balkan coğrafyası - Yrd. Doç. Dr. MUHAMMET KAÇMAZ

Transkript

balkan coğrafyası - Yrd. Doç. Dr. MUHAMMET KAÇMAZ
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
BALKAN COĞRAFYASI
Muhammet KAÇMAZ1
Balkan yarımadası Avrupa’nın güneyinde yer alan üç büyük yarımadadan biridir.
Coğrafi olarak dağlar ve nehirlerin dikkat çektiği yarımada Asya’dan Avrupa’ya geçiş
yolları üzerinde bulunmaktadır. Bölgenin dağlık olması başta ekonomik ve kültürel
olmak üzere birçok faktör üzerinde etkili olmuştur. Özelikle sahip olduğu çok
kültürlülük ve yüzyıllar boyu çatışmaların odağında yer alması coğrafyasının bir
eseridir. Konumu itibari ile hem coğrafi hem de kültürel bir geçiş noktasında yer alan
Balkanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünyada göz önünde yer alan
bölgelerden biridir. Ancak bu topraklarda yer alan devletlerin ve milletlerin huzur ve
refah seviyelerine baktığımızda gerek ekonomik gerekse demokratik yönden gelişmiş
Avrupa kıtası sınırları içerisinde yer almasına rağmen diğer Avrupa ülkelerinden çok
farklı bir görünüm arz etmektedir.
Anahtar kelimeler; Balkanlar, Balkan yarımadası, Balkan coğrafyası, Balkan
jeopolitiği
THE GEOGRAPHY OF THE BALKANS
Balkan Peninsula is one of the three peninsulas located in South Europe. This peninsula,
that is rich of mountains and rivers, involves the passages from Asia to Europe. The
mountainous structure of this terrain affected many factors such as economic and
cultural issues. Its mountainous geography caused Balkans to be multicultural and
central focus for the wars that continued for centuries. With respect to its position,
Balkans, being on a passage point both geographically or culturally, is one of the most
forefront regions of the world. However, when we evaluated the states and nations in
this region, we may see a very different view than the other countries that developed
economically and democratically in the continent of Europe.
Keywords; Balkans, Balkan Peninsula, Geography of Balkans, Geopolitics of
theBalkans
1
Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, [email protected]
1
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Giriş
Mekânsal ve siyasi açıdan tarih boyunca jeopolitik kavşak konumunda olan Balkanlar
tüm tarihi değişim ve dönüşüm dönemlerinin yarattığı sarsıntılardan en fazla etkilenen
bölgeler arasında yer almıştır. Birçok milletin ve kültürün buluşma noktasını teşkil eden
bu coğrafyanın istikrarı, başta Avrupa olmak üzere uluslararası barış ve güvenlik
açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak 20. yüzyılın son çeyreğinde medeniyetin
beşiği olarak ifade edilen Avrupa’da Bosna Savaşı sırasında başta Birleşmiş Milletler
olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun önemli ölçüde itibar kaybettiği görülmüştür.
Yeni dünya düzeninin inşa sürecinin Orta Doğu’da “Arap Baharı” adı ile hızlandırıldığı
İkiel’in2 ifadesi ile mekanın yeniden inşa edildiği bir dönemde Balkanlarda da
yaşanabilecek her türlü gelişmeye karşı dikkatli olmak gerekir. Nitekim Balkanların
hâlihazırda hassas dengeler üzerine kurulu düzeni siyasi ve ekonomik güç peşinde
koşan küresel aktörlerin sahneye sürebileceği çok sayıda meseleyi ihtiva etmektedir.
Tudor3 Balkanların karmaşık yapısı, insanları, etnik varlıkları, dilleri, kültürleri,
gelenekleri, dinleri, coğrafyası, ekonomik modelleri, sosyo-politik ve askeri yapıları,
göç akımları ile dünyada benzersiz bir yer olarak bilindiğini ifade etmekte ve bu
şartların Balkanların Avrupa medeniyetinin gerçek bir beşiği olduğunu kanıtladığını
söylemektedir. Bu çok kültürlülük Balkanların aynı zamanda “barut fıçısı” ya da “tarih
kazanı” olarak belirtilmesine neden olmuştur. Bununla birlikte Balkanlar’ı Avrupa’nın
asli bir parçası olarak görmektedir.
Balkanlar’da ulusal bağların kıtanın diğer bölümlerine göre daha güçlü olduğu ve
Balkanlar’da yaşayan insanların belirsiz bir ortamla karşılaşıncaya kadar birlikte
yaşadıkları ifade edilmektedir.
Nitekim sentimentalist bakış Balkanlarda yaşayan
insanların diğerlerine fazla toleranslıymış, beşeri acıları anlamaya hazırmış ve insanların
ihtiyaçları olduklarında yardım edermiş gibi göründükleri şeklindedir. Ancak yaşanan
2
İkiel Cercis, Mekanın Yeniden İnşası, Editör Dergisi, Cilt 9-10, 2003
3
Tudor Valeriu, Romania And The Security Problems In The Balkans, Balkans A Mirror of the New
International Order, ErenYayıncılık, 1995, s.215
2
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
olaylar bu algıları yalanlamaktadır.4 Özellikle milliyetçilik akımlarının oluşturduğu bu
bilinmeyen durum yüzyıllardır birlikte yaşamaya alışmış ya da yaşamak zorunda kalmış
milletler arasında derin acıların yaşanmasına neden olmuştur. Nitekim İnalcık 5 Osmanlı
Devleti yerine milli devletler gelince Balkanlar birbirini boğazlayan bağnazlıklara sahne
olmuştur diyerek durumu kısaca özetlemektedir.
Tarihi perspektiften baktığımızda 19. yüzyılın başından günümüze kadar Balkanlar
klasik deyimle, Avrupa’nın “barut fıçısı” olmuştur. Avrupa’nın büyük devletleri
arasında uyuşmazlıkların önemli bir kısmı bu küçük bölgede doğmuş, genişlemiş ve ilk
dünya savaşı yine bu topraklarda başlamıştır. İlk dünya savaşının bu bölgede patlak
vermesi bölgenin önemini ve hassasiyetini ayrıca göstermektedir. Böylece bölgenin
siyasal tarih açısından başlıca özelliği Avrupa’nın büyük devletleri arasında çıkar
çatışmalarına sahne olmasıdır. Bu durumun nedenleri çok olmakla birlikte başlıca iki
neden olarak Balkan devletleri arasında ortak bir anlayışın ve birliğin kurulamaması ve
bölgenin büyük devletler açısından stratejik önemi sayılabilir.
Avrupa Birliği’nin kurulması ile birlikte Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışmaları
azalmış olsa da Avrupa ve Rusya arasındaki nüfus ve toprak mücadelesi yine bu
toprakların uzun süre baskı altında kalmasına zemin hazırlamıştır. Günümüzde ise
Amerika ve Rusya arasında devam eden bölgesel ve küresel rekabet ortamında Balkan
ülkelerinin birçoğu uzun süre “Doğu” bloğunda yer almış olsa da günümüzde Balkan
ülkelerinin bazılarının Avrupa Birliği şemsiyesi altına girmesi ve birçoğunun da girmek
istemesi sebebi ile siyasi yönelişin “Batı”ya doğru kaydığı söylenebilir. Ancak Avrupa
Birliği’nin mevcut ekonomik ve siyasi yapısı bu durumun ne kadar sürdürülebilir
olduğunu tartışmaya açmaktadır. Dolayısı ile yakın bir gelecekte Balkanlarda yine
şiddetli çatışmaların yaşanabileceği ile ilgili senaryolar geçerliliğini yitirmemiştir.
4
Dutu Alexandra, National and Regional Identity in Southeast Europe, Balkans A Mirror of the New
International Order, ErenYayıncılık, 1995, s.75.
5
İnalcık Halil, Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Tarihte Güneydoğu
Avrupa: Balkanların Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi
Yayınları, Ankara, 1999.
3
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Balkanlar’da kültürel çeşitliliğin olmasındaki en temel sebeplerden biri coğrafi
koşullardır. Nitekim Balkanlar’daki dağlar eski çağlardan beri buraya gelip yerleşen
kavimleri birbirinden ayırmış ve bunlar arasındaki etkileşimi engellemiştir. Balkan
ulusları arasındaki bu etkileşimin az olması ortak anlayışın kurulmasını engellediği gibi
dar milliyetçilik anlayışı da bölge devletleri arasında çatışmalara yol açmıştır. Bu dağlar
yalnız Balkan uluslarını bölmekle kalmayıp dışarıya karşı doğal bir set olsa idi, Balkan
düşmanlıkları bu ölçüde yoğunlaşmayabilir, bölge bu derece şiddetli çatışmalara ve
savaşlara sahne olmayabilirdi. Kıta Avrupa’sından Pireneler ile ayrılan İber ve Alpler
ile ayrılan İtalya yarımadaları buna güzel örneklerdir. Fakat Akdeniz’in üçüncü büyük
yarımadası olan Balkanlar Avrupa’dan böyle doğal engellerle ayrılmamıştır. Karpat ve
Balkan Dağları Avrupa’dan Asya’ya ve Asya’dan Avrupa’ya kolay geçit verirler. Bu
nedenle tarih boyunca Balkan yarımadası doğu ile batı arasında bir engel değil, bir bağ
ve fiziksel köprü olmuştur. Bunun sonucu istilacı uluslar rahatlıkla Balkanlara hâkim
olmuş ve Balkan ulusları da tarihleri boyunca çok çeşitli kültür ve yaşayışın etkisi
altında kalarak birbirlerinden daha da uzaklaşmışlardır. 6
Balkan İsmi
Balkan ismi çoğu zaman bir dizi coğrafi, siyasi, tarihsel, kültürel, etnik, dinsel ve
ekonomik ölçüte, daha sık olarak da bu ölçütlerin bir bileşimine dayanmaktadır. Ama
esasen Balkan sözcüğü dağ ile bağlantılıdır. Pek çok Osmanlıca ve Türkçe sözlük onun
bir dağa ya da sıradağa verilen ad olduğunu açıklamakta, bazıları bu adı ağaçlarla kaplı
dağ bazıları da sık ormanlarla kaplı kayalık dağlar diye tanımlamaktadır. Balkanlık hem
ormanlık dağları hem engebeli yüzeyleri anlatır. Türkiye’nin kuzeybatısında bugün bile
“taşlık yer” anlamında kullanılır.7
Selver8 Balkan adının “sık ormanlar ile kaplı sıradağ” anlamına gelen Türkçe bir sözcük
olduğunu ve bu sözcüğün Türkler tarafından bölgenin sarp dağlarla kaplı olduğu için
6
Sander Oral; Balkan Gelişmeleri ve Türkiye (1945-1965) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Yayınları No:276, Sevinç Matbaası, Ankara, 1969, s.2-3.
7
Todorova Maria, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek (Imagining The Balkans),Çev: Dilek Şendil, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2003, s.66
8
Selver Mustafa; Balkanlara Stratejik Yaklaşım ve Bosna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2003,
s.19
4
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
kullanıldığını ifade etmektedir. Diğer bir görüş olarak da bölgeye Osmanlı’dan önce
gelmiş olan Kıpçaklar, Peçenekler ve diğer Türkmen boylarının Hazar Denizi’nin
doğusundaki Türkmen stepini “Balkan Dağları”na benzeterek anılan dağlara aynı adı
verdikleri şeklindedir.
Balkan adının verilmesi ve özellikle son iki yüzyıldaki kullanım serüveni ile ilgili
olarak Todorova9 “Balkan adının öyküsü nedir?” sorusuna en kapsamlı cevabı veren
araştırmacılardan biri olmuştur ve çalışmasında bu öyküyü şu şekilde açıklamıştır;
1794 yılında İngiliz gezgin John Morrit, Cambridge Üniversitesi’ni bitirince Akdeniz
ülkelerinde bir yolculuğa çıkar. Bükreş’ten İstanbul’a giderken Bulgaristan’daki Şıpka
Geçidi’nden Balkan Dağları’nı aşar ve kız kardeşine gönderdiği mektupta “bir zamanlar
adını taşıdığı Haimos’un heybetini yansıtan bu dağlara Balkan adının verilmesi ne
yazık” diye yazar. Bu mektupla Bulgaristan’ı doğudan batıya kesen ve Tuna boyunca
yükselen sıradağlar İngiliz dilinin gezi edebiyatına ilk kez “Balkanlar” adı ile girmiş
bulunuyordu. Hugas Indzhekian ve Stepanos Agonts’un yazdığı ünlü on ciltlik
“Dünyanın Dört Yanının Coğrafyası” adlı kitapta, Balkanlar Bulgaristan’ın ortasından
geçen ve Venedik sınırından başlayan sıradağlar diye betimlenmiştir. Avusturyalı
haritacı Franz von Weiss’ın 1829 tarihli Avrupa Türkiye’si haritasında dağa Mons
Haimosoder Veliki Balkan Gebirge adı vermiştir. 1820’lerde İngiliz gezginler daha çok
Balkan adını kullanmaya başlamışlardı ancak Haimos adını da tamamen bırakmadılar.
