tc dicle üniversitesi tıp fakültesi iç hastalıkları anabilim dalı evre 3
Transkript
tc dicle üniversitesi tıp fakültesi iç hastalıkları anabilim dalı evre 3
T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI EVRE 3-4 KRONİK BÖBREK HASTALARINDA PROOKSİDAN VE ANTİOKSİDAN PARAMETRELERİN ATEROSKLEROZ BELİRTEÇLERİ VE EKOKARDİYOGRAFİK BULGULARLA İLİŞKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ Dr. Hatice AYAĞ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Mehmet Emin YILMAZ DİYARBAKIR 2010 TEŞEKKÜR Bilimsel düşünme ve çalışmayı bizlere öğreten, engin bilgi ve birikimlerini bizimle paylaşan, bugünlere gelmemizde büyük emeği olan, hekimliği bizlere öğreten değerli hocamız Prof. Dr. Ekrem MÜFTÜOĞLU’ na başta olmak üzere, İç Hastalıkları A.B.D. Başkanımız Prof. Dr. M. Emin YILMAZ’a yetişmemde büyük emekleri olan bütün değerli öğretim üyeleri; Prof. Dr. Vedat GÖRAL, Prof. Dr. Orhan AYYILDIZ, Prof. Dr. Abdurrahman IŞIKDOĞAN, Prof. Dr. Kendal YALÇIN, Doç. Dr. Alpaslan TUZCU, Doç.Dr. Muhsin KAYA, , Yrd. Doç. Dr. Hasan KAYABAŞI, Yrd. Doç. Dr. M.Ali KAPLAN, Yrd.Doç.Dr. Ali İnal, Uz.Dr. Yaşar YILDIRIM, Uz Dr. Remzi Beştaş, Uz.Dr. Coşkun Beyaz, Uz.Dr. Feyzullah Uçmak, Uz.Dr. Mehmet Küçüköner’e teşekkürlerimi sunuyorum. Tezimin her aşamasında büyük emeği olan, yardımlarını esirgemeyen sayın Doç. Dr. Ali Kemal KADİROĞLU, Prof. Dr. Naime Canoruç, Prof. Dr. Nuriye Mete, Yrd. Doç. Dr. Osman Evliyaoğlu, laborant Hayriye Bayram, Dr.Salih Hattapoğlu, Dr.Tuğba Cezlan ve Rotasyon eğitimim sırasında bilgilerini benden esirgemeyen Kardiyoloji A.B.D. , Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji A.B.D. , Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz A.B.D., Radyoloji A.B.D.başkanlarına ve değerli öğretim üyelerine, Birlikte çalışmaktan her zaman büyük mutluluk ve onur duyduğum tüm asistan arkadaşlarıma ve İç Hastalıkları A.B.D. çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum. Hayatımın her aşamasında bana destek olan sevgili annem, babam ve kardeşlerim’e ve sevgili dostum Dr. İkram Durç Öztürk’e sonsuz teşekkürü borç bilirim. Dr. Hatice AYAĞ 1 İÇİNDEKİLER Bölüm Sayfa No TEŞEKKÜR İÇİNDEKİLER 1 2 SİMGELER KISALTMALAR 3 ŞEKİLLER VE TABLOLAR 5 1. GİRİŞ VE AMAÇ 7 2. GENEL BİLGİLER 8 2.1. Kronik Böbrek Hastalığı 8 2.1.1. Tanım ve Evreleme 8 2.1.2. Epidemiyoloji 9 2.1.3. Etiyoloji 10 2.1.4. Patogenez ve Patogenezde Oksidatif Stresin Rolü 11 2.1.5. Klinik Semptom ve Belirtiler 12 2.1.6. Komplikasyonlar 13 2.2. Kronik Böbrek Hastalığı ve Kardiyovasküler Hastalıklar 20 2.3. Oksidatif Stres ve Kronik Böbrek Hastalığı 26 2.4. SDBY-Oksidatif Stres ve Antioksidan Savunma Sistemleri 45 2.5.Oksidatif Stres ve Kardiyovasküler hastalıklar 46 2.6. Oksidatif Stres ve İnflamasyon İlişkisi 46 2.7.Oksidatif Stres ve Ateroskleroz 48 3. MATERYAL VE METOD 51 4. BULGULAR 55 5. TARTIŞMA 63 6. ÖZET 70 7. SUMMARY 72 8. KAYNAKLAR 74 2 SİMGELER VE KISALTMALAR KBH: Kronik Böbrek Hastalığı KBY: Kronik Böbrek Yetmezliği NKF/DOQI: National Kidney Foundation Kidney Disease Outcomes Quality initiative SDBY: Son Dönem Böbrek Yetmezliği MDRD: Modification of Diet in Renal Disease CrCl: Kreatinin klirensi GFR: Glomerular Filtration Rate TND: Türk Nefroloji Derneği RRT: Renal Raplasman Tedavisi RAAS: Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi TGF-β: Transforming Büyüme Faktörü Beta JNC7: Joint National Committe-7 ESH/ESC: European Society of Hypertension/ European Society of Cardiology K/DOQİ: Kidney Disease Outcomes Quality İnitative EPO: Eritropoetin USRDS: United States Renal Data System KVH: Kardiyovasküler Hastalık LVH: Left Ventrikul Hypertrophy KAH: Koroner Arter Hastalığı IVSd: İnter Ventrikuler Septum Diameter LVDd: Left Ventrikuler Diameter Diastol LVDs: Left Ventrikuler Diameter Sistol LAD: Left Atrial Diameter EF: Ejeksiyon Fraksiyonu NHANES: National Health and Nutrition Examination Survey ROT: Reaktif Oksijen Türleri RNS: Reaktif Nitrojen Türleri ADMA: Asimetrik Dimetilarginin MDA: Maolndialdehid KTX: Katalaz 3 GSH-px: Glutatyon Peroksidaz SOD: Süperoksit dismutaz EBCT: Electron Beam Computerize Tomography NO: Nitrik Oksit AGEs: İleri Glikolizason Son Ürünleri iPTH: İmmünreaktif Paratiroid Hormon O2 ˉ : Süperoksit Radikali H2O2: Hidrojen Peroksit ROOˉ: Peroksil OHˉ: Hidrojen Radikali OH2ˉ: Perhidroksi HOCl: Hipoklorik asit RO: Alkoksil N02 : Nitrojen dioksit GST: Glutatyon S Transferazlar ONOOH: Peroksinitrit XOD: Ksantin Oksidaz XDH: Ksantin Dehidrojenaz HNO3: Nitrik asit ETS: Mitokondriyal Elektron Teansport Sistemi -sH: Tiyol Radikalleri NOS: Nitrik Oksit Sentaz GC: Guanilat Siklaz Fe: Demir Cu: Bakır 4 ŞEKİLLER Sayfa Şekil 1: Diyaliz hastalarında ölüm nedenleri ( Data from USRDS,2005 ) 20 Şekil.2:Kronik böbrek hastalığında risk faktörleri(ComprehensiveClinical Nephrology 2007) 21 Şekil 3. Oksidatif stres belirteçleri havuzunu etkileyen faktörler 27 Şekil 4. Serbest Radikal Reaksiyonları 29 Şekil 5. Reaktif oksijen türlerinin oluşumu 30 Şekil 6. Reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin vücuttaki etkiler 38 Şekil 7. 8 hidroksi guanin oluşum mekanizması 38 Şekil 8. Ateroskleroz başlangıcında endotel disfonksiyonunun rolü 49 Şekil 9. İntima kalınlaşması, Aterom plağı 53 Şekil 10. Sağ karotis intima media kalınlığı usg. görüntüsü 54 TABLOLAR Tablo 1: Kronik böbrek hastalığı evrelemesi 9 Tablo 2: Kronik Böbrek Hastalığının Başlangıç ve Progresyonu’nu Etkileyen Faktörler 10 Tablo 3: Son Dönem Böbrek Yetmezliği Nedenleri 11 Tablo 4. Kronik Böbrek Yetmezliği'nin progresyonunda rol oynayan faktörler 12 Tablo 5. Kronik böbrek hastalığında hedef kan basıncı düzeyleri 14 Tablo 6. Kronik böbrek hastalığında anemi sebepleri 15 Tablo 7. Kardiyovasküler risk faktörleri 22 Tablo 8. Oksijen Türevi Bileşikler 29 Tablo 9. Fagositlerin ürettiği reaktif oksidan ürünler 34 Tablo 10. Oksidatif stres ve antioksidan belirteçler 39 Tablo 11. Reaktif oksijen partiküllerinin patogenezinde rol oynadığı düşünülen böbrek hastalıkları 44 Tablo 12: Çalışmaya dahil edilme ve hariç tutma kriterleri 51 Tablo 13. Diyabetik hastaların demografik özellikleri 55 Tablo 14. Non diyabetik hastaların demografik özellikleri 55 Tablo 15. Diyabetik hastaların Tam kan, Biyokimya, Tam İdrar, Esbach bulguları 57 Tablo 16. Non-diyabetik hastaların Tam kan, Biyokimya, Tam İdrar, Esbach bulguları 58 5 Tablo 17. Diyabetik hastaların prooksidan, anti oksidan sistem parametreleri 59 Tablo 18. Non diyabetik hastaların prooksidan, antioksidan sistem parametreleri 60 Tablo 19. Diyabetik hastaların ekokardiyografik ve ateroskleroz parametreleri 60 Tablo20. Non diyabetik hastaların ekokardiyografik ve ateroskleroz parametreleri 61 Tablo 21. Diyabetik hastalarda Korelasyon tablosu 62 Tablo 22. Non diyabetik hastaların korelasyon tablosu 62 6 1.GİRİŞ VE AMAÇ Kronik böbrek yetmezliğinin en sık sebebi diğer toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de diyabetes mellitustur. Gerek diyabete bağlı KBH’nda gerekse diğer nedenlere bağlı KBH’nda KVH’ların insidansı artmaktadır ve bu hasta kohortunda en sık morbidite ve mortalite nedenidir. Aslında birçok KBH hastaları son dönem böbrek yetmezliği gelişmeden kardiyovasküler hastalık nedeniyle ölmektedir ki bu hastalarda aynı yaştaki sağlıklı kontrol grubu ile yapılan çalışmada kardiyovasküler mortalite riski %15-30 daha fazla bulunmuştur. Bundan dolayı kronik böbrek hastaları KVH’lar için yüksek riskli hasta grubu olarak değerlendirilir. KVH’ların erken tanınması ve tedavi edilmesi KBH’larında morbiditeyi ve mortaliteyi azaltabilir KBH hastalarında prooksidan ve antioksidan parametreler arasındaki denge artmış oksidatif strese kaymıştır. Bu durum RRT başlamadan çok önce saptanabilir ve kronik renal hastalık progresyonu ile artış gösterir. Kronik böbrek hastalığı süreci başladığı andan itibaren, hastalarda OS’in giderek artmasının nedenleri arasında ileri yaş, diyabet, üremi, kronik inflamasyon, hipervolemi, hipertansiyon ve RRT ile ilşkili faktörler gibi böbrek hastalığına sahip hasta populasyonunun özelliklerini içerir. Çok geniş sayıda yayın diyabetin artmış oksidatif stres durumu olduğunu göstermektedir ve oksidanların diyabetin vasküler komplikasyonlarının gelişimine sebep olan mekanizmalarla ilşkili olduğu ileri sürülmektedir. Evre 3-5 kronik böbrek hastaları ateroskleroz gelişimi ve bununla ilişkili morbidite ve mortalitede artış için büyük risk taşırlar. İlginç olarak oksidatif stres belirteçleri aterosklerotik proçesin yansıması olan karotis intima media kalınlığı ile ilişkili bulunmuştur. Renal katabolizma ve fonksiyonlarda azalmayla beraber, üremik oksidan mediatörler birikir, vasküler hücre disfonksiyonuna ve ateroskleroz gelişimine neden olur. Yapılan çalışmalarda artmış oksidatif stresin kronik böbrek hastalığının erken ve geç safhalarında kardiyovasküler hasarla ilişkili olabileceği hem erişkin hem de pediatrik yaş gruplarında ortaya konulmuştur. Bazı araştırmalar kalp yetmezliği gelişiminin oksidatif stresle ilişkili olduğu hipotezini desteklemektedir. Bu çalışmada evre 3-4 diyabetik ve non diyabetik hasta gruplarında oksidatif stresi, oksidatif stresin bu hasta gruplarında ateroskleroz ve ekokardiyografik bulgular ile ilşkisini değerlendirmeyi amaçladık. 7 2.GENEL BİLGİLER 2.1.KRONİK BÖBREK HASTALIĞI 2.1.1.Tanım ve Evre Kronik böbrek hastalığı (KBH), böbrek parankiminde; çeşitli etiyolojik faktörlere bağlı olarak kronik inflamatuar ve dejeneratif değişikliklerin ortaya çıktığı gurubudur. National bir hastalık Kidney Foundation Kidney Disease Outcomes Quality İnitiative (NKF/DOQI) tarafından yapılan tanımlamaya göre KBY; 3 ay veya daha fazla devam eden böbrek hasarı bulgusunun olması (Böbrek hasarı; böbreğin yapısal veya fonksiyonel anormalliklerinin glomeruler filtrasyon hızında (GFH) azalma olsun ya da olmasın, klinikte patolojik anormalikler olması), böbrek hasarı olsun ya da olmasın, 3 ay veya daha uzun süreli GFH’nın 60 ml/dak/1.73m2 altında olması (1) şeklinde belirtilmiştir.Böbrek fonksiyonlarında bozulmanın devam etmesi sonucu kronik böbrek hastalığı son dönem böbrek yetmezliğine ilerler. Son dönem böbrek yetmezliği, böbrek fonksiyonlarının geriye dönüşümsüz kaybı ile karakterize ve hayatı tehdit eden üremiden korunmak için hastaya devamlı olarak diyaliz ve transplantasyon gibi renal replasman tedavilerinin (RRT) uygulandığı klinik bir tablodur. Üremi ise akut veya kronik böbrek yetmezliğinin sonucu oluşan ve tüm organlardaki fonksiyon bozukluğunu yansıtan klinik ve laboratuvar bir sendromu tanımlar. Akut hasarlanmayı takiben böbrek, fonksiyonlarını tekrar kazanabilir. Öte yandan, böbreğin kronik hastalıklarının %90 ından fazlası SDBY ile sonuçlanır (2) Tek başına serum kreatinin düzeyi, azalmış böbrek fonksiyonunun belirlenmesinde yetersiz olup yetmezliği gruplamak üzere saptanan eşik değerler klinik gözlemlerden yola çıkarak ampirik olarak belirlendiğinden yakın zamana kadar KBH’nın gerçek sıklığı anlaşılamamıştır (3). Cockroft ve Gault tarafından geliştirilmiş olan bir formül ile hesaplanan GFR, renal fonksiyon bozukluğunun düzeyini, sadece göstermektedir(4). NKF (National Kidney Foundation) serum kreatinine göre tarafından önerilen ve MDRD (Modification of Diet in Renal Disease) çalışma grubunun geliştirdiği formül CockroftGault’inkine göre renal fonksiyonu daha doğru olarak göstermektedir (5). Cockcroft-Gault formülü CCr (ml/dk) = (140-Yaş) x Ağırlık / 72 x Cr (Kadınlarda x 0.85) 8 Tablo 1: Kronik böbrek hastalığı evrelemesi. Tanım Evre 1 GFR (mL/dk/1.73 m²) Normal veya artmış GFR; böbrek hasarının bazı GFR 90 ml/dk/1.73 m² bulgularını yansıtan mikroalbuminüri/proteinüri, hematüri, veya histolojik değişiklikler 2 GFR’de hafif derecede azalma GFR 89-60 ml/dk/1.73 m² 3 GFR’de orta derecede azalma GFR 59-30 ml/dk/1.73 m² 4 GFR’de ağır derecede azalma GFR 29-15 ml/dk/1.73 m² 5 Yaşamı devam ettirmek için diyaliz veya GFR <15 ml/dk/1.73 m² transplantasyon gibi renal replasman tedavisinin düşünüldüğü evre 2.1.2. Epidemiyoloji Kronik böbrek hastalığının gerçek prevelans ve insidansı erken evre hastalarda asemptomatik seyretmesi nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Türk Nefroloji Derneği (TND) verilerine göre 2007 yılı sonu itibariyle ükemizde hemodiyaliz tedavisi gören hasta sayısı 39267, kronik periton diyalizi tedavisi gören hasta sayısı ise 5307’dir (6). Toplam 621 merkezden alınan bilgilere göre, 2006 yılında Türkiye’de SDBY prevalansı milyonda 578, insidansı milyonda 189 bulunmuştur (3). İngiltere’de RRT (Renal Raplasman Tedavisi) ile tedavi edilen SDBY insidansı yılda, her 1 milyon populasyonda yaklaşık 100 yeni hastadır (7). Bunun yılda % 5- 8 yükseldiği tahmin edilmektedir fakat halen Avrupa ortalamasının (yılda yaklaşık 129/her 1 milyon populasyonda) ve Amerika ortalamasının (yılda yaklaşık 333/her 1 milyon populasyonda) altındadır (8) (Tablo 2). Kronik böbrek hastalığı, tedavi maliyeti nedeniyle de önemli bir halk sağlığı sorunu olmaktadır. Tedavi maliyeti 2002’de yıllık 17 milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir(9). 2010 yılına kadar dünya çapında 2 milyondan fazla kişi 1 trilyon $ maliyetle RRT ile tedavi edilecektir (10). Dünya çapında nüfusun yaşlanması ve diabetes melitus prevelansındaki artışa paralel olarak SDBY ‘li hasta sayısı artmaktadır. 9 Tablo 2: Kronik Böbrek Hastalığının Başlangıç ve Progresyonu’nu Etkileyen Faktörler. Başlangıç markerları ve faktörleri Progresyon Marker ve Faktörleri Modifiye edilemeyen faktörler Modifiye edilebilir faktörler Obezite Yaş HT Dislipidemi Cinsiyet Proteinüri Sigara Irk Lipidler HT Genetik Glisemi Renal kitle kaybı Obezite Hiperürisemi Sigara, Alkol, Kafein, Analjezik ve NSAII 2.1.3. Etyoloji Son yıllarda SDBY insidansında tüm dünyada artış görülmektedir. Ülkeler arası farklılıklar olmakla birlikte SDBY’nin en sık sebepleri diyabetes melitus, hipertansiyon, kronik glomerülonefritler, kronik interstisyel nefrit, herediter/konjenital hastalıklar ve malignitelerdir (11). ABD de istatistiklere göre 2010 yılında SDBY insidansının yıllık %6-7 olacağı öne sürülmüştür (12). Diyabetes Mellitus, hipertansiyon ve kronik glomerülonefrit SDBY’nin etyolojisinde ilk üç sırada yer almakta ve hastalığın etyolojisinin yaklaşık %80 inde sorumlu tutulmaktadırlar. Türk Nefroloji Derneği (TND) kayıtlarına göre ülkemizdeki veriler de buna paraleldir (Tablo 3). TND verilerine göre 2007 yılı sonu itibariyle hemodiyaliz tedavisi gören hastalarda diabetes mellitus, hipertansiyon ve kronik glomerülonefrit son dönem böbrek yetersizliği nedenleri arasında ilk üç sırayı almaktadır (6). Bunun dışında kistik böbrek hastalıkları, vezikoüreteral reflü, ürolojik problemler, herediter böbrek hastalıkları , multipl myeloma böbreği, amiloidoz, vs… SDBY neden olabilen diğer hastalıklardır. Olguların yaklaşık %10-20 sinde ise etiyolojik neden saptanamamaktatır. 10 Tablo 3: Son Dönem Böbrek Yetmezliği Nedenleri HASTALIK İNDİLTERE** ABD * TÜRKİYE*** Diabetes Mellitus 46.8 18.1 23.7 Hipertansiyon 28.6 10.4 22.9 Glomerulonefrit 8.1 12.2 8.7 - 8.1 - 2.5 5.9 5.8 - - - Ürolojik Nedenler 2.1 - 6.2 Diğer Nedenler 12.2 18.2 14.9 Etyolojisi Bilinmeyenler 4.6 Kronik Tubulointerstisyel Nefrit Kistik Böbrek Hastalığı Veziko Ureteral Reflü * : USRDS Annual Report 2007 ** : EDTA Regıstry 2005 25.2 17.8 *** : TND Regıstry 2007 2.1.4. Patogenez ve Patogenezde Oksidatif stresin rolü KBY, metabolik, kardiovasküler ve hematolojik komplikasyonları kapsayan kompleks patolojilerle karakterize bir sendromdur. Histopatolojik olarak incelendiğinde tüm nedenlere bağlı SDBY periglomerüler ve interstisyel fibroz, glomeruloskleroz, interstisyel kronik inflamatuar hücre infiltrasyonu ve tubuler atrofi gibi benzer bulgular saptanır. Bu veriler patogenezde ortak mekanizmaların rol oynadığını düşündürtmektedir. Bu progresyonda mekanik (hiperperfüzyon, hiperfiltrasyon, intraglomeruler hipertansiyon) ve biyolojik (lipidler, sitokinler, büyüme faktörleri ve oksidatif stres gibi) faktörler rol alırlar. KBH etyopatogenezini açıklamak üzere, birbirinden farklı birçok mekanizma öne sürülmüş ve glomerüler hücreler, nötrofil, monosit/makrofajlar, trombositler, kompleman ve koagülasyon sistemi, proinflamatuar sitokinler ve büyüme faktörleri, anjioyensin II, endotelin, nitrik oksit (NO) ve serbest oksijen radikalleri gibi birçok mediyatörün, renal hasar oluşumunda rol oynayabileceği düşünülmektedir (12). Oksijen radikallerinin üretiminin artışı ve/veya antioksidan sistemlerin yetersizliği de KBY'nin patogenezine katkıda bulunur (13). Renal hücrelerin enerji üretimini ve transport fonksiyonlarını bozabilen oksidatif stres yükü; 11 morfolojik lezyonların oluşumundan ve proteinlere karşı glomerüler geçirgenliğin artmasından da sorumlu tutulmaktadır (12,13,14). KBY'de varolan renal parankimal hasar ve azalmış glomerül filtrasyon hızıyla ilgili olarak antioksidan kapasitenin azaldığı, lipid peroksidasyonunun ise arttığı bildirilmiştir (13,14). Renal kitlenin % 75 kaybının serbest radikal üretimini arttırdığı, serum kreatinini 5 mg/dl'den fazla olan hastaların eritrosit membran lipid peroksidasyonunun yükselmiş olduğunu bildirilmiştir (14). Aşağıda oksidatif stresin organizmada oluşum mekanizmaları, fizyolojik ve patolojik süreçlerde etkileri tartışıldıktan sonra KBH oluşumunda ve komplikasyonlarn meydana gelmesinideki rolü ve KBH tedavileri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Tablo 4. Kronik Böbrek Yetmezliği'nin progresyonunda rol oynayan faktörler • Proteinüri (>1.5 g/gün veya İdrar protein/kreatinin oranı >1 g/gün) • Hipertansiyon • Altta yatan hastalığın tipi; Diabet gibi • Erkek cinsiyet • Obezite • Diabetes Mellitus • Hiperlipidemi • Sigara içimi • Yüksek proteinli diyet • Fosfat retansiyonu • Metabolik asidozis 2.1.5.Klinik Semptom ve Belirtiler Böbreğin fonksiyonel adaptasyon yeteneği nedeniyle böbrek dokusunun % 75 oranında kaybı, glomerül filtrasyonunda, ancak yarıyarıya bir azalmaya neden olur. Böbrek rezervinde ileri derecede azalma olmasıyla, böbrek fonksiyonunda ölçülebilir bir düşme söz konusu olur. Kronik böbrek hastalığının erken teşhisi, sadece böbrek yetmezliğinin ilerlemesini geciktirmez aynı zamanda komplikasyonlardan da korur (özellikle artmış kardiyovasküler riskten). Evre 1-3 (GFR >30 ml/dk) kronik böbrek hastaları genellikle asemptomatiktirler ve sıvı-elektrolit bozuklukları veya endokrin bozukluklar görülmez. Genellikle bu bozukluklar evre 4-5 (GFR <30 ml/dk) hastalarda gelişir. Evre 5 kronik böbrek hastalığında görülen üremik belirtiler başlıca toksinlerin birikimi sonucu gelişir. Altta yatan böbrek hastalığına 12 bağlı olarak proteinüri veya hematüri gelişebilir. İdrarın konsantrasyon bozukluğuna bağlı olarak sıklıkla noktüri görülür. Halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, iştahsızlık, mental kapasitede azalma üreminin erken belirtilerindendir. Şiddetli böbrek yetmezliğinde (GFR <10 ml/dk diyabetik olmayan hastalar; GFR<15 ml/dk olan diyabetik hastalar) nöromüsküler semptomlar (hiperrefleksi, kas seğirmeleri, periferik sensoryal ve motor nöropatiler, kas krampları, inme, (genellikle hipertansif ve metabolik ensefalopatinin sonucu olarak)) görülebilir. İştahsızlık, bulantı, kusma, kilo kaybı, stomatit, ağızda kötü tat görülebilir. Cilt sarı, kahverengi görünüm alabilir. Kaşıntı rahatsız edici boyutlarda görülebilir. İleri böbrek hastalığında, perikardit ve GİS ülserasyonu ve kanama yaygındır. Kardiyomiyopati (hipertansif, iskemik) ve renal sodyum ve su retansiyonu ödem ve kalp yetmezliğine yol açabilmektedir. Böbrek fonksiyonları için çeşitli görüntüleme ve laboratuar yöntemleri kullanılabilirse de böbreğin ekskresyon fonksiyonunu en iyi gösteren parametre glomerüler filtrasyon hızıdır (GFH). Renal sintigrafi gibi yöntemlerle daha doğru saptanabilirse de, klinik pratikte GFH; kreatinin klirensi, Cockcroft-Gault formülü ve MDRD (The Modification of Diet in Renal Disease) formülü gibi basit ve güvenilir yöntemlerle ölçülerek böbrek rezervleri değerlendirilir ve evrelere ayrılır. Endojen kreatinin klirensi normalde 90-125 ml/dk’dır. GFH normalin %20-35’nin altına düştüğünde azotemi gelişmeye başlar ve normalin % 5-10’u seviyesine indiğinde, üremik sendrom (Evre5; Son Dönem Böbrek Yetmezliği) tablosu meydana gelir (15). 2.1.6. KOMPLİKASYONLAR Hipertansiyon Hipertansiyon renal fonksiyonlar bozuldukça KBH’larının %80-85’inde önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır (16). Hipertansiyon tedavisi kardiyovasküler hastalıklardan ölüm riskini ve proteinüriyi azaltarak böbrek fonksiyonlarındaki bozulmayı azaltmaktadır. Başarılı kan basıncı kontrolü renal fonksiyonlarda azalmanın hızını yavaşlatır. Kalp ve arterlerin her ikisinde hasarı azaltabilir ve kardiyovasküler komplikasyonların riskini azaltır. Genellikle çoklu ilaç rejimleri gerekmesine rağmen KBH’lığı olan hastalarda antihipertansif ajanların tüm sınıfları kullanılabilir ve böbrek hastalığının altta yatan nedeni ilaç seçimini etkileyebilir (2). Yaşam tarzı değişiklikleri, kilo kaybı ve diyette günlük <2.4 gr (100 mmol) sodyum kısıtlaması teşvik edilmelidir. Kronik böbrek hastalarında hedef kan basıncı K/DOQİ kılavuzu ve Joint National Committe-7 (JNC7), EuropeanSociety of Hypertension/ European Society of Cardiology 13 (ESH/ESC) ‘ye göre 130/80 mm/Hg, eğer 1 g/gün’den fazla proteinüri varsa 125/75 mm/Hg olarak hedeflenmelidir.