır. Hareket Tarzı ve Paterni Örgüt kendi açıklamasına göre bir Marksist-Leninist devrime yol açmak için, ülkenin hem kırsal hem de kentsel bölgelerinde aynı anda silahlı çatışmalar başlatma ve bu izole çatışmaları geniş bir düşük yoğunluklu çatışmaya dönüştürme amacını gütmektedir.141 Örgüt, 1996 yılında iş dünyasının önde gelen üyelerine suikast düzenlenmesi haricinde genellikle patlayıcılar, ateşli silahlar, intihar bombacıları ve roketatarlar142 kullanarak daha çok polise, silahlı kuvvetlere, devlet binalarına ve ABD ile NATO hedeflerine saldırılar düzenlemiştir.143 Özellikle 2013 yılından bu yana örgüt, kentsel merkezlerdeki sokak gösterilerinde gözle görünür bir varlık göstermiştir.144 145 Yerel ve Uluslararası İşbirlikçiler PKK bağlantılı bir dergi olan Serxwebun’da yayınlanan ortak bir bildiriye göre, PKK ve DHKP 1996 yılında Türk devletine karşı savaşmak için birleşik bir cephe kurulması çağrısında bulunmuşlardır.146 O günden bu yana her iki taraf Karadeniz bölgesinde ortak eylemler düzenlemiş147 ve Abdullah Öcalan’ın ifadesine göre PKK, DHKP/C’ye eğitim sağlamıştır.148 Söylenenlere göre örgüt, mali kaynaklarının büyük kısmını “bağışlar” ve Avrupa ülkelerinde149 yaşayanlardan haraç alma yoluyla elde etmektedir ve Yunanistan, Almanya, Belçika, Hollanda, İspanya ve İtalya’da varlık göstermektedir.150 Örgütün 1990’larda Suriye’de eğitim kampları olduğuna inanılmaktadır,151 iddialara göre bu kamplar Suriye iç savaşının152 başlamasından ve Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin bozulmasından sonra tekrar kurulmuştur. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 32 Mevcut Eylem Gücü ve Durumu ABD Dışişleri Bakanlığı 2013 Terörizm Hakkında Ülke Raporuna göre, DHKP/C Türkiye’de muhtemelen “birkaç düzine”153 üyeye ve Avrupa genelinde bir destek ağına sahiptir; Maryland Üniversitesi Terörizmin ve Terörizme Müdahalelerin İncelenmesi için Ulusal Konsorsiyum ise bu rakamı “1.000 üyeden az”154 olarak vermektedir. Örgüt, yeni üyeler bulmak için çoğunlukla hapishaneleri, üniversite kampüslerini ve kentsel merkezlerdeki ötekileştirilmiş mahalleleri hedeflemektedir; bu nedenle militanların gerçek sayısı nispeten düşük olmakla birlikte, gelecekteki yeni üyeler için potansiyel bir havuz olan sempatizanların sayısı birkaç bin civarında olabilir155 156. DHKP/C yıllarca asgari düzeyde faaliyet gösterdikten sonra 2012 yılında geri dönüş yapmış ve Ankara’daki ABD Elçiliğine bir bombalı intihar saldırısı da dahil olmak üzere birkaç sansasyonel saldırı gerçekleştirmiştir. Ancak Ankara, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün başarılı operasyonları yoluyla örgüte karşı bazı başarılar elde etmiştir. Ayrıca DHKP/C’nin Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupa Birliği tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanması, Ankara için olumlu bir gelişme olmuştur. Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı: Geçmiş, Gerekçeler ve Olası Tehditler KUA’lara saldırmak, DHKP/C’nin ve seleflerinin hareket tarzı (MO) olmamıştır. Yine de, örgüt 2012 yılından bu yana profilini yükseltmeye çalışmaktadır ve nükleer santraller yüksek değerli hedefler oluşturmaktadır. Geçmiş DHKP/C eylemleri, örgütün nükleer santrallere yönelik ciddi bir tehdit oluşturmak için yeterli sofistike bilgilere, silahlara ve planlamaya sahip olmadığını göstermektedir; ancak örgüt, bu tür eylemlerde diğer örgütlere yardımcı olabilir. DHKP/C’nin Suriye ile sahip olduğu iddia edilen bağları, Şam ya da Türkiye’nin diğer bölgesel hasımları için bir vekil görevi görme potansiyeli olduğu anlamına gelebilir. DHKP/C, 1960’lara uzanan militan sol gelenekten doğan birçok örgütten birisidir. Bu nedenle, Türk güvenlik güçlerinin başarılı operasyonları ya da iç güç çekişmeleri ya da her ikisi nedeniyle örgüt nükleer santraller devreye girene kadar ayakta kalamasa bile, aynı ideolojik geleneği takip eden diğer örgütlerin DHKP/ C’nin yerini alması muhtemeldir. Bu nedenle, bu çalışmanın yazıldığı sırada DHKP/C’nin Türkiye’nin gelecekteki nükleer programı için oluşturduğu tehdit düşük görünmektedir; ancak bu değerlendirme, örgütün evrimine ve bölgesel eğilimlere bağlı olarak, nükleer santraller tamamlanana kadar geçecek yıllar içinde değişebilir. Diğer Sol Militan Örgütler ve Terör Örgütleri Türkiye’de özellikle 1960’lardan sonra sol ideolojilere verilen destekte dikkat çekici bir artış yaşanmış ve bu artış, hem yasal hem de yasadışı radikal sol örgütlerin çoğalması ile sonuçlanmıştır. Bugün bile, bu örgütlerin çoğu ideolojik çizgiler ya da iç güç çekişmeleri sonucunda daha küçük gruplara bölünmekte ya da diğer fraksiyonlar ile birleşmekte, sonuç olarak bu çalışmanın kapsamını aşan sayıda kısaltmalar ortaya çıkmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 2007 yılında hazırlanan bir rapora göre, (yukarıda verilenler haricindeki) mevcut sol terör örgütleri şunlardır: Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye Komünist Partisi / Marksist Leninist-Konferans (TKP/ML-KONFERANS), TKP/ML- Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 33 KONFERANS’ın askeri kanadı TİKKO ve Maoist Komünist Parti (MKP).157 1980 darbesinden sonra, Türk güvenlik güçleri bu örgütlerin çoğuna ve seleflerine ağır bir darbe indirmiştir. Bunların bir kısmı doğu Karadeniz bölgesi158 ve Tunceli gibi Türkiye’nin doğu illerine taşınmış,159 diğerleri ise büyük kent merkezlerinde kalmayı seçmiştir. Bazı örgütler, örneğin eğitim, kaynak, ya da ortak eylemlere katılım karşılığında doğu Karadeniz bölgesine erişim sağlayarak PKK ile işbirliği yapmıştır. Ortak eylemlerin bir örneği, Temmuz 2013 tarihinde Tunceli’deki bir hidroelektrik santralinin kontrol binasının yedi silahlı TİKKO militanı tarafından bombalanmasıdır. Daha önce MKP militanları da aynı santrale saldırmıştır.160 Temmuz 2014 kadar yakın bir tarihte, iddialara göre PKK kamplarında eğitim görmüş olan bir MLKP militanı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tutuklanmıştır.161 Parçalanmış olmalarına rağmen, bu örgütler Türkiye’nin gelecekteki nükleer santrallerine yönelik bazı tehditler oluşturabilirler. Bu örgütlerin adları, ittifakları ve ideolojileri geçmişte olduğu gibi gelecekte de değişebilir, ancak bunlar PKK gibi önde gelen terör örgütleri ile rutin olarak ittifaklar kurmaktadır. Bu terör gruplarının çoğu, onlarca yıl geriye giden silahlı mücadele geleneğinden gelmektedir, bu nedenle sabotaj, patlayıcı kullanımı ve gerilla savaşı konularında kayda değer bir deneyime sahiptir. Ayrıca, Türkiye’deki radikal sol örgütler öncelikle devlet hedeflerini seçmektedir ve KUA’lara saldırdıkları bilinmektedir. Tunceli’de Temmuz 2013’te yaşanan saldırıda, TİKKO militanlarının çevreye zarar verdiği için hidroelektrik santraline saldırdıklarını söyledikleri iddia edilmektedir.162 163 Sinop’taki planlanan nükleer santral, çok yakınında olmasa da, PKK’nın bölgelerine ve Karadeniz bölgesindeki ilgili faaliyetlere yeterince yakın olacaktır; Türkiye’nin güneyinde yer alacak Akkuyu nükleer santrali ise PKK’nın alışılmış eylem alanlarına yakın bir noktada bulunacaktır. Kökten Dinci Terör Örgütleri TÜRK HİZBULLAHI Kısa Tarihçe Türk (ayrıca bazı kaynaklarda Kürt olarak bahsedilmektedir) Hizbullahı, güneydoğuda Sünni İslamcı bir devlet kurmayı amaçlayan ve şu anda faaliyet göstermeyen (ya da düşük profilde seyreden) bir terör örgütüdür. 1980’lerde Diyarbakır’daki dini yayınlar satan bir kitabevinde zaman içinde kurulmuştur ve Lübnan’daki aynı adı taşıyan terör grubu ile herhangi bir ilişkisi yoktur. Hizbullah kuruluşundan kısa süre sonra iki gruba bölünmüştür; bunların biri silahlı mücadele yöntemini savunurken, diğer grup radikal eylemler için uygun zamanın henüz gelmemiş olduğunu savunmuştur.164 İç çatışmanın 1980’ler boyunca devam etmesine rağmen, her iki fraksiyon da İran İslam Cumhuriyeti ile ideolojik ve lojistik bağlarını muhafaza etmişlerdir.165 Örgüt yavaş yavaş güneydoğudaki diğer büyük şehirlere ve İstanbul ve Bursa dahil olmak üzere diğer bölgelere yayılmıştır. 1990’ların başında, Hizbullah dikkatini Marksist-Leninist PKK üzerinde yoğunlaştırmıştır. 