Tozlu Tahta 21. sayı - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
Transkript
Tozlu Tahta 21. sayı - SARAY - Mustafa Elmas Arıcı Anadolu Lisesi
TOZLU TAHTA HAZİRAN 2015 SAYI 21 TOZLU TAHTA B U SAY I DA : ELİNİ TAŞIN ALTINA KOY—Alparslan YILMAZ 1 BİR YILIN ARDINDAN— Mustafa Celal KILIÇMAN 2 İLÇE SAĞLIK MÜDÜRÜ İLE MÜLAKAT 5 ÇERKEZKÖY RAM PSİKOLOJİK DANIŞMANI İLE MÜLAKAT 8 MADDE BAĞIMLISI BİR GENCİN BABASIYLA RÖPORTAJ 12 BAĞIMLILAR KERVANI — Ebru DOĞU BEYAZ — Nur Banu DİNLEYEN 18 20 AYAĞA KALK — Leyla Melis ÇETİN 31 BAĞIMLI ZİHİNLER — Beste MERT 32 BİR RÜYA İÇİN KAĞIT — Eray KARAKOÇ 38 BOZULAN BÜYÜ — Nilay YILDIZ 42 AŞK — Simge ÇELİKTAŞ 43 BANA AĞLAMAYI UNUTTURABİLİR MİSİN? — Cemile ÖZÇELİK 44 SİZ Mİ MEDENİSİNİZ? — Filiz SÜZEN 45 ÜSTÜNE ÜSTLÜK / BOŞ UMUT — B. Okan DİNÇBİLEK 46 AMAN NE GÜZEL BU HÜCREDE YAŞAMAK — Eray KARAKOÇ ÇİZİ-YORUM — Görkem DİRİK 47 48 Haziran 2015 Yıl: 14 Sayı: 21 Mustafa-Elmas Arıcı Anadolu Lisesi Yayın İletişim Kulübü Yayın Organıdır Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Mustafa Celal KILIÇMAN Telefon: 0 (282) 768 65 22 Faks: 0 (282) 768 25 51 E-posta: [email protected] Genel Yayın Yönetmeni Alparslan YILMAZ Dergi Tasarım Alparslan YILMAZ Yayın Kurulu Alparslan YILMAZ Nilay YILDIZ İrem YÜRÜK Bengi BERK Nur Banu DİNLEYEN SAYI 21 TO Z L U TA H TA HAZİRAN 2015 E L İ N İ T A Ş I N A LT I N A K O Y. . . Alparslan YILMAZ– Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Dergimizin bu sayısının konusu oldukça kapsamlı ve zor bir konu. Konuyu belirlerken bu kadar zorlanacağımızı tahmin etmemiştim açıkçası. “Bağımlılık” denen şeyin birkaç beddua ve birkaç temenni cümlesiyle geçiştirilemeyecek bir konu olduğunu; üzerinde ciddiyetle durduğumuzu zannettiğimizi, ama hiç de öyle olmadığını fark ettik. Bizim bildiklerimizin bilmediklerimiz yanında denizde damla mesabesinde olduğunu gördük. Gördük demeyelim anladık diyelim. Çünkü gördüğümüzü tam olarak anladığımız söylenemez. Televizyon ekranlarından gördüğümüz bağımlıların bizlere çok yakın olduğunu biliyoruz, ama işin vahametini anlayamıyoruz. Eğer anlamış olsaydık bu işi güvenlik güçlerine havale edip bırakmazdık. Ama maalesef bu konuda insanlarla görüşmeye, gerekli birimlerle iletişim kurmaya çalıştığınızda elinizin çok da dolu olmadığını, daha alınacak çok mesafe olduğunu görüyorsunuz. Evet, alınması gereken çok mesafe var. Çocuklarımızın bu bataklığa sürüklenmemesi için çocuklarımızı bu maddeleri kullanmaya iten sebeplerin doğru irdelenmesi, gereken her türlü çalışmanın da geciktirilmeden yapılması gerekir. mak için gerekli tedbirleri almazsanız madde kullanımını azaltmanız pek de mümkün olmayacaktır. Bu talebin azaltılabilmesi için de toplumu oluşturan bütün birimlerin çok ciddi bir biçimde bu mücadelede yer alması gerekir. Sorun sadece devletin, sorun sadece hukukun, sorun sadece ailelerin, sorun sadece bireyin değil; sorun hepimizin sorunu. Bu bilinçle hareket etmek gerekir. Tevekkül güzel bir şeydir; ama insanlarımız tevekkülü yanlış anlarlar genelde. “Allah korusun!” demek değildir tevekkül. Her işi Allah’a havale etmek demek değildir tevekkül. Bütün tedbirlerini aldıktan sonra tevekkül gerekir. Diğeri insanın sorumluluktan kaçmasıdır. Toplumu oluşturan bütün paydaşların kendi üzerine düşen sorumluluğu alması gerekir. Sorumluluğu herkes birbirine bırakırsa sorun büyür; sorumluluk alınırsa sorunun çözümünde yol alınır. Meselenin ciddiyetini elini taşın altına koyanlar bilir çünkü. Elini taşın altına koymayan taşın ağırlığını bilemez. Bağımlı kitlesinin özellikle 15-30 yaş grubu içerisinde yer alan bir kitleyi hedef alması bununla ilgili önleyici çalışmaların da yapılması için ipuçları verir bize. Ergenlik dönemindeki gençlerin maddeye yönelmelerinin sebebi ruhsal ve bedensel değişimleri, kalıtım ve zeka durumları, yanlış eğitilmeleri, ekonomik bunalımlar, düzensiz kentleşme, akran baskısı, merak dürtüsü vs. olabilir. Sebepler bu kadar çok olunca mücadelenin de çok boyutlu olması gerekir. Ortaya çıkmış sorunu sadece toplumun bir biriminin çözebilmesi mümkün değildir. Suçlamak çok kolaydır: devleti suçlarsınız, polisijandarmayı suçlarsınız, aileleri suçlarsınız, madde bağımlısı bireyi suçlarsınız… Ama suçlayarak sorunu çözemezsiniz. Toplumun bütün birimlerinin, devletin, güvenlik güçlerinin, sağlık kuruluşlarının, okulların, sivil toplum kuruluşlarının, ailelerin, birey olarak her birimizin koordineli bir şekilde bu sorunun çözülmesinde sorumluluk üstlenmesi gerekir. Herkes ne yapacağını çok net bir biçimde bilmeli, bu doğrultuda hareket etmeli. Ancak topyekûn bir mücadele sonuç verecektir. Bu mücadele kâğıt üzerinde de kalmamalı, hiçbir zaman uygulanmayacak planlar yapıp, bir şeyler yapıyor görüntüsü vermek için kâğıt israfı yapmamak lazım. Planlı bir biçimde iş yapmak lazım. Toplumda bu tür maddelere yönelik arzın ve talebin azaltılması gerekmekte. Gerekli yasal düzenlemelerle ve polisiye tedbirlerle bu maddelerin arzının azaltılmasını sağlayabilirsiniz belki. Ama siz talebi azalt- Unutmayın bağımlı gençleri kurtarmak, toplumu kurtarmaktır, kendimizi kurtarmaktır. İnsan kendini ateşe atar mı? Bu çocukları bu ateşin içinden çıkaralım hep birlikte. TOZLU TAHTA Sayfa 2 BİR YILIN ARDINDAN Mustafa Celal KILIÇMAN – Okul Müdürü Bir Tozlu Tahta sayımızla daha siz değerli okuyucula- yayın yayınlamaktadır. Bu rımızla birlikte olmanın sevinci içerisindeyiz. Bu yıl yayında Türkiye’deki bütün gerek Bakanlığımız ve gerekse İl Milli Eğitim Müdür- liselerin sınavdaki başarı lüğümüzce bağımlılığa karşı adeta savaş açıldı. Biz de durumunun adeta röntgeni çekilir. O yüzden Mart ayı okul olarak bu savaşta üzerimize düşenleri yaparken bizim merakla beklediğimiz bir aydır. Bu yıl yayınla- bu sayımızın konusunu “Bağımlılık” olarak belirledik. nan sonuçlarda bir önceki yıl vermiş olduğumuz Umarım dergimiz bu konuda faydalı olur. emeklerin boşa gitmediğini görmek bizleri ziyadesiyle Bu eğitim öğretim yılına okulumuz kadrosunda birtakım değişikliklerle başladık. Aramızdan ayrılan arka- mutlu etti. Okulumuzun Anadolu Liseleri arasındaki sıralaması ile ilgili tablo aşağıya çıkarılmıştır. daşlarımıza yeni okullarında başarılar diliyoruz. Ara- Okulumuz, öğrencilerimize akademik eğitim verirken mıza yeni katılan arkadaşlarımıza da tekrar hoş geldi- aynı zamanda onların bedensel ve zihinsel gelişimleri- niz diyor ve kendilerine başarılar diliyoruz. ni de önemsemektedir. Bu anlamda öğrencilerimizin SINAV DERS YGS Matematik 576 4 YGS Fen Bilimleri 619 5 YGS Türkçe 203 2 için müzik sınıfı ihtiyacımız ortaya çıktı. Bu ihtiyacı- YGS Sosyal Bilimler 100 1 mızı Bakanlığımız ve Okul Aile Birliğimizin desteği LYS Matematik 325 3 ile gidererek okulumuza müzik sınıfı kazandırdık. LYS Geometri 327 4 LYS Fizik 319 3 LYS Kimya 272 3 LYS Biyoloji 339 3 LYS 37 2 LYS Türk Dili ve Edebiyatı Coğrafya-1 47 1 LYS Tarih 15 1 LYS Coğrafya-2 201 2 LYS Felsefe Grubu 19 1 Bir eğitim öğretim yılının daha sonuna gelirken bu öğretim yılında neler yaptığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yıl okulumuza ilk defa kalıcı olarak müzik öğretmeni atandığı için müzik derslerimizin daha verimli ve başka sınıfları rahatsız etmeden işlenmesi ÖSYM, her yıl Mart ayında bir önceki yılın Üniversiteye Giriş Sınavlarındaki detaylı sonuçları içeren bir TÜRKİYE SIRALAMASI İL SIRALAMASI hayatın her alanında başarılı olabilmeleri için önümüze çıkan tüm şansları değerlendiriyoruz. Yazımın bu bölümünde öğrencilerimizin kazandığı başarıları sizlerle paylaşmak istiyorum. 15 yıllık mazisine 3 defa SAYI 21 Sayfa 3 mız Balkan Özel Gereksinimli Çocuk Oyunlarına bu Futbol il şampiyonluğunu yazdıran okulumuz, bu yıl yıl etkinlik komitesinin davetlisi olarak katıldık. Edir- da Futsal (Salon Futbolu)il şampiyonluğunu kazandı. ne’de yapılan ve Edirne Valiliği, Edirne Belediye Baş- Bu şampiyonluklarımızı önemsiyoruz. Çünkü okulu- kanlığı ve Trakya Üniversitesince ortaklaşa düzenle- muzdaki sadece 149 erkek öğrenci ile öğrenci sayısı nen bu oyunlarda gençlerimizin akranlarıyla bir araya binleri geçen okulların arasından sıyrılarak şampiyon gelip kaynaşmalarını sağlayarak mutlu olmalarını sağ- olmamız, öğrencilerimizin takım ruhunu kazandıkları- lamaya çalıştık. nın bir göstergesidir. Bundan dolayı şampiyon öğrencilerimizi bir kez daha tebrik ediyorum. Puanlı Atletizm İl Müsabakalarında takım olarak kızlarda il ikincisi erkekler de il üçüncüsü olmamız da bu sevincimizi artırmıştır. Sosyal sorumluluk projelerimize bu yıl bir yenisini daha ekledik: Best Buddies Turkey. Best Buddies 1989 yılında Anthony Kennedy Shriver tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan bir sivil toplum girişimi. Türkiye, bu programın 50. uygulama 3 yıl önce başladığımız “Yürek Engel Tanımaz” proje- noktası olarak Best Buddies Turkey adıyla 2011 yılın- miz kapsamında bu yıl da ilçemizde yaşayan bedensel da kurularak projede yer aldı. Best Buddies Internatio- ve zihinsel engelli gençlerimizi okulumuzda öğrenci- nal aynı yıl, engelliler ve sosyal dezavantajlı guruplar lerimiz ile bir araya getirip spor yapmalarını sağlama- yararına alternatif ve yenilikçi projeler üretip uygula- ya devam ettik. Geçen yıl, bizim talebimizle katıldığı- yan Alternatif Yaşam Derneği – AYDER’e 2011 yılı TOZLU TAHTA Sayfa 4 bir yapılarak geleceğin diplomatları olan gençlerimize yeni ufuklar açılmaktadır. Biz de etkinliğe katılan dört öğrencimizin ufkunu açabilmişsek ne mutlu bize. başında Best Buddies Turkey’i oluşturma sertifikasını verdi. Best Buddies dünya çapında 1.500 ortaokul, lise ve üniversite bölümlerinde çalışmalarını sürdürmektedir. 800.000 üzerinde gönüllüsü bulunan uluslararası bir sivil toplum girişimidir. Best Buddies, Zihinsel ve Gelişim Engelli bireylerle, gönüllüleri arkadaş yapan bir programdır. Bu projede gönüllü olarak yer alarak, zihinsel ve gelişim engelli akranlarıyla arkadaş olup onlara değerli oldukları hissini vererek mutluluklarında pay sahibi olan tüm öğrencilerimizi yürekten kutluyorum. Dudullu OSB tarafından düzenlenen “Mustafa Kemal’i Anlamak” konulu yarışmaya 29 öğrencimizle katıldık. Her yıl Türkiye’nin 3 ilinde yapılan yarışma bu yıl Tekirdağ, Sinop ve Mersin illerindeki liseler arasında gerçekleştirildi. 2000 eserin katıldığı yarışmada ilimizden 58 öğrenci ilk 200 içinde yer alarak finallere kalma başarısını gösterdi. Bu 58 öğrenciden 6 Beykent Üniversitesi ve Koleji tarafında İstanbul’da tanesinin bizim okulumuzdan olması bizi fazlasıyla gerçekleştirilen “Model Birleşmiş Milletler Konferan- mutlu etti. İstanbul’da düzenlenen final töreninde bir sına” bu yıl ilk defa katılarak etkinlikteki Türkiye’nin öğrencimiz 4. Ödülü, 2 öğrencimiz firma özel ödülü saygın okullarının arasına okulumuzun adını yazdır- aldı. Okulumuz Edebiyat Öğretmeni Sayın Çağdaş dık. Bu etkinlikte Birleşmiş Milletlerin çalışması bire ALICI da yarışmaya en fazla öğrenci katan öğretmen olarak ödüllendirildi. Kendilerini tebrik ediyoruz. Bir yıl boyunca yaşadıklarımızdan aklıma gelenler şimdilik bu kadar. Yazımın sonuna gelirken sizlere veda etmem gerekiyor. Vedalar kolay yaşanmıyor ve insanları her zaman üzüyor maalesef. Hele bir de kendi isteği dışında olursa veda, daha da çok üzüyor. Bu yıl fazlasıyla yaşadığımız ve de yaşayacağımız vedalara dayanma gücü dileyip gelecek sayıda buluşma ümidi ile sizlere veda ediyorum. Hoşçakalın… SAYI 21 Sayfa 5 İLÇE SAĞLIK MÜDÜRÜ Dr. ERSİN DURMUŞ’LA MÜLAKAT İrem YÜRÜK 12/A—Nilay YILDIZ 12/E mı İlçe Sağlık Müdürlüğüdür. Ben İlçe Sağlık Müdürüyüm. Halk Sağlığının bir alt bölümü Toplum Sağlığı Merkezidir. Toplum Sağlığı Merkezinin de başkanıyım. İlçe Sağlık Müdürlüğünün burada yaptığı iş ilçede özel hastane olmadığı için diğer özel polikliniklerin, diş merkezlerinin denetimini sağlamaktır. İlçe Sağlık Müdürlüğüne bağlı 112 istasyonumuz var. Toplum Sağlığı Merkezinin kendi içinde şubeleri vardır Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme, Aile Hekimliği Uygulama şubeleriyle ASM’lerimizi denetleyerek hizmetlerin aksamaması için çalışıyoruz. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi olarak bu grup hastalıkları Ben Doktor Ersin Durmuş. Malatyalıyım. Saray İlçe aşılama ve eğitimle önceden müdahale edip hem has- Sağlık Müdürüyüm. Saray Toplum Sağlığı Merke- talığın ortaya çıkmasına imkân vermiyoruz hem de bu zi’nin de başkanıyım. Kapaklı’da oturuyorum. Göreve hastalıkların tedavisi maliyetli olduğu için maliyeti başlayalı iki ay oldu. Üçüncü ayımdayım. Görevime düşürüyoruz. Bebeklerin ve çocukların aşılarının taki- Mart’ta başladım. bi, verem hastalarının takibi, toplumda görülen ishal vakalarının takipleri de yine bizde. İlçemizde kurumunuzun görev tanımı nedir? Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Şubesi içinde kanser ve Sağlık Bakanlığı Kurum olarak birimlere ayrılır. Merkez Ankara’dadır. Bu birimler iller ve ilçelerden oluşur. İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk Sağlık Müdürlüğü olarak ayırabiliriz. İl Sağlık Müdürlüğünün bir alt kıs- obezite birimimiz var. Obezite biriminde okullarla anlaşıp bir yürüyüş etkinliği yapmayı planlıyoruz. Çok kilolu vatandaşları diyetisyenlere yönlendiriyoruz. Her ay buraya diyetisyen bir hanım geliyor ve özel diyet TOZLU TAHTA programları hazırlıyor. Kanser birimimiz her ay düzenli olarak taramalar ya- Sayfa 6 yürürlükte. İçenlere para cezası uyguluyoruz. Kurumlara da bilgilendirici afişler dağıtıyoruz. pıyor. Toplum Ruh Sağlığı Birimimiz var. Bağımlı ve Elimizde madde bağımlısı bir çocuk varsa ki Saraydan psikiyatrik destek gören hastalarla ilgileniyoruz. üç dört tane var bize gelen, bunların tedavisini sağlı- Tütün denetimi var. İş yerlerinde tütün kullanımıyla ilgili denetimler yapıyor ve afişler hazırlayıp iş yerlerine dağıtıyoruz. Çocuk, Ergen, Kadın ve Üreme Sağlığı Hizmetleri Şubesi (AÇSAP) olarak da yeni doğan bebeklerimizden topuk kanı alarak ileride zekâ geriliği hatta ölüme neden olabilecek olan Fenilketonüri, Hipotiroidi ve Kernikterus gibi hastalıkları önlemekteyiz. Evlilik öncesi tarama yaparak akraba evliliklerinden oluşabilecek kalıtımsal hastalıkları önleyebilmekteyiz. Şubemiz ayrıca doğum kontrol, gebelere ve bebeklere demir ve D vitamini takviyelerinin takibini yapmaktadır. Çevre Sağlığı Şubesi var. Düzenli olarak suları kontrol ediyorlar. İshal vakası arttığı zaman sular daha sık denetleniyor. Okullarda eğitim veriliyor. Köy Sağlık Evlerimiz var. Ebelerimiz var. On üç tane aile hekimi, beş tane de Aile Sağlığı Merkezi (Sağlık Ocağı ) Toplum Sağlığı Hizmetleri şubemiz evde sağlık hizmetleri birimiyle yatalak vatandaşlarımızın sağlık hiz- yoruz. Ulaşım masraflarını karşılıyor ve tedavi olacağı yerin randevusunu ayarlıyoruz. Tedavi eden yerimiz AMATEM’dir. Çorlu’da yeni açıldı. Oralardan randevu alıp hastaları gönderiyoruz. Vatandaş bize gelip bağımlıyım tedavi olmak istiyorum derse Kapaklı’da Toplum Ruh Sağlığı Merkezimiz var. Oraya da gönderiyoruz. Vatandaş istediği sürece de biz her türlü yardıma hazırız. -Okullarla birlikte yaptığınız çalışmalar var mı? Okullar istediği sürece bağımlılıkla ilgili posterler, afişler ve bazı bilgilendirici toplantılar düzenliyoruz. -Saray ve çevresi ile ilgili bağımlılıkla ilgili istatistiki veriler var mı? Biz bu işin koordinasyonunu sağladığımız için uygulamayı aile hekimlerine yaptırmaktayız. Aile hekimle- rinden istatistiksel veriler gelmediği için elimizde maalesef veri bulunmamakta. - Hangi yaş gruplarını bu konuda risk altında görüyorsunuz? metlerini evlerinde vermektedir. Şubemizin eğitim Madde bağımlılığında risk altında olan grup ergen faaliyetleri de vardır. grup (12-18 yaş grubu)dur. Sigara bağımlılığı 8, mad- -Bağımlılıkla ilgili yaptığımız araştırmada yollar kurumunuza çıktı. Bağımlılıkla ilgili ne tür çalışmalar yapılıyor? Bağımlılıkla ilgili eğitimler veriyoruz. Bağımlı olanlarla olmayanları görüştürüyoruz. Sigara bağımlılığıyla ilgili çalışmalarımız var. Kapalı yerde içme yasağı de bağımlılığı 12 yaşına kadar düşmüştür. Özellikle risk altında olan grup ergen gruptur. Bu grup içinde geç saatlere kadar eve gelmeyen ve grup tarafından oluşturulan arkadaş çevresi bağımlılık için risk oluşturmaktadır. -Aileler çocuklarının madde bağımlısı olduğunu nasıl anlarlar? SAYI 21 Sayfa 7 Çocuğun eve geliş saatleri değişir. Davranışlarında Bu organlar doğru olarak kullanılırsa çok çok etkilidir. değişiklik başlar. Para çalmaya, yalan söylemeye baş- Maalesef reklam kaygısı yüzünden bu konu ihmal edi- lar. Madde almadığında yoksunluk sendromuna girer. liyor zaman zaman. Filmler insanları çok etkiliyor. Bir Yoksunluk sendromunda; titreme, çarpıntı, soğuk ara Polat Alemdar furyası vardı. Liseli öğrencileri gö- terleme, huzursuzluk, hızlı hızlı nefes alma gibi belir- rürsünüz. Beyaz gömlek, siyah pantolon, kundura kı- tiler görülür. rılmış. Bunlar hep idol. Kimlik kargaşasının sonuçları. - Çocukların bağımlı olduğunu öğrenen insanlar ilk olarak ne yapmalıdır? Anne babalar çocuklarının karşılarında değil yanında olmalılar. Bu durum için verilecek sert tepki çocuğun aileden, toplumdan daha da önemlisi insanlıktan kaybına neden olabilmektedir. - Bu çocukların tedavi süreci nasıldır, tedavi sürecinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? Polat Alemdar’ın sigarayı tutması bile taklit ediliyordu o zamanlar. Aa bu neymiş ben de kullanayım diyenler oluyordu. İşin farklı bir boyutu olarak çok çalışan öğrencilerin kullandığı uyku kaçırıcı ilaçlar