Fotoğrafın Sessizliği

Transkript

Fotoğrafın Sessizliği
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Fotoritim e-Fotoğraf Kitapları
No:1
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları
(2007-2008) 1.Kitap
Yazı ve Fotoğraflar: Enver Şengül
Kapak Grafik: Atakan Dürüst
Enver Şengül ile Röportaj: Birgül Erken
Bu e-Kitap, Enver Şengül’ün 2007 ve 2008 yıllarında Fotoritim e-Fotoğraf
Dergisi’nde yayınlanan yazılarından derlenmiştir.
www.fotoritim.com
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
Yazarın izni olmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
2
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
İÇİNDEKİLER:
ÖNSÖZ
ESKİ DOSTUM ENVER ŞENGÜL – İZZET KERİBAR
FOTOĞRAFIN SESSİZLİĞİ
ROGER FENTON’UN DİJİTAL MAKİNESİ OLSAYDI!
DİJİTAL BOMBARDIMAN
GÖZÜN NİZAMI, FOTOĞRAFTA ALTIN ORAN
FOTOĞRAFIN PAYLAŞIMI VE İNTERNET
SANAT FOTOĞRAFINDA KOMPOZİSYONUN ÖNEMİ
FOTOĞRAFIN HIZLI TÜKETİMİ BİR TEHLİKE Mİ?
FOTOĞRAF VE TEKNİK
FOTOĞRAFTA ARKA PLAN
FOTOĞRAF VE KÜLTÜR
FOTOĞRAFI GÖRMEK
ÇEKEMEDİĞİM FOTOĞRAFLAR
ENVER ŞENGÜL İLE RÖPORTAJ
ÖZGEÇMİŞ
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
3
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
ÖNSÖZ
Fotoğrafın 160 yıllık tarihine dönüp baktığımızda, her geçen zaman yeni bilgi ve
buluşların gelişim ve dönüşümler yarattığını görüyoruz.
Makinelerin küçülmesi bir devrimdi. Fotoğrafın küçük çekilip agrandizörler yardımı
ile büyütülmesi de…
Kâğıt filmden, cam filme geçiş büyük yankı uyandırmıştı fotoğraf dünyasında.
Fotoğraf çekim süresinin 1 saniyenin çok altına düşmesi ve hareketli fotoğrafın
çekilmesinin mümkün olması nasıl da şaşkınlıkla karşılanmıştı.
Renkli film bir mucizeydi, refleks makinelere geçiş de öyle.
Bilim ve teknik hızla ilerliyordu ve bu alanda atılan her adım fotoğraf
ekipmanlarına ve doğal olarak fotoğrafa yansıyordu.
Her gelişme köklü değişimlere de yol açıyordu.
Ama hiç birinin etkisi dijital fotoğraf kadar olmadı.
Bu kez kökten ve dip dalgalarıyla gelen bir değişim yaşanmıştı. Fotoğraf
dünyasının o güne kadar bilinen bütün ezberleri bozulmuştu, tarih yeniden
yazılıyordu artık.
Fotoğraf hızlı çekiliyordu, doğru ve iyi çekiliyordu, hızlı paylaşılıyordu.
Tüm bunlara internet denilen çağın mucizesi
inanılmayacak düzeyde gelişti, yaygınlaştı.
eklenince
dijital
fotoğraf
Bence dijital fotoğraf kadar, dijital iletişim, yani internet gerçek anlamda bir
devrimdir.
İşte fotoğraf paylaşım siteleri ve web siteleri bizleri fotoğraf dünyasının eşsiz
koridorlarında sonu olmayan yolculuklara çıkarıyor.
Bu yolculuğun nitelikli işlerinden ve katkıda bulunmaktan büyük keyif aldığım
www.fotoritim.com, zor ulaşılan kâğıda bağlı dergiciliği herkesin bir tıkla
ulaşabildiği başucu değil ama el altı bir kaynağa dönüştürüyor.
Yani geleneksel dergiciliğin temellerini öylece bir sarsıyor.
Bu sitemiz bir ilki daha gerçekleştiriyor ve fotoğrafta e-kitap dönemini başlatıyor.
Çok şanslıyım ki bu kitap ilk olarak bana nasip oldu.
Bu konuda kendimi mutlu ve gururlu hissediyorum.
Artık bu kitabı her kes indirip saklayabilecek, sayfalarının kitap formatında
çıktısını alıp kütüphanesine koyabilecek.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
4
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Böyle
bir
fikri
düşünen,
paylaşan,
olgunlaştıran
ve
sonuçlandıran
www.fotoritim.com ailesinin sevgili dostlarına kucak dolusu teşekkür yollamayı
bir borç biliyorum.
Umarım bu çalışma da fotoğrafın yayın dünyasının devrimlerinden biri olur…
Enver Şengül
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
5
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Eski dostum Enver Şengül,
Enver ile oluşan dostluğumuz hiç de tesadüf değil. Biliyorum o aslen Bitlisli,
ancak ben onu Edirne’ye yerleştikten sonra tanıdım, bu nedenle Enver hep benim
Edirneli dostum olarak kalacak.
Fotoğraf yazı ya da söyleşilerimde ifade ettiğim gibi fotografçılığın getirdiği çeşitli
nimetler arasında en fazla üzerinde durduğum konu, insanlarla kurulan ilişkiler ve
ebedi dostluklardır. İşte bu nedenle tesadüf değil diye başladım. Ama iş fotoğraf
makinesi taşıyarak gezmekten ibaret olsaydı belki tanıdığım Enver Şengül
olmayacaktı. Çünkü Enver’i ilk tanıdığım yıllarda (ki bu nerdeyse 20 yıldan daha
eski bir geçmişe dayanıyor), EFOD’un yönetimindeydi ve beni Edirne’ye davet
etmişti.
Dernek yöneticiliği hiç de küçümsenecek bir görev değil. Enver’in
organizasyon becerileri ve girişkenliği ta o zaman dikkatimi çekmişti.
Ama Enver’in fotoğraflarını görünce, gerçek yeteneğinin nerede yattığını
keşfettim. Işık tanıma, kullanma, yerleştirme yetenekleri ve özellikle
fotoğraflarında hep göze çarpan renk armonisi her bakımdan örnek alınacak
düzeyde idi. Enver’in başarılarını farkeden ve kabullenen elbette başkaları da
vardı, Yıllar boyunca aldığı sayısız ödüller, açtığı sergiler ve yaptığı dia gösterileri
bir yana yayımladığı kitaplar da, Enver Şengül’ün Türkiye fotografçıları arasında
en ön sıralarda yeri olduğunu bize vurgulamaktadır.
Enver Şengül’ün Türkiye’yi tanıtma konusunda yaptığı hizmetler olağanüstü. O
Türkiye’yi çok seven ve ülkemizin en iyi yönleriyle yurt içinde ve yurt dışında
tanıtılması için çalışan bir kişi. Dilerim bu durum hiç değişmesin ve uzun yıllar
hep Enver’in adını gerek Türkiye broşürlerinde ve tanıtımında, gerek başarılarında
hep duymaya devam edelim.
İzzet KERİBAR
Temmuz 2009
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
6
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAFIN SESSİZLİĞİ
Bil Jay, “Fotoğrafçı Olmak Üzerine” adlı kitabında Magnum’un
fotoğrafçılarından yakın arkadaşı David Hurn için şunları yazar.
efsanevi
“Diyelim ki David Hurn’u çektiği bir fotoğrafın içindesiniz; muhtemelen onu fark
etmeyeceksiniz. O bir bukalemun gibi ortama uyum sağlar; ya bir sosyete
düğününün konuğudur, ya da işçi sınıfından bir piknikçi. Poz verdirmez, insanı
ileri geri itip kalkmaz, bir dizi hareket yaratmaz; sakindir, herkesten biridir,
içeriden, sessiz biri. Fakat biri sizi dürter ve şöyle der: “O, fotoğrafçı David Hurn”.
Gider tanışırsınız ve doğuştan utangaç birinin içten tebessümü ve heyecanı ile
dolu olduğunu görürsünüz”.
Evet, David Hurn, herkesten biridir.
İçeriden ve sessiz biri…
Kitabı ilk okuduğumda bu paragrafın üzerinde çok düşündüğümü hatırlıyorum.
Özellikle içeriden ve sessiz biri olma kavramının üzerinde çok düşündüm.
Çoğu fotoğrafçı fotoğraf makinesinin deklanşörünün sessizliğiyle övünür.
Leica’ların en büyük özelliklerinden biri deklanşörünün son derece sessiz
çalışmasıdır.
Bu özellik bu makineleri son derece sessiz ve dikkat gerektiren ortamların seçkin
prensleri haline getirir.
Bundan yıllar önce birkaç fotoğrafçı arkadaşımla, bir klasik müzik konserini
fotoğraflamaya gittiğimizde yaşadıklarımızı yüzüm kızararak hatırlıyorum…
Salonun 4 ayrı yerine konuşlanan tripotlarımızın üzerindeki makinelerden
yankılanan deklanşör sesleri, nasıl da derin sessizlik içinde melodilerin büyüleyici
etkisi altındaki bir iki izleyicinin tepkisi ile yüzümüze çarpan ve
unutamayacağımız bir tokada dönüşmüştü.
İşte Leica’nın sessizliği bu tür ortamların cankurtaran simididir.
Ya fotoğrafçının sessizliği?
İşte konumuz budur aslında.
Günümüzde bulundukları ortamlarda dikkat ve ilgiyi üzerlerine çekmekten
hoşlanan gösteriş meraklısı fotoğrafçıları gördükçe David Hurn gibi ustaları
hatırlamamız gerekir.
Hani bilmem kaç milyon pikselli makineleri, bilmem kaç mm odak uzaklığındaki
objektifleri, tripotları, monopotları ile saniyede bilmem kaç kare çeken makinesi
ile seri çekimle dikkatleri üzerine toplayanlar.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
7
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Sonra dönüp dolaşıp “Şu insan fotoğraflarında istediğim sonucu bir türlü
alamıyorum, ne yapmam lazım?” diyenler.
İyi fotoğrafçı kendisini fark ettirmeyen, ortama çabuk uyum sağlayan, dikkatleri
üzerine çekmeyen ve sessiz çalışmasını becerebilen fotoğrafçıdır. İyi fotoğraflar
da bu tür çalışmaların ürünü olarak karşımıza çıkarlar.
Farkında mısınız; dijital fotoğrafçılık geleneksel anlayışların kalelerini yerle bir
ettikçe, yeni ve kaliteli bir fotoğraf anlayışının yanında farklı fotoğrafçı tipleri de
karşımıza çıkmaya başladı.
Kendisini hemen fark ettiren, ortama uyum sağlamakta zorlanan ve alabildiğine
gürültülü çalışan ve bunu bir maharet olarak çevresine aksettiren fotoğrafçılar
bunlar.
Sadece fiziksel anlamda değil, sosyal ve anlayış olarak da gürültücüdürler.
Herketsen önce topa dalıp tartışmaların içinde olurlar, bir iki fotoğrafla öne çıkıp
ahkâm keserler, web sitelerinin forum sayfalarındaki tartışmalara balıklamasına
dalarlar, gördükleri her fotoğrafa fütursuzca eleştiri yapar ve kimseyi kolay kolay
beğenmezler.
Fotoğrafçının fotoğrafı konuşmalı, projeleri gürültü çıkarmalıdır.
Bil Jay’ın, ünlü usta Hurn’la ilgili düşüncelerinin devamıyla yazımı noktalayayım:
“Tuhaf ama gerçek. Tüm dünyasına ve dünya çapındaki deneyimlerine rağmen
David Hurn, birçok fotoğrafçı gibi çekingen biridir. Güçsüzlük gibi görünen bu
özelliğini güce dönüştürmeyi başarmıştır. İnsanlardan hoşlanır ve fotoğraf
makinesi sayesinde onlarla bağlantı kurar, hem de makinenin arkasında
saklanmaya devam eder”.
Fotoritim Ekim 2007 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
8
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
ROGER FENTON’UN DİJİTAL MAKİNESİ OLSAYDI!
Kulağım televizyonda oynayan dizilerden birinden gelen fotoğrafla ilgili sese
takılınca dönüp bakmak zorunda kaldım. Bir fotoğrafçı dükkânında ustası ile
çırağı arasında bir tartışma vardı. Çırak ustaya “Yeter artık bu filmlerle
uğraştığımız! Çek, banyo et, bekle… En iyisi biz de bir dijital makine alalım ve bu
dertten kurtulalım” dediğinde, usta son derece kızgın bir şekilde dönerek “Bırak
oğlum dijitalden söz etmeyi. Dijital fotoğraf suya yazı yazmaya benzer, plastik
çiçek gibidir, güzel görünür ama kokmaz” diye cevaplar.
Bu söz ilgimi çekti ve düşündüm. Gerçekten öyle midir?
Dijital fotoğrafçılığı suya yazı yazmaya veya plastik çiçeğin kokusuzluğuna
benzetmek doğru mudur?
Gelin isterseniz fotoğraf tarihine kısa bir yolculuğa çıkalım.
İlk baskılarda filmin tabanı kağıttı ve kağıt dokusunun verdiği lif görüntüsünden
kurtulmak imkansızdı.
Bu sorunu Niepce'nin kuzeni Abel Niepce 1847 yılında ışığa duyarlı emülsiyonu,
yumurta beyazı ile kaplanmış camlar üzerine emdirerek çözdü.
Kâğıttan cama geçiş o yılların fotoğraf dünyasında büyük bir devrimdi.
Uzun yıllar fotoğrafçılar film tabanı olarak camı kullandılar.
Cam ağırdı ve kırılgandı.
Tarihin ilk savaş
yüklediği bu cam
katıldığımız Kırım
gösteriyordu. Yani
fotoğrafçılarından Roger Fenton, işte arabasının arkasına
filmlerle uzun ve meşakkatli bir maceraya atılarak bizim de
Savaşı’nı fotoğraflamayı başardığında tarih 8 Mart 1855’i
bundan tam 150 yıl öncesini…
Buradaki ayrıntılara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Roger Fenton, Balaklava’ya 5 fotoğraf makinesi ve son derece ağır olan 700
levha ile gitti.
Her fotoğraf makinesiyle farklı formattaki cam filmleri kullanıyordu.
Çekimler yaparken çok zorlandı. Filmlerinin çoğu çalışırken kırıldı, birçoğu da
küçük hatalarla görüntü kayıp gitti.
Fenton, aylar süren savaş boyunca bu 700 cam levhadan sadece 360 fotoğraf
çekebildi.
1888 tarihine kadar insanlar belki de o tarihlerde bir lüks olarak gördükleri cam
yerini bir başka mucize malzemeye bırakmıştı.