Klasik yer adlarına pek önem vermeyen Rus gezginler arasında sıradağlar için yeğ
tutulan terim Balkan olmuştur.1827 yılında Robert Walshönceki algılamaların
yanlışlığını yineleyerek görkemli dağ silsilesi Haimos’un, Venedik Körfezi’nden
başlayıp Karadeniz’de son bulmak üzere 800 kilometreyi aşkın bir alana uzandığını
belirtti. Artık onlara zorlu dağlar anlamına gelen Balkan denmekteydi. Gezginlerin
hiçbiri yarımadaya Balkan dememiştir. Bu ad yalnızca Haimos Dağı’yle eş anlamlı
kullanılmıştır. 1808 tarihli “Geoa” adlı çalışmasında Alman coğrafyacı August Zeune
Balkan Yarımadası (Balkanhalbeiland) terimini ilk kez ortaya atıp kullandı. Bütün
yarımada için Balkan adını ilk kez kullanan İngiliz gezgin yine Walsh’tu. Balkan
9
Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…, s.52-68
5
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
isminin en sık başvurulan adlardan olmasının nedeni, kesin coğrafi sınırlarla pek ilişkili
değildir. Gerçekte iki bin yılı aşkın süre boyunca coğrafyacılar egemen antik Yunan
inancına bağlı kalarak Haimos’un Adriyatik ile Karadeniz’i birbirine bağlayan,
yarımadanın bütününe hâkim onun kuzey sınırını oluşturan görkemli bir dağ olduğu
fikrini korumuşlardı. Strabon da dağın öneminin iki denizi birbirinden ayırmasından
ileri geldiğinin altını çizmiş, onu Trakya-Helen dünyası ile Tuna boyundaki barbar
topraklar arasında doğal sınır olarak gördüğünü belirtmişti. Romalılar arasında miladın
ilk on yıllarında yazılıp bugüne kadar korunmuş en eski Latin coğrafya kitabı olan
Pomponius Mela’nın“De chorographia” adlı yapıt iki denizin birden görünebilirliği
kavramını geliştirdi. 1893’te ve yine 1909 yılında Zeune’nin işlediği yanlışlığı
düzeltmek ve Balkan Dağlarıyla ilgili yeni ve doğru coğrafi bilgiye işaret etmek
amacıyla Alman coğrafyacı Theobald Fischer yarımadanın Südosteuropa (Güneydoğu
Avrupa) diye adlandırılmasını önerdi. Aslında bu terim daha önce bilim adamı ve
diplomat Johann Georgvon Hahn tarafından ortaya atılmış; ne var ki girişimi sonuçsuz
kalmıştı.
Tarihi ve edebi imgelemede Balkanlar ürkütücü ama pek tanımlanamamış bir bölge
olarak görülür. XIX. yüzyılın ortasından itibaren özellikle yabancı gözlemcilerin
sınıflandırmaya yönelik çoğu girişimi bu önyargının tesiri altında kalmıştır.10 Dolayısı
ile 20. yüzyıla girerken Balkanlara giderek siyasal anlamlar yüklenmeye başlandı.
Kullanımı öyle yaygındı ki 1918 yılında Sırp coğrafyacı Jovan Cvjić terimin yanlış
kullanıldığının farkına varmakla birlikte, onu yarımada üzerine büyük çalışmasında
kullandı. 1918’den sonra coğrafi anlamdaki yetersizliği ve içi boşaltılmış olması
bakımından uzun süredir saldırılarla karşı karşıya kalan Balkan Yarımadası sözünün
kullanımı belirgin bir biçimde azalmaya başladı, ancak silinmedi. Elbette ki bu durumun
Osmanlı Devleti’nin zayıf düşmesi ve I. Dünya Savaşı sonucunda toprakların el
değiştirmesi ile isimlerin de değiştirilerek, tarihi hafızanın coğrafyadan silinmesi
amacıyla bilinçli bir şekilde yapılmış olma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. 1929’da
coğrafyacı Otto Maull “Güneydoğu Avrupa”nın yarımada için daha uygun bir isim
olduğu fikrini işledi. Burada amaç artık geçerliliğini yitirmiş tarihsel-siyasal ikiliği
ortadan kaldırarak yansız, siyasal ya da ideolojik olmayan kavram olmasının istenmesi
10
Andrew Baruch Wachtel; Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Dünya Tarihinde Balkanlar, Doğan Kitap,
İstanbul, 2009, sf.15
6
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
idi. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda sözde yansız olan bu terim Almanca kullanımı ile
gözden düştü. “Südosteuropa”, Nazilerin jeopolitik görüşlerinde önemli bir kavrama
dönüştü ve onların dünya düzeninde Büyük Alman İmparatorluğu’nun güneydoğudaki
doğal, ekonomik ve siyasal uzantısı olarak yerini buldu. Bu nedenden dolayı Amerika
Birleşik Devletleri’nde de yansız bir kavramın “Güneydoğu Avrupa” yerine uzlaşılmış
bir kavramın “Balkan” kullanılması fikri ağır bastı. Birçok araştırmacı Balkan teriminin
yanlış kullanıldığını düşünmesine ve Türk izi taşımasından dolayı rahatsız olmasına
karşın yarımadaya verilebilecek diğer olası adlar gözden geçirildikten sonra “Balkan”
teriminin kalıcı olacağı sonucuna vardı. Ne de olsa dağlık yarımada terimi bütün
Avrupa yarımadaları arasında en dağlık olanın coğrafi gerçekliğine uygun düşmekteydi.
Balkanlaşma
20. yüzyıl başlarında “Balkan” kelimesi bir dağ ya da bir yarımada ismi olmaktan öte
kültürel ve siyasi anlam taşıyan bir kavram haline de geldi ve bu kavram Avrupa’da
yaygın olarak hakaret olarak kullanılmaya başlandı. “Balkanlaşma” olarak hafızalara
yerleşen bu kavram yalnızca büyük ve yaşayabilir siyasi birimlerin parçalanmasını ifade
etmekle kalmayıp kabileciliğe, geriliğe, ilkellik ve barbarlığa dönüşle aynı anlama geldi.
Nitekim Balkanların Avrupa’nın “ötekisi” olarak tanımlandığını ispat için özel bir kanıt
gerekmez. Balkanlar ile ilgili vurgulanan nokta, orada yaşayanların uygar dünya
tarafından ve onun için tasarlanan davranış kalıplarına uyum göstermedikleridir.
Kayıtlara en çok saldırıya uğrayan, en çok kayıp veren, en yoğun göçlerin yaşandığı,
çocukların en çok öldüğü ve sınırların en çok değiştiği bölge olarak geçen Balkanlar11
nasıl olmuştur da coğrafi bir tanım iken tarihte, uluslararası ilişkilerde, siyaset biliminde
ve şimdilerde genel entelektüel söylemde en alçaltıcı sıfatlardan birine dönüşmüştür?
Bu soru dar bir akademik bağlamdan daha fazla şeyle ilgilidir. Bu;
1-Gelenekle
aktarıla
gelen
yetersiz
coğrafi
bilgilerden
kaynaklanan
masum
yanlışlıkların,
2- Coğrafi tanımın daha sonradan siyasal, toplumsal, kültürel ve ideolojik yalanlamalara
tıka basa doldurulmasının ve I. Dünya Savaşı’nda “Balkan” sözcüğünün alçaltıcı
kullanımın başlamasının,
11
Banu Avar, Hüzün Toprağı Balkanlar’dan Geleceğin Gücü Avrasya’ya Sınırlar Arasında, Doğan Kitap,
İstanbul, 2006
7
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
3- Tanımın adını verdiği nesnelerden tümüyle kopması ve daha sonra, özellikle 1989
yılından sonra, tam tersinin gerçekleşmesi, bölgeye geçmişi de kapsayacak şekilde
ideolojik tanım yüklenmesinin öyküsüdür.
Du Bois, “Color and Democracy” adlı eserinde “Balkanlaşmayı” hâkim batılı
devletlerin küçük ülkeleri kendi nüfuz alanlarında tutma pratiğini rasyonalize ederek,
yeryüzünün talihsiz insanlarına silinmez bir damga vurmak, onlarda utanç ve
değersizlik duyguları yaratmak için kullanıldığını belirtir. Nitekim bu sayede özgür
uluslar nüfuz alanlarına ve yatırım bölgelerine dönüştürülüyor, giderek kendi
geleceklerini belirleme hakkından yoksun sömürgeler haline geliyor. Öyle ki
yeryüzünde yaşayanların çoğunluğu kendilerinden utanç duymaya başlıyor12 Kimilerine
göre Batı’nın arafı olan bu bölgeye aidiyet “Balkanlılık” olarak da adlandırılan bir
zillettir ve bir an önce ondan kurtulmak gerekir.13 Nitekim bu düşünceden hareketle bir
yüzyıl önce Belgrat, Sofya, Bükreş ve yeni bağımsız devletlerdeki birçok küçük şehir
Türk hâkimiyetinden kurtulunca “Avrupalı” olma isteklerinin bir parçası olan
modernleşme sürecine girdiler. Bu yeni devletlerin dönüşüm süreçlerindeki kilit unsur
Doğulu mimari miraslarından kurtulma istekleriydi.14
Görüldüğü üzere coğrafi olarak bile doğru kullanıldığı tartışma konusu olan bir kavrama
zamanla siyasi ve kültürel anlamlar yüklenmiş ve bu anlamlar da gerçeğin daha fazla
çarpıtılması amacı ile kullanılmıştır. Sonuçta Balkanlar ile ilgili olarak zihinler yanlış
coğrafi, siyasi ve kültürel kavramlarla şekillendirilmiştir. Medeniyetlerin beşiği, Batı
medeniyetinin doğuş yeri olarak ifade edilen bir bölgeyi günümüzde Avrupa’nın
yüzkarası ve az gelişmiş bölgesi olarak görüyorsak bu hedeflenen amacın
gerçekleştiğinin bir kanıtıdır. Oysaki 19. yüzyıla kadar Batılıların Balkanlar ile ilgili
bilgileri kısıtlıydı. Malcom15 Batılıların bütün Orta Balkanlar bölgesine dair bilgisinin
şaşılacak ölçüde yakın bir zamana dek belli başlı anayollar sınırlı olduğunu ifade
12
Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…, s.52-68
13
Yerasimos Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, İletişim Yayınları,
1999, s.24
14
Bozidar Jezernik, Vahşi Avrupa, Batı’da Balkan İmajı, Küre Yayınları İstanbul, 2004.
15
Malcom Noel, Kosova, Balkanları Anlamak İçin, Çev: Özden Arıkan, Sabah Kitapları, 1999, s.23
8
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
etmektedir. Bölgeyi gösterir Avrupa haritaları 19. yüzyılın ortalarına kadar birçok
önemli hata içeriyordu. Ancak bölge hakkında bilgisi az olan yalnızca Batılılar değildi,
I. Dünya Savaşı’nda Kosova’ya giden bir Bulgar coğrafyacıya göre Kosova bölgesinin
kimi kesimleri neredeyse Orta Afrika’da bir toprak parçası kadar bilinmez ve
erişilmezdi.
Aslında Balkanların bir Balkan ülkesinin coğrafyacısı tarafından bile bilinmez ve
erişilmez olması o dönemin şartları göz önüne alındığında çok şaşırtıcı değil. Coğrafi
yakınlığa ve hatta iç içe geçmişliğe rağmen kavramsal olarak bu kadar uzak olması
temelde bir zihniyet meselesidir. Çünkü Balkanlar I. Dünya Savaşı öncesine kadar uzun
süre Osmanlı Avrupa’sı olarak bilinmekteydi. Hatta Jezernik Balkanların bazıları
tarafından “Tataristan, Afrika ve Asya kadar uzak vahşi” olarak görüldüğünün altını
çizmekte dolayısı ile coğrafyacıların bile Balkanları Afrika’ya benzetmesi şaşırtıcı
olmamaktadır. Balkanların batı muhayyilesindeki yeri en net bir Alman yazar tarafından
resmedilmişti. Ona göre Balkanlar, asil Batı Avrupa villasının yanında, birbirleriyle
anlaşamayan ve sürekli kavga eden birçok halkı barındıran bir barakaydı. Balkanların
kesin sınırına dair hiçbir zaman uzlaşma sağlanamaz iken, onun Avrupalı olmayan
karakteri ya da Avrupalılaştırılması niyeti hep kabul görmüştür. Aydınlanma Çağı’ndan
sonra Balkanlar coğrafi olarak yakın, kültürel bakımdan ise uzak olarak algılana
gelmiştir. Rugby Okulu’nun müdür ve “History of Rome” kitabının yazarı Thomas
Arnold, Adriyatik’in doğu sahillerini medeniyet ile yakın temas halinde olmasına
rağmen sürekli barbar kalan, dünyanın kötü kaderli bölgelerinden biri olarak tasvir
etmektedir. Geleneksel olarak coğrafi terimler nötr olagelmişse de Balkan terimi buna
bir istisnadır. Bulgaristan’daki dağ sırası değil de bölge kastedildiğinde Balkan
sözcüğüne açık bir şekilde ideolojik önyargı ve buna bağlı bir sürü olumsuz çağrışım
eşlik etmiştir; pislik, durağanlık, güvenilmezlik, faydacılık, ahlaksızlık, tembellik,
kadına değer vermeme, komplo, batıl inançlar, uyuşukluk, prensipsiz ve işgüzar
bürokrasi gibi.16
Yukarıdaki algılar da göz önüne alınarak günümüzde uluslararası ilişkilerde temel
meselelerden biri olan Balkanların demokratikleşmesi meselesini İngiliz tarihçi Hugh
16
Jezernik, Vahşi Avrupa…, s.2-4
9
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Seton Watson 1944 yılında şu soruyu sorarak dile getirmiştir; “Doğu Avrupa’da
demokrasi mümkün mü?” Geriye dönüp baktığımızda savaşlar arası Güneydoğu Avrupa
parlamenter deneyimlerinin hepsinin sona erdiği diktatörlerin olduğu bir yer olarak
görülmektedir.17 Ancak nedense batılı düşünür ve bilim adamları Balkanların 19. ve 20.
yüzyılda aşırı milliyetçi akımların etkisi ile “barut fıçısı” olan hali için bir durum
değerlendirmesi yaparken sanki Balkanların öncesinde de bu durumda olduğunu ifade
etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Nitekim Balkanlaşma, Balkanlılık ifadelerinin anlam
kaymalarını da buna bağlayabiliriz. Oysaki bugün medeni olarak ifade edilen Batı
Avrupa ülkelerinden çok önce Balkanlarda yaşayan farklı etnik, dil, kültür ve dinden
insanlar birlikte yaşamayı öğrenmişlerdi ve kimi düşünürlerin ifade ettiği üzere Avrupa
medeniyetinin birlikte yaşamaya dayalı temeli Balkanlarda atılmıştı.