1991-1995 arasındaki dört yıllık dönemde, çoğu Hizbullah tarafından olmak üzere her iki taraftan 700’ün üzerinde militan ve sempatizan öldürülmüştür166. Bu nedenle, Hizbullah’ın Türk güvenlik güçleri ve Ankara ile Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 34 bağları olduğu iddia edilmektedir.167 168 169 Hizbullah, gazetecilerin ve işadamlarının yanı sıra, yavaş yavaş içki içenler ya da kıyafet kurallarına uymayanlar170 gibi “İslama uygun olmayan davranışlar” sergileyen kişileri hedef almaya başlamıştır.171 Emniyet Genel Müdürlüğü, 1990’ların ikinci yarısında Hizbullah’a karşı önemli operasyonlar yapmaya başlamış ve Ocak 2000’de kurucusunu öldürmeyi başarmıştır. Devleti doğrudan hedef almak uzun bir süre örgütün hareket tarzı (MO) olmamasına rağmen, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün operasyonundan bir yıl sonra bir misilleme eyleminde Diyarbakır Emniyet Müdürü’nü ve beş korumasını öldürmüştür.172 Grup, 2002 yılından bu yana herhangi büyük bir eylem yapmamıştır, bunun yerine STK’lar ve İslami eğitim kursları yoluyla bir rol oynamaya devam etmektedir. Kısa bir süre önce, HÜDA-PAR adı altında siyasi bir parti kurmuştur. Hareket Tarzı ve Paterni Örgüt, 1.392’den fazla olayda inançlarına uymayanları cezalandırmak için farklı şiddet yöntemleri kullanmıştır. Bunlar arasında yakın mesafeden suikastlar, halk içinde kılıç ve satır darbeleri, bombalama, adam kaçırma, kundaklama, haraç alma ve en kötüsü olan canlı canlı gömme vardır.173 Hizbullah daha çok PKK gibi ideolojik hasımlarını ve sivilleri hedef almıştır. “Ankara’daki laik devletin yıkılması” Hizbullah’ın retoriği ve siyasi hedefleri arasında olsa da, birkaç olay haricinde devlet güçlerine, altyapıya ve güvenlik güçlerine karşı eylemler Hizbullah’ın hareket tarzı (MO) olmamıştır. Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler Hizbullah yeni üyelerini camilerden, kitabevlerinde, dini kurslarda ve kendi STK’larında bulmuştur. Örgütün Kürt kimliği de Türkiye’deki dindar etnik Kürtler arasında destek bulmasına yardımcı olmuştur. Farklı bir mezhepçi bakış açısı olmasına rağmen, örgüt, 1979 İslam devriminden etkilenmiştir ve İran’la lojistik ve ideolojik bağları olabilir. Ayrıca, örgütün web sayfasında El Kaide’yi açıkça desteklemesi ve “üyelerinden Irak’taki cihada katılmalarını istemesi” temelinde, Hizbullah’ın El Kaide ve Ensar El İslam174 ile güçlü ideolojik benzerlikleri olduğu öne sürülmüştür.175 Bununla birlikte, Hizbullah’ın söz konusu iki örgütle ya da İran’la aktif olarak işbirliği yapmakta olduğu yolunda açık kaynaklı herhangi bir bilgi yoktur. Mevcut Eylem Gücü ve Durumu 2000 ve 2001 yıllarındaki polis baskınları sırasında, Hizbullah ile bağları olduğu şüphesiyle 2.000’den fazla kişi göz altına alınmış ve daha sonra bunların içinden birkaç yüz kişi mahkeme emri ile tutuklanmıştır.176 81 ilin en az 52’sine yayılan baskınlar sırasında el bombaları, roketatarlar, patlayıcılar, mayınlar ve uzun namlulu silahlar dahil olmak üzere önemli miktarda silah ele geçirilmiştir.177 Örgüt 2002’den bu yana herhangi bir terör eylemi gerçekleştirmemiş, ancak bu süreyi “Türkiye genelindeki İslami STK’lar, hayır kuruluşları, aşevleri, Kur’an kursları, kitabevleri ve medya kuruluşları” yoluyla yeni üyeler edinmek,178 destek tabanını genişletmek ve erişim kabiliyetini arttırmak için kullanmıştır.179 Hizbullah’ın artan desteğinin bir göstergesi, düzenlediği toplantıların büyük boyutudur. 18 Nisan 2010 tarihinde Diyarbakır’da düzenlediği büyük bir mitingde, peygamber Hz. Muhammed’in doğumunu kutlamak için tahminen 120.000 ile 300.000 kişi arasında bir kalabalık toplamıştır.180 2011 yılında, aralarında örgütün Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 35 üst düzey iki yöneticisi ve askeri kanadının başı da bulunan ve mahkemeye çıkmayı bekleyen 23 tutuklu Hizbullah üyesi, kanundaki bir değişiklik sonucunda şartlı olarak tahliye edilmiştir.181 Bu kişiler, şartlı tahliye koşullarına uymak yerine, salıverildikten kısa bir süre sonra ülkeden kaçmışlardır. Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı: Geçmiş, Gerekçeler ve Olası Tehditler Örgütün ulusal altyapıyı hedeflemeye yönelik çok az geçmişi ve devlet hedeflerine saldırdığı çok az sayıda olay olduğu dikkate alındığında, Hizbullah Türkiye’nin gelecekteki nükleer programı için acil bir tehdit oluşturmakta gibi görünmemektedir. Türkiye’nin nükleer santralleri için birincil bir tehdit olmamakla birlikte, örgütün - tekrar ortaya çıkması durumunda potansiyel yeni üyeler için bir kaynak görevi görebilecek - artan sempatizan sayısı ve diğer kökten dinciler ile işbirliği olasılığı, gelecek yıllarda örgüte karşı uyanık olmak için neden teşkil etmektedir. İBDA-C İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA-C), 1970 yılında kurulmuş militan Sünni bir terör örgütüdür. Örgüt, Türkiye’deki mevcut laik rejimi yıkarak İslami yasalara göre yönetilen federatif bir devlet kurmayı amaçlamaktadır. İBDA-C, “kiliseler, hayır kurumları, azınlıklarla bağlantılı hedefler, televizyon vericileri, gazeteler, laiklik yanlısı gazeteciler, Atatürk heykelleri, tavernalar, bankalar, kulüpler ve tekel dükkanları dahil olmak üzere” öncelikle sivil hedefler seçmiş182 ve genel olarak kundaklama, bombalı saldırı, Molotof kokteylleri ve sabotajları tercih etmiştir. İBDA-C, köktendincilerin bir oteli ateşe vererek çoğu Alevi 35 aydının ölümüne yol açtığı 1993 Sivas katliamından övgüyle söz etmiştir.183 Ayrıca 2003 İstanbul terör saldırılarının sorumluluğunu El Kaide ile birlikte üstlenmiştir. Türk makamlarının İBDA-C’nin 2003 bombalı saldırılarını gerçekleştirecek örgütsel kapasiteye sahip olmadığı yolundaki ısrarlarına rağmen,184 İBDA-C’nin El Kaide ile bağları olabileceğini gösteren kanıtlar mevcuttur.185 186 İBDA-C, yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik bir yapıdan ziyade, El Kaide’ye benzer şekilde gevşek bağlara sahip hücrelerden (cepheler) oluşur. Hücreler, İBDAC’nin felsefesini benimsemek koşuluyla, yöntem, zaman ve yer konularında kendi tercihleri temelinde kendi eylemlerini gerçekleştirirler.187 Örgüt, son on yılın ikinci yarısında herhangi büyük bir eylem gerçekleştirmemiştir. Devlet varlıklarının ve KUA’ların hedef alınması, bugüne dek örgütün hareket tarzı (MO) olmamıştır. Bununla birlikte, El Kaide ve diğer radikal İslamcı terör örgütleri ile olduğundan şüphelenilen bağları, İBDA-C’nin kendi profilini yükseltmek amacıyla zarar verici terör saldırılarında bu örgütler için işbirliği yapabileceği anlamına gelmektedir. Mevcut koşullar altında, örgüt Türkiye’nin gelecekteki nükleer santralleri için önemli bir tehdit oluşturmakta gibi görünmemektedir, ancak İslamcı terör örgütleri ile bağları yakından izlenmelidir. TÜRKİYE’DE EL KAİDE VE EL NUSRA CEPHESİ Türkiye’de El Kaide, 15 Kasım 2003 tarihinde İstanbul’da iki sinagoga saldırarak ve beş gün sonra yine İstanbul’daki İngiliz Elçiliği’ne ve HSBC Bankası Genel Müdürlüğü’ne saldırı düzenleyip (dört intihar bombacısı dahil) 61 kişinin ölümüne ve 647 kişinin yaralanmasına yol açarak manşetlere çıkmıştır.188 Örgüt bir yıl Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 36 sonra, Haziran 2004 NATO İstanbul Zirvesini bombalamayı planlayarak diğer bir sansasyonel eylem teşebbüsünde bulunmuş, ancak bu teşebbüs ilgili makamlar tarafından başarıyla önlenmiştir. 2004 yılında El Kaide eylemcileri İstanbul’daki bir Mason locasına saldırı düzenleyerek bir kişiyi öldürmüştür. Birkaç yıl sonra, 2008’de ise, İstanbul’daki ABD Konsolosluğu’na saldırı düzenleyerek üç polis memurunu öldürmüşlerdir.189 Bu terör eylemlerine rağmen, Türk polisi ve güvenlik güçleri, El Kaide eylemlerine engel olma ve örgütün faaliyetlerini izleme konularında genel olarak etkili olmuştur.190 El Kaide Türkiye’de daha çok Musevilerin ve Hristiyanların dini mekanlarını ve konsolosluklar gibi Batı kurumlarını hedef almıştır. El Kaide Türkiye’yi “mürted” bir devlet olarak görmektedir, çünkü Türkiye halifeliği kaldırmış olan devlettir. Terör grubu ayrıca birkaç laik Müslüman ulustan biri olan Türkiye’yi, NATO üyesi olduğu için kusurlu bulmaktadır. 2011 yılında Ankara’da El Kaide militanlarına karşı yapılan bir baskında, militanların Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir saldırı yapmayı planladıkları tespit edilmiştir.191 İddialara göre aynı baskında Türk polisi, ABD ve diğer Batılı güçlere karşı savaşmak yerine küresel cihadı Türkiye’den başlatmanın daha iyi olacağını savunan dokümanlar da ele geçirmiştir.192 Söylenenlere göre Türkiye’de, El Kaide için yeni üye havuzu görevi görebilecek birkaç bin yerli Selefi Müslüman bulunmaktadır. El Nusra Cephesi ile diğer El Kaide bağlantılı örgütlerin Suriye’deki varlığı, bu ortamda Türkiye için ilave bir zorluk teşkil etmektedir. Türkiye’nin içindeki ve etrafındaki El Kaide unsurları, Türkiye’de sansasyonel saldırılar yapmak için çabalarını birleştirebilirler. Birden fazla değerlendirmede, El Nusra Cephesi’nin toplam insan gücünün 5.000 kişi kadar olduğu düşünülmektedir.193 El Nusra Cephesi, oldukça fazla sayıda yabancı savaşçıyı kendisine çekmektedir. Örgüt sıklıkla intihar bombacıları kullanmaktadır ve uçaksavar silahlarını da içeren kayda değer askeri malzemeye sahiptir.194 El Kaide, KİS kabiliyetleri elde etmeye ilgi göstermiştir, ancak örgütün bu hedefi gerçekleştirmek için gerekli materyalleri ve uzmanlığı elde etmeyi başarıp başaramadığı belli değildir.195 El Kaide yayınlarında belirtildiği gibi, nükleer santraller halka korku salmak için en iyi hedeflerden birisidir.196 Ayrıca, daha önce de belirtildiği gibi, RDD yapmak isteyen örgütler, söz konusu cihazları kendileri üretmek için gerekli materyali elde etmek amacıyla nükleer santralleri hedefleyebilirler ya da radyolojik ve nükleer materyal transferlerinin yolunu kesebilirler. El Kaide ve Taliban’ın daha önce Pakistan’daki nükleer sahaları hedefledikleri197 198 ve nükleer sahalarda çalışan yetkilileri ve teknisyenleri kaçırmış olabilecekleri bildirilmiştir.199 Ayrıca 2013 yılında, El Kaide ve El Nusra ile bağları olduğu şüphesiyle Türkiye’nin Adana şehrinde on iki şüpheli tutuklanmıştır. Başlangıçta şüphelilerin üzerinde 2 kg sarin bulunduğu, ancak daha sonraki haberlerde şüphelenilen malzemenin sarin değil, gerçekte öncül kimyasal maddeler olduğu bildirildiğinden, bu dava ihtilaflı bir hale gelmiştir.200 Sonuçta tüm şüpheliler salıverilmiş ve dava ertelenmiştir.201 Bölgedeki El Kaide unsurlarının gelecek on yılda nasıl değişeceği ya da Türkiye’nin gelecekteki nükleer tesislerine doğrudan bir tehdit oluşturup oluşturmayacakları kesin olmamakla birlikte, bu belli belirsiz olasılık devam edecek gibi görünmektedir ve yakından izlenmelidir. