Tozlu Tahta 21. sayı - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi

Transkript

Tozlu Tahta 21. sayı - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
TOZLU
TAHTA
HAZİRAN 2015
SAYI 21
TOZLU TAHTA
B U SAY I DA :
ELİNİ TAŞIN ALTINA KOY—Alparslan YILMAZ
1
BİR YILIN ARDINDAN— Mustafa Celal KILIÇMAN
2
İLÇE SAĞLIK MÜDÜRÜ İLE MÜLAKAT
5
ÇERKEZKÖY RAM PSİKOLOJİK DANIŞMANI İLE MÜLAKAT
8
MADDE BAĞIMLISI BİR GENCİN BABASIYLA RÖPORTAJ
12
BAĞIMLILAR KERVANI — Ebru DOĞU
BEYAZ — Nur Banu DİNLEYEN
18
20
AYAĞA KALK — Leyla Melis ÇETİN
31
BAĞIMLI ZİHİNLER — Beste MERT
32
BİR RÜYA İÇİN KAĞIT — Eray KARAKOÇ
38
BOZULAN BÜYÜ — Nilay YILDIZ
42
AŞK — Simge ÇELİKTAŞ
43
BANA AĞLAMAYI UNUTTURABİLİR MİSİN? — Cemile ÖZÇELİK
44
SİZ Mİ MEDENİSİNİZ? — Filiz SÜZEN
45
ÜSTÜNE ÜSTLÜK / BOŞ UMUT — B. Okan DİNÇBİLEK
46
AMAN NE GÜZEL BU HÜCREDE YAŞAMAK — Eray KARAKOÇ
ÇİZİ-YORUM — Görkem DİRİK
47
48
Haziran 2015 Yıl: 14 Sayı: 21
Mustafa-Elmas Arıcı Anadolu Lisesi Yayın İletişim Kulübü Yayın Organıdır
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Mustafa Celal KILIÇMAN
Telefon: 0 (282) 768 65 22
Faks: 0 (282) 768 25 51
E-posta: [email protected]
Genel Yayın Yönetmeni
Alparslan YILMAZ
Dergi Tasarım
Alparslan YILMAZ
Yayın Kurulu
Alparslan YILMAZ
Nilay YILDIZ
İrem YÜRÜK
Bengi BERK
Nur Banu DİNLEYEN
SAYI 21
TO Z L U TA H TA
HAZİRAN 2015
E L İ N İ T A Ş I N A LT I N A K O Y. . .
Alparslan YILMAZ– Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Dergimizin bu sayısının konusu oldukça kapsamlı ve
zor bir konu. Konuyu belirlerken bu kadar zorlanacağımızı tahmin etmemiştim açıkçası. “Bağımlılık” denen şeyin birkaç beddua ve birkaç temenni cümlesiyle
geçiştirilemeyecek bir konu olduğunu; üzerinde ciddiyetle durduğumuzu zannettiğimizi, ama hiç de öyle
olmadığını fark ettik. Bizim bildiklerimizin bilmediklerimiz yanında denizde damla mesabesinde olduğunu
gördük. Gördük demeyelim anladık diyelim. Çünkü
gördüğümüzü tam olarak anladığımız söylenemez.
Televizyon ekranlarından gördüğümüz bağımlıların
bizlere çok yakın olduğunu biliyoruz, ama işin vahametini anlayamıyoruz. Eğer anlamış olsaydık bu işi
güvenlik güçlerine havale edip bırakmazdık. Ama
maalesef bu konuda insanlarla görüşmeye, gerekli
birimlerle iletişim kurmaya çalıştığınızda elinizin çok
da dolu olmadığını, daha alınacak çok mesafe olduğunu görüyorsunuz. Evet, alınması gereken çok mesafe
var.
Çocuklarımızın bu bataklığa sürüklenmemesi için çocuklarımızı bu maddeleri kullanmaya iten sebeplerin
doğru irdelenmesi, gereken her türlü çalışmanın da
geciktirilmeden yapılması gerekir.
mak için gerekli tedbirleri almazsanız madde kullanımını azaltmanız pek de mümkün olmayacaktır.
Bu talebin azaltılabilmesi için de toplumu oluşturan
bütün birimlerin çok ciddi bir biçimde bu mücadelede
yer alması gerekir. Sorun sadece devletin, sorun sadece hukukun, sorun sadece ailelerin, sorun sadece bireyin değil; sorun hepimizin sorunu. Bu bilinçle hareket
etmek gerekir.
Tevekkül güzel bir şeydir; ama insanlarımız tevekkülü
yanlış anlarlar genelde. “Allah korusun!” demek değildir tevekkül. Her işi Allah’a havale etmek demek
değildir tevekkül. Bütün tedbirlerini aldıktan sonra
tevekkül gerekir. Diğeri insanın sorumluluktan kaçmasıdır. Toplumu oluşturan bütün paydaşların kendi
üzerine düşen sorumluluğu alması gerekir. Sorumluluğu herkes birbirine bırakırsa sorun büyür; sorumluluk
alınırsa sorunun çözümünde yol alınır. Meselenin ciddiyetini elini taşın altına koyanlar bilir çünkü. Elini
taşın altına koymayan taşın ağırlığını bilemez.
Bağımlı kitlesinin özellikle 15-30 yaş grubu içerisinde
yer alan bir kitleyi hedef alması bununla ilgili önleyici
çalışmaların da yapılması için ipuçları verir bize. Ergenlik dönemindeki gençlerin maddeye yönelmelerinin sebebi ruhsal ve bedensel değişimleri, kalıtım ve
zeka durumları, yanlış eğitilmeleri, ekonomik bunalımlar, düzensiz kentleşme, akran baskısı, merak dürtüsü vs. olabilir. Sebepler bu kadar çok olunca mücadelenin de çok boyutlu olması gerekir. Ortaya çıkmış
sorunu sadece toplumun bir biriminin çözebilmesi
mümkün değildir.
Suçlamak çok kolaydır: devleti suçlarsınız, polisijandarmayı suçlarsınız, aileleri suçlarsınız, madde
bağımlısı bireyi suçlarsınız… Ama suçlayarak sorunu
çözemezsiniz. Toplumun bütün birimlerinin, devletin,
güvenlik güçlerinin, sağlık kuruluşlarının, okulların,
sivil toplum kuruluşlarının, ailelerin, birey olarak her
birimizin koordineli bir şekilde bu sorunun çözülmesinde sorumluluk üstlenmesi gerekir. Herkes ne yapacağını çok net bir biçimde bilmeli, bu doğrultuda hareket etmeli. Ancak topyekûn bir mücadele sonuç verecektir. Bu mücadele kâğıt üzerinde de kalmamalı,
hiçbir zaman uygulanmayacak planlar yapıp, bir şeyler yapıyor görüntüsü vermek için kâğıt israfı yapmamak lazım. Planlı bir biçimde iş yapmak lazım.
Toplumda bu tür maddelere yönelik arzın ve talebin
azaltılması gerekmekte. Gerekli yasal düzenlemelerle
ve polisiye tedbirlerle bu maddelerin arzının azaltılmasını sağlayabilirsiniz belki. Ama siz talebi azalt-
Unutmayın bağımlı gençleri kurtarmak, toplumu kurtarmaktır, kendimizi kurtarmaktır. İnsan kendini ateşe
atar mı? Bu çocukları bu ateşin içinden çıkaralım hep
birlikte.
TOZLU TAHTA
Sayfa 2
BİR YILIN ARDINDAN
Mustafa Celal KILIÇMAN – Okul Müdürü
Bir Tozlu Tahta sayımızla daha siz değerli okuyucula-
yayın yayınlamaktadır. Bu
rımızla birlikte olmanın sevinci içerisindeyiz. Bu yıl
yayında Türkiye’deki bütün
gerek Bakanlığımız ve gerekse İl Milli Eğitim Müdür-
liselerin sınavdaki başarı
lüğümüzce bağımlılığa karşı adeta savaş açıldı. Biz de
durumunun adeta röntgeni çekilir. O yüzden Mart ayı
okul olarak bu savaşta üzerimize düşenleri yaparken
bizim merakla beklediğimiz bir aydır. Bu yıl yayınla-
bu sayımızın konusunu “Bağımlılık” olarak belirledik.
nan sonuçlarda bir önceki yıl vermiş olduğumuz
Umarım dergimiz bu konuda faydalı olur.
emeklerin boşa gitmediğini görmek bizleri ziyadesiyle
Bu eğitim öğretim yılına okulumuz kadrosunda birtakım değişikliklerle başladık. Aramızdan ayrılan arka-
mutlu etti. Okulumuzun Anadolu Liseleri arasındaki
sıralaması ile ilgili tablo aşağıya çıkarılmıştır.
daşlarımıza yeni okullarında başarılar diliyoruz. Ara-
Okulumuz, öğrencilerimize akademik eğitim verirken
mıza yeni katılan arkadaşlarımıza da tekrar hoş geldi-
aynı zamanda onların bedensel ve zihinsel gelişimleri-
niz diyor ve kendilerine başarılar diliyoruz.
ni de önemsemektedir. Bu anlamda öğrencilerimizin
SINAV
DERS
YGS
Matematik
576
4
YGS
Fen Bilimleri
619
5
YGS
Türkçe
203
2
için müzik sınıfı ihtiyacımız ortaya çıktı. Bu ihtiyacı-
YGS
Sosyal Bilimler
100
1
mızı Bakanlığımız ve Okul Aile Birliğimizin desteği
LYS
Matematik
325
3
ile gidererek okulumuza müzik sınıfı kazandırdık.
LYS
Geometri
327
4
LYS
Fizik
319
3
LYS
Kimya
272
3
LYS
Biyoloji
339
3
LYS
37
2
LYS
Türk Dili ve Edebiyatı
Coğrafya-1
47
1
LYS
Tarih
15
1
LYS
Coğrafya-2
201
2
LYS
Felsefe Grubu
19
1
Bir eğitim öğretim yılının daha sonuna gelirken bu
öğretim yılında neler yaptığımızı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu yıl okulumuza ilk defa kalıcı olarak müzik öğretmeni atandığı için müzik derslerimizin daha
verimli ve başka sınıfları rahatsız etmeden işlenmesi
ÖSYM, her yıl Mart ayında bir önceki yılın Üniversiteye Giriş Sınavlarındaki detaylı sonuçları içeren bir
TÜRKİYE
SIRALAMASI
İL SIRALAMASI
hayatın her alanında başarılı olabilmeleri için önümüze çıkan tüm şansları değerlendiriyoruz. Yazımın bu
bölümünde öğrencilerimizin kazandığı başarıları sizlerle paylaşmak istiyorum. 15 yıllık mazisine 3 defa
SAYI 21
Sayfa 3
mız Balkan Özel Gereksinimli Çocuk Oyunlarına bu
Futbol il şampiyonluğunu yazdıran okulumuz, bu yıl
yıl etkinlik komitesinin davetlisi olarak katıldık. Edir-
da Futsal (Salon Futbolu)il şampiyonluğunu kazandı.
ne’de yapılan ve Edirne Valiliği, Edirne Belediye Baş-
Bu şampiyonluklarımızı önemsiyoruz. Çünkü okulu-
kanlığı ve Trakya Üniversitesince ortaklaşa düzenle-
muzdaki sadece 149 erkek öğrenci ile öğrenci sayısı
nen bu oyunlarda gençlerimizin akranlarıyla bir araya
binleri geçen okulların arasından sıyrılarak şampiyon
gelip kaynaşmalarını sağlayarak mutlu olmalarını sağ-
olmamız, öğrencilerimizin takım ruhunu kazandıkları-
lamaya çalıştık.
nın bir göstergesidir. Bundan dolayı şampiyon öğrencilerimizi bir kez daha tebrik ediyorum. Puanlı Atletizm İl Müsabakalarında takım olarak kızlarda il ikincisi erkekler de il üçüncüsü olmamız da bu sevincimizi artırmıştır.
Sosyal sorumluluk projelerimize bu yıl bir yenisini
daha ekledik: Best Buddies Turkey. Best Buddies
1989 yılında Anthony Kennedy Shriver tarafından
Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan bir sivil toplum girişimi. Türkiye, bu programın 50. uygulama
3 yıl önce başladığımız “Yürek Engel Tanımaz” proje-
noktası olarak Best Buddies Turkey adıyla 2011 yılın-
miz kapsamında bu yıl da ilçemizde yaşayan bedensel
da kurularak projede yer aldı. Best Buddies Internatio-
ve zihinsel engelli gençlerimizi okulumuzda öğrenci-
nal aynı yıl, engelliler ve sosyal dezavantajlı guruplar
lerimiz ile bir araya getirip spor yapmalarını sağlama-
yararına alternatif ve yenilikçi projeler üretip uygula-
ya devam ettik. Geçen yıl, bizim talebimizle katıldığı-
yan Alternatif Yaşam Derneği – AYDER’e 2011 yılı
TOZLU TAHTA
Sayfa 4
bir yapılarak geleceğin diplomatları olan gençlerimize
yeni ufuklar açılmaktadır. Biz de etkinliğe katılan dört
öğrencimizin ufkunu açabilmişsek ne mutlu bize.
başında Best Buddies Turkey’i oluşturma sertifikasını
verdi. Best Buddies dünya çapında 1.500 ortaokul, lise
ve üniversite bölümlerinde çalışmalarını sürdürmektedir. 800.000 üzerinde gönüllüsü bulunan uluslararası
bir sivil toplum girişimidir. Best Buddies, Zihinsel ve
Gelişim Engelli bireylerle, gönüllüleri arkadaş yapan
bir programdır. Bu projede gönüllü olarak yer alarak,
zihinsel ve gelişim engelli akranlarıyla arkadaş olup
onlara değerli oldukları hissini vererek mutluluklarında pay sahibi olan tüm öğrencilerimizi yürekten kutluyorum.
Dudullu OSB tarafından düzenlenen “Mustafa Kemal’i Anlamak” konulu yarışmaya 29 öğrencimizle
katıldık. Her yıl Türkiye’nin 3 ilinde yapılan yarışma
bu yıl Tekirdağ, Sinop ve Mersin illerindeki liseler
arasında gerçekleştirildi. 2000 eserin katıldığı yarışmada ilimizden 58 öğrenci ilk 200 içinde yer alarak
finallere kalma başarısını gösterdi. Bu 58 öğrenciden 6
Beykent Üniversitesi ve Koleji tarafında İstanbul’da
tanesinin bizim okulumuzdan olması bizi fazlasıyla
gerçekleştirilen “Model Birleşmiş Milletler Konferan-
mutlu etti. İstanbul’da düzenlenen final töreninde bir
sına” bu yıl ilk defa katılarak etkinlikteki Türkiye’nin
öğrencimiz 4. Ödülü, 2 öğrencimiz firma özel ödülü
saygın okullarının arasına okulumuzun adını yazdır-
aldı. Okulumuz Edebiyat Öğretmeni Sayın Çağdaş
dık. Bu etkinlikte Birleşmiş Milletlerin çalışması bire
ALICI da yarışmaya en fazla öğrenci katan öğretmen
olarak ödüllendirildi. Kendilerini tebrik ediyoruz.
Bir yıl boyunca yaşadıklarımızdan aklıma gelenler
şimdilik bu kadar. Yazımın sonuna gelirken sizlere
veda etmem gerekiyor. Vedalar kolay yaşanmıyor ve
insanları her zaman üzüyor maalesef. Hele bir de kendi isteği dışında olursa veda, daha da çok üzüyor. Bu
yıl fazlasıyla yaşadığımız ve de yaşayacağımız vedalara dayanma gücü dileyip gelecek sayıda buluşma ümidi ile sizlere veda ediyorum. Hoşçakalın…
SAYI 21
Sayfa 5
İLÇE SAĞLIK MÜDÜRÜ Dr. ERSİN DURMUŞ’LA MÜLAKAT
İrem YÜRÜK 12/A—Nilay YILDIZ 12/E
mı İlçe Sağlık Müdürlüğüdür.
Ben İlçe Sağlık Müdürüyüm.
Halk Sağlığının bir alt bölümü
Toplum Sağlığı Merkezidir. Toplum Sağlığı Merkezinin de başkanıyım. İlçe Sağlık Müdürlüğünün burada yaptığı iş ilçede özel
hastane olmadığı için diğer özel
polikliniklerin, diş merkezlerinin
denetimini sağlamaktır. İlçe Sağlık Müdürlüğüne bağlı 112 istasyonumuz var. Toplum Sağlığı
Merkezinin kendi içinde şubeleri
vardır
Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme, Aile Hekimliği Uygulama şubeleriyle ASM’lerimizi
denetleyerek hizmetlerin aksamaması için çalışıyoruz.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi olarak bu grup hastalıkları
Ben Doktor Ersin Durmuş. Malatyalıyım. Saray İlçe
aşılama ve eğitimle önceden müdahale edip hem has-
Sağlık Müdürüyüm. Saray Toplum Sağlığı Merke-
talığın ortaya çıkmasına imkân vermiyoruz hem de bu
zi’nin de başkanıyım. Kapaklı’da oturuyorum. Göreve
hastalıkların tedavisi maliyetli olduğu için maliyeti
başlayalı iki ay oldu. Üçüncü ayımdayım. Görevime
düşürüyoruz. Bebeklerin ve çocukların aşılarının taki-
Mart’ta başladım.
bi, verem hastalarının takibi, toplumda görülen ishal
vakalarının takipleri de yine bizde.
İlçemizde kurumunuzun görev tanımı nedir?
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Şubesi içinde kanser ve
Sağlık Bakanlığı Kurum olarak birimlere ayrılır. Merkez Ankara’dadır. Bu birimler iller ve ilçelerden oluşur. İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk Sağlık Müdürlüğü
olarak ayırabiliriz. İl Sağlık Müdürlüğünün bir alt kıs-
obezite birimimiz var. Obezite biriminde okullarla
anlaşıp bir yürüyüş etkinliği yapmayı planlıyoruz. Çok
kilolu vatandaşları diyetisyenlere yönlendiriyoruz. Her
ay buraya diyetisyen bir hanım geliyor ve özel diyet
TOZLU TAHTA
programları hazırlıyor.
Kanser birimimiz her ay düzenli olarak taramalar ya-
Sayfa 6
yürürlükte. İçenlere para cezası uyguluyoruz. Kurumlara da bilgilendirici afişler dağıtıyoruz.
pıyor. Toplum Ruh Sağlığı Birimimiz var. Bağımlı ve
Elimizde madde bağımlısı bir çocuk varsa ki Saraydan
psikiyatrik destek gören hastalarla ilgileniyoruz.
üç dört tane var bize gelen, bunların tedavisini sağlı-
Tütün denetimi var. İş yerlerinde tütün kullanımıyla
ilgili denetimler yapıyor ve afişler hazırlayıp iş yerlerine dağıtıyoruz.
Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri
Şubesi (AÇSAP) olarak da yeni doğan bebeklerimizden topuk kanı alarak ileride zekâ geriliği hatta ölüme
neden olabilecek olan Fenilketonüri, Hipotiroidi ve
Kernikterus gibi hastalıkları önlemekteyiz. Evlilik
öncesi tarama yaparak akraba evliliklerinden oluşabilecek kalıtımsal hastalıkları önleyebilmekteyiz. Şubemiz ayrıca doğum kontrol, gebelere ve bebeklere demir ve D vitamini takviyelerinin takibini yapmaktadır.
Çevre Sağlığı Şubesi var. Düzenli olarak suları kontrol
ediyorlar. İshal vakası arttığı zaman sular daha sık
denetleniyor. Okullarda eğitim veriliyor.
Köy Sağlık Evlerimiz var. Ebelerimiz var. On üç tane
aile hekimi, beş tane de Aile Sağlığı Merkezi (Sağlık
Ocağı )
Toplum Sağlığı Hizmetleri şubemiz evde sağlık hizmetleri birimiyle yatalak vatandaşlarımızın sağlık hiz-
yoruz. Ulaşım masraflarını karşılıyor ve tedavi olacağı
yerin randevusunu ayarlıyoruz.
Tedavi eden yerimiz AMATEM’dir. Çorlu’da yeni
açıldı. Oralardan randevu alıp hastaları gönderiyoruz.
Vatandaş bize gelip bağımlıyım tedavi olmak istiyorum derse Kapaklı’da Toplum Ruh Sağlığı Merkezimiz var. Oraya da gönderiyoruz. Vatandaş istediği
sürece de biz her türlü yardıma hazırız.
-Okullarla birlikte yaptığınız çalışmalar var mı?
Okullar istediği sürece bağımlılıkla ilgili posterler,
afişler ve bazı bilgilendirici toplantılar düzenliyoruz.
-Saray ve çevresi ile ilgili bağımlılıkla ilgili istatistiki veriler var mı?
Biz bu işin koordinasyonunu sağladığımız için uygulamayı aile hekimlerine yaptırmaktayız. Aile hekimle-
rinden istatistiksel veriler gelmediği için elimizde maalesef veri bulunmamakta.
- Hangi yaş gruplarını bu konuda risk altında görüyorsunuz?
metlerini evlerinde vermektedir. Şubemizin eğitim
Madde bağımlılığında risk altında olan grup ergen
faaliyetleri de vardır.
grup (12-18 yaş grubu)dur. Sigara bağımlılığı 8, mad-
-Bağımlılıkla ilgili yaptığımız araştırmada yollar
kurumunuza çıktı. Bağımlılıkla ilgili ne tür çalışmalar yapılıyor?
Bağımlılıkla ilgili eğitimler veriyoruz. Bağımlı olanlarla olmayanları görüştürüyoruz. Sigara bağımlılığıyla ilgili çalışmalarımız var. Kapalı yerde içme yasağı
de bağımlılığı 12 yaşına kadar düşmüştür. Özellikle
risk altında olan grup ergen gruptur. Bu grup içinde
geç saatlere kadar eve gelmeyen ve grup tarafından
oluşturulan arkadaş çevresi bağımlılık için risk oluşturmaktadır.
-Aileler çocuklarının madde bağımlısı olduğunu
nasıl anlarlar?
SAYI 21
Sayfa 7
Çocuğun eve geliş saatleri değişir. Davranışlarında
Bu organlar doğru olarak kullanılırsa çok çok etkilidir.
değişiklik başlar. Para çalmaya, yalan söylemeye baş-
Maalesef reklam kaygısı yüzünden bu konu ihmal edi-
lar. Madde almadığında yoksunluk sendromuna girer.
liyor zaman zaman. Filmler insanları çok etkiliyor. Bir
Yoksunluk sendromunda;
titreme, çarpıntı, soğuk
ara Polat Alemdar furyası vardı. Liseli öğrencileri gö-
terleme, huzursuzluk, hızlı hızlı nefes alma gibi belir-
rürsünüz. Beyaz gömlek, siyah pantolon, kundura kı-
tiler görülür.
rılmış. Bunlar hep idol. Kimlik kargaşasının sonuçları.
- Çocukların bağımlı olduğunu öğrenen insanlar
ilk olarak ne yapmalıdır?
Anne babalar çocuklarının karşılarında değil yanında
olmalılar. Bu durum için verilecek sert tepki çocuğun
aileden, toplumdan daha da önemlisi insanlıktan kaybına neden olabilmektedir.
- Bu çocukların tedavi süreci nasıldır, tedavi sürecinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
Polat Alemdar’ın sigarayı tutması bile taklit ediliyordu
o zamanlar. Aa bu neymiş ben de kullanayım diyenler
oluyordu.
İşin farklı bir boyutu olarak çok çalışan öğrencilerin
kullandığı uyku kaçırıcı ilaçlar var. Uzun süre kullanılınca bağımlılık yapıyor. Yayınlarda bu maddelere
karşı sansür kullanılmakta. Uymayan kanallara ceza
uygulanmaktadır.
