CC MM YY BB CMYB - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

CC MM YY BB CMYB - Kale Tasarım Merkezi
CMYB
CMYB
27/12/2009
03
Gözde Tüfekçi
[email protected]
Türkiye’de o dönemde “sadece” iyi
üniversitelerin kürsülerinde temsil edilen
bir bölüme adım attığınızı varsayın. Lisans
eğitiminiz boyunca mimarlığın büyük
ölçekli yapı penceresinden başınızı içeriye
daldırıp bakmaya başlıyorsunuz evinizde,
yaşamınızda olan her nesneye. Farkındalık
haliyle yeni bir disipline, disiplinlerarası bir
yapıya adım atıyorsunuz. Mezuniyet vakti
geldiğinde ise kendinizi hazır bir piyasanın
ve bilinirliğin içinde bulamıyorsunuz o
zamanın koşullarında. İbre bu kez,
öğrenmek ve keşfetmenin yanına bir de
anlatma, tanıtma ve birlik olma göstergesini
ekliyor.
İşte bu gereklilikten doğan inançla başlıyor
ETMK’nın serüveni ve o günden itibaren
gücünü sadece inanmak kelimesine
dayandırarak adım adım ilerliyor. ETMK’nın
20 Yılı” sergisi editörü Özgür Tanglay, “Türk
Tasarımına İnanmak” başlığı altındaki
serüvenini şöyle tanımlıyor; “Bugün
Türkiye’de tasarım alanında yol gösterici
olan bir kurumun emekle, inançla yazılan
hikayesi”.
DİLE KOLAY,
20 YIL!
Mesleki olgunun yaratılması adına büyük
özverilerle, 1988 yılında kurulan Endüstriyel
Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (ETMK), bir dizi
konferans ve sergiyle yirminci yılını kutladı.
ETMK, kurulduğu günden bu yana ışık tutan
etkinliğinde, “ETMK’nın 20 Yılı” sergisine ve
çeşitli panellere ev sahipliği yaptı.
Sergide, üyelerin mesleğe ve meslek
örgütüne inanarak geçirdikleri süre içinde
derneğe katılarak oluşturdukları birlik ve bu
birlikten doğan güç iplerle görselleştirildi.
7 Aralık’da gerçekleştirilen, tasarımın farklı
dallarından profesyonellerin ağırlandığı
panel programının ilk gününde Av. Güven
Çalık; tasarım tescili, marka ve patent
tescilleri konularında izleyicilere bilgiler
verirken, ikinci gününde ise tasarımın dışa
açılan yüzü; tasarım ve medya ilişkisi konu
alındı. Bi Dünya Tasarım Programı
yapımcısı Sevinç Baloğlu, Tasarım Dergisi
S.Yazı İşleri Müdürü Enis Tibet ve Radikal
Tasarım Gazetesi editörümüz Umut Kart’ın
katılımıyla gerçekleşen konuşmada
tasarımın medya alanında hem konuk hem
de ev sahibi olarak var oluşu irdelendi.
Katılımcılar panelin dördüncü gününde
farklı bir alana sıçrayarak, mizah
dünyasında Zihni Sinir karakterinin
hikayesini yaratıcısının ağzından dinleme
fırsatı yakaladılar. Bu bölümde karakterin
başrolde oynadığı, 30 yıllık zor ama
eğlenceli serüven, Sn. İrfan Sayar
tarafından izleyicilerle paylaşıldı. Panelin
son ayağında, 20 yılı geride bırakan meslek
kuruluşunun kritiği yapılırken, bu süre
içinde oluşturdukları olgu ve gelecekteki
planları izleyicilerin de aktif katılımıyla
masaya yatırıldı.
Doç. Dr. Gülay HASDOĞAN
ETMK YK Başkanı / ODTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğ. Gör.
“ETMK, 1988’de mezun olduktan sonraki
deneyimleriyle örgütlenme ihtiyacını
hisseden endüstriyel tasarımcılar tarafından
Ankara’da kuruldu. Mezunların
motivasyonu, endüstriyel tasarımcıya
01
02
mesleki kimlik kazandırmak, iş yaşantısında
karşılaştıkları sorunları birbirleriyle
paylaşarak çözümler üretmekti. Örgüt,
başlangıç yıllarında kurumsal kimliğini
oluşturup üye kapasitesini genişleterek
güçlü bir yapı kurmayı hedefledi. Tasarımın
giderek tanındığı, 2000’li yılların
başlarında ETMK, tasarım fuarları ve
yarışmalar düzenleyen bir çok paydaşla
işbirliği yaparak mesleki ilkelerin bu
etkinliklerde korunmasını sağladı. 2004
yılından sonra ise, mesleki konularda
öncelikli olarak danışılan, insiyatif alarak
çok ortaklı projeleri geliştiren ve
yönlendiren bir paydaş oldu. 2008 yılında
gerçekleştirilen Design Turkey Endüstriyel
Tasarım Ödülleri bunlardan biriydi. Ödül
sisteminin başvuru ve değerlendirme
süreçlerini kurguladı, devleti ve sanayiyi
temsil eden ortaklarla birlikte uygulamaya
geçirdi. ETMK bugün Sanayi Bakanı’nın
başkanlık ettiği, ilgili devlet kuruluşlarının
ve sivil toplum örgütlerinin üst düzeyde
temsil edildiği Türk Tasarım Danışma
Konseyinde yer alıyor. Önümüzdeki yıllarda
konseyin oluşturacağı ulusal tasarım
politikası ile birlikte mesleki standartları
geliştirmeyi ve toplumda tasarım
farkındalığını yükseltmeyi hedefliyor.”
Sertaç ERSAYIN
ETMK İstanbul Şubesi YK Baskanı /
Endüstri Ürünleri Tasarımcı
“Meslek kuruluşumuzun 20. yaşını kutluyor
olmasının birçok özel önemi var. Ülkemizde
20 yaşını aşmış kurumların, özel sektör
yatırımlarının ve STK sayısının azlığını
anımsar isek bu gelişme daha da önem
kazanıyor. Tasarım sözcüğünün arkasındaki
yaratıcılık, yeniyi ve farklıyı arama, değer
üretme, özgün olma çabalarının tümü 20 yıl
önceye baktığımızda ülkemiz için çok
vizyoner ve de ilerici düşüncelerin
ürünleridir. Sanayinin bu tarz talepler ile
yüzleşmediği, ulusal bir politikanın
oluşmadığı bir dönemde, bu gelişmelerin
oluşması kuruluşumuzu daha da eşsiz kılıyor.
20 yıllık gelişmemizi ülkenin ekonomik
gelişmelerinden, üretim ve ihracat
politikalarından ayrı değerlendirmemiz
mümkün olamaz. Tasarım ve üretim
endüstrisinin son yirmi yılına baktığımızda
mesleğimize, kuruluşumuza olan
farkındalıkların 90'lı yılların ortasında,
sonlarında ve 2000’li yılların başında
arttığını görüyoruz. Bu dönemler içinde
parçası olduğumuz sergiler, yarışmalar,
tasarım değerlendirmeleri, fuarları,
konferanslar ile ETMK, üye profilini daha da
genişleterek birçok farklı üniversiteden
mezunları ve de birçok farklı sektörde çalışan
üyeleriyle zengin bir üye profiline sahip oldu.
Meslek kuruluşlarının en önemli değerlerinin
farklı kültür ve eğitim formasyonlarından
gelmiş, farklı yaş ve meslek deneyimlerine
sahip üyelerinde olduğu bilinciyle bu
çeşitliliğin artarak genişlemesi memnuniyet
verici olacaktır. ETMK’nın İstanbul'da olduğu
gibi diğer kentlerde de şubeleşerek yayılması,
ülkemiz ulusal tasarım politikalarının
oluşmasında güçlü üyelerinin ve kurumsal
deneyimini daha da etkili paylaşabilecek
boyuta getirecektir. Ülkemiz üretim
endüstrilerinin farklı kentlerdeki yaygınlığını
da göz önüne aldığımızda, açılım kaçınılmaz
olacaktır, Bu gelişme de bizleri daha güçlü
yerel faaliyetlere götürecektir. Designers
Oddyssey, MarketingIST, Tasarımla
Kazananlar ve Design Turkey gibi
organizasyonlarımıza daha birçok yerel
faaliyetleri de ilave edebilmemiz bu
çerçevede mümkün olacaktır. Tüm bu
gelişmelerin, ülkemizi uluslararası platformda
daha da görünür kılacağından ve tasarım
ihracatı gibi bir kalemin de konuşulmaya
başlanacagından kuşkum yoktur.“
01 “Türk Tasarımına İnanmak” sergisi
02 İrfan Sayar konferansından...
04
27/12/2009
Şanel Şan
Neslihan Şık
[email protected]
[email protected]
TAG PLATFORM HAZIR!
‘Evrensel’ ve ‘herkes için tasarım’ üzerine çalışan ve düşünenlere
artık Türkiye’den de destek var.
Sokaklarında yürüdüğümüz kentlerden
içinde yaşadığımız mekanlara, iletişimimizi
sağlayan araçlardan farklı alanlarda üretim
yapmamızı sağlayan aletlere kadar etrafımızı
saran tüm fiziksel çevre, beğenelim ya da
beğenmeyelim, tasarım ürünleriyle dolu.
Tasarım ürünlerini, belli bir kesimin
ulaşabileceği ve öncelikle –hatta bazen
sadece- görsel konforumuzu karşılayan
ürünler olarak algılamanın zamanı çoktan
geçti. Tasarımın artık “kullanıcı dostu”,
herkes tarafından erişilebilir, esnek, güvenli,
çevre dostu ve sürdürülebilir olmak gibi
öncelikleri var.
çalışmalar yapan enstitüler ve sivil toplum
örgütleri, üniversitelerde “evrensel tasarım”
fakülteleri kurulmaya başlandı.
Artık ‘evrensel’ ve ‘herkes için tasarım’
üzerine çalışan ve düşünenlere Türkiye’den
de destek var: TAG Platform. Mimarlık, sanat,
tasarım, eğitim ve yayıncılık deneyimlerini
bu yolda ortaya koyarak TAG Platform’u
kuran gönüllü bir ekip projeler üretiyor, bu
projeleri yürütecek kişi ve kuruluşları bir
araya getiriyor.
Katılımcılığı, eşitliği ve sürdürülebilirliği
öncelikleri olarak belirleyen bu tasarım
felsefesini, tasarımcı, üretici ve kullanıcıya
benimseterek bu anlayışı yaygınlaştırmak ve
böylece yaşam kalitemizi artırmak için
öncelikle konuya dikkat çekmek, eğitim
kurumlarının bu alan üzerine araştırma
yapmalarını teşvik etmek gerekmekte. Okul
öncesi dönemden başlayarak çocuklarımızın
fiziksel çevrelerinin farkında olarak
büyümeleri için çalışmalar yapmak, bilinçli
seçimler yapmayı öğrenmelerini sağlamak da
Kentlerde her yaş ve kesimden insanın
rahatça dolaşabilmesini, evlerimizin bizi
hasta etmemesini ve hatta tepemize
yıkılmamasını, kullandığımız ürünlerin başını
almış giden çevre kirliliğine daha da çok
katkı sağlamamasını istemek, hiç de lüks
değil. “Herkes için tasarım”, tüketici değil;
seçimlerimiz sayesinde üretici de
olabileceğimizi gösteriyor. Bu sebeple,
özellikle son zamanlarda, bu konularda
Decode, küçük ekran tabanlı grafiklerden
büyük ölçekli dijital yerleştirmelere uzanan
bir yelpazede dijital ve interaktif tasarım
alanındaki en güncel çalışmaları sergiliyor.
Sergide Daniel Brown, Golan Levin, John
Maeda, Julius Popp, Daniel Rozin ve Troika
gibi önemli isimlerin çalışmalarını görmek,
dokunmak ve etkileşime geçmek mümkün.
Sergi salonu dışında, Decode web
sitesindeki açık kod tabanlı web uygulaması
gibi farklı dijital çalışmalar da görülebilir.
Karsten Scmidt’in çalışması ziyaretçilerin
kendi çalışmalarını yaratıp, Decode web
sitesine yüklemelerine olanak tanıyor.
Bunlar arasından seçilecek ziyaretçi
tasarımları ayrıca Londra metrosundaki
ekranlarda sergilenecek. V&A’in ana
girişinde, Porter Gallery önünde sergilenen
Alman sanatçı Julius Popp’un Bit.code adlı
elektro-mekanik eseri serginin
merkezindeki iş olarak kabul ediliyor.
Bit.code, dijital kodun 1’lerini ve 0’larını
temsilen siyah ve beyaz parçalar içeren
plastik şeritlerden oluşuyor. Bu şeritler
bilgisayar kontrollü motorlarla
döndürülürken, arada web sitelerinden
alınan en popüler kelimelerin okunacağı
şekilde hizalanıyorlar. Bu çalışma, V&A
tarafından sanatçıya sergi için özel
ürettirilmesi bakımından daha farklı bir
konuma sahip.
Jason Bruges, Daniel Brown and Karsten
Schmidt de yine V&A tarafından sergi için
özel iş üretmesi talep edilen dijital
05
Can Burak Bizer
[email protected]
DİJİTAL TASARIM
MESAFE DİNLEMİYOR
Tasarımın Londra’daki evlerinden Victoria &
Albert (V&A) Müzesi, Aralık başından bu
yana “Decode: Digital Design Sensations”
sergisine ev sahipliği yapıyor.
sanatçılardan. Jason Bruges’un Mirror
Mirror adlı eseri V&A’in orta avlusundaki
John Madejski bahçesindeki eliptik havuza
özel hazırlanan bir yerleştirme. Bu
yerleştirme kamera ile kontrol edilen matris
LED bloklarından oluşuyor. Kameralar
bahçede gezinen ziyaretçileri algılayınca,
ziyaretçinin hareketleri gerçek zamanlı
yakalanarak havuzun suyunda yankılanıyor.
Böylece ziyaretçi mekanda gözlemci
niteliğinin yanı sıra, eserin oluşum sürecine
de dahil olmuş oluyor.
Sergi üç temayı inceliyor. Bu temalar Kod
(code), Etkileşim (interactivity) ve Ağ
(network). Bu temalardan ilki olan Kod, bir
heykeltıraşın taşı şekillendirmesi gibi, dijital
01
sanatçıların kod parçalarını bir ham madde
gibi kullanarak oluşturdukları meydana
getirdikleri eserleri temsil ediyor. Bu tema
altında kodun sürekli akışkan ve değişken
objeler yaratmak için nasıl
programlanabileceği inceleniyor. Daniel
ÇOK OYUNCAKLI SERGİ:
öncelikler arasında. Uzun vadeli ve küçük
adımlar ile başlanmış olsa da, araştırmacı,
tasarımcı, karar verici ve kullanıcıların
iletişim ağının sağlanmasıyla, temel insan
haklarından biri olduğuna inandığımız
yaşanabilir kentler ve yaşanabilir bir dünya
için yola çıkmak kaçınılmaz. Çünkü
sürdürülebilir, doğa dostu, tarihi ve kültürel
değerlere saygılı, değişime açık ve herkes
için erişilebilir fiziksel çevreler üretmek artık
bir zorunluluk. İşte bu noktada, daha yüksek
kaliteli bir çevrede yaşamayı, tasarımın süs
ve marka olmadığını, doğrudan insan
hayatını ilgilendirdiğini anlatmayı, tasarım
bilinciyle küresel ısınma ve çevre kirliliğine
karşı mücadeleyi hedefleyen TAG Platform,
birlikte hareket etmeyi öneriyor.
KÜPŞEHİR
Alanİstanbul, yeni seneye sıradışı bir sergiyle
merhaba diyor.
Sanatın yeni alanı Alanİstanbul, Ocak ayında
keyifli bir sergiye ev sahipliği yapmaya
hazırlanıyor. “Şehir” kavramını farklı bir
yöntem kullanarak irdeleyecek olan Küpşehir
isimli sergide Ömer Ozan Erdoğan’ın karakter
tasarımlarını yansıtan oyuncakları Creative
Bonanza ekibinin katkılarıyla sergilenecek.
Her biri el emeği ile dikilen ve şehirden ilham
alan karakterlerden oluşan sergi, 13 Ocak
tarihinde açılacak ve 26 Şubat 2010 tarihine
kadar farklı yorumlara, alternatif açılımlara
kapılarını açan Alan’da izlenebilecek.
Aşağıdaki iletişim yollarından TAG Platform’a
üye olan herkes, yürütülen tartışma ve
projelerden haberdar olacak, interaktif yollar
ile kendi yorumlarını dile getirebilecek veya
istedikleri takdirde yapılan toplantılara
katılıp aktif olarak görev alabilecek.
Kurumlar, bu konularda sosyal sorumluluk
projelerini TAG Platform dostları ile birlikte
gerçekleştirerek çok daha fazla kişiye
ulaşarak, verimli çalışmaları hayata geçirme
imkanı bulurken, eğitim kurumları da
araştırmalarını yine TAG Platform’un destek
ve işbirliği ile yürüterek sonuçlarını herkesle
paylaşabilecek. Bu iletişim ağına katılmak,
fikir ve görüşlerinizi paylaşmak için
www.tagplatform.org’a uğramanız yeterli.