var. Uzun süre kullanılınca bağımlılık yapıyor. Yayınlarda bu maddelere karşı sansür kullanılmakta. Uymayan kanallara ceza uygulanmaktadır. - Bağımlılıkla mücadelede yasal sorunlar tam ola- Tedavi süreci uzundur. Ama süreci belirleyen en rak giderildi mi? Hala yasal boşluklardan söz edi- önemli unsur kişinin kararlı olmasıdır. lebilir mi? - Bağımlılıkla mücadelede çevrenin desteği ne ka- Maalesef yasal boşluklar var. Uyuşturucu satan yaka- dar önemli? lanınca “Ben kullanıcıyım,” diyor ve ceza yaptırımı En az ailenin desteği kadar önemlidir. - Toplumun bağımlılıkla mücadelede yeterli bilinçte olduğunu düşünüyor musunuz? Toplumda madde bağımlılığına bağlı ölümler, maddi kayıplar yaşandıkça bilinçlenme artıyor. Bizim için önemli olan bu kayıplar yaşanmadan önlem almak. - Bu konuda toplumu bilinçlendirme adına ne tür faaliyetler yapıyorsunuz? Kamu spotları var. Bizim yapacağımız ayrıca okullara afiş ve poster dağıtmak. - İletişim organlarının madde bağımlılığı noktasında ne tür etkileri olduğunu düşünüyorsunuz? Ne tür önerileriniz var? olmuyor. - Son olarak gençlere ve ailelere neler söylemek istersiniz? Madde kullananlar ikinci sınıf vatandaş muamelesi görür. İkinci sınıf vatandaş muamelesi görmemek için sadece uyuşturucu değil, alkol, sigara gibi bağımlılık yapan maddeleri de kullanmamalıyız. Bunların kullanılmasını özendirici davranışlardan da kaçınmalıyız. - Bize zaman ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Rica ederim, ben sizlere teşekkür ederim. TOZLU TAHTA Sayfa 8 ÇERKEZKÖY RAM PSİKOLOJİK DANIŞMANI MEHMET METİN İLE MÜLAKAT - İrem YÜRÜK 12/A—Bengi BERK 12/A—Mehmet Ali DOĞAN 12/A—Nilay YILDIZ 12/E Çerkezköy Rehberlik Araştırma Merkezinde görevli Bende eşit ağırlık öğrencisiydim. Biliyorsunuz benim Psikolojik Danışman Mehmet Bey ile keyifli bir müla- sistemimle sizin sisteminiz farklı, muhtemelen siz kat yaptık. Psikolojik danışmanlık nedir? Psikolojik YGS LYS sistemine tabiisiniz. Bizde ÖSS vardı. Ben danışman neler yapar? İzlediği yöntemler neler? Ba- o sistemle girdim. Bu bölümde de biliyorsunuz genel- ğımlılık nedir? Nasıl başedilir? Sorduk. Doyurucu ce- de ya hukuk isterler ya da hukuktan sonra PDR ister- vaplar aldık. Bu yüzden kendisine çok teşekkür ediyo- ler. İlk başta ben de hukuk isteyenlerdendim lise ruz. 3’te .Daha sonra PDR ‘yi tanıdıkça bu alanın bana - Sizi daha yakından tanımamız için biraz kendi- daha uygun olduğunu gördüm. İnsanlarla muhabbet nizden bahseder misiniz? etmek, onların dertlerini dinlemek, onlara yardımcı 1990 Uşak doğumluyum ancak 1 yaşımdan beri Ada- olmak bana uyum sağlayacağım bir alan gibi geldi ve na ‘da yaşıyoruz ve ben kendimi Adanalıyım tabi herkes gibi iş bulma imkânını da düşününce daha “Adanalıyık” diye ifade ediyorum. cazip geldi ve lise 4 boyunca ve ondan sonraki süreçte -Üniversite eğitiminizi nerede aldınız? PDR istedim. Hatta dershanedeki denemelerim iyiydi Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Psikolojik hocalarım Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) bölümünde eğitim seç.”demelerine rağmen ben bilerek isteyerek bu alanı aldım seçtim ve mutluyum. -Bu mesleği ve üniversiteyi seçmenizdeki etken -Üniversitede hiç zorlandığınız anlar oldu mu? Eği- neydi? tim anlamında, ekonomik anlamda ya da sosyal “Hukuka gitmelisin, hukuku SAYI 21 Sayfa 9 anlamda? diye sorgulasam da sonuçta yolun başındayım daha. Ekonomik anlamında öğrenci olunca herkes gibi ben Meslekten doyum sağlamaya başlayınca, öğrencilerle de ister istemez sıkıntılar yaşadım zaman zaman. Yeri yapılan görüşmeler sonucunda onlara yardımcı oldu- geliyor 1 Liraya bile ihtiyacınız olabiliyor öğrenciy- ğumu görünce “İyi ki de seçmişim!” diyorum. ken. Ama bir şekilde aşılıyor ve çözümü buluyoruz. - Üniversite de unutamadığınız bir anınız var mı? Ders konusunda da ilk yıllarda biraz ortamı anlamak, Üniversite de pek çok şey yaşadık ama şimdi birden üniversitenin işleyişi… Lise gibi olmuyor çünkü. sorunca başta aklıma gelmedi. Ama dersle ilgili üni- Farklı bir ortam, farklı arkadaş çevresi, farklı hocalar, versite hayatım boyunca bir tane dersten kaldım o da farklı tarzlar… Hani vizedir finaldir. Lisede biliyorsu- Türk Eğitim Tarihi dersi. 2 kredilik bir dersti. Orada nuz hepsi yazılı ama oraya gidince vizesi var, finali da hocamızın değerlendirmesinden dolayı kaldım. Sı- var. Yok, vizenin % 40’ı yok finalin %60’ı gibi bu navları çok fazla önemsemeyen bir hocamızdı. Hak sistemi kavrayana kadar zorlanıyorsun ama tabi siste- etmediğim bir şekilde kaldım. Haksızlığa uğradım. İlk mi kavrayınca, ortama uyum sağlayınca her şey kendi- aklıma gelen bu. liğinden geliyor ve hani üniversite de şöyle bir durum - Başarılı bir öğrenciydiniz yani? var sizinde bildiğiniz gibi; aileden uzak oluyorsunuz. Genel olarak istediğimi alan bir öğrenciydim. Aileden uzaklaşıyorsunuz. Daha fazla kendi ayakları- - Mesleğinizin sosyal ve özel hayatınızda ki etkileri nızın üzerinde duruyorsunuz ve her şeyi kendin hallet- neler? mek zorunda kalıyorsun. Orada da problem çözme Şunu söyleyeyim sizin çağınızdayken, lisedeyken, becerileri, hayatta kalma, kendi başına mücadele etme arkadaşlarımla iyi ilişkiler kurabilen biri değildim. becerileri artıyor. O yüzden zamanla hepsini anlıyor- İletişim konusunda sıkıntılar yaşıyordum. İletişimin sun. nasıl yapılması gerekiyor, neler sorulması gerekiyor - Peki bu yönünüzün geliştiğine inanıyor musunuz? ya da birini dinlerken nasıl dinlenilmesi gerekiyor Yani aileden uzak kalınca kendi ayaklarınızın üze- bunları bilmeyen biriydim. Ama mesleğe başladıktan rinde durma notasında. Bu sizi nasıl etkiledi? sonra o eğitimi aldıkça ve o eğitimi alırken orada öğ- Şunu söyleyeyim; ben lise birden itibaren ailemden rendiklerini gerçek hayatta kullanınca daha iyi iletişim uzaktım. Yurtta kalan bir öğrenciydim lisede de. İlk kurmaya başladım. Güzel, nitelikli, doyurucu iletişim- başlarda çok zorlandım. Ailenin dışına çıkıyorsun o ler kurmaya başladım. Bu da mesleğimin günlük haya- yaşlarda, kendi ayaklarının üzerinde durman gereki- tıma yansıyan bölümü. yor. Ne kadar yurtta kalsan da birçok şeyi kendin yap- - Çerkezköy ‘de çalışıyor olmanızın özel bir nedeni man gerekiyor. Ne zaman ne yapacağına kendin karar var mı? vermen gerekiyor. Zorlandım ama sonrasında şu an Çerkezköy olmasının özel bir nedeni yok. Şöyle bir görüyorum ki iyi ki de böyle olmuş birçok açıdan beni nedeni var: Çocukluk arkadaşım burada benim. Ken- geliştirdi. disi burada görev yapıyor. O tavsiye etti. Bir de burası - Seçtiğiniz üniversite ya da meslekte hiç pişman öğretmenler için doğu görevi dediğimiz yani zorunlu oldunuz mu? hizmet bölgesi. Hem zorunlu hizmetimi yapayım hem Güzel bir soru. Meslek anlamında hiç pişman olma- de bana yol gösterecek biri olsun yanımda buraları dım. Yani zaman zaman “Neden bu mesleği seçtim? “ bilen, çevreyi bilen birileri olsun istedim. Çocukluk TOZLU TAHTA Sayfa 10 arkadaşım vardı. Bir de imkânlar daha iyi olur diye Bu alan üzerine çalışılması gerekiyor. Haberlerde rast düşündüm. İstanbul’a yakın sonuçta. Eğer ileride yük- gelmişsinizdir. Bu yüzden vefat eden çok kişi var. Ben sek lisans yapma gibi bir isteğim olursa İstanbul olur, uzmanlık eğitimimi Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Edirne olur buralar yakın. Kolay uyum sağlarım diye Eğitim Programı kapsamında teknoloji bağımlılığı düşünerek burası oldu. Ve görüyorum ki eğitim açısın- üzerine aldım. Buna neden yöneldiniz derseniz, yine dan güzel bir şehir, ulaşım açısından kolay bir şehir o lisede çalışırken, öğrencilerin telefonlarla gereğinden yüzden de doğru bir tercih olduğunu görüyorum. fazla haşır neşir olduğunu gördüm. Biz öğretmenler - Psikolog ve psikolojik danışmanlık kavramları bir şeyler anlatmaya çalışırken, dinlemeyip telefonla günlük hayatta karıştırılabiliyor. Hatta “Deli dok- ilgileniyorlardı. Oysa anlattıklarımızın önemsenmesi toru” şeklinde bile tanımlanıyorlar. Farkları neler? gerek. Sonuçta okul sizleri geleceğe taşıyan bir ku- Rehberlik dediğimde “Turist rehberliği mi?” diyenler rum. Bu alanda bir problem olduğunu gördüm. Sonun- oluyor. “Psikolojik danışman” deyince “Deli doktoru da bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim. mu? “diyorlar. Böyle bir mizahi yönü var. Şöyle açık- - Teknoloji bağımlılığına yönelik farkındalığı nasıl larsak, psikolojik danışman daha çok güncel problem- yaratıyorsunuz? lerle ilgilenir. Psikolog ise hastalık derecesine ulaştı- Biz aldığımız eğitim kapsamında, okuldaki rehberlik ran sorunlarla ilgilenir. Benzetme yaparsak, aile heki- öğretmenlerinizi, yapılacak etkinlikler konusunda bil- mi bir kalp rahatsızlığı çektiğimizde bizi kardiyolojiye gilendiriyoruz. Onlar da okullarda sizlerle, müsait yönlendirir. Aile hekimi biz isek, psikologlar kardiyo- derslerinizde bu konularla ilgili farkındalık artırıcı logtur. programlar düzenleyecekler. - Biz istediğimiz zaman, herhangi bir sıkıntı yaşa- - Aldığınız eğitim ne kadar sürdü ve içerikleri ne- dığımızda okulda rehberlik hocamıza gidip konu- lerdi? şabiliyoruz. Buraya halktan biri de gelip sizinle bu 4 günlük bir eğitimdi. İlk gün projenin amacını, uzun anlamda konuşabilir mi? vadeli, kısa vadeli hedefleri, kullanılacak materyaller Konuşabilir. Çerkezköy RAM; Çerkezköy, Kapaklı, ve interaktif içerikleri konuştuk. İkinci gün klinik psi- Saray ilçelerine hizmet veren bir kurumdur. Daha çok kolog Mehmet Dinç, teknoloji bağımlılığına dair bir RAM’lar özel eğitim veren ya da özel eğitime ihtiyacı eğitim verdi. Üçüncü gün madde, tütün, alkol bağımlı- olanlara hizmet veren bir yer gibi düşülse de RAM’da lığı ve sağlıklı yaşam alanlarında eğitim aldık. Son yapılan çalışmalar şu şekildedir: Özel eğitim bölümü gün hızlı bir tekrar yaptık ve bu eğitimi verirken nasıl vardır ve rehberlik araştırma bölümü vardır. Özel eği- bir yöntem izleyeceğimizi konuştuk. Uygulamalar time, özel eğitime gereksinimi olan vatandaşlar ve yaptık, uygulamalar değerlendirildi ve sınav yapılarak öğrenciler gelebilirken rehberlik bölümüne herkes ge- eğitim sonlandırıldı. lebilir. - Okullardaki telefonları dolaba koydurma, tele- - Uzmanlığınızı bağımlılık üzerine yapmanızı etki- fonları kapattırıp öğretmen masasına koydurma leyen etmenler nelerdi? gibi yöntemler hakkında neler düşünüyorsunuz? Ben lisede çalışırken, bir öğrencimin kuzeni bağımlı- Bence yapılan uygulama doğru bir uygulama. Zaten lık yüzünden can verdi. Öğrencim çok etkilendi. Bura- teknoloji bağımlılığı tedavi sürecinde uygulanan bir da madde bağımlılığı ile ilgili problemleri fark ettim. yöntemdir bu. Kullanımın sınırlandırılması. Ben de SAYI 21 Sayfa 11 rehberlik derslerine girdiğimde, öğrencilerin telefonla- sizlerin de bildiği gibi ergenlik dönemi “fırtınalı dö- rını masama alıyordum. Öğrenciler 40 dakika boyunca nem” olarak adlandırılıyor ve bireyin çok fazla deği- oyun oynamadıklarında, sosyal medyaya girmedikle- şim gösterdiği bir süreç olduğu için ve ergenlik döne- rinde bu bir kayıp olmuyor. Daha fazla kazanım elde minde problemler daha büyük algılandığı için, sosyal etmelerini sağlıyor. Öğrenci dersle ilgilenmeyebilir ilişkilerinde daha önemli bir dönem olduğu için ergen- ama telefon olmadığı zaman öyle ya da böyle derse lik dönemindeki bireyler risk grubundadırlar. daha fazla odaklanıyor. Çünkü dikkati oraya gitmiyor. - İnsanlar tedavi olmak istediklerinde ailelerin ve Bu yüzden bunlar etkili uygulamalar. sosyal çevrenin tedavi aşamasında önemi nedir? - Madde bağımlılığı nedir? Siz madde bağımlılığını Bağımlı olan bir birey bundan kurtulmak istiyorsa nasıl tanımlıyorsunuz? çevresinden destek alması çok önemli. Özellikle aile- Bağımlılık, bir bireyin bir madde veya teknolojik bir nin bu durumu kabullenmesi gerekiyor ki bireye yar- alete tolerans geliştirmesidir. Maddeyi ilk önce kulla- dımcı olabilsinler. Tabi burada bireyinde yapması ge- nıyor, sonra maddeyi artan modüllerde almak istiyor rekenler var. Bağımlılıktan uzaklaşıp eski hayatına buna karşı tolerans geliştirerek bıraktığı zaman yok- dönebilmesi için bu bağımlılığı getiren çevreden de sunluk belirtilerinin ortaya çıkmasıyla ruhsal, sosyal uzaklaşması gerekiyor. ve psikolojik problemler yaşaması sonucu ortaya çı- - Örnek aldığınız biri var mı? Yani hayatınız da ya kan hastalıklar durumudur. da mesleğinizde? - İnsanları madde bağımlılığına iten sebepler ne- Mesleğimle ilgili olarak bağımlılık anlamında Meh- ler? met Dinç Klinik Psikolog, eğitimi veren kişi, şu an Öncelikle birçok sebebi olabilir. Tam sebebini belirle- örnek aldığım ve nasıl desem beraber çalışmayı istedi- mek için bireysel görüşmeler yapmak gerekir. Genel ğim birisi. olarak ve yapılan çalışmalara bakacak olursak belli - Son olarak okulumuzda Psikolojik Danışmanlık başlı problemler ortaya çıkabilir. Kişinin, yaşam prob- ve Rehberlik bölümü okumak isteyen arkadaşları- lemlerini çözemediği zaman, stresini iyi yönetemediği mıza önerileriniz neler? zaman bir problem yaşıyor, problem çözme becerileri Bu meslek için çevresindekilere yardım edip onların gelişmediği için ya da arkadaş çevresi ve akran baskı- dertlerini paylaşma onlarla empati kurma istekleri çok sına karşı koyamadığı zaman maddeye yöneliyor. fazlaysa kesinlikle seçsinler diyebilirim. Özellikle bu - Çerkezköy, Saray, Tekirdağ genelinde ne tür ba- meslek için sosyal yardım duygusunun yüksek olması ğımlılık daha fazla öne çıkıyor? gerekiyor. Kişilerle iletişimi iyi olmayan, dert dinle- Bununla ilgili bir araştırma yok, istatistik veriler mev- meyenler bu meslekte başarılı olamaz. Bu onun için cut değil. Ama bazı maddelerin kullanımı çok az sayı- bir kayıp olur. Üniversite içinde şunu diyebilirim: da da olsa var. PDR’nin pek çok alanla iletişim içinde olması gereki- - Daha çok Çerkezköy ‘de hangi yaş gruplarından yor. Bunun için de imkânları daha iyi olan bir şehirde insanlar bağımlı oluyor? okunmasını tavsiye ediyorum. Buraya bizzat bağımlıkla ilgili başvuran olmadı ama - Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. aldığım eğitim doğrultusunda bilgi vermem gerekirse en riskli gruplar ergenlik döneminde ki gruplar. Çünkü TOZLU TAHTA Sayfa 12 MADDE BAĞIMLISI BİR GENCİN BABASIYLA RÖPORTAJ İrem YÜRÜK 12/A—Bengi BERK Nilay YILDIZ 12/E 12/A—Mehmet Ali DOĞAN 12/A— Madde bağımlısı bir gencin babasıy- nasıldır, diye merak etmekten. Bir de la buluşacağımızı öğrendiğimizde kafayı bulalım, kendimizden geçelim oldukça heyecanlandık. Neleri, nasıl diyorlar. Kafayı bulmayı bir halt sanı- sorabileceğimizi düşündük. Çeşitli yorlar. Kullandıkları şeyler onların sorular hazırladık. Ama bunların bir akıllarını bulandırıyor. Aklı bulanan çoğunu soramadık. Bir kısmını sor- bu gençler doğru ile yanlışı ayırt ede- mamıza gerek kalmadı. Bir kısmını mez hale geliyorlar. Yaptıkları her ise sormak çok kolay değildi açıkça- şey onlara doğru gibi görünmeye baş- sı. Açıkçası bu konuda çok dolu bir lıyor. Her türlü pisliğe bulaşabilir babayla karşılaştık. Acı çeken ve duruma geliyorlar. Bunu kullanma oğlunu bu illetin elinden kurtarmak yaşı çok düştü. Televizyonlardan gö- için elinden geleni yapmaya çalışan rüyorsunuzdur 12-13 yaşında çocuk- bu babanın söylediklerinin bizi allak lar artık bu maddeleri kullanır hale bullak ettiğini söylemeliyiz. Söyleşi geldi. Maddeler de çeşitlendi. Onsa sonunda elimizde kalan çaresizlikti. bugün yüz oldu.” Ama mücadeleden vazgeçmeyeceği- “Etrafımızda bu konudan mustarip ni, başka çocuklar bu illetin pençesi- aileler var. Biz tecrübelerimizi onlarla ne düşmesin diye çabalayan bu baba bizi umutlandırdı paylaşıyoruz. Onlara yardım etmek istiyoruz. Gitme- aynı zamanda. diğimiz doktor, psikolog kalmadı buralarda. Doktorlar Biz daha sormadan o konuşmaya başladı: “Allah insa- ilaç yazıyor, bunu kullansın diyor. Ama bağımlı genç nı yaratmış, yeryüzüne göndermiş ama başıboş bırak- kullanmıyor bu ilaçları. Sürekli kontrol altında tutul- mamış peygamberlerini göndermiş. Şeytana karşı, kö- maları lazım. Alışkanlıktan kurtulmaları hiç de kolay tülüklere, kendi nefsine karşı onu uyarmış. Peygam- değil.” berleriyle kitaplar göndermiş. Eşref-i mahlukat olarak “Bu gençler, bu maddeleri nereden buluyor? Nereler- akıl ihsan etmiş bizlere. Aklını kullanamayan, Al- de kullanıyorlar? Bununla ilgili de tedbirler alınmalı. lah’ın gönderdiğine kulak asmayan, kendini manevi Bu gençler terkedilmiş, izbe yerleri buluyorlar ve bu- olarak boşlukta hisseden insan bütün kötülüklere açık ralarda kullanıyorlar bu mereti. Hiç bu maddeleri kul- hale geliyor. Sigara, içki derken bir süre sonra onlar lanmış gençleri gördünüz mü? Konuşamayan, yürüye- da kesmemeye başlıyor. Bunlarla tatmin olamayanlar meyen, ayakta duramayan, ağzı gözü birbirine karış- madde bağımlısı oluyorlar.” mış, ne dediğini ne yaptığını bilmeyen bir mahluka “Allah ne güzel şeyler yaratmış içmek için, ne güzel dönüşüyorlar.” şeyler yaratmış yemek için. Neden insanlar bu zararlı “Bu maddeleri gençlere satanların tespiti ve engellen- şeyleri içiyor biliyor musunuz? Hep meraktan. Acaba mesi için defalarca emniyete gittim. Onlar bu işleri SAYI 21 Sayfa 13 yapanları Çorlu narkotiğe, Tekirdağ narkotiğe bildir- kat edeceksiniz. Halkın içinde olsa bile böyle şeyler diklerini; onların da zaman zaman buralarda operas- yaşanıyor “Arkadaşım buyur bir sigara.” diyor içine yon yaptıklarını, suçluları toparladıklarını söylüyorlar. bir şeyler koyuyor biraz sonra vücudun buna alışmış Ama maalesef bunlar yeterli değil. Görüşebildiğim oluyor. Bunu cazip sunuyor. “Kendinden geçeceksin, herkesle, bütün yetkililerle görüştüm. Hakimlerle, sav- kafayı bulacaksın.” diyor. “Nedir bu kafa bulmak?” cılarla görüştüm. Bu durumu anlattım. Onlarda tedbir- diyorsun. Kimse “Al bu zehri ye.” demez. Bunu gü- ler alındığını söylediler. Ama yeterli değil. Gençler zelliklerle donatıyor. hala bu maddeleri çok kolay buluyorlar. Allah rızası Dinlememe, kabullenmeme çok kötü bir şey. Karşın- için gül gibi çocuklarımız, gençlerimiz yanmasın. Bu daki konuşuyor, doğru bir şey olduğuna inanmıyorsan kanayan yara durdurulsun artık. Ben, bu körpecik be- tersini yapıyorsun. Bir moda akımı var. Neden yapı- denlerin yok olmasını istemiyorum. Bu maddelerin yorsun dediğimde “Hiç.” diyorlar. Bu güzel bir ailenin satışının önlenmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, dev- içinden de çıkabilir. Ama ailelerin uygun bir yaşantısı letin gerekli birimleri bunu engellemek için daha sıkı yoksa çocukla yeterince ilgilenmiyorlar. İlgi görme- çalışmalı. Bu maddeler satıldığı müddetçe bu bataklı- yen çocukları bu tip kişilerin kapması kolay oluyor. ğın kurutulması mümkün değil.” Evde annesi babası sorun yaşıyor. Çocuk da ilgi alaka “Çok küçük çocuklar kullanıyor bu mereti. 