PDF ( 1 ) - Türkiye Tabipleri Birliği

Transkript

PDF ( 1 ) - Türkiye Tabipleri Birliği
S ü r e k l i T ý p E ð i t i m i D e r g i s i
Cilt :
22
Sayý :
1
Ocak
Subat 2013
ISSN 1300-0853
Bir Üniversite Hastanesinin Acil Servisine Zehirlenme
Nedeniyle Yapýlan Baþvurularýn Deðerlendirilmesi
1
RÝA Uygulamasý Öncesinde Kadýnlarýn Kaygý Düzeyi
8
Aile Saðlýðý Merkezinde Çalýþan Saðlýk Personeline
Uygulanan Sözel ve Fiziksel Þiddet Sýklýðý
14
Gazlý Ýçecekler: Saðlýk Açýsýndan Deðerlendirmeler
20
Adým Adým Kronik Hastalýk Risk Faktörlerinin Sürveyansý, Niçin
Sürveyans?
28
Bulaþýcý Hastalýklar Açýsýndan Saðlýk Çalýþanlarýnýn Saðlýðý
33
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 1
Sürekli Týp Eðitimi Dergisi
Bu Sayýda
Kurucu Yayın Yönetmeni
Dr. Füsun Sayek
Cilt
Sayý
Ocak
Şubat
22
1
2013
Yayın Yönetmenleri
Doç. Dr. Orhan Odabaşı
Doç. Dr. Özen Aşut
Yardımcı Yayın Yönetmenleri
Dr. Aylin Sena Beliner
Dr. Berkan Kaplan
Doç. Dr. Aysun B. Odabaşı
Dr. Yılmaz Yıldız
Araştırma/Research
Bilimsel Danışma Kurulu
Acil Tıp
Dr. Bülent Erbil
Adli Tıp
Prof. Dr. Ümit Biçer
Prof. Dr. Hamit Hancı
Dr. Mustafa Sülkü
Dr. Figen Şahpaz
Dr. Emrah Şeyhoğlu
Dr. Fatih Şua Tapar
Dr. Sevinç Yılmaz Yeltekin
Halk Sağlığı
Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu
Prof. Dr. Dilek Aslan
Prof. Dr. Ayşen Bulut
Doç. Dr. Deniz Çalışkan
Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak
Prof. Dr. Sibel Kalaça
Dr. Sibel Kıran
Prof. Dr. Şevkat Bahar Özvarış
Doç. Dr. Özlem Sarıkaya
İç Hastalıkları
Prof. Dr. Erdal Akalın (Enfeksiyon)
Prof. Dr. Murat Akova (Enfeksiyon)
Prof. Dr. Önder Ergönül
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Prof. Dr. Ufuk Beyazova (Sosyal Pediatri)
Doç. Dr. Ali Süha Çalıkoğlu (Endokrin)
Prof. Dr. Şükrü Hatun (Endokrinoloji)
Dr. Tolga İnce (Sosyal Pediatri)
Prof. Dr. Nural Kiper (Göğüs Hastalıkları)
Prof. Dr. Serdar Kula (Kardiyoloji)
Prof. Dr. Esra Önal (Neonatoloji)
Prof. Dr. İmran Özalp (Metabolizma)
Prof. Dr. Figen Şahin (Sosyal Pediatri)
Prof. Dr. İlhan Tezcan (İmmünoloji)
Prof. Dr. Duygu Uçkan (Hematoloji)
Prof. Dr. Songül Yalçın (Sosyal Pediatri)
Dr. Adnan Yüce
Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Prof. Dr. Bahar Gökler
Yrd. Doç. Dr. Dilşat Foto Özdemir
Deontoloji ve Tıp Tarihi
Prof. Dr. Berna Arda
Prof. Dr. Nüket Örnek Büken
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon
Prof. Dr. Yeşim Gökçe Kutsal
Genel Cerrahi
Prof. Dr. Osman Abbasoğlu
Prof. Dr. Semih Baskan
Prof. Dr. İskender Sayek
Prof. Dr. Cem Terzi
Genel Pratisyenlik
Dr. Alper Büyükakkuş
Dr. Hayati Çakır
Dr. Şamih Demli
Dr. Naciye Demirel
Dr. Sema İlhan
Dr. Remzi Karşı
Dr. Mehmet Özen
Dr. Alfert Sağdıç
Okuyucu Danışma Kurulu
Dr. Gülden Aykanat
Dr. Hasan Değirmenci
Dr. Nesrin Erbörü
(Enfeksiyon)
Prof. Dr. Çetin Turgan (Nefroloji)
Prof. Dr. Serhat Ünal (Enfeksiyon)
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Dr. Polat Dursun
Prof. Dr. Haldun Güner
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları
Doç. Dr. Orhan Yılmaz
1
RİA Uygulaması Öncesinde
Kadınların Kaygı Düzeyi
Dr. Bahtışen Kartal, Dr. Aynur Kızılırmak,
Hülya Işıkçı, Leyla Akçay, Kısmet Ay
8
Aile Sağlığı Merkezinde Çalışan Sağlık
Personeline Uygulanan Sözel ve Fiziksel
Şiddet Sıklığı
Dr. Şirin Elmas, Dr. Sevgi Baştürk,
Dr. Binali Çatak
14
Derleme/Review Article
Gazlı İçecekler: Sağlık Açısından
Değerlendirmeler
Dr. Elif Benderlioğlu, Dr. Dilek Aslan
20
Adım Adım Kronik Hastalık Risk Faktörlerinin
Sürveyansı, Niçin Sürveyans?
28
Dr. Celalettin Çevik, Dr. Belgin Ünal
Bulaşıcı Hastalıklar Açısından Sağlık
Çalışanlarının Sağlığı
Dr. Dilek Aslan
33
Nöroloji
Doç. Dr. Levent Ertuğrul İnan
Prof. Dr. Özden Şener
Ortopedi ve Travmatoloji
Prof. Dr. Sinan Adıyaman
Prof. Dr. Muharrem Yazıcı
Psikiyatri
Prof. Dr. Berna Uluğ
Prof. Dr. Aylin Uluşahin
Tıbbi Farmakoloji
Prof. Dr. Alper İskit
Tıp Eğitimi
Doç. Dr. Melih Elçin
Dr. Sultan Gemalmaz
Dr. Nevruz Gürceğiz
Dr. Mesut Yıldırım
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof. Dr. Özdemir Aktan
Hazırlık ve Tasarım
Yeter Canbulat
Bir Üniversite Hastanesinin
Acil Servisine Zehirlenme
Nedeniyle Yapılan Başvuruların
Değerlendirilmesi
Dr. Fatih Öz, Dr. Arif Alper Çevik,
Dr. Mehmet Enes Gökler, Dr. Alaettin Ünsal
Kapak Fotoðrafý
“Yalnızlık Paylaşılmaz”
Ceyhun İrgil
TTB-STED Fotoðraf Yarýþmasý 2012
Büyük Ödül
Sürekli Týp Eðitimi Dergisi (STED) Türk Tabipleri Birliði tarafýndan birinci basamak saðlýk hizmetlerinde
çalýþan hekimlerin sürekli eðitimi için iki ayda bir yayýmlanmaktadýr. Yıllık abone ücreti 9 TL.
Basım Yeri: Matus Basýmevi Reklam ve Yayýn Ticaret Ltd. Þti. Tel: (0.312) 395 95 96 Adres: Ývedik Organize Sanayi Matbacýlar Sitesi 558. Sok. No: 2
Yenimahalle-Ankara
Vergi Dairesi: Yenimahalle Vergi No: 613 046 2266- Ticaret Sicil No: 64/1828 - Basým Tarihi: 12 Nisan 2013
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 2
’den
Merhaba,
Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi yayın ekibi olarak,
yeni bir yılda daha birinci basamak hekimleri
ve sağlık ekibine, tıptaki birinci basamak
hizmetine katkıda bulunabilecek yeni bilgi ve
gelişmeleri sunmayı sürdürüyoruz. Yeni yılın siz
hekim ve sağlık çalışanlarına, şiddetten uzak,
huzur dolu günler getirmesini umuyoruz.
Tıptaki büyük ilerlemenin sonucunda, yatay bir
uzmanlık alanı olan pratisyen hekimlik / aile
hekimliği ya da birinci basamak hekimliğinin
kapsamının da giderek genişlediğine daha
önce dikkat çekmiştik. Bu nedenle, alanın
meslek ya da sürekli eğitiminin önemi giderek
artıyor. Yapılan binlerce araştırmanın
sonuçlarını ayıklamak, değerlendirmek,
çelişkilere anlam yüklemek kolay değil
kuşkusuz. Ayrıca sanayi ve teknolojideki
gelişimin tıp alanındaki yansımalarında
uluslararası tekellerin etkisi de yadsınamaz.
Zaman zaman araştırma sonuçlarında ticari
çıkarların gözetildiği kaygısı, günümüzün
koşullarında haklı kuşkular uyandırabiliyor.
Dolayısıyla bilgileri aklın ve bilimin
süzgecinden geçirmek, her zaman sağlıkçıların
bilincinde ve gündeminde olmalıdır.
İşte birinci basamak sağlık hizmetine yönelik
bir yayının işlevleri arasında bulunan, tıptaki
değişimi alanın insangücüne yansıtmak başat
bir görev olarak önümüzdedir. Bu bağlamda,
sonuçları açıklanan yeni araştırma, birikim ve
olguları güncel biçimde değerlendirerek,
hizmete katkısı olabilecek güvenilir bilgileri
özet olarak siz okurlarımıza sunmaya
çalışıyoruz.
Yeni bir araştırma, 50-79 yaş arası kadınlarda
mamografi sonuçlarını değerlendirdi (1).
Avrupa'nın 18 ülkesindeki 12 milyon kadının
mamografilerinin çözümlemesine dayanan
çalışmada, mamografinin yarar ve zararı ortaya
konmaya çalışıldı. Çünkü mamografinin verdiği
yalancı pozitif sonuçlar, gereksiz meme
girişimlerine yol açmaktadır. Bu nedenle, uzun
yıllar süren mamografinin yarar-zararı
değerlendirmeleri, araştırıcılar arasında
tartışma konusuydu.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
Araştırıcıların hesaplarına göre, rutin
mamografinin yarar ve zararını içeren denge
listeleri oluşturuldu. Buna göre, 50 yaşında
mamografi yaptırmaya başlayıp 79 yaşına dek
iki yılda bir testi yineleyen 1000 kadında;
• 800'ünün negatif mamografisi olacağı,
• 200'ünün ileri incelemeye gereksinimi
olacağı, bunlardan 170'inin invaziv olmayan
bir teste (mamografi tekrarı, utrasonografi
ve/ya da MRI), 30'unun ise biyposi ya da
cerrahiye gönderileceği,
• 7 ile 9'unun erken meme kanseri tanı ve
tedavisi ile yaşamının kurtarılacağı,
• 4'ünün gereksiz girişime maruz kalacağı
(overdiagnoz) hesaplanmıştır.
Araştırma, rutin mamografinin kişiye zarar
vermeden meme kanserinden ölümü önlediği
görüşünü desteklemektedir. İlgili tıp kuruluşları
da genelde, 40-50 yaşta başlayıp 1-2 yılda bir
mamografi yapılmasını önermektedir. Ancak
riski yüksek olanların 40 yaştan önce başlayıp
iki yıldan daha kısa sürede testi yinelemesi
gereğine de dikkat çekilmektedir.
Öte yandan, Amerika Kemik ve Mineral
Araştırmaları Topluluğu 2012 Genel
Kurulu'nda, araştırmacılar angiotensin II
konverting enzim (ACE) inhibitörleri ve B
blokerler başta olmak üzere yeni başlayan
antihipertansif tedavinin yaşlılarda düşme ve
ekstremite kırıkları açısından risk artışı
yaratabileceğini raporladılar. Kanada Toronto
Üniversitesi'nden araştırmacılar 1,6 milyon
yaşlının veritabanını analiz ederek yeni
başlanan antihipertansif tedavi ve kırık
arasındaki riski değerlendirdiler (2).
Araştırmada, 301.591 hastanın 1.463’ünde
antihipertansif tedavi başlanmasından sonraki
ilk 45 gün içinde ekstremite fraktürü saptandı.
Bulgular, kontrollere göre %43 daha fazla
kalça fraktürü olduğunu ortaya koydu. Risk
artışı, incelenen 5 ilaç grubunda da (tiazid
diüretikleri, angiotensin II reseptör blokerleri,
kalsiyum kanal blokerleri, ACE inhibitörleri ve
beta adrenerjik blokerler) olmakla birlikte,
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 3
yalnızca ACE inhibitörleri ve beta adrenerjik
blokerler için istatistiksel anlamlılık belirlendi.
Daha önce de hipertansiyon tedavisi ile kırık
riski artışı değerlendirilmiş, ancak bu ilişkinin
uzun dönemli etkisi belirlenmişti. Bu araştırma,
antihipertansif tedavinin yaşlılarda kalça kırığı
üzerinde kısa süreli akut riskini gösteren ilk
büyük topluma dayalı çalışmadır.
Bu sonuçlara göre, antihipertansif tedavinin
kardiyovasküler olayları azalttığı, ancak kırık
riskini artırabileceği açıklandı. Hipertansiyonun
yaygınlığı ve yeni olguların yaklaşık %70'ine
tedavi başlandığı dikkate alınırsa, bu sonuç
çok sayıda yaşlı insanın etkilenebildiğini ortaya
koymaktadır. Kırıkların yaşlı nüfustaki ciddi
prognozu, tedavi başlarken dikkatli ve uyarıcı
olmanın önemine dikkat çekmektedir.
Araştırıcılar, yaşlı nüfusun üçte birinden
yarısına kadarının yılda bir kez düştüğünü ve
bunların %1'inin kalça kırığıyla sonuçlandığını
belirtmişlerdir. Ancak hipertansiyonda
tedavinin önemi açık olduğundan, kırık riskinin
değerlendirilmesi için daha fazla araştırma
gerektiği de vurgulanmaktadır. Çünkü
antihipertansiv tedavi ile ilişkili mutlak kırık
riskini belirlemek zordur ve bu nedenle de
araştırmanın klinik sonuçları kesin değildir .
Tıp alanında son zamanlarda tartışılmakta olan
başka bir konu, yüksek kalsiyum alımıyla,
özellikle de ilaç olarak kullanımıyla artan
kardiyovasküler ölüm riskidir. Çok sayıda
insanın yer aldığı büyük araştırmalar, bu ilişkiyi
ortaya koymaktadır. Bu konuyu, sonraki
sayımızda ele alacağız. O zamana dek, hoşça
kalın.
Bilimsel ve dostça ...
Kaynaklar
1. LeWine H. Study backs mammograms for women
50 to 69. Posted September 17, 2012 Internet
Publishing, Harvard Health Publications.
http://www.health.harvard.edu/blog/ mammogramsbacked-for-women-50-to-79-201209175315
utm_source=twitter&utm_medium=
socialmedia&utm_campaign=091712-pjs1_tw
2. Butt D, Solomon D. American Society for Bone and
Mineral Research (ASBMR) 2012 Annual Meeting.
Abstract 1055. Presented October 13, 2012.
http://www.medscape.com/viewarticle/
772773?src=mpnews2012
Dr. Halil Akyürek “Kar Parıldaması”
TTB-STED Fotoðraf Yarýþmasý 2012
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 4
Bir Üniversite Hastanesinin Acil Servisine Zehirlenme Nedeniyle
Yapılan Başvuruların Değerlendirilmesi
Araştırma
The Evaluation of Acute Poisoning Cases Admitted to
a University Hospital Emergency Department
Research
Dr. Fatih Öz*, Dr. Arif Alper Çevik**, Dr. Mehmet Enes Gökler*,
Dr. Alaettin Ünsal***
Geliş tarihi : 31.01.2013
Kabul tarihi: 12.02.2013
Öz
Abstract
Amaç: Bu araştırmada Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil
Servisi’ne zehirlenmeler nedeniyle yapılan
başvuruların değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Aim: The aim of this study was to evaluate
the acute poisoning cases who were
admitted to a university hospital in Eskişehir,
Turkey.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma, 01 Ocak - 31
Aralık 2011 tarihleri arasında Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi Acil Servisi’ne zehirlenmeler
nedeniyle yapılan başvuruların geriye dönük
olarak değerlendirildiği bir kayıt taramasıdır.
2011 yılı içinde hastane acil servisine yapılan
55989 başvurudan 355’ini (%0,6)
zehirlenme olguları oluşturmuştur.
Material and Method: All cases admitted to
the emergency department of the hospital
between January 1, 2011 and December 31,
2011 were evaluated retrospectively. This
study was performed on 355 (0.6%)
poisoning admissions out of the total 55989
cases admitted to the university hospital in
2011, by data collection from the medical
records of patients.
Bulgular: Çalışma grubunu oluşturanların
224’ü (%63,1) kadın, 131’i (%36,9) erkek
olup, yaş ortalaması 22,87±17,86 yıl (min:
1; max: 91) idi. Acil servise yapılan
başvurular arasında en çok zehirlenme
nedeninin ilaçlar ile zehirlenme (%52,4)
olduğu ve ilaçları karbon monoksit
zehirlenmelerinin (%34,6) izlediği
saptanmıştır. En fazla zehirlenme olgusu kış
aylarında (%30,7) ve akşam saatlerinde
(%37,8) görülmüştür.
Results: Of the poisoning cases, 63.1%
were female and 36.9% were male patients.
The mean age of patients was 22.87±17.86
years. Medical drugs were the major cause
(52.4%) of the cases, followed by carbon
monoxide (34.6%). Most poisoning cases
occurred during the winter months (30.7%)
and evening hours (37.8%).
Sonuç: Acil servise zehirlenmeler nedeniyle
yapılan başvuruların büyük bir çoğunluğunu
ilaç zehirlenmeleri ve karbon monoksit
zehirlenmeleri oluşturmaktadır. İlaç
zehirlenmelerinin ve karbon monoksit
zehirlenmelerinin azaltılması için, halkın
doğru ilaç kullanımı ve soba yakma
konusunda bilgilendirilmesi ve uyarı
yapılması yararlı olabilir.
Conclusion: Medical drugs and carbon
monoxide are the two most common
poisoning agents. It may be useful to inform
and warn citizens about igniting the stove
and rational drug use to avoid poisoning
cases due to these agents.
Key words: Forensic cases, Poisoning,
Emergency department
Anahtar sözcükler: Adli olgu, Zehirlenme,
Acil servis
*Arş. Gör.; Eskişehir Osmangazi Ü. Halk Sağlığı AD, Eskişehir
**Doç.; Eskişehir Osmangazi Ü. Acil Tıp AD, Eskişehir
*Prof.; Eskişehir Osmangazi Ü. Halk Sağlığı AD, Eskişehir
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 1
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 5
Giriş
Zehirlenme, toksik etki gösteren maddelerin
gastrointestinal sistemden absorpsiyonu,
akciğerlerden inhalasyonu ya da deri ve
mukozalardan temas sonucu yeterli miktarda
vücuda alınmasıyla gerçekleşen hastalık ya da
ölümle sonuçlanan durum olarak
tanımlanmaktadır. Bazı zehirler çok az
miktarlarda bile yaralanmalara ve hastalığa yol
açabilir. Toksik maddeye maruz kaldıktan
hemen sonra da belirtiler ortaya çıkabilir, uzun
süre maruz kalmayla yıllar içinde de gelişebilir
(1).
Zehirlerle ilgili bilinen en eski yazılı metin olan
Ebers Papirüsü’nde (MÖ 1500) baldıran,
bıldırcın otu, afyon ve kurşun, bakır, antimon
gibi metalleri de içermek üzere, birçok zehrin
ve zehirli okların kullanıldığı yer almaktadır.
Hipokrat (MÖ 400) ise, zehirlenmelerde tedavi
yaklaşımı ve ilaç kullanılırken doz aşıldığında
yapılması gerekenlerden söz etmiştir.
Günümüzde bilindiği anlamda zehirlenme ile
mücadele, 1850’nin sonlarında anestetik ve
dezenfektan maddelerin anlaşılmasıyla
başlamıştır (2).
Belirtiler toksik maddeye maruz kaldıktan
hemen sonra da ortaya çıkabilir, uzun süre
maruz kalmayla yıllar içinde de gelişebilir.
Zehirlenme belirtileri, alınan maddenin cinsine,
miktarına, maruz kalma süresine ve kişinin
duyarlılığına göre değişiklik gösterebilir.
Örneğin karbon monoksit ile zehirlenme kanın
oksijen taşıma yeteneğini azaltarak baş ağrısı
ve uyku hali oluşturur, daha ağır olgularda ise
ölüme kadar gidebilir. Genel olarak zehirlenme
belirtileri halsizlik, ishal, ateş, yutma güçlüğü,
deri döküntüsü, çift ya da bulanık görme,
bilinç kaybı ve ölüme kadar varan geniş bir
aralıkta görülebilir (3).
Amerikan Zehir Kontrol Merkezi'nin 2010
yılındaki raporuna göre, 2.384.825 zehirlenme
olgusu rapor edilmiş ve zehirlenme nedenleri
arasında ilk 5 sırada ağrı kesici ilaçlar,
kozmetikler, ev temizliğinde kullanılan ürünler
ve sedatif/hipnotik/antipsikotik ilaçların yer
aldığı bildirilmiştir (4). Gelişmiş ülkelerde en sık
görülen zehirlenme nedeni ilaçlar iken,
gelişmekte olan ülkelerde pestisitlerdir (5, 6).
Türkiye’de de, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi
zehirlenmeler arasında ilaçlarla meydana gelen
zehirlenmeler ön sıralarda bulunmaktadır (7-9).
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 2
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2009 yılında
zehirlenmeye bağlı 41.592 ölümden
31.758’inin (%76,0) kasıtsız olarak
gerçekleştiği, 3.349’unun (%8,0) ise nedeninin
bilinmediği bildirilmiştir. Ayrıca 2004-2005
yılları arasında yaklaşık 71.000 çocuğun
zehirlenme nedeniyle acil servislere
başvurduğu rapor edilmiştir (10). Türkiye’de
yapılan bazı çalışmalarda ise acil servislere
yapılan başvurulardan %0,7-5,0’ının
zehirlenmeler nedeniyle olduğu bildirilmektedir
(7, 8, 9, 11).
Toksine maruziyet; çevresel olarak, kazayla,
tedavi sırasında ya da kasıtlı olarak
gerçekleşebilir. Toksik maddelerin vücuda
alınma yolu, toksik maddenin cinsi ve ortaya
çıkan belirtiler erişkinlerde ve çocuklarda
farklılık gösterebilmektedir. Çocukluk çağında
zehirlenmeler genellikle ev temizlik ürünleri ve
ilaçlar ile kaza sonucu meydana gelirken,
erişkinlerde zehirlenmeler daha çok bazı
ilaçlarla kasıtlı olarak gerçekleşmektedir (12).
Kasıtlı olsun – olmasın, zehirlenmeler
nedeniyle yapılan başvurular acil servisler için
önemli bir sorundur. Acil servislerde yapılacak
olan erken ve doğru tanı ile birlikte uygun
tedavi zehirlenmelerde yaşam kurtarıcı olabilir.
Bu yüzden, zehirlenmelerle ilgili bazı
epidemiyolojik özelliklerin bilinmesi, erken tanı
ve tedavi yönetiminde yardımcı olabilir ki bu
da morbidite ve mortalitenin azaltılmasında
önemlidir. Ayrıca, bu bilgiler zehirlenmelerle
ilgili koruyucu önlemlerin alınmasında da yol
gösterici olabilir (12, 13).