Brown’un kod temasıyla hazırladığı, V&A
koleksiyonundan objeler ve ileri matematik
algoritması kullanarak oluşturduğu dijital
büyüyen çiçekleri Porter Gallery’nin
girişindeki duvarda görülebilir. İkinci tema
Etkileşim, ziyaretçilerin doğrudan çalışmayı
etkilediği işleri ele alıyor. Zaman zaman
ziyaretçiler basit etkinin de ötesine geçerek,
tasarım ve performans kavramlarının
sınırlarında gezinen işlerde eserin üretimine
de katkıda bulunma imkanı yakalıyor. Golan
Levin’in insan gözü boyutunda mekanik
gözü Opto-Isolator ziyaretçiyi izler ve
ziyaretçiyi takiben 1 sn. sonra göz kırparken;
Daniel Rozin’in Weave Mirror çalışması da
768 motorlu panel kullanarak kendisini
izleyen ziyaretçinin gölgesini yansıtıyor.
Son olarak Ağ teması bloglardan sosyal
medya toplumlarına, mobil iletişimden uydu
GPS izlerine kadar gündelik hayatta
ardımızda bıraktığımız izleri sürüyor. Bu
bölümde gelişen teknolojilerin ve İnternet’in
nasıl yeni sosyal etkileşim ve kendini ifade
imkanları yarattığı inceleniyor.
Grafik eğitimi altyapısına sahip olan ve uzun
yıllar sanat yönetmeni olarak pek çok ajansta
çalışmış olan Ömer Ozan Erdoğan, kendi
kişisel dünyasını karakter tasarımlarıyla ifade
etmeye 2004 yılında başlamış. Tamamen
elde ürettiği oyuncaklarının her birinin adı,
hikayesi ve esprili bir göndermesi var. Alan
01
İstanbul ve Creative Bonanza ile birlikte
ortaklaşa bir çalışma sonucunda ortaya çıkan
serginin üst başlığına paralel olarak şehrin
tanıdık yüzleri, 3 boyutlu oyuncaklara
dönüşmüş. Kumaş, elyaf, sünger kullanılarak
tasarlanan oyuncaklar arasında sokak
çocukları, sokak köpekleri, süper
kahramanlar, taksi gibi gündelik hayata dair
tanıdık yüzleri Erdoğan’ın yorumu ile
izleyiciyi “Alan”da bir yolculuğa çıkarıyor.
Daha önce tasarladığı karakterlerde genel
olarak yuvarlak formları kullanan tasarımcı,
bu sergide bir aşama ileri giderek “kübik”
formları kullanıyor. Şehir yapılarının keskin,
köşeli, kübik hatlarına da uyan bu formların
bazılarının üzerinde yer alan desenler galeri
mekanının tuğla malzemesinden yola
çıkılarak oyuncaklar üzerinde de uygulanmış.
01. Ömer Ozan Erdoğan imzalı karakterlerden
Melis Pekand
[email protected]
FETİŞİN YOLLARI YARATICILIKTAN GEÇİYOR
Tasarımcılar veriyi kendi yorumlarıyla
çarpıcı görsel formlara dönüştürüyor. Aaron
Koblin’in uçuş rotalarıyla yarattığı dijital
posteri ve Jonathan Harris ve Sep Kamvar
ikilisinin bloglardan aldıkları veriyi
işleyerek duyguları renklerle ifade ettikleri
We Feel Fine adlı çalışmaları bu tema
dâhilinde sergilenen parçalar.
10. Marka Konferansı, kadınların sadece
giymek değil, özellikle altını yalamak
istedikleri fetiş ayakkabıların mucidi
Christian Louboutin’ı konuk etti. Bütün
kadınların ağızları kulaklarında
dinledikleri tasarımcının erkeklere de
öğüdü vardı. Louboutin şimdiye dek
kadınları dinleyerek ilerlemiş tasarımcı
olarak, erkeklere kadınları dinlemeleri
gerektiğini hatırlattı.
Yedi Kocalı Hürmüz’ün koca koleksiyonunu
Louboutin marka ayakkabılar sayesinde
çoğaltabileceği hikayeler anlatan ayakkabı
büyücüsünün bu ayakkabıları yaratırken
çıkış noktası şov kızları olmuş. Çıplak
kadınları ayağında Louboutin marka
ayakkabılar ve dev tüğlerle hayal eden
tasarımcı, asistanının kırmızı ojesini
tabana dökerek kırmızı tabanı keşfetmiş.
Kaliteden ödün vermemek adına alt bir
marka yaratmayan, H&M gibi firmalarla
işbirliğine girmeyen Louboutin’ın utangaç
ve çekingen olduğunu kendi söylemese
anlamaya imkan yok. Kırmızı tabanları baş
tacı ederken, vitrine konulacak diğer
isimleri de atlamamak lazım.
01. Decode sergisinden...
Manolo Blahnik, Madonna’nın “Seksten
Christian Louboutin’in İstanbul ziyareti kırmızı taban
tutkunlarını buluşturmakla kalmayıp, dünyanın en eski fetiş
objelerinden biri olan ayakkabının efendilerini gündeme taşıdı.
bile iyi” diye tanımladığı ayakkabı
markası, Louboutin gibi mucidinin adıyla
anılıyor. İspanyol Manolo Blahnik, Vogue
dergisinin baş editörü Diana Vreeland’in
yönlendirmesiyle sadece ayakkabı tasarımı
üzerine yoğunlaşmış. “Sex and The
City”deki ayakkabı delisi Carrie’nin
ayağından çıkartmadığı marka, dizi
sayesinde ününe ün katmıştı. Tek kişilik
şovun yaratıcısı Manolo Blahnik, yanında
asistan çalıştırmamasıyla biliniyor.
Bayrağı devralacak kimse olmadığı için
Manolo marka ayakkabılar müzayedede
satılacak kıvamda. 2007 yılında İstanbul’a
gelen tasarımcı Ayasofya, Topkapı müzesi
ve Türk hamamlarından aldığı ilhamla
Türkçe kelimelerle adlandırdığı 2008
koleksiyonunu yaratmıştı. Bu, Akşam,
Ümit, Koyu, Abdullah, Kilim, Küçük, Boğaz,
Bebek, Bodrum, Ebru, Tarkan kelimelerinin
fonetik yapısından etkilenen Blahnik, 1979
yılında Vogue dergisinin kapağındaki ilk
erkek olma özelliğini taşıyor.
Genç İngiliz yetenek Nicholas Kirkwood
ise, ayakkabıda fütürizm kavramının yeni
temsilcilerinden. Yarattığı heykelsi
formlarla meşhur olan Nicholas Kirkwood,
Pollini firmasının aksesuar direktörlüğüne
getirildi. 2005 yılında kendi
koleksiyonunu sunduktan sonra dikkatleri
çeken tasarımcının ünlü takipçileri
çoğunlukta. Ayrıca Kirkwood, Rodarte ile
son birkaç sezondur çalışıyor.
Kadınların boyunu yükseltmek için
çabalayan tasarım dünyasının ayakkabıda
geldiği son nokta ise Alexander
McQueen’in ayak yaratıkları. Darwin
teorisine değinen tasarımcının ayaklar için
hazırladıkları, bir gelecek zaman filmi
kıvamında hem zihin açıcı bir yandan da
korkutucu! Teknolojinin elverişliliği
sayesinde hayallerde sınır tanımayan onu
aynı zamanda gerçekleştiren
tasarımcıların önümüzdeki dönemde klasik
topuklu ayakkabı yaptıkları zaman
kadınları iştah bakımından kesmeyeceği
belli.
Fetiş objesi ayakkabıları her sezon
sabırsızlıkla beklerken onlar hakkında bazı
gerçekler: Antropolojistler, ayakkabıların
bundan 40.000-26.000 yıl önce
başladığının kanıtları olduğunu söylüyor.
İnsanların ayaklarını taşlardan, kayalardan
ve iklim şartlarından koruyan ilk modeller
daha ziyade ayak torbasına benziyormuş.
Biraz daha ileri gidelim: İsviçre markası
Bally’nin temel taşları 1851 yılında atılmış.
Charles Jourdan Fransa’nın
güneydoğusunda kendi dükkanını 1921
yılında açmış. 1959’de Dior moda evi ise,
aksesuar lisansı alarak piyasaya ayakkabı
üretiminde girmiş.
06
27/12/2009
07
10. MARKA KONFERANSI, KONUŞMACI SEÇİMİ SAYESİNDE TASARIMCILAR İÇİN BİR ÇEKİM MERKEZİNE DÖNÜŞTÜ
Umut Kart
[email protected]
“ASLOLAN,
MÜZİK GİBİ
YOKSA STAND-UP’ÇI MI OLUYORUZ?
İngiliz tasarımı söz konusu olduğunda akla ilk gelen isimlerden Tom Dixon, konferans
kapsamında tasarımcının değişen tanımını gündemine aldı.
Sunumunuzda mobilya sektörünün
kabuslarından bahsettiniz; peki ya tasarım
dünyasının kabuslarına gelsek?
DOKUNMAK”
Bana göre daha çok rüya gibiydi; bence
benim şanslı bir yıldızım oldu. Hiç bir zaman
amaç bu değildi; gerçekten daha ziyade
hobiydi sonra da kariyerim oldu. Bir hobiye
ihtiyacım yok artık!
Grafik dünyasının sıra dışı ismi Stefan Sagmeister İstanbul’u ziyareti sırasında önce
tasarımcılar, ardından da Marka Konferansı’nın pazarlama profesyonelleri ile buluştu.
Sagmeister’ın konuşmaları tasarımdan çok felsefeden izler taşıyordu.
Günlüğünüzden aldığınız cümleleri “iş”
haline getiriyorsunuz. İnsan neden
günlüğünü paylaşmak ister ki?
Benim, bir fikir arayışında, baskıda olduğum
bir zamandı. Beklediğimden daha zor oldu.
Açıkyürekli bir şey yapmış olmak istiyordum;
basılacağı belliydi. Bu durumda açıkyürekli
olması hayli güçtü. Basılacağını bilmek
gerçeğin önüne geçebilirdi. Bu listeyi
günlüğümde bulduğumda ise, kendim için
yazdığımı, gerçekten söylediğimi biliyordum.
Tasarımcı olarak müşterinin projesinin
parçası olacağınıza, onlar sizin işinizin
parçası olmuş. Nasıl izin verdiler buna?
Çünkü hep işe yaradı. Bir müşteri 100.000
dolar ödeyerek 2 gazete kapağına çıktı; bunu
satın alamazlardı; BBC NEWS’da olmak da
paha biçilemezdi. Geleneksel bir ajansla,
klasik bir reklam kampanyası ve medya satın
alma yapabilirlerdi; seçimler söz konusu.
Neden işe yaradı sizce? Üstelik bir
noktadan sonra fikir yeni bile değildi!
Ama dünyanın çeşitli yerlerinde yaptık ve
oralar için yeniydi. Fakat bu, bu stratejiyi
savunuyorum demek değil. Her zaman
aynısını yapacak değiliz, hem de hiç! Söz
konusu strateji müşterilerimizin işine yaradı
çünkü hem bireyseldi, hem de seyirciler
söylenenlerin doğru olduğunu düşünüyordu.
Dünyada reklam mesajlarının %99’u, o fikre
inanmayan insanlar tarafından yapılıyor.
Portakal suyu işinden sorumlu insanlar,
satacakları ürünü içmiyor mesela!
Halbuki siz, hepsini kullanıyor musunuz?
Evet! Burada önemli bir fark var. Bence
müşterilerin çoğu reklam kampanyalarını
hazırlayan insanların o işe inanmamasından
kaynaklanan ve işin içine gömülen
riyakarlığın farkında. Üretici bunun en iyi
portakal suyu olduğunu düşünebilir ama
reklamcılar çoğu zaman inanmıyor ki. Bunun,
reklamcılığın geleceği olduğunu falan
düşünmüyorum. Ama müşterinin ve
tüketicinin işine yarayacak, daha bireysel,
öznel mesajlar için bir niş mevcut. Ancak
hayatımızın sonuna kadar bunu yapacağız ya
da herkes bu şekilde yapsın diyor değilim.
15 senede. Ben yeni yolları mutlulukla
karşılıyorum. Kendim içine girmesem de
başkalarının girmesinden hoşlanıyorum.
İnsanlar, iş eskisi kadar hummalı
olmadığından olageldiği kadar tutkulu
durmayabilir ama nihayetinde kendini
adayanlar başarabiliyor.
Sizin tasarım tutkunuz ne?
Bakan kişinin duygusal özüne dokunan
tasarımlar yapmak. “Form eşittir
fonksiyon”, “Az Çoktur” falan gibi modernist
fikirlerden uzak, daha öznel, bireysel bir
bakış açısıyla... Müzik gibi dokunan bir
tasarıma ulaşmak.
Grafik tasarıma bu mesaj kaygısını
yükleyip, stilistik yaklaşımlardan
uzaklaştıran eğitim anlayışı okullarda
mevcut mu gerçekten?
Bizim okulda var, çünkü ben orada eğitim
veriyorum. Okuluna bağlı aslında. Tasarım
okulları alanı en az tasarım alanı kadar geniş.
Tüm tasarım ya da reklam ofislerinin bunu
yapması nasıl doğru değilse, tüm okulların
bunu öğretmesi de doğru gelmiyor bana. İlgi
alanı bu olan öğrenciler için böylesi
programlar mevcut.
Kendi aldığınız eğitimi, profesyonel
hayatınızın size verdikleriyle kıyaslayınca,
neyi eleştiriyorsunuz peki?
Viyana’daki okulumdaki öğretmenimiz, yeni
gelişmelerin çoğunu kaçırdığı bir yaştaydı.
Biz de öğrenciler olarak birbirimizden
öğrenmeyi başardık. Bence bu tasarım
eğitiminin önemli bir parçası. Okulun
sorumluluğu itibarını yüksek tutup iyi
öğrencileri çekmektir. Yeterince şanslıysanız
iyi öğrencilerle çevrili olursunuz ve çok
sayıda iyi öğretmenin aktaracağından daha
fazla öğrenirsiniz.
Deneysel tipografiden bahsediliyor
günümüzde. Halbuki, deneysellik
tipografinin özünde yok mu?
1990’lardan bu yana tipografik deneyler çok
yayıldı. Yazı karakteri tasarımı çok
meşakkatli ve özelleşmiş bir alandı.
Tasarımcıların çok azı başarabiliyordu.
Kullanacakları araçlar ve bilgi dağarçıkları
yetersizdi. Teknoloji işi kolaylaştırdı. Elle
tasarlamak yıllar alabilirken teknolojiyle çok
daha hızlandı.
Bu, çabuk tüketilmesini de getirdi…
Evet, daha hızlı yaptıysanız daha kötü
sonuçlar da alabilirsiniz. Deneysel
tasarımların içinde de çok çöp vardı. Yine
de, gerçekten inanılmaz gelişmeler oldu son
Müzik bir duyuyu, grafik ise bir diğerini
ilgilendiriyor. İkisini buluştururken
üstesinden gelmek zorunda olduğunuz en
büyük engel ne oluyor?
İşin güzelliği bu ikisini buluşturmak. Daha
önce görsel olmayan bir şeyi görsel hale
getirmek çok daha ilginç. Daha fazla imkan
barındırıyor içinde. Müzik ambalajı ile film
posterlerine bakın; aynı tarihe sahipler.
Karşılaştırılabilirler. Göreceksiniz ki müzik
için yapılmış işler daha kalitelidir. Çünkü
filmde zaten elinizde görseller mevcuttur ve
onları tek bir imaja dönüştürmeye
çalışırsınız. Görsel olmayan şeyi görsele
çevirmek ise çok daha ilginç! Şu anda
piyasada çok iyi posterler var tabii ama
sayıları oldukça az. İlk “Alien” posteri iyiydi
mesela… Bir de şu anda nostaljik olduğu için
sevdiklerimiz var. Fellini posterleri gibi. Yine
de gerçek görsel keşiften bahsediyorsak, her
Fellini posterine karşılık müzik dünyasından
daha iyi bir iş gösterebilirim.
Ya gelecek hedefleriniz? Sanırım 20 yıllık
planlar yaptığınızı varsaymak zor olacak...
Ben hep çok uyumlu oldum. Mesela şu anda
bir restoranım var. Stüdyomda bir mutfak
vardı... Başka biri olsa orayı atar, mobilya
showroom’u yapardı. Bense bir restoran
haline getirdim. Tasarımın kendisiyle başlı
başına bir olgu olarak değil, yeni durumları
denediği haliyle ilgileniyorum. Ne kadar naif
olursam, o kadar iyi tasarlyorum. Uzman
olduğumda çalışmalarım kötüleşiyor bana
kalırsa; birşeye aşina olmayıp başka bir
açıdan bakabildiğimde ise yeniden iyi hale
geliyorum. Tüm mesele kendimi uzman
olmadıgım şeylere karşı kışkırtmak;
dolayısıyla soruna cevap vermek zor. Çünkü
zaman içinde karşıma ne çıkacağını
bilmiyorum. Şu anda yemek’le ilgileniyorum.