13-14 ya- istiyor, bunu göstermiyorlar. Veya çocuk çok abartılı şında çocuklar. Bunun sonu ölüm. Bu çocukların tek- bir şey istiyor. 18-19 yaşındaki çocuk babasından ara- rar topluma kazandırılmaları lazım. Bu çocukların te- ba istiyor. Ama o bu araba için hiçbir şey yapmadı. davi edilmesi lazım. İstanbul bizim için uzak, Çorlu Ben üreteceğim, sana araba alacağım. Sen de sokakta bile uzak, daha yakınlarda bir tedavi merkezinin olma- gezerek hava atacaksın. Sonra ne oluyor. Kabristanda sı lazım. Bu çocukların gözetim altına alınıp tedavi motor, araba kazasından ölen bir sürü insan var. Bir edilmeleri lazım. Biz belki bazılarını kurtarırız ama; sürü genç ölmüş. 18 yaşındaki bir kız bira içmeyi nor- devletimizin bütün birimleriyle bu işe el atması la- mal görüyor. Sigara alışkanlığı da o kadar kötü ki. zım.” Çocukların bilinçlenmesi için eğitim çok önemli. Ço- - Bazılarını kurtarırız dediniz, nasıl yapabilirsiniz cuk okulda öğretmenini dinlemeli. Öğretmenin söyle- bunu? diklerine inanmalı. Birisi bir şey söylediğinde karşı Bizim onu kurtardığımız dediğimiz, bu işin kötü oldu- atağa geçme normal karşılanıyor. Birine bir şey anla- ğunu yapmaması gerektiğini telkin ediyoruz ve arka- tırsın. Kabul eder veya “Bu uygun değil.” der, konu daşlığımızı sürdürüyoruz onlarla, yanımıza alıyoruz, üzerinde tartışırsın. Ama dinlememe çok kötü bir alış- ılımlı yaklaşıyoruz. Bazısı belli bir zaman duruyor, kanlık. Kabullenme özelliği çok önemli. Dinlememe- sonra tekrar kaçıyor aynı yere ama tutmaya savaşıyo- nin sebebi ne? Daha iyisini biliyorsan yap ama bilmi- ruz. Tabi ne yapıyoruz mesela doktora götürmek gere- yorlar. kirse doktora götürüyoruz, ilaç veriyoruz. Bizimki - Aileler çocukların durumunu öğrendiğinde so- profesyonel bir şey değil bizimki kendi çabamız ama ğukkanlılıkla gerekeni yapabiliyor mu? bunlar tespit edilip devlet eliyle bir tedavi merkezine Madde bağımlısı çocuklara baskı yaptığında evden konulduğu zaman daha profesyonel olur. kaçıyor veya intihar ediyor. Saatlerce anlatıyorsun, Arkadaşlarınızın” Yiyin veya için.” dediği şeylere dik- ama dinletemiyorsun. Aile bunun üzerine düşmeli. TOZLU TAHTA Sayfa 14 Anne babanın arası kötü, bunlardan dolayı çocuk etki- derken madde bağımlısı haline geliyor. leniyor. Çocuğum tedavi olsa da kullanmaya devam ediyor. Telefon, bilgisayar da çocukları çok kötü etkiliyor. Günde iki üç defa. Bizi her gün ağlatıyor. Babanın Teknolojinin ilmine, bilimine hayranım. İstediğin yer- ağlaması ne demek bilir misiniz? Hanım evde sinir leri gör, istediğin kişi hakkında bilgi al. Şimdiki nesli- hastası oldu. Her gün ağlıyoruz. miz telefonla 100-200 tane mesaj çekiyor. Bilgisayarı - Sürekli evde kalması tedavi sürecini kötü etkiler. açtığında 7-8 saat bilgisayardan ayrılmıyor. İyi şeylere Evden dışarı hiç çıkmıyor mu? yöneltmek için çocukları çaba gösteriliyor. Saray’da Dükkâna getiriyorum dükkânda durmuyor. Müşteriyle futbol var, karate var. Ama gençlere zor geliyor. Üret- diyalog kuramıyor. Müşteriye karşı geliyor nasıl yapa- me sevgisi denen bir şey de var. Ben arkamda işimi caksın? Ben şu anda yaşamaktan hiçbir zevk almıyo- devam ettirecek birini bırakamadım. Bir çırak aldım; rum. Bütün dünyam karardı. Telefon çaldığı zaman argo sözler kullanıyor; bir başka çırak aldım, işi kendi kalbim duracak gibi oluyor. Nerede acaba bir kavga çıkarları uğruna kullanmaya başlıyor. yaptı, nerede düştü diye. Kim dövdü, kim bir şey yaptı Dinlememe çok kötü bir şey. Birçoğuna “Bunu yap- diye. Allah kimseye vermesin. Çok zor bir iş. İşin kötü ma, bu kötü bir şey.” deniyor. Yeni neslimiz “Peki, tarafı da emniyetimizin, devletimizin bir takım kurum tamam, bir daha yapmam.” demeyi öğrenememiş. ve kuruluşlarının yeterli tedbiri almaması. Kahroluyo- - Aileler çocuklarının başka bir arkadaş ortamı ruz. edinmesi için çabalıyor, başarılı oluyor mu? - Eğitim alıyor muydu? Ömrünüzün belirli bir zamanını okulda geçiriyorsu- Liseye gidiyordu liseyi bıraktı. İnsan dinlemediği za- nuz. İnsanlar arasında iyi bir ortam sağlamak okulun man insana faydalı olmak çok zor. Deseler ki şurada görevi. Bir de eğitim anlamında televizyonlar var. akıl satılıyor, milyarlar verip alırım. Sonra ona “Al Anlamsız diziler çıkarılıyor. Öğrencilere güzel bir ör- şunu koy kafana.” derim. Ama yok işte olmuyor. Ya- nek olacak hiçbir dizi yok. Gençlerimizin evde yapa- pamıyorum. Bizim ömrümüzü çürüttü. Benim eksiğim cağı tek iş telefonla, televizyonla ilgilenmek. Annelere olabilir, yanlışım olabilir. Anlamadığım taraflar olabi- evde ne kadar yardımcı oluyorlar? Evlendiğinizde sizi lir. İrtibat kuramadığım taraflar olur. Ama her türlü bekleyen bir hayat var. “İyi bir eş olabilecek miyim?” şeyi deniyorum. Bir arkadaşımla arkadaş yapıyorum demiyor gençler. Hükümet binasına gittiğinizde, evle- onu, konuşturuyorum. Başkalarıyla iletişime geçirtiyo- nenden çok boşanan var. Evlerde mutluluk, huzur, rum. Bazı yerlerden randevu aldım, götürdüm. Başarı- saygı yok. İnsanların eline kredi kartlarını verdiler. lı olmuyor neden başarılı olmuyor? Bu vücuda girdiği Kredi kartlarıyla istediğini harca, tüketim yap, sonra zaman aklı götürüyor. Akıl kalmıyor, akıl gidiyor. Bu ödeyemiyorsun. Borç harç ile uğraşıyorsun. Bu arada işin zirvesi ölümdür. Belki de benimki de gidecek. da gençlerimiz bu hanede yetişiyor, evleniyor ama iyi Çok zayıfladı. AMATEM'e götürdüğümüzde vücuttan yetişmiyor. Anne baba olmuş ama bu yükü taşıyamı- temizlendiğini söylediler. Ama akıldaki bazı şeyler yor. Hanımla ikisi işe gittiğinde birbirlerini göremi- yerine gelmiyor. Yeniden başladı. Arkadaş çevresiyle yorlar. Bunlar toplumun kanayan yaralarıdır. En başladı. Sen ne kadar dikkatli olursan ol, sokağa çıkı- önemli dertlerimizden biri sigaradan başlayıp sona yor ya, orada iş bitiyor. Bazıları şunu söylüyor. Her uzanan kötü alışkanlıklar çizgisi. Çocuk sigara, bira şey ailede biter. Tamam ama ben çocuğumu eğitmek SAYI 21 Sayfa 15 için her şeyi yaptım. Yaz dönemleri okullara gönder- girmesi gerekir? dim. Kampa da gönderdim. Bir iki ay kaldı. Güzel Hayallerine yardım edebilmem için bana açması la- insanlarla beraber. Dershanelere de gönderdim. Elim- zım, babalığı kenara bırakalım biz arkadaşız. Bana bir den geldiği kadar ilgilendim. Elimden geldiğince ilgi söyle ama bir kural kaide vardır üreteceksin. Ne kadar göstermeye çalıştım. Buradaki okullara yazdırdım. üretirsen, o kadar tüketme hakkına sahipsin. Üretme- Öğretmenler de ilgilendi. Ama bu dinlememe ve asi den tüketme hakkı kimse kimseye vermez. Sen bir şey olma oralarda da sorunlar yarattı. Sanat okuluna gön- üreteceksin ,bir şey çıkaracaksın ortaya ki onun karşı- derdim. İki üç ay sonra orada da sorun çıktı. Öğretmen lığını alasın. Sen yatacaksın koca gün, ben üreteceğim ''beni mahvediyor, evimde huzurum kalmadı'' dedi. sana vereceğim, bu mümkün değil. Şimdi güzel, ben Benim de insanların huzurunu bozmaya hakkım yok. senin dediğine katılıyorum. Bana bir ufuk söyle, ben “Sil kaydını.” dedim. Çantasını bile hazırladım. Onu bir esnaf insanım. Kırk senelik esnafım. A dese ben B alıp okula götürmek zor geliyor. Bir boş vermişlik var. diyeceğini anlarım. Ben ona diyorum ki “Bak bu Bir tırnak kesmede bile düzen yok. İnsan ayak tırnağı- dükkân senin. Gel dükkanı senin üstüne yapayım, eh- nı kesmez mi? İnsanda bir düzen olmalı. Bir moda liyet alayım, araba alayım sana, burada bir beyefendi çıktı diyelim, pantolonlar yırtılacak. Neden yırtıldı, ol, gel bu işleri yap.” Ama iş zor geliyor işte, çözemi- sebebi ne? Geçen gün bir kıza sordum nedenini. yoruz yani. Çözümsüzlük var. Çözemiyoruz bir türlü “Moda” dedi. Ben buna akıl erdiremiyorum. En kötü- ne hikmetse. sü televizyon yayınları. Bizi çok etkiliyor. Dizilerde - Siz ona her şeyi yapmak için seçenek sunmuşsu- bir insan eve geldiğinde “Nasılsınız iyi misiniz?” di- nuz ama o kendini kapatmış. yor mu? Ayakkabısını bile çıkarmıyor. Bu bir kültür Bazen de şu oluyor mesela, başlıyor ağlamaya. İşte emperyalizmi. Bir arkadaşım anlatıyor parkta oturu- “Şu oluyor, bu oluyor. Şunu yapmam bunu yapmam.” yorlarmış. Adam sigara paketini yere atmış. Beş altı “Oğlum gel yapalım o zaman.” Ağladığın bir işe yara- yaşlarında bir kız çocuğu “Amca bunu al buraya at.” mıyor. Eğitimse eğitim verdirelim, doktorsa doktora demiş. Çöpü göstermiş. Böyle bir kültüre hayran ol- götürelim, birkaç ay yat. Onu da kabul etmiyor. Bilgi- mamak mümkün mü? Beş altı yaşındaki çocuğa veri- sayarı bu kadar açma, o da olmuyor. Telefonu eline len kültüre bakın. Buna eğitim de, ne dersen de. Adını aldığı zaman pır pır saatlerce… Oğlum tamam, biz de sen koy. Burada büyük bir kültür var. senin gibi gençlikten geçtik bizim de zamanımızda - Çocuğunuzun uğruna hayata tutunabileceği bir oldu ama bunun bir ölçüsü var. hayali yok mu? Belki var ama söyleyemiyor ya da - Ama şöyle bir şey de var, çocuk evden çıkamadığı gerçekleştiremiyor. için dışarının farkında değildir. Ne bileyim sokakta Çocuğumun bir amacı yok. Bir hayali yok. Hayali ona sakat bir hayvan görsün bir barınağa götürmek araba almam, arabayla hava atmak. için bir mücadele versin. Bunları yapabileceğinin Vurdu arabaya beş milyar para ödedi. Araba otuz beş farkına varması için önce dışarı çıkması gerekiyor. milyar adam daha arabayı ödememiş .Hurdaya sattı- Hanımefendi şimdi ben sana şöyle söyleyeyim ben lar. Mahvetti kanser olacak adam ben de böyle mi ya- esnafım, onun devamlı benim dükkânımla irtibatı var payım? zaten. Senin dediğin kapalı çocuklar var. Ben buna da - Belki daha iyi hayal kurması için farklı ortamlara karşıyım. Çocuk bazen vursun kırsın, ben bunun ya- TOZLU TAHTA Sayfa 16 nındayım. Şimdi bazı çocukları da şöyle yetiştiriyorlar sela kaç tane iş biliyorsun sen bir olmazsa iki iki ol- “Otur oğlum ben yaparım.” Bu sefer hazırcı oluyor. mazsa üç… Yani kafanda birikim olacak ki a işi ol- Ben esnaf olduğum için dükkâna getirdim. Ona özel mazsa b yi yap b işi olmazsa c yi yap. Sen yarın bir arabacık yaptırdım bir şeyler satsın diye. Fakat işte ne hane reisi olacaksın, bir baba olacaksın, bir eş olacak- hikmettir! Ben şunu diyorum en sonunda, “Bizim de sın. Ne iş yaparsın?” diyorum , “Her iş yaparım.” Di- göreceğimiz varmış.” Demek ki bizim de başımıza yor. Kardeşim bırak her işi, bir branşın var mı? Bana böyle bir şey gelecekmiş, kaderimizmiş diyorum. İm- de ki “Ben iyi bir kaynakçıyım, iyi bir tornacıyım, iyi tihan, yapacak bir şey yok. Senin dediğini ben defa- bir elektrikçiyim, iyi bir aşçıyım, iyi bir marangozum, larca düşünüyorum, akşam eve gidiyorum bir saat iyi bir plastik doğramacıyım…” de. Allah sonumuzu uyuyamıyorum kızım. Düşünüyorum nasıl yapayım hayır etsin. Sizinle buluşmak bana büyük mutluluk diye “Oğlum!” diyorum, “Canım!” diyorum, “Bir ta- verdi. İnşallah faydalı olmuşumdur. Siz bizim kızları- nem!” diyorum “Ya gel bak, benden bir şey istiyorsan mızsınız, çocuklarımızsınız. Ben bu memleketi, insa- söyle. Para hiç önemli değil. Al, vereyim ben sana nı seven bir insanım. Çünkü Allah’ın yarattığı en gü- ama hayat bu değil. Her gün yirmi lira al, bütün gün zel şeydir. Onun için hayatımın sonuna kadar yaşan- yat. Hayatından memnum olacak mısın? Mümkün tımda insanlara faydalı olmaya çalışan bir insanım. değil. Biz bunun için yaratılmadık ki! Sen şimdi fert Hayır işleri için koşturuyorum her zaman. . Ben genç- olarak şunu düşüneceksin “Herkes benim gibi olursa leri seven insanım, insanları seven bir insan olmaya bu memleket ne olur?” ne vatana ne millete ne devlete çalışıyorum. Ne yazık ki bu da bizim imtihanımız. hiçbir üretimin yok. O zaman şu kaldırımda yürüme Geçen hafta iki hafta önce İstanbul’a gittim, epey para hakkına sahip değilsin. Hiçbir şey yapmıyorsun sen. harcadım. Kendi arabamızla gittik geldik, doktorla Yahu sen bir maddeden farksızsın. Bir tane taş olsa, görüştük. Doktor dedi ki “ Şu ilaçları kullan tamam.” şuraya temele koyarlar bir işe yarar. Bu da değilsin. dedi. Aldık geldik. Ben alıyorum hapı “Oğlum şunu Maalesef şimdiki neslimiz gençlerimiz bir faydalı ol- iç.” Suyunu da ben getiriyorum ama olmuyor. Şimdi ma yolunda değil. Bugün etrafınıza baktığımızda anlayana laf anlatmak kolay ama anlamayana laf an- dükkânların çoğunda bir yazı var: “Çırak aranıyor.” latmak çok zor. Bizim de nasibimiz yani ben bir baba diye. Her yerde çırak aranıyor. Neden aranıyor? Kim- olarak elimden geldiğince en güzel şeyi yapmaya çalı- se işe girmek, çalışmak istemiyor. Yaz dönemi ufak şıyorum. Bunun yanı sıra tanındığımız, yol gösteceği- bir anket yapalım şurada “Yaz dönemi ne yapacak- ne inandığımız insanlarla da görüşüyoruz. Onlar da sın?” diye. Çoğu diyecek ki “Şuraya gideceğim, bunu bize yardımcı oluyorlar, sağolsunlar. Onlarla da ko- yapacağım, burada oynayacağım.” Çoğunda bir ideal nuşturuyorum. Yani şöyle de düşünme sadece kendin yok. Yani günü kurtarmaya çalışıyor. Gün geçsin ama mi konuşuyorsun kendi çevren mi, hayır değil. Geçen bir hayat bekliyor seni. Bu hayata atıldığın zaman ben bilgisine ve görgüsüne güvendiğim biriyle görüştür- nice insanları görüyorum, evlenmişler bir çocukları düm. O da faydalı olmak istiyor ama bazı şeyler olmu- olmuş, kadın işe gidiyor, adam da almış çocuğu parkta yor. gezdiriyor. Yer değişin yer. Sen işe git, hanım gezdir- Bir de bulması kolay hemen buluveriyor beş dakikada sin çocuğu. Birikim yok. Bir tane iş yaparken ikinci buluyor yani demek ki satışı kolay bu işlerin. İşin kötü bir iş öğrenmek için gençlerimizde birikim yok. Me- tarafı imkân var, satanlar var. Parası olmayınca telefon SAYI 21 Sayfa 17 varsa telefonu satıyor bu akla girdiği zaman vücuda çekmeseymiş orada ölecekmiş. Bu işlerle ilgili de ge- girdiği zaman bunu almak istiyor. İlaçları içse belki rekli çalışmalar da yeterli değil. Yani satışı bu kadar almayacak ama kafadan akıldan atamıyor. İdrar tahli- kolay insanlara o kadar kolay ulaştırıyorlar ki yani linde bu şeyi vücuttan attığı görüldü ama o kafasında bulmada zahmet çekmiyorlar işin kötü tarafı bu. İn- onu bitirmiyor. Onu çektiği zaman kendinden geçiyor, sanlara bulmada zahmet çektirirsen adam içmemeye hoş gelir fikri aklından gitmiyor. Mesela dört beş ay- gayret eder yani. Ama bunu bulmak çok kolay tık tık dır içmiyordu, fark ediyorduk biraz normalleşmeye tık buluveriyorlar. Zor bir dönem, böyle bir baba ol- başlamıştı. Ama birkaç zamandan beri yine çekiyor. mak çok zor bir şey. Dünyamızı kararttı yani her türlü Para versen bir türlü vermesen bir türlü. Versen yine metotları deniyoruz mesela para istediği zaman neyse alıyor, vermesem bu sefer arkadaşlarından para iste- veriyoruz ama bu sefer verdiğine de pişman oluyor- meye başlıyor veya bizim tanıdıklardan istiyor veya sun. Oğlum diyorum benim şu anda terleyerek kazan- telefon varsa telefonu satıyor yani her türlü şeyi deni- dığım bu parayı sen bu kötü şeye veriyorsun. Oğlum yorsun en sonunda diyorsun ki bu bizim kaderimiz- bak ben parayı kolay kazanmıyorum, ben burada ter miş, çekeceğiz diyorsun, ne yapacağız? Büyük sorun, akıtıyorum, insanlara iş yapmaya çalışıyorum, yazık çok büyük sorun şu benim söylediğim şeyleri derleyip günah değil mi bana diyorum. Anlatıyoruz ama … toplayıp derginizde bunu bu şekilde değerlendirip ya- İlaçsa gel götüreyim seni doktora diyorum yatırayım zarsanız bir başkası yanmasın, bir başkaları yanmadan Edirne’ye ona göre psikologlar var birkaç ay bir şeyler tedbir alsınlar almaya gayret etsinler. Yani benim ço- yapılır ona da yanaştıramıyorum. Götürdüm doktora cuklarımla ilişkim güzeldi benim canım o, ben canım ilaç verdi, onu da kullanmadı. Bir bayan psikoloğa derdim ona, çocuğum o benim canım. Dördüncü çocu- götürdük, ona “Ben tüm hastalarımla mesafe alıyorum ğum mesela ama farklı bir yeri vardı bende, canım ama seninle mesafe alamıyorum.” demiş “Neden din- derdim ona ismini hiç söylemezdim. Bir insan istediği lemiyorsun? Bak dinlesen şöyle şöyle olur.” Azıcık zaman onu durdurmak o kadar zor ki yeter ki kafaya bize umut verse azıcık dinlese çözeceğiz Allah’ın iz- koysun onu yapacaksa yapar. Bildiğim her türlü yolu niyle. En iyi doktora götüreceğiz yeter ki çocuğumuz deniyorum ama başarılı olamıyorum. Artık sabır taşı kurtulsun. Psikologlarla görüşüyor, biz konuşuyoruz, olmak derler ya, sabır taşına döndük