İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu 2011

Transkript

İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu 2011
İŞKENCE
ve
KÖTÜ MUAMELE
İZLEME RAPORU
2011
TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları
Yayına Hazırlayan
Ruhşen Doğan Yıldız
Baskı
Berdan Matbaacılık
Davutpaşa Cd. Güven Sanayi Sitesi
C Bl. No: 239 - Topkapı/İST
Tel: 0 (212) 613 12 11
Kapak Resmi
Rüzgâr Robin Bayram
Grafik Tasarım
A. Rahman Çelik
TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI
Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Sk. No: 39 Kat: 3-4-5
Beyoğlu/İstanbul
Tel: 0 (212) 293 47 70-71
Faks: 0 (212) 293 47 72
www.tohav.org
[email protected]
Bu rapor Avrupa Komisyonu ve Açık Toplum Vakfı’nın
mali desteğiyle hazırlanmıştır.
İçindekiler
1. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇU
KAPSAMINDA MEVZUAT...................................5
1.1. ULUSLARARASI MEVZUAT......................................................5
1.1.1 Birleşmiş Milletler (BM) Belgeleri.....................................5
1.1.2. Avrupa Konseyi Belgeleri................................................7
1.2. ULUSAL MEVZUAT.................................................................8
2. TOHAV İŞKENCE REHABİLİTASYON MERKEZİ
(TOHAV/İRM) 2011 YILI RAPORU...........................................24
3. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU.........31
3.1. GİRİŞ..................................................................................31
3.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ...............................33
3.2.1. Askeri Makamlar Tarafından Gerçekleştirilen
İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................33
3.2.2. Kolluk Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen
İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................35
3.2.3. Dezavantajlı Gruplar.....................................................59
3.2.4. Diğer Alıkonulma Makânlarında Yaşanan
İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................62
3.2.5. Değerlendirme.............................................................63
3.2.6. Cezaevlerinde Yaşanan İşkence
ve Kötü Muamele İhlalleri.............................................69
3.2.7. Değerlendirme.............................................................82
3.2.8. Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele
Kapsamında Yaşanan Sağlık Sorunları...........................86
3.2.9. Değerlendirme.............................................................98
3.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA
DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR..........................103
3.3.1. Değerlendirme..........................................................118
3.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN
SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR..........................122
3.4.1. Değerlendirme...........................................................128
3.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN
YARGITAY KARARLARI........................................................129
3.6. AİHM’DE SONUÇLANAN
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DAVALARI.............................131
4
KISALTMALAR
AB
a.g.e.
AİHM
AKP
BDP
Bkz.
BM
CGTİK
CHP
CMK
CMUK
ÇHD
DTP
ESP
İHAS
İHD
İHEB
İRM
JİTEM
K
KCK
KESK
LGBTT
m.
OPCAT
Avrupa Birliği
Adı geçen eser
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Adalet ve Kalkınma Partisi
Barış ve Demokrasi Partisi
Bakınız
Birleşmiş Milletler
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun
Cumhuriyet Halk Partisi
Ceza Muhakemesi Kanunu
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Çağdaş Hukukçular Derneği
Demokratik Toplum Partisi
Ezilenlerin Sosyalist Partisi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
İnsan Hakları Derneği
Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin
İşkence Rehabilitasyon Merkezi
Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele
Kadın
Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Halklar Topluluğu)
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu
Lezbiyen Gey Biseksüel Trans ve Transseksüel
Madde
Optional Protocol to the Convention against Torture
(BM İşkenceyle Mücadele Sözleşmesine Ek Seçmeli Protokol)
PKK
Partiya Kerkaren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi)
s.
Sayfa
SHÇEK
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
STK
Sivil Toplum Kuruluşu
TAYAD
Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği
TBMM
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TCK
Türk Ceza Kanunu
TEM
Terörle Mücadele
TİHV
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
TMK
Terörle Mücadele Kanunu
TOHAV
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı
TUAD
Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği
TUHAD-FED Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu
YGAİAY
Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği
YSK
Yüksek Seçim Kurulu
vs.
Vesaire
5
1. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇU
KAPSAMINDA MEVZUAT
1.1. ULUSLARARASI MEVZUAT
BM Uluslararası Kişisel (Medeni) ve
Siyasal Haklar Sözleşmesi
1.1.1- BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (BM)
BELGELERİ
16 Aralık 1966 tarihli BM Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde de işkence
yasağına ilişkin benzer hükümler yer
almaktadır. 4 BM Genel Kurulunun 16
Aralık 1966 tarih ve 2200 A (XXI) sayılı
kararı ile kabul edilen ve 23 Mart 1976
tarihinde yeterli sayıda devlet tarafından
onaylanarak yürürlüğe giren bu
Sözleşme’nin 7. maddesine göre, hiç kimse
işkence ya da zalimane, insanlık dışı
yahut aşağılayıcı muamele ya da cezaya
maruz bırakılamaz. Aynı maddede yer
alan diğer bir hükme göre de, hiç kimse,
kendi özgür istenci dışında tıbbi ve bilimsel deneye konu yapılamaz. Madde 10’da
ise, özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insanca ve insan kişiliğinin niteliğinden kaynaklanan kişi onuruna saygı
gösterilerek muamele yapılması kurala
bağlanmıştır. Türkiye, Uluslararası
Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ni
15.08.2000 tarihinde imzalamıştır.
Sözleşmenin önemli bir yanı da işkence
yasağını pratiğe taşıyacak olan ‘İnsan
Hakları Komitesi’ni kurmuş olmasıdır.
Komite, Kişisel ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi’nde düzenlenen hakların ihlaline ilişkin devlet ve birey başvurularını
inceleme yetkisine sahiptir. Komite’nin
karar pratikleri, Sözleşmenin normatif kapsamını genişletmiştir. Komitenin, verdiği
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi
10 Aralık 1948 yılında yayımlanan
Evrensel İnsan Hakları Bildirisinin 1
(İHEB) 5. maddesinde açık olarak “Hiç
kimse, işkenceye, zalimane, insanlık dışı,
onur kırıcı cezalara ya da uygulamalara
tabi tutulamaz” denilmektedir. Bu maddeyle aynı zamanda her ülkenin yasama
organı, kendi mevzuatında yer alan 5.
maddeye aykırı hükümleri tespit edip
ayıklama yükümlülüğü altında bulunmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi,
hukuken bağlayıcı bir karaktere sahip
değildir. Daha çok “bir beyanname, belki
geniş ölçüde platonik mahiyette bir deklarasyondur. Esasen siyasi ideolojileri ve dünya
görüşleri tamamen farklı birçok devletler
tarafından ortaklaşa kolayca kabul ve imza
edilebilmiş olması da onun bu niteliğinden
ileri gelmektedir” 2. Bununla birlikte;
İHEB’in hukuki bağlayıcılık vasfı bulunmamakta ise de bütün dünya devletleri
tarafından ortaklaşa ‘yüksek ideal prensipler’ olarak görülmesi ve kabul edilmesi
tarihi ve manevi açıdan önemini arz
etmektedir. 3
6
kararlar ve yaptığı yorumlar ile işkence
yasağına ilişkin ölçütleri belirlemesi de
önemlidir.
BM İşkenceye ve Diğer Zalimane,
Gayriinsanî veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı
Sözleşme
Türkiye’nin 21.04.1988 tarihinde onaylayarak taraf olduğu, işkenceye özgü bir
metin olan, 10.12.1984 tarihli İşkenceye ve
Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, işkence
yasağını düzenleyen ve sadece işkence
konusunda taraf devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen ve prensipleri ortaya
koyan bir sözleşmedir.5
Sözleşmenin bir amacı da BM’nin
1975’de kabul ettiği İşkenceye Karşı
Bildiri’yi etkinleştirmektir. Sözleşmenin
asıl önemi ise işkenceyi tanımlaması, anlamını genişletmesi ve bunların yanında
uluslararası bir denetim öngörmesi hususundan kaynaklanmaktadır. Sözleşmenin 1.
maddesinin 2. fıkrası bu tanımın daha
geniş bir koruma öngören ulusal veya uluslararası bir metnin uygulanmasını önlemeyeceğini belirtmiştir.
Sözleşme, işkenceyi suç sayılan bir davranış olarak düzenleme ve cezalandırma ile
işkenceye maruz kalan kişilerin haklarının
korunması ve zararlarının giderilmesi
konularında taraf devletleri yükümlü kılmaktadır.6 İşkenceyi önlemek için 15.
madde hükmü, ceza yargılaması açısından
önemli olan bir husustur. 15. maddeye göre
“Her taraf devlet, işkence sonucu alındığı tespit edilen herhangi bir ifadenin, işkence yapmakla suçlanan kişi aleyhine olarak bu ifadenin bir delil olarak kullanılması hariç, hiçbir
yargılamada delil olarak kullanılmamasını
temin edecektir.”7 Bu hüküm işkence altında
verilecek ifadelerin ceza yargılamasında
kullanılamaması ve bu tür ifadelere dayanılarak hüküm verilememesi, taraf devletlerin bu doğrultuda iç hukuklarında düzenleme yapması yükümlülüğü getirmesi bakımından önemlidir.
Sözleşmenin 16. maddesi, işkenceyi
tanımlayan 1. maddenin kapsamına girmeyen, yani “ağır acı ve ıstırap” derecesine
varmayan, işkence benzeri olan bu davranışların (zalimane insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ya da ceza) 1. maddedeki
tanımlanan kişiler (kamu görevlisi vs.) tarafından yapılması halinde aynı hukuki rejime tabi tutulduğu savunulmuşsa da,8 işkence düzeyine varmayan kötü muamelelerin
tanımının yapılmamış olması ve işkenceden
farkının somut bir şekilde ortaya konmamış
olması ve kötü muamelede devletin yükümlülükleri alanının daraltılmış olması (örneğin iade yasağı, tazminat ve rehabilitasyon
yükümlülüğü ve uluslararası denetim mekanizması gibi konuları düzenleyen 5, 6, 7,
14, 20 gibi maddelerin kötü muamele teşkil
eden eylemler için kapsam dışı bırakılmış
olması) eleştirilmiştir.9
Ayrıca, Sözleşme’nin 17–24. maddeleri
arasında, taraf devletlerin sözleşmeye
uyup uymadıklarını, işkenceyi önlemek
için Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini
denetlemek için uluslararası bir denetim
organı olarak BM İşkencenin Önlenmesi
Komitesi’nin (ya da İşkenceye Karşı
Komite) kurulması düzenlenmiştir.
Sözleşmenin 20. maddesine göre; herhangi
bir ülkede sistematik bir şekilde işkence
yapıldığı yolunda Komite’ye bilgi ulaştığı
takdirde Komite, taraf devletleri birlikte
değerlendirmeye çağıracak, değerlendirmede bilgilerin haklı olacağı sonucu
çıkarsa Komite üyelerinden bir veya birkaç kişi görevlendirilecek ve bunlar işkence iddiaları ile ilgili olarak söz konusu
ülkenin işbirliği ile o ülkede inceleme ve
7
araştırma yapabileceklerdir. Komitenin
harekete geçmesi için tanınan bilgi alma
kaynakları taraf devletin bunu tanımasına
bağlıdır. Bu bilgi kaynakları da; 1) 21.
maddeye göre, bir devletin diğer devlet
aleyhinde yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasıyla Komiteye götürmesi. 2)
22. maddeye göre, işkenceye maruz kalan
bireyin veya temsilcisinin bu durum
komiteye duyurmasıdır (Bireysel şikâyet).
Diğer taraftan da Sözleşme, taraf devletlerin, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine ilişkin
olarak ne gibi önlemler aldıklarını bir
rapor ile Komite’ye sunmalarını öngörmektedir.
Türkiye Sözleşme’nin 30. maddesinin
1. fıkrasına (Sözleşmenin uygulanma ve
yorumu konusunda taraf devletlerarasında
çözümlenemeyen bir anlaşmazlık halinde
anlaşmazlık konusunun arabuluculuk ve
Uluslararası Adalet Divanı’na götürerek
çözme) çekince koymuştur.10
tir. Sözleşmenin ilk 18 maddesi esasa ilişkindir. İHAS’ta sayılan hak ve özgürlükler
‘birinci kuşak’ (klasik haklar) olup hak ve
özgürlükler listesi dar tutulmuştur.11
Sözleşmenin asıl önemi, yükümlediği
hak ve özgürlüklerden öte, öngördüğü
ortak güvence sistemine dayanan uluslararası bir denetim mekanizması kurmuş
olmasından ve bireye sağlanan güvenceyi
bir yaptırıma bağlamasından ileri gelmektedir.12 Gerçekten de İHAS’ın öngördüğü
“bireysel şikâyet” yolu ile ilk defa bireyler
uluslararası hukukta bir özne olarak yer
almışlardır.
Sözleşmenin 3. maddesi doğrudan
işkence yasağını düzenlemekte, madde
hükmünde, “Hiç kimse işkence ya da
insanlık dışı yahut aşağılayıcı muamele ya
da cezaya maruz bırakılamaz.” denilmektedir. Ayrıca sözleşmenin yaşam hakkını
düzenleyen 2. maddesi ile kişi güvenliği ve
özgürlüğü hakkını düzenleyen 5. maddesi
hükümleri de işkence yasağı ile yakından
ilgili hükümlerdir.13
1.1.2- AVRUPA KONSEYİ BELGELERİ
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Avrupa Konseyi’nin biçimlendirdiği
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İHAS),
4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanmış ve 3
Eylül 1953’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye
ilk kez 28 Ocak 1987 yılında bireysel başvuru hakkını tanımış, Sözleşmeyle güvence
altına alınan hakların ihlali durumunda
ihlali, Komisyona şikâyet edebilmenin
yolu açılmıştır. 22 Ocak 1990 tarihinde
Divanın zorunlu yargı yetkisinin tanınması
ile Sözleşme Türkiye açısından tam işlerlik
kazanmıştır.
Sözleşme Ek Protokollerle sürekli güncellenmiş ve mevcut boşluklar giderilmeye çalışılmıştır. Sözleşmeye usulü/şekli açıdan değişiklik getiren 11 No’lu protokol 1994 yılında
hazırlanmış ve 1998 yılında yürürlüğe girmiş-
İşkence ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele ya da
Cezalandırmanın Önlenmesine
İlişkin Avrupa Sözleşmesi
26 Kasım 1987 tarihinde imzaya açılan
bu sözleşmeyle Avrupa Konseyi, işkence
yasağının etkin denetimini ve önlemeyi
amaçlamıştır. 23 maddelik bu sözleşme,
Türkiye tarafından 25 Şubat 1988 tarihinde
3411 sayılı kanunla onaylanmıştır.
Denetim, sözleşmeyle kurulan
“İşkenceye Karşı Komite” tarafından gerçekleştirilecektir. Komitenin görevi, gerekli gördüğü hallerde, dilediği yerlere ziyaretler düzenleyip, aykırılıkları yerinde
denetlemek ve kötü muameleye muhatap
olan kişilerin işkence ve insanlık dışı davranış veya cezalardan korunması hususunda tedbirler önermektir.
8
1987 tarihli Avrupa sözleşmesiyle, sözleşmeye taraf devletler uluslararası kamuoyuna işkence yasağına uyacağını taahhüt
etmekte, işkencenin önlenmesi için alınan
tedbirlere uyacaklarını ifade etmektedirler.
Sözleşme, işkence ve kötü muamele konusunda tanımlar içermemekte, ancak, aykırılıkların denetlenmesi, komitenin yerinde
ziyaretler yapması gibi hükümleri içermesi,
Sözleşme’nin caydırıcılık yönünü öne
çıkarmaktadır.14
Sözleşmenin, BM İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nden farkı; ‘işkence, insanlık
dışı ve onur kırıcı muamele veya ceza’ kavramlarının tanımının yapılmamış olması ve
Komite aracılığıyla önceden harekete geçerek işkence uygulamalarını önlemeye çalışmaktır.15 Yargılama gücü bulunmayan
Komite, faaliyetlerini gizlilik ilkesi çerçevesinde yürütür. Sözleşme’nin sisteminde
ön görülen en ağır yaptırım, Komite ile
işbirliği yapmamakta veya işkence uygulamalarını önlememekte direnen yahut yeterince aktif olmayan devletlere ilişkin raporların kamuoyuna duyurularak (kamu açıklaması-declaration publique) alenileştirilmesidir.16 1989 yılından bu yana 15.12.1992
ve 6.12.1996 tarihlerinde olmak üzere sadece iki defa ‘kamu açıklaması’ yapılmış olup
her ikisi de Türkiye hakkındadır.17
İşkencenin Önlenmesi Avrupa
Komitesi, Türkiye’ye çeşitli tarihlerde
(örneğin 9-12 Eylül 1990, 29 Eylül - 7
Ekim 1991, 22 Kasım – 3 Aralık 1992, ; F
tipi cezaevleri için 10-16 Aralık 2000 ve 19
Aralık 2000’deki ‘hayata dönüş’ operasyonundan sonra 10-15 Ocak 2001 tarihlerinde) ziyaretler gerçekleştirmiştir.18
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı
18 Aralık 2000 tarihli Avrupa Birliği
Temel Haklar Şartı Bölüm I-İnsan Onuru
Başlığı altında, 4. maddede işkence yasağını düzenlemiştir. Buna göre “Hiç kimse
işkenceye ya da insanlık dışı yahut aşağılayıcı muameleye maruz bırakılamayacaktır.”
Yine Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda yer alan “yaşam hakkı”, “kişi bütünlüğü hakkı”, “özgürlük ve güvenlik hakkı”
gibi bazı haklara ilişkin düzenlemeler de
işkence yasağıyla ilgilidir.19
Avrupa Konseyi tarafından değişik
tarihlerde düzenlenen işkence yasağının
spesifik yönlerine ve uygulamaya ilişkin
belgelerde; işkencenin önlenmesi esas alınmıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği belgelerinde
insan haklarının geliştirilmesi için gerekli
temel başlıklardan biri olarak işkence yasağı ve işkencenin önlenmesi esas alınmıştır.
1.2. ULUSAL MEVZUAT
ANAYASA
İşkence ve kötü muamele yasağına,
1982 Anayasasında, “kişinin hakları ve ödevleri” bölümü altında “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığı altında
verilmiştir.20 Maddeyle işkence ve kötü
muamele mutlak bir şekilde yasaklanmıştır. Madde metninde işkence, eziyet ve
insan onuruyla bağdaşmayan muamele fiilleri sayılmıştır. Madde metni, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki tanımlamayla uyumludur. Anayasanın
19. maddesi ise kişi özgürlüğü ve güvenliği
başlığını taşımaktadır.21 Madde istisnaları
olarak belirtilen durumlar haricinde hiç
kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını belirtmektedir. Yine bunun
yanında yakalama ve tutuklamaya ilişkin
genel esaslar da maddede yer almaktadır.
Yakalama sürelerine ilişkin olarak olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde
getirilmiş olan ve bu sürelerin uzatılmasını
öngören istisnai hüküm, 03.10.2001 tarihinde kaldırılmış ve toplu olarak işlenen
suçlarda gözaltı süreleri, azami olarak dört
günle sınırlandırılmıştır. Nihayet, işkence
ve kötü muamele bağlamında madde deği-
9
şikliğiyle getirilen yeni bir hüküm de yakalanan veya tutuklananın yakınlarına derhal
haber verme kuralı ve bunun önünde engel
teşkil edebilecek mevcut istisnaların kaldırılmasıydı. Maddenin son fıkrası da mağdurların uğradığı zararların devletçe karşılanacağını ve bunun yönetiminin de tazminat hukuku prensiplerine tabi olduğunu
açıklayıcı bir şekilde belirtmiştir.
İşkence ve kötü muamele bağlamında
çok önemli sayılan bir hüküm de
Anayasanın 38. maddesidir.22 Maddeyle
kişilerin kendileri veya yakınları aleyhine
beyanda bulunmaları ve kanuna aykırı elde
edilen delillerin delil sayılamayacağı açıkça
hüküm altına alınmıştır. Anayasanın 125.
maddesi ise idarenin işlem ve eylemlerine
karşı yargı yolunun açık olduğunu düzenlemektedir.23 Buna göre idari bir eylemden
doğan bir mağduriyet söz konusu olduğunda mağdurun Anayasa ve buna paralel bir
düzenleme getiren İdari Yargılama Usulü
Kanunu çerçevesinde yargı yoluna başvurabilecektir.
5237 SAYILI
TÜRK CEZA KANUNU (TCK)
İşkence
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe
giren yasa, 765 sayılı yasadan farklı olarak
“kişilere karşı işlenen cürümler” başlığı
altında “işkence ve eziyet suçu” olarak
düzenlenmiştir.24 Maddenin gerekçesinde
Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerde
işkencenin yasak olduğunu kabul ettiği ve
işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girdiğini, işkence yasağının İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ile Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde yer aldığını, yine
Türkiye’nin 1987 tarihli “İşkencenin ve
Gayriinsanî ya da Küçültücü Ceza veya
Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa
Sözleşmesini onayladığını ve bunlara paralel olarak Anayasa’da da işkencenin yasak
olduğuna dair hükmün bulunduğunu tüm
bu taahhütler karşısında işkence suçunun
cezasız kalmaması gerektiğini ve bu düşüncelerle bağımsız bir suç olarak düzenlendiği belirtilmiştir. Madde metninde görüleceği gibi; bu suçun mağduru sadece suç şüphesi altında bulunan kimse değildir, bir
kamu görevlisi de bu suçun mağduru olabilmektedir. Dolayısıyla, mağdur bakımından herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında suçun nitelikli halleri yer almaktadır. Üçüncü fıkrada
ise fiilin cinsel taciz şeklinde gerçekleşmesi
halinde daha ağır bir cezayı öngören bir
düzenleme vardır. Fail ise bir kamu görevlisidir. Fakat eğer başka sıfatları bulunan
şahıslar bu suça iştirak etmişlerse onların
asli fail gibi cezalandırılabileceği hükmü
getirilmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında
suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde
verilecek cezada indirim yapılamayacağı
hükmü yer almaktadır. Madde gerekçesinde bu hüküm, özellikle amirlerin sorumluluğunu ortaya koymak bakımından değerlendirilmiştir. Kanunun 95. maddesi ise
netice sebebiyle ağırlaşmış işkence başlığını taşımakta ve bu durumda temel cezadan
ağırlaştırıcı cezaya geçilmesini düzenlemiştir. Ölüm halinde ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Suçun
maddi unsuru, bir kimsenin bir başka kimseye maddi ve manevi ağır acı veya ızdırap
veren hareketlerde bulunması, manevi
unsuru ise genel kasttır. Bunun yanında
maddede öngörülen cezanın alt sınırı itibariyle bu suçların cezalarının ertelenmesi ve
paraya çevrilmesinin de önüne geçilmiştir.
Eziyet
Eziyet suçu Türk Ceza Kanununda ilk
kez düzenlenmiştir. Bu madde, daha hafif
bir suç olarak öngörülen “kötü muamele”
10
şeklinde gerçekleşen fiilleri cezalandırmayı
içermektedir.25 Madde gerekçesinde Eziyet
olarak; bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden
acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak
davranışlarda bulunulması aranmaktadır.
Suçun faili olarak işkenceden farklı olarak
herkes tarafından işlenebilen bir suç olarak
düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde nitelik olarak Eziyet’i kasten müessir fiil,
hakaret, tehdit gibi suçlardan ayıran unsurun eziyetin sistematik bir şekilde gerçekleşmesi ve bir sürekliliğinin bulunması olarak belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise daha ağır cezayı gerektiren nitelikli haller yer almaktadır.
Zor kullanma yetkisine ilişkin
sınırın aşılması
Bir kısım kamu görevlileri, özellikle de
kolluk güçleri, zor kullanma yetkisiyle
donatılmışlardır. Bu zor kullanma yetkisi
kolluğun kamu düzeni açısından görevini
yerine getirebilmesi için zorunlu olarak
düzenlenmiştir. Madde, yakalama, hukuka
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü
dağıtma gibi durumlarda zor kullanma yetkisinin sınırlarını ortaya koymaktadır.26
Maddede soyut olarak ölçülülük kavramı
kullanılmış ve görevini yaptığı sırada kamu
görevlisinin bu sınırı aştığı takdirde cezalandırılacağı öngörülmüştür. Madde bu
durumda kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümlerin uygulanacağını ve suçun genel
kastla işlenebileceği belirtilmiştir. Bu suça
ilişkin 765 sayılı yasada yer alan düzenleme 243 ve 245. maddelerdir. Bu maddeler,
uygulamada işkence ve kötü muamele
vakalarında en çok uygulanan maddeler
olarak göze çarpmaktaydı. Nitekim Uyum
Yasaları kapsamında yapılan bazı değişikliklerle 243. maddede öngörülen cezanın
paraya çevrilemeyeceği ve ertelenemeyeceği
belirtilmiş, cezanın üst sınırı ise üç yıldan
beş yıla çıkarılmıştı. Cezanın alt sınırına
ise dokunulmamıştı.
Görevi kötüye kullanma
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu,
yürürlükten kalkan 765 sayılı Yasa’dan
farklı olarak görevi kötüye kullanma ve
görevi ihmal suçlarını birlikte düzenlemiştir.27 Maddenin birinci fıkrasında görevi
kötüye kullanma, ikinci fıkrasında ise görevi ihmal suçu düzenlenmiştir. Madde içerik olarak 765 sayılı yasadaki karşılığı olan
230. maddeyle benzerdir. Görevi ihmal
suçu bakımından öngörülen cezanın alt
sınırı nedeni ile söz konusu suçlardan verilen cezaların ertelenebilmesi caydırıcılık
noktasında önemli bir engel olarak ortaya
çıkmaktadır.
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ
KANUNU (CMK)
Yakalama ve gözaltına alma
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu,
yakalama ve gözaltına almayı dördüncü
kısmın birinci bölümünde ayrı bir başlıkla
düzenlemiştir.28 Madde gerekçesinde; yakalamayı düzenleyen temel ilkelerin sistemli
bir şekilde açıklandığı bilgisi yer almaktadır. Buna göre; herkes tarafından yakalama
yapılacak haller, kovuşturulması şikâyete
bağlı durumlarda yapılacak yakalama ve
kolluk memurlarının yakalama yapacakları
hallerin ayrı ayrı sıralandığı görülmektedir. Madde, 1412 sayılı CMUK’un ilgili
maddesi 127. maddeyle içerik olarak aynı
olmakla birlikte metodolojisinin daha düzgün ve anlaşılır olduğu görülmektedir.
Gözaltı ise yakalamanın zorunlu bir
sonucu değildir. 1412 sayılı CMUK’da gözaltı işlemi ayrı bir madde olarak düzenlenmemişti. 5271 sayılı Yasa’da ise gözaltı
işlemine bağımsız olarak ayrı bir maddede
değinilmiştir. Madde gerekçesinde Avrupa
11
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişi özgürlüğü ve güvenliğiyle ilgili içtihatlarının ve
yine karşılaştırmalı hukukun da esas alındığı belirtilmektedir.
Yakalanan kişi mümkün olan en kısa
zamanda Cumhuriyet Savcılığı’nın önüne
götürülmelidir. Gözaltına ilişkin husus
yakalamaya ilişkin maddeden hemen sonra,
91. maddede yer almaktadır.29 Buna göre;
Cumhuriyet Savcılığı yeni usulde hazırlık
soruşturmasını bizzat yürüten makam
olduğundan soruşturma aşamasında bütün
işlemler savcılık tarafından yapılmak durumundadır. Şu halde gözaltına alma kararını
da sadece savcı verecektir. Öte yandan gözaltına alınan şahısta ayrıntılı arama yapılması için de savcılık ya da kolluk amirinin
emri gerekmektedir. Gözaltı sırasında
beden muayenesi için ise hâkimin kararını
gerekmektedir. Gözaltı işlemlerinin bütün
denetimi savcılık tarafından gerçekleştirilir.30 İşkence ve kötü muamele bakımından
bu maddenin önemi, gözaltı mekânlarının,
nezarethane defterlerinin vd. her türlü
işlem ve durumun savcılık tarafından
denetlenebilmesini açıkça düzenlemiş
olmasıdır. CMK’nin 91. maddesinin 4. fıkrası ise yakalama ve gözaltına alma işlemine karşı itiraz prosedürünü düzenlemiştir.
Bunun yanında işkence ve kötü muamele bakımından yakalanan kişinin yakalandığı veya gözaltına alındığının tespiti de
oldukça önemlidir. Nitekim yakalananın
yakınlarına bilgi verilmesine ilişkin düzenleme 3 Ekim 2001 tarihinde Anayasanın
19. maddesinde yapılan değişikliğe paralel
olarak 6.2.2002 tarihinde 1412 sayılı
CMUK’un buna ilişkin hükmü içeren 128.
maddesindeki değişiklikle yer almıştır. Bu
hükmün istisnası bulunmadığından tüm
suçlar bakımından mutlaka uygulanması
gerekmektedir. Nitekim 5271 sayılı yasada
bu durum, ayrı bir düzenlemeyle maddeleştirilmiştir.31
5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununa paralel olarak 1 Haziran 2005
tarihinde de yeni bir yakalama, ifade alma
ve gözaltına alma yönetmeliği çıkarılmıştır.
Yönetmelik kolluğun kanunda belirtilen
görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin
daha detaylı bağlayıcı hükümlerden oluşmaktadır.
Müdafii yardımı, ifade ve sorgu
Müdafii yardımına ilişkin düzenleme
CMK’nın 149. maddesinde yer almaktadır.32
İlgili düzenleme, sanığın soruşturma ve
kovuşturmanın her aşamasında bir veya
birden fazla müdafinin yardımından yararlanabileceğini öngörmektedir. Fakat bu serbestlik soruşturma evresinde en fazla üç
müdafii ile sınırlandırılmıştır. Maddenin
son fıkrasında ise müdafiinin şüpheli veya
sanıkla olan ilişkilerini düzenlemektedir.
Maddenin yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da karşılığı olan düzenlemeden
farkı, hazırlıkta kolluk tarafından yapılan
işlemlerde azami olarak 1 yerine 3 müdafinin bulunabilmesine imkân tanımış olmasıdır. Şüphelinin veya sanığın ifadesinin
alınmasında uyulacak hükümler ise
Yasa’nın 147. maddesinde belirtilmiştir.33
Söz konusu madde ayrıntılı bir düzenleme
içermektedir. Madde, önce şüpheli veya
sanığın haklarını saptamakta ardından da
ifade veya sorguyu yapacak yetkililerin
uygulamaları gereken kuralları belirlemektedir. Bu başlıkta yer alan en önemli
hüküm ise yasak sorgu yöntemleridir. Bu
durum kanunun, ifade ve sorgunun tarzından hemen sonrasında, 148. maddesinde yer
almaktadır.34 Madde, işkence ve kötü muamele iddiası bakımından en sık karşılaşılan
durumlardan birini içermesi bakımından
son derece önemlidir. Kamu görevlileri ile
sanık veya şüphelinin aynı mekânda bulunduğu ve dolayısıyla potansiyel olarak işkence ve kötü muamele uygulamalarına zemin
12
hazırlandığı, yine kolluk güçlerinin aldığı
kimi ifadelerde sonradan sanıkların işkence
ve kötü muamele altında bu ifadelerinin
alındığını iddia ettikleri birçok vaka söz
konusudur. 1412 sayılı CMUK’un 135/a
maddesi kapsamında bulunan bu tür vakalar sivil toplum kuruluşlarının raporlarına
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dahi yansımıştır. Madde gerekçesinde; şüpheli veya sanığın beyanının, onun
hür iradesine dayanması gerektiği ilkesinden hareket edildiği, dolayısıyla da özgür
iradeyi engelleyecek hiç bir davranışa başvurulamayacağı yer almaktadır. Maddenin
3. Fıkrası ise bu yasaklara rağmen alınmış
olan ifadelerin usul bakımından delil değerinin olamayacağını, 4. Fıkrada ise müdafii
hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadelerin sanık veya şüpheli tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağını
belirtmektedir. Benzer düzenlemeler yakalama, gözaltına alma ve ifade alma yönetmeliğinde de yer almaktadır.
CMK’NİN 141. MADDESİ
5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 141. maddesi yeni bir düzenlemedir. Bu düzenleme kanun dışı yakalanan veya gözaltına alınan ya da tutuklanan, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen, beraat eden mağdurların tazminat haklarını devletten talep
edebileceklerini içermektedir. Bu madde
yürürlükten kaldırılan 466 sayılı “Kanun
Dışı Yakalanan veya Tutuklanan
Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında
Kanun”la birlikte Ceza Muhakemeleri
Kanunu’na eklenmiştir. 35
CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN
İNFAZI HAKKINDA KANUN
İşkence ve kötü muamele uygulamaları
bakımından en sık tartışılan ve şikâyet edilen mekânlardan biri de ceza ve tutukevle-
ridir. Öte yandan bu şikâyetlere paralel
olarak etkin ve yeterli bir soruşturmanın
yapıldığını belirtmek mümkün görünmemektedir. Özellikle 19 Aralık 2000 tarihinde birçok cezaevlerinde yapılan müdahalelerden sonra tutuklu ve hükümlüler yüksek
güvenlikli cezaevlerine sevk edilmiş, bu
operasyonlar ve bundan kaynaklı nedenler
yüzünden birçok hükümlü yaşamını kaybetmiştir. 1 Haziran 2005 tarihinde de
“Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir.
Kanun özellikle disiplin cezaları bakımından özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal
eden, işkence ve kötü muamele olarak
adlandırılmaya müsait birçok yeni ve
detaylı düzenlemeler içermektedir.36
Öte yandan tutuklu ve hükümlülerin
tutulma koşullarını düzenlemesi bakımından önemli bir belge de “Mahpusların
Islahı İçin Asgari Standart Kuralları”dır.
Birleşmiş Milletler tarafından 13 Mayıs
1977 tarihinde onaylanan bu Kurallar içinde disipline ilişkin hükümler de yer almaktadır.37
TERÖRLE MÜCADELE KANUNU
12 Nisan 1991 tarihinde yürürlüğe giren
Terörle Mücadele Kanunu, uygulandığı suç
türleri bakımından özel yargılamayı gerektirdiğinden işkence ve kötü muamele uygulamaları bakımından en çok tartışılan mevzuatların başında yer almaktadır. Özellikle
örgütlü suçlar bakımından soruşturma ve
kovuşturma usulünün ayrı bir düzenlemeye
tabi kılınmasını düzenleyen Kanun, bugüne kadar bazı değişikliklere de uğramıştır.
Son olarak 29.06.2006 tarihinde yeni bir
değişiklik paketiyle Kanun’da önemli revizyonlar gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikler henüz tasarı aşamasındayken dahi
birçok sivil toplum kuruluşunun kapsamlı
eleştirilerine maruz kalmıştır. Değişiklikle
terör suçları ve terör amacıyla işlenen suç-
13
lar oldukça genişletilmiştir.38 Yine soruşturma ve kovuşturma usulünde de önemli
değişiklikler gerçekleştirilmiştir.39
POLİS VAZİFE VE SELAHİYETLERİ
KANUNU
4 Temmuz 1934 tarihli Polis Vazife ve
Salahiyet Kanunu, polisin genel emniyetle
ilgili görevlerini ayrıntılı olarak düzenlemektedir. İşkence ve kötü muamele uygulamalarını özellikle caydırıcılık ve işkence
failinin korunması konusunu etkileyen
hüküm ise Kanunun ek 9. maddesidir.40
Yakalamaya ilişkin olarak kanunun özellikle 17. maddesi kolluğun işkence ve kötü
muamele uygulamaları açısından sakınca
yaratabilecek, kolluğa oldukça geniş yetkiler sunan bir madde görünümündedir.41
siz ve yetersiz kaldığı alanlarda kamu düzeni
ve güvenliğinin sağlanması ve korunması açısından tamamlayıcılık ve alternatiflik sağlaması, ayrıca getirilen cezaların uygulama
alanlarının genişliği disiplin hukuku alanın
önemini artırıcı faktörlerden bazılarıdır. Bu
çerçevede özellikle kolluk güçlerinin disipline aykırı tutumlarını düzenleyen hükümler
Devlet Memurları Kanunu’nda ve Emniyet
Örgütü Disiplin Tüzüğü’nde yer almaktadır.
Devlet Memurları Kanunu’nun 128. maddesi
disiplin soruşturmalarının hangi sürelerde
karara bağlanacağı hususunu düzenlemiştir.44
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nde de
meslekten çıkarma ve görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü veya savsaklamaya
ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Tüzüğe
göre işkence yapmak meslekten çıkarma
nedenleri arasında gösterilmiştir.45
DEVLET MEMURLARI KANUNU,
EMNİYET ÖRGÜTÜ DİSİPLİN TÜZÜĞÜ
Devlet Memurları Kanununun 11. maddesi memurların görev ve sorumluluklarını
düzenlemektedir. Buna göre memurların,
amirlerinden aldıkları emri mevzuata aykırı buldukları takdirde bunu yerine getirmeyecekleri, amir emrinde ısrar ettiği takdirde ise emri yerine getirmek durumunda
olan memura karşı tüm sorumluluğun,
emri veren amire ait olacağı hükmü yer
almaktadır.42 Kanunun 13. maddesi işkence
ve kötü muamele uygulamaları bakımından
idarenin ve memurların tazmin sorumluluğunu düzenlemektedir.43 26.03.2002 tarihinde eklenen fıkrayla Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’nde hükümet aleyhine
sonuçlanan davalarda hükümetin sorumluluğu bulunan kamu personeline rücu edebileceği hükmü kanuna eklenmiştir.
Genel olarak disiplin hukuku; kamu
düzenini ve kamu hizmetinin aksamadan
işlemesini sağlamak amacıyla oluşturulan,
hizmet suçlarının ve cezalarının düzenlendiği
bir alandır. Özellikle ceza kanunlarının etki-
1. BM 10 Aralık 1948 Evrensel İnsan Hakları
bildirisi Madde 3: Yaşam, özgürlük ve kişisel
güvenlik her insanın hakkıdır. Madde 4: Hiç kimse
kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü biçimi ile yasaktır.
Madde 5: Hiç kimseye işkence ve zulüm uygulanamaz, insanlık dışı ya da onur kırıcı biçimde davranılamaz, ceza verilemez.
2. KAPANİ, Münci. Kamu Hürriyetleri, 3. bası,
AÜHF Yay. Ankara 1970 s.60
3. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.60
4. BM 16 Aralık 1966 Uluslararası Medeni ve
Siyasal Haklar Sözleşmesi, Yaşama hakkı:
1. Her insan doğuştan yaşama hakkına sahiptir.
Bu hak hukuk tarafından korunur. Hiç kimse yaşama hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz. 2.
Ölüm cezası kaldırmamış olan ülkelerde, suçun
işlendiği zaman yürürlükte bulunan hukuka uygun
olarak ve bu sözleşme ile Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin hükümlerine aykırı olmayacak biçimde, sadece çok aşırı suçlar
için ölüm cezası verilebilir. Bu ceza sadece yetkili
mahkeme tarafından verilen nihai karardan sonra
infaz edilebilir. 3. Yaşamdan yoksun bırakmanın
bir soykırım suçunu oluşturması halinde, bu maddedeki hiçbir hüküm, bu sözleşmeye taraf bir devle-
14
te Soykırım Suçunun Önlenmesi ve
Cezalandırılması Sözleşmesi'nin hükümlerine göre
üstlendiği yükümlülüklerini azaltma yetkisi verdiği
şeklinde anlaşılamaz. 4. Ölüm cezasına mahkum
olan bir kimse bağışlanması veya cezasının hafifletilmesini isteme hakkına sahiptir. Her olayda ölüm
cezasının affı, bağışlama veya hafifletme verilebilir.
5. Yaşı on sekizden küçük olan kimselere işledikleri
suçlar nedeniyle ölüm cezası verilemez; hamile
kadınların ölüm cezaları infaz edilemez. 6. Bu maddedeki hiçbir hüküm, ölüm cezasının bu
Sözleşmeye taraf bir devlet tarafından kaldırılmasını engellemek veya ertelemek için ileri sürülemez.
7. Madde, İşkence yasağı: Hiç kimse işkenceye
veya zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya maruz bırakılamaz. Ayrıca hiç
kimse, serbest iradesi olmadan tıbbi veya bilimsel
bir deneye tabi tutulamaz. 9. Madde, Özgürlük ve
güvenlik hakkı 1. Herkes kişi özgürlüğü ve kişi
güvenliği hakkına sahiptir. Hiç kimse keyfi olarak
gözaltına alınamaz veya tutulamaz. Hiç kimse
hukukun öngördüğü sebepler ve usuller dışında
özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. 2. Gözaltına
alınan bir kimse, gözaltına alınma sebepleri hakkında gözaltına alındığı sırada ve kendisine isnat edilen suçlar konusunda derhal bilgilendirilir. 3. Cezai
bir fiilden ötürü gözaltına alınan veya tutulan bir
kimse derhal bir yargıç veya hukuken yargılama
yetkisine sahip diğer bir görevli önüne çıkarılır ve
bu kimse makul bir sürede yargılanma veya salıverilme hakkına sahiptir. Yargılanan bir kimsenin
tutuklanması genel bir kural olamaz; yargılamanın
her aşamasında tutuklunun salıverilmesine karar
verilebilir; salıverilme bu kimsenin duruşmaya gelmesini sağlamak ve mahkum edilmesi halinde hükmün infazını temin etmek için teminata başlanabilir. 4. Gözaltına alınarak veya tutularak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimse, tutulmasının hukukiliği hakkında hemen karar verebilecek ve eğer
tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.5. Hukuka aykırı olarak gözaltına alınmaktan
veya tutulmaktan mağdur olan bir kimse icrası
mümkün bir tazminat hakkına sahiptir. 10. Madde,
Tutulanların hakları: 1. Özgürlüğünden yoksun
bırakılan herkes, insani muamele ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna saygı görme hakkına sahiptir. 2. a) Tutuklu sanıklar, istisnai haller
dışında mahkumlardan ayrı tutulur ve kendilerine
mahkum edilmemiş kimselerin statüsüne uygun
tarzda ayrı bir muamele uygulanır. b) Tutuklu
küçük sanıklar yetişkinlerden ayrı tutulur ve en
kısa sürede yargısal makamların önüne çıkarılırlar.
3. Ceza infaz sistemi, mahpusları iyileştirme ve toplumsal rehabilitasyonlarını sağlama gibi temel
amaçlara sahip olur. Küçük failler ‘yetişkinlerden
ayrılır ve yaşları ile hukuki statülerine uygun bir
muamele görürler.
5. BM 10 Aralık 1984 İşkenceye ve Diğer
Zalimane, Gayrıinsani veya Aşağılayıcı Muamele
veya Cezaya Karşı BM Sözleşmesi
Madde 1: 1. Bu Sözleşmenin amaçları bakımından, “işkence” terimi, bir kimseye kendisinden
ya da üçüncü bir kişiden bir bilgi ya da bir itiraf
sağlamak, kendisinin ya da üçüncü bir kişinin işlediği ya da işlediğinden kuşku duyulan bir eylemden ötürü onu cezalandırmak, kendisine ya da
üçüncü bir kişiye gözdağı vermek ya da onları zorlamak amacıyla ya da herhangi bir ayrımcılığa
dayalı bir nedenle bir resmi görevli ya da resmi
sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da onun
kışkırtması ya da oluru ya da izniyle bilerek maddi
ya da bağlantılı olarak sadece yasal yaptırımlardan
doğan acı ya da eziyet işkence sayılmaz. 2.Bu
madde, daha kapsamlı bir uygulamayı içeren ya da
içerebilecek olan uluslararası bir belge ya da bir
ulusal düzenlemeyi zedelemez.
Madde 2: 1.Taraf devlet, yargı yetkisi içindeki
herhangi bir ülkede işkence eylemini önlemek üzere
etkin yasal, yönetsel, yargısal ya da öteki önlemleri
alır. 2.İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi,
ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü
durum sözkonusu olsun, hiçbir ayrıksı durum işkenceyi haklı gösteremez. 3.Bir üstten ya da bir makamdan alınan emir, işkencenin gerekçesi olamaz.
Madde 3: 1.Bir taraf devlet, bir kimseyi, işkenceye uğrama tehlikesi olduğu yolunda sağlam gerekçelerin bulunduğu bir başka devlete süremez, gönderemez ya da geri veremez. 2. Bu gibi gerekçelerin
bulunup bulunmadığını belirlemek amacıyla yetkili
makamlar, olanaklıysa, ilgili devlette insan haklarının geniş ölçüde, belirgin biçimde ya da sık sık çiğnendiği sürekli bir durumun bulunup bulunmadığı
dahil tüm ilgili gerekçeleri gözönüne alır.
Madde 4: 1. Taraf her devlet, tüm işkence
eylemlerinin ceza yasasına göre suç sayılmasını sağlar. Bunun yanında, işkenceye kalkışan ve işkenceye
ilişkin olan ya da katılan bir kimsenin eylemi de
suç sayılır. 2.Taraf her devlet, bu suçların ağırlık
derecesine göre cezalandırılmasını sağlar.
Madde 5: 1. Taraf her devlet, a) Bu suçlar
kendi yargı yetkisi içindeki bir ülkede ya da bu
devlete kayıtlı bir deniz ya da hava aracından işlendiğinde, b) Bu suç sanığı bu devletin uyruğu olduğunda, c) Bu devlet uygun görürse, işkenceye uğrayan kimse kendi uyruğu olduğunda, d) Maddede
değinilen suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak
üzere gerekli önlemleri alır. 2. Taraf her devlet,
aynı zamanda, bu suç sanığını kendi yargı yetkisi
içindeki bir ülkede bulunduğu ve onu bu maddenin
1. fıkrasında sözügeçen devletlerden herhangi birine 8. Madde uyarınca geri vermediği durumlarda bu
tür suçlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak üzere
gerekli olan önlemleri de alır. 3) Bu sözleşme, iç
hukuk uyarınca ceza alanında kullanılan tüm yargı
yetkisini kapsar.
15
Madde 6: 1.Bir taraf devlet, eldeki bilgilerin
incelenmesinden sonra, ülkesinde 4. maddede sözü
edilen suçu işlediği ileri sürülen bir kimsenin
bulunduğuna inandığında, onu yakalar ya da gözaltında bulunmasını sağlamak üzere başka yasal
önlemlere başvurur. Yakalama ve öteki yasal önlemler, bu devletin yasalarına göre olur. Ancak bu
durum, bir ceza kovuşturması ya da geri verme işleminin gerektirdiği sürece uygulanır. 2. Bu devlet,
hemen bir ilk soruşturmaya girişir. 3. Bu maddenin
1. fıkrasına göre gözaltında bulunan bir kimsenin,
uyruğunda bulunduğu devletin en yakın uygun
temsilcisiyle ya da devleti yoksa, genellikle oturduğu devletin temsilcisiyle hemen ilişki kurması sağlanır. 4. Bir devlet, bu madde uyarınca bir kimseyi
gözaltına aldığında, 5. maddenin 1. fıkrasında anılan devletlere, böyle bir kimsenin gözaltında olduğunu duyurarak tutuklanmasını haklı gösteren
koşullar konusunda hemen bilgi verir. Bu maddenin 2. fıkrasında öngörülen ilk soruşturmayı yapan
devlet, zaman geçirmeksizin bulgularını adı geçen
devletlere bildirerek yargı yetkisini kullanmak amacında olup olmadığını duyurur.
Madde 7: 1. Yargı yetkisi içindeki bir ülkede 4.
Maddede anılan bir suçu işlediği ileri sürülen bir
kimsenin bulunduğu bir taraf devlet, 5. Maddede
öngörülen durumlarda, onu geri vermeyecek olursa,
kovuşturma amacıyla durumu yetkili makamlara
sunar. 2. Bu makamlar, bu devletin yasalarına göre
ağır nitelikteki herhangi bir adi suç durumunda
olduğu gibi karar alır. 5. Maddenin 2. fıkrasında
anılan durumlarda, kovuşturma ve hüküm vermek
için gereken kanıt ölçüleri hiçbir biçimde 5.
Maddenin 1. fıkrasında değinilen durumlarda uygulanan ölçülerden daha düşük olamaz. 3. maddede
değinilen herhangi bir suça ilişkin olarak hakkında
işlem yapılan bir kimseye, bu işlemlerin her aşamasında adil bir davranış sağlanır.
Madde 8: 1. 4. maddede anılan suçlar, taraf
devletler arasında yürürlükte olan suçluların geri
verilmesi anlaşmasında suçlusu geri verilebilir suçlar olarak yer almış sayılır. Taraf devletler, suçluların geri verilmesi konusunda aralarında yapacakları
her anlaşmada, bu tür suçları suçlusu geri verilebilir suç saymayı üstlenir. 2. Suçluların geri verilmesini bir anlaşmanın varlığı koşuluna bağlayan bir
taraf devlet, kendisiyle geri verme anlaşması bulunmayan bir başka taraf devletten böyle bir istek alırsa, bu sözleşmeyi, bu gibi suçlar bakımından geri
vermenin yasal temeli sayılabilir. Suçluların geri
verilmesi, kendisinden istekte bulunulan devletin
yasalarında öngörülen öteki koşullara bağlıdır. 3.
Suçluların geri verilmesini bir anlaşmanın varlığı
koşuluna bağlamış olan taraf devletler, kendisinden
istekte bulunulan devletin yasaları tarafından öngörülen koşullara bağlı olmak üzere bu gibi suçları
aralarında suçlusu geri verilebilir suç sayarlar. 4.
Taraf devletler arasında suçluların geri verilmesi
amacıyla, bu gibi suçlar, sadece işlendiği yerde
değil, 5. maddenin 1. fıkrası uyarınca yargı yetkisini kullanması istenen Devletlerin ülkesinde de
işlenmiş gibi işlem görür.
Madde 9: 1.Taraf devletler, 4. maddede anılan
suçlardan herhangi biri için açılan ceza kovuşturması sırasında, kovuşturma için gereken tüm kanıtların elde bulunmasını sağlamak dahil, birbirlerine
her türlü yardımı yaparlar. 2. Taraf devletler, bu
maddenin 1. fıkrasına göre yükümlülüklerini, aralarında yapabilecekleri karşılıklı yardım anlaşmaları
uyarınca yerine getirirler.
Madde 10: 1. Taraf her devlet, yakalanan,
tutuklanan ya da hapse konulan bir kimsenin gözaltında bulundurulması, sorgulanması ya da uğrayacağı davranışlarla ilgili olabilecek yasa uygulayıcısı,
sivil ya da askeri personelle tıp personeli, resmi
görevliler ve öteki görevlilerin yetiştirilmesinde
işkence yasağına ilişkin eğitim ve bilgilerin tam
anlamıyla yer almasını sağlar. 2. Taraf her devlet,
anılan kimselerin ödev ve görevleri konusunda konmuş kural ve yönergelerde bu yasağa yer verir.
Madde 11: Taraf her devlet, herhangi bir
işkence uygulanmasını önlemek üzere yargı yetkisi
içindeki bir ülkede herhangi bir biçimde yakalanan,
tutuklanan ya da hapse konan kimselerin nasıl gözaltına alınacağı ve bunlara nasıl davranılacağı konusundaki düzenlemelerle sorgulama kural, yönerge,
yöntem ve uygulamalarını sistemli olarak gözden
geçirir.
Madde 12: Taraf her devlet, yargı yetkisi içindeki bir ülkede bir işkence eyleminin işlenmiş
olduğuna inanmak için yeterli gerekçe bulunduğunda, yetkili makamlarının en kısa sürede ve yansız
bir soruşturma yapmasını sağlar.
Madde 13: Taraf her devlet, yargı yetkisi içindeki herhangi bir ülkede işkenceye uğradığını ileri
süren bir kimseye, yetkili makamlarına şikayette
bulunma ve durumunun bu makamlarca en kısa
sürede ve yansız olarak incelenmesini isteme hakkı
tanır. Şikayetçi ve tanıkların, şikayetleri ya da gösterecekleri kanıtlardan ötürü tüm kötü davranışlara
ya da gözdağına karşı korunmalarını sağlar.
Madde 14: 1.Taraf her devlet, yasal sistemi
içinde, işkenceye uğrayan birinin olanaklar ölçüsünde tam iyileşmesini sağlama yolları dahil, zararının giderilmesini ve adil ve yeterli bir zorunlu tazminat hakkına sahip olmasını sağlar. İşkenceye
uğrayanın bu eylem sonucu ölümü halinde, geçiminden sorumlu oldukları kimseler bu tazminata
hak kazanır. 2. Bu sözleşme hükümleri, işkenceye
uğrayanın ya da öteki kimselerin ulusal yasalarına
göre sahip olabilecekleri giderim hakkını etkilemez.
Madde 15: Taraf her devlet, işkence sonucu verilmiş olduğu anlaşılan bir ifadenin, bu ifadenin verildiğine bir belge olmak üzere işkenceden suçlanan bir
kimseye karşı olması dışında, herhangi bir kovuşturmada bir kanıt olarak kullanılmamasını sağlar.
16
Madde 16: 1.Taraf her devlet, yargı yetkisi
içinde bulunan bir ülkede, bir resmi görevli ya da
resmi sıfatla davranan bir başkası tarafından ya da
onun kışkırtması ya da oluru ya da kabulüyle işlenmesi durumunda 1. Maddede tanımlanmış işkence
ölçüsünde olmayan başka zalimce, insanlık dışı ya
da onur kırıcı davranış ya da cezayı da önlemeyi
üstlenir. Özellikle 10, 11, 12. ve 13. maddelerde
yeralan yükümlülüklerini; işkenceye ilişkin hükümleri öteki zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı
davranış ya da cezaya ilişkin sayacak biçimde uygular. 2. Bu sözleşmenin hükümleri, zalimce, insanlıkdışı yada onur kırıcı davranış ya da cezayı yasaklayan ya da suçluların geri verilmesi ya da sınır dışı
edilmesine ilişkin öteki uluslararası belgelerin ya da
ulusal yasaların hükümlerini zedelemez.
BÖLÜM II Madde 17: 1.Aşağıda öngörülen
görevleri yerine getirmek üzere (bundan böyle
Komite olarak anılacak olan) bir İşkenceye Karşı
Komite kurulur. Bu Komite, yüksek ahlak kişiliği
ve insan hakları alanındaki yeterliğiyle tanınmış ve
kendi adlarına hizmet verecek olan on uzmandan
oluşur. Uzmanlar, Taraf devletlerce, hakça bir coğrafi dağılım ve hukuksal deneyimi olan kimi kişilerin katılmasını sağlayacak biçimde seçilir. 2.
Komite üyelerinin seçimi, taraf devletlerce aday
gösterilen kişiler arasından gizli oyla yapılır. Taraf
olan her devlet, kendi uyrukları arasından bir kişiyi
aday gösterebilir. Taraf devlet, kendi uyrukları arasından bir kişiyi aday gösterebilir. Taraf devletler,
aynı zamanda Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi uyarınca kurulan İnsan Hakları
Komitesi Üyesi bulunan ve İşkenceye Karşı
Komitede çalışmaya istekli olan kişileri aday göstermelerinin yararlı olacağını gözönüne alır. 3.
Komite üyelerinin seçimleri, taraf devletlerin iki
yılda bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından çağrısı yapılan toplantılarında olur. Taraf
devletlerin üçte ikisinin yeter sayıyı oluşturduğu bu
toplantılarda hazır bulunan ve oy veren temsilcilerin oylarından en çoğunu alan ve salt çoğunluğu
sağlayanlar Komiteye seçilir. 4. İlk seçim, bu sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki altı ay
içinde yapılır. Her seçim tarihinden en az dört ay
önce, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, taraf devletlere, üç ay içinde adaylarını sunmaya çağıran bir
yazı gönderir. Genel Sekreter, bu yolla gösterilmiş
tüm adayların, kendilerini aday gösteren taraf devletleri de belirten alfabetik bir listesini hazırlayarak
taraf devletlere sunar. 5. Komite üyeleri dört yıllık
bir süre için seçilir. Aday gösterildiklerinde yeniden seçilebilirler. Bununla birlikte, ilk seçimde
seçilmiş üyelerden beşinin süresi iki yılın sonunda
sona erer. İlk seçimden hemen sonra bu beş üyenin
adları, bu maddenin 3. fıkrasında değinilen toplantının başkanı tarafından ad çekmeyle belirlenir. 6.
Bir Komite üyesinin ölümü ya da çekilmesi durumlarında ya da başka bir nedenle komite görevini
yerine getirmediği durumlarda, onu aday göstermiş
olan taraf devlet, taraf devletlerin çoğunluğunun
onayına bağlı olmak ve ayrılan üyenin süresini
tamamlamak üzere kendi vatandaşları arasından bir
başka uzman atar. Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri tarafından önerilen atamanın bildirilmesinden sonraki altı hafta içinde taraf devletlerin
yarısından ya da çoğunluğunun olumsuz yanıt alınmadıkça sözkonusu onay verilmiş sayılır.
6. KARATAŞ, s.195; AKILLIOĞLU, Tekin.
İşkencenin, İnsanlıkdışı, Aşağılayıcı, Zalimce
Davranışların ve Cezaların Önlenmesi, İnsan
Hakları Yıllığı, C.10-11, Yıl:1988-1989 s.45; Özellikle Sözleşmenin 2. ve 16. Maddeler arası, bkz.
GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin Ulusalüstü
Belgeler, s.45-49
7. GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin
Ulusalüstü Belgeler, s.49
8. AKILLIOĞLU, İşkencenin, İnsanlıkdışı,
Aşağılayıcı, Zalimce Davranışların ve Cezaların
Önlenmesi, s.46
9. GEMALMAZ, Yaşam Hakkı ve İşkence
Yasağı, s.312
10. GEMALMAZ, İşkence Yasağına İlişkin
Ulusalüstü Belgeler, s.44
11. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.64;
GEMALMAZ Mehmet Semih. Ulusalüstü İnsan
Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Beta
Yay. İstanbul 1997 s.260
12. BALCI - SÖNMEZ. Temel Belgelerde İnsan
Hakları, s.265
13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Madde 1: Yüksek Sözleşmeci Taraflar, kendi
yetki alanları içinde bulunan herkese bu sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar.
Madde 2, Yaşama hakkı: 1. Herkesin yaşam
hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm
cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında
mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez. 2.
Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete
başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz: a) Bir kimsenin yasadışı
şiddete karşı korunması için; b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak
tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek
için; c) Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için.
17
Madde 3, İşkence yasağı: Hiç kimse işkenceye,
insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere
tabi tutulamaz.
Madde 5, Özgürlük ve güvenlik hakkı:
1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine
hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada
belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden
yoksun bırakılamaz. a) Kişinin yetkili mahkeme
tarafından mahkûm edilmesi üzerine usulüne uygun
olarak hapsedilmesi; b) Bir mahkeme tarafından,
yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün
yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun
olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması; c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe
bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten
sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını
doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla,
bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere
yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması; d)
Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne
uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu
durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili
merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak
tutulu durumda bulundurulması; e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir
alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin
veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu
durumda bulundurulması;
f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır
dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte
olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması
veya tutulu durumda bulundurulması; 2.Yakalanan
her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir
dille bildirilir. 3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev
yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli
önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest
bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir. 4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes,
özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında
kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı
görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için
bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. 5. Bu
madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.
14. İşkencenin ve Gayri İnsani ya da
Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesine
Dair Avrupa Sözleşmesi
Madde 1
İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü
Ceza veya Muamelenin Önlenmesi için bir Avrupa
Komitesi teşkil olunacaktır (bundan sonra "Komite"
olarak anılacaktır). Komite, ziyaretler yapmak suretiyle, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilere yapılan muameleyi, gerekli ise bu gibi kişilerin işkence
ve gayri insani ya da küçültücü ceza veya muameleden korunmalarının kuvvetlendirilmesi amacıyla
inceleyecektir.
Madde 2
Her bir taraf, bu sözleşmeye uygun olarak, yetkili olduğu ve bir kamu makamı tarafından hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin bulunduğu herhangi bir yere ziyaretler yapılmasına izin verecektir.
Madde 3
Bu sözleşmenin uygulanmasında, Komite ve
ilgili tarafın yetkili milli makamları birbirleriyle
işbirliği yapacaklardır.
Madde 4
1. Komite, tarafların sayısına eşit sayıda üyelerden oluşacaktır. 2. Komite üyeleri, Sözleşmenin kapsadığı alanlarda insan hakları konusunda yetkileriyle
tanınan veya mesleki deneyimi olan yüksek ahlaki
karaktere sahip kişiler arasından seçilecektir. 3.
Komitenin iki üyesi aynı devletin vatandaşı olmayacaktır. 4. Üyeler kendi kişisel sıfatları ile görev yapacaklar, bağımsız ve tarafsız olacaklar, ve Komiteye
etkin şekilde hizmet vermeye hazır olacaklardır.
Madde7
1. Komite, 2. maddede belirtilen yerlere ziyaretler düzenleyecektir. Devrevi ziyaretlerden ayrı
olarak; Komite şartların gerektirmekte olduğunu
gördüğü takdirde, bu nitelikte başka ziyaretler de
düzenleyebilir. 2. Genel bir kural olarak, ziyaretler
en az iki Komite üyesi tarafından yapılacaktır.
Komite, gerekli gördüğü takdirde, uzmanlardan ve
tercümanlardan yararlanacaktır.
Madde 8
1. Komite, ilgili taraf hükümetine ziyaret
yapma niyetini bildirecektir. Bu bildirimden sonra
Komite, 2. maddede belirtilen herhangi bir yeri,
herhangi bir zamanda ziyaret edebilir. 2. Taraf ülke,
Komiteye görevini ifa etmesi için aşağıdaki kolaylıkları sağlayacaktır: a) Ülkesine giriş ve kısıtlama
olmaksızın seyahat hakkı; b) Hürriyetinden yoksun
bırakılan kişilerin bulundukları yerler hakkındaki
tüm bilgilerin sağlanması; c) Hürriyetinden yoksun
bırakılan kişilerin bulunduğu her türlü yere, buralarda kısıtlama olmadan dolaşma hakkı dahil olmak
üzere, sınırsız giriş; d) İlgili tarafın elinde olup da,
Komitenin görevini yapması için gerekli olan diğer
bilgilerin sağlanması. Bu gibi bilgilerin istenmesinde, Komite, milli hukuk ve mesleki ahlakın uygulanabilir kurallarını dikkate alacaktır.3. Komite, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerle özel olarak
görüşebilir. 4. Komite, ilgili bilgi verebileceğine
inandığı herhangi bir kişi ile serbestçe muhabere
edebilir. 5. Komite, gerekiyorsa, ilgili tarafın yetkili
makamlarına gözlemlerini derhal bildirebilir.
18
Madde 9
1. İstisnai şartlarda, ilgili tarafın yetkili
makamları, Komite tarafından teklif olunan belirli
bir ziyaret yerine veya ziyaret zamanına karşı
Komiteye girişimde bulunabilirler. Bu gibi girişimler, yalnızca, milli savunma, kamu güvenliği, kişilerin hürriyetlerinden yoksun bırakıldıkları yerlerde
ciddi karışıklık, bir kişinin sağlık durumu veya
ciddi bir suça taalluk eden acil bir sorgulamanın
yürütülüyor olması gerekçeleriyle yapılabilir. 2. Bu
gibi girişimleri takiben, Komite ve ilgili taraf,
durumu açıklığa kavuşturmak ve Komitenin görevini süratle yerine getirmesini sağlayacak düzenlemeler üzerinde mutabık kalmak üzere hemen yekdiğeri
ile danışmalara girişecektir. Bu düzenlemeler,
Komitenin ziyaret etmeyi önerdiği herhangi bir
şahsın başka bir yere nakledilmesini kapsayabilir.
Ziyaret yapılıncaya kadar ilgili Taraf, Komiteye alakalı kişi hakkında bilgi sağlayacaktır.
Madde 10
1. Her ziyaretten sonra Komite, ilgili Tarafın
sunabileceği gözlemleri de dikkate alarak, ziyaret
sırasında tespit ettiği vakıalar hakkında bir rapor
düzenleyecektir. Komite, gerekli gördüğü takdirde
tavsiyelerine de yer verebileceği raporunu ilgili
tarafa gönderecektir. Komite, ilgili taraf ile, hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin daha iyi korunmaları konusunda gerekli ise önerilerde bulunmak
maksadıyla, danışmalarda bulunabilir. 2. İlgili taraf
işbirliği yapmadığı, ya da Komitenin tavsiyeleri ışığında durumun iyileştirilmesini reddettiği takdirde,
Komite, ilgili tarafa görüşlerini bildirme imkanının
verilmesini müteakip, üyelerinin üçte-iki çoğunluğu
ile, konu hakkında kamuya bir açıklama yapılmasına karar verebilir.
Madde 11
1. Komite tarafından ziyaret ile ilgili olarak
toplanan bilgiler, Komite raporu ve ilgili taraf ile
danışmalar gizli olacaktır. 2. Komite, ilgili tarafın
talep etmesi halinde, ilgili tarafın yorumları ile birlikte raporunu yayınlayacaktır. 3. Bununla birlikte,
ilgili şahsın açık rızası olmaksızın hiçbir şahsi bilgi
yayınlanmayacaktır.
18. KARATAŞ, 193; REİSOĞLU, s.49;
GEMALMAZ, Prof. Dr. Mehmet Semih.
“İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesinin
Açıkladığı Türkiye Raporu (15 Aralık 1992) ve
Çıkartılması Gereken Dersler”, Ankara Barosu
Dergisi, Sayı:1993/1, Yıl:50 s.89-112; Özellik
Komitenin faaliyetleri ve çalışma biçimi için bkz.
GEMALMAZ, Mehmet Semih. “İşkencenin Önlenmesi Avrupa Komitesinin Etkinlikleri (Kasım 1989
– Aralık 1990), Tarık Zafer Tunaya’ya Armağan,
İstanbul Barosu Yay. İstanbul 1992 s.87-98
19. 18 Aralık 2000 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı
Madde 1. - İnsanlık onuru, ihlal edilemez.
Saygı gösterilmeli ve korunmalıdır.
Madde 2. - Yaşama hakkı 1. Herkes, yaşama
hakkına sahiptir. 2. Hiç kimse, ölüm cezasına çarptırılmamalı veya idam edilmemelidir.