Balkan Yarımadası
Balkan yarımadası Özey
18
tarafından Avrupa’nın Asya’ya, Asya’nın da Avrupa’ya
açılan köprüsü olarak nitelendirilmiştir. Dolayısı ile Balkanlar ve Anadolu birbirini
tamamlayan büyük bir köprü konumundadır. Balkanlar bu köprünün Avrupa kesiminde
Anadolu ise Asya kesiminde yer almaktadır. Bu köprüde hâkimiyet kuran Asya ve
Avrupa arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel etkileşimin kontrolünü elinde
tutmaktadır. Ancak yarımada ile Avrupa’nın geri kalanı arasında kesin bir sınır
olmadığından yazarlar, Balkanların somut olarak nereye kadar uzandığı konusunda sık
sık anlaşmazlığa düşmüşler ve yarımadanın coğrafyasını muğlâk hale getirmişlerdi.
Coğrafyacılar tarafından genel olarak kabul edilen sınır şu şekildedir; Balkan bölgesinin
güney ucu Yunanistan’ı içine alacak şekilde Adriyatik denizi, Ege denizi ve Türk
Trakyasını içine alarak Karadeniz ile sınırlıdır. Burada bir anlaşmazlık yoktur. Ancak
Balkan yarımadasının kuzey sınırı doğal bir sınır ile ayrılmadığı için coğrafyacılar
arasında dahi tartışmalıdır. Doğudan sırası ile Tuna-Sava-Kupa akarsularını
Yugoslavya’nın Fiume limanına birleştiren hayali çizgi yarımadanın kuzey sınırı olarak
kabul edilmekle beraber, siyasal sınırlar ve kültürel hareketler göz önüne alındığında
17
Höpken Wolfang, Political Culture in Balkan States During The Interwar Period, Balkans A Mirror of
the New International Order, ErenYayıncılık, İstanbul, 1995, s.85.
18
Özey, Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya, Aktif Yayınevi, İstanbul, 2010.
10
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
böyle bir sınıflama tatmin edici olmamaktadır.19 Özellikle Avrupa’dan belirgin yüzey
şekilleriyle ayrılmadığından kuzey sınırını kesin olarak tanımlamak güçtür. Bir
zamanlar Osmanlı Devleti ile Hıristiyanlık dünyasını birbirinden ayıran Tuna ve onun
kolu Sava, fiziksel bir sınır olarak kabul edilebilir. Ama Yugoslavya’nın toprakları
1918’den sonra Tuna’nın ötesine doğru genişlediğinden bu çizgi siyasal ve demografik
sınırlarla bağdaşmamaktadır.
Harita 1: Balkan Yarımadası
Bu nedenle yarımadanın sınırları ikili bir tanımla belirlenir. Fiziksel coğrafya açısından
Balkanların sınırları; kuzeyde Tuna’nın aşağı kesimleri ve Sava Irmağı, doğuda
Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda İyon Deniziyle
çizilir. Bu sınırlar içindeki yüzölçümü yaklaşık 505.000 km²’dir. Siyasal coğrafya
19
Sander, Balkan Gelişmeleri…, s.1
11
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
açısından bakıldığında Balkanlar; Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye’nin
Avrupa’daki toprakları ve Yugoslavya ile Romanya’nın tümünü içine alır. Bu durumda
yarımadanın yüzölçümü 788.685 km²’dir.20 Diğer bir sınıflandırma ise Osmanlı
Devleti’nin Avrupa’daki Hıristiyan dünyası ile çizdiği sınır olarak kabul edilmektedir.
Bu sınırlandırmaya göre de Balkanların yüzölçümü 1.000.000 km²’yi bulmaktadır.
Balkan Yarımadası’nın doğusunda Adalar (Ege) Denizi, Marmara ve Karadeniz,
güneyinde Akdeniz ve batısında Adriyatik Denizi vardır.21 Yarımada Tuna nehrinden
başlayarak Karpat dağları, Bulgaristan’da Balkan ve Rodop dağları ile Karadeniz’e;
Transilvanya Alpleri, Pindus, Dinarik Alp silsilesi, Arnavutluk ile Adriyatik Denizi,
Ege ve Akdeniz’e açılır.22
Aslında Balkan Yarımadası’nın coğrafi olarak sınırlanması zor değildir ancak siyasi
meseleler sınırlandırma işlemlerinde kullanıldığında sorunlar başlar. Özellikle son iki
asırdır meydana gelen çatışmalar ve savaşlar, yıkılan ve yeni kurulan devletler, nüfus
kitlelerinin dalgalı hareketi nedeniyle homojen yapıya sahip devletlerin kurulamaması
ve mevcut ülkeler içerisinde farklı ırk, din ve kültürden insanların olması Balkan
ülkelerinin sınırlarını tartışmaya açmaktadır. Dolayısı ile buradaki asıl mesele
Balkanların coğrafi olarak tanımlanmasından ziyade Balkan ülkelerinin karakteristik
yapısı ortaya konulamadığından siyasi sınırların çizilememesinden kaynaklanmaktadır.
Zira bu bölgedeki tüm devletler az ya da çok Balkan kokmaktadır. Kimi son yıllarda
özellikle Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde ve üye olduktan sonra Balkan imajından
kurtulmak için çaba sarf etmiş olsa da tarihin izlerini bu coğrafyadan silmek mümkün
olmayacaktır. Zira her ortaya çıkan olumsuz durumda tarih her zaman hatırlanacak, her
ne kadar Balkan yarası kabuk tutmaya başlasa da kabuğun altındaki yaranın iyileşmesi
daha çok zaman alacaktır.
20
Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkilerinde Güvenlik Olgusu ve
Karşılıklı Çıkarlar, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2006.
21
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.263
22
Akman Halil, Paylaşılamayan Balkanlar, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.23-24.
12
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Balkan Ülkeleri
Balkan Yarımadası’nın sınırları coğrafyacılar tarafından nispeten kolay bir şekilde
çizilmesine rağmen, siyasal bilimciler hangi devletleri Balkan devletleri saymak
gerektiği konusunda çok kere anlaşamamaktadır. Dolayısı ile bu konuda görüş birliği
olduğu söylenemez. Bazı tarihçilere göre Arnavutluk, Bulgaristan, Yugoslavya ve
Romanya Balkan devletleridir. Türkiye bir Yakındoğu, Yunanistan ise bir Akdeniz
ülkesi olduğundan Balkan devleti sayılamaz. Gerçekten birçok batılı yazar Balkanlar
üzerindeki araştırmalarında Yunanistan ve Türkiye’yi katmamaktadırlar. Diğer bazı
tarihçiler ise Yunanistan’ı Balkan sınırları içine alıp Yugoslavya ve Romanya’yı birer
Tuna ve Orta Avrupa devleti olarak kabul ederler. Hatta bazılarına göre tam anlamı ile
iki Balkan devleti vardır: Arnavutluk ve Bulgaristan. Bunun nedeni bu iki devletin diğer
bölgelerle ortak sınırı bulunmamasıdır.23 Coğrafi tanımlamaların dışında etnolojik
açıdan Balkan Yarımadası’nın, Balkan milletlerinin oturduğu ülkeler olarak
düşünülmesi
coğrafi
sınırlara
göre
yarımadanın
sınırlarını
daha
kuzeye
kaydırabilmektedir. Bugün için Balkan Yarımadası Türkiye (Doğu Trakya),
Bulgaristan, Yunanistan ve Arnavutluk devletleri ile bir kısım toprakları yarımada
dışında kalan Romanya ve Slovenya ile Hırvatistan dışında kalan eski Yugoslavya
toprakları yani Makedonya, Bosna-Hersek ile Sırbistan ve Karadağ topraklarını
kapsamaktadır.24
Britannica Ansiklopedisi’nde25 Balkanların Balkan Yarımadası olarak da adlandırıldığı
Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova, Karadağ, Makedonya,
Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Moldova’yı kapsadığı ifade edilmektedir. Diğer
birçok sınırlamadan farklı olarak coğrafi sınırlandırmalardan ziyade ülkeler ile
sınırlandırılmış bir Balkanlar tarif edilmektedir. Bu sınırlandırmaya göre Balkanlar
23
24
Sander, Balkan Gelişmeleri…, s.2
Yiğit Ali, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ, Türkiye ve Türk
Dünyası İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Elazığ Şubesi Yayınları:2, Türk Dünyası Dizisi:2, 2000,
s.151.
25
Britannica Ansiklopedisi, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/50325/Balkans
tarihi: 18.09.2011.
13
Son erişim
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
kuzeybatıdan İtalya, kuzeyden Avusturya ve Macaristan, kuzey ve kuzeydoğudan
Ukrayna, güneyden de Yunanistan ve Türkiye ile çevrilmiştir.
Bazı coğrafyacılar bölgenin kuzey sınırını Tuna ve Drava nehirleri olarak kabul
etmelerine
karşın,
Romen
ülkelerinin,
Rus
bölgelerinin
ve
aynı
zamanda
Yugoslavya’nın topraklarının Tuna ötesinde bulunmasından dolayı sınırlara bu bölgeleri
de katanlar vardır. Bazı uzmanlar Romanya’yı ve Yunanistan’ı da bölge ülkeleri arasına
eklemişlerdir. Bazıları da Türkiye’nin Avrupa’da yer alan toprakları olan Trakya’dan ve
de Balkan tarihinin Türklerle çok sıkı bağlantısından dolayı Türkiye’yi de dâhil
etmektedir. Bu şekilde siyasi coğrafya açısından değerlendirildiğinde bölge;
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Romanya, Sırbistan,
Slovenya, Türkiye (Trakya) ve Yunanistan devletlerini kapsar. 26
Coğrafyacılar yarımadanın doğu, güney ve batıdan denizlerle iyice belirlendiğini kabul
eder, anlaşmazlıkları kuzey ve kuzeybatı sınırları üzerinde yoğunlaşır. Tarihsel ve
kültürel ölçütlerin onların söylemlerine girdikleri nokta da budur, ancak bunlar çoğu
zaman sözde coğrafi gerekçelerle maskelenir. Cvijić’e göre, Tuna ve Sava ırmaklarını
Balkan Yarımadası’nın kuzey sınırları olarak görmek gerekir. Bunun anlamı ise onun
tartışmalara
yol
açan
etkili
araştırmasında,
Romanya’yı
Balkanların
dışında
bırakmasıdır. Diğer yandan Güney Slavları ele alırken bir değişiklik yapıp siyasal ve
antropolojik ölçütleri de işin içine katarak, Balkan uygarlığı adını verdiği oluşuma
Hırvatlar ile Slovenleri de sokar.
Balkan ve Güneydoğu Avrupa Yarımadası adlandırmalarını eş anlamlı olarak kullanan
George Hoffman ise eserini kaleme aldığı soğuk savaş dönemini yansıtan, esas olarak
jeopolitik yorumlara dayanan bir ölçütler toplamını benimsemiştir. Açıkça Balkan diye
tanımladığı üç ülke vardı; Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya. Yunanistan ve
Romanya’nın, özellikle Eflak ve Boğdan’ın ise Balkan bloğu içine sokulması
gerektiğini kabul etti fakat kendisi onları incelemedi. Romanya’dan söz edildiğinde, her
ne kadar Tuna’nın orada yalnızca simgesel bir sınır oluşturduğunu kabul etse de, ülkeyi
Balkanlardan dışlamak için bunu yeterli bir neden olarak gördü. Hoffman’a göre
Yunanistan bir Akdeniz ülkesiydi, ancak Trakya ile Makedonya’daki kesimleri
koşullara bağlı olarak Balkan bloğuna katılabilirdi. Balkanlardaki olayların derin
26
Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, 23-24.
14
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
etkisinde kalan Macaristan’ın Orta Avrupa ile daha derin bağları vardı. Dahası tutum ve
davranışları bakımından halkı geleneksel olarak kendini batılı kabul ediyor,
Balkanlardaki Slav halklardan üstün görüyordu. Slovenler ile Hırvatların aynı duyguları
paylaşmış olmaları onların savlarından söz etmek için yeterli değildi. Onlar da blok
içinde yerlerini almışlardı. Coğrafyacıların bildik yaklaşımı en dar anlamı ile fiziki
coğrafi tanımlama ile daha pratik amaçlar için benimsenen tanımayı birbirinden ayırır.
Harita 2: Balkan Ülkeleri
İlkine göre, doğu, güney ve batı sınırları tartışma götürmez bir biçimde Karadeniz,
Marmara, Ege, Akdeniz, Yunan ve Adriyatik denizleridir. Kuzey sınırı ise çoğu zaman
Trieste Körfezi’ndeki İdria Irmağı ağzından başlayıp Julian Alplerinin güneydoğu
yamaçlarını izleyerek Sava ve Tuna ırmakları ile birleştiği düşünülür. Buna göre eski
Yugoslavya’daki bütün ülkelerden başka, Balkan olarak ele aldıkları tek yer
Romanya’nın Dobruca dolayları ve Türkiye’nin Avrupa yakasıdır (Trakya). Siyasi
coğrafi ve fiziki coğrafi sınırların kesişmediğini pekiyi bilen diğerleriyse bütün
15
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Romanya topraklarını, bazen Moldova’yı bile, Balkan diye ele alır; fakat Türkiye’yi
bunun dışında bırakırlar.27
Balkanların Jeopolitik Önemi
Şahin28 siyaset biliminde hukuki sınırları ile jeopolitik kuşakları çakışmayan ülkelerde
dış politikanın önemli bir uğraş olduğunu ve yakın havzalar dâhilindeki gelişmelerin iç
politikayı etkileme potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu ifade etmiştir. Çoğu
stratejist tarafından dünyanın merkezi olarak kabul edilen Avrasya bölgesinin batı
geçişini oluşturan Balkanlar günümüzde dünyanın başlıca enerji güzergâhlarından biri
haline gelmektedir. Ayrıca jeopolitik kuşakların hukuki sınırların ötesinde olması
hususunun bir bölgesel ya da küresel güç olma dinamiği olarak ele alınabileceği
belirtilmelidir
Özellikle sınırların dil, din veya tarihi süreç gibi ölçülere dayandırılmaksızın çizildiği,
kültürel ve demografik mozaik oluşturan Balkanlarda milli çıkarlar, tarihi duygular,
geleceğe yönelik hayaller ve bölge dışı devletlerin müdahaleleri ile çok hassas bir denge
oluşmuştur. Balkanlar Avrupa kıtasının daima jeopolitik öneme sahip bir bölgesi
olmuştur. Tarih boyunca Balkanlar’ı yönetmek “Batı” ve “Doğu” güçlerini kontrol
edebilecek
üstünlüklere
sahip
olunabileceği
anlamını
taşımıştır.29
Genellikle
Balkanların coğrafyasını ifade ederken sıklıkla bahsedilen “Her yandan esen rüzgârlara
açık yarımada” ifadesi aslında Balkanların siyasi olarak da kaderini yansıtmaktadır.
