EGİAD Yarın 28. Sayı
Transkript
EGİAD Yarın 28. Sayı
2 (*L$'<$5,12&$.m (*L$'<$5,12&$.m ñÁLQGHNLOHUocak 11 4 %$ì.$1 7 <$<,1<,/',=/$5, .$3$..218687¶5.ñ<((.2120ñ6ñ 8 7ÖUNL\H\HQL\ÜOGDQXPXWOX 18 $NGHQL]nLQ<ÜOGÜ]Ü<HQLGHQ3DUOD\DFDNPÜ" '(0ñ57$ì¶ONHPL]NUL]LJHULGHEÜUDNWÜDQFDNGÖQ\D HNRQRPLOHUL\ÜOÜQGDGD]RUODQDFDN <25*$1&,/$5NUL]GHQWRSDUODQPD\ÜOÜROGX .(67(//ñ7ÖUNL\HNÖUHVHOELUDNWÐUHGÐQÖíWÖ 7¶5.0(12ï/8\ÜOÜNUL]LQ\DUDODUÜQÜVDUPDNODJHÁWL nGHHWNLOHULQLKLVVHGHFHðL] 087/8(VQDIÜQXPXGX\ÜOÜQDNDOGÜ 7%%\ÜOÜQGDNUHGLKDFPLEÖ\ÖGÖnGHGHGHYDP HWPHVLEHNOHQL\RU <$6('\ÜOÜ7ÖUNL\HLÁLQEÖ\ÖPHEHNOHQWLVL 92%\ÜOÜQGDRSVL\RQVÐ]OHíPHOHULQLQGHñíOHPH DÁÜOPDVÜ\ODGDKDÐQHPOLYHEÖ\ÖNELUERUVDRODFDðÜ] 6(.7°53(5$.(1'( 7ÖUNL\H$90nQLQ\DWÜUÜPÖVVÖROX\RU 7HNQRORML0DUNHWOHU7ÖUNL\HnGHEÖ\ÖNUHNDEHW\DíÜ\RU 3Z&o7ÖUNL\HnGH$90\DWÜUÜPODUÜnGHGHYDPHGHFHNp $<'+HGHInWHPLO\DUnOÜN\DWÜUÜPGHðHULQHXODíPDN %0'7/PL"'RODUPÜ"(XURPX"$90NLUDODUÜQGDGÐYL]NXUX ELOPHFHVL 7ÖUNL\HnQLQ3DUOD\DQ<HQL<ÜOGÜ]Ü3HUDNHQGH6HNWÐUÖ 78 .$3$..21868 8 6(.7°53(5$.(1'( %$ì$5,°<.¶6¶ $/,ì9(5ñì0(5.(=/(5ñ *DOOHULD 6HOZD\2XWOHW3DUN (JH3DUN%DOÁRYD )RUXP%RUQRYD $OÜíYHULíPHUNH]OHULQGH\HQLWUHQG<DíDP0HUNH]LROPDN %$ì$5,°<.¶6¶*¶5&$125$/ m6LPFLW\nLJHUÁHðHGÐQÖíWÖUGÖ$90nOHUHm2GDNnODQGÜ m$JRUDnLOHEÖ\ÖGÖ .8ì$.7$1.8ì$ï$%('5ñ9(<$ï,=6(57(5 oñ]PLU$QNDUDnGDQX]DN\DíÜ\RUp 7$5ñ+ ñ]PLU7LFDUHW2GDVÜ ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(16$1&$50$58)/8 ñ]PLUnLQYHIDVHPEROÖ6DQFDU0DUXIOX ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(1 (*ñ$'<$5,16$<,2&$. ñPWL\D]6DKLEL (*ñ$'DGÜQD <ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ 7HPHO$\FDQìHQ <D\ÜQ<ÜOGÜ]Ü*XUXEX $GQDQ$OWXð (URO'XUDQ7DQWHNLQ 0DKUX*ÖUHO 1LOJÖQ°]WÖUN °]ÖPñOWHU'HPLUFL ñ16$1.$<1$./$5, *ÖQÖPÖ]GH<ÐQHWLPYH/LGHUOLN <(1ñ8)8./$5 *ÖQH\$IULND7ÖUNLíDGDPODUÜQÜEHNOL\RU .¶/7¶56$1$7 6DKQHWR]XQXELU\XWWXSLU\XWWX +8.8. ñíVDðOÜðÜYHJÖYHQOLðLLOHLOJLOL\HQLVWDQGDUWODU *(=(/ñ0*°5(/ñ0 .XOD 6325 %X]SDWHQL 7(.12/2-ñ %ODFNEHUU\ )$<'$/,%ñ/*ñ/(5 ,QFRWHUPV 8OXVODUDUDVÜ7LFDUHWLQ7HPHO.XUDOODUÜ'HðLíWL 63257$5ñ+ñ .DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ )$<'$/,%ñ/*ñ/(5 ñí<DíDP'HQJHVL 02'$ o*ÐUÖQWÖNRNXVXp ¶<(/(5ñ0ñ=ñ7$1,<$/,0 )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 6RUXPOX<D]ÜñíOHUL0ÖGÖUÖ YH<D\ÜQ.RRUGLQDWÐUÖ 3URI'U0XVWDID7DQ\HUL <D\ÜQ'DQÜíPD.XUXOX $KPHW<HQHU°]NHVHQ$KPHW.DSODQ $OL(NEHU<ÜOGÜUÜP$UGD.ÖÁÖNHUFL\HV $\GÜQ%LOJLQ%HWÖO(OPDVRðOX %ÖOHQW=DULI&DQ%RVRU&HPDO6HYJL &HPDOHWWLQ°]GRðDQ¡HWLQ*ÖUHO 'HQL]6LSDKL(URO<DUDí *ÐQÖO6R\RðXO+DPGL7ÖUNPHQ +DVDQ(JH7ÖWÖQFÖRðOX+LOPL¡ÜQDU ñOKDQ%LOJHKDQñO\DV°]JÖYHQ ñVPDLO8ðXUDO.HPDO(UWDQ0HKPHW$N\DU 0HULK$N0XDPPHU%DíNDQ1D]LI8OXVR\ 1HFDWL%DKÁHFL1HGLP$WLOOD1HY]DW'ÐQPH] 2UNDQ6Ð]HU°PHU'LQÁHU 3URI'U0XVWDID7DQ\HUL5HKD$WDNDQ 6HOLP7ÖUVHQ6HUDS=H\EHN,KODPXU 6HUGDU.Ü]ÜN6XQD\$NÁD6XQ ìHEQHP%XUVDOÜ7XUDQ*ÐNVDQ 8IXN7ÖUN\ÜOPD] <ÐQHWLP<HUL 3XQWDñí0HUNH]L6RNDN1R.DW $OVDQFDNñ=0ñ5 7HO)D[SE[ HJLDG#HJLDGRUJWU ZZZHJLDGRUJWU 5ÐSRUWDMYH(GLWRU\DO+D]ÜUOÜN 0&HPDO7ÖNHO6HGD*ÐN(VUD6H\LUGHQ 1LKDO°]NHQ.XWD\*ÖURFDN 7DVDUÜPYH%DVNÜ *ÐUVHO<ÐQHWPHQ 1HILVH<,/',=72581 %DVÜP<HUL Tükelmat$ì 6RNDN1R¡ÜQDUOÜñ=0ñ5 7HO (*ñ$'<$5,1(*ñ$'nÜQ\HUHO\D\ÜQ RUJDQÜGÜU'HUJLGH\D\ÜQODQDQ JÐUÖíOHULOJLOL\D]DUODUDDLWROXS (*ñ$'nÜQJÐUÖíOHULQL\DQVÜWPD] ñ]LQVL]DOÜQWÜ\DSÜODPD] ,661r %DVNÜ7DULKL 2FDN <HUHOVÖUHOL\D\ÜQ 7 Değerli EGİAD Yarın Okuyucuları; Yeni bir EGİAD döneminde üstlenmiş olduğumuz görev için başta EGİAD’ın gerçek sahipleri üye dostlarımız olmak üzere destek veren herkese şükranlarımızı sunuyoruz. 11. Dönem Yönetim Kurulu olarak sorumluluklarımızın farkında olarak derneğimizin ulaşmış olduğu başarı çıtasını daha da yukarılara çıkarabilmek için var gücümüzle çalışacağız. Bu anlamda 20. yılını kutlayan derneğimizin bugünlere ulaşmasında payı olan, başta bayrağı devraldığımız Geçmiş Dönem Başkanımız Sayın Cemal Elmasoğlu ve 10. Dönem Yönetim Kurulu arkadaşlarım olmak üzere, Yönetim Kurulu Başkanlarımız ve Yönetim Kurullarına, Danışma Kurulu Başkan ve üyelerine teşekkürü bir borç biliriz. Ekip olarak sahip olduğumuz iş ve dernek tecrübelerimize güveniyor, daha iyisini yapmak için başta üyelerimiz olmak üzere katkı koyacak tüm taraflarla işbirliği içinde olmaya çalışıyoruz. 6 Kasım 2010 tarihinde seçilen Yönetim Kurulumuz ilk iş olarak EGİAD’ın gururu olan Yarın Dergimizin hazırlıklarına başlamış ve bu amaçla Yayın Yıldızı Grubu’nu oluşturmuştur. Geçmiş dönemde bu görevi özveri ile yürüten Yayın Kurulu Başkanı üyemiz Sayın Reha Atakan, Nurten Akyazılılar ve SBA firması yetkilileri üyemiz Mustafa Köstepen, Emre Sarıgedik ve Bahadır Ülküsayar ile emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Şu anda elinizde olan dergimiz de yine bir ekip çalışmasının en güzel örneğidir. EGİAD Yarın, yeni yüzü ve zengin içeriği ile değerli üyemiz Cemal Tükel’in liderliğinde Tükelmat’ın usta haber, tasarım ve basım ekibinin eseri olarak ortaya çıkmaktadır. İçerik ve reklam çalışması amatör ruhla profesyonel kaliteyi bir araya getiren çok dinamik bir ekip olarak EGİAD’ın içinden doğan Yayın Yıldızı Grubu’nun sorumluluğunda yürümektedir. Yönetim Kurulu üyemiz Nazif Ulusoy başta olmak üzere büyük bir özveri ve heyecanla çalışan üyelerimiz Nilgün Öztürk, Adnan Altuğ, Özüm İlter Demirci, Mahru Gürel ve Erol Tantekin arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. Yayın Yıldızı Grubu’na destekleriyle dergimizin içeriğine önemli katkılar sağlayan üyemiz Hasan Ege Tütüncüoğlu’na da teşekkür ediyoruz. Değerli EGİAD Yarın Dostları, Bu dönemde dergimizde İzmir’i ve Ege’yi daha çok bulacaksınız. Dönemimizdeki tüm söylem ve faaliyetlerde olacağı gibi, adımıza yakışır şekilde “Gençlik ve İş Adamlığı” ön planda olacak. Birbirinden değerli konuk yazarların görüşlerini; sektör analizlerini; önemli dosya konularını; kültür, spor ,sanat yazılarını ve derneğimizden haberleri bulacağınız EGİAD Yarın dergimizin üç ayda bir düzenli olarak hazırlanacak her sayısı yayınlandıktan sonra özel bir toplantı ile kamuoyuna tanıtılacaktır. Dergimizin yayın politikasının ana hatları her biri kendi alanında uzun yılların deneyimine sahip İzmir basın yayın dünyasının seçkin isimlerinin yer aldığı Yayın Danışma Kurulu tarafından belirlenmekte ve denetlenmektedir.Tarafsızlık, bilimsellik, etik değerlere saygı ve özgür düşünce temel ilkelerimizi oluşturmaktadır. Her sayıda daha nitelikli bir dergi ile karşınıza çıkmaya çalışırken bizlere yapıcı eleştiri ve önerileri ile yön gösteren Yayın Danışma Kurulu en büyük katkı ve desteği sağlamaktadır. Kendilerine teşekkürü borç biliyoruz. 2011 yılının size, ülkemize ve milletimize sağlık, mutluluk ve esenlikler getirmesi dileğiyle sevgi ve saygılar sunarım. Temel Aycan Şen Yönetim Kurulu Başkanı 8 (*L$'<$5,12&$.m .$3$..21868 Türkiye 11 \HQL\ÜOGDQXPXWOX +HGHI\DíD\DQYHJHOLíHQELU \DWÜUÜPHNRQRPLVL WDíÜ\DPD\DFDNODUÜNDGDUWDíÜ HWHNOHULQHGROGXUDQODUÜQROGXðX JOREDOELUEDORQXQYDUROGXðXGD RUWD\DÁÜNPÜíROGX%LOJHLQVDQ HGDVÜ\ODÖONHOHUHYHXOXVODUDUDVÜ NXUXPODUDNUHGLQRWXYHUHQ NXUXPODUÜQQHNDGDUJÖYHQLOLU ROGXðXEXQDJÐUH\DWÜUÜPNDUDUÜ DODQ\DWÜUÜPFÜODUÜQGDQHNDGDU \DQÜOGÜðÜ\LQHEXQRNWDGDRUWD\D ÁÜNWÜ(OEHWWHNLX]XQX]DGÜ\D DÁÜNODPDODU\DSPDNGDRODVÜ DPD\HQL\ÜODJLUHUNHQ7ÖUNL\H HNRQRPLVLQLQ\HQLGHQFDQODQPD\D 3HNLEXQRNWD\DQHGHQYHQDVÜO EDíODGÜðÜGDELUJHUÁHN JHOLQGL"$VOÜQGDEXQXQWHNELUFHYDEÜ YH\ÜOODUÜQGDXðUDGÜðÜ EXOXQPX\RU$%'ILQDQVVHNWÐUÖQGH HNRQRPLNND\ÜSYH]DUDUODUÜ EDíOD\DQYHYDWDQGDíÜQLVPLQLELOH ER\XQFDNDSDWPDNLÁLQXðUDíDQ VÐ\OHPHNWH]RUODQGÜðÜm0RUWDJDJHn 7ÖUNL\H\ÜOÜQÜLVHGDKDL\LPVHU LOHEDíOD\DQNÖUHVHONUL]ÐQFH ELUKDYDLÁLQGHJHÁLUHFHNJÐ]ÖNÖ\RU EDQNDODUÜDUGÜQGDQGDSL\DVDODUÜ 7ÖUNL\HnQLQ\HQL\ÜOGDNLEHNOHQWLYH HWNLOHUNHQ\DíDQDQERUÁVDUPDOÜYH KHGHIOHULQLñ]PLUnLQJHOHFHðLQHLOLíNLQ KLVVHGLOHQmNRUNXnKDYDVÜ\DWÜUÜPGDQ SODQODPDODUÜVL]GHðHUOLo(*ñ$' LVWLKGDPDLKUDFDWWDQLWKDODWDNDGDU <DUÜQpRNX\XFXODUÜLÁLQDUDíWÜUGÜN ELUÁRNDODQGDNHQGLQLJÐVWHUGL %XQGDQVRQUDLVHVHUEHVWSL\DVD EKONOMİDE PLANLAMA VE HNRQRPLVLQLVDYXQDQHQOLEHUDO BEKLENTİLER ÖONHOHULQELOH\HULJHOGLðLQGH Türkiye, 2007-2013 yıllarını kapsayan GHYOHWÁLELU\DNODíÜPLÁLQGHHNRQRPL ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) DUJÖPDQODUÜQÜKD\DWDJHÁLUGLðLELU tarafından hazırlanan ‘9.Kalkınma Planı’ ile sürdürülebilir bir büyümeyle GÐQHPHJLULOGL ekonomisini güçlendirmeyi; yabancı 7DELNLEXGÐQHPGHKHUNHVNHQGL LÁLQHGÐQÖSPXKDVHEHVLQL\DSDUNHQ yatırımları çekerek yeni istihdam olanakları yaratmayı, ihracat odaklı bir 7ÖUNL\HnGHGHVDQD\LFLVLQGHQ büyüme ile 2023 yılında dünyanın ilk WÖFFDUÜQDHVQDIÜQGDQPHPXUXQD 10 büyük ekonomisi arasına girmek NDGDUELUÁRNNHVLPEXLíWHQQDVLELQL için yol almayı hedeflemişti. DOPÜíROGX$VOÜQGDEXVÖUHÁWH Fakat yapılan kalkınma planının Aslında dünya genelindeki ticaret hacminin artacağı yönündeki beklentiler bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye için sevindirici gibi gözükse de; kriz öncesinde yaşanan pembe tablonun ortaya çıkması uzun yıllar alacağa benziyor. (*L$'<$5,12&$.m 12 hemen ardından yaşanan global kriz, her alanda olduğu gibi bu plandaki rakamları da bir nebze olsun revize etmeyi gerektirmiş; sıkı mali politikaların ve sektörel bazda teşvik ve paketlerin uygulanmasına çalışılmıştı. Bu süreçte 2001 yılında yaşadığı krizden kendine pay çıkartan ve dili yanan Türkiye, döviz kurunu sıkı şekilde baskı altına almış; özellikle ithalata dayalı ekonominin yavaşlamasını önlemek için iç tüketime hız vermeye çalışmıştı. DPT’nin Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın 2011 Yılı Programı’nda yaşanan süreçle ilgili olarak; gelişmekte olan ülkelerin, yaşanan krizden gelişmiş ülkeler kadar etkilenmediği belirtilerek; gelişmiş ekonomilerin yüzde 3,2 oranında küçüldüğü 2009 yılında yüzde 2,5 oranında bir büyüme performansı kaydettiği aktarılmıştı. Aynı planda bu farkın 2010 ve 2011 yıllarında da devam etmesi, gelişmiş ekonomilerin söz konusu yıllarda yüzde 2,7 ve yüzde 2,2 oranlarında büyüme kaydetmesi, gelişmekte olan ekonomilerde ise büyümenin yüzde 7,1 ve yüzde 6,4 ile yüksek seviyelerde devam etmesi beklendiğine dikkat çekilerek, “Dünya ekonomisinde canlanma büyük ölçüde beklentilerle uyumlu olarak devam etmekle birlikte, çeşitli risklerin varlığını koruduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde tüketim harcamaları, kriz sırasında alınan önlemlerle bir miktar canlanma göstermiş fakat söz konusu önlemlerin sona ermesi ile tekrar düşüşler Gelişmiş ülkelerin tamamında işsizlikteki artış talebin canlanmasını ve büyüme hızını yavaşlatmaktadır. Bunun yanında işsizliğin gelmiş olduğu yüksek seviye nedeniyle, ekonomide gelir kaybına uyumun gecikmeli etkisinin talebe yansıması ile talepte bir düşüş yaşanması ve büyümenin durması tehlikesi bulunmaktadır. kaydetmiştir. Tüketici güveninin halen düşük seviyelerde seyretmesi ve düşen hane halkı gelirleri tüketimin artmasını engellemekte, gelişmiş ekonomilerde büyümenin pozitif fakat düşük seviyelerde gerçekleşmesine yol açmaktadır. Bu ülkelerin çoğunda kamu açıkları ve işsizlik yüksek seviyelerini korumaktadır. Söz konusu sorunlar, oluşturduğu sosyal baskının yanı sıra, yeni önlem alanını daraltmakta ve sürdürülebilir büyümeye geçiş için risk oluşturmaktadır. Bu ülkelerde büyümenin kalıcılığı için istihdam artış hızında bir yükselme yakalanması gerekmektedir. Gelişmekte olan ekonomilerde ise yüksek büyüme ve istihdam artışları kaydedilmektedir. Bu ülkelerin finansal sistemlerinde ciddi sorunlar yaşamaması, krizden daha az etkilenmelerini sağladığı gibi, maliye politikası uygulamalarının daha rahat sonuca ulaşmasına imkan tanımıştır. 2009 yılında büyük düşüşler kaydeden petrol ve emtia fiyatlarının 2010 yılında artarak kriz öncesi düzeylerine yaklaşması, 2011 yılında ise küresel talebin bir miktar yavaşlaması ile yatay bir seyir izlemesi beklenmektedir. Petrol ve emtia fiyatlarındaki belirgin düşüşün yanı sıra talepte yaşanan daralma, 2009 yılında tüketici fiyat artışlarının tarihsel ortalamalarının oldukça altında gerçekleşmesine yol açmıştır. 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerde tüketici fiyatları yüzde 5,2 oranında artarken, gelişmiş ülkelerde yüzde 0,1 gibi düşük bir oranda artmış, bazı gelişmiş ekonomilerde deflasyon riski ortaya çıkmıştır. Tüketici enflasyonunun, 2010 yılında ekonomik toparlanma ile 2009 yılına göre bir miktar artış gösterse de emtia ve petrol fiyatlarının enflasyonist baskı oluşturmaması, talebin düşük seyri ve atıl kapasitelerin varlığı nedeniyle uzun dönemli ortalamaların altında kalması ve yıl sonunda gelişmiş ülkelerde yüzde 1,4 gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 6,2 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. 2011 yılında ise büyümenin sürmesine karşın, talebin ılımlı bir seyir izlemesi nedeniyle dünya genelinde tüketici enflasyonunun 2010 yılına göre bir miktar yavaşlayacağı tahmin edilmektedir” ifadesine yer verildi. BEKLENTİLER ARTIŞ YÖNÜNDE Aslında dünya genelindeki ticaret hacminin artacağı yönündeki beklentiler bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye için sevindirici gibi gözükse de; kriz öncesinde yaşanan pembe tablonun ortaya çıkması uzun yıllar alacağa benziyor. DPT’nin bu planda dikkat çektiği en önemli başlıklardan birisi de bu oluyor. Şöyle ki, 2011 yılı programı için yapılan değerlendirmede, küresel ticarette canlanma olduğu belirtilerek, şu açıklamada bulunuluyor: “2010 yılında dünya ekonomisinde kaydedilen toparlanmanın en önemli sürükleyicisi olmuştur. 2009 yılında yüzde 11 oranında gerileyen dünya ticaret hacminin, 2010 yılında yüzde 11,4, 2011 yılında ise yüzde 7 oranında artması beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin ticaret hacimlerinin gelişmiş ülkelere göre 2009 yılında daha az gerilediği, 2010 yılında ise daha yüksek oranda arttığı görülmüştür. Söz konusu farkın 2011 yılında da devam edeceği ve gelişmekte olan ülkelerin daha yüksek ticaret hacmi artışı kaydedeceği öngörülmektedir. 2009 yılında belirgin düşüşler yaşayan ticaret fiyatlarının 2010 yılında söz konusu kayıpları bir ölçüde karşılanmakla beraber kriz öncesi düzeylere ulaşılamayacağı öngörülmektedir. 2009 yılında, ABD doları bazında yüzde 6,1 oranında gerileyen mamul mal fiyatlarının mevcut kapasite fazlası nedeniyle 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 3,1 ve yüzde 1,4 gibi düşük oranlarda artması beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde 2009 yılında yüksek seviyelere ulaşan işsizlik oranları 2010 yılında daha da yükselmiştir. 2009 yılında gelişmiş ekonomilerin tamamında yüzde 8 olarak gerçekleşen işsizlik oranının, 2010 yılı sonunda yüzde 8,4 olarak gerçekleşmesi Euro Bölgesi ve ABD ekonomilerinde ise sırasıyla yüzde 9,7 ve yüzde 10,1 ile yüksek seviyelere ulaşması beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerin tamamında işsizlikteki artış talebin canlanmasını ve büyüme hızını yavaşlatmaktadır. Bunun yanında işsizliğin gelmiş olduğu yüksek seviye nedeniyle, ekonomide gelir kaybına uyumun gecikmeli etkisini talebe yansıması ile talepte bir düşüş yaşanması ve büyümenin durması tehlikesi bulunmaktadır.” KAMU ve ÖZEL SEKTÖR HARCANABİLİR GELİRİ ARTIYOR Bu değerlendirmeler sonucunda özellikle ekonominin genel dengesi içinde kamu ve özel sektör harcanabilir gelirinin son üç yılda izlediği çizgi, ilginç bir tabloyu da ortaya koydu. Şöyle ki, Hazine Müsteşarlığı’nın Aralık ayı verilerine göre cari fiyatlarla kamunun harcanabilir geliri 2008 yılında 111 milyar 849 milyon TL iken; 2009’da 99 milyar 133 milyon TL’ye kadar geriledi. Aradan geçen bir sene içinde, yani 2010 yılı sonunda ise bu gelir 131 milyar 594 milyon TL; 2011 için ise 147 milyar 166 milyon TL olarak tahmin edildi. Özel sektörün ise son 4 yıllık harcanabilir gelirine bakıldığında 2008 yılında 830 milyar 677 milyon TL olan rakamın; 2009’da 844 milyar 372 milyon TL’ye yükseldiği görülürken; 2010 yılı sonunda bu rakamın 958 milyar 583 milyon TL olacağı öngörüldü. 2011 içindeki plan ise 1 trilyon 60 milyar TL olacağı yönünde. Peki Türkiye’nin kamu ve özel sektör harcanabilir gelirindeki son dört yıldaki tablosuna karşın dünyadaki durum nasıl? Aslında krizden çıkış için mali tedbirlerin alınması ve kamu açık ve borç stoklarının artması ciddi sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Planda bu söz konusu artışların Yunanistan ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerinde ulaştığı düzeyin AB ekonomisine ilişkin beklentilerin ciddi bir biçimde bozulmasına yol açtığı belirtilerek, “Kamu açıkları ABD ekonomisinde de oldukça yüksek düzeylere ulaşmakla birlikte, ABD ekonomisinde canlanmanın daha hızlı seyretmesi, kamu açığına ilişkin endişelerin arka planda kalmasını sağlamıştır. Gelişmiş ülkelerin genelinde 2011 yılında daha sıkı maliye politikalarının uygulanması beklenmektedir. Böylelikle, gelişmiş ekonomilerde, 2008 yılındaki yüzde 4,7 düzeyinden, 2009 yılında yüzde 10,1 düzeyine yükselen kamu açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla(GSYH)’ya oranının, gerçekleşmesi beklenmektedir. Söz konusu oranın 2010 ve 2011 yıllarında ABD’de yüzde 11,1 ve yüzde 9,7, Euro Bölgesi’nde ise yüzde 6,5 ve yüzde 5,1 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, kriz öncesindeki güçlü mali yapıları nedeniyle kamu dengelerindeki bozulma oldukça sınırlı olmuş ve olumsuz ekonomik etkiler doğurmamıştır. Önümüzdeki dönemde gelişmiş ülkelerde kamu açıklarını azaltıcı politikalar öngörülmekle birlikte, ekonomik canlanmayı yavaşlatmaması için açıkların tedrici bir biçimde azaltılacak olması, kamu borç stoklarının GSYH’ya oranlarının artmaya devam etmesine yol açacaktır. ABD’de 2008 yılında artmaya başlayan genel hükümet borç stokunun GSHY’ya oranını 2010 yılı sonunda yüzde 92,7’ye 2011 yılı sonunda yüzde 99,3’e, 2015 yılında ise yüzde 110,7 gibi yüksek bir orana ulaşması beklenmektedir. Söz konusu oranın Euro Bölgesinde ise 2010 yılında yüzde 84,1’e, 2011 yılında yüzde 87’ye ve 2015 yılında yüzde 89,3’e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin kamu borç stoklarında önemli miktarda bir bozulma beklenmemekte ve önümüzdeki dönemde genel hükümet borç stokundaki artışın sınırlı kalacağı tahmin edilmektedir. Bütün bu veriler ışığında, dünya ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında toparlanmayı sürdürmesi beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde tüketici ve yatırımcı güveninin düşük seyretmesini yanında, dünya (*L$'<$5,12&$.m çapında krize karşı alınan önlemlerin oluşturduğu kamu dengelerindeki bozulmayı giderici uygulamaların hayata geçmesi ve parasal sıkılaştırmanın da başlamasıyla, 2011 yılında küresel büyümenin 2010 yılına göre bir miktar yavaşlayarak yüzde 4,2 oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir” açıklamasında bulunuluyor. 14 DPT’nin Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın 2011 Yılı Programı’nda yaşanan süreçle ilgili olarak; gelişmekte olan ülkelerin, yaşanan krizden gelişmiş ülkeler kadar etkilenmediği belirtilerek; gelişmiş ekonomilerin yüzde 3,2 oranında küçüldüğü 2009 yılında yüzde 2,5 oranında bir büyüme performansı kaydettiği aktarılmıştı. MALİ DİSİPLİN KORUNMALI İş dünyasını tedirgin eden ve 2011 yılına ilişkin beklentileri artıran en önemli noktalardan birisi de seçim döneminin yaklaşıyor olmasıdır. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) ‘2010 Yılı Ekim Ayı Takvimi ve Öngörüler’ başlıklı raporunda 2011 yılının bir değerlendirilmesi yapılarak, “Türkiye ekonomisinin küresel krizden en az hasarla ve hızlı çıkması ve yeniden büyüme sürecine girmesinin ardında yatan temel unsur sağlam kamu göstergeleri olmuştur. Bu nedenle ekonomik performansın sürmesi için mali disiplinin korunması önemli olacaktır. Mali kuralın uygulanmasından vazgeçildikten sonra kamu göstergeleri ve mali disiplin ile ilgili önemli araç bütçe olmuştur. 2011 yılı bütçesi ve makro ekonomik büyüklükleri seçim yılında uygulanacak mali disiplinin şiddetini yansıtacaktır. Hükümet muhtemelen sıkı mali disiplini sürdüren bir bütçe ile yerli yabancı ekonomik aktörlere güven verecektir. Böyle bir 2011 bütçesi faizlerin düşmesi ve TL’nin değerlenmesine katkı sağlayacak, ekonomik beklentilerde iyileşme sürecektir.” ifadesinde bulunulmuştur. Bu durum, yeni yılla birlikte sadece ekonominin değil, aynı zamanda politik argümanların Türkiye için önem kazanacağı olarak de yorumlanabilir. YURT İÇİ TALEP ARTIYOR Yurt içi talebi ve üretimi artırmaya yönelik alınan önlemler, Türkiye ekonomisinin 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren canlanma eğilimine girdiğini ortaya koyuyor. Bu eğilimin 2010 yılında zararlarını kapatmaya çalışan ekonomi için önemine dikkat çeken DPT 2011 planı, şu noktaların altını çiziyor: “Krize karşı alanın mali ve parasal tedbirler sonucunda belirsizliklerin azalması, tüketici güveninin artması, kredi koşullarının iyileşmesi tüketim ve yatırım kararlarını olumlu yönde etkileyerek yurt içi talebi artırmıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde 2009 yılının son çeyreğinde GSYH yüzde 6 oranında artmıştır. Böylece 2009 yılının tamamında GSYH’da daralma, beklentilerin altında kalarak yüzde 4,7 oranında gerçekleşmiş- tir. Ekonomideki canlanma 2010 yılının ilk yarısında artarak devam etmiştir. Bu dönemde sanayi, inşaat, ticaret ve ulaştırma sektörlerinde yüksek oranda katma değer artışları kaydedilmiştir. Diğer taraftan talep yönünden canlanma, özel tüketim ve yatırımlardaki hızlı artıştan kaynaklanmıştır. Stoklardaki artış da büyümeye katkı sağlamıştır. Bunun sonucunda, yılın ilk yarısında GSYH yüzde 11 oranında artmıştır. Yurt içi talep ve üretimdeki artışın yılın ikinci yarısında hız kaybetmekle birlikte devam edeceği ve yılın tamamında GSYH’nin yüzde 6,8 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Büyük ihtimalle büyüme hızı öngörülenin üzerinde gerçekleşecektir. 2009 yılında işsizlik oranı bir önceki yıla göre 3 puan artarak yüzde 14’e yükselmiştir. İşsizlik oranındaki hızlı artışta, sanayi sektörü istihdamında gözlenen yüksek oranlı daralmanın yanı sıra işgücüne katılım oranlarındaki yükselme neticesinde toplam işgücünün artması etkili olmuştur. Bu dönemde, tarım dışı istihdam yüzde 1 oranında azalırken; tarım istihdamının yüzde 4,5 oranında artması nedeniyle toplam istihdam yüzde 0,4 oranında artış göstermiştir. 2010 yılının ilk yarısında ise ekonomik aktivitenin öngörülenin üzerinde artış göstermesi, belirsizleklirin azalması ve istihdamın artırılmasına yönelik alınan tedbirler istihdam olanaklarını artırmış ve işsizlik oranını Temmuz dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,2 puan azalarak yüzde 10,6 seviyesine gerilemiştir. İşsizlik oranındaki azalma, işgücüne katılma oranındaki artışa rağmen gerçekleşmiştir. 2010 yılı Temmuz dönemi itibariyle bir önceki yılın aynı dönemine göre tarım dışı işsizlik oranı, 2,7 puan azalarak yüzde 13,6, genç nüfusta işsizlik oranı ise 3,7 puan azalarak yüzde 19,5 olmuştur. Aynı dönemler itibariyle tarım dışı istihdam yüzde 5,8, ücretli ve yevmiyeli sayısı ise yüzde 7,8 oranında artış kaydetmiştir. İstihdam olanaklarındaki iyileşmeyle birlikte 2010 yılında işsizlik oranının yüzde 12, 2’ye gerilemesi beklenmektedir. Mevsimsel düzeltilmiş verilirle analiz yapıldığında küresel kriz öncesinde (2008 yılının ilk yarısında) yaklaşık yüzde 10 seviyesinde olan işsizlik oranının yüzde 14,8 ile 2009 yılının Nisan ayında en yüksek seviyesine çıktığı görülmektedir. Ancak yukarıda özetlenen nedenlerle işsizlik oranı bu zirve noktasından sonra sürekli bir düşüş göstererek 2010 yılının Temmuz ayında yüzde 11,7’ye gerilemiştir. Eylül ayında işsizlik oranı (*L$'<$5,12&$.m oranının yüzde 7,5 olması beklenmektedir. Küresel krizin ekonomimiz üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla uygulamaya konulan canlandırma paketlerinin de etkisiyle, 2007 yılında yüzde 0,19 olan genel devlet açığının GSYH’ya oranı 2009 yılında yüzde 5,45’e yükselmiştir. 2008 yılına kadar sürekli düşüş gösteren kamu borç stokunun GSYH’ya oranı, kamu açığındaki artışa ve büyümedeki daralmaya bağlı olarak, 2009 yılında artış göstermiştir.”ifadesine yer veriliyor. 16 geçen yılın aynı dönemine göre 2,1 puan düşerek yüzde 11.3’e indi. İşsiz sayısı 2 milyon 934’e geriledi.” AZALAN CARİ AÇIK Ekonomide başlayan canlanmanın bir sonucu olarak cari açığın finansmanında herhangi bir sorunun yaşanmadığına dikkat çekilen planda, yurt dışı kaynaklı belirsizliklerin azalması ile güven ortamının kendini göstermeye başladığına atıfta bulunuluyor. Planda, “2009 yılında ekonomideki daralmaya paralel olarak cari açığın milli gelire oranı bir önceki yıla göre 3,4 puan azalarak yüzde 2,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010 yılının ilk aylarından itibaren yurt içi talep ve üretimdeki artışa paralel olarak ithalatın da hızlı bir artış eğilimine girdiği gözlenmiştir. İhracattaki artışın ise dış talepteki gelişmeler kapsamında sınırlı kalmasıyla cari açık artmaya başlamıştır. Uluslararası mal ve enerji fiyatlarındaki artış ve TL’nin reel olarak değerlenmesi de bu gelişmede etkili olmuştur. Ancak, bu dönemde cari açığın finansmanında herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Ekonomideki canlanma, yurt dışı kaynaklı belirsizliklerin azalması ve güven ortamının tesisiyle 2009 yılının Mayıs ayından itibaren tekrar başlayan rezerv hariç sermaye giriş 2010 yılının ilk sekiz ayında mevduat ve portföy yatırımları ağırlıklı olmak üzere artarak sürmüştür. 2009 yılında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık artış hızı, 2008 yıl sonuna göre yaklaşık 3,5 puan azalış kaydederek yüzde 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmede, küresel krizin etkileriyle iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi ve emtia fiyatlarındaki düşüş belirleyici olmuştur. Diğer taraftan, vergi düzenlemelerinin oluşturduğu fiyat artışının yanı sıra, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yükseliş nedeniyle 2009 yılının son çeyreğinde enflasyonda artış eğilimi başlamıştır. 2010 yılında gıda ve enerji fiyatlarındaki değişimlere bağlı olarak yıllık enflasyon dalgalı bir seyir izlemiş ve Eylül ayı sonunda yüzde 9,2 seviyesine yükselmiştir. Buna karşın çekirdek enflasyon (I endeksi) Mayıs ayından itibaren azalma eğilimine girmiş ve Eylül ayı itibariyle yıllık bazda yüzde 3,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Mevcut görünüm altında yıl sonunda tüketici fiyatları yıllık artış TÜRKİYE, YATIRIMCILARIN DİKKATİNİ ÇEKİYOR Ekonominin öngörülenden daha erken toparlanması ile kamu maliyesi göstergelerindeki iyileşmenin 2010 yılında da sürdüğünün vurgulandığı planda şu açıklamalarda bulunuluyor: “Ekonomik canlanmayla birlikte vergi gelirlerinin öngörülenin üzerinde artması, krize karşı alınan geçici tedbirlerin zamanında ve tedrici olarak kaldırılması sonucunda merkezi yönetim bütçesinde öngörülen iyileşmenin yansımasıyla genel devlet açığının GSYH’ya oranın 2010 yılında yüzde 3,7’ye gerileyeceği tahmin edilmektedir. Yurt içi borçlanmada reel faizlerin yüzde 1’ler seviyesine inmesiyle birlikte genel devlet borç stokunun GSYH’ya oranının 2010 yılında yüzde 42,3 seviyesine gerileyeceği tahmin edilmektedir. Küresel krize karşı izlenen politikalar ve ekonominin gösterdiği dayanıklılığın bir Dünya genelinde yaşanan küresel ekonomik kriz sonrasında Türk hükümetinin ve düşük kur yüksek faiz politikasını savunan ekonomist ve köşe yazarlarının ihracatın ve ihracatçının önemini kavrama yarışına girdi. sonucu olarak, ülke kredi notu dört farklı kredi derecelendirme kuruluşu tarafından çok kısa aralıklarla artırılmıştır. Türkiye’nin risk primi göstergeleri bazı gelişmiş ekonomilerin de altına inmiş ve Türkiye, yatırımcıların daha az riskli kabul ettiği bir ülke olmuştur.” İZMİR VE HEDEFLENEN SEKTÖRLER Tüm bu bilgiler ışığında devletin iyimser bir tablo çizmesi, piyasalardaki kırılganlığı azaltmış ve uzun vadeli yatırım planlarına hem yerli hem de yabancı yatırımcı için öngörülebilirlik sağlandı. Böyle bir ortamda İzmir için hedeflenen yatırım imkânları yeniden masaya yatırılmış ve DPT’nin planına paralel olarak bölgesel çaplı programlar devreye alındı. İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından hazırlanan ‘2010-2013 İzmir Bölge Planı (İZBP) kapsamında İzmir’deki gelişme eksenleri ve anahtar sektörlerin belirlenmesi amacıyla niceliksel ve niteliksel analizler gerçekleştirildi. Hazırlanan plan çerçevesinde, İzmir’de Yükselen ve Stratejik Sektörler Raporu ve İzmir Kümelenme Stratejisinin Geliştirilmesine Yönelik Araştırmalar Sonuç Raporu’nda sektörlerle ilgili analizler yapılarak, şu değerlendirmelerde bulunuldu: “Sektörel analiz raporları ve mevcut durum analizi, niceliksel ve niteliksel analizleri içeren raporlar olarak İZBP çalışmalarına girdi. İzmir’deki sektörel yoğunlaşmalar çerçevesinde, katma değer değişimleri, ihracat ve ithalat oranları, teknoloji düzeyleri ve yenilik kapasiteleri değerlendi ve analiz edildi. Yapılan toplantı, çalıştay ve görüşmelerde niceliksel analizler sonucunda ortayla çıkan sektörler doğrulandı ve paydaşların İzmir’in gelişim sektörleri olarak gördüğü sektörler ortaya kondu. Bu bağlamda yapılmış olan Yükselen Sektörler Araştırması Mevcut Durum Analizi ve arama karar konferansları sonucu ortaya çıkan, İzmir’in ekonomik gelişimini destekleyici, bölge için rekabet yaratacağını düşünülen ve büyük bir potansiyel ile bölgede büyümeyi Amerika Birleşik Devletleri’nden başlayan sonrasında Avrupa, Uzakdoğu ve son olarak tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizi Türkiye’de ihracat dünyasına karşı 6 yıldır uygulanan yanlış politikaların daha net görülmesini sağladı. Son dönemde yaşanan kriz süreci Türkiye’nin ihracata daha fazla önem vermesi gerektiğini bir kere daha ortaya koydu. Türkiye kriz sürecini ihraç pazarlarını koruyarak çeşitlendirmesi gerektiğini öğrendiği bir dönem olarak değerlendirdi. Cumhuriyetimizin ilk kuruluş yılı olan 1923 yılında Türkiye’nin 51 milyon dolar ihracatı bulunuyordu. Türk ihracatçısı Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Arkadaşlar, İthalattan Ziyade İhracattır ki, Memleketi Zengin Yapacak” sözünden hareketle, Türkiye’nin ihracatını 2 bin 600 kattan fazla arttırarak, 2008 yılı sonu itibariyle 132 milyar 35 milyon dolara çıkardı. Küresel ekonomik krizin en yoğun hissedildiği 2009 yılı sonu itibariyle toplam 101.6 milyar dolar ihracata imza attık. EİB kayıtlarına göre Ege Bölgesi 2009 yılında 6,3 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. 2010 yılındaki hedefi ise 8.5 milyar doları yakalayabilmek… Türkiye’de ihracatçıların bir çatı altında toplanması için Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 04 Mart 1937 tarihinde İhracatçı Birlikleri Kuruluş Kararnamesini imzaladı. Bu gelişmenin akabinde 1939 yılında Türkiye’de ilk ihracatçı birliği İzmir’de kuruldu. Bu da Ege Bölgesi’nin ve İzmir’in Türkiye ihracat karakterinde güçlü bir rol üstlenmesini sağladı. Ege Bölgesi’nin, geleneksel ihraç ürünleri çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, tütün, zeytin, zeytinyağı, pamuk ve narenciyenin üretim ve ihracat merkezi olması, Türkiye’de ilk ihracatçı birliklerinin İzmir’de kurulmasıyla birleşince İzmir, Cumhuriyetimizin ilk kuruluş yıllarından itibaren Türkiye’nin ihracatında en önemli merkezi haline geldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk kuruluş yıllarından 1980’lere kadar yaptığı ihracatta Ege Bölgesi dolayısıyla İzmir oransal olarak çok büyük bir payı temsil etti. 1923 yılında Türkiye’nin yaptığı 51 milyon dolarlık ihracattan 43.4 milyon dolar gibi oldukça önemli kısım İzmir’den gerçekleştirildi. 1946 yılında Türkiye’nin ihracatı 215 milyon dolar iken bu ihracatın 123.1 milyon dolarının İzmir’den yapıldı, 1970 yılında Türkiye’nin ihracatı 537 milyon dolar iken, İzmir’in ihracatı 200 milyon dolar seviyesindeydi. Rakamlarda gösteriyor ki Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Ege Bölgesi ve İzmir Türkiye’nin ihracatında önemli bir yere sahip. Diğer bir ifade ile Türkiye ihracatı İzmir’den öğrendi. Türkiye’nin 1980 sonrasında sanayileşme ve ihracata dayalı büyüme modelini benimsemesi ile birlikte Ege Bölgesi’nin Türkiye ihracatındaki payında yüzdesel olarak bir gerileme yaşandı. Ege İhracatçı Birlikleri tarafından kayda alınan ihracat rakamlarına göre 1980 yılında 523 milyon dolar iken, bu rakamın her yıl sürekli artarak 1990 yılında 1 milyar 495 milyon dolara, 2000 yılında 2 milyar 606 milyon dolara, 2005 yılında ise ilk kez 5 milyar doları aşarak 5 milyar 173 milyon dolara yükseldi. 2006 yılı sonunda ise 5 milyar 946 milyon dolara ulaştı. 2008 yılını 7,9 milyar dolar olarak kapatan Ege Bölgesi, 2009 yılında 6,3 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. 2010 yılındaki hedefi ise 8.5 milyar doların üzerine çıkmak. TARIM ÜRÜNLERİNİN BAŞARISI Türkiye’nin toplam ihracatında sadece yüzde 9.8’lik bir paya ulaşabilen tarım ürünleri ihracatı, Ege Bölgesi’nde daha başarılı bir performans ortaya koymakta. Türkiye’nin toplam tarım ürünleri ihracatının yüzde 24’ü Ege İhracatçı Birlikleri aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Bölgeden diğer illerde yerleşik ihracatçı birliklerine kayda aldırılan tarım ürünleri ihracatını da dikkate alırsak, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı içerisinde Ege Bölgesi’nin payının yüzde 30’u buluyor. Ege Bölgesi’nin geleneksel ihraç ürünleri çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, zeytin ve zeytinyağı, pamuk, tütün, narenciye Cumhuriyet tarihimiz boyunca Türkiye’nin ihracatında çok önemli yer tutmuş ve tutmaya da devam etmektedir. 2023’TE HEDEF 100 MİLYAR $ Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İhracat Stratejik Planı’na göre Türkiye’nin 2023 yılında bir başka ifade ile Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümündeki ihracat hedefi 500 milyar dolar. Ege Bölgesi ise bu hedefin 100 milyar dolarlık bölümünü gerçekleştirmeye odaklandı. .$3$..21868 TÜRKİYE İHRACATI İZMİR’DEN ÖĞRENDİ 17 (*L$'<$5,12&$.m 18 liman kapasitesinin genişletilmesi ve bağlantı yollarının geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Beşinci anahtar sektör olan Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayiler sektörü (Gıda ve İçecek Sanayi ile Giyim Eşyası Sanayi), İzmir’de mevcut ve gelişme potansiyeli olan temel sektörlerdendir. Katma değeri yüksek ürünlerle birlikte, tarım ve sanayi entegrasyonunun sağlanması İzmir’de bu sektörlerin rekabet edebilirliği ve bölgenin kalkınması için önem taşımaktadır.” bekleyen anahtar sektörler şu şekilde belirlendi: “İleri Teknolojiye Dayalı Sanayiler, Yenilenebilir Enerji, Turizm, Lojistik, Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayiler” MEVCUT KAYNAKLAR DEĞERLENDİRİLECEK İzmir’deki mevcut kaynakların değerlendirilmesine yönelik yatırımların artırılması gereğine odaklanan İZBP’de beş anahtar sektörün başında İzmir’de katma değeri yüksek sektörlerin gelişiminin önünü açacak olan ileri teknolojiye dayalı sanayiler sektörü geldiği hatırlatıldı. Toplam yedi üniversite barındıran bir bölge olarak bilim ve teknoloji altyapısına ve beşeri sermayeye sahip olan ve Türkiye’de sanayinin yoğunlaştığı ikinci bölge olan İzmir, bu sektörlerin gelişebilmesi için hem kurumsal hem fiziksel hem de doğal altyapıya sahip olduğunun anımsatıldığı İZBP’de şu değerlendirmelere yer verildi: “Dünya ölçeğinde, iklim değişimi ve enerji sektöründe yaşanan son gelişmelerle önemi giderek artan yenilenebilir enerji sektörü, İzmir’de gelişme potansiyeli taşıyan bir diğer anahtar sektör olarak öne çıkmaktadır. Özellikle rüzgar ve jeotermal kaynakları düşünüldüğünde, İzmir’in yenilenebilir enerji sektöründe büyük potansiyel taşıdığı görülmektedir. İZBP kapsamında belirlenen bir diğer anahtar sektör olan Turizm sektöründe de üretim ve hizmet kapasitesinin artırılması öngörülmektedir. İzmir’in birçok ilçesinde çeşitli turizm potansiyelleri bulunmaktadır. Bu sektörde elde edilen gelirin artırılması için turizmin çeşitlendirilmesi ve farklı turizm çeşitlerinin entegrasyonunu sağlanması yanında, turizmde hizmet kalitesinin de artırılması gerekmektedir. İzmir’in sahip olduğu turizm değerleri ve turizm olanakları etkin bir şekilde tanıtılmalıdır. Lojistik, İzmir’in üretim ve ticaret merkezi olma özelliğini güçlendirmek amacıyla geliştirilmesi gereken bir anahtar sektördür. Bu bağlamda, özellikle TOBB, SOSYAL YIKIMLARA DİKKAT ÇEKTİ Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 22 Mayıs 2010 tarihinde TOBB’un 65. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada istihdama dikkat çekerken krizin büyük bir sosyal yıkım yarattığına vurgu yaptı. Hisarcıklıoğlu, bu konuşmasında çok zor bir yılın geride bırakıldığını aktararak, “2009 yılında dünya ekonomileri ortalama, yüzde 5 küçüldü. Dünyada üretilen mal ve hizmetlerin toplam değeri 3,3 trilyon dolar azaldı. 182 ülkeden 133’ünde ekonomik daralma yaşandı. Küresel ticaret hacmi 3,6 trilyon dolar, yani yüzde 25 geriledi. 27 milyon kişi, işini kaybetti.Ekonomideki küçülmeyi sınırlandırmak üzere kamu harcamaları hızla artırıldı. Bütçe açıklarının milli gelire oranı 2007’de yüzde 1 iken, 2009’da yüzde 6’yı geçti. Gelişmiş ülkeler finansal piyasalarını ayakta tutabilmek amacıyla 1,1 trilyon dolar harcadılar. Bunun sonucunda bu ülkelerde kamu borcunun milli gelire oranı 2007 sonunda yüzde 75 iken, 2010 yılında yüzde 100’e ulaştı” diye konuştu. Hisarcıklıoğlu, 2010 yılında dünya ekonomilerinin ortalama yüzde 4,2 büyümesinin beklendiğini anımsatarak, “Büyüme’nin ABD’de yüzde 3, Avrupa’da yüzde 1, gelişen ülkelerdeyse yüzde 6 civarında olacağı tahmin ediliyor. Ama kaybedilen üretim seviyesinin, istihdamın geri kazanılması yıllar alacak. Kısacası küresel kriz, arkasında büyük bir iktisadi ve sosyal yıkım bıraktı. Umuyorum ki tüm bu yaşananlar, üretmek yerine paradan para kazanma anlayışının nelere yol açtığını dünyaya gösterir ve herkese ders olur. Tüm bu yaşananlar, kazandığı her kuruşa alın terini akıtan sizlerin, cefakâr müteşebbislerin, hangi şartlar altında ayakta kalmaya çalıştığının da kanıtıdır. Bir dünya düşünün ki, sadece paradan para kazanan küçük bir grubun durumu iyi. Böyle adaletsiz bir yapı ayakta kalabilir mi? Kriz öncesinde küresel bazda günlük mal ticareti hacmi 40 milyar dolardı. Finansal piyasaların günlük işlem hacmiyse bunun 100 katına, 4 trilyon dolara ulaşmıştı. Ve sonunda bu balon patladı. Rüyadan sarsılarak uyandık. O yüzden şimdi, kontrolsüz küreselleşme sonucu ortaya çıkan olumsuz etkileri giderme, kurallı ve adil rekabete dayalı bir piyasa ekonomisine geçme dönemidir. Ürettiklerinden fazlasını kazanan finans kesimi dizginlenmelidir. Çalışanların ve üreticilerin adil bir şekilde paylarını alabildikleri yeni bir dönem başlamalıdır. Ve artık herkes şu gerçeği görmelidir; para ticareti yoksulluk ve yolsuzluk, mal ticaretiyse refah ve zenginlik getirir” şeklinde konuştu. (*L$'<$5,12&$.m 20 Akdeniz’in Yıldızı YENİDEN PARLAYACAK MI? Ege’nin başkenti İzmir, yıllardır kamudan destek görmeden özel sektör yatırımlarıyla diğer illere meydan okumaya çalışıyor. Limanıyla, organize sanayi bölgeleriyle, serbest bölgesiyle, yaşam standartlarıyla ve sosyal yapısıyla bir Avrupa şehri... İzmir, 50 yıl önce Türkiye’nin dış ticaretinin anavatanıydı. Sanayide ise hızla gelişiyordu. Organize sanayi bölgeleri 70’lerin sonu 80’li yıllarda kurulmaya başladı. İzmir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde tarım ve ticaret hayatının önde gelen bir şehriydi. 1870’li yıllarda başlayan uluslar arası ticaret ilk başarılı bankaları beraberinde getirdi. Avrupa’nın birçok ülkesinden İzmir’e göçmüş olan yabancı asıllı aileler, şehrin Türk, Musevi, Rum ve Ermeni nüfusuyla tam bir kozmopolit yapıyı oluşturmaktaydı. Galyalar, Maniettiler, Reggiolar, Duthiller, Giraudlar, Arkaslar, Pagiler, Whittallar, Abajoliler, Verbekler, yaşamlarıyla, iş tecrübeleriyle, dış temaslarıyla ve ilişkileriyle Türkler’e örnek olmuş, yol göstermişlerdi. Haydar Nazlı, Albayrak ve Mazhar İzmiroğlu dönemin büyük tüccarları olarak dikkat çektiler. KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ İzmir’de sanayicilik kültürünü Levanten kökenli aileler Türklere aşıladı. Özellikle tarım işletmeleri ve tekstil yatırımları ön plana çıktı. İzmir’de sanayi alanına, İstanbullular’dan önce adım atan ve ün yapan birçok aile ve bunların kurduğu geliştirdiği kuruluşlar vardı. Çolak Ailesi’nin ünlü Kula Mensucat Fabrikası, Yahya Kerim Onat’ların Altınyağ’ı Ulukartal’ların Kartal Makarna Fabrikası, Filibelilerin bankaları, un fabrikaları, Bayraklı Boya Fabrikaları vardı. Özakat’ların Viking Kağıt, Karteks Fabrikası, BMC-Austin, Ege Endüstri Ege Fren, Adıgüzel’lerin Altınözü Yağ ve Sabun Tesisleri vardı. Sanayi hayatının önde gelen isimlerinden Tınaz Ailesi, Özsaruhan Ailesi ile Akgermanlar Batıçim’i, Çimentaş’ı ve daha sonra Türkiye’nin en büyük özel sektör demir çelik tesislerinden biri olan Metaş’ı kurdular. Atilla Yurtçu ve Denizlili Sivri Ailesi, İzmir Demir Çelik’e hayat verdiler. Tatış’lar İzmir Elektronik Sanayii ile televizyon imalatına öncülük yaparken, aynı zamanda eğitimde bugün bir marka haline gelen Türk Koleji’ni ve sonrasında ise ilk özel üniversiteyi kurdular. Ege Biracılık, Efes Pilsen markası ile ilk olarak İzmir’de faaliyete geçti. Bunun kuruluşunda ise Özkardeş Ailesi’ni görebiliriz. Erdoğan ve Nevzat Özgörkey, Coca Cola’nın şişeleme tesislerini kurdular ve bir dünya markasını Ege’ye taşıdılar. Raks, bant ve elektrikli alet sanayiinde adını duyurdu... BMC tesisleri, bölgede motor ve kamyon üretimi konusunda Türkiye’de ilk ve ciddi yatırıma girişen kuruluşu oldu. Böylece İzmir ve çevresinde otomotiv yan sanayinin gelişmesi için ilk temeller atıldı. Ticaret hayatında önemli bir yere sahip Durmuş Yaşar ve oğulları Selçuk ve Selman Yaşar, başta DYO Boya Fabrikası olmak üzere Türkiye’nin birçok ilklerine imza attılar. Altınyunus turizmde ilk bin yataklı tesis olma özelliğini taşırken, yabancı turist bakımından da ilk tatil köyü kavramını Türkiye ile tanıştırdı. Pınar Süt, Türk halkını hijyenik süt kültürü ile tanıştırdı. Peynir başta olmak üzere alternatif süt ürünlerini tüketiciye sundu. Pınar Et, Türkiye’nin ilk entegre et tesisi olarak büyük zorluklarla kuruldu. Tuborg Bira ile de sektörde yeni bir marka ile rekabet ortamının oluşması sağlandı. Yaşar Holding kültür balıkçılığından madenciliğe, bankacılıktan perakende dağıtım sektörüne kadar birçok alanda ilklere imza atmasını sürdürdü. SANAYİ TESİSLERİ EL DEĞİŞTİRDİ Sonrasına baktığımızda İzmir’in önde gelen ailelerinin kurduğu Şirketlerin yavaş yavaş gerilediği ve birçoğunun başta İstanbullu olmak üzere farklı sermaye gruplarının eline geçmesi süreci yaşandı. Piyale, Sabancı Grubu’na geçti. Kartal Makarnacılık Koç’un bünyesine Pasta Villa’ya dönüştü. Egebank Bayraktar Grubu’na geçti. Metaş, Demaş, Betontaş gibi 3 sanayi devi Uzan Grubu’na devredildi. İzmir’in geleneksel ihraç ürünlerinin başında gelen tütün devleri çekilerek yerini ağırlıklı olarak yabancılara bıraktı. İzmir’in üç bankası Tarişbank, EGS Bank ve Yaşarbank’da avuçlarımızdan kaydı gitti. Kısacası İzmirliler batılı anlamda rekabeti sevemedi. Ancak bu dönemde Bakioğlu Grubu, CMS Grubu, İnci Holding gibi yeni devler de İzmir’den çıktı. BİRLEŞMELERE MODEL OLDU 1990’lı yılların başında İzmir’de yatırımlarda birleşme rüzgarı esti. Başta KİPA olmak üzere, EGS (Ege Giyim Sanayicileri) Holding, Güçbirliği Holding, Enda Enerji Holding, Elda çok ortaklı girişimcilik için önemli birer model oldular. EGS’deki yapısal sıkıntılar, Güçbirliği’nde yapılan imar engellemeleri, Elda’da elektrik dağıtımında çok başarılı olamayınca rakı üretimine girdiler. Bugün ise sadece Enda Enerji çok ortaklı yapısını yeni yatırımlarıyla sürdürürken, KİPA İngiliz Tesco Grubu’na satıldı. İzmirliler büyüme yerine satma politikasını benimsediler. SORUMLU KİM? İzmirli işadamları, 1983’te Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ne çıkan desteğin ‘sınırlı’ kalması yüzünden İzmir’in ‘adeta cezalandırıldığını’ savunuyorlar. Bu tarihten sonra da İzmir’in ihtiyaç duyduğu yatırımların devamlı ertelendiğini belirtiyorlar. İzmir, öteden beri sol partilerin güçlü olduğu bir kent. Ancak gerek AP (Adalet Partisi) gerek ANAP (Anavatan Partisi) gerekse DYP (Doğru Yol Partisi) bu şehirden belediye başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı çıkarma başarısını gösterdi. Bir ANAP’dan bir DYP’den olmak üzere Burhan Özfatura burada iki defa seçim kazandı. Bu da İzmir’in seçim sürecinde parti kadar aday olan isimlere gösterdiği güven ve desteği ortaya çıkarıyor. Genelde dönemin iktidarları ile ortak hareket etmeyen İzmir, bunun sonucunu kamu yatırımlarından yeterince pay alamamak olarak gördü. Özellikle altyapı konusunda İzmir’in geri kalmışlığı her geçen gün biraz daha gün ışığına çıktı. İZMİR YÖNETİCİ VE İŞADAMI İHRAÇ EDİYOR Uyuyan dev İzmir’in işadamı ve yöneticileri soluğu İstanbul’da alıyor. Aralarında Sabah ve Yeni Asır’ın Sahibi Dinç Bilgin, Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Eczacıbaşı, Özgörkey Grubu’ndan Armağan Özgörkey, Dünya Bankası eski Başkanı Atilla Karaosmanoğlu, Profilo Genel Müdürü Göksen Körezlioğlu, Finansbank Kurucusu Hüsnü Özyeğin bulunuyor. Öte yandan farklı sektörlerde önemli noktalarda bulunan birçok yönetici ve işadamının, hukukçu ve doktorların da İzmir’den ayrıldığını ve merkezlerini İstanbul’a taşıdığını görüyoruz. Artık bu beyin göçünün önüne geçmenin zamanı gelmedi mi? 80’DEN SONRA ZORLU GÜNLER BAŞLADI 1980’li yılların sonunda başlayan aşırı ithalat ve dampingli mallar nedeniyle haksız rekabete uğrayan İzmirli sanayiciler zor günler geçirdi. 1963-1979 yılları arasında Ege Bölgesi’nde 17 büyük ölçekli sanayi şirketi kapandı. Yine 1999’da 353, 2000’de 431, 2001’de 565, 2002’de 669 firma kapısına kilit vurdu. Ekonomik krizin yaşandığı 2009 yılında ise sadece İzmir’de 999 firma tasfiye olurken, 805 firma kapandı. İzmirli işadamları nerede hata yaptı diye bakıldığında ise modern şirketler kurmalarına rağmen aile şirketi imajını aşamadılar ve profesyonelleşemediler. Hükümetlerle ilişkilerde etkin bir lobi oluşturulamadı. Seçim dönemlerinde iktidara gelen partileri desteklememeleri de yatırımlardan pay alamamalarına neden oldu. Türkiye birçok alanda ve özellikle müteahhitlik konusunda hızlı bir gelişme trendi içinde bulunurken İzmirli işadamları iktidarlarla yeterince yakın temas kuramayarak, başta yurtiçi olmak üzere gelişen pazarlardaki ülkelere de açılamadılar. Sonuç, özelleştirmesi yapılmış ama sahibinin alması için 34 aydır bekleyen limanı, tamamlanmamış çevre yolu, turizmi için kongre merkezi olmayan, toplu taşımada Metro yapımında sorunlar yaşayan ve tüm bu yatırımlar için yatırımcı bekleyen İzmir ile karşı karşıyayız. Bu yıldızın artık parlama vakti gelmedi mi? 2004 10.000.000 2005 8.000.000 2006 2007 6.000.000 2008 4.000.000 2009 2010 2.000.000 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 0 1 22 12.000.000 BİN DOLAR (*L$'<$5,12&$.m AYL IK İHR AC AT R AK AML AR INDAK İ DE Ğ İŞ İM, 2004-2009 14.000.000 * Kaynak: Türkiye İhracat Meclisi- Kasım Ayı İhracat Rakamları İHRACATTA SON İKİ YIL TOPARLANMA İLE GEÇTİ YIL L AR İT İB AR İYL E T Ü R K İYE İHR AC AT I 2002-2010 (1000 $) 140.000.000 132.027.196 120.000.000 102.161.447 107.271.750 100.000.000 102.135.006 85.534.676 73.476.408 80.000.000 63.167.153 60.000.000 47.252.836 40.000.000 36.059.089 20.000.000 0 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 * Kaynak: Türkiye İhracat Meclisi- Kasım Ayı İhracat Rakamları * Kaynak: IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Ekim 2010 * Kaynak: IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Ekim 2010 2009 2010 Krizin başladığı 2008 yılında, Türkiye’nin toplam ihracatı 132 milyar dolar seviyesinde iken; özellikle Avrupa pazarlarında yaşanan daralmaya paralel olarak 2009’da bu rakam 102 milyar 135 milyon dolara kadar geriledi. Bu ihracat tutarı Türkiye’nin 2007 yılında yaptığı ihracatın bile aşağısında kalmasına karşın, yaşanan düşüşün ardından ihracatı artırmak için formül arayışına giren iş dünyası yeni pazar arayışına girdi. Bu dönemde devletin verdiği teşvik ve destekler ile yeniden toparlanmaya başlayan ihracat yine de 2010 yılını bir önceki yıla yakın bir seviyede yani 102 milyar 161 milyon dolar ile kapattı. Son iki yılın krizden çıkış yılları olduğu düşünüldüğünde 2011 yılında bu rakamın daha da artması bekleniyor. Kaynaklar: -Devlet Planlama Teşkilatı/ Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) -Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği/2010 Yılı Ekim Ayı Takvimi ve Öngörüler -Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği www.tobb.org.tr -İzmir Kalkınma Ajansı/ 2010-2013 İzmir Bölge Planı -Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) -Hazine Müsteşarlığı/Türkiye Ekonomisi-Aralık (*L$'<$5,12&$.m 24 DEMİRTAŞ: ÜLKEMİZ KRİZİ GERİDE BIRAKTI, ANCAK DÜNYA EKONOMİLERİ 2011 YILINDA DA ZORLANACAK İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem DEMİRTAŞ Tüm dünyanın 2010 yılında krizin etkilerini hissettiği bir yıl olmasına rağmen, Türkiye’nin krizi geride bıraktığını ve yüksek büyüme sürecine geçiş yaptığını söyleyen İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, “Dünya ekonomileri için 2011’in zorlu bir yıl olacağı ifade edilmesine karşın, Türkiye ekonomisiyle ilgili olumlu beklentilere sahibiz. 2011 yılında ekonomideki en büyük riskin dış kaynaklı olacağı düşüncesindeyiz” dedi. Türkiye ekonomisinin göstergelerine bakıldığında Avrupa Birliği verilerinden daha iyi konumda olduğunu belirten Demirtaş, “2010 yılının ilk üç çeyreği itibariyle ülkemiz ekonomisi yüzde 8,9 büyüdü. Sağlam bankacılık yapısı ile bütçe açığı ve kamu borç stokunun milli gelire oranı gibi daha birçok göstergede Türkiye ekonomisi AB’den daha iyi konumda. Faiz oranları Türkiye tarihinin en düşük seviyelerinde” diye konuştu. Genel büyümesi sıcak paraya emanet. Olası portföy yatırımlarının ülkemizi terk etmesi durumunda ülkemiz ekonomisine vereceği zarar oldukça büyük olacaktır. Ayrıca ara malı ithalatının toplam ihracattan fazla olması da yerli üreticiyi oldukça zor durumda bırakıyor. Bu nedenle 2011 yılında döviz kurlarındaki değişim, cari açığın finansmanı ve sanayi stratejisindeki değişim önemli gündem maddeleri olacak. İhracat, ithalattan bağımsız olarak, yukarı yönlenmeli. Bunun da temel koşulu, TL’nin aşırı değerlenmesinin önlenmesi. 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşabilmemiz için; ihracatımızın dünya ticaretinden aldığı pay yüzde 1,5’a çıkarılmalı ve Türkiye’nin GSMH’sından aldığı pay dünya ortalaması olan yüzde 25’e yükseltilmeli. Bunun için sanayide dönüşüm sağlanmalı ve bütçeden ihracatın desteklenmesi için ayrılan kaynak arttırılmalı. 2011 yılında ülkemiz ekonomisindeki büyüme sürecinin ve ekonomik istikrarın devam edeceği beklentilerimiz arasında. Ancak hala kriz etkilerini atamamış ve işletme aktiflerine krizden çıkış yansımayan işletmelerimiz bulunuyor.” KRİZDEN ÇIKIŞ MİKRO ANLAMDA OLMADI Krizden çıkış makro anlamda olduğunu ama mikro anlamda olmadığını kaydeden Demirtaş, konu hakkında şunları söyledi: “Krizden mikro anlamda çıkmak için Hükümetimizin KOSGEB kredi desteği ve kamu borçlarının yeniden yapılandırılması çalışmalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, reel kesimin daha rahat bir nefes alabilmesi için önerilerimizi başta Sayın Başbakan olmak üzere tüm yetkili mercilere iletiyoruz. Düzenlemenin uygulama tarihi, yasanın çıktığı tarih olarak belirlenmesi gerekiyor. Büyük borcu olan firmalar için vade, 18 adet maksimum 36 ay yerine, 30 adet 60 aylık ödeme olarak düzenlenmeli. Hatta 120 aya kadar vade yapılmalı.” Umudumuz ve dileğimiz siyasi istikrarın ve buna bağlı olarak ekonomik istikrarın korunması. 50 yılı aşkın bir süredir bekleyen ve çağın gerisinde kalan Türk Ticaret Kanunu’nun revize edilmesine iş dünyasının şiddetle ihtiyacı var. .