Madde 3. - Kişinin bedensel ve ruhsal dokunulmazlık hakkı. 1. Herkes, kendi bedensel ve ruhsal dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkına
sahiptir. 2. Tıp ve biyoloji alanlarında, özellikle aşağıda belirtilenlere saygı gösterilmelidir:- yasada
belirtilen usullere uygun olarak ilgili kişinin özgürcü ve bilinçli olarak vereceği muvafakat,- özellikle
kişilerin seçilmesini amaçlayan insan ırkının soyaçekim yoluyla ıslahına yönelik uygulamaların
yasaklanması, - insan bedeninin ve bölümlerinin
ticari bir kazanç kaynağı haline getirilmesinin
yasaklanması, - insanların kopyalama yoluyla üretilmesinin yasaklanması.
Madde 4. - İşkence veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya ceza yasağı Hiç kimse, işkenceye veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya
cezaya tabi tutulmamalıdır.
Madde 6. - Özgürlük ve güvenlik hakkı Herkes
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahiptir.
16. GEMALMAZ, Ulusalüstü İnsan Hakları
Hukukunun Genel Teorisine Giriş, s.268; REİSOĞLU, Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, s. 57
20. MADDE 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında,
kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tâbi tutulamaz. (...) (*) Meşru müdafaa hali, yakalama
ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir
tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir
ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim
veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına
kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana
gelen öldürme fiileri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
17. REİSOĞLU, s. 57; TANÖR Bülent,
Türkiye’de Demokratik Standartların Yükseltilmesi
– Tartışmalar ve Son Gelişmeler, Türkiye Sanayici
ve İşadamları Derneği Yayını, İstanbul 1999 s.122
21. MADDE 19 - Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen, mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
15. REİSOĞLU, s.44; KARATAŞ, s.192;
GEMALMAZ, Ulusalüstü İnsan Hakları
Hukukunun Genel Teorisine Giriş, s.267; AKILLIOĞLU, İşkencenin, İnsanlıkdışı, Aşağılayıcı,
Zalimce Davranışların ve Cezaların Önlenmesi, s.45
19
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması, bir küçüğün gözetim altında ıslahı
veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir
kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil
eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol
tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir
kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için
kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır
dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında
kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü
halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar
herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması
halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç
hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine
en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre
hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen
suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu
süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir. Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir. Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin
yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir
güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkına sahiptir.Bu esaslar dışında bir işleme tabi
tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir.
22. MADDE 38 - Kimse, işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği
zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan
daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine
geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse
suçlu sayılamaz. Hiç kimse kendisini ve kanunda
gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
23. MADDE 125 - İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde
bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.
Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir. İdare, kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.
24. MADDE 94 - (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden
acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan
oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2)
Suçun; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya
da gebe kadına karşı, b) Avukata veya diğer kamu
görevlisine karşı görevi dolayısıyla, işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. (3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde
gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. (4) Bu suçun işlenişine
iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi
cezalandırılır. (5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim
yapılmaz.
MADDE 95 - (1) İşkence fiilleri, mağdurun; a)
Duyularından veya organlarından birinin işlevinin
sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye
sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karşı işlenip
de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden
olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza,
yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata
girmesine, b) Duyularından veya organlarından
birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da
çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d)
Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına
karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden
olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza,
bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. (4) İşkence sonucunda
ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına hükmolunur.
20
25. MADDE 96 - (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi
hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. (2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren
fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından
kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya,
babalık veya analığa ya da eşe karşı, işlenmesi
halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur
26. MADDE 256 - (1) Zor kullanma yetkisine
sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada,
kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama
suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
27. MADDE 257 - (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da
kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller
dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya
gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya
kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
28. MADDE 90 - (1) Aşağıda belirtilen hallerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir: a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.b) Suçüstü
bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması. (2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini
gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal
başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama
yetkisine sahiptirler. (3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara,
beden veya akıl hastalığı, malullük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara
karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması
şikâyete bağlı değildir. (4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanuni haklarını derhal bildirir. (5)
Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen
veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan
kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen
bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının
ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim
veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhal iadesi istenir.
29. MADDE 91 - (1) Yukarıdaki maddeye göre
yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına
alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından
itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama yerine
en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için
zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz. (2)
Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden
zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini
düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır. (3)
Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her
defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle
uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı
süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhal
tebliğ edilir. (4) Yakalama işlemine, gözaltına alma
ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da
birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine
başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak
üzerinde yaparak derhal ve nihayet yirmidört saat
dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın
veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın
yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir
ya da yakalananın derhal soruşturma evrakı ile
Cumhuriyet Savcılığı’nda hazır bulundurulmasına
karar verilir. (5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh
ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi
hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve
yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet
Savcısı’nın kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle
yakalama işlemi uygulanamaz. (6) Gözaltına alınan
kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh
ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir.
Sorguda müdafii de hazır bulunur.
30. MADDE 92 - Cumhuriyet başsavcıları veya
görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adli
görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade
alma odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına
alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile
ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
nezarethaneye alınanlar defterine kaydederler.
MADDE 94 - Hâkim veya mahkeme tarafından
verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya
kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne
çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza
hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa
zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.
21
31. MADDE 95 - Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi
uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir
yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin
haber verilir. Yakalanan veya gözaltına alınan
yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde,
durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna
bildirilir.
32. CMK Madde 149 - (1) Şüpheli veya sanık,
soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir
veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanuni temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya
sanığa müdafi seçebilir. (2) Soruşturma evresinde,
ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme,
ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve
hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez,
kısıtlanamaz.
33. CMK Madde 147 - (1) Şüphelinin veya
sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:a) Şüpheli veya
sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla
yükümlüdür.b) Kendisine yüklenen suç anlatılır. c)
Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki
yardımından yararlanabileceği, müdafinin ifade
veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine
bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir
müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde,
kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. d) 95. madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı
derhal bildirilir. e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir. f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin
toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi
aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı
tanınır. g) İfade verenin veya sorguya çekilenin
kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik
imkânlardan yararlanılır. i) İfade veya sorgu bir
tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen
hususlar yer alır: 1. İfade alma veya sorguya çekme
işleminin yapıldığı yer ve tarih. 2. İfade alma veya
sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin
isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen
kişinin açık kimliği.3. İfade almanın veya sorgunun
yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip
getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise
nedenleri. 4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya
sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından
okunduğu ve imzalarının alındığı. 5. İmzadan
çekinme halinde bunun nedenleri.
34. Madde 148 - (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici
nitelikte kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma,
aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları
kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler
yapılamaz. (2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. (3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile
verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. (4)
Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade,
hakim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık
tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem
ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
35. MADDE 141 - (1) Suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında; a) Kanunlarda belirtilen
koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, b) Kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmayan, c)
Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan
haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen, e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan
veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya
yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, f)
Mahkum olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği
süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya
işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece
para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu
cezayla cezalandırılan, g) Yakalama veya tutuklama
nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine,
yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı
hallerde sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya
tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, i)
Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, j) Eşyasına veya diğer malvarlığı
değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan
veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya
da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı
kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, kişiler,
maddi ve manevi her türlü zararlarını, devletten
isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen
karara geçirilir.
36. Madde 37: 1) Hükümlü hakkında kurumda,
düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve
disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük,
yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği
veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu
olarak ihlal ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları
uygulanır.
22
37. Disiplin ve cezalandırma 27. Disiplin ve
düzen, sebatla sürdürülür; ancak hapishane güvenliği ve topluluk yaşamının huzuru için gerekli
olandan daha fazla kısıtlama yapılamaz….. (1) Hiç
bir mahpus, disiplin gerekçesiyle kurum hizmetlerinde çalıştırılamaz. (2) Ancak bu kural, uygulanacak rejimin amacı bakımından mahpuslardan oluşturulan gruplara, denetim altında belirli sosyal,
eğitimsel ve sportif faaliyetler ve işlerin yaptırıldığı
öz yönetime dayanan sistemlerin gereği gibi yürütülmesini engellemez….31. Disiplin suçları bakımından bedensel ceza, karanlık bir hücreye konulma ve her türlü zalimane, insanlıkdışı ve onur kırıcı ceza verilmesi tamamıyla yasaktır. …32…(3)
Sağlık görevlisi bu tür cezayı çekmekte olan mahpusları her gün ziyaret eder; sağlık görevlisi, mahpusun fiziksel ve ruhsal sağlığı bakımından bu
cezanın sona erdirilmesini veya değiştirilmesini
gerekli görmesi halinde, durumu kurum yöneticisine tavsiye eder.
38. MADDE 3 - 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313,
314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.
MADDE 4 - Aşağıdaki suçlar 1. Maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere
kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde
işlendiği takdirde, terör suçu sayılır: a) Türk Ceza
Kanunun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107,
108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148,
149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200,
202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265,
294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile
310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar. b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar
ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda
tanımlanan suçlar. c) 31.08.1956 tarihli ve 6831
sayılı Orman Kanunu’nun 110. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman
yakma suçları. ç) 10.07.2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ve
hapis cezasını gerektiren suçlar. d) Anayasanın 120.
maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara
ilişkin suçlar. e) 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun
68. maddesinde tanımlanan suç.
39. MADDE 10 - Bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili olarak, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 250 ilâ 252. maddelerinde hüküm
bulunmayan hususlarda diğer hükümleri uygulanır.
Ancak; a) Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı
süresi uzatılan kişinin durumu hakkında
Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına
bilgi verilir. b) Şüpheli, gözaltı süresince yalnız bir
müdafinin hukuki yardımından yararlanabilir.
Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; ancak bu
süre içerisinde ifade alınamaz. c) Şüphelinin kolluk
tarafından ifadesi alınırken, ancak bir müdafi hazır
bulunabilir. ç) Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine
sadece sicil numaraları yazılır. d) Müdafiin dosya
içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması,
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir. e) Bu Kanun kapsamında yeralan suçlardan dolayı yapılan soruşturmada müdafinin savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları
ve tutuklu bulunan şüpheli ile yaptığı konuşmaların
kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, müdafinin terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı
haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya
belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet savcısının
istemi ve hâkim kararıyla, bir görevli görüşmede
hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin müdafine verdiği veya müdafince bu kişiye verilen belgeler
hâkim tarafından incelenebilir. Hâkim, belgenin
kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer itiraz edebilirler. f) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135.
maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (8)
numaralı alt bendindeki, 139. maddesinin yedinci
fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendindeki
ve 140. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin
(5) numaralı alt bendindeki istisnalar uygulanmaz.
g) 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 92. maddesinin ikinci fıkrası hükmü bu Kanun kapsamında
yer alan suçlar bakımından da uygulanı
MADDE 15: Terörle mücadelede görevalan
istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personelin, bu görevlerinin ifasından doğduğu iddia edilen suçlardan dolayı yapılan
soruşturma ve kovuşturmalarda müdafi olarak belirlediği en fazla üç avukatın ücreti ödenir ve bunlara
avukatlık ücret tarifesine bağlı olmaksızın yapılacak
ödemeler, ilgili kuruluşların bütçelerine konulacak
ödenekten karşılanır.
40. Ek MADDE 9: ….Sanık polis, hakkında
dava açıldığı takdirde duruşmadan vareste tutulabilir. Olayın mahiyetine ve kusurun derecesine göre,
İçişleri Bakanlığınca durumu uygun görülen polisin
vekalet verdiği avukatın ücreti, Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. Avukat tutma ve ücret ödeme usul ve esasları
yönetmelikte gösterilir.
41. MADDE 17 – Polisin: A) Kanun ve usul
dairesinde verdiği emre itaatsizlik ve ittihaz eylediği tedbirlere riayetsizlik edenler; B) Vazife yapar-
23
ken polise mukavemette bulunan veya vazifesinden
alıkoymak maksadiyle polise zorla karşı koyan ve
yakalanmadıkları takdirde hareketlerinde devam
etmeleri melhuz bulunan şahıslar; (Değişik: 3233 –
16.6.1985) Karakola götürülüp haklarında tanzim
olunacak evrakla beraber adliyeye verilirler. (Ek
Fıkralar: 2261 – 19.2.1980) Polis suç işlenmesini
önlemek veya işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için kişilerden (KENDİNİN POLİS OLDUĞUNU BELİRLEYEN BELGEYİ
GÖSTERDİKTEN SONRA) kimliğini sorabilir. Bu
istem karşısında herkes nüfus hüviyet cüzdanı,
pasaport veya resmi bir belgeyi göstererek kimliğini
belirlemek zorundadır. (Ek fıkra: 3233 –
16.06.1985) Kimliğini bir belge ile veya polisçe
tanınmış kişilerin tanıklığı ile ispat edemeyenler ve
gösterdikleri belgelerin doğruluğundan şüphe edilen kişiler, aranan kişilerden olup olmadıkları anlaşılıncaya veya gerçek kimliği ortaya çıkıncıya kadar
yirmidört saati geçmemek üzere polisçe gözaltına
alınabilirler. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları
hususunda gerekli kolaylık gösterilir (Ek fıkra:
3233 – 16.06.1985). Kimliği tespit edilemeyen veya
nüfusa kayıtlı olmadığı anlaşılan ve nüfus idarelerine gönderilmesi gerekenlerin parmak izi veya fotoğrafları alındıktan sonra kimliklerinin tespiti veya
nüfusa kayıtlarının temini için tüzükte gösterilen
esas ve usullere göre işlem yapılır.
42. MADDE 11 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982)
Devlet memurları kanun, tüzük ve yönetmeliklerde
belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından
verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ve
görevlerinin iyi ve doğru yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar. Devlet memuru amirinden
aldığı emri, Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik
hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu
aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde israr
eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri
yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine
getirilmez, yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu
güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen
istisnalar saklıdır.
43. MADDE 13 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982)
(Değişik 1. fıkra: 3657 – 06.06.1990) Kişiler kamu
hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları
zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kâğıtların ilgili personel tarafından
zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen
miktar, cezaî takibat sonucu beklenmeden Hazine
tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel
hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 4748 – 26.3.2002 / m.3) İşkence ya da
zalimane, gayri insani veya haysiyet kırıcı muamele
suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince verilen kararlar sonucunda devletçe
ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele
rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır. 12. maddeyle bu maddede belirtilen
zararların nevi, miktarlarının tespiti, takibi, amirlerin sorumlulukları ve yapılacak işlemlerle ilgili
diğer hususlar Başbakanlıkça düzenlenecek yönetmelikle belirlenir.
44. MADDE 128 - (Değişik: 2670 – 12.05.1982)
Disiplin amirleri uyarma, kınama ve aylıktan kesme
cezalarını soruşturmanın tamamlandığı günden itibaren 15 gün içinde vermek zorundadırlar. Kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren hallerde soruşturma dosyası, kararını bildirmek üzere
yetkili disiplin kuruluna 15 gün içinde tevdi edilir.
Disiplin kurulu, dosyayı aldığı tarihten itibaren 30
gün içinde soruşturma evrakına göre kararını bildirir. Memurluktan çıkarma cezası için disiplin amirleri tarafından yaptırılan soruşturmaya ait dosya,
memurun bağlı bulunduğ kurumun yüksek disiplin
kuruluna tevdiinden itibaren azamî altı ay içinde
bu kurulca, karara bağlanır.
45. Madde 8 - Meslekten çıkarma cezasını
gerektiren eylem, işlem, tutum ve davranışlar şunlardır:….39 - İş sahiplerine ya da herhangi bir
nedenle emniyet binalarına gelen ya da getirilenlere
işkence yapmak. Madde 13 - Bu Tüzükte disiplin
suçu olarak saptanan eylem, işlem, tutum ve davranışlar dışında herhangi bir biçimde görevin takdir
ve yerine getirilmesinde hoşgörü veya savsaklaması
görülen memura kınama cezası verilir. Bu hoşgörü
veya savsaklama devleti veya kişileri zarara uğratmış
veya hizmetin gecikmesine, durmasına ya da aksamasına neden olmuşsa, durumun ağırlığına ve zararın derecesine göre, daha ağır bir ceza verilebilir.
24
2. TOHAV İŞKENCE REHABİLİTASYON
MERKEZİ (TOHAV/İRM) 2011 YILI
RAPORU
TOHAV İşkence Rehabilitasyon Merkezi
(TOHAV/İRM); “Resmi görevliler tarafından
uygulanan sistematik işkenceye bağlı travmaya uğrayanların” travma ile baş etme sürecinde, tıp biliminin bütün branşlarından ve sosyal destek
programlarından bir disiplin içinde koordine
eden bir referans merkezidir. Diğer bir deyişle;
süreci ‘tedavi ve rehabilitasyon’ olarak tanımlamaktadır.
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı
Sözleşme’de “İşkence, bir kişiye veya bir üçüncü kişiye, bu kişinin veya üçüncü kişinin işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf
elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir
sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu
sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki
veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir
fiil olarak” tanımlanmaktadır.
Bu genel tanımı yorumladığımızda;
işkence, tıbbi olduğu kadar hukuki ve sosyal yönü olan karmaşık bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Fiziksel yaralanmalardan daha fazla ruhsal yaralanmalar meydana getirmektedir. Ruhsal yaralanmaların
sosyal ve hukuksal anlamda ağır sonuçları
olmaktadır. Bundan dolayı rehabilitasyon,
tıbbi yardımın yanında, hukuki ve sosyal
desteği de kapsamaktadır.
Bireysel travma ile baş etme yollarının
bulunması sürmekte olan toplumsal travma
ile baş etme süreçlerini kolaylaştırır.
Tedavi ve rehabilitasyon süreci
“İstanbul Protokolü” ilkeleri uyarınca
yürütülmektedir. Tüm bu ilkeleri pozitif
anlamda geliştirecek deneyimler kazanılmaya çalışılmaktadır. Bu anlamda rehabilitasyon merkezimiz, aynı zamanda akademik bir referans merkezidir. Geçmiş yıllardaki deneyimlerimiz en büyük yol göstericimizdir.
Uygulanan terapi yöntemleri ve süreci
Terapi terimi, tıbbi tedavinin karşılığı
olmakla beraber rehabilitasyon çalışmaları
anlamında da kullanılmaktadır. Uygulanan
terapi, tıbbi uygulamaların tedavi edici
yöntemlerinden ve rehabilitasyon dallarından faydalanmak suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Rehabilitasyon, kişinin geçirmiş olduğu
bir hastalık ya da travmanın, vücutta fiziksel veya ruhsal kalıcı iz bırakması sonucu,
kişinin yaşamını bağımsız sürdürebilmesini ve yaşadığı topluma yeniden uyum sağlamasını amaçlayan tıp uygulamalarını içerir. Rehabilitasyon denince, genel sakatlık
ve sonrası fizik tedavi akla gelmektedir.
Ancak işkence rehabilitasyonunda sakatlık
yerine travma, fizik tedavi yerine ise medikal ve paramedikal destek anlaşılmalıdır.
Tedavi edici kısım, Medikal ve
Paramedikal yöntemlerle gerçekleşmektedir. Medikal terapi; destekleyici tedaviler,
fiziksel tedavi, psikiyatrik yardım ve cerra-
25
hi girişimlerden oluşmaktadır. Destekleyici
tedaviler ise, tıbbi branşların konsültasyonları sonucu karar verilen ilaç, araçgereç ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinden
oluşmaktadır.
Medikal terapide iç hastalıkları ve
nöroloji tedavi yöntemleri; İRM sorumlu
doktoru tarafından yürütülmektedir.
Medikal terapi içindeki diğer konsültasyonlar; nöroloji, göz, üroloji, göğüs hastalıkları, kulak-burun-boğaz, kadın hastalıkları, diş hekimliği, kardiyoloji ve diğer
dahili branşlar olup, gönüllü ve profesyonel hekimlerimizce merkez dışındaki sağlık kuruluşlarında yapılmaktadır.
Konsültasyonları merkez sorumlu hekimi
toparlayıp, değerlendirmektedir.
Fiziksel tedavi rehabilitasyon içinde
önemli bir yer tutmaktadır. Fizyoterapi,
farmakoterapi ve psikiyatri desteği ile
uygulanmaktadır. Fizyoterapideki ana
hedef, afferent deşarjı artırmak için eklemkas dengesini ve en uygun hareket patentlerini elde etmektir. Başvurucunun gereksinimlerine göre de ekstra fizyoterapi yöntemleri uygulanır. Vücudun yeniden
tanımlanması ve kimliğin restorasyonu
amaçlanmaktadır. İşkence sonrasında bedeni bütünüyle algılama, duruş, nefes alış,
bilinçli-kontrollü motor hareketler ve
bedensel ifade şekillerinin tekrar restorasyonu bu teknikle mümkün olmaktadır.
Gevşeme ve solunum egzersizleri, hareket
motivasyonu, dokunma, masaj ve dans
kombinasyonunun kullanıldığı bu yöntem,
işkence sonrası rehabilitasyonda ağrının
giderilmesi, postürün düzeltilmesi gibi
fiziksel yararların yanında, psikolojik
sorunların azalmasını ve psikoterapinin
etkinliğinin artmasını da sağlamaktadır.
Medikal terapinin içerisinde psikiyatrik
yardım (psikoterapi) büyük yer kaplamaktadır. Başvurucu kabul hekimin görüşmesi
sonrası, Psikiyatrist/psikolog tarafından
psikolojik durumuna göre terapiye alınmaktadır. Başvurucuların psikoterapiye
alınmaları, onların onayları dikkate alınarak programlandırılmaktadır. Başvuruda
bulunan vakanın ayrıntılı psikiyatrik
anamnezi alındıktan sonra, başvurucunun
genel, ruhsal ve fiziksel durumu göz önüne
alınarak psikoterapiye karar verilmektedir.
Başvurucularımızdan bir kısmı için cerrahi operasyon gerekli olabilmektedir. Bu
başvurucularımızın operasyonları; genel
cerrahi, göz, beyin cerrahi, ortopedi ve
diğer cerrahi branşlarda merkezimiz dışında gönüllü ve profesyonel hekimlerce özel
sağlık kuruluşlarında gerçekleştirilmektedir. Bu başvurucularımızın cerrahi operasyonları için operasyonun yapılacağı hastaneden randevu alınmakta ve merkezden
sorumlu hekim, operasyonu gerçekleştirecek hekimlerle görüştükten sonra, başvurucumuza operasyon hakkında bilgiler vermekte ve kendisinin bu tarihe kadar yapacağı hazırlıkları aktarmaktadır.
Cerrahi operasyon geçirecek olan başvurucularımızın, operasyondan önce herhangi bir korku ve kaygı taşıyıp taşımadıklarını tespit etmek ve varsa olası kaygılarını gidermek amacıyla psikiyatrist/psikolog/sosyal hizmet uzmanı ile görüşmesi
sağlanarak, rahat bir halde operasyon
zamanına hazırlamaktayız.
Paramedikal destek, medikal yöntemlerin yanı sıra sosyal, hukuki ve diğer yardımlardan terapi sürecinde faydalanılması
amaçlanmaktadır. İşkence sosyal bir olgu
olduğundan destek yöntemi de işkence
rehabilitasyon sürecinde büyük önem
kazanmaktadır.
2011 Yılında TOHAV/ İRM’ye yapılan
başvurular sonucunda;
• 2011 yılı içerisinde 60 işkence mağduru ilk defa rehabilitasyon ve tedavi
için kabul edilmiştir.
26
• 2011 yılı öncesinden tedavi ve rehabilitasyonları devam eden 29 eski başvurucu ile yeniden gözaltına alınmaları nedeniyle akut başvuru yapan 10
eski başvurucu olmak üzere toplam
39 eski başvurucuya tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verilmiştir.
• Böylece bu yıl içinde toplam 99
işkence mağdurunun tedavisi sürdürülmüştür.
Başvurucuların etnik dağılımları46
Bu sene geçen yıllardaki gibi Kürt
kökenliler üzerinde baskı ve işkencenin
artarak devam ettiği gözlenmektedir. Etnik
çeşitlilik gösteren başvurucularımızla iletişim kendi dillerinde yapılmaktadır. Kürt
başvurucularımızla, Kürtçe bilen başvurucu hekimi diyalog kurmaktadır, mülteci
olan başvurucularımıza ise kendi dillerinde
iletişimi sağlayacak tercümanlar aracılığı
ile destek verilmektedir. Kürtçe dışındaki
tercüman desteği mülteci dayanışma
kurumlarından sağlanmıştır.
Tecrübelerimiz başvuruculara kendi dillerinde iletişim kurarak yapılan yardımın
olumlu sonuçlar almamızı sağladığını göstermektedir.
İran % 3
(2 Kişi)
Türk % 15
(9 Kişi)
Başvurucuların Cinsiyet
ve Yaş Dağılımları
Erkek % 83
(50 Kişi)
Kadın % 17
(10 Kişi)
Bu yıl erkek başvurucuların sayısı
kadın başvuruculara göre daha fazladır.
İstanbul’da tek merkezimizin olması, gözaltı ve tutukluların daha çok Doğu ve
Güneydoğu illerinde yaşanması dolayısıyla
başvuru süreçlerini zorlaştırmaktadır ki bu
durum erkek başvurucuları içinde geçerli
olsa da kadınlar için daha fazla dezavantaj
yaratmaktadır. Kadınların başvurularının
az olmasında diğer nedenleri de vakıf dışı
faktörlerde aramak gerekiyor.
Arap/Afrika % 7
(4 Kişi)
Kürt % 75
(45 Kişi)
46. İstatistiklerde 2011 yılı içerisinde başvurusu alınan başvuruculara ait bilgiler vardır.
2010 yılından beri tedavisi süren hastalar
ve önceki yıllarda başvuru yapıp bu yıl
içinde tekrar tedaviye gelen hastalara ait
bilgiler geçmişe ait olduğu için, istatistiklerde yer almamıştır.
Bu yıl içinde TOHAV/İRM’ye başvuranların en yaşlısı 58, en genci 19 yaşındadır. 2011 Yılı içerisinde başvuran başvurucuların 50’si erkek, 10’u ise kadındır. Bu
yıl başvurucuların yaş ortalaması 33’tür.
Kadın başvurucuların yaş ortalaması
37’dir. Kadın başvurucuların en küçüğü 23
yaşında, en büyüğü ise 52 yaşındadır.
Erkek başvurucuların yaş ortalaması ise
38’dir. Erkek başvurucuların en küçüğü 19,
en büyüğü 58 yaşındadır.
27
Başvurucuların Gözaltı Nedenleri
Siyasi % 95
(57 Kişi)
Diğer % 5
(3 Kişi)
Siyasi başlık altında her türlü demokratik muhalif faaliyetlere katılıp şiddete
maruz kalanlar tanımlanmaktadır. Bu tanımı, merkezimizin başvuru almasında yeter
kabul etmekteyiz. Diğer başlığında bulunanlarda ise sığınmacı olarak ülkesini terk
etmiş olanlar kastedilmektedir. Bu grupta
yer alan başvurucularımız ise hem kendi
ülkelerinde çeşitli nedenlerle gözaltı yaşamış hem de Türkiye’de yapılan kontrollerde (pasaport ve diğer evrakların eksikliği)
gözaltı yaşamış olanlardır.
Başvurucuların hukuki durumları
Dikkati çeken bir özellik yargılanma
sayıları ile hükümlü sayıları arasında ki
açık farktır. Birçok kişinin uzun süre
tutuklu kalmasına rağmen beraat ettiği tespit edilmiştir. Burada “tutuklama” bir
cezai yaptırım olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinde işkenceye uğrama oranının yüksekliği de dikkat çekmektedir.
Cezaevlerinde; tutuklu-sağlık çalışanı ilişkisi, hasta hakları ve temel insan hakları
standardına uygun davranılmadığı görülmektedir.
Hastane anlamında bir tane bile cezaevi sağlık kurumu yoktur.
Başvurucularımızın tamamı cezaevlerinde
tedavi olamadıklarını ifade etmişlerdir.
Yine cezaevlerinde idare–tutuklu anlaşmazlıkları ileri safhadadır. Bu ve benzeri
nedenlerden dolayı sık sık açlık grevleri
yaşanmaktadır. Başvurucularımız F tipi ve
E tipi denilen yeni tecrit ağırlıklı cezaevlerinde, ağır tecrit şartlarının uygulandığını
ifade etmektedirler. Bu dönemde son yasal
düzenlemeler nedeniyle tahliye olanların
büyük çoğunluğu F tipi ve E tipi cezaevi
çıkışlılardır.
Cezaevlerinden çıkan
başvurucuların kaldıkları
cezaevi tiplerine göre dağılımı
Yargılananlar içinde suç duyurusunda
bulunanlar dâhil değildir. Kendilerine
işkence yapan güvenlik güçlerine karşı savcılığa suç duyurusunda bulunan 10 kişiye
kurumumuz yardımcı olmuştur. Diğerleri
ise kendi avukatları aracılığıyla suç duyurusunda bulunmuşlardır. Bunun yanı sıra
TOHAV olarak başvurucularımızın tamamına hukuk servisimizce danışmanlık hizmeti verilmiştir.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi F
tipi cezaevlerinden çıkanların sayısı diğer
cezaevi tiplerine oranla oldukça fazladır.
28
F tipi cezaevinden sonra E tipi cezaevleri
gelmektir. Yukarda düzenlemiş olduğumuz tabloda bazı başvurucularımızın
uzun yıllar cezaevlerinde kalmalarından
dolayı birden fazla ve farklı tip cezaevi
kaldıkları da görülmektedir. Yani bir kişi
aynı zamanda E ve F tipi, ya da önce L
sonra F tipi cezaevinde kaldığını belirtmiştir.
Rehabilitasyon birimimize yapılan başvurulardan cezaevlerinden çıkanların
anlatımlarından cezaevlerinde keyfi hak
ihlallerinin devam ettiği kaydedilmiştir.
Keyfi olarak uygulanan hak ihlalleri olarak nitelediğimiz, cezaevlerinde bulunanların yaşam haklarının ihlalidir. Örneğin;
havalandırmaya çıkartılmama, tutuklular
arasında insani-sosyal ilişkilerin engellenmesi, aileleri ile görüştürülmeme, kitapdergi gibi yayınların okunmasının engellenmesi, iletişim olanaklarının kısıtlanması, keyfi disiplin cezaları verilerek ceza
süresinin uzatılması, hücre cezaları, kaba
dayak v.d.
Mağdurların işkence gördüğü
mekânlar
Emniyet Mdrl % 88
(53 Kişi)
Jandarma Karakolu
% 2 (1 Kişi)
Sokak / Açık Alan
% 10 (6 Kişi)
Bu yıl işkence mekânları içinde emniyet birimlerinin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Başvurucuların resmi görevlilerle temas yaşayıp, bu tür resmi kurumlarda gözaltında tutulma sürelerine bakılmaksızın resmi kurum dışında, araçta ya
da açık alanda işkence ve kötü muamele
yaşadıkları kaydedilmiştir. Özellikle jandarma veya ona bağlı özel bir kuruluş
olan JİTEM gibi yerlerde gözaltına alınan kişiler, dış mekânlara çıkarıldıklarını ve çeşitli illerde gezdirildiklerini
belirtmişlerdir. Toplumsal olay sırasında,
yaralanma ve/veya ev-köy baskını sırasında, resmi görevlilerce kötü muameleye
maruz kalıp gözaltına alınmayan kişilerin, bize başvuruları istatistiksel hesaplamaya tabii tutulmamıştır. Bu kişilerden,
vakfın hukuk servisine başvurup, ilgili
resmi kurumlara suç duyurusunda bulunanlara, farklı kaynaklar kullanılarak
yardım edilmiştir. Bunların içinde çeşitli
dönemlerde gözaltına alınanların başvuruları alınıp, rehabilitasyon sürecine
dahil edilmişlerdir.
Başvurucularımızdan 53 kişi emniyet
müdürlükleri ve polis karakolunda, 1
kişi jandarma karakolunda, 6 kişi de
sokakta devletin kolluk güçlerinden
işkence gördüğünü belirtmiştir. Bununla
birlikte dış göç yaşayan mültecilerden
kendi ülkelerinde ki kolluk güçlerden
yaşamış oldukları işkence ve kötü muamele de verilere dâhil edilmiştir.
Dolayısıyla mülteci olarak kendi ülkelerinde işkence ve kötü muameleye maruz
kalan başvurucular da bulunmaktadır.
Bu başlık altında toplanan başvuranların
travmaları, gördükleri işkence ve kötü
muamelenin yanı sıra farklı bir ülkeye
uyum gösterme ve yasal olarak oturum
durumlarının netleşmemesi nedeni ile
daha ağır bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu sene geçen yıllara göre kayıt dışı
işkence vakalarında oldukça artış bulunmaktadır. Burada kayıt dışı gözaltı ile
belirtilmek istenen; kolluk kuvvetlerinin
işkenceyi, devletin resmi gözaltı merkezlerinin dışında olan yerlerde yapmalarıdır. Tabloya bakarak sokakta ve evde
işkence vakalarındaki artışı görebilirsiniz.
Emniyet müdürlükleri önceki yıllarda
29
olduğu gibi, en fazla işkencenin uygulandığı yer olmaya devam etmiştir. Emniyet
Müdürlüklerinde işkence gördüğünü
aktaran mağdurlardan bir bölümü, jandarma karakolları tarafından gözaltına alındıklarını, kaba dayak yoğunluklu işkence
uygulamalarına maruz kaldıklarını, daha
sonra da gözaltına alan birimler tarafından emniyet müdürlüklerine teslim edilerek, sistemli işkence uygulamasına burada
maruz kaldıklarını aktarmışlardır. Bunun
yanı sıra gözaltına alınma işlemi sırasında
ve resmi kuruma götürülünceye kadar
araç içerisinde yapılan ve travmatik
yaşam öyküsü olarak karşımıza çıkan
uygulamalar da bulunmaktadır. Fiziksel
şiddetin yanı sıra ölümle tehdit etme,
kelepçe ile bekletme, hakaret vb. uygulamalar başvurucular tarafından aktarılan
bilgilerdendir.
Mağdurlara Uygulanan İşkence Yöntemleri
İşkence Metodu
Kişi
Sayısı
Toplam
Başvurucu
Sayısı
Yüzdelik
Oranı
1
Ağza tükürme
4
60
7%
2
Ajanlık teklifi
21
60
35%
3
Anlamsız tekliflere itaate zorlama
5
60
8%
4
Aşırı fiziksel aktiviteye zorlama
5
60
8%
5
Aşırı sıcak-soğuk koşullar
10
60
17%
6
Avuçlarla kulağın dış kısmına vurma
3
60
5%
7
Ayak ve el Tırnaklarına iğne sokma
60
0%
8
Ayakta durmaya zorlama
25
60
42%
9
Ayaktan ters askı
4
60
7%
10
Basınçlı/ soğuk su
6
60
10%
11
Başkalarının yanında işkence yapma
3
60
5%
12
Biber gazı
3
60
5%
13
Çıplak bırakma
11
60
18%
14
Dayak
38
60
63%
15
Diş çekme
2
60
3%
16
Duvara vurma
8
60
13%
17
Düz askı ya da çarmıh
5
60
8%
18
El veya ayak bileklerinden asma
3
60
5%
19
El ve ayak bileklerinden vücudu gerdirme
1
60
2%
20
Elektrik
4
60
7%
21
Falaka
4
60
7%
22
Fare bit dolu koşullarda tutulmak
10
60
17%
23
Filistin askısı
5
60
8%
24
Fiziksel Cinsel taciz
6
60
10%
25
Gözlerin bağlanması
14
60
23%
26
Gözlere parlak ışık tutulması
2
60
3%
30
İşkence Metodu
27
Gürültülü müzik ve marş dinletilmesi
28
Hakaret
29
Hareketin kısıtlanması
30
Hücrede tecrit
31
İple bağlama
32
İşeme ve dışkılamanın engellenmesi
33
İşkenceye görsel – işitsel tanıklık
34
Kelepçe ile bekletme
35
Kendisine yönelik diğer tehditler
36
Kimyasal madde uygulama
37
Kişisel temizliğin engellenmesi
38
Kum torbası
39
Makat araması
40
Öldürme tehdidi
41
Saç, sakal, bıyık yolma
42
Saçlardan sürükleme, çekme
43
Sigara söndürme
44
Soğuk zeminde bekletme
45
Sözlü cinsel taciz
46
Suda boğma
47
Tabutluk işkencesi
48
Tekerlek işkencesi
49
Testislerin burkulması
50
Tıbbi bakımdan yoksun bırakma
51
Uyutmama
52
Uzun süre aynı pozisyonda tutma
53
Üzerine işeme
54
Vajina araması
55
Vücudun tek bir noktasına vurma
56
Yakınlarına yönelik tehdit
57
Yakınlarının yanında işkence
58
Yakma
59
Yalancı infaz
60
Yeme içmenin kısıtlanması
61
Yerde çarmıha germe
62 Yere yatırarak üzerine çıkma-Ağırlık yükleme
63
Zorla saç-sakal kesme
64
Zorla tıbbi müdahale
Kafaya poşet geçirme
Copla fiziksel cinsel şiddet
Buz kalıplarında yatırma
Zorla İfade İmzalatma
Kişi
Sayısı
9
45
23
19
20
13
21
8
17
1
1
12
1
13
1
10
23
2
1
2
7
28
35
8
1
10
7
5
1
9
22
16
3
3
1
2
1
1
Toplam
Başvurucu
Sayısı
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
60
Yüzdelik
Oranı
15%
75%
38%
32%
0%
33%
22%
35%
13%
0%
28%
2%
2%
20%
2%
22%
2%
17%
38%
3%
2%
3%
12%
47%
58%
13%
2%
0%
17%
12%
8%
2%
15%
37%
0%
27%
5%
5%
2%
3%
2%
2%
31
3. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İZLEME RAPORU47
3.1. GİRİŞ
Hükümetin “sıfır tolerans” politikasına,
yasal değişikliklere ve sivil toplum örgütlerinin (STK) mücadelesine rağmen işkence
ve kötü muamele ve faillerin cezasız kalması Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan
haklarının gelişmesi önünde en büyük
engellerden biridir. 2011 İlerleme
Raporu’nda, daha önceki yıllarda olduğu
gibi, Türkiye’de işkence ve kötü muamele
alanında yasa ve mevzuat alanında yapılan
değişiklikler ve atılan önemli adımlara rağmen uygulamada işkence ve kötü muamelenin devam ettiği, cezasızlık ve işkence ile
etkin mücadelede ilerleme kaydedilemediği
vurgulanmaktadır.48 İşkence, öncelikle
insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu
soruna toplumun bütününde insan haklarını ve demokrasiyi desteklemek yoluyla
bütüncül ve kapsamlı bir şekilde yaklaşılmalıdır. Bunun için, Türkiye'de mevcut
işkence ve kötü muamele uygulamalarının
yeni ve etkili yöntemler geliştirilerek
47. Bu rapor, TOHAV tarafından yürütülen
“İşkencenin Önlenmesinde Aktif Sivil
Toplum Projesi” kapsamında yürütülen
izleme faaliyeti çerçevesinde günlük olarak
taranan gazete, haber ajansı ve internet
sitelerinde yer alan işkence ve kötü muamele haberlerinin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
48. http://www.mfa.gov.tr/data/AB/2011ilerleme Raporu_nihai.doc s.21-23 Erişim
Tarihi:19.10.2011
önlenmesi hedeflenmelidir. Bu bağlamda,
yaratıcı yasal taktikler ve önleyici yöntemlere odaklanma, ulusal ve uluslararası denetim mekanizmaları (BM İşkenceyi Önleme
Seçmeli Protokolü) arasında bütünleyici bir
ilişki kurma, tüm aktörler için kapasite
geliştirme, farkındalık yaratma, etkili izleme ve savunma mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda işkence
ve kötü muamele ile mücadele alanında
izleme ve raporlama öncelikli olarak işkencenin kamuoyu önünde görünürlüğünün
artırılması ve işkencenin önlenmesine
yönelik kampanyaları desteklemesi açısından büyük önem kazanmaktadır.
Çalışma kapsamında izlemenin temel
amacı; soruna ve çözüme odaklı göstergeler
yoluyla Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarını görünür kılmak, önleme ve
etkin mücadele alanında kanıt niteliğinde
belgeler elde etmektir. Daha kapsamlı bir
izleme ve raporlama için öncelikli olarak
bugüne kadar yapılan diğer izlemelerdeki
göstergelerle birlikte yeni göstergeler geliştirilmiştir. Gösterge geliştirmedeki temel
hedef; işkencenin ve kötü muamelenin
bütün sürecini (tarafları, nedenleri ve
sonuçları birlikte) aydınlatmaya odaklanmaktır. Örneğin; resmi ve sivil kurumlar
tarafından yapılan birçok işkence ve kötü
muamele raporlamasında mülteciler ve
sığınmacılar ile lezbiyen, gey, biseksüel,
trans ve transseksüel (LGBTT) bireyler
32
değerlendirmeye alınmamakta veya diğer
vakalar ile birlikte ele alındığı için bu
bireyler raporlama dışında kalmaktadır.
Yine işkencenin mağdurlar ve aileleri üzerindeki etkisi göz ardı edilmektedir.
Çalışmanın bu bölümündeki izleme faaliyeti günlük olarak taranan gazete, haber
ajansı ve internet sitelerinde yer alan
işkence ve kötü muamele haberlerinin derlenmesiyle yapılmıştır. İşkence ve kötü
muamele vakalarını izlemede öncelikli olarak belirlenen gösterge; işkence ve kötü
muamele suçu kapsamında faillerin ortaya
çıkarılmasıdır. Bu amaçla, işkence failleri
olarak uygulamada karşılaşılan askeri
makamlar ve kolluk güçleri derlemede iki
ayrı başlık halinde incelenmiştir. Bu başlıklar bir üst başlık niteliğinde ve kapsayıcı
olması açısından tercih edilmiştir. Kolluk
kuvvetleri başlığı altında yalnızca emniyet
mensupları değil zabıta, özel güvenlik vs.
gibi diğer kolluk güçleri de yer almaktadır.
Askeri makamlar başlığında ise hem asker
mağdurlara hem de kolluk gücü olarak sivil
mağdurlara yönelik ihlaller izlenmektedir.
İşkencenin yapıldığı, görüldüğü yerin
ortaya çıkarılması işkencenin görünür
kılınması ve doğru müdahale ve önleyici
tedbirler açısından önemli bir göstergedir.
Birçok ulusal ve uluslararası sivil toplum
örgütünün raporlarında ve en son 2011
İlerleme raporunda49 tespit edildiği üzere
son yıllarda kolluk kuvvetlerinin özellikle
gözaltı merkezleri dışındaki işkence ve
kötü muamele vakalarının sayısında artış
görülmektedir. Özellikle toplumsal gösterilerde ve basın açıklamalarında “orantılı
güç kullanma” adı altında yoğun şiddet
kullanımıyla yapılan müdahaleler dikkat
çekicidir. “Askeri Makamlar ve Kolluk
Makamlarında İşkence ve Kötü Muamele
İhlalleri” başlığı kötü muamelenin yapıldı49. a.g.e. s.23
ğı resmi ve/veya resmi olmayan merkezlerin tespit edilmesi açısından gereklidir. Bu
nedenle bu göstergeler ile birlikte işkencenin yoğun olarak yaşandığı diğer bir
mekân olan cezaevleri de ayrı bir başlık
altında izlenmiştir. Cezaevinde uygulanan
işkence ve kötü muamele vakaları, tutuklu
ve hükümlü haklarına aykırı uygulamalar,
bir cezalandırma aracı olarak disiplin cezaları ve uygulamaları ile tutuklu ve hükümlülerin sağlık, beslenme ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin ihlallerin hepsi bütünsel bir
yaklaşımla izlenmiştir. Alıkonulma ve gözaltı merkezleri dışında okullar, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
(SHÇEK) çocuk evleri vs. gibi işkence ve
kötü muamele vakalarının görüldüğü yerler
ise “Diğer Yerlerde Yaşanan İşkence ve
Kötü Muamele Vakaları” başlığı altında
derlenmiştir.
Yukarıda belirttiğimiz üzere; diğer
raporlar kapsamında mağdurlar yalnızca
sayıları, yaşları ve cinsiyetleri kapsamında
sayısal bir veri olarak yer almaktadır. Oysa
dezavantajlı gruplar olarak nitelendirilen
ve işkence ve kötü muamele mağdurları
olmaları durumunda ikincil bir ayrımcılığa
ve şiddete uğrayan sığınmacı ve mülteciler,
LGBTT bireyler, çocuklar ve kadınların
ayrı bir önemde izleme altına alınması
gereklidir. Bu mağdurların yaşadıkları
işkence ve kötü muamele uygulamaları karşısında haklarına ulaşmaları ve bu haklarını kullanmaları, işkence sonrası yaşanan
travma ve şiddet gibi özellikleri ile raporumuzda öncelikli olarak ve ayrı başlık altında izlenmiştir.
İzlemenin amaçlarından biri olan cezasızlıkla mücadele kapsamında işkence ve
kötü muamele alanında adli ve idari soruşturma ve kovuşturmaların takip edilmesi,
sorun alanlarının tespitinde ve çözüm önerilerinin oluşturulmasına da katkı sağlayacaktır. İşkence ve kötü muamele alanındaki
33
soruşturma ve kovuşturmalar “devam
eden” ve “sonuçlanan” olmak üzere iki gösterge altında izlenmiştir. Bu başlık altında
diğer davalarla birlikte özel olarak izlenen
davalara da yer verilmiştir. Bu davalar,
kamuoyunda özel olarak yer bulmuş temsili örnek davalar olup, dava süreçleri ve
sonuçları açısından diğer davaları etkileyebilecek, örnek niteliğinde ve süreç içinde
yerini başka bir örnek davaya bırakabilecek
davalardan oluşmaktadır. Burada özellikle
soruşturma ve dava konularının ne şekilde
ele alındığı (genellikle işkence iddialarının
basit yaralama, eziyet vb. ihlal başlıkları
altında soruşturma ve dava konusu yapılması), verilen kararların tasnifi (beraat,
zamanaşımından düşme, erteleme, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, para cezaları vb), yargılananların profili (kolluk güçlerinin yanı sıra onların amirlerinin
ve/veya gözaltı sürecinde imzası bulunan
doktorların soruşturmada yer alıp almaması) gibi alt göstergeler oluşturularak
“işkencenin etkili soruşturulması” açısından gerek işkencenin önlenmesi gerekse
cezasızlıkla mücadele konularında kanun
ve uygulamadaki sorunlar tespit edilerek
çözüm önerileri hazırlanacak ve savunuculuk yapılabilecektir. Bütüncül yaklaşım
kapsamında nihai karar verici ve içtihat
oluşturması bakımından Yargıtay ve
Danıştay tarafından verilen olumlu veya
olumsuz bütün kararlar da ayrı bir göstergedir. Mevzuat ve uygulamaların uluslararası standartlara uygunluğunu ölçmek,
ulusal mahkemelerde yaratıcı bir taktik ve
standart olarak kullanılmak üzere; Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından izleme dönemine ilişkin Türkiye lehine veya
aleyhine verilen kararlar da izlenmiştir. Bu
gösterge işkence ve kötü muamele ile
mücadele alanında uluslararası standartlara
ulaşıp ulaşılmadığını ölçmek ve değerlendirmek açısından önemlidir.
3.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
3.2.1. ASKERİ MAKAMLAR TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
1- Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı Cillê
köylüleri, Onur Tepe Sınır Karakolu'na
bağlı askerler tarafından “kaçakçılık yaptıkları” gerekçesiyle atlarının diri diri
yakıldığını, birçok köylünün kafaları dışarıda kalacak şekilde toprağa gömüldüğünü,
kazma ve kürek saplarıyla dövülerek sürekli baskı ve işkenceye maruz kaldıklarını
ifade ettiler. (“Ölüm ve işkence sınırı”,
www.gunlukgazetesi.net, 10.02.2011)
2- Van’ın Erciş İlçesi 10. Piyade Tugay
Komutanlığı’nda askerliğini yapan
Diyarbakırlı Er Yakup Yorgun’un 21 Mart
2011 akşamı Uzman Çavuş rütbeli bir üstü
tarafından darp edildiği ileri sürüldü.
İddiaya göre, aldığı darbeler sonucunda
revire kaldırılan Yorgun, burada da bir
yüzbaşının şiddetine maruz kaldı. İç kanama geçiren ve kafasında kırık tespit edilen
Yorgun, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp
Fakültesi Araştırma ve Eğitim Hastanesi
Beyin Cerrahi Yoğun Servisinde tedavi
altına alındı. Yorgun’un ailesi İHD’ye başvurarak, hukuki yardım talebinde bulundu.
(“Komutanın feci şekilde dövdüğü er
yoğun bakımda”, www.evrensel.net,
25.03.2011)
3- Er C.E, İstanbul Cevizli’de bulunan
2. Zırhlı Tugay’da askerlik yaparken
Üsteğmen Serkan A.’dan yediği dayak
nedeniyle 17 Şubat 2011 tarihinde TBMM
İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na
şikâyet dilekçesi verdi. Aynı tugayda askerlik yapan ve terhis olan T.İ. de şahit olduğu diğer dayak ve baskı olayları ile ilgili
34
olarak TBMM İnsan Hakları İnceleme
Komisyonuna şikâyette bulundu. (“Kışladaki
uygulamalar askerleri insanlıktan çıkardı”, www.radikal.com.tr, 14.04.2011)
4-Van'ın Çaldıran İlçesi'ne bağlı
Soğuksu Köyü'nün Uzunyol mezrasında
sabah saatlerinde köyün 100 metre uzağında bulunan arazide hayvanları otlatmakta
olan Ercan Uca (25), İbrahim Ecevet ve
Nejdet Çiftçi adlı kişiler, Alakaya Köyü
Karakolu'na bağlı askerlerinin açtığı ateş
sonucu yaralandı. Karnından ve sırtından
yaralanan Uca, olay yerinde yaşamını yitirirken, Ecevet ve Çiftçi ise köylüler tarafından Çaldıran Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Bu kez koyun otlatırken vuruldular”,
http://www.birgun.net, 31.07.2011)
5- Van'ın Başkale ilçesinde 1 Ağustos
2011 günü gerçekleşen üç askerin yaşamını
yitirdiği, aralarında Başkale Kaymakamı
Bilgihan Bayar'ın da bulunduğu altı kişinin yaralandığı silahlı saldırıdan sonra
olaya yardım yataklık yaptıkları iddiasıyla
gözaltına alınan Güroluk Köyü Muhtarı
Ali Arslan, çoban İsmet Çiftçi gözaltında
tutuldukları 2 gün boyunca işkence ve kötü
muamele gördükleri iddiası ile Başkale
Cumhuriyet Savcılığı'na sorumlular hakkında suç duyurunda bulundu.
Gözaltından çıktıktan sonra hastaneye
giden mağdurlar vücutlarındaki darp izlerini göstererek doktor raporu aldı ve bu
raporlarla savcılığa başvurdu. (“Van'da
İşkenceye Suç Duyurusu”,
http://www2.bianet.org, 04.08.2011)
6- Uğur Kantar adlı asker, Kıbrıs'ta
askerlik yaptığı birlikte "disko" olarak bilinen disiplin koğuşunda gördüğü işkence
nedeniyle komaya girdi. 25 Temmuz 2011
günü Ankara GATA'ya getirilen uzun süre
yoğun bakımda olan Uğur Kantar 12 Ekim
2011 günü hayatını kaybetti. Babası Aydın
Kantar, sadece oğlunun değil birlikte görev
yapan askerlerin de işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını bu durumun da
sadece disiplin koğuşundaki iki gardiyan
askerin üzerine yıkılamayacağını, işkenceden komutanların da haberi olduğunu ve
onlardan da şikâyetçi olduğunu belirtti.
(“İşkence Yapan Komutanlar da
Yargılansın", http://www2.bianet.org,
16.08.2011 ve “"Disko"da İşkence Gören
Uğur Kantar Hayatını Kaybetti”,
http://bianet.org, 13.10.2011)
7- İzmir’in Selçuk ilçesinde Kemal
Ünsal, Orhan Yakal, Mahsum Esen, Azad
Esen ve Ömer Sezak adlı Kürt gençler,
Zeytinli köyünde bir markette alışveriş
yaparken, ülkücülerin saldırısına uğradıklarını ileri sürdüler. Feci şekilde dövülen
gençlerden 4’ü saldırganların elinden kurtulurken, Kemal Ünsal isimli genç öldü
denilerek yol kenarına bırakıldı. Ünsal yoldan geçenler tarafından hastaneye kaldırıldı. Yaralı durumda olmalarına rağmen
tedavileri tamamlanmadan hastaneye gelen
jandarma tarafından gözaltına alınan gençler, Selçuk Jandarma Komutanlığı’na götürüldü. Burada ifadeleri alınan gençler, saldırıya maruz kalan kendileri olmalarına
rağmen bir jandarma komutanı tarafından
darp edilerek tehdit edildiler. Olay sonrası
gençlerin karakola gelen ailelerine de hakarette bulunuldu. (“Jandarma tamamladı!”,
http://www.ozgur-gundem.com, 04.09.2011)
8- Şırnak 2. Komando Tugayı’nda
askerlik yapan Şanlıurfalı er Murat Kılıç, 6
Eylül 2011 günü nöbet tuttuğu çadırdaki
kedinin kaybolduğu gerekçesiyle bölük
komutanı Binbaşı İhsan Gökoğlan tarafından demir sopayla dövüldüğünü ve ağır
hakarete maruz kaldığını iddia etti. Bu
durumdayken ertesi gün 12 saat kesintisiz
35
nöbetle görevlendirilen Kılıç, bir süre
sonra ayakta durmaya dayanamayıp uyuya
kaldı. Binbaşı Gökoğlan, Kılıç’ı uyurken
yakalayıp tekrar darp edip, hakaretlerde
bulundu. Korktuğu için hastaneye gidemeyen Kılıç, 8 Eylül’de fenalaşarak revire
götürüldü. Binbaşı Ali İhsan Gökoğlan
hakkında ise olayla ilgili herhangi bir
soruşturma açılmadı. Kılıç’ın arkadaşı olan
bir erin telefonuyla olaydan haberdar olan
ve oğullarının yaralı olarak revirde yattığını öğrenen aile, TBMM İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu’na dilekçe ile başvurdu. (“Kışlada 'kedi' dayağı,
http://www.radikal.com.tr, 20.09.2011)
9- Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı
köylerden aldığı yardımlarla geçinen Muş
nüfusuna kayıtlı zihinsel engelli Sadettin
Şahin adlı yurttaşın Tepe Belde Jandarma
Karakolu’na bağlı jandarmalar tarafından
“PKK’li olduğu” iddiasıyla gözaltına alındığı ve kendisine işkence yapıldığı iddia
edildi. Şahin’in onlarca asker tarafından
yere yatırılarak silah dipçikleriyle dövülüp,
yerde sürükledikten sonra karakola götürüldüğü ve kendisine yapılan işkence sırasında “Pişmanlık yasasından yararlanmak
istiyor musun?” şeklinde soruların yönetildiği belirtildi. Bir hafta önce de aynı karakolda, zihinsel engelli olan Metin adındaki
bir yurttaşın da darp edildiği ileri sürüldü.
(“Engelli yurttaşa karakolda işkence”,
http://ozgur-gundem.com, 31.10.2011)
10- İzmir’de komando olarak askerliğini yapan Emrah Başta’nın, acemi birliğinde
gördüğü ağır eğitimler sırasında dizinin
çıkması sonucunda aldığı “spor istirahati”
ile usta birliğinde eğitim yapıldığı sırada
yatakhanede dinlendiği için, görevli çavuş
tarafından cezalandırılmak amacıyla önce
tuvalete kilitlendiği; daha sonra görevli
komutanları tarafından üç gün buyunca
sopa ile dayak yiyip, iki gün süresince aç
bırakıldığı ileri sürüldü. Başta, gördüğü bu
işkenceler sonucunda akli dengesini yitirdi. Hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşanan
olaylardan haberdar olan ailesi “oğullarının
üniformalı bir asker gördüğü anda masanın
altına gizlendiğini, konuşurken sürekli sağı
solu kolaçan ettiğini, asker gördüğünde
Süleyman Çavuş, Ersin Subay ne olur vurmayın diye ağladığını” söyleyerek avukatları aracılığıyla oğullarına işkence yapanlar
hakkında suç duyurusunda bulunduklarını
ifade etti. (“Askerde işkence iddiası”,
http://www.radikal.com.tr, 04.11.2011)
3.2.2. KOLLUK GÜÇLERİ TARAFINDAN
GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE
VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ
1- Beşiktaş Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Dolmabahçe’ye yapılan yürüyüş
sonrası gözaltına alınan İTÜ Kimya
Öğrencisi Nida Karabağ, müdahale esnasında iki polisin kendisini yerde sürüklediğini, karnına ve beline tekmeler savurduğunu ileri sürdü. Karabağ, yol boyunca
kendilerine sürekli küfür ve hakaret edildiğini belirtti. İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Güvenlik Şubeye götürüldüklerini ve burada elbiseleri ıslak olduğu için avukatlarının
getirdiği kuru elbiseleri giyinmek istediği
sırada iki sivil polis tarafından zorla tüm
elbiselerinin çıkartıldığını, direndiği
zaman küfür ve hakaret edildiğini, çırılçıplak soyularak defalarca taciz edildiğini söyledi. Aynı olayda gözaltına alınan İstanbul
Üniversitesi Gazetecilik 2. sınıf öğrencisi
Bircan Birol da kadın polislerden birinin
kendisinden tamamen soyunmasını istediğini bunu kabul etmeyince polisin üzerine
yürüdüğünü belirterek, kendisine ağza
alınmayacak küfürler edildiğini anlattı.
(“Polis gözaltında 2 kadın öğrenciyi taciz
etti”, www.firatnews.org, 04.02.2011)
36
2- 6 Şubat Pazar günü Beyoğlu İstiklal
Caddesi İmam Adnan Sokak’ta bulunan bir
kafeden saat 21.30 sıralarında eve gitmek
üzere çıkan 3 arkadaştan Çanakkale 18
Mart Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 2.
Sınıf Öğrencisi Mikail Haskanlı ve Sinan
Çar’ı durduran 4-5 kişilik sivil bir polis
grubu kimlik sorgulaması yaptı. Kimlik
kontrolü esnasında otobüse yetişmeye
çalıştıklarını söyleyen Haskanlı ve Çar’ın
uygulamanın hukuksuz ve keyfi olmasına
tepki göstermeleri nedeniyle polislerle aralarında gerginlik yaşandı. Haskanlı ve
Çar’a hakaret ettikleri ileri sürülen polisler, her ikisinin kollarını kelepçeleyerek
yaka paça gözaltına aldıktan sonra Taksim
Ekipler Amirliği’ne götürdü. Haskanlı ve
Çar, götürüldükleri polis merkezinde gözaltına tutuldukları 5 saat boyunca elleri
kelepçeli bir halde yaklaşık 8 kadar polisin
şiddetine maruz kaldı. Götürüldükleri hastanede işkence gördükleri ve darp edildiklerinin vücutlarındaki yara izlerinden anlaşılabileceğini dile getiren Mikail Haskanlı,
hastanede polis baskısı ile kendilerini muayene eden doktor tarafından “vücutlarında
herhangi bir darp izine rastlanmadığı”
yönünde bir rapor verdiğini ileri sürdü.
Haskanlı ve Çar, Beyoğlu Cumhuriyet
Savcılığı’na başvurarak, kendilerine işkence uygulayan polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Taksim Polis
Merkezi'nde bir işkence vakası daha”,
www.evrensel.net, 09.02.2011)
3- Başbakan Erdoğan'ın Sakarya ziyaretinde olası elektrik arızasını gidermek için
görevlendirilen Sakarya Elektrik Dağıtım
A.Ş.’de görevli 3 kişilik arıza ekibi,
Başbakan’ı korumak için gelen Özel
Harekât polisleri tarafından şüphelendikleri gerekçesiyle cadde ortasında yere yatırılıp sorgulandı. Yaklaşık 15 dakika boyunca
kaldırımda yüzüstü tutulan SEDAŞ çalı-
şanları kimlik sorgulamaları ve üst aramaları sonrasında serbest bırakıldı. (“Polis
negatif 'elektrik' aldı!”, www.tihv.org.tr,
12.02.2011)
4- Tiyatro eğitmeni Ü.S. cep telefonuyla konuşurken Taksim Tarlabaşı’ndaki alt
geçitte bir polisin kendisini durdurarak
kimlik sorması üzerine polise, “Bir dakika,
veliyle konuşuyorum” demesi üzerine
‘Polis senin keyfini mi bekleyecek’ diyerek
bağıran polisler tarafından gözaltına alındığını ifade etti. Ekip otosunda bindiği
andan itibaren ve karakolda hakaretlere
maruz kaldığını ileri süren Ü.S. hakkında
Kabahatler Kanunu’na göre 64 liralık para
cezası tutanağı tutuldu. Karakoldan çıkarken de kaba üst araması yapılacağı iddiasıyla zorla soyularak aranan, onur kırıcı
muameleye tabi tutulan Ü.S. avukatlarının
müdahalesi sayesinde kavga dövüş karakoldan çıkabildi. Ü.S’nin avukatı Çiğdem
Hacısoftaoğlu, polis memurları Sefa Çınar,
Atıf Eker ve Tuba Çadırcım hakkında suç
duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.
(“Tiyatrocuya poliste işkence iddiası”,
www.milliyet.com.tr, 14.02.2011)
5- Üç ay önce yaşadığı olayı Taraf ’a
anlatan Reklam sektöründe çalışan S.E.
“Bir akşamüstü İstiklal Caddesi’nde Ağa
Camii’nin önünde polis çevirmesiyle
GBT’sine (Genel Bilgi Taraması) bakan ve
bir şey çıkmayan polisler tarafından cami
avlusuna götürülerek uyuşturucu aranacağı
gerekçesiyle soyularak kişilik haklarına saldırıldığını ve cinsel tacize uğradığını” söyledi. (“Polis, cami avlusunda soydu”,
www.taraf.com.tr, 15.02.2011)
6- Ankara'da kadınlar, Cuma günü
Halkevleri üyesi bir kadına (Dilşat Aktaş)
yumruk attığı iddiasıyla bir polis memuru
hakkında suç duyurusunda bulundular ve
37
polis memurunun kimliğinin tespit edilerek
hakkında soruşturma açılmasını istediler.
(“Ankaralı Kadınlar, Kadına Şiddet Uygulayan
Polisten Şikayetçi”, www.bianet.org, 28.02.2011)
7-Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2 Temmuz
2010 tarihinde Osman Çağlar’ın, Dicle
Köprüsü'nde yürüdüğü esnada Cizre İlçe
Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polisler tarafından "örgüt üyesi" olabileceği şüphesi ile durdurularak, yere yatırılıp darp edildiği ileri
sürdü. Götürüldüğü emniyet müdürlüğünde
de kötü muamele ve işkenceye uğrayan Çağlar, avukatı aracılığıyla yakalama işleminde
bulunan, gözaltındaki sorgusuna katılan ve
nezaret işlemlerini yapan Cizre İlçe Emniyet
Müdürlüğü'ne bağlı polisler ile o dönem tedavi yapmadığı öne sürülen 77666 Protokol
numaralı Adli Muayene Raporu'nu düzenleyen Doktor Selahattin Cizrelioğlu hakkında
"Görevi kötüye kullanmak", "İşkence yapmak,
kötü muamele ve ihmal" suçlamasıyla Cizre
Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda
bulundu. (“İşkenceye suç duyurusu”,
www.gunlukgazetesi.net, 02.03.2011)
8- Adana’da epilepsi hastası 31 yaşındaki
Tamer Bayat’ın götürüldüğü polis karakolunda yediği dayak yüzünden kolunun 2 yerinden kırıldığı, göğsüne ve sırtına aldığı darbeler sonucu akciğerinde su toplanması meydana geldiği iddia edildi. Polis yetkilileri ise
dövülme olayının daha önceden meydana gelmiş olabileceğini belirtti. (“Karakolda dayak
iddiası”, www.milliyet.com.tr, 03.03.2011)
9- Mersin'de arkadaşlarının yanına giderken, polislerin kendisine plastik mermi sıktıklarını iddia eden 15 yaşındaki Mahmut
Uygur, sol gözünü kaybetti. Uygur’un babası
Abdülhadi Uygur da, çocuğunu kör edenlerden biran önce hesap sorulmasını istedi.
(“Polisin plastik mermisi çocuğu kör etti”,
www.gunlukgazetesi.net, 08.03.2011)
10- Urfa’da 8 Mart mitingine katılan 3
genç, kendilerini durduran polise kimlik
sorunca, çevik kuvvet tarafından biber gazı
sıkılarak darp edilerek gözaltına alındılar.
Hastaneden rapor alan gençler, polisler
hakkında suç duyurusunda bulundular.
(“Polise kimlik sordu dayak yedi”,
www.yeniozgurpolitika.org, 09.03.2011)
11- Trabzon’da Çevre Bakanı’na karşı
HES protestosu düzenleyen üniversite
öğrencilerinden Volkan Bilgin, Bianet'e
yaptığı açıklamada ”HES'lere karşı, bakana
tepkimizi gösterecektik; fakat basına da
yansıyan görüntülerdeki gibi saldırıya
uğradık. Fakat asıl müdahale, polis minibüslerinin içerisinde yaşandı. Bizi otobüslere aldılar ve içerisindeyken kapıları kapadılar. Ardından kapılar açıldı ve içeri
polisler girdi. Asıl büyük saldırı burada,
otobüs içerisinde oldu. Teke tek herkesi
dövdüler. Dört arkadaşımız yaralandı."
dedi. Bilgin götürüldükleri hastanede kendilerine darp raporu verilmediğini de
belirtti. (“KTÜ Öğrencilerine Polis
Minibüsünde İşkence!”, www.bianet.org,
11.03.2011)
12- Askere gidecek bir kişi için yapılan
konvoyu "çevreyi rahatsız ettiği" gerekçesiyle durduran polis ekiplerinin, çıkan tartışmada askeri birliğe gideceği belirtilen
bir genci dövdüğü, görüntü almak için olay
yerinde bulunan Zümrüt Rize gazetesi
sahiplerinden Ali Bakoğlu ve serbest gazeteci Necati Dilli adlı iki gazetecinin polisler tarafından darp edildiği iddia edildi.