(17,18) Hastalıklara göre hedef tansiyonları tablo 5’de özetlenmiştir. Tablo 5: Kronik böbrek hastalığında hedef kan basıncı düzeyleri JNC VII (2003) ESH/ESC (2003) Kanada Raporu (2002) < 140/90 < 140/90 <140/90 Diyabetes Mellitus < 130/80 < 130/80 < 130/80 Böbrek Hastalığı < 130/80 < 130/80 < 130/80 İnme < 140/80 < 140/80 < 140/80 125/75 < 125/75 Kardiyovasküler Hastalık Proteinüri > 1 g/gün < 125/75 (0,5g/gün↑) Anemi Böbrek hastalarında GFH 60 ml/dakika altına düşünce normokrom normositer tipte anemi oldukça sık karşılaşılan sorundur (19). K/DOQI kılavuzu 2006 önerilerine göre hemoglobin değerinin erkeklerde <13,5 g/dL, bayanlarda <12 g/dL anemi olarak kabul edilmeli ve prediyaliz hastalarında 11-12 g/dL hedef tedavi düzeyi olmalıdır. Hastalar anemi açısından takip edilirken KBH dışı nedenlerin de anemi sebebi olabileceği akılda tutulmalıdır (20). Renal anemi, tipik olarak izole normokrom, normositer anemidir ve lökopeni ve trombositopeni yoktur. Eritrositlerin üremik toksinlere bağlı yaşam süresinin kısalması ve böbreklerden eritropoetin (EPO) üretiminin azalması ile beraber eritropoetine kemik iliğinde azalmış cevap en başta gelen sebeplerdir (21). Anemi tedavi edilmezse, dokulara oksijen taşınmasında bozukluğa (22), kardiyak debide artmaya, sol ventrikül hipertrofisine, kalp yetersizliğine (23), kognitif ve entellektüel fonksiyonlarda azalmaya (24) ve immün sistemde bozukluklara (25) neden olur. Eğer uygun şekilde tedavi edilmezse anemi hastanın yaşam kalitesini ve yaşam süresini azaltır (26) KBH’ da anemi nedenleri Tablo 6’ da gösterilmiştir 14 Tablo 6: Kronik böbrek hastalığında anemi sebepleri EPO yetersizliği Azalmış kemik iliği fonksiyonu Yetersiz diyaliz Hemoliz Demir eksikliği Beslenme bozuklukları VitB12/Folik Asit eksikliği Kan kaybı Hiperparatiroidizm Aluminyum birikimi Azalmış kemik iliği fonksiyonu Hemoglobinopatiler Azalmış eritrosit ömrü (70 gün) Dislipidemi Anormal lipid metabolizması KBH’da sık karşılaşılan bir problemdir (27). Trigliserid yüksek olmakla beraber total kolesterol düzeyleri genellikle normal, HDL kolesterol düzeyi düşük olarak gözlenir. Lipoprotein lipaz tarafından çok düşük dansiteli lipoproteinin (VLDL) yıkılmasındaki bozukluğun hipertrigliseridemiye neden olan majör mekanizma oldugu gözükmektedir (28). Hipertrigliseridemi tek başına kardiyovasküler hastalıklar açısından önemli bir risk artışı yapmamaktadır, muhtemelen öteki risk faktörleri ile birlikte hızlanmış ateroskleroza yatkınlığa sebep olmaktadır. Kronik böbrek hastalığı koroner arter hastalığı eşdeğeri olduğu ve LDL düzeylerinin yüksekliği de kardiyovasküler hastalıklar açısından yüksek risk içerdiği için agresif tedavi önerilmektedir. KBH’ da hedef LDL’nin 100 mg/dL’nin altına düşürülmesi şeklindedir (27). Kemik ve Mineral Metabolizması Bu bozukluğun spektrumu; serum kalsiyum, fosfor, magnezyum anormallikleri ve paratiroid hormon ve D vitamin metabolizma bozukluğunu içerir. Bu anormallikler ile birlikte üremik durum ile ilişkili diğer faktörler iskelet sistemini etkiler ve renal osteodistrofi olarak bilinen kemiğin kompleks bozuklukları ile sonuçlanır. Renal osteodistrofide görülen iskelet anomalilerinin spektrumu; Osteitis fibroza; osteoblast, osteoklast aktivitesi ve peritrabeküler fibrozisle karakterize hiperparatiroidizmin bir belirtisi Osteomalazi; sıklıkla alüminyum birikmesinin neden olduğu yeni osteoid mineralizasyon defektinin bir belirtisi. Adinamik kemik hastalığı; düşük kemik turnoveri ile karakterize bir durum 15 Osteopeni veya Osteoporoz Mixed renal osteodistrofi; Bu anomalilerinin kombinasyonu ile. Hemodiyaliz hastalarında, osteitis fibroza ve adinamik kemik hastalığı hemen hemen eşit sıklıkta görülür. Osteomalazi hastaların küçük bir kısmında görülür. Ca metabolizması; PTH ve vitamin D hormonal sistemin yakın etkileşimi içindedir. KBH seyrinde bu her iki sistemde bozukluk meydana gelir ve iskelet sisteminde ters etki ile birliktedir. KBH'de total serum Ca konsantrasyonu düşmeye eğilimlidir, fakat serbest Ca seviyesi birçok hastada kompansatuar hiperparatiroidizm nedeniyle normal sınırlar içindedir (29). Fosfor retansiyonu ve böbrekten azalmış aktif D3 vit (Calcitriol) üretimini içeren birtakım faktörler hipokalsemiye yol açar. Bunlar bağırsaktan kalsiyum absorbsiyonunu azaltırlar ve iskelet sisteminde PTH'nin kalsemik etkisine direnç geliştirilen Kalsiyum PTH sekresyonunun major düzenleyicisi olduğu için, persistan hipokalsemi hiperparatiroidizm gelişmesinin güçlü bir stimulanıdır. Progresif KBH'da fosfor böbrekler tarafından tutulur. Ancak GFR normalin <%30'una düşmeyene kadar hiperfosfatemi gelişmez. İleri evre KBH'ye kadar, kompansatuar hiperparatiroidizm, fosfatüri ile sonuçlanır ve serum fosfat seviyesini normal aralıkta tutar. Fosfat retansiyonu, böbreklerden Calcitriol üretimini azaltır ve böylece intestinal kalsiyum absorbsiyonunun azalmasına yol açarlar bundan dolayı PTH sekresyonu stimule olur. Buna ilaveten hiperfosfatemi, paratiroid bezinde calcitriol etkisine direnç ile ilişkilidir ve hiperparatirodizm gelişmesine katkıda bulunur. Aynı zamanda hiperfosfatemi iskelet sisteminde dirence, hipokalsemiye yol açar ve PTH sekresyonunu stimule eder. Fosfat'ın, serum kalsiyum ve calcitriol değişikliklerinden bağımsız olarak kendiliğinden PTH sekresyonuna etkisi olduğu görülmektedir (30,31). Fosfat serum kalsiyum seviyesinden bağımsız olarak paratiroid büyümesi üzerine de etkili olabilir (32,33). 25 hidroksivitamin D, böbreklerde 1-alfa hidroksilaz enzimi tarafından aktif metaboliti olan 1,25 hidroksivitamin D'ye dönüştürülür. Böbrekler calcitriol üretiminin major yeridir ve böbrek kitlesinde azalma olduğunda calcitriol üretimi azalır. Plazma calcitriol seviyesi, hafif ve orta böbrek hastalığında normal olabilir. Metabolik Asidoz Böbrekler asit-baz dengesinin sağlanmasında çok önemli rol oynar. Kronik böbrek hastalığında GFR %50 oranında azalıncaya kadar, arteriyel pH, serum bikarbonat (HCO3) düzeyi ve pCO2 normaldir. Böbrek fonksiyonlarının daha fazla kötüleşmesiyle metabolik asidoz yerleşir; söz konusu asidoz, çoğu kez vücut sıvılarındaki PO4, SO4 ve diğer organik 16 asitlerin birikimine bağlı artmış anyon açığı olan asidozdur. Başlangıçta bu asidoz asemptomatiktir; serum HCO3 düzeyi çoğu kez 12-15 mEq/L dolayındadır ve kan pH’sı 7.25’in altına genellikle düşmez. Ancak, asit yükünde ani bir artış (katabolizma artışı, ateşli hastalıklar, diyabetik ketoasidoz, laktik asidoz gibi) veya yetersizliğin çok ilerlemesi durumunda hayatı tehdit eden ağır asidoz tablosu ortaya çıkar. Kussmaul solunumu ve bilinç kaybı olur; hızla diyaliz yapılmazsa hasta kaybedilir. Asidozun gelişimi hiperkalemiyi agreve eder, protein anabolizmasını inhibe eder ve hidrojen iyonlarının tamponlandığı kemiklerden kalsiyum kaybını hızlandırır (34). Evre 5 KBH’ li hastalarda şiddetli asidozun mevcudiyeti (örn, serum HCO3 <20 mmol/l) diyalize başlamanın bir endikasyonudur. Malnutrisyon Malnütrisyon diyaliz hastalarında yaygındır fakat evre 4-5 hastalarda da görülebilir ve ölüm için artmış risk ile ilişkilidir (35). Son dönem böbrek yetmezlikli hastalarda PEM’nin olması mortalitede 2-10 kat artışa neden olmaktadır. Protein alımındaki ve vücut ağırlığındaki düşüklük hemodiyaliz hastalarında mortalitenin bir göstergesidir. Yapılan çalışmalarda serum albumin düzeyindeki 1 gr/dl’lik azalmanın kardiyovasküler mortalitede %39-66’lık bir artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Malnütrisyon diyaliz öncesi hastalarda %30-51 oranında görülürken, HD hastalarında %23-76, PD hastalarında ise %18-50 oranında görülmektedir. Üremik toksinlerin vücutta birikimi, inflamasyon ve inflamatuar sitokinler artması sonucunda, hastalar spontan olarak protein ve enerji alımını azaltmaktadır (36). İlerleyici metabolik asidoz, ubiquitin aracılı protein yıkımını artırıp dallı zincirli amino(DZAA) asit metabolizmasını olumsuz yönde etkilemektedir. Bütün bunlara ek olarak yapılan kontrolsüz protein kısıtlaması malnütrisyona yatkınlığı daha da arttırmaktadır (37). Bu nedenle protein kısıtlaması yapılırken albumin, prealbumin, ağırlık takibi, transferrin, triceps kas kalınlığı gibi beslenme parametreleri sıkı kontrol edilmelidir. Sodyum ve Su Retansiyonu KBH'nin komplikasyonlarından birisi de su ve elektrolit metabolizmasının bozulmasıdır. Böbrek yetmezliğinin ileri evrelerine kadar serbest su klirensi korunmuş olmasına rağmen, KBH'li hastaların idrarı dilüe etme ve konsantre etme yetenekleri bozulmuştur. Plazma sodyum konsantrasyonu genellikle normal sınırlarda olmasına rağmen, KBH'de böbrekler tarafından sodyum tutulumu ve kullanımı değişir. GFR düştükçe, başlangıçta sodyum ve su 17 hemostazı devam ettirilir, çünkü glomerüller tarafından filtre edilen sodyum ve suyun büyük miktarı atılır. KBH'nin erken etkilerinden biri de büyük miktarda sodyum ve su alımını böbreğin kompanse etmesindeki kısıtlanmadır. Normal kişilerde hidrasyon durumuna bağlı olarak idrar atılımı 20-1500 ml/saat olarak değişebilir, kronik böbrek hastalarında bu aralık sınırlanmıştır. Bu kişilerde, aşırı su alımı dilüsyonel hiponatremi yapabilir. Böbrek fonksiyonları düştükçe, birçok hastada sodyum retansiyonu gelişir ve ekstraselüler volüm genişler. Bu hastalar ayaklarda şişlik veya pulmoner ödeme bağlı nefes darlığı, kısa nefes almadan şikayetçi olabilirler. Sodyum alımının günlük 2.4 gr (100 mmol) sınırlandırılması böyle şikayetleri azalmasına yardımcı olabilir ve kan basıncındaki artışı kontrol etmemize yardımcı olur. Hiperkalemi Böbrek hastalıklarında potasyum (K) düzeyi yükseldikçe aldosteron sekresyonu uyarılır, bu mekanizma ile distal tübüllerden K atılımı arttırılarak serum düzeyinin yükselmesi önlenmektedir (38). Hiperpotasemi idrar miktarının 400 mL/gün’den daha az olması, GFH’nın 5-10 mL/dak altına düşmesi, yüksek K’lu diyet, renin anjiotensin sistemi (RAS) blokajı yapan ilaçlar ve diyabetes mellitus gibi hipoaldosteronizm yapan durumlar, primer olarak böbrek medüllasını tutan hastalıklar zemininde gelişebilmektedir. İlerlemiş hastalarda asidoza bağlı olarak hücre içine K alım mekanizmasının bozulması da buna katkı sağlamaktadır (39). Hiperpotasemi diyetten K alımının azaltılması, serum K düzeyini artıran nonsteroid antiinflamatuarlar, β blokörler ve RAS blokajı yapan ilaçların alımına dikkat edilerek önlenebilir (40,41). Endokrin Anormallikleri Sekonder hiperparatiroidizm, üremik hastalarda en sık görülen endokrin problemdir. Artmış PTH, bu hastalardaki kaşıntı, kardiyomiyopati, anemi, empotans ve nöropati gibi pek çok belirtinin patogenezinde rol alır; ayrıca renal osteodistrofiye yol açar. KBH’da İnsülinin klirensi azalır, fakat artmış periferik direnç ile bu durum dengelenir. Bunun sonucu olarak, genellikle herhangi bir klinik durum meydana gelmez ve hastalar hipoglisemiye eğilimli değildirler. Ancak, diyabetik hastalarda, böbrek fonksiyonları azaldıkça insülini azaltmak gerekebilir ve diyaliz başladığında tersine eğilim olabilir (42). sT3 ve sT4 düzeyleri düşük veya normal olabilir. Hastalar ötiroid görünümlerine rağmen hipofiz yanıtı azalmıştır (43). Toplam plazma tiroksin (T4) seviyeleri normal olabilir ve T4 -T3 konversiyonu bozulduğu için reverse T3 artabilir. Tiroid bağlayıcı ajanın kaybına 18 bağlı olarak dolaşan toplam T4 konsantrasyonunu daha fazla azaltabilir (44). Hastalar klinik olarak hipotiroidik olmazlar. Büyüme hormonunun bazal düzeyi böbrek hastalığının derecesi ile orantılı olarak yüksektir ve önemli bir aracısı olan insülin like growth-1 (IGF-I)’e karşı direnç vardır (43). Çocuklarda, büyüme geriliği gelişebilir ve bu durum fizyolojik dozun üstünde eksojen rekombinant büyüme hormonu verilmesi ile düzeltilebilir. Erkeklerde prolaktin seviyeleri evre 5 KBH’da artar ve jinekomasti ve seksüel disfonksiyona katkıda bulunabilir. Testosteron seviyeleri sıklıkla düşük veya normaldir. Gonadotropinler artabilir ve testiküler disfonksiyonu işaret eder (45). Erkeklerdeki en önemli seksüel problem erektil disfonksiyondur. Bu endokrin bozukluklardan çok nörolojik, psikolojik ve vasküler anormalliklerden kaynaklanır ve sildanefil sitrat gibi fosfodiesteraz tip 5 inhibitörlerine yanıt verebilir. Evre 4-5 KBH olan kadınlarda hipofizer-ovaryan aks bozulabilir (46). LH seviyeleri artmasına rağmen, normal pulsatil salınım ve preovulatuar pik yoktur. Bundan dolayı sikluslar sıklıkla anovulatuardır ve düzensiz olabilir veya amenore olabilir. Yükselmiş prolaktin seviyeleri de infertiliteye katkıda bulunabilir. Nörolojik Komplikasyonlar Üremide santral veya periferik sinir sisteminin tutulmasına bağlı olarak; Periferik nöropati, Otonom nöropati, Üremik ensefalopati, Uyku bozuklukları ve Huzursuz bacak gibi komplikasyonlar görülür. GİS Komplikasyonları KBH’ da aşağıda ki GİS hastalıklarının görülme sıklığı artmıştır. Gastroparezi GÖR Peptik Ülser Gastrit ve duodenit GİS Kanama Akut Pankreatit Spontan Kolonik Perforasyon Nonokluzif Mezenterik İskemi/Nekroz 19 2.2.KRONİK BÖBREK HASTALIĞI VE KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLAR Kronik böbrek hastalarının yaşam süresi azalmıştır. Diyaliz hastalarının erken ölüm sebeplerinin % 50’sine yakınını inme ve AMI, konjestif kalp yetmezliği gibi kalp hastalıkları oluşturur (47). Renal replasman tedavisindeki hastaların kardiyovasküler hastalıklardan dolayı erken ölüm riskinin beklenmedik bir şekilde arttığı görülmektedir. Günümüzde renal replasman tedavisinde olumlu gelişmelere rağmen son dönem böbrek yetmezlikli hastalarda, kardiyovasküler hastalık riski genel popülasyonla karşılaştırıldığında yaklaşık 10 ila 20 kat dahafazladır(48). 27% Nonvasküler nedenler Stroke 52% 3% Akut MI Diğer kardiyak nedenler Diğer KVH 5% Kardiyak arrest / Aritmi 8% 5% Şekil 1. Diyaliz hastalarında ölüm nedenleri ( Data from USRDS,2005 ) Kardiyovasküler mortalitenin en önemli nedeni ateroskleroz olmasına rağmen, KVH paterni bu hipervolemi ve sol ventikül hipertrofisinde atipiktir. Bunlara ilaveten, ani kardiyak ölüm, aritmiler, hipertansiyon, koroner arter hastalığı (KAH), periferik arter hastalığı, perikardit insidansı anlamlı derecede artmıştır ve kardiak arrest ve aritmi bu hasta populasyonunda kardiyovasküler ölümün major nedenidir. GFR’nin düşmesi ile HT’nun prevalansı progresif artar ve diyaliz hastalarının %75-%85’inde mevcuttur. Hipertansiyonun sonucu olarak (ve diğer faktörler, örneğin; anemi, volum fazlalığı) KBH’ da LVH prevalansı artar. Bundan dolayı kronik böbrek hastaları KVH için yüksek riskli hasta grubu olarak değerlendirilmelidir. NKF bünyesindeki çalışma grubu, 1999 yılında KBH’nda artan kardiyovasküler riski vurgulayan bir rapor yayınlamıştır. Bu raporda KBH’nın KVH 20 açısından en en yüksek risk sınıfında değerlendirilmesi, tedavi önerilerinin bu konu göz önünde bulundurularak yapılması gerektiği vurgulanmıştır (50). Kardiyovasküler ölüm için artrmış risk genç kronik böbrek hastalarında en fazladır. Bilinen başlıca risk faktörleri (sigara, HT, yaş vb.) yanı sıra KBH ile ortaya çıkan hastalığa özgü risk faktörleri de KVH sıklığının artmasına sebep olur. Bu risk faktörleri: sıvı fazlalığı, anemi, proteinüri, hiperparatiroidizm, kalsiyum-fosfor metabolizmasındaki bozukluklar, malnütrisyon, inflamasyon, oksidatif stres, lipid metabolizma bozuklukları, hiperhomosisteinemi, üremik toksinler ve damar kalsifikasyonu olarak sıralanabilir (51,52). Fakat tüm bunlar bu hasta popülasyonundaki artmış kardiyovasküler riskin ancak yarısını açıklamaktadır. Etyoloji ve Risk Faktörleri Kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleri Şekil 2 ve Tablo 7’de gösterilmiştir. Şekil.2. Kronik böbrek hastalığında risk faktörleri(ComprehensiveClinical Nephrology 2007) 21 Tablo 7: Kardiyovasküler risk faktörleri Geleneksel Risk Faktörleri Yeni Risk Faktörleri Üremi Spesifik Risk Faktörleri Erkek Cinsiyet İnflamasyon Volum Yüklenmesi Sigara Endotel Disfonksiyonu Hiperhomosisteinemi Diyabetes Mellitus Oksidatif Stres Üremik Toksinler Hipertansiyon Sempatik Aktivasyon Vasküler Klasifikasyon Sol Ventrikül Hipertrofisi Proteinlerin Karbamilasyonu Hiperparatiroidizm İnsülin Rezistansı Anemi Dislipidemi Fosfat retansiyonu Geleneksel Risk Faktörleri Yaş, Cinsiyet ve Sigara RRT alan birçok hastada yaşla birlikte KVH sıklığı artar. ABD’de diyalize başlayan hastaların yaş ortalaması 60 yaştan büyüktür ve ölüm riski yaşla yıllık %3 artar. Kronik böbrek hastalarının tüm yaş gruplarında MI insidansı erkeklerde, kadınlara göre yaklaşık 2,5 kat daha fazladır. Sigara, kronik böbrek hastalarında KVH’larla ilişkilidir. Yapılan çalışmalarda KBH’nın çoğunda diyaliz öncesi sigara içimi mevcuttur. Sigaranın bırakılmasını önermek gerekmektedir. Diabetes Mellitus DM, SDBY’ nin en önemli nedenidir ve kardiyovasküler komplikasyonların prognozu bu hastalarda daha kötüdür. RRT başlayan diyabetik hastalar dislipidemi, hipertansiyon, artmış oksidatif stres, inflamasyon belirtilerini içeren birçok KVH risk profili gösterirler. Diyaliz başlanan diyabetik hastalar diyabetik olmayan SDBY’li hastalar ile karşılaştırıldığında DM’nin tüm ölümler ve kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili ölümler için bağımsız bir risk faktörü olduğu şaşırtıcı değildir. Diyabetik hastalarda risk KAH için %65, erken ölüm için %36, MI sonrası ölüm için %34’ tür. Hipertansiyon İlerleyici kronik böbrek hastalığı olan hastaların % 60-90’ında diyaliz tedavisine başlamadan önce sistemik hipertansiyon gelişir (53). Hem ekstrasellüler sıvı hacminin genişlemesi (54,55) hem de sempatik aşırı aktivite ve renin-anjiyotensin eksenine bağlı 22 vazokontsrüksiyon (56) son dönem hastaları dahil böbrek hastalarındaki hipertansiyonun patogenezinde rol oynar. HT, KVH için önemli bir risk faktörüdür. Düşük kan basıncı KBY hastalarının mortalitesi ile koreledir. Artmış nabız basıncı ile birlikte izole sistolik hipertansiyon KBY hastalarında en sık görülen basınç anomalisidir. Damar sertliği artmış nabız dalga hızına neden olur ve erken yansıyan nabız dalgası tarafından artmış sistolik pik basıncı ile sonuçlanır. Sonuç olarak sol ventrikül disfonksiyonu ve sonunda KKY gelişir. HT, LVH’ne neden olarak KBH’daki kardiak hasarda önemli bir rol oynar (57). Foley ve arkadaşları ortalama kan basıncındaki artışın yaş, diyabet, iskemik kalp hastalığı, hemoglobin ve serum albumininde düzelme sağlandığında bile, SVH’da ilerleyici bir artışa, kalp yetmezliğine ve iskemik kalp hastalığına neden olduğunu göstermişlerdir (58). Dislipidemi KBH populasyonunda hiperkolesterolemi, KVH ve mortalite arasındaki ilişki zayıftır; çünkü kardiyomyopati ve ateroskleroz gibi kardiyovasküler anormalikler bu hastalarda dislipidemiye göre diğer faktörlerle daha fazla ilişkilidir. Paradoksal olarak yüksek serum kolesterolünden ziyade düşük serum kolesterolü diyaliz hastalarında düşük survey ile ilişkilidir (59). Bu ters epidemiyoloji malnütrisyon veya inflamasyon ile ilişkilidir. Birçok SDBY hastasında trigiliserid seviyeleri artar, oysa total serum kolesterolu beslenme durumu ve inflamasyonun varlığına bağlı olarak artmış, düşük veya normal olabilir. HDL kolesterol tipik olarak azalmıştır ve LDL, VLDL, Lipoprotein (a) seviyeleri artmaya eğilimlidir. Artmış Lipoprotein (a) seviyeleri KVH için artmış mortalite ile ilişkilidir. İnsülin Rezistansı National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES) verileri, farklı böbrek fonksiyon düzeyleri olan hastalarda metabolik sendromun, inflamasyon ile ilişkili olduğunu öne sürmüşlerdir (60). Geleneksel Olmayan ve Üremi Spesifik Risk Faktörleri Oksidatif Stres Böbrek ve böbrek dışı yapılan Kohort çalışmaları, artmış oksidatif stresin (serbest radikallerin fazlalığı) aterogenez ve aterosklerotik kardiyovasküler olaylar ve diğer SDBY komplikasyonları ile ilişkili olabildiğini göstermiştir. Vasküler duvarda reaktif oksijen türlerinin bulunması aterosklerozun karakteristik özelliğidir. Oksidatif stres, reaktif oksijen ürünleri ve antioksidan koruyucu sistemler arasındaki dengesizlikten kaynaklanır. Sadece 23 reaktif oksijen ürünlerinin artması, oksidatif stres anlamına gelmez. Beraberinde antioksidan mekanizmaların da etkilenmesi, yani her ikisi arasındaki dengenin bozulması gerekir (61). İnflamasyon Diyaliz hastalarının çoğunda kronik inflamasyon mevcuttur (62). İnflamatuar yanıtın akut fazı, vücudun herhangi bir uyarıya karşı ( infeksiyon, travma vb.) ani bir şekilde başlattığı fizyolojik değişikliklerdir. Birçok çalışma CRP, IL-6, fibrinojen ve beyaz küre sayısı gibi çeşitli inflamasyon markerlarının, kronik böbrek hastalarının mortalitesi için güçlü ve bağımsız prediktörler olduklarını göstermiştir (62). KBH’da diğer bir güçlü sonuç belirleyici hipoalbuminemidir ve inflamatuar biyomarkerları ile güçlü biçimde ilişkilidir. İnflamatuar belirteç olan CRP ile proinflamatuar sitokinlerin artışı KBY hastalarında morbidite artışına yol açmaktadır. İnflamasyonda artan CRP, IL-1 ve IL-6 gibi proinflamatuar sitokinlerin ateş, halsizlik, iştahsızlık, bulantı-kusma, malnütrisyon ve ateroskleroz gibi çeşitli sistemik etkileri vardır. CRP ile birlikte IL-6, TNF-alfa vasküler kalsifikasyon, oksidatif stres ve endotel disfonksiyonu gibi aterojenik özelliklere sahip olabilirler. Endotel Disfonksiyonu Endotel disfonksiyonu KBH’nın önemli bir özelliğidir. KBH’da endotel disfonksiyonun nedenleri; inflamasyon, asimetrik dimetilarginin (ADMA) retansiyonu, oksidatif stres, hiperhomosisteinemi, dislipidemi, hiperglisemi ve hipertansiyondur.