EGİAD Yarın 28. Sayı

Transkript

EGİAD Yarın 28. Sayı
2
(*L$'<$5,12&$.m
(*L$'<$5,12&$.m
ñÁLQGHNLOHUocak 11
4
%$ì.$1
7 <$<,1<,/',=/$5,
.$3$..218687¶5.ñ<((.2120ñ6ñ
8 7ÖUNL\H\HQL\ÜOGDQXPXWOX
18 $NGHQL]nLQ<ÜOGÜ]Ü<HQLGHQ3DUOD\DFDNPÜ"
'(0ñ57$ì¶ONHPL]NUL]LJHULGHEÜUDNWÜDQFDNGÖQ\D
HNRQRPLOHUL\ÜOÜQGDGD]RUODQDFDN
<25*$1&,/$5NUL]GHQWRSDUODQPD\ÜOÜROGX
.(67(//ñ7ÖUNL\HNÖUHVHOELUDNWÐUHGÐQÖíWÖ
7¶5.0(12ï/8\ÜOÜNUL]LQ\DUDODUÜQÜVDUPDNODJHÁWL
nGHHWNLOHULQLKLVVHGHFHðL]
087/8(VQDIÜQXPXGX\ÜOÜQDNDOGÜ
7%%\ÜOÜQGDNUHGLKDFPLEÖ\ÖGÖnGHGHGHYDP
HWPHVLEHNOHQL\RU
<$6('\ÜOÜ7ÖUNL\HLÁLQEÖ\ÖPHEHNOHQWLVL
92%\ÜOÜQGDRSVL\RQVÐ]OHíPHOHULQLQGHñíOHPH
DÁÜOPDVÜ\ODGDKDÐQHPOLYHEÖ\ÖNELUERUVDRODFDðÜ]
6(.7°53(5$.(1'(
7ÖUNL\H$90nQLQ\DWÜUÜPÖVVÖROX\RU
7HNQRORML0DUNHWOHU7ÖUNL\HnGHEÖ\ÖNUHNDEHW\DíÜ\RU
3Z&o7ÖUNL\HnGH$90\DWÜUÜPODUÜnGHGHYDPHGHFHNp
$<'+HGHInWHPLO\DUnOÜN\DWÜUÜPGHðHULQHXODíPDN
%0'7/PL"'RODUPÜ"(XURPX"$90NLUDODUÜQGDGÐYL]NXUX
ELOPHFHVL
7ÖUNL\HnQLQ3DUOD\DQ<HQL<ÜOGÜ]Ü3HUDNHQGH6HNWÐUÖ
78
.$3$..21868
8
6(.7°53(5$.(1'(
%$ì$5,°<.¶6¶
$/,ì9(5ñì0(5.(=/(5ñ
*DOOHULD
6HOZD\2XWOHW3DUN
(JH3DUN%DOÁRYD
)RUXP%RUQRYD
$OÜíYHULíPHUNH]OHULQGH\HQLWUHQG<DíDP0HUNH]LROPDN
%$ì$5,°<.¶6¶*¶5&$125$/
m6LPFLW\nLJHUÁHðHGÐQÖíWÖUGÖ$90nOHUHm2GDNnODQGÜ
m$JRUDnLOHEÖ\ÖGÖ
.8ì$.7$1.8ì$ï$%('5ñ9(<$ï,=6(57(5
oñ]PLU$QNDUDnGDQX]DN\DíÜ\RUp
7$5ñ+
ñ]PLU7LFDUHW2GDVÜ
ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(16$1&$50$58)/8
ñ]PLUnLQYHIDVHPEROÖ6DQFDU0DUXIOX
ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(1
(*ñ$'<$5,16$<,2&$.
ñPWL\D]6DKLEL
(*ñ$'DGÜQD
<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ
7HPHO$\FDQìHQ
<D\ÜQ<ÜOGÜ]Ü*XUXEX
$GQDQ$OWXð
(URO'XUDQ7DQWHNLQ
0DKUX*ÖUHO
1LOJÖQ°]WÖUN
°]ÖPñOWHU'HPLUFL
ñ16$1.$<1$./$5,
*ÖQÖPÖ]GH<ÐQHWLPYH/LGHUOLN
<(1ñ8)8./$5
*ÖQH\$IULND7ÖUNLíDGDPODUÜQÜEHNOL\RU
.¶/7¶56$1$7
6DKQHWR]XQXELU\XWWXSLU\XWWX
+8.8.
ñíVDðOÜðÜYHJÖYHQOLðLLOHLOJLOL\HQLVWDQGDUWODU
*(=(/ñ0*°5(/ñ0
.XOD
6325
%X]SDWHQL
7(.12/2-ñ
%ODFNEHUU\
)$<'$/,%ñ/*ñ/(5
,QFRWHUPV
8OXVODUDUDVÜ7LFDUHWLQ7HPHO.XUDOODUÜ'HðLíWL
63257$5ñ+ñ
.DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ
)$<'$/,%ñ/*ñ/(5
ñí<DíDP'HQJHVL
02'$
o*ÐUÖQWÖNRNXVXp
¶<(/(5ñ0ñ=ñ7$1,<$/,0
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
6RUXPOX<D]ÜñíOHUL0ÖGÖUÖ
YH<D\ÜQ.RRUGLQDWÐUÖ
3URI'U0XVWDID7DQ\HUL
<D\ÜQ'DQÜíPD.XUXOX
$KPHW<HQHU°]NHVHQ$KPHW.DSODQ
$OL(NEHU<ÜOGÜUÜP$UGD.ÖÁÖNHUFL\HV
$\GÜQ%LOJLQ%HWÖO(OPDVRðOX
%ÖOHQW=DULI&DQ%RVRU&HPDO6HYJL
&HPDOHWWLQ°]GRðDQ¡HWLQ*ÖUHO
'HQL]6LSDKL(URO<DUDí
*ÐQÖO6R\RðXO+DPGL7ÖUNPHQ
+DVDQ(JH7ÖWÖQFÖRðOX+LOPL¡ÜQDU
ñOKDQ%LOJHKDQñO\DV°]JÖYHQ
ñVPDLO8ðXUDO.HPDO(UWDQ0HKPHW$N\DU
0HULK$N0XDPPHU%DíNDQ1D]LI8OXVR\
1HFDWL%DKÁHFL1HGLP$WLOOD1HY]DW'ÐQPH]
2UNDQ6Ð]HU°PHU'LQÁHU
3URI'U0XVWDID7DQ\HUL5HKD$WDNDQ
6HOLP7ÖUVHQ6HUDS=H\EHN,KODPXU
6HUGDU.Ü]ÜN6XQD\$NÁD6XQ
ìHEQHP%XUVDOÜ7XUDQ*ÐNVDQ
8IXN7ÖUN\ÜOPD]
<ÐQHWLP<HUL
3XQWDñí0HUNH]L6RNDN1R.DW
$OVDQFDNñ=0ñ5
7HO)D[SE[
HJLDG#HJLDGRUJWU
ZZZHJLDGRUJWU
5ÐSRUWDMYH(GLWRU\DO+D]ÜUOÜN
0&HPDO7ÖNHO6HGD*ÐN(VUD6H\LUGHQ
1LKDO°]NHQ.XWD\*ÖURFDN
7DVDUÜPYH%DVNÜ
*ÐUVHO<ÐQHWPHQ
1HILVH<,/',=72581
%DVÜP<HUL
Tükelmat$ì
6RNDN1R¡ÜQDUOÜñ=0ñ5
7HO
(*ñ$'<$5,1(*ñ$'nÜQ\HUHO\D\ÜQ
RUJDQÜGÜU'HUJLGH\D\ÜQODQDQ
JÐUÖíOHULOJLOL\D]DUODUDDLWROXS
(*ñ$'nÜQJÐUÖíOHULQL\DQVÜWPD]
ñ]LQVL]DOÜQWÜ\DSÜODPD]
,661r
%DVNÜ7DULKL
2FDN
<HUHOVÖUHOL\D\ÜQ
7
Değerli EGİAD Yarın Okuyucuları;
Yeni bir EGİAD döneminde üstlenmiş olduğumuz görev için başta EGİAD’ın gerçek sahipleri üye dostlarımız olmak üzere destek veren herkese şükranlarımızı
sunuyoruz.
11. Dönem Yönetim Kurulu olarak sorumluluklarımızın
farkında olarak derneğimizin ulaşmış olduğu başarı
çıtasını daha da yukarılara çıkarabilmek için var gücümüzle çalışacağız. Bu anlamda 20. yılını kutlayan
derneğimizin bugünlere ulaşmasında payı olan, başta
bayrağı devraldığımız Geçmiş Dönem Başkanımız
Sayın Cemal Elmasoğlu ve 10. Dönem Yönetim
Kurulu arkadaşlarım olmak üzere, Yönetim Kurulu
Başkanlarımız ve Yönetim Kurullarına, Danışma Kurulu Başkan ve üyelerine teşekkürü bir borç biliriz. Ekip
olarak sahip olduğumuz iş ve dernek tecrübelerimize
güveniyor, daha iyisini yapmak için başta üyelerimiz
olmak üzere katkı koyacak tüm taraflarla işbirliği
içinde olmaya çalışıyoruz.
6 Kasım 2010 tarihinde seçilen Yönetim Kurulumuz
ilk iş olarak EGİAD’ın gururu olan Yarın Dergimizin
hazırlıklarına başlamış ve bu amaçla Yayın Yıldızı
Grubu’nu oluşturmuştur. Geçmiş dönemde bu görevi
özveri ile yürüten Yayın Kurulu Başkanı üyemiz Sayın
Reha Atakan, Nurten Akyazılılar ve SBA firması yetkilileri üyemiz Mustafa Köstepen, Emre Sarıgedik ve
Bahadır Ülküsayar ile emeği geçen herkese teşekkür
ederiz.
Şu anda elinizde olan dergimiz de yine bir ekip çalışmasının en güzel örneğidir. EGİAD Yarın, yeni yüzü
ve zengin içeriği ile değerli üyemiz Cemal Tükel’in
liderliğinde Tükelmat’ın usta haber, tasarım ve basım
ekibinin eseri olarak ortaya çıkmaktadır.
İçerik ve reklam çalışması amatör ruhla profesyonel
kaliteyi bir araya getiren çok dinamik bir ekip olarak
EGİAD’ın içinden doğan Yayın Yıldızı Grubu’nun sorumluluğunda yürümektedir. Yönetim Kurulu üyemiz
Nazif Ulusoy başta olmak üzere büyük bir özveri ve
heyecanla çalışan üyelerimiz Nilgün Öztürk, Adnan
Altuğ, Özüm İlter Demirci, Mahru Gürel ve Erol Tantekin arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Yayın Yıldızı Grubu’na destekleriyle dergimizin içeriğine önemli katkılar sağlayan üyemiz Hasan Ege
Tütüncüoğlu’na da teşekkür ediyoruz.
Değerli EGİAD Yarın Dostları,
Bu dönemde dergimizde İzmir’i ve Ege’yi daha çok
bulacaksınız. Dönemimizdeki tüm söylem ve faaliyetlerde olacağı gibi, adımıza yakışır şekilde “Gençlik
ve İş Adamlığı” ön planda olacak. Birbirinden değerli
konuk yazarların görüşlerini; sektör analizlerini; önemli
dosya konularını; kültür, spor ,sanat yazılarını ve
derneğimizden haberleri bulacağınız EGİAD Yarın
dergimizin üç ayda bir düzenli olarak hazırlanacak her
sayısı yayınlandıktan sonra özel bir toplantı ile kamuoyuna tanıtılacaktır. Dergimizin yayın politikasının ana
hatları her biri kendi alanında uzun yılların deneyimine
sahip İzmir basın yayın dünyasının seçkin isimlerinin
yer aldığı Yayın Danışma Kurulu tarafından belirlenmekte ve denetlenmektedir.Tarafsızlık, bilimsellik, etik
değerlere saygı ve özgür düşünce temel ilkelerimizi
oluşturmaktadır.
Her sayıda daha nitelikli bir dergi ile karşınıza çıkmaya
çalışırken bizlere yapıcı eleştiri ve önerileri ile yön
gösteren Yayın Danışma Kurulu en büyük katkı ve
desteği sağlamaktadır. Kendilerine teşekkürü borç
biliyoruz.
2011 yılının size, ülkemize ve milletimize sağlık,
mutluluk ve esenlikler getirmesi dileğiyle sevgi ve
saygılar sunarım.
Temel Aycan Şen
Yönetim Kurulu Başkanı
8
(*L$'<$5,12&$.m
.$3$..21868
Türkiye
11
\HQL\ÜOGDQXPXWOX
+HGHI\DíD\DQYHJHOLíHQELU
\DWÜUÜPHNRQRPLVL
WDíÜ\DPD\DFDNODUÜNDGDUWDíÜ
HWHNOHULQHGROGXUDQODUÜQROGXðX
JOREDOELUEDORQXQYDUROGXðXGD
RUWD\DÁÜNPÜíROGX%LOJHLQVDQ
HGDVÜ\ODÖONHOHUHYHXOXVODUDUDVÜ
NXUXPODUDNUHGLQRWXYHUHQ
NXUXPODUÜQQHNDGDUJÖYHQLOLU
ROGXðXEXQDJÐUH\DWÜUÜPNDUDUÜ
DODQ\DWÜUÜPFÜODUÜQGDQHNDGDU
\DQÜOGÜðÜ\LQHEXQRNWDGDRUWD\D
ÁÜNWÜ(OEHWWHNLX]XQX]DGÜ\D
DÁÜNODPDODU\DSPDNGDRODVÜ
DPD\HQL\ÜODJLUHUNHQ7ÖUNL\H
HNRQRPLVLQLQ\HQLGHQFDQODQPD\D
3HNLEXQRNWD\DQHGHQYHQDVÜO
EDíODGÜðÜGDELUJHUÁHN
JHOLQGL"$VOÜQGDEXQXQWHNELUFHYDEÜ YH\ÜOODUÜQGDXðUDGÜðÜ
EXOXQPX\RU$%'ILQDQVVHNWÐUÖQGH HNRQRPLNND\ÜSYH]DUDUODUÜ
EDíOD\DQYHYDWDQGDíÜQLVPLQLELOH
ER\XQFDNDSDWPDNLÁLQXðUDíDQ
VÐ\OHPHNWH]RUODQGÜðÜm0RUWDJDJHn 7ÖUNL\H\ÜOÜQÜLVHGDKDL\LPVHU
LOHEDíOD\DQNÖUHVHONUL]ÐQFH
ELUKDYDLÁLQGHJHÁLUHFHNJÐ]ÖNÖ\RU
EDQNDODUÜDUGÜQGDQGDSL\DVDODUÜ
7ÖUNL\HnQLQ\HQL\ÜOGDNLEHNOHQWLYH
HWNLOHUNHQ\DíDQDQERUÁVDUPDOÜYH KHGHIOHULQLñ]PLUnLQJHOHFHðLQHLOLíNLQ
KLVVHGLOHQmNRUNXnKDYDVÜ\DWÜUÜPGDQ SODQODPDODUÜVL]GHðHUOLo(*ñ$'
LVWLKGDPDLKUDFDWWDQLWKDODWDNDGDU
<DUÜQpRNX\XFXODUÜLÁLQDUDíWÜUGÜN
ELUÁRNDODQGDNHQGLQLJÐVWHUGL
%XQGDQVRQUDLVHVHUEHVWSL\DVD
EKONOMİDE PLANLAMA VE
HNRQRPLVLQLVDYXQDQHQOLEHUDO
BEKLENTİLER
ÖONHOHULQELOH\HULJHOGLðLQGH
Türkiye, 2007-2013 yıllarını kapsayan
GHYOHWÁLELU\DNODíÜPLÁLQGHHNRQRPL ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)
DUJÖPDQODUÜQÜKD\DWDJHÁLUGLðLELU
tarafından hazırlanan ‘9.Kalkınma
Planı’ ile sürdürülebilir bir büyümeyle
GÐQHPHJLULOGL
ekonomisini güçlendirmeyi; yabancı
7DELNLEXGÐQHPGHKHUNHVNHQGL
LÁLQHGÐQÖSPXKDVHEHVLQL\DSDUNHQ yatırımları çekerek yeni istihdam olanakları yaratmayı, ihracat odaklı bir
7ÖUNL\HnGHGHVDQD\LFLVLQGHQ
büyüme ile 2023 yılında dünyanın ilk
WÖFFDUÜQDHVQDIÜQGDQPHPXUXQD
10 büyük ekonomisi arasına girmek
NDGDUELUÁRNNHVLPEXLíWHQQDVLELQL için yol almayı hedeflemişti.
DOPÜíROGX$VOÜQGDEXVÖUHÁWH
Fakat yapılan kalkınma planının
Aslında dünya genelindeki
ticaret hacminin artacağı
yönündeki beklentiler
bölgesel güç olma yolunda
ilerleyen Türkiye için
sevindirici gibi gözükse de;
kriz öncesinde yaşanan
pembe tablonun ortaya
çıkması uzun yıllar alacağa
benziyor.
(*L$'<$5,12&$.m
12
hemen ardından yaşanan global kriz,
her alanda olduğu gibi bu plandaki
rakamları da bir nebze olsun revize
etmeyi gerektirmiş; sıkı mali politikaların ve sektörel bazda teşvik ve
paketlerin uygulanmasına çalışılmıştı.
Bu süreçte 2001 yılında yaşadığı
krizden kendine pay çıkartan ve
dili yanan Türkiye, döviz kurunu sıkı
şekilde baskı altına almış; özellikle
ithalata dayalı ekonominin yavaşlamasını önlemek için iç tüketime hız
vermeye çalışmıştı.
DPT’nin Dokuzuncu Kalkınma
Planı’nın 2011 Yılı Programı’nda yaşanan süreçle ilgili olarak; gelişmekte
olan ülkelerin, yaşanan krizden gelişmiş ülkeler kadar etkilenmediği belirtilerek; gelişmiş ekonomilerin yüzde
3,2 oranında küçüldüğü 2009 yılında
yüzde 2,5 oranında bir büyüme performansı kaydettiği aktarılmıştı.
Aynı planda bu farkın 2010 ve 2011
yıllarında da devam etmesi, gelişmiş
ekonomilerin söz konusu yıllarda
yüzde 2,7 ve yüzde 2,2 oranlarında
büyüme kaydetmesi, gelişmekte olan
ekonomilerde ise büyümenin yüzde
7,1 ve yüzde 6,4 ile yüksek seviyelerde devam etmesi beklendiğine dikkat
çekilerek, “Dünya ekonomisinde
canlanma büyük ölçüde beklentilerle
uyumlu olarak devam etmekle birlikte, çeşitli risklerin varlığını koruduğu
görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde
tüketim harcamaları, kriz sırasında
alınan önlemlerle bir miktar canlanma
göstermiş fakat söz konusu önlemlerin sona ermesi ile tekrar düşüşler
Gelişmiş ülkelerin tamamında
işsizlikteki artış talebin
canlanmasını ve büyüme hızını
yavaşlatmaktadır. Bunun yanında
işsizliğin gelmiş olduğu yüksek
seviye nedeniyle, ekonomide
gelir kaybına uyumun gecikmeli
etkisinin talebe yansıması ile
talepte bir düşüş yaşanması ve
büyümenin durması tehlikesi
bulunmaktadır.
kaydetmiştir. Tüketici güveninin halen
düşük seviyelerde seyretmesi ve
düşen hane halkı gelirleri tüketimin
artmasını engellemekte, gelişmiş
ekonomilerde büyümenin pozitif
fakat düşük seviyelerde gerçekleşmesine yol açmaktadır. Bu ülkelerin
çoğunda kamu açıkları ve işsizlik
yüksek seviyelerini korumaktadır. Söz
konusu sorunlar, oluşturduğu sosyal
baskının yanı sıra, yeni önlem alanını
daraltmakta ve sürdürülebilir büyümeye geçiş için risk oluşturmaktadır.
Bu ülkelerde büyümenin kalıcılığı için
istihdam artış hızında bir yükselme
yakalanması gerekmektedir. Gelişmekte olan ekonomilerde ise yüksek
büyüme ve istihdam artışları kaydedilmektedir. Bu ülkelerin finansal
sistemlerinde ciddi sorunlar yaşamaması, krizden daha az etkilenmelerini sağladığı gibi, maliye politikası
uygulamalarının daha rahat sonuca
ulaşmasına imkan tanımıştır.
2009 yılında büyük düşüşler kaydeden petrol ve emtia fiyatlarının 2010
yılında artarak kriz öncesi düzeylerine
yaklaşması, 2011 yılında ise küresel
talebin bir miktar yavaşlaması ile yatay bir seyir izlemesi beklenmektedir.
Petrol ve emtia fiyatlarındaki belirgin
düşüşün yanı sıra talepte yaşanan
daralma, 2009 yılında tüketici fiyat
artışlarının tarihsel ortalamalarının
oldukça altında gerçekleşmesine yol
açmıştır. 2009 yılında gelişmekte olan
ülkelerde tüketici fiyatları yüzde 5,2
oranında artarken, gelişmiş ülkelerde yüzde 0,1 gibi düşük bir oranda
artmış, bazı gelişmiş ekonomilerde
deflasyon riski ortaya çıkmıştır.
Tüketici enflasyonunun, 2010 yılında
ekonomik toparlanma ile 2009 yılına
göre bir miktar artış gösterse de
emtia ve petrol fiyatlarının enflasyonist baskı oluşturmaması, talebin
düşük seyri ve atıl kapasitelerin varlığı
nedeniyle uzun dönemli ortalamaların
altında kalması ve yıl sonunda gelişmiş ülkelerde yüzde 1,4 gelişmekte
olan ülkelerde ise yüzde 6,2 olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir. 2011
yılında ise büyümenin sürmesine
karşın, talebin ılımlı bir seyir izlemesi
nedeniyle dünya genelinde tüketici
enflasyonunun 2010 yılına göre bir
miktar yavaşlayacağı tahmin edilmektedir” ifadesine yer verildi.
BEKLENTİLER ARTIŞ YÖNÜNDE
Aslında dünya genelindeki ticaret
hacminin artacağı yönündeki beklentiler bölgesel güç olma yolunda
ilerleyen Türkiye için sevindirici gibi
gözükse de; kriz öncesinde yaşanan pembe tablonun ortaya çıkması
uzun yıllar alacağa benziyor. DPT’nin
bu planda dikkat çektiği en önemli
başlıklardan birisi de bu oluyor. Şöyle
ki, 2011 yılı programı için yapılan
değerlendirmede, küresel ticarette
canlanma olduğu belirtilerek, şu açıklamada bulunuluyor: “2010 yılında
dünya ekonomisinde kaydedilen
toparlanmanın en önemli sürükleyicisi olmuştur. 2009 yılında yüzde 11
oranında gerileyen dünya ticaret hacminin, 2010 yılında yüzde 11,4, 2011
yılında ise yüzde 7 oranında artması
beklenmektedir. Gelişmekte olan
ülkelerin ticaret hacimlerinin gelişmiş
ülkelere göre 2009 yılında daha az
gerilediği, 2010 yılında ise daha yüksek oranda arttığı görülmüştür. Söz
konusu farkın 2011 yılında da devam
edeceği ve gelişmekte olan ülkelerin daha yüksek ticaret hacmi artışı
kaydedeceği öngörülmektedir. 2009
yılında belirgin düşüşler yaşayan
ticaret fiyatlarının 2010 yılında söz
konusu kayıpları bir ölçüde karşılanmakla beraber kriz öncesi düzeylere
ulaşılamayacağı öngörülmektedir.
2009 yılında, ABD doları bazında
yüzde 6,1 oranında gerileyen mamul
mal fiyatlarının mevcut kapasite
fazlası nedeniyle 2010 ve 2011
yıllarında sırasıyla yüzde 3,1 ve yüzde
1,4 gibi düşük oranlarda artması
beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde
2009 yılında yüksek seviyelere ulaşan
işsizlik oranları 2010 yılında daha da
yükselmiştir. 2009 yılında gelişmiş
ekonomilerin tamamında yüzde 8
olarak gerçekleşen işsizlik oranının,
2010 yılı sonunda yüzde 8,4 olarak
gerçekleşmesi Euro Bölgesi ve ABD
ekonomilerinde ise sırasıyla yüzde
9,7 ve yüzde 10,1 ile yüksek seviyelere ulaşması beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerin tamamında işsizlikteki
artış talebin canlanmasını ve büyüme
hızını yavaşlatmaktadır. Bunun yanında işsizliğin gelmiş olduğu yüksek
seviye nedeniyle, ekonomide gelir
kaybına uyumun gecikmeli etkisini
talebe yansıması ile talepte bir düşüş
yaşanması ve büyümenin durması
tehlikesi bulunmaktadır.”
KAMU ve ÖZEL SEKTÖR
HARCANABİLİR GELİRİ ARTIYOR
Bu değerlendirmeler sonucunda
özellikle ekonominin genel dengesi
içinde kamu ve özel sektör harcanabilir gelirinin son üç yılda izlediği çizgi,
ilginç bir tabloyu da ortaya koydu.
Şöyle ki, Hazine Müsteşarlığı’nın
Aralık ayı verilerine göre cari fiyatlarla
kamunun harcanabilir geliri 2008 yılında 111 milyar 849 milyon TL iken;
2009’da 99 milyar 133 milyon TL’ye
kadar geriledi.
Aradan geçen bir sene içinde, yani
2010 yılı sonunda ise bu gelir 131
milyar 594 milyon TL; 2011 için ise
147 milyar 166 milyon TL olarak tahmin edildi. Özel sektörün ise son 4
yıllık harcanabilir gelirine bakıldığında
2008 yılında 830 milyar 677 milyon
TL olan rakamın; 2009’da 844 milyar
372 milyon TL’ye yükseldiği görülürken; 2010 yılı sonunda bu rakamın
958 milyar 583 milyon TL olacağı
öngörüldü. 2011 içindeki plan ise 1
trilyon 60 milyar TL olacağı yönünde.
Peki Türkiye’nin kamu ve özel sektör
harcanabilir gelirindeki son dört yıldaki tablosuna karşın dünyadaki durum
nasıl? Aslında krizden çıkış için mali
tedbirlerin alınması ve kamu açık ve
borç stoklarının artması ciddi sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Planda
bu söz konusu artışların Yunanistan
ve Portekiz gibi Avrupa ülkelerinde
ulaştığı düzeyin AB ekonomisine
ilişkin beklentilerin ciddi bir biçimde
bozulmasına yol açtığı belirtilerek,
“Kamu açıkları ABD ekonomisinde
de oldukça yüksek düzeylere ulaşmakla birlikte, ABD ekonomisinde
canlanmanın daha hızlı seyretmesi,
kamu açığına ilişkin endişelerin
arka planda kalmasını sağlamıştır.
Gelişmiş ülkelerin genelinde 2011
yılında daha sıkı maliye politikalarının uygulanması beklenmektedir.
Böylelikle, gelişmiş ekonomilerde,
2008 yılındaki yüzde 4,7 düzeyinden,
2009 yılında yüzde 10,1 düzeyine
yükselen kamu açığının Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla(GSYH)’ya oranının,
gerçekleşmesi beklenmektedir. Söz
konusu oranın 2010 ve 2011 yıllarında ABD’de yüzde 11,1 ve yüzde
9,7, Euro Bölgesi’nde ise yüzde 6,5
ve yüzde 5,1 olarak gerçekleşeceği
tahmin edilmektedir. Gelişmekte
olan ülkelerde ise, kriz öncesindeki
güçlü mali yapıları nedeniyle kamu
dengelerindeki bozulma oldukça
sınırlı olmuş ve olumsuz ekonomik
etkiler doğurmamıştır. Önümüzdeki
dönemde gelişmiş ülkelerde kamu
açıklarını azaltıcı politikalar öngörülmekle birlikte, ekonomik canlanmayı
yavaşlatmaması için açıkların tedrici
bir biçimde azaltılacak olması, kamu
borç stoklarının GSYH’ya oranlarının
artmaya devam etmesine yol açacaktır. ABD’de 2008 yılında artmaya başlayan genel hükümet borç
stokunun GSHY’ya oranını 2010 yılı
sonunda yüzde 92,7’ye 2011 yılı sonunda yüzde 99,3’e, 2015 yılında ise
yüzde 110,7 gibi yüksek bir orana
ulaşması beklenmektedir. Söz konusu oranın Euro Bölgesinde ise 2010
yılında yüzde 84,1’e, 2011 yılında
yüzde 87’ye ve 2015 yılında yüzde
89,3’e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin kamu
borç stoklarında önemli miktarda bir
bozulma beklenmemekte ve önümüzdeki dönemde genel hükümet
borç stokundaki artışın sınırlı kalacağı
tahmin edilmektedir. Bütün bu veriler
ışığında, dünya ekonomisinin 2010
ve 2011 yıllarında toparlanmayı sürdürmesi beklenmektedir. Gelişmiş ülkelerde tüketici ve yatırımcı güveninin
düşük seyretmesini yanında, dünya
(*L$'<$5,12&$.m
çapında krize karşı alınan önlemlerin
oluşturduğu kamu dengelerindeki
bozulmayı giderici uygulamaların
hayata geçmesi ve parasal sıkılaştırmanın da başlamasıyla, 2011 yılında
küresel büyümenin 2010 yılına göre
bir miktar yavaşlayarak yüzde 4,2
oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir” açıklamasında bulunuluyor.
14
DPT’nin Dokuzuncu Kalkınma
Planı’nın 2011 Yılı Programı’nda
yaşanan süreçle ilgili olarak;
gelişmekte olan ülkelerin,
yaşanan krizden gelişmiş ülkeler
kadar etkilenmediği belirtilerek;
gelişmiş ekonomilerin yüzde
3,2 oranında küçüldüğü 2009
yılında yüzde 2,5 oranında bir
büyüme performansı kaydettiği
aktarılmıştı.
MALİ DİSİPLİN KORUNMALI
İş dünyasını tedirgin eden ve 2011
yılına ilişkin beklentileri artıran en
önemli noktalardan birisi de seçim
döneminin yaklaşıyor olmasıdır.
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği
(TGSD) ‘2010 Yılı Ekim Ayı Takvimi
ve Öngörüler’ başlıklı raporunda
2011 yılının bir değerlendirilmesi
yapılarak, “Türkiye ekonomisinin
küresel krizden en az hasarla ve hızlı
çıkması ve yeniden büyüme sürecine
girmesinin ardında yatan temel unsur
sağlam kamu göstergeleri olmuştur.
Bu nedenle ekonomik performansın
sürmesi için mali disiplinin korunması
önemli olacaktır. Mali kuralın uygulanmasından vazgeçildikten sonra kamu
göstergeleri ve mali disiplin ile ilgili
önemli araç bütçe olmuştur. 2011 yılı
bütçesi ve makro ekonomik büyüklükleri seçim yılında uygulanacak mali
disiplinin şiddetini yansıtacaktır. Hükümet muhtemelen sıkı mali disiplini
sürdüren bir bütçe ile yerli yabancı
ekonomik aktörlere güven verecektir. Böyle bir 2011 bütçesi faizlerin
düşmesi ve TL’nin değerlenmesine
katkı sağlayacak, ekonomik beklentilerde iyileşme sürecektir.” ifadesinde
bulunulmuştur. Bu durum, yeni yılla
birlikte sadece ekonominin değil,
aynı zamanda politik argümanların
Türkiye için önem kazanacağı olarak
de yorumlanabilir.
YURT İÇİ TALEP ARTIYOR
Yurt içi talebi ve üretimi artırmaya
yönelik alınan önlemler, Türkiye ekonomisinin 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren canlanma eğilimine
girdiğini ortaya koyuyor. Bu eğilimin
2010 yılında zararlarını kapatmaya
çalışan ekonomi için önemine dikkat
çeken DPT 2011 planı, şu noktaların
altını çiziyor: “Krize karşı alanın mali
ve parasal tedbirler sonucunda belirsizliklerin azalması, tüketici güveninin
artması, kredi koşullarının iyileşmesi
tüketim ve yatırım kararlarını olumlu
yönde etkileyerek yurt içi talebi artırmıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde
2009 yılının son çeyreğinde GSYH
yüzde 6 oranında artmıştır. Böylece
2009 yılının tamamında GSYH’da
daralma, beklentilerin altında kalarak
yüzde 4,7 oranında gerçekleşmiş-
tir. Ekonomideki canlanma 2010
yılının ilk yarısında artarak devam
etmiştir. Bu dönemde sanayi, inşaat,
ticaret ve ulaştırma sektörlerinde
yüksek oranda katma değer artışları
kaydedilmiştir. Diğer taraftan talep
yönünden canlanma, özel tüketim ve
yatırımlardaki hızlı artıştan kaynaklanmıştır. Stoklardaki artış da büyümeye
katkı sağlamıştır. Bunun sonucunda,
yılın ilk yarısında GSYH yüzde 11
oranında artmıştır. Yurt içi talep ve
üretimdeki artışın yılın ikinci yarısında
hız kaybetmekle birlikte devam edeceği ve yılın tamamında GSYH’nin
yüzde 6,8 oranında artacağı tahmin
edilmektedir. Büyük ihtimalle büyüme
hızı öngörülenin üzerinde gerçekleşecektir. 2009 yılında işsizlik oranı
bir önceki yıla göre 3 puan artarak
yüzde 14’e yükselmiştir. İşsizlik
oranındaki hızlı artışta, sanayi sektörü
istihdamında gözlenen yüksek oranlı
daralmanın yanı sıra işgücüne katılım
oranlarındaki yükselme neticesinde toplam işgücünün artması etkili
olmuştur. Bu dönemde, tarım dışı
istihdam yüzde 1 oranında azalırken; tarım istihdamının yüzde 4,5
oranında artması nedeniyle toplam
istihdam yüzde 0,4 oranında artış
göstermiştir. 2010 yılının ilk yarısında
ise ekonomik aktivitenin öngörülenin
üzerinde artış göstermesi, belirsizleklirin azalması ve istihdamın artırılmasına yönelik alınan tedbirler istihdam
olanaklarını artırmış ve işsizlik oranını
Temmuz dönemi itibariyle bir önceki
yılın aynı dönemine göre 2,2 puan
azalarak yüzde 10,6 seviyesine gerilemiştir. İşsizlik oranındaki azalma,
işgücüne katılma oranındaki artışa
rağmen gerçekleşmiştir. 2010 yılı
Temmuz dönemi itibariyle bir önceki
yılın aynı dönemine göre tarım dışı
işsizlik oranı, 2,7 puan azalarak yüzde 13,6, genç nüfusta işsizlik oranı
ise 3,7 puan azalarak yüzde 19,5
olmuştur. Aynı dönemler itibariyle
tarım dışı istihdam yüzde 5,8, ücretli
ve yevmiyeli sayısı ise yüzde 7,8
oranında artış kaydetmiştir. İstihdam
olanaklarındaki iyileşmeyle birlikte
2010 yılında işsizlik oranının yüzde
12, 2’ye gerilemesi beklenmektedir.
Mevsimsel düzeltilmiş verilirle analiz
yapıldığında küresel kriz öncesinde
(2008 yılının ilk yarısında) yaklaşık
yüzde 10 seviyesinde olan işsizlik
oranının yüzde 14,8 ile 2009 yılının
Nisan ayında en yüksek seviyesine
çıktığı görülmektedir. Ancak yukarıda özetlenen nedenlerle işsizlik
oranı bu zirve noktasından sonra
sürekli bir düşüş göstererek 2010
yılının Temmuz ayında yüzde 11,7’ye
gerilemiştir. Eylül ayında işsizlik oranı
(*L$'<$5,12&$.m
oranının yüzde 7,5 olması beklenmektedir. Küresel krizin ekonomimiz
üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla uygulamaya konulan canlandırma
paketlerinin de etkisiyle, 2007 yılında
yüzde 0,19 olan genel devlet açığının
GSYH’ya oranı 2009 yılında yüzde
5,45’e yükselmiştir. 2008 yılına kadar
sürekli düşüş gösteren kamu borç
stokunun GSYH’ya oranı, kamu açığındaki artışa ve büyümedeki daralmaya bağlı olarak, 2009 yılında artış
göstermiştir.”ifadesine yer veriliyor.
16
geçen yılın aynı dönemine göre 2,1
puan düşerek yüzde 11.3’e indi. İşsiz
sayısı 2 milyon 934’e geriledi.”
AZALAN CARİ AÇIK
Ekonomide başlayan canlanmanın bir sonucu olarak cari açığın
finansmanında herhangi bir sorunun yaşanmadığına dikkat çekilen
planda, yurt dışı kaynaklı belirsizliklerin azalması ile güven ortamının
kendini göstermeye başladığına atıfta
bulunuluyor. Planda, “2009 yılında
ekonomideki daralmaya paralel
olarak cari açığın milli gelire oranı bir
önceki yıla göre 3,4 puan azalarak
yüzde 2,3 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010 yılının ilk aylarından itibaren
yurt içi talep ve üretimdeki artışa
paralel olarak ithalatın da hızlı bir artış
eğilimine girdiği gözlenmiştir. İhracattaki artışın ise dış talepteki gelişmeler
kapsamında sınırlı kalmasıyla cari
açık artmaya başlamıştır. Uluslararası
mal ve enerji fiyatlarındaki artış ve
TL’nin reel olarak değerlenmesi de
bu gelişmede etkili olmuştur. Ancak,
bu dönemde cari açığın finansmanında herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Ekonomideki canlanma, yurt
dışı kaynaklı belirsizliklerin azalması
ve güven ortamının tesisiyle 2009
yılının Mayıs ayından itibaren tekrar
başlayan rezerv hariç sermaye giriş
2010 yılının ilk sekiz ayında mevduat
ve portföy yatırımları ağırlıklı olmak
üzere artarak sürmüştür. 2009
yılında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE)
yıllık artış hızı, 2008 yıl sonuna göre
yaklaşık 3,5 puan azalış kaydederek
yüzde 6,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu
gelişmede, küresel krizin etkileriyle
iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın
belirginleşmesi ve emtia fiyatlarındaki düşüş belirleyici olmuştur.
Diğer taraftan, vergi düzenlemelerinin oluşturduğu fiyat artışının yanı
sıra, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki
yükseliş nedeniyle 2009 yılının son
çeyreğinde enflasyonda artış eğilimi
başlamıştır. 2010 yılında gıda ve
enerji fiyatlarındaki değişimlere bağlı
olarak yıllık enflasyon dalgalı bir seyir
izlemiş ve Eylül ayı sonunda yüzde
9,2 seviyesine yükselmiştir. Buna
karşın çekirdek enflasyon (I endeksi)
Mayıs ayından itibaren azalma eğilimine girmiş ve Eylül ayı itibariyle yıllık
bazda yüzde 3,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Mevcut görünüm altında
yıl sonunda tüketici fiyatları yıllık artış
TÜRKİYE, YATIRIMCILARIN
DİKKATİNİ ÇEKİYOR
Ekonominin öngörülenden daha
erken toparlanması ile kamu maliyesi
göstergelerindeki iyileşmenin 2010
yılında da sürdüğünün vurgulandığı
planda şu açıklamalarda bulunuluyor: “Ekonomik canlanmayla birlikte
vergi gelirlerinin öngörülenin üzerinde
artması, krize karşı alınan geçici
tedbirlerin zamanında ve tedrici
olarak kaldırılması sonucunda merkezi yönetim bütçesinde öngörülen
iyileşmenin yansımasıyla genel devlet
açığının GSYH’ya oranın 2010 yılında
yüzde 3,7’ye gerileyeceği tahmin
edilmektedir. Yurt içi borçlanmada
reel faizlerin yüzde 1’ler seviyesine
inmesiyle birlikte genel devlet borç
stokunun GSYH’ya oranının 2010
yılında yüzde 42,3 seviyesine gerileyeceği tahmin edilmektedir. Küresel
krize karşı izlenen politikalar ve ekonominin gösterdiği dayanıklılığın bir
Dünya genelinde yaşanan küresel ekonomik kriz sonrasında Türk hükümetinin ve düşük
kur yüksek faiz politikasını savunan ekonomist
ve köşe yazarlarının ihracatın ve ihracatçının
önemini kavrama yarışına girdi.
sonucu olarak, ülke kredi notu dört
farklı kredi derecelendirme kuruluşu
tarafından çok kısa aralıklarla artırılmıştır. Türkiye’nin risk primi göstergeleri bazı gelişmiş ekonomilerin de
altına inmiş ve Türkiye, yatırımcıların
daha az riskli kabul ettiği bir ülke
olmuştur.”
İZMİR VE HEDEFLENEN
SEKTÖRLER
Tüm bu bilgiler ışığında devletin iyimser bir tablo çizmesi, piyasalardaki
kırılganlığı azaltmış ve uzun vadeli
yatırım planlarına hem yerli hem de
yabancı yatırımcı için öngörülebilirlik
sağlandı. Böyle bir ortamda İzmir için
hedeflenen yatırım imkânları yeniden
masaya yatırılmış ve DPT’nin planına
paralel olarak bölgesel çaplı programlar devreye alındı.
İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından hazırlanan ‘2010-2013 İzmir
Bölge Planı (İZBP) kapsamında
İzmir’deki gelişme eksenleri ve
anahtar sektörlerin belirlenmesi amacıyla niceliksel ve niteliksel analizler
gerçekleştirildi.
Hazırlanan plan çerçevesinde,
İzmir’de Yükselen ve Stratejik Sektörler Raporu ve İzmir Kümelenme
Stratejisinin Geliştirilmesine Yönelik
Araştırmalar Sonuç Raporu’nda
sektörlerle ilgili analizler yapılarak,
şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Sektörel analiz raporları ve mevcut
durum analizi, niceliksel ve niteliksel
analizleri içeren raporlar olarak İZBP
çalışmalarına girdi. İzmir’deki sektörel
yoğunlaşmalar çerçevesinde, katma
değer değişimleri, ihracat ve ithalat
oranları, teknoloji düzeyleri ve yenilik
kapasiteleri değerlendi ve analiz
edildi. Yapılan toplantı, çalıştay ve
görüşmelerde niceliksel analizler
sonucunda ortayla çıkan sektörler
doğrulandı ve paydaşların İzmir’in
gelişim sektörleri olarak gördüğü
sektörler ortaya kondu. Bu bağlamda yapılmış olan Yükselen Sektörler
Araştırması Mevcut Durum Analizi
ve arama karar konferansları sonucu
ortaya çıkan, İzmir’in ekonomik gelişimini destekleyici, bölge için rekabet
yaratacağını düşünülen ve büyük
bir potansiyel ile bölgede büyümeyi
Amerika Birleşik
Devletleri’nden başlayan
sonrasında Avrupa, Uzakdoğu
ve son olarak tüm dünyayı
etkisi altına alan küresel krizi
Türkiye’de ihracat dünyasına
karşı 6 yıldır uygulanan yanlış
politikaların daha net görülmesini sağladı.
Son dönemde yaşanan kriz süreci Türkiye’nin
ihracata daha fazla önem vermesi gerektiğini
bir kere daha ortaya koydu.
Türkiye kriz sürecini ihraç pazarlarını koruyarak
çeşitlendirmesi gerektiğini öğrendiği bir dönem
olarak değerlendirdi.
Cumhuriyetimizin ilk kuruluş yılı olan 1923
yılında Türkiye’nin 51 milyon dolar ihracatı
bulunuyordu. Türk ihracatçısı Cumhuriyetimizin
Kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün, “Arkadaşlar, İthalattan Ziyade
İhracattır ki, Memleketi Zengin Yapacak”
sözünden hareketle, Türkiye’nin ihracatını 2
bin 600 kattan fazla arttırarak, 2008 yılı sonu
itibariyle 132 milyar 35 milyon dolara çıkardı.
Küresel ekonomik krizin en yoğun hissedildiği
2009 yılı sonu itibariyle toplam 101.6 milyar
dolar ihracata imza attık. EİB kayıtlarına göre
Ege Bölgesi 2009 yılında 6,3 milyon dolar
ihracat gerçekleştirdi. 2010 yılındaki hedefi ise
8.5 milyar doları yakalayabilmek…
Türkiye’de ihracatçıların bir çatı altında
toplanması için Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün 04 Mart 1937 tarihinde İhracatçı
Birlikleri Kuruluş Kararnamesini imzaladı.
Bu gelişmenin akabinde 1939 yılında
Türkiye’de ilk ihracatçı birliği İzmir’de kuruldu.
Bu da Ege Bölgesi’nin ve İzmir’in Türkiye
ihracat karakterinde güçlü bir rol üstlenmesini
sağladı.
Ege Bölgesi’nin, geleneksel ihraç ürünleri
çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, tütün, zeytin,
zeytinyağı, pamuk ve narenciyenin üretim ve
ihracat merkezi olması, Türkiye’de ilk ihracatçı
birliklerinin İzmir’de kurulmasıyla birleşince
İzmir, Cumhuriyetimizin ilk kuruluş yıllarından
itibaren Türkiye’nin ihracatında en önemli
merkezi haline geldi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk kuruluş yıllarından
1980’lere kadar yaptığı ihracatta Ege Bölgesi
dolayısıyla İzmir oransal olarak çok büyük bir
payı temsil etti.
1923 yılında Türkiye’nin yaptığı 51 milyon dolarlık ihracattan 43.4 milyon dolar gibi oldukça
önemli kısım İzmir’den gerçekleştirildi. 1946 yılında Türkiye’nin ihracatı 215 milyon dolar iken
bu ihracatın 123.1 milyon dolarının İzmir’den
yapıldı, 1970 yılında Türkiye’nin ihracatı 537
milyon dolar iken, İzmir’in ihracatı 200 milyon
dolar seviyesindeydi. Rakamlarda gösteriyor
ki Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Ege
Bölgesi ve İzmir Türkiye’nin ihracatında önemli
bir yere sahip. Diğer bir ifade ile Türkiye ihracatı
İzmir’den öğrendi.
Türkiye’nin 1980 sonrasında sanayileşme ve
ihracata dayalı büyüme modelini benimsemesi
ile birlikte Ege Bölgesi’nin Türkiye ihracatındaki
payında yüzdesel olarak bir gerileme yaşandı.
Ege İhracatçı Birlikleri tarafından kayda alınan
ihracat rakamlarına göre 1980 yılında 523
milyon dolar iken, bu rakamın her yıl sürekli
artarak 1990 yılında 1 milyar 495 milyon dolara, 2000 yılında 2 milyar 606 milyon dolara,
2005 yılında ise ilk kez 5 milyar doları aşarak
5 milyar 173 milyon dolara yükseldi.
2006 yılı sonunda ise 5 milyar 946 milyon
dolara ulaştı. 2008 yılını 7,9 milyar dolar olarak
kapatan Ege Bölgesi, 2009 yılında 6,3 milyon
dolar ihracat gerçekleştirdi. 2010 yılındaki
hedefi ise 8.5 milyar doların üzerine çıkmak.
TARIM ÜRÜNLERİNİN BAŞARISI
Türkiye’nin toplam ihracatında sadece yüzde
9.8’lik bir paya ulaşabilen tarım ürünleri ihracatı, Ege Bölgesi’nde daha başarılı bir performans
ortaya koymakta. Türkiye’nin toplam tarım
ürünleri ihracatının yüzde 24’ü Ege İhracatçı
Birlikleri aracılığıyla gerçekleştiriliyor.
Bölgeden diğer illerde yerleşik ihracatçı birliklerine kayda aldırılan tarım ürünleri ihracatını da
dikkate alırsak, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı
içerisinde Ege Bölgesi’nin payının yüzde 30’u
buluyor.
Ege Bölgesi’nin geleneksel ihraç ürünleri
çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir, zeytin ve
zeytinyağı, pamuk, tütün, narenciye Cumhuriyet tarihimiz boyunca Türkiye’nin ihracatında
çok önemli yer tutmuş ve tutmaya da devam
etmektedir.
2023’TE HEDEF 100 MİLYAR $
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanan
İhracat Stratejik Planı’na göre Türkiye’nin 2023
yılında bir başka ifade ile Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümündeki ihracat hedefi
500 milyar dolar. Ege Bölgesi ise bu hedefin
100 milyar dolarlık bölümünü gerçekleştirmeye
odaklandı.
.$3$..21868
TÜRKİYE İHRACATI
İZMİR’DEN ÖĞRENDİ
17
(*L$'<$5,12&$.m
18
liman kapasitesinin genişletilmesi ve
bağlantı yollarının geliştirilmesi önem
kazanmaktadır. Beşinci anahtar sektör olan Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayiler sektörü (Gıda ve İçecek Sanayi
ile Giyim Eşyası Sanayi), İzmir’de
mevcut ve gelişme potansiyeli olan
temel sektörlerdendir. Katma değeri
yüksek ürünlerle birlikte, tarım ve
sanayi entegrasyonunun sağlanması İzmir’de bu sektörlerin rekabet
edebilirliği ve bölgenin kalkınması için
önem taşımaktadır.”
bekleyen anahtar sektörler şu şekilde
belirlendi: “İleri Teknolojiye Dayalı
Sanayiler, Yenilenebilir Enerji, Turizm,
Lojistik, Tarım ve Tarıma Dayalı
Sanayiler”
MEVCUT KAYNAKLAR
DEĞERLENDİRİLECEK
İzmir’deki mevcut kaynakların
değerlendirilmesine yönelik yatırımların artırılması gereğine odaklanan
İZBP’de beş anahtar sektörün başında İzmir’de katma değeri yüksek
sektörlerin gelişiminin önünü açacak
olan ileri teknolojiye dayalı sanayiler
sektörü geldiği hatırlatıldı.
Toplam yedi üniversite barındıran
bir bölge olarak bilim ve teknoloji
altyapısına ve beşeri sermayeye
sahip olan ve Türkiye’de sanayinin
yoğunlaştığı ikinci bölge olan İzmir,
bu sektörlerin gelişebilmesi için hem
kurumsal hem fiziksel hem de doğal
altyapıya sahip olduğunun anımsatıldığı İZBP’de şu değerlendirmelere
yer verildi: “Dünya ölçeğinde, iklim
değişimi ve enerji sektöründe yaşanan son gelişmelerle önemi giderek
artan yenilenebilir enerji sektörü,
İzmir’de gelişme potansiyeli taşıyan
bir diğer anahtar sektör olarak öne
çıkmaktadır. Özellikle rüzgar ve jeotermal kaynakları düşünüldüğünde,
İzmir’in yenilenebilir enerji sektöründe
büyük potansiyel taşıdığı görülmektedir. İZBP kapsamında belirlenen
bir diğer anahtar sektör olan Turizm
sektöründe de üretim ve hizmet
kapasitesinin artırılması öngörülmektedir. İzmir’in birçok ilçesinde çeşitli
turizm potansiyelleri bulunmaktadır.
Bu sektörde elde edilen gelirin artırılması için turizmin çeşitlendirilmesi ve
farklı turizm çeşitlerinin entegrasyonunu sağlanması yanında, turizmde hizmet kalitesinin de artırılması
gerekmektedir. İzmir’in sahip olduğu
turizm değerleri ve turizm olanakları
etkin bir şekilde tanıtılmalıdır. Lojistik,
İzmir’in üretim ve ticaret merkezi
olma özelliğini güçlendirmek amacıyla geliştirilmesi gereken bir anahtar
sektördür. Bu bağlamda, özellikle
TOBB,
SOSYAL YIKIMLARA DİKKAT ÇEKTİ
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
(TOBB) Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat
Hisarcıklıoğlu 22 Mayıs 2010 tarihinde
TOBB’un 65. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada istihdama dikkat çekerken krizin
büyük bir sosyal yıkım yarattığına vurgu
yaptı. Hisarcıklıoğlu, bu konuşmasında çok
zor bir yılın geride bırakıldığını aktararak,
“2009 yılında dünya ekonomileri ortalama,
yüzde 5 küçüldü. Dünyada üretilen mal ve
hizmetlerin toplam değeri 3,3 trilyon dolar
azaldı.
182 ülkeden 133’ünde
ekonomik daralma yaşandı.
Küresel ticaret hacmi 3,6
trilyon dolar, yani yüzde
25 geriledi. 27 milyon kişi,
işini kaybetti.Ekonomideki
küçülmeyi sınırlandırmak
üzere kamu harcamaları
hızla artırıldı. Bütçe açıklarının
milli gelire oranı 2007’de yüzde 1 iken,
2009’da yüzde 6’yı geçti. Gelişmiş ülkeler
finansal piyasalarını ayakta tutabilmek amacıyla 1,1 trilyon dolar harcadılar. Bunun
sonucunda bu ülkelerde kamu borcunun
milli gelire oranı 2007 sonunda yüzde 75
iken, 2010 yılında yüzde 100’e ulaştı”
diye konuştu. Hisarcıklıoğlu, 2010 yılında
dünya ekonomilerinin ortalama yüzde 4,2
büyümesinin beklendiğini anımsatarak,
“Büyüme’nin ABD’de yüzde 3, Avrupa’da
yüzde 1, gelişen ülkelerdeyse yüzde 6
civarında olacağı tahmin ediliyor. Ama
kaybedilen üretim seviyesinin, istihdamın
geri kazanılması yıllar alacak. Kısacası
küresel kriz, arkasında büyük bir iktisadi
ve sosyal yıkım bıraktı. Umuyorum ki tüm
bu yaşananlar, üretmek yerine paradan
para kazanma anlayışının nelere yol açtığını
dünyaya gösterir ve herkese ders olur. Tüm
bu yaşananlar, kazandığı her kuruşa alın
terini akıtan sizlerin, cefakâr müteşebbislerin, hangi şartlar altında ayakta kalmaya
çalıştığının da kanıtıdır. Bir dünya düşünün
ki, sadece paradan para kazanan küçük bir
grubun durumu iyi. Böyle adaletsiz bir yapı
ayakta kalabilir mi? Kriz öncesinde küresel
bazda günlük mal ticareti hacmi 40 milyar
dolardı. Finansal piyasaların günlük işlem
hacmiyse bunun 100 katına, 4 trilyon dolara ulaşmıştı. Ve sonunda bu balon patladı.
Rüyadan sarsılarak uyandık. O yüzden
şimdi, kontrolsüz küreselleşme sonucu
ortaya çıkan olumsuz etkileri giderme,
kurallı ve adil rekabete dayalı bir piyasa
ekonomisine geçme dönemidir. Ürettiklerinden fazlasını kazanan finans kesimi
dizginlenmelidir. Çalışanların ve üreticilerin
adil bir şekilde paylarını alabildikleri yeni
bir dönem başlamalıdır. Ve artık herkes şu
gerçeği görmelidir; para ticareti yoksulluk
ve yolsuzluk, mal ticaretiyse refah ve
zenginlik getirir” şeklinde konuştu.
(*L$'<$5,12&$.m
20
Akdeniz’in Yıldızı
YENİDEN PARLAYACAK MI?
Ege’nin başkenti İzmir, yıllardır kamudan destek
görmeden özel sektör yatırımlarıyla diğer illere
meydan okumaya çalışıyor. Limanıyla, organize
sanayi bölgeleriyle, serbest bölgesiyle, yaşam
standartlarıyla ve sosyal yapısıyla bir Avrupa
şehri...
İzmir, 50 yıl önce Türkiye’nin
dış ticaretinin anavatanıydı. Sanayide ise hızla gelişiyordu. Organize sanayi bölgeleri 70’lerin
sonu 80’li yıllarda kurulmaya
başladı.
İzmir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde tarım
ve ticaret hayatının önde gelen bir şehriydi.
1870’li yıllarda başlayan uluslar arası ticaret ilk
başarılı bankaları beraberinde getirdi.
Avrupa’nın birçok ülkesinden İzmir’e göçmüş
olan yabancı asıllı aileler, şehrin Türk, Musevi,
Rum ve Ermeni nüfusuyla tam bir kozmopolit
yapıyı oluşturmaktaydı. Galyalar, Maniettiler,
Reggiolar, Duthiller, Giraudlar, Arkaslar, Pagiler,
Whittallar, Abajoliler, Verbekler, yaşamlarıyla,
iş tecrübeleriyle, dış temaslarıyla ve ilişkileriyle
Türkler’e örnek olmuş, yol göstermişlerdi.
Haydar Nazlı, Albayrak ve Mazhar İzmiroğlu
dönemin büyük tüccarları olarak dikkat çektiler.
KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ
İzmir’de sanayicilik kültürünü Levanten kökenli
aileler Türklere aşıladı. Özellikle tarım işletmeleri
ve tekstil yatırımları ön plana çıktı.
İzmir’de sanayi alanına, İstanbullular’dan önce
adım atan ve ün yapan birçok aile ve bunların
kurduğu geliştirdiği kuruluşlar vardı. Çolak
Ailesi’nin ünlü Kula Mensucat Fabrikası, Yahya
Kerim Onat’ların Altınyağ’ı Ulukartal’ların Kartal
Makarna Fabrikası, Filibelilerin bankaları, un
fabrikaları, Bayraklı Boya Fabrikaları vardı.
Özakat’ların Viking Kağıt, Karteks Fabrikası, BMC-Austin, Ege Endüstri Ege Fren,
Adıgüzel’lerin Altınözü Yağ ve Sabun Tesisleri
vardı. Sanayi hayatının önde gelen isimlerinden
Tınaz Ailesi, Özsaruhan Ailesi ile Akgermanlar
Batıçim’i, Çimentaş’ı ve daha sonra Türkiye’nin
en büyük özel sektör demir çelik tesislerinden
biri olan Metaş’ı kurdular. Atilla Yurtçu ve Denizlili
Sivri Ailesi, İzmir Demir Çelik’e hayat verdiler.
Tatış’lar İzmir Elektronik Sanayii ile televizyon
imalatına öncülük yaparken, aynı zamanda
eğitimde bugün bir marka haline gelen Türk
Koleji’ni ve sonrasında ise ilk özel üniversiteyi
kurdular. Ege Biracılık, Efes Pilsen markası ile ilk
olarak İzmir’de faaliyete geçti. Bunun kuruluşunda ise Özkardeş Ailesi’ni görebiliriz. Erdoğan ve
Nevzat Özgörkey, Coca Cola’nın şişeleme tesislerini kurdular ve bir dünya markasını Ege’ye
taşıdılar. Raks, bant ve elektrikli alet sanayiinde
adını duyurdu...
BMC tesisleri, bölgede motor ve kamyon
üretimi konusunda Türkiye’de ilk ve ciddi
yatırıma girişen kuruluşu oldu. Böylece İzmir ve
çevresinde otomotiv yan sanayinin gelişmesi için
ilk temeller atıldı.
Ticaret hayatında önemli bir yere sahip Durmuş
Yaşar ve oğulları Selçuk ve Selman Yaşar, başta
DYO Boya Fabrikası olmak üzere Türkiye’nin
birçok ilklerine imza attılar. Altınyunus turizmde
ilk bin yataklı tesis olma özelliğini taşırken,
yabancı turist bakımından da ilk tatil köyü kavramını Türkiye ile tanıştırdı. Pınar Süt, Türk halkını
hijyenik süt kültürü ile tanıştırdı. Peynir başta
olmak üzere alternatif süt ürünlerini tüketiciye
sundu. Pınar Et, Türkiye’nin ilk entegre et tesisi
olarak büyük zorluklarla kuruldu. Tuborg Bira ile
de sektörde yeni bir marka ile rekabet ortamının
oluşması sağlandı. Yaşar Holding kültür balıkçılığından madenciliğe, bankacılıktan perakende
dağıtım sektörüne kadar birçok alanda ilklere
imza atmasını sürdürdü.
SANAYİ TESİSLERİ EL DEĞİŞTİRDİ
Sonrasına baktığımızda İzmir’in önde gelen ailelerinin kurduğu Şirketlerin yavaş yavaş gerilediği
ve birçoğunun başta İstanbullu olmak üzere
farklı sermaye gruplarının eline geçmesi süreci
yaşandı. Piyale, Sabancı Grubu’na geçti. Kartal
Makarnacılık Koç’un bünyesine Pasta Villa’ya
dönüştü. Egebank Bayraktar Grubu’na geçti.
Metaş, Demaş, Betontaş gibi 3 sanayi devi Uzan
Grubu’na devredildi. İzmir’in geleneksel ihraç
ürünlerinin başında gelen tütün devleri çekilerek
yerini ağırlıklı olarak yabancılara bıraktı.
İzmir’in üç bankası Tarişbank, EGS Bank ve
Yaşarbank’da avuçlarımızdan kaydı gitti. Kısacası
İzmirliler batılı anlamda rekabeti sevemedi. Ancak bu dönemde Bakioğlu Grubu, CMS Grubu,
İnci Holding gibi yeni devler de İzmir’den çıktı.
BİRLEŞMELERE MODEL OLDU
1990’lı yılların başında İzmir’de yatırımlarda
birleşme rüzgarı esti. Başta KİPA olmak üzere,
EGS (Ege Giyim Sanayicileri) Holding, Güçbirliği
Holding, Enda Enerji Holding, Elda çok ortaklı
girişimcilik için önemli birer model oldular.
EGS’deki yapısal sıkıntılar, Güçbirliği’nde yapılan
imar engellemeleri, Elda’da elektrik dağıtımında
çok başarılı olamayınca rakı üretimine girdiler.
Bugün ise sadece Enda Enerji çok ortaklı yapısını yeni yatırımlarıyla sürdürürken, KİPA İngiliz
Tesco Grubu’na satıldı. İzmirliler büyüme yerine
satma politikasını benimsediler.
SORUMLU KİM?
İzmirli işadamları, 1983’te Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ne çıkan desteğin ‘sınırlı’ kalması
yüzünden İzmir’in ‘adeta cezalandırıldığını’
savunuyorlar. Bu tarihten sonra da İzmir’in
ihtiyaç duyduğu yatırımların devamlı ertelendiğini
belirtiyorlar. İzmir, öteden beri sol partilerin güçlü
olduğu bir kent. Ancak gerek AP (Adalet Partisi)
gerek ANAP (Anavatan Partisi) gerekse DYP
(Doğru Yol Partisi) bu şehirden belediye başkanı
ve Büyükşehir Belediye Başkanı çıkarma
başarısını gösterdi. Bir ANAP’dan bir DYP’den
olmak üzere Burhan Özfatura burada iki defa
seçim kazandı. Bu da İzmir’in seçim sürecinde
parti kadar aday olan isimlere gösterdiği güven
ve desteği ortaya çıkarıyor.
Genelde dönemin iktidarları ile ortak hareket
etmeyen İzmir, bunun sonucunu kamu
yatırımlarından yeterince pay alamamak olarak
gördü. Özellikle altyapı konusunda İzmir’in
geri kalmışlığı her geçen gün biraz daha gün
ışığına çıktı.
İZMİR YÖNETİCİ VE İŞADAMI İHRAÇ
EDİYOR
Uyuyan dev İzmir’in işadamı ve yöneticileri
soluğu İstanbul’da alıyor. Aralarında Sabah ve
Yeni Asır’ın Sahibi Dinç Bilgin, Eczacıbaşı
Yönetim Kurulu Başkanı Nejat Eczacıbaşı, Özgörkey Grubu’ndan Armağan Özgörkey, Dünya
Bankası eski Başkanı Atilla Karaosmanoğlu,
Profilo Genel Müdürü Göksen Körezlioğlu, Finansbank Kurucusu Hüsnü Özyeğin bulunuyor.
Öte yandan farklı sektörlerde önemli noktalarda bulunan birçok yönetici ve işadamının,
hukukçu ve doktorların da İzmir’den ayrıldığını
ve merkezlerini İstanbul’a taşıdığını görüyoruz.
Artık bu beyin göçünün önüne geçmenin
zamanı gelmedi mi?
80’DEN SONRA ZORLU GÜNLER BAŞLADI
1980’li yılların sonunda başlayan aşırı ithalat
ve dampingli mallar nedeniyle haksız rekabete
uğrayan İzmirli sanayiciler zor günler geçirdi.
1963-1979 yılları arasında Ege Bölgesi’nde
17 büyük ölçekli sanayi şirketi kapandı. Yine
1999’da 353, 2000’de 431, 2001’de 565,
2002’de 669 firma kapısına kilit vurdu.
Ekonomik krizin yaşandığı 2009 yılında ise
sadece İzmir’de 999 firma tasfiye olurken,
805 firma kapandı. İzmirli işadamları nerede
hata yaptı diye bakıldığında ise modern
şirketler kurmalarına rağmen aile şirketi imajını
aşamadılar ve profesyonelleşemediler.
Hükümetlerle ilişkilerde etkin bir lobi oluşturulamadı. Seçim dönemlerinde iktidara gelen
partileri desteklememeleri de yatırımlardan pay
alamamalarına neden oldu.
Türkiye birçok alanda ve özellikle müteahhitlik konusunda hızlı bir gelişme trendi içinde
bulunurken İzmirli işadamları iktidarlarla yeterince yakın temas kuramayarak, başta yurtiçi
olmak üzere gelişen pazarlardaki ülkelere de
açılamadılar.
Sonuç, özelleştirmesi yapılmış ama sahibinin alması için 34 aydır bekleyen limanı,
tamamlanmamış çevre yolu, turizmi için
kongre merkezi olmayan, toplu taşımada
Metro yapımında sorunlar yaşayan ve tüm
bu yatırımlar için yatırımcı bekleyen İzmir
ile karşı karşıyayız.
Bu yıldızın artık parlama vakti gelmedi mi?
2004
10.000.000
2005
8.000.000
2006
2007
6.000.000
2008
4.000.000
2009
2010
2.000.000
12
11
10
9
8
7
6
5
4
3
2
0
1
22
12.000.000
BİN DOLAR
(*L$'<$5,12&$.m
AYL IK İHR AC AT R AK AML AR INDAK İ DE Ğ İŞ İM, 2004-2009
14.000.000
* Kaynak: Türkiye İhracat Meclisi- Kasım Ayı İhracat Rakamları
İHRACATTA SON İKİ
YIL TOPARLANMA
İLE GEÇTİ
YIL L AR İT İB AR İYL E T Ü R K İYE İHR AC AT I 2002-2010 (1000 $)
140.000.000
132.027.196
120.000.000
102.161.447
107.271.750
100.000.000
102.135.006
85.534.676
73.476.408
80.000.000
63.167.153
60.000.000
47.252.836
40.000.000 36.059.089
20.000.000
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
* Kaynak: Türkiye İhracat Meclisi- Kasım Ayı İhracat Rakamları
* Kaynak: IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Ekim 2010
* Kaynak: IMF, Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, Ekim 2010
2009
2010
Krizin başladığı 2008
yılında, Türkiye’nin toplam
ihracatı 132 milyar dolar
seviyesinde iken; özellikle
Avrupa pazarlarında
yaşanan daralmaya paralel
olarak 2009’da bu rakam
102 milyar 135 milyon
dolara kadar geriledi. Bu
ihracat tutarı Türkiye’nin
2007 yılında yaptığı
ihracatın bile aşağısında
kalmasına karşın, yaşanan
düşüşün ardından ihracatı
artırmak için formül
arayışına giren iş dünyası
yeni pazar arayışına girdi.
Bu dönemde devletin
verdiği teşvik ve destekler
ile yeniden toparlanmaya
başlayan ihracat yine de
2010 yılını bir önceki yıla
yakın bir seviyede yani 102
milyar 161 milyon dolar
ile kapattı. Son iki yılın
krizden çıkış yılları olduğu
düşünüldüğünde 2011
yılında bu rakamın daha da
artması bekleniyor.
Kaynaklar:
-Devlet Planlama Teşkilatı/
Dokuzuncu Kalkınma
Planı (2007-2013)
-Türkiye Giyim Sanayicileri
Derneği/2010 Yılı Ekim Ayı
Takvimi ve Öngörüler
-Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği www.tobb.org.tr
-İzmir Kalkınma Ajansı/
2010-2013 İzmir Bölge Planı
-Türkiye İhracatçılar
Meclisi (TİM)
-Hazine Müsteşarlığı/Türkiye
Ekonomisi-Aralık
(*L$'<$5,12&$.m
24
DEMİRTAŞ: ÜLKEMİZ KRİZİ
GERİDE BIRAKTI, ANCAK DÜNYA
EKONOMİLERİ 2011 YILINDA DA
ZORLANACAK
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Ekrem DEMİRTAŞ
Tüm dünyanın 2010 yılında krizin
etkilerini hissettiği bir yıl olmasına
rağmen, Türkiye’nin krizi geride
bıraktığını ve yüksek büyüme
sürecine geçiş yaptığını söyleyen
İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu
Başkanı Ekrem Demirtaş,
“Dünya ekonomileri için
2011’in zorlu bir yıl olacağı
ifade edilmesine karşın,
Türkiye ekonomisiyle ilgili
olumlu beklentilere sahibiz.
2011 yılında ekonomideki
en büyük riskin dış kaynaklı
olacağı düşüncesindeyiz”
dedi. Türkiye ekonomisinin
göstergelerine bakıldığında
Avrupa Birliği verilerinden daha
iyi konumda olduğunu belirten
Demirtaş, “2010 yılının ilk üç
çeyreği itibariyle ülkemiz ekonomisi
yüzde 8,9 büyüdü. Sağlam
bankacılık yapısı ile bütçe açığı ve
kamu borç stokunun milli gelire
oranı gibi daha birçok göstergede
Türkiye ekonomisi AB’den daha
iyi konumda. Faiz oranları Türkiye
tarihinin en düşük seviyelerinde”
diye konuştu. Genel büyümesi
sıcak paraya emanet. Olası portföy
yatırımlarının ülkemizi terk etmesi
durumunda ülkemiz ekonomisine
vereceği zarar oldukça büyük
olacaktır. Ayrıca ara malı ithalatının
toplam ihracattan fazla olması da
yerli üreticiyi oldukça zor durumda
bırakıyor. Bu nedenle 2011 yılında
döviz kurlarındaki değişim, cari açığın
finansmanı ve sanayi stratejisindeki
değişim önemli gündem maddeleri
olacak. İhracat, ithalattan bağımsız
olarak, yukarı yönlenmeli. Bunun
da temel koşulu, TL’nin aşırı
değerlenmesinin önlenmesi. 2023
yılında 500 milyar dolarlık ihracat
hedefine ulaşabilmemiz için;
ihracatımızın dünya ticaretinden
aldığı pay yüzde 1,5’a çıkarılmalı ve
Türkiye’nin GSMH’sından aldığı pay
dünya ortalaması olan yüzde 25’e
yükseltilmeli. Bunun için sanayide
dönüşüm sağlanmalı ve bütçeden
ihracatın desteklenmesi için ayrılan
kaynak arttırılmalı. 2011 yılında
ülkemiz ekonomisindeki büyüme
sürecinin ve ekonomik istikrarın
devam edeceği beklentilerimiz
arasında. Ancak hala kriz etkilerini
atamamış ve işletme aktiflerine
krizden çıkış yansımayan
işletmelerimiz bulunuyor.”
KRİZDEN ÇIKIŞ MİKRO
ANLAMDA OLMADI
Krizden çıkış makro anlamda olduğunu ama mikro anlamda olmadığını
kaydeden Demirtaş, konu hakkında şunları söyledi: “Krizden mikro
anlamda çıkmak için Hükümetimizin
KOSGEB kredi desteği ve kamu
borçlarının yeniden yapılandırılması
çalışmalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, reel kesimin daha rahat
bir nefes alabilmesi için önerilerimizi
başta Sayın Başbakan olmak üzere
tüm yetkili mercilere iletiyoruz. Düzenlemenin uygulama tarihi, yasanın çıktığı tarih olarak belirlenmesi
gerekiyor. Büyük borcu olan firmalar
için vade, 18 adet maksimum 36 ay
yerine, 30 adet 60 aylık ödeme olarak
düzenlenmeli. Hatta 120 aya kadar
vade yapılmalı.”
Umudumuz ve dileğimiz siyasi istikrarın ve buna bağlı olarak ekonomik istikrarın korunması. 50 yılı aşkın bir süredir
bekleyen ve çağın gerisinde kalan Türk Ticaret Kanunu’nun
revize edilmesine iş dünyasının şiddetle ihtiyacı var.
.$3$..21868
YORGANCILAR: 2010 KRİZDEN
TOPARLANMA YILI OLDU
Ekonominin 2010 yılının ikinci yarısından itibaren canlandığını ve 2010
yılını krizden toparlanma yılı olarak
değerlendiren Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Ender Yorgancılar,
“2011 yılında ekonomi,
ülkemizin çözüm bekleyen
konuları içerisinde ilk sıralara
taşınmalı” dedi.
EGİAD Yarın için 2010 yılını değerlendiren ve 2011 yılı beklentilerini
açıklayan Ender Yorgancılar, “2010
yılı ikinci yarısından itibaren ekonominin genel anlamda canlandığı,
sanayicinin finansal kaynaklara
erişiminin kolaylaştığı, üretimin
yeniden başladığı, yatırım planlarının yapıldığı, protesto senetlerin
azaldığı, güven ortamının oluştuğu
bir sene geçirdik. Toparlanma sürecinin, krizin ortaya çıkardığı yapısal
sorunlar sebebiyle, yavaş olacağını
geçtiğimiz sene de ifade etmiştim.
Tüm bu değişimi, olan kapasite
kullanım ve işsizlik oranları, sanayi
üretim endeksi, büyüme ve dış
ticaret gibi temel ekonomik veriler
çerçevesinde irdelememiz yerinde
olacaktır” dedi.
Türkiye geneli kapasite kullanım
oranlarının yükseldiğini söyleyen Yorgancılar, “2009’un ilk ayında Türkiye
geneli kapasite kullanım oranı 61.6
olarak gerçekleşirken, 2010’un ilk
ayında 68.6’ya, Kasım ayı itibariyle
75.9 seviyesine yükseldi. Sanayi
üretim endeksi rakamlarını inceleyecek olursak, 2010 yılının Ekim
ayında geçen yılın aynı ayına göre
yüzde 9.8 yükseliş kaydedip 128.9
seviyesine gelen endeksin, daha
ekim ayından 2007 ve 2008’in
ortalamalarını ulaştığını görmekteyiz.
Türkiye genelinde işsizlik oranları
2009’un ilk ayında yüzde 15.5 iken,
2010’un ilk ayında 14.5 seviyesine;
2010’un Eylül ayı itibariyle işsizlik
oranı yüzde 11.3 seviyesine inmiştir.
Büyüme rakamlarına bakacak
olursak 2009 yılında eksi 4.7 olan
büyüme oranımızın, 2010 yılı 9 aylık
dönemde 8.9 seviyesine yükselmiştir. Dış ticaretimizi de bu kapsamda
değerlendirmemiz gerekmektedir.
On aylık dönemde inceleyecek
olursak, ihracatımızın 2009-2010
yılları arasında yüzde 11.4 oranında
arttığını, ithalatımızın ise aynı dönem
içerisinde yüzde 30.5 oranında arttığını görmekteyiz” diye konuştu.
Temel göstergeler çerçevesinde,
2010 yılının bir toparlanma yılı olduğunu söyleyen Yorgancılar şunları
kaydetti: “Ancak unutulmaması
gereken nokta, krizden ve yapılan
hatalardan ders alınması; geliştirilecek plan ve programların kriz sürecinde bizi zorlayan yapısal problemlerin giderilmesinde kullanılmasının
gerekliliğidir.
Dünya çapından finansal piyasaların
krizi olarak ortaya çıkan global ekonomik krizin, ülkemizde, reel sektörü
etkisi altına alması uzun bir zaman
almamıştır. Bunun sebebi de reel piyasaların süregelen yapısal sorunlarının çözüme kavuşturulamamasıydı.
Ancak bugün elimizde çok önemli
bir deneyim ve bilgi birikimi mevcut.
2010 yılında da çözüm aşamasında
önemli adımlar atıldı.