Nitekim Balkanlar Avrupa, Asya ve Afrika arasında geçiş yolları üzerinde yer aldığı
için tarihte sayısız istilalara uğramıştır. Bu ilginin ve çıkan karışıklıkların, Avrupa
büyük devletlerinin Asya’nın, Doğu Akdeniz’in, Afrika’nın, güneydeki sıcak denizlerin
zenginliklerine ulaşabilmek ve kendi güvenliklerini güvence altına alabilmek
rekabetinden doğduğu görülmektedir. Balkanlar hâkimiyeti Karadeniz, Akdeniz,
Kızıldeniz,
Hint
Okyanusu
güzergâhındaki
ticaret
yolları
hâkimiyetinin
tamamlayıcısıdır. Balkan güvenliğini tehdit eden gücün, Akdeniz ve Avrupa’nın da
27
Todorova, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek…,2003
28
Şahin Köksal, Türkiye ve Balkanlar, Jeopolitik Bir Analiz, 2. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler
Kongresi, Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 2011.
29
Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.9
16
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
güvenliğini tehdit edeceği açıktır. Hatta “Balkanların dışında Balkanlar’ı yöneten,
batıda Avrupa’yı, doğuda Rusya’yı tehdit edecek güce sahiptir” stratejik anlayışı
bölgeye bakış açısından önemlidir. Günümüzde ise enerji yolları önem kazanmıştır. Bu
yolların hâkimiyetinde Balkanlar önemlidir. 30
Sander31 Balkanlarda birliğin kurulamaması ile istila kolaylığına Avrupa diplomasisi
bakımından stratejik önemi de eklenince Balkanlar özellikle XIX. yüzyılın ilk
yarısından başlayarak büyük devletler arasındaki çatışmaların önemli bir sahnesi haline
geldiğini ifade etmiştir. Tarih göstermiştir ki dışarıdan Balkanlara hâkim olan devlet,
batıda Avrupa’yı doğuda ise Rusya’yı tehdit etme gücüne sahiptir.
Bütün bu
söylemeleri özetlersek çeşitli coğrafi, tarihi, etnik ve dini nedenlerle Balkanlar, Osmanlı
Devleti’nin güçlü dönemleri hariç olmak üzere, daima parçalanmış bir şekilde kalmıştır.
Büyük devletlerin çıkar çatışmalarının burada yoğunlaşması bu parçalanmayı
hızlandırdığı gibi, Balkan devletleri arasındaki çatışmaları da şiddetlendirmiştir. Kendi
aralarında bir birliğe ve ortak anlayışa varamayan Balkan devletleri de büyük
devletlerin peşinden iki dünya savaşına girmişler ve her savaştan daha da parçalanmış
bir şekilde çıkmışlardır.
Nitekim Jezernik’in32 de ifade ettiği üzere Balkanlarda coğrafya küçük, siyasi tutkularsa
büyüktü. Bir Balkan ülkesinin isminin, haritada kapladığı alandan daha büyük olması
sık rastlanan bir durumdu. Her Balkan devletinin rüyası Altın Şehir Makedonya’nın
fethi olduğundan, her biri burası üzerinde bir şekilde hak iddia etmiştir. Avrupa’nın
Hasta Adamı’nın mirası üzerindeki gözler ve Balkan devletlerinin “büyük milli
ideallerini”, Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan, Büyük Sırbistan, Büyük Romanya
ve Büyük Arnavutluk şeklinde gerçekleştirme umutları büyük devletlerin onları
kışkırtan teşvikleri ile birleşince Balkanlar’da çatışma ve savaşlar eksik olmamıştır.
Makro-Strateji düzeyde ise Balkanlar, ilk olarak Orta ve Doğu Avrupa’da başlayan,
Boğazlar ve Süveyş kanallarıyla ana petrol alanlarını hedef alan askeri operasyonların
üs ve destek bölgesi olma özelliğini taşımaktadır. İkinci olarak Orta ve Doğu Avrupa’da
cereyan eden bütün savaşlarda Balkanlar, saldırgan ve savunan taraflar için daima
30
31
32
Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, s.17-18
Sander, Balkan Gelişmeleri…, s. 5
Jezernik, Vahşi Avrupa…, s.213
17
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
büyük önem taşımıştır. Balkanların stratejik konumu Avrupa kıtasına, Akdeniz ve Orta
Doğu politika ve stratejisinde etkili olma imkânı sağlamaktadır. Bu bağlamda Balkanlar
gerek geçmişte gerekse günümüzde Avrupa’nın güvenliği ile doğrudan ilgili bir
coğrafya olmuştur. Geçmişte doğudan gelen akınları ve istilaları ileriden karşılama
açısından günümüzde ise daha çok içerdiği istikrarsızlık ve krizler nedeniyle
Avrupa’nın güvenliğini yakından etkilemiştir. Yer altı kaynakları yönünden de zengin
olan Balkanlar, Avrupa’nın güvenliği ve bütünleşmesi bakımından önem arz eden
stratejik bir işleve sahiptir. Bu nedenle bütünüyle veya büyük ölçüde güçlü bir devletin
kontrolüne girmesi, o devlete bu sayılan coğrafyalarda etkili olma imkânı verecektir.33
Kültürel açıdan baktığımızda ise Balkanlar İslam ve Hıristiyan dünyasının birleştiği
yerdir. İskender ve Romalılar Anadolu üzerinden Asya’ya geçmişler, Hıristiyanlık
Balkanlar üzerinden Avrupa’ya yayıldığı gibi Müslümanlık da yine Balkanlar üzerinden
Avrupa’da kalmıştır. Bölgenin diğer bir yapısal özelliği de, kültürlerin şekillenmesini
sağlayan teolojik yapının siyasal ve ekonomik dengeleri önemli ölçüde gözetmesidir.34
Balkanların Türkiye açısından önemine baktığımızda Davutoğlu 35 Balkanları, Ortadoğu
ve Kafkaslar ile birlikte yakın kara havzaları içerisinde değerlendirmektedir. Ona göre
bugün uluslararası ilişkiler literatüründeki kullanımları açısından ele alındığında,
Balkanlar ve Kafkaslar Avrasya ana kıtasının kuzey-güney istikametindeki iki önemli
geçiş bölgesini oluşturmaktadır. Türkiye gerek tarihi birikimi gerek coğrafi konumu
itibari ile bu yakın havzanın ayrılmaz bir parçasıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin
uluslararası konum içindeki siyasi, ekonomik ve kültürel ağırlığı bu havzalarda sahip
olduğu etkinliğe ve performansa bağlı olmaya devam edecektir. Türkiye’nin iç
bütünlüğü dahi bu havza içindeki faktörlerle doğrudan ilgilidir. Balkanlar, Kafkaslar ve
Ortadoğu’daki gelişmeler üzerinde etkili olamayan bir Anadolu ülkesi ne bu hassas
jeopolitik alan üzerinde bütünlüğünü muhafaza edebilir ne de dünyaya açılabilir.
Akman36da Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olan Balkanlar’da meydana gelebilecek
değişikliklere kayıtsız kalamayacağını düşünmekte ve oluşan değişikliklerin Türkiye
üzerindeki etkisinin mevcut tarihi, kültürel, akrabalık ve stratejik bağlardan
kaynaklandığını belirtmektedir. Özellikle son yıllarda Avrupa Birliği’ne uyum sürecine
33
Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin…, s.21-22
Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.21
35
Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2010, s.119
36
Akman, Paylaşılamayan Balkanlar…, s.18
34
18
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
giren ülkelerin de etkisi ile Balkanlarda değişim hız kazanmıştır. Balkanların Türkiye
açısından taşıdığı önemin başka bir boyutu da Türkiye’yi Avrupa’ya bağlayan en kısa
ticaret yolu olması ve jeostratejik önemidir. Nitekim Avrasya ana kıtasının steplerden
Akdeniz’e inen temel kuşağını oluşturmak açısından jeopolitik, Doğu ile Batı’yı ayıran
bölge olarak görülmesi açısından ise jeokültürel bir önem taşıyan Balkanlar, 20. yüzyıl
boyunca uluslararası ilişkilerin temel bunalım bölgelerinden biri olmuştur.
Türkiye’nin Balkan ve Kafkas politikalarında rolleri açısından Arnavutluk ve
Azerbaycan benzer konumlara sahiptir. Boşnakların ve Arnavutların geleceği
jeokültürel açıdan da jeopolitik açıdan da Balkanların anahtarı durumundadır. Kuzeybatı
istikametinden başlayarak Bihaç-Orta Bosna-Doğu Bosna-Sancak-Kosova-ArnavutlukMakedonya-Kırcaali-Batı Trakya hattı ile Doğu Trakya’ya ulaşan kuşak Türkiye
açısından Balkan jeopolitiğinin ve jeokültürünün hayat damarı niteliğindedir.
Balkanlarda geçmişte ve günümüzde yapılan savaşlar ve çatışmalar bu Türk kuşağını
birbirinden koparmak niyetlidir ki kısmen de olsa bunda başarılı olunduğu
görülmektedir. Eğer yukarıdaki kuşak arasındaki bağlar da koparsa Balkanlarda son
kalan Türk ve Müslüman varlığı da zaman içinde hızla eriyip kaybolacaktır.
Arnavutları Balkanlara yayılan etnik bir grup olmaktan çıkarıp Adriyatik’e sıkışmış bir
topluluk haline getirecektir. Bu fiilen kendini Türkiye ile kader birliği içinde gören
unsurların birbirinden koparılarak marjinalleştirilmesi suretiyle Osmanlı bakiyesinin
tümüyle tasfiyesinin son halkası anlamına gelecektir. Bu kuşakta yaşayanların iç
güvenliğinin sağlanması, kültürel varlıklarının muhafazası, ekonomik ve sosyal
altyapılarının güçlendirilmesi, kuşak üzerindeki topluluklar arasındaki etkileşimin
arttırılarak sürdürülmesi Türkiye’yi bölgede hem barış hem de gerginlik konjonktüründe
güçlü kılacaktır. Aksi takdirde bu kuşağın demografik olarak çözülmesi ve tasfiye
edilmesi Türkiye’nin Balkanlardaki etkinliğinin büyük öçlüde azalmasına yol
açacaktır.37
Doğal Coğrafi Özellikler
Jeopolitik açısından son derece değerli bir havza olan Balkanlar, bu özelliğini
konumunun yanında sahip olduğu doğal coğrafi özellikler sayesinde kazanmıştır.
Balkan Yarımadası coğrafi açıdan ele alındığında ilk dikkati çeken unsurlar dağlar ve
37
Davutoğlu, Stratejik Derinlik…, s.317-318
19
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
nehirler olacaktır. Dağlar farklı kültürlerin barınmasına, nehirler ise vadiler aracılığı ile
bu farklı kültürleri kaynaştırmaya yarayan doğal coğrafi araçlar olarak görülebilir. Bu
nedenle Balkanları anlamak için Balkanların coğrafi yapısı hakkında bilgi sahibi olmak
önemlidir. Balkan Yarımadası batıda Adriyatik, doğuda Karadeniz ile kuzeyde ise Tuna
ve Sava nehirlerinin açtığı ovalarla çevrilidir. Güneyde ise birçok ada ve yarımada ile
Akdeniz’in ortalarına kadar ilerler. Yarımadaya adını veren Balkan Dağları yarımadanın
kuzeyinde yer alır.38 Nitekim Balkan Dağları ile birlikte yarımada içerisinde yer alan
dağlar
genel
itibari
ile
Avrupa
Alpin
Biyocoğrafi
Bölge
içerisinde
değerlendirilmektedir. Avrupa’da Alpin Biocoğrafi Bölge içerisinde 7 tane uzun ve
yüksek dağ bulunmaktadır. Tüm dağ silsilelerinde farklı yüksekliklerde benzer bitki
örtüsü kuşakları görülmektedir.
Tablo 1: Avrupa Alpin Kuşağında Yer Alan Dağlar
Dağlar
UZUNLUK (km)
En Yüksek Zirve (m)
Pireneler
430
3.404
Alpler
1.200
4.807
Apeninler
1.350
2.914
İskandinavlar
1.400
2.469
Karpatlar
1.450
2.665
Balkan
550
2.376
Rodop
240
2.191
Kaynak: Sundseth,39 2009
38
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264
Sundseth Kertin, Natura 2000 in the Alpine Region, European Commission Environment Directorate
General, European Commission, Nature and Biodiversity Unit, Luxembourg, 2009.
39
20
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Dağlar
Balkan yarımadasının en dikkati çeken özelliği dağlık oluşudur. Balkan Yarımadası’nda
bulunan dağlar dört ana grupta toplanır. Bunlar Dinar Alpleri, Karpatlar, Balkanlar ve
Rodop dağlarıdır. Batıda Alp dağlarının devamı olan Dinar dağları, Adriyatik Denizi
kıyısını takip ederek güneye inmektedir. Dinar kıvrımları, batıda ve güneyde Şar,
Pindus ve Peloponnes dağlarını birleştirir. Bunlar çökmüş Adriyatik kıyılarında yer alır.
Kalker ve billirumsu bloklardan oluşur. Bu dağların yükseklikleri 1200-2400 metre
arasında değişir.40 Karpatlar Alpin Bölgesi’nin en genç ve en doğudaki dağlarıdır.
Slovakya’dan Romanya’ya doğru çok geniş bir alanda uzanmaktadır. Karpatlar sulak
alanlar bakımından zengindir. Dinyester, Wisla ve Tizsa gibi önemli nehirler kaynağını
bu dağlardan almaktadır. Aynı zamanda 1.350 ve 1.970 metreler arasında birçoğu buzul
orijinli 450 küçük dağ gölü bulunmaktadır.
481’i endemik olmak üzere 3.500’ün
üzerinde bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır.41 Balkan Dağları Bulgaristan’ın
merkezinde ülkeyi ikiye bölecek şekilde Karadeniz’e doğru 560 km. uzanmaktadır.