(“Asker Uğurlama" Müdahalesinde
Gazeteciye Polis Copu!”, www.bianet.org,
24.03.2011)
13- Batman'da kurulan Demokratik
Çözüm Çadırı'nın polis baskınıyla sökülmesini protesto etmek için oturma eylemi
38
yapan BDP'lilere müdahale eden polis,
yerinden kalkmak istemeyen BDP milletvekili Bengi Yıldız'ı sürükleyerek yol kenarına getirdi. BDP'li yöneticilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına
alındı. (“Polis Milletvekili Yıldız'ı Yerde
Sürükledi”, www.bianet.org, 24.03.2011)
14- Siirt’te el arabasıyla hamallık yaparak
geçimini sağlayan ve bir kişi ile yaşadığı tartışmanın ardından gözaltına alınan Mehmet
Sabri Baykara isimli yurttaş, gözaltı sırasında
polisin dayağına maruz kaldığını belirterek
İHD'ye hukuki yardım başvurusunda bulundu. (“Gözaltında polis dayağına maruz
kaldı”, www.gunlukgazetesi.net, 26.03.2011)
15- Belediye Vanspor ile Elazığspor arasında oynanan ve 1-1 biten maçın ardından
protokol odasına girmeye çalışan Van
Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın yüzüne
polisler yakın mesafeden biber gazı sıktı.
Polislere tepki gösteren Kaya ve korumaları, polisler tarafından darp edildi. (“Van
Belediye Başkanı'na polis saldırısı”,
www.diclehaber.com, 30.03.2011)
16- Lise öğrencisi 16 yaşındaki C.A. ve
H.E. adlı iki gencin, akşam saat 22.30 sıralarında İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde
şakalaşarak yürürken çarptıkları bir araçtan inen sivil polis oldukları iddia edilen
üç kişi tarafından arabaya bindirilip
Taksim'de bir parkta dövüldüğü ileri sürüldü. Yüzlerinde ve vücutlarında morluklar
oluşan gençler daha sonra karakola götürüldü. Liseli gençler geceyi nezarette geçirdi. (“İki liseliye polis dayağı iddiası”,
www.sabah.com.tr, 04.04.2011)
17- Adana'da 5 Nisan tarihinde merkez
Seyhan İlçesi Dağlıoğlu Mahallesi'nde gözaltına alınan S.Ö. (16), İ.Ö (17) ve 4 çocuk, gözaltında polislerin kendilerine fiziksel ve psi-
kolojik işkence yaptığını iddia ederek Adana
İHD Şubesi'ne hukuki yardım başvurusunda
bulundu. ("Gözaltında çocuklara işkence
iddiası ", www.diclehaber.com, 08.04.2011)
18- Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 7 Nisan
günü askeri operasyonları protesto etmek
için düzenlenen yürüyüşe yapılan polis
müdahalesinde kafasına isabet eden gaz
bombası ile ağır yaralanan ve yere düşen
İ.V.’nin polislerin yerde tekme ve copla
vurması sonucu burnunun kırıldığı ileri
sürüldü. “Dövdüklerinde ben bayıldım ve
gözümü açtığımda kendimi hastanede buldum. Vücudumun çeşitli yerlerinde hala
yara ve darp izleri var" dedi. (“Cizre ağır
yaralanan İ.V: Polisin darbeleri ile burnum kırıldı “, www.diclehaber.com,
12.04.2011)
19- BDP Eskişehir İl Başkan
Yardımcısı İzzettin Altun, Eskişehir’de
düzenlenen Newroz etkinliğinde Kürtçe
konuştuğu ve İmralı’ya selam yolladığı için
hakkında açılan soruşturmada ifade vermek
için gittiği Eskişehir Emniyet
Müdürlüğü’nde ifadesinin alınması sonrasında aynı soruşturma kapsamında
Emniyet’te bulunan Newroz Tertip
Komitesi üyesi Abdullaziz Aktaş ile Kürtçe
konuşurken, polis memuru Altun’un boğazını sıkarak, “Şüphelisin Kürtçe konuşamazsın” dediğini belirtti. Bunun üzerine
Altun ile polisler arasında arbede yaşanırken, Altun olay sonrası 1 günlük iş göremez raporu aldı. Altun, avukatları ile birlikte kendisini darp eden polisler hakkında
suç duyurusunda bulunacağını söyledi.
(“Polis Kürtçe konuşan BDP yöneticisini
darp etti”, www.diclehaber.com, 13.04.2011)
20- Katıldığı mitingin ardından gözaltına alınan ve hastaneye vücudunun çeşitli
yerlerinde darp izleriyle getirilen İsmail
39
Kardaş, hastane içerisinde doktorların gözleri önünde polisler tarafından tekme ve
yumruklarla darp edildi. Başhekim
Yardımcısı Remzi Güneş'in polislere müdahalesi ile Kardaş'ı hastane dışına çıkaran
polislerin, polis otosunda da Kardaş’ı darp
etmeye devam ettikleri öne sürüldü. Daha
sonra yüzü gözü şişmiş halde ve her yerinden kan akar vaziyette Acil Servis'e getirilen Kardaş'a hastane personeli hemen
müdahalede bulundu. Kardaş'ın yakınları,
polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti. (“Diyarbakır'da polis
şiddetinin hastanede devam ettiği iddiası1”, www.diclehaber.com, 20.04.2011)
21- Hakkâri’de 20 Nisan 2011 günü
"Demokratik Çözüm Çadırı"na yapılan baskını görüntülemeye çalışan DHA Hakkâri
Muhabiri Behçet Dalmaz’a bir polisin
"Seni öldürürüm" diyerek gaz bombası silahını doğrulttuğu iddia edildi. Bu yaşananlar olay yerinde bulunan diğer gazeteciler
tarafından görüntülendi. (“Gazetecilere
polis şiddeti kare kare fotoğraflandı”,
www.diclehaber.com, 21.04.2011)
22- Diyarbakır'da 23 Nisan 2011 günü
Kenan Topdemir'in cenazesinin ardından
polis müdahalesiyle başlayan olaylar sırasında Bağlar İlçesi Barış Caddesi'nde 5
yaşındaki A.S’nin polisler tarafından linç
edilerek gözaltına alındığı öne sürüldü.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi'ne sevk edilen A.S’ye ağır darp
edildiğine dair rapor verildi. (“Linç edilerek gözaltına alınan çocuk yaralı halde
adliyeye sevk edildi”,
www.diclehaber.com, 24.04.2011)
23- İstanbul Bağcılar'da düzenlenen ev
baskınlarında yapılan aramalarda kendilerine küfür ve hakarette bulunan polislere
tepki gösteren Cüneyt ve Mazlum Karabey
kardeşlerin silah dipçikleri ve tekmelerle
darp edildikleri iddia edildi. Aldığı darbeler nedeniyle yaralanan Cüneyt Karabey,
Bağcılar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Karabey'in tedavisi sürüyor.
(“Bağcılar'daki ev baskınında küfür ve
darp”, www.diclehaber.com, 26.04.2011)
24- Muş'un Varto İlçesi'nde
Demokratik Çözüm Çadırı'nın polis tarafından kaldırılması nedeniyle yaşanan
çatışmalar sırasında okuldan çıkan D.Y.
(16), A.K. (15) ve S.A. (15) isimli 3 çocuk
polisler tarafından dövülerek çeşitli yerlerinden yaralandı. Çocuklar tedavi edilmek
üzere Varto Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
(“Polislerin dövdüğü 3 çocuk hastaneye
kaldırıldı”, www.diclehaber.com,
26.04.2011)
25- Şırnak'ın İdil İlçesi’nde YSK’nin
bağımsız adayları veto etmesinin ardından
sokağa çıkan halka ve Bismil'de lise öğrencisi Halil İbrahim Oruç'un polis kurşunu
ile öldürülmesini protesto eden kitleye
yönelik polis müdahalesiyle başlayan olaylar sırasında çarşı merkezinde yürüyen
Merkez Sağlık Ocağı doktorlarından
Mehmet Şirin Nas ve Lezgin Baykara isimli
kişiler gözaltına alınırken feci şekilde darp
edildiklerini ve Emniyet Müdürlüğü'nde de
kamerasız odaya götürülerek işkence edildiğini ileri sürdüler. (“İdil'de serbest bırakılan doktor maruz kaldığı işkenceyi anlattı”, www.diclehaber.com, 27.04.2011)
26- Ağrı'da Ermeni ve Kürtlere ait bazı
mezarların tahrip edilmesi üzerine
Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda
bulunan Ertuğrul Yumuşak (29), başka bir
olay için gittiği Giresun Adliyesi çıkışında
sivil polis olduklarını söyleyen kişilerce
gözaltına alındıktan sonra "Ermeni piçi"
şeklinde hakarete maruz kaldığını, araba
40
içinde ve emniyetin arka tarafında darp
edildiğini ileri sürdü. Yumuşak, Giresun
Cumhuriyet Savcılığı'na söz konusu sivil
polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Ağrı'da suç duyurusunda bulundu,
Giresun'da hakarete maruz kaldı”,
www.diclehaber.com, 28.04.2011)
27- Adana'da "Demokratik Çözüm Çadırı"na sivil ve çevik kuvvet polisleri tarafından yapılan baskında birçok kişi ile birlikte çadırda bulunan F.Ç. (15) adlı çocuk
yere yatırılarak kalaslarla dövüldü.
F.Ç.’nin aldığı darbeler sonucunda yüzü
parçalanıp dudağı yırtıldı. Hastanede ayakta tedavi edilmesinin ardından gözaltına
alınan F.Ç.’nin babası, İHD Adana Şubesine hukuki yardım talebinde bulundu.
(“Hani işkenceye sıfır tolerans vardı?',
www.diclehaber.com, 28.04.2011)
28- Hakkâri Devlet Hastanesi önünden
geçen askeri araçtaki askerlerin yurttaşlara
küfür etmesi ve orada bulunan 13 yaşındaki Y.K. isimli çocuğun ise askerlere
"Neden küfür ediyorsunuz" diye sorması
üzerine, araçtan inen yaklaşık 10 askerin
Y.K.'yi 3 metre derinliğindeki çukura atıp
darp ettiği iddia edildi. (“Hem dövdüler
hem gözaltına aldılar”,
www.diclehaber.com, 04.05.2011)
29- Eşinden şiddet gören 23 yaşındaki
T.A. 11 Mart'ta Çorlu Emniyet Müdürlüğü
Cumhuriyet Polis Karakolu'na giderek eşi
hakkında şikâyetçi olduğu sırada ifadesini
alan Grup Amiri sıfatlı polis G.B. tarafından "Eşinden boşan, zaten yaramaz biriymiş. Bu gece de gel ben de kal. Bir şeyler
içer kafayı dağıtırız. Beraber yatarız. Merak
etme kimse duymaz bana güvenebilirsin.
Beni tanımanı ve zaman geçirmeni istiyorum. Çok hoşuma gittin seninle beraber
olmak istiyorum" sözleriyle tacizde bulun-
duğu iddia edildi. G.B., ise haberin gazetelerde yayınlanmasının ardından Emniyet
Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen
soruşturma kapsamında kimliğine ve silahına el konularak açığa alındı.
(“Emniyette taciz olayını gündeme getiren DİHA ve Özgür Gündem hedef gösterildi”, www.diclehaber.com, 07.05.2011)
30- Batman'da YSK'nın bağımsız
adayları veto kararını protesto etmek için
binlerce yurttaşla birlikte basın açıklaması yapan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Batman Bağımsız Milletvekilli
Adayı Ayla Akat Ata, kameralar önünde
polisin yakın mesafeden hedef alarak attığı gaz bombası nedeniyle sakat kalma
tehlikesi yaşadı. Doktorlar, yaralanan
bacağında "Doku ölümü" başladığını ve
"Kangren riski" taşıdığını belirtti.
(“Polis şiddeti bir vekili daha sakat
bırakacak!”, www.diclehaber.com,
08.05.2011)
31- Okmeydanı'nda 10 Mayıs Salı günü
Terörle Mücadele Şubesi'ne bağlı polislerce
düzenlenen operasyonda gözaltına alınan
14 yaşındaki D.P. ve 16 yaşındaki
B.C.Ö.'nün Üsküdar Çocuk Şube'ye götürülene kadar geçen süre boyunca, Terörle
Mücadele polisleri tarafından sürekli olarak kaba dayağa ve hakarete maruz kaldıkları ifade edildi. Doktor raporlarıyla da
kötü muamele ve işkence gördüklerini
kanıtlayan çocukların avukatı suç duyurusunda bulundu. (“Gözaltına Alınan İki
Çocuğa Şiddet ve Hakaret”,
www.bianet.org, 12.05.2011)
32- Urfa'nın Yenişehir Mahallesi'nde 12
Mayıs 2011 günü seçim bürosu açılışının
ardından BDP bayrağı taşıyan bir çocuk
polisler tarafından darp edildi. Polise tepki
gösteren çocuğun ağabeyi ve eniştesi ise
41
tartaklanarak gözaltına alınırken, hamile
bir kadın ise "Slogan at seni de gözaltına
alalım" diye tehdit edildi. (“Bloğun seçim
bürosu açılışından dönenlere polisten
aile boyu dayak!”, www.diclehaber.com,
13.05.2011)
33- Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi'nde
askeri operasyonların protesto edildiği gösterileri izlerken polislerin darp edip hakaret ettiği ve kendilerine gaz bombası attığı
iddiasıyla gazeteciler Vahap Bay ve
Mazlum İliş, görevli polisler hakkında
Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı'na suç
duyurusunda bulundu. (“Gazeteciler
polisler hakkında suç duyurusunda
bulundu”, www.diclehaber.com,
17.05.2011)
34- Hakkâri’de polisin düzenlediği ev
baskınlarında kadınlara karşı tacizde
bulunduğu, gözaltına alınanlara ise işkence
yapıldığı belirtildi. (“Polisin ev baskınlarında tacizde bulunduğu iddiası”,
www.diclehaber.com, 17.05.2011)
35- Metin Serdar Gökçe adlı şahsın 16
Mayıs akşamı alkollü bir halde evine gelmesi sonucu ailesi ve komşularıyla çıkan
kavgaya müdahale etmek amacıyla gelen
polisler tarafından darp edildiği öne
sürüldü. Sağ ayak bileğinde 2 ayrı kırık ve
darp izleri tespit edilen Gökçe, ameliyata
alınarak bacağına platin takıldı.
(“Karakolda ayak kıran işkence iddiası”,
www.radikal.com.tr, 18.05.2011)
36- Ergani merkeze bağlı Giryan’da
(Üçkardeş) köyünde polis ve jandarmanın
eş zamanlı operasyonu sonucu gözaltına
alınan dört kişi, gözaltında darp edildiklerini ve hakarete uğradıklarını belirtti.
(“Ergani'de 4 kişi tutuklandı”,
www.firatnews.com, 18.05.2011)
37- Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nde
yapılan protestonun ardından gece yarısı
evlere yapılan baskınlarda kötü muameleye
maruz kaldığı için savcılığa suç duyurusunda bulunan Musa Kurt isimli yurttaş,
çarşıda dolaşırken Yüksekova Terörle
Mücadele Şube Müdürü'nün önünü kestiğini ve polislerce "Suç duyurusunu geri çek
yoksa başına geleceklerden sorumlu değiliz" şeklinde tehdit edildiğini ileri sürdü.
Kurt, bunun üzerine tehdit edildiğine dair
savcılığa yeni bir suç duyurusunda bulundu. (“Polis hakkında suç duyurusuna
bulunan yurttaşa tehdit iddiası”,
www.diclehaber.com, 20.05.2011)
38- Diyarbakır'a miting düzenlemek
için gelen Başbakan Erdoğan'ın
Havaalanı'ndan çıkışı sırasında fotoğraf
çekmek için koşturan Diyarbakır
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu
üyesi ve Haber Türk gazetesi muhabiri
Ahmet Yukuş arkadan saldıran korumalar
tarafından dövülerek darp edildi.
Bacağından ve dirseğinden yaralanan
Yukuş'a 3 gün iş göremez raporu verildi.
(“Erdoğan'ın korumaları gazeteci dövdü”,
www.firatnews.org, 01.06.2011)
39- İzmir'de, Hopa'daki olayları protesto eden TKP, Halkevleri, ÖDP, SDP ve
KESK üyelerine çevik kuvvet ekipleri tarafından yoğun bir şekilde biber gazı ve tazyikli su ile müdahale edilmesi sonucunda
49 yaşındaki işçi emeklisi ve TKP üyesi
Turgut Eraslan kalp krizi geçirdi.
(“İzmir'de de çok sert müdahale”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
01.06.2011)
40- Başbakan Tayip Erdoğan'ın
Diyarbakır'da düzenlediği miting alanına
yakın olan merkez Bağlar İlçesi Fatih
Mahallesi'nde Erdoğan'ı protesto etmek
42
için sokaklara çıkan yüzlerce kişiye polis
sert müdahalede bulundu. Zırhlı araçlarla
mahalleye giren polis, yoğun şekilde gaz
bombası atarken, TOMA müdahale aracı
da evlere ve işyerlerine rasgele tazyikli su
sıktı. Polisin rastgele attığı gaz bombaları
3'ü bebek, 6 kişinin yaralanmasına neden
oldu. (“Polisin gazı bu defa bebekleri
hedef aldı”, http://www.diclehaber.com,
01.06.2011)
41- Şırnak'ın Silopi ilçesinde akşam
evine giderken 2. Cadde üzerinde bir pastanenin yanında ters yönde duran ve uzun
farlarını yakan araçtaki polisleri uyarınca
'sana hesap mı vereceğiz lan!' diyerek aynı
polisler tarafından darp edildiği belirtilen
Ramazan Kayar’a Silopi Devlet
Hastanesi'nde 10 gün iş göremez raporu
verildi. Kayar polisler hakkında savcılığa
suç duyurusunda bulundu. (“Polisle tartıştı, 10 günlük iş göremez raporu aldı”,
www.firatnews.com, 01.06.2011)
42- Artvin'in Hopa ilçesinde hayatını
kaybeden Metin Lokumcu için Ankara'da
31 Mayıs 2011 günü akşam düzenlenen
eyleme polisin müdahale etmesi sonucunda
Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi
Dilşat Aktaş'ın kalça kemiği kırıldı. Gece
ameliyata alınan Aktaş, altı aylık iş göremez raporu aldı. Aktaş, polisler hakkında
suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.
(“Ankara'da Protestocu Kadın Ağır
Yaralandı, Üç Ay Önce Yumruk Atan
Polis, Bu Kez Kalça Kemiğini Kırdı”,
http://www.bianet.org, 01.06.2011)
43- Ankara Ezilenlerin Sosyalist Partisi
Seçim Enformasyon Bürosu'ndan yapılan
açıklamada, 31 Mayıs gecesi evi basılarak
gözaltına alınan ESP üyesi İbrahim
Aksu'nun, gerek evinde gözaltına alındığı
sırada gerekse hastanede uğradığı "kaba
dayak işkencesi" sonucunda kaburga kemiğinin kırıldığı belirtildi. ("Hopa'da işkence, gözaltı ve zorbalık", http://www.cumhuriyet.com.tr, 03.06.2011)
44- 29 Mayıs akşamı MHP'nin
Kazlıçeşme mitinginden dönen araç konvoyuna taşla saldırdıkları iddiasıyla gözaltına
alınan 14-65 yaş arasındaki 10’dan fazla kişinin gece saatlerinde götürüldükleri
Alibeyköy Karakolu’nda dayak yemiş ve
yere yatırılmış halde bahçede bekletildikleri,
gözaltına alınanlardan Cihan Gürbey’in avukatları Ebru ve Barkın Timtik tarafından
bildirildi. (“Nurtepeli gençlere karakol bahçesinde dayak”, http://www.radikal.com.tr,
03.06.2011)
45- Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'nde iki
öğrenci grubu arasında çıkan kavganın
ardından okul yönetimi tarafından çağrılan
polislerin sınıflara girerek öğretmenlerin
gözü önünde öğrencileri darp ederek, gözaltına aldığı öne sürüldü. Cop darbeleriyle
yaralanan F.Y, B.C, İ.K, Ş.T ve M.G Çınar
Entegre Devlet Hastanesi'ne giderek, darp
raporu almak istedi. Ancak "hastanede doktor bulunmadığı" gerekçisiyle öğrencilere
rapor verilmedi. Velilerin ve BDP'lilerin
emniyetle görüşmesinin ardından öğrenciler serbest bırakıldı. (“Skandal: Polis
sınıfta öğrencileri copladı”,
http://www.diclehaber.com, 03.06.2011)
46- Bir süre önce askerden gelen ve
İstiklal Caddesi’nde arkadaşı Özgüç Kozan
ile buluşan Zekayi Doğan, Ali Ağa
Camii’nin önünde diğer arkadaşlarını beklerken sivil bir polisin arabasının tekerleğinin ayak ucundan geçmesi sebebiyle çıkan
gerginlikten ötürü arabanın şoförü aynı
zamanda polis olan İ.K ve olay yerine
gelen sivil ve resmi polisler tarafından
Beyoğlu Karakoluna götürüldüklerini,
43
karakolun ikinci katındaki bulunan Asayiş
Şube Müdürlüğü’nde yarım saat boyunca
dönüşümlü olarak dört polis tarafından
dayak yediklerini, küfre maruz kaldıklarını
daha sonra aynı zamanda İ.K’nin şoförlüğünü yaptığı komiserin gelerek “siz nasıl
polise kafa tutarsınız’ diye kendilerine
yarım saat boyunca kaba dayak atıp küfür
ettiğini, avukat istediklerinde bu taleplerinin reddedildiğini, yakınlarına haber vermelerine bile izin verilmediğini, karakolda
bekletildiklerini ileri sürdü. Sağlık kontrolünden geçirilerek darp raporu almalarına
rağmen karakolda şikâyetçi olamadıklarını
Polis İ.K’nin ise kendilerinden şikâyetçi
olduğunu anlatan Doğan, ‘Görevli polis
memuruna mukavemet ve kamu aracına
zarar vermek’ suçlamasıyla savcılığa çıkarıldıklarını savcının kendilerini görmeden
serbest bıraktığını anlattı. Doğan, yaşadıklarını unutamadığını, kendilerini döven ve
hakaret eden polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağını ifade etti. (“İleri
demokrasi uygulama merkezi BEYOĞLU
EMNİYETİ'NDE İŞKENCE”,
http://www.evrensel.net, 07.06.2011)
47- 6 Haziran 2011 günü 28 yaşındaki
Volkan Karakuş adlı kişi, saat 20.00 sıralarında Kartal Petrol-İş Mahallesinde bulunan Süleyman Demirel Lisesi yakınlarında
içinde 4 polisin bulunduğu bir araç tarafından ‘Burada ne işin var‘ denilerek durdurulması ve kendisinin de ‘Benimle bu şekilde
konuşamazsınız’ yanıtı üzerine zorla polis
otosuna bindirilerek karakol yerine Kartal
Endüstri Meslek Lisesinin tenha olan arka
sokağına götürüldüğünü elleri arkadan
kelepçeli olduğu halde yanında oturan iki
polisin özellikle böbreklerini hedef alınarak
yumrukladığını, hayâlarının sıkıldığını,
suratının yumruklanıp, gırtlağının sıkılarak
ağza alınmayacak küfürlere maruz kaldığını
ileri sürdü. Kartal Yavuz Selim hastanesine
götürülen Karakuş doktor muayenesinde
işkence gördüğünü söylemesine rağmen
rapor düzenlenmediğini, muayeneden sonra
götürüldüğü Kartal Merkez Karakolunda
nezaret yerine kamera bulunmayan avukat
görüşme odasına konulduğunu ve burada
yanına daha önce arabada kendisini darp
eden bir polisin gelip “ayağına ve kulağına
vurmak” suretiyle kendisini tekrar darp
ettiğini belirtti. (“İşkencede ustalık dönemi İZ BIRAKMADAN...”,
http://www.evrensel.net, 10.06.2011)
48- Ankara'daki Hopa eyleminde gözaltına alınanlar polis otobüsü ve emniyette
'darp, taciz ve hakarete' uğradıklarını iddia
ettiler. Yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatan
BES üyesi Hacı Özkan "Orada yaşadıklarımı anama diyemedim. Umarım bu işkenceyi yapanlar analarına söyleyebilmişlerdir"
dedi. Mülkiyeliler Birliği’nde yapılan toplantıda, 4 gün gözaltında kaldıktan sonra
serbest bırakılan Hacı Özkan (BES
Danıştay Temsilcisi), Hüseyin Gölpınar
(BES üyesi), Bülent Teoman Özkan (ÇHD
üyesi Avukat), Özden Kaya (KESK’e bağlı
sendikanın yöneticisi) kendilerine yapılan
işkenceyi basına anlattı. Basın toplantısının ardından emniyette “kötü muamele
gördüklerini” söyleyen eylemciler, polisler
hakkında suç duyurusunda bulundu.
(“İşkenceyi anama diyemedim”,
http://www.radikal.com.tr, 10.06.2011)
49- Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayı Faysal
Sarıyıldız'ın seçimi kazanmasını kutlayan
kitleye yapılan polis müdahalesi sırasında
atılan gaz bombalarından biri 12 yaşındaki
M.A’nın kafasına isabet etti. M.A. tedavisi
yapılmak üzere Cizre Devlet Hastanesi'ne
kaldırıldı. (“Cizre'de polisin attığı gaz
bombası bir çocuğu yaraladı”,
http://www.diclehaber.com, 12.06.2011)
44
50- Emek, Demokrasi ve Özgürlük
Bloku'nun Van, Hakkâri ve Ağrı'nın
Doğubayazıt İlçesi'nde yaptığı seçim kutlamasına polisin gaz bombası ve tazyikli
suyla sert müdahalesi sonucu aralarında
çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi
yaralandı. Yine Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde yapılan seçim kutlaması sırasında kitleye müdahale eden polislerin sıktığı tazyikli su sırasında araç üzerinden yere düşen
Mehmet Akbaş isimli yurttaşın kolu kırıldı.
Akbaş, Doğubayazıt Devlet Hastanesi'nde
tedavi altına alındı. Hakkâri’de ise seçim
sonuçların açıklanmasının ardından eşi ve
iki çocuğunu da yanına alarak aracıyla kutlamalara katılan Tarık Yarcı adlı yurttaşın
beş yaşındaki oğlu, atılan bir taş ile kafasından yaralandı. Hakkâri Devlet
Hastanesinde tedavi altına alınan Yarcı’nın
başı pansuman edildikten sonra taburcu
edildi. (“Kutlamalara polis müdahale etti,
hastaneler yaralılarla taştı”,
http://www.diclehaber.com, 13.06.2011)
51- Emek Demokrasi ve Özgürlük
Bloku’ndan Urfa Milletvekili seçilen
İbrahim Binici'nin basına yansıyan haberlerde yaklaşık 4 bin oyunun silinmesi üzerine Urfa Adliyesine yürümek isteyen binlerce kişiye polis, gaz bombası, kalas ve
coplarla müdahale etti. Yapılan müdahale
sonucunda belediye binasının arkasındaki
evine gittiğini söyleyen ve 10 gün iş göremez raporu alan 28 yaşındaki Mehmet Ali
Fidan ile onlarca polis tarafından tekme,
tokat ve coplarla dövüldüğünü belirten
BDP Kadın Meclisi üyesi Ajda İnci ve olay
gecesi polisler tarafından yaralanan Ali
Polat, savcılığa suç duyurusunda bulundu.
(“Urfa'daki ihlallerle ilgili suç duyurusu”,
http://www.diclehaber.com, 14.06.2011)
52- Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi'nde
Abdullah Canan Köprüsü karşısındaki kav-
şakta bulunan çocukların üzerine zırhlı
araca taş attıkları gerekçesiyle gaz bombası
atıldı. Zırhlı araçtan atılan gaz bombası
sonucu 4 yaşındaki V.Ç. ağzından yaralandı. Olay yerindeki yurttaşlar tarafından
Yüksekova Devlet Hastanesi'ne kaldırılan
V.Ç. tedavi altına alındı. (“Yüksekova'da 4
yaşındaki çocuk gaz bombasıyla yaralandı”, http://www.diclehaber.com,
14.06.2011)
53- Seçimlere 2 gün kala gözaltına alınan, kapatılan DTP ve BDP'nin Bingöl eski
İl Başkanı Avukat Ömer Faruk Ersöz
tutuklandı. Ersöz'ün avukatı Zihni
Karaaslan, müvekkili Ersöz'ün emniyete
götürüldüğü esnada işkenceye maruz kaldığını belirterek, burnunda, kafasında ve
kaburgalarında kırıklar; kol, bacak ve vücudunun çeşitli yerlerinde ise zedelenme ve
çürükler olduğunu, müvekkiline yol boyunca hakaret edildiğini ifade etti. Karaslan,
müvekkiline işkence yapan polisler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu
belirtti. Ersöz'ün işkence gördüğü, adliyede
çekilen fotoğraflarına yansıdı. (“Avukat
Ömer Faruk Ersöz'e gözaltında işkence”,
http://www.diclehaber.com, 15.06.2011)
54- İstanbul Bostancı'da bulunan
Dedikodulu Restoran'da 8 Haziran'da
yemeğe giden Ümit Kılıç, Gülay Efe ve
Y.Ç adlı yurttaşlar, fotoğraf çektirdikleri
esnada Ümit Kılıç'ın zafer işareti yapması
üzerine saldırıya uğradılar. Restoran çalışanları, hesabı ödedikten sonra ayrılan 3
yurttaşın önünü keserek Gülay Efe ve
Y.Ç.’yi darp ederek restoranın otoparkına
aldılar. Ümit Kılıç ise restoranın kapısı
önünde dakikalarca darp edildi. Yine, adı
geçen gençler olay yerine gelen polisler
tarafından da hem olay yerinde hem de
götürüldükleri Küçükyalı Polis
Karakolunun nezarethanesinde darp edil-
45
diler. Üç kişi kendilerini darp eden işletme
sahibi ve çalışanların yanı sıra söz konusu
polisler hakkında Kadıköy Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
(“Zafer işareti yapan gençler darp edildi”,
http://www.diclehaber.com, 15.06.2011)
55- 12.06.2011 günü Şırnak'ta Emek,
Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarının
seçimi kazanmasını kutlayan kitlenin üzerine el bombası atılması sonucunda 3'ü
ağır 11 kişi yaralandı. Olayda ağır yaralanan Yahya Turan, Batman Dünya
Hastanesi'ne kaldırıldı. Amcası, Turan’ın
hayati tehlikeyi atlatamadığını bildirdi.
Yine Siirt'teki polis müdahalesinde kafasına aldığı darbe nedeniyle ağır yaralanan 75
yaşındaki Halime Kayar ve Vecide
Gönül’ün de aynı hastanede tedavisi
devam ediyor. (“Şırnak ve Siirt'te yaralanan Turan ve Kayar'ın hayati tehlikesi
sürüyor”, http://www.diclehaber.com,
16.06.2011)
56- Urfa İl Emniyet Müdürlüğü polislerinin seçim gecesi adliye önüne yürüyen
kitleye müdahalesi esnasında akrabalarının
evine gitmek için durakta bekleyen ve
Mardin'in Nusaybin İlçesi'ndeki bir dershanede matematik öğretmeni olarak çalışan
Bilal Bozkoyun, gazdan korunmak için
sığındığı binadan polisler tarafından çıkartıldığını iddia etti. Önce Urfa TEM Şube
Müdürü’nün telsizi ile kafasına vurduğunu
söyleyen Bozkoyun, daha sonra diğer polisler tarafından yerde coplandığını ve dövüldüğünü, Sarayönü Polis Karakolu'na götürüldüğünü ifade etti. Çıkarıldığı Harran
Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde yapılan muayenesi sonucunda '5 gün iş göremez' raporu alan Bozkoyun, gözaltında
iken polislerin kendisine “şikâyetçi olmayın” anlamında telkinlerde bulunduğunu,
buna rağmen Urfa Cumhuriyet Savcılığı'na
TEM Şube Müdürü ve darp eden polisler
hakkında suç duyurusunda bulunduğunu
söyledi. (“Urfa'da polis şiddetine suç
duyurusu”, http://www.diclehaber.com,
18.06.2011)
57- YSK'nın Hatip Dicle'nin milletvekilliğini düşürmesini protesto etmek isteyenler tarafından Mardin’in Nusaybin
İlçesi'nde düzenlenen yürüyüşe izin verilmemesi üzerine yapılan oturma eyleminin
ardından polisin yaptığı tazyikli su ve gaz
bombalı müdahale sonrasında başına gaz
bombası isabet eden 56 yaşındaki Nezir
Gecidibi ve 5 kişi yaralandı. (“Nusaybin'de
gergin gece: 5 yaralı”,
http://www.cnnturk.com, 24.06.2011)
58- Sivas katliamı anma etkinliğinin
duyurusunu yapmak için 26 Haziran'da
Sarıgazi merkezde bir stand açan Sami
Tunca polisler tarafından yapılan kimlik
kontrolü sonucunda ilgili davadan beraat ettiğini ifade etmesine rağmen “aranan kişilerden olduğu” gerekçesiyle darp
edilerek gözaltına alındığını iddia etti.
Tunca’ya göre, gözaltına aldıktan sonra
iki polis tarafından arabayla tenha bir
yere götürülüp saldırıya uğradı. Daha
sonra götürüldüğü karakolda da sırtında
sandalye kırılarak ve kafası yere vurularak darp edildi. Sami Tunca ile birlikte
saçlarından tutulup sürüklenerek gözaltına alınan üç kadının da avukatlığını
yapan Sevinç Sarıkaya’nın ise müvekkilleri ile görüşmeye gittiği karakoldaki
polisler tarafından "Bu davaya bakarsanız size muamelemiz bu olur", "sizin gibi
avukatlar böyledir, göreceksiniz gününüzü" gibi sözlerle tehdit edildiği belirtildi. (“Sarıgazi Olayları Basın
Açıklaması Gözaltında İşkence,
Avukata Tehdit”,
http://www2.bianet.org, 28.06.2011)
46
59- Yüksek Seçim Kurulu’nun
Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle’nin
vekilliğini düşürmesi ve tutuklu 5 milletvekilinin tahliye edilmemesini protesto
etmek amacıyla düzenlenen yürüyüşte polisin attığı gaz bombasıyla Hüseyin Caruş
adlı kişi sol gözünü kaybetti. Baba Hüseyin
Caruş sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Gaz bombasıyla sol gözünü yitiren Caruş taburcu
edildi”, http://www.diclehaber.com,
29.06.2011)
60- 12 Haziran milletvekili genel seçimlerinde seçim gecesi Emek, Demokrasi ve
Özgürlük Bloku milletvekillerinin seçim
zaferi kutlanırken yaşanan patlamada yaralananları hastaneye götüren kitleye polisin
gaz bombası atması sonucu fenalaşan ve
Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılan 54
yaşındaki Hatice İdin’in durumunun kötüye gitmesi üzerine kaldırıldığı Batman
Özel Dünya Hastanesi’nde beyin ölümünün gerçekleştiği söylendi. Doktorları, ilk
müdahalenin geç yapılmasından ötürü
beyin ölümünün gerçekleştiğini söylerken
İdin’in kızı Akide İdin de annesinin hipertansiyon hastası olduğunu ve olaylarda
yaralandıktan sonra hastaneye kaldırıldığını, polisin o sırada hastaneye onlarca gaz
bombası attığını ve bu yüzden doktorların
annesine ilk müdahaleyi yapamadığını söyledi. (“Polis terörünün son kurbanı“,
http://www.evrensel.net, 29.06.2011)
61- Kartal'da kendileri gibi emniyet
şeridini kullanan sivil plakalı polis aracındaki polise kimlik soran Ümit Karagöz ve
kardeşi Niyazi Karagöz, polisin telefonla
arkadaşlarına haber vermesi üzerine olay
yerine gelen 15 polis tarafından feci şekilde
dövüldüklerini yere yatırılıp tekmelendiklerini, polis merkezine götürülürken otomobilde de yumruklandıklarını iddia etti-
ler. Hastaneden darp ve cebir raporu alan
kardeşler, polisin şikâyetçi olmamaları için
kâğıt imzalattığını, ”sizi bir hafta takip
edeceğiz, uslu durun” diyerek tehdit ettiğini iddia ettiler. Ümit Karagöz ve Niyazi
Karagöz, olayın ertesi günü Kartal
Cumhuriyet Başsavcılığı'na giderek polisler
hakkında suç duyurusunda bulundular.
Savcılığın Kartal Adli Tıp Şube
Müdürlüğü'ne sevk ettiği kardeşler, darp
raporu aldılar. (“Sen misin polise kimlik
soran”, http://www.takvim.com.tr,
29.06.2011)
62- Nusaybin’de önceki gün demiryolu
üzerinde eylem yapan gençler ve polisler
arasında çıkan çatışma sırasında evinin
bahçe kapısında oturan 73 yaşındaki Adile
Savcı, ayağına gaz bombası isabet etmesi
sonucu yaralandı. Diz kapağının üstüne
isabet eden gaz bombası nedeniyle
Nusaybin Devlet Hastanesine kaldırılarak
tedavi altına alınan Savcı, ayağı pansuman
edildikten sonra taburcu edildi. (“Gaz
terörü’ tam gaz”, http://evrensel.net,
05.07.2011)
63- Van’da Abdullah Savur adlı bir
yurttaş, çalıştığı iş yerinden çıkarak
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan
TEKEL binası önünden geçerken resmi
giysili bir polisle omuz omuza çarpışması
üzerine çarptığı polis tarafından TEKEL
binası önünde sürekli nöbet tutan polislerin olduğu yere sürüklendiğini ileri sürdü.
Orada nöbet tutan polisler tarafından
biber gazı sıkılarak, tekme tokatla sokak
ortasında dövüldüğünü ifade eden Savur,
özellikle kafasına aldığı telsiz darbesiyle
baygınlık geçirdiğini öne sürdü. Olay
yerinde bulunan yurttaşlar tarafından Van
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Savur'un kafasına 5 dikiş atıldı.
Hastanede "Hayati tehlikesi olmadığı"
47
yönünde doktor raporu alan Savur gözaltına alındı. (“O'nu bu hale polisler getirdi!”, http://www.ozgur-gundem.com,
09.07.2011)
64- 10.07.2011 günü gece saat 23:00
sularında İstiklal Caddesi Mis Sokak'ta
bulunan sivil polislerin, etraftaki eğlence
mekanlarında oturan çok sayıda kişinin
gözü önünde ismi öğrenilemeyen ve suçunun ne olduğu bilinmeyen 15-16 yaşındaki
bir çocuğu tekme tokat ve telsizle yaklaşık
20 dakika feci şekilde dövüp, kafasındaki
kanları temizlemek için birkaç şişe su
döküp yerde sürükleyerek Beyoğlu
Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltına alması,
fotoğraflarıyla Fırat Haber Ajansı’nda
haber konusu oldu. (“Mis Sokak'ta çocuğa
polis işkencesi”, www.firatnews.com,
11.07.2011)
65- İzmir Karabağlar'da 16 Temmuz
2011 gecesi eşiyle birlikte bir müzikholde
eğlenmeye giden Fevziye Cengiz (37),
müzikhole gelen ve kimlik kontrolü yapan
resmi üniformalı ve sivil polislere “kimliğinin yanında olmadığını, otomobilde olduğunu ve eşinin almaya gittiğini” söyleyince
gözaltına alınmak istedi. Duruma itiraz
eden Cengiz, darp edilerek ve elleri kelepçelenerek zorla gözaltına alındı.
Götürüldüğü Karabağlar Polis
Karakolu'nda da iki polis tarafından yere
fırlatılarak tekme tokat 10 dakika süreyle
dövüldü. Olayın ardından suç duyurusunda
bulunuldu. Emniyet yetkilileri ise Fevziye
Cengiz’in alkollü olduğu ve polise saldıranın asıl kendisi olduğunu iddia ederek
şikâyetçi oldu. (“Gözaltına itiraza karakol
dayağı, http://www.sabah.com.tr,
19.07.2011)
66- Silopi ilçesinde, 24 Temmuz 2011
günü çıkan olaylarda yaralanan ve hastane-
de yaşamını yitiren 13 yaşındaki Doğan
Teyboğa'nın toprağa verilmesinden sonra
çıkan olaylarda polisin gaz bombası ve tazyikli su ile yaptığı müdahale sırasında 8
yaşındaki Zeynep Ödük başından yaralandı. Hastaneye kaldırılan Ödük' ün gaz
bombası kovanından yaralandığı iddia edilirken, sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. (“Çıkan olaylarda 8 yaşında bir kız
çocuğu yaralandı”,
http://www.dha.com.tr, 27.07.2011)
67- Şırnak'ın Silopi İlçesi'nde kafasına
isabet eden gaz bombası sonucu yaşamını
yitiren 13 yaşındaki Doğan Tayboğa için
düzenlenen eyleme polisin müdahalesinde,
12 yaşındaki Şöreş Ürün isimli çocuk kafasına isabet eden gaz bombası sonucu yaralandı. Silopi Devlet Hastanesi'ne kaldırılan
Ürün, durumunun ağırlaşması üzerine Şırnak Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.
(“Silopi'de bir çocuk daha gaz bombası
ile yaralandı” http://www.evrensel.net,
27.07.2011)
68- Yaşamını yitiren HPG’li Sıddık
Öztürk için kurulan taziye çadırına doğru
Malatya Vatan Mahallesi’nde yürüyüşe
geçen kitleye polis tarafından gaz bombası
ve tazyikli suyla yapılan müdahalede,
Rahim Karahan (40) isimli yurttaş, gaz
bombasının yüzüne isabet etmesi sonucu
ağır yaralandı. Doğubayezıt Mediza
Hastanesi’ne kaldırılan Karahan’ın yüzünün, atılan gaz bombasından parçalandığı
ve ameliyat edileceği, durumunun ağır
olduğu belirtildi. (“Öztürk ile Çoban’ı
binlerce kişi uğurladı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
28.07.2011)
69- Diyarbakır'ın Merkez Sur İlçesi
Cemal Yılmaz Mahallesi'nde devriye gezen
polisler ile mahalle sakinleri arasında çıkan
48
tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucunda
polisler 20 yaşındaki Çiftçi'ye ateş ederek
başından vurdu. Çiftçi'nin hayatını kaybettiği öğrenildi. (“Diyarbakır'da 20
Yaşındaki Çiftçi, Polis Kurşunuyla
Öldü”, http://bianet.org, 29.07.2011)
70- 3 Ağustos 2011 günü gece yarısı
Antalya Cumhuriyet Mahallesi’ndeki bir
akaryakıt istasyonuna otomobili ile gelip
yakıt almak isteyen polis memuru C.A., bu
sırada başka müşteri ile ilgilenen pompacı
Derviş Mehmet Alparslan’ın kendisine
öncelik tanımasını istedi. İsteği karşılık bulmayınca Alparslan’a önce aracının içinden
küfür etti daha sonra olayın büyümemesi
için oradan uzaklaşan Alparslan’ın üzerine
yürüyüp, kafa atarak yere düşürdü, Tekme
ve yumruk darbeleri ile darp etti. Saldırı anı
istasyonun güvenlik kameraları tarafından
görüntülenirken, yediği dayağın etkisiyle
baygınlık geçiren Alparslan hastaneye kaldırıldı. Hastanenin acil servisinden 3 gün,
plastik cerrahi servisinden de 7 gün iş göremez raporu alan Derviş Mehmet Alparslan,
ifadesini alan polislerin davadan vazgeçmesini istemelerine rağmen şikâyetinden vazgeçmedi. (“Her yumrukta 'ben polisim'
dedi!”, http://gundem.milliyet.com.tr,
04.08.2011)
71- Mersin Akdeniz İlçesi Yenipazar
Mahallesinde 5 Ağustos 2011 tarihinde
gece, gençlerle polis arasında çıkan çatışmada Bedirhan Taş adlı kişi dükkânında
oturduğu esnada polisin attığı gaz bombası
sonucu omzundan yaralandı. Olaya tepki
gösteren Taş, polisin keyfi bir şekilde gaz
bombası attığını söyledi. (“Yine plastik
mermi terörü”, http://www.firatnews.com,
06.08.2011)
72- Siirt Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler, Ulus,
İnönü ve Kooperatif Mahalleleri’nde 9
Ağustos 2011 günü sabahı birçok eve eş
zamanlı baskın yaptı. Yapılan aramalarda 7
çocuk gözaltına alındı. M.E. (16), H. İ. S.
(15), K.S. (17), A.S. (15) ve ismi öğrenilemeyen 2 çocuğun gözaltına alınırken polislerce darp edildiği aileleri tarafından belirtildi. (“Siirt’te 7 çocuk gözaltında”,
www.yeniozgurpolitika.org, 10.08.2011)
73- Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Nihat İnanç, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı onuruna 11 Ağustos
2011 günü polisevinde verilen iftar sonrasında, kendi makam şoförü ile Muş
Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube
Müdürü Ersan Özkan arasında bilinmeyen
nedenle tartışma çıktığını, tartışmanın
büyümesi üzerine kendisinin de olaya dahil
olmasıyla Güvenlik Şube Müdürü Ersan
Özkan ve bir polis tarafından kendisinin,
şoförünün ve basın müşavirinin hakaret ve
tehdit edilip dövüldüğünü iddia etti.
Emniyet Müdürlüğü'nün bir süredir
Alparslan Üniversitesi'ne karşı 'yıpratıcı
girişimleri olduğunu' söyleyen Rektör Prof.
Dr. Nihat İnanç, dayak olayının ardından
savcılığa suç duyurusunda bulunarak dayak
olayını yargıya taşıdıklarını söyledi.
(“Rektörden inanılmaz iddia!”,
http://www.dha.com.tr, 13.08.2011)
74- İnsan Hakları Derneği Ankara
Şubesi'nde basın toplantısı düzenleyen
Lokman Acar, 9 Ağustos günü Anıttepe'de
bir çeşmede su içtikten sonra karşıya geçerken bir polisin yaklaşarak kendisine çelme
taktığını, bu sırada yere düştüğünü, ardından üç polisin yerde kendisini dövmeye
başladığını, ne olduğunu anlamadan koluna kelepçe takılarak Çankaya Polis
Karakolu'na götürüldüğünü, orada üzerinde 'şahıs kaçarken yakalanmıştır' diye yazdığı için tutanağı imzalamayı reddettiğini,
49
Alpay isimli polisin 'imzalamazsan ve suç
duyurusunda bulunursan kafana sıkarım'
diyerek kendisini tehdit ettiğini” söyledi.
Daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü'ne
götürülüp oradan yarım saat sonra serbest
bırakıldığını söyleyen Acar, götürüldüğü
hastanede kolundaki kırığın tespit edildiğini ve alçıya alındığını, olayın ardından savcılığa giderek suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. (“Ankara polisi kol kırdı”,
http://www.etha.com.tr, 15.08.2011)
75- Oturduğu Tarlabaşı'nda çocuklarına
ve hasta eşine bakabilmek için sokakta kurduğu tezgahta sigara satan Selma Yıldırım,
Taksim Merkez İlçe Emniyet
Müdürlüğü'ne bağlı sivil polisler tarafından önce ağza alınmayacak küfürlere
maruz kaldı, daha sonra tartaklanarak darp
edildi. Bununla yetinmeyen sivil polisler,
olay yerinde toplanan insanların tepki göstermesi üzerine, Selma Yıldırım'a gözdağı
vermek için kendisine tezgâhta yardım
eden 13 yaşındaki oğlunu apar topar gözaltına aldı. Selma Yıldırım, aynı çevrede tezgâh açıp sigara satan Ordulu ve Tekirdağlı
üç kişiye dokunmayan sivil polislerin kendisini Kürt olduğu için hedef seçtiğine
dikkat çekti. (“Kağıt mendil satan kadına
polis şiddeti”, www.firatnews.com,
15.08.2011)
76- 11.08.2011 günü Samsun'un İlkadım
İlçesi 19 Mayıs Mahallesi'nde esnaflık
yapan aynı zamanda Tekkeköy Belediyesi
AK Parti Meclis üyesi 40 yaşındaki Recep
Kılıç, işyerinin mobilyalarını getiren kamyonun malzemeleri boşaltmak için ara
sokaklardan birinde durarak trafiği kapatması üzerine olay yerine gelen trafik polisleri tarafından önce tekme tokat dövüldü,
daha sonra kafasına vurulan telsiz ile yere
düştüğünde biber gazı sıkılarak etkisiz hale
getirildi. Bir arkadaşının arabasıyla hasta-
neye kaldırılarak tedavi altına alınan Recep
Kılıç'a doktor 10 gün iş göremez raporu
verdi. Kendisini döven polislerden şikâyetçi olunca olaya karışan 3 polis memuru
hakkında adli ve idari soruşturma başlatıldığı belirtildi. (“Ak Partili Meclis Üyesi
polisle kavga etti”,
http://www.dha.com.tr, 21.08.2011)
77- İzmir'de bir eczanede çalışan Ahmet
Çıngıl isimli kişi, alkollü olarak trafik
ekiplerine yakalanıp kan tahlili yaptırmak
isteyince, önce polisler tarafından gözüne
biber gazı sıkıldı daha sonra götürüldüğü
Balçova Salih İşgören Polis Karakolu'nda
tutulan tutanağa itiraz edince oradaki
polisler tarafından dövüldü. 10 gün hastanede yatan Çıngıl olay ile ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulundu. Olaya
karışan ve 3'er günlük rapor alan iki trafik
polisi ise “Çıngıl'ın alkollü olarak kaçmak
isteyince yakalandığını, kelepçe vurularak
karakola götürüldüğünü, burada alkolün
etkisiyle trafik polis memurlarına yumruk
attığını, etkisiz hale getirilirken de kafasını
yere vurduğunu öne sürerek karşı şikâyette
bulundu. (“Karakolda dayak iddiası “,
http://www.cnnturk.com, 23.08.2011)
78- Ankara’da oturan Kemal Tunç
isimli şahıs 17.08.2001 günü bacanağından
şikâyetçi olmak için gittiği Mamak Akdere
karakolunda, bacanağı ile kısa bir konuşma
yapan iki polisin, fiili bir harekette bulunmadığı halde aniden kendisine biber gazı
sıktığını, daha sonra karakoldaki diğer 810 polisin kendisine saldırıp, ters kelepçe
ile yere yatırıp işkence yaptıklarını iddia
etti. Kelepçeli halde nezarette tutulan ve
sabah 5.30 civarında bırakıldığını söyleyen
Tunç, kendisinin Kürt olduğu için bacanağı ve ailesi tarafından dışlandığını ve polislerin de Kürt olduğundan dolayı kendisine
işkence yaptıklarını söyledi. Olay sonrasın-
50
da da polisler tarafından şikâyetçi olmaması yönünde tehdit edildiğini söyleyen
Tunç, şikâyetini asla geri almayacağını söyledi. (“Polisin gazlı dayak fantezisi”,
http://www.evrensel.net, 24.08.2011)
79- İzmir’de avukatlık yapan İbrahim
Polat, müvekkilinin ve yakınlarının dövülerek nezarete atılması olayına ilişkin olarak görevini yaparken polislerin “Sen ne
biçim avukatsın. Bizim işimize karışma”
diyerek zorla avukatlık kimliğini alıp bilgisayardan suç kaydının olup olmadığına
baktıklarını, karakolda bulunduğu süre
boyunca fiziksel ve psikolojik baskı yapılarak, sözlü ve fiziki şiddete maruz kaldığını
ve bu polislerden şikâyetçi olduğunu söyledi. (“Avukata dayak iddiası”,
http://www.sabah.com.tr, 25.08.2011)
80- Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde,
Gülhane Askeri Tıp Fakültesi tarafından
verilen raporla psikolojik sorunları olduğu
belgelenen 1980 doğumlu Metin Arslan’ın
7 Eylül 2011 günü Cumhuriyet
Mahallesi’nde yoldan geçerken şüpheli
diye gözaltına alınarak, Çınar Emniyet
Müdürlüğü’ne götürülüp işkence gördüğü
ve gördüğü işkence sonucu fenalaşarak
Çınar Entegre Hastanesi’ne kaldırıldığı bildirildi. Aile, sorumlu polisler hakkında suç
duyurusunda bulundu. (“Gözaltında
işkence”, http://www.ozgur-gundem.com,
11.09.2011)
81- Şırnak ve Cizre'de düzenlenen baskınlarda 35 kişinin gözaltına alınmasını
protesto etmek için Silopi İlçesi Cudi
Mahallesinde bir araya gelerek İpek Yolu
üzerine yürümek isteyen kitleye, polisin
gaz bombasıyla müdahale etmesi sonucunda başına gaz bombası isabet eden 17
yaşındaki E.K. ağır yaralandı. Hastaneye
kaldırılan E.K. başından akan kanın bir
türlü durdurulamaması üzerine Batman’a
sevk edildi. (“Silopi'de başına gaz bombası isabet eden bir çocuk ağır yaralandı”,
http://firatnews.eu, 18.09.2011)
82- Çorum’da Eti Lisesi önünde okullarda zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istemek amacıyla basın açıklaması yapmak isteyen Çorum Pir Sultan Abdal
Kültür Derneği Başkanı Halil Top ve
İbrahim Eral, Hüseyin Gezer, Devrim Top
ve Coşkun C. adlı dernek üyeleri yerlerde
sürüklenerek gözaltına alındı. (“Zorunlu
din dersi kaldırılsın' diyene dayak”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
20.09.2011)
83- İstanbul Beyoğlu’nda bir apartmanda kapıcılık yapan Aydın Eriş, otomobilini
park ettiği yerden çekmek isteyen trafik
polisleri ve çekicideki görevli tarafından
dövülerek hastanelik edildi. “Beyin travması geçirdiğini, 2 dişinin kırıldığını,
vücudunda darp nedeniyle ezilme olduğunu” söyleyen Eriş’in eşi Keziban Eriş, polisleri işkence yapmaktan savcılığa şikâyet
etti. (“Polisin işkencesi sonucu beyin
travması geçirdi”, http://firatnews.eu,
21.09.2011)
84- Ağustos ayında Siirt’in Pervari ilçe
merkezinde yaşanan çatışmanın ardından
giriş çıkışların asker ve polis tarafından
kontrol altına alındığı Pervari’de, Van’dan
Pervari’ye gelen bir minibüsün içinde bulunan PTT Şubesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışan İbrahim Cengiz, ilçe girişinde
polisler tarafından durdurulduklarını, yapılan çok sıkı aramadan sonra kendisinin de
minibüsten indirilip polis tarafından ölümle tehdit edildiğini ve can güvenliğinin
olmadığını belirtti. (“Ölümle tehdit edildi”, http://www.ozgur-gundem.com,
22.09.2011)
51
85- Başlattıkları "Kadına yönelik şiddete hayır, 1 milyon imza" adlı kampanya
kapsamında Denizli Pamukkale Üniversitesi girişinde stant açan Sosyalist Gençlik
Dernekleri Federasyonu üyesi 10 üniversite öğrencisine, iddiaya göre, üniversitenin
özel güvenlik görevlileri tarafından copla
saldırıda bulunuldu. (“'Şiddete hayır'
dediler dayak yediler”,
http://gundem.milliyet.com.tr,
04.10.2011)
86- Şırnak'ın Silopi İlçesi, Yenişehir
Mahallesi'nde Akrep tipi zırhlı aracın geçişi sırasında bir çocuğun araca taş attığı ve
bunun üzerine sivil polislerin, Süleyman
Demirel İlköğretim Okulu bahçesinde
oyun oynayan öğrencilerin üzerine gaz
bombası attığı, bahçede oynayan 7 çocuğun
atılan gaz bombasının etkisiyle baygınlık
geçirdiği bildirildi. Yaşları 8 ile 12 arasında olan öğrenciler ambulanslarla hastaneye
kaldırılarak oksijen verildi. (“Silopi'de
okula gaz bombası: 7 öğrenci fenalaştı”,
http://www.birgun.net, 06.10.2011)
87- Ezilenlerin Sosyalist Partisi tarafından yapılan açıklamada; 7 Ekim 2011 günü
Liseli Öğrenci Birliği'nden öğrenciler tarafından Maltepe Ertuğrul Gazi Lisesi'nde
yapılmak istenen Che'yi anma etkinliğine
polis tarafından zırhlı araç, MP-5 tüfekler,
biber gazı ve elektrikli cop kullanılarak
müdahale edildiği belirtildi. LÖB'den
öğrencilerin, Maltepe İlçe Emniyet
Müdürlüğü'ne bağlı çevik kuvvet ekipleri
ile Gülsuyu Şehit Saffet Okumuş Polis
Merkezi'nde görevli polisler hakkında kaba
dayak ve elektrikli copla işkenceye uğradıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunacakları bildirildi. (“Liseli Öğrencilerden Suç Duyurusu”, http://bianet.org,
10.10.2011)
88- Mardin'in Kızıltepe, Midyat ve
Nusaybin ilçelerinde düzenlenen Abdullah
Öcalan'ın Suriye'yi terk etmesinin yıldönümü olan 9 Ekim'i (1998) protesto eylemlerine polisin gaz bombasıyla müdahalesi
sonucunda çevrede bulunan 3 yaşındaki
Y.E ve 60 yaşındaki Hikmiye Aktaş başlarından yaralandı. (“Yine Gaz Bombası:
Biri Çocuk İki Yaralı”, http://bianet.org,
10.10.2011)
89- Gözaltına alınan Jiyan Orhan adlı
oğlu hakkında bilgi almak için Mersin
Adliyesi önünde bekleyen Emine Orhan
“Polislerin kimlik sorması ve kimliğinin
üzerinde olmaması nedeniyle polislerin
kendisine adliyenin önünde bekleyemeyeceğini” söylediklerini, kendisinin de adliyenin bulunduğu caddenin karşı tarafındaki kaldırımda oturarak beklemeye başladığını” söyledi. Bir süre sonra polislerin tekrar yanına gelip “Burada da bekleyemezsin” diyerek kendisiyle tartışmaya başladıklarını, oradan kalkmayınca da polisler
tarafından dövülerek gözaltına alındığını
ifade eden Emine Orhan, götürüldüğü hastanede rapor verilmesine karşılık polislerin
raporu kendisine vermediğini belirtti.
Daha sonra Soğuksu Karakoluna götürüldüğünü söyleyen Emine Orhan, karakolda
kendisini darp eden 4 polisten şikâyetçi
olduğunu, ancak 4 polisin de “O da bizi
dövdü, biz de şikâyetçiyiz” dediğini” ifade
etti. Karakolda bulunduğu süre içerisinde
kendisine polislerin defalarca hakaret ettiğini iddia eden Orhan, “Bana ‘Sen terörist
annesisin’, ‘Sen militan annesisin’ deyip
durdular” dedi. (“Anne olmak da suç”,
http://www.evrensel.net, 11.10.2011)
90- ÇHD üyesi Avukat Bülent Kurt
gözaltındaki müvekkillerine hukuki yardımda bulunmak için 22.09.2011 günü gittiği Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis
52
Merkezi’nde müvekkillerine yapılan
hukuksuzluklara itiraz etmesi üzerine polislerin saldırısına uğradığını, nezarethaneye konulduğunu, işinin yapılmasının
engellendiğini ve bunların, müvekkillerinin Kürt olmasından dolayı yapıldığını
iddia etti. (“Avukata Kürt müvekkil dayağı”, http://haber.sol.org.tr, 11.10.2011)
91- Mardin’in Nusaybin ilçesinde okullarda şiddet uygulandığı iddiasıyla yapılan
basın açıklamasının ardından 9-13 yaşlarındaki 15 çocuğun, Zeynel Abidin
Mahallesi'nde yolu kapattığı gerekçesiyle
polisler tarafından tek tek yakalanıp panzerin önünde oturtularak dövüldüğü iddia
edildi. (“Nusaybin'de eylemci çocuklara
polis dayağı”, http://www.sabah.com.tr,
13.10.2011)
92- Rize’de 12.10.2011 günü alkol aldıktan sonra gece saat 02.30 sıralarında evine
giderken sıkışıp valilik binası duvarına işeyen kamu kurumunda 35 yıllık devlet
memuru 54 yaşındaki C.T, durumu fark
eden valilik koruma polisleri ile tartışınca
olay yerine gelen ekipten bir polis tarafından tokatlanarak yere düşürüldü. C.T. daha
sonra bölgeden uzaklaştırıldı. Olaydan bir
gün sonra Rize Emniyet Müdürlüğü’ne
başvuran C.T.’nin şikâyetiyle Rize Emniyet
Müdürü tarafından yapılan inceleme sonucunda tokat iddiasını ispat edecek görüntü
veya alınmış bir rapor olmadığı gerekçesiyle inceleme takipsizlikle sonuçlandırıldı.
(“Sen misin Valilik duvarına işeyen...”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 13.10.2011)
93- Mersin’de yapılan bir gösteriye
katıldıkları gerekçesiyle 9 Ekim 2011 tarihinde gözaltına alınan 17 yaşındaki H.Y,
F.Ö ve S.Ö adlı çocuklar; “emniyette defalarca şiddet gördüklerini, polislerin kendilerine, “Eğer bize yardımcı olur isim verir-
seniz, buradan elinizi kolunuzu sallayarak
çıkarsınız” dediklerini, söylenenleri kabul
etmedikleri için de daha çok darp edildiklerini” söylediler. “6 saat boyunca dizleri
üzerinde duvara dönük olarak bekletildiklerini ve tuvalete dahi gitmelerine izin
verilmediğini belirterek, giydiği ayakkabının bağcıklarının sarı, kırmızı ve yeşil
renkte olması nedeniyle daha fazla şiddete
maruz kaldığını aktaran S.Ö (17) ise, “Beni
ayrı bir odaya çekerek psikolojik baskı
uyguladılar” dedi. (“Çocuklar karakol
mağduru!”, http://www.evrensel.net,
14.10.2011)
94- Başbakan’ın da katıldığı İstanbul
Üniversitesi Akademik Yıl Açılış töreninin
yapıldığı Cemil Birsel konferans salonuna
girmek isteyen ve çevrede protesto gösterisi
yapan, gözaltına alındıktan sonra emniyetten ve savcılıktan serbest bırakılan öğrencilerden 4’ü işkence gördüğünü iddia ederek İstanbul Adalet Sarayı’na gidip gözaltılar sırasında görev alan polisler hakkında
"işkence ve kötü muamele" yaptıkları iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
(“Gözaltına alınan öğrencilerden işkence
iddiası”, http://gundem.milliyet.com.tr,
14.10.2011)
95- SDP İl Örgütü Yöneticilerinden
Kadir Saraçoğlu, Mersin’in Toroslar İlçesi
sınırlarında olan Çağdaşkent Lisesi’nde
bulunan partisinin yasal dergisi DEV-LİS
dergilerini almak ve müdür ile görüşmek
üzere gittiği müdür odasında TEM polisleri tarafından elleri ters çevrilerek kendisinin ve partiden arkadaşı Dersim Dinçer ile
birlikte zorla polis arabasına bindirildiğini
belirtti. Gözaltına alındığını, polis otosunda dövüldüklerini, hakaretlere ve küfürlere
maruz kaldıklarını, götürüldükleri
Güneykent Polis Karakolu’nda ise işkence
izleri görünmesin diye üzerine bir mont
53
atılarak, kaba dayakla 2 saat süreyle işkenceye uğradıklarını belirten Saraçoğlu, darp
ve cebir raporu aldı. Saraçoğlu ve arkadaşı
savcılıktan serbest bırakıldıktan sonra
kendilerine işkence yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulundular.
(“Gözaltında polisler bize işkence yaptı”,
http://firatnews.eu, 16.10.2011)
96- 19 yaşındaki Özgür Benol ve kadın
arkadaşı, Cuma günü sabah saatlerinde
İncirli’den bindikleri metrobüste
Türkiye’deki adalet sistemini tartışmaya
başladıkları sırada, onlara kulak veren ve
bu tartışmadan memnun olmadığı için kendilerine müdahale eden sivil bir kadın
polis tarafından önce “Özgür’ün kendisini
taciz ettiği” bahanesi uydurularak sözlü
saldırıda bulunuldu. Amacına ulaşamayan
kadın polis, bu kez de “oynaşıyorsunuz”
diyerek Benol ve arkadaşını, otobüste bulunan eşi Alperay Çakır ve kız kardeşiyle birlikte tekme tokat dövdü. Aldığı darbeler ile
Benol’ün yüzü tanınmaz hale gelirken,
genç kadının da vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar oluştu. Özgür ve arkadaşı
şikâyetçi olunca, kadın polis de dayak
yiyen gençlerden “darp edildik” diyerek
şikâyetçi oldu. (“Metrobüste sivil polis
terörü”, http://gundem.milliyet.com.tr,
17.10.2011)
97- Şanlıurfa'da, 53 yaşındaki Ahmet
Aslan, şeker hastası olan 45 yaşındaki eşi
Saide Aslan'ı hastaneye götürmek isterken,
Yunus Emre Caddesi üzerinde önünde
giden polis aracından korna çalarak yol
istediği için durdurulduğunu, polislerle
aralarında yaşanan sözlü tartışmanın arbedeye dönüştüğünü, olay yerinden geçen ve
kendisini korumak isteyen kişiler ile birlikte gözaltına alındığını, kendisi ile birlikte Zekeriya Çelik ve Ekrem Atay‘ın dövüldüğünü, polisler hakkında şiddet uygula-
dıkları gerekçesiyle, polislerin de kendileri
hakkında görev yaptırmamak için direnme
ve mukavemet gösterme iddiasıyla savcılığa
suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti.
(“Polislerden yol istedi, dayak geldi!”,
http://www.cnnturk.com, 17.10.2011)
98- 02.10.2011 günü İstanbul Asmalı
Mescid’de masa sandalyelerinin alınmasına
ve müşterilerinin rahatsız edilmesine izin
vermeyen Adem Bayram adlı işletmeci, 22
zabıta tarafından feci şekilde dövüldü.