(63) NO sentazın endojen bir inhibitörü olan ADMA, böbrek yetmezliğinde birikir ve NO düzeyinde azalmaya sebep olur. NO düzeyindeki azalma, KBY ile ilişkili endotelyal disfonksiyonda, en önemli rolü oynamaktadır (64). KBH’da endotelyal disfonksiyon hem büyük hem de küçük çaplı arterlerde izlenir (65). Mikroalbuminuri endotelyal disfonksiyon ile ilişkilidir ve onun bir göstergesi olabilir (66). Anemi Anemi iskemik kalp yetmezliğine sebep olmakla birlikte bundan bağımsız olarak da novo kalp yetmezliği ve mortalite artışı ile ilişkili bulunmuştur (67). Anemi SDBY’de LVH ve LV dilatasyonu için temel nedenlerdendir. Hemoglobin değerlerindeki her 1 gr/dl’lik düşme LV kitle indeksinde 10 gr/m² lik artışla sonuçlanmaktadır (67). Bazı çalışmalarda eritropoetin tedavisi ile LV dilatasyonunun ve LVH’ nin kısmen gerilediği gösterilmiştir (68,69). Sekonder Hiperparatiroidizm ve Mineral Metabolizması 24 Kalsiyum ve fosfat metabolizması bozuklukları evre 3 KBH gibi erken evrelerde başlar. Ateroskleroz ve arteriel kalsifikasyon için potansiyel nedendirler. Çeşitli epidemiyolojik çalışmalar, hiperfosfatemi ve yüksek (kalsiyum x fosfor) çarpımının mortalitenin bağımsız, güçlü bir risk belirleyicisi olduğunu göstermiştir. Oysa hiperkalsemi orta risk taşır ve artmış immünreaktif paratiroid hormon (iPTH) zayıf risk taşır, fakat halen anlamlı riske sahiptir (70). Artmış serum fosfat düzeyleri de valvuler kalsifikasyon ve kardiak ölümler (özellikle KAH ve ani ölümden ileri gelen ölümler) ile ilişkilidir. Kardiyovasküler Kalsifikasyon Kardiyovasküler kalsifikasyon arterial media, arterosklerotik plaklar, miyokardium ve kalp kapaklarını tutabilir. Medial kalsifikasyon arteryel sertliğe neden olur ve sonuç olarak nabız basıncı artar. Sol ventrikül hipertrofisine ve artmış kardiyovasküler mortalite riskine yol açarlar. Vasküler kalsifikasyonu ölçmede ve tespit etmede değişik metodlar geliştirilmiştir. Bu metodlardan en önemli olan ikisi; EBCT (electron beam tomografi) ve multiplice spiral CT’dir. Diğer kullanılan metodlar ise; Ekokardiografi, Ultrason, CT, MR ve Angiografidir (71). İleri Glikolizasyon Son Ürünleri ( AGEs ) AGEs, proteinlerin nonenzimatik glikozilasyonu ve oksidatif reaksiyonlar sonucunda oluşmaktadır (72). In vivo olarak birkaç AGEs yapısal olarak biliniyor. Bunlardan Ncarboxymethyl-lysine (CML), Pentozidin, İmiddazolon ve Pirralin dolaşımda proteine bağlı ve serbest olarak bulunur (72). KBH’da N-carboxymethyl-lysine (CML), Pentozidin ve diğer ileri glikolizasyon son ürünleri birikir. Arteroskleroz ve diyaliz ilişkili amiloidoza katkıda bulunabilirler. Ancak ne yükselmiş Pentozidin ne de CML seviyeleri KBH’da mortaliteyi tahmin ettirmez ve diğer ileri glikozilasyon son ürünlerinin böbrek hastalarındaki rolü tam belli değildir. Hiperhomosisteinemi Hiperhomosisteinemi prevalansı evre 5 KBH’da % 90’dan fazladır. Böbrek fonksiyonları plazma homosistein konsantrasyonunun önemli bir belirleyicisidir. GFR yaklaşık 70 ml/dk’nın altına düştüğü zaman, serum homosistein düzeyleri ters orantılı olarak artmaya başlar. Homosistein aracılıklı vasküler hasar direkt endotelial toksisite yanısıra trombosit ve pıhtılaşma faktörlerindeki fonksiyonel bozukluklar nedeniyle de gelişmektedir. Yapılan çalışmalar homosistein düzeylerindeki artışın kardiyovasküler ve tüm nedenlere bağlı mortalite için önemli bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. SDBY hastalarında homosistein düzeyindeki her 10 μmol/l’lik artışın aterotrombotik olaylarda %35 risk artışına, fatal 25 kardiyovasküler komplikasyonlarda %20’lik risk artışına neden olduğu rapor edilmiştir (73,74). 2.3. OKSİDATİF STRES VE KRONİK BÖBREK HASTALIĞI 2.3.1. Oksidatif Stres, Fizyopatolojisi, Kronik Böbrek Hastalığında Önemi 2.3.1.1. Oksidatif Stres Oksidatif stres (OS), pro oksidan bileşiklerin oluşumuyla birlikte, yetersiz antioksidan savunma mekanizmaları arasındaki dengenin oksidan bileşiklerin lehine artması sonucu ortaya çıkan doku hasarı olarak tanımlanmaktadır (75). Prooksidanlar reaktif ürünler olup, reaktif nitrojen ürünleri (RNS) ve reaktif oksijen türleri (ROT) olarak iki gruba ayrılırlar. ROT; süperoksit radikalleri (O2ˉ), hidrojen peroksit (H2O2), nitrik oksit (NO), peroksit radikalleri (ROO*), hidroksil radikalleri (OH*) ve hypoklorus radikallerini kapsar ve bunlar hücrede normal metabolik bir olayın ürünüdürler (76). Oksidatif bileşiklerin oluşumu, fizyolojik şartlarda inflamasyon ve doku tamiri sürecinde önemli bir basamaktır. Bu oluşum doku iyileşmesi ve yeniden oluşumuna katkısı yanında malign hücrelere ve vücuda giren mikroorganizmalara karşı savunma mekanizmasının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. OS; ateroskleroz, hipertansiyon, nörodejeneratif değişiklikler, yaşlanma ve malignite gelişmesi ile ilişkili bulunmuştur. Diğer taraftan, uygunsuz veya uyumsuz bir şekilde oksidatif süreç başlamasına, hücre ve doku hasarına neden olan üremi gibi bir takım kronik patolojik durumlar da söz konusu olabilir (77). Oksidatif stresi etkileyen faktörler şekil 3’de gösterilmiştir. 26 Şekil 3. Oksidatif stres belirteçleri havuzunu etkileyen faktörler 2.3.2. Serbest Radikaller ve Oksidanlar Serbest radikaller; paylaşılmamış bir veya birden fazla elektrona sahip molekül veya atomlar olup, paylaşılmamış elektronun üzerinde bulunan oksijen molekülleridirler (75,78). Ya ortamda bulunan kimyasal veya fiziksel enerji kaynakların kovalent bağların hemolizi sonucu iki farklı paylaşılmamış olan elektron oluşturması ile ya da redoks reaksiyonu ile serbest radikal oluşumuna neden olur. Bu reaksiyonlarda bir elektron ya kaybedilir veya kazanılır. A —> e- + A+ (Oksidasyon) B+ e- —> B¯ (Redüksiyon-indüksiyon) Her oksidasyon reaksiyonu bir redüksiyon reaksiyonu ile birliktedir ve oksidatif stres her iki reaksiyonda da meydana gelir. Serbest oksijen radikallerin aktiviteleri farklılık gösterir. Hidroksil (HOˉ) gibi bazı radikaller yüksek aktiviteye sahipken, E vitamininin oksidasyon ürünü olan tokoferoksil gibi bazı bileşiklerin aktiviteleri çok düşük olup ihmal edilebilir öneme sahiptirler (79). Serbest radikal, aynı maddeyi oksidant veya redüktant olarak kullanabilir. Reaksiyonun oluşma hızı; ortamın ısısına, pH'sına ve ortamdaki katalizörlere bağlıdır (80). 27 2.3.2.1. Serbest Radikal Reaksiyonları Oksijen radikalleri içinde, süperoksit anyonu (O2ˉ) , oksijenin bir elektron almasıyla oluşan ilk ürün olup, en kolay ve en fazla oluşan serbest radikaldir. Canlılarda diğer radikallerin oluşumu sıklıkla O2¯ nin birikimine bağlıdır. O2¯ radikalinin ana kaynağı ise moleküler oksijenin metabolize edildiği, mitokondriyal elektron transport zinciridir (78,81) ve normal şartlarda oluşan O2ˉ ler organizmadan dismutasyon reaksiyonu ile uzaklaştırılır. Bu reaksiyonlarla hidrojen peroksit (H2O2) ve perhidroksi (OH2¯) radikallerinin meydana gelir. Dismutasyon reaksiyonları kendiliğinden ya da süperoksid dismutaz (SOD) ile katalizlenerek meydana gelebilir. O2¯ + H + —> HO2¯ HO2¯ + HO2ˉ→ H2O2 HO2¯ + HO2¯ → H2O2 + O2 O2¯ + O2¯→2 H+ →H2O¯ + O2 Oluşan H2O2, Süperoksit Dismutaz (SOD) gibi antioksidan enzim sistemlerinden olan katalaz (KAT) ve glutatyon peroksidaz (GSH-px) ile suya dönüştürülür (şekil 4). Serbest oksijen radikalleri içinde en fazla reaktif olan hidroksil (OH¯) radikalidir ve hemen her molekül ile reaksiyona girebilir. Süperoksit anyonu (O2¯ ) ve hidrojenperoksit (H2O2) etkileşir ve sonuçta OH− radikali meydana gelir. İskemi oluştuğunda ve de özellikle reperfüzyon ile dokuların oksijenasyonu ile oluşan bu reaksiyonu demir gibi metaloproteinler, askorbik asit ve NADPH katalize edebilir Fe+3 + 02ˉ ------- Fe+2 + O2 Fe+2 +H2O2 -------- Fe+3 +OHˉ+ OH ˉ Organizmada OHˉ radikaline karşı Süperoksid dismutaz (SOD), katalaz (KAT), glutatyon peroksidaz (GSH-px) gibi eritrosit kökenli bir antioksidan savunma mekanizmaları yoktur (82). 28 Şekil 4. Serbest Radikal Reaksiyonları 2.3.3 Reaktif Oksijen Türleri Oksijen 8 atom numaralı kararsız bir elementtir. Enerji düzeylerindeki elektronlarının yapısıyla ilişkili olarak doğada dioksijen (O2) halinde bulunur (83). Oksijen molekülündeki aynı yöne dönen iki elektrona sahip 2P son orbitali önemlidir ve bu orbitallerden herhangi birindeki elektron hareketleri "singlet oksijen" ve "oksijen radikali" meydana getirir. Reaktif oksijen türleri, biyoaktif lipitler (araşidonik asitler), lipit oksidasyonunun alt ürünleri, aldehitler, hücre içi enzim ve metalleri etkileyerek doku hasarı meydana getirirler (84). Tablo 8. Oksijen türevi bileşikleri Oluşan radikal eşleşmemiş tek elektrona sahip olması nedeniyle dengesiz olup tek elektronlarını bir başka moleküle verebilir (redüksiyon) ya da başka molekülden elektron transfer ederek elektron çifti oluşturabilirler (oksidasyon). Sonuçta radikal olmayan yapıyı radikal şekle dönüştürebilirler (83). 2.3.3.1. Süperoksit Radikalleri (O2) Süperoksit radikalleri (O2), hücrelerde redükte elektron taşıyıcılarının otooksidasyonu ile oluşmaktadırlar. Zayıf bir oksidan olan O2 kendi başına önemli hücre hasarına yol açmaz, ancak oksidatif strese yol açabilen bir dizi reaksiyonu tetikleyebilir (85). Bu reaksiyonların en önemlilerinden biri Haber-Weiss reaksiyonu olup, O2 ve H2O2 demir 29 varlığında etkileşerek oldukça reaktif olan ve DNA hasarı yapabilen HO radikalini oluştururlar (86). O2+eˉ→ O2ˉ H2O2+O2 → HOˉ +O2 O2 radikalleri, intasellüler demir depolarından demiri serbestleştirir ve serbest demir iyonu Haber-Weiss gibi reaksiyonlarda veya diğer serbest radikal aracılıklı hücre hasarında rol alabilir. Superoksit radikalleri çok kısa bir yarı ömre sahip olup dismutasyon ile H2O2 ve oksijen oluştururlar. Şekil 5. Reaktif oksijen türlerinin oluşumu. 2.3.3.2. Hidroksil Radikalleri (HO) Hidroksil radikali (HO), biyolojik sistemlerdeki en potent serbest radikaldir. Dokular radyasyona maruz kaldıklarında, enerjinin çoğu hücre içindeki su tarafından absorblanır ve radyasyon oksijen-hidrojen arasında kovalent bağa neden olur. Sonuçta biri hidrojen (H), diğeri hidroksil radikali (OH) olan iki radikal meydana gelir (85). H — O — H —> H + OH Hidrojen peroksitin (H2O2) Fe+2 veya Cu+2 ile reaksiyona girmesiyle de OH radikali meydana gelmektedir. H2O2 toksisitesinin temelinde OH radikali olduğu düşünülmektedir. 30 Fe+2 + H2O2 → Fe+3 + OH + OH Cu+ + H2O2 → Cu+2+ OH + OH OH radikalleri başta lipid, protein ve nükleik asitler (DNA ve RNA) olmak üzere hemen tüm hücresel moleküllerle reaksiyona girebilirler. Nükleik asitlerle etkileşim, özellikle DNA içeriğinde bulunan bir karbonhidrat olan deoksiriboz ile reaksiyona girmesi çeşitli mutasyonlara ve mutant moleküllere neden olabilir. Ayrıca OH radikalleri, aromatik halkaya katılma özellikleri nedeniyle DNA ve RNA'daki pürin ve pirimidinlere katılarak serbest radikal oluşumuna yol açarlar. DNA'nın baz ve şekerlerinde ciddi hasarlar oluşturarak DNA'da iplik kırılmaları meydana getirir, büyük hasarlar hücresel koruyucu sistemler tarafından onarılamazlarsa çeşitli mutasyonlar ve hücre ölümleri görülür (85,87). OH'ın sebep olduğu ve en iyi bilinen biyolojik hasarı, lipid peroksidasyonudur. Lipid peroksidasyonu hem intrasellüler hem de ekstraselüler antioksidan potansiyele sahiptir. OH, özellikle araşidonik asit gibi doymamış yağ asit yan zincirlerinden -C atomunun birinden H atomunun çıkartılması ve su oluşumu ile sonuçlandığı reaksiyonlarda olduğu gibi membran fosfolipitlerinin doymamış yağ asit yan zincirlerine hücum eder. Peroksil radikalleri, doymamış yağ asitlerinin yan zincirlerine saldırır; yağ asidinin yan zincirlerini lipit hidroperoksitlere dönüştürüp membranda lipit hidroperoksitlerinin birikimi de membran fonksiyonunun bozulmasına ve bazı enzimlerin aktive olmalarına neden olur (83,88,89). 2.3.3.3. Hidrojen Peroksit (H2O2) Hidrojen peroksit (H2O2) aslında eşleşmemiş elektronu bulunmadığından bir radikal değildir. Süperoksit anyonunun (O2ˉ ) hidrojenle yaptığı reaksiyona dismutasyon reaksiyonu denir. 2O2 + 2H + —> H2O2 + O2 Reaksiyon hızı asidik pH'da fazladır (83,90). NADPH oksidaz ve Glukoz oksidaz gibi enzimler elektron eklenmesini katalizleyerek O2 veya H2O2 oluştururlar. NADPH + 2O2 —> 2NADP + 2O2 R — CH2OH + O2 —> R — CHO — H2O2 2.3.3.4. Hipoklorik Asit (HOCl) Hipoklorik asit (HOCl), radikal olmamasına rağmen reaktif oksijen türleri (ROT) içinde sınıflandırılır. Hipoklorik asit, bakterilerin fagositik hücreler tarafından öldürülmesinde 31 rol oynar. Aktive olan nötrofiller, monositler, makrofajlar (doku makrofajları da dahil) ve eozinofiller tarafından süperoksit radikalleri (O2) üretilir ve özellikle nötrofillerde miyeloperoksidaz enzimi aracılığıyla önce O2 oluşturulur, daha sonra bu ürünün dismutasyonuyla oluşan H2O2 klorür iyonuyla birleştirilerek potent bir antibakteriyel olan HOCl meydana getirilir (83). 2.3.3.5. Singlet O2 (O2) Yapısında eşleşmemiş elektron içermediğinden serbest radikal olmamasına rağmen serbest radikal reaksiyonlarını başlattığı için serbest radikal olarak kabul edilmiştir. O2, oksijen elektronlarından birinin dışarıdan enerji alması sonucu kendi dönüş yönünün tersi yönünde bir yörüngeye yer değiştirmesi ile oluşabileceği gibi O2'nin dismutasyonu ve H2O2'nin hipoklorit ile reaksiyonu sonucunda da meydana gelebilir. Deri ve retina gibi gün ışığına maruz kalan bölgelerde sıkça oluştuğu saptanmıştır. Serbest oksijen radikallerinin etkisiyle peroksil (ROO), alkoksil (RO), tiol radikalleri (RS) veya karbon merkezli radikaller (R) meydana gelebilir (91). 2.3.3.6. Ozon (O3) Ozon, güneş ışınlarına karşı önemli bir stratosferik koruyucu olmasına karşın yeryüzünde toksik/oksidan bir ajandır. Bazı bilimsel cihazlarla ve kirli şehir havasında bulunur. Akciğerlere zararlıdır, DNA, lipid ve proteinleri kolayca okside eder (92). 2.3.3.7. Reaktif Nitrojen Türleri (NO, NO2, NO+ , NO- ) Nitrik Oksit (NO), lipofilik özellikte oksijensiz ortamda kararlı, ortamda düşük konsantrasyonlarda oksijen varlığında dahi kararlılığını koruyabilen , biyolojik olarak aktif olan memeli hücrelerinin bilinen en küçük molekül ağırlıklı ürünüdür (93,94,95). Düşük dozlarda toksik değildir, hatta fizyolojik olarak kabul edilebilecek çok önemli fonksiyonları yapabilir (93). Vasküler endotel hücrelerinde, Nitrik Oksid Sentaz (NOS) enzimi aracılığıyla L-arjininden sentezlenir. NO'in yarı ömrü 10-20 saniye gibi çok kısa bir zamandır. Kolayca (özellikle) düz kas hücresine girerek Guanilat Siklaz (GC) enzimine bağlanır ve siklik guanozin monofosfat (cGMP) sentezini uyararak vazodilatasyon meydana getirir. NO, moleküler oksijen ile bağlanıp nitrojendioksit (NO2) oluşturarak metabolize olur (96). NO'in diğer bir önemli etkisi güçlü bir oksidan olan peroksinitriti (ONOOH) oluşturmasıdır. Bu 32 molekül de biyolojik olarak oksidan özellik kazanabilmekte ve önemli patolojik süreçlerde rol oynayabilmektedir (95). NO + o2ˉ —► ONOOONOO-+H+ —► ONOOH ONOOH —► NO2 + OH Sonuçta NO, endotel hücre disfonksiyonu ve bununla ilişkili olan DM, hipertansiyon, ateroskleroz gibi bazı önemli hastalıklarda etkili olabilmektedir. 2.3.4. Başlıca Serbest Radikal Üretim Kaynakları Serbest radikaller, organizmada normal hücre metabolizması sırasında oksidasyon ve redüksiyon reaksiyonları sırasında oluşabildiği gibi çeşitli dış kaynaklı nedenlerle (stres, radyasyon, ksenobiyotikler, vs) de oluşabilir. Mitokondrial elektron transport sistemi (ETS), sitokrom P-450, ksantin oksidaz, triptofan dioksijenaz, lipooksijenaz, prostoglandin sentetaz, hemoglobin, flavoproteinler, lipid peroksidasyonu, iskemi, travma ve entoksikasyon gibi durumlar, katekolamin ve antibiyotikler gibi moleküller serbest radikalleri oluşturabilirler (91,97). Serbest radikal oluşturan kaynaklar endojen ve ekzojen olmak üzere iki gruba ayrılabilir. 2.3.4.1. Endojen Serbest Radikal Üretim Kaynakları Fizyolojik koşullarda metabolizmada, bazı metabolik olayların idamesi için meydana gelen birçok biyokimyasal reaksiyonun çeşitli basamaklarında, serbest radikaller oluşmaktadır. Bunlar; 2.3.4.1.1a. Mitokondriyal Elektron Transport Sistemi (ETS) Mitokondrideki enerji metabolizması sırasında O2 kullanılır ve bunun % 1-5 kadarı süperoksit ile sonlanr. ETS'de, NADH dehidrogenaz ve koenzim Q gibi elektron taşıyıcılardan oksijene olan elektron transferiyle radikal oluşur. Fizyolojik koşullarda reaktif oksijen türlerinin temel kaynağı normal oksijen metabolizması olduğu için ETS serbest radikal üretiminin en önemli kaynağıdır (98). 2.3.4.1.1b. Endoplazmik Retikulum (ER) ER'da bulunan sitokrum P-450 sistemi birçok substratı oksitleyebilir. Oksijen molekülünün bir atomu substrata bağlanırken, diğer atomu su oluşturur. Kimyasal ajanların 33 serbest radikal oluşturmadaki en önemli mekanizmaları, mikrozomal sitokrum P-450 sistemi aktivasyonudur ve bu sistemde moleküller ya indirgenerek ya da oksitlenerek serbest radikal oluşturulur. Oluşan serbest radikaller ve bunların ürünü olan tiyol (-SH) grubu birçok endojen makromolekülde (DNA, RNA, enzimler, vb) bulunduğu için reaktif ara ürünler oluşturup toksik etki gösterebilirler (98). 2.3.4.1.1c. Redoks Döngüsü Ksenobiyotiklerden serbest radikaller mikrozomal reaksiyonlarla oluşturulduğu gibi redoks siklusu (menadion, nitrofurantoin, gibi ek elektron kazanma eğilimindeki bileşikler) yoluyla da meydana gelebilir. Oluşan radikaller, tekrar ana bileşiğe dönüşmek için oksijenle oksitlenir ve süperoksit radikalini meydana getirirler (99). Oluşan ksenobiyotik ve süperoksit radikalleri ferritinden demiri serbestleştirir, reaktif hidroksil radikali gibi ikincil radikallerin oluşumunu sağlar (85). 2.3.4.1.1d. Araşidonik Asit Metabolizması Hücre membranlarındaki prostaglandinlerin kaynağı araşidonik asittir. Fagositik hücrelerin uyarılması, fosfolipaz ve protein kinazın aktivasyonu, plazma membranlarında araşidonik asidin salınımına neden olur. Araşidonik asit, peroksitlerle aktive olan iki enzim olan siklooksijenaz ve lipooksijenaz katalizlediği tepkimeler sırasında serbest radikaller meydana gelir (100). Siklooksijenaz aktivitesi daha sonra prostaglandinlerin sentezi içinde gerekli olan endoperoksitlerin oluşumuyla sonuçlanırken, lipooksijenaz lipit peroksitler üzerinden lökotrienlerin oluşumunu katalizler (100). Ayrıca bu sırada bazı ksenobiyotiklerden oluşan reaktif ara ürünler hedef moleküllerle etkileşerek toksisite gösterirler 2.3.4.1.1e. Fagositoz Aktive fagositler patojen mikroorganizmalarla savaşta önem arzeden intrasellüler radikal oluşumuna neden olurlar (Tablo 9). Ksenobiyotikler, radyasyon ve stres aktive olmuş fagositlerde serbest radikal üretimini arttırırlar. Tablo 9. Fagositlerin ürettiği reaktif oksidan ürünler. Trombositler H2O2, O2 , OH. Nötrofiller H2O2, O2 OH, HOCl Eozinofiller H2O2, O2, OH, HOCl Makrofajlar H2O2, O2, OH, HOCl, NO 34 Doku makrofajları (kupfer hücreleri, alveolar makrofajlar), monositler, nötrofiller, eozinofiller, bazofiller gibi hücreler immunolojik veya özel bir uyarıyla uyarıldıklarında lizozomlarını dışarı verip reaktif oksijen oluşumunun yanısıra, mitokondri dışındaki oksijen üretiminde bir patlama (solunumsal patlama; respiratory brust) neden olurlar. Fagosite edilmiş patojenler oksidan ajanlarca öldürülür ve bu oksidanlar solunumsal patlama ile sağlanır. Oluşan oksidan ajanlar myeloperoksidaz sistemi üzerine de etkilidir. Membran peroksidasyonu, membran proteinlerinin dekarboksilasyonu ve/veya oksidasyonuna yol açıp membranın bütünlüğünü bozabilir ve DNA'yı okside ederek parçalayabilir. Fagositik kaynaklı oksidanlar; ototoksik, immunosupresif ve mutajenik etki gösterebilirler (100). 2.3.4.1.lf. Otooksidasyon Doku bileşenlerinin çoğu moleküler oksijenin varlığında kimyasal olarak kararlı olmayıp, normal şartlar altında metabolizmada az ya da çok otooksidasyona uğrarlar. Kolayca otookside olabilen hemoglobin, hormonlar, tiyoller, doymamış membran lipitleri gibi doku ve hücrelerin son derece önemli bileşenleridirler (101). Bütün otooksidasyonlar sırasında aktive oksijen türleri üretilerek vücudun radikal kaynaklarına katkı sağlanmış olur. 2.3.4.1.lg. Oksidan Enzimlerin Reaksiyonları Glikojen oksidaz, ksantin oksidaz, NADPH oksidaz, NADH oksidaz, diamin oksidaz, ürat oksidaz enzim sistemlerinde olduğu gibi Aerobik birçok reaksiyonda oksijenin tek değerlikli indirgenmesiyle süperoksid anyonu oluşabilir. Örneğin ksantin oksidaz (XOD) aslında ksantin dehidrogenaz (XDH) olarak sentezlenir ve dokularda bu şekilde bulunur, elektronlarını NAD'ye verip süperoksit anyon radikali oluşturmaz. Fakat XOD sülfidril oksidasyonu ya da sınırlı proteolizis ile dehidrogenaz formunda oksidaz formuna dönüşebilir. XOD moleküler oksijeni kullanarak H2O2 ve O2 oluşturmaktadır (102). 2.3.4.2. Ekzojen Serbest Radikal Üretim Kaynakları Radyasyon, sigara dumanı, zehirli gazlar, ilaçlar, kanserojen maddeler ve pestisitler bilinen en önemli ekzojen serbest radikal üretim kaynaklarıdır (102). 2.3.5. Serbest Radikallerin Vücuttaki Etkileri 2.3.5.1. Serbest Radikallerin Lipitlere Etkileri 35 Serbest radikallerin en önemli etkisi doymamış yağ asitlerinin metilen grubundan bir hidrojen atomunun uzaklaştırılması ile oluşan lipit peroksidasyonu olarak adlandırılan reaksiyondur. Benzer şekilde hidrojenperoksit de hidroksil radikaline dönüşmektedir. Bu nedenle lipit peroksidasyonu hidroksil radikali tarafından başlatılmaktadır. Hidrojen atomunun uzaklaşmasıyla meydana gelen serbest yağ asidi radikali moleküler oksijen ile reaksiyona girerek peroksit radikalini oluşturur. Oluşan peroksit radikali yüksek reaksiyon yeteneğine sahip olup başka bir yağ asidi molekülü ile yeni bir hidroperoksit ve yeni bir yağ asidi radikali oluşturur ve bu yağ asidi radikali yeniden oksijen ile etkileşerek RH'dan yeniden bir hidrojen atomunun ayrılmasını sağlar. Bu zincir reaksiyon oluşan yeni radikallerin de etkisiyle devamlı olarak artan bir hızla devam eder (103). Fe veya Cu tuzları lipit peroksidasyonunu hızlandırarak hücre zarının akışkanlığını ve geçirgenliğini bozup membran bütünlüğünün tahribatına yol açarlar. Lizozomal membranlarda oluşan hasar hidrolitik enzimlerin salınmasına ve hücreiçi sindirime yol açar. Biriken hidroperoksitler direkt olarak toksik etki göstermenin yanısıra duyarlı aminoasit kalıntılarını da (sistein, histin, methionin, lizin) okside edebilir veya zincir polimerizasyon reaksiyonlaryla enzimleri inaktive edebilirler (103,104). 2.3.5.2. Serbest Radikallerin Proteinlere Etkileri Protein moleküllerindeki aminoasit içeriğine göre değişmekle birlikte, sülfidril veya amino gruplarıyla serbest radikallerin etkileşmesi sonucu proteinlerde üç çeşit yapısal değişiklik görülür; 1)Aminoasitlerin modifikasyonu, 2) Proteinlerin fragmantasyonu, 3) Proteinlerin agregasyonu veya çapraz bağlanmaları (105). Aromatik aminoasitler (fenilalanin, tirozin, triptofan), doymamış yapılarından dolayı oksidatif etkiye çok hassastırlar. Sülfürlü amino asitler (sistein ve sistin) de serbest radikal etkisine hassas amino asitlerdendirler. Radikaller, membran proteinleri ile reaksiyona girebilir ve enzim, nörotransmitter ve reseptör proteinlerinin fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilirler (106). Serbest radikallerin etkisiyle IgG ve albümin gibi fazla sayıda disülfit bağı bulunduran proteinlerin üç boyutlu yapıları zarar görür ve normal fonksiyonlarını yerine getiremezler. Hem proteinleri de serbest radikallerle etkileşip O2 veya H2O2 ile reaksiyona girerek methemoglobin oluşturur (107). 