reklamlar ve reklam etiği - İstanbul Ticaret Üniversitesi

Transkript

reklamlar ve reklam etiği - İstanbul Ticaret Üniversitesi
REKLAMLAR VE REKLAM ETİĞİ
Sınırları nerede ve nasıl çizelim ?
* F. Bülent Kocamemi
İnsan, gezegenimizde belirdiği zamanlardan başlayarak deneyler kazanmış ve
deneyleri ışığında sosyal yaşamım kurallara bağlamak ihtiyacı duymuştur. Kurallar
olmadığında egemenlik kaosun eline geçer. Kuralların temelinde bireylerin
birbirlerine ve yaşadıkları çevreye saygısı yatar. En vazgeçilmez hak olarak görülen
özgürlük hakkı bile kurallara bağımlı kılınmıştır. Buna en güzel örnek de "kişinin
özgürlüğü diğer bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde biter" şeklinde ifade
edilmiştir. Bu vazgeçilmez hakta bile bir sınır koymak gerekmiştir.
İletişimin neredeyse sınırsız olanaklara sahip olduğu günümüzde, reklamcılar bu
eşsiz olanakları kullanırlarken, kendilerini sınırlar içine hapsetmeli midirler ?
Özgürlüğümüzü dahi sınırladığımıza göre cevap "Evet" olacaktır.
Reklam yapmadaki amaç; üretilen mal ya da hizmeti başkalarına tanıtmak, onları bu
ürün ya da hizmetlerden yararlanmaya teşvik etmek ve mümkün olduğunca çok
talep edilmesini sağlamak suretiyle, sunulan bu ürün ya da hizmetlerden devamlı
kazanç sağlamaktır. Bu sonucu elde edebilmek için reklamcıların ellerinde ileri
teknoloji ürünü pek çok araç gereç ve bunları kullanacak kapasiteye sahip yetişmiş
teknisyen ve yaratıcı insan bulunmaktadır. Bu insanlar her an kendilerine emanet
edilmiş ürün ya da hizmeti en iyi nasıl tanıtacaklarını düşünürler. Önlerinde açık bir
*İstanbul Ticaret Üniversitesi, Meslekyilksek Okulu Öğretim Görevlisi
229
alan ve bu alanda tüm duyuları açık potansiyel tüketiciler vardır. Bu alanda
kendilerine tanınan para harcama hakkı dışında hiçbir kısıtlama yokmuş gibi
görünmektedir. İşte meslek ahlâkı denilen etik burada devreye girer. Reklamcılık
etiği [Advertising ethics (İng.). Ethique publicitaire (Fr.)], reklamlarda toplumca bir
grubun ya da bireyin davranışları açısından onaylanabilir kabul edilen ahlâkî ilkelere
uyulmasıdır.
Bu ilkeleri bazı uygulamalar ışığında hatırlayalım:
Aldatmak toplum ve birey tarafından onaylanmaz. Aldatmaya yönelik ses, söz
ve/veya görüntü kabul edilemez. Deterjan temizlemeyi başaramıyorsa, lekeleri
çıkaramıyorsa, çamaşırları solduruyorsa "Her lekeyi temizler. Renkler canlılıklarını
korur" sloganıyla tanıtım yapılmamalıdır. %300 tereyağı olmayan bir ürünü,
içindeki tereyağı dışı maddelerin tanımım yapmadan ve oranlarını vermeden
tereyağıdır diye tanıtılmamalıdır {Kepek ekmeği ile kepekli ekmek farkını ve kepek
oranlarını ambalaj üzerinde belirtmezseniz, bu, dürüst olmayan bir davranıştır).
Buna benzer yalanlar gibi, yan etkilerin gizlenmesi biçiminde aldatmacalar da
yapılmamalıdır ( Ürününüz aynen belirttiğiniz gibi saç dökülmesini önlüyor ama bu
uygulama sonunda sağlığınız üzerinde başka bir olumsuz etki yapıyorsa ve siz bunu
bildiğiniz halde etiketinizde açıkça belirtmiyorsanız, burada etik aramamalısınız).