- Bağımlılıkla mücadelede yasal sorunlar tam ola-
Tedavi süreci uzundur. Ama süreci belirleyen en
rak giderildi mi? Hala yasal boşluklardan söz edi-
önemli unsur kişinin kararlı olmasıdır.
lebilir mi?
- Bağımlılıkla mücadelede çevrenin desteği ne ka-
Maalesef yasal boşluklar var. Uyuşturucu satan yaka-
dar önemli?
lanınca “Ben kullanıcıyım,” diyor ve ceza yaptırımı
En az ailenin desteği kadar önemlidir.
- Toplumun bağımlılıkla mücadelede yeterli bilinçte olduğunu düşünüyor musunuz?
Toplumda madde bağımlılığına bağlı ölümler, maddi
kayıplar yaşandıkça bilinçlenme artıyor. Bizim için
önemli olan bu kayıplar yaşanmadan önlem almak.
- Bu konuda toplumu bilinçlendirme adına ne tür
faaliyetler yapıyorsunuz?
Kamu spotları var. Bizim yapacağımız ayrıca okullara
afiş ve poster dağıtmak.
- İletişim organlarının madde bağımlılığı noktasında ne tür etkileri olduğunu düşünüyorsunuz? Ne
tür önerileriniz var?
olmuyor.
- Son olarak gençlere ve ailelere neler söylemek
istersiniz?
Madde kullananlar ikinci sınıf vatandaş muamelesi
görür. İkinci sınıf vatandaş muamelesi görmemek için
sadece uyuşturucu değil, alkol, sigara gibi bağımlılık
yapan maddeleri de kullanmamalıyız. Bunların kullanılmasını özendirici davranışlardan da kaçınmalıyız.
- Bize zaman ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz
için teşekkür ederim.
Rica ederim, ben sizlere teşekkür ederim.
TOZLU TAHTA
Sayfa 8
ÇERKEZKÖY RAM PSİKOLOJİK DANIŞMANI MEHMET METİN
İLE MÜLAKAT - İrem YÜRÜK 12/A—Bengi BERK 12/A—Mehmet
Ali DOĞAN 12/A—Nilay YILDIZ 12/E
Çerkezköy Rehberlik Araştırma Merkezinde görevli
Bende eşit ağırlık öğrencisiydim. Biliyorsunuz benim
Psikolojik Danışman Mehmet Bey ile keyifli bir müla-
sistemimle sizin sisteminiz farklı, muhtemelen siz
kat yaptık. Psikolojik danışmanlık nedir? Psikolojik
YGS LYS sistemine tabiisiniz. Bizde ÖSS vardı. Ben
danışman neler yapar? İzlediği yöntemler neler? Ba-
o sistemle girdim. Bu bölümde de biliyorsunuz genel-
ğımlılık nedir? Nasıl başedilir? Sorduk. Doyurucu ce-
de ya hukuk isterler ya da hukuktan sonra PDR ister-
vaplar aldık. Bu yüzden kendisine çok teşekkür ediyo-
ler. İlk başta ben de hukuk isteyenlerdendim lise
ruz.
3’te .Daha sonra PDR ‘yi tanıdıkça bu alanın bana
- Sizi daha yakından tanımamız için biraz kendi-
daha uygun olduğunu gördüm. İnsanlarla muhabbet
nizden bahseder misiniz?
etmek, onların dertlerini dinlemek, onlara yardımcı
1990 Uşak doğumluyum ancak 1 yaşımdan beri Ada-
olmak bana uyum sağlayacağım bir alan gibi geldi ve
na ‘da yaşıyoruz ve ben kendimi Adanalıyım
tabi herkes gibi iş bulma imkânını da düşününce daha
“Adanalıyık” diye ifade ediyorum.
cazip geldi ve lise 4 boyunca ve ondan sonraki süreçte
-Üniversite eğitiminizi nerede aldınız?
PDR istedim. Hatta dershanedeki denemelerim iyiydi
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Psikolojik
hocalarım
Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) bölümünde eğitim
seç.”demelerine rağmen ben bilerek isteyerek bu alanı
aldım
seçtim ve mutluyum.
-Bu mesleği ve üniversiteyi seçmenizdeki etken
-Üniversitede hiç zorlandığınız anlar oldu mu? Eği-
neydi?
tim anlamında, ekonomik anlamda ya da sosyal
“Hukuka
gitmelisin,
hukuku
SAYI 21
Sayfa 9
anlamda?
diye sorgulasam da sonuçta yolun başındayım daha.
Ekonomik anlamında öğrenci olunca herkes gibi ben
Meslekten doyum sağlamaya başlayınca, öğrencilerle
de ister istemez sıkıntılar yaşadım zaman zaman. Yeri
yapılan görüşmeler sonucunda onlara yardımcı oldu-
geliyor 1 Liraya bile ihtiyacınız olabiliyor öğrenciy-
ğumu görünce “İyi ki de seçmişim!” diyorum.
ken. Ama bir şekilde aşılıyor ve çözümü buluyoruz.
- Üniversite de unutamadığınız bir anınız var mı?
Ders konusunda da ilk yıllarda biraz ortamı anlamak,
Üniversite de pek çok şey yaşadık ama şimdi birden
üniversitenin işleyişi… Lise gibi olmuyor çünkü.
sorunca başta aklıma gelmedi. Ama dersle ilgili üni-
Farklı bir ortam, farklı arkadaş çevresi, farklı hocalar,
versite hayatım boyunca bir tane dersten kaldım o da
farklı tarzlar… Hani vizedir finaldir. Lisede biliyorsu-
Türk Eğitim Tarihi dersi. 2 kredilik bir dersti. Orada
nuz hepsi yazılı ama oraya gidince vizesi var, finali
da hocamızın değerlendirmesinden dolayı kaldım. Sı-
var. Yok, vizenin % 40’ı yok finalin %60’ı gibi bu
navları çok fazla önemsemeyen bir hocamızdı. Hak
sistemi kavrayana kadar zorlanıyorsun ama tabi siste-
etmediğim bir şekilde kaldım. Haksızlığa uğradım. İlk
mi kavrayınca, ortama uyum sağlayınca her şey kendi-
aklıma gelen bu.
liğinden geliyor ve hani üniversite de şöyle bir durum
- Başarılı bir öğrenciydiniz yani?
var sizinde bildiğiniz gibi; aileden uzak oluyorsunuz.
Genel olarak istediğimi alan bir öğrenciydim.
Aileden uzaklaşıyorsunuz. Daha fazla kendi ayakları-
- Mesleğinizin sosyal ve özel hayatınızda ki etkileri
nızın üzerinde duruyorsunuz ve her şeyi kendin hallet-
neler?
mek zorunda kalıyorsun. Orada da problem çözme
Şunu söyleyeyim sizin çağınızdayken, lisedeyken,
becerileri, hayatta kalma, kendi başına mücadele etme
arkadaşlarımla iyi ilişkiler kurabilen biri değildim.
becerileri artıyor. O yüzden zamanla hepsini anlıyor-
İletişim konusunda sıkıntılar yaşıyordum. İletişimin
sun.
nasıl yapılması gerekiyor, neler sorulması gerekiyor
- Peki bu yönünüzün geliştiğine inanıyor musunuz?
ya da birini dinlerken nasıl dinlenilmesi gerekiyor
Yani aileden uzak kalınca kendi ayaklarınızın üze-
bunları bilmeyen biriydim. Ama mesleğe başladıktan
rinde durma notasında. Bu sizi nasıl etkiledi?
sonra o eğitimi aldıkça ve o eğitimi alırken orada öğ-
Şunu söyleyeyim; ben lise birden itibaren ailemden
rendiklerini gerçek hayatta kullanınca daha iyi iletişim
uzaktım. Yurtta kalan bir öğrenciydim lisede de. İlk
kurmaya başladım. Güzel, nitelikli, doyurucu iletişim-
başlarda çok zorlandım. Ailenin dışına çıkıyorsun o
ler kurmaya başladım. Bu da mesleğimin günlük haya-
yaşlarda, kendi ayaklarının üzerinde durman gereki-
tıma yansıyan bölümü.
yor. Ne kadar yurtta kalsan da birçok şeyi kendin yap-
- Çerkezköy ‘de çalışıyor olmanızın özel bir nedeni
man gerekiyor. Ne zaman ne yapacağına kendin karar
var mı?
vermen gerekiyor. Zorlandım ama sonrasında şu an
Çerkezköy olmasının özel bir nedeni yok. Şöyle bir
görüyorum ki iyi ki de böyle olmuş birçok açıdan beni
nedeni var: Çocukluk arkadaşım burada benim. Ken-
geliştirdi.
disi burada görev yapıyor. O tavsiye etti. Bir de burası
- Seçtiğiniz üniversite ya da meslekte hiç pişman
öğretmenler için doğu görevi dediğimiz yani zorunlu
oldunuz mu?
hizmet bölgesi. Hem zorunlu hizmetimi yapayım hem
Güzel bir soru. Meslek anlamında hiç pişman olma-
de bana yol gösterecek biri olsun yanımda buraları
dım. Yani zaman zaman “Neden bu mesleği seçtim? “
bilen, çevreyi bilen birileri olsun istedim. Çocukluk
TOZLU TAHTA
Sayfa 10
arkadaşım vardı. Bir de imkânlar daha iyi olur diye
Bu alan üzerine çalışılması gerekiyor. Haberlerde rast
düşündüm. İstanbul’a yakın sonuçta. Eğer ileride yük-
gelmişsinizdir. Bu yüzden vefat eden çok kişi var. Ben
sek lisans yapma gibi bir isteğim olursa İstanbul olur,
uzmanlık eğitimimi Türkiye Bağımlılıkla Mücadele
Edirne olur buralar yakın. Kolay uyum sağlarım diye
Eğitim Programı kapsamında teknoloji bağımlılığı
düşünerek burası oldu. Ve görüyorum ki eğitim açısın-
üzerine aldım. Buna neden yöneldiniz derseniz, yine
dan güzel bir şehir, ulaşım açısından kolay bir şehir o
lisede çalışırken, öğrencilerin telefonlarla gereğinden
yüzden de doğru bir tercih olduğunu görüyorum.
fazla haşır neşir olduğunu gördüm. Biz öğretmenler
- Psikolog ve psikolojik danışmanlık kavramları
bir şeyler anlatmaya çalışırken, dinlemeyip telefonla
günlük hayatta karıştırılabiliyor. Hatta “Deli dok-
ilgileniyorlardı. Oysa anlattıklarımızın önemsenmesi
toru” şeklinde bile tanımlanıyorlar. Farkları neler?
gerek. Sonuçta okul sizleri geleceğe taşıyan bir ku-
Rehberlik dediğimde “Turist rehberliği mi?” diyenler
rum. Bu alanda bir problem olduğunu gördüm. Sonun-
oluyor. “Psikolojik danışman” deyince “Deli doktoru
da bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim.
mu? “diyorlar. Böyle bir mizahi yönü var. Şöyle açık-
- Teknoloji bağımlılığına yönelik farkındalığı nasıl
larsak, psikolojik danışman daha çok güncel problem-
yaratıyorsunuz?
lerle ilgilenir. Psikolog ise hastalık derecesine ulaştı-
Biz aldığımız eğitim kapsamında, okuldaki rehberlik
ran sorunlarla ilgilenir. Benzetme yaparsak, aile heki-
öğretmenlerinizi, yapılacak etkinlikler konusunda bil-
mi bir kalp rahatsızlığı çektiğimizde bizi kardiyolojiye
gilendiriyoruz. Onlar da okullarda sizlerle, müsait
yönlendirir. Aile hekimi biz isek, psikologlar kardiyo-
derslerinizde bu konularla ilgili farkındalık artırıcı
logtur.
programlar düzenleyecekler.
- Biz istediğimiz zaman, herhangi bir sıkıntı yaşa-
- Aldığınız eğitim ne kadar sürdü ve içerikleri ne-
dığımızda okulda rehberlik hocamıza gidip konu-
lerdi?
şabiliyoruz. Buraya halktan biri de gelip sizinle bu
4 günlük bir eğitimdi. İlk gün projenin amacını, uzun
anlamda konuşabilir mi?
vadeli, kısa vadeli hedefleri, kullanılacak materyaller
Konuşabilir. Çerkezköy RAM; Çerkezköy, Kapaklı,
ve interaktif içerikleri konuştuk. İkinci gün klinik psi-
Saray ilçelerine hizmet veren bir kurumdur. Daha çok
kolog Mehmet Dinç, teknoloji bağımlılığına dair bir
RAM’lar özel eğitim veren ya da özel eğitime ihtiyacı
eğitim verdi. Üçüncü gün madde, tütün, alkol bağımlı-
olanlara hizmet veren bir yer gibi düşülse de RAM’da
lığı ve sağlıklı yaşam alanlarında eğitim aldık. Son
yapılan çalışmalar şu şekildedir: Özel eğitim bölümü
gün hızlı bir tekrar yaptık ve bu eğitimi verirken nasıl
vardır ve rehberlik araştırma bölümü vardır. Özel eği-
bir yöntem izleyeceğimizi konuştuk. Uygulamalar
time, özel eğitime gereksinimi olan vatandaşlar ve
yaptık, uygulamalar değerlendirildi ve sınav yapılarak
öğrenciler gelebilirken rehberlik bölümüne herkes ge-
eğitim sonlandırıldı.
lebilir.
- Okullardaki telefonları dolaba koydurma, tele-
- Uzmanlığınızı bağımlılık üzerine yapmanızı etki-
fonları kapattırıp öğretmen masasına koydurma
leyen etmenler nelerdi?
gibi yöntemler hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ben lisede çalışırken, bir öğrencimin kuzeni bağımlı-
Bence yapılan uygulama doğru bir uygulama. Zaten
lık yüzünden can verdi. Öğrencim çok etkilendi. Bura-
teknoloji bağımlılığı tedavi sürecinde uygulanan bir
da madde bağımlılığı ile ilgili problemleri fark ettim.
yöntemdir bu. Kullanımın sınırlandırılması. Ben de
SAYI 21
Sayfa 11
rehberlik derslerine girdiğimde, öğrencilerin telefonla-
sizlerin de bildiği gibi ergenlik dönemi “fırtınalı dö-
rını masama alıyordum. Öğrenciler 40 dakika boyunca
nem” olarak adlandırılıyor ve bireyin çok fazla deği-
oyun oynamadıklarında, sosyal medyaya girmedikle-
şim gösterdiği bir süreç olduğu için ve ergenlik döne-
rinde bu bir kayıp olmuyor. Daha fazla kazanım elde
minde problemler daha büyük algılandığı için, sosyal
etmelerini sağlıyor. Öğrenci dersle ilgilenmeyebilir
ilişkilerinde daha önemli bir dönem olduğu için ergen-
ama telefon olmadığı zaman öyle ya da böyle derse
lik dönemindeki bireyler risk grubundadırlar.
daha fazla odaklanıyor. Çünkü dikkati oraya gitmiyor.
- İnsanlar tedavi olmak istediklerinde ailelerin ve
Bu yüzden bunlar etkili uygulamalar.
sosyal çevrenin tedavi aşamasında önemi nedir?
- Madde bağımlılığı nedir? Siz madde bağımlılığını
Bağımlı olan bir birey bundan kurtulmak istiyorsa
nasıl tanımlıyorsunuz?
çevresinden destek alması çok önemli. Özellikle aile-
Bağımlılık, bir bireyin bir madde veya teknolojik bir
nin bu durumu kabullenmesi gerekiyor ki bireye yar-
alete tolerans geliştirmesidir. Maddeyi ilk önce kulla-
dımcı olabilsinler. Tabi burada bireyinde yapması ge-
nıyor, sonra maddeyi artan modüllerde almak istiyor
rekenler var. Bağımlılıktan uzaklaşıp eski hayatına
buna karşı tolerans geliştirerek bıraktığı zaman yok-
dönebilmesi için bu bağımlılığı getiren çevreden de
sunluk belirtilerinin ortaya çıkmasıyla ruhsal, sosyal
uzaklaşması gerekiyor.
ve psikolojik problemler yaşaması sonucu ortaya çı-
- Örnek aldığınız biri var mı? Yani hayatınız da ya
kan hastalıklar durumudur.
da mesleğinizde?
- İnsanları madde bağımlılığına iten sebepler ne-
Mesleğimle ilgili olarak bağımlılık anlamında Meh-
ler?
met Dinç Klinik Psikolog, eğitimi veren kişi, şu an
Öncelikle birçok sebebi olabilir. Tam sebebini belirle-
örnek aldığım ve nasıl desem beraber çalışmayı istedi-
mek için bireysel görüşmeler yapmak gerekir. Genel
ğim birisi.
olarak ve yapılan çalışmalara bakacak olursak belli
- Son olarak okulumuzda Psikolojik Danışmanlık
başlı problemler ortaya çıkabilir. Kişinin, yaşam prob-
ve Rehberlik bölümü okumak isteyen arkadaşları-
lemlerini çözemediği zaman, stresini iyi yönetemediği
mıza önerileriniz neler?
zaman bir problem yaşıyor, problem çözme becerileri
Bu meslek için çevresindekilere yardım edip onların
gelişmediği için ya da arkadaş çevresi ve akran baskı-
dertlerini paylaşma onlarla empati kurma istekleri çok
sına karşı koyamadığı zaman maddeye yöneliyor.
fazlaysa kesinlikle seçsinler diyebilirim. Özellikle bu
- Çerkezköy, Saray, Tekirdağ genelinde ne tür ba-
meslek için sosyal yardım duygusunun yüksek olması
ğımlılık daha fazla öne çıkıyor?
gerekiyor. Kişilerle iletişimi iyi olmayan, dert dinle-
Bununla ilgili bir araştırma yok, istatistik veriler mev-
meyenler bu meslekte başarılı olamaz. Bu onun için
cut değil. Ama bazı maddelerin kullanımı çok az sayı-
bir kayıp olur. Üniversite içinde şunu diyebilirim:
da da olsa var.
PDR’nin pek çok alanla iletişim içinde olması gereki-
- Daha çok Çerkezköy ‘de hangi yaş gruplarından
yor. Bunun için de imkânları daha iyi olan bir şehirde
insanlar bağımlı oluyor?
okunmasını tavsiye ediyorum.
Buraya bizzat bağımlıkla ilgili başvuran olmadı ama
- Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
aldığım eğitim doğrultusunda bilgi vermem gerekirse
en riskli gruplar ergenlik döneminde ki gruplar. Çünkü
TOZLU TAHTA
Sayfa 12
MADDE BAĞIMLISI BİR GENCİN BABASIYLA RÖPORTAJ
İrem YÜRÜK 12/A—Bengi BERK
Nilay YILDIZ 12/E
12/A—Mehmet Ali DOĞAN 12/A—
Madde bağımlısı bir gencin babasıy-
nasıldır, diye merak etmekten. Bir de
la buluşacağımızı öğrendiğimizde
kafayı bulalım, kendimizden geçelim
oldukça heyecanlandık. Neleri, nasıl
diyorlar. Kafayı bulmayı bir halt sanı-
sorabileceğimizi düşündük. Çeşitli
yorlar. Kullandıkları şeyler onların
sorular hazırladık. Ama bunların bir
akıllarını bulandırıyor. Aklı bulanan
çoğunu soramadık. Bir kısmını sor-
bu gençler doğru ile yanlışı ayırt ede-
mamıza gerek kalmadı. Bir kısmını
mez hale geliyorlar. Yaptıkları her
ise sormak çok kolay değildi açıkça-
şey onlara doğru gibi görünmeye baş-
sı. Açıkçası bu konuda çok dolu bir
lıyor. Her türlü pisliğe bulaşabilir
babayla karşılaştık. Acı çeken ve
duruma geliyorlar. Bunu kullanma
oğlunu bu illetin elinden kurtarmak
yaşı çok düştü. Televizyonlardan gö-
için elinden geleni yapmaya çalışan
rüyorsunuzdur 12-13 yaşında çocuk-
bu babanın söylediklerinin bizi allak
lar artık bu maddeleri kullanır hale
bullak ettiğini söylemeliyiz. Söyleşi
geldi. Maddeler de çeşitlendi. Onsa
sonunda elimizde kalan çaresizlikti.
bugün yüz oldu.”
Ama mücadeleden vazgeçmeyeceği-
“Etrafımızda bu konudan mustarip
ni, başka çocuklar bu illetin pençesi-
aileler var. Biz tecrübelerimizi onlarla
ne düşmesin diye çabalayan bu baba bizi umutlandırdı
paylaşıyoruz. Onlara yardım etmek istiyoruz. Gitme-
aynı zamanda.
diğimiz doktor, psikolog kalmadı buralarda. Doktorlar
Biz daha sormadan o konuşmaya başladı: “Allah insa-
ilaç yazıyor, bunu kullansın diyor. Ama bağımlı genç
nı yaratmış, yeryüzüne göndermiş ama başıboş bırak-
kullanmıyor bu ilaçları. Sürekli kontrol altında tutul-
mamış peygamberlerini göndermiş. Şeytana karşı, kö-
maları lazım. Alışkanlıktan kurtulmaları hiç de kolay
tülüklere, kendi nefsine karşı onu uyarmış. Peygam-
değil.”
berleriyle kitaplar göndermiş. Eşref-i mahlukat olarak
“Bu gençler, bu maddeleri nereden buluyor? Nereler-
akıl ihsan etmiş bizlere. Aklını kullanamayan, Al-
de kullanıyorlar? Bununla ilgili de tedbirler alınmalı.
lah’ın gönderdiğine kulak asmayan, kendini manevi
Bu gençler terkedilmiş, izbe yerleri buluyorlar ve bu-
olarak boşlukta hisseden insan bütün kötülüklere açık
ralarda kullanıyorlar bu mereti. Hiç bu maddeleri kul-
hale geliyor. Sigara, içki derken bir süre sonra onlar
lanmış gençleri gördünüz mü? Konuşamayan, yürüye-
da kesmemeye başlıyor. Bunlarla tatmin olamayanlar
meyen, ayakta duramayan, ağzı gözü birbirine karış-
madde bağımlısı oluyorlar.”
mış, ne dediğini ne yaptığını bilmeyen bir mahluka
“Allah ne güzel şeyler yaratmış içmek için, ne güzel
dönüşüyorlar.”
şeyler yaratmış yemek için. Neden insanlar bu zararlı
“Bu maddeleri gençlere satanların tespiti ve engellen-
şeyleri içiyor biliyor musunuz? Hep meraktan. Acaba
mesi için defalarca emniyete gittim. Onlar bu işleri
SAYI 21
Sayfa 13
yapanları Çorlu narkotiğe, Tekirdağ narkotiğe bildir-
kat edeceksiniz. Halkın içinde olsa bile böyle şeyler
diklerini; onların da zaman zaman buralarda operas-
yaşanıyor “Arkadaşım buyur bir sigara.” diyor içine
yon yaptıklarını, suçluları toparladıklarını söylüyorlar.
bir şeyler koyuyor biraz sonra vücudun buna alışmış
Ama maalesef bunlar yeterli değil. Görüşebildiğim
oluyor. Bunu cazip sunuyor. “Kendinden geçeceksin,
herkesle, bütün yetkililerle görüştüm. Hakimlerle, sav-
kafayı bulacaksın.” diyor. “Nedir bu kafa bulmak?”
cılarla görüştüm. Bu durumu anlattım. Onlarda tedbir-
diyorsun. Kimse “Al bu zehri ye.” demez. Bunu gü-
ler alındığını söylediler. Ama yeterli değil. Gençler
zelliklerle donatıyor.
hala bu maddeleri çok kolay buluyorlar. Allah rızası
Dinlememe, kabullenmeme çok kötü bir şey. Karşın-
için gül gibi çocuklarımız, gençlerimiz yanmasın. Bu
daki konuşuyor, doğru bir şey olduğuna inanmıyorsan
kanayan yara durdurulsun artık. Ben, bu körpecik be-
tersini yapıyorsun. Bir moda akımı var. Neden yapı-
denlerin yok olmasını istemiyorum. Bu maddelerin
yorsun dediğimde “Hiç.” diyorlar. Bu güzel bir ailenin
satışının önlenmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, dev-
içinden de çıkabilir. Ama ailelerin uygun bir yaşantısı
letin gerekli birimleri bunu engellemek için daha sıkı
yoksa çocukla yeterince ilgilenmiyorlar. İlgi görme-
çalışmalı. Bu maddeler satıldığı müddetçe bu bataklı-
yen çocukları bu tip kişilerin kapması kolay oluyor.