Bu adımların sıklaştırılarak dünyanın öncü ekonomileri arasında hak
ettiğimiz pozisyona ulaşmamız için
2011 yılının verimli bir yıl olmasını
diliyorum.
2011 yılında ekonominin ülkemizin çözüm bekleyen konuları
içerisinde ilk sıralara taşınması
gerekmektedir.2010 yılında yaşadığımız krizden çıkış sürecinde ülke
gündeminde yer alan referandum ve
diğer siyasi konular, zaman zaman
ekonominin önüne geçmiştir. Bilindiği gibi dünyanın her yerinde sosyal
sorunların, iç karmaşaların temelinde
ve çözümünde de ekonomi yer
almaktadır.
Ekonomiye önem veren ülkeler,
bölgelerinde güç ve dünyada öncü
ekonomiler arasında yer almaktadırlar. Türkiye’nin de bu ekonomiler
arasında yerini alması için ekonominin tartışılan, çözüm aranan bir
25
Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu
Başkanı Ender YORGANCILAR
numaralı gündem maddesi olması
hususunu, yeniden ifade etmek
istiyorum.” Dünya çapında 2011 yılını
değerlendiren Yorgancılar sözlerini
şu şekilde sürdürdü: “Dünya çapında
2011 yılı için büyümede kısmi azalmaların gözleneceği beklenmektedir.
BM’nin 2010 yılı Türkiye için büyüme
tahmini yüzde 7.4 olurken, 2011 yılı
için beklentiler yüzde 4.6 civarındadır.
2010 yılı içerisinde ekonomi çevrelerince krizden çıkışın devam edeceği
2011 yılında, ekonomik deneyimlerimizi ortaya koymanın, hedeflenen
büyüme ve dünyada söz sahibi olma
idealini harekete geçirmenin zamanı
olduğunu düşünüyorum. Sanayinin
ihtiyaçları göz önünde bulundurularak 2011 yılı içerisinde çözüme
kavuşturulması gereken bir diğer
konu da enerji olacaktır. Dünyada
ve Türkiye’de hızla ilerleyen enerji
verimliliği konusu, enerji kaynaklarının
gitgide azaldığı ve daha az hammadde ile daha çok enerji üretilmesi
kapsamında yeşil enerjilerin çevresel
perspektifte önümüze sunulduğu bir
döneme girmiştir. Türkiye’nin enerji
üretimi konusunda önemli adımlar
atması gerekecektir.
2011 yılı bir seçim yılı olacaktır.
Seçim ekonomilerinin ülkemiz
ekonomisine kattığı yükü hepimiz
bilmekteyiz. Buna karşın, umarım
ki, önümüzdeki seçimlerin ülkemizin
refahı ve kalkınması açısından katkısı
büyük olacaktır.
2011’in ülkemiz ve dünya için huzurlu ve barış dolu bir yıl olmasını diliyorum. Yeni yılın, ülkelerin ve insanların
çok ağır faturalar ödediği bir sürecin
ardından, ülkemizde temel sosyal,
siyasal ve ekonomik sorunların artık
aşıldığı, işbirliği ve diyalog ortamı
içerisinde gelişim ve ilerleme yolunda
yeni plan ve programların tartışıldığı
bir yıl olmasını temenni ederim.”
(*L$'<$5,12&$.m
26
Kestelli, “2011 yılında küresel krizin
etkilerinden kurtulduk gibi görünse de, istikrarın
sürdürülebilirliği için ekonominin güçlenmesi
önemli”
KESTELLİ: TÜRKİYE KÜRESEL
BİR AKTÖRE DÖNÜŞTÜ
İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu
Başkanı Işınsu KESTELLİ
Türkiye için 2010 yılının önemli
değişimlerin gerçekleştiği bir yıl
olarak değerlendiren İzmir Ticaret
Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı
Işınsu Kestelli,
2011 yılında küresel krizin
etkilerinden kurtulduk
gibi görünse de, istikrarın
sürdürülebilirliği için
ekonominin güçlenmesi büyük
önem taşıdığını belirtti.
Kestelli, ekonomide dikkat edilmesi
gereken en büyük sorunun
cari açık olduğunu da bildirdi.
Türkiye’nin 1980’lerden sonra dünya
ekonomisine hızla entegre olarak,
küresel bir aktöre dönüştüğünü ifade
eden Kestelli, Türkiye’nin 2000’li
yıllara kriz antrenmanlı ve daha
güçlü bir özel sektör olarak girdiğini
söyledi. Kestelli, “2008 yılının ikinci
yarısında tüm dünya ile birlikte bir
finansal kriz yaşamaya başladık.
2009 yılında dünya ekonomileri
ortalama yüzde 5, ülkemiz ise yüzde
4,7 oranında küçüldü. 2010 yılını
geride bıraktığımız şu günlerde
ise büyümenin %6,8 civarında
gerçekleştiğini, işsizlik oranının ise
%14 oranından ancak yüzde 13,1’e
gerilediğini görüyoruz. Son dönemde
ekonomide “Avrupa’nın Çin’i”, dış
politikada ise “Dış Politika Devi”
olarak tanımlanan ülkemiz için 2010
yılı önemli değişimlerin gerçekleştiği
bir yıl oldu. 2010 yılının 2. çeyreğinde
en hızlı büyüyen OECD ülkesi
olan Türkiye, bu büyümeyi güçlü
özel tüketim ile imalat ve inşaat
sektörlerindeki büyümeye borçludur.
Dış ticarette çok taraflı bir stratejinin
izlenmesi ve yeni pazarlara
yönelinmesi, riski azaltarak, özellikle
ihracatımızdaki keskin düşüşlerin
gerçekleşmesini engelledi. Bu
şekilde, 2011 hedefi olan 127
Milyar Dolarlık ihracata ulaşılması
ihtimali artmaktadır. Ancak ithalatın
ihracattan daha hızlı büyümesi,
cari açığın daha da derinleşmesine
yol açmaktadır. Sıcak para girişi,
döviz rezervlerimize olumlu olarak
yansısa da, paranın ekonomimizle
güçlü bir entegrasyonu
sağlanamamaktadır. Daha fazla
yabancı sabit yatırıma ihtiyacımız
var” dedi.
Son yıllarda özellikle dünya nüfusunun hızla artması ve gıda fiyatlarında yaşanan küresel artış, tarım
sektörünün önemini dünyaya tekrar
hatırlattığını söyleyen Kestelli, “Geleneksel tarımsal üretim yöntemlerinin
terk edilerek, teknolojiye dayanan
tarımsal üretime geçiş ve tarım sektöründe Ar-Ge yatırımlarının artması,
küresel krizden de başarıyla çıkan
tarım sektörünü günümüzde önemli
bir yere taşıdı. Bununla birlikte tarım
sektörünün, istihdama katkısı da
arttı. Temmuz 2007 – Temmuz 2010
arasında tarım istihdamında %13
oranında artış olduğunu görüyoruz.
Kamu-özel sektör ortak finansmanının tarım sektörüne yönlendirilmesi
ile daha verimli ve aktif olacak tarım
sektörü, ekonomimizin en önemli
sorunlardan biri olan işsizliğin azaltılmasında büyük rol oynayacaktır” diye
konuştu.
Ekonomimiz için önemli bir sorun olan
cari açığın 2011 yılında daha da artacağı yönünde tahminlerini açıklayan
Kestelli şunları kaydetti:
“Küresel krizin etkilerinden kurtulduk
gibi görünse de, istikrarın sürdürülebilirliği için ekonominin güçlenmesi
büyük önem taşıyor. Bunun için de,
Türk ekonomisini mali disipline, güçlü
bir sosyal güvenlik sistemine, yüksek
istihdam oranına kavuşturacak, kayıt
dışılığı ve enerjide dışa bağımlılığı
azaltacak politikalara ve siyasi istikrara ihtiyacımız bulunmaktadır.
119 yıldır tarım sektöründe faaliyet
gösteren İzmir Ticaret Borsası olarak,
dünyamızın içerisinde bulunduğu
değişimi yakından izleyerek, ülkemiz ekonomisi ve tarım sektörünün
gelişmesi için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Türkiye’nin ilk Vadeli İşlem
ve Opsiyon Borsası’nın kurulmasına
öncülük ederek özel sektörümüzün
kur dalgalanmalarından doğan risklerden korunmasını sağlayacak bir liman
oluşturduk. Ayrıca bölgemizin ilk
lisanslı deposunun kuruluş çalışmalarına da öncülük etmekteyiz. Tarım
konusunda büyük avantaja sahip olan
ülkemize büyük fayda sağlayan bu girişimlerimiz 2011 yılında da sürecektir.
Bu vesile ile 2011 yılının bol kazançlı,
verimli ve üreten bir yıl olmasını diliyorum. Daha çok genç ve yeni girişimcinin iş dünyamıza katıldığı bir yıl olması
temennisini paylaşıyorum.”
(*L$'<$5,12&$.m
28
TÜRKMENOĞLU: 2010 YILI
KRİZİN YARALARINI SARMAKLA
GEÇTİ, 2011’DE ETKİLERİNİ
HİSSEDECEĞİZ
Ege İhracatçılar Birliği Koordinatör Başkanı
Mustafa TÜRKMENOĞLU
Türkiye 2010 yılını, 2008 yılının
son çeyreğinde ortaya çıkan ve
2009 yılında tüm dünyayı kasıp
kavuran küresel ekonomik krizin
yaralarını sarmakla geçirdiğini
söyleyen Ege İhracatçılar Birliği
Koordinatör Başkanı Mustafa
Türkmenoğlu, küresel mali krizden
en çok ihracatçıların etkilendiğini
belirtti. Türkmenoğlu,
“Krizden çıkış için ihracatçılar
dünya haritası üzerinde
bir çoğumuzun yerini dahi
gösteremeyeceği, adını
duymadığı ülkelere mal
satarak, ülkemize bir önceki
yıla göre yaklaşık 10 milyar
dolar daha fazla döviz
kazandırdı.
Ancak Türkiye, 2008 yılında
ortaya çıkan ve 2009 yılında
da dünya ekonomileri üzerinde
büyük tahribatlara yol açan küresel
mali krizin izlerini 2011 yılında da
hissedecektir” dedi.
Ege Bölgesi’nin de 2010 performansını krizden ayrı düşünmenin mümkün
olmadığını kaydeden Türkmenoğlu,
“Ege İhracatçı Birlikleri 2010 yılında
01 Ocak–15 Aralık döneminde 8
milyar 194 milyon dolarlık ihracat
kaydı gerçekleştirdi. Bu rakam 2009
yılı aynı dönemine göre yüzde 37’lik
bir artış anlamına geliyor. Birliğimiz
2009 yılı sonu itibariyle Türkiye Genel
İhracatının yüzde 6.3’ünü gerçekleştirmekteyken bu rakam ilk 11.5 ay
sonunda yüzde 7,6’ya çıkmıştır. Türkiye toplam ihracatında Ege Bölgesi’nin
payı yaklaşık yüzde 12-14 aralığında
bulunuyor” diye konuştu.
Dünya genelinde 2008 yılının son
çeyreğinde ortaya çıkan ve halen
etkileri devam eden küresel ekonomik
kriz, en yoğun olarak Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde hissedildiğini söyleyen
Türkmenoğlu, “Bu gelişmenin doğal
sonucu olarak Türkiye’nin ihracatında
AB’nin payı yüzde 48’den, yüzde
46’ya gerilemiştir. Ancak buna karşılık
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından
uzun yıllardan beri başarıyla sürdürülen Dış Ticaret İhracat Stratejisi’nde
hedef pazar olarak belirlenen coğrafyalara ise Türkiye’nin ihracatında
sürekli artışlar olmuştur. İhracatçılar,
dünya haritası üzerinde bir çoğumuzun yerini dahi gösteremeyeceği,
adını duymadığı ülkelere mal satarak,
ülkemize bir önceki yıla göre yaklaşık 10 milyar dolar daha fazla döviz
kazandırmıştır. DTM ve TİM tarafından
yürütülen “İhracat Stratejisi” çalışmaları kapsamında 34 adet ülke masası
oluşturulmuş ve yapılan çalışmalar
sonrasında Türkiye’den 2006 yılında
232 ülkeye yapılan ihracat, 2009
yılında 237 ülkeye çıktı” dedi.
DEĞERLİ TL SORUNU,
KANGRENE DÖNÜŞTÜ
Türk ihracatçısı yaklaşık 8 yıldır değerli
TL ile mücadele verdiğini söyleyen
Türkmenoğlu, “Türkiye İhracatçılar
Meclisi tarafından yapılan ve kısa süre
.$3$..21868
29
önce kamuoyu ile paylaşılan 3. Çeyrek eğilim anketinde Türk ihracatçılarının yüzde 80’i en büyük sorun olarak
düşük döviz kurunu gördüğünü ifade
etmektedir. 2. Çeyrek eğilim anketinde bu oranın yüzde 73 olduğunu
dikkate alırsak sorun artık kangren
olmuştur. Girdi maliyetlerinin yüzde
100’e yakını yerli girdiden oluşan
Tarım ürünleri ihracatçılarında döviz
kurunu en büyük sorun olarak görme
oranı, yüzde 100’e ulaşmıştır. Yerli
girdi ağırlıklı üretim ve ihracat yapan
sektörlerimiz, istihdam yükünün
büyük kısmını üstlenmelerine karşın,
maalesef değerli TL’den en fazla
olumsuz etkilenen sektörler olmaktadır” ifadelerini kullandı.
sonucu 127.5 milyar dolar olarak
belirlenmiştir. Türkiye, 2008 yılında
ortaya çıkan ve 2009 yılında da dünya
ekonomileri üzerinde büyük tahribatlara yol açan küresel mali krizin izlerini
2011 yılında da hissedecektir.”
Türkiye 2011 yılında genel seçim
ortamına gireceğini ve bu ortamın
Türk ekonomisine olumsuz sonuçlar
doğuracak kararların alınmasına neden olmaması dileklerini de kaydeden
Türkmenoğlu, şunları kaydetti:
“Türkiye, 2011 yılının ilk yarısında yapacağı genel seçimlerden piyasalara
güven veren bir sonuçla çıktığı takdirde faiz, döviz ve borsa üçgenindeki
verilerin 2010 yılına paralellik göstereceğine inanıyorum. İç piyasada ve
ihracattaki canlanmaya paralel olarak
KRİZ 2011 YILINDA
büyüme rakamlarının 2011 yılında da
HİSSEDİLECEK
artacağına inanıyorum.
2011 yılı hedefleri hakkında da
2010 yılının yüzde 7.5-8 aralığında
açıklama yapan Türkmenoğlu şunları bir büyüme ile tamamlanacağını,
kaydetti: “İhracatımızdaki gelişmeler,
2011 yılının ise yüzde 5.5-6 arasında
2010 yılının dördüncü çeyreğinde ve bir büyüme ile tamamlanabileceğini
yılın tamamında kuvvetli bir büyüme
öngörüyorum. Ekonomistler tarafınolacağını göstermekte. Türkiye, 01
dan, 2011 yılında döviz kurlarında
Ocak - 15 Aralık 2010 döneminEuro’nun Amerikan dolarına karşı
de 106 milyar 222 milyon dolarlık
değer kazanacağı öngörüleri dillendiihracata imza attı. Türkiye 2010 yılını
riliyor. Bu öngörüler gerçekleştiği tak112-113 milyar dolar aralığında tadirde Türkiye’nin AB ülkelerine olan
mamlayacak ve hedef olan 111 milyar ihracatının olumlu bir seyir izlemesini
700 milyon doları aşacaktır. Ancak
bekliyoruz.
2008 yılında yaptığı 132.1 milyar do- İzmir Limanı’na yapılacak yeni yatılarlık ihracatın yaklaşık 20 milyar dolar rımlarla İzmir, önümüzdeki süreçte
gerisinde kalacaktır. 20 milyar dolarlık Türkiye’nin batıya açılan penceresi
farkın 2011 yılında da kapanması zor olmaya devam edecektir. Dünya
görünmektedir. 2011 yılı Orta Vadeli
ekonomisinin 2011 yılında stabil
Program Hedefi Dış Ticaret Müsteve üretemeyen bir yapı içerisinde
şarlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve
olacağını öngörüyoruz. Küresel mali
İhracatçı Birlikleri’nin ortak çalışması
krizin en çok etkilediği ABD ve Avru-
“İhracatımızdaki gelişmeler, 2010 yılının dördüncü
çeyreğinde ve yılın tamamında kuvvetli bir büyüme
olacağını göstermekte.”
pa ülkelerindeki durgunluğun 2011
yılında da 2009 ve 2010 yıllarındaki
gibi olmasa da devam edeceğini
öngörüyoruz. Türkiye, küresel krizden
daha az etkilenen pazarlarda aktif ve
agresif pazarlama yaptığı takdirde
2011 yılında hem ihracatını arttırabilir,
hem de dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefinde emin
adımlarla ilerleyebilir. Türk ihracatçısı
olarak Cumhuriyetimizin kuruluşunun
100’üncü yıldönümü olan 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefine
ulaşmak ve hedef pazarlara ihracatımızı arttırmak için çalışmaya devam
edeceğiz.”
(*L$'<$5,12&$.m
30
ESNAFIN UMUDU 2011
YILINA KALDI
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği
(İESOB) Yönetim Kurulu Başkanı
Zekeriya MUTLU
İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları
Birliği (İESOB) Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Mutlu, esnaf için bu
yılın sıkıntılı geçtiğini, umutların 2011
yılına kaldığını bildirdi.
Mutlu, EGİAD Yarın dergisi
için yaptığı açıklamada, Esnaf
ve sanatkarlar açısından
ekonomik tabloya bakıldığında,
2010 yılının oldukça sıkıntılı
geçtiğini söyledi.
Küresel krizin etkileri nedeniyle
durgunluk yaşayan Türk ekonomisinin, henüz tam anlamıyla zor günleri
atlatamadığını savunan Mutlu,
özellikle 2010 yılının ilk yarısında
piyasalara hakim olan olumsuz
psikolojinin, yatırımların aksamasına,
zincirin devamında genel üretimin
ve istihdamın düşmesine, piyasalardaki nakit akışının durmasına yol
açtığını belirtti. ‘Piyasaları, özellikle
esnaf sanatkarları boğan ekonomik
durgunluğun bir başka nedenini de,
üç dört yıl önce çekilen uzun vadeli
krediler oluşturduğunu anlatan Mutlu,
“Enflasyonun tek haneli rakama
inmesiyle kredi faizlerinde de önemli
düşüşler görülmüştür. Bu ortamdan
yararlanmak isteyen insanlar, uzun
vadeli araç, tüketici, konut kredileriyle geleceklerini adeta ipotek altına
almışlardır. Bunun yanında, geliri
orta veya alt seviyede olan insanlar
da dahil olmak üzere, toplumun
çoğunluğu farklı bankalardan, ikişer
üçer kredi kartı kullanmaya başlamıştır. Kredi kartlarının hesapsızca
kullanılması, geri ödemelerin sağlıklı
yapılamamasına, yüksek faizli kart
borcundan kurtulmak isteyenlerin de
yeni borçlanmalara gitmesine neden
olmuştur. Bu gelişmeler, Türkiye’de
insanların aylık gelirlerinin önemli
kısmını banka borçlarına ayırmasına
neden olmuştur. Rakamlar, bugün
toplumu oluşturan her üç bireyin
ikisinin bankalara kredi borcu bulunduğunu göstermektedir. Geleceğe
güvenle bakamayan insanların tüketimlerini kısması, zorunlu ihtiyaçları
dışında harcamadan kaçınmaları,
memur, emekli, köylü gibi kesimlerin satın alma gücünün düşmesi,
doğrudan halka mal ve hizmet sunan
esnaf sanatkarları da iş yapamaz
hale getirmiştir.’’
Zekeriya Mutlu, 2008 bütçesinde
222 milyar lira harcama yapılırken,
bütçe gelirlerinin 204 milyar lira olduğunu, bütçe açığının 18 milyar lira
olarak gerçekleştiğini ifade etti.
2009 yılında bütçe giderinin 267 milyar, bütçe gelirinin 215 milyar, bütçe
açığının ise 52 milyar lira olduğunu
hatırlatan Mutlu, 2010 yılınday ise
tüm çabalara rağmen bütçe açığının
70 milyar lira olarak gerçekleşmesinin
beklendiğini ifade etti. Mutlu, sözlerini
şöyle sürdürdü:
‘’İŞKUR rakamlarına göre, Türkiye’de
2010 yılının ilk 7 ayında kapanan iş
yeri sayısı, geçen yılın aynı dönemine
göre yüzde 83 artışla 27 bini aşarken, İzmir;de Esnaf Sicil Müdürlüğü
verilerine göre 2010 Ekim sonu
itibarıyla 5862 esnaf sanatkar kaydını
Toplum vicdanını rahatsız etmeyen, haksız rekabet ortamı yaratmayan adaletli
kanunlar çıkararak reel sektörün 2011 yılına daha güvenli bakabilmesi sağlanmalıdır.
kapatmak zorunda kalmıştır. Aynı
dönemde 9860 yeni iş yerinin açıldığı görülmektedir. Yeni iş yeri açılışlarında kayıt yaptırma yasal bir zorunluluktur. Öte yandan avantajlı kredi
kullanmak isteyen esnaf sanatkârın
da kayıt yaptırması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra kayıt sildirmenin yasal bir zorunluluğu yoktur ve ayrı bir
maliyeti bulunmaktadır. Özetle, bahsi
geçen dönemde açılışların lehine
olan fark, ekonominin iyi olmasından, piyasalarda canlılık yaşanmasından değil, yasal zorunluluklardan
kaynaklanmaktadır.’’
2010 yılı genelinde yaşanan
sıkıntılı durum, yılın son döneminde hükümetin arka arkaya yaptığı
açıklamalar ve çalışmalarla bir nebze
olsun azalmıştır. Emekli maaşlarında yapılan iyileştirmeler, KOSGEB
tarafından yeni kredi imkânları
tanınması, kanunlaşması artık an
meselesi olan geniş kapsamlı borç
yapılandırma tasarısı ve istihdam
paketi çalışmaları, reel sektöre nefes
aldıracak girişimler olmuştur. Bu
noktada umutlar 2011 yılına kalırken,
esnaf sanatkarların da uzun vadeli,
dövize endeksli aşırı borçlanmalardan kaçınmaları, bilgi ve teknolojiyi
kullanarak kendilerini geliştirmeleri
önem kazanmaktadır.’’
Zekeriya Mutlu, hükümetin, yılın
son çeyreğinde arka arkaya yaptığı
açıklamalarla reel sektöre umut
aşıladığını, borç yapılandırma tasarısı
ve istihdam paketi çalışmalarının bir
an önce kanunlaşmasının, ülkedeki
ekonomik çevrelerin ortak beklentisi
haline geldiğini söyledi.
EN FAZLA KOBİLERİN DESTEĞE
İHTİYACI VAR
Hükümetin, meslek örgütlerinin
görüşlerini de dikkate alarak tasarı
çalışmalarında eksik kalan yönleri
tamamlamasını beklediklerini bildiren
Mutlu, şöyle dedi:
‘’Toplum vicdanını rahatsız etmeyen,
haksız rekabet ortamı yaratmayan
adaletli kanunlar çıkararak reel
sektörün 2011 yılına daha güvenli
bakabilmesi sağlanmalıdır.
2011 yılının yaz aylarında yapılması
beklenen genel seçimler öncesi, ülke
yöneticilerinin ekonomi politikaları da
büyük önem kazanmaktadır.
Gerek yapılandırma yasası, gerek istihdam paketi, gerekse yeni dönemde
hayata geçirilecek diğer çalışmalarda ayaklar yere sağlam basmalı,
genel seçimler düşünülerek popülist
yaklaşımlarda bulunmaktan özenle
kaçınılmalıdır. Yeni yılın ilk çeyreğinde, 2010’un son döneminde yapılan
çalışmaların meyvelerini vereceği,
ekonomide bir canlanma yaşanacağı beklenmektedir. Reel sektörün
eski ritmini yakalamaya çalışacağı
bu dönemde, ülke yöneticilerinin de
son derece dikkatli hareket etmeleri
gerekmektedir.
Zira, bu kritik süreçte seçim ekonomisini çağrıştıran politikaların izlenmesi,
uzun vadede piyasalarda yeni tıkanık-
lıkların yaşanmasına yol açabilecektir.
Ekonomi kurmayları, mali disiplini kaybetmeden, üreten ve yatırım yapan
kesime desteklerini sürdürmelidir. Alınacak kararlarda ekonomik zincirin en
zayıf halkası esnaf sanatkarlara pozitif
ayırımcılık yapılmalı, esnaf teşkilatının
yöneticilerinin görüşleri doğrultusunda üyelerimize yönelik özel destek
programları hazırlanmalıdır.
Yeni önlemler planlanırken, desteğe
en fazla ihtiyaç duyan küçük işletmelerin sıkıntılarını gidermek öncelikli
olmalıdır.’’
(*L$'<$5,12&$.m
32
TBB: 2010 YILINDA KREDİ
HACMİ BÜYÜDÜ
2011’DE DE DEVAM ETMESİ
BEKLENİYOR
Dünya ve Türkiye genelinde küresel
ekonomik krizin olumsuz etkilerinin
hafiflediğini belirten Türkiye Bankalar
Birliği (TBB), EGİAD Yarın Dergisi için
hazırladığı yazıda diğer gelişmekte
olan ülkeler gibi Türkiye’ye de yoğun
sermaye girişiyle birlikte ekonomik
faaliyetlerin canlandığını bildirdi.
Küresel kriz ve bankacılık sektörü ile
ilgili TBB’nin değerlendirmesine göre,
“Dünya genelinde 2010 yılının
ilk yarısında küresel krizin
olumsuz etkilerinin hafiflemeye
başladığını, yılın ikinci yarısında
ise, gelişmiş ülkelerde kamu
veya finans kesiminin borç
stoklarının olumsuz etkilerini
sınırlandırmak ve ekonomik
faaliyeti artırmak amacıyla
miktarsal gevşeme politikalarına
yeniden ağırlık verildiği
görülmekte.
ceği finansal balon ve enflasyon gibi
ihtimaller; Merkez Bankası’nı zorunlu
karşılık oranlarını artırmak, bu karşılıklara ödenen faizleri sıfırlamak gibi faiz
dışı araçlarla müdahalede bulunmaya
yöneltti.
2011 yılında ekonomik canlılık düzeyi,
bu müdahalelerin sıcak para kullanımı üzerinde etkili bir kısıt oluşturup
oluşturmayacağına bağlı olarak belirlenecektir. Bu önlemlerin etkili olması
durumunda, 2011 yılında kredi arzında büyüme hızının düşmesi paralelinde, ekonomik faaliyetteki artışın da
sınırlı olması beklenmektedir” şeklinde
açıklamalarda bulunuldu.
leşmesinin beklenmesi ve finansal
aracılık maliyetlerinde yaşanan artışlar
nedeniyle, 2011 yılında sektör karlılığı
kısıtlanabilecektir.
Öte yandan, bankacılık sektöründe,
Eylül 2010 itibariyle 9.338 adede
ulaşan şube sayısı ve 177.369 adede
ulaşan personel sayısının 2010 yılının
son çeyreği ve 2011 yılında artmaya
devam edeceği tahmin edilmektedir.
Benzer şekilde, internet bankacılığı
aktif müşteri sayısı, toplam kredi kartı,
banka kartı, POS cihazı ve ATM cihazı
gibi, bankacılık hizmetlerinin sunumunda alternatif dağıtım kanallarına
ilişkin göstergelerde de, 2011 yılında
artış yaşanacağı ve bu kanallar aracılığıyla gerçekleştirilen işlem hacminin
yükseleceği tahmin edilmektedir.”
AKTİF BÜYÜKLÜK 900 MİLYAR
TL’Yİ AŞACAK
Bankacılık sektörüne baktığımızda,
Aralık 2010 itibariyle sektör aktif büyüklüğünün 900 milyar TL’yi
aşarak; Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın
“1” Mevduat, kalkınma ve yatırım bankaları
yüzde 85’i civarında gerçekleşmesi
ve bu aktif büyüklüğünün yaklaşık
Gelişmiş ülkelerin para birimlerinin
yarısının kredi stokundan oluşmasının
değer kaybetmesine neden olan bu
beklendiğini açıklayan TBB sektörün
politikalar, gelişmekte olan ülkelere
beklentileri hakkında şunları kaydetti:
sermaye akımlarını hızlandırmış ve ge- “Öte yandan, 2010 yılının büyük
lişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler bölümünde kredi arzının hızlı bir şearasında bir ayrışmaya neden olmuş- kilde büyüdüğü ve bu durumun hem
tur. Dış kaynak kullanımı sayesinde,
ekonomik faaliyeti, hem de bankaların
gelişmekte olan ülkelerde ekonomik
karlılığını olumlu etkilediği görülmekcanlanma görülürken; gelişmiş ülketedir. Öte yandan bu durumun 2011
lerde artan riskler, ekonomik iyileşme- yılı için devam etme ihtimali yüksek
yi yavaşlatmıştır. Bu nedenle, gelişmiş bulunmamaktadır.
ülkeler genişlemeci; gelişmekte olan
Başta Merkez Bankası olmak üzere,
ülkeler ise daraltıcı politikalara yönelkamu kesimi tarafından alınan karardi” ifadeleri kullanıldı.
ların, 2011 yılı içinde kredi arzındaki
2010 yılında diğer gelişmekte olan
büyümeyi sınırlayıcı etki yaparak; banülkelere benzer şekilde ülkemizde
kacılık sektörünün karlılığı üzerinde
de, yoğun sermaye girişi paralelinde
bir kısıt oluşturması beklenmektedir.
ekonomik faaliyet canlanmaya başla- Ayrıca, sektörde pazar payına dönük
dığını belirten TBB, bu canlılığın, cari
yoğun bir rekabetin olması, net faiz
işlemler açığının büyümesine neden
marjının düşük düzeyde gerçekolduğu kaydedilirken, “Cari işlemler
açığının finansmanında ise, doğrudan
yatırımlar gibi borç yaratmayan işlemlerin azaldığı; buna karşılık portföy
2011 yılı içinde kredi arzındaki büyümeyi sınırlayıcı etki
hareketleri gibi kısa vadeli ve borç
yaparak; bankacılık sektörünün karlılığı üzerinde bir kısıt
yaratan işlemlerin artmakta olduğu görülmekte. Öte yandan yoğun
oluşturması beklenmektedir.
sıcak para kullanımının yol açabile-
(*L$'<$5,12&$.m
34
YASED: 2011 YILINDA
TÜRKİYE’NİN DOĞRUDAN
YABANCI YATIRIMINDA ÖNEMLİ
ARTIŞ BEKLENMİYOR
2011 YILI TÜRKİYE İÇİN BÜYÜME
BEKLENTİSİ 4,5
2010 yılında dünya ekonomisindeki
hızlı büyümeye rağmen, devam eden
ülke riskleri ve yüksek seviyelerini
koruyan işsizlik oranları hala bir tehdit
olarak göründüğünü söyleyen Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED)
Genel Sekreteri Mustafa Alper, bankacılık sektöründeki risklerin kısmen
azalmış olsa da bu risklerin yakından
izlenmesi gerektiğini söyledi.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF)
2010’a ilişkin dünya büyüme tahminini yüzde 4,8’e çıkardığını söyleyen Alper, 2011 büyüme tahmini ise yüzde
4,2 olarak öngörüldüğünü kaydetti.
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED)
Genel Sekreteri Mustafa ALPER
Türkiye’de 2005 yılından itibaren
artan ve 20 milyar doların üstüne
çıkan uluslararası doğrudan yatırımın
krizle birlikte 10 milyar doların altına
düştüğünü söyleyen Alper,
“Doğrudan Yabancı Yatırımlar
için 2011 yılı içinde
büyük miktarlı anlaşmalar
gerçekleşmediği takdirde,
önemli bir artış yaşanmayacak
doğrudan yabancı
yatırımların 10 milyar dolar
seviyesinin altında kalacağını
öngörüyoruz” dedi.
BANKACILIK SİSTEMİ
REGÜLASYONLARI EN ÖNEMLİ
GÜNDEM MADDESİ OLACAK
IMF’ye göre küresel sistemin sürdürülebilir ve sağlıklı toparlanması iç ve
dış yeniden dengeleme ile mümkün
olabileceğini söyleyen Alper, “İç
dengelemenin gelişmiş ülkelerde özel
sektör talebinin güçlendirilmesi ve
mali dengenin sağlanması yoluyla,
dış dengelemenin ise dış ticaret açığı
veren ülkelerde net ihracat fazlasının,
fazla veren ülkelerde ise dış ticaret
açığının sağlanması ile mümkün
olabileceği belirtiliyor. Önümüzdeki dönemde finansal piyasalar ve
bankacılık sektörünün regülasyonu ve
gözetimi en önemli gündem maddelerinden biri haline gelecek. Burada
dikkat edilmesi gereken nokta,
bankacılık sektörü üzerindeki regülasyonları sıkılaştırırken, ekonomiye
kredi akışının kesintiye uğramamasını
sağlamak. Düzenleyici otoritelerin bu
hassas dengeyi gözeterek, ekonomilerin tekrar toparlanmasını için çok
ihtiyaç duyulan kaynakların hane
halkları ve şirketler kesimine güvenli
bir şekilde akmasına yardımcı olması
son derece hayati bir konu olarak öne
çıkıyor” dedi.
2011 YILI BÜYÜME BEKLENTİSİ
YÜZDE 4.5
Türkiye’de 2010 ilk yarıyılda milli gelirin kriz öncesi seviyesine döndüğünü
söyleyen Alper “İlk yarıyılda görülen
yüzde 11 büyümeye özel sektör
harcamaları yüzde 5.4, özel yatırım
harcamaları yüzde 4.6 puan katkı
yapmıştır.
Orta Vadeli Program’da (OVP)
Türkiye’de büyümenin 2010 yılında
yüzde 6.8, 2011 yılında ise yüzde
4.5 beklendiği açıklanmıştır. YASED
olarak büyüme beklentimiz, 2010 yılı
için yüzde 7-8 bandında, 2011 için
ise OVP’ye paraleldir. Büyümeye ilişkin riskler açısından dış talebin seyri
en büyük belirsizlik faktörü olarak
karşımıza çıkmakta.
Gıda ve emtia fiyatlarındaki yüksek
seyir ve yapılan vergi artışları enflasyon tahminlerini güçleştirmekte.
Tahminlerimize göre, yüksek seyreden gıda fiyatları ile ulaşım ve alkollü
içeceklere gelen vergi artışlarının
etkisiyle yılsonunda enflasyonun yüzde 7,5 – 8, 2011 yılında ise yüzde 6-7
bandında olması muhtemel gözükmekte” diye konuştu.
YURTDIŞI RİSKLERE DİKKAT
Önümüzdeki dönem için riskler ağırlıkla yurt dışı kaynaklı olduğuna dikkat
çeken Alper, “Bu riskler arasında
sermaye akımlarının tersine dönmesi
ve gelişmiş ülkelerdeki büyümenin
beklendiği gibi istikrar kazanamaması
öne çıkmakta.
Kriz sonrası dönemde gelişmekte
olan ülkeler hem daha yüksek getiri
sunuyorlar, hem de büyüme açısından daha sağlam bir görünüme/
potansiyele sahip olmaları nedeniyle
daha az risk içermekteler. Ancak,
sermaye girişinin verimli alanlarda
yatırımlarda kullanılması kritik bir konu
olarak öne çıkıyor. Rekabetin yoğunlaştığı ve benzer ürünlerin birçok
gelişmekte olan ülkelerde imal edildiği
ortamda verimlilik artışını sağlamak
daha çok önem kazandı” şeklinde
konuştu.
DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM
10 MİLYARIN ALTINDA KALIR
Türkiye’de 20 milyar doların üstüne
çıkan uluslararası doğrudan yatırımın
krizle birlikte 20 milyar doların üstüne
çıktığını ancak krizle birlikte 10 milyar
doların altına düştüğünü söyleyen
Alper, hedeflerinin yine bu düzeyde
olduğunu belirtti. Alper, konu hakkında şunları kaydetti:
“Türkiye’ye uluslar arası doğrudan
yatırım (UDY) girişleri, 2005 yılında
ilk kez 10 milyar dolar seviyesine
ulaşmış, takip eden üç yıl boyunca
da 20 milyar dolar seviyesine yakın
seyretmiş; 2009 yılında ise küresel
finansal ve ekonomik krizin etkilerinin
hissedilir hale gelmesi ile 10 milyar
dolar seviyesinin altına-8,4 milyar
dolara- gerilemiştir.
2008 ve 2009 yıllarında Türkiye’ye
UDY girişlerindeki düşüş, global
ortalamanın da üzerinde seyretmiştir.
2010 yılında dünyada ciddi bir toparlanma gözlenmemekte, global UDY
girişlerinin 2009 yılı ile aynı seviyede
veya çok az üzerinde olması beklenmektedir. Türkiye’de ise 2010 yılında
girişler, 2009 yılında da altında kalacak görünmektedir. İlk üç çeyrekte
ulaşılan 5,2 milyar dolar rakamının yıl
sonu itibari ile ancak 7 milyar dolar
civarında tamamlanabileceği tahmin
edilmektedir. 2011 yılı için de güçlü
bir toparlanma için sinyaller zayıftır.
Bu yıl ortasında Türkiye’de YASED
tarafından açıklanan UNCTAD 2010
Dünya Yatırım Raporu da 2011 yılı
için mütevazi bir artış, 2012 yılında
ise daha güçlü bir toparlanma beklemekte.
Türkiye’de 2005 yılında ulaşılan 10
milyar dolar seviyesi ve 2006-2008
döneminde ulaşılan 20 milyar dolar
seviyesi henüz bir trend olmaktan
uzak. Büyük çaplı birleşme-satın
alma anlaşmalarının etkisi ile ulaşılan
bu seviyeler, küresel finansal ve
ekonomik krizin de etkisi ile kesintiye uğramış; son iki yılda yine bir
oranda geçmiş dönem anlaşmaların
ödemelerinin de etkisi ile 7-8 milyar
dolar seviyelerinde seyretmiştir. 2011
yılı için de büyük miktarlı anlaşmalar
gerçekleşmediği takdirde, önemli
bir artış yaşanmayacağı, 10 milyar
dolar seviyesinin altında kalınacağı
öngörülmekte.”
ÇELİŞKİLİ MESAJLARDAN
ARINMAK
Lafı uzatmadan konuya girelim. Hükümet, 2011 için 3 ayaklı bir denge
kurmaya çalışıyor. Yıllık yüzde 5
düzeyinde bir büyüme, yüzde 5 ile 6
arasında değişen bir enflasyon oranı
ve GSMH’nin yüzde 5-5.5 arasında
bir cari açık. Hükümetin hedefi bu
dengeyi sağlayarak, rating notunu bir
kademe daha yükselmesini sağlamak. Böylece, Türkiye 17 yıl aradan
sonra ‘yatırım yapılabilir’ kategoriye
geri dönmüş olacak. Bu dengeyi
kurmak için de bankacılarla toplantı
yaptı, kendilerince ciddi mesajlar
verdi.
En önemli mesaj neydi?
Kredilerin kısın. Zaten hükümet,
kredilerin kısılması için
kendince birtakım önlemler
aldı. Merkez Bankası’nın
araştırma ekibi tarafından
yapılan ve kredilerdeki
büyümenin cari açığı
büyüttüğüne dair tez, hükümet
tarafından da kabul gördü.
Nitekim, Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan’ın verdiği mesajlar
bu yönde.
“Bankalar, reel sektöre kredi vermiyor” söyleminin mürekkebi henüz
kurumadı. Bunu defalarca Başbakan
Erdoğan gibi, çok sayıda bakanımız
hem meydanlarda, hem kabullerde
hem de yaptıkları açıklamalarda dile
getirdiler. Şimdi de tam tersi mesaj
veriliyor. Hatta, sopa da aba altından
değil, alenen gösteriliyor. “Krediler
kısılmazsa, her türlü önlemi almaya
hazırız” mesajı verildi bile. Bu kadar
kısa sürede verilen, birbiriyle çelişen
mesajlardan nasıl sonuç çıkarmak
gerekiyor?
Bankacılar şaşkın, ama ne yapacaklarını çok iyi bilecek kadar da iyi
yetişmiş profesyonellerden oluşuyor.
Daralan marjlara karşılık, kredi hacmini büyütmek zorundalar. Bir taraftan
hükümetin baskısı, bir taraftan kar
edebilme mücadelesi. Sizce hangisi
galip gelecek?
Bankalarımız, bankacılarımız, 2001
krizinde yaşadıkları acı deneyimleri
unutmuş değil. Zaten bu nedenle de
dünyada bankaların kamu desteği
almadığı 3 ülkeden birisiyiz. Diğerlerinin Kanada ve Avustralya olduğunu
anımsatayım.
Bankacılarımızın bir çıkış yolu
bulacaklarından şüphem yok. Yeni
şubeler açılmaya devam edilecek,
yeni istihdam olanakları yaratmaya
da… Kredilerini de büyütecekler,
ama maliyetler konusunda daha ciddi
adımlar atacakları ortada. Örneğin, bankalara şube kiralayan mülk
sahiplerinin, kira gelirleri konusunda
hesaplarını yeniden yapmalarında
yarar var. Özellikle sözleşmesi biten
veya bitecek olanların…
Şirketleri daha fazla ziyaret edecekler… 21 milyar liraya dayanan sorunlu
krediler rakamını büyütmemek için
daha özen göstereceklerinden emin
olabilirsiniz. Bazı koşullarda daha katı
da olacaklardır. Bence buna da hazır
olmak gerekiyor. Onları suçlamayalım. Unutmayalım ki, eğer bankacılık
Ekonomist Dergisi Yazı İşleri Müdürü
Talat Yeşil
sektörümüz, kriz döneminde ayakta
durmasaydı, kriz algısı, bu kadar
çabuk atlamazdık. 2011’de kamunun
adımlarına odaklanalım. Dengeleri
bozacak gelişmelere daha fazla ses
verin ki, rating artışı yerine, daha farklı
senaryoların içinde olmayalım…
İyi bir yıl dileklerimle…
(*L$'<$5,12&$.m
36
2011 YILINDA OPSİYON
SÖZLEŞMELERİNİN DE
İŞLEME AÇILMASIYLA DAHA
ÖNEMLİ VE BÜYÜK
BİR BORSA OLACAĞIZ
2010 yılı genel olarak hem ülke
ekonomisi hem de Vadeli İşlemler ve
Opsiyon Borsası (VOB) açısından iyi
geçtiğini söyleyen VOB Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Çetin
Ali Dönmez, 2011 yılında hem ABD
hem de bazı Avrupa ülkelerindeki
kamu borçlarının milli gelire oranındaki yüksek artışların dünya piyasasına olan etkilerine dikkat edilmesi
gerektiğini söyledi. VOB açısından
2010 yılını değerlendirerek, 2011 yılı
beklentilerini EGİAD Yarın okurları
için açıklayan Dönmez,
“2011 yılında Borsamızda
opsiyon sözleşmelerinin de
işleme açılmasıyla yerli ve
yabancı yatırımcılar için çok
daha önemli ve büyük bir
borsa haline geleceğimizi
düşünüyorum”dedi.
Genel olarak hem ülke ekonomisi
hem de VOB açısından 2010 yılının
iyi geçtiğini ve özellikle Türkiye
ekonomisinin 2010 yılı büyüme
hızının iyimser beklentileri de aştığını
söyleyen Dönmez, 2010 yılı son
çeyreğine ise değerlenmiş Türk Lirası
ve cari açık kaygıları ile girildiğine
dikkat çekti. Dönmez, “Aslında 2009
yılının son çeyreğinde bu seneye
ilişkin ipuçları vardı. İlk üç çeyrek
itibariyle ülkemiz ekonomisinin
büyüme hızı yüzde 9’a yakın bir
seviyede gerçekleşti. 2010 yılı son
çeyreğine değerlenmiş Türk Lirası ve
cari açık kaygıları ile girildi. Özellikle
Kasım ayından itibaren T.C. Merkez
Bankası, esas görevi fiyat istikrarını
sağlamak ve dolayısıyla enflasyonu
düşürmek olmasına karşın, yüksek
cari açık ve düşük kur sarmalına
duyarsız kalamadı ve bence doğru
bir kararla gecelik faiz oranlarını
düşürdü, bu arada ekonomiyi de
biraz soğutmak amacıyla artan kredi
hacmini azaltmak ve bir türlü uzatılamayan mevduat vadelerini uzatmak
amacıyla bir dizi karar uygulamaya
konuldu. Bunun sonucunda bu yılın
son çeyreği itibarıyla kurlarda yak-
VOB Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi
Çetin Ali DÖNMEZ
laşık yüzde 10 kadar yukarı hareket
ile birlikte hisse senedi fiyatlarında
yaklaşık aynı oranda düşüş yaşandı,
ancak bono faizlerinde önemli bir
artış yaşanmadı. Ülkemiz ekonomisini yöneten siyasi ve bürokratik
kadroların son derece iyi hesaplanmış ve piyasaya da danışılarak
doğru adımlar attığı kanaatindeyim.
Gelinen noktada kurlardaki yukarı
hareket ve kredi hacmindeki artışın
biraz frenlenmesiyle cari açık oranının
2011 yılında bu seneye göre daha az
olacağını tahmin ediyorum” dedi
2011 YILINDA ABD VE AB KAMU
BORÇLARINA DİKKAT
2010 yılı Dünya ekonomilerindeki
kırılganlığın da teyit edildiği bir yıl
olduğunu söyleyen Dönmez, özellikle
Amerika Birleşik Devletleri Hazinesinin yoğun bir şekilde piyasaya likidite enjekte etmesi ve buna kısmen
Avrupa Birliği’nin de katılması ile
bazı ülkelerin hisse senedi piyasaları
krizin başladığı 2008 yılı seviyelerine
ulaştığını kaydetti. Bu tabloya karşın,
hem ABD hem da bazı Avrupa
ülkelerindeki kamu borçlarının milli
gelire oranındaki yüksek artışlara
dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Dönmez, “Bu yüksek artışların
olumsuz etkisi olarak iki senaryo
üretiliyor. Birinci senaryo yüksek
kamu borcu olan ülkelerin kamu harcamalarını kısması ve /veya vergileri
arttırması şeklinde gerçekleşebilir. Bu
senaryonun gerçekleşmesi halinde
büyüme hızları yavaşlayacak, ABD ve
Avrupa’daki tüketici talebi olumsuz
etkilenecektir. İkinci senaryo ise
piyasaya sunulan yüksek para arzı
ile birlikte ABD ve Avrupa ülkelerinde
yüksek enflasyon dönemine girilmesi
şeklinde gerçekleşebilir. Özellikle altın
ve kıymetli maden fiyatlarındaki artış
ile kısmi olarak diğer emtia fiyatlarındaki artışın sanki piyasaların bu ikinci
senaryoyu daha olası gördüğünün
ya da ikinci senaryo gerçekleşmeden
önce birinci senaryonun yaşanabileceğine daha fazla ihtimal verilmesinin
bir göstergesi olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Her iki ihtimalde de ülkemiz ekonomisi açısından dikkatli olmak gerektiğine dikkat çeken Dönmez, şunları
kaydetti: “Yıllar boyunca yüksek enflasyon yaşamış ve bundan da zarar
görmüş bir ülke olarak önümüzdeki
dönemde yurtdışı kaynaklı enflasyondan etkilenmemiz ihtimal dahilindedir,
bu nedenle yurtdışındaki para arzı
genişlemelerine paralel olarak rehavete kapılıp para arzını arttırmamakta
fayda vardır, diye düşünüyorum.
Eğer ABD ve Avrupa ekonomilerinde
alınacak bazı tedbirler ile harcamaları
kısıcı yönde gelişmeler olursa da bu
defa ihracatımızda önemli yeri olan
bu ülkelere mal ve hizmet satmakta
zorlanacağımız da bir gerçek. Bu
bağlamda son yıllarda ülkemiz açısından alternatif başka pazarlar başka
ülkeler bulma yönündeki çabaları
da takdirle karşıladığımı ifade etmek
isterim.”
.$3$..21868
37
DÜNYA VADELİ İŞLEM VE
OPSİYON BORSALARINDA,
İŞLEM HACİMLERİ ÇOK
BÜYÜDÜ
2010 yılının dünya borsaları açısından da yeniden yüksek işlem
hacimlerine ulaşıldığı bir yıl olduğunu belirten Dönmez, “Vadeli işlem
ve opsiyon sözleşmelerinin işlem
gördüğü borsalara bakıldığında
elimizdeki veriler 2010 yılının özellikle
Çin, Güney Kore, Hindistan, Brezilya ve Rusya borsalarındaki türev
sözleşme işlem hacimlerinde büyük
artışlar olduğunu göstermekte. Örneğin Hindistan Emtia Borsası’nda
(Multicommodity Exchange of India)
2010 yılı ilk altı ayında bir önceki yılın
ilk altı ayına nazaran işlem hacminde
yüzde 300’den fazla artış yaşanmıştır, keza yine Çin’de Zhengzhou Emtia Borsası’da yüzde 150’ye yakın,
Şanghay Vadeli İşlemler Borsası’nda
yüzde 100’e yakın işlem hacmi artışı
yaşandı” dedi.
VOB İŞLEM HACMİ
YÜZDE 30 ARTTI
2010 yılında Borsamız işlem hacminde Türk Lirası ve Dolar bazında
yüzde 30’a yakın artış yaşandığını
söyleyen Dönmez, “VOB’daki bu
artışa karşın dünya türev borsaları
arasındaki sırlamada 2009 yılının ilk
altı ayına göre 2010 yılının ilk altı ayı
itibarıyla üç basamak gerileyerek 22.
Sıradan 25. Sıraya düşmemiz bizim
VOB olarak memnun olacağımız
bir tablo değildir. Ancak Borsamızda işlem gören endeks vadeli
işlem sözleşmesinin dünya endeks
vadeli işlem sözleşmeleri arasındaki
yeri 2009 yılında olduğu gibi 2010
yılında da 8’incilik olarak gerçekleşti.
Dolayısıyla en azından endeks vadeli
işlem sözleşmemizin yerini korumuş
olduk. Umuyorum 2011 yılında başta endeks vadeli işlem sözleşmemiz
olmak üzere tüm sözleşmelerimizde
işlem hacmimiz yüksek oranda artacak ve dünya sıralamasında daha
yüksek sıralara yerleşeceğiz” diye
konuştu. VOB İşlem hacmindeki bu
Yıllar boyunca yüksek enflasyon yaşamış ve bundan
da zarar görmüş bir ülke olarak önümüzdeki dönemde
yurtdışı kaynaklı enflasyondan etkilenmemiz ihtimal
dahilindedir, bu nedenle yurtdışındaki para arzı
genişlemelerine paralel olarak rehavete kapılıp para
arzını arttırmamakta fayda vardır...
görece durağanlığın özellikle opsiyon
sözleşmelerini 2011 yılında açılmasının ardından yerini hızlı bir ivmelenmeye bırakacağını düşündüklerini
açıklayan Dönmez şunları kaydetti:
“Borsamız açısından 2010 yılı
rakamlarına baktığımızda hesap
sayımızdaki artışın devam ettiğini ve
65 bine yaklaştığını görüyoruz. Üye
sayımızdaki artış da devam ediyor ve
Aralık 2010 itibarıyla üye sayımız 9
adet aracı kuruluşun daha Borsamıza üye olmasıyla birlikte 98’e ulaştı.
İşlem hacmimiz geçen sene toplam
335 milyar TL civarında gerçekleşmişti, bu seneki işlem hacmimizi
toplamda bu rakamın yaklaşık 100
milyar TL üzerinde 430 milyar TL
civarında bekliyoruz.” 2010 yılını
sadece işlem hacmi artışı açısından
değerlendirmenin VOB’da yapılan
işlerin anlaşılması açısından yetersiz
olduğunu söyleyen Dönmez sözlerini
şu şekilde noktaladı.
“2010 yılında VOB’da Uygulama
Programlama Arayüzü (Application
Programming Interface- API) devreye
alındı ve üyelerimizin Borsamıza çok
daha rahat ve güvenli emir iletimi
sağlanmış oldu. 2010 yılının ikinci
yarısında Amerika Birleşik Devletleri
Vadeli İşlem Piyasaları düzenleyici
otoritesi olan CFTC’den (Commodities Futures Trading Commission)
VOB’un ve VOB endeks vadeli
işlem sözleşmelerinin Amerikalı tüm
yatırımcılar için yatırım yapılabilir olduğunu onaylayan No-Action Letter
belgesini aldık. Son olarak da 2010
yılının Aralık ayında VOB tarihinde ilk
defa Türk Lirası dışında başka bir
para birimi (Amerikan Doları) üzerinde işlemler yapılabilmesine imkan
veren Euro/Dolar sözleşmesi ve
Dolar/Ons Altın sözleşmesini işleme
açtık. Bu adımlar ile birlikte VOB’da
ürün çeşitliliği artmış oldu.2011
yılında opsiyon sözleşmelerinin de
işleme açılmasıyla yerli ve yabancı
yatırımcılar için çok daha önemli ve
büyük bir borsa haline geleceğimizi
düşünüyorum. Ancak 2010 yılında
ülkemiz rekabet gücü açısından çok
önemli olduğunu düşündüğümüz
döviz vadeli işlem sözleşmelerinin
işlem hacminde ve ihracatçı nezdinde bilinirliğinin arttırılması konusunda
çok da başarılı olduğumuz söyleyemeyeceğim. Bu konuda biraz daha
uzun soluklu ve sabırlı bir çalışmaya
ihtiyaç olduğu görülüyor. VOB olarak
2010 yılı bizim açımızdan genel
olarak başarılı geçti diyebilirim, daha
iyisini inşallah 2011 yılında başaracağız. Teknolojik olarak önemli adımlar
atacağımız 2011 yılının Borsamız ve
ülkemiz açısından çok daha iyi bir yıl
olmasını temenni ediyorum.”
6(.7°53(5$.(1'(
39
$90nQLQ\DWÜUÜP ÖVVÖROX\RU
6HNWÐUÖQnGHNLKHGHIL
PLO\DUnOÜN\DWÜUÜP
7ÖUNL\HÐ]HOOLNOHVRQ\ÜOGD\DíDGÜðÜ
KÜ]OÜGHðLíLPVÖUHFLQGHVDGHFH
HNRQRPLNDQODPGDGHðLOVL\DVDO
VRV\DOYHNÖOWÖUHODQODPGDGDNÐNOÖ
GÐQÖíÖPOHU\DíDGÜ'ÖQ\DJHQHOLQGH
KÜ]OD\D\ÜODQmPRGHUQSHUDNHQGHFLOLNn
DQOD\ÜíÜLKUDFDWLOHEÖ\ÖPH\L
KHGHIOH\HQIDNDWKDODLÁLQHNDSDQÜNELU
ÖONHLÁLQEXGÐQÖíÖPÖQSDUÁDVÜROGX
Türkiye, özellikle son 25 yılda yaşadığı hızlı değişim sürecinde sadece
ekonomik anlamda değil, siyasal,
sosyal ve kültürel anlamda da köklü
dönüşümler yaşadı. Dünya genelinde
hızla yayılan ‘modern perakendecilik’ anlayışı, ihracat ile büyümeyi
hedefleyen fakat hala içine kapanık
bir ülke için bu dönüşümün parçası
oldu.
Buram buram devletçilik anlayışı
ile yoğrulmuş karma ekonomiden
1980’li yıllarda daha liberal ve her
alanda yeniyi kendine adapte etmeye
çalışan ekonomiye geçiş; beraberinde birçok farklı unsuru da getirdi.
İthalattaki yerli malını koruma anlayışı
yerini serbestliğe bırakmış; tüketici
kredilerinden kredi kartlarına, yüksek
faiz getirilerinden döviz kurlarına ka-
dar ekonominin birçok yeni argümanı
sosyal hayatın birer parçası olmaya
başlamıştı.
İşte böyle bir ortamda perakende
sektörüne konu olan hem ithal hem
de yerli pek çok ürün hayatımıza
girmeye başlamış, bunun doğal
sonucu olarak tüketici alışkanlıkları ve
davranışları da hızla değişmeye başlamıştı. Bakkalda, manavda, kasapta
ya da köşe başındaki tuhafiyecide
gördüğümüz ürünler çeşitlenmiş;
reklam sektörünün de gayretiyle yeni
ihtiyaçlar gözler önüne serilmişti.
Tabi 1990’lı yılların başında, yani
AVM’lerin yeni yeni ortaya çıkmaya
başladığı dönemde, Türkiye nüfusu
yaklaşık 55 milyon kişi iken cari fiyatlarla kişi başına düşen gelir 2 bin 600
dolar seviyelerindeydi.
(*L$'<$5,12&$.m
inşaat sektörünün Türkiye’de hızlı bir
gelişim göstermesi, bu alanda da
kendini gösterirken; birçok yerli firma
AVM inşaatı konusunda uzman hale
geldi.
Müşterisinden bünyesinde yer alan
markasına; katma değerinden yarattığı iş potansiyeline kadar çok geniş
bir yelpaze içinde faaliyetini sürdüren
AVM’ler, günümüzde Türkiye’nin
birçok kentinde yer alıyor.
40
şümler geçiren Türkiye’de Alışveriş
Merkezleri’nin dünü, bugünü ve
geleceğini ele aldık.
Bunu yaparken AVM’ler ile ilgili
istatistiki verilerin yanı sıra alışveriş ve
tüketim kültüründe yaşanan değişime, sektörün temel yapısına neden
sonuç ilişkisi içinde odaklanarak
gelinen noktayı özetlemeye çalıştık.
Kabaca ifade edersek; Türkiye’de
AVM’ler olası potansiyeli açısından
nüfus anlamında geniş; derinlik yani
gelir bakımından verimsiz bir dönemi
yaşıyordu. Buna karşın Türkiye
ekonomisinin önemli yükünü çeken,
istihdam ve iş olanakları nedeniyle
hızla göç alan İstanbul, Ankara ve
İzmir gibi iller, hem kişi başına düşen
gelirin arttığı hem de AVM’lerin ilk
olarak kurulmaya başladığı kentler
olmaya başladı.
TEMEL İHTİYAÇLAR BİLEŞKESİ
AVM’lerin ortaya çıkışındaki en temel
unsur, farklı sektörlerdeki birçok
unsuru bir araya getirmek ve bunları
modern perakendecilik anlayışı ile
harmanlamaktı. Bununu için organize
perakendecilik olarak tanımlanan,
müşterilerin istek ve ihtiyaçlarının yanı
sıra sosyal buluşma ortamını oluşturacak yapılar inşa etmek gerekiyordu.
Türkiye’de 1987 yılında İstanbul’da
Galeria Alışveriş Merkezi’nin açılması
ile bu süreç de başlamış oldu.
Geçen zaman içinde çocuk eğlence
parkından temel sağlık hizmetine;
Günümüzde milyar dolarlık yatırımları,
yüz binleri bulan istihdam yapısı ve
yarattığı katma değer ile gelişimini
sürdüren AVM’ler, yeni yılda da en
popüler yatırım fırsatları arasında
görülüyor.
Bu ARAŞTIRMA DOSYASI’nda, siz
değerli “YARIN” okuyucularımız için
birçok sosyal dönüşüm yaşayan ve
ekonomisinde köklü yapısal dönü-
hipermarket ve fast food zincirinden
uluslar arası giyim markalarına kadar
birçok yapıyı bünyesinde barındıran
AVM’ler, önemli birer yatırım olarak
değer kazanmaya başladılar.
Özellikle büyük şehirlerde birçok
noktada inşa edilen bu merkezler,
hem perakendecilik sektörünün büyümesine hem de istihdam olanaklarının artmasına sebep oldu. Özellikle
35 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM
Organize perakende sektöründe 35
milyar doların üzerinde bir yatırım
olduğunu belirten Alışveriş Merkezi
Yatırımcıları Derneği (AYD) Yönetim
Kurulu Başkanı Hakan Kodal yaptığı
açıklamada, sektörde 46 şehirde
aktif 260 AVM’nin faaliyet gösterdiğini vurguladı.
Türkiye’de 6.3 milyon metrekarelik
kiralanabilir alan olduğuna işaret
eden Kodal, toplam yatırım değerinin
11 milyar dolardan fazlasının yabancı
yatırım olarak gerçekleştiğini açıkladı.
Kodal, 2015 yılında toplam yatırım
değerinin 50 milyar dolar, bu yatırımda yabancı sermayenin payının ise
20 milyar dolar olarak öngörüldüğünü anımsatarak, “Ekonomik katma
değer ve istihdam sağlayan AVM
Yatırımlarının bugün toplam değeri
35 milyar doların üzerindedir ve 300
bin istihdam yaratılmaktadır. 2015
yılında AVM yatırımlarının yaratacağı
6(.7°53(5$.(1'(
istihdam 500 bin kişi olarak öngörülmektedir. AVM yatırımcıları; özellikle
global krize rağmen yatırımlarını
tamamlayarak hizmete açmakta,
AVM’lerin vazgeçilmez toplumsal
avantajları yanında bölgeye ve ülkeye
ekonomik katma değer yaratmakla
birlikte insanlara kaliteli bir ortamda
çalışma imkanı sağlamaktadır” dedi.
“YATIRIMLAR HIZLA DEVAM
EDİYOR”
Alışveriş merkezi yatırımlarının bugüne kadar hızla devam ettiğini ifade
eden Birleşmiş Markalar Derneği
(BMD) Başkanı Yılmaz Yılmaz ise
krizle bağlantılı olarak 2009 yılında bir
yavaşlama veya erteleme söz konusu
olduğunu belirtti. Bu dönemde açılması planlanan alışveriş merkezlerinin
önemli bir bölümü, açılışlarını daha
ileri tarihlere kaydırıldığını hatırlatan
Yılmaz, “2010 yılındaki toparlanmayla
beraber artık AVM yatırımcıları da her
şehirde, her yerleşim biriminde bir
AVM açmaya çalışmanın doğru bir
yol olmadığını algılamış görünüyorlar.
Yatırımın geri dönüşü için eskiden
3-5 yıllık öngörülerde bulunan AVM
yatırımcıları artık bu sürenin 10-12
yıla kadar uzadığı gerçeğinden hareketle yatırım planlaması yapmalıdır”
dedi.
YEREL KALKINMA ARACI
Kriz dönemlerinde AVM yatırımlarının
inşaat sektörüne hareket getirdiğini
belirten Kodal, birçok yeni AVM yatırımının açılmadan önce bölgesine yol
ve modern toplu ulaşım imkanlarını
kazandırdığını aktardı.
Kodal, “O bölgede yeni bir AVM
açılması veya planlanması bile gayrimenkul fiyatlarının yükselmesi ile de
sonuçlanabiliyor. AVM’ler şehrin top
yekun gelişimine olumlu etki ediyor.
Konut projelerinin standartlarının yükselmesi genel yaşam standartlarının
yükselmesi ile paralel gidiyor bildiği-
41
niz gibi” ifadesinde bulunarak, AVM
kültürünün günlük hayatta yarattığı
değişime dikkat çekti.
AVM yatırımları modern bir hayatın
simgesi olduğunu söyleyen Kodal, “Ziyaretçilerin içeride hissettiği
güvenlik, temizlik, havalandırmaiklimlendirme, aydınlık, alışveriş
kolaylığı ve olumlu atmosfer tüm
hayatlarına etki etmeye başladı.
Dolayısıyla bu durum beklentilerin
değişmesine yol açtı. Bu olumlu değişiklikleri şehrin her yerinde ve hatta
evlerinde de aramaya başladılar. Bu
durum giderek daha da fazlalaşacak.
AVM’lerde açılan yeni mağazalarda
birçok yeni teknoloji, dekorasyon ve
hizmet elemanları ile karşılaştılar ve
bunları satın almaya, yenilerini talep
etmeye başladılar” şeklinde konuştu.
Ziyaretçilerin içeride
hissettiği güvenlik,
temizlik, havalandırmaiklimlendirme, aydınlık,
alışveriş kolaylığı ve olumlu
atmosfer tüm hayatlarına
etki etmeye başladı.
Dolayısıyla bu durum
beklentilerin değişmesine
yol açtı.
(*L$'<$5,12&$.m
42
SANAL TİCARETTE CİRO
YÜZDE 200 ARTACAK
İnternet çağımızın pazarlama açısından
olmazsa olmaz unsurlarından biri ve hatta
en önemlisi.
Firmalar, artık interneti
sadece bir tanıtım
mecrası olarak değil aynı
zamanda bir pazarlama
platformu olarak çok
sık kullanıyor. İnteraktif
pazarlamaya imkan veren
internet sayesinde, düşük
maliyetlerle geniş bir
kitleye ulaşılabiliyor, ulusal
ve uluslararası pek çok
marka, fiziksel ortamdaki
mağazalarının yanı sıra
artık sanal satış noktaları
oluşturabiliyor. Gerçek
yaşamdaki alışveriş alışkanlığını internet
ortamına adapte etmenin şu andaki
en uygun çözümü de 3 boyutlu (3D)
uygulamalardan geçiyor.
Artan internet ve kredi kartı kullanımı ile
kullanıcıların yoğun ilgi gösterdiği online
alışveriş siteleri rekora koşuyor. Özellikle
kriz sonrası yoğun ilgi ile karşılaşan
e-ticaret platformları, yüzde 200’lere
varan ciro artış hedefleri koyarken,
sektördeki rakamlar da bu alandaki patlamayı gözler önüne seriyor. Bankalararası
Kart Merkezi verilerine göre, 2003’te
Türkiye’de yerli ve yabancı kartlarla
262.43 milyon TL’lik e-ticaret işlemi gerçekleşirken, bu rakam geçtiğimiz yıl 11
milyar TL’ye yükseldi. E-ticaret işlemlerinin
toplam kartlı işlemler üzerindeki payı ise
yüzde 6’ları buluyor. Şu anda 898’i aktif,
bin e-ticaret platformu bankalara kayıt
yaptırmış durumda. Arabadan elektronik
eşyaya, giyimden gıdaya kadar geniş
bir yelpazede hizmet veren e-ticaret
platformların aylık görüntülenme sayısı
milyarları buluyor. Ürün bazında en büyük
ilgiyi ise elektronik eşya grubu görüyor.
Bu alandaki hızlı büyümeyi gören pek çok
teknoloji perakendecisi online satışlara
başladı. E-ticaret işlemlerinin
yaklaşık yüzde 30’unun
büyük perakendecilerin online
sitelerinden elde
edildiği tahmin
ediliyor. Moda
ve perakende
siteleri de
hızlı büyüme
trendinde.
BÖLGESEL AVM’LER DİKKAT
ÇEKİYOR
Aslında AVM sayısının artması ve
rekabet ortamının sertleşmesi yatırımcıları, projelerde ciddi anlamda
farklılıklar yaratmaya itiyor. Bazıları
en büyük AVM’yi yaptı, bazıları en
merkezi AVM’yi... Mimarisiyle göz
dolduranlar, konsept AVM’ler derken
son dönemde bölgesel AVM’ler
dikkat çekmeye başladı. Butik AVM
ya da semt AVM’si olarak da adlandırılan bu projeler belli bir bölgenin
tüketicisini hedeflemesiyle diğer
AVM’lerden ayrılıyor. Özellikle İstanbul gibi şehirlerde örneğine rastlanan
butik AVM’ler, yerleşik profilin yüksek
gelir grubuna dahil olduğu semtlerde
konumlandırılıyor. Tercih edilmelerinin en büyük nedeni ise artık hiçbir
şeye yeteri kadar zaman ayıramayan şehirli tüketicinin birkaç adım
uzağında olmaları. Gerek kültür sanat
aktiviteleri, gerek mağaza karması
gerekse eğlence alanlarıyla büyük
ölçekli AVM’leri aratmayan butik
AVM’ler, alışverişe giderken trafikte
saatlerini geçirmek istemeyenlerin
rotasında yerini alıyor. “1990’lı yıllarda
nereye AVM yapsanız iş yapıyordu”
fakat özellikle 2001 yılından sonra,
artan AVM’lerin de etkisiyle lokasyon,
mağaza karması, doğru işletme gibi
unsurlar ön plana çıktı. Bu doğrular
olmayınca AVM’lerin başarı sağlayamayacağının ortaya çıkmasıyla, bazı
bölgelerde ihtiyaçtan fazla proje yapılmasının başarısızlığı getirdi. Ancak
artık yatırımcılar daha bilinçli. Kimi lokasyonlarda ‘AVM yığılmasının’ önüne geçilemedi buna çözüm olarak ise
konseptte farklılık yaratmak ön plana
çıktı. Bu anlamda semt AVM’si iyi bir
örnek. Özellikle büyük şehirlerde,
insanlar kısa zamanlarında uzaktaki
büyük AVM’lere gitme fırsatı bulamadıklarını anlatıyor. Böyle zamanlarda
küçük, bölgesel AVM’ler tüketici için
iyi bir alternatif. Bölgesel AVM’lerin
yerine, belirli konulara odaklanmış
AVM’lerin de olması gerekiyor. Semt
AVM’leri ilerleyen zamanlarda daha
çok tercih edileceğine dikkat çeken
sektör temsilcileri arasında ‘AVM’ler
arasında uzmanlaşma başarı getirir’
anlayışı yaygın.
Butik AVM’lerin tüketiciye sunduğu
avantajlar da şöyle sıralanıyor: “Bölgede yaşayan tüketicilere evlerinden
rahatlıkla ulaşabildikleri bir alışveriş
ortamı sunuluyor. Bunun yanında,
sinema ve tiyatro keyfini de bir arada
yaşamalarına fırsat tanınıyor. Ayrıca
herkesin damak zevkine uygun restoranların bulunduğu food-court alanı
bulunuyor.”
AVM’LERİN YENİ ROTASI SINIR
BÖLGELERİ
Türkiye dış ticaret hacminin yüzde
40’ının kara sınır kapılarından gerçekleştiği dikkate alındığında sınır bölgelerinin potansiyeli daha iyi anlaşılıyor.
Sınır kapıları bugüne kadar genellikle
verimsiz işleyişleriyle gündeme geldi
ama Sarp’ta açılan AVM’nin ardından
verimlilik konusunda bazı çalışmalar
yapılmaya başlandı. AVM sayısının
her geçen gün arttığı ülkemizde her
AVM kendi pazarını yaratarak ayakta
kalabiliyor. Özellikle, Suriye, Irak,
Bulgaristan’a yakın sınır bölgelerinde
bu tip AVM’ler açılabilir mi sorusu
Sarp’ta açılan AVM’nin ardından
gündeme geldi. Piyasa yetkilileri, sınır
ticareti ile bölge ekonomisine canlılık
geldiğini bürokratik işlemlerin azaltılması yoluyla dış ticaret hacminin
genişlediğini, mal kaçakçılığının her
türlüsünün asgariye indirilebildiğini
söylüyor. Türkiye’nin önemli bir moda
ve tekstil ülkesi olması dolayısıyla
tekstil ve hazır giyim başta olmak
üzere bu ürünlerin sınır komşularıyla
paylaşılması ekonomiye önemli bir
katkı sağlıyor. Türkiye’de sınır ticareti
yapmaya yetkili 13 sınır ilinin tamamında kişi başına gelir ülke ortalamasının altında. Çoğunlukla tarım ve
hayvancılıkla geçim sağlandığı için
alternatif gelir kaynakları ve istihdam
alanlarının oluşturulması açısından
sınır ticareti bölge halkı için önemli bir
geçim kaynağı oluşturuyor.
INDAN
S
I
Ç
A
İ
K
HUKUDE GELİŞT
R
E
L
’
N
İ
i
AVM Dİ İÇLER
ışındak
rı yurtd e ulaşa
tl
a
tr
n
KEN
viyey
ibi ko
.
lan se
al s ah
iracı m güvenilirliği o lerinde gelişti
k
i
k
e
’d
iç
e
e
i
v
iy
d
ı
k
n
n
r
ıc
ya
Tü
n ke
ğlay
e kirala
ebir ba kuk açısında
kiracı v r daha
u
gibi bir
m
h
e
r
H
e
’l
r.
VM
ıyo
acıla
madı. A ontratlar yapıl var. Şu an kir ye getirecek
k
i
k
ge
iy
lu
n
ş
e
a
o
d
h
kb
Da
lur.
da
n bir ço Her iki tarafı raf da mutlu o bir
le
a
h
in
r.
iç
ta
la
le
i
a
y
ik
d
ö
b
uru m
linde
i ile
şanslı d getirilmesi ha ok. AB sürec inin gelecek
hib
ky
un
bir kan öyle bir tasla ekiyor. Mal sa malı.
b
r
a
e
a
g
lm
d
ı
o
n
s
ı
a
a
s
Şu
zırlanm yacağı sıkıntı
a
h
n
u
kanun
p olma
ının olu
yıl kirac
AVM’LERDE KİRA KRİZİ AŞILDI
Küresel mali kriz nedeniyle, satışların
durgunlaşması ve bu dönemde artan
döviz kurları nedeniyle özellikle geçen
yıl alışveriş merkezleri ile perakendeciler arasında kira tartışmaları yaşandı. Küresel mali krize karşı çeşitli
önlemler alan alışveriş merkezlerinin
yöneticileri, bu kapsamda AVM’lerin
içindeki işletmelere kira indirimi, öde-
melerde döviz kurunun sabit
tutulması ve ciro üzerinden
kira alınması gibi kolaylıklar
sağlandı.
AVM’de yaşanan kira krizini sektör temsilcileri şöyle yorumluyor:
“Ülke içinde ticaret TL cinsinden
yapılırken, AVM’lerde yıllarca yabancı para cinsinden kira ödemeleri
yapıldı.
Ticaretin gelişmesi, ekonominin
sağlıklı temeller üzerine kurulması için daha uygun olan
yol, kiraların da TL olarak
ödenmesidir. Biz markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL
cinsinden alıp
satarken,
tedarikçimize TL ile
öderken,
müşterimiz bize TL ile
ödeme yaparken,
AVM’lerin yabancı para
cinsinden kiralamaları
sürdürmekte ısrarcı olmaları
ticaretin gerçeklerine aykırıdır.
AVM’lerde USD ile yapılan kiralamaların EURO’ya dönüşmüş olması
da önemli bir sorundur. Hatta bunu,
sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam ederken
yapan AVM’ler de olmuştur. Böylece
markalar bir de pariteden kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir
uygulamayla karşı karşıya kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı
haksız olarak kullanan AVM yönetimleri olmuştur. Son dönemde artık
bu anlayışların değiştiğini görüyoruz.
USD ve EURO cinsisinden kira
sözleşmelerinde ısrar etmenin
bir anlamı olmadığı ortaya
çıktı.”
B
AV UTİK
M A
’LE VM
Bu
RD ’LE
AV tik
EN Rİ
ço M’le AVM
FA N D
ko k ol rin ’le
RK İĞE
d
n
a
LA R
tüm um uğ ksi r, k
u
n
RI
ü
se şe lan bö e y çü
d
m
k
h
e
Diğ t s ir ırılı lge rle öl
m er aki değ yor. lerd şim çek
in li,
sa etrek AVM nleri il bu Hed e
bü yısın are ’ler nde lund ef k
gi yük a s ye den n o uğ itle
ala bi kü ölçe ahip. ve d dah luşuy u si
nla ltü kl B aha a k or.
rı b r-sa i AV irço a üç
ulu na M’ ğu z m ük
nu t ve lerd nda ağ
az
yo
a
r. eğle e old
nc uğ
e
u
Suriye ile vizelerin kalkmasından
sonra halk alışveriş için sınıra yakın
şehirlere akın etti. Özellikle İskenderun, Gaziantep ve Hatay’daki
AVM’ler Suriye’den alışveriş yapmaya
gelenlerle doluyor. Bunda, gelenlerin
sadece birkaç saatlik bir yolculukla
istediği AVM’de olması en büyük
etken. Daha önceleri vize ücreti
ödememek için günübirlik turlarla
gelip alışveriş yapan ve akşamında
da ülkesine geri dönen Suriyeli turistler, artık birkaç gün konaklamalı tur
paketleriyle AVM’lerin ve otellerin de
kazanmasını sağlıyor. AVM’ye gelen
konaklamalı turistlerin günde kişi
başına 140-150 dolar civarında para
harcadıkları belirtiliyor.