Zabıtanın elinden polisin kurtardığı
Bayram, bir haftalık iş göremez raporu
aldı. Kendisini darp eden zabıtaların kimliğinin bile olmadığını söyleyen Bayram,
belediye ve zabıta hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Beyoğlu kabadayıları”,
http://www.taraf.com.tr, 20.10.2011)
99- 12 Ekim 2011 günü İstanbul Üniversitesi'nde Fen-Edebiyat Fakültesi'nin
açılış töreni sonrasında Başbakan
Erdoğan’ın makam aracına yumurta fırlatan Umut Pamuk, Beyazıt Polis
Merkezi’nde kimliğine bakan karakol amirinin Diyarbakırlı olduğunu görünce ‘vatanını devletini seveceksin’ diyerek kendisini
darp ettiğini, götürüldüğü emniyet müdürlüğünde ise çırılçıplak soyulup çömeltilip
öksürtüldüğünü, onur kırıcı uygulamalara
tabii tutulduğunu, odaya her gelen polisin
başına vurmasından ötürü baygınlık geçirdiğini, daha sonra götürüldüğü tek kişilik
odada kendisine yönelik ırkçı söylemlerde
bulunulduğunu söyledi. (“Öğrenciye 'önce
vatanını seveceksin' işkencesi”,
www.firatnews.com, 22.10.2011)
100- Mardin’in Nusaybin ilçesinde 12
Ekim 2011 günü yürüyüş yapmak isteyen
gençlere yapılan polis müdahalesi sonrasında 8 yaşındaki ilköğretim öğrencisi M.E.İ;
“okuldan çıkarken kapı önündeki sivil
54
polisler tarafından “Bize neden taş atıyorsun?” diyerek sivil plakalı bir araca bindirilerek karakola götürüldüğünü, silahlarını
göstererek kendisine birçok soru sorulduğunu, arkadaşlarının isimlerini söylemesi
karşılığında kendisine dokunmayacakları
vaadinde bulunularak ajanlık teklif edildiğini, kendisinin bir şey bilmediğini söylemesi üzerine polisler tarafından dövüldüğünü, kendisini eğdirip arkasından sanki
top oynar gibi tekme attıklarını, bu sebeple
yüzü ve burnunun ezildiğini, dudaklarının
patladığını, 2 dişinin düştüğünü ve 1 dişinin de kırıldığını” söyledi. M.E.İ. kendisine işkence yapanlardan şikâyetçi olacağını
söyledi. (“8 yaşındaki çocuğa da işkence”,
http://www.evrensel.net, 26.10.2011)
101- Hopa Meslek Yüksekokulu’nda
okuyan bir grup öğrencinin, Hakkâri’nin
Çukurca ilçesinde yaşanan saldırıları protesto etmek ve ölenleri anmak amacıyla
düzenlediği gösteri yürüyüşü esnasında sağ
görüşlü öğrenciler ile parkta oturan sol
görüşlü öğrenciler arasında tartışma çıktı.
Çıkan kavgaya polisin müdahale etmesi
sonucunda 11 sol görüşlü öğrenci dövülerek gözaltına alındı. Öğrencilerden ikisi
yaralandığı için Rize Devlet Hastanesi’ne
sevk edilirken, Halkevleri Hopa Temsilcisi
Kamil Ustabaş, olaylar sırasında kendisinin de tartaklandığını belirterek Hopa
Emniyet Müdürü Mustafa Peker’in
“Buranın amiri benim. Kafalarını, gözlerinizin önünde ezeceğim” diyerek kendisini
tehdit ettiğini iddia etti. (“Hopa yine
karıştı: 11 öğrenci gözaltında”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
26.10.2011)
102- Diyarbakır'da, DTK ve BDP'nin
çağrısı ile Malatya'da bekletilen 23 cenaze
için Bağlar İlçesi 5 Nisan Mahallesi Özgür
Yurttaş Derneği önünde bir araya gelen
binlerce kişiye polis gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti. Müdahale sırasında onlarca çevik kuvvet polisi BDP Muş
Milletvekilli Demir Çelik ile Batman
Milletvekilli Ayla Akat Ata'nın üzerine
çullanarak coplarla darp edip üzerlerine
tazyikli su sıktı. (“Diyarbakır'da binlerce
kişiye polis müdahalesi”,
http://www.evrensel.net, 29.10.2011)
103- Birinci Amatör Küme'de
Yahşihanspor ile Kırıkkalespor amatör
takımları arasında oynanan maçta
Yahşihanspor futbolcuları, hakeme itiraz
edince gittikleri soyunma odası tünelinde
ve kulüp aracının içerisinde çevik kuvvet
polisleri tarafından biber gazı sıkılarak
dayak yediler. Kırıkkale Devlet
Hastanesi'ne kaldırılan 15 futbolcu tedavilerinin ardından Hürriyet Polis Merkezi'ne
giderek suç duyurusunda bulundu.
(“Hakeme itiraz edince dayak yediler”,
http://www.sabah.com.tr, 29.10.2011)
104- Cizre’de askeri operasyonları protesto etmek için yapılan gösteriye polisin
gaz bombaları ile müdahale etmesi sonucunda 11 yaşındaki Adil Aslan’ın burnuna
gaz bombası isabet etti. Burun kemiği kırılan Aslan, Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Hayati tehlikesinin olmadığı bildirilen Aslan, ameliyata alındı. Ailesinin, şikayetçi olmaması için polis tarafından “tehdit
edildiği” iddia edildi. (“Polis yine çocuk
vurdu”, http://www.ozgur-gundem.com,
10.11.2011)
105- 28 Ekim 2011 tarihinden itibaren
kendisinden haber alınamayan Ramazan
Alaca (50) adlı yurttaş, 10.11.2011 günü bir
çoban tarafından Adıyaman’ın Kahta ilçesi
kırsalında ağaçta asılı halde bulundu. Şüpheli ölümden 3 gün önce Malatya Emniyet
Müdürlüğü’ne bağlı polisler tarafından göz-
55
altına alındığı öğrenilen Alaca’nın gözaltına
alındığı emniyet ve hastane kayıtlarına da
geçerken, gözaltına alınma gerekçesi ailesinin ısrarına rağmen söylenmedi. Ramazan
Alaca’nın gözaltına alındığı zaman ailesine
haber verilmemesi, ancak kayıp ilanı verildikten sonra emniyetin ailesine bilgi vermesi ve verilen bilgiler arasında çelişkiler
olması, adli tıp tarafından ölüm nedeni
intihar olarak belirlenmesine rağmen defin
sırasında Alaca’nın kol ve sırt bölgesinde
darp izi ve morlukların olması gibi nedenlerle yetkililerin intihar açıklamasını şüpheli bulduklarını söyleyen ailesi, Alaca’nın
öldürülmüş olabileceği için ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ifade
etti. (“İntihar etmedi, öldürüldü”,
http://www.ozgur-gundem.com, 11.11.2011)
106- Diyarbakır'da "KCK" adı altında
düzenlenen operasyonda Mevlana Halit
Mahallesi'ndeki evlerine baskın düzenlenen Gülşen ve İrfan Çelik kardeşlere polisler tarafından şiddet uygulandığı ileri
sürüldü. Anne Türkan Çelik, "baskın esnasında bir kadın polisin kızı Gülşen uykudayken onu dövmeye başladığını, o esnada
kızının korktuğu için balkona koşarak kendini atmaya çalıştığını, polisin ise kızını
tutarak 'bizden kaçmaya çalışan zanlı' diye
tutanak tuttuğunu, oğlu İrfan’ın ise bileklerinden kelepçelenerek polisler tarafından
yere yatırılıp sırtına ayaklarıyla bastıklarını, kendisinin bu duruma kızıp bağırmasıyla polislerin kendisini iterek küfredip
tehditlerde bulunduklarını” ifade etti.
(“Polisler tarafından gözaltına alınanlara
darp iddiası”, http://www.diclehaber.com,
22.11.2011)
107- İstanbul'un Ümraniye İlçesi Örnek
Mahallesi'nde arama yapmak isteyen polislerden izin belgesi istedikleri için karakola
götürülerek, işkenceye maruz bırakıldıkla-
rını iddia eden Muhammed Şah Taşkesen,
Arda Mumamer Akyüz, avukatları İbrahim
Aksoy'la birlikte İHD İstanbul Şubesi'nde
basın açıklaması yaptı. Açıklamada
Taşkesen, arama yapan polislere “arabayı
arama izniniz var mı?” diye sorması üzerine haksız bir biçimde gözaltına alındıklarını, götürüldükleri karakolda tuvalet ihtiyacını gidermesine izin verilmediğini, birkaç
defa bu isteğini yineleyince polisler tarafından kollarının bükülerek arkadan kelepçelendiklerini, kamera görüş alanı dışında
bir yere götürülerek orada dövüldüklerini,
kafalarının defalarca duvara çarptırıldığını,
arada bayıldığında su ile ayıltıp tekrar
dövüldüklerini" anlattı. İşkenceye ilişkin
rapor aldıklarını belirten Taşkesen, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Sen misin polisten
arama izni isteyen!”,
http://diclehaber.com.tr, 23.11.2011)
108- Vatan Caddesi'ndeki İstanbul
Emniyet Müdürlüğü önüne gelen M.A.
(50), çırılçıplak soyunup, eline aldığı balta
ve bıçakla eylem yapmaya başladı. Mermer
ustası olduğunu belirten M.A, otomobilinin çalınması nedeniyle gittiği polis karakolunda işkence gördüğünü anlattı. Olaya
müdahale eden polisler M.A'yı gözaltına
alarak önce İstanbul Emniyet
Müdürlüğü'ne daha sonra Şehremini Polis
Merkezi'ne götürüldü. (“İşkence mağdurundan Emniyet önünde çıplak eylem”,
http://www.etha.com.tr, 29.11.2011)
109- 3 Aralık 2011 günü BDP tarafından Bağlar ilçesinde düzenlenen miting
sonrasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
öğrencisi 21 yaşındaki Murat Elibol adlı
kişi sırtından vurularak öldürüldü.
Diyarbakır Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü
yaptıkları açıklamalarda; olayın polis ile
hiçbir ilgisi olmadığını, olay yerinde polis
56
olmadığını, cinayetin gerçekleştiği silaha
ait 7.65 çapında kurşunu da gerekçe göstererek polislerin bu tipte silah kullanmadığını belirtti. BDP tarafından yapılan basın
açıklamasında “yapılan bu açıklama ve hala
olay ile ilgili fail/faillerin tespit edilmemiş
olması eleştirilerek, MOBESE görüntülerinin incelenerek olayın açığa çıkarılması ve
sorumluların cezalandırılması” istendi.
(“Murat Elibol'un Faillerini Bulun”,
http://bianet.org, 06.12.2011) Diyarbakır
Valisi Mustafa Toprak tarafından yapılan
yazılı açıklamada ise ”MOBESE kameraları
ile Lezgin Avcı Caddesi üzerinde yer alan
iş yeri ve onlara ait güvenlik kamera kayıtları incelendiğinde, olayın şüphelisi olduğu
değerlendirilen şahsın, 5 Aralık 2011'de
yakalanarak gözaltına alındığı, olayla ilgili
toplam 17 şahsın ifadesine başvurulduğu ve
ilgili şahsın tanzim edilen tahkikat evrakı
ile birlikte 6 Aralık 2011 günü çıkarıldığı
mahkeme tarafından tutuklandığı." bildirildi. (“Murat Elibol Cinayetinde Bir
Tutuklu”, http://bianet.org, 07.12.2011)
110- Av. Halil Kocabaş, İnsan hakları
ve düşünce özgürlüğü alanında çalışmalarda bulunan müvekkili Avukat İntikam
Aliyev’in, AGİT’in Litvanya’da düzenlediği toplantıya katılıp ülkesine dönmek üzere
aktarma yapmak için 6 Aralık 2011 tarihinde uçakla geldiği İstanbul Atatürk
Havalimanı’nda pasaport kontrol kapısında
görevli polis memuru tarafından küçümseyici sözler söylenerek, dalga geçildiğini,
müvekkilinin Azeri olduğu için neden
dalga geçildiğini sorması üzerine polisin
kapıyı açarak kendisine “konuyu neden
uzatıyorsun” diye bağırdığını, Aliyev’in
yürümeye devam etmesi üzerine polisin
yanına giderek pasaportunu çekiştirip,
biletini yırttığını, müvekkilinin Azerice
‘Memur oğlanın amiri kimdir’ diye sorması
üzerine polisin yanlış anlayarak kendisine
“amele” dendiğini ve hakaret edildiğini
söylemesiyle orada bulunan 15 kadar polisin Aliyev’in üzerine çökerek üst kata
çıkardıklarını, dört saat penceresiz bir
odada tutulan müvekkilinin aynı polis
tarafından yumruklandığını söyledi. 8
Aralık 2011 günü polise ‘amele’ dediği
iddiasıyla ifadesi alınan ve sınır dışı edilen
Aliyev’e, bir yıl Türkiye’ye giriş yasağı
cezası verildi. Atatürk Havalimanı’nda
görevli polis ise Azerbaycanlı avukatın
şikâyeti ve üzerini aratmaması nedeniyle
işlemlerin uzadığını, herhangi bir kötü
muamelede bulunulmadığını söyledi.
(“Havalimanında Azeri avukata darp
iddiası”, http://www.radikal.com.tr,
09.12.2011)
111- Ankara'daki Hopa eyleminde polis
dayağı sonucu kalçası kırılan Dilşat Aktaş
gördüğü iki aylık tedaviden 6 ay sonra
yapılan muayenede bir bacağının kısaldığını öğrendi. Aktaş, kısalmanın kalıcı olduğunu, bacağındaki kısalmanın vücudunda
denge problemi yarattığını söyledi. Kalça
kemiğini kıran polisler ve emir veren amirleri hakkında suç duyurusunda bulunan
Aktaş, soruşturma hakkında henüz bir
gelişme olmadığını belirtti. Olay günü
Aktaş’ın yanı sıra eyleme katılan 40 kişi
maruz kaldıkları polis şiddetini Adli Tıp
Kurumu raporlarıyla belgeledi. Ancak
polisler hakkında yapılan suç duyurularına
karşılık savcılık harekete geçmedi. Savcılık
eyleme katılan 22’si tutuklu toplam 28
eylemci hakkında ise “terör örgütü üyeliği”
suçlamasıyla dava açtı. (“Polis copu boy
kısalttı”, http://www.radikal.com.tr,
09.12.2011)
112- Yüksekova İlçesi'nde gözaltına alınan Tarkan Çamlı (30) adlı kişinin
Yüksekova Emniyet Müdürlüğü'nde kaba
dayağa maruz kalarak işkence gördüğü
57
öğrenildi. Hastanede tedavisi yapılan daha
sonra Antep Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen Çamlı’nın niçin gözaltına alındığı
bilinmiyor. Tarkan Çamlı, daha önce polis
tarafından kendisine kötü muamele edildiği ve ajanlık dayatıldığı gerekçesiyle
Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı'na suç
duyurusunda bulunmuştu. (“Yüksekova'da
gözaltına alınan Çamlı Antep'e götürüldü”, http://diclehaber.com.tr, 09.12.2011)
113- Hakkâri’nin Biçer Mahallesi'nde
ikamet eden ve geçtiğimiz gün aynı kentte
yaşanan olaylara karıştıkları gerekçesiyle
gözaltına alınan ve "örgüte yardım ettikleri" gerekçesiyle tutuklanan Eğit ile Murat
Dayan'ın babası İslam Dayan, “Oğlum
Egit, Kasım ayında, Murat ise Aralık ayında polisler tarafından gözaltına alındı.
Oğlum gözaltına alınırken hem ilk yakalandığında hem de emniyete götürülürken
darp edildi. Ayrıca polisler beni de emniyete götürürlerken, araç içerisinde darp ettiler.” dedi. Dayan her iki çocuğunun ayrı
ayrı tarihlerde gözaltına alınarak işkenceye
maruz kaldıklarını belirterek, Hakkâri
Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda
bulundu. (“Çocukları tutuklanan aile
işkence iddiasıyla savcılığa başvurdu”,
http://diclehaber.com.tr, 10.12.2011)
114- İstanbul'un Başakşehir İlçesi
Güvercintepe Mahallesi'nde Cuma günü
öğlen saat 13.30 civarlarında İrfan Akdeniz,
Aykut Budak (20) ve Mazlum Çoban (21)
isimli 3 arkadaş Budak'a ait araçta yüksek
sesle müzik dinlerken arabanın yanına
gelen iki polisin önce ayaklarıyla arabanın
açık kapılarına vurup kapıyı kapatıp
"Kapatın müziği" dedikten sonra aracın
yanında olan Budak ve Çoban'ın ellerini
arkadan kelepçeleyip darp ettikleri bildirildi. Daha sonra olay yerine gelen 15’e yakın
polis de Budak ve Çoban'ı darp etmeye
devam etti. Götürüldükleri Başakşehir İlçe
Emniyet Müdürlüğü Güvercintepe Polis
Merkezi Amirliği'nde dövülmeye devam
edilen Budak ve Çoban, çıkarıldıkları
Başakşehir Devlet Hastanesi'nde darp ve
cebir raporu alamazken, darp eden polislerden biri ise bacağında çatlak olduğuna dair
doktor raporu aldı. 2 polisin şikâyetçi olması üzerine Budak ve Çoban, Cennet
Adliyesi'nde çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından "Görevi başındaki memura
cebir uygulamak" suçundan tutuklanarak
Metris Cezaevi'ne gönderildi. Her iki kişinin ailesi de çocuklarına işkence yapan
polisler hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ifade ettiler. (“Gözaltında işkence iddiası”, http://diclehaber.com.tr,
12.12.2011)
115- Eminönü'nde yürürken polis
tarafından "kimlik sorma" gerekçesiyle
durdurulan ve gözaltına alınırken darp
edilen Kadir Atakurt'a destek vermek
için İstanbul Adliyesi önünde 11 Aralık
2011’de yapılan basın açıklamasında
konuşan Kadir Atakurt, “Arkadaşları ile
alışveriş için dolaştıkları sırada polislerin
kendilerini takip etmeye başladıklarını,
daha sonra polislerin kendisini kolundan
tutarak çevirdiğini ve bir anda polisin
kendisini darp etmeye başladığını söyledi. Polisin gözüne telsizle vurduğunu
belirten Atakurt, daha sonra polisler tarafından gözaltına alındığını söyledi.
Gözaltındayken sağlık kontrolü için
götürüldüğü hastanede ise kendisini
muayene eden doktora polis tarafından
darp edildiğini söylemesi üzerine polislerin "Hayır tabi ki polis yapmamıştır" şeklinde duruma müdahale ettiklerini, karakoldaki ifadesinde de polis şiddetine
maruz kaldığını söylemesi üzerine polislerin kendisini "Eğer bir daha bunu polisin yaptığını söylersen diğer gözüne de
58
biz vururuz diyerek” tehdit edilip ifadesini değiştirmeye zorlandığını söyledi.
Şefkat-Der Genel Başkanı Hayrettin
Bulan ise Atakurt'u darp eden polislerin
psikolojik rahatsızlığı olduğunu ifade ederek, "Psikolojisi bozuk olan polisler hayatımızı tehdit ediyor" dedi. Şefkat-Der üyeleri, daha sonra Atakurt ile birlikte Çağlayan Adliyesi'nde girerek polisler hakkında
Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda
bulundular. (“Polis şiddetine suç duyurusu”, http://diclehaber.com.tr, 12.12.2011)
116- İstanbul’da Fatih Belediyesi'nin
Zabıta Müdürlüğü binasının bahçesinde
uygulanan işkence ve kötü muamele amatör kameralara takıldı. Görüntülerde işportacı oldukları ve zabıta ekiplerince yakalandıkları düşünülen yaşları 10-15 arası
değişen 4 çocuk, önce Fatih Belediyesi'nin
hemen yanındaki Zabıta Müdürlüğü
Seyyar Ekip ve Nöbetçi Amirliği binasının
bahçesindeki banka oturtuluyor. Daha
sonra ise bankta oturan çocukların yanına
gelen sivil giyimli ve sivil polis olduğu
düşünülen şahıs, elindeki sopayla çocukları darp etmeye başlıyor. Çocuklar ise çaresiz bir şekilde "işkence seansının" bitmesini tepkisiz bir şekilde bekliyor. Ardından
binanın içinden iki üniformalı şahsın gelmesi ile işkence seansı son buluyor.
Çocukların üniformalı şahıslar tarafından
götürüldükleri sırada çekilen görüntülerde
ise çocukların yürüyemez hale geldiklerinin görüntülenmesi, işkencenin vardığı
boyutu ortaya koymaya yetiyor. Üniformalı iki kişinin ise "polis ya da zabıta görevlisi mi" oldukları görüntüde net olarak anlaşılmıyor. Görgü tanıklarının anlatımlarına
göre ise, çocuklar dakikalarca "sopalı
işkence seansına" maruz kaldı. (“Zabıta
bahçesinde çocuklara sopalı işkence
görüntüsü”, http://diclehaber.com.tr,
12.12.2011)
117- Şırnak’ın Cizre İlçesi’nin Nur ve
Cudi mahallelerinde zırhlı araçlarla kaçak
elektrik denetimi yapan polis ve DEDAŞ
ekiplerine, halk tarafından tepki gösterilince, polis tarafından çıkan olaylarda kullanılan gaz bombası Yusuf Ögen adlı bir çocuğun kafasına isabet etti. Yaralı Yusuf Ögen,
Cizre Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak
tedavi altına alındı. (“Cizre'de BDP'de
kaçak elektrik denetiminde olay çıktı”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 17.11.2011)
118- Türkiye genelinde gerçekleştirilen
operasyonlar sonucu gözaltına alınan gazetecilerin hukuki işlemlerini yapmak için
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne giden avukatlardan Azize Deniz Taşdemir, hakkında
toplatma kararı bulunmayan gazete ve dergilere el koyma tutanaklarını inceledikten
sonra yanına aldığı tutanak nüshalarını ve
aldığı notları polisler isteyip vermeyince,
tartışmaya başladıklarını, 8 polis tarafından darp edilerek dosyalarına ve müvekkillerine ait belgelere zorla el konulduğunu
söyledi. Taşdemir, Adli Tıp'tan darp edildiğini gösteren raporu aldıktan sonra Çağlayan
Adliyesi'nde polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Hukuksuzluğa itiraz eden
avukat darp edildi”, http://diclehaber.com.tr,
21.12.2011)
119- 29 Aralık 2011 günü akşam saat
21.30 sıralarında Beyoğlu'ndaki Galatasaray
Lisesi'nin önünde midye satan F.T, 8-10
kişilik bir grup tarafından yan taraftaki
Kartal sokağa götürülerek, dövüldü. Yoldan
geçenlerin duruma müdahale etmesi üzerine
saldırganlar “Biz zabıtayız, kime şikâyet
ederseniz edin.” diyerek tehditler savurdu.
Olayın ardından Beyoğlu Emniyet
Müdürlüğü’ne giden midye satıcısı F.T ve
görgü tanıkları olay ile ilgili şikâyetçi oldular. (“Midye satıcısına Beyoğlu'nda dayak”,
http://www.cumhuriyet.com.tr, 31.12.2011)
59
3.2.3. DEZAVANTAJLI GRUPLARIN
YAŞADIĞI İŞKENCE VE KÖTÜ
MUAMELE İHLALLERİ
SIĞINMACI VE MÜLTECİLER
1- Edirne’de göçmenlerin kaldığı
Yıldırım-Yeni İmaret Mahallesi’nde bulunan İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Geri
Gönderme Merkezi’ndeki bir koğuşta
bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı.
İtfaiyenin müdahalesiyle büyümeden kontrol altına alınan yangın sonucunda koğuştaki bazı yataklar yandı, herhangi bir can
kaybı ve yaralanmanın olmadığı öğrenildi.
Yangın sonrasında yabancıların bir bölümü
geri dönme işlemi kapsamında otobüsle
geri gönderildi. (“Edirne’de barınma evinde yangın çıktı”, www.zaman.com.tr,
09.02.2011)
2- Edirne’ye insan kaçakçıları tarafından götürülen Burma ve Somali uyruklu 30
yaşlarında 4 göçmen, sınırda donmak üzereyken jandarma tarafından yakalanıp,
ayaklarındaki kar yanığına rağmen işlem
yapılmadan ve tedavi edilmeden serbest
bırakıldı. Kendi imkânlarıyla İstanbul’a
gelen göçmenler Aksaray’da polis tarafından yakalandı ve Bağcılar Polis
Karakoluna gönderildi. Yürümekte zorluk
çeken mülteciler saatlerce Aksaray
Emniyet Müdürlüğü ve Bağcılar Emniyet
Müdürlüğü arasında gidip geldi. En sonunda polisler 4 mülteciyi 20 Şubat Pazar günü
Bağcılar Eğitim Araştırma Hastanesine
sevk etti. Ancak Hastane Başhekimi tedavi
etmeyi kabul etmedi ve mültecileri hastane
morgunun yanında bulunan boş ve yataksız
bir odaya terk etti. Doktorların “El ve
ayakları kesilebilir acil tedavi edilmesi
gerekir” teşhisine rağmen göçmenler, 3
gün boyunca tedavi edilmedi ve adeta
morgda ölüme terk edildi. Başhekim ve
polisler arasında mültecilerin kalacağı yer
konusunda ise uzun süren tartışmalar
yaşandı. Polislerin İHD İstanbul Şubesine
başvurması sonucunda mültecilere aynı
odada sadece birer yer yatağı vermekle
yetinen hastanenin, ayakları kesilme ihtimali olan göçmenleri tedavi edip etmeyeceği henüz netlik kazanmadı. (“Mülteciler
ölüme terk edildi”, www.evrensel.net,
24.02.2011)
3- Filistinli Hasan Muhammed ve eşi 13
Ocak'ta Türkiye'ye giriş yaparak sığınma
başvurusunda bulundu. Ancak aradan 50
gün geçmesine rağmen Muhammed ve eşi
ne salıverildi ne de geldikleri yere iade edildi. Mülteciler nezarethanede kaldığı günler
içerisinde polis tarafından darp edilerek
kötü muameleye maruz kaldığını ifade etti.
(“Atatürk Havalimanı Nezarethanesinde
İşkence”, www.mazlumderistanbul.org,
28.02.2011)
4- İranlı mülteci Ebrahim Hassa
Nipamsarı, dudaklarını ve göz kapaklarını
iplikle dikip, elindeki İngilizce 'Ben
Mülteciyim. Polis isteklerimi yerine getirmiyor" yazılı pankartla Emniyet
Müdürlüğü önünde protesto eylemi yaptı.
Polisin uzun süre ikna etmeye çalıştığı
mülteci Ebrahim Hassa Nipamsarı’yı,
İranlı arkadaşları da eyleminden vazgeçiremedi. Polis ekipleri eylemciyi kucaklayarak
polis aracına taşıdı. Dr. Şevki Atasagun
Devlet Hastanesi’ne götürülen eylemcinin
dikişleri alındı. (“Protesto için gözünü ve
dudağını dikti”, www.radikal.com.tr,
04.03.2011)
5- İran ve Afganistan'dan Van'a gelerek
geçici sığınmacı statüsü alan 7 mülteci,
üçüncü bir ülkeye gönderilmek için yaptıkları başvurulara cevap verilmemesi üzerine
İstasyon Mahallesi'ndeki Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
60
(BMMYK) Van Ofisi'nin önünde 7 gündür
sürdürdükleri açlık grevini Ankara
BMMYK Ofisi yetkililerinin devreye girmesi üzerine sonlardı. (“Mülteciler açlık
grevine son verdi”, www.diclehaber.com,
05.04.2011)
6- İran'da İslami Dergah adlı cemaat
üyesi olan Majid Amır Namber Bahoner,
Van'da kaldığı evde, ülkesine dönmesi için
İran istihbaratından olduğunu söylediği 3
kişinin neşterli saldırısına uğradı. Newroz
günü kaldığı evde maskeli 3 kişinin saldırısına uğrayan Bohaner, kafası ve vücudunun
çeşitli yerlerine atılan neşter darbeleri ile
yaralandı. Bayılana kadar dövülen
Bohaner, kaldırıldığı hastanede tedavi
yapıldıktan sonra BM Yüksek Komiserliği
tarafından bir otele yerleştirildi. Saldırı
öncesi defalarca telefonda tehdit edildiğini
söyleyen Bohaner, yaptığı başvurulara rağmen önlem alınmadığını söyledi. (“Van'da
İran istihbaratından mültecinin evine
neşterli baskın”, www.diclehaber.com,
05.04.2011)
7- Göçmen Dayanışma Ağı ve İHD
İstanbul Şubesi üyeleri Suriye'de Beşşar
Esad yönetiminin muhalefeti baskı altına
almak için uyguladığı katliamlara ve katliamlardan kaçan Suriyeli göçmenlerin durumuna dikkat çekmek amacıyla, Suriye
Başkonsolosluğu önünde basın açıklaması
yaptı. Göçmen Dayanışma Ağı adına basın
açıklamasını okuyan Kerimcan Yıldırım,
Suriye hükümetinin şiddetinden korunmak
isteyen on bine yakın Suriyelinin Hatay'da
bulunan Altınözü ve Yayladağı kamplarına
sığındıklarını, sığınmacı durumunda olan
Suriyelilerin basınla konuşma yasağı dâhil,
dünyanın birçok yerinde göçmenlerin karşı
karşıya kaldığı birçok insanlık dışı muamele ile tecrit altında tutulduklarını, Türkiye
hükümetinin göçmen Suriyelileri kesinlik-
le hiçbir şarta tabi tutmadan kabul etmesi
gerektiğini vurguladılar. Yıldırım'ın ardından İHD İstanbul Şubesi adına basın açıklaması yapan Ayşe Başar, kamplarda kalan
Suriyelilerin yaşadıkları insan hakkı ihlallerine değinerek, sığınmacıların çevreyle
temasına konulan yasakların derhal kaldırılması gerektiğini ve Suriyeli sığınmacılara derhal sığınma ve serbest dolaşım hakkı
verilmesini talep etti. (“İnsan hakları
savunucuları: Suriyeli sığınmacılara
insanca davranılsın”, http://www.diclehaber.com, 17.06.2011)
8- Hudutsuz Dünya Girişimi, İHD
Ankara Şube, İnsan Hakları Gündemi
Derneği, Kafkas Forumu, Kaos GL
Derneği, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma
Derneği, Siyah Pembe Üçgen LGBTT
Dayanışma Derneği, TİHV, Uluslararası Af
Örgütü Türkiye Şubesi, Yüksel Caddesi
İnsan Hakları Anıtı önünde 20 Haziran
Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla basın
açıklaması yaptı. Platform adına basın
açıklaması metnini okuyan Hayriye Kara,
son bir yıl içinde milyonlarca kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirterek, göç yollarında yaşanan ölümlere dikkat çekti. Kara, Türkiye'nin Suriye'de baskılardan dolayı topraklarını terk etmek
zorunda kalan insanlara kapılarını her
zaman açık tutması gerektiğini belirterek,
Türkiye'de yaşayan mülteciler için ise yasal
düzenlemelerin bir an evvel yapılması
gerektiğini kaydetti. İran üzerinden cinsel
yönelimleri ve cinsiyet kimliklerinden
dolayı Türkiye'ye mülteci olarak gelmek
zorunda kalan LGBT bireylerin de yaşadıkları sorunları işaret ederek, LGBT
oldukları için bireylerin ayrımcılığa, fiziki
ve psikolojik tacize maruz kaldıklarını vurguladı. Kara ayrıca 20 Ağustos 2007 yılında
gözaltında tutulduğu Beyoğlu Polis
Merkezi Asayiş Büro Amirliği ek hizmet
61
binasında polis kurşunu ile yaralanan ve
Taksim İlk Yardım Hastanesi'nde yaşamını
yitiren Festus Okey'in katillerinin aradan
12 duruşma geçmesine rağmen cezalandırılmamalarını da eleştirdi. (“Mültecilerle
ilgili yasal düzenlemeler bir an evvel
yapılmalı”, http://www.diclehaber.com,
18.06.2011)
9- Türkiye’ye kaçak yollardan gelen ve
Edirne’de yakalanan Kongo yurttaşı 26
yaşındaki Hamedu Loufa Sayıd, sınırdışı
edilmek için Mersin Emniyet Müdürlüğü
Yabancılar Şubesi’ne gönderildi. Mersin’in
Merkez Toroslar ilçesi sınırları içerisinde
bulunan Yumuktepe Polis Karakolu’nda
bulunan Sayıd, 30.07.2011 günü sabah
nezarethanede ölü bulundu. Sayıd’ın kalp
krizi sonucu yaşamını yitirdiği ileri sürüldü. Mersin Devlet Hastanesi morguna kaldırılan Sayıd’ın cesedi, otopsi için Adana
Adli Tıp morguna gönderildi.
(“Gözaltında şüpheli ölüm”,
http://www.ozgur-gundem.com,
31.07.2011)
10- Sultangazi’de, çıkan yangında mülteci oldukları belirlenen Afganistanlı 7
kişinin sığındıkları banyoda dumandan
boğularak öldükleri anlaşıldı. Yangının bir
kaza sonucu başladığı ihtimali ağır basarken itfaiyenin ilk raporu, olayın trajik
boyutunu gözler önüne serdi. Rapora göre,
7 erkek cesedi evin banyosunda bir arada
bulundu. Cesetlerin hiçbirinde yanık izine
rastlanmadı. Bu rapora göre; mülteciler,
yangını fark ettiler ama dışarıya çıkmayı
başaramadılar. Kapı üzerlerine kilitli olduğu için banyoya sığınan 7 kişi alevlerden
kurtuldu ama dumandan kurtulamadı ve
boğularak hayatını kaybetti. (“7 kişiye
mezar oldu”, http://gundem.milliyet.com.tr,
09.10.2011)
11- Malatya’nın Merkez Kışla
Caddesi’nde iç çamaşırlarıyla yolda araçların arasında çıplak dolaşan Ugandalı kadın,
polis ekipleri tarafından biber gazı kullanılarak etkisiz hale getirilip gözaltına alınarak Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne götürüldü. Kadının kimliği ve neden soyunduğuna ilişkin bilgi verilmedi. (“Uganda'dan
Malatya'ya..” http://www.dha.com.tr,
26.10.2011)
LGBTT BİREYLER
12-Transseksüel Begüm Özgör, İnsan
Hakları Derneği İzmir Şubesi’nde yaptığı
basın açıklamasında “4 gün önce,
Alsancak’ta Romanya Konsolosluğu’nun
önünde nöbet tutan polislerden biri tarafından önü kesilerek kendisine küfür
edildiğini, cinsel kimliğinin yargılandığını ve copla darp edildiğini, polisle birbirlerinden karşılıklı olarak şikâyetçi olduklarını” açıkladı. (“Begüm'ü polis mi
dövdü?”, www.radikal.com.tr,
17.02.2011)
13- 7 Mayıs gecesi saldırıya uğrayan
Michelle Demisevich, 2 transseksüel
kadın arkadaşıyla birlikte yolda yürürken
5 kişinin şiddetine maruz kaldıklarını,
kendilerine şiddet uygulayan kişilerin
ağızlarına silah dayayarak dövüp tehdit
ettiğini, 155'i araması sonucu gelen polislerin; 'Onlar sivil polis, onları nasıl şikayet edersin? Başına bir şey gelmeden kalk
ve evine git.' diyerek tehdit ettiğini söyledi. Demisevich ertesi gün avukatıyla birlikte Şişli Adliyesi’ne gelerek suç duyurusunda bulundu. (“Tahrik indirimleri
uygulayan bir hukuk sistemiyle karşı
karşıyayız”, http://www.diclehaber.com,
16.05.2011)
14- Antalya'da yaşayan travesti Ela ve
Sudenaz bankaya para yatırmaya giderken
62
esnaftan birinin sözlü tacizine maruz
kalınca bu kişiyi uyarmaları üzerine bu
kişi ve olay yerine gelen 10-15 kişi tarafından ellerinde demir sopalarla kovalanarak
darp edildiler. Polisi arayarak yardım talebinde bulunmalarına rağmen polisler olay
yerine geç geldi. Gelen iki polis gözlerinin
önünde saldırganların Ela ve Sudenaz’ı saçlarından tutup yere atıp dövmelerine
müdahale etmedi. Daha sonra önce hastaneye oradan da karakola götürülen Ela ve
Sudenaz; polisin yanında şiddet görmelerine rağmen tek bir kişinin bile tutuklanmadığını söylediler. Suç duyurusunda bulunmalarına ve faillerin resimlerini de savcılığa sunmalarına ve olayın üzerinden 3 gün
geçmesine rağmen hala bir kişinin bile
yakalanmadığını, can güvenlikleri olmadığı
için dışarı çıkamadıklarını belirttiler.
(“Polisin Yanında Linç Girişiminde
Tutuklu Yok”, http://bianet.org,
11.07.2011)
15- 27 yaşında yüksek lisans öğrencisi
eşcinsel B.Ç, 21.08.2001 günü
İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı'nda dolaşırken yanına gelen dört sivil polisin; cep
telefonundan kendisinin fotoğrafını çekip,
"Buralarda dolaşma, 'Bir daha gelirsen
kafana demir yumruk inecek, size bir
darbe gerekiyor. " diye tehdit ettiğini söyledi. B.Ç, bu kişilere karşı koyamadığını,
karşı koyarsa kendisine karşı olan tavırlarından dayak yiyebileceğini anladığı için
olayın ardından üniformalı polislere durumu şikâyet ettiğini söyledi. B.Ç., polislerin
kendisine "Haklısınız ama sizi burada
bitirmek istiyorlar, yapacak bir şey yok."
cevabını aldığını söyledi. LAMBDA
İstanbul avukatı Fırat Söyle ise Taksim
Gezi Parkı'nda eşcinsellere yönelik polis
baskısı ve şiddetinin yıllardır devam ettiğini söyledi. (“Polis 'Burada Dolaşma'
Dedi”, http://bianet.org, 24.08.2011)
3.2.4. DİĞER ALIKONULMA
MEKÂNLARINDA YAŞANAN
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
1- Denizli’de Sosyal Hizmetler İl
Müdürlüğü’ne bağlı Florya Çocuk Evi’nde
kalan yaşları 10 ile 12 arasında değişen
kimsesiz 5 kız çocuğunu dövdükleri ve
popolarını mumla yakarak işkence yaptıkları ileri sürülen bakıcılar T.Y. (19) ve
H.Y. (26) tutuklandı. (“Çocuk evinde
işkence skandalı”, www.milliyet.com.tr,
24.03.2011)
2- Adana’nın Sevim Tekin Lisesi 2’inci
sınıf öğrencisi 17 yaşındaki M.H., okul
müdürü Hamdi Özdemir’in, ‘Sigara içenleri ihbar edeceksin’ isteğini kabul etmeyince Müdür tarafından atılan tokat ile kafasını panoya çarptı. Hastaneye götürülmeyen
ve yaralı bir şekilde derse giren çocuğun
anne ve babası okul müdürü ile müdür yardımcı hakkında şikâyetçi oldu.
(“Muhbirliği kabul etmeyen öğrenciye
dayak, www.evrensel.net, 03.04.2011)
3- Adana’da Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu’na bağlı Sevgi
Evleri’nde görevli bir bakıcı anne, Adana
Valiliği’ne “13 yaşındaki bir erkek çocuğuna M.K. ve K.D adlı iki bakıcının kızgın
ateşte ısıttıkları çatalla işkence yaptığını
ihbar etti. Adana Valisi İlhan Atış, iki
bakıcının görevlerinden alındıklarını açıklayarak bakıcı anneler hakkında idari ve
adli soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi. (“Sevgi Evi'nde çatal işkencesi”,
www.radikal.com.tr, 25.04.2011)
4- Şanlıurfalı er Fevzi Alabay, tedaviye
gittiği Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde
(GATA) okur- yazar olmadığı için önüne
konulan evrakları imzaladığını ve ardından
63
denek olarak kullanıldığını, parmaklarındaki şişlik nedeniyle vücuduna elektro şok
verildiğini ve bir odaya kilitlenerek sürekli
kendisine iğne yapıldığını belirtti. 68 gün
tutulduğu GATA’dan ailesinin kendisini
bulmasıyla kurtulduğunu ifade eden er,
vücudunun sağ tarafını kullanamaz hale
geldiğini öne sürdü. (“GATA'da denek
olarak kullanıldım'”, www.radikal.com.tr,
26.04.2011)
3.2.5. DEĞERLENDİRME
İşkence ve kötü muamele, Türkiye’de
insan hakları alanında ihlallerin en çok
yaşandığı bir sorun alanı olarak varlığını
devam ettirmektedir. İzleme dönemi süresince de (Ocak-Aralık 2011) tıpkı geçmiş
yıllarda olduğu gibi işkence ve kötü muamelenin devam ettiği tespit edilmiştir.
2011 yılına ait işkence ve kötü muamele
vakalarının değerlendirilmesine geçmeden
önce, 2010 yılında işkence ve kötü muamele alanında yaşanan gelişmelerin değerlendirilmesi ve bazı verilerin ortaya konulması gerekmektedir. Bu değerlendirme, 2011
yılında gerçekleşen ihlallerin niteliğini,
yoğunluğunu ve sistematikliğini ortaya
koyması açısından önemli olacaktır.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatiksel
Genel Müdürlüğü’nün “2010 yılı
Cumhuriyet Başsavcılıklarınca 5237 sayılı
TCK’nın 94, 95, 256’ncı maddeleri ile
Mülga 765 sayılı TCK’nın 243 ve 245’inci
maddeleri uyarınca sonuçlanan soruşturmalardaki evrak ve şüpheli sayıları50” başlı-
50. CHP İstanbul Milletvekili M. Sezgin
Tanrıkulu tarafından 7/46 esas nolu yazılı
soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah
Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.000.00.05/2011-610.0135/1035/4553 sayı no’lu ve 23.12.2011 tarihli yazılı cevap yazısı. s. 11
51. a.g.e. s.9
ğı altında düzenlenen verilerine göre yargıya yansıyan işkence ve kötü muamele vaka
sayıları şöyledir:
5237 sayılı TCK
madde 94/1 kapsamında; 423,
madde 94/2.a kapsamında 8,
madde 94/2.b kapsamında 1,
madde 94/3 kapsamında 62,
madde 95/3 kapsamında 9,
madde 95/4 kapsamında 4,
madde 256/1 kapsamında 1406,
765 sayılı TCK
madde 243/1 kapsamında 26,
madde 243/2 kapsamında 1,
madde 245/1-1. cümle kapsamında 18
Bu verilere göre, 2010 yılında yargıya
yansıyan ve hakkında soruşturma açılan
işkence ve kötü muamele vaka sayısı toplam 1958’dir. Bu vakalar kapsamında toplam 5661 şüpheli hakkında da soruşturma
açılmıştır.
“2010 yılı Ceza Mahkemelerine 5237
sayılı TCK’nın 94, 95, 256’ncı maddeleri
ile Mülga 765 sayılı TCK’nın 243 ve
245’inci maddeleri uyarınca açılan davalardaki suç sayısı ve sanık sayısı ise şöyledir;51
5237 sayılı TCK
madde 94/1 kapsamında suç sayısı; 165
madde 94/2.a kapsamında suç sayısı; 6
madde 94/2.b kapsamında suç sayısı; 5
madde 94/3 kapsamında suç sayısı; 10
madde 95/3 kapsamında suç sayısı; 24
madde 95/4 kapsamında suç sayısı; 7
madde 256/1 kapsamında suç sayısı; 800
765 sayılı TCK
madde 243/1 kapsamında suç sayısı; 42 26,
madde 243/2 kapsamında suç sayısı;
(veri girilmemiş)
madde 245/1-1. cümle kapsamında
suç sayısı; 97
64
2010 yılı TOHAV İşkence
Rehabilitasyon Merkezi Raporuna göre
toplam 179 işkence ve kötü muamele mağduruna rehabilitasyon ve tedavi hizmeti
verilmiştir. 2010 Türkiye İnsan Hakları
Vakfı’nın (TİHV) 2010 yılı Tedavi ve
Rehabilitasyon Merkezleri Raporu52’na göre
TİHV’in beş Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezine 2010 yılı içinde 363 kişi İşkence
ve kötü muameleye maruz kaldığını belirterek başvuruda bulunmuştur.53 İnsan
Hakları Derneği (İHD) tarafından düzenlenen 2010 yılı İnsan Hakları Bilançosuna
göre; Türkiye’de işkence ve kötü muamele
görenlerin sayısı ise 1349 kişidir.
Ceza Mahkemelerinde TCK 94, 95 ve
256 ile İlgili Davaların Mahkemelere
Dağılımı 2011 yılı 1. Dönem (Ocak-ŞubatMart aylarını kapsamaktadır) tablosuna54
göre 5237 sayılı TCK kapsamında gelen
dava (geçen dönemden kalan ve 2011 dönemi içinde yeni açılan davalar) toplamı;
madde 94, 95/1-3 kapsamında 86
madde 94/4 kapsamında dava sayısı; 1
madde 256 kapsamında dava sayısı; 314’dür.
Sonuç olarak 2011 yılının ilk üç ayında
toplamda 401 işkence ve kötü muamele
davası görülmektedir. Yargılaması devam
eden bu davalarda toplam sanık sayısı 1362
olup, polisler 1166 sayısı ile işkence suçu
52. http://www.tihv.org.tr/dosya_arsiv/
cafd588b96e0fa0efa5121d24eb9f7ba.pdf,
s20. Erişim Tarihi:01.02.2012
53. http://www.ihd.org.tr/images/pdf/
2010_yili_insan_haklari_ihlalleri_bilancosu.pdf, s.3 Erişim Tarihi: 01.02.2012
54. CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz
tarafından 7/443 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen
B.03.0.KGM.0.000.00.05/2011-610.0128/1004/4510 sayı no’lu ve 23.12.2011 tarihli yazılı cevap yazısı. s. 18
kapsamında en fazla yargılanan kamu
görevlileridir. Polislerden sonra 100 kişi ile
jandarma ve 98 kişi ile diğer kamu görevlileri işkence suçunun failleri arasında yer
almaktadır. Devam eden 401 işkence ve
kötü muamele davasında mağdur sayısı
toplamda 643 olup bunlardan 10’u 18
yaşından küçük, 633’ü ise 18 yaşından
büyüktür. Bu işkence mağdurlarının 40
tanesi ise kadındır.
Gerek devlet tarafından tutulan istatistiklerde gerekse sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen raporlarda; işkence ve
kötü muameleye uğrayanların sayısında
farklılıklar olmasına karşın sunulan bu
verilerin ortaya çıkardığı ortak sonuç;
hükümetin sıfır tolerans politikasına rağmen Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin varlığını devam ettirdiğidir.
İzleme döneminde yer alan haberlerden
de anlaşılacağı üzere; 2011 yılında görülen
işkence ve kötü muamele uygulamaları
kendinden önceki yıllara göre çok farklılık
göstermemiştir. Bugün işkenceye karşı
etkin mücadele veren sivil toplum örgütlerinin de hem fikir olduğu üzere; işkence ve
kötü muamele uygulamalarının yoğunluğunda bir azalma olmadığı gibi işkencenin
mekân değiştirerek, nicel olarak karakollardan çıkıp açık alan ve sokaklarda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde uygulanması artmıştır. Proje kapsamında TOHAV
Hukuk Servisi’ne 2011 yılı içerisinde
işkence ve kötü muamele suçu kapsamında
hukuki yardım almak üzere başvuruda
bulunan 85 kişiden 58’i değişik mekânlarda
kolluk birimlerinin kendilerine yönelik
işkence ve kötü muamelede bulunduğunu
belirtmiştir. İşkence ve kötü muamele alanında hükümet tarafından alınan yasal ve
idari tedbirler ve düzenlemeler özellikle
barışçıl gösterilerde kolluk güçlerinin
kontrolsüz ve orantısız güç kullanımını
engelleyememiştir.
65
Diğer işkence mekânlarının ve yöntemlerinin yanında toplantı, gösteri ve yürüyüşlere müdahale kapsamında uygulanan şiddet, gaz bombası ve sprey kullanımı adeta
sıradan bir uygulama biçimine dönüşüvermiştir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 10, 15, 18, 21,30,
33, 39, 40, 49, 50, 51, 52, 57, 59, 60, 62, 63,
66, 67, 68, 76, 81, 86, 87, 88, 102, 103,104,
117 no’lu haberler) Bu uygulamalar özellikle
kadınlar, yaşlılar ve çocuklar üzerinde
ölüme varabilecek ciddi ve kalıcı sağlık
sorunları yaratmıştır.55 (Kafasına gaz bombası
isabet edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 18, 49
(12yaş), 57 (56 yaş), 66 (8 yaş), 67 (12 yaş),
81 (17 yaş), 88 (3 ve 60 yaş), 117 (çocuk)
no’lu haberler], ayağına gaz bombası isabet
edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 30,62 (63 yaş)
no’lu haberler], yüzüne gaz bombası isabet
edenler [Bkz. Bölüm 3.2.2.- 52 (4 yaş), 68 (40
yaş), 104 (11 yaş) no’lu haberler], omzuna
gaz bombası isabet edenler (Bkz. Bölüm 3.2.2.59 no’lu haberler)]. Yine atılan gaz bombası
sonucunda bir kişi kalp krizi geçirmiş (Bkz.
Bölüm 3.2.2.-39 no’lu haber), iki kişi ise
hayatını kaybetmiştir. [Bkz. Bölüm 3.2.2.60 (54 yaş), 67 (13 yaş) no’lu haberler]
Toplu ve barışçıl gösterilerde “orantılı
güç kullanımı ” adı altında kolluk gücü
tarafından işkence ve kötü muamele sadece
gaz bombası, tazyikli su kullanımı, cop ve
tekmelerle darp etme, yerde sürükleme gibi
eylemlerle sınırlı kalmamaktadır. Yapılan
55. “Gaz terörü tam gaz” başlıklı Evrensel
Gazetesinde çıkan habere göre gaz bombası
sonucu 18 aylık bebek Mehmet Uytun,
Mustafa Dağ, 60 yaşındaki Kazım Şeker, 54
yaşındaki Emekli Öğretmen Metin
Lokumcu ve Hatice İdin yaşamını yitirdi.
Gaz bombası sonucu yaralanalar ve ölümden dönenler ise; Ümit Özeren, 18 yaşındaki Hüseyin Caruş, 65 yaşındaki Hasbiye
Tunç, Nezir Gecidibi, Mahfuz Kutlu.
Haberin tamamı için Bkz.
http://evrensel.net/news.php?id=9245
Erişim Tarihi:05.07.2011
bu müdahalelerden sonra gözaltına alınanların yoğun bir şekilde işkence ve kötü
muamele gördükleri tespit edilmiştir.
Gözaltına alınanların genellikle maksimum
gözaltı süresi olan 4 günlük süreden sonra
savcılığa çıkarıldığı, gözaltı süresince kötü
şartlarda tutuldukları gözlemlenmiştir.
Yine bunlarla birlikte aç bıraktırma, kötü
ve az yemekler verme, susuz bıraktırma,
tuvalete götürmeme, ajanlık teklifi, küfür,
hakaret ve tehdit etme, tek kişilik hücrelere 15-20 kişiyi birlikte koyma gibi uygulamalara da çok fazla rastlanılmıştır.
Gözaltına alınan kişiler için doktor raporu
alınırken, kişinin talebine rağmen kolluk
görevlilerin muayene odasında kaldığı,
Savcılık aşamasında ise çok uzun süren
yorucu ve bıktırıcı sorgular yapıldığı aktarılmıştır. Nihayet bu prosedürlerden sonra
birçok kişi hakkında ise başta örgüt üyeliği
olmak üzere, polise mukavemet, toplantı ve
gösteri yürüyüşüne muhalefet ve örgüt propagandası gibi birçok suç isnatlarıyla
tutuklama kararı verilmiş, mağdurlar sanık
konumuna getirilmiştir. Öte yandan işkence ve kötü muamele fiilini uygulayan kamu
görevlileri hakkında ise etkili bir soruşturma işlemi gerçekleştirilmemektedir.
Son yıllarda olduğu gibi 2011 yılında da
medyaya yansıyan işkence ve kötü muamele vakalarında işkencenin yapıldığı mekânların karakol ve emniyet binaları gibi gözaltı merkezlerinden daha çok sokak, cadde,
araç içi gibi dış mekânlar olduğu tespit
edilmiştir. İzleme döneminde tespit edilen
148 işkence ve kötü muamele vakasından
karakol veya emniyet müdürlüğünde gerçekleşenlerin sayısı; 28’dir. (Bkz. Bölüm
3.2.2.- 2, 4, 8, 17, 29, 35, 44, 46, 47, 54, 58,
61, 65, 74, 75, 77, 78, 79,87, 89, 90, 93,99,
100, 107, 108, 114,115 no’lu haberler).
İşkence ve kötü muamelenin yapıldığı
iller arasında İstanbul, 24 sayısı ile bu
dönem işkence ve kötü muamelenin yapıl-
66
dığı iller arasında birinci sırada yer almaktadır. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 4, 16, 23,
44,46, 47, 54, 58,61, 75,83, 87, 90, 94,98, 99,
107, 108, 110,114, 115, 116,118 no’lu haberler) İşkencenin yoğun olarak görüldüğü
diğer iller; Şırnak (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 7,
18, 25, 41, 49, 55, 67, 81, 86, 117 no’lu
haberler), İzmir (Bkz Bölüm 3.2.3.- 12,
Bölüm 3.2.2.- 39, 65, 77, 79 no’lu haberler),
Ankara (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 6, 42, 43, 48,74,
78 no’lu haberler), Diyarbakır (Bkz. Bölüm
3.2.2.- 38, 40, 45, 59, 69, 80, 102, 106, 109
no’lu haberler), Mersin (Bkz. Bölüm 3.2.2.9, 71,89, 93, 95 no’lu haberler), Mardin
(Bkz. Bölüm 3.2.2.- 57, 88, 91, 100 no’lu
haberler), Urfa (Bkz. Bölüm 3.2.2.-10,32,
51, 56, 97 no’lu haberler), Adana (Bkz.
Bölüm 3.2.2.- 8, 17, 27 no’lu haberler),
Trabzon (Bölüm 3.2.2.- 11 no’lu haber)
İşkence suçunun failleri arasında kolluk
güçleri (polis) ilk sırada yer almaktadır.
Kolluk güçlerinden sonra askerler bu
suçun ikinci failleri olarak ortaya çıkmıştır. (Bkz. Bölüm 3.2.1.) Bu bölümde yer
alan haberler; işkence ve kötü muamele
suçlarında askerlerin suçun faili ile birlikte
bazen suçun mağduru olduğunu da göstermektedir. (Bkz. Bölüm 3.2.1.- 2, 3, 6, 8 ve
10 no’lu haberler). Asker kişiler tarafından
sivil halka yönelik olarak yapılan işkence
ve kötü muamele uygulamalarının yapıldığı
yerler açısından yine bu dönemde daha
önceki yıllardan farklı olmayarak bu fillerin daha çok Güneydoğu ve Doğu Anadolu
bölgesinde yaşayan halka yönelik olduğu
tespit edilmiştir. 5 vakadan üçü Van’da
(Bkz. Bölüm 3.2.1.- 1,4,5 no’lu haberler),
biri Diyarbakır’da (Bkz. Bölüm 3.2.1.- - 9
no’lu haberler) ve bir tanesi ise İzmir’de
(Bkz. Bölüm 3.2.1.- 7 no’lu haber) yaşanmıştır. İşkence ve kötü muamele suçlarının
diğer failleri ise zabıta (Bkz. Bölüm 3.2.2.98, 116,119 no’lu haberler) ve özel güvenliktir. (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 85 no’lu haber)
İşkence mağdurları açısından kadınlar
ve çocuklar yine çoğunlukla suçun mağduru durumundadır. Kadınlar ve çocuklar
gibi diğer dezavantajlı gruplardan mülteciler ve sığınmacılar (Bkz. Bölüm 3.2.3. 1-12
no’lu haberler) ile LGBTT bireyler de
(Bkz. Bölüm 3.2.3.-12-15 no’lu haberler) bu
dönemde suçun mağduru olmuştur.
Mülteciler ve sığınmacılarla ilgili kapsamlı
bir yasal çerçevenin bulunmaması bu grupların potansiyel işkence suçu mağduru
olmalarının en önemli sebeplerindendir.
Özellikle mülteci ve göçmenlerin tutuldukları yerlerin aşırı kalabalık oluşu, bakımsız
ve kötü hijyen koşullarında tutulmalarının
kendisi kötü muamele olduğu gibi sağlık
güvencesi gibi birçok temel haklardan
yararlandırılmamaları da işkence boyutuna
varan uygulamalara neden olmaktadır.
İzleme döneminde uygulanan işkence
ve kötü muamele uygulamaları; kaba
dayak, copla darp, kalasla dövülme, belirli
organları hedef alarak dövme, göze ve yüze
yakın mesafeden gaz spreyi kullanımı, gaz
bombası silahını kişileri hedef alarak kullanma, basınçlı su sıkma, tekme ve yumruk
ile dövme, yerde sürükleme, saç, sakal
çekme ve yolma, kafayı duvara vurma,
hakaret, sövme, aşağılama, alay etme,
ölümle tehdit, kendisine ve yakınlarına
zarar verileceğine dair tehdit, ajanlık teklifi, sözlü ve fiziksel cinsel taciz, tecavüz,
haya sıkma ve burma, çırılçıplak soyma,
çıplak bekletme, çıplak iken yere çömeltme, yere yatırıp sırtı ayaklarla ezme, yeme
ve içmenin kısıtlanması, tuvalet, uyku gibi
temel ihtiyaçların giderilmesinin engellenmesi, soğuk yerde tutma, ayakta bekletme,
yorma, avukat veya yakınları ile görüşmenin engellenmesi, gürültülü müzik ya da
marş dinletme.
İşkence ve kötü muamele ile mücadelede, cezasızlık kadar diğer bir önemli unsur
da işkencenin önlenmesidir. İşkence suçu
67
kapsamında yapılan yasal düzenlemeler,
alınan tedbirler ve getirilen cezalar işkencenin önlenmesi için önemliyse de uygulamada bu düzenlemelerin hayata geçirilmemesi işkence ve kötü muamele vakalarının
yaşanmasına ve potansiyel mağdurların
oluşmasına neden olmaktadır. Avukata ve
hekime erişim, yakınlarına haber verme
hakkı kapsamında yapılacak yasal düzenlemeler ve tedbirler işkencenin cezasız kalmasını engelleyeceği gibi olası işkence ve
kötü muamele suçlarının da oluşmasını
engelleyebilecektir.
CMK madde 149/1 ve Yakalama
Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği
(YGAİAY) madde 20/1 gereğince şüphelinin ya da sanığın soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında avukatın hukuki
yardımından faydalanması gerekmektedir.
Uygulamada avukata erişim hakkının kullanımı sırasında yaşanan engellemeler,
problemler hala yaşanmaya devam etmektedir. İşkence ve kötü muamele mağdurları haklarını bilmedikleri ya da kolluk
görevlileri tarafından hakları sözlü olarak
hatırlatılmadığı için avukat talep edememektedirler. Yine; kolluk tarafından önceden hazırlanmış ifade tutanaklarını imzalayan mağdurlar; tutanakta matbu bir
şekilde avukat isteyip, istemediğinin
sorulduğu yerler kolluk tarafından doldurulduğu için avukat talep etmemiş görünmektedirler. Birçok vakada gözaltına alınan ve işkence gören mağdurların hiçbirinin avukatı yoktur. Mağdur tarafından
avukat talebinde bulunulduğu zaman da
kolluk tarafından bu talep yerine getirilmeyerek, uygulanmamaktadır. (Bkz.
Bölüm 3.2.2.- no’lu haber). Avukata erişim
hakkının engellendiği diğer bir yöntem
ise; avukatların gözaltında tutulan müvekkillerine ait dosyalara ve ilgili belgelere
ulaşmasının geciktirilmesi ya da tamamen
engellenmesi şeklindedir. Bu durumlarda
ise müvekkiline hukuki yardımda bulunan
avukatın kendisi; görevinin engellenmesi,
hakaret, tehdit ve fiziki saldırılara uğrayarak işkence ve kötü muamelenin mağduru
olmuştur. Rapor döneminde Av. Sevinç
Sarıkaya (Bkz. Bölüm 3.2.2.- 58 no’lu
haber), Av. İbrahim Polat (Bkz. Bölüm
3.2.2.- 79 no’lu haber), Av. Bülent Kurt
(Bkz. Bölüm 3.2.2.- 90 no’lu haber), Av.
Azize Deniz Taşdemir (Bkz. Bölüm 3.2.2.118 no’lu haber) avukatlık görevini ifa
ederken işkence ve kötü muamele gören
avukatlardandır.
Avukata erişim hakkı gibi yakınlarına
haber verme hakkı da (Anayasa m.19/6,
CMK m.9- 5/1 ve YGAİAY m.8) uygulamada ihlal edilen önemli haklardan biridir.
(Bkz. Bölüm 3.2.2.- 46 ve 104, 105 no’lu
haberler). Özellikle Anayasa’da “derhal”
bildirim yapılması düzenlenmişken CMK
ve yönetmeliklerde yer alan “gecikmeksizin” ifadesi kolluk kuvvetlerine takdir
hakkı tanıdığı için uygulamada kolluk
keyfi olarak bu hakkı ya kullandırmamakta
ya da geciktirerek ve genellikle çok kısa ve
uygunsuz şartlarda görüştürmek suretiyle
hakkın kullanımını engellemektedir. Bu
durum da şüpheli ve sanığın işkence ve
kötü muamele görme olasılığını arttırmakta, daha önce avukata erişememiş mağdurun ailesinin de avukata erişmesini ve bu
sayede olayla ilgili suç duyurusunda bulunma gibi haklarını kullanmasını engelleyerek büsbütün yalnızlaştırmaktadır.
CMK’da hekime erişme bir hak olarak
düzenlenmemiştir. Şüpheli veya sanığın
hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda rapor düzenlenmesi kolluğun yapması gereken bir görev olarak
belirtilmiştir. Bu düzenleme uygulamada
birçok sorunlara yol açmaktadır. Özellikle
YGAİAY m. 9’a göre; hekim muayenesi;
gözaltı kararından sonra ve sağlık durumunun tespit edilmesi amacıyla düzenlendiği
68
için; kişinin gözaltına alınmadığı hallerde,
yani gerçekleşen zor kullanma durumlarında kişi serbest bırakıldığı için hekim muayenesinden geçirilmediğinden ötürü işkence ve kötü muamelenin belgelendirilmesi
engellenmektedir. Özellikle toplantı ve
gösteri yürüyüşleri kapsamında yapılan
toplantılarda ve basın açıklamalarında kolluk kuvveti tarafından uygulanan şiddet
resmi olarak gözaltı yapılmadığı için ne
kayıt altına alınmakta ne de gözaltı öncesi
kişinin sağlık durumu tespit edilemediği
için yapılan işkence belgelendirilememektedir. Türkiye’de adli muayene ve rapor
düzenleme görevi ve yetkisi yasa ile Adli
Tıp Kurumu’na ve buna bağlı birimlere,
şubelere verilmiştir. Adli muayeneden
geçememe ve rapor alamama önündeki
diğer bir engel de; çok sık yaşanmasa bile
işkence ve kötü muamele görülen yerlerde
bu birimlerin ya da uzman doktorların
olmamasından kaynaklı yaşanan sorunlardır. Uygulamada başvurulan sağlık kuruluşunda bu birimin veya uzman doktorun
olmaması nedeniyle işkence ve kötü muamele mağdurunun rapor alamadığı örnekler görülmüştür. (Bkz. Bölüm 3.2.2.-45
no’lu haber) Bu kurum ve şubeleri tarafından düzenlenen raporlar resmi nitelikte
olup uygulamada yapılan şikâyet başvurularında ve yargılamalarda çoğunlukla bu
raporlar temel alındığı için bu durum
önemli bir husustur.
Uygulamada işkencenin belgelendirilmesi açısından gözaltı sırasında ve sonrasında adli tıp doktorunda muayene olmak
da tek başına yukarıda bahsettiğimiz sorunun çözümü olamamaktadır. Hekime erişimin sağlandığı durumlarda da halen sorunlar devam etmektedir. Yaşanan bu sorunların en büyük nedeni; YGAİAY m. 9/10’da
hekim-hasta mahremiyeti ilişkisine büyük
bir gedik açan; hekimin kişisel güvenlik
endişesi ile muayenenin kolluk görevlisi-
nin gözetiminde yapılmasını isteyebilmesi
yönünde getirilen düzenlemedir. Bu düzenlemenin varlığı nedeniyle hekimlerin bu
yönde talepte bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın çoğunlukla kolluk güçleri
muayenede hazır bulunmaktadır.
Hekimler; kolluğun dışarıya çıkmasını
istedikleri zaman da kolluk görevlisi genellikle odadan dışarı çıkmak yerine kapı
önünde beklemektedir. Bu durum işkence
ve kötü muamele mağdurları ile doktorlar
üzerinde bir tehdit ve baskı yarattığı için
yapılan işkencenin anlatılmasını ve bulgularının tespit edilmesini engellemektedir.
(Bkz. Bölüm 3.2.2.- 2, 7, 47 no’lu haberler)
Uygulamada “darp ve cebir izine rastlanılmadığı” yönündeki raporların düzenlenmiş
olmasının en temel nedeni budur. (Bkz.
Bölüm 3.2.2.- 2, 7, 47 no’lu haberler)
“Darp ve cebir izine rastlanılmadığı”
yönündeki raporlar kadar mağdur anlatımlarını hiç karşılamayan, eksik karşılayan ya
da sadece fiziki bulguları içeren raporlar da
işkencenin belgelendirilmesi ve cezasız kalması önündeki engellerden biri olarak varlığını devam ettirmektedir. Adli tıp doktorları tarafından düzenlenen raporlar;
halen İstanbul Protokolü ile getirilen standartlara aykırı bir şekilde düzenlenmekte;
mağdurun öyküsünün alınması, kapsamlı
bir muayeneden geçirilmesi ve mağdurdaki
ruhsal bulguların tespit edilmesi gibi
unsurları içermemektedir.
ÖNERİLER
Şüpheli ve sanıklara, avukata erişim ile birlikte diğer yasal haklarının yasal olarak
derhal ve sözlü olarak bildirilmesi, mağdurların avukat talep edip etmediğine ilişkin beyanlarının ayrı bir tutanakla ve gerekirse bu konudaki beyanının el yazısıyla
yazdırılmasını sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır. CMK kapsamında belli suçlar
için getirilen zorunlu müdafilik sistemi
69
genişletilerek bütün suçlar için barodan
avukat talep edebilme hakkı getirilmelidir.