ğın kurutulması mümkün değil.”
Evde annesi babası sorun yaşıyor. Çocuk da ilgi alaka
“Çok küçük çocuklar kullanıyor bu mereti. 13-14 ya-
istiyor, bunu göstermiyorlar. Veya çocuk çok abartılı
şında çocuklar. Bunun sonu ölüm. Bu çocukların tek-
bir şey istiyor. 18-19 yaşındaki çocuk babasından ara-
rar topluma kazandırılmaları lazım. Bu çocukların te-
ba istiyor. Ama o bu araba için hiçbir şey yapmadı.
davi edilmesi lazım. İstanbul bizim için uzak, Çorlu
Ben üreteceğim, sana araba alacağım. Sen de sokakta
bile uzak, daha yakınlarda bir tedavi merkezinin olma-
gezerek hava atacaksın. Sonra ne oluyor. Kabristanda
sı lazım. Bu çocukların gözetim altına alınıp tedavi
motor, araba kazasından ölen bir sürü insan var. Bir
edilmeleri lazım. Biz belki bazılarını kurtarırız ama;
sürü genç ölmüş. 18 yaşındaki bir kız bira içmeyi nor-
devletimizin bütün birimleriyle bu işe el atması la-
mal görüyor. Sigara alışkanlığı da o kadar kötü ki.
zım.”
Çocukların bilinçlenmesi için eğitim çok önemli. Ço-
- Bazılarını kurtarırız dediniz, nasıl yapabilirsiniz
cuk okulda öğretmenini dinlemeli. Öğretmenin söyle-
bunu?
diklerine inanmalı. Birisi bir şey söylediğinde karşı
Bizim onu kurtardığımız dediğimiz, bu işin kötü oldu-
atağa geçme normal karşılanıyor. Birine bir şey anla-
ğunu yapmaması gerektiğini telkin ediyoruz ve arka-
tırsın. Kabul eder veya “Bu uygun değil.” der, konu
daşlığımızı sürdürüyoruz onlarla, yanımıza alıyoruz,
üzerinde tartışırsın. Ama dinlememe çok kötü bir alış-
ılımlı yaklaşıyoruz. Bazısı belli bir zaman duruyor,
kanlık. Kabullenme özelliği çok önemli. Dinlememe-
sonra tekrar kaçıyor aynı yere ama tutmaya savaşıyo-
nin sebebi ne? Daha iyisini biliyorsan yap ama bilmi-
ruz. Tabi ne yapıyoruz mesela doktora götürmek gere-
yorlar.
kirse doktora götürüyoruz, ilaç veriyoruz. Bizimki
- Aileler çocukların durumunu öğrendiğinde so-
profesyonel bir şey değil bizimki kendi çabamız ama
ğukkanlılıkla gerekeni yapabiliyor mu?
bunlar tespit edilip devlet eliyle bir tedavi merkezine
Madde bağımlısı çocuklara baskı yaptığında evden
konulduğu zaman daha profesyonel olur.
kaçıyor veya intihar ediyor. Saatlerce anlatıyorsun,
Arkadaşlarınızın” Yiyin veya için.” dediği şeylere dik-
ama dinletemiyorsun. Aile bunun üzerine düşmeli.
TOZLU TAHTA
Sayfa 14
Anne babanın arası kötü, bunlardan dolayı çocuk etki-
derken madde bağımlısı haline geliyor.
leniyor.
Çocuğum tedavi olsa da kullanmaya devam ediyor.
Telefon, bilgisayar da çocukları çok kötü etkiliyor.
Günde iki üç defa. Bizi her gün ağlatıyor. Babanın
Teknolojinin ilmine, bilimine hayranım. İstediğin yer-
ağlaması ne demek bilir misiniz? Hanım evde sinir
leri gör, istediğin kişi hakkında bilgi al. Şimdiki nesli-
hastası oldu. Her gün ağlıyoruz.
miz telefonla 100-200 tane mesaj çekiyor. Bilgisayarı
- Sürekli evde kalması tedavi sürecini kötü etkiler.
açtığında 7-8 saat bilgisayardan ayrılmıyor. İyi şeylere
Evden dışarı hiç çıkmıyor mu?
yöneltmek için çocukları çaba gösteriliyor. Saray’da
Dükkâna getiriyorum dükkânda durmuyor. Müşteriyle
futbol var, karate var. Ama gençlere zor geliyor. Üret-
diyalog kuramıyor. Müşteriye karşı geliyor nasıl yapa-
me sevgisi denen bir şey de var. Ben arkamda işimi
caksın? Ben şu anda yaşamaktan hiçbir zevk almıyo-
devam ettirecek birini bırakamadım. Bir çırak aldım;
rum. Bütün dünyam karardı. Telefon çaldığı zaman
argo sözler kullanıyor; bir başka çırak aldım, işi kendi
kalbim duracak gibi oluyor. Nerede acaba bir kavga
çıkarları uğruna kullanmaya başlıyor.
yaptı, nerede düştü diye. Kim dövdü, kim bir şey yaptı
Dinlememe çok kötü bir şey. Birçoğuna “Bunu yap-
diye. Allah kimseye vermesin. Çok zor bir iş. İşin kötü
ma, bu kötü bir şey.” deniyor. Yeni neslimiz “Peki,
tarafı da emniyetimizin, devletimizin bir takım kurum
tamam, bir daha yapmam.” demeyi öğrenememiş.
ve kuruluşlarının yeterli tedbiri almaması. Kahroluyo-
- Aileler çocuklarının başka bir arkadaş ortamı
ruz.
edinmesi için çabalıyor, başarılı oluyor mu?
- Eğitim alıyor muydu?
Ömrünüzün belirli bir zamanını okulda geçiriyorsu-
Liseye gidiyordu liseyi bıraktı. İnsan dinlemediği za-
nuz. İnsanlar arasında iyi bir ortam sağlamak okulun
man insana faydalı olmak çok zor. Deseler ki şurada
görevi. Bir de eğitim anlamında televizyonlar var.
akıl satılıyor, milyarlar verip alırım. Sonra ona “Al
Anlamsız diziler çıkarılıyor. Öğrencilere güzel bir ör-
şunu koy kafana.” derim. Ama yok işte olmuyor. Ya-
nek olacak hiçbir dizi yok. Gençlerimizin evde yapa-
pamıyorum. Bizim ömrümüzü çürüttü. Benim eksiğim
cağı tek iş telefonla, televizyonla ilgilenmek. Annelere
olabilir, yanlışım olabilir. Anlamadığım taraflar olabi-
evde ne kadar yardımcı oluyorlar? Evlendiğinizde sizi
lir. İrtibat kuramadığım taraflar olur. Ama her türlü
bekleyen bir hayat var. “İyi bir eş olabilecek miyim?”
şeyi deniyorum. Bir arkadaşımla arkadaş yapıyorum
demiyor gençler. Hükümet binasına gittiğinizde, evle-
onu, konuşturuyorum. Başkalarıyla iletişime geçirtiyo-
nenden çok boşanan var. Evlerde mutluluk, huzur,
rum. Bazı yerlerden randevu aldım, götürdüm. Başarı-
saygı yok. İnsanların eline kredi kartlarını verdiler.
lı olmuyor neden başarılı olmuyor? Bu vücuda girdiği
Kredi kartlarıyla istediğini harca, tüketim yap, sonra
zaman aklı götürüyor. Akıl kalmıyor, akıl gidiyor. Bu
ödeyemiyorsun. Borç harç ile uğraşıyorsun. Bu arada
işin zirvesi ölümdür. Belki de benimki de gidecek.
da gençlerimiz bu hanede yetişiyor, evleniyor ama iyi
Çok zayıfladı. AMATEM'e götürdüğümüzde vücuttan
yetişmiyor. Anne baba olmuş ama bu yükü taşıyamı-
temizlendiğini söylediler. Ama akıldaki bazı şeyler
yor. Hanımla ikisi işe gittiğinde birbirlerini göremi-
yerine gelmiyor. Yeniden başladı. Arkadaş çevresiyle
yorlar. Bunlar toplumun kanayan yaralarıdır. En
başladı. Sen ne kadar dikkatli olursan ol, sokağa çıkı-
önemli dertlerimizden biri sigaradan başlayıp sona
yor ya, orada iş bitiyor. Bazıları şunu söylüyor. Her
uzanan kötü alışkanlıklar çizgisi. Çocuk sigara, bira
şey ailede biter. Tamam ama ben çocuğumu eğitmek
SAYI 21
Sayfa 15
için her şeyi yaptım. Yaz dönemleri okullara gönder-
girmesi gerekir?
dim. Kampa da gönderdim. Bir iki ay kaldı. Güzel
Hayallerine yardım edebilmem için bana açması la-
insanlarla beraber. Dershanelere de gönderdim. Elim-
zım, babalığı kenara bırakalım biz arkadaşız. Bana bir
den geldiği kadar ilgilendim. Elimden geldiğince ilgi
söyle ama bir kural kaide vardır üreteceksin. Ne kadar
göstermeye çalıştım. Buradaki okullara yazdırdım.
üretirsen, o kadar tüketme hakkına sahipsin. Üretme-
Öğretmenler de ilgilendi. Ama bu dinlememe ve asi
den tüketme hakkı kimse kimseye vermez. Sen bir şey
olma oralarda da sorunlar yarattı. Sanat okuluna gön-
üreteceksin ,bir şey çıkaracaksın ortaya ki onun karşı-
derdim. İki üç ay sonra orada da sorun çıktı. Öğretmen
lığını alasın. Sen yatacaksın koca gün, ben üreteceğim
''beni mahvediyor, evimde huzurum kalmadı'' dedi.
sana vereceğim, bu mümkün değil. Şimdi güzel, ben
Benim de insanların huzurunu bozmaya hakkım yok.
senin dediğine katılıyorum. Bana bir ufuk söyle, ben
“Sil kaydını.” dedim. Çantasını bile hazırladım. Onu
bir esnaf insanım. Kırk senelik esnafım. A dese ben B
alıp okula götürmek zor geliyor. Bir boş vermişlik var.
diyeceğini anlarım. Ben ona diyorum ki “Bak bu
Bir tırnak kesmede bile düzen yok. İnsan ayak tırnağı-
dükkân senin. Gel dükkanı senin üstüne yapayım, eh-
nı kesmez mi? İnsanda bir düzen olmalı. Bir moda
liyet alayım, araba alayım sana, burada bir beyefendi
çıktı diyelim, pantolonlar yırtılacak. Neden yırtıldı,
ol, gel bu işleri yap.” Ama iş zor geliyor işte, çözemi-
sebebi ne? Geçen gün bir kıza sordum nedenini.
yoruz yani. Çözümsüzlük var. Çözemiyoruz bir türlü
“Moda” dedi. Ben buna akıl erdiremiyorum. En kötü-
ne hikmetse.
sü televizyon yayınları. Bizi çok etkiliyor. Dizilerde
- Siz ona her şeyi yapmak için seçenek sunmuşsu-
bir insan eve geldiğinde “Nasılsınız iyi misiniz?” di-
nuz ama o kendini kapatmış.
yor mu? Ayakkabısını bile çıkarmıyor. Bu bir kültür
Bazen de şu oluyor mesela, başlıyor ağlamaya. İşte
emperyalizmi. Bir arkadaşım anlatıyor parkta oturu-
“Şu oluyor, bu oluyor. Şunu yapmam bunu yapmam.”
yorlarmış. Adam sigara paketini yere atmış. Beş altı
“Oğlum gel yapalım o zaman.” Ağladığın bir işe yara-
yaşlarında bir kız çocuğu “Amca bunu al buraya at.”
mıyor. Eğitimse eğitim verdirelim, doktorsa doktora
demiş. Çöpü göstermiş. Böyle bir kültüre hayran ol-
götürelim, birkaç ay yat. Onu da kabul etmiyor. Bilgi-
mamak mümkün mü? Beş altı yaşındaki çocuğa veri-
sayarı bu kadar açma, o da olmuyor. Telefonu eline
len kültüre bakın. Buna eğitim de, ne dersen de. Adını
aldığı zaman pır pır saatlerce… Oğlum tamam, biz de
sen koy. Burada büyük bir kültür var.
senin gibi gençlikten geçtik bizim de zamanımızda
- Çocuğunuzun uğruna hayata tutunabileceği bir
oldu ama bunun bir ölçüsü var.
hayali yok mu? Belki var ama söyleyemiyor ya da
- Ama şöyle bir şey de var, çocuk evden çıkamadığı
gerçekleştiremiyor.
için dışarının farkında değildir. Ne bileyim sokakta
Çocuğumun bir amacı yok. Bir hayali yok. Hayali ona
sakat bir hayvan görsün bir barınağa götürmek
araba almam, arabayla hava atmak.
için bir mücadele versin. Bunları yapabileceğinin
Vurdu arabaya beş milyar para ödedi. Araba otuz beş
farkına varması için önce dışarı çıkması gerekiyor.
milyar adam daha arabayı ödememiş .Hurdaya sattı-
Hanımefendi şimdi ben sana şöyle söyleyeyim ben
lar. Mahvetti kanser olacak adam ben de böyle mi ya-
esnafım, onun devamlı benim dükkânımla irtibatı var
payım?
zaten. Senin dediğin kapalı çocuklar var. Ben buna da
- Belki daha iyi hayal kurması için farklı ortamlara
karşıyım. Çocuk bazen vursun kırsın, ben bunun ya-
TOZLU TAHTA
Sayfa 16
nındayım. Şimdi bazı çocukları da şöyle yetiştiriyorlar
sela kaç tane iş biliyorsun sen bir olmazsa iki iki ol-
“Otur oğlum ben yaparım.” Bu sefer hazırcı oluyor.
mazsa üç… Yani kafanda birikim olacak ki a işi ol-
Ben esnaf olduğum için dükkâna getirdim. Ona özel
mazsa b yi yap b işi olmazsa c yi yap. Sen yarın bir
arabacık yaptırdım bir şeyler satsın diye. Fakat işte ne
hane reisi olacaksın, bir baba olacaksın, bir eş olacak-
hikmettir! Ben şunu diyorum en sonunda, “Bizim de
sın. Ne iş yaparsın?” diyorum , “Her iş yaparım.” Di-
göreceğimiz varmış.” Demek ki bizim de başımıza
yor. Kardeşim bırak her işi, bir branşın var mı? Bana
böyle bir şey gelecekmiş, kaderimizmiş diyorum. İm-
de ki “Ben iyi bir kaynakçıyım, iyi bir tornacıyım, iyi
tihan, yapacak bir şey yok. Senin dediğini ben defa-
bir elektrikçiyim, iyi bir aşçıyım, iyi bir marangozum,
larca düşünüyorum, akşam eve gidiyorum bir saat
iyi bir plastik doğramacıyım…” de. Allah sonumuzu
uyuyamıyorum kızım. Düşünüyorum nasıl yapayım
hayır etsin. Sizinle buluşmak bana büyük mutluluk
diye “Oğlum!” diyorum, “Canım!” diyorum, “Bir ta-
verdi. İnşallah faydalı olmuşumdur. Siz bizim kızları-
nem!” diyorum “Ya gel bak, benden bir şey istiyorsan
mızsınız, çocuklarımızsınız. Ben bu memleketi, insa-
söyle. Para hiç önemli değil. Al, vereyim ben sana
nı seven bir insanım. Çünkü Allah’ın yarattığı en gü-
ama hayat bu değil. Her gün yirmi lira al, bütün gün
zel şeydir. Onun için hayatımın sonuna kadar yaşan-
yat. Hayatından memnum olacak mısın?
Mümkün
tımda insanlara faydalı olmaya çalışan bir insanım.
değil. Biz bunun için yaratılmadık ki! Sen şimdi fert
Hayır işleri için koşturuyorum her zaman. . Ben genç-
olarak şunu düşüneceksin “Herkes benim gibi olursa
leri seven insanım, insanları seven bir insan olmaya
bu memleket ne olur?” ne vatana ne millete ne devlete
çalışıyorum. Ne yazık ki bu da bizim imtihanımız.
hiçbir üretimin yok. O zaman şu kaldırımda yürüme
Geçen hafta iki hafta önce İstanbul’a gittim, epey para
hakkına sahip değilsin. Hiçbir şey yapmıyorsun sen.
harcadım. Kendi arabamızla gittik geldik, doktorla
Yahu sen bir maddeden farksızsın. Bir tane taş olsa,
görüştük. Doktor dedi ki “ Şu ilaçları kullan tamam.”
şuraya temele koyarlar bir işe yarar. Bu da değilsin.
dedi. Aldık geldik. Ben alıyorum hapı “Oğlum şunu
Maalesef şimdiki neslimiz gençlerimiz bir faydalı ol-
iç.” Suyunu da ben getiriyorum ama olmuyor. Şimdi
ma yolunda değil. Bugün etrafınıza baktığımızda
anlayana laf anlatmak kolay ama anlamayana laf an-
dükkânların çoğunda bir yazı var: “Çırak aranıyor.”
latmak çok zor. Bizim de nasibimiz yani ben bir baba
diye. Her yerde çırak aranıyor. Neden aranıyor? Kim-
olarak elimden geldiğince en güzel şeyi yapmaya çalı-
se işe girmek, çalışmak istemiyor. Yaz dönemi ufak
şıyorum. Bunun yanı sıra tanındığımız, yol gösteceği-
bir anket yapalım şurada “Yaz dönemi ne yapacak-
ne inandığımız insanlarla da görüşüyoruz. Onlar da
sın?” diye. Çoğu diyecek ki “Şuraya gideceğim, bunu
bize yardımcı oluyorlar, sağolsunlar. Onlarla da ko-
yapacağım, burada oynayacağım.” Çoğunda bir ideal
nuşturuyorum. Yani şöyle de düşünme sadece kendin
yok. Yani günü kurtarmaya çalışıyor. Gün geçsin ama
mi konuşuyorsun kendi çevren mi, hayır değil. Geçen
bir hayat bekliyor seni. Bu hayata atıldığın zaman ben
bilgisine ve görgüsüne güvendiğim biriyle görüştür-
nice insanları görüyorum, evlenmişler bir çocukları
düm. O da faydalı olmak istiyor ama bazı şeyler olmu-
olmuş, kadın işe gidiyor, adam da almış çocuğu parkta
yor.
gezdiriyor. Yer değişin yer. Sen işe git, hanım gezdir-
Bir de bulması kolay hemen buluveriyor beş dakikada
sin çocuğu. Birikim yok. Bir tane iş yaparken ikinci
buluyor yani demek ki satışı kolay bu işlerin. İşin kötü
bir iş öğrenmek için gençlerimizde birikim yok. Me-
tarafı imkân var, satanlar var. Parası olmayınca telefon
SAYI 21
Sayfa 17
varsa telefonu satıyor bu akla girdiği zaman vücuda
çekmeseymiş orada ölecekmiş. Bu işlerle ilgili de ge-
girdiği zaman bunu almak istiyor. İlaçları içse belki
rekli çalışmalar da yeterli değil. Yani satışı bu kadar
almayacak ama kafadan akıldan atamıyor. İdrar tahli-
kolay insanlara o kadar kolay ulaştırıyorlar ki yani
linde bu şeyi vücuttan attığı görüldü ama o kafasında
bulmada zahmet çekmiyorlar işin kötü tarafı bu. İn-
onu bitirmiyor. Onu çektiği zaman kendinden geçiyor,
sanlara bulmada zahmet çektirirsen adam içmemeye
hoş gelir fikri aklından gitmiyor. Mesela dört beş ay-
gayret eder yani. Ama bunu bulmak çok kolay tık tık
dır içmiyordu, fark ediyorduk biraz normalleşmeye
tık buluveriyorlar. Zor bir dönem, böyle bir baba ol-
başlamıştı. Ama birkaç zamandan beri yine çekiyor.
mak çok zor bir şey. Dünyamızı kararttı yani her türlü
Para versen bir türlü vermesen bir türlü. Versen yine
metotları deniyoruz mesela para istediği zaman neyse
alıyor, vermesem bu sefer arkadaşlarından para iste-
veriyoruz ama bu sefer verdiğine de pişman oluyor-
meye başlıyor veya bizim tanıdıklardan istiyor veya
sun. Oğlum diyorum benim şu anda terleyerek kazan-
telefon varsa telefonu satıyor yani her türlü şeyi deni-
dığım bu parayı sen bu kötü şeye veriyorsun. Oğlum
yorsun en sonunda diyorsun ki bu bizim kaderimiz-
bak ben parayı kolay kazanmıyorum, ben burada ter
miş, çekeceğiz diyorsun, ne yapacağız? Büyük sorun,
akıtıyorum, insanlara iş yapmaya çalışıyorum, yazık
çok büyük sorun şu benim söylediğim şeyleri derleyip
günah değil mi bana diyorum. Anlatıyoruz ama …
toplayıp derginizde bunu bu şekilde değerlendirip ya-
İlaçsa gel götüreyim seni doktora diyorum yatırayım
zarsanız bir başkası yanmasın, bir başkaları yanmadan
Edirne’ye ona göre psikologlar var birkaç ay bir şeyler
tedbir alsınlar almaya gayret etsinler. Yani benim ço-
yapılır ona da yanaştıramıyorum. Götürdüm doktora
cuklarımla ilişkim güzeldi benim canım o, ben canım
ilaç verdi, onu da kullanmadı. Bir bayan psikoloğa
derdim ona, çocuğum o benim canım. Dördüncü çocu-
götürdük, ona “Ben tüm hastalarımla mesafe alıyorum
ğum mesela ama farklı bir yeri vardı bende, canım
ama seninle mesafe alamıyorum.” demiş “Neden din-
derdim ona ismini hiç söylemezdim. Bir insan istediği
lemiyorsun? Bak dinlesen şöyle şöyle olur.” Azıcık
zaman onu durdurmak o kadar zor ki yeter ki kafaya
bize umut verse azıcık dinlese çözeceğiz Allah’ın iz-
koysun onu yapacaksa yapar. Bildiğim her türlü yolu
niyle. En iyi doktora götüreceğiz yeter ki çocuğumuz
deniyorum ama başarılı olamıyorum. Artık sabır taşı
kurtulsun. Psikologlarla görüşüyor, biz konuşuyoruz,
olmak derler ya, sabır taşına döndük elimden bir şey
büyüklerimizle konuşturuyoruz ama anlama melekele-
gelmiyor. bazen diyorum yapılacak bir şey olsa hemen
ri donmuş gibi ama bazen bakıyorsun o şeyi bulmaya
beş milyar on milyar vereyim alayım. Elimde avcum-
nasıl koşa koşa gidiyor beş dakika sonra da buluyor.
da ne varsa vereyim yeter ki şu çözülsün artık. Eve
Bu meret, Allah muhafaza hem beyin melekelerini
gelince gülen bir çocuk göreyim. Kafa mı çalışmıyor,
öldürüyor hem de alışkanlık yapıyor. Zaten başladığın
bir şey mi var? Yoo bilgisayarı oynatıyor elinde her
zaman ölümü bekle yani.
türlü. Demek ki bazen gidiyor mu akıl bilmiyorum.