Bu çalışma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’ne
zehirlenmeler nedeniyle yapılan başvuruların
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Bu çalışma, 01 Ocak - 31 Aralık 2011 tarihleri
arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’ne
zehirlenmeler nedeniyle yapılan başvuruların
geriye dönük olarak değerlendirildiği bir kayıt
taramasıdır.
Hastane acil servisine 2011 yılı içinde yapılan
toplam 55.989 başvurudan 1050’si (%1,87)
adli olay olarak değerlendirilmiştir. Adli
olgulardan 355’ini (%33,8) zehirlenmeler
oluşturmaktadır. Zehirlenme nedeniyle
başvuranların yaşı, cinsiyeti, başvuru saati,
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 6
günü, ayı, mevsimi ve aldıkları tanılar
değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Acil servis
kayıtlarında yer alan zehirlenmelerin
sınıflandırılmasında Hastalıkların Uluslararası
Sınıflaması (ICD-10) kullanıldı.
Bu çalışmada 01 Aralık - 28 Şubat tarihleri
arası kış, 1 Mart - 31 Mayıs tarihleri arası
ilkbahar, 01 Haziran - 31 Ağustos tarihleri
arası yaz, 01 Eylül - 31 Kasım tarihleri arası ise
sonbahar mevsimi olarak kabul edildi.
Elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS
(versiyon 15.0) İstatistik Paket Programı’nda
değerlendirilmiştir. Analizler için Runs testi ve
Ki-kare testi kullanılmıştır. İstatistiksel
anlamlılık değeri olarak p<0,05 kabul
edilmiştir.
Bulgular
Çalışma grubunu oluşturanların 224’ü (%63,1)
kadın, 131’i (%36,9) erkek olup, yaş
ortalaması 22,87±17,86 yıl (min: 1; max: 91)
idi. Haftanın günleri açısından bakıldığında
zehirlenmeler nedeniyle acil servise yapılan
başvuruların en çok (%18,6) Pazar, en az ise
(%11,5) Perşembe ve Cuma günleri olduğu
görülmüştür (p<0,05). Başvuruların en çok
(%37,8; n=134) 1600-2359 saatleri arasında
yapıldığı saptanmıştır (p<0,05). Başvuru
Tablo 1. Zehirlenmeler nedeniyle acil servise yapılan
başvuruların başvuruzamanına göre dağılımı
Günler
n (%)
Test değeri
Runs; p
Pazartesi
46 (13,0)
Salı
55 (15,5)
Çarşamba
56 (15,8)
Perşembe
41 (11,5)
Cuma
41 (11,5)
Cumartesi
52 (14,6)
Pazar
64 (18,0)
4.000; 0.013
Saatler
2400-0759
109 (30,7)
0800-1559
112 (31,5)
1600-2359
134 (37,8)
2.000; 0.000
Mevsimler
Kış
109 (30,7)
İlkbahar
98 (27,6)
Yaz
82 (23,1)
Sonbahar
66 (18,6)
Toplam
355 (100,0)
2.000; 0.000
sayıları en fazla (n=66; %30,7) kış aylarında
iken, en az (n=66; %18,6) sonbahar
aylarındadır (p<0,05). Zehirlenmeler nedeniyle
acil servise yapılan başvuruların günlere,
saatlere ve mevsimlere göre dağılımı
Tablo 1'de verilmiştir.
Çalışmamızda zehirlenmeler nedeniyle acil
servise yapılan başvurulardan en çoğunun
(%52,4; n=186) ilaçlarla zehirlenmeler
olduğu saptanmıştır. Acil servise yapılan
başvuruların en fazla 0-17 yaş grubunda
olduğu ve bu yaş grubundaki zehirlenmelerin
en fazla ilaçlarla olduğu belirlenmiştir
(p<0,05). Başvuru sayıları ve zehirlenme tipleri
açısından erkekler ile kadınlar arasında bir fark
yoktur (p>0,05). İlaç zehirlenmeleri en fazla
hafta içi günlerde görülmekte, karbon
monoksit zehirlenmeleri ise en fazla hafta sonu
günlerde görülmektedir (p<0,05). Karbon
monoksit zehirlenmesi nedeniyle yapılan
başvurular en fazla 2400-759 saatleri arasında
olmakta, ilaç zehirlenmeleri ise daha çok
1600-2359 saatleri arasında gerçekleşmektedir
(p<0,05). Kış aylarında en fazla karbon
monoksit zehirlenmeleri görülürken, yaz
aylarında ilaç zehirlenmeleri daha fazla
görülmektedir (p<0,05). Zehirlenme tiplerinin
olguların yaşı, cinsiyeti, gün, saat ve
mevsimlere göre dağılımı Tablo 2’de verilmiştir.
Tartışma
Zehirlenmeler, acil servislere yapılan
başvuruların önemli bir kısmını oluşturan, ciddi
yaklaşım gerektiren ve tedaviye iyi yanıt veren
önemli bir halk sağlığı sorunudur.
Bu çalışmada zehirlenme olgularının yarısından
çoğu kadındı (p<0,05). Kadınlarda zehirlenme
olgularının daha çok görülmesinin nedenleri
arasında, toplumdaki bazı sosyokültürel
faktörlerin kadınlar üzerinde baskı oluşturarak
ilaçla intihar girişimine yol açması ve kadınların
ev temizliğinde kullanılan kimyasal maddelere
daha çok maruz kalması sayılabilir. Yapılan
çeşitli çalışmalarda da benzer sonuçlar
bildirilmiştir (14, 15, 16, 17). Singh ve
arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada ise,
zehirlenme olgularının daha çok erkekler
arasında gerçekleştiği belirlenmiştir (18). Bu
sonuç, araştırmanın yapıldığı tarım işlerinin
yoğun olduğu bölgelerde, çalışanların
pestisitlere maruziyetine bağlı olabilir.
Çalışmamızda kış mevsiminde zehirlenmeler
nedeniyle acil servise yapılan başvuruların
daha fazla olduğu, sonbahar mevsiminde
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 3
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 7
yapılan başvuruların ise diğer mevsimlere göre
anlamlı derecede daha düşük olduğu saptandı
(p<0,05). Oysa bazı çalışmalarda
zehirlenmeler nedeniyle acil servislere yapılan
başvuruların daha çok ilkbahar ve yaz
mevsimlerinde olduğu rapor edilmektedir (15,
16, 19). Eskişehir’de kış mevsiminde
zehirlenmeler nedeniyle yapılan başvuruların
fazla olmasının nedenlerinden biri, bu
mevsimde soba kullanımının artması sonucu
oluşan karbon monoksit zehirlenmelerinin
fazla olması olabilir.
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da gece
saatlerinde acil servise zehirlenme nedeniyle
yapılan başvuruların daha fazla olduğu rapor
edilmiştir (21). Akşam saatlerinde bireylerin
genellikle evlerinde bulunmaları ve evde
bulunan ilaçlara ulaşmanın kolay olması, ayrıca
karbon monoksit zehirlenmelerinin de
genellikle insanların uyku saatlerinde
gerçekleşmesi bu durumun nedenleri arasında
sayılabilir.
Çalışma süresince zehirlenmeler nedeniyle acil
servise yapılan başvurular en fazla pazar
günleri, en az ise perşembe ve cuma günleri
olmaktadır (p<0,05). Türkçüer ve
arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada ise,
zehirlenmeler nedeniyle acil servise yapılan
başvuruların cumartesi ve salı günleri olduğu
bildirilmiştir (20).
Zehirlenmeler nedeniyle acil servislere yapılan
başvuruların en sık nedeninin ilaç
zehirlenmeleri olduğu bilinmektedir (14, 15, 16,
22). Çalışmamızda da acil servise yapılan en sık
başvuru nedeni ilaç zehirlenmeleri idi
(p<0,05). Günümüzde birçok ilacın
eczanelerden alınabilmesi için reçete
gerekmemesi, analjezik benzeri ilaçların çok sık
reçete edilmesi ve ilaçlara kolay erişilmesi bu
sonucun nedenleri arasında olabilir.
Bu çalışmada gece saatlerinde yapılan
başvuruların gündüz saatlerine göre daha fazla
olduğu bulunmuştur (p<0,05). Bilge ve
İlaç zehirlenmelerinin genellikle kadınlarda
daha sık görülmesi, kadınların intihar
girişimlerinde ilaç kullanılmasına bağlı bir
Tablo 2. Zehirlenme tiplerinin olguların bazı özelliklerine göre dağılımı
Zehirlenme Tipleri
Gazlar ve
Karbon
Kimyasallar
İlaçlarla
Monoksit
Diğerleri
Toplam**
Test Değeri
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
X ;p
2
Yaş grubu
17 ve altı
21 (12,2)
95 (55,2)
48 (27,9)
8 (4,7)
172 (48,5)
18-34
9 (8,2)
67 (60,9)
30 (27,3)
4 (3,6)
110 (31,0)
35 ve üzeri
2 (2,7)
24 (32,9)
45 (61,3)
2 (2,7)
73 (20,5
32.165; 0.000
Cinsiyet
Erkek
12 (9,2)
61 (46,6)
52 (39,7)
6 (4,5)
131 (36,9)
Kız
20 (8,9)
125 (55,8)
71 (31,7)
8 (3,6)
224 (63,1)
24 (10,0)
137 (57,3)
72 (30,1)
6 (2,5)
239 (67,3)
8 (6,9)
49 (42,2)
51 (44,0)
8 (6,9)
116 (32,7)
2400-759
9 (8,3)
45 (41,3)
53 (48,6)
2 (1,8)
109 (30,7)
800-1559
6 (5,4)
55 (49,1)
49 (43,7)
2 (1,8)
112 (31,5)
1600-2359
17 (12,6)
86 (64,2)
21 (15,7)
10 (7,5)
134 (37,8)
Kış
6 (5,5)
39 (35,8)
64 (58,7)
0 (0,0)
109 (30,7)
İlkbahar
5 (5,1)
52 (53,1)
37 (37,7)
4 (4,1)
98 (27,6)
Yaz
14 (17,1)
56 (68,2)
4 (4,9)
8 (9,8)
82 (23,1)
Sonbahar
7 (10,6)
39 (59,1)
18 (27,3)
2 (3,0)
66 (18,6)
3.091; 0.378
Günler
Hafta içi
Hafta sonu
12.374; 0.006
Saatler
39.596; 0.000
Mevsimler
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 4
71.493; 0.000
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 8
durumdur. Çalışmamızda ise erkekler ile
kadınlar arasında zehirlenme tipleri açısından
bir fark bulunamamıştır (p>0,05).
Çalışmamızda intihar girişimi sayısının az
olması bu durumun nedeni olabilir. Oysa
yapılan çeşitli çalışmalarda kadınlar arasında
ilaç zehirlenmelerinin daha sık görüldüğü rapor
edilmektedir (21, 23, 24).
Bu çalışmada zehirlenme olgularının en fazla
0-17 yaş grubunda meydana geldiği
saptanmıştır. Bu yaş grubunda en fazla görülen
zehirlenme olguları ilaç zehirlenmeleri idi. Aynı
şekilde, 18-34 yaş grubunda da en çok
görülen zehirlenme türü ilaçlarla meydana
gelen zehirlenmelerdir. Oysa 35 yaş ve üzeri
grupta en fazla görülen zehirlenme türü
karbon monoksit zehirlenmeleridir (her biri
için; p<0,05). Deniz ve arkadaşlarının
yaptıkları bir çalışmada da zehirlenme
olgularının çocuklarda ve gençlerde daha fazla
olduğu rapor edilmiştir (25).
Özellikle kış aylarında ısınma amacıyla soba
kullanımının artması ve hafta sonları evlerde
geçirilen sürenin fazla olmasına paralel olarak
karbon monoksite maruziyet olasılığı da artar.
Bunun sonucu olarak, karbon monoksit
zehirlenmeleri hafta sonlarında daha fazla
görülmektedir. Bu çalışmada da karbon
monoksit zehirlenmeleri ve “diğer” grubunda
yer alan zehirlenmeler, hafta sonlarında daha
fazla bulunmuştur. Kocakaya ve arkadaşlarının
yaptıkları bir çalışmada da karbon monoksit
zehirlenmelerinin hafta sonlarında daha fazla
görüldüğü bildirilmiştir (26). Kimyasal maddeler
ve diğer tanımlanmamış maddeler ile
zehirlenmeler ile ilaç zehirlenmeleri ise hafta
içinde daha fazladır (her biri için; p<0,05)
Zehirlenmeler nedeniyle acil servise yapılan
başvurular arasında, kimyasal maddeler ve
diğer tanımlanmamış maddeler ile zehirlenme
olgularının en fazla yaz aylarında olduğu,
ilaçlarla zehirlenmelerin yarısından fazlasının
ilkbahar ve yaz aylarında görüldüğü, karbon
TTB Arşivinden
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 5
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 9
monoksit zehirlenmelerinin ise en çok kış
aylarında olduğu saptanmıştır (her biri için;
p<0,05). Yapılan bazı çalışmalarda da benzer
sonuç bildirilmiştir (15, 16, 19, 27).
Adölesanların, dikkat çekebilmek için daha çok
ailelerinin evlerinde bulunduğu özellikle akşam
saatlerinde ilaçlarla intihar girişiminde
bulundukları, karbon monoksit
zehirlenmelerinin ise daha geç zamanda,
özellikle insanların uyudukları saatlerde
gerçekleştiği bilinmektedir. Çalışmamızda da
kimyasal maddeler ile diğer tanımlanmamış
maddeler ve ilaçlarla zehirlenmelerin en fazla
1600-2359 saatleri arasında, karbon monoksit
zehirlenmelerinin ise en çok 2400-0759
arasında gerçekleştiği görülmüştür (her biri
için; p<0,05). Deniz ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada da benzer sonuç rapor
edilmiştir (25).
Sınırlılıklar
Bu çalışmanın sınırlılıkları arasında,
araştırmanın bir kayıt taraması olması ve tek
bir üniversite hastanesi acil servisi kayıtlarından
yararlanılmış olması belirtilebilir.
Sonuç ve öneriler
Bu çalışmada zehirlenmeler nedeniyle acil
servise yapılan başvuruların kadınlarda, 0-17
yaş grubunda olanlarda, kış aylarında, pazar
günleri ve akşam saatlerinde daha fazla
olduğu bulunmuştur. Başvuruların büyük bir
çoğunluğunu ilaç zehirlenmeleri ve karbon
monoksit zehirlenmeleri oluşturmaktadır.
Gerek ilaç zehirlenmelerinin, gerekse karbon
monoksit zehirlenmelerinin azaltılması için
halka doğru ilaç kullanımı ve soba yakılması
konusunda bilgi verilmesi ve uyarı yapılması
yararlı olabilir. Acil servise zehirlenme
nedeniyle yapılan başvurulara daha etkin bir
müdahale yapabilmesi için, yetkin personel ve
ekipmanla destek sağlanması morbidite ve
mortaliteyi azaltacaktır.
İletişim: Dr. Fatih Öz
E-posta: [email protected]
Kaynaklar
1-Zehirlenme tanımı. World Health Organization.
Erişim 15 Kasım 2012,
http://www.who.int/environmental_health_emergenci
es /poisoning/en/
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 6
2-Gallo MA. History and scope of toxicology.
In:Klaassen CD, ed. Casarett and Doull’s
Toxicology, The Basic Science of Poisons.
Fifth ed. McGraw Hill; 1995.
3-Zehirlenme belirtileri. National Health Service UK.
Erişim 16 Kasım 2012, http://www.nhs.uk/
Conditions/Poisoning/Pages/Symptoms.aspx.
4-Bronstein AC, Spyker DA, Cantilena LR et
al. 2010 Annual report of the American Association of
Poison Control Centers' National Poison Data System
(NPDS): 28th Annual Report. Clin Toxicol (Phila),
2011; 49(10): 910-941. doi: 10.3109/15563650.
2011.635149
5- Eddleston M, Karalliedde L, Buckley N, et
al. Pesticide poisoning in the developing-world-a
minumum pesticide list. Lancet 2002; 360: 1163–7.
6-Fernando R. National poisons information centre
in a developing Asian country – the first
year’s experience. Hum Exp Toxicol 1990; 9(3):
161–3.
7-Goksu S, Yıldırım C, Kocoglu H, Tutak A, Oner
U. Characteristics of acute adult poisoning in
Gaziantep, Turkey. J Toxicol Clin Toxicol 2002;
40 (7): 833–7.
8-Kekec Z, Guney N, Sozuer EM, Guven M Sungur
M. An analysis of 682 adult poisonings in
Central Anatolia of Turkey. Vet Hum Toxicol
2004; 46(6): 335–6.
9-Satar S, Seydaoglu G. Analysis of acute adult
poisoning in a 6-year period and factors
affecting the hospital stay. Adv Ther 2005;
22(2): 137–47.
10-Zehirlenme sayıları. Centers for Disease
Control. Erişim, 20 Kasım 2012,http://www.cdc.gov/
homeandrecreationalsafety/poisoning/poisoningfactsh
eet.htm
11-Karakaya A, Vural N. Acute poisoning admissions
in one of the hospitals in Ankara.Hum Toxicol 1985;
4: 323-6.
12-Ellenhorn MJ. The clinical approach in Ellerhorn’s
medical toxicology. 2nd ed. Williams & Wilkins USA;
1997. s. 1-46.
13-Dökmeci İ. Toksikoloji. 3. baskı. İstanbul: Nobel
Tıp Kitabevi; 2001.
14-Avşaroğulları L, Senol V, Akdur O, et al.
Characteristics of acute adult poisonings in a
university hospital emergency department in
central Turkey: a three-year analysis. J Pak Med
Assoc,2012; 62(2): 129-33.
15-Islambulchilar M, Islambulchilar Z, KargarMaher, MH. Acute adult poisoning cases
admitted to a university hospital in Tabriz, Iran.
Hum Exp Toxicol 2009; 28(4): 185-90. doi:
10.1177/0960327108099679
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 10
16-Tufekci IB, Curgunlu A, Sirin, F. Characteristics
of acute adult poisoning cases admitted to a
university hospital in Istanbul. Hum Exp Toxicol
2004: 23(7); 347-51.
23-Ozkose Z, Ayoglu F. Etiological and
demographical characteristics of acute adult
poisoning in Ankara, Turkey. Hum Exp Toxicol
1999; 18(10): 614-8.
17- Tunwashe OL, Odukoya OO, Atiba JO. Acute
poisoning in the emergency room in Lagos University
Teaching Hospital. Trop Doct, 1985; 15(4): 164-6.
24-Marahatta SB, Singh J, Shrestha R, Koju R.
Poisoning cases attending emergency
department in Dhulikhel Hospital- Kathmandu
University Teaching Hospital. Kathmandu Univ
Med J (KUMJ) 2009; 7(26): 152-6.
18- Singh B, Unnikrishnan BA. Profile of acute
poisoning at Mangalore (South India). J Clin
Forensic Med 2006; 13(3): 112-6.
19-Kıyan S, Özsaraç M, Ersel M, et al. Akut
zehirlenme hastalarının iki yıllık değerlendirilmesi.
Türkiye Acil Tıp Dergisi 2009; 9(1): 24-30.
20-Türkçüer İ, Gözlükaya A, Serinken M, Ozen M,
Aydın B. Adli olguların acil servise başvuru
zamanları. Akademik Acil Tıp Dergisi 2010; 2:
89-92
21-Bilge S, Aslan Ş, Katırcı Y, et al. Acil serviste
travma dışı adli olguların geriye dönük analizi.
Türkiye Acil Tıp Dergisi 2005; 5(3): 133-7
25-Deniz T, Kandiş H, Saygun M, et al. Kırıkkale
Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisine başvuran
zehirlenme olgularının analizi. Düzce Tıp
Fakültesi Dergisi 2009; 11(2): 15-20.
26-Kocakaya M, Aydın B, Turla A, Özkanlı Ç. OMÜ
Tıp fakültesi sağlık uygulama ve araştırma
merkezine gelen karbon monoksit zehirlenmesi
olguları – 2004. Solunum 2007; 9(1): 11-6.
27-Duenas-Laita A, Ruiz-Mambrilla M, Gandia F et
al. Epidemiology of acute carbon monoxide
poisoning in a Spanish region. J Toxicol Clin
Toxicol 2001: 39 (1); 53-7.
22- Hanssens Y, Deleu D, Taqi A. Etiologic and
demographic characteristics of poisoning: a
prospective hospital-based study in Oman. J
Toxicol Clin Toxicol 2001; 39(4): 371-80.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 7
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 11
Araştırma
RİA Uygulaması Öncesinde Kadınların Kaygı Düzeyi
The Anxiety Levels of Women Prior to the Application of Intrauterine Devices
Research
Dr. Bahtışen Kartal*, Dr. Aynur Kızılırmak*, Hülya Işıkçı**,
Leyla Akçay***, Kısmet Ay****
Geliş tarihi : 18.02.2013
Kabul tarihi: 01.03.2013
Öz
Abstract
Bu çalışma; rahim içi araç uygulaması için
başvuran kadınların uygulama öncesi kaygı
düzeylerinin ve etkileyen faktörlerin
belirlenmesi amacıyla yapılmış, tanımlayıcı
tipte bir çalışmadır. Çalışmaya, Nevşehir Ana
Çocuk Sağlığı Merkezi'ne rahim içi araç
uygulamaları için 01.04.2009-31.12.2009
tarihleri arasında başvuran ve araştırmaya
katılmayı kabul eden 150 kadın alınmıştır.
Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanmış
bir anket ve “Durumluk Kaygı Envanteri”
kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde
yüzde, ortalama, standart sapma, One-way
Anova, Student t testi kullanılmıştır.
Kadınların %26,0’ının 20–24 yaş arası,
%51,3’ünün ilkokul mezunu olduğu,
%94,0’ının çalışmadığı, %92,0’ının sosyal
güvencesi olduğu, %73,3’ünün 19 yaşından
önce evlendiği, %54,0’ının gelirinin giderine
eşit olduğu belirlenmiştir. Kadınların;
%43,3’ünün uzun süre koruyuculuğu
nedeniyle rahim içi araç uygulamasını seçtiği
belirlenmiştir. Rahimiçi araç uygulama öncesi
kadınların durumluk kaygı puan
ortalamalarının 46,72 ± 10,70 olduğu ve
%13,3’ünün yüksek düzeyde kaygı yaşadığı
belirlenmiştir. Sonuç olarak, kadınların rahim
içi araç uygulaması öncesinde orta düzeyde
kaygılarının olduğu anlaşılmıştır.
The objective of this descriptive study was
to determine the anxiety levels of women
applying for intra-uterine devices prior to
the implementation and the related factors.
150 women who applied to the Nevşehir
Maternal and Child Health Center for
intrauterine device application between
01.04.2009 and 31.12.2009 and accepted
to jparticipate in the research were included
in the study. The data were collected by
using a questionnaire prepared by the
researchers and Trait Anxiety Inventory.
Frequency, percentage, standard deviation,
arithmetic mean, one-way ANOVA,
Student's t test were used to analyze the
data. It was determined that 26.0% of the
women were between the ages of 20-24,
51.3 % had graduated from primary school,
94.0 % had no work, 92.0 % had social
insurance, 73.3% had married before the
age of 19 and 54.0% had equal incomes
and expenditures. Of the participants,
43.3% preferred the intrauterine device
application because of the long period
contraceptive effect. It was determined that
the average trait anxiety scores of the
women were 46.72 ± 10.70 and 13.3% of
the paticipants had high levels of anxiety.
The results of the study revealed that
women had moderate levels of anxiety prior
to the application of intrauterine devices.