Bu malzeme kağıt gibi esnek ve cam gibi şeffaf olan asetattan başka bir şey
değildi.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
9
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Kodak’ın kurucusu George Eastman artık cam yerine film tabanı olarak asetatı
piyasaya sürmüştü.
Bir an düşündüm, acaba çok hafif bir malzeme olan asetat film piyasada hızla
yaygınlaşınca cam filmi büyük bir özen ve sevgi ile kullanan geleneksel
fotoğrafçılar bizim dizi filmdeki fotoğrafçı gibi düşünmüş müydü?
“Asetat film plastik çiçeğe benzer. Güzel görünür ama kokmaz”.
Büyük bir ihtimalle böyle söylendiler ama bir süre sonra asetat film kullanmaya
başlayınca geçen meşakkatli zamanlarına çok ama çok hayıflandılar ve yine
büyük bir ihtimalle, büyük makineler yerini kolay taşınabilir küçük makinelere
bıraktığında da aynı tepkiler yaşandı.
Renkli film ortaya çıkınca, geleneksel siyah beyazcıların da aynı tepkiyi
gösterdiklerinden eminim. Renkli film, siyah beyazın fotografik ruhunu
vermiyordu. Yani onun da kokusu yoktu.
Programlı makineler piyasaya sürülüp, manüel çalışmanın
makinelere yüklendiğinde de benzer tepkileri duyar gibiyim.
bazı
zorlukları
Hele makinelerdeki AF özelliğine tepki gösteren kuşağın içinde ben de vardım.
Eğer objektifin fokus ayarını bile makine yapacaksa biz neciydik o zaman?
Bu örnekleri sayısız derecede uzatmak mümkündür.
Fotoğrafa canlı bir organizma olan çiçeğin misyonunu yüklemek elbette doğru
değildir ve doğru olmadığını da fotoğraf tarihi kanıtlamıştır.
Şunu mutlaka biliyoruz ki fotoğrafın özü teknolojidir.
Döneminin en önemli teknolojik gelişmesi camera obscuralar ve camera lucidalar
yerini fotoğraf makinesine bıraktığında dünyada önemli bir teknolojik devrimden
söz ediliyordu.
Fotoğrafın gelişimi, teknolojik gelişmelerle at başı gitti. Ondan kopmadı, ondan
geri durmadı.
Şimdi dijital fotoğrafçılık teknolojinin vardığı son nokta olduğuna göre ondan geri
kalınması da elbette ki düşünülemez.
Gerçi fotoğraf dünyasında hiçbir gelişme dijitale geçiş gibi çok sarsıcı dip
dalgalarına yol açmadı ama sonuç aşağı yukarı aynıydı.
Teknolojideki tüm bu gelişmeler fotoğrafın üretim ve kalitesini arttırdı ama çok iyi
bir fotoğraftaki etkisi insan beyninin, gözünün ve yaratıcılığının etkisinin hep
gerisinde kaldı.
Bu nedenle çiçek olan fotoğraf makinesi değil aslında, düşünen, gören,
biçimlendiren ve yorumlayan insanoğlunun ta kendisidir.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
10
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Fotoğraf makinesi ise ister 1937 yılının ilk reflex makinesi Exakta olsun, ister
günümüzün full frame sensöre ve kaç bin asa hızına sahip son modern dijitalleri
olsun onlar bu kokulu çiçeklerin ancak göz alıcı saksıları olabilirler…
Keşke, ilk savaş fotoğrafçısı olarak bilinen Mathew Brady 1851 yılında Amerika İç
Savaşı’nı, Roger Fenton 1855’te Kırım Savaşı’nı ve Robert Capa, 1942 İspanya İç
Savaşı ve 1944 yılında Normandia çıkarmasını insanlık adına belgelerlerken
ellerinde son model dijital fotoğraf makineleri ve ekipmanları olsaydı.
O zaman tarih çok daha farklı yazılmış olmaz mıydı?
Fotoritim Ocak 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
11
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
DİJİTAL BOMBARDIMAN
Farkında mısınız tam bir dijital bombardımanı altındayız. Ne kadar da hızlı gelişip
değişiyor her şey. Tüm kaleler yıkılıyor, yerle bir oluyor.
Her birimiz fotoğrafa dair değerlerimizi yeniden gözden geçiriyoruz.
Tarihi yazanlar, fotoğrafın tarihini “Dijitalden önce ve dijitalden sora diye ikiye
ayıracaklar.
Şimdi bizler, dijitalden öncesini noktaladık, dijitalden sonrasına uyum sağlamaya
çalışıyoruz. Geçiş sürecinin tam odak noktasında ve bu sürecin bombardımanı
altındayız. Kafamızı nereye çevirirsek oradan yeni bir dijital nefes yüzümüzü
yalayıp geçiyor.
Elimize aldığımız her makinede, her reklamda, her yayında ve internetin sayısız
koridorlarında dijital üretimler üstümüze üstümüze geliyor. Kaçamıyoruz, daha
doğrusu kaçmak istemiyoruz. Kaçar gibi gözüküp aslında kovalıyoruz. Sonsuz bir
döngü gibi hummalı bir tempoyla bir şeyleri yakalamaya, öğrenmeye ve
keşfetmeye çalışıyoruz.
Ama bombardıman durmuyor, duracağa da benzemiyor.
Her gün yeni bir açılımın ve ilerlemenin haberini alıyoruz.
Daha dün değil miydi, dia filmle dijitalin çözünürlüğünü kıyaslayan ve dia filmin
görüntü kalitesine toz kondurmayan?
Baksanıza; Seitz markalı dijital makine 6x17 formatında ve inanılması zor bir
piksel boyutuna sahip… Sıkı durun tam 160 milyon piksel. Sensörlerin toz tutma
sorununu titreşimli ve özel kaplamalı satıhlarla nasıl da çözdüler hemencecik. Ya
sensör boyutundaki 24x36 mm ulaşmadaki gelişmeler.
Depolama sorunu deyip duruyoruz zaman zaman. Oysa Photokina fuarından
geçtiğimiz ayın taze haberi bu alandaki kaleleri de sarsıyor. Yeni sınıf hafıza
kartları 12, hatta 16 GB kapasitesine ulaştığının haberini alıyoruz.
Daha geçen yıl aldığım 1 GB lık hafıza kartımla övündüğümü hatırlıyorum. Aradan
geçen zamana bakın. Gerçi 16 MB.lık SanDisk Extreme® III CompactFlash 1049
USD. Ama olsun. Ömür boyu garantisi de var.
Dijital teknoloji hızla gelişiyor. Yeni markalar, yeni modellerini birbiri ardına
piyasaya sürüyor. Her bakışımızda ve her kafayı dönüşümüzde yeni bir dijitalin
tanıtım haberini alıyoruz. Kompakt dijitallerin çeşitliliğine eklenen refleks
dijitallerin cazibeleri…
Her kesin yeni bir makine alma arayışı içindeki dev pazar, olağanüstü rekabet
ortamı ve bunlarla birleşen internetin gücü. Ve hepsinden önemlisi, bir iki yılda
eskiyen ve gözden düşen makinelerimiz ve bununla paralel olarak sarsılan
bütçelerimiz…
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
12
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Evet kaçınılmaz olarak bu bombardımanın altındayız. Ne yapsak bundan
kaçamıyoruz. Doğrusu da kaçmak istemiyoruz. Kaçar gibi gözüküp aslında
kovalıyoruz. Merak ediyor, bakıyor ve inceliyoruz. Biri çoğumuz bu teknolojiye
ulaşmanın ve gelişmelerine yetişebilmenin hayallerini kuruyoruz.
Yeni kuşağı bilemem ama, filmin yoğun esareti altında yetişen bizler ağzımız açık
dijital bombardımanın sarsıcı etkilerinden çok görsel şölenini izliyoruz.
Bombardımanın sarsıntıları ekonomik dünyamızı altüst etse de bu görsel şölenin
ışıltılı büyüsüne kapılıp sonu olmayan koridorlarında kaybolup gidiyoruz.
Ve aslında iyi de ediyoruz…
Fotoritim Şubat 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
13
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
GÖZÜN NİZAMI
FOTOĞRAFTA ALTIN ORAN
Çevremizdeki
bazı
nesneler
gözümüzü
okşar
da
bazıları
da
tırmalar.
Bazılarını izlemekten zevk alırız, bazılarına bakmak istemeyiz. Bazı oranlar
gözümüzü rahatlatır, bazıları ise gözü yorar.
Bunun nedenini hiç düşündünüz mü? Görüntülerin estetik olmalarında bir takım
biçimsel oranların çok etkili olduğunu ve gözümüzün hoşuna giden oranların
aslında binlerce yıldan beri insanlar tarafından bilinip uygulandığını biliyor
musunuz?
Bu oranın Türkçedeki tam karşılığı “gözün nizamı”, yaygın deyimiyle de “Atın
oran”.
Gelin isterseniz bu konuyu biraz irdeleyelim.
Dünyamız, güneşin etrafında dönerken uzun çapı 5 kısa çapı 3 olan eliptik bir
daire üzerinde yol alır. Bu da dünyanın güneşe uzaklığını her an farklı kılar. Bu
farklılık ta mevsimleri meydana getirir, yani hayatı var eder.
Evrendeki bu ölçü, çok ilginç bir şekilde başta insan vücudundaki birçok oranda,
bitkilerde ve hayvanlarda karşımıza çıkar.
Örneğin bir kovandaki erkek arı sayısı 5 ise, dişi arı sayısı 3 tür. Sedefli deniz
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
14
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
helezonlarında, yunus balığı ve penguenlerin vücut ölçülerinde, kelebeklerin
kanatlarında 5’in 3’e, 8’in 5’e ya da 13’ün 8’e oranları vardır.
Ayçiçeği çekirdekleri zıt spirallerle büyür, her birinin çapının diğerine oran 5/3,
8,5 ya da 13/ 8 dir.
İnsan vücudunun başından yere kadar olan yüksekliğinin göbekten yere kadar
olan oranda da bu sayılara rastlanır. Kalçadan ye kadar olan mesafenin, dizden
yere kadar olan mesafesi de…
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
15
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
İnsanın parmak ucu ile dirseği arasındaki mesafe 8 ise, dirseği ile omuzu
arasındaki mesafe 5'dir. Dirsek ile parmak ucu arasındaki mesafe 8 ise, bilekle
parmak ucu arasındaki mesafe 5’dir. Parmağın kemikleri arasındaki büyüklük
oranı 8, 5 ve 3 şeklinde dizilir.
Mısır piramitlerini yapan dahiler de, nasıl ve nerden öğrendikleri bilinmeyen bu
oranları kullanmışlardır. Piramitlerin yüksekliklerinin tabanına olan oranı 5/3, 8/5,
13/8 ya da 21/13…
Hep aynı oran… Ne ilginç değil mi?
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
16
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Bu oran, tarihin çok eski çağlarından beri nasıl ve ne şekilde öğrenildiği
bilinmeden kullanılagelmiştir. Bu gizemli sayıların matematiksel karşılığı ise ancak
13. yüzyılda Leonardo Fibonacci adlı bir matematikçi tarafından bulmuştur.
Fibonacci Dizini adı verilen bu dizinde bir sayı kendisinden önce gelen iki sayının
toplamına eşittir. 2+3=5, 3+5=8, 5+8=13, 8+13=21... gibi.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
17
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Leonardo Fibonacci
Bu sayılardan büyüğü, küçük olana bölündüğünde 1.618 gibi sihirli bir sayı ortaya
çıkar. (PHI sayısı)
Bu iki sayının birbirine oranı ise, gözün nizamıdır, yani “Altın Oran” dır.
Bu oran; evrenin, doğanın ve yaşamın bütün yapı ve işleyişinde ilginç bir şekilde
karşımıza çıkar.
Herhangi bir geometrik biçimde, varlığı estetik bir üstünlük sayılan bu altın
oranda, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütün parçaya
oranına eşittir. Cebirsel olarak; a/b= b/ (a/b) biçiminde ifade edilir.
Örneğin hiç aklımıza gelmeyecek bir yende, insan DNA’sında ‘altın oran’ vardır.
DNA düşey doğrultuda iç içe açılmış iki sarmaldan oluşur. Bu sarmallarda her
birinin bütün yuvarlağı içindeki uzunluk 34 angström genişliği 21 angström'dür.
(1 angström; santimetrenin yüz milyonda biridir) 21 ve 34 art arda gelen iki
Fibonacci sayısıdır.
Bu oranlara ağlı kalınarak çizilen dikdörtgen, “Altın Dikdörtgen” dir. Bu
dikdörtgendeki 5/3 yada 8/5 lik oranlar ‘altın oran’ dır. Oranların kesiştiği nokta,
‘altın nokta’, oranların kesiştiği yer ise ‘altın kesit’tir.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
18
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Evet; altın dikdörtgen, altın oran, altın nokta veya altın kesit, estetiğin, bir başka
deyişle ‘gözün nizamı’nın ifadeleridir.
Altın noktalar
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
19
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Piramitleri yapanlar Fibonacci Dizini’nden hiç haberleri olmadan bu oranı
kullandılar. Eski Yunan’ın mimarları da, Mimar Sinan’da… Da Vinci de ünlü Mona
Lisa tablosundaki lekesel oranlarda buna dikkat eti. Hatta bununla yetinmeyerek
tablosunun tuval boyutunu 8/5 olarak belirledi.
Biz fotoğrafçılar için neden önemlidir bu oran ve neden bir kompozisyon
düzenlemesinde bu oranı göz ardı etmemeliyiz?
Çünkü insan gözünün görme alanı kısa kenarı 5, uzun kenarın 8 olan bir
dikdörtgendir. Dolayısıyla insan gözü 5/8 oranındaki dikdörtgen cisimleri
(görüntüleri) daha iyi algılar.
Bu nedenle biz fotoğraf çekenler, evrenin bu estetik dengesini ve insanlığın bu
binlerce yıllık göz alışkanlığını görmemezlikten gelemeyiz.
Fotoğraf alanımızdaki ana lekelerin birbirine oranı, gökyüzünün yeryüzüne oranı,
denizin kara parçasına oranı, altın oran sınırları içine yerleştirilirse göz bu
görüntüleri daha iyi algılar ve benimser. Aksi takdirde bu görüntüler gözü
rahatsız eder.
Fotoğrafımızdaki ilgi merkezinin altın noktaya yakın olması ve ya fotoğrafımızdaki
ana leke kesimlerinin, altın kesim alanına denk getirilmesi de aynı etkiyi verir.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
20
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Niko Gudio’nin “Su Perisi” adlı fotoğrafı, oranların çok başarılı kullanıldığı bir çalışmadır.
Gökyüzünün suya oranı altın oran, model ise altın kesitte.