'ÖQ\DnQÜQGÐUWGHYLRODQ$PHULNDnGDQ%HVW%X\
)UDQVDnGDQ'DUW\$OPDQ\DnGDQ0HGLD0DUNW
ñQJLOWHUHnGHQ(OHNWUR:RUOGSD]DUGDELUELULLOH\DUÜíÜ\RU
7HNQRVDGDGÖQ\DGHYOHULLOHEÖ\ÖNELUUHNDEHWLÁLQGH
EXOXQX\RU
Avrupa ve Amerika’nın dört büyük
teknoloji marketinin bulunduğu
Türkiye pazarında, sektör kıran kırana
rekabet yaşıyor. 2010 yılını yüzde 6’lık
bir büyümeyle kapatacağı düşünülen
pazarın büyüklüğü 9 milyar Euro’ya
ulaştı.
Dünya’nın dört devi olan,
Amerika’dan Best Buy, Fransa’dan
Darty, Almanya’dan Media Markt,
İngiltere’den Elektro World pazarda
birbiri ile yarışıyor. Teknosa da dünya
devleri ile büyük bir rekabet içinde
bulunuyor. Tüketiciler rekabette avantaj sağlarken, promosyon, indirim ve
fiyat takip etmekte zorlanıyor.
Türkiye’de ilk mağazasının İzmir’den
açan Best Buy fiyat odaklı değil
müşteri odaklı hizmet anlayışını
geliştirmeyi hedeflerken, Almanya
merkezli Media Markt fiyat odaklı
yaklaşıyor. Bu rekabette en öne çıkan
krize rağmen pazarın büyümesi ve
tüm markaların mağaza sayılarındaki
artış hedefleri.
BEST BUY, AVRUPA PAZARINA
İZMİR’DEN AÇILDI
Uluslararası tüketici elektroniği konusunda Amerika’nın önde gelen markalarından olan Best Buy, İzmir’de
açtığı mağazası ile Avrupa pazarına
açıldı.
Dünya çapında 13 ülkede bulunan
Best Buy, “lokal” olmaya büyük
önem veriyor.
Türkiye’deki rekabet anlayışında
bir yanlışlık bulunduğuna dikkat
çeken Best Buy Türkiye Başkanı
Ruşen Korkmaz, kendilerinden önce
6(.7°53(5$.(1'(
7HNQRORML0DUNHWOHU
7ÖUNL\HnGHEÖ\ÖNUHNDEHW
\DíÜ\RU
45
(*L$'<$5,12&$.m
46
gelen uluslararası markaların tüketici
elektroniği konusunda fiyat ve fiyat
etrafında dönen yanlış bir kısır döngü
yarattığını ifade ediyor. Sadece fiyatı
değil müşteri odaklı hizmet anlayışını
da yerleşmesi gerektiğini söyleyen
Korkmaz, “Best Buy olarak illa İstanbul, Ankara ya da İzmir’de olalım
diye bir şey düşünmedik. Fakat uzun
vadeli plan yaptığınız zaman bütün
Türkiye’de olacağınız için bu şehirlerde olmadan ülke çapında olamazsınız. Firma olarak Türkiye’ye şu kadar
para ayırdık diye bir şey yok. Biz ülke
çapında çalışabilecek bir model geliştirerek mağazalar kurmak istiyoruz”
şeklinde konuştu.
4 BÜYÜK TEKNOLOJİ
MARKETİN
BİR ARADA OLDUĞU TEK ÜLKE
TÜRKİYE
Türkiye’de teknoloji marketler arasında muazzam dinamizm olduğunu söyleyen Darty Türkiye CEO’su
Nedim Esgin, uluslararası faaliyet
gösteren dört teknoloji marketinin
bir arada olduğu tek ülkenin Türkiye
olduğunu söyledi.
Darty Türkiye CEO’su Nedim Esgin,
tüketici marketlerinin dünyayla birlikte
aynı hızda Türkiye’de yayıldığını belirterek, “Daha önce senetle yapılan
alışveriş, kredi kartına döndükçe
elektronik perakende ürünleri alışverişi teknoloji marketlerinden yapılmaya
başlandı. Sektörümüzün 2010 yılını
yüzde 6’lık bir büyümeyle kapatacağını düşünüyoruz” dedi. Esgin,
Darty mağazalarının Türkiye’de bu yıl
20 mağazaya ulaşarak yüzde 30’un
üzerinde fiziksel bir büyüme kaydettiğini de vurguladı. Dünyada son 12
yılda klasik bayilerin pazar paylarının
yüzde 50 azaldığını belirten Esgin,
dünyada 13 bin 500 teknoloji marketinin açıldığını kaydetti. Türkiye’de
de yaşanan gelişmelerin dünyayla
paralel olduğunu ifade eden Esgin,
“Türkiye’de 9 milyar Euro’luk pazar
hızla büyüyor, politik sorun olmadığı
sürece bu büyüme gelecek yıl da
devam edecek” diye konuştu.
1,4 MİLYAR LİRALIK CİROYA
ULAŞAN TEKNOSA,
2011’DE YÜZDE 20 BÜYÜYECEK
Türkiye’nin 68 ili ve 39 ilçesinde 230
mağaza ile hizmet veren Teknosa,
2011 yılında minimum yüzde 20 oranında büyüyecek. Türkiye pazarında
10 yıldır bulunan Teknosa, 10 milyon
adet malı tüketiciyle buluştururken,
yılda 60 milyon kişi tarafından ziyaret
ediliyor. Teknoloji market alanında
dünyanın en büyük 4 kuruluşunun
Türkiye’de olmasına rağmen sektö-
rün öncüsü ve lideri olduklarını söyleyen Teknosa Genel Müdürü Mehmet
Nane, “10 yılı geride bıraktığımız bu
dönemde yüzde 40 pazar payı ile
sektörün açık ara lideriyiz. 2010 yılında 25 bin metrekare net yeni satış
alanı bünyemize kattık. Ciromuz KDV
hariç 1,4 milyar lira olacak. 2011
yılında ise 20 bin metrekare alanı
daha satış alanını bünyemize katmak
istiyoruz. Hedefimiz minimum yüzde
20 daha büyümek.” diye konuştu.
MEDİA MARKT 16 MAĞAZAYA
ÇIKTI
Tüketici elektroniği mağazacılığının
Almanya merkezli devi olan Media
Markt, 15 ülkede 50 bin’e yakın çalışanı ve 600’den fazla mağazasıyla
hizmet veriyor.Türkiye’de ilk mağazasını 2007 Eylül ayında İstanbul
Ümraniye’de açan Media Markt,
2010 yılında da Bursa Anatolium
mağazasının açılışı ile Türkiye’deki
mağaza sayısını 16’ya yükseltti.
Media Markt İstanbul, Ankara, İzmir,
Bursa, Eskişehir, Adana ve Mersin
olmak üzere 7 ilde faaliyet gösteriyor.
2011 yılında Anadolu’daki büyük
şehirlerde olmak hedefini açıklayan
Media Markt, Kayseri, Konya ve
Gaziantep’ten Anadolu’ya açılmayı
planlıyor. Bunun yanı sıra şirket, hali
hazırda bulunduğu İzmir, Ankara ve
İstanbul’daki mağaza sayılarını da
çoğaltmayı düşünüyor.
ELECTRO WORLD 20011 ‘DE 14
YENİ MAĞAZA PLANLADI
Türkiye’de, Dixons International
Group (DSGi), Esas Holding ve
Odesa ortaklığıyla faaliyet gösteren
elektronik perakende zinciri Electro
World’ün Genel Müdürü Bahadır
Özbek, Türkiye’de bu yıl elektronik
perakende sektörünün yüzde 20
kendilerinin ise yüzde 75 büyüdüğünü söyledi. 2011 yılında yüzde 80
büyüme hedefi koyduklarını açıklayan
Özbek, “6 şehirde 16 mağazamız
bulunuyor. 2011 yılında 14 mağaza
Türkiye’de ilk mağazasının
İzmir’den açan Best Buy fiyat
odaklı değil müşteri odaklı hizmet
anlayışını geliştirmeyi hedeflerken,
Almanya merkezli Media Markt
fiyat odaklı yaklaşıyor. Bu
rekabette en öne çıkan krize
rağmen pazarın büyümesi ve tüm
markaların mağaza sayılarındaki
artış hedefleri.
açarak 20 ilde olma ve yüzde 80
büyüme hedefi koyduk. Bu yılı 20
mağaza ve 58 bin metrekarelik satış
alanı ile kapatacağız. Hedefimiz
İstihdamı da 1000 kişi daha arttırarak
2 bin 500’e çıkarmak” dedi.
Bahadır Özbek, franchise vermeye
başladıklarını ve iki iş modeliyle de
büyümeyi sürdüreceklerini kaydederek, şunları söyledi: “2011’de
açılacak mağazalarımızın yarısından
fazlası franchise modeli olacak. Şu
ana kadar tüm Türkiye’den 500’ün
üzerinde franchise başvurusu aldık.
2011’de İzmir, Gaziantep, Adana
ve Antalya gibi birçok ilde olacağız.
En çok büyüme gösterdiğimiz illerin
başında Konya ve Bursa geliyor.
Konya’da yüzde 40 büyüdük.
İzmir’de de olmak istiyoruz.”
BİMEKS 40 ŞUBE HEDEFLİYOR
Türk sermayeli firma olan Bimeks,
31. şubeye ulaştı. 2011 sonuna kadar minimum 40 şubeye ulaşacakları
bilgisini veren Arif Bayraktar, geçen
yılı 250 milyon liraya yakın hâsılatla
kapattıklarını belirtti. 2010 yılının
ilk 6 ayında geçen yılın ilk 6 ayına
göre gelirlerini dolar bazında yüzde
40 artırdığını kaydeden Bayraktar,
Bimeks’in yurtdışına açılmadan önce
Türkiye’deki potansiyelini değerlendirerek 100 şubeye ulaşacaklarını
söyledi.
(*L$'<$5,12&$.m
48
3Z&3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLP¶UÖQOHUL6HNWÐUÖ
/LGHUL$GQDQ$NDQ
o7ÖUNL\HnGH$90\DWÜUÜPODUÜ
nGHGHYDPHGHFHNp
7ÖUNL\HEXJÖQNÖUHVHOPRGHUQSHUDNHQGHFLOLðLQDUDGÜðÜ
WÖPNRíXOODUDVDKLSWLU<ÖNVHNDUWDQYHJHQÁQÖIXV
íHKLUOHíHQGHPRJUDILN\DSÜDUWDQVDWÜQDOÜPJÖFÖORMLVWLN
DYDQWDMODUYHJÖÁOÖDOW\DSÜ%XQXQODELUOLNWH7ÖUNL\H
SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQRUJDQL]HROPDVÜYHPRGHUQOHíPHVL
VÖUHFLQGHQH\D]ÜNNLKHQÖ]ÁRNJHULVDIKDGD
EXOXQPDNWDGÜU
3ULFHZDWHUKRXVH&RRSHUV3Z&7ÖUNL\H
YH$OÜíYHULí0HUNH]OHULYH3HUDNHQGHFLOHU
'HUQHðL$03'LíELUOLðL\OHKD]ÜUODQDQ
o3DUOD\DQ<ÜOGÜ]3HUDNHQGH
6HNWÐUÖQÖQ7ÖUN(NRQRPLVLQH
(WNLOHULpUDSRUXJHÁWLðLPL]D\ODUGDELU
EDVÜQWRSODQWÜVÜ\ODVXQXOPXíYHROGXNÁD
LOJLÁHNPLíWL
3Z&7ÖUNL\HnQLQSHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQ
KDIÜ]DVÜQÜROXíWXUPDNYHJHOHFHN
GÐQHPOHUHÜíÜNWXWPDNDPDFÜLOH
ELUOLNWHKD]ÜUODGÜðÜo3DUOD\DQ<ÜOGÜ]
3HUDNHQGH6HNWÐUÖQÖQ7ÖUN
(NRQRPLVLQH(WNLOHULpEDíOÜNOÜUDSRU
SRWDQVL\HO\DWÜUÜPFÜODUDGÖ]HQOH\LFLOHUH
SHUDNHQGHFLOHUHYHGLðHUSD\GDíODUDGD
NDSVDPOÜYHULOHUVXQX\RU
7ÖUNL\HnGHNLJHOHQHNVHOYHPRGHUQ
SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQPHYFXW
GXUXPXQXYHVHNWÐUKDNNÜQGDJHOHFHðH
\ÐQHOLNÐQJÐUÖOHULDQDOL]HGL\RU
7ÖUNL\HnQLQPRGHUQYHRUJDQL]H
SHUDNHQGHVHNWÐUÖQÖQHNRQRPLNVRV\DO
YHNÖOWÖUHODOW\DSÜVÜQÜQLQFHOHQGLðLUDSRU
\HUHOYHNÖUHVHOR\XQFXODULÁLQ\DWÜUÜP
IÜUVDWODUÜQDGDLíDUHWHGL\RU
%L]GHEXQDLVWLQDGHQ3Z&
3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLP¶UÖQOHUL
6HNWÐUÖ/LGHUL$GQDQ$NDQLOHELU
JÐUÖíPH\DSWÜN$NDQ7ÖUNL\HnGH
$90\DWÜUÜPODUÜQÜQGDnGHGHYDP
HGHFHðLQLYHÐ]HOOLNOH\ÜOÜQLNLQFL\DUÜVÜQGD
\DSÜODFDNJHQHOVHÁLPVRQXÁODUÜQD
SDUDOHORODUDNLYPHND]DQDFDðÜQÜQDOWÜQÜ
ÁL]L\RU<ÜOÜQ\DUÜVÜQGD7ÖUNL\HnQLQ
DUWWÜUÜOPDVÜEHNOHQHQGHUHFHOHQGLUPHVL
YHGÖíHQIDL]OHU\DWÜUÜPODUÜVRQGHUHFH
ROXPOXHWNLOH\HFHðLQLLIDGHHGHQ$NDQLOH
VHNWÐUÖQJHOLíLPÐ\NÖVÖQÖNRQXíWXN
alan 4.858.280 m²’ye ulaşmıştır.
2009 yılında açılan toplam 26 AVM
ile birlikte Türkiye’deki AVM sayısı
41 ilde 236’ya yükselmiş, toplam
kiralanabilir alan ise 838.000 m² artış
ile 5.696.000m2’yi bulmuştur.
Tüm bu unsurlar dikkate alındığında
son 10 yılda yaşanan AVM sayılarındaki hızlı artış ile birlikte 10 milyon
m²’lik satış alanına ulaşan ve son üç
yıl içinde 450 bin kişiye iş olanağı
sunan organize perakende sektörünün önümüzdeki yıllarda da Türkiye
ekonomisi içindeki öneminin giderek
artacağı ve yerli ve yabancı yatırımlar
için cazibe merkezi olma konumunu
devam ettireceğine hiç şüphe yoktur.
$GQDQ$NDQ
3Z&7ÖUNL\H'HQHWLP+L]PHWOHUL
\ÜOÜQGD3Z&7ÖUNL\Hn\HNDWÜODQ
$GQDQ$NDQ\ÜOÜQGDQEX
\DQD'HQHWLP+L]PHWOHUL2UWDðÜ
RODUDNJÐUHY\DSPDNWDGÜU3Z&
7ÖUNL\H3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLFL\H
<ÐQHOLN¶UÖQOHU6HNWÐUOLGHUOLðLQLGH
\ÖUÖWHQ$GQDQ$NDQEXQXQ\DQÜVÜUD
VLJRUWDFÜOÜN2WRPRWLYYH(QGÖVWUL\HO
¶UÖQOHUVHNWÐUOHULQGHGHJHQLí
WHFUÖEH\HVDKLSWLU
<$6('.XUXPVDO<ÐQHWLP¡DOÜíPD
*UXEX%DíNDQÜYH7¶6ñ$'.XUXPVDO
<ÐQHWLP¡DOÜíPD*UXEXÖ\HVLRODQ
$GQDQ$NDQD\QÜ]DPDQGD$OÜíYHULí
0HUNH]OHULYH3HUDNHQGHFLOHU
'HUQHðL$03'LOH7ÖUNL\H.XUXPVDO
<ÐQHWLP'HUQHðL7.<'nQLQGHQHWLP
NRPLWHVLÖ\HVLGLU
128 milyar TL ve 2008 yılında 329
milyar TL olmuştur. 2009 yılı itibariyle ise bu tutar 317 milyar TL’ye
ulaşmıştır. GSYH’deki artışa paralel
olarak perakende satışlarının 2013
yılında 448 milyar TL’ye ulaşması
beklenmektedir.
Organize perakende sektörü yatırımları 2007 yılında %25, 2008 yılında
%21 metrekare artışı sağlamıştır.
Sektör, 2009 yılında her gün ortalama 13 mağaza açabilen bir tempoya
ulaşmıştır. Buna göre, organize
perakende sektörü her ay yaklaşık
100-120 milyon ABD Dolarlık yatırım
gerçekleştirmektedir. 2008 yılı sonunda 71’i İstanbul’da olmak üzere,
Türkiye’de toplam 210 adet AVM
bulunmaktadır ve toplam kiralanabilir
Perakende sektöründe 2010
yılında öne çıkan eğilimler neler
oldu?
2010 yılı Türkiye’de 2009 yılındaki
durgunluğun ardından hızlı bir geri
dönüş ve büyümeye geçiş yılı oldu.
Dünya’da ise değişik coğrafyalarda
farklı seyir izlendi. Asya ve Latin
Amerika’daki gelişmekte olan pazarlar göreceli olarak daha pozitif bir
seyir izlediler.
Gelişmiş ülkelerde de toparlanma
sinyalleri görüldü. Internet perakendeciliği dünyada en hızlı büyüyen
alan oldu ve önümüzdeki dönemde
ağırlıklı büyümenin bu kanaldan geleceği herkes tarafından kabul edilir
hale geldi.
Sosyal iletişim ve paylaşımın giderek
artması ile birlikte üretici ve ürün
etrafında ilgi gruplarının etkisi daha
yoğun hissedilir hale geldi. Mağazalarda yapılan alışverişte ise en az
ürün kadar alış veriş tecrübesinin
belirleyici olduğu anlaşıldı.
Küresel ısınma giyim perakendeciliğini olumsuz etkilemeye devam etti.
Elektronik perakendeciliği ise I-Pad
gibi yeni geliştirilen ürünler sayesinde
göreceli daha hızlı büyümesini devam
ettirdi. Gıda perakendeciliğinde
indirim mağazacılığına 2009 yılında
başlayan kayma devam etti, tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
6(.7°53(5$.(1'(
Türkiye perakende sektörünün
geçmişi, şu anki yeri ve büyüklüğü hakkına bilgi verebilir misiniz?
Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında
İstanbul’u fethinden kısa bir süre
sonra yapımını başlattığı ve dünyanın
ilk alışveriş merkezi olarak adlandırılan Kapalı Çarşı geleneğinden gelen
Türkiye’deki perakende sektörünün,
bunca yıla yayılan deneyimini ağırlıkla
1990’lı yıllardan itibaren modernleşme doğrultusunda kullanmaya başladığı hepimiz tarafından bilinmektedir.
1990’a kadar, Türkiye’de perakende
sektörü geleneksel mağazalardan
oluşmakta, gıda ve meşrubatla ilgili
olarak bu sektör, bakkallar ve açık
kasaba pazarlarını, giysi söz konusu
olduğunda ise butikleri kapsamakta
ve hepsi de kent merkezleri içinde
yoğunlaşmaktaydı.
1990’dan sonra süpermarketlerin açılmaya başlaması bir ölçüde
modern perakende sektörünün
başlangıcının habercisi olmuş bunun
ardından, birçok büyük perakendeci öncelikle İstanbul’da, daha
sonra tüm Türkiye çapında ticarete
başlamıştır ve bugün Türkiye organize perakende sektörü, AB’de 7.,
dünyada ise 10. büyüklüğe ulaşmış
durumdadır.
Nüfusun her bir bireyini her gün en
az bir defa etkileyen perakendecilik,
halkla yani tüketicisi ile yoğun bir
etkileşim içinde faaliyetini yüzyıllardır
sürdürmektedir.
Türkiye, bugün küresel modern perakendeciliğin aradığı tüm koşullara sahiptir. Yüksek, artan ve genç nüfus,
şehirleşen demografik yapı, artan
satın alım gücü, lojistik avantajlar ve
güçlü altyapı. Bununla birlikte Türkiye
perakende sektörünün organize
olması ve modernleşmesi sürecinde
ne yazık ki henüz çok geri safhada
bulunmaktadır. Genel olarak günümüz Türk perakende sektörü yaklaşık
% 40 oranındaki modern organize
perakende pazar payıyla, 1970’lerin
Avrupa perakende pazarına çok
benzemektedir. Buna karşın, Avrupa
Birliği’nde modern perakendecilerin
pazar payı her geçen gün artmış ve
1980’de % 49 iken 2002’de bu oran
% 83’e çıkmıştır.
Öte yandan, Avrupa Birliği ülkelerinde her bir milyon nüfusa ortalama 15
hipermarket ve 150 süpermarket düşerken, bu rakam Türkiye’de henüz
3 hipermarket ve 17 süpermarket
civarındadır.
Bağımsız verilere göre, 2013 yılında
Türkiye’de tüketici harcamalarının
948 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Perakende satışları 1998
yılında 23 milyar TL iken 2003 yılında
49
(*L$'<$5,12&$.m
TÜRKİYE’DE PERAKENDE SEKTÖRÜNDEKİ FIRSATLAR…
Demografik yapı: Yüksek nüfus, artan nüfus, genç nüfus, artan şehirde yaşayan nüfus ve hem büyük hem de büyümekte olan şehir adedi
Gelir düzeyi: ekonomik büyüme, artmakta olan kişi başı milli gelir, gelir dağılımında farklı segmentler olması
Liberal ticaret ve ekonomik koşullar, gümrük birlikleri
Coğrafi konum, lojistik avantajlar
Geleneksel perakendenin toplam perakende içindeki payının göreceli olarak fazla olması (Türkiye’de yaklaşık %60, AB ortalaması yaklaşık %15 - 20)
Sınır ülkeleri ile artan ticari, ekonomik ilişkiler, vizesiz seyahat kolaylıklar.
50
özel markalı ürünler pazar paylarında
önemli artış gösterdiler.
Türkiye’de en hızlı büyüyen perakende kanallarının başında restaurant ve
kafe zincirleri geldi. Özellikle yabancı
sermayenin bu alana ilgisi artarak
devam etti.
Türkiye uluslararası perakende
pazarları arasındaki öncelikli yerini
genel ülke ekonomisinin de olumlu
seyri ile daha da pekiştirdi ve öncelikli
yatırım yapılacak perakende pazarları
arasına dahil oldu.
2011 yılının nasıl geçeceğini
tahmin ediyorsunuz? Perakende
sektöründe 2011’de öne çıkmasını beklediğiniz eğilimler neler?
2011 yılının Türkiye’de gerek GSYH
gerekse de perakende sektörü
açısından önemli bir büyüme yılı
olacağını tahmin ediyoruz. Dünyada
ise bölgesel olarak farklı seyirlerin
devam edeceğini, gelişmekte olan
pazarlarda büyümenin göreceli olarak daha yüksek ve belirgin olacağını
öngörmekteyiz. Organize peraken-
denin halen % 40’larda bulunduğu
Türkiye’de modern perakendecilikteki
büyümenin artan turizm ve “İstanbul Shopping Fest” gibi aktiviteler
sayesinde ülke ekonomisindeki
büyümeden daha yüksek olacağını
düşünüyoruz. Burada yine elektronik
perakendeciliğin, restaurant ve fast
food zincirlerinin başı çekmesini, aynı
şekilde küresel ısınma ve değişen
iklim koşullarına uyum sağlamış giyim
perakendeciliğin de bunlara katılmasını bekliyoruz. Tüm dünyada olduğu
gibi Türkiye’de de gelişen teknoloji
ve artan internet kullanım oranlarına
paralel olarak internet perakende
kanalları göreceli olarak daha büyük
büyüme oranları gösterecektir.
Tüketicilerin kaplama alanı artan
sosyal paylaşım ve ilgi gruplarının
üretici ile doğrudan temas yoluyla
ürün geliştirme aşamasında daha
fazla müdahil olacaklarını bekliyoruz.
Mağazalardaki alış veriş deneyiminde
de teknolojik gelişmenin yararları tüketici tarafından daha fazla hissedilir
hale gelecek, etkin CRM burada yine
başrolü oynayacak. Türkiye’de AVM
yatırımları da 2011’de devam edecek, özellikle yılın 2. yarısında yapılacak genel seçim sonuçlarına paralel
olarak ivme kazanacaktır. Akabinde
yine yılın 2. yarısında Türkiye’nin arttırılması beklenen derecelendirmesi ve
düşen faizler, yatırımları son derece
olumlu etkileyecektir.
AVM’lerin ekonomiye katkısını
değerlendirebilir misiniz?
AVM’leri istihdama ve yatırım ortamına yaptığı katkılar ülke ekonomisi için
önemli bir yer tutmaktadır. AVM’ler
yatırım başına istihdam yaratma açısından sanayi sektörüne göre yüksek
bir oran taşımaktadır. AVM yatırımları
sanayi yatırımlarının çok üzerinde
bir sermaye-istihdam oranına sahip
olduğu aşikar olup orta büyüklükte
bir AVM’nin yatırım maliyeti 100-150
milyon ABD doları civarında iken,
2,000-2,500 kişilik doğrudan, 4,000
kişilik dolaylı istihdam yarattığı tahmin
edilmektedir. Öte yandan, 200-250
milyon ABD doları yatırım gerektiren
ABD dolarına kadar inmektedir. Yeni
yatırımlarla beraber, 2011 yılı sonu itibariyle AVM sayısının 304’e ulaşması
öngörülmektedir. Her AVM yatırımının bölgede ortalama 1,500 kişilik
istihdam yarattığını düşünecek olsak,
2009-2011 döneminde, salt AVM
yatırımlarına bağlı olarak yaklaşık 135
bin kişiye iş imkanı doğacağı tahmin
edilmektedir.
Buna organize gıda ve gıda dışı perakende sektörlerinin istihdam yaratma
kapasitesi de eklendiğinde, sektörün
potansiyeli ve önemi anlaşılmaktadır.
Yapılan araştırmalarda 2011 yıl sonu
itibariyle organize perakende sektörünün toplam istihdamının 650 bin
kişiye ulaşması öngörülmektedir.
Organize perakende sektörü metrekare başına ortalama 300-500 ABD
doları değerinde yatırım yapmaktadır.
Gıda perakendeciliği (ortalama 500
bin ABD doları) ile AVM yatırımlarının
(ortalama 80-120 milyon ABD doları)
hacimleri daha yüksektir. Gıda dışındaki bazı kategorilerde de, örneğin
teknoloji ve yapı market peraken-
de formatlarında, bu hacimlere
ulaşıldığı gözlenmektedir. Sektör,
2009 yılında her gün ortalama 13
mağaza açabilen ciddi bir tempoya ulaşmıştır.
Buna göre, organize perakende
sektörü her ay yaklaşık 100-120
milyon ABD dolarlık yatırım gerçekleştirmektedir.
Sizce AVM’lerin sayısı Türkiye
şartları için fazla mı?
Avrupa’daki AVM’lerin getirileri
düşerken gelişen pazarlara ilginin
kuvvetli kalması, Türkiye’nin
ekonomik büyüme potansiyelini koruması ve yeni yatırımların
gerçekleştirilmesi ile Türkiye’de
yatırım maliyetleri artarken kira
artışlarının yavaşlayacak olması
Türkiye’deki alışveriş merkezi yatırımlarının 2008-2015 yılları arasında nasıl seyredeceğini tespit
edecek 3 temel unsur olduğunu
düşünüyoruz.
Öte yandan, 2008 yılı itibariyle,
kişi başına düşen metrekareler
incelendiğinde Norveç 1,000
kişiye 640 m² ile ilk sırada yer
almaktadır. İsveç 389 m² ile
Norveç’i izlerken, İrlanda 355 m²
ile üçüncü sıradadır.
Türkiye 68 m² ile son sıralarda yer
almaktadır.
Bu durum da göstermektedir
ki Türkiye’de kişi başına düşen
alışveriş merkezinin artırılması
açısından büyük bir potansiyel
vardır ve mevcut durum yabancı
yatırımcıların Türkiye’yi potansiyel
büyüme bölgesi olarak görmelerine neden olmaktadır.
Bunlara ek olarak Türkiye’de
en üst gelir grubu, en alt gelir
grubunun yaklaşık 6 katı gelire
sahiptir. Üst iki gelir grubu, toplam
gelirin yaklaşık üçte birine sahiptir.
Dolayısıyla, Türkiye’deki müşteri
yelpazesinin genişliği ve bu yelpazenin farklı tüketim ihtiyaçlarına
hitap edecek perakendeciler ve
bunları barındıracak AVM’lerce
doyurulması yatırımcıların iştahını
kabartan önemli bir özelliktir.
2008 yılında dünyada açılan
alışveriş merkezleri incelendiğinde
Rusya, yeni açılan yaklaşık toplam
1,65 milyon metrekare büyüklüğündeki alışveriş merkezleri ile hızlı
gelişenler listesinin ilk sırasında yer
almış olup aynı dönemde Türkiye,
yeni açılan 1,1 milyon metrekare
hacmindeki alışveriş merkezleri
ile cazibe merkezi olduğunu ve
yabancı yatırımcıların önemli bir
hedef marketi olduğunu ispatlamıştır.
Günümüzde internet ortamından
alışverişin ve teknolojinin hızla
yaygınlaşmasının perakende sektörüne
olan etkilerini değerlendirir misiniz?
2015 yılında perakendenin görünümünün hızlı
teknolojik gelişmelere paralel olarak tamamen
değişmiş olacağını düşünüyoruz. Alışveriş
yapanlar için alışveriş tecrübesi, mevcut perakende kavramlarının raf ömürlerini doldurmasından sonra değişmeye devam edecektir.
Her gün yenilenen dijital
ortam tüketicilere yeni
seçenekler sunduğu için
perakendecilik sektörü
kendini devamlı olarak
yenilemek zorunda.
Onlarca yıldır perakende düşüncesine egemen
olan Baby Boom (2. Dünya savaşı sonrasında doğan kuşak) nesli artık 70’lerine
yaklaşmaktadır ve bayrak Y (1980’lerde
doğan kuşak) jenerasyonuna geçmekte, bu
da teknolojinin daha fazla hayatımıza gireceğinin en önemli göstergesi. Alışveriş yapanlar,
perakendeciler ve tedarikçilerle hiç olmadıkları
kadar etkileşim kuracak, internet olanakları
ve topluluklar bu ilişki içerisinde büyük rol
oynayacaklardır.
Türkiye’de ise e-ticaret son yıllarda önemli bir
gelişme yaşamıştır. Firmaların web site’lerine
uğrayan ziyaretçi sayılarını artırmaya yönelik
promosyonlar yürütmesi, internet üzerinden
kredi kartıyla yapılan harcamaların güvenliğinin
yükseltilmesi ve internet üzerinden dolandırıcılıkların azalması gibi gelişmeler ile tüketici
güveni artmıştır. Web sitelerine ve online işlemlere güven sağlandıkça Türkiye’de e-ticaret
sektörü gelişimini sürdürecektir.
Türkiye’de internet perakendeciliği 1,3 milyar
TL’lik satışa ulaşarak 2008 yılında % 22
cari büyüme değeri göstermiştir. İnternet
ve bilgisayar kullanılmasının artışı internet
perakendeciliğinin büyümesini kamçılamıştır.
Harcanabilir gelir düzeyindeki artış ile daha
çok insan bilgisayar ve internet erişiminin
bedelini ödeyebilmektedir. Euromonitor
tarafından yapılan tahminlere göre Türkiye’deki
e-ticaretin büyüklüğünün 2013 yılında
2,461 milyon TL’ye ulaşması beklenmektedir. Türkiye’de 2008 yılı itibariyle bilgisayar
kullanım oranı %38, internet kullanım oranı
ise %36 seviyesindedir. Bu oranlar kentlerde
sırasıyla %45 ve %43 seviyesine çıkmaktadır.
Ancak, Türkiye’de nüfusun üçte ikisi hala hiç
bilgisayar ve internet kullanmamış olduğu
bilgisinin araştırmaların neticesi olduğunu söylersek sanırım siz de bizim gibi çok şaşırırsınız.
Öte yandan, kentlerde yaşayan kadınların
%67’sinin hiç internet kullanmamış olduğu
yapılan araştırmaların gösterdiği başka şaşırtıcı
bir durumdur. Bu noktadan hareketle bilgisayar ve internet kullanımının artmasına paralel
olarak e-ticaretin daha güvenli ve yaygın hale
gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
6(.7°53(5$.(1'(
bir otomotiv fabrikasının istihdamı
yaklaşık 1,000 kişide kalmaktadır.
Benzer şekilde, demir çelik sektöründe yapılan 1 milyar ABD dolarlık
yatırım ile yaklaşık 2,500 kişiye
istihdam sağlanmakta yani çalışan
başına yatırım 400 bin ABD doları
düzeyinde olmaktadır. Öte yandan
organize perakende sektöründe
bu miktar çalışan başına 50-75 bin
51
(*L$'<$5,12&$.m
$OÜíYHULí0HUNH]L<DWÜUÜPFÜODUÜ'HUQHðL$<'%DíNDQÜ+DNDQ
.RGDOo$90nOHULQ3D]DUJÖQÖNDSDOÜROPDVÜNDEXOHGLOHPH]p
+HGHInWHPLO\DUnOÜN
\DWÜUÜPGHðHULQHXODíPDN
52
Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği (AYD)
Başkanı Hakan KODAL
7ÖUNL\HnGHLOGHDNWLI$90YHPLO\RQPHWUHNDUH
NLUDODQDELOLUDODQROGXðXQXEHOLUWHQ.RGDOoWRSODP\DWÜUÜPGHðHUL
PLO\DUGRODUÜQÖ]HULQGHEXQXQPLO\DUGRODUGDQID]ODVÜ
\DEDQFÜ\DWÜUÜPFÜWDUDIÜQGDQJHUÁHNOHíWLULOGLpGL\RU
“HALA AVRUPA’NIN
GERİSİNDEYİZ”
Türkiye’de kişi başına düşen kiralanabilir
alan olarak hala Avrupa’nın gerisinde
olunduğuna dikkat çeken Kodal, özellikle
son dönemde yatırımların Anadolu ve sınır
bölgelerine yöneldiğini söyledi. Kodal,
“AYD’nin her ay yayınlanan AVM Endeksi’nde
alışveriş merkezlerine yönelik taleplerin
hızla Anadolu’ya doğru kaydığı görülürken,
cirolarda da bu oranda artışlar gözlendi.
Anadolu’da geçtiğimiz yıla oranla ciro
artışında yüzde 20’lik bir artış yakalandı.
2009 yılı sonu itibarıyla ciro rakamı 21
milyar TL seviyesinde iken, 2010 yılı
sonunda 25 milyar TL’lik satış rakamlarına
ulaşılması hedefleniyor. 2010 yılının ilk altı
ayında ise 12.6 milyar TL ciro rakamı elde
edildi” diye konuştu.
Alışveriş Merkezi Yatırımcıları
Derneği (AYD) Başkanı Hakan
Kodal, alışveriş merkezlerinin(AVM)
Pazar günü kapalı olmasının kabul
edilemeyeceğini söyledi.
Türkiye çapında yapılan Tüketici Algı
Araştırması’na göre ziyaretçilerin
yüzde 43’nün Pazar günü olmak
üzere yüzde 74’ü hafta sonları
AVM’ye gitmeyi tercih ettiğine dikkat
çeken Kodal, “Dolayısıyla AVM’
lerin Pazar günleri kapalı olması
kabul edilemez.
Hafta sonlarında ziyaretçilerin
yüzde 80’i 14:00 – 20:00 saatleri
arasında gelmeyi tercih ediyor.
18:00’de kapanması halinde büyük
bir müşteri kaybı olacaktır. Çünkü
18:00 –20:00 saatleri arasında
gelen yüzde 20’ye yakın müşteri
gerçek tüketici, yani direkt alışveriş
yapmaya geliyor, bunlar verimli
müşteriler. AVM’lerin kısmen açık
kısmen kapalı olması da uygun değil. Sinema, yemek herşeyin iç içe
olması AVM’lerin en önemli özelliği,
zaten cadde – sokak mağazacılığından müşteriler adına yarattığı
en önemli avantajı burada” diye
konuştu.
6(.7°53(5$.(1'(
İSTİHDAM DESTEĞİ GÖZARDI
EDİLMEMELİ
AVM yönetim ve AVM içinde yer alan
perakendeciler bünyesinde çalışan
personel hem kalifiye hem de yasal
çerçevede çalıştırılan, tüm yasal haklarını kullanan personel olduğuna değinen Kodal, AVM çalışma saatlerinin
kısıtlanmasının zaten işsizlik sorunu
yaşanan ülkemiz için daha büyük
sorunlar açılmasına neden olacağının
altını çizdi. Kodal, “Ayrıca Avrupa’da
bile Pazar günü AVM’leri kapalı olan
veya kısıtlı saatler çalışılan ülkelerde
ekonomik durgunluğu aşmanın çarelerinden birisi olarak AVM’leri Pazar
günü açma uygulamaları başlarken
bizim böyle bir durum yaratmamıza
bir anlam veremiyoruz” dedi.
46 İLDE 260 AVM İLE 35 MİLYAR
DOLARLIK YATIRIM
Türkiye’de 46 ilde aktif 260 AVM
ve 6.3 milyon metrekare kiralanabilir alan olduğunu belirten Kodal,
toplam yatırım değerinin 35 milyar
doların üzerinde, bunun 11 milyar dolarından fazlasının yabancı
yatırım olarak gerçekleştiğini söyledi.
Kodal, 2015 yılında toplam yatırım
değeri 50 milyar dolar, bu yatırımda yabancı sermayenin payı ise 20
milyar dolar olarak öngörüldüğünü
bildirdi. Kodal, AVM’lerin ekonomiye
katkısı hakkında ise şu bilgileri verdi:
“Ekonomik katma değer ve istihdam
sağlayan AVM Yatırımlarının bugün
toplam değeri 35 milyar doların
üzerindedir ve 300 bin istihdam
yaratılmaktadır.2015 yılında AVM
yatırımlarının yaratacağı istihdam 500
bin kişi olarak öngörülmektedir. AVM
yatırımcıları; özellikle global krize
rağmen yatırımlarını tamamlayarak
hizmete açmakta, AVM’lerin vazgeçilmez toplumsal avantajları yanında
bölgeye ve ülkeye ekonomik katma
değer yaratmakla birlikte insanlara
kaliteli bir ortamda çalışma imkanı
sağlamaktadır. AVM işletmecileri, kurumsal bir anlayışla İK yönetimine de
büyük önem vermektedir. AVM çalışanları eğitimleri kadar kişisel beceri
ve gayretleri çerçevesinde işlerinde
ilerleme şansına sahip olabilmekte,
işbaşı eğitimler vasıtasıyla da kendilerine gelişme olanağı bulmaktadırlar.”
BÖLGESEL GELİŞİME AVM
KATKISI
Özellikle ekonomik kriz sürecinde
inşaat sektörü için AVM yatırımlarının
önemli bir hareket getirdiğini belirten
Kodal, birçok yeni AVM yatırımının
açılmadan önce bölgesine yeni yol ve
çeşitli modern toplu ulaşım imkanları-
53
nı da kazandırdığını vurguladı. Kodal,
“O bölgede yeni bir AVM açılması
veya planlanması bile gayrimenkul
fiyatlarının yükselmesi ile de sonuçlanabiliyor. AVM’ler şehrin top yekün
gelişimine olumlu etki ediyor. Konut
projelerinin standartlarının yükselmesi
genel yaşam standartlarının yükselmesi ile paralel gidiyor bildiğiniz gibi”
dedi.
AVM kültürünün günlük hayatta
yarattığı değişimi de değerlendiren
Kodal, bu konuda şunları söyledi:
“AVM yatırımları daha modern bir
hayatın simgesi. Ziyaretçilerin içeride
hissettiği güvenlik, temizlik, havalandırma / iklimlendirme, aydınlık,
alışveriş kolaylığı vb. olumlu atmosfer
tüm hayatlarına etki etmeye başladı,
beklentilerinin değişmesine yol açtı.
Bu olumlu değişiklikleri şehrin her
yerinde ve hatta evlerinde de aramaya başladılar. Bu durum giderek
daha da fazlalaşacak. AVM’lerde
açılan yeni mağazalarda birçok yeni
teknoloji, dekorasyon ve hizmet
elemanları ile karşılaştılar ve bunları
satın almaya, yenilerini talep etmeye
başladılar. AVM’lerde kendilerini daha
rahat, güvende, özgür hissederek,
kurallı yaşam ve insanların birbirlerine saygı duymaları gerektiği kavramları ile karşılaştılar.”
AVM sektörüne sorumlu liderlik
yapmak amacı ile ilk tohumları
Ekim 2008’de atılan ve
resmen Şubat 2009’da kurulan
Alışveriş Merkezi Yatırımcıları
Derneği (AYD) kuruluşunun
2.yılında 120’yi aşkın üyesiyle
sektördeki kiralanabilir alanın
yüzde 50’sinden fazlasını
temsil ediyor. Sektördeki bilgi
paylaşımını ve fikir alışverişini
arttırmak için AYD’nin yürüttüğü
pek çok faaliyet ve çalışmalar
var. Bunlardan bazıları;
- AVM Databank Çalışmaları
- Her ay yayınlanan AVM Endeksi
- Her yıl yapılan AVM Tüketici
Algı Araştırması
- Her yıl yapılan AVM’lerde en çok
Tercih Edilen Perakende Markaları
Araştırması
- Bu yıl 3. gerçekleşecek olan
AVM Yatırımları Konferansı
- Benchmarking projeleri
- Uluslararası study tour’lar
- Üyeleri arasında her ayın son
Salı günü gerçekleştirilen sohbet
toplantıları
(*L$'<$5,12&$.m
54
%LUOHíPLí0DUNDODU'HUQHðL%0'
%DíNDQÜ<ÜOPD]<ÜOPD]o$90nOHUDUWÜNPDUNDODUÜVWUDWHMLNSDUWQHU
RODUDNJÐUPH\HEDíODGÜpGL\RU
7/PL"
'RODUPÜ"
(XURPX"
$90NLUDODUÜQGDGÐYL]NXUX
ELOPHFHVL
\ÜOÜQGDNLWRSDUODQPD\ODEHUDEHUDUWÜN$90\DWÜUÜPFÜODUÜGDKHUíHKLUGHKHU\HUOHíLPELULPLQGHELU
$90DÁPD\DÁDOÜíPDQÜQGRðUXELU\ROROPDGÜðÜQÜDOJÜODPÜíJÐUÖQÖ\RUODU<DWÜUÜPÜQJHULGÐQÖíÖLÁLQHVNLGHQ
\ÜOOÜNÐQJÐUÖOHUGHEXOXQDQ$90\DWÜUÜPFÜODUÜDUWÜNEXVÖUHQLQ\ÜODNDGDUX]DGÜðÜJHUÁHðLQGHQ
KDUHNHWOH\DWÜUÜPSODQODPDVÜ\DSPDOÜ
6(.7°53(5$.(1'(
Alışveriş merkezlerindeki kira
bedelleri özellikle ekonomik kriz
sürecinde en fazla tartışılan konu
başlıklarından birisi olmuştu. Bazı
Alışveriş Merkezi (AVM) yönetimleri
bu konuda özel indirimler yaparak,
bünyelerindeki mağazalara sahip
çıkma eğilimi gösterdi. Ancak son
dönemde metrekare fiyatlarının yüksek olduğu yönündeki eleştiriler gene
gündemde yerini almaya başladı.
Öte yandan AVM içindeki markaların TL cinsinden satış yapmalarına
karşılık kira bedellerini dolar ve Euro
cinsinden ödüyor olması da sıkıntıları
arttırdığı ifade ediliyor. Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Yılmaz
Yılmaz, AVM’lerin yabancı para
cinsinden kiralamaları sürdürmekte
ısrarcı olmalarının ticaretin gerçeklerine aykırı olduğunun altını çiziyor.
TL cinsinden satış yapmalarına
rağmen kira bedellerinin dolar ve son
dönemde Euro cinsine dönmesini
eleştiren Yılmaz, “Bizim açımızdan
sorunun bir yönü, ülke içinde ticaret
TL cinsinden yapılırken, AVM’lerde
yıllarca yabancı para cinsinden kira
ödemeleri yapmak durumunda
kalmamızdır. Ticaretin gelişmesi,
ekonominin sağlıklı temeller üzerine
kurulması için daha uygun olan yol,
kiraların da TL olarak ödenmesi. Biz
markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL cinsinden alıp satarken,
tedarikçimize TL ile öderken, müşterimiz bize TL ile ödeme yaparken,
AVM’lerin yabancı para cinsinden
kiralamaları sürdürmekte ısrarcı
olmaları ticaretin gerçeklerine aykırı”
diyor. Öte yandan AVM’lerde USD
ile yapılan kiralamaların Euro’ya
döndüğünü de vurgulayan Yılmaz,
“Hatta bunu, sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam
ederken yapan AVM’ler de olmuştur.
Böylece markalar bir de pariteden
kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir uygulamayla karşı karşıya
kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı haksız olarak kullanan AVM
yönetimleri oldu. Son dönemde artık
bu anlayışların değiştiğini görüyoruz.
USD ve Euro cinsinden kira sözleşmelerinde ısrar etmenin bir anlamı
olmadığı ortaya çıktı. Önemli olan
markanın kendisini ticarete odaklaması ve başında Demokles’in kılıcı
gibi duran tehditlerden uzak kalması”
diye konuşuyor.
55
Birleşmiş Markalar Derneği (BMD)
Başkanı Yılmaz YILMAZ
Alışveriş merkezi yatırımlarının krizle
bağlantılı olarak 2009 yılında bir
yavaşlama dönemine girdiğini ve
açılması planlanan alışveriş merkezlerinin önemli bir bölümünün açılışlarını
ileri tarihlere kaydırdığına değinen
Yılmaz, “2010 yılındaki toparlanmayla
beraber artık AVM yatırımcıları da her
şehirde, her yerleşim biriminde bir
AVM açmaya çalışmanın doğru bir
yol olmadığını algılamış görünüyorlar.
Yatırımın geri dönüşü için eskiden
3-5 yıllık öngörülerde bulunan AVM
yatırımcıları artık bu sürenin 1012 yıla kadar uzadığı gerçeğinden
hareketle yatırım planlaması yapmalı.
Önceden ciddi bir fizibilite yapılmadan açılan AVM’ler kriz nedeniyle
sıkıntı yaşadılar, artık daha ciddi
araştırmalar yapıyorlar. En önemlisi
de, markaları stratejik partner olarak
görmeye başladılar” bilgilerini veriyor.
Yılmaz Yılmaz ile BMD’nin sektördeki kuruluş öyküsü, Türkiye pazarını
gelişim süreci, pazarı bekleyen yeni
trendler üzerine konuştuk.
BMD’nin kuruluş öyküsünü
bizimle paylaşır mısınız? Bugün
itibariyle üye sayısıyla sektörün
ne kadarlık bölümünü temsil
ediyorsunuz?
Birleşmiş Markalar Derneği (BMD),
Eylül 2001’de, başta hazır giyim
olmak üzere, perakende sektöründen firmaların katılımıyla kurulmuştur.
BMD yıllar içinde iletişim, optik, mobilya, ayakkabı, küçük mutfak ürünleri, kozmetik, aksesuar, ev tekstili ve
dekorasyonu, çok katlı mağazacılık
gibi alanlardan firmalarla üyelerinin
sektörel dağılımını çeşitlendirmiştir.
BMD üyelerinin, 2010 yılı sonu itibarıyla sektörel dağılımına baktığımızda
ise, hazır giyim ve ayakkabı, derinin
% 65’lik bir orana sahip olduğunu
görüyoruz. Bunun ardından %7
oranla çok katlı mağazacılık gelmektedir.
BMD, 150’ye yakın ticari firmanın
ve bunlara bağlı 500 kadar markanın oluşturduğu bir dernek. Yapısı
itibarıyla BMD, Türkiye’nin en cazibeli
derneği çünkü önde gelen, tanınmış,
tüketicilerin tercihlerinde hep ön
sıralarda yer alan markaları bünyesin-
(*L$'<$5,12&$.m
56
de barındırıyor. Moda olan ne varsa
bunları BMD markalarında bulmak
mümkün.
BMD üyesi markaların 2009 yılı cirosu 24 milyar USD olarak hesaplandı.
2010 yılında bu cironun 26-27 milyar
USD’ ye ulaşmasını bekliyoruz. BMD
markaları, ciro anlamında modern
perakendenin %35’ini oluşturmaktadır. İstihdam büyüklüğü bakımından
ise BMD markaları, modern perakendenin içinde % 40’lık bir payı
oluşturmakta, 2 milyon 300 bin m2
satış alanı üzerinde 230 bin kişiye iş
olanağı sağlamaktadır.
İşlem hacmi, istihdamda
sağladığınız destek açısından
bakarak BMD üyelerinin
ekonomiye katkısını anlatır
mısınız? Ekonomik kriz sürecinin
yatırım kararlarına olan etkilerini
değerlendirir misiniz?
2010 yılının sonunda tüm perakende
sektörünün cirosu 200 milyar USD
sınırına dayanmıştır. 2007 yılının
rakamlarının çok üstünde bir rakam
söz konusudur. 2010 yılının artış rakamları 2009’daki artış oranlarından
çok daha fazla gerçekleşmektedir.
Ciro dışındaki sayısal verilere baktığımızda BMD üyelerinin 2010 yılı
sonunda yaklaşık 2 milyon 500 bin
metrekareye yakın bir satış alanı üzerinde faaliyet gösterdiğini görüyoruz.
Bu da yaklaşık olarak 50 bin satış
noktası anlamına gelmektedir.
Tüm perakende sektöründe ise 2010
yılında satış alanı büyüklüğü 20 milyon metrekarenin üzerindedir. Buna
göre, 300 bin’e yakın satış noktası
olduğu tahmin edilmektedir. Türk
perakende sektörünün bütününde
2010 yılında yaklaşık 3 milyon kişi istihdam edilmektedir. BMD üyelerinin
istihdam rakamı ise aynı dönem itibarıyla 230 bin kişiye yaklaşmaktadır.
BMD’nin ekonomiye istihdam
bakımından önemli katkısı bulunmaktadır. 2010–2023 dönemi arasında
açılması planlanan alışveriş merkezlerini ve cadde mağazalarını da göz
önüne aldığımızda, her yıl yaklaşık
150 bin civarında yeni elemana
ihtiyaç duyulacağı hesaplanmaktadır.
Böylece, 2011 yılında perakendenin
genelinde 3 milyon 150 bin civarında
bir istihdam öngörülmektedir. BMD
üyelerinin ise 300 binlerle ifade edilen
bir istihdam seviyesi yakalayacağını
öngörüyoruz.
Yurtdışı mağazalaşma konusunda
BMD ve markaları lokomotif görevi
görmektedir. BMD’nin hedefi 10 yılda
20 bin yurtdışı mağazaya ulaşmaktır.
Bu, BMD markaları için bir hayal
değil, gerçekleştirilebilir bir hedeftir.
Cumhuriyet’in 100. yılında yurtdışında 20 bin mağazayı aşmak en büyük
amacımızdır.
Bu hedefe ulaşmak amacıyla 2011
yılı bizim için önemli bir atılım yılı
olacaktır. Böylece, 2010 yılı sonu
itibarıyla 65 BMD üyesi firmanın
yurtdışında 80 kadar ülkede 2 bin’e
yakın mağazasını, başlangıç olarak
2011 yılı sonunda 80 üye firmanın
90’a yakın ülkede 3 bin mağaza
sayısına ulaştırmayı hedefliyoruz.
Bu sayıyı 2023’e kadar yıllar içinde
kademeli şekilde arttıracağız.
YILMAZ’DAN
MARKALARA
ÖNERİLER…
Dünyada yaşanmakta olan genel krizin
etkileri, döviz kurlarındaki aşırı dalgalanma
ve tüketicinin alımlarını ertelemesinden
kaynaklanan satış gerilemesiyle başlayan
süreç, Türkiye’de de yoğun olarak
hissedildi. Yılmaz Yılmaz “Yeni ekonomik
ortam” olarak adlandırılan bu süreçten
markaların en az şekilde etkilenmesi için
önerilerini ise şöyle anlatıyor:
“Türk markalarının karlılığı
yakalamayı başardığını
söyleyebiliriz. Perakende
sektörü, tüketicinin ilgisini
ve güvenini yakalama
konusunda takdir edilecek
bir çaba sarf etmiştir.
Özellikle sağlanan büyüme
dikkat çekicidir.
Bu dönemde optimum envanter yönetimi,
maliyet analizleri, risk yönetimi, iş yapış
şekilleri, tedarik ve lojistik faaliyetleri, iş
süreç akışları gibi alanlara özel önem
verilerek verimlilik artışı sağlanmış,
böylece fiyat yoluyla kaybedilen karlılık
bu alanlardaki çabalarla telafi edilmeye
çalışılmıştır.
Bu aşamada, markalarımızın, yönelmeleri
gereken temel yolun yeni hedef pazarlar
olduğunu düşünmekteyiz. Türkiye
dışındaki yeni pazarlar, sundukları sayısız
fırsatla, markalara daha fazla sayıda
tüketiciye ulaşma, yatırım yapma ve
satışlarını arttırma olanağı tanımaktadır.
Artık temel stratejimiz, hedef pazar
olarak Türkiye’nin komşularını ve yakın
coğrafyadaki ülkeleri seçmektir. Avrupa
ülkeleri yıllardır Türkiye’nin en önemli ticari
partneri olmuştur. Ancak son iki yıldır,
Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika ülkelerine
de özel bir önem verilmektedir.”
(*L$'<$5,12&$.m
58
AVM’lerdeki kira bedelleri
özellikle ekonomik kriz
sürecinde en fazla tartışılan
konu başlıklarından birisi
olmuştu. Bazı kuruluşlar bu
konuda özel indirimler yaparak,
bünyelerindeki mağazalara
sahip çıkma eğilimi gösterdi.
Ancak son dönemde metrekare
fiyatlarının yüksek olduğu yine
gündeme geliyor. Bu konudaki
tespitlerinizi bizimle paylaşır
mısınız?
Bizim açımızdan sorunun bir yönü,
ülke içinde ticaret TL cinsinden
yapılırken, AVM’lerde yıllarca yabancı
para cinsinden kira ödemeleri yapmak durumunda kalmamızdır. Ticaretin gelişmesi, ekonominin sağlıklı
temeller üzerine kurulması için daha
uygun olan yol, kiraların da TL olarak
ödenmesidir. Biz markalar olarak yurtiçinde ürünümüzü TL cinsinden alıp
satarken, tedarikçimize TL ile öderken, müşterimiz bize TL ile ödeme
yaparken, AVM’lerin yabancı para
cinsinden kiralamaları sürdürmekte
ısrarcı olmaları ticaretin gerçeklerine
aykırıdır. Sorunun bir diğer yanı ise,
AVM’lerde USD ile yapılan kiralamaların EURO’ya dönüşmüş olmasıdır.
Hatta bunu, sözleşme yenileme dönemi bahanesiyle sözleşme devam
ederken yapan AVM’ler de olmuştur.
Böylece markalar bir de pariteden
kaynaklanan fark nedeniyle adil olmayan bir uygulamayla karşı karşıya
kalmışlardır. Bunu geçmişte markalara karşı haksız olarak kullanan AVM
yönetimleri olmuştur.
Son dönemde artık bu anlayışların
değiştiğini görüyoruz. USD ve EURO
cinsisinden kira sözleşmelerinde ısrar
etmenin bir anlamı olmadığı ortaya
çıktı. Önemli olan markanın kendisini ticarete odaklaması ve başında
Demokles’in kılıcı gibi duran tehditlerden uzak kalmasıdır. Alışveriş merkezi yatırımları bugüne kadar hızla
devam etmiştir. Ancak krizle bağlantılı
olarak 2009 yılında bir yavaşlama
veya erteleme söz konusu olmuş,
açılması planlanan alışveriş merkezlerinin önemli bir bölümü, açılışlarını
daha ileri tarihlere kaydırmışlardır.
2010 yılındaki toparlanmayla beraber
artık AVM yatırımcıları da her şehirde,
her yerleşim biriminde bir AVM açmaya çalışmanın doğru bir yol olmadığını algılamış görünüyorlar. Yatırımın
geri dönüşü için eskiden 3-5 yıllık
öngörülerde bulunan AVM yatırımcıları artık bu sürenin 10-12 yıla kadar
uzadığı gerçeğinden hareketle yatırım
planlaması yapmalıdır. Önceden ciddi
bir fizibilite yapılmadan açılan AVM’ler
kriz nedeniyle sıkıntı yaşadılar, artık
daha ciddi araştırmalar yapıyorlar.
En önemlisi de, markaları stratejik
partner olarak görmeye başladılar.
Farklı zamanlarda verdiğiniz
demeçlerde AVM’lerle olan
ilişkilerinizde en sıkıntı başlığın
genel giderlerin şeffaflaşması
idi. Bu konuda nasıl bir çalışma
yapılabilir? Önerileriniz neler?
AVM’lerle olan ilişkilerimizde “yan
giderler” veya “genel giderler” önemli
bir ihtilaf alanı oldu yıllarca. Bugün
Türkiye’de, genel giderler bir kazanç
kalemi olarak görülmemelidir. Normal
koşullarda, o ay yapılan ve kiracıya
yansıtılabilecek ödemeleri kapsayan harcamalar, AVM’de bulunan
mağazaların metrekareleri oranında
hesaplanarak bir sonraki ay kiracılardan alınmalıdır. Oysa bazı AVM’ler,
birçok şeyi genel gider olarak kabul
etmekte, genel gideri kirayla birlikte
peşin olarak almakta, şeffaflıktan
ve denetim konusunda işbirliğinden
uzak bir noktada bulunmaktadır.
Genel giderler artık neredeyse kira
kadar yüksek oranlara ulaşmıştır.
Burada önemli bir nokta da,
AVM’lerin özellikle büyük metrekareli
mağazalara kiralama yaparken, bu
mağazaların genel giderlerini sınırlamaları, ancak sınırın üstünde kalan
miktarı da mal sahibi veya yatırımcının karşılaması yerine, diğer küçük
kiracılara yansıtmalarıdır. Bu uygulama, rekabet gücümüzü elimizden
alan haksız bir uygulamadır.
Artık diyalog ortamının da ortaya
yapan cazibe noktalarında, birbirinden renkli
etkinlikler yaratacak.Yüzbinlerce ziyaretçinin
ağırlanacağı festival süresince sokak şenlikleri,
konserler, gösteriler, çocuklara özel oyunlar ve
oyuncaklar, müzik etkinlikleri, partiler, yarışmalar,
moda gösteriler ve defileler ile İstanbul,
Shopping Fest ile bölgesinin tek cazibe merkezi
olacak.18 Mart 2011’ de açılış etkinlikleri
ile başlayacak olan İstanbul Shopping Fest
kapsamında, yüzlerce yerli ve yabancı markanın
yanısıra Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı gibi geleneksel
alışveriş noktalarının da katılacağı etkinlikte, yeni
sezon ürünlerinde yüzde 50’lere varan indirimler,
kampanyalar ve çekilişler yapılacak.
Sunulacak indirim ve avantajlar sayesinde, turist
başına 580 dolar olan harcamanın, ortalama
1000 dolara çıkması hedefleniyor. Bu sayede
İstanbul’un potansiyeli göz önüne alındığında
yaklaşık 2 milyar dolar olan perakende ticaret
hacminin ilk yıl 3 milyar dolara, Cumhuriyetimizin
100. yılında 4 milyar doları yabancı turistlerden
gelmek üzere toplam 10 milyar dolara çıkması
öngörülüyor. Shopping Fest ile İstanbul, alışveriş
ve eğlencenin yeni merkezi olurken yabancı
turistlerin yaptığı harcamaları da 5 yılda 5 kat,
12 yılda ise 13 kat artırmayı hedefliyor.
6(.7°53(5$.(1'(
İstanbul’da, 18 Mart – 26 Nisan 2011
tarihleri arasında düzenlenecek olan
İstanbul Shopping Fest Projesi ile 2 milyar
dolar olan perakende ticaret hacminin,
2023 yılında 10 milyar dolar değerine
ulaşma hedefiyle yola çıkıldı. Bu projenin
sektöre etkilerini değerlendirir misiniz?
İstanbul’da 18 Mart - 26 Nisan 2011 tarihleri
arasında düzenlenecek olan İstanbul Shopping
Fest, şehrin dört bir yanına yayılan 90 modern
alışveriş merkezinin yanı sıra; Taksim, Nişantaşı,
Şişli, Bakırköy, Fatih, Bahariye ve Bağdat
Caddesi gibi birçok ünlü markaya ev sahipliği
59
çıkmasıyla bu tür sorunları konuşarak ve karşılıklı anlayış birliği içinde
çözebileceğimize inanıyoruz.
Son dönemde outlet ve butik
AVM’lerin ön plana çıktığını
görüyoruz. Siz önümüzdeki
dönemde AVM’lerde nasıl bir
eğilim öngörüyorsunuz? Yatırımcı
üyelerinizin tercihleri hangi
yönde ilerliyor?
Bugün yapılan her şey tüketicinin
lehine olmalıdır. Outlet’ler de rekabet
ortamında kullanılan yöntemlerdir.
AVM’ler müşteri taleplerini izleyerek,
kendi faaliyetlerini bu yönde planlamaktadırlar.Bu bir arz-talep ilişkisidir,
pazar koşulları içinde outlet AVM’ler
ve tüketiciler için fırsatlar bulunmaktadır. Marka için doğru olan yöntem,
gerçekten ihtiyaç kadar outlet AVM
içinde yer almaktır, her outlet’te
yer alırsa tüketici markayı o fiyat
gamında konumlandırır, marka da bir
sonraki sezon mal satmakta sorun
yaşar.
Günümüzde outlet olmayan
AVM’lerin de outlet’lerle benzer uygulamalar içine girdiği dikkat çekiyor.
Kampanyalar, promosyonlar normal
AVM’lerde de uygulanabiliyor.
Burada önem taşıyan husus, normal AVM’nin outlet algısı yaratma
konusunda çok dikkat etmesi. Eğer
siz yatırımcı olarak kendinizi baştan
outlet olarak konumlandırdıysanız
merkezi buna göre tasarlamakta
ve müşteri kitlesini belirlemekte
fayda var. Siz normal bir AVM olarak
açıldıysanız ancak uygulamalarınız,
promosyonlarınız, içinizdeki kiracı firmalar outlet konseptli ise tüketicideki
algınız değişebilir ve siz artık isteseniz
de normal AVM algısını tekrar oturtamazsınız.
O nedenle, bir AVM yatırımı yapılırken
bunun baştan konseptini belirlemekte fayda var. Merkezin bulunacağı
bölge, potansiyel müşteri kitlesi, gelir
düzeyi, ihtiyaç duyulan veya satış
yapma kapasitesinin daha yüksek
olacağına inanılan sektörler gibi
kriterlerle daha en başta o AVM’nin
outlet mi normal mi olacağı belirlenmelidir.
Biz bu konuda yatırımcılara yardımcı
olabiliyoruz. Markalarla önceden
konuşularak, bir AVM’nin konsepti
kararlaştırılabilir. Çünkü bizim de
amacımız kazanmak. Doğru yatırımla
hem yatırımcı kazansın hem biz
kazanalım hem de tüketici işine yarayacak, doğru bir alışveriş ortamına
kavuşsun.
Kanımca, önümüzdeki dönemde
projelendirilecek veya açılacak olan
AVM’ler, outlet veya butik tarzda inşa
edilmekten çok “temalı AVM’ler” olarak
yer alacaklar. Bu tarz AVM’ler artık
tüketicilerin daha fazla ilgisini çekiyor.
Bu AVM’ler, ailelerin uzun zaman
geçirebilecekleri yerler ve alışverişin yanında eğlenceyi de sunuyor
ziyaretçilere. Perakendenin yakın
gelecekteki konseptinin mağaza ve
AVM içi eğlenceye dayalı olacağını
düşünüyorum.
Türkiye’de ilk kez düzenlenen
Fashion’s Night Out (FNO)
beklenin de üzerinde büyük ilgi
gördü. Bazı markaların satışlarını
yüzde 20–530 arasında artırdığı
belirtildi. Kriz döneminde
tüketiciyi harekete geçiren bu
etkinlik perakende sektörüne ilaç
gibi geldi. Bu projenin ekonomik
ve sosyal getirisini değerlendirir
siniz? Önümüzdeki dönemde
sürekliliği sağlanacak mı?
İlk kez 10 Eylül 2009 tarihinde ekonomik daralmanın olumsuz etkisini
kırabilmek için 13 ülkede düzenlenen
etkinlik İstanbul’da da büyük bir
başarıyla yaşama geçirildi. Biz bu
etkinliğe büyük önem verdik ve gelecekte de vereceğiz. BMD, markaların
oluşturduğu cazibeli bir dernek. Kendisi bir marka. O nedenle, markaların
bu organizasyonda yer almaları çok
doğal. BMD’nin büyük destek verdiği
bu etkinlik, New York, Paris, Londra
ve Milano’nun ardından İstanbul’da
da düzenlenmekle, İstanbul’un moda
– marka algısı daha da güçlendirilmiş
oldu. Etkinlikte 500’den fazla marka
yer aldı ve bu markaların neredeyse
tamamına yakını BMD üyesi.
Fashion’s Night Out (FNO) kapsamında neredeyse her mağazada
farklı uygulamalar oldu. Bir bölümü
çeşitli ikramlarla müşteriyi çekerken,
bir bölümü ünlü DJ’lerle tüketicilere
müzik şöleni yaşattı. Kimisi ünlü tasarımcıları mağazalarında konuk etti,
kimisi çok az sayıda satışa sunulan
özel tasarımlı ürünleri tasarımcısının
imzasıyla müşterisine sundu. Temel
etkinlik ise 6 saat için sağlanan çok
avantajlı fiyatlar ve indirimlerdi. Stilistler, tasarımcılar, modeller, oyuncular,
spor ve cemiyet hayatından ünlü
isimler FNO’da Bağdat Caddesi,
Nişantaşı ve İstinye Park’ta buluştu.
BMD markaları bu etkinlik için özel
hazırlıklar yaptılar. Markalarımızın bu
tür etkinlikler için ayırdıkları reklamtanıtım bütçeleri her zaman vardır.
Ayrılan bu bütçelerden sağlanan
katkılarla FNO beklenin de üzerinde
büyük ilgi gördü. Markalarımız satışlarını yüzde 530’a kadar artırırken,
tüketiciyi harekete geçiren bu etkinlik
perakende sektörüne büyük fayda
sağladı.
Moda ve perakende sektörünü
canlandırmak amacıyla düzenlenen etkinliğin markalara, tüketiciye
ve sektöre olumlu etkileri oldu. Bir
bakıma “ilaç gibi geldi” diyebiliriz.
Kamuoyunda büyük yankı uyandıran
FNO, mağazaların satışlarında diğer
günlere kıyasla önemli artış sağladı.
Bu üç noktada yaklaşık 1000 mağaza tüketicilerin taleplerini karşılamaya
çalıştı ve 6 saat içinde yaklaşık 50
milyon dolar ciro gerçekleşti. Markalarımız arasında yaptığımız değerlendirmede etkinliğin geçerli olduğu
zaman diliminde yüzde 500’lere
varan oranda arasında satışların
arttığını gördük.
Gördüğümüz ilgiden son derece memnunuz. Biz BMD olarak
bu etkinliğe gelecekte de destek
vereceğiz. Bu ve benzer etkinliklerle
İstanbul yaşamına renk katarken,
kentimizin marka gücüne de katkı
sunmayı sürdüreceğiz.
60
(*L$'<$5,12&$.m
7ÖUNL\HnQLQ3DUOD\DQ
<HQL<ÜOGÜ]Ü3HUDNHQGH6HNWÐUÖ
$OÜíYHULí0HUNH]OHULYH
3HUDNHQGHFLOHU'HUQHðL$03'
YH3ULFHZDWHUKRXVH&RRSHUV
3Z&7ÖUNL\HLVWLKGDPGDQND\ÜWOÜ
HNRQRPL\HWDUÜPVHNWÐUÖQGHQ
YHUJLJHOLUOHULQH\DSWÜðÜNDWNÜVÜYH
PLO\DUGRODUDXODíDQFLURVXLOH
7ÖUNHNRQRPLVLQLQNDONÜQPDVÜQGD
EÖ\ÖNHWNLVLRODQSHUDNHQGH
VHNWÐUÖQÖQJÐVWHUGLðLJHOLíLPL
RUWD\DNR\DQELUUDSRUKD]ÜUODGÜ
Enerji, eğitim ve sağlıktan sonra
Türkiye’nin dördüncü büyük sektörü
olan perakende, günümüzde yaklaşık 2,7 milyon kişiyi istihdam ediyor.
Türkiye’nin 28,5 yaş ortalamasına
sahip genç nüfusu, artan gelir düzeyi
ve lojistik avantajları sonucu perakende190 milyar dolarlık bir ciroya
ulaşırken geleneksel perakendenin
sektörde halen çoğunluğu
teşkil etmesi, sektörün hem
ekonomi üzerindeki mevcut
etkilerinin hem de büyüme
potansiyelinin göstergesi.
Türkiye’nin son yıllarda en
hızlı büyüyen sektörü olan
perakendede son 10 yılda
büyük hareketlilik yaşanmakta. Yerli ve yabancı
perakendecilerin büyüme
trendinde olan Türkiye’ye
ilgisi her geçen gün
artarken, sektördeki
büyüme potansiyeli
ve rekabet yeni satın
alma ve birleşmeleri
gündeme getirmekte.
Alışveriş Merkezleri
ve Perakendeciler
Derneği (AMPD)
ve PricewaterhouseCoopers (PwC)
Türkiye, istihdamdan
6(.7°53(5$.(1'(
3HUDNHQGHVHNWÐUÖPLO\RQNLíL\HVDðODGÜðÜLVWLKGDPYHPLO\DU
GRODUOÜNFLURVXLOH7ÖUNHNRQRPLVLQLQSDUOD\DQ\ÜOGÜ]ÜROPD\DGHYDPHGL\RU
61
(*L$'<$5,12&$.m
62
AMPD ve PwC Türkiye işbirliğiyle hazırlanan “Parlayan Yıldız
- Perakende Sektörünün Türk
Ekonomisine Etkileri” başlıklı
rapor, geçtiğimiz Eylül ayında AMPD
Başkanı Mehmet T. Nane, AMPD Yönetim Kurulu Üyeleri ve PwC Türkiye
Perakendecilik ve Tüketiciye Yönelik
Ürünler Sektörü Lideri Adnan Akan’ın
katıldığı basın toplantısında kamuoyu
ile de paylaşıldı.
AMPD ve PwC Türkiye’nin perakende sektörünün hafızasını oluşturmak
ve gelecek dönemlere ışık tutmak
amacı ile birlikte hazırladığı “Parlayan
Yıldız - Perakende Sektörünün Türk
Ekonomisine Etkileri” başlıklı rapor;
potansiyel yatırımcılara, düzenleyicilere, perakendecilere ve diğer paydaşlara da kapsamlı veriler sunuyor.
Türkiye’deki geleneksel ve modern
perakende sektörünün mevcut durumunu ve sektör hakkında geleceğe
yönelik öngörüleri analiz ediyor.
Türkiye’nin modern ve organize perakende sektörünün ekonomik, sosyal
ve kültürel altyapısının incelendiği
rapor, yerel ve küresel oyuncular için
yatırım fırsatlarına da işaret ediyor.
AMPD Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet T. Nane, rapor kapsamında sektöre ilişkin tespitlerini şöyle
paylaşıyor:
“Türkiye, yüksek kentleşme oranına
sahip bir ülke ve her yıl iş gücüne ka-
Planet Retail
raporuna göre,
2013 yılında Türkiye’de
tüketici harcamalarının
948 milyar TL’ye ulaşması
beklenmektedir. Perakende
satışları 1998 yılında 23
milyar TL iken 2003
yılında 128 milyar TL ve
2008 yılında 329 milyar TL
olmuştur. 2009 yılı itibariyle
ise bu tutar 317 milyar TL’ye
ulaşmıştır. GSYH’deki artışa
paralel olarak perakende
satışlarının 2013 yılında
448 milyar TL’ye ulaşması
beklenmektedir.
kayıtlı ekonomiye, tarım sektöründen
vergi gelirlerine yaptığı katkısı ve 190
milyar dolara ulaşan cirosu ile Türk
ekonomisinin kalkınmasında büyük
etkisi olan perakende sektörünün
gösterdiği gelişimi ortaya koyan bir
rapor hazırladı.
4FLUÚSMFSF(ÚSF1FSBLFOEF4BU‘ŗ5BINJOMFSJ.JMZPO5-
ŭ
ŭ
1FSBLFOEF
.BļB[BCB[M‘
QFSBLFOEF
.BļB[BE‘ŗ‘
QFSBLFOEF
,BZOBL&VSPNPOJUPSUBINJOJ
&UJDBSFU
.BļB[BE‘ŗ‘QFSBLFOEFOJOÚOFNMJCJSBZBļ‘EBFUJDBSFUUJSMVLQB[BSQBZ‘ZMB%.BSLFU
&MFLUSPOJL)J[NFUMFSJIFQTJCVSBEB
JOUFSOFUQFSBLFOEFDJMJļJOEFMJEFSEJS
ČOUFSOFU1FSBLFOEFTJğJSLFUMFSJ1B[BSQBZMBS‘
ğJSLFU
ŭ
ŭ
%.BSLFU&MFLUSPOJL)J[NFUMFS"ğ
#JMFUJY#JMFU%Bļ‘U‘N#BT‘NWF5JD"ğ
&MFLUSPOJL5JDWF4BOBM.BļB[B)J[N"ğ
(JUUJ(JEJZPS"ğ
&OVDV[1B[BSMBNB5VSJ[N3FLMBN5FMFLPNàOJLBTZPO
5JD-UEğUJ
%FMM%Bļ‘U‘N&.&"
-UE5àSLJZF
(FOQB5FMFLPNàOJLBTZPOWFČMFUJŗJN)J[NFUMFSJ
4BO5JD"ğ
/FUTBČOUFSOFU)J[NFUMFSJ-UEğUJ
%JļFS
5PQMBN
,BZOBL&VSPNPOJUPSUBINJOJ
tılan yaklaşık 900 bin kişiye iş bulma,
istihdam yaratma sorumluluğu var.
Hizmet sektörünün öncüsü konumundaki perakende ticaret sektörü,
dinamik istihdam politikasıyla tam
da bu noktada öne çıkıyor. Organize
perakende sektörünün çalışan sayısı
2005 yılında 280 bin kişi iken, 2010
Haziran ayı itibarıyla 490 bin kişiye
ulaşmıştır. 5 yılda yaşanan yüzde
75’lik artış, sektörün büyüme potansiyeli kadar uzun vadeli istihdam
politikasını da yansıtmakta.