elimden bir şey büyüklerimizle konuşturuyoruz ama anlama melekele- gelmiyor. bazen diyorum yapılacak bir şey olsa hemen ri donmuş gibi ama bazen bakıyorsun o şeyi bulmaya beş milyar on milyar vereyim alayım. Elimde avcum- nasıl koşa koşa gidiyor beş dakika sonra da buluyor. da ne varsa vereyim yeter ki şu çözülsün artık. Eve Bu meret, Allah muhafaza hem beyin melekelerini gelince gülen bir çocuk göreyim. Kafa mı çalışmıyor, öldürüyor hem de alışkanlık yapıyor. Zaten başladığın bir şey mi var? Yoo bilgisayarı oynatıyor elinde her zaman ölümü bekle yani. türlü. Demek ki bazen gidiyor mu akıl bilmiyorum. - Bilgilerinizi ve tecrübelerinizi bizimle paylaştığı- Mesela biz onu başka bir şehirde yaşayan bir akraba- nız, bizi aydınlattığınız için, değerli zamanınızı bize mızın yanına gönderdik biraz hava alsınlar diye. Ora- harcadığınız için çok teşekkürler. da da bulmuş bunu satanları, satılan yerleri. Bir gün sonra bakıyorlar telefon geliyor hastaneye kaldırmışlar yani o kadar çok almış ki vücuttan kan çekmişler kan TOZLU TAHTA Sayfa 18 B A Ğ I M L I L A R K E R VA N I Ebru DOĞU — 9/B “Çok değil, 15-16 sene öncesini düşünüyorum da, biz Hepiniz sormuş olduğum sorular- daha bir biz, biz daha bir mutlu, biz daha bir beraber, dan da yola çıkarak neyden bahset- biz daha bir özgürdük.” diyor annem. “Belki o kadar mek sosyal değildik, aklımıza geleni, merak ettiklerimizi Gelişen teknoloji ve beraberinde sizler kadar kolay öğrenemiyorduk belki ama daha bir getirdikleri hayatımızda büyük ölçüde yer kaplamak- heyecanlı oluyordu merak ettiklerimizi bulmak.” Di- tadır. Öyle ki “Biz adaya düşsen yanına alacağın üç yor. “Hayat; şimdiki nesil için ne kadar da bayat ve şey?”sorusuna verilen en popüler cevap “Telefonum, önemsiz!” diyor bizden bahsederken. bilgisayarım ve şarj aletim.” Hayatımıza sağladığı ko- “Bizler gençken böyle miydik? Bizim zamanımızda televizyon mu vardı canım? Alo deyip, haber almayı sağlasın yeter, bütün gün elinde telefon ne yapıyorsun anlamıyorum vallahi!” gibi, bizim için sıradan ve saçma, onlar için ise doğruluk payı çok yüksek olan sözler uçuşuyor son günlerde. istediğimi anlamışsınızdır. laylıklar kaçınılmaz derecede çok ancak sınırı aşmadığımız sürece. Öyle anlar geliyor ki internet paketinin bitmesine bir hafta kala, karalar bağlıyor çocuk. Hele bir de o ayki harçlığının limitini aşmış kontör attıra- mayacaksa eyvahlar, eyvahlar! Elinde telefonu, bütün dertlerden uzak, dış dünyadan bağımsız odasında, kendi hayatında yaşamak var- Neyden bahsediyor bu ken ailesiyle oturup iki büyükler? Gelişen tek- çift söz edecek, eğer nolojimizi, sahip oldu- varsa sorunlarını tartı- ğumuz yenilik ve geliş- şacak olmak ne kadar meleri mi kıskanıyor- da kötü. Aile albümün- lar? Bizlere ayak uydu- deki çocukluk fotoğraf- ramamanın öfkesini ları, anne ve babasının düğünlerinden kalma kareler, yaşıyorlar? Gösterdikleri bu tepki, içlerinde bir çığ sosyal medya da takip ettiği fotoğrafların yanında ne gibi büyüyen bu dert niye? Bu akşam ailecek bir şey- kadar da sıkıcı oysaki. Bizler farkında değiliz belki ler yapalım diyen anne, oğlunun bilgisayar başında ama gelişen teknolojinin esiri oluyoruz arkadaşlar. geçireceği zamanı tercih etmesine, sekiz saat fabrika- Çevremizdeki insanlar tarafından daha çok tanınır hale da çalışıp eve yorgun argın dönen baba, telefona kilit- gelmek için dilimizden düşünmediğimiz o sosyal med- lenmiş olan kızından bir bardak su istediğinde maruz ya hesapları yüzünden ailemiz tarafından unutuluyo- kaldığı muameleye mi sitemli? Bizim sahip olduğu- ruz. Sanal ortamda 2 gün önce tanıştığımız kişi, en muzu düşündüklerimiz, onlara bize sahip olanları mı sevdiğimiz renkten tutun, uğurlu rakamımıza kadar düşündürüyor yoksa? ince ayrıntıları bilirken, anne-babamızın unutmuş ol- SAYI 21 Sayfa 19 sanlığa sunmuş olduğu nimetlerden faydalanmayın!” demiyorum. Genç arkadaşlarıma; “Bütün sosyal medya hesaplarınızı kapatın!” demiyorum. Sadece, okuldan eve geldiğinizde sizinle karşılıklı oturup gününüzün nasıl geçtiğini dinlemek için çırpınan anne babalarınız, bütün gün tek başına canı sıkılmış “Abla bak kek yaptım tadına bakmak ister misin?” deyip oyuncak tabağına bir dilim kek yerleştiren kardeşleriniz var; diyorum. “Teknolojinin Bağımlıları duğu doğum günümüz, onların sorumsuz veya ilgisiz Kervanı”na katılıp onun rüzgârında savrulurken, haya- ebeveynler olduğundan değil bizim onlara yeterince tınızdaki güzellikleri ve hayatınızı süsleyen insanları vakit ayırmamamızdan kaynaklanıyor. kaybetmeyin, diyorum! Sizlere, “Teknolojinin geliştirmiş olduklarından, in- TOZLU TAHTA Sayfa 20 B E YA Z Nur Banu DİNLEYEN—11/B Ayakları ona itiraz edercesine geri geri gitmek istiyor rını süpürüp atıyordu sanki. Ken- fakat o iradesinin, nefsiyle girdiği savaştan galip gel- di çocuğu olsa ancak bu kadar mesini umarak karşı koyuyordu. Geri dönmemek için sevebilir, sahiplenebilirdi. adımlarını hızlandırdı ve içinde gittikçe büyüyen ve nefes almasını zorlaştıran boğucu hissi düşünmemeye çalıştı. Gözlerini hafifçe kapattı ve derin bir nefes aldı. Göğsünün birden sıkışmasıyla birlikte aldığı nefesi de hızla dışarı verdi ve yumruklarını sıktı. Bu düşünceyle birden irkildi. Kendi çocuğuna sahip olma fikri her ne kadar onu cezbetse de bir tarafı kesinlikle karşı çıkıyor ve koyu kırmızı kalemle üzerine kocaman bir çarpı atıyordu. Hem, evli bile değildi. Bu gidişle evlenebileceğini bile sanmıyordu. Kız kurusu İlk defa böyle hissediyordu. İlk defa bu kadar nefret olup evde kalacağını da garantileyince adımlarını tek- ediyordu yeni başlayan bir günden. İlk defa çok sevdi- rar hızlandırdı. Aklını çevreleyen düşüncelerini zih- ği işine gitmek gelmiyordu içinden. Bir sürü insanı ninden itekleyerek kovdu ve kısa bir süre sonra bugün dinlemiş, bir sürü derde derman olmuş, bir sürü insa- içine girmekten oldukça korktuğu binanın önünde dur- nın yaralarını sarmış ve onlara merhem olmuştu lakin du. kendi sorununun ne olduğunu bir türlü çözemiyordu. Sinirleniyordu. Neden, sorusunu gözlerini açtığından AMATEM beri kendisine soruyordu ama cevap verecek kadar Kapıdan girdiği an dış dünyadan kopacaktı çünkü mantıklı düşünemediği yetmiyormuş gibi tahmin bile içeride yaşananlar yaşlı dünyanın bile gözyaşlarını yürütemiyordu. Neden böyleydi? Sanki bir dev gelmiş akıtabilecek korkunçluğa çıkabiliyordu. Burası umudu ve koca elini göğsünün içine sokup parmaklarının ara- tükenen düşmüş insanlara yeniden emeklemeyi, koş- sına aldığı kalbini acımasızca sıkıyordu. mayı öğretiyordu. Kimi zaman başarılı olunurdu, kimi “Bir şey olmayacak,” dedi içinden. “Sadece küçük bir tatile ihtiyacın var.” Bunu aklının bir köşesine not etti, hafta sonu için planlar yapmaya başlamalıydı. Belki zamansa pamuk ipliğine bağlı hayatlar ağırlaşıp kopuyor ve düşüyorlardı. Belki cennete, belki de cehenneme. kuzeninin çiftliğine gider ve atı Reis ile özlem giderir- İçindeki ağırlığı önemsememeye çalışarak merdiven- di. Ya da annesinin yanına, adaya gider ve bu sene lerden çıktı ve açılan otomatik kapıdan içeri girdi. Bu- oldukça erken açılan sahil sezonuna o da dahil olurdu. rada her ne kadar acı kokuyor olsa da danışmadaki Belki de abisinin yanına gitmeliydi. Yeğenini oldukça görevli iki kız başta olmak üzere koridordan geçen özlemişti. Evet, abisinin yanına gitmeliydi. Pusat’ın diğer çalışanlar da ona gülümseyerek ya da başlarını saçlarına dolanan ve acımasızca saç tellerini çeken hafifçe aşağı eğip selam veriyordu. tombul parmaklarını tek tek öpecek ve yanaklarına sulu öpücükler bırakacaktı. Minik çocuk daha dokuz aylık olmasına rağmen minik bedenini kollarından tutmak ve onun gülümsemesini izlemek tüm sıkıntıla- İçerisi, onlara göre gayet normaldi. Artık alışmışlardı. Kimi zaman bütün binayı dolduran acı çığlıklar, kimi zaman etrafı kirleten kan lekeleri, kimi zamansa oraya SAYI 21 Sayfa 21 buraya saçılan ilaçlar artık hiç kimseye anormal gel- duruyordu ama bana kalırsa çoktan ümidini kesti. miyordu. Açıkçası ben de düzelebileceğini sanmıyorum. Bağım- Gülümseyerek danışmaya doğru ilerledi ve ona gü- lılığı geçin, adam kafayı yeme raddesinde.” lümsedikten sonra tekrar önündeki bilgisayar ekranına Çisem’in söyledikleri Mira’yı kızdırmıştı. Sinirlenin- yönelen kıza yöneldi. Uzun tırnaklarını kızın masasına ce renkleri koyulaşan kahverengi gözlerini Çisem’in vurarak ona bakmasını sağladı ve gözleri kızla bulu- üzerine dikti. Genç kız, Mira’nın kendisine olan bakış- şunca da hafifçe gülümseyip göz kırptı. larını görünce birden irkildi ve gözlerini kırpıştırarak “Günaydın Çisem.” dedi gülümsemeye devam ederken. “Günaydın Mira Hanım.” ona baktı. Mira derin bir nefes aldı ve “Bu senin haddine değil.” dedi. “Kimsenin haddine değil. Buraya gelmişse iyileşmeyi hak ediyor. Kafayı yediyse de sorun yok, kim- “Değişik bir durum var mı? Umarım her şey dün bı- se durduk yere delirmez. İnsanların sorunlarıyla ilgi- raktığım gibidir.” lenmek ve onlara umut olmak için buradayız. Kerem Çisem yüzünü buruşturunca Mira da istemsizce göz- Bey gibi başarımızı kanıtlamak için iyileştirebileceği- lerini devirdi. Dirseklerini danışma masasına dayadı miz insanları seçip onlara yoğunlaşmak ve diğerlerini ve yüzünü ellerinin arasına alıp soran gözlerini Çi- elimizin tersiyle belirsizliğe itip karanlığa hapsetmek sem’e dikip tek kaşını kaldırdı. için değil.” “Dün gece,” dedi kız. Bir yandan da bilgisayarın ek- “Hala uzun cümleler kurmayı seviyorsun, hiç değiş- ranına bakıyordu. “Siz çıktıktan birkaç saat sonra genç meyecek misin Mira Sahran?” bir adam getirdiler. Sizin yaşlarınızda.” Gözlerini kı- Mira duyduğu tanıdık sesin sahibini görebilmek için sıp bilgisayar ekranına dikkatlice baktı ve başını salla- arkasını döndü. Kerem Sağdıç. yıp “Evet” dedi. “Yirmi altı yaşında, uyuşturucu ve alkol bağımlısı. İlerinin de ilerisinde.” Mira ellerini yüzünden çekti ve doğruldu. “O kadar mı kötü?” dedi. “Üniversitede de böyleydin,” dedi Kerem. “Rakiplerini yerin dibine vurmak için kelimelerini özenle seçer, uzun cümleler kurardın.” Evet, maalesef üniversitede de aynı sınıftalardı. Mira Çisem “Daha önce hiç bu kadar kötüsünü görmemiş- okulu birincilikle bitirirken Kerem ikinciydi ve onun tim.” deyince ister istemez canı sıkıldı. Yanaklarını gibi başarı hırsının çepeçevre sardığı bu adam hayatın- şişirdi ve nefesini dışarı verdi. Ellerini başına götürüp da ilk defa ikinci sırada yer aldığı için fazlasıyla nefret şakaklarına yavaşça masaj yaptı. doluydu. Üniversiteden sonra da kader oyununu oyna- “Nerede şu an?” mış ve onları, iki azılı rakibi aynı yere düşürmüştü. Mira bunu her ne kadar önemsemese bile Kerem’in “En üst katta ki odalardan birinde.” Bakışlarını Mira’dan alıp bilgisayara çevirdi. “804 numaralı odada. Kerem Bey hastanın sorumluluğunu alacakmış gibi işini kendini ön plana çıkarmak ve adını duyurmak için bir araç olarak kullanıp yardıma muhtaç insanları da bu acımasız oyuna karıştırması Mira’nın sinirlerini TOZLU TAHTA Sayfa 22 alt üst ediyordu. Sırf bu sebeple de onun nefretine kar- Mira’nın kelimeleri Kerem’i bıçak gibi kesmişti ve şılık veriyor ve Kerem’le iş yerinde kesinlikle çoğu bunu belli etmekten kendisini alıkoyamamıştı. Yüz kişiye saçma gelecek olan bir soğuk savaş yaşıyorlar- ifadesinin acıyla birleşmesi yetmiyormuş gibi kadının dı. Ve Kerem bu savaşta Mira’nın en zayıf noktasını, kolundaki elini sanki ateşe dokunmuş gibi aniden çek- durumu fazlasıyla kötü olan bağımlı insanları kullan- miş ve tek bir kelime bile etmeden arkasını dönüp maktan çekinmiyordu. Fakat Mira bu sefer bunun ol- uzun koridorda yürümeye başlamıştı. masına izin vermeyecekti. Serbest kalan bileğini diğer eliyle hafifçe ovuşturdu. Üç küçük adım atıp Kerem’e doğru ilerledi ve tam Teninde oluşan kızarıklık Kerem’in büyük elinin şek- önünde durup dudaklarını kulağına doğru götürdü. lini alınca iç geçirdi genç kadın. Nefret etmeye bile “Sen,” diye fısıldadı kulağına. “Bilir misin? Savaşta değmezdi. da yarışta da tek rakibin kendin olmalısın. Kendinle “İyi misiniz Mira Hanım?” yarışmalıydın Kerem. Tıpkı benim yaptığım gibi.” dedi ve yüzünün aldığı şekli görebilmek için geriye Kolunu ovmayı bırakıp Çisem’e döndü. Başını hafif- doğru bir adım attı. “Belki o zaman beni yenebilirdin.” çe sallayıp kızın meraklı ve endişeli halini biraz olsun gidermeye çalıştı. Arkasını dönüp giderken gözleri Kerem’in yumruk yapıp sıktığı ellerini görünce zevkle gülümsedi ve Çi- Çisem elindeki bir dosyayı ona uzatınca teşekkür edip sem’e döndü. “Hasta’nın dosyasını çıkar ve bana ver. dosyayı aldı ve asansöre doğru ilerledi. Koridorun Kendisiyle ben ilgileneceğim.” Çisem yavaşça başını sonundaki küçük kalabalığın içine karışıp aşağı inen sallayıp bilgisayara döndüğünde Kerem, Mira’nın ko- asansörü beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra asan- lundan tutup hızlıca kendisine doğru çevirdi. “Sen ne sör gelip kapısı açılınca içeri girdi ve herkes ineceği yaptığını sanıyorsun?” Adamın koyu mavi gözleri iyi- katın numarasına basarken o da sekizi tuşladı. Asansör ce laciverte dönmüştü. Zorlasa ateş bile çıkartabilece- yukarı doğru çıkmaya başlayınca elindeki dosyayı ği gözlerini Mira’ya dikmişti ve genç kadının koluna açıp hastanın kişisel bilgilerine göz gezdirdi. sardığı parmakları yumuşak etini sıkıyor, acısı kemiği- Demir Karahan. 26 yaşında. Erkek. Dosyada yazanla- ne kadar işliyordu. Mira acıdan yanan kolunu önemse- ra göre altı yıldır düzenli olarak uyuşturucu kullanıyor meden “Senin hırsının ziyan edeceği bir hayatı kurtar- ve dokuz yıldır da alkol alıyordu. Oldukça uzun bir maya çalışıyorum.” dedi. Kerem bunun üzerine kolu- süre söz konusuydu. Bağımlılığının fazlasıyla ileri nu daha çok sıkmış ve bunun üzerine genç kadın yü- seviyede olmasına şaşmamalıydı. Hiç kurtulmak iste- zünü acıyla buruşturup kolunu çekmeye çalışsa da memiş miydi acaba? Vücuduna soktuğu zehrin onu başaramamıştı. yavaş yavaş sömürdüğünü ve öldürdüğünü fark ede- “Sadece fiziken bana zarar verebilirsin Kerem.” dedi memiş miydi? Herkes gibi o da uyuşturucunun bir Mira. Sesi titremediği için oturup şükür namazı kılma- anlık huzuruna kapılmış ve her şeyi unutup mutlu ol- lıydı. “Oysa bir insanı yıkmak için onun ruhunu acıt- duğunu hissetmişti. Ona iyi gelen tek şeyin bu olduğu- man gerekir. Hele ki karşındaki kişi senden çok daha nu düşünmüştü. Bir nevi ilaç gibi. Fakat ruhu her ne güçlüyse.” kadar bunu onaylasa bile zamanla çöken bedeni artık SAYI 21 Sayfa 23 zihniyle bir olup ona işkence etmeye başlamış olma- panın üzerine bırakıp genç adamı incelemeye başladı. lıydı. Yüzü mat beyazdı, gözaltlarında torbalar oluşmuş ve Ama neden? Neden başlamıştı? Neden kendisini o küçük beyaz şeytana teslim etme gereği duymuştu? Neden unutmak istemişti? Sorulması gereken binlerce soru vardı lakin önce bunu öğrenmeliydi. Neden kendisini öldürebilecek bir zehirle dost olmayı göze almıştı? Sorunun kaynağı bulunduğunda çözümün yarısı tamamlanmış olacaktı. Ve asansör üçüncü defa durup sekizinci katta kapıları açıldığında o kaynağa fazlasıyla yaklaşmış olduğunu düşündü. kararmıştı. Uzun kirpikleri vardı. Burnu kemersizdi. Siyah saçlarının arasında gezen birkaç beyaz tel kendisini hemen belli ediyordu. Kirli sakalı, en fazla bir hafta önce tıraş olduğunu gösteriyordu. Mira’nın eli istemsizce genç adamın yüzüne doğru yolculuğa çıktı. Parmakları sakallarından gezinirken soğuk ve sıcak hissi karışmış, kadının ürpermesine neden olmuştu. Buna rağmen elini çekmemiş ve parmaklarını genç adamın yüzünde gezdirmeye devam etmişti. Önce gözlerinin altındaki morluklara dokundu. Ardından Asansörden inip 804 numaralı odaya doğru ilerledi. çatlayan ve kuruyan dudaklarında götürdü ince par- Koridorun sonunda, sağdaki odanın önünde durdu ve maklarını. Genç adamın dudaklarının pürüzlü ve sert içeriden ses gelip gelmediğini kontrol etmek için kula- dokusu kadının parmaklarını gıdıklamıştı. İçi ürperse ğını kapıya dayadı. Hiçbir şey duyamıyor olması onu bile yüzüyle teması kesmemiş ve parmaklarını şakak- biraz endişelendirse de hastanın sakinleştirici etkisin- larına doğru götürüp oradan da saçlarına daldırmıştı de olduğunu ve uyuduğunu farz ederek kapının önün- elini. Siyah saçları yumuşacıktı ve soğuk teninin aksi- den ayrıldı. ne kızın vücuduna sevimli bir sıcaklık hissi gönder- Yedinci katta olan odasına gitmek için merdivenlere mişti. Yavaşça yatağın boş bir kısmına oturdu ve ada- yöneldi ve basamakları üçer beşer atladı. Koşar adımlarla kendi odasına girdi ve çantasını masasının üzerine bırakıp çekmecesinden mavi renkteki kartı aldı. Askılıkta asılı duran beyaz önlüğünü de hızlıca üzerine geçirince Çisem’in verdiği dosyayı da alıp odadan çıktı. İndiği merdivenlerden yine aynı hızla çıkarak 804 numaralı odanın önüne geldi ve elindeki kartı kapının yanındaki güvenlik kilidine soktu. Yeşil ışık yanıp kapı açıldığında eliyle demir kapıyı ittirdi ve içeri girdi. Kapıyı kapatıp içeriye doğru ilerledi. Yatakta elleri, kolları bağlanmış uyuyan genç adamı görünce aniden duraksadı. Teni beklediğinden çok daha mattı ve gözlerinin altı ten rengiyle tezatlık oluştururcasına simsiyahtı. Genç adamın yattığı yatağa doğru ilerledi ve elindeki dosyayı yatağın yanında duran beyaz seh- TOZLU TAHTA Sayfa 24 mın siyah saçlarını yavaşça okşamaya başladı. Siyah olarak hareket ediyor ve bir o yana, bir bu yana savru- saçlarını avucunu gıdıklarken içindeki merak duygusu luyordu. zirveye çıkıyor ve daha fazla sorunun birikmesine