$3$..21868 YORGANCILAR: 2010 KRİZDEN TOPARLANMA YILI OLDU Ekonominin 2010 yılının ikinci yarısından itibaren canlandığını ve 2010 yılını krizden toparlanma yılı olarak değerlendiren Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, “2011 yılında ekonomi, ülkemizin çözüm bekleyen konuları içerisinde ilk sıralara taşınmalı” dedi. EGİAD Yarın için 2010 yılını değerlendiren ve 2011 yılı beklentilerini açıklayan Ender Yorgancılar, “2010 yılı ikinci yarısından itibaren ekonominin genel anlamda canlandığı, sanayicinin finansal kaynaklara erişiminin kolaylaştığı, üretimin yeniden başladığı, yatırım planlarının yapıldığı, protesto senetlerin azaldığı, güven ortamının oluştuğu bir sene geçirdik. Toparlanma sürecinin, krizin ortaya çıkardığı yapısal sorunlar sebebiyle, yavaş olacağını geçtiğimiz sene de ifade etmiştim. Tüm bu değişimi, olan kapasite kullanım ve işsizlik oranları, sanayi üretim endeksi, büyüme ve dış ticaret gibi temel ekonomik veriler çerçevesinde irdelememiz yerinde olacaktır” dedi. Türkiye geneli kapasite kullanım oranlarının yükseldiğini söyleyen Yorgancılar, “2009’un ilk ayında Türkiye geneli kapasite kullanım oranı 61.6 olarak gerçekleşirken, 2010’un ilk ayında 68.6’ya, Kasım ayı itibariyle 75.9 seviyesine yükseldi. Sanayi üretim endeksi rakamlarını inceleyecek olursak, 2010 yılının Ekim ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9.8 yükseliş kaydedip 128.9 seviyesine gelen endeksin, daha ekim ayından 2007 ve 2008’in ortalamalarını ulaştığını görmekteyiz. Türkiye genelinde işsizlik oranları 2009’un ilk ayında yüzde 15.5 iken, 2010’un ilk ayında 14.5 seviyesine; 2010’un Eylül ayı itibariyle işsizlik oranı yüzde 11.3 seviyesine inmiştir. Büyüme rakamlarına bakacak olursak 2009 yılında eksi 4.7 olan büyüme oranımızın, 2010 yılı 9 aylık dönemde 8.9 seviyesine yükselmiştir. Dış ticaretimizi de bu kapsamda değerlendirmemiz gerekmektedir. On aylık dönemde inceleyecek olursak, ihracatımızın 2009-2010 yılları arasında yüzde 11.4 oranında arttığını, ithalatımızın ise aynı dönem içerisinde yüzde 30.5 oranında arttığını görmekteyiz” diye konuştu. Temel göstergeler çerçevesinde, 2010 yılının bir toparlanma yılı olduğunu söyleyen Yorgancılar şunları kaydetti: “Ancak unutulmaması gereken nokta, krizden ve yapılan hatalardan ders alınması; geliştirilecek plan ve programların kriz sürecinde bizi zorlayan yapısal problemlerin giderilmesinde kullanılmasının gerekliliğidir. Dünya çapından finansal piyasaların krizi olarak ortaya çıkan global ekonomik krizin, ülkemizde, reel sektörü etkisi altına alması uzun bir zaman almamıştır. Bunun sebebi de reel piyasaların süregelen yapısal sorunlarının çözüme kavuşturulamamasıydı. Ancak bugün elimizde çok önemli bir deneyim ve bilgi birikimi mevcut. 2010 yılında da çözüm aşamasında önemli adımlar atıldı. Bu adımların sıklaştırılarak dünyanın öncü ekonomileri arasında hak ettiğimiz pozisyona ulaşmamız için 2011 yılının verimli bir yıl olmasını diliyorum. 2011 yılında ekonominin ülkemizin çözüm bekleyen konuları içerisinde ilk sıralara taşınması gerekmektedir.2010 yılında yaşadığımız krizden çıkış sürecinde ülke gündeminde yer alan referandum ve diğer siyasi konular, zaman zaman ekonominin önüne geçmiştir. Bilindiği gibi dünyanın her yerinde sosyal sorunların, iç karmaşaların temelinde ve çözümünde de ekonomi yer almaktadır. Ekonomiye önem veren ülkeler, bölgelerinde güç ve dünyada öncü ekonomiler arasında yer almaktadırlar. Türkiye’nin de bu ekonomiler arasında yerini alması için ekonominin tartışılan, çözüm aranan bir 25 Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender YORGANCILAR numaralı gündem maddesi olması hususunu, yeniden ifade etmek istiyorum.” Dünya çapında 2011 yılını değerlendiren Yorgancılar sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Dünya çapında 2011 yılı için büyümede kısmi azalmaların gözleneceği beklenmektedir. BM’nin 2010 yılı Türkiye için büyüme tahmini yüzde 7.4 olurken, 2011 yılı için beklentiler yüzde 4.6 civarındadır. 2010 yılı içerisinde ekonomi çevrelerince krizden çıkışın devam edeceği 2011 yılında, ekonomik deneyimlerimizi ortaya koymanın, hedeflenen büyüme ve dünyada söz sahibi olma idealini harekete geçirmenin zamanı olduğunu düşünüyorum. Sanayinin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak 2011 yılı içerisinde çözüme kavuşturulması gereken bir diğer konu da enerji olacaktır. Dünyada ve Türkiye’de hızla ilerleyen enerji verimliliği konusu, enerji kaynaklarının gitgide azaldığı ve daha az hammadde ile daha çok enerji üretilmesi kapsamında yeşil enerjilerin çevresel perspektifte önümüze sunulduğu bir döneme girmiştir. Türkiye’nin enerji üretimi konusunda önemli adımlar atması gerekecektir. 2011 yılı bir seçim yılı olacaktır. Seçim ekonomilerinin ülkemiz ekonomisine kattığı yükü hepimiz bilmekteyiz. Buna karşın, umarım ki, önümüzdeki seçimlerin ülkemizin refahı ve kalkınması açısından katkısı büyük olacaktır. 2011’in ülkemiz ve dünya için huzurlu ve barış dolu bir yıl olmasını diliyorum. Yeni yılın, ülkelerin ve insanların çok ağır faturalar ödediği bir sürecin ardından, ülkemizde temel sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların artık aşıldığı, işbirliği ve diyalog ortamı içerisinde gelişim ve ilerleme yolunda yeni plan ve programların tartışıldığı bir yıl olmasını temenni ederim.” (*L$'<$5,12&$.m 26 Kestelli, “2011 yılında küresel krizin etkilerinden kurtulduk gibi görünse de, istikrarın sürdürülebilirliği için ekonominin güçlenmesi önemli” KESTELLİ: TÜRKİYE KÜRESEL BİR AKTÖRE DÖNÜŞTÜ İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu KESTELLİ Türkiye için 2010 yılının önemli değişimlerin gerçekleştiği bir yıl olarak değerlendiren İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, 2011 yılında küresel krizin etkilerinden kurtulduk gibi görünse de, istikrarın sürdürülebilirliği için ekonominin güçlenmesi büyük önem taşıdığını belirtti. Kestelli, ekonomide dikkat edilmesi gereken en büyük sorunun cari açık olduğunu da bildirdi. Türkiye’nin 1980’lerden sonra dünya ekonomisine hızla entegre olarak, küresel bir aktöre dönüştüğünü ifade eden Kestelli, Türkiye’nin 2000’li yıllara kriz antrenmanlı ve daha güçlü bir özel sektör olarak girdiğini söyledi. Kestelli, “2008 yılının ikinci yarısında tüm dünya ile birlikte bir finansal kriz yaşamaya başladık. 2009 yılında dünya ekonomileri ortalama yüzde 5, ülkemiz ise yüzde 4,7 oranında küçüldü. 2010 yılını geride bıraktığımız şu günlerde ise büyümenin %6,8 civarında gerçekleştiğini, işsizlik oranının ise %14 oranından ancak yüzde 13,1’e gerilediğini görüyoruz. Son dönemde ekonomide “Avrupa’nın Çin’i”, dış politikada ise “Dış Politika Devi” olarak tanımlanan ülkemiz için 2010 yılı önemli değişimlerin gerçekleştiği bir yıl oldu. 2010 yılının 2. çeyreğinde en hızlı büyüyen OECD ülkesi olan Türkiye, bu büyümeyi güçlü özel tüketim ile imalat ve inşaat sektörlerindeki büyümeye borçludur. Dış ticarette çok taraflı bir stratejinin izlenmesi ve yeni pazarlara yönelinmesi, riski azaltarak, özellikle ihracatımızdaki keskin düşüşlerin gerçekleşmesini engelledi. Bu şekilde, 2011 hedefi olan 127 Milyar Dolarlık ihracata ulaşılması ihtimali artmaktadır. Ancak ithalatın ihracattan daha hızlı büyümesi, cari açığın daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Sıcak para girişi, döviz rezervlerimize olumlu olarak yansısa da, paranın ekonomimizle güçlü bir entegrasyonu sağlanamamaktadır. Daha fazla yabancı sabit yatırıma ihtiyacımız var” dedi. Son yıllarda özellikle dünya nüfusunun hızla artması ve gıda fiyatlarında yaşanan küresel artış, tarım sektörünün önemini dünyaya tekrar hatırlattığını söyleyen Kestelli, “Geleneksel tarımsal üretim yöntemlerinin terk edilerek, teknolojiye dayanan tarımsal üretime geçiş ve tarım sektöründe Ar-Ge yatırımlarının artması, küresel krizden de başarıyla çıkan tarım sektörünü günümüzde önemli bir yere taşıdı. Bununla birlikte tarım sektörünün, istihdama katkısı da arttı. Temmuz 2007 – Temmuz 2010 arasında tarım istihdamında %13 oranında artış olduğunu görüyoruz. Kamu-özel sektör ortak finansmanının tarım sektörüne yönlendirilmesi ile daha verimli ve aktif olacak tarım sektörü, ekonomimizin en önemli sorunlardan biri olan işsizliğin azaltılmasında büyük rol oynayacaktır” diye konuştu. Ekonomimiz için önemli bir sorun olan cari açığın 2011 yılında daha da artacağı yönünde tahminlerini açıklayan Kestelli şunları kaydetti: “Küresel krizin etkilerinden kurtulduk gibi görünse de, istikrarın sürdürülebilirliği için ekonominin güçlenmesi büyük önem taşıyor. Bunun için de, Türk ekonomisini mali disipline, güçlü bir sosyal güvenlik sistemine, yüksek istihdam oranına kavuşturacak, kayıt dışılığı ve enerjide dışa bağımlılığı azaltacak politikalara ve siyasi istikrara ihtiyacımız bulunmaktadır. 119 yıldır tarım sektöründe faaliyet gösteren İzmir Ticaret Borsası olarak, dünyamızın içerisinde bulunduğu değişimi yakından izleyerek, ülkemiz ekonomisi ve tarım sektörünün gelişmesi için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Türkiye’nin ilk Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın kurulmasına öncülük ederek özel sektörümüzün kur dalgalanmalarından doğan risklerden korunmasını sağlayacak bir liman oluşturduk. Ayrıca bölgemizin ilk lisanslı deposunun kuruluş çalışmalarına da öncülük etmekteyiz. Tarım konusunda büyük avantaja sahip olan ülkemize büyük fayda sağlayan bu girişimlerimiz 2011 yılında da sürecektir. Bu vesile ile 2011 yılının bol kazançlı, verimli ve üreten bir yıl olmasını diliyorum. Daha çok genç ve yeni girişimcinin iş dünyamıza katıldığı bir yıl olması temennisini paylaşıyorum.” (*L$'<$5,12&$.m 28 TÜRKMENOĞLU: 2010 YILI KRİZİN YARALARINI SARMAKLA GEÇTİ, 2011’DE ETKİLERİNİ HİSSEDECEĞİZ Ege İhracatçılar Birliği Koordinatör Başkanı Mustafa TÜRKMENOĞLU Türkiye 2010 yılını, 2008 yılının son çeyreğinde ortaya çıkan ve 2009 yılında tüm dünyayı kasıp kavuran küresel ekonomik krizin yaralarını sarmakla geçirdiğini söyleyen Ege İhracatçılar Birliği Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, küresel mali krizden en çok ihracatçıların etkilendiğini belirtti. Türkmenoğlu, “Krizden çıkış için ihracatçılar dünya haritası üzerinde bir çoğumuzun yerini dahi gösteremeyeceği, adını duymadığı ülkelere mal satarak, ülkemize bir önceki yıla göre yaklaşık 10 milyar dolar daha fazla döviz kazandırdı. Ancak Türkiye, 2008 yılında ortaya çıkan ve 2009 yılında da dünya ekonomileri üzerinde büyük tahribatlara yol açan küresel mali krizin izlerini 2011 yılında da hissedecektir” dedi. Ege Bölgesi’nin de 2010 performansını krizden ayrı düşünmenin mümkün olmadığını kaydeden Türkmenoğlu, “Ege İhracatçı Birlikleri 2010 yılında 01 Ocak–15 Aralık döneminde 8 milyar 194 milyon dolarlık ihracat kaydı gerçekleştirdi. Bu rakam 2009 yılı aynı dönemine göre yüzde 37’lik bir artış anlamına geliyor. Birliğimiz 2009 yılı sonu itibariyle Türkiye Genel İhracatının yüzde 6.3’ünü gerçekleştirmekteyken bu rakam ilk 11.5 ay sonunda yüzde 7,6’ya çıkmıştır. Türkiye toplam ihracatında Ege Bölgesi’nin payı yaklaşık yüzde 12-14 aralığında bulunuyor” diye konuştu. Dünya genelinde 2008 yılının son çeyreğinde ortaya çıkan ve halen etkileri devam eden küresel ekonomik kriz, en yoğun olarak Avrupa Birliği üyesi ülkelerde hissedildiğini söyleyen Türkmenoğlu, “Bu gelişmenin doğal sonucu olarak Türkiye’nin ihracatında AB’nin payı yüzde 48’den, yüzde 46’ya gerilemiştir. Ancak buna karşılık Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uzun yıllardan beri başarıyla sürdürülen Dış Ticaret İhracat Stratejisi’nde hedef pazar olarak belirlenen coğrafyalara ise Türkiye’nin ihracatında sürekli artışlar olmuştur. İhracatçılar, dünya haritası üzerinde bir çoğumuzun yerini dahi gösteremeyeceği, adını duymadığı ülkelere mal satarak, ülkemize bir önceki yıla göre yaklaşık 10 milyar dolar daha fazla döviz kazandırmıştır. DTM ve TİM tarafından yürütülen “İhracat Stratejisi” çalışmaları kapsamında 34 adet ülke masası oluşturulmuş ve yapılan çalışmalar sonrasında Türkiye’den 2006 yılında 232 ülkeye yapılan ihracat, 2009 yılında 237 ülkeye çıktı” dedi. DEĞERLİ TL SORUNU, KANGRENE DÖNÜŞTÜ Türk ihracatçısı yaklaşık 8 yıldır değerli TL ile mücadele verdiğini söyleyen Türkmenoğlu, “Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından yapılan ve kısa süre .$3$..21868 29 önce kamuoyu ile paylaşılan 3. Çeyrek eğilim anketinde Türk ihracatçılarının yüzde 80’i en büyük sorun olarak düşük döviz kurunu gördüğünü ifade etmektedir. 2. Çeyrek eğilim anketinde bu oranın yüzde 73 olduğunu dikkate alırsak sorun artık kangren olmuştur. Girdi maliyetlerinin yüzde 100’e yakını yerli girdiden oluşan Tarım ürünleri ihracatçılarında döviz kurunu en büyük sorun olarak görme oranı, yüzde 100’e ulaşmıştır. Yerli girdi ağırlıklı üretim ve ihracat yapan sektörlerimiz, istihdam yükünün büyük kısmını üstlenmelerine karşın, maalesef değerli TL’den en fazla olumsuz etkilenen sektörler olmaktadır” ifadelerini kullandı. sonucu 127.5 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Türkiye, 2008 yılında ortaya çıkan ve 2009 yılında da dünya ekonomileri üzerinde büyük tahribatlara yol açan küresel mali krizin izlerini 2011 yılında da hissedecektir.” Türkiye 2011 yılında genel seçim ortamına gireceğini ve bu ortamın Türk ekonomisine olumsuz sonuçlar doğuracak kararların alınmasına neden olmaması dileklerini de kaydeden Türkmenoğlu, şunları kaydetti: “Türkiye, 2011 yılının ilk yarısında yapacağı genel seçimlerden piyasalara güven veren bir sonuçla çıktığı takdirde faiz, döviz ve borsa üçgenindeki verilerin 2010 yılına paralellik göstereceğine inanıyorum. İç piyasada ve ihracattaki canlanmaya paralel olarak KRİZ 2011 YILINDA büyüme rakamlarının 2011 yılında da HİSSEDİLECEK artacağına inanıyorum. 2011 yılı hedefleri hakkında da 2010 yılının yüzde 7.5-8 aralığında açıklama yapan Türkmenoğlu şunları bir büyüme ile tamamlanacağını, kaydetti: “İhracatımızdaki gelişmeler, 2011 yılının ise yüzde 5.5-6 arasında 2010 yılının dördüncü çeyreğinde ve bir büyüme ile tamamlanabileceğini yılın tamamında kuvvetli bir büyüme öngörüyorum. Ekonomistler tarafınolacağını göstermekte. Türkiye, 01 dan, 2011 yılında döviz kurlarında Ocak - 15 Aralık 2010 döneminEuro’nun Amerikan dolarına karşı de 106 milyar 222 milyon dolarlık değer kazanacağı öngörüleri dillendiihracata imza attı. Türkiye 2010 yılını riliyor. Bu öngörüler gerçekleştiği tak112-113 milyar dolar aralığında tadirde Türkiye’nin AB ülkelerine olan mamlayacak ve hedef olan 111 milyar ihracatının olumlu bir seyir izlemesini 700 milyon doları aşacaktır. Ancak bekliyoruz. 2008 yılında yaptığı 132.1 milyar do- İzmir Limanı’na yapılacak yeni yatılarlık ihracatın yaklaşık 20 milyar dolar rımlarla İzmir, önümüzdeki süreçte gerisinde kalacaktır. 20 milyar dolarlık Türkiye’nin batıya açılan penceresi farkın 2011 yılında da kapanması zor olmaya devam edecektir. Dünya görünmektedir. 2011 yılı Orta Vadeli ekonomisinin 2011 yılında stabil Program Hedefi Dış Ticaret Müsteve üretemeyen bir yapı içerisinde şarlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve olacağını öngörüyoruz. Küresel mali İhracatçı Birlikleri’nin ortak çalışması krizin en çok etkilediği ABD ve Avru- “İhracatımızdaki gelişmeler, 2010 yılının dördüncü çeyreğinde ve yılın tamamında kuvvetli bir büyüme olacağını göstermekte.” pa ülkelerindeki durgunluğun 2011 yılında da 2009 ve 2010 yıllarındaki gibi olmasa da devam edeceğini öngörüyoruz. Türkiye, küresel krizden daha az etkilenen pazarlarda aktif ve agresif pazarlama yaptığı takdirde 2011 yılında hem ihracatını arttırabilir, hem de dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefinde emin adımlarla ilerleyebilir. Türk ihracatçısı olarak Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıldönümü olan 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak ve hedef pazarlara ihracatımızı arttırmak için çalışmaya devam edeceğiz.” (*L$'<$5,12&$.m 30 ESNAFIN UMUDU 2011 YILINA KALDI İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya MUTLU İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Mutlu, esnaf için bu yılın sıkıntılı geçtiğini, umutların 2011 yılına kaldığını bildirdi. Mutlu, EGİAD Yarın dergisi için yaptığı açıklamada, Esnaf ve sanatkarlar açısından ekonomik tabloya bakıldığında, 2010 yılının oldukça sıkıntılı geçtiğini söyledi. Küresel krizin etkileri nedeniyle durgunluk yaşayan Türk ekonomisinin, henüz tam anlamıyla zor günleri atlatamadığını savunan Mutlu, özellikle 2010 yılının ilk yarısında piyasalara hakim olan olumsuz psikolojinin, yatırımların aksamasına, zincirin devamında genel üretimin ve istihdamın düşmesine, piyasalardaki nakit akışının durmasına yol açtığını belirtti. ‘Piyasaları, özellikle esnaf sanatkarları boğan ekonomik durgunluğun bir başka nedenini de, üç dört yıl önce çekilen uzun vadeli krediler oluşturduğunu anlatan Mutlu, “Enflasyonun tek haneli rakama inmesiyle kredi faizlerinde de önemli düşüşler görülmüştür. Bu ortamdan yararlanmak isteyen insanlar, uzun vadeli araç, tüketici, konut kredileriyle geleceklerini adeta ipotek altına almışlardır. Bunun yanında, geliri orta veya alt seviyede olan insanlar da dahil olmak üzere, toplumun çoğunluğu farklı bankalardan, ikişer üçer kredi kartı kullanmaya başlamıştır. Kredi kartlarının hesapsızca kullanılması, geri ödemelerin sağlıklı yapılamamasına, yüksek faizli kart borcundan kurtulmak isteyenlerin de yeni borçlanmalara gitmesine neden olmuştur. Bu gelişmeler, Türkiye’de insanların aylık gelirlerinin önemli kısmını banka borçlarına ayırmasına neden olmuştur. Rakamlar, bugün toplumu oluşturan her üç bireyin ikisinin bankalara kredi borcu bulunduğunu göstermektedir. Geleceğe güvenle bakamayan insanların tüketimlerini kısması, zorunlu ihtiyaçları dışında harcamadan kaçınmaları, memur, emekli, köylü gibi kesimlerin satın alma gücünün düşmesi, doğrudan halka mal ve hizmet sunan esnaf sanatkarları da iş yapamaz hale getirmiştir.’’ Zekeriya Mutlu, 2008 bütçesinde 222 milyar lira harcama yapılırken, bütçe gelirlerinin 204 milyar lira olduğunu, bütçe açığının 18 milyar lira olarak gerçekleştiğini ifade etti. 2009 yılında bütçe giderinin 267 milyar, bütçe gelirinin 215 milyar, bütçe açığının ise 52 milyar lira olduğunu hatırlatan Mutlu, 2010 yılınday ise tüm çabalara rağmen bütçe açığının 70 milyar lira olarak gerçekleşmesinin beklendiğini ifade etti. Mutlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’İŞKUR rakamlarına göre, Türkiye’de 2010 yılının ilk 7 ayında kapanan iş yeri sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 83 artışla 27 bini aşarken, İzmir;de Esnaf Sicil Müdürlüğü verilerine göre 2010 Ekim sonu itibarıyla 5862 esnaf sanatkar kaydını Toplum vicdanını rahatsız etmeyen, haksız rekabet ortamı yaratmayan adaletli kanunlar çıkararak reel sektörün 2011 yılına daha güvenli bakabilmesi sağlanmalıdır. kapatmak zorunda kalmıştır. Aynı dönemde 9860 yeni iş yerinin açıldığı görülmektedir. Yeni iş yeri açılışlarında kayıt yaptırma yasal bir zorunluluktur. Öte yandan avantajlı kredi kullanmak isteyen esnaf sanatkârın da kayıt yaptırması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kayıt sildirmenin yasal bir zorunluluğu yoktur ve ayrı bir maliyeti bulunmaktadır. Özetle, bahsi geçen dönemde açılışların lehine olan fark, ekonominin iyi olmasından, piyasalarda canlılık yaşanmasından değil, yasal zorunluluklardan kaynaklanmaktadır.’’ 2010 yılı genelinde yaşanan sıkıntılı durum, yılın son döneminde hükümetin arka arkaya yaptığı açıklamalar ve çalışmalarla bir nebze olsun azalmıştır. Emekli maaşlarında yapılan iyileştirmeler, KOSGEB tarafından yeni kredi imkânları tanınması, kanunlaşması artık an meselesi olan geniş kapsamlı borç yapılandırma tasarısı ve istihdam paketi çalışmaları, reel sektöre nefes aldıracak girişimler olmuştur. Bu noktada umutlar 2011 yılına kalırken, esnaf sanatkarların da uzun vadeli, dövize endeksli aşırı borçlanmalardan kaçınmaları, bilgi ve teknolojiyi kullanarak kendilerini geliştirmeleri önem kazanmaktadır.’’ Zekeriya Mutlu, hükümetin, yılın son çeyreğinde arka arkaya yaptığı açıklamalarla reel sektöre umut aşıladığını, borç yapılandırma tasarısı ve istihdam paketi çalışmalarının bir an önce kanunlaşmasının, ülkedeki ekonomik çevrelerin ortak beklentisi haline geldiğini söyledi. EN FAZLA KOBİLERİN DESTEĞE İHTİYACI VAR Hükümetin, meslek örgütlerinin görüşlerini de dikkate alarak tasarı çalışmalarında eksik kalan yönleri tamamlamasını beklediklerini bildiren Mutlu, şöyle dedi: ‘’Toplum vicdanını rahatsız etmeyen, haksız rekabet ortamı yaratmayan adaletli kanunlar çıkararak reel sektörün 2011 yılına daha güvenli bakabilmesi sağlanmalıdır. 2011 yılının yaz aylarında yapılması beklenen genel seçimler öncesi, ülke yöneticilerinin ekonomi politikaları da büyük önem kazanmaktadır. Gerek yapılandırma yasası, gerek istihdam paketi, gerekse yeni dönemde hayata geçirilecek diğer çalışmalarda ayaklar yere sağlam basmalı, genel seçimler düşünülerek popülist yaklaşımlarda bulunmaktan özenle kaçınılmalıdır. Yeni yılın ilk çeyreğinde, 2010’un son döneminde yapılan çalışmaların meyvelerini vereceği, ekonomide bir canlanma yaşanacağı beklenmektedir. Reel sektörün eski ritmini yakalamaya çalışacağı bu dönemde, ülke yöneticilerinin de son derece dikkatli hareket etmeleri gerekmektedir. Zira, bu kritik süreçte seçim ekonomisini çağrıştıran politikaların izlenmesi, uzun vadede piyasalarda yeni tıkanık- lıkların yaşanmasına yol açabilecektir. Ekonomi kurmayları, mali disiplini kaybetmeden, üreten ve yatırım yapan kesime desteklerini sürdürmelidir. Alınacak kararlarda ekonomik zincirin en zayıf halkası esnaf sanatkarlara pozitif ayırımcılık yapılmalı, esnaf teşkilatının yöneticilerinin görüşleri doğrultusunda üyelerimize yönelik özel destek programları hazırlanmalıdır. Yeni önlemler planlanırken, desteğe en fazla ihtiyaç duyan küçük işletmelerin sıkıntılarını gidermek öncelikli olmalıdır.’’ (*L$'<$5,12&$.m 32 TBB: 2010 YILINDA KREDİ HACMİ BÜYÜDÜ 2011’DE DE DEVAM ETMESİ BEKLENİYOR Dünya ve Türkiye genelinde küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerinin hafiflediğini belirten Türkiye Bankalar Birliği (TBB), EGİAD Yarın Dergisi için hazırladığı yazıda diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’ye de yoğun sermaye girişiyle birlikte ekonomik faaliyetlerin canlandığını bildirdi. Küresel kriz ve bankacılık sektörü ile ilgili TBB’nin değerlendirmesine göre, “Dünya genelinde 2010 yılının ilk yarısında küresel krizin olumsuz etkilerinin hafiflemeye başladığını, yılın ikinci yarısında ise, gelişmiş ülkelerde kamu veya finans kesiminin borç stoklarının olumsuz etkilerini sınırlandırmak ve ekonomik faaliyeti artırmak amacıyla miktarsal gevşeme politikalarına yeniden ağırlık verildiği görülmekte. ceği finansal balon ve enflasyon gibi ihtimaller; Merkez Bankası’nı zorunlu karşılık oranlarını artırmak, bu karşılıklara ödenen faizleri sıfırlamak gibi faiz dışı araçlarla müdahalede bulunmaya yöneltti. 2011 yılında ekonomik canlılık düzeyi, bu müdahalelerin sıcak para kullanımı üzerinde etkili bir kısıt oluşturup oluşturmayacağına bağlı olarak belirlenecektir. Bu önlemlerin etkili olması durumunda, 2011 yılında kredi arzında büyüme hızının düşmesi paralelinde, ekonomik faaliyetteki artışın da sınırlı olması beklenmektedir” şeklinde açıklamalarda bulunuldu. leşmesinin beklenmesi ve finansal aracılık maliyetlerinde yaşanan artışlar nedeniyle, 2011 yılında sektör karlılığı kısıtlanabilecektir. Öte yandan, bankacılık sektöründe, Eylül 2010 itibariyle 9.338 adede ulaşan şube sayısı ve 177.369 adede ulaşan personel sayısının 2010 yılının son çeyreği ve 2011 yılında artmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. Benzer şekilde, internet bankacılığı aktif müşteri sayısı, toplam kredi kartı, banka kartı, POS cihazı ve ATM cihazı gibi, bankacılık hizmetlerinin sunumunda alternatif dağıtım kanallarına ilişkin göstergelerde de, 2011 yılında artış yaşanacağı ve bu kanallar aracılığıyla gerçekleştirilen işlem hacminin yükseleceği tahmin edilmektedir.” AKTİF BÜYÜKLÜK 900 MİLYAR TL’Yİ AŞACAK Bankacılık sektörüne baktığımızda, Aralık 2010 itibariyle sektör aktif büyüklüğünün 900 milyar TL’yi aşarak; Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın “1” Mevduat, kalkınma ve yatırım bankaları yüzde 85’i civarında gerçekleşmesi ve bu aktif büyüklüğünün yaklaşık Gelişmiş ülkelerin para birimlerinin yarısının kredi stokundan oluşmasının değer kaybetmesine neden olan bu beklendiğini açıklayan TBB sektörün politikalar, gelişmekte olan ülkelere beklentileri hakkında şunları kaydetti: sermaye akımlarını hızlandırmış ve ge- “Öte yandan, 2010 yılının büyük lişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler bölümünde kredi arzının hızlı bir şearasında bir ayrışmaya neden olmuş- kilde büyüdüğü ve bu durumun hem tur. Dış kaynak kullanımı sayesinde, ekonomik faaliyeti, hem de bankaların gelişmekte olan ülkelerde ekonomik karlılığını olumlu etkilediği görülmekcanlanma görülürken; gelişmiş ülketedir. Öte yandan bu durumun 2011 lerde artan riskler, ekonomik iyileşme- yılı için devam etme ihtimali yüksek yi yavaşlatmıştır. Bu nedenle, gelişmiş bulunmamaktadır. ülkeler genişlemeci; gelişmekte olan Başta Merkez Bankası olmak üzere, ülkeler ise daraltıcı politikalara yönelkamu kesimi tarafından alınan karardi” ifadeleri kullanıldı. ların, 2011 yılı içinde kredi arzındaki 2010 yılında diğer gelişmekte olan büyümeyi sınırlayıcı etki yaparak; banülkelere benzer şekilde ülkemizde kacılık sektörünün karlılığı üzerinde de, yoğun sermaye girişi paralelinde bir kısıt oluşturması beklenmektedir. ekonomik faaliyet canlanmaya başla- Ayrıca, sektörde pazar payına dönük dığını belirten TBB, bu canlılığın, cari yoğun bir rekabetin olması, net faiz işlemler açığının büyümesine neden marjının düşük düzeyde gerçekolduğu kaydedilirken, “Cari işlemler açığının finansmanında ise, doğrudan yatırımlar gibi borç yaratmayan işlemlerin azaldığı; buna karşılık portföy 2011 yılı içinde kredi arzındaki büyümeyi sınırlayıcı etki hareketleri gibi kısa vadeli ve borç yaparak; bankacılık sektörünün karlılığı üzerinde bir kısıt yaratan işlemlerin artmakta olduğu görülmekte. Öte yandan yoğun oluşturması beklenmektedir. sıcak para kullanımının yol açabile- (*L$'<$5,12&$.m 34 YASED: 2011 YILINDA TÜRKİYE’NİN DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMINDA ÖNEMLİ ARTIŞ BEKLENMİYOR 2011 YILI TÜRKİYE İÇİN BÜYÜME BEKLENTİSİ 4,5 2010 yılında dünya ekonomisindeki hızlı büyümeye rağmen, devam eden ülke riskleri ve yüksek seviyelerini koruyan işsizlik oranları hala bir tehdit olarak göründüğünü söyleyen Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Genel Sekreteri Mustafa Alper, bankacılık sektöründeki risklerin kısmen azalmış olsa da bu risklerin yakından izlenmesi gerektiğini söyledi. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 2010’a ilişkin dünya büyüme tahminini yüzde 4,8’e çıkardığını söyleyen Alper, 2011 büyüme tahmini ise yüzde 4,2 olarak öngörüldüğünü kaydetti. Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Genel Sekreteri Mustafa ALPER Türkiye’de 2005 yılından itibaren artan ve 20 milyar doların üstüne çıkan uluslararası doğrudan yatırımın krizle birlikte 10 milyar doların altına düştüğünü söyleyen Alper, “Doğrudan Yabancı Yatırımlar için 2011 yılı içinde büyük miktarlı anlaşmalar gerçekleşmediği takdirde, önemli bir artış yaşanmayacak doğrudan yabancı yatırımların 10 milyar dolar seviyesinin altında kalacağını öngörüyoruz” dedi. BANKACILIK SİSTEMİ REGÜLASYONLARI EN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİ OLACAK IMF’ye göre küresel sistemin sürdürülebilir ve sağlıklı toparlanması iç ve dış yeniden dengeleme ile mümkün olabileceğini söyleyen Alper, “İç dengelemenin gelişmiş ülkelerde özel sektör talebinin güçlendirilmesi ve mali dengenin sağlanması yoluyla, dış dengelemenin ise dış ticaret açığı veren ülkelerde net ihracat fazlasının, fazla veren ülkelerde ise dış ticaret açığının sağlanması ile mümkün olabileceği belirtiliyor. Önümüzdeki dönemde finansal piyasalar ve bankacılık sektörünün regülasyonu ve gözetimi en önemli gündem maddelerinden biri haline gelecek. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bankacılık sektörü üzerindeki regülasyonları sıkılaştırırken, ekonomiye kredi akışının kesintiye uğramamasını sağlamak. Düzenleyici otoritelerin bu hassas dengeyi gözeterek, ekonomilerin tekrar toparlanmasını için çok ihtiyaç duyulan kaynakların hane halkları ve şirketler kesimine güvenli bir şekilde akmasına yardımcı olması son derece hayati bir konu olarak öne çıkıyor” dedi. 2011 YILI BÜYÜME BEKLENTİSİ YÜZDE 4.5 Türkiye’de 2010 ilk yarıyılda milli gelirin kriz öncesi seviyesine döndüğünü söyleyen Alper “İlk yarıyılda görülen yüzde 11 büyümeye özel sektör harcamaları yüzde 5.4, özel yatırım harcamaları yüzde 4.6 puan katkı yapmıştır. Orta Vadeli Program’da (OVP) Türkiye’de büyümenin 2010 yılında yüzde 6.8, 2011 yılında ise yüzde 4.5 beklendiği açıklanmıştır. YASED olarak büyüme beklentimiz, 2010 yılı için yüzde 7-8 bandında, 2011 için ise OVP’ye paraleldir. Büyümeye ilişkin riskler açısından dış talebin seyri en büyük belirsizlik faktörü olarak karşımıza çıkmakta. Gıda ve emtia fiyatlarındaki yüksek seyir ve yapılan vergi artışları enflasyon tahminlerini güçleştirmekte. Tahminlerimize göre, yüksek seyreden gıda fiyatları ile ulaşım ve alkollü içeceklere gelen vergi artışlarının etkisiyle yılsonunda enflasyonun yüzde 7,5 – 8, 2011 yılında ise yüzde 6-7 bandında olması muhtemel gözükmekte” diye konuştu. YURTDIŞI RİSKLERE DİKKAT Önümüzdeki dönem için riskler ağırlıkla yurt dışı kaynaklı olduğuna dikkat çeken Alper, “Bu riskler arasında sermaye akımlarının tersine dönmesi ve gelişmiş ülkelerdeki büyümenin beklendiği gibi istikrar kazanamaması öne çıkmakta. Kriz sonrası dönemde gelişmekte olan ülkeler hem daha yüksek getiri sunuyorlar, hem de büyüme açısından daha sağlam bir görünüme/ potansiyele sahip olmaları nedeniyle daha az risk içermekteler. Ancak, sermaye girişinin verimli alanlarda yatırımlarda kullanılması kritik bir konu olarak öne çıkıyor. Rekabetin yoğunlaştığı ve benzer ürünlerin birçok gelişmekte olan ülkelerde imal edildiği ortamda verimlilik artışını sağlamak daha çok önem kazandı” şeklinde konuştu. DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM 10 MİLYARIN ALTINDA KALIR Türkiye’de 20 milyar doların üstüne çıkan uluslararası doğrudan yatırımın krizle birlikte 20 milyar doların üstüne çıktığını ancak krizle birlikte 10 milyar doların altına düştüğünü söyleyen Alper, hedeflerinin yine bu düzeyde olduğunu belirtti. Alper, konu hakkında şunları kaydetti: “Türkiye’ye uluslar arası doğrudan yatırım (UDY) girişleri, 2005 yılında ilk kez 10 milyar dolar seviyesine ulaşmış, takip eden üç yıl boyunca da 20 milyar dolar seviyesine yakın seyretmiş; 2009 yılında ise küresel finansal ve ekonomik krizin etkilerinin hissedilir hale gelmesi ile 10 milyar dolar seviyesinin altına-8,4 milyar dolara- gerilemiştir. 2008 ve 2009 yıllarında Türkiye’ye UDY girişlerindeki düşüş, global ortalamanın da üzerinde seyretmiştir. 2010 yılında dünyada ciddi bir toparlanma gözlenmemekte, global UDY girişlerinin 2009 yılı ile aynı seviyede veya çok az üzerinde olması beklenmektedir. Türkiye’de ise 2010 yılında girişler, 2009 yılında da altında kalacak görünmektedir. İlk üç çeyrekte ulaşılan 5,2 milyar dolar rakamının yıl sonu itibari ile ancak 7 milyar dolar civarında tamamlanabileceği tahmin edilmektedir. 2011 yılı için de güçlü bir toparlanma için sinyaller zayıftır. Bu yıl ortasında Türkiye’de YASED tarafından açıklanan UNCTAD 2010 Dünya Yatırım Raporu da 2011 yılı için mütevazi bir artış, 2012 yılında ise daha güçlü bir toparlanma beklemekte. Türkiye’de 2005 yılında ulaşılan 10 milyar dolar seviyesi ve 2006-2008 döneminde ulaşılan 20 milyar dolar seviyesi henüz bir trend olmaktan uzak. Büyük çaplı birleşme-satın alma anlaşmalarının etkisi ile ulaşılan bu seviyeler, küresel finansal ve ekonomik krizin de etkisi ile kesintiye uğramış; son iki yılda yine bir oranda geçmiş dönem anlaşmaların ödemelerinin de etkisi ile 7-8 milyar dolar seviyelerinde seyretmiştir. 2011 yılı için de büyük miktarlı anlaşmalar gerçekleşmediği takdirde, önemli bir artış yaşanmayacağı, 10 milyar dolar seviyesinin altında kalınacağı öngörülmekte.” ÇELİŞKİLİ MESAJLARDAN ARINMAK Lafı uzatmadan konuya girelim. Hükümet, 2011 için 3 ayaklı bir denge kurmaya çalışıyor. Yıllık yüzde 5 düzeyinde bir büyüme, yüzde 5 ile 6 arasında değişen bir enflasyon oranı ve GSMH’nin yüzde 5-5.5 arasında bir cari açık. Hükümetin hedefi bu dengeyi sağlayarak, rating notunu bir kademe daha yükselmesini sağlamak. Böylece, Türkiye 17 yıl aradan sonra ‘yatırım yapılabilir’ kategoriye geri dönmüş olacak. Bu dengeyi kurmak için de bankacılarla toplantı yaptı, kendilerince ciddi mesajlar verdi. En önemli mesaj neydi? Kredilerin kısın. Zaten hükümet, kredilerin kısılması için kendince birtakım önlemler aldı. Merkez Bankası’nın araştırma ekibi tarafından yapılan ve kredilerdeki büyümenin cari açığı büyüttüğüne dair tez, hükümet tarafından da kabul gördü. Nitekim, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın verdiği mesajlar bu yönde. “Bankalar, reel sektöre kredi vermiyor” söyleminin mürekkebi henüz kurumadı. Bunu defalarca Başbakan Erdoğan gibi, çok sayıda bakanımız hem meydanlarda, hem kabullerde hem de yaptıkları açıklamalarda dile getirdiler. Şimdi de tam tersi mesaj veriliyor. Hatta, sopa da aba altından değil, alenen gösteriliyor. “Krediler kısılmazsa, her türlü önlemi almaya hazırız” mesajı verildi bile. Bu kadar kısa sürede verilen, birbiriyle çelişen mesajlardan nasıl sonuç çıkarmak gerekiyor? Bankacılar şaşkın, ama ne yapacaklarını çok iyi bilecek kadar da iyi yetişmiş profesyonellerden oluşuyor. Daralan marjlara karşılık, kredi hacmini büyütmek zorundalar. Bir taraftan hükümetin baskısı, bir taraftan kar edebilme mücadelesi. Sizce hangisi galip gelecek? Bankalarımız, bankacılarımız, 2001 krizinde yaşadıkları acı deneyimleri unutmuş değil. Zaten bu nedenle de dünyada bankaların kamu desteği almadığı 3 ülkeden birisiyiz. Diğerlerinin Kanada ve Avustralya olduğunu anımsatayım. Bankacılarımızın bir çıkış yolu bulacaklarından şüphem yok. Yeni şubeler açılmaya devam edilecek, yeni istihdam olanakları yaratmaya da… Kredilerini de büyütecekler, ama maliyetler konusunda daha ciddi adımlar atacakları ortada. Örneğin, bankalara şube kiralayan mülk sahiplerinin, kira gelirleri konusunda hesaplarını yeniden yapmalarında yarar var. Özellikle sözleşmesi biten veya bitecek olanların… Şirketleri daha fazla ziyaret edecekler… 21 milyar liraya dayanan sorunlu krediler rakamını büyütmemek için daha özen göstereceklerinden emin olabilirsiniz. Bazı koşullarda daha katı da olacaklardır. Bence buna da hazır olmak gerekiyor. Onları suçlamayalım. Unutmayalım ki, eğer bankacılık Ekonomist Dergisi Yazı İşleri Müdürü Talat Yeşil sektörümüz, kriz döneminde ayakta durmasaydı, kriz algısı, bu kadar çabuk atlamazdık. 2011’de kamunun adımlarına odaklanalım. Dengeleri bozacak gelişmelere daha fazla ses verin ki, rating artışı yerine, daha farklı senaryoların içinde olmayalım… İyi bir yıl dileklerimle… (*L$'<$5,12&$.m 36 2011 YILINDA OPSİYON SÖZLEŞMELERİNİN DE İŞLEME AÇILMASIYLA DAHA ÖNEMLİ VE BÜYÜK BİR BORSA OLACAĞIZ 2010 yılı genel olarak hem ülke ekonomisi hem de Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası (VOB) açısından iyi geçtiğini söyleyen VOB Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Çetin Ali Dönmez, 2011 yılında hem ABD hem de bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borçlarının milli gelire oranındaki yüksek artışların dünya piyasasına olan etkilerine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. VOB açısından 2010 yılını değerlendirerek, 2011 yılı beklentilerini EGİAD Yarın okurları için açıklayan Dönmez, “2011 yılında Borsamızda opsiyon sözleşmelerinin de işleme açılmasıyla yerli ve yabancı yatırımcılar için çok daha önemli ve büyük bir borsa haline geleceğimizi düşünüyorum”dedi. Genel olarak hem ülke ekonomisi hem de VOB açısından 2010 yılının iyi geçtiğini ve özellikle Türkiye ekonomisinin 2010 yılı büyüme hızının iyimser beklentileri de aştığını söyleyen Dönmez, 2010 yılı son çeyreğine ise değerlenmiş Türk Lirası ve cari açık kaygıları ile girildiğine dikkat çekti. Dönmez, “Aslında 2009 yılının son çeyreğinde bu seneye ilişkin ipuçları vardı. İlk üç çeyrek itibariyle ülkemiz ekonomisinin büyüme hızı yüzde 9’a yakın bir seviyede gerçekleşti. 2010 yılı son çeyreğine değerlenmiş Türk Lirası ve cari açık kaygıları ile girildi. Özellikle Kasım ayından itibaren T.C. Merkez Bankası, esas görevi fiyat istikrarını sağlamak ve dolayısıyla enflasyonu düşürmek olmasına karşın, yüksek cari açık ve düşük kur sarmalına duyarsız kalamadı ve bence doğru bir kararla gecelik faiz oranlarını düşürdü, bu arada ekonomiyi de biraz soğutmak amacıyla artan kredi hacmini azaltmak ve bir türlü uzatılamayan mevduat vadelerini uzatmak amacıyla bir dizi karar uygulamaya konuldu. Bunun sonucunda bu yılın son çeyreği itibarıyla kurlarda yak- VOB Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Çetin Ali DÖNMEZ laşık yüzde 10 kadar yukarı hareket ile birlikte hisse senedi fiyatlarında yaklaşık aynı oranda düşüş yaşandı, ancak bono faizlerinde önemli bir artış yaşanmadı. Ülkemiz ekonomisini yöneten siyasi ve bürokratik kadroların son derece iyi hesaplanmış ve piyasaya da danışılarak doğru adımlar attığı kanaatindeyim. Gelinen noktada kurlardaki yukarı hareket ve kredi hacmindeki artışın biraz frenlenmesiyle cari açık oranının 2011 yılında bu seneye göre daha az olacağını tahmin ediyorum” dedi 2011 YILINDA ABD VE AB KAMU BORÇLARINA DİKKAT 2010 yılı Dünya ekonomilerindeki kırılganlığın da teyit edildiği bir yıl olduğunu söyleyen Dönmez, özellikle Amerika Birleşik Devletleri Hazinesinin yoğun bir şekilde piyasaya likidite enjekte etmesi ve buna kısmen Avrupa Birliği’nin de katılması ile bazı ülkelerin hisse senedi piyasaları krizin başladığı 2008 yılı seviyelerine ulaştığını kaydetti. Bu tabloya karşın, hem ABD hem da bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borçlarının milli gelire oranındaki yüksek artışlara dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Dönmez, “Bu yüksek artışların olumsuz etkisi olarak iki senaryo üretiliyor. Birinci senaryo yüksek kamu borcu olan ülkelerin kamu harcamalarını kısması ve /veya vergileri arttırması şeklinde gerçekleşebilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde büyüme hızları yavaşlayacak, ABD ve Avrupa’daki tüketici talebi olumsuz etkilenecektir. İkinci senaryo ise piyasaya sunulan yüksek para arzı ile birlikte ABD ve Avrupa ülkelerinde yüksek enflasyon dönemine girilmesi şeklinde gerçekleşebilir. Özellikle altın ve kıymetli maden fiyatlarındaki artış ile kısmi olarak diğer emtia fiyatlarındaki artışın sanki piyasaların bu ikinci senaryoyu daha olası gördüğünün ya da ikinci senaryo gerçekleşmeden önce birinci senaryonun yaşanabileceğine daha fazla ihtimal verilmesinin bir göstergesi olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. Her iki ihtimalde de ülkemiz ekonomisi açısından dikkatli olmak gerektiğine dikkat çeken Dönmez, şunları kaydetti: “Yıllar boyunca yüksek enflasyon yaşamış ve bundan da zarar görmüş bir ülke olarak önümüzdeki dönemde yurtdışı kaynaklı enflasyondan etkilenmemiz ihtimal dahilindedir, bu nedenle yurtdışındaki para arzı genişlemelerine paralel olarak rehavete kapılıp para arzını arttırmamakta fayda vardır, diye düşünüyorum. Eğer ABD ve Avrupa ekonomilerinde alınacak bazı tedbirler ile harcamaları kısıcı yönde gelişmeler olursa da bu defa ihracatımızda önemli yeri olan bu ülkelere mal ve hizmet satmakta zorlanacağımız da bir gerçek. Bu bağlamda son yıllarda ülkemiz açısından alternatif başka pazarlar başka ülkeler bulma yönündeki çabaları da takdirle karşıladığımı ifade etmek isterim.” .$3$..21868 37 DÜNYA VADELİ İŞLEM VE OPSİYON BORSALARINDA, İŞLEM HACİMLERİ ÇOK BÜYÜDÜ 2010 yılının dünya borsaları açısından da yeniden yüksek işlem hacimlerine ulaşıldığı bir yıl olduğunu belirten Dönmez, “Vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin işlem gördüğü borsalara bakıldığında elimizdeki veriler 2010 yılının özellikle Çin, Güney Kore, Hindistan, Brezilya ve Rusya borsalarındaki türev sözleşme işlem hacimlerinde büyük artışlar olduğunu göstermekte. Örneğin Hindistan Emtia Borsası’nda (Multicommodity Exchange of India) 2010 yılı ilk altı ayında bir önceki yılın ilk altı ayına nazaran işlem hacminde yüzde 300’den fazla artış yaşanmıştır, keza yine Çin’de Zhengzhou Emtia Borsası’da yüzde 150’ye yakın, Şanghay Vadeli İşlemler Borsası’nda yüzde 100’e yakın işlem hacmi artışı yaşandı” dedi. VOB İŞLEM HACMİ YÜZDE 30 ARTTI 2010 yılında Borsamız işlem hacminde Türk Lirası ve Dolar bazında yüzde 30’a yakın artış yaşandığını söyleyen Dönmez, “VOB’daki bu artışa karşın dünya türev borsaları arasındaki sırlamada 2009 yılının ilk altı ayına göre 2010 yılının ilk altı ayı itibarıyla üç basamak gerileyerek 22. Sıradan 25. Sıraya düşmemiz bizim VOB olarak memnun olacağımız bir tablo değildir. Ancak Borsamızda işlem gören endeks vadeli işlem sözleşmesinin dünya endeks vadeli işlem sözleşmeleri arasındaki yeri 2009 yılında olduğu gibi 2010 yılında da 8’incilik olarak gerçekleşti. Dolayısıyla en azından endeks vadeli işlem sözleşmemizin yerini korumuş olduk. Umuyorum 2011 yılında başta endeks vadeli işlem sözleşmemiz olmak üzere tüm sözleşmelerimizde işlem hacmimiz yüksek oranda artacak ve dünya sıralamasında daha yüksek sıralara yerleşeceğiz” diye konuştu. VOB İşlem hacmindeki bu Yıllar boyunca yüksek enflasyon yaşamış ve bundan da zarar görmüş bir ülke olarak önümüzdeki dönemde yurtdışı kaynaklı enflasyondan etkilenmemiz ihtimal dahilindedir, bu nedenle yurtdışındaki para arzı genişlemelerine paralel olarak rehavete kapılıp para arzını arttırmamakta fayda vardır... görece durağanlığın özellikle opsiyon sözleşmelerini 2011 yılında açılmasının ardından yerini hızlı bir ivmelenmeye bırakacağını düşündüklerini açıklayan Dönmez şunları kaydetti: “Borsamız açısından 2010 yılı rakamlarına baktığımızda hesap sayımızdaki artışın devam ettiğini ve 65 bine yaklaştığını görüyoruz. Üye sayımızdaki artış da devam ediyor ve Aralık 2010 itibarıyla üye sayımız 9 adet aracı kuruluşun daha Borsamıza üye olmasıyla birlikte 98’e ulaştı. İşlem hacmimiz geçen sene toplam 335 milyar TL civarında gerçekleşmişti, bu seneki işlem hacmimizi toplamda bu rakamın yaklaşık 100 milyar TL üzerinde 430 milyar TL civarında bekliyoruz.” 2010 yılını sadece işlem hacmi artışı açısından değerlendirmenin VOB’da yapılan işlerin anlaşılması açısından yetersiz olduğunu söyleyen Dönmez sözlerini şu şekilde noktaladı. “2010 yılında VOB’da Uygulama Programlama Arayüzü (Application Programming Interface- API) devreye alındı ve üyelerimizin Borsamıza çok daha rahat ve güvenli emir iletimi sağlanmış oldu. 2010 yılının ikinci yarısında Amerika Birleşik Devletleri Vadeli İşlem Piyasaları düzenleyici otoritesi olan CFTC’den (Commodities Futures Trading Commission) VOB’un ve VOB endeks vadeli işlem sözleşmelerinin Amerikalı tüm yatırımcılar için yatırım yapılabilir olduğunu onaylayan No-Action Letter belgesini aldık. Son olarak da 2010 yılının Aralık ayında VOB tarihinde ilk defa Türk Lirası dışında başka bir para birimi (Amerikan Doları) üzerinde işlemler yapılabilmesine imkan veren Euro/Dolar sözleşmesi ve Dolar/Ons Altın sözleşmesini işleme açtık. Bu adımlar ile birlikte VOB’da ürün çeşitliliği artmış oldu.2011 yılında opsiyon sözleşmelerinin de işleme açılmasıyla yerli ve yabancı yatırımcılar için çok daha önemli ve büyük bir borsa haline geleceğimizi düşünüyorum. Ancak 2010 yılında ülkemiz rekabet gücü açısından çok önemli olduğunu düşündüğümüz döviz vadeli işlem sözleşmelerinin işlem hacminde ve ihracatçı nezdinde bilinirliğinin arttırılması konusunda çok da başarılı olduğumuz söyleyemeyeceğim. Bu konuda biraz daha uzun soluklu ve sabırlı bir çalışmaya ihtiyaç olduğu görülüyor. VOB olarak 2010 yılı bizim açımızdan genel olarak başarılı geçti diyebilirim, daha iyisini inşallah 2011 yılında başaracağız. Teknolojik olarak önemli adımlar atacağımız 2011 yılının Borsamız ve ülkemiz açısından çok daha iyi bir yıl olmasını temenni ediyorum.” 6(.7°53(5$.(1'( 39 $90nQLQ\DWÜUÜP ÖVVÖROX\RU 6HNWÐUÖQnGHNLKHGHIL PLO\DUnOÜN\DWÜUÜP 7ÖUNL\HÐ]HOOLNOHVRQ\ÜOGD\DíDGÜðÜ KÜ]OÜGHðLíLPVÖUHFLQGHVDGHFH HNRQRPLNDQODPGDGHðLOVL\DVDO VRV\DOYHNÖOWÖUHODQODPGDGDNÐNOÖ GÐQÖíÖPOHU\DíDGÜ'ÖQ\DJHQHOLQGH KÜ]OD\D\ÜODQmPRGHUQSHUDNHQGHFLOLNn DQOD\ÜíÜLKUDFDWLOHEÖ\ÖPH\L KHGHIOH\HQIDNDWKDODLÁLQHNDSDQÜNELU ÖONHLÁLQEXGÐQÖíÖPÖQSDUÁDVÜROGX Türkiye, özellikle son 25 yılda yaşadığı hızlı değişim sürecinde sadece ekonomik anlamda değil, siyasal, sosyal ve kültürel anlamda da köklü dönüşümler yaşadı. Dünya genelinde hızla yayılan ‘modern perakendecilik’ anlayışı, ihracat ile büyümeyi hedefleyen fakat hala içine kapanık bir ülke için bu dönüşümün parçası oldu. Buram buram devletçilik anlayışı ile yoğrulmuş karma ekonomiden 1980’li yıllarda daha liberal ve her alanda yeniyi kendine adapte etmeye çalışan ekonomiye geçiş; beraberinde birçok farklı unsuru da getirdi. İthalattaki yerli malını koruma anlayışı yerini serbestliğe bırakmış; tüketici kredilerinden kredi kartlarına, yüksek faiz getirilerinden döviz kurlarına ka- dar ekonominin birçok yeni argümanı sosyal hayatın birer parçası olmaya başlamıştı. İşte böyle bir ortamda perakende sektörüne konu olan hem ithal hem de yerli pek çok ürün hayatımıza girmeye başlamış, bunun doğal sonucu olarak tüketici alışkanlıkları ve davranışları da hızla değişmeye başlamıştı. Bakkalda, manavda, kasapta ya da köşe başındaki tuhafiyecide gördüğümüz ürünler çeşitlenmiş; reklam sektörünün de gayretiyle yeni ihtiyaçlar gözler önüne serilmişti. Tabi 1990’lı yılların başında, yani AVM’lerin yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı dönemde, Türkiye nüfusu yaklaşık 55 milyon kişi iken cari fiyatlarla kişi başına düşen gelir 2 bin 600 dolar seviyelerindeydi. (*L$'<$5,12&$.m inşaat sektörünün Türkiye’de hızlı bir gelişim göstermesi, bu alanda da kendini gösterirken; birçok yerli firma AVM inşaatı konusunda uzman hale geldi. Müşterisinden bünyesinde yer alan markasına; katma değerinden yarattığı iş potansiyeline kadar çok geniş bir yelpaze içinde faaliyetini sürdüren AVM’ler, günümüzde Türkiye’nin birçok kentinde yer alıyor. 40 şümler geçiren Türkiye’de Alışveriş Merkezleri’nin dünü, bugünü ve geleceğini ele aldık. Bunu yaparken AVM’ler ile ilgili istatistiki verilerin yanı sıra alışveriş ve tüketim kültüründe yaşanan değişime, sektörün temel yapısına neden sonuç ilişkisi içinde odaklanarak gelinen noktayı özetlemeye çalıştık. Kabaca ifade edersek; Türkiye’de AVM’ler olası potansiyeli açısından nüfus anlamında geniş; derinlik yani gelir bakımından verimsiz bir dönemi yaşıyordu. Buna karşın Türkiye ekonomisinin önemli yükünü çeken, istihdam ve iş olanakları nedeniyle hızla göç alan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi iller, hem kişi başına düşen gelirin arttığı hem de AVM’lerin ilk olarak kurulmaya başladığı kentler olmaya başladı. TEMEL İHTİYAÇLAR BİLEŞKESİ AVM’lerin ortaya çıkışındaki en temel unsur, farklı sektörlerdeki birçok unsuru bir araya getirmek ve bunları modern perakendecilik anlayışı ile harmanlamaktı. Bununu için organize perakendecilik olarak tanımlanan, müşterilerin istek ve ihtiyaçlarının yanı sıra sosyal buluşma ortamını oluşturacak yapılar inşa etmek gerekiyordu. Türkiye’de 1987 yılında İstanbul’da Galeria Alışveriş Merkezi’nin açılması ile bu süreç de başlamış oldu. Geçen zaman içinde çocuk eğlence parkından temel sağlık hizmetine; Günümüzde milyar dolarlık yatırımları, yüz binleri bulan istihdam yapısı ve yarattığı katma değer ile gelişimini sürdüren AVM’ler, yeni yılda da en popüler yatırım fırsatları arasında görülüyor. Bu ARAŞTIRMA DOSYASI’nda, siz değerli “YARIN” okuyucularımız için birçok sosyal dönüşüm yaşayan ve ekonomisinde köklü yapısal dönü- hipermarket ve fast food zincirinden uluslar arası giyim markalarına kadar birçok yapıyı bünyesinde barındıran AVM’ler, önemli birer yatırım olarak değer kazanmaya başladılar. Özellikle büyük şehirlerde birçok noktada inşa edilen bu merkezler, hem perakendecilik sektörünün büyümesine hem de istihdam olanaklarının artmasına sebep oldu. Özellikle 35 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM Organize perakende sektöründe 35 milyar doların üzerinde bir yatırım olduğunu belirten Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Kodal yaptığı açıklamada, sektörde 46 şehirde aktif 260 AVM’nin faaliyet gösterdiğini vurguladı. Türkiye’de 6.3 milyon metrekarelik kiralanabilir alan olduğuna işaret eden Kodal, toplam yatırım değerinin 11 milyar dolardan fazlasının yabancı yatırım olarak gerçekleştiğini açıkladı. Kodal, 2015 yılında toplam yatırım değerinin 50 milyar dolar, bu yatırımda yabancı sermayenin payının ise 20 milyar dolar olarak öngörüldüğünü anımsatarak, “Ekonomik katma değer ve istihdam sağlayan AVM Yatırımlarının bugün toplam değeri 35 milyar doların üzerindedir ve 300 bin istihdam yaratılmaktadır. 2015 yılında AVM yatırımlarının yaratacağı 6(.7°53(5$.