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 37 Yurtdışı Kaynaklı Terör Örgütleri IRAK VE ŞAM İSLAM DEVLETİ (IŞİD) Kısa Tarihçe Irak ve Şam İslam Devleti (buradan itibaren IŞİD olarak anılacaktır), ülkenin ikinci büyük kenti Musul dahil olmak üzere Irak’ın büyük bölümlerini şaşırtıcı biçimde kontrol altına alması ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Radikal Sünni İslamcı terör grubunun ideolojik ve operasyonel çekirdeğinin kökleri, Irak El Kaidesi’nden (AQI) gelmektedir. 2006 yılında AQI lideri Ebu Musab El Zerkavi’nin ölümünün ardından, örgüt farklı birleşmeler ve isim değişikliklerinden geçmiştir.202 2014 yazı başlangıcı kadar yakın bir tarihte, IŞİD’in lideri Ebu Bekir El Bağdadi’nin bir videosu yayınlanmış ve grubun adı sadece İslam Devleti olarak değiştirilmiştir. Aslına bakılırsa, Irak El Kaidesi’nin tekrar ortaya çıkması, IŞİD’in yükselişinin yolunu açmıştır. Temmuz 2013’te AQI tarafından yürütülen “Duvarları Yıkıyoruz” kampanyası, “çoğu Irak Savaşı sırasında terörist faaliyetlerden dolayı tutuklanmış” 500 kadar mahkumun kaçmasına yol açmıştır.203 Ayrıca, Suriye’deki iç savaş ile birlikte Irak’taki Maliki yönetiminin mezhepçi politikaları, Sünni Arapların bu radikal gruba örtülü ve açık desteği için zemin oluşturmuştur. IrakSuriye sınırındaki iktidar boşluğu, IŞİD’in çok uluslu, jeopolitik bir karakter ve kaçakçılık güzergahları üzerinde kontrol kazanmasına olanak vermiştir. Açıkçası, IŞİD’in örgütsel ve ideolojik kökenleri AQI bağlamında açıklanabilir olmakla birlikte, hızlı büyümesinin nedeni, Türkiye’nin kapısındaki jeopolitik değişim ve mezhepçi söylemin bir sonucudur. Ayrıca IŞİD ve Merkezi El Kaide arasındaki farklılıklar devam etmektedir, çünkü IŞİD, Haziran 2014’te kendisini halife ilan eden El Bağdadi liderliğinde kendisi için çok uluslu bir devlet oluşturma amacı gütmektedir. Hareket Tarzı ve Paterni IŞİD, Musul’u ve komşu bölgeleri ele geçirmesinin ardından, kaçan Irak Güvenlik Güçleri’nden nispeten gelişmiş askeri ekipmanlar ele geçirmiştir. Bu kazanç, terör örgütünün, nizami ve gayri nizami savaş konseptlerini birleştiren Hibrid Savaş operasyonları düzenleme kabiliyetini arttırmıştır. Askeri açıdan IŞİD, silahlı saldırılar, suikastlar, intihar yelekleri, el yapımı patlayıcılar taşıyan araçlarla intihar saldırıları, keskin nişancılar ve büyük kentlerin ele geçirilmesi gibi çok çeşitli şiddet teknikleri kullanmaktadır.204 Bu açıdan Suriye ve Irak’taki savaş alanları, bu radikal grubun savaş kabiliyetini kanıtlamıştır. Ayrıca IŞİD, Haziran 2014 kadar yakın bir tarihte, Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’ndan Konsolosun kendisi de dahil olmak üzere Türk görevlileri ve ailelerini kaçırmıştır.205 Bu nedenle, bu terör örgütünün yükseliş trendi engellenmediği takdirde, IŞİD ve paramiliter kabiliyetleri, Türkiye için önemli bir tehdit olmaya devam edecektir. Mersin Akkuyu’daki planlanan nükleer santral, Suriye’ye jeopolitik yakınlığı nedeniyle Ankara için özel bir kaygı konusudur. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 38 Yerli ve Uluslararası İşbirlikçiler Özellikle Irak’ta IŞİD faaliyetlerindeki artış, Maliki yönetiminin Sünni Arapları bir kenara atan politikasından kaynaklanan mezhep çatışması ile açıklanabilir. Aslına bakılırsa, IŞİD’in geniş Irak topraklarındaki kontrolü ele geçirmesi, Sünni aşiretlerin desteği sayesinde mümkün olmuştur.206 Bu nedenle, Irak’ın Şii otoriter rejimi ve Suriye’nin Nusayri diktatörlüğü altında ezilen Sünni toplumlar, bölgedeki devam eden mezhep gerilimlerinin de etkisiyle, Orta Doğu’daki Sünni Arap topraklarını IŞİD için potansiyel bir destek üssü haline getirmektedir. Bu çalışmanın yazıldığı sırada açık kaynaklı herhangi bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, özellikle Kuveyt, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinden varlıklı bağışçıların IŞİD’i gizlice destekledikleri söylenmektedir.207 2013 tarihli bir Brookings raporuna göre, Kuveytli özel bağışçılar, Körfez ülkesinin nispeten zayıf finans kuralları ve “eşsiz örgütlenme özgürlüğü” sayesinde Suriye’deki 1.000’e kadar isyancıya yardım etme konusunda serbesttir.208 Bunun yanında, Kasım 2013 tarihinde Ben Hubbard tarafından dışarıdan kaleme alınan ve New York Times gazetesinde yayınlanan bir makalede, Kuveytli bağışçıların çoğunun, Suriye muhalefetinin “Batı destekli Yüksek Askeri Konseyi’nden uzak durduğu” ve bunun da Suriye’de daha fazla İslamcı radikalin desteklenmesini beraberinde getirdiği belirtilmiştir.209 Şimdiye dek ele alınan hususların ışığında, IŞİD şebekesinin Irak ve Suriye’de savaşan yabancı cihatçılara, muhalif Sünni aşiretlerine ve çoğu Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nde (GCC) bulunan varlıklı özel bağışçılara dayandığı öne sürülebilir. IŞİD ve şebekesi, bölgesel stratejik denge ve konjonktürdeki değişikliklere bağlı olarak, Türkiye’nin planlanan nükleer enerji altyapısı gibi kritik varlıklarını hedef alabilirler. Mevcut Eylem Gücü ve Durumu IŞİD, Musul’un düşmesinin ardından, ele geçirilen bölgelerdeki bankaları ve hazineyi yağmalaması sonucunda mali açıdan en iyi durumuna ulaşmıştır; terörist grup bu sayede 2 milyar ABD dolarının kontrolünü ele geçirmiştir.210 Savaşçı sayısı ve savaş deneyimi açısından IŞİD, Irak Güvenlik Güçleri ile girdiği çarpışmalarda görüldüğü gibi, Irak’ta daha üstün konumdadır. Örneğin Nisan 2014’te El Hümeyra çevresindeki çatışmalarda IŞİD unsurları, Irak Hummer’larını durdurmak için Dragunov modeli tüfeklerden atılan titanyum kaplı, zırh delici mühimmat ve Irak T-62’lerini imha etmek için kablo güdümlü tanksavar füzeleri kullanmışlardır.211 Benzer şekilde, son zamanlardaki çarpışmalarda, birkaç Irak M1A1 Abrams tankının ve birkaç helikopterin IŞİD unsurları tarafından hasara uğratıldığı ya da imha edildiği bildirilmiştir.212 Kısacası örgüt, mevcut operasyonel gücü açısından son derece kuvvetli olarak tanımlanabilir. IŞİD, terörist faaliyetlerdeki çeşitlilik ve etkililik açılarından ürkütücü ve son derece yetkindir. IŞİD tam büyüklüğü hakkındaki tahminler farklılıklar göstermektedir, ancak en son rakamlar 30.000213 ile 50.000214 savaşçı arasında olabileceğini öne sürmektedir. IŞİD’in de facto ittifaklar kurduğu haklarından mahrum edilmiş yerel Sünni gruplar, gelecek yıllarda daha fazla insan gücü elde etmek için de kullanılabilir. Üstelik IŞİD, bazıları dünya üzerindeki geçmiş cihat mücadelelerinde büyük deneyim kazanmış ve savaşta pişmiş önemli sayıda yabancı cihatçı barındırmaktadır; The Economist bunların 3.000 civarında olabileceğini belirtmektedir. Ayrıca IŞİD, Saddam dönemi Irak ordusunun eski generallerini kendi saflarına çekmeyi başarmıştır; bu generaller, örgütün askeri planlamasına ve operasyonel kabiliyetlerine önemli katkılarda bulunmaktadır. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 39 Kritik Ulusal Altyapının Hedef Alınması Olasılığı: Geçmiş, Güdüler ve Olasılıklar Daha önce belirtildiği gibi, çok çeşitli operasyonel hareket biçimi kullanması, IŞİD terör grubu için temel bir avantajdır. Dahası, son derece disiplinli bir komuta yapısı, grubun faaliyetlerinin hızla yayılmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. IŞİD’in çok uluslu jeopolitik karakteri ve yabancı cihatçılara çekici gelmesi, bu terör örgütünün Türkiye’nin kritik enerji altyapısını hedefleme kabiliyetlerini arttırmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, IŞİD’e karşı uluslararası baskının ve alınan önlemlerin kapsamına bağlı olarak, bu örgüt Türkiye’nin planlanan nükleer santralleri için kayda değer bir tehdit oluşturabilir. Bununla birlikte, kritik nükleer enerji altyapısına bir saldırı yapılması olasılığının değerlendirmesi sadece IŞİD’in kabiliyetlerine değil, aynı zamanda amaçlarına ve stratejik hesaplarına da bağlı olacaktır. IŞİD, Irak’taki Türk diplomatik personelini kaçırarak Ankara’yı zaten tehdit etmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin yerel stratejik varlıklarına saldırmak, gerginlikleri daha da arttırabilir ve Türkiye’yi, IŞİD’e karşı sağlam bir askeri harekâta girişmek zorunda bırakabilir. Bununla birlikte, IŞİD’in oluşturduğu asıl tehdit gücü değil, etkisidir. Türkiye’nin sınırlarının yakınında cihatçı bir örgütün uzun süreli varlığı ve başarısı, Türkiye’deki dinci grupları etkileyebilir ve şu anda faaliyet göstermeyen grupların harekete geçmelerine neden olabilir. En az birkaç yüz215 – potansiyel olarak birkaç bin216– Türk vatandaşının Irak ve Suriye’deki cihatçı örgütlere katıldıklarına inanılmaktadır; bu kişiler er ya da geç Türkiye’ye döndüklerinde Türk devleti için bir güvenlik sorunu oluşturacaklardır. Bu gibi durumlarda tehdit, söz konusu cihatçıların artık radikal ideolojilerin sadece sempatizanları değil, ideolojik telkinden geçmiş eğitimli ve savaşta pişmiş savaşçılar olmalarından kaynaklanmaktadır. Batılı cihatçıların geri döndükten sonra kendi ülkelerinde saldırılar düzenledikleri az sayıda örnek olmakla birlikte,217 Türkiye bir dizi nedenden dolayı bu tür tehditlere karşı daha hassas olabilir. Birincisi, çatışma bölgesinin yakın çevresinde yer almaktadır ve Irak ve Suriye ile uzun bir kara sınırına sahiptir, bu da geri dönen cihatçıların tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. İkincisi, Türkiye’de kayda değer bir yerel destek tabanı mevcuttur; Türkiye’deki yerel kökten dinci örgütler ve İstanbul ve diğer şehirlerde yeni üyeler bulmak için IŞİD unsurlarının açıkça düzenlediği çok sayıda etkinlik, bu durumun örnekleridir.218 Türkiye, IŞİD militanları tarafından halihazırda bir “mürted devlet” olarak tanımlanmıştır.219 Türkiye’nin ya da NATO’nun büyüyen IŞİD tehdidine askeri olarak karşılık vermesi durumunda, Türkiye’deki eğitimli Türk cihatçılar misilleme yapmak için birçok fırsata sahip olacaktır. SONUÇ Ankara, artan enerji talebini karşılamak ve enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için, gelecek on yılda kademeli olarak devreye girmesi planlanan barışçı bir nükleer enerji programı yürütmeyi amaçlamaktadır. Ancak Türkiye tehlikeli bir bölgede yer almaktadır ve hem devletlerden hem de devlet dışı aktörlerden kaynaklanan iç ve dış tehditler ile karşı karşıyadır. Ülkenin gelecekteki nükleer santralleri; Türkiye’nin bölgede bulunan hasımları, bu hasımların vekil terör örgütleri ya da Türkiye’ye zarar vermeyi ya da nükleer santralde bulunan hassas materyallere ve bilgilere erişmeyi amaçlayan diğer terörist ve militan gruplar için çekici hedefler olabilir. Bununla birlikte Türkiye, nükleer enerji sahnesine sonradan giren bir ülke olarak, planlanan nükleer santrallerinin güvenlik ve emniyet önlemlerini en baştan Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 40 uyarlama olanağına sahiptir. Diğer nükleer güçlerin, nükleer santral operatörlerinin ve uluslararası kuruluşların deneyimlerini, ülkenin kuruluşundan bu yana devlet ve devlet-dışı tehditlerle mücadele ederek edindiği kendi deneyimleri ile birleştirebilir. Bu çalışma, devlet kuruluşları ile sivil kuruluşların bu operasyonu üstlenirken dikkate almaları gereken bazı alanları vurgulamayı amaçlamıştır. Hasımların, Türkiye’nin gelecekteki nükleer programını tehdit edebilecekleri birçok yol mevcuttur. Bunlar, nükleer santrallerin fiziksel bütünlüğü ile sınırlı değildir. Devlet ya devlet dışı düşman bir aktör, nükleer bir santrale doğrudan saldıracak kadar cüretkar olmayabilir; ancak (özellikle taşıma sırasında) nükleer yakıtı ve radyoaktif atıkları, hassas bilgileri ve personeli hedeflemek gibi alternatif yolları tercih edebilir. Bunlar, bazı yönlerden çok daha zayıf ve reaktör çekirdeğine göre çok daha kolay erişilebilir olabilir. Bu nedenle tehdit tanımı, tesis sahasının ötesine uzanmaktadır. İçerideki kişilerden kaynaklanan tehdit kısmında belirtildiği gibi, bir nükleer santralin emniyetini sağlamak, daimi bir operasyondur. Bu nedenle Türk makamları, nükleer santralin emniyeti ile ilgili operasyonların etkili bir biçimde düzenlenmesini, denetlenmesini ve incelenmesini sağlamalıdır. Ayrıca, hem tehdit tanımı hem de planlanan güvenlik önlemleri, yerel ve uluslararası tehdit durumuna göre sürekli olarak gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir. Bu güvenlik revizyonları, ilgili devlet kurumları ile işbirliği yapılarak gerçekleştirilmelidir; bu kurumlar arasında en başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gelmektedir. Akkuyu ve Sinop nükleer santral sahaları büyük ölçüde - Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın bir parçası olan ancak İçişleri Bakanlığı tarafından yönetilen - Jandarma Genel Komutanlığı’nın yetki alanı içindedir. Emniyet Genel Müdürlüğü, Türk Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ortak çabası ile yürütülmelidir. Bir nükleer santralin emniyetini sağlamak gibi, bir nükleer santrali savunmak da daimi bir operasyondur. Hem saha içi hem de saha dışı güvenlik personeli, çok sayıda senaryoya müdahale etmek ve tesisteki savunma önlemlerini tehdit durumuna uyarlamak üzere eğitilmelidir. Saldırı senaryolarının taklit düşmanlar dahil edilerek simüle edildiği güç (force-on-force) alıştırmalarının, gerçek düşman saldırıları için değerli eğitim yöntemleri olduğu görülmüştür. Ayrıca bu eğitim ve savunma önlemleri, sadece bürokratik bir gerekliliği yerine getirmek için değil, tesislerin sağlam bir şekilde korunmasını sağlamak adına periyodik olarak gözden geçirilmelidir. Bir nükleer santrale başarılı bir saldırı düzenlemenin ödülleri düşmanlar için yüksek olabilir, ancak hem güvenlik önlemlerinin çokluğu hem de acı verici bir misilleme olasılığı nedeniyle riskleri de yüksektir. Bu nedenle, potansiyel düşmanların aldıkları risklerin büyüklüğünü anladıklarının (yani caydırıcılık koşullarını anladıklarını) ve bu risklerin üstesinden gelmek için gerekli hazırlıkları yapacaklarının varsayılması önemlidir. Diğer bir deyişle, bütün avcılar tavşanı bırakıp geyiğin peşine düşmeyecektir, ancak geyiğin peşine düşecek avcılar yanlarına silah almayı ihmal etmeyecektir. Türkiye, yerel ve uluslararası terör örgütleri ile uğraşmaktadır. Bu örgütler birçok kez birbirleri ile işbirliği yapmışlardır ve gelecekte - özellikle nükleer bir santral gibi sansasyonel bir hedefe yöneldiklerinde - yine işbirliği yapabilirler. Akkuyu nükleer santrali, yukarıda listelenen terör örgütlerinin çoğunun eylem alanlarına coğrafi yakınlığı nedeniyle terör saldırılarına karşı özellikle hassas olacaktır. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 41 Ayrıca, Türkiye’deki terör örgütleri daha önce devlet aktörler tarafından vekil olarak kullanılmıştır ve ülkenin nükleer santrallerini hedeflemek için gelecekte de kullanılabilirler. Cihatçı terör örgütlerinin, bilhassa IŞİD’in yükselen profili, Ankara için özellikle endişe vericidir. Bu örgütler, nükleer santraller için oluşturdukları doğrudan tehdide ek olarak, Türkiye’de bulunan ve davalarına sempati duyan yerel terör örgütlerini de etkileyebilirler. Irak ve Suriye’de cihatçıların yanında savaşan kayda değer sayıda Türk vatandaşı vardır ve bunların er ya da geç evlerine dönmeleri, Türk makamları için daha fazla risk doğuracaktır. Daha önce belirtildiği gibi, Türkiye’nin kritik enerji altyapısının devlet kaynaklı, konvansiyonel bir askeri tehdit ile karşı karşıya kalması pek muhtemel değildir. Bununla birlikte, sayıya, menzile, atış sıhhatine ve mobiliteye bağlı olarak, balistik füzelerin yayılması bir tehdit oluşturabilir. Ayrıca KİS atış vasıtası konumunda olan harp başlıkları kontaminasyon riski doğurabilir, bu da tehdit hesaplamalarını önemli ölçüde değiştirecektir. Genel jeopolitik görünüm, Ankara’nın potansiyel ve fiili hasımlarının Türkiye’nin kritik enerji altyapısına karşı tutumlarını derinden etkileyebileceğinden, kritik bir öneme sahiptir. Hem başarılı bir saldırının doğurabileceği felaket düzeyindeki potansiyel sonuçlar hem de ulusal altyapının kritik bölümleri olmaları nedeniyle, nükleer santrallerin emniyetinin ve güvenliliğinin sağlanmasında sorumluluk tamamen proje şirketlerine yüklenemez. Akkuyu nükleer santrali ÇED raporunda belirtildiği gibi, nükleer santraller için bir emniyet rejimi oluşturulmasından, bir kurum ya da kuruluşun sabotaj, hırsızlık, izinsiz giriş, terör saldırıları, tehditler ya da diğer kötü niyetli teşebbüslere karşılık verme yollarını da içeren bir acil durum müdahale planı hazırlamakla görevlendirilmesinden, söz konusu düşmanca eylemlerden kaynaklanan potansiyel acil durumlara müdahale edilmesinden ve güvenlik personelinin eğitilmesine yönelik prosedürler hazırlanmasında Türkiye devleti ve kurumları sorumludur.220 Nükleer santral sahasının güvenliğini ve emniyetini sağlamak, saha acil durum müdahale planlarını hazırlamak ve uygulamak, bu görevlerle ilgili bilgilerin ilgili devlet