neden oluyordu. Mira daha zihnindeki düşünceleri toparlayamazken aniden gözkapaklarının altındaki kahverengi gözlerin ona dikilmesiyle irkildi ve oturduğu yerden hızlıca kalktı. Eli hala genç adamın saçlarının arasındaydı ve genç adam korkuyla etrafı süzüp debelenince elini çekmek zorunda kalmıştı. Genç adam bağırarak ellerini serbest bırakmaya çalışsa da nafileydi. Kollarını ve bacaklarını sıkıca bağlayan kemerlerden kurtulamadığı yetmezmiş gibi korku yavaşça bedenine hâkim oluyordu. Hissettiği başka bir şey daha vardı. Açlık gibi ama daha çok canını acıtıyordu. Sanki milyonlarca iğne aynı anda vücuduna batıyor ve kemiklerine kadar uzanıyordu. Hissettiği onca acının içinde gözleri karşısında dikilen ve onu izleyen genç kadına takıldı. Nemlenen gözleri kadının yüzünü net olarak görmesini engellese bile güzel ve dikkat çekici hatlarının olduğunu fark edebiliyordu. Fakat acı her yerdeydi. Sanki vücudu ondan bağımsız Kadın ona doğru yaklaşınca ne olduğunu çözemedi. Etrafındaki hiçbir şeyi algılayamıyordu. Nerede olduğunu bile bilmiyordu. Ona ne olacağını kestiremiyordu. “Ölecek miyim?” diye sormadan edemiyordu kendisine. Ölecekse bile kolay bir ölüm olsun istiyordu. Zaten fazlasıyla acı çekmişti, en azından ölürken canının yanmasını istemiyordu. Korkuyla etrafı süzerken kadının ona doğru uzanan eli ürkmesine neden oldu. Kaçmaya çalışıyor ama başaramıyordu. Korkuyordu. Vücudunu esir alan korku damarlarına sızıyor ve onu ele geçiriyordu. Engel ola- mıyordu. Zayıftı. Güçsüzdü. Ne kadar kaçmaya çalışsa da yüzüne değen sıcak parmaklar başarısız olduğunun kanıtıydı. Kadının avucu yanağına değince yüzünü çekmişti fakat bu sefer iki elini de yüzünün yanlarına koymuş ve başını hareket ettirmesini engellemişti. Kahverengi gözleri kadının masmavi gözlerine kilitlenmişti ve kadının gözbebeklerinde kendi yüzünü görüyordu. “Şşşt,” diye fısıldadı kadın. “Sakin ol.” Genç kadının bir melodi gibi çıkan sesi kulağına ulaştığında aniden durdu. Debelenmeyi bırakıp kadının gözlerinin içine baktı. Derin ve hızlı nefesler alıyordu. Mira sağ elini adamın yüzünden çekip omzuna doğru götürdüğünde adamın gözleri de onun elini takip etti ve parmak uçları omzuna değince tekrar çığlık atmaya başladı. Bu sefer daha çok bağırıyor ve kemerleri koparmak istercesine yattığı yerden savaşıyordu. “Sakin ol!” dedi genç kadın. “Sana yardım etmek istiyorum.” Ona kimse yardım edemezdi. Kimsenin yardımına ihtiyacı yoktu. Ölmesi gerekiyordu. Ölmeliydi. Ona yardım edebilecek kimse yoktu. SAYI 21 Sayfa 25 Bağırmaktan kısılmış sesiyle söyleyebildiği tek şey düzelecekti. Acısının dinmesinin tek yolu buydu. Ye- “Dokunma bana!” olmuştu. Kendisine dokunulmasını terince acı çekmişti, daha fazlasını görmek, hissetmek istemiyordu. Korkuyordu. Tenine değen eller onu ür- istemiyordu. “Yapamam.” dedi Mira. Başka bir şey kütüyordu. Neden, diye sormadan edemedi Mira. Ne- söyleyemedi. Onu buradan çıkaramazdı. İlaca olan den bu kadar çok korkuyordu? açlığını biraz olsun gidermeden onu serbest bıraka- “Tamam,” dedi ellerini genç adamın vücudundan çe- mazdı. kerken. Ellerini havaya kaldırdı. “Bak, dokunmuyo- Genç adam duyduğu cümleyle gözlerini sıkıca yumdu. rum sana. Dokunmayacağım.” Göz kapaklarından akan bir damla gözyaşı şakaklarına Genç adam gözlerini kırptı ve titreyen vücudunu kasmayı bıraktı. Gözlerini Mira’ya dikti ve başını hızlıca salladı. “Sadece seninle konuşmak istiyorum.” dedi doğru bir yol çizerken tenini gıdıklıyordu. Ağlamaktan nefret ediyordu. Güçsüzdü ve ağladığı zaman bunu etrafına daha çok hissettiriyordu. Mira. “Neden burada olduğunu bilmek istiyorum. Seni Gözlerini açtı ve buğulu gözlerinin elverdiğince kadı- kurtarmak istiyorum. Bana güveniyor musun?” Genç nın yüz ifadesini izledi. Kadın yavaşça ona doğru bir adam birkaç saniye duraksadıktan sonra başını sağa adım attı ve elini yüzüne doğru uzattı. Genç adamın sola salladı. Mira bunu görünce tek kaşını kaldırdı ve vücudu aniden kasıldı ve yatakta çaresizce yüzünü “Bana güvenmen gerek.” dedi. “İ-iste-temiyorum!” kadından çekmeye çalıştı fakat kıpırdayamıyordu bile. dedi genç adam zorlukla konuşarak. “Bana güvenmen Çaresizliği gittikçe büyüyüp içinde koca bir yumruk için ne yapmam gerek?” diye sordu Mira. Bu iş ger- oluşturunca kadını tenine değen soğuk eliyle irkildi. çekten beklediğinden daha zor olacaktı. Bu kadarını Elini yanağına koyup başparmağıyla adamın gözyaşla- tahmin etmemişti. Daha ilk dakikalarından kafasının rını sildi ve hafifçe gülümsedi. Dokunuşları yumuşak- içine kalıcı yer edinen bir sürü soru oluşmuştu ve bili- tı. Diğerleri gibi değildi. O dokunduğu zaman canı yordu ki cevaplarını alamadığı sürece huzursuzluğu da yanmamıştı. Teninden merhamet akıyordu. Daha önce artacaktı. hissetmediği kadar çok yoğundu. Adamın yüzünde çocuksu, masum ve acı çektiğini Kadın gözyaşlarını silmeye devam ederken adam bi- gösteren ifadeyi görünce birden duraksadı. Bu da ney- raz olsun sakinleşti ve kıpırdamadan durdu. Gözlerini di böyle? O kadar çaresiz görünüyordu ki, içinin titre- kadına dikmiş, onu izliyordu. Mira ise dudaklarını mesine engel olamadı. Adamın dolan gözlerine baktı. süsleyen ufak bir tebessümle adamın gözyaşlarını ku- Kahverenginin rengi açılmış ve adamın görüntüsünün ruluyordu. aksine huzur verici bir tona dönüşmüştü. “Muhtaçsın” dedi Mira. “damarlarında dolaşan uyuş- “Çıkar beni buradan!” dedi genç adam titreyen sesiy- turucuya, alkole muhtaçsın.” Adamın kaşları çatılmış, le. Dokunsalar ağlayacaktı sanki. O kadar çok canı duyduğu o iki kelimeyle vücudu ister istemez kasıl- yanıyordu ki bu kadarına alışık değildi. Ona iyi gele- mıştı. Evet, istiyordu. Muhtaçtı. Ve şimdi ihtiyacı var- bilecek kimse yoktu, hiç kimse. Onun zaten bir ilacı dı. Hemen, şimdi. vardı. Ona ihtiyacı vardı. Bir şekilde almalıydı onu, TOZLU TAHTA Sayfa 26 Mira elini biraz yukarı götürdü ve başparmağıyla ada- “Çöz beni,” dedi genç adam. Sesi gittikçe daha çok mın çatılan kaçlarını düzeltti. Genç adamın aniden kısılıyor ve hiç duyulmayacak bir hal alıyordu. “Sakin değişen yüz ifadesi Mira’yı gülümsetmişti. Fakat gü- kalacağına söz verebilir misin?” Hafifçe başını salladı lümsemesinin asıl sebebi, genç adamın biraz olsun genç adam. Sakin kalmalıydı. Kendisini kontrol edebi- sakinleşmiş olmasıydı. Yüz kasları az önceki gibi ger- lirdi. Acıya alışkındı, bir kez olsun onun kendisini gin değildi. Biraz olsun elinin altında yumuşayan teni, kontrol etmesini engelleyebilirdi. Mira küçük bir te- avuç içini ısıtabiliyordu. bessümle yerinden doğruldu ve önce adamın ayakları- “Seni güçsüz kılıyor. Seni sömürüyor. Huzuru hissediyorsun onunla birlikte fakat olmadığı zaman acı çekiyorsun. O sana gerçek mutluluğu vermiyor. Mutluluk, acımasız değildir. Sana acı çektirmez.” nı bağlayan kemerleri yavaşça gevşetti. Genç adamın tepkisini inceledi ve yalvaran gözlerle ona baktığını görünce kemeri tamamen çözerek ayaklarını serbest bıraktı. Daha sonra iki küçük adım atıp adamın elini tuttu ve diğer eliyle kemeri gevşetip tuttuğu eli serbest “Bana acı vermiyor.” dedi genç adam. Yalan söylü- bıraktı. Genç adam kıpırdamayınca yatağın diğer tara- yordu. Şu an hiç olmadığı kadar canı yanıyordu ve ona fına geçip son kemeri de çözdükten sonra genç adamı yardım edebilecek kimse yoktu. “Yalvarırım” dedi. artık tamamen serbest bırakmıştı. Gözleri hala kapa- “Onu bana ver.” “Özgür kalacaksın. O olmadan yaşa- lıydı. Vücudu hafifçe titriyor ve bunu dindirmek için mayı öğreneceksin. Sadece kendin olacaksın. Ayakla- de kendini fazlasıyla sıkıyordu. Mira onu sakinleştir- rının üzerinde duracaksın. Daha güçlü olacaksın.” mek için elini tuttu ve iki avcunun içine alıp yanında “Ölüyorum.” Fısıltıyla çıkan sesi, artık yorulduğunun olduğunu göstermek amacıyla hafifçe sıktı. Fakat o en belirgin kanıtı gibiydi. Ölüyordu. “Hayır,” dedi sırada kapının açılmasıyla ve duyduğu adıyla irkildi. Mira. “Ölmene izin vermeyeceğim.” “Neden?” Ne- Daha ne olduğunu anlamadan genç adam elini ondan den? Neden bu kadar çok yaşamasını istiyordu bu ada- kurtarıp onu ittirdi ve bir saniyeden bile kısa bir süre- mın? Neden bu kadar çok merak ediyordu onu? Neden de odanın köşesine gidip tünedi. Dizlerini kırmış ve yüzündeki muhtaç, çaresiz ifadeyi silip atmak istiyor- başını bacaklarının arasına almıştı. Ellerini de ensesin- du? İlk defa kendisiyle çelişiyordu Mira. Ve ilk defa de bağlamış ve başını korumak istercesine kapatmıştı. kendisine sorduğu soruları cevaplayamıyordu. “Mira!” Adını ikinciye duyduğunda gözlerini genç “Sadece” dedi ve adamın bağlı olan elini avcunun adamdan çekti ve sesin sahibine baktı. Kerem. Arka- içine alıp hafifçe sıktı. “Yanına geldiğimde, sabah ru- sında iki kişi daha vardı. “Ne yaptığını sanıyorsun humu daraltan o sıkıntının kalkıp gittiğini fark ettim. sen?” diye kükredi genç adam. Boynunda kabaran Temizlenmeni istiyorum.” Genç adam irileşen gözleri- damar ne kadar sinirli olduğunu kanıtlıyordu. “Ne ya- ni Mira’nın üzerine dikti. Yaşarken, adına yaşamak pıyormuşum?” “Onu nasıl serbest bırakırsın? Resmen denirse tabi, öğrendiği bir şey vardı. Kimse, kimseye bir canavara müsamaha gösteriyorsun!” “Kelimelerini karşılıksız yardım etmezdi. Genç kadın, adamın dü- dikkatli seç Kerem!” Artık Mira da en az onun kadar şüncelerini okumuş gibi “Bana hikâyeni anlatman ye- sinirliydi. “O bir canavar değil, sadece yardıma ihtiya- ter.” dedi. “Senden başka bir şey istemiyorum.” cı var!” “Kanı temizlenene kadar bir canavar Mira! Kendisine bile faydasından çok zararı dokunan insan- SAYI 21 Sayfa 27 lar bunlar! Nasıl serbest bırakırsın! Seni öldürebilirdi dokunmayacak! Defolun bu odadan!” sağ elini yum- bile!” “Yeter artık! Kes saçmalamayı! O benim has- ruk yapmış ve işaret parmağıyla dış kapıyı gösteriyor- tam, sorumluluğu ben de. Sen karışamazsın! Karışma- du. “Mira!” dedi Kerem. “İşi inada bindirme!” yacaksın!” “Görmüyor musun Kerem!” diye bağırdı Mira. Sesini Kerem sinirle yumruklarını sıktı ve Mira’ya doğru bir adım attı. “İlk bir haftasını sadece sakinleştirici alıp uyuyarak geçirecek.” dedi. Resmen tıslamıştı. “Karışmayacaksın!” dedi Mira. Kerem aldığı nefesi bıkkınlıkla dışarı üfledi. Başını aşağı doğru eğdi ve “Neslişah!” dedi. Arkada duran yirmili yaşların başın- o kadar yükseltmişti ki, içeri girdiğinden beri gözünü kırpmadan ona bakan Kerem bile irkilmiş ve gözlerini kırpıştırmıştı. “Ona dokunulmasından korkuyor! İstemiyor! Neden böyle olduğunu bilmeden ona dokunamayız! Dokunmayacağız! İzin vermeyeceğim! Ne sana ne de bir başkasına. Şimdi defolun buradan!” daki genç kız Kerem’e doğru bir adım attı. Kerem, Kerem uzun uzun Mira’ya baktıktan sonra Neslişah’a Mira’nın gözlerinin içine bakarak “Bağlayın!” dedi. da başıyla çıkmasını işaret etti ve o da birkaç saniye “Ve içeriye benden başka kimseyi almayın!” Mira sonra Neslişah’ın peşinden odadan çıktı. Mira derin başını sağa sola salladı. “Ona dokunmayacaksın!” Ke- bir oh çekip kapanan kapıya arkasını dönüp köşede remse sadece gülümsemişti. Neslişah ve yanındaki çömelmiş ileri geri sallanan genç adamı baktı. Ona ondan daha iri ve yaşlı olan kadın yavaşça odanın kö- doğru birkaç adım attı ve hemen karşısına çömeldi. şesine sinmiş olan genç adama doğru ilerlediler. Du- “Geçti.” dedi. Genç adam yavaşça kafasını kaldırıp varın kenarına sinmiş, hafifçe sallanıyor ve sadece Mira’nın gözlerine baktı. “Sana kimse dokunmayacak. “Dokunmayın bana!” diye fısıldıyordu. Kendisine do- Ama sen de bana yardım edecek ve hikâyeni anlata- kunulmasını istemiyordu. Korkuyordu. Mira, odaya caksın. Tamam mı?” Genç adam başını hızla sallayıp ilk geldiği anlarda genç adamın tepkisini hatırladı. Onun da dokunmasını istememişti. Ona kimse dokunmamalıydı. Neslişah yere çömelen genç adamın kolundan tutup onu kaldırmaya çalıştı, fakat genç adam aniden kalkıp kolunu ondan kurtardı. Gözleri kısılmış, kahverenginin en koyu tonu hâkim olmuştu. “Dokunmayın bana!” diye kükredi. Kendisine bakan dört çift gözden kaçmak ister gibi duvara iyice yapışmıştı. Sanki duvarı yıkıp gözden kaybolmak ister gibiydi. Kendisine dokunulmaması için her şeyi yapardı. Yeter ki dokunmasınlardı. Eğer dokunurlarsa canı acıyacaktı. O acıyı hatırlamak istemiyordu. Neslişah genç adamın tepkisini görünce kafasını Kerem’e doğru çevirdi. Kerem tekrar “Bağlayın!” deyince genç kız tekrar ona doğru uzandı fakat bu sefer de Mira’nın sesiyle durdu. “Yeter!” diye bağırdı Mira. “Ona kimse TOZLU TAHTA onayladı ve Sayfa 28 “Dokunmasınlar.” dedi. bet o kadar şiddetliydi ki zerre kadar etki etmiyordu. “Dokunmayacaklar.” Mira tereddüt ederek elini genç Böyle giderse kalp krizi geçirip ölebileceği ihtimali adama doğru uzattı. Parmakları siyah saçlarına değin- onun beynine işkence ediyordu. Çok geçmeden odaya ce genç adam gözlerini kapattı ve Mira elini saçlarında iki hemşire girdi. Birinin elinde bir tepsi ve içinde de yavaşça gezdirdi. “Benden neden korkmuyorsun?” sakinleştirici vardı. Mira ellerini genç adamdan çekip dedi genç kadın. “Sana dokunmama izin veriyorsun. hemşirenin elinden küçük şişeyi alıp başını kırdı ve Neden?” Genç adam, Mira’nın sorusuyla gözlerini enjeksiyonu da paketinden çıkarıp şişesin içindeki açtı. “Sen” dedi yine fısıltıyla. “Merhametlisin.” ilacı enjeksiyona doldurdu. Genç adamın kolunu las- Mira aldığı bu cevapla birden sarsılsa da bunu ona hissettirmemeye çalıştı. Yavaşça genç adama doğru eğildi ve kollarını gergin, büyük gövdesine sardı. Yavaşça sırtını sıvazladı. Çok geçmeden genç adam da ona sarılmış, ağlamaya başlamıştı. Mira genç adamdan duyduğu iki kelimeyle ona daha çok yardım etmek istiyordu. Ona iyi gelmek istiyordu. Genç adamın kollarının arasındaki bedeni daha şiddetli titremeye başlayınca beklediği şeyin geldiğini anladı. Nöbet geçiri- tikle bağlayıp küçük bir pamuğa oksijenli su döküp pamukla kolunu sildikten sonra iğneyi adamın koluna soktu ilacı boşalttıktan sonra iğneyi çıkardı. İğneyi batırdığı yerden bir damla kan sızınca pamukla sildi ve bastırdı. Çok geçmeden genç adamın titremeleri yavaşladı ve sonra tamamen durdu. İki hemşire de odadan çıktığında genç adam artık derin bir uykuya dalmıştı. Ve Mira da sadece onun uyuyan yüzünü izliyordu. yordu. Kollarını ondan çekti ve yüzünü elleri arasına Yaklaşık sekiz saat sonra genç adam yavaşça gözlerini aldı. Adamın gözlerinin akı çıkmıştı ve titremesi her açtı ve beyaz odada gözlerini gezdirdi. Yatağın karşı- geçen saniye daha çok artıyordu. “Dinle!” dedi Mira. sındaki koltukta oturup onu izleyen Mira’yı görünce “Kriz geçiriyorsun ama sana yardım edeceğim. Seni diliyle dudaklarını ıslattı ve gözlerini ona dikti. “İyi bağlamam gerek ama sana söz veriyorum bu canını misin?” diye sordu kadın. Genç adam hafifçe başını yakmayacak. Bana güveniyor musun?” Genç adam salladı. “Canın yanıyor mu?” “Hayır.” dedi fısıltıyla. titremesine engel olamasa da zorla konuşarak “E- Sesi daha fazla çıkmıyordu. Uzun bir sessizlikten son- evet.” dedi. “Pekala. Şimdi kalk, hadi.” Genç adam ra Mira’nın üzerinden dolaştırdığı meraklı gözlerini Mira’ya tutunarak zorla oturduğu yerden kendisini daha fazla erteleyemeyeceğini anladı genç adam. kaldırdı ve Mira’nın onu yatağa götürüp bağlamasına “Adım” dedi. “Demir. Demir Karahan. Çok değil… izin verdi. Ona güveniyordu. Canını yakmayacağına Yirmi yıl öncesi… Babam, madenciymiş. Ben daha inanıyordu. Hayatında ilk defa birine bu konuda güve- doğmadan ölmüş. İş kazası. Ben dört yaşındayken an- niyordu. Mira genç adamı bağladığında titremesi daha nem başka bir adamla evlendi. Bir sene sonra annem çok artmıştı ve yatak da onunla birlikte sarsılıyordu. de öldü. Asla istemeyeceğim bir üvey kardeş. Annem Acı çekiyordu ve bunu görmek Mira’ya sözünü doğru doğumda hayatını kaybetmiş. Bebek de ölü doğmuş. düzgün tutmadığını hissettirirken onu da hüsrana bo- Üvey babam bunu duyunca delirdi. Bir anda hem sev- ğuyordu. Genç kadın bir eli onun teninden çekmeden diği kadını hem de öz evladını kaybetmek onu yıprattı. yatağın arkasındaki kırmızı butona bastı ve iki eliyle Bambaşka bir adam oldu. Memnun olmayan, doyum- genç adamın vücudunu sabit tutmaya çalıştı fakat nö- suz bir adama dönüştü. Ve ben de onun kölesiydim.” SAYI 21 Sayfa 29 Nefes alıp yutkundu genç adam. Anlattıkça hafifliyor, kadar çok para çıkmıştı. Birlikte kaçtık. İstanbul’a hafifledikçe aldığı nefes daha da ağır geliyordu sanki. geldik. Paranın bir bölümünü kullanıp, bir bölümünü Bir yerden kazandığını bir yerden yine kaybediyordu. de faize yatırdık. Kumar oynadık, kazandık. Defalar- Her zaman böyle olmuştu. Ve hep böyle olacaktı. ca. Sonra beyazla tanıştık. Aynı anda kullandık. Aynı “Beni dövdü. Cezalandırdı. Küçük bir dolaba kapatırdı onu kızdırdığım zaman ve ben orada, karanlıkta hapsolurdum. Sabah olup beni çıkarmasını beklerdim fakat o, o kadar çok içerdi ki bazen günlerce uyuduğu oluyordu. Ve ben günlerce orada onu bekliyordum. Sonra… onu bir kadınla gördüm. Evde. İsteyerek olmamıştı. Hastaydım ve okuldan izin alıp eve erken gelmiştim. Salonda onları görünce bana çok kızmıştı. Yine beni döveceğini ve o dolaba kapatacağını düşündüm fakat daha değişik bir şey yaptı. Daha korkunç. Canımı hiç bu kadar çok yakmamıştı. Beni taciz ...” Genç adam aniden durdu ve gözyaşlarını serbest bıraktı. Tekrar hatırlamak istemiyordu. Her hatırladığında sanki tekrar yaşıyordu o anları. Canı öyle çok yanıyordu ki, ölmek bile daha cazip gelmişti. Fakat onu da becerememiş, korkmuştu. Ölmeyi beceremiyorsa, anda bu kadar sarhoş olduk. Unutmuştum. O