(1'( istihdam 500 bin kişi olarak öngörülmektedir. AVM yatırımcıları; özellikle global krize rağmen yatırımlarını tamamlayarak hizmete açmakta, AVM’lerin vazgeçilmez toplumsal avantajları yanında bölgeye ve ülkeye ekonomik katma değer yaratmakla birlikte insanlara kaliteli bir ortamda çalışma imkanı sağlamaktadır” dedi. “YATIRIMLAR HIZLA DEVAM EDİYOR” Alışveriş merkezi yatırımlarının bugüne kadar hızla devam ettiğini ifade eden Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Yılmaz Yılmaz ise krizle bağlantılı olarak 2009 yılında bir yavaşlama veya erteleme söz konusu olduğunu belirtti. Bu dönemde açılması planlanan alışveriş merkezlerinin önemli bir bölümü, açılışlarını daha ileri tarihlere kaydırıldığını hatırlatan Yılmaz, “2010 yılındaki toparlanmayla beraber artık AVM yatırımcıları da her şehirde, her yerleşim biriminde bir AVM açmaya çalışmanın doğru bir yol olmadığını algılamış görünüyorlar. Yatırımın geri dönüşü için eskiden 3-5 yıllık öngörülerde bulunan AVM yatırımcıları artık bu sürenin 10-12 yıla kadar uzadığı gerçeğinden hareketle yatırım planlaması yapmalıdır” dedi. YEREL KALKINMA ARACI Kriz dönemlerinde AVM yatırımlarının inşaat sektörüne hareket getirdiğini belirten Kodal, birçok yeni AVM yatırımının açılmadan önce bölgesine yol ve modern toplu ulaşım imkanlarını kazandırdığını aktardı. Kodal, “O bölgede yeni bir AVM açılması veya planlanması bile gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi ile de sonuçlanabiliyor. AVM’ler şehrin top yekun gelişimine olumlu etki ediyor. Konut projelerinin standartlarının yükselmesi genel yaşam standartlarının yükselmesi ile paralel gidiyor bildiği- 41 niz gibi” ifadesinde bulunarak, AVM kültürünün günlük hayatta yarattığı değişime dikkat çekti. AVM yatırımları modern bir hayatın simgesi olduğunu söyleyen Kodal, “Ziyaretçilerin içeride hissettiği güvenlik, temizlik, havalandırmaiklimlendirme, aydınlık, alışveriş kolaylığı ve olumlu atmosfer tüm hayatlarına etki etmeye başladı. Dolayısıyla bu durum beklentilerin değişmesine yol açtı. Bu olumlu değişiklikleri şehrin her yerinde ve hatta evlerinde de aramaya başladılar. Bu durum giderek daha da fazlalaşacak. AVM’lerde açılan yeni mağazalarda birçok yeni teknoloji, dekorasyon ve hizmet elemanları ile karşılaştılar ve bunları satın almaya, yenilerini talep etmeye başladılar” şeklinde konuştu. Ziyaretçilerin içeride hissettiği güvenlik, temizlik, havalandırmaiklimlendirme, aydınlık, alışveriş kolaylığı ve olumlu atmosfer tüm hayatlarına etki etmeye başladı. Dolayısıyla bu durum beklentilerin değişmesine yol açtı. (*L$'<$5,12&$.m 42 SANAL TİCARETTE CİRO YÜZDE 200 ARTACAK İnternet çağımızın pazarlama açısından olmazsa olmaz unsurlarından biri ve hatta en önemlisi. Firmalar, artık interneti sadece bir tanıtım mecrası olarak değil aynı zamanda bir pazarlama platformu olarak çok sık kullanıyor. İnteraktif pazarlamaya imkan veren internet sayesinde, düşük maliyetlerle geniş bir kitleye ulaşılabiliyor, ulusal ve uluslararası pek çok marka, fiziksel ortamdaki mağazalarının yanı sıra artık sanal satış noktaları oluşturabiliyor. Gerçek yaşamdaki alışveriş alışkanlığını internet ortamına adapte etmenin şu andaki en uygun çözümü de 3 boyutlu (3D) uygulamalardan geçiyor. Artan internet ve kredi kartı kullanımı ile kullanıcıların yoğun ilgi gösterdiği online alışveriş siteleri rekora koşuyor. Özellikle kriz sonrası yoğun ilgi ile karşılaşan e-ticaret platformları, yüzde 200’lere varan ciro artış hedefleri koyarken, sektördeki rakamlar da bu alandaki patlamayı gözler önüne seriyor. Bankalararası Kart Merkezi verilerine göre, 2003’te Türkiye’de yerli ve yabancı kartlarla 262.43 milyon TL’lik e-ticaret işlemi gerçekleşirken, bu rakam geçtiğimiz yıl 11 milyar TL’ye yükseldi. E-ticaret işlemlerinin toplam kartlı işlemler üzerindeki payı ise yüzde 6’ları buluyor. Şu anda 898’i aktif, bin e-ticaret platformu bankalara kayıt yaptırmış durumda. Arabadan elektronik eşyaya, giyimden gıdaya kadar geniş bir yelpazede hizmet veren e-ticaret platformların aylık görüntülenme sayısı milyarları buluyor. Ürün bazında en büyük ilgiyi ise elektronik eşya grubu görüyor. Bu alandaki hızlı büyümeyi gören pek çok teknoloji perakendecisi online satışlara başladı. E-ticaret işlemlerinin yaklaşık yüzde 30’unun büyük perakendecilerin online sitelerinden elde edildiği tahmin ediliyor. Moda ve perakende siteleri de hızlı büyüme trendinde. BÖLGESEL AVM’LER DİKKAT ÇEKİYOR Aslında AVM sayısının artması ve rekabet ortamının sertleşmesi yatırımcıları, projelerde ciddi anlamda farklılıklar yaratmaya itiyor. Bazıları en büyük AVM’yi yaptı, bazıları en merkezi AVM’yi... Mimarisiyle göz dolduranlar, konsept AVM’ler derken son dönemde bölgesel AVM’ler dikkat çekmeye başladı. Butik AVM ya da semt AVM’si olarak da adlandırılan bu projeler belli bir bölgenin tüketicisini hedeflemesiyle diğer AVM’lerden ayrılıyor. Özellikle İstanbul gibi şehirlerde örneğine rastlanan butik AVM’ler, yerleşik profilin yüksek gelir grubuna dahil olduğu semtlerde konumlandırılıyor. Tercih edilmelerinin en büyük nedeni ise artık hiçbir şeye yeteri kadar zaman ayıramayan şehirli tüketicinin birkaç adım uzağında olmaları. Gerek kültür sanat aktiviteleri, gerek mağaza karması gerekse eğlence alanlarıyla büyük ölçekli AVM’leri aratmayan butik AVM’ler, alışverişe giderken trafikte saatlerini geçirmek istemeyenlerin rotasında yerini alıyor. “1990’lı yıllarda nereye AVM yapsanız iş yapıyordu” fakat özellikle 2001 yılından sonra, artan AVM’lerin de etkisiyle lokasyon, mağaza karması, doğru işletme gibi unsurlar ön plana çıktı. Bu doğrular olmayınca AVM’lerin başarı sağlayamayacağının ortaya çıkmasıyla, bazı bölgelerde ihtiyaçtan fazla proje yapılmasının başarısızlığı getirdi. Ancak artık yatırımcılar daha bilinçli. Kimi lokasyonlarda ‘AVM yığılmasının’ önüne geçilemedi buna çözüm olarak ise konseptte farklılık yaratmak ön plana çıktı. Bu anlamda semt AVM’si iyi bir örnek. Özellikle büyük şehirlerde, insanlar kısa zamanlarında uzaktaki büyük AVM’lere gitme fırsatı bulamadıklarını anlatıyor. Böyle zamanlarda küçük, bölgesel AVM’ler tüketici için iyi bir alternatif. Bölgesel AVM’lerin yerine, belirli konulara odaklanmış AVM’lerin de olması gerekiyor. Semt AVM’leri ilerleyen zamanlarda daha çok tercih edileceğine dikkat çeken sektör temsilcileri arasında ‘AVM’ler arasında uzmanlaşma başarı getirir’ anlayışı yaygın. Butik AVM’lerin tüketiciye sunduğu avantajlar da şöyle sıralanıyor: “Bölgede yaşayan tüketicilere evlerinden rahatlıkla ulaşabildikleri bir alışveriş ortamı sunuluyor. Bunun yanında, sinema ve tiyatro keyfini de bir arada yaşamalarına fırsat tanınıyor. Ayrıca herkesin damak zevkine uygun restoranların bulunduğu food-court alanı bulunuyor.” AVM’LERİN YENİ ROTASI SINIR BÖLGELERİ Türkiye dış ticaret hacminin yüzde 40’ının kara sınır kapılarından gerçekleştiği dikkate alındığında sınır bölgelerinin potansiyeli daha iyi anlaşılıyor. Sınır kapıları bugüne kadar genellikle verimsiz işleyişleriyle gündeme geldi ama Sarp’ta açılan AVM’nin ardından verimlilik konusunda bazı çalışmalar yapılmaya başlandı. AVM sayısının her geçen gün arttığı ülkemizde her AVM kendi pazarını yaratarak ayakta kalabiliyor. Özellikle, Suriye, Irak, Bulgaristan’a yakın sınır bölgelerinde bu tip AVM’ler açılabilir mi sorusu Sarp’ta açılan AVM’nin ardından gündeme geldi. Piyasa yetkilileri, sınır ticareti ile bölge ekonomisine canlılık geldiğini bürokratik işlemlerin azaltılması yoluyla dış ticaret hacminin genişlediğini, mal kaçakçılığının her türlüsünün asgariye indirilebildiğini söylüyor. Türkiye’nin önemli bir moda ve tekstil ülkesi olması dolayısıyla tekstil ve hazır giyim başta olmak üzere bu ürünlerin sınır komşularıyla paylaşılması ekonomiye önemli bir katkı sağlıyor. Türkiye’de sınır ticareti yapmaya yetkili 13 sınır ilinin tamamında kişi başına gelir ülke ortalamasının altında. Çoğunlukla tarım ve hayvancılıkla geçim sağlandığı için alternatif gelir kaynakları ve istihdam alanlarının oluşturulması açısından sınır ticareti bölge halkı için önemli bir geçim kaynağı oluşturuyor. INDAN S I Ç A İ K HUKUDE GELİŞT R E L ’ N İ i AVM Dİ İÇLER ışındak rı yurtd e ulaşa tl a tr n KEN viyey ibi ko . lan se al s ah iracı m güvenilirliği o lerinde gelişti k i k e ’d iç e e i v iy d ı k n n r ıc ya Tü n ke ğlay e kirala ebir ba kuk açısında kiracı v r daha u gibi bir m h e r H e ’l r. VM ıyo acıla madı. A ontratlar yapıl var. Şu an kir ye getirecek k i k ge iy lu n ş e a o d h kb Da lur. da n bir ço Her iki tarafı raf da mutlu o bir le a h in r. iç ta la le i a y ik d ö b uru m linde i ile şanslı d getirilmesi ha ok. AB sürec inin gelecek hib ky un bir kan öyle bir tasla ekiyor. Mal sa malı. b r a e a g lm d ı o n s ı a a s Şu zırlanm yacağı sıkıntı a h n u kanun p olma ının olu yıl kirac AVM’LERDE KİRA KRİZİ AŞILDI Küresel mali kriz nedeniyle, satışların durgunlaşması ve bu dönemde artan döviz kurları nedeniyle özellikle geçen yıl alışveriş merkezleri ile perakendeciler arasında kira tartışmaları yaşandı. Küresel mali krize karşı çeşitli önlemler alan alışveriş merkezlerinin yöneticileri, bu kapsamda AVM’lerin içindeki işletmelere kira indirimi, öde- melerde döviz kurunun sabit tutulması ve ciro üzerinden kira alınması gibi kolaylıklar sağlandı. AVM’de yaşanan kira krizini sektör temsilcileri şöyle yorumluyor: “Ülke içinde ticaret TL cinsinden yapılırken, AVM’lerde yıllarca yabancı para cinsinden kira ödemeleri yapıldı. Ticaretin gelişmesi, ekonominin sağlıklı temeller üzerine kurulması için daha uygun olan yol, kiraların da TL olarak ödenmesidir. Biz markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL cinsinden alıp satarken, tedarikçimize TL ile öderken, müşterimiz bize TL ile ödeme yaparken, AVM’lerin yabancı para cinsinden kiralamaları sürdürmekte ısrarcı olmaları ticaretin gerçeklerine aykırıdır. AVM’lerde USD ile yapılan kiralamaların EURO’ya dönüşmüş olması da önemli bir sorundur. Hatta bunu, sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam ederken yapan AVM’ler de olmuştur. Böylece markalar bir de pariteden kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı haksız olarak kullanan AVM yönetimleri olmuştur. Son dönemde artık bu anlayışların değiştiğini görüyoruz. USD ve EURO cinsisinden kira sözleşmelerinde ısrar etmenin bir anlamı olmadığı ortaya çıktı.” B AV UTİK M A ’LE VM Bu RD ’LE AV tik EN Rİ ço M’le AVM FA N D ko k ol rin ’le RK İĞE d n a LA R tüm um uğ ksi r, k u n RI ü se şe lan bö e y çü d m k h e Diğ t s ir ırılı lge rle öl m er aki değ yor. lerd şim çek in li, sa etrek AVM nleri il bu Hed e bü yısın are ’ler nde lund ef k gi yük a s ye den n o uğ itle ala bi kü ölçe ahip. ve d dah luşuy u si nla ltü kl B aha a k or. rı b r-sa i AV irço a üç ulu na M’ ğu z m ük nu t ve lerd nda ağ az yo a r. eğle e old nc uğ e u Suriye ile vizelerin kalkmasından sonra halk alışveriş için sınıra yakın şehirlere akın etti. Özellikle İskenderun, Gaziantep ve Hatay’daki AVM’ler Suriye’den alışveriş yapmaya gelenlerle doluyor. Bunda, gelenlerin sadece birkaç saatlik bir yolculukla istediği AVM’de olması en büyük etken. Daha önceleri vize ücreti ödememek için günübirlik turlarla gelip alışveriş yapan ve akşamında da ülkesine geri dönen Suriyeli turistler, artık birkaç gün konaklamalı tur paketleriyle AVM’lerin ve otellerin de kazanmasını sağlıyor. AVM’ye gelen konaklamalı turistlerin günde kişi başına 140-150 dolar civarında para harcadıkları belirtiliyor. 'ÖQ\DnQÜQGÐUWGHYLRODQ$PHULNDnGDQ%HVW%X\ )UDQVDnGDQ'DUW\$OPDQ\DnGDQ0HGLD0DUNW ñQJLOWHUHnGHQ(OHNWUR:RUOGSD]DUGDELUELULLOH\DUÜíÜ\RU 7HNQRVDGDGÖQ\DGHYOHULLOHEÖ\ÖNELUUHNDEHWLÁLQGH EXOXQX\RU Avrupa ve Amerika’nın dört büyük teknoloji marketinin bulunduğu Türkiye pazarında, sektör kıran kırana rekabet yaşıyor. 2010 yılını yüzde 6’lık bir büyümeyle kapatacağı düşünülen pazarın büyüklüğü 9 milyar Euro’ya ulaştı. Dünya’nın dört devi olan, Amerika’dan Best Buy, Fransa’dan Darty, Almanya’dan Media Markt, İngiltere’den Elektro World pazarda birbiri ile yarışıyor. Teknosa da dünya devleri ile büyük bir rekabet içinde bulunuyor. Tüketiciler rekabette avantaj sağlarken, promosyon, indirim ve fiyat takip etmekte zorlanıyor. Türkiye’de ilk mağazasının İzmir’den açan Best Buy fiyat odaklı değil müşteri odaklı hizmet anlayışını geliştirmeyi hedeflerken, Almanya merkezli Media Markt fiyat odaklı yaklaşıyor. Bu rekabette en öne çıkan krize rağmen pazarın büyümesi ve tüm markaların mağaza sayılarındaki artış hedefleri. BEST BUY, AVRUPA PAZARINA İZMİR’DEN AÇILDI Uluslararası tüketici elektroniği konusunda Amerika’nın önde gelen markalarından olan Best Buy, İzmir’de açtığı mağazası ile Avrupa pazarına açıldı. Dünya çapında 13 ülkede bulunan Best Buy, “lokal” olmaya büyük önem veriyor. Türkiye’deki rekabet anlayışında bir yanlışlık bulunduğuna dikkat çeken Best Buy Türkiye Başkanı Ruşen Korkmaz, kendilerinden önce 6(.7°53(5$.(1'( 7HNQRORML0DUNHWOHU 7ÖUNL\HnGHEÖ\ÖNUHNDEHW \DíÜ\RU 45 (*L$'<$5,12&$.m 46 gelen uluslararası markaların tüketici elektroniği konusunda fiyat ve fiyat etrafında dönen yanlış bir kısır döngü yarattığını ifade ediyor. Sadece fiyatı değil müşteri odaklı hizmet anlayışını da yerleşmesi gerektiğini söyleyen Korkmaz, “Best Buy olarak illa İstanbul, Ankara ya da İzmir’de olalım diye bir şey düşünmedik. Fakat uzun vadeli plan yaptığınız zaman bütün Türkiye’de olacağınız için bu şehirlerde olmadan ülke çapında olamazsınız. Firma olarak Türkiye’ye şu kadar para ayırdık diye bir şey yok. Biz ülke çapında çalışabilecek bir model geliştirerek mağazalar kurmak istiyoruz” şeklinde konuştu. 4 BÜYÜK TEKNOLOJİ MARKETİN BİR ARADA OLDUĞU TEK ÜLKE TÜRKİYE Türkiye’de teknoloji marketler arasında muazzam dinamizm olduğunu söyleyen Darty Türkiye CEO’su Nedim Esgin, uluslararası faaliyet gösteren dört teknoloji marketinin bir arada olduğu tek ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Darty Türkiye CEO’su Nedim Esgin, tüketici marketlerinin dünyayla birlikte aynı hızda Türkiye’de yayıldığını belirterek, “Daha önce senetle yapılan alışveriş, kredi kartına döndükçe elektronik perakende ürünleri alışverişi teknoloji marketlerinden yapılmaya başlandı. Sektörümüzün 2010 yılını yüzde 6’lık bir büyümeyle kapatacağını düşünüyoruz” dedi. Esgin, Darty mağazalarının Türkiye’de bu yıl 20 mağazaya ulaşarak yüzde 30’un üzerinde fiziksel bir büyüme kaydettiğini de vurguladı. Dünyada son 12 yılda klasik bayilerin pazar paylarının yüzde 50 azaldığını belirten Esgin, dünyada 13 bin 500 teknoloji marketinin açıldığını kaydetti. Türkiye’de de yaşanan gelişmelerin dünyayla paralel olduğunu ifade eden Esgin, “Türkiye’de 9 milyar Euro’luk pazar hızla büyüyor, politik sorun olmadığı sürece bu büyüme gelecek yıl da devam edecek” diye konuştu. 1,4 MİLYAR LİRALIK CİROYA ULAŞAN TEKNOSA, 2011’DE YÜZDE 20 BÜYÜYECEK Türkiye’nin 68 ili ve 39 ilçesinde 230 mağaza ile hizmet veren Teknosa, 2011 yılında minimum yüzde 20 oranında büyüyecek. Türkiye pazarında 10 yıldır bulunan Teknosa, 10 milyon adet malı tüketiciyle buluştururken, yılda 60 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. Teknoloji market alanında dünyanın en büyük 4 kuruluşunun Türkiye’de olmasına rağmen sektö- rün öncüsü ve lideri olduklarını söyleyen Teknosa Genel Müdürü Mehmet Nane, “10 yılı geride bıraktığımız bu dönemde yüzde 40 pazar payı ile sektörün açık ara lideriyiz. 2010 yılında 25 bin metrekare net yeni satış alanı bünyemize kattık. Ciromuz KDV hariç 1,4 milyar lira olacak. 2011 yılında ise 20 bin metrekare alanı daha satış alanını bünyemize katmak istiyoruz. Hedefimiz minimum yüzde 20 daha büyümek.” diye konuştu. MEDİA MARKT 16 MAĞAZAYA ÇIKTI Tüketici elektroniği mağazacılığının Almanya merkezli devi olan Media Markt, 15 ülkede 50 bin’e yakın çalışanı ve 600’den fazla mağazasıyla hizmet veriyor.Türkiye’de ilk mağazasını 2007 Eylül ayında İstanbul Ümraniye’de açan Media Markt, 2010 yılında da Bursa Anatolium mağazasının açılışı ile Türkiye’deki mağaza sayısını 16’ya yükseltti. Media Markt İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Adana ve Mersin olmak üzere 7 ilde faaliyet gösteriyor. 2011 yılında Anadolu’daki büyük şehirlerde olmak hedefini açıklayan Media Markt, Kayseri, Konya ve Gaziantep’ten Anadolu’ya açılmayı planlıyor. Bunun yanı sıra şirket, hali hazırda bulunduğu İzmir, Ankara ve İstanbul’daki mağaza sayılarını da çoğaltmayı düşünüyor. ELECTRO WORLD 20011 ‘DE 14 YENİ MAĞAZA PLANLADI Türkiye’de, Dixons International Group (DSGi), Esas Holding ve Odesa ortaklığıyla faaliyet gösteren elektronik perakende zinciri Electro World’ün Genel Müdürü Bahadır Özbek, Türkiye’de bu yıl elektronik perakende sektörünün yüzde 20 kendilerinin ise yüzde 75 büyüdüğünü söyledi. 2011 yılında yüzde 80 büyüme hedefi koyduklarını açıklayan Özbek, “6 şehirde 16 mağazamız bulunuyor. 2011 yılında 14 mağaza Türkiye’de ilk mağazasının İzmir’den açan Best Buy fiyat odaklı değil müşteri odaklı hizmet anlayışını geliştirmeyi hedeflerken, Almanya merkezli Media Markt fiyat odaklı yaklaşıyor. Bu rekabette en öne çıkan krize rağmen pazarın büyümesi ve tüm markaların mağaza sayılarındaki artış hedefleri. açarak 20 ilde olma ve yüzde 80 büyüme hedefi koyduk. Bu yılı 20 mağaza ve 58 bin metrekarelik satış alanı ile kapatacağız. Hedefimiz İstihdamı da 1000 kişi daha arttırarak 2 bin 500’e çıkarmak” dedi. Bahadır Özbek, franchise vermeye başladıklarını ve iki iş modeliyle de büyümeyi sürdüreceklerini kaydederek, şunları söyledi: “2011’de açılacak mağazalarımızın yarısından fazlası franchise modeli olacak. Şu ana kadar tüm Türkiye’den 500’ün üzerinde franchise başvurusu aldık. 2011’de İzmir, Gaziantep, Adana ve Antalya gibi birçok ilde olacağız. En çok büyüme gösterdiğimiz illerin başında Konya ve Bursa geliyor. Konya’da yüzde 40 büyüdük. İzmir’de de olmak istiyoruz.” BİMEKS 40 ŞUBE HEDEFLİYOR Türk sermayeli firma olan Bimeks, 31. şubeye ulaştı. 2011 sonuna kadar minimum 40 şubeye ulaşacakları bilgisini veren Arif Bayraktar, geçen yılı 250 milyon liraya yakın hâsılatla kapattıklarını belirtti. 2010 yılının ilk 6 ayında geçen yılın ilk 6 ayına göre gelirlerini dolar bazında yüzde 40 artırdığını kaydeden Bayraktar, Bimeks’in yurtdışına açılmadan önce Türkiye’deki potansiyelini değerlendirerek 100 şubeye ulaşacaklarını söyledi. (*L$'<$5,12&$.m 48 3Z&3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLP¶UÖQOHUL6HNWÐUÖ /LGHUL$GQDQ$NDQ o7ÖUNL\HnGH$90\DWÜUÜPODUÜ nGHGHYDPHGHFHNp 7ÖUNL\HEXJÖQNÖUHVHOPRGHUQSHUDNHQGHFLOLðLQDUDGÜðÜ WÖPNRíXOODUDVDKLSWLU<ÖNVHNDUWDQYHJHQÁQÖIXV íHKLUOHíHQGHPRJUDILN\DSÜDUWDQVDWÜQDOÜPJÖFÖORMLVWLN DYDQWDMODUYHJÖÁOÖDOW\DSÜ%XQXQODELUOLNWH7ÖUNL\H SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQRUJDQL]HROPDVÜYHPRGHUQOHíPHVL VÖUHFLQGHQH\D]ÜNNLKHQÖ]ÁRNJHULVDIKDGD EXOXQPDNWDGÜU 3ULFHZDWHUKRXVH&RRSHUV3Z&7ÖUNL\H YH$OÜíYHULí0HUNH]OHULYH3HUDNHQGHFLOHU 'HUQHðL$03'LíELUOLðL\OHKD]ÜUODQDQ o3DUOD\DQ<ÜOGÜ]3HUDNHQGH 6HNWÐUÖQÖQ7ÖUN(NRQRPLVLQH (WNLOHULpUDSRUXJHÁWLðLPL]D\ODUGDELU EDVÜQWRSODQWÜVÜ\ODVXQXOPXíYHROGXNÁD LOJLÁHNPLíWL 3Z&7ÖUNL\HnQLQSHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQ KDIÜ]DVÜQÜROXíWXUPDNYHJHOHFHN GÐQHPOHUHÜíÜNWXWPDNDPDFÜLOH ELUOLNWHKD]ÜUODGÜðÜo3DUOD\DQ<ÜOGÜ] 3HUDNHQGH6HNWÐUÖQÖQ7ÖUN (NRQRPLVLQH(WNLOHULpEDíOÜNOÜUDSRU SRWDQVL\HO\DWÜUÜPFÜODUDGÖ]HQOH\LFLOHUH SHUDNHQGHFLOHUHYHGLðHUSD\GDíODUDGD NDSVDPOÜYHULOHUVXQX\RU 7ÖUNL\HnGHNLJHOHQHNVHOYHPRGHUQ SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQPHYFXW GXUXPXQXYHVHNWÐUKDNNÜQGDJHOHFHðH \ÐQHOLNÐQJÐUÖOHULDQDOL]HGL\RU 7ÖUNL\HnQLQPRGHUQYHRUJDQL]H SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQHNRQRPLNVRV\DO YHNÖOWÖUHODOW\DSÜVÜQÜQLQFHOHQGLðLUDSRU \HUHOYHNÖUHVHOR\XQFXODULÁLQ\DWÜUÜP IÜUVDWODUÜQDGDLíDUHWHGL\RU %L]GHEXQDLVWLQDGHQ3Z& 3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLP¶UÖQOHUL 6HNWÐUÖ/LGHUL$GQDQ$NDQLOHELU JÐUÖíPH\DSWÜN$NDQ7ÖUNL\HnGH $90\DWÜUÜPODUÜQÜQGDnGHGHYDP HGHFHðLQLYHÐ]HOOLNOH\ÜOÜQLNLQFL\DUÜVÜQGD \DSÜODFDNJHQHOVHÁLPVRQXÁODUÜQD SDUDOHORODUDNLYPHND]DQDFDðÜQÜQDOWÜQÜ ÁL]L\RU<ÜOÜQ\DUÜVÜQGD7ÖUNL\HnQLQ DUWWÜUÜOPDVÜEHNOHQHQGHUHFHOHQGLUPHVL YHGÖíHQIDL]OHU\DWÜUÜPODUÜVRQGHUHFH ROXPOXHWNLOH\HFHðLQLLIDGHHGHQ$NDQLOH VHNWÐUÖQJHOLíLPÐ\NÖVÖQÖNRQXíWXN alan 4.858.280 m²’ye ulaşmıştır. 2009 yılında açılan toplam 26 AVM ile birlikte Türkiye’deki AVM sayısı 41 ilde 236’ya yükselmiş, toplam kiralanabilir alan ise 838.000 m² artış ile 5.696.000m2’yi bulmuştur. Tüm bu unsurlar dikkate alındığında son 10 yılda yaşanan AVM sayılarındaki hızlı artış ile birlikte 10 milyon m²’lik satış alanına ulaşan ve son üç yıl içinde 450 bin kişiye iş olanağı sunan organize perakende sektörünün önümüzdeki yıllarda da Türkiye ekonomisi içindeki öneminin giderek artacağı ve yerli ve yabancı yatırımlar için cazibe merkezi olma konumunu devam ettireceğine hiç şüphe yoktur. $GQDQ$NDQ 3Z&7ÖUNL\H'HQHWLP+L]PHWOHUL \ÜOÜQGD3Z&7ÖUNL\Hn\HNDWÜODQ $GQDQ$NDQ\ÜOÜQGDQEX \DQD'HQHWLP+L]PHWOHUL2UWDðÜ RODUDNJÐUHY\DSPDNWDGÜU3Z& 7ÖUNL\H3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLFL\H <ÐQHOLN¶UÖQOHU6HNWÐUOLGHUOLðLQLGH \ÖUÖWHQ$GQDQ$NDQEXQXQ\DQÜVÜUD VLJRUWDFÜOÜN2WRPRWLYYH(QGÖVWUL\HO ¶UÖQOHUVHNWÐUOHULQGHGHJHQLí WHFUÖEH\HVDKLSWLU <$6('.XUXPVDO<ÐQHWLP¡DOÜíPD *UXEX%DíNDQÜYH7¶6ñ$'.XUXPVDO <ÐQHWLP¡DOÜíPD*UXEXÖ\HVLRODQ $GQDQ$NDQD\QÜ]DPDQGD$OÜíYHULí 0HUNH]OHULYH3HUDNHQGHFLOHU 'HUQHðL$03'LOH7ÖUNL\H.XUXPVDO <ÐQHWLP'HUQHðL7.<'nQLQGHQHWLP NRPLWHVLÖ\HVLGLU 128 milyar TL ve 2008 yılında 329 milyar TL olmuştur. 2009 yılı itibariyle ise bu tutar 317 milyar TL’ye ulaşmıştır. GSYH’deki artışa paralel olarak perakende satışlarının 2013 yılında 448 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Organize perakende sektörü yatırımları 2007 yılında %25, 2008 yılında %21 metrekare artışı sağlamıştır. Sektör, 2009 yılında her gün ortalama 13 mağaza açabilen bir tempoya ulaşmıştır. Buna göre, organize perakende sektörü her ay yaklaşık 100-120 milyon ABD Dolarlık yatırım gerçekleştirmektedir. 2008 yılı sonunda 71’i İstanbul’da olmak üzere, Türkiye’de toplam 210 adet AVM bulunmaktadır ve toplam kiralanabilir Perakende sektöründe 2010 yılında öne çıkan eğilimler neler oldu? 2010 yılı Türkiye’de 2009 yılındaki durgunluğun ardından hızlı bir geri dönüş ve büyümeye geçiş yılı oldu. Dünya’da ise değişik coğrafyalarda farklı seyir izlendi. Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan pazarlar göreceli olarak daha pozitif bir seyir izlediler. Gelişmiş ülkelerde de toparlanma sinyalleri görüldü. Internet perakendeciliği dünyada en hızlı büyüyen alan oldu ve önümüzdeki dönemde ağırlıklı büyümenin bu kanaldan geleceği herkes tarafından kabul edilir hale geldi. Sosyal iletişim ve paylaşımın giderek artması ile birlikte üretici ve ürün etrafında ilgi gruplarının etkisi daha yoğun hissedilir hale geldi. Mağazalarda yapılan alışverişte ise en az ürün kadar alış veriş tecrübesinin belirleyici olduğu anlaşıldı. Küresel ısınma giyim perakendeciliğini olumsuz etkilemeye devam etti. Elektronik perakendeciliği ise I-Pad gibi yeni geliştirilen ürünler sayesinde göreceli daha hızlı büyümesini devam ettirdi. Gıda perakendeciliğinde indirim mağazacılığına 2009 yılında başlayan kayma devam etti, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 6(.7°53(5$.(1'( Türkiye perakende sektörünün geçmişi, şu anki yeri ve büyüklüğü hakkına bilgi verebilir misiniz? Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethinden kısa bir süre sonra yapımını başlattığı ve dünyanın ilk alışveriş merkezi olarak adlandırılan Kapalı Çarşı geleneğinden gelen Türkiye’deki perakende sektörünün, bunca yıla yayılan deneyimini ağırlıkla 1990’lı yıllardan itibaren modernleşme doğrultusunda kullanmaya başladığı hepimiz tarafından bilinmektedir. 1990’a kadar, Türkiye’de perakende sektörü geleneksel mağazalardan oluşmakta, gıda ve meşrubatla ilgili olarak bu sektör, bakkallar ve açık kasaba pazarlarını, giysi söz konusu olduğunda ise butikleri kapsamakta ve hepsi de kent merkezleri içinde yoğunlaşmaktaydı. 1990’dan sonra süpermarketlerin açılmaya başlaması bir ölçüde modern perakende sektörünün başlangıcının habercisi olmuş bunun ardından, birçok büyük perakendeci öncelikle İstanbul’da, daha sonra tüm Türkiye çapında ticarete başlamıştır ve bugün Türkiye organize perakende sektörü, AB’de 7., dünyada ise 10. büyüklüğe ulaşmış durumdadır. Nüfusun her bir bireyini her gün en az bir defa etkileyen perakendecilik, halkla yani tüketicisi ile yoğun bir etkileşim içinde faaliyetini yüzyıllardır sürdürmektedir. Türkiye, bugün küresel modern perakendeciliğin aradığı tüm koşullara sahiptir. Yüksek, artan ve genç nüfus, şehirleşen demografik yapı, artan satın alım gücü, lojistik avantajlar ve güçlü altyapı. Bununla birlikte Türkiye perakende sektörünün organize olması ve modernleşmesi sürecinde ne yazık ki henüz çok geri safhada bulunmaktadır. Genel olarak günümüz Türk perakende sektörü yaklaşık % 40 oranındaki modern organize perakende pazar payıyla, 1970’lerin Avrupa perakende pazarına çok benzemektedir. Buna karşın, Avrupa Birliği’nde modern perakendecilerin pazar payı her geçen gün artmış ve 1980’de % 49 iken 2002’de bu oran % 83’e çıkmıştır. Öte yandan, Avrupa Birliği ülkelerinde her bir milyon nüfusa ortalama 15 hipermarket ve 150 süpermarket düşerken, bu rakam Türkiye’de henüz 3 hipermarket ve 17 süpermarket civarındadır. Bağımsız verilere göre, 2013 yılında Türkiye’de tüketici harcamalarının 948 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Perakende satışları 1998 yılında 23 milyar TL iken 2003 yılında 49 (*L$'<$5,12&$.m TÜRKİYE’DE PERAKENDE SEKTÖRÜNDEKİ FIRSATLAR… Demografik yapı: Yüksek nüfus, artan nüfus, genç nüfus, artan şehirde yaşayan nüfus ve hem büyük hem de büyümekte olan şehir adedi Gelir düzeyi: ekonomik büyüme, artmakta olan kişi başı milli gelir, gelir dağılımında farklı segmentler olması Liberal ticaret ve ekonomik koşullar, gümrük birlikleri Coğrafi konum, lojistik avantajlar Geleneksel perakendenin toplam perakende içindeki payının göreceli olarak fazla olması (Türkiye’de yaklaşık %60, AB ortalaması yaklaşık %15 - 20) Sınır ülkeleri ile artan ticari, ekonomik ilişkiler, vizesiz seyahat kolaylıklar. 50 özel markalı ürünler pazar paylarında önemli artış gösterdiler. Türkiye’de en hızlı büyüyen perakende kanallarının başında restaurant ve kafe zincirleri geldi. Özellikle yabancı sermayenin bu alana ilgisi artarak devam etti. Türkiye uluslararası perakende pazarları arasındaki öncelikli yerini genel ülke ekonomisinin de olumlu seyri ile daha da pekiştirdi ve öncelikli yatırım yapılacak perakende pazarları arasına dahil oldu. 2011 yılının nasıl geçeceğini tahmin ediyorsunuz? Perakende sektöründe 2011’de öne çıkmasını beklediğiniz eğilimler neler? 2011 yılının Türkiye’de gerek GSYH gerekse de perakende sektörü açısından önemli bir büyüme yılı olacağını tahmin ediyoruz. Dünyada ise bölgesel olarak farklı seyirlerin devam edeceğini, gelişmekte olan pazarlarda büyümenin göreceli olarak daha yüksek ve belirgin olacağını öngörmekteyiz. Organize peraken- denin halen % 40’larda bulunduğu Türkiye’de modern perakendecilikteki büyümenin artan turizm ve “İstanbul Shopping Fest” gibi aktiviteler sayesinde ülke ekonomisindeki büyümeden daha yüksek olacağını düşünüyoruz. Burada yine elektronik perakendeciliğin, restaurant ve fast food zincirlerinin başı çekmesini, aynı şekilde küresel ısınma ve değişen iklim koşullarına uyum sağlamış giyim perakendeciliğin de bunlara katılmasını bekliyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gelişen teknoloji ve artan internet kullanım oranlarına paralel olarak internet perakende kanalları göreceli olarak daha büyük büyüme oranları gösterecektir. Tüketicilerin kaplama alanı artan sosyal paylaşım ve ilgi gruplarının üretici ile doğrudan temas yoluyla ürün geliştirme aşamasında daha fazla müdahil olacaklarını bekliyoruz. Mağazalardaki alış veriş deneyiminde de teknolojik gelişmenin yararları tüketici tarafından daha fazla hissedilir hale gelecek, etkin CRM burada yine başrolü oynayacak. Türkiye’de AVM yatırımları da 2011’de devam edecek, özellikle yılın 2. yarısında yapılacak genel seçim sonuçlarına paralel olarak ivme kazanacaktır. Akabinde yine yılın 2. yarısında Türkiye’nin arttırılması beklenen derecelendirmesi ve düşen faizler, yatırımları son derece olumlu etkileyecektir. AVM’lerin ekonomiye katkısını değerlendirebilir misiniz? AVM’leri istihdama ve yatırım ortamına yaptığı katkılar ülke ekonomisi için önemli bir yer tutmaktadır. AVM’ler yatırım başına istihdam yaratma açısından sanayi sektörüne göre yüksek bir oran taşımaktadır. AVM yatırımları sanayi yatırımlarının çok üzerinde bir sermaye-istihdam oranına sahip olduğu aşikar olup orta büyüklükte bir AVM’nin yatırım maliyeti 100-150 milyon ABD doları civarında iken, 2,000-2,500 kişilik doğrudan, 4,000 kişilik dolaylı istihdam yarattığı tahmin edilmektedir. Öte yandan, 200-250 milyon ABD doları yatırım gerektiren ABD dolarına kadar inmektedir. Yeni yatırımlarla beraber, 2011 yılı sonu itibariyle AVM sayısının 304’e ulaşması öngörülmektedir. Her AVM yatırımının bölgede ortalama 1,500 kişilik istihdam yarattığını düşünecek olsak, 2009-2011 döneminde, salt AVM yatırımlarına bağlı olarak yaklaşık 135 bin kişiye iş imkanı doğacağı tahmin edilmektedir. Buna organize gıda ve gıda dışı perakende sektörlerinin istihdam yaratma kapasitesi de eklendiğinde, sektörün potansiyeli ve önemi anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalarda 2011 yıl sonu itibariyle organize perakende sektörünün toplam istihdamının 650 bin kişiye ulaşması öngörülmektedir. Organize perakende sektörü metrekare başına ortalama 300-500 ABD doları değerinde yatırım yapmaktadır. Gıda perakendeciliği (ortalama 500 bin ABD doları) ile AVM yatırımlarının (ortalama 80-120 milyon ABD doları) hacimleri daha yüksektir. Gıda dışındaki bazı kategorilerde de, örneğin teknoloji ve yapı market peraken- de formatlarında, bu hacimlere ulaşıldığı gözlenmektedir. Sektör, 2009 yılında her gün ortalama 13 mağaza açabilen ciddi bir tempoya ulaşmıştır. Buna göre, organize perakende sektörü her ay yaklaşık 100-120 milyon ABD dolarlık yatırım gerçekleştirmektedir. Sizce AVM’lerin sayısı Türkiye şartları için fazla mı? Avrupa’daki AVM’lerin getirileri düşerken gelişen pazarlara ilginin kuvvetli kalması, Türkiye’nin ekonomik büyüme potansiyelini koruması ve yeni yatırımların gerçekleştirilmesi ile Türkiye’de yatırım maliyetleri artarken kira artışlarının yavaşlayacak olması Türkiye’deki alışveriş merkezi yatırımlarının 2008-2015 yılları arasında nasıl seyredeceğini tespit edecek 3 temel unsur olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan, 2008 yılı itibariyle, kişi başına düşen metrekareler incelendiğinde Norveç 1,000 kişiye 640 m² ile ilk sırada yer almaktadır. İsveç 389 m² ile Norveç’i izlerken, İrlanda 355 m² ile üçüncü sıradadır. Türkiye 68 m² ile son sıralarda yer almaktadır. Bu durum da göstermektedir ki Türkiye’de kişi başına düşen alışveriş merkezinin artırılması açısından büyük bir potansiyel vardır ve mevcut durum yabancı yatırımcıların Türkiye’yi potansiyel büyüme bölgesi olarak görmelerine neden olmaktadır. Bunlara ek olarak Türkiye’de en üst gelir grubu, en alt gelir grubunun yaklaşık 6 katı gelire sahiptir. Üst iki gelir grubu, toplam gelirin yaklaşık üçte birine sahiptir. Dolayısıyla, Türkiye’deki müşteri yelpazesinin genişliği ve bu yelpazenin farklı tüketim ihtiyaçlarına hitap edecek perakendeciler ve bunları barındıracak AVM’lerce doyurulması yatırımcıların iştahını kabartan önemli bir özelliktir. 2008 yılında dünyada açılan alışveriş merkezleri incelendiğinde Rusya, yeni açılan yaklaşık toplam 1,65 milyon metrekare büyüklüğündeki alışveriş merkezleri ile hızlı gelişenler listesinin ilk sırasında yer almış olup aynı dönemde Türkiye, yeni açılan 1,1 milyon metrekare hacmindeki alışveriş merkezleri ile cazibe merkezi olduğunu ve yabancı yatırımcıların önemli bir hedef marketi olduğunu ispatlamıştır. Günümüzde internet ortamından alışverişin ve teknolojinin hızla yaygınlaşmasının perakende sektörüne olan etkilerini değerlendirir misiniz? 2015 yılında perakendenin görünümünün hızlı teknolojik gelişmelere paralel olarak tamamen değişmiş olacağını düşünüyoruz. Alışveriş yapanlar için alışveriş tecrübesi, mevcut perakende kavramlarının raf ömürlerini doldurmasından sonra değişmeye devam edecektir. Her gün yenilenen dijital ortam tüketicilere yeni seçenekler sunduğu için perakendecilik sektörü kendini devamlı olarak yenilemek zorunda. Onlarca yıldır perakende düşüncesine egemen olan Baby Boom (2. Dünya savaşı sonrasında doğan kuşak) nesli artık 70’lerine yaklaşmaktadır ve bayrak Y (1980’lerde doğan kuşak) jenerasyonuna geçmekte, bu da teknolojinin daha fazla hayatımıza gireceğinin en önemli göstergesi. Alışveriş yapanlar, perakendeciler ve tedarikçilerle hiç olmadıkları kadar etkileşim kuracak, internet olanakları ve topluluklar bu ilişki içerisinde büyük rol oynayacaklardır. Türkiye’de ise e-ticaret son yıllarda önemli bir gelişme yaşamıştır. Firmaların web site’lerine uğrayan ziyaretçi sayılarını artırmaya yönelik promosyonlar yürütmesi, internet üzerinden kredi kartıyla yapılan harcamaların güvenliğinin yükseltilmesi ve internet üzerinden dolandırıcılıkların azalması gibi gelişmeler ile tüketici güveni artmıştır. Web sitelerine ve online işlemlere güven sağlandıkça Türkiye’de e-ticaret sektörü gelişimini sürdürecektir. Türkiye’de internet perakendeciliği 1,3 milyar TL’lik satışa ulaşarak 2008 yılında % 22 cari büyüme değeri göstermiştir. İnternet ve bilgisayar kullanılmasının artışı internet perakendeciliğinin büyümesini kamçılamıştır. Harcanabilir gelir düzeyindeki artış ile daha çok insan bilgisayar ve internet erişiminin bedelini ödeyebilmektedir. Euromonitor tarafından yapılan tahminlere göre Türkiye’deki e-ticaretin büyüklüğünün 2013 yılında 2,461 milyon TL’ye ulaşması beklenmektedir. Türkiye’de 2008 yılı itibariyle bilgisayar kullanım oranı %38, internet kullanım oranı ise %36 seviyesindedir. Bu oranlar kentlerde sırasıyla %45 ve %43 seviyesine çıkmaktadır. Ancak, Türkiye’de nüfusun üçte ikisi hala hiç bilgisayar ve internet kullanmamış olduğu bilgisinin araştırmaların neticesi olduğunu söylersek sanırım siz de bizim gibi çok şaşırırsınız. Öte yandan, kentlerde yaşayan kadınların %67’sinin hiç internet kullanmamış olduğu yapılan araştırmaların gösterdiği başka şaşırtıcı bir durumdur. Bu noktadan hareketle bilgisayar ve internet kullanımının artmasına paralel olarak e-ticaretin daha güvenli ve yaygın hale gelmesi kaçınılmaz olacaktır. 6(.7°53(5$.(1'( bir otomotiv fabrikasının istihdamı yaklaşık 1,000 kişide kalmaktadır. Benzer şekilde, demir çelik sektöründe yapılan 1 milyar ABD dolarlık yatırım ile yaklaşık 2,500 kişiye istihdam sağlanmakta yani çalışan başına yatırım 400 bin ABD doları düzeyinde olmaktadır. Öte yandan organize perakende sektöründe bu miktar çalışan başına 50-75 bin 51 (*L$'<$5,12&$.m $OÜíYHULí0HUNH]L<DWÜUÜPFÜODUÜ'HUQHðL$<'%DíNDQÜ+DNDQ .RGDOo$90nOHULQ3D]DUJÖQÖNDSDOÜROPDVÜNDEXOHGLOHPH]p +HGHInWHPLO\DUnOÜN \DWÜUÜPGHðHULQHXODíPDN 52 Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanı Hakan KODAL 7ÖUNL\HnGHLOGHDNWLI$90YHPLO\RQPHWUHNDUH NLUDODQDELOLUDODQROGXðXQXEHOLUWHQ.RGDOoWRSODP\DWÜUÜPGHðHUL PLO\DUGRODUÜQÖ]HULQGHEXQXQPLO\DUGRODUGDQID]ODVÜ \DEDQFÜ\DWÜUÜPFÜWDUDIÜQGDQJHUÁHNOHíWLULOGLpGL\RU “HALA AVRUPA’NIN GERİSİNDEYİZ” Türkiye’de kişi başına düşen kiralanabilir alan olarak hala Avrupa’nın gerisinde olunduğuna dikkat çeken Kodal, özellikle son dönemde yatırımların Anadolu ve sınır bölgelerine yöneldiğini söyledi. Kodal, “AYD’nin her ay yayınlanan AVM Endeksi’nde alışveriş merkezlerine yönelik taleplerin hızla Anadolu’ya doğru kaydığı görülürken, cirolarda da bu oranda artışlar gözlendi. Anadolu’da geçtiğimiz yıla oranla ciro artışında yüzde 20’lik bir artış yakalandı. 2009 yılı sonu itibarıyla ciro rakamı 21 milyar TL seviyesinde iken, 2010 yılı sonunda 25 milyar TL’lik satış rakamlarına ulaşılması hedefleniyor. 2010 yılının ilk altı ayında ise 12.6 milyar TL ciro rakamı elde edildi” diye konuştu. Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) Başkanı Hakan Kodal, alışveriş merkezlerinin(AVM) Pazar günü kapalı olmasının kabul edilemeyeceğini söyledi. Türkiye çapında yapılan Tüketici Algı Araştırması’na göre ziyaretçilerin yüzde 43’nün Pazar günü olmak üzere yüzde 74’ü hafta sonları AVM’ye gitmeyi tercih ettiğine dikkat çeken Kodal, “Dolayısıyla AVM’ lerin Pazar günleri kapalı olması kabul edilemez. Hafta sonlarında ziyaretçilerin yüzde 80’i 14:00 – 20:00 saatleri arasında gelmeyi tercih ediyor. 18:00’de kapanması halinde büyük bir müşteri kaybı olacaktır. Çünkü 18:00 –20:00 saatleri arasında gelen yüzde 20’ye yakın müşteri gerçek tüketici, yani direkt alışveriş yapmaya geliyor, bunlar verimli müşteriler. AVM’lerin kısmen açık kısmen kapalı olması da uygun değil. Sinema, yemek herşeyin iç içe olması AVM’lerin en önemli özelliği, zaten cadde – sokak mağazacılığından müşteriler adına yarattığı en önemli avantajı burada” diye konuştu. 6(.7°53(5$.(1'( İSTİHDAM DESTEĞİ GÖZARDI EDİLMEMELİ AVM yönetim ve AVM içinde yer alan perakendeciler bünyesinde çalışan personel hem kalifiye hem de yasal çerçevede çalıştırılan, tüm yasal haklarını kullanan personel olduğuna değinen Kodal, AVM çalışma saatlerinin kısıtlanmasının zaten işsizlik sorunu yaşanan ülkemiz için daha büyük sorunlar açılmasına neden olacağının altını çizdi. Kodal, “Ayrıca Avrupa’da bile Pazar günü AVM’leri kapalı olan veya kısıtlı saatler çalışılan ülkelerde ekonomik durgunluğu aşmanın çarelerinden birisi olarak AVM’leri Pazar günü açma uygulamaları başlarken bizim böyle bir durum yaratmamıza bir anlam veremiyoruz” dedi. 46 İLDE 260 AVM İLE 35 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM Türkiye’de 46 ilde aktif 260 AVM ve 6.3 milyon metrekare kiralanabilir alan olduğunu belirten Kodal, toplam yatırım değerinin 35 milyar doların üzerinde, bunun 11 milyar dolarından fazlasının yabancı yatırım olarak gerçekleştiğini söyledi. Kodal, 2015 yılında toplam yatırım değeri 50 milyar dolar, bu yatırımda yabancı sermayenin payı ise 20 milyar dolar olarak öngörüldüğünü bildirdi. Kodal, AVM’lerin ekonomiye katkısı hakkında ise şu bilgileri verdi: “Ekonomik katma değer ve istihdam sağlayan AVM Yatırımlarının bugün toplam değeri 35 milyar doların üzerindedir ve 300 bin istihdam yaratılmaktadır.2015 yılında AVM yatırımlarının yaratacağı istihdam 500 bin kişi olarak öngörülmektedir. AVM yatırımcıları; özellikle global krize rağmen yatırımlarını tamamlayarak hizmete açmakta, AVM’lerin vazgeçilmez toplumsal avantajları yanında bölgeye ve ülkeye ekonomik katma değer yaratmakla birlikte insanlara kaliteli bir ortamda çalışma imkanı sağlamaktadır. AVM işletmecileri, kurumsal bir anlayışla İK yönetimine de büyük önem vermektedir. AVM çalışanları eğitimleri kadar kişisel beceri ve gayretleri çerçevesinde işlerinde ilerleme şansına sahip olabilmekte, işbaşı eğitimler vasıtasıyla da kendilerine gelişme olanağı bulmaktadırlar.” BÖLGESEL GELİŞİME AVM KATKISI Özellikle ekonomik kriz sürecinde inşaat sektörü için AVM yatırımlarının önemli bir hareket getirdiğini belirten Kodal, birçok yeni AVM yatırımının açılmadan önce bölgesine yeni yol ve çeşitli modern toplu ulaşım imkanları- 53 nı da kazandırdığını vurguladı. Kodal, “O bölgede yeni bir AVM açılması veya planlanması bile gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi ile de sonuçlanabiliyor. AVM’ler şehrin top yekün gelişimine olumlu etki ediyor. Konut projelerinin standartlarının yükselmesi genel yaşam standartlarının yükselmesi ile paralel gidiyor bildiğiniz gibi” dedi. AVM kültürünün günlük hayatta yarattığı değişimi de değerlendiren Kodal, bu konuda şunları söyledi: “AVM yatırımları daha modern bir hayatın simgesi. Ziyaretçilerin içeride hissettiği güvenlik, temizlik, havalandırma / iklimlendirme, aydınlık, alışveriş kolaylığı vb. olumlu atmosfer tüm hayatlarına etki etmeye başladı, beklentilerinin değişmesine yol açtı. Bu olumlu değişiklikleri şehrin her yerinde ve hatta evlerinde de aramaya başladılar. Bu durum giderek daha da fazlalaşacak. AVM’lerde açılan yeni mağazalarda birçok yeni teknoloji, dekorasyon ve hizmet elemanları ile karşılaştılar ve bunları satın almaya, yenilerini talep etmeye başladılar. AVM’lerde kendilerini daha rahat, güvende, özgür hissederek, kurallı yaşam ve insanların birbirlerine saygı duymaları gerektiği kavramları ile karşılaştılar.” AVM sektörüne sorumlu liderlik yapmak amacı ile ilk tohumları Ekim 2008’de atılan ve resmen Şubat 2009’da kurulan Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD) kuruluşunun 2.yılında 120’yi aşkın üyesiyle sektördeki kiralanabilir alanın yüzde 50’sinden fazlasını temsil ediyor. Sektördeki bilgi paylaşımını ve fikir alışverişini arttırmak için AYD’nin yürüttüğü pek çok faaliyet ve çalışmalar var. Bunlardan bazıları; - AVM Databank Çalışmaları - Her ay yayınlanan AVM Endeksi - Her yıl yapılan AVM Tüketici Algı Araştırması - Her yıl yapılan AVM’lerde en çok Tercih Edilen Perakende Markaları Araştırması - Bu yıl 3. gerçekleşecek olan AVM Yatırımları Konferansı - Benchmarking projeleri - Uluslararası study tour’lar - Üyeleri arasında her ayın son Salı günü gerçekleştirilen sohbet toplantıları (*L$'<$5,12&$.m 54 %LUOHíPLí0DUNDODU'HUQHðL%0' %DíNDQÜ<ÜOPD]<ÜOPD]o$90nOHUDUWÜNPDUNDODUÜVWUDWHMLNSDUWQHU RODUDNJÐUPH\HEDíODGÜpGL\RU 7/PL" 'RODUPÜ" (XURPX" $90NLUDODUÜQGDGÐYL]NXUX ELOPHFHVL \ÜOÜQGDNLWRSDUODQPD\ODEHUDEHUDUWÜN$90\DWÜUÜPFÜODUÜGDKHUíHKLUGHKHU\HUOHíLPELULPLQGHELU $90DÁPD\DÁDOÜíPDQÜQGRðUXELU\ROROPDGÜðÜQÜDOJÜODPÜíJÐUÖQÖ\RUODU<DWÜUÜPÜQJHULGÐQÖíÖLÁLQHVNLGHQ \ÜOOÜNÐQJÐUÖOHUGHEXOXQDQ$90\DWÜUÜPFÜODUÜDUWÜNEXVÖUHQLQ\ÜODNDGDUX]DGÜðÜJHUÁHðLQGHQ KDUHNHWOH\DWÜUÜPSODQODPDVÜ\DSPDOÜ 6(.7°53(5$.(1'( Alışveriş merkezlerindeki kira bedelleri özellikle ekonomik kriz sürecinde en fazla tartışılan konu başlıklarından birisi olmuştu. Bazı Alışveriş Merkezi (AVM) yönetimleri bu konuda özel indirimler yaparak, bünyelerindeki mağazalara sahip çıkma eğilimi gösterdi. Ancak son dönemde metrekare fiyatlarının yüksek olduğu yönündeki eleştiriler gene gündemde yerini almaya başladı. Öte yandan AVM içindeki markaların TL cinsinden satış yapmalarına karşılık kira bedellerini dolar ve Euro cinsinden ödüyor olması da sıkıntıları arttırdığı ifade ediliyor. Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Yılmaz Yılmaz, AVM’lerin yabancı para cinsinden kiralamaları sürdürmekte ısrarcı olmalarının ticaretin gerçeklerine aykırı olduğunun altını çiziyor. TL cinsinden satış yapmalarına rağmen kira bedellerinin dolar ve son dönemde Euro cinsine dönmesini eleştiren Yılmaz, “Bizim açımızdan sorunun bir yönü, ülke içinde ticaret TL cinsinden yapılırken, AVM’lerde yıllarca yabancı para cinsinden kira ödemeleri yapmak durumunda kalmamızdır. Ticaretin gelişmesi, ekonominin sağlıklı temeller üzerine kurulması için daha uygun olan yol, kiraların da TL olarak ödenmesi. Biz markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL cinsinden alıp satarken, tedarikçimize TL ile öderken, müşterimiz bize TL ile ödeme yaparken, AVM’lerin yabancı para cinsinden kiralamaları sürdürmekte ısrarcı olmaları ticaretin gerçeklerine aykırı” diyor. Öte yandan AVM’lerde USD ile yapılan kiralamaların Euro’ya döndüğünü de vurgulayan Yılmaz, “Hatta bunu, sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam ederken yapan AVM’ler de olmuştur. Böylece markalar bir de pariteden kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı haksız olarak kullanan AVM yönetimleri oldu. Son dönemde artık bu anlayışların değiştiğini görüyoruz. USD ve Euro cinsinden kira sözleşmelerinde ısrar etmenin bir anlamı olmadığı ortaya çıktı. Önemli olan markanın kendisini ticarete odaklaması ve başında Demokles’in kılıcı gibi duran tehditlerden uzak kalması” diye konuşuyor. 55 Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Yılmaz YILMAZ Alışveriş merkezi yatırımlarının krizle bağlantılı olarak 2009 yılında bir yavaşlama dönemine girdiğini ve açılması planlanan alışveriş merkezlerinin önemli bir bölümünün açılışlarını ileri tarihlere kaydırdığına değinen Yılmaz, “2010 yılındaki toparlanmayla beraber artık AVM yatırımcıları da her şehirde, her yerleşim biriminde bir AVM açmaya çalışmanın doğru bir yol olmadığını algılamış görünüyorlar. Yatırımın geri dönüşü için eskiden 3-5 yıllık öngörülerde bulunan AVM yatırımcıları artık bu sürenin 1012 yıla kadar uzadığı gerçeğinden hareketle yatırım planlaması yapmalı. Önceden ciddi bir fizibilite yapılmadan açılan AVM’ler kriz nedeniyle sıkıntı yaşadılar, artık daha ciddi araştırmalar yapıyorlar. En önemlisi de, markaları stratejik partner olarak görmeye başladılar” bilgilerini veriyor. Yılmaz Yılmaz ile BMD’nin sektördeki kuruluş öyküsü, Türkiye pazarını gelişim süreci, pazarı bekleyen yeni trendler üzerine konuştuk. BMD’nin kuruluş öyküsünü bizimle paylaşır mısınız? Bugün itibariyle üye sayısıyla sektörün ne kadarlık bölümünü temsil ediyorsunuz? Birleşmiş Markalar Derneği (BMD), Eylül 2001’de, başta hazır giyim olmak üzere, perakende sektöründen firmaların katılımıyla kurulmuştur. BMD yıllar içinde iletişim, optik, mobilya, ayakkabı, küçük mutfak ürünleri, kozmetik, aksesuar, ev tekstili ve dekorasyonu, çok katlı mağazacılık gibi alanlardan firmalarla üyelerinin sektörel dağılımını çeşitlendirmiştir. BMD üyelerinin, 2010 yılı sonu itibarıyla sektörel dağılımına baktığımızda ise, hazır giyim ve ayakkabı, derinin % 65’lik bir orana sahip olduğunu görüyoruz. Bunun ardından %7 oranla çok katlı mağazacılık gelmektedir. BMD, 150’ye yakın ticari firmanın ve bunlara bağlı 500 kadar markanın oluşturduğu bir dernek. Yapısı itibarıyla BMD, Türkiye’nin en cazibeli derneği çünkü önde gelen, tanınmış, tüketicilerin tercihlerinde hep ön sıralarda yer alan markaları bünyesin- (*L$'<$5,12&$.m 56 de barındırıyor. Moda olan ne varsa bunları BMD markalarında bulmak mümkün. BMD üyesi markaların 2009 yılı cirosu 24 milyar USD olarak hesaplandı. 2010 yılında bu cironun 26-27 milyar USD’ ye ulaşmasını bekliyoruz. BMD markaları, ciro anlamında modern perakendenin %35’ini oluşturmaktadır. İstihdam büyüklüğü bakımından ise BMD markaları, modern perakendenin içinde % 40’lık bir payı oluşturmakta, 2 milyon 300 bin m2 satış alanı üzerinde 230 bin kişiye iş olanağı sağlamaktadır. İşlem hacmi, istihdamda sağladığınız destek açısından bakarak BMD üyelerinin ekonomiye katkısını anlatır mısınız? Ekonomik kriz sürecinin yatırım kararlarına olan etkilerini değerlendirir misiniz? 2010 yılının sonunda tüm perakende sektörünün cirosu 200 milyar USD sınırına dayanmıştır. 2007 yılının rakamlarının çok üstünde bir rakam söz konusudur. 2010 yılının artış rakamları 2009’daki artış oranlarından çok daha fazla gerçekleşmektedir. Ciro dışındaki sayısal verilere baktığımızda BMD üyelerinin 2010 yılı sonunda yaklaşık 2 milyon 500 bin metrekareye yakın bir satış alanı üzerinde faaliyet gösterdiğini görüyoruz. Bu da yaklaşık olarak 50 bin satış noktası anlamına gelmektedir. Tüm perakende sektöründe ise 2010 yılında satış alanı büyüklüğü 20 milyon metrekarenin üzerindedir. Buna göre, 300 bin’e yakın satış noktası olduğu tahmin edilmektedir. Türk perakende sektörünün bütününde 2010 yılında yaklaşık 3 milyon kişi istihdam edilmektedir. BMD üyelerinin istihdam rakamı ise aynı dönem itibarıyla 230 bin kişiye yaklaşmaktadır. BMD’nin ekonomiye istihdam bakımından önemli katkısı bulunmaktadır. 2010–2023 dönemi arasında açılması planlanan alışveriş merkezlerini ve cadde mağazalarını da göz önüne aldığımızda, her yıl yaklaşık 150 bin civarında yeni elemana ihtiyaç duyulacağı hesaplanmaktadır. Böylece, 2011 yılında perakendenin genelinde 3 milyon 150 bin civarında bir istihdam öngörülmektedir. BMD üyelerinin ise 300 binlerle ifade edilen bir istihdam seviyesi yakalayacağını öngörüyoruz. Yurtdışı mağazalaşma konusunda BMD ve markaları lokomotif görevi görmektedir. BMD’nin hedefi 10 yılda 20 bin yurtdışı mağazaya ulaşmaktır. Bu, BMD markaları için bir hayal değil, gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Cumhuriyet’in 100. yılında yurtdışında 20 bin mağazayı aşmak en büyük amacımızdır. Bu hedefe ulaşmak amacıyla 2011 yılı bizim için önemli bir atılım yılı olacaktır. Böylece, 2010 yılı sonu itibarıyla 65 BMD üyesi firmanın yurtdışında 80 kadar ülkede 2 bin’e yakın mağazasını, başlangıç olarak 2011 yılı sonunda 80 üye firmanın 90’a yakın ülkede 3 bin mağaza sayısına ulaştırmayı hedefliyoruz. Bu sayıyı 2023’e kadar yıllar içinde kademeli şekilde arttıracağız. YILMAZ’DAN MARKALARA ÖNERİLER… Dünyada yaşanmakta olan genel krizin etkileri, döviz kurlarındaki aşırı dalgalanma ve tüketicinin alımlarını ertelemesinden kaynaklanan satış gerilemesiyle başlayan süreç, Türkiye’de de yoğun olarak hissedildi. Yılmaz Yılmaz “Yeni ekonomik ortam” olarak adlandırılan bu süreçten markaların en az şekilde etkilenmesi için önerilerini ise şöyle anlatıyor: “Türk markalarının karlılığı yakalamayı başardığını söyleyebiliriz. Perakende sektörü, tüketicinin ilgisini ve güvenini yakalama konusunda takdir edilecek bir çaba sarf etmiştir. Özellikle sağlanan büyüme dikkat çekicidir. Bu dönemde optimum envanter yönetimi, maliyet analizleri, risk yönetimi, iş yapış şekilleri, tedarik ve lojistik faaliyetleri, iş süreç akışları gibi alanlara özel önem verilerek verimlilik artışı sağlanmış, böylece fiyat yoluyla kaybedilen karlılık bu alanlardaki çabalarla telafi edilmeye çalışılmıştır. Bu aşamada, markalarımızın, yönelmeleri gereken temel yolun yeni hedef pazarlar olduğunu düşünmekteyiz. Türkiye dışındaki yeni pazarlar, sundukları sayısız fırsatla, markalara daha fazla sayıda tüketiciye ulaşma, yatırım yapma ve satışlarını arttırma olanağı tanımaktadır. Artık temel stratejimiz, hedef pazar olarak Türkiye’nin komşularını ve yakın coğrafyadaki ülkeleri seçmektir. Avrupa ülkeleri yıllardır Türkiye’nin en önemli ticari partneri olmuştur. Ancak son iki yıldır, Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika ülkelerine de özel bir önem verilmektedir.” (*L$'<$5,12&$.m 58 AVM’lerdeki kira bedelleri özellikle ekonomik kriz sürecinde en fazla tartışılan konu başlıklarından birisi olmuştu. Bazı kuruluşlar bu konuda özel indirimler yaparak, bünyelerindeki mağazalara sahip çıkma eğilimi gösterdi. Ancak son dönemde metrekare fiyatlarının yüksek olduğu yine gündeme geliyor. Bu konudaki tespitlerinizi bizimle paylaşır mısınız? Bizim açımızdan sorunun bir yönü, ülke içinde ticaret TL cinsinden yapılırken, AVM’lerde yıllarca yabancı para cinsinden kira ödemeleri yapmak durumunda kalmamızdır. Ticaretin gelişmesi, ekonominin sağlıklı temeller üzerine kurulması için daha uygun olan yol, kiraların da TL olarak ödenmesidir. Biz markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL cinsinden alıp satarken, tedarikçimize TL ile öderken, müşterimiz bize TL ile ödeme yaparken, AVM’lerin yabancı para cinsinden kiralamaları sürdürmekte ısrarcı olmaları ticaretin gerçeklerine aykırıdır. Sorunun bir diğer yanı ise, AVM’lerde USD ile yapılan kiralamaların EURO’ya dönüşmüş olmasıdır. Hatta bunu, sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam ederken yapan AVM’ler de olmuştur. Böylece markalar bir de pariteden kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir uygulamayla karşı karşıya kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı haksız olarak kullanan AVM yönetimleri olmuştur. Son dönemde artık bu anlayışların değiştiğini görüyoruz. USD ve EURO cinsisinden kira sözleşmelerinde ısrar etmenin bir anlamı olmadığı ortaya çıktı. Önemli olan markanın kendisini ticarete odaklaması ve başında Demokles’in kılıcı gibi duran tehditlerden uzak kalmasıdır. Alışveriş merkezi yatırımları bugüne kadar hızla devam etmiştir. Ancak krizle bağlantılı olarak 2009 yılında bir yavaşlama veya erteleme söz konusu olmuş, açılması planlanan alışveriş merkezlerinin önemli bir bölümü, açılışlarını daha ileri tarihlere kaydırmışlardır. 2010 yılındaki toparlanmayla beraber artık AVM yatırımcıları da her şehirde, her yerleşim biriminde bir AVM açmaya çalışmanın doğru bir yol olmadığını algılamış görünüyorlar. Yatırımın geri dönüşü için eskiden 3-5 yıllık öngörülerde bulunan AVM yatırımcıları artık bu sürenin 10-12 yıla kadar uzadığı gerçeğinden hareketle yatırım planlaması yapmalıdır. Önceden ciddi bir fizibilite yapılmadan açılan AVM’ler kriz nedeniyle sıkıntı yaşadılar, artık daha ciddi araştırmalar yapıyorlar. En önemlisi de, markaları stratejik partner olarak görmeye başladılar. Farklı zamanlarda verdiğiniz demeçlerde AVM’lerle olan ilişkilerinizde en sıkıntı başlığın genel giderlerin şeffaflaşması idi. Bu konuda nasıl bir çalışma yapılabilir? Önerileriniz neler? AVM’lerle olan ilişkilerimizde “yan giderler” veya “genel giderler” önemli bir ihtilaf alanı oldu yıllarca. Bugün Türkiye’de, genel giderler bir kazanç kalemi olarak görülmemelidir. Normal koşullarda, o ay yapılan ve kiracıya yansıtılabilecek ödemeleri kapsayan harcamalar, AVM’de bulunan mağazaların metrekareleri oranında hesaplanarak bir sonraki ay kiracılardan alınmalıdır. Oysa bazı AVM’ler, birçok şeyi genel gider olarak kabul etmekte, genel gideri kirayla birlikte peşin olarak almakta, şeffaflıktan ve denetim konusunda işbirliğinden uzak bir noktada bulunmaktadır. Genel giderler artık neredeyse kira kadar yüksek oranlara ulaşmıştır. Burada önemli bir nokta da, AVM’lerin özellikle büyük metrekareli mağazalara kiralama yaparken, bu mağazaların genel giderlerini sınırlamaları, ancak sınırın üstünde kalan miktarı da mal sahibi veya yatırımcının karşılaması yerine, diğer küçük kiracılara yansıtmalarıdır. Bu uygulama, rekabet gücümüzü elimizden alan haksız bir uygulamadır. Artık diyalog ortamının da ortaya yapan cazibe noktalarında, birbirinden renkli etkinlikler yaratacak.Yüzbinlerce ziyaretçinin ağırlanacağı festival süresince sokak şenlikleri, konserler, gösteriler, çocuklara özel oyunlar ve oyuncaklar, müzik etkinlikleri, partiler, yarışmalar, moda gösteriler ve defileler ile İstanbul, Shopping Fest ile bölgesinin tek cazibe merkezi olacak.18 Mart 2011’ de açılış etkinlikleri ile başlayacak olan İstanbul Shopping Fest kapsamında, yüzlerce yerli ve yabancı markanın yanısıra Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı gibi geleneksel alışveriş noktalarının da katılacağı etkinlikte, yeni sezon ürünlerinde yüzde 50’lere varan indirimler, kampanyalar ve çekilişler yapılacak. Sunulacak indirim ve avantajlar sayesinde, turist başına 580 dolar olan harcamanın, ortalama 1000 dolara çıkması hedefleniyor. Bu sayede İstanbul’un potansiyeli göz önüne alındığında yaklaşık 2 milyar dolar olan perakende ticaret hacminin ilk yıl 3 milyar dolara, Cumhuriyetimizin 100. yılında 4 milyar doları yabancı turistlerden gelmek üzere toplam 10 milyar dolara çıkması öngörülüyor. Shopping Fest ile İstanbul, alışveriş ve eğlencenin yeni merkezi olurken yabancı turistlerin yaptığı harcamaları da 5 yılda 5 kat, 12 yılda ise 13 kat artırmayı hedefliyor. 6(.7°53(5$.