Ortalama yükseltisi 900 metre olan Balkan Dağları’nın genişliği 19 km. ile 32 km.
arasında değişmektedir. Batıdan doğuya doğru Batı Balkanlar, Koca Balkanlar ve
Küçük Balkanlar olarak üç kısma ayrılır. Batı Balkanlar, Balkan yayının Tuna
kıyısından başlar. Sırbistan, Makedonya sınırları boyunca Bulgaristan’a kadar uzanır.
Batı Balkanlar doğuda Sofya havzasının sularını boşaltan İskar ırmağı vadisinde sona
erer. Batı Balkanlardan doğuya gidilince Koca Balkanlara (Bulgarca Stara Planina)
ulaşılır. Uzunluğu 400 kilometreyi bulur ve bölgenin en yüksek tepesi Yumrukçal
Tepesi ya da Botev Tepesi (2376 m.)’dir. Koca Balkanlar üzerinde çok sayıda geçit
bulunmaktadır. Bunlardan en ünlüsü 1333 metre yükseklikte olan Şipka Geçidi’dir.
Şipka Geçidi Kazanlık-Gabrova arasında yer alır ve bu geçit 1877-1878 Osmanlı-Rus
savaşlarında çok şiddetli çarpışmalara sahne olmuştur. Balkanlar, Koca Balkanların
doğusunda Karadeniz kıyısına doğru birbirinden uzaklaşarak uzanan birçok sıraya
ayrılır. Kamçı ırmağı ile Burgaz arasında, Karadeniz kıyısında sona eren bu sıradağların
tümüne Doğu Balkanlar adı verilir. Doğu Balkanların içinde kuzeyden güneye doğru
Küçük Balkan, Emine Balkan, Çatal Balkan yer alır. Balkan dağlarının güney
kesiminden bir kısmını Bulgaristan’ın İslimye kasabası yakınında Balkan dağ
40
41
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264
Sundseth, Natura 2000 in the Alpine ..., 2009
21
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
silsilesinden ayrılıp güneydoğuya doğru uzanan Istranca (Yıldız) Dağları ile Balkan
dağlarının batısından güneye doğru indikten sonra doğuya doğru uzanan Rodop
(Despot) dağları teşkil eder. 42
Balkan Dağları’nın güneyinde yer alan Rodop Masifi birbirine çok yakın üç dağdan
(Rila, Pirin ve Rodop) oluşmaktadır. Pirin Dağı oldukça tipik alpin karakteri
taşımaktadır. Bu dağlar bitki türleri açısından da son derece önemlidir ve sadece
Rodop’un üzerinde 1.900’ün üzerinde tür tespit edilmiştir.43 Yalnızca Bulgaristan’ın
değil Balkanların en yüksek tepesi olan Musula (Stalin) Tepesi (2925 m.) Rila dağları
üzerinde bulunmaktadır. Bölge kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi madenler
bakımından zengindir. Genel olarak bakıldığında yarımada içerisindeki dağlar maden
açısından zengin olmakla birlikte Paleozoik altın depolarına sahip olmasından dolayı
ayrıca önemlidir. Bulgaristan’da Govezhda ve Svishti Plaz depoları en önemlileridir.
Neresnitza, Blagoev-Kamen ve Osanitza depoları ise Balkan Dağlarının Sırbistan
bölümünde yer almaktadır. Tüm bu depolar Balkanikzonun Pre-Alpin bölümünde yer
almaktadır. Tüm bu depolar ekonomik olarak oldukça önemlidir.44 Yüksek ve engebeli
dağlık alanlar ile karakterize edilen Balkan Dağları’nın arasında birçok verimli ova ve
vadiler bulunmaktadır. Geniş ve verimli olanları Macaristan, Sırbistan, Romanya ve
Bulgaristan arasında olanlarıdır. Dağları enine kesen en önemli ovalar, Tuna Nehri ile
Selanik arasında uzanan Vardar-Morova Ovası, Trakya’da bulunan Meriç Ovası,
Adriyatik kıyısında Bosna Vadisi’dir.45 Batı Avrupa ülkeleri ile mukayese edildiğinde
bu ülkelerde tarım önde gelen geçim kaynakları arasındadır. Başlıca tarım ürünleri
buğday, mısır, tütün, ayçiçeği, üzüm ile çeşitli sebze ve meyve yetiştiriciliğidir (Atalay,
2001;75). Balkanlarda yer alan dağlar genellikle ormanlar ile kaplıdır ve ormanlar
Balkan ülkelerinin en önemli doğal kaynaklarıdır. Olağanüstü zengin flora ve fauna
biyoçeşitliliğine sahiptir. Ancak burada yer alan türler büyük tehdit altındadır. En büyük
tehdit avlanma, tarım ve medikal bitkilerin toplanması ile antropojenik baskının
artmasıdır. Son 50 yılda tür kaybı oranı açısından Arnavutluk, Avrupa’daki en yüksek
orana sahiptir. Arnavutluk’un tür kaybının onun Avrupa’nın en önemli medikal bitki
42
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.264-265
Sundseth, Natura 2000 in the Alpine ..., 2009
44
Mladenova V., Kerestedjian T., Dimitrova D., The Balkan Mountains Paleozoic Gold Deposits,
Bulletin of Geological Society of Greece, Vol. XXXVI, Proceedings of the 10th International Congress,
Thessaloniki, 2004
45
Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.22
43
22
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
tedarikçisi olması ve ticaretini yapması ile yakından ilgisi vardır. Balkanların yaklaşık
%6’lık bir kısmı yasal olarak koruma altındadır. Ancak Balkanlarda geniş koruma alanı
olarak sadece Stara Planina Doğal Parkı bulunmaktadır. Bu park Sırbistan ve
Bulgaristan toprakları içerisinde 142.220 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Ormanlar
aynı zamanda kırsal nüfus için önemli ekonomik faaliyet alanıdır. Kırsal alanlarda
yaşayan birçok kişi ormanlarda çalışarak ve orman ürünleri imalatından hayatlarını
kazanmakta ve ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Genel itibari ile ormanlar sürdürülebilir
şekilde yönetilmekte ve yıllık kesimde özellikle yıllık artışın altında kesime dikkat
edilmektedir. Hırvatistan, Orman Yönetim Konseyi46 sertifikasına sahip olup, Karadağ
da orman yönetiminin sürdürülebilirliği adına bu sertifikayı almaya hazırlanmaktadır. 47
Akarsular
Balkan Yarımadası’nda dikkati çeken diğer coğrafi unsur akarsulardır. Balkan
yarımadasında yer alan dağların uzanış yönü akarsuların yönlerini tayin etmiştir.
Dolayısı ile yarımadada genel itibari ile iki farklı akarsu akaçlama havzası
belirginleşmiştir. Birincisi kuzeyde Tuna nehri ve kollarını içine alan ve sularını
Karadeniz’e boşaltan kuzey havzası, ikincisi dağların uzanışına bağlı olarak şekillenmiş
ve güneyde Ege Denizi’ne boşalan güney havzalarıdır. Balkanlarda 152 akarsu ve çay
vardır. Bunlardan en önemlisi Volga Nehri’nden sonra Avrupa’nın ikinci büyük nehir
havzası olan Tuna (Danube) Nehir havzasıdır.
Tuna Nehri; Balkan Yarımadası’nın en büyük akarsuyudur. Tuna Nehri Almanya’nın
güneyinde Kara ormanlar bölgesinde 1078 metre yükseklikteki kaynaklardan doğar.
Brege ve Brigach dağ ırmaklarının 678 metre yükseklikteki Donaueschingen’de
birleşmesiyle meydana gelir. Nehir buradan Karadeniz’e döküldüğü Sulina limanına
kadar uzunluğu 2780 km’dir. Ancak ilk kaynağını aldığı yerden denize döküldüğü yere
kadar olan toplam uzunluğu ise 2888 km.dir. Bunun 2415 km.si üzerinde ulaşım
yapılmaktadır. Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya,
Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve
Ukrayna olmak üzere 10 ülkenin topraklarını sulamaktadır. Tuna nehri havzasının
46
Forest Stewardship Council
Zinenko, Anna; Background and Concept Paper For The Dinaric Arc and Balkans Environment
Outlook (DABEO): Mainstreaming the Six Priority Areas Of UNEP’s Medium-Term Strategy (MTS)
2010-2013, 2009
47
23
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
yüzölçümü 817.000 km²’dir. Havzanın uzunluğu 1690 km., eni ise 820 km.dir. Havzada
değişik uzunlukta 120 kadar ırmak ve nehir Tuna’yı beslemektedir. Bunlar arasından
500 kilometreden daha uzun olanlar; İnn (505 km.), Drava (893 km), Tisza (966 km.),
Sava (861 km.), Morava (563 km.), Olt (542 km.), Siret (726 km.) ve Prut (950
km.)’tur.
Tuna nehri havzası dünyanın en büyük uluslararası nehir havzası olma özelliği
taşımaktadır. Havza sınırları içerisinde 18 devlet yer almakta ve 81 milyon kişi
yaşamaktadır. Bu ülkelerden 13 tanesi havzanın büyük kısmını paylaşmaktadır ve bu
ülkelerden 6 tanesi Avrupa Birliği üyesidir. Dolayısı ile Avrupa Birliği hukuku
içerisinde özellikle Su Çerçeve Direktifi48 prensiplerine uymak zorundadır. Her ne
kadar Avrupa Birliği dışındaki ülkelerde bu çerçevede yapılan çalışma ve uygulamalara
katılıyor olsa da bu kadar geniş ve çokuluslu bir coğrafyada akan Tuna nehrinde
kirliliğin önüne geçmek kolay olmamaktadır. Birçok ülkede yeraltı suyu kirlilik
açısından büyük risk altındadır ve 48 milyon kişi içme suyu olarak yer altı suyuna bağlı
durumdadır. Kirlilik Budapeşte sonrasında Tuna nehri su kalitesini ciddi bir biçimde
etkilemektedir. Kirliliğin ana kaynakları şehir yerleşmeleri, sanayi ve tarım olmak üzere
tüm noktasal ve noktasal olmayan kaynaklar olarak görülmektedir. Ayrıca nehrin ilk
1000 km.sinde 59 baraj ve enerji santrali yer almakta ve neredeyse her 16 km.de bir
baraj yer almaktadır. Barajların tüm organizmaların yaşam koşulları üzerinde etkili
olduğu gerçeği doğrultusunda bu barajların su kirliliği ve su kalitesi üzerinde büyük
etkisi olduğu düşünülmektedir.49 Görünen o ki Balkanların temel su kaynakları nehir
havzasının yukarı kesimlerinden itibaren kirlenmektedir.
Nitekim Tockner50 İber
Yarımadası ve Anadolu ile birlikte Batı Balkanları su havzaları en fazla tehdit altında
olan bölgeler olarak nitelemektedir.
48
49
Water Framework Directive
UNDP, The Danube Regional Project And The Danube River Basin Analysis, Vienna International
Centre, Vienna, Austria, 2010.
50
TocknerKlement, European Catchments Under Pressure, Leibniz-Institute of Freshwater Ecology and
Inland Fisheries, Slovenia, 2008.
24
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Tuna Nehir Havzası’nın ekosistemi çevresel, ekonomik, tarihi ve sosyal açıdan oldukça
değerlidir. Ancak tarım, sanayi ve şehirlerden kaynaklanan kirlilik dolayısı ile ciddi
baskı altındadır. Her ne kadar son yıllarda Tuna’nın su kalitesinde iyileşmeler görülse
de daha fazla iyileştirmelere ihtiyaç duymaktadır. Ancak Tuna Nehri’ne farklı
ülkelerden karışan birçok kol olduğundan bunu gerçekleştirmek pek kolay değildir. Bu
kollar arasında Inn, Tuna Nehri’nin en büyük 3. kolu olmakla birlikte, uzunluk
açısından 7. sıradadır. Havza büyüklüğü 26.130 km² olup en önemli kolu Salzach
Nehri’dir. Morava Nehri Tuna’ya kuzeyden katılır ve su toplama havzası 26.658 km²
olup Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Avusturya’yı içine alır. Havza flora, fauna, habitat
ve yeryüzü şekilleri çeşitliliği dolayısı ile ekolojik açıdan değerlidir. Iskar Tuna’nın en
büyük Bulgar koludur. Toplam uzunluğu 368 km olup, havza 8.684 km²’dir.
Tuna Nehri’ne karışan akarsular arasında bazıları Tuna Nehri’nin önemli alt havzalarını
oluşturmaktadır. Bunlardan Tisza havzası, 157,186 km²’lik genişliği ile Tuna’nın en
büyük alt havzasıdır. Aynı zamanda Tuna’nın en büyük koludur (966 km) ve akış
bakımından ise Sava Nehri’nden sonra ikincidir. Drenaj havzasında Slovakya, Ukrayna,
Macaristan, Romanya ve Sırbistan olmak üzere 5 ülke yer almaktadır. Drava Nehri
havzası ise hem uzunluk hem de büyüklük bakımından Tuna’nın 4. büyük koludur.
İtalya’dan doğan ve Alplerin güney kesimlerini Tuna ve Karadeniz’e doğru drene eder.
719 kilometre uzunluğunda olan Drava;
Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan
doğrultusunda akar; Hırvatistan’da Macaristan ile sınırı oluşturur.Osijek yakınlarında
Tuna ile birleştiği yerde 320 metre genişliğe ulaşır. Yukarı kesimlerinde 20’den fazla
baraj bulunmakta ve güçlü su hacmi hidroelektriğe dönüştürülmektedir. Avrupa’daki
çoğu alçak sahalarda yer alan nehirler gibi Drava’da düzenli bir rejime sahip olup flora
ve fauna çeşitliliği yanında çok sayıda endemik türleri barındırmaktadır.