İşte bu nedenledir ki, bazı görüntüler bize daha estetik gelir. Bakarken
fotoğraftaki biçim, oran ve lekelerin yerli yerine oturduğu izlenimini alırız.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
21
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Denizin gökyüzüne oranı altın oran, çocuk altın noktada.
İnsan ve ışık altın noktada.
Fotoritim Mart 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
22
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAFIN PAYLAŞIMI VE İNTERNET
Hep söylerim, “Fotoğraf dışa dönüklüğün sanatıdır.” diye.
Siz hiç fotoğraf çekip de sadece kendi iç dünyasında bunu yaşayan bir fotoğrafçı
gördünüz mü?
Çektiğini başkalarına göstermeyen, onlarla paylaşmayan ve o fotoğrafın güzel
olması ile ilgili birkaç söz duymak istemeyen bir fotoğrafçıyla karşılaştınız mı?
Bu nedenle fotoğrafçı dışa dönüktür, fotoğrafçı sosyaldir.
Hiçbir sanat uğraşısında fotoğrafta olduğu kadar bu duygu üst seviyede değildir.
Bu nedenle en çok fotoğrafçıların dernekleri, toplulukları, grupları vardır.
En çok onlar toplu gezilere çıkarlar, toplu olarak bir arada bulunurlar, toplu olarak
tartışırlar ve fotoğrafı toplu olarak paylaşırlar.
İnternetteki fotoğraf paylaşım sitelerinin çokluğunun farkında mısınız? Her gün
bu sitelere bir yenisi ekleniyor.
Her birinin on binleri aşan üyesi bulunuyor.
Her birinde onlarca, yüzlerce fotoğraf hızla akıyor. İnsanlar bıkmadan usanmadan
bu fotoğrafları izliyor, değerlendiriyor, yorumluyor ve puanlıyor.
İnternet fotoğraftaki paylaşım duygusunu en üst seviyeye çıkarmıştır.
Üstelik bu işi yaparken sınırları ortadan kaldırmıştır. Dünyanın her yerinden, her
fotoğraf sever, www.ların sihirli platformlarında bir araya geliyor. Sadece
fotoğrafı değil bilgisini ve deneyimini paylaşıyor.
Çok değil, daha 5-6 yıl önce bir fotoğraf yayınına ulaşabilmek için ne kadar da
zorlanırdık. Bilgiye ulaşmak ne kadar da zordu…
Oysa şimdi?
Yaz merak ettiğin konuyu arama motorlarına, birkaç saniye sonra tüm detayları
ile bu bilgilerle başbaşasın.
Ya fotoğraf paylaşım sitelerindeki forum sayfalarına ne demeli? Yüzlerce konu
başlığında yapılan tartışmalar ve fikir alışverişleri!
“Falan marka makine almak istiyorum. Ne dersiniz? Neler önerirsiniz?” başlığı ile
açılan forumlara anında akan onlarca bilgi ve deneyim notu.
İnternet kuşağı o nedenle ne kadar da şanslı!
Ne kadar da çabuk eğitiyorlar internet sayesinde kendilerini. Sorularına gelen
cevaplar ve paylaşım isteği ile dolu deneyim notları nasıl da onları bilgi ve
gelişimin sonsuz dalgaları içinde yüzen keyifli teknelere dönüştürüyor.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
23
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Fotoğraf bir paylaşımdır. Paylaşılamayan fotoğrafın tadı da yoktur anlamı da…
İnternet bu paylaşımı, albümlerden, kitaplardan ve galerilerden çıkarıp
evrenselleştirmiştir.
Dijital fotoğrafçılık ve internet.
Birbirini tamamlayan, bütünleyen ve teşvik eden, teknolojinin iki kardeşi.
1826 yılında Jozeph Niepce, kurşun kalay karışımı plakanın üzerinde beliren ilk
kalıcı görüntüyü 8 saatte elde etmişti. Şimdi 1/8000 enstantane hızında,
makinelerimizin son model sensorları üzerine düşen ışık hızındaki görüntülerin,
dünyadaki diğer fotoğraf severlerle buluşmasının süresi dakikalardan öteye
geçmiyor.
Baş döndürücü bu hız aynı zamanda büyük heyecan veriyor.
Bu heyecan üretimi arttırıyor, kaliteyi yükseltiyor ve olağanüstü görüntüler
bilgisayarımızın monitörlerinden taşıp beyin kıvrımlarımızdaki yerini alıyor.
Hep derim; fotoğraf dışa dönüklüğün, sosyalliğin sanatıdır diye…
Bu sosyallik ve paylaşım duygusu albümleri, sergi salonlarını, kentleri ve daha
doğrusu sınırları aştı.
Onlarca paylaşım sitesinde akıp giden binlerce fotoğraf izleniyor, beğeniliyor,
eleştiriliyor, yorumlanıyor. Kabul edelim ya da etmeyelim, bu kitlesel dönüşüm
ister istemez fotoğraf paylaşımımızın sınırlarını zorluyor.
Artık fotoğraflar dar alanda kısa paslaşmalardan öte, binlerce kişinin oluşturduğu
geniş jüri kitlesinin karşısına çıkıyor ve bütün endamıyla boy gösteriyor.
Dijital fotoğrafçılık ve internet, fotoğraf anlayışımızın ufuklarını açıyor ve
piksellerin kardeşliği tüm dünyayı fotoğrafın sonsuz paylaşımında hızlı ve
heyecanlı bir yolculuğa çıkarıyor.
Fotoritim Nisan 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
24
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
SANAT FOTOĞRAFINDA KOMPOZİSYONUN ÖNEMİ
Ünlü fotoğraf ustası Ara Güler, kendisini sanatçı diye tanımlayanlara şiddetle
karşı çıkar ve der ki “Ben fotoğraf sanatçısı değilim, foto muhabiriyim.”
Sahi nedir fotoğraf sanatçısı olmak? Ya da sanat fotoğrafı nedir?
Prof. Dr. Mehmet Bayhan’ın deyimiyle “Fotoğraf bir tekniktir” aslında.
Teknolojinin (fotoğraf makinesinin) yardımıyla görüntünün bir düzlem üzerine
kaydedilmesinden başka bir şey değildir.
Hem böylesine yalın bir tanımlamadır fotoğraf ve aynı zamanda çok yönlü bir
anlatım ve ifade biçimidir.
170 yıllık serüveni içinde sanatın yanı sıra, belgede, haberde, reklâmda,
tanıtımda, iletişimde, bilimde ve hobi olarak hayatımızın her aşamasında olan
fotoğrafı temel tanımlamalar içine koymak yanlıştır.
Evet, elimizde bir teknoloji var ve bunu biz çok amaçlı olarak kullanabiliyoruz.
Sanat amacıyla kullanmayı tasarladığımız andan itibaren, “sanat fotoğrafı”
anlayışı ile karşı karşıyayız.
Henri Cartier Bresson, Josef Koudelka ya da Ara Güler fotoğraflarını izlerken,
sanatın izlerini aramak doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Çünkü onlar, tarihe
kayıt düşmeye çalışırken, olayların belgelenmesi telaşındayken, sanat
düzenlemeleri akıllarından bile geçmiyordu. Geçemezdi de zaten. Cepheden
cepheye koşan savaş fotoğrafçıları için de aynı şeyleri söylemek mümkündür.
Tabiî ki bu düşünceden fotoğrafçıların yaklaşımlarının estetikten yoksun olduğu
görüşü çıkarılmamalıdır. Sadece sanat kaygısı taşımıyorlardı. Bu kaygıdan uzak
olmalarına rağmen estetik değeri yüksek fotoğraflar ürettiler ve bu nedenle
isimleri unutulmazlar arasına girdi.
Geçtiğimiz yıl Magnum Fotoğrafçıları gözüyle Türkiye Fotoğrafları Sergisi’ni
gezerken, dengeden, orandan yoksun, kafa kol kesik, ama anı çok iyi anlatan
fotoğraflarını eleştirmeye kalkan bir iki öğrencime uzun bir nutuk çektiğimi
hatırlıyorum. Aklımda kalan temel cümlem şuydu: “Onlar fotoğrafı bir sanat
olarak değil, tarihi yazmak üzere kullandılar. Onlar fotoğraf sanatçısı değil birer
fotojurnalist idiler.”
Sanat fotoğrafı, belgesel fotoğrafçılık, haber fotoğrafçılığı (fotojurnalism) ,
tanıtım- reklâm fotoğrafçılığı, bilimsel fotoğrafçılık, hobi fotoğrafçılığı… Bu listeyi
çok daha uzatmamız mümkün.
(Sanat fotoğrafı deyimi üzerine dikkat çekmek amacıyla böyle bir sınıflama
yapma gereğini duydum. Aslında sanat kaygısı ve estetik değerleri diğer tüm
diğer fotoğraf alanları için, başarı ile kullanan ve uygulayan fotoğrafçıların
çokluğu tartışılmaz bir gerçektir)
Eğer kaygımız sanat fotoğrafı çekmekse, işte o noktada durup biraz düşünmemiz
gerekir. Çünkü sanat yapmak farklı şeydir. Bir ressamın tuvali, fırçası ve boyası
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
25
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
neyse; sanat fotoğrafçısı için de, fotoğraf makinesi, objektifleri, tripotu ve diğer
ekipmanları aynı şey olmaya başlamıştır.
Sanatın evrensel kuralları artık fotoğraf için de geçerlidir artık.
Fotojurnalizmde çok önemli olmayan birçok şey artık sanat fotoğrafında
karşımızdadır ve bizleri sorgulamak için hazırdır.
Can alıcı bir savaş sahnesinde, Pazar yerine atılan bir bombanın yol açtığı şokun
telaşıyla koşuşturan insanların fotoğraflanmasında netliğin bile çok önemi yoktur.
Yeter ki olayın dehşetini belgelesin o kadar. Ama sanat fotoğrafında artık bir
kural ve bir disiplin söz konusudur. Bu işe soyunduysak, sanat düzenlemelerine
ait genel doğruları bilerek fotoğrafımızı bu doğru üzerine oturtmak
durumundayız.
O nedenle sanat fotoğrafında konumuzu sadece ilgi merkezi noktasında değil, her
yönüyle çok iyi düşünmemiz ve kurgulamamız gerekir ki biz bu düzenlemenin
adına kompozisyon diyoruz.
Fotoğrafımızdaki teknik ayarları ve ışık kullanımını bir tarafa bırakalım, bu
kompozisyonu içerik ve estetik bütünlük diye iki başlıkta değerlendirmek
mümkündür.
Öncelikle konumuzun içeriği bir düzenlemede büyük önem taşır. Neyi, nasıl
anlatmak istiyoruz. Konumuzun kendisi ve verdiği mesaj bizim için çok önemlidir.
Tüm elemanlarımızı bu doğrultuda düzenlememizde büyük yarar vardır.
Estetik bütünlük fotoğrafımıza daha çok bakılması ve bakanın bundan haz alması
içindir.
Bazı fotoğraflar vardır ki teknik olarak çok başarılıdır ama bakar geçersiniz veya
tam adını koyamasanız bile, o fotoğrafta gözünüzü tırmalayan bir şeyler vardır.
Bazı fotoğraflar da vardır ki baktıkça daha çok bakmak istersiniz. Buna “asılacak
fotoğraflar” denildiğini de duymuşsunuzdur.
İşte gözümüzü okşayan veya tırmalayan fotoğraflar arasındaki temel farklardan
en önemlisi bilinçli ve başarılı bir düzenlemenin uygulanmamış olup olmaması ile
ilgilidir.
Ben sanat fotoğrafı çekiyorsam o fotoğrafımda gözü tırmalayacak gereksiz
ayrıntıların olmamasını isterim. Yani fotoğrafım öncelikle az elemanlı ve sade
olmalıdır ki bunu ustalar “sadelik” diye tanımlıyorlar.
Ana konumun önemi kadar yan ve arka planların da bu düzenleme içindeki
yerinin çok önemli olduğunu düşünürüm. Çünkü ressam nasıl ki tuvalinin her
noktasını boyamakla sorumluysa, fotoğrafçı da görüntü alanının her noktasını
düşünmek ve iyi hesaplamak zorundadır.
Fotoğrafımın ilgi merkezi, yani vurgulamak istediğim ana konuyu çok önemserim,
bir şekilde fotoğrafımdaki diğer yardımcı elemanlardan belirgin şekilde öne
çıkmasına gayret ederim.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
26
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Fotoğrafımdaki ana leke ve biçimler arasındaki oranlara çok dikkat ederim. Tarih
boyunca “Gözün nizamı” adı verilen, “Altın Oran” uygulaması görsel bir sanat dalı
olan fotoğraf için de geçerlidir. Her çalışma için değil elbette ama bu oranların
çok belirgin olduğu fotoğraflarımda altın orana dikkat eder, ilgi merkezimi yön
durumlarını da hesap ederek “altın nokta’ ya oturtmaya gayret ederim.
Fotoğrafımda diyagonal, ritmik ve şematik uygulamaların olması benim için çok
önemlidir, çünkü bu etkiler fotoğrafıma bilinçli düzenlendiği hissini verir ve
fotoğrafın görsel etkisini arttırır.
İyi bir sanat fotoğrafında dengeyi ihmal etmemek gerekir. Görüntümüzün içindeki
tüm leke ve biçimlerin dengeli dağılımı yine gözümüzü dinlendiren başka bir
unsurdur.
Bakış yönü, bakış boşluğu ve bakış yüksekliği iyi bir kompozisyon kurgusunda
çok sık başvurduğum yollardır. Bakış ve hareket boşluklarının arkaya göre daha
fazla olmasına dikkat ederim. Yükseklik hesabına gelince, farklı bir yükseklik
etkisi yaratmak için yere çok uzandığımı ya da tam tersi üşenmeden ağaçlara
çıktığımı hatırlıyorum. Unutmayalım herkes dünyayı belirli bir yükseklikten görür
ve insan boyunun o ortalama yüksekliği kanıksanmıştır. Biz olayları farklı bir
yükseklikten sunup izleyenleri biraz şaşırtmak durumundayız.
Sanatla belgeselciliği asla karıştırmamamız gerekir. Belgeselciliğin gerçeğe
bağlılık kaygısı sanat fotoğrafında yoktur. Bu nedenle görüntüleri sitilize
etmekten korkmayalım Bu yönde bol bol hem teknik hem de estetik denemeler
bize hiç ummadığımız sanat fotoğraflarının kapılarını aralar.
Somut kadar, soyut denemeler benim estetik çalışmalarımda sık başvurduğum
düzenlemeler arasındadır. Uzun pozlandırmalar, pan ve zoom etkileri, ışıkla
boyamalar yine bu çalışmalarımda ön plana çıkan konulardır.