(1'( İstanbul’da, 18 Mart – 26 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan İstanbul Shopping Fest Projesi ile 2 milyar dolar olan perakende ticaret hacminin, 2023 yılında 10 milyar dolar değerine ulaşma hedefiyle yola çıkıldı. Bu projenin sektöre etkilerini değerlendirir misiniz? İstanbul’da 18 Mart - 26 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan İstanbul Shopping Fest, şehrin dört bir yanına yayılan 90 modern alışveriş merkezinin yanı sıra; Taksim, Nişantaşı, Şişli, Bakırköy, Fatih, Bahariye ve Bağdat Caddesi gibi birçok ünlü markaya ev sahipliği 59 çıkmasıyla bu tür sorunları konuşarak ve karşılıklı anlayış birliği içinde çözebileceğimize inanıyoruz. Son dönemde outlet ve butik AVM’lerin ön plana çıktığını görüyoruz. Siz önümüzdeki dönemde AVM’lerde nasıl bir eğilim öngörüyorsunuz? Yatırımcı üyelerinizin tercihleri hangi yönde ilerliyor? Bugün yapılan her şey tüketicinin lehine olmalıdır. Outlet’ler de rekabet ortamında kullanılan yöntemlerdir. AVM’ler müşteri taleplerini izleyerek, kendi faaliyetlerini bu yönde planlamaktadırlar.Bu bir arz-talep ilişkisidir, pazar koşulları içinde outlet AVM’ler ve tüketiciler için fırsatlar bulunmaktadır. Marka için doğru olan yöntem, gerçekten ihtiyaç kadar outlet AVM içinde yer almaktır, her outlet’te yer alırsa tüketici markayı o fiyat gamında konumlandırır, marka da bir sonraki sezon mal satmakta sorun yaşar. Günümüzde outlet olmayan AVM’lerin de outlet’lerle benzer uygulamalar içine girdiği dikkat çekiyor. Kampanyalar, promosyonlar normal AVM’lerde de uygulanabiliyor. Burada önem taşıyan husus, normal AVM’nin outlet algısı yaratma konusunda çok dikkat etmesi. Eğer siz yatırımcı olarak kendinizi baştan outlet olarak konumlandırdıysanız merkezi buna göre tasarlamakta ve müşteri kitlesini belirlemekte fayda var. Siz normal bir AVM olarak açıldıysanız ancak uygulamalarınız, promosyonlarınız, içinizdeki kiracı firmalar outlet konseptli ise tüketicideki algınız değişebilir ve siz artık isteseniz de normal AVM algısını tekrar oturtamazsınız. O nedenle, bir AVM yatırımı yapılırken bunun baştan konseptini belirlemekte fayda var. Merkezin bulunacağı bölge, potansiyel müşteri kitlesi, gelir düzeyi, ihtiyaç duyulan veya satış yapma kapasitesinin daha yüksek olacağına inanılan sektörler gibi kriterlerle daha en başta o AVM’nin outlet mi normal mi olacağı belirlenmelidir. Biz bu konuda yatırımcılara yardımcı olabiliyoruz. Markalarla önceden konuşularak, bir AVM’nin konsepti kararlaştırılabilir. Çünkü bizim de amacımız kazanmak. Doğru yatırımla hem yatırımcı kazansın hem biz kazanalım hem de tüketici işine yarayacak, doğru bir alışveriş ortamına kavuşsun. Kanımca, önümüzdeki dönemde projelendirilecek veya açılacak olan AVM’ler, outlet veya butik tarzda inşa edilmekten çok “temalı AVM’ler” olarak yer alacaklar. Bu tarz AVM’ler artık tüketicilerin daha fazla ilgisini çekiyor. Bu AVM’ler, ailelerin uzun zaman geçirebilecekleri yerler ve alışverişin yanında eğlenceyi de sunuyor ziyaretçilere. Perakendenin yakın gelecekteki konseptinin mağaza ve AVM içi eğlenceye dayalı olacağını düşünüyorum. Türkiye’de ilk kez düzenlenen Fashion’s Night Out (FNO) beklenin de üzerinde büyük ilgi gördü. Bazı markaların satışlarını yüzde 20–530 arasında artırdığı belirtildi. Kriz döneminde tüketiciyi harekete geçiren bu etkinlik perakende sektörüne ilaç gibi geldi. Bu projenin ekonomik ve sosyal getirisini değerlendirir siniz? Önümüzdeki dönemde sürekliliği sağlanacak mı? İlk kez 10 Eylül 2009 tarihinde ekonomik daralmanın olumsuz etkisini kırabilmek için 13 ülkede düzenlenen etkinlik İstanbul’da da büyük bir başarıyla yaşama geçirildi. Biz bu etkinliğe büyük önem verdik ve gelecekte de vereceğiz. BMD, markaların oluşturduğu cazibeli bir dernek. Kendisi bir marka. O nedenle, markaların bu organizasyonda yer almaları çok doğal. BMD’nin büyük destek verdiği bu etkinlik, New York, Paris, Londra ve Milano’nun ardından İstanbul’da da düzenlenmekle, İstanbul’un moda – marka algısı daha da güçlendirilmiş oldu. Etkinlikte 500’den fazla marka yer aldı ve bu markaların neredeyse tamamına yakını BMD üyesi. Fashion’s Night Out (FNO) kapsamında neredeyse her mağazada farklı uygulamalar oldu. Bir bölümü çeşitli ikramlarla müşteriyi çekerken, bir bölümü ünlü DJ’lerle tüketicilere müzik şöleni yaşattı. Kimisi ünlü tasarımcıları mağazalarında konuk etti, kimisi çok az sayıda satışa sunulan özel tasarımlı ürünleri tasarımcısının imzasıyla müşterisine sundu. Temel etkinlik ise 6 saat için sağlanan çok avantajlı fiyatlar ve indirimlerdi. Stilistler, tasarımcılar, modeller, oyuncular, spor ve cemiyet hayatından ünlü isimler FNO’da Bağdat Caddesi, Nişantaşı ve İstinye Park’ta buluştu. BMD markaları bu etkinlik için özel hazırlıklar yaptılar. Markalarımızın bu tür etkinlikler için ayırdıkları reklamtanıtım bütçeleri her zaman vardır. Ayrılan bu bütçelerden sağlanan katkılarla FNO beklenin de üzerinde büyük ilgi gördü. Markalarımız satışlarını yüzde 530’a kadar artırırken, tüketiciyi harekete geçiren bu etkinlik perakende sektörüne büyük fayda sağladı. Moda ve perakende sektörünü canlandırmak amacıyla düzenlenen etkinliğin markalara, tüketiciye ve sektöre olumlu etkileri oldu. Bir bakıma “ilaç gibi geldi” diyebiliriz. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran FNO, mağazaların satışlarında diğer günlere kıyasla önemli artış sağladı. Bu üç noktada yaklaşık 1000 mağaza tüketicilerin taleplerini karşılamaya çalıştı ve 6 saat içinde yaklaşık 50 milyon dolar ciro gerçekleşti. Markalarımız arasında yaptığımız değerlendirmede etkinliğin geçerli olduğu zaman diliminde yüzde 500’lere varan oranda arasında satışların arttığını gördük. Gördüğümüz ilgiden son derece memnunuz. Biz BMD olarak bu etkinliğe gelecekte de destek vereceğiz. Bu ve benzer etkinliklerle İstanbul yaşamına renk katarken, kentimizin marka gücüne de katkı sunmayı sürdüreceğiz. 60 (*L$'<$5,12&$.m 7ÖUNL\HnQLQ3DUOD\DQ <HQL<ÜOGÜ]Ü3HUDNHQGH6HNWÐUÖ $OÜíYHULí0HUNH]OHULYH 3HUDNHQGHFLOHU'HUQHðL$03' YH3ULFHZDWHUKRXVH&RRSHUV 3Z&7ÖUNL\HLVWLKGDPGDQND\ÜWOÜ HNRQRPL\HWDUÜPVHNWÐUÖQGHQ YHUJLJHOLUOHULQH\DSWÜðÜNDWNÜVÜYH PLO\DUGRODUDXODíDQFLURVXLOH 7ÖUNHNRQRPLVLQLQNDONÜQPDVÜQGD EÖ\ÖNHWNLVLRODQSHUDNHQGH VHNWÐUÖQÖQJÐVWHUGLðLJHOLíLPL RUWD\DNR\DQELUUDSRUKD]ÜUODGÜ Enerji, eğitim ve sağlıktan sonra Türkiye’nin dördüncü büyük sektörü olan perakende, günümüzde yaklaşık 2,7 milyon kişiyi istihdam ediyor. Türkiye’nin 28,5 yaş ortalamasına sahip genç nüfusu, artan gelir düzeyi ve lojistik avantajları sonucu perakende190 milyar dolarlık bir ciroya ulaşırken geleneksel perakendenin sektörde halen çoğunluğu teşkil etmesi, sektörün hem ekonomi üzerindeki mevcut etkilerinin hem de büyüme potansiyelinin göstergesi. Türkiye’nin son yıllarda en hızlı büyüyen sektörü olan perakendede son 10 yılda büyük hareketlilik yaşanmakta. Yerli ve yabancı perakendecilerin büyüme trendinde olan Türkiye’ye ilgisi her geçen gün artarken, sektördeki büyüme potansiyeli ve rekabet yeni satın alma ve birleşmeleri gündeme getirmekte. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği (AMPD) ve PricewaterhouseCoopers (PwC) Türkiye, istihdamdan 6(.7°53(5$.(1'( 3HUDNHQGHVHNWÐUÖPLO\RQNLíL\HVDðODGÜðÜLVWLKGDPYHPLO\DU GRODUOÜNFLURVXLOH7ÖUNHNRQRPLVLQLQSDUOD\DQ\ÜOGÜ]ÜROPD\DGHYDPHGL\RU 61 (*L$'<$5,12&$.m 62 AMPD ve PwC Türkiye işbirliğiyle hazırlanan “Parlayan Yıldız - Perakende Sektörünün Türk Ekonomisine Etkileri” başlıklı rapor, geçtiğimiz Eylül ayında AMPD Başkanı Mehmet T. Nane, AMPD Yönetim Kurulu Üyeleri ve PwC Türkiye Perakendecilik ve Tüketiciye Yönelik Ürünler Sektörü Lideri Adnan Akan’ın katıldığı basın toplantısında kamuoyu ile de paylaşıldı. AMPD ve PwC Türkiye’nin perakende sektörünün hafızasını oluşturmak ve gelecek dönemlere ışık tutmak amacı ile birlikte hazırladığı “Parlayan Yıldız - Perakende Sektörünün Türk Ekonomisine Etkileri” başlıklı rapor; potansiyel yatırımcılara, düzenleyicilere, perakendecilere ve diğer paydaşlara da kapsamlı veriler sunuyor. Türkiye’deki geleneksel ve modern perakende sektörünün mevcut durumunu ve sektör hakkında geleceğe yönelik öngörüleri analiz ediyor. Türkiye’nin modern ve organize perakende sektörünün ekonomik, sosyal ve kültürel altyapısının incelendiği rapor, yerel ve küresel oyuncular için yatırım fırsatlarına da işaret ediyor. AMPD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet T. Nane, rapor kapsamında sektöre ilişkin tespitlerini şöyle paylaşıyor: “Türkiye, yüksek kentleşme oranına sahip bir ülke ve her yıl iş gücüne ka- Planet Retail raporuna göre, 2013 yılında Türkiye’de tüketici harcamalarının 948 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Perakende satışları 1998 yılında 23 milyar TL iken 2003 yılında 128 milyar TL ve 2008 yılında 329 milyar TL olmuştur. 2009 yılı itibariyle ise bu tutar 317 milyar TL’ye ulaşmıştır. GSYH’deki artışa paralel olarak perakende satışlarının 2013 yılında 448 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. kayıtlı ekonomiye, tarım sektöründen vergi gelirlerine yaptığı katkısı ve 190 milyar dolara ulaşan cirosu ile Türk ekonomisinin kalkınmasında büyük etkisi olan perakende sektörünün gösterdiği gelişimi ortaya koyan bir rapor hazırladı. 4FLUÚSMFSF(ÚSF1FSBLFOEF4BUŗ5BINJOMFSJ.JMZPO5- ŭ ŭ 1FSBLFOEF .BļB[BCB[M QFSBLFOEF .BļB[BEŗ QFSBLFOEF ,BZOBL&VSPNPOJUPSUBINJOJ &UJDBSFU .BļB[BEŗQFSBLFOEFOJOÚOFNMJCJSBZBļEBFUJDBSFUUJSMVLQB[BSQBZZMB%.BSLFU &MFLUSPOJL)J[NFUMFSJIFQTJCVSBEB JOUFSOFUQFSBLFOEFDJMJļJOEFMJEFSEJS ČOUFSOFU1FSBLFOEFTJğJSLFUMFSJ1B[BSQBZMBS ğJSLFU ŭ ŭ %.BSLFU&MFLUSPOJL)J[NFUMFS"ğ #JMFUJY#JMFU%BļUN#BTNWF5JD"ğ &MFLUSPOJL5JDWF4BOBM.BļB[B)J[N"ğ (JUUJ(JEJZPS"ğ &OVDV[1B[BSMBNB5VSJ[N3FLMBN5FMFLPNàOJLBTZPO 5JD-UEğUJ %FMM%BļUN&.&" -UE5àSLJZF (FOQB5FMFLPNàOJLBTZPOWFČMFUJŗJN)J[NFUMFSJ 4BO5JD"ğ /FUTBČOUFSOFU)J[NFUMFSJ-UEğUJ %JļFS 5PQMBN ,BZOBL&VSPNPOJUPSUBINJOJ tılan yaklaşık 900 bin kişiye iş bulma, istihdam yaratma sorumluluğu var. Hizmet sektörünün öncüsü konumundaki perakende ticaret sektörü, dinamik istihdam politikasıyla tam da bu noktada öne çıkıyor. Organize perakende sektörünün çalışan sayısı 2005 yılında 280 bin kişi iken, 2010 Haziran ayı itibarıyla 490 bin kişiye ulaşmıştır. 5 yılda yaşanan yüzde 75’lik artış, sektörün büyüme potansiyeli kadar uzun vadeli istihdam politikasını da yansıtmakta. Organize perakende sektörü kayıtlı ekonominin ayrılmaz bir parçası olarak, çalışanın özlük haklarını gözeten ve kayıtlı istihdam sistemlerinin gelişimini de güçlendirmekte. Perakende sektöründeki kayıtlı istihdam bugün 2,1 milyon kişi iken, kayıt dışı istihdam rakamı eklendiğinde bu sayı 2,7 milyon kişiye yükselmekte. Organize perakende sektörü ise, kayıtlı istihdam yaratma hızı ile geleneksel perakendeye de örnek olmakta, çağdaşlaşmasını sağlamakta. Sektörümüzün ekonominin barometresi olduğu gerçeği, bu rapor ile bir kez daha net bir şekilde ortaya konmuştur. Raporda görüleceği gibi özellikle şeffaflık, hesap verilebilirlik ve kaçınılmaz olarak gelen genişleme ile artan cirolar bunun ufak bir göstergesi.” PwC Türkiye Perakendecilik ve Tüketiciye Yönelik Ürünler Sektörü Lideri Adnan Akan ise şu bilgileri veriyor: “Ekonomik alanda genel anlamda yaşanan bu olumlu gelişim, belli sektörlerde daha da yoğun hissedilmiştir. Bu sektörlerin başında perakendenin geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 2000’li yılların başlarına kadar halen oldukça geleneksel yapıdaki Türkiye perakende sektörünün modernleşme evresinin 2000’lerden itibaren ivme kazanarak devam etmesi, şüphesiz ülke ekonomisine büyük ve olumlu etkiler yapmıştır. Bu gelişimde Türkiye’nin modern perakendenin gelişimi için hali hazırda sunduğu ortam ve avantajlar çok önemli rol oynamıştır, doğru politikalar izlenirse 2010’lu yıllarda da sunmaya devam edecektir. Dünyanın 16. büyük ekonomisi ve 16. yüksek nüfusa sahip ülkesi konumundaki Türkiye’nin, potansiyelini daha etkin değerlendirmesi ve ekonomisini tamamen kayıt altına alabilmesi durumunda ekonomik büyüklük açısından daha yüksek sıralara gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu doğrultuda en büyük katkıyı yapacak sektörlerin başında organize perakendecilik gelecektir. Modern perakendeciliğin Türk ekonomisine olumlu katkısı giderek artan bir ağırlıkla ekonomik ve sosyolojik açılardan hissedilecek, bu sayede Türk perakende sektörü doğrudan yabancı yatırımları cezbetmeye devam edecek.” Kayitlı ekonomi, vergi gelirleri, kredi kartları, istihdam, yatırımlar ve tüketici başta olmak üzere 14 alt rapor özetini EGİAD Yarın okurları için derledik. KAYITLI EKONOMİ Türkiye’de toptan ve perakende ticaretin toplam ekonomi içindeki payı, AB’deki ekonomilerle paraleldir. Öte yandan, AB ülkelerinde modern perakende sektörünün payı, toplam perakende sektörünün %80-90’ına yakın iken, Türkiye’de bu oranın %40-42 aralığında seyrettiği tahmin edilmektedir. Kayıtdışı ekonomi nedeniyle, perakende sektörü ciro hesaplamaları farklı değerler vermektedir. 3 ayrı referans veri ile hesaplanan 2008 yılı toplam perakende ticaret cirosu içinde organize perakende sektörünün payı da doğal olarak değişmektedir. Buna göre; Türk perakende sektörü 2008 yılı cirosu, TÜİK ticaret ciro verileri baz alınarak yapılan hesapla 161 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir1. Kayıtdışı ekonominin payı ciro hesabına dahil edildiğinde, toplam perakende sektörü cirosu 190 milyar ABD dolarına yükselmekte, organize perakendenin payı ise %35’e gerilemektedir. Bildirilen cirolar yerine, hanehalkı tü- oČM#B[OEB"7.4BZMBS ČM "7. "MBO ČTUBOCVM "OLBSB Č[NJS "OUBMZB #VSTB "7. "MBO ;POHVMEBL &MB[ļ ,BSBCàL .BMBUZB &S[VSVN ,PDBFMJ ,BISBNBONBSBŗ ,POZB ğBOMVSGB .FSTJO ,SLLBMF 5FLJSEBļ ,BTUBNPOV .VļMB #JUMJT (B[JBOUFQ 4JWBT %FOJ[MJ ,BSBNBO "EBOB .BOJTB &TLJŗFIJS (JSFTVO %JZBSCBLS "LTBSBZ "ZEO ,SLMBSFMJ ,BZTFSJ "GZPO #BMLFTJS #PMV 5SBC[PO ±BOBLLBMF 4BLBSZB &EJSOF 4BNTVO /FWŗFIJS 6ŗBL 501-". ,BZOBL+--".1% ČM ketim harcamaları açısından sektörün büyüklüğü hesaplandığında ise, toplam perakende sektörü 252 milyar ABD dolarlık bir hacme ulaşmaktadır. Tüketim harcamaları üzerinden değerlendirildiğinde, organize perakende sektörünün payı %27’ye gerilemektedir. Planet Retail raporuna göre, 2013 yılında Türkiye’de tüketici harcamalarının 948 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Perakende satışları 1998 yılında 23 milyar TL iken 2003 yılında 128 milyar TL ve 2008 yılında 329 milyar TL olmuştur. 2009 yılı itibariyle ise bu tutar 317 milyar TL’ye ulaşmıştır. GSYH’deki artışa paralel olarak perakende satışlarının 2013 yılında 448 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. VERGİ GELİRLERİ Organize perakende sektörünün 2008 yılı sonunda aylık ortalama 629 TL metrekare başına ciro yarattığı bilinmektedir. Kriz öncesi ve yoğun yatırım dönemi olan 2007 yılında ise bu miktar 664 TL seviyesinde gerçekleşmiş; ancak takip eden dönemde metrekare artışları ve kampanyaların neden olduğu fiyat düşüşleri yaşanmıştır. Bu gelirler sayesinde ise her ay metrekare başına 63-66 TL değerinde KDV-ÖTV’den kaynaklı vergi geliri yaratılmaktadır. Türkiye’deki AVM’lerin 5 milyon metrekareye, cadde mağazalarının ise yaklaşık 2,5 milyon metrekareye ulaşan satış alanı, her ay yaklaşık 473-495 milyon TL KDV-ÖTV geliri anlamına gelmektedir (AMPD). 2011 yıl sonu itibariyle, planlanan AVM’lerin açılması ve cadde yatırımlarının da sürmesi ile eklenen yeni satış alanları ile birlikte, sektörden her ay yaklaşık olarak 725 milyon TL KDV-ÖTV geliri sağlanabileceği öngörülmektedir. KREDİ KARTLARI Organize perakende sektörünün AVM yatırımlarıyla hız kazanan gelişimi, kredi kartı kullanımının yaygınlaşmasına destek vermiştir. (*L$'<$5,12&$.m "MŗWFSJŗ.FSLF[MFSJ 64 .FUSFLBSFZF(ÚSF4SBMBONŗUS 0UPQBSL ,BQBTJUFTJ ,BQBM"MBO N .BļB[B 4BZT $BGF 3FTUBVSBOU 4BZT ČTUBOCVM 0VUMFU1PXFS "OUFSBT"MŗWFSJŗ WF:BŗBN .FSLF[J ,PSVQBSL "MŗWFSJŗ.FSLF[J 0QUJNVN0VUMFUWF &ļMFODF.FSLF[J ČTUBOCVM 1SPmMP"MŗWFSJŗ .FSLF[J .BMBUZBQBSL "MŗWFSJŗWF :BŗBN.FSLF[J "HPSB"MŗWFSJŗ .FSLF[J ČTUJOZFQBSL $BSPVTFM "MŗWFSJŗWF :BŗBN.FSLF[J $BQJUPM"MŗWFSJŗ WF&ļMFODF .FSLF[J "SNPOJQBSL 0VUMFU$FOUFS 4*SB "MŗWFSJŗ.FSLF[J"E ,POTPMJEF$JSP 5- ,POTPMJEF$JSP ;JZBSFUÎJ4BZT 5- :MML ČTUBOCVM$FWBIJS "MŗWFSJŗ.FSLF[J ,FOUQBSL"7. 1BMMBEJVN "MŗWFSJŗ.FSLF[J 2008 yılında ülke genelinde POS rasındaki reformlarla istikrarlı para ve makinelerinin yaygınlığı %12, kredi maliye politikaları yürüterek yüksek kartlarıyla yapılan işlem hacmi ise büyüme oranları yakalamıştır; ancak %31 artmıştır. 2008 yılında alışveriş genç nüfusun iş gücüne katılımı merkezleri ve marketlerde sonrası gerekli verimi sağPOS makinesi ile 497 lamakta sıkıntı milyon adet işlem gerçekyaşamaktadır. Türk ekoleştirilmiştir. Bu işlemlerle Türkiye genelindeki nomisi kayıt dışı istihdamla yapılan yaklaşık 45 milyar doğrudan yabancı mücadelede olumlu bir ABD doları tutarındaki yol katetse de, kayıtdışı yatırım girişi 2009 tüketim, organize peraistihdam oranları halen çok yılında 2008 yılına kende sektörü cirosunun yüksek seviyededir. oranla %14 %73’üne, toplam peraTürkiye ekonomisinin ciro kende sektörü cirosunun daralırken, organize bakımından önde gelen perakende sektörüne sektörlerindeki istihdam (TÜİK ticaret verilerine yönelik doğrudan göre 161 milyar ABD hareketine bakıldığındoları) ise %27’sine denk yabancı yatırımların da, organize perakende gelmektedir. sektörü öncü konumdadır. aynı dönemde Türkiye, POS makinesi %12 artması kayda Organize perakende seksayısında Avrupa birincisi törünün tamamen kayıtlı değerdir. olduğu halde, 252 milyar istihdam sağladığı toplam ABD dolarlık özel tükeçalışan sayısı 2006 yılında timden yola çıkıldığında %24, 2007 yılında %26, harcamalardaki kredi kartı 2008 yılında ise kullanımının çok düşük %10’luk bir artış kaydetdüzeyde olduğu (%17) da dikkate miştir (AMPD Perakende Endeksi alınması gereken önemli bir veridir. by Nielsen). 2008 yılında 408 bin kişiye ulaşan istihdam miktarı, 2009 İSTİHDAM yıl sonu itibariyle 450 bin kişiye TÜİK verilerine göre, %65’i 15-64 yükselmiştir. 2. Organize perakende yaş arasında olan 72,5 milyonluk sektörü, toplam perakende istihdamı nüfusa sahip Türkiye, 2002 yılı soniçinde %19.8’lik bir pay sahibidir. Her AVM yatırımının bölgede ortalama 1.500 kişilik istihdam yarattığından hareketle, 2009-2011döneminde, salt AVM yatırımlarına bağlı olarak yaklaşık 135 bin kişiye iş imkanı doğacağı tahmin edilmektedir. 2011 yıl sonu itibariyle organize perakende sektörünün toplam istihdamının 650 bin kişiye ulaşması öngörülmektedir. YATIRIMLAR Organize perakende sektörü yatırımları 2007 yılında %25, 2008 yılında %21 metrekare artışı sağlamıştır. 2009 yılının ilk 6 ayında ise %14 metrekare artışı gerçekleşmiştir (AMPD Perakende Endeksi - Nielsen). Sektör, 2009 yılında her gün ortalama 13 mağaza açabilen bir tempoya ulaşmıştır. Buna göre, organize perakende sektörü her ay yaklaşık 100-120 milyon ABD dolarlık yatırım gerçekleştirmiştir. Türkiye genelindeki doğrudan yabancı yatırım girişi 2009 yılında 2008 yılına oranla %14 daralırken, organize perakende sektörüne yönelik doğrudan yabancı yatırımların aynı dönemde %12 artması kayda değerdir. Jones Lang LaSalle (JLL) verilerine göre, 2008 yılı sonunda 71’i İstanbul’da olmak üzere, Türkiye’de toplam 210 adet AVM bulunmaktadır ve toplam kiralanabilir alan 4.858.280 m²’ye ulaşmıştır. 2009 yılında açılan toplam 26 AVM ile birlikte Türkiye’deki AVM sayısı 41 ilde 236’ya yükselmiş, toplam kiralanabilir alan ise 838.000 m² artış ile yaklaşık 5.696.000 m2’yi bulmuştur. TÜKETİCİ Sosyo-ekonomik gruplar açısından bakıldığında, AB grubunun gelire bağlı yüksek harcama potansiyelinin yanında, Türkiye’de en fazla harcamayı C1 grubunun yaptığı görülmektedir. Yüksek Sosyo Ekonomik Statü (SES) grupları AVM’leri tercih ederken, cadde alışverişçileri arasında Alt Orta-Alt SES ağırlıktadır (IPSOSKMG). Farklı gelir gruplarının hızlı tüketim (*L$'<$5,12&$.m 66 ürünleri (HTÜ) harcamaları içindeki payına baktığımızda, ilk iki gelir grubunun toplam gelir içindeki payı üçte ikiye yakınken, HTÜ harcamaları içindeki payları %51civarındadır. En alt iki gelir grubunun toplam içindeki payı %17 iken, HTÜ harcamaları içindeki payı %30’a yükselmektedir. Tüketici güveni, 2008 yılı içerisinde, kayıtların tutulduğu yıllar içindeki en düşük değerleri görmüştür. Her ne kadar son çeyrekteki düşüş ekonomik krizle ilişkilendirilse de, Türkiye’deki politik istikrarsızlıklar da 2008 yılı Nisan ayında olduğu gibi bu dönemde de tüketici güvenini etkilemiştir. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ile Tüketici Güveni hareketi kıyaslandığında ise 2009 yılına kadar paralel bir seyir izleyen endeksler arasında bu dönemde makasın açıldığı görülmektedir. Tüketici güveni artarken, TÜFE inişini sürdürmüştür. Bu da organize perakende sektörünün yıl boyunca sürdürdüğü etkin kampanyalarla hem tüketicinin genel güvenini artırdığının hem de enflas- EB'BBMJZFUF(FÎFO½OFNMJ"MŗWFSJŗ.FSLF[J:BUSNMBS ÃTUMFOFO'JSNB 1SPKF"E 5,"N ğFIJS .VMUJ5VSLNBMM 'PSVNČTUBOCVM ČTUBOCVM .BZB$PSJP "OBUPMJVN #VSTB .FHBUVSL ,FOUQBSL "OLBSB &EJQ(BZSJNFOLVM ČTUBOCVM1PXFS0VUMFU ČTUBOCVM 3ÚOFTBOT(BZSJNFOLVM 4BOLPQBSL (B[JBOUFQ 3FEFWDP (PSEJPO "OLBSB 3ÚOFTBOT(BZSJNFOLVM .BMBUZBQBSL"7. .BMBUZB ½[EJMFL "OUBMZB½[EJMFL1BSL "OUBMZB 7JBČOŗBBU 7JB-JGF'BTIJPO0VUMFU "OLBSB ,3&" /FPNBSJO1FOEJL ČTUBOCVM 3FEFWDP &S[VSVN.FZEBO"7. &S[VSVN 54,#(BZSJNFOLVM 1FOEPSZB ČTUBOCVM .FUSP.". ..FSUFS ČTUBOCVM )BTBO4FWFSČOŗBBU -BQJT0VUMFU$FOUSF (B[JBOUFQ "%&4& 1BSLTJUF"EFTF"7. &SFļMJ PSUBL,BUBMČOŗ.±,5FLTUJM½[EFNJSLPMČOŗ 3PEJ:BST(SBOJTFS,FSFN½[DBOČOŗ&SJŗFOČOŗ 4JMJPO"7. Č[NJS .VMUJ5VSLNBMM 'PSVN,BQBEPLZB /FWŗFIJS $BSSFGPVS4B $BSSFGPVS#BIÎFMJFWMFS "7. ČTUBOCVM %FNJS.BEFODJMJL %FNJSQBSL ;POHVMEBL 4JOQBŗ(BZSJNFOLVM:BUSN 'MBUPmT0VUMFU$FOUFS ČTUBOCVM 1BSL:BQWFČOŗBBU"ğ .P[BJL$FOUSF ğBOMVSGB ČMTB "SBTUB1BSL ,PDBFMJ (BSBOUJ,P[B ,P[B1MB[B "OLBSB 'BSTBO"ğ "SOFMJB"7. ,.BSBŗ ŭ""(SVQČOŗBBU4BOBZJWF5JD"ğ&NMBL(:0 %SFBN$FOUSF 5FLJSEBļ 50,ČWF,V[V(SVQ ,FZGJ%JWBO "OLBSB &LJODJMFS &LJOPLT#FZMJLEà[à ČTUBOCVM 5àNBZ:BQWF1SPKF-EUğUJ 4PMJ$FOUFS .FSTJO ,BZOBL+--".1% yonu düşürücü bir etki yarattığının en önemli kanıtıdır. İMALAT SEKTÖRÜ Eurocommerce tarafından yapılan perakende- imalat sanayii kıyaslamalı karşılaştırma çalışmasına göre, perakendeciler genel olarak fiyat rekabetine odaklanırken; büyük ve orta boy üreticiler ise marka, ürün özellikleri gibi stratejilere odaklanmaktadır. Tüketicinin düşük fiyata yüksek kaliteli ürün talebine cevaben ortaya çıkmış olan market markalı ürünler (private label), KOBİ’lerin organize perakende sektörüyle en önemli bağlarından biridir. KOBİ’lerin ürün ve hizmet standartlarının yükselmesinde, kurum olarak kalıcı olmalarında ve dışa açılmalarında bu tür deneyimlerin payı büyüktür. İmalat sektöründeki KOBİ’lerin en önemli fonksiyonlarından biri de fason üretimdir. Türkiye AB arasındaki Gümrük Birliği özellikle gıda dışı sektörlerde fason üretimin gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Şimdi benzer bir süreç Türkiye’deki perakende firmaları ile imalatçı KOBİ’ler arasında yaşanmaktadır. TARIM Tarım sektörü 2008 yılında 72.1 milyar TL büyüklüğe ulaşmıştır3. Toplam istihdamın %23,7’sine sahiptir ve Türk ekonomisinin %8,9’unu oluşturmaktadır4. Tarımdaki verimsiz yapıyı oluşturan temel unsurlardan biri Türk çiftçilerinin ölçek ekonomisine erişmekte yetersiz kalması olup modern tarım donanımına sahip olarak ölçek ekonomisine erişilmesi, kayda değer yatırım ve mülkiyet gerektirmektedir. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, organize perakendeciler, edindikleri bilgi ve deneyimle üretim sürecine müdahale etmekte, çiftçilere eğitim ve gerektiğinde donanım sağlamakta; bunun karşılığında hasat edilen ürünleri doğrudan çiftçilerden satın almaktadır. Türkiye organize perakende sektörü için tedarik zincirinin vazgeçilmez bir öğesi olan ve ayrıca Türkiye’den yapılan ihracatta da önemli bir yer tutan tarım sektörü, kayıtdışılık ve verimsizlik sebebiyle kayıplar yaşamaktadır. Organize perakendeciler, bu verimsizlikleri gidermek amacıyla, tarım ürünlerini doğrudan ürünün üretildiği yerlerde işleme sokmak ve buradan dağıtım yapılacak yerlere en son teknoloji ile donatılmış lojistik sistemleri ile ulaştırmak talebindedirler. ENERJİ VERİMLİLİĞİ Organize perakende sektöründe özellikle yeni yatırımlarda verimlilik standartları giderek yükselmektedir. Eurocommerce verilerine göre AVM’ler ve diğer organize perakende sektörü yatırımlarının enerji verimliliğini %20 artırma potansiyeli mevcuttur. Organize perakende sektöründeki enerjide %20’ye varan verimlilik artışı potansiyelinin kullanılması halinde, yaklaşık 300 milyon ABD dolarlık bir tasarruf yaratılacaktır. Burada dikkate alınması gereken en önemli konu, Türkiye’deki AVM’ler ile organize perakende zincirlerinin, tek başlarına yaptıkları harcamanın 2,81 milyon hane ve 13.450 sanayi işletmesine denk düşmesidir. Nihai enerjinin %79,80’inin mal ve hizmet üretiminde kullanılmış olması, perakende sektörünün tedarik zinciri açısından önem taşımaktadır. TÜİK verilerine göre, toptan ve perakende ticaret sektörlerindeki nihai enerji kullanımı, %43 ulaştırma, %41 mal ve hizmet üretimi ve %16 alan ısıtma olarak dağılmaktadır. ÇEVRE Türkiye’de 2007 yılında yayınlanan Ambalaj Atıkları Kontrolü Yönetmeliği, AB’deki mevzuat örnek alınarak hazırlanmıştır. Öte yandan, AB’deki en yüksek geri kazanım oranı %70 ile Norveç’te iken, aynı yıl Türkiye’nin %114 oranında geri kazanım gerçek- leştirmiş olması dikkat çekmektedir5. leri Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ele alınıp çözümlenmesi Bu yanıltıcı verinin gerçek kaçınılmazdır. nedeni ambalajı piyasaya sürenlerin (70 bin firma) kayıt altına alınmasında SEKTÖRDE PAZAR PAYLARI yaşanan sıkıntılardır. Gerçekleşen Halihazırda Türk perakende sektögeri kazanımın piyasaya sürülen rünün yaklaşık % 60’ının geleneksel, ambalaj atığına oranı hesaplanır% 40’ının ise modern (organize) ken, piyasaya sürülen kayıtlı miktar perakende sektörüne ait olduğu tahgerçekleşen miktarın çok altında min edilmektedir. Öte yandan, Planet kalmaktadır. Türkiye bugün özellikle Retail’in tahminlerine göre, sektördeatık yönetimi konusunda KOBİ’lere ki en büyük 5 oyuncunun pazar payı yönelik iletişim, denetim ve yaptırım% 20’nin altındadır. larda sorun yaşamaktadır. GelenekAB ülkelerinde her bir milyon nüfusa sel perakende sektörünün organize ortalama 15 hipermarket ve 150 perakende sektörünün tabi olduğu süpermarket düşerken, standartlarda hizmet bu rakam Türkiye’de vermesi, haksız Halihazırda Türk henüz 3 hipermarket rekabetin giderilmesi perakende sektörünün ve 17 süpermarket noktasında önemli yaklaşık % 60’ının civarındadır (Planet dayanaklardan biridir. Retail). Tüm bu unsurlar geleneksel, % 40’ının Türkiye’de şu anda dikkate alındığında son organize perakenise modern (organize) on yılda yaşanan AVM de üzerinden çevre perakende sektörüne sayılarındaki hızlı artış ile denetimi yapılan KOBİ ait olduğu tahmin birlikte 10 milyon m²’lik sayısı 7 bin civarında edilmektedir. Öte satış alanına ulaşan ve iken, TOBB’da kayıtlı yandan, Planet Retail’in son üç yıl içinde 450 bin ve aynı denetime tabii tahminlerine göre, kişiye iş olanağı sunan olması gereken KOBİ organize perakende sektördeki en büyük 5 sayısı ise yaklaşık 70 bindir. oyuncunun pazar payı % sektörünün önümüzdeki yıllarda da Türkiye ekoHijyen ve Güvenlik 20’nin nomisi içindeki öneminin Standartları Altındadır. giderek artacağına ve Organize perakenyerli ve yabancı yatırımdeciler, hijyen ve lar için cazibe merkezi güvenlik standartlarını olma konumunu devam ettireceğine en üst düzeyde tutarak tüketicinin hiç şüphe yoktur. Ancak yatırımların, korunmasına azami dikkati göster2009 yılındaki artan işsizlik ve yurtiçi mektedirler. Bu amaçla tüm tedarikçilerden hijyen ve güvenlik sertifikaları kredi kısıtlamaları yüzünden düşen müşteri güveni dolayısıyla azaldığı da talep edilmekte, çiftçiler ve imalatbir gerçektir. çılarla işbirliği içinde çalışılmaktadır. Öte yandan, organize dışı perakenFIRSATLAR dedeki hijyen konusu son derece Türkiye’de daha iyi ekonomik şartlar, önemli bir problem olarak karşımıza artan nüfus, daha çok kentleşme ve çıkmaktadır. Türkiye’de kent merkezlerinde her gün kurulan 570 adet açık daha yüksek harcanabilir gelirlere bağlı olarak perakendecilik pazarda alım-satımı yapılan, ayrıca 200 bin satış noktasında el değiştiren büyümeye devam edecektir. Modayla ve teknolojiyle yakından ilgilenen gıda ürünlerinde hijyen denetimi yok denecek kadar azdır. Bu durumun da genç nüfusun varlığı perakendeciliğe modern ve dinamik bir nitelik verSağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyiş- 6°</(ìñ 69 :BUSN.BUSJLTJ ÃÎ#àZàLČM (FMJŗNJŗČMMFS (FMJŗFOČMMFS :àLTFL:BUSN 1PUBOTJZFMJ N Č[NJS #VSTB ,POZB ,PDBFMJ .FSTJO )BUBZ .BOJTB "ZEO %JZBSCBLS &EJSOF 4BNTVO 5SBC[PO ;POHVMEBL .VļMB #BMLFTJS :BUSN 1PUBOTJZFMJ N 4OSM:BUSN 1PUBOTJZFMJ N %PZNVŗ1B[BSMBS "OLBSB ČTUBOCVM mekte olup doğrudan yabancı para girişini teşvik etmektedir. Kentler arası rekabetin yoğun olarak yaşandığı sektörde, turistlerin güvenli, kaliteli ve rahat alışveriş yapacakları AVM’lerin zaten mevcut olması bir avantajdır. Bunun yanı sıra alışveriş turizmi için gerekli olan altyapının kurulması, belirli kentlerimizin cazibe merkezi haline gelerek diğer dünya kentleri ile rekabet edebilmesi son derece önemlidir. Sonuç olarak, Türkiye’nin sahip olduğu büyük potansiyel iyi değerlendirilip fırsata dönüştürülerek, ülke ekonomisine kazandırılmalı ve Türkiye’nin markalaşarak, alışveriş turizmi denince ilk akla gelen ülkeler arasındaki yerini alması sağlanmalıdır. TRENDLER Dünyadaki yatırımların küresel krizin etkisiyle azalmasına paralel olarak Türkiye’de de 2009 yılında Uluslararası Doğrudan Yatırımlarda (“UDY”) bir gerileme olmuştur. 2009’un ilk 9 ayı itibari ile UDY girişleri 6 milyar ABD doları olmuştur. UNCTAD 2009 Dünya Yatırım Raporu’na göre 2008 yılında dünyada en fazla UDY çeken 20. ülke olan Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında da 9. olmuştur. 2009 yılı Ocak-Haziran döneminde; ülkemizde 1.426 adet uluslararası sermayeli "EBOB %FOJ[MJ (B[JBOUFQ &TLJŗFIJS ,.BSBŗ 4BLBSZB "OUBMZB 5FLJSEBļ ,BZTFSJ "[(FMJŗNJŗJMMFS "GZPO &MB[ļ &S[VSVN 0SEV ,àUBIZB 6SGB 5PLBU 6ŗBL 7BO *TQBSUB &S[JODBO /FWŗFIJS ±BOBLLBMF ,BSBNBO şirketin, başta toptan ve perakende ticaret sektörü olmak üzere, gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri ile imalat sanayi sektörlerinde faaliyette bulundukları görülmektedir. Toptan ve perakende ticaret, her ne kadar krizden olumsuz etkilense de, gelecek için sunduğu potansiyel nedeniyle yabancı yatırımların dikkatini çeken sektör olarak ön plana çıkmaktadır. Yatırımlar sürerken, 2015 yılında perakendenin görünümü hızlı teknolojik gelişmelere paralel olarak önemli ölçüde değişmiş olacaktır. Her gün yenilenen dijital ortam tüketicilere yeni seçenekler sunduğu için perakendecilik sektörü kendini devamlı olarak yenilemek zorundadır. Onlarca yıldır perakende düşüncesine egemen olan Baby Boom (2. Dünya savaşı sonrasında doğan kuşak) nesli artık 70’lerine yaklaşmaktadır ve bayrak Y (1980’lerde doğan kuşak) jenerasyonuna geçecektir. Alışveriş yapanlar, perakendeciler ve tedarikçilerle hiç olmadıkları kadar etkileşim içinde olacak, internet olanakları ve topluluklar bu ilişki içerisinde büyük rol oynayacaklardır. 2010’dan itibaren dünya genelinde ekonominin büyüme trendine yeniden girmesine paralel olarak henüz geçiş döneminde olan Türkiye perakende sektörüne olan ilginin tekrar Sonuç olarak Türkiye’nin son yıllarda en hızlı büyüyen sektörü olan perakende sektöründe son 10 yıl içerisinde büyük bir hareketlilik yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı Perakendecilerin büyüme trendinde olan Türkiye’ye ilgisi, her ne kadar küresel krizden sonra görece azalsa da, her geçen gün daha da artarken sektördeki rekabetten dolayı satın alma ve birleşmeler gündeme gelmektedir. artması beklenmektedir. Türkiye’nin sosyo-ekonomik koşulları da dikkate alındığında ertelenmiş olan yatırım kararlarının yeniden yürürlüğe konacağı konusunda hiç şüphe yoktur. AT Kearney’in 2009 yılı küresel perakende gelişim indeksinden de görüleceği üzere Türkiye piyasa potensiyeli ve makul ülke riskiyle yatırım yapılması için önemle takip edilmesi gereken ülkeler arasında yer almaktadır. Sonuç olarak Türkiye’nin son yıllarda en hızlı büyüyen sektörü olan perakende sektöründe son 10 yıl içerisinde büyük bir hareketlilik yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı perakendecilerin büyüme trendinde olan Türkiye’ye ilgisi, her ne kadar küresel krizden sonra görece azalsa da, her geçen gün daha da artarken sektördeki rekabetten dolayı satın alma ve birleşmeler gündeme gelmektedir. PwC’nin yayımlamış olduğu “Glimmers amid the Gloom (2009)” raporuna göre önümüzdeki dönemde sektördeki büyüme devam edecek ve özellikle indirim mağazalarındaki gelişmeler sektörü etkileyecektir. Geleneksel perakendecilerin pazarın hala büyük kısmına sahip olması nedeniyle organik büyüme bundan sonra sektörde paylarını artırmak isteyen oyuncuların en önemli stratejisi olacaktır. Galleria *DOOHULDKHPHQ GHQH\LPOLKHPGH \HQLOHQHQ\Ö]ÖLOHHQ JHQÁ Türkiye’nin ilk büyük alışveriş merkezi olarak modern alışveriş kavramını ülkeye getiren Galleria, dünya markalarını ve kaliteyi Türk halkı ile buluşturuyor. Yenilen yüzü ile en genç, 22 yılı ile en deneyimli olan Galleria, tüketiciler için bir yaşam merkezi oluşturmaya devam ediyor. Galleria, kurulduğu yıldan bugüne alışveriş ve eğlence merkezi olmasının yanı sıra, sektöre kazandırdığı bilgi birikimi ve deneyim açısından da önemli bir yer tutuyor. Ekim 1988 yılında kurulan Galleria, 2010 yılında 15 milyon dolar yatırım yaparak dekorasyonunu yenilerken, marka karmasına uluslar arası güçlü markayı ekledi. Müşteri ve ziyaretçilerin talepleri doğrultusunda AVM’de renovasyon yapıldığını söyleyen Galleria Genel Müdürü Hasan Ardıç, “Türkiye’de ilk kez mağaza açacak olan dünya markaları da Galleria’da yerini aldı” dedi. Armani Jeans’ir ilk mono brand mağazasını burada açtığını söyleyen Ardıç, diğer markalar hakkında şunları söyledi; “Dünyaca ünlü Hooters ilk mağazasını Galleria’da açarken, Versace Jeans gibi markalar da yeni gelen markalar arasında bulunuyor. Hem en deneyimli hem de en genç olacağız demiştik. Mevcut kiracılarımızdan, ziyaretçilerimizden ve yeni gelen markalardan aldığımız geri dönüşler neticesinde sözümüzde durduğumuza inanıyorum. Her zaman söylediğimiz gibi Galleria, Galleria’dır” dedi. Genç, dinamik, deneyimli ve trendleri yakından takip eden yeni Galleria’da özellikle dünya markaları büyük ilgi çektiğini söyleyen Ardıç, “Armani Jeans, Armani çocuk, Versace Jeans, Calzedonia, Intimissimi, Karaca, Regina Accessoria, Trussardi Jeans, Saray Muhallebicisi gibi pek çok markayı bünyemize ekledik. Galleria, konuklarını yenilenen alışveriş karması ile karşılıyor. Aileye yeni eklenen 4 bin metrekare ile bölgedeki tek Tepe Home, bin 200 metrekare Teknosa, 600 metrekare Linens, Samsung, Sony, Bosch, Fakir ve İşbir Yatak ev tekstili ve elektro market katında yer alan markalar arasında bulunuyor. Elektronik marketlerin bulunduğu alana gelen tüm ziyaretçiler Galleria’nın sunduğu bedava wireless hizmetinden de faydalanabiliyorlar. Dünyaca ünlü restaurant zinciri Hooters ilk kez Galleria’da Tüm dünyada renkli ve keyifli hizmetiyle öne çıkan restoranlardan biri olarak kabul edilen Hooters, Türkiye’de ilk şubesini Galleria’da açtı. Büyük ilgi gören restaurant zincirinin 29 ülkede 455 şubesi bulunuyor” diye konuştu. Galeria’nın yenileme süreci hakkında da bilgi veren Ardıç şunları kaydetti: 6(.7°53(5$.(1'( 6(.7°5 7ÖUNL\HnQLQLONEÖ\ÖNDOÜíYHULíPHUNH]L 71 (*L$'<$5,12&$.m 72 “Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından hazırlanan proje, Yapıt İnşaat tarafından hayata geçirildi. Bu süre zarfından tüm detayların projenin uzmanları tarafından hesaplandığı değişim sürecinde mevcut mağazaların alabilecekleri olası zararlar telafi edildi. Birinci etap sonunda Galleria, tavanından tabanına, elektrik sistemlerinden mekanik düzeneklerine, aydınlatmasından sütunlarına, camlarından korkuluklarına kadar yenilendi Türkiye’nin ilk büyük alışveriş merkezi olan Galleria, yıllarca İstanbul’un her noktasından ziyaretçi kitlesine ev sahipliği yaparak, Türkiye’de alışveriş merkezlerinin ve tüketici alışkanlıklarının gelişmesine öncülük ettiğini söyleyen Ardıç, AVM hakkında şunları kaydetti: “Galleria, 1989 yılında Amerika – Las Vegas’ta yapılan ve 78 alışveriş merkezinin iştirak etmiş olduğu uluslararası alışveriş mer- kezleri fuarı’ndaki yarışmada “En iyi mimari tasarım”, “Detaylı düşünülmüş proje”, “Hızlı inşaat ve farklı özellikler taşıyan merkez” ve “En iyi shop mix” ödüllerini almıştı. 77 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulu Galleria, dünya markalarından oluşan mağaza karması, farklı lezzet yelpazesi, spor ve eğlence seçenekleri ve özel hizmetleri ile ziyaretçilere bir yaşam merkezi sunuyor ve çarpıcı dekorları, özel günlerdeki etkinliklerinin yanında ilklerin düzenlendiği kültür ve sanat aktiviteleri ile yarattığı hoş atmosferle ziyaretçilerine kendilerini özel hissettirmekte. Ayda ortalama 1 milyon kişinin ziyaret ettiği Galleria’yı, haftanın her günü 10.00 ile 22.00 saatleri arasında ziyarete açık”. 6HOZD\2XWOHW3DUNPLO\RQGRODUOÜNHN \DWÜUÜPODLNLNDWÜEÖ\ÖNOÖðÖQHÁÜNÜ\RU Selway Outlet Park %DUÜí(Uñ]PLUnGHLNLQFL$90\DWÜUÜPÜQÜQ %RUQRYDnGDJHUÁHNOHíWLULOHFHðLQLVÐ\OHGL 6HOZD\2XWOHW3DUN\ÜOÜQGDQLWLEDUHQ$PHULND PHUNH]OL\DWÜUÜPFÜODULOHEHUDEHUNXUXODQ1$5( *D\ULPHQNXO<DWÜUÜP'DQÜíPDQOÜNYH<ÐQHWLPíLUNHWL WDUDIÜQGDQ\ÐQHWLOL\RU İzmir Çevre Yolu Balçova giriş güzergahı üzerinde bulunan Selway Outlet Park, 15 milyon dolarlık ek yatırım ile İzmir’in en büyük Outlet Parkı olmaya hazırlanıyor. Selway Outlet Park 2009 yılından itibaren, Amerika merkezli yatırımcılar ile beraber kurulan NARE Gayrimenkul Yatırım, Danışmanlık ve Yönetim şirketi tarafından yönetiliyor. Şirket, Selway Outlet Park’ın ek yatırımı ile birlikte İzmir ve İstanbul’da toplam 200 milyon dolarlık üç alışveriş merkezi yatırımı daha gerçekleştirmeyi planlıyor. Ortaklık İzmir’de ikinci AVM yatırımını Bornova’da gerçekleştirilecek. NARE Gayrimenkul Yatırım, Danışmanlık ve Yönetim’in alışveriş merkezleri konusunda yatırım danışmanlık ve yönetim hizmeti veren İzmir’de tek şirket olduğunu söyleyen Genel Müdür Barış Er, Amerikalı 6 büyük şirketin kurduğu bir fondan oluşan JT OTOYOLUN İKİ YAKASINDA DA OLACAĞIZ Otoyolun iki yakasında da kurulu olarak müşteri sayısını iki katına çıkarmayı hedeflediklerini söyleyen Er, “Hem gidiş hem de dönüş istikame- cevap vermek durumdayız. İzmir’in en büyük Outlet Parkı konumuna getiriyoruz. Alışveriş merkezi bittiğinde 60 bin metrekare kullanılabilir alanda 20 bin metrekare kiralanabilir alanımız olacak. Şu an Park Bornova ile büyüklüğümüz şu an aynı. 2013 sonlarına doğru Optimum alışveriş merkezi bir outlet açacak, onun kiralanabilir alanı daha büyük olacak ancak arazi büyüklüğü olarak en büyük biz olacağız” dedi. OUTLET KAVRAMI 2 YILDIR OTURUYOR Outlet kavramının son iki üç yıldır daha iyi oturduğunu söyleyen Er, “Bugüne kadar Outlet merkezlerinde herkes ihraç fazlası ya da defolu ürün satıldığını zannediyordu. Ama aslında dünyada durum öyle değil. Artık perakende piyasası değiştiği için büyük firmalar her ay ya da iki ayda bir koleksiyon değiştiriyor. Örnek verirsek. Firmalar Ağustos ayı koleksiyonunu Eylül ayında raflardan ve Outlet’e gönderiyorlar. Outlet kavramını iki üç yıldır Türkiye’de doğru şekilde uygulanıyor ve tüketici de bunu doğru anlamaya başladı. Bundan önce yazlık ürünler kışın, kışlık ürünler yazın alınırdı. Outletler sayesinde buradan alınan hemen giyiliyor. İklimler değiştiği için firmalar da çok hızlı sezon değiştiriyorlar. Ulusal ve uluslar arası bir çok firma Türkiye çapında mağaza sayısını 200’ün üstüne çıkarmış durumda. Çok fazla mağaza olduğu için sezon değiştiğinde ellerinde çok fazla mal oluyor. Bu sebepten dolayı Outlet merkezler daha popüler olmaya başladı” diye konuştu. OUTLETLER KRİZDEN KARLI ÇIKTI, CİROLAR YÜZDE 50 ARTTI Son iki yılda yaşanan krizin perakendeci müşterinin yönünü outletlere yönelttiğini söyleyen Er, “İki yıl önce 6(.7°53(5$.(1'( firması ile ortak olan tinde seyredenler alışvefirmalarının İzmir ve riş merkezine girme İstanbul’da alışveriş şansına sahip olacak. merkezleri sektörüne Karşı tarafta şu andaki 200 milyon dolarlık mağazalardan farklı yatırımı hedeflediğini markalar getiriyoruz. İki söyledi. tarafta da asansörlü ve İzmir’de Alışveriş yürüyen merdivenli yaya Merkezleri sektörüköprüsü ile geçiş sağne 2004 yılında yine lanacak. Yeni yatırımla bir başka Amerikalı birlikte ziyaretçi müşteri ortak ile girdiklerini sayımızı iki katına çıkve büyük bir alışveriş masını hedefliyoruz. merkezinin yönetimini Alışveriş merkezinin ve satışını üstlenönündün geçen çevre diklerini söyleyen Er, yolunda araç sayısı “Geçen yıl ortaklığımıyılbaşına yüzde 40 artış zı bu şirket ile bitirdik. gösteriyor. 2009 yılı Amerikalı 6 büyük rakamlarına göre bu Selway Outlet Park yolda ayda 2 milyon şirketin kurduğu bir Genel Müdürü Barış ER araç geçiyor. En büyük fondan oluşan JT firması ile ortaklık yapavantajımız kentte tık. Selway’da yüzde emsalimizin olmaması. 95 bu fonun, yüzde 5 oranında da Türkiye’nin en kaliteli markalarından NARE’nin ortaklığı var. ABD’li yatırım- oluşturduğumuz marka karmamızla cı grubunun ise Türkiye ve İzmir’deki İzmir’in en uygun bütçeli alışverişini ilk test yatırımı. Grup Türkiye’de sunuyoruz” diye konuştu. sektörde büyük yatırımlar yapmak istiyor. JT’yi İzmir’e getirdik ve İzmir’e İKİNCİ YATIRIM BORNOVA’YA yapacağımız yatırımlar ile bu kentin OLACAK bir adım daha ileri gitmesini istiyoruz. İzmir’e yapacakları ikinci alışveriş İzmir’in özellikle alışveriş merkezi merkezi yatırımlarının son aşamaya pazarında daha her şeyin yapılmageldiğini söyleyen Er, “Diğer yatırımımış olduğunu görüyoruz. İzmir’e mız Bornova’ya olacak. 2011 yılının önümüzdeki beş yıl içinde daha da Mart ya da Nisan ayında bunun büyük yatırımlar gelecek. Özellikle duyurusunu yapacağız. Bundan Salhane Bölgesi’nin İzmir’in çehresini sonraki yatırım İstanbul’a olacak. değiştireceğine inanıyorum” dedi. Ancak İzmirli bir firma olduğumuz için Selway Outlet Park’a yapacakları 15 200 milyon doların büyük bir kısmının milyon dolar yatırım ile 2011 sonunda İzmir’e harcanması yönünde çalışaİzmir’in metrekare bazında en büyük cağız” dedi. Outlet’i haline getireceklerini söyleyen Er, “Selway Outlet Park şu anda İzmir AVM’LERDE BÜYÜK Çevre Yolunun Balçova girişi yönünMETREKARE DÖNEMİ BAŞLADI de kurulu bulunuyor. Yapacağımız ek AVM’lerde trendin değiştiğini büyük yatırım ile Selway Outlet Park’ı Çevre metrekarelerin arandığını söyleyen yolunun Balçova çıkış yönündeki Er, “Artık firmalar mağazalarında çok alanına da taşıyacağız. Karşı alanda büyük metrajlar arıyorlar. Bu nedolgu çalışması yaparak 18 bin denle ek yatırım yaparak ihtiyaçlara metrekarelik inşaat alanı yaratacağız. İzmir’in en güzel manzaralarından birine sahip bu alanda manzaradan daha çok yararlanılması için bu alan üzerinde 5 bin metrekare açık 13 bin metrekare kapalı alan inşa edilecek. 2011 yılının sonunda bu alanda inşaatı tamamlayarak mağaza sayımızı 35’ten 75’e kiralanabilir alanımızı da 7 bin 500’den 20 bin metrekareye çıkarmış olacağız” dedi. 73 (*L$'<$5,12&$.m 74 başlayan ve halen yavaş yavaş sonlanan kriz tüketicinin harcama stilini de değiştirdi. Outletler popüler olmaya başladı. Bu nedenle Outletler krizden karlı çıktılar. Normal zamanda, müşteri sayısını 10 olarak baz alırsak ise krizden sonra baz müşteri sayısı 20’ye çıktı. Müşteri sayısında yüzde 100 artış oldu. Bu artış cirolara da en az yüzde 50 oranında yansıdı. Perakende piyasasında AMPD verilerine bakıldığında outletlerin pastadan daha fazla pay aldığını görüyoruz. Krizde outletler bir adım daha öne çıktı. Outlet mağazalarda ürünler sezon mağazalarına oranla yüzde 50 ile 70 oranında daha ucuz almaya başladı. 2009 2010 krizlere rağmen yükseldiği için 2011 yılının daha da iyi geçeceğini bekliyoruz” şeklinde konuştu. Otoban üstü alışveriş merkezi olarak yüksek gelir grubuna hitap ettiklerini söyleyen Er, “Diğer alışveriş merkezleri gibi değiliz. Diğer AVM’ler her zaman kalabalıktır. Ama ellerinde poşet yoktur. Bizim ise araç ile gelen, belli bir gelir grubu müşterilerimiz var. Bize gelen kitle, alışverişe nokta atışı yaparak geliyor. Genellikle de alışveriş yaparak dönüyor. Bu nedenle perakendeci tabiriyle, bizim alışveriş merkezimizde poşet maliyetimiz bizim daha yüksektir. Belli gelir ve kültür seviyesinin üstündeki müşterilerimiz alışveriş merkezinden daha fazla para bırakarak gidiyorlar” İZMİRDE HENÜZ ÇOK İYİ AVM YOK İzmir’de henüz çok iyi AVM olmadığını ve perakendede ve AVM sektöründe açıklar olduğunu söyleye Er, “İzmir’de görüntü itibariyle önümüzdeki 5 yıl içinde daha büyük alışveriş merkezi yatırımları gelecek. Şu an yatırım şirketleri ve perakendeciler yeni yatırımlara hazırlanıyor. Semt semt değerlendirirsek, Balçova bir yada iki tane daha AVM kaldırabilir. Şu anda o bölgede sadece bir popüler AVM var. Bornova ve Karşıyaka’da yeterince AVM yok. Bayraklı, Buca çok büyük nüfusu var ama alışveriş merkezi yok. Bunlara Güzelbahçe ve Narlıdere’yi de ekleyebiliriz. Tüm bu lokasyonlar önümüzdeki 5 yıl içinde yoğun bir şekilde alışveriş merkezi yatırımı alacak. Bayraklı yeni kent merkezi olacağı için en az oraya 5 tane alışveriş merkezi yapılacak. İzmir’deki alışveriş merkezleri sayısı 5 yıl içinde 3 katına çıkacaktır. Artık yurtdışından feyz almaya gerek yok. Ankara ve İstanbul’a bakarsanız İzmir’in çok geride olduğunu görürsünüz. Ankara ve İstanbul’da semt bakkalı gibi acayip çoğalmış durumda. Ancak her biri farklı ihtiyaçları karşıladığı için bir şekilde hepsi tutunuyor” şeklinde konuştu. SOKAKTAN ALIŞVERİŞ KALKTI Sokaktan alışveriş mantığı yavaş yavaş kalktığını söyleyen Er, “AVM’lerin belli bir gelişmişlik seviyesine geldikten sonra alışveriş kültürü de değişiyor. Sokaktan alışveriş mantığı yavaş yavaş kalkıyor. AVM bir yaşam merkezi olduğu için tüketici hem alışverişini yapıyor hem de çocuğun eğlence ihtiyacını karşılıyor. Bununla da kalmıyor karnını doyuruyor ve sinemaya gidiyor. Bu durumda iki taraf da karşılıklı kazanıyor. Hem perakendeci tüketiciyle daha kolay buluşuyor hem de tüketici istediklerini tek bir merkezden karşılıyor. Alışveriş merkezleri önümüzdeki yıllarda daha fazla popüler olacak” şeklinde konuştu. AVM’lerin artışına paralel olarak outlet ihtiyacının da artacağını söyleyen Er, “AVM’ler ve markalar çoğaldıkça outletlere de ihtiyaç duyulacak. Ana firmanın mağazası çoğaldıkça outlet açılması gerekecek. Ne kadar fazla AVM açılırsa ona paralel olarak birkaç tane daha outlet açılacaktır. 3 tane AVM açılıyorsa 1 tane de outlet açılmak zorunda kalacak” dedi. Tüm Türkiye’yi yatırım alanı olarak düşündüklerini ve Türkiye’de AVM pazarını değerlendiren Er, şunları kaydetti: “İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya gibi büyük şehirlerde hareket edeceğiz. Diğer illerde yapılanlar o illere yeterli geliyor. Örneğin Eskişehir’de nüfusa oranlandığında İzmir’den daha çok alışveriş merkezi var. Eskişehir genç nüfusu en fazla olan en büyük şehir. Perakende sektörünü ayakta tutan genç nüfustur. Bu nedenle Eskişehir’de bu kadar gelişmiş AVM olması doğal. Kışlık nüfusu saysanız. Kentin nüfusunun iki katı çıkacaktır. Türkiye pazarında AVM’lerdeki asıl yoğunluk 6 yıl önce başladı. 10 yıl önce AVM’ler parmak hesabı ile sayılırken Ankara ve İstanbul’da bugün yüzlerce AVM var. Bu alandaki yatırımlar İstanbul, Ankara, Antalya ve İzmir’de hızlanacak. Adana, Bursa ve Konya’da güçlü yatırımlar başlayacak. Nüfusu 1 milyona yakın olan şehirler de AVM ile tanıştı. Aydın, Uşak, Denizli gibi. Uluslararası firmalar şu anda Hatay, Mersin, İskenderun ve Diyarbakır’a yatırımlarını açıkladı. Önümüzdeki beş yıl içinde her kente nüfusu oranında AVM’ler yapılacak.” Ekonomik krizlerden önce hesapsız bir şekilde AVM yatırım yapıldığını ve bu neden- le buralarda kira indirimine gidildiğini söyleyen Er, outletlerin yapısı itibariyle bu durumdan etkilenmediğini söyledi. Er, “Krizlerin öncesinde AVM’ler daha da popülerdi ve kiralar çok yüksekti. Hesapsız yapılan alışveriş merkezleri kiralarında indirimleri yapmak durumunda kaldı. Outletlerde kira dezavantajını yaşamadık. Kriz döneminde cirolar arttığı için bizde kiracılar mutlu oldu. Bu nedenle kiracı ile yatırımcı arasındaki kavga outletlerde yaşanmadı” dedi. AVM’lerin pazar günü kapalı olması yönündeki tasarıyı eleştiren Er, “Bu taslak yasalaşırsa şehir içindeki yatırımcıyı çok üzecek. Tüketiciyi de yaralayacak. Hem de ekonomide bir eksiklik yaratacak. Pazar günü AVM’lerin bir günlük kapalı olması çalışanların maaşından tutun, ticari hacmin eksilmesine kadar etkileyecek. Bence uygun bir karar değil. Bir gün AVM’ler kapatıldığında ekonomiye etkisi çok büyük olacak. En küçük AVM’de en az bin kişi çalışıyor. Bu kişilerin geliri azalacak. Dış hizmet sağlayan on bin kişi var. Bunun yaratacağı ekonomik eksiklik göz ardı edilmemeli. Şu anda yarım gün açık kalacak şekilde düzenlenmesi düşünülüyor. Ancak bu da olumsuzluğu gidermeyecektir” şeklinde konuştu. Alışveriş merkezleri yatırımcıları için en büyük sorunun ilk yatırım maliyetlerinin yüksekliği olduğunu söyleyen Er, bu nedenle sektörün yabancı yatırımcı bulmak zorunda olduğunu kaydederek, “Arazi ve inşaat maliyetleri çok yüksek. Yatırımcı dış finansman bulunmak durumunda kalıyor. Bizim Amerikan ortaklığımız var ülkeye döviz kazandırıyoruz. En önemli gider emlak vergisi ve elektrik maliyetleri. Perakende sektörü gelişmeye açık olduğu için büyük bir sıkıntı yok” dedi. Alışveriş merkezlerinde hukuk konusunda boşluk bulunduğunu söyleyen Er şunları kaydetti: “Türkiye’deki kiracı mal sahibi kontratları yurtdışındaki gibi birebir bağlayıcı ve güvenilirliği olan seviyeye ulaşmadı. AVM’ler olarak hukuk açısından kendi içlerinde gelişti. Daha iyi kontratlar yapılıyor. Hem kiracı ve kiralayan için halen bir çok boşluk var. Şu an kiracılar daha şanslı durumdalar. Her iki tarafı da dengeye getirecek bir kanun getirilmesi halinde iki taraf da mutlu olur. Şu anda böyle bir taslak yok. AB süreci ile böyle bir kanunun hazırlanması gerekiyor. Mal sahibinin gelecek yıl kiracının olup olmayacağı sıkıntısı olmamalı” (*L$'<$5,12&$.m 76 Ege Park Balçova 0DðD]DVÜLOHnGHQnH$90NH\ILVXQX\RU $PHULND%LUOHíLN'HYOHWOHULPHUNH]OLGÖQ\DQÜQHQEÖ\ÖN WÖNHWLFLHOHNWURQLNPDUNHWL%HVW%X\nÜQ$YUXSDnGDNLLON íXEHVLQL7ÖUNL\Hn\HJHWLUHQ(JH3DUN%DOÁRYD%HVW%X\ PDðD]DVÜLOH0DðD]DWDVDUÜPÜÐGÖOÖQÖGHDOGÜ Ege Park Balçova Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürü Deniz PIRLANT İzmir’in ilk alışveriş merkezlerinden biri olan Ege Park’ın ikinci şubesi olan Ege Park Balçova Moda ve Alışveriş Merkezi 65 mağazası ile 7’den 70’e tüketicilerin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Amerika Birleşik Devletleri merkezli dünyanın en büyük tüketici elektronik marketi Best Buy’ın Avrupa’daki ilk şubesini Türkiye’ye getiren Ege Park Balçova, Best Buy mağazası ile Mağaza tasarımı ödülünü de aldı. Ziyaretçilerin kuyumdan güzelliğe, elektronikten gözlüğe, giyimden aksesuara, eğlenceden restorana tüm ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen Ege Park Balçova’da diğer mağazalar arasında YKM, İntersport ve Planet Bowling de bulunuyor. Ege Park Balçova’nın İzmir’ in ilk alışveriş merkezlerinden olan Ege Park Mavişehir’in ikinci şubesi olarak toplam 55 bin metrekare inşaat alana sahip olduğunu söyleyen Ege Park Balçova Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürü Deniz Pırlant, “Alışveriş merkezi ve otel olarak tasarlanan merkezin Alışveriş Merkezi bölümü 19 Aralık 2009 tarihinden itibaren “Best Buy” ile 19 Haziran 2010 tarihinden itibaren ise bir bütün olarak müşterilerine hizmet vermeye başladı. Yapının otel kısmı için yatırımcılar ile görüşmeye devam ediyoruz” dedi. İzmir’de ziyaretçilerine her aradıklarını tek bir çatı altında sunan bir çizgi yakaladıklarını söyleyen Pırlant, “Bu çizgiyi sürekli olarak yukarıya taşıyoruz ayrıca AVM’miz farklı mimarisi ile insanların uğrak mekanı oldu. Alışveriş merkezimizde 7’den 70’e ziyaretçilerimizin kuyumdan güzelliğe, elektronikten gözlüğe, giyimden aksesuara, eğlenceden restorana tüm ihtiyaçlarını bulabilecekleri 65 işletme bulunmakta” diye konuştu. Best Buy’ın Türkiye’de ilk yatırımını İzmir’de Ege Park Balçova’ya getirdiklerini söyleyen Pırlant, “Amerika Birleşik Devletleri merkezli dünyanın en büyük tüketici elektronik marketi olan Best Buy’ın Avrupa kıtasındaki ilk mağazası alışveriş merkezimiz çatısı altında en büyük mağazamız 6(.7°53(5$.