Uygulamada ilgili kamu makamları tarafından yönetmelik, genelge ve tebliğler çıkarılarak hukuka aykırı ve keyfi uygulamalardan kaçınılmasının sağlanması ve bu şekilde davrananların ve kanunu uygulamayanların cezalandırılması sağlanmalıdır.
Yakınlarına haber verme hakkını yasada kısıtlayan veya uygulanmaz hale getiren
düzenlemeler kaldırılarak, uygulamada
yaşanan sorunları ortadan kaldıracak yeni
düzenlemeler kabul edilerek yasal güvence
altına alınmalıdır.
Şüpheli veya sanığın hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda
rapor düzenlenmesi kolluğun yapması gereken bir görev olarak değil, şüpheli ve sanığa tanınan bir hak olarak düzenlenmelidir.
Bu hakkın kullanımında getirilen kısıtlamalar kaldırılarak uygun koşullarda sanık
veya şüphelinin talep ettiğinde kendi seçtiği biri tarafından muayenesi sağlanmalıdır.
Resmi rapor düzenleme yetkisinin sadece
Adli Tıp Kurumu ve birimlerine verilmesi
düzenlemesi kaldırılarak, üniversite ve
araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık
kuruluşlarına da adli muayene yapabilme
ve rapor düzenleme yetkisi verilmelidir.
İstanbul protokolüne uygun rapor formları
düzenlenerek, dağıtımları sağlanmalı ve bu
raporların kullanımı ve eksiksiz doldurulması için eğitim, denetim gibi yasal tedbirler alınmalıdır.
3.2.6. CEZAEVLERİNDE YAŞANAN
İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE
İHLALLERİ
1-Van F Tipi Cezaevi'nde kalan Hamdi
Kılınç, İskan Aksaç ve Aydın Akış adlı
tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları
açıklamada, kapalı görüş sırasında aileleriyle Kürtçe konuştukları için gardiyanlar-
ca uyarıldıklarını, konuşmaya devam edince cezaevinde özel olarak yapılandırılan
müdahale takımının gelerek görüşmeyi
kesmek istediklerini, bu duruma engel
olunca bu takım tarafından darp edildiklerini, saldırıdan sonra kendilerine hücre ve
spora çıkmama cezaları verildiğini dile
getirdiler. (“F Tipi'nde Kürtçe konuşmaya müdahale”, www.gunlukgazetesi.net,
04.02.2011)
2- Adana M Tipi Cezaevi’ne konulan
TMK mağduru 32 çocuk, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada “Cezaevi Müdürü
ve gardiyanlar tarafından üzerlerine soğuk
su dökülüp sonrasında plastik su borusu ile
dövüldüklerini ve daha sonra da vücutlarında açılan yaralara tuz basılarak işkence
edildiklerini” ileri sürdüler. Yine Pozantı
M Tipi Cezaevi’nde 18 yaşına giren bazı
çocukların ise, başka cezaevlerine nakledilme yerine tek kişilik hücrelere atıldığı
belirtildi. (“Çocuklara korkunç işkence”,
www.evrensel.net, 06.02.2011)
3- Rize L Tipi Kalkandere Cezaevi'nde
kalan siyasi tutuklu ve hükümlüler, aileleri
aracılığı ile yaptıkları açıklamada, “cezaevi
idaresinin keyfi iletişim ve hücre cezası
verdiğini ve hiçbir haktan yararlandırılmadıklarını, ‘A takımı’ diye adlandırılan gardiyan birimi oluşturulduğunu, bu birimin
geceleri koğuşlara baskın yaparak, kendilerini darp ettiğini, can güvenliklerinin
olmadığını” belirttiler. (“A takımı'
Rize'de”, www.gunlukgazetesi.net,
10.02.2011)
4- BDP Hakkâri Milletvekili Hamit
Geylani, “Adana Pozantı M Tipi
Cezaevi’nde bulunan 32 çocuk ile
Diyarbakır Cezaevi’nde bulunan çocuklara
işkence ve kötü muamele yapıldığını, Bitlis
E Tipi Cezaevi’ndeki 26 çocuğun kaldığı
70
koğuşa, 27 Ocak’ta arama yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından baskın düzenlendiğini ve çocukların
sarı kırmızı ve yeşil renk bulundurmaktan
dolayı jandarmanın saldırısına uğradığını ve
darp edildiğini” söyledi. Geylani, bu olaylara ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını isteyerek olayların araştırılması
gerektiğini belirtti. (“Çocuklara işkence”,
www.evrensel.net, 12.02.2011)
5- İHD'ye başvuran aileler, Rize
Kalkandere L Tipi Cezaevindeki tutukluların duruşmalara götürülürken kötü
muameleyle karşılaştıklarını, koğuşlarına
adli tutukluların konulduğunu, Rize'den,
Van'da görülen duruşmalara 5 günde getirilen tutukluların yolda kötü muameleyle
karşılaştıklarını ve ihtiyaçlarını karşılamalarına izin verilmediğini açıkladılar.
(www.ozgur-gundem.com “Kalkandere L
Tipi'nde duruşma işkencesi”,
14.02.2011)
6- İstanbul Maltepe Çocuk Cezaevi A10 koğuşunda tutuklu bulunan 14 çocuğun
kaldığı koğuşa “Kürtçe konuştukları”
gerekçesiyle aralarında savcı, gardiyan ve
askerlerin bulunduğu yaklaşık 150 kişi
tarafından baskın düzenlendi. Baskında
çocukların dövüldüğü ve ölümle tehdit
edildiği iddia edildi. (“İzin ver öldüreyim!”, www.gunlukgazetesi.net,
21.02.2011)
7-Kandıra F tipi cezaevinde kalan
Bülent Özdemir isimli tutuklu, revire çıkmak için defalarca dilekçe yollayan Rıza
Çatakbaş, Selman Tökü, Hüseyin Tepe
isimli tutukların revir yerine süngerli oda
denen işkence hücrelerine atıldıklarını
belirterek duyarlılık çağrısında bulundu.
(“Revir yerine 'süngerli oda'”,
www.gunlukgazetesi.net, 09.03.2011)
8- Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevinde
ameliyatlı Kemal Ayhan’ın gardiyanlar
tarafından darp edilerek dikişlerinin patlatıldığı öğrenildi. (“Tekirdağ cezaevinde
hasta tutukluya saldırı”,
www.firatnews.com, 13.03.2011)
9- Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
havalandırmaya çıkan iki tutuklu 03.03.2011
tarihinde üst aramasına karşı çıktıkları için
15 gardiyan tarafından dövüldü. Darp edilerek hücreye götürülen 2 tutukludan Rıza
Çıtakbaş'ın kolu kırıldı ve yaralı halde bu
defa "süngerli oda" diye bilinen işkence odasına konuldu. Sevk için gittikleri hastane
yolunda da işkence gören Çıtakbaş'a Kocaeli
Devlet Hastanesi'nde yapılan muayene sonucunda "ağır darp" raporu verildi. Yine,
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde bir
koğuşa baskın yapan gardiyanların darp
etmesi sonucu kapatılan DTP'nin
Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Erhan Özel'in
kafası kırıldı ve yaralı halde hastane yerine
hücreye atıldı. (“Gardiyanlar tutuklulara saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net, 19.03.2011)
10- İHD Van Şubesi'ne başvurarak
hukuki yardım talebinde bulunan Aynur
Buldu, “Van F Tipi Cezaevi'nde bulunan
15 gardiyanın koğuşu dağıtıp yataklara
ayakkabılarla bastıklarını, daha sonra gardiyanların oğlu Tuncer Buldu ve bir arkadaşını havalandırmaya, diğer arkadaşını ise
tuvalete götürüp dövdüklerini” ifade etti.
Öte yandan, Edirne F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde bulunan tutuklu Muhittin
Çeter, elleri kelepçeli olarak hastanede
tedavi edilmeye karşı çıkarak doktorları
Edirne Valiliği'ne şikâyet etti. Edirne
Valisi Gökhan Sözer ise, tedavide kelepçelerin açılmasının istenmesini, "Hak aramaktan ziyade yasadışı talep" olarak değerlendirdi. (“Gardiyanlar tutuklulara saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net, 23.03.2011)
71
11- Bilal Eskin, Tekirdağ 1 No'lu
Cezaevi'nde tutuklu bulunan kardeşi
Serhan Eskin ile yaptığı haftalık telefon
görüşmesinde kardeşinin “Arkadaşlarının
hücreye götürülmesini protesto etmek için
'Baskılar bizi yıldıramaz' diye slogan atan
tutuklulara, 30 gardiyan tarafından saldırı
düzenlendiğini” söylediğini belirtti.
Kardeşi Serhan'ın kafasının kırıldığını,
burnunun kanadığını ve vücudunda morluklar olduğunu, buna rağmen revire çıkarılmadığını, tutuklu bulunan diğer kardeşi
Azat ve birçok tutuklunun yaralandığını,
tutukların daha sonra ayrı ayrı hücrelere
süre belirtilmeden konulduğunu ifade etti.
(“Cezaevinde otuz gardiyan tutuklulara
saldırdı”, www.gunlukgazetesi.net,
28.03.2011)
12- Aile ve avukatlardan alınan bilgiye
göre Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi'nde
bulunan siyasi tutuklu Murat Kıran'ın gece
koğuşa gire infaz koruma memurları tarafından demir çubuklarla dövüldüğü ve ağır
yaralandığı belirtildi. Kıran, Trabzon
Devlet Hastanesi'ne sevk edilirken, cezaevi
yönetimi tarafından yapılan açıklamada,
Kıran'ın diğer mahkûmlarca darp edildiği
bildirildi. (“Kalkandere Cezaevi'nde 'A
takımı'ndan gece yarısı işkencesi“,
www.diclehaber.com, 04.04.2011)
13- Tekirdağ 1 No'lu F Tipi
Cezaevi'nde tutuklu bulunan ağabeyi Rıfat
Aslan'ı ziyarete giden Yılmaz Aslan, ağabeyi ve kendisiyle aynı hücrede bulunan
tutukluların Newroz'u kutlamak için havalandırmada ateş yaktıkları için saldırıya
uğradıklarını, birçok mahkûmun kafasının
kırıldığını, tutukluların revir yerine süngerli odaya atıldığını belirtti. (“Newroz'u
kutlayan mahkûmlara 'süngerli oda' cezası”, www.diclehaber.com, 06.04.2011)
14- 3 yıldır tutuklu bulunduğu
Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nden ailesine telefonla ulaşan Bilal Aydın, “fiziki şiddetin
cezaevi idaresi tarafından normalleştirildiğini ve son olarak bir arkadaşının gardiyanlar tarafından dövülerek kolunun kırıldığını, hasta tutuklu ve hükümlülerin hastaneye götürülmediğini, cezaevinde can
güvenliklerinin olmadığını, son olarak
cezaevinde verilen yemeklerde farekuyruğu
ve hamam böceği gibi çeşitli cisimler çıktığını anlattı. (“Tutuklulara yemeklerin
içinde fare ve hamam böceği veriliyor
iddiası”, www.diclehaber.com, 17.04.2011)
15- Osmaniye M Tipi Kapalı
Cezaevinde kalan siyasi tutuklu Sadun
Doğan'ın ailesine gönderdiği mektupta,
“Cezaevine getirildiği gün cezaevi yönetimi
tarafından çırılçıplak soyulduğunu ve bu
uygulamanın halen yeni gelen tutuklulara
uygulandığını, yönetimin; askeri sayımı
dayattığını, revir, avukat ve aile görüşlerinde 3 kez üzerlerinin arandığını, diğer
tutuklularla yasal olarak 10 saat olan görüşme haklarının 2-3 saate indirildiğini,
Kürtçe yayınların tercüman yok gerekçesiyle kendilerine verilmediğini, kitap değişiminin yasaklandığını, cezaevi yönetiminin,
12 Eylül Askeri dönemini aratmayan keyfi
uygulamalarına maruz kaldıklarını” belirtti.
(“Osmaniye Cezaevi'nde 12 Eylül uygulaması”, www.diclehaber.com, 28.04.2011)
16- Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
görüş hakkının engellenmesine itiraz eden 3
tutuklu Emrah Yayla, Arif Sönmez ve
Mehmet Sevik, müdürün gözetiminde askerlerin saldırısına uğrayarak tekmelenerek dövüldü. Tekme darbeleri yüzünden vücutlarında
morluklar çıkan tutuklular 1 günlük hücreye
konma cezasının ardından farklı cezaevlerine
sevk edildiler. (“Tutuklulara dayak ve hücre
cezası”, www.birgun.net, 06.05.2011)
72
17- TUHAY-DER Adana Şubesi
Başkanı Ahmet Doğan tarafından şube
binasında yapılan basın açıklamasında,
kentte son bir ay içinde yapılan demokratik
gösterilerde 65 kişinin gözaltına alındığı
belirtilerek, siyasi davalardan tutuklanan
çocukların adli tutukluların kaldığı koğuşlara verildiği ve burada fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldıkları ifade edildi.
(“Tutuklu çocuklara fiziki ve psikolojik
işkence iddiası”, www.diclehaber.com,
24.05.2011)
18- İzmir 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
bulunan tutuklular, cezaevinde baskı, tehdit ve hak ihlalleri ile karşı karşıya olduklarını belirterek, duyarlılık çağrısında
bulundu. Yeni tutukluların aramalarda
insanlık onurunu zedeleyen uygulamalarla
karşı karşıya kaldığına dikkat çekilen açıklamada, "Genel aramalar dışında tüm odalarımız üzerinde ayrı gün ve saatlerde
sürekli baskın, aramalar yapılmaktadır. Bu
durum bir aydır çatılarda da sürüyor. Yeni
gelen tutsaklar bizden ayrı tutularak sindirilmeye, teslim alınmaya zorlanmaktadır.
Tutuklu ve hükümlü ayrımı, her faaliyette
en katı sistemi ile uygulanmaktadır.
Dışarıda bize gönderilen mektupların bir
kısmına el konulmakta, bazı bandrollü
kitaplar da dahil bizlere verilmemektedir.
Sosyal faaliyetlerden yeterince yararlandırılmıyoruz. Katı bir nizam dayatmasıyla
iletişim haklarımız kısıtlanmaktadır"
denildi. Adalet Bakanlığı'na yazdıkları
dilekçeler üzerine disiplin cezası aldıklarına dikkat çekilen açıklamada, açlık grevleri
için de ayrı ayrı cezalar verildiğini belirtti.
(“İzmir 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde hak
ihlalleri”, http://www.diclehaber.com,
02.06.2011)
19- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde kalan
bazı tutukluların avukatlığını yapan Tugay
Berk, 7 Mayıs'ta cezaevinde bulunan
müvekkilleri ile görüşme yaptığını ve
müvekkillerinin yaşanan baskı ve hak
ihlallerine yönelik kendisine bilgi verdiğini söyleyerek cezaevinde yaşanan hak ihlali
ve baskıları şu şekilde sıraladı: “duruşmadan gelen tüm tutukluların cezaevi girişinde arama sırasında jandarmalar tarafından
tekme ve tokatla dövülmesi, elleri kelepçeli
halde olan tutuklulara zorla ağız içi araması yapılması, 3 kişilik odalarda 8-9 kişi kalmaya zorlama, tutuklu ve hükümlülere haftada en az iki defa sakal tıraşı olma zorunluluğu getirilmesi, özellikle sayım esnasında askeri bir disiplin içerisinde yaşamaya
zorlama, koridorlardan geçerken tek sıra
halinde ve başı önde bir şekilde gitmeleri
için zorlama, kantinde satılan buzdolaplarının metal olan raflarının sökülerek,
bunun yerine plastik raf almak isteyenlerden raf başına 25 TL para talep edilmesi,
kantinde satılan radyoların hoparlörlerinin
cezaevi idaresi tarafından sökülmesi sonucunda tutuklu ve hükümlülerin, radyoyu
yalnız kulaklıktan dinlemek zorunda bırakılmasıyla işitme ve baş ağrısı şikâyetlerinin yaşanması”. (“Osmaniye Cezaevi'nde
12 Eylül'ü aratmayan uygulamalar”,
http://www.diclehaber.com, 10.06.2011)
20- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde PKK davasından hükümlü
Haydar Duymaz'ın 30 gardiyan ve cezaevi
idaresi tarafından darp edildiği iddia edildi
Avukat Sezin Uçar, Duymaz'ın hastaneye
götürülüp işkence görüp görmediğine dair
rapor alınması için cezaevi savcısına başvuru yaptıklarını salı günü de ismi geçen
cezaevi müdürü ve gardiyanlar hakkında
suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.
Tek kişilik hücrede tutulan Durmaz'ın
açlık grevine başladığı öğrenildi.
(“Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde işkence”,
http://www.diclehaber.com, 11.06.2011)
73
21- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde
tutuklu ve hükümlülere yönelik ciddi hak
gasplarının yaşandığı iddiaları üzerine;
İHD Adana Şube Başkanı Aydın Sincar,
TU-HA-DER Şube Başkanı Ahmet Doğan,
Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Av.
Tugay Bek ve Av. Cemşit Tabak cezaevi
yönetimiyle görüşme yaptı. Görüşmeyle
ilgili bilgi veren İHD Adana Şube Başkanı
Sincar, yapılan başvurular sonucu görüşme
taleplerine sadece Osmaniye cezaevi yetkililerinin olumlu yanıt verdiğini Kürkçüler
ile Karataş kadın cezaevlerinden olumlu
yanıt alamadıklarını belirterek "cezaevlerinde uygulanan yönetmelikler ve tüzüklerin değişmesi gerektiğini” söyledi. Sincar,
yaptıkları görüşmelerde kendilerine yansıyan şikâyetleri şu şekilde sıraladı; “
Cezaevi girişinde Jandarmalar tarafından
darp edilme, duruşmalara ve hastanelere
götürülen mahkûmların gidiş ve gelişlerinde ince aramadan geçirilerek özellikle ağız
içi araması yapılması, askeri disiplin uygulamalarına tabi tutulan mahkûmların
sayımda ayakta olma, ayakkabı giyme, pantolon ve elbise giymeye zorlama ve bu
uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafından darp edilmesi,
ortak kullanım alanlarını kullanma hakkına yönelik yaşanan sorunlar, Kürtçe gazete
verilmemesi.” (“Cezaevlerinde uygulanan
yönetmelikler değişmeli'”,
http://www.diclehaber.com, 18.06.2011)
duyurdu. Öte yandan Duymaz'ın uğradığı
insanlık dışı muameleyi cezaevi savcısı ile
görüşen kardeşi Sibel Duymaz, Savcı
Muammer Özcan’ın kendisine "Senin kardeşin devlete karşı geliyor, devlete hakaret
ediyor. Kardeşin rahat dursaydı bunlar gelmezdi başına. Söyle kardeşine akıllı dursun. açlık grevine kendi girmiş ben ne
yapayım" dediğini ifade etti. (“İşkence
gören tutuklu: Hastane sevki yapılmazsa
ölüm orucuna başlayacağım”,
http://www.diclehaber.com, 18.06.2011)
22- Tutuklu bulunduğu Tekirdağ 2
No'lu F Tipi Cezaevi infaz koruma memurları tarafından 2 Haziran 2011 günü havalandırmada çırılçıplak soyularak dövülen
PKK tutuklusu Haydar Duymaz, cezaevi
yönetimi tarafından darp raporu almak
üzere Adli Tıp Kurumu'na sevk edilmediği
için 16 gündür sürdürdüğü açlık grevini,
25 Haziran 2011 tarihine kadar sevk edilmemesi halinde ölüm orucuna çevireceğini
24- Ailesi aracılığıyla İHD Diyarbakır
Şubesi'ne mektup gönderen hükümlü
Hanefi Kuzu, Kandıra 2 No’lu F Tipi cezaevi yönetimi tarafından kendisine işkence
yapıldığını söyledi. Kuzu gönderdiği mektubunda; “4 ay önce kantine bakan bir gardiyanın yaptığı yolsuzlukla ilgili olarak savcılık ve hâkimliğe yaptığı başvuru sebebiyle
4 Şubat'ta cezaevi idaresi tarafından odasından zorla alınarak tutuklu ve hükümlülerin
23- Ümraniye'de yapılan bir gösterinin
ardından tutuklanarak Tekirdağ 1 No’lu F
Tipi Cezaevi'nde 20 aydır tutulan Erdinç
Akçil’in cezaevinde yaşadığı olaylarla ilgili
olarak yapılan basın açıklamasında ailesi;
“açık görüşün yasaklandığını ve götürdükleri kitapların geri çevrildiğini” avukatlarından İbrahim Aksoy ise “Akçil'in 14
Haziran'daki duruşması öncesinde gece
saat 11'de Tekirdağ Cezaevine gittiğini,
cezaevinde müvekkili ile 7/24 görüşme
hakkı olmasına rağmen, ziyaretinin olağandışı bir durum gibi algılandığını ve sadece
on dakikalık bir görüşme yapabildiklerini,
cezaevinden ayrıldıktan sonra Akçil'in
kıyafetlerinin çıkarılarak arama yapıldığını
ve çıplak bir şekilde koğuşuna götürüldüğünü” ifade etti. ("Yaşananlar Cezaevi
Yönetiminin Uygulaması",
http://bianet.org, 22.06.2011)
74
görüştüğü odaya götürüldüğünü, dilekçesini
geri alması için hakaret, tehdit ve şantaj
yapıldığını, bunu kabul etmeyince işkence
timi olarak bilinen kişilerin kameraların
olduğu yerde işkence yaptıklarını” söyledi.
Kuzu, yaşadıklarının sorumlusunun cezaevi
2. müdürü olan Servet isimli kişinin olduğunu, baskıların hale devam ettiğini “4
Nisan 2011 günü doktorla randevusu olmasına rağmen çeşitli gerekçelerle doktorla
görüştürülmediğini” ifade etti.
(“Cezaevinde kamera karşısında işkence”,
http://www.ozgur-gundem.com, 11.07.2011)
25- 31 Mayıs günü Hopa olayları sırasında gözaltına alınarak tutuklanan 12 kişinin avukatları 9 Temmuz 2011 günü Hopa
Belediye Konferans Salonunda yaptıkları
basın açıklamasında ; “gözaltına alma süreciyle başlayan hukuksuzluğun halen devam
ettiğini, tutuklanan 12 kişiden 4'ünün
Erzurum E Tipi Cezaevi'ne 8 kişinin ise
Erzurum H Tipi Cezaevi'ne götürüldüğünü, H Tipi Cezaevi'nde parmak izi alma
sırasında yaşanan tartışmada Ali Aksu’nun
kamerası olmayan bir odaya götürülerek
10-15 kişi olduklarını tahmin edilen koruma memuru tarafından kaba dayağa maruz
kaldığını, bu olay ile ilgili olarak Erzurum
Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda
bulunduklarını, Erzurum E Tipi
Cezaevi'nde ise 4 tutuklunun fareler ve fare
pisliği bulunan çok pis ortamlarda tutulduğunu, günün sınırlı zamanlarında havalandırmaya çıkarıldıklarını, bir arada kalma
taleplerinin reddedildiğini, E Tipine geçtikleri tarihten bu yana, Erzurum’a gelmediği gerekçesiyle BirGün ve Gündem gazetelerinin müvekkillerine verilmediğini,
mektupların gönderilmediği veya verilmediğini, kitapların teslim edilmediğini”
belirtti. (“Hopa zulmü!”, http://www.birgun.net, 11.07.2011)
26- 08.06.2011 günü Tekirdağ F Tipi
Cezaevi’nde müebbet hapse hükümlü ağabeyi Şemsettin Yer’i ziyarete giden BDP
yöneticisi Hülya Yer, kendisi gibi ziyarete
gelen yaşlı bir kadına yapılan arama eziyetini görünce gardiyanlara “yaptıkları uygulamanın hukuksuz ve onur kırıcı bir uygulama olduğunu söylemesiyle” önce gardiyan tarafından ‘sen görürsün, bir daha
buraya gelemeyeceksin’ denilerek tehdit
edildiğini, ardından Şişli Cumhuriyet
Savcılığınca kendisine tebliğ edilen karar
ile 6 ay görüş yasağı getirildiğini öğrendi.
Hülya Yer, ağabeyine de 4 ay açık ve kapalı
görüşe çıkma yasağı verildiğini söyledi.
(“Tutukluya 4, yakınına 6 ay görüş cezası”, http://www.birgun.net, 26.07.2011)
27- KCK davasından Kırıkkale F Tipi
2 No’lu Cezaevi’nde tutuklu bulunan
Ahmet Arslan 10 gardiyan tarafından darp
edilerek, tedavi edilmeden hücreye konuldu. Olay, Arslan’la aynı hücrede kalan
PKK davası hükümlüsü Aram Akyüz’ün 22
Temmuz’da kendisiyle görüşe gelen Azad
Açış’a işkence olayını anlatmasıyla ortaya
çıktı. Hükümlü Aram Akyüz’ün kardeşi
Fatma Akyüz konuyla ilgili olarak
Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı’na suç
duyurusunda bulundu. (“Yine Kırıkkale F
Tipi, yine işkence”, http://www.ozgurgundem.com, 04.08.2011)
28- Tekirdağ Cezaevi’nde aldığı disiplin
cezaları nedeniyle 9 aydır hücrede bulunan
hükümlü Sinan Köse’nin (28) annesi Naciye
Köse (50); “4 Ağustos 2011 günü ailesinden
3 kişi ile birlikte oğlunun görüşüne gittiğini, görüş sırasında oğlunun kolunda morluklar gördüğünü, oğlunun morlukları gizlemeye çalıştığını, morlukları ısrarla sorması üzerine oğlunun Diyarbakır’da 13 askerin
yaşamını yitirmesinin ardından hücresinde
arama yapıldığını ve sonrasında gardiyanla-
75
rın saldırısına maruz kaldığını” belirtti.
Anne Köse, oğlunun saldırı sırasında
“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” diye
slogan attığını, gardiyanların ise “İnsanlık
onurunu biz size göstereceğiz. Senin dilini
keseceğiz” diye tehdit ettiğini vurguladı.
Kendisine, kardeşine, yengesine ve eşine bir
yıl görüş yasağı verildiğini de aktaran Köse,
oğluna 3 ay hücre cezası verildiğini ve şu an
gazetelerin verilmediğini, televizyonunun
da alındığını, telefon ve açık görüşün de
yasak olduğuna dikkat çekerek oğlunun
hayatından endişe duyduğunu ifade etti.
(“Tekirdağ 2 Nolu’da tutuklulara saldırı”,
http://www.ozgur-gundem.com, 21.08.2011)
29- Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’nde
tutuklu bulunan öğrencilerden Erhan
Ölçen yazdığı mektupta; “PKK’nin 32.
kuruluş yıldönümünü kutladıkları gerekçesiyle 27 Kasım 2010 tarihinde tutuklanan
öğrencilerin 20 Temmuz 2011 günü görülen duruşmasında jandarmanın saldırısına
uğradıklarını ve hastanelik olan öğrenciler
hakkında Ankara Sincan F Tipi Cezaevi
yönetiminin, jandarmanın hazırladığı tutanağa dayanarak kendisiyle birlikte Hasan
Ertuğrul, Atilla Avar, Zübeyir Sızıcı,
Mehmet Akyar, İdris Gürmez, Mehmet
Can Temel, Mehmet Salih Erşari ve Okan
Basat’a 1 ay görüş yasağı getirdiğini, Emre
Karataş’a ise 5 gün hücre cezası verildiğini
belirtti. (“Jandarma saldırdı, tutuklular
cezalandırıldı”, http://www.evrensel.net,
22.08.2011)
30- TAYAD'lı aileler, F tipi cezaevlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekmek
için Cevahir Alışveriş Merkezi önünde yaptıkları basın açıklamasında; ”F tiplerinin
açıldığı günden bu yana 1758 kişinin cezaevlerinde hayatını kaybettiğini, birkaç gün
önce Alanya L Tipi Cezaevi'nde Gülay
Efendioğlu'nun şiddet gördüğüne yönelik
haber aldıklarını, cezaevlerinde sohbet
hakkının da uygulanmadığını, siyasi tutuklulara ardı ardına görüş, telefon, mektup
yasakları verildiğini” söylediler.
(“Cezaevlerindeki saldırılardan AKP
sorumlu”, http://www.etha.com.tr,
23.08.2011)
31- Başbakan’ın yaptığı konuşma sırasında "Parasız eğitim istiyoruz" yazılı pankartı açtığı gerekçesiyle 17 aydır tutuklu
bulunan Ferhat Tüzer'in annesi Hayat
Tüzer, “Bayramda oğlunu ziyaret etmek
için Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'ne gittiğini, oğlunun türkü söyleyerek "Emre itaatsizlik" yaptığı gerekçesiyle kendisiyle
görüştürülmediğini, oğluna bu sebeple altı
ay açık görüş yasağı getirildiğini” söyledi.
(“Türkü Söylemeye Altı Ay Açık Görüş
Yasağı”, http://bianet.org, 02.09.2011)
32- Erzurum E Tipi Cezaevi'nde her
ayın ilk haftasında yapılan açık görüşlerde
tutuklu yakınlarına insan onurunu rencide
edici şekilde ince arama dayatmasında
bulunulduğu bildirildi. Gardiyanların elleriyle üstten yaptığı aramanın yanı sıra
tutuklu yakını kadınlardan iç çamaşırlarını
çıkartmalarını istedikleri, ince arama
dayatmasına itiraz edildiğinde ise gardiyanların cezaevi yönetiminin talimatı ile
ince arama yaptıklarını söyledikleri, ince
aramayı kabul etmeyen tutuklu yakınlarının görüşe girmesine ise izin verilmediği
ifade edildi. Arama biçimine tepki gösteren
tutuklu yakınları, suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. (“Erzurum
Cezaevi'nde ince arama işkencesi”,
http://www.etha.com.tr, 09.09.2011)
33- Van’dan İstanbul’a mahkûm götüren cezaevi aracı, Malatya- Kayseri karayolunda yandı. Araçtaki 2 şoför ve 2’si rütbeli
10 jandarma kendilerini alevler arasından
76
dışarı atıp yaralı kurtulurken, bulundukları
bölümün kilidi açılamayan 5 tutuklu ve
hükümlü (Akif Karabalı (24), Abdülsettar
Ölmez (35), Medeni Demir (47), Sinan
Askan (18) ve İsmet Erin (33)) diri diri
yanarak can verdi. Demir yığını haline
gelen cezaevi aracından kömürleşmiş cesetler saatler sonra çıkarılabildi.
(“Cezaevi aracı yandı: 5 ölü”,
http://www.radikal.com.tr, 16.09.2011)
34- Yasemin Karadağ, BirGün gazetesine gönderdiği mektupta 12 Eylül 2011
günü hastaneye götürüldüğünü ve muayene
olacağı sırada Ö.A isimli Uzman Çavuş’un
odadan çıkmayarak kelepçe takmak istediğini, kendisinin ve doktorunun itirazlarına, hastalığının ölümcül olduğunu söylemesine rağmen Ö.A’nın 'Ölürsen öl, senin
için de bir avuç toprak bulunur.' diyerek
odadan çıkmayarak yüzüne yumruk attığını, kendisine saldırıp zorla doktorun odasından çıkardığını yazdı. (“Sadece gardiyan değil, çavuşlar da saldırıyor!”,
http://www.birgun.net, 01.10.2011)
35- Halkın Hukuk Bürosu tarafından
yapılan açıklamada; “03.10.2011 tarihinde
avukatların Kandıra 2 No'lu F tipi
Cezaevinde tutulan epilepsi hastası müvekkilleri Kemal Avcı ile aynı hücrede kalan
arkadaşı ile yaptıkları telefon konuşması
sırasında Kemal Avcı’nın birkaç gün önce
sağlıklı bir biçimde, hücre cezasını çekmek
üzere tek kişilik bir başka hücreye götürüldüğü ve daha sonra sedye üzerinde konuşamaz duruma gelecek kadar dövülmüş olarak geri getirildiğini öğrendikleri” açıklandı. (“Hasta mahkûma cezaevinde işkence”, http://haber.sol.org.tr, 03.10.2011)
36- Erzurum H Tipi Cezaevinde bulunan siyasi tutuklu kadınlar aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada “son zamanlar-
da üzerlerindeki baskıların ciddi bir şekilde
arttığını, görüşe gelen ailelerinin üstlerinin
iki kez aranıp, çırılçıplak soyulduklarını,
içeride sözlü ve fiziki tacize uğradıklarını,
havalandırma saatleri gibi çeşitli hakların
uygulanmasında keyfi olarak davranıldığını, bazen günde iki kez koğuşlara baskın
yapılarak aramadan geçirildiklerini, hastane
sevkleri sırasında sözlü ve fiziki tacize
uğradıklarını, en demokratik tepkilerinde
bile hücre cezaları verildiğini” söylediler.
(“Erzurum H Tipinde kadın tutuklulara
taciz iddiası”, http://www.evrensel.net,
04.10.2011)
37- Tutuklu Halit Yavuz, TUAD yöneticisi olan annesi Ayşe Yavuz’u telefon ile
arayıp “özellikle görüş sırasında, sohbet
haklarının verilmediğini, açık alana çıkma
haklarının ellerinden alındığını, keyfi aramaların yapıldığını, revire gitme hakkının
verilmediğini, bu keyfi uygulamalara karşı
çıkma durumunda da tutuklu ve hükümlülerin saldırıya uğradıklarını bu sebeple protesto etmek amacıyla 2 haftadır açık görüşe
çıkmadıklarını, KCK tutuklularından
Kahraman Akacak, Abdullah Ön ve Doğuş
Kotak isimli tutukluların darp edildiklerini” söyledi. (“İran idam, Türkiye ise işkence ediyor”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.10.2011)
38- Adana Karataş Cezaevi’nden 9
Eylül 2011 tarihinde Denizli D Tipi
Cezaevi’ne nakledilen Özlem Aydın,
“Denizli D Tipi Cezaevi’nde ‘insani yaşam
koşullarının’ olmadığını nakil sırasında
yapılan muameleye tepki göstermek amacıyla slogan attığı için gardiyanlar tarafından dövüldüğünü, sol kolunda ‘ezik ve
çiziklerin’ meydana geldiğini, yönetim ve
gardiyanlarla yaşadığı sorunlar nedeniyle
‘adli tutukluların’ da kendisine karşı psikolojik şiddet uygulamaya başladığını, bu
77
duruma ilişkin cezaevi yönetimine yaptığı
başvuruda, “senin can güvenliğini alamayız” şeklinde cevap aldığını” belirtti.
(“Kadın tutukluya gardiyan işkencesi”,
http://www.ozgur-gundem.com,
06.10.2011)
39- "16 Haziran" isimli örgütü kurmak
ve yönetmek iddiasıyla ömür boyu müebbet hapse mahkûm edilen ve 2009’dan bu
yana Sincan 2 No’lu F tipi cezaevinde
bulunan 68 Kuşağı önderlerinden Sarp
Kuray, tedavi edilmediği takdirde kör eden
glokom hastalığı nedeniyle götürüldüğü
doktor muayenesi, kelepçeli yapılmak istenince bir daha muayeneye çıkmama kararı
almış, bunun üzerine avukatı tarafından
yapılan başvuru üzerine Savcılık tarafından
Kuray’ın viziteye kelepçesiz götürülebileceği kararı verilmesine rağmen Sincan 2
No’lu F tipi cezaevi idaresinin Kuray’ı 1
hafta önce cezaevi içinde bulunan revire
bile kelepçeli olarak götürüldüğü öğrenildi.
Kuray’ın avukatı Görkem Gürcan, “Bu
yapılan uygulama sindirme ve küçük
düşürme amaçlı olarak yapılmaktadır”
dedi. (“Sarp Kuray'a kelepçe eziyeti”,
http://www.firatnews.com, 15.10.2011)
40- Tutuklu Hükümlü Aileleri
Yardımlaşma Derneği’ne (TAYAD) gönderilen mektuplarda Kırıkkale F Tipi
Cezaevi’nde yatan Emrah Yayla; “21
Temmuz 2011 tarihinde Ahmet Aslan isimli mahkûmun kantine giderken gardiyanlarla tartıştığını, ardından revire götürülme
gerekçesiyle koğuşundan alınarak revire
götürmek yerine ‘Acil müdahale karakolu’
olarak bilinen ve kameranın olmadığı yere
götürülüp 7-8 gardiyanın saldırısına uğradığını”, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden
yazan Coşkun Şimşek ise; “Cezaevi yönetiminin keyfi uygulamaları ile nedeniyle birçok haksızlıklarla karşı karşıya kaldıkları-
nı, Özcan Bayram isimli arkadaşlarının
sabah sayımında saldırıya uğrayarak süngerli odaya götürüldüğünü, memura tehdit
suçundan 1 ay ziyaret 6 gün hücre cezası
verildiğini, Hakan Karabey ve Tahsin
Akgün adlı kişilere gelen pantolonların
asker rengi olması gerekçesiyle verilmediğini, mektuplarının engellendiğini”,
Edirne F Tipi Cezaevi’nden yazan Sezgin
Zengin ise “cezaevlerinde bulunan tutuklu
ve hükümlülerin muayeneleri sırasında
kelepçelerinin çıkarılmadığını belirterek,
Özgür Doğan isimli tutuklunun kelepçeli
olduğu için muayenesinin yapılamadığını,
cezaevine yeni gelen tutuklulara insanlık
dışı uygulamalar yapıldığını buna itiraz
eden ve direnenlerin ise tartaklanarak haklarında disiplin soruşturması açıldığını”
yazdı. (“F Tipi Cezaevleri barut gibi”,
http://firatnews.eu, 18.10.2011)
41- 2011 Newroz bayramına katıldıkları
gerekçesi ile 23 Haziran’da ‘Suç ve suçluyu
övme’ ve ‘Yasa dışı slogan atma’ suçlamasıyla tutuklu yargılanmak üzere İzmir
Bergama M Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan E.K. (15), A.B. (14) ve bir arkadaşları
geçen hafta cezaevine getirildiklerinde araçtaki askerlerin kendilerini komutanın yanına götürdüğünü, komutanın ise kendilerini
cezaevi avlusuna götürerek bir yetkilinin
gelip 'Bu üçü terörist, bunlar davalarından
vazgeçmezler' dediğini ve komutanın ‘Şunları arkaya götürün bakalım nasıl vazgeçmiyorlar.' diyerek arka odada üstlerinin zorla
tek külotları kalacak şekilde çıkartılıp yere
yatıp kalkmalarının istendiğini, zorla yerde
sürüklenip, asker gibi koşturulduklarını,
sonra yanlarına gelen 5 askerin tekme tokat
hakaret ederek kendilerini dövdüklerini, o
halde gardiyanlara teslim edildiklerini, gardiyanların da üstlerini giymelerine izin vermeyerek kendilerine işkence ettiklerini,
onurlarını kırdıklarını söylediler. Yine
78
işkenceden sonra bir komutan tarafından
“Burada yaşadığınızı ve size yapılanları
birine anlatırsanız bu yapılanlar yapacaklarımızın yanında hiç kalır” diyerek, tehdit
edildiklerini ifade ettiler. (“Bergama
Cezaevi'nde çocuk tutsaklara işkence”,
http://firatnews.eu, 31.10.2011)
42- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Eşref Arslan aynı cezaevinde kalan ve 2006 yılından beri görme
yetisini kaybeden Gülnaz Akkurt'un durumuna ilişkin yazdığı mektupta “Gülnaz’ın
göremediğini ve 8 yıl 9 ay hapis cezasının
üçer kişilik oda sistemi içinde tecrit ve yalnızlık içinde çektirildiğini, bunlarla birlikte Akkurt'un tek başına kaldığı odanın ana
koridora yakın olmasından ötürü gardiyanların çıkardıkları gürültüden geceleri uyuyamadığını, 1 yıldır odasının değiştirilmesini istediğini ancak cezaevi yönetiminin
buna duyarsız kaldığını, görme sorunu
dışında tansiyon, mide ve idrar yollarında
ciddi sorunları da olan Akkurt’un doktor
raporlarına cezaevi yönetimi tarafından el
konulduğunu,1 sene boyunca uğraştığı
halde kendisine raporlarının verilmediği,
sürekli disiplin cezası bahanesiyle de naklinin engellendiğini” belirtti. (“Görme
engelli tutukluya tecrit işkencesi”,
http://diclehaber.com.tr, 10.11.2011)
43- Avukatlar Cengiz Yürekli, Can
Tombul ve Halil İbrahim Vargün'den oluşan heyet, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ne
giderek yaşanan hak ihlallerine ilişkin
incelemelerde bulundu. Heyetin incelemelerine ilişkin bilgi veren Avukat Cengiz
Yürekli, ” 3 kişilik odalara 2 kişilik yemek
geldiğini, kadın tutukluların cezaevinde
yaşanan ihlallere ilişkin suç duyurularında
bulunduklarını, ancak suç duyurularının
evrak numarası verilmeden yeniden kendilerine iade edildiğini, keyfi ceza uygulama-
larının olduğunu, kış olmasına rağmen
peteklerin yakılmamasının büyük bir
sıkıntı yarattığını, hastaneye sevk taleplerine geç yanıt verildiğini, Tülin isminde baş
gardiyan ve ekibinin tutuklu ve hükümlülere yönelik kötü muamelede bulunduğunu, görüştükleri tutuklu ve hükümlülerin
son aylarda cezaevinin adli bölümünde
ölümlerin arttığını da ilettiklerini” ifade
etti. Öte yandan, BDP Grup Başkanvekili
Pervin Buldan da yaşanan hak ihlalleri
üzerine Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'ne
giderek incelemelerde bulundu., Buldan,
bir tutuklu ile görüşebildiklerini ve o
tutuklunun özellikle hastaneye ve duruşmaya götürüldükleri zaman ring aracında
uzun zaman bekletildiklerini ve bundan
dolayı çeşitli hastalıklara maruz kaldıklarını aktardığını belirtti. Cezaevinde hasta ve
sağlam tutuklulara aynı yemeğin verildiğini ifade eden Buldan, bunun da tansiyon,
kalp ve diğer hastalıkları olan insanlarda
sorun yarattığını söyledi. (“BDP, cezaevlerindeki hak ihlallerini inceleyecek”,
http://diclehaber.com.tr, 21.11.2011)
44- KCK operasyonları kapsamında
tutuklanan Lütfi Balbal, Cüneyt Özil ve
Recep Karagül'ün 3 Kasım 2011 tarihinde
götürüldükleri Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'nde soyularak yapılmak istenen üst
aramasına tepki gösterdikleri için gardiyanlar tarafından darp edildiği belirtildi.
Darp edildikleri sırada çeşitli hakaretlere
de maruz kalan Balbal, Özil ve Karagül,
uygulamaya tepki gösterdikleri için ayrıca
10'ar günlük hücre cezasına çarptırıldı.
(“Tekirdağ F Tipi'nde 3 tutukluya hücre
cezası”, http://diclehaber.com.tr,
21.11.2011)
45- Odatv Davası kapsamında tutuklu
yargılanan Gazeteci Nedim Şener'in eşi
Vecide Şener, eşinin cezaevinde vakit
79
geçirmek için saz kursuna katılmak istediğini ancak, cezaevi yönetiminin Nedim
Şener’i diğer hükümlülerden koruyamayacakları, yani güvenlik gerekçesiyle bu isteği kabul etmediğini söyledi. (“Nedim
Şener'e saz yasağı”,
http://www.radikal.com.tr, 23.11.2011)
46- Kürkçüler F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklulardan
Erdal Çelebi, İlyas Toptamur ve
Abudurrahim Balicak, Aslan İlhan,
Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi'ne, Ülfü
Aksu, Eşrek Polat ve Hakan Iraz ise Antep
E Tipi Kapalı Cezaevi'ne sürgün edildi. 25
Kasım 2011 tarihinde gerçekleştirilen sürgünden bir gün önce Kürkçüler F Tipi
Kapalı Cezaevi'nde Ahmet Sadık Saner'in,
yapılan arama sırasında infaz koruma
memurları tarafından darp edildiği belirtildi. Av. Tugay Bek, Osmaniye Cezaevi
girişinde müvekkillerin tek tek bir odaya
alınarak soyunmalarının istendiğini belirterek, "Tutukluların, insan onuruna aykırı
bu arama yöntemine tepki gösterip elbiselerini çıkarmayacağını söylemeleri üzerine
15-20 kişilik infaz koruma memuru tarafından tekme ve tokatlarla darp edilerek
elbiseleri zorla çıkartılmıştır. Tutuklular
darp edilirken diğer mahkûmlar tarafından seslerin duyulmaması için cezaevi
içinde bulunan müzik sisteminin sesi açılmıştır. İnfaz koruma memurlarının darp
etmesi sonucu müvekkil İlyas
Toptamur'un sağ eli incinmiş ve şişmiş,
alt dudağı patlamış, sağ yanağında morarma meydana gelmiş, boyun kısmında tırnak izleri ve kızarıklar oluşmuş, almış
olduğu darbeler sonucu vücudunda ağrılar
meydana gelmiştir. Tamamen çıplak bırakılan tutuklular infaz koruma memurları
tarafından çömelip kalkmaya zorlanmıştır.
Müvekkil İlyas Toptamur bu saldırı sonrası herhangi bir disiplin cezası olmaması-
na rağmen 4 gün boyunca tek kişilik bir
hücrede tutulmuştur. Müvekkiller infaz
koruma memurları tarafından 'Burası
diğer cezaevlerine benzemez ayağınızı
denk alın' diyerek tehdit edilmiştir” (“Av.
Bek: Cezaevi girişinde tutuklulara işkence yapıldı”, http://diclehaber.com.tr,
01.12.2011)
47- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde
yakınları bulunan aileler, cezaevinde bulunan yakınlarının kendilerini telefonla arayarak, "Üzerimize soğuk ve sıcak su dökerek, küfür ederek işkence yapıyorlar.
Arkadaşlarımızı döverek hücrelere kapattılar" dediklerini dile getirdi. Cezaevinde
bulunan Mehmet Ümit, Çetin Baran, Fuat
Yılmaz, Süleyman Benzer, Ferhat Öztunç
ve Mustafa İlgen'in aileleri İHD Mersin
Şubesi'ne başvurarak, yardım talebinde
bulundu. (“'Tutsaklara tazyikli su ile
işkence' iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 01.12.2011)
48- SES üyeleri, eski Bitlis Şube
Başkanı Sedat Güler'in tutuklu bulunduğu Van M Tipi Cezaevi'nden Van
Depremi nedeniyle Rize Kalkandere L
Tipi Cezaevi’ne nakledilişi sırasında kötü
muamele ve çıplak aramaya maruz kalmasına ilişkin Ankara Adliyesi önünde
basın açıklaması yaparak, sorumlular
hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
(“SES: AKP döneminde tecrit ve işkence arttı, http://diclehaber.com.tr,
02.12.2011”)
49- Aileleri aracılığı ile açıklama yapan
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi’ndeki
tutuklu ve hükümlüler; kaloriferlerin
yakılmamasıyla oluşan soğuk nedeniyle
birçok arkadaşlarının hasta olduğunu, bu
durumu cezaevi idaresine dilekçeyle bildir-
80
diklerinde ise "Niye üşüdün" der gibi bir
yıl görüş ve iletişim cezası gibi disiplin
cezası aldıklarını ileri sürdü. Cezaevi idaresi ise iddiaları reddetti. (“Tutuklulara
şimdi de 'Niye üşüdün' cezası”, 05.12.2011
http://diclehaber.com.tr, 05.12.2011)
50- Hükümlü Adem Erden, Bolu F Tipi
Müdürü Cevat Berber ve psikoloğu Candaş
Orhan Akdemir’i Cumhuriyet
Başsavcılığı’na şikayet etti. Müdür de intikam için Erden’in hücresine, başka cezaevlerinde birçok mahkûmu öldürmeye kastettiği için Bolu’ya sevk edilen Mustafa
Saisoğlu’nu yerleştirdi. Saisoğlu, Erden’i
jilet ve bıçakla yüzünün çeşitli yerlerinden
ağır yaraladı. Ağır yaralanan Erden hastaneye kaldırılırken, tedavi sonrası, can
güvenliği olmamasına rağmen yine aynı
cezaevine gönderildi. Daha sonra İHD’nin
girişimleri sonucu Adem Erden Kandıra F
Tipi 2 No’lu Cezaevi’ne sevk edildi.
Mustafa Saisoğlu hakkında da kamu davası
açılırken, Erden’i azmettiren cezaevi
müdürü Cevat Berber ve diğer yöneticiler
hakkında ise ne idari ne de adli bir soruşturma açıldı. (“Cezaevinde jilet işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com,
06.12.2011)
51-KCK adı altında yürütülen operasyonlarda tutuklanan PKK Lideri
Abdullah Öcalan’ın avukatları, Metris
Cezaevi’nden Kocaeli F Tipi Cezaevi’ne
sevk edildi. Kocaeli’ndeki cezaevi girişinde görevli personeller, avukatların giysilerini çıkartmalarını istedi. Bu durumun
hukuka aykırı olduğunu söyleyen avukatlar, giysilerini çıkartmayınca cezaevi personeli tarafından fiziki güç kullanılarak
avukatların giysilerinin zorla çıkartıldığı
ifade edildi. Konuyla ilgili ailesini bilgilendiren Av. Mehmet Bayraktar, yapılanlarla ilgili Kocaeli Cumhuriyet
Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. (“Avukatlara onur kırıcı
muamele”, http://www.ozgurgundem.com, 06.12.2011)
52- Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan
PKK ve PAJK'lı tutuklular, cezaevlerinde
yeni bir sansür-sürgün-sindirme politikalarının hayata geçirilmeye çalışıldığını belirterek, “Cezaevlerinde ana dillerini kullanmalarının engellendiğini, Kürtçe olan hiçbir yayının ya verilmediğini ya da çeviritercüman parası adı altında kendilerinden
zorla para alınmak istendiğini, bunu kabul
etmedikleri durumlarda ise, anlaşılmayansakıncalı yayın denilerek yayınların kendilerine verilmediğini” ifade ettiler. Hiçbir
muhalif-demokrat gazete, dergi ve kitabın
da kendilerine ulaştırılmadığını kaydeden
tutuklular, “Ailelerinin posta ile yolladığı
eşyaların ise ya kaybolduğunu ya da kullanılmaz hale getirilip verildiğini, haftalık 10
saat ortak alan uygulamasının resmiyette
var olmasına rağmen hiçbir cezaevinde
uygulanmadığını, ağır hasta ve ölüm sınırında olan arkadaşlarının bilinçli bir
biçimde tedavi edilmediğini, hastane sevklerinin yapılmadığını, verilmesi gereken
ilaçların verilmediğini, verildiği zaman ise,
ücretsiz verilen ilaçların para ile satıldığını, cezaevi idarelerinin, aileler tarafından
yatırılan paraları, "döner sermaye" adı
altında bilinmeyen işlerde kullandığını ve
bundan rant elde ettiğini, yeni tutuklanan
arkadaşlarının zorla itirafçıların arasına
sokulmak istendiğini, ajanlığın dayatıldığını, ailelerine insanlık dışı aramalar dayatıldığını, çırılçıplak soyulmayı kabul etmeyenlerin ziyaret haklarının engellendiğini”
söylediler. (“'Cezaevlerinde sansür, sürgün ve sindirme politikası hayata geçiriliyor'”, 13.12.2011 http://diclehaber.com.tr,
13.12.2011)
81
53- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan siyasi tutuklulardan Cihan
Yıldırak, Hakan Acar, Ahmet Özkan ve
Çetin Sağır’ın aileleri, yakınlarının 7 Aralık
2011 günü İskenderun M Tipi Kapalı
Cezaevi'ne sürgün edildiğini, tutukluların
cezaevine girişte çırılçıplak soyulduğunu
belirtti. Cezaevi idaresi ise, cezaevine gelen
tutukluların yönetmelik gereği kabul sırasında soyulduğunu ve aramadan geçirildiğini
belirterek, "Bizler bu aramayı yönetmelik
kapsamında yapıyoruz. Tutukluların vücutlarında herhangi bir şey olup olmadığına
bakıyoruz. Herhangi bir şekilde işkence veya
kaba dayak uygulamıyoruz. Her tutukluya
bu uygulama yapılıyor" dedi. (“Tutukluyu
soymak yönetmelik kapsamında”,
http://diclehaber.com.tr, 13.12.2011)
54- "Devrimci Karargâh" soruşturması
adı altında yapılan operasyonla gözaltına
alınan Türkiye Gerçeği Dergisi Editörü ve
HDK Delegesi Mehmet Güneş’in, 10 Aralık
2011 tarihinde tutuklanarak götürüldüğü
Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nin girişinde rutin aramanın dışında "ince arama"
adı verilen arama biçimine tabi tutulmak
istendiği ve buna karşı çıktığı için 8 gardiyan tarafından ayrı bir odaya alınarak
dövüldüğü, boğazının sıkılarak, "Kafanı
dağıtırız, seni gebertiriz. Sen burayı ne zannediyorsun" denildiği, gardiyanların
"müdür" diye hitap ettiği bir kişinin saldırıyı izlediği, saldırının ardından tek kişilik
hücreye atılan Güneş'in hücresinin etrafında kimsenin bulunmadığı ve revir ile banyo
talebinin karşılanmadığı” öğrenildi.
Güneş'in avukatı Ercan Kanar, cezaevinde
saldırı olayını doğrularken önümüzdeki
günlerde cezaevi yönetimi hakkında suç
duyurusunda bulunacaklarını söyledi.
(“Gazeteci Güneş'e cezaevinde gardiyan
saldırısı”, http://diclehaber.com.tr,
17.12.2011)
55- Malatya E Tipi Cezaevi’ndeki çocuk
koğuşundaki, mahkûmlar toplu olarak koğuşta kalmalarına izin verilmediği gerekçesiyle
akşam saatlerinde isyan ederek yataklarını
ateşe verdiler. Jandarma ekipleri, kapıları
kırıp koğuşlara girerek isyana müdahale etti.
İsyan haberinin ardından cezaevine çok sayıda ambulans ve itfaiye ekibi sevk edilirken,
cezaevi çevresinde geniş güvenlik önlemi alındı. Çıkan yangında dumandan zehirlenen ve
vücutlarında yanık oluşan Ö.K. ve M.E. isimli
iki mahkûm, isyanın bastırılması ile ambulanslara taşınıp Beydağı Devlet Hastanesi’ne
götürüldü. Yaralı mahkûmlar hastaneye götürüldükleri sırada kendilerini görüntüleyen
gazetecilere “Bizi Bu Hale cezaevi getirdi”
diye bağırdı. Jandarma ve gardiyanlar mahkûmun ağzını kapatarak konuşmasına engellediler. (“Malatya’da isyan: 2 mahkûm yaralı”,
http://www.ozgur-gundem.com, 19.12.2011)
56- Adana F Tipi Kapalı Cezaevi'nden
Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi'ne 15 gün
önce 3 arkadaşı ile birlikte sürgün edilen
Abdurrahim Ballıcak, sürgün edildikten bir
hafta sonra ailesini telefonla arayarak babasına “Cezaevi girişinde arkadaşları ile birlikte 15 gardiyan tarafından zorla çırılçıplak soyularak, işkenceye maruz kaldıklarını,
banyo yapmak istediklerinde sıcak su yerine soğuk, soğuk su istediklerinde sıcak su
verdiklerini, arada bir çıktıkları havalandırmanın çok dar olduğunu duvara yapışarak
yürüdüklerini, insan hakları savunucularına yazmak istedikleri mektuba el konularak
izin verilmediğini” söyledi. (“Osmaniye
Cezaevi'nde tutuklulara işkence iddiası”,
http://diclehaber.com.tr, 19.12.2011)
57- Siirt Cezaevi’nde tutuklu bulunan 10
çocuğun, 28.12.2011 günü akşam saatlerinde
hap alarak intihar girişiminde bulundukları,
bu durumun son anda arkadaşları tarafından fark edilerek, cezaevi yönetimi tarafın-
82
dan Siirt Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı ve
tedavi altına alındığı öğrenildi. Burada
mideleri yıkanan çocukların tekrar cezaevine getirildiği ve durumlarının iyi olduğu
belirtildi. Çocukların neden intihar girişiminde bulundukları konusunda ise bilgi
edinilemedi. (“TMK mağduru çocuklar
intihar girişiminde bulundu”,
http://www.ozgur-gundem.com, 29.12.2011)
3.2.7. DEĞERLENDİRME
İşkence ve kötü muamele sadece yakalama ve gözaltında değil, ceza ve tutukevlerinde de oldukça yaygın ve sistematik bir
şekilde görülmeye devam etmektedir.
Cezaevleri, kapasitelerinin üstünde bir
doluluğa sahiptir ve doluluk oranı her
geçen gün artmaktadır. Bu durum, tek
başına bir işkence ve kötü muamele ihlali
olduğu gibi; cezaevinde işkence ve kötü
muamele suçlarının işlenmesi potansiyelini
de artırmaktadır.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri
Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan ve
izleme dönemine ilişkin cezaevindeki
tutuklu ve hükümlü sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir56:
İzleme dönemi kapsamında cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamaları şunlardır:
Cezaevine ilk girişte veya başka bir
cezaevine nakil sırasında kabul işlemleri
sırasında gardiyanlar tarafından zorla çırılçıplak soyularak üst aramasına tabi tutulma, karşı çıkan tutuklu/hükümlüleri darp
etme, tekmeleme, zorla kıyafetlerini çıkartarak çırılçıplak bekletip hakaret, taciz ve
tehdit etme. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 15, 44, 46,
48, 51, 53, 56 no’lu haberler). Çırılçıplak
soyularak dövülme, zorla çömeltip kalkması istenerek onur kırıcı muamelede bulunma. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 22,46 no’lu haberler) Çıplak koğuşa götürülme(Bkz. Bölüm
3.2.6.- 23 no’lu haber).
Askeri disiplin uygulamalarına tabi
tutulan mahkûmları, askeri sayım yapmaya
zorlama, sayımda ayakta olma, ayakkabı
giyme, pantolon ve elbise giymeye zorlama
ve bu uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafında darp edilmesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 15, 19,21 no’lu
haberler)
Duruşmadan veya muayeneden getirilen tutukluların cezaevi girişinde normal
arama dışında elleri kelepçeli olarak zorla
56. Diğer yıllara ait istatistikler için de Bkz. http://www.cte.adalet.gov.tr/ Erişim Tarihi:15.03.2012
83
ağız içi araması yapılması, karşı çıkanların
jandarmalar tarafından tekme ve tokatla
dövülmesi. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 19,21 no’lu
haberler). Cezaevi içinde olunmasına rağmen özellikle avukatla veya yakınları ile
görüşten sonra 3-4 kez üst araması yapılması. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 23 no’lu haber).
Normal aramaların dışında özellikle ani
baskın şeklinde gece yarısı veya günde iki
kez arama yapılması (Bkz. Bölüm 3.2.6.36, 37 no’lu haber)
Ailelerinin üst aramasında elle arama
dışında özellikle iç çamaşırlarının çıkartılarak ince arama yapılmak istenmesi, bu
duruma itiraz eden ailelerin ve yakınlarının sözlü ve fiziki tacize uğrayarak, görüşmeye girmelerine izin verilmemesi. (Bkz.
Bölüm 3.2.6.- 26,32, 36, 52 no’lu haberler)
Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakları kapsamında oldukça fazla ihlal
yaşanmaktadır. (Doktora çıkarmama Bkz.
Bölüm 3.2.6.- 7, 11, 13, 14, 24, 37 ve 54
no’lu haberler). Özellikle cezaevindeki
doktor sayısının az olması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin muayenesi çoğu zaman
yapılmamakta ya da yapılsa bile geç yapılmakta, tutuklu ve hükümlüler detaylı bir
muayeneden geçirilmemektedirler. Cezaevi
içinde sağlık ve tedavi talepleri karşılanmayan tutuklu ve hükümlüler bir sağlık kuruluşuna sevk edildiklerinde de ihlallere
maruz kalmaktadır. Bunlar; istenilen sağlık kuruluşuna sevk edilmeme (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 22 24 no’lu haber), hastaneye sevk
talebine çok geç yanıt verme (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 43 24 no’lu haber), hiç yanıt vermeme (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 22,52 no’lu haberler) sevk için gittikleri hastane yolunda
sözlü ve fiziki tacize uğrama, işkence görmedir. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 9,36 no’lu
haberler). Uygulamada sık karşılaşılan bir
diğer sorun, hem cezaevinde, hem de sevk
edilen sağlık kuruluşunda asker ve gardiyanların doktor muayenesinde hazır bulun-
maları ve tutuklu ya da hükümlüyü elleri
kelepçeli olarak muayene olmaya zorlamalarıdır. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 10,34, 39 no’lu
haberler)
Tutuklu ve hükümlülerin 3 kişilik odalarda 8-9 kişi kalmaya zorlanması (Bkz.
Bölüm 3.2.6.-19 no’lu haber), çok pis
ortamlarda tutulma (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 25
nolu haber)
Haftalık 10 saat ortak alanda bulunma
hakkının uygulanmaması; (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 21, 25, 36,37, 52, 56 no’lu haberler),
sosyal faaliyetlerden yararlandırmama
(Bkz. Bölüm 3.2.6.- 18 no’lu haber)
Görüş sırasında aileleri ile Kürtçe
konuşan tutuklu ve hükümlülerin görüşlerinin kesilmesi, bu haksız uygulamaya itiraz eden tutuklu ve hükümlülerin darp
edilmesi ya da disiplin cezasına mahkum
edilmeleri. (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 1, 6, 52
no’lu haberler) Kürtçe yayınların ve gazetelerin tercüman olmadığı gerekçesiyle
veya keyfi olarak verilmemesi (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 15, 21, 52 no’lu haberler).
Bir gerekçe göstermeden keyfi yere
hücreye atılma ve iletişimden yoksun
bırakma gibi disiplin cezaları verilmesi
(Bkz. Bölüm 3.2.6.- 3, 15, 36, 37, 40, 42,
43,44, 46 no’lu haberler), Adalet
Bakanlığı’na, cezaevi idaresine şikâyet
dilekçesi yazmak yüzünden disiplin cezası
verilmesi (Bölüm 3.2.6.- 18, 24, 49 no’lu
haberler),
Tutuklu ve hükümlülere gönderilen
mektuplara, kitaplara, eşyalara vs. el konulması, bu eşyaların verilmemesi ya da kullanılmaz hale getirilerek verilmesi. (Bkz.
Bölüm 3.2.6.-18, 25,52 no’lu haberler)
Barınma, yemek vs. temel ihtiyaçlara
ilişkin olarak yapılan uygulamalar kötü
muamele kapsamında olup yaşanan ihlaller; 3 kişilik odalara 2 kişilik yemek vermek (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 43 no’lu haber),
yemeklerde farekuyruğu ve hamam böceği
84
gibi çeşitli cisimlerin çıkması (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 14 no’lu haber), hasta ve sağlam
tutuklulara aynı yemeğin verilmesi, perhiz
yemeği verilmemesi (Bkz. Bölüm 3.2.6.- 43
no’lu haber) kaloriferlerin yakılmaması
(Bkz. Bölüm 3.2.6.-49 no’lu haber), sıcak su
yerine soğuk su verilmesi (Bkz. Bölüm
3.2.6.- 56 no’lu haber), banyo talebinin karşılanmaması (Bkz. Bölüm 3.2.6.-52 no’lu
haber)
Çocuk tutuklu ve hükümlülere
uygulanan işkence ve kötü muamele
vakaları;
Adana M Tipi Cezaevi’nde 32 çocuğun
cezaevi müdürü ve gardiyanlar tarafından
üzerlerine soğuk su dökülüp sonrasında
plastik su borusu ile dövülmeleri, vücutlarında açılan yaralara tuz basılması.
Pozantı M Tipi Cezaevi’nde 18 yaşına
giren bazı çocukların başka cezaevlerine
nakledilmek yerine tek kişilik hücrelere
konulması.
Bitlis E Tipi Cezaevi’ndeki 26 çocuğun
kaldığı koğuşa arama yapılacağı gerekçesiyle jandarma ve cezaevi idaresi tarafından
baskın düzenlenerek çocukların sarı kırmızı ve yeşil renk eşya bulundurmaktan dolayı darp edilmesi.
İstanbul Maltepe Çocuk Cezaevi A-10
koğuşunda tutuklu bulunan 14 çocuğun
Kürtçe konuştukları gerekçesiyle aralarında
savcı gardiyan ve askerlerin bulunduğu yaklaşık 150 kişi tarafından yapılan baskın ile
dövülmeleri ve ölüm ile tehdit edilmeleri.
Siyasi davalardan tutuklanan çocukların adli tutukluların kaldığı koğuşlara
konularak burada diğer çocuklar tarafından
fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kalmaları.
İzmir Bergama M Tipi Kapalı
Cezaevi'nde tutulan E.K. (15), A.B. (14) ve
bir arkadaşlarının cezaevi bahçesinde asker
ve gardiyanlar tarafından çırılçıplak soyu-
larak zorla yere yatırılıp kaldırılması, yerde
sürüklenmesi, tekme ve tokatlarla dövülmesi, üstlerini giymelerine izin verilmeyerek onur kırıcı muameleye tabi tutulmaları.
Yaşananları anlatmamaları yönünde tehdit
edilmeleri.
Malatya E Tipi Cezaevi’ndeki çocuk
koğuşundaki mahkûmların toplu olarak
koğuşta kalmalarına izin verilmemesi.
Siirt Cezaevi’nde tutuklu bulunan 10
çocuğun bilinmeyen sebeplerle akşam saatlerinde hap alarak intihar girişiminde
bulunmaları.
Kadın tutuklu ve hükümlülere
uygulanan işkence ve kötü muamele
vakaları;
Erzurum H Tipi Cezaevinde bulunan
siyasi tutuklu kadınların koğuşlarına
günde iki kez baskın yapılarak arama yapılması, hastaneye sevkleri sırasında sözlü ve
fiziki tacize uğramaları, havalandırma saati
gibi çeşitli haklarının uygulanmaması bu
duruma itiraz ettiklerinde hücre cezası ile
cezalandırma.
Adana Karataş Cezaevi’nden 9 Eylül
2011 tarihinde Denizli D Tipi Cezaevi’ne
nakledilen Özlem Aydın’ın nakil sırasında
kendisine yapılan muameleye tepki göstermek amacıyla slogan atması üzerine gardiyanlar tarafından dövülmesi, adli tutuklular
tarafından kendisine uygulanan psikolojik
şiddete cezaevi yönetiminin kayıtız kalarak,
can güvenliği için tedbir almaması.