an kâbuslarla dolu çocukluğumu düşünmüyordum. Sadece güzel şeyler vardı. Her şey o kadar çok güzeldi ki, onu bırakmak istemedim. Senelerce kullandık. Kuryelik yaptık. Çok para kazandık. Ve kazandığımızla da gayet idare ediyorduk. Sonra… Sonra o öldü. Hastaneye yetiştiremedik. Altın vuruş, dediler doktorlar. Aşırı doz almıştı. Nasıl oldu bilmiyorum, dikkat ederdi. Yaşamayı severdi, asla ölmek isteyeceğini düşünmezdim. Bilerek yapmadığından emindim. Beni bırak- mış olamazdı. Ölmek istemiş olamazdı ama o lanet, almıştı benden onu. Yaşamayı deli gibi seven o kızı harcamıştı. Hayatım bir kez daha mahvoldu. Bir kez daha ölmek istedim. Fakat yine beceremedim. Ve sonra da buradayım işte. Ne onu ne de kendimi koruyamadım.” unutacaktı. Unutmalıydı. Zaten bu yüzden içmişti hep. Mira, Demir’in hikâyesiyle o kakar sarsılmıştı ki, Bu yüzden kullanmıştı beyazı. Bu yüzden buradaydı. genç adamın dudaklarından dökülen her kelime yüre- Genç kadının kocaman açılmış ve buğulanmış gözlerine çevirdi tekrar başını ve gözlerinden düşen damlaları tıpkı onun yaptığı gibi silmek istedi. Ama kıpırdayamıyordu. Onun yerine anlatmaya devam etti. “Defalarca yaptı bunu. Canımın yandığını önemsemeden, çığlıklarıma kulak asmadan… Bir kez olsun bana acımasını istedim fakat asla olmadı. Sonra, biriyle tanıştım. Bir kız. Deli dolu, arkadaş canlısıydı. Mükemmeldi. İlaç gibiydi. İlk defa birlikte içki içmiştik. İlk defa onun sayesinde o adama karşı koyabilmiştim. Şans eseri oldu her şey. Yılbaşında aldığımız bir biletten hayatımda hiçbir zaman bir arada göremeyeceğim ğinin ortasına bir beton yığını oluşturuyordu. Nefes alamadığını hissetti. Konuşamıyor, ağzını açıp tek bir kelime edemiyordu. O da ağlamayı seçti. O ağladı, Demir ise elleri kolları bağlı onu izledi. Neden onun için ağlayabileceğini düşünmeden… Bu yüzden dokunulmasını istemiyordu kendisine. Kişisel hayatında da böyleydi. Temas istemiyordu. Kim- senin dokunmasını istemiyordu. Sadece o dokunabilirdi ona, sevdiği kadından başkası değil. Kimse onun kadar merhametli değildi çünkü Demir’e karşı. Herkes canını acıtmıştı fakat o, seviyordu. Canını yakmıyordu. Bir daha kimsenin ona öyle dokunamayacağını düşünürken Mira’nın yüzünde, saçlarında gezinen par- TOZLU TAHTA Sayfa 30 makları ona yanıldığını göstermişti. Kadının teni bile ma. Bırak, zamanı gelince dev bir dalga tamamen alıp şefkat kokuyordu. Ona zarar vermeyeceğini biliyordu. götürsün beni. Sen ağlama. … Hızlı yaşayanlardanım ben. Her şeyi gördüm. Acıyı Tam on bir ay. On bir ay boyunca Mira her gün biraz her hücremle tanıştırabilme fırsatını yaratabilmişken, daha didinmiş ve Demir’i kurtarmak istemişti. Yaşa- huzur bana karşı inatçıydı biraz. Kim bilir, belki sev- dıkları onu bu hale getirmişti. Suçlu değil, masumdu. medi beni mutluluk. Yakışmazdı belki de sert sureti- Hayat ona sadece simsiyah tarafını göstermiş, ruhunu me. Ama sen, yakıştırdın Mira. en ufak bir ışık huzmesinden mahrum bırakmıştı. De- Allah, kullarını yaratırken her bir melekten bambaşka mir yaşamak istiyordu. Fakat on bir ay boyunca süren yerlerden toprak getirmesini istemiş. Böylelikle ırklar tedaviler ruhuna ışık tutsa bile yıpranmış bedeni artık oluşmuş. Her bir toprak, bambaşka insanlar oluştur- yola devam edemiyordu. Genç adam, artık zamanın muş. Siyahiler, beyazlar, melezler… Sen de aynısını gelmiş olduğunu anlamış gibi bir hafta önce yazdığı yaptın. Evrenin dört bir yanından bambaşka mutluluk- mektupta resmen Mira’ya veda etmişti. Cansız bedeni- lar toplayıp avuç avuç getirdin hepsini. Bana yaşamayı nin yattığı yatağın altında bulunan mektup Mira’nın öğrettin Mira. Gerçekten yaşamayı öğrettin. Mutlulu- gözyaşlarını daha fazla tutmasına hiç de yardımcı ol- ğa yakışmayı öğrettin. Teşekkür ederim. Korkarak mamış ve saatlerce ağlamasına neden olmuştu. yaşamaktansa, bana ölümü bile sevmeyi öğrettiğin Demir, o poliklinik için bir dönüm noktasıydı. Kerem için… bile artık hastalara şefkatle yaklaşıyor ve onların ken- Bizler muhtaç insanlarız, Mira. Bizler sevgiye aç in- disinden korkmaması için her şeyi yapıyordu. Çok şey sanlarız. Ve bunu itiraf edemeyip, sevgiyi hiç olmadık öğrenmişti Demir’den. Öğreneceği çok daha fazlası yerlerde arayıp bulmaya çalışan insanlarız. Küçük bir vardı belki de, fakat zaman daha fazla merhamet et- çocuk düşün, her gördüğü siyahlığı çikolata sanmaz medi hiçbirine. Mira, bulduğu mektubu Demir’in can- mı? Biz de her tattığımız sarhoşluğu huzur sandık. sız bedenini bizzat kendisi morga yerleştirdikten sonra Gerçek huzuru tattığımızda ise, kolumuzu hiç kurtara- Demir’in kaldığı odada, tek başına okumuştu. Mektup mayacağımız kadar batmıştık karanlığa. Bembeyaz bir ona yazılmıştı, ona aitti. Başka hiç kimsenin dokun- karanlık düşün, her şey o kadar beyaz ki, neyin doğru masını istemiyordu. neyin yanlış olduğunu seçemiyorsun. Bizler, beyazı “Mira, Ağlama, güzel gözlerine o buğu yakışmıyor. ışık sandık Mira. Bizi hiç aydınlatmayan ama aydın- Gözlerinin mavisinin parlaklığı sönüyor ağlarken. Be- lıkta gibi hissettiren beyaza âşık olduk. Kurtar bizi nim denizime düşen yakamozları ağlayıp da silme. Mira. Bizim ruhumuz, küçük bir çocuğun kumsala diktiği Beyazın acımasızlığındansa saf karanlığı tercih edebi- kumdan kalelerden farklı değil. Denizin insafına kal- lecek kadar çaresiz bizi, kurtar. Hayat bembeyaz yaşa- mış hayatımız. Sen her ağladığında o mavi denizden nacak kadar masum değil. Beyaz, burada çabuk kirle- düşen her damlayla biraz daha yıkılıyorum ben. Yap- niyor. Kurtar bizi…” Sayfa 31 SAYI 21 AYA Ğ A K A L K Leyla Melis ÇETİN — 9/C Gözlerimi dünyaya ilk açtığımda annemi gördüm. Ye- Hiçbir insan yoktur ki sebepsiz ni hayatımda elimden tutup benimle yürüyecek ilk yere madde bağımlısı olsun. Bir arkadaşımdı o. Beni doyuruyor, uyutuyor ve ben farkı- sabah kapınız çalındı, açtınız, bir na bile varmadan beni hayata hazırlıyordu. Onunla her de baktınız ki bir kutu madde! Artık sizde bağımlısı- şeyi yaşıyor, o olmadan hiçbir şey yapamıyordum. nız! Böyle bir dünyadan bahsetmiyorum. Ancak kimi- Hani bağımlılık denen o sınır var ya ben onu geçmek si farkında olarak, kimisi hiç anlamadan bu illetin kur- istiyordum. Eminim ki her çocuk anne bağımlılığıyla banı oluyor. Belli bir süreden sonra da kendi çabaları karşı karşıya kalmıştır. Ta ki anneler artık yalnız bir yeterli olmuyor. Vücudun ihtiyacı beyne hükmetmeye birey olmayı öğrettikleri o güne kadar. Okula başlanı- başlıyor. İşte o vakit bağımlılar grubuna girilmiş olu- lan ilk gün… Evden çıkıp nuyor. Önce yetişkinler, diğer çocukların arasına ka- sonra gençler şimdi de kü- rıştığımız ilk gün… İşte o çük çocuklar hedef seçili- gün, bu coğrafyanın çocuk- yor. Yıllardır çözüm bulu- ları için hayatla gerçek an- namayan satış ağını bir lamda ilk kenara bırakırsak, geriye gündür. Bağımsızlığın tadı- herkesin aklını başına top- na vardıkları ilk gün. laması ve dikkatli olması tanıştırıldıkları kalıyor. Evet, dünya kirle- Bağımlı olma ihtiyacı, her niyor. Doğa en güzel renk- insanın içinde olan ancak lerini insanlar için sunar- eğitilmesi gereken bir duy- ken diğer yanda insanlar gudur. Günümüzde bağımlı- birbirilerine ölüm sunuyor. lığın o kadar çok çeşidi var ki insanların kendini ne de- Ben bu ülkenin risk altında rece özgür hissettiği sorunu beni düşündürüyor. Etrafı- olan bir genci olarak kendimi sorumluluk sahibi hisse- na ve kendisine büyük zararlar vermeyen bağımlılıkla- diyorum. Ülkemin her bir köşesinde madde bağımlılı- rı bir kenara bıraksak bile tüm dünyayı tehdit eden o ğı yüzünden kıvranarak can veren madde bağımlısı kadar büyük bir tehlike var ki o da madde bağımlılığı. gençleri, çayınızı yudumlarken boğazınız düğümlen- Uyuşturucu, eroin, bonzai… Daha kaç farklı isimle meden izleyemiyorsanız artık ayağa kalkın ve daha giriyor gencecik yaşamlara bilmiyorum. Ben bu satır- fazla gencin ölmemesi için lütfen bir şeyler yapın. Bu- ları yazarken kaç tane genç can veriyor onu da bilmi- gün o çocuk, yarın ben, ertesi gün sizin çocuğunuz yorum. Bu maddeyi kim ya da kimler avuçlara tutuş- olabilir. turuyor onu hiç bilmek istemiyorum. Ama birilerinin bilmesi ve bir şeyler yapmasını istiyorum. TOZLU TAHTA Sayfa 32 BAĞIMLI ZİHİNLER Beste MERT — 11/A Dört kişi sandalyelere oturmuş merakla bekliyordu. nın dibindeki cam kırıklarını Beni beklediklerini sanmıyordum, ben sadece göz at- umursamıyor gibi görünüyordu mak için girmiştim içeriye ve bu kadar meraklanaca- ama onları alıp bileklerine götür- ğım anılarla karşılaşacağımdan haberim bile yoktu. meyi hiç istemediği kadar istediğinden emindi. Başka Yavaş yavaş yanlarına ulaştım. Hepsi dalgın bir halde bir yolunu biliyorum diye geçirdi içinden ve inşaat etrafı süzüyordu. Başında siyah bere olan çocuk ise alanına göz gezdirdi. Öleceği yerin böyle pis bir yer benim burada ne işim var der gibi bakıyordu. Siyah olmasını istemiyordu. Ailesinden kalan tek kişinin, beresi kemikli yüzünü neredeyse yutacak gibiydi. teyzesinin yanında olmak istiyordu ama eğer teyzesini Gözbebekleri irileşmişti ve sürekli terliyordu. Uyuştu- görürse kararından döneceğini biliyordu. Yapması rucu bağımlısı diye geçirdim içimden. Tahminimin gereken tek şey iğneyi çıkarmak ve koluna batırmaktı. doğruluğundan neredeyse emindim. Siyah Bere'nin Sonrası karanlık ve huzur dolu olacaktı. Yani öyle anılarının kokusunu alabiliyordum, sanırım odadaki en olmasını umuyordu. Öyle olduğunu duymuştu. acı koku buydu. Merakla yerimde kıvrandım. Siyah Bere'nin anılarını hemen ziyaret etmek istiyordum ama ne ile karşılaşacağımdan emin değildim, üzüleceğimden değil sadece zamanımı boşa harcamak istemiyordum. Anılarla beslenmek benim işim değildi, ben meraklı bir ziyaretçiden fazlası değildim ve tekrar merakıma yenik düşmek üzereydim. Alt kattan insan sesleri geldiğinde hiç umursamadı. Düşüncelerinin içinde boğulmak üzereyken bir kaç insan sesinin önemi güneşin yanındaki dünya kadardı. Derin bir nefes çekti içine ve aynı zamanda yüzünde anlamsız bir sırıtış oluştu. Sahte bir gülümsemeydi bu. İntihar etmeye sonunda karar verdiği için mutlu olması gerekiyordu ama değildi. Sıska yüzü korkuyla geril- Fazla uğraşmam gerekmemişti, sanki Siyah Bere beni mişti ve parmakları durumunu açıkça ortaya seriyor- bekliyormuş gibi kabul edilmiştim. Şimdi de bir kü- du. Kendine güveni her saniye kırılıyordu ve ne kadar tüphanede dolaşır gibi anılarının içinde dolaşıyordum. çok beklerse o kadar zor olacağını biliyordu. İlgimi çeken bir tane bulana kadar devam ettim. İnsanların hepsi aynı fiziksel özelliklere sahip olsalar bile yaşadıkları şeyler çok farklıydı. Sanırım bu da insanoğlunu eşsiz kılan bir başka özellikti. En önemli özellikleri de çok kolay hata yapıyor oluşlarıydı. Yanağından aşağı bir gözyaşı daha yuvarlandı. Sanki çektiği acıları bu gözyaşları anlatabilirmiş gibi aciz bir görüntü oluşturuyordu. İğneyi cebinden çıkardığında düşüncelerden uzak durmaya çalışıyordu. Sanki iğne değil de düşünceler ölümcülmüş gibi davranmayı ter- Daha fazla beklemeyip anıların birine girdim. Pişman- cih etmişti. Kaçarak her şeyin daha kolay olacağına lığının kokusunu alabiliyordum, insanı zamanla delir- inanmıştı. Küçücük bir şüphenin bile en derin inançla- tecek cinsten bir pişmanlıktı ve bunun nedenini öğren- rı sarsabileceğini çabucak unutmuştu ve asıl önemlisi mek için çoktan etrafı izlemeye başlamıştım. o şüphe onu bulmak üzereydi. Siyah Bere duvarın dibine çökmüş ağlıyordu. Ayağı- İğneyi koluna doğru götürdü, titreyen elleri yüzünden SAYI 21 iğneyi sabit tutamıyordu. Hızlanan nefesinin de yardımcı olduğu söylenemezdi. Gözlerini sımsıkı kapattı ve ailesinin hayalini kurdu. Tek istediği onların yanına gitmekti. Burada yalnız bıraktıkları için onlara kızgın değildi. Şimdi tek istediği gittiğinde onu yanına almalarıydı. Sayfa 33 konuşmaya başladı. "Huzur istiyorsan bunu kullan." dedikten sonra içinde beyaz haplar bulunan bir poşet uzattı. Siyah Bere şaşkınlıkla beyaz hapları inceledi. Hayatında daha önce hiç uyuşturucu kullanmamıştı ve artık kullanmaya başlayacağından haberdar değildi. İyi bir iş çıkardığını Bu hayale sıkıca tutundu, iğneyi koluna batırırken de düşünüyordu kız, birisinin hayatını kurtarmıştı ona bunu düşünüyordu. Onlara ulaşmak üzereydi ama bir- göre. İşkenceye mahkûm ettiği ruhtan haberi yoktu den işin içine şüphe dâhil oldu. oysaki. "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdığını duydu endişeli Siyah Bere ve kız silinmeye, inşaat alanının da görün- bir sesin, ardından ona yaklaşan adım sesleri. Hızla tüsü yavaş yavaş bulanıklaşmaya başlamıştı. Demek gözlerini araladı ama yine de göremiyordu. Gözyaşları bu kadar diye düşündüm hayretle. Görüntü netleşmeye görüşünü engelliyordu. Hıçkırığını yutup koluyla göz- başladığında tekrar dört kişinin karşısında olduğumu fark lerini sildi. "Bu dan bihaber gözlerini uzaklara dikmiş dü- diye sordu aynı ses. şünüyordu. Belki de düşündüğü tüm bunları yaşama- şeydi. Siyah Bere mış olsaydı nasıl bir altın vuruş yaparak kendini hayatı olacağını dü- öldürmeyi şünüyordu, bilemez- planlamıştı ama bu sıralar dim ama kalan 3 ki- planlarının pek işlediğini görmemişti. Sanırım onunla ilgili başka biri tarafından hazırlanmış planlar vardı. "Beni rahat bırak." diye fısıldadı gücünün arta kalan kırıntılarıyla. Karşısındaki kız iğneyi kaptığı gibi açık camdan aşağıya fırlattı. Siyah Bere iğnenin elinden gidişini şaşkınlıkla izlemişti ama durdurmak için herhangi bir şey yapmamıştı, çünkü o da bunu istiyordu. Siyah Bere az önce olanlar- düşündüğüm şey değil, değil mi?" Evet, ettim. şinin neden burada olduklarını bilme imkânım vardı. Siyah Bere'de oyalandığım kadar oyalanmadan hepsinin anılarına bakıp çıktım. Yüzündeki ifade neredeyse beni de kandıracaktı. Maske gibi kalıba oturtulmuş bir masumluk ifadesiyle etrafını süzüyordu. Ama doğru olmadığını biliyordum. Gözlerinden geçen her duygu kırıntısı bana doğru ol- "Eğer ölerek huzura erişebileceğini düşünüyorsan çok madığını kanıtlıyordu. Kendisini kandırmaktan öteye yanılıyorsun. Huzur sadece bir hayaldir, büyük insan- geçememişti. Birtakım doğrular ve birtakım yanlışlar lara verilen oyuncaktır." dedi kız kızgınlıkla ve tekrar sürekli savaş halindeydi ama savaşı kimin kazandığı- TOZLU TAHTA nın önemi yoktu. Gün yüzüne çıkmamış gerçeklerin olduğunu bilmek yeterliydi ve ben de bilenler arasındaydım. Tıpkı karşımdaki çocuğun gerçeklerini bildiğim gibi ama yine de anılarına girmek istedim. Her anı, düşünceyi beraberinde getiriyordu, düşünceler de duyguları. Duygular ise aradığım boşluğu yaratıyordu. Bir sürü yüzün görüntüsü geçip giderken anıların karışıklığını çözmeye zorladım kendimi. Ne istediğimi kokularından bulacaktım. İlerlemeye devam ederken acının kokusunu aldım. Beni beklediğini bildiğim anı sanırım buydu. Daha fazla beklemeyip görüntünün Sayfa 34 yi unuttuğunu anlamıştım. “Kaç gündür evde yokuz, kuşa su vermeyi unuttuğunu söyleme sakın!” dedi uyarıcı bir ses tonuyla. Çocuk bakışlarını sabit bir noktada tutamıyordu, elleriyle koltuğa sıkıca yapışmıştı. Davranışları bir şeyler düşün- düğünü kanıtlıyordu. “Besledim anne.” dedi sonunda. Sesindeki yalana maruz kalmış tınıyı bir tek ben fark etmiştim sanırım ya da gerçeği bildiğim için yalan söylediğini düşünüyordum. değişmesini izledim. Krem rengi bir odanın içerisin- Ardından sıkıntılı bir halde annesiyle konuşmaya de- deydim. Etrafı dikkatle inceledim ve bir şeyler olması- vam etti. Telefonu kapattığında ise hızla yerinden katlı nı bekledim ama Gözlüklü Oğlan bilgisayarının başın- ve kapıya yöneldi. Peşinden gitmek için hızlandım. dan hareket etmiyordu. Koridoru koşar adım geçti, kapıyı açıp mutfağa girdi. O bir bilgisayar bağımlısı, diye hatırlattım kendime. Ufak bir silkeleniş ile izlemeye devam ettim. Gözlerine baktığımda uzun bir süredir bu halde olduğunu anlayabiliyordum. Koltukların üstleri abur cuburlar ile dolmuştu. Ayağının dibinde iki şişe su duruyordu. Sadece uyumak için hareket ettiğini düşünmeye başla- mıştım. Camın kenarındaki kafese gittiğinde kalbi küt küt atıyordu. Düşüncelerinin bir süreliğine izne ayrıldığını hissediyordum. Kendini suçlamaya daha mutfağa girmeden önce başlamıştı ve şimdi kafesin dibinde yatan ölü kuşu gördüğünde sinirli bir şekilde homurdandı. Kendine kızıyordu ve kafasına vurmak istiyordu. Kuş onun yüzünden ölmüştü ama onu bile düşünmüyordu. Düşünceleri o kadar tutuklu kalmıştı ki annesi kuşun Yanındaki telefonu çalmaya başladığında sıkılmaya öldüğünü öğrendiğinde bilgisayar oyunu oynamasına başlamıştım, bu hatıranın neresinin acıya bürünmüş izin vermeyeceğini düşünüyordu. olduğunu merak ediyordum. Hemen bir şeyler yapmalıyım, diye düşündü sesli bir “Alo?” şekilde. Kuştan tarafa sadece bir kez bakmıştı. “Oğlum kuşa su koydun, değil mi?” diye sordu tele- Bilgisayar bağımlılığı diye geçirdim içimden, en za- fondaki kimse, sanırım annesiydi. rarsızı gibi görünse bile ne kadar kötü olduğunu bili- Gözlüklü oğlan yavaşça ağzını açtı, gözleri şaşkınlıkla irileşmişti. Kaşları havaya kalmıştı ve bu yüzden al- yordum. Hiçbir bağımlılık hafife alınamazdı ve hafife almak yapılacak en büyük hataydı. nındaki kırışıklıklar baş göstermişti. Yutkunmaya ça- Kızarmış gözlerini kaşıyarak mutfakta volta atıyordu. lıştı ama beceremeyince öksürmeye başladı. Annesine kuşun öldüğünü söyleyemezdi bu yüzden bir “Ben,” dedi ve durakladı. Söylemeden kuşa su verme- şey bulması gerekiyordu. Dakikalar boyunca düşündü, SAYI 21 Sayfa 35 düşündü ve