Dikkat ederseniz bu konuları çok genelledim ve kendi uygulamalarım olarak
anlatmaya çalıştım. Çünkü sanat fotoğrafında evrensel sanat kuralları kadar farklı
ve özgün olmak da çok önemlidir.
Kompozisyon kurallarına uyacağım diye, fotoğraf çekmekte zorlanan nice
arkadaşımı tanırım. Kompozisyonu çok iyi bilip de, tümüyle kuralsızlığa yönelen
ustaları da…
O zaman şöyle bir saptamayla bu yazımızı noktalayalım: Sanat fotoğrafında
sanatın evrensel düzenleme kuralları geçerlidir. Bunların uygulanması
fotoğrafımızı daha başarılı kılar. Ama bu mutlak bir doğru da değildir. Bazen
kuralsızlıklar da ekili ve şaşırtıcı fotoğraflar olarak karşımıza çıkabilir.
Ama şunu da unutmayalım, o kuralsız ve şaşırtıcı fotoğrafları da ancak kuralları
çok iyi bilen fotoğrafçılar üretirler.
O nedenle estetik düzenlemeleri bilelim ve gerektiğinde bu kuralları bilerek
kuralsızlık okyanusunun dalgalarında sörf yapmanın keyfini çıkaralım.
Fotoritim Mayıs 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
27
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAFIN HIZLI TÜKETİMİ BİR TEHLİKE Mİ?
Fotoğraftaki hızlı üretimin ve ardından gelen hızlı tüketimin farkında mısınız?
Dijital fotoğrafçılık, fotoğrafın tekniğini bir anda çok ileri boyutlara taşıdı.
Daha birkaç yıl öncesine kadar filmin dar kalıpları arasına sıkışıp kalan bizler,
şimdi sayısal dünyanın sonsuz okyanuslarında özgürce kulaç atmıyor muyuz?
Her birimizin bilmem kaç bin dolarlık ve saniyede bilmem kaç kare çeken
makinelerimizle sınırsız fotoğraf çekmenin büyüsüne kapılıp gitmiyor muyuz?
Eskiden ömrü boyunca 5 bin dialık bir arşive sahip olanlar parmakla gösterilirdi.
Şimdi 4-5 çekimde bu sayılık dijital fotoğraf arşivine ulaşan arkadaşlarım var.
Geçenlerde yıllardır birlikte dia çektiğim arkadaşımla az ve öz çekmenin gözü
eğitime daha çok zorladığını, çok çekip masa üstünde hallederim düşüncesinin
görsel eğitimi törpüleyip yüzdesel olarak fotoğraftaki kaliteyi düşürdüğünün
sohbetini yaptığımı hatırlıyorum.
Sahiden öyle değil mi?
Bazen dijital makinelerini seri çekime alıp şakır şakır fotoğraf çeken arkadaşlara
şaşıp kalıyorum. Ne yaparlar, nasıl altından çıkarlar birbirine benzeyen onlarca
görüntünün?
Ben bir çekimden döndüğümde çektiğim 100 kareyi kafadan elliye düşürdüğümde
geriye kalan 50 karenin de aslında kuru bir kalabalık olduğu hissine kapılmıyor da
değilim.
Evet, saniyede bilmem kaç kare çeken, kaç bin dolarlık makinelerin piyasaları
arttıkça, yine bir saniyede dünya genelinde hafıza kartlarımıza düşen fotoğraf
sayısında da o oranda artış oluyor.
Her saniyede üretilen milyonlarca fotoğrafın yine aynı hızla tüketilmesine ne
demeli?
Renklerine büyülendiğimiz kelebeklerin ömrü gibi. Çok güzel ve ömrü çok kısa
olan fotoğraflar internetin sayısız paylaşım sitelerinde sonsuz bir yarış içinde akıp
gidiyorlar.
Hangi siteye kaydolalım, hangisine bakalım, hangisini takip edelim… Bir süre
sonra bunun da zevkinin kaçtığını fark ediyorsunuz.
Çünkü bıkmaktan korkuyorsunuz.
Paylaşım sitelerinin sayfalara düşen onlarca, yüzlerce, binlerce fotoğraf.
Popüler paylaşım sitelerinden sadece birine şöyle bir göz attım. Doğa fotoğrafları
galerisinde 145.347, insan fotoğrafları galerisinde 106.177 fotoğraf eklenmiş.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
28
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Tümü de 800 bin civarında olsa gerek. Sadece bir sitede paylaşıma konan
seçilmiş fotoğraf sayısıdır bu.
“İyi fotoğraf akılda kalan fotoğraftır” demiş ustalarımız. Evet, ama hangisini
aklımızda tutalım?
Eğer zamanınız varsa- ki günümüz insanının en büyük sorunu zamansızlıkfotoğraf paylaşım sitelerini şöyle bir dolaşın. Fotoğrafların çokluğu ve aynı
zamanda güzelliği sizi şaşırtacaktır.
İyi ama güzel fotoğraflar o kadar çoklar ki, son baktığınız güzel fotoğraf, bir
saniye öncesini unutturuveriyordu hemen. O da yine kendisinden bir saniye
öncesinin iyi fotoğrafını unutturacak nitelikteydi.
Beş on yıl önce müzelerin kapışacağı nitelikteki fotoğraflar şimdi öylesine bir
bakılıp geçiliyor.
Ya başarılı fotoğrafçılara ne demeli.
Çok değil beş yıl öncesini bir düşünelim. Bilinen fotoğrafçılar sırça köşklerindeki
kalelerinde oturmuyorlar mıydı gururlu ve mağrur bir şekilde.
Şimdi “Dijital Kale”nin yanında ne kale kaldı ne de sırça köşkler…
Büyük dev kaleler onlarca bakımlı küçük, donanımlı ve özgür apartman
dairelerinin arasında kaybolup gidiverdi hemencecik.
Yeni, donanımlı ve vizyon sahibi apartman daireleri.
Daha önceki gün fotoğraflarına çok beğenerek izlediğim genç bir fotoğrafçının
portfolyosunu hayranlıkla izledikten sonra kişisel bilgilerine bakıp 2 yıl önce
fotoğrafa başladığını öğrendiğimde nasıl da şaşırmıştım.
Nasıl olurdu 2 yılda bunca teknik bilgi ve estetik birikim…
İşte dijital devrim bunun gibi onlarca başarılı iyi fotoğrafçılar yaratıyor. Bu
fotoğrafçılar da yüzlerce iyi ve başarılı fotoğraf üretiyor.
Üretiyor ama 2 gün sonra yeni ve daha güçlü fotoğrafçıların çıkacağının ipuçlarını
da veriyor.
Sistem fotoğraf ve fotoğrafçı üretiyor kısacası. Milyonlarca iyi ve güzel fotoğrafı
çeken, on binlerce iyi ve başarılı fotoğrafçı… Ve her gün ortaya çıkan yenileri…
Peki, bu hız ve bu tempo nereye kadar?
Hızla doğan, çabuk ve güzel gelişen ve kısa sürede de yok olan fotoğrafların hızlı
tüketimi fotoğrafın karşısına bir tehlike olarak çıkabilir.
Evet, bence fotoğrafı bekleyen yeni tehlikenin bu olmasından korkuyorum.
Fotoritim Haziran 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
29
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAF VE TEKNİK
Fotoğrafı, tekniğin
tanımlayabiliriz.
kullanılarak
görüntülerin
elde
edilmesi
olarak
da
Teknik, bir araçtır fotoğrafta.
Yazı yazarken daktiloyu ya da bilgisayarımızın klavyesini kullanmak gibi.
Fotoğraf makinesi ve diğer ekipmanı ile görüntülerimizi kaydeder, klavyelerle
yazılarımızı yazarız. Birisinde tekniğin yardımı ile görüntüleri düzenleyip, onlara
anlam yükleyerek kaydederiz, diğeriyle sözcükleri düzenleyip kâğıda dökeriz.
İkisinde de teknik bir araçtır sadece.
Fotoğrafın tekniği aslında dünyada dev bir pazar yaratmıştır. Sadece fotoğraf
makinesinin kendisi değil araç olan… Onlarca yan malzeme sonuna kadar
aralanan bu “Teknik Kapısı”ndan içeri girmiştir.
Objektifler, tripotlar, flaşlar, filtreler, kumandalar, gripler, bilgisayarlar, hafıza
kartları, flaş bellekler, yazıcılar, yedek hard diskler ve daha niceleri…
İş bu noktada kalsa iyi de, ardından modeller, markalar ve diğer teknik
üstünlükler hayatımızın bir parçası olup çıktılar.
Bazı arkadaşlarımız son model ve en gelişmiş teknolojilerin
makinelerle çekim yapmanın fotoğraf kalitesini arttırdığını sanırlar.
kullanıldığı
En küçük fırsatta yeni çıkan marka ve modellere yönelirler.
Çok pahalı makineleri ve objektifleri vardır ve teknolojiye sahip olmaktan büyük
gurur duyarlar. Çevresindeki herkese makinesini teknik üstünlüğü ile anlatmak
onlar için büyük bir zevk aracıdır. “Benim makinem, senin makineni döver”
havasında olurlar bu arkadaşlarımız.
Bu yazdıklarımla sakın tekniğe karşı olduğum izlenimi çıkarılmasın. Fotoğraf
teknolojinin kullanıldığı bir alandır ve sonuna kadar bu imkân kullanılmalıdır.
Teknik her şey değildir benim savunduğum da budur.
İyi bir tekniğe sahip olmakla iyi bir fotoğrafa sahip olmak arasındaki orantıyı hep
düşünmüşümdür.
Bence tekniğin iyi bir fotoğrafa katkısı iyimser bir tahminle %15-20 kadardır.
Ötesi… Işık bilgisi, kompozisyon, estetik kurallar, yaratıcılık ve hepsinden daha
önemlisi tüm bunları görebilme becerisidir.
Neyin fotoğraf olduğunu göremiyorsak, ışığı iyi algılayamıyorsak, kompozisyon
kurgumuzu bilinçlice yapamıyorsak, estetik kuralları es geçiyorsak, tüm bunlara
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
30
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
anlam yükleyecek kültürel altyapımız yetersizse 23 milyon pikselli makinemiz
olsa ne yazar?
Evet, tüm bunlardan tekniğe karşı olduğum fikri çıkmasın sakın.
Teknik, diğer fotoğraf altyapı unsurlarını tamamlayan çok önemli bir tamamlayıcı
unsurdur.
%15-20 deyip geçmeyin, iyi tekniğin iyi bir fotoğrafa katacağı bu etki
küçümsenmemelidir de. Tekniğin sonuna kadar kullanılmasından yanayım ayrıca.
Kendim de teknolojiyi hep yakından takip ettim ama hiçbir zaman onu fotoğraf
çalışmalarımın ilgi merkezine oturtmadım.
Teknik bilgileri ve ekipmanı tabu haline getiren arkadaşlarımız olduğu gibi, teknik
gelişmelere kapalı olan arkadaşlarımız da var.“Teknik her şeydir, ya da teknik
hiçbir şeydir.”
Geçen günlerde bir arkadaşım çok başarılı bir şekilde yürüttüğü projesinin
fotoğraflarını program ayarında çektiğini anlattığında arkadaşlarının küçümseyici
eleştirilerine maruz kaldığını söyledi bana.
Program ayarında fotoğraf çekilir mi? Manuel çalışmıyor olmasını küçümsemeler
falan.
Eğer fotoğraf bir teknolojiyse, insanoğlunun icat ettiği tüm teknik gelişmelerden
sonuna kadar yararlanılmalıdır.
Eğer fotoğrafınızda diyafram ya da örtücü ayarlarını ilgilendiren, alan derinliği ya
da hızı içeren konular yoksa hala manuel çalışmalarda direnmenin bir anlamı
olabilir mi? Çekimi programda yapıp, geri kalan zamanı fotoğrafın diğer yapısal
öğelerinin oluşturulmasında kullanmak daha doğru bir yaklaşım olamaz mı?
Fotoğrafçı, teknik ayarları makinenin özelliklerine bırakmalı, zamanını daha iyi
görmeye ve daha güzel kompozisyonlar üretmeye ayırmalıdır.
Bir de günümüzde birçok üniversitenin fotoğraf bölümlerinin birinci sınıflarında
hala analog makine ve s/b film kullanma zorunluluğunun nedenlerini de anlamış
değilim.
Teknolojinin bu denli geliştiği fotoğraf dünyasında geleneksel yöntemi eğitim
olarak kabul etmek, her şeyi gerilerden takip etmek değil de nedir? Eğer
fotoğrafın mantığının öğretilmesi amaçlanıyorsa bence öğrencilere birer Camera
Obscura ve bolca cam film verip 1850’li yıllara gitmelerini sağlamak daha doğru
olmaz mı?
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki,
fotoğrafımızın merkezi olmasına hayır.
teknolojiye
evet
ama
teknolojinin
En gelişmiş dijital teknolojiyi bilmek ve kullanmak zorundayız. Hele dijital
teknolojiyi tamamlayan bilgisayar programlarını da bilmek zorundayız.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
31
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Ama tüm bunları ileri derecede bilip kullanıyor olmanın iyi bir fotoğraf elde
etmede tek başına asla etken olamayacağını da unutmadan…
Fotoritim Temmuz 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
32
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAFTA ARKA PLAN
Fotoğraf, aslında en ve boydan oluşan iki boyutlu bir düzenlemedir. Ama
görüntünün verdiği etkiden kaynaklanan izafi bir üçüncü boyutu ve derinliği de
vardır.
Gerçekte, fotoğraf alanında bir derinlik söz konusu değildir, derinlik fotoğrafın
izafi etkilerinden biridir.
Biz üç boyutlu olan dünyayı, iki boyutlu bir alana yine görsel duygularımızı da
hesaba katarak 3 boyutlu olarak düzenleriz.
O nedenle fotoğrafta ilgi merkezimizin önü ve arkası vardır. Yine bu nedenle
fotoğrafta ‘alan derinliği’ adı verilen teknik bir uygulamadan söz edilir.
Fotoğrafta arka plan, asıl konumuzun arkasında bulunan ve fotoğraf karesinin
içinde yer alan her şeydir.
Bu nedenle fotoğraf çekerken konumuzun kendisi kadar arka planının da iyi
vurgulanması veya iyi hesaplanması gerekir.
Fotoğrafa yeni başlayanlar doğal olarak arka planı fotoğraflarına bilinçli olarak
katamazlar. Yıllarca süren bu süreci ben de yaşadım. Eski fotoğraflarımın
birçoğunda arka planda olmaması gereken pek çok şeyi nasıl olur da görmeyip
görüntünün içine kattığıma hala şaşıyorum.
Fotoğrafın çekildiği anda arka planın da görülüp hesaplanması, bir algı gerektirir.