2.3.5.3. Serbest Radikallerin Karbonhidratlara Etkileri 36 Monosakkaritlerin otooksidasyonu ile hidrojenperoksid, peroksitler ve okzoaldehitler oluşururlar. Bunlar diyabet ve sigara içimi ile ilişkili kronik hastalıklar gibi patolojik süreçlerde önemlidirler (106). İnflamatuar eklem hastalıklarında synovial sıvıya geçen nötrpfillerden ekstrasellüler sıvıya salınan H2O2 ve O2 buradaki hyalüranoik asidi parçalarlar, gözün vitröz sıvısındaki hyalüronik asitin oksidatif hasarı da katarakt oluşumuna katkıda bulunur (107). 2.3.5.4. Serbest Radikallerin DNA'ya Etkileri Serbest radikallerin, DNA'ya etkileri mutasyonlara ve hücre ölümlerine yol açmaktadır. Hidroksil radikali bazlarla ve deoksiribozlarla kolayca reaksiyona girerken hidrojen peroksit ise membranlardan kolayca geçebildiğinden hücre çekirdeğindeki DNA'ya ulaşarak hücrede disfonksiyona hatta ölüme yol açabilir (108). Serbest radikallere bağlı DNA hasarlarının çok az bir kısmı doğal olarak oluşmaktadır (81). Oksidasyon, metilasyon, depürinasyon ve deaminasyon reaksiyonları DNA hasarlarının oluşumunda yer alan endojen reaksiyonlardır. Nitrik oksid veya nitrojen dioksid (NO2), peroksinitrit (ONOO-), dinitrojen trioksid (N2O3) ve nitrik asid (HNO3) gibi reaktif ürünler nitrozasyon ve deaminasyon reaksiyonları ile mutajenik aktivite gösterebilirler. Singlet oksijen guanine özgül bağlanarak hasar oluşturur (108,109). Hidroksil radikalinin DNA'daki şeker grubu ile etkileşmesi, beş karbon atomunun herhangi birinden bir H atomunun çıkarılmasıyla olmaktadır (108). Oksijensiz sistemlerde C4 merkezli radikaller parçalanmaya uğrar ve DNA zincirleri kırılarak sağlam baz ve değişikliğe uğramış şeker serbest kalır. Cl merkezli radikallerin oksidasyonu ile de şeker laktonu oluşumu ve sağlam bazın salınımı gerçekleşir. Oksijen yokluğunda, baz radikalleri kendilerine komşu olan şeker grubundan H atomu alarak şeker radikallerini oluştururlar ve sonuçta zincir kırılmalarına neden olurken, oksijenli ortamda karbon merkezli şeker radikaline moleküler oksijenin eklenmesi sonucu peroksil radikalleri oluşur ve şeker peroksil radikallerinin en karakteristik özelliği de karbon-karbon bağını kırarak alkali bölge oluşturmalarıdır. C5' merkezli peroksil radikali oksil radikaline dönüştürülerek parçalanma ile DNA zincirinin kırılmasına, sağlam bazın ve değişmiş şekerin serbest kalmasına yol açmaktadır (110,111). 37 Şekil 6. Reaktif oksijen ve nitrojen türlerinin vücuttaki etkileri Şekil 7. 8 hidroksi guanin oluşum mekanizması 38 DNA'daki değişikliğe uğramış şeker grupları zincirden ayrılabilir ya da fosfat bağlarıyla DNA'ya bağlı kalabilir. Baz ve şeker radikallerinin reaksiyonları sonucunda değişik modifiye baz ve şekerler, kontrolsüz baz dizilimi, zincir kırılmaları ve DNA-protein çapraz bağları meydana gelirler. Oksidatif DNA hasarı denilen bu tip hasarlar sonucu yaşlanma, mutasyonlar ve kanserler ortaya çıkabilir (110). 2.3.6. Antoksidan Savunma Sistemleri Serbest oksijen radikallerinin oluşumunu ve moleküler ve hücresel boyutta meydana getirdikleri hasarı önlemek için vücutta "antioksidan savunma sistemi" adı verilen güçlü savunma mekanizmaları gelişmiştir. Bu savunma sistemlerini serbest radikal tutucular ve bazı enzimler oluşturmaktadır. Antioksidan savunma sisteminde işlev gören enzimler serbest oksijen radikalleri tutan moleküllerden daha potenttirler (112). Tablo 10. Oksidatif stres ve antioksidan bileşikler 2.3.6.1. Enzimatik Antioksidanlar 2.3.6.1.1. Süperoksit Dismutaz (SOD) 39 Süperoksit Dismutaz (SOD), süperoksit anyonunun hidrojen perokside dismutasyonu reaksiyonunu katalizler. SOD + O2 + O2 + 2H —► H2O2 + O2 SOD, glutatyon peroksidaz (GSH-px) ve KAT oksijen radikalleriyle oluşan hasara karşı başlıca enzimatik savunma mekanizmalarıdır. SOD ile O2'nin dismutasyonu ile H2O2 oluşumu hücre için biyolojik avantaj sağlar. Hücreden H2O2 çıkarılması için SOD; KAT ve GSH-px enzimleri ile birlikte çalışmaktadır (113). 2.3.6.1.2. Katalaz (KAT) Katalaz yapısında içerdiği hem grubundan dolayı hemoprotein olarak kabul edilmektedir (109). Kan, kemik iliği, karaciğer, böbrek ve müköz membranda yüksek konsantrasyonda olup, H2O2 oluşum hızının düşük olduğu durumlarda peroksidatif tepkimeyle (tepkime 1), H2O2 oluşum hızının yüksek olduğu durumlarda ise katalitik tepkimeyle (tepkime 2) hidrojen peroksiti suya dönüştürerek ortamdan uzaklaştırır.(114). H2O2 + AH2 → 2H2O + A (tepkime 1) H2O2 + H2O2 → 2 H2O + O2 (tepkime 2) 2.3.6.1.3. Glutatyon Peroksidaz (GSH-px) Tetramerik yapılı dört selenyum atomu içeren sitozolik bir enzim olan GSH-px, hidrojenperoksidlerin indirgenmesini sağlar (112). Redükte hidroperoksid etkisiyle oluşan ürünler glutatyon redüktazın katalizlediği reaksiyon ile tekrar glutatyona dönüşür. Fosfolipid hidroperoksid glutatyon peroksidaz monomerik selenyum atomu ihtiva eden sitozolik bir enzim olup membran fosfolipid hidroperoksidlerini, alkollere indirgemektedir. Membrana bağlı en önemli antioksidan olan vitamin E yetersizliğinde, membranın peroksidasyona karşı korunmasını sağlar (107,108). Ayrıca fagositik hücrelerde diğer antioksidanlarla birlikte solunum patlaması sırasında serbest radikal peroksidasyonu ile fagositik hücrelerde oluşabilecek zararı önler. Eritrositlerde de oksidatif strese karşı en etkili antioksidandır. 2.3.6.1.4. Glutation-S-Transferazlar (GST) GST'lar antioksidan aktiviteleri olan iç içe geçmiş substrat özgüllüğüne sahip enzimlerdir. GST'lar üç sitozolik bir de mikrozomal olmak üzere dört ana grupta toplanırlar. 40 GST'lar, araşidonik asid ve lineolat hidroperoksidleri, lipid peroksidlerine karşı Selenyumbağımsız GSH peroksidaz aktivitesi göstererek savunma mekanizması oluştururlar (108). GST'lar, tüm canlı türlerinde bulunurlar ve katalitik ve katalitik olmayan birçok fonksiyonları vardır. Hem detoksifikasyon hem de hücre içi bağlayıcı ve taşıyıcı rolleri vardır. Katalitik olarak; yabancı maddeleri glutatyondaki sisteine bağlayarak onların elektrofilik bölgelerini nötralize ederler. Oluşan bu GSH konjugatları bu yolla organizmadan uzaklaştırılabilir veya daha ileri metabolize olurlar. Bu, GST'ların mutajen, kanserojen ve diğer zararlı kimyasalların intrasellüler detoksifikasyonunda rolleri olduğunu gösterir (107). Metabolize edilemeyen lipofilik-hidrofobik pek çok bileşiği bağlamaları ise bu enzimlerin depo ve taşıma rolünü gösterir. Birçok pigment (bilirubin, hematin, bromsülfattalein, indosiyanin yeşili gibi), kolik asitler, steroid hormonlar, polisilik aromatik hidrokarbonlar bu proteinler tarafından bağlanıp taşınabilen maddelerdir (107,108). 2.3.6.1.5. Mitokondrial Sitokrom Oksidaz Solunum zincirinin son enzimi olan sitokrom oksidaz, (4O2ˉ+ 4H + 4eˉ —> 2H2O) reaksiyonuyla süperoksidi detoksifiye eder. Fizyolojik koşullarda sürekli cereyan eden bu reaksiyonla yakıt maddelerinin oksidasyonu tamamlanır ve enerji üretimi sağlanır (115). 2.3.6.1.6. Tiyoller (SH) Tiyol veya sülfhidril terimi, SH gruplarını ifade etmektedir ve sülfür metabolizması ürünleridir. Biyolojik açıdan; pK, redoks potansiyeli ve serbest radikal oluşturma kapasitesi, tiyol biyokimyasının önemli noktalarıdır. Oksijen ile karşılaştırıldığında, sülfürün daha düşük elektronegativitesine karşın, S-H bağının dissosiyasyon enerjisi ve asiditesi alkollere göre daha az olmaktadır. Tiyoller, flavoproteinler, sitokromlar, askorbat, reaktif oksijen türleri, amino asitler gibi hücreiçi moleküllerle reaksiyon sonucu disülfidlere oksitlenirken, amino tiyollerin otooksidasyonu ise bir metal katalizöre ihtiyaç duymakta ve kararsız tiyol radikallerini meydana getirmektedir (115). Hücrede birçok biyolojik, farmakolojik ve toksik reaksiyon, sinyal iletimi ile ilişkili olan tiyol-redoks değişiklikleri aracılığıyla gerçekleşmektedir. N-asetil sistein, penisilamin, merkaptopropionit glisin, dihidrolipoat ve kaptopril gibi geliştirilen bazı farmakolojik reaktif ajanların benzer spesifik özellikleri gözlenmiştir. Bazı sülfür içeren ajanlar, antioksidan özellikleri tedavide tercih nedenidir. Tiyoller, doku hasarını önlemek için proteinaz 41 inhibitörlerinin oksidasyonunun baskılanmasında kullanılmaktadır ve okside olduklarında sülfidril grupları kalsiyum salınımına neden olurlar (115). 2.3.6.2. Enzimatik Olmayan Antioksidanlar 2.3.6.2.1. Askorbik Asit Askorbik asit, suda çözünme özelliği gösteren bir vitamin olmasına karşın lipit peroksidasyonunu başlatan radikallerin etkilerini yok ederek, lipitleri oksidasyona karşı korur. Antiproteazların oksidan maddeler ile inaktive olmasını engeller. E vitaminin rejenerasyonunda görev alarak tokoferoksil radikalinin a-tokoferole indirgenmesini sağlar ve böylece E vitamini ile birlikte LDL oksidasyonunu etkili bir şekilde engeller. Ayrıca fagositoz için de gereklidir. Bu vitaminin kemotaktik cevabı artırdığı saptanmıştır (116). Askorbik asit, antioksidan etkileri yanında organizmada ferri demiri ferro demire indirgeyerek hidrojen peroksitle etkileşmeye uygun olan süperoksit radikalinin üretimine neden olur. Bu etkisi sebebiyle askorbik asit aynı zamanda pro-oksidan olarak kabul edilmektedir; fakat bu etkisi sadece düşük konsantrasyonlarda olup, yüksek konsantrasyonlarda oluşmamaktadır (116). 2.3.6.2.2. ß-Karoten (Vitamin A ön maddesi) A vitamininin öncül molekülü olan ß-karoten yağda çözünen bir antioksidan olarak serbest radikalleri biyolojik hedeflerle reaksiyona girmeden direkt olarak onları yakalayabilir. Aynı zamanda zincir kıran bir antioksidan olarak etki ederek de peroksit radikallerin oluşumunu engeller (117). 2.3.6.2.3. Vitamin E (a -Tokoferol) a-Tokoferol yağda çözünen ve zincir-kırıcı bir antioksidan olup en önemli görevi serbest oksijen radikallerine karşı membran lipidlerindeki yağ asitlerini korumaktır Mitokondri, endoplazmik retikulum ve plazma membran fosfolipitlerine yüksek affinite gösteren tokoferoller, peroksidasyona uğramış fenolik bir hidrojeni doymamış yağ asidindeki serbest peroksit radikaline transfer ederek serbest radikal zincir reaksiyonları kırılmasını gerçekleştirirler (99). Oluşan serbest α-tokoferol radikali biyolojik olarak halen aktif olup bundan sonra yeni bir serbest peroksit radikaliyle reaksiyona girebilir. Kroman halkası ve yan zincir şeklindeki serbest olmayan radikal ürününe okside olan bu ürün glukuronik asit ile konjugasyona uğrayarak safra yoluyla atılır (116). Tokoferolün antioksidan etkisi yüksek oksijen konsantrasyonlarında fazla olduğundan oksijen konsantrasyonunun yüksek olduğu sistemler olan eritrosit ve solunum sistemi membranlarnda belirgindir (118). 42 2.3.6.2.4. Polifenoller Fenoller, aromatik halkaya bağlı OH grubu içeren etkili antioksidanlardır, fakat diğer radikallere göre etkin değillerdir (119). 2.3.6.2.5. Transferin ve Laktoferrin Demiri bağlayarak lipid peroksidasyonu ve demirin katalizlediği reaksiyonlara katılımını durdurarak veya yavaşlatarak etkili olurlar (119). 2.3.6.2.6. Seruloplazmin Akut faz proteini olan seruloplazmin oksijen radikal ara ürünleri salınmaksızın Fe+2 ‘ yi Fe+3 e oksitler, demir ve bakır bağımlı lipit peroksidasyonunu inhbe eder. Daha az önemli olmakla birlikte süperoksit radikali ile de reaksiyona girer (119). 2.3.6.2.7. Albümin Albümin bakırı kuvvetli, demiri zayıf olarak bağlar. Albumine bağlı bakır, Fenton reaksiyonuna katılabilir fakat albumin yüzeyinde oluşacak olan OH radikali albumin tarafından temizlenerek radikalin serbestleşmesine izin vermez. Aynı zamanda myeloperoksidaz türevi bir oksidan olan HOCl'i hızlı bir şekilde temizler (119). 2.3.6.2.8. Ürik Asit Demir ve bakır bağlama yeteneği olan önemli bir antioksidandır. Ayrıca lipit peroksidasyonunu inhibe etme ve radikalleri temizleme görevi vardır (119). 2.3.6.2.9. Bilirubin Hem katabolizması ile meydana gelen ve albumine bağlı olarak taşınan bir safra pigmenti olup yağ asitlerini peroksidasyona karşı korur (119). 2.3.7. Böbrek ve Antioksidan Enzimler Eksperimental çalışmalar ile oksijen radikallerinin evre, şiddet ve gelişim sürecinden bağımsız olarak çeşitli böbrek hastalıklarında patofizyolojik öneme sahip oldukları gösterilmiştir. (Tablo 11) Daha sonra yapılan çalışmalarla benzer etkiler insan böbreğinde de gözlemlenmiştir(120). Böbrek dokusu veya idrarda oksidan hasar ürünlerinin saptanması yanında oksijen radikallerinin inhibitörleriyle koruyucu etkinin gösterilmesi bu ilişkiyi kanıtlamıştır. 43 Normal koşullarda böbreklerde oluşan ve doku hasarına yol açan oksidan radikaller, antioksidan savunma sistemleriyle temizlenirler. Böbrek hücreleri, nötrofilleri veya dolaşımdaki diğer hücreler başlıca oksijen radikallerinin kaynakları olabilir ve glomerüler mesangial hücreler kompleman 5b-9 membran kompleksleriyle reaksiyona girdiklerinde bunları sentezleyebilirler. Puromisin ile oluşturulan renal toksisite minimal lezyon hastalığıyla bazı olgularda da fokal segmental glomeruloskleroz ile benzerdir. Glomerülde ksantin oksidaz aktivitesi ve aldehid düzeyi (nonspesifik lipid peroksidasyon ürünü) artmıştır (121). SOD veya KAT enziminin dışarıdan uygulanmasıyla işlevsel ve yapısal iyileşme hızlandırılabilir. Bu antioksidan enzimlerin etkinliği iskemi-reperfüzyon hasar gibi birçok deneysel çalışmada gösterilmiştir (116). Tablo 11. Reaktif oksijen partiküllerinin patogenezinde rol oynadığı düşünülen böbrek hastalıkları Glomerüler hastalıklar Minimal lezyon hastalığı Membranöz nefropati Nötrofil infiltrasyonu sonucu gelişen hastalıklar Akut böbrek yetmezliği Post- iskemik Toksik (cisplatin, gentamisin, kontrast ilaçlar, myoglobinüri, hemoglobinüri, rasyasyon, hemolitik üremik sendrom Obsruktif nefropati Pyelonefrit Endojen antioksidan enzimler, böbreklerin oksidan hasarına karşı gelişen en önemli savunma sistemidir. E vitamini ve selenyumdan fakir diyetin antioksidan aktivitede düşüşe neden olarak yoğun proteinüri ve GFR'de azalma yaptığı gösterilmiştir (122). Rabdomyolize bağlı gelişen akut böbrek yetmezliği oksidan stresin önemli rol aldığı bir tablodur. Dimetiltioüre veya desferrioksamin ile antioksidan savunma güçlendirilerek düşmüş GFR üzerine olumlu etki sağlanır (122,123). Böylece oksidatif böbrek hasarında endojen antioksidan enzimlerin belirgin koruyucu etkisi gösterilmiştir. Minimal lezyon hastalığında kullanılan glikokortikoidler glomerüler ayaksı çıkıntı kaybını ve glomerüler lipid peroksidasyon ürünlerinin oluşumunu azaltıp, antioksidan enzimleri arttırarak etki eder (116). Renal antioksidan enzimlerin postnatal gelişim gösterdiği, SOD ve KAT enzimlerinin jukstamedüller bölge ve kortikal nefronlarda olduğu immünohistokimyasal olarak 44 gösterilmiştir (124). Antioksidan enzimlerin aktivitesi biyolojik uyarıyla böbrek hücreleri ve diğer birçok hücrede artmaktadır (122). Böbrekler oksidatif hasara uğradıktan sonra ortamdaki antioksidan enzimler lokal antioksidan savunma genlerinin aktivasyonu ile regüle edilirler (122). Sonuç olarak böbrekler, OS karşısında antioksidan savunma mekanizmasını kullanır ve bu savunma doğal veya farmakolojik ajanlarla güçlendirilebilir. Birçok hasara karşı yeni tedavi yaklaşımları araştırılmaktadır. 2.4. SDBY-Oksidatif Stres ve Antioksidan Savunma Sistemleri SDBY'nde böbrek fonksiyonlarında bozulma sonucu oluşan birçok patolojik mekanizma yanında serbest oksijen radikalleri üretiminde artış ve/veya antioksidan savunma sistemlerindeki zayıflama veya yetersizlikler de KBH'nın patogenezine katkıda bulunur (125,126,127,128,129). OS belirteçleri arasında, thiobarbiturik artma ve artmış lipid peroksidasyon belirleyicisi olan mononükleer hücrelerde, trombosit, eritrosit asit-reaktif maddelerinde malondialdehid’in (MDA) periferik ve plazmada konsantrasyonunda artma gösterilmektedir. KBY’li hastalarda, lipid hidroperoksit ve indirgenmiş glutatyon (GSSG) düzeylerinin artması, GSSG/GSH oranının artması ve LDL’nin oksidasyonuna karşı direncin azalması görülmektedir. Tüm bu belirleyiciler, KBY’li hastalarda, hücresel ve sistemik oksidatif stresin varlığını ve antioksidan sistemin yetersizligini göstermektedir(76,130 ). KBY hastalarında serbest oksijen radikalleri düzeylerinde artış ve antioksidan sistem aktivitelerinde azalma olduğu bildirilmiştir (128). Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda renal antioksidan enzim sentezinin bozulması, demir tedavisi ve besin kısıtlamasına bağlı olarak selenyum ve glutatyon eksikliği oksidatif stresin nedenleri olarak ileri sürülmektedir (128). Üremide karbonil artışının karbonhidrat veya lipitlerin oksidatif stres sonucu artmış oksidasyona uygun şekilde detoksifiye edilmemesi reaktif türlerin oluşumuna dolayısyla üremide komplikasyonlara yol açabildiği gösterilmiştir. Ayrıca, üremik hastalarda immün sistemin bozulmasında reaktif oksijen ürünleri de etkilidirler. Üremik hastalarda reaktif oksijen türlerinin üretimine sebep olan karboniller; glioksal, metilglioksal, 3-deoksi glikozun, dihidroaskorbat ve MDA'dır (84). Üremik hastalarda homosistein oksidatif H2O2 üretimini artırarak endotel hücrelerinde ve dolaşımdaki LDL'yi oksitler ve homosistein düzeylerindeki minimal yükselme bile serebrovasküler ve koroner kalp hastalıkları için risk faktörü olarak kabul edilmektedir(131). 45 2.5. Oksidatif stres ve kardiyovasküler hastalıklar KBH hastalarında aterosklerotik risk oluşturan faktörlerin başında yaş, sigara, diyabetes mellitus, hipertansiyon ve dislipidemi gibi geleneksel risk faktörleri gelmektedir. Ancak günümüzde geleneksel olmayan risk faktörlerinin de kardiyovasküler sistem üzerinde yadsınamaz etkileri saptanmıştır (132,133). Oksidanlar ve antioksidanlar arasındaki dengesizlik sonucu oksijenin kısmi indirgenmesiyle oluşan singlet oksijen, süperoksit radikali, hidrojen peroksit ve hidroksil radikali gibi serbest oksijen türleri birçok organda olduğu gibi kalp için de toksiktir (133). Serbest oksijen radikallerine karşı miyokardiyal savunma ya primer olarak intrasellüler SOD, KAT, GSH-Px ve GSH-redüktaz gibi antioksidanları meydana getirerek; ya sekonder savunma mekanizması olarak lipolitik ve proteolitik enzimleri (proteaz, fosfolipaz, vb.) sekrete ederek başa çıkmaya çalışır (133). Serbest oksijen radikali oluşumuna yol açan her olayın, endotelyal proinflamatuar sitokinlerin sentezlenmesine bağlı endotel disfonksiyonuna, miyokontraktil fonksiyonların kaybına ve yapısal anormalliklere, katekolaminlerin otooksidasyonu sonucu kardiyak disfonksiyona neden olduğu gösterilmiştir (116,134). Oksidatif stres sonucu ortaya çıkan reaktif oksijen ürünleri (ROS) nükleik asit, lipid ve protein gibi makromoleküllerde değişikliklere yol açmaktadır. Okside-LDL gibi proaterojenik partiküllerin ortaya çıkmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. Oksidatif süreç sonucu endotel disfonksiyonu, ateroskleroz, hipertansiyon, koroner arter hastalıkları, kalp yetmezliği, kardiyomiyopati gibi kardiyovasküler patolojiler meydana gelebilmektedir (132,133,134). 2.5.1. Oksidatif stres ve ekokardiyografik indeksler Serbest oksijen radikalleri, membran lipid peroksidasyonu ve proteolizis yaparak miyokardiyal kontraktiliteyi azaltır. Miyokardiyal kasılmanın azalmış olması veya yetersiz hale gelmesi kalp yetersizliği, sol ventrikül hipertrofisi ve kardiyomiyopatinin en genel özelliklerinden biridir. Serbest radikallerin kalp yetersizliğinde arttığı ve mortalite ile yakın ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Kardiyomiyopatinin tanı ve takibinde yaygın olarak kullanılan ekokardiyografik analizler; kalp kası fonksiyon bozukluğuna yol açarak, kardiyak fonksiyonlarda bozulmayı artırabilen kronik böbrek hastalığı gibi oksidatif stres yükü artmış olan hastalarda kullanımı hastalığın erken tanı ve etkin tedavisini sağlayabilir (132,135). 2.6. Oksidatif stres ve inflamasyon iliskisi Oksidatif streste artış ve inflamasyon, KBH’lı olgularda birlikte gözlenen olaylardır. Her iki durum arasında bir ilişki olduğu yönünde görüşler olduğu gibi bu olayların endotelyal 46 bozuklukla da ilişkili oldukları yönünde fikirler bulunmaktadır (136). İnflamasyon, KBH’lı hastalarda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Diyaliz öncesi dönemde, HD ve peritoneal diyalizi uygulanan hastaların %30-50’sinde inflamatuar cevabın artmış olduğu yönünde bulgular mevcuttur. KBH’lı olgularda kronik imflamasyona bağlı olarak akut faz proteinlerinde (CRP gibi) ve sitokinlerde (IL-6 gibi) yükseklik tespit edilmiştir (137,138) Tek bir CRP ölçümlerini baz almış tüm çalışmalar, bu ölçümlerin karotis arterinin intimasında kalınlaşma gibi arterosklerozun ve mortalitenin göstergesi olduğunu ileri sürmüştür (139). Diyaliz öncesi dönemde de CRP’nin yüksek olarak seyretmesi, akut faz cevabın; yaş, ırk, renal fonksiyon derecesi ve cinsiyet gibi diyalizden bağımsız birçok faktör tarafından da etkilendiğini düşündürmektedir (140). Oksidatif stres ile inflamasyonun birbiriyle ilişkili olduğu yönünde çalışmalar da bulunmaktadır. Mezzano ve ark. (141) KBY’li 64 hastada yaptıkları çalışma sonucunda akut faz proteinleri ile OS belirteçleri arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Son olarak, ileri protein son ürünlerinin monosit solunumsal yanmasında ve OS’de mediyatör olarak rol oynadıkları gösterilmiştir (142).Diğer önemli olan bir nokta ise reaktif aldehidlerin ve ileri glikasyon son ürünlerinin oluşumudur. İleri glikasyon son ürünlerinin kendilerine özgü olan reseptörlerine bağlanarak aterosklerotik hastalıkların oluşumunda rol oynarlar. Bunu adhezyon moleküllerinin açığa çıkmasını ve dolaşımdaki monositlerin damar duvarına yapışmasını sağlayarak yaparlar. Bu noktada önemli olan, ileri glikasyon son ürünlerinin reseptörleri ile etkileşimi neticesinde monositlerden İL-6 üretiminin gerçekleşmesi ve karaciğerden CRP yapımının sağlanması ile birlikte inflamasyon oluşumunda rol almalarıdır. Bu durum in vivo ve in vitro olarak LDL oksidasyonunda ve doku hasarında önemli bir yolak olabilir (143). Dikkat çeken diğer bir nokta ise; myeloperoksidaz salınımındaki artışın, NO’e bağlı düz kas gevşemesini etkileyerek endotelyal bozukluk oluşturup, kardiyovasküler hastalıkların oluşumuna neden olabilmesidir (144). Her iki konu birlikte değerlendirildiğinde; SDBY’li olgularda hem polimorf nüvelilerin aktivasyonu hem de myeloperoksidazların salınımı ile inflamasyon, OS ve endotelyal bozukluk arasında önemli bir ilişki olabilir.