kurumlarına dağıtımını yapmak ve kendi çabalarının devletin güvenlik kuvvetleri ile koordinasyonunu sağlamak proje şirketinin sorumluluğunda olmakla birlikte, kriterlerin belirlenmesi ve bu savunma önlemlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi de devletin sorumluğundadır. ÇED raporunda ayrıca “nükleer olmayan kazalara veya suç içeren faaliyetlere (hırsızlık, sabotaj, terörist saldırı veya terörist saldırı tehdidi, vb.) yönelik emniyet planlarının hazırlanması ve icrası ilgili devlet kurum ve kuruluşları tarafından yürütülecektir” denilmektedir.221 Ayrıca hem acil durum müdahale hem de savunma işlevlerinin ilgili devlet kurumları ile koordine edilmesi gereklidir ve edilecektir; bu da devletin, proje şirketleri ile kendi kurumları arasında düzenli bir işbirliği ve koordinasyon sağlamak için görevlerin ve yetkilerin bölüştürülmesinde aktif olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Türk yönetimi, gelecekteki nükleer santralleri için, yukarıda belirtilen tüm unsurların ve sahaya özel riskler ile şartların dikkate alınmasını sağlayacak şekilde, ayrı ayrı tasarıma esas tehditler çalışmaları hazırlamalıdır. Ayrıca, saha içi ve saha dışı güvenlik güçlerinin uygun biçimde eğitilmesini ve çoklu saldırı senaryolarına yönelik güç (force-on-force) alıştırmalarının düzenli olarak gerçekleştirilmesini sağlamalıdır. Tesislerin inşaatı henüz başlamadığından, yukarıda belirtilen tehditlerin yakın zamanda gerçekleşmesi mümkün değildir, bu nedenle bu açılardan acil eylem gerekli değildir. Bununla birlikte, nükleer santraller bir dizi özgün zorluk doğurduğu ve başarılı bir saldırının felaket düzeyinde sonuçları olabileceği için, hazırlık faaliyetleri çok gereklidir. Ankara, ülkenin karşı karşıya olduğu tehdit tablosunun gerçekçi bir şekilde anlaşılması temelinde, tedbirlerini hazırlamak ve kabiliyetlerini arttırmak için elindeki zamanı doğru kullanmalıdır. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 42 1_ Bu rapor Türkiye’nin nükleer enerji programının emniyeti hakkında Nuclear Threat Initiative tarafından finanse edilen araştırma projesi kapsamında yayınlanmıştır. 2_ Dünya Bankası (2013) “Enerji ithalatları, net (enerji kullanımının %’si)” 20 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://data.worldbank.org/indicator/EG.IMP.CONS.ZS 3_ Kumbaroğlu, G. (2015) “Turkey and Nuclear Energy”, “Turkey’s Nuclear Future” ed. Perkovich, G.; Ulgen, S. Carnegie Endowment for International Peace 4_ Nükleer yakıt ve atık seçenekleri ve planları gibi çok önemli konular da dahil olmak üzere, halen ülkenin nükleer programı ile ilgili kayda değer belirsizlikler mevcuttur. Konu hakkında kapsamlı bir tartışma için lütfen Çiğdem Bilezikçi Pekar, (2014, Mayıs) “Turkey’s Nuclear Power Plants and Nuclear Fuel Cycle Options” (Türkiye’nin Nükleer Güç Santralleri ve Nükleer Yakıt Döngüsü Seçenekleri), EDAM Tartışma Kağıtları Serisi 2014/4 çalışmasına bakınız; erişilebileceği adres: http://edam.org.tr/Media/Files/1157/Fuel_Cycle_Pekar. pdf 5_ T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Bilgi Güvenliği Derneği (2012, Haziran) “Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi: 2023’ün siber uzayında güçlü ve önder bir Türkiye için” s. 11-12 6_ Nükleer materyallerin insan sağlığı üzerinde oluşturduğu tehdidin hassasiyeti ve tehlikeliliği, söz konusu materyalin hem niteliğine, hem de miktarına bağlıdır. Örneğin IAEA, “Nuclear Security Recommendations on Physical Protection of Nuclear Material and Nuclear Facilities” (Nükleer Materyal ve Nükleer Tesislerin Fiziki Korunması Hakkında Nükleer Güvenlik Tavsiyeleri) INFCIRC/225/Rev. 4 (Haziran 1999) adlı yayınında, uranyum ve plütonyum için materyalin zenginleştirme seviyesine, izotop sayısına ve miktarına göre üç farklı kategori altında farklı güvenlik ve emniyet önlemleri belirtmektedir. Aynı sınıflandırma, Türkiye’nin Japonya ile yaptığı nükleer enerji işbirliği anlaşmasının ekine de dahil edilmiştir. 7_ Özellikle Türkiye’deki siber güvenliğe odaklanan ve nükleer santraller bağlamında ele alınan ayrı bir EDAM araştırma projesi şu anda hazırlanmaktadır ve 2014 yılının sonunda yayınlanması beklenmektedir. 8_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC Düzenlemesi (10 CFR) Bölüm 73 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki Korunması” 9_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 10_ Holt, M.; Andrews, A. (3 Ocak 2014) “Nükleer Santral Güvenliği ve Zayıflıkları” (Nuclear Power Plant Security and Vulnerabilities) Kongre Araştırma Servisi RL34331 s. 1 11_ A.g.e. 12_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC Düzenlemesi (10 CFR) Bölüm 73 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki Korunması” 10 CFR 73.1 13_ Vurgulamalar, yazar tarafından eklenmiştir 14_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu, (25 Şubat 2002) “Order Modifying Licences” (Lisansları Tadil Eden Emir), erişilebileceği yer: http://www.nrc.gov/reading-rm/doc-collections/enforcement/ security/2002/security-order-2-25-02.pdf 15_ Lyman, E. (10 Mayıs 2011) “Nuclear safety post-Fukushima: A victory for the public’s right to know” Bulletin of the Atomic Scientists Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 43 16_ Nuclear Energy Institute web sayfası “FLEX: Industry Strategy to Enhance Safety”, 12 Aralık 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://safetyfirst. nei.org/industry-actions/flex-the-industry-strategy-to-enhance-safety/ 17_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı , (01 Ağustos 2011) “Status report (Durum raporu) 107 – VVER-1200 (V-392M) (VVER-1200 (V-392M))” IAEA Gelişmiş Reaktör Bilgi Sistemi 18_ Laaksonen, J. (4 Kasım 2013) “International Standards of Safety and the Modern Projects of Nuclear Power Stations” (Uluslararası Güvenlik Standartları ve Modern Nükleer Santral Projeleri), Nükleer Güvenliğe ilişkin 2nci ASEM Seminerinde Yapılan Sunum, Vilnius, 4 Kasım 2013. 19_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 s. 46 20_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 21_ 3740 sayfalık rapor, güvenlik ve koruma önlemleri hakkında uzun ve ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Konunun teknik boyutu bu çalışmanın dışında olmakla birlikte, aşağıdaki belgeden daha fazla bilgi alınabilir: 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 22_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.2.1-2.5 s. 33-34, 83-91 23_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai., Bölüm V.2.1-2.5 s. 76 24_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf Bölüm III s. 11 25_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf , Bölüm XI s. 36 26_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm IV.3.1.-3.10 Ek IV.3.1-3.10-22 s. 138 http:// www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 27_ İstanbul Büyükşehir Belediyesi web sayfası, “Ekonomi” (2010). 17 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/0Istanbul-Tanitim/konum/Pages/Ekonomi.aspx 28_ Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı web sayfası “Türk Boğazları”. 17 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.mfa.gov.tr/turkbogazlari.tr.mfa 29_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm X s. 14 http://www.csb.gov.tr/turkce/ dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 30_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 44 Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm V.1.1.-1.28 s. 68 http://www.csb.gov.tr/ turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 31_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm VIII s. 2 http://www.csb.gov.tr/turkce/ dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 32_ Frost, Robin M. (2005) “Dirty bombs: Radiological dispersal and emission devices” adlı çalışmada alıntılanmıştır, The Adelphi Papers, 45:378, 75-78 33_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (1999), “The Physical Protection of Nuclear Material and Nuclear Facilities” (Nükleer Materyal ve Nükleer Tesislerin Fiziki Korunması) INFCIRC/225/Rev. 4 34_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 35_ Ferguson vd. (2003), Kelly, M. (2013) “Terrorism and the Growing Threat of Weapons of Mass Destruction: Al-Shabaab” adlı çalışmada alıntılanmıştır, Diplomatica Verlag, s. 29 36_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu (2013, Nisan) “Nükleer Santral Güvenlik Değerlendirmesi Kılavuzu” NUREG/CR-7145 37_ Özaltan, N. “Türkiye’de bir ilk; Nükleer enerji”, 16 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.akkunpp.com/turkiyede-bir-ilk-nukleer-enerji 38_ Akkuyu NGS AŞ “Taşucu Yapı ve Montaj Tesisi İnşaatı Basın Açıklaması”, 16 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.akkunpp.com/tasucuyapi-ve-montaj-tesisi-insaati-basin-aciklamasi/ 39_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.1.1-1.28 s. 21 40_ A.g.e. Bölüm V.1.1-1.28 s. 21,74 41_ A.g.e. Bölüm V.2.15-2.29 s. 9 42_ A.g.e. Bölüm V.1.1-1.28 s. 93 43_ Bunlar için bir alternatif ise toplam alan, maksimum derinlik, gemi ve yük kapasitesi ve işçi sayısı açılarından Türkiye’nin en büyük limanı olan Mersin Limanı olabilir. Bu liman, boyutu ve diğer teknik özellikleri nedeniyle nükleer materyalin taşınması için tercih edilebilir; ancak aynı nedenler ve diğer iki limana kıyasla nispeten daha uzak olması, radyolojik materyalin taşınması için ilave güvenlik zorlukları doğurabilir ve dolayısıyla bu limanı, söz konusu materyalin taşınması için sakıncalı bir liman haline getirebilir. 