Organize perakende sektörü kayıtlı
ekonominin ayrılmaz bir parçası
olarak, çalışanın özlük haklarını gözeten ve kayıtlı istihdam sistemlerinin
gelişimini de güçlendirmekte. Perakende sektöründeki kayıtlı istihdam
bugün 2,1 milyon kişi iken, kayıt dışı
istihdam rakamı eklendiğinde bu sayı
2,7 milyon kişiye yükselmekte. Organize perakende sektörü ise, kayıtlı
istihdam yaratma hızı ile geleneksel
perakendeye de örnek olmakta,
çağdaşlaşmasını sağlamakta.
Sektörümüzün ekonominin barometresi olduğu gerçeği, bu rapor ile
bir kez daha net bir şekilde ortaya
konmuştur. Raporda görüleceği gibi
özellikle şeffaflık, hesap verilebilirlik
ve kaçınılmaz olarak gelen genişleme ile artan cirolar bunun ufak bir
göstergesi.” PwC Türkiye Perakendecilik ve Tüketiciye Yönelik Ürünler
Sektörü Lideri Adnan Akan ise şu
bilgileri veriyor: “Ekonomik alanda
genel anlamda yaşanan bu olumlu
gelişim, belli sektörlerde daha da
yoğun hissedilmiştir. Bu sektörlerin
başında perakendenin geldiğini
rahatlıkla söyleyebiliriz. 2000’li yılların
başlarına kadar halen oldukça geleneksel yapıdaki Türkiye perakende
sektörünün modernleşme evresinin
2000’lerden itibaren ivme kazanarak devam etmesi, şüphesiz ülke
ekonomisine büyük ve olumlu etkiler
yapmıştır. Bu gelişimde Türkiye’nin
modern perakendenin gelişimi için
hali hazırda sunduğu ortam ve avantajlar çok önemli rol oynamıştır, doğru
politikalar izlenirse 2010’lu yıllarda da
sunmaya devam edecektir. Dünyanın
16. büyük ekonomisi ve 16. yüksek
nüfusa sahip ülkesi konumundaki
Türkiye’nin, potansiyelini daha etkin
değerlendirmesi ve ekonomisini
tamamen kayıt altına alabilmesi
durumunda ekonomik büyüklük açısından daha yüksek sıralara gelmesi
kuvvetle muhtemeldir. Bu doğrultuda
en büyük katkıyı yapacak sektörlerin
başında organize perakendecilik
gelecektir. Modern perakendeciliğin
Türk ekonomisine olumlu katkısı giderek artan bir ağırlıkla ekonomik ve
sosyolojik açılardan hissedilecek, bu
sayede Türk perakende sektörü doğrudan yabancı yatırımları cezbetmeye
devam edecek.” Kayitlı ekonomi,
vergi gelirleri, kredi kartları, istihdam,
yatırımlar ve tüketici başta olmak
üzere 14 alt rapor özetini EGİAD
Yarın okurları için derledik.
KAYITLI EKONOMİ
Türkiye’de toptan ve perakende
ticaretin toplam ekonomi içindeki
payı, AB’deki ekonomilerle paraleldir.
Öte yandan, AB ülkelerinde modern
perakende sektörünün payı, toplam
perakende sektörünün %80-90’ına
yakın iken, Türkiye’de bu oranın
%40-42 aralığında seyrettiği tahmin
edilmektedir. Kayıtdışı ekonomi nedeniyle, perakende sektörü ciro hesaplamaları farklı değerler vermektedir. 3 ayrı referans veri ile hesaplanan
2008 yılı toplam perakende ticaret
cirosu içinde organize perakende
sektörünün payı da doğal olarak
değişmektedir. Buna göre; Türk
perakende sektörü 2008 yılı cirosu,
TÜİK ticaret ciro verileri baz alınarak
yapılan hesapla 161 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir1. Kayıtdışı
ekonominin payı ciro hesabına dahil
edildiğinde, toplam perakende sektörü cirosu 190 milyar ABD dolarına
yükselmekte, organize perakendenin
payı ise %35’e gerilemektedir.
Bildirilen cirolar yerine, hanehalkı tü-
oČM#B[‘OEB"7.4BZ‘MBS‘
ČM
"7.
"MBO
ČTUBOCVM
"OLBSB
Č[NJS
"OUBMZB
#VSTB
"7.
"MBO
;POHVMEBL
&MB[‘ļ
,BSBCàL
.BMBUZB
&S[VSVN
,PDBFMJ
,BISBNBONBSBŗ
,POZB
ğBOM‘VSGB
.FSTJO
,‘S‘LLBMF
5FLJSEBļ
,BTUBNPOV
.VļMB
#JUMJT
(B[JBOUFQ
4JWBT
%FOJ[MJ
,BSBNBO
"EBOB
.BOJTB
&TLJŗFIJS
(JSFTVO
%JZBSCBL‘S
"LTBSBZ
"ZE‘O
,‘SLMBSFMJ
,BZTFSJ
"GZPO
#BM‘LFTJS
#PMV
5SBC[PO
±BOBLLBMF
4BLBSZB
&EJSOF
4BNTVO
/FWŗFIJS
6ŗBL
501-".
,BZOBL+--".1%
ČM
ketim harcamaları açısından sektörün
büyüklüğü hesaplandığında ise, toplam perakende sektörü 252 milyar
ABD dolarlık bir hacme ulaşmaktadır.
Tüketim harcamaları üzerinden değerlendirildiğinde, organize perakende sektörünün payı %27’ye gerilemektedir. Planet Retail raporuna
göre, 2013 yılında Türkiye’de tüketici
harcamalarının 948 milyar TL’ye
ulaşması beklenmektedir. Perakende
satışları 1998 yılında 23 milyar TL
iken 2003 yılında 128 milyar TL ve
2008 yılında 329 milyar TL olmuştur.
2009 yılı itibariyle ise bu tutar 317
milyar TL’ye ulaşmıştır. GSYH’deki
artışa paralel olarak perakende satışlarının 2013 yılında 448 milyar TL’ye
ulaşması beklenmektedir.
VERGİ GELİRLERİ
Organize perakende sektörünün
2008 yılı sonunda aylık ortalama 629
TL metrekare başına ciro yarattığı
bilinmektedir. Kriz öncesi ve yoğun
yatırım dönemi olan 2007 yılında
ise bu miktar 664 TL seviyesinde
gerçekleşmiş; ancak takip eden
dönemde metrekare artışları ve
kampanyaların neden olduğu fiyat
düşüşleri yaşanmıştır. Bu gelirler sayesinde ise her ay metrekare başına
63-66 TL değerinde KDV-ÖTV’den
kaynaklı vergi geliri yaratılmaktadır.
Türkiye’deki AVM’lerin 5 milyon
metrekareye, cadde mağazalarının
ise yaklaşık 2,5 milyon metrekareye
ulaşan satış alanı, her ay yaklaşık
473-495 milyon TL KDV-ÖTV geliri
anlamına gelmektedir (AMPD). 2011
yıl sonu itibariyle, planlanan AVM’lerin
açılması ve cadde
yatırımlarının da sürmesi ile eklenen
yeni satış alanları ile birlikte, sektörden her ay yaklaşık olarak 725
milyon TL KDV-ÖTV geliri sağlanabileceği öngörülmektedir.
KREDİ KARTLARI
Organize perakende sektörünün
AVM yatırımlarıyla hız kazanan gelişimi, kredi kartı kullanımının yaygınlaşmasına destek vermiştir.
(*L$'<$5,12&$.m
"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[MFSJ
64
.FUSFLBSFZF(ÚSF4‘SBMBON‘ŗU‘S
0UPQBSL
,BQBTJUFTJ
,BQBM‘"MBO
N
.BļB[B
4BZ‘T‘
$BGF
3FTUBVSBOU
4BZ‘T‘
ČTUBOCVM
0VUMFU1PXFS
"OUFSBT"M‘ŗWFSJŗ
WF:BŗBN
.FSLF[J
,PSVQBSL
"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[J
0QUJNVN0VUMFUWF
&ļMFODF.FSLF[J
ČTUBOCVM
1SPmMP"M‘ŗWFSJŗ
.FSLF[J
.BMBUZBQBSL
"M‘ŗWFSJŗWF
:BŗBN.FSLF[J
"HPSB"M‘ŗWFSJŗ
.FSLF[J
ČTUJOZFQBSL
$BSPVTFM
"M‘ŗWFSJŗWF
:BŗBN.FSLF[J
$BQJUPM"M‘ŗWFSJŗ
WF&ļMFODF
.FSLF[J
"SNPOJQBSL
0VUMFU$FOUFS
4*SB
"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[J"E‘
,POTPMJEF$JSP
5-
,POTPMJEF$JSP ;JZBSFUÎJ4BZ‘T‘
5-
:‘MM‘L
ČTUBOCVM$FWBIJS
"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[J
,FOUQBSL"7.
1BMMBEJVN
"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[J
2008 yılında ülke genelinde POS
rasındaki reformlarla istikrarlı para ve
makinelerinin yaygınlığı %12, kredi
maliye politikaları yürüterek yüksek
kartlarıyla yapılan işlem hacmi ise
büyüme oranları yakalamıştır; ancak
%31 artmıştır. 2008 yılında alışveriş
genç nüfusun iş gücüne katılımı
merkezleri ve marketlerde
sonrası gerekli verimi sağPOS makinesi ile 497
lamakta sıkıntı
milyon adet işlem gerçekyaşamaktadır. Türk ekoleştirilmiştir. Bu işlemlerle Türkiye genelindeki
nomisi kayıt dışı istihdamla
yapılan yaklaşık 45 milyar doğrudan yabancı
mücadelede olumlu bir
ABD doları tutarındaki
yol katetse de, kayıtdışı
yatırım girişi 2009
tüketim, organize peraistihdam oranları halen çok
yılında 2008 yılına
kende sektörü cirosunun
yüksek seviyededir.
oranla %14
%73’üne, toplam peraTürkiye ekonomisinin ciro
kende sektörü cirosunun daralırken, organize
bakımından önde gelen
perakende sektörüne sektörlerindeki istihdam
(TÜİK ticaret verilerine
yönelik doğrudan
göre 161 milyar ABD
hareketine bakıldığındoları) ise %27’sine denk yabancı yatırımların
da, organize perakende
gelmektedir.
sektörü öncü konumdadır.
aynı dönemde
Türkiye, POS makinesi
%12 artması kayda Organize perakende seksayısında Avrupa birincisi
törünün tamamen kayıtlı
değerdir.
olduğu halde, 252 milyar
istihdam sağladığı toplam
ABD dolarlık özel tükeçalışan sayısı 2006 yılında
timden yola çıkıldığında
%24, 2007 yılında %26,
harcamalardaki kredi kartı
2008 yılında ise
kullanımının çok düşük
%10’luk bir artış kaydetdüzeyde olduğu (%17) da dikkate
miştir (AMPD Perakende Endeksi
alınması gereken önemli bir veridir.
by Nielsen). 2008 yılında 408 bin
kişiye ulaşan istihdam miktarı, 2009
İSTİHDAM
yıl sonu itibariyle 450 bin kişiye
TÜİK verilerine göre, %65’i 15-64
yükselmiştir. 2. Organize perakende
yaş arasında olan 72,5 milyonluk
sektörü, toplam perakende istihdamı
nüfusa sahip Türkiye, 2002 yılı soniçinde %19.8’lik bir pay sahibidir. Her
AVM yatırımının bölgede ortalama
1.500 kişilik istihdam yarattığından
hareketle, 2009-2011döneminde,
salt AVM yatırımlarına bağlı olarak
yaklaşık 135 bin kişiye iş imkanı
doğacağı tahmin edilmektedir. 2011
yıl sonu itibariyle organize perakende
sektörünün toplam istihdamının 650
bin kişiye ulaşması öngörülmektedir.
YATIRIMLAR
Organize perakende sektörü yatırımları 2007 yılında %25, 2008 yılında
%21 metrekare artışı sağlamıştır.
2009 yılının ilk 6 ayında ise %14 metrekare artışı gerçekleşmiştir (AMPD
Perakende Endeksi - Nielsen).
Sektör, 2009 yılında her gün ortalama 13 mağaza açabilen bir tempoya
ulaşmıştır. Buna göre, organize
perakende sektörü her ay yaklaşık
100-120 milyon ABD dolarlık yatırım
gerçekleştirmiştir.
Türkiye genelindeki doğrudan yabancı yatırım girişi 2009 yılında 2008
yılına oranla %14 daralırken, organize
perakende sektörüne yönelik doğrudan yabancı yatırımların aynı dönemde %12 artması kayda değerdir.
Jones Lang LaSalle (JLL) verilerine göre, 2008 yılı sonunda 71’i
İstanbul’da olmak üzere, Türkiye’de
toplam 210 adet AVM bulunmaktadır ve toplam kiralanabilir alan
4.858.280 m²’ye ulaşmıştır. 2009
yılında açılan toplam 26 AVM ile birlikte Türkiye’deki AVM sayısı 41 ilde
236’ya yükselmiş, toplam kiralanabilir
alan ise 838.000 m² artış ile yaklaşık
5.696.000 m2’yi bulmuştur.
TÜKETİCİ
Sosyo-ekonomik gruplar açısından
bakıldığında, AB grubunun gelire
bağlı yüksek harcama potansiyelinin
yanında, Türkiye’de en fazla harcamayı C1 grubunun yaptığı görülmektedir. Yüksek Sosyo Ekonomik Statü
(SES) grupları AVM’leri tercih ederken, cadde alışverişçileri arasında Alt
Orta-Alt SES ağırlıktadır (IPSOSKMG).
Farklı gelir gruplarının hızlı tüketim
(*L$'<$5,12&$.m
66
ürünleri (HTÜ) harcamaları içindeki
payına baktığımızda, ilk iki gelir
grubunun toplam gelir içindeki payı
üçte ikiye yakınken, HTÜ harcamaları içindeki payları %51civarındadır.
En alt iki gelir grubunun toplam
içindeki payı %17 iken, HTÜ harcamaları içindeki payı %30’a yükselmektedir.
Tüketici güveni, 2008 yılı içerisinde,
kayıtların tutulduğu yıllar içindeki
en düşük değerleri görmüştür. Her
ne kadar son çeyrekteki düşüş
ekonomik krizle ilişkilendirilse de,
Türkiye’deki politik istikrarsızlıklar da
2008 yılı Nisan ayında olduğu gibi
bu dönemde de tüketici güvenini
etkilemiştir. Tüketici Fiyat Endeksi
(TÜFE) ile Tüketici Güveni hareketi
kıyaslandığında ise 2009 yılına kadar
paralel bir seyir izleyen endeksler
arasında bu dönemde makasın
açıldığı görülmektedir. Tüketici güveni
artarken, TÜFE inişini sürdürmüştür.
Bu da organize perakende sektörünün yıl boyunca sürdürdüğü etkin
kampanyalarla hem tüketicinin genel
güvenini artırdığının hem de enflas-
EB'BBMJZFUF(FÎFO½OFNMJ"M‘ŗWFSJŗ.FSLF[J:BU‘S‘NMBS‘
ÃTUMFOFO'JSNB
1SPKF"E‘
5,"N
ğFIJS
.VMUJ5VSLNBMM
'PSVNČTUBOCVM
ČTUBOCVM
.BZB$PSJP
"OBUPMJVN
#VSTB
.FHBUVSL
,FOUQBSL
"OLBSB
&EJQ(BZSJNFOLVM
ČTUBOCVM1PXFS0VUMFU
ČTUBOCVM
3ÚOFTBOT(BZSJNFOLVM
4BOLPQBSL
(B[JBOUFQ
3FEFWDP
(PSEJPO
"OLBSB
3ÚOFTBOT(BZSJNFOLVM
.BMBUZBQBSL"7.
.BMBUZB
½[EJMFL
"OUBMZB½[EJMFL1BSL
"OUBMZB
7JBČOŗBBU
7JB-JGF'BTIJPO0VUMFU
"OLBSB
,3&"
/FPNBSJO1FOEJL
ČTUBOCVM
3FEFWDP
&S[VSVN.FZEBO"7.
&S[VSVN
54,#(BZSJNFOLVM
1FOEPSZB
ČTUBOCVM
.FUSP.".
..FSUFS
ČTUBOCVM
)BTBO4FWFSČOŗBBU
-BQJT0VUMFU$FOUSF
(B[JBOUFQ
"%&4&
1BSLTJUF"EFTF"7.
&SFļMJ
PSUBL,BUBMČOŗ.±,5FLTUJM½[EFNJSLPMČOŗ
3PEJ:BST(SBOJTFS,FSFN½[DBOČOŗ&SJŗFOČOŗ
4JMJPO"7.
Č[NJS
.VMUJ5VSLNBMM
'PSVN,BQBEPLZB
/FWŗFIJS
$BSSFGPVS4B
$BSSFGPVS#BIÎFMJFWMFS
"7.
ČTUBOCVM
%FNJS.BEFODJMJL
%FNJSQBSL
;POHVMEBL
4JOQBŗ(BZSJNFOLVM:BU‘S‘N
'MBUPmT0VUMFU$FOUFS
ČTUBOCVM
1BSL:BQ‘WFČOŗBBU"ğ
.P[BJL$FOUSF
ğBOM‘VSGB
ČMTB
"SBTUB1BSL
,PDBFMJ
(BSBOUJ,P[B
,P[B1MB[B
"OLBSB
'BSTBO"ğ
"SOFMJB"7.
,.BSBŗ
ŭ""(SVQČOŗBBU4BOBZJWF5JD"ğ&NMBL(:0
%SFBN$FOUSF
5FLJSEBļ
50,ČWF,V[V(SVQ
,FZGJ%JWBO
"OLBSB
&LJODJMFS
&LJOPLT#FZMJLEà[à
ČTUBOCVM
5àNBZ:BQ‘WF1SPKF-EUğUJ
4PMJ$FOUFS
.FSTJO
,BZOBL+--".1%
yonu düşürücü bir etki yarattığının en
önemli kanıtıdır.
İMALAT SEKTÖRÜ
Eurocommerce tarafından yapılan
perakende- imalat sanayii kıyaslamalı
karşılaştırma çalışmasına göre, perakendeciler genel olarak fiyat rekabetine odaklanırken; büyük ve orta boy
üreticiler ise marka, ürün özellikleri
gibi stratejilere odaklanmaktadır. Tüketicinin düşük fiyata yüksek kaliteli
ürün talebine cevaben ortaya çıkmış
olan market markalı ürünler (private
label), KOBİ’lerin organize perakende
sektörüyle en önemli bağlarından
biridir. KOBİ’lerin ürün ve hizmet
standartlarının yükselmesinde, kurum
olarak kalıcı olmalarında ve dışa
açılmalarında bu tür deneyimlerin
payı büyüktür.
İmalat sektöründeki KOBİ’lerin en
önemli fonksiyonlarından biri de
fason üretimdir.
Türkiye AB arasındaki Gümrük Birliği
özellikle gıda dışı sektörlerde fason
üretimin gelişimine büyük katkı
sağlamıştır. Şimdi benzer bir süreç
Türkiye’deki perakende firmaları ile
imalatçı KOBİ’ler arasında
yaşanmaktadır.
TARIM
Tarım sektörü 2008 yılında 72.1 milyar TL büyüklüğe ulaşmıştır3. Toplam
istihdamın %23,7’sine sahiptir ve
Türk ekonomisinin %8,9’unu oluşturmaktadır4.
Tarımdaki verimsiz yapıyı oluşturan
temel unsurlardan biri Türk çiftçilerinin ölçek ekonomisine erişmekte
yetersiz kalması olup modern tarım
donanımına sahip olarak ölçek
ekonomisine erişilmesi, kayda değer
yatırım ve mülkiyet gerektirmektedir.
Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, organize perakendeciler,
edindikleri bilgi ve deneyimle üretim
sürecine müdahale etmekte, çiftçilere
eğitim ve gerektiğinde donanım
sağlamakta; bunun karşılığında hasat
edilen ürünleri doğrudan çiftçilerden
satın almaktadır. Türkiye organize
perakende sektörü için tedarik zincirinin vazgeçilmez bir öğesi olan ve
ayrıca Türkiye’den yapılan ihracatta
da önemli bir yer tutan tarım sektörü,
kayıtdışılık ve verimsizlik sebebiyle
kayıplar yaşamaktadır.
Organize perakendeciler, bu verimsizlikleri gidermek amacıyla, tarım
ürünlerini doğrudan ürünün üretildiği
yerlerde işleme sokmak ve buradan
dağıtım yapılacak yerlere en son teknoloji ile donatılmış lojistik sistemleri
ile ulaştırmak talebindedirler.
ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Organize perakende sektöründe
özellikle yeni yatırımlarda verimlilik
standartları giderek yükselmektedir. Eurocommerce verilerine göre
AVM’ler ve diğer organize perakende
sektörü yatırımlarının enerji verimliliğini %20 artırma potansiyeli mevcuttur.
Organize perakende sektöründeki
enerjide %20’ye varan verimlilik artışı
potansiyelinin kullanılması halinde,
yaklaşık 300 milyon ABD dolarlık bir
tasarruf yaratılacaktır.
Burada dikkate alınması gereken en
önemli konu, Türkiye’deki AVM’ler
ile organize perakende zincirlerinin,
tek başlarına yaptıkları harcamanın
2,81 milyon hane ve 13.450 sanayi
işletmesine denk düşmesidir.
Nihai enerjinin %79,80’inin mal ve
hizmet üretiminde kullanılmış olması,
perakende sektörünün tedarik zinciri
açısından önem taşımaktadır.
TÜİK verilerine göre, toptan ve perakende ticaret sektörlerindeki nihai
enerji kullanımı, %43 ulaştırma, %41
mal ve hizmet üretimi ve %16 alan
ısıtma olarak dağılmaktadır.
ÇEVRE
Türkiye’de 2007 yılında yayınlanan
Ambalaj Atıkları Kontrolü Yönetmeliği, AB’deki mevzuat örnek alınarak
hazırlanmıştır. Öte yandan, AB’deki
en yüksek geri kazanım oranı %70
ile Norveç’te iken, aynı yıl Türkiye’nin
%114 oranında geri kazanım gerçek-
leştirmiş olması dikkat çekmektedir5. leri Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile ele alınıp çözümlenmesi
Bu yanıltıcı verinin gerçek
kaçınılmazdır.
nedeni ambalajı piyasaya sürenlerin
(70 bin firma) kayıt altına alınmasında
SEKTÖRDE PAZAR PAYLARI
yaşanan sıkıntılardır. Gerçekleşen
Halihazırda Türk perakende sektögeri kazanımın piyasaya sürülen
rünün yaklaşık % 60’ının geleneksel,
ambalaj atığına oranı hesaplanır% 40’ının ise modern (organize)
ken, piyasaya sürülen kayıtlı miktar
perakende sektörüne ait olduğu tahgerçekleşen miktarın çok altında
min edilmektedir. Öte yandan, Planet
kalmaktadır. Türkiye bugün özellikle
Retail’in tahminlerine göre, sektördeatık yönetimi konusunda KOBİ’lere
ki en büyük 5 oyuncunun pazar payı
yönelik iletişim, denetim ve yaptırım% 20’nin altındadır.
larda sorun yaşamaktadır. GelenekAB ülkelerinde her bir milyon nüfusa
sel perakende sektörünün organize
ortalama 15 hipermarket ve 150
perakende sektörünün tabi olduğu
süpermarket düşerken,
standartlarda hizmet
bu rakam Türkiye’de
vermesi, haksız
Halihazırda Türk
henüz 3 hipermarket
rekabetin giderilmesi
perakende sektörünün
ve 17 süpermarket
noktasında önemli
yaklaşık % 60’ının
civarındadır (Planet
dayanaklardan biridir.
Retail). Tüm bu unsurlar
geleneksel, % 40’ının
Türkiye’de şu anda
dikkate alındığında son
organize perakenise modern (organize)
on yılda yaşanan AVM
de üzerinden çevre
perakende sektörüne
sayılarındaki hızlı artış ile
denetimi yapılan KOBİ
ait olduğu tahmin
birlikte 10 milyon m²’lik
sayısı 7 bin civarında
edilmektedir. Öte
satış alanına ulaşan ve
iken, TOBB’da kayıtlı
yandan, Planet Retail’in
son üç yıl içinde 450 bin
ve aynı denetime tabii
tahminlerine göre,
kişiye iş olanağı sunan
olması gereken KOBİ
organize perakende
sektördeki en büyük 5
sayısı ise yaklaşık 70
bindir.
oyuncunun pazar payı % sektörünün önümüzdeki
yıllarda da Türkiye ekoHijyen ve Güvenlik
20’nin
nomisi içindeki öneminin
Standartları
Altındadır.
giderek artacağına ve
Organize perakenyerli ve yabancı yatırımdeciler, hijyen ve
lar için cazibe merkezi
güvenlik standartlarını
olma konumunu devam ettireceğine
en üst düzeyde tutarak tüketicinin
hiç şüphe yoktur. Ancak yatırımların,
korunmasına azami dikkati göster2009 yılındaki artan işsizlik ve yurtiçi
mektedirler. Bu amaçla tüm tedarikçilerden hijyen ve güvenlik sertifikaları kredi kısıtlamaları yüzünden düşen
müşteri güveni dolayısıyla azaldığı da
talep edilmekte, çiftçiler ve imalatbir gerçektir.
çılarla işbirliği içinde çalışılmaktadır.
Öte yandan, organize dışı perakenFIRSATLAR
dedeki hijyen konusu son derece
Türkiye’de daha iyi ekonomik şartlar,
önemli bir problem olarak karşımıza
artan nüfus, daha çok kentleşme ve
çıkmaktadır. Türkiye’de kent merkezlerinde her gün kurulan 570 adet açık daha yüksek harcanabilir
gelirlere bağlı olarak perakendecilik
pazarda alım-satımı yapılan, ayrıca
200 bin satış noktasında el değiştiren büyümeye devam edecektir. Modayla ve teknolojiyle yakından ilgilenen
gıda ürünlerinde hijyen denetimi yok
denecek kadar azdır. Bu durumun da genç nüfusun varlığı perakendeciliğe
modern ve dinamik bir nitelik verSağlık Bakanlığı, Tarım ve Köyiş-
6°</(ìñ
69
:BU‘S‘N.BUSJLTJ
ÃÎ#àZàLČM
(FMJŗNJŗČMMFS
(FMJŗFOČMMFS
:àLTFL:BU‘S‘N
1PUBOTJZFMJ
N
Č[NJS
#VSTB
,POZB
,PDBFMJ
.FSTJO
)BUBZ
.BOJTB
"ZE‘O
%JZBSCBL‘S
&EJSOF
4BNTVO
5SBC[PO
;POHVMEBL
.VļMB
#BM‘LFTJS
:BU‘S‘N
1PUBOTJZFMJ
N
4‘O‘SM‘:BU‘S‘N
1PUBOTJZFMJ
N
%PZNVŗ1B[BSMBS
"OLBSB
ČTUBOCVM
mekte olup doğrudan yabancı para
girişini teşvik etmektedir. Kentler arası rekabetin yoğun olarak yaşandığı
sektörde, turistlerin güvenli, kaliteli ve
rahat alışveriş yapacakları AVM’lerin
zaten mevcut olması bir avantajdır.
Bunun yanı sıra alışveriş turizmi için
gerekli olan altyapının kurulması,
belirli kentlerimizin cazibe merkezi
haline gelerek diğer dünya kentleri
ile rekabet edebilmesi son derece
önemlidir. Sonuç olarak, Türkiye’nin
sahip olduğu büyük potansiyel iyi
değerlendirilip fırsata dönüştürülerek,
ülke ekonomisine kazandırılmalı ve
Türkiye’nin markalaşarak, alışveriş
turizmi denince ilk akla gelen ülkeler
arasındaki yerini alması sağlanmalıdır.
TRENDLER
Dünyadaki yatırımların küresel krizin
etkisiyle azalmasına paralel olarak
Türkiye’de de 2009 yılında Uluslararası Doğrudan Yatırımlarda (“UDY”)
bir gerileme olmuştur. 2009’un ilk
9 ayı itibari ile UDY girişleri 6 milyar
ABD doları olmuştur.
UNCTAD 2009 Dünya Yatırım
Raporu’na göre 2008 yılında dünyada en fazla UDY çeken 20. ülke
olan Türkiye, gelişmekte olan ülkeler
arasında da 9. olmuştur. 2009 yılı
Ocak-Haziran döneminde; ülkemizde
1.426 adet uluslararası sermayeli
"EBOB
%FOJ[MJ
(B[JBOUFQ
&TLJŗFIJS
,.BSBŗ
4BLBSZB
"OUBMZB
5FLJSEBļ
,BZTFSJ
"[(FMJŗNJŗJMMFS
"GZPO
&MB[‘ļ
&S[VSVN
0SEV
,àUBIZB
6SGB
5PLBU
6ŗBL
7BO
*TQBSUB
&S[JODBO
/FWŗFIJS
±BOBLLBMF
,BSBNBO
şirketin, başta toptan ve perakende
ticaret sektörü olmak üzere, gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri ile
imalat sanayi sektörlerinde faaliyette
bulundukları görülmektedir. Toptan
ve perakende ticaret, her ne kadar
krizden olumsuz etkilense de, gelecek için sunduğu potansiyel nedeniyle yabancı yatırımların dikkatini çeken
sektör olarak ön plana çıkmaktadır.
Yatırımlar sürerken, 2015 yılında perakendenin görünümü hızlı teknolojik
gelişmelere paralel olarak önemli
ölçüde değişmiş olacaktır. Her gün
yenilenen dijital ortam tüketicilere
yeni seçenekler sunduğu için perakendecilik sektörü kendini devamlı
olarak yenilemek zorundadır. Onlarca
yıldır perakende düşüncesine egemen olan Baby Boom (2. Dünya
savaşı sonrasında doğan kuşak)
nesli artık 70’lerine yaklaşmaktadır ve
bayrak Y (1980’lerde doğan kuşak)
jenerasyonuna geçecektir. Alışveriş
yapanlar, perakendeciler ve tedarikçilerle hiç olmadıkları kadar etkileşim
içinde olacak, internet olanakları ve
topluluklar bu ilişki içerisinde büyük
rol oynayacaklardır.
2010’dan itibaren dünya genelinde
ekonominin büyüme trendine yeniden girmesine paralel olarak henüz
geçiş döneminde olan Türkiye perakende sektörüne olan ilginin tekrar
Sonuç olarak Türkiye’nin son yıllarda
en hızlı büyüyen sektörü olan
perakende sektöründe son
10 yıl içerisinde büyük bir hareketlilik
yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı
Perakendecilerin büyüme trendinde
olan Türkiye’ye ilgisi, her ne kadar
küresel krizden sonra görece azalsa
da, her geçen gün daha da artarken
sektördeki rekabetten dolayı satın
alma ve birleşmeler gündeme
gelmektedir.
artması beklenmektedir. Türkiye’nin
sosyo-ekonomik koşulları da dikkate
alındığında ertelenmiş olan yatırım
kararlarının yeniden yürürlüğe konacağı konusunda hiç şüphe yoktur.
AT Kearney’in 2009 yılı küresel
perakende gelişim indeksinden de
görüleceği üzere Türkiye piyasa
potensiyeli ve makul ülke riskiyle
yatırım yapılması için önemle takip
edilmesi gereken ülkeler arasında yer
almaktadır. Sonuç olarak Türkiye’nin
son yıllarda en hızlı büyüyen sektörü
olan perakende sektöründe son 10
yıl içerisinde büyük bir hareketlilik
yaşanmaktadır. Yerli ve yabancı
perakendecilerin büyüme trendinde
olan Türkiye’ye ilgisi, her ne kadar
küresel krizden sonra görece azalsa
da, her geçen gün daha da artarken sektördeki rekabetten dolayı
satın alma ve birleşmeler gündeme
gelmektedir. PwC’nin yayımlamış
olduğu “Glimmers amid the Gloom
(2009)” raporuna göre önümüzdeki
dönemde sektördeki büyüme devam
edecek ve özellikle indirim mağazalarındaki gelişmeler sektörü etkileyecektir. Geleneksel perakendecilerin
pazarın hala büyük kısmına sahip
olması nedeniyle organik büyüme
bundan sonra sektörde paylarını artırmak isteyen oyuncuların en önemli
stratejisi olacaktır.
Galleria
*DOOHULDKHPHQ
GHQH\LPOLKHPGH
\HQLOHQHQ\Ö]ÖLOHHQ
JHQÁ
Türkiye’nin ilk büyük alışveriş
merkezi olarak modern alışveriş
kavramını ülkeye getiren Galleria,
dünya markalarını ve kaliteyi Türk
halkı ile buluşturuyor. Yenilen yüzü ile
en genç, 22 yılı ile en deneyimli olan
Galleria, tüketiciler için bir yaşam
merkezi oluşturmaya devam ediyor.
Galleria, kurulduğu yıldan bugüne
alışveriş ve eğlence merkezi olmasının yanı sıra, sektöre kazandırdığı
bilgi birikimi ve deneyim açısından da
önemli bir yer tutuyor.
Ekim 1988 yılında kurulan Galleria,
2010 yılında 15 milyon dolar yatırım
yaparak dekorasyonunu yenilerken,
marka karmasına uluslar arası güçlü
markayı ekledi. Müşteri ve ziyaretçilerin talepleri doğrultusunda AVM’de
renovasyon yapıldığını söyleyen
Galleria Genel Müdürü Hasan Ardıç,
“Türkiye’de ilk kez mağaza açacak
olan dünya markaları da Galleria’da
yerini aldı” dedi.
Armani Jeans’ir ilk mono brand
mağazasını burada açtığını söyleyen
Ardıç, diğer markalar hakkında şunları söyledi; “Dünyaca ünlü Hooters
ilk mağazasını Galleria’da açarken,
Versace Jeans gibi markalar da yeni
gelen markalar arasında bulunuyor.
Hem en deneyimli hem de en genç
olacağız demiştik.
Mevcut kiracılarımızdan, ziyaretçilerimizden ve yeni gelen markalardan
aldığımız geri dönüşler neticesinde
sözümüzde durduğumuza inanıyorum. Her zaman söylediğimiz gibi
Galleria, Galleria’dır” dedi.
Genç, dinamik, deneyimli ve trendleri
yakından takip eden yeni Galleria’da
özellikle dünya markaları büyük ilgi
çektiğini söyleyen Ardıç, “Armani
Jeans, Armani çocuk, Versace Jeans, Calzedonia, Intimissimi, Karaca,
Regina Accessoria, Trussardi Jeans,
Saray Muhallebicisi gibi pek çok
markayı bünyemize ekledik. Galleria,
konuklarını yenilenen alışveriş karması ile karşılıyor.
Aileye yeni eklenen 4 bin metrekare
ile bölgedeki tek Tepe Home, bin
200 metrekare Teknosa, 600 metrekare Linens, Samsung, Sony, Bosch,
Fakir ve İşbir Yatak ev tekstili ve
elektro market katında yer alan markalar arasında bulunuyor. Elektronik
marketlerin bulunduğu alana gelen
tüm ziyaretçiler Galleria’nın sunduğu
bedava wireless hizmetinden de
faydalanabiliyorlar.
Dünyaca ünlü restaurant zinciri Hooters ilk kez Galleria’da Tüm dünyada
renkli ve keyifli hizmetiyle öne çıkan
restoranlardan biri olarak kabul edilen Hooters, Türkiye’de ilk şubesini
Galleria’da açtı. Büyük ilgi gören
restaurant zincirinin 29 ülkede 455
şubesi bulunuyor” diye konuştu.
Galeria’nın yenileme süreci hakkında
da bilgi veren Ardıç şunları kaydetti:
6(.7°53(5$.(1'(
6(.7°5
7ÖUNL\HnQLQLONEÖ\ÖNDOÜíYHULíPHUNH]L
71
(*L$'<$5,12&$.m
72
“Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından hazırlanan proje, Yapıt İnşaat tarafından
hayata geçirildi. Bu süre zarfından
tüm detayların projenin uzmanları
tarafından hesaplandığı değişim sürecinde mevcut mağazaların alabilecekleri olası zararlar telafi edildi. Birinci
etap sonunda Galleria, tavanından
tabanına, elektrik sistemlerinden
mekanik düzeneklerine, aydınlatmasından sütunlarına, camlarından
korkuluklarına kadar yenilendi
Türkiye’nin ilk büyük alışveriş merkezi
olan Galleria, yıllarca İstanbul’un her
noktasından ziyaretçi kitlesine ev
sahipliği yaparak, Türkiye’de alışveriş
merkezlerinin ve tüketici alışkanlıklarının gelişmesine öncülük ettiğini
söyleyen Ardıç, AVM hakkında şunları kaydetti: “Galleria, 1989 yılında
Amerika – Las Vegas’ta yapılan ve
78 alışveriş merkezinin iştirak etmiş
olduğu uluslararası alışveriş mer-
kezleri fuarı’ndaki yarışmada “En iyi
mimari tasarım”, “Detaylı düşünülmüş
proje”, “Hızlı inşaat ve farklı özellikler
taşıyan merkez” ve “En iyi shop mix”
ödüllerini almıştı.
77 bin metrekare kapalı alan üzerine
kurulu Galleria, dünya markalarından
oluşan mağaza karması, farklı lezzet
yelpazesi, spor ve eğlence seçenekleri ve özel hizmetleri ile ziyaretçilere
bir yaşam merkezi sunuyor ve çarpıcı
dekorları, özel günlerdeki etkinliklerinin yanında ilklerin düzenlendiği kültür
ve sanat aktiviteleri ile yarattığı hoş
atmosferle ziyaretçilerine kendilerini
özel hissettirmekte.
Ayda ortalama 1 milyon kişinin ziyaret
ettiği Galleria’yı, haftanın her günü
10.00 ile 22.00 saatleri arasında
ziyarete açık”.
6HOZD\2XWOHW3DUNPLO\RQGRODUOÜNHN
\DWÜUÜPODLNLNDWÜEÖ\ÖNOÖðÖQHÁÜNÜ\RU
Selway
Outlet
Park
%DUÜí(Uñ]PLUnGHLNLQFL$90\DWÜUÜPÜQÜQ
%RUQRYDnGDJHUÁHNOHíWLULOHFHðLQLVÐ\OHGL
6HOZD\2XWOHW3DUN\ÜOÜQGDQLWLEDUHQ$PHULND
PHUNH]OL\DWÜUÜPFÜODULOHEHUDEHUNXUXODQ1$5(
*D\ULPHQNXO<DWÜUÜP'DQÜíPDQOÜNYH<ÐQHWLPíLUNHWL
WDUDIÜQGDQ\ÐQHWLOL\RU
İzmir Çevre Yolu Balçova giriş güzergahı üzerinde bulunan Selway Outlet
Park, 15 milyon dolarlık ek yatırım ile
İzmir’in en büyük Outlet Parkı olmaya
hazırlanıyor. Selway Outlet Park 2009
yılından itibaren, Amerika merkezli
yatırımcılar ile beraber kurulan NARE
Gayrimenkul Yatırım, Danışmanlık ve
Yönetim şirketi tarafından yönetiliyor. Şirket, Selway Outlet Park’ın ek
yatırımı ile birlikte İzmir ve İstanbul’da
toplam 200 milyon dolarlık üç alışveriş merkezi yatırımı daha gerçekleştirmeyi planlıyor. Ortaklık İzmir’de ikinci
AVM yatırımını Bornova’da gerçekleştirilecek.
NARE Gayrimenkul Yatırım, Danışmanlık ve Yönetim’in alışveriş merkezleri konusunda yatırım danışmanlık ve yönetim hizmeti veren İzmir’de
tek şirket olduğunu söyleyen Genel
Müdür Barış Er, Amerikalı 6 büyük
şirketin kurduğu bir fondan oluşan JT
OTOYOLUN İKİ YAKASINDA DA
OLACAĞIZ
Otoyolun iki yakasında da kurulu
olarak müşteri sayısını iki katına çıkarmayı hedeflediklerini söyleyen Er,
“Hem gidiş hem de dönüş istikame-
cevap vermek durumdayız. İzmir’in
en büyük Outlet Parkı konumuna
getiriyoruz. Alışveriş merkezi bittiğinde 60 bin metrekare kullanılabilir
alanda 20 bin metrekare kiralanabilir
alanımız olacak. Şu an Park Bornova
ile büyüklüğümüz şu an aynı. 2013
sonlarına doğru Optimum alışveriş
merkezi bir outlet açacak, onun
kiralanabilir alanı daha büyük olacak
ancak arazi büyüklüğü olarak en
büyük biz olacağız” dedi.
OUTLET KAVRAMI 2 YILDIR
OTURUYOR
Outlet kavramının son iki üç yıldır
daha iyi oturduğunu söyleyen Er,
“Bugüne kadar Outlet merkezlerinde
herkes ihraç fazlası ya da defolu ürün
satıldığını zannediyordu. Ama aslında
dünyada durum öyle değil. Artık perakende piyasası değiştiği için büyük
firmalar her ay ya da iki ayda bir koleksiyon değiştiriyor. Örnek verirsek.
Firmalar Ağustos ayı koleksiyonunu
Eylül ayında raflardan ve Outlet’e
gönderiyorlar. Outlet kavramını iki üç
yıldır Türkiye’de doğru şekilde uygulanıyor ve tüketici de bunu doğru
anlamaya başladı. Bundan önce yazlık ürünler kışın, kışlık ürünler yazın
alınırdı. Outletler sayesinde buradan
alınan hemen giyiliyor. İklimler değiştiği için firmalar da çok hızlı sezon
değiştiriyorlar. Ulusal ve uluslar arası
bir çok firma Türkiye çapında mağaza sayısını 200’ün üstüne çıkarmış
durumda. Çok fazla mağaza olduğu
için sezon değiştiğinde ellerinde çok
fazla mal oluyor. Bu sebepten dolayı
Outlet merkezler daha popüler olmaya başladı” diye konuştu.
OUTLETLER KRİZDEN KARLI
ÇIKTI, CİROLAR YÜZDE 50
ARTTI
Son iki yılda yaşanan krizin perakendeci müşterinin yönünü outletlere
yönelttiğini söyleyen Er, “İki yıl önce
6(.7°53(5$.(1'(
firması ile ortak olan
tinde seyredenler alışvefirmalarının İzmir ve
riş merkezine girme
İstanbul’da alışveriş
şansına sahip olacak.
merkezleri sektörüne
Karşı tarafta şu andaki
200 milyon dolarlık
mağazalardan farklı
yatırımı hedeflediğini
markalar getiriyoruz. İki
söyledi.
tarafta da asansörlü ve
İzmir’de Alışveriş
yürüyen merdivenli yaya
Merkezleri sektörüköprüsü ile geçiş sağne 2004 yılında yine
lanacak. Yeni yatırımla
bir başka Amerikalı
birlikte ziyaretçi müşteri
ortak ile girdiklerini
sayımızı iki katına çıkve büyük bir alışveriş
masını hedefliyoruz.
merkezinin yönetimini
Alışveriş merkezinin
ve satışını üstlenönündün geçen çevre
diklerini söyleyen Er,
yolunda araç sayısı
“Geçen yıl ortaklığımıyılbaşına yüzde 40 artış
zı bu şirket ile bitirdik.
gösteriyor. 2009 yılı
Amerikalı 6 büyük
rakamlarına göre bu
Selway Outlet Park yolda ayda 2 milyon
şirketin kurduğu bir
Genel Müdürü Barış ER araç geçiyor. En büyük
fondan oluşan JT
firması ile ortaklık yapavantajımız kentte
tık. Selway’da yüzde
emsalimizin olmaması.
95 bu fonun, yüzde 5 oranında da
Türkiye’nin en kaliteli markalarından
NARE’nin ortaklığı var. ABD’li yatırım- oluşturduğumuz marka karmamızla
cı grubunun ise Türkiye ve İzmir’deki
İzmir’in en uygun bütçeli alışverişini
ilk test yatırımı. Grup Türkiye’de
sunuyoruz” diye konuştu.
sektörde büyük yatırımlar yapmak
istiyor. JT’yi İzmir’e getirdik ve İzmir’e
İKİNCİ YATIRIM BORNOVA’YA
yapacağımız yatırımlar ile bu kentin
OLACAK
bir adım daha ileri gitmesini istiyoruz.
İzmir’e yapacakları ikinci alışveriş
İzmir’in özellikle alışveriş merkezi
merkezi yatırımlarının son aşamaya
pazarında daha her şeyin yapılmageldiğini söyleyen Er, “Diğer yatırımımış olduğunu görüyoruz. İzmir’e
mız Bornova’ya olacak. 2011 yılının
önümüzdeki beş yıl içinde daha da
Mart ya da Nisan ayında bunun
büyük yatırımlar gelecek. Özellikle
duyurusunu yapacağız. Bundan
Salhane Bölgesi’nin İzmir’in çehresini
sonraki yatırım İstanbul’a olacak.
değiştireceğine inanıyorum” dedi.
Ancak İzmirli bir firma olduğumuz için
Selway Outlet Park’a yapacakları 15
200 milyon doların büyük bir kısmının
milyon dolar yatırım ile 2011 sonunda İzmir’e harcanması yönünde çalışaİzmir’in metrekare bazında en büyük
cağız” dedi.
Outlet’i haline getireceklerini söyleyen
Er, “Selway Outlet Park şu anda İzmir AVM’LERDE BÜYÜK
Çevre Yolunun Balçova girişi yönünMETREKARE DÖNEMİ BAŞLADI
de kurulu bulunuyor. Yapacağımız ek
AVM’lerde trendin değiştiğini büyük
yatırım ile Selway Outlet Park’ı Çevre
metrekarelerin arandığını söyleyen
yolunun Balçova çıkış yönündeki
Er, “Artık firmalar mağazalarında çok
alanına da taşıyacağız. Karşı alanda
büyük metrajlar arıyorlar. Bu nedolgu çalışması yaparak 18 bin
denle ek yatırım yaparak ihtiyaçlara
metrekarelik inşaat alanı yaratacağız.
İzmir’in en güzel manzaralarından
birine sahip bu alanda manzaradan
daha çok yararlanılması için bu alan
üzerinde 5 bin metrekare açık 13 bin
metrekare kapalı alan inşa edilecek.
2011 yılının sonunda bu alanda inşaatı tamamlayarak mağaza sayımızı
35’ten 75’e kiralanabilir alanımızı da
7 bin 500’den 20 bin metrekareye
çıkarmış olacağız” dedi.
73
(*L$'<$5,12&$.m
74
başlayan ve halen yavaş yavaş
sonlanan kriz tüketicinin harcama
stilini de değiştirdi. Outletler popüler
olmaya başladı. Bu nedenle Outletler
krizden karlı çıktılar. Normal zamanda, müşteri sayısını 10 olarak baz
alırsak ise krizden sonra baz müşteri
sayısı 20’ye çıktı. Müşteri sayısında
yüzde 100 artış oldu. Bu artış cirolara
da en az yüzde 50 oranında yansıdı.
Perakende piyasasında AMPD verilerine bakıldığında outletlerin pastadan
daha fazla pay aldığını görüyoruz.
Krizde outletler bir adım daha öne
çıktı. Outlet mağazalarda ürünler
sezon mağazalarına oranla yüzde 50
ile 70 oranında daha ucuz almaya
başladı. 2009 2010 krizlere rağmen
yükseldiği için 2011 yılının daha da
iyi geçeceğini bekliyoruz” şeklinde konuştu. Otoban üstü alışveriş
merkezi olarak yüksek gelir grubuna
hitap ettiklerini söyleyen Er, “Diğer
alışveriş merkezleri gibi değiliz. Diğer
AVM’ler her zaman kalabalıktır. Ama
ellerinde poşet yoktur. Bizim ise araç
ile gelen, belli bir gelir grubu müşterilerimiz var. Bize gelen kitle, alışverişe
nokta atışı yaparak geliyor. Genellikle de alışveriş yaparak dönüyor.
Bu nedenle perakendeci tabiriyle,
bizim alışveriş merkezimizde poşet
maliyetimiz bizim daha yüksektir. Belli
gelir ve kültür seviyesinin üstündeki
müşterilerimiz alışveriş merkezinden
daha fazla para bırakarak gidiyorlar”
İZMİRDE HENÜZ ÇOK İYİ
AVM YOK
İzmir’de henüz çok iyi AVM olmadığını ve perakendede ve AVM sektöründe açıklar olduğunu söyleye Er,
“İzmir’de görüntü itibariyle önümüzdeki 5 yıl içinde daha büyük alışveriş
merkezi yatırımları gelecek. Şu an yatırım şirketleri ve perakendeciler yeni
yatırımlara hazırlanıyor. Semt semt
değerlendirirsek, Balçova bir yada
iki tane daha AVM kaldırabilir. Şu
anda o bölgede sadece bir popüler
AVM var. Bornova ve Karşıyaka’da
yeterince AVM yok. Bayraklı, Buca
çok büyük nüfusu var ama alışveriş
merkezi yok. Bunlara Güzelbahçe ve
Narlıdere’yi de ekleyebiliriz. Tüm bu
lokasyonlar önümüzdeki 5 yıl içinde
yoğun bir şekilde alışveriş merkezi
yatırımı alacak. Bayraklı yeni kent
merkezi olacağı için en az oraya 5
tane alışveriş merkezi yapılacak.
İzmir’deki alışveriş merkezleri sayısı
5 yıl içinde 3 katına çıkacaktır. Artık
yurtdışından feyz almaya gerek
yok. Ankara ve İstanbul’a bakarsanız İzmir’in çok geride olduğunu
görürsünüz. Ankara ve İstanbul’da
semt bakkalı gibi acayip çoğalmış
durumda. Ancak her biri farklı ihtiyaçları karşıladığı için bir şekilde hepsi
tutunuyor” şeklinde konuştu.
SOKAKTAN ALIŞVERİŞ KALKTI
Sokaktan alışveriş mantığı yavaş yavaş kalktığını söyleyen Er, “AVM’lerin
belli bir gelişmişlik seviyesine
geldikten sonra alışveriş kültürü de
değişiyor. Sokaktan alışveriş mantığı
yavaş yavaş kalkıyor. AVM bir yaşam
merkezi olduğu için tüketici hem
alışverişini yapıyor hem de çocuğun
eğlence ihtiyacını karşılıyor. Bununla
da kalmıyor karnını doyuruyor ve
sinemaya gidiyor. Bu durumda iki
taraf da karşılıklı kazanıyor. Hem
perakendeci tüketiciyle daha kolay
buluşuyor hem de tüketici istediklerini tek bir merkezden karşılıyor.
Alışveriş merkezleri önümüzdeki
yıllarda daha fazla popüler olacak”
şeklinde konuştu.
AVM’lerin artışına paralel olarak outlet ihtiyacının da artacağını söyleyen
Er, “AVM’ler ve markalar çoğaldıkça
outletlere de ihtiyaç duyulacak.
Ana firmanın mağazası çoğaldıkça
outlet açılması gerekecek. Ne kadar
fazla AVM açılırsa ona paralel olarak
birkaç tane daha outlet açılacaktır. 3
tane AVM açılıyorsa 1 tane de outlet
açılmak zorunda kalacak” dedi.
Tüm Türkiye’yi yatırım alanı olarak
düşündüklerini ve Türkiye’de AVM
pazarını değerlendiren Er, şunları
kaydetti:
“İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya
gibi büyük şehirlerde hareket edeceğiz. Diğer illerde yapılanlar o illere
yeterli geliyor. Örneğin Eskişehir’de
nüfusa oranlandığında İzmir’den
daha çok alışveriş merkezi var.
Eskişehir genç nüfusu en fazla olan
en büyük şehir. Perakende sektörünü ayakta tutan genç nüfustur.
Bu nedenle Eskişehir’de bu kadar
gelişmiş AVM olması doğal. Kışlık
nüfusu saysanız. Kentin nüfusunun
iki katı çıkacaktır. Türkiye pazarında AVM’lerdeki asıl yoğunluk 6 yıl
önce başladı. 10 yıl önce AVM’ler
parmak hesabı ile sayılırken Ankara
ve İstanbul’da bugün yüzlerce AVM
var. Bu alandaki yatırımlar İstanbul,
Ankara, Antalya ve İzmir’de hızlanacak. Adana, Bursa ve Konya’da
güçlü yatırımlar başlayacak. Nüfusu
1 milyona yakın olan şehirler de AVM
ile tanıştı. Aydın, Uşak, Denizli gibi.
Uluslararası firmalar şu anda Hatay,
Mersin, İskenderun ve Diyarbakır’a
yatırımlarını açıkladı. Önümüzdeki
beş yıl içinde her kente nüfusu oranında AVM’ler yapılacak.” Ekonomik
krizlerden önce hesapsız bir şekilde
AVM yatırım yapıldığını ve bu neden-
le buralarda kira indirimine gidildiğini
söyleyen Er, outletlerin yapısı itibariyle
bu durumdan etkilenmediğini söyledi.
Er, “Krizlerin öncesinde AVM’ler daha
da popülerdi ve kiralar çok yüksekti.
Hesapsız yapılan alışveriş merkezleri
kiralarında indirimleri yapmak durumunda kaldı. Outletlerde kira dezavantajını yaşamadık. Kriz döneminde
cirolar arttığı için bizde kiracılar mutlu
oldu. Bu nedenle kiracı ile yatırımcı
arasındaki kavga outletlerde yaşanmadı” dedi.
AVM’lerin pazar günü kapalı olması
yönündeki tasarıyı eleştiren Er, “Bu
taslak yasalaşırsa şehir içindeki
yatırımcıyı çok üzecek. Tüketiciyi de
yaralayacak. Hem de ekonomide
bir eksiklik yaratacak. Pazar günü
AVM’lerin bir günlük kapalı olması
çalışanların maaşından tutun, ticari
hacmin eksilmesine kadar etkileyecek. Bence uygun bir karar değil. Bir
gün AVM’ler kapatıldığında ekonomiye etkisi çok büyük olacak. En küçük
AVM’de en az bin kişi çalışıyor. Bu
kişilerin geliri azalacak. Dış hizmet
sağlayan on bin kişi var. Bunun
yaratacağı ekonomik eksiklik göz ardı
edilmemeli.
Şu anda yarım gün açık kalacak
şekilde düzenlenmesi düşünülüyor.
Ancak bu da olumsuzluğu gidermeyecektir” şeklinde konuştu.
Alışveriş merkezleri yatırımcıları için
en büyük sorunun ilk yatırım maliyetlerinin yüksekliği olduğunu söyleyen
Er, bu nedenle sektörün yabancı
yatırımcı bulmak zorunda olduğunu kaydederek, “Arazi ve inşaat
maliyetleri çok yüksek. Yatırımcı dış
finansman bulunmak durumunda
kalıyor. Bizim Amerikan ortaklığımız
var ülkeye döviz kazandırıyoruz. En
önemli gider emlak vergisi ve elektrik
maliyetleri. Perakende sektörü
gelişmeye açık olduğu için büyük bir
sıkıntı yok” dedi.
Alışveriş merkezlerinde hukuk konusunda boşluk bulunduğunu söyleyen
Er şunları kaydetti:
“Türkiye’deki kiracı mal sahibi
kontratları yurtdışındaki gibi birebir
bağlayıcı ve güvenilirliği olan seviyeye
ulaşmadı. AVM’ler olarak hukuk açısından kendi içlerinde gelişti. Daha iyi
kontratlar yapılıyor.
Hem kiracı ve kiralayan için halen bir
çok boşluk var. Şu an kiracılar daha
şanslı durumdalar. Her iki tarafı da
dengeye getirecek bir kanun getirilmesi halinde iki taraf da mutlu olur.
Şu anda böyle bir taslak yok. AB
süreci ile böyle bir kanunun hazırlanması gerekiyor. Mal sahibinin gelecek
yıl kiracının olup olmayacağı sıkıntısı
olmamalı”
(*L$'<$5,12&$.m
76
Ege Park
Balçova
0DðD]DVÜLOHnGHQnH$90NH\ILVXQX\RU
$PHULND%LUOHíLN'HYOHWOHULPHUNH]OLGÖQ\DQÜQHQEÖ\ÖN
WÖNHWLFLHOHNWURQLNPDUNHWL%HVW%X\nÜQ$YUXSDnGDNLLON
íXEHVLQL7ÖUNL\Hn\HJHWLUHQ(JH3DUN%DOÁRYD%HVW%X\
PDðD]DVÜLOH0DðD]DWDVDUÜPÜÐGÖOÖQÖGHDOGÜ
Ege Park Balçova Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Müdürü Deniz PIRLANT
İzmir’in ilk alışveriş merkezlerinden biri olan Ege Park’ın ikinci
şubesi olan Ege Park Balçova Moda
ve Alışveriş Merkezi 65 mağazası ile
7’den 70’e tüketicilerin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Amerika Birleşik
Devletleri merkezli dünyanın en
büyük tüketici elektronik marketi
Best Buy’ın Avrupa’daki ilk şubesini
Türkiye’ye getiren Ege Park Balçova, Best Buy mağazası ile Mağaza
tasarımı ödülünü de aldı. Ziyaretçilerin kuyumdan güzelliğe, elektronikten gözlüğe, giyimden aksesuara,
eğlenceden restorana tüm ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen Ege Park
Balçova’da diğer mağazalar arasında
YKM, İntersport ve Planet Bowling
de bulunuyor.
Ege Park Balçova’nın İzmir’ in ilk
alışveriş merkezlerinden olan Ege
Park Mavişehir’in ikinci şubesi olarak
toplam 55 bin metrekare inşaat alana
sahip olduğunu söyleyen Ege Park
Balçova Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürü Deniz Pırlant, “Alışveriş merkezi
ve otel olarak tasarlanan merkezin
Alışveriş Merkezi bölümü 19 Aralık
2009 tarihinden itibaren “Best Buy”
ile 19 Haziran 2010 tarihinden itibaren ise bir bütün olarak müşterilerine
hizmet vermeye başladı. Yapının otel
kısmı için yatırımcılar ile görüşmeye
devam ediyoruz” dedi.
İzmir’de ziyaretçilerine her aradıklarını tek bir çatı altında sunan bir
çizgi yakaladıklarını söyleyen Pırlant,
“Bu çizgiyi sürekli olarak yukarıya
taşıyoruz ayrıca AVM’miz farklı mimarisi ile insanların uğrak mekanı oldu.
Alışveriş merkezimizde 7’den 70’e
ziyaretçilerimizin kuyumdan güzelliğe,
elektronikten gözlüğe, giyimden aksesuara, eğlenceden restorana tüm
ihtiyaçlarını bulabilecekleri 65 işletme
bulunmakta” diye konuştu.
Best Buy’ın Türkiye’de ilk yatırımını
İzmir’de Ege Park Balçova’ya getirdiklerini söyleyen Pırlant, “Amerika
Birleşik Devletleri merkezli dünyanın
en büyük tüketici elektronik marketi
olan Best Buy’ın Avrupa kıtasındaki
ilk mağazası alışveriş merkezimiz
çatısı altında en büyük mağazamız
6(.7°53(5$.(1'(
77
olarak hizmete açılmıştır ve bu
etmektedir. Ancak içinde bulundumağaza ile A.R.E. (Association for
ğumuz bölgede genç nüfusun biraz
Retail Environments) tarafından
daha fazla olması nedeniyle 18-25
2010 yılında 39’uncusu düzenlenen
arasında ki müşteri trafiğimiz biraz
Uluslararası Perakende Mağazaları
daha yoğundur” şeklinde konuştu.
Tasarım Yarışması’nda Best Buy İzmir ve Ege Bölgesi’nin AVM
Ege Park Balçova Moda ve Alışveriş
konusunda yatırım potansiyelinin
Merkezi mağazası tasarımıyla “Store
olduğuna dikkat çeken Pırlant,
Fixture 2010” (Mağaza Tasarımı
“Öncelikle İzmir’ de ve daha sonra
2010) ödülüne layık görüldü” dedi.
ise Ege Bölgesi genelinde hala
Türkiye’de çok katlı büyük mağazayatırım yapılabilecek yerler olduğunu
cılığın temelini atıp en büyük mağadüşünüyoruz. Alışveriş Merkezleri
zalar zincirine uzanan
yatırımları özellikle son
YKM Mağazası’nı iki
5 yılda hız kazandı ve
Alışveriş Merkezimiz
katlı olarak Best Buy
sürecin devam edecetüketiciye ve ziyaretçilerine
Alışveriş Merkezi’nin
ğini tahmin ediyoruz.
konforu ve kaliteyi
çatısı altında hizmet
Bölgesel ayrım olmaksunuyor. Birbirinden
verdiğini söyleyen
sızın artık tüketici tüm
iyi markalarımızdan
Pırlant, “37 ülkede
ihtiyaçlarını tek bir çatı
elektronikten tekstile, kuyum altında bulmak istiyor
5500’den fazla mağazası ile dünyanın en mücevherden optiğe,
bu nedenle Anadolu’
büyük spor perakengıdadan kozmetiğe alışveriş da Alışveriş Merkezleri
decisi olan İntersport
yatırımı hız kazanmış
ederken, açık ve kapalı
da İzmir’ deki ilk
durumdadır ancak
alanlarımızda rahatlıkla
şubesini alışveriş mergrubumuzun yakın
vakit geçirebilmelerini ve
kezimiz çatısı altında
dönem için Anadolu’
açmıştır. Alışveriş mer- eğlenmelerini sağlıyoruz.
da yatırım planı yok”
kezimizde federasyon Alışveriş Merkezimiz her
şeklinde konuştu.
standartlarında 16
yaş grubundan ziyaretçileri
Alışveriş Merkezi
bowling hattına sahip misafir etmektedir.
yatırımımızı tüm dünya
Türkiye’ de sektörünün
ekonomisinin zorliderlerinden Planet
landığı ve global kriz
Bowling’ ta hem bowling sporunu
dönemi olarak adlandırılacak bir
hem de oyun alanları ile eğlenceyi
süreçte yaptıklarını söyleyen Pırlant,
birlikte sunuyoruz. Damak zevkinize
şunları kaydetti:
hitap eden dünya mutfaklarından
“Alışveriş merkezimiz açılışı kısmen
yiyecek ve içecek alternatifleri sunan
de olsa, global kriz sürecine denk
fastfood, Cafe ve Restoranlarımızda
geldi. Ancak Alışveriş Merkezimiz bu
keyifli sohbetlerinize deniz manzarasüreci zararsız atlattı. Yine bu süresının da eşlik ettiğini belirtmek istiyocin devamında da mağazalarımız ile
ruz. Alışveriş Merkezimiz tüketiciye
birlikte hareket ederek hazırladığımız
ve ziyaretçilerine konforu ve kaliteyi
yeni yıla özel aksiyon planlarımızla
sunuyor. Birbirinden iyi markaları2011 yılının Alışveriş Merkezimiz
mızdan elektronikten tekstile, kuyum
için çok daha verimli geçeceğini ön
mücevherden optiğe, gıdadan
görüyoruz. Yapılacak her yeni yatırım
kozmetiğe alışveriş ederken, açık ve
rekabeti getirdiği gibi bir sinerjiyi
kapalı alanlarımızda rahatlıkla vakit
de beraberinde getirerek Alışveriş
geçirebilmelerini ve eğlenmelerini
Merkezi kültürünün de oluşmasını
sağlıyoruz. Alışveriş Merkezimiz her
sağlıyor. Her yatırım kendine özgü
yaş gurubundan ziyaretçileri misafir
farklılıklarıyla ön planda bulunuyor
bu da sektördeki firmalar ve tüketici
için büyük bir avantaj oluşturmakta.”
Grubun ilk yatırımı Ege Park Mavişehir Moda ve Alışveriş Merkezi
hakkında da bilgi veren Pırlant, “EGS
Gayrimenkul tarafından 1999 yılında
açılan EGS Park’ı 2005 yılında Ege
Park olarak satın aldık. Ege Park
Mavişehir 18 bin metrekare taban
alanına kurulu olarak 44 bin metrekare kullanım alanına sahiptir. İzmir’
in ilk Alışveriş Merkezlerinden birisi
olarakta bu kültürün yayılmasında
öncü rol üstlendi. 120 işletmesi ve
yüzde 100 doluluk oranı 7’ den 70’
e her yaş grubunun her aradığını
bulduğu komple bir alışveriş merkeziyiz” dedi.
(*L$'<$5,12&$.m
78
08/7ñ'(9(/230(177¶5.ñ<($1$'2/8n'$%¶<¶.
$90<$7,5,0/$5,<$3$&$.
Forum
Bornova
0XOWL'HYHORSPHQW7ÖUNL\HNHQWHPLO\DU(XUR$90\DWÜUÜPÜ
\DSWÜ\ÜOÜQGD$90VD\ÜVÜn\HÁÜNDUDFDN
)RUXP%RUQRYD
7ÖUNL\HnQLQLONDÁÜN
KDYDNRQVHSWOLDOÜíYHULí
PHUNH]L
Forum Bornova Alışveriş Merkezi
Müdürü Doğan ALPAN
Türkiye’nin ilk açık hava konseptli alışveriş merkezi olan Forum
Bornova’nın yatırımını gerçekleştiren
Multi Development Türkiye, 9 kente
2.1 milyar Euro AVM yatırımı yaptı.
Multi Devolopment’in hedefi 2011
yılında bu sayıyı 10’a, 2013 yılında ise
17’ye çıkarmak. Multi Development
Türkiye’nin Gaziantep, Elazığ, Adana,
Diyarbakır, Çanakkale, Çorum ve
Antalya’da inşa ve geliştirme aşamasındaki projeleri var. Önümüzdeki
dönemde Güneydoğu Anadolu ve
Orta Anadolu kentlerinde AVM yatırımlarının gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Multi Development Türkiye’nin, ilk
Forum AVM yatırımının 2006 yılının
Ekim ayında açılan Forum Bornova
olduğunu söyleyen Forum Bornova
Alışveriş Merkezi Müdürü Doğan
Alpan, EGİAD Yarın okurları için AVM
yatırımlarını ve sektörünü değerlendirdi.
Avrupa’da perakende
sektöründe lider konumda yer alan
Multi Development’ın, 14 Avrupa ülkesinde gerçekleştirdiği 176
gayrimenkul projesi ve yönettiği 41
alışveriş merkezi olduğunu söyleyen
Doğan Alphan, firmanın Türkiye’deki
yatırımlarını yüzde 100 iştiraki olan
Multi Development’in Türkiye aracılığıyla hayata geçirdiğini söyledi. Multi
Development Türkiye’nin, yalnızca
Türkiye’de yatırımlar yaptığını ve
bu yatırımların büyük kentleri ve
Anadolu’yu kapsadığını söyleyen
Alphan, “Multi Development Türkiye,
Kentlerin ve bu kentlerde yaşayan
tüketicinin ihtiyaçlarını göz önüne
alınarak yatırımlar gerçekleştiriyor.
Bugüne kadar Anadolu’nun çeşitli
kentlerinde alışveriş merkezi açan
şirketimizin, Türkiye’nin Gaziantep,
Elazığ, Adana, Diyarbakır, Çanakkale, Çorum ve Antalya’da inşa ve
geliştirme aşamasındaki projeleri var.
Önümüzdeki dönemde Güneydoğu
Anadolu ve Orta Anadolu kentlerinde
AVM yatırımlarının gerçekleştirileceğini düşünüyorum” dedi.
Forum Bornova’nın Türkiye’nin ilk
açık hava konseptli alışveriş merkezi
olduğunu söyleyen Alphan, “2006
yılının Ekim ayında açılan Forum
Bornova, kentin Kuzey Doğu’sunda,
Ege Üniversitesi’nin yanında yer
alan 200 bin m² alan üzerine kurulu.
Forum Bornova yalnız Ege’nin değil,
Türkiye’nin açık hava konseptli ilk
alışveriş merkezi. En önemli özelliği
ise bulunduğu kentin yani İzmir’in
tarihi dokusuna, sosyal yapısına ve
İzmirlilerin alışveriş ve yaşam alışkanlıklarına göre tasarlanması. 60 bin
m² kiralanabilir alanda kadın, erkek,
çocuk giyiminden ayakkabı çantaya, mücevherden takı aksesuara,
teknolojiden dekorasyona, yöresel
ve dünya mutfaklarından seçmeler
sunan kafe ve restoranlarına kadar
birbirinden seçkin 126 marka bulunuyor.
Alışveriş merkezimiz açıldığı günden bu yana değişimin, eğlencenin,
sanatın, yeniliğin merkezi oldu. Funy
Time 5 D sinema salonu, çocuk
eğlence ve oyun alanlarının yanı sıra
engelli hizmetleri, bebek bakım odası, bebek arabası, ücretsiz otopark,
müşteri servisi ve ilk yardım ünitesiyle
de hayatı kolaylaştırıyor” diye konuştu. Multi Development Türkiye’nin
2005 yılından bu yana İzmir, Mersin,
Denizli, Trabzon, Aydın, Ankara, İstanbul, Kapadokya ve Kayseri olmak
üzere toplam 9 kentte 2.1 milyar
Euro’luk yatırım yaptığını söyleyen
Alphan, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde
açtığı “Forum” adlı alışveriş merkezlerini, 2011 yılı ilk çeyreğinde 10’a,
2013 yılında ise 17’ye çıkaracağını
söyledi. İzmir’de AVM sektörünün sağlıklı büyüdüğünü söyleyen
Alphan, “Bildiğiniz gibi İzmir, gelişmiş
kara, deniz ve hava yol ağı, iletişim
imkanları, modern altyapı olanaklarına sahip organize sanayi bölgeleri
ve Türkiye’nin en büyük yüzölçümüne sahip, en çok üretimin yapıldığı,
en fazla döviz girdisini sağlayan ve
yabancı firmaların bulunduğu serbest
bölgeleriyle Türkiye ekonomisi içerisindeki önemi giderek artan bir kent.
Son 20 yılda kentin nüfusu önemli
ölçüde gençleşti, dinamikler değişti
ve buna paralel olarak tüketici talepleri de çeşitlendi. İzmir’de tüketim
alışkanlığı son derece yüksek, İzmirli
tüketiciler de son derece seçici. AVM
sektörünün İzmir’de birkaç lokasyon
haricinde sağlıklı büyüdüğünü ve
İzmirliler tarafından da kabul gördüğünü düşünüyorum. İzmir’de fazla
olmamakla birlikte yatırım yapılacak
doğru bölgeler mevcut” diye konuştu. Forum Bornova’nın yakaladığı
ivmenin devamını sağlamak için yeni
yatırımlar yapacaklarını da s özlerine
ekleyen Alphan, Ege mimarisinden
esintiler taşıyan mimarisini bozmadan ve kasaba havasını koruyarak
Forum Bornova’yı geliştirmeye
devam edeceklerin kaydetti. Forum
Bornova, açıldığı günden bugüne
sadece İzmir değil, komşu şehirlerde
yaşayan ziyaretçiler için de çekim
merkezi olduğunu belirten Alphan,
toplam müşteri sayısının neredeyse
yüzde 30’luk kısmı komşu şehirler-
den geldiğini ifade ederek şunları
kaydetti: “Tüketicinin AVM’ye gelmesi
için bir sebep olmalı… Tüketiciler
artık alışveriş yaparken, eş zamanlı
olarak bulundukları ortamdan zevk
almak istiyorlar. Keyifli bir yaşam alanı
olarak tasarlanan Forum Bornova,
bunu başarılı bir şekilde hayata geçirdi. Bugüne kadar İzmir’in sosyal ve
kültürel hayatının bir parçası olmayı
hedefledik ve bunu da gerçekleştirdik.” 2010 yılı boyunca ziyaretçi
sayısında yüzde 25 artış sağladıklarını belirten Alphan, 2009 ve 2010,
Türkiye ve dünyada ekonomik krizin
etkilerini en fazla hissettirdiği bir yıl olduğu için arttırıcı kampanyaları biraz
daha ön planda tuttuklarını söyledi.
Forum Bornova’nın görsel güzelliğini
daha etkin tanıtımlarla mevcut ve
potansiyel ziyaretçilerimize anlatmaya
çalıştıklarını söyleyen Alphan, sözlerini şu şekilde sürdürdü.
“Buna kiracılarımızın yaptığı ciddi
pazarlama faaliyetlerini de eklediğimizde 2010 yılını iyi geçirdiğimizi
söyleyebilirim. Verilerimizi bir önceki
senelerin verileri ile mukayese ettiğimizde metrekare verimliliğinde reel
%13’lük bir büyüme sağladık. 2011
yılı pazarlama ve aktivite anlamında
diğer yıllardan farklı olmayacaktır. Forum Bornova olarak müşterilerimizin
kendilerini tatil köyünde hissetmelerini sağlayacak çalışmaları hayata
geçireceğiz.”
Alışveriş Merkezi sayısı arttıkça hem
perakendeciler hem de tüketiciler
için tercih yapma şansının olduğunu
söyleyen Alphan diyerek sözlerini şu
şekilde noktaladı. “Hem perakendeci
hem tüketicinin lehine gelişen son
derece sağlıklı bir durum aslında.
Bu rekabet ortamı hizmet kalitesinin
ve yaratıcılığın artmasını sağlıyor.
Uluslararası bir networkun parçası
olan Forum Bornova bu rekabet
ortamı öngörülerek kuruldu. Kuruluşundan itibaren de hem yüksek
hizmet kalitesi hem zengin alışveriş
seçeneklerinin yarı sıra gerçekleştirdiği sosyal ve kültürel etkinliklerle bu
rekabete hazır.”
(*L$'<$5,12&$.m
80
$OÜíYHULíPHUNH]OHULQGH\HQLWUHQG
“Yaşam
Merkezi”
ROPDN
Son döneme kadar alışveriş ve
eğlence merkezi olarak tasarlanan ve
AVM’ler artık yaşam merkezi olmak
için projelendiriliyor. Özellikle yeni
trend kalıp gibi birbirine benzeyen
kapalı alanlar yerine açık alanlar
ile kapalı alanların iç içe geçerek
birbiri ile buluştuğu mekanlar. Bazı
örneklerde caddeler, pazar yeri ve
bulvarlar yaratılmış. Kentin sokaklarında dolaşır gibi AVM’lerde alışveriş
dönemi yaşanıyor. Bu konseptle
Multi Turkmall’ın projelerinin yanında
İstinyePark ve Kanyon gibi de açık
alan ile kapalı alanı bütünleştiren
büyük projeler hayata geçiyor.
AVM konsept olarak ilk etapta ortaya
büyük farklılıklar koyan İstinye Park
ve Kanyon örnekleri dikkati çekiyor.
Kanyon mimari tasarım açısından
farklılık getirerek, doğal kanyonu
yapay olarak AVM’de projesinde yaşatıyor. İstinye Park ise açık ve kapalı
alanları ve bulundurmasının yanında
kaliteli markaları ile çok başarılı projeler arasında yer alıyor.
MİMARİ TASARIMI İLE FARKLI
BİR AVM, “KANYON”
Eczacıbaşı Topluluğu ve İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından
İstanbul - Levent’te hayata geçirilen
Kanyon, Beşiktaş, Şişli ve Levent’in
kesiştiği noktada yer alıyor.
Mimarisi ile farklı olan Kanyon AVM,
sanki doğal olarak akarsuyun yarattığı bir kanyon havası ile inşa edilmiş
durumda. Bu farklı mimarisinin
yanında Kanyon AVM, açık alanda
sanki kentin sokaklarında yürürcesine alışveriş yapma imkanı sunması
açısından da fark yaratıyor. Her
yönüyle insana değer veren, yaşam
kalitesini öne çıkaran bir mekan olmak hedefini taşıyan Kanyon’da yer
alan markalar, mağaza tasarımları,
ortak alan konseptleri, sanat eserlerinin kullanımı, düzenlenen gösteri ve
etkinlikler de bu deneyimi destekliyor.