- Bilgilerinizi ve tecrübelerinizi bizimle paylaştığı-
Mesela biz onu başka bir şehirde yaşayan bir akraba-
nız, bizi aydınlattığınız için, değerli zamanınızı bize
mızın yanına gönderdik biraz hava alsınlar diye. Ora-
harcadığınız için çok teşekkürler.
da da bulmuş bunu satanları, satılan yerleri. Bir gün
sonra bakıyorlar telefon geliyor hastaneye kaldırmışlar
yani o kadar çok almış ki vücuttan kan çekmişler kan
TOZLU TAHTA
Sayfa 18
B A Ğ I M L I L A R K E R VA N I
Ebru DOĞU — 9/B
“Çok değil, 15-16 sene öncesini düşünüyorum da, biz
Hepiniz sormuş olduğum sorular-
daha bir biz, biz daha bir mutlu, biz daha bir beraber,
dan da yola çıkarak neyden bahset-
biz daha bir özgürdük.” diyor annem. “Belki o kadar
mek
sosyal değildik, aklımıza geleni, merak ettiklerimizi
Gelişen teknoloji ve beraberinde
sizler kadar kolay öğrenemiyorduk belki ama daha bir
getirdikleri hayatımızda büyük ölçüde yer kaplamak-
heyecanlı oluyordu merak ettiklerimizi bulmak.” Di-
tadır. Öyle ki “Biz adaya düşsen yanına alacağın üç
yor. “Hayat; şimdiki nesil için ne kadar da bayat ve
şey?”sorusuna verilen en popüler cevap “Telefonum,
önemsiz!” diyor bizden bahsederken.
bilgisayarım ve şarj aletim.” Hayatımıza sağladığı ko-
“Bizler gençken böyle miydik? Bizim zamanımızda
televizyon mu vardı canım? Alo deyip, haber almayı
sağlasın yeter, bütün gün elinde telefon ne yapıyorsun
anlamıyorum vallahi!”
gibi, bizim için sıradan
ve saçma, onlar için ise
doğruluk payı çok yüksek olan sözler uçuşuyor son günlerde.
istediğimi
anlamışsınızdır.
laylıklar kaçınılmaz derecede çok ancak sınırı aşmadığımız sürece. Öyle anlar geliyor ki internet paketinin
bitmesine bir hafta kala, karalar bağlıyor çocuk. Hele
bir de o ayki harçlığının limitini aşmış kontör attıra-
mayacaksa
eyvahlar,
eyvahlar! Elinde telefonu, bütün dertlerden
uzak, dış dünyadan bağımsız odasında, kendi
hayatında yaşamak var-
Neyden bahsediyor bu
ken ailesiyle oturup iki
büyükler? Gelişen tek-
çift söz edecek, eğer
nolojimizi, sahip oldu-
varsa sorunlarını tartı-
ğumuz yenilik ve geliş-
şacak olmak ne kadar
meleri mi kıskanıyor-
da kötü. Aile albümün-
lar? Bizlere ayak uydu-
deki çocukluk fotoğraf-
ramamanın
öfkesini
ları, anne ve babasının düğünlerinden kalma kareler,
yaşıyorlar? Gösterdikleri bu tepki, içlerinde bir çığ
sosyal medya da takip ettiği fotoğrafların yanında ne
gibi büyüyen bu dert niye? Bu akşam ailecek bir şey-
kadar da sıkıcı oysaki. Bizler farkında değiliz belki
ler yapalım diyen anne, oğlunun bilgisayar başında
ama gelişen teknolojinin esiri oluyoruz arkadaşlar.
geçireceği zamanı tercih etmesine, sekiz saat fabrika-
Çevremizdeki insanlar tarafından daha çok tanınır hale
da çalışıp eve yorgun argın dönen baba, telefona kilit-
gelmek için dilimizden düşünmediğimiz o sosyal med-
lenmiş olan kızından bir bardak su istediğinde maruz
ya hesapları yüzünden ailemiz tarafından unutuluyo-
kaldığı muameleye mi sitemli? Bizim sahip olduğu-
ruz. Sanal ortamda 2 gün önce tanıştığımız kişi, en
muzu düşündüklerimiz, onlara bize sahip olanları mı
sevdiğimiz renkten tutun, uğurlu rakamımıza kadar
düşündürüyor yoksa?
ince ayrıntıları bilirken, anne-babamızın unutmuş ol-
SAYI 21
Sayfa 19
sanlığa sunmuş olduğu nimetlerden faydalanmayın!” demiyorum. Genç arkadaşlarıma; “Bütün sosyal medya hesaplarınızı kapatın!” demiyorum. Sadece,
okuldan eve geldiğinizde sizinle karşılıklı oturup gününüzün nasıl geçtiğini
dinlemek için çırpınan anne babalarınız,
bütün gün tek başına canı sıkılmış
“Abla bak kek yaptım tadına bakmak
ister misin?” deyip oyuncak tabağına bir
dilim kek yerleştiren kardeşleriniz var;
diyorum.
“Teknolojinin
Bağımlıları
duğu doğum günümüz, onların sorumsuz veya ilgisiz
Kervanı”na katılıp onun rüzgârında savrulurken, haya-
ebeveynler olduğundan değil bizim onlara yeterince
tınızdaki güzellikleri ve hayatınızı süsleyen insanları
vakit ayırmamamızdan kaynaklanıyor.
kaybetmeyin, diyorum!
Sizlere, “Teknolojinin geliştirmiş olduklarından, in-
TOZLU TAHTA
Sayfa 20
B E YA Z
Nur Banu DİNLEYEN—11/B
Ayakları ona itiraz edercesine geri geri gitmek istiyor
rını süpürüp atıyordu sanki. Ken-
fakat o iradesinin, nefsiyle girdiği savaştan galip gel-
di çocuğu olsa ancak bu kadar
mesini umarak karşı koyuyordu. Geri dönmemek için
sevebilir, sahiplenebilirdi.
adımlarını hızlandırdı ve içinde gittikçe büyüyen ve
nefes almasını zorlaştıran boğucu hissi düşünmemeye
çalıştı. Gözlerini hafifçe kapattı ve derin bir nefes aldı.
Göğsünün birden sıkışmasıyla birlikte aldığı nefesi de
hızla dışarı verdi ve yumruklarını sıktı.
Bu düşünceyle birden irkildi. Kendi çocuğuna sahip
olma fikri her ne kadar onu cezbetse de bir tarafı kesinlikle karşı çıkıyor ve koyu kırmızı kalemle üzerine
kocaman bir çarpı atıyordu. Hem, evli bile değildi. Bu
gidişle evlenebileceğini bile sanmıyordu. Kız kurusu
İlk defa böyle hissediyordu. İlk defa bu kadar nefret
olup evde kalacağını da garantileyince adımlarını tek-
ediyordu yeni başlayan bir günden. İlk defa çok sevdi-
rar hızlandırdı. Aklını çevreleyen düşüncelerini zih-
ği işine gitmek gelmiyordu içinden. Bir sürü insanı
ninden itekleyerek kovdu ve kısa bir süre sonra bugün
dinlemiş, bir sürü derde derman olmuş, bir sürü insa-
içine girmekten oldukça korktuğu binanın önünde dur-
nın yaralarını sarmış ve onlara merhem olmuştu lakin
du.
kendi sorununun ne olduğunu bir türlü çözemiyordu.
Sinirleniyordu. Neden, sorusunu gözlerini açtığından
AMATEM
beri kendisine soruyordu ama cevap verecek kadar
Kapıdan girdiği an dış dünyadan kopacaktı çünkü
mantıklı düşünemediği yetmiyormuş gibi tahmin bile
içeride yaşananlar yaşlı dünyanın bile gözyaşlarını
yürütemiyordu. Neden böyleydi? Sanki bir dev gelmiş
akıtabilecek korkunçluğa çıkabiliyordu. Burası umudu
ve koca elini göğsünün içine sokup parmaklarının ara-
tükenen düşmüş insanlara yeniden emeklemeyi, koş-
sına aldığı kalbini acımasızca sıkıyordu.
mayı öğretiyordu. Kimi zaman başarılı olunurdu, kimi
“Bir şey olmayacak,” dedi içinden. “Sadece küçük bir
tatile ihtiyacın var.” Bunu aklının bir köşesine not etti,
hafta sonu için planlar yapmaya başlamalıydı. Belki
zamansa pamuk ipliğine bağlı hayatlar ağırlaşıp kopuyor ve düşüyorlardı. Belki cennete, belki de cehenneme.
kuzeninin çiftliğine gider ve atı Reis ile özlem giderir-
İçindeki ağırlığı önemsememeye çalışarak merdiven-
di. Ya da annesinin yanına, adaya gider ve bu sene
lerden çıktı ve açılan otomatik kapıdan içeri girdi. Bu-
oldukça erken açılan sahil sezonuna o da dahil olurdu.
rada her ne kadar acı kokuyor olsa da danışmadaki
Belki de abisinin yanına gitmeliydi. Yeğenini oldukça
görevli iki kız başta olmak üzere koridordan geçen
özlemişti. Evet, abisinin yanına gitmeliydi. Pusat’ın
diğer çalışanlar da ona gülümseyerek ya da başlarını
saçlarına dolanan ve acımasızca saç tellerini çeken
hafifçe aşağı eğip selam veriyordu.
tombul parmaklarını tek tek öpecek ve yanaklarına
sulu öpücükler bırakacaktı. Minik çocuk daha dokuz
aylık olmasına rağmen minik bedenini kollarından
tutmak ve onun gülümsemesini izlemek tüm sıkıntıla-
İçerisi, onlara göre gayet normaldi. Artık alışmışlardı.
Kimi zaman bütün binayı dolduran acı çığlıklar, kimi
zaman etrafı kirleten kan lekeleri, kimi zamansa oraya
SAYI 21
Sayfa 21
buraya saçılan ilaçlar artık hiç kimseye anormal gel-
duruyordu ama bana kalırsa çoktan ümidini kesti.
miyordu.
Açıkçası ben de düzelebileceğini sanmıyorum. Bağım-
Gülümseyerek danışmaya doğru ilerledi ve ona gü-
lılığı geçin, adam kafayı yeme raddesinde.”
lümsedikten sonra tekrar önündeki bilgisayar ekranına
Çisem’in söyledikleri Mira’yı kızdırmıştı. Sinirlenin-
yönelen kıza yöneldi. Uzun tırnaklarını kızın masasına
ce renkleri koyulaşan kahverengi gözlerini Çisem’in
vurarak ona bakmasını sağladı ve gözleri kızla bulu-
üzerine dikti. Genç kız, Mira’nın kendisine olan bakış-
şunca da hafifçe gülümseyip göz kırptı.
larını görünce birden irkildi ve gözlerini kırpıştırarak
“Günaydın Çisem.” dedi gülümsemeye devam ederken.
“Günaydın Mira Hanım.”
ona baktı.
Mira derin bir nefes aldı ve “Bu senin haddine değil.”
dedi. “Kimsenin haddine değil. Buraya gelmişse iyileşmeyi hak ediyor. Kafayı yediyse de sorun yok, kim-
“Değişik bir durum var mı? Umarım her şey dün bı-
se durduk yere delirmez. İnsanların sorunlarıyla ilgi-
raktığım gibidir.”
lenmek ve onlara umut olmak için buradayız. Kerem
Çisem yüzünü buruşturunca Mira da istemsizce göz-
Bey gibi başarımızı kanıtlamak için iyileştirebileceği-
lerini devirdi. Dirseklerini danışma masasına dayadı
miz insanları seçip onlara yoğunlaşmak ve diğerlerini
ve yüzünü ellerinin arasına alıp soran gözlerini Çi-
elimizin tersiyle belirsizliğe itip karanlığa hapsetmek
sem’e dikip tek kaşını kaldırdı.
için değil.”
“Dün gece,” dedi kız. Bir yandan da bilgisayarın ek-
“Hala uzun cümleler kurmayı seviyorsun, hiç değiş-
ranına bakıyordu. “Siz çıktıktan birkaç saat sonra genç
meyecek misin Mira Sahran?”
bir adam getirdiler. Sizin yaşlarınızda.” Gözlerini kı-
Mira duyduğu tanıdık sesin sahibini görebilmek için
sıp bilgisayar ekranına dikkatlice baktı ve başını salla-
arkasını döndü. Kerem Sağdıç.
yıp “Evet” dedi. “Yirmi altı yaşında, uyuşturucu ve
alkol bağımlısı. İlerinin de ilerisinde.”
Mira ellerini yüzünden çekti ve doğruldu. “O kadar
mı kötü?” dedi.
“Üniversitede
de
böyleydin,”
dedi
Kerem.
“Rakiplerini yerin dibine vurmak için kelimelerini
özenle seçer, uzun cümleler kurardın.”
Evet, maalesef üniversitede de aynı sınıftalardı. Mira
Çisem “Daha önce hiç bu kadar kötüsünü görmemiş-
okulu birincilikle bitirirken Kerem ikinciydi ve onun
tim.” deyince ister istemez canı sıkıldı. Yanaklarını
gibi başarı hırsının çepeçevre sardığı bu adam hayatın-
şişirdi ve nefesini dışarı verdi. Ellerini başına götürüp
da ilk defa ikinci sırada yer aldığı için fazlasıyla nefret
şakaklarına yavaşça masaj yaptı.
doluydu. Üniversiteden sonra da kader oyununu oyna-
“Nerede şu an?”
mış ve onları, iki azılı rakibi aynı yere düşürmüştü.
Mira bunu her ne kadar önemsemese bile Kerem’in
“En üst katta ki odalardan birinde.” Bakışlarını Mira’dan alıp bilgisayara çevirdi. “804 numaralı odada.
Kerem Bey hastanın sorumluluğunu alacakmış gibi
işini kendini ön plana çıkarmak ve adını duyurmak
için bir araç olarak kullanıp yardıma muhtaç insanları
da bu acımasız oyuna karıştırması Mira’nın sinirlerini
TOZLU TAHTA
Sayfa 22
alt üst ediyordu. Sırf bu sebeple de onun nefretine kar-
Mira’nın kelimeleri Kerem’i bıçak gibi kesmişti ve
şılık veriyor ve Kerem’le iş yerinde kesinlikle çoğu
bunu belli etmekten kendisini alıkoyamamıştı. Yüz
kişiye saçma gelecek olan bir soğuk savaş yaşıyorlar-
ifadesinin acıyla birleşmesi yetmiyormuş gibi kadının
dı. Ve Kerem bu savaşta Mira’nın en zayıf noktasını,
kolundaki elini sanki ateşe dokunmuş gibi aniden çek-
durumu fazlasıyla kötü olan bağımlı insanları kullan-
miş ve tek bir kelime bile etmeden arkasını dönüp
maktan çekinmiyordu. Fakat Mira bu sefer bunun ol-
uzun koridorda yürümeye başlamıştı.
masına izin vermeyecekti.
Serbest kalan bileğini diğer eliyle hafifçe ovuşturdu.
Üç küçük adım atıp Kerem’e doğru ilerledi ve tam
Teninde oluşan kızarıklık Kerem’in büyük elinin şek-
önünde durup dudaklarını kulağına doğru götürdü.
lini alınca iç geçirdi genç kadın. Nefret etmeye bile
“Sen,” diye fısıldadı kulağına. “Bilir misin? Savaşta
değmezdi.
da yarışta da tek rakibin kendin olmalısın. Kendinle
“İyi misiniz Mira Hanım?”
yarışmalıydın Kerem. Tıpkı benim yaptığım gibi.”
dedi ve yüzünün aldığı şekli görebilmek için geriye
Kolunu ovmayı bırakıp Çisem’e döndü. Başını hafif-
doğru bir adım attı. “Belki o zaman beni yenebilirdin.”
çe sallayıp kızın meraklı ve endişeli halini biraz olsun
gidermeye çalıştı.
Arkasını dönüp giderken gözleri Kerem’in yumruk
yapıp sıktığı ellerini görünce zevkle gülümsedi ve Çi-
Çisem elindeki bir dosyayı ona uzatınca teşekkür edip
sem’e döndü. “Hasta’nın dosyasını çıkar ve bana ver.
dosyayı aldı ve asansöre doğru ilerledi. Koridorun
Kendisiyle ben ilgileneceğim.” Çisem yavaşça başını
sonundaki küçük kalabalığın içine karışıp aşağı inen
sallayıp bilgisayara döndüğünde Kerem, Mira’nın ko-
asansörü beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra asan-
lundan tutup hızlıca kendisine doğru çevirdi. “Sen ne
sör gelip kapısı açılınca içeri girdi ve herkes ineceği
yaptığını sanıyorsun?” Adamın koyu mavi gözleri iyi-
katın numarasına basarken o da sekizi tuşladı. Asansör
ce laciverte dönmüştü. Zorlasa ateş bile çıkartabilece-
yukarı doğru çıkmaya başlayınca elindeki dosyayı
ği gözlerini Mira’ya dikmişti ve genç kadının koluna
açıp hastanın kişisel bilgilerine göz gezdirdi.
sardığı parmakları yumuşak etini sıkıyor, acısı kemiği-
Demir Karahan. 26 yaşında. Erkek. Dosyada yazanla-
ne kadar işliyordu. Mira acıdan yanan kolunu önemse-
ra göre altı yıldır düzenli olarak uyuşturucu kullanıyor
meden “Senin hırsının ziyan edeceği bir hayatı kurtar-
ve dokuz yıldır da alkol alıyordu. Oldukça uzun bir
maya çalışıyorum.” dedi. Kerem bunun üzerine kolu-
süre söz konusuydu. Bağımlılığının fazlasıyla ileri
nu daha çok sıkmış ve bunun üzerine genç kadın yü-
seviyede olmasına şaşmamalıydı. Hiç kurtulmak iste-
zünü acıyla buruşturup kolunu çekmeye çalışsa da
memiş miydi acaba? Vücuduna soktuğu zehrin onu
başaramamıştı.
yavaş yavaş sömürdüğünü ve öldürdüğünü fark ede-
“Sadece fiziken bana zarar verebilirsin Kerem.” dedi
memiş miydi? Herkes gibi o da uyuşturucunun bir
Mira. Sesi titremediği için oturup şükür namazı kılma-
anlık huzuruna kapılmış ve her şeyi unutup mutlu ol-
lıydı. “Oysa bir insanı yıkmak için onun ruhunu acıt-
duğunu hissetmişti. Ona iyi gelen tek şeyin bu olduğu-
man gerekir. Hele ki karşındaki kişi senden çok daha
nu düşünmüştü. Bir nevi ilaç gibi. Fakat ruhu her ne
güçlüyse.”
kadar bunu onaylasa bile zamanla çöken bedeni artık
SAYI 21
Sayfa 23
zihniyle bir olup ona işkence etmeye başlamış olma-
panın üzerine bırakıp genç adamı incelemeye başladı.
lıydı.
Yüzü mat beyazdı, gözaltlarında torbalar oluşmuş ve
Ama neden? Neden başlamıştı? Neden kendisini o
küçük beyaz şeytana teslim etme gereği duymuştu?
Neden unutmak istemişti? Sorulması gereken binlerce
soru vardı lakin önce bunu öğrenmeliydi. Neden kendisini öldürebilecek bir zehirle dost olmayı göze almıştı? Sorunun kaynağı bulunduğunda çözümün yarısı
tamamlanmış olacaktı. Ve asansör üçüncü defa durup
sekizinci katta kapıları açıldığında o kaynağa fazlasıyla yaklaşmış olduğunu düşündü.
kararmıştı. Uzun kirpikleri vardı. Burnu kemersizdi.
Siyah saçlarının arasında gezen birkaç beyaz tel kendisini hemen belli ediyordu. Kirli sakalı, en fazla bir
hafta önce tıraş olduğunu gösteriyordu. Mira’nın eli
istemsizce genç adamın yüzüne doğru yolculuğa çıktı.
Parmakları sakallarından gezinirken soğuk ve sıcak
hissi karışmış, kadının ürpermesine neden olmuştu.
Buna rağmen elini çekmemiş ve parmaklarını genç
adamın yüzünde gezdirmeye devam etmişti. Önce
gözlerinin altındaki morluklara dokundu. Ardından
Asansörden inip 804 numaralı odaya doğru ilerledi.
çatlayan ve kuruyan dudaklarında götürdü ince par-
Koridorun sonunda, sağdaki odanın önünde durdu ve
maklarını. Genç adamın dudaklarının pürüzlü ve sert
içeriden ses gelip gelmediğini kontrol etmek için kula-
dokusu kadının parmaklarını gıdıklamıştı. İçi ürperse
ğını kapıya dayadı. Hiçbir şey duyamıyor olması onu
bile yüzüyle teması kesmemiş ve parmaklarını şakak-
biraz endişelendirse de hastanın sakinleştirici etkisin-
larına doğru götürüp oradan da saçlarına daldırmıştı
de olduğunu ve uyuduğunu farz ederek kapının önün-
elini. Siyah saçları yumuşacıktı ve soğuk teninin aksi-
den ayrıldı.
ne kızın vücuduna sevimli bir sıcaklık hissi gönder-
Yedinci katta olan odasına gitmek için merdivenlere
mişti. Yavaşça yatağın boş bir kısmına oturdu ve ada-
yöneldi ve basamakları üçer beşer atladı. Koşar adımlarla kendi odasına girdi ve çantasını masasının üzerine bırakıp çekmecesinden mavi renkteki kartı aldı.
Askılıkta asılı duran beyaz önlüğünü de hızlıca üzerine geçirince Çisem’in verdiği dosyayı da alıp odadan
çıktı. İndiği merdivenlerden yine aynı hızla çıkarak
804 numaralı odanın önüne geldi ve elindeki kartı kapının yanındaki güvenlik kilidine soktu. Yeşil ışık yanıp kapı açıldığında eliyle demir kapıyı ittirdi ve içeri
girdi. Kapıyı kapatıp içeriye doğru ilerledi. Yatakta
elleri, kolları bağlanmış uyuyan genç adamı görünce
aniden duraksadı. Teni beklediğinden çok daha mattı
ve gözlerinin altı ten rengiyle tezatlık oluştururcasına
simsiyahtı. Genç adamın yattığı yatağa doğru ilerledi
ve elindeki dosyayı yatağın yanında duran beyaz seh-
TOZLU TAHTA
Sayfa 24
mın siyah saçlarını yavaşça okşamaya başladı. Siyah
olarak hareket ediyor ve bir o yana, bir bu yana savru-
saçlarını avucunu gıdıklarken içindeki merak duygusu
luyordu.
zirveye çıkıyor ve daha fazla sorunun birikmesine neden oluyordu. Mira daha zihnindeki düşünceleri toparlayamazken aniden gözkapaklarının altındaki kahverengi gözlerin ona dikilmesiyle irkildi ve oturduğu
yerden hızlıca kalktı. Eli hala genç adamın saçlarının
arasındaydı ve genç adam korkuyla etrafı süzüp debelenince elini çekmek zorunda kalmıştı.