44_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.1.1-1.28 s. 74 45_ Taraflar, deniz yolundan vazgeçmeleri ve havayolunu tercih etmeleri durumunda, büyük olasılıkla aşağıdaki havaalanlarından birisini kullanacaklardır. Gazipaşa Havaalanı (170 km ~ 100 mil), planlanan Çukurova Havaalanı (180 km ~ 110 mil), Adana Havaalanı (221 km ~ 135 mil) ya da Konya Havaalanı (290 km ~ 180 mil). İncirlik’teki ABD Hava Üssü (230 km ~ 140 mil), bölgenin 300 km (~ 185 mil) yarıçapı içinde yer alan yegane diğer havaalanıdır. Bu havaalanlarının hiçbirisinin planlanan sahaya demiryolu bağlantısı mevcut değildir ve Akkuyu sahasına ulaşmak için D-100 karayolunun kullanılması gereklidir (Konya havaalanından güneye nakliye durumunda, muhtemelen D715 karayolu da kullanılacaktır). Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 45 46_ Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü “Akdeniz Sahil Yolu 2015’te Trafiğe Açılıyor”, 16 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http:// www.kgm.gov.tr/SiteCollectionImages/KGMimages/Root/BasindaKGM/ Ocak2014/AKSAM_20140111_16.jpg 47_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov. tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf, Bölüm V.2.1-2.5, s. 103 48_ Zaman, (28 Ekim 2013) “Nükleer santralin yakıt çubukları Türkiye’de üretilecek” 17 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.zaman.com.tr/ ekonomi_nukleer-santralin-yakit-cubuklari-turkiyede-uretilecek_2158190.html 49_ A.g.e. 50_ Akkuyu NGS AŞ Web sayfası (2 Ekim 2013) “The territory of <<Akkuyu>> NPP got the status of the special security zone”. 20 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.akkunpp.com/the-territory-of-akkuyu-npp-got-the-statusof-the- special-security-zone/update 51_ Sabah “Akkuyu çevresi BBG evi gibi olacak” (20 Eylül 2013) 26 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.sabah.com.tr/ Ekonomi/2013/09/20/akkuyu-cevresi-bbg-evi-gibi-olacak?paging=false 52_ Zaitseva, L.; Hand, K. (2003, Şubat) “Nuclear Smuggling Chains” American Behavioral Scientist Cilt 46 No. 6 s. 823 53_ Mail & Guardian, (15 Aralık 1995) “How we blew up Koeberg (... and escaped on a bicycle)” 54_ Bugün (26 Ağustos 2013) “Santralde çalışacak 12 bin kişiye nükleer sorgu” 55_ Lee, R. (2006) “Nuclear Smuggling, Rogue States and Terrorists” China and Eurasia Forum Quarterly Cilt 4 No. 6 s. 30 56_ Zaitseva, L.; Hand, K. (2003, Şubat) “Nuclear Smuggline Chains) American Behavioral Scientist Cilt 46 No. 6 57_ Bunn, M.; Sagan, S. D. “A Worst Practices Guide to Insider Threats: Lessons from Past Mistakes” (Cambridge, Mass.: American Academy of Arts and Sciences, 2014) Bu yayında Bunn ve Sagan, içerideki kişilerin karıştığı geçmiş olaylardan alınan on dersin bir listesini derlemiştir. Konuyu daha derinlemesine araştırmak bu çalışmanın kapsamı dışında olmakla birlikte, listedeki başlıklar aşağıdaki gibidir: “İçeriden kişilerden kaynaklanabilecek ciddi sorunlar ‘benim işletmemde olmaz’ diye düşünmeyin”, “sabıka kontrollerinin içerideki kişi sorununu çözeceğini varsaymayın”, “tehlike işaretlerinin doğru olarak okunacağını varsaymayın”, “içerideki kişilerden kaynaklanan komploların imkansız olduğunu varsaymayın”, “tekil koruma önlemlerine güvenmeyin”, “kurumsal kültürün ve çalışan hoşnutsuzluğunun önemli olmadığını varsaymayın”, “içerideki kişilerin güvenlik önlemlerini ve bunları nasıl atlatabileceklerini bildiklerini unutmayın”, “güvenlik kurallarına uyulduğunu varsaymayın”, “sadece içerideki kişilerin bilinçli olarak yapacakları kötü amaçlı eylemlerinin önemli olduğunu varsaymayın”, “sadece önlemeye odaklanmayın ve zararı hafifletme fırsatlarını kaçırmayın”. 58_ Amerika Birleşik Devletleri Nükleer Düzenleme Komisyonu “NRC Düzenlemesi (10 CFR) Bölüm 73,32 – Santrallerin ve Materyallerin Fiziki Korunması” 59_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf , Bölüm V.1.1-1.28, s. 91 60_ A.g.e. Tablo V.1.28-1 61_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 46 Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/ Akkuyu_nihai.pdf Bölüm V.2.15-2.29 s. 13 62_ Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, IAEA Nükleer Güvenlik Serisi No. 17, Teknik Rehberlik “Nükleer Tesislerde Bilgisayar Güvenliği Referans Kılavuzu” (2011) s. 3943. 63_ IHS Jane’s, World Air Forces: Turkey, Temmuz 2012, s. 3-4. 64_ IISS, Military Balance 2014, Routledge, London, 2014, s. 159 65_ IISS, Military Balance 2014, Routledge, London, 2014, s. 344. 66_ A.g.e. 67_ Dany, Shoham. “Has Syria’s Chemical Weapons Arsenal Truly been Dismantled?,Besa Perspective Paper 252, Haziran 2014. 68_ Jim, A, Davis ve Anna Johnson-Winegar, “The Anthrax Terror: DoD’s Number One Biological Threat”, Aerospace Power Journal, s. 15-29. 69_ Anthony, Cordesman. Syria Weapons of Mass Destruction, CSIS, Washington D.C. 2008. 70_ Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The Gulf Military Balance Volume II: Missile and Nuclear Dimension, CSIS, 2013,Washington D.C., s. 26. 71_ IISS, Military Balance 2014, s. 300 – 301. 72 Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The Gulf Military Balance Volume II: Missile and Nuclear Dimension, s. 26. 73_ John, Stillion ve David, T. Orletsky, Airbase Vulnerability to Conventional CruiseMissile and Ballistic Missiles Attack, RAND Corporation, Santa Monica, 1999 74_ Dokay-ÇED Çevre Mühendisliği, Akkuyu ÇED Raporu, Ankara 2013, s. 12. 75_ John, Stillion ve David, T. Orletsky, Airbase Vulnerability to Conventional CruiseMissile and Ballistic Missiles Attack, RAND Corporation, Santa Monica, 1999 76_ National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile Threat, WrightPatterson Air Force Base, 2013. 77_ A.g.e. 78_ MBDA Press Information, The Aster Missile Family, Haziran 2014. 79_ Anthony Cordesman ve Bryan Gold, The Gulf Military Balance Volume II: Missile and Nuclear Dimension, CSIS, 2013, Washington D.C., 80_ NATO, Patriot Deployment Fact Sheet, Şubat 2013. 81_ Army Recognition, The HQ-9 System, http://www.armyrecognition.com/china_ chinese_army_missile_systems_vehicles/hq- 9_ground-to-air_medium_range_air_ defense_missile_technical_data_sheet_specifications_pictures_.html, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 82_ http://aviationweek.com/defense/sampt-missile-defense-goes-three-three, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 83_ http://missilethreat.com/cheaper-high-speed-targets/, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 84_ MBDA yetkilileri ile röportaj, 29 Temmuz 2014. 85_ A.g.e. 86_ Sistemin görsel bir açıklaması için, bkz.: https://www.youtube.com/ watch?v=3LPdmxnBkIU, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 87_ http://www.defensenews.com/article/20140225/DEFREG01/302250026/AlliesIntensify-Pressure-Turkey-Over-China-Missile- Deal, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 88_ NATO, “Europe’s Missile Shield Grows Thanks to the U.S. Navy,” http://www. nato.int/cps/en/natolive/news_107082.htm, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 47 89_ http://www.defensenews.com/article/20140201/DEFREG02/302010026/First-USBMD-ship-leaves-Rota, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 90_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile Threat, 2013, s. 26-27. 91_ Carlo, Kopp.Defeating Cruise Missiles, Australia Air Power, (güncellenmiş) Nisan, 2012. 92_ Anthony, Cordesman. Syria Weapons of Mass Destruction, CSIS, Washington D.C., 2008, s. 11. 93_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile Threat, 2013, s. 27-29. 94_ http://www.ft.com/intl/cms/s/0/37c2003c-7565-11d9-9608-00000e2511c8. html#axzz3BFV8a2C1, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 95_ Missile Threat, Kh-55, http://missilethreat.com/missiles/kh-55-55sm-555-65/, Erişildiği tarih: 23 Ağustos 2014. 96_ Lockheed Martin, PAC-3 test raporu, Nisan 2012, http://www.lockheedmartin. com/us/news/press-releases/2012/april/mfc-042612-lm-PAC-3missilesuccessfu llyinterceptscruisemissiletargetduringintegratedflighttest.html, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 97_ MBDA Press Information, The Aster Missile Family, Haziran 2014. 