Sava Nehri Havzası Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ
tarafından paylaşılmaktadır. Sava Nehri Slovenya’nın batı kesimlerinden doğar ve
Hırvatistan’ın alçak alanlarından geçtikten sonra Hırvatistan ve Bosna-Hersek arasında
sınırı oluşturur ve Sırbistan’a doğru devam eder. Sava’nın ana kolları Krka, Kupa, Una,
Vrbas, Bosna, Drina ve Kolubara’dır. Sava havzası 95.419 km² alana sahiptir ve Tizsa
Havza’sından sonra ikinci büyük havzadır. Sava Nehri’nin büyük bölümü Avrupa’da en
etkili taşkın kontrol sistemine sahiptir, sürdürülebilir taşkın yönetimi için havza
25
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
uluslararası model olarak görülmektedir. Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan
ve Karadağ’ın içinde yer aldığı Sava Komisyonu Haziran 2005’te kurulmuş ve
sekreterliği Zagrep’te açılmıştır. AB Su Çerçeve Direktifi doğrultusunda çalışmalarını
yürütmektedir.51
Balkan Yarımadası’nın güneydoğu kesiminde yer alan Rila Dağı’nda doğan Meriç
Nehri’nin toplam uzunluğu 492 km.’dir. Arda Nehri ile Yunanistan’dan Türkiye’ye
girdiği noktadan hemen sonra Karaağaç’ta, Tunca Nehri ile de Edirne şehrinin
içerisinde Bülbül Adası mevkiinde birleşmektedir. Meriç Nehri İpsala ilçesi
yakınlarında Ergene Nehri ile birleşip Yunanistan-Türkiye sınırını oluşturmaktadır.
Yunanistan ve Türkiye’deki yan kol derelerinden aldığı sularla birlikte, yılda ortalama
8.330 milyon m³ suyla, 187 km. yol kat ederek Ege Denizi’ne dökülmektedir.
Bulgaristan sınırları içerisinde Meriç Nehri üzerinde 7 adet baraj bulunmaktadır.
Avrupa nehirleri su kaynakları ve ulaşım açısından birçok yerleşme için kritik öneme
sahiptir. Sanayi tesislerinde üretilen ürünlerin ve alınan gıda ve materyallerin kolay bir
şekilde gemi yolu ile taşınması nehirler sayesinde gelişmiştir. Günümüzde nehirler
sadece su kaynağı, enerji üretimi, sulama ve ulaşım açısından değil aynı zamanda
rekreasyon alanları, yüzme, su sporları ve balıkçılık için de önemli hale gelmiştir.
Nehirler alan itibari ile Avrupa’da ince bir çizgi olarak nispeten çok az alanları
kapsamalarına rağmen, Avrupalıların refahlarında çok önemli katkıları olmaktadır.
Buna karşın nehirlerdeki fiziki değişiklikler ve su kirliliği Avrupa tatlı su kaynakları
habitatına zarar vermekte ve doğal bitki örtüsü ve hayvan varlığını kaybetmesine yol
açmaktadır. Ekonomik zararlar açısından ise Avrupa’da 1998 ve 2004 yılları arasında
100’den fazla büyük sel meydana gelmiş ve bu sellerde 700 kişi hayatını kaybetmiştir.
Yaklaşık 500 bin kişi evsiz kalmış ve en az 25 bilyon € ekonomik kayıp yaşanmıştır.
Dolayısı ile akarsuların sürdürülebilir yönetimi hem Avrupa hem Balkanlar için büyük
önem arz etmektedir. Nitekim 2000 yılında kabul edilen Avrupa Birliği Su Çerçevesi
Direktifi’nin bir bölümü olarak, Avrupa Komisyonu 2015 yılına kadar tüm Avrupa
51
ICDPR, 2010 International Commission for the Protection of the Danube River, Working for the
Danube River and its People, http://www.icpdr.org/icpdr-pages/home.htm, Son erişim tarihi: 18.09.2011
26
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
nehirlerinde iyi ekolojik şartlara ulaşılmasını hedef olarak belirlemiştir. Bu hedef
doğrultusunda önemli işler yapılmasına karşın daha yapılacak çok iş vardır. Beşeri
faaliyetlerin etkisi Avrupa’nın çoğu bölgesinde nehir ekolojilerini tehdit etmeye devam
etmektedir.52
Göller
Balkanlardaki göller kısmen tektonik ve kısmen kalker aşınımına bağlı olarak
oluşmuşlardır. Kuzeydeki İşkodra Gölü Balkanların en büyük gölü olmakla birlikte
Ohrid Gölü de Balkanların en derin gölüdür. Prespa Gölü ise Makedonya, Yunanistan
ve
Arnavutluk
sınırları
arasındadır.
Bunlar
dışında
Balkanların
kuzey
ve
kuzeydoğusunda küçük alp gölleri de mevcuttur.
Ohrid Gölü eski bir göl olup, 2-3 milyon yıl önce tektonik olaylar sonucunda meydana
gelmiştir. Çok eski olması ve çevresindeki tepe ve dağlar tarafından izole edilmesi
gölün bitki ve hayvan varlığı bakımından eşsiz bir toplanma yeri olmasını sağlamıştır.
Sayısızrelikt ve birçok endemik türün yalnızca Ohrid Gölü’nde bulunması bu yüzdendir.
Örneğin Ohrid Gölü’nde bulunan 17 balık türünden 10’u endemiktir. Ohrid Gölü
Havzası binlerce yıldır insanların da evi olmuştur. Günümüzde Ohrid Gölü Havza’sı
Arnavutluk,
Makedonya
ve
Yunanistan
olmak
üzere
üç
ülke
tarafından
paylaşılmaktadır. Zengin biyoçeşitliliği ve eşsiz kültürel mirası dolayısı ile Ohrid ve
Prespa Gölleri’ne yerel, bölgesel ve uluslararası ölçekte önem atfedilmektedir. Havzada
yaklaşık 200.000 insan yaşamakta ve yaz aylarında bu sayı on binlerce turist tarafından
artmaktadır. Rekreasyon açısından Ohrid Gölü Makedonya’da birinci, Arnavutluk’ta ise
ikinci turizm destinasyonudur. 1980 yılında Ohrid Gölü’nün Makedonya tarafında kalan
bölümü UNESCO tarafından doğal ve kültürel sit alanı olarak kabul edilmiştir. Ohrid
Gölü’nün 87,5 km uzunluğa sahip sahil şeridi bulunmakta ve 358 km²’lik bir alanı
kapsamaktadır. Gölün ortalama derinliği 164 metre olup, en derin yeri 289 metredir.
Ohrid Gölü Havzası sarp dağlar ve de Büyük ve Küçük Prespa Gölü’nü de
kapsamaktadır. Bu durumda toplam havza alanı yaklaşık 3,921 km²’ye ulaşmaktadır.
Makedonya tarafında Sateska ve Koselska nehirleri gölün en büyük besleyici kaynakları
iken Arnavutluk tarafında ise Pogradec ve Verdova nehirleri en büyük kaynaklardır.
52
Jones Wendy, Eldridge Jon, Joao Pedro Silva, NoraSchiessler, Life and Europe’s Rivers, Protecting and
Improving Our Water Resources, European Commission Environment Directorate-General, European
Communities, Belgium, 2007
27
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Diğer kaynaklar ise gölün güney bölümünden göle karışan St. Naum, Drilon ve
Tushemist dereleridir.
53
Küçük ve Büyük Prespa gölleri çoğunlukla içine akan nehirler
tarafından dolmaktadır. Her 11 yılda bir Prespa Gölü’nde yer alan sular tamamen
yenilenmektedir. Göl suyunun yenilenmesi Ohrid Gölü’nde ise 70 yılda bir
gerçekleşmektedir. Struga yakınlarında Ohrid Gölü’nden çıkan sular Black Drim
Nehri’ne akmaktadır ve bu nehir önce İşkodra (Skhodra) Gölü’ne sonra Adriyatik’e
ulaşmaktadır. Ohrid Gölü çevresindeki sanayi tesisleri gölün kirlenmesine neden
olmaktadır. Pogradec’te yer alan metal fabrikaları atık sularını göle akıtmaktadır.
Makedonya’da yer alan otomobil yedek parça, elektrik parçaları ve tekstil fabrikaları da
gölün kirlenmesinde etkili olmaktadır.
İşkodra (Shkodra/Scadar) Gölü su yüzey alanı bakımından Balkan Yarımadası’nın en
büyük gölüdür. Gölün drenaj alanı yaklaşık 5.500 km² olup, 4.470 km²’si Karadağ,
1.030 km²’si de Arnavutluk sınırları içerisinde yer almaktadır. Göl alanı kurak dönemde
353 km² olup, yağışlı dönemde 500 km²’ye ulaşmaktadır. Gölün Crnojevica Nehri ağzı
ile (gölün kuzeybatı ucu) gölün gidegeni olan Buna-Bohana Nehri arasındaki uzunluğu
44 km’dir (maksimum uzunluk), en geniş yeri ise 13 km’dir. İşkodra Gölü’nün
biyoçeşitliliği sahip olduğu benzersiz jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik ve iklim
özellikleri sayesinde gelişmiştir. Genel biyoçeşitlilik yüksek olup (tür-alan ilişkisi,
0.875) bölge Avrupa’nın biyogenetik rezervi olarak görülmektedir. Dolayısı ile gerçek
ve büyük tehlike ve mücadelelerle karşı karşıyadır. Ayrıca balık türü çeşitliliğinin fazla
olması gölün Balkanlardaki önemini arttırmaktadır.54
53
Watzin
Mary,
Lake
Ohrid
Management
Experience
and
Lessons
Learned,
http://www.ilec.or.jp/eg/lbmi/pdf/19_Lake_Ohrid_27February2006.pdf, Son erişim tarihi: 19.09.2011
54
Shumka Spase, Nagothu Udaya Sekharvd., How Far Is The Current Status Of The
TransboundaryShkodra/Scadar Lake From The IrbmRequirements, Interdisciplinary Assessment Of
Water Resources Management In Two Transboundary Lakes In South East Europe, Norwegian Council
for Research, 2009.
28
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
İklim Özellikleri
Balkanlar dünyada insan yaşamı için ideal iklim şartlarına sahiptir. Balkan
Yarımadası’nın iklim özelliklerine bakıldığında; güneyden kuzeye ve deniz kıyısından
iç kesimlere doğru değişim göstermektedir. Güneyde Akdeniz iklimi hüküm sürer.
Burada kışlar ılık ve yağışlı geçerken yazlar sıcak ve kuraktır. Atina’da kar ender
görülür. Kuzeye ve iç kesimlere doğru gidildikçe iklim karasallaşır ve sertleşir. Dağlık
bölgelerde Eylül ve Ekim aylarında yağan kar, Haziran ayına kadar yerde kalır.
Yunanistan’da genel olarak yazları sıcak, kışları ise ılık ve serin geçen Akdeniz
ikliminin tesiri altındadır. Kıyılarda ve adalarda iklim daha yumuşak iken, dağlık
bölgelerde ve iç kesimlerde iklim sertleşir. Yağış miktarı genel olarak düşüktür.
Arnavutluk arazi yapısının çeşitliliğinden dolayı farklı iklim bölgelerine sahiptir.
Ülkede başlıca üç iklim tipi görülür. Güney kesimlerde Akdeniz iklimi, kuzey ve iç
kesimlerde nemli iklim ve kuzeydoğu kesimlerde görülen Alp iklimidir. Eski
Yugoslavya’nın dağlık, yüksek yaylalık ve kıyı bölgelerinde farklı iklim özellikleri
görülür. Adriyatik kıyıları Akdeniz iklimi etkisi altındadır. Kıyı bölgeler ve güney
Yugoslavya bu yüzden fazla yağış almaktadır. Makedonya toprakları dağlık ve engebeli
olduğundan kara iklimi hakimdir. Bulgaristan’da genel olarak ılıman bir kara iklimi
hâkimdir. Kuzey kısımlar güneye nazaran daha soğuktur. Yaz aylarında yeterli olmayan
yağış toprak kullanımında çok geniş bir sulama sisteminin gelişimini zorunlu kılmıştır.
Romanya’nın iklimi orta nemlilikte olan tipik bir kara iklimidir. Ülkenin yağış
miktarları her yerde hemen hemen aynı olmakla beraber, doğu bölgeleri ve dağlık
alanları biraz daha fazla yağış alır.55
Selver 56 Balkanları başlıca 5 iklim bölgesine ayırır. Birinci iklim bölgesi; Ege Adaları,
Peroponesas, Yunan Yarımadası’nın kuzey sınırları ve Arnavutluk kıyısındaki dar bir
şeridi içine alır. Toplam yağışın ¼’ünün Nisan ve Eylül aylarında görüldüğü bölgede
kışın sıcaklık 9-10°C’nin altına düşmez. Tropikal meyvelerin yetişmesine uygun iklim
koşulları bulunmaktadır. Ilıman kış mevsimi ile ayırt edilen Dalmaçya kıyısı ikinci
bölgeyi oluşturur. Soğuk kuzey rüzgârlarına açıktır. Kuzeye doğru iklim hızla değişir.
Kuzey Makedonya’nın güney ve doğu bölgeleri ile Batı Trakya üçüncü bölgeyi
55
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.267-277
56
Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.23
29
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
oluşturur. Soğuk kuzey rüzgârları nedeniyle kışlar soğuk geçer. Yazlar sıcaktır ve yağış
yıl boyu görülür. Pamuk, pirinç, tütün, mısır ve haşhaş yetişir. Selanik’ten kuzeye doğru
ilerledikçe Akdeniz iklimi yerini Orta Avrupa iklim koşullarına bırakır. Soğuk kışlar,
ılık yazlar yıl boyu düzenli yağışlar vardır. Yağış miktarı kuzeybatıda Bosna ve
Sırbistan’da artarken, doğuya doğru gittikçe azalır. Doğu Trakya ve Bulgaristan ovaları
beşinci bölgeyi oluşturur. Kuru ve güneşli yazlar buğday yetiştirilmesine imkân verir.
Balkan Yarımadası kuzey ve kuzeydoğunun sert rüzgârlarına açıktır. Batı kıyılarında
dağlar ise yumuşak deniz etkisinin iç bölgelere ulaşmasını engellerler.