Bazı restoranlar tasarlıyorum. Bu konu
üzerine eğilebilirim. Ayrıca Audi’nin
lansmanı içn çalışıyorum; ulaşım meselesi
ilginç hale geldi benim için. Diğer yandan
yeniden müzikle ilgilenmeye başladım. Bu
beni tasarımla ilgili düşünmeye teşvik
ediyor. Ne olacağını bilmiyorum aslında... Bir
de mimari! Kendi evimi yapıyorum.
Müzik, bakış açınızı nasıl etkiledi?
Bir grupta çalıyor olduğum 3 yıl,
üniversitedeki zamanımla kıyaslandığında
daha etkili oldu bence. Kaldı ki, üniversitede
6 ay geçirdim; tasarım okumadım ben.
Birşeyler “yapmakla” ilgilendiğimde, bakış
açım tıpkı müzikteki gibiydi. Kendi kendime
kendi enstrümanımı öğrettim; aracımı,
üretim tekniğimi... Galeriler veya dükkanla
yerine kendimi ifade edebildiğim alanları
yarattım. Şimdi hala, insanların ürünlerini
neden fuarların içinde teşhir ettiklerini
anlamıyorum, çok aptalca! Rock’n Roll gibi
düşünün; ticari bir fuarı datura
çıkarmalısınız. Mobilyayı farklı bir içerik
eşliğinde sunmalısınız. Hala müzikten
öğrendiğim stratejileri uyguluyorum.
Tasarımcıların “eğlendirici” haline
geldiğini de söylemiştiniz...
Bence işin son 20 yıldaki gelişimiyle ilgili
ilginç bir gelişme bu. Fuarlar eskiden
mobilya üreticileri veya satıcıları içindi.
Şimdi herkes işin içinde! Toyota, Nokia,
Audi, Fendi, Diesel, şampanya firmaları
bile... Tasarımın iletişim, eğlendirmek,
tanımlamak anlamında yapabilecekleri
açısından bakıldığında büyük bir kayma söz
konusu. Sadece biçimsel bir faaliyetten
iletişim işine dönüşmeye başladı. Bariyerler
yıkılmaya başladı, ki bu gayet iyi.
Artek’le stratejileriniz oldukça farklı; bu
“uyumlu” haliniz nelere yol açtı dersiniz?
Habitat deneyimimde ögrendiğim, dışarıdan
davranmanın yoluydu. Bir tasarımcı olarak
bir objeye, ya da mekana herseyini verırsın.
Ama bir kreatif direktörsen markaya içeriden
değil dışarıdan bakarsın. Artek’le ilgili güzel
olan ise aynı zamanda kendi markam için de
çalışmamdı. Farklı yaklaşımlar üzerine
gidebiliyorduk; sürdürülebilirlik ve ekoloji
Artek için, yenilik ve mühendislik ise Tom
Dixon için. Artek’in hala yönetim
kurulundayım ama kreatif direktörü değilim.
Çok heyecan verici bir 5 sene geçirdim.
Ahşap işi, modernizm, gelenek ve kültürle
ilgili çok şey öğrenmemi sağladı.
Ürün garantisini 1000 yıla çıkarma
fikrinden dem vuruyorsunuz; yapılanlar
sanat objesine dönüşmesinler sonra?
Tehlikeli evet ama sanat objesine
dönüşmek zorunda değiller. Değerler ile
ilgili bir konsept çalışması aslında bu.
Yapması zor tabii, yine de mobilyaların
kalıcı olma ihtimali ilgimi çekiyor. Bu,
herkes tarafından ulaşılabilir ürünler
yapmayacağım anlamına gelmiyor hiç
şüphesiz. Kategorize etmemek lazım; bu
insan bunu yapar, bunu yapmaz vs. IKEA ile
de iş yapabilirim, sanat pazarıyla da.
Mobilya endüstrisi cok sıkıcı bana kalırsa,
onu farklı şekillerde ele almak beni
kışkırtıyor, heyecanlandırıyor! Bugün en
son konuştuğum gazeteci sürdürülebilirlik
konusundaki duruşumu sordu. Bir
pozisyonum var elbet ama herşey de o
pozisyona uyumlu olsun diye yapılamaz ki!
Postmodernizm’den nefret ettiğinizi
söylediniz; bir anlamda ilham verici olsa
gerek. Nefret oldukça güçlü bir kelime.
Artık hoşlanıyorum aslında. Öte yandan
sunumda “pek sevmem” demek o kadar
etkili olmadığından nefreti vurguladım. Şu
anda genç tasarımcılar için bir akım
yaratmak, dahil olmak çok zor. Eskiden Art
Nouveau, Post Modernizm falan vardı,
şimdi yeni boşluk nedir? Ortodoksi olduğu
dönemdi o zaman; İtalyanlar ya da
modernizm konuşulabilirdi. Dolayısıyla
aksini yapmak kolaydı. Oysa şimdi çok
zor...
Tasarımcılar stüdyolarını küçük tutmak
için gayretlerinden bahseder oldu; sizde
durum tam aksi sanki?
Ben diğerleri gibi değilim. Başka firmalar
için tasarım hizmeti vermiyorum;
dağıtımcıyım, satın almacıyım, üretim için
tasarlıyorum. Ekibimde 5 iç mimar, 2 ürün
tasarımcı var... 35 kişide 7 tanesi tasarımcı!
Bir tasarım stüdyosundan ziyade, bir marka
söz konusu.
Peki bu insanları seçerken neye dikkat
ediyorsunuz?
İş dışında yaptıklarına! Gönüllülük,
hemşirelik, askerlik gibi... Sadece tasarım,
pazarlama gibi konularda takıntılı insanları
değil, başka bir açısı olanları arıyorum.
08
27/12/2009
Banu Alpay
Yasemin Şener
[email protected]
[email protected]
HASTA BİNA
2004 senesinde Harvard, Oxford, Stanford
gibi köklü üniversiteler ve kütüphaneler
Google Basılı Yayın Kütüphanesi projesine
katıldılar. Bir sene içinde bu proje bugunkü
bildiğimiz adı ile Google Books halini aldı.
Google 10 sene içerisinde taramayı
hedeflediği 15 milyon kıitabın 7 milyonunu
taramış olarak yolu yarıladı. Kitapların
dijital dünyaya transferleri sayılara
vurulduğunda kolaymış gibi görünsede
aslında Google şu an problemli bir
buzdağının daha çok tepesinde.
SENDROMU...
Yatak odanıza başınız ağrıtıyor, kanepeniz
sizi hapşırtıyor mu? Hiçbir nedeni olmaksızın
öksürüyor, kendinizi halsiz ve rahatsız mı
hissediyorsunuz? Muhtemelen tüm bunların
nedeni ‘sağlıklı’ döşenmediği için en büyük
düşmanınız haline gelen eviniz.
İnsanoğlu, doğal değerlerin tükenmeye yüz
tutması gibi kabul etmesi güç bir gerçek ile
yüzleştiğinden beri, doğayı ve çevreyi yavaş
yavaş düşüncenin, eylemin, bilimin,
politikanın, felsefenin ve yaşamın temel
konusu haline getirmeye başladı. Artık
dünyanın bozulan dengesini korumak, gelecek
kuşaklara daha yaşanılır bir çevre bırakmak ve
küresel ısınma gerçeğine karşın gerekli
önlemleri almak konusunda hemen her alanda
önemli çabalar sergileniyor. Sürdürülebilir ve
sağlıklı bir çevreye giden yol ise öncelikle
yaşadığımız mekanları sağlıklı kılmaktan
geçiyor.
Bir evin ‘sağlıklı’ olarak nitelendirilmesi için
öncelikle malzemesinden mimari
planlamasına kadar inşaat aşamasında yapılan
tüm seçimlerin sürdürülebilirlik ideallerine
uygun olması gerekiyor. Yaşama alanlarında
sürdürülebilir bir tasarımın üç temel koşulu ise
‘geridönüşüm’, ‘düşük enerji ile üretim’ ve
‘enerji kontrolü’ olarak biliniyor. Çünkü enerji
tasarrufu ve iç mekanda doğru ısı kontrolü ile
yalnız sağlıklı bir yaşama alanına değil, aynı
zamanda sağlıklı bir çevreye de kavuşmuş
oluyoruz.
Yaşadığımız alanların daha sağlıklı olmasının
bir diğer önemli adımı ise toksin seviyesi
düşük ya da toksik etkisi olmayan mobilyalar
ve aksesuarlar kullanmak. Her ne malzemeyle
üretilmiş olursa olsun her ürün havaya zararlı
ya da zararsız bazı gazlar veya maddeler
salgılıyor. Fakat sentetik ürünler ya da sentetik
maddelerle işlenmiş ürünler havaya ‘toksin’
adı verilen bazı kimyasallar salgılıyor. Bu tür
salgılamalar ise sorunlu doğumlara, endokrin
bozulmalarına ve kansere bile yol açabiliyor.
Yangın geciktirici kimyasallar içeren ürünler
ve MDF gibi yüksek seviyede formaldehit
barındıran malzemeler evimizdeki
düşmanlarımızdan bazıları. Eğer yaşadığınız
mekan enerji tasarrufu amacıyla çok iyi
yalıtılmışsa toksinler kolaylıkla dışarı
çıkamıyor. Bu da evdeki hava kalitesinin
dışarıdakinden çok daha kötü olmasına neden
olabiliyor. Dolayısıyla yaşama mekanlarına
kimyasal içerikli ya da toksin salgılayan
ürünler alırken bir kez daha düşünmek
09
gerekiyor. Özellikle de bu mekanda yere
yetişkinlerden daha yakın yaşayan küçük
çocuklar veya hayvanlar varsa...
Eğer mutlaka sağlıksız malzeme kullanma
zorunluluğu bulunuyorsa da bu malzemeleri
evin atmosferinden ayırmak yaratılabilecek en
sağlıklı çözümlerden biri. Örneğin MDF
malzemeyi kesinlikle lamine kaplamayla ya da
patine boya ile kullanmakta yarar var.
İç mekanlarda zamanla oluşan kirli hava ile
nemin azaltılması ve taze hava alınması için
iyi bir havalandırma da evdeki sağlığın
vazgeçilmezlerden biri. Astım ve alerjiyi
tetikleyen nedenlerden ikisi olan küf ve
maytlardan kurtulmanın tek yolu da yine iyi
bir havalandırmadan geçiyor.
Bu tür sağlık koşulların yaratılmadığı yaşama
alanlarında ortaya çıkabilecek rahatsızlıklar
yalnızca astım ya da alerji değil. Bir de tıp
dünyasında “Sick Building Syndrome” (Hasta
Bina Sendromu) olarak nitelendirilen ve bir
binanın içinde geçirilen belirli bir zaman
diliminin ardından ortaya çıkan, nedeni belli
olmayan ve teşhis konulamayan bir akut
rahatsızlık çeşidi daha bulunuyor. Şikayetler
yapının tamamıyla ilgili olabildiği gibi, sadece
belirli bir bölgesinden de kaynaklanıyor
olabilir. Ev sahibinin genellikle yaşadığı akut
rahatsızlıklar ise başağrısı, göz, burun ya da
boğaz tahrişi, kuru öksürük, ciltte kuruluk ya
da kaşıntı, baş dönmesi, mide bulantısı,
sersemlik, konsantrasyon bozukluğu, halsizlik,
kokulara karşı aşırı duyarlılık olabiliyor.
Nedeni tam olarak açıklanamayan Hasta Bina
Sendromu’nun büyük ölçüde belirtileri o
mekanın terk edilmesinden sonra yok oluyor.
Bu rahatsızlıktan kurtulmanın tek yöntemi
elbette ki yaşama alanını terk etmek değil.
Evde kirlilik ve toksin üreten her şeyi
kaldırmak iç mekandaki havanın sürekli temizl
kalmasını sağlamak Hasta Bina Sendromu’nun
ün büyük düşmanlarından bazıları.
Evdeki bir diğer tehlike ise bizleri yatak
odalarımızda bekliyor. Yataklarımızın çoğu
sentetik ve kimyasal içerikli malzemelerle
yapılıyor. Bu zararlı maddeleri uyku sırasında
hem solunum yoluyla, hem de tenimiz
aracılığıyla absorbe ederek zarar görüyoruz.
Bu nedenle % 100 organik fiber malzemeyle
üretilen, ortopedik ve mayt rezistantlı
yatakları tercih etmek gerekiyor, Konforlu ve
hijyenik bir uyku sağlayan bu yataklar ömrünü
tamamladıktan sonra bakterilerle
ayrıştırılarak, çevreyi kirletmeden yok ediliyor.
Sağlıklı bir ev için ev tekstilinde de doğru
seçim yapmak gerekiyor. Kanserojen etkisi
olan kimyasal tarım ilaçlarının % 25’i pamuk
üretiminde kullanılıyor. Bu nedenle evde daha
konforlu ve sağlıklı bir yaşam için % 100
organik yöntemlerle yetiştirilmiş pamukla
dokunmuş ev tekstili ürünlerinden, kimyasal
işleme tabi tutulmamış ve işlenmemiş organik
yün halılardan, organik döşemelik ve
perdeliklerden, gerektiğinde pamuk ve yüne
alternatif olması için de doğal lateks
malzemeden vazgeçmemek gerekiyor.
Neyse ki gerek ev sahipleri gerekse mimarlar
yapılabilecek birkaç farklı seçimle bile hem
kendilerinin hem de gelecek nesillerin daha
kaliteli bir yaşam sürmelerini garanti altına
alabilmenin mümkün olduğunu her geçen gün
daha fazla algılıyor. Kendimizi geleneklerin ve
kültürün akışına bırakarak alışkın olduğumuz
biçimde yaşamaya devam etmekten
vazgeçmek elbette ki hiç kolay değil. Ama
alışkanlıklarımızı değiştirmediğimiz sürece
gezegenimizin ve insanlığın geleceğini
sürdürülebilir kılmanın mümkün olmadığını
artık hepimiz çok iyi biliyoruz.
% 100 organik fiber, ortopedik ve mayt
rezistantlı ürün ve mekanlar.
Google kitapları tararken kullandığı Optik
Karakter Tanıma yazılımı ile metinleri
arama motorlarında tanınabilir hale
getiriyor. Ancak bu yazılımın dahi bazı
kelime ve deyişleri tanımlamakta başarısız
olması üzerine firma, çaktırmadan tüm
internet kullanıcılarını bu projenin bir
parçası haline getirdi. Web sayfalarına giren
kullanıcıların bilgisayar mı yoksa insan mı
olduğunu tanımak amaçlı tasarlanmış
yazılım reCAPTCHA bu konuda Google’ın
kurtarıcısı oldu. Websitelerinde
kullanıcılara bilgisayarların okuyamadığı
yamuk karakterlerle yazılmış kelimeleri
kutulara tekrar yazmak zorunda bırakan
yazılımın tasarımcısı Luis Von Ahn, tüm
internet kullanıcılarının günde toplam
150.000 saatini CAPTCHA’ları çözerek
geçirdiğini hesapladıktan sonra durumu
Google’ın yararına çevirdi. Artık CAPTCHA
denklemlerinde kullanıcıya biri bilindik biri
bilinmedik olmak üzere iki kelime
tekrarlattırılıyor. Milyonlarca insanın bu
bilinmeyen kelimeleri kitap içinde
bulundukları bağlamlarından ayırarak
sisteme yeniden girmeleri Optik Karakter
Tanıma yazılımını destekliyor. Bilinmeyen
kelimeleri CAPTCHA’ya sunan ise New York
Times Gazetesi’nden başkası değil.
Ancak Google’ın sorunları bununla bitmiyor.
İşin alaylı kısmı ise taradığı bazı kitapların
internetten ulaşamadığı tescil sahiplerini
bulmak adına Google’ın herşeyi
dijitalleştirmeye çalışırken 8 milyon dolara
yakın ve büyüyen bir bütçeyle dünyanın
heryerinden basılı yayın kuruluşlarına
reklam veriyor olması.
Google, Google Books projesini sürdürmek
adına savaşa dursun, dijital kitaplarından
kütüphane yaratmak isteyenlere itafen
tasarlanmış Kindle’da piyasayı silip
süpürüyor.
Dokunmatik Ekran,
Sen Nelere Kadirsin!
iPhone hayatımıza bir dokunuşla
navigasyonu getirdi, bundan sonrası da aldı
başını gitti. Yeni bağımlılığın adı Kindle.
Kindle yeni versiyonu ve kullandığı E-Ink
markalı elektronik kağıt teknolojisi ve
yansıma yapmayan az enerji kullanan
elektroforetik ekranı ile bir kitaptan farksız
ama bin kitabı içeren bir dijital kütüphane
ve okuma aracı olarak karşımıza çıkıyor.