Tüm katlarda farklı bir konsept sunan
Kanyon, her yaştan, her kesimden
insana hitap ediyor.
37 bin metrekare alanda 4 katlı olan
Kanyon AVM’de 160 mağaza, 9
sinema salonu, sağlık ve spor kulübü
ile 2 bin 200 araçlık otopark da yer
alıyor.TeknoSa, Sony, Apple gibi
elektronik mağazaları, Mandarina
Duck, Accesorize, Paşabahçe, Mothercare, Natalys , Conbipel, Mango,
Fornarina, Gas, Guess, Ottoman
Empire, Pilgrim , Harvey Nichols,
Vakko, Bally, Network, Tiffany&Co,
George Jensen, Machka, Max Mara,
Intersport, D&R, Mars Cinema,
Midpoint, Sosa, Konyalı, Num Num
Kanyon AVM’nin mağazalarının
sadece bazıları… Teknolojiye yakın,
kent yaşamını seven, profesyonel
iş yaşamının dışında da kendine
özgü uğraşları olan, dünyayı tanımak
isteyen ve yaratıcılığa önem verenler
de Kanyon’un hedef kitlesi olarak
tanımlanıyor.
İSTİNYEPARK İLKLERİ İÇİNDE
BARINDIRIYOR
Açılışı 2007 yılında gerçekleşen İstinye Park, mağaza karması açısından
kaliteli alışverişin adresi olarak kendini
konumlandırıyor. Ödüllü bir AVM olan
İstinye Park, genel olarak alışveriş
merkezlerine açık ve kapalı alanı bir
arada sunmanın yanında pazaryeri
kavramını getirerek iki önemli katkıda
bulunuyor. İstinye Park’ta süpermarket konsepti yerine, her biri konusunda uzmanlarmış perakendecilerin yer
aldığı “pazaryeri” bulunuyor. Kapalı
alanda da cam tavanlar ve dev cam
kubbe vasıtasıyla güneş ışığını içeri
alarak, ziyaretçilerini kapalı alanda
açık alan ışığını da yaşamalarını
düşünülmüş.
İstinye Park, 87 bin metrekarelik
mağaza alanında 300 mağaza ile
hizmet veriyor. 270 bin metrekare
inşaat alanı üzerinde kurulu bulunan
merkezin, 3 bin 600 araçlık otoparkı
da bulunuyor.
Alışveriş Merkezlerine getirdiği bir yenilik olan Pazar Yeri kavramını içinde
ise, 20 küçük dükkan bulunmakta.
Biri IMAX 3 boyutlu teknolojiye sahip
12 salonlu sineması, Hillside City
Club tarafından işletilen 3 bin 500
metrekarelik spor ve yaşam merkezi,
dünya mutfaklarının en seçkin örneklerinin bulunduğu restoranları ile İstinye Park, eğlenceyi, sporu ve alışverişi
tek çatı altında birleştirmekte.
Ödüllü bir AVM olan İstinye Park,
“2008 yılında dünyanın en büyük
gayrimenkul ve perakende fuarı
Mapic’ten “Yılın Alışveriş Merkezi
(*L$'<$5,12&$.m
84
‘Simcity’LJHUÁHðH
GÐQÖíWÖUGÖ$90nOHUH‘Odak’ODQGÜ
‘Agora’LOHEÖ\ÖGÖ
%$ì$5,°<.¶6¶
85
$VOHQ $QNDUDOÜ RODQ *ÖUFDQ 2UDO
ñ]PLUnL DOÜíYHULí PHUNH]L $90 NÖO
WÖUÖLOHWDQÜíWÜUDQLVLPRODUDNWDQÜQÜ
\RU$QFDN*ÖUFDQ2UDO7ÖUNL\HYH
5XV\DnGDJHUÁHNOHíWLUGLðLEDíDUÜOÜLQ
íDDWKL]PHWOHULNDWÜ\DNÜWLWKDODWÜYH
NR]PHWLNVHNWÐUÖQGHNLÁDOÜíPDODUÜ\OD
GDLVPLQGHQEDíDUÜLOHVÐ]HWWLUL\RU
ñí KD\DWÜQD \ÜOÜQGD ñ]PLUnGH
EDíOD\DQYHEXíHKUHJÐQÖOEDðÜRODQ
*ÖUFDQ 2UDO DOW PÖWHDKKLWOLN YH
SURMHED]OÜÁDOÜíPDODUGDNLWHFUÖEHVL
QLJÖQÖPÖ]GHVDGHFH7ÖUNL\HnGHGH
ðLO 5XV\DnGD GD VÖUGÖUÖ\RU .HPHU
&RXQWU\nQLQ ELULQFL HWDS YH 0HWUR
*URVV 0DUNHWOHULnQLQ 7ÖUNL\HnQLQ
IDUNOÜ \HUOHULQGHNL ELQD \DSÜP VÖUH
FLQGH\HUDOPDVÜ\ODLíKD\DWÜGHðLíHQ
2UDOEXSURMHOHUGHHOGHHWWLðLWHFUÖ
EH\LVRQUDVÜQGD5XV\DnGDÖVWOHQGLðL
SURMHOHUYHñ]PLUnGHNL$JRUD$OÜíYHULí
0HUNH]L3URMHVLn\OHGHYDPHWWLUL\RU
7DWDULVWDQnÜQ.D]DQíHKULQLm6LPFLW\n
R\XQXQGDNL JLEL \HQLGHQ LQíD HGHQ
*ÖUFDQ 2UDO 5XV\DnGD &XPKXU
EDíNDQÜ 9ODGLPLU 3XWLQ WDUDIÜQGDQ
WHíHNNÖU EHUDWÜ\OD RQXUODQGÜUÜODUDN
HPHðLQLQNDUíÜOÜðÜQÜJÐUÖ\RU*ÖUFDQ
2UDO\ÜOÜQGDROLPSL\DWODUDKD
]ÜUODQDQ 5XV\DnGD \HQL SURMHOHUH GH
LP]DDWPD\ÜKHGHIOL\RU$JRUDPDU
NDVÜQÜ LON RODUDN 5XV\DnGD ELU $90
\DWÜUÜPÜ LÁLQ NXOODQDQ *ÖUFDQ 2UDO
\ÜOÜQGD LVH ñ]PLUnGHNL $JRUD
$90n\LDÁÜ\RU°QÖPÖ]GHNLGÐQHP
GH ñVNHQGHUXQ $JRUDn\Ü DÁPDN LÁLQ
NROODUÜVÜYD\DQ*ÖUFDQ2UDOñ]PLUnGH
íDUWODUÜQ ROXíPDVÜ KDOLQGH LNLQFL ELU
$JRUD $90 \DWÜUÜPÜ \DSPD\Ü GD
SODQOÜ\RU%X\DWÜUÜPODUDNDUíÜOÜNVRV
\DO VRUXPOXOXðXQX GD XQXWPD\DQ
*ÖUFDQ 2UDO 6HIHULKLVDUnGDNL 7HRV
$QWLN .HQWLnQGHNL $JRUDnQÜQ JÖQÜíÜ
ðÜQD ÁÜNPDVÜ LÁLQGH GHVWHN YHUL\RU
7ÖUNL\HnGHNL DOÜíYHULí PHUNH]L \DWÜ
UÜPODUÜQGD WUHQGLQ VLJDUD \DVDðÜ LOH
ELUOLNWH GHðLíLP VÖUHFL \DíDGÜðÜQD
GHðLQHQ *ÖUFDQ 2UDO EXQGDQ VRQ
UDNLSURMHOHUGHDÁÜNDODQODUÜQPLNWDU
RODUDN GDKD ID]OD RODFDðÜQÜQ DOWÜQÜ
ÁL]L\RU°WH\DQGDQÐQÖPÖ]GHNL
\ÜOLÁLQGH7ÖUNL\HnGHELQQÖIXVD
WDQH$90\DWÜUÜPÜQÜQRODELOHFH
ðLQH LQDQGÜðÜQÜ YH \DWÜUÜPODUÜQ GDKD
ÁRN$QDGROXn\DND\GÜðÜQÜLIDGHHGHQ
*ÖUFDQ2UDOHNRQRPLNNUL]VÖUHFLQ
GHNLGÐQHPLLVHo$90nOHUGHÐQHPOL
ELU NUL] ROPDGÜ $\DNWD NDOPD\Ü ED
íDUGÜ 7ÖNHWLFL $90n\H JLWPH DOÜí
NDQOÜðÜQGDQYD]JHÁPHGL7ÖUNL\HnGH
*60+ DUWÜíÜ LOH SHUDNHQGH VHNWÐ
UÖQGH FDQOÜOÜN $90 \DWÜUÜPODUÜQÜ
GRðDORODUDNKÜ]ODQGÜUÜ\RU7ÖUNLQ
VDQÜQÜQDUWÜN$90n\LELUVRV\DOHW
NLQOLNRODUDNJÐUPHDOÜíNDQOÜðÜYDUp
GL\H GHðHUOHQGLUL\RU 2GDN *URXS
<ÐQHWLP .XUXOX %DíNDQÜ ñQíDDW
<ÖNVHN 0ÖKHQGLVL 1 *ÖUFDQ 2UDO
LOH Lí KD\DWÜQGDNL Ð\NÖVÖQÖ $90n
OHU LOH WDQÜíPD VÖUHFL KHGHIOHUL
7ÖUNL\HnGHNL $90 SD]DUÜQÜQ JHOL
íLPL \DíDQDQ VÜNÜQWÜODU YH ÁÐ]ÖP
ÐQHULOHULÖ]HULQHNRQXíWXN
Gürcan Bey, sizi tanıyabilir miyiz?
Aslen Ankaralıyım. 30 seneyi aşan iş
hayatım var. Başlangıç noktası; babadan dededen kurulan işten çok, “Biz
ne yapabiliriz” diyerek yola çıktığımız
iş hayatı tecrübesidir. İlk, ortaokul,
lise ve üniversite eğitimimi Ankara’da
tamamladım. Master döneminde
kısa süreli Ankara’da iş tecrübem
oldu. O süreçte her şeyi öğrendiğime
kanaat getirdim. 1980’lerin başında
Ankara’da o yıllarda hava kirliliği çok
fazla idi. İzmir’i tamamen coğrafi nedenlerden tercih ettim. 1979 yılında
İzmir’e geldim. Alsancak’ta inşaatproje işleri götürmek için küçük bir
ofis açtım. Şirketimiz adı Odak Proje
İnşaat idi. 1979 yılından 1984 yılına
kadar alt müteahhitlik şeklinde ve
proje bazlı bazı projelerde yer aldım.
Turgut Özal ile başlayan Türkiye’deki
serbestleşme hareketi ve özel sek-
törün devletteki iş kollarında daha
fazla yer almasıyla bizde yavaş yavaş
gelişmeye başladık. O dönemde
PETKİM ve Aliağa’daki diğer yatırımlar buradaki mimar ve mühendisler
için son derece yararlı oldu. Aslında
biz diğer bölgelerden daha fazla
yatırımın olduğu bir bölgede olmanın
getirdiği avantajları yaşadık. Dolayısıyla bizde Foça ve Aliağa’da yüksek
vasıflı çelik fabrikası, ham petrokimya
tesisleri, Aliağa Rafinerisi’nin tevsi
yatırımlarında küçük ölçekli de olsa
görev aldık. 1980’lerin ortalarında
İzmir’de orta ölçekli bir müteahhitlik
şirketi haline geldik. O dönemde yine
özellikle kooperatiflere ait toplu konut
işlerinde yol almaya başladık. Şirketin
ilk 8-9 yılında ise önemli bir tecrübe
yakaladık. O dönemde bir ortak ile
çalışmadım. Mesleğimin mühendis
olmasının yararlarını gördüm. 90’lı
(*L$'<$5,12&$.m
yılların ortasında yine mühendis olan
kardeşlerim Sabri Oral ve Soner Oral’ın
da katılımıyla şirketleştik.
Belli bir konuda uzmanlaşma var
mıydı?
Hayır. Ancak sanayi tesislerinde faaliyet
göstermeyi daha çok seviyordum. O
dönemde sanayi tesislerinde kullanılan malzemeler ithal yollarla geliyordu.
Nitelikli yerli ürünler çok azdı. İthal
ürünler o dönemde fuarlarda yeni yeni
takip edilmeye başlanmıştı. Sektörde
ise yeni yeni tanınıyordu. Biz bu nitelikli
malzemeleri ön plana çıkaran projeler
hazırladık. Çatı kaplamaları, cephe
kaplamaları gibi…
Bizde sektörün konvansiyonel inşaat sürecinden ziyade nitelikli inşaata
geçiş sürecini yaşadık. Projelerde bu
tarz ürünlerin kullanılmasını teşvik ettik.
Önemli tecrübe yakaladık ve bir hayli
yol aldık. Bu tarz projelerde aranan bir
firma haline geldik.
86
İlk üstlendiğiniz proje nerede idi?
İzmir’de Foça’da yüksek vasıflı çelik
fabrikasının taşeronluk işi idi. Daha
sonra, Petkim’e iş yapan müteahhit
firmalara taşeronluk yaptık. Şirketlerin
büyüme süreçlerinde önemli atlama
taşları vardır. Hayatınızda değişiklik
olmadan seneler geçer ama önemli bir
olay yaşamınızda değişime neden olur.
Önünüze bazen özel imkânlar çıkarır.
Bu dönemde hayatımda iki önemli
atlama taşı oldu.
GÜRCAN ORAL KİMDİR?
1953 yılında Ankara’da doğmuştur. İlk,
orta ve lise öğrenimini 1970 yılında TED
Ankara Koleji’nde tamamlamıştır. 1975
yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi
İnşaat Mühendisliği bölümünden
mezun olmuştur. 1978 yılında Orta Doğu
Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
bölümünde, su ve kanalizasyon sistemleri
optimizasyonu konusunda M. Sc
derecesini almıştır. 1975 ve 1979 arasında
Ankara’da muhtelif inşaatlarda şantiye
şefliği yapmıştır. 1979 yılında İzmir’de
bugünkü Odak Group’un kurulmasında
girişim sahibi olmuştur.
1979 senesinden günümüze kadar Odak
Group Yönetim Kurulu Başkanlığını
yürütmektedir. 1980 senesinde Gülay
Tosun ile evlenmiş, kızı İrem (1981) oğlu
Kerem (1988) dünyaya gelmiştir.
Bu önemli atlama taşları dediğiniz
olaylar nelerdi? Bizimle paylaşır
mısınız?
Birincisi İstanbul Kemerburgaz’daki
Kemer Country. Bu projenin ilk bölümünde bir İzmirli firma olarak yer aldık.
Bugün bu proje çok gelişti. Odak olarak
böyle bir projeyi almak önemli sıçrama
noktası oldu. İkincisi ise, Türkiye’de
ilk alışveriş merkezleri yatırımı yapmaya gelen yabancı grup Alman Metro
Gross Grup idi. İlk projesini İstanbul
Güneşli’de yaptı. Binanın yapım işini
bir Alman firmasına ihale etmişti. İkinci
projesi Ankara Etlik’te idi. O projenin
yapımında Gama, Enka ve Tekfen gibi
önemli kuruluşları davet etmişti. Bu
ihaleye tamamen tesadüf eseri davet
edildik. Projenin başına Ankara’dan bir
arkadaşım geçmiş. Bana telefon açtı ve
“İzmir’den bu tarz bir projeyi üstlenebilecek firma var mı? Sadece İstanbullu
değil İzmirli ve Ankaralı bir firmayı da
davet etmemiz istendi” dedi. ‘İzmir’de
bu işi yapacak en iyi isim benim’ dedim. Ancak teknik raporları 3 ay önce
dağıtmışlardı ve bu raporlar Almanca
idi. Süre ise 2 gün idi. Teknik raporları
göndermesini istedim. Sabah aldık.
3-4 klasör Almanca yazılmış teknik
şartname. Ertesi sabah uçağa teslim
etmemiz lazım. Tercüme ettirecek vakit
yok. Almanca bilen bir arkadaşımızı
yanıma aldım. O tercüme ediyor, bende
kimseye rakam sormadan, tamamen
tecrübe ve tahmin ile 200 kalemlik işi
fiyatlandırdım ve teklifi gönderdik.
Birkaç gün sonra bir telefon, “Gürcan,
Almanlar seni tanımak istiyor” dedi. O
kadar büyük firmalar katılmış olmasına
rağmen ben onlardan yüzde 15 daha
aşağıda fiyat vermişim. ‘İşi bu adam yapabilir mi’ diye düşünmüşler. Almanlarla
toplantılar yaptık, onları Kemer Country
Projesi’nin şantiyesine götürdüm ve çok
etkilendiler. Böylece Metro’nun Ankara
Etlik’teki projesini almayı başardım. Bu
proje hem AVM’leri tanımamız açısından, hem de yabancılarla iş yapma
açısından önemli bir atlama taşı idi.
Türkiye’de Bayındırlık Bakanlığı’nın
şartnamelerine göre iş yapmak başka
bir ustalıktı. Yabancılara proje yapmak
ise ayrıydı. Bu işin bitirme süresi ise 3,5
ay idi. 16 bin metrekarelik bir proje idi.
Bu sürede projeyi teslim ettik.
Metro hayatınızı değiştirmiş…
Evet. Kendimize olan güvenimizin
artmasını sağladı. Sonrasında ihale
bile edilmeden Metro İstanbul Kozyatağı, Adana, Bursa, İzmir projelerini
üstlendik. Bu projeleri yaparken o tarz
AVM’lerde kullanılacak soğutma, ısıtma,
cephe kaplamaları, zemin kaplamaları,
çatı izolasyonlarını doğru normlarda
yapmayı öğrendik. Metro zincirinin tesisleri yapılırken, dolayısıyla o standartlar birçok deneme yanılmaya yoluyla
bulunmuştu. Böylece nitelikli yapı
yapan firmalar arasına girmeyi başardık.
O dönemde Metro’nun perakende
sektöründe yapmış olduğu faaliyetleri
de yakından tanıma fırsatı bulduk. Mal
getiren herkes ile birebir temas halinde
idik.
Metro sizin için referans oldu. Bu
tarz ihalelere girip devam etmek
yerine siz kendi markanızı yaratmayı tercih ettiniz. Bu süreç nasıl
gelişti?
Metro’nun gross marketlerini yapmam
ile Agora Projesi’ne geçiş arasında 5
yıllık bir süreç var. 1994 yılında en son
Metro’yu tamamladık. Eş zamanlı o
dönemde Rusya’da inşaat alanında faaliyet göstermeye başladık. Tansu Çiller
Dönemi’nde Türkiye’de Türk Lirası ile iş
yapan firmalar sıkıntılı günler yaşadı.
Firma olarak en az etkilenenlerden biriydik ama buna rağmen Türk Lirası’ndaki
değer düşüşünden etkilendik. Rusya
pazarına açıldık. Ama orada tanıdığımız
hiç kimse yoktu. Burada yeni bir atlama
taşı yaşandı. Bu arada da eşime,
“İstanbul’a taşınalım. İzmir’de az iş
(*L$'<$5,12&$.m
88
İzmir’e gönülden bağlandık.
Çocuklarımız burada büyüdü.
İş hayatına burada atıldık.
Aslında çok özel bir nedeni
yoktu. Çevremizdeki birçok
insan İzmir’e yatırım yapmaya
çekiniyordu. Ancak İzmir’in ve
İzmir’linin en önemli
özelliği seçici olması, bilgili
olmasıdır.
bir yapıyı oluşturduk. 2007 senesine
kadar da bu haliyle devam etti. Ama
ihtiyaçlar bitmiyor. Bizim o zaman
zorla getirtmeye çalıştığımız perakende sektöründeki firmalar ‘Bize de yer
yok mu’ demeye başladı. O dönemde biraz hırslandık.
Bizim AVM’nin yanında da Koçtaş
vardı. Ama onunda arsa sahipleri
başka kişilerdi. Onun yanında başka
bir parsel var satılıyordu. Ben o
satılan araziyi aldım. Ondan sonra da
Koçtaş’a gittim. Genel müdürü Alp
Bey’e konuyu açtım, “Benim sizin
arazinize ihtiyacım var. Ben size yeni
bir arazi bulacağım ve orada size
binanızı yapacağım” dedim.
Prensipte anlaştık. Hemen iki yan
parselimizde Koçtaş’a nitelikli bir bina
yapmasına destek verdik. Böylece
Agora’yı 4 parsele yerleştirmiş olduk.
Sonuçta Agora ite ite büyümüş oldu.
Otopark ile birlikte 90.000 m²’ye
ulaştı. Sonrasında bizim hemen yanımızda şimdi Media Market’ın olduğu
arsanın ihalesine girdik. Ancak kazanamadık. Oraya elektronik mağaza
açma hedefindeydim. Açılan da bir
elektronik mağazası oldu.
O da bize başka bir değer kazandırdı.
Farklı sektörlerdeki AVM’ler birbirlerine olumlu etki yaptılar. Balçova
Bölgesi’nde birbirini tamamlayan
projeler oldu.
Agora isminin yaratıcısı kim?
1994 senesinde Rusya’ya gittim.
Orada da alışveriş merkezi yatırımı
yoktu. Banka projesini yürütürken, bu
bankanın başında Viladimir isimli bir
bankacı vardı. Komünist dönemde
yetişmiş ama ileri görüşlü bir işadamı
idi. ‘Kazan şehrinde beraber alışveriş
merkezi yatırımı yapalım’ dedi. Yer
bulmaları halinde yapabileceğimizi
söyledim. Yer buldular. Ortaklık için
iki tane şirket kurulması gerekiyordu.
Biri inşaatı yapacak, ikincisi işletecek
olan şirketti. Viladimir, ‘Siz işletecek
şirketin ismini bulun, bizde inşaat
şirketinin ismini’ dedi. İnşaat şirketinin
ismini Feride koydu.
Neden Feride?
Çünkü Çalıkuşu’nu okumuş ve Feride
karakterinden çok etkilenmiş. O ismi
koydu ve çok hoşuma gitti. Ben
de şehrimizi anımsatacak bir isim
düşündüm. Agora, İzmir’in özelliğini taşıyordu, çarşı, pazar anlamına
geliyordu, Latince kökenli idi ve Rus
alfabesinde hoş bir sunuş oluyordu.
Aslında bizim Agora markasıyla yaptığımız ilk projemiz Kazan şehrindeki
alışveriş merkezidir. Biz ortaklığımızı
devrettik ama aynı isimle devam ediyor. İzmir’de bu projeye başladığımda
aynı ismi kullandım. Son olarak Teos
Antik Şehri’nin kazılarına sponsor
olduk. Oradaki Agora’nın ortaya
çıkmasına da destek olacağız.
Bu markayı Türkiye’nin farklı noktalarında görmek mümkün olacak mı?
Evet, göreceksiniz. İskenderun’da bir
projemiz var. Suriye sınırı açıldı.
Liman o bölge için çok önemli. Anne
tarafından oraya gönül bağımız var.
120 bin metrekarelik bir alanda İskenderun Agora AVM yapıyoruz. Şehir
merkezinde olacak. İskenderun çok
hızlı gelişiyor. Bizde orası için iddialı
bir proje hazırlıyoruz. İskenderun’da
levanten kültürü var. Benim büyüdüğüm yıllarda Ankara’da bir tek
Kavaklıdere’de tenis kulübü vardı.
O zaman İskenderun’da özel tenis
kortları vardı. Ama terör nedeniyle
sıkıntılı günler yaşadı. Ancak önü-
Bu şehirlerde pazar doydu mu?
İstanbul’da sürekli nüfus artıyor,
ne zaman doyar bilmiyorum.
Ama Ankara pazarının doyduğu doğru. İzmir’de yeni bir
proje yapabiliriz. Uygun bir
yer bulursak neden olmasın? Türkiye’ye AVM yatırımı
yapmak için gelen yabancı
yatırımcılar var. Bunların
arkasında önemli fonlar var.
Biz kendi imkanlarımızı zorlayarak yatırım yapıyoruz.
Onlar bizim gibi düşünmüyorlar. Biz evimizi yönetir gibi
düşünüyoruz. Biz her şeyi ile
ilgileniyoruz, onlar ise profesyonel bir yöneticiye bırakıyorlar. Buradaki kiracılarımızı iş
ortağı olarak görüyoruz. Herkes
bu sorumluluğu üslenmeli.
Kriz döneminde birçok AVM
kira bedellerinde indirim uyguladı. Siz ortaklarımız dediğiniz bu
perakende mağazalar için nasıl bir
politika benimsediniz?
Biz 2001 krizinde zaten çok önemli
bir kira avantajı vererek yola çıkmıştık.
İndirim yapmamıza gerek kalmadı.
2008 krizinde ise kur sabitlemesi yaptık. Dolayısıyla çok önemli bir indirim
yapmak gibi çalışma içine girmedik.
Agora krizden etkilenmedi.
Son yıllarda ‘Outlet AVM’, ‘butik
AVM’ gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Önümüzdeki yıllarda
AVM’lerdeki eğilim ne yönde
gelişecek?
Bundan sonraki AVM’ler birbirine çok
benzeyecek. Türkiye’nin her yerindeki
kapalı, iyi klimatize edilen, güvenliği sağlanan AVM’ler var. Ancak dış
mekana açılan AVM’ler yok. Bunun
Türkiye’deki sigara yasağı ile birlikte
değişmeye başladığını görüyoruz.
Türkiye’de ciddi bir kesim sigara içiyor.
İnsanları çok uzun süre AVM’lerin içinde tutamıyorsunuz. Bugünden sonra
mevcut projelerin üstünün, sağının
soluğunun açılması mümkün değil.
Mevcut şartlarla idare etmek zorundalar. Agora’da biraz da imarın verdiği
rastlantılardan dolayı, parsellerimiz
arasında yeşil alanlar yarattık.
Bundan sonraki projelerde mutlaka
kapalı alanlar olacak ama açık alanların
oranlarında ciddi artış olacak. Gerek
alışveriş mağazaları gerekse kafeler
açık alanlarda da yer alacak. Yeni projelerde de açık alanı fazla olan projeler
ön plana çıkacaktır.
İZMİRDEKİ YATIRIMCI CESUR OLMALI
İzmir-Bayraklı liman arkası bölgesi gökdelen bölgesi olarak kabul edildi.
Bu da inşaat sektörünün hareketlenmesi ve iddialı projelerin ön plana çıkabileceği
bir yer anlamına geliyor. Siz bu süreç için ne düşünüyorsunuz?
İzmir’de uzun zamandır arsa arz edilmiyor. Bayraklı’nın imara açılmasıyla büyük
parsellerdeki yatırımlar İzmir’e hareket getirecek. Bu projelerin bazılarını görme fırsatım oldu.
Belki konsept projeler ama güzel projeler. İş merkezi, alışveriş merkezi projelerinin bulunduğu
bir bölge olacak. İzmir buna aç. Yeni bir yapının girmemesinin sıkıntısını yaşıyor. Burada biz de yer
almak istiyoruz. Görüşmelerimiz sürüyor. Şehre güvenimiz tam. İnancımız da yüksek.
Agora’yı yaparken, buradaki diğer AVM sahipleri arkadaşlarıma şunu söylemiştim. “Biz hapisten
kaçan Daltonlar gibi ayrı ayrı kendi kaçış tünellerimizi kazmayalım. Farklı projeler yapalım,
birbirimizi tamamlayalım”. Yatırımlar aşamasında bu mümkün olamadı. Ancak zamanla doğal
seleksiyonla bakınca birbirini tamamlayan farklı projeler çıktı.
Aynı şey imara açılacak yeni bölgeler için de geçerli. Ancak ülkemizde imar planları sadece
gabari açısından bazı kısıtlamalar getiriyor. Dolayısıyla aynı bölgelerde birbiriyle
rekabet eden aynı cins benzer projeler ortaya çıkıyor. Umarım, Bayraklı’da farklı
uygulamalar oluşur. İzmir’de her yerde olduğu gibi yatırım için sadece hayal
gücü yetmiyor. Cesaret de gerekli. Her yatırımın da kar getireceği
beklentisi içinde değiliz. Bu bizim girişimciliğimizi
arttırıyor.
Mimari
özellikleriyle de
Agora doğru
bir konsepttir.
Türkiye’nin her yerinde
enerji fiyatları çok yüksek. Ne kadar
klimatize alan fazla olursa, mağaza
sahiplerine çok büyük elektrik faturaları
geliyor. Bu kiraları zorlaştırıyor. Tamamen açık projelerde ise, yaz aylarında
özellikle sıcak olan şehirlerde gündüz
saatlerinde insanlar için cezbedici
bir ortam yaratamıyorsunuz. Burada
açık-kapalı oranını çok iyi kullanmak
gerekiyor.
Bir de perakende bileşeni var. O
açıdan baktığımızda nasıl bir süreç
yaşanacak?
Uzmanlık mağazalarının olduğu
AVM’ler Türkiye’de nedense çok
fazla tutulmadı. Sadece elektroniğin
satıldığı ya da sadece çocuk kıyafetinin satıldığı mağazalar ya da AVM’ler
cezbetmiyor.
%$ì$5,°<.¶6¶
müzdeki yıllarda gelişimi hızlı olacak.
İstanbul ve Ankara gibi yerlerde AVM
yapmak için çok geç.
89
AVM aslında bir şehrin içindeki bütün
dokuları barındırmak zorunda.
Sinema, eğlence yeri, tekstil mağazaları, aktivitenin olduğu yerler olmak
zorunda.
Dolayısıyla bu tarz projeler büyüyor.
Artık 100 bin metrekareden başlayan
projeler konuşuluyor. İzmir’de bir
proje yapmaya kalksam en az 100
bin metrekare alana sahip bir proje ile
yola çıkarım. Bugün Agora’nın olduğu
yere baktığımızda biz birbirimize rakip
değiliz. Birbirimizin tamamlayıcısı
durumundayız. Yatırım rakamları çok
büyük. Marketler ve büyük mağazalar
göreceli olarak düşük kira bedelleri
ödüyor. AVM’lerde yer almaları halinde de ortalama kira bedellerini aşağıya çekiyor. Bu durumlar yatırımcıları
düşündürüyor. Yatırımların kendisini
amorti etme süreci uzuyor. Türkiye
çok hızlı büyüyor. Orta ölçekli AVM’ler
Türkiye’nin farklı şehirlerinde kurulabilir. İnsanlar otopark sorunu olmadan
AVM’ye gitmek istiyor. Türk insanının
artık AVM’yi bir sosyal etkinlik olarak
görme alışkanlığı var.
O zaman Türkiye’de Pazar günleri
AVM’ler kapatılamaz…
Bunun bir örneğini sizinle paylaşmak
isterim. İki yıl önce Yunanistan’ın
Larissa kentinde bir yatırımcı
AVM yatırımı yapmış. O dönemde
Yunanistan’da krize girmenin ilk
işaretleri var. Bize bu yatırımlarını devretmek istediler. Bir hafta sonu Pazar
günü Selanik’ten 1,5 saat uzaklıktaki
Larissa’ya gittim. Pazar günü gördüğüm tabloda bundan daha olumsuz
olamazdı. Ölü bir kent. İnsanların
gideceği yer yok. Sadece kafeler
açık. Diğer bütün dükkânlar kapalı.
Terk edilmiş kovboy kasabası gibiydi.
‘Pazar günü kapatılsın’ diyenlerin
gidip burayı görmelerini isterim.
Ailenin bir araya geldiği gün Pazar
günüdür. Alacaklarınızı birbirinize
göstereceksiniz. Bunu hafta içi yapmak daha zor… Yasaklarla insanları
kısıtlarsınız. Bir AVM’yi sinema ile yaşatamazsınız. Bizim ülkemizde küçük
mağaza işletmeciliği çok başarılı buna
karşın birden çok markayı barındıran
departman store bulmak çok zor.
Türkiye bunun için küçük işletmeler
için çekici bir pazar. Avrupa pazarında AVM alışkanlığı ABD’ye göre çok
az. Rusya’da ise AVM yatırımları çok
fazla.
AVM’ler sayı olarak artmalı mı?
Türkiye’de AVM’lerin belli bir sayıdan
yukarı çıkmayacağının bir göstergesi, bizde sokak arası dükkanlar var.
Mahallenin butiği, şarküteri ya da kasabı var. Sadece mahalle sakinlerine
hizmet veriyor. AVM’ler belli bir orana
kadar artar. Önümüzdeki 10 yıl içinde
Türkiye’de 500 bin nüfusa 1-2 tane
AVM’lerin olabileceğine inanıyorum.
Kriz döneminde AVM’lerin cirolarının yüzde 20 arttırdığı belirtiliyor.
AVM’ler neden krizden etkilenmediler?
AVM’ler de önemli bir kriz olmadı.
Ayakta kalmayı başardı. Tüketici
AVM’ye gitme alışkanlığından vazgeçmedi. Türkiye’de GSMH artıyor.
AVM’lerde buna paralel artıyor. Krizde
cirolar arttı demek doğru değil.
Siz grup olarak ayrıca nitelikli
kömür ithalatçısı durumundasınız. Bu konudaki çalışmalarınız
hakkında bilgi verir misiniz?
1983 yılında Türkiye’de özellikle
demir-çelik sektöründe kullanılan
nitelikli sanayi ve kömür ithalatı ile
sektöre girdik.
Üretim var mı?
Hayır üretmiyoruz. Güney Afrika, Rusya, Çin, Venezüella ve ABD’den birbirinden farklı kalitede ithalat yapıyoruz.
Sanayi ve ısınma amaçlı getiriyoruz.
İstanbul-Gebze, Bursa-Gemlik, İzmirAliağa, İskenderun-Toros limanlarında stok alanlarımız var. Buralarda
ayrıştırma yaptıktan sonra Türkiye’nin
değişik bölgelerindeki çimento,
kireç, demir çelik fabrikalarına sevk
ediyoruz. Ayrıca ısınma amaçlı ithal
ettiğimiz kömürleri de yine bu bölgelerde bayiler aracılığıyla apartmanlara
ve vatandaşa satıyoruz. Şirketin bu
konudaki faaliyetleri önemli gelişme
gösteriyor.
“İzmir,
Ankara’dan
uzak yaşıyor”
+HSLPL] ÁRFXNODUÜQ GDKD WH]FDQOÜ
ROPDVÜQDDOÜíÜðÜ]GÜU$QFDNEXEDED
RðXOSURILOLQGHGXUXPWDPWHUVLe
ñíYHKD\DWWHFUÖEHVLQHNDUíÜOÜNKDOHQ
WH]FDQOÜ\DSÜVÜQÜNRUX\DQ%HGUL6HU
WHUEXQDNDUíÜOÜNGDKDVDNLQ\DSÜVÜ\
ODGHQJHROXíWXUPD\ÜEDíDUDQ<DðÜ]
6HUWHUe %DEDRðXO EX \DSÜODUÜ\OD
ELUELUOHULQLWDPDPOÜ\RUODU
6HUWHU $LOHVLnQLQ HUNHNOHUL ÖÁ NX
íDNWÜU PRELO\D WR]XQX \XWX\RU \DíÜQGD\NHQVDWWÜðÜWDEXUHLOHLíH
EDíOD\DQ%HGUL6HUWHUnLQEXÐ\NÖ\Ö
DQODWÜUNHQKDODJÐ]OHULQLQLÁLJÖOÖ\RU
¶ÁÖQFÖNXíDðÜQWHPVLOFLVL<DðÜ]6HU
WHU LVH EÖUR PRELO\DODUÜQGD \DUDW
WÜNODUÜ PDUND\Ü GÖQ\D\D DÁPDN LÁLQ
ÁDOÜíÜ\RU
PHWUHNDUHDODQGDEDíOD\DQLíVH
UÖYHQLQL ELQ PHWUHNDUH VKRZ
URRPYHELQPHWUHNDUHÖUHWLPDOD
QÜLOHGHYDPHWWLUHQ6HUWHU$LOHVLnQGH
EXJÖQOHUGH EDEDRðXOnXQ HQ EÖ\ÖN
KD\DOL \XUWGÜíÜQD NHQGL PDUNDODUÜ\OD
DÁÜOPDNYHÖUHWLPNDSDVLWHOHULQL\ÖN
VHOWPHN %XQXQ LÁLQ \DWÜUÜP VÖUHFL
\DíD\DFDNODUÜQÜ EHOLUWHQ EDEDRðXO
LON KHGHI RODUDN LVH 0ÜVÜU SD]DUÜQÜ
EHOLUOHPLíOHU
°WH\DQGDQñ]PLUnLQVL\DVLVRV\DOKD
\DWÜQGDÐQHPOLELU\HUHVDKLSRODQYH
\ÜOÜ VHÁLPOHULQGH PLOOHWYHNLOOLðL
DGD\ DGD\OÜðÜQÜ (*ñ$' <DUÜQ RNXUOD
UÜ\ODSD\ODíDQ%HGUL6HUWHUnLQEXVÖ
UHÁWHNLHQEÖ\ÖNGHVWHNÁLVLDLOHVLYH
LíKD\DWÜQGDRðOX<DðÜ]6HUWHUe
%HGUL 6HUWHU ñ]PLUnLQ JHOLíHELOPHVL
LÁLQÐQFHOLNOHKHGHIEHOLUOHQPHVLJH
UHNWLðLEHOLUWHUHNoñ]PLU$QNDUDnGDQ
X]DN\DíÜ\RUpGL\RU
%DEDVÜQÜQ Lí KD\DWÜQGD GLVLSOLQL
SHUVRQHOLQH YHUGLðL GHðHUL YH ÁDOÜí
NDQOÜðÜQÜÐUQHNDOGÜðÜQÜDQODWDQ<DðÜ]
6HUWHUoñíYHÐ]HOKD\DWÜQÜELUELULQ
GHQ D\ÜUPDVÜQÜ ELOHQ ELULVL %DEDP
ÁRN WH]FDQOÜ %X EHOOL QRNWDODUGD
DUWÜ EHOOL QRNWDODUGD HNVL RODELOL\RU
%HQ RQD JÐUH GDKD VDNLQLP %LU
ELULPL]L GHQJHOL\RUX] <Dí WDKWD\D
DVOD EDVPD] ìLUNHW ÁDOÜíDQODUÜPÜ]D
NDUíÜ VRQ GHUHFH SUHQVLSOLGLU 2Q
ODUÜQ ÁÜNDUODUÜQÜ FLGGL NRUXU 2QODUÜQ
UDKDWÜ JHUHNWLðLQGH NHQGL DLOHVLQLQ
UDKDWÜQGDQGDKDÐQHPOLGLU%X\ÐQÖ
QÖ VHYL\RUXP 2 QHGHQOH GH íLUNHW
ÁDOÜíDQODUÜQÜQ NXUXPD VDGDNDWOHUL
VRQ GHUHFH \ÖNVHN °]HOOLNOH íLUNHW
ÁDOÜíDQODUÜQD \ÐQHOLN Ð]HOOLðLQL NHQGL
PHÐUQHNDOÜ\RUXP%L]NLíLOLNELU
DLOH\L]pGL\RU
m(*ñ$' $LOHVL LÁLQGH EÖ\ÖGÖPn GH
GL\HQ <DðÜ] 6HUWHU ÐQÖPÖ]GHNL
GÐQHPGH íHKULQ VSRU KD\DWÜQÜQ JH
OLíPHVL LÁLQGH SURMHOHUGH \HU DOPD\Ü
SODQOÜ\RU
%HGUL<DðÜ]6HUWHULOHEDEDRðXOLOLí
NLOHUL VHNWÐUGHNL JHOLíLP VÖUHÁOHUL
KHGHIOHULñ]PLUnLQVL\DVLYHVRV\DOKD
\DWWDNL \HUL LOH \DSÜOPDVÜ JHUHNHQOHUL
NRQXíWXN
Sizi tanıyabilir miyiz?
BEDRİ SERTER (BS): 1960 yılında
İzmir-Eşrefpaşa’da doğdum. Tınaztepe İlköğretim Okulu’nda, daha sonra
Dokuz Eylül Ortaokulu, İzmir Ticaret
Lisesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi
İşletme Fakültesi’nde eğitimimi aldım.
Bu eğitim dönemi içinde ailemizin
dedelerden ticaret ile uğraşmasından
dolayısıyla hep ticaret ile iç içeydim.
Aslen Akseki’liyiz.
O dönemde de mobilya sektörüne
yönelik mi çalışılıyordu?
BS: Babam 1964 yılında mobilya işi-
ne başlamış. Ondan önce manifatura
ve öncesinde de pazarcılık ile uğraşıyorlarmış. Babam meslek olarak mobilyayı seçiyor. 1970 yılında babamın
Yeni Kavaflar’daki dükkânına gitmeye
başladım. 10 yaşında mobilya tozunu
yuttum. Küçük yaşlarda başlamanın
büyük faydasını gördüm. 14 yaşında mal satma yetkisini almıştım. O
dönemde tabure, askı, sandalye ve
portatif masa gibi ürünler satıyorduk.
Babam başarılı bir satış elemanı olduğumu söylüyordu.
İlk sattığınız ürün ne idi?
BS: 4 adet mutfak taburesi sattım.
Tabureleri alıp Konak Meydanı’na taşıdım. O dönemde Çeşme otobüsleri
Konak’tan kalkardı. Müşteriden bir de
bahşiş almıştım.
Ortaokulu bitirince askeri okula
gitmek istedim. Fakat babam ticari
.8ì$.7$1.8ì$ï$
0RELO\DWR]X\XWDQ%HGUL<DðÜ]6HUWHUnLQ
RUWDNKD\DOOHUL\XUWGÜíÜQDDÁÜOPDNe
93
(*L$'<$5,12&$.m
94
Babam, iş ve özel hayatını birbirinden
ayırmasını bilen birisi. Muhabbeti son
derece keyiflidir. Arkadaş gibiydik.
Sohbetlerinden hakikaten ayırmadı.
Siyasetten, spora kadar her konuyu
konuşabildik. Evine düşkün birisidir.
Evcimendir. O nedenle sık vakit
geçirebildik.İş hayatında disiplinlidir.
Yeri geldiğinde tatlı serttir.
Çok çalışkandır. Babam çok tezcanlı.
Bu belli noktalarda artı, belli noktalarda
eksi olabiliyor. Ben ona göre daha
sakinim. Birbirimizi dengeliyoruz.
Çok güzel tavla oynarız...
hayatta iyi olacağımı görmüş, “Seni
Ticaret Lisesi’ne yazdıralım. Hem
dükkâna gelip-gidersin, hem de
okursun” dedi. Hakikaten okulda okurken, babaların çocuklarını
çok iyi gözlemlediklerini ve doğru
kararlar verdiklerini gördüm. Okulun
yakınında bir de 20 metrekarelik bir
dükkânımız bulunuyordu.
Okurken, dükkâna da gidip geliyordum. Kendimi geliştirmeye başladım.
Müşteri ilişkilerini güçlendirdim. Bu
dükkânda babamla birlikte çalıştım.
1977 yılında liseyi bitirdim. 1978
yılında Ege Üniversitesi İşletme
Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılına
kadar tabure, sandalye ve dolap gibi
ürünleri satarken, İzmir piyasasında
büro mobilyaları konusunda boşluk
olduğunu gördüm. Babamla bu durumu paylaştım ve destek gördüm.
O zaman babanıza ciddi bir
güven aşılamışsınız…
BS: Kesinlikle…16 yaşında dükkânın
kasa anahtarını bana teslim etti. Büro
mobilyaları sektörüne girdiğimizde
ciddi duayenlerimiz vardı. Rahmetli
Möblesan’ın sahibi Ümit Ağabey.
Bana büyük ışık vermiştir. Çok
düzgün biriydi. Detay şirketini takip
ederdik. O zamanlarda “İnşallah bir
gün gelir bu isimler gibi olabiliriz” diye
dua ederdim. Bu hedefle 1980 yılında üniversite devam ederken, Yeni
Kavaflar’daki işyerimizin arkasındaki
kiracımızı çıkarttık ve 120 metrekarelik alanda çalışmalarımızı sürdürmeye
başladık.
Adımız büro mobilyalarında Serter
Ticaret olarak duyulmaya başladı.
1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi
kuruldu. İşletme fakültesi direk Dokuz
Eylül Üniversitesi’ne bağlandığı için,
Dokuz Eylül Üniversitesi mezunu
oldum.
Sonrasında hemen eşim Huriye ile
nişanlandım. Nişanladıktan 5 ay
sonrada askerlik görevimi yedek
subay olarak yaptım. Mardin Seyyar
Jandarma Alay Komutanlığı’na bağlı
karakol komutanlığı yaptım. 12 ay
boyunca 7 gün 24 saat çalıştım. İzinsiz görev yaptım. Hayatımda sabırlı
olmayı da orada öğrendim.
O dönemde sadece aileme iyi olduğumu iletebildiğim telefon konuşmaları yapabildik. İyi olduğumuzu
askerler üzerinden öğrenirdik.
Asker olmak istiyordunuz. Gidip
geldikten sonra fikriniz değişti
mi?
BS: İyi ki olmamışım demiştim.
Yani babanız sizin için doğru
karar vermiş…
BS: Kesinlikle. Ticaretle uğraşan aile
çocukları için farklı bir alan olduğunu
gördüm. Askerden geldikten sonra
çok hızlı şekilde iş hayatına geri
döndüm. Bu arada kardeşim Eftal
Serter’de büyüdü ve iş hayatına
girdi. Gıda Mühendisliğinde okurken,
babama da o da destek verdi. 1984
yılında evlendim. 11 ay sonrada 27
Temmuz 1985 tarihinde Yağız’ı kucağımıza aldık. Yağız bize uğur getirdi.
Kısmetiyle, bereketiyle geldi.
1987 yılında Karabağlar’da büro
mobilyaları konusunda ilk mağaza
açan biz olduk. 1990 yılına kadar
aile şirketi olarak devam ettik. 1990
yılında aile şirketini fes ettik. Ben tek
başıma devam ettim. Bu 5 yıl bize iş
piyasasında ciddi bir referans dosyasını beraberinde getirdi.
Duayen ağabeylerimizin firmalarına
ulaşamazsak da onlara yakın bir noktaya geldik.
Üretim süreci ne zaman başladı?
BS: 1990 yılına kadar alıp-sattık
veya yaptırdık. 1991 sonunda ise
ilk atölyemi Karabağlar-Aktepe
semtinde kurdum. Üç personel ile
başladık. 200 metrekarede başladık.
O tarihlerde iş mobilyaları gelişmeye
başladı. Serter Büro Mobilyaları’da
markalaşma sürecini hızlandırdı.
Bu yıllar devamlı kendimizi yenilediğimiz ve büyüdüğümüz dönemdi.
Karabağlar’daki mağazamızı da
büyüttük. 1000 metrekare oldu.
1996 yılında Gaziemir’de kendi
binamızı yaptık. 2 bin 400 metrekarelik bir show-room açtık ve orada
ev mobilyaları işine girdik. İmalatımızı
Sarnıç’ta bin 500 metrekarelik bir
yere taşıdık. Orada üretim kapasitemizi büyüttük. Böylece 2000’li
yıllara geldik. 2001 yılında piyasada
kriz nedeniyle yaşanan duraklamadan bizde nasibimizi aldık. Çünkü iş
mobilyaları yaptığımız için yatırımlar
ile ilintili bir konu. 1994 yılı itibariyle
de eşim Huriye Serter firmamızda
görev almaya başladı ve büyük
katkıları oldu. Ev mobilyası sektörüne
girmemize vesile oldu. Çok iyi bir
Ar-Ge’ci. 2000’li yıllara geldiğimizde
tüm show-roomlarımızın merkezini
Gaziemir’de topladık. Tek çatı altında
toplanmayı tercih ettik. Sıradan ürünler yapmıyoruz. Butik ve proje bazlı
ürünler yapıyoruz. Show-room ve
fabrikayı birleştirelim istiyorduk. 2005
yılında şu anda içinde bulunduğumuz
havaalanının karşısındaki fabrikamıza taşındık. Bu kapsamda bin 200
metrekare show-room, 3 bin metrekare üretim alanı olarak faaliyetimizi
sürdürüyoruz. 2008 yılında Yağız,
üniversiteyi bitirdi. Bitirdikten sonra
aile şirketinde devam etmek istediğini
söyledi. Mutlu olduk.
O zaman Yağız üzerinde bu
konuda babanız gibi bir etkiniz
olmadı…
BS: Yağız’a sadece örnek olmaya
çalıştım. Ama daha serbest bıraktık.
İşletme bölümünde eğitim kendi isteği idi. Kurulu bir düzen vardı. Onun
da arzusu aile şirketinde devam
etmekti.
Yağız nasıl bir çocuktu?
BS: Çok mütevazıydi. Bebekliğinden beri ne istediğini bilirdi. Hedefini koyan ve buna ulaşmak içinde
mücadele veren bir çocuktu. Hala da
öyle. Aile içinde onu sohbetlerimizin
dışında tutmamışızdır. Kendisi konuşmayı pek sevmez. İyi bir dinleyicidir.
Ancak bu dinlediklerini iyi kaydetmiş.
İleriki yıllarda bunun artılarını gördük.
Az ve öz konuşur. Aile ve arkadaş
çevresinde örnek gösterilmesi bizi
mutlu ediyor.
Oğlunuzun hiç mi sevmediğiniz
huyu yok?
BS: Dağınıktır. Şimdi de eşi onu
toparlamak zorunda kalıyor. Dostluklarını uzun yıllar sürdürür. Güzel
bir evlilik yaptı. Üniversiteden sınıf
arkadaşıyla evlendi.
vardır. Kendisi çok çalışkan birisi idi.
Aynı sınıftaydık.
Benim kendimi toparlamamda ve
okulu 4 yılda bitirmemde önemli bir
desteği vardır. Okulu bitirdikten sonra
2007’de askerliğimi kısa dönem
olarak yaptım. 2008 yılı yazında
nişanlandık ve 2009 yılında evlendik.
Şirkete 13 yaşından itibaren daha sık
gelip gitmeye başladım. Bunun da
faydasını gördüm.
Babanızı bize anlatmanızı
Babanızın dükkânına 10 yaşından istesek…
YS: İş ve özel hayatını birbirinden
itibaren gittiniz. Yağızda sizinle
ayırmasını bilen birisi. Muhabbeti son
beraber küçük yaştan itibaren
derece keyiflidir. Arkadaş gibiydik.
işin içine girdi mi?
Sohbetlerinden hakikaten
BS: Geldi. O tozu
ayırmadı. Siyasetten,
küçük yaşta yutturduk.
spora kadar her konuAma samimi söylemek
Butik ve proje bazlı
yu konuşabildik. Evine
gerekirse babamın
ürünler yapıyoruz.
düşkün birisidir. Evcimenbana ihtiyacı olduğu
Show-room ve fabrikayı dir. O nedenle sık vakit
kadar benim Yağız’a
geçirebildik. İş hayatında
birleştirelim istiyorduk.
ihtiyacım olmadı. Çodisiplinlidir. Yeri geldiğinde
cukluğunu özgürce ya2005 yılında şu anda
tatlı serttir. Çok çalışkanşamasını istedik. Kendi
içinde bulunduğumuz
istediği zaman geldi,
havaalanının karşısındaki dır. Babam çok tezcanlı.
Bu belli noktalarda artı,
atölyeye girdi. Görsel
fabrikamıza taşındık.
belli noktalarda eksi
yeteneğini geliştirdi.
Bu kapsamda bin 200 olabiliyor. Ben ona göre
metrekare show-room, daha sakinim. Birbirimizi
Yağız Bey’in
3 bin metrekare üretim dengeliyoruz. Çok güzel
yetenekleri sizce ne
yönde?
alanı olarak faaliyetimizi tavla oynarız.
BS: Yağız, proje üretim
sürdürüyoruz.
Kim alıyor maçları?
bazlı çalışmalarda daha
YS: Ağırlıklı ben alıyorum.
başarılı. Satış başarısı
Eşimle birlikte onlarla pazar günümüzamanla gelişecek. Ama başarılı bir
performansı var. Eksiklerini de zaman zü geçirmekten keyif alıyoruz.
içerisinde giderecek.
Örnek aldığınız yönleri neler?
YS: Yaş tahtaya asla basmaz. Şirket
Yağız Bey bize kendinizi anlatır
çalışanlarımıza karşı son derece
mısınız?
prensiplidir. Onların çıkarlarını ciddi
YAĞIZ SERTER (YS):
korur. Onların rahatı, gerektiğinde
İlk ve orta öğrenimimi Türk Koleji, lise
kendi ailesinin rahatından daha
eğitimimi Avni Akyol Lisesi’nde taönemlidir. Bu yönünü seviyorum. O
mamladım. Mutlu bir çocukluk yaşanedenle de şirket çalışanlarının kurudım. 11 yaşına kadar tek çocuktum.
ma sadakatleri son derece yüksek.
Bunun bütün güzelliklerini yaşadım.
40 kişiyle çalışıyoruz. Ama en önemliÜniversiteyi Marmara Üniversitesi disiplindir. Özellikle şirket çalışanlasi İşletme Fakültesi’nde bitirdim.
rına yönelik özelliğini kendime örnek
İstanbul’da 4 yılda okulumu bitirdim.
alıyorum. Biz 40 kişilik bir aileyiz.
Uzatmamamda eşimin büyük önemi
(*L$'<$5,12&$.m
96
İlk ülkemiz Mısır.
Mısır’da 2011 yılında iyi
çalışmalar yapacağımıza
inanıyoruz. İç pazarda
da bazı noktalarda
markamız bizim bile
önümüze geçiyordu.
Marka imajı her şeyin
önüne geçmiş durumda.
Daha iyi bir makine hattı
kurmak istiyoruz. Bunu
da 5 yıl içinde yapmak
istiyoruz.
İş hayatında nasıl bir görev
dağılımı yaptınız?
YS: Ben yurtdışı projelere odaklandım. Arta kalan zamanlarda ise işin
teknik boyutunu daha iyi kavramak
için çalışıyorum. Piyasa araştırmaları
ve fuar katılımlarını organize ediyorum.
BS: Bizim ihracat ayağımız eksik.
Onu Yağız tamamlıyor ve bundan
sonra da götürecek. İç pazar ve üretim benim sorumluluğumda. Eşim ise
koltuk gruplarını üretimden ve Ar-Ge
ayağından sorumlu.
Ortak hayalleriniz neler?
YS: Ege Bölgesi’nde iyi bir markayız.
Bunun Türkiye genelinde ve yurtdışında olması için çaba harcıyoruz.
BS: Ortak hayalimiz yurtdışı. Bir ya
da iki ülkede ciddi bir pazar payı
yakalamak istiyoruz.
Hedef ülkeler hangileri?
BS: İlk ülkemiz Mısır. Mısır’da 2011
yılında iyi çalışmalar yapacağımıza
inanıyoruz. İç pazarda da bazı noktalarda markamız bizim bile önümüze
geçiyordu. Marka imajı her şeyin
önüne geçmiş durumda. Daha iyi bir
makine hattı kurmak istiyoruz. Bunu
da 5 yıl içinde yapmak istiyoruz.
Üretim çeşidinde değişim olacak
mı?
BS: Ağırlıklı büro mobilyaları olacak.
Çünkü Pazar bizi büro mobilyalarında
görmeye çok alıştı. Serter Ev diye
1996’da girmemiz hata olmuş. Başka
bir markayla girmeliymişiz. Ancak
yeni bir marka olmayacak. Büro
mobilyalarında yol alacağız. Ev mobilyalarını sadece proje bazlı yapacağız.
Bir konuda hedefimiz en iyisi olmak.
Bu yatırımı mevcut tesisleriniz de
mi yapacaksınız?
BS: Hayır. 10 bin metrekare kapalı
alanda yeni tesis kuracağız. İzmir
veya Manisa çevresinde olacak.
Ege’den daha çok komşu
ülkelere yönelinirken, ihracatta
neden Mısır pazarı tercih edildi?
YS: Bu pazarı ciddi inceledik. Nüfusu
ve alım gücü var. Arz sıkıntısı yaşanıyor. Komşu ülkelerde ise ekonomik
sıkıntılar var. İran’da düzgün bir
ekonomi yok. Irak savaştan yeni çıktı,
aç bir pazar. Olabilir ama güvenlik
problemi aşılmalı.
BS: Mısır’daki bir dostumuz işin içinde. O da bizim ufkumuzu genişletti.
Ortaklık şeklinde yol almak istiyoruz.
Tavla oynamaktan zevk
almanın dışında birlikte
boş zamanlarınızda neler
yapıyorsunuz?
BS: (Gülerek….) Baba olarak 3
defa yeniyorsam, bir kere o yeniyor.
Mümkün olduğunca hafta sonlarını
birlikte geçirmeye çalışırız. Yağız çok
iyi futbol oynar.
Yan bağlar kopunca jübilesini yaptı.
Ancak önümüzdeki dönemde onu
çok iyi bir yönetici olarak futbol
dünyasında görebiliriz.Tavla oynamak
haricinde birlikte yurtiçi ve yurtdışında
oynanan futbol maçlarını izleriz.Bunun yanı sıra güncel konular üzerine
çok keyifli sohbetlerimiz olur.
YS: Özellikle futbola olan merakımdan dolayı maçları babamla beraber
takip etmekten ve yorumlamaktan
keyif alırım.Bunun haricinde kendisinin iş hayatı ve siyaset gündemi
üzerine düşüncelerini dinlemek bana
her zaman keyif verir.
hizmeti aktarmak gerekiyor. Hükümet
farkı gözetmeksizin böyle olmalı.
Şehre hizmeti getirmek zorundasınız.
Ankara’ya giderseniz öncelikli
projeniz ne olurdu?
BS: İzmir’in öncelikle hedefinin ne
olduğunu belirlememiz gerekiyor.
Sanayi kimliğini artık son haddinde
kullanıyor. İzmir tarihi bir şehir. Sanayi
olarak pek de hareket kabiliyetimiz
kalmadı. Ağırlıklı olarak sağlık turizmi
ve tarih turizm şehri olabiliriz. Bu kent
neden uçmasın?
Peki, İzmir nerede sıkıntı
yaşıyor? Bu dediklerinizi neden
yapamıyoruz?
BS: İzmir, Ankara’dan uzak yaşıyor.
Birincisi Ankara’dan uzak yaşama
gibi lüksümüz yok. Hizmetin ana
merkezi Ankara. Bu sistemde yer
almak zorundayız. İkincisi İzmir’in
tanıtım eksikliği var. İzmir’i kendi
içimizde tanıtıyoruz ama çevreye
tanıtmıyoruz.
8 bin 500 yıllık bir şehiriz ve bunu
lanse etmemiz lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kalkınma Ajansı,
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi
Sanayi Odası ve diğer STK’ların ortak
yol alması lazım. Turizm Bakanı’nı
buraya tam desteğe ikna etmemiz
lazım. Bunun için bir piramit hazırlamamız gerekiyor.
Eklemek istedikleriniz…
BS: Allaha şükürler olsun iş hayatında kol kola verdiğim böyle bir oğlum
var. Herkese nasip olmasını dilerim.
Bir de kızımız var. Kızımızın hedefi
de iç mimar olmak. Onu da uzun
dönemde bekliyoruz.
YS: Babamın doğruları ışık tutmaya
devam edecek. Bizde daha iyisini
yapma yolunda devam edeceğiz.
.8ì$.7$1.8ì$ï$
İzmir’de nasıl bir hayat ve spor
mianın ne kadar kaliteli olduğunu
hayatı gözlemliyorsunuz?
yaşayarak öğrendim. Hiç soru işareti
YS: İzmirspor’da 2008-2009
olmadan çok değer verdiğim bir büyıllarında 18 ay boyunca yöneticilik
yüğüm olan Sayın Cemal Elmasoğlu
yaptım.23 yaşımda bu konu üzerine
döneminde EGİAD’a üye oldum.
çok ciddi tecrübe sahibi oldum.Bu
EGİAD bünyesinde önümüzdeki südönemde İzmir Kulüplerinin ortak bir
reçte önemli projelerde görev almak
paydada bir araya gelmesi gerektiğini isterim. Burası bir okul. Her zaman
düşünüyorum.Ortak hareket etmeyi
öğreneceğimiz şeyler var.
bilmiyoruz. Parçalı
bir yapımız var. Bunu
Bedri Bey, siyasi
Butik ve proje bazlı
gidermek lazım…
hayata dair nasıl bir
ürünler yapıyoruz.
İzmir’e bir Anadolu’dan, Show-room ve fabrikayı hedef belirlediniz?
bir de İstanbul’dan
BS: Siyaset bazen fırtına,
birleştirelim istiyorduk.
bakış var. İzmirbazen durağan yapıda
2005 yılında şu anda
Yunanistan gibi siesta
devam ediyor. 2002 yılıniçinde bulunduğumuz
yapan bir şehir diyenler
da ciddi siyasette tecrübe
havaalanının karşısındaki edinmeye başladım. Onoluyor. Havai bir şehir
olarak görülüyor. Bu
dan önce STK’larda göfabrikamıza taşındık.
boyutu değiştirmek geBu kapsamda bin 200 rev yaptım. Siyasi hayatta
rekiyor. Bunu yaparken
metrekare show-room, girdiğimde “İş adamının
de kendi değerlerimizi
hayatta ne işi var?”
3 bin metrekare üretim siyasi
korumak lazım. Ne şehtepkileriyle karşılaştım.
ri olduğumuza karar ve- alanı olarak faaliyetimizi Bende buna cevap
sürdürüyoruz.
rememişiz. Turizm mi,
olarak, “İş dünyasından
sanayi mi, spor şehri
birileri olmadığı takdirde,
miyiz? İzmir’de her şey var ama hiç
sizlerin yerine çok farklı kimliklerde
bir şey tam değil. Bunun bir vizyon
kişiler dolduracaktır” dedim. Siyasetolarak ortaya konulması lazım.
te iş adamlarına da ihtiyaç olduğunu
düşünüyorum. Bunu söylemeye
Babanız İzmir’de STK’larda ve
devam ediyorum.
politik hayatta oldukça etkin bir
Aileden ve sektörden aldığımız
profil. Bu konuda siz kendinize
tecrübe ve terbiyeyi de siyasi hayatta
nasıl bir yol haritası belirlediniz?
götürmeye çalışıyorum. Örnek olmayı
YS: Son 8 aydır Karabağlar Çalıkuşu
ilke edindim. Düzgün siyaset nasıl
Rotary Kulübü’nde yönetim kurulunyapılabileceğini ortaya koymaya çada çalışmaya başladım. Ayrıca EBSO lışıyorum. CHP’de siyaset hayatıma
Mobilya Komitesi’nde ben görev
devam ediyorum. Bütün partilerdeki
alıyorum. Siyaset için şu anda bir
dostlarımın övgüyle bahsetmelerinhedefim yok. Bir aileden bir siyasetçi
den dolayı da mutluyum. 2011 seyeter. Ayrıca EGİAD üyesiyim.
çimlerinde eğer özel ve ticari hayatım
müsaade ederse, aday adaylığını
Neden EGİAD üyeliği?
düşünüyorum. Herkesin desteğini
YS: Ben 10 yaşından itibaren EGİAD
almak istiyoruz. Yerelde bir İzmirli
camiasının içinde büyüdüm. Caolarak da öncelikle kendi şehirlerine
97
6DQFDU0DUXIOXo.HQWLQÐOÖVÖ\OHLOJLOHQGLðLPGHGDKDÁRN
KDEHUROX\RUpGL\RU
ñ=0ñ53(1&(5(6ñ1'(1
107
Sancar
Maruflu
ìHKULQGLULVLGHÐOÖVÖGHRQGDQ
VRUXOX\RU
(*ñ$'<DUÜQ'HUJLVLnQLQoñ]PLU
3HQFHUHVLpQGHQEÐOÖPÖQGH
JHQHOGHíHKULPL]LQ\ÐQHWLFLOHUL
QLGDKD\DNÜQGDQWDQÜPDIÜUVDWÜ
\DNDODUGÜN%XVD\ÜPÜ]GDVL]Hñ]PLUnL
\ÐQHWPHPHVLQHUDðPHQíHKULPL]GH
JHUÁHNOHíHQROD\ODUÜYH\DUDUOÜOÜN
JÐVWHUPLíNLíLOHULXQXWPDPDPÜ]ÜYH
KDWÜUODPDPÜ]ÜVDðOD\DQELUoYHID
VHPEROÖpQÖVL]OHUOHEXOXíWXUPDN
LVWHGLN.RQXðXPX]6DQFDU
0DUXIOX7ÖUNL\HnQLQ\HWLíWLUGLðLLON
KDONODLOLíNLOHUX]PDQODUÜQGDQYHNR\X
ELU.DUíÜ\DNDOÜ+DONODLOLíNLOHUNDYUD
PÜQÜmLQVDQODEÖWÖQOHíPHnRODUDN
Ð]GHíOHíWLUHQ0DUXIOXñ]PLUnGH
mYHIDVHPEROÖnRODUDNWDQÜQÜ\RUYH
DQÜOÜ\RUñ]PLULOHLOJLOL\ÜOGÐQÖPOH
ULQLQKDWÜUODWÜOPDVÜQGDíHKULPL]GH
\DíDPÜíYH\D\DíD\DQNÜ\PHWOL
EÖ\ÖNOHULPL]LQNDKUDPDQODUÜPÜ]ÜQ
DQÜOPDVÜQGDKDWÜUODQPDVÜQGDOLGHUOLN
ED\UDðÜQÜKLÁELU]DPDQHOLQGHQEÜUDN
PD\DQ.DUíÜ\DNDOÜEXJÖ]HOLQVDQ
LOHñ]PLUYHñ]PLUOLOLNÖ]HULQHVRKEHW
HWWLNìHKULPL]LQPDUNDGHðHULYH
\DíDWÜOPDVÜJHUHNHQNÖOWÖUÖPÖ]Ö
LUGHOHGLN
Sancar Maruflu kimdir? Kısaca
gençlik yıllarınızı bizimle paylaşır
mısınız?
Evvel Allah Karşıyakalıyız. Hayatım
Karşıyaka’da geçti. İstanbul kökenli
bir babanın oğluyum. Babam bu
şehre sonradan gelmesine rağmen
İzmir-Karşıyaka’yı çok sevdi. Okul
hayatına İzmir’de başladım ve daha
sonra annemin ve babamın memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin birçok
yerine gittik. Gitmediğimiz yer kalmadı diyebilirim. İstanbul, Trabzon,
Erzurum ve Diyarbakır’da görev
yaptık. Ancak Karşıyaka ile bağlantım hiç kopmadı.
Karşıyaka Orman Fidanlığı’nda
doğdum. Babam Orman Fidanlığı’nın
müdürüydü. Hatırlıyorum, orada bir kamelya vardı. İzmir’in ve
Karşıyaka’nın en ünlü isimleri orada
toplanırdı. Babam Karşıyaka’nın bu
bölgesindeki bataklıklarını kurutan
kişidir. Yıllar önce Atatürk’ün talimatıyla Güzel Sanatlar Akademisi’nde
okurken, oradan alınıp Orman
Fakültesi’ne gönderilen grubun
.RQXðXPX]6DQ
FDU 0DUXIOX 7ÖUNL\HnQLQ
\HWLíWLUGLðL LON KDONOD LOLíNLOHU
X]PDQODUÜQGDQYHNR\XELU.DUíÜ
\DNDOÜ+DONODLOLíNLOHUNDYUDPÜQÜmLQ
VDQOD EÖWÖQOHíPHn RODUDN Ð]GHí
OHíWLUHQ 0DUXIOX ñ]PLUnGH mYHID
VHPEROÖn RODUDN WDQÜQÜ\RU YH
DQÜOÜ\RU
içinde imiş. Daha sonra Atatürk’ün
özel bursu ile Almanya’da erozyon
ile mücadele ve bataklık kurutma
master’ı yapmış. Sonrasında da
gene Atatürk’ün talimatıyla Denizli’ye
gönderilmiş ve şimdiki Denizli-Çamlık
semtindeki bataklıkları kurutmuş.
Zaten annem ile babam orada
tanışıyorlar.
Babamın o zaman beyaz bir atı
varmış. Annem ise Gazi İlkokulu’nda
öğretmenlik yapıyor. Annemi orada
görüyor. Sırf annem için orayı ağaçlandırıyor. Sonunda vali fark ediyor ve
“Cevat Bey her tarafı orman yaptın,
nedir derdin” diye soruyor. O vakitte
babaannemin İstanbul’dan gelip
annemi ailesinden istemesine imkân
yok. Vali Bey, babam için annemi
istiyor. Orada evlenmiş ve balayında
İzmir’e gelmişler. Babam daha sonra
Atatürk’ün talimatıyla Karşıyaka
Orman Fidanlığı’na tayin edilmiş. Afet
İnan’ın babası da orman teşkilatında
çalışıyormuş. Babam bir dönem
onun da müdürü olmuş.
Atatürk bir Karşıyaka’yı ziyaretinde
bataklıkları görüyor ve hemen talimat
veriyor. ‘Denizli’yi kurtaran ekibi buraya getirin’ demiş. Ama Vali Bey’inde
katkısının olduğunu öğrenince, ‘O
zaman Vali Bey’in de tayininin İzmir’e
çıkarın’ demiş. Para işini ise örtülü
ödenekten halletmeye çalışıyorlarmış, hatta paranın yetmemesi
üzerine Karşıyakalı Birsel Kardeşler destek vermiş. Babam grubun
içinde Karşıyaka’ya tayinle gelmiş.
Burası tarım arazisi haline getirilmiş.
Karşıyaka’da Mahfer Sokağı var ve
orada yıkık dökük bir ev var. Cumhuriyet Halk Fıkrası ilk orada kuruluyor.
İşte çocukluğum oralarda geçti.
<$0$1/$568<8ñ¡(5(.
%¶<¶'¶0
Çocukken Yamanlar suyu içerek
büyüdüm. Bu çok önemlidir. Bizim
evlerimizdeki çeşmelerden belli
saatlerde Yamanlar Suyu akardı.
Sorarlardı, ‘Yamanlar Suyu içmiş mi
içmemiş mi?’...Onun şifasına inanılırdı. Nüfusumda Karşıyaka yazar ve bu
benim için bir onurdur.
Benim ebe doktorum Dr. Tahsin
Soydan. Altay’ın kurucularından,
Karşıyaka’nın idarecilerindendir. Bir
yalısı vardı ve yalısının önünde iki
tane heykel vardı. Biz o yalıdaki deniz
banyosundan denize girerdik.
Ananem ve akrabalarım nedeni ile
İzmir’in diğer semtlerini de yaşadım.
En güzel günlerim Altınpark’ta geçti.
Ramazan aylarında Dönertaş’ta
kalırdım. İhsan Alyanak’ın babası
Alyanak Osman’ın kahvesi vardı. Orada Ramazan eğlencelerini yaşardık.
Ballıkuyu’da muharremin onuncu
günü acemlerin yaptığı acem alayını
izlerdim. Çocukluğumda onları yaşadım. Dokuz Eylülleri yaşadım.
O zamanlar Basmane Meydanı’nda
toplanılırdı. Orada başlar, Anafartalar Caddesi’nde devam edilir,
Kemeraltı’ndan geçilir, Konak’a
varılırdı. Sonra İkiçeşmelik Caddesi
yapılınca, Varyant’tan doğru yürünmeye başlandı. İzmir’in belli başlı özel
isimleri o yürüyüşe katılırlardı. Durmuş
Yaşar bir römorkun arkasından
kese kâğıdı içinde toz boya, Piyale
Makarna’sının sahibi Tahsin Piyale
bulgur-makarna, Hamdi Dalan küçük
küçük sabunlar dağıtırdı. Gribin ve
puro dağıtılırdı, Tariş incir ve üzüm
dağıtırdı.
Sonrasında bu yürüyüşler Konak’tan
Pasaport’a uzatıldı. Bütün belediye
başkanları ve çalışanları o yürüyüşe
katılırlardı ve davullu zurnalı eğlencesi
bol bir yürüyüş olurdu. Göçmenler,
Romenler kendi müziklerini yaparlardı. Hala anlatırken bile etkisindeyim.
Sonradan sol eylemlere sahne olunca
kaldırıldı.
Eğitim hayatınıza nerede
başladınız?
Karşıyaka’da Cumhuriyet
İlkokulu’nda başladım. Sonra tayin
nedeniyle İstanbul-Moda İlkokulu’nda
ve Kızıltoprak İlkokulu’nda okuduk.
Sonra Karşıyaka’ya döndüm ve
mezun oldum. Ortaokula Diyarbakır
Maruf Koleji’nde başladım. Orada
İngilizce öğrendim. Babam Dicle
Üniversitesi’nin olduğu yerin ağaçlandırmasını yaptı. O tarihlerde hiçbir
etnik çatışma yoktu. Diyarbakır’da
her kesimden her ekonomik yapıdaki
insanla kardeşçe yaşadık. Herkes
Türk–Kürt ayrımı yapmadan ay yıldızlı
6DQFDU0DUXIOX
$VOÜQGDíHKULQPDUNDODíPDVÜQÜQÐ]ÖQGH
EX YDU 0DUNDODíPD GX\JXVDOOÜN ROPD
GDQROPD]°QFHNHQWLQ\DíDGÜðÜWDULKL
QLQHUHGHQQHUH\HJHOGLðLQLELOHFHNVLQ
VDQD\LVLQL ELOHFHNVLQ EHOHGL\HVL EDí
NDQODUÜQÜQ]RUOXNODUÜQÜELOHFHNVLQ2QGDQ
VRQUD PDUNDODíDELOLUVLQ ìHKULQ Ö]ÖPÖ
LQFLULLOHHQL\L]H\WLQ\DðÜQÜÖUHWPHNLOH
.RUGRQ<ROXnQXQJÖ]HOROPDVÜ\ODPHK
WDEÜ LOH ROPX\RU EX LíOHU 0DUNDODíPD
VHYGDVÜ RODQODUÜQ ÐQFH EX UXWLQ VÖUHFL
GRðUX WDNLS HWPHVL JHUHNL\RU ñ]PLU
%Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\HVLQH]DPDQNXUXO
PXí" .DVÜP GD NXUXOPXí
%LUNXWODPD\DSÜQ&XPKXUL\HWGÐQHPL
EHOHGL\HFLOLðLGHðLO2VPDQOÜGÐQHPLQGHNL
EHOHGL\HFLOLðL GH NDLOH DOPDN JHUHNL\RU
°UIDGHWYHRWDQWLNGHðHUOHULPL]LLQFH
OHPHPL]JHUHNL\RUñ]PLUnLQLONDGÜPODUÜQÜ
RUWD\DÁÜNDUPDNLVWL\RUXP
8]XQ \ÜOODU °]DO LOH EHUDEHU ÁDOÜíWÜPn GH
GLQL] *HÁWLðLPL] JÖQOHUGH 6D\ÜQ 6HOÁXN
<DíDUnÜQELUDÁÜNODPDVÜROGXoñ]PLUnLQEX
KDOHJHOPHVLQGH°]DOnGÜUVHEHSpGHGL6L]
FHGHÐ\OHPL"
6D\ÜQ 6HOÁXN <DíDUnÜQ HQ EÖ\ÖN WÐUHQOHULQL
EHQ \DSWÜP 0DUPDULV $OWÜQ\XQXV ¡HíPH
$OWÜQ\XQXV(JH*ÖEUHYH3ÜQDU(WJLEL6HO
ÁXN <DíDU GHGL NL o6DQFDU °]DOnD \DNÜQVÜQ
$QNDUDn\DJLW°]DOnÜEXRUJDQL]DV\RQDGDYHW
HWpGDYHWHWWLP7XUJXW°]DOWHPHODWPDWÐ
UHQLQHJHOGLYHDWWÜDÁÜOÜíWÐUHQLQHGDYHWHW
WLNJHOGL3ÜQDU(WnLDÁWÜELUÁRN<DíDU+ROGLQJ
SDWHQWOLÁDOÜíPD\DGHVWHNYHUGL%LUEDíEDNDQ
GDKD QH \DSVÜQ" %LU GÐQHP 7XUJXW 6XQDOSnL
GHVWHNOH\HQED]ÜNXUXPODUDÁRNVÜFDNEDNPD
GÜðÜQÜ ELOL\RUXP %HONL 6HOÁXN %H\nGH EXQGDQ
SD\ÜQÜDOPÜíWÜU$PDYXUXQDEDOÜ\DER\XWXQGD
6HOÁXN%H\GDUEHDOPDGÜ%XUDGDHQÁRN7DWÜí
$LOHVLíLN¼\HWHWPHVLJHUHNLUNHQELUNHUHGHQ
ELUNHUH\HVHVÁÜNDUPDPÜíODUGÜU.RVNRFDELU
bayrağın altında kardeşçe yaşardı.