Genç adam bağırarak ellerini serbest bırakmaya çalışsa da nafileydi. Kollarını ve bacaklarını sıkıca bağlayan kemerlerden kurtulamadığı yetmezmiş gibi korku
yavaşça bedenine hâkim oluyordu. Hissettiği başka bir
şey daha vardı. Açlık gibi ama daha çok canını acıtıyordu. Sanki milyonlarca iğne aynı anda vücuduna
batıyor ve kemiklerine kadar uzanıyordu. Hissettiği
onca acının içinde gözleri karşısında dikilen ve onu
izleyen genç kadına takıldı. Nemlenen gözleri kadının
yüzünü net olarak görmesini engellese bile güzel ve
dikkat çekici hatlarının olduğunu fark edebiliyordu.
Fakat acı her yerdeydi. Sanki vücudu ondan bağımsız
Kadın ona doğru yaklaşınca ne olduğunu çözemedi.
Etrafındaki hiçbir şeyi algılayamıyordu. Nerede olduğunu bile bilmiyordu. Ona ne olacağını kestiremiyordu. “Ölecek miyim?” diye sormadan edemiyordu kendisine. Ölecekse bile kolay bir ölüm olsun istiyordu.
Zaten fazlasıyla acı çekmişti, en azından ölürken canının yanmasını istemiyordu.
Korkuyla etrafı süzerken kadının ona doğru uzanan
eli ürkmesine neden oldu. Kaçmaya çalışıyor ama başaramıyordu. Korkuyordu. Vücudunu esir alan korku
damarlarına sızıyor ve onu ele geçiriyordu. Engel ola-
mıyordu. Zayıftı. Güçsüzdü. Ne kadar kaçmaya çalışsa da yüzüne değen sıcak parmaklar başarısız olduğunun kanıtıydı. Kadının avucu yanağına değince yüzünü çekmişti fakat bu sefer iki elini de yüzünün yanlarına koymuş ve başını hareket ettirmesini engellemişti.
Kahverengi gözleri kadının masmavi gözlerine kilitlenmişti ve kadının gözbebeklerinde kendi yüzünü
görüyordu. “Şşşt,” diye fısıldadı kadın. “Sakin ol.”
Genç kadının bir melodi gibi çıkan sesi kulağına ulaştığında aniden durdu. Debelenmeyi bırakıp kadının
gözlerinin içine baktı. Derin ve hızlı nefesler alıyordu.
Mira sağ elini adamın yüzünden çekip omzuna doğru
götürdüğünde adamın gözleri de onun elini takip etti
ve parmak uçları omzuna değince tekrar çığlık atmaya
başladı. Bu sefer daha çok bağırıyor ve kemerleri koparmak istercesine yattığı yerden savaşıyordu.
“Sakin ol!” dedi genç kadın. “Sana yardım etmek istiyorum.”
Ona kimse yardım edemezdi. Kimsenin yardımına
ihtiyacı yoktu. Ölmesi gerekiyordu. Ölmeliydi. Ona
yardım edebilecek kimse yoktu.
SAYI 21
Sayfa 25
Bağırmaktan kısılmış sesiyle söyleyebildiği tek şey
düzelecekti. Acısının dinmesinin tek yolu buydu. Ye-
“Dokunma bana!” olmuştu. Kendisine dokunulmasını
terince acı çekmişti, daha fazlasını görmek, hissetmek
istemiyordu. Korkuyordu. Tenine değen eller onu ür-
istemiyordu. “Yapamam.” dedi Mira. Başka bir şey
kütüyordu. Neden, diye sormadan edemedi Mira. Ne-
söyleyemedi. Onu buradan çıkaramazdı. İlaca olan
den bu kadar çok korkuyordu?
açlığını biraz olsun gidermeden onu serbest bıraka-
“Tamam,” dedi ellerini genç adamın vücudundan çe-
mazdı.
kerken. Ellerini havaya kaldırdı. “Bak, dokunmuyo-
Genç adam duyduğu cümleyle gözlerini sıkıca yumdu.
rum sana. Dokunmayacağım.”
Göz kapaklarından akan bir damla gözyaşı şakaklarına
Genç adam gözlerini kırptı ve titreyen vücudunu kasmayı bıraktı. Gözlerini Mira’ya dikti ve başını hızlıca
salladı. “Sadece seninle konuşmak istiyorum.” dedi
doğru bir yol çizerken tenini gıdıklıyordu. Ağlamaktan nefret ediyordu. Güçsüzdü ve ağladığı zaman bunu
etrafına daha çok hissettiriyordu.
Mira. “Neden burada olduğunu bilmek istiyorum. Seni
Gözlerini açtı ve buğulu gözlerinin elverdiğince kadı-
kurtarmak istiyorum. Bana güveniyor musun?” Genç
nın yüz ifadesini izledi. Kadın yavaşça ona doğru bir
adam birkaç saniye duraksadıktan sonra başını sağa
adım attı ve elini yüzüne doğru uzattı. Genç adamın
sola salladı. Mira bunu görünce tek kaşını kaldırdı ve
vücudu aniden kasıldı ve yatakta çaresizce yüzünü
“Bana güvenmen gerek.” dedi. “İ-iste-temiyorum!”
kadından çekmeye çalıştı fakat kıpırdayamıyordu bile.
dedi genç adam zorlukla konuşarak. “Bana güvenmen
Çaresizliği gittikçe büyüyüp içinde koca bir yumruk
için ne yapmam gerek?” diye sordu Mira. Bu iş ger-
oluşturunca kadını tenine değen soğuk eliyle irkildi.
çekten beklediğinden daha zor olacaktı. Bu kadarını
Elini yanağına koyup başparmağıyla adamın gözyaşla-
tahmin etmemişti. Daha ilk dakikalarından kafasının
rını sildi ve hafifçe gülümsedi. Dokunuşları yumuşak-
içine kalıcı yer edinen bir sürü soru oluşmuştu ve bili-
tı. Diğerleri gibi değildi. O dokunduğu zaman canı
yordu ki cevaplarını alamadığı sürece huzursuzluğu da
yanmamıştı. Teninden merhamet akıyordu. Daha önce
artacaktı.
hissetmediği kadar çok yoğundu.
Adamın yüzünde çocuksu, masum ve acı çektiğini
Kadın gözyaşlarını silmeye devam ederken adam bi-
gösteren ifadeyi görünce birden duraksadı. Bu da ney-
raz olsun sakinleşti ve kıpırdamadan durdu. Gözlerini
di böyle? O kadar çaresiz görünüyordu ki, içinin titre-
kadına dikmiş, onu izliyordu. Mira ise dudaklarını
mesine engel olamadı. Adamın dolan gözlerine baktı.
süsleyen ufak bir tebessümle adamın gözyaşlarını ku-
Kahverenginin rengi açılmış ve adamın görüntüsünün
ruluyordu.
aksine huzur verici bir tona dönüşmüştü.
“Muhtaçsın” dedi Mira. “damarlarında dolaşan uyuş-
“Çıkar beni buradan!” dedi genç adam titreyen sesiy-
turucuya, alkole muhtaçsın.” Adamın kaşları çatılmış,
le. Dokunsalar ağlayacaktı sanki. O kadar çok canı
duyduğu o iki kelimeyle vücudu ister istemez kasıl-
yanıyordu ki bu kadarına alışık değildi. Ona iyi gele-
mıştı. Evet, istiyordu. Muhtaçtı. Ve şimdi ihtiyacı var-
bilecek kimse yoktu, hiç kimse. Onun zaten bir ilacı
dı. Hemen, şimdi.
vardı. Ona ihtiyacı vardı. Bir şekilde almalıydı onu,
TOZLU TAHTA
Sayfa 26
Mira elini biraz yukarı götürdü ve başparmağıyla ada-
“Çöz beni,” dedi genç adam. Sesi gittikçe daha çok
mın çatılan kaçlarını düzeltti. Genç adamın aniden
kısılıyor ve hiç duyulmayacak bir hal alıyordu. “Sakin
değişen yüz ifadesi Mira’yı gülümsetmişti. Fakat gü-
kalacağına söz verebilir misin?” Hafifçe başını salladı
lümsemesinin asıl sebebi, genç adamın biraz olsun
genç adam. Sakin kalmalıydı. Kendisini kontrol edebi-
sakinleşmiş olmasıydı. Yüz kasları az önceki gibi ger-
lirdi. Acıya alışkındı, bir kez olsun onun kendisini
gin değildi. Biraz olsun elinin altında yumuşayan teni,
kontrol etmesini engelleyebilirdi. Mira küçük bir te-
avuç içini ısıtabiliyordu.
bessümle yerinden doğruldu ve önce adamın ayakları-
“Seni güçsüz kılıyor. Seni sömürüyor. Huzuru hissediyorsun onunla birlikte fakat olmadığı zaman acı çekiyorsun. O sana gerçek mutluluğu vermiyor. Mutluluk, acımasız değildir. Sana acı çektirmez.”
nı bağlayan kemerleri yavaşça gevşetti. Genç adamın
tepkisini inceledi ve yalvaran gözlerle ona baktığını
görünce kemeri tamamen çözerek ayaklarını serbest
bıraktı. Daha sonra iki küçük adım atıp adamın elini
tuttu ve diğer eliyle kemeri gevşetip tuttuğu eli serbest
“Bana acı vermiyor.” dedi genç adam. Yalan söylü-
bıraktı. Genç adam kıpırdamayınca yatağın diğer tara-
yordu. Şu an hiç olmadığı kadar canı yanıyordu ve ona
fına geçip son kemeri de çözdükten sonra genç adamı
yardım edebilecek kimse yoktu. “Yalvarırım” dedi.
artık tamamen serbest bırakmıştı. Gözleri hala kapa-
“Onu bana ver.” “Özgür kalacaksın. O olmadan yaşa-
lıydı. Vücudu hafifçe titriyor ve bunu dindirmek için
mayı öğreneceksin. Sadece kendin olacaksın. Ayakla-
de kendini fazlasıyla sıkıyordu. Mira onu sakinleştir-
rının üzerinde duracaksın. Daha güçlü olacaksın.”
mek için elini tuttu ve iki avcunun içine alıp yanında
“Ölüyorum.” Fısıltıyla çıkan sesi, artık yorulduğunun
olduğunu göstermek amacıyla hafifçe sıktı. Fakat o
en belirgin kanıtı gibiydi. Ölüyordu. “Hayır,” dedi
sırada kapının açılmasıyla ve duyduğu adıyla irkildi.
Mira. “Ölmene izin vermeyeceğim.” “Neden?” Ne-
Daha ne olduğunu anlamadan genç adam elini ondan
den? Neden bu kadar çok yaşamasını istiyordu bu ada-
kurtarıp onu ittirdi ve bir saniyeden bile kısa bir süre-
mın? Neden bu kadar çok merak ediyordu onu? Neden
de odanın köşesine gidip tünedi. Dizlerini kırmış ve
yüzündeki muhtaç, çaresiz ifadeyi silip atmak istiyor-
başını bacaklarının arasına almıştı. Ellerini de ensesin-
du? İlk defa kendisiyle çelişiyordu Mira. Ve ilk defa
de bağlamış ve başını korumak istercesine kapatmıştı.
kendisine sorduğu soruları cevaplayamıyordu.
“Mira!” Adını ikinciye duyduğunda gözlerini genç
“Sadece” dedi ve adamın bağlı olan elini avcunun
adamdan çekti ve sesin sahibine baktı. Kerem. Arka-
içine alıp hafifçe sıktı. “Yanına geldiğimde, sabah ru-
sında iki kişi daha vardı. “Ne yaptığını sanıyorsun
humu daraltan o sıkıntının kalkıp gittiğini fark ettim.
sen?” diye kükredi genç adam. Boynunda kabaran
Temizlenmeni istiyorum.” Genç adam irileşen gözleri-
damar ne kadar sinirli olduğunu kanıtlıyordu. “Ne ya-
ni Mira’nın üzerine dikti. Yaşarken, adına yaşamak
pıyormuşum?” “Onu nasıl serbest bırakırsın? Resmen
denirse tabi, öğrendiği bir şey vardı. Kimse, kimseye
bir canavara müsamaha gösteriyorsun!” “Kelimelerini
karşılıksız yardım etmezdi. Genç kadın, adamın dü-
dikkatli seç Kerem!” Artık Mira da en az onun kadar
şüncelerini okumuş gibi “Bana hikâyeni anlatman ye-
sinirliydi. “O bir canavar değil, sadece yardıma ihtiya-
ter.” dedi. “Senden başka bir şey istemiyorum.”
cı var!” “Kanı temizlenene kadar bir canavar Mira!
Kendisine bile faydasından çok zararı dokunan insan-
SAYI 21
Sayfa 27
lar bunlar! Nasıl serbest bırakırsın! Seni öldürebilirdi
dokunmayacak! Defolun bu odadan!” sağ elini yum-
bile!” “Yeter artık! Kes saçmalamayı! O benim has-
ruk yapmış ve işaret parmağıyla dış kapıyı gösteriyor-
tam, sorumluluğu ben de. Sen karışamazsın! Karışma-
du. “Mira!” dedi Kerem. “İşi inada bindirme!”
yacaksın!”
“Görmüyor musun Kerem!” diye bağırdı Mira. Sesini
Kerem sinirle yumruklarını sıktı ve Mira’ya doğru bir
adım attı. “İlk bir haftasını sadece sakinleştirici alıp
uyuyarak
geçirecek.”
dedi.
Resmen
tıslamıştı.
“Karışmayacaksın!” dedi Mira. Kerem aldığı nefesi
bıkkınlıkla dışarı üfledi. Başını aşağı doğru eğdi ve
“Neslişah!” dedi. Arkada duran yirmili yaşların başın-
o kadar yükseltmişti ki, içeri girdiğinden beri gözünü
kırpmadan ona bakan Kerem bile irkilmiş ve gözlerini
kırpıştırmıştı. “Ona dokunulmasından korkuyor! İstemiyor! Neden böyle olduğunu bilmeden ona dokunamayız! Dokunmayacağız! İzin vermeyeceğim! Ne sana ne de bir başkasına. Şimdi defolun buradan!”
daki genç kız Kerem’e doğru bir adım attı. Kerem,
Kerem uzun uzun Mira’ya baktıktan sonra Neslişah’a
Mira’nın gözlerinin içine bakarak “Bağlayın!” dedi.
da başıyla çıkmasını işaret etti ve o da birkaç saniye
“Ve içeriye benden başka kimseyi almayın!” Mira
sonra Neslişah’ın peşinden odadan çıktı. Mira derin
başını sağa sola salladı. “Ona dokunmayacaksın!” Ke-
bir oh çekip kapanan kapıya arkasını dönüp köşede
remse sadece gülümsemişti. Neslişah ve yanındaki
çömelmiş ileri geri sallanan genç adamı baktı. Ona
ondan daha iri ve yaşlı olan kadın yavaşça odanın kö-
doğru birkaç adım attı ve hemen karşısına çömeldi.
şesine sinmiş olan genç adama doğru ilerlediler. Du-
“Geçti.” dedi. Genç adam yavaşça kafasını kaldırıp
varın kenarına sinmiş, hafifçe sallanıyor ve sadece
Mira’nın gözlerine baktı. “Sana kimse dokunmayacak.
“Dokunmayın bana!” diye fısıldıyordu. Kendisine do-
Ama sen de bana yardım edecek ve hikâyeni anlata-
kunulmasını istemiyordu. Korkuyordu. Mira, odaya
caksın. Tamam mı?” Genç adam başını hızla sallayıp
ilk geldiği anlarda genç adamın tepkisini hatırladı.
Onun da dokunmasını istememişti. Ona kimse dokunmamalıydı. Neslişah yere çömelen genç adamın kolundan tutup onu kaldırmaya çalıştı, fakat genç adam
aniden kalkıp kolunu ondan kurtardı. Gözleri kısılmış,
kahverenginin
en
koyu
tonu
hâkim
olmuştu.
“Dokunmayın bana!” diye kükredi. Kendisine bakan
dört çift gözden kaçmak ister gibi duvara iyice yapışmıştı. Sanki duvarı yıkıp gözden kaybolmak ister gibiydi. Kendisine dokunulmaması için her şeyi yapardı.
Yeter ki dokunmasınlardı.
Eğer dokunurlarsa canı
acıyacaktı. O acıyı hatırlamak istemiyordu. Neslişah
genç adamın tepkisini görünce kafasını Kerem’e doğru çevirdi. Kerem tekrar “Bağlayın!” deyince genç kız
tekrar ona doğru uzandı fakat bu sefer de Mira’nın
sesiyle durdu. “Yeter!” diye bağırdı Mira. “Ona kimse
TOZLU TAHTA
onayladı
ve
Sayfa 28
“Dokunmasınlar.”
dedi.
bet o kadar şiddetliydi ki zerre kadar etki etmiyordu.
“Dokunmayacaklar.” Mira tereddüt ederek elini genç
Böyle giderse kalp krizi geçirip ölebileceği ihtimali
adama doğru uzattı. Parmakları siyah saçlarına değin-
onun beynine işkence ediyordu. Çok geçmeden odaya
ce genç adam gözlerini kapattı ve Mira elini saçlarında
iki hemşire girdi. Birinin elinde bir tepsi ve içinde de
yavaşça gezdirdi. “Benden neden korkmuyorsun?”
sakinleştirici vardı. Mira ellerini genç adamdan çekip
dedi genç kadın. “Sana dokunmama izin veriyorsun.
hemşirenin elinden küçük şişeyi alıp başını kırdı ve
Neden?” Genç adam, Mira’nın sorusuyla gözlerini
enjeksiyonu da paketinden çıkarıp şişesin içindeki
açtı. “Sen” dedi yine fısıltıyla. “Merhametlisin.”
ilacı enjeksiyona doldurdu. Genç adamın kolunu las-
Mira aldığı bu cevapla birden sarsılsa da bunu ona
hissettirmemeye çalıştı. Yavaşça genç adama doğru
eğildi ve kollarını gergin, büyük gövdesine sardı. Yavaşça sırtını sıvazladı. Çok geçmeden genç adam da
ona sarılmış, ağlamaya başlamıştı. Mira genç adamdan
duyduğu iki kelimeyle ona daha çok yardım etmek
istiyordu. Ona iyi gelmek istiyordu. Genç adamın kollarının arasındaki bedeni daha şiddetli titremeye başlayınca beklediği şeyin geldiğini anladı. Nöbet geçiri-
tikle bağlayıp küçük bir pamuğa oksijenli su döküp
pamukla kolunu sildikten sonra iğneyi adamın koluna
soktu ilacı boşalttıktan sonra iğneyi çıkardı. İğneyi
batırdığı yerden bir damla kan sızınca pamukla sildi
ve bastırdı. Çok geçmeden genç adamın titremeleri
yavaşladı ve sonra tamamen durdu. İki hemşire de
odadan çıktığında genç adam artık derin bir uykuya
dalmıştı. Ve Mira da sadece onun uyuyan yüzünü izliyordu.
yordu. Kollarını ondan çekti ve yüzünü elleri arasına
Yaklaşık sekiz saat sonra genç adam yavaşça gözlerini
aldı. Adamın gözlerinin akı çıkmıştı ve titremesi her
açtı ve beyaz odada gözlerini gezdirdi. Yatağın karşı-
geçen saniye daha çok artıyordu. “Dinle!” dedi Mira.
sındaki koltukta oturup onu izleyen Mira’yı görünce
“Kriz geçiriyorsun ama sana yardım edeceğim. Seni
diliyle dudaklarını ıslattı ve gözlerini ona dikti. “İyi
bağlamam gerek ama sana söz veriyorum bu canını
misin?” diye sordu kadın. Genç adam hafifçe başını
yakmayacak. Bana güveniyor musun?” Genç adam
salladı. “Canın yanıyor mu?” “Hayır.” dedi fısıltıyla.
titremesine engel olamasa da zorla konuşarak “E-
Sesi daha fazla çıkmıyordu. Uzun bir sessizlikten son-
evet.” dedi. “Pekala. Şimdi kalk, hadi.” Genç adam
ra Mira’nın üzerinden dolaştırdığı meraklı gözlerini
Mira’ya tutunarak zorla oturduğu yerden kendisini
daha fazla erteleyemeyeceğini anladı genç adam.
kaldırdı ve Mira’nın onu yatağa götürüp bağlamasına
“Adım” dedi. “Demir. Demir Karahan. Çok değil…
izin verdi. Ona güveniyordu. Canını yakmayacağına
Yirmi yıl öncesi… Babam, madenciymiş. Ben daha
inanıyordu. Hayatında ilk defa birine bu konuda güve-
doğmadan ölmüş. İş kazası. Ben dört yaşındayken an-
niyordu. Mira genç adamı bağladığında titremesi daha
nem başka bir adamla evlendi. Bir sene sonra annem
çok artmıştı ve yatak da onunla birlikte sarsılıyordu.
de öldü. Asla istemeyeceğim bir üvey kardeş. Annem
Acı çekiyordu ve bunu görmek Mira’ya sözünü doğru
doğumda hayatını kaybetmiş. Bebek de ölü doğmuş.
düzgün tutmadığını hissettirirken onu da hüsrana bo-
Üvey babam bunu duyunca delirdi. Bir anda hem sev-
ğuyordu. Genç kadın bir eli onun teninden çekmeden
diği kadını hem de öz evladını kaybetmek onu yıprattı.
yatağın arkasındaki kırmızı butona bastı ve iki eliyle
Bambaşka bir adam oldu. Memnun olmayan, doyum-
genç adamın vücudunu sabit tutmaya çalıştı fakat nö-
suz bir adama dönüştü. Ve ben de onun kölesiydim.”
SAYI 21
Sayfa 29
Nefes alıp yutkundu genç adam. Anlattıkça hafifliyor,
kadar çok para çıkmıştı. Birlikte kaçtık. İstanbul’a
hafifledikçe aldığı nefes daha da ağır geliyordu sanki.
geldik. Paranın bir bölümünü kullanıp, bir bölümünü
Bir yerden kazandığını bir yerden yine kaybediyordu.
de faize yatırdık. Kumar oynadık, kazandık. Defalar-
Her zaman böyle olmuştu. Ve hep böyle olacaktı.
ca. Sonra beyazla tanıştık. Aynı anda kullandık. Aynı
“Beni dövdü. Cezalandırdı. Küçük bir dolaba kapatırdı
onu kızdırdığım zaman ve ben orada, karanlıkta hapsolurdum. Sabah olup beni çıkarmasını beklerdim fakat o, o kadar çok içerdi ki bazen günlerce uyuduğu
oluyordu. Ve ben günlerce orada onu bekliyordum.
Sonra… onu bir kadınla gördüm. Evde. İsteyerek olmamıştı. Hastaydım ve okuldan izin alıp eve erken
gelmiştim. Salonda onları görünce bana çok kızmıştı.
Yine beni döveceğini ve o dolaba kapatacağını düşündüm fakat daha değişik bir şey yaptı. Daha korkunç.
Canımı hiç bu kadar çok yakmamıştı. Beni taciz ...”
Genç adam aniden durdu ve gözyaşlarını serbest bıraktı. Tekrar hatırlamak istemiyordu. Her hatırladığında sanki tekrar yaşıyordu o anları. Canı öyle çok yanıyordu ki, ölmek bile daha cazip gelmişti. Fakat onu da
becerememiş, korkmuştu. Ölmeyi beceremiyorsa,
anda bu kadar sarhoş olduk. Unutmuştum. O an
kâbuslarla dolu çocukluğumu düşünmüyordum. Sadece güzel şeyler vardı. Her şey o kadar çok güzeldi ki,
onu bırakmak istemedim. Senelerce kullandık. Kuryelik yaptık. Çok para kazandık. Ve kazandığımızla da
gayet idare ediyorduk. Sonra… Sonra o öldü. Hastaneye yetiştiremedik. Altın vuruş, dediler doktorlar.