(145) Açıkça görülüyor ki inflamasyon, KBH’lı olgularda OS’in ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. Polimorf nüvelilerin aktivasyonu sonucu oluşan myeloperoksidaz, oksidanları yayarak ve NO etkisini ortadan kaldırarak, belki de inflamasyon oluşumuna neden olup OS’in gerçekleşmesini ve endotelyal bozukluğun ortaya çıkmasını sağlamaktadır. 47 2.7.Oksidatif stres, endotel disfonksiyonu ve ateroskleroz Endotel, kan ile damar yapısı arasında uzanan pasif bir yapı olmayıp aksine sentezleyip salgıladıgı medyatörler ile vasküler homeostazda çok önemli görevleri olan ve vücudun her tarafına yayılmış bir organdır. Endotel, damar tonusunun devamlılığı, trombosit ve lökosit adhezyonunun inhibisyonu, düz kas hücre proliferasyonunun inhibisyonu ve damar duvarında okside LDL’nin birikimini önlemek gibi fonksiyonlara sahiptir. Endotel hücreleri homeostaz, vazoaktivite, hücre proliferasyonu, immun reaksiyonlar ve inflamatuvar olaylarda rol alır. Normal endotelin damar homeostazında bu derece önemli rol oynamasından dolayı vazospazm, trombüs oluşumu ve damar proliferasyonu ile seyreden hastalıkların patogenezinde endotel disfonksiyonunun önemli katkıları olduğu bilinmektedir. Endotel, ROT’nin, en büyük kaynağı olduğu gibi aynı zamanda da bu maddelerin en önemli hedefidir. Endotelden çok sayıda vazoaktif madde salınımı olmaktadır. (146,147). Bu maddeler genel olarak iki sınıfa ayrılırlar: 1) Endotel kasılma faktörleri: Endotelin, tromboksan A2, prostoglandin H2, anjiotensin II, serbest radikaller vb. 2) Endotel gevşeme faktörleri: Nitrik oksit (NO), prostasiklin (PGI2), hiperpolarize edici faktör, bradikinin, adrenomedüllin vb. Nitrik oksit gibi endotel gevşeme faktörlerinin aterojenik zedelenmeden korunmayı sağladığı, endotelin gibi endotel kasılma faktörlerinin ise, kardiyovasküler hastalıkların ilerlemesi yönünde katkılarının olduğu gösterilmiştir. Koroner risk faktörlerinin ortaya çıkması, endotel gevşeme faktörlerinin biyolojik aktivitelerinin azalmasını, endotel kasılma faktörlerinin biyolojik aktivitelerinin ise artmasını sağlamaktadır (148). Endotel gevşeme ve kasılma faktörlerindeki bu dengesizlik sonucu ortaya çıkan endotelyal bozukluk; trombositlerin ve monositlerin yapışması, damar geçirgenliğinde artış, düz kas hücrelerinin göçü ve proliferasyonu gibi değişik mekanizmalarla ateroskleroza sebep olur. Endotelyal disfonksiyon, kalp-damar hastalıkları için hassas bir bulgu olup aterogenezisin en erken basamaklarından biridir. Bu süreç sonunda intimada incelme ve plak oluşumu gerçekleşir. Bundan ötürü, koroner risk faktörleri endotel hücre kökenli NO’in biyolojik etkinliğini bozarak aterosklerozu arttırır. İlerlemiş böbrek yetmezliği olan hastalar kalp-damar hastalıkları için birçok risk faktörüne sahiptir ve bunların çoğu endoteliyal disfonksiyonla ilişkilidir(149). Aterosklerozun başlangıcında endotel disfonksiyonun rolü şekil 8’de gösterilmiştir. Aterosklerozun varlığınında, NO’in biyolojik aktivasyonunu azalttığı kanıtlanmıştır (147,150). 48 Endotelde temel düzenleyici özelligi olan reaksiyon, NO sentazca (NOS) kontrol edilen L-argininden NO sentezinin sağlanmasıdır. NOS için tetrahidrobiopterin gereklidir. Tetrahidrobiyopterin oksidize olduğunda NO sentezi gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında tetrahidrobiyopterinin oksidize olması bir takım sonuçlara neden olur. NOS kendi kendini oksidize eder ve süperoksit anyonu oluşturarak OS’i arttırır (151). Şekil 8. Ateroklerozun başlangıcında endotel disfonksiyonun rolü. EKF: endotel kasılma faktörleri, EGF: endotel gevşeme faktörleri. Vitamin C ve glutatyon gibi antioksidan bileşikler tetrahidrobiyopterini oksidize olmayan duruma getirerek yararlı olabilirler. Böylece NOS normal olarak görevini yerine getirmiş olur. ROT, damar fonksiyonları üzerine olan zararlı etkilerini çok farklı mekanizmalarla gösterir. İlk olarak, hidroksil radikallerinin doğrudan etkileri sunucu oluşan, hücre zarı ve çekirdeğine yaptığı hasarı sayabiliriz. İkinci olarak, endotelyal hücrelerde oluşan endojen vazoaktif mediyatörlerin etkisiyle, ROT damar hareketlerini ve aterojenik süreci olumsuz yönde etkiler. Örnek verecek olursak; SOD endotel kaynaklı NO ile etkileşime girerek, NO’in olumlu etkilerini engeller (150,152). Buna ek olarak; ROT, NOS’un esansiyel kofaktörü olan tetrahidrobiopterini oksidasyona uğratarak NO yerine süperoksit anyonun yeniden sentez edilmesine yol açar (153). ROT lipit bileşiklerini, aterosklerozda anahtar rol 49 oynayan oksidize LDL’yi oluşturmak amacı ile perokside eder (154). ok-LDL, makrofajlardan köpük hücrelerin oluşmasını yol açtığı gibi damar dokusundan sitokinlerin salınımına da neden olur. Bu sitokinler, damar düz kas hücresinin fenotipik olarak değişimini sağladığı gibi monositlerin göçünü sağlayıp, trombositlerin aktivasyonuna sebep olur. Hidroksil radikallerinde olduğu gibi ok-LDL de doğrudan etki ile damar hücreleri üzerine sitotoksik etki gösterir. Bu durum, lipitlerin ve lizozomal enzimlerin serbestleşmesine olanak sağlayarak doku hasarına yol açar. Buna ek olarak, OS, ateroskleroz için bir risk faktörü olan homosistein sentezi ile NOS’un endojen olarak oluşmasını engelleyen metilarginin sentezini uyarır (147,155,156). Bütün bu olaylara baktığımızda ROT’ne bağlı gerçekleşen OS endotel kaynaklı NO aktivasyonunu bozarak ateroskleroz sürecinin ilerlemesini sağlar. Annuk ve ark. (157) orta derecede böbrek yetmezliği olan hastalarda hipertansiyon, hiperkolesterolemi, diabetes mellitus gibi geleneksel risk faktörlerinin endotelyal bozukluğun sebebini açıklayamadığı kanısına varmışlardır. Kreatinin klirensi ile endotelyal bozukluk arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlar ve böbrek bozukluğunun kendisinin de bu duruma neden olabileceği sonucuna varmışlardır. Bunlara ilave olarak; homosistein, ileri glikasyon son ürünleri ve inflamasyon gibi geleneksel olmayan risk faktörlerinin de bozuk böbrek fonksiyonları ile ilişkili olabileceğini ve bunun endotelyal fonksiyonu olumsuz yönde etkileyebileceğini kanıtlamışlardır. Sonuç olarak, hem diyaliz hazırlığı içinde olan hem de diyaliz tedavisi alan hastalarda endotelyal bozukluk sık olarak karşımıza çıkan bir durumdur (137). 50 3.MATERYAL VE METOD Bu çalışmaya 2009-2010 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Nefroloji ve Endokrinoloji kliniklerinde tedavi gören veya Nefroloji polikliniğine başvuran, rutin takip ve tedavileri yapılan evre 3-4 kronik böbrek hastalığı olan 90 hasta dahil edildi. Hastaların 51’i diyabetik, 39’u non diyabetik idi. Çalışma için etik kurul izni ve hastalardan bilgilendirilmiş olur formu alındı. Çalışmaya dahil etme kriterleri; 18-65 yaş arası diyabeti olan veya olmayan evre 3-4 KBH’lı hastalar, EF % 50’nin üzerinde olan, dekompanse kalp yetmezliği olmayanlar, akut koroner sendromu olmayanlar , kronik obstrüktif akciğer hastalığı olmayanlar, böbrek dışı nedene bağlı ödemi, vasküliti olmayan hastalar,herhangibir nedene bağlı bilinç bozukluğu olmayan hastalar olarak belirlendi. Çalışmada dışlanma kriteri olarak, herhangi bir malign hastalığı olanlar, dekompanse kalp yetmezliği olanlar, serebrovasküler hastalığı olanlar, genel durumu bozuk olanlar, herhangi bir nedenle şuuru kapalı olan komadaki hastalar, çalışmaya katılmak istemeyenler olarak belirlendi. Çalışmaya dahil edilme ve hariç tutma kriterleri Tablo 12’ de gösterilmiştir. Tablo 12: Çalışmaya dahil etme ve hariç tutma kriterleri DAHİL ETME KRİTERLERİ HARİÇ TUTMA KRİTERLERİ 18-65 yaş arası Diyabeti olan veya olmayan Evre 3-4 KBH’lı hastalar EF % 50 nin üzerinde olan Her hangi bir malign hastalığı olanlar Dekompanse kalp yetmezliği olmayanlar Dekompnse kalp hastalığı olanlar Akut koroner sendromu olmayanlar Serebrovasküler hastalığı olan ve genel EF % 50 nin altında olanlar durumu bozuk olanlar Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Herhangi bir nedenle şuuru kapalı olan olmayanlar komadaki hastalar Böbrek dışı nedene bağlı ödemi , vasküliti Çalışmaya katılmak istemeyenler olmayan 51 Hastaların demografik özellikleri kendilerinden ve hasta dosyalarından alındı. Tüm hastaların sistolik ve diyastolik kan basınçları, en az 5 dakika dinlendikten sonra sağ koldan havalı manometre kullanılarak ölçüldü. Bütün hastaların 24 saatlik idrarı toplatılarak kreatinin ve protein çalışıldı. Kreatinin klirensi [İdrar kreatinin / serum kreatinin x İdrar volümü /1440] formülü ile hesaplandı. Ayrıca cins, ırk, yaş, kreatinin, kan üre azotu ve albumin değerleri kullanılarak MDRD (Modification of Diet in Renal Disease ) formülü ile İnternet ortamında hastaların glomeruler filtrasyon hızı hesaplandı. Bütün hastaların boy ve kiloları ölçülerek vücut kitle indeksi; BMI (kg/m2) = vücut ağırlığı (kg) / (boy (m) ) formülü ile hesaplandı. Tüm hastaların bel çevresi alt kaburga kemiği ile kalça kemiği üstü arasındaki orta nokta esas alınarak ölçüldü. 12 saatlik açlık sonrası hastaların biyokimyasal, hematolojik, hormonal ve serolojik parametreleri için kan örnekleri alındı. Örnekler bekletilmeden; üre, kreatinin, Na, K, Ca, fosfor, ALT, AST, ALP, glukoz, T.protein, albümin, T.kolesterol, TG, LDL, HDL, insülin, C- peptid, PTH, homosistein, eritropoietin, Tam kan değerleri çalışıldı. Her hastada tam idrar tetkiki çalışıldı. Tam kan EDTA’lı tüpte CELL-DYN 3700 cihazında otomatik lazer sistemiyle çalışıldı. Glukoz, üre, kreatinin, Na, K, Cl, P, Ca, ALT, AST, ALP, GGT, T.protein, albümin, T.kol, LDL, HDL, TG, Fe, FeBK jelli biyokimya tüpünde Architect C 1600 ile enzimatik yöntemle çalışıldı. İnsülin, c-peptid, ferritin, folat, vitB12 jelli biyokimya tüpünde Cobas 601 ile elektrokemilüminesans test yöntemiyle çalışıldı. HbA1C EDTA’lı tüpte Agiomosistein lent 1100 ile HPLC yöntemiyle çalışıldı. Eritropoietin jelli biyokimya tüpünde İmmülite 2000 cihazında chemilumiessent immunoassay ile çalışıldı. Homosistein heparinli tüpte İmmülite 2500 cihazında chemilumiessent immunoassay yöntemiyle çalışıldı. HsCRP jelli biyokimya tüpünde Dade Behring cihazında nefelometrik yöntemle çalışıldı. Vitamin C için heparinli tüpe, vitamin E için EDTA’lı tüpe, ADMA, MDA, aril esteraz, SOD, GPX, Katalaz, Paraoksanaz için iki adet jelli biyokimya tüpüne hastalardan kan örnekleri alınarak oda sıcaklığında 3000 devirde 15 dakika santrifüj edildi. C ve E vitaminleri için ayrılan serum ışıktan koruyucu ependorf tüplerine, diğer parametreler için serum örnekleri normal ependorf tüplerine alınarak -800C’de saklandı. Tüm hasta kanları toplandıktan sonra örnekler DÜTF merkez ve biyokimya laboratuarlarında çalışıldı. C ve E vit düzeyleri faz dönüşümlü yüksek performans likid kromatografi ultraviyole tarama (RP-UV-HPLC); HPLC sistemi Agilen 1100 serisinde kromosistem kit ayıracı ile çalışıldı. 52 Paraoksanaz düzeyleri spektrofotometrik olarak modifiye Eckerson metoduyla çalışıldı. Paraoksanazın başlangış hidroliz oranları (0.0-dietil-0-p-nitrofenilfosfat; Sigma Chemical Co. London, UK) 370 C 450 nm’de serbestleşmiş p-nitrofenol ölçümü ile hesaplandı . Katalaz aktivitesi Beutler metodu ile 230 nm’de hidrojen peroksit konsantrasyonundaki azalma ölçülerek belirlendi. ADMA düzeyleri enzimatik immünosorbent assay metoduyla çalışıldı(immün diagnostik; Bensheim, Almanya). Süperoksit Dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSHpx) düzeyleri enzimatik immünosorbent assay metoduyla çalışıldı (Cayman chemical Coç, Ann Arbor, MI, USA). ADMA, SOD, GSHpx DSX System mikroeliza cihazında 450 nm’de okutuldu. Aril esreraz düzeyleri spektrofotometrik olarak çalışıldı. Malondialdehit (MDA) düzeyleri spektrofotometrik olarak çalışıldı. Metodun temeli MDA ile tiobarbiturik asit reaksiyonu boyunca renk oluşumunun spektrofotometrik olçümüne dayanılır. Bütün hastaların 12 derivasyonlu Standart EKG’leri çekildi. EKG kayıtlarında Sokolow-Lyon Kriterleri ( V1-V2S + V5-V6R > 35 mm ) ve Cornell Kriterleri ( V3S + aVLR > 24 mm E, 20 mm K ) kullanılarak sol ventrikül hipertrofisi belirlendi. Kalp ritmi ve iskemi varlığı değerlendirildi. Kardiyoloji polikliniğinde M mod iki boyutlu ekokardiyografi cihazı ile hastaların ekokardiogarik ölçümleri; ejeksiyon fraksiyonu, sol ventrikül duvar kalınlığı, IVSs, LVDd, LVDs, sol atrium diyastol çapı (LAD) ölçüldü. Radyoloji A.B.D da bütün çalışma hastalarının renal ultrasonografileri bakıldı Toshiba SSH-140 A renkli Doppler ultrason cihazı ve 7,5 MHz prob kullanılarak ölçüldü. Ölçümler ana karotid arterde bulbusun 3 cm proksimalinde yapıldı. Her karotis arter için 3 ölçüm yapılarak ortalama değerler alındı. Şekil 9. İntima kalınlaşması Aterom plağı 53 Şekil 10. Sağ karotis intima media kalınlığı usg görüntüsü 3.2. İstatistiksel Yöntemler Çalışmada elde edilen sonuçların istatistiksel analizleri SPSS ( statistical package for social sciences) for Windows 11.0 programı kullanılarak yapıldı. Diyabeti olan ve olmayan grupların bağımsız değişkenlerinin karşılaştırılmasında student t testi uygulandı. Parametreler arasındaki ilişkinin analizinde Pearson’s correlation test, bağımlı değişkenlerin belirlenmesinde chi-square testi kullanıldı. Veriler ortalama değer ± SD olarak gösterildi. Sonuçlar % 95 güven aralığında, p < 0.05 standart sapma düzeyinde kabul edildi. 54 4. BULGULAR Çalışmaya 51 diyabetik, 39 non diyabetik toplam 90 hasta dahil edildi. Diyabetik hastaların 35’i evre 3, 16’sı evre 4 KBH iken; non diyabetik hastaların 15’i evre 3, 24’ü evre 4 KBH idi. Hastalar diyabetik ve non diyabetik olarak 2 gruba ayrıldı. Diabetik ve non diyabetik hastalar da kendi aralarında evre3, evre 4 diye 2 alt gruba ayrıldı. Çalışmamızda diyabetik grup 1 (evre 3) hastalarda CrCl değeri grup 2 (evre 4)’ye göre anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p<0.001). Yaş (p=0.158), cinsiyet (p=0.896), sigara kullanımı (p=0.824), BMI (p=0.537) ve bel çevresi (p=0.708) değerlerinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Değerler tablo 13’de gösterildi. Tablo 13. Diyabetik hastaların demografik özellikleri Parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3, n=35) (Evre 4, n=16) 50.71±15.00 56.62±10.05 0.158 Cinsiyet (E/K) 16/19 7/9 0.896 Sigara (E/H) 12/23 6/10 0.824 BMI (kg/m2) 34.67±43.84 27.79±6.08 0.537 Bel çevresi (cm) 103.97±15.97 105.68±12.96 0.708 47.84±8.66 21.41±3.64 < 0.001 Yaş (yıl) CrCl (ml/dak) p Non diyabetik hastalarda grup 1 ve 2 arasında yaş (p<0.001) ve bel çevresi (p=0.011) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. CrCl değerinde de grup 1 ile 2 arasında anlamlı fark izlendi (p=0.000). Grup 1 ile 2 arasında cinsiyet (p=0.918), sigara kullanımı (p=0.661) ve BMI (p=0.326) değerlerinde anlamlı fark izlenmedi. Değerler tablo 14’de gösterildi. Tablo 14. Non diyabetik hastaların demografik özellikleri Parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3,n=15) (Evre 4, n=24) 37.00±76 55.75±9.44 < 0.001 Cinsiyet (E/K) 6/9 10/14 0.918 Sigara (E/H) 4/11 8/16 0.661 Yaş (yıl) p 55 BMI (kg/m2) 25.66±6.29 27.87±6.99 0.326 Bel çevresi (cm) 87.86±14.65 102.04±16.77 0.011 CrCl (ml/dak) 45.45±12.53 22.31±5.40 < 0.001 Diyabetik hasta grubunun tam kan, biyokimya, tam idrar tetkiki, esbach değerleri tablo 15’de gösterilmiştir. Grup 1 ve 2 arasında esbach (p=0.031), glukoz (p=0.042), üre (p=0.002), kreatinin (p<0.001), Ca(p=0.031) , PTH (p<0.001) ve idrar dansitesi(p=0.009) parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı fark izlenirken; WBC (p=0.374), HGB (p=0.666), PLT (p=0.933), Na (p=0.139), K (p=0.578), P (p=0.999), T.protein (p=0.238), albümin (p=0.264), T.kolesterol (p=0.078), trigliserid (p=0.379), LDL(p=0.085), HDL(p=0.066), insülin (p=0.562), c-peptid (p=0.191), HbA1C(p=0.111), Fe (p=0.197), FeBK(p=0.115), ferritin (p=0.566), folat (p=0.295), vit B12(p=0.353), homosistein(p=0.145), eritropoetin (p=0.287), hsCRP (p= 0.267), idrar Ph’sı (p=0.508) ve idrar proteini(p=0.117) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Non diyabetik hastaların tam kan, biyokimya, tam idrar tetkiki, esbach değerleri tablo 16’da gösterilmiştir. Grup 1 ve grup 2 non diyabetik hastalar arasında WBC (p=0.035), üre (p=0.003), kreatinin (p<0.001), Ca (p=0.011), T.protein (p=0.006), albümin (p=0.027), eritropoetin (p=0.019) ve PTH (p=0.003) değerlerinde anlamlı fark saptanırken; esbach (p=0.576), hgb(p=0.216), PLT(p=0.353), glukoz (p=0.709), Na (p=0.241), K (p=0.239), P (p=0.760), T.kolesterol(p=0.430), trigliserid (p=0.829), LDL(p=0.293), HDL(p=0.369), Fe (p=0.514), FeBK (p=0.066), folat (p=0.190), ferritin (p=0.397), vit B12 (p=0.396), homosistein(p=0.938), hsCRP (p=0.876), idrar dansitesi (p=0.370), idrar pH’sı (p=0.929), idrar proteini (p=0.316) değerlerinde anlamlı fark saptanmadı. 56 Tablo 15. Diyabetik hastaların Tam kan, Biyokimya, Tam İdrar ve Esbach bulguları Parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3, n=35) (Evre 4, n=16) Esbach (gr/gün) 1.70±0.62 3.64±0.39 0.031 WBC (K/UL) 9.48±4.56 8.37±2.69 0.374 HGB (gr/dl) 12.03±2.29 10.86±1.44 0.066 PLT (K/UL) 288.25±119.93 284.43±86.81 0.933 Glukoz (mg/dl) 267.65±158.28 181.16±68.62 0.042 62.28±34.99 94.75±30.48 0.002 1.36±0.54 2.73±1.11 <0.001 Na (mmol/L) 135.71±3.90 137.56±4.41 0.139 K (mmol/L) 4.40±1.00 4.56±0.93 0.578 Ca (mg/dl) 8.90±0.75 8.26±1.27 0.031 P (mg/dl) 4.02±0.74 4.02±0.92 0.993 T.protein (g/dl) 6.83±0.87 6.48±1.16 0.238 Albümin (g/dl) 3.11±0.80 2.84±0.79 0.264 T.kolesterol (mg/dl) 188.14±56.18 223.50±81.49 0.078 Trigliserid (mg/dl) 201.54±91.38 229.31±127.24 0.379 LDL (mg/dl) 109.05±42.24 134.68±60.02 0.085 HDL (mg/dl) 35.37±11.82 42.25±12.79 0.066 İnsülin (uU/ml) 14.90±15.84 12.41±9.15 0.562 C-peptid (ng/ml) 3.23±3.12 4.51±3.35 0.191 HbA1C % 9.64±2.48 8.50±1.97 0.111 Fe (µg/dl) 50.31±35.79 38.18±13.64 0.197 FeBK (µg/dl) 193.88±65.29 316.31±445.88 0.115 Ferritin (ng/ml) 293.15±320.59 241.19±220.39 0.566 10.44±3.95 9.21±3.52 0.295 439.04±267.18 525.93±382.67 0.353 Homosistein (umol/L) 14.93±7.51 18.39±8.21 0.145 Eritropoetin(mlu/mL) 18.87±32.92 9.93±3.94 0.287 hsCRP mg/dl 1.87±3.74 0.81±0.78 0.267 PTH (pg/ml) 48.26±31.24 182.81±104.45 < 0.001 Dansite (TİT) 1019.45±8.45 1012.93±6.43 0.009 Üre (mg/dl) Kreatinin(mg/dl) Folat (ng/ml) Vit.B 12 (pg/ml) p 57 Ph (TİT) Protein mg/dl (TİT) 5.44±0.66 5.59±0.91 0.508 197.05±219.05 301.56±208.46 0.117 Tablo 16. Non-diyabetik hastaların Tam kan, Biyokimya, Tam İdrar, Esbach bulguları Parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3 , n=15) (Evre 4, n=24) Esbach (gr/gün) 1.39±1.45 1.69±1.78 0.576 WBC (K/UL) 7.10±1.46 9.63±4.31 0.035 HGB (gr/dl) 11.77±2.44 10.98±1.52 0.216 PLT (K/UL) 232.53±55.96 208.80±86.94 0.353 Glukoz (mg/dl) 118.00±70.62 110.91±47.19 0.709 Üre (mg/dl) 67.06±27.51 111.08±47.92 0.003 1.83±0.53 3.16±0.98 < 0.001 Na (mmol/L) 136.33±5.02 137.95±3.49 0.241 K (mmol/L) 4.04±0.69 4.32±0.73 0.239 Ca (mg/dl) 9.00±0.45 8.36±0.84 0.011 P (mg/dl) 3.91±0.83 4.02±1.18 0.760 T.protein (g/dl) 7.45±1.23 6.48±0.85 0.006 Albümin (g/dl) 3.58±0.64 3.04±0.73 0.027 T.kolesterol (mg/dl) 186.60±50.90 169.79±65.22 0.430 Trigliserid (mg/dl) 159.33±55.98 166.33±116.29 0.829 LDL (mg/dl) 117.80±43.68 117.80±59.55 0.293 HDL (mg/dl) 30.94±14.03 35.16±14.14 0.369 Fe (µg/dl) 70.06±35.59 62.29±36.06 0.514 FeBK (µg/dl) 193.40±74.79 152.58±59.28 0.066 Ferritin (ng/ml) 204.00±323.22 296.33±329.55 0.397 Folat (ng/ml) 77.28±258.91 7.29±3.99 0.190 Vit.B 12 (pg/ml) 393.80±323.28 485.33±324.67 0.396 Homosistein (umol/L) 22.88±11.90 22.60±10.23 0.938 Eritropoetin(mlu/mL) 17.82±15.66 9.80±3.10 0.019 1.54±4.21 1.72±2.75 0.876 116.12±93.90 238.97±127.20 0.003 Kreatinin(mg/dl) hsCRP (mg/dl ) PTH (pg/ml) p 58 Dansite (TİT) 1009.73±5.14 1010.91±3.02 0.370 5.60±0.80 5.62±0.87 0.929 105.00±168.55 173.95±225.84 0.316 Ph (TİT) Protein (mg/dl) (TİT) Çalışmamızda diyabetik grup 1 ve grup 2 hastalarda prooksidan ve antioksidan parametreler çalışıldı. Gruplar arasında prooksidan parametrelerden MDA (p=0.513), ADMA (p=0.307) ve antioksidan parametrelerden vit C(p=0.076), vit E(p=0.666), SOD (p=0.095), GSHpx (p=0.348), katalaz (p=0.369), paraoksanaz (p=0.677), aril esteraz (p=0.446) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Değerler tablo 17’de gösterilmiştir. Tablo 17. Diyabetik hastaların prooksidan, anti oksidan sistem parametreleri parametreler Grup 1 Grup 2 p (Evre 3, n=35) (Evre 4, n=16) Vit E ( mg/L) 1.22 ±2.89 0.90±0.28 0.666 Vit C (mg/L) 19.89±7.45 16.33±3.47 0.076 SOD (U/L) 108.67±21.69 122.53±34.69 0.095 GSHpx (U/L) 399.11±226.08 338.00±182.71 0.348 Katalaz (Ku/L) 43.03±17.83 48.07±19.68 0.369 ADMA ( µmol/L) 0.41±0.22 0.48±0.16 0.307 MDA ( mmol/L) 3.70±0.73 3.59±0.50 0.513 Paroksanaz (U/L) 51.80±29.10 55.41±27.29 0.677 Aril esteraz (U/L) 62727.40±24802.67 68906.33±30349.08 0.446 Non diyabetik grup 1 ve grup 2 hastalarda çalışılan prooksidan parametrelerden; ADMA (p=0.713), MDA (p=0.211) ile antioksidan parametrelerden vit E (p=0.433), vit C (0.996), GSHpx (p=0.726), katalaz (p=0.483), paroksanaz (p=0.782) ve aril esteraz (p= 0.177) değerleri arasında istetistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Değerler tablo 18’de sunulmuştur. 