Cahit Sıtkı Taranca’nın evine giderdik
ve oynardık. Çok güzel bahçesi vardı.
Ziya Gökalp’ın evine giderdik.
Doğuda güçlü bir kahvaltı kültürü vardı
ve biz bu kültürle büyüdük. Peynir
çeşitleri, reçel çeşitleri, balın kalitesi…
Diyarbakır’ın kavurması özeldir. Onunla
yumurta yaparlardı. Çok güzel günlerdi.
Babam daha sonra Trabzon ve arkasından İstanbul’da görev yaptı. Sonra
tekrar İzmir’e döndük. O dönemde ben
atletizm ile ilgilenmeye başladım.
Kaç yaşınızdaydınız?
17 ya da 18 yaşındayım. İyi bir atlettim.
Nail Moran beni çok beğenmiş ‘Bu
çocuğu Deniz Moran’a alalım’ demiş.
O zamanlarda Deniz Moran’a katılmak
milli olmak ile aynı idi. 5 bin metre
koştum ve 4. oldum. İzmir’e geldim.
Karşıyaka Lisesi’nde okurken, Erdem
Koleji’nden atlet olduğum için burs
aldım. Erdem Koleji o sene liselerarası
atletizm yarışmasında birinci oldu.
Galatasaray Lisesi’ni geçtik. O yıllarda
en iyi atletler Galatasaray Lisesi’nden
çıkardı. Biz Özel Erdem Lisesi olarak
onları geçtik.
Üniversite yılları nasıl geçti?
Babam tamamlayamadığı mimarlığı
benim tamamlamamı istiyordu.
Hindistan’da UNECSO tarafından
düzenlenen resim yarışmasında Atatürk
Kompozisyonu ile birinci oldum. 700
dolar para kazanmıştım.
O zaman için büyük para idi.
Nasıl bir resimdi?
Bir Türkiye haritası yaptım, içine farklı
HOHNWURQLNIDEULNDVÜQÜND\EHWPLíWLUñ]PLU(OHNW
URQLN6DQD\LRGÐQHPLQNXUEDQODUÜQGDQGÜU°]
VHUPD\HXOXVODUDUDVÜLOHPÖFDGHOHHGHPHGL
0XWODNDXIDNWHIHNVÜNÜQWÜODUROPDPÜíWÜUGHPL
\RUXPDPDEXNDGDUGDDEDUWÜOGÜðÜJLELGHðLO
7XUJXW °]DOnÜ EX NDGDU GD ñ]PLU NRQXVXQGD
m7XNDNDnRODUDNJÐVWHUPHNGRðUXGHðLO%HQ
VXÁODQDFDN ELUL YDUVD ,íÜQ ¡HOHELn\L VXÁODUÜP
%X NRQXGD 6HUEHVW %ÐOJH NRQXVXQGD ,íÜQ
¡HOHEL EDíDUÜOÜ ROPDPÜíWÜU (ðHU DGÜPODUÜQÜ
VDðODP DWVD\GÜ (6%$ì ÁRN GDKD IDUNOÜ ELU
QRNWDGDRODELOLUGL6ÖOH\PDQ'HPLUHOKHUNHVH
KD]ÜURODQGHVWHNOHULYHUGL7XUJXW°]DOnÜQKHU
]DPDQñ]PLUnH\DNÜQOÜðÜYDUGÜYHEXQXQNDUíÜOÜ
ðÜQÜGDELULQFLSDUWLRODUDNÁÜNDUDNDOGÜ%XUKDQ
°]IDWXUD$1$3nWDQ%Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\H%Dí
NDQÜVHÁLOGL
kesimlerden bir sürü insanı yerleştirdim.
Üzerine kanatlarını açmış bir kartal
yaptım. O kartal Atatürk idi. Hatay’ı
da o resme yerleştirmiştim ve bu çok
hoşlarına gitmişti. Güzel Sanatlar
Akademisi Yüksek Heykel Bölümü’ne
girdim. Orada okuyorum, bir taraftan
da babamın çok yakın dostu olan Abdi
İpekçi’nin desteği ile İsmail Sivri’nin
referansı ile Milliyet Gazetesi’nde
polis adliye muhabiri olarak çalışmaya
başladım. Saadettin Tantan’ın en hızlı
dönemi. Elinde makineli tüfek ile batakhaneleri, kumarhaneleri basıyor.
O dönemin gazetecileri isimleri şimdi
bir yıldız. Tufan Türenç ile beraber
çalışıyoruz. Gazetede işi belli bir saatte
bırakıyorum, oradan okula gidiyorum.
Okulda da Bedri Rahmi Eyüpoğlu
Atölyesi’ndeyim. Kendisi çok önemli
bir hoca idi. Bize hep anlatırdı ve resim
yapmak için önce insanda fikir altyapısının olması gerektiğini düşünürdü. Fikri
altyapısı olmayanın resim çizemeyeceğini düşünürdü. Bize tasarım öğretirdi.
Bize insanları farklı hayal etmeyi ve
resmetmeyi öğretti. Bu yeteneğimizi
güçlendirdi. Bu yeteneğim halkla ilişkiler hayatında bana çok faydası oldu. O
dönemde de Ümit Deniz diye bir gazeteci var. Keçi sakallı, hafif göbekli, iyi
yemek kültürü olan, polisiye romanlar
yazan kişiydi. İnanılmaz hayal gücü vardı. Yazın beyaz, kışın siyah giyinirdi. Ancak geçimsiz bir kişiydi. Buna rağmen
bütün işadamları ile iyi ilişkileri vardı ve
reklâm bağlantıları çok güçlü olduğu
için gazete onu el üstünde tutardı. Özel
bir köşesi vardı. Vehbi Koç ile Hacı
Sabancı ile senli benli konuşurdu. Bir
gün yöneticilerim beni yanına çağırdı ve
çok sabırlı olmamdan dolayı bu adam
ile çalışmamı istediler. ‘Erkenden işini
bitirip gidersin’ dediler.
Beni foto muhabiri olarak Ümit Deniz’in
yanına verdiler. Onunla çalışmaya başladım. Birçok yeri dolaşıyoruz, başta
fotoğraflarımı beğenmiyor, ağır laflar
ediyordu. Sonradan bana çok ısındı.
Memur çocuğuyum çalışmak zorundayım. Ondan sonra bana öğretmeye
başladı. İlk defa onunla beraber Atlı
(*L$'<$5,12&$.m
Köşk’e girdim. Vehbi Koç ile röportaj
yaptım. İstanbul’u tanıdım. Burhan
Felek’i onun sayesinde tanıdım.
Sonra bir gün Abdi İpekçi beni
yanına çağırdı. Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti’nin yıldönümü idi. İşte o
tarihte halkla ilişkilere giriş yaptım.
110
6$1&$50$58)/8$1,/$5,1,
(*ñ$'<$5,1ñ/(3$</$ì7,
oñKVDQ$O\DQDNnÜQ2VPDQ.LEDUnGDQGH
YLUWHVOLPDOGÜðÜJÖQÖXQXWDPDP2JÖQ
ñKVDQ$O\DQDNnÜQ\DSWÜðÜíÐYDO\HOLNDVOD
XQXWXOPD]¡HWLQELUVHÁLP\DUÜíÜQÜQDU
GÜQGDQÁRNNÐWÖELUWHVOLPEHNOHQL\RUGX
2VPDQ .LEDUnÜQ EÖWÖQ HNLEL LVWLIDVÜ
QÜ YHUGL $QFDN $O\DQDN o%HQ VL]LQOH
ÁDOÜíPD\ÜSNLPOHUOHÁDOÜíDFDðÜPGH\LS
KHSVLQLQ LVWLID GLOHNÁHVLQL \ÜUWWÜp 2V
PDQ .LEDUnÜ RGDVÜQGDQ DOGÜ DíDðÜ JH
WLUGL EHQLP EXQGDQ VRQUD VL] EDíGD
QÜíPDQÜPVÜQÜ]pGHGL+D\DWODUÜQÜQVRQ
JÖQÖQHNDGDUGDGRVWOXNODUÜNHVLOPHGL
2VPDQ.LEDUnDKHUED\UDPEDNODYDVÜQÜ
YHíHNHULQL\DSWÜUÜSJLGHQELUL\GL6RQ
JÖQOHULQHNDGDUGDKLÁD\UÜOPDGÜODUñK
VDQ$O\DQDNVRQJÖQÖQHNDGDU2VPDQ
.LEDUnÜQDQPDJÖQÖQHJHOGL%XQODUKHS
YHID VÖUHFLGLU %XJÖQ 'L\DUEDNÜUOÜODUD
VRUGXðXQX]GD *D]L 3DíDnQÜQ JHOGLðLQL
DVOD XQXWPDP GHU %XQODU KHS YHID
GX\JXVX\OD LOLQWLOLGLU 9HIDOÜ ROXQ %Ö
WÖQ JHQÁOHUH EXQX WDYVL\H HGL\RUXP
¡RN IDUNOÜ NÖOWÖUOHULQ EXOXíPD QRNWD
VÜ\Ü] %XQODUÜ \DíDWPDN JHUHNL\RUp
Halkla ilişkiler mesleğine giriş
öykünüzü bizimle paylaşır
mısınız?
Yıldönümünü kutlamak için bir
organizasyon yapmam için görevlendirildim. Ben nasıl yapacağımı
bilmiyorum. Bana Alaattin Arslan’ın
ismini verdi. Kabataş Set Üstü’nde
merkezi bulunan Koç Holding’in
Halkla İlişkiler Sorumlusu ile gidip
konuşmamı ve şablon çıkarmamı
istedi. İlk defa bir halkla ilişkiler
yetkilisi ile tanıştım. Bana çok yardım
etti. Davetlilerin tespiti, davetiyelerin
basılması, dağıtılması, yerin tespiti ve
süslenmesi gibi…
Şimdiki Basın Müzesi’nin olduğu
yerde yapıyoruz. Özel Viyolonsel
dinletisi var. Aynı tarihte İstanbul’da
Kalkınma Bölgesel İşbirliği Toplantısı
(CENTO) var. Bu toplantıya bütün hükümet temsilcileri geliyor. Abdi Bey’in
o tarihte yapmasının nedeni de
herkesi oraya toplamak. Başbakan
Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay, İsmet İnönü, Zülfükar
Ali Butto, kızı Benazir Butto, İran Şahı
Şah Rıza Pehlevi ve Bülent Ecevit o
gece orada idi.
Her şeyi ayarladık ama bir tek catering hizmetinde tıkandık. O tarihte
İstanbul’da iki tane büyük otel var.
Birisi Hilton, diğeri ise Yeşilköy Çınar
Otel idi. Kimse kabul etmedi. Biz
o yıllarda genelde Sultanahmet’te
Ümit Usta’nın orada yemek yiyoruz.
Ondan hizmet desteği aldım. Önce
kabul etmedi ama sonra kabul etti.
İnanılmaz bir gece oldu. 1969 yılında
unutulmaz bir gece yaşandı. Havyarların, şampanyaların olduğu bir gece
idi. O gece birde basın sergisi yaptık.
Abdi İpekçi gece bittikten sonra,
“Ben gazeteye gidiyorum, sende gel”
dedi. İş bitirdim ve Babıali’ye gittim.
Burhan Bey seni bekliyor dedi. Elini
öptüm o da benim alnımdan öptü.
“Çok gururlandım, çok beğendim”
dedi. Abdi İpekçi bana, “Bak oğlum
sen Sanayi Nefise Mektebi’nde
okuyorsun. Mezun olduktan sonra
mezarcı olacaksın. Buradan mezun
olursan Karacaahmet’te mezarcı
olursun. Sen Efkarı Umumiye ile Münasebetler üzerine eğitim gör” dedi.
Yani halkla ilişkiler oku demek istedi.
Benim Gazetecilik Enstitüsü’ne direkt
geçiş yapmamı sağladı. Abdi İpekçi
müthiş bir adamdı, çok müthiş bir
şahsiyetti. Hayatımda beni en fazla
etkileyen insandır. Babamın hastalığı
nedeniyle İzmir’e geldim. Üniversitede
okul değiştirmemi ve İzmir’e transferimi de gene o sağladı. Böylece halkla
ilişkiler sektörüne adım attım.
Sizin bir de fuarcılık tecrübeniz
var. İzmir Fuarı’nda uzun yıllar
çalıştınız. Bu süreci anlatır mısınız?
16 yaşından itibaren fuar kapılarında çalışınca fuarcılığın ne olduğunu
öğrendim. Halkla ilişkilerin en önemli
kolu fuarcılıktır. Sonra yurtdışı pavyonlarda çalıştım. O dönemde fuarlar bir
ay sürüyordu. Yurtdışı fuar pavyonlarında çalışmak büyük bir tecrübe idi.
Osman Kibar döneminde İzmir Fuar
A.Ş.’ye girdim. Fuar müdürümüz Ahmet Dönmez idi. O da fuarcılığı çok iyi
bilirdi. Çok kaliteli bir bürokrattı. Aslında
arkeologdu.
Ekrem Akurgal’ın çok yakınıydı. Fuar
müdürü olmasına rağmen gidip Akurgal ile birlikte Bayraklı ve Efes’te kazılar
yapardı. Osman Kibar kim ne derse
desin iyi bir belediye başkanı idi. İyi
bir ekibi vardı. Daha sonra Alyanak ile
çalıştım.
Fuarcılıkta tecrübelerimize ilişkin
anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?
En büyük tecrübem o yıllarda Akdeniz
Oyunları oldu. O organizasyona Osman
Kibar genel sekreterdi. O organizasyona ilk giren, son çıkan adam oldum.
Hazırlığı, icraatı ve tasfiyeyi yaptım. 612
rehber çalıştırdım. Anadolu ve Murat
markalı arabalar ilk bu organizasyonda
kullanıldı. İç piyasaya verilmeden bu
organizasyondaki protokole verildi.
Atatürk Stadyumu yapıldı. Onların yapım sürecini yakından takip ettik. Çok
tecrübe kazandım.
(&(9ñ7nñ272%¶6¶1
¶=(5ñ1(ñ/.¡,.$5$1
$'$0e
Siyasete giriş nasıl oldu?
Ecevit’i otobüsün üzerine ilk ben
çıkardım. CHP Gençlik Kolları’nda çalışıyorum. Sabri Ergül’in ekibinde bana
genel sekreterlik görevi verildi. İsmet
Paşa ve Deniz Baykal ile o dönemde
tanıştım. Siyasetten çok halkla ilişkiler
yapıyorum. Alyanak izin veriyor ben
Ankara’ya gidiyorum geliyorum. 1974
yılında Kıbrıs Harekâtı oldu. Ecevit
başbakan ve çok popüler. Ecevit’e
Almanya’daki işçiler bir otobüs hediye
ediyorlar. Güzel bir otobüs. Genel
merkeze otobüs geldi. Bende çok
meraklıyım ve yurtdışı dergileri sürekli
takip ediyorum. Dönemin ABD Başkanı
Jimmy Carter’ın bir resminde otobü-
sün üzerine çıkıp halka hitap ettiğini
gördüm. Bülent Bey’e bu resmi gösterip, otobüsü bu amaçla kullanmayı
önerdim. Ses düzeni yapacağımı
söyledim. Fizibilite yapmamı istedi.
Atladım Bursa’ya gittim. Sanayi
Sitesi’nde Ali İhsan Usta’yı buldum.
Otobüsü ona verdik. Adam ben bu
otobüsü istediğiniz hale getirim dedi.
Sonra ses düzenini ayarladık. Enerji
gideceği yerden ve yol güzergâhı için
özel akü sistemi oluşturduk. Ecevit
bunu gördü. Yanında o dönemde
Ertuğrul Soysal vardı. “Kesinlikle
böyle kullanalım, bunu uygulayın”
dedi. İstanbullu sanayicilerden de
para desteği bulabileceğini söyledi.
Otobüs üzerinde hemen çalışma
yapıldı.
Üstü açık seçim otobüsü kültürü
sizinle başladı.
Evet. Bunu belgelerim. İlk defa bir siyasi parti liderini otobüs üzerine ben
çıkardım. O seçimleri almasında da
büyük desteği oldu. Sonra Süleyman
Demirel’de, Turgut Özal’da aynısı
tatbik etti. Ben profesyonelim. O dönemde Özal beni çağırdı. “Benimde
halkla ilişkilerimi yap” dedi. Ona da
destek verdim. 1982 yılında onunla
çalıştım. Onun çok daha farklı halkla
ilişkiler uygulaması vardı.
Farklı derken, ilkler anlamında
mı?
Onun gideceği yerlere önceden
gidiyordum. Halkın sorunlarını ve
sıkıntılarını bölgesel olarak tespit
ediyordum. Gece yarılarına kadar
onu rapor haline getiriyor ve ona bri-
fing veriyordum. Özal gittiği yerde o
bölgeye gittiğinde “Sevgili Yıldızelililer,
ben Turgut Özal, Anavatan Partisi’nin
genel başkanıyım. Sizin gübre
sorununuzun olduğunu biliyorum.
Patatesten randıman alamadığınızı,
yollarınızın sorunlu olduğunu biliyorum” diyerek halkın ilgisini çekmeyi
başarıyordu. Birebir temaslarla
önemli yol aldı. Murat Karayalçın’ın
kampanya döneminde de çalıştım.
Çiller ile çalıştım. Hiçbir zaman bunlarla da övünmedim. Kişiler üzerinden reklâm yapmadım. Artık hiçbiri
sahnede değil. Bu nedenle rahatlıkla
anlatabiliyorum. Hepsi belgeleriyle
duruyor. Alaylı ve mektepli uyumunu çok iyi oluşturmayı başardık. Bir
seçim sürecinde Süleyman Demirel’i
3 bin davul ile karşıladık. 3 bin davulcuyu bir arada gördünüz mü? O
organizasyon ona seçim kazandırdı.
Erdal İnönü ile koalisyon yapmasını
sağladı.
Asil Nadir ile çalışıp, zengin olmayan tek kişiyimdir. Hala Asil Nadir’in
İzmir’deki okullarının müdürleri beni
arıyor ve ihtiyaçlarını söylüyor. Hala
Asil Nadir’e de destek olurum. İnşallah durumunu düzeltir.
Peki, İzmir’e dönüş süreci nasıl
oldu?
İzmirsiz yapamam. Bana dünyanın
en yüksek paralarını versinler gene
gitmem. İzmir benim için bir sevda.
İzmir’in her şeyini seviyorum. Bu
şehrin sıkıntısı da kahrı da çekilir ve
ben çekerim.
Bu şehir ile kaynaşmamın nedenlerinden bir tanesi bir sivil toplum
kuruluşunun lideri olmamdan
kaynaklanıyor. Rahmetli Mazhar
Zorlu sayesinde ben İzmir İl Fakirleri
Derneği’ne girdim. Dernekte onun
yanında genel sekreter olarak çalıştım ve fakirlerin durumunu gördüm,
o insanları nasıl mutlu edeceğimi
öğrendim. Bu birikim beni İzmir İl
Fakirleri Derneği’nin başkanlığına
taşıdı. Ben şu anda 63 yıllık köklü bir
derneğin başkanlık görevini yürütüyorum. Kızılay’dan daha önemli
çalışmaları olan bir dernek durumunda. Her ay ortalama 750–800 kişiye
erzak veriyoruz. Evde kullanmadığınız
eşyaları alıp, fakire dağıtan bir derneğiz. Ev eşyalarını alıp, yeni yuvalar
kuruyoruz. Fakir fukara ayrımı zor.
Varoşlarda yaşayan fakir fukaraya da
bakıyoruz, etnik bir ayrım yapmıyoruz. Ayrıca Alsancak’ın göbeğinde
oturup, evi olan ancak sosyal güvencesi olmayan eşini ve evlatlarını kaybeden kişilerin de başkanıyım. Bugün
bir zamanların ünlü bir modacısı,
işadamı yoksul durumda. Biz ona da
bakıyoruz. Onun her ay 2 bin 500 TL
değerindeki ilaçlarını temin ediyoruz.
Biraz daha yaşasın istiyoruz. Kanser
hastası olan 20–30 yaş arasında
değişen 30’un üzerindeki gencimize
bakıyoruz.
İzmir’deki yardımlaşma kültürünü
nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir birçok konuda nasıl yalnız
bırakıldıysa, bu alanda da yalnız
bırakıldı. Ama bazı köklü aileler bunu
devam ettirmek için çaba harcıyor. 63 yıl önce Mimar Kemalettin
Caddesi’ndeki tüccarlar tarafından
(*L$'<$5,12&$.m
112
kurulan bir derneğiz. O zaman ki
İzmir’in ileri gelenlerinden Ferit Eczacıbaşı, Dr. Behçet Uz, Dr. Mustafa
Enver’in gibi isimlerin bir araya gelip
kurduğu bir derneğiz. Sadece Müslümanlara değil gayri Müslimlere de
yardım etmeyi ilke edinmişler. 200
aileye yardım ediyorlar. Ramazan ile
başlayan bu süreç, bayram öncesi
yardımlarına, Kurban Bayramı yardımlarına dönüyor. İkinci kurbanlarını
fakirlere dağıtıyorlar. 1947 yılında
dernek çatısı altında yürütülmeye
karar veriliyor ve İzmir İl Fakirleri Yardım Derneği kuruluyor. Ünlü İzmirliler
bu dernek bünyesinde görev aldılar.
İzmirlilerin aileleri hala bir geleneği
ayakta tutup bu derneği yaşatmak
için destek veriyorlar. Berki Ailesi,
Özgörkey Ailesi gibi. Bu dernek
Ziraat Bankası gibidir. Mithat Paşa
öyle bir kurmuş ki, şablon oturtmuş,
hayatta batmaz. Bizim de bir şablonumuz var. Artık bir müessese haline
getirdim. Bu dernek ayakta kalır.
Ama derneğin bağışları azaldı. Hedefi
doğru dürüst belirlenmemiş bir sürü
şov amaçlı dernek var. Bunlar bozdu
Siz yardımın ötesinde insanları
anma konusunda da tam bir vefa
örneği veriyorsunuz. Bunu nasıl
organize ediyorsunuz?
Kimin nasıl öldüğünü, doğduğunu,
yeni şirket kurduğunu biliyorum. Şehrin ölüsüyle de dirisiyle de ilgilenen
adam diyorlar bana. Kentin dirisiyle
daha çok ilgileniyorum. Ama kentin
ölüsüyle ilgilendiğimde daha çok
haber oluyor. Bir sergi de açıyorum.
Kentin dokusunu ayakta tutmaya
çalışıyorum.
Aslında şehrin markalaşmasının
özünde bu var. Markalaşma duygusallık olmadan olmaz. Önce kentin
yaşadığı tarihini, nereden nereye
geldiğini bileceksin, sanayisini
bileceksin, belediyesi başkanlarının
zorluklarını bileceksin. Ondan sonra
markalaşabilirsin. Şehrin üzümü
inciri ile en iyi zeytinyağını üretmek
ile Kordon Yolu’nun güzel olmasıyla,
mehtabı ile olmuyor bu işler. Markalaşma sevdası olanların önce bu rutin
süreci doğru takip etmesi gerekiyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ne
zaman kurulmuş? 25 Kasım 1876 da
kurulmuş. Bir kutlama yapın. Cumhuriyet dönemi belediyeciliği değil
Osmanlı dönemindeki belediyeciliği
de kaile almak gerekiyor. Örf, adet
ve otantik değerlerimizi incelememiz
gerekiyor. İzmir’in ilk adımlarını ortaya
çıkarmak istiyorum.
Asansörün bir ekonomik değeri var.
Ben çocukluğumda hatırlıyorum buharlı bir asansör sistemi vardı. Orada
Tilkilikteki Dönertaşı’n dönüyor mu
dönmüyor mu bakıyorum. O taşın
sürekli dönmesi lazım.
Gastronomi kültürümü devam
ettiriyorum. Kemeraltı’ndaki börekçi, Tatar börekçisi yaşamalı. Petek
Dönercisi, Atıf’ın yeri olmalı. Esnaf lokantaları yaşamalı. Bunları yaşatmalıyız. Kemeraltı’nı yaşatmalıyız. Ben
yerli değerlerimizin korunmasından
yanayım. İzmir’de zeytinini, zeytinyağını peyniri yemeliyim. Buradaki
ambalajı kullanmalıyım.
İzmirli birçok firma buradaki lansmanlarını İstanbul’daki firmalara vermiştir. Ancak sonra o iş gene dönüp
dolaşıp bana gelmiştir. Betül Mardin
İzmir’den iş alır, işi ben yaparım,
ama Betül Mardin yapmış olur. Biz
boynumuzu büküp izledik. Süleyman
Demirel için 5 ilde aynı günde toplantı
yaptım. İlk defa GAP Tüneli’nin temelini atma törenini yaptık.
kaldığımızda sabahları buharların
içinde asansör ile aşağı inmek en
büyük zevkim idi. Sonra elektrikli
sisteme geçildi.
İzmir’e yön verenlere vefa
borcu ödüyorsunuz. İzmir’de
bu kültürün gelişimini nasıl
görüyorsunuz?
Markalaşmanın temelinde maneviyat yatar. Maneviyatın temelini vefa
oluşturur. Kentin geldiği noktayı
bilmeden, hedefe varmak çok güç.
Bu kente katkısı olanlarını bilmek
zorundayım. Mithat Paşa’nın, Eşref
Paşa’nın bu şehre kazandırdıklarını
bilmeliyim. Belediye başkanlarımız
buraya havagazı fabrikası kazandırmış? Nasıl bunlar bilinmeli.
Atatürk, Latife Hanım ile evlendiğinde
Karşıyaka’daki köşke kalırlar. Latife
Hanım, Atatürk’e nasıl rafadan yumurta yaptığını anlatmıştır havagazında. İzmir’in nereden nereye geldiğini
bilmek için o değerleri yaratanları
bilmek zorundayız.
o1$5*ñ/(%$+$1(
'267/8./$5ì$+$1(p
Boş zamanlarınızda neler
yapıyorsunuz?
Günde sadece 3 saat uyuyorum.
Hep çalışıyorum. Nargile içmeyi çok
seviyorum. Bu bir kültür, nargile
bahane dostluklar şahane. Mezarlıkbaşı Döner Taşa gidiyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum. Güzel yalı’ya
gidiyorum. Hakimevi Sokağına ve
cami’(ne gidiyorum.
Eski geleneklerimi devam ettiriyorum.
EGİAD’ı nasıl buluyorsunuz?
EGİAD’lı gençlerimize neler
öneriyorsunuz?
EGİAD’ı kurucusu olan Bülent
Şenocak döneminden itibaren bilir
ve takip ederim. EGİAD ile övünüyorum. Belirli bir kuşağın sağlıklı
ve sıhhatli bir şekilde gelişmesini
sağladı. EGİAD’daki başarıları aileleri
tarafından görüldü ve onlarda güven
yarattı. Bazı aileler çocuklarının
EGİAD sayesinde çocuklarını kimlik
bulduklarını görmüşlerdir. Onlara
böyle iş teslim etmişlerdir.
Türkiye’de birçok yerde genç işadamları dernekleri kuruldu. İzmir’deki
kuruluş şeklini beğeniyorum. Eğitim
seminerleri dikkat çekici. EGİAD çok
önemli konuşmacıları İzmir’e getirme
başarısı gösterdi.
Otellerdeki Çarşamba toplantıları
herkese açıktı ve bilinçlenme için
çok önemli idi. Yeni yetişen gençlerden çok umutluyum. Farklılar. Bizim
dönemimizdeki gençlik çok çabuk
dolduruşa gelirdi. Biri bir konuşma
yapardı, bir anda gençleri etkilerdi.
Koyun sürüsü gibiydi. Şimdi gençler
dinlemesini çok iyi biliyor. Teknolojiyi çok iyi kullanıyorlar. Araştırmayı
daha kolay yapabiliyorlar. İnternet
teknolojisi büyük bir nimettir. Ama
tabiî ki kitapta okunsun ama internet
bir anahtardır. İyi başkanlar gördü.
Cemal Elmasoğlu başarılı idi. Temel
Aycan Şen’de efendiliği ile takdir
ediyorum. Bayrak değişimidir. Bu
bayrak daha iyi yere gelecektir.
Rahmetli Ersin Faralyalı ile son gününe kadar çok yakındım. EGİAD’ın
yüksek istişaresinde olmaktan, heyecan duyduğunu belirtirdi. EGİAD’ı bir
ışık olarak görürdü.
(*L$'<$5,12&$.m
0HKPHW.DUDNXUW
3Z&7ÖUNL\H'HQHWLP+L]PHWOHUL
'LUHNWÐUÖ
3Z&ñ]PLURILVLQGHQVRUXPOX
GLUHNWÐURODUDNJÐUHY\DSDQ0HKPHW
.DUDNXUW\XUWLÁLYH\XUWGÜíÜQGDQ
3Z&ñ]PLURILVLPÖíWHULVLRODQSHN
ÁRNHQGÖVWULYHKL]PHWíLUNHWL\OH
ÁDOÜíPDNWDGÜU3Z&XOXVODUDUDVÜ\ÜOOÜN
HðLWLPOHULQGH\ÜOÜQGDQEX\DQD
HðLWPHQRODUDNJÐUHYDODQ0HKPHW
.DUDNXUWD\QÜ]DPDQGDñ]PLU
(NRQRPL¶QLYHUVLWHVLñíOHWPH<ÖNVHN
/LVDQVYH/LVDQV%ÐOÖPnOHULQGH
o<ÐQHWLP0XKDVHEHVLpo'HQHWLPp
YHo)LQDQVpGHUVOHULYHUPHNWHGLU
(*,$''DQÜíPDQOÜN¡DOÜíPD
*UXEXnQXQÖ\HVLRODQ0HKPHW
.DUDNXUW3Z&7ÖUNL\HRILVLQLQ$LOH
ìLUNHWL+L]PHWOHUL'HQHWLP/LGHULYH
3HUDNHQGHFLOLNYH7ÖNHWLFL\H<ÐQHOLN
¶UÖQOHUVHNWÐUÖGLUHNWÐUÖGÖU
116
Global kurumların gündeminde bir
şekilde 2020 var. Türkiye’de ise daha
yeni yeni düşünülmeye başlanıyor
diyebiliriz.
Bu konuda öne çıkanları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:
QStratejik yönetim
QDeğişimin yönetimi/uyumlama
QBireysellik
QKarlılık/gelir-gider
QSözleşme yönetimi
QBilgi yönetimi/istihbarat
QKaynak yönetimi ve sürdürebilirlik
QUzmanlaşma/deneyim
QSosyal sorumluluk
QÇalışan bağlılığına önem
QBireylerin yönetimi
Qİletişim ve network
QTeknoloji ve zaman yönetimi
QKriz yönetimi
QEsneklik
QDeğer yönetimi
Kişilerin ya da görevlerin yönetimi yerine
işin yönetimi; daha etkin ve verimlilik
odaklı, çalışanları da düşünen yine de
ağırlıklı kurum için çalışan bir resim
çıkıyor sanki. Siz ne dersiniz?
Nedenler?
Globalleşme ile nerdeyse tek bir pazar yeri haline gelen dünyada piyasaların artan etkileşimi ve beraberinde
gelen belirsizlik krizlerin neredeyse
günlük hayatin bir parçası haline
getirdi. En son yaşanan global krizin
etkisiyle de kurumlar yeni bir doneme
adım attılar.
Özelleştirmenin yerini devletleştirme
aldı. Yeni dönem yeni anlaşmaları
yeni çalışma biçimlerini ve de yeni
kurumları doğurdu. Sosyal açıdan
daha duyarlı toplumu ve toplumsal
etkileri göz önünde bulunduran çalışanlar dahil paydaşlarını dikkate alan
ve onlara söz hakkı veren kurumlar
farklı bir yönetim tarzını gündeme
getiriyor.
Çevrenin farklılaştığı durumun değiştiği farklı beklentileri olan grupların
seslerini yükselttiği çeşitliliğin arttığı
bir dönemde kurumlar ve de yönetim
kendini yeniliyor.
Güven ve güvene dayalı ilişkiler ve
iletişim her zamankinden daha fazla
şeffaflığı ve yenilenmeyi gerektiriyor.
Sonuçlar?
Yönetimde güvenilirlik açıklık ve dürüstlük en öne çıkan özellikler.
Özü sözü bir, gelecek ile ilgili ortak
akil oluşturabilecek, yetkilendirilebilen
ve de sorumluluk alıp verebilmek
aklıma gelenler. Artan nitelik ve teknolojinin sağladıkları hemen herkesin
belirli konularda yetenekli olduğu ( ve
bunun farkına vardığı) günümüzde
liderlik artik kişiselleşti.
Kişisel liderlik, takim liderliği, toplumsal liderlik gibi farklı liderlik seviyeleri
ortaya çıkıyor. Yerine ve duruma gore
hareket edebilme kendi yapabilirlikleri
ile gerekenlere göre kendini konumlandırabilme özellikleri önemli.
Hesap verebilme ( ve sorabilme)
şeffaflık ve iletişime ( çift taraflı diyaloga) açıklık ihtiyacı artarak gündeme
geliyor.
2011 ile kaldı 9 yıl daha diyorum
2020 için. Sağlıklı, huzurlu, mutlu ve
başarılı bir yıl olsun.
0XUDW'HPLURðOX
3Z&7ÖUNL\HñQVDQ.D\QDNODUÜ
+L]PHWOHUL'LUHNWÐUÖ
\ÜOÜQGDQEX\DQD3Z&
7ÖUNL\HñQVDQ.D\QDNODUÜ+L]PHWOHUL
%ÐOÖP<ÐQHWLFLVLRODUDNJÐUHY
\DSPDNWDRODQ0XUDW'HPLURðOX
(\OÖOnGDQEX\DQD'LUHNWÐU
RODUDNJÐUHYLQLVÖUGÖUPHNWHGLU
<ÐQHWLFLVHÁLPLYHLíHDOÜPÜ
SURMH\ÐQHWLPLNXUXPVDOJHOLíLP
ÁDOÜíPDODUÜñ.'HðHUOHPHOHUL+5
'XH'LOOLJLQFHNRQXVXQGDX]PDQ
RODQ0XUDW'HPLURðOXSHUDNHQGH
HQHUMLWDUÜPÖUHWLPVHNWÐUOHULQGH
DLOHíLUNHWOHULGHGDKLO\ÐQHWLFL
\HWLíWLUPHSURJUDPODUÜQÜQWDVDUÜPÜ
YHX\JXODPDVÜNRQXVXQGDGD
GHQH\LPVDKLELGLU°]HOñVWLKGDP
%ÖURODUÜ'HUQHðLNXUXFXVXRODQ
0XUDW'HPLURðOX3(5<°1*(2
*OREDO(TXLW\2UJDQL]DWLRQ+XPDQ
&DSLWDO,QVWLWXWHÖ\HVLGLU%LOJL
¶QLYHUVLWHVLñ.<ÖNVHNOLVDQVYH
%LONHQW0%$SURJUDPODUÜQGDHðLWLP
NDGURVXQGDGÜU
Afrika
7ÖUNLíDGDPODUÜQÜEHNOL\RU
Global ekonomik krizin ardından tüm ülkeler yeni pazar arayışı
içine girdi. Bu yeni pazar hedefleri
arasında en bakir olanı Afrika olarak
gösteriliyor. Afrika kıtasının tamamında 54 ülke, 1 milyar nüfus ve 1
trilyon dolarlık bir iş hacmi bulunuyor.
Türkiye 2007 yılından itibaren Afrika
kıtası ile ticari ve politik ilişkilerin
gelişmesine büyük önem veriyor.
Afrika’da potansiyel ülkelere geziler
düzenleniyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti, 2010
Futbol Dünya Kupası ile tüm dünya
tarafından tanındı. Bilinirliğini bu
organizasyon ile sağlayan Güney
Afrika, tanıtım atağına geçerek
sanayiden turizme yabancı yatırımcıları bekliyor. Afrika kıtasının en büyük
ekonomilerinden biri olan Güney
Afrika’nın yüzölçümü kıtanın sadece
yüzde 3’ünde kurulu olmasına rağmen kıtanın gayrisafi yurtiçi hasılası-
nın yüzde 25’lik bir payını gerçekleştiriyor. Güney Afrika, sahra altı Afrika
ülkelerine giriş kapısı olma konumu
ile önemli bir avantaj sağlıyor.
Tüm dünyada yatırım yapan Türk yatırımcılarının, Güney Afrika pazarında
da yatırımları bulunmakta. 2007 yılı
itibariyle ülkede 50’yi aşkın firmanın
60 milyon dolar civarında yatırımı
var. Güney Afrika Cumhuriyeti yeni
yatırımları teşvik ediyor. Yatırım yapılacak alanlar, turizm, tekstil, enerji
ve madencilik başta gelmek üzere
hizmetler sektöründe yoğunlaşıyor.
Türkiye’nin sanayi ve dış ticaret yapısının Afrika ekonomilerini tamamlayıcı
özellikler taşımasından dolayı, Türk
yatırımcılar için Güney Afrika Cumhuriyeti fırsatlarla dolu. Güney Afrika’yı
tüm yönleriyle tanımak amacıyla Güney Afrika İzmir Fahri Başkonsolosu
ve DEİK Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu
Türk-Afrika İş Konseyleri Koordinatör
Başkanlığı ve Türkiye-Güney Afrika
İş Konseyi Başkanlığı görevini yapan
Tamer Taşkın ile Ege Genç İşadamları Derneği’nin Yarın Dergisi için
görüştük.
Güney Afrika İzmir Fahri Başkonsolosluğu, Türk-Afrika İş Konseyleri
Koordinatör Başkanlığı ve TürkiyeGüney Afrika İş Konseyi Başkanlığı
görevlerini yaptığını söyleyen Tamer
Taşkın, küresel rekabet koşulları ve
ülkeler tarafından yeni piyasa arayışlarının etkisi ile Afrika’nın yabancı
yatırımcıların ilgi göstermesi gerektiğini belirtiyor. Alternatif ve yeni pazar
hedefleri arasında dünya için hala en
bakir olanının Afrika kıtası olduğunu
söyleyen Taşkın, kıtanın en gelişmiş
ekonomilerinin başında gelen Güney
Afrika Cumhuriyeti’nin yatırımcılar
için cazip avantajları ile öne çıktığını
belirtiyor. Türkiye’nin Ortadoğu ve
Asya’ya açılan bir köprü olduğu
gibi Güney Afrika’nın da Afrika
kıtasına açılan bir kapı konumunda
bulunduğunu söyleyen Taşkın, bu
özelliğinden dolayı iki ülkenin birbirini
tamamlayıcı rol oynadığını belirtti.
Güney Afrika’nın bu konumundan
dolayı kıtanın en gelişmiş ekonomilerinden biri haline geldiğini söyleyen
Taşkın bu potansiyelini rakamlara
döktü. Taşkın; “Güney Afrika, kıtanın
sadece yüzde 3’ünü kaplamasına
karşın, toplam kıtanın sınai üretiminin yüzde 40’ını, Gayrisafi Yurt İçi
Hasılası’nın yüzde 25’ini ve elektrik
ve maden üretiminin de yarısını
gerçekleştiriyor. Türkiye’nin sanayi ve
<(1ñ8)8./$5
Güney
6DKUD$OWÜ
$IULNDÖONHOHULQH
DÁÜODQNDSÜ
119
(*L$'<$5,12&$.m
120
Tamer Taşkın
Türk / Afrika İş Konseyleri
Koordinatörü
Tebago Seokolo
Güney Afrika Cumhuriyeti
Ankara Büyükelçisi
dış ticaret yapısının Afrika ekonomilerini tamamlayıcı özellikler taşımakta. Türk KOBİ’leri için bu bölgenin
hedef pazarlar arasına girmesi
gerekmekte” dedi.
Güney Afrika’nın iş piyasası hakkında da bilgi veren Taşkın, “Serbest
ticaret ekonomisine sahip olan
Güney Afrika Cumhuriyeti, dinamik
bir yatırım ortamı sunuyor. Dünya
Bankası’nın 2010 yılı verilerine göre
Güney Afrika 183 ülke arasında iş
yapma ve yatırım yapmada kolaylık
sıralamasında 34. sırada bulunuyor.
Yaklaşık 48 milyon nüfusu, son yıllarda kaydedilen yıllık ortalama yıllık
5’lik büyüme ile sağlanan ekonomik
istikrarın yatırımcılar için pazara
girişte önemli bir dayanak noktası
oluşturabilir.
Dünya Rekabet Edebilirlik Raporu’na
göre Güney Afrika’nın finans piyasaları gelişmişlik bakımından 48
ülke arasında Avustralya ve Yeni
Zelanda’dan sonra 8. sırada yer alıyor. Güney Afrika’da toplam 39 yerel
banka, 6 yabancı ortaklığı olan banka, 15 yabancı banka şubesi ve 43
bankanın temsil büroları var. Ancak
sektör 4 büyük ticari banka grubu
tarafından yönlendirilmekte. Güney
Afrika’nın 4 büyük bankasından biri
olan Standart Bank’ın İstanbul’da
da ofisi bulunuyor” diye konuştu.
Güney Afrika’nın yer altı zenginliklerinin fazla olması ancak madencilikten
tarıma kadar imalat sanayisinin gelişmemişliği nedeniyle üretim sektörlerinde yatırımı düşünenler için önemli
bir yatırım imkanı taşıdığını söyleyen
Taşkın, sanayicilerin bu pastadan
pay alabileceğini ifade ediyor.
Güney Afrika ile Türkiye arasında
iş ve turizm amaçlı seyahatlerde
30 günü aşmayan süreler için vize
olmaması ve Türk Hava Yolları’nın
direk uçuşlarının iki ülke arasındaki
ulaşılabilirliğini kolaylaştırdığını söyleyen Taşkın, son dünya krizinden az
etkilenen bu iki ülkenin ortak yatırım
ile konumlarını güçlendirebileceğini
kaydediyor.
Küçük ve Orta Boy işletmeler bakı-
mından en çok büyümesi beklenen
sektörlerin inşaat, turizm ve üretim
olarak belirlendiğini söyleyen Taşkın,
yabancı firmalar ile sektörlerin ortak
girişimlere açık olduğu gözlendiğini
belirtiyor. Güney Afrika’nın ithalatının
sektörel dağılımı incelendiğinde sanayi ürünlerinin yüzde 82’lik payla ilk
sırada olduğu, madencilik ürünlerinin
yüzde 16, tarım ürünlerinin ise yaklaşık yüzde 2 paya sahip olduğunu
belirten Taşkın, fırsatlarla dolu olan
ülkenin pazarında Avrupa firmalarının
yatırımlarının bulunduğunu ve rekabetin yaşanmadığı sektörleri bulmak
için ülke pazarına girmeden önce bir
ön araştırma yapılması gerektiğinin
de uyarısını yapıyor.
AFRİKA PAZARINA GİRMEDEN
ARAŞTIRMA YAPIN
Afrika kıtasının avantajlarının yanında
dezavantajları hakkında bilgi veren
Taşkın şunları anlatıyor:
“Güney Afrika ekonomisi aynı zamanda işsizlik, büyük gelir dağılımı
dengesizliği ve bunların sonucunda
da yatırım eksikliği ve beyin göçü
gibi sorunlarla da karşı karşıya.
Oldukça gelişmiş bir pazara sahip
olan Güney Afrika Cumhuriyetinde
pazara giriş stratejileri başlangıçta iyi
planlanmalı ve ülke pazarına girmek
isteyen firmaların, özellikle Avrupalı
firmaların yoğun rekabet içerisinde
olduğu oldukça gelişmiş ve doygun
bir pazarda rekabet etmeleri gerektiği ihmal etmemeliler. Güney Afrika
pazarına yeni giriş yapacak bir ürün,
yoğun bir pazar araştırmasını ve promosyon faaliyetlerini gerektirmekte.
Güney Afrikalı tüketicilerin marka
bağımlılıklarının yüksek olması,
özellikle ismi bilinmeyen markaların
pazara girişlerinde pazar araştırması
ve promosyon faaliyetlerinin önemini
daha da artırmakta. Güney Afrika
pazara giriş stratejilerinde, ülkede
işsizlik oranının yüksek olmasına
rağmen halen belli sektörlerde
kalifiye işgücünün temininde sıkıntılar
bulunduğu ve telekomünikasyon
maliyetlerinin de gelişmiş ülkelere
nazaran yüksek olduğu hususları
göz önünde bulundurulmalı. Güney
Afrika’yı bir Afrika ülkesi olarak değil,
gelişmiş, tüketicinin korunduğu,
mağazalar zincirinin çok güçlü ve
kuralların katı olduğu bir ülke olarak
değerlendirmekte fayda var.”
GÜNEY AFRİKA’YA 50’NİN
ÜZERİNDE TÜRK ŞİRKET,
60 MİLYON DOLAR YATIRIM
YAPTI
Türkiye - Güney Afrika İş Konseyi 24
Haziran 1998 tarihinde kurulduğunu
söyleyen Taşkın, “İş Konseyi’nin Türkiye kanadında, Arçelik, Bekoteknik,
Kombassan, Zorlu, Marshall Boya,
Profilo ve Tat Konserve firmalarının
da aralarında bulunduğu 24 firma
yer alıyor. Güney Afrika’da yerleşik
ve yatırım yapan veya orada şirket
kuran 50’nin üzerinde Türk şirketi
bulunuyor. Bunların 60 milyon dolar
civarında yatırım yaptığı tahmin
ediliyor. Türk firmaları tarafından
gerçekleştirilen yatırımların başında elektrikli ev aletleri (25 milyon
dolar), kömür (10 milyon dolar),
tekstil (12 milyon dolar) sektörleri
bulunuyor. Ayrıca başta Cape Town
ve Johannesburg’da Türk yatırımcıların tekstil, halı, gıda ağırlıklı ithalat,
toptan ve perakende satış yapan
firmaları bulunmakta. Güney Afrikalı
firmalar ile Türk firmalarının tekstil,
maden ocağı satın alınıp işletilmesi, maden teknolojisi, mücevher,
otomotiv yedek parçaları, gıda ve
kimyasallar, inşaat konusunda işbirliği imkânları mevcut” diye konuşuyor.
GAC ile ülkemizin 2000-2008 yılları
arasındaki dış ticaretine bakıldığında,
ticaret hacmimizin sürekli bir artış
trendi içerisinde olduğu, ancak ticaret dengesinin söz konusu ülke lehine bir seyir izlediği görülmekte diyen
Taşkın, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“2009 yılının ilk dört aylık döneminde
ise Türkiye, Güney Afrika Cumhuriyetine yönelik 450 milyon dolarlık dış
ticaret fazlası vermiştir. Güney Afrika
Cumhuriyeti’nden ithalatımızın tamamına yakını altın, taşkömürü, otomo-
tiv ürünleri, krom cevheri ve paslanmaz çelikten oluşmakta. Türkiye’nin
Güney Afrika Cumhuriyeti’ne olan
ihracatında ilk sıralarda yer alan
ürünler ise, işlenmiş petrol ürünleri,
binek otomobil, kâğıt ürünleri, traktörler ve kara taşıtları için aksam ve
parçaları. Otomotiv sektöründe araç
modeli farklılığının birbirini tamamlar
nitelikte oluşu ve hükümetin otomotiv sanayi sektörüne uyguladığı
teşvik politikaları sonucunda ithalatın
artmasıyla birlikte hızlı bir değişime
uğrayan Güney Afrika otomotiv ve
otomotiv yedek parça sektörü, Türk
otomotiv sanayi için önemli fırsatlar
sunmakta” diye konuşuyor.
GÜNEY AFRİKA KITANIN
OTOMOTİV ÜRETİMİNİN YÜZDE
84’ÜNÜN GERÇEKLEŞTİRİYOR
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin
otomotiv ve yedek parça üretim
sektörünün tüm Afrika otomotiv üretiminin yüzde 84’ünü gerçekleştirdiğini belirten Taşkın, ülkenin otomotiv
üretimi, araç satışı, ve araç parkı
büyüklüğü bakımından dünyada ilk
18 arasında girdiğini, yıllık üretim
kapasitesinin 455 bin ve yıllık satış
ve servis cirosunun 12 milyar dolar
olduğunu söyledi.
300 binin üzerinde istihdam sağlayan bu sektörün üretim sektörleri
arasında en çok işçi istihdam eden
sektörler arasında beşinci sırada yer
aldığını açıklayan Taşkın, dünyanın
en büyük 10 oto yedek parça imalatçısından 8’inin ve lastik imalatçısından 3’ünün Güney Afrika’da
yatırımı bulunduğunu da sözlerine
ekledi.
Dünyanın otomotiv devlerinin Güney
Afrika’yı yatırım üssü olarak seçtiğini
söyleyen Taşkın, “BMW, DaimlerChrysler, Delta (GM), Fiat, Ford,
Nissan, Toyota, Volkswagen, Iveco,
MAN, Nissan-Diesel, Scania, Tyco
ve Volvo’nun ülkede yatırımları var.
Otomotiv sektörü ihracatını Almaya, İngiltere, Belçika, İspanya ve
Zimbabwe’ye gerçekleştiriyor. İhraç
ettiği ürünler arasında ise deri koltuk
kılıfı, katalitik konventer, lastik, egzoz
boruları, motor ve motor parçaları,
cam, akü, filtre, fren parçaları, garaj
ekipmanları geliyor” dedi.
Güney Afrika Cumhuriyeti ile işbirliği
yapılabilecek diğer alanlar ise inşaat,
tekstil, elektrikli ev aletleri, eczacılık,
makine, enerji üretimiyle ilgili ürün
ve hizmetler, finans ve turizm olarak
sıralayan Taşkın Ülkenin petrokimya
sanayisinin de yabancı yatırım ve
ortak teşebbüsler için birçok olanak
sunduğunu söyledi.
Güney Afrika’nın tekstil ve hazır
giyim sektörüne baktığımızda ise bu
malların Amerika Birleşik Devletlerine
gümrüksüz ve kotasız ihraç edildiğini belirten Taşkın, tekstil sektöründe en büyük üretim payına sahip
sektörünün iplik ve dokuma sektörü
olduğunu belirterek, “Güney Afrika
dünyanın 4. büyük yün üreticisidir.
Yılda 50 bin ton yün üretilirken, iç talep yalnızca 8 bin ton. Güney Afrika
tekstilinde ithalat ihracattan yüksek.
Avrupa ülkelerinden de önemli bir
miktar ihracatın olması Türkiye’nin
ihracat sansının fazla olduğunu
göstermekte” dedi.
Ülkenin tarım ürünlerinin net ihracatçısı konunda bulunduğunu sözlerine
ekleyen Taşkın bu ürünlerin işlenmesine yönelik firmaların yatırımlarını
yapabileceğini kaydetti. Madencilik
sektöründe ise kömürün öneminin
büyük olduğunu ve dünya altın
madenlerinin yüzde 40’ının ülkede
olduğunu söyleyen Taşkın, demir
çelik ürünlerinde ise dünyanın en
büyük 20. çelik üreticisi olduğunu
sözlerine ekledi.
SEOKOLO, “AFRİKA’NIN
EN BÜYÜK EKONOMİSİNE
TÜRKLERİ YATIRIM DAVET
EDİYORUZ” DEDİ
İzmir Turizm Fuarı’nda EGİAD
Yarın’ın sorularını cevaplayan Güney
Afrika Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Tebogo Seokolo, Türk yatırımcıları Afrika kıtasının en büyük ekonomisine sahip olan Güney Afrika’ya
ortak yatırıma davet etti.
1HGHQ*ÖQH\$IULND"
· Büyüyen ekonomi;
· Siyasi ve ekonomik reformlar;
· İstikrarlı ve güçlü bir para;
· Uluslararası pazarlara gümrük
birliği, serbest ve tercihli ticaret imkanı;
· Hızla büyüyen Afrika, Latin Amerika
ve Hint Okyanusu pazarlarını deniz,
kara ve demiryolu bağlantıları;
· Dünya ticaretinde stratejik coğrafi
bir konum;
· Ucuz işgücü;
· Önemli ticari ve mali hizmetler;
· Kıymetli mineral maden ve
hammadde rezervleri,
· 46 milyon tüketicisi olan dinamik bir pazar;
· İleri düzey finans, bankacılık ve ticaret
ortamı;
· Çok iyi liman olanakları;
· Eşsiz bir turizm altyapısı.
'HVWHNOHQHQVHNWÐUOHU
· Hazır giyim, Tekstil ve Ayakkabı
· Metal, mineral ve madencilik
· İşlenmiş gıda
· Turizm
· Otomotiv
· Hava, demir ve denizyolu taşımacığı
· El sanatları
· Kimya ve biyoteknoloji
· Bilgi ve iletişim teknolojileri
(*L$'<$5,12&$.m
GÜNEY AFRİKA İLE İLGİLİ GENEL GÖSTERGELER
Devlet Başkanı: Jacob Zuma
Resmi Adı: Güney Afrika Cumhuriyeti
İdari Başkent: Pretoria
Parlamento: Cape Town
Yüzölçümü: 1 219 090 km²
Nüfus: 47.8 milyon (2008 tahmini)
122
Para birimi: Rand (1 Rand: 100 cent)
1 ABD doları = 6.83 Rand
1 Euro = 8,98 Rand
1 Lira = 4.39 Rands
Toplam GSMH: 1.939 milyar Rand
(277 Milyar ABYD doları) *2008 yılı
Ana İhracat kalemleri: Madenler, Kıymetli Madenler, Metal ve Metal
Ürünleri: Gıda ürünleri, Otomotiv yan sanayi
Önemli Şehirler: Johannesburg, Pretoria, Cape Town, Durban, Port
Alizabeth,
Eyaletler: Güney Afrika Cumhuriyeti, her birinin kendi meclisi,
Başbakanı ve Bakanları olan dokuz eyaletten oluşur. Her eyalet meclisi,
Parlamento’daki Senato’nun yerini alan Ulusal Eyaletler Konseyinde
temsil edilir. Bunlar: Eastern Cape, Free State, Gauteng, Kwazulu-Natal,
Mpumalanga, Northern Cape, Northern Province, North West Province ve
Western Cape’dir.
Resmi Diller: 9 Afrika dili, İngilizce ve Afrikaans olmak üzere toplam
11 dil.
İklim: Yaz (Ekim-Mart) 15 C- 35 C
Kış (Nisan – Eylül) 0 C – 20 C
GSYİH’NİN SEKTÖREL DAĞILIMI: Tarım %3,4, Sanayi %31,3,
Hizmetler %65,3
İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL DAĞILIMI: Tarım %9, Sanayi %26,
Hizmetler %65
DOĞAL KAYNAKLAR: Altın, krom, antimon, kömür, demir cevheri,
manganez, nikel, fosfat, kalay, uranyum, elmas, platin, bakır, vanadyum,
tuz, doğalgaz
BAŞLICA SANAYİ DALLARI: Madencilik (Dünyanın en büyük platin,
altın ve krom üreticisi), otomobil montajı, metal işleme, makine, tekstil,
demir ve çelik, kimyasallar, gübre, gıda, ticari gemi tamiri
BAŞLICA TARIMSAL ÜRETİM: Mısır, buğday, şeker kamışı,
meyve-sebze, et, yün, süt ürünleri
BAŞLICA İHRAÇ MADDELERİ: Altın, elmas, platin, diğer metal ve
mineraller, makine ve teçhizat
BAŞLICA İTHAL MADDELERİ: Makine ve teçhizat, kimyasallar, petrol
ürünleri, bilimsel gereçler, gıda
İHRACATINDA BAŞLICA ÜLKELER: ABD % 11,9, Japonya % 11,1,
Almanya % 8, İngiltere % 7,7, ÇHC % 6,6, Hollanda % 4,5 (2007)
İTHALATINDA BAŞLICA ÜLKELER: Almanya % 10,9, ÇHC % 10,
İspanya % 8,2, ABD % 7,2, Japonya % 6,1, İngiltere % 4,5
Suudi Arabistan % 4,2 (2007)
Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika’nın en güney ucunda yer alan
bir ülkedir. Güneybatısında Atlas Okyanusu, güneydoğusunda Hint
Okyanusu vardır. Kuzeyde Namibya, Botswana ve Zimbabwe,
kuzeybatısında Mozambik ve Svaziland vardır. Küçük bir krallık
olan Lesotho ise Güney Afrika Cumhuriyeti toprakları içinde yer
alır.
Afrika kıtasının güney kesiminin hemen hemen yarısını
kaplamaktadır. Güney Afrika’da yönetim başkenti Pretoria,
yasama başkenti Cape Town, yargı başkenti Bloemfontein’dir.
Genel olarak, tropikal-subtropikal karakterli ve ılıman bir iklim
hüküm sürmektedir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin genel
olarak doğu bölümleri dağlıktır. Güney kıyılarında tipik bitki
örtüsü Akdeniz bitkileri, kuzeybatı şeridinde çöl ve çöl bitkileri,
kuzeydoğu şeridinde yağmur mevsiminde yeşil muson ormanları,
iç bölgelerde doğuda bozkırlar, batıda da yarı çorak yerler
bulunur.
Türkiye’nin Güney Afrika’ya olan
politikasının pozitif yönde ilerlediğini
söyleyen Seokolo, “Türkiye’nin
uyguladığı Afrika politikasını Güney
Afrika ve Türkiye’nin faydasına
olacak şekilde geliştirmeliyiz.
Şirketler arasında birebir iletişime
geçilmeli. Türkiye ile eğitim ve ar-ge
konusunda ‘Bussines to Bussines’
iletişime geçilerek eğitim ve teknik
konularda iki ülke deneyimlerinden
faydalanabiliriz” dedi.
Güney Afrika’nın madencilik ve
yeraltı zenginliklerini ihraç eden ve
bitmiş mal ithal eden ülke olduğunu
söyleyen Seokolo, “Güney Afrika
olarak üretime yönelik katma değer
üretecek yerli ve yabancı yatırımları
teşvik ediyor. Türk yatırımcılar da
Güney Afrika’da üretime yönelik
sektörlerde yatırım yapabilirler. Türk
firmaları ülkemizde üretime yönelik
yatırım yaptığı takdirde Türkiye’nin
uzak olduğu Afrika’nın diğer pazarlarına da açılma şansı var. Ülkemiz
sahra altı Afrika ülkelerine deniz
yolu ve tren yolu bağlantısı ile bağlı.
Bunun yanında Türk yatırımcılar
Afrika’nın diğer pazarları olan Latin
Amerika, ABD, Avustralya ve Yeni
Zelanda gibi pazarlara girmelerini
kolaylaştıracak coğrafi konum,
uygun altyapı, finansman ve teşvik
yapısından yararlanabilirler” dedi.
Güney Afrika hükümeti istihdam
yaratıcı ve üretim ve ihracatı yönelik
teşvik verdiği sektörler hakkında
bilgi veren Seokolo, desteklenen
başlıca sektörleri; imalat, katma
değeri yüksek tarımsal projeler,
gıda işleme, kimya ve biyoteknoloji, biyo-yakıtlar, turizm,
kereste, kağıt kuyumculuk, metal
ve metalürji olarak sıraladı.
Türk firmalarının farklı coğrafyalardaki deneyimlerinden yararlanmak
istediklerini söyleyen Seokolo,
“Güney Afrika’nın da alternatif
pazar arayışları içinde bulunuyor.
Türkiye’nin Rusya ve Türk Cumhuriyetlerindeki deneyimleri var.
Türklerin bu deneyimlerine büyük
ilgi duyan Güney Afrika firmaları ile
işbirliği gerçekleştirilebilir” dedi.
Güney Afrika’nın otomotiv parça
sanayisinin hızlı bir ilerleme gösterdiğini söyleyen Seokolo, “Türk
otomotiv imalatçıları kendi eksikliklerini Güney Afrika’dan tamamlayabilirken, Güney Afrikalı otomotiv
üreticilerinin ihtiyacı olan araçları
ihraç ederek tamamlayıcı bir görev
üstlenebilirler. Bir diğer işbirliği alanı
da turizm. Türk turizm sektörü
oldukça gelişmiştir. Güney Afrika
da dünya turizminde önemli bir yer
edinmiştir. Türkiye ve Güney Afrika,
özellikle sezon farkından yararlanarak karşılıklı turizmi geliştirmek
yönünde birbirini tamamlayabilir ve
işbirliği imkanlarından yararlanabilir.
Örneğin Güney Afrika Türkiye’deki
5 yıldızlı tatil köyleri gibi çok yönlü
turizm yatırımları için çok cazip
ve alt yapısı hazır bir ülkedir. Bu
alanlardaki hazır projelerde Türk
firmaların da görmek arzusundayız “ dedi. Diğer yatırım alanlarını
da tekstil ve enerji sektörü olarak
sıralayan Seokolo, hazır ve yeni
yatırım alanlarında ortak yatırımları
gerçekleştirmeyi ümit ettiklerini
kaydetti.
Dünya kupası ile tüm dünyanın
tanıdığı Güney Afrika’nın turizm
potansiyelini daha da yukarı
taşımayı hedeflediklerini söyleyen
Tebogo Seokolo, 2010 dünya
kupası ile 309 bin turist ağırladığını
dile getirdi.
Seokolo, “Güney Afrika dünya
kupası sürecinde 2 ayda 300
milyon dolarlık gelir elde etti. Bu
ziyaretçilerin yüzde 59’u ilk defa
Güney Afrika’yı ziyaret etmişler.
Bu ziyaretçilerin yüzde 90’ı ise bir
daha ülkeye gelmek istediklerini de
belirtiyorlar. Ülkenin bu bilinirliğinin
ardından tanıtım çalışmaları ile de
ülkenin turizm potansiyelini geliştirmek istiyoruz” dedi.
Türkiye’den yılda 10 milyon kişinin
yurt dışına çıktığını ancak bunların
arasından dünya kupası öncesinde 4 bin kişinin Güney Afrika’yı
ziyaret ettiğini belirten Seokolo,
Dünya Kupası sonrasında bu
sayının 7 bine çıktığını belirtti.
Ancak bu sayının yeterli olmadığını belirten Büyükelçi Seoko, bu
sayının artması gerektiğini söyledi.
Güney Afrika’nın resmi dilinin
İngilizce olduğunu, lisan eğitimi için
de Türkleri ülkeye gelmeye davet
eden Seokolo, bu sayede İngiltere
ve ABD ayarında dil eğitimi alırken
farklı kültürleri de tanıma avantajına
sahip olabileceklerini dile getirdi.
Turizm dışında işadamları ve
yabancı yatırımcıları da davet eden
Seokolo, işadamlarının karşılıklı tecrübesi ile ticaret hacmini
geliştirebileceklerini söyledi. Güney
Afrika’nın kıtanın yüzde gayrisafi
hâsılasının yüzde 25’ini ürettiğini
söyleyen Seokolo, ülkede çok
sayıda yabancı yatırımcının bulunduğunu söyledi. Yatırım yapılacak
alanların madencilik, enerji ve
tekstil olarak sıralayan Büyükelçi
Seokolo, bu alandaki üretimin tüm
Afrika kıtasına tren, demiryolu ve
denizyolu ile ulaştırma avantajının
da bulunduğunu sözlerine ekledi.
(*L$'<$5,12&$.m
126
Son beş yıldır da İzmir Devlet Tiyatroları Müdürlüğü görevini sürdürüyorum.”
‘Tiyatrodan müdürlüğe geçmek nasıl
oldu’ diye soruyoruz, Savaş bu süreci bizimle şöyle paylaşıyor:
“Bizim müdürlüğümüz sizin bildiğiniz
müdürlükten değil. Sanıyorum biz
diğer müdürlere göre daha özgürüz. Çünkü işimiz sanat, herhangi
bir resmi dairedeki gibi müdürlük
bizde zaten olmuyor. O işler için idari
binamızda personellerimiz var. Bizim
unvanımızın karşılığı sanat yönetmenliği aslında.”
“TİYATRO FARKINDALIK
YARATIR”
Tiyatronun farkındalık yaratmak,
unutturmamak ve göstermek gibi
görevlerinin altını çizen Savaş,
“Tiyatroyla bir mesaj verilebiliyor mu
verilemiyor mu o konuda çok emin
değilim. Biz, oyunları oynuyoruz,
orada herhangi bir dayatmamız yok.
Seyirci onun içinden kendisinden
neyi yakın bulursa, ne almak istiyorsa
onu alır. Öbür türlüsü sanıyorum
biraz sevimsiz olur. Öğretmencilik
oynamıyoruz. Bir mesaj verelim
diye uğraşmıyoruz. Ama bir şeyleri
göstermek ve farkındalık yaratmak,
unutturmamak, göstermek hatırlatmak bizim görevimiz. Ancak, ‘Böyle
yapacaksın, doğrusu budur” demek
gibi bir kaygımız yok. Bunu yapamayız, benim doğrum, öbürünün
yanlışıdır. Tiyatro sadece gösterir”
diye konuşuyor.
İzmirli seyircinin tiyatroya ilgisinin çok
iyi olduğunu vurgulayan Savaş, şöyle
devam ediyor:
“Devlet tiyatrolarının kemikleşmiş bir
seyircisi var. Fakat İzmir’de zamanla
şöyle bir şey oluşmaya başladı. Özel
tiyatro seyircisi ile devlet tiyatrosu seyircisi birbirinden ayrılmaya başladı.
Bir kesim var ki medyatik olana daha
meraklı, özel tiyatrolar içinde çok
değerli oyunları sahneye koyanları
bir kenara koyuyorum ama onun
dışında sadece pop-corn, eğlencelik, oynayıp giden gruplar da var
ve seyirci bunlara çok ilgi duyuyor.
Devlet tiyatrolarının kar amacı yok,
bunu bir kültür hizmeti olarak yapıyor.
Dolayısıyla bilet fiyatları da ona göre
düşük. Seyircide de şöyle bir düşünce oluşuyor. ‘Matah bir şey olsaydı
pahalı olurdu.’ Ama tabi ki öyle değil.
Devlet tiyatrosu sanatçılarının hepsi
de seçilmiş, bir sürü sınavlardan
geçtikten sonra o kadrolara ulaşmış
insanlardır. Bizim oyuncularımız birçok dizide oynuyor. Seyirci tesadüfen
dizide oynayan oyuncuyu sahnede
görürse, o oyuna ilgisi artıyor. Devlet
tiyatrolarının reklâm bütçeleri çok kısıtlı. O yüzden yeni gelen oyunlarımızı
yeterince tanıtamıyoruz. Bu anlamda
sponsorlara ihtiyacımız var.”
İzleyicilerden çoğunlukla ‘Yer bulamadım’ şikâyetlerinin geldiğini ve
bundan tiyatro müdürü olarak koltuklarının kabardığını ifade eden Savaş,
Tiyatro sahnelerinde çok ilginç olaylar yaşadıklarına değinen Savaş, en çok da yakınlarını kaybettiklerinde
sahneye çıkmanın zor olduğunu söyleyerek, “Annemi, babamı, ablamı kaybettim. Üçünü de kaybettiğim
gece sahneye çıkmıştım. Nihayetinde oyuncuyuz tabii ki, perde kapanmayacak diyoruz ama biz de insanız tabii” dedi ve başından geçen bir olayı bizlerle paylaştı:
“Yıllar önce Sultanhisar Açık Hava Tiyatrosu’nda oyun oymaya gittik. Açıkhava seyircisi
çok enteresan tabi, ellerinde çekirdekler, köfteler, herkes birbirine bağırıyor. İnanılmaz
bir uğultu ve gürültü var. Bir an olaya yabancılaştım, ‘Ne yapıyoruz biz ya dedim’. Sinirim
bozuldu, kahkahalarla gülmeye başladım. Gireceğim sahnede de ağlamam lazım. Ben gülünce annemi
oynayan oyuncu arkadaşım da gülmeye başladı. Babamı oynayan sanatçı ağabeyimiz de çocuklar yapmayın, gülmeyin ayıp oluyor diye bize sesleniyor. Mikrofondan olduğu gibi seyirciye. Seyirci de başladı
sonra gülmeye. Böyle enteresan şeyler yaşanıyor.”
İzmir’de şehir tiyatrosunun mutlaka kurulması gerektiğini belirten Savaş, “Bir çok yerde şehir tiyatrosu varken,
Türkiye’nin en demokratik kenti, batıya açılan penceresi, ‘sanat ve kültürün beşiği’ diye nitelendirdiğimiz İzmir’de Şehir Tiyatrosu yok. Gereği neyse yapılmalı. Bunun için İzmirliler bastırmalı. Biz,
her platformda söylüyoruz. ‘Benim tiyatrom var oynuyorum, bana rakip tiyatro niye gelsin’ diyebilirim normalde. Ama
gerekli olduğuna inandığım için her fırsatta dile getiriyorum. Burada bir tiyatro okulu var. Her sene bir sürü genç insan
mezun oluyor. Benim İzmirli seyirciden beklediğim bir tek şey var; tiyatrolarına sahip çıkmaları. Kendi sanatçısına, kendi
kurumlarına, kendi tiyatrolarına. Sadece kendi kurumumuzu söylemiyorum, İzmir’de kurulan, ayakta kalmaya çalışan
özel tiyatrolara da sahip çıkmamız gerekiyor. Hem Devlet Tiyatrosunu takip etsinler hem de şehir tiyatrosu için birazcık
baskı yapılmalı” diye konuşuyor.
.¶/7¶56$1$7
MUTLAKA ŞEHİR TİYATROSU KURULMALI
127
“Bu çok güzel bir şey. Şikâyette olsa
en güzel şikâyet. Genelde komediler
tercih ediliyor ve yer bulmak çok zor
oluyor. Maalesef salonlarımızda 200
koltuk var, dolayısıyla çabuk tükeniyor. Bize ‘Karaborsa, el altından mı
satıyorsunuz biletleri’ dedikleri bile
oluyor. Biz el altından nasıl satalım?
Biletlerin çoğu internetten satılıyor.
Çocuk oyunlarına da çok fazla ilgi
var. Küçük izleyenlerimize bu sezon
üç çocuk oyununun daha geldiği
müjdesini verebiliriz” diyor.
“BÜYÜK BİR SAHNEYE
İHTİYACIMIZ VAR”
İzmir Devlet Tiyatrosu’nun büyük
bir sahneye ihtiyacı olduğunu dile
getiren Savaş, “Bize diyorlar ki ‘Niye
Shakspeare, Moliere’den oynamıyorsunuz?’ Çünkü sahnelerimiz uygun
değil. Hangi sahnede, nasıl yapacağız. Çok büyük, iddialı projelere şu
an sahne yetersizliğinden yanaşamıyoruz. Yoksa gönlümüzde bir sürü
seçilmiş eser var” diyerek, konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“Biz büyük salondan öte, büyük
sahne istiyoruz. Öyle bin-iki bin
kişilik salon istemiyoruz. Zaten o
kadar kalabalık seyirci değildir ideal
olanı. Sahneden o seyirciye ulaşabilmek, o sıcaklığı yaşatabilmek için
çok büyük salonlar ideal değildir.
Sahnedir önemli olan. Sahnenin, seyirci koltuklarının tarafına göre daha
büyük olması gerekir. En fazla 500
kişilik salon yeterlidir. Hakikaten öbür
türlüsü çok sıcak olmuyor. Konak
Sahnesi İzmir’in prestij binalarından
biri. Dışarıdan gelen birilerine de göğsünüzü gere gere gezdirebileceğiz
bir yer. Ama ne yazık ki sahnesi çok
küçük, 5 kişilik. Büyük prodüksiyonlar için, büyük sahnelere ihtiyacımız
var. Sabancı Kültür Merkezi var ama
çok rahat, her zaman ha deyince
kullanabileceğimiz salon değil. Bize
ait büyük bir sahneye ve salona
ihtiyacımız var.”
“İDT OLARAK YOLLARDAYIZ”
İzmir Devlet Tiyatrosu(İDT)’nun en
çok turne yapan tiyatrolardan olduğunu da ifade eden Savaş, “Geçen
hafta Çorum’dan turneden döndüm.
Çıkardığı oyun sayısı, yaptığı turne
sayısına bakarsak İzmir, Türkiye
genelinde üçüncü büyük tiyatro.
Her hafta bir oyunumuz mutlaka
turnede oluyor. Geçenlerde şöyle bir olay yaşandı. Bir oyunumuz
Ankara’da festivaldeydi, bir oyunumuz Zonguldak’taydı, bir oyunumuz
da Samsun ve Çorum’da turnedeydi.
Yani üç oyun turnedeydi, burada
da dört oyun oynanıyordu. Sadece
teknik eleman konusunda sıkıntımız
var. O konuda biraz daha sayımız
artarsa çok daha fazla oyun sahneleyebiliriz. Oyuncu sayısıyla ya da
sahne sayısıyla bitmiyor iş. Birbirini
tamamlayan şeyler var, hepsinin
olması gerekiyor ki, daha nitelikli,
daha sayısal anlamda da çok oyun
sahneleyebilelim” diyor.
“KARŞIYAKA RAGIP HAYKIR
SAHNESİ’NDE DE TADİLAT
YAPACAĞIZ”
Konak sahnesinin yenilenmesi çalışmalarından bahseden Savaş, “Evim
olsa bu kadar ilgilenmezdim” diyor
ve şunları anlatıyor: “Restorasyon
çalışmaları bir yıl sürdü. 1926–1927
yılında Türk Ocağı olarak yapılmış
burası. Bir süre sonra Halkevi olmuş.
1957’de İzmir Devlet Tiyatrosu’na
veriliyor. İzmir’de o zaman yerleşik
kadro olmadığı için, turneye gelen
gruplar oynayıp gidiyormuş. 1971’de
yerleşik kadro kurulmuş. O yıldan bugüne kadar da bu binada seyircisiyle
buluşuyor.”
Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi’nde
de tadilat yapacaklarının müjdesini
veren Savaş, İzmir’deki sahneler
hakkında şu bilgileri veriyor:
“Ragıp Haykır Sahnesi, 1985’te
açıldı. Daha önce sinema salonuydu.
Eskiden binası bizim olmadığı için
çok fazla tadilat yapamamıştık. Artık
binası bize ait olduğu için uygun
olursa sezon sonunda Karşıyaka
Tiyatrosu’na da tadilat yapacağız. İstediğimiz gibi, tam anlamıyla
bugüne yakışacak bir tiyatro salonu
yapacağız. Eskiden oranın balkonu
kapatıldı ve 60 kişilik oda tiyatrosu
yapıldı. Karşıyaka’da iki salon var.
(*L$'<$5,12&$.m
128
Piyasadan alaylı yetiştiğiniz
zaman hareket alanınız
çok kısıtlı olur. Tıkanırsınız
bir yerde, tekniğiniz zayıf
kalır. Oyuncunun donanımlı
olması gerekir.