Aşırı doz almıştı. Nasıl oldu bilmiyorum, dikkat ederdi. Yaşamayı severdi, asla ölmek isteyeceğini düşünmezdim. Bilerek yapmadığından emindim. Beni bırak-
mış olamazdı. Ölmek istemiş olamazdı ama o lanet,
almıştı benden onu. Yaşamayı deli gibi seven o kızı
harcamıştı. Hayatım bir kez daha mahvoldu. Bir kez
daha ölmek istedim. Fakat yine beceremedim. Ve sonra da buradayım işte. Ne onu ne de kendimi koruyamadım.”
unutacaktı. Unutmalıydı. Zaten bu yüzden içmişti hep.
Mira, Demir’in hikâyesiyle o kakar sarsılmıştı ki,
Bu yüzden kullanmıştı beyazı. Bu yüzden buradaydı.
genç adamın dudaklarından dökülen her kelime yüre-
Genç kadının kocaman açılmış ve buğulanmış gözlerine çevirdi tekrar başını ve gözlerinden düşen damlaları tıpkı onun yaptığı gibi silmek istedi. Ama kıpırdayamıyordu. Onun yerine anlatmaya devam etti.
“Defalarca yaptı bunu. Canımın yandığını önemsemeden, çığlıklarıma kulak asmadan… Bir kez olsun bana
acımasını istedim fakat asla olmadı. Sonra, biriyle tanıştım. Bir kız. Deli dolu, arkadaş canlısıydı. Mükemmeldi. İlaç gibiydi. İlk defa birlikte içki içmiştik. İlk
defa onun sayesinde o adama karşı koyabilmiştim.
Şans eseri oldu her şey. Yılbaşında aldığımız bir biletten hayatımda hiçbir zaman bir arada göremeyeceğim
ğinin ortasına bir beton yığını oluşturuyordu. Nefes
alamadığını hissetti. Konuşamıyor, ağzını açıp tek bir
kelime edemiyordu. O da ağlamayı seçti. O ağladı,
Demir ise elleri kolları bağlı onu izledi. Neden onun
için ağlayabileceğini düşünmeden…
Bu yüzden dokunulmasını istemiyordu kendisine. Kişisel hayatında da böyleydi. Temas istemiyordu. Kim-
senin dokunmasını istemiyordu. Sadece o dokunabilirdi ona, sevdiği kadından başkası değil. Kimse onun
kadar merhametli değildi çünkü Demir’e karşı. Herkes
canını acıtmıştı fakat o, seviyordu. Canını yakmıyordu. Bir daha kimsenin ona öyle dokunamayacağını
düşünürken Mira’nın yüzünde, saçlarında gezinen par-
TOZLU TAHTA
Sayfa 30
makları ona yanıldığını göstermişti. Kadının teni bile
ma. Bırak, zamanı gelince dev bir dalga tamamen alıp
şefkat kokuyordu. Ona zarar vermeyeceğini biliyordu.
götürsün beni. Sen ağlama.
…
Hızlı yaşayanlardanım ben. Her şeyi gördüm. Acıyı
Tam on bir ay. On bir ay boyunca Mira her gün biraz
her hücremle tanıştırabilme fırsatını yaratabilmişken,
daha didinmiş ve Demir’i kurtarmak istemişti. Yaşa-
huzur bana karşı inatçıydı biraz. Kim bilir, belki sev-
dıkları onu bu hale getirmişti. Suçlu değil, masumdu.
medi beni mutluluk. Yakışmazdı belki de sert sureti-
Hayat ona sadece simsiyah tarafını göstermiş, ruhunu
me. Ama sen, yakıştırdın Mira.
en ufak bir ışık huzmesinden mahrum bırakmıştı. De-
Allah, kullarını yaratırken her bir melekten bambaşka
mir yaşamak istiyordu. Fakat on bir ay boyunca süren
yerlerden toprak getirmesini istemiş. Böylelikle ırklar
tedaviler ruhuna ışık tutsa bile yıpranmış bedeni artık
oluşmuş. Her bir toprak, bambaşka insanlar oluştur-
yola devam edemiyordu. Genç adam, artık zamanın
muş. Siyahiler, beyazlar, melezler… Sen de aynısını
gelmiş olduğunu anlamış gibi bir hafta önce yazdığı
yaptın. Evrenin dört bir yanından bambaşka mutluluk-
mektupta resmen Mira’ya veda etmişti. Cansız bedeni-
lar toplayıp avuç avuç getirdin hepsini. Bana yaşamayı
nin yattığı yatağın altında bulunan mektup Mira’nın
öğrettin Mira. Gerçekten yaşamayı öğrettin. Mutlulu-
gözyaşlarını daha fazla tutmasına hiç de yardımcı ol-
ğa yakışmayı öğrettin. Teşekkür ederim. Korkarak
mamış ve saatlerce ağlamasına neden olmuştu.
yaşamaktansa, bana ölümü bile sevmeyi öğrettiğin
Demir, o poliklinik için bir dönüm noktasıydı. Kerem
için…
bile artık hastalara şefkatle yaklaşıyor ve onların ken-
Bizler muhtaç insanlarız, Mira. Bizler sevgiye aç in-
disinden korkmaması için her şeyi yapıyordu. Çok şey
sanlarız. Ve bunu itiraf edemeyip, sevgiyi hiç olmadık
öğrenmişti Demir’den. Öğreneceği çok daha fazlası
yerlerde arayıp bulmaya çalışan insanlarız. Küçük bir
vardı belki de, fakat zaman daha fazla merhamet et-
çocuk düşün, her gördüğü siyahlığı çikolata sanmaz
medi hiçbirine. Mira, bulduğu mektubu Demir’in can-
mı? Biz de her tattığımız sarhoşluğu huzur sandık.
sız bedenini bizzat kendisi morga yerleştirdikten sonra
Gerçek huzuru tattığımızda ise, kolumuzu hiç kurtara-
Demir’in kaldığı odada, tek başına okumuştu. Mektup
mayacağımız kadar batmıştık karanlığa. Bembeyaz bir
ona yazılmıştı, ona aitti. Başka hiç kimsenin dokun-
karanlık düşün, her şey o kadar beyaz ki, neyin doğru
masını istemiyordu.
neyin yanlış olduğunu seçemiyorsun. Bizler, beyazı
“Mira, Ağlama, güzel gözlerine o buğu yakışmıyor.
ışık sandık Mira. Bizi hiç aydınlatmayan ama aydın-
Gözlerinin mavisinin parlaklığı sönüyor ağlarken. Be-
lıkta gibi hissettiren beyaza âşık olduk. Kurtar bizi
nim denizime düşen yakamozları ağlayıp da silme.
Mira.
Bizim ruhumuz, küçük bir çocuğun kumsala diktiği
Beyazın acımasızlığındansa saf karanlığı tercih edebi-
kumdan kalelerden farklı değil. Denizin insafına kal-
lecek kadar çaresiz bizi, kurtar. Hayat bembeyaz yaşa-
mış hayatımız. Sen her ağladığında o mavi denizden
nacak kadar masum değil. Beyaz, burada çabuk kirle-
düşen her damlayla biraz daha yıkılıyorum ben. Yap-
niyor. Kurtar bizi…”
Sayfa 31
SAYI 21
AYA Ğ A K A L K
Leyla Melis ÇETİN — 9/C
Gözlerimi dünyaya ilk açtığımda annemi gördüm. Ye-
Hiçbir insan yoktur ki sebepsiz
ni hayatımda elimden tutup benimle yürüyecek ilk
yere madde bağımlısı olsun. Bir
arkadaşımdı o. Beni doyuruyor, uyutuyor ve ben farkı-
sabah kapınız çalındı, açtınız, bir
na bile varmadan beni hayata hazırlıyordu. Onunla her
de baktınız ki bir kutu madde! Artık sizde bağımlısı-
şeyi yaşıyor, o olmadan hiçbir şey yapamıyordum.
nız! Böyle bir dünyadan bahsetmiyorum. Ancak kimi-
Hani bağımlılık denen o sınır var ya ben onu geçmek
si farkında olarak, kimisi hiç anlamadan bu illetin kur-
istiyordum. Eminim ki her çocuk anne bağımlılığıyla
banı oluyor. Belli bir süreden sonra da kendi çabaları
karşı karşıya kalmıştır. Ta ki anneler artık yalnız bir
yeterli olmuyor. Vücudun ihtiyacı beyne hükmetmeye
birey olmayı öğrettikleri o güne kadar. Okula başlanı-
başlıyor. İşte o vakit bağımlılar grubuna girilmiş olu-
lan ilk gün… Evden çıkıp
nuyor. Önce yetişkinler,
diğer çocukların arasına ka-
sonra gençler şimdi de kü-
rıştığımız ilk gün… İşte o
çük çocuklar hedef seçili-
gün, bu coğrafyanın çocuk-
yor. Yıllardır çözüm bulu-
ları için hayatla gerçek an-
namayan satış ağını bir
lamda
ilk
kenara bırakırsak, geriye
gündür. Bağımsızlığın tadı-
herkesin aklını başına top-
na vardıkları ilk gün.
laması ve dikkatli olması
tanıştırıldıkları
kalıyor. Evet, dünya kirle-
Bağımlı olma ihtiyacı, her
niyor. Doğa en güzel renk-
insanın içinde olan ancak
lerini insanlar için sunar-
eğitilmesi gereken bir duy-
ken diğer yanda insanlar
gudur. Günümüzde bağımlı-
birbirilerine ölüm sunuyor.
lığın o kadar çok çeşidi var
ki insanların kendini ne de-
Ben bu ülkenin risk altında
rece özgür hissettiği sorunu beni düşündürüyor. Etrafı-
olan bir genci olarak kendimi sorumluluk sahibi hisse-
na ve kendisine büyük zararlar vermeyen bağımlılıkla-
diyorum. Ülkemin her bir köşesinde madde bağımlılı-
rı bir kenara bıraksak bile tüm dünyayı tehdit eden o
ğı yüzünden kıvranarak can veren madde bağımlısı
kadar büyük bir tehlike var ki o da madde bağımlılığı.
gençleri, çayınızı yudumlarken boğazınız düğümlen-
Uyuşturucu, eroin, bonzai… Daha kaç farklı isimle
meden izleyemiyorsanız artık ayağa kalkın ve daha
giriyor gencecik yaşamlara bilmiyorum. Ben bu satır-
fazla gencin ölmemesi için lütfen bir şeyler yapın. Bu-
ları yazarken kaç tane genç can veriyor onu da bilmi-
gün o çocuk, yarın ben, ertesi gün sizin çocuğunuz
yorum. Bu maddeyi kim ya da kimler avuçlara tutuş-
olabilir.
turuyor onu hiç bilmek istemiyorum. Ama birilerinin
bilmesi ve bir şeyler yapmasını istiyorum.
TOZLU TAHTA
Sayfa 32
BAĞIMLI ZİHİNLER
Beste MERT — 11/A
Dört kişi sandalyelere oturmuş merakla bekliyordu.
nın dibindeki cam kırıklarını
Beni beklediklerini sanmıyordum, ben sadece göz at-
umursamıyor gibi görünüyordu
mak için girmiştim içeriye ve bu kadar meraklanaca-
ama onları alıp bileklerine götür-
ğım anılarla karşılaşacağımdan haberim bile yoktu.
meyi hiç istemediği kadar istediğinden emindi. Başka
Yavaş yavaş yanlarına ulaştım. Hepsi dalgın bir halde
bir yolunu biliyorum diye geçirdi içinden ve inşaat
etrafı süzüyordu. Başında siyah bere olan çocuk ise
alanına göz gezdirdi. Öleceği yerin böyle pis bir yer
benim burada ne işim var der gibi bakıyordu. Siyah
olmasını istemiyordu. Ailesinden kalan tek kişinin,
beresi kemikli yüzünü neredeyse yutacak gibiydi.
teyzesinin yanında olmak istiyordu ama eğer teyzesini
Gözbebekleri irileşmişti ve sürekli terliyordu. Uyuştu-
görürse kararından döneceğini biliyordu. Yapması
rucu bağımlısı diye geçirdim içimden. Tahminimin
gereken tek şey iğneyi çıkarmak ve koluna batırmaktı.
doğruluğundan neredeyse emindim. Siyah Bere'nin
Sonrası karanlık ve huzur dolu olacaktı. Yani öyle
anılarının kokusunu alabiliyordum, sanırım odadaki en
olmasını umuyordu. Öyle olduğunu duymuştu.
acı koku buydu. Merakla yerimde kıvrandım. Siyah
Bere'nin anılarını hemen ziyaret etmek istiyordum
ama ne ile karşılaşacağımdan emin değildim, üzüleceğimden değil sadece zamanımı boşa harcamak istemiyordum. Anılarla beslenmek benim işim değildi, ben
meraklı bir ziyaretçiden fazlası değildim ve tekrar merakıma yenik düşmek üzereydim.
Alt kattan insan sesleri geldiğinde hiç umursamadı.
Düşüncelerinin içinde boğulmak üzereyken bir kaç
insan sesinin önemi güneşin yanındaki dünya kadardı.
Derin bir nefes çekti içine ve aynı zamanda yüzünde
anlamsız bir sırıtış oluştu. Sahte bir gülümsemeydi bu.
İntihar etmeye sonunda karar verdiği için mutlu olması gerekiyordu ama değildi. Sıska yüzü korkuyla geril-
Fazla uğraşmam gerekmemişti, sanki Siyah Bere beni
mişti ve parmakları durumunu açıkça ortaya seriyor-
bekliyormuş gibi kabul edilmiştim. Şimdi de bir kü-
du. Kendine güveni her saniye kırılıyordu ve ne kadar
tüphanede dolaşır gibi anılarının içinde dolaşıyordum.
çok beklerse o kadar zor olacağını biliyordu.
İlgimi çeken bir tane bulana kadar devam ettim. İnsanların hepsi aynı fiziksel özelliklere sahip olsalar
bile yaşadıkları şeyler çok farklıydı. Sanırım bu da
insanoğlunu eşsiz kılan bir başka özellikti. En önemli
özellikleri de çok kolay hata yapıyor oluşlarıydı.
Yanağından aşağı bir gözyaşı daha yuvarlandı. Sanki
çektiği acıları bu gözyaşları anlatabilirmiş gibi aciz bir
görüntü oluşturuyordu. İğneyi cebinden çıkardığında
düşüncelerden uzak durmaya çalışıyordu. Sanki iğne
değil de düşünceler ölümcülmüş gibi davranmayı ter-
Daha fazla beklemeyip anıların birine girdim. Pişman-
cih etmişti. Kaçarak her şeyin daha kolay olacağına
lığının kokusunu alabiliyordum, insanı zamanla delir-
inanmıştı. Küçücük bir şüphenin bile en derin inançla-
tecek cinsten bir pişmanlıktı ve bunun nedenini öğren-
rı sarsabileceğini çabucak unutmuştu ve asıl önemlisi
mek için çoktan etrafı izlemeye başlamıştım.
o şüphe onu bulmak üzereydi.
Siyah Bere duvarın dibine çökmüş ağlıyordu. Ayağı-
İğneyi koluna doğru götürdü, titreyen elleri yüzünden
SAYI 21
iğneyi sabit tutamıyordu. Hızlanan nefesinin de yardımcı olduğu söylenemezdi. Gözlerini sımsıkı kapattı
ve ailesinin hayalini kurdu. Tek istediği onların yanına
gitmekti. Burada yalnız bıraktıkları için onlara kızgın
değildi. Şimdi tek istediği gittiğinde onu yanına almalarıydı.
Sayfa 33
konuşmaya başladı.
"Huzur istiyorsan bunu kullan." dedikten sonra içinde
beyaz haplar bulunan bir poşet uzattı. Siyah Bere şaşkınlıkla beyaz hapları inceledi. Hayatında daha önce
hiç uyuşturucu kullanmamıştı ve artık kullanmaya
başlayacağından haberdar değildi. İyi bir iş çıkardığını
Bu hayale sıkıca tutundu, iğneyi koluna batırırken de
düşünüyordu kız, birisinin hayatını kurtarmıştı ona
bunu düşünüyordu. Onlara ulaşmak üzereydi ama bir-
göre. İşkenceye mahkûm ettiği ruhtan haberi yoktu
den işin içine şüphe dâhil oldu.
oysaki.
"Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdığını duydu endişeli
Siyah Bere ve kız silinmeye, inşaat alanının da görün-
bir sesin, ardından ona yaklaşan adım sesleri. Hızla
tüsü yavaş yavaş bulanıklaşmaya başlamıştı. Demek
gözlerini araladı ama yine de göremiyordu. Gözyaşları
bu kadar diye düşündüm hayretle. Görüntü netleşmeye
görüşünü engelliyordu. Hıçkırığını yutup koluyla göz-
başladığında tekrar dört kişinin karşısında olduğumu
fark
lerini sildi.
"Bu
dan bihaber gözlerini
uzaklara dikmiş dü-
diye sordu aynı ses.
şünüyordu. Belki de
düşündüğü
tüm bunları yaşama-
şeydi. Siyah Bere
mış olsaydı nasıl bir
altın vuruş yaparak
kendini
hayatı olacağını dü-
öldürmeyi
şünüyordu, bilemez-
planlamıştı ama bu
sıralar
dim ama kalan 3 ki-
planlarının
pek işlediğini görmemişti. Sanırım onunla ilgili başka
biri tarafından hazırlanmış planlar vardı.
"Beni rahat bırak." diye fısıldadı gücünün arta kalan
kırıntılarıyla. Karşısındaki kız iğneyi kaptığı gibi açık
camdan aşağıya fırlattı. Siyah Bere iğnenin elinden
gidişini şaşkınlıkla izlemişti ama durdurmak için herhangi bir şey yapmamıştı, çünkü o da bunu istiyordu.
Siyah
Bere az önce olanlar-
düşündüğüm
şey değil, değil mi?"
Evet,
ettim.
şinin neden burada
olduklarını bilme imkânım vardı. Siyah Bere'de oyalandığım kadar oyalanmadan hepsinin anılarına bakıp
çıktım.
Yüzündeki ifade neredeyse beni de kandıracaktı. Maske gibi kalıba oturtulmuş bir masumluk ifadesiyle etrafını süzüyordu. Ama doğru olmadığını biliyordum.
Gözlerinden geçen her duygu kırıntısı bana doğru ol-
"Eğer ölerek huzura erişebileceğini düşünüyorsan çok
madığını kanıtlıyordu. Kendisini kandırmaktan öteye
yanılıyorsun. Huzur sadece bir hayaldir, büyük insan-
geçememişti. Birtakım doğrular ve birtakım yanlışlar
lara verilen oyuncaktır." dedi kız kızgınlıkla ve tekrar
sürekli savaş halindeydi ama savaşı kimin kazandığı-
TOZLU TAHTA
nın önemi yoktu. Gün yüzüne çıkmamış gerçeklerin
olduğunu bilmek yeterliydi ve ben de bilenler arasındaydım. Tıpkı karşımdaki çocuğun gerçeklerini bildiğim gibi ama yine de anılarına girmek istedim. Her
anı, düşünceyi beraberinde getiriyordu, düşünceler de
duyguları. Duygular ise aradığım boşluğu yaratıyordu.
Bir sürü yüzün görüntüsü geçip giderken anıların karışıklığını çözmeye zorladım kendimi. Ne istediğimi
kokularından bulacaktım. İlerlemeye devam ederken
acının kokusunu aldım. Beni beklediğini bildiğim anı
sanırım buydu. Daha fazla beklemeyip görüntünün
Sayfa 34
yi unuttuğunu anlamıştım.
“Kaç gündür evde yokuz, kuşa su vermeyi unuttuğunu
söyleme sakın!” dedi uyarıcı bir ses tonuyla. Çocuk
bakışlarını sabit bir noktada tutamıyordu, elleriyle koltuğa sıkıca yapışmıştı. Davranışları bir şeyler düşün-
düğünü kanıtlıyordu.
“Besledim anne.” dedi sonunda. Sesindeki yalana maruz kalmış tınıyı bir tek ben fark etmiştim sanırım ya
da gerçeği bildiğim için yalan söylediğini düşünüyordum.
değişmesini izledim. Krem rengi bir odanın içerisin-
Ardından sıkıntılı bir halde annesiyle konuşmaya de-
deydim. Etrafı dikkatle inceledim ve bir şeyler olması-
vam etti. Telefonu kapattığında ise hızla yerinden katlı
nı bekledim ama Gözlüklü Oğlan bilgisayarının başın-
ve kapıya yöneldi. Peşinden gitmek için hızlandım.
dan hareket etmiyordu.
Koridoru koşar adım geçti, kapıyı açıp mutfağa girdi.
O bir bilgisayar bağımlısı, diye hatırlattım kendime.
Ufak bir silkeleniş ile izlemeye devam ettim. Gözlerine baktığımda uzun bir süredir bu halde olduğunu anlayabiliyordum. Koltukların üstleri abur cuburlar ile
dolmuştu. Ayağının dibinde iki şişe su duruyordu. Sadece uyumak için hareket ettiğini düşünmeye başla-
mıştım.
Camın kenarındaki kafese gittiğinde kalbi küt küt atıyordu. Düşüncelerinin bir süreliğine izne ayrıldığını
hissediyordum. Kendini suçlamaya daha mutfağa girmeden önce başlamıştı ve şimdi kafesin dibinde yatan
ölü kuşu gördüğünde sinirli bir şekilde homurdandı.
Kendine kızıyordu ve kafasına vurmak istiyordu. Kuş
onun yüzünden ölmüştü ama onu bile düşünmüyordu.
Düşünceleri o kadar tutuklu kalmıştı ki annesi kuşun
Yanındaki telefonu çalmaya başladığında sıkılmaya
öldüğünü öğrendiğinde bilgisayar oyunu oynamasına
başlamıştım, bu hatıranın neresinin acıya bürünmüş
izin vermeyeceğini düşünüyordu.
olduğunu merak ediyordum.
Hemen bir şeyler yapmalıyım, diye düşündü sesli bir
“Alo?”
şekilde. Kuştan tarafa sadece bir kez bakmıştı.
“Oğlum kuşa su koydun, değil mi?” diye sordu tele-
Bilgisayar bağımlılığı diye geçirdim içimden, en za-
fondaki kimse, sanırım annesiydi.
rarsızı gibi görünse bile ne kadar kötü olduğunu bili-
Gözlüklü oğlan yavaşça ağzını açtı, gözleri şaşkınlıkla
irileşmişti. Kaşları havaya kalmıştı ve bu yüzden al-
yordum. Hiçbir bağımlılık hafife alınamazdı ve hafife
almak yapılacak en büyük hataydı.
nındaki kırışıklıklar baş göstermişti. Yutkunmaya ça-
Kızarmış gözlerini kaşıyarak mutfakta volta atıyordu.
lıştı ama beceremeyince öksürmeye başladı.