düşündü. Sonra birden bire kaskatı kesildi. düşünceleri onu bu duruma getirmişti. Boğazını temiz- Yüzüne gevşek bir gülümsemenin hayaleti yayıldı. ledi ama bir öksürük krizine girince yarım bırakmak Sanırım bu durumda en fazla bu kadarını becerebili- zorunda kalmıştı. Daha fazla beklemedim, anılarını yordu. Kafesin kapağını açtı ve bir peçete yardımıyla ziyaret etmem gereken bir kişi daha vardı ve bulmam kuşu içinden çıkardı. Ardından mutfağın küçük pence- gereken başka insanlar. resini açtı, aynı şekilde kafesin kapısı da ardına kadar açıktı. Hızlı adımlarla mutfaktan çıktı ve dış kapıya ilerledi. Peşinden ilerlememe gerek yoktu ne yapacağını daha ilk hareketinden anlamıştım. Kuşu gömecek ve annesi eve geldiğinde kuşun mutfağın açık camından kaçtığını düşünmelerini sağlayacaktı. Sonra tekrar bilgisayarının başına geçecekti. İşte bu kadar kolaydı onun için, bağımlılığını yenmeye çalışması kuşun ölümü- ne sebep olmasından daha çok acı verecekti ona. Zaten aklından bağımlılığını yenmek gibi bir düşüncenin geçtiğinden de emin olamıyordum, belki de bağımlı oldu- Etrafın kararmasını ardından bembeyaz bir görüntüye kavuşmasını izledim. Kar her tarafı egemenliği altına almıştı. Soğuk hava ince süveterinden içeriye doluyordu. Elindeki sigarası olmasa parmaklarını hissedemeyeceğini biliyordu ve her nefesi içine çektiğinde boğazından aşağı kayan yakıcı hisse alışmıştı. Oysaki ona zarar verdiğini biliyordu. Bazen kendine de kızıyordu ama bırakamıyordu. Son nefesi de içine çekti ve sigarayı yere attı. Düştüğü yerdeki karları eriten sigaraya bir bakış fırlatarak üstüne bastı. İyice ezdiğinden emin olduktan sonra arkasını döndü. düşünmüyordu. Keşke bu kadar kolay olsay- Ama şu an karşımda ve ya- dı, diye düşündü. Keşke siga- nındaki bağımlılarla beraber radan sadece üzerine basarak oturduğunu düşünecek olur- kurtulabilseydi ama olmuyor- sam onu buraya getirenin da- du. Birkaç kez öksürdü ve ha kötü bir durum olduğunu servisin içerisine baktı. Tüm ğunu bile anlıyordum. Görüntüler teker teker silindi ve tekrar aynı odada buldum kendimi. Her seferinde daha fazla merakla yaklaşıyordum ve bu merakımın doyurulamaz olduğunu biliyordum, beni bir sonraki kişiye yönelten de bu meraktı. Göbeğini içine çekmekten vazgeçmiş halde oturuyordu. Gözleri sıkkınlıkla etrafa değip geçiyordu. öğrencilerin geldiğini gördüğünde kapıyı açıp koltuğuna oturdu. Kontağı çevirdikten sonra debriyaj pedalına bastı. Kısa bir süre bekledi ve etrafa göz gezdirdi, el frenini bırakıp gaza bastı. Karlı yolda ilerlemeye başladığında öğrencilerin sohbetlerini dinliyordu. Canı sıkıldığında dikiz aynasından bakarak sohbete katılıyordu. Birkaç dakika geçmişti ki birden öksürük krizine tutuldu. İlk başta sorun gibi gözükmemişti ama Derin bir nefes aldı Göbekli Abi. Birazdan olacaklar- şiddetini artırmaya başladığında ne yapacağını bileme- dan haberi varmış gibi temkinli duruyordu ya da belki di. Gittikçe daha şiddetli öksürmeye başladı, bu yüz- TOZLU TAHTA Sayfa 36 den kollarını sabit tutamıyordu. Direksiyonu sabit tut- ama polisler servisin karlı yol yüzünden kontrolden maya çalışırken öksürüğünü tutmayı deniyordu ama çıktığını düşünüyordu. Kimse gerçeği bilmiyordu ve bu daha kötü hale getirmekten başka bir işe yarama- Göbekli Abi gerçeği söyleyecek kadar kendine güve- mıştı. nemiyordu. Ömrü boyunca vicdan azabıyla yaşamayı Birden direksiyonun hâkimiyetini kaybetti ve sarsıldı. göze alıyordu. Servisin bariyerlere çarptığını gördü. Tüm bunlar olur- Yavaşça görüntüler silinmeye başladı, karın bembeyaz ken ben ön koltukta oturuyordum, servis takla atmaya görüntüsü bulanıklaşmaya başlamıştı. Her hatıra za- başladığında bile sadece izliyordum. manla böyle bulanıklaşıyordu ve bunu kimse durdura- Tutunacak bir yer arayan öğrencilerin bazıları mıyordu, durduramayacaktı. "Uçuyorum!" diye düşünüyordu. Sanırım bu uçuşun Bu son, diye düşündüm kendi kendime. Bu sonuncu nereye gideceğinden habersizlerdi. bağımlıydı ve içinde dolaşan acı Siyah Bere’nin anı- Sonunda servis iki takla daha atarak durduğunda kendimi arkaya bakmaya zorladım. Öğrencilerin yarısı eskiden oldukları yerde değillerdi ve birçoğu birbirlerinin üstüne düşmüştü. Bazılarının bilinci kapanmıştı bazıları ise acı içinde inliyordu. Tekrar Göbekli Abi’ye baktım. Kaşı kanıyordu ve gözlerini irice açmış etrafı izliyordu. Bacağı sıkışmıştı ama cebine eri- sıyla yarışacak dereceydi. Bakışlarını sürekli kaçırıyordu ve bacağını hiddetle sallıyordu. Sanırım Sinirli Ayak adı ona yakışacaktı. Dudaklarını sımsıkı kapamış bekliyordu. Neye bağımlı olduğunu tahmin edemiyordum ben de tahmin etmek yerine görmeye karar verdim. Sırayla tüm anılar hızla akıyordu ve ben hangisini seçeceğimden emin değildim. şebiliyordu. Bilincini kaybetmeden önce acil arama Çaresizlik kokan ve istekle kavrulmuş bir anının içine tuşuna bastı. daldım. Bulanıklık yavaşça netleşmeye başladığında Birkaç tuşa daha bastı ve aramaya yanıt veren kadının sesini duyunca ağlayacağını düşünüyordu. Kendine ne olursa olsun ilgilenmiyordu, tek düşüncesi öğrencilere bir şey olmamasıydı. Kadının sorularına yanıt verdi ve beklemeye başladı. Belki de yarım saat geçmişti ama bu süre ona bir ömür boyu yetecekti. Bir ambulans ve polis geldiğinde neredeyse bilincini kaybetmek üzereydi. Arkadaki öğren- cilerden hiç haberi yoktu. Yorgun gözlerle arabanın düşüncelerimi dizginledim. Duman altı bir yerdi burası. Duvarlarda ortamla alakalı olmayan orman resimleri vardı ve bu neredeyse komikti. Odanın ortasında kocaman bir kumar masası vardı ve etrafında beş kişi yayvan halde oturuyordu. En ortadaki adamın yanına Sinirli Ayak vardı ve yalvaran gözlerle bakıyordu. “Yemin ediyorum borcumu ödeyeceğim, bu akşam da oynamama izin ver.” dedi. Adam elindeki oyun kartla- rını yavaşça masaya bıraktı. kapısının zorlukla açılışını izledi ardından içeriye gi- “Anladığını sanmıyorum, ya borcunu öder oynamaya ren görevlilerin şaşkın yüz ifadelerini ölçtü. Öğrenci- devam edersin ya da defolup gidersin.” dedi adam ler dışarı çıkarılırken göğsünde bir ateş yanıyordu. keskin bir ses tonuyla. Sinirli Ayak ağırlığını diğer Öğrendikleri ona "Keşke ölseydim." diye düşünmeye ayağına aktardı. Masaya biraz daha yaklaşıp yüzünde- itmişti. 3 öğrenci ölmüştü. Onun yüzünden ölmüştü ki ifadeyi görmeye çalıştım. SAYI 21 Sayfa 37 “Ama,” dedi ve dediği gibi masadaki adam hızla aya- ranlığın içinde kaybolana kadar izledim ve ardından ğa kalktı. Bu ani hareket Sinirli Ayak’ı korkutmuş parça parça odanın oluşmasını izledim. olmalı ki bir adım geri çekildi. Bir adım geri çekilerek hepsine tekrar baktım. Şaşkın- “Söylediklerinle ilgilenmiyorum. Zaten evini, arabanı lıkla izlemeye başladım yüzlerini ve ne düşündüklerini oyunda kaybettin eğer iyi bir teklifin yoksa daha fazla tahmin etmeye çalıştım ama hiçbiri aslında oldukları kalabalık etme.” diye söylendi sinirle. Bakışlarındaki kişileri yansıtmıyordu. Kendilerini ustaca saklamayı ciddiyet Sinirli Ayak’ı ikna edememiş olacak ki kafa- başarmışlardı. Hepsi buraya aynı sebepten dolayı gel- sını sallayıp duruyordu. mişti ve haftaya Çarşamba tekrar geleceklerdi ama “Bir hafta daha beklerse tüm borçlarımı ödeyeceğim.” diye itiraz etti tekrar. Bu gece ne olursa olsun o kumar masasına oturmak zorundaydı. bazı şeyler değişmiş olacaktı. Mesela Siyah Bere ölecekti, aşırı dozda uyuşturucu kullanarak intihar edecekti. Sinirli Ayak ise böbreğini satmaktan son anda vazgeçmiş halde sandalyesinde düşüncelere dalmış “Nasıl ödeyeceksin bakalım.” dedi adam alaycı bir olacaktı. Bilgisayar bağımlısı genç ailesinden saklı gülümsemeyle. İnandığından değil sadece merak edi- nasıl oyun oynayabileceğini düşünecekti ve aklına yordu. dâhiyane bir fikir gelecekti. Göbekli Abi ise başka bir “Böbreğimi satacağım.” dedi Sinirli Ayak ve bekledi. Masadaki tüm gözler birden Sinirli Ayak’ın üzerine yönelmişti ve birden büyük bir kahkaha tufanı koptu. haber yüzünden şaşkındı, amcası akciğer kanserinden ölmüştü ve bu onun için sigarayı bırakma vakti anlamına geliyordu. Sanki hayatlarında ilk defa gülüyorlarmış gibi gülü- Ben ise başka bir işle uğraşıyor olacaktım, başka bir yorlardı ve buna Sinirli Ayak’ın yanındaki adamda insanın düşüncelerindeki yerimi alacak ve günden gü- dahildi. Sert yüz ifadesi birden kaybolmuş ve kahkaha ne daha da bağımlı hale getirecektim çünkü benim atmaya başlamıştı. işim buydu, ben bağımlılıktım. İnsanoğlu kurnazdı, “Bak bunu beğendim.” dedi ve gülmeye devam etti. Masadaki adamlara susmalarını işaret ederek tekrar konuştu. istedikleri şeylerin sonucunun kötü olacağını bildikleri için suçlayacak birilerini arıyordu. Benim için sorun yoktu, istedikleri kadar üzerime suç atabilirlerdi ama intikam uğruna yıllarca savaşabilecek kadar güçlüy- “Madem böbreğini satacaksın, sat öyle gel. Parayı ge- ken suçu bir başkasına atacak kadar da aciz oluşları tirdiğin an içeri girebilirsin.” dedi gülmeye devam komikti. Sanırım bu da insanların başka bir özelliğiy- ederken. Arkasındaki adamlara işaret etti. di, bana muhtaç oldukları bir özellik. Onları tükettiği- “Şimdi gidebilirsin.” dediğinde adamlar Sinirli Ayak’ın yanına geldiler ve onu dışarı çıkana kadar ittirmeye devam ettiler. Dikkate alınmamıştı bile, kendisiyle alay edilmişti ama en acısı kumar masasına oturamamıştı. Şimdi görüntüsü bulanıklaşırken karanlık sokakta sinirle yürümeye başlamıştı. Gölgesi ka- mi düşünüyorlardı oysaki ben hiçbir şey yapmıyordum. Sadece düşüncelerindeydim, beni yok etmek ya da var etmek onlara kalmıştı ama her seferinde var etmeyi tercih ediyorlardı. Beni yok etmek konusunda çok acemiydiler. İstedikleri takdirde her şeyi yapabileceklerini çok çabuk unutuyorlardı. TOZLU TAHTA Sayfa 38 B İ R R Ü YA İ Ç İ N K Â Ğ I T Eray KARAKOÇ — 9/B Mezarlıklı sokağın ölü ruhlarını içinde duya duya so- rinde kâğıt vardı. Kâğıtta bir kağın karşısına geçti. Sokağın karşısı soğuktu. Soka- şeyler yazıyordu, kalem sivri ğın karşısı mezarlıksızdı. Sokağın karşısı meraksızdı. uçlu kaliteli bir dolma kalemdi. Sokağın karşısı hayranlık vericiydi. Sokağın karşısın- Kalemi seçti. Kâğıdı seçse, pekâlâ üzerinde yazanlar daki dükkânların camekânları parıltılıydı, içleri can kaderini değiştirebilirdi. Ya da belki de kâğıdın üze- sıkıcı bir sürü nesneyle doluydu. Başını başka yana rinde yazanlar onun kaderiydi. Kaderini bilen bir in- çevirdi. Bu tarafta ne bir dükkân, ne de bir camekân san... Bir insan için başına ne geleceğini her zaman vardı. Bu taraf karanlıktı, bir kibrit alevinden daha bilmek, merakı, yaşama isteğini, küçük hevesleri ve karanlıktı. Sokak köpekleri... Bu tarafta sokak köpek- aşk denilen kavramın bütününü yok ederdi. İyi etmişti leri vardı. Sesleri tüm sokakta yankılanıyordu; karan- kalemi seçmekle. Şimdi bir kalemi vardı, batı yönünde lıktı, gece olmalıydı. Bu tarafta sokak köpekleri vardı, dümdüz ilerliyordu. Doğu çakıllıydı, çamurluydu; as- boğuşuyorlardı birbirlerinin üstüne ine çıka. Bu tarafta lında tam bir bataklıktı doğu. Batıda asfalt yollardan, sokak köpekleri vardı; karşıdan küçük bir çocuk geli- düzgün bir işçilikle yapılmış kullanışlı kaldırımlardan yordu. Elinde beyaz bir poşet vardı, içi ekmeklerle başka, estetik vardı. Bir estetik vardı batıda, bir güzel- doluydu. Çocuğun cebinden bakkaldan arakladığı kü- lik. Batının her şeyinde bir güzellik vardı. Belki de çük bir çikolatanın ambalaj kâğıdı görünüyordu. Bu doğudayken sivri uçluydu ayakkabılarının uçları, çe- tarafta sokak köpekleri vardı, dişlerini göstererek hırlı- virmişti ki başını batıya yuvarlak olmuşlardı. Artık yorlardı. Çocuk bir ekmeğin yarısını vererek ve yolu- bunu bilemezdi ancak batıda sokak çocuklarında ve nu değiştirerek küçük bedenini sokak köpeklerinden artık yalnızca hayallerinde kalan sokak köpeklerinde kurtardı. Gözleri istemsizce başka bir tarafa yöneldi- bile bir güzellik vardı. Batıda sokak sincapları vardı, ler. Bu tarafta insanlar vardı, işlek bir caddeydi. Her sokak rakunları bazen. Bazen de otoyol geyikleri; ara meslek grubundan, her yaştan insan vardı. Hiçbirini sıra, belki ömründe bir insanın, otoyol ceylanları. Oto- sevmiyordu. Gözleri iki yana kaydı önce, sonra biri yol ceylanları şairin de dediği gibi büyülenmiş gözler- içinde yerin, diğeri dışında, sokak kaldırımlarını ve le bakarlardı. Doğuda zamandı, tükeniyordu; batıda kaldırım taşlarını gördü. Yönünü çevirdi, şimdi doğu- ise güzellikti, ne kadar uğraşsa da insan sonunu göre- ya bakıyordu. Doğuda ne bir ışık, ne de bir karanlık miyordu. vardı. Doğuyu göremiyordu ama doğuyu göremiyorsa bir karanlık görmeliydi. Karanlığı da göremiyordu, kör olmalıydı. Ancak kör olsa bile bir karanlık görmek zorunda olduğunu sanıyordu. Yönünü seçti. Ayakkabısının yuvarlak uçları batıya bakıyordu. İlerledi. Batıda iki kapı çıktı karşısına. Birisinde kalem, diğe- Batıyı sevmiyordu, doğuyu oldu olası sevmemişti. Kuzey ile güneyin zaten adı geçmiyordu dost meclislerinde. Dost meclisleri... Popüler İnternet siteleriydi artık bu dost meclisleri denilen şeyler. Ona güneydoğu lazımdı, güneybatı; kuzeydoğu ile kuzeybatı. Ona arada kalmışlar, ortada kalmışlar, çaprazında kalmışlar lazımdı her şeyin. O ne tam karşısında olabilirdi her- SAYI 21 Sayfa 39 hangi bir şeyin, ne yanında, ne de arkasında. O her zaman her şeyin ya arasında olurdu, ya ortasında ya da çaprazında. Huyuydu bu, huyu kurusundu. Şimdiye kadar kurumamıştı. Kurumayacaktı. Bunu o söylemiyordu. O iki ceviz kapının karşısındayken şöyle bir göz ucuyla bakmıştı kâğıda. Tamamını bilmek sıkıcıy- dı, bir kısmını bilmek ise merak uyandırıcı... Gece olduğunu sanıyordu, etrafına bakıyordu. Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyordu üstelik. Otoyolun tam ortasındaydı. Etrafından sineklercesine hızlı ve sineklercesine rahatsız edici bir sesle arabalar, kamyonlar, bazen de tırlar ile motorlar geçiyordu. Birkaç da bisiklet geçmişti, "birkaç"tan kastı on, on beş taneydi. Dağlık bir yerdeydi, öyle sanıyordu. Her tarafta yaşlı çam ağaçları, sincaplar ve sinekler vardı. Belki de mevsimlerden yazdı. Hayır, yaz olamazdı; eğer öyle olsaydı, şu karın işi neydi dağın tepesindeki? Ya sinekler ne uçuşurdu başının etrafında? Sinekler arabalardı. Mevsim kıştı ve gâvura vurur gibi vuruyordu yüzüne rüzgâr. İçinde hala bir parça vardı doğudan kalan. Orada büyümüş, orada yaşamıştı; tabii olacaktı. Ama şimdi batıdaydı, yani o öyle sanıyordu; kapı da böyle söylüyordu, belki aşağısından, ötesinden berisinden bir parça bir şeyler okuduğu kâğıt da. Ceylan hala otoyolun üzerindeydi. Karşıdan bir tır geliyordu. Bu yoldan bu koca tır nasıl geçecekti? Hayır, karşıdan gelen bir kamyondu. Galiba bilinçaltı ceylanın ölmesini istiyordu. Boynuzları şimdi o dağın tepesinde gıcırdayan koltuğunda oturan şişman Amerikalının yeni yaktığı şöminesinin üzerinde olan bir geyik geldi, ceylanı aldı gitti. Amerikalı mıydı? Öyleyse Amerika'daydı. Tabii, yeryüzündeki tüm Amerikalılar Amerika'da otururdu. Yer ve atmosfer ve de dünya üstündekiler ise genellikle Mars'ı ve Ay'ı ziyaret ederlerdi. Geçenlerde güneş sisteminin dışına çıktıklarını hatırlıyordu hayal meyal; yanılıyordu. Güneş sistemi... Yani... Koca sistem! Bir bildiği mi vardı? Boyuna konuşuyordu. Eğer içinde bulunduğu coğrafya Amerika değilse-ki Amerika da olabilirdi ancak bu kesinlikle dağın tepesindeki kulübesinde yaşayan adam Amerikalı diye değildi-batıda bir yerdeydi. Ama neyin batısındaydı, dünyanın mı, Everest'in mi? Sahi Everest ne pis bir yerdi! Aklına geldikçe gülüyordu. Everest'in dorukları dağcı dışkılarıyla doluydu. Aklına birbiriyle yarışan, Everest'in tepesine ulaşmaya çalışan ve bir yandan hızla tırmanırken bir yandan da dışkılayan dağcılar geliyordu. Tabii ki bu iş tasvir ettiği gibi olmuyordu. Öyleyse dağlar vardı ve doğunun dağlarına benziyordu, havası da aynı doğu gibiydi ama doğuda olmayan tükenmek bilmeyen estetik vardı; İsviçre dağları olabilirdi, nedenini bilmiyordu. Durun bir dakika biliyordu; gidip gören, haberini getiren bir şair vardı. Burada, daha doğrusu orada, o iki kapının arasında, kâğıt ile kalemi seçerken siz bir anda seçti sanırken, o tüm gün o şairi okumuştu. TOZLU TAHTA Sayfa 40 Dağlara çok daha iyi baktı. Havası doğunun dağlarının kendisi ne olacaktı, kendisini susturdu-yuvarlanan bir havasına benziyordu, tepesinde bir Amerikalı dağın çığ gibi... Ne diyeceğini unutmuştu. Birden hatırladı. tüm tepe yüzeyini kaplayan bir kulübede yaşıyordu ve Evet, şu yüce dağlardan yuvarlanan bir çığ gibi, o çı- batıdaydı. En iyisi tırmanıp, gözlerimle görmek dedi; ğın çıkardığı ses kadar-bu çığın derken, çığğın diye sanki önceden ayaklarıyla görüyordu. Dağın tepesine söylemek ve yazmak geliyordu içinden-sert bir şekilde bir çırpıda çıkamadı; çocukken de bu işlere pek me- ve üç tekrarla Amerikalının hemen altındaki paspasta raklı değildi. Arkadaşları atlayıp zıplarken, tırmanıp "Bay Johann Jacob" yazan kapısına vurdu. Evet, tıkla- koşarken o bir şeyler yapıyordu; ne yaptığını hatırla- mıyordu; vuruyordu. "Bay" mıydı, doğru mu görmüş- yamadı, belki de sadece yaşıyordu zamanın geçmesini tü? Evet, "Bay"dı. "Johann" mıydı? Evet, "Johann"dı. bekleyerek. Burası doğuydu, zaman çabuk geçmişti. Alman da olabilirdi. Ama ya "Jacob", "yakop" değil İşte şimdi tekrar batıya döndü ve bir düşünme süresin- de "cekıp" şeklinde okunuyorduysa? Annesi ve babası de, belki saatlerce düşünmüştü, dağın tepe noktasına Amerikan, annesinin babası Alman olmalıydı. Bu saç- vardı. Adım atabileceği, tutunabileceği hiçbir