KİTABIN DİJİTAL
FORMA TRANSFERİ
İncil’in elle çoğaltıldığı günlerden bugüne kadar basılı yayın
dağıtım ve stilinde bir çok değişiklik yaşandı. Amazon’un ilk
versiyonunu 2007’de piyasaya sürdüğü Kindle da yeni
jenerasyon tasarımı ile 2010’a girerken yayıncılığın karbon izini
silmeyi planlıyor.
01
artık varolmasa da kağıt ve insanın kağıda
olan duygusal bağı her zaman kalıcı
olacak. Gelecekte artık dergi ve gazete
standlarında birer sayfalık dijital tabletlere
rastlayacak olsak bile teknolojideki
yeniliklerin insana her zaman heyecan
duyurmadığını (hatta korkuttuğunu) ve
tasarımcıların bu arayı kapatmak adına
nostaljik metodlara başvuracağını da
unutmamak lazım. Bugün, hayatımızı
değiştireceğini ve geliştirecğini
umduğumuz bir çok cihaz yarın cebimizde
birer ağırlık halini alacak.
Bugün, pamuk elleri cebe attıran
teknolojilerin geleceğini biliyorduk ancak
mahvettiğimiz doğa bize “hadi artık!”
diyene kadar daha alınacak, atılacak çok
Kindle var.
02
01 CAPTCHA teknolojisi
399 dolarlık pazar fiyatı ile en popüler
yılbaşı hediyesi olsa da dünya genelinde
henüz buna sahip olma lüksüne sahip insan
sayısı belirli. Kindle’ın fiyatını bu kadar
yüksek kılan en büyük neden ise yeni
tasarımında bulunan ve kullanıcılara
dünyanın her hangi bir yerinden kitap
idirme özgürlüğü sağlayan 3G teknolojisi.
Cİhazın kendi fiyatının yanında bir de
kitaplara ve dergi, gazete aboneliğine
harcanak para da işin cabası.
Kindle’ın şu andaki başarısı kaçınılmaz olsa
da piyasayı tekelinde tuttuğu altın günlerini
geride bırakmak üzere. Kindle’ın gri
elektronik mürekkep teknolojisine karşın
büyük yayın evlerinden, teknoloji devlerine
kadar (özellikle de Apple) herkes, magazin
ve gazeteleri de dijital formata adapte
edebilecek, renkli ekran özelliği ile video,
oyun ve soısyal internet ağlarına yer
verebilecek cihazları piyasaya sürmeye
hazırlanıyor.
Kindle’ı piyasaya süren ve internet
üzerinden kitap satışında dünya lideri
Amazon’un başı Jeffrey Bezos insanların
değişime istedikleri kadar
direnebileceklerini ancak filmlerden
magazinlere kadar herşeyin dijital bitler
halinde geldiği bir çağda yetişen yeni
jenerasyonun gelecekte neden her türlü
bilgiye internet üzerinden ulaşamadıklarını
anlayamayacaklarını savunuyor. Herkesin
internet arama motoru Google’ın sürdüregeldiği savaşın en büyük sebebinin bu
olduğu da açıkça görülüyor.
Yazılı metni çoğaltmada insanoğlu bir çok
malzemeye başvurdu. Altın, pirinç, taş
tablet, kağıt derken en ilkel çoğaltma
metodlarından, yayın evleri ve matbaaların
‘kapitalist’ çoğaltma ve dağıtım
metodlarına kadar birçok badire atlatıldı
ve atlatılıyor. Ancak bu sırada dijital
formda da olsa kullanılıp atılamayan
tabletlere geri dönüş insana ister istemez
bir çarkın varlığını ve kendini
tekrarlayabileceğini hatırlatıyor. Altına
kitap basabilecek bir dünya ekonomisi
02 Geçmişten miras baskı tekniklerine örnek.
03 Elektroforetik ekranı ile bir kitaptan
farksız Kindle.
03
10
Daha önce farklı gruplar tarafından
kullanılan, sınırlı sayıda insana fayda
sağlayan yöntemler, teknolojilerin sınırlı
alandan daha genel alanlara transfer
edilmesiyle topluma karışıyor.
Anneannenizle bir astronotun -teoride çok
az ortak yönü bulunmasına rağmen- yeni bir
donanımdan aynı faydayı görebilmesi
teknoloji transferinin uç bir tanımı olabilir.
Teknoloji aktarımı, bir yöntemi alıp başka
bir alanda kullanma fikrine dayanarak, o
faydanın daha geniş kitlelerce
kullanılmasını amaçlıyor. Birçok yönde iyi
faydalar sağlayan bu yaklaşımla tasarımlar
şekilleniyor, yeni fikirler doğuyor.
Harvard MIT’den mezun Erez Lieberman’ın
NASA’da yaptığı stajı esnasında geliştirdiği
teknoloji ile yarattığı “iShoe”, ayakkabı
içine yerleştirilen bir tabandan meydana
geliyor. Doktorların, hastaları üzerinde
kullanarak, yıkıcı bir düşmeye neden
olabilecek denge kayıplarını ölçmelerine
yardımcı olan iShoe, orta yaşın üzerindeki
olası tehlikelere karşı önceden önlem
alınmasını sağlayarak, daha büyük kayıpları
önlüyor. Var olan model şu an için denge
problemlerini teşhis etmekte kullanılsa da,
ürünün gelecek senaryolarında, dengeyi
yerine koyma ve iyileştirme gibi
fonksiyonları da mevcut. Projenin
başlangıcında, NASA’ya astronotların
uzaydan dönüş sonrası denge problemlerini
görüntülemede yardımcı olmak için
çalışmalarını sürdüren Lieberman, daha
sonra teknolojinin yalnızca astronotlara
fayda sağlamasındansa daha büyük kitlelere
yardımcı olabileceğini farkına varmasıyla
iShoe’yu tasarlıyor. Anneannesinin birkaç
yıl öncesinde kötü bir düşüş yaşamasının
üzerine canlanan fikirle; doktorlara, denge
problemini önceden teşhis ederek hayati
sonuçlar doğurabilecek düşmeleri önleme
olanağı veriyor.
Teknoloji transferinin aslında pratik ve
uygulanmasının zor olmadığını kanıtlamak
için mutfak dolaplarımıza göz atsak, daha
önce hiç üzerinde durmadığımız bir
teknolojiyi her gün kullandığımıza şahit
oluyoruz. DuPont şirketinin patentli markası
olan Teflon, hayatımıza çok yakında duran
bir teknolojinin ürünü. “Yapışmaz, kolay
temizlenebilir ve dayanıklı” olarak bilinen
Teflon, dilimize jenerik bir tanım olarak
“yapışmayan tava ve tencereler”şeklinde
yerleşse de, daha önce uzay sanayiinde
kullanılan bir malzemeye karşılık geliyor. İlk
olarak 60’lı yılların başında mutfak
gereçlerine uyarlanan malzeme, bugün
oldukça geniş bir kullanım alanına sahip.
Giyim alanında ve ev tekstil ürünlerinde
kumaş veya halı koruyucu olarak karşımıza
çıkabilecek teknoloji, araba sanayiinde
kullanılmasıyla da, yeni arabanızın asit
yağmurları, kuşlar veya olası zedelenmelere
karşı koruma altına alınmasını sağlıyor.
Hergün ortalama sekiz saatimizi
geçirdiğimiz yataklarımız ise yine uzay
teknolojisinin bize hediyelerinden biri.
Dynamic Systems tarafından 70’li yıllarda
27/12/2009
Gözde Tüfekçi
Bahar Aksel
[email protected]
[email protected]
TEKNOLOJİK
TRANSFER
Yatağımızdan balık oltamıza, günlük yaşamda
kullandığımız pek çok “tanıdık” ürün, aslında
bilinmedik diyarların uzantısı. Savaşların, uzay
araçlarının, NASA’nın...
UNESCO TASARIM KENTLERİ
01
geliştirilen elastik köpük, NASA ile ortaklaşa
yürütülen bir çalışmanın ürünü. Uçak
yolcuları için kaza önlemlerini iyileştirmek
üzere başlatılan projeden ilham alan
Tempur Pedic yetkilileri, teknolojinin
tüketiciye yakınlaştırılmasını amaçlamış.
Proje aşamasında kullanıcı pazarına uygun
görülmeyen ilk visco köpük, bir çok farklı
testten geçirilerek uzun bir ürün geliştirme
sürecinden sonra Tempur adıyla tüketicilere
kazandırılmış. O nedenle ki, vücut hatlarına
tamamen uyum sağlayan yataklar, bugün
dünyanın en büyük visco-elastik yatak ve
yastık üretcisinin adıyla anılıyor.
3M ve Post-it
Masamızın üzerinde hergün duran ve
koşuşturma içinde bize sürekli birşeyleri
hatırlatıp duran Post-it kağıtlar ise, 3M’in
en bilinir ürünlerinden. Kişisel iletişim
araçlarına getirdiği devrimsel başarının
yanısıra, kaynağında çok basit bir
teknolojiyi barındırıyor: Farklı formda
yapışkanlar. İlk olarak araba endüstrisinde
kullanılan, boyama işlemi için maskeleme
bandı yaratma sürecinde ortaya çıkan
başarının ardında; boya geçirmeyecek
kadar güçlü, çıkartılmak istendiğinde ise
zarar vermeyecek kadar kolay bir yapışkan
elde etme çabası yatıyor. Süreç, 3M’de
çalışan Dr. Spencer Silver’ın tekrar
çıkarılıp yapıştırılabilir benzersiz bir
yapışkan bulmasıyla hız alırken, 1968
yılına gelindiğinde teknolojinin hangi
sorunu ne şekillerde çözebileceği ise
henüz bilinmiyor. Labaratuar
arkadaşlarıyla yöntemi paylaşan Silver, o
tarihten tam 6 sene sonra sorunun
cevabına ulaşabiliyor. Silver’ın
arkadaşlarından Art Fry, bir gün kilisede
şarkı söylerken, kitapta sürekli kaldığı yeri
kaybetmesine karşılık çözüm olabilecek, az
yapışkanlı bir kitap ayracının eksikliğine
varıyor. Bunun üzerine Silver’ın
yapışkanını aklına getiren Fry, atıl bir
teknolojiyi zeki bir fikirle başarılı bir
tasarıma dönüştürüyor. Teorik bir bilgiyi
parlak bir fikirle taçlandıran fikrin başarısı,
Post-it’in bugün sekiz standart ebatta, 25
farklı formda ve 62 renkte 600’e yakın
ürünle var olmasını sağlayan bu adımdan
ileri geliyor.
02
01
UNESCO, ülkemizde kültürel mirasın korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile ilgili
uygulamalar açısından öne çıksa da eğitim, sosyal bilimler, çevre bilimleri, kültür ve
iletişim ana başlıkları altında önemli projeler yürütüyor.
Kültürel mirasın korunmasının yanı sıra
kültürel çeşitliliğin korunması, desteklemesi ve
tarihi-yerel-kültürel özellikler tarafından
tanımlanan kentlerde yaratıcılık ve iletişimin
desteklenerek ekonomik gelişmenin bir parçası
haline getirilmesi en önemli koruma stratejileri
arasında yer alıyor. Bu yaklaşımı hayata
geçirmek amacıyla “Yaratıcı Kentler Ağı” olarak
adlandırılan yeni bir program UNESCO
tarafından Ekim 2004’te hayata geçirildi.
Sosyal, ekonomik ve kültürel açılardan
kentlerin gelişmesini desteklemek amacında
olan program aynı zamanda kültürel çeşitliliğin
korunması ve yerel ölçekte yaratıcı ortamların
geliştirilmesine de önem veriyor. Bu yaklaşım
aynı zamanda şehirlerin kalkınmasında gittikçe
öne çıkan “yaratıcı ekonomiler” ve “yaratıcı
endüstriler”in de olmazsa olmazları arasında
yer alıyor. Ağa katılan kentler yaratıcılık
alanındaki deneyimlerini ve fırsatlarını hem
yerel hem de küresel ölçekte paylaşıma
açıyorlar. Böylece, fikirsel ve üretime dönük
olarak yaratıcılığın üst düzeyde olduğu, ar-ge
üzerine odaklanan kentler küresel anlamda
kendi ağlarını oluşturuyor, bulundukları
kentleri sanat, moda, tasarım, müzik ve eğitim
anlamında güçlü alanlar, hem yerel hem de
uluslararası alanda çekim noktaları haline
getiriyorlar.
02 Visco teknolojisi.
Yaratıcı Kentler Ağı, 7 alt başlık altında kentleri
kendi tematik ağlarını geliştirmek üzere
yönlendiriyor. UNESCO Edebiyat Kentleri, Film
Kentleri, Müzik Kentleri, Zanaat ve Halk Sanatı
Kentleri, Tasarım Kentleri, Medya Sanatı
Kentleri ve Gastronomi Kentleri farklı alanlarda
uzmanlaşmış kentler gibi algılansalar da hepsi
aslında “yaratıcı yaşam çevreleri” yaratmanın
önemini vurgulamak adına birlikte bir sinerji
ortaya koyuyor.
03 Teflon tencere.
Konumuz olan tasarım alanına baktığımızda,
01 Teflon giysi koruması.
03
11
02
UNESCO tarafından Tasarım Kenti olarak
şuanda listelenmiş 6 şehir bulunuyor: Berlin
(Almanya), Buenos Aires (Arjantin), Kobe ve
Nagoya (Japonya), Montreal (Kanada) ve
Shenzen (Çin). Tasarım Kenti olmayı
hedefleyen kentler için önem verilmesi gereken
unsurlar ise şöyle tanımlanıyor:
- Mevcut tasarım endüstrisi,
- Tasarım ve yapılı çevre tarafından
desteklenen kültürel çevre (mimari, kent
planlama, kamusal alanlar, anıtlar, ulaşım,
kentsel yönlendirme ve bilgi sistemi, tipografi
vb.),
- Tasarım okulları ve tasarım araştırma
merkezlerinin varlığı,
- Yerel ya da ulusal seviyede, düzenli olarak
faaliyet gösteren tasarımcı/yaratıcı işlerle
uğraşan grupların varlığı,
- Tasarımla ilgili fuar, etkinlik ve sergilerin
düzenlenmesi,
- Yerel tasarımcılar ve kent plancılarının yerel
03
özellikler ve doğal/kentsel çevreden
faydalanma fırsatları,
- “Tasarım” tarafından yönlendirilen yaratıcı
ekonomilerin varlığı (mimarlık, iç mimarlık,
moda ve tekstil tasarımı, mücevher tasarımı,
iletişim, kentsel tasarım, çevreci tasarım vb.)
İstanbul son yıllarda tasarım ve sanat alanında
birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yaparak
uluslararası düzeyde adını duyurmaya başladı.
Unesco’nun belirlediği kriterler üzerinden
değerlendirildiğinde, İstanbul her kriter için
çeşitli karşılıkları sağlayacak durumda. Ancak,
yaratıcılığın desteklendiği bir yaşam çevresi
yaratmak, listedeki gereklerin karşısına tekil
yanıtlar koymaktan daha öte bir çabayı
gerektirmekte.
Tasarım konusunda düzenlenen etkinlikler,
üretim ortamlarının bulunması ya da yüksek
kalitede eğitim veren kurumların varlığı
yaratıcılık gerektiren işlerde uzmanlaşan bir
sınıfın ortaya çıkması için yeterli değil.
Yaratıcılık, içinde yaşanan kentin kişilere
sunduğu konfor, altyapı, kaliteli yaşam çevresi
ile desteklendiği noktada verimli hale
gelebiliyor. Düzenlenen etkinlikleri takip etmek
isterken trafikte harcanan saatler,
kimliksiz/estetikten yoksun yapılaşma ve
koşturmaya dayalı gündelik hayat çoğu zaman
yaşamsal problemlerin ön plana çıkmasına
neden oluyor.
Diğer yandan moda, mobilya, ürün tasarımı
gibi alanlarda düzenlenen farklı etkinlikler
birbiri ile etkileşim kurmadan tekil
organizasyonlar şeklinde uygulanıyor. Tarihi
özellikleri ve konumu göz önüne alındığında,
İstanbul, mekansal gelişmeler, kentsel çevre ve
bütüncül bir tasarım yaklaşımının birlikte
değerlendirildiği bir strateji ile yaratıcı kentler
arasında yerini alabilecektir.
01-02-03 Sırasıyla İstanbul, Berlin ve Iowa.
12
27/12/2009
13
Filiz Yılmaz Kaşgör
TEK SOLUKTA 2009
[email protected]
Bir yıl daha geldi, gidiyor derken unutulmaz izler bıraktı belleğimizde. 2009’un ödülleri, sergileri, festivalleri, yarışmalarına kuş bakışı
bakıldığında hiç de “sıradan” olmadığı anlaşılıyor. Darısı 2010’un başına....