Annesine kuşun öldüğünü söyleyemezdi bu yüzden bir
“Ben,” dedi ve durakladı. Söylemeden kuşa su verme-
şey bulması gerekiyordu. Dakikalar boyunca düşündü,
SAYI 21
Sayfa 35
düşündü ve düşündü. Sonra birden bire kaskatı kesildi.
düşünceleri onu bu duruma getirmişti. Boğazını temiz-
Yüzüne gevşek bir gülümsemenin hayaleti yayıldı.
ledi ama bir öksürük krizine girince yarım bırakmak
Sanırım bu durumda en fazla bu kadarını becerebili-
zorunda kalmıştı. Daha fazla beklemedim, anılarını
yordu. Kafesin kapağını açtı ve bir peçete yardımıyla
ziyaret etmem gereken bir kişi daha vardı ve bulmam
kuşu içinden çıkardı. Ardından mutfağın küçük pence-
gereken başka insanlar.
resini açtı, aynı şekilde kafesin kapısı da ardına kadar
açıktı. Hızlı adımlarla mutfaktan çıktı ve dış kapıya
ilerledi. Peşinden ilerlememe gerek yoktu ne yapacağını daha ilk hareketinden anlamıştım. Kuşu gömecek
ve annesi eve geldiğinde kuşun mutfağın açık camından kaçtığını düşünmelerini sağlayacaktı. Sonra tekrar
bilgisayarının başına geçecekti. İşte bu kadar kolaydı
onun için, bağımlılığını yenmeye çalışması kuşun ölümü-
ne sebep olmasından daha
çok acı verecekti ona. Zaten
aklından bağımlılığını yenmek gibi bir düşüncenin geçtiğinden de emin olamıyordum, belki de bağımlı oldu-
Etrafın kararmasını ardından bembeyaz bir görüntüye
kavuşmasını izledim. Kar her tarafı egemenliği altına
almıştı. Soğuk hava ince süveterinden içeriye doluyordu. Elindeki sigarası olmasa parmaklarını hissedemeyeceğini biliyordu ve her nefesi içine çektiğinde boğazından aşağı kayan yakıcı hisse alışmıştı. Oysaki ona
zarar verdiğini biliyordu. Bazen kendine de kızıyordu
ama bırakamıyordu. Son nefesi de içine çekti ve sigarayı
yere attı. Düştüğü yerdeki
karları eriten sigaraya bir bakış fırlatarak üstüne bastı.
İyice ezdiğinden emin olduktan sonra arkasını döndü.
düşünmüyordu.
Keşke bu kadar kolay olsay-
Ama şu an karşımda ve ya-
dı, diye düşündü. Keşke siga-
nındaki bağımlılarla beraber
radan sadece üzerine basarak
oturduğunu düşünecek olur-
kurtulabilseydi ama olmuyor-
sam onu buraya getirenin da-
du. Birkaç kez öksürdü ve
ha kötü bir durum olduğunu
servisin içerisine baktı. Tüm
ğunu
bile
anlıyordum.
Görüntüler teker teker silindi ve tekrar aynı odada buldum kendimi. Her seferinde daha fazla merakla yaklaşıyordum ve bu merakımın doyurulamaz olduğunu
biliyordum, beni bir sonraki kişiye yönelten de bu meraktı. Göbeğini içine çekmekten vazgeçmiş halde oturuyordu. Gözleri sıkkınlıkla etrafa değip geçiyordu.
öğrencilerin geldiğini gördüğünde kapıyı açıp koltuğuna oturdu. Kontağı çevirdikten sonra debriyaj pedalına bastı. Kısa bir süre bekledi ve etrafa göz gezdirdi,
el frenini bırakıp gaza bastı. Karlı yolda ilerlemeye
başladığında öğrencilerin sohbetlerini dinliyordu. Canı
sıkıldığında dikiz aynasından bakarak sohbete katılıyordu. Birkaç dakika geçmişti ki birden öksürük krizine tutuldu. İlk başta sorun gibi gözükmemişti ama
Derin bir nefes aldı Göbekli Abi. Birazdan olacaklar-
şiddetini artırmaya başladığında ne yapacağını bileme-
dan haberi varmış gibi temkinli duruyordu ya da belki
di. Gittikçe daha şiddetli öksürmeye başladı, bu yüz-
TOZLU TAHTA
Sayfa 36
den kollarını sabit tutamıyordu. Direksiyonu sabit tut-
ama polisler servisin karlı yol yüzünden kontrolden
maya çalışırken öksürüğünü tutmayı deniyordu ama
çıktığını düşünüyordu. Kimse gerçeği bilmiyordu ve
bu daha kötü hale getirmekten başka bir işe yarama-
Göbekli Abi gerçeği söyleyecek kadar kendine güve-
mıştı.
nemiyordu. Ömrü boyunca vicdan azabıyla yaşamayı
Birden direksiyonun hâkimiyetini kaybetti ve sarsıldı.
göze alıyordu.
Servisin bariyerlere çarptığını gördü. Tüm bunlar olur-
Yavaşça görüntüler silinmeye başladı, karın bembeyaz
ken ben ön koltukta oturuyordum, servis takla atmaya
görüntüsü bulanıklaşmaya başlamıştı. Her hatıra za-
başladığında bile sadece izliyordum.
manla böyle bulanıklaşıyordu ve bunu kimse durdura-
Tutunacak bir yer arayan öğrencilerin bazıları
mıyordu, durduramayacaktı.
"Uçuyorum!" diye düşünüyordu. Sanırım bu uçuşun
Bu son, diye düşündüm kendi kendime. Bu sonuncu
nereye gideceğinden habersizlerdi.
bağımlıydı ve içinde dolaşan acı Siyah Bere’nin anı-
Sonunda servis iki takla daha atarak durduğunda kendimi arkaya bakmaya zorladım. Öğrencilerin yarısı
eskiden oldukları yerde değillerdi ve birçoğu birbirlerinin üstüne düşmüştü. Bazılarının bilinci kapanmıştı
bazıları ise acı içinde inliyordu. Tekrar Göbekli
Abi’ye baktım. Kaşı kanıyordu ve gözlerini irice açmış etrafı izliyordu. Bacağı sıkışmıştı ama cebine eri-
sıyla yarışacak dereceydi. Bakışlarını sürekli kaçırıyordu ve bacağını hiddetle sallıyordu. Sanırım Sinirli
Ayak adı ona yakışacaktı. Dudaklarını sımsıkı kapamış bekliyordu. Neye bağımlı olduğunu tahmin edemiyordum ben de tahmin etmek yerine görmeye karar
verdim. Sırayla tüm anılar hızla akıyordu ve ben hangisini seçeceğimden emin değildim.
şebiliyordu. Bilincini kaybetmeden önce acil arama
Çaresizlik kokan ve istekle kavrulmuş bir anının içine
tuşuna bastı.
daldım. Bulanıklık yavaşça netleşmeye başladığında
Birkaç tuşa daha bastı ve aramaya yanıt veren kadının
sesini duyunca ağlayacağını düşünüyordu. Kendine ne
olursa olsun ilgilenmiyordu, tek düşüncesi öğrencilere
bir şey olmamasıydı.
Kadının sorularına yanıt verdi ve beklemeye başladı.
Belki de yarım saat geçmişti ama bu süre ona bir ömür
boyu yetecekti. Bir ambulans ve polis geldiğinde neredeyse bilincini kaybetmek üzereydi. Arkadaki öğren-
cilerden hiç haberi yoktu. Yorgun gözlerle arabanın
düşüncelerimi dizginledim. Duman altı bir yerdi burası. Duvarlarda ortamla alakalı olmayan orman resimleri vardı ve bu neredeyse komikti. Odanın ortasında
kocaman bir kumar masası vardı ve etrafında beş kişi
yayvan halde oturuyordu. En ortadaki adamın yanına
Sinirli Ayak vardı ve yalvaran gözlerle bakıyordu.
“Yemin ediyorum borcumu ödeyeceğim, bu akşam da
oynamama izin ver.” dedi. Adam elindeki oyun kartla-
rını yavaşça masaya bıraktı.
kapısının zorlukla açılışını izledi ardından içeriye gi-
“Anladığını sanmıyorum, ya borcunu öder oynamaya
ren görevlilerin şaşkın yüz ifadelerini ölçtü. Öğrenci-
devam edersin ya da defolup gidersin.” dedi adam
ler dışarı çıkarılırken göğsünde bir ateş yanıyordu.
keskin bir ses tonuyla. Sinirli Ayak ağırlığını diğer
Öğrendikleri ona "Keşke ölseydim." diye düşünmeye
ayağına aktardı. Masaya biraz daha yaklaşıp yüzünde-
itmişti. 3 öğrenci ölmüştü. Onun yüzünden ölmüştü
ki ifadeyi görmeye çalıştım.
SAYI 21
Sayfa 37
“Ama,” dedi ve dediği gibi masadaki adam hızla aya-
ranlığın içinde kaybolana kadar izledim ve ardından
ğa kalktı. Bu ani hareket Sinirli Ayak’ı korkutmuş
parça parça odanın oluşmasını izledim.
olmalı ki bir adım geri çekildi.
Bir adım geri çekilerek hepsine tekrar baktım. Şaşkın-
“Söylediklerinle ilgilenmiyorum. Zaten evini, arabanı
lıkla izlemeye başladım yüzlerini ve ne düşündüklerini
oyunda kaybettin eğer iyi bir teklifin yoksa daha fazla
tahmin etmeye çalıştım ama hiçbiri aslında oldukları
kalabalık etme.” diye söylendi sinirle. Bakışlarındaki
kişileri yansıtmıyordu. Kendilerini ustaca saklamayı
ciddiyet Sinirli Ayak’ı ikna edememiş olacak ki kafa-
başarmışlardı. Hepsi buraya aynı sebepten dolayı gel-
sını sallayıp duruyordu.
mişti ve haftaya Çarşamba tekrar geleceklerdi ama
“Bir hafta daha beklerse tüm borçlarımı ödeyeceğim.”
diye itiraz etti tekrar. Bu gece ne olursa olsun o kumar
masasına oturmak zorundaydı.
bazı şeyler değişmiş olacaktı. Mesela Siyah Bere ölecekti, aşırı dozda uyuşturucu kullanarak intihar edecekti. Sinirli Ayak ise böbreğini satmaktan son anda
vazgeçmiş halde sandalyesinde düşüncelere dalmış
“Nasıl ödeyeceksin bakalım.” dedi adam alaycı bir
olacaktı. Bilgisayar bağımlısı genç ailesinden saklı
gülümsemeyle. İnandığından değil sadece merak edi-
nasıl oyun oynayabileceğini düşünecekti ve aklına
yordu.
dâhiyane bir fikir gelecekti. Göbekli Abi ise başka bir
“Böbreğimi satacağım.” dedi Sinirli Ayak ve bekledi.
Masadaki tüm gözler birden Sinirli Ayak’ın üzerine
yönelmişti ve birden büyük bir kahkaha tufanı koptu.
haber yüzünden şaşkındı, amcası akciğer kanserinden
ölmüştü ve bu onun için sigarayı bırakma vakti anlamına geliyordu.
Sanki hayatlarında ilk defa gülüyorlarmış gibi gülü-
Ben ise başka bir işle uğraşıyor olacaktım, başka bir
yorlardı ve buna Sinirli Ayak’ın yanındaki adamda
insanın düşüncelerindeki yerimi alacak ve günden gü-
dahildi. Sert yüz ifadesi birden kaybolmuş ve kahkaha
ne daha da bağımlı hale getirecektim çünkü benim
atmaya başlamıştı.
işim buydu, ben bağımlılıktım. İnsanoğlu kurnazdı,
“Bak bunu beğendim.” dedi ve gülmeye devam etti.
Masadaki adamlara susmalarını işaret ederek tekrar
konuştu.
istedikleri şeylerin sonucunun kötü olacağını bildikleri
için suçlayacak birilerini arıyordu. Benim için sorun
yoktu, istedikleri kadar üzerime suç atabilirlerdi ama
intikam uğruna yıllarca savaşabilecek kadar güçlüy-
“Madem böbreğini satacaksın, sat öyle gel. Parayı ge-
ken suçu bir başkasına atacak kadar da aciz oluşları
tirdiğin an içeri girebilirsin.” dedi gülmeye devam
komikti. Sanırım bu da insanların başka bir özelliğiy-
ederken. Arkasındaki adamlara işaret etti.
di, bana muhtaç oldukları bir özellik. Onları tükettiği-
“Şimdi
gidebilirsin.”
dediğinde
adamlar
Sinirli
Ayak’ın yanına geldiler ve onu dışarı çıkana kadar
ittirmeye devam ettiler. Dikkate alınmamıştı bile, kendisiyle alay edilmişti ama en acısı kumar masasına
oturamamıştı. Şimdi görüntüsü bulanıklaşırken karanlık sokakta sinirle yürümeye başlamıştı. Gölgesi ka-
mi düşünüyorlardı oysaki ben hiçbir şey yapmıyordum. Sadece düşüncelerindeydim, beni yok etmek ya
da var etmek onlara kalmıştı ama her seferinde var
etmeyi tercih ediyorlardı. Beni yok etmek konusunda
çok acemiydiler. İstedikleri takdirde her şeyi yapabileceklerini çok çabuk unutuyorlardı.
TOZLU TAHTA
Sayfa 38
B İ R R Ü YA İ Ç İ N K Â Ğ I T
Eray KARAKOÇ — 9/B
Mezarlıklı sokağın ölü ruhlarını içinde duya duya so-
rinde kâğıt vardı. Kâğıtta bir
kağın karşısına geçti. Sokağın karşısı soğuktu. Soka-
şeyler yazıyordu, kalem sivri
ğın karşısı mezarlıksızdı. Sokağın karşısı meraksızdı.
uçlu kaliteli bir dolma kalemdi.
Sokağın karşısı hayranlık vericiydi. Sokağın karşısın-
Kalemi seçti. Kâğıdı seçse, pekâlâ üzerinde yazanlar
daki dükkânların camekânları parıltılıydı, içleri can
kaderini değiştirebilirdi. Ya da belki de kâğıdın üze-
sıkıcı bir sürü nesneyle doluydu. Başını başka yana
rinde yazanlar onun kaderiydi. Kaderini bilen bir in-
çevirdi. Bu tarafta ne bir dükkân, ne de bir camekân
san... Bir insan için başına ne geleceğini her zaman
vardı. Bu taraf karanlıktı, bir kibrit alevinden daha
bilmek, merakı, yaşama isteğini, küçük hevesleri ve
karanlıktı. Sokak köpekleri... Bu tarafta sokak köpek-
aşk denilen kavramın bütününü yok ederdi. İyi etmişti
leri vardı. Sesleri tüm sokakta yankılanıyordu; karan-
kalemi seçmekle. Şimdi bir kalemi vardı, batı yönünde
lıktı, gece olmalıydı. Bu tarafta sokak köpekleri vardı,
dümdüz ilerliyordu. Doğu çakıllıydı, çamurluydu; as-
boğuşuyorlardı birbirlerinin üstüne ine çıka. Bu tarafta
lında tam bir bataklıktı doğu. Batıda asfalt yollardan,
sokak köpekleri vardı; karşıdan küçük bir çocuk geli-
düzgün bir işçilikle yapılmış kullanışlı kaldırımlardan
yordu. Elinde beyaz bir poşet vardı, içi ekmeklerle
başka, estetik vardı. Bir estetik vardı batıda, bir güzel-
doluydu. Çocuğun cebinden bakkaldan arakladığı kü-
lik. Batının her şeyinde bir güzellik vardı. Belki de
çük bir çikolatanın ambalaj kâğıdı görünüyordu. Bu
doğudayken sivri uçluydu ayakkabılarının uçları, çe-
tarafta sokak köpekleri vardı, dişlerini göstererek hırlı-
virmişti ki başını batıya yuvarlak olmuşlardı. Artık
yorlardı. Çocuk bir ekmeğin yarısını vererek ve yolu-
bunu bilemezdi ancak batıda sokak çocuklarında ve
nu değiştirerek küçük bedenini sokak köpeklerinden
artık yalnızca hayallerinde kalan sokak köpeklerinde
kurtardı. Gözleri istemsizce başka bir tarafa yöneldi-
bile bir güzellik vardı. Batıda sokak sincapları vardı,
ler. Bu tarafta insanlar vardı, işlek bir caddeydi. Her
sokak rakunları bazen. Bazen de otoyol geyikleri; ara
meslek grubundan, her yaştan insan vardı. Hiçbirini
sıra, belki ömründe bir insanın, otoyol ceylanları. Oto-
sevmiyordu. Gözleri iki yana kaydı önce, sonra biri
yol ceylanları şairin de dediği gibi büyülenmiş gözler-
içinde yerin, diğeri dışında, sokak kaldırımlarını ve
le bakarlardı. Doğuda zamandı, tükeniyordu; batıda
kaldırım taşlarını gördü. Yönünü çevirdi, şimdi doğu-
ise güzellikti, ne kadar uğraşsa da insan sonunu göre-
ya bakıyordu. Doğuda ne bir ışık, ne de bir karanlık
miyordu.
vardı. Doğuyu göremiyordu ama doğuyu göremiyorsa
bir karanlık görmeliydi. Karanlığı da göremiyordu,
kör olmalıydı. Ancak kör olsa bile bir karanlık görmek zorunda olduğunu sanıyordu. Yönünü seçti.
Ayakkabısının yuvarlak uçları batıya bakıyordu. İlerledi.
Batıda iki kapı çıktı karşısına. Birisinde kalem, diğe-
Batıyı sevmiyordu, doğuyu oldu olası sevmemişti.
Kuzey ile güneyin zaten adı geçmiyordu dost meclislerinde. Dost meclisleri... Popüler İnternet siteleriydi
artık bu dost meclisleri denilen şeyler. Ona güneydoğu
lazımdı, güneybatı; kuzeydoğu ile kuzeybatı. Ona arada kalmışlar, ortada kalmışlar, çaprazında kalmışlar
lazımdı her şeyin. O ne tam karşısında olabilirdi her-
SAYI 21
Sayfa 39
hangi bir şeyin, ne yanında, ne de arkasında. O her
zaman her şeyin ya arasında olurdu, ya ortasında ya da
çaprazında. Huyuydu bu, huyu kurusundu. Şimdiye
kadar kurumamıştı. Kurumayacaktı. Bunu o söylemiyordu. O iki ceviz kapının karşısındayken şöyle bir
göz ucuyla bakmıştı kâğıda. Tamamını bilmek sıkıcıy-
dı, bir kısmını bilmek ise merak uyandırıcı...
Gece olduğunu sanıyordu, etrafına bakıyordu. Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyordu üstelik. Otoyolun tam
ortasındaydı. Etrafından sineklercesine hızlı ve sineklercesine rahatsız edici bir sesle arabalar, kamyonlar,
bazen de tırlar ile motorlar geçiyordu. Birkaç da bisiklet geçmişti, "birkaç"tan kastı on, on beş taneydi. Dağlık bir yerdeydi, öyle sanıyordu. Her tarafta yaşlı çam
ağaçları, sincaplar ve sinekler vardı. Belki de mevsimlerden yazdı. Hayır, yaz olamazdı; eğer öyle olsaydı,
şu karın işi neydi dağın tepesindeki? Ya sinekler ne
uçuşurdu başının etrafında? Sinekler arabalardı. Mevsim kıştı ve gâvura vurur gibi vuruyordu yüzüne
rüzgâr. İçinde hala bir parça vardı doğudan kalan.
Orada büyümüş, orada yaşamıştı; tabii olacaktı. Ama
şimdi batıdaydı, yani o öyle sanıyordu; kapı da böyle
söylüyordu, belki aşağısından, ötesinden berisinden
bir parça bir şeyler okuduğu kâğıt da. Ceylan hala otoyolun üzerindeydi. Karşıdan bir tır geliyordu. Bu yoldan bu koca tır nasıl geçecekti? Hayır, karşıdan gelen
bir kamyondu. Galiba bilinçaltı ceylanın ölmesini istiyordu. Boynuzları şimdi o dağın tepesinde gıcırdayan
koltuğunda oturan şişman Amerikalının yeni yaktığı
şöminesinin üzerinde olan bir geyik geldi, ceylanı aldı
gitti. Amerikalı mıydı? Öyleyse Amerika'daydı. Tabii,
yeryüzündeki tüm Amerikalılar Amerika'da otururdu.
Yer ve atmosfer ve de dünya üstündekiler ise genellikle Mars'ı ve Ay'ı ziyaret ederlerdi. Geçenlerde güneş
sisteminin dışına çıktıklarını hatırlıyordu hayal meyal;
yanılıyordu. Güneş sistemi... Yani... Koca sistem! Bir
bildiği mi vardı? Boyuna konuşuyordu. Eğer içinde
bulunduğu coğrafya Amerika değilse-ki Amerika da
olabilirdi ancak bu kesinlikle dağın tepesindeki kulübesinde yaşayan adam Amerikalı diye değildi-batıda
bir yerdeydi. Ama neyin batısındaydı, dünyanın mı,
Everest'in mi? Sahi Everest ne pis bir yerdi! Aklına
geldikçe gülüyordu. Everest'in dorukları dağcı dışkılarıyla doluydu. Aklına birbiriyle yarışan, Everest'in
tepesine ulaşmaya çalışan ve bir yandan hızla tırmanırken bir yandan da dışkılayan dağcılar geliyordu.
Tabii ki bu iş tasvir ettiği gibi olmuyordu. Öyleyse
dağlar vardı ve doğunun dağlarına benziyordu, havası
da aynı doğu gibiydi ama doğuda olmayan tükenmek
bilmeyen estetik vardı; İsviçre dağları olabilirdi, nedenini bilmiyordu. Durun bir dakika biliyordu; gidip
gören, haberini getiren bir şair vardı. Burada, daha
doğrusu orada, o iki kapının arasında, kâğıt ile kalemi
seçerken siz bir anda seçti sanırken, o tüm gün o şairi
okumuştu.
TOZLU TAHTA
Sayfa 40
Dağlara çok daha iyi baktı. Havası doğunun dağlarının
kendisi ne olacaktı, kendisini susturdu-yuvarlanan bir
havasına benziyordu, tepesinde bir Amerikalı dağın
çığ gibi... Ne diyeceğini unutmuştu. Birden hatırladı.
tüm tepe yüzeyini kaplayan bir kulübede yaşıyordu ve
Evet, şu yüce dağlardan yuvarlanan bir çığ gibi, o çı-
batıdaydı. En iyisi tırmanıp, gözlerimle görmek dedi;
ğın çıkardığı ses kadar-bu çığın derken, çığğın diye
sanki önceden ayaklarıyla görüyordu. Dağın tepesine
söylemek ve yazmak geliyordu içinden-sert bir şekilde
bir çırpıda çıkamadı; çocukken de bu işlere pek me-
ve üç tekrarla Amerikalının hemen altındaki paspasta
raklı değildi. Arkadaşları atlayıp zıplarken, tırmanıp
"Bay Johann Jacob" yazan kapısına vurdu. Evet, tıkla-
koşarken o bir şeyler yapıyordu; ne yaptığını hatırla-
mıyordu; vuruyordu. "Bay" mıydı, doğru mu görmüş-
yamadı, belki de sadece yaşıyordu zamanın geçmesini
tü? Evet, "Bay"dı. "Johann" mıydı? Evet, "Johann"dı.
bekleyerek. Burası doğuydu, zaman çabuk geçmişti.