Zaman zaman televizyonlarda advertorial biçiminde vücut geliştirici masaj
aletlerinin reklamına rastlarız. Bu ürünleri tanıtan konu mankenlerine dikkat edelim:
Hepsi iri yarı ve atletik vücutlu kişiler. O vücudun yıllar süren ve günde birkaç
saatin harcanmasını gerektiren uzun ve yorucu çalışmalar sonucu elde edildiğini
herkes bilir. Buna rağmen o muntazam bedenlerin, tanıtımı yapılan küçük cihazların
eseri olduğu yalanı söylenebilmektedir. Neyse ki bu ahlâkî olmayan davranışlar bir
süre sonra tüketicinin durumu fark etmesiyle ürünün satılamaması sonucunu doğurur
ki, bu da reklam etiğine uymamanın kendiliğinden cezalandırılması demektir. Tütün
230
ürünleri ve alkollü içki reklamlarının bazı ülkelerde yasaklanması ve bazı ülkelerde
de yasaklanması için uğraşılıyor olması, reklam etiği açısından dikkatle
değerlendirilmelidir. Sigara paketlerinin üstüne sağlığa zararlıdır ibaresi yazılmasına
rağmen tamamen reklam alanından uzaklaştırılmasına çalışılıyor olması dikkat
çekicidir. Reklamcılar ve reklamverenler sigara reklamlarına getirilen bu küresel
kısıtlamalara rağmen dolaylı yollardan reklamlarını yapmaktadırlar. Buna en güzel
örnek bir dolaylı reklam şaheseri olan CAMEL reklamlarıdır. Camel Trophy adıyla
yıllardır düzenlenen bu müthiş yarışma serisinde Camel adı asla sigara markası
olarak kullanılmamaktadır. Buna gerek de yoktur. Camel aynı zamanda sportif
giyim alanında ve saat markası olarak zaten yeteri kadar ünlenmiştir. Yapılan yarışta
ise günümüz insanlarının önem verdiği bir konu olan sağlıklı yaşam, spor ve sağlık
ilişkisi konusu irdelenmektedir. Dünyanın en zorlu yarışıdır Camel Trophy. Bırakın
birinci olmayı, dereceye girmeyi, katılmak bile tam sağlıklı, güçlü, kuvvetli ve
becerikli insanların harcıdır. Günlerce sürer bu yarış ve milyonlarca kişi tarafından
TV ekranlarında ve yazılı basında takip edilir. Günlerce sürer ve milyonların gözüne,
kulağına, hafızasına CAMEL sözcüğü işlenir. Hem de müthiş bir ikilem içinde: Bir
sigara üreticisi sağlıklı yaşama sponsorluk yapmakta ve bu dolaylı sigara reklamında
sigara doğrudan reklam edilmediği için reklam etiği susmak zorunda kalmaktadır.
Aynı örneği Marlboro sigaraları-Formula 1 yarışları için de verebiliriz. Marlboro'
nun kırmızı içinde beyaz renkli üçgenden meydana gelen amblemi o kadar hafızalara
kazınmış durumdadır ki, üzerinde Marlboro logosu olsa da olmasa da onun hangi
markayı ifade ettiği bilinir. Dolayısıyla bir Formula I yarışı esnasında
ekranlarımızda gördüğümüz yarış otomobili, pitlerde gördüğümüz Ferrari/Marlboro
ekibinin elemanlarının giyimleri, flamalar, bayraklar... her yerde ve her şeyde
görmek zorunda kaldığımız bu kırmızı-beyaz şekil bize Marlboro sigarasını
hatırlatmaktadır. Üstelik oralarda Marlboro adı da yazılıdır. İşte, sigara reklamı
yasağına uyarak sigara reklamı yapmanın yolu: Bir ülkede sigara reklamı yasak ama
o ülkenin televizyonlarında F 1 yarışı seyrediliyor.
231
Sigaranın kansere ve bu nedenle ölümlere neden olmasının kesinleşmesi üzerine bir
çok ülke sigara reklamı yapılmasını yasakladı ve sigara üreticilerinden de bu
yasaklara uyma konusunda otokontrol yapmalarını istedi. Dünya sağlık Teşkilatı
(DST) bu konuyu yakından takip ediyor. DST’ nın Genel Müdürü Dr. Gro Harlem
Brundtland " Tütün kullanma alışkanlığının reklamlar, promosyonlar ve çeşitli
desteklemeler yoluyla bulaşan bir hastalık" olduğunu açıklıyor. Sponsor firmalar
olan Marlboro, Camel örneklerinde gördüğümüz firma amblem, renk ve şekillerinin
yarışmalarda ortaya çıkmasının aynı etkiyi yaptığı biliniyor. Çünkü söz konusu şekil
yıllardır zihinlere kazınmış durumda. Doğrudan değil ama dolaylı reklamın önüne
geçilemiyor. DST' nin verilerine göre gençlerde tütün alışkanlığı artarak devam
ediyor. Reklamların olgun kişilere hitap ettiği savunması boşlukta kalan bir savunma.