Darp ve cebir edilenler;
Van F Tipi Cezaevi'nde kalan Hamdi
Kılınç, İskan Aksaç ve Aydın Akış adlı
tutukluların kapalı görüş sırasında aileleriyle Kürtçe konuşmaları yüzünden cezaevinde özel olarak yapılandırılan müdahale
takımının gelerek görüşmeyi kesmek istemeleri, tutukluların bu duruma itiraz edince bu takım tarafından darp edilmeleri.
85
Rize L Tipi Kalkandere Cezaevi'nde
kalan siyasi tutuklu ve hükümlülerin ‘A
takımı’ diye adlandırılan gardiyan birimi
tarafından geceleri koğuşlara yapılan baskınlarda darp edilmeleri.
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
tutuklu Rıfat Aslan ve kendisiyle aynı hücrede bulunan tutukluların Newroz'u kutlamak için havalandırmada ateş yaktıkları
için saldırıya uğrayarak, kafa kemiklerinin
kırılması.
Tekirdağ 1 Nolu F tipi Cezaevinde
ameliyatlı Kemal Ayhan’ın gardiyanlar
tarafından darp edilerek dikişlerinin patlatılması.
Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
havalandırmaya çıkan iki tutuklunun
03.03.2011 tarihinde "üst araması"na karşı
çıkmaları sonucunda 15 gardiyan tarafından dövülmesi.
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
koğuşa baskın yapan gardiyanlar tarafından
Erhan Özel'in kafa kemiklerinin kırılması
ve yaralı halde hücreye atılması.
Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi'nde
bulunan siyasi tutuklu Murat Kıran'ın gece
koğuşa giren infaz koruma memurları tarafından demir çubuklarla dövülmesi.
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde hükümlü Haydar Duymaz'ın
30 gardiyan tarafından darp edilmesi.
Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde tutuklu
ve hükümlülerin cezaevi girişinde
Jandarmalar tarafından, askeri sayıma karşı
çıkanların ise gardiyanlar tarafından darp
edilmesi.
Kırıkkale F Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde
tutuklu bulunan Ahmet Arslan’ın 10 gardiyan tarafından darp edilerek, tedavi edilmeden hücreye konulması.
Lütfi Balbal, Cüneyt Özil ve Recep
Karagül'ün 3 Kasım 2011 tarihinde götürüldükleri Tekirdağ 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'nde soyulup çıplak olarak yapılmak
istenen üst aramasına tepki göstermeleri ile
gardiyanlar tarafından darp edilmeleri.
Ahmet Sadık Saner'in Kürkçüler F Tipi
Kapalı Cezaevi'nde 24 Kasım 2011 tarihinde yapılan arama sırasında infaz koruma
memurları tarafından darp edilmesi
Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan siyasi tutuklulardan Erdal Çelebi,
İlyas Toptamur ve Abudurrahim Balicak,
Aslan İlhan’ın Osmaniye T Tipi Kapalı
Cezaevi'ne, Ülfü Aksu, Eşrek Polat ve
Hakan Iraz’ın ise Antep E Tipi Kapalı
Cezaevi'ne sürgün edilmeleri ile cezaevlerine girişte zorla soyularak aranmalarına
karşı çıkmalarından ötürü gardiyanlar
tarafından tekme ve tokatlarla darp edilmeleri.
Van F Tipi Cezaevi'nde bulunan 15 gardiyanın koğuşu dağıtıp yataklara ayakkabılarla basarak Tuncer Buldu ve bir arkadaşını havalandırmada, diğer arkadaşını ise
tuvalete götürüp dövmeleri.
Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bir kişinin
gardiyanlar tarafından dövülerek kolunun
kırılması.
Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
görüş hakkının engellenmesine itiraz eden
tutuklu Emrah Yayla, Arif Sönmez ve
Mehmet Sevik’in müdürün gözetiminde
askerlerin saldırısına uğrayarak tekmelenerek dövülmesi.
Kandıra 2 No'lu F tipi Cezaevinde tutulan epilepsi hastası Kemal Avcı’nın hücre
cezasını çekmek üzere tek kişilik hücreye
götürülüp sedye üzerinde konuşamaz duruma gelecek kadar dövülmüş olarak geri
getirilmesi.
Mehmet Güneş’in, 10 Aralık 2011 tarihinde tutuklanarak götürüldüğü Tekirdağ
2 No'lu F Tipi Cezaevi'nin girişinde rutin
aramanın dışında "ince arama" adı verilen
arama biçimine karşı çıktığı için 8 gardiyan tarafından ayrı bir odaya alınarak
dövülmesi.
86
Götürüldüğü Erzurum H Tipi
Cezaevi'nde parmak izi alma sırasında yaşanan tartışmada Ali Aksu’nun kamerası
olmayan bir odaya götürülerek 10-15 gardiyan tarafından kaba dayakla dövülmesi.
Cezaevinde gördükleri işkence ve kötü
muamele ile mağdur durumda olan tutuklu
ve hükümlüler çoğu zaman kendilerine
yönelik bu ihlaller karşısında haklarını da
arayamamaktadırlar. Basına yansıdığı kadarıyla raporda yer alan cezaevinde uygulanan
işkence ve kötü muamele uygulamalarının
sayısı ile bu ihlallere karşı avukatları ve
aileleri aracılığıyla suç duyurusunda bulunanlar sayısı arasında oldukça büyük bir
fark vardır. (Suç duyurusunda bulunanlar
için Bkz. Bölüm 3.2.6.- 20, 25, 27, 32, 43, 48,
51, 54 no’lu haberler) Bu durum yaşanan
işkence ve kötü muamelenin cezasız kalmasını da ortaya koyması açısından önemlidir.
ÖNERİLER
Haftalık 10 saat olan ortak alan kullanım hakkı, sohbet hakkı, havalandırmaya
çıkarılma hakkı vs. gibi tutuklu ve hükümlülere tanınan haklar düzenlendikleri mevzuat çerçevesinde tam ve amacına uygun
olarak uygulanmalı, uygulama hiçbir şekilde cezaevi idaresinin takdirine bırakılmamalı, kanuna aykırı bir şekilde hakların
kullanımını kısıtlayan ya da hakları kullandırmayan sorumlular hakkında idari ve
cezai yaptırımlar getirilmelidir.
Cezaevinde yaşanan işkence ve kötü
muamele iddialarına ilişkin olarak mağdurlara etkili başvuru yapma olanakları güvence altına alınarak, bu yönde yapılan başvuruların savcılar ve hâkimler tarafından ciddiye alınması ve failler hakkında derhal
soruşturma açılması sağlanmalıdır.
Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine ve hekime erişebilme hakkı istisnasız ve idarenin takdir hakkına bırakılmayacak şekilde yasal güvence altına alınmalı,
cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin doktorlara istedikleri zaman ulaşabilmesi sağlanmalı, çalışan doktor ve sağlık personelinin sayısı ve kalitesi artırılmalı, cezaevinde
tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevkleri gecikmeden yapılmalıdır.
Keyfi ve ağır bir şekilde uygulanan
disiplin cezalarına son verilmeli, bu yetkiyi
kötüye kullananlar hakkında yasal yaptırımlar getirilmelidir. İdare tarafından verilen disiplin cezalarına karşı itiraz etme
hakkının etkin bir şekilde kullanımının
sağlanması bakımından her türlü önlem
alınmalı ve talepleri halinde mağdurlara
hukuki yardım sunmak üzere ücretsiz avukat tayin edilmelidir.
Tutuklu ve hükümlülerin yemek,
içmek, ısınmak ve kullanma suyu gibi
temel ihtiyaçları mazeretsiz bir şekilde tam
olarak yerine getirilmeli, keyfi ve bir cezalandırma yöntemi olarak aksi harekette
bulunan veya tutuklu ve hükümlülerin bu
haklardan yararlanmalarını engelleyen kişi
ve kişiler cezalandırılmalıdır.
Cezaevlerinde yaşanan ve yaşanabilecek
ihlalleri engellemek, cezaevi idaresinin ve
cezaevi personelinin (gardiyanlar, infaz
memurları, doktor ve jandarma dâhil)
hukuka aykırı eylemlerini izlemek, denetlemek ve daha sonrasında müdahale edebilmek için Paris ilkelerine uygun olarak
OPCAT kapsamında oluşturulması gereken
“izleme kurulları” bir an önce oluşturulmalı ve faaliyete geçirilmelidir.
3.2.8. CEZAEVLERİNDE İŞKENCE ve
KÖTÜ MUAMELE KAPSAMINDA
YAŞANAN SAĞLIK SORUNLARI
1-Günlük gazetesine mektup gönderen
Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Celal Yalçın ile Ankara Sincan F
Tipi'ndeki tutuklu Cengiz Eker, ağır sağlık
sorunları olan arkadaşlarının olduğunu ve
87
bunların ne tahliye ne de tedavi edildiklerini bildirdiler. Celal Yalçın “Yılmaz
Akyıldız'ın birçok sağlık sorunu olmasına rağmen geçici ilaçlarla durumunun geçiştirildiğini”
ifade ederek “Arkadaşının insani ihtiyaçlarını
bile karşılamakta zorluk çektiğini ve bir an önce
tam teşekküllü bir hastaneye yatırılması gerekirken, bilinçli bir şekilde ölüme yatırıldığını”
belirtiyor. Bir diğer tutuklu arkadaşları Gülnaz
Akkurt'un ise görme yetisini tamamen yitirdiğini
ve tek başına hiçbir yaşamsal ihtiyacını karşılayamadığını ifade eden Yalçın, "Tedavisini bir
yana bırakın, bu özgün durumundan dolayı
belli aralıklarla yaptığı hiçbir hücre değişikliği
talebi de dikkate alınmıyor. Arkadaşımıza yapılan açık işkencedir. Buna karşın defalarca başvurmamıza rağmen hiçbir olumlu sonu elde edilemedi" diyor. Özellikle cezaevine yeni müdürün
gelmesiyle hak ihlallerinin rutin bir hal aldığını
belirten Yalçın, aile hekimliğiyle ilgili sıkıntılarının da olduğunu belirterek, "Aile hekimliği
uygulaması nedeniyle haftada sadece 2 gün doktor bulunuyor. Ani rahatsızlıklarda müdahale
edecek doktor bulunamıyor” dedi.
Sincan Cezaevi'nden mektup gönderen
Cengiz Eker ise baba oğul aynı cezaevinde
kaldıklarını belirterek, ziyarete gelenlere sadece
bir kişiyi görme izni verildiğini ve bu yüzden
gelenlerin bir kişiyi seçmek zorunda kaldığını
ifade ediyor. Ziyaretlerine eşiyle kızının geldiğini ve eşinin oğlunun ismini, kızının ise kendi
ismini verdiğini anlatan Eker, kızının ağabeyini, eşinin ise kendisini göremeden Iğdır'a geri
döndüğünü ifade ediyor. Bunların yanında birçok sağlık sorunu da olduğunu belirten Eker,
ancak cezaevi doktorlarının "sorunun psikolojiktir" deyip geçiştirdiklerini kaydediyor.
(“Cezaevinde iki gözünü yitirdi tedavi
edilmiyor”, http://www.gunlukgazetesi.net,
31.01.2011)
2- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
2,5 yıldır tutuklu bulunan Abdulhakim
Bulut’un günlük gazetesine gönderdiği
mektupta; ”soğuk aldığı için rahatsızlanarak revire gittiğini ve kendisine verilen
ilaçların vücudunda yanma, kızarma,
şişme, kaşıntı gibi rahatsızlıklar meydana
getirdiği için tekrar revire çıkarıldığını,
revirde doktor olmadığı için gardiyanın
kendisine alerji iğnesi yaptığını, daha da
kötü bir hale geldiğini, cezaevi müdürünün
kendisini hastaneye göndermediğini, mahkemeye götürülürken takılan kelepçeden
kaynaklı bileğinde şişme ve kızarma meydana geldiğini, hastaneye sevk edilme
durumunda en erken 6 ay sonrasında gidebildiklerini ” söyledi. Yine, sağlık sorunlarına ilişkin Sincan 2 No’lu F Tipi
Cezaevi'nden mektup yazan Gıyaseddin
Sevmiş de, “Hepatit B hastası olarak tedaviye başladığını, fakat yıllardır cezaevinden
cezaevine, hastaneden hastaneye sevk edildiğini ve kalıcı bir teşhis konulmadığını
belirterek, "Bundan dolayı hastalığım ağırlaştı" dedi. (“Gardiyanlar şimdi de doktor
kesildi”, http://www.gunlukgazetesi.net,
03.02.2011)
3- İHD, kanser olduğu halde, adli suçtan tutuklu kaldığı Maltepe Cezaevi'nde
ancak ölümünden bir hafta önce tahliye
edilen Osman Kezlere için “Tedavi göreceği
yerde bir yıl süreyle cezaevinde tutulan Osman
Kezlere'nin ölümünden sadece bir hafta önce
tahliye edildiğini ve en temel sağlık hizmetlerinden yararlandırılmadığını” savundu.
(“İHD Kezlerin ölümünden cezaevi ve
adli tıbbı sorumlu tuttu”,
http://bianet.org, 04.02.2011)
4- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde
kalan ve rahatsızlığı nedeniyle cezaevi revirine giden Abdurrahim İzgin adındaki
tutuklu, gazeteye gönderdiği mektupta; 12
Nisan tarihinde vücudunda çıkan yaralardan dolayı cezaevi revirine gittiğini belirterek kendisini muayene eden 6 ayrı dokto-
88
run, 5 ayrı teşhis koyduğunu belirtti.
Tedavisi sonuç vermeyen ve hastalığı ilerleyen İzgin ise, doktorlar hakkında suç
duyurusunda bulundu. Ancak konuya ilişkin atanan bilirkişinin hazırladığı raporda
doktorlar haklı görüldüğü gerekçesiyle
soruşturmaya gerek görülmedi ve İzgin
suçlandı. (“6 doktor, 5 ayrı teşhis, bir
tutuklu”, http://www.gunlukgazetesi.net,
06.02.2011)
5- Van F Tipi Cezaevi'nde 14 yıldır
tutuklu bulunan Mustafa Akkuş, Van
TUHAD-DER'e gönderdiği mektupta,
mide hastalığından dolayı dayanılmaz acılar çekmesine rağmen hastaneye sevkinin
yapılmadığını, kendisi gibi aynı cezaevinde
kalan arkadaşı Mustafa Özer'in de tedavi
edilmediğini belirtti. Mardin E Tipi
Kapalı Cezaevi'nde ise 3 yıldır tutuklu
bulunan Şerife İlbasan'ın babası Ramazan
İlbasan, yaşadığı sağlık sorunlarının ciddiyetine rağmen, cezaevi idaresi tarafından
kızının hastaneye götürülmediğini belirti.
(“Hasta tutuklular tedavi edilmiyor”,
http://www.gunlukgazetesi.net,
09.02.2011)
6- 16 yıldır Kırıklar F Tipi Cezaevinde
tutulan İnan Çoban, hakkında daha önce
"wernicke korsakof" tanısı konulmuş olmasına ve "cezasının infazına devam edilmesi,
hayatı için kati tehlike teşkil edebilir"
görüşü yönünde hastane raporları olmasına
rağmen Adli Tıp Kurumu’nun, 27 Ağustos
2003 tarihinde, "cezaevinde kalabilir" raporundan ötürü tahliye edilmiyor. Yine, İHD
Amed Şubesi'ne gönderdiği mektupta
Amed (Diyarbakır) D Tipi Cezaevi'nde
bulunan PKK hükümlüsü Şemsettin
Kargılı birçok hastalığı olmasına rağmen
tahliye edilmediğini söyledi. (“Tahliye
edilmesi için kaç rapor gerek!”,
http://www.gunlukgazetesi.net, 11.02.2011)
7-Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan 30 PKK'li tutuklu, idareyle görüşmelerde zorla ayakta bekletildiklerini
belirterek, cezaevinin askeri kışlaya çevrildiğini söyledi. İHD'ye mektup gönderen
hükümlü Mehmet Şirin Tekmenuray,
Cezaevi İzleme Komisyonu'na yazdıkları
dilekçelerin yanıtsız kaldığını, cezaevinden
hastanelere sevklerin 3 ay sonra gerçekleştiğini ve bu durumun sağlık sorunlarını
derinleştirdiğine dikkat çekerek, "Kalp
rahatsızlığı olan arkadaşlarımız için tehlikeye kapı aralanıyor. Ayrıca cezaevinde
revir bulunmuyor. Haftanın bir günü çevre
hastanelerinden bir doktor getiriliyor.
Mahkûmlar 2 haftada bir doktora çıkma
şansı bulabiliyor. Gelen doktorlar hiçbir
alet almaması nedeniyle sadece reçete yazmakla sınırlı kalıyor" dedi. (“Ermenek
Cezaevi askeri kışlaya döndü”,
http://www.diclehaber.com, 15.02.2011)
8- Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 18
yıldır tutuklu bulunan ve ciddi sağlık
sorunları olan oğlu Ramazan Demir'in tedavisinin engellendiğini belirten annesi
Semiha Demir, "18 yıl önce yaralı olarak
tutuklanan oğlunun bilinçli bir şekilde
tedavi edilmediğini, bu yüzden sakat kaldığını, tedavi edilmediği için bacağında bulunan kemik parçalarının dışarı çıktığını ve
iltihaplanmış olduğunu söyleyerek oğlunu
ölüme terk eden sorumlular hakkında suç
duyurusunda bulunacağını söyledi. (“18 yıldır cezaevinde tedavi edilmiyor”,
http://www.gunlukgazetesi.net, 18.02.2011)
9- Sincan F Tipi Cezaevi'ni ziyaret eden
BDP Hukuk Komisyonu Başkanı Meral
Danış Beştaş, hayati tehlikesi bulunan
Çelik, Uçar ve Bektaş'ın durumunun gittikçe ağırlaştığını, Abdulsamet Çelik'in kan
kanseri olduğunu 15 günde bir 1 ile 4 ünite
kan verilmesi gerektiği halde kan bile bulu-
89
namadığını, Cezaevi yönetiminin tutukluların kan verme isteklerini kabul etmediğini,
kan hastalığı olan Sıtkı Bektaş'ın hastaneye
getirilip götürülme ve tedavisi konusunda
ciddi sorunlar yaşandığını, böbrek yetersizliği olan Avni Uçar'ın böbrek nakline ihtiyacı olduğunu, her üç tutuklunun hayati
tehlikelerinin bulunduğunu” söyledi.
(“Yavaş yavaş öldürüyorlar”,
http://www.gunlukgazetesi.net, 20.02.2011)
10- Mide Kanseri olan Gülay Çetin,
2010yılında çekilen PET filminde kanserin
karaciğer, akciğer ve sağ yumurtalığa da
sıçradığı tespit edilmesine, ‘Bu halde cezaevinde yaşayamaz’ raporu da olmasına rağmen tahliye edilmedi. (“Kanserin 4. evresinde tahliyeye izin çıkmadı”,
http://www.radikal.com.tr, 21.02.2011)
11- Diyarbakır D Tipi Cezaevinde
tutuklu bulunan ve 6 yıldır çölyak hastası
olan Nesimi Kalkan gönderdiği mektupta,
hastalığının her geçen gün kötüye gittiğini,
3 gün boyunca kelepçeli bir şekilde ring
aracı ile İstanbul Adli Tıp Kurumu'na
götürüldüğünü, Adli Tıp Kurumu'nda
ayaküstü toplam 4 dakikayı geçmeyen muayeneyle ceza erteleme talebinin ret edildiğini” belirtti. (“Adli Tıp'ta rekor: 4 dakikada karar!”, http://www.gunlukgazetesi.net,
25.02.2011)
12-Doktor raporlarında yüzde 85 görme
engelli olması, yaşamını tek başına sürdüremeyeceği ve kanser tedavisinin tutukluluk
koşullarında yapılamayacağı belirtilen ve
aynı zamanda kanser hastası olan Hediye
Aksoy, Samatya Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde göğsünden ameliyat olduktan
sonra hastanenin "risk var" raporuna rağmen tekrar cezaevine gönderildi. (“Hediye
Aksoy'un sesini kim duyacak?”,
http://www.gunlukgazetesi.net, 26.02.2011)
13-Ağabeyi İdris Çalışkan'ın 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın
Türkiye'ye getirilişini protesto etmek amacıyla kendini yaktığını kaydeden Hasan
Çalışkan, aradan geçen 12 yıla karşın ağabeyinin tedavisinin ısrarla yapılmadığını
belirterek, "Ağabeyim sadece ayakta durabiliyor. Yarın öbür gün o da olmayacak.
Ağabeyim göz göre göre ölüme gidiyor"
dedi. ('Ağabeyim göz göre göre ölüme
gidiyor', http://www.gunlukgazetesi.net,
12.03.2011)
14- Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde bulunan Kemal Ayhan bacaklarındaki rahatsızlık nedeniyle ameliyata
alındığını, doktor’un kendisine “sana 15
gün tek başına iş göremez raporu vereceğim.” demesine rağmen ameliyat edildikten
sonra sedye üzerinde ambulansla hapishaneye getirildiğini söyledi. (“Ameliyat oldu
aynı gün cezaevine geri gönderildi,
http://www.gunlukgazetesi.net,
14.03.2011)
15- Cezaevindeki ağır hasta mahkûm
İdris Çalışkan’ın kardeşi Hasan Çalışkan;
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara
Şubesinde yaptığı basın açıklamasında,
”Ağabeyinin boğazından beline kadar
yanık durumda olduğunu, faranjit nedeniyle belirli aralıklarla hiç konuşamadığını,
ölümcül kalp rahatsızlığı da bulunan ağabeyinin bronşit ve mide rahatsızlıkları
olduğunu ve bir an önce tedavi edilmesi
gerektiğini, tedavisinin mümkün olmaması
durumunda salıverilmesini gerektiğini,
ağabeyinin hastane raporlarının kendisine
verilmeyerek yok edildiğini, raporların
ellerinde olmaması nedeniyle gerekli hiçbir
başvuruyu yapamadıklarını” belirtti.
(“Hasta mahkûmlara çifte standart”,
http://www.evrensel.net, 15.03.2011)
90
16- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde
bulunan PKK'li tutuklular, ailelerine gönderdikleri mektuplarda “Gırtlak kanseri
olan Mehmet Aras'ın aylardır hastaneye
götürülüp getirildiğini, Aras'ın bedeninin,
artık verilen ilaçları, yapılan iğneleri kaldıramayacak kadar bitap düştüğünü, vücudunun artık sıvı da kabul etmediğini, ayakta
duramayacak bir halde, olduğunu” söylediler. Öte yandan Muş E Tipi Cezaevi'nde
tutulan, geçtiğimiz hafta Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan
MEYA-DER Van Şube eski Başkanı
Ferzende Abi'nin (62) durumunun daha da
kötüye gittiği belirtildi. Daha önce de 13
yıl cezaevinde kalan ve cezaevindeyken
yakalandığı hastalığının ikinci defa cezaevine alınmasıyla birlikte yeniden nükseden Abi, kötü sağlık koşullarına rağmen
hastanenin bodrum katında bulunan mahkum odasında yatıyor. (“Aras ve Abi'nin
durumu giderek ağırlaşıyor”,
http://www.gunlukgazetesi.net,
18.03.2011)
17- Ferzende Abi, tutuklu bulunduğu
Muş E Tipi Kapalı Cezaevi'nde sağlık
durumunun kötüleşmesi nedeniyle dün
sabah Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne
getirildi. Abi'nin eşi Şirin Abi, eşinin ellerinden kelepçeler çıkarılmadan hastaneye
getirildiğini belirterek, "Yürüyemiyordu,
durumu da çok ağırdı" diye konuştu.
(“Ferzende Abi hastaneye kaldırıldı”,
http://www.gunlukgazetesi.net,
24.03.2011)
18- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan ve durumu ağır olduğu için
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma
Hastanesi'nde tutulan kanser hastası
hükümlü Mehmet Aras'ın tahliye edilmesi
için Adli Tıp Kurumu'ndan
Cumhurbaşkanlığı’na raporlar gönderilme-
sine rağmen, Cumhurbaşkanlığı tahliye
için topu Adalet Bakanlığı'na attı. Aras'ın
avukatı Şaziye Önder ise “Aras'ın durumunun çok ağır olduğuna ve her an ölebileceğine dikkat çekti. (“Cumhurbaşkanı'nın
tahliye talebini reddettiği Aras ölüm
döşeğinde “, http://www.diclehaber.com,
30.03.2011)
19- JİTEM davası sanıklarından korucu
Kukel Atak, sağlık sorunları gerekçesiyle
hakim kararıyla tahliye edilirken, kurumlar arası prosedürler nedeniyle, ağır kanser
hastası Mehmet Aras son birkaç gününü
ailesinin yanında geçiremeyecek. (“Kanser
Hastası Aras'ın Tahliyesine "Prosedür"
Engeli”, http://bianet.org, 31.03.2011)
20- Tahliye edilmesi yönünde Adli Tıp
Kurumu'nun "Bakiye ömrü az kalmıştır"
yönündeki raporuna rağmen hastanede
mahkûmların konulduğu odada tutulan,
ancak tedavisinin artık mümkün olmadığı
belirtilen Mehmet Aras'ın belgeleri doğum
tarihinde yanlışlık olduğu gerekçesiyle tekrardan Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'na
gönderildi. Bilgilerin internet üzerinden de
düzeltilebileceğini söyleyen avukatı Şaziye
Önder, dosyaların tekrardan hazırlanmasının yaklaşık bir ayı bulacağını ve buna da
Aras'ın ömrünün yetmeyeceğini belirtti.
(“Aras'ı tahliye etmemek için 40 takla atıyorlar”, http://www.gunlukgazetesi.net,
07.04.2011)
21-Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
kalan kardeşi Cihan Öner'i ziyarette giden
Vecdin Öner kardeşinin kendisine cezaevi
doktorunun sağlık sorunları yaşayan ve
revire çıkan bütün kadın tutuklulara, "psikolojik sorunların var" diyerek, "anti-depresan" ilaçlar verdiğini anlattı. (“Bitlis
Cezaevi'nde 'psikolojik sorun var!”,
http://www.diclehaber.com, 07.04.2011)
91
22- Mesane kanseri nedeniyle ameliyat
edilen MEYADER Van Şubesi eski
Başkanı Ferzende Abi, durumu kötü olmasına rağmen, tekerlekli sandalye ile tekrar
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne götürüldü.
(“Ferzende Abi tekrar cezaevine götürüldü“, http://www.diclehaber.com,
08.04.2011)
kaldığı için psikolojik rahatsızlık yaşamaya
başlayan Kemal Gömi, "Kronik şizofreni"
teşhisi konmasına ve "Kendi kendine yaşamını idame ettiremeyeceğine" dair 11 raporu bulunmasına rağmen kalan cezası
Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiyor.
(“Cumhurbaşkanı, 11 Rapora Rağmen
Affetmiyor”, http://bianet.org, 09.05.2011)
23- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
18 yıldır tutuklu bulunan Ramazan Özalp'ın
ağabeyi Sedik Özalp, kardeşinin 2 gün önce
cezaevinde beyin felci geçirdiğini ve İdil
Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığını, ancak
kısa bir tedavinin ardından hayati tehlikesi
olmasına rağmen tekrar cezaevine götürüldüğünü söyledi. (“Ramazan Özalp ölüme
götürüldü”, http://www.gunlukgazetesi.net,
10.04.2011)
27- Görme engelli ve göğüs kanseri hastası Hediye Aksoy, geçtiğimiz günlerde
Adalet Bakanlığı'na bağlı bir sağlık heyeti
tarafından sağlık kontrolünden geçti.
Tahliye edilmesi gereken Aksoy'un, rapor
alma süresi çok uzun olan Adli Tıp
Kurumu'na sevk edilmesi dikkat çekti.
(“Ölüme terk edilen tutuklu Hediye
Aksoy Adli Tıp'a sevk edildi”,
http://www.diclehaber.com, 10.05.2011)
24- Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi
bulunan Hiyem Yolcu; Bianet’e gönderdiği
mektupta özellikle "Aile Hekimliği" uygulaması başladıktan sonra revire haftada sadece bir
gün çıkma haklarının olduğunu, diğer günler
hastalandıklarında "ama bugün sizin gününüz
değil!" cevabıyla karşılaştıklarını söyledi.
(“Cezaevinde Revir Gününde Hastalanmaya
Bakın!”, http://bianet.org, 20.04.2011)
28- Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan ve 19 yıldır Siirt E Tipi
Kapalı cezaevinde bulunan Avni Uçar'ın
bir böbreği alındı, ikinci böbreğine ve
mesanesine kanser teşhisi konuldu. Ölümle
yaşamın arasında kalan Uçar için doktorları "Cezaevinde kalamaz" derken, Adli Tıp
Kurumu, "Cezaevinde kalmasında sakınca
yok" raporu verdi. (“İki farklı kanser teşhisini görmeyen bir adalet!”,
http://www.diclehaber.com, 12.05.2011)
25- Kanser hastası 77 yaşındaki Ali
Çelik isimli hükümlü, önce Malatya F Tipi
Cezaevi'ne konuldu, Kayseri'de hastane
koğuşu olduğu için Kayseri F Tipi
Cezaevi'ne ailenin başvurusuyla nakledilen
Çelik, savcılığın nakil kararına rağmen
tedavisi yapılmadan yeniden Malatya F
Tipi Cezaevi'ne geri götürüldü. (“77 yaşındaki kanser hastası hükümlü ölüme terk
ediliyor”, http://www.diclehaber.com,
28.04.2011)
26- 1993'te tutuklanan, "Hayata Dönüş"
operasyonu sonrasında F tipi hücrelerde
29- Van'da uyuşturucu davasından
tutuklu bulunan ve 48 gündür bitkisel
hayatta bulunan 70 yaşındaki İbrahim
Talat Güler, doktorların her an ölebileceği
açıklamasına raporlara rağmen tahliye edilmiyor. Sadece savcılıktan özel izin ile oğlu
Fatih Güler'in görüşüne izin verilen
Güler’in, eşi ve diğer çocuklarının kendisini görmesine müsaade edilmiyor.
(“Bitkisel hayattaki tutuklu ne tahliye
ediliyor ne de ailesiyle görüştürülüyor”,
http://www.diclehaber.com, 19.05.2011)
92
30- Sincan 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
tutulan kanser hastası Abdulsamet Çelik
hakkında Adli Tıp Kurumu "Daha o aşamaya gelmedi" gerekçesi ile rapor vermeme
ısrarını sürdürürken, Çelik'in durumu gün
geçtikçe ağırlaşıyor. Sürekli kan nakli yapılması gereken Çelik, hastanede gerçekleştirilen kan nakillerinin ardından cezaevine
gönderiliyor. (“Adli Tıp'ın 'o aşamaya gelmedi' ısrarı”, http://www.diclehaber.com,
02.06.2011)
31- 2002 yılında geçirdiği kaza sonucu
omurga, boyun ve kollarında kırıkların
oluşması sonucu vücuduna platinler takılan
Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan
İshak Yılmaz’ın, götürüldüğü cezaevinde
tedavisi yapılmamasından dolayı sağlık
durumu kötüye gidiyor. Epikriz raporu
bulunan ve şu ana kadar 5 kez cezaevi
yönetimine başvuru yapılmasına rağmen
kardeşinin tedavisinin yapılmadığını belirten Yılmaz'ın ağabeyi İbrahim Yılmaz, kardeşinin artık konuşamaz durumda olduğunu kaydetti. (“Tedavisi yapılmayan tutuklunun durumu kötüye gidiyor”,
http://www.diclehaber.com, 02.06.2011)
32- Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi'nde
tutulan siyasi hükümlü Mutlak Tozun, hastaneden aldığı "birden çok sağlık sorunu
var" raporuna ve daha önce durumu
kamuoyuna yansımasına rağmen, tedavi
edilmiyor. Kardeşinin hastalığının giderek
ilerlediğini ve tanınmayacak hale geldiğini
belirten Mehmet Tozun, duyarlılık çağrısında bulundu. (“Günden güne eriyen
Mutlak Tozun'un tedavisi yapılmıyor”,
http://www.diclehaber.com, 02.06.2011)
33- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
Birliği (TUYAB), cezaevinde tek kişilik hücrede tutulan Deniz Tepeli'nin tedavisinin
yapılmadığını belirterek, Tepeli'nin tedavi
edilmesini istedi. 2006 yılından beri cezaevinde olan ve yumurtalıklarında kist olduğu
teşhisine rağmen hastanede kelepçeli tedaviyi
kabul etmediği için tedavisi yapılmayan
Tepeli, Sincan Cezaevi'nde tek kişilik hücrede tutuluyor. (“Hasta tutuklu Tepeli tedavi
edilmiyor”, http://www.diclehaber.com,
04.06.2011)
34- Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi'nde kalan siyasi tutukluların, 4
Haziran 2011 günü cezaevi idaresinin verdiği yemekten zehirlendikleri belirtildi.
Konuya ilişkin bilgi veren İHD Diyarbakır
Şube Sekreteri Raci Bilici "Tarihi geçmiş
gıdalar kullanıldığı yönünde bilgiler ulaşmıştı elimize. Bu konu için bu günlerde
Cezaevi Savcılığı'na, Cezaevi İzleme
Komisyonu'na ve Valilik’e bağlı İl İnsan
Hakları Kurulu'na başvuruda bulunacağız.”
dedi. Cezaevi idaresi ise iddiaları yalanladı.
(“Diyarbakır Cezaevi'nde gıda zehirlenmesi, İHD heyet gönderiyor”,
http://www.diclehaber.com, 06.06.2011)
35- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi'nde
hükümlü bulunan kanser hastası Mehmet
Aras'ın raporlarına halen bir cevap verilmezken, Aras'ın sağlık durumunun iyi
olmadığı ve psikolojisinin artık cezaevi
koşullarını kaldıramayacak durumda olduğu ifade edildi. Aylardır Erzurum Bölge
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi
amaçlı tutulan Aras'ın raporlarının Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nde
işlemlerinin halen bitmediği ve bu prosedürün Aras'ı ölüme götürdüğü belirtildi.
(“Ölüme terk edilen Aras'ın raporları hala
bekletiliyor”, http://www.diclehaber.com,
08.06.2011)
36- Van F Tipi Cezaevi'nde hükümlü 57
yaşındaki İbrahim Özgen, ileri derecede
"yüksek tansiyon", "kronik böbrek yetmez-
93
liği" ve "kalp damar tıkanıklığı" rahatsızlıkları bulunmasına rağmen tahliye edilmiyor.
Özgen'in koğuşunda bulunan ve tahliye
olan arkadaşı İlhami Caniş, Özgen'in artık
ayakta duramaz durumda olduğunu belirterek, acil önlem alınmasını istedi. (“Hasta
tutuklu Özgen artık ayakta duramıyor”,
http://www.diclehaber.com, 14.06.2011)
37- Erzurum H Tipi kapalı Cezaevi'nde
tutuklu bulunan kanser hastası Mehmet
Aras'ın raporlarının Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamlandığı belirtildi. Yaklaşık 1 aydır Adalet
Bakanlığı tarafından incelenen raporların,
17 Haziran 2011 günü
Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi bekleniyor. Aras'ın Avukatı Şaziye Önder, aylardır prosedürden dolayı müvekkilinin serbest bırakılmadığını belirterek, son aşamaya geldiklerini kaydetti. Ceza İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından raporlarının
Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi durumunda Aras'ın tahliye edileceğini kaydeden Önder, Cumhurbaşkanlığı tarafından
kendilerine raporların gelmesi halinde tahliye edilebileceğinin aktarıldığını söyledi.
(“Aras'ın raporlarının bugün
Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmesi bekleniyor”, http://www.diclehaber.com,
17.06.2011)
38- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde kalan tutuklu Resul Çetin,
cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin
yazdığı mektupta, “10 Şubat tarihinde saat
19.20 civarında epilepsi hastası olan arkadaşı Cengiz Çelik'in banyoda iken nöbet
geçirdiğini, kapıya vurup yardım istediğinde geceleri cezaevinde doktor veya sağlık
memuru bulunmadığı için gelen personelin
solunumu duran arkadaşını hastaneye
götürmek yerine, ona soğanla müdahalede
bulunduklarını, cezaevi idaresinin arkada-
şının hastalığından haberdar olmasına rağmen gerekli tedbirleri almadığını” belirtti.
(“Cezaevi personeli nöbet geçiren tutukluya soğanla müdahale etti”,
http://www.diclehaber.com, 17.06.2011)
39- Van F Tipi Cezaevi'nden hükümlü
olarak tutulan Ahmet Gürdal (58) ailesine
gönderdiği mektupta; kronik böbrek yetmezliği hastalığı nedeniyle iki defa böbrek
ameliyatı geçirmesine rağmen kaldığı cezaevinde tedavisinin yapılmaması nedeniyle
ikinci ameliyatından sonra ameliyat dikişlerinin alınmadığını, ameliyat yerinin mikrop kaparak apse yaptığını, kontrollerinin
yapılmadığını ve böbreğini kaybetme riski
ile karşı karşıya olduğunu bildirdi.
(“Böbrek yetmezliği olan tutuklu tedavi
edilmiyor”, http://ozgur-gundem.com,
30.06.2011)
40- Bolu F Tipi Cezaevi'nde şeker hastası hükümlü Ufuk Keskin, cezaevi idaresine başvurmasına rağmen bir yıldır diyet
yemek hakkından yararlanamıyor. Diyet
uygulamadığı takdirde Keskin’de “Kalp
damar hastalıkları, böbrek sorunları, felç,
ayak yaraları, duyu kayıpları, sık enfeksiyonlar ve yara iyileşmesinde gecikme” gibi
ciddi sağlık sorunları oluşuyor. Keskin’in
Adalet Bakanlığı’na başvurması üzerine ise
27 Mayıs 2011’de Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Güler
diyet yemeği ve ilaçların karşılanmasını
Bolu Savcılığı’ndan yazılı bir şekilde istedi. Bu yazıya karşın Keskin, halen ne diyetine ne de kan stik çubuğu olarak geçen
ölçüm aletine kavuşabilmiş değil. (“Bir 'F
tipi' zulmü: Hasta mahkûma diyet yok”,
http://www.radikal.com.tr, 05.07.2011)
41- Diyarbakır D Tipi Kapalı
Cezaevi’nde geçen cumartesi akşamı yanık
vakası olarak hastaneye kaldırılan tutuklu
94
Ömer Sidek, hastanede yer olmadığı için tekrar cezaevine gönderildi. Tutuklu Sidek’in
nasıl yandığı konusunda bilgi alınamadı.
(“Vücudu yanan tutuklu cezaevine gönderildi”, http://www.ozgur-gundem.com,
19.07.2011)
42- Kırıklar 2 No’lu F Tipi Kapalı
Cezaevi’nde Wernicke-Korsakoff hastası
olan Zeynel Abidin Çoban cezaevinde kendisine uygulanan baskılardan dolayı 10 günden bu yana açlık grevindeyken önceki gece
geç saatlerde geçirdiği rahatsızlıktan dolayı
yoğun bakıma kaldırıldı. (“Çoban yoğun
bakımda”, http://ozgur-gundem.com,
30.07.2011)
43- Gümüşhane E Tipi Kapalı
Cezaevi’nde 12 gün önce bedenini ateşe
verdiği belirtilen Rahmi Özer (20) isimli
siyasi tutuklu kaldırıldığı Trabzon Devlet
Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Böylece
cezaevi yetkililerinin 12 gündür Özer’in
ailesine haber vermediği de açığa çıktı.
Aileye ancak dün sabah bilgi verildi.
(“Kendini yakan tutuklu yaşamını yitirdi”, http://www.ozgur-gundem.com,
03.08.2011)
44- 18 yıldır Midyat M Tipi’nde bulunan
ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Şeyhmus
Yalçın önceki gece aniden rahatsızlanınca
Midyat Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.
Doktorlar Yalçın’ın tam teşekküllü bir hastaneye kaldırılmasını istedi, ancak cezaevi
yetkilileri 4 saat boyunca bekletti. 4 saat
sonra Mardin’e sevk edilen Yalçın, yaşamını
yitirdi. Hastane yetkilileri Mardin Devlet
Hastanesi morguna kaldırılan Yalçın’ın
beyin kanaması geçirdiğini, bu yüzden yaşamını yitirdiğini bildirdi. Yalçın’ın yaşamını
yitirmesinin ardından, cezaevine giderek
tutuklu ve hükümlülerle görüşen İHD ve
TUHAD-FED avukatları, sara hastası olan
Yalçın’ın havalandırmada aniden yere düştüğü ve kaldırıldığı hastanede yaşamını
yitirdiği bilgisini aldıklarını aktardı.
Avukatlar cezaevinde herhangi bir saldırının
olmadığını belirtti. (“Yavaş yavaş öldürdüler!”, http://www.ozgur-gundem.com,
08.08.2011)
45- D Tipi Kapalı Cezaevi’nden iki
hafta önce Erzurum’a sürgüne gönderilen
çölyak hastası tutuklu Nesimi Kalkan’a son
bir haftadır ilaçlarının verilmediği belirtildi. Nesimi Kalkan’ın kızı Beritan Kalkan,
“Babam bizi aradı ve son bir haftadır ilaçlarının verilmediğini, bu şekilde daha fazla
dayanamayacağını söyledi.” dedi. Kalkan,
“Babam çölyak hastası olduğu için onun
tüketeceği yiyecekleri özel olarak kendi
imkânlarımızla dışarıdan temin edip gönderiyoruz. Fakat onları bile cezaevi yönetimi babama vermiyor” şeklinde konuştu.
(“Çölyak hastası Kalkan’a ilaçları verilmiyor”, http://evrensel.net, 22.08.2011)
46- İki buçuk yaşındaki oğlu ile birlikte
gözaltına alınarak ağır işkenceye maruz
kalan ve cezaevinde kalp hastalığına yakalanan Bakırköy Kadın Tutukevi’nde kalan
Fatma Tokmak’ın durumu giderek ağırlaşırken ve doktorlar, “hayati risk var” raporu vererek, düzenli tedavi olması gerektiğini belirtirken avukatlarının başvurusu üzerine Adli Tıp Kurumu’ndan istenen rapor
bir yıldır hazırlanmadı. Tokmak’ın avukatı
Eren Keskin, Meclis İnsan Hakları
Komisyonu’na da başvuracağını söyledi.
(“Adli Tıp Kurumu bir tutukluyu daha
ölüme gönderiyor”,
http://www.evrensel.net, 28.08.2011)
47- Halkın Hukuk Bürosu tarafından
yapılan açıklama ile Edirne Cezaevinde
kaldığı sırada, Edirne Tıp Fakültesi tarafından epilepsi tanısı konulan Kemal Avcı
95
isimli mahkûma, şu anda kaldığı Kandıra 2
No'lu F tipi Cezaevinde hasta olmasına
rağmen hücre cezası verildiği ve kendisine
işkence yapıldığı ortaya çıktı. (“Hasta
mahkûma cezaevinde işkence”,
http://haber.sol.org.tr, 03.10.2011)
48- Et ve hayvansal hiçbir besini yiyemeyen mahkûm Osman Evcan için cezaevi
tam bir kâbusa dönüştü. Evcan yıllardır
mahkûm olduğu Kırıkkale F Tipi
Cezaevi'nde beslenme hakkı için mücadele
veriyor. Osman Evcan, Kırıkkale F Tipi
Cezaevi'nde vegan bir mahkûm. Yani hayvansal hiçbir besini yemiyor. Evcan, sadece
hayvani besin yiyememek değil, yün ve
deri ürünleri de kullanamıyor. Evcan'a, her
ne kadar bazen hayvani ürün içermeyen
yemeklerden verilse de, bunların da hijyen
ve sağlık açısından sorunlu olmasının son
olarak, cezaevi kantininde sebze-meyve ve
diğer bazı besin maddelerinin getirilmesi
ve satılmasının da kısıtlanmasıyla sıkıntı
yaşıyor. (“Cezaevinde vegan olmak!”,
04.10.2011) http://www.cnnturk.com,
04.10.2011)
landı. 50 yaşında olan Badur uzun süre
tedavi edilmezken, durumunun ağırlaşması
üzerine bir ay önce Midyat M Tipi Kapalı
Cezaevi’nden Diyarbakır Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’ne sevk
edildi. Badur buradan da 11 gün önce
Adana Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi Balcalı Hastanesi’ne sevk edildi.
Badur’un oğlu Ramazan Badur, babasının
durumunun kötüye gittiğini belirterek,
Adalet Bakanlığına yaptıkları tahliye başvurularının sonuçsuz kaldığını kaydetti.
(“Göz göre göre ölüme terk ediliyor”,
http://www.evrensel.net, 09.10.2011)
49- Kocaeli 1 Nolu F Tipi
Cezaevi'ndeki Crohn hastası siyasi mahkûm Sami Özbil'in sağlık durumu defalarca
Adalet Bakanlığı ve savcılığa başvurmasına
karşın kendisine diyet yemek verilmeyince
kötüleşti. (“Mahkûma diyet işkencesi”,
http://www.cumhuriyet.com.tr,
05.10.2011)
51- İHD Erzurum Temsilciliği,
Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan hasta
19 tutuklu ve hükümlüyle ilgili rapor
hazırladı. Raporda; Mehmet Aras, Lokman
Akbaba, Kemal Özçelik, Ekber Oruç,
Abubekir Yulu, Fikret Güzelaydın, Filit
Tiltay, İbrahim Er, Resul Akkol, Fersat
Mendali, Ramazan Nazlıer, Engin Aktaş,
Ayhan Parkan, Dağıstan Öztürk, Murat
Bulut, Murat Aslan, Emin Aladağ, Hamza
Bulut ve Haydar Tikiz’in durumlarının gittikçe ağırlaştığı ve bir an önce serbest bırakılması gerektiği vurgulandı. Öte yandan
Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan
17 yaşındaki “Kemik tümörü” hastası
Mesut Aslan gönderdiği mektupta, tedavisinin yapılmayarak, ölüme terk edildiğini
bildirdi. (“Ezaevleri’ kaynıyor”,
http://www.ozgur-gundem.com,
19.10.2011)
50- 1991 yılında Mardin’in Midyat
İlçesi’nde gözaltına alınarak tutuklanan ve
ardından müebbet hapis cezasına çarptırılan 20 yıldır cezaevinde olan ve çeşitli
cezaevlerinde kalan Latif Badur, bu süre
içerisinde, cezaevinin sağlıksız koşulları
nedeniyle önce siroz, ardından tüberküloz
ve son olarak da kanser hastalığına yaka-
52- Adana Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi Balcalı Hastanesi’nin ölüm döşeğindeki siroz, tüberküloz ve kanser hastası
tutuklu Latif Badur ile ilgili hazırladığı ön
rapor, Adalet Bakanlığına gönderildi.
Savcılık talebiyle hazırlanan ön raporda,
“Hasta hastalığının son evresinde, cezaevi
koşullarında yaşamını sürdüremez” denil-
96
di. Ön rapor, Adalet Bakanlığına gönderildi. Daha önce Adli Tıp Kurumuna yaptıkları başvurulardan bir sonuç alamadıklarını
belirten Badur’un avukatı Tugay Bek,
Adalet Bakanlığından gelecek yanıtı beklediklerini söyledi. Bek, “Balcalı Hastanesinin
ön raporu, Adli Tıp Kurumu raporuyla eş
değer tutulmalıdır. Ön rapor baz alınıp
hasta tutuklu Badur bırakılmalıdır” dedi.
(“Cezaevinde yaşamını sürdüremez raporu verildi”, http://www.diclehaber.com,
30.10.2011)
53- 20 yıl boyunca tutulduğu cezaevinde önce siroz, ardından tüberküloz ve son
olarak da kanser hastalığına yakalanmasına
rağmen tedavi olması için tahliye edilmeyen Latif Badur 08.11.2011 tarihinde yaşamını yitirdi. 46 yaşındaki kanser hastası
Basri Vardar, “kaçak elektrik kullandığı”
iddiasıyla 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yatağından alınıp cezaevine götürülen Vardar için doktorlar “fazla ömrü kalmadı” dedi. Ancak Adli Tıp Kurumu’nca
“Cezaevinde kalabilir” raporu verildiğinden ve Cumhurbaşkanı tarafından Adli
Tıp’ın raporu esas alındığından Vardar,
cezaevinde ölümü bekliyor. Durumu giderek ağırlaşan kanser hastası Mehmet Aras
da ölüme terk edilen durumu ağır 12
tutukludan biri. Tahliye edilmesi için
aylardır uğraşan ailesi iki hafta önce
Cumhurbaşkanlığı’na raporları gönderdi.
Ancak henüz bir sonuç çıkmadı. Avukatı
Önder bir kez daha uyardı: “Aras her
geçen gün daha da ölüme yaklaşıyor.”
İHD Diyarbakır Şubesi ile TUHADFED’in hazırladığı 2011 yılı raporuna göre
cezaevlerinde durumu aciliyet arzeden 248
tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Acil tedavi
edilmesi gereken 248 tutuklu ve hükümlüden 12’sinin ise bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor. Cezaevi koşullarının her saniyesi dahi hayatlarına mal olacak hasta
tutuklu ve hükümlülerin isimleri şöyle:
Abdul Samet Çelik (MDS Kan kanseri),
Mehmet Aras (gırtlak kanseri), Nizamettin
Akar (gırtlak kanseri), İzzet Turan (anki
lozom mide ülseri, kemik erimesi, böbrek
yetmezliği), İsmet Ayaz (Çölyak hastası),
Taylan Çintay (Mesane kanseri), Hediye
Aksoy, (Şarapnel parçası nedeniyle iki
gözünü kaybetti. Ağır ameliyatlar geçirdi.
Artık beslenemiyor), Temino Baysal (belden aşağısı felç ve yatalak), Halil Güneş
(kemik kanseri, Akciğerlerde tümör var,
epilepsi hastası), İmam Çelik, (hafızasını
yitirmiş, yardım almadan hiçbir ihtiyacını
karşılayamıyor), Hayati Kaytan (donmadan
kaynaklı sol ayak parmakları kökten, sağ
ayak parmakları eklemden kesilmiş.
Beyninde ur var). (“Sıra Aras ve Vardar’da
mı?” http://www.ozgur-gundem.com,
10.11.2011)
54- Diyarbakır Özel Yetkili
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan ve
Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutulan BDP Silopi İlçe Başkanı Bahattin
Alkış’ın kalp-damar rahatsızlığı bulunduğu
ve ‘damar daralması’ teşhisi konulmasına
rağmen tedavisinin yapılmadığı öne sürüldü. Alkış, cezaevinde yaşadıkları sorunları
ve üzerindeki baskıları ailesi aracılığıyla
gönderdiği mektupla anlattı. Cezaevinde
bulunduğu süre içerisinde sağlık problemleri yaşadığını ve tedavi edilmediğini belirten Alkış, 5 Kasım’da kalp-damar rahatsızlığından dolayı acil olarak revire götürüldüğünü ifade ederek, hemen Diyarbakır
Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji
bölümüne kaldırıldığını ve doktorların
‘damar daralması’ teşhisinde bulunduğunu
söyledi. Acil olarak anjiyo olması gerektiği
belirtilmesine rağmen hastanede mahkûm
koğuşu bulunmadığı gerekçesiyle Urfa’ya
sevk edilen Alkış, ancak 26 gün sonra sev-
97
kinin gerçekleştiğini kaydetti. Urfa’da da
mahkûm koğuşu dolu olduğu gerekçesiyle
bu kez de Antep’e sevki yapılan Alkış,
burada da tedavisi yapılmadan tekrar
Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne getirildiğini
ifade etti. Alkış’ın tedavisinin yapılmadığı
takdirde hayati tehlikesinin bulunduğunu
dile getiren ailesi, kamuoyuna ve yetkililere duyarlılık çağrısında bulundu. (“BDP
Silopi İlçe Başkanı Alkış tedavi edilmiyor”, http://evrensel.net, 16.11.2011)
55- Akciğer kanseri 74 yaşındaki Avni
Karabulut, bir yaralama olayına karıştığı
iddiasıyla geçtiğimiz mart ayında bir yıllık
hapis cezasını çekmek üzere tutuklandı. 18
Kasım günü savcıya yazdığı dilekçesinde
“İki gündür kan kusmaktayım. Tam iki
lavabo dolusu kan kusmuşumdur” deyince
Cezaevi Savcılığı Karabulut’un hemen hastaneye sevk edilmesini istedi. Dr. Lütfi
Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne
götürülen Avni Karabulut, “Durumu acil
değil” denilerek, yeniden Ümraniye
Cezaevi’ne gönderilince aynı gece, kan
kusarak yaşamını yitirdi. Ailesi, Sağlık
Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na dava açacak. (“Kan kusa kusa öldü”,
http://www.ozgur-gundem.com,
28.11.2011)
56- Asker kurşunuyla yaralanan ve hastanede tedavisi sürdüğü sırada tutuklanarak cezaevine gönderilen DYG Yüksekova
Meclis Sözcüsü Sedat Karadağ, kurşunun
isabet ettiği gözünü kaybetmeyle karşı karşıya. Bir yıldır tutuklu bulunan ve iddianamesi dahi hazırlanmayan Sedat Karadağ,
kurşunun isabet ettiği sol gözünde ışığı
hissetmesine rağmen tedavisi yapılmıyor.
Gözünü kaybetme riskiyle karşı karşıya
kalan Karadağ, defalarca cezaevi yönetimine dilekçeyle başvuruda bulunmasına rağmen bugüne kadar kendisine bir yanıt
verilmedi. Sedat Karadağ’ın abisi Mesut
Karadağ, “Avukatları ve biz Adalet
Bakanlığı’na başvurularda bulunduk.
Adalet Bakanlığı’na yaptığımız müracaatta
Sedat’a izin verilmesi ve tedavi görmesi
durumunda gözünün kurtulabileceğini,
tüm masrafları da ailesi olarak karşılamaya
hazır olduğumuzu belirttik. Yaptığımız
tüm başvurular reddedildi, Van’da yaşanan
deprem nedeniyle kardeşim şuan Rize L
Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevki yapılmış, bu
sebeple de hem biz hem o mağdur olduk
dedi. (“Öldüremeyince kör etmeye çalışıyorlar”, http://www.ozgur-gundem.com,
13.12.2011)
57- Erzurum H Tipi Yüksek
Güvenlikli Cezaevi'nde tutuklu bulunan
gırtlak kanseri hastası Mehmet Aras, hastane raporları, uzman doktor teşhisleri,
insan hakları savunucularının çağrısı, tüm
girişim ve çağrılara rağmen bile bile
ölüme gönderildi. Aras ile birlikte sadece
2011'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 31'i buldu. Adalet Bakanlığı'na
bağlı Ceza ve Tevkif evleri Genel
Müdürlüğü resmi verilerine göre,
2000'den 2011 yılına kadar cezaevlerinde
toplam 943 hasta hükümlü ve tutuklu
yaşamını yitirdi. Sadece 2010 yılında hastalık nedeniyle hayatını kaybeden tutuklu
ve hükümlü sayısı 161'i buldu. 2011 yılında ise cezaevlerinde ölen tutuklu sayısı
son olarak 30'u bulmuştu. Aras bu yıl içinde cezaevinde yaşamını yitiren 31. tutuklu
oldu. (“Sağır kulaklar Mehmet Aras'ı da
öldürdü”, http://diclehaber.com.tr,
18.12.2011)
58- Çölyak hastası tutuklu Nesimi
Kalkan, Erzurum H Tipi Yüksek
Güvenlikli Cezaevi idaresince
"Kurumumuzda hastaya bakma koşullarımız yoktur. Hasta ailesinin yardımına
98
muhtaçtır" üst yazısına rağmen, Erzurum
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık
Kurulu tarafından, "Hastanın başka bir
cezaevine nakline gerek yoktur" denilmesi
nedeniyle ölüme terk edildi. (“Çölyak hastası tutuklu Kalkan'la ilgili skandal
karar!”, http://diclehaber.com.tr,
19.12.2011)
59- Kronik karaciğer hastası ve Gilbert
sendromu teşhisi konulan 19 yaşındaki
Kocaeli Üniversitesi öğrencisi İzzet
Necati Henden, ‘suçu ve suçluyu övmek’
ve ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla 25
Kasım 2011’de tutuklanarak Kandıra 1
No’lu F Tipi Cezaevi’ne gönderildi.
Ailesi, Henden’in cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için, tedavi dosyalarıyla birlikte cezaevi savcılığına dilekçe verdi. İki
haftadır dilekçelerine yanıt verilmediğini
ve oğlunun doktorla görüşme talebine
yanıt alamadığını söyleyen anne Rabia
Henden, oğlunun hayatından endişeli:
“Son gördüğümde vücudu ve gözlerinde
sararmalar artmıştı. (“Oğlum soluyor, arz
ederim”, http://www.radikal.com.tr,
22.12.2011)
3.2.9. DEĞERLENDİRME
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun
(CGTİK) Günlük Yaşamdaki Haklar ve
Yükümlülükler adlı ikinci bölümünün
“Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” başlıklı 71. Maddesinde “Hükümlü,
beden ve ruh sağlığının korunması, hasta-
57. www.mfa.gov.tr/data/AB/2011ilerleme
Raporu_nihai.doc s. 24 Erişim
Tarihi:19.10.2011
58. “Sağır kulaklar Mehmet Aras'ı da öldürdü”,
http://diclehaber.com.tr/1/1001/viewNews/28
7095, Erişim Tarihi: 18.12.2011
lıklarının tanısı için muayene ve tedavi
olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir.” diyerek tutuklu ve
hükümlülerin beden ve ruh sağlığının
korunmasını, tedavi edilmesini bir hak olarak düzenlemiştir. Bu hakkın kullanımının
engellenmesi veya hakkın hiç tanınmaması
gibi yönleri ile sağlık hakkı insan hakları
alanında çeşitli hak kategorilerini ihlal
etmektedir. Bununla birlikte sağlık hakkına erişimin engellenmesi tek başına işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında
değerlendirilmelidir.
Türkiye’de işkence ve kötü muamele
yasağı kapsamında cezaevlerinde yaşanan
hak ihlallerinin büyük bir kısmını, sağlık
hakkının tanınması ve kullanımına ilişkin
ihlaller oluşturmaktadır. 2011 İlerleme
Raporu’nda57 da tespit edildiği üzere, Adli
Tıp Kurumu’nun işleyişindeki gecikmeler
ve siyasi iktidarın değişmeyen zihniyet
algısı nedeniyle cezaevlerinde bulunan
hasta hükümlü ve tutuklular yaşamlarını
yitirmektedirler. Adalet Bakanlığı Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü resmi verilerine
göre, 2000'den 2011 yılına kadar cezaevlerinde
toplam 943 hasta hükümlü ve tutuklu yaşamını yitirmiştir. Hayatını kaybeden tutuklu ve
hükümlü sayısı 2010 yılında 161, 2011 yılında
ise 31’dir58.
Cezaevinde bulunan hasta tutuklu ve
hükümlülerin yaşadığı sorunlardan daha
vahim durum ise CHP İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız'ın soru önergesini yanıtlayan
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in verdiği
yanıttır. Bakan, soru önergesini, "Ceza
infaz kurumlarındaki hükümlü ve tutukluların
süreç içinde tahliye olmaları, başka kurumlara
nakledilmeleri, yerlerine yeni tutuklu ve
hükümlülerin gelmesi nedeniyle yaşanan değişkenlik dikkate alındığında, sağlık sorunu yaşayan hükümlülerin mevcudu, bunların hangi
hastalıklara yakalandıkları, yatalak olup
olmadıkları, bu hastalıklarının hayati tehlike
99
oluşturup oluşturmadığı ve sağlık durumlarının
aciliyetine ilişkin olarak bakanlığımızda istatistikî veri bulunmamaktadır59." şeklinde
yanıtlamıştır. Cezaevlerinde bulunan hasta
ve tutuklara ilişkin Bakanlık’ın istatistiki
bilgilere sahip olmaması, bu verileri toplamaması hükümetin konu ile ilgili duyarsızlığını ortaya koymaktadır. Bugün cezaevlerinin kendisi gibi cezaevlerinde alıkonulanların yaşadıkları sorunlar ve hak ihlalleri, hükümetin yan sıra bu alanda çalışan
diğer kurum ve kuruluşların da ilgi alanından uzaklaşmıştır.
BDP Diyarbakır Milletvekili Emine
Ayna tarafından Adalet Bakanlığı’na sorulan yazılı soru önergesine verilen cevap
yazısında; 14.12.2011 tarihi itibariyle Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne bildirimi yapılan ağır ve sürekli hasta sayısının
416 kişi olduğu belirtilmiştir.60 İHD
Diyarbakır Şubesi ile TUHAD-FED’in
hazırladığı 2011 yılı raporuna göre; cezaevlerinde durumu aciliyet arz eden 248
tutuklu ve hükümlü bulunmakta olup bir
an önce tedavisi yapılması gereken 12
tutuklu ve hükümlünün isimleri ve rahatsızlıkları şu şekildedir;61 Abdul Samet Çelik
(MDS Kan kanseri), Mehmet Aras (gırtlak
kanseri), Nizamettin Akar (gırtlak kanseri),
İzzet Turan (anki lozom mide ülseri, kemik
erimesi, böbrek yetmezliği), İsmet Ayaz (Çölyak hastası), Taylan Çintay (Mesane kanseri),
59. "Hükümlü hastalarla ilgili istatistiki veri
yok",
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=206602
, Erişim Tarihi: 09.01.2011
60. Sadullah Ergin tarafından 15.02.2012 tarihinde cevaplanan,
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2011-610.01117/250/519 sayı no’lu yazılı soru önergesi
cevabı s.2
61. “SIRA ARAS VE VARDAR’DA MI?”,
http://www.ozgur-gundem.com, Erişim
Tarihi: 10.11.2011)
62. “K” Kadın mahkum ve tutukluları belirtmektedir.
Hediye Aksoy, (Şarapnel parçası nedeniyle iki
gözünü kaybetti. Ağır ameliyatlar geçirdi.
Artık beslenemiyor), Temino Baysal (belden
aşağısı felç ve yatalak), Halil Güneş (kemik
kanseri, Akciğerlerde tümör var, epilepsi hastası), İmam Çelik, (hafızasını yitirmiş, yardım
almadan hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor),
Hayati Kaytan (donmadan kaynaklı sol ayak
parmakları kökten, sağ ayak parmakları
eklemde kesilmiş. Beyninde ur var).
İzleme döneminde Adli Tıp Kurumu
tarafından rapor verilmediği için
tahliye edilemeyenler;
- Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden
Zeynel Abidin Çoban (Wernicke korsakof)
- Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu
Nesimi Kalkan (Çölyak hastası)
- Siirt E Tipi Kapalı cezaevinde hükümlü Avni Uçar (Bir böbreği alınmış, böbrek ve mesane kanseri)
- Sincan F Tipi Cezaevi’nden
Abdulsamet Çelik'in (Kan kanseri)
- Bakırköy Kadın Tutukevi’nden Fatma
Tokmak (Kalp hastası) (K62)
- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nden
Latif Badur (Kanser)
- Silivri 5 No’lu Cezaevi’nden Basri
Vardar (Kanser)
Kalıcı hastalığı ve rahatsızlığı olup
da cezaevinden tahliye edilmesi
gerekenler;
- Gülnaz Akkurt, Tekirdağ 2 No'lu F
Tipi Cezaevi (Âmâ)(K)
- Gıyaseddin Sevmiş, Sincan 2 No lu F
Tipi Cezaevi, (Hepatit B)
- Abdulsamet Çelik, Sincan F Tipi
Cezaevi (Kan kanseri),
- Sıtkı Bektaş, Sincan F Tipi Cezaevi
(Kan hastalığı)
- Avni Uçar, Sincan F Tipi Cezaevi
(Böbrek yetersizliği)
100
- İnan Çoban, Kırıklar F Tipi Cezaevi
(Wernicke korsakof)
- Şemsettin Kargılı, Diyarbakır D Tipi
Cezaevi (Felç)
- Gülay Çetin (Mide Kanseri) (K)
- Nesimi Kalkan, Diyarbakır D Tipi
Cezaevi, (Çölyak hastası)
- Hediye Aksoy, Bakırköy Kadın ve
Çocuk Cezaevi (göğüs kanseri, görme
engelli) (K)
- Mehmet Aras, Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevi (gırtlak kanseri)
- Ferzende Abi, Muş E Tipi Cezaevi
(Mesane kanseri)
- Ali Çelik, Malatya F Tipi Cezaevi
(Kanser hastası)
- Kemal Gömi, Sincan 1 No'lu F Tipi
Cezaevi (Kronik şizofreni)
- Avni Uçar, Siirt E Tipi Kapalı cezaevi
(Bir böbreği alınmış, böbrek ve mesane
kanseri)
- İbrahim Talat Güler, Başkale M Tipi
Cezaevi (Kalp krizi sonucu bitkisel
hayatta)
- İbrahim Özgen, Van F Tipi Cezaevi
(Yüksek tansiyon, kronik böbrek yetmezliği ve kalp damar tıkanıklığı)
- Cengiz Çelik, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi
Kapalı Cezaevi (Epilepsi hastası)
- Mesut Aslan, Mardin E Tipi’ndeki 17
yaşındaki (Kemik tümörü)
- Latif Badur, Midyat M Tipi Kapalı
Cezaevi (Kanser)
63. İHD Erzurum Temsilciliği’nin Erzurum H
Tipi Cezaevi’nde kalan hasta 19 tutuklu ve
hükümlüyle ilgili hazırladığı rapor.
“Cezaevleri kaynıyor”, http://www.ozgurgundem.com/index.php?haberID=23193&h
aberBaslik=%E2%80%98Ezaevleri%E2%80
%99%20kayn%C4%B1yor&categoryName=
Haber&categoryID=2&action=haber_deta
y&module=nuce Erişim Tarihi:19.10.2011)
- Basri Vardar, Silivri 5 No’lu Cezaevi
(Kanser)
- Bahattin Alkış, Diyarbakır D Tipi
Kapalı Cezaevi (Kalp-damar rahatsızlığı)
- İzzet Necati Henden, Kandıra 1 No’lu
F Tipi Cezaevi (Kronik karaciğer hastası ve Gilbert sendromu)
- Lokman Akbaba, Kemal Özçelik, Ekber
Oruç, Abubekir Yulu, Fikret
Güzelaydın, Filit Tiltay, İbrahim Er,
Resul Akkol, Fersat Mendali, Ramazan
Nazlıer, Engin Aktaş, Ayhan Parkan,
Dağıstan Öztürk, Murat Bulut, Murat
Aslan, Emin Aladağ, Hamza Bulut ve
Haydar Tikiz, Erzurum H Tipi
Cezaevi63
Cezaevinde tedavisi yapılmadığı,
Adli Tıp Kurumu tarafından rapor
düzenlenmediği veya bürokratik
engeller vs. yüzünden tahliye
edilmeyerek cezaevinde hayatını
kaybedenler;
2011'de cezaevlerinde yaşamını yitirenlerin
sayısı Mehmet Aras ile birlikte 31 olmuştur.