Alman da olabilirdi. Ama ya "Jacob", "yakop" değil
İşte şimdi tekrar batıya döndü ve bir düşünme süresin-
de "cekıp" şeklinde okunuyorduysa? Annesi ve babası
de, belki saatlerce düşünmüştü, dağın tepe noktasına
Amerikan, annesinin babası Alman olmalıydı. Bu saç-
vardı. Adım atabileceği, tutunabileceği hiçbir yer yok-
ma çıkarıma nere-
tu. Başka... Ame-
den vardığını düşü-
rikalının
dağın
nemeden ve kendi-
tüm yüzeyini kap-
sini şu "yüce" dağ-
layan kulübesinin
ların tepesinden o
penceresinin per-
gürültülü çığ gibi
vazından
başka.
aşağıya yuvarlaya-
cümleler
madan pek sevgili
Uzun
kurmayı hiç sev-
"Bay"
Amerikalı
miyordu, döndü ve
Alman
dostumuz
düşündüklerine,
kapıyı
açtı.
yazdıklarına baktı;
"Buyurun! Tanrının
ya o çok uzun dü-
unuttuğu batının bu
şünüyordu,
lanetli
ya
kasabasına
uzun cümleler ne demek bilmiyordu ya da onları sevi-
ve bu lanetli insanına yani bana getiren sizi, nedir?"
yordu. Uzun cümleleri İngilizce bir La Vie En Rose
Neden devrik konuşuyordu? Ve konuştukları, neden
yorumu kadar seviyordu. Rose deyince aklına güller
bu kadar saçmaydılar? Onun oyununa uymadı. "İçeri
geldi; gülleri hiç sevmezdi ve gül suyundan nefret
buyurmayayım. Yolumu kaybettim de, sadece nerede
ederdi. Ne çok çağrışım yapan şey vardı! İşte şimdi
olduğumu öğrenmek istiyorum." Ne saçma bir cümle
Amerikalının dev kulübesinden bir soprano saksafon
kurmuştu yine? Tanrım dedi, üstüne kimin alınacağını
sesi yükseliyordu, soprano muydu? Değildi. Umursa-
bilmiyordu ama o Kolombiya'daki kahve bitkilerini ve
madı. Şu üzerinde bulunduğu yüce dağlardan-kaç met-
telaffuzunu en çok sevdiği kelimeleri tercih ederdi.
re vardı ki, bir baktı, ölçtü; bulamadı ama yüce değil-
Yolunu kaybetmişti, nerede olduğunu öğrenmek için
lerdi, yüce olan hiçbir şey yoktu, hayır o vardı, ya
birisinden yardım alması gerekiyordu ve o kişiden yer
SAYI 21
Sayfa 41
bilgisinden başka bir şey istemiyordu. Yolunu kaybet-
kapılardan kendisinin aldığı sivri uçlu dolma kalemle
mekten memnun gibi görünüyordu ama belli ki içinde
birlikte üzerine doğru geliyordu. Ölmeden önce kendi-
bir kurt vardı. Bir elma kurduydu tabii ki bu. Arada
sine tanrı olarak piyanoyu ve Beethoven’in Ay Işığı
sırada içine bizim bildiğimiz kurtlardan girdiği de olu-
Sonatı'nın baş kısmını seçti. Elbette politeistti. Şu dün-
yordu, mesela geçen akşam olmuştu. Sahi geçen ak-
yada tapılası ne çok şey vardı! Bu yüzden başkalarının
şam ne olmuştu? Demişti ya, içine girmişti hani, kurt-
tanrı olarak seçtikleriyle kendisinin seçtikleri neredey-
lar, şu bizim bildiğimiz kurtlar. Umursamadı, buraya
se aynıydı. Tek fark onunkiler onu kısıtlamıyor ve
nasıl gelmişti? Bunu da umursamadı. Amerikalı Al-
gerçekten tapılmayı hak ediyorlardı. Ölmeden önce iyi
man dostu Bay Johann "Cekıp" ona bunu kendisinin
kötü bir tanrı seçmişti, şimdi tanrıyı kulaklarında du-
de bilmediğini söyledi. Nasıl yani demişti sesli bir
yuyordu. Son anda tanrısını değiştirdi. Amerikalı Al-
biçimde istemeden. İşte şimdi Amerikalı Alman dos-
man dostumuz Johann Jacob elinde sivri uçlu dolma
tumuz gevezelik etmeye başlayacaktı; öyle de olu.
kalemle ona yaklaşırken kulaklarında duyduğu tanrı
Ama o dinlemedi. Dağın doruğundan aşağıya atlaya-
Mozart'ın sadece kemanla çalındığında insana şu an
caktı ki vazgeçti. Gerçekten çığlar gibi ses çıkarıp çı-
onun yaşadığı gerginliği yaşatan Requiem'iydi.
karamayacağını merak ediyordu. Kendini ansızın boşalan sağanak gibi yere bıraktı. İşte şimdi yuvarlanıyordu. Tıpkı bir çığ gibi. Ama bu çığ acı veriyordu ve
sesi aslından çok başkaydı. Ne çok işte şimdi diyordu.
Umursamadı, önceleri de umursamamıştı.
Öldü ve şizofren beyninin onu yanılttığı köpekli sabahtaki parlak ve sıcak güneş ışınları yüzünün üzerine
düştü. Yüzünde umursamaz bir gülümseme vardı.
Sanki öldüğü için mutluydu. Amerikalı Alman dostu
Johann Jacob onun seçtiği sivri uçlu dolma kaleme
Kırılan kemiklerinin çıkardığı rahatsız edici bir ses
mürekkep diye kendi kanını doldurmuştu boğazının
duyuyordu. Şaşkın bir biçimde uyandı. Ne garip rü-
bir kısmını doladığını hissettiği damardan itinayla ka-
yaydı! Yaz aylarındaydı, gece boyu sinekler başında
nını çekerek. Yaşarken en sevdiği renkti kan kırmızısı.
vızıldayıp durmuşlardı. Biraz önce uyandığı ses de
Şimdi de seçmediği kapıdaki kâğıda kendi eliyle gö-
rüyanın başında havlayan köpeğinin tuzlu krakerleri
türdüğü, içine kendi kanı doldurulan dolma kalemle
yerken çıkardığı sesti. Ve yine biraz önce olan o yu-
yazılıyordu kaderi. Ya diğer kapıyı seçseydi? Tüm bu
varlanma, köpeğinin yorganın üzerindeki kraker pake-
olanları bilecek ve tüm insani hislerini yitirecekti. İşte
tini alabilmek için yorganıyla birlikte kendisini de yu-
haklıydı. Belki de bundandı sıcak ve parlak gün ışığın-
varlamasından ileri geliyordu. Yorgan dediği de anne-
da kendi ölümüne gülümsemesi.
sinin mutfakta kullandığı bulaşık bezleri kadar ince bir
örtüydü. Köpeğinin başını okşadı, sıcak güneşin par-
lak ışıkları odanın içini aydınlatıyordu. Birden aklına
geldi, onun köpeği yoktu. Garip şeyler oluyordu.
Not: Bu yazı yazılırken tam üç kere çektim kanı damarından mevtanın. Şu taze, yoğun kanı kullanması
zor oluyor.
Her şey Johann Jacob'la konuşmasıyla başlamıştı. Yarı
açık gözleri tahta döşemeleri görebiliyordu. Bir sandalyeye bağlanmıştı ve Amerikalı Alman dostu ceviz
Amerikalı Alman Dostunuz Johann Jacob'dan...
TOZLU TAHTA
Sayfa 42
BOZULAN BÜYÜ
Nilay YILDIZ — 12/E
İnsanlar ikiye ayrılır: yaşayanlar ve ölüler. Fakat bu
du, bankta uyuklayan yaşlı amca-
pek bildiğiniz gibi bir ayrım değil. Yani bunun henüz
mın horultusunu, ayakları şişmiş,
farkında değilsiniz. Şöyle ki: ya hayatın telaşına kapı-
yolda yürümekten zorlanan hami-
lırsınız ve sürekli bir yerlere yetişmeye çalışır ama
le bir bayanın acısını, inşaatın en üst katında sırf evine
asla başaramaz ve “Ölüler” kategorisinde yer alırsınız
ekmek götürebilmek için yükseklik korkusunu göz
ya da tam şu an olduğunuz yerde işi gücü bırakıp öyle-
ardı edip çalışan bir babanın kararlılığını, batan güne-
ce kalır ve sadece etrafınızı seyredersiniz. Etrafınız
şin ertesi gün doğmak için verdiği vaadi, kıyıya vuran
kalabalık bile olsa en azından kalp atışlarınızı hisse-
dalgaların kızgınlığını ve bezmişliğini şimdi daha iyi
dersiniz. Ne kadar da “Ben buradayım!” diye atıyor
hissedebiliyor musunuz? Peki, o kalabalığa karışma-
dimi? Söylemeye gerek yok, asıl şimdi hayatta oldu-
dan da o kalabalık içinde olduğunuzu?
ğunuzu hissediyorsunuz.” Yaşıyorum!” diyebiliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz “Hayat” oluvermişsiniz. Hayat
sizin için başlamış. Hayatın öylece akıp gitmediğini
sizi de içine alarak ilerlediğini şimdi daha iyi anlayabiliyorsunuzdur, eminim.
Bir yerinize bir şey batmadan ya da çarpmadan da
hissedebildiğinizi fark edebiliyorsunuzdur umarım.
Yoksa yaşayan ölülerden farksız olursunuz. Gelin şöyle yapın; bırakın zaman sizi es geçsin, benliğinizi kısa
süreliğine unutun, daha az aidiyet duyun ve “Abla son
Dışarı attıysanız kendinizi ya da en azından camdan
durak burası, geldik.” diyerek büyüyü bozan otobüs
bakıyorsanız;
şoförüne aldırış etmeden tebessüm ederek inin o oto-
sokak başında vedalaşan sevgililerin
sıcacık kalplerini, yaşlı teyzemin çektiği kamburundan
daha ağır olmayan pazar arabasının yükünü, maç ya-
parken yola kaçan topun peşinden koşan çocuğun nefes alıp verişini, kulağında kulaklık havalı havalı yürüyen genç kızın eteğinin rüzgârla
açıldığı o an ki utangaçlığını, okuldan çıkmış
çocukların neşesini, yavrusunu beslemek için
tırım tırım yemek arayan anne kedinin çaresizliğini, evden bakkala ekmek almaya annesinin
terlikleriyle çıkan genç ve yakışıklı çocuğun
tanıdık birilerine yakalanma korkusunu, annesinin az önce aldığı çikolatayı her yerine bulaştırarak yiyen küçük çocuğun vurdumduymazlığını, ayakları buz tutmuş bir sokak çocuğunun
“Abla mendil alır mısın?” diye uzattığı mendille
birlikte gönderdiği o sıcacık bakışında ki umu-
büsten. Ben öyle yaptım en azından.
SAYI 21
Sayfa 43
AŞK
Simge ÇELİKTAŞ — 11/A
kokusunu soluyabiliyorken ben
Aşk nedir? Kendi varlığından vazgeçmek midir? Yok-
yalnızca yanımdan geçtikten 4
sa yanında olsa dahi elini uzatıp dokunmaya kıyama-
saniye sonra kokusunu duyabi-
mak mıdır?
liyorum. Oysa ben sadece o
Bence gözden düşen tek bir damladır aşk. O duygu
yüklü tuzlu suyun kâğıtta-
kokuyu soluduğumda nefes almak nedir unutuyorum.
Ben aylar boyunca yüreğime işlemişken sevgimi, gözlerine bakmaya bile utanı-
ki siyah mürekkebi dağıt-
yorken, bir başkasının sırf
masıdır. Belki de güneşin
eğlencesine onun yanından
dışladığı, tüm renklerin
ayrılmaması haksızlık de-
anası olan siyahtır bilin-
ğil mi?
mez.
Evet aşk…
Diyorlar, ‘Üzme kendini
değmez!’ Nasıl üzmem?
Sadece üç harf ve bir hece-
Çaresi var mı bu yakaya
den oluşan bu kelime aslın-
yapışan hastalığın? Bili-
da huzur bulundururken
yorsan söyle. Ben biliyo-
sanki ölümün tanımı gi-
rum, hayır yok. Bir kez
bi… Ve kesinlikle gerek-
yakalandıysan bu hastalı-
siz; acıdan başka bir şey
ğa geri dönüşün yok! Sa-
getirmiyor. Aptal birkaç
niye
tadacaksın
kelebekle başlıyor fakat
acıyı. İliklerine işleyecek,
sonu kesinlikle hayal kırık-
o acıyla uyuyup o acıyla
lığı.
saniye
uyanacaksın. Ama o acı olmadan da yapamayacaksın,
biliyorum. Çünkü seni gerçek kılan o acı olacak. Senin
var olmanı sağlayacak olan şey, insanın içini kurutan
acı ve aşk karışımı bu ölümcül duygu olacak.
Birazdan bu kâğıdı da buruşturup atacağım ve onu
tekrar baştan yazacağım. Belki tekrar tekrar sileceğim
tüm harflerimi, kelimelerimi. Neden diye mi soruyorsun? Çünkü o benim yazdıklarım değil, yazmaya kıya-
Sevgin karşılık bulduysa ne mutlu… Peki ya onu sev-
madıklarım. Ben bile okuyamayayım diye yazamadık-
diğinden haberi bile yoksa? İşte o zaman senin için
larım, sildiklerim…
güneş batar. Anlatmak istediğim de bu işte. Güneş
battı. Her yer karanlık.
Bu haksızlık değil mi? Başkaları onunla kol kola girip
Çünkü aslında o benim hiç var olmayanım…
TOZLU TAHTA
Sayfa 44
B A N A A Ğ L A M AY I U N U T T U R A B İ L İ R M İ S İ N ?
Cemile ÖZÇELİK – 11/B
mızda. Ben hıçkıra hıçkıra ağlasam bile, sen gülümse. Belki bir
gün birlikte gülebiliriz umuduyla.
Korkuyorum ben. Benden haberin yok belki ama sensizlik beni rahat bırakmıyor. İki eli hep yakamda. Nereye gitsem kurtulamıyorum. Çok ağlıyorum ben. Sığınacak kimsem yok. Gel, sen ol sığınağım. Bir parçası oluver yaşamımın. Olmaz mı?
Gülümse bana. Sadece gülümse. Belki buruk bir te-
Gel, beni korkularımla bırakma. Sen tut elimi. Sen
bessüm ödünç alırım senden, gözyaşlarım yerine. Bel-
gülümse bana, ben bütün insanların sahte kahkahaları-
ki sadece kokunu isterim rüzgârdan. Seni özlemekten
na kulaklarımı tıkarım. Yeter ki gülümse. Benim için
yoruldum ama hala çok özlüyorum. Oysa kim olduğu-
gülümse. Beni kurtaracak anahtar belki de ellerinde.
ma dair bir fikrin yok. Sana kalsa, öylesine yazılan
Hadi, gel ve kurtar beni bu kafesten. Gel ve elimi tut.
satırlar bunlar. Kelimeler rastgele serpilmiş üzerine.
Gözyaşlarım son bulsun. Sahi, bana ağlamayı unuttu-
Ama dikkatli bak. Bu satırlardan acım çığlık çığlığa
rabilir misin? Çok ağladım ben. Artık biraz gülsem...
bağırıyor. Gözyaşlarım her noktada kan akıtıyor. Bu
yüzden bitiremiyorum cümlelerimi. Bu yüzden yeni
bir cümleye başlayamıyorum. Yeni bir hayata başlayamadığım gibi. Korkuyorum; biraz daha acı çekmekten,
biraz daha özlemekten, biraz daha sevmekten. Ama en
çok seni unutmaktan korkuyorum. Yerini kimse dolduramaz, biliyorum.
Gülümse bana. Belki kilometrelerce uzağımdasın ama
gülümse. Sadece gülümsemen bile yetiyor bana. Be-
nim acım her zerreme işlerken, sen gülümse. Yalnızlığım yakarken bedenimi, sen sadece gülümse. Kim
olduğumu bilmene gerek yok. Ben sensizliğimle savaşırken gülümse. Çünkü ben asla yalnız kalmam. Sen
yoksan, yokluğun var yanımda. Belki senin kadar mavi değil, ama olsun. Seni hatırlatıyor her yalnız kalışı-
SAYI 21
Sayfa 45
SİZ Mİ MEDENİSİNİZ?
Filiz SÜZEN — 11/A
Akıl, insana bahşedilmiş en büyük mucize. Rasyona-
tercih etmekle, sokağı Fransız
listlere göre doğru bilgiye ulaşmanın tek yolu. Bu ka-
pencerelerden izlemekle, piyasa
dar doğrunun kaynağı akılken neden tüm yanlışlara
ürünü sanatçılarla herkesin medeniyet dediği o şeyi
insanı yönlendiren akıl?
yaşamış olmuyoruz. Önümüze her serilene "iyi" de-
İnsan iradesini kullanarak seçim yapar, aklını kullanan
yönünü kendi bulur, kendi doğrusuna ulaşır. Peki, bugün insanlara doğru ve yanlış arasında seçim şansı
tanınıyor mu ki? Dün iradesini bilen insanlardık, bugün iradesini kullanamayan
insanla-
rız, yarın iradesini
bilmeyen insanlar
olacağız. O kadar
miskin
olduk
ki
seçimlerimizi yapma gereği duymayan, önümüze sunulanı sorgulamadan
kabullenen,
başkalarının
bize
kendi çıkarları için
yaşatmaya çalıştıkları,
adına
"medeniyet" dedikleri yaşam tarzına
diklerinde neden misliyle kötülüğün altından çıkmaya
çalışıyoruz o zaman? Çünkü gösterilen iyiler bizim
"kötü" dediklerimizin foyalanmış hali. Ama bizim ne
bu foyayı kazıyacak tırnaklarımız var ne de cesaretimiz. Hataları yanlışa çevirmeye meyil-
li varlıklarız belki
ama yanlışlara göz
göre
göre
"eyvallah" diyecek
kadar arsız bir millet değiliz. O zaman
hadi aklımızı görelim,
doğrumuzu
bulalım? Buna da
üşeniyoruz
değil
mi? Beyin denen
organ her hayvanda
var da biz insanlık
edip kullanmıyoruz
onu.
boyun eğen köleye dönüşüyoruz. Aynılaştırılıyoruz.
Mehmet Akif Ersoy'un da dediği gibi "İki insan çeşidi
Biz Mustafa Kemal'in her şeyi öğrettiği ama uşaklığı
vardır: zaman geçtikçe hatalarla yüzleşen, zaman geç-
öğretmediği soydan geliyoruz. Ne ara başkalarına bo-
tikçe yüzsüzleşen." Geleceğini gören bir ecdadımız
yun eğer olduk? Yenilginin hangi boyutundayız da
vardı, şimdi önünü göremeyen nesiller yetişiyor. Me-
kendi medeniyetimizi yaşayamıyoruz?
deniyeti nereye bakarken bulacağız, bilmiyorum.
Bedenin her yerini açmakla, hamburgeri tarhanaya
TOZLU TAHTA
Sayfa 46
BAHRİKAN OKAN DİNÇBİLEK
11/B
ÜSTÜNE ÜSTLÜK
BOŞ UMUT
Her gün yaşarken ölmek gerçekten çok zor.
Hayat, seni yavaşça eriten bir kor.
Sevip de kaybetmek asıl acı olan
Birçok anı var ondan geriye kalan.
Günaydın, bir çiçek gibi açtın
Dünyanın kötülüğünden hep mi kaçtın
Nasılda her yere güzelliğini saçtın
Sen beni mutlu eden bir haptın
Ağladın mı hiçbir şarkıdan dolayı?
Öldürür seni şu yalnızlık olayı
Saate bir bakıyor beşe üç var
Caddelere neden yağmıyor hiç kar
Sana sarılınca her şey geçer sandım
Kendi uydurduğum yalanlara kandım
Boş insanlar doldurdu hep sokakları
Benimle solan sonbahar yaprakları
Ne yani, aşk bakışlarla mı konuşmak
Şarkılarda yardımcı olmuyor bana
Sonsuzluğa kadar el ele koşuşmak
Çok hoş kitaplar verecektim sana
Aşk bana söylesin mutluluk ne demek
Sevmenin güzel olduğunu sanırdım
Gülmek için gerekir mi çokça emek
Tanrım ben neden bu kadar çok yanıldım
Uzaklara gitmektedir belki çare
Şu hayallerim atmak istiyor çığlık
Olduğum yerde çiziyorum bir daire
Nasıl da susuz kaldı o ufak balık
Doğa korkunç ama olamaz bir cani
Sevgi bizim için pamuktan bir yolsa
Hayat yaşanıyor, çok hızlı ve ani.
Keşke gecelerin hepsi bizim olsa
SAYI 21
Sayfa 47
A M A N N E G Ü Z E L B U H Ü C R E D E YA Ş A M A K
Eray KARAKOÇ — 9/B
Aman ne güzel!
Sen mahrum et kendinden beni.
Akşam oluşlarında arkandan bile
bakamayayım,
Bir ıslık tutturup taşları sektiremeyeyim sıra sıra su
birikintilerine.
Keyfim olmasın bugün, bu akşam ve bu gece.
Aman ne güzel!
Sen muhtaç bırak beni kendine.
Bak daha bahar da gelmedi, yapma böyle!
Ne bir çiçek kokusu, ne sıcak güneş...
Yokluğunda içimi ısıtabilecek bir ateş,
Hiçbir şey yok.
Aman ne güzel!
Bak dönüyor saatin akreple yelkovanı,
Yanımdan geçtiğin ilk günkü gibi, sert ve hızlı.
Bu saat gibi,
Günler, haftalar, aylar geçiyor.
Ne bahar geliyor, ne sen geliyorsun.
Yarın öbür gün yıllar geçecek.
Ve ne bahar gelecek, ne de sen geleceksin.
Ben bakacağım arkanızdan.
Geçen bahar koparmaya kıyamadığım çiçeğe bir sövgü yazacağım
Ona ihtiyacım var ve o yok diye.
Şimdi sen de yoksun, sonra sen de olmayacaksın.
Sana da bir sövgü yazacak mıyım ellerim titreye titreye?
Bak her zaman seni düşündüğümde elimde bir kahve
fincanı
Cebimde çikolatalar bayram sabahlarındaki gibi
-ama bu çikolatalar mahallenin en sevilen komşu teyzesinden,
birkaç sarı, parlak içi demir, dışı bakır paralarla birlikteBak kulağımda şimdiye kadar duyduğum, okuduğum
tüm şiirler
Bir Çukurova tasviri gözlerimde, sebepsiz...
Bir şairin çalışma odası,
Sevdiğine hasret, yaşıyorum dediği zamanlar kendisi
de inanmadan...
Bak rüzgârlar esiyor pencerelerime, sesleri kısılmış
hepsinin.
Bak bu eskinin deli rüzgârları, artık yalnızca elektrik
tellerini sallandırıyorlar.
Bak hiç şiir okumamış bir insan gibiyim...
Ne Çukurova tasvirleri, ne Ankara, ne Samsun, ne de
İzmir...
Neresi olduğunu bilemediğim karanlık bir hücredeyim.
Bu hücreye bahar niyetine soluk sonbaharlar geliyor.
Sokaklarındaki kadınlar,
Bahçelerinde ortancalar yerine gazoz kapakları yetiştiriyorlar.
Bahar allı morlu çiçekler yerine,
İşe yaramaz bir yığın yapraklar bulutu getiriyor bu
hücrede.
Bu hücrede yemeklerin davetkâr kokusu,
Bir ulu ağaca konmuş on beş, yirmi küçük kuşun neşeli sesleri,
Yorucu, yıpratıcı, uzun bir günün ardından bir işe yarayabilmenin rahatlığı...
Bu hücrede yaşamak diye bir kavram yok!
Aydınlık ise çok uzak.
Yalnızca karanlıklar,
Sensizliğin mor-karanlık filtresinden geçirilmiş sonbaharlar,
Bahçelerde ortancalar yerine gazoz kapakları var.
Bu hücrede her şey tükeniyor...
Önce kahvem tükendi.
Sonra o çok sevdiğin parfümüm.
Az sonra en sevdiğim kitap bitecek,
Çok fazla kâğıdım da yok.
Bir vakit sonra arzu da yok olacak bu hücrede,
Umut da, yaşama sevinci de.
Ve bir vakit sonra ben de yok olacağım, kaybolacağım.
Tükeneceğim bu hücrede.
ÇİZİ-YORUM
Görkem DİRİK — 12/B
SAYI 21
www.sarayanadolu.meb.k12.tr