Çünkü reklamları yaşı kaç olursa olsun herkes seyrediyor. Bir çok ülke yasaklamayı
onaylamış durumda ama dünyadaki 191 ülke İçinde bu yasağı uygulamayanlar da
var. Reklam etiği açısından baktığımızda, üretilen bir malın tanıtımı için reklam
şarttır ve engellenmemelidir diyebilir miyiz ? Tütün reklamlarını yasaklama etik
değildir diyenlere, DST gibi düşünenler, asıl insanın göz göre göre zehirlenmesi için
reklam yapmak etik değildir cevabı veriyorlar.
Kişilerin zaaflarından faydalanmak sonuca giden yöntemlerden biridir. Ancak,
zaafların istismarı ve çaresizliğin, imkânsızlığın tamamen göz ardı edilerek
imrendirmede aşırılığa kaçmak etik değildir. İnsanların zaafları vardır. Pek çoğumuz
her şeye sahip olmak isteriz. Daha büyük evimiz, ikinci arabamız olsun, daha lüks
ve uzun süreli gezilere çıkalım, çocuklarımız daha iyi okullarda okusun, daha iyi
giyinelim ve yiyelim... Bunun sonu olmadığını bildiğimiz halde talep etmekten,
hayal etmekten vazgeçmeyiz. Reklamcılar bu zafiyetimizi sonuna kadar kurcalarlar.
İnsanlarda her gün daha çok ve yeni talepler yaratmaya çalışırlar. Bir buzdolabı arıza
yapmadığı takdirde ne kadar çalışır ? 1955 yılında üretilmiş ve kullanılmaya
232
başlanmış bir soğutucunun halâ ve randımanlı bir çalışma içinde olduğuna şahsen
şahidim. Reklamlar yoluyla bu soğutucunun sahibine yeni bir soğutucu alması için
fark ettirmeden baskı yapılmaktadır. Bundan 50-60 yıl önce çocuklar tahta
oyuncaklarla oynarlardı ve en şanslılarının da belki bir elektrikli treni vardı. Bugüne
baktığımızda teknolojinin sanki sadece oyuncak geliştirmekle görevlendirilmiş
olduğunu sanırız. Reklamlar bu konuda çocukları tam anlamıyla ateş altında
tutuyorlar. Çocuklar zaten reklamcıların bir numaralı hedefi. Sonuç olarak çocuklara
yöneltilen baskı aynen çocuklar tarafından anne ve babalara yönlendiriliyor. Yalnız
oyuncaklar mı ? Ya yiyecek maddeleri ? İşte reklam etiği sınır nerede çizilmeli
sorusuyla burada tartışmaya açılıyor. Doğal olarak ürünlerin ya da hizmetlerin
reklamı yapılacaktır. En iyi sonucu almak gündemde kalmakla sağlanacağından,
devamlı reklam yapmak gerekir. Ancak burada ortaya şu soru atılıyor; Ürünleri satın
almak maddî gücüne sahip olmayanlar nasıl etkileniyor ? Ulaşamayacakları
imkânları her an gözlerinin önünde görmek ve birilerinin onlara bu imkânlara bir an
önce kavuşmak zorunda olduklarını söylemeleri bu insanlarda olumsuz etkiler
yaratmıyor mu ? Üstelik bu kesimin genel nüfus içinde çoğunlukta olduğu ülkelerde
ne sonuçlar doğuruyor ? Çocuğunun reklamlardan kaynaklanan ısrarlı taleplerine
karşılık veremeyen babanın ruhsal yapısı negatif etki altında kalmıyor mu ? Her
çeşit gıda maddesinin reklamı yapılacaktır. Buna çocukların hedef kitle olarak
alındığı maddeler de dahildir. Süt gibi çocuklar için özellikle yararlı olan bazı
maddelerin reklamlarının faydasını da inkâr edemeyiz. Zaten bu konuda reklam etiği
çok hassas ölçümlere dayanıyor. Bir kısım etik sorgulayıcısı bu reklamların fakir
çocuklar üzerinde olumsuz psikolojik etkiler yarattığını iddia ederken, diğerleri
bunun başarı ve kazanma hırsını tetikleyici olumlu bir etkisi olduğu görüşünü
savunuyorlar.