Anahtar sözcükler: Rahimiçi araç, Kadın,
Kaygı
Key words: Intrauterine device, Women,
Anxiety
* Nevşehir Ü. Semra ve Vefa Küçük Sağlık YO, Nevşehir
**Hemşire, Beyhekim Devlet Hastanesi, Konya
***Hemşire, Hacettepe Ü. Onkoloji Hastanesi, Ankara
**** Hemşire, İ. Şevki Atasagun Devlet Hastanesi, Nevşehir
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 8
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 12
Giriş
Aile planlaması, bütün çiftlerin ve bireylerin
istedikleri sayıda çocuğa sahip olma ve
doğumların arasını açmaya serbestçe ve
sorumluca karar vermeleri ve bu amaçla bilgi,
eğitim ve araçlara erişebilmeleri olarak
tanımlanmaktadır (1,2). Aile planlamasında
etkili ve kısmi etkili olan çeşitli yöntemler
kullanılmaktadır. TNSA 2008 sonuçlarına göre
evli kadınların %46’sı etkili yöntem
kullanmakta olup bunlar arasında en fazla
kullanılan yöntem ise %16,9 ile rahimiçi araçtır
(RİA) (3).
RİA, litotomi pozisyonunda uygulanır ve
jinekolojik muayene gerektirir (1, 4). Jinekolojik
muayene kadınlarda kaygı yaratan önemli
uygulamalardandır. Yaşanan bu kaygı,
kadınların olanaklı olan en iyi bakımı almasını
engelleyebilir (5). Jinekolojik hastalarda
yapılan klinik gözlemler hastaların jinekolojik
muayeneyi sevmediklerini göstermektedir (6).
Yapılan araştırmalarda, sağlık personelinin
olumsuz tutumu, muayene eden sağlık
personelinin karşı cinsten olması, muayene
pozisyonu, kullanılan aletler, önceki olumsuz
muayene deneyimleri, mahremiyete dikkat
edilmemesi, ağrı korkusu, patolojik tanı alma
kaygısı, kişisel temizlik hakkında kuşku, genital
bölgenin çıplak olması nedeniyle utanma,
cinselliğin olumsuz algılanması, genç yaşta
olma, muayene deneyiminin olmaması gibi
nedenler jinekolojik muayenede yaşanan
kaygının nedenleri arasında sayılmaktadır (5, 6,
7).
Kaygı, insanın temel duygularından biri olarak
kabul edilebilir. Durumluk kaygı, bireyin içinde
bulunduğu durumu tehdit edici ve tehlike
yaratıcı olarak algılaması nedeniyle yaşanır.
Tehlikeli koşulların yarattığı bu durum,
genellikle her bireyin yaşadığı geçici ve normal
bir kaygı olarak kabul edilir (7).
Tablo 1. Kadınların korunma yöntemi olarak RİA’yı seçme
nedenlerine göre dağılımı
RİA’yı yeğleme nedeni*
Sayı
Etkin bir yöntem olması
57
Yüzde
38
Uzun süre koruyucu olması
65
43,3
Yan etkisinin az olması
25
16,7
Doktor önerisi
9
6.0
Çevrenin önermesi
26
17,3
Eşinin korunmak istememesi
55
36,6
RİA uygulaması jinekolojik bir girişim olduğu
için, jinekolojik girişimlerde korku
yaşanmasına neden olan faktörler RİA
uygulamasında da kaygı nedeni olabilir. Bu
çalışma, RİA uygulaması öncesinde kadınların
kaygı düzeyini ve etkileyen faktörleri
belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Araştırma, RİA uygulaması öncesinde
kadınların kaygı düzeyini ve ilgili faktörleri
belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak
yapılmıştır. Çalışma, Nevşehir Ana Çocuk
Sağlığı Merkezi'ne (AÇS) RİA uygulamaları için
31.12. 2009-01.04.2010 tarihleri arasında
başvuran 208 kadın arasından araştırmaya
katılmayı kabul eden 150 kadınla RİA
uygulaması öncesi yapılmıştır. Kadınların
çalışmaya katılma oranı %72.1’dir. Nevşehir il
sağlık müdürlüğünden yazılı izin alınmıştır.
Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen,
kadınların sosyodemografik özelliklerini, RİA
uygulamaları ve jinekolojik muayene
hakkındaki düşüncelerini içeren bir anket
formu ve Durumluk Kaygı Ölçeği kullanılarak
toplanmıştır.
Durumluk Kaygı Ölçeği, Spielberger ve
arkadaşları (1970) tarafından geliştirmiş, likert
tipinde,“Hiç” ile “Tamamen” arasında değişen
dört derecelik bir ölçektir. Ölçeğin Türkiye’deki
geçerlilik ve güvenirliliği N. Öner tarafından
1977 yılında yapılmıştır. Durumluk Kaygı
Ölçeğinde iki tür ifade vardır. Doğrudan
ifadeler olumsuz duyguları, tersine dönmüş
ifadeler ise olumlu duyguları dile getirir.
Durumluk Anksiyete Ölçeğindeki tersine
dönmüş ifadeler 1,2, 5,8,10,11,15,16,19 ve
20. maddelerdir. Doğrudan ve tersine dönmüş
ifadelerin ayrı ayrı toplam ağırlıkları
bulunduktan sonra, doğrudan ifadeler için elde
edilen toplam ağırlık puanından, ters ifadelerin
toplam ağırlık puanı çıkarılır. Bu sayıya
önceden saptanmış ve değişmeyen bir değer
eklenir. Durumluk Kaygı Ölçeği için bu
değişmeyen değer 50, En son elde edilen
değer bireyin anksiyete puanıdır (8).
Spielberger ve arkadaşları, ölçekten elde edilen
0-19 puanın “anksiyete olmadığı”, 20-39
puanın “hafif”, 40- 59 puanın “orta”, 60-79
puanın ise “ağır anksiyete” anlamına geldiğini,
puanı 60 ve üstünde olan bireylerin
profesyonel yardıma gereksinimleri olduğunu
belirtmektedirler.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 9
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 13
Tablo 2. Kadınların RİA’dan önce başka bir korunma yöntemi
kullanma durumu ve kullanılan yönteme göre dağılımı
Daha önce herhangi
bir AP yöntemi (n=150)
Sayı
Yüzde
Kullanan
99
66.0
Kullanmayan
51
34.0
Kullanılan yöntem*(n=99)
Kondom
51
51,5
Oral kontraseptif
31
31,3
Enjeksiyon
3
3,03
Geri çekme
26
26,3
*Bu tablodaki seçeneklere birden fazla cevap verilmiştir.
Tablo 3. Kadınların jinekolojik muayene deneyimi, muayene
sayısı ve ilk jinekolojik muayene yaşına göre dağılımı
Jinekolojik muayene
deneyimi (n=150)
Olan
Olmayan
Sayı
Yüzde
145
96,7
5
3,3
Jinekolojik muayene
deneyim sayısı (n=145)
1-5 arası
91
62,8
6-10 arası
40
27,6
11-15 arası
7
4,8
15 üstü
7
4,8
15-19 yaş
86
59,3
20-24 yaş
52
35,9
25-29 yaş
7
4,8
Jinekolojik muayene
deneyim yaşı (n=145)
Araştırmadan elde edilen veriler bilgisayar
ortamında değerlendirilmiştir. Verilerin
değerlendirilmesinde yüzde, ortalama, Oneway Anova, Student t testi kullanılmıştır.
Bulgular
Kadınların %26,0’ının 20-24 yaş arası,
%51,3’ünün ilkokul mezunu, %94,0’ının
çalışmadığı, %92,0’ının sosyal güvencesi
olduğu, %73,3’ünün evlilik yaşının 19 yaş ve
altı, kadınların %47,3’ünün eşinin eğitim
durumunun ilkokul, %47,3’ünün eşinin işçi,
%54,0’ının gelirinin giderinin eşit olduğu
belirlenmiştir.
Tablo 1’de araştırmaya katılan kadınların RİA’yı
tercih etme nedenleri verilmiştir. Kadınların
%43,3’ünün uzun süre koruyucu olması,
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 10
%38,0’ının etkin bir yöntem olması,
%36,6’sının eşinin korunmak istememesi gibi
nedenlerle RİA’yı seçtiği belirlenmiştir.
Tablo 2’de kadınların RİA’dan önce başka bir
yöntem kullanma durumu ve kullanılan
yöntemler verilmiştir. Araştırma kapsamındaki
kadınların %66,0’sının daha önce başka bir
yöntem kullandığı, bunların ise %51,5’inin
kondom, %31,3’ünün oral kontraseptif,
%26,3’ünün geri çekme yöntemi olduğu
görülmektedir.
Tablo 3’te kadınların jinekolojik muayene
deneyimi, muayene sayısı ve deneyim yaşları
verilmiştir. Kadınların %96,7’sinin jinekolojik
muayene deneyimi yaşadığı, bunlardan
%62,8’inin 1-5 kez muayene deneyiminin
olduğu %59,3’ünün ilk jinekolojik
muayenesinin 15-19 yaş arasında gerçekleştiği
belirlenmiştir.
Tablo 4'te kadınların RİA uygulaması öncesinde
olumsuz duygu durumlarına ve bunu
önlemeye yönelik alınmasını istedikleri
önlemlere göre dağılımı verilmiştir. Kadınların
%60,0’ı muayenelerden utandığını, %44,6’sı
korktuğunu, %44,8’i ağrı duyabileceği
kaygısını, %20,8’ü bilinmezlik korkusunu
belirtmişlerdir. Ayrıca bu kaygılarını azaltmaya
yönelik yapılmasını istedikleri uygulamalar
olarak, kadınların %68,8’i uygulamayı yapan
kişinin kadın olmasını, %61,6’sı örtü
kullanılmasını, %19,2’si RİA’nın başka
pozisyonda uygulanmasını istediklerini
açıklamışlardır.
Tablo 5’te kadınların durumluk kaygılarına
göre dağılımı verilmiştir. Kadınların RİA
uygulaması öncesi durumluk kaygı puan
ortalamalarının 46,7 ± 10,7 olduğu
belirlenmiştir.
Tablo 6’da kadınların çeşitli özelliklerine ve
durumluk kaygı puan ortalamalarının göre
dağılımı verilmiştir. Yaşın kaygı puanını
etkilemediği, çalışanlar, gelir durumu yüksek
olanlar, daha önce jinekolojik muayene
deneyimleyenler, adölesan yaşta muayene
deneyimi yaşayanlarda kaygı puanının yüksek
olduğu, fakat istatistiksel açıdan önemli
olmadığı belirlenmiştir (p>0,05). Bununla
birlikte, eğitim durumu arttıkça kaygı puanının
arttığı ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu
belirlenmiştir (p<0,05).
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 14
Tablo 4. Kadınların RİA uygulama öncesi olumsuz duygu
durumlarına ve olumsuzluğa yönelik olası önlemlere göre dağlımı
Olumsuz duygu (n=150)
Sayı
Yüzde
Utanıyorum
90
60.0
Korkuyorum
67
44,6
Kasılma hissi yaşıyorum
47
31,3
Kaygılanıyorum
28
18,6
Etkilenmiyorum
25
16,6
Ağrı duyma kaygısı
56
44,8
Mahremiyet kaybı
86
68,8
Bilinmezlik korkusu
26
20,8
Olumsuz deneyimler
13
10,4
Çevrenin olumsuz etkisi
6
4,8
Örtü kullanılması
77
61,6
RİA’nın başka pozisyonda uygulanması
24
19,2
Uygulamayı yapacak kişinin kadın olması
86
68,8
Sağlık personelinin yaklaşımının iyi olması
12
9,6
Hissettikleri duyguların
nedenleri*(n=125)
Önlemeye yönelik yapılacak
uygulamalar*(n=125)
* Bu tablodaki seçeneklere birden fazla yanıt verilmiştir.
Tablo 5. Kadınların durumluk kaygı puan ortalamasına ve kaygı
düzeylerine göre dağılımı
Durumluk kaygısı
puan ortalaması
Mean ± SD
46,7 ± 10,7
Kaygının sınıflandırılması
Sayı
Yüzde
Hafif kaygı (20-39 puan)
40
26,7
Orta düzeyde kaygı (40-59 puan)
90
60,0
Yüksek düzeyde kaygı (60-79 puan)
20
13,3
*Bu tablodaki seçeneklere birden fazla cevap verilmiştir.
Tartışma
TNSA 2008 verilerine göre modern yöntem
kullanım oranı %46'dır. Bu yöntemlerden
%31,5’i kadınların kullandığı aile planlaması
yöntemleri iken, %14,4’ü erkeklerin kullandığı
yöntemlerdir (TNSA 2008). Kadınlar aile
planlamasında etkin yöntem kullanımında
daha fazla sorumluluk almaktadır. Dolayısıyla,
kadınlar aile planlaması yöntemlerinin
kullanımına ilişkin sorunlara daha çok maruz
kalmaktadır.
Kadınların aile planlaması yöntem tercihini
etkileyen çeşitli faktörler vardır. Yapılan bir
çalışmada, kadınların %25,7’sinin aile
planlaması yöntemini güvenilir olması
nedeniyle yeğlediği belirlenmiştir (9). Güvenli
ve etkili aile planlaması yöntemlerden biride
RİA’dır (9,11). Kadınların %16,9’u aile
planlaması yöntemi olarak RİA’yı seçmektedir
(3). Çalışmamızda kadınların %43,3’ünün uzun
süre koruyucu olması, %38,0’ının etkin bir
yöntem olması, %36,6’sının eşinin korunmak
istememesi gibi nedenlerle RİA’yı kullandıkları
belirlenmiştir. Tanrıverdi ve ark. yaptığı bir
çalışmada, kadınların %60,6’sı güvenilir
olduğu için, %29,8’i ise kullanımın rahat
olması nedeniyle RİA yöntemini seçtiğini
açıklamıştır (12).
RİA uygulaması jinekolojik masa kullanımını ve
jinekolojik muayeneyi gerektirmektedir.
Çalışmamızda katılımcıların RİA uygulamasını
yapacak kişinin kadın olmasını, işlem sırasında
örtü kullanılmasını, uygulamanın başka bir
pozisyonda yapılmasını istemiş olması,
kaygıların daha çok jinekolojik muayene ve
muayene ortamına ilişkin konulara
yoğunlaştığını göstermektedir. Jinekolojik
muayene; kadının cinselliği olumsuz algılaması,
sağlık personelinin olumsuz tutumu, muayene
eden kişinin karşı cinsten olması, muayene
pozisyonu ve kullanılan aletler, önceki olumsuz
muayene deneyimleri, mahremiyete dikkat
edilmemesi gibi nedenlerle kadınlarda kaygıya
neden olmaktadır (6, 13). Ayrıca ağrı ve
patolojik tanı alma korkusu, kişisel temizlik
hakkında korku, genital bölgenin çıplak olması
nedeniyle utanma, cinselliğin olumsuz
algılanması, genç yaşta olma, muayene
deneyiminin olmaması kaygının diğer
nedenleri arasında sayılabilir (4, 6).
Çalışmamızda, kadınlar yapılacak
uygulamadan utandıklarını, korktuklarını ve
kasılma hissi yaşadıklarını belirtmişlerdir
(Tablo 4). Ayrıca kadınlar ağrı, mahremiyetini
korunmayacağı ve bilinmezlik korkusu
yaşadıklarını bildirmişlerdir. Çalışmamızın bu
bulguları literatürle uyumludur. Ayrıca
kadınların yaklaşık üçte birinin kasılma
duygusu yaşadığını belirtmiş olması, RİA’nın
uygulama aşamasını olumsuz etkilemesi ve
işlem sırasında daha fazla ağrıya neden olması
bakımından önemli bir bulgudur. Çalışmamızda
daha önce jinekolojik muayene
deneyimleyenlerde, adölesan yaşta muayene
deneyimi yaşayanlarda kaygı puanının yüksek
olduğu belirlenmiştir (Tablo 6). Bu sonuç, daha
önceki olumsuz jinekolojik muayene
deneyiminin etkisini ortaya koymaktadır.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 11
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 15
Tablo 6. Kadınların çeşitli özelliklerine ve durumluk anksiyete puan ortalamalarına göre dağılımı
Yaş
Mean ± SD
15-19 yaş arası
45,7 ±10,3
20-24 yaş arası
48,8 ± 11,1
25-29 yaş arası
46,8 ± 10,4
30-34 yaş arası
45,7 ± 9,0
35 yaş ve üstü
45,3 ± 12,5
F/t
P
0,594
0,66
1.217
0.004
1,337
0,196
1,902
0,153
1,737
0,085
0,541
0,583
Eğitim durumu
İlkokul
44,5 ± 9,7
Ortaokul
47,3 ± 10,7
Lise ve üzeri
51,7 ± 11,7
Çalışma durumu
Çalışmayan
46,4 ± 10,4
Çalışan
51,3 ± 13,5
Gelir düzeyi
Gelir gidere eşit
45,2 ± 10,4
Gelir giderden az
48,2 ± 11,2
Gelir giderden fazla
49,7 ± 9,1
Daha önce jinekolojik muayene
Olan
47,0 ± 10,7
Olmayan
38,6 ± 8,1
İlk jinekolojik muayene deneyim yaşı
15-19 yaş arası
46,8 ± 10,7
20-24 yaş arası
47,8 ± 10,3
25-29 yaş arası
43,4 ± 14,1
Kadınların, kaygılarını azaltmaya yönelik
önlemler olarak; %68,8 uygulayıcının kadın
olmasını, %61,6 örtü kullanılmasını, %19,2
RİA’nın başka pozisyonda uygulanmasını
istemişlerdir. Bu görüşler, RİA uygulamasından
çok mahremiyetin kaybı nedeniyle kaygı artışı
olduğunu düşündürmektedir. Özbek’in
jinekolojik muayeneye gelen kadınların
yaşadıkları kaygı düzeyine destekleyici ebelik
yaklaşımının etkisini belirlemek amacıyla
yaptığı araştırmada da, kadınların %64,0’ının
muayeneyi yapacak sağlık personelinin
cinsiyeti konusundaki seçimi, kadın olmuştur
(7).
Her birey alışageldiği yaşam içinde, ne
olduğunu tam olarak bilemediği bir durum ile
karşılaştığı zaman kaygı yaşar (13). Jinekolojik
girişimler; kadınlar için hem mahremiyetin
kaybı, hem de bilinmeyen bir durumdur ve bu
nedenle kaygı oluşturabilir. İşlem öncesi ve
sırasında yaşanan bu kaygı işlemin yapılmasını
güçleştirebilmekte ve yaşanan ağrıyı
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 12
artırabilmektedir. RİA uygulaması jinekolojik
muayene gerektiren bir girişimdir.
Çalışmamızda RİA uygulaması öncesi
kadınların durumluk kaygı puan
ortalamalarının 46,72±10,70 olduğu ve “orta
düzeyde” kaygı yaşadıkları belirlenmiştir.
Literatürde RİA uygulaması öncesi kaygı
düzeyinin belirlendiği bir çalışmaya
rastlanmamıştır. Ancak çalışmamızda kadınların
kaygılarını oluşturan faktörlerin jinekolojik
muayene ve muayene ortamına ilişkin
konularda yoğunlaştığı düşünülerek,
jinekolojik muayenede kaygıyı belirleyen
çalışmalarla karşılaştırma yapılmıştır. Jinekolojik
muayene öncesi kadınların durumluk
kaygılarının belirlendiği Erbil ve ark.
çalışmasında puan ortalamaları 43,85,
Mete’nin çalışmasında ise 48,69 olarak
bildirilmiştir (6, 13). Her üç çalışmada da
jinekolojik muayene öncesi durumluk
kaygıların orta düzeyde olduğu görülmektedir.
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 16
Sonuç
Sonuç olarak RİA uygulaması öncesinde
kadınların orta düzeyde kaygılarının olduğu
belirlenmiştir. Eğitim durumu arttıkça kaygı
puanının arttığı saptanmıştır.
Öneriler
Sağlık personeli tarafından kadınlara RİA
uygulaması öncesi işleme ve muayene
ortamına ilişkin bilgi verilmesi, mahremiyetin
korunacağına ilişkin açıklama yapılması ve bu
doğrultuda rahatlatıcı önlemler alınması
önerilebilir.
İletişim: Dr. Aynur Kızılırmak
E-posta: [email protected]
Kaynaklar
1. Taşkın L. Doğum ve kadın sağlığı hemşireliği kitabı.
9.Baskı. Ankara: Sistem Ofset Matbaacılık; 2009; 585607
2. Akın L, Özaydın N, Aslan D. Türkiye'de evli
erkeklerin aile planlaması yöntemlerini kullanmalarını
etkileyen faktörler. Gülhane Tıp Dergisi 2006; 48: 639.
3. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008 Raporu.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü.
Ankara: 2009.
4. Aksu H. Kontraseptif yöntemler. Kadın Sağlığı (ed:
Şirin A.) Birinci Baskı. İstanbul: Bedray yayıncılık;
2008. s.309-12.
5.Birsen A, Kefeli B. Jinekolojik muayeneye gelen
kadınların anksiyete düzeyi ve etkileyen bazı faktörler.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Elektronik Dergisi 2012; 5 (4): 134-141.
6. Aksakal O.S. Jinekolojik muayenenin psikososyalmedikal yönü. T Klin Jinekol Obst 2001; 11: 62-7.
7. Erbil N, Şenkul A, Sağlam Y. Ergül N. Jinekolojik
muayene öncesinde Türk kadınların anksiyete
seviyeleri ve muayeneye ilişkin tutumlarının
belirlenmesi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi 2008;
5 (1):1-13.
8. Öner N, Le Compte A. Durumluk Sürekli Kaygı
Envanteri El Kitabı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları;
1983 No 333.
9. Mayda AS, Arslan T, Bozkurt HB, Dedeli İ, Özkan
MÖ. Düzce ili kalıcı konutlar bölgesinde 15-49 yaş
arası kadınlarda yöntem kullanma oranları ve tercih
nedenleri. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni 2005; 4 (5):
265-79.
10.Akın A. Aile planlaması, Temel Kadın Hastalıkları ve
Doğum bilgisi, (Edt:Ayhan A, Duruhan T, Günalp S,
Gürgan T, Önderoğlu L.S, Yaralı H, Yüce K) Ankara:
Güneş tıp kitapevi; 2008. s.124
11.Ulusal aile planlaması hizmet rehberi, kontraseptif
yöntemler, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile
Planlaması Genel Müdürlüğü. Ankara: 2000. s.456.
12.Tanrıverdi G, Özkan A, Şenveli S. Çanakkale’deki
kadınların aile planlaması yöntemlerini tercih
nedenleri. Fırat Tıp Dergisi 2008;13(4): 251-4.
13.Mete S, Jinekolojik muayeneye gelen kadınlarda
oluşan anksiyeteye hemşirelik yaklaşımının etkisi,
Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi 1998; 2 (2): 1-8.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 13
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 17
Aile Sağlığı Merkezinde Çalışan Sağlık Personeline Uygulanan
Sözel ve Fiziksel Şiddet Sıklığı
Frequency of Verbal and Phyical Violence Against Healthcare Workers
at Family Health Centers
Dr. Şirin Elmas*, Dr. Sevgi Baştürk*, Dr. Binali Çatak*
Öz
Amaç: Araştırmada; Bursa Yıldırım ilçesinde
aile sağlığı merkezlerinde çalışan hekim ve
aile sağlığı elemanlarına, hastalar ve/ya da
hasta yakınları tarafından son üç ayda
uygulanan sözel ve fiziksel şiddetin sıklığını
belirlemek; meslek grupları ve cinsiyet ile
ilişkisini değerlendirmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte yapılan
araştırma evrenini, 166 hekim ve 166 aile
sağlığı elemanından (ebe, hemşire) oluşan
toplam 332 kişi oluşturmuştur. Araştırmada
örneklem seçilmemiş olup, evrenin tümüne
ulaşılması hedeflenmiştir. Evrenin %85,2’sine
ulaşılmıştır.