yer yok- ma çıkarıma nere- tu. Başka... Ame- den vardığını düşü- rikalının dağın nemeden ve kendi- tüm yüzeyini kap- sini şu "yüce" dağ- layan kulübesinin ların tepesinden o penceresinin per- gürültülü çığ gibi vazından başka. aşağıya yuvarlaya- cümleler madan pek sevgili Uzun kurmayı hiç sev- "Bay" Amerikalı miyordu, döndü ve Alman dostumuz düşündüklerine, kapıyı açtı. yazdıklarına baktı; "Buyurun! Tanrının ya o çok uzun dü- unuttuğu batının bu şünüyordu, lanetli ya kasabasına uzun cümleler ne demek bilmiyordu ya da onları sevi- ve bu lanetli insanına yani bana getiren sizi, nedir?" yordu. Uzun cümleleri İngilizce bir La Vie En Rose Neden devrik konuşuyordu? Ve konuştukları, neden yorumu kadar seviyordu. Rose deyince aklına güller bu kadar saçmaydılar? Onun oyununa uymadı. "İçeri geldi; gülleri hiç sevmezdi ve gül suyundan nefret buyurmayayım. Yolumu kaybettim de, sadece nerede ederdi. Ne çok çağrışım yapan şey vardı! İşte şimdi olduğumu öğrenmek istiyorum." Ne saçma bir cümle Amerikalının dev kulübesinden bir soprano saksafon kurmuştu yine? Tanrım dedi, üstüne kimin alınacağını sesi yükseliyordu, soprano muydu? Değildi. Umursa- bilmiyordu ama o Kolombiya'daki kahve bitkilerini ve madı. Şu üzerinde bulunduğu yüce dağlardan-kaç met- telaffuzunu en çok sevdiği kelimeleri tercih ederdi. re vardı ki, bir baktı, ölçtü; bulamadı ama yüce değil- Yolunu kaybetmişti, nerede olduğunu öğrenmek için lerdi, yüce olan hiçbir şey yoktu, hayır o vardı, ya birisinden yardım alması gerekiyordu ve o kişiden yer SAYI 21 Sayfa 41 bilgisinden başka bir şey istemiyordu. Yolunu kaybet- kapılardan kendisinin aldığı sivri uçlu dolma kalemle mekten memnun gibi görünüyordu ama belli ki içinde birlikte üzerine doğru geliyordu. Ölmeden önce kendi- bir kurt vardı. Bir elma kurduydu tabii ki bu. Arada sine tanrı olarak piyanoyu ve Beethoven’in Ay Işığı sırada içine bizim bildiğimiz kurtlardan girdiği de olu- Sonatı'nın baş kısmını seçti. Elbette politeistti. Şu dün- yordu, mesela geçen akşam olmuştu. Sahi geçen ak- yada tapılası ne çok şey vardı! Bu yüzden başkalarının şam ne olmuştu? Demişti ya, içine girmişti hani, kurt- tanrı olarak seçtikleriyle kendisinin seçtikleri neredey- lar, şu bizim bildiğimiz kurtlar. Umursamadı, buraya se aynıydı. Tek fark onunkiler onu kısıtlamıyor ve nasıl gelmişti? Bunu da umursamadı. Amerikalı Al- gerçekten tapılmayı hak ediyorlardı. Ölmeden önce iyi man dostu Bay Johann "Cekıp" ona bunu kendisinin kötü bir tanrı seçmişti, şimdi tanrıyı kulaklarında du- de bilmediğini söyledi. Nasıl yani demişti sesli bir yuyordu. Son anda tanrısını değiştirdi. Amerikalı Al- biçimde istemeden. İşte şimdi Amerikalı Alman dos- man dostumuz Johann Jacob elinde sivri uçlu dolma tumuz gevezelik etmeye başlayacaktı; öyle de olu. kalemle ona yaklaşırken kulaklarında duyduğu tanrı Ama o dinlemedi. Dağın doruğundan aşağıya atlaya- Mozart'ın sadece kemanla çalındığında insana şu an caktı ki vazgeçti. Gerçekten çığlar gibi ses çıkarıp çı- onun yaşadığı gerginliği yaşatan Requiem'iydi. karamayacağını merak ediyordu. Kendini ansızın boşalan sağanak gibi yere bıraktı. İşte şimdi yuvarlanıyordu. Tıpkı bir çığ gibi. Ama bu çığ acı veriyordu ve sesi aslından çok başkaydı. Ne çok işte şimdi diyordu. Umursamadı, önceleri de umursamamıştı. Öldü ve şizofren beyninin onu yanılttığı köpekli sabahtaki parlak ve sıcak güneş ışınları yüzünün üzerine düştü. Yüzünde umursamaz bir gülümseme vardı. Sanki öldüğü için mutluydu. Amerikalı Alman dostu Johann Jacob onun seçtiği sivri uçlu dolma kaleme Kırılan kemiklerinin çıkardığı rahatsız edici bir ses mürekkep diye kendi kanını doldurmuştu boğazının duyuyordu. Şaşkın bir biçimde uyandı. Ne garip rü- bir kısmını doladığını hissettiği damardan itinayla ka- yaydı! Yaz aylarındaydı, gece boyu sinekler başında nını çekerek. Yaşarken en sevdiği renkti kan kırmızısı. vızıldayıp durmuşlardı. Biraz önce uyandığı ses de Şimdi de seçmediği kapıdaki kâğıda kendi eliyle gö- rüyanın başında havlayan köpeğinin tuzlu krakerleri türdüğü, içine kendi kanı doldurulan dolma kalemle yerken çıkardığı sesti. Ve yine biraz önce olan o yu- yazılıyordu kaderi. Ya diğer kapıyı seçseydi? Tüm bu varlanma, köpeğinin yorganın üzerindeki kraker pake- olanları bilecek ve tüm insani hislerini yitirecekti. İşte tini alabilmek için yorganıyla birlikte kendisini de yu- haklıydı. Belki de bundandı sıcak ve parlak gün ışığın- varlamasından ileri geliyordu. Yorgan dediği de anne- da kendi ölümüne gülümsemesi. sinin mutfakta kullandığı bulaşık bezleri kadar ince bir örtüydü. Köpeğinin başını okşadı, sıcak güneşin par- lak ışıkları odanın içini aydınlatıyordu. Birden aklına geldi, onun köpeği yoktu. Garip şeyler oluyordu. Not: Bu yazı yazılırken tam üç kere çektim kanı damarından mevtanın. Şu taze, yoğun kanı kullanması zor oluyor. Her şey Johann Jacob'la konuşmasıyla başlamıştı. Yarı açık gözleri tahta döşemeleri görebiliyordu. Bir sandalyeye bağlanmıştı ve Amerikalı Alman dostu ceviz Amerikalı Alman Dostunuz Johann Jacob'dan... TOZLU TAHTA Sayfa 42 BOZULAN BÜYÜ Nilay YILDIZ — 12/E İnsanlar ikiye ayrılır: yaşayanlar ve ölüler. Fakat bu du, bankta uyuklayan yaşlı amca- pek bildiğiniz gibi bir ayrım değil. Yani bunun henüz mın horultusunu, ayakları şişmiş, farkında değilsiniz. Şöyle ki: ya hayatın telaşına kapı- yolda yürümekten zorlanan hami- lırsınız ve sürekli bir yerlere yetişmeye çalışır ama le bir bayanın acısını, inşaatın en üst katında sırf evine asla başaramaz ve “Ölüler” kategorisinde yer alırsınız ekmek götürebilmek için yükseklik korkusunu göz ya da tam şu an olduğunuz yerde işi gücü bırakıp öyle- ardı edip çalışan bir babanın kararlılığını, batan güne- ce kalır ve sadece etrafınızı seyredersiniz. Etrafınız şin ertesi gün doğmak için verdiği vaadi, kıyıya vuran kalabalık bile olsa en azından kalp atışlarınızı hisse- dalgaların kızgınlığını ve bezmişliğini şimdi daha iyi dersiniz. Ne kadar da “Ben buradayım!” diye atıyor hissedebiliyor musunuz? Peki, o kalabalığa karışma- dimi? Söylemeye gerek yok, asıl şimdi hayatta oldu- dan da o kalabalık içinde olduğunuzu? ğunuzu hissediyorsunuz.” Yaşıyorum!” diyebiliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz “Hayat” oluvermişsiniz. Hayat sizin için başlamış. Hayatın öylece akıp gitmediğini sizi de içine alarak ilerlediğini şimdi daha iyi anlayabiliyorsunuzdur, eminim. Bir yerinize bir şey batmadan ya da çarpmadan da hissedebildiğinizi fark edebiliyorsunuzdur umarım. Yoksa yaşayan ölülerden farksız olursunuz. Gelin şöyle yapın; bırakın zaman sizi es geçsin, benliğinizi kısa süreliğine unutun, daha az aidiyet duyun ve “Abla son Dışarı attıysanız kendinizi ya da en azından camdan durak burası, geldik.” diyerek büyüyü bozan otobüs bakıyorsanız; şoförüne aldırış etmeden tebessüm ederek inin o oto- sokak başında vedalaşan sevgililerin sıcacık kalplerini, yaşlı teyzemin çektiği kamburundan daha ağır olmayan pazar arabasının yükünü, maç ya- parken yola kaçan topun peşinden koşan çocuğun nefes alıp verişini, kulağında kulaklık havalı havalı yürüyen genç kızın eteğinin rüzgârla açıldığı o an ki utangaçlığını, okuldan çıkmış çocukların neşesini, yavrusunu beslemek için tırım tırım yemek arayan anne kedinin çaresizliğini, evden bakkala ekmek almaya annesinin terlikleriyle çıkan genç ve yakışıklı çocuğun tanıdık birilerine yakalanma korkusunu, annesinin az önce aldığı çikolatayı her yerine bulaştırarak yiyen küçük çocuğun vurdumduymazlığını, ayakları buz tutmuş bir sokak çocuğunun “Abla mendil alır mısın?” diye uzattığı mendille birlikte gönderdiği o sıcacık bakışında ki umu- büsten. Ben öyle yaptım en azından. SAYI 21 Sayfa 43 AŞK Simge ÇELİKTAŞ — 11/A kokusunu soluyabiliyorken ben Aşk nedir? Kendi varlığından vazgeçmek midir? Yok- yalnızca yanımdan geçtikten 4 sa yanında olsa dahi elini uzatıp dokunmaya kıyama- saniye sonra kokusunu duyabi- mak mıdır? liyorum. Oysa ben sadece o Bence gözden düşen tek bir damladır aşk. O duygu yüklü tuzlu suyun kâğıtta- kokuyu soluduğumda nefes almak nedir unutuyorum. Ben aylar boyunca yüreğime işlemişken sevgimi, gözlerine bakmaya bile utanı- ki siyah mürekkebi dağıt- yorken, bir başkasının sırf masıdır. Belki de güneşin eğlencesine onun yanından dışladığı, tüm renklerin ayrılmaması haksızlık de- anası olan siyahtır bilin- ğil mi? mez. Evet aşk… Diyorlar, ‘Üzme kendini değmez!’ Nasıl üzmem? Sadece üç harf ve bir hece- Çaresi var mı bu yakaya den oluşan bu kelime aslın- yapışan hastalığın? Bili- da huzur bulundururken yorsan söyle. Ben biliyo- sanki ölümün tanımı gi- rum, hayır yok. Bir kez bi… Ve kesinlikle gerek- yakalandıysan bu hastalı- siz; acıdan başka bir şey ğa geri dönüşün yok! Sa- getirmiyor. Aptal birkaç niye tadacaksın kelebekle başlıyor fakat acıyı. İliklerine işleyecek, sonu kesinlikle hayal kırık- o acıyla uyuyup o acıyla lığı. saniye uyanacaksın. Ama o acı olmadan da yapamayacaksın, biliyorum. Çünkü seni gerçek kılan o acı olacak. Senin var olmanı sağlayacak olan şey, insanın içini kurutan acı ve aşk karışımı bu ölümcül duygu olacak. Birazdan bu kâğıdı da buruşturup atacağım ve onu tekrar baştan yazacağım. Belki tekrar tekrar sileceğim tüm harflerimi, kelimelerimi. Neden diye mi soruyorsun? Çünkü o benim yazdıklarım değil, yazmaya kıya- Sevgin karşılık bulduysa ne mutlu… Peki ya onu sev- madıklarım. Ben bile okuyamayayım diye yazamadık- diğinden haberi bile yoksa? İşte o zaman senin için larım, sildiklerim… güneş batar. Anlatmak istediğim de bu işte. Güneş battı. Her yer karanlık. Bu haksızlık değil mi? Başkaları onunla kol kola girip Çünkü aslında o benim hiç var olmayanım… TOZLU TAHTA Sayfa 44 B A N A A Ğ L A M AY I U N U T T U R A B İ L İ R M İ S İ N ? Cemile ÖZÇELİK – 11/B mızda. Ben hıçkıra hıçkıra ağlasam bile, sen gülümse. Belki bir gün birlikte gülebiliriz umuduyla. Korkuyorum ben. Benden haberin yok belki ama sensizlik beni rahat bırakmıyor. İki eli hep yakamda. Nereye gitsem kurtulamıyorum. Çok ağlıyorum ben. Sığınacak kimsem yok. Gel, sen ol sığınağım. Bir parçası oluver yaşamımın. Olmaz mı? Gülümse bana. Sadece gülümse. Belki buruk bir te- Gel, beni korkularımla bırakma. Sen tut elimi. Sen bessüm ödünç alırım senden, gözyaşlarım yerine. Bel- gülümse bana, ben bütün insanların sahte kahkahaları- ki sadece kokunu isterim rüzgârdan. Seni özlemekten na kulaklarımı tıkarım. Yeter ki gülümse. Benim için yoruldum ama hala çok özlüyorum. Oysa kim olduğu- gülümse. Beni kurtaracak anahtar belki de ellerinde. ma dair bir fikrin yok. Sana kalsa, öylesine yazılan Hadi, gel ve kurtar beni bu kafesten. Gel ve elimi tut. satırlar bunlar. Kelimeler rastgele serpilmiş üzerine. Gözyaşlarım son bulsun. Sahi, bana ağlamayı unuttu- Ama dikkatli bak. Bu satırlardan acım çığlık çığlığa rabilir misin? Çok ağladım ben. Artık biraz gülsem... bağırıyor. Gözyaşlarım her noktada kan akıtıyor. Bu yüzden bitiremiyorum cümlelerimi. Bu yüzden yeni bir cümleye başlayamıyorum. Yeni bir hayata başlayamadığım gibi. Korkuyorum; biraz daha acı çekmekten, biraz daha özlemekten, biraz daha sevmekten. Ama en çok seni unutmaktan korkuyorum. Yerini kimse dolduramaz, biliyorum. Gülümse bana. Belki kilometrelerce uzağımdasın ama gülümse. Sadece gülümsemen bile yetiyor bana. Be- nim acım her zerreme işlerken, sen gülümse. Yalnızlığım yakarken bedenimi, sen sadece gülümse. Kim olduğumu bilmene gerek yok. Ben sensizliğimle savaşırken gülümse. Çünkü ben asla yalnız kalmam. Sen yoksan, yokluğun var yanımda. Belki senin kadar mavi değil, ama olsun. Seni hatırlatıyor her yalnız kalışı- SAYI 21 Sayfa 45 SİZ Mİ MEDENİSİNİZ? Filiz SÜZEN — 11/A Akıl, insana bahşedilmiş en büyük mucize. Rasyona- tercih etmekle, sokağı Fransız listlere göre doğru bilgiye ulaşmanın tek yolu. Bu ka- pencerelerden izlemekle, piyasa dar doğrunun kaynağı akılken neden tüm yanlışlara ürünü sanatçılarla herkesin medeniyet dediği o şeyi insanı yönlendiren akıl? yaşamış olmuyoruz. Önümüze her serilene "iyi" de- İnsan iradesini kullanarak seçim yapar, aklını kullanan yönünü kendi bulur, kendi doğrusuna ulaşır. Peki, bugün insanlara doğru ve yanlış arasında seçim şansı tanınıyor mu ki? Dün iradesini bilen insanlardık, bugün iradesini kullanamayan insanla- rız, yarın iradesini bilmeyen insanlar olacağız. O kadar miskin olduk ki seçimlerimizi yapma gereği duymayan, önümüze sunulanı sorgulamadan kabullenen, başkalarının bize kendi çıkarları için yaşatmaya çalıştıkları, adına "medeniyet" dedikleri yaşam tarzına diklerinde neden misliyle kötülüğün altından çıkmaya çalışıyoruz o zaman? Çünkü gösterilen iyiler bizim "kötü" dediklerimizin foyalanmış hali. Ama bizim ne bu foyayı kazıyacak tırnaklarımız var ne de cesaretimiz. Hataları yanlışa çevirmeye meyil- li varlıklarız belki ama yanlışlara göz göre göre "eyvallah" diyecek kadar arsız bir millet değiliz. O zaman hadi aklımızı görelim, doğrumuzu bulalım? Buna da üşeniyoruz değil mi? Beyin denen organ her hayvanda var da biz insanlık edip kullanmıyoruz onu. boyun eğen köleye dönüşüyoruz. Aynılaştırılıyoruz. Mehmet Akif Ersoy'un da dediği gibi "İki insan çeşidi Biz Mustafa Kemal'in her şeyi öğrettiği ama uşaklığı vardır: zaman geçtikçe hatalarla yüzleşen, zaman geç- öğretmediği soydan geliyoruz. Ne ara başkalarına bo- tikçe yüzsüzleşen." Geleceğini gören bir ecdadımız yun eğer olduk? Yenilginin hangi boyutundayız da vardı, şimdi önünü göremeyen nesiller yetişiyor. Me- kendi medeniyetimizi yaşayamıyoruz? deniyeti nereye bakarken bulacağız, bilmiyorum. Bedenin her yerini açmakla, hamburgeri tarhanaya TOZLU TAHTA Sayfa 46 BAHRİKAN OKAN DİNÇBİLEK 11/B ÜSTÜNE ÜSTLÜK BOŞ UMUT Her gün yaşarken ölmek gerçekten çok zor. Hayat, seni yavaşça eriten bir kor. Sevip de kaybetmek asıl acı olan Birçok anı var ondan geriye kalan. Günaydın, bir çiçek gibi açtın Dünyanın kötülüğünden hep mi kaçtın Nasılda her yere güzelliğini saçtın Sen beni mutlu eden bir haptın Ağladın mı hiçbir şarkıdan dolayı? Öldürür seni şu yalnızlık olayı Saate bir bakıyor beşe üç var Caddelere neden yağmıyor hiç kar Sana sarılınca her şey geçer sandım Kendi uydurduğum yalanlara kandım Boş insanlar doldurdu hep sokakları Benimle solan sonbahar yaprakları Ne yani, aşk bakışlarla mı konuşmak Şarkılarda yardımcı olmuyor bana Sonsuzluğa kadar el ele koşuşmak Çok hoş kitaplar verecektim sana Aşk bana söylesin mutluluk ne demek Sevmenin güzel olduğunu sanırdım Gülmek için gerekir mi çokça emek Tanrım ben neden bu kadar çok yanıldım Uzaklara gitmektedir belki çare Şu hayallerim atmak istiyor çığlık Olduğum yerde çiziyorum bir daire Nasıl da susuz kaldı o ufak balık Doğa korkunç ama olamaz bir cani Sevgi bizim için pamuktan bir yolsa Hayat yaşanıyor, çok hızlı ve ani. Keşke gecelerin hepsi bizim olsa SAYI 21 Sayfa 47 A M A N N E G Ü Z E L B U H Ü C R E D E YA Ş A M A K Eray KARAKOÇ — 9/B Aman ne güzel! Sen mahrum et kendinden beni. Akşam oluşlarında arkandan bile bakamayayım, Bir ıslık tutturup taşları sektiremeyeyim sıra sıra su birikintilerine. Keyfim olmasın bugün, bu akşam ve bu gece. Aman ne güzel! Sen muhtaç bırak beni kendine. Bak daha bahar da gelmedi, yapma böyle! Ne bir çiçek kokusu, ne sıcak güneş... Yokluğunda içimi ısıtabilecek bir ateş, Hiçbir şey yok. Aman ne güzel! Bak dönüyor saatin akreple yelkovanı, Yanımdan geçtiğin ilk günkü gibi, sert ve hızlı. Bu saat gibi, Günler, haftalar, aylar geçiyor. Ne bahar geliyor, ne sen geliyorsun. Yarın öbür gün yıllar geçecek. Ve ne bahar gelecek, ne de sen geleceksin. Ben bakacağım arkanızdan. Geçen bahar koparmaya kıyamadığım çiçeğe bir sövgü yazacağım Ona ihtiyacım var ve o yok diye. Şimdi sen de yoksun, sonra sen de olmayacaksın. Sana da bir sövgü yazacak mıyım ellerim titreye titreye? Bak her zaman seni düşündüğümde elimde bir kahve fincanı Cebimde çikolatalar bayram sabahlarındaki gibi -ama bu çikolatalar mahallenin en sevilen komşu teyzesinden, birkaç sarı, parlak içi demir, dışı bakır paralarla birlikteBak kulağımda şimdiye kadar duyduğum, okuduğum tüm şiirler Bir Çukurova tasviri gözlerimde, sebepsiz... Bir şairin çalışma odası, Sevdiğine hasret, yaşıyorum dediği zamanlar kendisi de inanmadan... Bak rüzgârlar esiyor pencerelerime, sesleri kısılmış hepsinin. Bak bu eskinin deli rüzgârları, artık yalnızca elektrik tellerini sallandırıyorlar. Bak hiç şiir okumamış bir insan gibiyim... Ne Çukurova tasvirleri, ne Ankara, ne Samsun, ne de İzmir... Neresi olduğunu bilemediğim karanlık bir hücredeyim. Bu hücreye bahar niyetine soluk sonbaharlar geliyor. Sokaklarındaki kadınlar, Bahçelerinde ortancalar yerine gazoz kapakları yetiştiriyorlar. Bahar allı morlu çiçekler yerine, İşe yaramaz bir yığın yapraklar bulutu getiriyor bu hücrede. Bu hücrede yemeklerin davetkâr kokusu, Bir ulu ağaca konmuş on beş, yirmi küçük kuşun neşeli sesleri, Yorucu, yıpratıcı, uzun bir günün ardından bir işe yarayabilmenin rahatlığı... Bu hücrede yaşamak diye bir kavram yok! Aydınlık ise çok uzak. Yalnızca karanlıklar, Sensizliğin mor-karanlık filtresinden geçirilmiş sonbaharlar, Bahçelerde ortancalar yerine gazoz kapakları var. Bu hücrede her şey tükeniyor... Önce kahvem tükendi. Sonra o çok sevdiğin parfümüm. Az sonra en sevdiğim kitap bitecek, Çok fazla kâğıdım da yok. Bir vakit sonra arzu da yok olacak bu hücrede, Umut da, yaşama sevinci de. Ve bir vakit sonra ben de yok olacağım, kaybolacağım. Tükeneceğim bu hücrede. ÇİZİ-YORUM Görkem DİRİK — 12/B SAYI 21 www.sarayanadolu.meb.k12.tr