Bu algılama süreç içinde yerli yerine oturur, yani bunun için bir göz eğitimi
gereklidir.
Buna “fotografik bakış” da denmektedir. “fotografik görmek” de.
Yeni fotoğraf çekenler için her şey konunun kendisi etrafında döner. Ana obje her
şeydir, göz sadece onu görür ve gerisini ihmal eder.
Mesela, bir çocuk fotoğrafı çekiyorsak ilgi merkezimiz çocuğun kendisidir.
Oysa çocuğun dışında da fotoğraf karemize birçok şey girmiştir. İşte o derinlik
etkisi içinde bulunan diğer objeler, fotoğrafın arka planıdır. Hele fotoğrafımızı
geniş açı bir objektifle çekiyorsak üçüncü boyutun ve dolayısıyla arka planın
önemi çok daha artacaktır.
Biliyorsunuz dar açılı objektiflerde arka plan ve derinlik etkisiyle boyutların
değişmesi olan perspektif etkisi az, geniş açılarda ise fazladır.
Örneğini verdiğim çocuk fotoğrafımızda çok beğenerek çektiğimiz çocuğun arka
planında olup bitenler dar açılı objektiflerde büyük oranda karemizin dışında kalır.
Geniş açılı çekimlerde ise karemizin içinde yer alırlar.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
33
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Sadece konuya obje olarak değil ışık olarak da bakmamız gerekir. Objemizdeki
ışığın önemi kadar arka plandaki ışık da çok önemlidir.
İşte bu arka plan kurgunun bilinçli yapılıp yapılmaması, fotoğrafımızın değerini
yükseltip alçaltabilir.
Konumuzun arkasında olan ve karemize giren nesneler konuyla ilgili ve onu
tamamlıyorsa fotoğrafımızı güçlendireceği gibi, alakasız arka plan objeleri
konumuzun etkisini zayıflatır. Arkada gereksiz olarak fotoğrafımıza giren elektrik
direkleri, çöp kutuları ve ilgisiz duran arabalar fotoğrafımızı bilinçli bir çalışmadan
çıkarıp sıradan görüntülere dönüştürür.
Şimdi Photoshop’u iyi kullananların bu yazımı gülerek okuduklarından ve “Arka
plandaki alakasız şeyleri rahatlıkla temizleriz, çekimde bunları düşünmeye ne
gerek var” dediklerinden eminim.
“Arkada istenmeyen bir görüntü mü var; biraz clone stamp tool, biraz patch tool
temizliğinin ardından yetmiyorsa arka planı seçip blur efekti uyguladık mı her şey
tamam” dediklerini duyar gibiyim.
Çok zorunlu temizlemeler için hepimizin vazgeçemediği yollardan biri oldu
Photoshop. Ama aydınlık odanın sihirli değneğinin her zaman işe yaramayacağını,
kaş yapayım derken göz çıkarabileceğimizi bilmemizde yarar var.
Eğer biz her şeyi PS’ de hallederiz anlayışına gidersek, bu bizim fotografik görme
ve algılamamızın gelişmesini engeller.
İyi fotoğraf çekmenin birçok nedeni vardır elbette. Bu birçok neden bir araya
gelince iyi fotoğraf ortaya çıkar. Ustalığın kriterleri de bu noktadan sonra
kendisini göstermeye başlar.
Onun için arka planı PS’de temizleme kolaylığının, gözümüzün fotografik
eğitiminin önüne geçmesine izin vermemeliyiz.
Bir dostum, “Ressamın tuvali neyse, fotoğrafçının görüntü karesi odur. Ressam
nasıl ki tuvalinin her noktasını görmek ve boyamak zorundaysa, fotoğrafçı da
görüntü karesinin her noktasını düşünüp öyle deklanşöre basmak zorundadır”
derdi.
Evet, karemizin her noktasını görmek, önü ve arkası ile tüm olan biteni iyi
hesaplayarak çekimler yapmak dileğiyle…
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
34
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Başarılı bir arka plan düzenlemesi. Önde modelimiz, arkada bunu bütünleyen bir demiryolu köprüsü
ve üzerinden tam zamanında geçen tren. Yine arka fonda bulutlar ve suda yansımalar var.
Önde ilgi merkezimiz olan modelimiz yürüyor. Sisli bir hava ve yine çok iyi düşünülmüş bir arka
plan. Kavak ağaçlarının arka plandaki art arda ritmi, fotoğrafa güç ve estetik katıyor.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
35
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Konumuz çoban, durmuş bize bakıyor. Fotografik olarak gayet iyi ama tek başına çok yetersiz. Arka
plan bu fotoğrafımızı desteklemeli. Çobanı tamamlayan koyunlar ve daha akasında tarihi bir yapının
şematik yıkıntıları var. Çoban fotoğraflanınca arka plandaki şema etkisi de düşünülmüş.
Hatalı bir arka plan düzenlemesi. Taş köprünün üzerinde kadın yürüyor. Ama ya arkadaki baz
istasyonları? Çekerken bu rahatsızlık verici objeleri görmeli ve karemiz dışında bırakmalıyız.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
36
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Makro ve diğer yakın plan çalışmalarında da arka plan, kurgu çok önemli. İlk fotoğrafta
düşünülmediği için kare içinde yer almış lekeler var, ikincisinde açı değiştirilerek bu objeler kare
dışında bırakılmış. Ayrıca gölgeli bir an seçilerek arka planın koyu olması sağlanmış. Arka planda
ışığın önemi de unutulmamalı. İlki yanlış, ikincisi ise doğru.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
37
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Sis arka planda doğal bir sadelik yaratmış. Sis olmasaydı fotoğrafın arka planında muhtemelen
bulunan rahatsızlık verici birçok unsur fotoğrafımızın içinde yer alacaktı. Arka planın sadeliği için bu
tür etkilerden yararlanılmalı.
Güzel bir portre çalışması. Oranlara dikkat edilmiş. Köy kahvesinde sigarasını tüttüren bir vatandaş.
Ya arka planda fotoğrafımıza girenler? Atatürk, saat ve takvim. Bilinçli bir arka plan kurgusu ve
fotoğrafımızı tamamlayıcı bir etki yaratmış.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
38
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Yine bir porte ve fotoğrafımızı daha etkili hale getiren başarılı bir arka plan kurgusu.
Son örneğimizde yine bilinçli bir arka plan kurgusu var. Konumuzun arkasında fotoğrafımızın
etkisini bozacak nesneler var. Alan derinliği ile biraz arka plan flulaştırılmış ve yetmediği için biraz
de eğilip arkadaki unsurların kare dışında kalması sağlanmış. Birçok fotoğrafta eğilip arka planın
gökyüzüne denk getirilmesi güzel bir arka plan sadeleştirme yoludur.
Fotoritim Ağustos 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
39
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAF VE KÜLTÜR
Fotoğraf her ne kadar teknik bir birikimin sonucu olarak gözükse de, aslında
altında ciddi bir kültürel altyapı vardır. Daha doğrusu insanların fotoğrafa bakış
açısı, fotoğrafı yorumlayışı ve beğenisi kültürel birikimi ile doğru orantılıdır.
Fotoğrafçı aslında kendi ve daha doğrusu içinden çıktığı toplumsal ve kültürel
yapının izlerini taşır, bunu isteyerek ya da istemeyerek fotografik anlayışına
yansıtır.
Bunun çoğu kez farkındadır ve bunu yaparken de büyük keyif alır.
Bazen de farkında olmadan bu izleri görüntülerine aktarır.
Fotoğraf toplumsal olduğu kadar sınıfsal bir olaydır da.
Her toplum ve her sınıfın sanat anlayışı ve doğal olarak fotoğraf anlayışı da
farklıdır.
Yabancı fotoğrafçıların fotoğraflarını izleyin ve bizimkileriyle kıyaslayın. Büyük
farklar olduğunu göreceksiniz. Doğu toplumlarının fotoğraf anlayışı da çok
farklıdır.
Fotoğraf 1840’lardan itibaren insanların hayatına girmiştir. Batı toplumlarında,
fotoğraf etkisini hemen göstermiş, fotoğraf çekenler ve çekilenler tarih
sahnesindeki yerlerini hemen almışlardır.
Fotoğraf bununla kalmamış, eğitimde, bilimde ve sanatta da toplumu etkileyen
ve zaman zaman yön veren bir konuma gelmiştir.
Dünyada fotoğraf hızla yaygınlaşırken matbaayla bile yüzyıllar sonra tanışan
bizler insan sureti çıkarmanın günah olup olmadığını tartışır durumdaydık.
Resim yapmanın bile günah sayıldığı toplumumuzda insanın birebir suretini
çıkarmak külliyen günahtı.
Onun için bu toplumun ilk fotoğrafları batı toplumlarından gelen fotoğrafçılar
tarafından çekilmiştir. İlk fotoğrafhaneyi yine bu yabancılar açmış, ilk
fotoğrafçıları ise gayrimüslim fotoğrafçılardan çıkmıştır.
Bu toplumun ilk fotoğrafçıları olarak bilinen Abdullah Biraderler, aslında sonradan
Müslüman olan Kevork ve Viken adlı Diyarbakırlı iki Ermeni kardeşti. Bu iki
kardeş, fotoğrafçı olmalarını, Müslüman olmamaya borçlulardı.
Gerçi toplum olarak fotoğrafla uğraşmak yasak ve günahtı ama padişahlar ve
özellikle şehzadeler sarayda harıl harıl fotoğrafçılığı öğrenmeye çalışıyorlardı.
Tutucu dinsel anlayış kültürümüzü de etkiledi fotoğrafımızı da.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
40
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Bu işe geç bulaştık, geç öğrendik, imkânlarımız yetersizdi ve çok geç örgütlendik.
Toplumumuzun ekonomik durumu, pahalı bir uğraşı olan fotoğrafın gelişmesini ve
yaygınlaşmanı olumsuz yönde etkileyen diğer bir faktördü.
Çok değil, bundan 20–30 yıl öncesini düşünün. Kaçımızda fotoğraf makinesi
vardı? Kaçımız bütçemizi zorlamadan rahatça fotoğraf çekebiliyorduk? Oysa
ülkemize gelen turistlerin tümünde fotoğraf makinesi vardı ve ne kadar çok
fotoğraf çekebiliyorlardı. Hele Japonlar… Hep onlara gıpta ile bakmıyor muyduk?
Ya işin eğitim yönü? Fotoğrafçılığı anlatan Türkçe yayınlanmış kaç kitabımız
vardı? Ya dergi ve diğer yayınlarımız?
O nedenle Türk fotoğrafı dünyayı hep çok geriden takip etti. Az gördük, az
eğitildik, az çektik ve bu alanda az geliştik.
Dikkat ediyor musunuz? Genel kültürümüz fotoğraf sanatının gelişmesiyle ne
kadar yakından ilgili. Toplumumuzdaki eğitim ve kültür oranı attıkça
fotoğrafçılığımız da gelişiyor ve daha iyi ürünler veriyor.
Fotoğraf çekme isteği aslında bir insanın kültürel gelişmişlik düzeyiyle doğru
orantılıdır.
Eğitimli ve kültürlü bir insan yaşadıklarını belgelemekten ve onları gelecek
kuşaklara aktarmaktan hoşlanır.
Eğitimli ve kültürlü insanlar fotoğraf gibi estetik bir hobiye sahip olmak isterler.
Bu tür insanların gezip görme merakı daha çoktur ve bu gördüklerini fotoğraf
yoluyla başkaları ile paylaşmak isterler.
Bir de işin örgütlenme yanı var elbette. Ülkemizde her türlü örgütlenme yakın
zamana kadar öcüydü ve bu nedenle kültür ve sanat örgütlenmeleri de siyasi
örgütlenmelerle aynı kefeye konuldu. Yasaklayıcı yasalar her tür örgütlenmenin
karşısında büyük bir engeldi.
Türkiye Fotoğraf Federasyonu’nun kurulması çalışmalarının birçoğuna bizzat
katıldım, bu çalışmaların mazisi 20 yıl, federasyonun kuruluşu ise 5 yıl. Oysa
batıda 100 yaşını aşan fotoğraf federasyonları var.
Türkiye’de ilk fotoğraf derneği Şinasi Barutçu önderliğinde 1950 yılında Ankara’da
TAFK( Türkiye Amatör Fotoğraf Kulübü) adıyla kurulmuştur. Aradan geçen zaman
zarfında tüm Türkiye’deki dernek sayısı 30’a bile ulaşamamış. Tüm dernek
üyelerini toplasanız 3 bin kişiyi geçmemektedir.
Allahtan internet denilen çağın icadı çıktı da hem kültürümüzü etkiledi hem de
fotoğrafımızı. Onunla dünyaya açılıyoruz, onunla eğitiliyoruz, onunla iletişim
kuruyoruz, onunla genel bilgi ve kültürümüzü dünyayla eşit şartlarda
geliştiriyoruz.
Onunla fotoğrafımız hızla gelişim ve dönüşüm içine giriyor.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
41
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
İnternetin sayesinde fotoğraf paylaşım siteleri çıktı da insanlar bu alandaki bilgi
ve deneyimlerini paylaşmaya başladılar. Bu da fotoğrafımızın hızla gelişmesine
neden oldu.
Farkındaysanız fotoğrafımız kentlileşti aynı zamanda.
Kent fotoğrafları, köy fotoğraflarının önüne geçti artık.
Hatırlarsanız eğer, 80li yılların modası köy fotoğrafları ya da köyden kente göçün
sonucu ortaya çıkan gecekondu semtlerindeki alt sınıf insanlarının fotoğrafını
çekmekti.
Oysa şimdi? İnternet paylaşım sitelerindeki binlerce fotoğrafa bakın, artık
fotoğraflarımızda kentli ve modern olma çizgileri var. Dijital fotoğrafçılığın da
etkileri ile gelişen fotografik tekniklerin tümünü fotoğraflarımızda görebiliyoruz.
İnternet kültürü fotoğraf kültürümüzü gerilerden alıp ileri noktalara taşıyor.
Evet, fotoğraf ve kültür… Biri diğerinden etkileniyor ve besleniyor.
Genel toplumsal kültürümüz geliştiği sürece fotoğrafımız da gelişip değişecektir.
Türk fotoğraf sanatının güçlü kültürel birikimler üzerine oturması hepimizin görevi
olmalıdır.
Fotoritim Ekim 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
42
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
FOTOĞRAFI GÖRMEK
Fotoğraf sanatı, öncelikle bir görebilme sanatıdır. ‘Çünkü fotoğrafta nesnelerin ne
olduğu önemli değil, nasıl göründükleri önemlidir’.
Nesneler nasıl görünürler? Biz fotoğrafçılar bunu nasıl fark ederiz?