Türkiye, Yabancı Ödül
Zengini Oldu
Ne Tasarımcılar,
Ne Mimarlar
Geldi Geçti...
“Tasarımda Yeni Trendler” konulu
bir seminer vermek üzere gelen ünlü
Japon tasarımcı Makio Hasuike
Türkiye’de büyük ilgi gördü.
Hasuike, seminerde "beyaz eşya"da
yeni trendlerden söz etti. İstanbul
Bilgi Üniversitesi, Tasarım Kültürü
ve Yönetimi Programı dersi
kapsamında dünyaca ünlü tasarımcı
Arik Levy, öğrencilerle
deneyimlerini paylaştı. Tasarım
direktörü Gert Hildebrand, tasarım
tarihinin ikonlarından Mini
Cooper’ın retrospektif sergisi için
Türkiyeye geldi. Dünyanın en ünlü
grafik tasarımcıları İstanbul’da
buluştu. Paula Scher, David
Tartakover, Armando Milani,
Stephan Bundi, Max Kisman, Alex
Jordan gibi dünyaca ünlü birçok isim
iki gün süren kongrede konuşma
yaptı. Uzun yıllar, kentsel
problemler üzerine çalışmalar
yapan, ünlü yapı ve şehircilik ustası
Massimiliano Fuksas da İstanbul’da
meslektaşlarıyla buluşanların
arasındaydı.
Tasarımcı Can Yalman'ın, Çanakkale
Seramik&Kalebodur için tasarladığı ve
Osmanlı ile Selçuklu kültürlerinin zengin
formlarını yeniden yorumlaadığı Orientile
Koleksiyonu, ‘Red Dot Design Award’
kazandı. ODTÜ'lü bir ekip tarafından
tasarlanan Volitan Projesi, ABD’de ilk defa
düzenlenen ve en prestijli Uluslararası
Çevreci Yarışması olması hedeflenen
Green Dot Ödülleri'nde ulaşım dalında
büyük ödüle layık bulundu. En önemli
tasarım ödülleri arasında gösterilen İF’in,
39 ülkeden yaklaşık 3000 başvuruyu
yaratıcılık, fonksiyonellik, tasarım kalitesi
ve ergonomi kriterleriyle değerlendirerek
ödüllendirdiği 802 ürün arasında Türkiye
de vardı. Hulusi Neci’nin Airfel için
tasarladığı ‘kalem kumanda’ ve Nil Deniz’in
İlio için tasarladığı ‘happycell kristal
bardak seti’ İF Product Design Ödülünü, H.
Demir Obuz’un ilio için tasarladığı ‘twig’
adlı ahşap tabure İF Gold Product Design
ödülüne layık görüldü. Orhan Irmak
Tasarım ise Linens - Arzu Kaprol Home
Line serisi için hazırladığı yenilikçi
ambalaj tasarımları, uluslararası
Pentawards Bronze ödülünü kazandı.
Kale Tasarım
Merkezi
1. Yaşına Bastı
Tasarım ve Kriz
2009’un Yeni
Tasarım Alanları
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nün
kurumsal etkinliği olan Ulusal Tasarım
Kongrelerinin bu yıl dördüncüsü
düzenlendi. Kongre, tasarım ve kriz
arasındaki diyalektik gerilim ile tasarım ve
kriz ilişkisi üzerine düşünme ve tartışma
ortamı oluşturacak olan Tasarım veya Kriz
temasıyla düzenlendi. Hindistan'ın ünlü
Ulusal Tasarım Enstititüsü öğretim üyesi,
tasarımın sürdürürülebilir ekonomik ve
ekolojik süreçlerdeki rolü konusunda
uluslararası bir uzman Profesör M.P.
Ranjan, Kongre'nin davetli konuşmacısıydı.
Sadece Türk tasarımcıların ürünlerinin
satıldığı bir mağazamız var artık!
Maybeshop Addresistanbul'da açıldı.
Tasarım ve mekân çözüm merkezi olarak
kurgulanan, tasarım dünyasına yeni bir
soluk getirecek Terminal ise Beylerbeyi'nde
kapılarını açtı. Milano ve Şangay'dan sonra
dünyanın üçüncü, Türkiye'nin ilk tasarım
kütüphanesi Design Library, Şapka
Fabrikası’nda İstanbul’a kucak açtı.
İstanbul’un Moda Günleri
Yıllardır FashionLab gibi isimlerle `Moda Haftası` konseptine yaklaşmaya çalışan İstanbul modasının sonunda kendine ait dört günü oldu. İstanbul`da ilk kez
Moda Günleri, Moda tasarımcıları Derneği ve İTKİB işbirliği ile düzenlendi. İTÜ Taşkışla binasında gerçekleşen etkinlik çatısı altında farklı başlıklar yer aldı.
Türkler’in Avrupa
Çıkartması
Hüseyin Çağlayan’ın ‘From Fashion and
Back’ isimli rekrospektif sergisi Londra
Tasarım Müzesi’nde açıldı. İs Endüstriyel
Tasarımcı Tamer Nakışçı'nın bilgisayar
oyunlarını sokaklara ve parklara taşıdığı
"Smartground" projesi Brüksel'deki
Yaratıcılık Forumu’nda geniş yankı buldu.
İsviçre’nin Lozan şehrindeki Mudac
(Tasarım ve Uygulamalı Sanat Müzesi)
Nature in a Kit kapsamında, genç
tasarımcılarımızdan Meriç Kara’yı ağırladı.
İstanbul Design
Week’e ‘end’ Eki Takıldı
İstanbul’da tasarımın tanıtımı için
düzenlenen Design Week (İDW 2009) bu yıl
‘İstanbul Design Weekend’ adıyla organize
edildi. 18-21 Haziran arasında düzenlenen
İstanbul Design Weekend organizasyonu ile
tasarım sokaklardaydı. Türk tasarımcıların
katılımıyla ‘OOPS!' ve ‘Barbarlight'
sergilerinin yanı sıra dünyanın
yenilikçi malzemeler konusundaki
önemli araştırma merkezi Material
Connexion etkinliği de öne çıkan
sergiler arasındaydı.
İstanbul Sokakları
Tasarıma Doydu
Cihangir’de ki Roma Bahçesi, tasarımcılarla
sanatçıların açık hava buluşması ‘Paz-Art’a
ev sahipliği yaptı. Cihangir Sanatkarlar
Parkı’nda, insanlar İstanbul manzaraları
eşliğinde birçok tasarımcı ve sanatçının
çalışmalarını görebildi. Bu sene ikincisi
düzenlenen Galata Tasarım Festivali, tarihi
Galata semtine renk kattı. 70'den fazla
tasarımcı 1000'den fazla tasarımın yer
aldığı etkinlikte çocuklar için tasarım
atölyesinin de içinde bulunduğu
workshoplar, galeri ve sergiler vardı. Moda
Tasarımcılar Derneği'nin aktivitesi Galata
Moda, Galata’daki yerinde 9-13 Aralık
tarihlerinde yeni tasarımcılarla tezgah açtı.
Beyoğlu Belediyesi ve Moda Tasarımcılar
Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdikleri
Galata Kulesi etrafında kurulan Pazar’da,
27 tasarımcı Galata’ya özel fiyatlarla
standlarda yer aldı.
Tasarımcıların tarafsız bir ortamda
temsiliyetini baz alarak, tasarım
belleği ve kültürüne katkı sağlamak
amacıyla faaliyet gösteren merkez,
ilk etkinliğini dünyaca ünlü mimar
Andrea Branzi ile gerçekleştirdi. Her
ay KTM209 Buluşmaları adı altında
düzenlediği interaktif atolyeler ile
öğrenciler ve tasarım
profesyonellerini biraraya getirdi.
KTM 2009 yılında, Emre Arolat, Alev
Ebüzziya, Orhan Irmak, İlio, Anadolu
Cam gibi tasaım alanında ünlü isim
ve kuruluşları ağırladı. Bu ay,
Radikal Gazetesi ile işbirliğinde
hazırladığı Radikal Tasarım
Gazetesi’nin 12. sayısını
okuyucularıyla paylaşıyor.
Danışma Konseyi
Kuruldu
Türk Tasarımı" imajının
yerleştirilmesine yönelik kararlar
almak ve önerilerde bulunmak
amacıyla Bakanlar Kurulu kararıyla
oluşturulan Türk Tasarım Danışma
Konseyi, 24 Ekim’de ilk
toplantısıyla hayat geçti. Konsey,
Türkiye'nin uluslararası alanda
rekabet gücünü artırmak için
tasarım stratejilerinin ve
politikalarının belirlenmesi,
uygulama altyapısının
oluşturulması ve bu yolla katma
değeri yüksek tasarımlar
yaratılması, Türk tasarımcılarının
ve tasarımlarının dünyada tercih
edilir konuma getirilmesi,
tasarımcı ve sanayici işbirliğinin
sağlanmasına yönelik istişare
niteliğinde kararlar alıp önerilerde
bulunacak.
14
27/12/2009
Emine Merdim Yılmaz
Erdem Dilbaz
[email protected]
[email protected]
MİMARİ HAFIZADA KALANLAR...
01
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2009, pek çok açıdan geçtiğimiz seneler ile
benzerlikler taşısa da tek bir gündem maddesiyle diğerleri arasından kolaylıkla
sıyrılabilir. O madde, tabii ki küresel ekonomik krizin ta kendisi.
Ekonomik krizin etkisi her alanda
hissedildi. Yatırımlar azaldı, Türkiye'de ve
Dünya'dan mimarlık ofisleri kapandı...
İşsizlik neredeyse her meslekten insanın
önemli gündem maddesi halini aldı.
2009'un tek gündem maddesi elbette kriz
değidi. Mimarlık ve kent gündeminde
seneye damgasını vuran olaylara hızlıca
baktığımızda sayıca az olsa da etkisi fazla
olan ulusal mimarlık yarışmaları, yerel
seçimler, peşi sıra açılan alışveriş
merkezleri örnek olarak sayılabilir.
22 Mart'ta yapılan yerel seçimler
sonuçlanana dek başta İstanbul ve
Ankara'da adaylar arasında kıyasıya bir
rekabet yaşandı. Herkes sözlü olarak
marifetlerini yarıştırırken, seçmen olan
bizler kentleri bir 5 sene daha yönetecek
adayların kim olacağına dair tahminler
yürüttük. Bazı şehirlerde beklenen
olurken, bazı şehirlerde ise şaşırtıcı
sonuçlar alındı. Seçimler sonucunda 1
tanesi büyükşehir belediye başkanı olmak
üzere 282 mimar görev başı yaptı.
Yılın ilk yarısının başka sıcak bir gündem
maddesi de bir camiydi. Taksim'e
yapılması planlanan camiden sonra belki
de başka bir cami bu kadar gündeme
gelmemiş ve konuşulmamıştı. “Şakirin
15
Camisi'nin gerçek tasarımcısı kim?”
sorusunun cevabı arandı durdu. Zeynep
Fadıllıoğlu'nun tasarladığı cami olarak
ünlendi ve yabancı basında “kadın
mimarın tasarladığı cami” olarak yer
buldu. Daha sonra anlaşıldı ki caminin
mimarı Hüsrev Tayla idi. Kocatepe
Camisi'nin mimarı olarak da bilinen Tayla,
projenin tasarımını yaptıktan sonra
kabuğuna çekilerek geri planda kalmayı
tercih etmişti. Gerek sektörel gerekse de
yerel basının baskılarına dayanamayıp
projenin arka planında olup bitenleri
aktardı.
Yarışma Bolluğu
Her sene olduğu gibi 2009 senesinde
de ulusal mimarlık yarışmaları
gündemin en sıcak maddeleriydi.
Tartışma platformlarının sıcak
gündem maddesi olan yarışmalara
katılımda bu sene rekor kırıldı. Bunun
sebebi olan ekonomik kriz gösterildi.
Denizli'de birkaç ay arayla açılan
Hizmet Binası ve Hükümet Konağı
yarışmaları buna güzel iki örnek
olarak verilebilir. Bu iki
yarışma ve diğer sonuçlananların
neredeyse hepsinde gençler ödüllere
isimlerini yazdırdılar.
Herkesin hep bir ağızdan söylediği “bu
kadar alışveriş merkezini ne yapacağız?”
sorusunun yine cevapsız kaldığı bir sene
oldu. İki bina arasındaki yakınlığın metre
ile ölçüldüğü, yan yana, karşı karşıya
açılan alışveriş merkezlerini daha sık
gördüğümüz bir sene oldu. Belki de bu
furyanın en faydalı tarafı mimarlık
ofislerinin tasarladığı binaları etrafımızda
daha çok görmemiz. Açılan alışveriş
merkezleriden akla hızlıca gelenler: Kent
Park AVM, Gordion, Pendorya, Neo Marin,
Forum İstanbul, Sanko Park, Redevco
Erzurum Alışveriş Merkezi, 212 Alışveriş
Merkezi.
Mimarlık açısından başka bir önemli
gelişme de yurtdışında kazanılan ödüller
oldu. Mies van der Rohe Avrupa Çağdaş
Mimarlık Ödülü ve World Architecture
Ferstival'de finale kalan projeler elleri boş
dönerken MIPIM ve Cityscape
etkinliklerinde ödüllerin bazıları
türk mimarların tasarladığı projelere
gitti. MIPIM Architectural Review Future
Project Ödülleri'nde Emre Arolat
Architects'in tasarladığı Tekfen Kağıthane
Ofisleri "Ofis Yapıları" kategorisinde,
Milas Ağaoğlu Golf Oteli ise "Perakende ve
Rekreasyon Yapıları" kategorisinde ödül
kazandı.
Alışveriş merkezleri dışında Türkiye
Noterler Birliği Binası, Yapı Kredi Bankası
Bankacılık Akademisi, TÇMB Lisesi,
Afrodisias Müzesi, Sabiha Gökçen
Havalimanı binaları 2009 senesinde
tamamlanarak hizmete açılan bazı nitelikli
bina örnekleri.
Cityscape Ödülleri'nde Tabanlıoğlu
Mimarlık'a Dubrovnik'teki Rixos Oteli ile
Turizm, Seyahat&Ulaşım Kategorisinde
"En İyi Yapı" Ödülü, Öncüoğlu Mimarlık'a
Ezcacıbaşı Ar-Ge Merkezi ile En İyi
Ticari/Karma Kullanım Projesi" dalında
"Higly Commended" Ödülü verildi.
Gayrimenkul şirketlerinin cesur tavırları
farklı binaların ortaya konmasını da
sağladı. RMJM tarafından tasarlanan
Varyap Meridian ve TAGO Mimarlık
tarafından tasarlanan İkon 2009
senesinde tanıtılan önümüzdeki senelerde
tamamlanması planlanan iki ikonik bina.
2009'de gündemi meşgul eden bu ve diğer
haberlerin tümüne www.arkitera.com
adresinden, sözü geçen projelere de
www.arkiv.com.tr adresinden
ulaşabilirsiniz.
01 TÇMB Lisesi
Moda olan herşeyin dönüp durduğu bir
pazardır retroculuk. Bir nesli gençken
diğerini çocukluğunda yakalayan trend’ler
iki neslin imajları arasındaki pikselleri
kapatıyor. Eksikleri tamamlıyor. Göze güzel
gösteriyor. Bu arada da bilgi taşıyor. 70’ler
moda diye babaanne fistanına vintage
muamelesi yapan meraklı kız da abisinden
fırsat bulup beceriksizce oyun oynayan
gencin oyun konsollarına sıkı sıkıya
sarılması da aslen o ürünlerin bilgisinin
dikkatsizce beyne yazılmasından ibaret. Bir
dönemin estetiği o dönemin tüm
olay/olgu/fikirlerinin karışmından ortaya
çıkıyor. Siz bir ürünün geçmişteki estetiğini
çağınızda yaşattığınızda nóstos (eve
dönüş) ve álgos (acı) birleşeni nostaljiyi
hissediyorsunuz. Anlatması zor bir durum
di mi? Zamanının dışında, çoğu zaman
bilmediğiniz başka bir zamanda, yaşamın
nasıl olduğunu hissediyorsunuz. Evet sen
küçük kız; o fistanın başından neler geçti
bir bilsen?!
Eskiye rağbetin içine teknolojik gelişmeleri
katın biraz. Eski ram’lerden kolye yapmanın
çok öncesini. Belki işin başı değil ama
Dünyevi Zevkler Bahçesi’nin bilimsiz
kabinleri; uzun zaman sonra Jules Verne’in
hayalleri. Peşi sıra H.G. Wells’in zaman
makinesi. Son iki isim Viktorya
Döneminden. İngiltere’nin en uzun refah
dönemi diyorlar. Bilemiyoruz. Ancak tarihi
önemi belli: Tiyatrosu müziği bir yana;
buhar makinesi (steam engine) ortaya
çıkıyor, modern mimari prototipi Crystal
Palace’da dünyanın ilk Great Exhibition’ı
(Expo) gerçekleştiriliyor; buna sebebiyet
veren endüstriyel devrim, sosyal sınıf
mücadelesinin kapitalle yeniden
şekillenmesi,vs..vs... Hararetinin dokusuna
işlemiş estetik değişimler de peşi sıra
geliyor: Üst sınıfların gösterişli gotik
mimari yapılarının içindeki rokoko
detaylarla çok eşyalı zenginliğe yapışık
neoklasik tutamlar serpiştiriliyor. Dönemin
sonunu yakalayıp Edward’ın dönemine
sıçrayan estetiğin üzerine buharlı
makinelerle demir-çelik zırhlar yürüyor.
