PDF İndir

Transkript

PDF İndir
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2014 Sayı: 75
75
Sayı: 75 Ocak - Şubat 2014
ENERJİSİNİ
Enerjisini Arayan Türkiye
ARAYAN
TÜRKİYE
ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR,
DİKEY ŞEHİRLEŞME VE ULUSAL
GÜVENLİĞİMİZ
Avrupa Perakande Pazarında
Doğal Gaz Fiyatları
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU ve ENERJİ
PİYASALARINA BAKIŞ
Şehirlerimiz hızlı bir şekilde
değişmekte, büyümekte ve enerji
ihtiyacımız sürekli artmaktadır...
Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında
karşılaştırmak, birçok parametrenin
fiyatlar üzerinde etkisi olduğundan...
Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle
2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş
olup, kamu otoriteleri arasında...
Yayın Kurulu
Mahmut Çelik, Osman Şahbaz,
Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı,
Mehmet Kürşat Çapar
Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar
Doç. Dr. Erdal Osmanlıoğlu
Şehmus Yıldırım
Yayın Danışma Kurulu
Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan
Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu
Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez,
Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler
İletİşİm Adresİ
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 217 51 00
Fax: 212 217 22 63
Web: www.mmg.org.tr
E-posta: [email protected]
ABEMEDYA
Yayın Koordİnatörü
İsmail Şaşmaz
[email protected]
Edİtör
Fatih Göksu
Görsel Yönetmen
Ersan Topuz
Reklam
Serdar Erikci
[email protected]
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7
Mecidiyeköy/İstanbul
Tel: 212 273 27 50
Fax: 212 273 27 51
Web: www.abemedya.com
Basım
Bilnet Matbaacılık
444 44 03
Yayın Türü
İki ayda bir yayınlanır.
Yerel Süreli Yayın
Ücretsizdir
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
yer almaktadır. Bahsi geçen
coğrafyadan Avrupa’ya
doğru yerleştirilecek
boru hatları için en
güvenli güzergah Türkiye
toprakları olarak ön
plana çıkmaktadır.
Dünya genelinde,
özellikle Avrupa’da enerji
ihtiyacının hızla artması
gözlerin Kafkas ve Orta
Asya enerji kaynaklarına
yönelmesine neden
olmuştur. Biz de buradan
yola çıkarak bu konuyla
ilgili olarak ülkemizin önde
gelen iş adamlarından,
yöneticilerinden,
üniversitedeki
Enerji ve Türkiye’nin Enerji
Politikaları başlığı altında
hazırladığımız 2014 yılının
ilk sayısı olan Mimar
ve Mühendis Dergisi ile
sizlerle dopdolu bir içerik
ile tekrar birlikteyiz. Ocak
ve Şubat aylarını kapsayan
dergimizin 75. sayısını
çıkarmanın da haklı
gururunu yaşamaktayız.
Dergimiz içerisinde yer alan
dosya bölümümüz için bu
sayıda “Enerji ve Türkiye’nin
Enerji Politikaları”
konusunu seçtik. Gerçekten
de dünyada her ülke için git
gide daha değerli hale gelen,
özellikle Batılı ülkelerin
bu güce sahip olmak için
çekinmeden savaşlar
başlattığı enerji, son derece
hassas ve dikkat verilmesi
gereken bir konu.
Evet, şu bir gerçek ki
ülkemizde yeteri kadar
doğal gaz veya petrol
rezervi yok ama ülkemizin
bir avantajı var; o da her
zaman bahsedilen stratejik
konumu. Türkiye’nin
stratejik geçiş yolları ile
birçok önemli ekonomik
ve siyasi coğrafyanın
merkezinde yer alması,
enerji güvenliği hususunda
nasıl bir politika izleyeceği
merakını uyandırmaktadır.
Çünkü Türkiye’nin komşu
bölgeleri olan Orta Doğu,
Rusya, Avrupa ve Orta
Asya devletleri yeryüzünde
ispatlanmış doğal gaz ve
petrol rezervlerinin yüzde
73’ünü oluşturmaktadır. Bu
açıdan değerlendirildiğinde,
sözü edilen bölgeler
Türkiye’nin yanı başında
hocalarımızdan maksimum
düzeyde faydalanarak kimi
zaman onlardan yazılar
aldık kimi zamansa onlarla
söyleşiler yapma şansı
yakaladık.
Tabi ki dergimizde her
sayımızda olduğu gibi
kültür sanat bölümümüzü
oluşturan sinema, kitaplık
ve gezi sayfalarıyla
eğlenceli hale getirirken
şehirlerimiz ve onların
yönetimi üzerine değerli
yazılar koymayı da ihmal
etmedik.
İyi okumalar dileklerimle
Türkiye’nin komşu bölgeleri olan Orta
Doğu, Rusya, Avrupa ve Orta Asya
devletleri yeryüzünde ispatlanmış
doğal gaz ve petrol rezervlerinin yüzde
73’ünü oluşturmaktadır. Bu açıdan
değerlendirildiğinde, sözü edilen bölgeler
Türkiye’nin yanı başında yer almaktadır.
Bahsi geçen coğrafyadan Avrupa’ya
doğru yerleştirilecek boru hatları için
en güvenli güzergah Türkiye toprakları
olarak ön plana çıkmaktadır.
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2014 Sayı: 75
Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü
Murat Alpay
[email protected]
EDitörden…
75
Sayı: 75 Ocak - Şubat 2014
enerJiSini
ArAyAn
enerJisini ArAyAn Türkiye
İmtiyaz Sahibi
Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan
Murat Özdemir
Türkiye
ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR,
DİKEY ŞEHİRLEŞME VE ULUSAL
GÜVENLİĞİMİZ
AVRUpA pERAKANDE pAZARINDA
DoĞAL GAZ FIYAtLARI
ENERJİ pİYASASI DÜZENLEME
KURUMU ve ENERJİ
pİYASALARINA BAKIŞ
Şehirlerimiz hızlı bir şekilde
değişmekte, büyümekte ve enerji
ihtiyacımız sürekli artmaktadır...
Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında
karşılaştırmak, birçok parametrenin
fiyatlar üzerinde etkisi olduğundan...
Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle
2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş
olup, kamu otoriteleri arasında...
İçindekiler
Mimar ve
Mühendis
75
26 KAPAK
TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKALARI SON 10 YILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ
TALEBİ YÜZDE 42’YE YAKIN BİR ORANDA BÜYÜMESİNE KARŞILIK, ARTAN ENERJİ
FİYATLARI NEDENİYLE TÜRKİYE’NİN, ENERJİ KAYNAKLARI İTHALATI İÇİN ÖDEDİĞİ
PARA YÜZDE 548,9 ARTTI. 2001’DE 8,3 MİLYAR DOLAR OLAN TÜRKİYE’NİN ENERJİ
İTHALATI, 2011’DE 54,1 MİLYAR DOLARI BULDU. ENERJİ KONUSUNDA BU DENLİ DIŞA
BAĞIMLIYKEN, BU RAKAMLARA AŞAĞI ÇEKMENİN BİR YOLUR VAR MI?
6
BİZDEN HABERLER
KISA KISA
32TÜRKİYE’NİN ENERJİ KAYNAĞI OLARAK DOĞALGAZIN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ BÜLENT ŞEN ENERJİ KOMİsYONu BAŞKANI
36ENERJİ YATIRIMLARINDA YERLİ ÜRETİCİNİN ROLÜ
HİLMİ BAŞTÜRK TEMsAN YöNETİM KuRuLu BAŞKANI
40
HAMMADDE OLARAK uRANYuM VE TÜRKİYE uRANYuM POTANsİ
YELİ DOÇ. DR. ABDuLKERİM
YöRÜKOĞLu MMG GENEL MÜDÜR YARDIMCIsI
42TÜRKİYE’NİN ELEKTRİK VE
PİYAsAsININ sERÜVENİ
RAMAZAN ENsAR ELEKTRİK
MÜHENDİsİ
44ENERJİ BAĞIMLI
BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE uLusAL GÜVENLİĞİMİZ AVNİ ÇEBİ ELEKTRİK YÜKsEK MÜHENDİsİ
48 GÜNEŞİ YAKALAMAK DOÇ. DR. AH
MET ERDAL OsMANLIOĞLu MMG YöNETİM KuRuLu ÜYEsİ
52AVRUPA PERAKANDE PAZARINDA DOğAL GAZ FİYATLARI GILLEs GuEGAN İZGAZ GENEL MÜDÜRÜ
54ENERJİ PİYasAsI DÜZENLEME KuRuMu VE ENERJİ
PİYAsALARINA BAKIŞ
FATİH DöNMEZ EPDK KuRuL ÜYEsİ
60TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA
HİDROLİK ENERJİ POTANsİYELİ
DOÇ. DR. Z. FuAT TOPRAK DİCLE ÜNİVERsİTEsİ İNŞAAT
MÜHENDİsLİĞİ BöLÜMÜ
MAKALE
92
66 PROF. DR. ABDURRAHMAN SATMAN: “ENERJİ POLİTİKASI
YENİLENMELİ, TEŞVİKLER
ARTMALI”
70RÜZGÂR TÜRBİNİ
TEKNOLOJİLERİ VE LİSANSsIZ ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİ YRD. DOÇ. DR. HÜsEYIN ÇALIK İsTANBuL ÜNİVERsİTEsİ
TEKNİK BİLİMLER MEsLEK
YÜKsEKOKuLu
ÇİZGİLERİN İFADE ETTİĞİ
BİLİNÇ PARADİGMALARI: HARİTALAR
Yunus Emre Tozal
96
SATIN ALINABİLEN İTİBAR
98
“YEREL YÖNETİMLER
ÖTEKİLEŞTİRMEDEN
KADEM EKŞİ
76ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ
PROF. DR. FATMA ARsLAN İTÜ MADEN FAKÜLTEsİ DEKANI
80 PROF. DR. ORHAN KURAL:
“KENDİ KAYNAKLARIMIZı
TANIMALI, KENDİ ŞARTLARIMIZA GÖRE SİSTEM KURMALIYIZ.”