Ses, dans, bir metni
inceleyebilmek, karakter
analizi yapmak gibi bunların
hepsi okulda öğrenilen
şeyler.
Konak Sahnesi onarılırken, merkezde
bir salon ihtiyacı doğdu. Araştırırken, bir sohbet esnasında, İlk Halk
Kütüphanesi’nin sahnesini kullanma
fikri doğdu. Genel müdürlüklerimiz
karşılıklı protokol yaptı, orayı da aldık.
Elden geçirdik, ‘Melek Ökte Sahnesi’ açıldı. Melek Ökte, İzmir Devlet
Tiyatroları’nın ilk kadın müdürü. Şu
anda dört sahnemiz var. Yanı sıra
belediyelerin de desteğiyle Selahattin
Akçiçek Kültür Merkezi, Sabancı
Kültür Merkezi ve Atatürk Kültür
Merkezi’nde oyunlar oynuyoruz.”
“OYUNCU OLMAK İSTEYEN,
ÖNCE EĞİTİMİNİ ALSIN”
Birçok gencin oyuncu olmak istediği
günümüzde, isteyen herkesin oyuncu olabileceğini ama eğitimini almak
şartıyla diyen Savaş, gençlere şu
tavsiyelerde bulunuyor:
“Oyuncu olmak hiç kimsenin tekelinde değil. Mankenden de oyuncu
olur, şarkıcıdan da. Ama gereken
eğitimini almak kaydıyla. Piyasadan
alaylı yetiştiğiniz zaman hareket
alanınız çok kısıtlı olur. Tıkanırsınız bir
yerde, tekniğiniz zayıf kalır. Oyuncunun donanımlı olması gerekir. Ses,
dans, bir metni inceleyebilmek,
karakter analizi yapmak gibi bunların hepsi okulda öğrenilen şeyler.
Doğal yeteneği vardır çıkar oynar, bir
yerden sonra, hep aynı şeyi yapmaya
başlarsınız. Döner dolaşır aynı rolleri
oynarsınız. Bu tür arkadaşların içinde
ne olduğunu bilen insanlar da var,
kendini bilmeyen insanlar da. Hem
bu konuda eğitimi, alt yapısı yok
hem de sürekli devlet tiyatrosuna
bir çamur atma durumu söz konusu. Devlet tiyatrosunun bir kaygısı
vardır. Bunlar; Türkçemizin doğru
kullanılması, Türk dilini korumak ve
yaygınlaştırmak, kendi yazarlarına
sahip çıkmak, dünya edebiyatından
haberdar etmek. Bunlar kötü bir şey
değil ki, bunun nesi kötüleniyor. Ulaşamıyorsak, kötülemeyeceğiz. Biz,
size karışmıyoruz. O zaman siz de
bize karışmayın. Haksız, dayanaksız
eleştiriler hoş değil.”
(*L$'<$5,12&$.m
130
ñíVDðOÜðÜYH
JÖYHQOLðLLOHilgili
yeni
standartlar
*HUHNñí<DVDVÜYHJHUHNVH%RUÁODU<DVDVÜLOHLí\HULQGHPH\GDQDJHOHQLíND]DVÜYH
PHVOHNKDVWDOÜðÜ\ÐQÖQGHQLíYHUHQOHULQVRUXPOXOXðXGÖ]HQOHQPLíROPDNODELUOLNWH
ÁÜNDUÜODQ\ÐQHWPHOLNOHUOHEXNDQXQODUGD\HUYHULOHQVRUXPOXOXðXQD\UÜQWÜODUÜíH
NLOOHQGLULOPHNWHGLU<DNÜQ]DPDQGDVD\ÜOÜñí<DVDVÜnQÜQñí6DðOÜðÜYH*ÖYHQOLðL
+L]PHWOHULEDíOÜðÜQÜWDíÜ\DQPDGGHVLQHGD\DQÜODUDN¡DOÜíPDYH6RV\DO*ÖYHQOLN
%DNDQOÜðÜWDUDIÜQGDQKD]ÜUODQDQÖÁ\HQL\ÐQHWPHOLNWDULKOLVD
\ÜOÜ5HVPL*D]HWHnGH\D\ÜQODQDUDN\ÖUÖUOÖðHJLUGLoñí6DðOÜðÜYH*ÖYHQOLðL+L]PHW
OHULpoñí*ÖYHQOLðL8]PDQODUÜQÜQ*ÐUHY<HWNL6RUXPOXOXNODUÜYH(ðLWLPOHUL+DN
NÜQGDpYHoñí\HUL+HNLPOHULQLQ*ÐUHY<HWNL6RUXPOXOXNYH(ðLWLPOHUL+DNNÜQGDp
GÖ]HQOHQHQ\ÐQHWPHOLNOHUOHLOJLOLRODUDN¡DOÜíPDYH6RV\DO*ÖYHQOLN%DNDQOÜðÜnQGD
0ÖVWHíDU<DUGÜPFÜVÜRODUDNJÐUHY\DSDQ6D\ÜQ'U6ÜGGÜN7RSDORðOXnQGDQDOGÜðÜPÜ]
ELOJLOHULDíDðÜGDVL]OHUOHSD\ODíÜ\RUX]
Dr. Sıddık Topaloğlu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nda Müsteşar
Yardımcısı
Sayın Topaloğlu, 27 Kasımda
Bakanlığınızca hazırlanan ve
Resmi Gazete’de yayımlanan 3
yeni yönetmeliğe neden gerek
duyuldu?
4857 sayılı İş Kanunu 2003 yılında
yürürlüğe girdikten sonra önemli bir
kısmı Avrupa Birliği müktesebatı ile
uyumlu 30’u aşkın yönetmelik yayımlanmıştır. Bunlardan işyeri hekimliği
ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimlerini ilgilendiren yönetmelikler hariç
diğerleri halen yürürlüktedir. İş sağlığı
ve güvenliği profesyonellerinin (işyeri
hekimleri ve iş güvenliği uzmanları)
eğitimi ve bunların çalışma usullerine ilişkin yönetmelikler ise Danıştay
tarafından iptal edilince yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.
İlk olarak 2004 yılında verilen yürütmeyi durdurma ve 2006 yılında
verilen iptal kararları ile iş sağlığı ve
güvenliği hizmetleri açısından bir
boşluk oluşmuştu. Yargının verdiği
kararın ardından yasa koyucu 5763
sayılı istihdam paketi adlı düzenleme
ile 4857 sayılı Kanunun 81. maddesinde değişiklik yaptı. Bu değişikliği
takiben 15 Ağustos 2009’da bir
yönetmelik yayınlandı. Ancak bu
Yönetmeliğin de Danıştay tarafından
Nisan 2010’da yürütmesi durduruldu. Dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği
hizmetleri, büyük önem taşımasına
rağmen 2004–2010 yıllarını kapsayan dönemde işyeri hekimliği ve iş
güvenliği uzmanlarının hem eğitimleri
hem de bunların çalışmasıyla ilgili
uzun süren bir boşluk söz konusu
oldu. Nihayet, Danıştay’ın verdiği
iptal kararları da göz ününe alınarak 6009 sayılı Torba Kanun olarak
bilinen pakette hem 4857 sayılı İş
Kanunu, hem de 3146 sayılı Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da
değişikliğe gidildi. Çünkü iptal
kararlarında eksik bir düzenlemenin
olduğuna vurgu yapılmaktaydı. Bu
nedenle yeni bir yasal düzenlemenin
yapılması zorunluluğu ortaya çıktı.
Bu yönetmelikler ne gibi
yenilikler getiriyor?
Yayımlanan yönetmeliklerde temel
dayanağımız, 89/391/EEC sayılı
Avrupa Birliği Direktifi ile kendi iç
hukukumuz olan 4857 ve 3146 sayılı
kanunlardır. Söz konusu direktifin
“Koruyucu ve Önleyici Hizmetler”
başlıklı 7. maddesi bu alanla ilgili
çerçeveyi vermektedir. Direktifin ilgili
maddesinde; işverenin bir veya daha
fazla çalışanı, mesleki risklerden
korunma ve önleme konusunda çalışmalar yapmak üzere tayin etmesi,
işyerinde yetkin personel sayısının
yetersiz olması durumunda koruyucu ve önleyici tedbirler alınamıyor
ise dışarıdan hizmet veya personel
alabileceği, dışarıdan alınan hizmetler
veya görevlendirilen kişilerin kişisel ve
profesyonel olarak gerekli yeterliğe sahip olmaları gerektiği ile ilgili
hükümler yer almaktadır. Dışardan
alınan hizmetler ve görevlendirilecek
personelin yetkinliğinin ne olacağı
ile ilgili detaylar ise ülkelerin kendi iç
uygulamalarına bırakılmıştır.
Sonuç olarak, 2003 yılından bu yana
temel yaklaşımımızda önemli bir
değişiklik olmadı. Son oluşturulan
sistemde; kayıt altına alınma, izlenme
ve sorumluklarını yerine getirmeyenler için ihtar ve belge askıya alma ve
belge iptali gibi düzenlemelere de yer
verilmiştir.
İşverene yeni sorumluluklar
yüklendi mi?
İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülük ve sorumlulukların dışında
olağanüstü bir şey yok aslında ancak, hem işverenlerimize hem de iş
sağlığı ve güvenliği profesyonellerinden beklentilerimizi daha bir sistematik hale getirmiş olduk. Şöyle ki;
her işveren eğer 50 ve üzerinde işçi
çalıştırıyorsa işyerinde bir iş sağlığı ve
güvenliği birimi kurmak zorundadır.
Yeni düzenlemede bu birimin hangi
standartlarda olacağına ilişkin hususlar yer almaktadır.
İşverenler işyeri hekimi ve
iş güvenliği uzmanlarının
istihdamında hangi yolu
izleyecekler?
İşverenlerin Kanundan kaynaklanan
sorumlulukları belli. Eğer bir işletmede 50 ve üzeri çalışan var ise
burada bir işyeri hekiminin görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu hekimin
hangi özellikte olacağı yönetmelikte
belirlenmiş durumda. Çalışma süresi
olarak da minimum saatler belli, eğer
işveren istiyorsa bu sürenin üzerin-
de de çalıştırabilir. Bakanlık olarak
aslında arzumuz da bu. Eğer işletme,
sanayiden sayılan bir işyeri ise o
zaman bir de iş güvenliği uzmanı görevlendirmesi gerekiyor. Burada ince
ayrıntı, hizmetin kendi bünyesinde mi
yoksa dışarıdan hizmet alma şeklinde
mi olması.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de işverenlerimize bu konuda
tercih hakkı vermiş bulunuyoruz.
İşveren bu tür hizmetleri isterse kendi
bünyesinde kurduğu İşyeri Sağlık
ve Güvenlik Birimi (İSGB) aracılığı ile
isterse yine Bakanlığımızca yetkilendirilmiş ve işletme dışında kurulmuş
Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri
(OSGB) aracılığı ile alabileceklerdir.
Her iki durumda da sağlık ve güvenlik hizmeti işçilerimize belirlenen
standartlarda sunulacaktır.
Yine her iki müessesenin de denetim
ve kontrolleri Bakanlığımız yetkisindedir. Buradaki tercih tamamen işverene aittir. Çünkü asıl olan hizmetin
nicelik ve nitelik olarak yeterli seviyede verilmesidir. Temel amacımızın iş
kazası meslek hastalıklarını en aza
indirilmesi olduğunu dikkate alırsak,
(*L$'<$5,12&$.m
132
hizmet kalitesinin ne kadar önemli
olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Yeni yönetmelik ile bir de
diğer sağlık personeli kavramı
geldi. Bu konuda da bilgi verir
misiniz?
Öncelikle diğer sağlık personeli ile
ne kastettiğimizi açıklamak gerekir.
Bunlar; hemşire, sağlık memuru,
acil tıp teknisyeni veya çevre sağlığı
teknisyenidir. İşyeri hekimlerimiz
eğer 500 çalışanın altında bir
işletmede görev yapıyorsa genellikle
kısmi süreli çalışma şeklinde görev
yapmaktadır. Diğer zamanlarda
ise bir sağlık personelinin sürekli
bulunması o işyeri için özellikle ilk
yardım ve acil müdahale için önem
taşımaktadır.
Ancak, diğer sağlık personelinin
istihdam zorunluluğu bulunmamaktadır. Çünkü 4857 sayılı Kanunun
81.maddesi sadece işyeri hekimini
ve sanayiden sayılıyorsa bir de iş
güvenliği uzmanı görevlendirilmesini şart koşuyor. Bunların dışında
eğer gerek duyuyorsa yukarıda
saydığımız sağlık personellerinden birisini istihdam edebilir, bu
durum tamamen işverenlerimizin
takdirinde. Burada bir ayrıntı söz
konusudur. Eğer bir işverenimiz
yetkilendirilmiş OSGB olarak hizmet
sunmak istiyorsa o zaman şartlar
değişiyor. Kuruluş aşamasında
bir sağlık personelinin istihdamı
zorunlu oluyor. Özetle, işverenler
kendi İSGB’de sağlık personelini
isterlerse çalıştırabileceklerdir, yasal
bir zorunluluk yoktur.
Yönetmeliği incelediğimizde
İş Güvenliği Uzmanlarının bazı
durumlarda işverenleri tedbir
almadığı gerekçesiyle Bakanlığa
rapor edeceği yazılmaktadır. Bu
durum çalışma barışını bozmaz
mı sizce?
Hayır bozmaz. Tam tersine iş
kazalarını azaltmak için aldığımız
bir tedbirdir bu. Ama bunun sınırları
belli, nasıl ve hangi durumlarda
devreye gireceği çok net. Burada
bir suiistimal söz konusu olduğunda
ciddi yaptırımlar getiriyoruz. Şöyle
ki; İş Güvenliği Uzmanı dediğimiz kişinin yetkin olduğunu kabul
ediyoruz. Bu kişi de, ya işverenin
kurduğu İSGB’de o işverenin
işçisi konumunda, ya da yetkili bir
OSGB’nin elemanı olarak çalışmak
durumundadır. İş Güvenliği Uzmanlarının Yönetmeliği’nde 8. maddeye
baktığımızda iş güvenliği uzmanının
yetkileri bulunmaktadır.
Eğer, işyeri bina ve eklentilerinde,
çalışma metot ve şekillerinde veya
iş ekipmanında çalışanlar açısından
yakın ve hayati tehlike oluşturan
bir hususu tespit etmişse işverene
Öncelikle diğer sağlık
personeli ile ne
kastettiğimizi açıklamak
gerekir. Bunlar; hemşire,
sağlık memuru, acil tıp
teknisyeni veya çevre
sağlığı teknisyenidir.
İşyeri hekimlerimiz eğer
500 çalışanın altında bir
işletmede görev yapıyorsa
genellikle kısmi süreli
çalışma şeklinde görev
yapmaktadır.
bildirecek, gerekli tedbirler işveren tarafından alınmadığı takdirde
durumu, Bakanlığa rapor edecektir.
Ayrıca, işyerinde belirlediği yakın ve
hayati tehlike oluşturan bir hususun
acil müdahale gerektirmesi halinde
işveren veya işveren vekilinin
onayını almak kaydıyla geçici olarak
işi durdurabilecektir. Buradaki en
önemli ayrıntı, o işyerinde gerçekten hayati bir tehlike söz konusu ise
işin durdurulmasını talep edecek
ve nihai kararı işveren verecektir.
Yoksa bir iş güvenliği uzmanı kendi
başına işi durdurma yetkisine sahip
olamayacaktır. Eğer iş güvenliği
uzmanı bütün görevlerini yaptı ama
işveren bunlara itibar etmediyse,
işte o zaman Bakanlığa bildirim işi
devreye girecektir. Çünkü biz bu
yeni düzenlemeyle aynı zamanda
belgelendirilmiş profesyonellerin
de görevlerini hakkıyla yapmasını
bekliyoruz, aksi takdirde onlara
da yaptırım getiriyoruz. Böylece iki
taraflı kontrol sistemiyle işçilerimizin
kaza geçirmelerini önlemeyi hedeflemekteyiz.
(*L$'<$5,12&$.m
134
KULA
.ÖOOHULQGHQGRðDQ\DQÜNEHOGHe
ñOÁHQLQNXUXOXíXHVNL.XOD
HYOHULQGHNL
PHUPHUNDEDUWPDODUÜQGD
EXOXQDQNLWDEH\HJÐUH
0LODWWDQÐQFH\ÜOODUÜQD
GD\DQPDNWDGÜU
Yazı: ZEYNEL AYDIN
Gezgin Fotoğrafçı
Fotoğraflar: Seçkin YENİCİ
*(=(/ñ0*°5(/ñ0
135
KULA adını duyduğum zaman
aklıma hemen, Türkiye’nin en genç
yanardağlarının bulunduğu ve 2.000
yıl önce Katakekaumene (yanık yöre)
adı konulan, yaıldığı günden bu
yana ayakta kalmayı başarmış tarihi
evleri, şifalı su ve kaplıcaları, Anadolu
coğrafyasının ünlü halk ozanı Yunus
Emre’nin hocası Tabduk ve Yunus
Emre’nin kendi türbeleriyle, yeni
oluşum halindeki peri bacalarıyla
ünlü Manisa İline bağlı şirin bir ilçe
gelir aklıma.
İlçenin kuruluşu eski Kula evlerindeki
mermer kabartmalarında bulunan
kitabeye göre Milattan önce 56.
yıllarına dayanmaktadır. Yolunuz eğer
İzmir’den Uşak Afyon karayoluna
doğru düşerse bu tarihi şirin ilçenin
tam ortasından geçersiniz. İşiniz ne
kadar acele olursa olsun, karayolundan ilçenin dar sokaklı mahalle
aralarına girip, her köşe başında
farklı yönlerini duyumsayacağınız
tarih ve kültür kokusunu iliklerinize
kadar solumadan, binlerce yılın ayak
izlerini görmeden yola devam etmeyin derim.
İzmir-Ankara karayolu üzerinde
İzmir’e 143 km uzaklıkta Kavacık
kaşı denilen tepeye geldiğinizde
Divlit yanardağının eteğinde uykuya
yatmış, kara taşlarla iç içe, koyun
koyuna uzanan kırmızı kiremitli tarihi
evler ve gökyüzüne birer mızrak gibi
uzanan minareleriyle Kula’nın sizleri
selamladığını görürsünüz... Biraz
sonra Kula’yı bir uçtan bir uça geçen
karayolunun solundan Kula’ya girdiğinizde ise artık Katakekaumene’de
tarihle iç içe yaşayan Süleyman
Şah’ın, Yunus Emre’nin ve onun
çok sevdiği hocası Tabduk Emre’nin
diyarındasınız demektir. Bir dönem
Germiyan Oğullarına başkentlik
eden, coğrafik yapısı bakımından ve
tarihi ahşap evleriyle, taş döşeli arnavut kaldırımlı daracık sokaklarıyla,
çukur çeşmeleriyle yalnız Türkiye’nin
değil belki de dünyada eşi benzeri
olmayan nadide bir ilçede olduğunuzu anlamanız çok da zor olmayacak.
Bugünün Kula’sı hala eski kimliğini
sırtında taşıyan, geçmişine sıkı, sıkı
bağlı tarihi, turistik kimliliğiyle başlı
başına bir açık hava müzesi durumundadır. İzmir’den Ankara’ya doğru
yola çıktığınızda antik Sardes kentini
ve Salihli’yi arkanızda bıraktıktan
sonra gök yine bildiğiniz mavidir,
ama toprak siyah, boz, kül rengi ve
kirli kahverengidir.Yöre sanki yakın bir
zamanda yangından çıkmış gibidir.
Etkileyici bir vahşi doğa parkında
geziniyormuş gibi karşınıza çıkacak
yüzey biçimleri yer, yer ürperti verir
insana.Üzerlerinde tek tük ağaççıklar
ve çalılıkların boy attığı irili ufaklı konik
tepeler, siyahi renkte geniş çukurlar,
erozyonun oluşturduğu sel yatakları,
gerçek üstü heykelleri andıran garip
biçimler ve yeni oluşmaya başlayan
derin vadiler ve peri bacası gibi
toprak parçaları, cüruf yığınları, katılaşmış izlenimi veren lav akıntıları…
İşte size insanların verimsiz ve çirkin
toprak parçası diye baktığı aslında
Türkiye’nin en önemli “jeolojik
miras”larından birisi; oranın adı
Kula…
Kula adının nereden geldiği konusunda iki çeşit rivayet vardır. Birincisi
Kule isminden geldiği söylenir ki;
Sart (SARDES) kralı GİGES’in hasta
olan kızının hava değişimi için burada
bir kule inşa ettirdiğidir. İkincisi ise,
Lidyalılar dönemindeki eski bir yerleşim yeri olarak kurulan KLANODA
isminden adını aldığıdır.
Ayrıca şimdi ki adı Gökçeören olan
belde de MEUNYA isimli Lidya şehri,
Gölde köyünde KİYOLDİZ şehri,
Encekler köyünde SAİTE şehri, Davala köyünde NUMALYA isimli tarihi
çok eskilere dayanan şehir kalıntıları
bulunmaktadır. Kula yakınlarındaki
yanardağ eteklerinde lav kalıntıları
arasında bulunan 2000 yıllık eski
insan ayak izleri heyecan verici kalıntılar olarak günümüze ulaşan önemli
tarihi eserlerdir.
1299 yıllarında Kula, Kütahya’da
bulunan Germiyan Beyliğine bağlı
bir tımar idi. Tarihi kayıtlara göre
Germiyanoğlu Yakup Bey ve Germiyan komutanlarından Umur Bey’le
(Umur bin Savcı) Kula ve çevresini
ele geçirdikleri tarihlerde Umur Bey’in
vefatından önce cenazesinin şimdi ki
UMUR BABA denilen ve Kula’nın en
yüksek tepesine defnedilmesini vasiyet etmiştir. (Bu mezar halen Kula
ve çevre köy halkı tarafından ziyaret
edilmektedir)
1305 yılından sonra ölen Yakup
Bey’den sonra Germiyan uç beylerinden Mehmet Bey, Katalan kuvvetleri elinde bulunan Kula ve çevresini
tekrar ele geçirmiştir.Mehmet Bey’in
1363 yılında ölümü ile Süleyman Şah
beyliğin idaresini eline almıştır.
Mehmet Göl’ün Birgi Tarihi isimli
kitabında Mehmet Bey’in Aydın Bey’in
oğlu olup vefatından sonra Hızır Bey,
Umur Bey, Süleyman Şah, İbrahim
Bahadır Bey, İsa Bey adlarında beş oğlu
olduğunu, 1334 yılında vefatında, idaresi
altındaki yerlerin oğulları arasında paylaştırdığı kaydedilmektedir.
Ünlü Coğrafyacı Strabon burasını Zeus
tarafından yenilgiye uğratılan “Typhon ‘un
acı çektiği yer” olarak kabul ettiğini yazar.
Bu yanmış topraklar üzerinde 1.1 milyon
yıl önce başlayan volkanik faaliyetlerin
2–3 bin yıl öncesine kadar sürdüğü 68
adet büyüklü küçüklü volkan konilerine
sahip yanık yöre Katakaumene, Ege
bölgesinin doğudan batıya uzanan en
büyük tektonik çukurlarından “Gediz
Oluğu” üzerinde yer alan bölgesidir.
Kula volkanları insansız ve zamansız
çağlara, yer kürenin ve Anadolu’nun oluşum günlerine açılan bir kapısı. Kula ve
civarı yani Katakaumene yanık yöre dünyanın doğal ve kültürel mirasına armağan
edebileceğimiz eşsiz bir mücevher.
Ne Yenir?
Kula yöresel mutfağı ziyaretçilerine çok
farklı tatlarda yiyecekler sunuyor… Ama
en çok tercih edilenleri Tahinli Pide…
Yapmadan Ayrılma!
Kula evlerini görmeden, Kula semt pazarından alışveriş yapmadan, Kula battaniyesi satın almadan, Türkiye’nin en genç
yanardağlarını görmeden bir de Yunus
Emre’nin Hocası Tapduk Emre dergahının bulunduğu, halkının yarısından
fazlasının isminin YUNUS olduğu EMRE
köyünü ziyaret etmeden ayrılmayın...
(*L$'<$5,12&$.m
138
7ÖUNL\H%X]+RNH\L
)HGHUDV\RQXWHVLVLQ
DÁÜOPDVÜ\ODELUOLNWHEX]KRNH\L
KDNHPLROPDNLVWH\HQ
\DíÖVWÖñ]PLUOLOHULÁLQNXUV
GÖ]HQOHGL
%X]
ÖVWÖQGH
oWHUp
GÐNWÖOHU
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
Bornova’daki Aşık Veysel Rekreasyon Alanı içinde hizmete açtığı
Olimpik Buz Sporları Salonu, buz
hokeyi lig maçlarına, turnuvalara ve
uluslararası şampiyonalara ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, maçları
yönetecek hakem alt yapısı da
oluşturulmaya başlandı. Türkiye Buz
Hokeyi Federasyonu, tesisin açılmasıyla birlikte buz hokeyi hakemi
olmak isteyen 18 yaş üstü İzmirliler
için kurs düzenledi. 2 günlük kurslara
katılanlar hem teorik hem de uygulamalı olarak eğitim gördü. Buz içinde
7ÖUN
HQ PRG L \ H n Q L Q
ODUÜ VDOR HUQ EX] VSRU
EX] KRN QXQD VDKLS ñ] DOW \DS H\L OLJ PDÁODUÜ PLUnGH
ÜV
GD EDíOD ÜQÜ ROXíWXUXOP LÁLQ KDNHP
D ÁDOÜíP
GÜ %X]
YH KDNH
D
V
P ROPD SRUODUÜQD LOJL ODUÜ
GX\DQ
N LVWH\H
%X] +R
QOHU
NH\
]HQOHGLð L )HGHUDV\RQX 7ÖUNL\H
L NX
nQX
ELOPHNLÁ UVODUGD EDíDUÜO Q GÖ
Ü
LQPÖFD
GHOHHWW ROD
L
ve dışında görev alabilmek için çaba
sarfeden 24 kişilik grup üyelerinin
buzda kayma kabiliyetleri ölçüldü,
kitaplar verildi, yazılı sınav yapıldı.
Türkiye Buz Hokeyi Fedarasyonu
Merkez Hakem Kurulu Başkanı
Hakan Ala, Türkiye Buz Hokeyi
Fedarasyonu Merkez Hakem Kurulu
Sekreteri Murat Yüksel ve hakem
öğretmeni Candan Liman tarafından
verilen eğitimlerde kursiyerlere oyun
kuralları da öğretildi. Kurslara buzda
kaymayı bilen veya bilmeyen 18 yaş
üstü herkesin katılabildiğini söyleyen
Türkiye Buz Hokeyi Federasyonu
Merkez Hakem Kurulu Başkanı
Hakan Ala, iki günlük kurs sonrası
katılımcıların hakem adayı olacağını,
bir veya iki yıllık süreçte başarı grafiklerine göre il hakemi olarak atanabileceklerini söyledi.
Büyükşehir Belediyesi’ne
teşekkür
Kente Avrupa standartlarında bir
tesisi kente kazandırdığı için İzmir
Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür
eden Ala, buz sporları salonunda
yapılacak lig, şampiyonalar ve uluslararası organizasyonlar için başka
6325
139
illerden hakem getirmek yerine
İzmir’de hakem yetiştirmek amacıyla
kurs programı düzenlediklerini, il
hakemi olduktan sonra hakemlerin
başka illerde de görev yapabileceğini
ifade etti. Ala, bir maçta 10 hakemin
görev aldığını ve hakem sayısını 60’a
kadar çıkarmayı planladıklarını belirterek yeni kursların açılacağı bilgisini
de verdi.
“Çok şanslıyız”
15 yıl buz hokeyi oynayan ve hakemlik yapmaya karar veren 29 yaşındaki
milli sporcu Kadir Burak Güven, tüm
İzmir ve civarında oturan ve buz
sporlarına ilgi duyanların hakemlik
fırsatını kullanmalarını diledi. Güven,
“37 kez milli forma giydim. Artık
genç arkadaşlara fırsat sunmamız
gerekiyor. Böyle bir tesisi kazandırdığı için İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne
teşekkür ediyorum. Kurslara da
bu spordan kopmamak ve hayatımı artık hakem olarak sürdürmek
istediğim için katıldım” dedi. DEÜ Tıp
Fakültesi’nde Yüksek Lisans eğitimi
alan ve aynı zamanda Veteriner
Hekim olan 25 yaşındaki Aslı Çelik
de kursa katılan hakem adayları
arasında yer aldı. Daha önce buz
hokeyi oyuncusu olduğunu belirten
Çelik, tesisin diğer illerdeki tesislerden daha güzel olduğunu ifade etti.
Çelik, “İzmir’de böyle bir tesise sahip
olduğumuz için çok şanslıyız. Ben de
profesyonel hakem olabilmek için bu
kursa katıldım” diye konuştu.
Buz pateni ile sentetik buz üstünde
tanışan ve bugün İzmir’de olimpik
buz sporları salonunun hizmete
girmesiyle buz hokeyi hakemi olmaya
karar veren 27 yaşındaki Dilek Sakarya ise hobi olarak yaptığı bu sporu profesyonelliğe taşımayı hedeflediğini söyledi. İzmir’de buz sporları
ile ilgili eksikliğin bu salon sayesinde
tamamlandığını söyleyen Sakarya
da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne
teşekkür etti.
7ÖUNL\H%X]+RNH\L
)HGHUDV\RQXWHVLVLQ
DÁÜOPDVÜ\ODELUOLNWH
EX]KRNH\LKDNHPL
ROPDNLVWH\HQ\DíÖVWÖ
ñ]PLUOLOHULÁLQNXUVGÖ]HQOHGL
JÖQOÖNNXUVODUDNDWÜODQODU
KHPWHRULNKHPGHX\JXODPDOÜ
RODUDNHðLWLPJÐUGÖ
%X]LÁLQGHYHGÜíÜQGD
JÐUHYDODELOPHNLÁLQÁDED
VDUIHGHQNLíLOLNJUXS
Ö\HOHULQLQEX]GDND\PD
NDELOL\HWOHULÐOÁÖOGÖ
NLWDSODUYHULOGL
\D]ÜOÜVÜQDY\DSÜOGÜ
(*L$'<$5,12&$.m
İZMİR’DE “BUZ KEYFİ”
Türkiye’nin en modern buz
sporları salonuna kavuşan
İzmirliler, buz pateninin
inceliklerini öğrenmeye
çalışırken eğlenceli dakikalar yaşıyor.
140
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
kente kazandırdığı Bornova Aşık
Veysel Rekreasyon Alanı içindeki
Olimpik Buz Sporları Salonu,
İzmirliler’in büyük ilgisini çekiyor.
Buz pateni kursları için kayıtlar
hızla devam ederken, halka açık
seansların düzenlendiği pazar
günleri salon “buz üstünde
kayma keyfini” yaşamak isteyen
sporseverlerin akınına uğruyor.
Her Pazar günü eğitmenler
eşliğinde halka açık 45 dakikalık
seansların yapıldığı Buz Sporları
Salonu’nda, hafta içi gruplar için
buz pateni kursları, cumartesi
günleri ise özel dersler gerçekleştiriliyor.
İzmirliler hafta içi 09.00-22.00,
hafta sonu ise 10.00-23.00
saatleri arasında tesisten yararlanabiliyor.
Buz üstünde eğlenceli dakikalar
Kayıtların başlaması ile birlikte
Buz Sporları Salonu’na gelen
İzmirliler, uzun süredir böyle bir
tesisin kurulması için beklediklerini belirterek, teknik açıdan
üstün özellikleri ile Türkiye’de
ilkleri barındıran böyle bir tesiste
buz pateni yapmanın kendilerine
büyük keyif verdiğini söylüyor.
Belarus’ten gelerek İzmir’e yerleşen Elena Malcı, daha şimdiden
İzmir’deki buz pistinin müdavimleri arasına girmiş durumda.
Uzun zamandır böyle bir tesisi
beklediğini kaydeden Malcı,
“Belarus’tan buraya geldik. İzmir
sıcak bir şehir. Burada rahat
nefes alıyoruz. İnanılmaz keyifli,
herkese tavsiye ediyorum” sözleriyle mutluluğunu dile getirmeye
çalışıyor.
Eğitmenler eşliğinde bu sporun
inceliklerini öğrenmeye çalışan
çocuklar buz üzerinde eğlenceli
dakikalar geçirirken, velileri de
tribünlerden onları gururla ve
heyecanla izliyor.
KANDEMİR: “BUZ PATENİNİ HAK
ETTİĞİ YERE GETİRECEĞİZ”
Türkiye’de buz pateni sporunu
geliştirmek amacıyla 2006 yılından
bu yana faaliyet gösteren Türkiye
Buz Pateni Federasyonu, uluslararası
organizasyonları Türkiye’de düzenlemek için başvurularını sürdürürken;
alt yapı sporcularını ilgili branşlarda
eğitmek ve sporcuların ilerlemesini
sağlayacak seviyede antrenörler yetiştirmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye’deki mevcut tesis yetersizliği sorununa çözüm bulmak,
buz patenini geniş kitlelere tanıtıp
sevdirmek amacıyla yola çıktıkların
belirten Türkiye Buz Pateni Federasyonu Başkanı Fahrettin Kandemir,
“Yönetim olarak göreve başladığımız
22 Eylül 2006 tarihinden itibaren
buz pateni alanında pek çok ilke
imza attık. Öncelikli hedeflerimizden biri; ülkemizdeki mevcut tesis
yetersizliği sorununa çözüm bulmak
oldu. Göreve geldiğimiz dönemde
Türkiye’de olimpik ölçülerde sadece iki buz tesisi bulunmaktaydı. Bu
tesislerden birisi Ankara ve diğeri ise
Kocaeli’ndeydi. Kocaeli’nde bulunan buz pistinin çatısındaki problem
nedeniyle kapatılmasının ardından,
tesis yetersizliği problemine bir yenisi
daha eklendi. Bunun üzerine Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yaparak olimpik ölçülerde yeni bir taşınabilir buz pistini, 2009 Nisan ayında
halkın ve sporcuların hizmetine açtık”
diye konuştu.
“YENİ BRANŞLARDA
KULÜPLEŞMEK İSTİYORUZ”
Kocaeli buz pistinin tadilatı bittiği için
mobil buz pistinin Ankara’ya taşınacağı bilgisini veren Kandemir, “Bizim
hedeflerimizden birisi de Türkiye için
yeni olan branşlarda kulüpleşmek,
sporcu yetiştirmek, alt ligleri kurmak,
branşları yaygınlaştırmak. Bu hedefle İzmir ve Eskişehir’de yeni buz
pistlerinin açılması için yoğun çaba
o%HODUXVnWDQEXUD\D
JHOGLNñ]PLUVÜFDNELU
íHKLU%XUDGDUDKDW
QHIHVDOÜ\RUX]
ñQDQÜOPD]NH\LIOLKHUNHVH
WDYVL\HHGL\RUXPp
gösterdik. Ayrıca ülkemizde uluslararası şampiyonaların düzenlenmesiyle
ilgili gerekli başvuruları ve hazırlıkları yapmak, alt yapı sporcularını
ilgili branşlarında eğitmek; yetişmiş
olanlara yeterli çalışma sahası sunup
sporcunun ilerlemesini sağlayacak
seviyede antrenörler yetiştirmek,
önümüzdeki yılda ilk sırada gelen
projelerimiz arasında yer alıyor” ifadesinde bulundu.
Türkiye’de 2010 yılında henüz yeterince bilinmeyen Short Track ve Curling sporunun tanıtımı için ilköğretim
okulları, lise ve üniversitelerde kurs
ve seminerler düzenlenmeyi planladıklarını aktaran Kandemir, “Ülke
olarak Erzurum 2011 Universiade’nin
eşiğindeyken, mevcut kısıtlı bütçe
problemi aştıktan sonra maliyeti
yüksek olan yeni buz pistlerinin kullanıma açılmasını sağlamak, bu spora
emek veren kulüp ve sporculara gerekli malzeme desteğinin sağlanması
amaçlanmaktadır. Kış sporlarıyla
ilgilenen diğer kardeş federasyonlarımızın da çabasıyla ülkemiz yakın bir
gelecekte dünyada layık olacağı yere
gelecektir” şeklinde konuştu.
FEDERASYON ÇATISI ALTINDA
ÖRGÜTLENME
Türkiye Buz Sporları
Federasyonu’nun 1991 yılında kurulmasıyla artistik patenin bağımsız bir
federasyonun bünyesinde örgütlendiğini kaydeden Kandemir, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Türkiye Buz Sporları Federasyonu, 2006 yılında Buz Hokeyi ve Buz
Pateni olarak ikiye ayrılarak faaliyetlerini sürdürüyor. 2009 yılına kadar
sadece tekler kategorisinde var olan
TBF 2011 Üniversite Oyunları nedeni
ile daha önce faaliyet göstermediği
Buz Dansı ve Short Track branşlarında da faaliyete geçti. Böylece
TBF, 1-2 yılda uluslararası arenada
varlığını yeni branşlarda da ispatladı.
Ayrıca yeni bir branş olan Curling de
6°</(ìñ
141
Erzurum Oyunları nedeniyle TBF’nin
faaliyetleri arasında yerini aldı. Federasyon olarak Senkronize, Buz Dansı
ve Short Track’da da 2011 oyunlarında varlık göstereceğiz.”
DÜNYADA ARTİSTİK PATEN
Artistik patenin tarihçesi hakkında bilgi veren ve günümüze kadar yaşanan gelişimini özetleyen
Kandemir, artistik patenin bir spor
dalı olduğu kadar eğlence ve sanat
aracı olduğunu vurguladı. Kandemir,
“Artistik paten, dünyadaki en köklü
sporlardan birisidir. Arkeolojik kazılarda bulunan hayvan kemiklerinden
yapılma ilkel patenler, insanoğlunun
en eski çağlardan beri paten kaydığını göstermektedir. Paten kaydığı
bilinen en eski isimlerden biri 14’cü
yüzyılda yaşamış Hollandalı Azize
Lidwina’dır. Spor dalı olarak artistik
patenin ortaya çıkışı ise epeyce
eskiye dayanmaktadır. Artistik paten,
18’nci yüzyılın ortalarında Britanya’da
ilgi görmeye başlamış ve 1742 yılında
İskoçya, Edinburgh’da ilk artistik
paten kulübü kurulmuştur. 1772’de
artistik patenin kurallarının belirlendiği bir kural kitabı yayımlanmıştır.
Spor, 19’ncu yüzyılda teknik olarak
gelişmeye başlamış ve Amerikalı
balet Jackson Haines artistik figürler
kullanmayı denemiştir” dedi.
ULUSLAR ARASI
ÖRGÜTLENİLİYOR
Artistik pateninin yanı sıra senkronize
buz pateni, hız pateni ve kısa mesafe
hız pateni branşlarını bünyesinde
barındıran Uluslararası Paten Birliği
1908 Londra Olimpiyatları programına alınmış, erkekler, erkekler özel
figürler, kadınlar ve çiftler kategorisinde yarışmalar yapılmıştır. Erkeklerde
Salchow, kadınlarda ise o yılların bir
başka efsanesi Madge Syers zafere
ulaşmıştır. Artistik paten, 1920 Antwerp Yaz Olimpiyatları’nda program
dahilinde kalmış daha sonra 1924
yılında Chamonix’de ilk kez düzenlenen kış olimpiyatlarında resmi bir
spor dalı haline gelmiştir” ifadesinde
bulundu.
(ISU)’nin 1892 yılında Hollanda’da
kurulduğunu aktaran Kandemir,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Artistik patenin kural ve stilleri 20’nci
yüzyılın ilk dönemlerinde şekillenmeye başlamış ve atlayış figürleri spora
dahil olmuştur. 1897’de ikinci kez
düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda
ikinci olarak ilk madalyasını kazandıktan sonra 1901-1911 yılları arasında
bir eksikle her sene dünya şampiyonu olan Ulrich Salchow kendi adıyla
anılan atlayışı icat ederek sporda
devrim yapmıştır.”
OLİMPİYATLARIN RESMİ SPORU
Dünya Şampiyonası’nda 1906 yılında
ilk kez kadınlar kategorisi açıldığını
söyleyen Kandemir, “Artistik paten,
TÜRKİYE’DE İLK KEZ
ANKARA’DA
Türkiye’nin ilk olimpik buz pistinin
1987 yılında Ankara’da açıldığını dile
getiren Kandemir, Ankara Büyükşehir
Belediyesi Buz Pateni Sarayı’nın BelPa olarak adlandırıldığını kaydetti.
Kandemir, İzmit’te 1999’da hizmete giren ve Büyükşehir Belediyesi
tarafından yaptırılan buz pateni
pistinin de, Türkiye’nin ikinci olimpik
buz tesisi olduğunu açıklayarak,
2009 yılında ise olimpik koşullarda
İstanbul’da Zeytinburnu Buz Pisti
açıldığını bildirdi. Kandemir, İzmir’de
ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
Olimpik Buz Pistinin bir süre önce
faaliyete geçtiği bilgisini verdi.
Kandemir, “Bunun yanı sıra, 25
senedir inşaatı tamamlanamayan
İstanbul Silivrikapı Buz Pisti, federasyonumuzun yoğun çabaları sonucu
tamamlanmış ve 14–18 Ekim 2009
tarihleri arasında bu pistte ISU Gençler Grandprix Bosphorus Yarışması
organize edilmiştir. 32 Ülkeden 96
sporcunun toplamda 320 kişinin
(*L$'<$5,12&$.m
142
katılımıyla, Türkiye’nin ilk kez ev sahipliğini yaptığı yarışma sonrasında
gelen olumlu mesajlar, uluslararası
buz pateni arenasında ülkemizin ve
federasyonumuzun gücünü artırmıştır. Dünyada yıllardır yapılan, ancak
ülkemizde daha önce hiçbir altyapısı
olmayan Artistik Buz Pateninin alt
dalları Çiftler ve Buz Dansının yanı
sıra Short Track, Curling ve Senkronize branşlarıyla ilgili federasyonumuzca önemli projeler hazırlanıp
sırayla uygulamaya konulmaktadır.
2011 yılında Erzurum’da yapılacak
Universia’de kapsamında 2008 yılı
sonu 2009 yılı başlarından itibaren
Short Track, Buz Dansı ve Çiftlerde
sporcu yetiştirme çalışmalarına ağırlık verilmiştir” şeklinde konuştu.
ISU KONGRESİ’Nİ
GERÇEKLEŞTİRDİK
Uluslar arası Paten Birliği (ISU) üyesi
olduklarını da sözlerine ekleyen Kandemir, iki yılda bir düzenlenen ISU
Kongresi’ni 2009 yılında İstanbul’da
gerçekleştirdiklerini söyledi. Kandemir, “Yine Federasyonumuzun
yoğun çabaları neticesinde 08 Nisan
2009 tarihinde düzenlenen Dünya
Curling Federasyonu Yıllık Genel
Kurul Toplantısında Türkiye’nin
Dünya Curling Federasyonu’na ön
üyeliği kabul edilmiştir. 08 Aralık
2009 tarihinde ise Avrupa Curling
Federasyonu’na üyeliğimiz kabul
edilmiştir. 21-22 Kasım 2009 tarihlerinde Kocaeli’de yapılan I.Curling
Şampiyonasına Türkiye genelinden
40 kulüpten katılım talebi gelmiştir.
Bu katılım; yeni başlayan bir spor
dalı için oldukça önemli bir sayıdır.
19-27 Eylül 2010 tarihleri arasında
İskoçya’da yapılan ve ilk kez katıldığımız Curling Avrupa Şampiyonası C
Grubu Müsabakalarında bayan takımımız 2. olarak önemli bir başarıya
imza atmıştır” diye konuştu.
Buz Dansı dalında milli sporcu
olan Alper Uçar’ın Amerika Lake
Placid’de dünyaca ünlü olimpiyat
şampiyonu Natalia Dubova ile
çalışmalara başladığını aktaran
Kandemir, Alper Uçar’a eşlik etmek
üzere Alisa Agafonova ile sözleşme
imzalandığını anımsattı.
144
(*L$'<$5,12&$.m
GÖQ\D\DNDUíÜ
GD
DGDnGD RODQ
Q
D
.
H
LQG
DOOÜN
ÜQNX]H\ ÁRNÐ]HOELUNU 9H EX
Q
n
D
L\
Q
U
Üí
.DOIR
RNDPD NUDOOÜðÜ YDUP DGÜGD
Á
H
G
H
Q
UG
QXQ
ELU\HUOH HDUFK LQ 0RWLR DOÜYDUPÜíNLR H 5,0nÜQ
NU
HV
HF
5,0 5 DPDðUXUELU ODFNEHUU\ VDG PÜíe
G
%
OÜ\
NUDOOÜðÜQ NEHUU\ LPLí UWÜíPDVÜ]NUD
F
WD
.UDO %OD GÖQ\DVÜQÜQGD
e
n içind
l zama ası varmış.
e
v
v
GHðLOLí
e
uş;
üny
or-
parat
yokm
işim d
ış bir ir mobil ilet tta hatta im rluklarm
r
a
v
b
ha
to
Bir
içinde
lar ve
impara ratorlusaman slikler, krallık aki en eski
a
p
r
u
im
lb
a
n
k
a pre
ünyad lunan Nokia evap veren,
d
d
a
u
y
n
B
c
ı
Bu dü lunurmuş. upa’da bu
lefonla
ian ad
bu
Avr
lı bir te rında Symb muş.
k
a
r
ıt
fa
k
luklar
i
a
luk
iri esk
ihtiyac ve telefonla
arator
dan b . Nokia her
ir imp yüğü olarak
ran
b
a
ık
n
ş
ç
a
u
n
l
ü
kulla
ğuym eni mode
en b
payı
y
asının
pazar
istemi
sürekli bir işletim s telefon düny ın baskısıyla bulunan,
r
a
il
verilen n yıllar mob elen istilacıla ine eski kıtad a’da buu
g
ny
Y
z
o
.
u
n
p
a
ış
k
son
Ço
atıd
alm
ı, Ja
a da b ma alanı dar sson Krallığ k Sony Erics kli
s
ıy
ld
a
a
k
a
te
ic
r
r
s
s
a
p
E
e
p
ı
a
d
a
k
n
a
va
ky
ış,
azalm ın ezeli düşm luğu ile ittifa erasyon Ja llandıysa
d
ku
or
Nokia’n ny İmparat urmuş. Bu fe sistemleri ın sistemi
o
t
im
S
ş
t
y
a
lu
le
n
iş
ny g
rouo
luna
yonun irçok değişik dünyasının e . Ama And n
s
a
r
e
d
ış
b
a
n
m
n
Fe
il
h
fo
la
lu
a
ş
u
le
nd
ab
il te
a ba
Symbia nunda mob ğını taşımay Kaliforniya’d . Google,
ş
so
k,
ra
da en droid’in bay imparatorlu atorluğuymu i ufaklı 79
r
il
n
n
a
ir
e
A
i
p
k
n
e
ib
İm
ç
la
g
ulao
ogle
, LG
ını ilk
o
g
ğ
m uyg eG
n
a
r
e
u
t
y
n
s
a
a
is
t
m
s
u
a
k
ık
r
S
id B
tir
ç
o
ş
,
rak, a
torola
kesi k
ini geli
ve her ell, Intel, Mo ığı yanına ala letim sistem in hakimi
ll
in
iş
D
HTC, orluğu ve kra an Android letim sistem aratorlup
y
t
iş
a
la
İm
r
ın
ğ
a
g
a
n
le
p
y
im
asını s yanın en ya dece Goog orluklarında
m
ıl
z
a
t
a
n
a
s
r
u
a
a
ma y mobil dün
ğ
p
ratorlu
rniya’d
gın im
rek, bu ncak Kalifo anın en say ış. Bu İmpa ad buluy
iP
.A
rm
olmuş , bir de dün atorluğu va rdeşi Prens in vazger
il
r
a
a
k
ğ
le
e
p
y
e
d
, en
e be
ğu
ne v
le İm
n App arator iPho hanımların v çok istenen ıyla
o
i
ir
p
r
n
b
e
ık
la
İm
ş
lu
ın
a
y
d
ad
iPa
nyan
n so
başınd . iPhone ve
obil dü hızlı yenileye ir yerlerde
m
u
b
ş
b
nurmu ri olduğu için e kendini en ada’da da h in Motiv
le
rc
an
çilmez gı uyandıran uzeyinde, K RIM (Resea alı varmış
y
k
n
kr
a
la
ir
s
ın
o
b
a’n
llık
ece
çok
rur
alforniy k özel bir kra ığın da mağ ckberry sad
K
.
ış
ll
o
m
…
la
a
ç
r
ış
B
k
a
.
m
u
y
am
imiş
eb
ralı
de çok ığı varmış. V Blackberry
asız k
m
ış
t
r
a
ll
t
l
on) kra adı da Kra yasının da
n
ün
ki onu değil, iş d
n
’ı
IM
R
7(.12/2-ñ
Orkan Sözer
Blackberry
145
(*L$'<$5,12&$.m
146
Bu yazımızda, masalsı bir gezinti ile
girmiş olduğumuz mobil telefon dünyasının gerçekten en özel segment
lideri cihaz gamı olan Blackberry cihazlarını tanıtmak istiyoruz. Birçok
okuyucumuz, kullanıyoruz işte nesini
tanıtacaksınız ki diye düşünebilir ama
tarihçesiyle ve gelecek teknolojileriyle,
Blackberry bahsedilmeyi hak eden bir
marka. Blackberry’nin üreticisi Research in Motion (RIM), 1984 yılında
Kanada’nın Ontario eyaletinin Waterloo şehrinde 2 mühendislik öğrencisi
tarafından kurulmuş bir firmadır.
İlk Blackberry cihazı 1999 yılında çıkan 2 yönlü bir pager (çağrı cihazıydı)
diyebileceğimiz model 850 idi. 850,
telefon özelliğine sahip olmamasına
rağmen, eposta alıp gönderebilen,
şirket sunucusuna ve kablosuz internet bağlantılarına ulaşabilen, içinde
dijital ajanda ile takvim özellikleri olan
ve siyah beyaz bir ekran ile gelen bir
çeşit el bilgisayarıydı. 512 KB belleği
ve 4 MB flash belleği olan bu cihaz,
enerjisini 2 adet AA pilden alıyordu.
850’den sonra gelen 857 ve 957
modelleri, belleği yükseltmesi ve ekranı 4 satırdan 6 satıra çıkartması gibi
marjinal yenilikler getirdi. Ancak bu
cihazların şekli, modern Blackberry
cihazlarının temelini oluşturdu.
Daha sonra gelen model 5810’un
getirdiği en büyük yenilik Blackberry
Enterprise Server (BES) kullanıyor olmasıydı. BES, Blackberry cihazlarının
sahip olduğu ana marifetin temelini
oluşturan ara yüzdür; şöyle ki kullanıcıların elindeki Blackberry cihazları
BES ile iletişim kurar, BES ise kullanıcının şirketinin posta sunucusu ile
sürekli senkronizedir. Böylece herhangi bir eposta veya toplantı notu
vb şirket sunucusuna düştüğü anda
BES kanalıyla kullanıcının Blackberry
cihazına anında düşer daha doğrusu
ittirilir. Buna da Blackberry’nin meşhur “push” teknolojisi denir.
5000 serisinden sonra çıkan 6200
Serisi, Blackberry’nin telefon özelliği
de taşıyan ilk modelleridir. Ancak
Blackberry gerçek patlamayı 2003
yılının ikinci çeyreğinde, o sırada
ABD’nin bir numaralı mobil telefon
operatörü olan Verizon için yaptığı
6750 serisi ile yaptı. 4 senede 1 milyon kullanıcıya ulaşmış olan Blackberry, bu hamle ile 6 ayda 1 milyon
kullanıcı daha ekledi. Mart 2006’da
8700 serisi çıktığı sırada Blackberry
5 milyon kullanıcıyı geçmişti.
Şu anda dünya akıllı telefon pazarının
yüzde 15’i Blackberry cihazlarına
aittir. Blackberry’nin kendine özel
işletim sistemi, Google’ın Android’i,
Nokia’nın Symbian’ı ve Apple’ın
iOS’sinin ardından en yaygın dördüncü mobil telefon işletim sistemidir.
90’dan fazla ülkede, 500 ‘den fazla
operatör kullanıcılarına Blackberry
hizmeti sunmaktadır.
Blackberry kesinlikle bir iş telefonudur. Ondan iPhone’un zengin uygulamalarını beklemek doğru olmaz.
Blackberry’nin bir modeli hariç tüm
modellerinde bir klavye bulunur
(çoğu modelde tam bir Q klavye) ve
biraz alışınca son derece hızlı yazı
yazmak mümkündür. Blackberry’nin
dokunmatik telefonlara karşı en büyük artısı budur. Artık push teknolojisi
hemen hemen tüm akıllı telefonlarda
olduğu için epostaları anında almak
Blackberry marifeti olmaktan çıkmış
durumda. Ancak Blackberry iş
dünyasında öyle kuvvetli bir alışkanlık
haline gelmiş durumda ki, Amerikalılar, bu cihazı çok kuvvetli bir şekilde
bağımlılık yaratan ”crack” isimli uyuşturucuya benzetip, cihaza “Crackberry” ismini takmış durumdalar.
Her ne kadar Blackberry uygulama zengini değil dediysek de, bu
cihazların kendilerine has bazı güzel
uygulamaları var. Bunlardan en başta
gelen Blackberry Messenger adında
bir mesajlaşma platformu. Dünyanın
her tarafındaki Blackberry kullanıcıları
ile bedavaya anlık mesajlaşabildiğiniz bu platform 2010 yılında RIM’in
başına biraz da bela açtı aslında. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan
ve Lübnan gibi bazı Ortadoğu ülkeleri, Blackberry Messanger’dan geçilen
mesajları kontrol edemedikleri ve
bunun da ulusal güvenlik için tehdit
oluşturduğu gerekçesiyle bu servisi
ve hatta hatta tüm Blackberry servisini durdurma kararı aldılar. Blackberry Messenger servisi, Kanada’da
bulunan sunucuları kullandığı ve
yazışmalar bu sunucuya şifreli gittiği
gerçekten de bu yazışmalar RIM izin
vermediği sürece izlenemiyor. Ancak
RIM, Çin ve Hindistan gibi bazı büyük ülkelerin baskısına hemen boyun
eğip bu bilgileri onlara açmışken
Ortadoğu ülkelerine biraz zorluk çıkarttı. Sonradan bu konunun üzerinin
kapatılması bizlerde RIM’in bu ülkeler
ile de anlaştığı fikrini doğurdu.
Blackberry sürekli olarak yeni modeller çıkartmaya devam ediyor. En son
model 9800 Torch Blackberry’nin,
iPhone’a meydan okuması şeklinde
de yorumlanabilir çünkü geniş ve
başarılı bir dokunmatik ekrana sahip.
Ancak alttan kayarak çıkan tam
set Q klavyesi ile de ayni zaman-
da safkan bir Blackberry. Aynen
iPhone’da olduğu gibi ister yatay
ister dikey kullanılabilen ekranın
yine iPhone’da olduğu gibi farklı
menü ekranları arasında kayarak
gezinme özelliği de var. 6. Nesil
Blackberry işletim sistemi ile gelen
9800, sahip olduğu aplikasyonlarla,
sosyal ağlara direkt bağlanma özelliği
ile son derece başarılı maps (harita
ve gps) uygulamasıyla Kaliforniyalı
rakibine kuvvetli bir mesaj gönderiyor. Ancak iPhone için o kadar çok
ve o kadar çeşitli 3. Parti uygulamaları geliştiriliyor ki, iPhone’un
kullanıcısının bir numaralı oyuncağı
olma özelliğine yaklaşmak çok zor.
Peki 2011’de Blackberry’den neler
beklemeliyiz? Hiç şüphesiz en az 2
adet yeni model Blackberry cihazı
raflarda olacaktır. Burada hiç şüphe
yok. Ama Blackberry asıl bombayı
2010 sonunda patlattı ve Prens
iPad’in fena şekilde canını sıkacak
bir 4G tableti tanıtarak hemen 2011
başında piyasaya süreceğini duyurdu; adına da Blackberry PlayBook
koydu. Blackberry PlayBook ile ilgili
söylenecek çok şey var, onları Prens
PlayBook’un Prens iPad’e yazdığı bir mektupla anlatalım: “Değerli
Prens iPad, Benim yokluğumda piyasaya çıkıp, çoluk çocuğa oyuncak
olacak kadar yayılmışsın. Ancak artık
yalnız değilsin. Ben, asil Blackberry
ailesinin yeni Prensi Blackberry PlayBook. Bizim ailemiz hakkında “onlar
işten başka bir şey düşünmezler”
dediğinizi biliyorum. Ama artık o da
değişti. Bak sana kendimi tanıtayım:
Senin 9 inch ekranından daha küçük
bir ekranım olduğu doğru, sadece
7 inch ancak seninkinden daha
parlak bir ekran. Ayrıca senin gibi
730 gramlık bir tombul da değilim.
Sadece 410 gram çekiyorum.
Dual core, 1 GHz’lik işleticimle senin
yapamadığın şeyleri çok kolaylıkla
yapıyorum. Örneğin ayni anda 2
veya daha fazla programı çalıştırmak gibi. Senin destekleyemediğin
Adobe Flash, bende doğuştan var.
O yüzden benimle web’de gezmenin
başka bir bilgisayarla gezmekten
farkı yok. Senden çok daha hızlıyım. Ayrıca hem önde hem arkada
kameram var. Sende 1 adet bile yok
onlardan. Ayrıca senin 3G bağlantına
karşı bende 4G standart. Artı Bluetooth da var tabii. Sende var mı?
Duydum ki sende USB bağlantısı bile
yokmuş. Bende miro USB yetmezmiş gibi micro HDMI bile var. Artı bir
de HDMI çıkış… Yani beni televizyona bağla, media player diye kullan.
Buna HD film oynatabilme yeteneğimi de ekle, ne oldu? HD Media
Player. Bir de 1080 p kayıt yapabilme
özelliğimi koy, HD media recorder
and player…. Var mı böyle bir cihaz?
Tüm bunlar yetmezmiş gibi telefon
olan kuzenlerimin sahip olduğu tüm
özelliklere de sahibim, onlar için yazılan uygulamaları da kullanabiliyorum.
Söyledim ya ben Dual Core’um. Her
anlamda. Ben çıkana kadar piyasanın tadını çıkart, çünkü ben çıkınca
ya kendini yenilersin ya da başın
belada Prens Blackberry PlayBook”
Gerçekten de PlayBook piyasaya
çıkınca Tablet piyasası birbirine girecek gibi görünüyor. RIM’in 2011’deki
tek bombası PlayBook değil. RIM,
Blackberry Presenter adında çok
pratik küçük bir cihaz daha piyasaya
sürüyor. Bir telefondan biraz daha
kalın olan bu cihaz, Blackberry telefonunuza (veya tabletinize) Bluetooth
bağlantı ile bağlanarak, cihazınızdaki
bilgileri bir prezantasyon cihazına
kablolu olarak aktarıyor. Yani cebinize
sığabilecek Presenter sayesinde
Blackberry telefonunuzdan ve
PlayBook’unuzdan direkt sunum yapabiliyorsunuz. Sonuçta Blackberry
de Apple gibi mobil iletişim dünyasındaki payını arttırmak için geleneksel
ürünlerinin yanına yeni ürünler ekleyerek mobil dünyada ciddi adımlar
atıyor. Google, Apple, RIM gibi Kuzey
Amerikalıların bu cesur hamlelerine
pazarın eski lideri Nokia’dan henüz
ciddi bir cevap gelmiyor. Ancak Nokia da mobil iletişim dünyasının sadece telefonlardan oluşmadığını kısa
sürede anlamak zorunda kalacak
gibi. RIM ile ilgili sözlerimize son vermeden önce bir de dip not düşelim.
RIM Yönetim Kurulu Başkanı Mike
Lazaridis 1961 yılında Istanbul’da
doğmuş. 5 yaşındayken ailesi ile
beraber Kanada’ya göç etmiş. (Muhtemelen Türkçe de konuşuyordur
diye düşünüyoruz). Aynen Bill Gates
gibi önüne çıkan fırsatları değerlendirmek için, üniversite mezuniyetine
aylar kala okuldan ayrılmış. Şu anda
Kanada’nın en zengin adamlarından olan Lazaridis’in gençliğinde
mezun olmadan ayrıldığı Waterloo
Üniversitesi’ne şu ana kadar yaptığı
toplam bağış 100 milyon doların
üzerinde. Ve bu paranın tamamı
Quantum Computing (Kuantum
Hesaplamaları) bölümüne harcanmış
durumda. Görünen o ki ileriki yıllarda
da Waterloo Üniversitesinden mezun
olan (veya olmadan ayrılan) bir çok
teknoloji dehası göreceğiz.
)$<'$/,%ñ/*ñ/(5
148
,QFRWHUPV
8OXVODUDUDVÜ
7LFDUHWLQ7HPHO
.XUDOODUÜ'HðLíWL
*ÖQJHÁWLNÁHGDKDGD\RðXQODíDQYHGDKDGDNDUPDíÜNKDOH
JHOHQJÖQÖPÖ]NÖUHVHOHNRQRPLVLQGHEDíDUÜOÜROPDNIÜUVDWODUÜ
GHðHUOHQGLUPHQLQ\DQÜQGDULVNOHULQGHSURIHV\RQHOFH\ÐQHWLO
PHVLQL]RUXQOXKDOHJHWLUPLíWLU
Dünya dış ticaret hacminin, Çin,
Hindistan ve Eski Doğu Bloku ülkeleri
gibi yeni oyuncuların da katılmasıyla
2010 yılı sonunda yaklaşık 25 Trilyon
Dolara ulaşması beklenmektedir.
Yeni oyuncularla birlikte, teknolojide
elde edilen ilerlemenin, iletişim ve taşımacılığa yansıttığı olumlu gelişmelere paralel olarak, küresel ekonomi,
iş dünyasına bu güne kadar verdiğinden çok daha fazla fırsatlar sunmakla
birlikte, birçok riskleri de tehdit olarak
karşısına çıkarmaktadır.
Gün geçtikçe daha da yoğunlaşan
ve daha da karmaşık hale gelen günümüz küresel ekonomisinde başarılı
olmak, fırsatları değerlendirmenin
yanında, risklerin de profesyonelce
yönetilmesini zorunlu hale getirmiştir.
Uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren firmaların karşılaştıkları risklerin
büyük bir çoğunluğu, ödeme ve teslim şekillerinden kaynaklanmaktadır.
Farklı teknolojik altyapı, bilgi, kültür
ve hukuki uygulamalara sahip ülkeler
arasındaki ticareti belirli bir düzen
altına almak ve gelişmesini sağlamak
amacıyla, bir dizi yeknesak kural
hazırlayarak sunan Paris merkezli
Milletlerarası Ticaret Odası (ICC),
teslim şekillerine uygulanacak olan
kuralları, özellikle serbest bölgelerin
yaygınlaşması, elektronik iletişimin
kullanılmasının iş ilişkilerinde kullanılma oranının artması, taşımacılıkta
yaşanan gelişmeler, malların dolaşımına yönelik güvenlik endişeleri ve
küresel ekonomide yaşanan değişimlere paralel olarak revize etmiş, yeni
kuralları da INCOTERMS 2010 adı
altında 1 Ocak 2011 tarihi itibariyle,
dış ticaret uygulamacılarının kullanımına sunmuştur.
Teslim Şekilleri, malların taşınması
sürecinde; Satıcının malları nerede
teslim edeceğini ve teslim etmiş olma
yükümlülüğünü nerede yerine getireceğini, malların taşınması sırasında
meydana gelebilecek hasar ve ziyan
riskinin hangi noktaya kadar satıcının
üzerinde olacağını,
Taşıyıcıyı seçme, kontrat yapma ve
taşıma bedelini ödeme yükümlülüğünün kimde olacağını,
Taşıma dışında diğer maliyetlerin
(sigorta, ithalat-ihracat gümrükleme,
yükleme ve boşaltma, izinler, lisanslar
vb..) kim tarafından karşılanacağını
belirler.
1 Ocak 2011’de yürürlüğe giren
INCOTERMS 2010’da, temel yapıda
bir değişiklik olmamasına rağmen,
detay uygulamalarda önemli değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikler ana
başlıkları aşağıdaki gibidir;
Teslim Şekillerinin iç satışlarda da
kullanılabilmesine olanak sağlayacak
şekilde değişiklikler yapıldı.
Teslim Şekilleri “Sadece Deniz ve İç
Su Taşımalarına Özgü Kurallar”
ve “Çoklu Taşıma Dahil Tüm Taşıma Türlerini Kapsayan Kurallar”
olarak sınıflandırıldı.
FOB, CFR ve CIF Teslim Şekillerinde,
risk geçiş noktası “gemi küpeştesini geçtikten sonra” yerine “gemide” olarak değiştirildi.
DES, DEQ, DDU Teslim Şekilleri
kaldırıldı, yerine DAT (Delivered At
Terminal – Varış yerinde terminalde
taşıma aracından indirilmiş şekilde
teslim) ve DAP (Delivered At Place
– Varış yerinde taşıma aracından
indirilmeden) getirildi.
Taşıma sırasındaki maliyetlerin
(navlun, evrakların temini, ithalat ve
ihracat gümrükleme, yükleme ve
boşaltma, lisanslar-izinler ve kontrolölçme-tartma vb.) kim tarafından
karşılanacağı netleştirildi.
Özellikle 11 Eylül’den sonra büyük
anlaşmazlıklara yol açan güvenlik
amaçlı kontrol ve bilgilendirme yükümlülüklerinin kimin üzerinde olacağı ve maliyetlerinin nasıl paylaşılacağı
detaylı olarak belirlendi.
Malların teslim edilme mahallinde,
teslim edilmeye müsait birden fazla
nokta olması durumunda, nerede
teslim edilebileceği inisiyatifinin kimde
olacağı her teslim şekli için ayrı ayrı
netleştirildi.
Malların teslim edilme tarihinde, belirli
bir periyod belirlenmiş ve yüklemeye
uygun birden fazla gün var ise malların ne zaman yükleneceğine karar
verme inisiyatifinin kimde olacağı her
teslim şekli için ayrı ayrı netleştirildi.
Teslim öncesi ve sonrası karşılıklı
yapılması gereken bilgilendirme
ihbarları netleştirildi.
Bir alım/satım sözleşmesinde, satıcının en önemli yükümlülüğü, malların
sözleşme şartlarında belirlenen kalite,
miktarda, belirlenen zamanda ve
yerde alıcının emrine sunması yani
teslim etmiş olma yükümlülüğünü
yerine getirmesidir. INCOTERMS bu
süreçte satıcının ve alıcının sorumluluk ve yükümlülükleri nasıl paylaştığı
hususunu kurallara bağlamaktadır.
Tarafların INCOTERMS’in bu yeni
versiyonunu detaylı bir şekilde biliyor
olmaları, malların teslimine ilişkin
riskleri minimize edebilmelerini, dolayısıyla ciddi bir maliyet kontrolü sağlayarak, etkin bir dış ticaret yönetimi
süreci kurmalarını sağlayacaktır.
Erdal DEMİRALAY
HRM İzmir Eğitim Koordinatörü ve Dış
Ticaret Danışmanı
Karş
ıyak
a Sp
or K
Tam
ulüb
ü Kü
Takm isim Kar
nyes
ş
ıy
i
a
a
is
ka
Ren
kler im Kaf S Spor K
ulüb
in Ka
Yeşil
Kuru
ü
f
Stad luş 1 Ka Kırmızı
sım 1
yum
İzmir
912
İzmir
Kap Alsancak Atatürk
asite
Stad
S
tad
yum
Baş
u
kan 51,295 ı
- 15.
Hüse
Lig B
737
yin Ç
a
n
k
Res
alışk
Asya
m
an
Karş î site ht 1. Lig
t
ıyak
p
:
ww
Futb
a’nın
o
Faal w.ksk.o
Bask l
rg
Şub
etbo
eleri .tr
Vole
ybol l
(*L$'<$5,12&$.m
152
Santrafor olarak oynayan eski Başbakanlardan Adnan Menderes’in de
bulunduğu takım Kurtuluş Savaşı’na
katılarak bir çok cephede savaşmıştır. İzmir’e ilk giren Türk kuvvetleri
içinde Karşıyaka’lı bazı sporcular
da bulunmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk İzmir’in yeniden Türk
kuvvetlerinin kontrolü altına girdiği
gün geceyi Karşıyaka’daki bir köşkte
geçirmiştir. Kendisine verilen yemeğe
davet edilen Karşıyaka Spor Kulübü
yöneticilerinden,kulübün durdurulan
faaliyetlerinin en kısa sürede yeniden
başlatılmasını rica etmiştir. 1924
yılında Fenerbahçe Karşıyaka’nın davetlisi olarak İzmir’e geldiğinde maça
yoğun bir ilgi gösterildi. O yıllarda
İzmir’de Göztepe, Altınordu,İzmirspor
ve Bucaspor gibi kulüpler henüz
kurulmamıştı. Karşıyaka ile birlikte
tek Türk takımı Altay idi. 13 Ekim
1925 tarihinde kulübü ziyaret eden
Mustafa Kemal Atatürk kulübün
şeref defterine şu satırları yazmıştır:
“Karşıyaka Spor Kulübü’nde
karşı karşıya bulunduğum
gençlik iftihara çok şayandır. Bu
gençlik muvacehesinde istikbalin
kuvveti, saadeti ne bariz görülmektedir.” Karşıyaka 1926 yılında
İzmir şampiyonu olmuştur. Bu şampiyonluktan sonra 24 Haziran 1926
tarihinde Atatürk’ün kulübe ikinci
ziyareti gerçeklemiştir. İsmet İnönü ve
Fahrettin Altay ile kulübü ziyaret eden
Atatürk, Karşıyaka Spor Kulübü’nün
cepheden döndükten sonra yeniden kurmuş olduğu takımı ile İzmir
Ligi’nde yabancı rakipleri ile yaptığı
mücadele sonucunda hiç gol yemeden şampiyon olduğunu öğrenmiş ve
bunun üzerine kulübün ambleminde
ay-yıldız kullanılmasını istemiştir.
Bu ziyaretinde de şeref defterine
şunları yazmıştır: “Bu defaki ziyaretimde geçen aylarda masarrıf ve
mesai hizmetin kıymetli asarını
gördüm. Teşekkür ve tebrik
ederim.” 1937’de arasında dönemin
İzmir Valisi Fazlı Güleç’in zorlaması sonucu Yamanlarspor adıyla
Bornovaspor’la birleşti. Bu birleşme
1944’e kadar devam etti. 1951-1959
yılları arasında 8 amatör branşta İzmir
şampiyonluğu elde eden Karşıyaka
geçmişinde17 branşta faaliyette
bulunan tek spor kulübüdür.
Karşıyaka Spor Kulübü günümüzde
9 branşta faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle KSK tarihinde iz bırakan
yöneticisi, sanayici ve işadamı Selçuk
Yaşar’ın gayretleriyle gelişen amatör
branşlardaki başarılarıyla Türk Sporuna damgasını vurmuştur. Güreşte
Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğunu Muharrem Candaş, Yelkende
Balkan ve Dünya Şampiyonluğunu
Karşıyaka’ya getiren Güray Zümbül
ve Onur Derebaşı, Atletizmin uçan
kızı Semra Aksu, Basketboldaki tarihi
zafer 1986-1987 yılındaki lig şampiyonluğu ve Cumhurbaşkanlığı kupası, Voleyboldaki Türkiye üçüncülüğü,
Tenisteki ve amatör branşlardaki bir
çok başarıları elde etmiştir.
Basketbol: Pınar Karşıyaka 19861987 Türkiye Şampiyonluğunu,
Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazandı.
Voleybol: DYO Karşıyaka 20102011 yılında Türkiye Kadınlar Voleybol Ligi’nde yer alacaktır.
Tenis: Görkem Yurtseven, 14-16-18
yaş kategorilerinde milli takıma girmiştir. Ülkesini ve Kulübünü başarıyla
temsil eden Yurtseven, ABD’nin
UPenn adlı üniversitesine kabul
olmuştur.
Yelken: Karşıyaka sahili, Karşıyaka Spor Kulübü’nün çalışmalarıyla
1920’li yıllarda bembeyaz yelkenlerle
süslenmeye başladı. 1932 yılında
şarpi, 1945’te kabayole, 1953’te
dragon, 1954’te de pirat ve snipe
sınıfında hizmet vermeye başlayan kulübün sporcularından Refik
Çullu ve Kenan Salahor, 1934 yılında
İstanbul’da yapılan mücadelede
Şarpi Sınıfı Türkiye Şampiyonu oldu.
10 kasım 1964’te resmen faaliyete
geçen Yelken Şubesinin ilk kurucuları arasında merhum Haldun Akbulut ve Cezmi Zallak da bulunurdu.
Zaman içinde yenilenen ve geliştirilen Karşıyaka Yelken Tesisi, bugün
tekne parkı sahası, yarış ofisi, 2.5
ton’luk vinç, iki adet beton kızak ve
420 metrekare sundurma ile toplam
3.300 metrekarelik bir alana sahip.
Tesiste ayrıca kayıkhane, 20X25
metre ebatlarında soyunma odaları,
70 kişilik eğitim salonu,antrenör
odası, bakım onarım atölyesi ve
depo bulunuyor.
Sosyal lokali de kapsayan kulüp
binasının alt katında toplantı ve
yönetim odaları,üst katında ise
kantin mevcut. Onur Derebaşı ve
Güray Zümbül, kulübün bünyesinde
yetişen ve Türkiye’ye Dünya Şampiyonluğu Kupası getiren sporculardır.
Yüzme Yaklaşık 20 yıldır gayri
faal olan şube, 2001 yılında İzmir
Büyükşehir Belediyesince kulübe
kazandırılan yüzme havuzu ile
beraber faaliyetlerine başlamıştır.
2001-2006 yılları arasında sadece
alt yapıya yönelip küçük yaşta yüzmeye başlattığı sporculardan şu an
40 kadar sporcu adayı ve 12 kişilik
elit takım mevcuttur.
Motosiklet: 2005 yılı Süpermoto A
kategorisi Türkiye 3.sü İlter Savtak
başkanlığında faaliyetlerini sürdürmektedir.
Bowling: Gülhan Aksular, Levent Güre, Ayhan İskenderoğlu,
Kadir Kaya, Berk Parlak, Mithat
Şiveliol’dan oluşan takım dağılmış
ve sporcuları başka kulüplerin
oyuncuları olarak spora devam
etmektedirler. Takım, temsil edildiği
dönemde antrenmanlarını Karşıyaka Planet Bowling’de yapmıştır.