Düşüncelere, etnik ayırımlara, sosyal farklılıklara, özürlü hallere ve istem dışı
farklılıklara saygısızlık etmek etik değildir. Reklamlarda yöresel şivelerin, ağızların
233
kullanıldığı görülmektedir. Bu uygulamanın etkisi yadsınamaz. Çünkü reklamın
akışına canlılık, gerçeklik katar ve güldürü unsurunu öne çıkararak sempatik bir
tanıtım yapılmasını sağlar. Bir dönem, yalnız TRT varken, bu uygulama
yasaklanmıştı. İzocam'ın "Yöneticimiz uyuyor mu ?" TV kampanyasında kapıcının
yöresel şiveyle konuşması kabul edilmiyordu. Zamanla bu duvar aşıldı ve etik
açıdan hiçbir olumsuzluk görülmedi. Çünkü orada alay etmek yoktu. Ancak, reklam
kahramanının doğal özürlülük halinin irdelenmesi, reklam etiği açısından
tartışılmalıdır. Bir zamanlar kulağı işitmeyen iki ihtiyarın baş rol oynadığı bir
AKBANK reklamı seyretmiştik. Güldürü unsuru diyalogta; 1. yaşlı adam: "Akbak'
a mı gidiyorsun ? " diye sorunca, 2. yaşlı adam "Hayır, Akbank' a gidiyorum" diye
cevap veriyordu. Bu konuşmada yaşlı adamlarla alay etmek söz konusu değildi.
İşitememe durumu her insanın başına gelebilecek ve yaşlılığın neden olduğu doğal
bir haldir. Acaba aynı yargıya bir GSM operatörü firmanın son günlerin popüler
reklamı için de varabilir miyiz ? Bazı kişilerde görülen ve "S" ve "Z" sesinin "T"
sesi şeklinde telaffuz edildiği bir özürlülük durumu güldürü unsuru olarak
kullanılmakta. Bu özürlülük unsurunun kullanılması alay sınıfına girmez mi ? Bu
rahatsızlıktan sıkıntı çeken belki binlerce, belki milyonlarca insan rencide edilmeli
mi ? Benzeri bir özürlülük olan kekemelik aynı şekilde kullanılmakta ? Bir sınır
çizilmesi daha doğru olmaz mı ? Özürlü insanları özürlü halini reklamın temel taşı
ve güldürü unsuru olarak öne çıkarmak, reklamı bunun üzerine inşa etmek, sonuca
gitmenin kestirme ve başarılı bir yolu olabilir ama olmamalıdır ?
Reklamcılıkta etik anlayışı, yukarıdaki anlamlarından farklı bir anlamda da kendini
göstermektedir. ABD' nde, Subaru' nun 2002 yılı TV kampanyası bu farklı etik
anlayışın ne kadar geniş bir yelpazede ele alındığına, daha doğrusu seyircinin etiği
nerelere taşıdığına çok güzel bir örnektir. Söz konusu kampanyadaki ana fikirde,
Subaru' nun çevreye karşı duyarlı olduğu temasını işlemekteydi. Subaru markalı
otomobillerinden inen bir anne ve kızı ellerindeki tavşanı ormanın kenarına
234
bırakarak onu Özgürlüğüne kavuşturuyorlardı. Subaru, bu reklam aleyhine
beklenmedik yoğunlukta bir kampanya ile karşılaştı. ABD' ndeki sayısız toplum
kuruluşlarından olan The House Rabbit Society, Friendsofrabbits.com ve Michigan
Rabbit Rescue internet aracılığıyla Subaru' ya şiddetle hücum ettiler. Onlara göre
TV reklamında özgürlüğe bırakılan tavşan bir ehli tavşandı ve ehli tavşanı vahşi
ormana salmak onu baş edemeyeceği tehlikelerle karşı karşıya bırakmak demekti.