84NÜKLEER ENERJİDE YENİ ROTA
DOÇ. DR. AHMET ERDAL OsMANLI
OĞLu MMG YöNETİM KuRuLu ÜYEsİ
88 BORLU-SODA ÜRETİM
ÇALIŞMALARI
DR. ORHAN YILMAZ
enerji kaynaklarına erişim, ÜLKEMİZ İÇİN
KRİTİK BİR ÖNEME sahipTİR
Türkiye için konu,
sanayi devrimi ile
birlikte dünyadaki
gelişmelere ayak
uyduramayan kötü
yönetimlerimizin
neden olduğu geri
kalmışlığımızdan çıkış
için, bir nevi seferberlik
havası içinde daha
fazla çalışma ve üretme
gerekliliğimizden
daha fazla önem arz
etmektedir. Gelişmiş
ülkelerle aramızdaki
farkı kapatabilmemiz
için hızlanmamız lazım
ki, hız da beraberinde
enerji ihtiyacını
getirmektedir.
2014 yılının bu ilk sayısında öncelikle herkese
hayırlı, huzurlu ve enerji dolu bir yıl diliyorum.
Yeni yılın bu ilk sayısını, insanlığın temel
ihtiyaçlarını karşılamada, gelişmişlik seviyesini
muhafaza edip arttırmada mutlak gereksinim
duyduğu "enerji" konusuna ayırdık. İnsanlığın
gerek nüfus artışı, gerekse sanayileşme ile
artan enerji talebi neticesinde enerjiye sürekli
gereksinim duyması ve kullanılan enerji
kaynaklarının hem sınırlı olması hem de
üretilebildiği yer ile ihtiyaç duyulan yerlerinin
farklı oluşu, enerji kaynaklarının çeşitlilik,
erişilebilirlik ve sürdürülebilirliğini önemli
hale getirmektedir. Tüm dünya için önemli
olan enerji kaynaklarına erişim, yeterli enerji
kaynaklarına sahip olmayan ülkemiz için daha
da kritik bir öneme sahiptir.
Türkiye için konu, sanayi devrimi ile birlikte
dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan
kötü yönetimlerimizin neden olduğu geri
kalmışlığımızdan çıkış için, bir nevi seferberlik
havası içinde daha fazla çalışma ve üretme
gerekliliğimizden daha fazla önem arz
etmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı
kapatabilmemiz için hızlanmamız lazım ki, hız
da beraberinde enerji ihtiyacını getirmektedir.
Türkiye birincil enerji kaynakları açısından
zengin bir ülke olmadığından enerji ithal eden
bir ülke durumundadır. Bu nedenle hedeflerine
ulaşmak için ihtiyaç duyduğu ve duyacağı
enerjiyi, her türlü gelişmiş teknolojik imkanları
kullanarak temin etmek durumundadır.
Nükleer enerjiyi de bu kapsamda
değerlendiriyoruz. Ülkemiz halihazırda halen
kontrolü kendinde olmayan, eski teknoloji ile
çalışan doğumuzda Ermenistan, batımızda
Bulgaristan ve kuzeyimizde Ukrayna’daki
nükleer santraller nedeniyle zaten nükleer
risk altındadır. Son teknoloji ile kontrolü
elden bırakmadan yaptıracağımız nükleer
santrallerden ziyade ve önce, asıl çevremizdeki
bu santrallerin nükleer tehdidi altında
bulunmaktayız. Geç kaldığımız bu nükleer
enerji yatırımlarını yaparken, santralleri
kuran ülkelerden gerek teknoloji transferini
gerekse insan kaynağı yetiştirilmesi konusunu
önceliklerimiz arasında değerlendirmeliyiz.
Bu arada göz önünde bulundurmamız
gereken bir başka husus da nükleer enerji
teknolojisinin, enerji açısından geleceğin
teknolojisi olmayıp aslında güncel bir
teknoloji olduğu gerçeğidir. Enerji alanında
geleceğin teknolojisi, başta güneş olmak üzere
yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir
enerji kaynakları olarak değerlendirilen
güneş, rüzgar, jeotermal, dalga gibi tüm
enerji kaynaklarının geliştirilmesi hususunda
gerekli Ar-Ge çalışmaları teşvik edilerek
desteklenmelidir.
Enerji ihtiyacımızı gidermek için
başvuracağımız bütün yöntemlerde doğal
hayatın ve çevrenin korunması da önemle
gözetilmelidir. Kısa vadeli menfaatler için
yüzyıllardır oluşa gelen ekolojik dengeleri ve
doğal formasyonları ve doğal hayatı tahrip
yoluna gitmek uzun vadede çok daha zararlı
etkilere neden olabilecektir.
Aslında Türkiye’nin bütün bu bahsedilen
ve bilinen enerji kaynaklarından başka,
daha az masraf ederek elde edeceği, çevreye
tamamen zararsız hatta bilakis faydası
olan bir enerji kaynağı daha var ki onun
da üzerinde de önemle durulmalıdır. O da
enerji tasarrufudur. Bu konuda bizim oldukça
geniş bir marjımız bulunmaktadır. Zaten
kıt olan enerji kaynaklarımızın bilinçsizce
tüketilmesi hem aile hem de ülke bütçesini
olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle enerjinin
verimli kullanılmasını ve enerji tasarrufunu,
bir enerji kaynağı olarak değerlendirmek
durumundayız. Türkiye ekonomisinin en
büyük sorunlarından olan cari açıkta en fazla
payı enerjinin aldığını görüyoruz. Öyle ki,
yıllık enerji ithalatımız yaklaşık cari açığımız
kadardır. Enerjinin verimli kullanılması
ile yerel enerji kaynaklarının geliştirilmesi
doğrudan enerji ithalatımıza ve cari açığımızın
azalmasına etki edecektir. Elektrik işleri etüt
idaresinin yaptığı bir çalışmaya göre bina
sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde
20 ve Ulaşım sektöründe yüzde 15 tasarruf
etme imkanımız vardır. Yapılan hesaplamalar,
Türkiye’de her yıl 15 Milyarlık enerji tasarrufu
sağlanabileceğini, yani her yıl iki Keban barajı
yapacak bir kaynağı tasarruf edebileceğimizi
göstermektedir. Enerjiyi her halükarda sarf
edeceğiz. Bunu verimli sarf ettiğimizde
"tasarruf", verimsiz sarf ettiğimizde ise "israf"
etmiş olacağız. Gerek evsel kullanımımızda
gerekse sanayi kullanımında enerjinin verimli
kullanımı için gerekli iyileştirme ve yatırımlar
da yapılmalıdır.
Bu arada sadece maddi enerji kaynaklarımızı
değil manevi enerji kaynaklarımızı da verimli
kullanmalıyız. Ülkemizin gelişme adına ivme
kazandığı, birlik ve beraberlik içinde daha fazla
çalışarak, üreterek ve paylaşarak dayanışma
içerisinde olması gereken bir süreçte,
enerjimizi hiç olmaması gereken yerlerde
harcamanın da herkesin üzerinde bir vebal
olduğunu bu vesile ile hatırlatmak isterim.
Ülkemizin ve milletimizin daha iyi günlere
kavuşması adına tüm enerji kaynaklarımızı
geliştirirken, enerjimizi birbirimize karşı değil,
ortak sorunlarımıza karşı verimli bir şekilde
kullanmamız duasıyla,
Murat ÖZDEMİR
KISA... KISA...
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’Nİ
ZİYARET ETTİK
M
imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus
Söylet’i makamında ziyaret etti. Gerçekleştirilen
ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren
Prof. Dr. Yunus Söylet, Mimar ve Mühendisler
Grubu’nun çalışmaları ve etkinliklerinden haberdar olmasına rağmen yakından tanıma fırsatı
bulamadığını söyledi. Ziyaret vasıtası ile yakından
tanıma fırsatı bulduğu MMG Yönetimine başarılar
dileyen Prof. Dr. Yunus Söylet, İstanbul Üniversitesi olarak ortak çalışmalar gerçekleştirmek
istediklerini ifade etti. MMG Genel Başkanı Murat
Özdemir de MMG’nin geçmişinden ve gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında bilgi vererek, İstanbul
Üniversitesi ile ortak etkinlikler yaparak faydalı
işlere imza atmak istediklerini söyledi.
MMG YÖNETİMİNDEN
İL MİLLİ EĞİTİM
MÜDÜRÜNE ZİYARET
M
imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız'ı makamında ziyaret etti. Milli Eğitim
Müdürlüğü'nün İstanbul Erkek Lisesi'nde bulunan
yerinde yapılan ziyarette, MMG'nin iki ayda bir
çıkarttığı Mimar ve Mühendis Dergisi ve içeriği
anlatıldı. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafınca
desteklenen Afetlere Hazırlık, Çocuklar ve Gençler
hususlarındaki projelerde işbirliği yapılabileceği
ifade edilen toplantı iyi niyet temennileri ile
sonuçlandırıldı.
6
Mimar ve Mühendis
İZMİT KÖRFEZ KÖPRÜ
İNŞAATINA TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK
K
arayolları Genel Müdürlüğü gözetiminde Yap-İşlet-Devret modeliyle yapımı devam eden Gebze - Orhangazi - İzmir Otoyolu’nun İzmit Körfez Geçiş Köprü
İnşaatına MMG Heyeti tarafından Teknik
Gezi düzenlendi. Mimar ve Mühendisler
Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir,
Ulaşım Komisyonu Başkanı Murat Seven,
MMG Bursa Şube Başkanı Ali Yılmaz ve
üyelerin katılımı ile gerçekleştirilen teknik
gezide heyete Karayolları Genel Müdürlüğü Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü adına Proje Başmühendisi Yüksek
İnşaat Mühendisi Erdoğan Dedeoğlu eşlik
etti. Kocaeli’nin Dilovası Beldesi’ndeki
şantiyesinde gerçekleştirilen inceleme
gezisi öncesi çalışmalar hakkında MMG
Heyetine bilgiler veren Erdoğan Dedeoğlu, proje kapsamında 1 Asma Köprü, 37
Viyadük, 187 Alt Geçit, 66 Üst Geçit, 84
Köprü, 727 Menfez, 3 Tünel, 26 Kavşak,
16 Servis Alanı ve 10 adet Bakım İşletme
Tesisinin yapılacağını belirti. Dedeoğlu,
proje tamamlandığında yapımı devam
eden Asmalı köprünün, daha önce Körfez
etrafında dolaşılarak 1 saat 20 dakikada
alınan 90 km mesafenin, 6 dakika ve 2682
metreye düşeceğini ifade etti.