Eğitimli gözler çevrede iyi görüneni görebilme yeteneğine sahiptirler.
Çevremize baktığımızda onlarca görüntü ve ışık kombinasyonlarıyla karşı karşıya
olduğumuzu görürüz.
Işıklar, tonlar, benekler, hareketler sürekli gelişen ve değişen bir ortam içinde
sayısız görüntü biçimleri oluştururlar.
Onlarca kare, onlarca çerçeve ve onlarca görüntü hayatın temposu ve devinimi
içinde belirip kaybolur.
Acaba, çevremizde olan biten her şey fotoğraf olarak düşünülebilir mi?
Elbette gözümüzün gördüğü her şeyin fotografik bir değeri vardır. Ve yine
gözümüzün gördüğü her şeyi fotoğraflamak mümkündür.
İyi bir fotoğraf, işte çevremizde olup biten her şeyin çok az bir bölümü ve çok
kısa bir anıdır.
Yani bizim kaygımız iyi fotoğrafsa eğer, ya nesnelerin iyi göründükleri anları
beklemeli ya da bizler onları iyi görünür hale getirmeliyiz.
Konusunun iyi olması kadar, bize ışığıyla hoş görünen, iyi kompoze edilmiş, ilgi
çeken görüntülerdir bizi ilgilendiren.
İşte bu görüntüler de çevremizde olup biten her şey içinde bir yerdedir ve kısa bir
andadır.
Biz bunu nasıl fark edeceğiz?
İyi görüneni nasıl göreceğiz?
İşte bu da iyi fotoğraf çekmenin temel kuralı, püf noktasıdır.
Konumuz ne kadar ilginç olursa olsun, nasıl göründüğüdür bizim için gerekli olan.
Dünyanın en iyi portresini kötü ışıkta çekemezsiniz. Çünkü iyi gözükmez ve bu
nedenle fotografik izdüşümü etkisiz olur.
Nesnelerin göründüğü açı, göründüğü ışık, göründüğü an.
Hayatın akıp giden süreci içinde bir anda iyi bir bakış iyi bir ifade, iyi bir ışık, iyi
bir form vardır.
Fotoğrafa ilk başlayanların en büyük eksiği de budur bence, neyi ne zaman nasıl
göreceğine karar verememek.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
43
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Ustalar nasıl da hissederler hemen iyi görüneni bulup çıkarmayı. Onun için
ustaları çekimlerde takip etmek, gözlemek yeni başlayanlara önemli ipuçları
verebilir.
İnsan gözünün objektiflerimizde olmayan müthiş bir uyum yeteneği vardır. Işığı
dengeleyerek retinaya düşürür ve aslında iyi gözükmeyen birçok şeyi işte bu
uyum yeteneği sayesinde iyi görürüz.
Gözün iyi gördüğü her şeyi maalesef objektiflerimiz göremez.
Objektifin nasıl göreceğini hissetmek ve görmektir asıl olan.
İşte bu aşamada görebilmek ile görememek arasındaki fark otaya çıkar ve
fotografik görmenin çizgisi de bu noktadan sonra başlar.
Objektifimizin nasıl gördüğünü görebilmek gözün eğitiminin vardığı bir süreçtir
aslında. Yıllarca yapılan çekimler ve elde edilen sonuçlar artık fotoğrafçıya
fotografik görme refleksi kazandırmıştır.
Öğrencilerimle yaptığım çekimler esnasında, aniden hiç ummadıkları bir açıya
yöneldiğime şaşarlar çoğu kez. Ne yaptığımı yorumlayamazlar başlangıçta.
Ortaya çıkan fotoğrafı görünce de şaşkınlıklarını gizleyemezler.
İşte başlangıçta dediğim gibi; çevremizdeki onlarca nesne, leke, biçim ve olay
içinde iyi görüneni seçip alabilme yeteneği başarılı fotoğrafların kapılarını aralar
bizlere.
Yani nesnelerin ne olduklarının peşine düştüğümüz kadar nasıl göründüklerinin
peşine düşmektir bizi iyi fotoğrafın kapılarına götürecek olan.
Sonsöz: Bakmayı, görmeye dönüştürmeyi bilmeliyiz.
Fotoritim Kasım 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
44
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
ÇEKEMEDİĞİM FOTOĞRAFLAR
I
Bundan yıllarca önceydi. Bulunduğum kent sonbahar ile kış arası gri bir Pazar
gününü yaşamaktaydı. Bodrum katındaki gazete bürosunun sigara dumanlı
ortamından kendisini dışarı atan 4 arkadaşım ile birlikte, bir fotoğraf çalışması
için 100 metre ilerideki aracımıza doğru ağır aksak gidiyorduk.
Az önce yaptığımız sohbetin son kırıntılarını tüketmeye çalışırken, yan sokaktan
gelen silah sesleri sohbetimizi zorunlu olarak noktalamaya yetmişti.
İnsanların silah seslerinin geldiği ara sokağa doğru koşmaları doğal olarak bizi de
oraya yöneltti. Arnavut kaldırımlı parkelerin düzensiz aralıklarına takılıp düşme
korkusuna rağmen bir solukta olay yerine vardığımızda, gördüğümüz manzara
hem çok fotografik ve hem de çok korkunçtu…
17-18 yaşlarındaki genç bir delikanlı, kıpkırmızı kanlar içindeki elbiseleri ile
ayakta duruyordu. Şok geçiren bir yüz ifadesi, neye uğradığını anlamayan bir çift
iri göz ve alnının tam ortasında bir delik vardı. Bu delikten ileriye doğru kan
fışkırıyordu...
Etraftaki insanlar ne olduğunu bilemez bir telaşla sağa sola koşuşturuyorlardı.
Kaşla göz arasında çağrılan arabaya çocuğu bindirip hastaneye yolladığımızda,
bilinçaltımızda tek bir şey kalmıştı; Fotoğraf...
Evet, bu şok anını içimizden biri fotoğraflamış mıydı acaba? Hemen birbirimize
sorduk! Hayır... Hayır... Benimle birlikte elinde fotoğraf makinesi bulunan diğer 4
arkadaşımın da aklına bu anı fotoğraflamak gelmemişti.
Evet, dünyanın pek çok dergisine kapak olabilecek bu fotoğrafı çekememiş,
çocuğu kurtarma telaşına ve insanca duygularımızın akışına kapılıp gitmiştik.
Çocuğun yere düşen bir silahtan patlayan kurşunlardan biri ile vurulduğunu
öğrendik, ama alnının ortasından aldığı yaraya rağmen neden hala ayakta
durabildiğini ve hemen ameliyata alınan çocuğun akıbetini bir daha öğrenemedik.
Acaba kurtulmuş muydu?
Aradan yıllar geçti, olayın detayları, hafızamın kıvrımlarında kayboldu gitti, ama
belleğim orada gördüğüm tek kare fotoğrafı hiç ama hiç unutamadı ve
çekemediğim fotoğrafların birinci sırasına hep onu oturttu. Kanlar içinde bir yüz,
şok bakışlı iki kocaman göz, alnın tam ortasında bir delik ve ileri doğru
fışkırmakta olan kıpkırmızı kan...
Bu nedenle nerde bir kargaşaya tanık olsam veya bir silah sesi duysam, yüreğim
titrer, gerilirim.
Parmağım farkında olmadan çantama uzanıp makinemin deklanşörüne gider...
Böyle bir fotoğrafı yine de çekemeyeceğimi bilsem de...
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
45
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
II
Geçenlerde televizyonda özürlüler ile ilgili bir program seyrederken, kafama yine
‘çekemediğim fotoğraflardan bir kare gelip oturdu.
Bundan onbeş yıl kadar önceydi. Yaşadığım kentin bir ilkokulunda öğretmenlik
yapıyordum. Mevsimlerden kıştı ve yaşadığım bu kente çok kar yağardı... Yine
öyle okul bahçesinin karlarla kaplı olduğu bir teneffüs anında, öğretmenler
odasının camından dışarıda karlar içinde oynamakta olan öğrencileri
seyrediyordum.
Öğrencilerden 20 kişilik bir grup tek sıra halinde koşarak1,5 metre
yüksekliğindeki bir duvarın arkasından dolaşıyor, bir süre o daracık duvar
üzerinde yürüdükten sonra kendilerini o yükseklikten karın yumuşaklığına
bırakıyorlardı...
Bu sıraya giren ve sırası geldiğinde atlayan öğrencilerden biri olağanüstü dikkat
çekiciydi. Bu, okulun ayakları tutmayan ve koltuk değnekleriyle ayaklarını
sürüyerek hareket ettiren bir öğrencimizden başkası değildi. Kendisini oyunun ve
karın heyecanına nasıl da kaptırmıştı. Koltuk değneğiyle sürünerek sıranın
kendisine gelmesini bekliyor, hiç tereddüt etmeden kendisini coşku ile boşluğa
bırakıyor ve koltuk değneklerinin desteği ile ayakta kalmayı başarıyordu. Bazen
de kendisini tutamayıp yerlerde yuvarlanıyordu.
Zihnimde fotoğraf kareleri çakmaya başlamıştı, ama ne yazık ki sürekli yanımda
taşımaya gayret ettiğim makinem nedense o gün yanımda yoktu. Ne yapabilirdim
izlemekten başka.
Dakikalar boyunca devam eden o manzarayı defalarca izledim ve zihnimde o
özürlü öğrencinin atladığı andaki karesini defalarca dondurdum.
Okulun bahçesi karlar içinde bir ortam, S çizerek sıra oluşturan beyaz karlar
içindeki mavi önlüklü öğrenciler ve koltuk değnekleriyle coşku içinde gözü kara o
yükseklikten kendini boşluğa bırakan özürlü bir öğrenci...
Rengin, grafiğin, hareketin, ritmin ve her şeyden önce insanın olduğu bu fotoğraf
ayrıca yürekleri sızlatan duyguyu ve yaşama sevincini de anlatıyordu.
İşte her özürlü lafı duyduğumda ve her yaşama sevinci pırıltılarında bu öğrencinin
havadaki anı, zihnimin karanlık odalarından çıkarak parlak karta basılmış
30x40lık çarpıcı bir fotoğrafa dönüşür.
Ve ben o fotoğrafı gönlümün duvarlarında hep asılı tutarım...
Fotoritim Aralık 2008 Sayısı
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
46
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
ENVER ŞENGÜL İLE RÖPORTAJ
Fotoğrafik özgeçmişinizi satır başları ile anlatır mısınız?
sanatına ilk ne zaman ilgi duydunuz ve nasıl başladınız?
Fotoğraf
Fotoğrafa başlama hikâyem gerçekten çok ilginçtir.
Yıl 1983 olmalı. Öğretmenlikten istifa edip kendimi bir anda boşlukta bulduğum
yıllar. Bitlis’te yaşıyorum ve günün birinde Hürriyet gazetesinde habercilik
deneyimi olan ve iyi fotoğraf çekmesini bilen muhabir arandığını okuyorum.
Nedenini pek bilmiyorum ama bu haber beni heyecanlandırıyor. Hürriyet’in
Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile başvuru yapıyorum. Habercilik
deneyimim olmadığını ama iyi fotoğraf çektiğimi söylüyorum. Oysa o zamana
kadar üç beş kez makineyi elime almışımdır. Hürriyet gibi bir gazetede muhabir
olma heyecanı beni böyle bir yalana zorluyor ve kısa süre sonra göreve kabul
edildiğimi belirten bir mektup alıyorum.
Makinem yok, teknik bilgim hiç yok. İlk işim o günlerde yaygın olan Rus
pazarlarından birine gidip bütçeme uygun ucuz bir makine almak. Fiyatını
hatırlamıyorum ama çok ucuz fiyata OMO 5 markası olan, bir hayli kullanılmış,
optik bakaçlı bir makine satın alıyorum. Makine, film kapağı iyi oturmadığı için
ışık alıyor, filmlerin üzerinde önleyemediğim bir leke oluşuyor. Bunu önlemek için
filmi taktıktan sonra kapağı siyah bantla sıkı sıkı kaplıyorum.
Böyle ilkel bir makine ile tam 2 yıl boyunca fotoğraf çekiyorum. Fotoğraf
makinesi ile ve fotoğrafla tanışmam bu şekilde olmuştur.
Ya teknik bilgiler? Bu arada onu öğrenebildiniz mi?
Makineyi alır almaz tanıdık bir fotoğrafçı dükkânına girip nasıl fotoğraf çekmem
gerektiğini soruyorum. Hiç unutmuyorum, dükkan sahibi kartvizitinin arkasına
güneşli havada 125-11, gölgede 60-8, flaşlı çekimlerde 30-5.6 gibi diyaframenstantane ayarları yazıyor ve ardından şunu ekliyor: “Çekim yaparken mutlaka
ışığı arkana al”
Aldığım ilk fotoğraf eğitimi budur ve dediğim gibi ben bu kadarlık bilgi ve
kapağından ışık alan bir makine ile iki yıl boyunca aralıksız fotoğraf çekiyorum.
Bu ilkel makine ile seçim gezisine çıkan Erdal İnönü’yü Bitlis-Tatvan arasındaki
Rahva geçidinde arabasından indirip karlar içinde fotoğrafını çekmeye çalışmam
en önemli anılarımdan biridir. Habercilik açısından bu fotoğraf çok önemliydi.
Filmi taksi tutup dört saat ötedeki Diyarbakır’a yolluyorum. Hürriyet Gazetesi
baskıyı bekletiyor benim bu fotoğrafımı ana sayfada kullanacaklar. Film ulaşıp
banyo olduktan sonra büro şefinin sinirli telefonu ile heyecanım bir hayal
kırıklığına dönüşüyor. “Nasıl fotoğraf çektin? Nerde Erdal İnönü? Tüm film
simsiyah!” O zaman karda fotoğraf çekmenin zor olduğunu anlıyorum. Karın
parlaklığını hesap edip diyaframımı açmadığım için bütün yüzler simsiyah
çıkmıştı. Ayrıca ilkel makinem yine yandan ışık alıp her şeyi berbat etmişti.
Tarihsel açıdan da önemli olan fotoğrafı çekememiş olmam gazetecilik ve
fotoğrafçılıktaki en büyük hayal kırıklığım ve aynı zamanda deneyimlerimden
biridir.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
47
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Sanat Fotoğrafına geçiş süreciniz hangi aşamada başladı?
Arada güzel fotoğraflar da çekmiyor değilim. Haber amaçlı çıktığım fotoğrafların
arasına ilginç manzara ve insan fotoğrafları düşüyor. Farkında olmadan gözüm
estetik arayışlar içinde. Anlıyorum ki ben sadece haber amacıyla çekmiyorum
fotoğrafı… Başka şeyler de görmeye ve çekmeye çalışıyorum.