63257$5ñ+ñ
153
o.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQVHYGDQÜQHQEÖ\ÖðÖ
.$5ì,<$.$6325.8/¶%¶
(VNLGLOGHEDíKDUIOHULQLQRNXQXíX
RODQo.DI6LQ.DIpWH]DKÖUDWODUÜ
LOHWDUDIWDUODUÜWDUDIÜQGDQDONÜí
ODQDQ.DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ
EDVNHWEROGDDOGÜðÜEDíDUÜODUÜ\OD
.DUíÜ\DNDOÜWDUDIWDUODUÜQJÐ]EHEH
ðLNRQXPXQGD
.DUíÜ\DNDnQÜQVDGHFHIXWERO
NXOÖEÖROPDGÜðÜQÜVÐ\OH\HQ
.DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖ%DíNDQÜ
+ÖVH\LQ¡DOÜíNDQo%DVNHWEROGD
WÖP7ÖUNL\HnQLQNDEXOHWWLðLELU
HNROÖ]$PDIXWEROGDEDíDUÜOÜ
GHðLOVHQL]NXOÖSRODUDNEDíDUÜVÜ]
JÐUÖOHELOL\RUVXQX]EL]GHEXQXQ
VÜNÜQWÜVÜQÜ\ÜOÜQGDQEHUL
ÁHNL\RUX]YHDFÜ\ÜEXVH]RQVRQD
HUGLUPHNLÁLQHOLPL]GHQJHOHQKHU
íH\L\DSÜ\RUX]\DSPD\DGHYDP
HGHFHðL]pGL\RU
.DUíÜ\DND6SRU.XOÖEÖnQÖ
(*ñ$'<DUÜQRNXUODUÜLÁLQDQODWDQ
.6.%DíNDQÜ+ÖVH\LQ¡DOÜíNDQ
WDUDIWDUODUÜQÜQNXOÖEÖQÖFDQÜQÜ
YHUHFHNNDGDUVHYGLðLQL\DðPXU
ÁDPXU\D]NÜíGHPHGHQWDNÜPÜQÜ
KLÁELU\HUGH\DOQÜ]EÜUDNPDGÜðÜQÜ
EHOLUWL\RUYHHNOL\RU
o.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQ.DUíÜ\DNDOÜ
ROPDNELUD\UÜFDOÜNWÜU.DUíÜ\D
NDOÜODULÁLQVHYGDQÜQHQEÖ\ÖðÖ
\HíLONÜUPÜ]ÜOÜUHQNOHUYH.DI6LQ
.DInWÜU.DUíÜ\DNDOÜODULÁLQ.DI
6LQ.DInWDQEDíNDWDNÜPÜWXWPDN
LKDQHWWLUp
Karşıyaka Spor Kulübü’nün
tarihçesi, hakkında kısaca bilgi
verir misiniz?..
Karşıyakalılar için Türkiye’nin en
büyük kulüplerinin başında gelen
Kaf Sin Kaf’ın kuruluşuna 1905’lerde
karar verilmesine rağmen resmi
kuruluşu “1 Teşrini Sani 1328 yani
1 Kasım 1912” tarihinde Karşıyaka
“Mumaresei Bedeniye Kulübü”
adıyla gerçekleştirilmiştir.
Kulübün Kuruluş meşalesini İstiklal
Madalyası sahibi Kadızade Zühtü
Işıl ve arkadaşları şimdiki çocuk
yuvasının yerinde yer alan Omiros’un
tarlasında yakmışlardır. Direnişin simgesi olarak kurulan kulübün başkanı
Kadızade Zühtü Işıl Birinci Dünya
harbine katılarak, Galiçya cephesinde
savaşır, Filistin Cephesine gider ve
Kanal Harekâtı sırasında İngilizlere
esir düşer, Seydibeşer esir kampına
gönderilir. Esir kampında bile adını
Karşıyaka verdiği, rengi yeşil kırmızı
renklerde esirlerden oluşan bir takım
kurar. Kurtuluş Savaşında en önde
çarpışan Kadızade Zühtü Işıl, İzmir’i
düşmandan kurtaran kahramanlardan birisi olarak adını tarihe altın
harflerle yazdırmış ve 9 Eylül’de Ordu
Caddesinden Karşıyaka’ya ilk giren
süvarilerin en önünde kılıç sallamıştır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk Kulübümüzü
iki kez ziyaret etmiş, gözümüz gibi
sakladığımız şeref defterimize kendi
el yazısı ile Karşıyaka ile düşüncelerini
yazmıştır. Kulübümüzün kurucularının
“Kurtuluş Savaşında” gösterdikleri
kahramanlıklardan dolayı, kulübümüzün armasında ay yıldız kullanmamızı
bizzat emretmiştir.
Kulübün branşları ve başarıları
nelerdir?
Kulübümüz sadece futbol kulübü
değildir. KSK’miz geçmişinde on yedi
branşıyla ülkemizde kimseye nasip
olmayacak şekilde spor kulübü olma
başarısını göstermiş özellikle amatör
branşlardaki başarılarıyla Türk Sporuna
damgasını vurmuştur. 1912’de kurulan
kulübümüzün futbolda çok başarılı
olduğu söylenemez, yıllarca süper ligde
yer alan takımımız futboldaki ilk şampiyonluğunu 1926 yılında elde etmiştir.
Güreşte Dünya ve Olimpiyat Şampiyonumuz Muharrem Candaş, Yelkende
Balkan ve Dünya Şampiyonluğunu
Karşıyaka’mıza getiren Güray Zümbül
ve Onur Derebaşı, Atletizmin uçan kızı
Semra Aksu, Basketboldaki tarihi zafer
1986-1987 yılındaki lig şampiyonluğu
ve Cumhurbaşkanlığı kupası, Voleyboldaki Türkiye üçüncülüğü, Tenisteki ve
amatör branşlardaki şu an hatırlayamadığım başarılar...
Karşıyaka Belediye Başkan
yardımcılığı göreviniz var,
siyasette başka hedefleriniz var
mı? KSK Başkanlığı sanki biraz
da zorunluluktan olmuş gibi.
Sizce böyle köklü bir kulüp olan
KSK’ ye başkan ve yönetici bulma
konusunda sıkıntımı var?
Evet dediğiniz gibi uzun yıllar siyasetin içersindeyim, adam gibi siyaset
yaparsanız zaten karşılığını mutlaka
alırsınız. İnsanlar siyasette milletvekili,
Belediye Başkanı olmak için mücadele
eder, çırpınır ben kesinlikle böyle bir
düşünce içersinde değilim. Siyasetle
spor ayrı kulvarlardır kesinlikle birbirine
karıştırmamak, kullanmamak gerekir.
)$<'$/,%ñ/*ñ/(5
156
ñí<DíDP'HQJHVL
ñí\DíDQWÜVÜñí\DíDPÜGH\LQFHDNOÜQÜ]DLONQHJHOL\RU"3DUD"
=RUOXN"6WUHV"ñQVDQODUODXðUDíPDN"6ÜNÜFÜ"%HVOH\LFL"
7HWLNOH\LFL"%XOLVWH\LÁRNGDKDID]ODX]DWDELOLUL]
İş yaşantısı... İş yaşamı deyince aklınıza ilk ne geliyor? Para? Zorluk? Stres?
İnsanlarla uğraşmak? Sıkıcı? Besleyici? Tetikleyici?.. Bu listeyi çok daha
fazla uzatabiliriz. İşim gereği birçok
kişinin dertlerini, problemlerini dinliyorum. Bu bazen yetişkin bir iş adamı
oluyor, bazen hayata yeni atılacak
bir genç, bazen sınavlara hazırlanan
kaygılı bir öğrenci bazen de ailesinden
mutsuz bir çocuk... Herkes hayatta
birşey arıyor. Pek de ne aradığını bilmeden. Kimimiz yaşadığımız hayattan
sıkılıyoruz, kimimiz işimizden sıkılıyoruz, kimimiz de kendimizden. Aslında
büyük küçük fark etmeden şunu söyleyebilirim: Aslında hepimiz hayatta iki
şey arıyoruz. Anlam ve mutluluk. İşimiz
bize anlamlı geldiği ölçüde bizi tatmin
ediyor. Hayatımızın bir anlamı olduğunda mutlu oluyoruz. Neye üzülüyorum
biliyor musunuz?
Sohbet ettiğim gençlere soruyorum:
Hayatınızda hedefiniz ne?
Hayatınızı ne anlamlı kılıyor diye.
Birçok çocuktan aldığım cevap şu:
Emeklilik. Eğitim verdiğim işyerlerinde
de yetişkinlere aynı soruyu yöneltiyorum. Ne için çalışıyorsunuz? Yine aynı
şekilde bazı kişilerden aldığım cevap;
iyi bir emeklilik dönemi geçirmek için.
Ne kadar acı. Herhalde okul yaşantımızda öyle bir sıkılıyoruz ki hayata
atılınca bütün enerjimiz bitmiş oluyor.
Araştırmalar çalışan nüfusun %67’sinin
mutlu olmadan çalıştıklarını gösteriyor. Bazılarımız çok büyük başarılara
+D\DWÜPÜ]ÜQ\DNODíÜN\Ö]GH
nLQLLíLPL]GHJHÁLUL\RUX]
<ÜOODUÐQFHELU\D]ÜRNXPXíWXP
<D]ÜGDíÐ\OHGL\RUGX
(ðHURQGDNLNDPXWOXROPDNLVWL\RUVDQ
ELUEDUGDNSRUWDNDOVX\XLÁ
(ðHUELUD\PXWOXROPDNLVWL\RUVDQDíÜNRO
(ðHUELU\ÜOPXWOXROPDN
LVWL\RUVDQHYOHQ
(ðHUELUÐPÖUER\XPXWOXROPDN
LVWL\RUVDQLíLQL6(9
imza atıyor; başarılı, mutlu işadamları,
iş kadınları oluyoruz. Aradaki farkı ne
oluşturuyor diye düşünüyorum. Galiba
cevap sevmek. Yaptığı işe kalbini veren, sevgiyle, zevkle işini yapan insan
hayatta anlamı yakalıyor.
Hayatımızda dört önemli alan var: İş,
Aile, Arkadaşlar ve Kendim. Hayatta dengeyi yakalamak demek bu
dört alanda da tatminkar hissetmek
demek. Sadece birine odaklanmak diğerlerinden enerji kaçmasına
sebep oluyor ve iş-yaşam denegesini bozuyor. Birkaç dakikanızı ayırıp
aşağıda çizdiğim tabloyu doldurmanızı
istiyorum son 3 ayınızı düşünerek. Son
3 ay içinde bu alanların her birinde
nasıl bir başarı yakaladınız ve neyden
zevk aldınız? Eğer hatırlayamıyorsanız,
o alana biraz enerji vermeniz gerektiği
ortaya çıkıyor. Yani iş-yaşam dengenizi
şöyle bir gözden geçirmeniz gerekiyor.
Herşey sevmekle başlıyor. İşimizi severek yapmak da hayatımızın %70’inde
tatmin olmamızı sağlıyor. Ama şöyle
de bir sorun var: Hayatı işi olanlar var
ki onlara işkolikler diyoruz. İşkololikler
yukarıdaki tabloda sadece İŞ alanına
odaklanırlar. Diğer üç alana gerektiği
Klinik Psikolog
& Yaşam Koçu
Pınar Özgüner
kadar enerji vermezler. Bu yüzden
bu kişilerin sağlıkları bozuktur. Çünkü
diğer alanlardan beslenemezler.
Tek beslendikleri yer işleridir. İşteki
herhangi bir aksaklık onları müthiş
derecede öfkelendirir.
Bu durum, bir dengesizlik örneğidir.
Hayatta denge önemlidir. Şöyle bir şey
önermek istiyorum: Her akşam evinize
dönerken aileniz ve kendiniz için bir
başarı bir de zevk durumu tasarlayın.
Sabah işinize giderken de aynı şeyi
işiniz için yapın. Bugün işimde nasıl
bir başarıyı istiyorum. Neyden zevk
alacağım. Belli aralıklarla da arkadaşlıklarınız için aynı şeyi yapın. İşte o
zaman gerçekten hem dengeyi hem
de tatmini yakalıyor olacaksınız.
İşinizde, özel yaşamınızda dengeli
günler geçirmeniz dileğiyle...
(*L$'<$5,12&$.m
160
EHíVRUXEHíFHYDS
%L]Ð]HOOLNOHLPDODWVHNWÐUÖQGHNUL]LGDKDID]OD
KLVVHWWLNGL\HELOLULPñKUDFDWÜPÜ]ÜGDHWNLOH\HQ
NUL]\ÜOÜLOHELUOLNWHHWNLVLQLELUQHE]HGH
ROVDD]DOWPD\DEDíODGÜ'ÜíND\QDNOÜILQDQVPDQ
GDQÁRNNHQGLVHUPD\HOHULLOHLí\DSDQILUPDODU
KHU]DPDQELUDGÜPÐQGHROGXODU%DQND
NUHGLVL]WLFDUHW\DSPDNQHUHGH\VHLPNDQVÜ]NHQ
EXGHQJH\LL\LNXUDELOHQILUPDODUNUL]GHQGDKD
D]HWNLOHQPH\LEDíDUGÜODU
.ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]"
ñ]PLUGRðXPOX\XPñONYHRUWDRNXOX°]HO
¡DNDEH\.ROHMLnQGHRNXGXNWDQVRQUDñ]PLU
ìHPLNOHU/LVHVLQLRNXOLNLQFLOLðLLOHELWLUGLP'DKD
VRQUD%LONHQW¶QLYHUVLWHVL(QGÖVWUL0ÖKHQGLVOLðL
EÐOÖPÖQGHQPH]XQROXS8OXVODUDUDVÜ7LFDUHW
HðLWLPLDOPDNÖ]HUH$%'nGHELU\ÜONDOGÜP
\ÜOÜQGDSURIHV\RQHODQODPGDLíKD\DWÜQDDWÜOGÜP
+RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
%RíYDNWLPGH\DSPDNWDQKRíODQGÜðÜPKRELOHULP
DUDVÜQDVLQHPD\DJLWPHNERZOLQJYHGDUW
R\QDPDNIDUNOÜÖONHOHUHVH\DKDWHWPHNYH
VQRZERDUG\DSPD\ÜVD\DELOLULP
=DPDQÁRNKÜ]OÜDNÜSJHÁL\RU\ÜOÜYHVRQ
UDVÜLÁLQD\DNWDNDOPDNLVWL\RUVDN\HQLILNLUOHUH
KHU]DPDQDÁÜNROPDOÜ\DNDODGÜðÜPÜ]IÜUVDWODUÜ
NDÁÜUPD\ÜSSURIHV\RQHOELUDUDíWÜUPDVRQUDVÜ
ÁDEXNNDUDUYHUHELOPHOL\L]
+DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RU
VXQX]"ñíLQL]LOHLOJLOLNÜVDFDELOJLYHULU
PLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]VHNWÐUGHNL
JHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]"
2WRPRWLYVHNWÐUÖQGHIDDOL\HWJÐVWHUHQDLOH
íLUNHWLPL]EXJÖQLWLEDUL\OHJUXSíLUNHWLKDOLQH
JHOPLíWLU%UDQíODUDD\UÜODQILUPDODUELUELULQGHQEDðÜPVÜ]
ÁDOÜíPDNWDGÜU'HGHP'XUPXí¡DNPDNnÜQNXUPXíROGXðXLON
ILUPDPÜ]ÜQWHPHOL$QNDUDnGDDWÜOPÜíROXSDðÜUYHKDILIWLFDUL
DUDÁSHUDNHQGH\HGHNSDUÁDVDWÜíÜ\ÜOÜDíNÜQVÖUHGLU
GHYDPHWPHNWHGLU
0XVWDID6HUKDW
¡DNPDN
'DKDVRQUDWRSWDQ\HGHNSDUÁDVDWÜíÜ\DSDQILUPDPÜ]IDDOL\H
WLQHñ]PLUnGHEDíODPÜí]DPDQODíLUNHWPHUNH]LPL]$QNDUDnGDQ
ñ]PLUnHWDíÜQPÜíWÜU
<HWNLOLVHUYLV\HGHNSDUÁDED\LOLðLPL]YHRQXQ\DQÜQGDRSH
UDV\RQODUÜQÜíDKVHQ\ÖUÖWWÖðÖPLWKDODWLKUDFDWíLUNHWLPL]GH
IDDOL\HWOHULQLñ]PLUnGHVÖUGÖUPHNWHGLU2WRPRWLY\DQVDQD\L
LPDODWÜLOHLOJLOLGH\DWÜUÜPÜPÜ]ROXS$26%nGHIDDOL\HWOHULQH
GHYDPHWPHNWHGLU6RQ\ÜOODUGDíLUNHWOHULPL]DUDVÜQDHNOHQHQ
RWRPRWLYVHNWÐUÖGÜíÜQGDLQíDDWYHWXUL]PVHNWÐUOHULQGHGH
LíWLUDNOHULPL]PHYFXWWXU
\ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ
GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L
SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
ñíKD\DWÜQDKHQÖ]\HQLDWÜOPÜíELUELUH\RODUDNÁRNGHULQ
WHVSLWOHUGHEXOXQPDFÖUHWLQLNHQGLPGHJÐUPÖ\RUXP)DNDW
\ÜOÜHPLQLPNLKHUNHVLÁLQ\ÜOÜQDJÐUHELUD]GDROVD
UDKDWJHÁPLíWLU\ÜOÜQGDHOLPL]GHNLOHULNRUXPDNPDULIHW
VD\ÜOÜUNHQEXLÁLQSHNJHÁHUOLGHðLOGL(NRQRPLNGDUDOPD
nGDED]ÜVHNWÐUOHUGH\Ö]GHnOHUGHNDOÜUNHQED]Ü
VHNWÐUOHUGH\Ö]GHnOHUHXODíWÜ
%XQX\DSDUNHQEÖ\ÖNOHULPL]LQWHFUÖEHVLEL]LP
EX\ROGDNLHQEÖ\ÖNIHQHULPL]RODFDNWÜU
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJH
OLíLPLLOHLOJLOLGHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLU
PL\L]"¶\HVLROGXðXQX](*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGD
JÐUÖíOHULQL]QHOHU"
(*ñ$'nODWDQÜíPDP\ÜOÜQÜQ0D\ÜVD\ÜQGD%$6ñ)('ÁDWÜVÜ
DOWÜQGDJHUÁHNOHíHQñUDQJH]LVLLOHROGX%DíWDHVNLEDíNDQÜ
PÜ]6D\ÜQ&HPDO(OPDVRðOXEDíNDQÜPÜ]6D\ÜQ7HPHOìHQYH
\ÐQHWLPNXUXOXQGDQ6D\ÜQ+DOLO1DGDV6D\ÜQ.HQDQ'RðDQ
YHVHYJLOLDUNDGDíÜP<DðÜ]6HUWHUVD\HVLQGHEXJÖQEXJÖ]HO
RUWDPGDEXOXQPDíDQVÜQÜ\DNDODGÜP
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQJHUHNWLðLNDGDUHWNLQ
ROPDGÜNODUÜQÜrRODPDGÜNODUÜQÜrGÖíÖQÖ\RUXP¶\HROGXðXP
EXNÜVDVÖUHLÁHULVLQGHJÐUGÖðÖPNDGDUÜLOH(*ñ$'EX
JÐUÖíÖPÖGHðLíWLUHFHNYHXPDUÜPÖ]HULPL]HGÖíHQJÐUHYOHUL
KHSEHUDEHUHQL\LíHNLOGH\HULQHJHWLULSÐQFHñ]PLUnHVRQUD
7ÖUNL\HnPL]HID\GDOÜRODFDðÜ]
.ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]"
\ÜOÜQGDQEHULñ]PLUnGH$YXNDWOÜNPHVOHðLQL
VÖUGÖUÖ\RUXP'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL+XNXN
)DNÖOWHVLPH]XQX\XP$LOHPL]GHDYXNDWHQIODV
\RQXROGXðXQGDQEHQGHDYXNDWOÜNPHVOHðLQL
VHÁWLP$LOHPGHNLKXNXNÁXFH]DDYXNDWÜ<DU
JÜWD\YH'DQÜíWD\nGDNLKXNXNÁXDNUDEDODUÜPÜQ
WHíYLNL\OHPHVOHðHKÜ]OÜELUJLULí\DSWÜP%XQODU
GDVÜUDVÜ\ODñ]PLU%DURVX.DGÜQ
+DNODUÜ.RPLV\RQXñ]PLU%DURVX
¡RFXN+DNODUÜ.RPLV\RQX<XQDQLVWDQrñQJLOWH
UHr$OPDQ\DYH7ÖUNL\HnGHNLNDQXQODUDÁÜVÜQGDQ
$LOHLÁLHQVHVW&H]D.DQXQXnQXQX\JXODQPDVÜ
KXVXVXQGDÖONHNDQXQODUÜDUDVÜQGDNLEHQ]HUOLN
YHIDUNOÜOÜNODUÜQDUDíWÜUÜOPDVÜSURJUDPÜQGDJÐUHY
YHWH]KD]ÜUODQPDVÜ(OJLQNDQ9DNIÜñíYH
ñQVDQñOLíNLOHUL6HUWLILND3URJUDPÜ'RNX]
(\OÖO¶QLYHUVLWHVLYH/RQGRQ6FKRRO2I3XEOLF
5HODWLRQV8OXVODUDUDVÜñOLíNLOHU6HUWLILND3URJ
UDPÜ'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL$70(5
ñKUDFDWñWKDODW+XNXNL$QODíPD]OÜNODU(ðLWLP
6HPLQHUOHUL6HUWLILND3URJUDPÜ
+ROODQGD+XNXN%ÖURVX-XVWXV%LOJL3D\ODíÜPÜñ]PLU
%ÐOJHVL$YXNDWOÜðÜ
0DUND9HNLOLVÜQDYODUÜQDJLULí7ÖUN3DWHQW
(QVWLWÖVÖnQGH0DUND9HNLOL+DOHQKHPPDUNDYHNLOLKHPGH
PDUNDYHNLOLELOLUNLíLVL\LP7ÖUN(ðLWLP9DNIÜ<ÐQHWLP
<ÖUÖWPH.XUXOX¶\HOLðL\ÜOVÖUHLOH(*ñ$'
$YUXSD%LUOLðL8OXVODUDUDVÜñOLíNLOHU%ÐOJHVHO.DONÜQPDYH
*HOLíLP.RPLV\RQ6RV\DOñOLíNLOHU¶\HOLðL(JH
$VDQVÐUFÖOHU'HUQHðL<ÐQHWLP.XUXOX7RSODQWÜODUÜQGD'HUQHN
7Ö]ÖðÖ+D]ÜUODQPDVÜYH'HUQHðLQVÖUHJHOHQDYXNDWOÜðÜìX
DQGDñ]PLUDGOL\HPDKNHPHOHULQGH\HPLQOLKXNXNÁXELOLUNLíL
PDUNDSDWHQWYHNLOLELOLUNLíLJLELNRQXPODDYXNDWOÜNPHVOHðLPL
GHVÖUGÖUÖUNHQñ]PLU%DURVX6WDM(ðLWLP%ÖURVXQGDVWDM\HU
ÐðUHQFLOHUHKXNXNÁXHðLWLPLLOHYHEDURQXQX\JXQJÐUGÖðÖ
PHVOHNRGDODUÜQGDELOLUNLíLOLNHðLWLPLLOHELUOLNWHX\JXQJÐUÖOHQ
KXNXNLNRQXODUGDHðLWLPYHUPHNWH\LP
GDYDODULOH$LOH+XNXNXLOHLOJLOLGDYDODUGDGDYD
SRUWIÐ\ÖPÖ]ÖROXíWXUPDNWDGÜU
\ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELU
GHðHUOHQGLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQD
LOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]LSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
<ÜOÜHNRQRPLNDÁÜGDQ]RUELU\ÜOGÜRQHGHQ
OHGHKÖNÖPHW\HQLÁHN\DVDVÜLOHKDSLVFH]DVÜQÜ
\ÜOODUD\D\DUNHQLGDULSDUDFH]DODUÜJHWLUGL
%DQNDODUDÁHNEHGHOLQLQEHOOLELUNDUíÜOÜðÜQÜ
ÐGHPHYHÁHN\DSUDðÜQDVÜQÜUODPDJHWLUHUHN
EDQNDODUDEHOOLRUDQGDÁHNLQNDUíÜOÜðÜQGDSDUD
EXOXQGXUPDYHEDQNDVRUXPOXOXðXJLELNRQXODU
GD\DSWÜUÜPODUJHWLUGL%DQNDODUHVQDIYHKDONÜQ
DOGÜðÜNUHGLOHUGHIDL]\DSWÜUÜPÜID]ODFDNXOODQÜ\RU
YHLQWLKDUYHERíDQPDYDNDODUÜDUWÜ\RUGX+Ö
NÖPHWLQEDQNDODUD\D\ÜQODGÜNODUÜWHEOLðOHUOHIDL]
LQGLULPLERUÁ\DSÜODQGÜUPDVÜYHEDWDNDODFDNOD
UÜQ\XUWGÜíÜQGDQJHOHQILQDQVILUPDODUÜQDVDWÜPÜ
LOHERUÁODUÜQ]DUDUGDQGÖíÖPÖJLEL\DSWÜUÜPYH
NROD\OÜNODUÜ\ODKDONÜQÖVWÖQGHQ\ÖNÖDOPD\DÁD
OÜíWÜðÜQÜGÖíÖQÖ\RUXPGDSHNÁRNILUPDLIODVPDVDVÜQD
JLWWLðLQLJÐUPHNÖ]ÖFÖ\GÖ\ÜOÜLÁLQLVHL\LPVHUWDEOR
ÁL]PH\LÁRNLVWL\RUXPìXDQGDKÖNÖPHWLQLíVL]OLNÐGHQHðLQLQ
7/ROPDVÜ\ÐQÖQGHÁDOÜíPDNWD66.YHYHUJLERUÁODUÜ
LOHLOJLOLRODUDNERUÁ\DSÜODQGÜUPDODUÜQDJLGLOPHVLLÁLQÁDOÜíPDODU
\DSÜOÜ\RU6DQD\LFLYHLíDGDPODUÜQÜQPDOYHKL]PHWVDWÜPÜQGD
GDKDGLNNDWOLYHÁRNID]ODDÁÜOPDGDQWLFDUHW\DSPD\ÜGRðXUD
FDNGHQHWLPOLELUPDOLVLVWHPJHOL\RU+HUNHVÁHNDODPD\DFD
ðÜQGDQSL\DVDODUGDLVWLNUDURODFDðÜQÜGÖíÖQPHNWH\LP
+RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
ñíKD\DWÜPÜQDUWDNDODQ]DPDQODUÜQGDVSRU\DSPD\ÜYH\Ö]PH
\LÁRNVHYL\RUXP0HVOHðLPOHYHPHVOHNGÜíÜNLWDSODURNXPD\Ü
KXNXNLNRQXODUGD\D]ÜODU\D]PD\Ü\HPHN\DSPD\ÜDUNDGDíOD
UÜPÜQEDQDÐ]HOVLSDULíYHUGLðLGHðLíLNNHNOHUL\DSÜSHYGHRQODUÜ
DðÜUODPD\ÜPXVLNLFHPL\HWLQGH\HUDOPD\ÜVLQHPDWL\DWUR\D
JLWPH\LDUNDGDíODUODWDQJRRNXOXPGDGDQVHWPH\L\DðOÜER\D
UHVLP\DSPD\ÜJH]LOHUHJLWPH\LWDULKL\HUOHULJH]LSWDQÜPD\Ü
IRWRðUDIÁHNPH\LKRELOHULPDUDVÜQGDVD\DELOLULP
7ÖUNL\HnGHIDDOGXUXPGDRODQYHSURMHÖUHWHQVLYLOWRSOXP
NXUXOXíODUÜQÜQVD\ÜVÜGÖQ\DGDNLRUWDODPDODUODNÜ\DVODQGÜðÜQGD
GÖíÖNRUDQODUGDROGXðXJÐUÖOPHNWHGLU°]HOOLNOHJHOLíPLí
ÖONHOHUGHVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQDUWÜNoÖÁÖQFÖVHNWÐUp
RODUDNDGODQGÜUÜOPDVÜGDEXQDLíDUHWHWPHNWHGLU
6HUDS'HPLU
+DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH
LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]
VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]"
6(5$3'(0ñ5+8.8.%¶5268RODUDNWDULKLQ
GHQEXJÖQHNDGDUDYXNDWOÜNPHVOHðLQL\ÖUÖWPHNWH\LP0HV
OHðLQEDíÜQGDFH]DDYXNDWÜRODUDNWDQÜQÜUNHQGHðLíHQVÖUHÁWH
YHUJLX\XíPD]OÜNODUÜERUÁDODFDNGRODQGÜUÜFÜOÜNGDYDODUÜFH]D
GDYDODUÜQGDQGDYDSRUWIÐ\ÖPÖ]JHOLíLUNHQñ]PLUnGHíLUNHW
OHULQKXNXNLGDQÜíPDQÜRODUDNLFUDWDNLSOHULYHEXQGDQGRðDQ
GDYDODUÜWDNLSHWPHNWH\L]ñFUDñIODV+XNXNX7LFDUHW+XNXNX
7DíÜPDFÜOÜN+XNXNXñí+XNXNX%RUÁODU+XNXNXnQGDQGRðDQ
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL
GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX]
(*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU"
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHOHULQHVRQ\ÜOODUGDÐQHPYHUL
OL\RU6LYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQÁDOÜíPDODUÜQÜSURMHHQGHNVOL
JHUÁHNOHíWLUPHOHULGÖQ\DGDX\JXODQDQ\ÐQWHPOHUGHQID\GD
ODQPDODUÜGÖQ\D\ODHQWHJUHROPDODUÜDGÜQDÁRNÐQHPOLGLU
ñVWDQEXOEDíWDROPDNÖ]HUH$QNDUDYHñ]PLUJLELEÖ\ÖNíHKLU
OHUGHIDDOL\HWJÐVWHUHQ67.nODUQLFHOLNYHQLWHOLNEDNÜPÜQGDQ
$QDGROXnGDIDDOL\HWJÐVWHUHQ67.nODUDQD]DUDQFLGGLÐOÁÖGH
PHVDIHDOPÜíGXUXPGDGÜUODU
(*ñ$'GDVHQHOHUGLUVÖUGÖUGÖðÖñ]PLUHNRQRPLYHVRV\DO
KD\DWÜQDYHUGLðLGLQDPL]PLOHEÐOJHVHOVRUXQODUDÜíÜNWXWPDN
WD(*ñ$'NXUXFXVXYHÖ\HVLROGXðXELUÁRN67.nODUODELUOLNWH
SURMH\ÐQHWPHNWH\HUHO\ÐQHWLPOHU7%00WLFDULLíELUOLN
OHULQGHEXOXQGXðXRGDYHELUOLNOHUOHÖONHPL]LQNDONÜQPDVÜQD
YHWRSOXPXPX]XQHðLWLPLQHNDWNÜVDðOÜ\RU.XUGXðX(*ñ$'
2NXOXLOHñ]PLUVRUXQODUÜYH7ÖUNL\HJÖQGHPLQGHHWNLQELUVLYLO
WRSOXPÐUJÖWÖRODUDNÖ\HVLEXOXQGXðXPÐUJÖWWH\HUDOPDN
EHQLPLÁLQELUJXUXUND\QDðÜROPDNODELUOLNWH(*ñ$'ñ]PLULíYH
HNRQRPLKD\DWÜQDGLQDPL]PJHWLUPHNWHGLU
¶<(/(5ñ0ñ=ñ7$1,<$/,0
EHíVRUXEHíFHYDS
161
(*L$'<$5,12&$.m
162
EHíVRUXEHíFHYDS
.ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜUPÜVÜQÜ]"
ñ]PLUGRðXPOX\XPñONÐðUHQLPKD\DWÜPD
*D]LñONRNXOXQGDEDíODGÜPñQJLOWHUHnGHRUWDRNXO
YHOLVHHðLWLPLPLWDPDPODGÜNWDQVRQUD3DULVnWH
VHQHGLOHðLWLPLDOGÜP&HQHYUH9L\DQD
YH/HLGHQnGDNDPSÖVOHULEXOXQDQ:HEVWHU
8QLYHUVLW\nGH3D]DUODPDYH3VLNRORMLÖ]HULQHÁLIW
OLVDQVDOGÜPEXíHKLUOHUGHELUHUVHQH\DíDPD
IÜUVDWÜPROGX
6RQUDVÜQGDñQJLOWHUH'XUKDP8QLYHUVLW\nGHLí
OHWPHÖ]HULQH0$\DSWÜP+DOOPDUN'LVFRYHU\
5HDOLW\790*0%ORRPEHUJJLELILUPDODUOD
ÁDOÜíDQ&KHOOR=RQHDGOÜPHG\DíLUNHWLQGHÁDOÜí
PD\DEDíODGÜPñONRODUDNDVLVWDQOÜNODEDíODGÜðÜP
&KHOOR=RQHnGDNLVHQHOLNLíKD\DWÜPÜ6DWÜí
0ÖGÖUÖJÐUHYL\OHWDPDPODGÜP6RQELUVHQHGLU
GHDLOHíLUNHWOHULPL]GHñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖ
RODUDNÁDOÜíÜ\RUXP
7ÖUNL\HPHQíHLOLÖUÖQOHULQNHNLNDGDÁD\Ü
GHIQHWDUÜPÜQD\DWÜUÜP\DSÜ\RUX]6DOLKOLnGH
GÐQÖPHXODíDQEÖ\ÖNÁLIWOLNOHULPL]YDU
LKWL\DFÜPÜ]ÜQÐQHPOLELUNÜVPÜQÜEXUDGDQNDU
íÜOÜ\RUX]NLORPHWUH\HXODíDQGDPODPD
VXODPDERUXODUÜPÜ]LOHÖUÖQÖQVXODPDVÜQÜYH
WÖPGLðHUSDUDPHWUHOHULNRQWUROHGL\RUX]
%Ð\OHFHIL\DWGDOJDODQPDODUÜQGDQGDKDD]HW
NLOHQL\RUX]ÁÖQNÖSL\DVDIL\DWÜQHROXUVDROVXQ
EL]LPNHQGL\HWLíWLUGLðLPL]ÖUÖQOHULQPDOL\HWL
ID]ODGHðLíPL\RU
\ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELU
GHðHUOHQGLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQD
LOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]LSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
ELUÁRNDÁÜGDQNUL]LQ\DUDODUÜQÜQVDUÜO
GÜðÜELU\ÜOROGX%Ö\ÖPHKÜ]ÜNUHGLIDL]OHULQLQ
GÖíPHVLNUHGLEROOXðX\DWÜUÜPIÜUVDWODUÜ
DÁÜVÜQGDQKH\HFDQYHULFLELU\ÜOÜJHULGHEÜUDNWÜN
%ÖWÁHGHQJHOHULQLQJLWWLNÁHGÖ]HOPHVLÐ]HOOLNOH
$YUXSDnGDNLÐUQHNOHUJÐ]ÖPÖ]ÖQÐQÖQGHLNHQ
EL]LPXWOXHWWL¶]ÖQWÖPÖ]LíVL]OLðLQID]ODGÖíPHPHVLYHHOHNW
ULNPD]RWJLELPDOL\HWJLUGLOHULQH\DSÜODQ\ÖNVHN]DPODUROGX
%XDÁÜGDQEDNÜOÜUVD7ÖUNL\HnQLQLVWLNUDUOÜEÖ\ÖPHVLQH
GHYDPHGHFHðLELU\ÜORODFDN$QFDNWDELLNL7ÖUNL\HnQLQELUÁRN
VRUXQXNURQLNOHíPLíYHJHÁPLíWHQJHOHQELULNPLíVRUXQODUGDQ
ROXíPDNWDEXQODUÜÁÐ]PHNLÁLQGHELU\ÜOGHðLOX]XQVÖUHFHN
ELU\ÖNVHNEÖ\ÖPH\HLKWL\DÁYDU.RQXWDÁÜðÜDOW\DSÜHNVLNOLðL
LíJÖFÖSL\DVDVÜQGDHVQHNOLðLQROPDPDVÜRUDQVDORODUDN
L\LOHíPHROVDGDQLVSHWHQ\ÖNVHNRODQERUÁ\ÖNÖKLÁELULELU
LNLVHQHGHKDOOHGLOHFHNVRUXQODUGHðLO7ÖUNL\HnQLQEÖWÖQEX
VRUXQODUDÁÐ]ÖPEXOPDVÜLÁLQ&XPKXUL\HWLPL]LQ<ÜOÜ
RODQnHNDGDUNHVLQWLVL]LVWLNUDUOÜELU\ÖNVHNEÖ\ÖPH
KÜ]ÜWXWWXUPDVÜJHUHNL\RU%HQnLQEÐ\OHELU\ÜORODFDðÜ
NDQDDWLQGH\LP
0DKUX*ÖUHO
+RELOHULQL]EL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
.ÖÁÖN\DíWDQEHULJROIR\QDPD\DPHUDNÜPYDU
\HUYH]DPDQEXOGXNÁDJROIR\QDPD\DÁDOÜíÜ\RUEXQGDQEÖ\ÖN
NH\LIDOÜ\RUXP%XQXQGÜíÜQGDVH\DKDWHWPH\LYHIRWRðUDI
ÁHNPH\LÁRNVHYHULP
+DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH
LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]
VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]"
$LOHíLUNHWOHULPL]GHQ6XQHO7LFDUHWILUPDVÜQGDYH.ÖWDí*ÜGD
*XUXEXQGDñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖRODUDNÁDOÜíÜ\RUXP
6XQHO7ÖWÖQ7LFDUHW$ìVHQHVLQGHQEHULIDDOL\HW
WHRODQDLOHQLQHQHVNLíLUNHWLGLU.Ð\OHUGHQDOÜQDQWÖWÖQ
íLUNHWLPL]GHLíOHQGLNWHQVRQUDVLJDUDILUPDODUÜQDVRQÖUÖQGH
NXOODQÜOPDNÖ]HUHJÐQGHULOLU
7ÖWÖQVHNWÐUÖQGHÁDOÜíDQODUELOLUNLELUJÖQÖELUGLðHULQH
EHQ]HPH]GHQJHOHUR\QD\DELOLUEXQHGHQOHJHOLíPHOHULWDKPLQ
HWPHN]RUGXU7ÖWÖQWDUÜPÖUÖQOHULDUDVÜQGDHQID]ODHPHN
LVWH\HQÖUÖQOHULQEDíÜQGDJHOLU%XQHGHQOHWÖWÖQHNLFLVLQL
PHPQXQHWPHNYH]LUDDWÜQÜGHYDPHWWLULPHVLLÁLQVHNWÐU
RODUDNPÖPNÖQROGðXQFDGHVWHNYHUPHNWH\L]*HOLíPLí
ÖONHOHUGHVLJDUDVDWÜíÜQGDGÖíÖíOHUROPDVÜQDUDðPHQGÖQ\D
JHQHOLQGHDUWÜíJÐUÖOPHNWHGLU$PHULNDYH$YUXSDKÖNÖ
PHWOHULVLJDUDKDUPDQODUÜQDLODYHHWWLNOHULVRVODUÜNDOGÜUPD\Ü
SODQODPDNWDGÜUEXQHGHQOHQLNRWLQLD]YHíHNHUL\ÖNVHNRODQ
YH$PHULNDQWLSL9LUJLQLDWÖWÖQÖ\OHL\LHYOLOLNNXUDELOHQ2ULHQWDO
7ÖUNWÖWÖQÖQÖQNXOODQÜPÜQÜDUWWÜUPDVÜEHNOHQL\RU%XWDOHEL
NDUíÜODPDNLÁLQHNLFLOHUHGDKDID]ODGHVWHNOHPHPL]JHUHNPHN
WHGLUñí*HOLíWLUPH0ÖGÖUÖRODUDNYDNWLPLQÐQHPOLELUNÜVPÜQÜ
DODQELUGLðHUJUXSLVH.ÖWDí*ÜGD*UXEXnGXU%XJUXEXQ
DOWÜQGDGÐUGÖ\DEDQFÜRUWDNOÜROPDNÖ]HUHWRSODPíLUNHWL
PL]YDUñíOHQPLíWDUÜPYHJÜGDÖUÖQOHULQLLKUDÁHGL\RUX]DQD
ÖUÖQÖPÖ]7ÖUNL\HnGHQÁÜNDQYH\D\HWLíHQEDKDUDWODU%HOOL
EDíOÜEDKDUDWODUÜPHQíHLQGHQNHQGLíLUNHWOHULPL]YDVÜWDVÜLOH
DOÜSEXQODUÜ\LQHNHQGLíLUNHWOHULPL]YDVÜWDVÜLOHEÖ\ÖNWÖNHWLP
RODQSD]DUODUGDVDWÜ\RUX]°UQHðLQ¡LQnGHNHQGLHNLELPL]LOH
DOGÜðÜPÜ]VDUÜPVDNWR]XQX%HOÁLNDnGDNLíLUNHWLPL]YDVÜWDVÜ
LOHWÖP$YUXSDnGDGDðÜWÜPÜQÜ\DSÜ\RUX]ìXDQGD$YUXSDnQÜQ
VDUÜPVDNLKWL\DFÜQÜQDVODQSD\ÜQÜEL]NDUíÜOÜ\RUX]
%XQXQGÜíÜQGD\DYDí\DYDíVLVWHPGHHQWHJUDV\RQDJLGL\RUX]
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJL
OLGHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX]
(*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU"
7ÖUNL\HnGHNLVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜQÜQVD\ÜVÜVRQVHQHOHUGH
FLGGLDUWÜíJÐVWHUPHVLQHUDðPHQEXVLYLOWRSOXPNXUXOXíOD
UÜQÜQÁRðXQOXðXPDDOHVHIKDODDU]XHGLOHQHWNLQOLðHXODíDPD
GÜODU+DOEXNLJHOLíPLíÖONHOHUGHRUWDNDNOÜQÖUHWLOPHVLQGHEX
WÖUVLYLOWRSOXPNXUXOXíODUÜÐQHPOLELUUROR\QDPDNWDGÜUODU
7DKPLQHGL\RUXPNLÐQÖPÖ]GHNL\ÜOODUGD7ÖUNL\HnGHGHEX
VÖUHÁKÜ]ODQDFDNWÜU
(*ñ$'nÜQVLYLOWRSOXPÐUJÖWÖROPDVÜQDUDðPHQNXUXPVDO
\ÐQHWLOHQELUGHUQHNROGXðXQXJÐUÖ\RUXP¶\H\DSÜVÜQD
EDNÜOGÜðÜQGDD\QÜÁDWÜDOWÜQGDGHðLíLNVHNWÐUOHUGHQJHOHQ
Ö\HOHULQWLFDUHWIDDOL\HWOHULQLJHOLíWLUPHVLDÁÜVÜQGDQÐQFÖOÖN
\DSÜ\RU$\QÜ]DPDQGDRGDYHGHUQHNLOLíNLOHUL\OHGHñ]PLUnLQ
HNRQRPLNYHNÖOWÖUHO\DSÜVÜQÜ\DNÜQGDQWDNLSHGL\RUYHEHQGH
EXDQODPGDJHOLíLPGHJUXSRODUDNILNLUOHULPL]OHJÖFÖPÖ]OH
EHUDEHUOLðLPL]OHNDWNÜGDEXOXQDELOHFHðLPL]HLQDQÜ\RUXP%X
\Ö]GHQÖ\HVLROPDNWDQYHIDDOL\HWOHULQHGDKLOROPDNWDQNH\LI
DOÜ\RUXP
(*L$'<$5,12&$.m
164
EHíVRUXEHíFHYDS
.ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜU
PÜVÜQÜ]"
<R]JDWGRðXPOX\XP
%DEDPÜQJÐUHYLGROD\ÜVÜ\ODLON
RUWDYHOLVHHðLWLPLPÁHíLWOL
LOOHUGHDOGÜNWDQVRQUD\ÖNVHN
ÐðUHQLPH$QNDUD¶QLYHUVLWHVL
)HQ)DNÖOWHVL0DWHPDWLN
%ÐOÖPÖnQHGHYDPHWPHNWH\
NHQ'RNX](\OÖO¶QLYHUVLWHVL
'HQL]FLOLN)DNÖOWHVLnQHJHÁLí
\DSWÜP\ÜOÜQGDPH]XQ
ROGXNWDQVRQUDLíKD\DWÜQD
KHQÖ]ÐðUHQFLLNHQVÖUGÖU
GÖðÖP0DUWÜ.RQWH\QHU
+L]PHWOHUL$ìnGHEDíODGÜP
6HYJLOL(íLP*DP]H°]WÖUNLOHELUOLNWHD\QÜíLUNHWLQ(JH%ÐOJH
7HPVLOFLOLðLQL\DSPDNWD\Ü]
+RELOHULQL]LEL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
'HQL]GHQL]GHQL]e%HQLUDKDWODWÜ\RU)ÜUVDWEXOGXNÁD
WHNQHEDOÜNGDOÜí\DSPDN
+DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH
LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]
VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]"
'HQL]7DíÜPDFÜOÜðÜDODQÜQGDKL]PHWYHUHQELUNXUXOXíXQRUWDðÜ
YH*HQHO0ÖGÖUÖ\ÖP
<XVXI°]WÖUN
(JH%ÐOJHVLOLPDQODUÜQDXðUDN\DSDQJHPLOHULQOLPDQLÁHUL
VLQGHNLKL]PHWOHULQGHEXOXQPDN\ÖNOHPHYHERíDOWPDODUÜQÜ
VDðODPDNRWRULWHOHULLOHJHPLVDKLELDUDVÜQGDNÐSUÖROPDN
\ÖNHJHPLJHPL\H\ÖNEXOPDNWD\IDNXPDQ\DWDPLUEDNÜP
YHRQDUÜPÜQDDUDFÜROPDEDíOÜFDJÐUHYOHULPL]GHQGLU
7ÖUNL\HnGH\ÖNWDíÜPDFÜOÜðÜQÜQnLEXOGXðX'HQL]FLOLN6HN
WÐUÖKHUJHÁHQJÖQJHOLíLPLVDðODPDNWDGÜU%XJHOLíLPVDGHFH
\ÖNPLNWDUODUÜQGDGHðLOWHRULGHNLGÖ]HQOHPHOHUGHEXPHVOHðL
\DSDQYH\DEXPHVOHNWHQKL]PHWDODQLWKDODWÁÜYHLKUDFDWÁÜOD
UÜQLíOHULQLNROD\ODíWÜUPDNWDGÜU
\ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ
GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L
SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
7ÖUNL\HLÁLQ\ÜOÜKHUDÁÜGDQROXPOXJHÁPLíWLU.LíLEDíÜQD
GÖíHQJHOLULQDUWPDVÜGÖQ\DQÜQEÖ\ÖNHNRQRPLVLKDOLQH
JHOPHPL]\ÜOÜLÁHULVLQGHGHEXJHOLíLPLQGHYDPHGHFHðL
QLJÐVWHUPHNWHGLU
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL
GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX]
(*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU"
6LYLO7RSOXP°UJÖWOHULNXUXPODULOHELUH\OHULELUDUD\DJHWLU
PH\LDPDÁOD\DQELUH\LQNROD\OÜNODXODíDPD\DFDðÜRWRULWHOHU
LOHJHQHOELUÁÐ]ÖPDUD\ÜíÜLíYHVRV\DOKD\DWÜQGDKDNROD\
\DíDQDELOLUOLðLQLVDðODU%X\Ö]GHQPÖPNÖQROGXðXQFD6LYLO
7RSOXP°UJÖWOHULQGHJÐUHYDOPDNWD\ÜP(*ñ$'nÜQñ]PLUñOLQGH
%DíNDQODU.XUXOXQGDWHPVLOHGLOPHVL(*ñ$'nÜQ\HULQLQHW
RODUDNJÐVWHUPHNWHGLU
°ðÖQÁ<ÖQFÖ
.ÜVDFDNHQGLQL]LWDQÜWÜU
PÜVÜQÜ]"
ñ]PLUGRðXP
OX\XPñ]PLU°]HO7ÖUN.ROH
MLQGHQPH]XQROGXNWDQVRQUD
%LONHQW¶QLYHUVLWHVL6L\DVHW
%LOLPLYH.DPX<ÐQHWLPL
EÐOÖPÖQGHQPH]XQROXSñ]PLU
(NRQRPL¶QLYHUVLWHVLnQGH
$YUXSD¡DOÜíPDODUÜ<ÖNVHN
°ðUHQLPLQLELWLUGLP
VHQHVLQGHQEHULDLOHíLUNHWLPL]
RODQñPSHNV/WGìLUNHWLQGH
\ÐQHWLFLRODUDNJÐUHY\DSPDN
WD\ÜP
+RELOHULQL]EL]LPOHSD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
+RELOHULPVLQHPDYHPÖ]LNWLU%Ö\ÖNELUDUíLYHVDKLS&'YH
'9'NROHNVL\RQFXVX\XP
+DQJLVHNWÐUGHIDDOL\HWWHEXOXQX\RUVXQX]"ñíLQL]LOH
LOJLOLNÜVDFDELOJLYHULUPLVLQL]")DDOL\HWWHEXOXQGXðXQX]
VHNWÐUGHNLJHOLíPHOHULDQODWÜUPÜVÜQÜ]"
*ÜGDVHNWÐUÖQGHIDDOL\HWJÐVWHUL\RUX]\ÜOÜQGDNXUXODQ
ILUPDPÜ]'ÖQ\DPXWIDNODUÜRODUDNGDWDELUHGHELOHFHðLPL]
WÖNHWLPHKD]ÜUNRQVHUYHVRVYHLÁHFHNJUXSODUÜQÜLWKDO
HWPHNWHGLU8]DN'RðX$PHULNDYH$YUXSDnQÜQÁHíLWOL\HUOH
ULQGHQÁHíLWÖUÖQÖQLWKDODWÜQÜJHUÁHNOHíWLUPHNWH\L]ñWKDO
JÜGDVHNWÐUÖÖONHPL]GH\HQLWDQÜQPD\DEDíOD\DQKDWWD\DYDí
\DYDíEÖ\ÖNíHKLUOHULQGÜíÜQDGDWDíDQYH\ÜOÜQDNDGDU
EÖ\ÖNELUJHOLíPH\DVD\DFDðÜPÜ]DLQDQGÜðÜPÜ]ELUVHNWÐUGÖU
\ÜOÜQÜQHNRQRPLNDÁÜGDQJHQHOELUGHðHUOHQ
GLUPHVLQL\DSDUDN\ÜOÜQDLOLíNLQÐQJÐUÖOHULQL]L
SD\ODíÜUPÜVÜQÜ]"
\ÜOÜQÜUHHODQODPGDEÖ\ÖN\ÖNVHOLíJHWLUPHVHGHXPXW
ODUÜQ\HíHUPHVLQHYHNDEXVJLELJHFHQXQ\DUDODUÜQÜD]
GDROVDNDSDWPDVÜQD\DUDGÜðÜLÁLQL\LELU\ÜOGL\HGÖíÖQÖ\RUXP
GDJHOHQEÖ\ÖPHQLQ\ÜOÜQGDGDGHYDPHGHFHðLQL
WDKPLQHGL\RUXP°]HOOLNOHñ]PLUnLQDUWLNKDNHWWLðL\HUOHUH
JHOPHVLQLXPX\RUXP
7ÖUNL\HnGHVLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULQLQJHOLíLPLLOHLOJLOL
GHðHUOHQGLUPHOHULQL]LDODELOLUPL\L]"¶\HVLROGXðXQX]
(*ñ$'nÜQÁDOÜíPDODUÜKDNNÜQGDJÐUÖíOHULQL]QHOHU"
7ÖUNL\HPDDOHVHIÁHíLWOLVL\DVLYHHNRQRPLNVHEHSOHUGHQÐWÖUÖ
VLYLOWRSOXPKDUHNHWOHULNRQXVXQGDROPDVÜJHUHNHQ\HULQÁRN
JHULVLQGHNDOPÜíWÜU%XGXUXPXQGÖ]HOPHVLLÁLQ]DPDQYHÁRN
ÁDOÜíPDJHUHNPHNWHGLU¶\HVLROGXðXP(*ñ$'nÜQÁRND\GÜQOÜN
Ö\HOHULROGXðXQXELOL\RUYHKHSLPL]LQEXXðXUGDVRUXPOXOXN
DODUDNÁDOÜíPDVÜQÜÖPLWHGL\RUXP
(*L$'<$5,12&$.m
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
166
(\OÖO
6RV\DOYH.ÖOWÖUHOñOLíNLOHU.RPLV\RQXWDUDIÜQGDQGÖ]HQOHQHQ
%L]EL]H¶\H.D\QDíPD<HPHðLñ]PLU5DLQnGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU
(NLP
(*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULHNRQRPLPXKDELUOHUL
LOHNDKYDOWÜOÜEDVÜQWRSODQWÜVÜQGDELUDUD\DJHOPLíOHUGLU.RUGRQ
2WHOnGH\DSÜODQWRSODQWÜGD<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPD
VRðOX(*ñ$''ÐQHPIDDOL\HWOHULLOHLOJLOLELOJLYHUPLí\DNODíDQ
VHÁLPVÖUHFLLOHLOJLOLVRUXODUÜ\DQÜWODPÜíWÜU7HNQRNHQWLOHLOJLOL
JHOLíPHOHUNRQXVXQGDELOJLVXQDQ&HPDO(OPDVRðOX%DíNDQOÜðÜ
GÐQHPLQFH(*ñ$'LÁLQÁDOÜíDQWÖP\ÐQHWLPNXUXOXÖ\HOHULQHYH
GHVWHNOHULQGHQGROD\ÜWÖPEDVÜQPHQVXSODUÜQDWHíHNNÖUHWPLíWLU
(NLP
.Ü]ÜOD\ñ]PLUìXEHVL.DQ%DðÜíÜ.DPSDQ\DVÜQDGHVWHNYHUPHNÖ]H
UHGÖ]HQOHQHQ(*ñ$'%DðÜíJÖQÖ'HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHí
WLULOPLíWLU¶\HOHULPL]Ö\HÁDOÜíDQODUÜYHELUÁRNGX\DUOÜYDWDQGDí
'HUQHNPHUNH]LQHJHOHUHNNDQEDðÜíÜQGDEXOXQPXíWXU
(NLP
.26*(%<HQL'ÐQHP'HVWHNOHULNRQXOXVHPLQHU(*ñ$''HUQHN
0HUNH]LQGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU8]PDQ6LEHO7LPLVLYH8]PDQ°]
JÖU$UPDQHULnQLQ.26*(%GHVWHNOHULLOHLOJLOLD\UÜQWÜOÜELOJLYHUGLðL
VHPLQHUH(*ñ$'Ö\HOHULYHÖ\HÁDOÜíDQODUÜNDWÜOPÜíWÜU
(NLP
ñ]PLU.ÖOWÖUSDUN)XDU$ODQÜnQGDr(NLPWDULKOHULDUD
VÜQGDJHUÁHNOHíWLULOHQ8OXVODUDUDVÜ<DSÜ)XDUÜñ]PLUnGD(*ñ$'
ELU.DWDORJVWDQGÜLOH\HUDOPÜíWÜU¶\HILUPDODUÜPÜ]ÜQEURíÖUOHULQLQ
VHUJLOHQGLðLVWDQGGDD\UÜFD(*ñ$'\D\ÜQODUÜGDVXQXOPXíWXU
(NLP
(*ñ$'<ÜO.XUXOXí%DORVX(NLPWDULKLQGH+LOWRQ
2WHOLnQGHJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU$MGD3HNNDQnÜQVDKQHDOGÜðÜJÐUNHPOL
EDOR\Dñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁEDíWDROPDNÖ]HUHñ]PLU
$SURWRNROÖñ]PLU%DíNDQODU.XUXOXYH(*ñ$''DQÜíPD.XUXOX¶\H
OHULQGHQSHNÁRNLVLPLQ\DQÜVÜUD(*ñ$'Ö\HOHULYHHíOHULNDWÜOPÜíODUGÜU
(*ñ$'<ÐQHWLPNXUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXnQXQDÁÜOÜíNRQXí
PDVÜ\ODEDíOD\DQJHFHGH'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ6Q2ðX]7DWÜíYH
ñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁNRQXíPD\DSPÜíODUDUGÜQGDQ
6Q9DOLn\HYH'DQÜíPD.XUXOXÖ\HOHULQH(*ñ$'nDGHVWHNOHULQGHQ
GROD\ÜKD]ÜUODQDQWHíHNNÖUSODNHWLWDNGLPHGLOPLíWLU\ÜOSDVWDVÜQÜQ
NHVLOPHVLQLQDUGÜQGDQ$MGD3HNNDQ.RQVHULLOHJHFHVRQODQGÜUÜOPÜíWÜU
(*L$'<$5,12&$.m
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
168
.DVÜP
(*ñ$'*HQHO.XUXO7RSODQWÜVÜ
(*ñ$'*HQHO.XUXO7RSODQWÜVÜñ]PLU+LOWRQ2WHOLnQGH\RðXQELUNDWÜOÜPODJHUÁHNOHíPLíWLU'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ6Q2ðX]7DWÜí*HÁPLí
'ÐQHP'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQODUÜQGDQìLQDVL(UWDQYH.HPDO¡RODNRðOX%$6ñ)('<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ+ÖVH\LQ3RUVXNYH(*ñ$'
Ö\HOHULPL]LQNDWÜOGÜNODUÜWRSODQWÜGD\DSÜODQNDSDOÜR\ODPDVRQXFX6Q7HPHO$\FDQìHQYHHNLELJHÁHUOLR\XQnVLQLDODUDN'ÐQHP
<ÐQHWLP.XUXOXVRUXPOXOXðXQXÖVWOHQPLíOHUGLU<DSÜODQLON\ÐQHWLPNXUXOXWRSODQWÜVÜQGDÖ\HOHULQJÐUHYWDQÜPODUÜEHOLUOHQPLíWLU
(*ñ$''°1(0<°1(7ñ0.858/8
7(0(/$<&$1ô(1
<|QHWLP.XUXOX%DöNDQÕ
LEVENT AKGERMAN
2 .XUXPVDO3URMHYHóOLöNLOHUGHQ
6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL
SEDA KAYA
3 h\HóOLöNLOHUL3URMHOHULQGHQ6RUXPOX
%DöNDQ9HNLOL
.(1$1'2ò$1
4 7RSOXPVDO6RUXPOXOXNYH.DONÕQPD
3URMHOHULQGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL
+$/ó/1$'$6
5
0DOLóöOHUGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL
7$0(5867$2ò/8
6
óGDULóöOHUGHQ6RUXPOX%DöNDQ9HNLOL
GAMZE YAYMAN
<|QHWLP.XUXOX6HNUHWHUL(;32
7
YH$%/REL3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
M.N.OKAN ÖZAYDIN
<|QHWLP.XUXOX6HNUHWHU<DUGÕPFÕVÕ
8
HJL#DG3URMHVLQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
ERIM ÖRGE
9
<|QHWLP.XUXOX6D\PDQÕ
2/*$5(5'2ò$1/$5
10
<|QHWLP.XUXOX6D\PDQ<DUGÕPFÕVÕ
6ó1$1%(=ó5&ó/ó2ò/8
11
<|QHWLP.XUXOX6D\PDQ<DUGÕPFÕVÕ
'(1ó=6ó95ó
%D\DQh\HOHUGHQYH$LOHOHUGHQ
12 6RUXPOX<|QHWLP.XUXOXh\HVL
(*ó$'$LOHP3URMHVLQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
1
13
14
15
16
17
18
19
1$=ó)8/862<
(*ó$'<D\ÕQODUÕQGDQ6RUXPOX
<|QHWLP.XUXOXh\HVL(*ó$'
<D\ÕQ<ÕOGÕ]Õ3URMHVLQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
d$ò$1+(5ó6
$U*HYHóQRYDV\RQ3URMHOHULQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
hQLYHUVLWHYHóö*HOLöWLUPH
.XUXPODUÕ3URMHVLQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
TURAN GÖKSAN
0HG\DYH+DONODóOLöNLOHUGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
(5*81$%$/,2ò/8
(*ó$'óg2NXOXLOH(OHOH
3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP
Kurulu Üyesi
+h6(<ó1$7,1d
*ó$'¶ODUOD.RONROD3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
TOLGA ÇAYIRLI
3DUODPHQWRóOLöNLOHUL3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
EREN ESEN
2GDYH'HUQHNóOLöNLOHUL3URMHVLQGHQ
sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
H. YONCA GÜNGÖR
20 (*ó$'¶OD<HQL8IXNODU3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
21
68$/3óô*h=(5(5
(*ó$'<|QHWLP6LVWHPL
3URMHOHULQGHQ6RUXPOX<|QHWLP
Kurulu Üyesi
22
23
24
25
26
27
28
*g='(.(6.ó1
<|QHWLP.XUXOXóoóOHWLöLP
.RRUGLQDW|U$oÕN.DSÕ
3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP
Kurulu Üyesi
()(.8029$
<HUHO<|QHWLöLPYH.OWU6DQDW
6SRU3URMHOHULQGHQ6RUXPOX<|QHWLP
Kurulu Üyesi
%0867$)$.85'$.
(*ó$'2UWDN*o3URMHOHULQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
CENK ÖZTAP
(*ó$'*HQo*LULöLPFL<HWLöWLUPH
3URMHVLQGHQ6RUXPOX<|QHWLP
Kurulu Üyesi
0ó/.(56$%81&8
ó=.$$%YE'HVWHNOL3URMHOHUGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
1(6/ó*h/$.d85$7$1,5.$1
(*ó$'7DQÕQÕUOÕN3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
R.YAMAÇ ÜNSAL
ó]PLU.HQWVHO5DSRUODU3URMHVLQGHQ
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
g0(5<(ôó/<857
29 7DQÕöÕ\RUX]3URMHVLQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
(5ó0<h&(/
30 2UWDNóOJL3URMHOHULQGHQ6RUXPOX
Yönetim Kurulu Üyesi
3URI'U0XVWDID7$1<(5ó
*HQHO6HNUHWHU
(*ñ$''°1(0
.858//$5,
+$<6ó<(7'ó9$1,
$6ó/
+$<6ó<(7'ó9$1,
<('(.
1.SERKAN MUTLUEL
1.LEVENT PALA
'$1,ô0$.858/8
$6ó/
'$1,ô0$.858/8
<('(.
2.ORKAN SÖZER
2.ÖMER KABADAYI
/(9(17%$<6$.
%$78%$<.$/
3.MURAT ULUSU
3.MEHMET GÜREL
1$)ó=*g1(1
%$785$/3
%(5%(52ò/8
DENETLEME KURULU
$6ó/
DENETLEME KURULU
<('(.
&(0+(5ó6
0$+58*h5(/
$ô.,1%$<6$/
8ò85$/78ò
%$5,ô.2&$*g=
g=*h50ó1(/ó/(5
(/'(0(6(1
*g.0(18/862<
+$0óg=(5
(7(0g=62<
681$<$.d$681
0(+0(7d(/ó.&$1
.DVÜP'HYLU7HVOLP7ÐUHQL
.DVÜPWDULKLQGH\DSÜODQ(*ñ$'2ODðDQ*HQHO.XUXOXVRQXFX
VHÁLOHQ7HPHO$\FDQìHQ%DíNDQOÜðÜQGDNL'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX
JÐUHYED\UDðÜQÜ(*ñ$''HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHíWLULOHQGHYLUWHV
OLPWÐUHQL\OH'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXnQGDQWHVOLPDOPÜíWÜU7HPHO
$\FDQìHQnLQDÁÜOÜíNRQXíPDVÜ\ODEDíOD\DQWÐUHQGHYH'ÐQHP
<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXYH'DQÜíPD.XUXOX%DíNDQÜ
2ðX]7DWÜíELUHUNRQXíPD\DSPÜíODUGÜU
&HPDO(OPDVRðOXYHGÐQHPGHHPHðLJHÁHQWÖP<ÐQHWLP.XUXOX
Ö\HOHULQHWHíHNNÖUHWPLí\HQLGÐQHPGHJÐUHYDODFDN\ÐQHWLPNXUXOX
Ö\HOHULQHEDíDUÜODUGLOHPLíWLU7ÐUHQLQVRQXQGD'DQÜíPD.XUXOX%Dí
NDQÜ2ðX]7DWÜínD'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULQH<D\ÜQ.XUXOX
%DíNDQÜ5HKD$WDNDQYH<D\ÜQ(GLWÐUÖ1XUWHQ$N\D]ÜOÜODUnDGHðHUOL
GHVWHNYHKL]PHWOHULQGHQGROD\ÜWHíHNNÖUSODNHWLWDNGLPHGLOPLíWLU
7ÐUHQ'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ&HPDO(OPDVRðOXnQXQ\HQL
GÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ7HPHO$\FDQìHQnH(*ñ$'%D\UDðÜQÜ
WHVOLPHWPHVL\OHVRQDHUPLíWLU
)$$/ñ<(7/(5
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
169
(*L$'<$5,12&$.m
170
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
.DVÜP
(*ñ$'ñONÐðUHWLP2NXOXÐðUHQFLOHULYHÐðUHWPHQOHUL(*ñ$'
'ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ7HPHO$\FDQìHQYH<ÐQHWLP
.XUXOXÖ\HOHULQL]L\DUHWHWPLíOHU\HQLGÐQHPGHEDíDUÜGLOHNOHULQGH
EXOXQPXíODUGÜU
$UDOÜN
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL$UDOÜNWDULKLQGHDÁÜOÜíÜ
\DSÜODQ7UDYHO7XUNH\)XDUÜnQÜJH]PLíOHUYH(*ñ$'Ö\HVL
ILUPDODUÜQVWDQGODUÜQÜ]L\DUHWHWPLíOHUGLU
$UDOÜN
$UDOÜN
6ORYHQ\D)DKUL.RQVRORVX6Q0D]KDUñ]PLURðOXYH7LFDUL.RQVRORV
6Q%RVWMDQ6NDODU(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXnQX]L\DUHWHWPLíOHUGLU
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULñ]PLU9DOLVL6Q0XVWDID&DKLW.ÜUDÁ
YHñ]PLU%Ö\ÖNíHKLU%HOHGL\H%DíNDQÜ6Q$]L].RFDRðOXnQXPDNDP
ODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU
$UDOÜN
.26*(%ñ]PLU*ÖQH\+L]PHW0HUNH]L
0ÖGÖUOÖðÖYHñ]PLU<ÖNVHN7HNQR
ORML(QVWLWÖVÖWDUDIÜQGDQGÖ]HQOHQHQ
8\JXODPDOÜ*LULíLPFLOLN(ðLWLPL3URJUDPÜ
7DQÜWÜPYH0RWLYDV\RQ7RSODQWÜVÜnQD
<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜPÜ]6Q7HPHO
$\FDQìHQNRQXNNRQXíPDFÜRODUDN
NDWÜOPÜíWRSODQWÜVRQUDVÜELUOLNWHROGXðX
\ÐQHWLPNXUXOXÖ\HOHULPL]JLULíLPFLOLNOH
LOJLOLGHQH\LPYHJÐUÖíOHULQLÐðUHQFLOHUOH
SD\ODíPÜíODUGÜU
$UDOÜN
(*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU(PQL\HW0ÖGÖUÖ
6Q(UFÖPHQW<ÜOPD]ñ]PLU'HIWHUGDUÜ6Q0HKPHW%HFHUHQYHñ]PLU
(VQDIYH6DQDWNDU2GDODUÜ%LUOLðL%DíNDQÜ6Q=HNHUL\D0XWOXn\X
PDNDPODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU
(*L$'<$5,12&$.m
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
172
$UDOÜN
$PHULNDQ7LFDUHW0ÖVWHíDUOÜðÜ(*ñ$'YH(6ñ$'LíELUOLðLLOHGÖ]HQOH
QHQoñí*HOLíWLUPHp7RSODQWÜVÜ(*ñ$''HUQHN0HUNH]LQGHJHUÁHNOHí
WLULOPLíWLU$%'7LFDUHWYH.DONÜQPD$MDQVÜ2UWD'RðX.X]H\$IULND
YH$YUXSD%ÐOJH'LUHNWÐUÖ&DUO%.UHVV$PHULNDQ([LPEDQN.ÜGHPOL
Lí*HOLíWLUPH'LUHNWÐUÖ%ULDQ6DQW$QJHOR<XUWGÜíÜ°]HO<DWÜUÜPODU
'DLUHVLñí*HOLíWLUPH'LUHNWÐUÖ3HWHU%DOOLQJHU$PHULNDQ7LFDUHW
$UDOÜN
0ÖVWHíDUÜ7KRPDV%UXQVYH.ÜGHPOL7LFDUHW8]PDQÜ%HUULQ(UWÖUN
\DSWÜNODUÜVXQXPGDNXUXPODUÜWDUDIÜQGDQVDðODQDQKL]PHWOHUILQDQVDO
GHVWHNOHUYHNUHGLOHUNRQXVXQGDELOJLYHUPLíOHUGLU.HQGLÖUHWLPND
SDVLWHOHULQLDUWWÜUPDNDPDFÜLOHNHQGLND\QDNODUÜ\DGDELU$%')LUPDVÜ
LOHRUWDN\DWÜUÜPSODQOD\DQILUPDODUÜQ$%'ND\QDNOÜWLFDUHW\DWÜUÜP
YHSURMHILQDQVPDQÜLPNDQODUÜQGDQYHSURMHIL]LELOLWHHWÖWOHULLÁLQJHUL
ÐGHPHVL]KLEH\DUGÜPÜQGDQQDVÜO\DUDUODQDELOHFHNOHULNRQXVXQGDELOJL
SD\ODíPDNDPDFÜ\ODGÖ]HQOHQHQWRSODQWÜ\D(*ñ$'YH(6ñ$'Ö\HOHULYH
Ö\HILUPDODUÜQÖVWGÖ]H\\ÐQHWLFLOHULNDWÜOPÜíWÜU
(*ñ$''ÐQHP<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU9HUJL'DLUHVL
%DíNDQÜ0XVWDID*ÖUKDQ$FDUnÜPDNDPÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU
$UDOÜN
(*ñ$'+DSS\+RXUÖ\HOHULPL]GHQ6HOLP.DSWDQnÜQVDKLELROGXðX
0,&$6$nGDJHUÁHNOHíWLULOPLíWLU$UGÜQGDQ(*ñ$'Ö\HOHUL$OVDQFDN
$OÜíYHULí)HVWLYDOL1LJKW2XW6KRSSLQJNDSVDPÜQGDGÖ]HQOH
QHQYHÖ\HOHULPL]GHQ(UKDQ°]XVWDnQÜQVDKLELROGXðX°]XVWD
.X\XPFXOXNnWDJHUÁHNOHíHQ.RNWH\OGHELUDUD\DJHOPLíOHUYH
VRQUDVÜQGD0XVWDID%H\&DGGHVLnQGH\HUDODQYH(*ñ$'GHVWHðL
LOHVÖVOHQHQDðDFÜQÐQÖQGHEXOXíDUDN$OÜíYHULí)HVWLYDOLÁHUÁHYH
VLQGHJHUÁHNOHíWLULOHQHWNLQOLNOHULL]OHPLíOHUGLU
(*L$'<$5,12&$.m
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
$UDOÜN
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ]PLU7LFDUHW2GDVÜ<ÐQHWLP.XUXOX
%DíNDQÜ6Q(NUHP'HPLUWDíYH0HFOLV%DíNDQÜ6Q1HFLS.DONDQnÜ
PDNDPODUÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU
174
$UDOÜN
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULñ7%<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ6Q,íÜQVX
.HVWHOOLYH0HFOLV%DíNDQÜ6Q+DOLW.D\Dn\ÜPDNDPODUÜQGD]L\DUHW
HWPLíOHUGLU
$UDOÜN
'DQÜíPD.XUXOX*HÁPLí'ÐQHP%DíNDQÜ6Q.HPDO¡RODNRðOX(*ñ$'
<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHULQL]L\DUHWHWPLíIDDOL\HWOHULOHLOJLOLELOJLDOPÜí
YHJÖQFHONRQXODUGDJÐUÖíDOÜíYHULíLQGHEXOXQXOPXíWXU
$UDOÜN
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL(%62<ÐQHWLP.XUXOX%DíNDQÜ
6Q(QGHU<RUJDQFÜODUnÜPDNDPÜQGD]L\DUHWHWPLíOHUGLU
$UDOÜN
(*ñ$'.RPLV\RQODUÜQÜQÁDOÜíPDSUHQVLSOHULWRSODQWÜHVDVODUÜYHJÐ
UHYOHULQLQJÐUÖíÖOGÖðÖWRSODQWÜGDGÐQHPNRPLV\RQODUÜYHÁDOÜíPD
JUXSODUÜLOHLOJLOLELOJLYHULOPLíWLU
)$$/ñ<(7/(5
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
175
$UDOÜN
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHUL(6ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXnQX(6ñ$'
'HUQHN0HUNH]LQGH]L\DUHWHWPLíOHUGLU
$UDOÜN
$UDOÜN
-&,*HQÁ/LGHUOHUYH*LULíLPFLOHU'HUQHðL%DíNDQÜ8OXÁ<HPLíÁL
YHHNLEL%ÐOJH5RWDUDFW7HPVLOFLVL&DQ8ðXUFDQ$OVDQFDN
5RWDUDFW.XOÖEÖ%DíNDQÜ(PUH&DQ$WDN(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX
Ö\HOHULQL]L\DUHWHWPLíOHURUWDN\DSÜODELOHFHNIDDOL\HWOHUOHLOJLOLJÐUÖí
DOÜíYHULíLQGHEXOXQPXíODUGÜU
ñ]PLU.DONÜQPD$MDQVÜ*HQHO6HNUHWHUL6Q(UJÖGHU&DQ(*ñ$'
<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULQLPDNDPÜQGDNDEXOHWPLíWLU
$UDOÜN
$UDOÜN
(JHñKUDFDWÁÜ%LUOLNOHUL%DíNDQODU.XUXOX%DíNDQÜ6Q0XVWDID7ÖUNPH
QRðOX(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOX¶\HOHULQLPDNDPÜQGDNDEXOHWPLíWLU
(*ñ$'<HQL<ÜO.RNWH\OLNLíL\LDíNÜQELUNDWÜOÜPODñ]PLU$UHQDnGD
JHUÁHNOHíWLULOPLíWLU¶\HOHULPL]YHHíOHULQLQNDWÜOGÜðÜJHFHGH6XQVKLQH
%DQG2UNHVWUDVÜVDKQHDOPÜíJHFHQLQVRQXQGD\HQL\ÜOSDVWDVÜ
(*ñ$'<ÐQHWLP.XUXOXÖ\HOHUL'DQÜíPD.XUXOXÖ\HOHULYH<ÐQHWLP
.XUXOX*HÁPLí'ÐQHP%DíNDQODUÜLOHELUOLNWHNHVLOPLíWLU
(*L$'<$5,12&$.m
)$$/ñ<(7/(5ñ0ñ=
176
2FDN
(*ñ$''ÐQHP.RPLV\RQODUÜD\UÜD\UÜ
WRSODQWÜRGDODUÜQGDELUDUD\DJHOHUHN\HQL
GÐQHPSURMHOHULQLJÐUÖíPÖíOHUYHEDíNDQ
EDíNDQYHNLOOHULQLVHÁPLíOHUGLU
$5$/,.ñ7ñ%$5ññ/($5$0,=$<(1ñ.$7,/$1¶<(/(5ñ0ñ=
-!Ã.!!#2
!<Ã552-0
=‰fˆÃ+‚½‚¸‚U‚¼‚Ã7g‰‚Ã2¼Å=Ãf^=Ã.=‘¨ÃÅ^¨/ł¨Ã
–¸Å=¸Ã:gŽgˆÃÑgÃf^=Ã.=‘¨Ã0‚U¨ÃÅ^¨/łÃ
- Ã55
=Ž^‚ÃÎWΈÃg‰‚ˆÃ =ˆ¨¨/¨Ã
-!Ã!
+=‘=Ž=¸Ãf^=Ã0˸‚׎Égł½‚ŽÃ‘½==ÅÃÅ^¨Ã/ł¨
7Ã-/0Ã #-
2-Ã
:!
'75!Ã -
–¸=‰ÃˈˈÃθ–¼ËÃ
=¸gÃg¸‚ÃÔ=ˆˆ=LfÃ0gˆ¼¨ÑgÃ0gˆ¼Ã ‰×¨–‘¨.=‘ÃÑgÃ0‚UÃÅ^Ã/ł¨Ã
Ž¸gLgÔѽ¨ÃÅ^¨/łÃ

Benzer belgeler