ANKARA METROSU’NA
TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK
M
MG Ankara Şubesi olarak yapımı süren ve Tandoğan-Keçiören
arasındaki mesafeyi kapsayan metro
inşaatına bir teknik gezi düzenledik. Geziye
MMG Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyemiz
T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı Alt Yapı Demiryolu ve Daire Bşk.
Kazım Özgür, MMG Ankara Şube Yönetim
Kurulu Üyemiz Ümit Keser, MMG Ankara
Şube Üyemiz TCDD Yolcu Dairesi Bşk.. Halim Özgümüş’ün yanı sıra, üniversitelerin
farklı bölümlerinden öğrenci arkadaşlar da
katıldı. Tandoğan-Keçiören arasında 10.582
metre hat ve 11 istasyon olarak projelendirilen hattın tamamlanma süresi 850 gün
olarak saptanmış.
Ocak - Şubat 2014
7
KISA... KISA...
MMG ve YTÜ’den Ortak Ar-Ge
ve İnovasyon Sempozyumu
M
İstanbul Valisi
Hüseyin Avni Mutlu’yu
Ziyaret Ettik
M
MG Yönetim Kurulu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu makamında ziyaret
etti. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı
Murat Özdemir, Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Osman Öncel, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG Başkanı Yavuz
Sarı, Komisyon Başkanları hakan Karabay, Yalçın
Boztoprak, Kürşat Çapar ile Genel Sekreter Murat
Alpay’ın katılımı ile gerçekleştirilen ziyarete
İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı
ve MMG Etik Kurul Üyesi Ümit Ünal eşlik etti.
Makamında gerçekleştirilen ziyaretten duyduğu
memnuniyeti bizimle paylaşan Hüseyin Avni
Mutlu, MMG’nin toplumsal değerleri korumak
adına önemli etkinlikler gerçekleştirerek topluma
yön verdiğini belirtti. İstanbul’un çarpık kentleşme yüzünden yaşanması zor bir kent kimliğine
büründüğünü kaydeden Vali Mutlu, ayrıca yeni
şehir çalışmaları ile yaşanabilir kentler oluşturulmasının önemine de değindi.
Dernek faaliyetleri ve gerçekleştirilen etkinlikler
hakkında İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya
bilgi veren başkanımız Murat Özdemir, Şubat
ayı içinde gerçekleştirilecek çalışma toplantısına
Vali Mutlu’yu konuk olarak davet etti. Kendisine
sunulan Mimar ve Mühendis dergisini de inceleyen İstanbul Valisi Mutlu, davetten duyduğu
mutluluğu dile getirdi.
M
imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi,
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan'ı
makamında ziyaret etti. Ziyarete MMG Genel
Başkanı Murat Özdemir’in yanı sıra Genel
Başkan Yardımcısı Ali Reyhan Esen, Mahmut
Çelik,Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Ali
Osman Öncel, Yavuz Sarı ile Genel Sekreter
Murat Alpay katıldılar.
MMG tarafından periyodik olarak çıkarılan
‘’Mimar ve Mühendis’’ dergilerinin son sayıları
kendilerine takdim edilerek içerikleri hakkında
bilgiler verildi. 76 nolu Mart-Nisan sayımızın
dosya konusu olarak belirlediğimiz "Yerel Yönetimler" konsepti ile alakalı Marmara Üniver-
8
Mimar ve Mühendis
imar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir,
Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik, Yönetim
Kurulu Üyeleri Mesut Uğur, Prof. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Prof. Dr. Ali Osman
Öncel ve Genel Sekreter Murat Alpay, Yıldız
Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr İsmail
Yüksek’i makamında ziyaret etti.
Prof. Dr İsmail Yüksek, MMG üyesi olarak
gerçekleştirilen etkinlikleri ve faaliyetleri yakından takip ettiğini ve başarılı
çalışmaların yeni dönemde de devam
edeceğine inandığını söyleyerek başarılar
diledi. Üniversite olarak MMG tarafından
gerçekleştirilecek olan etkinliklere destek
vermeye hazır olduklarını ifade eden Prof.
Dr İsmail Yüksek, ortak etkinliklere imza
atmaktan mutluluk duyacağını belirtti.
MMG Genel başkanı Murat Özdemir de
Prof. Dr İsmail Yüksek’e gösterdiği yakınlık
ve destekten dolayı teşekkür ederek
gerçekleştirmeyi düşündükleri çalışmalar
hakkında bilgi verdi. Periyodik olarak
çıkarılan ‘’Mimar ve Mühendis’’ dergisinin son sayısında Ar-Ge ve İnovasyon
konusunu işlediklerini belirten Murat
Özdemir, ocak ayı içinde Ar-Ge ve İnovasyon konusunu kapsayan bir sempozyumu
YTÜ desteği ile ortak gerçekleştirmek
istediklerini kaydetti. Özdemir, ilkbahar
döneminde Balkanlar’da düzenlemek
istedikleri sempozyum çalışmaları için de
destek istedi. Prof. Dr İsmail Yüksek ocak
ayı içinde gerçekleştirilmek istenen Ar-Ge
ve İnovasyon konulu sempozyumu üniversite bünyesinde MMG ile ortak gerçekleş-
tirmenin kendilerini memnun edeceğini
belirterek Balkanlar’da gerçekleştirilecek
sempozyuma da destek vermeye hazır
olduklarını söyledi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr İsmail Yüksek ile fotoğraf çektiren
MMG Heyeti daha sonra Makine Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Faruk Yiğit’i ve Rektör
Danışmanı Yard. Doç. Dr. Hakan Karataş’ı
makamında ziyaret etti.
MMG’DEN M.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dekanı Prof.Dr. Recep Bozlağan Ziyareti
sitesi ile de ortak bir program yapma isteğimiz
belirtildi.
Ülkemizde, Kamu Yönetimi, Uluslararası
İlişkiler, Siyaset Bilimi ve Yerel Yönetimler
alanlarında organize edilen sempozyum ve
kongrelerin aktif destekleyicisi olduklarını ve
MMG olarak çözüm ortağı olabilecek en doğru
adrese müracaat ettiğimizi belirtti. Üniversitelerinin Marmara Belediyeler Birliği tarafından
kurulmuş olan ve 20 bin cilt materyale sahip
Şehir ve Yerel Yönetimler Kütüphanesi’ni fakülte bünyesine aldıklarını ve Turgut Cansever
adının verildiğini belirti. Sn. Dekanımız Prof.
Dr. Recep Bozlağan Fakülte bünyesinde Arapça, Rusça, Çin'ce Uluslararası ilişkiler bölümü
ile Sosyal Politika ve Kültür Yönetimi bölümü
açacaklarını ifade etti. MMG ile ortaklaşa
gerçekleştirilecek panel için Üniversite olarak
ellerinden gelecek her türlü desteği vereceklerini belirtti.
Dünyada doğa harikaları,
WILO’da mühendislik harikaları…
Cebelitarık Boğazı
Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji
tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve
verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin.
www.wilo.com.tr
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
APPLIES TO
EUROPEAN
DIRECTIVE
FOR ENERGY
RELATED
PRODUCTS
Ocak - Şubat 2014
9
KISA... KISA...
BİR TEKNİK GEZİ DE
İETT TESİSLERİNE
M
imar ve Mühendisler Grubu tarafından organize edilen Teknik Gezi kapsamında İETT Tesisleri gezildi. Genç MMG
Başkanı Yavuz Sarı ve üyelerin katılımı ile
gerçekleştirilen Teknik Gezi sonrası MMG
heyetini ağırlayan İETT Genel Başkanı Dr.
Hayri Baraçlı yaptığı sunumla İETT’nin vizyonunu, üstlendiği misyonu ve gerçekleştirilen çalışmaları anlatarak, İETT’nin 144
yıllık genç bir müessese olduğunu söyledi.
Dünya Ulaşım Birliği ile entegrasyon halinde çalıştıklarını ve yolcu memnuniyeti
açısından diğer şehirlerle karşılaştırmalar
yapabildiklerini söyleyen Dr. Hayri Baraçlı,
İETT olarak dünyadaki mevcut kalite
sistemlerini uygulayarak verimli bir yapıya
sahip olduklarını belirtti.
MMG ANKARA ŞUBEDEN
DOÇ. DR. CEVAHİR
UZKURT'A ZİYARET
M
MG Ankara Şube Başkan Yılmaz
Ada ve MMG Üyeleri Mesut Uğur,
Volkan Türk, Ali Çiftçi'den oluşan bir heyetle
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim
ve Teknoloji Genel Müdürü Sayın Doç. Dr.
Cevahir Uzkurt’u makamında ziyaret ederek
hayırlı olsun dileklerinde bulundu. Genel
Müdür Cevahir Bey’de ziyaretten duyduğu
memnuniyeti dile getirerek MMG Heyetine
teşekkür etti.
10 Mimar ve Mühendis
MMG’DEN 3. BOĞAZ
KÖPRÜSÜNE TEKNİK GEZİ
M
imar ve Mühendisler Grubu tarafından üyelerine yönelik olarak
gerçekleştirilen ‘’Teknik Gezi’’ etkinliği
kapsamında 3. Boğaz Köprüsü şantiyesinde inceleme yapıldı.
MMG Heyetini şantiyeye gelişinde
Kuzey Marmara Otoyolu Proje ve Danışmanlık Şefi Kayhan Kilimci ile Proje
Kontrol Direktörü Cem Erer karşıladı.