Beşeri Özellikler
Bugün Balkan Yarımadası üzerinde Türkiye’nin Avrupa’daki toprakları ile birlikte
Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosava,
Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve Romanya ülkeleri yer almaktadır. Türkiye’nin
Trakya Yarımadası da (23,764 km²) Balkan Yarımadası’nda yer almaktadır. Ancak ülke
olarak Türkiye bir Balkan ülkesi değildir. Balkan ülkelerinin toplam yüzölçümü
764.628 km²’dir. Trakya ile birlikte 788.392 km²’yi bulur. 9 Balkan ülkesinin 1995 yılı
itibari ile toplam nüfusu 69,4 milyon iken 10 yıl sonra 2005’te bu nüfus 67,4 milyona
düşmüştür. Bu durum Balkanlarda yaşanan sıcak çatışmalar ve bunun sonucunda ortaya
çıkan göçlerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Balkan ülkelerindeki doğum azlığı da
nüfusun azalışında etkili olmuştur. 2008’de Balkanlarda 11 bağımsız ülke vardır.
Bunların toplam yüzölçümleri 764.628 km², nüfusları ise 69.963.941 kişiyi bulmuştur.57
Nüfus, Etnik Yapı ve Azınlıklar
Balkan halklarının yapısı oldukça karmaşıktır. Etnik yapının en önemlilerini Yunanlılar,
Bulgarlar,
Sırplar,
Hırvatlar,
Slovenler,
Makedonlar ve Türkler oluşturmaktadır.
Karadağlılar,
Şaybak’a58
Boşnaklar,
Arnavutlar,
göre Balkanların
siyasi
coğrafyasının bugünkü karmaşık yapısını yansıtan jeopolitik bölünmeler, bunlara
paralel olarak ulusal nitelikler ve demografik özelliklerin çeşitliliği, Balkanların tarih
boyunca sayısız istilalara uğramasının bir sonucudur. Balkan coğrafyasının özellikle de
topografyasının ayırıcı karakterinin doğal sonucu olarak Balkanlardaki ilişkiler daima
57
Özey, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde...,s.271
58
Şaybak, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin…, 2006
30
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
rekabet ve mücadele karakteri taşımıştır. Yerel gerginlik ve sürtüşmeler, Balkanlardaki
iç kararsızlık ve Balkan devletlerinin daha güçlü destek bulmak için bölge dışından
müttefik edinmeleri bu toprakları dış müdahalelere davet etmiştir. Bu yüzden bugün
sayıları 10’u geçen siyasal birimde, en az 9-10 ayrı dilin konuşulmakta ve 3 semavi dine
bağlı olan 75 milyondan fazla insan yaşamaktadır.
Tablo 2: Balkan Ülkelerinin Nüfus ve Yüzölçümleri
Ülke
Yüzölçümü Nüfusu (1995)
Nüfusu (2005)
Nüfusu (2008)
Başkenti
Arnavutluk
28.748
3.226.200
3.563.112
3.619.778
Tiran
Bulgaristan
110.910
8.775.00
7.450.349
7.262.675
Sofya
Romanya
237.500
23.198.000
22.329.977
22.246.862
Bükreş
Bosna-Hersek
51.209
4.400.000
4.025.476
4.590.310
Saraybosna
Sırbistan
77.474
10.320.000
10.829.175
10.156.046
Belgrad
Karadağ
13.812
-
-
678.177
Podgorica
Kosova
10.887
-
-
2.126.708
Priştina
Hırvatisan
56.542
4.784.000
4.495.904
4.491.543
Zagrep
Slovenya
20.273
1.970.000
2.011.070
2.007.711
Ljubjana
Makedonya
25.333
2.110.000
2.045.262
2.061.315
Üsküp
Yunanistan
131.940
10.648.000
10.668.354
10.722.816
Atina
Toplam
764.328
69.431.200
67.418.679
69.963.941
Kaynak: Özey, 2010
Balkanlarda yaşayan nüfusun sayısı ile ilgili olarak çalışmalarda birbirinden farklı
rakamlar verilmekle birlikte özellikle sayımların etnik kökene göre belirlenmesi
çabalarından dolayı da Balkanlarda nüfus sayımlarıyla ilgili ciddi sıkıntılar vardır.
31
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Çünkü her çizilen ülke sınırları içerisinde önemli miktarda “azınlık” olarak
nitelendirilen farklı etnik toplulukların da olması bu ülkelerde nüfusun ve özellikle etnik
kökene göre nüfusun ne kadar önemli bir mesele olduğunu ortaya koymaktadır.
Bazı Balkan ülkelerinde azınlık olarak yaşayanlar baskı ortamı nedeniyle etnik
kimliklerini özgürce ifade edemeyeceklerinden endişelenirken, Balkan ülkelerindeki
azınlıklar genel olarak nüfus sayımı sonuçlarının tümüne yönetimin siyasi amaçlı hilesi
gözüyle bakmakta ve sunulan resmi rakamlara güvenmemektedir. Eurostat’ın kuralları
gereğince, bir şahsın sayılabilmesi için ülkesinde fiili olarak bulunuyor olması
gerekiyor. Oysa Balkan ülkelerindeki azınlıkların belirli kesimleri, daha iyi ekonomik
koşullara ulaşma ümidiyle yurtdışında yaşamaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programının (UNDP) bir çalışmasında günümüzde yaklaşık 400 bin
Kosovalı’nın daha iyi bir ekonomik gelecek ümidiyle yurtdışında yaşadığı tahmin
edilmektedir. Nüfus sayımı Arnavutluk’ta da siyasi hassasiyeti yüksek olan bir konudur.
Etnik kimlik beyan usulüyle resmi kayıtlara geçeceği için, Arnavutluk’taki bazı çevreler
Arnavutluk’un güneyindeki Yunan azınlığının sayısının olduğundan fazla çıkabileceği
endişesini
taşımaktadır.
Nüfus
sayımına
ilişkin
Arnavutlardaki
esas
endişe
Yunanistan’da daha kolay barınmak ve bu ülkede özlük haklarına kavuşmak için bazı
Arnavut asıllıların da kendini Yunan olarak yazdırabileceğidir. Arnavutluk Adalet
Yüksek Konseyi Başkan Yardımcısı Kreshnik Spahiu’ya göre, Şubat 2011’de kayıtlarda
Arnavut olarak gözüken 3.800 vatandaş etnik kimliğini Yunan olarak değiştirmiştir.
Arnavutluk’taki Yunan azınlığının temsilcileri ise yaşananların etnik kimlik
değiştirmekle ilgili olmadığını daha önce baskılar yüzünden kendini Arnavut olarak
yazdıran Yunan asıllıların esas kimliklerini geri aldıklarını savunmaktadır. Nüfus
konusunda dikkati çeken diğer bir Balkan ülkesi ise Sırbistan’dır. Kendini bir bölgesel
lider olarak algılayan Sırbistan bölgede düşünüldüğünden daha fazla Sırp’ın yaşadığını
göstermeye çalışmaktadır. Sırbistan yetkililerinin tahminlerine göre Sırbistan dışındaki
bölge ülkelerinde 2,1 milyon civarında Sırp yaşamaktadır. Hırvatistan’da sürekli ikamet
eden Sırpların toplam nüfusa oranı % 2,5 ile % 3,5 arasında değiştiği tahmin
edilmektedir. Osmanlı sonrası dönemde Balkanlarda yerleşik kalan Müslüman halk
uzun dönem boyunca sistematik mezalime maruz kalmıştır. Justin Mc Carthy’nin
verilerine göre Balkan Savaşları öncesinde Arnavutluk hariç Osmanlı’nın Avrupa’daki
bölümlerinden alınan topraklarda, 2.315.293 Müslüman yaşamaktaydı. Balkan Savaşları
32
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
sonrasında bu rakam % 62 oranında eksilerek 870.114’e indi. Bu süreçte 632.408
Müslüman öldü, 812.771’i ise Anadolu’ya göç etti. Osmanlı sonrası dönemde
Balkanlardaki Müslümanlar zor dönemler yaşadı. Müslümanlara yönelik izlenen bu tür
politikalar Balkanların etnik ve dini haritasını kökten değiştirdi. Resmi rakamlara göre
günümüzde Balkanlardaki Müslümanların toplam sayısı yaklaşık 8 milyon 250 bin
civarındadır. Bu rakam bölgenin toplam nüfusunun% 12’sine karşılık gelmekte, oysa
Osmanlı nüfusuna ilişkin kapsamlı bir çalışma yapan Kemal Karpat’a göre 19. yüzyılın
ikinci yarısında Müslümanların Balkanlardaki nüfusa oranı % 43’lere varmıştı. Bu fark
başlı başına, Balkanlardaki Türk ve Müslüman varlığının yok edilişinin incelenmesini
gerektirmektedir. 59
Ekonomi
Şiddetli çatışma ve savaşların yaşandığı Balkanlarda savaş sonrası ekonomik mesele
gelişme ya da değişim değil yeniden yapılanma olmuştur. Altyapı, pazar ağları,
yönetim, kurumsal çevre, sivil toplum ve yeni yatırımlar Bosna Hersek, Arnavutluk,
Hırvatistan ve eski Yugosalavya Federal Cumhuriyeti’nin (Sırbistan, Karadağ, Kosava)
yeniden yapılandırılmasının temel unsurları olmuşlardır. Günümüzde Avrupa Birliği
ailesinin bir parçası olmak isteyen Balkan ülkelerinin ekonomik yapılarını tarım, sanayi
ve hizmet sektörlerinin Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırdığımızda çok daha iyi
anlayabiliriz. İlgili istatistikleri incelediğimizde tüm sektörlere ait dağılımların Avrupa
ülkelerinden farklı olduğu görülecektir. Örneğin tarım sektörüne baktığımızda Balkan
ülkelerinde %12 olan bu oran, Avrupa Birliği’nde ise yalnızca %2’dir. Hizmet
sektörüne baktığımızda ise %65 olan Avrupa Birliği ortalamasına karşın Balkan
ülkelerinde %48’ler seviyesindedir. Sanayi alanına baktığımızda Balkan ülkelerinin
Avrupa Birliği ortalamasından az da olsa fazla olduğunu görmekteyiz. Avrupa Birliği
ülkeleri ortalaması %24 iken, Balkan ülkelerinde sanayi oranı %29’dur.60 Her ne kadar
59
Türbedar, Erhan, Balkanlarda Nüfus Sayımları ve Kimlik Tartışması, TEPAV Değerlendirme Notu,
2011.
60
ArandjelovićZoran, MaranovićVladislav, DjordjevićDejan, The Change of Economic Structure of
Balkan Countries As A Condition For Integration In European Union, Regional Disparities In Enlarged
EU, 2007.
33
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
sanayi gelişmişliğin bir sembolü olarak görülse de Balkanların AB ülkelerinden daha
gelişmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durum daha çok gerek enerji,
hammadde, işçi, vergi vb. gibi çeşitli maliyetlerin AB ülkelerinde fazla olması gerekse
çevre ile ilgili yaptırımların daha etkin bir şekilde uygulanması dolayısı ile sanayi
yatırımlarının Balkan ülkelerinin de içinde yer aldığı az gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelere doğru kaymasından kaynaklanmaktadır. Balkan ülkeleri birincil enerji
kaynaklarına, özellikle petrol ve gaz ithalatına yüksek oranda ihtiyaç duymaktadır.
Bulgaristan, Makedonya, Karadağ, Romanya ve Sırbistan düşük kalite linyit
üretmektedir. Sadece Hırvatistan ve Romanya’da petrol üretimi olmakla birlikte, bu
ülkelerde üretilen petrol ihtiyacı karşılamada yetersizdir. Bulgaristan ve Romanya’nın
nükleer enerji santralleri vardır. Sadece Bulgaristan, Makedonya, Karadağ ve Sırbistan
enerji üretiminde gaz kullanmaktadır. Balkan ülkelerinde yaşanan savaş ve çatışmalar
enerji tesislerinin zarar görmesine yol açmış ve enerji verimliliği de düşük olduğundan
bu ülkeler enerji problemleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar.61
Ekonominin ve sanayinin temel taşları niteliğindeki madenler açısından Balkanların
zengin olduğunu söyleyebiliriz. Balkan ve Rodop Dağları’nda bol maden bulunması
sayesinde Bulgaristan Avrupa’nın başlıca kurşun, molibden, bakır ve çinko üreticileri
arasındadır. Üçüncü zamanda sular altında kalmış havzalarda taşkömürü ve linyit
çıkarılır ve Bulgaristan’ın taşkömürü ve linyit üretimi kendi gereksinimlerini
karşılamaktadır. Ayrıca Dolni Dıbnik ve Gigen’de petrol çıkarılmakta ancak ülke için
yeterli değildir.62 Hırvatistan yer altı kaynakları bakımından zengindir. Çıkartılan
önemli madenler boksit, petrol, maden kömürü ve cıvadır. Sanayi oldukça gelişmiştir.
En önemli sanayi kolları demir-çelik, alüminyum, çimento, dokuma, gıda, kimya ve
gemi yapımıdır.
63
Kosova’nın tarih boyunca önem taşımasının nedenlerinden biri
coğrafyaya, daha doğrusu jeolojiye dayanır, özellikle de bölgenin doğu yarısı için
61
Zinenko, Background and Concept Paper For..., 2009
62
Güney, Emrullah, Türkiye’nin Komşuları, Ülkeler Coğrafyası-Jeopolitik, Çantay Kitabevi, İstanbul,
2003, s.315
63
Güner, İbrahim, Ertürk Mustafa, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2006,
s.47-49
34
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
geçerlidir. Burası bütün Güneydoğu Avrupa’nın mineral bakımından en zengin
bölgesidir. 1920’lerde Britanya şirketinin işlettiği Trepça madeni64 savaştan sonra
Avrupa’nın en büyük kurşun ve çinko kaynağı durumuna gelmiştir. 1960’larda yapılan
tahmini hesaplara göre bu bölgedeki maden alanları Yugoslavya’da bulunan tüm
madenlerin rezervlerinin %56 kısmını oluştururken, nikelin de tamamı bu bölgeden
karşılanıyordu. Ayrıca ülkenin magnezit üretiminin yarısı burada gerçekleşmekteydi ve
Yugoslavya, dünyanın üçüncü büyük magnezit üreticisi idi. Batı Kosova’daki boksit ve
krom çökelleri de önem taşımakla birlikte büyük kömür madenlerinin de yer alması
Kosova’yı tarih boyunca hedef bölge haline getirmiştir.65
Sektörel olarak baktığımızda madencilik Bulgaristan ve Arnavutluk’ta yaygındır;
Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya ve Bosna Hersek’te sanayi gelişmiştir. Yunanistan,
Arnavutluk, Sırbistan ve Karadağ’da tarım yaygın iken hidroelektirik enerjisi
Arnavutluk, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Karadağ’da oldukça önemlidir.