59 Tablo 18. Non diyabetik hastaların prooksidan, antioksidan sistem parametreleri parametreler Grup 1 Grup 2 p (Evre 3, n=15) (Evre 4, n=24) Vit E ( mg/L) 0.85±0.34 0.76±0.34 0.433 Vit C (mg/L) 14.08±4.38 14.09±4.76 0.996 SOD (U/L) 118.56±31.21 171.38±231.79 0.388 GSHpx (U/L) 338.66±242.61 364.25±204.70 0.726 Katalaz (Ku/L) 41.91±17.72 46.29±19.42 0.483 ADMA ( µmol/L) 0.46±0.11 0.49±0.23 0.713 MDA ( mmol/L) 3.49±0.43 3.69±0.50 0.211 Paraoksanaz (U/L) 55.47±29.77 52.85±27.61 0.782 Aril esteraz (U/L) 63028.70±27003.15 49417.88±31790.31 0.177 Çalışmamıza dahil edilen diyabetik hastaların kan basıncı, ekokardiyografik ve ateroskleroz parametreleri tablo 19’da gösterilmiştir. Diyabetik grup 1 ile grup 2 hastalar arasında LVDd (p=0.016) ve LAD (p=0.028) değerlerinde anlamlı fark saptandı. Aynı hastalarda sistolik kan basıncı (p=0.344), diyastolik kan basıncı (p=0.115), EF (p=0.851), IVSd (p=0.993), LVDs (p=0.333), sağ KİMK(p=0.337) ve sol KİMK (p=0.345) parametrelerinde anlamlı fark saptanmadı. Tablo 19. Diyabetik hastaların ekokardiyografik ve ateroskleroz parametreleri parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3, n=35) (Evre 4, n=16) 126.05±15.16 130.62±17.30 0.344 KB diyastol (mmHg) 77.28±8.24 73.43±7.00 0.115 EF % 58.22±4.64 58.56±4.94 0.851 IVSd (cm) 1.19±0.18 1.19±0.15 0.993 LVDd (cm) 4.50±0.39 4.81±0.43 0.016 LVDs (cm) 3.55±0.45 3.71±0.65 0.333 LAD (cm) 3.56±0.39 3.83±0.41 0.028 Sağ KİMK (mm) 0.78±0.44 0.66±0.27 0.337 Sol KİMK (mm) 0.77±0.45 0.66±0.23 0.345 KB sistol (mmHg) p 60 Non diyabetik hastaların kan basıncı, ekokardiyoğrafik, ateroskleroz parametreleri tablo 20’de gösterilmiştir. Grup 1 ve grup 2 hastalar arasında sol KİMK (p=0.041) değerinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken; sistolik kan basıncı (p= 0.174), diyastolik kan basıncı (p=0.063), EF (p=0.969), IVSd (p=0.155), LVDd (p=0.741), LVDs (p=0.148), LAD (p=0.785) ve sağ KİMK (p=0.059) değerlerinde anlamlı fark saptanmadı. Tablo 20.Non diyabetik hastaların ekokardiyografik ve ateroskleroz parametreleri parametreler Grup 1 Grup 2 (Evre 3, n=15) (Evre 4, n=24) 120.00±15.58 126.45±13.22 0.174 KB diyastol (mmHg) 72.00±8.61 77.70±9.32 0.063 EF % 58.00±9.81 57.87±9.71 0.969 IVSd (cm) 1.08±0.19 1.17±0.16 0.155 LVDd (cm) 4.75±0.61 4.66±0.85 0.741 LVDs (cm) 3.57±0.66 3.87±0.60 0.148 LAD (cm) 3.70±0.74 3.75±0.44 0.785 Sağ KİMK (mm) 0.51±0.18 0.79±0.53 0.059 Sol KİMK (mm) 0.52±0.17 0.66±0.20 0.041 KB sistol (mmHg) p Çalışmamıza dahil edilen 51 diyabetik hastanın kreatinin klirensi, ekokardiyografik bulgular, ateroskleroz belirteçleri ve oksidatif stres parametrelerinin korelasyonu tablo 21’de gösterilmiştir. Hastalarda CrCl ile LVDd arasında (p=0.030), CrCl ile LAD arasında (p=0.018), CrCl ile SOD arasında (p=0.024) negatif korelasyon saptandı. Diğer taraftan CrCl ile vit C arasında (p=0.029), vit E ile LVDd arasında (p=0.015), IVSd ile sağ KİMK arasında (p=0.031), IVSd ile sol KİMK arasında (p=0.009), IVSd ile hsCRP arasında (p=0.010), SOD ile LVDs arasında (p=0.032) , hsCRP ile RKİMK arasında (p=0.010)ve pozitif bir korelasyon izlendi. 61 Tablo 21. Diyabetik hastalarda Korelasyon tablosu Parametreler r p CrCl & LVDd -0.305 0.030 CrCl & LAD -0.329 0.018 CrCl &SOD -0.322 0.024 Vit E & LVDd 0.340 0.015 IVSd &KİMK R 0.303 0.031 IVSd & KİMK L 0.363 0.009 IVSd & hsCRP 0.356 0.010 KİMK R & hsCRP 0.359 0.010 SOD& LVDs 0.309 0.032 CrCl & vit C 0.305 0.029 Çalışmaya dahil edilen 39 non diyabetik hastanın kreatinin klirensi, ekokardiyografik bulgular, ateroskleroz ve oksidatif stres parametrelerinin korelasyonu tablo 10’da gösterimiştir. Hastalarda EF ile sağ KİMK arasında (p=0.003), EF ile sol KİMK arasında (p=0.002), LVDd ile vit C arasında (p=0.036), vit E ile sağ KİMK arasında (p=0.037) ve vit E ile sol KİMK arasında (p=0.049) negatif korelasyon saptandı. Diğer taraftan vit C ile EF arasında (p=0.015), IVSd ile sol KİMK arasında (p=0.028), LVDs ile MDA arasında(p=0.011) ve LAD ile sol KİMK arasında (p=0.001) pozitif korelasyon izlendi. Tablo 22. Non diyabetik hastaların korelasyon tablosu Parametreler r p EF &KİMK R -0.468 0.003 EF & KİMK L -0.486 0.002 IVSd &KİMK L 0.353 0.028 EF & vit C 0.389 0.015 LVDd & vit C -0.336 0.036 LVDs &MDA 0.401 0.011 LAD &KİMK L 0.502 0.001 KİMK R& vit E -0.336 0.037 KİMK L & vit E -0.317 0.049 62 5. TARTIŞMA Kronik böbrek yetmezliğinin en sık sebebi diğer toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de diyabetes mellitustur. Gerek diyabete bağlı KBH’nda gerekse diğer nedenlere bağlı KBH’nda KVH’ların insidansı artmaktadır ve bu hasta kohortunda en sık morbidite ve mortalite nedenidir. Bundan dolayı kronik böbrek hastaları KVH’lar için yüksek riskli hasta grubu olarak değerlendirilir(158). KVH’ların erken tanınması ve tedavi edilmesi KBH’larında morbiditeyi ve mortaliteyi azaltabilir. Oksidatif stres(OS) prooksidan ve antioksidan sistemler arasındaki dengesizlik sonucu ortaya çıkar. Kronik böbrek hastalığı oksidatif stres için ortam oluşturmaktadır. Bu durum RRT başlamadan çok önce saptanabilir ve kronik renal hastalık progresyonu ile artış gösterir(159, 160). Kronik böbrek yetmezliğinde OS’in varlığı, lipid peroksidasyon ürünü olan MDA’nın plazma düzeyinin yükselmesi, antioksidan kapasitenin azalması ve antioksidan enzimlerin bozulması temeline dayanır (161). Kronik böbrek hastalığı süreci başladığı andan itibaren, hastalarda OS’in giderek artmasının nedenleri arasında kronik inflamasyon, hipervolemi ve hipertansiyon da sayılabilir. KBH hastalarında prooksidan ve antioksidan parametreler arasındaki denge artmış oksidatif strese kaymıştır. Antioksidan defansın birkaç farklı komponentlerinde; vitamin C düzeyinde (öncelikle hiperkalemiden kaçınmak için taze sebze ve meyve tüketiminin azalması ve diyaliz boyunca vitamin kaybı), hücre içi vitamin E düzeyinde, selenyum konsantrasyonunda ve GSH sisteminde azalma gösterilmiştir(162-165). Aynı zamanda prooksidan aktivite artmıştır. Prooksidan aktivitede artışa katkıda bulunan faktörler ileri yaş, diyabet, üremi, kronik inflamasyon, RRT ile ilşkili faktörler gibi böbrek hastalığına sahip hasta populasyonunun özelliklerini içerir. Ioannis ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada plazma 15-F 2t –Isoprostan düzeyleri prediyalitik ve hemodiyaliz tedavisi gören SDBY hastalarında kontrol grubuna göre daha yüksek izlenmiş (p <0.001). Buna karşın total antioksidan kapasite (TAC) seviyeleri sağlıklı hasta grubu ile prediyalitik hastalarda benzer bulunurken hemodiyaliz hastalarında hafif düşük izlenmiş (p < 0.001). Vitamin E düzeyleri sağlıklı kontrol grubunda diğer gruplara oranla oldukça yüksek izlenmiş (p <0.001) ve SDBY hastalarında prediyalitik hastalara oranla hafif yüksek bulunmuş (p <0.01), fakat prediyalitik hasta grupları arasında önemli fark 63 bulunmamış. Plazma 15-F 2t -IsoP düzeyleri ile GFR arasında prediyalitik hastalarda ters korelasyon saptanmış. (r = –0.65, p< 0.001) (166) . Guy Bibi ve arkadaşları 23 kronik böbrek hastasında( 11 prediyalitik ve 12 periton diyalizi tedavisi gören son dönem böbrek hastasından oluşan 23 KBH hastası) serum, tükürük ve periton sıvısında oksidatif stres parametrelerini çalışmışlar. Periton diyalizi ile takip edilen SDBY hastalarında serum ve tükrükte antioksidan durum farklı bulunmuş. Oksidatif stres parametrelerinin serumda azalmış, tükrükte ise artmış olduğu bulunmuş. Çalışmada serum analizlerinde total antioksidan kapasite (TAC) periton diyalizi alan hastalarda prediyalitik hastalara oranla anlamlı olarak yüksek bulunmuş (p:0.034). Tükrükte yapılan çalışmada TAC periton diyalizi alan hastalarda prediyalitik gruba oranla düşük bulunmuş ancak bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış (p:0.05). Diyaliz tedavisi alan hastalarda antioksidan enzim olan peroksidaz konsantrasyonu daha yüksek izlenmiş (p:0.001). SOD konsantrasyonu diyaliz tedavisi alan grupta %35 daha yüksek izlenmiş ancak bu istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış (167). ADMA L- arginin ile yarışarak NO sentazı inhibe etmekte ve böylece endotel disfonksiyonuna neden olmaktadır. ADMA seviyesi renal klirens tarafından regüle edilir. ADMA sentezini düzenleyen dimetilarginin dimetilaminohidrolaz enzim aktivitesinin oksidatif strese duyarlı olduğu düşünülmektedir(168). Erken evre (1- 2) böbrek hastalarında azalmış antioksidan savunma mekanizması oksidatif strese yol açar, bu da endotel ve kardiyovasküler hasara yol açan ADMA mekanizmasını uyarır. Plazma GSH-px, eritrositler dışında esas olarak renal proksimal tubulus hücrelerinde sekrete edilir. Antioksidan etkili bir enzim olan GSH-Px, plazma antioksidan savunma sisteminde kilit rol oynamaktadır (169). Kronik böbrek yetmezliği hastalarında böbrek fonksiyonlarının yetersizliği nedeniyle GSH-px sentezinin azaldığı gösterilmiştir (170). Yılmaz ve arkadaşları (171) evre 1-2 KBH hastalarının eritrositlerinde kontrol grubuna oranla SOD aktivitesinde azalma ve eser elmentlerden bakır ve çinko düzeylerinde düşüş rapor etmişlerdir. Evre 1-2 KBH hastaların eritrositlerinde başka bir antioksidan olan GSH px aktivitesinde kontrol grubuna göre azalma izlemişlerdir. İlginç olarak, Yılmaz ve arkadaşları antioksidan markırların serum ADMA düzeyi ile negatif korelasyon, brakial arterin endotel bağımlı vazodilatasyonu ile pozitif korelasyon gösterdiğini bulmuşlardır.(171) Çok geniş sayıda yayın diyabetin artmış oksidatif stres durumu olduğunu göstermektedir ve oksidanların diyabetin vasküler komplikasyonlarının gelişimine sebep olan mekanizmalarla ilşkili olduğu ileri sürülmektedir. (172,173). Oksidanların diyabetik nefropati gelişimindeki rollerine dair bilgiler; yüksek kan glukozu glomerüler hücrelerde oksidan 64 üretimini arttırır, oksidanlar diyabetik nefropatiyle ilşkili doğrudan biyolojik etkilerde bulunur ve antioksidanlar yüksek glukozun artmış biyolojik etkilerini azaltır şeklindedir. Çalışmamızda diyabetik evre 3 ile evre 4 KBH hastaları arasında vitamin E(p=0.666), vitamin C(p=0.076), SOD(p=0.095), katalaz(p=0.369), GSHpx(p=0.348), aril esteraz(p=0.446) ve paraoksanaz(p=0.677) gibi antioksidan parametrelerde anlamlı fark izlenmedi. Aynı hasta gruplarında çalışılan prooksidan parametrelerden ADMA(p=0.307) ve MDA(p=0.513) değerlerinde de anlamlı fark izlenmedi. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile oksidatif stres parameterleri arasında yapılan korelasyonda diğer çalışmalardan farklı olarak CrCl ile SOD arasında negatif korelasyon(r= -0.322, p=0.024) izlendi. Bu sonuç Yılmaz ve arkadaşlarının evre 1-2 KBH hastaları üzerinde yaptıkları çalışma ile farklılık arzetmektedir (171). Ayrıca farklı çalışmalarda da KBH hastalarında SOD, GSHpx, katalaz gibi hücre içi veya plazma antioksidan faktörlerin azalması, hücre içi glutatyon ve plazma tiyol düzeyinde azalma gösterilmiştir.(174,175,176). Vitamin C ile CrCl arasında pozitif korelasyon (r=0.305, p=0.029) izlendi. Bu bulgu KBH progresyonu ile antioksidan sistemde azalma olduğu yönündeki kanıyı desteklemektedir (162-165). Diyabetik hasta grubunda ayrıca CrCl ile vitamin E arasında pozitif korelasyon(r=0.070, p=0.624), GSHpx ile arasında pozitif korelasyon(r=0.122, p=0.395), katalaz ile arasında negatif korelasyon (r= -0.084, p=0.556), ADMA ile arasında negatif korelasyon(r= -0.141, p=0.334), aril esteraz ile arasında pozitif korelasyon(r=0.008, p=0.954), paroksanaz ile arasında negatif korelasyon(r= 0.033, p=0.817), MDA ile arasında pozitif korelasyon(r=0.065, p=0.653) saptandı. Bulgular istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte CrCl ile MDA, GSHpx, E vitamini, ADMA ve aril esteraz arasındaki ilişki Ioannis ve arkadaşlarının (166) ve Yılmaz ve arkadaşlarının (171) yaptığı çalışmada olduğu gibi kronik böbrek hastalığında hastalık progresyonu ile oksidatif streste artış olduğu yönündeki görüşü desteklemektedir. Non diyabetik evre 3 ve 4 hastalar arasında çalışılan anti oksidan ve prooksidan parametrelerden; vitaminE(p=0.433), vitamin C (p=0.996), SOD(p=0.388), katalaz(p=0.483), GSHpx(p=0.726), ADMA(p=0.713), MDA(p=0.211), paraoksanaz(p=0.782), aril esteraz (p=0.177) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi. Hastalarda mevcut parametrelerin CrCl ile korelasyonunda istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı (vitamin E(r=0.035, p=0.834), vitamin C (r= -0.007, p=0.965), SOD (r= -0.103, p=0.533), GSHpx (r= -0.032, p=0.845), katalaz (r= -0.011, p=0.949), ADMA (r= -0.092, p=0.578), MDA (r= -0.238, p=0.145), paraoksanaz (r= -0.034, p=0.837), aril esteraz (r=0.213, p=0.192)). İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla beraber CrCl ile vitamin E arasında pozitif, CrCl ile ADMA arasında negatif, CrCl ile MDA arasında negatif ve CrCl ile aril esteraz arasındaki 65 pozitif korelasyon saptanması KBH’ında oksidatif streste artış olduğu görüşünü desteklemektedir. Kardiyovasküler hastalık sadece genel populasyonda değil, KBH ‘lı bireylerde de mortalitenin önde gelen nedenidir(177,178). Artmış bu kardiyovasküler mortalite ve morbidite tüm renal disfonksiyon spektrumunda, hatta ılımlı renal yetersizliği ( GFR <60 ml/dak ) olan hastalarda bile görülebilir. Aslında birçok KBH hastaları son dönem böbrek yetmezliği gelişmeden kardiyovasküler hastalık nedeniyle ölmektedir ki bu hastalarda aynı yaştaki sağlıklı kontrol grubu ile yapılan çalışmada kardiyovasküler mortalite riski %15-30 daha fazla bulunmuştur. Risk faktörlerinin varlığı ile GFR arasında ters korelasyon olduğu bildirilmiştir (179). Evre 3-5 kronik böbrek hastaları ateroskleroz gelişimi ve bununla ilişkili morbidite ve mortalitede artış için büyük risk taşırlar (180). İlginç olarak oksidatif stres belirteçleri aterosklerotik proçesin yansıması olan karotis intima media kalınlığı ile ilişkili bulunmuştur(181). Renal katabolizma ve fonksiyonlarda azalmayla beraber, üremik oksidan mediatörler birikir, vasküler hücre disfonksiyonuna ve ateroskleroz gelişimine neden olur. Bununla birlikte üremik hastalarda okside tiyol gruplarının ve homosisteinin birikimi aterosklerotik hastalık ile ilişkili olabilir(182). Zoccali ve arkadaşları, vazodilatör etkili nitröz oksitin (NO) inhibitörü olan asimetrik dimetilargininin (ADMA) serum düzeyinin artışı ile serum CRP düzeyi ve ort. KİMK arasında pozitif korelasyon olduğunu, ayrıca SDBY hastalarında ADMA birikiminin aterosklerozu hızlandırdığını bildirmişlerdir(183). Strozecki P. ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; GFH'ı 39.4±14.1 ml/dk olan 31 prediyalitik KBH hasta grubu ve 18 sağlıklı kontrol grubu kardiyovasküler risk faktörleri açısından karşılaştırılmış, bu amaçla bakılan karotis intima media kalınlığı (KİMK)'nda KBH’da anlamlı kalınlaşma tespit edilmiş olup, çalışma sonucunda kardiyovasküler risk faktörlerinin, kardiyak ve arteriyel anormalliklerin, KBH'nın başlamasıyla artış gösterdiği kararına varılmıştır (184) Kutyrina IM. ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; GFH’ı 37.2 (35.02 - 40.83) ml/dk olan 37 KBH hastasında KİMK ölçülmüş, yaş, erkek cinsiyet, aşırı kilo, hiperkolesterolemi, artmış sistolik arteriyel basıncın, artmış KİMK ile ilişkili olduğu tespit edilmiş. BMI, GFH, kreatinin seviyesinin KİMK ile ilişkili bağımsız faktörler olduğu ifade edilmiştir(185). 66 Smirnov AV. ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, evre 1-3 arasındaki 101 KBH hastası kardiyovasküler komplikasyon ve risk faktörleri açısından araştırılmış; bu amaçla ekokardiografi, karotis intima media kalınlığı, BMI, lipid parametreleri, homosistein, arteriel hipertansiyon çalışılmış. Sonuçta tüm hastalarda; artmış BMI, arteriel hipertansiyon, dislipoproteinemi, hiperhomosisteinemi tespit edilmiş, azalan GFH’nın (< 90 ml/dk) ateroskleroz için bağımsız bir risk faktörü olduğu belirtilmiştir(186). Çalışmamızda KBH ile ateroskleroz gelişimi ve kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla hastalarda ekokardiyografik inceleme ve KİMK ölçümü yapıldı. Diyabetik evre 3- 4 hastalarda CrCl ile yapılan karşılaştırmada anlamlı olarak LVDd (r= -0.305, p=0.030) ve LAD (r=0 -0.329, p=0.018) ile arasında negatif korelasyon saptandı. CrCl ile EF (r=0.002, p=0.988), IVSd (r= -0.005, p=0.973), LVDs (r= -0.202, p=0.160), sağ KİMK (r=0.236, p=0.096) ve sol KİMK (r=0.181, p=0.205) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile LAD ve LVDd arasındaki anlamlı negatif korelasyon ve IVSd, LVDs arasında istatistiksel olmasa bile negatif bir korelasyon saptanması KBH ile kardiyovasküler hastalık arasında benzer çalışmalarda olduğu gibi (184,185,186) hastalık progresyonu açısından anlamlı ilişki olduğunu göstermektedir. Non diyabetik hasta grubunda CrCl ile ekokardiyografik ve aterosklerotik parametrelerin karşılaştırılmasında; CrCl ile EF (r=0.077, p=0.643), LAD (r= -0.035, p=0.831), LVDd (r=0.050, p=0.761), LVDs (r= -0.190, p=0.246), IVSd (r= -0.252, p=0.122) , sağ KİMK (r= -0.275, p=0.091) ve sol KİMK (r= -0.148, p=0.370) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki izlenmemekle beraber CrCl ile LAD, LVDs, IVSd, sağ ve sol KİMK arasında negatif korelasyon izlenmiş olması KBH ile kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişkiyi desteklemektedir. Toplumda aterogenez ve major kardiyovasküler komplikasyon patogenezinin temelinde yatan önemli bir faktör kronik inflamasyondur (187). Kronik sistemik inflamasyon KBH hastalarında çok yaygın ve neredeyse genelleşmiş sıklıkta görülür. Diyaliz hastalarında CRP değerleri ölüm ve kardiyovasküler komplikasyonlar için güçlü bir gösterge olarak kabul edilir (188). Akselere aterosklerozun bulgusu olarak yorumlanan artmış ortalama karotis arter intima media kalınlığı (ort. KİMK) ile serum proinflamatuar sitokin düzeyleri arasında pozitif korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Artmış serum CRP ve IL-6 düzeyleri ile erken ateroskleroz gelişimi arasındaki ilişki diyaliz hastalarında hem kesitsel (189), hem de prospektif (190) çalışmada gösterilmiştir. 67 Evre 2- 4 KBH olan obez hastalar artmış sistemik oksidatif stres ve inflamatuar yük nedeniyle erken kardiyovasküler mortalite ve morbidite için artmış risk faktörüne sahip olabilirler (191). KBH’lı hastalarda kronik inflamasyon ile oksidatif stres parametreleri, ateroskleroz ve ekokardiyografik bulgular arasında bir ilişki olup olmadığını değerlendirmek amacıyla diyabetik hasta grubunda hsCRP çalışıldı. Çalışmamızda diyabetik hasta grubunda hsCRP ile BMI arasında pozitif korelasyon(r=0.500, p<0.001), IVSd ile arasında pozitif korelasyon(r=0.356, p=0.01), sağ KİMK ile arasında pozitif korelasyon(r=0.359, p=0.01) saptandı. Bu da benzer çalışmalarda olduğu (189, 190, 191) gibi inflamasyon ile ateroskleroz, kardiyovasküler hastalık ve BMI arasında anlamlı bir ilişki olduğunu desteklemektedir. Çalışmamızda diyabetik evre 3- 4 böbrek hastalarında IVSd ile sağ KİMK (r=0.303, p=0.031) ve sol KİMK (r=0.363, p=0.009) arasında pozitif korelasyon izlendi. Non diyabetik hasta grubunda EF ile sağ KİMK (r= -0.468, p=0.003) ve sol KİMK (r= -0.416, p=0.002) arasında negatif korelasyon, sol KİMK ile IVSd arasında pozitif korelasyon (r=0.353, p=0.028), sol KİMK ile LAD arasında pozitif korelasyon (r=0.502, p=0.001) saptandı. Ayrıca vitamin E ile sağ KİMK arasında(r= -0.336, P=0.037) ve sol KİMK (r= -0.317, p=0.049) arasında negatif korelasyon izlendi. Bu sonuç; KBH hastalarının progresyonu ile ateroskleroz gelişimi, prooksidan sistemde azalma ve kardiyovasküler hastalık insidansında artış izlendiği yönündeki görüşü desteklemektedir (181,184,186). Yapılan çalışmalarda artmış oksidatif stresin kronik böbrek hastalığının erken ve geç safhalarında kardiyovasküler hasarla ilişkili olabileceği hem erişkin hem de pediatrik yaş gruplarında ortaya konulmuştur (192,193) Bazı araştırmalar kardiyovasküler hastalık gelişiminin oksidatif stresle ilişkili olduğu hipotezini desteklemektedir. Hem oksidatif streste artma hem de varolan koruyucu faktörlerde azalma bunda rol oynayabilir(194-197). SOD, GSHpx ve katalaz aktivitesinde azalma myokard yetmezliği ile ilişkilenmiştir (194,195). İskemik ve non iskemik kardiyomyopatili hastalarda lipid peroksidasyon markırı olan MDA’nın artmış plazma düzeyi gösterilmiştir (198,199). MDA düzeyi ile sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu genellikle ters ilişkilidir (200) ve kalp yetmezliği semptomlarının şiddeti ve kronikleşmesi ve fonksiyonel kapasitede azalma ile doğrudan ilişkilidir (201-203). Zoccali ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada (204) SDBY hastalarında LV fonsiyonunu öngören belirteçler geleneksel ve CRP ve ADMA gibi geleneksel olmayan risk faktörlerinden geniş anlamda bağımsız bulunmuştur. ADMA, LV fonksiyon belirteçleri ile anlamlı olarak ilişkili bulunmuş fakat bu ilişki oldukça düşük izlenmiştir. (P=NS). 68 Çalışmamızda oksidatif stres parametreleri ile ekokardiyografik bulguları karşılaştırdık. Anti oksidan parametrelerden vitamin C, vitamin E , SOD, GSHpx, paroksanaz, aril esteraz ve katalaz, prooksidan parametrelerden ADMA ve MDA ile ekokardiyogarfik bulgular; EF, LVDd, LVDs, IVSd ve LAD karşılaştırıldı. Diyabetik hasta grubunda vitamin E ile LVDd arasında pozitif korelasyon(r=0.340, p=0.015), SOD ile LVDs arasında pozitif korelasyon (r=0.309, p=0.032) saptandı. Bu bulgular daha önce yapılan çalışmalarla farklılık arzetmektedir. Non diyabetik hasta grubunda vitamin C ile EF arasında korelasyon(r=0.389, p=0.015), vitamin C LVDd ile arasında pozitif negatif korelasyon (r= -0.401, p=0.036), MDA ile LVDs arasında pozitif korelasyon(r=0.401, p=0.011) saptandı. Diğer parametrelerin korelasyonunda anlamlı fark saptanmadı. Non diyabetik hasta grubunda bulduğumuz sonuçlar KBH hastalarında oksidatif streste artışın kardiyovasküler hastalık gelişimi üzerine etkili olduğu yönündeki görüşleri desteklemektedir.(194-199) Sonuç olarak; diyabetik ve non diyabetik hastalarda evre 3 ile 4 arasında oksidatif stres durumu karşılaştırıldığında anlamlı fark izlenmedi. Yaptığımız çalışmada diyabetik hasta grubunda CrCl ile SOD arasında negatif korelasyon, vitamin C ile arasında pozitif korelasyon saptandı. Diyabetik olmayan hasta grubumuzda ise CrCl ile oksidatif stres parametreleri arasında anlamlı ilişki izlenmedi. KBH ile kardiyovasküler olay ilişkisi incelendiğinde anlamlı olarak diyabetik hasta grubunda CrCl ile LAD ve LVDd arasındaki negatif koralasyon izlendi. Diğer parametrelerde ve non diyabetik hasta grubunda anlamlı ilişki izlenmedi. Diyabetik hasta grubumuzda inflamasyon belirteci olan hsCRP ile IVSd arasında pozitif korelasyon, sağ KİMK ile arasında pozitif korelasyon saptanması KBH’da inflamasyonun, ateroskleroz ve KVH gelişimi ilişkisini destekler niteliktedir. Diyabetik hasta grubunda vitamin E ile LVDd arasında pozitif korelasyon, SOD ile LVDs arasında pozitif korelasyon saptandı. Non diyabetik hasta grubunda vitamin C ile EF arasında pozitif korelasyon, vitamin C ile LVDd arasında negatif korelasyon, MDA ile LVDs arasında pozitif korelasyon saptanması oksidatif stresin kardiyovasküler hastalık üzerindeki etkisini göstermektedir. 