Toplantı salonunda Kuzey Marmara
Otoyolu ve 3. Boğaz Köprüsü yapım
çalışmaları hakkında slaytlar eşliğinde
bilgi veren Cem Erer, 3. Boğaz Köprüsü
Çağdaş Türkiye’nin simgesi olduğunu
belirterek dünyada eşi benzeri az ve ilklerin köprüsü olduğunu söyledi. Yapımı
Türk şirketi öncülüğünde bir konsorsiyum tarafından gerçekleştirilen ve
çoğunluğu Türk mühendislerden oluşan
bir ekip tarafından inşa edilen, yüksek
mühendislik ve teknoloji ürünü olan
3. Boğaz Köprüsü üzerinden 8 şeritli
karayolu ve 2 şeritli tren yolunun aynı
seviyede geçeceğini ifade eden Cem Erer,
gerek estetik gerekse teknik özellikleriyle dünyanın sayılı köprüleri arasında yer
alacak olan köprünün ilklerin köprüsü
olacağını belirtti. 3. Boğaz Köprüsünün
59 metrelik genişliği ile dünyanın en
geniş, 1408 metrelik ana açıklığı ile
üzerinde raylı sistem olan dünyanın en
uzun asma köprüsü olacağını söyleyen Cem Erer, köprünün bir başka ilki
ise 322 metreyi aşan yüksekliği ile
dünyanın en yüksek kuleye sahip asma
köprüsü olmasıdır, dedi.
Ocak - Şubat 2014 11
KISA... KISA...
BİZBİZE KONUŞMALAR’DA ESTETİK
ANKARA SOHBETLERİNE DÜŞÜNCE VE VAZGEÇİLMEZLİK
METİN KÜLÜNK
KONUK OLDU
2
Ocak 2014 günü Rixos Otel’de gerçekleştirilen Geleneksel “Ankara Sohbetleri “programının bu haftaki konuğu
Ak Parti İstanbul Milletvekili Sayın Metin
Külünk oldu. Oldukça yoğun bir katılımla
gerçekleşen programda sözü ilk olarak
Ankara Şube Başkanı Sayın Yılmaz Ada
aldı. Devam eden süreçte hükümetimize
olan inanç ve güvenin tam olduğunu ve
grubumuzun bu konuda üzerine düşeni
yapmaktan hiçbir zaman geri kalmayacağından söz eden Ada, her ne kadar
teknik kökenli bir STK olsak ve bu çizgide
çalışmalar ve programlar gerçekleştirsek
de yaşanılan bu süreçte moral değerlerin
korunması ve ülkemizin belirlenmiş kalkınma hedeflerine ulaşmasında hepimize
önemli görevler düştüğünü, birlikte düşünmek ve hareket etmemizin gerekliliği, aynı zamanda sağduyulu olunması
konusunda vurgu yaptı. Program konuğumuz Sayın Külünk de; bu ülkede belirli
dönemlerde yaşanan ve Abdulaziz’den
başlamak üzere 2. Abdülhamid dönemine
kadar uzanan dış güçlerin, Türkiye’nin
ilerlemesini engellemek, parçalamak ,
varolan hedeften ayrı düşürebilmek ve
sadece ölçüsünü kendilerinin belirlediği
düzeyde ilerlemeye izin vermeye çalışmalarının bu hükümet döneminde de geçerli
olamayacağını belirterek, Ak Parti hükümetinin bu kararlılığını sürdüreceğini ve
hiçbir dış gücün bunu engelleyemeyeceğini vurguladı.
12 Mimar ve Mühendis
M
imar ve Mühendisler Grubu
Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Bizbize Konuşmalar'a konuk
olan Matematik Olimpiyatları kitabı
yazarı Ahmet Arduç ‘Estetik Ruh ve
Farklı Olabilmenin Gücü’’ konulu bir
seminer verdi. Mimar ve Mühendisler
Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir,
Genel Sekreter Murat Alpay ve üyelerin
katılımı ile gerçekleştirilen seminerdeki
sunumda; yaptığınız işi önem vererek
yaparsanız fark edilebilirsiniz diyen
Ahmet Arduç, bir eseri diğerlerinden
farklı kılan o esere gösterilen özen ve
estetik görselliktir, hatasız olabilmek
çok zordur ama gösterilen dikkat ve en
az hata için çaba göstermek o eseri en
iyiler arasına sokmanızda size yardımcı olur diye konuştu. Gerçekleştirilen
seminerin ardından MMG Genel Başkanı
Murat Özdemir günün anısına Ahmet
Arduç’a bir plaket takdim etti.
BİZBİZE KONUŞMALAR’DA
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TARTIŞILDI
M
imar ve Mühendisler Grubu Genel
Merkezi’nde gerçekleştirilen’’Bizbize
Konuşmalar’’ etkinliğine Dr. Alparslan
Kuzucuoğlu konuk oldu. ‘’İş Sağlığı ve Güvenliğinde Tehlike ve Risk Kavramı’’ konulu
bir seminer veren Dr. Alparslan Kuzucuoğlu, iş güvenliği alanında tehlike ve risk kavramlarının karıştırıldığına dikkat çekerek
eğer bu kavramlar iyi analiz edilirse doğru
değerlendirmeler yapılarak doğru sonuçlara
ulaşılabileceğini söyledi. İş yerlerinin risk
durumuna ve çalışma şartlarının gerektirdiği tehlikelere göre çalışanlara yönelik
tedbirler alınması gerektiğini söyleyen Dr.
Kuzucuoğlu, çalışma sahasında gerekli
tedbirler alınmaması durumunda oluşacak
risklerin kazalara ve iş yerinde kalıcı hasarlara neden olabileceğini belirtti.
Ocak - Şubat 2014 13
ETKİNLİK
Çevre Ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce,
"Ben Ruhen ve Fikren Hep MMG’liyim"
Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından organize edilen Kahvaltılı Toplantıya konuk
olan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce "Bu makamlar geçicidir. Yarın bu makamda
olmayacağım ama ben Ruhen ve Fikren hep MMG’liyim ve her zaman MMG’li kimliğimi
taşıyacağım" dedi.
W
ilo Pompa Sistemleri sponsorluğunda gerçekleştirilen ve MMG
Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanı
sıra Eski Genel Başkanlar Avni Çebi, Murat Kalsın, Oral Avcı, Üsküdar Belediye
Başkanı Mustafa Kara, Ak Parti Üsküdar
Belediye Başkan Adayı Hilmi Türkmen,
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü İsmail
Yüksek, Gübretaş Genel Müdürü Osman
Balta, Wilo Pompa Sistemleri Genel Müdürü Ercüment Yalçın ile MMG Yönetim
Kurulu üyeleri ve çok sayıda konuğun
katıldığı kahvaltılı toplantıda konuşan
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce,
‘’Biz paşa çocuğu değiliz, makamlar gelip
geçicidir. Bugün varız, yarın yokuz ama
bu ülkenin sorunlarına kalıcı çözümler
14 Mimar ve Mühendis
bulabilmek için çalışmamız gerektiğini
biliyorum. Tuzla benim için laboratuar
olmuştur. İstanbul her geçen gün sorunları ile büyüyen bir şehir ve değerlerini
kaybediyor. İstanbul’u eski kimliğine
kavuşturabilmemiz gerekiyor. Bu şehri
yukarıya kaldırmamız için yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum ama
öncelikle Kars'ın, Muş'un problemlerini
çözmemiz gerekiyor. ‘’ dedi.
Şehirleşme konusunda kendi değerlerimizi koruyarak bir program yapmamız
gerekir diye konuşan Bakan Güllüce,
“Çevrecilikle ilgili önümüze gelen tekliflere bakıyorsunuz San Diego’da diye
başlıyor adam. Ya kardeşim buranın San
Diego ile hiçbir şeyi benzemiyor. Her şeyi
farklı. Nüfusları az olduğu için çoğaltmaya yönelik proje yapıyorlar. Benim
Sultanbeyli’mde nüfus 10 senede 10
katına çıkmış. Neresini uygulayacağız bu
projenin. Bizim yaptıklarımız çok doğru
demek istemiyorum. O tarafa bakarak
burayla ilgili hüküm verilemez. Zaten
belki Türkiye’nin son 200 yıllık problemi
de biraz buradan kaynaklanıyor. Hep
batıya bakmaktan boyun fıtığı olmuşuz.
Kendi insani değerlerimizi unutmuşuz.
O yüzden de ana sistemler bile ülkenin
gerçeklerine uymayabiliyor. Sistem bir
kere bizimle tam örtüşmemiş. Kendimizle uyuşan sistemleri hayata geçirebilmek
için arkadaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de çevre fanatikliği oluştuğunu
söyleyen Bakan Güllüce, “Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerde bazı ülkeler, çevre bilinci,
çevre mantığını ülkelerin gelişmesiyle
ilgili bir kırbaç olarak kullanıyorlar. O
ülkeler kendilerini geliştirmeyle ilgili
hangi projeyi yaparsa yapsın, diğerleri o
ülkenin o noktada ilerlemesini istemiyorsa hemen bu enstrümanı kullanıyor
ve o projeyi engellemeye çalışıyor.
Kanadalılar, Fransızlar, Almanlar bizden
daha mı fazla çevreci? Ülkede bir çevre
fanatikliği oluşmuş durumda. Bence her
türlü fanatiklik zararlı. 1960’da rahmetli
Adnan Menderes nükleer santral yapın
diye talimat vermiş, muhalefette onaylamasına rağmen hayata geçirilememiş,
Ondan sonra gelenlerin hepsi yapalım
demiş ama nasıl yapacaksınız dediklerinde durmuşlar. Biz nasıl yapacağımızı da
biliyoruz. Bizde çevre batının malıymış
gibi algılanıyor. Dünyayı perişan eden
batı bize çevrecilikte ahkam kesmesin.
Karıncanın hakkını bile korumalıyız.
Çevreyi yerli dille konuşmak lazım. Bizim
insanımız çevreyle barışık ve onu korumanın ve ona sahip çıkmanın bilincinde.
Sırtında kürk olanlar bize hayvan haklarını anlatmasın.’’ diye konuştu.