Çünkü, ehli tavşanlar insanlar tarafından beslenmeye alışık olduklarından ormanda
kendi yiyeceklerini temin edemezlerdi. Çünkü, ehli tavşanlar insanlarla iç içe
yaşadıklarından vahşi orman hayatındaki doğal düşmanlarını tanımıyorlardı ve
onlardan korunma iç güdüleri gelişmemişti. Bunun gibi örnekleri sıralayan dernekler
TV deki tavşanı ormana bırakmanın cinayet olduğunu savundular. Subaru bu
baskılar karşısında, böyle düşünmemiş olduklarını, reklamı kaldıracaklarını, buna
rağmen 2003 yılında başka bir reklam yayımlamayacaklarını söyleyerek özür
dilediler.
Fransa’ da bulunan BVP (Bureau de Vérification de la Publicite) adlı reklamları
kontrol altında tutan kurum her gün karşılaşabileceğimiz ve belki de
önemsemeyeceğimiz bazı reklamlara da dikkat çekmektedir. Örneğin, bir
süpermarketin özel indirim uygulayarak satışa sunduğunu bildirdiği bir şarap, satışa
sunulduktan kısa bir süre sonra tükenmişse, aynı gün dahi o şarabı bulamayanlara
karşı reklam etiğine yakışmayan ve "reklam yalancılığı" denilen bir uygulama
yapılmış demektedir ve satış sorumlusu, belirtilmiş bulunan süre boyunca,
müşterisine aynı değerde bir başka şarap satmakla yükümlü kabul edilmektedir.
Bir başka "reklam yalancılığı" da etiketlerde görülmektedir ve BVP ve benzeri
kurumlarca etik bulunmayarak hukuk yolunun açılmasına neden olarak
gösterilmesidir. Örneğin, etiketinde "yıkanabilir" ibaresi bulunan mürekkebin,
döküldüğü giysiden çıkarılamaması.
235
Buna karşı bazı soruların da cevabının bulunması gerekmektedir. Çocukları ya da
kadınları reklamlarda kullanmak da reklam etiğine ters mi düşmektedir ? Kadının
reklamlarda sıkça kullanıldığı bir gerçektir. Kadının fizik görünümünün, güzel
kadınlar seçilerek etki unsuru olarak kullanıldığı da bir gerçektir. Bir çok kadın
kuruluşu buna karşı çıkmaktadır. Kadının bir pazarlama unsuru olarak
kullanılmasının kadınlık şerefini zedelediğini iddia etmektedirler. Aynı durum
çocukların kullanılması için de söz konusudur. Parayı harcayacak olanlar, yani
ürünü satın alacak olanlar büyüklerdir. Ancak, onları etkileyememe ihtimaline karşı,
onların en zayıf noktaları olan çocuklarından vurmak ne derecede etiktir ? Bir
babanın ya da annenin çocuğunun yalvarmalarla karışık ısrarlı talebine fazla
dayanamayacağı bilinmektedir. Bunun en kötü yanı, çocukların taleplerinin hiç
bitmemesidir. Bir kez talebe olumlu karşılık veren anne/baba sonraki taleplerde ne
yapacaktır ? Bu yöntem anne, baba ve nihayetinde çocuklara da eziyet etmekle
sonucunu doğurmuyor mu ? Görülüyor ki, kadının da, çocuğun da reklam hedefi
olarak seçilmesi doğal olmakla beraber bunun sınırının konması da aynı derecede
vazgeçilemezlerdendir. Bu sınırın adı da reklam etiğidir.
Bazı reklamlarda ise genel ahlâkın terbiye sınırları dışında olarak kabul ettiği bazı
hareket ve/veya işaretlerin reklamlarda kullanılması rahatsız edici olmaktadır.
Bunlardan bir örneği Belçika' dan vereceğim. Planetinternet.be isimli firma,
ülkenin her yerinde yaygın otobüs duraklarındaki özel afiş yerlerine astırdığı bir
afişi ile hedef kitlesinin başka firmalara çok para harcadığını, halbuki kendilerinin
en ucuzu olduğunu "Planet Freedom, %25 daha ucuza sörf yapın" sloganıyla
duyurdu. Ancak bir de, afişin 4/5'ünü kaplayan bölümünde batılıların terbiye
sınırlarını aşan ünlü el hareketini resimledi. Benzeri reklamları sıkı takip eden (hattâ
reklama kökten karşı olan) Resistance â l'Agression Publicitaire. Belgique kurumu
derhal faaliyete geçti ve bütün Belçikalıları bu afişi protesto etmeye davet etti.