(1'( 77 olarak hizmete açılmıştır ve bu etmektedir. Ancak içinde bulundumağaza ile A.R.E. (Association for ğumuz bölgede genç nüfusun biraz Retail Environments) tarafından daha fazla olması nedeniyle 18-25 2010 yılında 39’uncusu düzenlenen arasında ki müşteri trafiğimiz biraz Uluslararası Perakende Mağazaları daha yoğundur” şeklinde konuştu. Tasarım Yarışması’nda Best Buy İzmir ve Ege Bölgesi’nin AVM Ege Park Balçova Moda ve Alışveriş konusunda yatırım potansiyelinin Merkezi mağazası tasarımıyla “Store olduğuna dikkat çeken Pırlant, Fixture 2010” (Mağaza Tasarımı “Öncelikle İzmir’ de ve daha sonra 2010) ödülüne layık görüldü” dedi. ise Ege Bölgesi genelinde hala Türkiye’de çok katlı büyük mağazayatırım yapılabilecek yerler olduğunu cılığın temelini atıp en büyük mağadüşünüyoruz. Alışveriş Merkezleri zalar zincirine uzanan yatırımları özellikle son YKM Mağazası’nı iki 5 yılda hız kazandı ve Alışveriş Merkezimiz katlı olarak Best Buy sürecin devam edecetüketiciye ve ziyaretçilerine Alışveriş Merkezi’nin ğini tahmin ediyoruz. konforu ve kaliteyi çatısı altında hizmet Bölgesel ayrım olmaksunuyor. Birbirinden verdiğini söyleyen sızın artık tüketici tüm iyi markalarımızdan Pırlant, “37 ülkede ihtiyaçlarını tek bir çatı elektronikten tekstile, kuyum altında bulmak istiyor 5500’den fazla mağazası ile dünyanın en mücevherden optiğe, bu nedenle Anadolu’ büyük spor perakengıdadan kozmetiğe alışveriş da Alışveriş Merkezleri decisi olan İntersport yatırımı hız kazanmış ederken, açık ve kapalı da İzmir’ deki ilk durumdadır ancak alanlarımızda rahatlıkla şubesini alışveriş mergrubumuzun yakın vakit geçirebilmelerini ve kezimiz çatısı altında dönem için Anadolu’ açmıştır. Alışveriş mer- eğlenmelerini sağlıyoruz. da yatırım planı yok” kezimizde federasyon Alışveriş Merkezimiz her şeklinde konuştu. standartlarında 16 yaş grubundan ziyaretçileri Alışveriş Merkezi bowling hattına sahip misafir etmektedir. yatırımımızı tüm dünya Türkiye’ de sektörünün ekonomisinin zorliderlerinden Planet landığı ve global kriz Bowling’ ta hem bowling sporunu dönemi olarak adlandırılacak bir hem de oyun alanları ile eğlenceyi süreçte yaptıklarını söyleyen Pırlant, birlikte sunuyoruz. Damak zevkinize şunları kaydetti: hitap eden dünya mutfaklarından “Alışveriş merkezimiz açılışı kısmen yiyecek ve içecek alternatifleri sunan de olsa, global kriz sürecine denk fastfood, Cafe ve Restoranlarımızda geldi. Ancak Alışveriş Merkezimiz bu keyifli sohbetlerinize deniz manzarasüreci zararsız atlattı. Yine bu süresının da eşlik ettiğini belirtmek istiyocin devamında da mağazalarımız ile ruz. Alışveriş Merkezimiz tüketiciye birlikte hareket ederek hazırladığımız ve ziyaretçilerine konforu ve kaliteyi yeni yıla özel aksiyon planlarımızla sunuyor. Birbirinden iyi markaları2011 yılının Alışveriş Merkezimiz mızdan elektronikten tekstile, kuyum için çok daha verimli geçeceğini ön mücevherden optiğe, gıdadan görüyoruz. Yapılacak her yeni yatırım kozmetiğe alışveriş ederken, açık ve rekabeti getirdiği gibi bir sinerjiyi kapalı alanlarımızda rahatlıkla vakit de beraberinde getirerek Alışveriş geçirebilmelerini ve eğlenmelerini Merkezi kültürünün de oluşmasını sağlıyoruz. Alışveriş Merkezimiz her sağlıyor. Her yatırım kendine özgü yaş gurubundan ziyaretçileri misafir farklılıklarıyla ön planda bulunuyor bu da sektördeki firmalar ve tüketici için büyük bir avantaj oluşturmakta.” Grubun ilk yatırımı Ege Park Mavişehir Moda ve Alışveriş Merkezi hakkında da bilgi veren Pırlant, “EGS Gayrimenkul tarafından 1999 yılında açılan EGS Park’ı 2005 yılında Ege Park olarak satın aldık. Ege Park Mavişehir 18 bin metrekare taban alanına kurulu olarak 44 bin metrekare kullanım alanına sahiptir. İzmir’ in ilk Alışveriş Merkezlerinden birisi olarakta bu kültürün yayılmasında öncü rol üstlendi. 120 işletmesi ve yüzde 100 doluluk oranı 7’ den 70’ e her yaş grubunun her aradığını bulduğu komple bir alışveriş merkeziyiz” dedi. (*L$'<$5,12&$.m 78 08/7ñ'(9(/230(177¶5.ñ<($1$'2/8n'$%¶<¶. $90<$7,5,0/$5,<$3$&$. Forum Bornova 0XOWL'HYHORSPHQW7ÖUNL\HNHQWHPLO\DU(XUR$90\DWÜUÜPÜ \DSWÜ\ÜOÜQGD$90VD\ÜVÜn\HÁÜNDUDFDN )RUXP%RUQRYD 7ÖUNL\HnQLQLONDÁÜN KDYDNRQVHSWOLDOÜíYHULí PHUNH]L Forum Bornova Alışveriş Merkezi Müdürü Doğan ALPAN Türkiye’nin ilk açık hava konseptli alışveriş merkezi olan Forum Bornova’nın yatırımını gerçekleştiren Multi Development Türkiye, 9 kente 2.1 milyar Euro AVM yatırımı yaptı. Multi Devolopment’in hedefi 2011 yılında bu sayıyı 10’a, 2013 yılında ise 17’ye çıkarmak. Multi Development Türkiye’nin Gaziantep, Elazığ, Adana, Diyarbakır, Çanakkale, Çorum ve Antalya’da inşa ve geliştirme aşamasındaki projeleri var. Önümüzdeki dönemde Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu kentlerinde AVM yatırımlarının gerçekleştirmeyi hedefliyor. Multi Development Türkiye’nin, ilk Forum AVM yatırımının 2006 yılının Ekim ayında açılan Forum Bornova olduğunu söyleyen Forum Bornova Alışveriş Merkezi Müdürü Doğan Alpan, EGİAD Yarın okurları için AVM yatırımlarını ve sektörünü değerlendirdi. Avrupa’da perakende sektöründe lider konumda yer alan Multi Development’ın, 14 Avrupa ülkesinde gerçekleştirdiği 176 gayrimenkul projesi ve yönettiği 41 alışveriş merkezi olduğunu söyleyen Doğan Alphan, firmanın Türkiye’deki yatırımlarını yüzde 100 iştiraki olan Multi Development’in Türkiye aracılığıyla hayata geçirdiğini söyledi. Multi Development Türkiye’nin, yalnızca Türkiye’de yatırımlar yaptığını ve bu yatırımların büyük kentleri ve Anadolu’yu kapsadığını söyleyen Alphan, “Multi Development Türkiye, Kentlerin ve bu kentlerde yaşayan tüketicinin ihtiyaçlarını göz önüne alınarak yatırımlar gerçekleştiriyor. Bugüne kadar Anadolu’nun çeşitli kentlerinde alışveriş merkezi açan şirketimizin, Türkiye’nin Gaziantep, Elazığ, Adana, Diyarbakır, Çanakkale, Çorum ve Antalya’da inşa ve geliştirme aşamasındaki projeleri var. Önümüzdeki dönemde Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu kentlerinde AVM yatırımlarının gerçekleştirileceğini düşünüyorum” dedi. Forum Bornova’nın Türkiye’nin ilk açık hava konseptli alışveriş merkezi olduğunu söyleyen Alphan, “2006 yılının Ekim ayında açılan Forum Bornova, kentin Kuzey Doğu’sunda, Ege Üniversitesi’nin yanında yer alan 200 bin m² alan üzerine kurulu. Forum Bornova yalnız Ege’nin değil, Türkiye’nin açık hava konseptli ilk alışveriş merkezi. En önemli özelliği ise bulunduğu kentin yani İzmir’in tarihi dokusuna, sosyal yapısına ve İzmirlilerin alışveriş ve yaşam alışkanlıklarına göre tasarlanması. 60 bin m² kiralanabilir alanda kadın, erkek, çocuk giyiminden ayakkabı çantaya, mücevherden takı aksesuara, teknolojiden dekorasyona, yöresel ve dünya mutfaklarından seçmeler sunan kafe ve restoranlarına kadar birbirinden seçkin 126 marka bulunuyor. Alışveriş merkezimiz açıldığı günden bu yana değişimin, eğlencenin, sanatın, yeniliğin merkezi oldu. Funy Time 5 D sinema salonu, çocuk eğlence ve oyun alanlarının yanı sıra engelli hizmetleri, bebek bakım odası, bebek arabası, ücretsiz otopark, müşteri servisi ve ilk yardım ünitesiyle de hayatı kolaylaştırıyor” diye konuştu. Multi Development Türkiye’nin 2005 yılından bu yana İzmir, Mersin, Denizli, Trabzon, Aydın, Ankara, İstanbul, Kapadokya ve Kayseri olmak üzere toplam 9 kentte 2.1 milyar Euro’luk yatırım yaptığını söyleyen Alphan, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde açtığı “Forum” adlı alışveriş merkezlerini, 2011 yılı ilk çeyreğinde 10’a, 2013 yılında ise 17’ye çıkaracağını söyledi. İzmir’de AVM sektörünün sağlıklı büyüdüğünü söyleyen Alphan, “Bildiğiniz gibi İzmir, gelişmiş kara, deniz ve hava yol ağı, iletişim imkanları, modern altyapı olanaklarına sahip organize sanayi bölgeleri ve Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip, en çok üretimin yapıldığı, en fazla döviz girdisini sağlayan ve yabancı firmaların bulunduğu serbest bölgeleriyle Türkiye ekonomisi içerisindeki önemi giderek artan bir kent. Son 20 yılda kentin nüfusu önemli ölçüde gençleşti, dinamikler değişti ve buna paralel olarak tüketici talepleri de çeşitlendi. İzmir’de tüketim alışkanlığı son derece yüksek, İzmirli tüketiciler de son derece seçici. AVM sektörünün İzmir’de birkaç lokasyon haricinde sağlıklı büyüdüğünü ve İzmirliler tarafından da kabul gördüğünü düşünüyorum. İzmir’de fazla olmamakla birlikte yatırım yapılacak doğru bölgeler mevcut” diye konuştu. Forum Bornova’nın yakaladığı ivmenin devamını sağlamak için yeni yatırımlar yapacaklarını da s özlerine ekleyen Alphan, Ege mimarisinden esintiler taşıyan mimarisini bozmadan ve kasaba havasını koruyarak Forum Bornova’yı geliştirmeye devam edeceklerin kaydetti. Forum Bornova, açıldığı günden bugüne sadece İzmir değil, komşu şehirlerde yaşayan ziyaretçiler için de çekim merkezi olduğunu belirten Alphan, toplam müşteri sayısının neredeyse yüzde 30’luk kısmı komşu şehirler- den geldiğini ifade ederek şunları kaydetti: “Tüketicinin AVM’ye gelmesi için bir sebep olmalı… Tüketiciler artık alışveriş yaparken, eş zamanlı olarak bulundukları ortamdan zevk almak istiyorlar. Keyifli bir yaşam alanı olarak tasarlanan Forum Bornova, bunu başarılı bir şekilde hayata geçirdi. Bugüne kadar İzmir’in sosyal ve kültürel hayatının bir parçası olmayı hedefledik ve bunu da gerçekleştirdik.” 2010 yılı boyunca ziyaretçi sayısında yüzde 25 artış sağladıklarını belirten Alphan, 2009 ve 2010, Türkiye ve dünyada ekonomik krizin etkilerini en fazla hissettirdiği bir yıl olduğu için arttırıcı kampanyaları biraz daha ön planda tuttuklarını söyledi. Forum Bornova’nın görsel güzelliğini daha etkin tanıtımlarla mevcut ve potansiyel ziyaretçilerimize anlatmaya çalıştıklarını söyleyen Alphan, sözlerini şu şekilde sürdürdü. “Buna kiracılarımızın yaptığı ciddi pazarlama faaliyetlerini de eklediğimizde 2010 yılını iyi geçirdiğimizi söyleyebilirim. Verilerimizi bir önceki senelerin verileri ile mukayese ettiğimizde metrekare verimliliğinde reel %13’lük bir büyüme sağladık. 2011 yılı pazarlama ve aktivite anlamında diğer yıllardan farklı olmayacaktır. Forum Bornova olarak müşterilerimizin kendilerini tatil köyünde hissetmelerini sağlayacak çalışmaları hayata geçireceğiz.” Alışveriş Merkezi sayısı arttıkça hem perakendeciler hem de tüketiciler için tercih yapma şansının olduğunu söyleyen Alphan diyerek sözlerini şu şekilde noktaladı. “Hem perakendeci hem tüketicinin lehine gelişen son derece sağlıklı bir durum aslında. Bu rekabet ortamı hizmet kalitesinin ve yaratıcılığın artmasını sağlıyor. Uluslararası bir networkun parçası olan Forum Bornova bu rekabet ortamı öngörülerek kuruldu. Kuruluşundan itibaren de hem yüksek hizmet kalitesi hem zengin alışveriş seçeneklerinin yarı sıra gerçekleştirdiği sosyal ve kültürel etkinliklerle bu rekabete hazır.” (*L$'<$5,12&$.m 80 $OÜíYHULíPHUNH]OHULQGH\HQLWUHQG “Yaşam Merkezi” ROPDN Son döneme kadar alışveriş ve eğlence merkezi olarak tasarlanan ve AVM’ler artık yaşam merkezi olmak için projelendiriliyor. Özellikle yeni trend kalıp gibi birbirine benzeyen kapalı alanlar yerine açık alanlar ile kapalı alanların iç içe geçerek birbiri ile buluştuğu mekanlar. Bazı örneklerde caddeler, pazar yeri ve bulvarlar yaratılmış. Kentin sokaklarında dolaşır gibi AVM’lerde alışveriş dönemi yaşanıyor. Bu konseptle Multi Turkmall’ın projelerinin yanında İstinyePark ve Kanyon gibi de açık alan ile kapalı alanı bütünleştiren büyük projeler hayata geçiyor. AVM konsept olarak ilk etapta ortaya büyük farklılıklar koyan İstinye Park ve Kanyon örnekleri dikkati çekiyor. Kanyon mimari tasarım açısından farklılık getirerek, doğal kanyonu yapay olarak AVM’de projesinde yaşatıyor. İstinye Park ise açık ve kapalı alanları ve bulundurmasının yanında kaliteli markaları ile çok başarılı projeler arasında yer alıyor. MİMARİ TASARIMI İLE FARKLI BİR AVM, “KANYON” Eczacıbaşı Topluluğu ve İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından İstanbul - Levent’te hayata geçirilen Kanyon, Beşiktaş, Şişli ve Levent’in kesiştiği noktada yer alıyor. Mimarisi ile farklı olan Kanyon AVM, sanki doğal olarak akarsuyun yarattığı bir kanyon havası ile inşa edilmiş durumda. Bu farklı mimarisinin yanında Kanyon AVM, açık alanda sanki kentin sokaklarında yürürcesine alışveriş yapma imkanı sunması açısından da fark yaratıyor. Her yönüyle insana değer veren, yaşam kalitesini öne çıkaran bir mekan olmak hedefini taşıyan Kanyon’da yer alan markalar, mağaza tasarımları, ortak alan konseptleri, sanat eserlerinin kullanımı, düzenlenen gösteri ve etkinlikler de bu deneyimi destekliyor. Tüm katlarda farklı bir konsept sunan Kanyon, her yaştan, her kesimden insana hitap ediyor. 37 bin metrekare alanda 4 katlı olan Kanyon AVM’de 160 mağaza, 9 sinema salonu, sağlık ve spor kulübü ile 2 bin 200 araçlık otopark da yer alıyor.TeknoSa, Sony, Apple gibi elektronik mağazaları, Mandarina Duck, Accesorize, Paşabahçe, Mothercare, Natalys , Conbipel, Mango, Fornarina, Gas, Guess, Ottoman Empire, Pilgrim , Harvey Nichols, Vakko, Bally, Network, Tiffany&Co, George Jensen, Machka, Max Mara, Intersport, D&R, Mars Cinema, Midpoint, Sosa, Konyalı, Num Num Kanyon AVM’nin mağazalarının sadece bazıları… Teknolojiye yakın, kent yaşamını seven, profesyonel iş yaşamının dışında da kendine özgü uğraşları olan, dünyayı tanımak isteyen ve yaratıcılığa önem verenler de Kanyon’un hedef kitlesi olarak tanımlanıyor. İSTİNYEPARK İLKLERİ İÇİNDE BARINDIRIYOR Açılışı 2007 yılında gerçekleşen İstinye Park, mağaza karması açısından kaliteli alışverişin adresi olarak kendini konumlandırıyor. Ödüllü bir AVM olan İstinye Park, genel olarak alışveriş merkezlerine açık ve kapalı alanı bir arada sunmanın yanında pazaryeri kavramını getirerek iki önemli katkıda bulunuyor. İstinye Park’ta süpermarket konsepti yerine, her biri konusunda uzmanlarmış perakendecilerin yer aldığı “pazaryeri” bulunuyor. Kapalı alanda da cam tavanlar ve dev cam kubbe vasıtasıyla güneş ışığını içeri alarak, ziyaretçilerini kapalı alanda açık alan ışığını da yaşamalarını düşünülmüş. İstinye Park, 87 bin metrekarelik mağaza alanında 300 mağaza ile hizmet veriyor. 270 bin metrekare inşaat alanı üzerinde kurulu bulunan merkezin, 3 bin 600 araçlık otoparkı da bulunuyor. Alışveriş Merkezlerine getirdiği bir yenilik olan Pazar Yeri kavramını içinde ise, 20 küçük dükkan bulunmakta. Biri IMAX 3 boyutlu teknolojiye sahip 12 salonlu sineması, Hillside City Club tarafından işletilen 3 bin 500 metrekarelik spor ve yaşam merkezi, dünya mutfaklarının en seçkin örneklerinin bulunduğu restoranları ile İstinye Park, eğlenceyi, sporu ve alışverişi tek çatı altında birleştirmekte. Ödüllü bir AVM olan İstinye Park, “2008 yılında dünyanın en büyük gayrimenkul ve perakende fuarı Mapic’ten “Yılın Alışveriş Merkezi (*L$'<$5,12&$.m 84 ‘Simcity’LJHUÁHðH GÐQÖíWÖUGÖ$90nOHUH‘Odak’ODQGÜ ‘Agora’LOHEÖ\ÖGÖ %$ì$5,°<.¶6¶ 85 $VOHQ $QNDUDOÜ RODQ *ÖUFDQ 2UDO ñ]PLUnL DOÜíYHULí PHUNH]L $90 NÖO WÖUÖLOHWDQÜíWÜUDQLVLPRODUDNWDQÜQÜ \RU$QFDN*ÖUFDQ2UDO7ÖUNL\HYH 5XV\DnGDJHUÁHNOHíWLUGLðLEDíDUÜOÜLQ íDDWKL]PHWOHULNDWÜ\DNÜWLWKDODWÜYH NR]PHWLNVHNWÐUÖQGHNLÁDOÜíPDODUÜ\OD GDLVPLQGHQEDíDUÜLOHVÐ]HWWLUL\RU ñí KD\DWÜQD \ÜOÜQGD ñ]PLUnGH EDíOD\DQYHEXíHKUHJÐQÖOEDðÜRODQ *ÖUFDQ 2UDO DOW PÖWHDKKLWOLN YH SURMHED]OÜÁDOÜíPDODUGDNLWHFUÖEHVL QLJÖQÖPÖ]GHVDGHFH7ÖUNL\HnGHGH ðLO 5XV\DnGD GD VÖUGÖUÖ\RU .HPHU &RXQWU\nQLQ ELULQFL HWDS YH 0HWUR *URVV 0DUNHWOHULnQLQ 7ÖUNL\HnQLQ IDUNOÜ \HUOHULQGHNL ELQD \DSÜP VÖUH FLQGH\HUDOPDVÜ\ODLíKD\DWÜGHðLíHQ 2UDOEXSURMHOHUGHHOGHHWWLðLWHFUÖ EH\LVRQUDVÜQGD5XV\DnGDÖVWOHQGLðL SURMHOHUYHñ]PLUnGHNL$JRUD$OÜíYHULí 0HUNH]L3URMHVLn\OHGHYDPHWWLUL\RU 7DWDULVWDQnÜQ.D]DQíHKULQLm6LPFLW\n R\XQXQGDNL JLEL \HQLGHQ LQíD HGHQ *ÖUFDQ 2UDO 5XV\DnGD &XPKXU EDíNDQÜ 9ODGLPLU 3XWLQ WDUDIÜQGDQ WHíHNNÖU EHUDWÜ\OD RQXUODQGÜUÜODUDN HPHðLQLQNDUíÜOÜðÜQÜJÐUÖ\RU*ÖUFDQ 2UDO\ÜOÜQGDROLPSL\DWODUDKD ]ÜUODQDQ 5XV\DnGD \HQL SURMHOHUH GH LP]DDWPD\ÜKHGHIOL\RU$JRUDPDU NDVÜQÜ LON RODUDN 5XV\DnGD ELU $90 \DWÜUÜPÜ LÁLQ NXOODQDQ *ÖUFDQ 2UDO \ÜOÜQGD LVH ñ]PLUnGHNL $JRUD $90n\LDÁÜ\RU°QÖPÖ]GHNLGÐQHP GH ñVNHQGHUXQ $JRUDn\Ü DÁPDN LÁLQ NROODUÜVÜYD\DQ*ÖUFDQ2UDOñ]PLUnGH íDUWODUÜQ ROXíPDVÜ KDOLQGH LNLQFL ELU $JRUD $90 \DWÜUÜPÜ \DSPD\Ü GD SODQOÜ\RU%X\DWÜUÜPODUDNDUíÜOÜNVRV \DO VRUXPOXOXðXQX GD XQXWPD\DQ *ÖUFDQ 2UDO 6HIHULKLVDUnGDNL 7HRV $QWLN .HQWLnQGHNL $JRUDnQÜQ JÖQÜíÜ ðÜQD ÁÜNPDVÜ LÁLQGH GHVWHN YHUL\RU 7ÖUNL\HnGHNL DOÜíYHULí PHUNH]L \DWÜ UÜPODUÜQGD WUHQGLQ VLJDUD \DVDðÜ LOH ELUOLNWH GHðLíLP VÖUHFL \DíDGÜðÜQD GHðLQHQ *ÖUFDQ 2UDO EXQGDQ VRQ UDNLSURMHOHUGHDÁÜNDODQODUÜQPLNWDU RODUDN GDKD ID]OD RODFDðÜQÜQ DOWÜQÜ ÁL]L\RU°WH\DQGDQÐQÖPÖ]GHNL \ÜOLÁLQGH7ÖUNL\HnGHELQQÖIXVD WDQH$90\DWÜUÜPÜQÜQRODELOHFH ðLQH LQDQGÜðÜQÜ YH \DWÜUÜPODUÜQ GDKD ÁRN$QDGROXn\DND\GÜðÜQÜLIDGHHGHQ *ÖUFDQ2UDOHNRQRPLNNUL]VÖUHFLQ GHNLGÐQHPLLVHo$90nOHUGHÐQHPOL ELU NUL] ROPDGÜ $\DNWD NDOPD\Ü ED íDUGÜ 7ÖNHWLFL $90n\H JLWPH DOÜí NDQOÜðÜQGDQYD]JHÁPHGL7ÖUNL\HnGH *60+ DUWÜíÜ LOH SHUDNHQGH VHNWÐ UÖQGH FDQOÜOÜN $90 \DWÜUÜPODUÜQÜ GRðDORODUDNKÜ]ODQGÜUÜ\RU7ÖUNLQ VDQÜQÜQDUWÜN$90n\LELUVRV\DOHW NLQOLNRODUDNJÐUPHDOÜíNDQOÜðÜYDUp GL\H GHðHUOHQGLUL\RU 2GDN *URXS <ÐQHWLP .XUXOX %DíNDQÜ ñQíDDW <ÖNVHN 0ÖKHQGLVL 1 *ÖUFDQ 2UDO LOH Lí KD\DWÜQGDNL Ð\NÖVÖQÖ $90n OHU LOH WDQÜíPD VÖUHFL KHGHIOHUL 7ÖUNL\HnGHNL $90 SD]DUÜQÜQ JHOL íLPL \DíDQDQ VÜNÜQWÜODU YH ÁÐ]ÖP ÐQHULOHULÖ]HULQHNRQXíWXN Gürcan Bey, sizi tanıyabilir miyiz? Aslen Ankaralıyım. 30 seneyi aşan iş hayatım var. Başlangıç noktası; babadan dededen kurulan işten çok, “Biz ne yapabiliriz” diyerek yola çıktığımız iş hayatı tecrübesidir. İlk, ortaokul, lise ve üniversite eğitimimi Ankara’da tamamladım. Master döneminde kısa süreli Ankara’da iş tecrübem oldu. O süreçte her şeyi öğrendiğime kanaat getirdim. 1980’lerin başında Ankara’da o yıllarda hava kirliliği çok fazla idi. İzmir’i tamamen coğrafi nedenlerden tercih ettim. 1979 yılında İzmir’e geldim. Alsancak’ta inşaatproje işleri götürmek için küçük bir ofis açtım. Şirketimiz adı Odak Proje İnşaat idi. 1979 yılından 1984 yılına kadar alt müteahhitlik şeklinde ve proje bazlı bazı projelerde yer aldım. Turgut Özal ile başlayan Türkiye’deki serbestleşme hareketi ve özel sek- törün devletteki iş kollarında daha fazla yer almasıyla bizde yavaş yavaş gelişmeye başladık. O dönemde PETKİM ve Aliağa’daki diğer yatırımlar buradaki mimar ve mühendisler için son derece yararlı oldu. Aslında biz diğer bölgelerden daha fazla yatırımın olduğu bir bölgede olmanın getirdiği avantajları yaşadık. Dolayısıyla bizde Foça ve Aliağa’da yüksek vasıflı çelik fabrikası, ham petrokimya tesisleri, Aliağa Rafinerisi’nin tevsi yatırımlarında küçük ölçekli de olsa görev aldık. 1980’lerin ortalarında İzmir’de orta ölçekli bir müteahhitlik şirketi haline geldik. O dönemde yine özellikle kooperatiflere ait toplu konut işlerinde yol almaya başladık. Şirketin ilk 8-9 yılında ise önemli bir tecrübe yakaladık. O dönemde bir ortak ile çalışmadım. Mesleğimin mühendis olmasının yararlarını gördüm. 90’lı (*L$'<$5,12&$.m yılların ortasında yine mühendis olan kardeşlerim Sabri Oral ve Soner Oral’ın da katılımıyla şirketleştik. Belli bir konuda uzmanlaşma var mıydı? Hayır. Ancak sanayi tesislerinde faaliyet göstermeyi daha çok seviyordum. O dönemde sanayi tesislerinde kullanılan malzemeler ithal yollarla geliyordu. Nitelikli yerli ürünler çok azdı. İthal ürünler o dönemde fuarlarda yeni yeni takip edilmeye başlanmıştı. Sektörde ise yeni yeni tanınıyordu. Biz bu nitelikli malzemeleri ön plana çıkaran projeler hazırladık. Çatı kaplamaları, cephe kaplamaları gibi… Bizde sektörün konvansiyonel inşaat sürecinden ziyade nitelikli inşaata geçiş sürecini yaşadık. Projelerde bu tarz ürünlerin kullanılmasını teşvik ettik. Önemli tecrübe yakaladık ve bir hayli yol aldık. Bu tarz projelerde aranan bir firma haline geldik. 86 İlk üstlendiğiniz proje nerede idi? İzmir’de Foça’da yüksek vasıflı çelik fabrikasının taşeronluk işi idi. Daha sonra, Petkim’e iş yapan müteahhit firmalara taşeronluk yaptık. Şirketlerin büyüme süreçlerinde önemli atlama taşları vardır. Hayatınızda değişiklik olmadan seneler geçer ama önemli bir olay yaşamınızda değişime neden olur. Önünüze bazen özel imkânlar çıkarır. Bu dönemde hayatımda iki önemli atlama taşı oldu. GÜRCAN ORAL KİMDİR? 1953 yılında Ankara’da doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini 1970 yılında TED Ankara Koleji’nde tamamlamıştır. 1975 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. 1978 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde, su ve kanalizasyon sistemleri optimizasyonu konusunda M. Sc derecesini almıştır. 1975 ve 1979 arasında Ankara’da muhtelif inşaatlarda şantiye şefliği yapmıştır. 1979 yılında İzmir’de bugünkü Odak Group’un kurulmasında girişim sahibi olmuştur. 1979 senesinden günümüze kadar Odak Group Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütmektedir. 1980 senesinde Gülay Tosun ile evlenmiş, kızı İrem (1981) oğlu Kerem (1988) dünyaya gelmiştir. Bu önemli atlama taşları dediğiniz olaylar nelerdi? Bizimle paylaşır mısınız? Birincisi İstanbul Kemerburgaz’daki Kemer Country. Bu projenin ilk bölümünde bir İzmirli firma olarak yer aldık. Bugün bu proje çok gelişti. Odak olarak böyle bir projeyi almak önemli sıçrama noktası oldu. İkincisi ise, Türkiye’de ilk alışveriş merkezleri yatırımı yapmaya gelen yabancı grup Alman Metro Gross Grup idi. İlk projesini İstanbul Güneşli’de yaptı. Binanın yapım işini bir Alman firmasına ihale etmişti. İkinci projesi Ankara Etlik’te idi. O projenin yapımında Gama, Enka ve Tekfen gibi önemli kuruluşları davet etmişti. Bu ihaleye tamamen tesadüf eseri davet edildik. Projenin başına Ankara’dan bir arkadaşım geçmiş. Bana telefon açtı ve “İzmir’den bu tarz bir projeyi üstlenebilecek firma var mı? Sadece İstanbullu değil İzmirli ve Ankaralı bir firmayı da davet etmemiz istendi” dedi. ‘İzmir’de bu işi yapacak en iyi isim benim’ dedim. Ancak teknik raporları 3 ay önce dağıtmışlardı ve bu raporlar Almanca idi. Süre ise 2 gün idi. Teknik raporları göndermesini istedim. Sabah aldık. 3-4 klasör Almanca yazılmış teknik şartname. Ertesi sabah uçağa teslim etmemiz lazım. Tercüme ettirecek vakit yok. Almanca bilen bir arkadaşımızı yanıma aldım. O tercüme ediyor, bende kimseye rakam sormadan, tamamen tecrübe ve tahmin ile 200 kalemlik işi fiyatlandırdım ve teklifi gönderdik. Birkaç gün sonra bir telefon, “Gürcan, Almanlar seni tanımak istiyor” dedi. O kadar büyük firmalar katılmış olmasına rağmen ben onlardan yüzde 15 daha aşağıda fiyat vermişim. ‘İşi bu adam yapabilir mi’ diye düşünmüşler. Almanlarla toplantılar yaptık, onları Kemer Country Projesi’nin şantiyesine götürdüm ve çok etkilendiler. Böylece Metro’nun Ankara Etlik’teki projesini almayı başardım. Bu proje hem AVM’leri tanımamız açısından, hem de yabancılarla iş yapma açısından önemli bir atlama taşı idi. Türkiye’de Bayındırlık Bakanlığı’nın şartnamelerine göre iş yapmak başka bir ustalıktı. Yabancılara proje yapmak ise ayrıydı. Bu işin bitirme süresi ise 3,5 ay idi. 16 bin metrekarelik bir proje idi. Bu sürede projeyi teslim ettik. Metro hayatınızı değiştirmiş… Evet. Kendimize olan güvenimizin artmasını sağladı. Sonrasında ihale bile edilmeden Metro İstanbul Kozyatağı, Adana, Bursa, İzmir projelerini üstlendik. Bu projeleri yaparken o tarz AVM’lerde kullanılacak soğutma, ısıtma, cephe kaplamaları, zemin kaplamaları, çatı izolasyonlarını doğru normlarda yapmayı öğrendik. Metro zincirinin tesisleri yapılırken, dolayısıyla o standartlar birçok deneme yanılmaya yoluyla bulunmuştu. Böylece nitelikli yapı yapan firmalar arasına girmeyi başardık. O dönemde Metro’nun perakende sektöründe yapmış olduğu faaliyetleri de yakından tanıma fırsatı bulduk. Mal getiren herkes ile birebir temas halinde idik. Metro sizin için referans oldu. Bu tarz ihalelere girip devam etmek yerine siz kendi markanızı yaratmayı tercih ettiniz. Bu süreç nasıl gelişti? Metro’nun gross marketlerini yapmam ile Agora Projesi’ne geçiş arasında 5 yıllık bir süreç var. 1994 yılında en son Metro’yu tamamladık. Eş zamanlı o dönemde Rusya’da inşaat alanında faaliyet göstermeye başladık. Tansu Çiller Dönemi’nde Türkiye’de Türk Lirası ile iş yapan firmalar sıkıntılı günler yaşadı. Firma olarak en az etkilenenlerden biriydik ama buna rağmen Türk Lirası’ndaki değer düşüşünden etkilendik. Rusya pazarına açıldık. Ama orada tanıdığımız hiç kimse yoktu. Burada yeni bir atlama taşı yaşandı. Bu arada da eşime, “İstanbul’a taşınalım. İzmir’de az iş (*L$'<$5,12&$.m 88 İzmir’e gönülden bağlandık. Çocuklarımız burada büyüdü. İş hayatına burada atıldık. Aslında çok özel bir nedeni yoktu. Çevremizdeki birçok insan İzmir’e yatırım yapmaya çekiniyordu. Ancak İzmir’in ve İzmir’linin en önemli özelliği seçici olması, bilgili olmasıdır. bir yapıyı oluşturduk. 2007 senesine kadar da bu haliyle devam etti. Ama ihtiyaçlar bitmiyor. Bizim o zaman zorla getirtmeye çalıştığımız perakende sektöründeki firmalar ‘Bize de yer yok mu’ demeye başladı. O dönemde biraz hırslandık. Bizim AVM’nin yanında da Koçtaş vardı. Ama onunda arsa sahipleri başka kişilerdi. Onun yanında başka bir parsel var satılıyordu. Ben o satılan araziyi aldım. Ondan sonra da Koçtaş’a gittim. Genel müdürü Alp Bey’e konuyu açtım, “Benim sizin arazinize ihtiyacım var. Ben size yeni bir arazi bulacağım ve orada size binanızı yapacağım” dedim. Prensipte anlaştık. Hemen iki yan parselimizde Koçtaş’a nitelikli bir bina yapmasına destek verdik. Böylece Agora’yı 4 parsele yerleştirmiş olduk. Sonuçta Agora ite ite büyümüş oldu. Otopark ile birlikte 90.000 m²’ye ulaştı. Sonrasında bizim hemen yanımızda şimdi Media Market’ın olduğu arsanın ihalesine girdik. Ancak kazanamadık. Oraya elektronik mağaza açma hedefindeydim. Açılan da bir elektronik mağazası oldu. O da bize başka bir değer kazandırdı. Farklı sektörlerdeki AVM’ler birbirlerine olumlu etki yaptılar. Balçova Bölgesi’nde birbirini tamamlayan projeler oldu. Agora isminin yaratıcısı kim? 1994 senesinde Rusya’ya gittim. Orada da alışveriş merkezi yatırımı yoktu. Banka projesini yürütürken, bu bankanın başında Viladimir isimli bir bankacı vardı. Komünist dönemde yetişmiş ama ileri görüşlü bir işadamı idi. ‘Kazan şehrinde beraber alışveriş merkezi yatırımı yapalım’ dedi. Yer bulmaları halinde yapabileceğimizi söyledim. Yer buldular. Ortaklık için iki tane şirket kurulması gerekiyordu. Biri inşaatı yapacak, ikincisi işletecek olan şirketti. Viladimir, ‘Siz işletecek şirketin ismini bulun, bizde inşaat şirketinin ismini’ dedi. İnşaat şirketinin ismini Feride koydu. Neden Feride? Çünkü Çalıkuşu’nu okumuş ve Feride karakterinden çok etkilenmiş. O ismi koydu ve çok hoşuma gitti. Ben de şehrimizi anımsatacak bir isim düşündüm. Agora, İzmir’in özelliğini taşıyordu, çarşı, pazar anlamına geliyordu, Latince kökenli idi ve Rus alfabesinde hoş bir sunuş oluyordu. Aslında bizim Agora markasıyla yaptığımız ilk projemiz Kazan şehrindeki alışveriş merkezidir. Biz ortaklığımızı devrettik ama aynı isimle devam ediyor. İzmir’de bu projeye başladığımda aynı ismi kullandım. Son olarak Teos Antik Şehri’nin kazılarına sponsor olduk. Oradaki Agora’nın ortaya çıkmasına da destek olacağız. Bu markayı Türkiye’nin farklı noktalarında görmek mümkün olacak mı? Evet, göreceksiniz. İskenderun’da bir projemiz var. Suriye sınırı açıldı. Liman o bölge için çok önemli. Anne tarafından oraya gönül bağımız var. 120 bin metrekarelik bir alanda İskenderun Agora AVM yapıyoruz. Şehir merkezinde olacak. İskenderun çok hızlı gelişiyor. Bizde orası için iddialı bir proje hazırlıyoruz. İskenderun’da levanten kültürü var. Benim büyüdüğüm yıllarda Ankara’da bir tek Kavaklıdere’de tenis kulübü vardı. O zaman İskenderun’da özel tenis kortları vardı. Ama terör nedeniyle sıkıntılı günler yaşadı. Ancak önü- Bu şehirlerde pazar doydu mu? İstanbul’da sürekli nüfus artıyor, ne zaman doyar bilmiyorum. Ama Ankara pazarının doyduğu doğru. İzmir’de yeni bir proje yapabiliriz. Uygun bir yer bulursak neden olmasın? Türkiye’ye AVM yatırımı yapmak için gelen yabancı yatırımcılar var. Bunların arkasında önemli fonlar var. Biz kendi imkanlarımızı zorlayarak yatırım yapıyoruz. Onlar bizim gibi düşünmüyorlar. Biz evimizi yönetir gibi düşünüyoruz. Biz her şeyi ile ilgileniyoruz, onlar ise profesyonel bir yöneticiye bırakıyorlar. Buradaki kiracılarımızı iş ortağı olarak görüyoruz. Herkes bu sorumluluğu üslenmeli. Kriz döneminde birçok AVM kira bedellerinde indirim uyguladı. Siz ortaklarımız dediğiniz bu perakende mağazalar için nasıl bir politika benimsediniz? Biz 2001 krizinde zaten çok önemli bir kira avantajı vererek yola çıkmıştık. İndirim yapmamıza gerek kalmadı. 2008 krizinde ise kur sabitlemesi yaptık. Dolayısıyla çok önemli bir indirim yapmak gibi çalışma içine girmedik. Agora krizden etkilenmedi. Son yıllarda ‘Outlet AVM’, ‘butik AVM’ gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Önümüzdeki yıllarda AVM’lerdeki eğilim ne yönde gelişecek? Bundan sonraki AVM’ler birbirine çok benzeyecek. Türkiye’nin her yerindeki kapalı, iyi klimatize edilen, güvenliği sağlanan AVM’ler var. Ancak dış mekana açılan AVM’ler yok. Bunun Türkiye’deki sigara yasağı ile birlikte değişmeye başladığını görüyoruz. Türkiye’de ciddi bir kesim sigara içiyor. İnsanları çok uzun süre AVM’lerin içinde tutamıyorsunuz. Bugünden sonra mevcut projelerin üstünün, sağının soluğunun açılması mümkün değil. Mevcut şartlarla idare etmek zorundalar. Agora’da biraz da imarın verdiği rastlantılardan dolayı, parsellerimiz arasında yeşil alanlar yarattık. Bundan sonraki projelerde mutlaka kapalı alanlar olacak ama açık alanların oranlarında ciddi artış olacak. Gerek alışveriş mağazaları gerekse kafeler açık alanlarda da yer alacak. Yeni projelerde de açık alanı fazla olan projeler ön plana çıkacaktır. İZMİRDEKİ YATIRIMCI CESUR OLMALI İzmir-Bayraklı liman arkası bölgesi gökdelen bölgesi olarak kabul edildi. Bu da inşaat sektörünün hareketlenmesi ve iddialı projelerin ön plana çıkabileceği bir yer anlamına geliyor. Siz bu süreç için ne düşünüyorsunuz? İzmir’de uzun zamandır arsa arz edilmiyor. Bayraklı’nın imara açılmasıyla büyük parsellerdeki yatırımlar İzmir’e hareket getirecek. Bu projelerin bazılarını görme fırsatım oldu. Belki konsept projeler ama güzel projeler. İş merkezi, alışveriş merkezi projelerinin bulunduğu bir bölge olacak. İzmir buna aç. Yeni bir yapının girmemesinin sıkıntısını yaşıyor. Burada biz de yer almak istiyoruz. Görüşmelerimiz sürüyor. Şehre güvenimiz tam. İnancımız da yüksek. Agora’yı yaparken, buradaki diğer AVM sahipleri arkadaşlarıma şunu söylemiştim. “Biz hapisten kaçan Daltonlar gibi ayrı ayrı kendi kaçış tünellerimizi kazmayalım. Farklı projeler yapalım, birbirimizi tamamlayalım”. Yatırımlar aşamasında bu mümkün olamadı. Ancak zamanla doğal seleksiyonla bakınca birbirini tamamlayan farklı projeler çıktı. Aynı şey imara açılacak yeni bölgeler için de geçerli. Ancak ülkemizde imar planları sadece gabari açısından bazı kısıtlamalar getiriyor. Dolayısıyla aynı bölgelerde birbiriyle rekabet eden aynı cins benzer projeler ortaya çıkıyor. Umarım, Bayraklı’da farklı uygulamalar oluşur. İzmir’de her yerde olduğu gibi yatırım için sadece hayal gücü yetmiyor. Cesaret de gerekli. Her yatırımın da kar getireceği beklentisi içinde değiliz. Bu bizim girişimciliğimizi arttırıyor. Mimari özellikleriyle de Agora doğru bir konsepttir. Türkiye’nin her yerinde enerji fiyatları çok yüksek. Ne kadar klimatize alan fazla olursa, mağaza sahiplerine çok büyük elektrik faturaları geliyor. Bu kiraları zorlaştırıyor. Tamamen açık projelerde ise, yaz aylarında özellikle sıcak olan şehirlerde gündüz saatlerinde insanlar için cezbedici bir ortam yaratamıyorsunuz. Burada açık-kapalı oranını çok iyi kullanmak gerekiyor. Bir de perakende bileşeni var. O açıdan baktığımızda nasıl bir süreç yaşanacak? Uzmanlık mağazalarının olduğu AVM’ler Türkiye’de nedense çok fazla tutulmadı. Sadece elektroniğin satıldığı ya da sadece çocuk kıyafetinin satıldığı mağazalar ya da AVM’ler cezbetmiyor. %$ì$5,°<.¶6¶ müzdeki yıllarda gelişimi hızlı olacak. İstanbul ve Ankara gibi yerlerde AVM yapmak için çok geç. 89 AVM aslında bir şehrin içindeki bütün dokuları barındırmak zorunda. Sinema, eğlence yeri, tekstil mağazaları, aktivitenin olduğu yerler olmak zorunda. Dolayısıyla bu tarz projeler büyüyor. Artık 100 bin metrekareden başlayan projeler konuşuluyor. İzmir’de bir proje yapmaya kalksam en az 100 bin metrekare alana sahip bir proje ile yola çıkarım. Bugün Agora’nın olduğu yere baktığımızda biz birbirimize rakip değiliz. Birbirimizin tamamlayıcısı durumundayız. Yatırım rakamları çok büyük. Marketler ve büyük mağazalar göreceli olarak düşük kira bedelleri ödüyor. AVM’lerde yer almaları halinde de ortalama kira bedellerini aşağıya çekiyor. Bu durumlar yatırımcıları düşündürüyor. Yatırımların kendisini amorti etme süreci uzuyor. Türkiye çok hızlı büyüyor. Orta ölçekli AVM’ler Türkiye’nin farklı şehirlerinde kurulabilir. İnsanlar otopark sorunu olmadan AVM’ye gitmek istiyor. Türk insanının artık AVM’yi bir sosyal etkinlik olarak görme alışkanlığı var. O zaman Türkiye’de Pazar günleri AVM’ler kapatılamaz… Bunun bir örneğini sizinle paylaşmak isterim. İki yıl önce Yunanistan’ın Larissa kentinde bir yatırımcı AVM yatırımı yapmış. O dönemde Yunanistan’da krize girmenin ilk işaretleri var. Bize bu yatırımlarını devretmek istediler. Bir hafta sonu Pazar günü Selanik’ten 1,5 saat uzaklıktaki Larissa’ya gittim. Pazar günü gördüğüm tabloda bundan daha olumsuz olamazdı. Ölü bir kent. İnsanların gideceği yer yok. Sadece kafeler açık. Diğer bütün dükkânlar kapalı. Terk edilmiş kovboy kasabası gibiydi. ‘Pazar günü kapatılsın’ diyenlerin gidip burayı görmelerini isterim. Ailenin bir araya geldiği gün Pazar günüdür. Alacaklarınızı birbirinize göstereceksiniz. Bunu hafta içi yapmak daha zor… Yasaklarla insanları kısıtlarsınız. Bir AVM’yi sinema ile yaşatamazsınız. Bizim ülkemizde küçük mağaza işletmeciliği çok başarılı buna karşın birden çok markayı barındıran departman store bulmak çok zor. Türkiye bunun için küçük işletmeler için çekici bir pazar. Avrupa pazarında AVM alışkanlığı ABD’ye göre çok az. Rusya’da ise AVM yatırımları çok fazla. AVM’ler sayı olarak artmalı mı? Türkiye’de AVM’lerin belli bir sayıdan yukarı çıkmayacağının bir göstergesi, bizde sokak arası dükkanlar var. Mahallenin butiği, şarküteri ya da kasabı var. Sadece mahalle sakinlerine hizmet veriyor. AVM’ler belli bir orana kadar artar. Önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’de 500 bin nüfusa 1-2 tane AVM’lerin olabileceğine inanıyorum. Kriz döneminde AVM’lerin cirolarının yüzde 20 arttırdığı belirtiliyor. AVM’ler neden krizden etkilenmediler? AVM’ler de önemli bir kriz olmadı. Ayakta kalmayı başardı. Tüketici AVM’ye gitme alışkanlığından vazgeçmedi. Türkiye’de GSMH artıyor. AVM’lerde buna paralel artıyor. Krizde cirolar arttı demek doğru değil. Siz grup olarak ayrıca nitelikli kömür ithalatçısı durumundasınız. Bu konudaki çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? 1983 yılında Türkiye’de özellikle demir-çelik sektöründe kullanılan nitelikli sanayi ve kömür ithalatı ile sektöre girdik. Üretim var mı? Hayır üretmiyoruz. Güney Afrika, Rusya, Çin, Venezüella ve ABD’den birbirinden farklı kalitede ithalat yapıyoruz. Sanayi ve ısınma amaçlı getiriyoruz. İstanbul-Gebze, Bursa-Gemlik, İzmirAliağa, İskenderun-Toros limanlarında stok alanlarımız var. Buralarda ayrıştırma yaptıktan sonra Türkiye’nin değişik bölgelerindeki çimento, kireç, demir çelik fabrikalarına sevk ediyoruz. Ayrıca ısınma amaçlı ithal ettiğimiz kömürleri de yine bu bölgelerde bayiler aracılığıyla apartmanlara ve vatandaşa satıyoruz. Şirketin bu konudaki faaliyetleri önemli gelişme gösteriyor. “İzmir, Ankara’dan uzak yaşıyor” +HSLPL] ÁRFXNODUÜQ GDKD WH]FDQOÜ ROPDVÜQDDOÜíÜðÜ]GÜU$QFDNEXEDED RðXOSURILOLQGHGXUXPWDPWHUVLe ñíYHKD\DWWHFUÖEHVLQHNDUíÜOÜNKDOHQ WH]FDQOÜ\DSÜVÜQÜNRUX\DQ%HGUL6HU WHUEXQDNDUíÜOÜNGDKDVDNLQ\DSÜVÜ\ ODGHQJHROXíWXUPD\ÜEDíDUDQ<DðÜ] 6HUWHUe %DEDRðXO EX \DSÜODUÜ\OD ELUELUOHULQLWDPDPOÜ\RUODU 6HUWHU $LOHVLnQLQ HUNHNOHUL ÖÁ NX íDNWÜU PRELO\D WR]XQX \XWX\RU \DíÜQGD\NHQVDWWÜðÜWDEXUHLOHLíH EDíOD\DQ%HGUL6HUWHUnLQEXÐ\NÖ\Ö DQODWÜUNHQKDODJÐ]OHULQLQLÁLJÖOÖ\RU ¶ÁÖQFÖNXíDðÜQWHPVLOFLVL<DðÜ]6HU WHU LVH EÖUR PRELO\DODUÜQGD \DUDW WÜNODUÜ PDUND\Ü GÖQ\D\D DÁPDN LÁLQ ÁDOÜíÜ\RU PHWUHNDUHDODQGDEDíOD\DQLíVH UÖYHQLQL ELQ PHWUHNDUH VKRZ URRPYHELQPHWUHNDUHÖUHWLPDOD QÜLOHGHYDPHWWLUHQ6HUWHU$LOHVLnQGH EXJÖQOHUGH EDEDRðXOnXQ HQ EÖ\ÖN KD\DOL \XUWGÜíÜQD NHQGL PDUNDODUÜ\OD DÁÜOPDNYHÖUHWLPNDSDVLWHOHULQL\ÖN VHOWPHN %XQXQ LÁLQ \DWÜUÜP VÖUHFL \DíD\DFDNODUÜQÜ EHOLUWHQ EDEDRðXO LON KHGHI RODUDN LVH 0ÜVÜU SD]DUÜQÜ EHOLUOHPLíOHU °WH\DQGDQñ]PLUnLQVL\DVLVRV\DOKD \DWÜQGDÐQHPOLELU\HUHVDKLSRODQYH \ÜOÜ VHÁLPOHULQGH PLOOHWYHNLOOLðL DGD\ DGD\OÜðÜQÜ (*ñ$' <DUÜQ RNXUOD UÜ\ODSD\ODíDQ%HGUL6HUWHUnLQEXVÖ UHÁWHNLHQEÖ\ÖNGHVWHNÁLVLDLOHVLYH LíKD\DWÜQGDRðOX<DðÜ]6HUWHUe %HGUL 6HUWHU ñ]PLUnLQ JHOLíHELOPHVL LÁLQÐQFHOLNOHKHGHIEHOLUOHQPHVLJH UHNWLðLEHOLUWHUHNoñ]PLU$QNDUDnGDQ X]DN\DíÜ\RUpGL\RU %DEDVÜQÜQ Lí KD\DWÜQGD GLVLSOLQL SHUVRQHOLQH YHUGLðL GHðHUL YH ÁDOÜí NDQOÜðÜQÜÐUQHNDOGÜðÜQÜDQODWDQ<DðÜ] 6HUWHUoñíYHÐ]HOKD\DWÜQÜELUELULQ GHQ D\ÜUPDVÜQÜ ELOHQ ELULVL %DEDP ÁRN WH]FDQOÜ %X EHOOL QRNWDODUGD DUWÜ EHOOL QRNWDODUGD HNVL RODELOL\RU %HQ RQD JÐUH GDKD VDNLQLP %LU ELULPL]L GHQJHOL\RUX] <Dí WDKWD\D DVOD EDVPD] ìLUNHW ÁDOÜíDQODUÜPÜ]D NDUíÜ VRQ GHUHFH SUHQVLSOLGLU 2Q ODUÜQ ÁÜNDUODUÜQÜ FLGGL NRUXU 2QODUÜQ UDKDWÜ JHUHNWLðLQGH NHQGL DLOHVLQLQ UDKDWÜQGDQGDKDÐQHPOLGLU%X\ÐQÖ QÖ VHYL\RUXP 2 QHGHQOH GH íLUNHW ÁDOÜíDQODUÜQÜQ NXUXPD VDGDNDWOHUL VRQ GHUHFH \ÖNVHN °]HOOLNOH íLUNHW ÁDOÜíDQODUÜQD \ÐQHOLN Ð]HOOLðLQL NHQGL PHÐUQHNDOÜ\RUXP%L]NLíLOLNELU DLOH\L]pGL\RU m(*ñ$' $LOHVL LÁLQGH EÖ\ÖGÖPn GH GL\HQ <DðÜ] 6HUWHU ÐQÖPÖ]GHNL GÐQHPGH íHKULQ VSRU KD\DWÜQÜQ JH OLíPHVL LÁLQGH SURMHOHUGH \HU DOPD\Ü SODQOÜ\RU %HGUL<DðÜ]6HUWHULOHEDEDRðXOLOLí NLOHUL VHNWÐUGHNL JHOLíLP VÖUHÁOHUL KHGHIOHULñ]PLUnLQVL\DVLYHVRV\DOKD \DWWDNL \HUL LOH \DSÜOPDVÜ JHUHNHQOHUL NRQXíWXN Sizi tanıyabilir miyiz? BEDRİ SERTER (BS): 1960 yılında İzmir-Eşrefpaşa’da doğdum. Tınaztepe İlköğretim Okulu’nda, daha sonra Dokuz Eylül Ortaokulu, İzmir Ticaret Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde eğitimimi aldım. Bu eğitim dönemi içinde ailemizin dedelerden ticaret ile uğraşmasından dolayısıyla hep ticaret ile iç içeydim. Aslen Akseki’liyiz. O dönemde de mobilya sektörüne yönelik mi çalışılıyordu? BS: Babam 1964 yılında mobilya işi- ne başlamış. Ondan önce manifatura ve öncesinde de pazarcılık ile uğraşıyorlarmış. Babam meslek olarak mobilyayı seçiyor. 1970 yılında babamın Yeni Kavaflar’daki dükkânına gitmeye başladım. 10 yaşında mobilya tozunu yuttum. Küçük yaşlarda başlamanın büyük faydasını gördüm. 14 yaşında mal satma yetkisini almıştım. O dönemde tabure, askı, sandalye ve portatif masa gibi ürünler satıyorduk. Babam başarılı bir satış elemanı olduğumu söylüyordu. İlk sattığınız ürün ne idi? BS: 4 adet mutfak taburesi sattım. Tabureleri alıp Konak Meydanı’na taşıdım. O dönemde Çeşme otobüsleri Konak’tan kalkardı. Müşteriden bir de bahşiş almıştım. Ortaokulu bitirince askeri okula gitmek istedim. Fakat babam ticari .8ì$.7$1.8ì$ï$ 0RELO\DWR]X\XWDQ%HGUL<DðÜ]6HUWHUnLQ RUWDNKD\DOOHUL\XUWGÜíÜQDDÁÜOPDNe 93 (*L$'<$5,12&$.m 94 Babam, iş ve özel hayatını birbirinden ayırmasını bilen birisi. Muhabbeti son derece keyiflidir. Arkadaş gibiydik. Sohbetlerinden hakikaten ayırmadı. Siyasetten, spora kadar her konuyu konuşabildik. Evine düşkün birisidir. Evcimendir. O nedenle sık vakit geçirebildik.İş hayatında disiplinlidir. Yeri geldiğinde tatlı serttir. Çok çalışkandır. Babam çok tezcanlı. Bu belli noktalarda artı, belli noktalarda eksi olabiliyor. Ben ona göre daha sakinim. Birbirimizi dengeliyoruz. Çok güzel tavla oynarız... hayatta iyi olacağımı görmüş, “Seni Ticaret Lisesi’ne yazdıralım. Hem dükkâna gelip-gidersin, hem de okursun” dedi. Hakikaten okulda okurken, babaların çocuklarını çok iyi gözlemlediklerini ve doğru kararlar verdiklerini gördüm. Okulun yakınında bir de 20 metrekarelik bir dükkânımız bulunuyordu. Okurken, dükkâna da gidip geliyordum. Kendimi geliştirmeye başladım. Müşteri ilişkilerini güçlendirdim. Bu dükkânda babamla birlikte çalıştım. 1977 yılında liseyi bitirdim. 1978 yılında Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılına kadar tabure, sandalye ve dolap gibi ürünleri satarken, İzmir piyasasında büro mobilyaları konusunda boşluk olduğunu gördüm. Babamla bu durumu paylaştım ve destek gördüm. O zaman babanıza ciddi bir güven aşılamışsınız… BS: Kesinlikle…16 yaşında dükkânın kasa anahtarını bana teslim etti. Büro mobilyaları sektörüne girdiğimizde ciddi duayenlerimiz vardı. Rahmetli Möblesan’ın sahibi Ümit Ağabey. Bana büyük ışık vermiştir. Çok düzgün biriydi. Detay şirketini takip ederdik. O zamanlarda “İnşallah bir gün gelir bu isimler gibi olabiliriz” diye dua ederdim. Bu hedefle 1980 yılında üniversite devam ederken, Yeni Kavaflar’daki işyerimizin arkasındaki kiracımızı çıkarttık ve 120 metrekarelik alanda çalışmalarımızı sürdürmeye başladık. Adımız büro mobilyalarında Serter Ticaret olarak duyulmaya başladı. 1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi kuruldu. İşletme fakültesi direk Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlandığı için, Dokuz Eylül Üniversitesi mezunu oldum. Sonrasında hemen eşim Huriye ile nişanlandım. Nişanladıktan 5 ay sonrada askerlik görevimi yedek subay olarak yaptım. Mardin Seyyar Jandarma Alay Komutanlığı’na bağlı karakol komutanlığı yaptım. 12 ay boyunca 7 gün 24 saat çalıştım. İzinsiz görev yaptım. Hayatımda sabırlı olmayı da orada öğrendim. O dönemde sadece aileme iyi olduğumu iletebildiğim telefon konuşmaları yapabildik. İyi olduğumuzu askerler üzerinden öğrenirdik. Asker olmak istiyordunuz. Gidip geldikten sonra fikriniz değişti mi? BS: İyi ki olmamışım demiştim. Yani babanız sizin için doğru karar vermiş… BS: Kesinlikle. Ticaretle uğraşan aile çocukları için farklı bir alan olduğunu gördüm. Askerden geldikten sonra çok hızlı şekilde iş hayatına geri döndüm. Bu arada kardeşim Eftal Serter’de büyüdü ve iş hayatına girdi. Gıda Mühendisliğinde okurken, babama da o da destek verdi. 1984 yılında evlendim. 11 ay sonrada 27 Temmuz 1985 tarihinde Yağız’ı kucağımıza aldık. Yağız bize uğur getirdi. Kısmetiyle, bereketiyle geldi. 1987 yılında Karabağlar’da büro mobilyaları konusunda ilk mağaza açan biz olduk. 1990 yılına kadar aile şirketi olarak devam ettik. 1990 yılında aile şirketini fes ettik. Ben tek başıma devam ettim. Bu 5 yıl bize iş piyasasında ciddi bir referans dosyasını beraberinde getirdi. Duayen ağabeylerimizin firmalarına ulaşamazsak da onlara yakın bir noktaya geldik. Üretim süreci ne zaman başladı? BS: 1990 yılına kadar alıp-sattık veya yaptırdık. 1991 sonunda ise ilk atölyemi Karabağlar-Aktepe semtinde kurdum. Üç personel ile başladık. 200 metrekarede başladık. O tarihlerde iş mobilyaları gelişmeye başladı. Serter Büro Mobilyaları’da markalaşma sürecini hızlandırdı. Bu yıllar devamlı kendimizi yenilediğimiz ve büyüdüğümüz dönemdi. Karabağlar’daki mağazamızı da büyüttük. 1000 metrekare oldu. 1996 yılında Gaziemir’de kendi binamızı yaptık. 2 bin 400 metrekarelik bir show-room açtık ve orada ev mobilyaları işine girdik. İmalatımızı Sarnıç’ta bin 500 metrekarelik bir yere taşıdık. Orada üretim kapasitemizi büyüttük. Böylece 2000’li yıllara geldik. 2001 yılında piyasada kriz nedeniyle yaşanan duraklamadan bizde nasibimizi aldık. Çünkü iş mobilyaları yaptığımız için yatırımlar ile ilintili bir konu. 1994 yılı itibariyle de eşim Huriye Serter firmamızda görev almaya başladı ve büyük katkıları oldu. Ev mobilyası sektörüne girmemize vesile oldu. Çok iyi bir Ar-Ge’ci. 2000’li yıllara geldiğimizde tüm show-roomlarımızın merkezini Gaziemir’de topladık. Tek çatı altında toplanmayı tercih ettik. Sıradan ürünler yapmıyoruz. Butik ve proje bazlı ürünler yapıyoruz. Show-room ve fabrikayı birleştirelim istiyorduk. 2005 yılında şu anda içinde bulunduğumuz havaalanının karşısındaki fabrikamıza taşındık. Bu kapsamda bin 200 metrekare show-room, 3 bin metrekare üretim alanı olarak faaliyetimizi sürdürüyoruz. 2008 yılında Yağız, üniversiteyi bitirdi. Bitirdikten sonra aile şirketinde devam etmek istediğini söyledi. Mutlu olduk. O zaman Yağız üzerinde bu konuda babanız gibi bir etkiniz olmadı… BS: Yağız’a sadece örnek olmaya çalıştım. Ama daha serbest bıraktık. İşletme bölümünde eğitim kendi isteği idi. Kurulu bir düzen vardı. Onun da arzusu aile şirketinde devam etmekti. Yağız nasıl bir çocuktu? BS: Çok mütevazıydi. Bebekliğinden beri ne istediğini bilirdi. Hedefini koyan ve buna ulaşmak içinde mücadele veren bir çocuktu. Hala da öyle. Aile içinde onu sohbetlerimizin dışında tutmamışızdır. Kendisi konuşmayı pek sevmez. İyi bir dinleyicidir. Ancak bu dinlediklerini iyi kaydetmiş. İleriki yıllarda bunun artılarını gördük. Az ve öz konuşur. Aile ve arkadaş çevresinde örnek gösterilmesi bizi mutlu ediyor. Oğlunuzun hiç mi sevmediğiniz huyu yok? BS: Dağınıktır. Şimdi de eşi onu toparlamak zorunda kalıyor. Dostluklarını uzun yıllar sürdürür. Güzel bir evlilik yaptı. Üniversiteden sınıf arkadaşıyla evlendi. vardır. Kendisi çok çalışkan birisi idi. Aynı sınıftaydık. Benim kendimi toparlamamda ve okulu 4 yılda bitirmemde önemli bir desteği vardır. Okulu bitirdikten sonra 2007’de askerliğimi kısa dönem olarak yaptım. 2008 yılı yazında nişanlandık ve 2009 yılında evlendik. Şirkete 13 yaşından itibaren daha sık gelip gitmeye başladım. Bunun da faydasını gördüm. Babanızı bize anlatmanızı Babanızın dükkânına 10 yaşından istesek… YS: İş ve özel hayatını birbirinden itibaren gittiniz. Yağızda sizinle ayırmasını bilen birisi. Muhabbeti son beraber küçük yaştan itibaren derece keyiflidir. Arkadaş gibiydik. işin içine girdi mi? Sohbetlerinden hakikaten BS: Geldi. O tozu ayırmadı. Siyasetten, küçük yaşta yutturduk. spora kadar her konuAma samimi söylemek Butik ve proje bazlı yu konuşabildik. Evine gerekirse babamın ürünler yapıyoruz. düşkün birisidir. Evcimenbana ihtiyacı olduğu Show-room ve fabrikayı dir. O nedenle sık vakit kadar benim Yağız’a geçirebildik. İş hayatında birleştirelim istiyorduk. ihtiyacım olmadı. Çodisiplinlidir. Yeri geldiğinde cukluğunu özgürce ya2005 yılında şu anda tatlı serttir. Çok çalışkanşamasını istedik. Kendi içinde bulunduğumuz istediği zaman geldi, havaalanının karşısındaki dır. Babam çok tezcanlı. Bu belli noktalarda artı, atölyeye girdi. Görsel fabrikamıza taşındık. belli noktalarda eksi yeteneğini geliştirdi. Bu kapsamda bin 200 olabiliyor. Ben ona göre metrekare show-room, daha sakinim. Birbirimizi Yağız Bey’in 3 bin metrekare üretim dengeliyoruz. Çok güzel yetenekleri sizce ne yönde? alanı olarak faaliyetimizi tavla oynarız. BS: Yağız, proje üretim sürdürüyoruz. Kim alıyor maçları? bazlı çalışmalarda daha YS: Ağırlıklı ben alıyorum. başarılı. Satış başarısı Eşimle birlikte onlarla pazar günümüzamanla gelişecek. Ama başarılı bir performansı var. Eksiklerini de zaman zü geçirmekten keyif alıyoruz. içerisinde giderecek. Örnek aldığınız yönleri neler? YS: Yaş tahtaya asla basmaz. Şirket Yağız Bey bize kendinizi anlatır çalışanlarımıza karşı son derece mısınız? prensiplidir. Onların çıkarlarını ciddi YAĞIZ SERTER (YS): korur. Onların rahatı, gerektiğinde İlk ve orta öğrenimimi Türk Koleji, lise kendi ailesinin rahatından daha eğitimimi Avni Akyol Lisesi’nde taönemlidir. Bu yönünü seviyorum. O mamladım. Mutlu bir çocukluk yaşanedenle de şirket çalışanlarının kurudım. 11 yaşına kadar tek çocuktum. ma sadakatleri son derece yüksek. Bunun bütün güzelliklerini yaşadım. 40 kişiyle çalışıyoruz. Ama en önemliÜniversiteyi Marmara Üniversitesi disiplindir. Özellikle şirket çalışanlasi İşletme Fakültesi’nde bitirdim. rına yönelik özelliğini kendime örnek İstanbul’da 4 yılda okulumu bitirdim. alıyorum. Biz 40 kişilik bir aileyiz. Uzatmamamda eşimin büyük önemi (*L$'<$5,12&$.m 96 İlk ülkemiz Mısır. Mısır’da 2011 yılında iyi çalışmalar yapacağımıza inanıyoruz. İç pazarda da bazı noktalarda markamız bizim bile önümüze geçiyordu. Marka imajı her şeyin önüne geçmiş durumda. Daha iyi bir makine hattı kurmak istiyoruz. Bunu da 5 yıl içinde yapmak istiyoruz. İş hayatında nasıl bir görev dağılımı yaptınız? YS: Ben yurtdışı projelere odaklandım. Arta kalan zamanlarda ise işin teknik boyutunu daha iyi kavramak için çalışıyorum. Piyasa araştırmaları ve fuar katılımlarını organize ediyorum. BS: Bizim ihracat ayağımız eksik. Onu Yağız tamamlıyor ve bundan sonra da götürecek. İç pazar ve üretim benim sorumluluğumda. Eşim ise koltuk gruplarını üretimden ve Ar-Ge ayağından sorumlu. Ortak hayalleriniz neler? YS: Ege Bölgesi’nde iyi bir markayız. Bunun Türkiye genelinde ve yurtdışında olması için çaba harcıyoruz. BS: Ortak hayalimiz yurtdışı. Bir ya da iki ülkede ciddi bir pazar payı yakalamak istiyoruz. Hedef ülkeler hangileri? BS: İlk ülkemiz Mısır. Mısır’da 2011 yılında iyi çalışmalar yapacağımıza inanıyoruz. İç pazarda da bazı noktalarda markamız bizim bile önümüze geçiyordu. Marka imajı her şeyin önüne geçmiş durumda. Daha iyi bir makine hattı kurmak istiyoruz. Bunu da 5 yıl içinde yapmak istiyoruz. Üretim çeşidinde değişim olacak mı? BS: Ağırlıklı büro mobilyaları olacak. Çünkü Pazar bizi büro mobilyalarında görmeye çok alıştı. Serter Ev diye 1996’da girmemiz hata olmuş. Başka bir markayla girmeliymişiz. Ancak yeni bir marka olmayacak. Büro mobilyalarında yol alacağız. Ev mobilyalarını sadece proje bazlı yapacağız. Bir konuda hedefimiz en iyisi olmak. Bu yatırımı mevcut tesisleriniz de mi yapacaksınız? BS: Hayır. 10 bin metrekare kapalı alanda yeni tesis kuracağız. İzmir veya Manisa çevresinde olacak. Ege’den daha çok komşu ülkelere yönelinirken, ihracatta neden Mısır pazarı tercih edildi? YS: Bu pazarı ciddi inceledik. Nüfusu ve alım gücü var. Arz sıkıntısı yaşanıyor. Komşu ülkelerde ise ekonomik sıkıntılar var. İran’da düzgün bir ekonomi yok. Irak savaştan yeni çıktı, aç bir pazar. Olabilir ama güvenlik problemi aşılmalı. BS: Mısır’daki bir dostumuz işin içinde. O da bizim ufkumuzu genişletti. Ortaklık şeklinde yol almak istiyoruz. Tavla oynamaktan zevk almanın dışında birlikte boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? BS: (Gülerek….) Baba olarak 3 defa yeniyorsam, bir kere o yeniyor. Mümkün olduğunca hafta sonlarını birlikte geçirmeye çalışırız. Yağız çok iyi futbol oynar. Yan bağlar kopunca jübilesini yaptı. Ancak önümüzdeki dönemde onu çok iyi bir yönetici olarak futbol dünyasında görebiliriz.Tavla oynamak haricinde birlikte yurtiçi ve yurtdışında oynanan futbol maçlarını izleriz.Bunun yanı sıra güncel konular üzerine çok keyifli sohbetlerimiz olur. YS: Özellikle futbola olan merakımdan dolayı maçları babamla beraber takip etmekten ve yorumlamaktan keyif alırım.Bunun haricinde kendisinin iş hayatı ve siyaset gündemi üzerine düşüncelerini dinlemek bana her zaman keyif verir. hizmeti aktarmak gerekiyor. Hükümet farkı gözetmeksizin böyle olmalı. Şehre hizmeti getirmek zorundasınız. Ankara’ya giderseniz öncelikli projeniz ne olurdu? BS: İzmir’in öncelikle hedefinin ne olduğunu belirlememiz gerekiyor. Sanayi kimliğini artık son haddinde kullanıyor. İzmir tarihi bir şehir. Sanayi olarak pek de hareket kabiliyetimiz kalmadı. Ağırlıklı olarak sağlık turizmi ve tarih turizm şehri olabiliriz. Bu kent neden uçmasın? Peki, İzmir nerede sıkıntı yaşıyor? Bu dediklerinizi neden yapamıyoruz? BS: İzmir, Ankara’dan uzak yaşıyor. Birincisi Ankara’dan uzak yaşama gibi lüksümüz yok. Hizmetin ana merkezi Ankara. Bu sistemde yer almak zorundayız. İkincisi İzmir’in tanıtım eksikliği var. İzmir’i kendi içimizde tanıtıyoruz ama çevreye tanıtmıyoruz. 