İDRİS GÜLLÜCE “Çevrecilikle ilgili önümüze gelen tekliflere
bakıyorsunuz San Diego’da diye başlıyor adam. Ya kardeşim
buranın San Diego ile hiçbir şeyi benzemiyor. Her şeyi
farklı. Nüfusları az olduğu için çoğaltmaya yönelik proje
yapıyorlar. Benim Sultanbeyli’mde nüfus 10 senede 10 katına
çıkmış. Neresini uygulyacağız bu projenin. Bizim yaptıklarımız
çok doğru demek istemiyorum. O tarafa bakarak burayla
ilgili hüküm verilemez. Zaten belki Türkiye’nin son 200
yıllık problemi de biraz buradan kaynaklanıyor. Hep batıya
bakmaktan boyun fıtığı olmuşuz kendi insani değerlerimizi
unutmuşuz. O yüzden de ana sistemler bile ülkenin
gerçeklerine uymayabiliyor, sistem bir kere bizimle tam
örtüşmemiş. Kendimizle uyuşan sistemleri hayata geçirebilmek
için arkadaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz.”
TOKİ tarafından Bursa’da yapılan konutların yanlışlığına da değinen Bakan
Güllüce, ‘’Bursa konusunda meclisteki
arkadaşlarla da dile getiriyoruz. Orda bir
yanlış yapıldı ve bizim arkadaşlarımızın
yaptığı bu yanlışı görmememiz gibi bir
durum mümkün değil. TOKİ Başkanı
ile de konuştum. Özünde savunmasızız.
Belediye başkanı istedi diye o binalar
oraya dikildi. TOKİ bu yanlış karşısında
direnmediği için hatalı ve bu hatayı
düzeltmemiz şu an için mümkün değil.
Bundan sonra gerçekleştirilecek çalışmalarda bu tarz hataların tekrarlanmaması
için arkadaşlarımızla konuştuk.’’ dedi.
MMG üyelerine de seslenen Bakan Güllüce, ‘’İnsanın duygularını göz ardı eden
matematiği kabul etmiyoruz. Hepimiz
mühendisiz ve insanımızın beklentilerini
iyi biliyoruz. İnsanların mülkiyet konusundaki hassasiyetlerini anlıyoruz..Benim
MMG’den isteğim çözümlemelerini proje
olarak ortaya koyup bana iletmeleridir.
Bizler istediğimizi istediğimiz gibi yapma
özgürlüğüne sahip değiliz. Danıştay abi
diye bir yer var. Uygun bulmadığı konularda yürütmeyi durdurma kararı alıyor.
Çivi üstüne çivi çakamıyorsunuz. Mühendislik, hukuk ve sosyal bilim bu üçlü
ortak bir karar almalıdır. Bizlerin ülke
için ihtiyaç olduğunu bildiğimiz ve bir
an önce hayata geçirmek için çaba sarf
ettiğimiz projeleri istemeyen kesimleri
biliyoruz. Otoyola bile muhalif olanlar
var. Öyle yanlış söylentiler çıkarıyorlar
ki insanımız buna inanıyor ve bize cephe
alıyorlar. Benim istediğim MMG’nin bana
somut öneriler getirmesi. Romantizm
başka bir şey hayat başka bir şey. Oturup
ne doğru ne yanlış, neyi nasıl yapabilirimi konuşalım ve hayata geçirelim.’’ diye
konuştu.
Toplantıda bir konuşma yapan MMG
Genel Başkanı Murat Özdemir, ‘’Bizler bu
etkinliklerimizle, sivil toplum kuruluşu olmanın bir sorumluluğu olarak
değerlendirdiğimiz, iyiliklerin yayılması,
kötülüklerin engellenmesi için çalışmanın bir gereği olarak, önemli gördüğümüz
konuları kamuoyunun gündemine getirerek kanun koyuculara ve uygulayıcılara
yol gösterme, teşvik etme ve uyarıcı
olmaya çalışıyoruz. Özellikle dergi ve
sempozyum organizasyonları için büyük
çaba sarf ediliyor, emek harcanıyor. Daha
önce de ifade ettiğim gibi malumunuz,
marifet iltifata tabidir, sizlerden ricamız
bu etkinliklerimize katılımınızla iltifat
göstererek bizleri desteklemeniz ve teşvik etmenizdir.’’
Bildiğiniz gibi biz MMG olarak şehirlerimizin yapılanmalarını ve şehircilik
uygulamalarını yakından takip etmeye
çalışıyor ve şehirlerimizin insani ölçeklerde, herkes için huzur beldeleri olacak
şekilde teşkil edilmelerinin önemini
sürekli vurguluyoruz şeklinde konuşan
Murat Özdemir, ‘’Aslında şehirlerimiz
birer "Dönüştürme Makineleri"dir. İnsanı,
aileyi ve toplumu dönüştürme makineleri. Bizleri dönüştürmek üzere kendi
ellerimizle inşa ettiğimiz bu yapılar, içine
konduğu suyun altından yavaş yavaş
ısıtıldığı için haşlandığını anlamayan
kurbağa misali, sonucu belki hemen
görüp anlayamayacağımız, anladığımızda
da, geç kalmış olacağımızdan korktuğum,
dönüştürme makineleridir. MahalleOcak - Şubat 2014 15
ETKİNLİK
Sayın Başbakan'ın İstanbul için açıkladığı çılgın projesini
değerlendirdiğimiz bir TV programında, "İstanbul için esas
çılgın proje nedir diye soracak olursanız, bence İstanbul'un
nüfusu diyeceğim ama neyse 10 milyona indirip orada tutmak
İstanbul için gerçekten hayırlı çılgın bir proje olurdu"
demiştim. Bu kapsamda, kentsel dönüşümde emsal transferi
konusu, il içinden ziyade iller arası emsal transferine imkan
sağlayacak şekilde, üzerinde önemle durulmalı ve bu vesile ile
İstanbul'dan göç cazip hale getirilmelidir.’’
yi ortadan kaldıran, kendi içinde bir
dünyası olan, çevresinden izole edilmiş,
adeta gettolaşan, isimlerinde Türkçenin
kaybolduğu, çok katlı korunaklı havuzlu,
siteler inşa ediyoruz. Çevresine orta ve
küçük ölçekli esnafı ortadan kaldıran
dev market ve alışveriş merkezlerinin
yapıldığı, çocuk, yaşlı ve engellilerin
şehir içindeki varlıklarını önemsemeyen,
doğayla ve coğrafyayla mücadele eden
bir yapılaşma gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bizler toplumu zamanla dönüştüren bu
çarpıklıkları kendimize dert edinerek
doğruları söylemeyi kendimize görev
edinmiş bir topluluğuz. Tabi ki bakanımızın elinde sihirli değnek yok. Birikmiş
bir sürü plansız ve yoğun yapılaşma
problemi var. Bizim idealize ettiğimiz şehir yapısına ulaşmak kolay olmadığı gibi
kısa zamanda gerçekleşmesi de mümkün
değil. Ama en azından bu konunun derdinin hissedilmesi bile sorunlara farklı bir
bakış açısı ve çözüm arayışı getireceğinden önemlidir.’’ dedi.
16 Mimar ve Mühendis
Kentsel dönüşüm ve bu vesile ile şehirlerimizin yeniden yapılanması kapsamında
teknik olarak bizim üzerinde durduğunuz
iki önemli husus var diyen Murat Özdemir, ‘’Bunlardan birincisi; daha önce de
her vesile ile söylediğimiz gibi, gerek emsal artışlarıyla gerekse kamu yatırımlarıyla oluşturulan kent rantının bir şekilde
kamuya geri dönüşünün sağlanmasıdır.
Bu tabii siyasi olarak riskli ve sıkıntılı
bir durum olabilir ama bunun kamuoyu
önünde anlatılması ve savunulması ile
ilgili STK desteğine ihtiyacınız olduğunda MMG olarak bu desteği vereceğimizden hiçbir şüpheniz olmasın. Diğer
husus ise, şehirlerimizin özellikle de
İstanbul'un sorunlarını çözmek için tüm
ülkenin kaynak ve imkanlarını birlikte
değerlendirip ülkeyi topyekün planlamak
ve çözmek gerekliliğidir. Anadolu'yu
planlayıp çözmeden İstanbul'u çözmemiz
mümkün olamaz. Kırsalın, Anadolu'nun
itim gücünü kırmadan İstanbul'a yapacağınız her yatırım buranın çekim gücünü
daha da arttıracaktır. Onun için kırsalın,
Anadolu'nun çekim gücünü arttıracak
yatırımlar yapılmalı ve teşvikler verilmelidir. 2011 genel seçimleri öncesinde
Sayın Başbakan'ın İstanbul için açıkladığı çılgın projesini değerlendirdiğimiz bir
TV programında, "İstanbul için esas çılgın
proje nedir diye soracak olursanız, bence
İstanbul'un nüfusu 7 diyeceğim ama
neyse 10 milyona indirip orada tutmak
İstanbul için gerçekten hayırlı çılgın bir
proje olurdu" demiştim. Bu kapsamda,
kentsel dönüşümde emsal transferi
konusu, il içinden ziyade iller arası emsal
transferine imkan sağlayacak şekilde,
üzerinde önemle durulmalı ve bu vesile
ile İstanbul'dan göç cazip hale getirilmelidir.’’ diye konuştu.
Konuşmaların ardından katılımcıların
sorularını cevaplayan Bakan İdris Güllüce,
MMG üyesi olmaktan gurur duyduğunu ve
böyle bir toplantı vesilesi ile MMG üyeleri
ile bir arada olmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi. Ardından MMG Genel
Başkanı Murat Özdemir, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’ye katılımlarından
dolayı plaket vererek teşekkür etti. MMG
Genel Başkanı Murat Özdemir kahvaltılı toplantıya sponsor olarak maddi ve
manevi destek olan Wilo Pompa Sistemleri
Genel Müdürü Ercüment Yalçın ile MMG
iftar programı sponsuru Rena İnşaat Genel
Müdürü Sinan Mataracı’ya birer plaket
takdim ederek teşekkür etti.
Ocak - Şubat 2014 17
ETKİNLİK
TÜRKİYE'NİN YÜKSEK ÖĞRETİM
VİZYONU’NU MASAYA YATIRDIK
Mimar ve Mühendisler Grubu ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin (İTİCÜ) birlikte
düzenlediği "21. Yüzyılda Yüksek Öğretim Vizyonu" başlıklı sempozyum, İTİCÜ Sütlüce
Kampüsü Konferans Salonu'nda yapıldı.