69 6. ÖZET Giriş KBH hastalarında KVH mevcuttur. riski artmıştır. Ayrıca bu hastalarda artmış oksidatif stres Yaptığmız çalışmada diyabetik olan ve olmayan evre 3-4 KBH hastalarında oksidatif stres durumu, ateroskleroz gelişimi, kardiyovasküler hastalık riskini ve oksidatif stres parametrelerinin ateroskleroz belirteçleri ve ekokardiyografik bulgularla ilişkisini değerlendirmeyi amaçladık. Materyal - Metod Bu çalışmaya 2009-2010 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Nefroloji, Endokrinoloji kliniklerinde tedavi gören veya Nefroloji polikliniğine başvuran, rutin takip ve tedavileri yapılan evre 3-4 kronik böbrek hastalığı olan 90 hasta dahil edildi. Hastaların 51’i diyabetik, 39’u non diyabetik idi. Hastalardan biyokimyasal, hormonal, hematolojik parametreler için kan örnekleri alındı. Hastaların 24 saatlik idrarlarında protein ve kreatinin çalışıldı. Oksidatif stresi değerlendirmek amacıyla hastalarda ADMA, MDA, SOD, GSHpx, katalaz, vitamin C ve E, paroksanaz, aril esteraz çalışıldı. Elektrokardiyografileri çekildi, ekokardiyografileri yapıldı ve kan basınçları ölçüldü. Bütün hastalarda renal USG, sağ ve sol KİMK ölçümü bakıldı. Bulgular Diyabetik (n=51) ve non diyabetik (n=39) hastalarda evre 3 ile 4 arasında oksidatif stres durumu karşılaştırıldığında anlamlı fark izlenmedi. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile SOD arasında negatif korelasyon (r= -0.322, p=0.024) , vitamin C ile CrCl arasında pozitif korelasyon (r=0.305, p=0.029) izlendi. CrCl ile diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Non diyabetik hasta grubunda CrCl ile prooksidan ve anti oksidan paramatreler arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile LVDd (r= -0.305, p=0.030) ve LAD (r=0 -0.329, p=0.018) arasında negatif korelasyon saptandı. Diğer ekokardiyografik parametreler ile CrCl arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Non diyabetik hasta grubunda CrCl ile ekokardiyografik bulgular arasında anlamlı ilişki izlenmedi. Diyabetik hasta grubunda vitamin E ile LVDd arasında pozitif korelasyon((r=0.340, p=0.015), SOD ile LVDs arasında pozitif korelasyon (r=0.309, p=0.032) saptandı. Non diyabetik hasta grubunda vitamin C ile EF arasında pozitif korelasyon(r=0.389, p=0.015), vitamin C ile LVDd arasında negatif korelasyon (r= -0.401, p=0.036), MDA ile LVDs arasında pozitif korelasyon 70 (r=0.401, p=0.011) saptandı. Diğer oksidatif stres parametreleri ile ekokardiyografik bulgular arasında anlamlı ilişki saptanmadı. . Çalışmamızda diyabetik hasta grubunda hsCRP ile BMI arasında pozitif korelasyon (r=0.500, p<0.001), IVSd ile arasında pozitif korelasyon (r=0.356, p=0.01), sağ KİMK ile arasında pozitif korelasyon(r=0.359, p=0.01) saptandı. Diyabetik evre 3- 4 böbrek hastalarında IVSd ile sağ KİMK (r=0.303, p=0.031) ve sol KİMK (r=0.363, p=0.009) arasında pozitif korelasyon izlendi. Non diyabetik hasta grubunda EF ile sağ KİMK (r= -0.468, p=0.003) ve sol KİMK (r= -0.416, p=0.002) arasında negatif korelasyon, sol KİMK ile IVSd arasında pozitif korelasyon (r=0.353, p=0.028), sol KİMK ile LAD arasında pozitif korelasyon (r=0.502, p=0.001) saptandı. Ayrıca vitamin E ile sağ KİMK arasında(r= -0.336, P=0.037) ve sol KİMK (r= -0.317, p=0.049) arasında negatif korelasyon izlendi. Sonuç: Diyabetik ve non diyabetik hastalarda evre 3 ile 4 arasında oksidatif stres durumu karşılaştırıldığında anlamlı fark izlenmedi. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile vitamin C arasında pozitif korelasyon saptandı. Diyabetik olmayan hasta grubumuzda ise CrCl ile oksidatif stres parametreleri arasında anlamlı ilişki izlenmedi. Diyabetik hasta grubunda CrCl ile LAD ve LVDd arasındaki negatif korelasyon bulundu. Diyabetik hasta grubumuzda inflamasyon belirteci olan hsCRP ile IVSd arasında pozitif korelasyon, sağ KİMK ile arasında pozitif korelasyon saptandı. Diyabetik hasta grubunda vitamin E ile LVDd arasında pozitif korelasyon, SOD ile LVDs arasında pozitif korelasyon görüldü. Non diyabetik hasta grubunda vitamin C ile EF arasında pozitif korelasyon, vitamin C ile LVDd arasında negatif korelasyon, MDA ile LVDs arasında pozitif korelasyon saptandı. Anahtar kelimeler: Kronik böbrek hastalığı, oksidatif stres, ekokardiyografik parametreler, ateroskleroz 71 7. ABSTRACT Introduction Risk of CVD has increased in CKD patients. Besides, there has been increased oxidative stress in these patients. In our study, we aimed to investigate oxidative stress state, atherosclerosis development , risk of cardiovascular disease and the relation with oxidative stress parameters and their echocardiographic findings in diabetic and nondiabetic CKD patients of 3-4 phase. Material – Method 90 patients with chronic kidney disease of phase 3-4 applying to Nephrology polyclinic, having routine follow-up and treatment or having medical treatment in Dicle University Faculty of Medicine Research and Application Hospital Nephrology, Endocrinology Clinics between 2009 – 2010 years were included to this study. 51 were diabetic and 39 were nondiabetic patients. Blood samples of patients were collected for biochemical, hormonal, hematological parameters. Protein and creatinine were measured in the patient’s 24 hour urine. ADMA, MDA, SOD, GSHpx, catalase, vitamin C and E, Paraoxonase and aryl esterase were examined in patients in order to evaluate the oxidative stress. Electrocardiography and echocardiography were applied and blood pressures were measured. Renal USG, right and left CIMT measured in all patients. Results In terms of oxidative stress state, no significant difference between phase 3 and 4 was observed in diabetic (n=51) and nondiabetic (n=39) patients. In diabetic patient group, between CrCl and SOD negative correlation (r= -0.322, p=0.024), between vitamin C and CrCl positive correlation (r=0.305, p=0.029) was observed. No statistically significant relation was observed in CrCl and other parameters. In nondiabetic patient group, no significant relation was observed between CrCl and oxidative stress parameters. In diabetic patient group, CrCl was negatively correlated with LVDd (r= -0.305, p=0.030) and LAD (r=0 -0.329, p=0.018). There is no significant relation between CrCl and other echocardiographic findings. In non diabetic patient group no significant relation was observed between CrCl and echocardiographic findings. In diabetic patient group vitamin E was positively correlated with LVDd (r=0.340, p=0.015) and SOD was positively correlated with LVDs (r=0.309, p=0.032). In nondiabetic patient group, between vitamin C and EF 72 positive correlation (r=0.389, p=0.015), between vitamin C and LVDd negative correlation (r= -0.401, p=0.036), between MDA and LVDs positive correlation (r=0.401, p=0.011) was determined. No significant relation was determined between other oxidative stress parameters and echocardiographic findings. In our study, in diabetic patient group hsCRP was positively correlated with BMI (r=0.500, p<0.001), IVSd (r=0.356, p=0.01), and right CIMT (r=0.359, p=0.01). In diabetic phase 3- 4 CKD patients, IVSd was positively correlated with right CIMT (r=0.303, p=0.031) and left CIMT (r=0.363, p=0.009). In non diabetic patient group EF was negatively correlated with right CIMT (r= -0.468, p=0.003) and left CIMT (r= -0.416, p=0.002). Between left CIMT and IVSd positive correlation (r=0.353, p=0.028), between left CIMT and LAD positive correlation (r=0.502, p=0.001) was determined. Furthermore, between vitamin E and right CIMT (r= -0.336, P=0.037) and left CIMT (r= -0.317, p=0.049) negative correlation was observed. Conclusion In terms of oxidative stress state, no significant difference between phase 3 and 4 was observed in diabetic and nondiabetic patients. Positive correlation between CrCl and Vitamin C was determined in diabetic patients. In our nondiabetic patient group, no significant relation was determined between CrCl and oxidative stress parameters. In diabetic patient group, negative correlation between CrCl with LAD and LVDd was found. In our diabetic patient group, the inflammation marker hsCRP was positively correlated with IVSd and right CIMT . In diabetic patient group positive correlation was determined between vitamin E and LVDd; and between SOD and LVDs. In nondiabetic patient group between vitamin C and EF positive correlation; between vitamin C and LVDd negative correlation, between MDA and LVDs positive correlation was determined. Keywords: Chronic kidney disease, oxidative stress, echocardiographic parameters, atherosclerosis. 73 8. KAYNAKLAR 1. K/ DOQI clinical practice guidelines for chronik kidney disease: evaluation, classification and startification. Kidney Disease Outcome Quality Initiative. Am J Kidney Dis 2002;39(suppl 2):S1-246 2. Lazarus JM, Brenner BM. Chronic renal faılure. In: Fauci AS, Braunwald E, Isselbacher KJ, Wilson JD, Martin JB, Kasper DL, Hauser SL, Longo DL (eds), Harrison's Principles of Internal Medicine.14 th edition. The McGraw-HillCompanies, Inc USA 1998: S: 1513-1520. 3. Coresh, J. et al. Prevalence of chronic kidney disease and decreased kidney function in the adult US population: Third National Health and Nutrition Examination Survey. Am J Kidney Dis, 2003. 41(1): p. 1-12. 4. Cockcroft, D.W. and M.H. Gault, Prediction of creatinine clearance from serum creatinine. Nephron, 1976. 16(1): p. 31-41. 5. Levey, A.S. et al. A more accurate method to estimate glomerular filtration rate from serum creatinine: a new prediction equation. Modification of Diet in Renal Disease Study Group Ann Intern Med, 1999. 130(6): p. 461-70. 6. Erek E, Süleymanlar G, Serdengeçtii K, Altıparmak MR, Seyahi N, Sifil A: Tükiye’de Nefroloji-Diyaliz ve Transplantasyon, Registry 2007. Tük Nefroloji DerneğiYayınları, İstanbul, 2008. 7. Perkiomaki JS, Ikaheimo MJ, Pikkujamsa SM, Rantala A, Lilja M, Kesa¨ niemi A, Huikuri HV: Dispersion of the QT interval and autonomic modulation of heart rate in hypertensive men with and without left ventricular hypertrophy. Hypertension 28: 16–21, 1996 8. U.S. Renal Data System (USRDS):2004 Annual Data Report:Atlas of End Stage Renal Disease in the United States.Bethesda, Md, National Institutes of Diabetes and Digestive and Kidney Diseases, 2004 9. USRDS. 2003 Annual Data Report: Atlas of End-Stage Renal Disease in the United States. Bethesda, MD; 2003. 10. Lacson E, Kuhlmann MK, Shah K, et al: Outcomes and economics of ESRF. In El Nahas AM (ed) :Kidney Disease in Developing Countries and Ethnic Minorities. New York, Taylor & Francis, 2005, pp 15-38. 11. U.S. Renal Data System. USRDS 2001 Annual Data Report: Atlas of End Stage Renal Disease in the United States, Bethesda, MD: National Institutes of Diabetes and Digestive and Kidney Diseases; 2001. 12. Schieppati A, Pisoni R, Remuzzi G. Pathophysiology and management of chronic kidney disease. Primer on Kidney Diseases. 4th ed. Greenberg A (ed). Elsevier Saunders. Philadelphia, 2005, p:444-54. 13. Kalantar-Zadeh K, Lee GH. The fascinating but deceptive ferritin: to measure it or not to measure it in chronic kidney disease? Clin J Am Soc Nephrol. 2006 Sep;l Suppl 1:S9-18. 14. Çeliker H, Elkıran B, İlhan N, Günal Aİ, Doğukan A. Hemodiyaliz ve periton diyalizinin oksidatif stres parametreleri üzerine etkisi. Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon dergisi 2001; 10(2):88-92. 15. Winearls CG. Clinical evaluation and manifestations of Chronic Renal Failure. Comprehensive Clinical Nephrology. 2nd ed. Jhonson RJ, Feehally J, (eds). Mosby. Edinburgh, 2003, p:857-72. 16. Clase CM, Garg AX, Kiberd BA. Classifying kidney problems: can we avoid framing risks as diseases BMJ 2004;329(7471):912-915. 74 17. Jafar, TH, Stark, PC, Schmid, CH, et al. Progression of chronic kidney disease: the role of blood pressure control, proteinuria, and angiotensin-converting enzyme inhibition: a patientlevel meta- analysis. Ann Intern Med 2003; 139(4):244-252. 18. Toto RD. Treatment of hypertension in chronic kidney disease. Semin Nephrol. 2005;25(6):435-9. 19. Hsu CY, McCulloch CE, Curhan GC. Epidemiology of anemia associated with chronic renal insufficiency among adults in the United States: results from the Third National Health and Nutrition Examination Survey. J Am Soc Nephrol 2002;13(2):504-510 20. K/DOQI Clinical Practice Guidelines on Hypertension and antihypertensive agents in chronic kidneydisease. Am J Kidney Dis 2004; 43:1. 21. Astor BC, Muntner P. Association of kidney function with anemia: the Third National Health and Nutrition Examination Survey (1988-1994). Arch Intern Med 2002;162(12):14011408 22. Horina JH, Schwaberger G, Brussee H, Sauseng-Fellegger G, Holzer H, Krejs GJ: Increased red cell 2,3-diphosphoglycerate levels in haemodialysis patients treated with erythropoietin. Nephrol Dial Transplant 8: 1219-1222, 1993 23. Harnett JD, Foley RN, Kent GM, Barre PE, Murray D, Parfrey PS: Congestive heart failure in dialysis patients: Prevalence, incidence, prognosis and risk factors. Kidney Int 47: 884-890, 1995 24. Wolcott DL, Marsh JT, La Rue A, Carr C, Nissenson AR: Recombinant human erythropoietin treatment may improve quality of life and cognitive function in chronic hemodialysis patients. Am J Kidney Dis 14: 478-485, 1989 25. Vanholder R, Van Biesen W, Ringoir S: Contributing factors to the inhibition of phagocytosis in hemodialyzed patients. Kidney Int 44: 208-214, 1993 26. Lowrie EG, Ling J, Lew NL, Yiu Y: The relative contribution of measured variables to death risk among hemodialysis patients, in Friedman EA (ed): Death on Hemodialysis: Preventable or Inevitable? 13. Boston, MA, Kluwer Academic Publishers, pp 121-141, 1994 27. Appel G. Lipid abnormalities in renal disease. Kidney Int 1991;39(1):169-83. 28. Chan MK,Persaud J.Pathogenic roles of post-heparin lipases in lipidabnormalities in hemodialysis patients .Kidney _nt 1991;25:815 29. Martinez I, Saracho R,ntenegro J, Lla F:The importance of dietary calcium and phosphorus in the secondary hiperparathyroidism of patients with early renal failure. Am J Kidney Dis 1997;29: 496-502. 3O. Slatopolsky E, Finch J, Denda M, et al: Phosphorus restriction prevents parathyroid glandgrowth: High phosphorus directly stimulates PTH secretion in vitro. J Clin Invest 1996;97:2534-2540 31. Almaden Y, Canalejo A, Hernandez A, et al: Direct effect of phosphorus on PTH secretion from whole rat parathyroid glands in vitro. J Bone Miner Res 1996;11: 970-976 32. Denda M, Finch J, Slatopolsky E:Phosphorus accelerates the development of parathyroid hyperplasia and secondary hyperparathyroidism in rats with renal failure. Am J Kidney Dis 1996;28: 596-602 33. Naveh-Many T, Rahamimov R, Livni N, Silver J: Parathyroid cell proliferation in normal and CKD rats: The effect of calcium, phosphate, and vitamin D. J Clin Invest 1995;96: 1786-1793 34. Alpern RJ, Sakhaee K:The clinical spectrum of chronic metabolic acidocis: Homeostatic mechanism and disease in chronic kidney disease. Am J Kidney Dis 2003;42 (Suppl 3) S1S201 75 35. Kalantar-Zadeh K:Recent advances in understanding the malnutriation-inflamationcachexia syndrome in chronic kidney disease patients: What is next? Semin Dial 2005;18; 365-369 36. Ikizler TA, Greene JH et all.Spontaneous dietary protein intake during progression of chronic renal failure. J Am Soc Nephrol. 1995;6(5):1386-1391 37. Mitch WE, Maroni BJ. Nutritional considerations in the treatment of patients with chronic uremia. Miner Electrolyte Metab. 1998;24(4):285-289 38. Gonick HC, Kleeman CR et al. Functional impairment in chronic renal disease. 3. Studies of potassium excretion. Am J Med Sci. 1971;261(5):281-290. 39. Hsu CY, Chertow GM et al. Elevations of serum phosphorus and potassium in mild to moderate chronic renal insufficiency. Nephrol Dial Transplant 2002;17(8):1419-1425. 40.Gennari FJ, Segal AS. Hyperkalemia: An adaptive response in chronic renal insufficiency. Kidney Int 2002 ;62(1):1-9. 41. Allon M.Hyperkalemia in end-stage renal disease: mechanisms and management. J Am Soc Nephrol 1995;6(4):1134-42. 42. Synder RW, Berns JS: Use of insülin and oral hypoglycaemic medications in patients with diabetes mellitus and advanced kidney disease. Semin Dial 2004;17: 365-370 43. Uptodate. Overview of the management of chronic kidney disease in adults. Ekim 2008 44. Lim VS: Thyroid function in patients with chronic renal failure.Am J Kidney Dis 2001; 38 (Suppl 1) S80-S84 45. Schmidt A, Luger A, Horl WH: Sexuel hormone abnormalities in male patients with renal failure. Nephrol Dial Transplant 2002;17: 368-371 46. Holley JL: The hypothalamic-pituitary axis in men and women with chronic kidney disease. Adv Chroniv Kidney Dis 2004;11:337-341 47. Foley RN, Parfrey PS, Sarnak MJ: Clinical epidemiology of cardiovascular disease in chronic renal failure. Am J Kidney Dis 1998;32 (Suppl ): S112-S119 48. Collins AJ. Cardiovascular mortality in end-stage renal disease. Am J Med Sci. 2003Apr; 325(4): 163-7. Review. 49. Paparello J, Kshirsagar A, Batlle D. Comorbidity and cardiovascular risk factors in patients with chronic kidney disease. Semin Nephrol. 2002 Nov;22(6): 494-506. Review. 50. Levey, A.S. et al. Controlling the epidemic of cardiovascular disease in chronic renal disease: what do we know? What do we need to learn? Where do we go from here? National Kidney Foundation Task Force on Cardiovascular Disease. Am J Kidney Dis, 1998. 32(5): p. 853-906. 51. Tammy Keough-Ryan, MD, Tom Hutchinson, MB, BCh, Brenda MacGibbon, PhD, Martin Senecal, MSc. Studies of prognostic factors in end-stage renal disease: an epidemiologial and statiscal critique. Am J Kidney Dis.2002;39: 1196-1205. 52. Goodman WG, Goldin, J, Kuizon, BD et al. "Coronary-artery calcification in young adults with end-stage renal disease who are undergoing dialysis" N Engl J Med. 2000; 342: 1478-83 53. Mallioux LU, Levey S.Hypertension in patients with chronic renal disease. Am J Kidney Dis 1998;32(Supple3):S120. 54. Ritz E,Charra B,Leunissen KML, et al. How important is volume excess in the etiology of hypertension in dialysis patients? Sem Dialysis 1999;12:296.) 6. 55. Vertes V, Cangiano JL, Berman LB, et al. Hypertension in end stage renal disease. N Eng J Med 1991;280;978.) 76 56. Kim KE ,Onesti G, Schwartz Ab, et al.Hemodynamcs of hypertension in chronic end stage renal disease.Circulation 1972;46:452. 57. Locatelli, F. et al. Cardiovascular disease determinants in chronic renal failure: clinical approach and treatment. Nephrol Dial Transplant, 2001. 16(3): p. 459-68. 58. Foley, R.N. et al. Impact of hypertension on cardiomyopathy, morbidity and mortality in end-stage renal disease. Kidney Int, 1996. 49(5): p. 137985. 59. Kalantar-Zadeh K, Block G, Humphreys MH, Kopple JD: Reverse epidemiology of cardiovascularrisk factors in maintenance dialiysis patients. Kidney Int 2003;63: 793-808 60. Beddhu S, Kimmel PL, Ramkumar N, Cheung AK: Associations of metabolic syndrome with inflammation in CKD: Results from the Third National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES).Am J Kidney Dis 2005;46: 577-586 61. Galle, J. Oxidative stress in chronic renal failure. Nephrol Dial Transplant, 2001. 16(11): p. 2135-7. 62. Stenvinkel P, Ketteler M, Johnson RJ, et al: Interleukin-10, IL-6 and TNF alfa: Important factors in the altered cytokine network of end stage renal disease-the good, the bad and the ugly.Kidney Int 2005;67:1216-1233. 63. Kielstein, J.T. et al. Relationship of asymmetric dimethylarginine to dialysis treatment and atherosclerotic disease. Kidney Int Suppl, 2001. 78: p. S9-13. 64. Passauer, J. et al. Reduced agonistinduced endotheliumdependent vasodilation in uremia is attributable to an impairment of vascular nitric oxide. J Am Soc Nephrol, 2005. 16(4): p. 959-65 65. Endemann, D.H. and E.L. Schiffrin, Endothelial dysfunction. J Am Soc Nephrol, 2004.15 (8): p. 1983-92. 66. Stehouwer, C.D. and Y.M. Smulders, Microalbuminuria and risk for cardiovascular disease: Analysis of potential mechanisms. J Am Soc Nephrol, 2006. 17(8): p. 2106-11. 67. Hüting J, Kramer W, Reittinger J, Kuhn K, Wizemann V, Schütterle G. Cardiac structure and function in continuous ambulatory peritoneal dialysis: in usence of blood purification and hypercirculation. Am Heart J 1990; 119: 334-352. 68. Macdougall IC, Lewis NP, Saunders MJ, Cochlin DL, Davies ME, Hutton RD, Fox KA, Coles GA, Williams JD. Long-term cardiorespiratory effects of amelioration of renal anemia by erythropoietin. Lancet 1990; 335: 614. 69. Chaignon M, Chen WT, Tarazi RC, Bravo EL, Nakamoto S. Effect of hemodialysis on blood volume distribution and cardiac output. Hypertension 1981; 3: 827-832. 70. Block GA, Hulbert-Shearon TE, Levin NW, Port FK: Association of serum phosphorus and calcium x phosphate product with mortality risk in chronic hemodialysis patients: A national study. Am J Kidney Dis 1998; 31: 607- 617. 71. Floege J, Ketteler M. Vascular calcification in patients with end-stage renal disease. Nephrol Dial Transplant. 2004 Aug;19 Suppl 5: V59-66. Review 72. Happey O, Dosguet C, Waut er MP, Waut er JL, Advanced glycat on end products, oxidant stres and vasculer lesions. EurJ Clin Invest 1997; 27:97-108. 73. Ducloux D, Klein A, Kazory A, Devillard N, Chalopin JM. Impact of malnutrition inflammation on the association between homocysteine and mortality. Kidney Int. 2006 Jan;69(2): 331-5. 