236
Yayınlanan bildiriye bir de şikâyet dilekçesi örneği koymuşlardı. Bu kurum
aşırılıkları ile bilinirse de öne sürdükleri iddialar aslında reklam etiğinin de üzerinde
durduğu ve talep ettiği unsurlardır.
Bir başka gözden kaçmayan ve etik olmayan reklamı da Concorde uçağının
kazasından sonra gördük. Bilindiği gibi Concorde Paris' ten havalandıktan hemen
sonra yanarak düşmüştü ve toplam 113 insan ölmüştü. Haftalık Newsweek ve
İsviçre UBS bankası kazayı takip eden günlerde yayımlanan bir Boeing reklamı için
ayrı ayrı özür dilemek zorunda kaldılar. Boeing reklamında, çift sayfadaki fotoğrafta,
bir Jumbo Jet' in tekerleklerini kontrol eden mühendisi gösteriyordu. Başlıkta
"Başarı bir kalkış ve inişten daha fazlasıdır" yazıyor ve metinde "Detaylar
önemlidir. Hedefleriniz yüksek olabilir ama civata ve somunları da gözden
kaçırmayın " diyordu. Tenkitler özür dilemelerini mecbur kılacak kadar sert olmuştu.
Reklam etiğinin bazı çevrelerde ne kadar hassas bir biçimde ele alındığını bir başka
taze örnekle göstereceğim. Starbucks markalı bir kafe zinciri bir tek kişinin uyarısı
üzerine 3000 afişini vitrinlerinden kaldırdı (Mickael Carlier. Infopresse.com 27.06
2002). Afişte Starbucks ürünü iki ayrı meyveden yapılmış dondurmalı kup ve
bunlara dalış yapan bir su sineği fotoğrafı vardı. Müşterilerden hiçbir şikâyet ya da
serzeniş gelmemiş ve yöneticiler de düşünmemişlerdi ama bir gün, birisi, New York
Post gazetesini arayarak, afişteki kompozisyonun 11 Eylül Dünya Ticaret Merkezi
saldırısını hatırlattığını söylemesi yetti. Starbucs'ın bütün vitrinlerinden afiş
kaldırıldı.
Bu durumda, reklam etiğini tartışanlar, halkın Starbuck's ve benzeri örneklerde
gösterdiği aşırı hassasiyeti neden - yukarıda bahsettiğim - çocuklara yönelik gıda
(dondurma, çikolata, vb.) maddelerinin reklamlarına göstermediklerini de
sorguluyorlar. Sınırı çizmenin ne kadar zor olduğunu anlıyoruz.
237
Sonuç olarak, reklamcıların reklam verenleriyle baş başa vererek konuşmaları ve
karar vermeleri gereken önemli bir tartışma söz konusudur ve reklam etiği endişesi
mutlaka devreye girmeli ve sınırlar ortak kararlarla çizilmelidir. "Bazı kişiler
olumsuz etkileniyor diye reklam yapılmayacak mı ? " sorusunun cevabı "Reklamcılık
mesleğinin ahlâkî ilkelere saygılı olması ve bir sınırı gönüllü olarak kabul etmesi
gerekir" olmalıdır.
Kaynaklar:
WORLD HEALTH ORGANISATION. www.who.int
THE HOUSE RABBIT SOCIETY. www.rabbit.org
MICHIGAN RABBIT RESCUE. www.michiganrabbitrescue.org
PLANET INTERNET, www.planetinternet.be
R.A.P RESISTANCE A L'AGRESSION PLJBLICITAIRE. www.antipub.net
INFOPRESSE. www.infoipresse.com/quotidien Michaei Carlier 27.06.2002
ADVERTISING AGE. www.adage.com
ADVERTISING AGE'S REVIEW. www.adreview.com. Bob Garfield
ADVERTISING AGE GLOBAL, www.adageglobal.com
ADVERTISING AGE CRITIC. www.adagecritic.com
www.poleshift.org/sublim/index.html
LE MONDE DIPLOMATIQUE. www.monde-diplomatique.fr
LE FIGARO. www.lefigaro.fr
www.question-sponsoring.fr.sf
HÜRRİYET GAZETESİ, www.hurriyetim.com.tr
www.transnationale.org
BVP (Bureau de Verification de la Publicite)
www.e-leclerc.com
238