İstanbul Ticaret Üni. Rektörü
Prof. Dr. Nazım Ekren:
"Üniversitelerde Üretilen Bilgi,
Ticarileşmelidir."
YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, açılış
konuşmasında yüksek öğretimde eğitimin
uluslararası standartlara ulaşmak zorunda
olduğunu, bu yüzden gerek STK'lar, gerek
akademik camia ve gerek özel sektörün
bir araya gelerek elbirliği ile üniversitelerde üretilen bilgiyi uygulamaya koyma
noktasında çaba sarf etmesi gerekliliğinin
altını çizdi.
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: "Seferberlik Havasında
18 Mimar ve Mühendis
Bilim ve Teknoloji Üretmemiz
Gerekiyor."
Açılış konuşmalarının son bölümünde
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir,
21. yüzyılın yüksek eğitim ve öğretim
vizyonunu anlattı. MMG olarak yeni
dönemde her dergi konusu paralelinde
sempozyum yapacaklarını belirten Özdemir, sempozyumlarda sunulan bildirilerden ve dergide yayınlanan yazılardan
oluşturulacak raporları, ilgili makamlara
sunarak, kanun koyucu ve uygulayıcılara
yol gösterme sorumluluğunu da STKüniversite işbirliği ile yaptıklarını ifade
etti. Genel Başkan Murat Özdemir, ülkeyi
şu anda bulunduğu yerden hak ettiği
yere ulaştırmak için adeta bir seferberlik
havasında bilim üretmemiz gerekliliğinin
altını çizdi.
YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail
Yüksek:"Dünyadaki Değişimin
Ana Unsuru İnsan, Bilim ve
Teknolojidir."
Sempozyumu sunan ve moderatörlük
eden Prof. Dr. Ali Osman Öncel, eğitimin
kalitesini yukarı seviyelere çekmeden kalkınmanın çok büyük bir hayal
olduğunu belirtti. İlk oturumda konuşmacılardan Prof. Dr. Rıza Güven, "Yüksek
Öğretimde Kalite" başlıklı konuşmasında,
yüksek lisans ve doktora programla-
rında daha iyi eğitimlerin verilmesinin
önemini anlattı. Prof. Dr. Zekai Şen, bilim
tarihinin çok fazla üzerinde durmadığımızı, hep 2023, 2053 ya da 2071 gibi
politik tarihlerle hayaller kurduğumuzu,
asıl önemli olanın kültür tarihi, medeniyet tarihi olduğunu söyledi. Üniversiteler
mühendislik eğitimini anlatan Zekai Şen,
"Eğer bu coğrafyada geçmişte üniversiteler olmasaydı, bugün Batı'da bilim
dahi olmazdı" dedi. YTÜ Rektörü Prof. Dr.
İsmail Yüksek de, dünyadaki değişimin
ana unsurunun insan, bilim ve teknolojinin olduğunu belirterek, üniversitesanayi işbirliği üzerinde durdu ve YTÜ'de
yapılan çalışmaları anlattı. İlk oturumun
son konuşmacısı Yard.Doç.Dr. Muhiddin Adıgüzel, "Üniversite İş Dünyası İş
Birliği'nde İTO-İstanbul Ticaret Üniversitesi" başlıklı bir sunum yaptı.
Öğleden sonraki ilk oturumda Prof. Dr.
Ekrem Pakdemirli, yüksek öğretimdeki
maliyetler hakkında bilgi verdi. Prof. Dr.
Ramazan Abacı "Yüksek Öğretimde İnsan
Yetiştirme Düzenimiz" başlıklı konuşmasında üniversitelerde yetişen genç
nüfusumuzu daha bilinçli ve şuurlu nasıl
yetiştirebiliriz sorusunun cevabını tartıştı. İkinci oturumun son konuşmacısı
olan Prof. Dr. Oğuz Borat, yaygın eğitim
konusunda yapılan tüm çalışmaları ve
öğrencilerin üniversitelere giriş sürecindeki hazırlıkları hakkında bilgi verdi.
İTÜ Rektör Danışmanı Doç. Dr.
Salim Atay: "Test Usulü Ezberci
Öğrenci Yetiştiriyor."
Sempozyumun son oturumunda da
Prof. Dr. Faruk Yiğit:
"Mühendislik eğitiminde
çok ciddi gelişmelerin
yaşanacağını ifade etti.
Mühendislik eğitiminde
öğrencilerin daha rahat
ve daha aktif olabileceği, Hocalarıyla daha
aktif iletişim kurabileceği ve en önemlisi kendisini çok daha rahat ifade
edebileceği bir yapıya
dönüşeceğini ifade eden
Faruk Yiğit, inovasyonun
ve Ar-Ge gelişiminin en
önemli ayaklarından
birinin de Mühendislik
Fakülteleri olacağını
vurguladı."
farklı perspektiflerle Türkiye'nin
Eğitim Vizyonu masaya yatırıldı. Prof.
Dr. Orhan Torkul Yüksek Öğretimde
Sürekli Eğitim Metotları üzerinde
durdu. Sürekli Eğitimin geliştirilmesinde sosyal medyaya dikkat çekti. İTÜ
Rektör Danışmanı Doç. Dr. Salim Atay,
sunumunda Thorndike'ın Etki Kanunu ve Skinner'in Edimsel Koşullanma
deneyini izleterek, Amerika'da Eğitim
Sisteminin çıkış felsefesini, hangi temel
nüanslar üzerine inşa edildiğini anlattı.
Ezberci bir öğrenci sisteminin ne öğrenciye ne ülkeye hiçbir fayda sağlamadığını belirten Salim Atay, Recognition
Memory ile Recalling Memory arasındaki farktan bahsetti. Recognition Hafıza
test usulüyle insana hiçbir şey kazandırmadığını, Recalling Hafızada ise
beyinde varolan bir bilginin çağrıldığını
izah etti. Salim Atay, şu anki eğitim sisteminde ciddi paradigmaların değişmesi
gerektiğini belirterek, gündemde olan
dershane tartışmasının yorumunu izleyicilere bıraktı. YTÜ Makine Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Faruk Yiğit, sunumunda
21. yüzyılda mühendislik eğitimin nasıl
olması gerektiğini anlatarak, mühendislik eğitiminde çok ciddi gelişmelerin
yaşanacağını ifade etti. Mühendislik
eğitiminde öğrencilerin daha rahat
ve daha aktif olabileceği, hocalarıyla
daha aktif iletişim kurabileceği ve en
önemlisi kendisini çok daha rahat ifade
edebileceği bir yapıya dönüşeceğini
ifade eden Faruk Yiğit, inovasyonun ve
Ar-Ge gelişiminin en önemli ayaklarından birinin de Mühendislik Fakülteleri
olacağını vurguladı. Sempozyumun son
konuşmacısı Elektrik Yük. Mühendisi Ahmet Erkoç, "Profesyonel Meslek
Mensuplarının Üniversitelere Katkısı"
başlıklı bildirisinde, iş dünyasının akademi ile olan ilişkisini masaya yatırdı.
Sempozyum, plaket töreni ile sona erdi.
Ocak - Şubat 2014 19
ETKİNLİK
TÜRKİYE'NİN GELİŞME
SÜRECİNDE AR-GE VE İNOVASYON
Mimar ve Mühendisler grubu tarafından Yıldız Teknik Üniversitesi ile ortak düzenlenen
‘’İnovasyonda 5N 1K Modeli ve Markalaşma’’ başlıklı sempozyum YTÜ Merkez Kampüs
Oditoryum Salonunda gerçekleştirildi.
M
MG Genel Başkanı Murat Özdemir, açılış konuşmasında “ülkemiz bugün içinde bulunduğu gelişmişlik
seviyesini hak etmemektedir” diyerek
ülkemizin gelişmiş ülkeler seviyesine
çıkma aşamasında Ar-Ge ve inovasyonun önemine değindi. İki oturum olarak
gerçekleştirilen sempozyumda yaptığı
konuşmasında ülkemizin bugün içinde
bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak
etmediğini söyleyen Murat Özdemir,
“Ülkemizi gelişmekte olan ülkeler
statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne
sokmak için, geçmiş zamanları telafi
etmek adına, bir nevi seferberlik havası
içinde çalışmamız ve üretmemiz gerekir,
ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden
bahsedebilmek için bilim, sanayi ve
20 Mimar ve Mühendis
teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz
gerekmektedir” dedi.
Konuşmasında yenilikçi ürünleri
bulmak ve geliştirmek için arayış
içinde olmak ve araştırma geliştirme
faaliyetlerine önem vermek bahseden
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir,
burada da öncelikle üretim ve çalışma
algımızı mevcut kabullerimizi de gözden geçirmemiz gerekecektir ve bizim
yetiştirilme tarzımızda, son zamanlarda
değişiklik göstermekle birlikte, yenilikçi
fikirler ve bu yönde araştırma yapılması
maalesef pek teşvik edilmediği gibi bir
miktar önü alınmaya da çalışılmıştır
dedi. . Eski köye yeni adet getirmek ve
icat çıkarmak amacıyla araştırma ve
geliştirme yapılmasının gerekliliğine
değinen Murat Özdemir, yeni bir ürün
geliştirmek, mevcut ürünün kalite ve
standardını yükseltmek, maliyetini
düşürmek ve verimliliği arttıracak yeni
üretim teknolojileri geliştirmek için
yapılan araştırma geliştirme faaliyetlerinin sonucu orta ve uzun vadede
ortaya çıkmakta olduğunu ifade ederek,
artık bilgi çağını yaşadığımız bu zaman
diliminde uluslararası alanda rekabet
edebilmek için öncelikle bilgiye, yani
araştırma geliştirme faaliyetlerine yatırım yapmak gerektiğini söyledi.