Komünist dönemin sona ermesi ve Yugoslavya’daki savaşa bağlı olarak Balkan
ülkelerinde madencilik, sanayi ve tarım faaliyetlerinde büyük gerileme yaşanmıştır.
Balkan ülkeleri arasında madencilik gayri safi milli hasıla içindeki %20 payı ile en
düşük olan ülke Yunanistan’dır. Diğer Balkan ülkelerinde ise bu yüzde %38 (Sırbistan
ve Karadağ) ile %25 (Bosna-Hersek) arasında değişmektedir. Hırvatistan ve
Bulgaristan’ın su kaynaklarının yarısı sanayide kullanılmaktadır. Son 20 yıldır başta
Yunanistan
olmak
üzere
ovalarda
tarımsal
faaliyetler
artmaktadır.
Ülkelere
baktığımızda tarım sektörünün en yüksek orana sahip olduğu ülke Arnavutluk (%55)
olup, bu ülkeyi Sırbistan ve Karadağ (%25) takip etmektedir. Diğer Balkan ülkelerinde
bu oran %10 ile %17 arasında değişmektedir. Tarımsal su kullanımının en yüksek
olduğu ülkeler ise Yunanistan (%89), Makedonya (%80) ve Arnavutluk’tur (%72).
Diğer ekonomik faaliyetlere baktığımızda dağlık alanlarda ormancılık,
göllerde ve
lagünlerde balıkçılık, ekoturizm ve kültürel turizm gibi çeşitli ekonomik faaliyetler göze
çarpmaktadır. Balıkçılık için en önemi göller İşkodra, Trichonis, Ohrid, Kerkini ve
Prespa gölleridir. Çevre korumasının olduğu alanlarda temel ekonomik faaliyet tarımdır
64
Priştine’nin 48 km kuzeyindeki Mitrovica yakınlarında
65
Malcom, Kosova, BalkanlarıAnlamak..., 1999
35
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
ve bu alanlar rekreasyon ve ekoturizm açısından giderek daha fazla önem
kazanmaktadır.66
Ulaşım
Balkanlar jeopolitik ve jeostratejik önemde üç ana eksen üzerinde işleyen bir yol
sistemine sahiptir. Birincisi kuzeydoğu istikametinden Balkanlara girerek Dinyester,
Prut ve Tuna nehirlerini aşarak doğuya doğru uzanan yoldur. İkincisi; Balkanların orta
kısmından Tuna Nehri’ni izleyerek Belgrad üzerinden Batı Avrupa’ya uzanan yoldur.
Bu yol aynı zamanda Vardar Vadisi’ni izleyerek Selanik’e, diğer yandan Balkan
geçidini aşarak Meriç Vadisi üzerinden Edirne’ye bağlanır. Üçüncü güzergah ise kabaca
kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundan uzanan yoldur. Binlerce yıl Balkanların yol
güzergahı değişmemiştir.67 Balkanlar dağlık bir bölge olmasına rağmen, burada dağlar
her yöne geçiş imkanı veren vadilerden daha az belirleyici olmuştur. Bütün seyyah ve
fatihlerin varış noktası olan İstanbul’dan bakıldığında, Balkanlardaki yollar üç kola
ayrılır. Rusya’dan gelen sağ kol, Viyana’dan gelen orta kol ve antik Roma’nın via
Egnatia’sını izleyen sol kol. Sağdan gelen yol, dağlardan çok nehirlerle kesilir.
Kiev’den başlayan bu yol önce eski bir Osmanlı sınır karakolu olan Kamanetz’te
Dinyester’i sonra Çernovsti’de ve bir kez de Yaş’da Prut’u, en sonunda da Tulça’da
Tuna’yı aşar. Daha sonra Edirne ve İstanbul’a ulaşmak için Dobruca’yı geçmek ve
Balkanların doğusunu aşmak gerekir. Osmanlılar zamanında imparatorluk yolu denilen
orta yol, Viyana ile Belgrad arasında Tuna boyunu izler. Bu yol o zamanlar çoğunlukla
nehirden gemilerle alınırdı. Sonradan demiryolu ile takviye edilen ve Batı Avrupa’yı
Zagrep ve Sava Vadisi üzerinden Belgrad’a bağlayan karayolu bölgenin AvusturyaMacaristan tarafından ele geçirmesinden sonra açıldı. Yine de yolun Belgrad’dan
sonraki bölümü Osmanlılardan bu yana fazla değişmedi. Otoyol ve demiryolu Morova
Vadisi boyunca Niş’e kadar eski yolu izler, burada ikiye ayrılır ve yollardan birisi
yukarı Morava ve Vardar vadilerinden Selanik’e bağlanırken, Nişeva Vadisi’ni
izleyerek Sofya Ovası’na inen yol Balkan geçidini aşarak Meriç vadisi üzerinden
Edirne’ye varır. Soldan gelen yol en zor olanıdır, çünkü kıyıya paralel olarak uzanan ve
66
Skoulikidis, Nikolas; The Environmental State Of Rivers In The Balkans-A Review Within The DPSIR
Framework, Science of the Total Environment 407, 2009.
67
Selver, Balkanlara Stratejik Yaklaşım…, s.22
36
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
birçok vadi tarafından kesilen Dinar Alplerini aşması gerekir. Bu yüzden yolun geçit
veren vadilerinden geçen birkaç kolu vardır. En kuzeydeki yol, Neretva vadisini
izleyerek Mostar ve Saraybosna üzerinden ünlü Yeni Pazar koridoruna oradan da
Kosova ve Üsküp ovalarına kavuşur. Bugün bu koridoru kuzey-doğudan dolaşan İbar
“çevreyolu”d aha kullanışlı olduğundan terk edilmiştir. İkinci yol İşkodra’da Drina
vadisine kavuşur ve Prizren üzerinden Üsküp’e bağlanır. Üçüncü yol ise antik “via
Egnatia” olup, Draç’tan başlar, Shkumbin vadisini izleyerek Ohri’ye varır, sonra Bitola
üzerinden Selanik’e gelir ve kıyıyı izleyerek Meriç’e oradan da Trakya Ovası’nı aşarak
İstanbul’a ulaşır.68
Sonuç
Balkanlar siyasi, kültürel ve coğrafi olarak çok çeşitliliğin dünyada ender görüldüğü
bölgelerden biridir. Bu çok çeşitlilik güçlü devletlerin Balkan coğrafyasına hâkim
olduğu zaman bir kazanç haline gelirken, günümüzde olduğu gibi çok sayıda zayıf
devletin var olma çabaları içerisinde zafiyet haline dönüşmektedir. Balkanlardaki hem
doğal hem beşeri çeşitliliğin birbirinden ayrılması söz konusu olamayacağına göre farklı
ülke sınırları içerisinde olsa da bu çeşitliliğin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi
öncelikle bölgenin geleceği açısından sonrasında ise dünyadaki hem ekonomik hem de
siyasi dengeler açısından son derece önemlidir. Bu noktada küresel ölçekte etkili olan
ülke ve kurumların Balkanlardaki hassas dengeler üzerine kurulmaya çalışılan düzeni
daha fazla demokrasi ve daha fazla barış ekseninde teşvik etmesi gerekmektedir. Bu da
bu ülke ve kurumların öncelikle kendi çıkarlarını gözetme prensiplerinden daha üstün
siyasi ve ekonomik bakış açısı ile olaylara ve sorunlara yaklaşmasını zorunlu
kılmaktadır. Aksi takdirde Balkan ülkelerinin dolayısı ile Balkan coğrafyasının içinde
bulunduğu kısır siyasi ve ekonomik döngüden kurtulması mümkün değildir. Her ne
kadar Avrupa Birliği bu konuda Balkan ülkeleri için bir umut olsa da Avrupa Birliği
ülkelerinin yaşadığı siyasi ve ekonomik sıkıntılar Balkan coğrafyasının yine kararsız ve
bunalımlı bir döneme girebileceğinin göstergesi olabilir. Türkiye de yakın kara havzası
olan Balkanları hem jeopolitik önemi hem de sıkı kültürel bağları dolayısı ile yakından
68
Yerasimos, Milliyetler ve Sınırlar…, s.46-48
37
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
takip etmeli, Balkanlarda meydana gelen ya da gelebilecek olayların izleyici olarak
kıyısında değil önemli bir aktör olarak içinde yer almalıdır.
KAYNAKÇA
Akman Halil, Paylaşılamayan Balkanlar, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006.
ArandjelovićZoran, MaranovićVladislav, DjordjevićDejan, The Change of Economic
Structure of Balkan Countries As A Condition For Integration In European Union,
Regional Disparities In Enlarged EU, 2007.
Avar Banu, Hüzün Toprağı Balkanlar’dan Geleceğin Gücü Avrasya’ya Sınırlar
Arasında, Doğan Kitap, İstanbul, 2006.
BozidarJezernik, Vahşi Avrupa, Batı’da Balkan İmajı, Küre Yayınları İstanbul, 2004.
Britannica Ansiklopedisi, http://www.britannica.com/EBchecked/topic/50325/Balkans
Son erişim tarihi: 18.09.2011.
Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2010.
Dutu Alexandra, National and Regional Identity in Southeast Europe, Balkans A Mirror
of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995.
Güner İbrahim, Ertürk Mustafa, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara, 2006.
Güney Emrullah, Türkiye’nin Komşuları, Ülkeler Coğrafyası-Jeopolitik, Çantay
Kitabevi, İstanbul, 2003.
HöpkenWolfang, Political Culture in Balkan States During The Interwar Period,
Balkans A Mirror of the New International Order, ErenYayıncılık, İstanbul, 1995.
ICDPR, 2010 International Commission for the Protection of the Danube River,
Working for the Danube River and its People, http://www.icpdr.org/icpdrpages/home.htm, Son erişimtarihi: 18.09.2011
İkiel Cercis, Mekanın Yeniden İnşası, Editör Dergisi, Cilt 9-10, 2003.
38
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
İnalcık Halil, Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Tarihte
Güneydoğu Avrupa: Balkanların Dünü, Bugünü ve Sorunları, Ankara Üniversitesi Dil
Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1999.
Jones Wendy, Eldridge Jon, Joao Pedro Silva, NoraSchiessler, Life and Europe’s
Rivers, Protecting and Improving Our Water Resources, European Commission
Environment Directorate-General, European Communities, Belgium, 2007.
Malcom Noel, Kosova, BalkanlarıAnlamakİçin, Çev: ÖzdenArıkan, Sabah Kitapları,
1999.
Mladenova V., Kerestedjian T., Dimitrova D., The Balkan Mountains Paleozoic Gold
Deposits, Bulletin of Geological Society of Greece, Vol. XXXVI, Proceedings of the
10th International Congress, Thessaloniki, 2004.
Özey, Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya, Aktif Yayınevi,
İstanbul, 2010.
Sander Oral; Balkan Gelişmeleri ve Türkiye (1945-1965) Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayınları No:276, Sevinç Matbaası, Ankara, 1969.
Selver Mustafa; Balkanlara Stratejik Yaklaşım ve Bosna, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul, 2003.
ShumkaSpase, NagothuUdayaSekharvd., How Far Is The Current Status Of The
TransboundaryShkodra/Scadar Lake From The IrbmRequirements, Interdisciplinary
Assessment Of Water Resources Management In Two Transboundary Lakes In South
East Europe, Norwegian Council for Research, 2009.
Skoulikidis, Nikolas; The Environmental State Of Rivers In The Balkans-A Review
Within The DPSIR Framework, Science of the Total Environment 407, 2009.
SundsethKertin, Natura 2000 in the Alpine Region, European Commission Environment
Directorate
General,
European
Commission,
Nature
and
Biodiversity
Unit,
Luxembourg, 2009.
Şahin Köksal, Türkiye ve Balkanlar, Jeopolitik Bir Analiz, 2. Uluslararası Balkanlarda
Sosyal Bilimler Kongresi, Sakarya Üniversitesi Yayınları, Sakarya, 2011.
39
Türk Tarihinde Balkanlar, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma
Merkezi Yayınları, Cilt 1, Sayfa 11-37
Şaybak Arzu, Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkilerinde
Güvenlik Olgusu ve Karşılıklı Çıkarlar, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2006.
TocknerKlement, European Catchments Under Pressure, Leibniz-Institute of Freshwater
Ecology and Inland Fisheries, Slovenia, 2008.
Todorova Maria, Balkanlar’ı Tahayyül Etmek (Imagining The Balkans), Çev:Dilek
Şendil, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003.
Tudor Valeriu, Romania And The Security Problems In The Balkans, Balkans A Mirror
of the New International Order, ErenYayıncılık, 1995.
Türbedar, Erhan, Balkanlarda Nüfus Sayımları ve Kimlik Tartışması, TEPAV
Değerlendirme Notu, 2011.
UNDP, The Danube Regional Project And The Danube River Basin Analysis, Vienna
International Centre, Vienna, Austria, 2010.
Watzin Mary,
Lake Ohrid Management
Experience and
Lessons Learned,
http://www.ilec.or.jp/eg/lbmi/pdf/19_Lake_Ohrid_27February2006.pdf,
Son
erişim
tarihi: 19.09.2011
Yerasimos Stefanos, Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta-Doğu, İletişim
Yayınları, 1999.
Yiğit Ali, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ,
Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Elazığ Şubesi
Yayınları:2, Türk Dünyası Dizisi:2, 2000.
Wachtel Andrew Baruch; Çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Dünya Tarihinde Balkanlar,
Doğan Kitap, İstanbul, 2009
Zinenko, Anna; Background and Concept Paper For The Dinaric Arc and Balkans
Environment Outlook (DABEO): Mainstreaming the Six Priority Areas Of UNEP’s
Medium-Term Strategy (MTS) 2010-2013, 2009.
40

Benzer belgeler