Bulgular: Araştırmada yaklaşık her 4 sağlık
personelinden biri erkek, yarıdan fazlası
(%57,4) 40 yaş ve üzerinde, %87,8’i halen
evli, %52,6’sı aile sağlığı elemanı, %43,9’u
mesleğinde 10-19 yıldır çalışan, %11,9’u
Bursa’da 20 yıl ve daha fazla süredir yaşayan
ve %78,8’i daha önce birinci basamakta
çalışan kişilerden oluşmuştur. Sağlık
personelinin yaklaşık yarısı (%49,0’u) sözel,
%8,3’ü fiziksel şiddet görmüştür.
Tartışma: Birinci basamakta çalışan
hekimlerin yaklaşık olarak yarısına sözel,
birine ise fiziksel şiddet uygulanmıştır. Şiddet
özellikle kadınlara ve aile sağlığı elemanlarına
yönelmiştir. Bu bağlamda, çalışanların şiddet
konusunda eğitimi ve mevzuatın
düzenlenmesi ile birlikte yasal
düzenlemelerin yapılmasının, sağlık çalışanı
açısından verimli çalışmayı, hasta açısından
ise daha nitelikli sağlık hizmeti almayı
sağlayacaktır.
Anahtar sözcükler: Aile hekimi, Aile sağlığı
elemanı, Sözel şiddet, Fiziksel şiddet
*Yıldırım Toplum Sağlığı Merkezi, Bursa
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 14
Araştırma
Research
Geliş tarihi : 18.01.2013
Kabul tarihi: 22.02.2013
Abstract
Objective: In the study, determination the
prevalance of physical and verbal violence in
the last 3 months by patients and/or their
relatives towards family physicians and
family health personnel working in Bursa,
Yıldırım and to evaluate the relationship
between professional groups and gender
was aimed.
Materials and methods: The universe of
this cross-sectional study consisted of a total
of 332 people; 166 family physicians and
166 family health personnel (midwives and
nurses). In the study, accessing the whole
universe was planned, instead of
determining a sample. At the final stage,
85.2% of the universe was accessed.
Findings: In the study, about one of every
fourth health care worker were males; more
than half (57.4%) were 40 years old and
older, 87.8% were currently married, 52.6%
were family health personnel, 43.9% were
working in the profession for 10-19 years,
11.9% were living in Bursa for 20 years and
longer, 78.8% were the workers who had
served in primary health care before. About
half of the health care workers (49.0% )
had priorly experienced verbal violence, and
8.3% had experienced physical violence.
Discussion: Nearly half of the primary care
physicians were exposed to verbal violence
and one of them was exposed to physical
violence. Especially women and family
health personnel were exposed to violence.
In this contex, training the workers on the
subject and legislative measures will
guarantee the rights of healthcare workers
for work efficiency and the patients for
better quality health care.
Key words: Family pysician, Family health
personnel, Verbal violence, Physical violence
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 18
Giriş
Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre şiddet
kendine ya da bir başka insana, bir grup ya da
topluma karşı ölüm, yaralanma, ruhsal
zedeleme, gelişimsel bozukluğa yol açabilecek
fiziksel zorlama, güç kullanımı ya da tehdit
amaçlı uygulanması olarak tanımlanmaktadır
Bu araştırmada; Bursa Yıldırım ilçesinde aile
sağlığı merkezlerinde çalışan hekim ve aile
sağlığı elemanlarına, hastalar ve/ya da hasta
yakınları tarafından son üç ayda uygulanan
sözel ve fiziksel şiddetin sıklığını belirlemek;
meslek grupları ve cinsiyet ile ilişkisini
değerlendirmek amaçlanmıştır.
(1).
Gereç ve Yöntem
İşyerinde şiddet, çalışanların işle ilgili
ortamlarda saldırı, istismar, tehdit ve diğer
şiddet davranışlarına maruz kalmalarıdır (2).
Sağlık kurumunda şiddet ise hasta, hasta
yakınları ya da diğer başka bir bireyden gelen,
sağlık çalışanı için risk oluşturan sözel ya da
davranışsal tehdit, fiziksel saldırı ya da cinsel
saldırıdır (3).
Kesitsel tipte yapılmış araştırmanın evreninin
9.03.2013 tarihinde Bursa ilinin Yıldırım
ilçesinde aile hekimi (166 kişi) ve aile sağlığı
elemanı (166 kişi) olarak görev yapın toplam
332 sağlık personeli oluşturmuştur.
Araştırmada örneklem seçilmemiş, evrenin
tümüne ulaşılması hedeflenmiştir.
Sağlık çalışanlarına yönelik işyerinde şiddet son
yıllarda önemli düzeyde artış göstermiştir.
Çalışma yaşamındaki her dört şiddet olayından
birinin sağlık sektöründe ortaya çıktığı, bu
sektörde çalışanların yaklaşık olarak yarısının
şiddete maruz kaldığı bildirilmektedir (4).
Veriler, Halk Sağlığı Müdürlüğü’nden gerekli
izinler alındıktan sonra 04–06 Mart 20013
tarihleri arasında, araştırmacılar tarafından
hazırlanan soru formu ile toplanmıştır. Soru
formu sağlık personelinin sosyodemografik,
meslek özellikleri ile uğradıkları şiddete ilişkin
sorulardan oluşturulmuştur.
Soru formları araştırmacılar tarafından aile
sağlığı merkezleri gezilerek doktor ve
ebe/hemşirelere uygulanmış, çalışmanın amacı
anlatılmış ve çalışmaya katılmanın isteğe bağlı
olduğu belirtildikten sonra soru formları
dağıtılmıştır. Ertesi gün aile sağlığı merkezleri
tek tek gezilerek doldurulan formlar
toplanmıştır. Evrenin %85,2’sine ulaşılmıştır.
Kişilere ulaşamamanın en önemli nedeni sağlık
personelinin izinde olmasıdır.
Araştırmanın verileri SPSS 10,5 paket
programında analiz edilmiştir. Analizlerde
frekanslar, yüzdeler ve ki-kare analizleri
kullanılmıştır.
Bulgular
TTB Arşivinden
Tablo 1’de Bursa Yıldırım ilçesinde çalışan
sağlık personelinin sosyodemografik ve çalışma
sürecine ilişkin özelikleri görülmektedir. Tablo
izlendiğinde yaklaşık her 4 sağlık
personelinden biri erkek, yarıdan fazlası
(%57,4) 40 yaş ve üzerinde, %87,8’i halen
evli, %52,6’sı aile sağlığı elemanı, %43,9’u
mesleğinde 10-19 yıldır çalışmış, %11,9’u
Bursa’da 20 yıl ve daha fazla süredir yaşamış
ve %78,8’i daha önce birinci basamakta
çalışmıştır.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 15
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 19
Tablo 1. Sosyodemografik özelliklerin dağılımı (Yıldırım, 2013)
Sosyodemografik ve meslek
özellikleri
Sayı
(%)
Erkek
76
24,4
Kadın
236
75,6
Cinsiyet
Yaş
29 ve altı
35
11,2
30-39
98
31,4
40 yaş ve üzeri
179
57,4
Halen evli
274
87,8
Evli değil
38
12,2
Aile sağlığı elemanı
164
52,6
Doktor
148
47,4
9 yıl ve daha az
68
21,8
10–19 yıl
137
43,9
20 yıl ve üzeri
107
34,3
9 yıl ve daha az
105
33,7
10–19 yıl
170
54,5
20 yıl ve üzeri
37
11,9
1. basamak sağlık kurumu
246
78,8
2. basamak sağlık kurumu
66
21,2
312
100,0
Medeni durum
Meslek
Meslekte çalıştığı yıl
Bursa’da çalıştığı yıl
AH’den önceki çalıştığı yer
Toplam
TTB Arşivinden
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 16
Tablo 3’te cinsiyet, meslek ile sözel ve fiziksel
şiddet arasındaki ilişki incelenmiştir. Buna göre
cinsiyet ve meslek açısından sözel şiddet
görenlerin %20,3’ünü erkekler, yarıdan
fazlasını (%53,6) aile sağlığı elemanları
oluşturmuştur. Fiziksel şiddet açısından
değerlendirildiğinde ise fiziksel şiddet gören
yaklaşık olarak her 4 kişiden 3’ü kadın ve gene
yaklaşık olarak her 10 kadından 6’sı aile sağlığı
elemanıdır.
Araştırmada gerek sözel ve gerekse fiziksel
şiddet açısından sosyodemografik özellikler ve
meslek özelliklerine ilişkin değişkenler (cinsiyet,
yaş, medeni durum, meslek, meslek yıl,
Bursa’da çalıştığı yıl, daha önce görev yaptığı
yer) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
bulunamamıştır (p>0,05).
Tartışma
Araştırmada Yıldırım ilçesinde aile sağlığı
merkezlerinde çalışan sağlık personelinin
%49,0’una sözlü, %8,3’üne fiziksel şiddete
maruz kalmıştır. Ayrancı ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada, sağlık çalışanlarının
%72,4’ünün sözel, %11,7’sinin ise fiziksel
şiddete maruz kaldığı bildirilmiştir (5). Boz ve
arkadaşlarının acil serviste çalışan sağlık
personeli ile yaptıkları çalışmada, sağlık
çalışanlarının %88,6’sı sözel, %49,4’ünün ise
fiziksel şiddete maruz kaldığı gösterilmiştir (6).
İzmir’de yapılan bir çalışmada ise sağlık
çalışanlarının %98,5’inin sözel, %19,7’sinin
fiziksel şiddete maruz kaldığı belirlenmiştir (7).
ABD’de yapılan bir çalışmada ise sağlık
çalışanlarının %7,2’sinin fiziksel, %30,6’sının
ise fiziksel olmayan şiddete maruz kaldığı
bildirilmiştir (8). WHO, İLO ve IC’nin 2002 yılı
ortak raporunda farklı ülkelerde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet düzeylerine
bakıldığında, çalışanların %3-17’si fiziksel,
%27-67’si ise sözel şiddete maruz kalmıştır (9).
Özetlemek gerekirse, literatürde çalışmamızla
benzer biçimde sağlık personeli sözel şiddete
fiziksel şiddetten daha fazla maruz kalmıştır.
Ancak şiddet görme düzeyleri açısından
bakıldığında araştırmalar arasında orantısal
düzeyde önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu
farklılıkların ise araştırmaların yapıldığı sağlık
birimlerinden (acil servis, genel hastane, birinci
basamak, vb.) kaynaklandığı düşünülmektedir.
Araştırmada şiddet görme durumu cinsiyet
açısından değerlendirildiğinde, gerek sözel ve
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 20
olduğu bildirilmiştir (12). Diğer yandan Jackson
ve Ashley, sözel şiddete uğramada kadınların,
fiziksel şiddete uğramada erkeklerin oranının
daha yüksek olduğunu bildirmiştir (13).
TTB Arşivinden
gerekse fiziksel şiddet açısından yaklaşık olarak
her 10 şiddet görenden 8’ini kadınlar
oluşturmuştur. Ülkemizde yapılan çalışmalarda
çalışmamızla benzer ve farklı bulgular
bulunmaktadır. Ayrancı ve arkadaşlarının gerek
2002 ve gerekse 2006 yılında yaptığı
çalışmalarda, kadınlarda şiddete uğrama
sıklığının daha fazla olduğu bildirilmiştir (5, 10).
Cambaz ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da
kadınlarda şiddetin daha fazla olduğu
gösterilmiştir (11). İngiltere’de yapılan bir
çalışmada ise, hastanede çalışanlarda şiddete
maruz kalanların çoğunluğunun kadınlar
Tablo 2. Sözel ve fiziksel şiddet dağılımı (Yıldırım, 2013)
Şiddet türü
Sayı
(%)
Sözel şiddet
Evet
153
49,0
Hayır
159
51,0
Evet
26
8,3
Hayır
286
91,7
Toplam
312
100,0
Fiziksel şiddet
Yıldırım ilçesinde aile sağlığı merkezlerinde
çalışan sağlık personelinden aile sağlığı
elemanlarına (ebe-hemşire) gerek sözel ve
gerekse fiziksel uygulanan şiddet, hekimlerden
daha fazla olarak bulunmuştur. Ülkemizde
yapılan çalışmalarda sağlık çalışanları içinde en
sık şiddete maruz kalanların hemşireler, ikinci
sıklıkta ise pratisyen hekimlerin olduğu
belirtilmiştir (5, 10). Yurt dışında yapılan
çalışmalarda da hemşirelerin şiddete uğrama
konusunda daha riskli olduğu bildirilmiştir (14,
15).
Sonuç olarak Bursa ili Yıldırım ilçesinde hizmet
veren ve aile sağlığı merkezlerinde görev
yapan hekim ve aile sağlığı elemanlarının
yaklaşık olarak yarısı sözel şiddete maruz
kalmıştır. Yaklaşık olarak her on sağlık
çalışanından birisi ise fiziksel şiddete maruz
kalmıştır. Cinsiyet açısından kadınlar hem
sözel, hem de fiziksel şiddete erkeklerden daha
fazla maruz kalmıştır. Aile sağlığı elemanları
gerek sözel ve gerekse fiziksel şiddete
hekimlerden daha fazla uğramaktadır.
Günümüzde sağlık yapılanmasındaki hızlı
değişimler, yasal uygulamalardaki eksiklikler
şiddetin önlenmesinde ve çalışan güvenliği
sağlanması konusunda boşluklar bırakmaktadır.
Bu bağlamda; sağlık çalışanlarının çalışacağı
güvenli ortamın sağlanmasında çalışanların
eğitimi, mevzuatların yeniden düzenlenmesi ve
yasal düzenlemelerin güncellenmesi sağlık
çalışanlarına uygulanan şiddetin önlenmesinde
önemli adımlar olacaktır.
Tablo 3. Cinsiyet ve meslek durumunun sözel ve fiziksel şiddet görme üzerine dağılımı (Yıldırım, 2013)
Sözel şiddet
Fiziksel şiddet
Gören
Görmeyen
Gören
Görmeyen
Sayı (%)*
Sayı (%)*
Sayı (%)*
Sayı (%)*
Erkek
31 (20,3)
45 (28,3)
6 (23,1)
70 (24,5)
Kadın
122 (79,7)
114 (71,7)
20 (76,9)
216 (75,5)
Cinsiyet
Mesleği
Aile sağlığı elemanı
82 (53,6)
82 (51,6)
16 (61,5)
148 (51,7)
Hekim
71 (46,4)
77 (48,4)
10 (38,5)
138 (48,3)
Toplam
153 (100,0)
159 (100,0)
26 (100,0)
286 (100,0)
*Sütun yüzdesi
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 17
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 21
TTB Arşivinden
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 18
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 22
İletişim: Dr. Binali Çatak
E-posta: [email protected]
Kaynaklar
1-Krug EG et al. World report on violence and
health. Geneva: World Health Organization; 2002.
2-Martino VD, Musri M. Guidance for the
prevention of stress and iolence at the
workplace. Kuala Lumpur: Ministry of Human
Resources Malaysia, Department of Occupational
Safety and Health Malaysia; 2001 p:7, ISBN: 9832014 -18- 2
3-Saines JC. Violence and aggression in A&E:
recommendations for action. Accid Emerg Nurs
1999; 7:8-12.
4-Kocadağ S. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastaneleri’ndeki sağlık çalışanlarında işyeri
şiddeti ve ilişkili etmenler (Tez). Ankara
Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Uzmanlık Tezi; 2009.
5- Ayranci U, Yenilmez C, Balci Y, Kaptanoglu C.
Identification of violence in Turkish health care
settings. J Interpers Violence 2006;21 (2):276-96
9-Findorff MJ, McGovern PM, Wall M, et al. Risk
factors for work related violence in a health
care organization. Inj Prev 2004; 10: 296-302.
10-Chen WC, Hwu HG, Kung SM, Chiu HJ, Wang
JD. Prevalence and determinants of workplace
violence of health care workers in a psychiatric
hospital in Taiwan. J Occup Health 2008; 50 (3):
288-93.
11-Ayrancı Ü, Yenilmez Ç, Günay Y, Kaptanoğlu C.
Çeşitli sağlık kurumlarında ve sağlık meslek
gruplarında şiddete uğrama sıklığı. Anadolu
Psikiyatri Dergisi 2002; 3: 147-54.
12-Canbaz S, Dündar C, Dabak S, Sünter AT,
Pekşen Y, Cetinoğlu EC. Violence towards
workers in hospital emergency services and in
emergency medical care units in Samsun: an
epidemiological study. Ulus Travma Acil Cerrahi
Derg 2008;14 (3): 239-44.
13-Winstanley S, Whittington R. Aggression
towards health care staff in a UK general
hospital: variation among professions and
departments. J Clin Nurs, 2004; 13: 3-10.
6- Boz B, Acar K, Ergin A, Erdur B, Kurtuluş A,
Turkcuer I, et al. Violence toward health care
workers in emergency departments in Denizli,
Turkey. Adv Ther 2006; 23 (2): 364-9.
14-Jakson M, Ashley D. Physical and psychological
violence in Jamaica’s health sector. Rev Panam
Salud Publica 2005;18 (2):114-21.
8-Ergün FS, Karadakovan A. Violence towards
nursing staff in emergency departments in one
Turkish city. Int Nurs Rev 2005; 52: 154-60.
15- Jackson D, Clare J, Mannix J. Who would want
to be a nurse? Violence in the workplace a
factor in recruitment and retention. J Nurs
Manag 2002; 10(1): 13-20.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 19
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 23
Derleme
Gazlı İçecekler: Sağlık Açısından Değerlendirmeler
Carbonated Soft Drinks: Assessments in regard to Health Aspects
Review Article
Dr. Elif Benderlioğlu*, Dr. Dilek Aslan**
Geliş tarihi : 27.12.2012
Kabul tarihi: 11.01.2013
Öz
Abstract
Beslenme alışkanlıklarının “ayaküstü”
beslenmeye dönüştüğü bugünün
“sanayileşen” dünyasında, enerji yoğun
yiyecek ve içeceklerin tüketiminde de
eşzamanlı bir artış olmuştur. Bu kapsamda
gazlı içeceklerin özel bir önemi
bulunmaktadır. Bu içecekler içerdikleri yüksek
şeker miktarı ve diğer maddelere bağlı
obezite, osteoporoz, ağız-diş hastalıkları ve
gastrointestinal sistem hastalıkları gibi kronik
sağlık sorunlarına yol açabileceğinden son
yıllarda daha fazla tartışılmaya başlamıştır.
Oysa sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için,
dünyada ve ülkemizde günlük beslenme
pratiğinde gazlı içeceklerin yerine su, süt ve
taze sıkılmış meyve suları gibi sağlıklı
seçeneklerin tüketimini sağlayacak
politikaların geliştirilmesi öne çıkarılmalıdır.
Consumption of energy dense foods and
beverages has increased concurrently with
the change in eating habits to fast food in
the current “industrialized” world. In this
content, carbonated soft drinks have specific
consequences. Recently, carbonated drinks
have been discussed more as they may
cause chronic diseases like obesity,
osteoporosis, oral and dental diseases and
gastro-intestinal tract diseases due to their
high sugar content and other ingredients.
Thus, both in the world and in our country,
healthy alternatives such as water, milk, and
freshly squeezed fruit juices consumption in
daily practices should be given priority
instead of carbonated soft drinks to maintain
a healthy life.
Bu yazı kapsamında gazlı içecekler ve sağlık
risklerinin farklı boyutları ele alınmıştır. Gazlı
içeceklerin 17.yüzyıldan bu yana tarihsel
süreci, ilişkili olduğu hastalıklara ilişkin
paylaşım ve sağlıklı beslenme bakış açısıyla
kısa, ortam ve uzun dönem öneriler derleme
makale özelliğindeki yazının başlıca
başlıklarını oluşturmuştur.
In this paper, different aspects of health risks
of carbonated soft drinks have been
discussed. . Historical background of
carbonated drinks since 17th century,
potential health risks of consumption of such
drinks and recommendations in the short,
medium and long run in health perspective
have been the major headings of this review
article.
Anahtar sözcükler: Gazlı içecek; Yeterli ve
dengeli beslenme, Sağlık
Key words: Soft drink, Adequate and
balanced nutrition, Health
*Arş. Gör.; Hacettepe Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD, Ankara
**Prof.; Hacettepe Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD, Ankara
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 20
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 24
edilmelidir. Yaşlılık döneminde kişilerin susama
hissi zayıflayabilmektedir. Bebeklik ve çocukluk
dönemlerinde ise ağırlık başına düşen vücut
yüzeylerinin ve vücut su yüzdelerinin fazla
olması, metabolizmalarının hızlı olması ve
besinlerle aldıkları protein yükünün yüksek
olması nedenleriyle sıvı gereksinimi
artmaktadır. Kafein içeren kahve, çay ve bazı
alkolsüz içecekler vücuda su sağlayan iyi
kaynaklar değildirler. Kafein ve alkol, diüretik
etki göstererek ve idrarda artış yaparak tersine
vücuttan su kaybına neden olmaktadır (3, 5).
Giriş
Sağlıklı yaşamın farklı bileşenleri olmakla
birlikte, çok genel anlamıyla sağlıklı beslenme,
yeterli bedensel etkinlik yapma ve sigaradan
uzak bir yaşam akla gelmelidir (1). Bu üç
bileşen içinde beslenme, yaşamın her
döneminde sağlığı etkileyen temel bir faktör
olması nedeniyle öne çıkmaktadır. Beslenme ve
sağlık ilişkisi açısından, yeterli ve dengeli
beslenme vücudun büyümesi, yenilenmesi ve
çalışması için gerekli olan enerji ve besin
öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda
alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması
durumu olarak tanımlanır (2).
Yeterli sıvı miktarı alımı durumunda mesane
kanseri, kolorektal kanser, premalin polip,
koroner kalp hastalığı, idrar yolu
enfeksiyonları, üriner taş gibi hastalıklara
yakalanma riskinde azalma olduğuna ilişkin
kanıtlar bulunmaktadır. Gereksinimin temel
olarak su ile karşılanması önerilmektedir.
Yapılan bir çalışmada, koroner kalp hastalığı
riskinin su dışındaki içeceklerin (kahve, çay,
meyve suyu, gazlı içecekler) tüketimlerinin
artmasına bağlı olarak arttığına ilişkin
bulgulara dikkat çekilmektedir (6). Tüketilen
sıvı içecekler arasında tanımlanan “gazlı
içecekler” de bazı sağlık risklerine sahiptir (7).
Yeterli ve dengeli beslenme için günlük en az
üç öğün besin tüketilmeli, besin çeşitliliğine
dikkat edilmelidir (2). Vücudun gereksinimi
olan besin öğelerini yeterli miktarlarda almak
için her öğünde dört ana besin grubundan (süt
ve ürünleri-et, yumurta, kurubaklagil-sebze ve
meyveler-tahıllar) önerilen miktarlarda besin
tüketmek, besinleri kayıpları önleyecek ilkeler
doğrultusunda hazırlamak, pişirmek ve
saklamak gerekir. Bunun yanı sıra sağlık için
yeterli sıvı tüketimi de öneriler arasındadır (3).
Sıvı tüketimi ve sağlık ilişkisi
Yeterli ve dengeli beslenmenin önkoşullarından
birisi de yeterli ve sağlıklı sıvı tüketimidir.
Yeterli ve sağlıklı sıvı tüketimi kavramı içeceğin
türü, içerdiği vitamin ve mineral miktarı,
içeriğinde katkı maddesi bulunup bulunmaması
ile ilişkilidir (4).