8 bin 500 yıllık bir şehiriz ve bunu lanse etmemiz lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve diğer STK’ların ortak yol alması lazım. Turizm Bakanı’nı buraya tam desteğe ikna etmemiz lazım. Bunun için bir piramit hazırlamamız gerekiyor. Eklemek istedikleriniz… BS: Allaha şükürler olsun iş hayatında kol kola verdiğim böyle bir oğlum var. Herkese nasip olmasını dilerim. Bir de kızımız var. Kızımızın hedefi de iç mimar olmak. Onu da uzun dönemde bekliyoruz. YS: Babamın doğruları ışık tutmaya devam edecek. Bizde daha iyisini yapma yolunda devam edeceğiz. .8ì$.7$1.8ì$ï$ İzmir’de nasıl bir hayat ve spor mianın ne kadar kaliteli olduğunu hayatı gözlemliyorsunuz? yaşayarak öğrendim. Hiç soru işareti YS: İzmirspor’da 2008-2009 olmadan çok değer verdiğim bir büyıllarında 18 ay boyunca yöneticilik yüğüm olan Sayın Cemal Elmasoğlu yaptım.23 yaşımda bu konu üzerine döneminde EGİAD’a üye oldum. çok ciddi tecrübe sahibi oldum.Bu EGİAD bünyesinde önümüzdeki südönemde İzmir Kulüplerinin ortak bir reçte önemli projelerde görev almak paydada bir araya gelmesi gerektiğini isterim. Burası bir okul. Her zaman düşünüyorum.Ortak hareket etmeyi öğreneceğimiz şeyler var. bilmiyoruz. Parçalı bir yapımız var. Bunu Bedri Bey, siyasi Butik ve proje bazlı gidermek lazım… hayata dair nasıl bir ürünler yapıyoruz. İzmir’e bir Anadolu’dan, Show-room ve fabrikayı hedef belirlediniz? bir de İstanbul’dan BS: Siyaset bazen fırtına, birleştirelim istiyorduk. bakış var. İzmirbazen durağan yapıda 2005 yılında şu anda Yunanistan gibi siesta devam ediyor. 2002 yılıniçinde bulunduğumuz yapan bir şehir diyenler da ciddi siyasette tecrübe havaalanının karşısındaki edinmeye başladım. Onoluyor. Havai bir şehir olarak görülüyor. Bu dan önce STK’larda göfabrikamıza taşındık. boyutu değiştirmek geBu kapsamda bin 200 rev yaptım. Siyasi hayatta rekiyor. Bunu yaparken metrekare show-room, girdiğimde “İş adamının de kendi değerlerimizi hayatta ne işi var?” 3 bin metrekare üretim siyasi korumak lazım. Ne şehtepkileriyle karşılaştım. ri olduğumuza karar ve- alanı olarak faaliyetimizi Bende buna cevap sürdürüyoruz. rememişiz. Turizm mi, olarak, “İş dünyasından sanayi mi, spor şehri birileri olmadığı takdirde, miyiz? İzmir’de her şey var ama hiç sizlerin yerine çok farklı kimliklerde bir şey tam değil. Bunun bir vizyon kişiler dolduracaktır” dedim. Siyasetolarak ortaya konulması lazım. te iş adamlarına da ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bunu söylemeye Babanız İzmir’de STK’larda ve devam ediyorum. politik hayatta oldukça etkin bir Aileden ve sektörden aldığımız profil. Bu konuda siz kendinize tecrübe ve terbiyeyi de siyasi hayatta nasıl bir yol haritası belirlediniz? götürmeye çalışıyorum. Örnek olmayı YS: Son 8 aydır Karabağlar Çalıkuşu ilke edindim. Düzgün siyaset nasıl Rotary Kulübü’nde yönetim kurulunyapılabileceğini ortaya koymaya çada çalışmaya başladım. Ayrıca EBSO lışıyorum. CHP’de siyaset hayatıma Mobilya Komitesi’nde ben görev devam ediyorum. Bütün partilerdeki alıyorum. Siyaset için şu anda bir dostlarımın övgüyle bahsetmelerinhedefim yok. Bir aileden bir siyasetçi den dolayı da mutluyum. 2011 seyeter. Ayrıca EGİAD üyesiyim. çimlerinde eğer özel ve ticari hayatım müsaade ederse, aday adaylığını Neden EGİAD üyeliği? düşünüyorum. Herkesin desteğini YS: Ben 10 yaşından itibaren EGİAD almak istiyoruz. Yerelde bir İzmirli camiasının içinde büyüdüm. Caolarak da öncelikle kendi şehirlerine 97 6DQFDU0DUXIOXo.HQWLQÐOÖVÖ\OHLOJLOHQGLðLPGHGDKDÁRN KDEHUROX\RUpGL\RU ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(1 107 Sancar Maruflu ìHKULQGLULVLGHÐOÖVÖGHRQGDQ VRUXOX\RU (*ñ$'<DUÜQ'HUJLVLnQLQoñ]PLU 3HQFHUHVLpQGHQEÐOÖPÖQGH JHQHOGHíHKULPL]LQ\ÐQHWLFLOHUL QLGDKD\DNÜQGDQWDQÜPDIÜUVDWÜ \DNDODUGÜN%XVD\ÜPÜ]GDVL]Hñ]PLUnL \ÐQHWPHPHVLQHUDðPHQíHKULPL]GH JHUÁHNOHíHQROD\ODUÜYH\DUDUOÜOÜN JÐVWHUPLíNLíLOHULXQXWPDPDPÜ]ÜYH KDWÜUODPDPÜ]ÜVDðOD\DQELUoYHID VHPEROÖpQÖVL]OHUOHEXOXíWXUPDN LVWHGLN.RQXðXPX]6DQFDU 0DUXIOX7ÖUNL\HnQLQ\HWLíWLUGLðLLON KDONODLOLíNLOHUX]PDQODUÜQGDQYHNR\X ELU.DUíÜ\DNDOÜ+DONODLOLíNLOHUNDYUD PÜQÜmLQVDQODEÖWÖQOHíPHnRODUDN Ð]GHíOHíWLUHQ0DUXIOXñ]PLUnGH mYHIDVHPEROÖnRODUDNWDQÜQÜ\RUYH DQÜOÜ\RUñ]PLULOHLOJLOL\ÜOGÐQÖPOH ULQLQKDWÜUODWÜOPDVÜQGDíHKULPL]GH \DíDPÜíYH\D\DíD\DQNÜ\PHWOL EÖ\ÖNOHULPL]LQNDKUDPDQODUÜPÜ]ÜQ DQÜOPDVÜQGDKDWÜUODQPDVÜQGDOLGHUOLN ED\UDðÜQÜKLÁELU]DPDQHOLQGHQEÜUDN PD\DQ.DUíÜ\DNDOÜEXJÖ]HOLQVDQ LOHñ]PLUYHñ]PLUOLOLNÖ]HULQHVRKEHW HWWLNìHKULPL]LQPDUNDGHðHULYH \DíDWÜOPDVÜJHUHNHQNÖOWÖUÖPÖ]Ö LUGHOHGLN Sancar Maruflu kimdir? Kısaca gençlik yıllarınızı bizimle paylaşır mısınız? Evvel Allah Karşıyakalıyız. Hayatım Karşıyaka’da geçti. İstanbul kökenli bir babanın oğluyum. Babam bu şehre sonradan gelmesine rağmen İzmir-Karşıyaka’yı çok sevdi. Okul hayatına İzmir’de başladım ve daha sonra annemin ve babamın memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin birçok yerine gittik. Gitmediğimiz yer kalmadı diyebilirim. İstanbul, Trabzon, Erzurum ve Diyarbakır’da görev yaptık. Ancak Karşıyaka ile bağlantım hiç kopmadı. Karşıyaka Orman Fidanlığı’nda doğdum. Babam Orman Fidanlığı’nın müdürüydü. Hatırlıyorum, orada bir kamelya vardı. İzmir’in ve Karşıyaka’nın en ünlü isimleri orada toplanırdı. Babam Karşıyaka’nın bu bölgesindeki bataklıklarını kurutan kişidir. Yıllar önce Atatürk’ün talimatıyla Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, oradan alınıp Orman Fakültesi’ne gönderilen grubun .RQXðXPX]6DQ FDU 0DUXIOX 7ÖUNL\HnQLQ \HWLíWLUGLðL LON KDONOD LOLíNLOHU X]PDQODUÜQGDQYHNR\XELU.DUíÜ \DNDOÜ+DONODLOLíNLOHUNDYUDPÜQÜmLQ VDQOD EÖWÖQOHíPHn RODUDN Ð]GHí OHíWLUHQ 0DUXIOX ñ]PLUnGH mYHID VHPEROÖn RODUDN WDQÜQÜ\RU YH DQÜOÜ\RU içinde imiş. Daha sonra Atatürk’ün özel bursu ile Almanya’da erozyon ile mücadele ve bataklık kurutma master’ı yapmış. Sonrasında da gene Atatürk’ün talimatıyla Denizli’ye gönderilmiş ve şimdiki Denizli-Çamlık semtindeki bataklıkları kurutmuş. Zaten annem ile babam orada tanışıyorlar. Babamın o zaman beyaz bir atı varmış. Annem ise Gazi İlkokulu’nda öğretmenlik yapıyor. Annemi orada görüyor. Sırf annem için orayı ağaçlandırıyor. Sonunda vali fark ediyor ve “Cevat Bey her tarafı orman yaptın, nedir derdin” diye soruyor. O vakitte babaannemin İstanbul’dan gelip annemi ailesinden istemesine imkân yok. Vali Bey, babam için annemi istiyor. Orada evlenmiş ve balayında İzmir’e gelmişler. Babam daha sonra Atatürk’ün talimatıyla Karşıyaka Orman Fidanlığı’na tayin edilmiş. Afet İnan’ın babası da orman teşkilatında çalışıyormuş. Babam bir dönem onun da müdürü olmuş. Atatürk bir Karşıyaka’yı ziyaretinde bataklıkları görüyor ve hemen talimat veriyor. ‘Denizli’yi kurtaran ekibi buraya getirin’ demiş. Ama Vali Bey’inde katkısının olduğunu öğrenince, ‘O zaman Vali Bey’in de tayininin İzmir’e çıkarın’ demiş. Para işini ise örtülü ödenekten halletmeye çalışıyorlarmış, hatta paranın yetmemesi üzerine Karşıyakalı Birsel Kardeşler destek vermiş. Babam grubun içinde Karşıyaka’ya tayinle gelmiş. Burası tarım arazisi haline getirilmiş. Karşıyaka’da Mahfer Sokağı var ve orada yıkık dökük bir ev var. Cumhuriyet Halk Fıkrası ilk orada kuruluyor. İşte çocukluğum oralarda geçti. <$0$1/$568<8ñ¡(5(. %¶<¶'¶0 Çocukken Yamanlar suyu içerek büyüdüm. Bu çok önemlidir. Bizim evlerimizdeki çeşmelerden belli saatlerde Yamanlar Suyu akardı. Sorarlardı, ‘Yamanlar Suyu içmiş mi içmemiş mi?’...Onun şifasına inanılırdı. Nüfusumda Karşıyaka yazar ve bu benim için bir onurdur. Benim ebe doktorum Dr. Tahsin Soydan. Altay’ın kurucularından, Karşıyaka’nın idarecilerindendir. Bir yalısı vardı ve yalısının önünde iki tane heykel vardı. Biz o yalıdaki deniz banyosundan denize girerdik. Ananem ve akrabalarım nedeni ile İzmir’in diğer semtlerini de yaşadım. En güzel günlerim Altınpark’ta geçti. Ramazan aylarında Dönertaş’ta kalırdım. İhsan Alyanak’ın babası Alyanak Osman’ın kahvesi vardı. Orada Ramazan eğlencelerini yaşardık. Ballıkuyu’da muharremin onuncu günü acemlerin yaptığı acem alayını izlerdim. Çocukluğumda onları yaşadım. Dokuz Eylülleri yaşadım. O zamanlar Basmane Meydanı’nda toplanılırdı. Orada başlar, Anafartalar Caddesi’nde devam edilir, Kemeraltı’ndan geçilir, Konak’a varılırdı. Sonra İkiçeşmelik Caddesi yapılınca, Varyant’tan doğru yürünmeye başlandı. İzmir’in belli başlı özel isimleri o yürüyüşe katılırlardı. Durmuş Yaşar bir römorkun arkasından kese kâğıdı içinde toz boya, Piyale Makarna’sının sahibi Tahsin Piyale bulgur-makarna, Hamdi Dalan küçük küçük sabunlar dağıtırdı. Gribin ve puro dağıtılırdı, Tariş incir ve üzüm dağıtırdı. Sonrasında bu yürüyüşler Konak’tan Pasaport’a uzatıldı. Bütün belediye başkanları ve çalışanları o yürüyüşe katılırlardı ve davullu zurnalı eğlencesi bol bir yürüyüş olurdu. Göçmenler, Romenler kendi müziklerini yaparlardı. Hala anlatırken bile etkisindeyim. Sonradan sol eylemlere sahne olunca kaldırıldı. Eğitim hayatınıza nerede başladınız? Karşıyaka’da Cumhuriyet İlkokulu’nda başladım. Sonra tayin nedeniyle İstanbul-Moda İlkokulu’nda ve Kızıltoprak İlkokulu’nda okuduk. Sonra Karşıyaka’ya döndüm ve mezun oldum. Ortaokula Diyarbakır Maruf Koleji’nde başladım. Orada İngilizce öğrendim. Babam Dicle Üniversitesi’nin olduğu yerin ağaçlandırmasını yaptı. O tarihlerde hiçbir etnik çatışma yoktu. Diyarbakır’da her kesimden her ekonomik yapıdaki insanla kardeşçe yaşadık. Herkes Türk–Kürt ayrımı yapmadan ay yıldızlı 6DQFDU0DUXIOX $VOÜQGDíHKULQPDUNDODíPDVÜQÜQÐ]ÖQGH EX YDU 0DUNDODíPD GX\JXVDOOÜN ROPD GDQROPD]°QFHNHQWLQ\DíDGÜðÜWDULKL QLQHUHGHQQHUH\HJHOGLðLQLELOHFHNVLQ VDQD\LVLQL ELOHFHNVLQ EHOHGL\HVL EDí NDQODUÜQÜQ]RUOXNODUÜQÜELOHFHNVLQ2QGDQ VRQUD PDUNDODíDELOLUVLQ ìHKULQ Ö]ÖPÖ LQFLULLOHHQL\L]H\WLQ\DðÜQÜÖUHWPHNLOH .RUGRQ<ROXnQXQJÖ]HOROPDVÜ\ODPHK WDEÜ LOH ROPX\RU EX LíOHU 0DUNDODíPD VHYGDVÜ RODQODUÜQ ÐQFH EX UXWLQ VÖUHFL GRðUX WDNLS HWPHVL JHUHNL\RU ñ]PLU %Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\HVLQH]DPDQNXUXO PXí" .DVÜP GD NXUXOPXí %LUNXWODPD\DSÜQ&XPKXUL\HWGÐQHPL EHOHGL\HFLOLðLGHðLO2VPDQOÜGÐQHPLQGHNL EHOHGL\HFLOLðL GH NDLOH DOPDN JHUHNL\RU °UIDGHWYHRWDQWLNGHðHUOHULPL]LLQFH OHPHPL]JHUHNL\RUñ]PLUnLQLONDGÜPODUÜQÜ RUWD\DÁÜNDUPDNLVWL\RUXP 8]XQ \ÜOODU °]DO LOH EHUDEHU ÁDOÜíWÜPn GH GLQL] *HÁWLðLPL] JÖQOHUGH 6D\ÜQ 6HOÁXN <DíDUnÜQELUDÁÜNODPDVÜROGXoñ]PLUnLQEX KDOHJHOPHVLQGH°]DOnGÜUVHEHSpGHGL6L] FHGHÐ\OHPL" 6D\ÜQ 6HOÁXN <DíDUnÜQ HQ EÖ\ÖN WÐUHQOHULQL EHQ \DSWÜP 0DUPDULV $OWÜQ\XQXV ¡HíPH $OWÜQ\XQXV(JH*ÖEUHYH3ÜQDU(WJLEL6HO ÁXN <DíDU GHGL NL o6DQFDU °]DOnD \DNÜQVÜQ $QNDUDn\DJLW°]DOnÜEXRUJDQL]DV\RQDGDYHW HWpGDYHWHWWLP7XUJXW°]DOWHPHODWPDWÐ UHQLQHJHOGLYHDWWÜDÁÜOÜíWÐUHQLQHGDYHWHW WLNJHOGL3ÜQDU(WnLDÁWÜELUÁRN<DíDU+ROGLQJ SDWHQWOLÁDOÜíPD\DGHVWHNYHUGL%LUEDíEDNDQ GDKD QH \DSVÜQ" %LU GÐQHP 7XUJXW 6XQDOSnL GHVWHNOH\HQED]ÜNXUXPODUDÁRNVÜFDNEDNPD GÜðÜQÜ ELOL\RUXP %HONL 6HOÁXN %H\nGH EXQGDQ SD\ÜQÜDOPÜíWÜU$PDYXUXQDEDOÜ\DER\XWXQGD 6HOÁXN%H\GDUEHDOPDGÜ%XUDGDHQÁRN7DWÜí $LOHVLíLN¼\HWHWPHVLJHUHNLUNHQELUNHUHGHQ ELUNHUH\HVHVÁÜNDUPDPÜíODUGÜU.RVNRFDELU bayrağın altında kardeşçe yaşardı. Cahit Sıtkı Taranca’nın evine giderdik ve oynardık. Çok güzel bahçesi vardı. Ziya Gökalp’ın evine giderdik. Doğuda güçlü bir kahvaltı kültürü vardı ve biz bu kültürle büyüdük. Peynir çeşitleri, reçel çeşitleri, balın kalitesi… Diyarbakır’ın kavurması özeldir. Onunla yumurta yaparlardı. Çok güzel günlerdi. Babam daha sonra Trabzon ve arkasından İstanbul’da görev yaptı. Sonra tekrar İzmir’e döndük. O dönemde ben atletizm ile ilgilenmeye başladım. Kaç yaşınızdaydınız? 17 ya da 18 yaşındayım. İyi bir atlettim. Nail Moran beni çok beğenmiş ‘Bu çocuğu Deniz Moran’a alalım’ demiş. O zamanlarda Deniz Moran’a katılmak milli olmak ile aynı idi. 5 bin metre koştum ve 4. oldum. İzmir’e geldim. Karşıyaka Lisesi’nde okurken, Erdem Koleji’nden atlet olduğum için burs aldım. Erdem Koleji o sene liselerarası atletizm yarışmasında birinci oldu. Galatasaray Lisesi’ni geçtik. O yıllarda en iyi atletler Galatasaray Lisesi’nden çıkardı. Biz Özel Erdem Lisesi olarak onları geçtik. Üniversite yılları nasıl geçti? Babam tamamlayamadığı mimarlığı benim tamamlamamı istiyordu. Hindistan’da UNECSO tarafından düzenlenen resim yarışmasında Atatürk Kompozisyonu ile birinci oldum. 700 dolar para kazanmıştım. O zaman için büyük para idi. Nasıl bir resimdi? Bir Türkiye haritası yaptım, içine farklı HOHNWURQLNIDEULNDVÜQÜND\EHWPLíWLUñ]PLU(OHNW URQLN6DQD\LRGÐQHPLQNXUEDQODUÜQGDQGÜU°] VHUPD\HXOXVODUDUDVÜLOHPÖFDGHOHHGHPHGL 0XWODNDXIDNWHIHNVÜNÜQWÜODUROPDPÜíWÜUGHPL \RUXPDPDEXNDGDUGDDEDUWÜOGÜðÜJLELGHðLO 7XUJXW °]DOnÜ EX NDGDU GD ñ]PLU NRQXVXQGD m7XNDNDnRODUDNJÐVWHUPHNGRðUXGHðLO%HQ VXÁODQDFDN ELUL YDUVD ,íÜQ ¡HOHELn\L VXÁODUÜP %X NRQXGD 6HUEHVW %ÐOJH NRQXVXQGD ,íÜQ ¡HOHEL EDíDUÜOÜ ROPDPÜíWÜU (ðHU DGÜPODUÜQÜ VDðODP DWVD\GÜ (6%$ì ÁRN GDKD IDUNOÜ ELU QRNWDGDRODELOLUGL6ÖOH\PDQ'HPLUHOKHUNHVH KD]ÜURODQGHVWHNOHULYHUGL7XUJXW°]DOnÜQKHU ]DPDQñ]PLUnH\DNÜQOÜðÜYDUGÜYHEXQXQNDUíÜOÜ ðÜQÜGDELULQFLSDUWLRODUDNÁÜNDUDNDOGÜ%XUKDQ °]IDWXUD$1$3nWDQ%Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\H%Dí NDQÜVHÁLOGL kesimlerden bir sürü insanı yerleştirdim. Üzerine kanatlarını açmış bir kartal yaptım. O kartal Atatürk idi. Hatay’ı da o resme yerleştirmiştim ve bu çok hoşlarına gitmişti. Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Heykel Bölümü’ne girdim. Orada okuyorum, bir taraftan da babamın çok yakın dostu olan Abdi İpekçi’nin desteği ile İsmail Sivri’nin referansı ile Milliyet Gazetesi’nde polis adliye muhabiri olarak çalışmaya başladım. Saadettin Tantan’ın en hızlı dönemi. Elinde makineli tüfek ile batakhaneleri, kumarhaneleri basıyor. O dönemin gazetecileri isimleri şimdi bir yıldız. Tufan Türenç ile beraber çalışıyoruz. Gazetede işi belli bir saatte bırakıyorum, oradan okula gidiyorum. Okulda da Bedri Rahmi Eyüpoğlu Atölyesi’ndeyim. Kendisi çok önemli bir hoca idi. Bize hep anlatırdı ve resim yapmak için önce insanda fikir altyapısının olması gerektiğini düşünürdü. Fikri altyapısı olmayanın resim çizemeyeceğini düşünürdü. Bize tasarım öğretirdi. Bize insanları farklı hayal etmeyi ve resmetmeyi öğretti. Bu yeteneğimizi güçlendirdi. Bu yeteneğim halkla ilişkiler hayatında bana çok faydası oldu. O dönemde de Ümit Deniz diye bir gazeteci var. Keçi sakallı, hafif göbekli, iyi yemek kültürü olan, polisiye romanlar yazan kişiydi. İnanılmaz hayal gücü vardı. Yazın beyaz, kışın siyah giyinirdi. Ancak geçimsiz bir kişiydi. Buna rağmen bütün işadamları ile iyi ilişkileri vardı ve reklâm bağlantıları çok güçlü olduğu için gazete onu el üstünde tutardı. Özel bir köşesi vardı. Vehbi Koç ile Hacı Sabancı ile senli benli konuşurdu. Bir gün yöneticilerim beni yanına çağırdı ve çok sabırlı olmamdan dolayı bu adam ile çalışmamı istediler. ‘Erkenden işini bitirip gidersin’ dediler. Beni foto muhabiri olarak Ümit Deniz’in yanına verdiler. Onunla çalışmaya başladım. Birçok yeri dolaşıyoruz, başta fotoğraflarımı beğenmiyor, ağır laflar ediyordu. Sonradan bana çok ısındı. Memur çocuğuyum çalışmak zorundayım. Ondan sonra bana öğretmeye başladı. İlk defa onunla beraber Atlı (*L$'<$5,12&$.m Köşk’e girdim. Vehbi Koç ile röportaj yaptım. İstanbul’u tanıdım. Burhan Felek’i onun sayesinde tanıdım. Sonra bir gün Abdi İpekçi beni yanına çağırdı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yıldönümü idi. İşte o tarihte halkla ilişkilere giriş yaptım. 110 6$1&$50$58)/8$1,/$5,1, (*ñ$'<$5,1ñ/(3$</$ì7, oñKVDQ$O\DQDNnÜQ2VPDQ.LEDUnGDQGH YLUWHVOLPDOGÜðÜJÖQÖXQXWDPDP2JÖQ ñKVDQ$O\DQDNnÜQ\DSWÜðÜíÐYDO\HOLNDVOD XQXWXOPD]¡HWLQELUVHÁLP\DUÜíÜQÜQDU GÜQGDQÁRNNÐWÖELUWHVOLPEHNOHQL\RUGX 2VPDQ .LEDUnÜQ EÖWÖQ HNLEL LVWLIDVÜ QÜ YHUGL $QFDN $O\DQDN o%HQ VL]LQOH ÁDOÜíPD\ÜSNLPOHUOHÁDOÜíDFDðÜPGH\LS KHSVLQLQ LVWLID GLOHNÁHVLQL \ÜUWWÜp 2V PDQ .LEDUnÜ RGDVÜQGDQ DOGÜ DíDðÜ JH WLUGL EHQLP EXQGDQ VRQUD VL] EDíGD QÜíPDQÜPVÜQÜ]pGHGL+D\DWODUÜQÜQVRQ JÖQÖQHNDGDUGDGRVWOXNODUÜNHVLOPHGL 2VPDQ.LEDUnDKHUED\UDPEDNODYDVÜQÜ YHíHNHULQL\DSWÜUÜSJLGHQELUL\GL6RQ JÖQOHULQHNDGDUGDKLÁD\UÜOPDGÜODUñK VDQ$O\DQDNVRQJÖQÖQHNDGDU2VPDQ .LEDUnÜQDQPDJÖQÖQHJHOGL%XQODUKHS YHID VÖUHFLGLU %XJÖQ 'L\DUEDNÜUOÜODUD VRUGXðXQX]GD *D]L 3DíDnQÜQ JHOGLðLQL DVOD XQXWPDP GHU %XQODU KHS YHID GX\JXVX\OD LOLQWLOLGLU 9HIDOÜ ROXQ %Ö WÖQ JHQÁOHUH EXQX WDYVL\H HGL\RUXP ¡RN IDUNOÜ NÖOWÖUOHULQ EXOXíPD QRNWD VÜ\Ü] %XQODUÜ \DíDWPDN JHUHNL\RUp Halkla ilişkiler mesleğine giriş öykünüzü bizimle paylaşır mısınız? Yıldönümünü kutlamak için bir organizasyon yapmam için görevlendirildim. Ben nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bana Alaattin Arslan’ın ismini verdi. Kabataş Set Üstü’nde merkezi bulunan Koç Holding’in Halkla İlişkiler Sorumlusu ile gidip konuşmamı ve şablon çıkarmamı istedi. İlk defa bir halkla ilişkiler yetkilisi ile tanıştım. Bana çok yardım etti. Davetlilerin tespiti, davetiyelerin basılması, dağıtılması, yerin tespiti ve süslenmesi gibi… Şimdiki Basın Müzesi’nin olduğu yerde yapıyoruz. Özel Viyolonsel dinletisi var. Aynı tarihte İstanbul’da Kalkınma Bölgesel İşbirliği Toplantısı (CENTO) var. Bu toplantıya bütün hükümet temsilcileri geliyor. Abdi Bey’in o tarihte yapmasının nedeni de herkesi oraya toplamak. Başbakan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, İsmet İnönü, Zülfükar Ali Butto, kızı Benazir Butto, İran Şahı Şah Rıza Pehlevi ve Bülent Ecevit o gece orada idi. Her şeyi ayarladık ama bir tek catering hizmetinde tıkandık. O tarihte İstanbul’da iki tane büyük otel var. Birisi Hilton, diğeri ise Yeşilköy Çınar Otel idi. Kimse kabul etmedi. Biz o yıllarda genelde Sultanahmet’te Ümit Usta’nın orada yemek yiyoruz. Ondan hizmet desteği aldım. Önce kabul etmedi ama sonra kabul etti. İnanılmaz bir gece oldu. 1969 yılında unutulmaz bir gece yaşandı. Havyarların, şampanyaların olduğu bir gece idi. O gece birde basın sergisi yaptık. Abdi İpekçi gece bittikten sonra, “Ben gazeteye gidiyorum, sende gel” dedi. İş bitirdim ve Babıali’ye gittim. Burhan Bey seni bekliyor dedi. Elini öptüm o da benim alnımdan öptü. “Çok gururlandım, çok beğendim” dedi. Abdi İpekçi bana, “Bak oğlum sen Sanayi Nefise Mektebi’nde okuyorsun. Mezun olduktan sonra mezarcı olacaksın. Buradan mezun olursan Karacaahmet’te mezarcı olursun. Sen Efkarı Umumiye ile Münasebetler üzerine eğitim gör” dedi. Yani halkla ilişkiler oku demek istedi. Benim Gazetecilik Enstitüsü’ne direkt geçiş yapmamı sağladı. Abdi İpekçi müthiş bir adamdı, çok müthiş bir şahsiyetti. Hayatımda beni en fazla etkileyen insandır. Babamın hastalığı nedeniyle İzmir’e geldim. Üniversitede okul değiştirmemi ve İzmir’e transferimi de gene o sağladı. Böylece halkla ilişkiler sektörüne adım attım. Sizin bir de fuarcılık tecrübeniz var. İzmir Fuarı’nda uzun yıllar çalıştınız. Bu süreci anlatır mısınız? 16 yaşından itibaren fuar kapılarında çalışınca fuarcılığın ne olduğunu öğrendim. Halkla ilişkilerin en önemli kolu fuarcılıktır. Sonra yurtdışı pavyonlarda çalıştım. O dönemde fuarlar bir ay sürüyordu. Yurtdışı fuar pavyonlarında çalışmak büyük bir tecrübe idi. Osman Kibar döneminde İzmir Fuar A.Ş.’ye girdim. Fuar müdürümüz Ahmet Dönmez idi. O da fuarcılığı çok iyi bilirdi. Çok kaliteli bir bürokrattı. Aslında arkeologdu. Ekrem Akurgal’ın çok yakınıydı. Fuar müdürü olmasına rağmen gidip Akurgal ile birlikte Bayraklı ve Efes’te kazılar yapardı. Osman Kibar kim ne derse desin iyi bir belediye başkanı idi. İyi bir ekibi vardı. Daha sonra Alyanak ile çalıştım. Fuarcılıkta tecrübelerimize ilişkin anılarınızı bizimle paylaşır mısınız? En büyük tecrübem o yıllarda Akdeniz Oyunları oldu. O organizasyona Osman Kibar genel sekreterdi. O organizasyona ilk giren, son çıkan adam oldum. Hazırlığı, icraatı ve tasfiyeyi yaptım. 612 rehber çalıştırdım. Anadolu ve Murat markalı arabalar ilk bu organizasyonda kullanıldı. İç piyasaya verilmeden bu organizasyondaki protokole verildi. Atatürk Stadyumu yapıldı. Onların yapım sürecini yakından takip ettik. Çok tecrübe kazandım. (&(9ñ7nñ272%¶6¶1 ¶=(5ñ1(ñ/.¡,.$5$1 $'$0e Siyasete giriş nasıl oldu? Ecevit’i otobüsün üzerine ilk ben çıkardım. CHP Gençlik Kolları’nda çalışıyorum. Sabri Ergül’in ekibinde bana genel sekreterlik görevi verildi. İsmet Paşa ve Deniz Baykal ile o dönemde tanıştım. Siyasetten çok halkla ilişkiler yapıyorum. Alyanak izin veriyor ben Ankara’ya gidiyorum geliyorum. 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı oldu. Ecevit başbakan ve çok popüler. Ecevit’e Almanya’daki işçiler bir otobüs hediye ediyorlar. Güzel bir otobüs. Genel merkeze otobüs geldi. Bende çok meraklıyım ve yurtdışı dergileri sürekli takip ediyorum. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın bir resminde otobü- sün üzerine çıkıp halka hitap ettiğini gördüm. Bülent Bey’e bu resmi gösterip, otobüsü bu amaçla kullanmayı önerdim. Ses düzeni yapacağımı söyledim. Fizibilite yapmamı istedi. Atladım Bursa’ya gittim. Sanayi Sitesi’nde Ali İhsan Usta’yı buldum. Otobüsü ona verdik. Adam ben bu otobüsü istediğiniz hale getirim dedi. Sonra ses düzenini ayarladık. Enerji gideceği yerden ve yol güzergâhı için özel akü sistemi oluşturduk. Ecevit bunu gördü. Yanında o dönemde Ertuğrul Soysal vardı. “Kesinlikle böyle kullanalım, bunu uygulayın” dedi. İstanbullu sanayicilerden de para desteği bulabileceğini söyledi. Otobüs üzerinde hemen çalışma yapıldı. Üstü açık seçim otobüsü kültürü sizinle başladı. Evet. Bunu belgelerim. İlk defa bir siyasi parti liderini otobüs üzerine ben çıkardım. O seçimleri almasında da büyük desteği oldu. Sonra Süleyman Demirel’de, Turgut Özal’da aynısı tatbik etti. Ben profesyonelim. O dönemde Özal beni çağırdı. “Benimde halkla ilişkilerimi yap” dedi. Ona da destek verdim. 1982 yılında onunla çalıştım. Onun çok daha farklı halkla ilişkiler uygulaması vardı. Farklı derken, ilkler anlamında mı? Onun gideceği yerlere önceden gidiyordum. Halkın sorunlarını ve sıkıntılarını bölgesel olarak tespit ediyordum. Gece yarılarına kadar onu rapor haline getiriyor ve ona bri- fing veriyordum. Özal gittiği yerde o bölgeye gittiğinde “Sevgili Yıldızelililer, ben Turgut Özal, Anavatan Partisi’nin genel başkanıyım. Sizin gübre sorununuzun olduğunu biliyorum. Patatesten randıman alamadığınızı, yollarınızın sorunlu olduğunu biliyorum” diyerek halkın ilgisini çekmeyi başarıyordu. Birebir temaslarla önemli yol aldı. Murat Karayalçın’ın kampanya döneminde de çalıştım. Çiller ile çalıştım. Hiçbir zaman bunlarla da övünmedim. Kişiler üzerinden reklâm yapmadım. Artık hiçbiri sahnede değil. Bu nedenle rahatlıkla anlatabiliyorum. Hepsi belgeleriyle duruyor. Alaylı ve mektepli uyumunu çok iyi oluşturmayı başardık. Bir seçim sürecinde Süleyman Demirel’i 3 bin davul ile karşıladık. 3 bin davulcuyu bir arada gördünüz mü? O organizasyon ona seçim kazandırdı. Erdal İnönü ile koalisyon yapmasını sağladı. Asil Nadir ile çalışıp, zengin olmayan tek kişiyimdir. Hala Asil Nadir’in İzmir’deki okullarının müdürleri beni arıyor ve ihtiyaçlarını söylüyor. Hala Asil Nadir’e de destek olurum. İnşallah durumunu düzeltir. Peki, İzmir’e dönüş süreci nasıl oldu? İzmirsiz yapamam. Bana dünyanın en yüksek paralarını versinler gene gitmem. İzmir benim için bir sevda. İzmir’in her şeyini seviyorum. Bu şehrin sıkıntısı da kahrı da çekilir ve ben çekerim. Bu şehir ile kaynaşmamın nedenlerinden bir tanesi bir sivil toplum kuruluşunun lideri olmamdan kaynaklanıyor. Rahmetli Mazhar Zorlu sayesinde ben İzmir İl Fakirleri Derneği’ne girdim. Dernekte onun yanında genel sekreter olarak çalıştım ve fakirlerin durumunu gördüm, o insanları nasıl mutlu edeceğimi öğrendim. Bu birikim beni İzmir İl Fakirleri Derneği’nin başkanlığına taşıdı. Ben şu anda 63 yıllık köklü bir derneğin başkanlık görevini yürütüyorum. Kızılay’dan daha önemli çalışmaları olan bir dernek durumunda. Her ay ortalama 750–800 kişiye erzak veriyoruz. Evde kullanmadığınız eşyaları alıp, fakire dağıtan bir derneğiz. Ev eşyalarını alıp, yeni yuvalar kuruyoruz. Fakir fukara ayrımı zor. Varoşlarda yaşayan fakir fukaraya da bakıyoruz, etnik bir ayrım yapmıyoruz. Ayrıca Alsancak’ın göbeğinde oturup, evi olan ancak sosyal güvencesi olmayan eşini ve evlatlarını kaybeden kişilerin de başkanıyım. Bugün bir zamanların ünlü bir modacısı, işadamı yoksul durumda. Biz ona da bakıyoruz. Onun her ay 2 bin 500 TL değerindeki ilaçlarını temin ediyoruz. Biraz daha yaşasın istiyoruz. Kanser hastası olan 20–30 yaş arasında değişen 30’un üzerindeki gencimize bakıyoruz. İzmir’deki yardımlaşma kültürünü nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmir birçok konuda nasıl yalnız bırakıldıysa, bu alanda da yalnız bırakıldı. Ama bazı köklü aileler bunu devam ettirmek için çaba harcıyor. 63 yıl önce Mimar Kemalettin Caddesi’ndeki tüccarlar tarafından (*L$'<$5,12&$.m 112 kurulan bir derneğiz. O zaman ki İzmir’in ileri gelenlerinden Ferit Eczacıbaşı, Dr. Behçet Uz, Dr. Mustafa Enver’in gibi isimlerin bir araya gelip kurduğu bir derneğiz. Sadece Müslümanlara değil gayri Müslimlere de yardım etmeyi ilke edinmişler. 200 aileye yardım ediyorlar. Ramazan ile başlayan bu süreç, bayram öncesi yardımlarına, Kurban Bayramı yardımlarına dönüyor. İkinci kurbanlarını fakirlere dağıtıyorlar. 1947 yılında dernek çatısı altında yürütülmeye karar veriliyor ve İzmir İl Fakirleri Yardım Derneği kuruluyor. Ünlü İzmirliler bu dernek bünyesinde görev aldılar. İzmirlilerin aileleri hala bir geleneği ayakta tutup bu derneği yaşatmak için destek veriyorlar. Berki Ailesi, Özgörkey Ailesi gibi. Bu dernek Ziraat Bankası gibidir. Mithat Paşa öyle bir kurmuş ki, şablon oturtmuş, hayatta batmaz. Bizim de bir şablonumuz var. Artık bir müessese haline getirdim. Bu dernek ayakta kalır. Ama derneğin bağışları azaldı. Hedefi doğru dürüst belirlenmemiş bir sürü şov amaçlı dernek var. Bunlar bozdu Siz yardımın ötesinde insanları anma konusunda da tam bir vefa örneği veriyorsunuz. Bunu nasıl organize ediyorsunuz? Kimin nasıl öldüğünü, doğduğunu, yeni şirket kurduğunu biliyorum. Şehrin ölüsüyle de dirisiyle de ilgilenen adam diyorlar bana. Kentin dirisiyle daha çok ilgileniyorum. Ama kentin ölüsüyle ilgilendiğimde daha çok haber oluyor. Bir sergi de açıyorum. Kentin dokusunu ayakta tutmaya çalışıyorum. Aslında şehrin markalaşmasının özünde bu var. Markalaşma duygusallık olmadan olmaz. Önce kentin yaşadığı tarihini, nereden nereye geldiğini bileceksin, sanayisini bileceksin, belediyesi başkanlarının zorluklarını bileceksin. Ondan sonra markalaşabilirsin. Şehrin üzümü inciri ile en iyi zeytinyağını üretmek ile Kordon Yolu’nun güzel olmasıyla, mehtabı ile olmuyor bu işler. Markalaşma sevdası olanların önce bu rutin süreci doğru takip etmesi gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ne zaman kurulmuş? 25 Kasım 1876 da kurulmuş. Bir kutlama yapın. Cumhuriyet dönemi belediyeciliği değil Osmanlı dönemindeki belediyeciliği de kaile almak gerekiyor. Örf, adet ve otantik değerlerimizi incelememiz gerekiyor. İzmir’in ilk adımlarını ortaya çıkarmak istiyorum. Asansörün bir ekonomik değeri var. Ben çocukluğumda hatırlıyorum buharlı bir asansör sistemi vardı. Orada Tilkilikteki Dönertaşı’n dönüyor mu dönmüyor mu bakıyorum. O taşın sürekli dönmesi lazım. Gastronomi kültürümü devam ettiriyorum. Kemeraltı’ndaki börekçi, Tatar börekçisi yaşamalı. Petek Dönercisi, Atıf’ın yeri olmalı. Esnaf lokantaları yaşamalı. Bunları yaşatmalıyız. Kemeraltı’nı yaşatmalıyız. Ben yerli değerlerimizin korunmasından yanayım. İzmir’de zeytinini, zeytinyağını peyniri yemeliyim. Buradaki ambalajı kullanmalıyım. İzmirli birçok firma buradaki lansmanlarını İstanbul’daki firmalara vermiştir. Ancak sonra o iş gene dönüp dolaşıp bana gelmiştir. Betül Mardin İzmir’den iş alır, işi ben yaparım, ama Betül Mardin yapmış olur. Biz boynumuzu büküp izledik. Süleyman Demirel için 5 ilde aynı günde toplantı yaptım. İlk defa GAP Tüneli’nin temelini atma törenini yaptık. kaldığımızda sabahları buharların içinde asansör ile aşağı inmek en büyük zevkim idi. Sonra elektrikli sisteme geçildi. İzmir’e yön verenlere vefa borcu ödüyorsunuz. İzmir’de bu kültürün gelişimini nasıl görüyorsunuz? Markalaşmanın temelinde maneviyat yatar. Maneviyatın temelini vefa oluşturur. Kentin geldiği noktayı bilmeden, hedefe varmak çok güç. Bu kente katkısı olanlarını bilmek zorundayım. Mithat Paşa’nın, Eşref Paşa’nın bu şehre kazandırdıklarını bilmeliyim. Belediye başkanlarımız buraya havagazı fabrikası kazandırmış? Nasıl bunlar bilinmeli. Atatürk, Latife Hanım ile evlendiğinde Karşıyaka’daki köşke kalırlar. Latife Hanım, Atatürk’e nasıl rafadan yumurta yaptığını anlatmıştır havagazında. İzmir’in nereden nereye geldiğini bilmek için o değerleri yaratanları bilmek zorundayız. o1$5*ñ/(%$+$1( '267/8./$5ì$+$1(p Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? Günde sadece 3 saat uyuyorum. Hep çalışıyorum. Nargile içmeyi çok seviyorum. Bu bir kültür, nargile bahane dostluklar şahane. Mezarlıkbaşı Döner Taşa gidiyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum. Güzel yalı’ya gidiyorum. Hakimevi Sokağına ve cami’(ne gidiyorum. Eski geleneklerimi devam ettiriyorum. EGİAD’ı nasıl buluyorsunuz? EGİAD’lı gençlerimize neler öneriyorsunuz? EGİAD’ı kurucusu olan Bülent Şenocak döneminden itibaren bilir ve takip ederim. EGİAD ile övünüyorum. Belirli bir kuşağın sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde gelişmesini sağladı. EGİAD’daki başarıları aileleri tarafından görüldü ve onlarda güven yarattı. Bazı aileler çocuklarının EGİAD sayesinde çocuklarını kimlik bulduklarını görmüşlerdir. Onlara böyle iş teslim etmişlerdir. Türkiye’de birçok yerde genç işadamları dernekleri kuruldu. İzmir’deki kuruluş şeklini beğeniyorum. Eğitim seminerleri dikkat çekici. EGİAD çok önemli konuşmacıları İzmir’e getirme başarısı gösterdi. Otellerdeki Çarşamba toplantıları herkese açıktı ve bilinçlenme için çok önemli idi. Yeni yetişen gençlerden çok umutluyum. Farklılar. Bizim dönemimizdeki gençlik çok çabuk dolduruşa gelirdi. Biri bir konuşma yapardı, bir anda gençleri etkilerdi. Koyun sürüsü gibiydi. Şimdi gençler dinlemesini çok iyi biliyor. Teknolojiyi çok iyi kullanıyorlar. Araştırmayı daha kolay yapabiliyorlar. İnternet teknolojisi büyük bir nimettir. Ama tabiî ki kitapta okunsun ama internet bir anahtardır. İyi başkanlar gördü. Cemal Elmasoğlu başarılı idi. Temel Aycan Şen’de efendiliği ile takdir ediyorum. Bayrak değişimidir. Bu bayrak daha iyi yere gelecektir. Rahmetli Ersin Faralyalı ile son gününe kadar çok yakındım. EGİAD’ın yüksek istişaresinde olmaktan, heyecan duyduğunu belirtirdi. EGİAD’ı bir ışık olarak görürdü. (*L$'<$5,12&$.m 0HKPHW.DUDNXUW 3Z&7ÖUNL\H'HQHWLP+L]PHWOHUL 'LUHNWÐUÖ 3Z&ñ]PLURILVLQGHQVRUXPOX GLUHNWÐURODUDNJÐUHY\DSDQ0HKPHW .DUDNXUW\XUWLÁLYH\XUWGÜíÜQGDQ 3Z&ñ]PLURILVLPÖíWHULVLRODQSHN ÁRNHQGÖVWULYHKL]PHWíLUNHWL\OH ÁDOÜíPDNWDGÜU3Z&XOXVODUDUDVÜ\ÜOOÜN HðLWLPOHULQGH\ÜOÜQGDQEX\DQD HðLWPHQRODUDNJÐUHYDODQ0HKPHW .DUDNXUWD\QÜ]DPDQGDñ]PLU (NRQRPL¶QLYHUVLWHVLñíOHWPH<ÖNVHN /LVDQVYH/LVDQV%ÐOÖPnOHULQGH o<ÐQHWLP0XKDVHEHVLpo'HQHWLPp YHo)LQDQVpGHUVOHULYHUPHNWHGLU (*,$''DQÜíPDQOÜN¡DOÜíPD *UXEXnQXQÖ\HVLRODQ0HKPHW .DUDNXUW3Z&7ÖUNL\HRILVLQLQ$LOH ìLUNHWL+L]PHWOHUL'HQHWLP/LGHULYH 3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLFL\H<ÐQHOLN ¶UÖQOHUVHNWÐUÖGLUHNWÐUÖGÖU 116 Global kurumların gündeminde bir şekilde 2020 var. Türkiye’de ise daha yeni yeni düşünülmeye başlanıyor diyebiliriz. Bu konuda öne çıkanları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: QStratejik yönetim QDeğişimin yönetimi/uyumlama QBireysellik QKarlılık/gelir-gider QSözleşme yönetimi QBilgi yönetimi/istihbarat QKaynak yönetimi ve sürdürebilirlik QUzmanlaşma/deneyim QSosyal sorumluluk QÇalışan bağlılığına önem QBireylerin yönetimi Qİletişim ve network QTeknoloji ve zaman yönetimi QKriz yönetimi QEsneklik QDeğer yönetimi Kişilerin ya da görevlerin yönetimi yerine işin yönetimi; daha etkin ve verimlilik odaklı, çalışanları da düşünen yine de ağırlıklı kurum için çalışan bir resim çıkıyor sanki. Siz ne dersiniz? Nedenler? Globalleşme ile nerdeyse tek bir pazar yeri haline gelen dünyada piyasaların artan etkileşimi ve beraberinde gelen belirsizlik krizlerin neredeyse günlük hayatin bir parçası haline getirdi. En son yaşanan global krizin etkisiyle de kurumlar yeni bir doneme adım attılar. Özelleştirmenin yerini devletleştirme aldı. Yeni dönem yeni anlaşmaları yeni çalışma biçimlerini ve de yeni kurumları doğurdu. Sosyal açıdan daha duyarlı toplumu ve toplumsal etkileri göz önünde bulunduran çalışanlar dahil paydaşlarını dikkate alan ve onlara söz hakkı veren kurumlar farklı bir yönetim tarzını gündeme getiriyor. Çevrenin farklılaştığı durumun değiştiği farklı beklentileri olan grupların seslerini yükselttiği çeşitliliğin arttığı bir dönemde kurumlar ve de yönetim kendini yeniliyor. Güven ve güvene dayalı ilişkiler ve iletişim her zamankinden daha fazla şeffaflığı ve yenilenmeyi gerektiriyor. Sonuçlar? Yönetimde güvenilirlik açıklık ve dürüstlük en öne çıkan özellikler. Özü sözü bir, gelecek ile ilgili ortak akil oluşturabilecek, yetkilendirilebilen ve de sorumluluk alıp verebilmek aklıma gelenler. Artan nitelik ve teknolojinin sağladıkları hemen herkesin belirli konularda yetenekli olduğu ( ve bunun farkına vardığı) günümüzde liderlik artik kişiselleşti. Kişisel liderlik, takim liderliği, toplumsal liderlik gibi farklı liderlik seviyeleri ortaya çıkıyor. Yerine ve duruma gore hareket edebilme kendi yapabilirlikleri ile gerekenlere göre kendini konumlandırabilme özellikleri önemli. Hesap verebilme ( ve sorabilme) şeffaflık ve iletişime ( çift taraflı diyaloga) açıklık ihtiyacı artarak gündeme geliyor. 2011 ile kaldı 9 yıl daha diyorum 2020 için. Sağlıklı, huzurlu, mutlu ve başarılı bir yıl olsun. 0XUDW'HPLURðOX 3Z&7ÖUNL\HñQVDQ.D\QDNODUÜ +L]PHWOHUL'LUHNWÐUÖ \ÜOÜQGDQEX\DQD3Z& 7ÖUNL\HñQVDQ.D\QDNODUÜ+L]PHWOHUL %ÐOÖP<ÐQHWLFLVLRODUDNJÐUHY \DSPDNWDRODQ0XUDW'HPLURðOX (\OÖOnGDQEX\DQD'LUHNWÐU RODUDNJÐUHYLQLVÖUGÖUPHNWHGLU <ÐQHWLFLVHÁLPLYHLíHDOÜPÜ SURMH\ÐQHWLPLNXUXPVDOJHOLíLP ÁDOÜíPDODUÜñ.'HðHUOHPHOHUL+5 'XH'LOOLJLQFHNRQXVXQGDX]PDQ RODQ0XUDW'HPLURðOXSHUDNHQGH HQHUMLWDUÜPÖUHWLPVHNWÐUOHULQGH DLOHíLUNHWOHULGHGDKLO\ÐQHWLFL \HWLíWLUPHSURJUDPODUÜQÜQWDVDUÜPÜ YHX\JXODPDVÜNRQXVXQGDGD GHQH\LPVDKLELGLU°]HOñVWLKGDP %ÖURODUÜ'HUQHðLNXUXFXVXRODQ 0XUDW'HPLURðOX3(5<°1*(2 *OREDO(TXLW\2UJDQL]DWLRQ+XPDQ &DSLWDO,QVWLWXWHÖ\HVLGLU%LOJL ¶QLYHUVLWHVLñ.<ÖNVHNOLVDQVYH %LONHQW0%$SURJUDPODUÜQGDHðLWLP NDGURVXQGDGÜU Afrika 7ÖUNLíDGDPODUÜQÜEHNOL\RU Global ekonomik krizin ardından tüm ülkeler yeni pazar arayışı içine girdi. Bu yeni pazar hedefleri arasında en bakir olanı Afrika olarak gösteriliyor. Afrika kıtasının tamamında 54 ülke, 1 milyar nüfus ve 1 trilyon dolarlık bir iş hacmi bulunuyor. Türkiye 2007 yılından itibaren Afrika kıtası ile ticari ve politik ilişkilerin gelişmesine büyük önem veriyor. Afrika’da potansiyel ülkelere geziler düzenleniyor. Güney Afrika Cumhuriyeti, 2010 Futbol Dünya Kupası ile tüm dünya tarafından tanındı. Bilinirliğini bu organizasyon ile sağlayan Güney Afrika, tanıtım atağına geçerek sanayiden turizme yabancı yatırımcıları bekliyor. Afrika kıtasının en büyük ekonomilerinden biri olan Güney Afrika’nın yüzölçümü kıtanın sadece yüzde 3’ünde kurulu olmasına rağmen kıtanın gayrisafi yurtiçi hasılası- nın yüzde 25’lik bir payını gerçekleştiriyor. Güney Afrika, sahra altı Afrika ülkelerine giriş kapısı olma konumu ile önemli bir avantaj sağlıyor. Tüm dünyada yatırım yapan Türk yatırımcılarının, Güney Afrika pazarında da yatırımları bulunmakta. 2007 yılı itibariyle ülkede 50’yi aşkın firmanın 60 milyon dolar civarında yatırımı var. Güney Afrika Cumhuriyeti yeni yatırımları teşvik ediyor. Yatırım yapılacak alanlar, turizm, tekstil, enerji ve madencilik başta gelmek üzere hizmetler sektöründe yoğunlaşıyor. Türkiye’nin sanayi ve dış ticaret yapısının Afrika ekonomilerini tamamlayıcı özellikler taşımasından dolayı, Türk yatırımcılar için Güney Afrika Cumhuriyeti fırsatlarla dolu. Güney Afrika’yı tüm yönleriyle tanımak amacıyla Güney Afrika İzmir Fahri Başkonsolosu ve DEİK Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Türk-Afrika İş Konseyleri Koordinatör Başkanlığı ve Türkiye-Güney Afrika İş Konseyi Başkanlığı görevini yapan Tamer Taşkın ile Ege Genç İşadamları Derneği’nin Yarın Dergisi için görüştük. Güney Afrika İzmir Fahri Başkonsolosluğu, Türk-Afrika İş Konseyleri Koordinatör Başkanlığı ve TürkiyeGüney Afrika İş Konseyi Başkanlığı görevlerini yaptığını söyleyen Tamer Taşkın, küresel rekabet koşulları ve ülkeler tarafından yeni piyasa arayışlarının etkisi ile Afrika’nın yabancı yatırımcıların ilgi göstermesi gerektiğini belirtiyor. Alternatif ve yeni pazar hedefleri arasında dünya için hala en bakir olanının Afrika kıtası olduğunu söyleyen Taşkın, kıtanın en gelişmiş ekonomilerinin başında gelen Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yatırımcılar için cazip avantajları ile öne çıktığını belirtiyor. Türkiye’nin Ortadoğu ve Asya’ya açılan bir köprü olduğu gibi Güney Afrika’nın da Afrika kıtasına açılan bir kapı konumunda bulunduğunu söyleyen Taşkın, bu özelliğinden dolayı iki ülkenin birbirini tamamlayıcı rol oynadığını belirtti. Güney Afrika’nın bu konumundan dolayı kıtanın en gelişmiş ekonomilerinden biri haline geldiğini söyleyen Taşkın bu potansiyelini rakamlara döktü. Taşkın; “Güney Afrika, kıtanın sadece yüzde 3’ünü kaplamasına karşın, toplam kıtanın sınai üretiminin yüzde 40’ını, Gayrisafi Yurt İçi Hasılası’nın yüzde 25’ini ve elektrik ve maden üretiminin de yarısını gerçekleştiriyor. Türkiye’nin sanayi ve <(1ñ8)8./$5 Güney 6DKUD$OWÜ $IULNDÖONHOHULQH DÁÜODQNDSÜ 119 (*L$'<$5,12&$.m 120 Tamer Taşkın Türk / Afrika İş Konseyleri Koordinatörü Tebago Seokolo Güney Afrika Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi dış ticaret yapısının Afrika ekonomilerini tamamlayıcı özellikler taşımakta. Türk KOBİ’leri için bu bölgenin hedef pazarlar arasına girmesi gerekmekte” dedi. Güney Afrika’nın iş piyasası hakkında da bilgi veren Taşkın, “Serbest ticaret ekonomisine sahip olan Güney Afrika Cumhuriyeti, dinamik bir yatırım ortamı sunuyor. Dünya Bankası’nın 2010 yılı verilerine göre Güney Afrika 183 ülke arasında iş yapma ve yatırım yapmada kolaylık sıralamasında 34. sırada bulunuyor. Yaklaşık 48 milyon nüfusu, son yıllarda kaydedilen yıllık ortalama yıllık 5’lik büyüme ile sağlanan ekonomik istikrarın yatırımcılar için pazara girişte önemli bir dayanak noktası oluşturabilir. Dünya Rekabet Edebilirlik Raporu’na göre Güney Afrika’nın finans piyasaları gelişmişlik bakımından 48 ülke arasında Avustralya ve Yeni Zelanda’dan sonra 8. sırada yer alıyor. Güney Afrika’da toplam 39 yerel banka, 6 yabancı ortaklığı olan banka, 15 yabancı banka şubesi ve 43 bankanın temsil büroları var. Ancak sektör 4 büyük ticari banka grubu tarafından yönlendirilmekte. Güney Afrika’nın 4 büyük bankasından biri olan Standart Bank’ın İstanbul’da da ofisi bulunuyor” diye konuştu. Güney Afrika’nın yer altı zenginliklerinin fazla olması ancak madencilikten tarıma kadar imalat sanayisinin gelişmemişliği nedeniyle üretim sektörlerinde yatırımı düşünenler için önemli bir yatırım imkanı taşıdığını söyleyen Taşkın, sanayicilerin bu pastadan pay alabileceğini ifade ediyor. Güney Afrika ile Türkiye arasında iş ve turizm amaçlı seyahatlerde 30 günü aşmayan süreler için vize olmaması ve Türk Hava Yolları’nın direk uçuşlarının iki ülke arasındaki ulaşılabilirliğini kolaylaştırdığını söyleyen Taşkın, son dünya krizinden az etkilenen bu iki ülkenin ortak yatırım ile konumlarını güçlendirebileceğini kaydediyor. Küçük ve Orta Boy işletmeler bakı- mından en çok büyümesi beklenen sektörlerin inşaat, turizm ve üretim olarak belirlendiğini söyleyen Taşkın, yabancı firmalar ile sektörlerin ortak girişimlere açık olduğu gözlendiğini belirtiyor. Güney Afrika’nın ithalatının sektörel dağılımı incelendiğinde sanayi ürünlerinin yüzde 82’lik payla ilk sırada olduğu, madencilik ürünlerinin yüzde 16, tarım ürünlerinin ise yaklaşık yüzde 2 paya sahip olduğunu belirten Taşkın, fırsatlarla dolu olan ülkenin pazarında Avrupa firmalarının yatırımlarının bulunduğunu ve rekabetin yaşanmadığı sektörleri bulmak için ülke pazarına girmeden önce bir ön araştırma yapılması gerektiğinin de uyarısını yapıyor. AFRİKA PAZARINA GİRMEDEN ARAŞTIRMA YAPIN Afrika kıtasının avantajlarının yanında dezavantajları hakkında bilgi veren Taşkın şunları anlatıyor: “Güney Afrika ekonomisi aynı zamanda işsizlik, büyük gelir dağılımı dengesizliği ve bunların sonucunda da yatırım eksikliği ve beyin göçü gibi sorunlarla da karşı karşıya. Oldukça gelişmiş bir pazara sahip olan Güney Afrika Cumhuriyetinde pazara giriş stratejileri başlangıçta iyi planlanmalı ve ülke pazarına girmek isteyen firmaların, özellikle Avrupalı firmaların yoğun rekabet içerisinde olduğu oldukça gelişmiş ve doygun bir pazarda rekabet etmeleri gerektiği ihmal etmemeliler. Güney Afrika pazarına yeni giriş yapacak bir ürün, yoğun bir pazar araştırmasını ve promosyon faaliyetlerini gerektirmekte. Güney Afrikalı tüketicilerin marka bağımlılıklarının yüksek olması, özellikle ismi bilinmeyen markaların pazara girişlerinde pazar araştırması ve promosyon faaliyetlerinin önemini daha da artırmakta. Güney Afrika pazara giriş stratejilerinde, ülkede işsizlik oranının yüksek olmasına rağmen halen belli sektörlerde kalifiye işgücünün temininde sıkıntılar bulunduğu ve telekomünikasyon maliyetlerinin de gelişmiş ülkelere nazaran yüksek olduğu hususları göz önünde bulundurulmalı. Güney Afrika’yı bir Afrika ülkesi olarak değil, gelişmiş, tüketicinin korunduğu, mağazalar zincirinin çok güçlü ve kuralların katı olduğu bir ülke olarak değerlendirmekte fayda var.” GÜNEY AFRİKA’YA 50’NİN ÜZERİNDE TÜRK ŞİRKET, 60 MİLYON DOLAR YATIRIM YAPTI Türkiye - Güney Afrika İş Konseyi 24 Haziran 1998 tarihinde kurulduğunu söyleyen Taşkın, “İş Konseyi’nin Türkiye kanadında, Arçelik, Bekoteknik, Kombassan, Zorlu, Marshall Boya, Profilo ve Tat Konserve firmalarının da aralarında bulunduğu 24 firma yer alıyor. Güney Afrika’da yerleşik ve yatırım yapan veya orada şirket kuran 50’nin üzerinde Türk şirketi bulunuyor. Bunların 60 milyon dolar civarında yatırım yaptığı tahmin ediliyor. Türk firmaları tarafından gerçekleştirilen yatırımların başında elektrikli ev aletleri (25 milyon dolar), kömür (10 milyon dolar), tekstil (12 milyon dolar) sektörleri bulunuyor. Ayrıca başta Cape Town ve Johannesburg’da Türk yatırımcıların tekstil, halı, gıda ağırlıklı ithalat, toptan ve perakende satış yapan firmaları bulunmakta. Güney Afrikalı firmalar ile Türk firmalarının tekstil, maden ocağı satın alınıp işletilmesi, maden teknolojisi, mücevher, otomotiv yedek parçaları, gıda ve kimyasallar, inşaat konusunda işbirliği imkânları mevcut” diye konuşuyor. GAC ile ülkemizin 2000-2008 yılları arasındaki dış ticaretine bakıldığında, ticaret hacmimizin sürekli bir artış trendi içerisinde olduğu, ancak ticaret dengesinin söz konusu ülke lehine bir seyir izlediği görülmekte diyen Taşkın, sözlerini şöyle sürdürüyor: “2009 yılının ilk dört aylık döneminde ise Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyetine yönelik 450 milyon dolarlık dış ticaret fazlası vermiştir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nden ithalatımızın tamamına yakını altın, taşkömürü, otomo- tiv ürünleri, krom cevheri ve paslanmaz çelikten oluşmakta. Türkiye’nin Güney Afrika Cumhuriyeti’ne olan ihracatında ilk sıralarda yer alan ürünler ise, işlenmiş petrol ürünleri, binek otomobil, kâğıt ürünleri, traktörler ve kara taşıtları için aksam ve parçaları. Otomotiv sektöründe araç modeli farklılığının birbirini tamamlar nitelikte oluşu ve hükümetin otomotiv sanayi sektörüne uyguladığı teşvik politikaları sonucunda ithalatın artmasıyla birlikte hızlı bir değişime uğrayan Güney Afrika otomotiv ve otomotiv yedek parça sektörü, Türk otomotiv sanayi için önemli fırsatlar sunmakta” diye konuşuyor. GÜNEY AFRİKA KITANIN OTOMOTİV ÜRETİMİNİN YÜZDE 84’ÜNÜN GERÇEKLEŞTİRİYOR Güney Afrika Cumhuriyeti’nin otomotiv ve yedek parça üretim sektörünün tüm Afrika otomotiv üretiminin yüzde 84’ünü gerçekleştirdiğini belirten Taşkın, ülkenin otomotiv üretimi, araç satışı, ve araç parkı büyüklüğü bakımından dünyada ilk 18 arasında girdiğini, yıllık üretim kapasitesinin 455 bin ve yıllık satış ve servis cirosunun 12 milyar dolar olduğunu söyledi. 300 binin üzerinde istihdam sağlayan bu sektörün üretim sektörleri arasında en çok işçi istihdam eden sektörler arasında beşinci sırada yer aldığını açıklayan Taşkın, dünyanın en büyük 10 oto yedek parça imalatçısından 8’inin ve lastik imalatçısından 3’ünün Güney Afrika’da yatırımı bulunduğunu da sözlerine ekledi. Dünyanın otomotiv devlerinin Güney Afrika’yı yatırım üssü olarak seçtiğini söyleyen Taşkın, “BMW, DaimlerChrysler, Delta (GM), Fiat, Ford, Nissan, Toyota, Volkswagen, Iveco, MAN, Nissan-Diesel, Scania, Tyco ve Volvo’nun ülkede yatırımları var. Otomotiv sektörü ihracatını Almaya, İngiltere, Belçika, İspanya ve Zimbabwe’ye gerçekleştiriyor. İhraç ettiği ürünler arasında ise deri koltuk kılıfı, katalitik konventer, lastik, egzoz boruları, motor ve motor parçaları, cam, akü, filtre, fren parçaları, garaj ekipmanları geliyor” dedi. Güney Afrika Cumhuriyeti ile işbirliği yapılabilecek diğer alanlar ise inşaat, tekstil, elektrikli ev aletleri, eczacılık, makine, enerji üretimiyle ilgili ürün ve hizmetler, finans ve turizm olarak sıralayan Taşkın Ülkenin petrokimya sanayisinin de yabancı yatırım ve ortak teşebbüsler için birçok olanak sunduğunu söyledi. Güney Afrika’nın tekstil ve hazır giyim sektörüne baktığımızda ise bu malların Amerika Birleşik Devletlerine gümrüksüz ve kotasız ihraç edildiğini belirten Taşkın, tekstil sektöründe en büyük üretim payına sahip sektörünün iplik ve dokuma sektörü olduğunu belirterek, “Güney Afrika dünyanın 4. büyük yün üreticisidir. Yılda 50 bin ton yün üretilirken, iç talep yalnızca 8 bin ton. Güney Afrika tekstilinde ithalat ihracattan yüksek. Avrupa ülkelerinden de önemli bir miktar ihracatın olması Türkiye’nin ihracat sansının fazla olduğunu göstermekte” dedi. Ülkenin tarım ürünlerinin net ihracatçısı konunda bulunduğunu sözlerine ekleyen Taşkın bu ürünlerin işlenmesine yönelik firmaların yatırımlarını yapabileceğini kaydetti. Madencilik sektöründe ise kömürün öneminin büyük olduğunu ve dünya altın madenlerinin yüzde 40’ının ülkede olduğunu söyleyen Taşkın, demir çelik ürünlerinde ise dünyanın en büyük 20. çelik üreticisi olduğunu sözlerine ekledi. SEOKOLO, “AFRİKA’NIN EN BÜYÜK EKONOMİSİNE TÜRKLERİ YATIRIM DAVET EDİYORUZ” DEDİ İzmir Turizm Fuarı’nda EGİAD Yarın’ın sorularını cevaplayan Güney Afrika Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Tebogo Seokolo, Türk yatırımcıları Afrika kıtasının en büyük ekonomisine sahip olan Güney Afrika’ya ortak yatırıma davet etti. 1HGHQ*ÖQH\$IULND" · Büyüyen ekonomi; · Siyasi ve ekonomik reformlar; · İstikrarlı ve güçlü bir para; · Uluslararası pazarlara gümrük birliği, serbest ve tercihli ticaret imkanı; · Hızla büyüyen Afrika, Latin Amerika ve Hint Okyanusu pazarlarını deniz, kara ve demiryolu bağlantıları; · Dünya ticaretinde stratejik coğrafi bir konum; · Ucuz işgücü; · Önemli ticari ve mali hizmetler; · Kıymetli mineral maden ve hammadde rezervleri, · 46 milyon tüketicisi olan dinamik bir pazar; · İleri düzey finans, bankacılık ve ticaret ortamı; · Çok iyi liman olanakları; · Eşsiz bir turizm altyapısı. 'HVWHNOHQHQVHNWÐUOHU · Hazır giyim, Tekstil ve Ayakkabı · Metal, mineral ve madencilik · İşlenmiş gıda · Turizm · Otomotiv · Hava, demir ve denizyolu taşımacığı · El sanatları · Kimya ve biyoteknoloji · Bilgi ve iletişim teknolojileri (*L$'<$5,12&$.m GÜNEY AFRİKA İLE İLGİLİ GENEL GÖSTERGELER Devlet Başkanı: Jacob Zuma Resmi Adı: Güney Afrika Cumhuriyeti İdari Başkent: Pretoria Parlamento: Cape Town Yüzölçümü: 1 219 090 km² Nüfus: 47.8 milyon (2008 tahmini) 122 Para birimi: Rand (1 Rand: 100 cent) 1 ABD doları = 6.83 Rand 1 Euro = 8,98 Rand 1 Lira = 4.39 Rands Toplam GSMH: 1.939 milyar Rand (277 Milyar ABYD doları) *2008 yılı Ana İhracat kalemleri: Madenler, Kıymetli Madenler, Metal ve Metal Ürünleri: Gıda ürünleri, Otomotiv yan sanayi Önemli Şehirler: Johannesburg, Pretoria, Cape Town, Durban, Port Alizabeth, Eyaletler: Güney Afrika Cumhuriyeti, her birinin kendi meclisi, Başbakanı ve Bakanları olan dokuz eyaletten oluşur. Her eyalet meclisi, Parlamento’daki Senato’nun yerini alan Ulusal Eyaletler Konseyinde temsil edilir. Bunlar: Eastern Cape, Free State, Gauteng, Kwazulu-Natal, Mpumalanga, Northern Cape, Northern Province, North West Province ve Western Cape’dir. Resmi Diller: 9 Afrika dili, İngilizce ve Afrikaans olmak üzere toplam 11 dil. İklim: Yaz (Ekim-Mart) 15 C- 35 C Kış (Nisan – Eylül) 0 C – 20 C GSYİH’NİN SEKTÖREL DAĞILIMI: Tarım %3,4, Sanayi %31,3, Hizmetler %65,3 İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL DAĞILIMI: Tarım %9, Sanayi %26, Hizmetler %65 DOĞAL KAYNAKLAR: Altın, krom, antimon, kömür, demir cevheri, manganez, nikel, fosfat, kalay, uranyum, elmas, platin, bakır, vanadyum, tuz, doğalgaz BAŞLICA SANAYİ DALLARI: Madencilik (Dünyanın en büyük platin, altın ve krom üreticisi), otomobil montajı, metal işleme, makine, tekstil, demir ve çelik, kimyasallar, gübre, gıda, ticari gemi tamiri BAŞLICA TARIMSAL ÜRETİM: Mısır, buğday, şeker kamışı, meyve-sebze, et, yün, süt ürünleri BAŞLICA İHRAÇ MADDELERİ: Altın, elmas, platin, diğer metal ve mineraller, makine ve teçhizat BAŞLICA İTHAL MADDELERİ: Makine ve teçhizat, kimyasallar, petrol ürünleri, bilimsel gereçler, gıda İHRACATINDA BAŞLICA ÜLKELER: ABD % 11,9, Japonya % 11,1, Almanya % 8, İngiltere % 7,7, ÇHC % 6,6, Hollanda % 4,5 (2007) İTHALATINDA BAŞLICA ÜLKELER: Almanya % 10,9, ÇHC % 10, İspanya % 8,2, ABD % 7,2, Japonya % 6,1, İngiltere % 4,5 Suudi Arabistan % 4,2 (2007) Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika’nın en güney ucunda yer alan bir ülkedir. Güneybatısında Atlas Okyanusu, güneydoğusunda Hint Okyanusu vardır. Kuzeyde Namibya, Botswana ve Zimbabwe, kuzeybatısında Mozambik ve Svaziland vardır. Küçük bir krallık olan Lesotho ise Güney Afrika Cumhuriyeti toprakları içinde yer alır. Afrika kıtasının güney kesiminin hemen hemen yarısını kaplamaktadır. Güney Afrika’da yönetim başkenti Pretoria, yasama başkenti Cape Town, yargı başkenti Bloemfontein’dir. Genel olarak, tropikal-subtropikal karakterli ve ılıman bir iklim hüküm sürmektedir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin genel olarak doğu bölümleri dağlıktır. Güney kıyılarında tipik bitki örtüsü Akdeniz bitkileri, kuzeybatı şeridinde çöl ve çöl bitkileri, kuzeydoğu şeridinde yağmur mevsiminde yeşil muson ormanları, iç bölgelerde doğuda bozkırlar, batıda da yarı çorak yerler bulunur. Türkiye’nin Güney Afrika’ya olan politikasının pozitif yönde ilerlediğini söyleyen Seokolo, “Türkiye’nin uyguladığı Afrika politikasını Güney Afrika ve Türkiye’nin faydasına olacak şekilde geliştirmeliyiz. Şirketler arasında birebir iletişime geçilmeli. Türkiye ile eğitim ve ar-ge konusunda ‘Bussines to Bussines’ iletişime geçilerek eğitim ve teknik konularda iki ülke deneyimlerinden faydalanabiliriz” dedi. Güney Afrika’nın madencilik ve yeraltı zenginliklerini ihraç eden ve bitmiş mal ithal eden ülke olduğunu söyleyen Seokolo, “Güney Afrika olarak üretime yönelik katma değer üretecek yerli ve yabancı yatırımları teşvik ediyor. Türk yatırımcılar da Güney Afrika’da üretime yönelik sektörlerde yatırım yapabilirler. Türk firmaları ülkemizde üretime yönelik yatırım yaptığı takdirde Türkiye’nin uzak olduğu Afrika’nın diğer pazarlarına da açılma şansı var. Ülkemiz sahra altı Afrika ülkelerine deniz yolu ve tren yolu bağlantısı ile bağlı. Bunun yanında Türk yatırımcılar Afrika’nın diğer pazarları olan Latin Amerika, ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi pazarlara girmelerini kolaylaştıracak coğrafi konum, uygun altyapı, finansman ve teşvik yapısından yararlanabilirler” dedi. Güney Afrika hükümeti istihdam yaratıcı ve üretim ve ihracatı yönelik teşvik verdiği sektörler hakkında bilgi veren Seokolo, desteklenen başlıca sektörleri; imalat, katma değeri yüksek tarımsal projeler, gıda işleme, kimya ve biyoteknoloji, biyo-yakıtlar, turizm, kereste, kağıt kuyumculuk, metal ve metalürji olarak sıraladı. Türk firmalarının farklı coğrafyalardaki deneyimlerinden yararlanmak istediklerini söyleyen Seokolo, “Güney Afrika’nın da alternatif pazar arayışları içinde bulunuyor. Türkiye’nin Rusya ve Türk Cumhuriyetlerindeki deneyimleri var. Türklerin bu deneyimlerine büyük ilgi duyan Güney Afrika firmaları ile işbirliği gerçekleştirilebilir” dedi. Güney Afrika’nın otomotiv parça sanayisinin hızlı bir ilerleme gösterdiğini söyleyen Seokolo, “Türk otomotiv imalatçıları kendi eksikliklerini Güney Afrika’dan tamamlayabilirken, Güney Afrikalı otomotiv üreticilerinin ihtiyacı olan araçları ihraç ederek tamamlayıcı bir görev üstlenebilirler. Bir diğer işbirliği alanı da turizm. Türk turizm sektörü oldukça gelişmiştir. Güney Afrika da dünya turizminde önemli bir yer edinmiştir. Türkiye ve Güney Afrika, özellikle sezon farkından yararlanarak karşılıklı turizmi geliştirmek yönünde birbirini tamamlayabilir ve işbirliği imkanlarından yararlanabilir. Örneğin Güney Afrika Türkiye’deki 5 yıldızlı tatil köyleri gibi çok yönlü turizm yatırımları için çok cazip ve alt yapısı hazır bir ülkedir. Bu alanlardaki hazır projelerde Türk firmaların da görmek arzusundayız “ dedi. Diğer yatırım alanlarını da tekstil ve enerji sektörü olarak sıralayan Seokolo, hazır ve yeni yatırım alanlarında ortak yatırımları gerçekleştirmeyi ümit ettiklerini kaydetti. Dünya kupası ile tüm dünyanın tanıdığı Güney Afrika’nın turizm potansiyelini daha da yukarı taşımayı hedeflediklerini söyleyen Tebogo Seokolo, 2010 dünya kupası ile 309 bin turist ağırladığını dile getirdi. Seokolo, “Güney Afrika dünya kupası sürecinde 2 ayda 300 milyon dolarlık gelir elde etti. Bu ziyaretçilerin yüzde 59’u ilk defa Güney Afrika’yı ziyaret etmişler. Bu ziyaretçilerin yüzde 90’ı ise bir daha ülkeye gelmek istediklerini de belirtiyorlar. Ülkenin bu bilinirliğinin ardından tanıtım çalışmaları ile de ülkenin turizm potansiyelini geliştirmek istiyoruz” dedi. Türkiye’den yılda 10 milyon kişinin yurt dışına çıktığını ancak bunların arasından dünya kupası öncesinde 4 bin kişinin Güney Afrika’yı ziyaret ettiğini belirten Seokolo, Dünya Kupası sonrasında bu sayının 7 bine çıktığını belirtti. Ancak bu sayının yeterli olmadığını belirten Büyükelçi Seoko, bu sayının artması gerektiğini söyledi. Güney Afrika’nın resmi dilinin İngilizce olduğunu, lisan eğitimi için de Türkleri ülkeye gelmeye davet eden Seokolo, bu sayede İngiltere ve ABD ayarında dil eğitimi alırken farklı kültürleri de tanıma avantajına sahip olabileceklerini dile getirdi. Turizm dışında işadamları ve yabancı yatırımcıları da davet eden Seokolo, işadamlarının karşılıklı tecrübesi ile ticaret hacmini geliştirebileceklerini söyledi. Güney Afrika’nın kıtanın yüzde gayrisafi hâsılasının yüzde 25’ini ürettiğini söyleyen Seokolo, ülkede çok sayıda yabancı yatırımcının bulunduğunu söyledi. Yatırım yapılacak alanların madencilik, enerji ve tekstil olarak sıralayan Büyükelçi Seokolo, bu alandaki üretimin tüm Afrika kıtasına tren, demiryolu ve denizyolu ile ulaştırma avantajının da bulunduğunu sözlerine ekledi. (*L$'<$5,12&$.m 126 Son beş yıldır da İzmir Devlet Tiyatroları Müdürlüğü görevini sürdürüyorum.” ‘Tiyatrodan müdürlüğe geçmek nasıl oldu’ diye soruyoruz, Savaş bu süreci bizimle şöyle paylaşıyor: “Bizim müdürlüğümüz sizin bildiğiniz müdürlükten değil. Sanıyorum biz diğer müdürlere göre daha özgürüz. Çünkü işimiz sanat, herhangi bir resmi dairedeki gibi müdürlük bizde zaten olmuyor. O işler için idari binamızda personellerimiz var. Bizim unvanımızın karşılığı sanat yönetmenliği aslında.” “TİYATRO FARKINDALIK YARATIR” Tiyatronun farkındalık yaratmak, unutturmamak ve göstermek gibi görevlerinin altını çizen Savaş, “Tiyatroyla bir mesaj verilebiliyor mu verilemiyor mu o konuda çok emin değilim. Biz, oyunları oynuyoruz, orada herhangi bir dayatmamız yok. Seyirci onun içinden kendisinden neyi yakın bulursa, ne almak istiyorsa onu alır. Öbür türlüsü sanıyorum biraz sevimsiz olur. Öğretmencilik oynamıyoruz. Bir mesaj verelim diye uğraşmıyoruz. Ama bir şeyleri göstermek ve farkındalık yaratmak, unutturmamak, göstermek hatırlatmak bizim görevimiz. Ancak, ‘Böyle yapacaksın, doğrusu budur” demek gibi bir kaygımız yok. Bunu yapamayız, benim doğrum, öbürünün yanlışıdır. Tiyatro sadece gösterir” diye konuşuyor. İzmirli seyircinin tiyatroya ilgisinin çok iyi olduğunu vurgulayan Savaş, şöyle devam ediyor: “Devlet tiyatrolarının kemikleşmiş bir seyircisi var. Fakat İzmir’de zamanla şöyle bir şey oluşmaya başladı. Özel tiyatro seyircisi ile devlet tiyatrosu seyircisi birbirinden ayrılmaya başladı. Bir kesim var ki medyatik olana daha meraklı, özel tiyatrolar içinde çok değerli oyunları sahneye koyanları bir kenara koyuyorum ama onun dışında sadece pop-corn, eğlencelik, oynayıp giden gruplar da var ve seyirci bunlara çok ilgi duyuyor. Devlet tiyatrolarının kar amacı yok, bunu bir kültür hizmeti olarak yapıyor. Dolayısıyla bilet fiyatları da ona göre düşük. Seyircide de şöyle bir düşünce oluşuyor. ‘Matah bir şey olsaydı pahalı olurdu.’ Ama tabi ki öyle değil. Devlet tiyatrosu sanatçılarının hepsi de seçilmiş, bir sürü sınavlardan geçtikten sonra o kadrolara ulaşmış insanlardır. Bizim oyuncularımız birçok dizide oynuyor. Seyirci tesadüfen dizide oynayan oyuncuyu sahnede görürse, o oyuna ilgisi artıyor. Devlet tiyatrolarının reklâm bütçeleri çok kısıtlı. O yüzden yeni gelen oyunlarımızı yeterince tanıtamıyoruz. Bu anlamda sponsorlara ihtiyacımız var.” İzleyicilerden çoğunlukla ‘Yer bulamadım’ şikâyetlerinin geldiğini ve bundan tiyatro müdürü olarak koltuklarının kabardığını ifade eden Savaş, Tiyatro sahnelerinde çok ilginç olaylar yaşadıklarına değinen Savaş, en çok da yakınlarını kaybettiklerinde sahneye çıkmanın zor olduğunu söyleyerek, “Annemi, babamı, ablamı kaybettim. Üçünü de kaybettiğim gece sahneye çıkmıştım. Nihayetinde oyuncuyuz tabii ki, perde kapanmayacak diyoruz ama biz de insanız tabii” dedi ve başından geçen bir olayı bizlerle paylaştı: “Yıllar önce Sultanhisar Açık Hava Tiyatrosu’nda oyun oymaya gittik. Açıkhava seyircisi çok enteresan tabi, ellerinde çekirdekler, köfteler, herkes birbirine bağırıyor. İnanılmaz bir uğultu ve gürültü var. Bir an olaya yabancılaştım, ‘Ne yapıyoruz biz ya dedim’. Sinirim bozuldu, kahkahalarla gülmeye başladım. Gireceğim sahnede de ağlamam lazım. Ben gülünce annemi oynayan oyuncu arkadaşım da gülmeye başladı. Babamı oynayan sanatçı ağabeyimiz de çocuklar yapmayın, gülmeyin ayıp oluyor diye bize sesleniyor. Mikrofondan olduğu gibi seyirciye. Seyirci de başladı sonra gülmeye. Böyle enteresan şeyler yaşanıyor.” İzmir’de şehir tiyatrosunun mutlaka kurulması gerektiğini belirten Savaş, “Bir çok yerde şehir tiyatrosu varken, Türkiye’nin en demokratik kenti, batıya açılan penceresi, ‘sanat ve kültürün beşiği’ diye nitelendirdiğimiz İzmir’de Şehir Tiyatrosu yok. Gereği neyse yapılmalı. Bunun için İzmirliler bastırmalı. Biz, her platformda söylüyoruz. ‘Benim tiyatrom var oynuyorum, bana rakip tiyatro niye gelsin’ diyebilirim normalde. Ama gerekli olduğuna inandığım için her fırsatta dile getiriyorum. Burada bir tiyatro okulu var. Her sene bir sürü genç insan mezun oluyor. Benim İzmirli seyirciden beklediğim bir tek şey var; tiyatrolarına sahip çıkmaları. Kendi sanatçısına, kendi kurumlarına, kendi tiyatrolarına. Sadece kendi kurumumuzu söylemiyorum, İzmir’de kurulan, ayakta kalmaya çalışan özel tiyatrolara da sahip çıkmamız gerekiyor. Hem Devlet Tiyatrosunu takip etsinler hem de şehir tiyatrosu için birazcık baskı yapılmalı” diye konuşuyor. .¶/7¶56$1$7 MUTLAKA ŞEHİR TİYATROSU KURULMALI 127 “Bu çok güzel bir şey. Şikâyette olsa en güzel şikâyet. Genelde komediler tercih ediliyor ve yer bulmak çok zor oluyor. Maalesef salonlarımızda 200 koltuk var, dolayısıyla çabuk tükeniyor. Bize ‘Karaborsa, el altından mı satıyorsunuz biletleri’ dedikleri bile oluyor. Biz el altından nasıl satalım? Biletlerin çoğu internetten satılıyor. Çocuk oyunlarına da çok fazla ilgi var. Küçük izleyenlerimize bu sezon üç çocuk oyununun daha geldiği müjdesini verebiliriz” diyor. “BÜYÜK BİR SAHNEYE İHTİYACIMIZ VAR” İzmir Devlet Tiyatrosu’nun büyük bir sahneye ihtiyacı olduğunu dile getiren Savaş, “Bize diyorlar ki ‘Niye Shakspeare, Moliere’den oynamıyorsunuz?’ Çünkü sahnelerimiz uygun değil. Hangi sahnede, nasıl yapacağız. Çok büyük, iddialı projelere şu an sahne yetersizliğinden yanaşamıyoruz. Yoksa gönlümüzde bir sürü seçilmiş eser var” diyerek, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Biz büyük salondan öte, büyük sahne istiyoruz. Öyle bin-iki bin kişilik salon istemiyoruz. Zaten o kadar kalabalık seyirci değildir ideal olanı. Sahneden o seyirciye ulaşabilmek, o sıcaklığı yaşatabilmek için çok büyük salonlar ideal değildir. Sahnedir önemli olan. Sahnenin, seyirci koltuklarının tarafına göre daha büyük olması gerekir. En fazla 500 kişilik salon yeterlidir. Hakikaten öbür türlüsü çok sıcak olmuyor. Konak Sahnesi İzmir’in prestij binalarından biri. Dışarıdan gelen birilerine de göğsünüzü gere gere gezdirebileceğiz bir yer. Ama ne yazık ki sahnesi çok küçük, 5 kişilik. Büyük prodüksiyonlar için, büyük sahnelere ihtiyacımız var. Sabancı Kültür Merkezi var ama çok rahat, her zaman ha deyince kullanabileceğimiz salon değil. Bize ait büyük bir sahneye ve salona ihtiyacımız var.” “İDT OLARAK YOLLARDAYIZ” İzmir Devlet Tiyatrosu(İDT)’nun en çok turne yapan tiyatrolardan olduğunu da ifade eden Savaş, “Geçen hafta Çorum’dan turneden döndüm. Çıkardığı oyun sayısı, yaptığı turne sayısına bakarsak İzmir, Türkiye genelinde üçüncü büyük tiyatro. Her hafta bir oyunumuz mutlaka turnede oluyor. Geçenlerde şöyle bir olay yaşandı. Bir oyunumuz Ankara’da festivaldeydi, bir oyunumuz Zonguldak’taydı, bir oyunumuz da Samsun ve Çorum’da turnedeydi. Yani üç oyun turnedeydi, burada da dört oyun oynanıyordu. Sadece teknik eleman konusunda sıkıntımız var. O konuda biraz daha sayımız artarsa çok daha fazla oyun sahneleyebiliriz. Oyuncu sayısıyla ya da sahne sayısıyla bitmiyor iş. Birbirini tamamlayan şeyler var, hepsinin olması gerekiyor ki, daha nitelikli, daha sayısal anlamda da çok oyun sahneleyebilelim” diyor. “KARŞIYAKA RAGIP HAYKIR SAHNESİ’NDE DE TADİLAT YAPACAĞIZ” Konak sahnesinin yenilenmesi çalışmalarından bahseden Savaş, “Evim olsa bu kadar ilgilenmezdim” diyor ve şunları anlatıyor: “Restorasyon çalışmaları bir yıl sürdü. 1926–1927 yılında Türk Ocağı olarak yapılmış burası. Bir süre sonra Halkevi olmuş. 1957’de İzmir Devlet Tiyatrosu’na veriliyor. İzmir’de o zaman yerleşik kadro olmadığı için, turneye gelen gruplar oynayıp gidiyormuş. 1971’de yerleşik kadro kurulmuş. O yıldan bugüne kadar da bu binada seyircisiyle buluşuyor.” Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi’nde de tadilat yapacaklarının müjdesini veren Savaş, İzmir’deki sahneler hakkında şu bilgileri veriyor: “Ragıp Haykır Sahnesi, 1985’te açıldı. Daha önce sinema salonuydu. Eskiden binası bizim olmadığı için çok fazla tadilat yapamamıştık. Artık binası bize ait olduğu için uygun olursa sezon sonunda Karşıyaka Tiyatrosu’na da tadilat yapacağız. İstediğimiz gibi, tam anlamıyla bugüne yakışacak bir tiyatro salonu yapacağız. Eskiden oranın balkonu kapatıldı ve 60 kişilik oda tiyatrosu yapıldı. Karşıyaka’da iki salon var. (*L$'<$5,12&$.m 128 Piyasadan alaylı yetiştiğiniz zaman hareket alanınız çok kısıtlı olur. Tıkanırsınız bir yerde, tekniğiniz zayıf kalır. Oyuncunun donanımlı olması gerekir. Ses, dans, bir metni inceleyebilmek, karakter analizi yapmak gibi bunların hepsi okulda öğrenilen şeyler. Konak Sahnesi onarılırken, merkezde bir salon ihtiyacı doğdu. Araştırırken, bir sohbet esnasında, İlk Halk Kütüphanesi’nin sahnesini kullanma fikri doğdu. Genel müdürlüklerimiz karşılıklı protokol yaptı, orayı da aldık. Elden geçirdik, ‘Melek Ökte Sahnesi’ açıldı. Melek Ökte, İzmir Devlet Tiyatroları’nın ilk kadın müdürü. Şu anda dört sahnemiz var. Yanı sıra belediyelerin de desteğiyle Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi, Sabancı Kültür Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi’nde oyunlar oynuyoruz.” “OYUNCU OLMAK İSTEYEN, ÖNCE EĞİTİMİNİ ALSIN” Birçok gencin oyuncu olmak istediği günümüzde, isteyen herkesin oyuncu olabileceğini ama eğitimini almak şartıyla diyen Savaş, gençlere şu tavsiyelerde bulunuyor: “Oyuncu olmak hiç kimsenin tekelinde değil. Mankenden de oyuncu olur, şarkıcıdan da. Ama gereken eğitimini almak kaydıyla. Piyasadan alaylı yetiştiğiniz zaman hareket alanınız çok kısıtlı olur. Tıkanırsınız bir yerde, tekniğiniz zayıf kalır. Oyuncunun donanımlı olması gerekir. Ses, dans, bir metni inceleyebilmek, karakter analizi yapmak gibi bunların hepsi okulda öğrenilen şeyler. Doğal yeteneği vardır çıkar oynar, bir yerden sonra, hep aynı şeyi yapmaya başlarsınız. Döner dolaşır aynı rolleri oynarsınız. Bu tür arkadaşların içinde ne olduğunu bilen insanlar da var, kendini bilmeyen insanlar da. Hem bu konuda eğitimi, alt yapısı yok hem de sürekli devlet tiyatrosuna bir çamur atma durumu söz konusu. Devlet tiyatrosunun bir kaygısı vardır. Bunlar; Türkçemizin doğru kullanılması, Türk dilini korumak ve yaygınlaştırmak, kendi yazarlarına sahip çıkmak, dünya edebiyatından haberdar etmek. Bunlar kötü bir şey değil ki, bunun nesi kötüleniyor. Ulaşamıyorsak, kötülemeyeceğiz. Biz, size karışmıyoruz. O zaman siz de bize karışmayın. Haksız, dayanaksız eleştiriler hoş değil.” (*L$'<$5,12&$.m 130 ñíVDðOÜðÜYH JÖYHQOLðLLOHilgili yeni standartlar *HUHNñí<DVDVÜYHJHUHNVH%RUÁODU<DVDVÜLOHLí\HULQGHPH\GDQDJHOHQLíND]DVÜYH PHVOHNKDVWDOÜðÜ\ÐQÖQGHQLíYHUHQOHULQVRUXPOXOXðXGÖ]HQOHQPLíROPDNODELUOLNWH ÁÜNDUÜODQ\ÐQHWPHOLNOHUOHEXNDQXQODUGD\HUYHULOHQVRUXPOXOXðXQD\UÜQWÜODUÜíH NLOOHQGLULOPHNWHGLU<DNÜQ]DPDQGDVD\ÜOÜñí<DVDVÜnQÜQñí6DðOÜðÜYH*ÖYHQOLðL +L]PHWOHULEDíOÜðÜQÜWDíÜ\DQPDGGHVLQHGD\DQÜODUDN¡DOÜíPDYH6RV\DO*ÖYHQOLN %DNDQOÜðÜWDUDIÜQGDQKD]ÜUODQDQÖÁ\HQL\ÐQHWPHOLNWDULKOLVD \ÜOÜ5HVPL*D]HWHnGH\D\ÜQODQDUDN\ÖUÖUOÖðHJLUGLoñí6DðOÜðÜYH*ÖYHQOLðL+L]PHW OHULpoñí*ÖYHQOLðL8]PDQODUÜQÜQ*ÐUHY<HWNL6RUXPOXOXNODUÜYH(ðLWLPOHUL+DN NÜQGDpYHoñí\HUL+HNLPOHULQLQ*ÐUHY<HWNL6RUXPOXOXNYH(ðLWLPOHUL+DNNÜQGDp GÖ]HQOHQHQ\ÐQHWPHOLNOHUOHLOJLOLRODUDN¡DOÜíPDYH6RV\DO*ÖYHQOLN%DNDQOÜðÜnQGD 0ÖVWHíDU<DUGÜPFÜVÜRODUDNJÐUHY\DSDQ6D\ÜQ'U6ÜGGÜN7RSDORðOXnQGDQDOGÜðÜPÜ] ELOJLOHULDíDðÜGDVL]OHUOHSD\ODíÜ\RUX] Dr. Sıddık Topaloğlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Müsteşar Yardımcısı Sayın Topaloğlu, 27 Kasımda Bakanlığınızca hazırlanan ve Resmi Gazete’de yayımlanan 3 yeni yönetmeliğe neden gerek duyuldu? 4857 sayılı İş Kanunu 2003 yılında yürürlüğe girdikten sonra önemli bir kısmı Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumlu 30’u aşkın yönetmelik yayımlanmıştır. Bunlardan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimlerini ilgilendiren yönetmelikler hariç diğerleri halen yürürlüktedir. İş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinin (işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları) eğitimi ve bunların çalışma usullerine ilişkin yönetmelikler ise Danıştay tarafından iptal edilince yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. İlk olarak 2004 yılında verilen yürütmeyi durdurma ve 2006 yılında verilen iptal kararları ile iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri açısından bir boşluk oluşmuştu. Yargının verdiği kararın ardından yasa koyucu 5763 sayılı istihdam paketi adlı düzenleme ile 4857 sayılı Kanunun 81. maddesinde değişiklik yaptı. Bu değişikliği takiben 15 Ağustos 2009’da bir yönetmelik yayınlandı. Ancak bu Yönetmeliğin de Danıştay tarafından Nisan 2010’da yürütmesi durduruldu. Dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri, büyük önem taşımasına rağmen 2004–2010 yıllarını kapsayan dönemde işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlarının hem eğitimleri hem de bunların çalışmasıyla ilgili uzun süren bir boşluk söz konusu oldu. Nihayet, Danıştay’ın verdiği iptal kararları da göz ününe alınarak 6009 sayılı Torba Kanun olarak bilinen pakette hem 4857 sayılı İş Kanunu, hem de 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişikliğe gidildi. Çünkü iptal kararlarında eksik bir düzenlemenin olduğuna vurgu yapılmaktaydı. Bu nedenle yeni bir yasal düzenlemenin yapılması zorunluluğu ortaya çıktı. Bu yönetmelikler ne gibi yenilikler getiriyor? Yayımlanan yönetmeliklerde temel dayanağımız, 89/391/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifi ile kendi iç hukukumuz olan 4857 ve 3146 sayılı kanunlardır. Söz konusu direktifin “Koruyucu ve Önleyici Hizmetler” başlıklı 7. maddesi bu alanla ilgili çerçeveyi vermektedir. Direktifin ilgili maddesinde; işverenin bir veya daha fazla çalışanı, mesleki risklerden korunma ve önleme konusunda çalışmalar yapmak üzere tayin etmesi, işyerinde yetkin personel sayısının yetersiz olması durumunda koruyucu ve önleyici tedbirler alınamıyor ise dışarıdan hizmet veya personel alabileceği, dışarıdan alınan hizmetler veya görevlendirilen kişilerin kişisel ve profesyonel olarak gerekli yeterliğe sahip olmaları gerektiği ile ilgili hükümler yer almaktadır. Dışardan alınan hizmetler ve görevlendirilecek personelin yetkinliğinin ne olacağı ile ilgili detaylar ise ülkelerin kendi iç uygulamalarına bırakılmıştır. Sonuç olarak, 2003 yılından bu yana temel yaklaşımımızda önemli bir değişiklik olmadı. Son oluşturulan sistemde; kayıt altına alınma, izlenme ve sorumluklarını yerine getirmeyenler için ihtar ve belge askıya alma ve belge iptali gibi düzenlemelere de yer verilmiştir. İşverene yeni sorumluluklar yüklendi mi? İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülük ve sorumlulukların dışında olağanüstü bir şey yok aslında ancak, hem işverenlerimize hem de iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerinden beklentilerimizi daha bir sistematik hale getirmiş olduk. Şöyle ki; her işveren eğer 50 ve üzerinde işçi çalıştırıyorsa işyerinde bir iş sağlığı ve güvenliği birimi kurmak zorundadır. Yeni düzenlemede bu birimin hangi standartlarda olacağına ilişkin hususlar yer almaktadır. İşverenler işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının istihdamında hangi yolu izleyecekler? İşverenlerin Kanundan kaynaklanan sorumlulukları belli. Eğer bir işletmede 50 ve üzeri çalışan var ise burada bir işyeri hekiminin görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu hekimin hangi özellikte olacağı yönetmelikte belirlenmiş durumda. Çalışma süresi olarak da minimum saatler belli, eğer işveren istiyorsa bu sürenin üzerin- de de çalıştırabilir. Bakanlık olarak aslında arzumuz da bu. Eğer işletme, sanayiden sayılan bir işyeri ise o zaman bir de iş güvenliği uzmanı görevlendirmesi gerekiyor. Burada ince ayrıntı, hizmetin kendi bünyesinde mi yoksa dışarıdan hizmet alma şeklinde mi olması. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de işverenlerimize bu konuda tercih hakkı vermiş bulunuyoruz. İşveren bu tür hizmetleri isterse kendi bünyesinde kurduğu İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi (İSGB) aracılığı ile isterse yine Bakanlığımızca yetkilendirilmiş ve işletme dışında kurulmuş Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB) aracılığı ile alabileceklerdir. Her iki durumda da sağlık ve güvenlik hizmeti işçilerimize belirlenen standartlarda sunulacaktır. Yine her iki müessesenin de denetim ve kontrolleri Bakanlığımız yetkisindedir. Buradaki tercih tamamen işverene aittir. Çünkü asıl olan hizmetin nicelik ve nitelik olarak yeterli seviyede verilmesidir. Temel amacımızın iş kazası meslek hastalıklarını en aza indirilmesi olduğunu dikkate alırsak, (*L$'<$5,12&$.m 132 hizmet kalitesinin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Yeni yönetmelik ile bir de diğer sağlık personeli kavramı geldi. Bu konuda da bilgi verir misiniz? Öncelikle diğer sağlık personeli ile ne kastettiğimizi açıklamak gerekir. Bunlar; hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni veya çevre sağlığı teknisyenidir. İşyeri hekimlerimiz eğer 500 çalışanın altında bir işletmede görev yapıyorsa genellikle kısmi süreli çalışma şeklinde görev yapmaktadır. Diğer zamanlarda ise bir sağlık personelinin sürekli bulunması o işyeri için özellikle ilk yardım ve acil müdahale için önem taşımaktadır. Ancak, diğer sağlık personelinin istihdam zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü 4857 sayılı Kanunun 81.maddesi sadece işyeri hekimini ve sanayiden sayılıyorsa bir de iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesini şart koşuyor. Bunların dışında eğer gerek duyuyorsa yukarıda saydığımız sağlık personellerinden birisini istihdam edebilir, bu durum tamamen işverenlerimizin takdirinde. Burada bir ayrıntı söz konusudur. Eğer bir işverenimiz yetkilendirilmiş OSGB olarak hizmet sunmak istiyorsa o zaman şartlar değişiyor. Kuruluş aşamasında bir sağlık personelinin istihdamı zorunlu oluyor. Özetle, işverenler kendi İSGB’de sağlık personelini isterlerse çalıştırabileceklerdir, yasal bir zorunluluk yoktur. Yönetmeliği incelediğimizde İş Güvenliği Uzmanlarının bazı durumlarda işverenleri tedbir almadığı gerekçesiyle Bakanlığa rapor edeceği yazılmaktadır. Bu durum çalışma barışını bozmaz mı sizce? Hayır bozmaz. Tam tersine iş kazalarını azaltmak için aldığımız bir tedbirdir bu. Ama bunun sınırları belli, nasıl ve hangi durumlarda devreye gireceği çok net. Burada bir suiistimal söz konusu olduğunda ciddi yaptırımlar getiriyoruz. Şöyle ki; İş Güvenliği Uzmanı dediğimiz kişinin yetkin olduğunu kabul ediyoruz. Bu kişi de, ya işverenin kurduğu İSGB’de o işverenin işçisi konumunda, ya da yetkili bir OSGB’nin elemanı olarak çalışmak durumundadır. İş Güvenliği Uzmanlarının Yönetmeliği’nde 8. maddeye baktığımızda iş güvenliği uzmanının yetkileri bulunmaktadır. Eğer, işyeri bina ve eklentilerinde, çalışma metot ve şekillerinde veya iş ekipmanında çalışanlar açısından yakın ve hayati tehlike oluşturan bir hususu tespit etmişse işverene Öncelikle diğer sağlık personeli ile ne kastettiğimizi açıklamak gerekir. Bunlar; hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni veya çevre sağlığı teknisyenidir. İşyeri hekimlerimiz eğer 500 çalışanın altında bir işletmede görev yapıyorsa genellikle kısmi süreli çalışma şeklinde görev yapmaktadır. bildirecek, gerekli tedbirler işveren tarafından alınmadığı takdirde durumu, Bakanlığa rapor edecektir. Ayrıca, işyerinde belirlediği yakın ve hayati tehlike oluşturan bir hususun acil müdahale gerektirmesi halinde işveren veya işveren vekilinin onayını almak kaydıyla geçici olarak işi durdurabilecektir. Buradaki en önemli ayrıntı, o işyerinde gerçekten hayati bir tehlike söz konusu ise işin durdurulmasını talep edecek ve nihai kararı işveren verecektir. Yoksa bir iş güvenliği uzmanı kendi başına işi durdurma yetkisine sahip olamayacaktır. Eğer iş güvenliği uzmanı bütün görevlerini yaptı ama işveren bunlara itibar etmediyse, işte o zaman Bakanlığa bildirim işi devreye girecektir. Çünkü biz bu yeni düzenlemeyle aynı zamanda belgelendirilmiş profesyonellerin de görevlerini hakkıyla yapmasını bekliyoruz, aksi takdirde onlara da yaptırım getiriyoruz. Böylece iki taraflı kontrol sistemiyle işçilerimizin kaza geçirmelerini önlemeyi hedeflemekteyiz. (*L$'<$5,12&$.m 134 KULA .ÖOOHULQGHQGRðDQ\DQÜNEHOGHe ñOÁHQLQNXUXOXíXHVNL.XOD HYOHULQGHNL PHUPHUNDEDUWPDODUÜQGD EXOXQDQNLWDEH\HJÐUH 0LODWWDQÐQFH\ÜOODUÜQD GD\DQPDNWDGÜU Yazı: ZEYNEL AYDIN Gezgin Fotoğrafçı Fotoğraflar: Seçkin YENİCİ *(=(/ñ0*°5(/ñ0 135 KULA adını duyduğum zaman aklıma hemen, Türkiye’nin en genç yanardağlarının bulunduğu ve 2.000 yıl önce Katakekaumene (yanık yöre) adı konulan, yaıldığı günden bu yana ayakta kalmayı başarmış tarihi evleri, şifalı su ve kaplıcaları, Anadolu coğrafyasının ünlü halk ozanı Yunus Emre’nin hocası Tabduk ve Yunus Emre’nin kendi türbeleriyle, yeni oluşum halindeki peri bacalarıyla ünlü Manisa İline bağlı şirin bir ilçe gelir aklıma. İlçenin kuruluşu eski Kula evlerindeki mermer kabartmalarında bulunan kitabeye göre Milattan önce 56. yıllarına dayanmaktadır. Yolunuz eğer İzmir’den Uşak Afyon karayoluna doğru düşerse bu tarihi şirin ilçenin tam ortasından geçersiniz. İşiniz ne kadar acele olursa olsun, karayolundan ilçenin dar sokaklı mahalle aralarına girip, her köşe başında farklı yönlerini duyumsayacağınız tarih ve kültür kokusunu iliklerinize kadar solumadan, binlerce yılın ayak izlerini görmeden yola devam etmeyin derim. İzmir-Ankara karayolu üzerinde İzmir’e 143 km uzaklıkta Kavacık kaşı denilen tepeye geldiğinizde Divlit yanardağının eteğinde uykuya yatmış, kara taşlarla iç içe, koyun koyuna uzanan kırmızı kiremitli tarihi evler ve gökyüzüne birer mızrak gibi uzanan minareleriyle Kula’nın sizleri selamladığını görürsünüz... Biraz sonra Kula’yı bir uçtan bir uça geçen karayolunun solundan Kula’ya girdiğinizde ise artık Katakekaumene’de tarihle iç içe yaşayan Süleyman Şah’ın, Yunus Emre’nin ve onun çok sevdiği hocası Tabduk Emre’nin diyarındasınız demektir. Bir dönem Germiyan Oğullarına başkentlik eden, coğrafik yapısı bakımından ve tarihi ahşap evleriyle, taş döşeli arnavut kaldırımlı daracık sokaklarıyla, çukur çeşmeleriyle yalnız Türkiye’nin değil belki de dünyada eşi benzeri olmayan nadide bir ilçede olduğunuzu anlamanız çok da zor olmayacak. Bugünün Kula’sı hala eski kimliğini sırtında taşıyan, geçmişine sıkı, sıkı bağlı tarihi, turistik kimliliğiyle başlı başına bir açık hava müzesi durumundadır. İzmir’den Ankara’ya doğru yola çıktığınızda antik Sardes kentini ve Salihli’yi arkanızda bıraktıktan sonra gök yine bildiğiniz mavidir, ama toprak siyah, boz, kül rengi ve kirli kahverengidir.Yöre sanki yakın bir zamanda yangından çıkmış gibidir. Etkileyici bir vahşi doğa parkında geziniyormuş gibi karşınıza çıkacak yüzey biçimleri yer, yer ürperti verir insana.Üzerlerinde tek tük ağaççıklar ve çalılıkların boy attığı irili ufaklı konik tepeler, siyahi renkte geniş çukurlar, erozyonun oluşturduğu sel yatakları, gerçek üstü heykelleri andıran garip biçimler ve yeni oluşmaya başlayan derin vadiler ve peri bacası gibi toprak parçaları, cüruf yığınları, katılaşmış izlenimi veren lav akıntıları… İşte size insanların verimsiz ve çirkin toprak parçası diye baktığı aslında Türkiye’nin en önemli “jeolojik miras”larından birisi; oranın adı Kula… Kula adının nereden geldiği konusunda iki çeşit rivayet vardır. Birincisi Kule isminden geldiği söylenir ki; Sart (SARDES) kralı GİGES’in hasta olan kızının hava değişimi için burada bir kule inşa ettirdiğidir. İkincisi ise, Lidyalılar dönemindeki eski bir yerleşim yeri olarak kurulan KLANODA isminden adını aldığıdır. Ayrıca şimdi ki adı Gökçeören olan belde de MEUNYA isimli Lidya şehri, Gölde köyünde KİYOLDİZ şehri, Encekler köyünde SAİTE şehri, Davala köyünde NUMALYA isimli tarihi çok eskilere dayanan şehir kalıntıları bulunmaktadır. Kula yakınlarındaki yanardağ eteklerinde lav kalıntıları arasında bulunan 2000 yıllık eski insan ayak izleri heyecan verici kalıntılar olarak günümüze ulaşan önemli tarihi eserlerdir. 1299 yıllarında Kula, Kütahya’da bulunan Germiyan Beyliğine bağlı bir tımar idi. Tarihi kayıtlara göre Germiyanoğlu Yakup Bey ve Germiyan komutanlarından Umur Bey’le (Umur bin Savcı) Kula ve çevresini ele geçirdikleri tarihlerde Umur Bey’in vefatından önce cenazesinin şimdi ki UMUR BABA denilen ve Kula’nın en yüksek tepesine defnedilmesini vasiyet etmiştir. (Bu mezar halen Kula ve çevre köy halkı tarafından ziyaret edilmektedir) 1305 yılından sonra ölen Yakup Bey’den sonra Germiyan uç beylerinden Mehmet Bey, Katalan kuvvetleri elinde bulunan Kula ve çevresini tekrar ele geçirmiştir.Mehmet Bey’in 1363 yılında ölümü ile Süleyman Şah beyliğin idaresini eline almıştır. Mehmet Göl’ün Birgi Tarihi isimli kitabında Mehmet Bey’in Aydın Bey’in oğlu olup vefatından sonra Hızır Bey, Umur Bey, Süleyman Şah, İbrahim Bahadır Bey, İsa Bey adlarında beş oğlu olduğunu, 1334 yılında vefatında, idaresi altındaki yerlerin oğulları arasında paylaştırdığı kaydedilmektedir. Ünlü Coğrafyacı Strabon burasını Zeus tarafından yenilgiye uğratılan “Typhon ‘un acı çektiği yer” olarak kabul ettiğini yazar. Bu yanmış topraklar üzerinde 1.1 milyon yıl önce başlayan volkanik faaliyetlerin 2–3 bin yıl öncesine kadar sürdüğü 68 adet büyüklü küçüklü volkan konilerine sahip yanık yöre Katakaumene, Ege bölgesinin doğudan batıya uzanan en büyük tektonik çukurlarından “Gediz Oluğu” üzerinde yer alan bölgesidir. Kula volkanları insansız ve zamansız çağlara, yer kürenin ve Anadolu’nun oluşum günlerine açılan bir kapısı. Kula ve civarı yani Katakaumene yanık yöre dünyanın doğal ve kültürel mirasına armağan edebileceğimiz eşsiz bir mücevher. Ne Yenir? Kula yöresel mutfağı ziyaretçilerine çok farklı tatlarda yiyecekler sunuyor… Ama en çok tercih edilenleri Tahinli Pide… Yapmadan Ayrılma! Kula evlerini görmeden, Kula semt pazarından alışveriş yapmadan, Kula battaniyesi satın almadan, Türkiye’nin en genç yanardağlarını görmeden bir de Yunus Emre’nin Hocası Tapduk Emre dergahının bulunduğu, halkının yarısından fazlasının isminin YUNUS olduğu EMRE köyünü ziyaret etmeden ayrılmayın... (*L$'<$5,12&$.m 138 7ÖUNL\H%X]+RNH\L )HGHUDV\RQXWHVLVLQ DÁÜOPDVÜ\ODELUOLNWHEX]KRNH\L KDNHPLROPDNLVWH\HQ \DíÖVWÖñ]PLUOLOHULÁLQNXUV GÖ]HQOHGL %X] ÖVWÖQGH oWHUp GÐNWÖOHU İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Bornova’daki Aşık Veysel Rekreasyon Alanı içinde hizmete açtığı Olimpik Buz Sporları Salonu, buz hokeyi lig maçlarına, turnuvalara ve uluslararası şampiyonalara ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, maçları yönetecek hakem alt yapısı da oluşturulmaya başlandı. Türkiye Buz Hokeyi Federasyonu, tesisin açılmasıyla birlikte buz hokeyi hakemi olmak isteyen 18 yaş üstü İzmirliler için kurs düzenledi. 2 günlük kurslara katılanlar hem teorik hem de uygulamalı olarak eğitim gördü. Buz içinde 7ÖUN HQ PRG L \ H n Q L Q ODUÜ VDOR HUQ EX] VSRU EX] KRN QXQD VDKLS ñ] DOW \DS H\L OLJ PDÁODUÜ PLUnGH ÜV GD EDíOD ÜQÜ ROXíWXUXOP LÁLQ KDNHP D ÁDOÜíP GÜ %X] YH KDNH D V P ROPD SRUODUÜQD LOJL ODUÜ GX\DQ N LVWH\H %X] +R QOHU NH\ ]HQOHGLð L )HGHUDV\RQX 7ÖUNL\H L NX nQX ELOPHNLÁ UVODUGD EDíDUÜO Q GÖ Ü LQPÖFD GHOHHWW ROD L ve dışında görev alabilmek için çaba sarfeden 24 kişilik grup üyelerinin buzda kayma kabiliyetleri ölçüldü, kitaplar verildi, yazılı sınav yapıldı. Türkiye Buz Hokeyi Fedarasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı Hakan Ala, Türkiye Buz Hokeyi Fedarasyonu Merkez Hakem Kurulu Sekreteri Murat Yüksel ve hakem öğretmeni Candan Liman tarafından verilen eğitimlerde kursiyerlere oyun kuralları da öğretildi. Kurslara buzda kaymayı bilen veya bilmeyen 18 yaş üstü herkesin katılabildiğini söyleyen Türkiye Buz Hokeyi Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı Hakan Ala, iki günlük kurs sonrası katılımcıların hakem adayı olacağını, bir veya iki yıllık süreçte başarı grafiklerine göre il hakemi olarak atanabileceklerini söyledi. Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür Kente Avrupa standartlarında bir tesisi kente kazandırdığı için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür eden Ala, buz sporları salonunda yapılacak lig, şampiyonalar ve uluslararası organizasyonlar için başka 6325 139 illerden hakem getirmek yerine İzmir’de hakem yetiştirmek amacıyla kurs programı düzenlediklerini, il hakemi olduktan sonra hakemlerin başka illerde de görev yapabileceğini ifade etti. Ala, bir maçta 10 hakemin görev aldığını ve hakem sayısını 60’a kadar çıkarmayı planladıklarını belirterek yeni kursların açılacağı bilgisini de verdi. “Çok şanslıyız” 15 yıl buz hokeyi oynayan ve hakemlik yapmaya karar veren 29 yaşındaki milli sporcu Kadir Burak Güven, tüm İzmir ve civarında oturan ve buz sporlarına ilgi duyanların hakemlik fırsatını kullanmalarını diledi. Güven, “37 kez milli forma giydim. Artık genç arkadaşlara fırsat sunmamız gerekiyor. Böyle bir tesisi kazandırdığı için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür ediyorum. Kurslara da bu spordan kopmamak ve hayatımı artık hakem olarak sürdürmek istediğim için katıldım” dedi. DEÜ Tıp Fakültesi’nde Yüksek Lisans eğitimi alan ve aynı zamanda Veteriner Hekim olan 25 yaşındaki Aslı Çelik de kursa katılan hakem adayları arasında yer aldı. Daha önce buz hokeyi oyuncusu olduğunu belirten Çelik, tesisin diğer illerdeki tesislerden daha güzel olduğunu ifade etti. Çelik, “İzmir’de böyle bir tesise sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Ben de profesyonel hakem olabilmek için bu kursa katıldım” diye konuştu. Buz pateni ile sentetik buz üstünde tanışan ve bugün İzmir’de olimpik buz sporları salonunun hizmete girmesiyle buz hokeyi hakemi olmaya karar veren 27 yaşındaki Dilek Sakarya ise hobi olarak yaptığı bu sporu profesyonelliğe taşımayı hedeflediğini söyledi. İzmir’de buz sporları ile ilgili eksikliğin bu salon sayesinde tamamlandığını söyleyen Sakarya da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür etti. 7ÖUNL\H%X]+RNH\L )HGHUDV\RQXWHVLVLQ DÁÜOPDVÜ\ODELUOLNWH EX]KRNH\LKDNHPL ROPDNLVWH\HQ\DíÖVWÖ ñ]PLUOLOHULÁLQNXUVGÖ]HQOHGL JÖQOÖNNXUVODUDNDWÜODQODU KHPWHRULNKHPGHX\JXODPDOÜ RODUDNHðLWLPJÐUGÖ %X]LÁLQGHYHGÜíÜQGD JÐUHYDODELOPHNLÁLQÁDED VDUIHGHQNLíLOLNJUXS Ö\HOHULQLQEX]GDND\PD NDELOL\HWOHULÐOÁÖOGÖ NLWDSODUYHULOGL \D]ÜOÜVÜQDY\DSÜOGÜ (*L$'<$5,12&$.m İZMİR’DE “BUZ KEYFİ” Türkiye’nin en modern buz sporları salonuna kavuşan İzmirliler, buz pateninin inceliklerini öğrenmeye çalışırken eğlenceli dakikalar yaşıyor. 140 İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kente kazandırdığı Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı içindeki Olimpik Buz Sporları Salonu, İzmirliler’in büyük ilgisini çekiyor. Buz pateni kursları için kayıtlar hızla devam ederken, halka açık seansların düzenlendiği pazar günleri salon “buz üstünde kayma keyfini” yaşamak isteyen sporseverlerin akınına uğruyor. Her Pazar günü eğitmenler eşliğinde halka açık 45 dakikalık seansların yapıldığı Buz Sporları Salonu’nda, hafta içi gruplar için buz pateni kursları, cumartesi günleri ise özel dersler gerçekleştiriliyor. İzmirliler hafta içi 09.00-22.00, hafta sonu ise 10.00-23.00 saatleri arasında tesisten yararlanabiliyor. Buz üstünde eğlenceli dakikalar Kayıtların başlaması ile birlikte Buz Sporları Salonu’na gelen İzmirliler, uzun süredir böyle bir tesisin kurulması için beklediklerini belirterek, teknik açıdan üstün özellikleri ile Türkiye’de ilkleri barındıran böyle bir tesiste buz pateni yapmanın kendilerine büyük keyif verdiğini söylüyor. Belarus’ten gelerek İzmir’e yerleşen Elena Malcı, daha şimdiden İzmir’deki buz pistinin müdavimleri arasına girmiş durumda. Uzun zamandır böyle bir tesisi beklediğini kaydeden Malcı, “Belarus’tan buraya geldik. İzmir sıcak bir şehir. Burada rahat nefes alıyoruz. İnanılmaz keyifli, herkese tavsiye ediyorum” sözleriyle mutluluğunu dile getirmeye çalışıyor. Eğitmenler eşliğinde bu sporun inceliklerini öğrenmeye çalışan çocuklar buz üzerinde eğlenceli dakikalar geçirirken, velileri de tribünlerden onları gururla ve heyecanla izliyor. KANDEMİR: “BUZ PATENİNİ HAK ETTİĞİ YERE GETİRECEĞİZ” Türkiye’de buz pateni sporunu geliştirmek amacıyla 2006 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Buz Pateni Federasyonu, uluslararası organizasyonları Türkiye’de düzenlemek için başvurularını sürdürürken; alt yapı sporcularını ilgili branşlarda eğitmek ve sporcuların ilerlemesini sağlayacak seviyede antrenörler yetiştirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye’deki mevcut tesis yetersizliği sorununa çözüm bulmak, buz patenini geniş kitlelere tanıtıp sevdirmek amacıyla yola çıktıkların belirten Türkiye Buz Pateni Federasyonu Başkanı Fahrettin Kandemir, “Yönetim olarak göreve başladığımız 22 Eylül 2006 tarihinden itibaren buz pateni alanında pek çok ilke imza attık. Öncelikli hedeflerimizden biri; ülkemizdeki mevcut tesis yetersizliği sorununa çözüm bulmak oldu. Göreve geldiğimiz dönemde Türkiye’de olimpik ölçülerde sadece iki buz tesisi bulunmaktaydı. Bu tesislerden birisi Ankara ve diğeri ise Kocaeli’ndeydi. Kocaeli’nde bulunan buz pistinin çatısındaki problem nedeniyle kapatılmasının ardından, tesis yetersizliği problemine bir yenisi daha eklendi. Bunun üzerine Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yaparak olimpik ölçülerde yeni bir taşınabilir buz pistini, 2009 Nisan ayında halkın ve sporcuların hizmetine açtık” diye konuştu. “YENİ BRANŞLARDA KULÜPLEŞMEK İSTİYORUZ” Kocaeli buz pistinin tadilatı bittiği için mobil buz pistinin Ankara’ya taşınacağı bilgisini veren Kandemir, “Bizim hedeflerimizden birisi de Türkiye için yeni olan branşlarda kulüpleşmek, sporcu yetiştirmek, alt ligleri kurmak, branşları yaygınlaştırmak. Bu hedefle İzmir ve Eskişehir’de yeni buz pistlerinin açılması için yoğun çaba o%HODUXVnWDQEXUD\D JHOGLNñ]PLUVÜFDNELU íHKLU%XUDGDUDKDW QHIHVDOÜ\RUX] ñQDQÜOPD]NH\LIOLKHUNHVH WDYVL\HHGL\RUXPp gösterdik. Ayrıca ülkemizde uluslararası şampiyonaların düzenlenmesiyle ilgili gerekli başvuruları ve hazırlıkları yapmak, alt yapı sporcularını ilgili branşlarında eğitmek; yetişmiş olanlara yeterli çalışma sahası sunup sporcunun ilerlemesini sağlayacak seviyede antrenörler yetiştirmek, önümüzdeki yılda ilk sırada gelen projelerimiz arasında yer alıyor” ifadesinde bulundu. Türkiye’de 2010 yılında henüz yeterince bilinmeyen Short Track ve Curling sporunun tanıtımı için ilköğretim okulları, lise ve üniversitelerde kurs ve seminerler düzenlenmeyi planladıklarını aktaran Kandemir, “Ülke olarak Erzurum 2011 Universiade’nin eşiğindeyken, mevcut kısıtlı bütçe problemi aştıktan sonra maliyeti yüksek olan yeni buz pistlerinin kullanıma açılmasını sağlamak, bu spora emek veren kulüp ve sporculara gerekli malzeme desteğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Kış sporlarıyla ilgilenen diğer kardeş federasyonlarımızın da çabasıyla ülkemiz yakın bir gelecekte dünyada layık olacağı yere gelecektir” şeklinde konuştu. FEDERASYON ÇATISI ALTINDA ÖRGÜTLENME Türkiye Buz Sporları Federasyonu’nun 1991 yılında kurulmasıyla artistik patenin bağımsız bir federasyonun bünyesinde örgütlendiğini kaydeden Kandemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye Buz Sporları Federasyonu, 2006 yılında Buz Hokeyi ve Buz Pateni olarak ikiye ayrılarak faaliyetlerini sürdürüyor. 2009 yılına kadar sadece tekler kategorisinde var olan TBF 2011 Üniversite Oyunları nedeni ile daha önce faaliyet göstermediği Buz Dansı ve Short Track branşlarında da faaliyete geçti. Böylece TBF, 1-2 yılda uluslararası arenada varlığını yeni branşlarda da ispatladı. Ayrıca yeni bir branş olan Curling de 6°</(ìñ 141 Erzurum Oyunları nedeniyle TBF’nin faaliyetleri arasında yerini aldı. Federasyon olarak Senkronize, Buz Dansı ve Short Track’da da 2011 oyunlarında varlık göstereceğiz.” DÜNYADA ARTİSTİK PATEN Artistik patenin tarihçesi hakkında bilgi veren ve günümüze kadar yaşanan gelişimini özetleyen Kandemir, artistik patenin bir spor dalı olduğu kadar eğlence ve sanat aracı olduğunu vurguladı. Kandemir, “Artistik paten, dünyadaki en köklü sporlardan birisidir. Arkeolojik kazılarda bulunan hayvan kemiklerinden yapılma ilkel patenler, insanoğlunun en eski çağlardan beri paten kaydığını göstermektedir. Paten kaydığı bilinen en eski isimlerden biri 14’cü yüzyılda yaşamış Hollandalı Azize Lidwina’dır. Spor dalı olarak artistik patenin ortaya çıkışı ise epeyce eskiye dayanmaktadır. Artistik paten, 18’nci yüzyılın ortalarında Britanya’da ilgi görmeye başlamış ve 1742 yılında İskoçya, Edinburgh’da ilk artistik paten kulübü kurulmuştur. 1772’de artistik patenin kurallarının belirlendiği bir kural kitabı yayımlanmıştır. Spor, 19’ncu yüzyılda teknik olarak gelişmeye başlamış ve Amerikalı balet Jackson Haines artistik figürler kullanmayı denemiştir” dedi. ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLENİLİYOR Artistik pateninin yanı sıra senkronize buz pateni, hız pateni ve kısa mesafe hız pateni branşlarını bünyesinde barındıran Uluslararası Paten Birliği 1908 Londra Olimpiyatları programına alınmış, erkekler, erkekler özel figürler, kadınlar ve çiftler kategorisinde yarışmalar yapılmıştır. Erkeklerde Salchow, kadınlarda ise o yılların bir başka efsanesi Madge Syers zafere ulaşmıştır. Artistik paten, 1920 Antwerp Yaz Olimpiyatları’nda program dahilinde kalmış daha sonra 1924 yılında Chamonix’de ilk kez düzenlenen kış olimpiyatlarında resmi bir spor dalı haline gelmiştir” ifadesinde bulundu. (ISU)’nin 1892 yılında Hollanda’da kurulduğunu aktaran Kandemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Artistik patenin kural ve stilleri 20’nci yüzyılın ilk dönemlerinde şekillenmeye başlamış ve atlayış figürleri spora dahil olmuştur. 1897’de ikinci kez düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda ikinci olarak ilk madalyasını kazandıktan sonra 1901-1911 yılları arasında bir eksikle her sene dünya şampiyonu olan Ulrich Salchow kendi adıyla anılan atlayışı icat ederek sporda devrim yapmıştır.” OLİMPİYATLARIN RESMİ SPORU Dünya Şampiyonası’nda 1906 yılında ilk kez kadınlar kategorisi açıldığını söyleyen Kandemir, “Artistik paten, TÜRKİYE’DE İLK KEZ ANKARA’DA Türkiye’nin ilk olimpik buz pistinin 1987 yılında Ankara’da açıldığını dile getiren Kandemir, Ankara Büyükşehir Belediyesi Buz Pateni Sarayı’nın BelPa olarak adlandırıldığını kaydetti. Kandemir, İzmit’te 1999’da hizmete giren ve Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan buz pateni pistinin de, Türkiye’nin ikinci olimpik buz tesisi olduğunu açıklayarak, 2009 yılında ise olimpik koşullarda İstanbul’da Zeytinburnu Buz Pisti açıldığını bildirdi. Kandemir, İzmir’de ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Olimpik Buz Pistinin bir süre önce faaliyete geçtiği bilgisini verdi. Kandemir, “Bunun yanı sıra, 25 senedir inşaatı tamamlanamayan İstanbul Silivrikapı Buz Pisti, federasyonumuzun yoğun çabaları sonucu tamamlanmış ve 14–18 Ekim 2009 tarihleri arasında bu pistte ISU Gençler Grandprix Bosphorus Yarışması organize edilmiştir. 32 Ülkeden 96 sporcunun toplamda 320 kişinin (*L$'<$5,12&$.m 142 katılımıyla, Türkiye’nin ilk kez ev sahipliğini yaptığı yarışma sonrasında gelen olumlu mesajlar, uluslararası buz pateni arenasında ülkemizin ve federasyonumuzun gücünü artırmıştır. Dünyada yıllardır yapılan, ancak ülkemizde daha önce hiçbir altyapısı olmayan Artistik Buz Pateninin alt dalları Çiftler ve Buz Dansının yanı sıra Short Track, Curling ve Senkronize branşlarıyla ilgili federasyonumuzca önemli projeler hazırlanıp sırayla uygulamaya konulmaktadır. 2011 yılında Erzurum’da yapılacak Universia’de kapsamında 2008 yılı sonu 2009 yılı başlarından itibaren Short Track, Buz Dansı ve Çiftlerde sporcu yetiştirme çalışmalarına ağırlık verilmiştir” şeklinde konuştu. ISU KONGRESİ’Nİ GERÇEKLEŞTİRDİK Uluslar arası Paten Birliği (ISU) üyesi olduklarını da sözlerine ekleyen Kandemir, iki yılda bir düzenlenen ISU Kongresi’ni 2009 yılında İstanbul’da gerçekleştirdiklerini söyledi. Kandemir, “Yine Federasyonumuzun yoğun çabaları neticesinde 08 Nisan 2009 tarihinde düzenlenen Dünya Curling Federasyonu Yıllık Genel Kurul Toplantısında Türkiye’nin Dünya Curling Federasyonu’na ön üyeliği kabul edilmiştir. 08 Aralık 2009 tarihinde ise Avrupa Curling Federasyonu’na üyeliğimiz kabul edilmiştir. 21-22 Kasım 2009 tarihlerinde Kocaeli’de yapılan I.Curling Şampiyonasına Türkiye genelinden 40 kulüpten katılım talebi gelmiştir. Bu katılım; yeni başlayan bir spor dalı için oldukça önemli bir sayıdır. 19-27 Eylül 2010 tarihleri arasında İskoçya’da yapılan ve ilk kez katıldığımız Curling Avrupa Şampiyonası C Grubu Müsabakalarında bayan takımımız 2. olarak önemli bir başarıya imza atmıştır” diye konuştu. Buz Dansı dalında milli sporcu olan Alper Uçar’ın Amerika Lake Placid’de dünyaca ünlü olimpiyat şampiyonu Natalia Dubova ile çalışmalara başladığını aktaran Kandemir, Alper Uçar’a eşlik etmek üzere Alisa Agafonova ile sözleşme imzalandığını anımsattı. 144 (*L$'<$5,12&$.m GÖQ\D\DNDUíÜ GD DGDnGD RODQ Q D . H LQG DOOÜN ÜQNX]H\ ÁRNÐ]HOELUNU 9H EX Q n D L\ Q U Üí .DOIR RNDPD NUDOOÜðÜ YDUP DGÜGD Á H G H Q UG QXQ ELU\HUOH HDUFK LQ 0RWLR DOÜYDUPÜíNLR H 5,0nÜQ NU HV HF 5,0 5 DPDðUXUELU ODFNEHUU\ VDG PÜíe G % OÜ\ NUDOOÜðÜQ NEHUU\ LPLí UWÜíPDVÜ]NUD F WD .UDO %OD GÖQ\DVÜQÜQGD e n içind l zama ası varmış. e v v GHðLOLí e uş; üny or- parat yokm işim d ış bir ir mobil ilet tta hatta im rluklarm r a v b ha to Bir içinde lar ve impara ratorlusaman slikler, krallık aki en eski a p r u im lb a n k a pre ünyad lunan Nokia evap veren, d d a u y n B c ı Bu dü lunurmuş. upa’da bu lefonla ian ad bu Avr lı bir te rında Symb muş. k a r ıt fa k luklar i a luk iri esk ihtiyac ve telefonla arator dan b . Nokia her ir imp yüğü olarak ran b a ık n ş ç a u n l ü kulla ğuym eni mode en b payı y asının pazar istemi sürekli bir işletim s telefon düny ın baskısıyla bulunan, r a il verilen n yıllar mob elen istilacıla ine eski kıtad a’da buu g ny Y z o . u n p a ış k son Ço atıd alm ı, Ja a da b ma alanı dar sson Krallığ k Sony Erics kli s ıy ld a a k a te ic r r s s a p E e p ı a d a k n a va ky ış, azalm ın ezeli düşm luğu ile ittifa erasyon Ja llandıysa d ku or Nokia’n ny İmparat urmuş. Bu fe sistemleri ın sistemi o t im S ş t y a lu le n iş ny g rouo luna yonun irçok değişik dünyasının e . Ama And n s a r e d ış b a n m n Fe il h fo la lu a ş u le nd ab il te a ba Symbia nunda mob ğını taşımay Kaliforniya’d . Google, ş so k, ra da en droid’in bay imparatorlu atorluğuymu i ufaklı 79 r il n n a ir e A i p k n e ib İm ç la g ulao ogle , LG ını ilk o g ğ m uyg eG n a r e u t y n s a a is t m s u a k ık r S id B tir ç o ş , rak, a torola kesi k ini geli ve her ell, Intel, Mo ığı yanına ala letim sistem in hakimi ll in iş D HTC, orluğu ve kra an Android letim sistem aratorlup y t iş a la İm r ın ğ a g a n le p y im asını s yanın en ya dece Goog orluklarında m ıl z a t a n a s r u a a ma y mobil dün ğ p ratorlu rniya’d gın im rek, bu ncak Kalifo anın en say ış. Bu İmpa ad buluy iP .A rm olmuş , bir de dün atorluğu va rdeşi Prens in vazger il r a a k ğ le e p y e d , en e be ğu ne v le İm n App arator iPho hanımların v çok istenen ıyla o i ir p r n b e ık la İm ş lu ın a y d ad iPa nyan n so başınd . iPhone ve obil dü hızlı yenileye ir yerlerde m u b ş b nurmu ri olduğu için e kendini en ada’da da h in Motiv le rc an çilmez gı uyandıran uzeyinde, K RIM (Resea alı varmış y k n kr a la ir s ın o b a’n llık ece çok rur alforniy k özel bir kra ığın da mağ ckberry sad K . ış ll o m … la a ç r ış B k a . m u y am imiş eb ralı de çok ığı varmış. V Blackberry asız k m ış t r a ll t l on) kra adı da Kra yasının da n ün ki onu değil, iş d n ’ı IM R 7(.12/2-ñ Orkan Sözer Blackberry 145 (*L$'<$5,12&$.m 146 Bu yazımızda, masalsı bir gezinti ile girmiş olduğumuz mobil telefon dünyasının gerçekten en özel segment lideri cihaz gamı olan Blackberry cihazlarını tanıtmak istiyoruz. Birçok okuyucumuz, kullanıyoruz işte nesini tanıtacaksınız ki diye düşünebilir ama tarihçesiyle ve gelecek teknolojileriyle, Blackberry bahsedilmeyi hak eden bir marka. Blackberry’nin üreticisi Research in Motion (RIM), 1984 yılında Kanada’nın Ontario eyaletinin Waterloo şehrinde 2 mühendislik öğrencisi tarafından kurulmuş bir firmadır. İlk Blackberry cihazı 1999 yılında çıkan 2 yönlü bir pager (çağrı cihazıydı) diyebileceğimiz model 850 idi. 850, telefon özelliğine sahip olmamasına rağmen, eposta alıp gönderebilen, şirket sunucusuna ve kablosuz internet bağlantılarına ulaşabilen, içinde dijital ajanda ile takvim özellikleri olan ve siyah beyaz bir ekran ile gelen bir çeşit el bilgisayarıydı. 512 KB belleği ve 4 MB flash belleği olan bu cihaz, enerjisini 2 adet AA pilden alıyordu. 850’den sonra gelen 857 ve 957 modelleri, belleği yükseltmesi ve ekranı 4 satırdan 6 satıra çıkartması gibi marjinal yenilikler getirdi. Ancak bu cihazların şekli, modern Blackberry cihazlarının temelini oluşturdu. Daha sonra gelen model 5810’un getirdiği en büyük yenilik Blackberry Enterprise Server (BES) kullanıyor olmasıydı. BES, Blackberry cihazlarının sahip olduğu ana marifetin temelini oluşturan ara yüzdür; şöyle ki kullanıcıların elindeki Blackberry cihazları BES ile iletişim kurar, BES ise kullanıcının şirketinin posta sunucusu ile sürekli senkronizedir. Böylece herhangi bir eposta veya toplantı notu vb şirket sunucusuna düştüğü anda BES kanalıyla kullanıcının Blackberry cihazına anında düşer daha doğrusu ittirilir. Buna da Blackberry’nin meşhur “push” teknolojisi denir. 5000 serisinden sonra çıkan 6200 Serisi, Blackberry’nin telefon özelliği de taşıyan ilk modelleridir. Ancak Blackberry gerçek patlamayı 2003 yılının ikinci çeyreğinde, o sırada ABD’nin bir numaralı mobil telefon operatörü olan Verizon için yaptığı 6750 serisi ile yaptı. 4 senede 1 milyon kullanıcıya ulaşmış olan Blackberry, bu hamle ile 6 ayda 1 milyon kullanıcı daha ekledi. Mart 2006’da 8700 serisi çıktığı sırada Blackberry 5 milyon kullanıcıyı geçmişti. Şu anda dünya akıllı telefon pazarının yüzde 15’i Blackberry cihazlarına aittir. Blackberry’nin kendine özel işletim sistemi, Google’ın Android’i, Nokia’nın Symbian’ı ve Apple’ın iOS’sinin ardından en yaygın dördüncü mobil telefon işletim sistemidir. 90’dan fazla ülkede, 500 ‘den fazla operatör kullanıcılarına Blackberry hizmeti sunmaktadır. Blackberry kesinlikle bir iş telefonudur. Ondan iPhone’un zengin uygulamalarını beklemek doğru olmaz. Blackberry’nin bir modeli hariç tüm modellerinde bir klavye bulunur (çoğu modelde tam bir Q klavye) ve biraz alışınca son derece hızlı yazı yazmak mümkündür. Blackberry’nin dokunmatik telefonlara karşı en büyük artısı budur. Artık push teknolojisi hemen hemen tüm akıllı telefonlarda olduğu için epostaları anında almak Blackberry marifeti olmaktan çıkmış durumda. Ancak Blackberry iş dünyasında öyle kuvvetli bir alışkanlık haline gelmiş durumda ki, Amerikalılar, bu cihazı çok kuvvetli bir şekilde bağımlılık yaratan ”crack” isimli uyuşturucuya benzetip, cihaza “Crackberry” ismini takmış durumdalar. Her ne kadar Blackberry uygulama zengini değil dediysek de, bu cihazların kendilerine has bazı güzel uygulamaları var. Bunlardan en başta gelen Blackberry Messenger adında bir mesajlaşma platformu. Dünyanın her tarafındaki Blackberry kullanıcıları ile bedavaya anlık mesajlaşabildiğiniz bu platform 2010 yılında RIM’in başına biraz da bela açtı aslında. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Lübnan gibi bazı Ortadoğu ülkeleri, Blackberry Messanger’dan geçilen mesajları kontrol edemedikleri ve bunun da ulusal güvenlik için tehdit oluşturduğu gerekçesiyle bu servisi ve hatta hatta tüm Blackberry servisini durdurma kararı aldılar. Blackberry Messenger servisi, Kanada’da bulunan sunucuları kullandığı ve yazışmalar bu sunucuya şifreli gittiği gerçekten de bu yazışmalar RIM izin vermediği sürece izlenemiyor. Ancak RIM, Çin ve Hindistan gibi bazı büyük ülkelerin baskısına hemen boyun eğip bu bilgileri onlara açmışken Ortadoğu ülkelerine biraz zorluk çıkarttı. Sonradan bu konunun üzerinin kapatılması bizlerde RIM’in bu ülkeler ile de anlaştığı fikrini doğurdu. Blackberry sürekli olarak yeni modeller çıkartmaya devam ediyor. En son model 9800 Torch Blackberry’nin, iPhone’a meydan okuması şeklinde de yorumlanabilir çünkü geniş ve başarılı bir dokunmatik ekrana sahip. Ancak alttan kayarak çıkan tam set Q klavyesi ile de ayni zaman- da safkan bir Blackberry. Aynen iPhone’da olduğu gibi ister yatay ister dikey kullanılabilen ekranın yine iPhone’da olduğu gibi farklı menü ekranları arasında kayarak gezinme özelliği de var. 6. Nesil Blackberry işletim sistemi ile gelen 9800, sahip olduğu aplikasyonlarla, sosyal ağlara direkt bağlanma özelliği ile son derece başarılı maps (harita ve gps) uygulamasıyla Kaliforniyalı rakibine kuvvetli bir mesaj gönderiyor. Ancak iPhone için o kadar çok ve o kadar çeşitli 3. Parti uygulamaları geliştiriliyor ki, iPhone’un kullanıcısının bir numaralı oyuncağı olma özelliğine yaklaşmak çok zor. Peki 2011’de Blackberry’den neler beklemeliyiz? Hiç şüphesiz en az 2 adet yeni model Blackberry cihazı raflarda olacaktır. Burada hiç şüphe yok. Ama Blackberry asıl bombayı 2010 sonunda patlattı ve Prens iPad’in fena şekilde canını sıkacak bir 4G tableti tanıtarak hemen 2011 başında piyasaya süreceğini duyurdu; adına da Blackberry PlayBook koydu. Blackberry PlayBook ile ilgili söylenecek çok şey var, onları Prens PlayBook’un Prens iPad’e yazdığı bir mektupla anlatalım: “Değerli Prens iPad, Benim yokluğumda piyasaya çıkıp, çoluk çocuğa oyuncak olacak kadar yayılmışsın. Ancak artık yalnız değilsin. Ben, asil Blackberry ailesinin yeni Prensi Blackberry PlayBook. Bizim ailemiz hakkında “onlar işten başka bir şey düşünmezler” dediğinizi biliyorum. Ama artık o da değişti. Bak sana kendimi tanıtayım: Senin 9 inch ekranından daha küçük bir ekranım olduğu doğru, sadece 7 inch ancak seninkinden daha parlak bir ekran. Ayrıca senin gibi 730 gramlık bir tombul da değilim. Sadece 410 gram çekiyorum. Dual core, 1 GHz’lik işleticimle senin yapamadığın şeyleri çok kolaylıkla yapıyorum. Örneğin ayni anda 2 veya daha fazla programı çalıştırmak gibi. Senin destekleyemediğin Adobe Flash, bende doğuştan var. O yüzden benimle web’de gezmenin başka bir bilgisayarla gezmekten farkı yok. Senden çok daha hızlıyım. Ayrıca hem önde hem arkada kameram var. Sende 1 adet bile yok onlardan. Ayrıca senin 3G bağlantına karşı bende 4G standart. Artı Bluetooth da var tabii. Sende var mı? Duydum ki sende USB bağlantısı bile yokmuş. Bende miro USB yetmezmiş gibi micro HDMI bile var. Artı bir de HDMI çıkış… Yani beni televizyona bağla, media player diye kullan. Buna HD film oynatabilme yeteneğimi de ekle, ne oldu? HD Media Player. Bir de 1080 p kayıt yapabilme özelliğimi koy, HD media recorder and player…. Var mı böyle bir cihaz? Tüm bunlar yetmezmiş gibi telefon olan kuzenlerimin sahip olduğu tüm özelliklere de sahibim, onlar için yazılan uygulamaları da kullanabiliyorum. Söyledim ya ben Dual Core’um. Her anlamda. Ben çıkana kadar piyasanın tadını çıkart, çünkü ben çıkınca ya kendini yenilersin ya da başın belada Prens Blackberry PlayBook” Gerçekten de PlayBook piyasaya çıkınca Tablet piyasası birbirine girecek gibi görünüyor. RIM’in 2011’deki tek bombası PlayBook değil. RIM, Blackberry Presenter adında çok pratik küçük bir cihaz daha piyasaya sürüyor. Bir telefondan biraz daha kalın olan bu cihaz, Blackberry telefonunuza (veya tabletinize) Bluetooth bağlantı ile bağlanarak, cihazınızdaki bilgileri bir prezantasyon cihazına kablolu olarak aktarıyor. Yani cebinize sığabilecek Presenter sayesinde Blackberry telefonunuzdan ve PlayBook’unuzdan direkt sunum yapabiliyorsunuz. Sonuçta Blackberry de Apple gibi mobil iletişim dünyasındaki payını arttırmak için geleneksel ürünlerinin yanına yeni ürünler ekleyerek mobil dünyada ciddi adımlar atıyor. Google, Apple, RIM gibi Kuzey Amerikalıların bu cesur hamlelerine pazarın eski lideri Nokia’dan henüz ciddi bir cevap gelmiyor. Ancak Nokia da mobil iletişim dünyasının sadece telefonlardan oluşmadığını kısa sürede anlamak zorunda kalacak gibi. RIM ile ilgili sözlerimize son vermeden önce bir de dip not düşelim. RIM Yönetim Kurulu Başkanı Mike Lazaridis 1961 yılında Istanbul’da doğmuş. 