Sonrası günümüze uzuyor.
Steampunk Zamanı
Tarihin günümüze ulaştı(rıldı)ğı taşıyıcı
sanat ürünleri (hikayeler, masallar, filmler,
romanlar, oyunlar,vs...) sayesinde biz de
tüm bu dönemlerin tahayüllerine muktedir
olabiliyoruz. En nihayetinde bir elbise
tasarlarken de bir bilgisayarı parçalara
ayırıp tekrardan bu hikayelerin dönemine
uygun düzenleyince de karşımıza
steampunk tasarımlar çıkıyor. Çeşitli
boylarda saat çarklarının üzerine envai
çeşit vidalar birbirine geçiyor.
Zamanın sıkıntılı metal aksamları şimdinin
estetik öğeleri halini alıyor. Eklentilerle
güzelleştirdiğiniz motosikletinizin rengi
biraz koyuya kaçıyor. Duman rokoko işli
egzos borusundan çıkıyor. H.G.Wells’in
zaman makinesini nasıl hayal ediyorsanız
BİLİMKURGUNUN GERÇEKLİĞİNDE
MASALLARIN MASUMİYETİ
Zamanın sıkıntılı metal aksamları şimdinin estetik öğeleri
haline geliyor ve işte karşınızda... Steampunk! Geçmişten
parçaları günlük hayata entegre eden yaklaşım artık her yerde.
ya da hayalinizi besleyen örnekler neler ise
atölyenizde – başka bir yer de olabilir pek
tabii – kişisel eşyalarınız
şekillendiriyorsunuz.
Tanıdık yüzlerden Hayao Miyazaki bu
dönemin estetiğini Nausicaä, Castle in the
Sky, Future Boy Conan ve Howl’s Moving
Castle animasyonların kullanıyor.
Kafamızda biraz daha şekillenmesi için
popüler olan birkaç örneğe daha bakalım:
Back to the Future III, Time Machine (1960
ve 2002 versiyonları), Van Helsing, A Trip
to the Moon, Fullmetal Alchemist the
Movie. Daha birçok buna benzer film
içindeki ürünlerin/araçların tasarımlarını
gözünüzün önüne getirirseniz balçıklı
kahverengi tonunun hakim olduğu altın
yaldızlı eklemleri hatırlayacaksınız.
Şu sıralar ise ‘dünya mirası’ tarih amatör
veya profesyonel ilgiler tarafından
çağımızın araçlarına anlatılıyor.
Varlıklarının temelleri simgesel kaftanları
oluyor. Kim cesaret eder ki laptop’ını
parçalamaya, biraz bilgi gerek?
Sonrasında toplayabilecekseniz eğer
deneyin, internette bu iş için birçok
yardımcı yayın bulursunuz. Parçalayın
laptop’ınızı; üzerine bir deri gerin,
klavye tuşlarını söküp eski bir daktilonun
tuşlarını revize edip demirlerle
sabitlediğiniz çerçevesine yerleştirin.
Biraz daha yetenek ve bilginiz varsa bu
minvalde bir de elektro gitar yapın!
Vahşi distortion seslerini bağıran metal
fantastik bir canavar yaratın. Gırtlağından
çıkan çığlığı itekleyen ihtişamlı
kasasını ayaklarınızın yere bastığı
kadar güçlü kullanın.
Bir tek bunları düşünmeyin; kıyafetlerinizi
de tasarlayın. Biraz fetiş biraz seksi bir
sütyen veya korse tasarlayabilirsiniz. Hiç
de zor değil, ihtiyacınız olan belki birkaç
örneğe bakmak. Biraz mekanik
malzemelere sahip olmak. Belki birinden
ufak da olsa yardım alarak; bilmeseniz de
yaşayacağınız tarihi kumaşa işlemek. Kendi
tarihinizde geleceğe dönmek, nostaljinin
acısını çıkartarak evinize dönüşün
huzurunu yaşamak ve bu kadar uğraş
masalda yaşamanın yaratıcılığını tatmanız
için.
Geçmişle bugünün buluştuğu “teknolojik”
yaklaşımlar.
16
27/12/2009
Ayhan Enşici
Dr. Özgür Uçkan
[email protected]
GELECEK MALZEMELERİ
TASARIMCILARIN
HİZMETİNDE
Bioteknoloji, nano teknoloji ve kompozit
malzemelerle yapılan uygulamalar yepyeni
tasarım çözümlerinin yaratılmasında fırsatlar
sunuyor.
Çevremizdeki malzemeler insanlığın onları
kullanmaya başlamalarından itibaren
bilinen yapısal ve fiziksel özellikleri ile
tanımlı bir algı sahipler. Her insan genel
olarak ahşap bir sandalye ile metal bir
sandalye arasındaki farklılıkları, her iki
ürünün malzemeye bağlı özellikleri
hakkında belirgin fikirlere sahip. Herkesçe
malum olduğu üzere günümüzde artık
teknoloji ve bilim oldukça ileri düzeyde.
Malzeme bilimi de aynı oranda ilerlemeler
kaydetmiş durumda. Bu gelişmeler
bildiğimiz malzemelere ait özellikleri de
değiştirmekte. Artık en sert malzeme çelik
değil ya da tek optik malzeme cam olmak
zorunda değil. Yani artık ‘çelik yelekler’
çelik değil, ‘gözlük camı’ cam değil ya da
uzay mekiği gövdesinde çay fincanı gibi
seramik kullanılıyor.
Gelecek malzemeleri araştırmaları iki yönde
ilerlemekte. Bunların ilki günümüzde
kullandığımız malzemelerin özelliklerinin
çok ileri düzeyde geliştirilerek geleneksel
kullanım ilerisine taşınması. Malzeme
araştırmalarının ilerlediği diğer yön ise
yepyeni özelliklerle yeni malzemelerin
geliştirilmesi. Diğer deyişle bir yandan daha
sağlam, daha dayanıklı, daha güçlü, daha
esnek malzemeler aranırken diğer yandan
da yüzeyini kendi kendine temizleyebilen,
ısıya duyarlı boyalar, kendi boyunun
onlarca katı esneyebilen malzemelerin
araştırmaları sürmekte.
İngiltere Teknoloji Strateji Kurulu gelecekte
kullanılacak olan ileri malzemeleri üç
açıdan değerlendirmekte; enerji,
sürdürülebilirlik ve yaratıcı endüstriler. Bu
üç başlık arasında ortaklıklar var ise bile
yaratıcı endüstriler savunma ve sağlık
sektörleri ile birlikte yüksek değerli pazarlar
altında sınıflandırılmıştır. Savunma sektörü
özellikle ikinci dünya savaşı ve sonrasında
teknolojik gelişmelerin temel nedeni
Avusturalyalı bilim insanları nano boyutta
nikel malzeme kullanarak kendi kendini
temizleyen, daha doğru tanımıyla kir
tutmayan yüzeyler elde edebilmişlerdir. Bu
yüzeyler sadece nasıl temizlenir diye bile
sınırlanan ürün tasarımcılara yepyeni
olanaklar ve özgürlükler sağlayacak. Bu
malzeme özelliği cephe boyalarında
kullanıldığında avantajlı bir mimari öğe
olurken tekstillerde kullanıldığında bir çok
sış mekan ürün için yaratıcı alan
bırakmakta. Nano teknoloji diğer yandan
akıllı malzemelere, akıllı tekstillerin
gelişmesine de neden olmakta.
Kompozit malzemeler özellikle polimer
esaslı malzemelerdeki gelişmelerle birlikte
daha fazla kullanılmakta. Polimer esaslı,
yani plastik malzemeler kolay
Enformasyon tasarımı, enformasyonun etkili
ve verimli bir biçimde kulllanabilmesi için
hazırlanması sanatı ve bilimi olarak
tanımlanabilir. Temel hedefleri şöyle
özetlenebilir: 1) Anlaşılabilir, hızlı ve kesin bir
şekilde ulaşılabilir ve kolaylıkla etkili
eylemlere çevrilebilir dokümanlar üretmek;
2) Enformasyon erişimi için kullanılan
aygıtlarla, kolay, doğal ve mümkün olduğunca
hoşa gidecek bir etkileşim tasarlamak. Bu,
insan-bilgisayar arayüz tasarımındaki bir çok
soruna çözüm üretmek anlamını taşır;
3) İnsanların, ister kentsel mekan isterse
sanal mekan olsun, üç-boyutlu mekanlarda
yollarını rahat ve kolay bir şekilde bulmalarını
sağlamak. Enformasyon tasarımını diğer
tasarım türlerinden ayıran değerler iletişim
hedeflerine yönelik etkililik ve verimliliktir.
(Robert E. Horn, “Information Design:
Emergence of a New Profession”, Information
Design, Editör: Robert Jacobson, MIT Press,
1999)
YENİ TEKNOLOJİK EĞİLİMLER VE
ENFORMASYON TASARIMININ
ARTAN AĞIRLIĞI
İnternet giderek hayatımıza daha fazla “gömülü” hale gelerek,
dünya ile aramızda sosyal, ekonomik, teknolojik bir “arayüze”
dönüşecek. Enformasyon tasarımı ise bu arayüzün tasarımı
sıfatıyla daha baskın bir rol oynayacak.
Enformasyon tasarımı öneminin gittikçe
arttığı bir süreç içinde yeni tasarım
disiplinleriyle yoğun ilişkiye girdi. Elbette
bunların başında arayüz tasarımı ve etkileşim
tasarımı geliyor. Özellikle Web 2.0 döneminin
kullanıcı deneyimini ağ iletişiminin özüne
yerleştirmesiyle birlikte, bunlara deneyim
tasarımı, duygu tasarımı, veri görselleştirme,
hatta “sinirsel bilinçdışı deneyim tasarımı”
(neuro-design of unconscious) gibi alanlar da
eklendi. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki
başdöndürücü gelişmeler, ağ ekonomisinin
giderek bir “deneyim ekonomisi”ne, bir
“paylaşım ekonomisi”ne, hattta kimlilerinin
deyimiyle bir tür “wikinomi”ye dönüşmesiyle,
enformasyon tasarımı ve iletişim tasarımının
farklı disiplinleri arasındaki etkileşim de arttı.
olmuştur. Her açıdan en yüksek
performanslı ürünlere ihtiyaç duyan bu
sektör yarattığı yüksek değerli ürünlerle
daima ileri araştırmalara olanak sağlamıştır.
Günümüzde ise sağlık sektörü ile birlikte
yaratıcı endüstrilerdeki artı değeri yüksek
ürünlerde ileri malzemelerin kullanılma
eğilimi göstermektedir. Örneğin Amerikalı
Abtech firmasının geliştirmiş olduğu akıllı
süngerler (SmartSponge) sadece yağları
emerken suları emmiyor. Son yıllarda
geleceğe yönelik malzemelerde nano
teknolojiler başta olmak üzere kompozit ve
bio malzemeleri sıkça duymaktayız.
Nano teknoloji kavramının kullanılması
1960’lara kadar gitse de özellikle elektronik
parçaların çok küçültülebilmesini sağlaması
ile bilinir oldular. Nano teknolojiler
işlemcilerin küçültülebilmesi ile cep
telefonlarını birer bilgisayara dönüştürmüş,
daha az hacimli ürünlerle daha çok
fonksiyonu yerine getirme becerisi
sağlarkan tamamen yapısal özelliklere bağlı
kullanım avantajları da sağlamıştır.
17
01
02
üretilebilirliliği ve biçime dayalı
avantajlarına karşın, geleneksel
malzemelere kıyala düşük olan fiziksel
özellikleri diğer malzemelerle kompoze
edilerek güçlendirilmesiyle birçok alanda
kullanılmaya başlanmıştır.
Özellikle uzun yıllardır uçak ve Formula 1
arabaları gibi yüksek teknoloji ürünlerinde
kullanılan kompozit malzemelerin
maliyetlerinin ticari düzeylere gerilemesiyle,
tenis raketinden müzik aletlerine kadar bir
çok üründe kullanılmaya başlanmıştır.
Kompozit malzemeler, istenilen malzeme
özelliklerine göre yeni kombinasyonlar
yaratılması sayesinde tasarımcılara nerdeyse
sonsuz bir alan sağlamakta.
Gelecekte, yukarıdaki bahsedilen
malzemelerle birlikte biomalzemeler,
fonksiyonel malzemeler, üstün yapıştırıcılar
ve daha başka bir çok yeni malzeme
alanında gelişmeler olacak. James Wessel
kitabında, psikologlar tarafından
tasarımcıların yüzde 5’inin yeni şeyler
deneme eğiliminde olduğunu yüzde 80’inin
ise eğer yüzde 5 başarılı olursa onları
izlemeye eğilimli olduklarını söylediğini
belirtiyor ve doğal olarak herkese yüzde 5’in
içinde olmayı tavsiye ediyor.
01 Karbonfiber çello
02 Bisiklet selesi
Küresel ağ kapitalizmiyle şekillenmeye
başlayan dijital ekosistem içinde, temel
iktisadi girdi olan bilgi başta olmak üzere,
üretim-tüketim ilişkileri de dönüştü. Yeni bir
tüketici kavramı doğdu: “prosumer”, yani
üretici-tüketici... Üreticilik ve tüketicilik
arasındaki bu birliktelik, rekabet ve işbirliği
arasındaki diyalektik ilişkiyi belirlemeye
başladı. Aynı şekilde, bilgi ve iletişim
teknolojileri (BİT) başta olmak üzere,
teknoloji ekonomik ve sosyal hayatımıza
“gömülü” hale geldi. Bu durum, enformasyon
tasarımın rolünü merkezi bir konuma taşıdı.
“Azınlık Raporu”, bedensel hareketlere dayalı
bilgisayar kullanımı ve reklamların üst
düzeyde kişiselleştirilebilir olması gibi
durumları görselleştirerek bilişimin gelecekte
nasıl görüneceğine ilişkin bazı ipuçları
vermişti. Şimdi bu dünyaya balıklama dalmış
bulunuyoruz. Gartner, 2009-2012 arasında
BİT gelişimini belirleyecek yeni teknoparadigmaları işaretleyen on “kökten farklı”
teknolojiyi şöyle sıralıyor: Çok çekirdekli ve
hibrid işlemciler; sanallaştırma ve örgü
bilgisayar kullanımı (fabric computing- yeni
nesil, dağıtık ve tamamen özelleştirilebilir
çoklu bilgisayar ağları); sosyal ağlar ve sosyal
yazılım; bulut bilgiişlem (cloud computing) ve
platformları; web üzerinde bir veya birden
fazla farklı veri kaynağını kullanarak
bütünleşik uygulamalar oluşturma (web
01
02
gelişmede öne çıkan tekno-paradigma ise
etkileşim, paylaşım, sanallaştırma, dağıtık
ağ yapıları ve ortak aklın ağ mevcudiyeti
olarak semantik çerçevesinde şekilleniyor.
Bu yapıyı doğru okursak: mobil internet,
bulut/örgü web platformları ve hizmet
yönelimli mimarinin (SOA), BİT kullanımını
değiştireceğini; mobil robotlar ve RFID’nin,
otomasyonda ilerlemenin yönünü
belirleyeceğini; internet tarafsızlığı ve
yönetişimi ile ilgili tartışmaların ise sosyal
ağların geleceğini etkileyeceğini
öngörebiliriz.
mashups); kullanıcı arayüzü; her yerde hazır
ve nazır bilgisayar kullanımı (ubiquitous
computing); bağlamsal bilgisayar kullanımı
(contextual computing); artırılmış gerçeklik
(augmented reality); semantik web...
(Gartner, Top Ten Disruptive Technologies for
2009 to 2012)
Özellikle Web 2.0 ile birlikte hayatımıza
giren ve esnek bağlantı imkanı, ağ etkisinin
yaygınlaşması ve sosyal ağlar ile
belirginleşen bu teknolojiler dijital
ekosistemin gelişimini bütünleyecek. Bu
Enformasyon tasarımının yeni alanları
hayatımızda şimdiden belirmeye başladı.
Bunların başında artırılmış gerçeklik ve
konum-temelli aygıtlarla (location-based
devices) ilişkili gelişmeler geliyor. Artırılmış
gerçeklik, “sanal” ve “gerçek” gerçekliği bir
arayüzde buluşturarak devrim yaratacak.
Konumlayıcı mobil aygıtlarla oluşan medya
ise bu arayüzü coğrafi-mekansal veriye
dönüştürerek özellikle kentsel ortamlarla
etkileşimimizi belirleyecek. Bütün bunlar da
internet-temelli olarak gerçekleşecek.