Bireylerin günlük su gereksinimleri vücudun
kullandığı enerji miktarına, yaşa, cinsiyete,
vücut ağırlığına ve günlük yapılan bedensel
etkinlik durumuna bağlı olarak
değişebilmektedir. Bunların dışında hastalıklar
ve mevsim özellikleri de sıvı gereksinimini
etkiler (3). Yetişkinlerde enerji harcamasının her
kalorisi başına 1-1,5 mL su gereksinimi vardır.
Basit bir hesapla her 1000 kalori için 1-1,5 litre
ya da günlük 2000 kalorilik diyet için yaklaşık
8 bardak su tüketilmelidir. Yaşlılık, gebelik,
emzirme durumu, bebeklik ve çocukluk
döneminde su tüketim gereksinimi
artacağından bu dönemlere özellikle dikkat
Gazlı içeceklere ilişkin aşağıdaki bölümde
tarihçe, riskler ve litaretür tartışmaları, öneriler
yer almaktadır.
1.1. Tarihçe
Türk gıda kodeksine göre gazlı içecek;
karbondioksit ile gazlandırılmış olan meyveli,
aromalı, kola, tonik gibi içeceklerdir. Dünyada
gazlı içecek üretimi 17. yüzyıla (yy) dayanırken
Türkiye’de 19. yy sonlarına uzanmaktadır
(8,9). Dünyada ve Türkiye’de gazlı içecek
üretimi ve kişi başına düşen tüketim her geçen
yıl artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde
(ABD) 1970 yılında kişi başına düşen gazlı
içecek 24,3 galon iken, 2003 yılında bu rakam
46,4 galona yükselmiştir (10). Dünyada gazlı
içecek pazarında kolalı içecekler toplam
%37,4’lük bir paya sahiptir (11). Ülkemizde de
benzer biçimde gazlı içecek tüketiminde ilk
sırayı kolalı içecekler almaktadır. Kolayı meyve
aromalı gazlı içecekler izlemektedir (12).
Tablo 1. Türkiye’de yıllara göre gazlı içecek tüketimi (milyon litre)
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
1.157
1.453
1.744
2.005
1.950
1.950
1.710
1.750
1.950
2.190
Kaynak: Gazlı içecek sektörü araştırması (9).
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 21
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 25
Tablo 2. Avrupa ülkelerinde kişi başına gazlı içecek
tüketim rakamları (2003)
ülkelere kaydırmaya başlamasına da yol
açmaktadır (14).
Ülke
Dünyada 1980’ler sonrasında hastalıkların
büyük kısmının kişilerin yaşam tarzlarıyla ilişkili
olduğu görüşü egemen olmaya başlamış ve
sağlığın geliştirilmesi kavramı gündeme
gelmiştir (15). Ancak hızla sanayileşen dünyada
yaşam ve beslenme alışkanlıkları da giderek
değişmiş ve ayaküstü beslenme olarak bilinen
enerji yoğun yiyecek ve içeceklerin tüketimi
artmıştır. Bu değişiklikler toplumda çeşitli
beslenme sorunlarına neden olmakta ve halk
sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Yerleşen bu beslenme kültürü ile sofralarda
sıklıkla yer bulan gazlı içeceklerin içindeki şeker
miktarı ve içeriklerinde bulunan başta fosforik
asit vb maddelerin olası yan etkileri son
yıllarda tartışılmaya başlanan konulardandır
Yıllık kişi başına
Nüfus
düşen tüketim
(milyon kişi)
(litre)
Norveç
118
4
Almanya
90
81
İngiltere
80
58
Fransa
35
58
Türkiye
31
70
Kaynak: Gazlı içecek sektörü araştırması (9).
Dünyada en başarılı reklam yöntemini
kullanan firmanın kola şirketleri olduğu
söylenmektedir. Kolalı içecekler satışa
sunulurken kullanılan şişelerinin özel şekli bazı
ülkelerin kadınlarının güzellik algısı ile ilgili
sözcük dağarcığına bile girmiştir (13). Şimdiye
kadar dünya çapında etkisi olan bu tarz
reklamlarla gazlı içeceklerin tüketimi yıldan yıla
hızla artırılmıştır. Ancak son yıllarda ABD ve
Avrupa’da uygulanan farklı beslenme
politikaları ve sağlığı geliştirme programları
sayesinde gazlı içecek tüketimi bu ülkelerde
düşüş eğilimine girmiştir. Bu durum gazlı
içecek üreticilerinin, özellikle de kolalı içecek
üreticilerinin üretimlerini gelişmekte olan
(16,17).
1.2.Literatürde yer alan bazı tartışmalar
Sağlık Bakanlığı’nın 2011 yılında yayımladığı
“Türkiye’de okul çağı çocuklarında (6-10 yaş
grubu) büyümenin izlenmesi (TOÇBİ) projesi
araştırma raporu” verilerine göre kolalı
içecekler kentlerde daha fazla olmak üzere
genelde %55,2 sıklığında okul kantinlerinde
Grafik 1. Grafik 1: ABD’li 12-19 yaş gençlerin süt ve gazlı içecek tüketim miktarlarının yıllara göre değişimi
(günlük ons)
25
Erkek
Kadın
20
Süt
Gazlı içeçek
15
10
5
0
1977-78
1994-96
1977-78
1994-96
Kaynak: Kaynak No 20: Liquid Candy How Soft Drinks are Harming Americans' Health Michael F. Jacobson,
Ph.D.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 22
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 26
içeceklerden özellikle kolalı olanların içerdiği
fosforik asitin kandaki kalsiyumu bağlayarak
kemik dokusu yitimini hızlandırması ve ileri
dönemde osteoporoz riskini artırması
nedeniyle önemlidir (17). Gazlı içecek tüketimi
aynı zamanda diğer içeceklerin tüketimine de
olumsuz etkide bulunmaktadır. Gazlı içecek
tüketimi ile özellikle süt tüketiminin ve
dolayısıyla kalsiyum alımının azalması arasında
bir ilişki vardır (7). Grafik 1’de de görüldüğü
gibi, yıllar içinde süt tüketiminden gazlı içecek
tüketimine doğru olan yönelim çarpıcı
derecede hızlı olmuştur. Oğur ve
arkadaşlarının sıçanlar üzerinde yaptığı
çalışmada, isteyen sıçana su, isteyene kola
verilmiş ve su tüketiminin önceden kola verilen
sıçan grubunda kontrol grubuna göre 5,9 kat
azaldığı gözlenmiştir (19). Bu bulgu kolalı
içeceklerin diğer içeceklerin tüketimini azalttığı
ve bir kez tüketilmeleri ile günlük yaşamın bir
parçası olmaya başladıkları görüşünü
desteklemektedir.
Fotoğraf: Ebru Maranalı
satılmaktadır. Taze sıkılmış meyve suları
%14,9, hazır satılan yüzde yüz meyve suları
%11,8, meyve suyu nektarları %15,9, şeker
içeren gazlı/kolalı içecekler %11,5 ve diyet ya
da light gazlı kolalı içecekler %3,6 ile her gün
tüketilmektedir (18). Keçiören Belediyesi’ne
bağlı 20 sağlık ocağı ve bir diş sağlığı
merkezinde çalışanlar arasında 2004 yılında
yapılan araştırmada günlük su tüketim miktarı
ortalama 3,95 (±2,29) ve günlük süt tüketimi
ortalama 1,67 (±1,26) bardak iken günlük
gazlı içecek tüketimi ortalama 2,09 (±1,25)
bardak olarak bulunmuştur (4). Bir askeri
birlikte göreve yeni başlayan ve yaş ortalaması
21,1±1,8 yıl olan 1019 erbaş/erin gazlı içecek
tüketiminin 5-11 Mart 2005 tarihleri arasında
değerlendirildiği bir başka çalışmada da en çok
tüketilen içeceğin “kolalı içecekler” (1,4±2,1
L/hafta/kişi) olduğu saptanmıştır. Kola dışı
gazlı içecek (portakallı ya da sade gazlı
içecekler, sodalar) tüketim ortalaması ise
0,8±1,5 L/hafta/kişi olarak belirlenmiştir (17).
Dünyada ve ülkemizde en çok tüketilen gazlı
içecek türü kolalı içeceklerdir. Bu bilgi, gazlı
Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı
verilerine göre, sağlıklı bir diyette günlük
alınan 1600 kaloriye karşılık en fazla 6, 2200
kaloriye karşılık 12 ve 2800 kaloriye karşılık 18
çay kaşığı rafine şeker tüketimi olmalıdır.
Kısacası, günlük rafine şeker tüketimi toplam
alınması gereken kalorinin %6-10’unu
geçmemelidir (20). Kolalı içeceklerin bir
kutusunda ortalama 40 gr şeker
bulunmaktadır ve bu yaklaşık 10 çay kaşığı
şekere karşılık gelmektedir. Bu nedenle gazlı
içeceklerin en gözle görülür ve toplumun geniş
kesimi etkileyen yan etkisi ağırlık artışı
olmaktadır (21). Toplam 88 çalışma ile
gerçekleştirilen meta-analiz sonuçları
göstermektedir ki gazlı içecekler enerji alımını
ve vücut ağırlığını artırmaktadır (7).
Avusturalya’da yapılan kesitsel araştırmada ise,
1995 yılı Ulusal Beslenme Çalışması ile 2007
yılı Ulusal Çocuk Beslenmesi çalışması verileri
karşılaştırılmış ve son yıllarda Avustralya’lı
çocuklarda yükselen obezite sıklığı ile artan
şekerli içecek tüketimi ilişkisi ortaya konmuştur
(22).
Gazlı içecek tüketiminin obezite, osteoporoz,
ağız-diş hastalıkları ve gastrointestinal sistem
hastalıkları gibi birçok sağlık sorunu ile ilişkili
olduğu artık bilinen bir gerçektir (7). Bu
nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde gazlı içecek
tüketimini özendiren uygulamaların
sınırlandırılması gündeme gelmiştir. Örneğin,
başlıca kola şirketlerinin yıllardan bu yana
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 23
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 27
sponsorluğunu yaptıkları ve dünyada geniş
kitlelerin izlediği spor müsabakalarındaki
sponsorluklarınının yasaklanması gerektiği
öneriler arasındadır (23).
Gazlı içecek tüketiminin 40 galonu (yaklaşık
160L) aştığı ABD’de 1980-90 yılları arasında
çocuklarda obezite prevalansı artış trendine
girmişken, beslenme politikalarında yapılan
değişiklikle 2000’li yıllardan başlayarak bu hızlı
yükseliş kontrol altına alınmış görünmektedir.
Gene de 2009-2010 yıllarını kapsayan bir
çalışmaya göre, ABD’li bebek ve küçük
çocuklarda obezite sıklığı %9,7 iken, 2-19 yaş
arasında %16,9 gibi yüksek değerlerde
sürmektedir (24).
Dünyada hastalıkların değerlendirildiği 2005
yılı çalışmalarına göre, hastalıkların neredeyse
yarısının kardiyovasküler hastalıklar, diyabet,
kanser ve diğer obezite nedenli hastalıklar
olduğu belirlenmiş ve bu belirlemenin hemen
ardından 2006 yılında Dünya Sağlık Örgütü
tarafından gıda ve alkolsüz içeceklerin
çocuklara satışını düzenleyecek önerilerde
bulunulmuştur. Konuya ilişkin yayınlanan
raporda, enerji yoğun ve mikronütrientler
açısından yetersiz yiyecek ve içeceklerin
reklamlarda kapladığı alanı ve çocuklar
üzerindeki etkisini azaltacak uygulamalar için
ülkelerin desteklenmesi kararı alınmıştır.
Çocuklara yönelik yiyecek ve içecekler için,
mama kodu gibi anne sütünün teşviki için
uluslararası düzeyde yasal düzenlemeye
gidilmesi de öneriler arasındadır (16).
Kore’de hükümetin başlattığı beslenme
programı sonrası toplumun beslenme
alışkanlıklarındaki değişimi inceleyen bir
çalışmada, beş yıl içinde beslenme ile ilgili
ortalama olarak neredeyse istendik
davranışların tümünün kazandırılabildiği
gösterilmiştir. Bu çalışmada, beslenme eğitimi
gibi bireysel politikalardan çok okullarda gazlı
içeceklerin yasaklanması gibi programların
daha etkili olduğu saptanmıştır (25).
Adolesanlarda yapılan başka bir çalışmada ise,
enerji içecekleri ve gazlı içeceklerin de içinde
olduğu şekerli içeceklerin fazla tüketimi ile
sağlıksız diyet alışkanlıkları, sedanter yaşam,
TV-bilgisayar karşısında geçirilen süre ile pozitif
ilişki saptanmıştır (26). Bu bulgular ayaküstü
tarzı beslenmenin kendine ait bir kültürü ve
yaşam tarzı olduğu fikrini daha da
güçlendirmektedir. Avusturalya’nın 2007 yılı
Ulusal Çocuk Beslenmesi araştırması verilerinin
kullanıldığı bir değerlendirmede 2-16 yaş
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 24
çocukların tükettiği şekerle tatlandırılmış
içeceklerin %60’ının kaynağı ev çevresi,
%17’sinden daha azı ise okul kantini kaynaklı
bulunmuştur. Aynı çalışmada eğitim düzeyi
düşük ailelerin çocuklarının bu tarz içecekleri
daha yüksek oranlarda tükettiği bulunmuştur
(27). Bu çalışmanın sonuçları çocuk
beslenmesinde yapılacak müdahale
çalışmalarında ailenin beslenme
alışkanlıklarının da dikkate alınması gerektiğini
göstermektedir.
Ülkemizde bu konu ile ilgili yakın dönemde
olumlu bir gelişme yaşanmıştır. Milli Eğitim
Bakanlığı’nın 2011 yılında yayımladığı bir
genelge ile okul kantinlerinde enerji
yoğunluğu yüksek, besin değeri düşük olan
enerji içeceği, gazlı-kolalı içecek, aromalı
içecek ve kızartma-cipslerin satışı
yasaklanmıştır. Bunların yerine süt, ayran,
yoğurt, meyve suyu, taze sıkılmış meyve suyu
ve tane ile satılabilecek meyve bulundurulması
istenmiştir (28).
Gazlı içeceklerden yine özellikle kolalı
içeceklerde bulunan kafeinin de sağlığa
olumsuz etkileri bulunmaktadır. Kafeinin,
uykusuzluğa, baş ağrısına, konsantrasyon
bozukluğuna, kalp atımı ve kan basıncında
artışa, mide sorunlarına, gebe kadınlarda
spontan düşüklere, düşük doğum ağırlıklı
bebeklere neden olduğu, kemik sağlığını
olumsuz etkileyerek menopoz sonrası
osteoporoz riskini artırdığı ve diüretik etki
yaptığı bildirilmektedir. Gebelik sürecindeki
olumsuz etki, plasentadan kolayca fetüse
geçen kafeinin normalden çok daha uzun ve
zor metabolize edilmesi ve fetüsün
karaciğerinin henüz kafeini metabolize edecek
olgunluğa ulaşamaması sonucunda ortaya
çıkmaktadır. Bütün bu nedenlerle kafein, son
yılların en çok araştırılan, tartışılan besin
bileşenlerinden biri olmuştur (29). Amerika’da
2008 ve 2010 yıllarında yayınlanan iki farklı
kohort çalışmasında günlük 200-300 mg ve
üstünde kafein alımı ile spontan düşük riskinin
anlamlı derecede arttığı, ancak az ve orta
düzeyde kafein alımı ile herhangi bir ilişki
olmadığı bulunmuştur (30, 31).
Kafeinin çocuklar üzerindeki etkisini inceleyen
çok fazla çalışma yoktur. Ancak gelişmesini
sürdüren çocuk fizyolojisinde etkisini çok daha
hızlı gösterdiği bilinmektedir. Bu nedenle
çocukların tüketeceği kafein miktarının
kısıtlanması gerektiği konusunda ortak görüş
bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre bu sınır
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 28
günlük 100-200mg, kimi kaynaklara göre ise
günlük 35-40mg’dır (29, 32).
Gazlı içeceklerin gastrik reflü ve dolayısıyla
ösofagus adenokanseri riskini artırdığına ilişkin
görüşler bulunmaktadır; ancak yapılan olgukontrol çalışmalarında larinks ya da ösofagus
kanseri ile bir ilişki bulunamamıştır. 2010
yılında ABD’de yapılan bir kohort çalışmasında
da, sıcak içeceklerle üst gastrointestinal sistem
kanserleri arasında ilişki saptanırken, gazlı
içecekler arasında direkt anlamlı bir ilişki
bulunamamıştır (33). Gazlı içeceklerin kolon
kanseri ile ilişkisinin araştırıldığı başka bir
kohort çalışmasında da anlamlı bir ilişki
bulunamamıştır (34). Gene de yoğun
tüketilmeleri nedeniyle, gazlı içeceklerin olası
kanser yönünden incelenmelerinin
sürdürülmesi önerilmektedir.
Gazlı içeceklerin kan değerlerini değiştirdiğine
ilişkin çalışmalar da vardır. Oğur ve
arkadaşlarının sıçanlar üzerinde yaptığı ve kola
tüketiminin kemik mineral yoğunluğu üzerine
etkisinin incelendiği çalışmada, uzun vadeli
kola tüketimi sonrasında kan demir
düzeylerinde erkek sıçanlarda %31,9’luk ve
dişi sıçanlarda %14,9’luk bir düşüş meydana
gelmiştir (19). Ayrıca uzun süre ve fazla
miktarda (4-10L/gün) kola tüketimi klinik
olarak bulgu verecek düzeyde potasyum
eksikliği yapabilmektedir (35).
Gazlı içeceklerin karaciğer ve böbrek üzerine
olumsuz etkileri olduğu düşünülmektedir.
Oğur ve arkadaşlarının sıçanlar üzerinde
yaptığı çalışmada, sıçan böbreklerinin
histopatolojik incelemesinde saptanan genel
glomerüler konjesyon ve intertübüler kanama,
kolalı içeceklerin böbrek hasarına da neden
olabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte,
glomerüler konjesyonun glomeruler ürik asit
birikimine bağlı olarak da ortaya çıkabileceği
belirtilmiştir (19). Kolalı içeceklerin üriner pH’yi
düşürdüğüne ve metotreksat gibi bazı ilaçların
eliminasyonunu yavaşlatarak toksik etkiye
neden olabileceğine ilişkin bulgular da vardır
(36). Kolalı içeceklerin içeriğinde bulunan
meyan kökü türevlerinin renal 11-beta OHSD
enzimini inhibe ederek sodyum retansiyonu ve
hipertansiyon yaptığı gösterilmiştir (37).
İsrail’de yapılan bir olgu-kontrol çalışmasında
diyet, fiziksel aktivite gibi diğer faktörler
kontrol altında tutulduğunda, yağlı karaciğer
olgularının %82,5’inde gazlı içecek tüketimi
bağımsız değişken olarak bulunmuştur. Yine
bu çalışmaya göre, yağlı karaciğer için artan
riskin tek nedeninin gazlı içecekler içindeki
früktoz olmadığı, diyet kolalarda bulunan
aspartamın da bu riski artırdığı ortaya
konmuştur. Çalışmaya katılanların düzenli
olarak en sık tükettiği gazlı içecek çeşitleri
kolalı içecekler (%40) ve aromalı meyve
sularıdır (%20) (38).
Gazlı içeceklerin asidik pH’si dişte erozyona
neden olarak ağız-diş sağlığını da olumsuz
yönde etkilemektedir (39). Oğur ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada, kapağı açılıp
bir süre bekletilen gazlı içeceğin pH değerleri
ölçülmüş ve önemli bir değişiklik
gözlenmemiştir. Ebeveynlerin çocuklarına gazlı
içecek vermeden önce kapağını açarak bir süre
bekletmekle içeceğin asitliğini ve dolayısıyla
zararını azaltacakları fikrinin de bir yanılgı
olduğu ve yararlı olmayacağı gösterilmiştir
(19).
Öneriler
Sağlıklı bireylerde kemik sağlığının
korunmasında, günlük ortalama 800-1000 mg
kalsiyum, 400IU D vitamini alınması, kafein
alımının ise 200-300 mg arasında tutulması
önerilmektedir (29). Bu nedenle gazlı içecekler
tüketilirken kafein miktarları da göz önüne
alınmalıdır. Kısa dönemde alınabilecek
önlemlerden bazıları aşağıda sıralanmıştır:
- Gazlı içeceklerin çocukların günlük
beslenmesinden çıkarılması için ebeveynlerin
evde bu çeşit içecekleri bulundurmaması ve
kendilerinin de bu içecekleri tüketmeyerek
çocuklarına iyi örnek olması önemlidir.
- Günlük diyette gazlı içecekler yerine su, süt
ve taze sıkılmış meyve sularının tüketimini
özendirecek önlemler alınmalı, gazlı
içeceklerin yerine geçebilecek sağlıklı içecek
seçenekleri kolay ulaşılabilir ve fiyatları
açısından da tercih edilebilir olmalıdır.
- Sağlık çalışanlarının her fırsatta kişilere gazlı
içeceklerin zararlarını anlatması büyük yarar
sağlayacaktır.
Orta vadede, restoranlardaki menülere
içeceklerin kalorilerinin yazılması, televizyonda
yayımlanan gıda reklamlarına sınırlandırma
getirilmesi, reklamlarda çocukların
kullanılmaması, reklam içeriklerinde çocukları
özendirici unsurların olmaması gibi önlemler
alınabilir. Okul kantinlerindeki gıda satışlarında
uygulanmaya başlayan önlemlerin artırılmasına
ve sağlıksız yiyecek - içeceklerin yerine sağlıklı
seçeneklerin sunumunun sağlanmasına
çalışılmalıdır.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 25
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 29
Uzun vadede, gazlı içeceklere ek vergi
konulması, gazlı içeceklerin olası yan etkilerini
araştıracak bilimsel çalışmalara devletin maddi
destek olması, gazlı içeceklerin yol açtığı sağlık
sorunları ile ilgili kampanyalar ve
organizasyonların gerçekleştirilmesi öneriler
arasında yer almaktadır (20, 40).
İletişim: Dr. Dilek Aslan
E-posta: [email protected]
Kaynaklar
1.Yücecan S. Optimal beslenme ilkeleri. Sağlık
Bakanlığı yayınları: Şubat 2008. s. 7-13.
2.Türkiye’ye özgü beslenme rehberi. Ankara: 2004. s.
9, 10, 12.
3. Sıvı ve su tüketimi ile sağlık ilişkisi. Ankara Tabip
Odası; Mart 2012. Erişim, 28 Aralık 2012,
http://ato.org.tr/bilgi/hekimler-icin-guncel-tibbibilgiler/detay/9
4.Aslan D, Temiz A, Köse M et al. Ankara’da yerel bir
belediye çalışanlarının su, süt, süt ürünleri ve alkolsüz
diğer içecekleri tüketme durumları. Ev Ekonomisi
Dergisi 2002; 8(10): 37-46.
5.İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel
Müdürlüğü. Ulusal gıda ve beslenme stratejisi çalışma
grubu raporu. DPT Yayın No. 2670. Ankara: Mart
2003.
6.Gorman S, Valtin H. ‘Drink at least eight glasses of
water a day.’ Really? Is there scientific evidence for “8
8”?. The American Physiological Society 2002; 283:
R993–R1004.
7.Vartanian L, Schwart M, Brownell K. Effects of soft
drink consumption on nutrition and health: A
systematic review and meta-analysis. Am J Public
Health 2007; 97: 667-75.
8.Erişim, 20 Haziran 2012.
www.britannica.com/EBchecked/topic/552397/ softdrink
9. Gazlı içecek sektörü araştırması. Erişim, 20 Haziran
2012, http://www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/136.pdf
10. Erişim, 20 Haziran 2012, Beverages.
http://www.ers.usda.gov/data/
foodconsumption/FoodAvailSpreadsheets.htm
11.Alexander E, Yach D, Mensah G. Major
multinational food and beverage companies and
informal sector contributions to global food
consumption: implications for nutrition policy.