74. Francesca Mallamacı, Carmıne Zoccalı, Gıovanni Trıpepı, Isabella Fermo, Francesco A.Benedetto, Alessandro Catalıottı et al. Hyperhomocysteinemia predicts cardiovascular outcomes in haemodialysis patients. Kidney Int 2002;61: 609-614. 75. Sies H. Oxidants and antioxidants. Exp Physiol 1997; 82: 291–295. 77 76. Annuk M, Zilmer M, Fellsröm B. Endothelium-dependent vasodilation and oxidative stres in chronic renal failure: Impact on cardiovascular disease. Kidney Int 2003: 63 (84); 50-53. 77. Handelman GJ. Evaluation of oxidant stress in dialysis patients. Blood Purif 2000; 18(4): 343–349. 78. Saugstad O. Neonatal oxygen radical disease. Rec Adv Ped. 1992; 6:173-87. 79. Diplock AT, Chaleux JL, Crozier-VVilli G, Kok FS, Rice-Evans C, Roberfroid M, Stahl W, Wina-Ribes J. Functional food sciences and defenses against reactive oxygen species. Br J Nutr. 1998; 80:77-112. 80. Halliwel B, Gutteridge JMC. Free radicals in biology and medicine. Free Rad Res. 1998;28:672-78 81. Kavas G. Serbest radikaller ve organizma üzerine etkileri. Türkiye Klinikleri Fizyoloji 1989; 9:1-8. 82. Menache P, Piwnica A. Free radicals and myocardial protection: A surgical viewpoint, Ann Thorac Surgery. 1989;47:939-45. 83. Meister A. Glutathione Ascorbate and cell cycle regulation FEBBS letters. 1994: 1 4. 84. Moore K, Roberts LJ. Measuremet of lipid peroxidation. Free Radic Res.1998; 28:65971. 85. Brent JA, Rumack HH. Role of Free Radicals in Toxic Hapatic Injury I. Free Radical Chemistry. J. Clinical Toxicology. 1993; 49(4): 481 93. 86. Dizdaroğlu M. Mechansms of Oxidative DNA Damage; Lesion and Their Measurement. Kluwer Academic/Plenum Publihers. 1999; 302: 67 87 87. Dizdaroğlu M. Chemical Determination of Free Radical-Induced Damage to DNA. J Free Radical Biology & Medicine. 1993; 61(3): 225 42. 88. Wetberg AB, Weitzman SA, Clarck EP. Effetcs on antioxidants on antioxidant induce: sister chromatid Exchange formation. J. Clin. nvest. 1985; 75(3):35 -7. 89. Slater TF. Free radical mechanismin tissue injury. J. Biochem. 1984; 222: 1 15 90. Tappel AL, Dillard JC. nvivo lipid peroxidation measurement via exhaled pentane and protection by vitamin E. J. Federation proceedings 1981; 40(3):174 8. 91. Gutteridge JMC. Lipid peroxidation and antioxidants as biomarkers of tissue damage. J. Clin Chem.1995; 42(6):18 19 92. Chiu D, Kuypers F, Lubin B. Lipid peroxidation in human red cells. Semin Hematol. 989; 26:257-76. 93. Moncada S, Palmer RMJ, Higs EA. Nitric oxide. Physiology, patophysiology, and pharmacology. J. Pharmacol Review 1991; 43(29): 109 37. 94. Knowles RG, Moncada S. Nitric oxide synthase in mammals. J. Biochem. 1994; 298(12):249 58. 95. Marletta MA. Nitric oxide synthase structure and mechanism. J. Biol. Chem. 1993; 268(7):123 5 96. Myatt L, Rosenfield RB, Eis ALW. Nitrotyrosine residues in placenta: Evidence of peroxinitrite formation and action. J. Hypertension 1996; 28(21): 488-93. 97. Halliwell B. Oxygen is poisonous: The nature and medical importance of oxygen radicals. J. Med Lab Sci. 1984; 41(3):157-62. 98. Sies H, De Groot H. Role of Reactive Oxigen Species in Toxicity. J. Toxicology. 1992; 64 (65): 547 51. 99. Halliwel B. Reactive Oxigen Species in Living Systems: Source, Biochemistry and Role in Human Disease. J. The American Journal of Medicine. 1991; 91(3C): 14 22. 78 100. Mead J. Free radical mechanisms in lipid peroxidation and prostaglandins. Free radical in moleculer biology. J. Aging and disease. 1984; 65(24): 53 66. 101. Reubset FAG, Veerkamp JH, Tirjbels JMF, Monnens LA. Total and peroxisomal oxidation of various saturated and unsaturated fatty acids in rat liver, heart. J. M. Quadri ceps. Lipids. 1992; 24(7):11 16 102. Arıcıoğlu A. Serbest oksijen radikalleri ve hücre hasar . 1994; 2(3): 139 242 103. Niki E. Antioxidants in retation to lipid peroxidation chemistry and physics of lipids. 1987; 44(6): 227 53. 104. Braughler M, Chose L, Pregenter F. Oxidation of ferraus iron during peroxidation of lipid substrates. J. Biochemica and Biohysica Acta. 1987; 921(21): 457 64. 105. Ripine JE, Bast A, Lankharst. Lipids I, and The Oxidative Stress Study Group: Oxidative strees in chronic obstructive pulmorary disease. J. Respir Crit Care Med. 1997; 156(26):341 7. 106. Reznick AZ, Cross CE, Hu ML, Suzuki YJ, Khwaja S, Safadi A. Modification of plasma proteins by cigarette smoke as measured by protein carbonyl formation. J. Biochem 1992; 286(35): 607 11. 107. Mccord JM. Human disease, free radicals and the oxidant/antioxidant balance. Clin Biochem 1993; 26(4): 351 7. 108. Dizdaroglu M. DNA and Free Radicals. Ellis Horwood, Chichester 1993; 19-39. 109. Halliwell B, Dizdaroglu M. Free radicals and the oxidant/antioxidant balance J. Free Radical Res. 1992; 16: 75 87. 110. Aruoma OI, Halliwell B. DNA and Free Radicals: Techniques Mechanisms and Applications. OICA International 1998; 3 26. 111. Dizdaroglu M. Oxidative damage to DNA in mammalian chromatin. J. Mutat. Res. 1992;275(35): 331 342. 112. Seven A, nci F, Civelek S, ve ark. Larenks Kanserli Olgularda Lipid Peroksidasyon ve Antioksidan Statü Göstergelerinin Dokuda ncelenmesi.Türk ORL Ar ivi 1998; 36: 33 6. 113. Ceballos L, Triver JM, Nicole A. Age corralated modifications of cupper-zinc superoxide dismutase and glutathione-related enzyme activies in human erytrocytes. J. Clin. Chem. 1992; 36(1) : 66 70. 114. Valko M, Leibfritz D, Moncol J, Cronin MT, Mazur M, Telser J. Free radicals and antioxidants in normal physiological functions and human disease. Int J Biochem Cell Biol. 2007; 39(1):44-84. 115. Stamler JS, Slivka A. Biological chemistry of thiols in the vasculature and in vascularrelated diseases. Nutr Rev. 1996; 54:1-30. 116. Steinberg D. Antioxidants and atherosclerosis. Circulation 1991; 84:1420-25. 117. Flora SJ. Role of free radicals and antioxidants in health and disease. Celi Mol Biol (Noisy-le-grand). 2007;53(l):l-2. 118. Burton G, Traber M. Vitamin E: antioxidant activity biokinetics and bioavailability. J. Annu. Rev. Nutr. 1990; J. 10: 357 82 119. Nakamura M, Tomita A, Nakatani H, Matsuda T, Nadano D. Antioxidant and antibacterial genes are upregulated in early involution of the mouse mammary gland: sharp increase of ceruloplasmin and lactoferrin in accumulating breast milk. DNA Cell Biol. 2006; 25(9):491- 500. 120.Ichikawa I, Kiyama S, Yoshioka T. Renal antioxidant enzymes: their regulation and function. Kidney Int.1994; 45(1):1-9. 79 121. Kawamura T, Yoshioka T, Bills T, et al. Glucocorticoid activates glomerular antioxidant enzymes and protects glomerul from oxidant injuries. Kidney Int. 1991; 40:229301. 122. Gwinner W, Landmesser U, Brandes RP, et al. Reactive oxygen species and antioxidant defense in puromycin aminonucleoside glomerulopathy. J Am Soc Nephrol. 1997; 8(11):1722-31. 123. Vanorden HE, Hagemann TM. Deferasirox-an oral agent for chronic iron overload. Ann Pharmacother. 2006; 40(6):1110-7. 124-)Oberley TD, Oberley LW, Slattery AF, et al. Immunohistochemical localization of antioxidant enzymes in adult syrian hamster tissue and during kidney development. Am J Pathol 1990; 137:199-214. 125. Köken T, Kahraman A, Serteser M, Gökçe Ç. Hemodiyaliz ve Oksidatif Stres. Kocatepe T p Dergisi 5 (2004) Ek Say 9-13. 126. Matteucci E, Cupisti A, Caprioli R, et al. Erythrocyte transmembrane electron transfer in haemodialysis patients. Nutr Metab Cardiovasc Dis. 2007; 17(4):288-93. 127. Miguel A, Miguel AI, Linares M et al. Evidence of an increased susceptibility to lipid peroxidation in red blood cells of chronic renal failure. Nephron 50:64-5, 1988. 128. Koçak N, Toker A, Yalç n S. Erythrocyte lipid peroxidation and glutathione peroxidase activities in patients with chronic renal failure. Med Bull stanbul, 19:69-74, 1986. 129. Seth RK, Saini AS, Aggarwal SK. Glutathione peroxidase activity and reduced glutathione content in erythrocytes of patients with chronic renal failure. Scand J Haematol 1985; 35:201-4. 130. Annuk M, Zilmer M, Lind L, Linde T, Fellstrom B. Oxidative stres and endothelial function in chronic renal failure. J Am Soc Nephrol 2001: 12: 2747-52. 131. Huysmans K, Lins RL, Daelemans R, Zacheé P, De Broe ME. Hypertension and accelerated atherosclerosis in end-stage renal diseases. J Nephrol 1998; 11:185-95. 132. Lefer DJ, Granger DN. Oxidative stress and cardiac disease. Am J Med 2000; 109: 31523. 133. Singal PK, Khaper N, Palace V, Kumar D. The role of oxidative stress in the genesis of heart disease. Cardiovasc Res 1998;40:426-32. 134. Flora SJ. Role of free radicals and antioxidants in health and disease. Cell Mol Biol (Noisyle- grand). 2007;53(1):1-2. 135. Sezgin N, Sezgin AT, Karabulut A, Topal E, Barutçu , Gözükara EM. Miyokard Disfonksiyonu Olan Hastalarda Disfonksiyonun Derecesi ile Antioksidan Enzim Düzeylerinin Karşılaştırılması . Anadolu Kardiyol Derg 2004; 4: 130-4. 136. Stenvinkel P, Alverstand A. Inflammation in end stage renal disease: sources, consequences and therapy. Semin dial 2002; Vol 15 No 5: 329-337. 137. Docci D, Bilancioni R, Buscaroli A, Baldrati L, Capponcini C, Mengozzi S, Turci F, Feletti C. Elevated serum levels of C-reactive protein in hemodialysis patients. Nephron 1990; 56:364-7. 138. Herbelin A, Urena P, Nguyen AT, Zingraff J, Descamps Latscha B. Elevated circulating levels of interleukin-6 in patients with chronic renal failure. Kidney Int 1991; 39: 954-60. 139. Stenvinkel P, Heimburger O, Paultre F, Diczfalusy U, Wang T, Berglund L, Jogestrand T. Strong association between malnutrition, inflammation, and atherosclerosis in chronic renal failure. Kidney Int 1999; 55: 1899-911. 140. Stenvinkel P. Inflammatory and atherosclerotic interactions in the depleted uremic patient. Blood Purif 2001; 19: 1953-61. 80 141. Mezzano D, Pais EO, Aranda E, Panes O, Downey P, Ortiz M, Tagle R, Gonzalez F, at al. Inflammation, not hyperhomocysteinemia, is related to oxidative stres and hemostatic and endothelial dysfunction in uremia. Kidney Int 2001; 60: 1844–1850. 142. Witko-Sarsat V, Friedlander M, Khoa TN. Advanced oxidation protein products as novel mediators of inflammation and monocyte activation in chronic renal failure. J Immunol 1998; 161: 2524–2532. 143. Himmelfarb J, Stenvinkel P, kizler TA, Hakım RM. The elephant in uremia: Oxidant stress as a unifying concept of cardiovascular disease in uremia. Kidney int. 2002; Vol 62:1524-38. 144. Aby-Soud HM, Khassawneh MY, Sohn JT, Murray P, Haxhiu MA, Hazen SL. Peroxidases inhibit nitric oxide(NO)-dependent broncodilation: development of a model describing NO–peroxidase interactions. Biochemistry 2001; 40: 11866–11875. 145. Zhang R, Brennan ML, Fu X, Aviles RJ, Pearce GL, Penn MS, Topol EJ, Sprecher DL, at al. Association between myeloperoxidase levels and risk of coronary artery disease. JAMA 2001; 286: 2136–2142. 146. Locatelli F, Canaud B, Eckard KU, Stenvinkel P, Wanner C, Zocalli C. Oxidative stres in end-stage renal disease: an emerging threat to patient outcome. Nephrol Dial Transplant 2003; 18: 1272–1280. 147. Hidehuro Matsuaka. Endothelial dysfunction associated with oxidative stres in human. Diabetes Res Clin Pract 2001; 54: S65-2. 148. Drexler H. Endothelial dysfunction: clinical implications. Prog. Cardiovasc. Dis 1997; 39: 287–324. 149. Morris ST, Jardine AG. The vascular endothelium in chronic renal failure. Journal of Nephrology.2000; 13(2): 96-105. 150. Wever RM, Luscher TF, Cosentino F, Rabelink TJ. Atherosclerosis and the two faces of endothelial nitric oxide synthase. Circulation 1998; 97: 108–112. 151. Laursen JB, Somers M, Kurz S, McCann L, Warnholtz A, Freeman BA, Tarpey M, Fukai T, et al. Endothelial regulation of vasomotion in apoE-deficient mice: implications for interactions between peroxynitrite and tetrahydrobiopterin. Circulation 2001; 103: 1282– 1288. 152. Heinecke JW. Oxidants and antioxidants in the pathogenesis of atherosclerosis: implications for the oxidized low density lipoprotein hypothesis. Atherosclerosis 1998; dependent vasodilation 141: 1–15. 153. Forstermann U, Boissel J.P, Kleinert H. Expressional control of the ‘constitutive’ isoforms of nitric oxide synthase (NOS I and NOS III).FASEB J 1998;12: 773–790. 154. Holvoet P, Collen D. Oxidation of low density lipoproteins in the pathogenesis of atherosclerosis. Atherosclerosis 1998; 137: 33–38. 155. Usui M, Matsuoka H, Miyazaki H, Ueda S, Okuda S, Imaizumi T. Endothelial dysfunction by acute hyperhomocysteinaemia: restoration by folic acid. Clin. Sci 1999; 96: 235–239. 156. Leiper J, Vallance P. Biological significance of endogenous methylarginines that inhibit nitric oxide synthases. Cardiovasc. Res 1999; 43: 542–8. 157. Annuk M, Lind L, Linde T, Fellstrom B. Impaired endothelium in renal filure in humans. Nephrol Dial Transplant 2001; 16: 302-6. 158. Levey, A.S. et al. Controlling the epidemic of cardiovascular disease in chronic renal disease: what do we know? What do we need to learn? Where do we go from here? National 81 Kidney Foundation Task Force on Cardiovascular Disease. Am J Kidney Dis, 1998. 32(5): p. 853-906. 159. Ceballos-Picot I, Witko-Sarsat V, Merad-Boudia M et al.Glutathione antioxidant system as a marker of oxidative stressin chronic renal failure. Free Radic Biol Med 1996; 21:845–853 160. Witko-Sarsat V, Friedlander M, Nguyen Khoa T et al. Advanced oxidation protein products as novel mediators of inflammation and monocyte activation in chronic renal failure. J Immunol 1998; 161: 2524–2532 161. Vaziri ND. Effect of chronic renal failure on nitric oxide metabolism. Am J Kidney Dis 2001: 38 (4): 74-79. 161. Vaziri ND. Effect of chronic renal failure on nitric oxide metabolism. Am J Kidney Dis 2001: 38 (4): 74-79. 162.Descamps-Latscha B, Dru¨eke T, Witko-Sarsat V. Dialysisinduced oxidative stress: biological aspects, clinical consequences, and therapy. Semin Dial 2001; 14: 193–199 163. Sies H. Oxidants and antioxidants. Exp Physiol 1997; 82: 291–295 164. Pryor WA. Oxy-radicals and related species: their formation, lifetimes and reactions. Annu Rev Physiol 1986; 48: 657–667 165. Canaud B, Cristol JP, Morena M, Leray-Moragues H, Bosc JY, Vaussenat F. Imbalance of oxidants and antioxidants in haemodialysis patients. Blood Purif 1999; 17: 99–106 166. Ioannis Karamouzis, Pantelis A. Sarafidis, Michael Karamouzis, Stavros Iliadis, Anna-Bettina Haidich, Athanasios Sioulis, Athanasios Triantos, Norma Vavatsi Christaki, Dimitrios M. Grekas, Am J Nephrol 2008;28:397–404 DOI: 10.1159/000112413 167. Guy Bibi, Yaakov Green, and Rafael M Nagler. Therapeutic Apheresis and Dialysis 12(2):164–170 doi: 10.1111/j.1744-9987.2008.00564.x © 2008 The Authors Journal compilation © 2008 International Society for Apheresis 168. Cooke JP. Does ADMA cause endothelial dysfunction? Arterioscler Thromb Vasc Biol 2000; 20: 2031–2037 169. Ozden M, Maral H, Akaydin D, Cetinalp P, Kalender B. Erythrocyte glutathione peroxidase activity, plasma malondialdehyde and erythrocyte glutathione levels in hemodialysis and CAPD patients. Clin Biochem. 2002; 35(4):269-73. 170. Avissar N, Ornt BA, Yagil Y, Horowitz S. Human kidney proximal tubules are the main source of plasma glutathione peroxidase. Am J Physiol 1994; 266: 367-75. 171. Yilmaz MI, Sağlam M, Cağlar K et al. The determinants of endothelial dysfunction in CKD: oxidative stress and asymmetric dimethylarginine. Am J Kidney Dis 2006; 47: 42–50 172.Brownlee M: Biochemistry and molecular cell biology of diabetic complications. Nature 414 : 813 –820, 2001[CrossRef][Medline] 173. Nishikawa T, Edelstein D, Du XL, Yamagishi S-i, Matsumura T, Kaneda Y, Yorek MA, Beebe D, Oates PJ, Hammes H-P, Giardino I, Brownlee M: Normalizing mitochondrial superoxide production blocks three pathways of hyperglycaemic damage. Nature 404 : 787 – 790, 2000[CrossRef][Medline] 174. Dobashi K, Ghosh B, Orak JK et al. Kidney ischemia-reperfusion:modulation of antioxidant defenses. Mol Cell Biochem 2000; 205: 1–11. 175. Dounousi E, Papavasiliou E, Makedou A et al. Oxidative stress is progressively enhanced with advancing stages of CKD. Am J Kidney Dis 2006; 48: 752–760. 176. Lahera V, Goicoechea M, de Vinuesa SG et al. Oxidative stress in uremia:the role of anemia correction. J Am Soc Nephrol 2006; 17(Suppl 3): S174–S177. 177. Berl T, Henrich W. Kidney-heart interactions: epidemiology, pathogenesis, and treatment. Clin J Am Soc Nephrol 2006; 1: 8–18. 178. Fried LF, Shlipak MG, Crump C et al. Renal insufficiency as a predictor of 82 cardiovascular outcomes and mortality an elderly individuals. J Am Coll Cardiol 2003; 41: 1364–1372. 179. Sarnak MJ, Levey AS, Schoolwerth AC et al. Kidney disease as a risk factor for development of cardiovascular disease: a statement from the American Heart Association Councils on Kidney in Cardiovascular Disease, High Blood Pressure Research, Clinical Cardiology, and Epidemiology and Prevention. Hypertension 2003; 42: 1050–1065. 180. Sarnak MJ, Levey AS, Schoolwerth AC et al. Kidney disease as a risk factor for development of cardiovascular disease. A statement from the American Heart Association Councils on Kidney in Cardiovascular Disease, High Blood Pressure Research, Clinical Cardiology, and Epidemiology and Prevention. Hypertension 2003; 42: 1050–1065 15. Vanholder R, Massy Z, Argiles A et al. Chronic 181. Dru¨ eke T, Witko-Sarsat V, Massy Z et al. Iron therapy, advanced oxidation protein products, and carotid artery intima-media thickness in end-stage renal disease. Circulation 2002; 106: 2212–2217 182. Himmelfarb J, Stenvinkel P, Ikizler TA, Hakim RM: The elephant in uremia: Oxidant stress as a unifying concept of cardiovascular disease in uremia. Kidney Int 62: 1524–1538, 2002 183. Zoccali C, Benedetto FA, Maas R, et al. Asymmetric dimethy-larginine, C-reactive protein, and carotid intima-media thickness in end-stage renal disease. J Am Soc Nephrol 2002; 13: 490-496 184. . Strozecki P, Kozlowski M, Kurowski R, Stefanska A, Odravaz-Sypniewska G, Serafin Z,Lasek W, Nartowicz E, Kubica J, Manitius J. Cardiovascular system in patients in different stages of chronic kidney disease.Pol Merkur Lekarski. 2006 Aug;21(122):125-9; discussion 130-1 185. .Kutyrina IM, Rudenko TE, Shvetsov MIu, Kushnir VV. Risk factors of vascular complications in patients at a predialysis stage of chronic renal failure. Ter Arkh. 2006;78(5):45-50 186. Smirnov AV, Petrishchev NN, Panina IIu, Rumiantsev ASh, Degtereva OA, Tugusheva FA, Menshutina MA. Glomerular filtration rate is an indicator of endothelial function at early stages of chronic kidney disease. Ter Arkh. 2007;79(6):25-30 187. Young EW, Carroll LE, Wolfe RA. Trends in comorbidity and residual renal function in patients starting treatment for endstage renal disease. J Am Soc Nephrol 1995; 6: 897. 188. Gordon SM. Pyrogenic reactions in patients receiving conventional, high-efficiency or high-flux hemodialysis treatments with bicarbonate dialysate containing high concentrations of bacteria and endotoxin. Int Soc Nephrol 1992; 2: l436-l444. 189. Kato A, Odamaki M, Takita T, Maruyama Y, Kumagai H, His-hida A. Association between interleukin-6 and carotid atherosclerosis in hemodialysis patients. Kidney Int 2002; 61: 1143-1152. 190. Stenvinkel P, Heimburger O, Jogestrand T. Elevated interleukin-6 predicts progressive carotid artery atherosclerosis in dialysis patients: association with Chlamydia pneumoniae seropositivity. Am J Kidney Dis 2002; 2: 274-282. 191. .L.F. Ramos, T.A. Ikilzer, J. Himmelfarb,* Vanderbilt University Medical Center, Nashville, TN; *Maine Medical Center, Portland, ME. Journal of Investigative Medicine: 1 january 2007-Volume 55-issue 1-p S272 192. Liao Y Cooper RS, McGee DL, Mensah G, Ghali JK. The relative effects of left ventricular hypertrophy, coronary artery disease, and ventricular dysfunction on survival among black adults JAMA 1995; 273:1529-.7. 193. Pawlak K, Pawlak D, Mysliwiec M. Method of dialysis therapy and selected markers of 83 oxidative stress and endothelial injury in patients with chronic renal failure. Pol Arch Med Wewn. 2005 Jan;113(1):21-6. 194. Dhalla, AK, Singal, PK. Antioxidant changes in hypertrophied and failing guinea pig hearts. Am J Physiol 1994; 266:H1280. 195. Hill, MF, Singal, PK. Right and left myocardial antioxidant responses during heart failure subsequent to myocardial infarction. Circulation 1997; 96:2414. 196. Lebovitz, RM, Zhang, H, Vogel, H, et al. Neurodegeneration, myocardial injury, and perinatal death in mitochondrial superoxide dismutase-deficient mice. Proc Natl Acad Sci U S A 1996; 93:9782. 197. Khaper, N, Singal, PK. Effects of afterload-reducing drugs on pathogenesis of antioxidant changes and congestive heart failure in rats. J Am Coll Cardiol 1997; 29:856. 198. McMurray, J, McLay, J, Chopra, M, et al. Evidence for enhanced free radical activity in chronic congestive heart failure secondary to coronary artery disease. Am J Cardiol 1990; 65:1261. 199. McMurray, J, Chopra, M, Abdullah, I, et al. Evidence of oxidative stress in chronic heart failure in humans. Eur Heart J 1993; 14:1493. 200. Belch, JJ, Bridges, AB, Scott, N, Chopra, M. Oxygen free radicals and congestive heart failure. Br Heart J 1991; 65:245. 201. Diaz-Velez, CR, Garcia-Castineiras, S, Mendoza-Ramos, E, Hernandez-Lopez, E. Increased malondialdehyde in peripheral blood of patients with congestive heart failure. Am Heart J 1996; 131:146. 202. Keith, M, Geranmayegan, A, Sole, MJ, et al. Increased oxidative stress in patients with congestive heart failure. J Am Coll Cardiol 1998; 31:1352. 203. Nishiyama, Y, Ikeda, H, Haramaki, N, et al. Oxidative stress is related to exercise intolerance in patients with heart failure. Am Heart J 1998; 135:115. 204. Zoccali C, Benedetto FA, Mallamaci F, Tripepi G, Giacone G, Cataliotti A, Seminara G, Stancanelli B, Malatino LS. JAm Soc Nephrol. 2004 Apr;15(4):1029-37 84