Yani internet giderek hayatımıza daha fazla
“gömülü” olacak ve dünya ile aramızda
sosyal, ekonomik, teknolojik bir “arayüz”
haline gelecek. Enformasyon tasarımı ise bu
arayüzün tasarımına dönüşerek daha baskın
bir rol oynayacak.
01. Bir konum-temelli medya örneği: Google
Map arayüzüne eklemlenmiş kentsel karbonmonoksit ısı haritası
02. Giderek gözden kaybolan ve hayatımıza
“gömülü” hale gelen teknoloji
03
03. Azınlık Raporu ve arayüz tasarımları
18
27/12/2009
Aslı Ayşen Aydın
Sibel Baştimur
[email protected]
[email protected]
BEN NE DEĞİLİM?
SAĞLIK İÇİN TASARLAMAK
Sağlık söz konusu olunca akan sular duruyor. Tasarımcılarsa
bu duruma kayıtsız kalmıyor elbette; hele de sağlık
harcamaları katlanarak artıyor, pazar gitgide büyüyorken...
Biçim dili, tasarımcı ile kullanıcı arasında iletişimi sağlarken
kimliği sembolize eden bir işlev yükleniyor-du. Ancak artık,
“yanlış yönlendirmek” yaratma motivasyonu haline geldi.
İnsanla birlikte doğal olarak gelişen ve
çeşitli gereksinimleri karşılayan nesneler,
istenilen işleve cevap verebilecek forma
deneme yanılma yoluyla zaman içinde
ulaştılar. Sosyal ve toplumsal gelişmelerle
birlikte yeni üretim teknikleri yeni bir biçim
dili oluşumunu hızlandırdı. Tüketicinin
isteklerine göre tasarımı biçimlendirme
19
anlayışı günümüze uzanan süreçte etkili
oldu, kişiye özel “işlev” tanımları gelişerek
özgürlük kavramıyla bütünleşen çok
fonksiyonlu, esnek tasarımlar hayata
geçmeye başladı. Tasarımın en problematik
alanlarından biri olan işlev ile biçim
kavramları arasında yaşanan gerilim böyle
ortaya çıktı. Artık işlev ve biçim
kavramlarını yeniden düşünebilmek için
yeni bir kavramı, biçim ve işlevin birbirini
ürettikleri “kullanım” kavramını devreye
sokmak gerekiyor.
Bir objenin ne amaçla kullanılacağı ile ilgili
algılar da yavaş yavaş değişiyor; klasik
hatlardan ve algımızda kalıplara
soktuğumuz formlardan dışarı çıkılıyor.
Le Telefon
Gerscovich Brothers-German Berger
71 cm uzunluğundaki telefon ve standı
dikkat çekici bir ev heykeli. İnce siyah
bacaklar kusursuz bir şekilde klasik
çevirmeli telefonla birleşiyor. Le Telefon
Sundayland firmasının günümüzün küçülen
telefonlarına cevabı.
sundayland.com
H&M Ev Koleksiyonu
Evin çeşitli alanları için pek çok ürünün yer
aldığı Sonbahar Koleksiyonu’nda doğal ve
monokrom renkler olduğu gibi deniz
mavileri, kırmızılar ve parlak neonlarda
bulunuyor. hm.com
Punk
Laurance Brabant
Fransız bir tasarımcı ve cam üreticisi olan
Laurance Brabant’ın el yapımı, üfleme vazo
koleksiyonundan bir parça olan Punk
payreks borosilikat camdan yapılmış.
laurance.brabant.free.fr
Absolut Mini Bar
Absolut’un beyaz hediye kabını saklayın,
firmanın şişe votkasını alın, merkeze
yerleştirin ve kenarları buz ve meyve ile
doldurun.
absolut.com
House Mumluk
Emco Tabak
Sonodesign’ın seramik mumluğu
geleneksel ev formuyla oynayarak
şömineyi mumla değiştiriyor.
nu1513-agenturen.nl
Tuz ve Biber Ritmi
Akiko Itoh
Tuz ve Biber Ritmi, Akiko
Itoh’un Plus Minus Zero
(Eksi Artı Sıfır) için
tasarladığı dikkat çekici
ürün çeşidi arasında yer
alıyor.
designmuseumshop.com
“Düşünün bir kere... 2050 yılında 9
milyarlık dünya nüfusunun 2 milyarı 60
yaşın üzerinde olacak. Bu gerçek, sağlık
harcamalarının katlanarak artmasını
kaçınılmaz kılacak.” Bu sözler Kasım
sonunda ICSID’in (International Council of
Societies of Industrial Design) Singapur’da
düzenlenen dünya kongresinde sunum
yapan Philips Design İcra Kurulu Başkanı
Dr. Stefano Marzano’ya ait.
Hastanelerin fabrika gibi çalıştığını ve
bundan dolayı hasta şikayetlerinin arttığını
belirten Marzano’nun geleceğe dönük
alternatif senaryoları Cupio Curo adını
verdiği bütünsel bir anlayışı barındırıyor.
Doğru sağlık hizmeti verebilmek için
genetik, aile yapısı, beslenme alışkanlıkları,
eğitim ve çevre koşullarının incelenmesi
gerektiğini belirten Marzano, 2050’ye
gelindiğinde DNA haritasına göre kişiye özel
sağlık hizmetinin de gerçekleşmiş olacağını
belirtiyor.
O kadar ileri gitmeye gerek kalmadan da
devrimsel adımlar atılıyor. General
Electric(GE)’in Ekim sonunda düzenlediği
“Health by Design” konferasında sunulan
yeni ultrason aleti Vscan’in yakın zamanda
steteskopun yerini alacağı belirtiliyor.
Sadece cep telefonu büyüklüğünde olması
kolay taşınılabilirliğinin yanı sıra
doktorların anında teşhis koymasını ve
hasta harcamalarının da hafiflemesini
sağlıyor.
Benzer bir devrim ise UCLA’de kendi
araştırma grubuyla cep telefonunu bir nevi
mikroskopa çeviren Dr. Aydoğan Özcan’dan.
31 yaşındaki dahi, telefona yüklenen özel
bir yazılım geliştiriyor. Hücrelerdeki
değişimi algılayarak, sıtma, verem,
tüberküloz, anemi ve AIDS gibi hastalıkları
teşhis edebilen Lucas, bu sonuçları istenilen
sağlık kurumuna mesaj olarak
gönderilebiliyor. Bu cihazın Afrika gibi
sağlık kurumlarının az ancak cep telefonu
kullanımının yoğun olduğu bölgelerdeki
hastalıklara karşı etkili olacağı belirtiliyor.
Geleceğin Bakımı
Lightpot
Studio Schulab
Bir saksı ve abajuru birleştiren Studio
Schulab’ın tasarımcıları Lightpot (ışık saksı)’u
yarattı. İki objenin birbirleriyle olan ilişkisi
LED ışıklı aynalı dürbünün altına bitki
ekebilmenizi sağlıyor. schulab.com
I-Radium: Bag
Enzo Berti
Ahşap bir koruma içinde yer alan hafif
radiator I-Radium, portatif mobilya
aksesuarı olarak görülebilir. Ürünün ince
kare şekli tasarımcı Enzo Berti’nin bir
çalışması. zonatortona.net
Dünyanın sayılı tasarım firmalarından Frog
Design’ın “Geleceğin Sağlık Bakımı,
Sosyal” makalesinde ise teknoloji ile
sosyal medyanın sağlayacağı avantajların
yaşamımıza katacaklarından bahsediliyor.
01
Aynı çatı altında yaşanmamasına rağmen
yaşlanan ebeveynlerin hafızasını zinde
tutacak oyunlar, hastalanan çocuğun okula
gitmeyeceğini okul yönetimi ve sınıf
arkadaşlarının velilerine anlık haber veren
uygulamalar, akıllı aynalar sayesinde vücut
taramasının bilgilerini düzenli şekilde aile
doktoruna ileten programlar.
Böyle bir dünyaya yönelik cihazların
konsept tasarımları da arka arkaya
sahneye çıkıyor. Ewald Neuhofer, Talia
Radford, Thomas Schiefer ve Georg
Milde’in ortak tasarımı “yu” tıbbi teşhis
için anlık veri sağlıyor. Şık bir bileklik
formunda olan yu, hayati değerleri kontrol
edip gerektiğinde ağrısız acısız kan örneği
alabiliyor, çalar saat görevi görüp, bilgileri
aile doktorunuzun sistemine otomatik
aktarıyor.
02
Pekiyi sadece cihazlar mı sağlık
tasarımında farklılaşan? Fiziksel olarak
doktora ya da hastaneye gitmeye gerek
kalmayacakmış gibi görünse de deneyim
tarafına çok büyük emek ve zaman
harcanıyor. İnsan odaklı tasarıma
yoğunlaşan Mayo Clinic’in İnovasyon
Merkezi Spark, hasta bakımı için 8
tasarımcıyı bünyesinde barındırıyor.
Mesela, projelerden biri ameliyathaneyi
yeniden tasarlamak üzerine. Amerika’nın
mobilya devlerinden Steelcase’in sadece
sağlık sektörüne hizmet veren alt markası
Nurture’ın yine Mayo Clinic ile yürüttüğü
araştırma alışık olunan muayene
metodundan farklı bir sonucu ortaya
çıkıyor. Araştırmaya katılan hastalar ilk
muayenenin sonrasında elde edilen verileri
yüz yüze değil doktor ile birlikte
bilgisayara bakarak dinlemenin daha
Marc Salagnac, Ludovic Diallo ve Cédric
Dervillier’nin Braun Clever Care Medical
Coach ismiyle tasarladıkları cihaz ise
sadece ilaç saklama kutusu olarak görev
yapmıyor, doktor reçeteleri ya da muayene
sonrası elde edilen bilgileri senkronize
hale getirip doktorunuza iletiyor.
Hastanede doktorların hayatını rahatlatan
bir başka cihaz ise Esprimo. Lunar
Europe’un Fujitsu Siemens için tasarladığı
cihaz, 2009 IF Ödülü’nün sahibi. Hasta
ziyaretlerinde tıbbi bilgileri kağıda
yazmaktansa dokunmatik ekran, standart
teşhisler için kısa yollar ve kablosuz
bağlantı ile bilgileri direk sisteme
aktarıyor.
aydınlatıcı olduğunu ifade ediyor.
“Yaşam Sevgisi”
Kellert, Heerwagen ve Mador imzalı
“Biophilic Design” kitabı ise doğa, insan ve
tasarım ilişkisini analiz ederek, yeşil
mimarinin salt çevrecilikten daha derin bir
anlam barındırdığını göstermeye çalışıyor.
‘Yaşam sevgisi’ anlamına gelen biyofiliya
insan biyolojisi, evrimi ve gelişimi ile doğa
arasındaki dengenin doğru tasarımla nasıl
daha sağlıklı, güzel ve dengeli ortamlar
yarattığını kanıtlıyor. Bu yüzden Floransa’da
eski bir verem merkezinin çocuk hastanesine
dönüştürülmesi sırasında çevre psikologları,
sosyologlar, ergonomi uzmanları, peyzaj
mimarları ile görsel sanat ve sağlık yönetimi
uzmanları bir araya gelerek hastaneden çok
ev ortamı yaratmaya çalışıyorlar.
Artan nüfus, uzayan ömür ve çoğalan
bulaşıcı hastalıklar... Ürün tasarımından
sosyal medya uygulamalarına, deneyimden
teknolojinin sağladığı olanaklara kadar
multidisipliner toplulukların çözüm bulmak
için uğraşacağı önemli konu başlıkları
arasında sağlık hep yer alacak.
01 Cep telefonunu mikroskopa çeviren Lucas.
02 Ultrason aleti Vscan.
03
03 Lunar Europe’un Fujitsu Siemens için
tasarladığı cihaz, 2009 IF Ödülü’nün sahibi.
20
27/12/2009
Eray Çaylı
Pelin Özgen
[email protected]
[email protected]
TASARIMCININ DİSİPLİNER
TEDİRGİNLİĞİ
55 senelik geçmişiyle Amerika'nın en eski ürün
tasarımı dergisi unvanına sahip olan I.D.
Magazine iki hafta önce yayın hayatına son
verdi. Böylesine simge bir kurum can verince,
haliyle ürün tasarımı dünyasını—özellikle de
genç tasarımcı adaylarını—bir tedirginliktir
aldı. Oysa ürün tasarımının yasını tutmak bir
yana, bu gelişmeyi tasarım için yeni
ihtimallerin ve hatta kaçınılmaz dönüşümlerin
başlangıcı olarak okumak mümkün. Neden mi?
Geçtiğimiz Eylül ayında San Francisco
merkezli tasarım stüdyosu Frog Design'dan Jon
Kolko, Amerika Endüstriyel Tasarımcılar
Topluluğu IDSA'nın son kongresinden
bildiriyordu: "IDSA işlevini yitirmiştir." Kolko,
iddiasını desteklemek için Batı dünyasındaki
birkaç gelişmeden dem vuruyordu: İlki,
bugüne kadar gelişmiş ülkelerdeki
tasarımcıların endüstriye sunageldiği ürün
odaklı tasarım hizmetlerinin günümüzde çok
daha düşük maliyetlerle başta Asya'dakiler
olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki
tasarımcılara veriliyor olması. İkincisi ise,
geleneksel olarak tasarımcıların üzerinde bilgi
sahibi olduğu varsayılagelen malzeme ve
üretim süreçlerine ilişkin son teknolojik
gelişmelerin, tasarımcıların sahip olduğunun
çok ötesinde, karmaşık bir uzmanlık
gerektirmeye başladığı. Tüm bunların üzerine
bir de dijital bileşenlerin ve hizmet ağlarının
ürünleri kapsayacak ve onlardan çok daha
fazla önem arz edecek biçimde gelişmesini göz
önünde bulundurun. Bütün bu tespitleri
özetleyecek soru şu: Bugün Batı'da ister ürün,
ister grafik veya tekstil tasarımcısı olsun,
pratiklerini endüstriye bağımlı olarak
tanımlayan bir bireyin kendisi ne iş görebilir
ki, üyesi olduğu meslek topluluğu işlevsel
olsun? Mesleğinin geleneksel olarak odağında
yer alan ürün odaklı çözümlere ilişkin
hizmetler Çin'den, Hindistan'dan alınır olmuş;
kendi coğrafyasında dijitalizasyonun günlük
hayatın giderek daha da önemli bir parçası
olması sonucu tasarım eyleminin odağı maddi
değerden ziyade gayrimaddi değer üretimine
kaymış; eğitimi sırasında kendisine sunulan
malzeme bilgisi ise bu konudaki uzmanlığını
geleneksel "ahşap, metal, plastik ve
kompozitler" başlıklarıyla sınırlamış... Öyleyse,
ürün/grafik/tekstil tasarımı değil, ne tasarımı?
Aslında burada herhangi bir cevaba
ulaşmadan önce soruyu doğru sormakta yarar
var: 'Ne tasarımı?' değil, 'ne için tasarım?'
Akademisyen çift Bruce ve Stephanie M.
Tharp, geride bıraktığımız yılın başında
yazdıkları makalede tam da bu ikinci soruyu
soruyorlardı. "Endüstriyel Tasarımın Dört Alanı
(Hayır, mobilya, araç, beyaz eşya & oyuncak
değil)" başlıklı yazılarında Kolko'nun
En eski ürün tasarımı dergilerinden I.D.
kepenk kapatıyor, IDSA'nın işlevsiz hale
geldiği söyleniyor... Haliyle meslek grubunu
tedirginlik alıyor: Yoksa tasarım ölüyor mu?
tespitlerinden çok da farklı olmayan
nedenlerden dolayı 'ticari tasarım',
'sorumluluk sahibi tasarım', 'deneysel tasarım'
ve 'tartışmacı tasarım'ı mesleğin yeni branşları
olarak öneriyorlardı. Burada altını ısrarla
çizdikleri, günümüz tasarımcılarını asıl
ilgilendirmesi gereken meselenin pratikleri
sonucunda ortaya çıkacak 'şey'in ne olacağı
(ör. ürün, grafik, tekstil) değil, ne için
kullanılacağı (ör. ticari değer yaratmak ve para
kazanmak için, bazı imkanlardan yoksun
kitlelerin yaşam kalitesini artırmak için,
malzemeye ilişkin deneyler yapmak için, siyasi
bir meseleye ilişkin tartışma başlatmak için)
olduğuydu. Tasarım eğitimi veren kurumların
da programlarını böylesi bir anlayışa göre
yeniden düzenlemelerinin günümüz
şartlarında artık kaçınılmaz hale geldiğinden
bahsediyordu Tharp'lar.