98_ Missile Threat, HQ-9 System, http://missilethreat.com/defense-systems/hongqi-9hq-9/, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 99_ The U.S. National Air and Space Intelligence Center, Ballistic & Cruise Missile Threat, 2013, s. 26-27. 100_ Savunma Sanayii Müsteşarlığı, F-35 JSF Projesi Sayfası, http://www.ssm.gov.tr/ anasayfa/projeler/Sayfalar/proje.aspx? projeID=94, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 101_ IHS Jane’s, “Turkey’s Stand-off Missile is Revealed”, 14 Eylül 2011, http://www. ihs.com/events/exhibitions/dsei- 2011/news/day-3/Turkeys-Stand-Off-Missileis-revealed.aspx, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 102_ TÜBİTAK-SAGE basın Bülteni, 7 Mayıs 2013. 103_ IISS, Military Balance 2014, s. 148. 104_ Airbus, A400M sayfası, http://militaryaircraft-airbusds.com/Aircraft/A400M/ A400MAbout.aspx, Erişildiği tarih: 24 Ağustos 2014. 105_ IHS Jane’s, World Air Forces: Turkey, 2 Temmuz 2012, s. 6 106_ IISS, Military Balance 2014, s. 148. 107_ Türkiye’nin gelecekteki nükleer enerji programı belirli bir düzeyde toplumsal muhalefetle karşı karşıya olmakla birlikte, bu protestolar barışçı bir şekilde yapılmıştır ve büyük olasılıkla barışçı olmaya devam edecektir - bu nedenle, Türkiye’deki yeni filizlenen çevreci hareketin gelecekteki nükleer santral sahalarına yapılacak saldırılara dönüşmesi son derece olasılık dışıdır. 108_ Bal, İ; Özkan, E. “PKK Terör Örgütü Kronolojisi (1976-2006)” Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK). 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/ z6UFq2LoFkdiuzBbZSt9qHMi7u4Ke2.pdf 109_ Yenerer, V.; Karadaş, Y. “PKK’nın Doğu Karadeniz Eylemleri” (2011, Ocak) 21. Yüzyıl Dergisi Cilt 25 s. 47-55 110_ UPI. (29 Nisan 2012). Grenades suggest Iranian support of PKK. 17 Mart 2014 tarihinde United Press International sitesinden alınmıştır: http://www.upi.com/ Top_News/World-News/2012/04/29/Grenades-suggest-Iranian-support-ofPKK/UPI- 82981335709614/ Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 48 111_ ABD Hazine Bakanlığı, (1 Şubat 2012) “Treasury Sanctions Supporters of the Kurdistan Workers Party (PKK) Tied to Drug Trafficking in Europe”. 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.treasury.gov/press-center/ press- releases/Pages/tg1406.aspx 112_ Casier, Marlies (2010) ‘Designated Terrorists: The Kurdistan Workers’ Party and its Struggle to (Re)Gain Political Legitimacy’, Mediterranean Politics, 15: 3, 393-413 113_ University of Maryland National Consortium for the Study of Terrorism and Responses to Terrorism (2014) Terrorist Organization Profile: The Kurdistan Workers’ Party (PKK) 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.start.umd.edu/tops/terrorist_organization_profile.asp?id=63 114_ Hurriyet (28 Ocak 2000) “İBDA-C müttefiği İsmail Ağa grubu” 115_ Dündar, C. (15 Mart 1999) “Tehlikeli ittifak” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!#Did=664 116_ Demirci, A. N. (9 Ağustos 1997) “Polisin bitirdiği mezhepçi örgüt” Aksiyon 117_ Milliyet, (3 Ocak 2011) “İşte PKK-ASALA işbirliğinin belgesi...” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.milliyet.com.tr/iste-pkk-asala-isbirliginin-belgesi-/dunya/ sondakika/03.01.2011/1334292/default.htm 118_ Radikal, (7 Mart 2014) “PKK ile ateşkes sona mı eriyor?” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/turkiye/pkk_ile_ ateskes_sona_mi_eriyor-1180094 119_ Haber7, (23 Mart 2013) “Türkiye’de hangi ilde kaç PKK’lı terörist var?” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.haber7.com/guncel/ haber/1005218-turkiyede-hangi-ilde-kac-pkkli-terorist-var 120_ Hürriyet, (21 Eylül 2013) “3 bin PKK’lı Türkiye’de” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24755645.asp 121_ Samanyolu Haber (5 Mart 2014) “Akpınar: 20 bin Kalaşnikof dağıttılar” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.samanyoluhaber.com/ gundem/Teror-uzmani-Akpinardan-PKK-ile-ilgili-sok-iddia/1043178/ 122_ Hürriyet, (21 Eylül 2013) “3 bin PKK’lı Türkiye’de” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24755645.asp 123_ Haber7, (23 Mart 2013) “Türkiye’de hangi ilde kaç PKK’lı terörist var?” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.haber7.com/guncel/ haber/1005218-turkiyede-hangi-ilde-kac-pkkli-terorist-var 124_ Sabah, (31 Mart 2013) “PKK’nın 50 milyon dolarlık cephanesi” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.sabah.com.tr/ Gundem/2013/03/31/pkknin-50-milyon-dolarlik-cephanesi 125_ Hürriyet (11 Nisan 2014) “Eğitildiler dönüyorlar” 126_ A.g.e. 127_ CNNTürk (27 Şubat 2014) “Selahattin Demirtaş’tan özerklik açıklaması” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.cnnturk.com/haber/ turkiye/selahattin-demirtastan-ozerklik-aciklamasi 128_ Bugün (24 Mart 2014) “Gülten Kışanak: Oylar demokratik özerkliğe verilmiş olacak” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://gundem. bugun.com.tr/agzindaki-baklayi-cikardi-haberi/1029958 129_ T24 “GültenKışanak: Diyarbakır’da üretilen petrolden pay istiyoruz” (12 Nisan 2014) 130_ Sabah (6 Şubat 2012) “PKK’lılar sabotaj düzenledi” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/02/06/pkklilar-sabotaj-duzenledi Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 49 131_ Milliyet (11 Ağustos 2010) “PKK sabotaj eylemi içinde pusu kurdu” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.milliyet.com.tr/pkk-sabotajeylemi-icinde-pusu-kurdu/turkiye/sondakika/11.08.2010/1275234/default.htm 132_ Doğan Haber Ajansı (8 Ekim 2012) “PKK, doğal gaz boru hattına saldırdı!” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.dha.com.tr/pkkdogalgaz-boru-hattina-saldirdi_372713.html 133_ Radikal (16 Temmuz 2013) “Tunceli’de baraj santrali merkezine bombalı saldırı” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/ turkiye/tuncelide_baraj_santrali_merkezine_bombali_saldiri-1143553 134_ Sabah (6 Şubat 2012) “PKK’lılar sabotaj düzenledi” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/02/06/ pkklilar-sabotaj-duzenledi 135_ Radikal (16 Temmuz 2013) “Tunceli’de baraj santrali merkezine bombalı saldırı” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.radikal.com.tr/ turkiye/tuncelide_baraj_santrali_merkezine_bombali_saldiri-1143553 136_ Internethaber (7 Temmuz 2012) “PKK baraj işçilerini taradı!” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.internethaber.com/pkkteror-saldiri-kahramanmaras-nurhak-hes-baraj-isci-muharrem-erdogan-elbistan-442342h.htm 137_ A.g.e. 138_ Yeni Şafak (18 Ağustos 2013) “PKK-TİKKO baraj ortaklığı” 17 Mart 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://yenisafak.com.tr/gundem-haber/pkk-tikko-baraj-ortakligi-18.8.2013%20 -556056 139_ Bugün (26 Ağustos 2013) “Santralde çalışacak 12 bin kişiye nükleer sorgu” 3 Nisan 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://gundem.bugun.com.tr/ santralde-calisacak-12-bin-kisiye-nukleer-sorgu-haberi/770488 140_ Teymur, S. (2007 Ağustos) “A Conceptual Map for Understanding the Terrorist Recruitment Process: Observation and Analysis of DHKP/C, PKK and Turkish Hezbollah Terrorist Organizations” Doktora Tezi, University of North Texas. 141_ A.g.e. 142_ Radikal (21 Eylül 2013) “Ankara’da Emniyet’e roketli saldırı” 143_ University of Maryland Global Terrorism Database (2013, Aralık) 9 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://apps.start.umd.edu/gtd/search/ Results.aspx?perpetrator=779 144_ Al Jazeera Türk (4 Haziran 2014) “DHKP-C: Maskeliler bizim Cephe milisleri” 145_ OdaTV (13 Mart 2014) “Okmeydanı cinayetini DHKP-C üstlendi” 146_ Serxwebun (1996, Aralık) Cilt. 180. 09 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.serxwebun.org/arsiv/180/files/assets/downloads/ publication.pdf 147_ Sabah (22 Ekim 1997) “Karadeniz’de terör mercek altında” 148_ Türkiye Gazetesi (2 Haziran 1999) “Öcalan’dan şok itiraflar!..” 149_ Hürriyet (1 Mayıs 2014) “Türkiye bölümünde DHKP-C vurgusu” 150_ Ünal, C. (3 Mart 2013) “On the Blink of a Marginalizing Turkish Socialism, Extremist Turkish Revolutionary Peoples Liberation Party-Front (DHKP-C) is Signaling for More Actions in 2013” 10 Haziran 2013 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://strategyonblog.blogspot.com.tr/2013/03/on-blink-ofmarginalizing-turkish.html 151_ NTVMSNBC (3 Nisan 2000) “Bir teröristin ‘Suriye’ itirafları” 152_ Sabah (31 Mart 2013) “İşte DHKP-C’nin Suriye üssü” Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 48 153_ ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Bürosu , (2014, Nisan ) “Terörizm Hakkında Ülke Raporu 2013: Bölüm 6. Yabancı Terörist Örgütler” s. 310 154_ University of Maryland Global Terrorism Database (2013, Aralık) 10 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.start.umd.edu/tops/ terrorist_organization_profile.asp?id=38 155_ Samanyolu Haber (8 Ocak 2008) “İstanbul’un terör haritası” 156_ Zaman (14 Nisan 2013) “Eski militanlar DHKP/C’yi anlattı: Ben teröristken...” 