İşte hiçbir eğitim almadan tamamen içgüdüsel olarak çektiğim bu doğa ve insan
fotoğraflarından ayrı bir albüm oluşturuyorum. Bayram ve yılbaşında bu
fotoğraflarımı kartpostal olarak eşime dostuma yolluyorum. İstanbul’da yaşayan
dostumun biri bu fotoğraflarımı, kim olduğunu hiç öğrenmediğim
İfsak üyesi bir fotoğrafçıya gösteriyor. O da çok beğenmiş olacak ki “Hiç sergi
açtı mı bu arkadaşın?” diye soruyor. Bu soru aynı zamanda benim ciddi anlamda
fotoğrafa yönelişimin bir başlangıcı oluyor.
Sergi açmak!! Hiç düşünemediğim bir şey. Ama çok hoşuma gidiyor ve o zamana
kadar çektiğim doğa ve insan fotoğraflarıyla bir sergi hazırlıyorum. Bitlis Kültür
Müdürlüğü Sergi Salonu o zamana kadar gördüğü en kalabalık sergilerden birini
yaşıyor. Bitlis Valisi Aydın Güçlü sergimi açıyor. İnanır mısınız hemen hemen tüm
fotoğraflarım satılıyor. Bazı fotoğraflardan 2-3 sipariş alıyorum. Fotoğraflarımın
küçük baskıları da kapış kapış gidiyor.
Ardından üç dört yıl içinde birkaç sergi daha ve hepsinde benzer ilgiyi görüyorum.
Hala teknik olarak fotoğraf eğitimim yok. Bu ara SLR bir Nikon’a geçmişim. İlk
defa 35 mm bir geniş açıya geçtiğimde ise gördüğüm alanın genişliği beni o kadar
şaşırtmıştı ki, günlerce bunu yakınımdaki arkadaşlarıma anlatıp durmuştum. Bu
arada fotoğrafçılığı öğrenmeye karar verdim; kitaplar, araştırmalar... Ankara’ya
gittiğim bir gün AFSAD’a uğruyorum. Elimde 10-15 fotoğraflık bir portfolyo var.
Onları gösterip üye olmak istediğimi söylüyorum. Yönetim de toplantı halinde.
Fotoğraflarımı çok beğeniyorlar ve hemen orada üyelik formu verip doldurmamı
istiyorlar ve sanırım AFSAD tarihinde üyeliği bu kadar çabuk kabul edilen ender
kişilerden biri oluyorum. AFSAD ile olan üyelik sürecim ve diyaloğum beni
fotoğrafçılıkta çok istikrarlı bir noktaya götürmüştür.
Aldığınız ödüller, açtığınız sergiler, katıldığınız yarışmalar ve şu ana
kadar ortaya çıkmış proje ve yayınlar nelerdir?
Tabii ki Rus pazarından makine aldığım ilk günden bugüne kadar fotoğrafla olan
ilgim hiç kopmadı. Bu, yaklaşık çeyrek yüzyıllık bir serüven demektir. Az bir
zaman değil bu. İlk zamanlar açtığım sergilerin ve aldığım ödüllerin sayısını
düzenli tutuyordum. Şimdi tutmuyorum ve kesin sayılarını hatırlamıyorum.
Yuvarlak bir sayı verecek olursam 2’ si uluslararası olmak üzere 15 kişisel sergi
açtım ve 30’un üzerinde karma sergiye katılım. Yarışmalara ilgim sürüyor ve beni
motive ediyor. Bu yarışmalardan 1’i uluslararası, 25 civarında ulusal çapta ödül
sahibiyim. Çok sayıda projem oldu, tümünü burada saymam mümkün değil.
Yayın olarak da toplam 4 adet kitabım var; ama bunlardan 2’ si fotoğrafla ilgili.
Biri Behiç Günalan ile birlikte hazırladığımız “Ufukların Tacı Selimiye” diğeri ise
memleketime vefa borcu olarak çıkardığım “Bitlis” albümü. Ayrıca sayısız dergi,
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
48
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
kitap, broşür, takvim ve katalogda fotoğraflarım ve fotoğraf yazılarım yayınlandı
ve yayınlanmaya devam ediyor.
Mesleğiniz nedir ve şu an yürütmekte olduğunuz görevinizden de biraz
bahseder misiniz?
Çok meslekli insanlardan biriyim. Asıl mesleğim öğretmenlik. Daha sonra
gazetecilik ve halkla ilişkiler sektörlerinde uzun yıllar çalıştım. Daha sonra
hasbelkader müzeci oldum. Bu alandaki eğitimimi de 40 yaşından sonra sanat
tarihi mastırı yaparak tamamladım. Yedi yıldan beri, Edirne’deki, Avrupa Müze
Ödüllü, Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi Müdürlüğü
görevini yürütüyorum. Ayrıca Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nün
fotoğraf derslerinin hocalığını yapmaktayım.
Fotoğrafın mesleğime çok büyük katkıları olmuştur. Müzemin ulusal ve
uluslararası alandaki tanıtımlarında nitelikli ve etkili fotoğrafların büyük rolü
olmuştur. Hatta Avrupa Müze Ödülü adaylığımızın kabul edilmesinde bile,
başvuru fotoğraflarımızın güzelliği bu kabul sürecini hızlandırmıştır.
Kullandığınız ekipmanınız hakkında bilgi verir misiniz?
Ben uzun yıllardan beri Canon kullanıcısıyım. Sıkı bir Canon’cu olduğum
söylenebilir. Şu an kullandığım makine Canon Eos 40 D, analog Canon Eos 5’im
de duruyor. Arada filme çekerim diye taşıyorum; ama dijitalin büyüsüne kapılıp
gittiğimden filme çekmek aklıma bile gelmiyor artık. Ama nedense o makineyi de
elimin altında hep bulunduruyorum. Onu bir kenara atmayı ya da satmayı
vefasızlık gibi görüyorum galiba. Biz çok uzun yıllar filme çekenler için analog
makinelerin nostaljisi hiç silinip gitmeyecekmiş gibi geliyor bana.
Objektif olarak da 4 tane objektifim var.
Canon EF 28-135 mm f/3.5-5.6 IS USM
Canon EF 70-300 mm f/4-5.6 IS USM
Sigma 10-20 mm Sigma 10-20mm f/4-5.6 D EX DC HSM
Sigma 70-200mm f/2.8 DG HSM II Macro
Fotoğraf size ne ifade ediyor? Sizin için önemi ve ayrıcalıklı tarafı nedir?
“Fotoğrafta saniyenin binlerde birini dondurma mucizesi var” Fotoğrafın ne ifade
ettiğini bundan güzel anlatabilen bir cümle bilmiyorum. Bu, aynı zamanda
ölümsüzlüğün ifadesi demek. Fotoğraf benim için çektiğim her anı
ölümsüzleştirmektir. Kentler, insanlar, sokaklar ve objektifime takılan her şeyi o
an hayattan koparmak ve zaman ötesine taşımak… Bu çok ayrıcalıklı bir güç gibi
geliyor bana… Bu yönümle kendimi başka insanlardan farklı görüyorum. Ben de
elden geldiğince daha çok şeyi ölümsüzleştirmeye çalışıyorum.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
49
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Fotoğrafçı, önce çekmek istediği fotoğrafı hayalinde
Çekmeyi en fazla hayal ettiğiniz fotoğrafı çizer misiniz?
çizer
derler.
Hayalini kurup da bir gün çekmeyi düşündüğüm onlarca fotoğraf vardır. Zaten
düşünemeyen ve hayal edemeyenin iyi bir fotoğrafçı olacağını düşünmüyorum.
En çok hayal ettiğim fotoğraf ise Süphan Dağı’nın zirvesindeyken Van Gölü’nde
güneşin doğuşunu çekmek. Yıllardır hayal ederim bunu ve Muşlu fotoğrafçı
dostum Sevgili Adem Sönmez ile her yıl bunun çekim planlarını yaparız ama
bugüne kadar gidip bu fotoğrafı çekmek bir türlü nasip olmadı.
Fotoğraf çalışmalarınız esnasında etkisi altında kaldığınız herhangi bir
olay oldu mu?
En çok etkisinde kaldığım olay, yaşadığım halde çekmeyi akıl edemediğim bir
fotoğraftır. Yazılarımda ayrıntısını çok yazdım. Alnının tam ortasından vurulup da
yüzü kanlar içinde şok bakışlarla hala ayakta duran 17 yaşındaki bir gencin o
anının fotoğrafını çekmek aklımızdan geçmemiş, 4 fotoğrafçı arkadaş böyle bir
fotoğrafı çekeceğimize insancıl duygularımızın esiri olmuş ve bulduğumuz ilk
arabayla bu genci hastaneye yollamıştık. Bu olay fotoğraf hayatımın
unutulmazlarından biridir.
Fotoğrafla ilgili olarak sizi heyecanlandıran, düşündüren, duygulandıran
ya da gülümseten anılarınız var mıdır? Bizlerle paylaşır mısınız?
Sanıyorum fotoğrafla ilgili anılarımı yazsam bir kitap olur. Onlarca güzel,
unutulmaz ve düşündüren anı yaşadım fotoğraf sayesinde. Fotoğraf sayesinde
kalıcı dostlarım oldu, çok yer gezdim, çok şey keşfettim. Fotoğraf sayesinde
yapılamayacak işleri yaptım, açılamayacak kapıları açtım.
Burada gülümseten bir anımı anlatayım. Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği
kurslarından birindeyiz. Öğrencilerimizin çoğunluğu üniversite öğrencisi.
Aralarında Hulusi diye biri var; onu çok seviyoruz. Onu da öğrenci sanarak sınıf
başkanı gibi davranıyorum, arada esprilerle kendisine takılıyorum, tahtayı
sildiriyorum, yoklama yaptırıyorum falan.
Günün birinde Meriç Nehri boyunda bir uygulama gezisine çıkıyoruz. Aracımız
Yunanistan sınırındaki askeri yasak bölgeye girdiği için bir askeri araç önümüzü
kesiyor. Ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Yasak bölgede izinsiz fotoğraf
çektiğimiz için bizi karakola götürmek istiyorlar. Askeri mahkemeye kadar
gidebiliriz. Paniğe kapıldığımız bir anda Hulusi geliyor ve cebindeki kimliği
çıkararak “Ben askeri hakimim, bunlar benim arkadaşım, işinize bakın” diye
askerlere emir veriyor. Askerler büyük bir saygı içinde “Emredersiniz
komutanım!” diyip selam verip bizden uzaklaşıyorlar.
Behiç Hoca’yla birbirimize bakıyoruz, yüzümüz kızarıyor. Öğrenci muamelesi
yapıp tahtayı sildirdiğimiz Hulusi genç bir askeri hâkimmiş. Arabaya binince kös
kös yanına yaklaşıyorum. “Hulusi Bey çok özür… Biz sizi öğrenci zannediyorduk”
kem..küm… Hulusi Bey gülüyor. “Önemli değil” diyor. Çok alçakgönüllü bir yapısı
var zaten.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
50
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
O alçak gönüllülüğü ve mesleğini kullanmadan kendisini sevdirmesi ile
gözümüzde daha da büyüyor. Şu an nerde hâkim bilmiyorum; ama umarım kurs
sonunda fotoğrafa olan ilgisini hiç yitirmemiştir. Bu yazıyı okursa eğer kendisine
selam ve saygılarımı yolluyorum.
Sizce fotoğrafta teknik ne kadar önemlidir?
Fotoğrafta teknik çok önemlidir elbette ama her şey değildir. Şunu kabul
etmeliyiz ki fotoğrafın özü tekniktir. Fotoğrafın icat edildiği 1839 yılından beri biz
tekniği kullanarak fotoğraflar üretiyoruz.
Bir açıdan bakıldığında, fotoğraf çekmek için teknik her şeydir aslında. Çünkü
örneğin makinemiz olmadan fotoğraf çekmemiz mümkün değildir.
Ama iyi, etkili ve sanat değeri olan bir fotoğraf için teknik ne kadar önemlidir
veya katkısı ne kadardır diye soracak olursak benim cevabım, ancak yüzde otuz
gibi düşük bir oran olur. Geri kalan yüzde yetmiş ise, iyi bir göz, iyi bir beyin, iyi
bir kültürel birikim, iyi deneyim, kompozisyon ve ışık bilgisi şeklinde
sıralayabiliriz.
Nasıl ki iyi roman yazmak için dünyanın en iyi ve pahalı bilgisayarı yeterli değilse,
iyi fotoğraf çekmek için de dünyanın teknik bakımdan en donanımlı makinesi
yeterli değildir.
Fotoğrafın olmazsa olmaz unsurları sizce nelerdir?
Bence fotoğrafın olmazsa olmazı fotoğraf temel eğitim bilgisi ve özellikle ışık
bilgisidir. İçgüdüsel olarak bilinçli fotoğraf çekmek mümkün değildir. Fotoğrafın
temel bilgilerine sahip olmalıyız. Bu bilgilerin içinde ışık bence çok önemli bir yer
tutar. Diğer tüm bilgiler bir yana ışığı görme, yorumlama ve fotoğrafa katma bilgi
ve becerisi bir yanadır. Işığı iyi kullanan biri çok zayıf teknik donanımlarla da çok
etkili fotoğraflar çekebilir.
Yine olmazsa olmazlardan biri disiplinli çalışmadır. Geçici hevesle fotoğrafa
sarılanların başarılı olması mümkün değildir.
Fotoğrafta yöneldiğiniz belli bir alan var mı?
Fotoğrafta belirli bir alana yoğunlaşmayı hiç düşünmedim. Fotoğraf bir bakıma
özgürlüktür benim için. Yüreğimin götürdüğü yerlere gitmeli, beni etkileyen her
görüntüyü çekmeliyim. Konusu ne olursa olsun sağlam, teknik ve anlatımı
kusursuz fotoğraflardır beni ilgilendiren. Fotoğrafı çok çekmem. Az ve öz
görüntülerin peşinde koşarım. Dijital diye seri çekime bağlayıp birbirinin benzeri
onlarca fotoğraf çekenlere sinir olurum. Ne yaparlar, nasıl elerler, nasıl seçerler
ya da nasıl depolarlar o yüzlerce fotoğrafı?
Ya projeleriniz… Onlardan söz eder misiniz?