- Maltepe Cezaevi'nde tutuklu Osman
Kezlere (Kanser hastası olmasına rağmen ölümünden bir hafta önce tahliye
edildi.)
- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi’nde
hükümlü Şeyhmus Yalçın (Sara hastalığı nedeniyle havalandırmada aniden
yere düşerek, kaldırıldığı hastanede
yaşamını yitirdi.)
- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi Latif
Badur (Kanser hastası olan Badur, Adli
Tıp Kurumu Başkanlığı İhtisas
Kurulu’nun hastane şartlarında yatırılarak infazına devam edilmesinin
uygun olduğu raporu yüzünden acil olarak kaldırıldığı hastanede 08. 11,2011
tarihinde yaşamını yitirdi.)
- Avni Karabulut (Akciğer kanseri olan
Karabulut, sevk edildiği Dr. Lütfi
101
Kırdar Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’nde “Durumu acil değil”
denilerek, yeniden Ümraniye
Cezaevi’ne gönderilince aynı gece, kan
kusarak yaşamını yitirdi.)
- Erzurum H Tipi Yüksek Güvenlikli
Cezaevi'nde tutuklu Mehmet Aras
(Bürokratik engellerden ötürü tahliye
edilmeyerek gırtlak kanseri hastalığından yaşamını yitirdi.)
Tutuklu ve hükümlülerin muayene ve
tedavi isteklerine ilişkin olarak yasal
düzenlemeler64 30.04.2009 tarihinde yürürlüğe giren Ve Sağlık Bakanlığı ile Adalet
Bakanlığı arasında imzalanan Ceza İnfaz
Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin
Düzenlenmesi Hakkında Protokolle kadük
kalmış, bu durum, uygulamada yeni sorunların hak ihlallerinin yaşanmasına yol
açmıştır. Protokolle Protokol uyarınca
Ceza İnfaz kurumları bünyesindeki sağlık
birimleri, Sağlık Bakanlığı’nca uygun görülen hastanelere bağlanarak buralarda ceza
infaz kurumu semt poliklinikleri açılmış,
diğer infaz kurumlarında da aile hekimliği
uygulamaları kapsamında ceza infaz
kurumlarının kapasiteleri göz önünde
bulundurularak doktor görevlendirilmektedir.65
Aile hekimleri hizmet verdikleri
yerin cezaevleri ve çocuk ıslahevleri idareleri ile yapılan anlaşma uyarınca hiz-
64. CGTİK m. 71, 78, 79 Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzük (CGTİHT) m.94
65. Sadullah Ergin tarafından 15.02.2012 tarihinde cevaplanan,
B.03.0.KGM.0.00.00.05/2011-610.01117/250/519 sayı no’lu yazılı soru önergesi
cevabı s. 1
66. CGTİK m. 80, CGTİHT m. 115, 116, 117
67. CGTİK m. 57
met vermektedir. Aile hekimliği uygulaması kapsamında yerinde sağlık hizmeti
uygulandığı için hizmet, belirli günler ve
saatler ile sınırlı kalmaktadır. (Bkz.
Bölüm 3.2.8.- 1, 7, 24 no’lu haberler)
Daha önceleri revire çıkma hakkı, diş
tedavisi olma vs. gibi hizmetlere haftanın her günü ve saati erişilebilirken
şimdi bu hizmetler, ancak haftanın belirli günlerinde ve saatlerinde verilecek
şekilde düzenlendiği için, çoğu tutuklu
ve hükümlünün belirlenen günler ve
saatler dışındaki muayene ve tedavi olma
istekleri reddedilmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin sağlık alanında yaşadıkları bir diğer temel sorun
ise; hastaneye sevk 66 ve nakiller 67 konusundadır. Mevzuatta açıkça düzenlemiş
olmasına rağmen uygulamada bu
hükümlerin çoğu keyfi nedenlerle uygulanmamakta, gerekli önlemler alınmamakta ve durumu ağır olan hastaların;
hastaneye sevk edilmedikleri, tedavilerinin engellenerek ölüme terkedildikleri
görülmektedir.
İzleme döneminde cezaevinde
tedavisi yapılmayanlar ve
hastaneye sevk edilmeyenler
- Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Yılmaz Akyıldız,
- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde
Abdulhakim Bulut,
- Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu
Mustafa Akkuş (Mide hastalığı),
Mustafa Özer.
- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutuklu Şerife İlbasan (K)
- Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutuklu Ramazan Demir
- Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’nde İdris
Çalışkan (kendini yaktığından ötürü
tedavisi yapılmıyor ve bu sebepten kaynaklı rahatsızlıkları var)
102
- Van F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan İshak Yılmaz (geçirdiği kaza sonucunda omurga, boyun ve kollarında
kırıklar var)
- Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi'nde
hükümlü Mutlak Tozun (Epilepsi hastalığı, ciğerde su toplama)
- Sincan Cezaevi’nde Deniz Tepeli
(yumurtalıklarında kist var ve hastanede kelepçeli tedaviyi kabul etmediği
için tedavi olamıyor) (K)
- Van F Tipi Cezaevi'nde hükümlü Ahmet
Gürdal (kronik böbrek yetmezliği)
- Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi’nde
Kemal Avcı (Epilepsi hastalığı)
İzleme döneminde cezaevinde
yapılan tedavi ve doktor
uygulamaları kapsamında
tespit edilen işkence ve
kötü muamele uygulamaları;
- Sincan Cezaevi'nden Cengiz Eker’in
birçok sağlık sorunu da olmasına rağmen cezaevi doktorlarının "sorunun
psikolojiktir" deyip geçiştirmeleri.
- Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan
cezaevi doktorunun sağlık sorunları
yaşayan ve revire çıkan bütün kadın
tutuklulara, "psikolojik sorunların var"
diyerek, "anti-depresan" ilaçlar vermesi.
- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde
kalan Abdurrahim İzgin’i vücudunda
çıkan yaralardan dolayı cezaevi revirinde muayene eden 6 ayrı doktorun, 5
ayrı teşhis koyması.
- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Abdulhakim
Bulut’un soğuk algınlığı şikayeti ile
gittiği revirde cezaevi doktoru tarafından kendisine verilen ilaçların
vücudunda yanma, kızarma, şişme,
kaşıntı gibi rahatsızlıklar meydana
getirmesi sonucunda tekrar revire
çıktığında; revirde doktor olmadığı
gerekçesi ile gardiyanın kendisine
alerji iğnesi yapması.
- Ermenek M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
bulunan 30 tutuklunun cezaevinden
hastaneye sevklerinin 3 ay sonra gerçekleşmesi, 2 haftada bir doktora çıkarılmaları, cezaevine gelen doktorların
yanlarında hiçbir alet getirmemeleri
nedeniyle ayrıntılı muayene yapmayıp
sadece reçete yazmaları.
- Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevinde
haftada sadece bir gün revire çıkma
hakkının verilmesinden ötürü diğer
günler hastalandıklarında revire çıkmak isteyen tutuklu ve hükümlülere
"ama bugün sizin gününüz değil!" denilerek taleplerinin reddedilerek muayene
ve tedavilerinin yapılmaması.
- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Kapalı
Cezaevi'nde epilepsi hastası olan Cengiz
Çelik’in banyoda nöbet geçirmesi üzerine cezaevi personelinin hastaneye
götürmek yerine soğanla müdahalede
bulunması.
- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutuklu Ömer Sidek’in yanık vakası olarak hastaneye kaldırılmasına rağmen
hastanede yer olmadığı gerekçesiyle
tedavisinin yapılmadan tekrar cezaevine
gönderilmesi.
- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nden
Erzurum Cezaevi’ne sürgüne gönderilen
çölyak hastası tutuklu Nesimi Kalkan’a
ilaçlarının verilmemesi.
- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde
tutulan Bahattin Alkış’ın (kalp-damar
rahatsızlığı) sevk edildiği Diyarbakır
Eğitim Araştırma Hastanesi Kardiyoloji
bölümü doktorlarının acil olarak anjiyo
olması gerektiğini belirtmesine rağmen
hastanede mahkûm koğuşu bulunmadığı gerekçesiyle 26 gün sonra Urfa’ya,
buradan da mahkûm koğuşu dolu olduğu gerekçesiyle bu kez de Antep’e sev-
103
kinin yapılması, buradan da tedavisi
yapılmadan tekrar Diyarbakır D Tipi
Cezaevi’ne getirilmesi.
- Asker kurşunuyla yaralanan ve hastanede tedavisi sürdüğü sırada tutuklanarak
cezaevine gönderilen Sedat Karadağ’ın
bir yıldır tutuklu olmasına ve kurşunun
isabet ettiği sol gözünde ışığı hissetmesine ve gözünü kaybetme tehlikesi yaşamasına rağmen tedavisinin yapılmaması.
- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde
tutuklu bulunan Ramazan Özalp’ın
beyin felci geçirip hayati tehlikeyi atlatamamasına rağmen tedavisinin kesilerek hastaneden cezaevine götürülmesi.
- Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ndeki tutukluların cezaevi idaresinin verdiği
yemekten zehirlenmeleri.
- Bolu F Tipi Cezaevi'nde mahkûm olan
şeker hastası Ufuk Keskin’e diyet
yemeğinin iaşe bedelinin karşılanmaması nedeniyle bir yıldır verilmemesi.
- Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde mahkûm
Osman Evcan’ın vegan olmasına rağmen vejetaryen yemekler verilmemesi.
- Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi'ndeki
Crohn hastası (Sindirim kanalının iltihaplandığı ve yaraların oluştuğu Crohn
iyi tedavi edilmezse kalın bağırsak kanserine neden olabiliyor.) mahkûm Sami
Özbil'e Adalet Bakanlığı ve savcılığa
başvurmasına karşın diyet yemek verilmemesi.
Öneriler
Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık
hizmetlerinden etkin şekilde faydalanması
sağlanmalı, cezaevindeki kişilerin her an
ulaşabildikleri doktor, diş hekimi ve sağlık
görevlisi bulunmalı, bu kişilerin görevlerini nasıl yaptıkları denetlenmeli, durumu
ağır olan ve cezaevinde tedavisi mümkün
olmayan kişilerin hastaneye sevki sağlanmalıdır.
Hapishanede kalması yaşamı açısından
risk oluşturan hasta tutuklu ve hükümlülerin derhal serbest bırakılması için idari
işlemlere hız verilmeli, prosedürel uygulamaların ortadan kalkması için yasal değişiklik yapılmalıdır.
Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza
İnfaz Kurumu Personeli İaşe
Yönetmeliği başta olmak üzere hükümlü
ve tutukluların beslenmeleri ile ilgili
yasal mevzuata uygun davranılması,
hasta hükümlü ve tutuklulara kurum
hekiminin belirleyeceği besinlerin tıbbi
gereklilik ve mevzuata uygun olarak
verilmesi hususunda gerekli tüm önlemlerin alınması gerekmektedir.
Adalet, İçişleri ve Sağlık
Bakanlıkları arasında imzalanan, hasta
ve tutukluların sağlık hakları gibi tıbbi
etiğe de aykırı olan ve birçok keyfi
uygulamaların ve ihlallerin kaynağı olan
Üçlü Protokol’ün kaldırılarak iptal edilmesi gerekmektedir.
3.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
İDDİALARI KAPSAMINDA
DEVAM EDEN SORUŞTURMA
VE DAVALAR
Engin Çeber davası
19.01.2011 tarihli duruşma;
Engin Çeber'in Metris Cezaevinde
“işkence ve kötü muamele” sonucu ölümünden dolayı yargılandıkları davada
haklarında verilen çeşitli hapis cezalarına ilişkin hükmün açıklanması geri bırakılan 11 sanığın, 6008 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile
yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesi
nedeniyle yeniden yargılanmalarına
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinde
başlandı. Kanun değişikliğiyle hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı-
104
nın sanığa sorulacak olması nedeniyle
görülen duruşmada sanıklar Muharrem
Çelik ve Yılmaz Aydoğdu, kendileri hakkında verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasını istediler. Duruşma
diğer sanıkların da ifadelerinin alınması
için ertelendi (“Çeber davasında yeniden yargılama başladı”,
www.hurriyet.com.tr, 19.01.2011)
16.05.2011 tarihli duruşma;
Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi'ndeki devam eden duruşmada
Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti,
ceza infaz koruma memurları Yusuf Gayır,
Cuma Kaçar, Turan Günaydın, Muharrem
Çelik, Erdoğan Coşardereli, Nuri Atalay
ve Nihat Kızılkaya'yı "görevi ihmal"
suçundan 5'er ay, baş memur Nevzat
Kayım ve Mehmet Polat'ı "kasten yaralama" suçundan 5'er ay, Yılmaz Aydoğdu'yu
"suçu bildirmemek” ten 5 ay, olay tarihinde nöbetçi komutan olan astsubay
Başçavuş Abdulkadir Öztekin'i de "kasten
yaralamak" suçundan 5 ay hapisle cezalandırdı. Mahkeme heyeti, bu sanıklara verilen cezalara ilişkin hükmün açıklanmasını
geri bıraktı. (“Çeber davasında sanıklara
ceza yok”, www.diclehaber.com,
16.05.2011)
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 28 Eylül
2011'de açıkladığı kararla Çeber'i işkenceyle öldüren görevliler ve cezaevi doktorunun
hapis cezası aldığı Bakırköy 14. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin kararını bozdu. Bozma
gerekçesi olarak, kararda "hâkimlerden
birinin imzasının eksik olmasıyla, aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların
aynı avukat tarafından temsil edilmesi"
gösterildi. Avukat Tanay "işkencecilerin
hala korunduğunu" söyledi. (“ÇEBER
DAVASI YARGITAY'DAN DÖNDÜ
"İşkenceciler Hala Korunuyor"”,
http://bianet.org, 29.09.2011)
Festus Okey Davası
27.01.2011 tarihli duruşma;
Nijeryalı sığınmacı Festus Okey'in
öldürülmesiyle ilgili davanın duruşmasında Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı İshak Eken, "suçtan zarar görme
durumları söz konusu olmadığı" gerekçesiyle avukat, insan hakları savunucusu ve
aktivistlerden oluşan 36 kişinin müdahillik taleplerini reddetti. Duruşma
sonunda verilen ara kararda davaya
müdahale talebinde bulunanlar hakkında
dilekçelerinin "mahkeme heyetine hakaret içermesi ve ayrıca katılma hakları
bulunmadığı halde mahkeme heyetini
etkilemeye yönelik sözlü ve yazılı beyanları" içerdiği gerekçesiyle TCK 125 ve
288 maddeleri uyarınca Başsavcılık’a suç
duyurusunda bulunulmasına, Festus
Okey’in kimlik bilgilerinin belirlenmesi
için Dışişleri Bakanlığı'na sorulan bilginin cevabının beklenilmesine karar verildi. Mahkeme duruşmayı 26 Nisan saat
14.00'e erteledi.
Kimlik tespiti yapılamadığı için 3,5
yıldır yargılamaya geçilemeyen Nijeryalı
göçmen Festus Okey davasına müdahil
olma talebinde bulunan avukat, insan
hakları savunucusu ve aktivistlerden oluşan 36 kişi hakkında mahkeme başkanının suç duyurusu işleme konularak açılan soruşturma kapsamında davaya
müdahil olma talebinde bulunanların
adreslerine çıkarılan tebligatlarla ifadeleri alınmaya başlandı. İfadeleri alınmak
üzere emniyete çağrılan müdahiller ise,
ayrıntılı ifadelerini savcılığa vermek
amacıyla emniyete susma haklarını kullanma yolunu tercih ediyor. (Festus
Okey davasına müdahil olmak isteyen
36 kişiye soruşturma”, www.diclehaber.com, 01.04.2011)
105
26 Nisan 2011 tarihli duruşma;
Festus Okey'in ölümüne neden olan
polis memurunun yargılandığı davanın 26
Nisan 2011 tarihli duruşması Beyoğlu 4.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Yaklaşık dört yıllık süre boyunca görevine
devam eden polis memuru Cengiz Yıldız'ın
tutuksuz yargılanmasına devam edilmesine
karar veren mahkeme, Festus Okey'in kimlik bilgilerinin Nijerya'dan gelmediği
gerekçesiyle davayı 12 Temmuz 2011'e
erteledi. (“Festus okey davasına müdahil
olmak suçmuş”, www.bianet.org,
26.04.2011)
12 Temmuz 2011 tarihli duruşma;
2007'de Nijeryalı Festus Okey'in gözaltında ölümüne neden olmakla suçlanan
polis memurunun Beyoğlu 4. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde yargılandığı davanın 12
Temmuz 2011 tarihli 14. duruşmasında;
davaya müdahil olmak için başvuruda
bulunan Mülteci-Der'in talebi reddedilerek, Festus’un kimlik belgelerinin gelmediği gerekçesiyle duruşmanın ertelenmesine karar verildi. Mahkeme, Okey'in
kimlik bilgilerinin gelmesini son kez
isteyip, bir dahaki duruşmaya kadar bilgiler gelmez ise artık beklenilmeyeceği
kararını aldı. (“Savcı Hem Avukat Hem
İddia Makamı”, http://bianet.org,
12.07.2011)
17 Kasım 2011 tarihli duruşma;
Çağlayan Adliyesi İstanbul 21. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın
15.duruşmasında esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı Mehmet Nuri Gür,
tutuksuz yargılanan polis Cengiz Yıldız
hakkında "taksirle insan öldürme" suçundan üç ila altı yıl arasında hapis cezası
istedi. Festus Okey'in kardeşinin müdahillik başvurusu kardeşi olup olmadığı belli
olmadığı gerekçesiyle reddedildi.
Duruşma 13 Aralık 2011 gününe ertelendi.
(“FESTUS OKEY DAVASI Polis
Hakkında Altı Yıla Varan Hapis İstemi,
http://bianet.org, 17.11.2011)
13 Aralık 2011 tarihli duruşma;
Okey'in polis kurşunuyla öldürülmesiyle ilgili davanın 16. duruşmasında
tutuksuz yargılanan polis memuru
Cengiz Yıldız, "taksirle adam öldürme"
suçundan dört yıl iki ay hapis cezasına
çarptırıldı. Mahkeme başkanının cezanın
paraya çevrilmesini talep etmesine rağmen, talep oy çokluğu ile reddedildi ve
polise dört yıl iki ay hapis cezası verildi.
Duruşmadan sonra adliye önünde basın
mensuplarına açıklama yapan Okey’in
Avukatı Alptekin Ocak “kararı temyiz
edeceklerini, iç hukuk yollarının tükenmesi durumunda AİHM’e başvuru yapacaklarını” söyledi.
(“Festus Okey Davası, Öldüren Polise,
Cezası Dört Yıl”, http://bianet.org,
13.12.2011)
Albay Üçok davası
Kayseri 2. Hava İkmal bakım
Merkez Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın ifadesini hipnozla işkence
yaparak almakla suçlanan Hava
Kuvvetleri eski Askeri Savcısı Ahmet
Zeki Üçok'un yargılanmasına başlandı.
İşkence davasından yargılanan Üçok'un
ilk duruşması Kayseri Adliyesi 1. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Üçok'un
katılmadığı duruşmada mağdur astsubayların avukatı hazır bulundu.
Duruşma eski askeri savcının ifadesinin alınması için 27 Nisan'a ertelendi.
(“Albay Üçok, işkence davasından yargılanmaya başladı”, www.zaman.com.tr,
16.02.2011)
106
Enver Aydemir davası
16 Şubat 2011 tarihli duruşma
Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu
kalan vicdani retçi Enver Aydemir’e “asta
müessir fiil" suçundan yargılanan cezaevi
müdürü Mustafa Özmen bu sefer "hastalığını" mazeret göstererek duruşmaya katılmadı. Terhis olduğu için Çatalca'dan yollanan bir başka askerin ifadesinde ise, komutanın odasında Aydemir'in darp edildiği
açık bir biçimde ifade edildi. Mahkeme
tarafından yapılan fotoğraf tespitinde ise
Aydemir, olayın başından sonuna kadar
orada bulunan dört ya da beş kişinin hiç
fotoğrafının olmadığını ifade etti.
Avukatlar, bu kişilerin de fotoğraflarının
çekilmesini talep etti. Olay anında çekilen
kamera görüntülerinin belirlenmesi için
yapılan incelemenin yetersiz olduğu; bu
incelemenin hard disk imajından değil
doğrudan hard diskten olması gerektiği
yönünde avukatların itirazları üzerine,
konunun yeniden bir bilirkişiye yollanması
kararlaştırıldı. Duruşma diğer tanık ifadelerinin ulaşması için 4 Mayıs günü saat
10.30’a ertelendi. (“Terhis Olan Asker,
Vicdani Retçiye İşkenceyi Doğruladı”,
www.bianet.org, 16.02.2011)
4 Mayıs 2011 tarihli duruşma
Vicdani retçi Enver Aydemir'e tutuklu
bulunduğu sırada askeri cezaevinde işkence
yapmaktan yargılanan askerler Mustafa
Özmen ve İsmail Sümbül duruşmaya bir
kez daha katılmadı. Askeri mahkeme
sanıkların duruşmaya katılma zorunluluğu
olmadığı kararını korudu. Mahkeme,
Aydemir'in avukatı Ömer Kavili'nin sanık
Özmen hakkındaki "duruşmalardan bağışık
tutulma" kararının iptalini ve Sümbül'ün
"sorgusunun huzurda tespiti, imzalı zarfın
açılmasıyla ilgili "delil karartma şüphesi"
ile re’sen suç duyurusunda bulunulması”
taleplerini reddederek, çeşitli tanıkların
ifadelerinin alınmasının ve adres tespitlerinin beklenmesine karar vererek davayı 4
Temmuz gününe erteledi. (“Vicdani Retçi
Aydemir'e İşkence Davası Temmuz'a
Kaldı”, www.bianet.org, 05.05.2011)
4 Temmuz 2011 tarihli duruşma
Vicdani retçi Enver Aydemir'e tutuklu
bulunduğu Maltepe Cezaevi'nde işkence
yapılmasıyla ilgili görülen davanın üçüncü
duruşması 4 Temmuz 2011 günü Selimiye
Askeri Kışlası'nda yapıldı. Enver
Aydemir'e işkence yaptıkları iddia edilen
Maltepe Cezaevi Müdürü Albay M.Ö. ile
nöbetçi astsubay İ.S'nin katılmadığı duruşmada Enver Aydemir'in avukatları adil yargılama yapılmadığı ve tarafsızlık ilkesinin
bozulduğunu ileri sürerek mahkemeyi reddettiler. Reddedilme konusunu, Kuzey
Saha Deniz Komutanlığı'na gönderen
Mahkeme buradan çıkacak kararı bekleyecek. (“Aydemir'e İşkence Yapmaktan
Yargılanan Askerler Duruşmada Yoktu”,
http://bianet.org, 05.07.2011)
Vicdani Retçi Enver Aydemir'e tutuklu kaldığı Maltepe Askeri Cezaevi'nde,
işkence yaptıkları iddiasıyla haklarında
dava açılan Cezaevi Müdürü Kıdemli
Albay Mustafa Özmen ve Kıdemli
Başçavuş İsmail Sümbül'ün yargılamalarına Selimiye 1. Ordu Komutanlığı Askeri
Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya
tanıkların ifadesi okunarak başlandı,
ancak tanıkların duruşmaya katılmayarak,
ifadelerini yalnızca yazılı olarak göndermelerine Aydemir'in avukatlarınca itiraz
edildi. Mahkemenin tanıkların ifadesini
doğrudan almayarak, hukukun çiğnendiğini belirten Av. Davut Erkan, tanıkların
mahkemece dinlenmesini, müvekkilinin
işkence gördüğü zamanlarda bir vicdani
retçi olarak asker olmadığını ve bu
nedenle Enver Aydemir'in askeri mahke-
107
mede yargılanamayacağını belirterek
görevsizlik kararı verilmesini talep etti.
Bu talebi reddeden mahkeme duruşmayı 1
Şubat 2012 tarihine erteledi. (“Vicdani
retçiye işkence davası Şubat'a ertelendi”, http://diclehaber.com.tr, 01.12.2011)
Şerzan Kurt Davası
16.03.2011 tarihli duruşma;
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne
alınan davanın 4'üncü duruşmasında Sanık
Gültekin Şahin iddiaları kabul etmedi ve
Mahkeme heyeti bir önceki celsede izlenen
CD ve alınan raporların yeniden gözden
geçirilmesine ve tanıkların dinlenmesine
karar vererek duruşmayı 6 Mayıs 2011 tarihine erteledi. (“Ben Türk polisiyim, devlete hizmet ettim”, www.evrensel.net,
16.03.2011)
duruşmanın 26 Ağustos 2011 tarihine ertelenmesine karar verildi. (“Şerzan Kurt'u
vuran polise tahliye yok”,
http://www.radikal.com.tr, 01.07.2011)
26.08. 2011 tarihli duruşma;
Duruşmada, Uluslararası ve Ulusal
Kriminal Büro tarafından Mahkemeye gönderilen raporda; Şerzan Kurt’un ölümünü
aydınlatacak görüntülerin zamanında alınmadığı ve üstüne kayıt yapıldığı belirtildi.
Tarafların savunmalarını dinleyen mahkeme heyeti, tutuklu sanık polis memuru
Gültekin Şahin’in tahliye talebini reddederek ve bir sonraki duruşmada gizli tanık
X’in dinlenmesine karar vererek duruşmayı 21 Ekim 2011 gününe erteledi. (“Şerzan
Kurt Davası…”, www.firatnews.com,
27.08.2011)
21.10.2011 tarihli duruşma;
06.05.2011 tarihli duruşma;
Eskişehir’de görülen davanın 5. duruşmasında sanıkların tanıkları dinlendi,
mahkeme heyeti yeni tanıkların dinlenmesi
istemiyle duruşmayı 1 Temmuz tarihine
erteledi. (“Şerzan Kurt davası ertelendi”,
www.diclehaber.com, 06.05.2011)
01.07.2011 tarihli duruşma;
Üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’u
tabancayla ateş ederek öldürdüğü iddiasıyla
tutuklanan polis memuru Gültekin
Şahin’in yargılanmasına Eskişehir 1’inci
Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Duruşmaya, öldürülen Şerzan Kurt’un
babası Ömer Kurt, annesi Necla Kurt ve
avukatları ile polis memuru Gültekin Şahin
ve avukatları, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 20 kişi
katıldı. Yapılan duruşmada tutuklu yargılanan polis memuru 45 yaşındaki Gültekin
Şahin'in tahliye talebi reddedilerek, dosyadaki eksik evrakların giderilmesi için
21 Ekim 2011 tarihli duruşmaya, tutuklu sanık ve avukatların yanı sıra Şerzan
Kurt'un ailesi, öğretim üyeleri, öğrenciler
ve STK temsilcileri katıldı. Dinlenmesi
beklenen gizli tanık bu celse de dinlenmezken, Şerzan Kurt'un avukatları gizli tanığın dinlenmesi talebini yineleyerek delillerin karartıldığına dikkat çektiler.
Avukatlar, Şerzan Kurt'un ölümüne sebep
olan mermilerin kaybedildiğini, vücudundan çıkan tek mermide DNA izi bulunmadığını vurguladılar. Mahkeme heyeti,
tutuklu sanık polis memuru Gültekin
Şahin’in tahliye talebini reddederek,
Hacettepe Üniversitesi ve Adli Tıp
Kurumu’na yazı yazılmasına ve balistik
raporu yazımının hızlandırılmasına karar
vererek duruşmayı 9 Aralık 2011’e erteledi.
(“Şerzan Kurt davasında ilerleme yok”,
http://www.atilim.org, 22.10.2011)
Şerzan Kurt'un polis kurşunuyla ölümüyle ilgili görülen davada savunması istenen İçişleri Bakanlığı, kusurun tamamen
108
Şerzan Kurt'a ait olduğunu ve hukuka
aykırı davranmanın mazereti olamayacağını söyledi. (“İçişleri Bakanlığı: Polis
Görevini Yaptı, Kusurlu Olan Şerzan
Kurt”, http://bianet.org, 17.11.2011)
Bakanlıklarına müzakere yazılmasına karar
verdi. (“Hayata dönüş’ duruşması görüldü”, http://www.ozgur-gundem.com,
28.07.2011)
30.11.2011 tarihli duruşma;
09.12.2011 tarihli duruşma;
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
devam eden davanın 10. duruşmasında,
İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelecek
raporun beklenmesi ve gizli tanığın dinlenmesi gerekçeleri ile duruşma 6 Ocak 2012
tarihine ertelendi. Kurt'u öldüren tutuklu
sanık polis Gültekin Şahin’in tutukluluğunun devamına karar verildi. (“Şerzan’ın
davasında 10’uncu duruşmada da karar
çıkmadı”, http://diclehaber.com.tr,
09.12.2011)
Hayata dönüş operasyonu’ davası
27.07.2011 tarihli duruşma;
“Hayata Dönüş” adı altında 19-22
Aralık 2000 tarihlerinde ölüm oruçları
eylemine karşı operasyon yapılan cezaevlerinden biri olan ve 12 tutuklu ile hükümlünün hayatını kaybettiği Bayrampaşa
Cezaevi katliamı ile ilgili sadece 39 er hakkında açılan davanın 27.07.2011 tarihli 3.
duruşması Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya yeni
bir müşteki eklendi. Sakine Demir, duruşmada operasyon sırasında yaşadıklarını
anlattı. Avukatlar katliamda kullanılan
bombaların araştırılmasını, soruşturmanın
genişletilmesini istedi. Mahkeme, avukatların bu taleplerini kabul ederek “operasyona
ilişkin video kayıtlarının, yer alan görevlilerin isimleri, kullanılan silahlar, yapılan
protokoller ve operasyona ait tutulan tutanakların mahkemeye ulaştırılması için
Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, İçişleri, Adalet ve Sağlık
Hayata Dönüş Operasyonu kapsamında
"Tufan" adı verilen harekât planıyla 19
Aralık'ta Bayrampaşa Cezaevi'nde gerçekleştirilen operasyonuna ait, mahkemeye
gönderilen jandarma tutanağı sahte çıktı.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın tutanakta
sicil numarası bulunan askerlerle ilgili
2005'te Mahkeme’ye gönderdiği açıklamayla, 2011'de gönderdiği açıklamada farklı
isimlerin olduğu, 2011'de mahkemeye gönderilen tutanaktaki üç sicil numarasının
sahte olduğu, "Bu sicil numarasına sahip
personel yoktur" şeklinde ifade edildiği,
tutanakta ismi bulunan İstanbul Başsavcısı
Ferzan Çitici ile Savcı Fikret Ünalan için,
"imzalamaktan imtina etmiştir" yazıldığı
ortaya çıktı. (“HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU,"Tufan"ın Tutanağı Sahte
Çıktı”, http://bianet.org, 30.11.2011)
02.12.2011 tarihli duruşma;
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
devam eden davanın 02 Aralık 2011 günlü
yedinci duruşmasında, cezaevlerinde mahkûmlarla görüşen heyetten iki kişi tanık
olarak dinlendi. Operasyon sırasında C11
koğuşunda olan mahkûmlar Mehmet
Boztepe, Emin Gökdurna ile Türker Kazak
da olay anında yaşananları anlattı.
Operasyonda öldürülen Murat Ördekçi'nin
annesi Fatma Ördekçi ile Mehmet Ördekçi'nin müşteki olma talepleri de kabul edildi. Mahkeme duruşma sonunda verdiği ara
kararda, Jandarma Genel
Komutanlığı'ndan operasyon sırasında
çekilen video görüntülerinin gönderilmesinin istenmesine ve sanıkların bir sonraki
duruşmaya getirilmesine ayrıca, olay yeri
109
tutanağına dair JGK'dan yollanan 2005 ve
2011'de tarihli iki ayrı yazı geri gönderilerek, jandarmadan bunlarla ilgili açıklama
yapması talep edilerek Jandarmanın,
görüntüleri ve tutanakla ilgili bilgileri yollamaması durumunda, haklarında suç
duyurusunda bulunulacağına, avukatların
talepleri kabul edilerek olay tutanağını
imzalamayan savcılar Ferzan Çitici ile
Fikret Ünalan'ın ve Bingöl'ün bir sonraki
duruşmada dinlenmelerine karar verilerek
duruşma 25 Mayıs 2012 tarihine ertelendi.
(“Hayata Dönüş Operasyonu, Jandarma
"Sahte Tutanağı" Açıklayacak”,
http://bianet.org, 02.12.2011)
Fevziye Cengiz Davası
Temmuz ayında İzmir’de ailesiyle birlikte eğlenmeye gittikleri müzikholde gözaltına alınan 37 yaşındaki Fevziye
Cengiz’in götürüldüğü Karabağlar Polis
Merkezi’nde iki polis tarafından yere yatırılarak kelepçelendikten sonra dakikalarca
dövülmesi olayı ile ilgili yapılan suç duyurusu sonucunda yürütülen soruşturmada
karakoldaki güvenlik kameralarının savcılıkça getirtilmesi üzerine Cengiz’in 2 sivil
polis tarafından feci şekilde dövüldüğü
görülürken, odadaki resmi polisin de duruma seyirci kaldığı anlaşıldı. Olayın ardından polislere “zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama” suçunu işledikleri
iddiasıyla 6 aydan 1.5 yıla kadar hapis
cezası istemiyle dava açılırken, polislerin
“eliyle kolumuza vurdu, tırmaladı ve itti”
suçlamaları nedeniyle Fevziye Cengiz hakkında da “Kamu görevlisini yaralamak ve
hakaret etmek” suçlarından 2.5 yıldan 6.5
yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Cengiz aleyhine yürütülen soruşturma
Eylül ayında açılırken, polisler aleyhine
yürütülen soruşturma ise görüntülerin
ortaya çıkmasından sonra 28 Kasım 2011
tarihinde açıldı. Savcılığın, polisler hakkında işkence suçu yerine basit yaralama
suçundan açtığı davanın ilk duruşması 15
Şubat 2012’de yapılacak. (“Kadına şiddet
karakolda!”, http://www.radikal.com.tr,
09.12.2011)
Uğur Kantar Davası
18.11.2011 tarihli duruşma;
Kuzey Kıbrıs'ta askerlik yaparken
disiplin koğuşunda gördüğü ağır işkence
sonucu 12 Ekim 2011 tarihinde hayatını
kaybeden Uğur Kantar’ın Girne Askeri
Mahkemesi'nde görülen davasının
18.11.2011 tarihli ilk duruşmasında tutuklu
sanıklar Ayhan Aslan ve Fırat Keser hazır
bulunurken tutuksuz yargılanan Cezaevi
Müdürü Ayhan Şentürk ve bir gardiyan
mahkemeye gelmedi. Kantar ailesinin avukatlarından Teoman Özkan duruşmada
“Kantar’ın öldürülmesinin bir insanlık
suçu olduğu, askeri bir suç olmadığını ve
bu nedenle mahkemenin "görevsizlik" kararı vererek yargılamanın sivil mahkemede
yapılması gerektiğini bu sebeple de hiçbir
sanığın, hiçbir tanığın dinlenmemesini”
talep etti. Mahkeme "görevsizlik" kararı
verip vermemeyi değerlendirmek üzere
duruşmayı 16 Aralık 2011 tarihine erteledi.
(“UĞUR KANTAR DAVASI, Mahkeme
"Görevini" Düşünecek”, http://bianet.org,
18.11.2011)
16.12.2011 tarihli duruşma;
16.12.2011 tarihinde yapılan duruşmada
Mahkeme 18 Kasım'da görülen ilk duruşmada Kantar ailesinin avukatları Teoman
Özkan ve Çağdaş Hukukçular Derneği
Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın davanın askeri mahkemeden sivil mahkemeye
alınması talebini değerlendirerek sanıklar
Ayhan Arslan, Fırat Keser ve Recep Tekin
için görevsizlik kararı vererek dosyasının
110
Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine ve tutukluluk hallerinin devamına
diğer üç görevli gardiyan ile disiplin cezaevi müdürü astsubay Ayhan Şentürk'ün ise
Girne Askeri Mahkemesi'nde yargılanmalarına devam edilmesine karar verdi. Av.
Kozağaçlı, Ayhan Arslan'ın duruşmasının
Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüleceğini ve sivil olan sanıkların askeri hapishaneden sivil hapishaneye sevk edileceğini,
hapishane komutanı sanık astsubayın "görevi ihmal" suçu ile yargılanmasına katılmayarak komutanın, "ihmal suretiyle işkence
suçuna ve işkenceyle insan öldürme suçuna
iştirak ettiğini, tanıklara da işkence yapıldığını, mahkemede verilen ifadelerden
hapishanede sistemli işkence yapıldığının
anlaşıldığını” ifade etti. (“Uğur Kantar'ın
İşkencecileri Sivil Mahkemede Yargılanacak”,
www.bianet.org, 16.12.2011)
Diğer Soruşturma ve Davalar
1- 23 Nisan'daki DTP protestosunda bir
çocuğu dipçikleyerek yere yıkan sanık özel
harekat polisi Bahadır Turan'ın yargılanmasına davanın "güvenlik gerekçesiyle"
nakledildiği Isparta'da devam edildi.
Duruşmada Avukat Münip Ermiş, polisin
yaralama suçlamasıyla yargılandığını,
ancak "kasten insan öldürmeye teşebbüs"
ve "işkenceyle yargılanmasını talep ettiklerini belirtti. Ermiş ayrıca davanın asliye
ceza mahkemesinde değil, ağır ceza mahkemesinde görülmesi ve sanığın tutuklanmasını talep ettiklerini de belirtti. Sanık polis
ise suçlamaları reddederek “kendini korumaya çalıştıktan sonra kaçmak durumunda
kaldığını, yoksa çocuğu orada bırakmadığını” söyledi. Mahkeme davayı 9 Haziran'a
erteledi. (“Çocuğu Dipçikleyen Özel
Harekat Polisi Kendini Korumuş!”,
www.bianet.org, 07.02.2011)
2- 19 Haziran 2010'da Bağlar
Caddesi'nde üç trans insan hakları savunucusunu durduran polis, Kabahatler
Kanunu'nu gerekçe gösterip üç kişiyi karakola götürmek ve para cezası uygulamak
istemişti. Buna karşı çıkan Pembe Hayat
üyeleri, polis müdahalesiyle araçlarından
çıkarılarak gözaltına alınmıştı. Üç Pembe
Hayat üyesi, gözaltına alınırken ve gözaltına alındıktan sonra götürüldükleri Esat
Karakolu'nda kötü muamele ve hakarete
maruz kaldıklarını belirterek polislerden
şikâyetçi olmuştu. Öte yandan, iki polis
memuru da üç Pembe Hayat üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Pembe
Hayat aktivistlerinin suç duyurusu dikkate
alınmazken, polislerin şikâyeti sonunda
Pembe Hayat üyeleri hakkında "polise
direnme", "hakaret" ve "kamu malına zarar
verme" iddiasıyla altı aydan üç yıla kadar
hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.
Ankara Adliyesi 15. Asliye Ceza
Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması ekimde, ikinci duruşma aralık ayında
görülmüş; müşteki polisler iki duruşmaya
da katılmayınca mahkeme, "zorla getirilmelerine" karar vermişti. (“Pembe Hayat
Davasına Şikayetçi Polisler Yine
Gelmedi”, www.bianet.org, 24.02.2011)
3- Bir gasp çetesine yönelik yapılan
operasyonda gözaltına alınan Murat
Konuş'un işkence sonucu ölümüne neden
oldukları iddia edilen 1'i baş komiser 7
polisin yargılanmasına devam edildi.
İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Oktay Kapsız,
tutuksuz sanıklar Ramazan Adıgüzel,
Abdülcelil Karadağ, Murat Ertürk, Osman
Ölker, Yalçın Beşikçi, Gürbüz Kurnaz ve
sanık avukatları katıldı. Cumhuriyet
Savcısı Orhan Erbay Mahkeme’ye gönderilen iki rapor arasında çelişki olduğunu
belirterek maktülün kesin ölüm nedeninin
111
belirlenebilmesi için Adli Tıp Genel
Kurulu'ndan tekrar rapor alınmasını talep
etti. Mahkeme heyeti 11 aydır tutuklu
bulunan sanık başkomiser Oktay Kapsız'ın
tahliyesine karar verdi. (“İşkenceyle ölüm'
davasında baş komiser tahliye edildi”,
www.milliyet.com.tr, 15.03.2011)
4- Beyoğlu'nda, 1 Mayıs 2009'da iki göstericinin polislerce dövülmesi sonrası açılan işkence davasında mahkeme, emniyetten o güne ait, ilçe emniyet müdürlüğünün
bulunduğu sokak ve diğer sokak başlarındaki MOBESE kayıtlarını, emniyetin girişçıkış ve katları gösteren kamera kayıtlarını
istedi. Fakat emniyetten gelen yanıtta,
“Elimizde yalnızca bir hafta 10 gün öncesine ait görüntüler var.” dendi. Böylece
emniyetin kendi sokağına, giriş çıkışlarına
ve katlarına ait görüntüleri bile saklamadığı anlaşıldı. Mahkeme de emniyete,
“Neden saklamayıp imha ettiniz?” diye
sordu. Halen yanıt bekleniyor. (“İşkence
davasında MOBESE kavgası: Niye saklamadınız?”, www.radikal.com.tr,
18.03.2011)
5- Uşak E Tipi Cezaevinde 2000 yılında
6 kişinin ölümü, 23 kişinin yaralanmasıyla
sonuçlanan olaylarla ilgili açılan 33 sanıklı
davanın görülmesine, Yargıtay 1. Ceza
Dairesi tarafından verilen bozma kararı
üzerine Uşak Ağır Ceza Mahkemesi’nde
devam ediliyor. Davanın 2. duruşması 29
Nisan'da yapılacak. Nuri ve Vedat Ergin
kardeşlerin de bulunduğu 33 sanık, ''taamüdden işkence yapmak suretiyle birden
fazla kişiyi öldürme ve öldürmeye teşebbüs, silahlı müessir fiil, görevli memura
karşı müessir fiil, hürriyeti tahdit, ruhsatsız silah bulundurma'' suçlarından yargılanıyor. (“Ergin kardeşlerin karıştığı
kavga”, www.cumhuriyet.com.tr,
28.03.2011)
6- Beyazıt Meydanı’nda 6 Mart 2005’te
yapılan Kadınlar Günü kutlamasında polisin coplar ve gazlarla müdahale ettiği, orantısız güç kullandığı iddiaları ile ilgili olarak
verilen takipsizlik kararına itiraz üzerine
İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 54
polise karşı ‘yaralamadan açılan davanın 16
Mart’taki 26. Duruşmasında mahkemenin
karar vermesi beklenirken, dosya Adli Tıp
Kurumu’na gönderildi. Zamanaşımına
uğrama tehlikesi olan davanın avukatlarından Murat Çelik, tek umutlarının AİHM
olduğunu söyledi. (“Bir 'tekme' de adalete
atıldı”, www.radikal.com.tr, 04.04.2011)
7- Taksim’de kimlik soran polisler tarafından karakola götürülüp soyulan tiyatrocu
Ü.S. olayıyla ilgili soruşturmayı tamamlayan
müfettişler, düzenledikleri raporda; ‘keyfi
hareket eden’ 4 polise ‘kınama’ cezası istedi.
Rapor, önümüzdeki günlerde Emniyet
Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu’nda
görüşülerek karara bağlanacak (“Taksim'de
gözaltına alındı karakolda soyuldu”,
www.gazetevatan.com, 13.04.2011)
8- 12 Eylül'ün en önemli simgelerinden
Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören 700
kişi, Diyarbakır Savcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, işkencecilerinin adını
sordu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı
Durdu Kavak, harekete geçerek soruşturmayı başlattı. Savcılık tarafından Milli
Savunma Bakanlığı ve Adalet
Bakanlığı’ndan istenilen bilgi ve belgeler
geldikten sonra savcılığın belirlediği sivil
ve asker kişiler hakkında soruşturma açılacak. (“Diyarbakır'da büyük 'işkence
soruşturması', www.radikal.com.tr,
15.04.2011)
9-Van'da 9'u tutuklu 19 çocuk hakkında
açılan davanın duruşması Van 3. Asliye
Ceza Mahkemesi'nde görüldü. İki ayrı dava
112
kapsamında mahkemeye çıkarılan çocukların hiçbiri tahliye edilmedi. Çocukların
hâkime "Hocam" diye hitap etmeleri ve bir
çocuğun "Slogan attım ama az" söylemi,
dosyada çocukların suçu algılayabildiklerine dair raporu tartışmalı hale getirdi.
Savunmalardan sonra mahkeme heyeti ilk
duruşmada olduğu gibi delil durumunu
gerekçe göstererek, duruşmayı 16 Haziran'a
erteledi. (“Hâkimi öğretmen sanan çocuklar tahliye edilmedi”,
www.diclehaber.com, 19.04.2011)
10- Tekirdağ Cumhuriyet
Başsavcılığı’nca Ergenekon soruşturması
kapsamında tutuklandıktan sonra sağlık
sorunları nedeniyle tahliye edilmesinin
ardından hastanede ölen iş adamı Kuddusi
Okkır'ı tutuklu bulunduğu dönemde usulüne uygun muayene etmediği ve muayene
sonuçlarını uygun kaydetmediği gerekçesiyle 15 doktor hakkında açılan ve Tekirdağ 3.
Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan,
Tekirdağ Devlet Hastanesinde görevli doktor H.I. ile sanık avukatları, Kuddusi
Okkır'ın eşi Sabriye Okkır ile avukatı
Devrim Taş katıldı. Mahkeme heyeti,
Kuddusi Okkır'ın ölümüyle ilgili sanıkların
kusur durumlarının değerlendirilmesi için
gönderilen dosyaya Yüksek Sağlık Şurası’ndan yanıtın gelmemesi nedeniyle duruşmayı erteledi. (“Okkır'ın davası ertelendi”,
www.cumhuriyet.com.tr, 26.04.2011)
11- Avcılar'da bir parkta üniversite
öğrencisi Güney Tuna'yı darp ettiği iddiasıyla ''görevi kötüye kullanmak'' ve ''ağırlaştırılmış işkence'' suçlarından haklarında
dava açılan polis ve doktorların yargılandığı ve Bakırköy 7. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına müşteki Güney Tuna, tutuklu sanık
Muhammet Bağcı, tutuksuz sanıklardan
polis memurları Evren Bakırtaş, Zafer
Arık, Fatih Fidan, Enes Paray ve Doktor
Ergin Ertan ile vatani görevini yaptığı yerden izin alarak gelen tutuksuz sanık polis
memuru Samet Durmaz katıldı. Sanık
Bağcı'nın tahliyesine karar veren Mahkeme
Heyeti, dosyadaki diğer eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı erteledi. (“Üniversite öğrencisini darp iddiasından tutuklu
polis, tahliye edildi”, www.zaman.com.tr,
26.04.2011)
12- 28 Haziran 2010 tarihinde kimlik
tespiti sırasında polislerden kaçarken
duvardan düşüp yaralanan hırsızlık şüphelisi 29 yaşındaki Resul Gür’ü hastane yerine nezarethaneye götüren, Adli Tıp 1.
İhtisas Kurulu'nun 1 Aralık 2010 tarihli
raporu ile de de uygulanan şiddet neticesinde beyindeki hasarı arttırarak Gür’ün
ölümüne sebep olmaktan 15 polise dava
açıldı. Polisler için 25 yıla kadar hapis
cezası isteniyor. (“Gözaltında ölüme 25 yıl
hapis istemi”, www.sabah.com.tr,
27.04.2011)
13- Devrimci 78’ler Derneği Yönetim
Kurulu üyesi Yılmaz Cerek, 12 Eylül döneminin, Diyarbakır Cezaevi gibi olumsuz
uygulamalara sahne olan Mamak Askeri
Cezaevi Müdürü emekli Albay Raci Tetik
hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Cerek, Tetik’in, dayaktan öldürülen İlhan
Erdost’un yanı sıra; bakımsızlık, ağır
işkence, hapishane koşulları nedeniyle hastalanarak ölen pek çok insanın ölümünden
sorumlu olduğunu belirterek, “işkence ve
kötü muamelede bulunmak, tehdit, cinayet
ve görevi kötüye kullanmak” suçlarından
yargılanmasını istedi. (“Diyarbakır’dan
sonra Mamak”, www.milliyet.com.tr,
28.04.2011)
113
14- Mezopotamya Gazeteciler ve
Yayıncılar Cemiyeti'nin YSK'nın Bağımsız
Milletvekili adaylarını veto kararını protesto eylemlerinde 3 gazeteciyi darp eden
polisler hakkında yaptığı suç duyurusunun
ardından, Batman Valiliği soruşturma başlattı. (“Gazetecileri darp eden polislere
soruşturma”, www.diclehaber.com,
06.05.2011)
tülen soruşturmada İstanbul Valiliği 48
polis hakkında, öğrencilere yönelik müdahalelerinin orantılı olduğu gerekçesiyle
soruşturma izni vermedi. Bu polislerden
23’ü hakkında ise Miraç Ekrem Efe’nin burnunun kırılması nedeniyle kısmen soruşturma izni verildi (“23 polise ‘burun kırma’
soruşturması”, www.gazetevatan.com,
25.05.2011)
15- Hakkâri’de 23 Nisan 2009'da
DTP'nin kapatılmasını protesto gösterisi
sırasında özel harekât üyesi polis B.T'nin
14 yaşındaki S.T isimli çocuğun kafasına
dipçikle vurup yaralaması olayı ile ilgili
rapor hazırlayan Adli Tıp Kurumu,
S.T.’nin maruz kaldığı darbenin, onun
yaşamını tehlikeye soktuğu tespitinde
bulundu. Adli Tıp raporu üzerine mağdur
avukatları, Mahkeme’nin görevsizlik kararı
vererek, dosyanın "kasten adam öldürmekten" dolayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesi talebinde bulundu. (“Dipçikle
S.T.'yi yaralayan polisin 'kasten adam
öldürmekten' yargılanması istendi”,
www.diclehaber.com, 12.05.2011)
18- İkinci Ergenekon davası tutuksuz
sanığı ve Organize Suçlarla Mücadele Eski
Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ile 7
emniyet görevlisinin 11 yıl önce gözaltına
aldıkları Adnan Hoca grubuna mensup 27
kişiye işkence yaptıkları iddiasıyla yargılandıkları davada savcı “Saçan, Ahmet
Erdoğan ve Vedat Mercan hakkında 8 yıla
kadar hapis cezası, diğer sanıklar hakkında
ise beraat kararı verilmesini” talep etti.
(“Eski polis şefine 8 yıl hapis istemi”,
www.sabah.com.tr, 26.05.2011)
16- Adana'da 6 Aralık 2009 tarihinde
bir gösteri sırasında polisler tarafından
dövülerek, gözaltına alındığı iddia edilen
ve daha sonra tutuklanan 17 yaşındaki
S.R.G'ye polisi darp ettiği gerekçesiyle
İçişleri Bakanlığı tarafından 5 bin TL'lik
tazminat davası açıldı. (“Polisin dövdüğü
iddia edilen çocuğa hem hapis hem para
cezası”, www.diclehaber.com, 21.05.2011)
17- Dolmabahçe’de 4 Aralık 2010’da
Başbakan’ın rektörlerle yaptığı toplantıyı
protesto için İstanbul’a girmek isteyen
öğrencilere Tuzla-Kurtköy’de polisler tarafından uygulanan orantısız güç ile ilgili olarak öğrenciler tarafından yapılan başvuru
sonucunda Tuzla Savcılığı tarafından yürü-
19- Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevinde
12 Eylül döneminde tutuklu kalan ve işkence
gördüklerini ileri süren vatandaşların, 11
Ekim 2010'da yaptıkları suç duyurusu üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından o dönem cezaevinde görevli personeli
belirlemek için Adalet, İçişleri ve Milli
Savunma bakanlıklarına yazılan yazılar sonucunda Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma
Bakanlığı'ndan gönderilen isim listesi soruşturma dosyasına konuldu. Adalet
Bakanlığı’nın gönderdiği ve çoğu alt rütbeli
askeri personelden oluşan 14 kişilik isim listesini inceleyen savcılık, söz konusu listede
mağdurların beyanlarında adı geçen askeri
personelin isimlerinin bulunmadığını belirledi. Savcılık, yeniden Milli Savunma
Bakanlığı’na yazı yazarak, mağdurların
beyanlarında adı geçen askeri personelle ilgili bilgi istedi. Savcılığın, Milli Savunma ve
İçişleri Bakanlığı'ndan istenen bilgilerin gel-
114
mesinden sonra ifade almaya başlayacağı bildirildi. (“İşkence iddialarıyla ilgili soruşturma”, www.cumhuriyet.com.tr,
07.06.2011)
20- Hakkâri’de, 23 Nisan 2009'da çıkan
olaylarda Seyfullah Turan adlı gencin kafasına dipçikle vurarak yaraladığı iddia edilen
özel harekâtta görevli polis memurunun yargılanmasına devam edildi. Güvenlik gerekçesiyle Isparta Asliye Ceza Mahkemesi’nde
görülen davanın duruşmasına, dipçikle
yaralanan ve o dönem 17 yaşında olan
Seyfullah Turan ile avukatları Çağdaş
Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkan
Yardımcısı Münip Ermiş ile ÇHD Antalya
Şubesi Başkanı Nusret Gürgöz katıldı.
Tutuksuz yargılanan polis memuru B. T. ise
duruşmaya katılmadı. Avukat Münip Ermiş,
“eylemin öldürmeye teşebbüs veya TCK'nın
95'inci maddesindeki işkence suçunu oluşturduğunu ve buna göre mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilmesini” talep
etti. Duruşma, Adli Tıp Kurumu’ndan
gelen raporların değerlendirilmesi amacıyla
6 Ekim 2011 tarihine ertelendi.
(“Hakkâri’deki polisin yargılanmasına
devam edildi”, www.cumhuriyet.com.tr,
09.06.2011)
21- 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş
Operasyonu” kapsamında yedi mahkûmun
yaşamını yitirdiği Ümraniye Cezaevi’ndeki
müdahaleyle ilgili olarak Üsküdar 1. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın
15 Haziran 2011 tarihinde yapılan duruşmasında tutuklu sanıklar İnan Gök, Ümit İlter
ve Sezgin Çelik ile tutuksuz sanık Yunus
Bolukoç’un savunmaları alındı ve mahkeme
heyetindeki bir üyenin değişmesi nedeniyle
savcının esas hakkındaki mütalaası değerlendirilmek üzere duruşma 12 Ekim 2011
tarihine ertelendi (www.halkinsesitv.com,
15.06.2011)
22- Sincan 1 No'lu F tipi Cezaevi'nde A,
B ve C bloklarında kalan toplam 63 mahkûma 1 Mayıs’ta koğuşlarında slogan atıp,
marş söyledikleri için cezaevi yönetimi
tarafından tutulan tutanağa dayanılarak
açılan soruşturma sonucunda Ankara 1
No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu tarafından ‘gereksiz yere slogan atmak ve marş
söylemek’ suçundan ceza verildi. Kurul, 6
kişiye ‘1 ay ziyaretçi kabullünden yoksun
bırakma’ cezası verirken, 57 mahkûmu ise
‘1 ay haberleşme ve iletişim araçlarından
yoksun bırakma’ cezasına çarptırdı.
Mahkûmlar Disiplin Kurulu’nun kararına
İnfaz Hâkimliği nezdinde itiraz etti.
(“'Lüzumsuz' slogana ceza yağdı“,
http://www.radikal.com.tr, 20.06.2011)
23- Midyat’da görev yapan ve hekimlerin tutuklu ve hükümlüleri muayenelerinde hasta ve hekimin yalnız kalmasını önleyen “Üçlü Protokol”e uymadığı gerekçesiyle 2010 yılında Dr. Sadık Çayan
Mulamahmutoğlu hakkında açılan davanın
ilk duruşması Midyat Asliye Ceza
Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya
KESK, İHD, SES Genel Başkanı, TTB
yöneticileri, KESK MYK üyeleri, Adana,
Denizli, Kocaeli, Muğla, Urfa, Diyarbakır,
Batman, Siirt, Ağrı ve Şırnak Tabip odaları
yöneticileri katılarak Dr.
Mulamahmutoğlu’na destek sundu.
Müvekkillerinin, tüm hastalar gibi tutuklu
ve hükümlülerin muayenesinin de hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda
yapılmasını savunduğunu, polis ya da diğer
kolluk kuvvetlerinin muayene odasında
bulunmasını kabul etmeyerek uygun koşulların sağlanması için ilgililerden istekte
bulunduğunu belirten avukatlar, müvekkillerinin beraatını talep etti. Dava ertelendi.
(“Üçlü Protokol yargılaması”,
http://www.ozgur-gundem.com, 28.07.2011)
115
24- Kartal'da afiş astığı sırada gözaltına alınarak Yakacık Şehit Aydın Barış
Polis Merkezi'ne götürülüp burada kötü
muameleye maruz kalan ESP üyesi
Mustafa Diren Saygılı'ya işkence yapan
polislerin yargılanmasına başlandı.
Kartal Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya Saygılı'nın avukatı Sezin
Uçar ile sanık polisler Nihat Kahraman
ve Nuri Aydın katıldı. Sanık polisler
verdikleri ifadelerde, ESP'li Mustafa
Diren Saygılı'nın kendi kendini darp
ettiğini, üzerini yırttığını iddia ederek,
suçlamaları reddetti. Saygılı ile birlikte
alınan Eren Erocak'ın daha önce tanık
olarak verdiği ifadeyi de reddeden polisler, "Ne Mustafa Saygılı'ya, ne de Eren
Erocak'a küfür ve hakaret etmedik, polis
karakolunda sadece aynaya vurmak istediği sırada kendisine zarar vermesin
düşüncesiyle Mustafa Saygılı'yı kolundan tuttuk." şeklinde ifade verdiler.
İfadelerin alınmasının ardından duruşma 26 Mart 2012'ye ertelendi.
(“Yakacık'ta işkence davası başladı”,
http://www.atilimhaber.org, 14.10.2011)
25- Kuzey Kıbrıs'ta askerlik yaparken
disiplin koğuşunda maruz kaldığı yoğun
işkence sonucu hayatını kaybeden Uğur
Kantar'ın ölümüne sebebiyet vermekle suçlanan ikisi tutuklu beş şüpheli asker ve
cezaevi müdürü Ayhan Şentürk'le ilgili
iddianame hazırlandı. Askeri savcılık tarafından hazırlanan iddianameyi kabul eden
Girne Askeri Mahkemesi, duruşma tarihini
18 Kasım 2011 olarak belirledi.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından Uğur
Kantar'ın sara hastalığı nedeniyle fenalaştığının iddia edilmesine karşın, askeri savcılık tarafından hazırlanan ve mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede; Uğur
Kantar'ın piyade er Ayhan Arslan ve piyade çavuş Fırat Keser tarafından uygulanan
yoğun fiziki şiddetin yanı sıra, susuz bırakıldığı ve güneşte tutulduğu için öldüğü
ifade edildi. Arslan ve Keser'in ağırlaştırılmış işkence suçu işledikleri iddia edildi.
İddianamede ayrıca piyade er Süleyman
Özdoğan, piyade er Özkan Belmen ve piyade onbaşı Ahmet Yurdusevdi'nin de görevi
kötüye kullandığı iddia edildi. Cezaevi
müdürü Kıdemli Üstçavuş Ayhan Şentürk
de görevine yeterli zamanı ayırmadığı, gardiyan er ve erbaşların üzerinde denetim
görevini yerine getirmediği, özellikle Uğur
Kantar'ın soruşturma konusu eylemlere
maruz kaldığı dönemde disiplin cezaevine
nadiren uğradığı ve bu sayede gardiyanların başına buyruk davranmasına ortam sağladığı iddia edilerek görevi kötüye kullandığı iddia edildi. (“Uğur Kantar'ın
İşkencecilerinin İddianamesi Hazır”,
http://bianet.org, 20.10.2011)
26- Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nde
öğretmenlik yaparken, 12 Eylül askeri
darbesinde yasadışı sol örgüt üyesi olduğu
gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra
işkence ile öldüğü iddia edilen Ali Ekber
Yürek'in, 12 Eylül 2010 günü yapılan anayasa değişikliği sonrasında ağabeyi
Mehmet Yürek tarafından yapılan suç
duyurusu sonucunda yapılan soruşturma
kapsamında Tunceli'nin Ovacık
İlçesi'ndeki mezarından alınan kemiklerin otopsi raporu Ankara Özel Yetkili
Savcılığı’na ulaştı. İstanbul Adli Tıp
Kurumu'nda kemikler üzerinde yapılan
otopsi sonucunda öğretmen Ali Ekber
Yürek'in aradan 30 yıl geçmesi nedeniyle
kemiklerinde işkence izi tespiti yapılamadığı bildirildi. İstanbul Adli Tıp
Kurumu, kemiklerin 30 yıl boyunca toprak altında kalarak tamamen çürüdüğü,
üzerindeki tahribat ve izlerin ortadan
kaybolduğu, ayrıca kemik hücrelerinin
ölmesi nedeniyle işkence izlerinin tespiti-
116
nin tıbben mümkün olmadığı kararına
vararak otopsi sonucunu Ankara Özel
Yetkili Savcılığı'na gönderdi. Ağabey
Yürek, davayı en son noktaya kadar takip
edeceklerine dikkat çekerek, "Bizim elimizde kanıtlar ve görgü tanıklarının ifadesi var, hâlâ umutluyuz. Savcılığın bu
konuda gerekeni yapacağı kanısındayız.
Davamızı sonuna kadar bütün hukuk
yolarını kullanarak takip edeceğiz" dedi.
(“12 Eylül'e Vurulan Kazma Sonuçsuz
Kaldı”, http://www.sondakika.com,
26.10.2011)
27- 11 Mayıs 2008'de aracını park
ettikten sonra kendisinden para isteyen
kişilerle tartışan Dişçi Mehmet Çavdaroğlu Çavdaroğlu (43), şikâyet için gittiği
Taksim Polis Merkezi'nde önce ayak ayak
üstüne attığı gerekçesiyle sonra cep telefonu kamerasıyla çekim yaptığı için nezarethaneye konularak cop ve yumruklarla
darp edilmesi, şikâyetçi olmaması için
tehdit edilmesi ile ilgili olaylar sebebiyle
yaptığı suç duyurusu sonucunda
Başkomiser hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçundan altı aydan iki yıla
kadar, 15 polis memuru hakkında ise "görevi kötüye kullanmak ve yaralama" suçundan bir yıldan iki buçuk yıla kadar hapis
cezası istemiyle Asliye Ceza
Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Davaya
bakan Asliye Ceza Mahkemesi, suçun
"işkence" olduğu kanaatine vararak "görevsizlik" kararı verdi ve davayı, Ağır Ceza
Mahkemesi'ne gönderdi. (“Polisler Diş
Hekimine "İşkence"den Ağır Ceza’da”,
http://bianet.org, 02.11.2011)
28- Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde
Cumhuriyet Meydanı’nda bir grup genç
arasında çıkan kavganın ardından, olay
yerine gelen polislerden biri 18 yaşındaki
Yalçın Acıbal’ın boğazından tutarak yere
yatırıp dövdü. Bu sırada polisin elinden
kurtulup kaçan Acıbal, aynı polisin silahı
ile ateş etmesi üzerine sol el bileğinden
yaralanarak yere düştü. Polisler, yaralı
Acıbal’ı Sokak ortasında bırakıp araçlarına
binerek olay yerinden uzaklaştı. Kendi
imkânlarıyla Hendek Devlet Hastanesi’ne
giden ve aldığı kurşun yarası sonucunda
bilek kemiği parçalanan Yalçın Acıbal,
tedavisinin ardından kendisini vuran polis
hakkında suç duyurusunda bulundu.