Globalization and Health 2011; 7: 26.
12.Karalar R, Kiracı H. Marka değeri bileşeni olarak
marka bağımlılığı: Kolalı içecekler üzerine bir
araştırma. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
2007; (2): 205-26.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 26
13.Anderson-fye E.P. A “coca-cola” shape: cultural
change, body image, and eating disorders in San
Andres, Belıze. Culture, Medicine and Psychiatry
2004; 28: 561–95.
14.Taylor FC, Satija A, Khurana S, Singh G, Ebrahim S.
Pepsi and Coca Cola in Delhi, India: availability, price
and sales. Public Health Nutr 2011 Apr; 14(4): 65360.
15.Halk sağlığı ile ilgili güncel sorunlar ve yaklaşımlar.
Ankara: Ankara Tabip Odası- Grafker Matbaası; Mart
2009.
16.Hawkes C. Marketing of food and beverages to
children. Report of a WHO Forum and Technical
Meeting. Oslo, Norway, 2-5 May 2006.
17.Babayiğit M, Oğur R, Tekbaş Ö, Hasde M. Genç
erişkin erkeklerde alkolsüz içecek tüketim
alışkanlıklarının ve etki eden faktörlerin araştırılması.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Halk Sağlığı Anabilim
Dalı Genel Tıp Dergisi 2006; 16(4): 161-8.
18.T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü. Türkiye’de okul çağı çocuklarında (6-10
yaş grubu) büyümenin izlenmesi (TOÇBİ) projesi
araştırma raporu. Temmuz 2011.
19.Ogur R, Uysal B, Ogur T, Yaman H, Oztas E,
Ozdemir A, Hasde M. Evaluation of the effect of cola
drinks on bone mineral density and associated factors.
Basic Clin Pharmacol Toxicol 2007 May;100 (5): 3348.
20.Jacobson M. How soft drinks are harming
Americans’ health. Liquid Candy. Washington DC:
Center for Science in the Public Interest; 2005.
21. Wolff E, Dansinger ML. Soft drinks and weight
gain: how strong is the link? Medscape J Med 2008;
10(8):189.
22.Clifton PM, Chan L, Moss CL, Miller MD, Cobiac
L. Beverage intake and obesity in Australian children.
Nutr Metab (Lond). 2011 Dec;12 (8): 87.
23. Kra¨mer A. World Championship 2006 in
Germany: Sponsorship through Coca Cola,
McDonald’s, Anheuser-Busch. European Journal of
Public Health 2006;16 (6): 682.
24.Ogden CL, Carroll MD, Kit BK, Flegal KM.
Prevalence of obesity and trends in body mass index
among US children and adolescents 1999-2010.
JAMA 2012 Feb 1;307 (5): 483-90.
25.Bae SG, Kim JY, Kim KY, Park SW, Bae J, Lee WK.
Changes in dietary behavior among adolescents and
their association with government nutrition policies in
Korea, 2005-2009. J Prev Med Public Health 2012
Jan; 45(1): 47-59.
26.Ranjit N, Evans MH, Byrd-Williams C, Evans AE,
Hoelscher DM. Dietary and activity correlates of
sugar-sweetened beverage consumption among
adolescents. Pediatrics 2010 October; 126(4):
e754–e761.
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 30
27.Hafekost K, Mitrou F, Lawrence D, Zubrick SR.
Sugar sweetened beverage consumption by Australian
children: Implications for public health strategy. BMC
Public Health 2011;11:950.
35. Tsimihodimos V, Kakaidi V, Elisaf M. Cola-induced
hypokalaemia: pathophysiological mechanisms and
clinical implications. Int J Clin Pract 2009 Jun; 63(6):
900-2.
28.T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Dairesi
Başkanlığı Genelgesi. Sayı:
B.08.0.SDB.0.11.00.00.313.01.03/1782.
36.Santucci R, Levêque D, Herbrecht R. Cola
beverage and delayed elimination of methotrexate. Br
J Clin Pharmacol 2010; 70(5): 762-4.
29.Garipağaoğlu M, Kuyrukçu N. Çocuk sağlığı ve
kafein. Çocuk Dergisi 2009; 9 (3): 110-5.
37. Bahçeci M. Mineralokortikoid fazlalığı (primer
hiperaldosteronizm); Turkish Journal of Endocrinology
and Metabolism Mart 2003; 7(1): 70-80.
30.Weng X, Odouli R, Li DK. Maternal caffeine
consumption during pregnancy and the risk of
miscarriage: a prospective cohort study. Am J Obstet
Gynecol 2008 Mart; 198(3): 279 e1-8.
31.Pollack AZ, Buck Louis GM, Sundaram R, Lum KJ.
Caffeine consumption and miscarriage: a prospective
cohort study. Fertility and Sterility 2010; 93(1): 304-6.
32.Ilgaz Ş. Kafein ve sağlık üzerine etkileri. STED Ocak
2001. Erişim, 21 Haziran 2012,
http://www.ttb.org.tr/STED/sted0101/16.htm
33.Ren JS, Freedman ND, Kamangar F, et al. Tea,
coffee, carbonated soft drinks and upper
gastrointestinal tract cancer risk in a large United
States prospective cohort study. Eur J Cancer 2010
July; 46(10): 1873–81.
38. Assy N, Nasser G, Kamayse I, Nseir W, Beniashvili
Z, Djibre A et al. Soft drink consumption linked with
fatty liver in the absence of traditional risk factors.
Can J Gastroenterol 2008; 22(10): 811-6.
39.Hasselkvist A, Johansson A, Johansson AK. Dental
erosion and soft drink consumption in Swedish
children and adolescents and the development of a
simplified erosion partial recording system. Swed
Dent J 2010; 34(4): 187-95.
40. Wang YC, Coxson P, Shen YM, Goldman L,
Bibbins-Domingo K. A penny-per-ounce tax on sugarsweetened beverages would cut health and cost
burdens of diabetes. Health Aff (Millwood). 2012 Jan;
31(1): 199-207.
34.Zhang X, Albanes D, Beeson L, van den Brandt P,
Buringve J et al. Risk of colon cancer and coffee, tea,
and sugar-sweetened soft drink ıntake: pooled
analysis of prospective cohort studies. J Natl Cancer
Inst 2010; 102: 771-83.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 27
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 31
Adım Adım Kronik Hastalık Risk Faktörlerinin Sürveyansı,
Niçin Sürveyans?
Derleme
Step by Step of Chronic Disease Risk Factor Surveillance, Why Surveillance?
Review Article
Dr. Celalettin Çevik*, Dr. Belgin Ünal**
Geliş tarihi : 14.01.2013
Kabul tarihi: 28.01.2013
Öz
Abstract
Dünya Sağlık Örgütü “Adım adım kronik
hastalık risk faktörlerinin sürveyansı”
yaklaşımı; hem gelişmiş, hem de gelişmekte
olan ülkelerde önemli bir halk sağlığı sorunu
olan kronik hastalıkların risk faktörlerinin,
DSÖ üyesi ülkelerde standart yöntemlerle
izlenmesi ve değerlendirilmesidir.
The World Health Organisation Step by step
approach to Surveillance is a simple,
standardized method for collecting,
analysing and disseminating data in WHO
member countries.
DSÖ’nün şu anda dört farklı sürveyans
yaklaşımı sürdürülmektedir: Kronik hastalık
risk faktörlerinin sürveyansı, inme sürveyansı,
küresel bedenseletkinlik sürveyansı ve
küresel okul sağlığı sürveyansıdır. Bunlardan
öncelikli olarak, STEPS risk faktörleri
sürveyansı ve STEPS inme sürveyansı
yürütülmektedir.
DSO is carried out four different surveillance
approach now: Surveillance of risk factors of
chronic disease, stroke, surveillance, global
surveillance of physical activity and global
health surveillance of school. There are
currently two primary surveillance systems,
the STEPwise approach to risk factor
surveillance and the STEPwise approach to
Stroke surveillance.
Dünya Sağlık Örgütü STEPS yaklaşımı ile
tüm ülkelerde yalnızca izlem ve
değerlendirme değil, aynı zamanda ülkeler
arası karşılaştırma yapmayı amaçlamaktadır.
Bu yaklaşım, düzenli ve sürekli olarak
davranışsal, fiziksel ve biyokimsal ölçüler ile
yararlı bilgileri toplamayı özendirmektedir.
By using the same standardized questions
and protocols, all countries can use
information not only for monitoring withincountry trends, but also for making
comparisons across countries. This approach
is collectioned behavioral, physical and
biochemical measurements useful
information and encouraging regular and
continuing basis.
Durum saptama açısından bu verilerin
toplanması, etkin bir bildirim sisteminin
oluşturulması önem taşımaktadır.
For detection the status of such data, is
important to establish an effective reporting
system.
Anahtar sozcukler: Bulaşıcı olmayan kronik
hastalıklar, Surveyans, STEPS
Key words: Noncommunicable diseases,
Surveillance, STEPwise
*MPH; Atatürk Devlet Hastanesi, Balıkesir
**Prof.; Dokuz Eylül Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD, İzmir
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 28
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 32
Giriş
Sürveyans, sıklıkla sistematik veri toplama,
çözümleme, yorumlama ve bulguların ilgililere
iletilerek uygun bir politika oluşturulmasını
içeren süreç olarak tanımlanır (1). Tüm
dünyada kronik hastalık yükünün giderek
arttığı bir dönemde sürveyans, kronik
hastalıklar ve risk faktörlerini önlemede temel
bir halk sağlığı aracıdır. Geçmişte özellikle
gelişmiş ülkelerin sorunu olan kronik
hastalıklar, artık gelişmekte olan ülkeler için de
ciddi bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
tarafından yapılan değerlendirmelere göre,
2005 yılında kalp damar hastalıkları, diyabet,
kanser ve kronik solunum yolu hastalıkları
nedeniyle, tüm dünyada 16 milyonu 70 yaş
altı kişilerde olmak üzere 35 milyon ölüm
gerçekleşmiştir. Bu ölümler küresel düzeyde
tüm ölümlerin yüzde 60,0’ını oluşturmaktadır
ve ölümlerin yüzde 80,0’ı düşük ve orta gelirli
ülkelerde gerçekleşmektedir (2, 3). DSÖ,
bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle
gerçekleşen ölüm sayısının önümüzdeki 10
yılda yüzde 17,0 artacağını öngörmektedir.
Kronik hastalıklar içinde özellikle kalp damar
hastalıkları, diyabet, kanser, ağız sağlığı, kronik
solunum yolu hastalıkları başı çekmektedir.
Kronik hastalıklar kontrol altına alınamazsa,
nüfusun yaşlanmasıyla birlikte 10 yıl sonra
bulaşıcı olmayan hastalıklar ve buna bağlı
ölüm ve iş göremezlik oranları oldukça
artacaktır (4). Kronik hastalıkların artan yükü
21. yüzyılda kalkınmanın önündeki en büyük
engellerden biridir. Özellikle gelişmekte olan
ülkelerde risk faktörlerinin sıklığı ve dağılımıyla
ilgili temel verinin eksikliği nedeniyle, ülkelerde
kronik hastalık risk faktörleri ile ilgili bir
bildirim sistemi oluşturulması yaşamsaldır.
DSÖ, bildirim sisteminin halk sağlığı
önceliklerini belirleme, kronik hastalıkların
önlenebilmesi ve girişimlerin dünya çapında
izlenebilmesi için gerekli olduğunu
belirtmektedir (5, 6).
STEPS (kronik hastalık risk faktörlerinin
sürveyansı) yaklaşımı, DSÖ’ye üye ülke
verilerinin standardize bir yöntem ile
toplanması ve analiz edilmesidir. Bu yaklaşım
ile verinin düzenli ve sürekli olarak toplanması
sağlanabilir. Şu anda DSÖ’nün dört farklı
sürveyans yaklaşımı sürdürülmektedir. Bu
yaklaşımlar; kronik hastalık risk faktörlerinin
sürveyansı, inme sürveyansı, küresel bedebnsel
etkinlik sürveyansı ve küresel okul sağlığı
sürveyansıdır. Sürveyans sürecinin ilk aşaması,
risk faktörlerinin tanımlanmasıdır. Sonraki
aşama, ülkelerin risk faktörlerinin
saptanmasına yönelik araştırma planlamadır.
Araştırmanın yapılmasının ardından veri
girişinin yapılması, bulguların değerlendirilmesi
gelmektedir. Son olarak bulgular
doğrultusunda eylem planları oluşturulması ile
döngü sürdürülmektedir (7).
1) Kronik Hastalık Risk Faktörlerinin
Sürveyansı (STEPS)
STEPS yaklaşımına göre, hastalık yükü fazla
olan sağlık sorunları ve risk faktörleriyle ile ilgili
veri toplama süreci, çekirdek konular,
genişletilmiş konular ve tercihli konuları
kapsamaktadır.
A) Risk faktörlerinin değerlendirilmesi
STEPS yaklaşımında risk faktörleri anket,
fiziksel ölçümler ve biyokimyasal ölçümler
olmak üzere üç farklı düzeyde
değerlendirilmektedir. Anket temelli
değerlendirme; tüm ülkelerin çekirdek
değişkenlerini, sosyoekonomik değişkenleri,
tütün ve alkol kullanımı, beslenme durumu,
fiziksel aktivite durumu ve sağlık durumu gibi
ölçümleri içeren adımdır. Fiziksel ölçümler;
birinci adıma ek olarak kilo, boy, bel çevresi,
kan basıncı gibi basit fiziksel ölçümleri
içermektedir. Biyokimyasal ölçümler; bir ve
ikinci adıma ek olarak laboratuvar ölçümlerinin
eklenmesidir. Birinci ve ikinci adımda tüm
çekirdek değişkenler hazır olmalı, laboratuvar
ölçümleri standardize edilmiş ortamlarda
yapılmalı, toplanan kan örnekleri kapsamlı bir
çalışma ile analiz edilmelidir. Laboratuvar
incelemeleri anketle toplanan veriye göre daha
güvenilir olabilir; ancak maliyet artar ve veri
toplama işlemi daha karmaşıklaşır.
B) STEPS Araçları
Verilerin toplanmasında ve kronik hastalık risk
faktörlerinin ölçülmesinde kullanılan araçlardır.
Ülkeler bu kapsamda, demografik bilgiler,
tütün ve alkol kullanımı, sebze ve meyve
tüketimi, bedensel etkinlik konularında veri
toplama araçlarını da içeren kendi şablonlarını
oluşturabilir (8). Fiziksel ölçümler boy
uzunluğu, vücut ağırlığı, bel çevresi, kan
basıncı ve kalça çevresinin ölçülmesine yönelik
olmalıdır. Biyokimyasal ölçümler kan şekeri ve
kan yağ değerlerinin ölçülmesini içermektedir.
Bu ölçümler yapılırken standart cihazlar
kullanılmalı; cihazların kendine özgü bilgileri
belirtilmelidir. Ülkelerin ölçüm yöntemlerinin
aşağıdaki temel konuları içermesi
önerilmektedir (Tablo 1).
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 29
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 33
Tablo 1. STEPS çekirdek, genişletilmiş ve tercihli konular
Çekirdek konular
Genişletilmiş konular
Tercihli konular
1.Adım
Davranışsal
Ölçümler
Temel demografik bilgi:
yaş, cinsiyet, eğitim
düzeyi
Tütün kullanımı
Alkol kullanımı
Sebze meyve tüketimi
Bedensel etkinlik durumu
Medeni durum, ırk,
çalışma durumu
Dumansız tütün
kullanımı.
Son 7 günde alkol alma
Kan basıncı öyküsü
Mental sağlık, yaralama
ve şiddet, ağız sağlığı ve
cinsel davranışlar
2.Adım
Fiziksel
ölçümler
Vücut ağırlığı, boy
uzunluğu, bel çevresi,
kan basıncı
Kalça çevresi
Deri kalınlığı ve bedensel
etkinlik değerlendirmesi
ölçümü
3.Adım
Biyokimyasal
ölçümler
Total kolesterol ve kan
basıncı ölçümü
HDL kolesterol ve
trigliserid değerleri
Oral glukoz
tolerans testi
C) STEPS Rehberi
Kronik hastalık risk faktörlerinin sürveyansına
olanak sağlayan STEPS yaklaşımının
uygulanabilmesi için genel ve özel bilgi sunan
rehberdir. Planlama, personel eğitimi, veri
toplanması, veri girişi, verinin çözümlenmesi
ve bildirimi aşamalarından oluşur (9). STEPS
yaklaşımının uygun şekilde uygulanabilmesi
için görev paylaşımı ve ekip çalışması olmalıdır.
Hiyerarşik yapıda, merkezden perifere
örgütlenme yapısı; DSÖ ofisleri, STEPS bölge
koordinatörleri, STEPS koordinasyon komitesi
ve araştırma ekibinden oluşmaktadır. DSÖ
ofisleri, ülkelere ve bölgelere STEPS sürveyansı
konusunda teknik destek sağlamaktadır. STEPS
bölge koordinatörü, STEPS’in planlanması ve
gerçekleştirilmesinde kilit rol oynayan, tüm
süreçten sorumlu kişidir. STEPS koordinasyon
komitesi, çoğunlukla sağlık bakanlığında
işleyişini sürdüren, STEPS’in uygulanmasında
lojistik ve uygulama ile ilgili sorunların
çözümünde rol oynayan yapıdır. Komitenin
başkanı STEPS bölge koordinatörüdür. Diğer
üyeler; halk sağlığı, epidemiyoloji, kronik
hastalık uzmanları, kronik hastalıkları
önlemede deneyimli kişilerden oluşur.
Araştırma ekibi, veri toplama, veri giriş ekibi ve
istatistikçiden oluşur. STEPS yaklaşımı
donanımlı bir ekip işbirliğiyle hiyerarşik yapı
izlenerek, DSÖ tarafından belirlenen STEPS
rehberine uygun yürütülmelidir. Böylece
benzer yöntemlerle yürütülmüş çalışmaların
birbiriyle karşılaştırılması, sonuçların
değerlendirilmesi daha olanaklı olacaktır.
2) İnme Sürveyansı
Serebrovasküler hastalıklar, orta yaş ve ileri
yaşta görülen en yaygın ikinci ölüm nedenidir
(10). DSÖ 2005 yılı verilerine göre, dünya
çapında tüm ölümlerin yüzde 9,9’u inmeye
bağlıdır. Ayrıca bu ölümlerin yüzde 85,0’ı
düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana
Tablo 2. İnmeden korunma stratejileri
Korunma
stratejisi
Hedef
Örnek
Birincil koruma
İnmenin sıklığının
azaltılması
İnme ya da kardiyovasküler hastalık riski olan kişilerin
belirlenmesi
Toplumda bedensel etkinliği artırıcı girişimlerde bulunulması
Tütün kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması
İkincil koruma
İnmeden etkilenen
insanların sağaltımı
Major kardiyovasküler risk faktörlerine yoğunlaşmak
Antihipertansif tedavi
Üçüncül
koruma
İnmenin olumsuz
etkilerinin azaltılması
Akut durumda enfeksiyonların tedavi edilmesi Eşlik eden
hastalıkların yönetimi
Rehabilitasyon
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 30
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 34
gelmekte ve ölen kişilerin üçte biri 70 yaşın
altında olmaktadır. DSÖ ulusal inme sürveyans
sistemini, inmenin önlenmesi ve tedavi
edilebilmesi için inme verilerinin toplanması
gerekliliğinden dolayı geliştirmiştir. STEPs
Stroke yaklaşımında değiştirilebilir risk
faktörleri (yüksek kan basıncı, tütün kullanımı,
bedensel etkinlik azlığı, yüksek oranda alkol
kullanımı, aşırı kiloluluk, diyabet), çevresel risk
faktörleri (pasif tütün maruziyeti, tıbbi
tedaviye ulaşma durumu), değiştirilemeyen
risk faktörleri (yaş, cinsiyet, aile öyküsü)
sürveyans çalışmalarının odak noktasını
oluşturmaktadır. İnme sürveyansı, inme
hastalarının toplum için oluşturduğu hastalık
yüküne göre üç adımda incelemiştir. İlk adım,
inme olduğu kabul edilen hastalar ile ilgili bilgi
sağlanmasıdır. İkinci adım, toplum temelli
ölümcül inme olaylarını belirlemektir. Son adım
ise toplum temelli ölümcül olmayan inme
olaylarını tahmin etmektir.
İnme sürveyansında da araştırmanın yapılması
ve bulguların bildirilmesi kronik hastalık risk
faktörlerinin sürveyansındaki gibidir (11).
3) Küresel Bedensel Etkinlik Sürveyansı
Bedensel etkinlik azlığı, kronik hastalıklar,
kardiyovasküler hastalıklar, iskemik inme, Tip 2
diyabet, kolon kanseri ve meme kanseri için
değiştirilebilir bir risk faktörü olup mental
sağlık ve obezite gibi diğer sağlık çıktıları ile de
ilişkilidir (12). Toplumda bedensel etkinlik
sürveyansı ve etkin bir halk sağlığı yanıtının
oluşabilmesi için standardize bir uygulama
gereklidir. Şu anda bu uygulama ülkelerde
anketlerle yürütülmekle birlikte düzenli veri
toplanması ile ilgili sıkıntılar sürmektedir.
4) Küresel Okul Sağlığı Araştırmaları
Küresel okul sağlığı araştırmaları 13-15 yaş
arasındaki okul öğrencilerine yönelik on temel
başlık altında yürütülen çalışmalardır. Böylelikle
dünya çapında çocukların morbiditesine ve
mortalitesine neden olan risk faktörlerinin
belirlenmesi ve sağlığın geliştirilmesi
amaçlanmaktadır. Temel konular alkol
kullanımı, günlük davranışlar, madde kullanımı,
hijyen, mental sağlık, bedensel etkinlik
durumu, tütün kullanımı, şiddet başlıkları olup,
ülkelerin katılımı ile gerçekleştirmesi
planlanmaktadır (13).
Sonuç
Kronik hastalık risk faktörlerinin sürveyansı
politik ve teknik anlamda ülkeler için çok
önemlidir. DSÖ standart araştırma yöntemleri
ve örgütlenme yapısı ile bildirim sisteminin
uygulanması, bilgi eksikliğinin giderilmesi için
çaba harcamaktadır. Bu nedenle üye ülkeler
DSÖ’nün yönlendirmesiyle uygun örgütlenme
yapısını oluşturup kapasitelerine uygun,
çekirdek konular, genişletilmiş konular ya da
tercihli konular ile ilgili hedefleri
gerçekleştirmeye çalışmalıdırlar. Özellikle az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde risk
faktörleri hakkında veri elde edilmeye
başlanmıştır. Durum saptama açısından bu
bulgular önem taşımaktadır. Türkiye’de olduğu
gibi özellikle laboratuvar ölçümleri ile ilgili bir
standart oluşturulması, durumu görmek adına
önemlidir. Ayrıca etkin bir bildirim sisteminin
belirlenmesi, kronik hastalık risk faktörlerinin
önlenmesinde önemli bir kilometre taşı
olacaktır.
İletişim: Dr. Celalettin Çevik
TTB Arşivinden
E-posta: [email protected]
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 31
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 35
Kaynaklar
1. Bulaşıcı hastalıklar sürveyans ve kontrol esasları
yönetmeliği. Erişim tarihi 15 Kasım 2012,
http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-4958/bulasicihastaliklar-surveyans-ve-kontrol-esaslari-yone-.html
2. 2733rd Employment, Social Policy, Health and
Consumer Affairs Council Meeting – Luxembourg – 1
and 2 June 2006.