Ar-Ge harcamaları ile ülkelerin gelişmeleri arasında doğrusal bir ilişki bulunduğunu belirten MMG Genel Başkanı
Murat Özdemir, Ar-Ge harcamalarının
ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici
gücü olduğunu, İsrail ve İrlanda gibi
ülkelerin Ar-Ge sayesinde refah seviyelerini 3-4 kat arttırdıkları ifade ederek,
Ar-Ge çalışmaları, başlangıçta neyin
nasıl yapılacağının bilinmemesinden
ve bu alanda yapılan harcamaların kısa
vadede ve her zaman da kar olarak geri
dönemeyebileceğinden, bir risk olarak
görülebilir ancak bu çalışmalar ülkelerin
gelişme seviyelerinin göstergeleri haline
gelmiştir dedi.
Açılış konuşmalarının ardından ‘’İnovasyonda 5N 1K Modeli’’ başlıklı ilk oturuma geçildi. Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu, Gökhan Yücel, Yrd. Doç. Dr. Utku
Büyükşahin, Yrd. Doç. Dr. Suat GENÇ’in
konuşmacı olarak katıldığı oturumun
başkanlığını yapan MMG Yönetim Kurulu Üyesi ve Jeofizik Odası İstanbul Şube
Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel yaptığı konuşmada, MMG olarak gerçekleştirilen sempozyumun önemine değinerek,
öncelikle Ar-Ge ve inovasyon konusunu
periyodik olarak çıkarılan Mimar ve Mühendisin son sayısında işlediklerini ve
bu çerçevede de sempozyum gerçekleştirdiklerini belirterek yapılan çalışmaların diğer STK’lara da örnek teşkil etmesi
gerektiğini söyledi. Oturumda sırası ile
söz alan Gökhan Yücel ‘’İnovasyonun
Görünmeyen Yüzü: Dijital Diplomasi
Örneği’’, Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu
‘’İnovasyon ve Teknoloji Transferi’’, Yrd.
Doç. Dr. Utku Büyükşahin ‘’Günümüzde
Teknoloji Geliştirme’’ Yrd. Doç. Dr. Suat
Genç ‘’Gelişmekte Olan Ülkeler İçin
İyileştirilmiş ve Hızlandırılmış Teknoloji
Transfer Yönetim Modeli’’ başlıklı birer
konuşma yaptılar.
Erdem Bektaş, Dilşad Erkek Akar, Ahmet
Erkoç ve Dr. İsmail Kasap’ın konuşmacı
olarak yer aldığı seminerin ‘’Markalaşma Sürecinde İnovasyon’’ başlıklı ikinci
oturumuna başkanlık yapan Yıldız
Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu, yaptığı
konuşmada inovasyonda markalaşma
sürecinin önemine değinerek, gelişmiş
ülkeler kategorisinde yer alan ülkelerin
dünya sıralamasında ilk sıralarda yer
alan marka şirketlere sahip olduğunu ve ülkemizin de gelişmiş ülkeler
arasında yerini alabilmesi için marka
olmuş şirketlere ihtiyaç duyduğunu ve
bununda Ar-Ge ve İnovasyon alanında
gösterilecek başarılarla sağlanabileceğini belirtti. Oturumda sırası ile söz alan
Erdem Bektaş ‘’İnovasyon Sürecinde
İnsan Kaynağının Önemi’’, Dilşad Erkek
Akar ‘’İnovasyon ve Türkiye; Neredeyiz?’’, Ahmet Erkoç ‘’AR-GE, İnovasyon
ve Sonuçları’’, Dr. İsmail Kasap ‘’’İnovasyon ve Teknoloji Transferinin Marka
Değeri’’ başlıklı bir konuşma yaptılar.
Konuşmaların ardından MMG Genel
Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan
Yardımcısı Murat Özmen ve Yönetim
Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Öncel
katılımcılarla toplu fotoğraf çektirip
sempozyumu değerlendirdiler.
Murat Özdemir, “ülkemizi
gelişmekte olan ülkeler
statüsünden gelişmiş
ülkeler statüsüne
sokmak için, geçmiş
zamanları telafi
etmek adına, bir nevi
seferberlik havası içinde
çalışmamız ve üretmemiz
gerekir, ülkemiz adına
gerçek bir gelişmeden
bahsedebilmek
için bilim, sanayi,
teknolojideki yerimizden
ve bu alanlarda
ürettiklerimizden
bahsetmemiz
gerekmektedir”
Ocak - Şubat 2014 21
ETKİNLİK
Yerli Otomobil Ancak THY Modeli İle Üretilebilir
Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu tarafından gerçekleştirilen ziyarette
konuşan TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisİ) Başkanı Mehmet Büyükekşi, yerli otomobil
üretiminin gerçekleştirilmesi için THY modelinin örnek alınması gerektiğini belirterek,
devletin içinde olmadığı bir şirketin ülkenin ihtiyaç duyduğu yerli otomobil üretiminde
başarı gösteremeyeceğini söyledi.
M
MG Genel Başkanı Murat Özdemir,
Genel Başkan Yardımcısı Osman
Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç
MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon
Başkanları Hakan Karabay ve Yalçın Boztoprak ile Genel Sekreter Murat Alpay’ın
da bulunduğu heyeti TİM Genel Sekreter
Yardımcısı Metin Tabalu ile makamında
ağırlayan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, ziyaretten duyduğu memnuniyeti
dile getirerek MMG’nin gerçekleştirdiği
faaliyetleri takip ettiğini ve takdirle
karşıladığını söyledi. Türkiye’nin ekonomisinin son 10 yılda hızla geliştiğini belirten Mehmet Büyükekşi, ‘’10 bin dolar
seviyelerinde bulunan kişi başına düşen
milli gelir eşiğini aşabilmek için Ar-Ge ve
inovasyona önem vermek gerekiyor. Hatta her KOBİ’nin bir Ar-Ge ve inovasyon
merkezi olmalı. Teknolojiye yön veremezsek 2023 hedefine ulaşmamızın imkanı
yok. Türkiye’nin hedefleri arasında yer
alan yerli otomobil üretiminin hayata geçirilebilmesi için THY modelinin uygulanması şart. Firmalarımızın kendi imkanları
ile yerli otomobil üretip dünya pazarında
pazarlayabilme olanağının çok düşük
olduğu, yüzde 50/50 devlet ortaklığı ve
devlet desteği ile dünya pazarında söz
sahibi olan bir otomobil markasına sahip
olacağımıza inanıyorum.’’ dedi. Türk
müşavirlik firmalarının dünya pazarında
önemli bir mesafe aldığını da söyleyen
22 Mimar ve Mühendis
’10 bin dolar seviyelerinde bulunan kişi başına düşen milli
gelir eşiğini aşabilmek için Ar-Ge ve İnovasyona önem vermek
gerekiyor. Hatta her KOBİ’nin bir Ar-Ge ve İnovasyon merkezi
olmalı. Teknolojiye yön veremezsek 2023 hedefine ulaşmamızın
imkanı yok. Türkiye’nin hedefleri arasında yer alan yerli
otomobil üretiminin hayata geçirilebilmesi için THY modelinin
uygulanması şart. Firmalarımızın kendi imkanları ile yerli
otomobil üretip dünya pazarında pazarlayabilme olanağının
çok düşük olduğu, yüzde 50/50 devlet ortaklığı ve devlet
desteği ile dünya pazarında söz sahibi olan bir otomobil
markasına sahip olacağımıza inanıyorum.’’
Mehmet Büyükekşi, ‘’Türk firmalarının
dünya çapında gerçekleştirdiği projeleri
yabancı müşavirlik firmalarının kontrolünde uygulama yapılması sebebi ile
uygulamadaki yabancı standartlar Türk
malzemelerinin kullanımını imkansız
hale getirmektedir. Bu sebeple Bakanlığımızın teşviki ile dünya pazarında iş yapan Türk firmalarının müşavirlik işlerini
yerli müşavirlik firmaları gerçekleştirmeye başladılar. Böylece yerli üretim malzemelerin dünya pazarında kullanımı
aşamasındaki standart engelleri aşılmış
oldu. Ülke kalkınması ve ihracatında
önemli bir engeli de aşmış olduk.’’ diye
konuştu.
MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’de
Türkiye Ekonomisinin gösterdiği gelişim-
de ihracatın önemli bir yer tuttuğunu
ve TİM’in başarıda büyük payı olduğunu
söyledi. MMG’nin faaliyetleri ve gerçekleştirilen etkinlikleri anlatan Murat
Özdemir, TİM ile etkinlik düzenlemek ve
Ar-Ge, inovasyon konularında ortak çalışmalar yapmak istediklerini belirtti. Oda
seçimlerine de değinen Murat Özdemir,
MMG olarak diğer sivil toplum kuruluşları ile değişim grubu olarak çalışmalar
yürüttüklerini ifade ederek TİM’inde
desteğini istedi.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi,
gerçekleştirilecek etkinliklerde ortak
hareket etmek istediklerini belirterek
oda seçimlerinde de ilgili komisyonlar
üzerinden ortak çalışma yapıp destek
vereceklerini ifade etti.
TRANSİST FUARI’NDA YERİMİZİ ALDIK
İETT tarafından gerçekleştirilen, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun da katılımcı olarak
stant açıp, panel düzenlediği IV. Toplu Ulaşım Haftası VI. Transist 2013 Ulaşım Sempozyumu
ve Fuarı açılış töreni İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Ahmet Selamet: “Kalkınmaya
Katkı Sağlayan Sektörlerin Başında Ulaşım Var”
Sempozyumun açılışında konuşan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili
Ahmet Selamet ülkenin kalkınmasına
katkı sağlayan sektörlerin başında ulaşım
sektörünün geldiğini belirterek, ulaşımın
toplumun kalkınmasında itici bir güç
olduğunu söyledi. Belediye olarak kaliteli, konforlu ve güvenli ulaşım hizmeti
sunduklarını kaydeden Selamet, “İstanbul
2023 ulaşım ana planı hazırlandı. Kentimizi, 2023 yılına taşıyacak yol haritasını
çağın gereklerine göre hazırladık. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi cep trafik uygulamasını telefonuna indirmeyen İstanbullu
neredeyse kalmadı.” şeklinde konuştu.
mın yaygınlaşmasını sağlayacak değişim
kültürünü ortaya koyma hedefi içerisinde
olacağız.” diye konuştu.