Yürütülen soruşturma kapsamında olay
yerinde bulunan bir işyerine ait kamera
görüntüleri de Acıbal’ın ifadesini doğrularken dayak ve yaralamayla suçlanan polis
memuru Z.K. ise ifadesinde, "Kimliğini
sorduğumuz genç kaçmaya başladı. Ben de
peşinden koşarken ayağım kaydı. Havaya
ateş açmak için elimde tuttuğum silahım
ateş aldı. Gencin yaralandığını fark etmedim." dediği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor. (“Ayağım kaydı, silah patladı, vurmuşum, fark etmedim"
http://www.hurriyet.com.tr, 24.11.2011)
29- Adana 6'ncı Kolordu Komutanlığı
Askeri Cezaevi'nde 6 yıl önce mahkûm
elbisesi giymediği iddiasıyla 20 yaşındaki
er Murat Polat'ın işkenceyle öldürülmesi
ve bu soruşturma kapsamında 2004 ile
2005 yılları arasında erler Hasan Motu,
Yener Bezek, Adil Kılıç, Mustafa Kılıç,
Ahmet Sambur ve Harun Teke'ye işkence
yaptıkları iddiası ile biri yarbay, 4'ü baş
çavuş toplam 30 asker hakkında Adana 5.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan "işkence
ve neticesi sebebi ile ağırlaştırılmış işkence" davasında savcı tarafından verilen
mütalaada; “Hüseyin G. için Polat'ı döverek öldürmekten müebbet, 6 askere işkence yaptıkları belirlenen 12 sanık asker hakkında ise 8 yıldan, 28 yıla kadar değişen
hapis cezaları istendi. Aralarında Yarbay
Mustafa S. ve 4 astsubayın da bulunduğu
117
17 sanığın ise delil yetersizliğinden beraatları” talep edildi. Duruşma, karar için 28
Şubat 2012 tarihine ertelendi. (“Er Polat
73,5 santimlik sopayla öldürülmüş”,
http://www.gunaydingazetesi.com.tr,
08.12.2011)
30- Beyoğlu’nda, Mehmet Nezir Çirik
adlı gencin 10 Ağustos 2007’de Taksim
Polis Merkezi’nde dalağı patlayacak kadar
dövülerek yol kenarına atılması ile ilgili
İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
görülen ve 12 polisin ‘ağırlaştırılmış işkence’ suçuyla yargılandığı davada Savcı mütalaasında, “sanık polislerin iki gence gaz
sıktığını, copla vurup yerde tekmelediğini,
dayak sonucu bir gencin dalağının alındığını” belirtip, bu davranışlar için, “insan
onuru ile bağdaşmayan, kişilerin aşağılanmasına yönelik davranışlar içermediğinden
işkence sayılmaz” diyerek 7 polis için ‘kasten yaralama’ suçundan ceza verilmesini
talep etti. (“Dalak mı onur mu?”,
http://www.radikal.com.tr, 21.12.2011)
31- Hopa olaylarından sırasında gördükleri işkence ve kötü muamele nedeniyle
suç duyurusunda bulunanların şikâyetiyle
ilgili bir gelişme olmazken, olaylarda yaralanan ve psikolojik tedavi gören Hacı
Özkan ve üç avukatın da aralarında olduğu
48 kişi hakkında ‘2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu muhalefet,
kamu malına zarar ve memura direnme’
iddiası ile 12 yıla kadar hapis istemiyle
Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi’nde
dava açıldı. Bir gencin polis tarafından
dövülmesini engellerken gözaltına alınıp
araçta şiddet ve hakarete maruz kaldıklarını iddia eden ikisi kadın üç avukat için de
“kimlik göstermedikleri, polis memurlarına ‘sizi mahvedeceğim, köpekler, sicillerinizi verin’ diye hakarette bulundukları ve
direndikleri’ suçlamasıyla 12 yıla kadar
hapis ve kamu haklarının ellerinden alınmasına karar verilmesi, ‘hakaret’ iddiasına
ilişkin olarak ise 3.5 yıla kadar hapis cezası
verilmesi istendi. Davanın ilk duruşması
28 Mart 2012 günü yapılacak. (“Hacı
Özkan'ın anasına 12 yıl hapsi kim anlatacak?”, http://www.radikal.com.tr,
23.12.2011)
32- 11 Mayıs 2006 gecesi İstanbul
Fındıkzade'de bir arabaya ateş açan polisler, 22 yaşındaki Aytekin Arnavutoğlu'nu
öldürmüştü. Olayın ardından polis Bayram
Engin hakkında önce "ceza sorumluluğunda sınırın aşılması suretiyle adam öldürmek"ten 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası
istemiyle dava açıldı. Fatih Asliye Ceza
Mahkemesi'nde başlayan dava daha sonra
sanığın "kasten adam öldürmek"ten yargılanması için İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesi'ne gönderildi. 2 yıl süren yargılama sonunda Mahkeme sanığa önce "kasten adam öldürme" suçundan müebbet
hapis cezası verdi. Daha sonra ise, suçun
"olası kasıt" kapsamında olduğuna hükmederek cezayı 20 yıl hapse düşürdü.
Ardından da suçun "haksız tahrik" altında
işlendiğine karar vererek 5 yıla indirdi.
Son olarak da "iyi hal" indirimi yapıldı.
Böylece, müebbet hapis cezası 4 yıl 2 aya
indirildi. İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesi'nin kararına hem
Arnavutoğlu'nun ailesi hem de polis itiraz
etti. Yargıtay, polis lehine kararı bozdu.
Yeniden başlayan davada, Mahkeme,
"Aytekin Arnavutoğlu'nun bedenindeki
yaralar tek atıştan mı yoksa birden fazla
atıştan mı gerçekleşti?" sorusuna yanıt vermesi için dosyayı Adli Tıp Kurumu'na
gönderdi. Duruşma, 16 Şubat 2012 tarihine
ertelendi. (“Arnavutoğlu davası yeniden
başladı", http://www.etha.com.tr,
24.12.2011)
118
3.3.1. DEĞERLENDİRME
İşkence faillerinin cezasız kalmasının en
temel nedenlerinden biri; yürütülen soruşturmalarda ve daha sonra bu soruşturmalar
sonucunda açılan davalarda faillerin işkence
suçu (TCK madde 94-95) dışında diğer suçlardan yargılanmasıdır. Bu dönemde basına
yansıyan soruşturma ve kovuşturmalarda
işkence suçu kapsamında açılan dava sayısı
7’dir. (Bkz. Bölüm 3. 3- Albay Üçok ve 3, 5,
11, 18, 29, 30 no’lu haberler) Genellikle
uygulamada savcı ve hâkimlerin yasada
düzenlenmemiş olmasına rağmen yanlış bir
şekilde “fiilin ağırlığına” göre yaptıkları suç
tasniflemesi sonucunda aslında işkence
suçundan açılması gereken birçok soruşturma veya davanın işkence yerine diğer suçlardan açıldığı görülmektedir. İzleme döneminde savcılıklar tarafından işkence suçu
yerine, görevi ihmal (Bkz. Bölüm 3. 3- Engin
Çeber ve Uğur Kantar davaları), kasten yaralama (Bkz. Bölüm 3. 3- Engin Çeber davası),
taksirle adam öldürme (Bkz. Bölüm 3. 3Festus Okey davası), asta müessir fiil (Bkz.
Bölüm 3. 3- Enver Aydemir davası), zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama (Bkz.
Fevziye Cengiz davası), yaralama (Bkz.
Bölüm 3. 3- 1, 6, 24, 27 no’lu haberler), görevi kötüye kullanma (Bkz. Bölüm 3. 3- 27
no’lu haber) suçlarından soruşturma veya
dava açılmıştır. İşkence kapsamında olan bu
suçlardan dava açıldığı durumlarda, yargılama sırasında mağdur avukatları tarafından
davanın, işkence suçunu yargılamaya görevli ağır ceza mahkemesine gönderilmesine
ilişkin yapılan görev itirazları ise çoğunlukla kabul edilmemektedir. İzleme döneminde
sadece bir davada (Bkz. Bölüm 3. 3- 27 no’lu
haber) Mahkeme suçun "işkence" olduğu
kanaatine vararak "görevsizlik" kararı vermiştir.
İşkence suçu yerine başka suçlardan
soruşturma ve dava açılması işkencenin
cezasız kalması önündeki en büyük engellerden biridir. Öncelikle işkence suçu yerine başka suçlardan soruşturma yürütüldüğü
zaman işkence suçunda öngörülmeyen ama
diğer suçlarda halen varlığını koruyan “izin
“ mekanizması devreye girmektedir. Aslında
işkence suçu kapsamında yargılanması gereken kişi veya kişiler hakkında başka suçlardan soruşturma yürütüldüğünde idari izin
verilmediği için bu failler ve fiilleri cezasız
kalmaktadır. Örneğin; İstanbul Valiliği bir
soruşturma kapsamında 48 polis hakkında
hiç soruşturma izni vermeyerek, 23 polis
hakkında ise sadece belli suçlar kapsamında
kısmen soruşturma izni vererek açıkça
işkence suçu olan bir vakanın yargılanmasını ve cezalandırılmasını engellemiştir. (Bkz.
Bölüm 3. 3- 17 no’lu haber).
Diğer suçlardan dava ve soruşturma
açılmasının bir diğer sakıncası ise görevli
mahkemenin ve yargılama sonucunda tayin
edilecek ceza miktarının değişecek olmasından kaynaklıdır. İşkence suçu kapsamında ağır ceza mahkemeleri görevli olup,
bu suç için öngörülen ceza miktarı daha
fazladır. İşkence kapsamındaki diğer suçlarda ise ya sulh ya da asliye ceza mahkemeleri görevli olup, ön görülen ceza miktarları daha azdır ve verilen cezalarda indirimler yapılabilmektedir. Örneğin; yasa
metninde de belirtildiği üzere; işkence
suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim
yapılamazken diğer suçlarda suçun ihmalen
işlenmesi indirim sebebidir. Ceza tayin
edilirken yapılan bu indirimlerle, genellikle faillerin hükmün açıklanmasının geri
bırakılması gibi ceza müesseselerinden
yararlanmasına imkân sağlanarak faillere
verilen cezaların ertelenmesi veya affa
uğraması söz konusudur. (Bkz. Bölüm 3. 3Engin Çeber davası).
Diğer bir sakınca ise zamanaşımı konusunda yaşanmaktadır. Cezanın üst sınırına
119
göre tayin edilen zamanaşımı işkence
suçunda daha uzun iken diğer suçlarda
zamanaşımı süresi kısalmaktadır. Yine hem
delillerin karartılmasını engellemek, hem
faillerin yargılamaya katılımını sağlayarak
davaların uzamasını önlemek dolayısıyla
davaların zamanaşımına uğramasının da
engellemesi açısından “tutuklama”, işkence
suçunda önemli bir tedbir mekanizmasıdır.
İşkence suçu uygulamada katalog suçlar
diye adlandırılan ve CMK. madde 101’de
tutuklama kararı verilebilecek suçlar arasında sayılmışken işkence suçu kapsamında
değerlendirilmesi gereken zor kullanma
yetkisinin aşılması, yaralama, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama, basit yaralama ve asta müessir fiil gibi suçlar bu
madde kapsamına alınmamıştır. Bu suçlardan yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda faillerin tutuklanması kararı ancak
CMK m. 100 kapsamında yapılan değerlendirilmeden sonra verilebilecektir. Bu
durum uygulamada işkence suçu kapsamında yapılan yargılamalarda bile bir tedbir
olarak uygulanmayan tutuklanma tedbirinin uygulanmasını zorlaştıracak ve hiç
uygulanmamasına neden olacaktır. İzleme
döneminde hâkimlerin ve savcıların işkence ve kötü muamele kapsamında yargılanan
failleri, işkencenin ölümle sonuçlanması
halinde (Bkz. Bölüm 3. 3- Şerzan Kurt,
Uğur Kantar davaları ve 3, 11, 21 no’lu
haberler) ya da kamuoyunda yer edinmiş
belirli davalar kapsamında tutuklama kararı verdikleri tespit edilmiştir. Tutuklama
kararlarının ise yargılanan bütün sanıklar
veya amirler yerine sadece bir sanık veya
bir polis ile sınırlı olduğu görülmüştür.
Tutuklu olarak yargılanan bu sanıkların da
yargılamanın başlamasından itibaren ilk
duruşmalarda tahliye edildikleri görülmüştür. (Bkz. Bölüm 3. 3- 3,11 no’lu haberler)
Fiilin işkence suçu olarak belirlenmemesi, ceza soruşturması kadar disiplin soruş-
turmasını da etkilemektedir. Devlet
Memurları Kanunu, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu,
Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları
Hakkındaki Kanun gibi mevzuatlar arasında işkence suçunun varlığında doğrudan
disiplin cezası uygulanmasını düzenleyen
sadece Emniyet Örgütü Disiplin
Tüzüğü’dür. Tüzüğün 8. Maddesine göre;
“Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem,
işlem, tutum ve davranışlar şunlardır:….39 - İş
sahiplerine ya da herhangi bir nedenle emniyet
binalarına gelen ya da getirilenlere işkence yapmak”. Tüzükte işkence ve kötü muamele
kapsamında olduğu halde “onur kırıcı söz
söyleme ve davranışta bulunma, hakaret
etme ve dövme” gibi diğer suçlar bakımından ise “aylıktan kesme”, “kısa süreli durdurma” ve “uzun süreli durdurma” gibi
daha hafif cezalar öngörülmektedir. Bu
durum da yukarıda ceza soruşturması kapsamında belirttiğimiz gibi işkence suçunun ve
faillerinin cezasız kalmasına, işkence ve
kötü muamele vakası olarak tespit edilecek
birçok fiilin, “meslekten çıkarma cezası”
yerine “uyarma” ve “kınama” gibi da az
cezalar ile cezalandırılmasına neden olmaktadır. Uygulamada, disiplin soruşturmaları
sonucunda meslekten çıkarma cezası yerine,
yukarıda saydığımız bu cezaların daha çok
verilmesinin başka bir nedeni ise Disiplin
Tüzüğü’nün işkence suçunu; “emniyet binalarına gelen ya da getirilenlerle” kısıtlayarak
düzenlemesidir. Uygulamada soruşturmacılar bu yerler dışında uygulanan işkence ve
kötü muamele fiillerini işkence suçu kapsamında değerlendirmedikleri için işlenen
suçlar ya cezasız kalmakta ya da daha hafif
cezalar ile cezalandırılmaktadır.
İşkence suçunun cezasız kalmasının
diğer bir nedeni ise disiplin soruşturmalarının esasen ayrı ve bağımsız bir soruşturma niteliğinde olmasına rağmen uygulama-
120
da genellikle ceza soruşturmasının ve yargılamasının sonuçlarının beklenmesi,
disiplin soruşturmalarının ceza kovuşturması ile tespit edilen suç ile sınırlı kalınarak soruşturma yürütülmesi ve cezanın da
buna göre tayin edilmesidir.
İşkence ile etkin mücadele kapsamında
önemli müesseselerden biri de “caydırıcılık” meselesidir. Caydırıcılık; suç için
öngörülen cezaların artırılması, başka tedbirlere çevrilmemesi gibi mekanizmalarla
potansiyel faillerin suçu işlemesini önlemek şeklinde olabileceği gibi yine aynı tedbirler ve yargılama sırasında alınacak diğer
tedbirler kapsamında sanıkların tekrar suç
işlemesini engellemek şeklinde de olabilir.
Her iki durumda da yürütülen adli ve idari
soruşturmalar ile yargılamalarda alınacak
tedbirler büyük önem kazanmaktadır. Bu
kapsamda öncelikli olarak haklarında
soruşturma yürütülenler ile ilgili olarak
alınacak tedbirler ilk akla gelenlerdir.
Devlet Memurları Kanunu’nun 137 maddesi kapsamında kamu görevlilerinden haklarında disiplin veya ceza soruşturması veya
kovuşturulması yapılanlar bakımından
“görevden uzaklaştırılma” kararı alınabileceği düzenlenmişse de; uygulamada bu
şekilde görevinden uzaklaştırmalara yok
denecek kadar az sayıda rastlanmaktadır.
İşkence suçu ile yargılanan faillerden özellikle kolluk güçlerinden olan polisler hakkında görevden uzaklaştırma tedbirinin
uygulanması yerine kendilerine takdir
hakkı tanınan amirlerince, soruşturma
süresince başka bir yere veya göreve tayin
edilerek çoğu zaman ödüllendirildikleri
görülmektedir. Bu durumun en önemli
sebebi; Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun Ek
8. maddesi kapsamında polislerin ancak
disiplin soruşturması sonucunda “memuriyetten men kararı” verilmesi durumunda
görevlerinden uzaklaştırılabileceğine dair
düzenlemedir. İzleme dönemi içerisinde
haklarında disiplin soruşturması yürütülen
(Bkz. Bölüm 3. 3- 7 ve 14 no’lu haberler)
her iki vakada bu tedbirlerden hiçbirisine
başvurulmamıştır. Haklarında soruşturma
yürütülen ya da yargılanan kolluk güçlerinin bu süreler boyunca görevlerine devam
etmesi; aynı zamanda soruşturma ya da
yargılamanın da yürütücüleri oldukları
düşünüldüğünde delil karartma (kayıtların
silinmesi ile ilgili olarak Bkz. Bölüm 3. 34 no’lu haber), delillerin toplanmasını
engelleme, mağdur ve tanıkları üzerinde
baskı kurma gibi eylemleri nedeniyle
soruşturmanın sağlıklı ve bağımsız bir
şekilde yapılmasını da engellemektedir.
İşkence suçu ile mücadelede, işkence ve
kötü muamelenin etkin ve yeterli bir şekilde
soruşturulması ve kovuşturulması en önemli
husustur. İşkence suçunun açığa çıkması
için savcılara ve hâkimlere büyük görevler
düşmektedir. Savcıların mağdurların ifadesini alırken ayrıntılı bir ifade yerine daha kısa
ifadeler ile yetinmesi bazı faillerin soruşturma dışında kalmasına ya da bir kısım delillerin tespit edilmesini engelleyerek delillerin
yok olmasına neden olduğu için soruşturmaların sonuçsuz kalmasına neden olmaktadır.
Yine; işkence suçu kapsamında re’sen soruşturma yürütmeyip, ceza kanununda bile böylesi bir düzenleme olmadığı halde suçu
soruşturmak için yazılı başvuru yapılması
şartı getirilmesi özellikle bir avukat yardımından da yararlanmamış mağdurların suç
duyurusunda bulunmalarını engellemektedir. Uygulamada işkence suçunun daha
başından soruşturulmasını engelleyen bir
husus ta sırf başka bir suçtan sanık olduğu
için aynı zamanda yapılan yargılamalarda
işkence suçu mağduru olduğu ortaya çıkan
kişilerin bu beyanlarının sadece tutanağa
geçirilmesi ile yetinilmesi ve savcılığa suç
duyurusunda bulunulması gerektiği yönünde verilen kararlardır. Farklı bir yargılama
içinde bile olsa işkence suçunu öğrenen
121
savcı ve hâkimlerin bu iddiaları ciddi bularak ve ihbar kabul ederek re’sen harekete
geçmeleri gerekmektedir.
Son yıllarda uygulamada sıkça karşılaşılan ve faillerin bir taktik olarak kullandıkları “karşı dava” işkence ve kötü muamelenin
önlenmesi ve cezasız kalması önündeki en
büyük engellerden biridir. Karşı dava,
işkence faillerinin işkence mağdurlarını
korkutmak ve sindirmek üzere kendilerini
şikâyet eden mağdurlara karşı açtıkları
“kamu görevlisini yaralamak ve hakaret
etmek”, “polise direnme”, “hakaret”, “kamu
malına zarar verme”, “yaralama sonucu tazminat davası” gibi davalardan oluşmaktadır.
(Bkz. Bölüm 3. 3- Fevziye Cengiz ve 2, 16,
22, 31 no’lu haberler). Uygulamada bu türde
açılan davaların sayısındaki artış kaygı vericidir. Bu davalardaki artışın en büyük nedeni ise işkence ve kötü muamele alanında
açılan davaların yıllarca sürmesi ve sonuçsuz kalması gibi akıbetlerine karşılık karşı
dava olarak tanımlanan soruşturma ve davaların savcı ve hâkimler tarafından oldukça
hızlı bir şekilde sonuçlandırılması ve yargılananların çoğunun ceza almasıdır.
ÖNERİLER
Devlet Memurları Kanunu da dâhil
olmak üzere işkence suçunun soruşturulması ve yargılanmasına ilişkin ve özel
kanun/genel kanun ayrım ve tartışmasına
girilmeden diğer kanun ve mevzuatlarda da
işkence suçu, yargılama usulleri ve verilecek cezalar ayrı ve net olarak hiçbir sınırlama getirilmeden düzenlenmelidir. Adalet
Bakanlığı tarafından hâkim ve savcılara
suçun tasnifi, uygulamada birlik sağlanması, karışıklıkları önleme gibi amaçlarla eğitim verilmesi sağlanmalıdır.
İzin sistemi, işkence suçu (TCK madde 9495) ve zor kullanma yetkisinin aşılması (TCK
madde 256) dışında kanunda yer alan işkence
ve kötü muamele kapsamında değerlendirilebilecek diğer suçlar için de kaldırılmalıdır.
Sadece işkence suçu fiilini işleyen değil
bu suçun işlenmesine engel olmayarak,
gerekli denetimleri yapmayarak suçun veya
suçluların ortaya çıkarılmasını engelleyen
amir konumundaki kolluk güçleri ile gerçeğe aykırı rapor düzenleyerek işkencenin
belgelendirilmesini engelleyerek soruşturulmasına mani olan, yanlı yönlendiren
doktorlar (usulüne uygun muayene etmediği ve muayene sonuçlarını uygun kaydetmediği gerekçesiyle 15 doktor hakkında
açılan dava için (Bkz. Bölüm 3. 3- 10 no’lu
haber) ve kurum/kuruluşlar da soruşturma
kapsamına alınmalıdır.
Suç duyurusunda bulunulduğu veya
ihbar ile öğrenildiği andan itibaren savcılar
tarafından derhal olay yerine gidilerek
keşif yapılması, delillerin toplanması ve el
konulması sağlanmalı, mağdur lehine delillerin toplanmasına, tanıkların dinlenmesine önem verilmelidir. Kanun veya ilgili
düzenlemeler ile işkence suçu kapsamında
özel görevli Savcıların ve personelin istihdamı sağlanmalıdır.
İşkence suçunun zamanaşımına uğramaması için ek ve etkili tedbirler alınmalı, bunlar yasal güvenceye kavuşturularak aksi davranışta bulunan, işi geciktiren, yazışmalar
gibi işlemleri zamanında yapmayanlar hakkında adli ve idari yaptırımlar getirilmelidir.
Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
245/ek fıkra maddesinde yer aldığı üzere
işkence ve kötü muamele suçlarından dolayı
verilen cezaların para cezasına çevrilmesi,
ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması gibi tedbirlere çevrilemeyeceğine
ilişkin yasal güvenceler yeniden getirilmelidir.
Disiplin soruşturmaları bağımsız ve
tarafsız kişi veya kurullar tarafından yapılmalı, görevden uzaklaştırma tedbirleri için
disiplin soruşturması açılması şartı aranmaksızın memuriyetten men, görevden
122
uzaklaştırma gibi yaptırımların caydırıcılık
açısından bağımsız ve tarafsız kişi ve
kurullarca haklarında işkence suçundan
soruşturma açılan tüm kişilere adil yargılanma haklarını engellemeyecek bir şekilde
sürekli olarak uygulanması sağlanmalıdır.
İstatistikler daha ayrıntılı bir şekilde
tutulmalıdır. Örneğin mağdurlar veya avukatları tarafından yapılan suç duyurusunda
işkence ve kötü muamele olarak tespit edilmiş başvuruların kaç tanesinin daha sonra
“işkence” suçundan açıldığına dair daha
özel veriler eklenmelidir.
Hakkında işkence ve işkence kapsamında değerlendirilen diğer suçlardan cezai
soruşturma açılanlar hakkında otomatikman disiplin soruşturması açılması şeklinde düzenlemeler yapılmalı, her iki soruşturma kapsamında yargılananlar soruşturma veya yargılama süresince görevlerinden
uzaklaştırılmalıdır. Bu tedbirin uygulanması, amirlere veya soruşturmacılara tanınan takdir hakkının kullanımına ya da herhangi bir şarta bağlı olmaksızın herkes için
açık ve net bir şeklide uygulanmak üzere
yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Halen Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasından ötürü bağımsızlığı ve tarafsızlığı kamuoyunda çok tartışmalı olan Adli Tıp
Kurumunun uygulamadaki resmi bilirkişilik
tekeli kaldırılmalı, CMK’da düzenlendiği
şekilde üniversite, araştırma hastaneleri gibi
diğer sağlık kuruluş ve kişilerinin de resmi
bilirkişi olarak tanınması, karar verirken kullanılması için tedbirler alınmalıdır. Var olan
düzenlemeler kapsamında adli tıp birimlerinin ve uzmanlarının sayısının azlığı dikkate
alınarak bu birim ve kişilerin sayısının ve
kalitesinin artırılması için gerekli bütçe ve
eğitim vs. gibi düzenlemeler yapılmalıdır.
İşkence failleri ile soruşturmayı yürüten
savcı ve idari amir arasındaki hiyerarşik
ilişki, failin çalıştığı kurum ya da birim
tarafından soruşturmanın yürütülmesi
soruşturmaların bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürmekte olup bir an önce adli
kolluk sisteminin kurularak etkin bir şekilde çalışmasına yönelik düzenlemeler yapılmalı, disiplin soruşturmasını failin hiyerarşik üstleri yerine bağımsız kişi ve kurullar
tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır.
Mağdurlara yönelik olarak;
Mağdurların gördükleri işkence ve kötü
muamele nedeniyle yaptıkları sağlık ve
tedavi masrafları karşılanarak, mağdurların
ücretsiz bir şekilde sağlık hizmetlerine
ulaşmaları sağlanmalı tıbbi ve psiko-sosyal
destek sağlanarak, ailelerini ve yakınlarını
da kapsayacak bütüncül bir rehabilitasyon
hizmeti sunulmalıdır.
Sadece ceza ve idari yargıda getirilen
nakdi tazminat müessesinin yararlanmak
isteyen mağdurlara adli yardım hizmeti,
harçlardan muafiyet tanınma gibi güvenceler getirilmelidir. Tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı kaldırılmalıdır.
Çocuklara ilişkin ceza infaz kurumlarının sayısı artırılarak, çocukların kendilerinden büyük tutuklu ve hükümlülerle aynı
odalarda tutulmalarına son verilmelidir.
3.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
SUÇLARINA İLİŞKİN
SONUÇLANAN DAVA ve
SORUŞTURMALAR
1- Urfa’nın Bozova ilçesinin Küpeli
köyünde 15 Haziran 2003’te düğünde silah
sıkıldığı gerekçesiyle köye gelen bir astsubayın köylüleri, 5 saat yüzüstü yatırması ve
silahların yerini söylemeleri için 4 çocuğa
işkence yapması ile ilgili köylülerin açtığı
davada Urfa 1. Ağır Ceza Mahkemesi karar
verdi. Mahkeme, adli tıp raporlarıyla
işkence gördükleri ve vücutlarında darp
izleri bulunduğu ispatlanan İ.H.T., B.T,
S.V.T. ve S.T.’nin ‘İşkence görmediğini,
sopa ile yaralandığını’ iddia ederek, işken-
123
ceci Astsubay Ş.G’.nin her çocuğa 740’ar
TL tazminat ödemesine karar verdi.
(“Mahkemeye göre sopa ile dövmek
işkence değil!”, www.evrensel.net,
08.02.2011)
2- Eskişehir 1. Sulh Ceza Mahkemesi,
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'a
yumurta atarak protesto eden Tevfik Caner
Ertay ve Yakup Çetinkaya adlı öğrencilere,
''kamu görevlisine görevinden dolayı alenen
hakaret'' ettikleri gerekçesiyle 7 bin 80'er
lira para cezasına mahkûm ederek hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı
verdi. Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi
ise 5 Nisan'da görülen karar duruşmasında
ise 13 Mart 2009'da açılış için kente gelen
Başbakan'ı protesto eden Özgürlük ve
Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Gençlik
Muhalefeti üyeleri Can Büyükşahin, Taylan
Alhas, İnan Güçlü, Can Aydemir Sezer,
İsmail Aldış, Murat Güleryüz, Anıl Genç ve
Samet Polat'ı bilirkişi raporunun aksi yöndeki görüşüne rağmen "kamu görevlisine
hakaret"ten 14'er ay hapse mahkûm etti;
daha sonra cezayı, 11 ay 20 gün hapse indirdi ve sanıkların bir yıl denetime alınmalarına karar verdi. (“Eskişehir'de Yargı
"Yumurta Atma"yı Hak Saymadı”,
www.bianet.org, 07.04.2011)
3- Şırnak'ın İdil İlçesi'nde 2008 Ekim
ayında meydana gelen olaylar sırasında gözaltına alınırken ve gözaltında iken işkence
gördüklerini Adli Tıp raporları ile kanıtlayan Mehmet Bayram, Mehmet Salih Geçgel,
Hüsnü Doğan, Musa Bayram, Hasan
Elarslan ve Yusuf İnan'ın adlı kişilerin, F.
A., M. K. ve D. M. S. isimli 3 polis hakkında
açtığı davada Midyat Ağır Ceza Mahkemesi
sanık F. A. isimli polisin "tehdit" suçuna
ilişkin eylemlerinin "kanunda suç olarak
tanımlanmamış olması" nedeniyle CMK'nın
22372-a maddesi uyarınca beraatine karar
verirken, yine sanıklar F. A. M. K. ve D. M.
S.'nın "üzerlerine atılı yaralama suçuna ilişkin eylemlerinin hukuka uygunluk sınırları
içerisinde yapılmış olması" nedeniyle
CMK'nun 223/2-d maddesi uyarınca ayrı
ayrı beraatine karar verdi. (“Mahkeme 'raporlu işkence'yi hukuka uygun buldu”,
www.diclehaber.com, 02.05.2011)
4- Sakarya Barosu avukatlarından A.A.
27 Haziran 2008 tarihinde Akyazı Kuzuluk
Beldesi Kavşağı'nda yanında bir meslektaşı
ve müvekkili ile birlikte aracıyla giderken
burada kontrol yapan jandarma ekibince
durdurularak kanunsuz bir şekilde üstü ve
aracı arandı. Bunun üzerine Avukat A.A’nın
İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı manevi
tazminat davasında hizmet kusuru oluştuğu
kanaatine varılarak Avukat A. A’nın meslek
onurunun zedelendiği gerekçesiyle İçişleri
Bakanlığı'nın 2 bin TL tazminat ödemesine
karar verildi. Temyiz yolu açık bırakılan
kararı, Danıştay da onadı. (“Jandarmanın
üzerini aradığı avukat yüzünden içişleri
bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm
oldu”, www.istanbulbarosu.org.tr,
16.05.2011)
5- 9 Ekim 2009 tarihinde yapılan gösteriler sırasında polis tarafından atılan gaz
bombalarından birinin evinin içine düşmesi sonucu gazdan etkilenerek hastaneye kaldırılan Hakkârili D.B, avukatı Fahri Timur
aracılığıyla Van 2. İdare Mahkemesi’nde
açtığı tazminat davasını kazandı. Mahkeme
Anayasanın 125. maddesine dayanarak
İçişleri Bakanlığı'nın davacıya 3 bin TL
maddi tazminat ödemesine karar verdi.
(“Polisin 'orantılı gaz'ına mahkemeden
emsal karar”, www.diclehaber.com,
18.05.2011)
6- Küçükçekmece’de çalınan bir araçtan
dolayı 2 Şubat 2004’te gözaltına alınan ve
124
yer gösterme işlemi için İkitelli’ye götürülüp “iz bırakmayacak şekilde” dövülen
daha sonra Oto Hırsızlık Büro Amirliği’ne
getirilerek işkence ve kötü muameleye
maruz bırakılan C.B’nin şikâyetiyle açılan
davada, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi
karara vardı. Dava sonucunda sanık polis
memurları Mustafa Erdoğan ve Müjdat
Arslan’ı, “Suçun işleniş biçimi, sanıkların
amaçları, suç kastlarının yoğunluğu, zarar
ve tehlike olasılığını” dikkate alarak 2 yıl
6’şar ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme
sanıkların cezasında herhangi bir indirim
uygulamadı. İki polis memuru 2 yıl 6’şar ay
da memuriyetten men edildi. (“2 polise
işkence cezası”, www.milliyet.com.tr,
19.05.2011)
7- Valilik Defterdarlık Muhakemat
Müdürlüğü 15 Şubat'ta Mersin'de yapılan
gösteriler sırasında gözaltına alınıp tutuklanan ve yargılamaları devam eden 5
çocuktan 5 bin TL'lik polis aracının camlarını kırdıkları gerekçesiyle 25 bin TL para
cezasının ödenmesini istedi.
(“Yargılamaları devam eden 5 çocuk için
25 bin liralık ceza!”,
www.diclehaber.com, 21.05.2011)
8- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle 5 Mart 2008'de Van'ın Erciş İlçesi'nde
düzenlenen yürüyüşte polisin kafasına copla
vurması sonucu yaşamını yitiren Mehmet
Deniz'in karar duruşması Erciş Ağır Ceza
Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada
Deniz’in ailesi ve avukatı Baran Bilici hazır
bulundu. "Yaralamak suretiyle adam öldürmek" ile suçlanan sanık polisin katılmadığı
duruşmada, Deniz ailesinin avukatı Baran
Bilici, 3 yıldır devam eden dosyada, sanık
polisin mahkûm edilmesini istedi. Mahkeme
heyeti, yargılanan polisin Mehmet Deniz'in
ölümüne neden olduğuna dair belge ve bulguların bulunmadığı, tanık ifadelerinde
çelişki olduğu yönünde hüküm beyan ederek
sanık polisin beraatına karar verdi. Avukat
Baran Bilici, dosyayı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'ne götüreceklerini söyledi.
(“Mehmet Deniz'i öldürmekle suçlanan
polise beraat”, http://www.diclehaber.com,
02.06.2011)
9- Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde bazı
cinsel suçlardan tutuklu ve hükümlüler,
kendilerine kötü muamele ettiğini ileri
sürdükleri infaz koruma memurları Z.G.,
S.M., T.B., Y.R.O.’dan şikayetçi oldu.
Adalet Bakanlığı’nın şikâyet üzerine görevlendirdiği müfettişlerin raporu doğrultusunda; açığa alınan ve haklarında soruşturma başlatılan 4 infaz koruma memuru, sorgularının ardından sevk edildikleri Rize
Adliyesi’nde kötü muamelede bulundukları
suçlamasıyla tutuklanarak görev yaptıkları
Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde özel bir
koğuşa konuldu. (“Mahkumlara eziyet
eden 4 gardiyan parmaklık arkasında,
http://www.radikal.com.tr, 05.07.2011)
10- İHD Diyarbakır Şubesi, MazlumDer,
Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları
Vakfı (TİHV), Diyarbakır Tabip Odası ve
KESK Diyarbakır Şubeler Platformu tarafından ’26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve
İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ dolayısıyla ortaklaşa düzenlenen etkinlikler çerçevesinde Diyarbakır’ın çeşitli noktaları ve billboardlara polisin orantısız güç kullandığını
gösteren afişler asıldı. Afişler Diyarbakır
1.Sulh Ceza Mahkemesi’nin ’Devletin askeri
ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama’ fiilini
düzenleyen TCK’nın 301/2 maddesi gerekçe
gösterilerek verilen kararla toplatıldı.
(“Diyarbakır'da işkence karşıtı afişler toplatıldı”, http://www.radikal.com.tr, 24.06.2011)
11- "KCK" adı altında yargılanan ve
Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
125
bulunan aralarında Şırnak Milletvekili
Selma Irmak'ın da bulunduğu 6 kadın
tutukluya, askeri ve siyasi operasyonların
durdurulması için yaptıkları açlık grevi
nedeniyle bir ay görüş yasağı cezası verildi.
Yapılan itiraz üzerine Diyarbakır 2. Ağır
Ceza Mahkemesi, Diyarbakır İnfaz
Hâkimliğinin ret kararında usul ve yasaya
aykırılık bulunmadığını, itirazların CMK
271 ve 4675 sayılı yasanın 6. Maddesi gereğince reddine" karar verdi. (“Tutuklu vekile görüş yasağı”, http://www.evrensel.net,
22.07.2011)
12- 8 yıl önce mazot kaçakçılığı yapıldığı
iddiasıyla Güneş Piyade Karakolu’nda
görevli Piyade Asteğmen M.H.İ. komutasında erler B.Ç., A.B. ve M.Ç’nin Sarıçime
köyüne düzenledikleri baskında kötü muameleye uğrayan Fettah Ülgen Erciş, Ağır
Ceza Mahkemesi’nin 12 Ocak 2009’da askerlere “kötü muamele” suçundan ceza vermesi
ile Van 2’nci Bölge İdare Mahkemesi’ne 10
bin TL maddi, 20 bin TL de manevi olmak
üzere toplam 30 bin TL’lik tazminat davası
açtı. Mahkeme, Erciş Ağır Ceza
Mahkemesi’nin verdiği karara uygun olarak,
Asteğmen M.H.İ. ile erler B.Ç, A.B ve
M.Ç’nin Fettah Ülgen’e kötü muamelede
bulunduklarının ortaya konduğuna dikkat
çekerek, Milli Savunma Bakanlığını 20 bin
TL manevi tazminata mahkûm etti. (“Mazot
kaçakçısı askerden işkence tazminatı alacak”, http://gundem.milliyet.com.tr,
03.08.2011)
13- Sakarya Valiliği, Başbakan
Erdoğan’ın 12 Şubat’ta Valiliği ziyareti
esnasında bölgede görev yapan SEDAŞ’a
ait araçtaki arıza ekibinde yer alan A.T,
S.Ç ve A.C’yi yere yatırarak arayan Kocaeli
Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube
Müdürlüğü’nde görevli 5 polis hakkında
talep edilen soruşturma izni isteğini reddetti. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının,
soruşturma için gereken iznin verilmemesi
üzerine Sakarya Bölge İdare Mahkemesi’ne
yaptığı itirazın da reddedilmesi üzerine,
polisler hakkındaki soruşturmada takipsizlik kararı verildi. (“Vatandaş yatıran polise takip yok!”, http://www.radikal.com.tr,
16.09.2011)
14- Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde 1992
yılında polisin müdahale ettiği izinsiz bir
gösteride, banka görevlisi Mithat Kutlu'nun
başına aldığı darbe sonucu ölümüyle ilgili
haklarında dava açılan 52 polis memuru
beraat etti. Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklar katılmazken, olayda
yaşamını yitiren Kutlu'nun ve sanıkların
avukatları hazır bulundu. Mahkeme heyeti,
TCK'nın “adam öldürmek” suçunu kapsayan 448. maddesi uyarınca 30'ar yıla kadar
hapis cezası istenen sanıkların “üzerine
atılı suçu işledikleri sabit olmadığından”
beraatlarına ve Mithat Kutlu'nun ölümü
olayının fail veya faillerinin tespiti ile haklarında gereğinin yapılması için Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. (“19 yıldır
yargılanan 52 polis beraat etti”,
http://www.radikal.com.tr, 05.10.2011)
15- 29 Aralık 2010'da Midyat Devlet
Hastanesi'nde hasta bir mahkûmu, “hasta
mahremiyetine aykırı” diyerek jandarmaların yanında muayene etmeyen
Mulamahmutoğlu hakkında; hekimlerin
tutuklu ve hükümlüleri muayenelerinde;
hasta ve hekimin yalnız kalmasını önleyen
"Üçlü Protokol’e uymadığı gerekçesiyle
TCK'nin 257. maddesi gereğince, 'görevini
kötüye kullandığı' iddiasıyla üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılması için açılan
davada beraat kararı verildi (“Hekimin Üçlü
Protokole Karşı Zaferi”, http://bianet.org,
02.11.2011)
126
16- Zonguldak'ta 2009'da acemilik
dönemini tamamlayan asker Osman
Aslı’nın(20), dağıtım izni için gittiği
İstanbul Avcılar'da sokakta yürürken “bali
çektiği” gerekçesiyle gözaltına alınarak
götürüldüğü Firuzköy Karakolu'nda kamera olmayan tek odada bot bağcığıyla kendini kalorifer borusuna astığı iddia edilmiş
ve polis memuru M.G.' hakkında
Küçükçekmece 1. Sulh Ceza
Mahkemesi'nde "basit görevi ihmal" suçundan 3 yıla kadar hapis cezası ile dava açılmıştı. Dava 03.11.2011 tarihinde sonuçlandı. Savcılık soruşturması sırasında Adli
Tıp Kurumu'ndan gelen raporda, bali çektiği iddia edilen Aslı'nın kanında ve idrarında uyuşturucu maddeye rastlanmadığı,
asılma sonucu öldüğü ve vücudunda darp
izleri olduğu belirtilmesine, kamerasız
odada tutulması ve kalorifer demirinin
kopmasına rağmen hiç ses duymadıklarını
söyleyen diğer 6 polisin çelişkili ifadelerine
rağmen Mahkeme M.G.'ye "basit görevi
ihmal" suçundan 10 ay hapis cezası vererek
cezayı 6 bin lira para cezasına çevirdi.
Ailenin avukatı Cüneyt Acer, kararı temyiz
edeceklerini belirterek, diğer polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını
belirtti. (“Bu ölüm hiç 'basit' değil”,
http://www.sabah.com.tr, 04.11.2011)
17- Feride Kaya, Çorum’da 2002’de
gözaltına alındığı jandarma karakolunda
Selahattin Köse ve Neşet Şakrak tarafından
darp ve işkenceye maruz kaldığı ve işkence
gördüğü halde hakkında “darp ve cebir izi
olmadığına” yönelik rapor hazırlayan 2
doktor hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve dava açılmıştı. Farklı hastanelerden
alınan, kalıcı rahatsızlıkları da ortaya
koyan raporları ve tanık anlatımları ile
yapılan suç duyurusu sonucunda açılan
davada 9 yıl sonra karar verildi. Çorum
Ağır Ceza Mahkemesi yapılan yargılama
sonucunda “Gözaltına alınan Feride
Kaya’nın gözaltında kaldığı tarihte kötü
muameleye maruz kaldığı hususunun kabul
edildiği ancak katılana kötü muamelede
bulunan kişilerin söz konusu iki sanık
olduğuna dair mahkemece tam bir kanaat
oluşmadığı, bu hususun şüpheli kaldığı”
belirtilerek, “şüpheden sanık yararlanır
ilkesi gereğince sanıkların beraatlarına,
Kaya’ya işkenceye rağmen “sağlam” raporu
veren doktorlar Fatih Sarıoğlu ile Muzaffer
Aymergen’in davalarının ise 7,5 yıllık
zamanaşımı süresi dolduğu için ortadan
kaldırılmasına” karar verdi. (“İşkence var,
cezası 9 yıldır yok”, http://gundem.milliyet.com.tr, 05.12.2011)
18- 10 Mart 2011 tarihinde tartıştığı
eşini şikâyet etmek için Çorlu Cumhuriyet
Polis Merkezi’ne giden T.A.’yı önce yüz
yüze, ardından cep telefonu mesajı ve telefonla taciz eden polis memuru Gizlihan
Barutçu hakkında Çorlu 2. Sulh Ceza
Mahkemesi’nde “cinsel taciz suçundan”
açılan davanın 6.duruşmasında; sanık polisin daha önce de bir öğretmeni taciz ettiği
ortaya çıkmasına rağmen en alt sınırdan
125 gün hapis cezası verildi. Daha sonra
ceza 2 bin 500 TL para cezasına çevrilerek
para cezasının 5 taksitle ödenmesine karar
verildi. (“Karakolda tacize taksitli para
cezası”, http://haber.gazetevatan.com,
17.12.2011)
19- "Dini inancım gereği askerlik yapmayacağım" diyerek vicdani reddini açıkladığı için Kasımpaşa Askeri Cezaevi'nde
tutulan Muhammed Serdar Delice'ye yönelik şiddet iddiaları üzerine Askeri Savcılık
soruşturma başlattı. Soruşturma dosyasına
Delice'nin şiddet gördüğünü kanıtlayan
kamera kayıtları da konuldu. Askeri
Savcılığın, Delice'nin dün ifadesini aldığı
ve Adli Tıp Kurumu'na sevk ettiği öğrenil-
127
di. Delice, psikiyatri ve göz muayenesi için
ilgili bölümlere sevk edilirken, ayrıca dün
cezaevinde keşif yapıldı. Keşfe, askeri savcının yanı sıra Delice'nin avukatı Davut
Erkan da katıldı. (“Vicdani retçi Delice'ye
şiddet kamerada”,
http://diclehaber.com.tr,19.12.2011)
20- Hakkâri’de DTP'nin kapatılmasının
protesto edildiği eylemde, polisin kitleye
müdahalesi sonrasında Seyfullah Turan
adlı çocuğun kafasına öldüresiye dipçiklerle vuran ve tepkilere neden olan özel harekât polisi Bahadır Turan'a "kasten yaralama" suçundan açılan ve Isparta’da görülen
davanın karar duruşmasında savcı, esas
hakkındaki mütalaasında, özel harekât
polisinin, "kasten yaralama" suçundan 5
yıldan az olmamak üzere hapisle cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme ise taksirle
yaralama suçundan 6 ay hapse mahkûm
ettiği polisin cezasını önce vücutta kemik
kırılması meydana geldiği için 9 aya çıkarttı, daha sonra ise zor kullanma sınırının
kasıt olmadan aşılması halinde cezanın
indirileceği hükmünü dikkate alarak, 7 ay
15 güne indirdi. Heyet, polis memuru
Turan'ın mahkemeye karşı "saygılı" tutumu
ve pişmanlığını gerekçe göstererek, iyi hal
indirimi de yaptı. 6 ay 7 gün olarak belirlenen ceza, polisin iyi hali gerekçe gösterilerek hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kapsamına da alındı. (“Mahkemeden
dipçikçi polise ödül!”,
http://diclehaber.com.tr, 24.12.2011)
21- 30 Aralık 2009 tarihinde saat 08.00
sularında Kocatepe Camii kapalı otopark
duvarına “Türkiye bizimdir, ABD defol”
yazılı afişler asmak isteyen ve bu sırada
polis ve özel güvenlik tarafından coplanan,
yerde sürüklenen ve yere çarpılan Seçkin
Taygun Aydoğan, Melis Ciddioğlu, Şahin
İmğa adlı üç gencin görüntüleri ulusal bir
haber kanalının kameraları ile çekilip gösterilmesine rağmen daha sonra gençler
hakkında “görevli memura hakaret ve
direnme” suçlamasıyla Ankara 20. Asliye
Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın karar
duruşmasında hâkim Hüseyin Öztuğral
gençlerin gözaltı sırasında “kendilerini
yere atarak” polise direndiklerini gerekçe
göstererek bu suçlardan dolayı ayrı ayrı
toplam 1 yıl 7 yıl hapis cezası vererek, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verdi. (“'Kendilerini yere atıp'
direndiler hapis cezası aldılar”,
http://gundem.milliyet.com.tr, 27.12.2011)
22- "Adnan Hoca" olarak bilinen Adnan
Oktar'ın grubuna yönelik operasyonda gözaltına alınan Müstak Berker, Kartal İş,
Halil Hilmi Müftüoğlu, Tarkan Yavaş,
Burak Abacı ve Gökalp Barlan’a işkence
yaptıkları iddiasıyla İstanbul 7. Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılanan dönemin eski
polis müdürü Adil Serdar Saçan ile 7 emniyet görevlisi sanık Mahkemenin oy çokluğuyla verdiği kararda “işkence suçunu işlediklerine dair cezalandırılmalarına yeterli
her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunamadığı” gerekçesiyle ayrı
ayrı beraatlerine karar verdi. Karara muhalefet şerhi koyan üye hakim Sinan Çelikal,
Adil Serdar Saçan'ın 11, Ahmet Erdoğan'ın
9, Vedat Mercan'ın 2, Serdal Akça'nın da
bir kez işkence suçundan cezalandırılması
gerektiğini belirterek, beraat yönündeki
çoğunluğun görüşüne katılmadığını bildirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
hazırlanan iddianamede, mağdur ve müştekilerin, kamuoyunda “Adnan Hocacılar”
olarak bilinen gruba yönelik çalışmalar
sonucunda 12 Kasım 1999 tarihinde gözaltına alındıkları ve suçlamaları kabul etmeleri için kötü muameleye maruz bırakıldıklarını öne sürdükleri belirtiliyordu.
İddianamede, söz konusu tarihte Organize
128
Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde
görevli sanıkların, 27 kişi için ayrı ayrı
olmak üzere 3 ile 12 yıl arasında hapis
cezası öngören ve “işkence yapma” suçunu
düzenleyen TCK'nın 94. maddesi uyarınca
cezalandırılmaları isteniyordu. (“'Adnan
Hoca'cılar işkence görmemiş”,
http://www.radikal.com.tr, 29.12.2011)
3.4.1. DEĞERLENDİRME
İşkence ve kötü muamele alanında
Türkiye’de yaşanan en önemli sorun, cezasızlık olgusudur. Cezasızlıkla etkin mücadele, soruşturmanın ve yargılamanın her
aşamasında geçerlidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi işkence ve kötü muamele suçlarından soruşturma ve dava açılması başlı
başına cezasızlıkla mücadele etmek için
yeterli değildir. Uygulamada cezasızlık
olgusu kapsamında en temel sorun alanı
zamanaşımı konusunda yaşanmaktadır.
BM İşkenceye Karşı Komite, Türkiye’ye
işkence suçları için zamanaşımı müessesini
kaldırmasını tavsiye etmiş olmasına rağmen Türkiye bu konuda özel bir düzenleme yapmaktan kaçınmıştır. Nitekim işkence ve işkence suçu kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar68 diğer suçlar gibi
zamanaşımı bakımından TCK’nın genel
hükümlerine tabidir. Yalnızca TCK’nın
77/1-c maddesinde düzenlendiği üzere;
işkence ve eziyet suçunun siyasal, felsefî,
ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli
olarak işlenmesi halinde yani “insanlığa
karşı işlenen suç” olarak değerlendirilmesi
durumunda eylem zamanaşımına tabi
68. Bkz. 2. İşkence ve Kötü Muamele İddiaları
Kapsamında Devam Eden Soruşturma ve
Davalar Bölümü Değerlendirme başlığı
altında Değerlendirme bölümü parag.1
değildir. Oysa işkence suçu bütün dünyada
kabul edildiği ve uluslararası belgelerde de
düzenlendiği üzere zaten insanlığa karşı
işlenen bir suçtur. Böyle bir durumda
işkence suçunun hangi saikle işlendiği
önemli olmayıp aynı zamanda toplumun
bir kesimine ya da tek başına bir bireye
uygulanması açısından bizce fark yoktur.
Bu sebeple 77 maddedeki düzenlemenin
işkence suçu ve işkence suçu kapsamında
değerlendirilmesi gereken suçlar için de
geçerli olması gerekmektedir.
İşkencenin cezasız kalması ve suçun
zamanaşımına uğramasının diğer bir
önemli nedeni de; işkence suçunda genel
yargılama usullerinin uygulanmasıdır.
1412 sayılı Mülga CMK’nın 7/ ek maddesi
ile daha önce işkence suçlarına ilişkin
yargılamaların acele işlerden sayılacağı ve
duruşmalar arasında zorunluluk bulunmadıkça 30 günden fazla ara verilemeyeceği
düzenlenmişken 5271 sayılı CMK’da
böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Böylelikle özellikle büyük şehirlerde aralarında tutuklu olmayan sanıkların da
bulunduğu davalarda 5-6 ay sonrasına
verilen duruşmaların yapıldığı yargılamalar görülmüştür. Zamanaşımı süresinin
hesaplanmasında; soruşturma, kovuşturma ve temyiz aşamasına ait süreler bütünü ile dikkate alındığından en azından
kovuşturma aşamasına yönelik bu tedbirlerin tekrar yürürlüğe girmesi atılacak ilk
adımlardan biri olabilir. Daha sonrasında
ise uygulamada temyiz aşamasına geldiğinde zamanaşımına uğrama tehlikesi
olan ya da zamanaşımına uğrayan davalar
düşünüldüğünde en azından soruşturma
aşamasına yönelik olarak bu aşamanın
belirli sürelerle sınırlandırılarak soruşturmanın derhal ve ivedilikle sonuçlandırılmasını sağlayacak yasal güvenceler getirilmelidir. Uygulamada faillerin ve suçun
üstünkörü soruşturularak bir an önce
129
soruşturmanın kapatılmasına yönelik
suiistimallerle de karşılaşmamak için bu
aşamaların hepsinin denetimi sağlanmalı,
aşamalar titizlikle takip edilmelidir.
Yine; yürütülen soruşturmaların etkinliği
ve yeterliliğinin denetimi sağlanarak
uygulamada yargılama aşamasında sıkça
karşılaşılan delil toplama, tanıkların dinlenilmesi, adli tıp raporlarının alınması
vs. gibi aslen soruşturma aşamasında
yapılması gereken işlemlerin de yapılması
sağlanarak yargılamaların uzun sürmesi,
davanın zamanaşımına uğraması engellenebilinecektir. Yine uygulamada soruşturma savcıları tarafından eksik veya taraflı
deliller (sadece sanık lehine) toplanarak
eksik yürütülen soruşturmalar sonucunda
suçun doğru tasnif edilmemesinden kaynaklı açılan davalarda görevsizlik kararı
verilmesinden ötürü yargılamanın uzaması da işkence suçunun zamanaşımına
uğramasına neden olan önemli sebeplerden biridir.
Caydırıcılık konusunda önemli bir
mekanizma olan rücu mekanizması69 iç
hukukumuzda düzenlenmiş olmasına rağmen izleme döneminde işkence suçu sonucunda ödenen tazminatlar için kamu görevlilerine rücu edildiğine dair bir örnek yoktur.
3.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
SUÇLARINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI
1- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a
2006 yılında yumurta attığı gerekçesiyle
yargılanan 9 sanığa verilen 12 ay hapis
cezası, Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından
bozuldu. Yargıtay, sanıkların cisim attığını
ve cisim atmanın cebir suçu kapsamına girdiğine hükmetti. (“Yargıtay Emsal
"Yumurtladı"”, www.bianet.org,
24.02.2011)
Zamanaşımına ilişkin olarak gerek
soruşturma gerekse kovuşturma aşamasına
yönelik olarak yargılamayı hızlandıracak
tedbirlerin ve yasal güvencelerin getirilmesi şart olmakla birlikte asıl işkence ve
işkence suçu kapsamındaki diğer suçların
zamanaşımına tabi olmamasıdır.
2- Başta Mehmet Haberal olmak üzere
bazı Ergenekon sanıkları tarafından haklarında ikinci kez tazminat davası açılan
hâkimlerle ilgili Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi, 'görevsizlik' kararı verdi.
Mahkeme kararının gerekçesinde; davanın
CMK 141. maddesinde bahsedilen koruma
tedbirlerinin uygulanmasından kaynaklanan, tazminat istemine ilişkin olduğu,
CMK 141. ve 144. maddeleri gereğince bu
davalarda ağır ceza mahkemelerinin görevli
olduğuna değinildi. Kararda, CMK'da yapılan değişiklikle hâkimler ve savcılar hakkındaki tazminat davalarının Hazine aleyhinde açılacağı vurgulandı. Daire Başkanı
Şerife Öztürk ile üye Ayşe Çevikbaş ise
karara muhalefet etti. CMK 141. maddedeki düzenlemenin devletin sorumluluğuna
dayalı tazminat istemine ilişkin olduğunu
savunan iki üye, söz konusu davanın
hâkimlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin
açıldığını, 6110 sayılı yasayla değişik
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
573. maddesi gereğince Yargıtay'ın görevli
olduğunu öne sürdü. (“Yargıtay, hâkimlere tazminat davasında hatadan döndü”,
www.zaman.com.tr, 04.05.2011)
69. Anayasa madde 40/3, 129/5 ve Devlet
Memurları Kanunu madde 13/1
3- Mart 2000’de Burdur’un Bucak
İlçesi'nde büyükbaş hayvan çaldıkları
iddiasıyla gözaltına alınan 17 köylüden Ali
ÖNERİLER
130
Macit, Tahir Yıldız, Salih Duran ve Yunus
Gürbüz’ün jandarmada gördükleri ağır
işkence nedeniyle açılan ve 2008’de sonuçlanan davada Mahkeme; sanıklardan Bucak
Jandarma Bölük Komutanı Jandarma
Astsubay Başçavuş Hikmet Batur ile
Jandarma Astsubay Başçavuş Sedat Şükrü
Anafarta ve Jandarma Astsubay Başçavuş
Mustafa Turguz'a 2'şer yıl hapis, 1'er yıl da
kamu hizmetinden mahrumiyet cezası vermişti. Yargıtay tarafından yapılan temyiz
incelemesi sonucunda verilen cezalar az
bulunarak bozuldu. Mağdurlardan 59
yaşındaki Salih Duran’ın koynuna yılan
sokulmuş ve başına poşet geçirilmiş, bu
işkenceler neticesinde Duran akli dengesini yitirmişti. Yoğun elektrik verilen, başına poşet geçirilen bir diğer mağdur Ali
Macit ise işkencenin neden olduğu sağlık
sorunları yüzünden yaşamını yitirmişti.
(“Yargıtay, 'yılanlı işkenceye' 2 yıl cezayı
az buldu”, http://www.firatnews.ws,
03.10.2011)
4- Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1998
yılında “polis darbeleri nedeniyle kalp
krizi geçiren” ve bu durum adli tıp raporuyla da sabit olan Metin Yurtsever’in ölümüyle ilgili davada son noktayı koydu.
Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi, otopsi
tutanağı ve raporları inceleyerek
“Mahkememiz ölüme yol açan etkili eylemlerin bu aşamada meydana getirildiklerini
kabul etmiştir” diyerek “başka bir nedenin
birleşmesi ile ölümün gerçekleşmesi” kapsamında yedi polise beşer yıl ceza verirken
temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza
Dairesi, Yerel Mahkeme kararını,
“Yaraların hangi sanık ya da sanıklarca
meydana getirildiğini gösterir kesin kanıt
bulunmadığı” gerekçesiyle bozdu. Dava
tekrar Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne
gönderildi. Mahkeme ilk kararında direnince dosya Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, 12
yıldır süren davayı Yargıtay 1. Ceza
Dairesi’nin polisler lehine verdiği hükmünü doğru bularak Yerel Mahkeme’nin kararını bozdu. Böylece polisler beraat etti.
(“Sanık polislere Yargıtay koruması”,
http://www.radikal.com.tr, 26.11.2011)
5- PKK’ya yardım ve yataklık suçlamasıyla 2002’de gözaltına alınan ve Mardin
Emniyet Müdürlüğü’nde Bayram Ural,
Nazım Ege, Abdulkadir Özer, Levent
Birsel ve Hanife Şennur Pat isimli biri
kadın 5 polis tarafından işkence yapılan
Hamdiye Aslan davasında Yargıtay 8. Ceza
Dairesi, “Yeterli delil yok ve Aslan’ın
vücudundaki işkence izleri bünyesinden
kaynaklı da olabilir” gerekçesiyle polisler
için beraat kararı veren Mardin 2. Ağır
Ceza Mahkemesi’nin bu kararını bozdu ve
“İşkencenin sabit olduğu gözetilerek sanıkların sorumlulukları belirlenip sonucuna
göre mahkûmiyet gerekmektedir” dedi.
(“İşkenceci Yargıtay'a takıldı”,
http://www.radikal.com.tr, 03.12.2011)
6- 20 yaşındaki İlkay Taşdemir, “basit
hırsızlık” suçlamasıyla 6 Ağustos 2002 tarihinde saat 04.50 sıralarında gözaltına alınarak önce Kadıköy Emniyet Müdürlüğü’ne,
ardından da Gayrettepe Emniyet
Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği’ne
götürüldü. Elleri arkadan kelepçeli halde
tutulan Taşdemir’in aynı günün akşamı 5.
kattan atlayarak intihar ettiği öne sürüldü.
Olayın ardından İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan
aile, polislerin “ölüme sebebiyet vermek”
ve “işkence sonucu adam öldürmek” suçlarından yargılanmalarını isterken
Başsavcılık, “işkence sonucu ölüm” iddiasıyla yapılan başvuruyu takipsizlik ile
sonuçlandırdı. Takipsizlik kararına yapılan
itiraz ise kabul edilmedi. “İşkence sonucu
131
ölüme sebebiyet vermek” suçuyla ilgili ise
herhangi bir karar verilmedi. Savcılık,
polisler İsmail Ağırtan ve Murat Demir
hakkında “adli görevi ihmal” suçlamasıyla
18 Haziran 2003 tarihinde İstanbul 12.
Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açtı.
Dava, 25 Nisan 2005 tarihinde iki polis
hakkında verilen beraat kararıyla sonuçlandı. Karar, Taşdemir ailesinin avukatları
Gülizar Tuncer ve Kadriye Doğru tarafından temyiz edildi. Ancak Yargıtay, “zaman
aşımı” gerekçesiyle dosyayı ortadan kaldırdı. (“Önce beraat sonra zamanaşımı”,
http://www.ozgur-gundem.com,
30.12.2011)
3.6. AİHM’DE SONUÇLANAN
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE
DAVALARI
1- Mersin'de 1997'de gözaltına alındıktan sonra polislerin işkencelerine maruz
kalan 2 kişinin dönemin TBMM İnsan
Hakları Komisyonu'na mektup yazması
sonucu açılan kamu davasının zaman aşımına uğratılması ile AİHM'ye giden davada Türkiye, davanın zaman aşımına uğratılmasından dolayı 62 bin lira tazminat
ödemeye mahkûm oldu. Kararın
Yargıtay'ın davanın temyiz aşamasını uzatması yüzünden kaynaklandığı bildirildi.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, dosyanın 7 yıl 6
aylık zaman aşımı süresi tamamlandıktan
(24.11.2004) 21 gün sonra; 15.12.2004'te
davayı ortadan kaldırdı. İki müşteki iç
hukuk yolları tükendiği için 2005'te davayı
AİHM'ye götürdü. AİHM, 2009'da "Adil
yargılanma yapılmadığı" gerekçesiyle
Türkiye'yi 30 bin Euro (62 bin TL) tazminata mahkûm etti. Avukat Serkan Ulufer,
"Yargıtay'ın onama kararında 21 gün gecikmesinin bedeli öncelikle işkenceciler cezasız kaldı. Sonra ülkemize 62 bin liraya mal
oldu." dedi. (“AİHM, Türkiye'yi mahkûm
etti”, www.zaman.com.tr, 13.01.2011)
2- Türkiye 2010'da 47 ülkenin tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde
(AİHM) hakkında en fazla mahkûmiyet
kararı çıkan ülke oldu. Mahkeme
Türkiye hakkında 278 karar verdi.
Bunların 228'inde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiğini tespit eden mahkeme sadece dokuz dosyada ihlal olmadığına kanaat getirdi (“Türkiye AİHM'de
2010 İhlal Şampiyonu”,
www.bianet.org, 28.01.2011)
3-01.02.2011 AİHM’de sonuçlan davalar
CASE of DESDE v. TURKEY
(Application Number 23909/03)
CASE of YAZGUL YILMAZ v. TURKEY
(Application Number 36369/06)
CASE of EBCIN v. TURKEY
(Application Number 19506/05)
CASE of MEHMET YILDIZ and OTHERS v.
TURKEY (Application Number 14155/02)
4- AİHM, 16 yaşındayken, gözaltında
bulunduğu sürenin ikinci gününde,
çocuk şubesinde görevli bir komiserin
emriyle "işkence görüp görmediğinin
ispatı bahane edilerek rızası dışında
bekâret kontrolüne tabi tutulan Yazgül
Yılmaz’ın kötü muameleye uğradığına
ve ''Türkiye'nin, suçlanan yetkililerle
ilgili olarak etkili bir soruşturma yapmadığına oybirliği ile karar verdi.
Mahkeme Türkiye'nin, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) kötü
muamele ve işkencenin yasaklanmasıyla
ilgili 3. maddesini ihlal ettiğine karar
verdi. Türkiye, Yılmaz'a 47 bin TL
manevi tazminat ödeyecek. (“AİHM
Gözaltında Bekâret Kontrolünü
Mahkum Etti”, www.bianet.org,
01.02.2011)
132
5- F Tipi cezaevlerinin kapatılması istemiyle Aralık 2000'de gerçekleştirilen bir
eylemde polis şiddetine maruz kalan avukat Gülizar Tuncer'in AİHM’e yaptığı başvuru sonucunda "örgütlenme hakkı" ilkesinin çiğnendiği ve Tuncer'e yönelik onur
kırıcı muamelenin gerektiği şekilde soruşturulmadığı tespit edilerek ihlal kararı
verildi. Mahkeme, başvurucuya giderler
dâhil 18 bin 100 Euro (36 bin 200 TL)
manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
(“Türkiye Kitap Yasağı ve Eylemciye
Şiddetten Mahkum”, www.bianet.org,
08.02.2011)
6- 1966 doğumlu Ali Moghaddas,
Türkiye'den Yunanistan'a kaçmak isterken
sahil güvenlik tarafından 2008 yılında gözaltına alınmış, İran Halkın Mücahitleri
Örgütü üyesi olması nedeniyle, İran'a teslim edilmesi halinde ölüm ve işkence riskiyle karşı karşıya olmasına rağmen Irak'a
sınır dışı etmesini gerekçe göstererek
AİHM’e başvurmuştu. AİHM, Türkiye'nin
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5.
Maddesinin 1, 2 ve 4. maddelerinin ihlal
ettiğine hükmederek mahkeme masrafları
da içinde olmak üzere 12 bin 500 Euro
maddi tazminat ödemesini kararlaştırdı.
(“AİHM, Türkiye'yi haksız buldu”,
www.zaman.com.tr, 15.02.2011)
7- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), 1999’da Komünist Parti üyesi
olma suçlamasıyla gözaltına alınan Serdar
Güzel’in işkence ve uzun tutukluluk iddiasıyla açtığı davada Türkiye’nin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve
kötü muameleyi yasaklayan 3, özgürlük ve
güvenliği garanti altına alan 5., adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. ve etkili baş-
vuru hakkıyla ilgili 13. maddesini ihlal
ettiğine ve Güzel’e 48 bin 500 Euro tazminat ödenmesine karar verdi. (“Türkiye’den
48 bin Euro tazminat”,
www.milliyet.com.tr, 16.03.2011)
8- AİHM'de hakkında en çok "ihlal"
kararı verilen ülke olan Türkiye, 2010
sonunda bekleyen toplam dosya sayısı 15
bin 200'le de ikinci sırada yer aldı. Rusya,
40 bin 300 dosya ile birinci. AİHS 3. maddesi işkence yasağıyla ilgili ihlal kararlarının yıllara göre dağılımı şöyle: 2004'te 16,
2005'te 28, 2006'da 28, 2007'de 47, 2008'de
57, 2009'da 56, 2010'da 59. (“Türkiye 15
bin 200 Dosya ile AİHM'de İkinci”,
www.bianet.org, 11.04.2011)
9- 2007 yılında Diyarbakır'da askerlik
yapan E.P, garnizonu izinsiz terk etmesi
nedeniyle birlikteki yüzbaşı tarafından
Askeri Ceza Kanunu'nun disiplin cezalarını düzenleyen 171. maddesi uyarınca, 7
gün hapse mahkûm edildi. İtiraz başvurusu
yüzbaşının birlikteki üssü konumundaki
albay tarafından da reddedilince E.P, 7 gün
süresince, kışla içerisindeki nezarethanede
alıkonuldu. E.P, bunun üzerine AİHM'e
başvurdu. AİHM, özgürlükten yoksun
bırakma kararlarının ancak yetkili bir
yargı organı tarafından verilebileceğini, bu
karara yönelik itirazın da yine ancak yargı
organınca görüşülmesi gerektiğini belirterek, askeri makamlar tarafından verilen
özgürlükten yoksun bırakmaya yönelik
kararların askerler arasında "Disko" olarak
tabir edilen disiplin koğuşu uygulamasının
insan hakkı ihlali olduğuna ve Türkiye'nin
9 bin avro tazminat ödemesine karar verdi.
(“Türkiye "Askeri Disko"dan Mahkum”,
http://bianet.org, 09.08.2011)

Benzer belgeler