157_ Habertürk (24 Aralık 2007) “İşte Türkiye’deki terör örgütleri” Ayrıca, Kürdistan Devrimci Partisi (KDP) gibi radikal sol ideolojilere sahip etnik ayrılıkçı örgütler de mevcuttur. 158_ Milliyet (22 Temmuz 1998) “Karadeniz’in terör haritası” 159_ Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu (13 Şubat 2013) “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu” 24. Dönem 3. Yasama Yılı 160_ Bianet (26 Temmuz 2013) “Hydroelectric Plant Regulator Bombed in Dersim” 17 Haziran tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.bianet.org/ english/environment/148775-hydroelectric-plant-regulator-bombed-in-dersim 161_ Ajans Haber (07 Haziran 2014) “MLKP militanı Kayseri’de tutuklandı” 12 Haziran tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.ajanshaber.com/mlkpmilitani-kayseride-tutuklandi-haberi/76720 162_ Bianet (26 Temmuz 2013) “Hydroelectric Plant Regulator Bombed in Dersim” 17 Haziran tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.bianet.org/ english/environment/148775-hydroelectric-plant-regulator-bombed-in-dersim 163_ Burada, söz konusu örgütlerin çevreye ilişkin endişeleri olması durumunda, nükleer altyapıya saldırmamayı tercih edecekleri, çünkü bunun potansiyel olarak çevresel felaketlere yol açabileceği öne sürülebilir. Buradaki akıl yürütme, bu örgütlerin tek bir hareket tarzı olmadığı ve hedef seçimlerinde ve örgütsel amaçlarında oldukça esnek olabilecekleridir. Hidroelektrik santrallerine ya da diğer KUA’lara yapılan saldırıların mutlaka tamamen çevreci kaygılar ile yapılmadıkları, çünkü bu örgütlerin hiçbirisinin tamamen çevreci bir gündem üzerinde odaklanmadığı savunulabilir. Ayrıca, yazarların nükleer santrallere yönelik tehditler olarak tanımladıkları olgu sadece tam kapsamlı bir erime ile sınırlı değildir; örgütler elektrik şebekesinin kısımlarını ya da nükleer santral çalışanlarını hedefleyebilirler ya da nükleer santralin varlığına yönelik tehditler olmayan tehditler oluşturabilirler. 164_ The Journal of Turkish Weekly (18 Nisan 2007) “Turkish Hezbollah (Hizbullah) / Kurdish Hezbollah” 165_ T24 (12 Ocak 2011) “Hizbullah’ın dünü, bugünü ve yarını” 166_ Yıldız, M. (2001) “Terrorism and Violence: Turkish Case” Turkish Journal of Police Studies Cilt :3 (1-2) s. 39-56 167_ Human Rights Watch (16 Şubat 2000) “What is Turkey’s Hizbullah?” 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.hrw.org/legacy/ english/docs/2000/02/16/turkey3057.htm 168_ Harvey, B. (18 Ocak 2011) “Turkish Officer Says He Created Local Hezbollah Group, Star Says” Bloomberg News 169_ Ilıcak, N. (25 Ocak 2011) “TBMM üzerine gitsin” Sabah 170_ Milliyet (23 Mart 2007) “Hizbullah davasında 9 yıl sonra karar” 171_ NTVMSNBC “Dehşet örgütü Hizbullah’ın içyüzü” 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/4746.asp 172_ Çakır, R. (22 Nisan 2007) “Geçmiş, bugün ve gelecek kıskacında Türkiye Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 49 Hizbullahı” Birikim 173_ Radikal (22 Ocak 2013) “MİT’in ‘gizli’ Hizbullah raporu Meclis’te” 174_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s.124-141 175_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s. 137 176_ The Journal of Turkish Weekly (18 Nisan 2007) “Turkish Hezbollah (Hizbullah) / Kurdish Hezbollah” 177_ Yıldız, M. (2001) “Terrorism and Violence: Turkish Case” Turkish Journal of Police Studies Cilt :3 (1-2) s. 39-56 178_ Uslu, E. (2007, Bahar) “From Local Hizbollah to Global Terror: Militant Islam in Turkey”Middle East Policy, Cilt 14. No. 1 s.124-141 179_ Jenkins, G. (15 Haziran 2010) “A New Front in the PKK Insurgency” ISN ETH Zurich. 11 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten alınmıştır: http://www.isn. ethz.ch/Digital-Library/Articles/Detail//?lng=en&id=117499 180_ A.g.e. 181_ Radikal (12 Ocak 2011) “Hizbullahçılar kayıplara karıştı” 182_ Federation of American Scientists (28 Mayıs 2004) “Great East Islamic Raiders– Front (IBDA-C)” 16 Haziran 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http:// fas.org/irp/world/para/ibda-c.htm 183_ Işık, M. (2013) “Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme” Zinde Yayınları 184_ O’Byrne, David (9 Temmuz 2008) “’Al-Qaeda links’ to Istanbul attack” BBC News 185_ Hürriyet (4 Ocak 2008) “Terör örgütü İBDA-C üyelerinin lideri yakalandı” 186_ Milliyet (2 Ağustos 2005) “El Kaide Kasımpaşa’da dergi çıkarıyor!” 187_ Işık, M. (2013) “Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme” Zinde Yayınları 188_ Emniyet Genel Müdürlüğü web sayfası (2012) “Al QAEDA” 15 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.egm.gov.tr/EN/Pages/ al_qaeda.aspx 189_ Hodgson, K. (8 Temmuz 2013) “The al Qaeda threat in Turkey” The Long War Journal, 15 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www. longwarjournal.org/archives/2013/07/the_al_qaeda_threat_1.php 190_ Uslu, E. (27 Nisan 2009) “Turkish Police Target al-Qaeda Network in Turkey” Eurasia Daily Monitor Cilt 6 Sayı: 80 191_ Akşam (9 Aralık 2011) “El Kaide TBMM’yi bombalayacaktı” 192_ Hodgson, K. (8 Temmuz 2013) “The al Qaeda threat in Turkey” The Long War Journal, 15 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www. longwarjournal.org/archives/2013/07/the_al_qaeda_threat_1.php 193_ Stanford University: Mapping Militant Organizations (24 Temmuz 2014) “AlNusra Front” 17 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http:// web.stanford.edu/group/mappingmilitants/cgi-bin/groups/view/493 194_ A.g.e. 195_ Mowatt-Larssen, R. (2010, Ocak) “Al Qaeda Weapons of Mass Destruction Threat: Hype or Reality?” 196_ Council on Foreign Relations (1 Ocak 2006) “Targets for Terrorism: Nuclear Facilities” 17 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www. cfr.org/homeland-security/targets-terrorism-nuclear-facilities/p10213 197_ Roggio, B. (11 Aralık 2007) “Al Qaeda, Taliban targeting Pakistani nuclear sites” Türkiye’de Nükleer Enerji ve Emniyeti / 50 The Long War Journal 198_ The Telegraph (11 Ağustos 2009) “Pakistan’s nuclear baswes targeted by al-Qaeda” 199_ NTI (2013, Temmuz) “Country Profiles: Pakistan – Nuclear” 17 Ağustos 2014 tarihinde aşağıdaki adresten erişilmiştir: http://www.nti.org/country-profiles/ pakistan/nuclear/ 200_ Doğan Haber Ajansı (11 Eylül 2013) “Türkiye’den kimyasal silah temin etmeye çalışmışlar” 201_ Zaman (30 Ekim 2013) “’Sarin gazı’ davasının tek tutuklu sanığı Qassap tahliye edildi” 202_ Ben, Smith vd., Islamic State of Iraq and the Levant and the Takeover of Mosul, Standard Note 6915, The House of Commons Library, Haziran 2014 s. 2. 203_ Jessica, D, Lewis. Al Qaeda in Iraq Resurgent, ISW, Washington D.C., 2013, s. 7. 204_ Alex, Bilger. ISIS Annual Report Reveals a Metrics-Driven Military Command, ISW, Washington D.C., 2014, s.2 205_ http://www.hurriyetdailynews.com/isil-kidnaps-turkish-consul-special-forceschildren-in-northern-iraqi-hotspot.aspx? PageID=238&NID=67660&NewsCat ID=352, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014. 206_ http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/ankara_icin_isid_tehlikesi_ mi_sunni_isyani_mi-1197149, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014. 207_ http://www.thedailybeast.com/articles/2014/06/14/america-s-allies-arefunding-isis.html, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014. 208_ Elizabeth, Dickinson. Playing with Fire: Why Private Gulf Financing for Syria’s Extremist Rebels Risks Igniting Sectarian Conflict at Home, The Brookings Institute, 2013, s. 1. 209_ http://www.nytimes.com/2013/11/13/world/middleeast/private-donors-fundsadd-wild-card-to-war-in-syria.html? pagewanted=1&_r=0, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014. 210_ http://www.theguardian.com/world/2014/jun/15/iraq-isis-arrest-jihadistswealth-power, Erişildiği tarih: 22 Haziran 2014. 211_ Michael, Knights. “The ISIL’s Stand in the Ramadi-Falluja Corridor”, CTC Sentinel, Cilt 7 Sayı 5, Mayıs 2014. 212_ http://www.janes.com/article/39550/iraqi-abrams-losses-revealed, Erişildiği tarih: 23 Haziran 2014. 213_ CNN, “ISIS can ‘muster’ between 20,000 and 31,500 fighters, CIA says” (12 Eylül 2014) 214_ Al Jazeera, “Islamic State ‘has 50,000 fighters in Syria”, (19 Ağustos 2014) 215_ Zaman “Selefi Türklerin dönüşü!” (10 Temmuz 2014) 216_ Today’s Zaman “Story of former militant reveals young Turks attracted by ISIL” (6 Haziran 2014) 217_ Jenkins, B. M. “An Evil Wind: Will the Americans and Europeans flocking to ISIS return as hardened terrorists?” Slate Magazine (30 Temmuz 2014) 218_ Cumhuriyet “IŞİD’e yakın gruptan İstanbul’da gösteri gibi piknik” (29 Temmuz 2014) 219_ Vice News, “The Islamic State: Part 2” (10 Ağustos 2014) 220_ 4800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi (Nükleer Güç Santralı, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı Ve Yaşam Merkezi) ÇED Raporu, Bölüm XI s. 39 http://www.csb.gov.tr/turkce/ dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf 221_ A.g.e.