Özellikle branşlaşma ve eğitimi ilgilendiren
söz konusu düzenlemeler sadece tasarım
dünyasından mı geliyor? Elbette hayır:
Columbia Üniversitesi Teoloji Bölüm Başkanı
Mark C. Taylor da, New York Times'a
geçtiğimiz Nisan ayında yazdığı bir makalede
yüksek öğrenimin günümüz şartlarına uyum
sağlayacak, zihinsel çevikliği ve hayal gücü
yüksek bireyler yetiştirebilmesi için altı
adımlık bir eylem planı önderiyordu. Taylor,
planının bizim konumuzu belki de en yakından
ilgilendiren kısmında şu tavsiyelerde
bulunuyordu: "Söz konusu lisans seviyesi dahi
olsa, sabit bölümleri kaldırın ve yerine mesele
odaklı programlar kurun. Bu programları da
her yedi yılda bir gözden geçirin; ya tamamen
yok edin ya da önemli ölçüde değiştirin...
Böyle bir anlayışa göre düzenlenecek yeni
bölümlerin odaklanması gereken birkaç
mesele için şimdiden bazı önerilerde
bulunmak mümkün: Zihin, Beden, Hukuk, Bilgi,
Ağlar, Dil, Mekan, Zaman, Kitlesel Haberleşme
ve İletişim, Para, Hayat, Su." Taylor'un ufuk
açıcı önerilerinin, tüm meslek gruplarına
ilişkin yüksek öğrenimi kapsayacak şekilde
hayata geçirilebileceği fikri kulağa fazla
idealist geliyor olabilir. Ne var ki, salt tasarım
eğitiminin bile benzer bir mantık çerçevesinde
yeniden düzenlendiğini düşünmek insanı
heyecanlandırıyor. Dört senelik
ürün/grafik/moda tasarımı bölümlerinin
yerlerini dönemlik 'Konya havzasındaki
kuraklık meselesi,' 'İstanbul'un
banliyölerindeki sel baskınları meselesi,'
'Devlet görevlileriyle yerel halk arasındaki dil
farklılıklarından doğan iletişim sorunları' ve
benzeri bölümlere bıraktığını düşünün. Ne
dersiniz, sizce de tasarımın bu meselelerin
teker teker her biri kapsamında söyleyeceği
birkaç söz ve yaratacağı birkaç 'artı değer' yok
mu?
Kale Tasarım Merkezi’nde her ayın üçüncü
perşembesi gerçekleşen “Mimarın Mutfağı”
söyleşi toplantıları çeşitli üniversitelerin
Mimarlık Fakülteleri’nden öğrencilerin
yoğun ilgisi ile yaz tatili nedeniyle verdiği
aradan sonra kaldığı devam ediyor.
Çanakkale Seramik & Kalebodur ve Tasarım
Yayın Grubu’na bağlı Frame Dergisi işbirliği
ile düzenlenen “Mimarın Mutfağı”’nın bu
dönemki ilk konuğu çalışmalarıyla Türk
mimarlığının uluslararası arenadaki en
önemli isimlerinden biri olan Melkan Gürsel
Tabanlıoğlu’ydu.
MİMARLAR YENİDEN
MUTFAĞA GİRİYOR
Bu ayın üçüncü perşembesi, Melkan
Gürsel Tabanlıoğlu’nun konuk olduğu
Mimar’ın Mutfağı söyleşisi ile renklendi.
Altıncısı düzenlenen “Mimarın Mutfağı”
kapsamında farklı üniversitelerin mimarlık
fakültesi öğrencileri ile buluşan Melkan
Gürsel Tabanlıoğlu, Tabanlıoğlu Mimarlık’ın
dünü, bugünü ve gelecek beklentileri
hakkında genel bir bilgi paylaşımının
ardından, firmanın vizyonunu yansıtan
projelerinden örneklerle karşılıklı sorucevaplar eşliğinde sunum yaptı.
Öğrencilerle sadece projelerini değil aynı
zamanda kentsel sorunlar, ekoloji,
Türkiye’de mimarlık gibi konular üzerine de
düşüncelerini ve tecrübelerini paylaşan
Tabanlıoğlu’nun özellikle İstanbul’un yakın
geçmişinden bugüne hızla değişen çehresini
belgeleyen fotoğrafları öğrencilerin ilgisini
çekti. Levent hattında gerçekleştirdikleri
projeler ve özellikle Kanyon AVM projesi
üzerinde duran Tabanlıoğlu’na öğrenciler
projenin konumu, iklimi ve bugünkü
durumu üzerine çok sayıda soru yöneltti.
Alışveriş merkezi kavramı yerine “yaşam
21
aktardı. Ayrıca konut projeleri olan Levent
Loft, Sapphire ve Levent Loft Bahçe
projelerinde fonksiyonel mimarlığın
önemine vurgu yapan Tabanlıoğlu bu
projelerde kullandıkları dikey bahçeler ile
yüksek rezidanslardaki yaşamı daha
paylaşımcı ve doğal bir kimliğe
büründürdüklerini de belirtmeden
geçmedi.
Kimi projelerde, üzerinde yükseldikleri
arazide yer alan yeşili tamamen kaybetmek
yerine, aynı oranda yeşili binaların
çatılarına taşıma çözümü sunduklarını
aktaran mimar bu kapsamdaki proje
örneklerini de paylaştı. Farklı coğrafyalarda
ve farklı kültürlerde proje gerçekleştirme
deneyimini de Kazakistan’daki Arena
Stadyumu projesi örneği ile öğrencilere
samimi bir dille aktarmış oldu.
Melkan Gürsel Tabanlıoğlu, Tabanlıoğlu
Mimarlık ve kendi adına özellikle
vizyonlarından taviz vermeyen projelere
imza atmaları, kentsel ve çevre sorunlara
verdikleri önem ve çağı yakalayan mimari
anlayışları ile öğrencileri çok etkileyen bir
söyleşi gerçekleştirdi.
merkezi” kavramını tercih ettiklerini
belirten Tabanlıoğlu Meydan, Meydan
Merter ve proje aşamasındaki diğer AVM
projelerine ve içeriklerine değindi. Medya
binalarının da mekansal çözümlerine ve
kurgu mantıklarına değinen Tabanlıoğlu,
sunuşunda Ankara’daki Doğan Medya
Center binasının detaylarını da aktararak,
farklı sektörler için tasarım yapmanın
kazanımlarını öğrencilerle paylaştı.
Ekolojiye ve enerji tasarrufuna verilmesi
gereken önemin altını çizen mimar, bu
paralelde Arolat Mimarlık ile birlikte
gerçekleştirecekleri Zorlu Center projesine
de değindi. Projenin detaylarını ve iki ofis
olarak bir proje üretmenin tecrübelerini
Her ay farklı bir mimarın, öğrencilerle Kale
Tasarım Merkezi'nde bir araya geldiği
etkinliklere bugüne kadarki konukları İhsan
Bilgin, Mehmet Konuralp, Nevzat Sayın,
Emre Arolat ve Han Tümertekin ile yapıldı.
"Mimarın Mutfağı" etkinlikleri farklı konular,
güncel başlıklar ve önemli tartışmalarla
tasarım dünyasının nabzını tutmaya devam
ediyor.
Gözde Tüfekçi
[email protected]
KURADAN AMBALAJ ÇIKTI
KTM209 Buluşmaları’nın sonuncusu, ambalaj
tasarımlarıyla önemli ödülleri sırtlayan Orhan
Irmak Tasarım liderliğinde yapıldı.
Yeni dönemin açılışını Kasım ayında Oya
Akman önderliğindeki Anadolu Cam Tasarım
ekibiyle gerçekleştiren Kale Tasarım Merkezi,
öğrencilerin interaktif bir ortamda
temsiliyetini baz alarak düzenlediği KTM209
buluşmalarının dördüncüsünü, 4 Aralık Cuma
günü Orhan Irmak Tasarım’la birlikte hayata
geçirdi.
Marka ve ürünlerin kabuk değiştirerek
şekillendiği atölye çalışmasına katılan
öğrenciler, interaktif bir tasarım sürecine
tanıklık ettiler. Aralarında Design Turkey- İyi
Tasarım, Red Dot Award- Best of the Best gibi,
uluslararası arenada büyük önem arzeden
birçok ödülün bulunduğu başarılarına, son
günlerde Linens Arzu Kaprol Home Line için
tasarladığı çalışmasıyla Pentawards ödülünü
satın alma nedeni olarak tanımlanmasıyla,
konunun markalar için ne denli önemli olduğu
vurgulandı.
Öğrencilerin ambalaj tasarımlarını
beğendikleri, günlük hayatta sıkça
rastladığımız süpermarket ürünlerini
beraberlerinde getirdikleri atölyede, “iyi”
tasarım olarak tanımladıkları kriterleri diğer
katılımcılarla paylaşmalarıyla ilerlendi.
de ekleyen tasarım ofisiyle gerçekleştirilen
buluşma, tasarımın farklı disiplinlerinden 30
öğrenciye ev sahipliği yaptı.
Ürün-Marka Oyunu
Ürün tasarımcısı Orhan Irmak’la “uzmanlık”
alanı üzerine kurulan atölye çalışması,
işaretlemeden bugüne değin şekil ve anlam
değiştirerek ulaşan ambalajın, tasarım
kriterleri ve kavramı üzerine bir sunumla
başlatıldı. Konu üzerine örneklemelerle
ambalaj kavramı üzerine yoğunlaşan
öğrenciler, ambalaj tasarımına farklı bir
pencereden bakma fırsatı yakaladılar. Ürün
kabuğuyla ilgilenen tasarım dalının, marka
kimliğiyle olan akrabalığı ve marka değerine
olan katkısının irdelendiği buluşmada; ürünün
performansının yeniden satın alma nedeni
olduğu tartışılırken, ambalajın ise başlı başına
Aralarında farklı marka ve ürün eşleşmeleriyle
çeşitlenen ambalajlar; kabuk değiştirdiler,
yeniden yorumlandılar ve şaşırtıcı ürünmarka kimliklerine büründüler. Bir nevi oyun
üzerine kurgulanan buluşma, öğrencilerin
konu üzerine eskizlendirme ve detaylandırma
aşamalarıyla son bulurken, Kale Tasarım
Merkezi katılım sertifikalarıyla da belgelendi.
Bir sonraki KTM 209 etkinliği Ocak ayında
gerçekleşecek. Detaylı bilgi için;
www.kaletasarimmerkezi.com
Tamer Köşeli imzalı etkinlik posteri
22
Köksal’dan
iki kitap
Aykut Köksal’ın 1994
yılından bu zamana kadar
yazdığı kuramsal metinler,
iki kitapta toplandı.
Arkeoloji ve Sanat
Yayınları’ndan çıkan bu iki
kitap ‘Anlamın Sınırı’ ve
‘Karşı Notlar ‘ adlarını
taşıyor. Mimarlık, Kent ve
Sanat Yazıları üst başlığı
altında yer alan kitaplardan
Anlamın Sınırı, geniş bir
yelpazede konumlanan
Aykut Köksal metinlerini
ortak bir kavramsal çerçeve
ile birbirlerine bağlayarak
anlam-bağlam ilişkisi
üzerinde yoğunlaşıyor. Bu
yolla mimarlıktan kentsel
korumaya, çağdaş sanattan
grafik tasarım ve müziğe
uzanan bir çerçeve
oluşturuyor. Mimarlıktan
müziğe uzanan tüm
okumalarda bir yandan
‘anlam’a odaklanıyor, öte
yandan kültür ve sanat
üretiminin bağlamla
ilişkisini sorunsallaştırıyor.
Sıcak Yılbaşı
Burcu Gülmen ve Meriç
Kara’nın birlikte tasarladığı
yılbaşı ağacı ‘Hot’ geçtiğimiz
günlerde Almanya’daydı.
2008 Aralık Livingetc
dergisi için hazırladıkları
‘Hot’ bu Noel’de Almanya,
Karlsruhe’de 6.sı düzenlenen
‘Oh Tannenbaum!’ ağaçları
sergisine katıldı. 16 – 21
Aralık 2009 tarihleri
arasında gerçekleştirilen
etkinlikte Kara ve Gülmen,
elektrikli ısıtıcının rezistans
tellerini şekillendirerek bir
oluşturduğu ağacı sergiledi.
Tasarrufu
Tasarlamak
İngiliz araştırma şirketi The
Future Company, aralarında
Türkiye'nin de bulunduğu 26
ülkede yaptığı tasarruf
alışkanlıkları araştırmanın
ardından, AvivaSA Emeklilik
ve Hayat ‘Geleceğin
tasarımcıları tasarrufu
tasarlıyor’ sloganı ile bir
'Kumbara Tasarım Yarışması'
düzenledi. Son başvuru tarihi
31 Ocak 2010 olan
yarışmayla ilgili bilgi ve
başvuru için
www.tasarrufutasarlamak.com
adresi ziyaret edilebilir.
Bir De Sen
Tasarla
TAÇ’ın bu yıl sekizincisini
düzenlediği ‘Bir De Sen
Tasarla’ Yarışması
başladı. ‘Nevresim Desen
Tasarımı’ ve ‘Nevresim
Ürün Tasarımı’
kategorilerinde
düzenlenen yarışmaya,
üniversitelerin Güzel
Sanatlar ve Mimarlık
Fakültelerinde eğitim
gören lisans öğrencileri
katılabiliyor. Türkiye Ev
Tekstili Sanayicileri
İşadamları Derneği
(TETSİAD) ve Zorluteks
Tekstil işbirliğiyle
düzenlenen yarışmada iki
kategoride toplam 20 ödül
sahiplerini bulacak.
Yarışmanın ilk aşaması
sonrası her iki kategoride
finale kalan ilk 25 proje
sahibi 2 günlük özel
eğitim seminerine
katılmaya hak
kazanacaklar.
Müge Avşar
[email protected]
Imprint’in
Yolculuğu
1990’ların sonunda
Danimarka Ziraat Koleji’nin
başlattığı bir araştırma
çerçevesinde geliştirilen
preslenmiş selüloz tekniği
Danimarkalı tasarımcı ikili
Peter Hiort-Lorenzen ve
Johannes Foersom’un
çalışmaları sonucunda
Imprint sandalyeye
dönüşmüştü. Bir Lammhuts
ürünü olan ve Preslenmiş
selüloz tekniği ile üretilen
Imprint sandalye 7- 18 Aralık
2009 tarihleri arasında
Danimarka’da
gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler İklim Değişim
Konferansında COP15
kullanıldı. 2005 Yılında
Chicago’da düzenlenen
Neocon Mobilya fuarında
yılın en yenilikçi ürünü
ödülüne de layık görülen
Imprint sandalye artık
DİYALOG Ofis’te.
Halı’ya Çağrı
Gaziantep Üniversitesi Naci
Topçuoğlu Meslek Yüksek
Okulu bir halı tasarım
yarışması düzenliyor. Tılsım,
İyimser Gelecek,
Monochromatic, Değişim
başkalaşım, Etki ve
Geleneksel çağdaşlık
temalarından esinlenerek
üretilecek desenlerin
değerlendirileceği
yarışmanın son başvuru
tarihi 5 Mart 2010. 12 Mart
2010 tarihinde üniversitenin
web sayfasından sonuçları
açıklanacak yarışmayla ilgili
tüm detaylar
www.gantep.edu.tr
adresinden öğrenilebilir.
TÇMB
Yarışma Açtı
Belçika, Almanya, İrlanda ve
Hollanda'nın desteğiyle
Türkiye Çimento
Müstahsilleri Birliği (TÇMB)
tarafından gerçekleştirilen 4.
Beton Tasarım Yarışmasının
başvuru süresi başladı. Bu
yılki konusu "Monolithic" exploring versatility'
("Yekpare" - çok yönlülük
keşfi) olarak belirlenen 4.
Beton Tasarım Yarışmasına
bireysel veya ekip olarak
katılınabiliyor. 2009-2010
akademik yılı içerisinde
gerçekleştirilecek olan
yarışmanın son başvuru
tarihi ise 14 Mayıs 2010.
Deniz Aracı
Tasarım
Yarışması
Günümüzde ekolojik
tasarımın yolunu açan
etkinlikler ardı ardına
sıralanıyor. Bunlardan biri de
Turgutreis Belediyesi
sponsorluğu ve TÜBİTAK
desteği ile düzenlenen Deniz
Aracı Tasarım Yarışması ve
yarışı. Üniversite öğrencileri
arası rekabeti başlatarak
genç tasarımcılarda çevre
duyarlılığı uyandırmayı
hedefleyen yarışmada
projeler fonksiyonel, çevresel
ve estetik kriterlere göre
değerlendirilecek. Son
başvuru tarihi 22 Nisan 2010.
İstanbul’u
Takıyorum
Ortaköy’deki Simya Galeri,
İstanbul’u çağrıştıran
imgelerle oluşturulmuş
bir takı sergisine ev
sahipliği yapıyor.
‘İSTANBUL’U TAKI-YORUM’
adını taşıyan sergi, Simya
Galeri atölyesi sanatçılarının
gerçekleştirdiği, şehrin
takılabilir halini
yansıtıyor. Sergi 27 Mart
2010 tarihine kadar Simya
Galeri’de görülebilir.
Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan,
Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu,
Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven,
Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer
Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505
74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected],
[email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.

Benzer belgeler