5 yaşındayken ailesi ile beraber Kanada’ya göç etmiş. (Muhtemelen Türkçe de konuşuyordur diye düşünüyoruz). Aynen Bill Gates gibi önüne çıkan fırsatları değerlendirmek için, üniversite mezuniyetine aylar kala okuldan ayrılmış. Şu anda Kanada’nın en zengin adamlarından olan Lazaridis’in gençliğinde mezun olmadan ayrıldığı Waterloo Üniversitesi’ne şu ana kadar yaptığı toplam bağış 100 milyon doların üzerinde. Ve bu paranın tamamı Quantum Computing (Kuantum Hesaplamaları) bölümüne harcanmış durumda. Görünen o ki ileriki yıllarda da Waterloo Üniversitesinden mezun olan (veya olmadan ayrılan) bir çok teknoloji dehası göreceğiz. )$<'$/,%ñ/*ñ/(5 148 ,QFRWHUPV 8OXVODUDUDVÜ 7LFDUHWLQ7HPHO .XUDOODUÜ'HðLíWL *ÖQJHÁWLNÁHGDKDGD\RðXQODíDQYHGDKDGDNDUPDíÜNKDOH JHOHQJÖQÖPÖ]NÖUHVHOHNRQRPLVLQGHEDíDUÜOÜROPDNIÜUVDWODUÜ GHðHUOHQGLUPHQLQ\DQÜQGDULVNOHULQGHSURIHV\RQHOFH\ÐQHWLO PHVLQL]RUXQOXKDOHJHWLUPLíWLU Dünya dış ticaret hacminin, Çin, Hindistan ve Eski Doğu Bloku ülkeleri gibi yeni oyuncuların da katılmasıyla 2010 yılı sonunda yaklaşık 25 Trilyon Dolara ulaşması beklenmektedir. Yeni oyuncularla birlikte, teknolojide elde edilen ilerlemenin, iletişim ve taşımacılığa yansıttığı olumlu gelişmelere paralel olarak, küresel ekonomi, iş dünyasına bu güne kadar verdiğinden çok daha fazla fırsatlar sunmakla birlikte, birçok riskleri de tehdit olarak karşısına çıkarmaktadır. Gün geçtikçe daha da yoğunlaşan ve daha da karmaşık hale gelen günümüz küresel ekonomisinde başarılı olmak, fırsatları değerlendirmenin yanında, risklerin de profesyonelce yönetilmesini zorunlu hale getirmiştir. Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren firmaların karşılaştıkları risklerin büyük bir çoğunluğu, ödeme ve teslim şekillerinden kaynaklanmaktadır. Farklı teknolojik altyapı, bilgi, kültür ve hukuki uygulamalara sahip ülkeler arasındaki ticareti belirli bir düzen altına almak ve gelişmesini sağlamak amacıyla, bir dizi yeknesak kural hazırlayarak sunan Paris merkezli Milletlerarası Ticaret Odası (ICC), teslim şekillerine uygulanacak olan kuralları, özellikle serbest bölgelerin yaygınlaşması, elektronik iletişimin kullanılmasının iş ilişkilerinde kullanılma oranının artması, taşımacılıkta yaşanan gelişmeler, malların dolaşımına yönelik güvenlik endişeleri ve küresel ekonomide yaşanan değişimlere paralel olarak revize etmiş, yeni kuralları da INCOTERMS 2010 adı altında 1 Ocak 2011 tarihi itibariyle, dış ticaret uygulamacılarının kullanımına sunmuştur. Teslim Şekilleri, malların taşınması sürecinde; Satıcının malları nerede teslim edeceğini ve teslim etmiş olma yükümlülüğünü nerede yerine getireceğini, malların taşınması sırasında meydana gelebilecek hasar ve ziyan riskinin hangi noktaya kadar satıcının üzerinde olacağını, Taşıyıcıyı seçme, kontrat yapma ve taşıma bedelini ödeme yükümlülüğünün kimde olacağını, Taşıma dışında diğer maliyetlerin (sigorta, ithalat-ihracat gümrükleme, yükleme ve boşaltma, izinler, lisanslar vb..) kim tarafından karşılanacağını belirler. 1 Ocak 2011’de yürürlüğe giren INCOTERMS 2010’da, temel yapıda bir değişiklik olmamasına rağmen, detay uygulamalarda önemli değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikler ana başlıkları aşağıdaki gibidir; Teslim Şekillerinin iç satışlarda da kullanılabilmesine olanak sağlayacak şekilde değişiklikler yapıldı. Teslim Şekilleri “Sadece Deniz ve İç Su Taşımalarına Özgü Kurallar” ve “Çoklu Taşıma Dahil Tüm Taşıma Türlerini Kapsayan Kurallar” olarak sınıflandırıldı. FOB, CFR ve CIF Teslim Şekillerinde, risk geçiş noktası “gemi küpeştesini geçtikten sonra” yerine “gemide” olarak değiştirildi. DES, DEQ, DDU Teslim Şekilleri kaldırıldı, yerine DAT (Delivered At Terminal – Varış yerinde terminalde taşıma aracından indirilmiş şekilde teslim) ve DAP (Delivered At Place – Varış yerinde taşıma aracından indirilmeden) getirildi. Taşıma sırasındaki maliyetlerin (navlun, evrakların temini, ithalat ve ihracat gümrükleme, yükleme ve boşaltma, lisanslar-izinler ve kontrolölçme-tartma vb.) kim tarafından karşılanacağı netleştirildi. Özellikle 11 Eylül’den sonra büyük anlaşmazlıklara yol açan güvenlik amaçlı kontrol ve bilgilendirme yükümlülüklerinin kimin üzerinde olacağı ve maliyetlerinin nasıl paylaşılacağı detaylı olarak belirlendi. Malların teslim edilme mahallinde, teslim edilmeye müsait birden fazla nokta olması durumunda, nerede teslim edilebileceği inisiyatifinin kimde olacağı her teslim şekli için ayrı ayrı netleştirildi. Malların teslim edilme tarihinde, belirli bir periyod belirlenmiş ve yüklemeye uygun birden fazla gün var ise malların ne zaman yükleneceğine karar verme inisiyatifinin kimde olacağı her teslim şekli için ayrı ayrı netleştirildi. Teslim öncesi ve sonrası karşılıklı yapılması gereken bilgilendirme ihbarları netleştirildi. Bir alım/satım sözleşmesinde, satıcının en önemli yükümlülüğü, malların sözleşme şartlarında belirlenen kalite, miktarda, belirlenen zamanda ve yerde alıcının emrine sunması yani teslim etmiş olma yükümlülüğünü yerine getirmesidir. INCOTERMS bu süreçte satıcının ve alıcının sorumluluk ve yükümlülükleri nasıl paylaştığı hususunu kurallara bağlamaktadır. Tarafların INCOTERMS’in bu yeni versiyonunu detaylı bir şekilde biliyor olmaları, malların teslimine ilişkin riskleri minimize edebilmelerini, dolayısıyla ciddi bir maliyet kontrolü sağlayarak, etkin bir dış ticaret yönetimi süreci kurmalarını sağlayacaktır. Erdal DEMİRALAY HRM İzmir Eğitim Koordinatörü ve Dış Ticaret Danışmanı Karş ıyak a Sp or K Tam ulüb ü Kü Takm isim Kar nyes ş ıy i a a is ka Ren kler im Kaf S Spor K ulüb in Ka Yeşil Kuru ü f Stad luş 1 Ka Kırmızı sım 1 yum İzmir 912 İzmir Kap Alsancak Atatürk asite Stad S tad yum Baş u kan 51,295 ı - 15. Hüse Lig B 737 yin Ç a n k Res alışk Asya m an Karş î site ht 1. Lig t ıyak p : ww Futb a’nın o Faal w.ksk.o Bask l rg Şub etbo eleri .tr Vole ybol l (*L$'<$5,12&$.m 152 Santrafor olarak oynayan eski Başbakanlardan Adnan Menderes’in de bulunduğu takım Kurtuluş Savaşı’na katılarak bir çok cephede savaşmıştır. İzmir’e ilk giren Türk kuvvetleri içinde Karşıyaka’lı bazı sporcular da bulunmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk İzmir’in yeniden Türk kuvvetlerinin kontrolü altına girdiği gün geceyi Karşıyaka’daki bir köşkte geçirmiştir. Kendisine verilen yemeğe davet edilen Karşıyaka Spor Kulübü yöneticilerinden,kulübün durdurulan faaliyetlerinin en kısa sürede yeniden başlatılmasını rica etmiştir. 1924 yılında Fenerbahçe Karşıyaka’nın davetlisi olarak İzmir’e geldiğinde maça yoğun bir ilgi gösterildi. O yıllarda İzmir’de Göztepe, Altınordu,İzmirspor ve Bucaspor gibi kulüpler henüz kurulmamıştı. Karşıyaka ile birlikte tek Türk takımı Altay idi. 13 Ekim 1925 tarihinde kulübü ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk kulübün şeref defterine şu satırları yazmıştır: “Karşıyaka Spor Kulübü’nde karşı karşıya bulunduğum gençlik iftihara çok şayandır. Bu gençlik muvacehesinde istikbalin kuvveti, saadeti ne bariz görülmektedir.” Karşıyaka 1926 yılında İzmir şampiyonu olmuştur. Bu şampiyonluktan sonra 24 Haziran 1926 tarihinde Atatürk’ün kulübe ikinci ziyareti gerçeklemiştir. İsmet İnönü ve Fahrettin Altay ile kulübü ziyaret eden Atatürk, Karşıyaka Spor Kulübü’nün cepheden döndükten sonra yeniden kurmuş olduğu takımı ile İzmir Ligi’nde yabancı rakipleri ile yaptığı mücadele sonucunda hiç gol yemeden şampiyon olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine kulübün ambleminde ay-yıldız kullanılmasını istemiştir. Bu ziyaretinde de şeref defterine şunları yazmıştır: “Bu defaki ziyaretimde geçen aylarda masarrıf ve mesai hizmetin kıymetli asarını gördüm. Teşekkür ve tebrik ederim.” 1937’de arasında dönemin İzmir Valisi Fazlı Güleç’in zorlaması sonucu Yamanlarspor adıyla Bornovaspor’la birleşti. Bu birleşme 1944’e kadar devam etti. 1951-1959 yılları arasında 8 amatör branşta İzmir şampiyonluğu elde eden Karşıyaka geçmişinde17 branşta faaliyette bulunan tek spor kulübüdür. Karşıyaka Spor Kulübü günümüzde 9 branşta faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle KSK tarihinde iz bırakan yöneticisi, sanayici ve işadamı Selçuk Yaşar’ın gayretleriyle gelişen amatör branşlardaki başarılarıyla Türk Sporuna damgasını vurmuştur. Güreşte Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğunu Muharrem Candaş, Yelkende Balkan ve Dünya Şampiyonluğunu Karşıyaka’ya getiren Güray Zümbül ve Onur Derebaşı, Atletizmin uçan kızı Semra Aksu, Basketboldaki tarihi zafer 1986-1987 yılındaki lig şampiyonluğu ve Cumhurbaşkanlığı kupası, Voleyboldaki Türkiye üçüncülüğü, Tenisteki ve amatör branşlardaki bir çok başarıları elde etmiştir. Basketbol: Pınar Karşıyaka 19861987 Türkiye Şampiyonluğunu, Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazandı. Voleybol: DYO Karşıyaka 20102011 yılında Türkiye Kadınlar Voleybol Ligi’nde yer alacaktır. Tenis: Görkem Yurtseven, 14-16-18 yaş kategorilerinde milli takıma girmiştir. Ülkesini ve Kulübünü başarıyla temsil eden Yurtseven, ABD’nin UPenn adlı üniversitesine kabul olmuştur. Yelken: Karşıyaka sahili, Karşıyaka Spor Kulübü’nün çalışmalarıyla 1920’li yıllarda bembeyaz yelkenlerle süslenmeye başladı. 1932 yılında şarpi, 1945’te kabayole, 1953’te dragon, 1954’te de pirat ve snipe sınıfında hizmet vermeye başlayan kulübün sporcularından Refik Çullu ve Kenan Salahor, 1934 yılında İstanbul’da yapılan mücadelede Şarpi Sınıfı Türkiye Şampiyonu oldu. 10 kasım 1964’te resmen faaliyete geçen Yelken Şubesinin ilk kurucuları arasında merhum Haldun Akbulut ve Cezmi Zallak da bulunurdu. Zaman içinde yenilenen ve geliştirilen Karşıyaka Yelken Tesisi, bugün tekne parkı sahası, yarış ofisi, 2.5 ton’luk vinç, iki adet beton kızak ve 420 metrekare sundurma ile toplam 3.300 metrekarelik bir alana sahip. Tesiste ayrıca kayıkhane, 20X25 metre ebatlarında soyunma odaları, 70 kişilik eğitim salonu,antrenör odası, bakım onarım atölyesi ve depo bulunuyor. Sosyal lokali de kapsayan kulüp binasının alt katında toplantı ve yönetim odaları,üst katında ise kantin mevcut. Onur Derebaşı ve Güray Zümbül, kulübün bünyesinde yetişen ve Türkiye’ye Dünya Şampiyonluğu Kupası getiren sporculardır. Yüzme Yaklaşık 20 yıldır gayri faal olan şube, 2001 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesince kulübe kazandırılan yüzme havuzu ile beraber faaliyetlerine başlamıştır. 2001-2006 yılları arasında sadece alt yapıya yönelip küçük yaşta yüzmeye başlattığı sporculardan şu an 40 kadar sporcu adayı ve 12 kişilik elit takım mevcuttur. Motosiklet: 2005 yılı Süpermoto A kategorisi Türkiye 3.sü İlter Savtak başkanlığında faaliyetlerini sürdürmektedir. Bowling: Gülhan Aksular, Levent Güre, Ayhan İskenderoğlu, Kadir Kaya, Berk Parlak, Mithat Şiveliol’dan oluşan takım dağılmış ve sporcuları başka kulüplerin oyuncuları olarak spora devam etmektedirler. Takım, temsil edildiği dönemde antrenmanlarını Karşıyaka Planet Bowling’de yapmıştır. 63257$5ñ+ñ 153 o.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQVHYGDQÜQHQEÖ\ÖðÖ .$5ì,<$.$6325.8/¶%¶ (VNLGLOGHEDíKDUIOHULQLQRNXQXíX RODQo.DI6LQ.DIpWH]DKÖUDWODUÜ LOHWDUDIWDUODUÜWDUDIÜQGDQDONÜí ODQDQ.DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ EDVNHWEROGDDOGÜðÜEDíDUÜODUÜ\OD .DUíÜ\DNDOÜWDUDIWDUODUÜQJÐ]EHEH ðLNRQXPXQGD .DUíÜ\DNDnQÜQVDGHFHIXWERO NXOÖEÖROPDGÜðÜQÜVÐ\OH\HQ .DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ%DíNDQÜ +ÖVH\LQ¡DOÜíNDQo%DVNHWEROGD WÖP7ÖUNL\HnQLQNDEXOHWWLðLELU HNROÖ]$PDIXWEROGDEDíDUÜOÜ GHðLOVHQL]NXOÖSRODUDNEDíDUÜVÜ] JÐUÖOHELOL\RUVXQX]EL]GHEXQXQ VÜNÜQWÜVÜQÜ\ÜOÜQGDQEHUL ÁHNL\RUX]YHDFÜ\ÜEXVH]RQVRQD HUGLUPHNLÁLQHOLPL]GHQJHOHQKHU íH\L\DSÜ\RUX]\DSPD\DGHYDP HGHFHðL]pGL\RU .DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖnQÖ (*ñ$'<DUÜQRNXUODUÜLÁLQDQODWDQ .6.%DíNDQÜ+ÖVH\LQ¡DOÜíNDQ WDUDIWDUODUÜQÜQNXOÖEÖQÖFDQÜQÜ YHUHFHNNDGDUVHYGLðLQL\DðPXU ÁDPXU\D]NÜíGHPHGHQWDNÜPÜQÜ KLÁELU\HUGH\DOQÜ]EÜUDNPDGÜðÜQÜ EHOLUWL\RUYHHNOL\RU o.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQ.DUíÜ\DNDOÜ ROPDNELUD\UÜFDOÜNWÜU.DUíÜ\D NDOÜODULÁLQVHYGDQÜQHQEÖ\ÖðÖ \HíLONÜUPÜ]ÜOÜUHQNOHUYH.DI6LQ .DInWÜU.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQ.DI 6LQ.DInWDQEDíNDWDNÜPÜWXWPDN LKDQHWWLUp Karşıyaka Spor Kulübü’nün tarihçesi, hakkında kısaca bilgi verir misiniz?.. Karşıyakalılar için Türkiye’nin en büyük kulüplerinin başında gelen Kaf Sin Kaf’ın kuruluşuna 1905’lerde karar verilmesine rağmen resmi kuruluşu “1 Teşrini Sani 1328 yani 1 Kasım 1912” tarihinde Karşıyaka “Mumaresei Bedeniye Kulübü” adıyla gerçekleştirilmiştir. Kulübün Kuruluş meşalesini İstiklal Madalyası sahibi Kadızade Zühtü Işıl ve arkadaşları şimdiki çocuk yuvasının yerinde yer alan Omiros’un tarlasında yakmışlardır. Direnişin simgesi olarak kurulan kulübün başkanı Kadızade Zühtü Işıl Birinci Dünya harbine katılarak, Galiçya cephesinde savaşır, Filistin Cephesine gider ve Kanal Harekâtı sırasında İngilizlere esir düşer, Seydibeşer esir kampına gönderilir. Esir kampında bile adını Karşıyaka verdiği, rengi yeşil kırmızı renklerde esirlerden oluşan bir takım kurar. Kurtuluş Savaşında en önde çarpışan Kadızade Zühtü Işıl, İzmir’i düşmandan kurtaran kahramanlardan birisi olarak adını tarihe altın harflerle yazdırmış ve 9 Eylül’de Ordu Caddesinden Karşıyaka’ya ilk giren süvarilerin en önünde kılıç sallamıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kulübümüzü iki kez ziyaret etmiş, gözümüz gibi sakladığımız şeref defterimize kendi el yazısı ile Karşıyaka ile düşüncelerini yazmıştır. Kulübümüzün kurucularının “Kurtuluş Savaşında” gösterdikleri kahramanlıklardan dolayı, kulübümüzün armasında ay yıldız kullanmamızı bizzat emretmiştir. Kulübün branşları ve başarıları nelerdir? Kulübümüz sadece futbol kulübü değildir. KSK’miz geçmişinde on yedi branşıyla ülkemizde kimseye nasip olmayacak şekilde spor kulübü olma başarısını göstermiş özellikle amatör branşlardaki başarılarıyla Türk Sporuna damgasını vurmuştur. 1912’de kurulan kulübümüzün futbolda çok başarılı olduğu söylenemez, yıllarca süper ligde yer alan takımımız futboldaki ilk şampiyonluğunu 1926 yılında elde etmiştir. Güreşte Dünya ve Olimpiyat Şampiyonumuz Muharrem Candaş, Yelkende Balkan ve Dünya Şampiyonluğunu Karşıyaka’mıza getiren Güray Zümbül ve Onur Derebaşı, Atletizmin uçan kızı Semra Aksu, Basketboldaki tarihi zafer 1986-1987 yılındaki lig şampiyonluğu ve Cumhurbaşkanlığı kupası, Voleyboldaki Türkiye üçüncülüğü, Tenisteki ve amatör branşlardaki şu an hatırlayamadığım başarılar... Karşıyaka Belediye Başkan yardımcılığı göreviniz var, siyasette başka hedefleriniz var mı? KSK Başkanlığı sanki biraz da zorunluluktan olmuş gibi. Sizce böyle köklü bir kulüp olan KSK’ ye başkan ve yönetici bulma konusunda sıkıntımı var? Evet dediğiniz gibi uzun yıllar siyasetin içersindeyim, adam gibi siyaset yaparsanız zaten karşılığını mutlaka alırsınız. İnsanlar siyasette milletvekili, Belediye Başkanı olmak için mücadele eder, çırpınır ben kesinlikle böyle bir düşünce içersinde değilim. Siyasetle spor ayrı kulvarlardır kesinlikle birbirine karıştırmamak, kullanmamak gerekir. )$<'$/,%ñ/*ñ/(5 156 ñí<DíDP'HQJHVL ñí\DíDQWÜVÜñí\DíDPÜGH\LQFHDNOÜQÜ]DLONQHJHOL\RU"3DUD" =RUOXN"6WUHV"ñQVDQODUODXðUDíPDN"6ÜNÜFÜ"%HVOH\LFL" 7HWLNOH\LFL"%XOLVWH\LÁRNGDKDID]ODX]DWDELOLUL] İş yaşantısı... İş yaşamı deyince aklınıza ilk ne geliyor? Para? Zorluk? Stres? İnsanlarla uğraşmak? Sıkıcı? Besleyici? Tetikleyici?.. Bu listeyi çok daha fazla uzatabiliriz. İşim gereği birçok kişinin dertlerini, problemlerini dinliyorum. Bu bazen yetişkin bir iş adamı oluyor, bazen hayata yeni atılacak bir genç, bazen sınavlara hazırlanan kaygılı bir öğrenci bazen de ailesinden mutsuz bir çocuk... Herkes hayatta birşey arıyor. Pek de ne aradığını bilmeden. Kimimiz yaşadığımız hayattan sıkılıyoruz, kimimiz işimizden sıkılıyoruz, kimimiz de kendimizden. Aslında büyük küçük fark etmeden şunu söyleyebilirim: Aslında hepimiz hayatta iki şey arıyoruz. Anlam ve mutluluk. İşimiz bize anlamlı geldiği ölçüde bizi tatmin ediyor. Hayatımızın bir anlamı olduğunda mutlu oluyoruz. Neye üzülüyorum biliyor musunuz? Sohbet ettiğim gençlere soruyorum: Hayatınızda hedefiniz ne? Hayatınızı ne anlamlı kılıyor diye. Birçok çocuktan aldığım cevap şu: Emeklilik. Eğitim verdiğim işyerlerinde de yetişkinlere aynı soruyu yöneltiyorum. Ne için çalışıyorsunuz? Yine aynı şekilde bazı kişilerden aldığım cevap; iyi bir emeklilik dönemi geçirmek için. Ne kadar acı. Herhalde okul yaşantımızda öyle bir sıkılıyoruz ki hayata atılınca bütün enerjimiz bitmiş oluyor. Araştırmalar çalışan nüfusun %67’sinin mutlu olmadan çalıştıklarını gösteriyor. Bazılarımız çok büyük başarılara +D\DWÜPÜ]ÜQ\DNODíÜN\Ö]GH nLQLLíLPL]GHJHÁLUL\RUX] <ÜOODUÐQFHELU\D]ÜRNXPXíWXP <D]ÜGDíÐ\OHGL\RUGX (ðHURQGDNLNDPXWOXROPDNLVWL\RUVDQ ELUEDUGDNSRUWDNDOVX\XLÁ (ðHUELUD\PXWOXROPDNLVWL\RUVDQDíÜNRO (ðHUELU\ÜOPXWOXROPDN LVWL\RUVDQHYOHQ (ðHUELUÐPÖUER\XPXWOXROPDN LVWL\RUVDQLíLQL6(9 imza atıyor; başarılı, mutlu işadamları, iş kadınları oluyoruz. Aradaki farkı ne oluşturuyor diye düşünüyorum. Galiba cevap sevmek. Yaptığı işe kalbini veren, sevgiyle, zevkle işini yapan insan hayatta anlamı yakalıyor. Hayatımızda dört önemli alan var: İş, Aile, Arkadaşlar ve Kendim. Hayatta dengeyi yakalamak demek bu dört alanda da tatminkar hissetmek demek. Sadece birine odaklanmak diğerlerinden enerji kaçmasına sebep oluyor ve iş-yaşam denegesini bozuyor. Birkaç dakikanızı ayırıp aşağıda çizdiğim tabloyu doldurmanızı istiyorum son 3 ayınızı düşünerek. Son 3 ay içinde bu alanların her birinde nasıl bir başarı yakaladınız ve neyden zevk aldınız? Eğer hatırlayamıyorsanız, o alana biraz enerji vermeniz gerektiği ortaya çıkıyor. Yani iş-yaşam dengenizi şöyle bir gözden geçirmeniz gerekiyor. Herşey sevmekle başlıyor. İşimizi severek yapmak da hayatımızın %70’inde tatmin olmamızı sağlıyor. Ama şöyle de bir sorun var: Hayatı işi olanlar var ki onlara işkolikler diyoruz. İşkololikler yukarıdaki tabloda sadece İŞ alanına odaklanırlar. Diğer üç alana gerektiği Klinik Psikolog & Yaşam Koçu Pınar Özgüner kadar enerji vermezler. Bu yüzden bu kişilerin sağlıkları bozuktur. Çünkü diğer alanlardan beslenemezler. Tek beslendikleri yer işleridir. İşteki herhangi bir aksaklık onları müthiş derecede öfkelendirir. Bu durum, bir dengesizlik örneğidir. Hayatta denge önemlidir. Şöyle bir şey önermek istiyorum: Her akşam evinize dönerken aileniz ve kendiniz için bir başarı bir de zevk durumu tasarlayın. Sabah işinize giderken de aynı şeyi işiniz için yapın. Bugün işimde nasıl bir başarıyı istiyorum. Neyden zevk alacağım. Belli aralıklarla da arkadaşlıklarınız için aynı şeyi yapın. İşte o zaman gerçekten hem dengeyi hem de tatmini yakalıyor olacaksınız. İşinizde, özel yaşamınızda dengeli günler geçirmeniz dileğiyle... (*L$'<$5,12&$.m 160 EHíVRUXEHíFHYDS %L]Ð]HOOLNOHLPDODWVHNWÐUÖQGHNUL]LGDKDID]OD KLVVHWWLNGL\HELOLULPñKUDFDWÜPÜ]ÜGDHWNLOH\HQ NUL]\ÜOÜLOHELUOLNWHHWNLVLQLELUQHE]HGH ROVDD]DOWPD\DEDíODGÜ'ÜíND\QDNOÜILQDQVPDQ GDQÁRNNHQGLVHUPD\HOHULLOHLí\DSDQILUPDODU KHU]DPDQELUDGÜPÐQGHROGXODU%DQND NUHGLVL]WLFDUHW\DSPDNQHUHGH\VHLPNDQVÜ]NHQ EXGHQJH\LL\LNXUDELOHQILUPDODUNUL]GHQGDKD D]HWNLOHQPH\LEDíDUGÜODU .ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]" ñ]PLUGRðXPOX\XPñONYHRUWDRNXOX°]HO ¡DNDEH\.ROHMLnQGHRNXGXNWDQVRQUDñ]PLU ìHPLNOHU/LVHVLQLRNXOLNLQFLOLðLLOHELWLUGLP'DKD VRQUD%LONHQW¶QLYHUVLWHVL(QGÖVWUL0ÖKHQGLVOLðL EÐOÖPÖQGHQPH]XQROXS8OXVODUDUDVÜ7LFDUHW HðLWLPLDOPDNÖ]HUH$%'nGHELU\ÜONDOGÜP \ÜOÜQGDSURIHV\RQHODQODPGDLíKD\DWÜQDDWÜOGÜP +RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" %RíYDNWLPGH\DSPDNWDQKRíODQGÜðÜPKRELOHULP DUDVÜQDVLQHPD\DJLWPHNERZOLQJYHGDUW R\QDPDNIDUNOÜÖONHOHUHVH\DKDWHWPHNYH VQRZERDUG\DSPD\ÜVD\DELOLULP =DPDQÁRNKÜ]OÜDNÜSJHÁL\RU\ÜOÜYHVRQ UDVÜLÁLQD\DNWDNDOPDNLVWL\RUVDN\HQLILNLUOHUH KHU]DPDQDÁÜNROPDOÜ\DNDODGÜðÜPÜ]IÜUVDWODUÜ NDÁÜUPD\ÜSSURIHV\RQHOELUDUDíWÜUPDVRQUDVÜ ÁDEXNNDUDUYHUHELOPHOL\L] +DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RU VXQX]"ñíLQL]LOHLOJLOLNÜVDFDELOJLYHULU PLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]VHNWÐUGHNL JHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]" 2WRPRWLYVHNWÐUÖQGHIDDOL\HWJÐVWHUHQDLOH íLUNHWLPL]EXJÖQLWLEDUL\OHJUXSíLUNHWLKDOLQH JHOPLíWLU%UDQíODUDD\UÜODQILUPDODUELUELULQGHQEDðÜPVÜ] ÁDOÜíPDNWDGÜU'HGHP'XUPXí¡DNPDNnÜQNXUPXíROGXðXLON ILUPDPÜ]ÜQWHPHOL$QNDUDnGDDWÜOPÜíROXSDðÜUYHKDILIWLFDUL DUDÁSHUDNHQGH\HGHNSDUÁDVDWÜíÜ\ÜOÜDíNÜQVÖUHGLU GHYDPHWPHNWHGLU 0XVWDID6HUKDW ¡DNPDN 'DKDVRQUDWRSWDQ\HGHNSDUÁDVDWÜíÜ\DSDQILUPDPÜ]IDDOL\H WLQHñ]PLUnGHEDíODPÜí]DPDQODíLUNHWPHUNH]LPL]$QNDUDnGDQ ñ]PLUnHWDíÜQPÜíWÜU <HWNLOLVHUYLV\HGHNSDUÁDED\LOLðLPL]YHRQXQ\DQÜQGDRSH UDV\RQODUÜQÜíDKVHQ\ÖUÖWWÖðÖPLWKDODWLKUDFDWíLUNHWLPL]GH IDDOL\HWOHULQLñ]PLUnGHVÖUGÖUPHNWHGLU2WRPRWLY\DQVDQD\L LPDODWÜLOHLOJLOLGH\DWÜUÜPÜPÜ]ROXS$26%nGHIDDOL\HWOHULQH GHYDPHWPHNWHGLU6RQ\ÜOODUGDíLUNHWOHULPL]DUDVÜQDHNOHQHQ RWRPRWLYVHNWÐUÖGÜíÜQGDLQíDDWYHWXUL]PVHNWÐUOHULQGHGH LíWLUDNOHULPL]PHYFXWWXU \ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" ñíKD\DWÜQDKHQÖ]\HQLDWÜOPÜíELUELUH\RODUDNÁRNGHULQ WHVSLWOHUGHEXOXQPDFÖUHWLQLNHQGLPGHJÐUPÖ\RUXP)DNDW \ÜOÜHPLQLPNLKHUNHVLÁLQ\ÜOÜQDJÐUHELUD]GDROVD UDKDWJHÁPLíWLU\ÜOÜQGDHOLPL]GHNLOHULNRUXPDNPDULIHW VD\ÜOÜUNHQEXLÁLQSHNJHÁHUOLGHðLOGL(NRQRPLNGDUDOPD nGDED]ÜVHNWÐUOHUGH\Ö]GHnOHUGHNDOÜUNHQED]Ü VHNWÐUOHUGH\Ö]GHnOHUHXODíWÜ %XQX\DSDUNHQEÖ\ÖNOHULPL]LQWHFUÖEHVLEL]LP EX\ROGDNLHQEÖ\ÖNIHQHULPL]RODFDNWÜU 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJH OLíLPLLOHLOJLOLGHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLU PL\L]"¶\HVLROGXðXQX](*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGD JÐUÖíOHULQL]QHOHU" (*ñ$'nODWDQÜíPDP\ÜOÜQÜQ0D\ÜVD\ÜQGD%$6ñ)('ÁDWÜVÜ DOWÜQGDJHUÁHNOHíHQñUDQJH]LVLLOHROGX%DíWDHVNLEDíNDQÜ PÜ]6D\ÜQ&HPDO(OPDVRðOXEDíNDQÜPÜ]6D\ÜQ7HPHOìHQYH \ÐQHWLPNXUXOXQGDQ6D\ÜQ+DOLO1DGDV6D\ÜQ.HQDQ'RðDQ YHVHYJLOLDUNDGDíÜP<DðÜ]6HUWHUVD\HVLQGHEXJÖQEXJÖ]HO RUWDPGDEXOXQPDíDQVÜQÜ\DNDODGÜP 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQJHUHNWLðLNDGDUHWNLQ ROPDGÜNODUÜQÜrRODPDGÜNODUÜQÜrGÖíÖQÖ\RUXP¶\HROGXðXP EXNÜVDVÖUHLÁHULVLQGHJÐUGÖðÖPNDGDUÜLOH(*ñ$'EX JÐUÖíÖPÖGHðLíWLUHFHNYHXPDUÜPÖ]HULPL]HGÖíHQJÐUHYOHUL KHSEHUDEHUHQL\LíHNLOGH\HULQHJHWLULSÐQFHñ]PLUnHVRQUD 7ÖUNL\HnPL]HID\GDOÜRODFDðÜ] .ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]" \ÜOÜQGDQEHULñ]PLUnGH$YXNDWOÜNPHVOHðLQL VÖUGÖUÖ\RUXP'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL+XNXN )DNÖOWHVLPH]XQX\XP$LOHPL]GHDYXNDWHQIODV \RQXROGXðXQGDQEHQGHDYXNDWOÜNPHVOHðLQL VHÁWLP$LOHPGHNLKXNXNÁXFH]DDYXNDWÜ<DU JÜWD\YH'DQÜíWD\nGDNLKXNXNÁXDNUDEDODUÜPÜQ WHíYLNL\OHPHVOHðHKÜ]OÜELUJLULí\DSWÜP%XQODU GDVÜUDVÜ\ODñ]PLU%DURVX.DGÜQ +DNODUÜ.RPLV\RQXñ]PLU%DURVX ¡RFXN+DNODUÜ.RPLV\RQX<XQDQLVWDQrñQJLOWH UHr$OPDQ\DYH7ÖUNL\HnGHNLNDQXQODUDÁÜVÜQGDQ $LOHLÁLHQVHVW&H]D.DQXQXnQXQX\JXODQPDVÜ KXVXVXQGDÖONHNDQXQODUÜDUDVÜQGDNLEHQ]HUOLN YHIDUNOÜOÜNODUÜQDUDíWÜUÜOPDVÜSURJUDPÜQGDJÐUHY YHWH]KD]ÜUODQPDVÜ(OJLQNDQ9DNIÜñíYH ñQVDQñOLíNLOHUL6HUWLILND3URJUDPÜ'RNX] (\OÖO¶QLYHUVLWHVLYH/RQGRQ6FKRRO2I3XEOLF 5HODWLRQV8OXVODUDUDVÜñOLíNLOHU6HUWLILND3URJ UDPÜ'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL$70(5 ñKUDFDWñWKDODW+XNXNL$QODíPD]OÜNODU(ðLWLP 6HPLQHUOHUL6HUWLILND3URJUDPÜ +ROODQGD+XNXN%ÖURVX-XVWXV%LOJL3D\ODíÜPÜñ]PLU %ÐOJHVL$YXNDWOÜðÜ 0DUND9HNLOLVÜQDYODUÜQDJLULí7ÖUN3DWHQW (QVWLWÖVÖnQGH0DUND9HNLOL+DOHQKHPPDUNDYHNLOLKHPGH PDUNDYHNLOLELOLUNLíLVL\LP7ÖUN(ðLWLP9DNIÜ<ÐQHWLP <ÖUÖWPH.XUXOX¶\HOLðL\ÜOVÖUHLOH(*ñ$' $YUXSD%LUOLðL8OXVODUDUDVÜñOLíNLOHU%ÐOJHVHO.DONÜQPDYH *HOLíLP.RPLV\RQ6RV\DOñOLíNLOHU¶\HOLðL(JH $VDQVÐUFÖOHU'HUQHðL<ÐQHWLP.XUXOX7RSODQWÜODUÜQGD'HUQHN 7Ö]ÖðÖ+D]ÜUODQPDVÜYH'HUQHðLQVÖUHJHOHQDYXNDWOÜðÜìX DQGDñ]PLUDGOL\HPDKNHPHOHULQGH\HPLQOLKXNXNÁXELOLUNLíL PDUNDSDWHQWYHNLOLELOLUNLíLJLELNRQXPODDYXNDWOÜNPHVOHðLPL GHVÖUGÖUÖUNHQñ]PLU%DURVX6WDM(ðLWLP%ÖURVXQGDVWDM\HU ÐðUHQFLOHUHKXNXNÁXHðLWLPLLOHYHEDURQXQX\JXQJÐUGÖðÖ PHVOHNRGDODUÜQGDELOLUNLíLOLNHðLWLPLLOHELUOLNWHX\JXQJÐUÖOHQ KXNXNLNRQXODUGDHðLWLPYHUPHNWH\LP GDYDODULOH$LOH+XNXNXLOHLOJLOLGDYDODUGDGDYD SRUWIÐ\ÖPÖ]ÖROXíWXUPDNWDGÜU \ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELU GHðHUOHQGLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQD LOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]LSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" <ÜOÜHNRQRPLNDÁÜGDQ]RUELU\ÜOGÜRQHGHQ OHGHKÖNÖPHW\HQLÁHN\DVDVÜLOHKDSLVFH]DVÜQÜ \ÜOODUD\D\DUNHQLGDULSDUDFH]DODUÜJHWLUGL %DQNDODUDÁHNEHGHOLQLQEHOOLELUNDUíÜOÜðÜQÜ ÐGHPHYHÁHN\DSUDðÜQDVÜQÜUODPDJHWLUHUHN EDQNDODUDEHOOLRUDQGDÁHNLQNDUíÜOÜðÜQGDSDUD EXOXQGXUPDYHEDQNDVRUXPOXOXðXJLELNRQXODU GD\DSWÜUÜPODUJHWLUGL%DQNDODUHVQDIYHKDONÜQ DOGÜðÜNUHGLOHUGHIDL]\DSWÜUÜPÜID]ODFDNXOODQÜ\RU YHLQWLKDUYHERíDQPDYDNDODUÜDUWÜ\RUGX+Ö NÖPHWLQEDQNDODUD\D\ÜQODGÜNODUÜWHEOLðOHUOHIDL] LQGLULPLERUÁ\DSÜODQGÜUPDVÜYHEDWDNDODFDNOD UÜQ\XUWGÜíÜQGDQJHOHQILQDQVILUPDODUÜQDVDWÜPÜ LOHERUÁODUÜQ]DUDUGDQGÖíÖPÖJLEL\DSWÜUÜPYH NROD\OÜNODUÜ\ODKDONÜQÖVWÖQGHQ\ÖNÖDOPD\DÁD OÜíWÜðÜQÜGÖíÖQÖ\RUXPGDSHNÁRNILUPDLIODVPDVDVÜQD JLWWLðLQLJÐUPHNÖ]ÖFÖ\GÖ\ÜOÜLÁLQLVHL\LPVHUWDEOR ÁL]PH\LÁRNLVWL\RUXPìXDQGDKÖNÖPHWLQLíVL]OLNÐGHQHðLQLQ 7/ROPDVÜ\ÐQÖQGHÁDOÜíPDNWD66.YHYHUJLERUÁODUÜ LOHLOJLOLRODUDNERUÁ\DSÜODQGÜUPDODUÜQDJLGLOPHVLLÁLQÁDOÜíPDODU \DSÜOÜ\RU6DQD\LFLYHLíDGDPODUÜQÜQPDOYHKL]PHWVDWÜPÜQGD GDKDGLNNDWOLYHÁRNID]ODDÁÜOPDGDQWLFDUHW\DSPD\ÜGRðXUD FDNGHQHWLPOLELUPDOLVLVWHPJHOL\RU+HUNHVÁHNDODPD\DFD ðÜQGDQSL\DVDODUGDLVWLNUDURODFDðÜQÜGÖíÖQPHNWH\LP +RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" ñíKD\DWÜPÜQDUWDNDODQ]DPDQODUÜQGDVSRU\DSPD\ÜYH\Ö]PH \LÁRNVHYL\RUXP0HVOHðLPOHYHPHVOHNGÜíÜNLWDSODURNXPD\Ü KXNXNLNRQXODUGD\D]ÜODU\D]PD\Ü\HPHN\DSPD\ÜDUNDGDíOD UÜPÜQEDQDÐ]HOVLSDULíYHUGLðLGHðLíLNNHNOHUL\DSÜSHYGHRQODUÜ DðÜUODPD\ÜPXVLNLFHPL\HWLQGH\HUDOPD\ÜVLQHPDWL\DWUR\D JLWPH\LDUNDGDíODUODWDQJRRNXOXPGDGDQVHWPH\L\DðOÜER\D UHVLP\DSPD\ÜJH]LOHUHJLWPH\LWDULKL\HUOHULJH]LSWDQÜPD\Ü IRWRðUDIÁHNPH\LKRELOHULPDUDVÜQGDVD\DELOLULP 7ÖUNL\HnGHIDDOGXUXPGDRODQYHSURMHÖUHWHQVLYLOWRSOXP NXUXOXíODUÜQÜQVD\ÜVÜGÖQ\DGDNLRUWDODPDODUODNÜ\DVODQGÜðÜQGD GÖíÖNRUDQODUGDROGXðXJÐUÖOPHNWHGLU°]HOOLNOHJHOLíPLí ÖONHOHUGHVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQDUWÜNoÖÁÖQFÖVHNWÐUp RODUDNDGODQGÜUÜOPDVÜGDEXQDLíDUHWHWPHNWHGLU 6HUDS'HPLU +DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX] VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]" 6(5$3'(0ñ5+8.8.%¶5268RODUDNWDULKLQ GHQEXJÖQHNDGDUDYXNDWOÜNPHVOHðLQL\ÖUÖWPHNWH\LP0HV OHðLQEDíÜQGDFH]DDYXNDWÜRODUDNWDQÜQÜUNHQGHðLíHQVÖUHÁWH YHUJLX\XíPD]OÜNODUÜERUÁDODFDNGRODQGÜUÜFÜOÜNGDYDODUÜFH]D GDYDODUÜQGDQGDYDSRUWIÐ\ÖPÖ]JHOLíLUNHQñ]PLUnGHíLUNHW OHULQKXNXNLGDQÜíPDQÜRODUDNLFUDWDNLSOHULYHEXQGDQGRðDQ GDYDODUÜWDNLSHWPHNWH\L]ñFUDñIODV+XNXNX7LFDUHW+XNXNX 7DíÜPDFÜOÜN+XNXNXñí+XNXNX%RUÁODU+XNXNXnQGDQGRðDQ 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX] (*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU" 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHOHULQHVRQ\ÜOODUGDÐQHPYHUL OL\RU6LYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQÁDOÜíPDODUÜQÜSURMHHQGHNVOL JHUÁHNOHíWLUPHOHULGÖQ\DGDX\JXODQDQ\ÐQWHPOHUGHQID\GD ODQPDODUÜGÖQ\D\ODHQWHJUHROPDODUÜDGÜQDÁRNÐQHPOLGLU ñVWDQEXOEDíWDROPDNÖ]HUH$QNDUDYHñ]PLUJLELEÖ\ÖNíHKLU OHUGHIDDOL\HWJÐVWHUHQ67.nODUQLFHOLNYHQLWHOLNEDNÜPÜQGDQ $QDGROXnGDIDDOL\HWJÐVWHUHQ67.nODUDQD]DUDQFLGGLÐOÁÖGH PHVDIHDOPÜíGXUXPGDGÜUODU (*ñ$'GDVHQHOHUGLUVÖUGÖUGÖðÖñ]PLUHNRQRPLYHVRV\DO KD\DWÜQDYHUGLðLGLQDPL]PLOHEÐOJHVHOVRUXQODUDÜíÜNWXWPDN WD(*ñ$'NXUXFXVXYHÖ\HVLROGXðXELUÁRN67.nODUODELUOLNWH SURMH\ÐQHWPHNWH\HUHO\ÐQHWLPOHU7%00WLFDULLíELUOLN OHULQGHEXOXQGXðXRGDYHELUOLNOHUOHÖONHPL]LQNDONÜQPDVÜQD YHWRSOXPXPX]XQHðLWLPLQHNDWNÜVDðOÜ\RU.XUGXðX(*ñ$' 2NXOXLOHñ]PLUVRUXQODUÜYH7ÖUNL\HJÖQGHPLQGHHWNLQELUVLYLO WRSOXPÐUJÖWÖRODUDNÖ\HVLEXOXQGXðXPÐUJÖWWH\HUDOPDN EHQLPLÁLQELUJXUXUND\QDðÜROPDNODELUOLNWH(*ñ$'ñ]PLULíYH HNRQRPLKD\DWÜQDGLQDPL]PJHWLUPHNWHGLU ¶<(/(5ñ0ñ=ñ7$1,<$/,0 EHíVRUXEHíFHYDS 161 (*L$'<$5,12&$.m 162 EHíVRUXEHíFHYDS .ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]" ñ]PLUGRðXPOX\XPñONÐðUHQLPKD\DWÜPD *D]LñONRNXOXQGDEDíODGÜPñQJLOWHUHnGHRUWDRNXO YHOLVHHðLWLPLPLWDPDPODGÜNWDQVRQUD3DULVnWH VHQHGLOHðLWLPLDOGÜP&HQHYUH9L\DQD YH/HLGHQnGDNDPSÖVOHULEXOXQDQ:HEVWHU 8QLYHUVLW\nGH3D]DUODPDYH3VLNRORMLÖ]HULQHÁLIW OLVDQVDOGÜPEXíHKLUOHUGHELUHUVHQH\DíDPD IÜUVDWÜPROGX 6RQUDVÜQGDñQJLOWHUH'XUKDP8QLYHUVLW\nGHLí OHWPHÖ]HULQH0$\DSWÜP+DOOPDUN'LVFRYHU\ 5HDOLW\790*0%ORRPEHUJJLELILUPDODUOD ÁDOÜíDQ&KHOOR=RQHDGOÜPHG\DíLUNHWLQGHÁDOÜí PD\DEDíODGÜPñONRODUDNDVLVWDQOÜNODEDíODGÜðÜP &KHOOR=RQHnGDNLVHQHOLNLíKD\DWÜPÜ6DWÜí 0ÖGÖUÖJÐUHYL\OHWDPDPODGÜP6RQELUVHQHGLU GHDLOHíLUNHWOHULPL]GHñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖ RODUDNÁDOÜíÜ\RUXP 7ÖUNL\HPHQíHLOLÖUÖQOHULQNHNLNDGDÁD\Ü GHIQHWDUÜPÜQD\DWÜUÜP\DSÜ\RUX]6DOLKOLnGH GÐQÖPHXODíDQEÖ\ÖNÁLIWOLNOHULPL]YDU LKWL\DFÜPÜ]ÜQÐQHPOLELUNÜVPÜQÜEXUDGDQNDU íÜOÜ\RUX]NLORPHWUH\HXODíDQGDPODPD VXODPDERUXODUÜPÜ]LOHÖUÖQÖQVXODPDVÜQÜYH WÖPGLðHUSDUDPHWUHOHULNRQWUROHGL\RUX] %Ð\OHFHIL\DWGDOJDODQPDODUÜQGDQGDKDD]HW NLOHQL\RUX]ÁÖQNÖSL\DVDIL\DWÜQHROXUVDROVXQ EL]LPNHQGL\HWLíWLUGLðLPL]ÖUÖQOHULQPDOL\HWL ID]ODGHðLíPL\RU \ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELU GHðHUOHQGLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQD LOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]LSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" ELUÁRNDÁÜGDQNUL]LQ\DUDODUÜQÜQVDUÜO GÜðÜELU\ÜOROGX%Ö\ÖPHKÜ]ÜNUHGLIDL]OHULQLQ GÖíPHVLNUHGLEROOXðX\DWÜUÜPIÜUVDWODUÜ DÁÜVÜQGDQKH\HFDQYHULFLELU\ÜOÜJHULGHEÜUDNWÜN %ÖWÁHGHQJHOHULQLQJLWWLNÁHGÖ]HOPHVLÐ]HOOLNOH $YUXSDnGDNLÐUQHNOHUJÐ]ÖPÖ]ÖQÐQÖQGHLNHQ EL]LPXWOXHWWL¶]ÖQWÖPÖ]LíVL]OLðLQID]ODGÖíPHPHVLYHHOHNW ULNPD]RWJLELPDOL\HWJLUGLOHULQH\DSÜODQ\ÖNVHN]DPODUROGX %XDÁÜGDQEDNÜOÜUVD7ÖUNL\HnQLQLVWLNUDUOÜEÖ\ÖPHVLQH GHYDPHGHFHðLELU\ÜORODFDN$QFDNWDELLNL7ÖUNL\HnQLQELUÁRN VRUXQXNURQLNOHíPLíYHJHÁPLíWHQJHOHQELULNPLíVRUXQODUGDQ ROXíPDNWDEXQODUÜÁÐ]PHNLÁLQGHELU\ÜOGHðLOX]XQVÖUHFHN ELU\ÖNVHNEÖ\ÖPH\HLKWL\DÁYDU.RQXWDÁÜðÜDOW\DSÜHNVLNOLðL LíJÖFÖSL\DVDVÜQGDHVQHNOLðLQROPDPDVÜRUDQVDORODUDN L\LOHíPHROVDGDQLVSHWHQ\ÖNVHNRODQERUÁ\ÖNÖKLÁELULELU LNLVHQHGHKDOOHGLOHFHNVRUXQODUGHðLO7ÖUNL\HnQLQEÖWÖQEX VRUXQODUDÁÐ]ÖPEXOPDVÜLÁLQ&XPKXUL\HWLPL]LQ<ÜOÜ RODQnHNDGDUNHVLQWLVL]LVWLNUDUOÜELU\ÖNVHNEÖ\ÖPH KÜ]ÜWXWWXUPDVÜJHUHNL\RU%HQnLQEÐ\OHELU\ÜORODFDðÜ NDQDDWLQGH\LP 0DKUX*ÖUHO +RELOHULQL]EL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" .ÖÁÖN\DíWDQEHULJROIR\QDPD\DPHUDNÜPYDU \HUYH]DPDQEXOGXNÁDJROIR\QDPD\DÁDOÜíÜ\RUEXQGDQEÖ\ÖN NH\LIDOÜ\RUXP%XQXQGÜíÜQGDVH\DKDWHWPH\LYHIRWRðUDI ÁHNPH\LÁRNVHYHULP +DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX] VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]" $LOHíLUNHWOHULPL]GHQ6XQHO7LFDUHWILUPDVÜQGDYH.ÖWDí*ÜGD *XUXEXQGDñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖRODUDNÁDOÜíÜ\RUXP 6XQHO7ÖWÖQ7LFDUHW$ìVHQHVLQGHQEHULIDDOL\HW WHRODQDLOHQLQHQHVNLíLUNHWLGLU.Ð\OHUGHQDOÜQDQWÖWÖQ íLUNHWLPL]GHLíOHQGLNWHQVRQUDVLJDUDILUPDODUÜQDVRQÖUÖQGH NXOODQÜOPDNÖ]HUHJÐQGHULOLU 7ÖWÖQVHNWÐUÖQGHÁDOÜíDQODUELOLUNLELUJÖQÖELUGLðHULQH EHQ]HPH]GHQJHOHUR\QD\DELOLUEXQHGHQOHJHOLíPHOHULWDKPLQ HWPHN]RUGXU7ÖWÖQWDUÜPÖUÖQOHULDUDVÜQGDHQID]ODHPHN LVWH\HQÖUÖQOHULQEDíÜQGDJHOLU%XQHGHQOHWÖWÖQHNLFLVLQL PHPQXQHWPHNYH]LUDDWÜQÜGHYDPHWWLULPHVLLÁLQVHNWÐU RODUDNPÖPNÖQROGðXQFDGHVWHNYHUPHNWH\L]*HOLíPLí ÖONHOHUGHVLJDUDVDWÜíÜQGDGÖíÖíOHUROPDVÜQDUDðPHQGÖQ\D JHQHOLQGHDUWÜíJÐUÖOPHNWHGLU$PHULNDYH$YUXSDKÖNÖ PHWOHULVLJDUDKDUPDQODUÜQDLODYHHWWLNOHULVRVODUÜNDOGÜUPD\Ü SODQODPDNWDGÜUEXQHGHQOHQLNRWLQLD]YHíHNHUL\ÖNVHNRODQ YH$PHULNDQWLSL9LUJLQLDWÖWÖQÖ\OHL\LHYOLOLNNXUDELOHQ2ULHQWDO 7ÖUNWÖWÖQÖQÖQNXOODQÜPÜQÜDUWWÜUPDVÜEHNOHQL\RU%XWDOHEL NDUíÜODPDNLÁLQHNLFLOHUHGDKDID]ODGHVWHNOHPHPL]JHUHNPHN WHGLUñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖRODUDNYDNWLPLQÐQHPOLELUNÜVPÜQÜ DODQELUGLðHUJUXSLVH.ÖWDí*ÜGD*UXEXnGXU%XJUXEXQ DOWÜQGDGÐUGÖ\DEDQFÜRUWDNOÜROPDNÖ]HUHWRSODPíLUNHWL PL]YDUñíOHQPLíWDUÜPYHJÜGDÖUÖQOHULQLLKUDÁHGL\RUX]DQD ÖUÖQÖPÖ]7ÖUNL\HnGHQÁÜNDQYH\D\HWLíHQEDKDUDWODU%HOOL EDíOÜEDKDUDWODUÜPHQíHLQGHQNHQGLíLUNHWOHULPL]YDVÜWDVÜLOH DOÜSEXQODUÜ\LQHNHQGLíLUNHWOHULPL]YDVÜWDVÜLOHEÖ\ÖNWÖNHWLP RODQSD]DUODUGDVDWÜ\RUX]°UQHðLQ¡LQnGHNHQGLHNLELPL]LOH DOGÜðÜPÜ]VDUÜPVDNWR]XQX%HOÁLNDnGDNLíLUNHWLPL]YDVÜWDVÜ LOHWÖP$YUXSDnGDGDðÜWÜPÜQÜ\DSÜ\RUX]ìXDQGD$YUXSDnQÜQ VDUÜPVDNLKWL\DFÜQÜQDVODQSD\ÜQÜEL]NDUíÜOÜ\RUX] %XQXQGÜíÜQGD\DYDí\DYDíVLVWHPGHHQWHJUDV\RQDJLGL\RUX] 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJL OLGHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX] (*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU" 7ÖUNL\HnGHNLVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQVD\ÜVÜVRQVHQHOHUGH FLGGLDUWÜíJÐVWHUPHVLQHUDðPHQEXVLYLOWRSOXPNXUXOXíOD UÜQÜQÁRðXQOXðXPDDOHVHIKDODDU]XHGLOHQHWNLQOLðHXODíDPD GÜODU+DOEXNLJHOLíPLíÖONHOHUGHRUWDNDNOÜQÖUHWLOPHVLQGHEX WÖUVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜÐQHPOLELUUROR\QDPDNWDGÜUODU 7DKPLQHGL\RUXPNLÐQÖPÖ]GHNL\ÜOODUGD7ÖUNL\HnGHGHEX VÖUHÁKÜ]ODQDFDNWÜU (*ñ$'nÜQVLYLOWRSOXPÐUJÖWÖROPDVÜQDUDðPHQNXUXPVDO \ÐQHWLOHQELUGHUQHNROGXðXQXJÐUÖ\RUXP¶\H\DSÜVÜQD EDNÜOGÜðÜQGDD\QÜÁDWÜDOWÜQGDGHðLíLNVHNWÐUOHUGHQJHOHQ Ö\HOHULQWLFDUHWIDDOL\HWOHULQLJHOLíWLUPHVLDÁÜVÜQGDQÐQFÖOÖN \DSÜ\RU$\QÜ]DPDQGDRGDYHGHUQHNLOLíNLOHUL\OHGHñ]PLUnLQ HNRQRPLNYHNÖOWÖUHO\DSÜVÜQÜ\DNÜQGDQWDNLSHGL\RUYHEHQGH EXDQODPGDJHOLíLPGHJUXSRODUDNILNLUOHULPL]OHJÖFÖPÖ]OH EHUDEHUOLðLPL]OHNDWNÜGDEXOXQDELOHFHðLPL]HLQDQÜ\RUXP%X \Ö]GHQÖ\HVLROPDNWDQYHIDDOL\HWOHULQHGDKLOROPDNWDQNH\LI DOÜ\RUXP (*L$'<$5,12&$.m 164 EHíVRUXEHíFHYDS .ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜU PÜVÜQÜ]" <R]JDWGRðXPOX\XP %DEDPÜQJÐUHYLGROD\ÜVÜ\ODLON RUWDYHOLVHHðLWLPLPÁHíLWOL LOOHUGHDOGÜNWDQVRQUD\ÖNVHN ÐðUHQLPH$QNDUD¶QLYHUVLWHVL )HQ)DNÖOWHVL0DWHPDWLN %ÐOÖPÖnQHGHYDPHWPHNWH\ NHQ'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL 'HQL]FLOLN)DNÖOWHVLnQHJHÁLí \DSWÜP\ÜOÜQGDPH]XQ ROGXNWDQVRQUDLíKD\DWÜQD KHQÖ]ÐðUHQFLLNHQVÖUGÖU GÖðÖP0DUWÜ.RQWH\QHU +L]PHWOHUL$ìnGHEDíODGÜP 6HYJLOL(íLP*DP]H°]WÖUNLOHELUOLNWHD\QÜíLUNHWLQ(JH%ÐOJH 7HPVLOFLOLðLQL\DSPDNWD\Ü] +RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" 'HQL]GHQL]GHQL]e%HQLUDKDWODWÜ\RU)ÜUVDWEXOGXNÁD WHNQHEDOÜNGDOÜí\DSPDN +DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX] VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]" 'HQL]7DíÜPDFÜOÜðÜDODQÜQGDKL]PHWYHUHQELUNXUXOXíXQRUWDðÜ YH*HQHO0ÖGÖUÖ\ÖP <XVXI°]WÖUN (JH%ÐOJHVLOLPDQODUÜQDXðUDN\DSDQJHPLOHULQOLPDQLÁHUL VLQGHNLKL]PHWOHULQGHEXOXQPDN\ÖNOHPHYHERíDOWPDODUÜQÜ VDðODPDNRWRULWHOHULLOHJHPLVDKLELDUDVÜQGDNÐSUÖROPDN \ÖNHJHPLJHPL\H\ÖNEXOPDNWD\IDNXPDQ\DWDPLUEDNÜP YHRQDUÜPÜQDDUDFÜROPDEDíOÜFDJÐUHYOHULPL]GHQGLU 7ÖUNL\HnGH\ÖNWDíÜPDFÜOÜðÜQÜQnLEXOGXðX'HQL]FLOLN6HN WÐUÖKHUJHÁHQJÖQJHOLíLPLVDðODPDNWDGÜU%XJHOLíLPVDGHFH \ÖNPLNWDUODUÜQGDGHðLOWHRULGHNLGÖ]HQOHPHOHUGHEXPHVOHðL \DSDQYH\DEXPHVOHNWHQKL]PHWDODQLWKDODWÁÜYHLKUDFDWÁÜOD UÜQLíOHULQLNROD\ODíWÜUPDNWDGÜU \ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" 7ÖUNL\HLÁLQ\ÜOÜKHUDÁÜGDQROXPOXJHÁPLíWLU.LíLEDíÜQD GÖíHQJHOLULQDUWPDVÜGÖQ\DQÜQEÖ\ÖNHNRQRPLVLKDOLQH JHOPHPL]\ÜOÜLÁHULVLQGHGHEXJHOLíLPLQGHYDPHGHFHðL QLJÐVWHUPHNWHGLU 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX] (*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU" 6LYLO7RSOXP°UJÖWOHULNXUXPODULOHELUH\OHULELUDUD\DJHWLU PH\LDPDÁOD\DQELUH\LQNROD\OÜNODXODíDPD\DFDðÜRWRULWHOHU LOHJHQHOELUÁÐ]ÖPDUD\ÜíÜLíYHVRV\DOKD\DWÜQGDKDNROD\ \DíDQDELOLUOLðLQLVDðODU%X\Ö]GHQPÖPNÖQROGXðXQFD6LYLO 7RSOXP°UJÖWOHULQGHJÐUHYDOPDNWD\ÜP(*ñ$'nÜQñ]PLUñOLQGH %DíNDQODU.XUXOXQGDWHPVLOHGLOPHVL(*ñ$'nÜQ\HULQLQHW RODUDNJÐVWHUPHNWHGLU °ðÖQÁ<ÖQFÖ .ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜU PÜVÜQÜ]" ñ]PLUGRðXP OX\XPñ]PLU°]HO7ÖUN.ROH MLQGHQPH]XQROGXNWDQVRQUD %LONHQW¶QLYHUVLWHVL6L\DVHW %LOLPLYH.DPX<ÐQHWLPL EÐOÖPÖQGHQPH]XQROXSñ]PLU (NRQRPL¶QLYHUVLWHVLnQGH $YUXSD¡DOÜíPDODUÜ<ÖNVHN °ðUHQLPLQLELWLUGLP VHQHVLQGHQEHULDLOHíLUNHWLPL] RODQñPSHNV/WGìLUNHWLQGH \ÐQHWLFLRODUDNJÐUHY\DSPDN WD\ÜP +RELOHULQL]EL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" +RELOHULPVLQHPDYHPÖ]LNWLU%Ö\ÖNELUDUíLYHVDKLS&'YH '9'NROHNVL\RQFXVX\XP +DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX] VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]" *ÜGDVHNWÐUÖQGHIDDOL\HWJÐVWHUL\RUX]\ÜOÜQGDNXUXODQ ILUPDPÜ]'ÖQ\DPXWIDNODUÜRODUDNGDWDELUHGHELOHFHðLPL] WÖNHWLPHKD]ÜUNRQVHUYHVRVYHLÁHFHNJUXSODUÜQÜLWKDO HWPHNWHGLU8]DN'RðX$PHULNDYH$YUXSDnQÜQÁHíLWOL\HUOH ULQGHQÁHíLWÖUÖQÖQLWKDODWÜQÜJHUÁHNOHíWLUPHNWH\L]ñWKDO JÜGDVHNWÐUÖÖONHPL]GH\HQLWDQÜQPD\DEDíOD\DQKDWWD\DYDí \DYDíEÖ\ÖNíHKLUOHULQGÜíÜQDGDWDíDQYH\ÜOÜQDNDGDU EÖ\ÖNELUJHOLíPH\DVD\DFDðÜPÜ]DLQDQGÜðÜPÜ]ELUVHNWÐUGÖU \ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]" \ÜOÜQÜUHHODQODPGDEÖ\ÖN\ÖNVHOLíJHWLUPHVHGHXPXW ODUÜQ\HíHUPHVLQHYHNDEXVJLELJHFHQXQ\DUDODUÜQÜD] GDROVDNDSDWPDVÜQD\DUDGÜðÜLÁLQL\LELU\ÜOGL\HGÖíÖQÖ\RUXP GDJHOHQEÖ\ÖPHQLQ\ÜOÜQGDGDGHYDPHGHFHðLQL WDKPLQHGL\RUXP°]HOOLNOHñ]PLUnLQDUWLNKDNHWWLðL\HUOHUH JHOPHVLQLXPX\RUXP 7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX] (*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU" 7ÖUNL\HPDDOHVHIÁHíLWOLVL\DVLYHHNRQRPLNVHEHSOHUGHQÐWÖUÖ VLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULNRQXVXQGDROPDVÜJHUHNHQ\HULQÁRN JHULVLQGHNDOPÜíWÜU%XGXUXPXQGÖ]HOPHVLLÁLQ]DPDQYHÁRN ÁDOÜíPDJHUHNPHNWHGLU¶\HVLROGXðXP(*ñ$'nÜQÁRND\GÜQOÜN Ö\HOHULROGXðXQXELOL\RUYHKHSLPL]LQEXXðXUGDVRUXPOXOXN DODUDNÁDOÜíPDVÜQÜÖPLWHGL\RUXP (*L$'<$5,12&$.m )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 166 (\OÖO 6RV\DOYH.ÖOWÖUHOñOLíNLOHU.RPLV\RQXWDUDIÜQGDQGÖ]HQOHQHQ %L]EL]H¶\H.D\QDíPD<HPHðLñ]PLU5DLQnGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU (NLP (*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULHNRQRPLPXKDELUOHUL LOHNDKYDOWÜOÜEDVÜQWRSODQWÜVÜQGDELUDUD\DJHOPLíOHUGLU.RUGRQ 2WHOnGH\DSÜODQWRSODQWÜGD<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPD VRðOX(*ñ$''ÐQHPIDDOL\HWOHULLOHLOJLOLELOJLYHUPLí\DNODíDQ VHÁLPVÖUHFLLOHLOJLOLVRUXODUÜ\DQÜWODPÜíWÜU7HNQRNHQWLOHLOJLOL JHOLíPHOHUNRQXVXQGDELOJLVXQDQ&HPDO(OPDVRðOX%DíNDQOÜðÜ GÐQHPLQFH(*ñ$'LÁLQÁDOÜíDQWÖP\ÐQHWLPNXUXOXÖ\HOHULQHYH GHVWHNOHULQGHQGROD\ÜWÖPEDVÜQPHQVXSODUÜQDWHíHNNÖUHWPLíWLU (NLP .Ü]ÜOD\ñ]PLUìXEHVL.DQ%DðÜíÜ.DPSDQ\DVÜQDGHVWHNYHUPHNÖ]H UHGÖ]HQOHQHQ(*ñ$'%DðÜíJÖQÖ'HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHí WLULOPLíWLU¶\HOHULPL]Ö\HÁDOÜíDQODUÜYHELUÁRNGX\DUOÜYDWDQGDí 'HUQHNPHUNH]LQHJHOHUHNNDQEDðÜíÜQGDEXOXQPXíWXU (NLP .26*(%<HQL'ÐQHP'HVWHNOHULNRQXOXVHPLQHU(*ñ$''HUQHN 0HUNH]LQGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU8]PDQ6LEHO7LPLVLYH8]PDQ°] JÖU$UPDQHULnQLQ.26*(%GHVWHNOHULLOHLOJLOLD\UÜQWÜOÜELOJLYHUGLðL VHPLQHUH(*ñ$'Ö\HOHULYHÖ\HÁDOÜíDQODUÜNDWÜOPÜíWÜU (NLP ñ]PLU.ÖOWÖUSDUN)XDU$ODQÜnQGDr(NLPWDULKOHULDUD VÜQGDJHUÁHNOHíWLULOHQ8OXVODUDUDVÜ<DSÜ)XDUÜñ]PLUnGD(*ñ$' ELU.DWDORJVWDQGÜLOH\HUDOPÜíWÜU¶\HILUPDODUÜPÜ]ÜQEURíÖUOHULQLQ VHUJLOHQGLðLVWDQGGDD\UÜFD(*ñ$'\D\ÜQODUÜGDVXQXOPXíWXU (NLP (*ñ$'<ÜO.XUXOXí%DORVX(NLPWDULKLQGH+LOWRQ 2WHOLnQGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU$MGD3HNNDQnÜQVDKQHDOGÜðÜJÐUNHPOL EDOR\Dñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁEDíWDROPDNÖ]HUHñ]PLU $SURWRNROÖñ]PLU%DíNDQODU.XUXOXYH(*ñ$''DQÜíPD.XUXOX¶\H OHULQGHQSHNÁRNLVLPLQ\DQÜVÜUD(*ñ$'Ö\HOHULYHHíOHULNDWÜOPÜíODUGÜU (*ñ$'<ÐQHWLPNXUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXnQXQDÁÜOÜíNRQXí PDVÜ\ODEDíOD\DQJHFHGH'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ6Q2ðX]7DWÜíYH ñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁNRQXíPD\DSPÜíODUDUGÜQGDQ 6Q9DOLn\HYH'DQÜíPD.XUXOXÖ\HOHULQH(*ñ$'nDGHVWHNOHULQGHQ GROD\ÜKD]ÜUODQDQWHíHNNÖUSODNHWLWDNGLPHGLOPLíWLU\ÜOSDVWDVÜQÜQ NHVLOPHVLQLQDUGÜQGDQ$MGD3HNNDQ.RQVHULLOHJHFHVRQODQGÜUÜOPÜíWÜU (*L$'<$5,12&$.m )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 168 .DVÜP (*ñ$'*HQHO.XUXO7RSODQWÜVÜ (*ñ$'*HQHO.XUXO7RSODQWÜVÜñ]PLU+LOWRQ2WHOLnQGH\RðXQELUNDWÜOÜPODJHUÁHNOHíPLíWLU'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ6Q2ðX]7DWÜí*HÁPLí 'ÐQHP'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQODUÜQGDQìLQDVL(UWDQYH.HPDO¡RODNRðOX%$6ñ)('<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ+ÖVH\LQ3RUVXNYH(*ñ$' Ö\HOHULPL]LQNDWÜOGÜNODUÜWRSODQWÜGD\DSÜODQNDSDOÜR\ODPDVRQXFX6Q7HPHO$\FDQìHQYHHNLELJHÁHUOLR\XQnVLQLDODUDN'ÐQHP <ÐQHWLP.XUXOXVRUXPOXOXðXQXÖVWOHQPLíOHUGLU<DSÜODQLON\ÐQHWLPNXUXOXWRSODQWÜVÜQGDÖ\HOHULQJÐUHYWDQÜPODUÜEHOLUOHQPLíWLU (*ñ$''°1(0<°1(7ñ0.858/8 7(0(/$<&$1ô(1 <|QHWLP.XUXOX%DöNDQÕ LEVENT AKGERMAN 2 .XUXPVDO3URMHYHóOLöNLOHUGHQ 6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL SEDA KAYA 3 h\HóOLöNLOHUL3URMHOHULQGHQ6RUXPOX %DöNDQ9HNLOL .(1$1'2ò$1 4 7RSOXPVDO6RUXPOXOXNYH.DONÕQPD 3URMHOHULQGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL +$/ó/1$'$6 5 0DOLóöOHUGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL 7$0(5867$2ò/8 6 óGDULóöOHUGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL GAMZE YAYMAN <|QHWLP.XUXOX6HNUHWHUL(;32 7 YH$%/REL3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi M.N.OKAN ÖZAYDIN <|QHWLP.XUXOX6HNUHWHU<DUGÕPFÕVÕ 8 HJL#DG3URMHVLQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi ERIM ÖRGE 9 <|QHWLP.XUXOX6D\PDQÕ 2/*$5(5'2ò$1/$5 10 <|QHWLP.XUXOX6D\PDQ<DUGÕPFÕVÕ 6ó1$1%(=ó5&ó/ó2ò/8 11 <|QHWLP.XUXOX6D\PDQ<DUGÕPFÕVÕ '(1ó=6ó95ó %D\DQh\HOHUGHQYH$LOHOHUGHQ 12 6RUXPOX<|QHWLP.XUXOXh\HVL (*ó$'$LOHP3URMHVLQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi 1 13 14 15 16 17 18 19 1$=ó)8/862< (*ó$'<D\ÕQODUÕQGDQ6RUXPOX <|QHWLP.XUXOXh\HVL(*ó$' <D\ÕQ<ÕOGÕ]Õ3URMHVLQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi d$ò$1+(5ó6 $U*HYHóQRYDV\RQ3URMHOHULQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi hQLYHUVLWHYHóö*HOLöWLUPH .XUXPODUÕ3URMHVLQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi TURAN GÖKSAN 0HG\DYH+DONODóOLöNLOHUGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi (5*81$%$/,2ò/8 (*ó$'óg2NXOXLOH(OHOH 3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP Kurulu Üyesi +h6(<ó1$7,1d *ó$'¶ODUOD.RONROD3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi TOLGA ÇAYIRLI 3DUODPHQWRóOLöNLOHUL3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi EREN ESEN 2GDYH'HUQHNóOLöNLOHUL3URMHVLQGHQ sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi H. YONCA GÜNGÖR 20 (*ó$'¶OD<HQL8IXNODU3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi 21 68$/3óô*h=(5(5 (*ó$'<|QHWLP6LVWHPL 3URMHOHULQGHQ6RUXPOX<|QHWLP Kurulu Üyesi 22 23 24 25 26 27 28 *g='(.(6.ó1 <|QHWLP.XUXOXóoóOHWLöLP .RRUGLQDW|U$oÕN.DSÕ 3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP Kurulu Üyesi ()(.8029$ <HUHO<|QHWLöLPYH.OWU6DQDW 6SRU3URMHOHULQGHQ6RUXPOX<|QHWLP Kurulu Üyesi %0867$)$.85'$. (*ó$'2UWDN*o3URMHOHULQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi CENK ÖZTAP (*ó$'*HQo*LULöLPFL<HWLöWLUPH 3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP Kurulu Üyesi 0ó/.(56$%81&8 ó=.$$%YE'HVWHNOL3URMHOHUGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi 1(6/ó*h/$.d85$7$1,5.$1 (*ó$'7DQÕQÕUOÕN3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi R.YAMAÇ ÜNSAL ó]PLU.HQWVHO5DSRUODU3URMHVLQGHQ Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi g0(5<(ôó/<857 29 7DQÕöÕ\RUX]3URMHVLQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi (5ó0<h&(/ 30 2UWDNóOJL3URMHOHULQGHQ6RUXPOX Yönetim Kurulu Üyesi 3URI'U0XVWDID7$1<(5ó *HQHO6HNUHWHU (*ñ$''°1(0 .858//$5, +$<6ó<(7'ó9$1, $6ó/ +$<6ó<(7'ó9$1, <('(. 1.SERKAN MUTLUEL 1.LEVENT PALA '$1,ô0$.858/8 $6ó/ '$1,ô0$.858/8 <('(. 2.ORKAN SÖZER 2.ÖMER KABADAYI /(9(17%$<6$. %$78%$<.$/ 3.MURAT ULUSU 3.MEHMET GÜREL 1$)ó=*g1(1 %$785$/3 %(5%(52ò/8 DENETLEME KURULU $6ó/ DENETLEME KURULU <('(. &(0+(5ó6 0$+58*h5(/ $ô.,1%$<6$/ 8ò85$/78ò %$5,ô.2&$*g= g=*h50ó1(/ó/(5 (/'(0(6(1 *g.0(18/862< +$0óg=(5 (7(0g=62< 681$<$.d$681 0(+0(7d(/ó.&$1 .DVÜP'HYLU7HVOLP7ÐUHQL .DVÜPWDULKLQGH\DSÜODQ(*ñ$'2ODðDQ*HQHO.XUXOXVRQXFX VHÁLOHQ7HPHO$\FDQìHQ%DíNDQOÜðÜQGDNL'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX JÐUHYED\UDðÜQÜ(*ñ$''HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHíWLULOHQGHYLUWHV OLPWÐUHQL\OH'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXnQGDQWHVOLPDOPÜíWÜU7HPHO $\FDQìHQnLQDÁÜOÜíNRQXíPDVÜ\ODEDíOD\DQWÐUHQGHYH'ÐQHP <ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXYH'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ 2ðX]7DWÜíELUHUNRQXíPD\DSPÜíODUGÜU &HPDO(OPDVRðOXYHGÐQHPGHHPHðLJHÁHQWÖP<ÐQHWLP.XUXOX Ö\HOHULQHWHíHNNÖUHWPLí\HQLGÐQHPGHJÐUHYDODFDN\ÐQHWLPNXUXOX Ö\HOHULQHEDíDUÜODUGLOHPLíWLU7ÐUHQLQVRQXQGD'DQÜíPD.XUXOX%Dí NDQÜ2ðX]7DWÜínD'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULQH<D\ÜQ.XUXOX %DíNDQÜ5HKD$WDNDQYH<D\ÜQ(GLWÐUÖ1XUWHQ$N\D]ÜOÜODUnDGHðHUOL GHVWHNYHKL]PHWOHULQGHQGROD\ÜWHíHNNÖUSODNHWLWDNGLPHGLOPLíWLU 7ÐUHQ'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXnQXQ\HQL GÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ7HPHO$\FDQìHQnH(*ñ$'%D\UDðÜQÜ WHVOLPHWPHVL\OHVRQDHUPLíWLU )$$/ñ<(7/(5 )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 169 (*L$'<$5,12&$.m 170 )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= .DVÜP (*ñ$'ñONÐðUHWLP2NXOXÐðUHQFLOHULYHÐðUHWPHQOHUL(*ñ$' 'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ7HPHO$\FDQìHQYH<ÐQHWLP .XUXOXÖ\HOHULQL]L\DUHWHWPLíOHU\HQLGÐQHPGHEDíDUÜGLOHNOHULQGH EXOXQPXíODUGÜU $UDOÜN (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL$UDOÜNWDULKLQGHDÁÜOÜíÜ \DSÜODQ7UDYHO7XUNH\)XDUÜnQÜJH]PLíOHUYH(*ñ$'Ö\HVL ILUPDODUÜQVWDQGODUÜQÜ]L\DUHWHWPLíOHUGLU $UDOÜN $UDOÜN 6ORYHQ\D)DKUL.RQVRORVX6Q0D]KDUñ]PLURðOXYH7LFDUL.RQVRORV 6Q%RVWMDQ6NDODU(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXnQX]L\DUHWHWPLíOHUGLU (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁ YHñ]PLU%Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\H%DíNDQÜ6Q$]L].RFDRðOXnQXPDNDP ODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU $UDOÜN .26*(%ñ]PLU*ÖQH\+L]PHW0HUNH]L 0ÖGÖUOÖðÖYHñ]PLU<ÖNVHN7HNQR ORML(QVWLWÖVÖWDUDIÜQGDQGÖ]HQOHQHQ 8\JXODPDOÜ*LULíLPFLOLN(ðLWLPL3URJUDPÜ 7DQÜWÜPYH0RWLYDV\RQ7RSODQWÜVÜnQD <ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜPÜ]6Q7HPHO $\FDQìHQNRQXNNRQXíPDFÜRODUDN NDWÜOPÜíWRSODQWÜVRQUDVÜELUOLNWHROGXðX \ÐQHWLPNXUXOXÖ\HOHULPL]JLULíLPFLOLNOH LOJLOLGHQH\LPYHJÐUÖíOHULQLÐðUHQFLOHUOH SD\ODíPÜíODUGÜU $UDOÜN (*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU(PQL\HW0ÖGÖUÖ 6Q(UFÖPHQW<ÜOPD]ñ]PLU'HIWHUGDUÜ6Q0HKPHW%HFHUHQYHñ]PLU (VQDIYH6DQDWNDU2GDODUÜ%LUOLðL%DíNDQÜ6Q=HNHUL\D0XWOXn\X PDNDPODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU (*L$'<$5,12&$.m )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 172 $UDOÜN $PHULNDQ7LFDUHW0ÖVWHíDUOÜðÜ(*ñ$'YH(6ñ$'LíELUOLðLLOHGÖ]HQOH QHQoñí*HOLíWLUPHp7RSODQWÜVÜ(*ñ$''HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHí WLULOPLíWLU$%'7LFDUHWYH.DONÜQPD$MDQVÜ2UWD'RðX.X]H\$IULND YH$YUXSD%ÐOJH'LUHNWÐUÖ&DUO%.UHVV$PHULNDQ([LPEDQN.ÜGHPOL Lí*HOLíWLUPH'LUHNWÐUÖ%ULDQ6DQW$QJHOR<XUWGÜíÜ°]HO<DWÜUÜPODU 'DLUHVLñí*HOLíWLUPH'LUHNWÐUÖ3HWHU%DOOLQJHU$PHULNDQ7LFDUHW $UDOÜN 0ÖVWHíDUÜ7KRPDV%UXQVYH.ÜGHPOL7LFDUHW8]PDQÜ%HUULQ(UWÖUN \DSWÜNODUÜVXQXPGDNXUXPODUÜWDUDIÜQGDQVDðODQDQKL]PHWOHUILQDQVDO GHVWHNOHUYHNUHGLOHUNRQXVXQGDELOJLYHUPLíOHUGLU.HQGLÖUHWLPND SDVLWHOHULQLDUWWÜUPDNDPDFÜLOHNHQGLND\QDNODUÜ\DGDELU$%')LUPDVÜ LOHRUWDN\DWÜUÜPSODQOD\DQILUPDODUÜQ$%'ND\QDNOÜWLFDUHW\DWÜUÜP YHSURMHILQDQVPDQÜLPNDQODUÜQGDQYHSURMHIL]LELOLWHHWÖWOHULLÁLQJHUL ÐGHPHVL]KLEH\DUGÜPÜQGDQQDVÜO\DUDUODQDELOHFHNOHULNRQXVXQGDELOJL SD\ODíPDNDPDFÜ\ODGÖ]HQOHQHQWRSODQWÜ\D(*ñ$'YH(6ñ$'Ö\HOHULYH Ö\HILUPDODUÜQÖVWGÖ]H\\ÐQHWLFLOHULNDWÜOPÜíWÜU (*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU9HUJL'DLUHVL %DíNDQÜ0XVWDID*ÖUKDQ$FDUnÜPDNDPÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU $UDOÜN (*ñ$'+DSS\+RXUÖ\HOHULPL]GHQ6HOLP.DSWDQnÜQVDKLELROGXðX 0,&$6$nGDJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU$UGÜQGDQ(*ñ$'Ö\HOHUL$OVDQFDN $OÜíYHULí)HVWLYDOL1LJKW2XW6KRSSLQJNDSVDPÜQGDGÖ]HQOH QHQYHÖ\HOHULPL]GHQ(UKDQ°]XVWDnQÜQVDKLELROGXðX°]XVWD .X\XPFXOXNnWDJHUÁHNOHíHQ.RNWH\OGHELUDUD\DJHOPLíOHUYH VRQUDVÜQGD0XVWDID%H\&DGGHVLnQGH\HUDODQYH(*ñ$'GHVWHðL LOHVÖVOHQHQDðDFÜQÐQÖQGHEXOXíDUDN$OÜíYHULí)HVWLYDOLÁHUÁHYH VLQGHJHUÁHNOHíWLULOHQHWNLQOLNOHULL]OHPLíOHUGLU (*L$'<$5,12&$.m )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= $UDOÜN (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU7LFDUHW2GDVÜ<ÐQHWLP.XUXOX %DíNDQÜ6Q(NUHP'HPLUWDíYH0HFOLV%DíNDQÜ6Q1HFLS.DONDQnÜ PDNDPODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU 174 $UDOÜN (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ7%<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ6Q,íÜQVX .HVWHOOLYH0HFOLV%DíNDQÜ6Q+DOLW.D\Dn\ÜPDNDPODUÜQGD]L\DUHW HWPLíOHUGLU $UDOÜN 'DQÜíPD.XUXOX*HÁPLí'ÐQHP%DíNDQÜ6Q.HPDO¡RODNRðOX(*ñ$' <ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULQL]L\DUHWHWPLíIDDOL\HWOHULOHLOJLOLELOJLDOPÜí YHJÖQFHONRQXODUGDJÐUÖíDOÜíYHULíLQGHEXOXQXOPXíWXU $UDOÜN (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL(%62<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ 6Q(QGHU<RUJDQFÜODUnÜPDNDPÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU $UDOÜN (*ñ$'.RPLV\RQODUÜQÜQÁDOÜíPDSUHQVLSOHULWRSODQWÜHVDVODUÜYHJÐ UHYOHULQLQJÐUÖíÖOGÖðÖWRSODQWÜGDGÐQHPNRPLV\RQODUÜYHÁDOÜíPD JUXSODUÜLOHLOJLOLELOJLYHULOPLíWLU )$$/ñ<(7/(5 )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 175 $UDOÜN (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL(6ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXnQX(6ñ$' 'HUQHN0HUNH]LQGH]L\DUHWHWPLíOHUGLU $UDOÜN $UDOÜN -&,*HQÁ/LGHUOHUYH*LULíLPFLOHU'HUQHðL%DíNDQÜ8OXÁ<HPLíÁL YHHNLEL%ÐOJH5RWDUDFW7HPVLOFLVL&DQ8ðXUFDQ$OVDQFDN 5RWDUDFW.XOÖEÖ%DíNDQÜ(PUH&DQ$WDN(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX Ö\HOHULQL]L\DUHWHWPLíOHURUWDN\DSÜODELOHFHNIDDOL\HWOHUOHLOJLOLJÐUÖí DOÜíYHULíLQGHEXOXQPXíODUGÜU ñ]PLU.DONÜQPD$MDQVÜ*HQHO6HNUHWHUL6Q(UJÖGHU&DQ(*ñ$' <ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULQLPDNDPÜQGDNDEXOHWPLíWLU $UDOÜN $UDOÜN (JHñKUDFDWÁÜ%LUOLNOHUL%DíNDQODU.XUXOX%DíNDQÜ6Q0XVWDID7ÖUNPH QRðOX(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULQLPDNDPÜQGDNDEXOHWPLíWLU (*ñ$'<HQL<ÜO.RNWH\OLNLíL\LDíNÜQELUNDWÜOÜPODñ]PLU$UHQDnGD JHUÁHNOHíWLULOPLíWLU¶\HOHULPL]YHHíOHULQLQNDWÜOGÜðÜJHFHGH6XQVKLQH %DQG2UNHVWUDVÜVDKQHDOPÜíJHFHQLQVRQXQGD\HQL\ÜOSDVWDVÜ (*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHUL'DQÜíPD.XUXOXÖ\HOHULYH<ÐQHWLP .XUXOX*HÁPLí'ÐQHP%DíNDQODUÜLOHELUOLNWHNHVLOPLíWLU (*L$'<$5,12&$.m )$$/ñ<(7/(5ñ0ñ= 176 2FDN (*ñ$''ÐQHP.RPLV\RQODUÜD\UÜD\UÜ WRSODQWÜRGDODUÜQGDELUDUD\DJHOHUHN\HQL GÐQHPSURMHOHULQLJÐUÖíPÖíOHUYHEDíNDQ EDíNDQYHNLOOHULQLVHÁPLíOHUGLU $5$/,.ñ7ñ%$5ññ/($5$0,=$<(1ñ.$7,/$1¶<(/(5ñ0ñ= -!Ã.!!#2 !<Ã552-0 =fÃ+½¸U¼Ã7gÃ2¼Å=Ãf^=Ã.=¨ÃÅ^¨/Ũà ¸Å=¸Ã:ggÃÑgÃf^=Ã.=¨Ã0U¨ÃÅ^¨/Åà - Ã55 =^ÃÎWÎÃgà =¨¨/¨Ã -!Ã! +===¸Ãf^=Ã0˸×ÃgŽý==ÅÃÅ^¨Ã/Ũ 7Ã-/0à #- 2-à :! '75!à - ¸=ÃËËÃθ¼Ëà =¸gÃg¸ÃÔ==LfÃ0g¼¨ÑgÃ0g¼Ã ר¨.=ÃÑgÃ0UÃÅ^Ã/Ũà ¸gLgÔý¨ÃÅ^¨/ÅÃ