3.Türkiye Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve
Kontrol Programı. Erişim tarihi 10 Eylül 2012,
http://www.tkd-online.org/PDFs/Turkiye_
kalp_ve_damar_hastaliklarini_onleme_ve_kontrol_
programi.pdf
4.Gelişmekte Olan Ülkelerin Sağlık Sistemlerinin
Yeniden Yapılanması ve Finansmanı: Türkiye Deneyimi.
Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (6)
2003/2 : 99-113
5. PanAmerican STEPS, the PAHO/WHO Stepwise
Approach to Chronic Noncommunicable Disease RiskFactor Surveillance.
http://www.paho.org/English/AD/DPC/ NC/panamsteps.htm
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 32
6. Alwan Ala etc. Monitoring and surveillance of
chronic non-communicable diseases: progress and
capacity in high-burden countries. Lancet
2010;376:1861-1868
7. DSÖ Steps yaklaşımı. Erişim tarihi 19 Kasım 2012,
http://www.who.int/chp/steps/Part1.pdf
8. DSÖ Steps yaklaşımı. Erişim tarihi 19 Kasım 2012,
http://www.who.int/chp/steps/STEPS_Instrument_v2.
1.pdf.
9. DSÖ Steps yaklaşımı. Steps kılavuz. Erişim tarihi 19
Kasım 2012,
http://www.who.int/chp/steps/manual/en/index.html
10.UHY–ME Çalışması, Türkiye. kılavuz. Erişim tarihi
17 Kasım 2012,
http://www.tusak.saglik.gov.tr/pdf/nbd/
raporlar/hastalikyukuTR.pdf).
11.DSÖ İnmenin sürveyansı. Araştırmanın
http://www.who.int/chp/steps/Manual.pdf.
12.Sağlık Bakanlığı. Beslenme ve Sağlık. Erişim tarihi
20 Kasım 2012,
http://www.beslenme.saglik.gov.tr/content/
files/yayinlar/kitaplar/obezite_bilgi_serisi/ D11.pdf).
13.DSÖ okul sağlığı sürveyansı. Erişim tarihi 20 Kasım
2012. http://www.who.int/chp/gshs/en/index.html
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 36
Derleme
Bulaşıcı Hastalıklar Açısından Sağlık Çalışanlarının Sağlığı*
Wellbeing of Health Care Workers in Terms of Communicable Diseases
Review Article
Dr. Dilek Aslan**
Geliş tarihi : 14.01.2013
Kabul tarihi: 17.02.2013
Öz
Abstract
Sağlık çalışanları, çalışma koşullarına bağlı
olarak günümüzde pek çok sorunla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Stres, tükenmişlik
sendromu, iş doyumsuzluğu, ruh sağlığı
sorunları, bulaşıcı hastalıklar, ergonomik
sorunlar, kazalar, yaralanmalar bu sorunlar
arasındadır. Sağlık personelinin yakalandığı,
doğru müdahaleler aracılığı ile korunulabilir
ve tedavi edilebilir özelliği olan bulaşıcı
hastalıklar birey ve toplum sağlığını
doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir.
Sağlık çalışanları açısından sağlığı bozan
koşullar kimyasal, fiziksel, biyolojik,
ergonomik ve psiko-sosyal etmenler olmak
üzere beş temel başlıkta incelenmektedir.
Ülkemizde, oluşturulmuş olan Meslek
Hastalıkları Listesi’ne göre mesleki bulaşıcı
hastalıklar (D grubu hastalıklar) özel bir
başlıkta incelenmektedir.Bulaşıcı hastalıklarla
mücadelede, bireysel boyutu da içeren
sistem temelli, bütünsel yaklaşıma
gereksinim vardır.
Health care workers are at risk of many
health problems due to their working
conditions. Stress, burnout syndrome, job
dissatisfaction, communicable diseases,
ergonomic issues, accidents, injuries are
among the problems encountered in health
professionals. Among all, communicable
diseases, which can be prevented and
treated via correct measures, have direct and
indirect influences both at the individual and
community levels. Threats of health among
health workers have been investigated in
five major risk groups including chemical,
physical, biological, ergonomic, and psychosocial risks. Due to the Occupational
Diseases List in Turkey, occupational
communicable diseases (Group D) is a
specific topic. To combat with communicable
diseases, a comprehensive and system based
approach is required.
Bu yazı kapsamında, sağlık çalışanları
açısından bulaşıcı hastalık risklerinin ne(ler)
olduğu ve risklerin önlenmesi için sistem
temelli yaklaşımın gerektirdiği adımlara yer
verilmiştir. Yazı içeriğinde ayrıca, sistem
temelli yaklaşımlara ek olarak, bireye özel
yaklaşımlar arasında yer alan el yıkama,
şüpheli durumlarda “izolasyon”, aşılama
konuları da bu yazının diğer vurgulanan
başlıkları olmuştur.
In the content of this paper, risks of
communicable diseases and preventive
methods have been discussed with a system
based approach. In addition to system based
approach, individual precautions including
hand washing, isolation in suspicious
situations, and immunization, etc have been
other basic highlights of this paper as well.
Key words: Health care worker, Health,
Communicable diseases, Prevention
Anahtar sözcükler: Sağlık çalışanı, Sağlık,
Bulaşıcı hastalıklar, Korunma,
* Bu yazı kapsamındaki bilgiler Hacettepe Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları Uygulama ve
Araştırma Merkezi tarafından 2.1.2013 tarihinde düzenlenmiş olan Çalışma Hayatında Bulaşıcı Hastalıklar
Sempozyumu’nda yazar tarafından sunulmuştur.
**Prof.; Hacettepe Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı AD, Ankara
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 33
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 37
Giriş
Sağlık sektöründe uluslararası düzeyde toplam
59 milyon kişinin istihdam edildiği
belirtilmektedir (1). Bu grubun 35 milyonunun
sağlık çalışanı olarak görev yaptığı, bu sayının
da toplam çalışan sayısının %12’sini
oluşturduğu tahmin edilmektedir (2).
Sağlık çalışanları, çalışma koşullarına bağlı
olarak günümüzde pek çok sorunla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Stres, tükenmişlik
sendromu, iş doyumsuzluğu, ruh sağlığı
sorunları, bulaşıcı hastalıklar, ergonomik
sorunlar, kazalar, yaralanmalar bu sorunlar
arasındadır (3, 4).
Yapılan çalışmalar, meslek koşullarından
bağımsız olarak sağlık çalışanlarının sağlık
sorunlarında benzerlik olduğuna da işaret
etmektedir (5). Riskli davranış örüntülerinde
paralellik, sağlık hizmetlerini kullanmama gibi
etkenler bu benzerliği yaratan nedenler olabilir.
Örneğin, hekimlerin birinci basamak koruyucu
sağlık hizmetlerini yeterince kullanmadıkları,
tarama programlarından istenildiği kadar
yararlanmadıklarına ilişkin bilgiler
bulunmaktadır. Sağlık çalışanlarının yaşadıkları
bu gibi sağlık sorunları birey/insan olarak
onların sağlıklı olma hakkını ortadan
kaldırmaktadır. Buna ek olarak, sağlık
çalışanlarının “sağlıksızlığı” genel toplumun
sağlık durumunu da olumsuz etkilemektedir
(4).
Amaç
Bu yazı kapsamında, sağlık çalışanlarının
bulaşıcı hastalıklarla ilgili risklerine ilişkin
durum saptamanın uluslararası düzlemde
yapılması ve korunmaya yönelik evrensel
önerilerin paylaşılması amaçlanmıştır.
Sağlık Riskleri
Sağlık çalışanları açısından sağlığı bozan
koşullar bazı uluslararası kurumlar tarafından
da aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadır:
I-Kimyasal etmenler
II-Fiziksel etmenler
III-Biyolojik etmenler
IV-Ergonomik etmenler
V- Psikososyal etmenler
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 34
Ülkemizde, oluşturulmuş olan “Meslek
Hastalıkları Listesi” kamu çalışanları dışındaki
sigortalı çalışanların tümünü kapsamaktadır. Bu
listeye göre meslek hastalıkları beş gruba
ayrılmıştır:
1- Kimyasal maddelerle olan meslek
hastalıkları (A grubu)
2- Mesleksel deri hastalıkları (B grubu)
3- Mesleksel solunum sistemi hastalıkları (C
grubu)
4- Mesleksel bulaşıcı hastalıklar (D grubu)
5- Fiziksel etmenlerle olan meslek hastalıkları
(E grubu)
Listede de görüldüğü gibi, D grubu hastalıklar
mesleksel bulaşıcı hastalıklardır (6). Bulaşıcı
hastalıklar riski ile karşılaşan çalışanlar arasında
sağlık çalışanları, hayvanlarla teması olan iş
kollarında çalışanlar, laboratuvar çalışanları yer
almaktadır (7).
Sağlık Çalışanları Açısından Bulaşıcı
Hastalıklar
Sağlık çalışanlarının bulaşıcı hastalıklar
açısından çalışma koşullarına bağlı olarak
karşılaştıkları risklerin başında “iğne batması”
da yer almaktadır. Sağlık çalışanları, iğne
batması sonucu 20’den fazla patojenden
etkilenebilmektedir. Bu riskler arasında Hepatit
B, Hepatit C, HIV/AIDS, malarya, sifiliz,
tüberküloz, brusella, herpes ve difteri de yer
alır (2). Malarya, sarı humma, veba, lepra, gibi
tropikal hastalıklar, şarbon gibi hayvanlardan
bulaşan hastalıklar da farklı alt iş kollarında
görev yapan sağlık çalışanları açısından
bilinmelidir (6).
Pruss-Üstün ve arkadaşlarının 2005 yılında
yaptıkları bildirime göre, Dünya Sağlık
Örgütü’nün verileri, 2000 yılında sağlık
çalışanları arasında iğne batmasına bağlı olarak
16 bin Hepatit C, 66 bin Hepatit B ve bin HIV
olgusu meydana geldiğini göstermektedir (8).
İğne batmasına bağlı yaşanan sorunların
%90’dan fazlasının gelişmekte olan ülkelerde
yaşandığı bilinmektedir (9).
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 38
İğne batması ve riskler konusunda yapılan
çalışmalara göre, hastalık riski, seyri bazı
değişkenlere göre farklılaşmaktadır. Örneğin,
Cheng ve arkadaşlarının Tayvan’da ulusal
temsiliyeti olan ve diş hekimleri arasında
yaptıkları bir çalışmada, iğne batma riskinin
yaşın ilerlemesiyle, enfeksiyon kontrol
yaklaşımlarını benimseme ve uyumda gerilik
ile, kan yolu ile bulaşan patojenlere ilişkin bilgi
yetersizliği ile, hastalıkların bulaşması
konusundaki kaygı düzeyindeki yükseklik ile
arttığını ortaya koymuşlardır. İğne batmasının
en çok parmaklar aracılığı ile olduğu da
saptanmıştır (10).
dünyanın özellikle gelişmekte olan ülkelerinde
de benzer seyrettiği söylenebilir (15)
Türkiye’de Mersin ilinde, 2009 yılında 807
sağlık çalışanı arasında Kunt ve arkadaşları
tarafından yapılmış bir çalışmanın sonuçlarına
göre, sağlık çalışanları arasında bulaşıcı
hastalıklar açısından riskler tanımlanmıştır. Kan
yoluyla geçen hastalıkların yanı sıra, alan
çalışmaları sırasında kuduz gibi hayvanlar
aracılığı ile bulaşan hastalık risklerine de dikkat
çekilmiştir (11).
3. Pandemik influenza, sağlık çalışanlarının
sağlığını da çok yakından etkilemektedir.
Prematunge ve arkadaşları tarafından yapılan
bir sistematik derleme çalışmasında, sağlık
çalışanları arasında H1N1 salgınından
korunmak için, mevsimsel grip salgınından
korunma yollarından farklı olarak, sağlık
çalışanlarını aşılama çalışmalarının öne çıkması
gerektiği vurgulanmıştır. (18). Aguilar-Díaz
Fdel tarafından yapılan bir çalışmada, sağlık
çalışanlarının aşı yaptırmamasının en önemli
nedeninin, aşının yan etkilerinden duyulan
kaygı olduğu saptanmıştır (19).
Ülkemizde, farklı bir çalışma statüsünde görev
yapan “taşeron” işçiler arasında da bulaşıcı
hastalıklara ilişkin riskler ön sıralardadır.
Örneğin, İzgi ve Öztürk tarafından Antalya’da
taşeron işçiler arasında yapılmış bir çalışmada,
en sık görülen iş kazası olarak “kullanılmış
enjektör ucu batması” saptanmıştır.
Katılımcılar arasında en fazla algılanan risk de
61 işçi için (%47,7) bulaşıcı hastalıklar ve
enfeksiyon olmuştur. Bununla birlikte,
araştırmaya katılanların %84’ünün herhangi
bir iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi almadığı
belirtilmiştir (12).
2. SARS ile ilgili 2009 yılında, Pryluka ve
arkadaşları tarafından Arjantin’de yapılan bir
çalışmada, sağlık çalışanlarının hastane
koşullarındaki önlemlerin yetersizliği ya da
toplum içinde bireysel önlemlerdeki eksiklikler
nedeniyle SARS tanısı aldıkları, tanı alanların
en fazla hemşireler olduğu vurgulanmıştır (16).
SARS nedeniyle yaşamını yitiren sağlık
çalışanları olmuştur. İtalyan parazitolog, 46
yaşındaki Dr. Carlo Urbani’nin 29.3.2003
tarihli ölümü örnek olarak anımsatılabilir (17).
4. Tüberküloz sağlık çalışanları arasında sorun
olmayı sürdürmektedir. Laboratuvar
çalışanlarının bu riski diğer sağlık çalışanlarına
göre daha fazladır. Sorunun çözümü için
altyapı çalışmalarının yetersizliğinin aşılması
gerektiği bildirilmektedir (20).
Sağlık çalışanlarının karşılaştıkları bulaşıcı
hastalıklar kapsamındaki öne çıkan diğer riskler
aşağıda sunulmuştur:
Çalışanların sağlığını korumaya yönelik kimi
düzenlemeler öteden beri yapılmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü, 1925 yılından bu
yana ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmektedir.
Türkiye de diğer ülkeler gibi bu düzenlemeleri
ulusal yasalarına yansıtmaktadır (6).
1. Son yıllarda sağlık çalışanları mortalite riski
yüksek olan hastalıklarla da mücadele
etmektedirler. Örneğin, %10-60 arasında
değişen fatalite hızına sahip Kırım Kongo
kanamalı ateşi sağlık çalışanları yaşamına mal
olmaktadır (13). Ülkemizde de yakın geçmişte,
bir hemşire ve bir hekim de içinde olmak
üzere, sağlık çalışanları arasında bu örnekler ne
yazık ki yaşanmıştır (14). Bu kayıpların
Sağlık çalışanlarının karşılaştıkları riskler onların
çalışma barışını, iş doyumunu da yakından
etkilemektedir. Örneğin, Pham ve arkadaşları
tarafından Vietnam’da yapılan bir çalışmada,
HIV /AIDS hastaları ile çalışan sağlık
çalışanlarının HIV/AIDS riski ve hastalandıkları
takdirde de “damgalanma (stigma)” kaygısı
yaşadıkları, bu kaygının da iş doyumlarını
olumsuz etkilediği ortaya konmuştur (21).
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 35
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 39
Nasıl önleyelim? Sistem temelli yaklaşım
Sorunun yanıtı, evrensel sistematik
yaklaşımların içselleştirilmesi ve bu doğrultuda
gerekli bütün önlemlerin alınmasıdır.
Sistem temelli yaklaşım bir gereklikliktir, çünkü
risklerin dinamik/gündelik yaşam içinde sürekli
bir biçimde etkileşimi, yarattığı farklı ve
karmaşık sorunlar vardır. Bu sorunlara bütünsel
yaklaşım gerekir. Örneğin, Lee ve
arkadaşlarının hemşireler arasında yapmış
oldukları bir çalışma sonuçlarına göre, iş stresi
hemşirelerin immünolojik biyo-belirteç
düzeylerini olumsuz etkilemiştir (22). Bu
sonuca göre, araştırma yapılan grubun çalışma
ortamı ile ilgili her türlü riskten olumsuz
etkilenmelerinin olası olduğu düşünülebilir.
Evrensel yaklaşımların çerçevesini, BM İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi'nin en temel
maddesi olan “insan hakkı” kavramının
belirlediği temel zeminde tartışmak doğru olur.
Bu temel üzerine, sağlığın korunması ve
geliştirilmesi amacıyla konulan her
kural/yaklaşım daha sonraki adımları oluşturur.
Bu çerçevede uluslararası düzenlemeleri kısaca
değerlendirmek yerinde olur:
1- BM İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi
2- ILO Yaklaşımları
3- Uluslararası Sağlık Tüzüğü (23)
4- Ulusal mevzuat
Bu bütünlük içinde bakıldığında, ülkemizde
sorunların çözümü için belirli adımlar atılması
gerekmektedir. Bugün sağlık çalışanlarının
yaşadığı mesleksel sağlık sorunlarının
çoğunluğu meslek hastalığı kapsamında
değerlendirilmemektedir. İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu’nda (24) çalışan sağlığına
yönelik düzenlemelerin bütünlüklü
değerlendirmenin uzağında olduğu görüşleri
yaygındır. Yasa'nın bütününde çalışanların
kendi sağlığından sorumlu olma yaklaşımının
ağırlıklı olduğu görülmektedir. (6). Yasa
kapsamında diğer sağlık çalışanlarının (örneğin
hemşirelerin) mesleksel açıdan kimliksizleştirme
sorunu da bulunmaktadır (25).
Bireye özel yaklaşımlar
Sağlık çalışanlarının sağlığına yönelik müdahale
programlarının bireysel boyutları da
bulunmaktadır. Evrensel korunma önlemlerini
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 36
içeren doğru yaklaşım ve uygulamaların
meslek eğitimleri sırasında, sürekli mesleki
gelişim etkinlikleri kapsamında programlı bir
biçimde yürütülmesi önemlidir. Aşağıdaki
temel yaklaşımların sağlık çalışanlarının tümü
tarafından eksiksiz uygulanması
önerilmektedir:
1. El yıkama kurallarına
özenilmesi/öncelenmesi
2. Bulaşıcı hastalık şüphesiyle karşı karşıya
kalınan durumlarda uygun “izolasyon”
önlemlerinin alınması
3. Sağlık çalışanlarına yönelik aşılama
programlarının planlanması ve uygulanması
(26).
Sağlık çalışanlarına yönelik, özel aşılama
programları kapsamında hepatit B, influenza,
difteri, tetanoz, polio, kabakulak, hepatit A,
tüberküloz, kızamık, kızamıkçık, suçiçeği,
neisseria meningitidis C aşılarının olabileceği
belirtimektedir (27).
Sonuç olarak, sağlık çalışanlarının meslek
uygulamalarından dolayı karşı karşıya kaldıkları
riskler arasında bulaşıcı hastalıklar ön sıralarda
yer almaktadır. Bu risklerin tümüyle ortadan
kalkabilmesi için sistematik bir yaklaşım
çerçevesinde bireysel ve toplumsal
müdahaleler gerekmektedir.
İletişim: Dr. Dilek Aslan
E-posta: [email protected]
Kaynaklar
1.42. Health workers.
http://www.who.int/occupational_health/
topics/hcworkers/en/index.html. Erişim:27.1.2013.
2.Goniewicz M, Włoszczak-Szubzda A, Niemcewicz
M, Witt M, Marciniak-Niemcewicz A, Jarosz MJ.
Injuries caused by sharp instruments among
healthcare workers--international and Polish
perspectives. Ann Agric Environ Med 2012;19(3):5237.
3. Rössler W. Stress, burnout, and job dissatisfaction
in mental health workers. Eur Arch Psychiatry Clin
Neurosci. 2012 Nov;262 Suppl 2: 65-9.
4. Fronteira I, Biscaia A. The health status of
Portuguese healthcare professionals. Cah Sociol
Demogr Med 2007 Jul-Sep;47(3):361-75.
5. Tyssen R. Health problems and the use of health
services among physicians: a review article with
particular emphasis on Norwegian studies. Ind Health
2007 Oct;45(5):599-610.
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 40
6. Emiroğlu C. Sağlık sektöründe mesleki riskler ve
hukuksal düzenlemeler. TTB Mesleki ve Sağlık
Güvenliği Dergisi 2012;43:16-25.
7. Haagsma JA, Tariq L, Heederik DJ, Havelaar AH.
Infectious disease risks associated with occupational
exposure: a systematic review of the literature. Occup
Environ Med 2012 Feb;69(2):140-6.
8. Pruss-Ustun A, Rapiti E, Hutin Y. Estimation of the
global burden of disease attributable to contaminated
sharps injuries among health-care workers. Am J Ind
Med 2005;48(6):482–90.
9. Healthcare worker safety.
http://www.who.int/occupational_health/
activities/1am_hcw.pdf. Erişim:27.1.2013.
10.Cheng HC, Su CY, Yen AMF, Huang CF. Factors
Affecting occupational exposure to needlestick and
sharps ınjuries among dentists in Taiwan: A
nationwide survey. PLoS ONE 2012;7(4):e34911.
doi:10.1371/journal.pone.0034911.
11.Kunt AÖ, Öner S, Yapıcı G, Şaşmaz T, Buğdaycı R.
Occupational risk factors among primary health care
workers in Mersin, Turkey. Turkiye Klinikleri J Med Sci
2011;31(5):1194-203.
12.İzgi C, Öztürk H. Akdeniz Üniversitesi’nde taşeron
sağlık işçilerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği durum
tespiti. Türkiye Halk Sağlığı Dergisi 2012;10(3):16073.
13.Sisman A. Epidemiologic features and risk factors
of Crimean-Congo hemorrhagic fever in Samsun
province, Turkey. J Epidemiol. 2012 Dec 1.
https://www.jstage.jst.go.jp/article/jea/
advpub/0/advpub_JE20120097/_pdf.
Erişim:27.1.2013.
14.Kırım Kongo kanamalı ateşi ve sağlık çalışanları.
TTB Mesleki ve Sağlık Güvenliği Dergisi 2012;43:26.
15.http://ahmedabad.aarogya.com/news-andupdates/62-year-2012/357-congo-fever-claims-citydoctors-life.html. Erişim:1.2.2013.
16.Pryluka D, Lopardo G, Daciuk L, Stecher D,
Bonvehi P. Severe acute respiratory disease in healthcare workers during the influenza H1N1 pandemic in
Argentina. J Infect Dev Ctries. 2013 Jan 15;7(1):3640.
18.Prematunge C, Corace K, McCarthy A, Nair RC,
Pugsley R, Garber G. Factors influencing pandemic
influenza vaccination of healthcare workers--a
systematic review. Vaccine 2012 Jul 6;30(32):473343.
19.Aguilar-Díaz Fdel C, Jiménez-Corona ME, Poncede-León-Rosales S. Influenza vaccine and healthcare
workers. Arch Med Res 2011 Nov;42(8):652-7.
20.Mathew A, David T, Thomas K, , Kuruvilla PJ, Balaji
V, Jesudason MV, Samuel P. Risk factors for
tuberculosis among health care workers in South
India: a nested case–control study. Journal of Clinical
Epidemiology 66(2013): 67e74.
21.Pham HN, Protsiv M, Larsson M, Ho HT, Vries DH,
Thorson A. Stigma, an important source of
dissatisfaction of health workers in HIV response in
Vietnam: a qualitative study. BMC Health Serv Res
2012 Dec 21;12:474.
22.Lee KM, Kang D, Yoon K, Kim SY, Kim H, Yoon HS,
Trout DB, Hurrell JJ Jr. A pilot study on the association
between job stress and repeated measures of
immunological biomarkers in female nurses. Int Arch
Occup Environ Health. 2010 Oct;83(7):779-89.