Belirli projelere yönelmenin doğru olduğuna inanıyorum. Artık iyi fotoğrafçı, farklı
ve iyi projesi olan fotoğrafçıdır. Ben de bunu hep önemsedim. Hep aklımda ve
uygulama alanımda projelerim oldu. Şu an kafamda kurguladığım ve bazılarını
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
51
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
yürüttüğüm 10 kadar proje var. Bunların bir kaçı ağır da olsa yürüyor. Örneğin
arkeolojik bir fotoğraf çalışması olan “Taşlardaki insan izi” projemin 7-8 yıllık bir
geçmişi var. Tarihsel özelliği olan taş, sütun, mermer gibi objelerin üzerindeki
küçük kabartmaları çekiyorum. “Türkiye’nin Minareleri” adlı başka bir projemi
Müsebbih Ergin ile birlikte yürütüyoruz. Türkiye’nin her tarafındaki mimari özelliği
olan ilginç minareleri çekiyoruz Bu çalışma sonuçlanmak üzere. Sanırım kitap da
olacak. “Korkuluklar” benim uzun yıllardır yürüttüğüm projem. O da devam
ediyor. Şu an son olarak da Edirne’de bir çalışma başlattım. “Kaleiçi: Bir Yok
Oluşun Öyküsü”. Bu çalışmayı da Edirne’nin kültürel mirasına bir katkı olması için
yapıyorum.
En çok feyz aldığınız, sizi bilgilendiren ya da size en fazla şeyi öğrettiğini
düşündüğünüz usta kimdir?
Bu konuda ilk aklıma gelen fotoğrafçı İzzet Keribar’dır. Yıllar önce bir sergide
tanışmış, 1994 yılında 4. Kişisel fotoğraf sergimin fotoğraflarının seçimine
yardımcı olmuş, ondan sonra da aradan geçen yıllara rağmen ilgi ve dostluğunu
devam ettirerek kişiliği, tarzı ve fotoğrafları ile beni hep yönlendirmiştir. İzzet
Keribar benim için tam bir usta, iyi bir insan ve gerçek bir dosttur…
Beğendiğiniz ve etkilendiğiniz fotoğrafçılar kimlerdir?
Çok net bir ayırım yapmam çok zor. Ben fotoğrafçılardan çok fotoğraflardan
etkilenirim. Hiç adını duymadığım fotoğrafçıların fotoğrafları beni çarpabilir. Usta
fotoğrafçılarımızın bazı çalışmaları beni hayal kırıklığına uğratabilir. Ama yine de
beğendiğim fotoğrafçılar deyince aklıma gelenler. İzzet Keribar, Cemil
Ağacıkoğlu, Yusuf Darıyerli, Erdal Yazıcı, Haluk Uygur, Adem Sönmez, Reha Bilir,
Erdal Kınacı, Salih Güler, Fahrettin Şenkaynağı, Ali Alışır, Ebru Sidar, Gencer Seri
ve kadim dostum Behiç Günalan… Şu an aklıma gelmeyen birçok beğendiğim
fotoğrafçı da vardır.
Sizce Türk fotoğrafı, dünya fotoğrafının neresindedir?
Türk fotoğrafı dünya fotoğrafının çok gerisindeydi. Hala öyle bence ama gelişen
dijital teknoloji ve internet olanakları sayesinde çok çabuk dünyaya entegre
oluyor ve aradaki farkı hızla kapatıyoruz gibi geliyor bana. Dünya fotoğrafının ve
özellikle gelişmiş batı ülkelerdeki fotoğrafçılığın gelişmiş olması gayet doğal.
Çünkü bu ülkelerde fotoğrafın ve sanatın gelişmesi için yaratılan olanaklar çok
fazla. Bu alandaki dernekler, örgütlenmeler de bizlerin çok ilerisinde. Tabii bir de
fotoğrafçılığın ekonomi ile de yakından ilgisi var. Biliyorsunuz fotoğraf aslında son
derece pahalı bir uğraşı. Fotoğraf makinesi ve ekipmanları, çok gezme, yayınlar
edinme sergiler açma ve albümler basma belli bir ekonomik bütçeyi gerektiriyor.
Ülkemiz bu alanda batı ülkelerinin çok gerisinde olduğu için nicelik olarak onlara
ulaşmamız biraz zor gibi. Ama fotoğraf niteliği açısından zaman zaman dünya ile
yarıştığımız dönemler olmuyor değil…
Belgesel fotoğraf sizce nedir? Kısaca tanımlar mısınız?
Adından da anlaşılacağı gibi belgesel fotoğraf, belgeleme amacıyla çekilen
fotoğraftır. Aslında ölümsüzlüğün gücü bu alandaki fotoğrafta vardır. İnsanların,
mekânların ve olayların tarihe not düşülecek şekilde fotoğraflanması ve bu amaca
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
52
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
uygun olarak arşivlenmesi belgesel fotoğrafın sınırları içine girer. Benim
çalışmalarımın en az yarısı belgesel fotoğraftır. Sanatsal açıdan duygularımı
tatmin etmek için denemeler, uygulamalar ve manüplasyonlar içine girsem de
özümde belgesel fotoğrafçılık yatar. En büyük belgesel çalışmam ise çok sevdiğim
“Sultanlar Şehri: Edirne” yi fotoğraflıyor olmamdır. Doğal ve kültürel dokusunu
tüm ayrıntıları ile çektim ve çekmeye devam ediyorum. Sanırım tarihe not
düşeceğim 30 bin fotoğraflık Edirne arşivim oluştu. En son bu arşivim için
Selimiye’de bulunan lale motifli çinileri fotoğrafladım. Bu da çalışmamın ne kadar
detaylara inmiş olduğunun bir göstergesidir.
Ara GÜLER'in en meşhur fotoğrafı olan "Kadın ve Allah"ı Edirne'de
çekmiş olmasının, Edirne'de fotoğraf sevgisinin çok oluşu üstünde bir
etkisi var mıdır sizce?
Var mıdır bilemiyorum. O konuda yorum yapmam zor. En azından benim
üzerimde büyük bir etkisi vardır. Bu fotoğrafın Edirne’nin ve Eski Camii’nin büyük
ölçüde tanıtımına katkısı olduğunu söyleyebilirim. Edirne’de fotoğraf sevgisinin
çok oluşunun 2 büyük nedeni vardır. Birincisi Edirne’nin tarihi ve doğal
zenginliğinin olağanüstü fotografik görüntüler sunması, diğeri ise Edirne Fotoğraf
Sanatı Derneği’nin 1980 yılından beni yapmış olduğu çalışmalardır. EFOD, eğitim
çalışmaları açısından ülkemizin önde gelen birkaç derneğinden biridir.
İnternet ortamlarındaki fotoğraf paylaşımı çok hızlı gerçekleşiyor artık.
Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
İnternet ortamındaki fotoğraf paylaşımının hızla gerçekleşmesinin hem olumlu
hem de olumsuz yönleri var. Bu paylaşımın fotoğrafın gelişimine katkısının
büyüklüğü tartışılamaz düzeydedir. İnsanlar internet sayesinde fotoğraflarını çok
geniş bir çevreye ulaştırabiliyorlar, motive olabiliyorlar, çok örnekleri görüp
bundan kendileri için pay çıkarabiliyorlar.
İnternet paylaşımındaki hızın olumsuz yanı ise fotoğrafın çok çabuk tükenmesine
zemin hazırlamasıdır. Çok iyi fotoğrafların bile ömrü çok kısa oldu. Çok iyi
fotoğraflar çekiyoruz çok çabuk tüketiyoruz. Bu hızlı üretim ve tüketime rağmen
akılda kalan fotoğraf sayısı çok az.
Ama internetin fotoğraf eğitimine katkılarını soracak olursanız inanılmayacak
düzeyde derim. Her türlü bilgi ve yayına çok kısa sürede ulaşmak mümkün.
Dijital fotoğrafla ilgili görüşleriniz?
Dijital fotoğrafçılık fotoğraf tarihinin en büyük ve en kaçınılmaz devrimidir. Hızla
gelişiyor, fotoğrafa dair bütün inanç, alışkanlık ve deneyimleri yerle bir ediyor.
Herkes artık bu fotoğrafçılık karşısında yeniden eğitilmek, yeniden donanım
sahibi olmak, bütün alışkanlık ve deneyimlerini yeniden gözden geçirmek
zorundadır.
Dijital fotoğrafçılık, fotoğraf çekme alışkanlık ve sevgisini çok arttırarak, daha çok
insanın daha iyi fotoğraflar üretmesine zemin hazırlamaktadır. Bu alandaki her
gelişme ve her icad beni fazlasıyla heyecanlandırıyor.
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
53
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Ya Photoshop?
Dijital fotoğraf çeken herkes bu sihirli programı bilmek zorundadır. Bunun kaçarı
yok. Biliyorsunuz her dijital kare, hele özellikle jpeg çekiyorsak kayıplı bir karedir.
Fotoğraf makinemiz, bu bizim gözümüze çok güzel gelen görüntüleri az yer
kaplasın diye kayıplı olarak kaydeder. O nedenle ışığı, rengi, dokusu ve diğer
detayları bize tad vermeyebilir. Biz o kayıp verileri, sonradan işleyerek
tamamlamak zorundayız. Yağsız, tuzsuz, baharatsız pişen yemeğe sofrada
bunların eklenmesi gibidir Photoshopta fotoğrafı işlemek. Onun için Photoshop,
fotoğraflarımız için bir fantezi veya lüks değil zorunlu bir ihtiyaçtır. “Ben
Photoshop
kullanmam”
deyip
böbürlenenler
aslında
bu
programı
kullanamayanlardır ve bu sözleri ile gülünç duruma düşmektedirler. Ama öyle bir
program ki dipsiz bir kuyu gibi, zevkiniz ve ihtiyaçlarınız doğrultusunda doğal
işlemelerin yanında sizleri ucu bucağı olmayan koridorlarında dolaştırabilir.
Şu aralar fotoğrafçılık ile ilgili ne gibi faaliyetler içindesiniz? (Fotoğraf
atölyeleriniz, kitap çalışmalarınız… vb)
Şu sıralar Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği (EFOD) çatısı altında çalışmalarıma
devam ediyorum. 1993 yılından beri kısa aralıkların dışında bu dernekle
diyalogum hiç kopmadı. 5 dönem yöneticilik yaptım. Son 4 yıldan beridir Behiç
Günalan ile birlikte derneğin temel eğitim ve photoshop kurslarını yürütüyorum.
Bazı özel konular için seminerler hazırlıyorum. Yöneticiliğimde yürüttüğümüz
“Demiryolu Atölyesi” çalışmalarını sonuçlandırdı. Sergimizi açtık ve gösterimizi
yaptık. Sponsor bulursak bu çalışmamızın kitabını basmayı düşünüyoruz. Yeni
dönem için yeni atölye çalışması düşünüyorum. Üniversitede hocalık yapıyorum.
Fotoğrafla ilgili eğitim ders notları hazırlıyorum. Fotoğraf yazılarıma ara
vermeden devam ediyorum. “Fotoğraf Yazılarımı” önümüzdeki dönemde kalıcı bir
kitaba dönüştürmeyi düşünüyorum.
Enver Şengül'ün fotoğraf üzerine yazı süreci nasıl başlamıştır?
İlk olarak Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği’nin bülteni olan “Objektif”e yazarak
başladım. Daha doğrusu uzun yıllardır fotoğrafın sadece çekimleri ile değil,
yazıları ile de ilgilenmek beni heyecanlandırıyordu. www.fotoritim.com un bu
yazılarımın sürekliliği açısından önemi çok büyüktür. Özellikle yazılarımın
editörlüğünü yapan ve her ay sonunda yazımın hazır olması için tekrar tekrar
uyaran Berna Akcan’ın katkısı çok büyüktür. Eğer sevgili Berna olmasaydı bu
yazıların sürekliliği olmazdı. Bu vesile ile kendisine ve tüm Fotoritim ailesine
teşekkürlerimi iletiyorum.
Yeni yetişen genç fotoğrafçılara önerileriniz nelerdir? Bir fotoğrafçı
mutlaka eğitim almış olmalı mı?
Genç arkadaşlarıma; mutlaka kendilerini çok iyi eğitmelerini, fotoğrafı çok
sevmelerini, disiplinli çalışmalarını, farklı arayışlar içine girerek akılda kalacak
projeler üretmelerini öneririm.
Röportaj: Birgül ERKEN
Haziran 2009
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
54
Enver Şengül – Fotoğraf Yazıları (1.Kitap)
Fotoritim e-Kitapları
Özgeçmiş
1960 yılında Bitlis-Ahlat’ta doğdu. Van Eğitim Enstitüsü ile Trakya Üniversitesi
Eğitim Fakültesi’ni bitirdi. Türkiye’nin çeşitli illerinde öğretmenlik mesleğini
yürüttü. TRT, Hürriyet ve Anadolu Ajansı’nda gazetecilik yaptı. Trakya
Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Sorumluluğu’nun ardından Kültür
Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Dört yıldan beri Avrupa Müze Ödülü sahibi
T.Ü.Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi Müdürlüğü görevini yürütmektedir.
Fotoğrafla 1985 yılından beri ilgileniyor. Muhabirlik yaptığı dönemlerde haber
amacıyla çektiği fotoğraflar bu uzun soluklu serüvenin kapılarını araladı. AFSAD
üyeliği ile bu ilgi daha kalıcı noktalara yöneldi. Çok sayıda sergi, gösteri ve
söyleşiye imzasını attı. Ulusal çapta 30’un üzerinde ödül aldı. Uluslararası
sergilerde yer aldı. 14 yıldır Edirne’de yaşıyor. Edirne Fotoğraf Sanatı Derneği’nin
(E-FOT) 4 dönem yöneticiliğini ve eğitim sorumluluğunu üstlendi. Halen bu
derneğin temel eğitim kurslarında eğiticiliğin yanında Trakya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde “Fotoğraf” derslerine giriyor. “Bitlis” adlı bir
albümü ve Behiç Günalan ile birlikte “Ufukların Tacı: Selimiye” adlı bir kitabı
bulunuyor. Ayrıca çeşitli yayınlara fotoğraf ve kültür-sanat yazıları yazıyor.
Kişisel Sergileri
1991
1991
1992
1995
1996
1998
1999
2001
2002
2002
2003
2004
2006
2006
2007
2007
Bitlis “Bitlis Fotoğrafları”
Tatvan “Doğa ve İnsan”
Bitlis “Objektifimden"
Edirne “Esintiler”
Balıkesir Tahtakuşlar “İnsan”
Edirne “Düş Fotoğrafları”
Aydın “Ege’nin Tarihi Dokusu”
İstanbul “Düş Fotoğrafları”
Kayseri “Kayseri’de Vakıf Eserleri”
Adana “Düş Fotoğrafları”
Uzunköprü Yeniköy “Serbest”
Strasbourg/ Fransa “Edirne”
Edirne “Sultanlar Şehri: Edirne”
Nevşehir’in Tarihi Dokusu
Edirne “Endülüs”
Gaziantep “Vakıf Eserlerimiz”
Her Hakkı Saklıdır ⓒ All Rights Reserved
55

Benzer belgeler