23.http://www.who.int/ihr/en/. Erişim:2.2.2013.
24.6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,
30.6.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmî Gazete.
25.Emiroğlu C, Koşar L. İş sağlığı ve güvenliği
kanunu” üzerine. TTB Mesleki ve Sağlık Güvenliği
Dergisi 2012;43:2-15.
26.Hibberd PL. Immunizations for healthcare workers.
Weller PF, Bloom A (Eds). Uptodate archieve.
http://www.uptodate.com/contents/ immunizationsfor-healthcareworkers?source=search_result&search=
infectious+disease+health+care+worker
&selectedTitle=1%7E150. Erişim: 28.1.2013.
27.Bazter D. Specific immunization issues in the
occupational health setting. Occupational Medicine
2007; 57: 557–63.
17.Ksiazek TG, Erdman D, Goldsmith CS, Zaki SR,
Peret T, Emery S, Tong S, Urbani C, Comer JA, Lim W,
Rollin PE, Dowell SF, Ling AE, Humphrey CD, Shieh
WJ, Guarner J, Paddock CD, Rota P, Fields B, DeRisi J,
Yang JY, Cox N, Hughes JM, LeDuc JW, Bellini WJ,
Anderson LJ; SARS Working Group. A Novel
Coronavirus Associated with Severe Acute Respiratory
Syndrome. N Engl J Med. 2003 May
15;348(20):1953-66.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • 37
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 41
TTB-STED Fotoðraf Yarýþmasý 2012 Sonuçlandý
Türk Tabipleri Birliði - Sürekli Týp Eðitimi
Dergisi’nce 2012 yýlýnda düzenlenen fotoðraf
yarýþmasý sonuçlandý. Fotoðraf Sanatçýsý
Ýbrahim Demirel, Dr. Mehmet Beyazova, Dr.
Ufuk Beyazova, Dr. Orhan Odabaşı’ndan
oluþan Seçici Kurul, 15 Şubat 2013’te
yarýþmaya baþvuran 21 adayýn gönderdiði 92
adet fotoðrafý deðerlendirdi. Kýrk fotoðraf
sergilemeye deðer bulundu. Bunlarýn arasýnda
yapýlan seçmede, ödüle deðer görülen ve
STED’in kapak fotoğrafı olacak yapýtlar
belirlendi. Buna göre:
Büyük Ödül: Tıp Öğrencisi Ali Orhan’ın
“Yalnızlık Paylaşılmaz” adlý fotoðrafý.
Baþarý Ödülleri: Hasan Yaşar’ýn “Sıcaklık”,
Murat Seyit’in “Koyun Atlatma” ve Burcu
Tokuç’un “Pekmez” adlý fotoðraflarý.
Jüri Özel Ödülü: Burcu Tokuç’un “Kışa
Hazırlık” adlý fotoðrafý.
“Yalnızlık Paylaşılmaz", Ali Orhan
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
Galeri Sanatyapým Ödülü: Murat Seyit’in
“Yorgancı” adlý fotoðrafý.
Bu fotoðraflar ödül alanlardan baþlanarak,
2013 yýlýnda yayýmlanacak olan STED’in
kapaðýnda ve dergimizde yayýmlanacaktýr.
Ankara Tabip Odası'nın 14 Mart Tıp Etkinlikleri
töreninde, yarýþmada dereceye giren yapýtlarýn
sahiplerine ödülleri verildi. Fotoðraflar daha
sonra düzenlenecek olan çeþitli etkinliklerde de
sergilenecek; yarýþmaya gönderilen fotoðraflar,
TTB yayýnlarýnda, saðlýkla ilgili, eðitim ve sanat
etkinliklerinde ad belirtilerek yayýmlanacaktýr.
Yarýþmada dereceye girenleri kutlar, katýlan
tüm okurlarýmýza teþekkür ederiz.
2013 yýlýnda düzenlenecek olan yarýþmaya,
fotoðrafa meraklý tüm STED okurlarýnýn
katýlýmýný bekliyoruz.
Bilimsel ve Dostça...
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 42
“Sıcaklık", Hasan Yaşar
“Koyun Atlatma", Murat Seyit
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 43
“Pekmez", Burcu Tokuç
Yayın Yönetmeniz Dr. Özen Aşut, Ali Orhan’a plaketini sunarken
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 44
“Kışa Hazırlık”, Burcu Tokuç
Ödül töreninden bir görünüm
“Yorgancı", Murat Seyit
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 45
Fotoğraf Yarışması - 2013
Türk Tabipleri Birliği - Sürekli Tıp Eğitimi
Dergisi (TTB-STED) Fotoğraf Yarışmasının bu
yıl 12.'sini düzenliyoruz. Fotoğrafa meraklı
okurlarımızın emeğinin ürünü olan eserler
yıllardır dergimizin kapağına ve içeriğine değer
katıyor. Artık gelenekselleşen bu yarışmanın
2013 yılında da başarıyla gerçekleştirilebilmesi
için fotoğraf çeken ve ürünlerini STED
okurlarıyla paylaşmak isteyen tüm dostlarımızı
TTB - STED Fotoğraf Yarışması 2013’e
katılmaya davet ediyoruz.
Yarışma Kuralları
- Yarışmaya; tüm sağlık çalışanları ve tıp
öğrencileri katılabilir.
- Yarışmaya gönderilen eserlerin daha önce
herhangi bir yarışmada derece almamış olması
gerekmektedir.
- Her katılımcı en fazla beş adet renkli
fotoğrafla yarışmaya başvurabilir.
biçimde paketlenip aşağıda belirtilen adrese
posta ya da kargo ile gönderilebilir ya da elden
teslim edilebilir.
- Yarışmaya gönderilen fotoğraflar iade
edilmez. Türk Tabipleri Birliği, katılımcıların
fotoğrafları ile ilgili izinler ve telif hakları ile
ilgili herhangi bir sorumluluk üstlenmez.
Katılımcı, yarışmaya gönderdiği fotoğraf(lar)ın,
isminin ve eser adının belirtilmesi koşuluyla,
TTB yayınlarında ve sağlıkla ilgili eğitim, sanat
vb. etkinliklerde kullanım hakkını ve buna
bağlı olarak Fikri ve Sınai Haklar Kanunu ve
ilgili mevzuat gereğince eser(ler)in çoğaltma,
yayma, temsil, umuma iletim, faydalanma ve
gerekli diğer haklar için TTB'ye izin verdiğini
kabul eder.
- Yarışmaya fotoğraf gönderen katılımcılar
yukarıda belirtilen koşulları kabul etmiş
sayılırlar.
Yarışma Takvimi
- Yarışma konusu "serbest"tir.
Son katılım tarihi: 20 Kasım 2013
- Fotoğraflar 20 X 30 cm boyutunda fotoğraf
kağıdına basılı olmalıdır. Farklı boyutta olan ve
siyah-beyaz fotoğraflar değerlendirmeye
alınmayacaktır.
Seçici Kurul'un değerlendirmesi ve sonuçların
duyurulması: 3 Aralık 2013
- Fotoğraflar herhangi bir yüzeye
yapıştırılmamalı, etrafında çerçeve ya da
paspartu oluşturacak biçimde boşluk ya da
çizgi bulunmamalıdır.
Büyük Ödül: Bir adet fotoğraf makinesi, TTB
yayınlarından oluşan bir armağan paketi ve
plaket (bir kişiye),
- Gönderilecek her bir fotoğrafın arkasına, sol
üst köşeye bir etiket yapıştırılarak yarışmacı
tarafından belirlenecek (en az beş harf ya da
rakamdan oluşan) bir rumuz ve sıra numarası
yazılmalıdır ('RUMUZ - 1’, 'RUMUZ - 2’, ...
gibi).
- Aşağıda basılı Katılım Formu fotokopi ile
çoğaltılarak ya da STED'in İnternet sayfasından
ulaşılıp, çıktısı alınarak eksiksiz doldurulmalıdır.
- Katılım formu küçük bir zarfa konularak ağzı
kapatılacak ve bu zarfın üzerine yalnızca
yarışmacı tarafından belirlenen rumuz
yazılacaktır.
- Katılım formunun bulunduğu zarf ve
fotoğraflar, ulaşım sırasında hasar görmeyecek
Ödüller
Başarı Ödülü: Tanınmış fotoğraf sanatçılarının
albümleri, TTB yayınlarından oluşan birer
armağan paketi ve plaket (üç kişiye).
Seçici Kurul tarafından uygun görülürse başka
ödüller de verilebilir. Yarışmada ilk altıya giren
fotoğraflar 2013 yılında STED'in kapağında,
diğer fotoğraflardan uygun görülenler iç
sayfalarda yayımlanacaktır. Yarışmada ödül
alan ve Seçici Kurul tarafından sergilenmeye
değer bulunan diğer yapıtlar TTB
etkinliklerinde sergilenebilecektir.
Başvuru Adresi
"STED Fotoğraf Yarışması", TTB, GMK Bulvarı,
Şehit Daniş Tunalıgil Sok. No:2 Kat:4 Maltepe
06570 Ankara
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 46
STED Yazarlarýna Bilgi - 2013
Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi (STED), Türk Tabipleri Birliği'nce
birinci basamak sağlık hizmeti veren hekimlerin bilgi ve
becerilerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi amacıyla iki ayda bir
yayımlanan bilimsel, hakemli bir dergi olup 2005 -2007
arasında TÜBİTAK Türk Tıp Dizini’nde yer aldı. STED'de birinci
basamaðýn çalýþma alanýna giren konularda yapýlmýþ araþtýrma
yazýlarý, derlemeler, olgu sunumlarý yayýmlanýr.
Dergide yayýmlanacak makalelerde aranan özellikler:
- Yazýlar daha önce baþka yerde yayýmlanmamýþ olmalýdýr.
Konularýn iþlenme biçimi sorun çözümüne yönelik olmalýdýr.
Yazýlarda yalýn, anlaþýlýr Türkçe kullanýlmalýdır. Kapsayýcý ve
insancýl bir dil kullanýlmalý, cinsel ya da ýrksal yan tutmadan
kaçýnýlmalýdýr.
- Yazýlar birinci basamak saðlýk hizmetine katký saðlayacak
nitelikte olmalý; konularýn en sýk rastlanan sorunlara yönelik
olmasýna, hastalýklarýn en çok görülen biçim ve yönlerinin
vurgulanmasýna özen gösterilmelidir.
- Makale, aþaðýda belirtilen bölümlerden oluþmalýdır:
1. Baþlýk Sayfasý: Bu sayfada bulunmasý gerekenler:
- Baþlýk: Kýsa (en fazla 90 karakter), yeterince bilgi verici ve ilgi
çekici olmalýdýr.
- Yazarlar: Her yazarýn akademik derecesi, çalýþtýðý kuruluþ ve
iletiþim bilgileri ile adý soyadı belirtilmelidir. Yazar sayýsý birden
fazla ise, altý yazara dek adlarý yazýlmalý, altýncýdan sonraki
yazarlar "ve ark." biçiminde belirtilmelidir.
- Metinle ilgili yazýþmadan sorumlu yazarýn adý, e-posta ve açýk
adresi. Mali destek ve diðer kaynaklar. Ana metnin sözcük
sayýsý. Þekil ve tablolarýn sayýsý.
2. Öz (Abstract) ve Anahtar Sözcükler: Ýkinci sayfada yer
alacak öz ve Ýngilizce özette, çalýþmanýn ya da araþtýrmanýn
amaçlarý, temel iþlemler, baþlýca bulgular ve varýlan sonuçlar
bulunmalýdýr. Öz ve Ýngilizce özet 150-175 sözcükten oluþabilir.
Ýngilizce özet özün aynen çevirisi olmalýdýr.
Özün altýnda üç ile 10 anahtar sözcük yer almalýdýr. (Index
Medicus'un Medical Subjects Headings [MeSH] baþlýðý altýnda
"Týbbi Konu Baþlýklarý" terimlerini kullanýnýz. MeSH terimleri
yoksa, var olan terimler kullanýlabilir.)
3. Giriþ: Bu bölümde, makale ile ilgili önbilgiler, amaç, gerekçe
belirtilmelidir. Bu bölümde ilgili kaynaklar dýþýnda bilgi
verilmemeli, çalýþmanýn veri ve sonuçlarý bulunmamalýdýr.
4. Gereç ve Yöntem: Bu bölümde çalýþmanýn gereç ve yöntemi
ayrýntýlý olarak yer almalýdýr. Diðer araþtýrmacýlarýn ayný sonuçlarý
elde etmeleri için yöntemleri, aygýtlarý ve iþlemleri açýklayýnýz.
Yöntemler için kaynak gösteriniz. Yeni olan yöntemleri
tanýmlayýnýz. Etik kurallara uyum konusunda yapýlan iþleri ve
uyulan belgeleri belirtiniz. Kullanýlan istatistik yöntemlerini,
bilgisayar programýný ayrýntýlý olarak açýklayýnýz. Bu bölümde
bulgulara yer vermeyiniz.
5. Sonuçlar: Bulgularý metin, tablo ve þekiller üzerinde
gösteriniz. Metin içinde önemli verileri vurgulayýp özetleyiniz.
Teknik ayrýntýlar ek olarak verilebilir. Bulgularý, sayý ve yüzde
olarak belirtiniz.
6. Tartýþma: Çalýþmanýn yeni ve önemli yönlerini ve çýkan
sonuçlarý vurgulayýnýz. Bulgularýn ne anlama geldiðine ve
bunlarýn sýnýrlarýna yer verilmelidir. Sonuçlarýn amaçlarla
baðlantýsý kurulmalýdýr. Verilerin tam olarak desteklemediði
sonuç ve açýklamalardan kaçýnýlmalýdýr. Öneriler de bu bölümde
yer alabilir.
7. Teþekkür: Çalýþmaya katkýda bulunanlara, teknik yardýmý
olanlara, mali ve gereçsel destek verenlere teþekkür edilen
bölümdür.
8. Kaynaklar: Kullanýlan kaynaklarýn yeni ve aktarýlan bilgilerin
güncel olmasýna dikkat edilmelidir. Kaynaklarý ana metinde ilk
geçtikleri sýraya göre numaralayýnýz. Ana metin, tablolar ve alt
yazýlardaki kaynaklarý rakamlarla (1-2-3) belirtiniz. Dergi adlarý,
Index Medicus'ta kullanýldýðý biçimde kýsaltýlmalýdýr.
"Yayýmlanmamýþ gözlemler" ve "kiþisel görüþmeler" kaynak olarak
kullanýlamaz. En fazla yirmi beş (25) kaynak kullanılabilir.
Kaynaklar aþaðýda gösterildiði gibi yazýlmalýdýr.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d
Tipik dergi makalesi: Vega KJ, Pina I. Heart transplantation is
associated with an increasead risk for pancreatobiliary disease.
Ann Intern Med 1996; 124: 980 -3. ya da 1996 Jun 1; 124
(11): 980-3.
Kitap: Ringsven MK, Bond D. Gerontology and leadership skills
for nurses. 2nd ed. Albany: Delmar Publishers; 1966.
Kitap bölümü: Murray IL. Care of the elderly. In: Taylor RB, ed.
Family medicine: principles and practice. 3rd ed. New York:
Springer -Verlang; 1988. p.521-32.
Web Sitesi: Clinical evidence on tinnitus. BMS Publishing group.
Accessed November 12, 2003, at
http://www.clinicalevidence.com
9. Tablolar: Tablolara ana metin içinde ilk geçtikleri sýraya göre
numara veriniz. Her tablonun bir baþlýðý olmalýdýr. Tablonun her
sütununa kýsa ya da kýsaltýlmýþ bir baþlýk koyunuz. Kullanýlan
standart dýþý kýsaltmalarý ve açýklayýcý bilgileri dipnotta veriniz.
Dipnotlar için sýrayla kullanýlacak simgeler: *, †, ?, §, | |, **
Tablo içinde yatay ve dikey çizgi kullanýlmamalý, baþka bir
kaynaðýn verileri kullanýlýyorsa izin alýnmalý ve bu durum
belirtilmelidir.
10. Þekiller ve Fotoðraflar: Þekiller profesyonelce çizilmiþ ve
fotoðraflanmýþ olmalýdýr. Özgün çizimler yerine, temiz, parlak,
siyah-beyaz fotoðraflar yeðlenmelidir. Fotoðraf arkalarýnda yazar
adý, numaralarý ve oklarla üste gelecek yön belirtilmeli; þekil ve
resim altlarýna çift aralýklý açýklayýcý yazýlar konmalýdýr. Þekiller
ana metinde ilk deðinildikleri sýraya göre numaralandýrýlmalýdýr.
Baþka yerde yayýmlanmýþ þekiller için kaynak belirtilmelidir.
Yazýlarda Uygulanacak Biçimsel Özellikler Kýlavuzu
1. Sayfa numaralarý: Sayfalara baþlýk sayfasýndan baþlayarak,
sýrayla numara verilmeli, sayfa numaralarý her sayfanýn sað alt
köþesine yazýlmalýdýr.
2. Baþlýklar: Yazýnýn ana baþlýklarý tümü büyük harf, ara
baþlýklarýn baþ harfleri büyük olmalýdýr.
3. Birimler: Ölçü birimi olarak metrik birimler kullanýlmalýdýr.
Metrik ölçümlerden sonra nokta konmamalýdýr: 3,5 mmol/L,
11.6 mg/kg gibi. Tüm hematolojik ve klinik kimya ölçümleri
"Uluslararasý Birimler Sistemi" ile (SI) uyumlu olarak metrik
sistemde bildirilmelidir.
4. Rakamlar: Bir ile dokuz arasý rakamlarý yazýyla yazýnýz. 10 ve
üstünü sayýyla yazýnýz. Ýstisna: Dozaj, yüzde, sýcaklýk derecesi ve
metrik ölçümleri her zaman sayýyla belirtiniz. "Tam sayılardan
sonra ondalık değerleri nokta ile değil, virgül ile ayırarak
belirtiniz."
5. Ýlaç adlarý: Tüm ilaçlarýn jenerik adlarýný kullanýnýz. Ticari
adlar, ilacýn metinde ilk geçiþinde parantez içinde verilebilir.
6. Kýsaltmalar: Standart kýsaltmalar ve ölçüm birimleri dýþýnda,
kýsaltmadan olanak ölçüsünde kaçýnýlmalýdýr. Kýsaltma, metindeki
ilk geçiþinde açýk yazýlýþýyla birlikte verilmelidir. Baþlýkta ve özette
kýsaltma kullanýlmamalýdýr.
7. Yüzdeler: Yüzde iþareti (%) ya da "yüzde" sözcüðü ile
belirtilebilir.
8. Yazý tipi: Dergiye gönderilen yazýlar çift aralýklý olarak,
bilgisayarda Arial 12 punto ile yazýlmalý sözcük sayıs en az 1.500
en fazla 4.500 olmalıdır.
9. Çeviri: Çeviri yazýlarda çeviriyi yapanýn adý, unvaný, görevi
yazýlmýþ olmalý, çeviri yapýlan yazýnýn aslý da (fotokopi olarak)
gönderilmelidir.
Metinlerin Gönderilmesi: Metinler, tüm yazarlarýn imzaladýðý
bir üst yazýyla gönderilmelidir. (www.ttb.org.tr/STED adresinden
Yayın Hakkı Devir Formu’na erişebilirsiniz.) Bu yazýda metnin
tüm yazarlarca okunduðu ve onaylandýðý, yazarlýk hakký
koþullarýnýn gerçekleþtiði belirtilmelidir.
Yazýlar; [email protected] adresine e-posta ile gönderilebilir.
Yayýmlanmasý uygun görülen yazýlarda, belirlenen eksikliklerle
ilgili düzeltme ve düzenlemeler Yayýn Kurulu'nca yapýlabilir.
Yayýmlanmayan yazýlar geri gönderilmez. Klinik ve toplumsal
araþtýrma çalýþmalarýnda yerel etik kurul onayý alýnmýþ olmalýdýr.
Etik kurulun bulunmadýðý yerler için [email protected] e-posta
adresinden bilgi istenebilir.
son_FÜSUN ABLA.qxd 22.05.2013 14:27 Page 47
Ödüllü Bulmaca
Bulmacamýzda yer alan sorularý bu sayýmýzdaki yazýlardan seçtik. Doðru olarak yanýtlayýp Dergi’nin postalanma
tarihinden sonraki bir ay içinde bize gönderen okuyucularýmýza 2 TTB- STE Kredi Puaný veriyoruz. Ayrýca beþ
kiþiye Türk Tabipleri Birliği’nin hazırladığı ”Soru ve Yanıtlarla Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı” adlý kitabýnı
armaðan ediyoruz. Bulmacanýn doðru yanýtlarýný Mart-Nisan 2013 sayýmýzda yayýmlayacaðýz.
1- Bireylerin günlük su gereksinimlerini
belirleyen etmenlerden biri. 2- Yeterli sıvı miktarı
alımı durumunda yakalanma riskinde azalma
olduğuna ilişkin kanıtlar olan bir hastalık.
3-İşyerinde karşılaşılan şiddet türlerinden biri.
4- Orta yaş ve ileri yaşta görülen en yaygın
ikinci ölüm nedeni olan hastalıklar. 5- Yeterli ve
dengeli beslenme için günlük en az öğün sayısı.
6- Sağlık kurumunda şiddete başvuran
gruplardan biri. 7- Milattan önce 400’lerde
yaşayan, zehirlenmelerde tedavi yaklaşımı ve ilaç
kullanılırken doz aşıldığında yapılması
gerekenlerden söz eden bilim insanı.
8- Gelişmekte olan ülkelerde en sık zehirlenme
nedeni olan maddeler. 9-Amerikan Zehir Kontrol
Merkezi'nin 2010 yılındaki raporuna göre
zehirlenme nedenleri arasında ilk beş sırada yer
alan maddelerden biri. 10- Zehirlerle ilgili bilinen
en eski yazılı metin olan Ebers Papirusu’nda
(MÖ 1500) geçen maddelerden biri. 11- Bireyin
içinde bulunduğu durumu tehdit edici ve tehlike
yaratıcı olarak algılaması. 12- Sağlık çalışanına
yönelik saldırı türlerinden biri. 13- Sağlıklı
yaşamın farklı bileşenlerinden biri. 14- TNSA
2008 sonuçlarına göre evli kadınların en fazla
kullandığı etkili korunma yöntemi. 15- Toksik
etki gösteren maddelerin gastrointestinal
sistemden absorpsiyonu, akciğerlerden
inhalasyonu ya da deri ve mukozalardan temas
sonucu yeterli miktarda vücuda alınmasıyla
gerçekleşen hastalık ya da ölümle sonuçlanan
durum. 16- Genel olarak zehirlenme
belirtilerinden biri. 17- Sıklıkla sistematik veri
toplama, çözümleme, yorumlama ve bulguların
ilgililere iletilerek uygun bir politika
oluşturulmasını içeren süreç. 18- Kronik hastalık
risk faktörlerinin sürveyansı yaklaşımı.
19- Kronik hastalık gruplarından biri. 20- Dünya
Sağlık Örgütü kısaltması. 21- Her öğünde
alınması gereken dört ana besin grubundan biri.
22- RİA’nın uygulandığı muayene pozisyonu.
23- Çalışma yaşamındaki görülen şiddet
olaylarının sağlık alanında görülme oranı.
24 - Sağlık çalışanlarının, çalışma koşullarına
bağlı olarak karşılaştıkları sorunlardan biri. 25Kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltarak baş
ağrısı ve uyku hali oluşturan, daha ağır olgularda
ise ölüme neden olan zehirlenme türü.
• 2013 • cilt 22 • sayý 1 • d

Benzer belgeler