Mahmut Arslan: “İstanbul Bir
Cazibe Merkezidir”
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan da
yaptığı konuşmada, İstanbul'un toplu ulaşımına yaklaşık 15 bin emekçiyle hizmet
verdiklerini söyledi. İstanbul’un bir cazibe
merkezi olduğunu, ama aynı zamanda bazı
sorunların da merkezi olduğunu belirtti.
Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından
öğleden sonra gerçekleştirilen özel oturum
da ise Türkiye’de raylı sistemlerin dünü,
bugünü ve geleceği konuşuldu. Oturumda
konuşma yapan Genç MMG Ulaşım Komisyonu Üyesi Mehmet Maç, Yıldız Teknik
Üniversitesi Raylı Sistemler Platformu
Başkanı Yunus Emre Şakar, Yıldız Teknik
Üniversitesi Raylı Sistemler Platformu
Başkan Yardımcısı Hüseyin Emre Civan ile
MMG Ulaşım Sistemleri Komisyonu Üyesi
İsmail Ay ulaşım ve raylı sistemler konusunda değerlendirmeler yaptılar. Oturum
sonrası Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir konuşmacılara
birer plaket vererek teşekkür etti ve Genç
MMG Başkanı Yavuz Sarı ile Genç MMG
üyeleri ile fotoğraf çektirdi.
Hayri Baraçlı: “Değişim Kültürünü Ortaya Koyma Hedefindeyiz”
Sempozyumun açılışında konuşan İETT
Genel Müdürü Dr. Hayri Baraçlı ise yaptığı
konuşmada dünya çapında bir organizasyonu gerçekleştirmek amacıyla bu yola
çıktıklarını ifade etti. Transist’in bu yıl
dördüncüsün yapıldığını hatırlatan Baraçlı,
“Sürdürülebilirliği önemli bir noktaya getirme gayreti içerisindeyiz. Bunları yaparken şehir hareketliliğini ve farklılığı ortaya
çıkartacak sempozyumlar ve çalıştaylar
düzenliyoruz. Toplu ulaşımın otoritelerinin
birçoğu burada aramızda bulunuyorlar. Bu
yıl geçen yıllara göre çok daha yoğun ve
çok daha farklı bir noktada toplu ulaşı-
Ocak - Şubat 2014 23
MİMARLIK
"Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe îman eden,
namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından
korkmayan kimseler i’mâr eder. İşte doğru yola ermişlerden
olmaları umulanlar bunlardır."(Tevbe,18)
CAMİLERİN YAPIMI
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER - 1
Ş
MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR
ehrin siluetini oluşturan binalar, oraya
ait kültürel kimlik kodlarını ele verirler.
Bir başka deyişle; şehrin silueti, o yerin
üç boyutlu bir manifestosudur. Dini
yapılar bir medeniyet tasavvurunun
özünü teşkil eden, inanç kodlarını
işaretleyen ve o medeniyetin eşya ve
insana bakışının ete kemiğe bürünmüş
yansımalarıdır. Mimarlık mesleğinin
sanatsal açıdan en özgün örneklerinin verileceği alanların başında cami
mimarisi gelmektedir. Cami formları
bize tarihi geçmişimiz ve kültürel
değerlerimiz açısından önemli bazı
biçim ve kavramları hatırlatmakta
yaşatmaktadır. 21.yy’ da mimarların
cami tasarımı yaparken eskiyi kopyalama kolaycılığından sıyrılarak, çağdaş
yorumlar geliştirmesi, yeni tarz ve
formları oluşturması medeniyet tasavvurumuzdaki inkişafın mimariye yansıması düzleminde oldukça fazla önem
arz etmektedir.
Bilge Mimar Turgut Cansever: ”Sanat
eseri, varlık, kâinat tasavvurunun
yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya
koyarken aldığı her karar, sanatkârın
varlık ve varlığın güçleri hakkındaki
tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer
alır” demektedir.
Bu çerçevede cami mimarlarının İslam
öğretilerine vâkıf, inanç değerlerini
hazmetmiş, İslâm mimarisi alanında
24 Mimar ve Mühendis
yetkin olmaları zaruridir. Tasarımcının
kendi iç derinliğinden, ruhundan değer
katabilmesi ise ancak Müslümanlığın
gereği olan ibadet eylemlerini yerine
getirmesi ve onunla aynileşerek metafizik derinliğe ulaşmasıyla mümkündür.
Çünkü yapılan her şey inanç ve kültürel
arka planın sanat ve mimariye yansımasıdır.
İSLAM ŞEHRİ VE CAMİ
MİMARİSİNİN FELSEFÎ VE
TEKNİK KURALLARI
Bir cami tasarlarken bir yandan eserin inşaa edileceği ülke, bölge ve şehre
ait tarihi ve kültürel arka plan tetkik
edilerek yörenin geçmişiyle irtibat
kurulmalıdır.
Öte yandan muasır malzeme ve teknolojiyle, gelişen ve değişen ihtiyaçları
karşılayacak ve estetik zevklere uygun,
geçmişin mimarisini kopyalamadan
özgün katkılarla günümüze taşıyacak,
çevreye uyum sağlarken yeni değerler
katacak tasarımlar yapılmalıdır.
Eserin inşaa edileceği arsa veya arazinin durumu, topografik özellikleri, düz
ya da eğimli oluşu, çevresiyle ilişkisi ve
şehirdeki konumu ile zeminin jeolojik
yapısı hakkında bilgi sağlayacak yeterli
belge, rapor, fotoğraf ve diğer vesaikin
temin edilmesi gereklidir.
İslâm şehrinde merkezi teşkil eden
ibadet, ilim, ticaret ve diğer kamu
mekânlarına ilişkin kararlarları veren yönetim erkine karşılık, merkezin çevresinde
hâleler halinde gelişen konut bölgeleriyle
halkın talep ve iradesiyle tedricî olarak
gerçekleşmektedir. Şehir sadece seçilmiş
idareciler, bürokratlar ve teknokratların
masa başında alacağı kararlarla dizayn
edilmemeli, sürece halkın katılımı sağlanarak talepleri dikkati alınmalıdır. Cami,
medrese (okul), çarşı, hamam, şifahane,
çeşme gibi şehrin merkezini şehir meydanını teşkil eden abidevî eserler idare
(vakıf) tarafından önceden planlanarak
en münasip yere konumlanmalıdır. Şehrin
diğer kısımları bu merkez etrafında belli
kurallar çerçevesinde tamamen yöre
”Sanat eseri, varlık, kâinat
tasavvurunun yapılana
yansımasıdır. Eserini
ortaya koyarken aldığı
her karar, sanatkârın
varlık ve varlığın güçleri
hakkındaki tasavvuruna
göre şekillenir. Bu
özellikleri ile sanat, din
ve ahlâk alanında yer
alır”
sakinlerinin kararları çerçevesinde geliştirilmelidir. Şehir tasarımında ana unsur
eşrefi mahlukât olan” insan merkezli”,
“insana ve insanlığa hizmet eden”, “şehirle
birlikte insanı imar eden”, “insan yüzlü” ve
“yekdiğerinin hakkını gözeten merhametli
şehir” hedeflenmelidir. Motorlu araç ve
taşıt öncelikli şehir tasarımı paradigmasından vazgeçilerek insana göre tasarlanan, yaya yoları ve ulaşım aksları ağı ile
insan öncelikli bir şehir tasarımlanmalıdır.
Caminin ana kubbe altı (harim/merkez
sahın) yeryüzünü temsilden bahisle ederek
“Bana yeryüzü mescit kılındı” hadisi şerifin tecellisi olarak değerlendirilmektedir.
Ana kubbe ise semayı/sonsuzluğu, Hakka
ulaşmayı stilize etmektedir. Hikemî bir
yaklaşımla arzın mescid kılınması bizi
olanca sadelik ve tevazû içinde bir mekân
tasarımına yöneltirken, kimilerince “cami
hariminin ilahi buyruğun fiziki yansımasını,
minare ve ana kubbenin ise ilahi kudreti,
tevhidi simgelediği” kabul edilmektedir.
CAMİ İNŞAASI UMUMİ PRENSİPLER
Binanın arsa, arazi temini ve finansman
kaynaklarının hiçbir haksızlık ve zulme
konu olmayacak şekilde meşru yoldan
temin edilmiş olması, huşû dolu bir ibadet
mekânının elde edilmesi hususunda en
temel kriter olarak ele alınmalıdır.
Cami içini tasarlarken doğal malzeme
kullanılmalı, sadelik, tevazu ve sükûneti
ihlâl etmeyecek, ibadet ruhunu etkilemeyecek, huşûu bozmayacak tezyinat
yapılmalıdır. Mübalağalı süsleme içeren
düzenlemeler ile karmaşık malzeme ve
renk kullanımından kaçınmak gerekir.
Eserin temel atma merasimine çok
önem verilerek kutsal bir günde (örneğin Cuma), eşref saati addedilen zaman
diliminde gerçekleştirilmeli ve şehrin en
yetkilidinî, idarî ve mülkî amirlerinin hazır
bulunmaları sağlanmalıdır.
Temel atılırken hayır sahibine dualar
edilip, , bânisine, mimarına ve katkıda
bulunan önemli diğer zevata teşekkür ve
tebrik sadedinde günün anısına plaket
verilmeli, Allah rızası için kaza ve belanın
def’i maksadıyla kurbanlar kesilmelidir.
Çalışanların yeme-içme, temizlenme
(lavabo, duş) ve tuvalet ihtiyaçlarının
Ocak - Şubat 2014 25
MİMARLIK
karşılanacağı geçici mekânlar öncelikle
yapılmalı, çalışanların abdestli olmaları ve
besmelesiz işe başlamamaları için gerekli
hassasiyet gösterilmelidir.
Çalışanların mesai saatlerine dikkat
edilerek gereğinden fazla çalıştırılmamalı,
çalışma ve disiplin kuralları çerçevesinde
alın teri kurumadan hakları ödenmelidir.
Çalıştığı işin hakkını vermeyen veya ehil
olmadıkları tespit edilenlerin işlerine son
verilerek hayırseverlerin emaneti her
yönüyle muhafaza edilmelidir.
İşin tekniğine uygun ve zamanında
tamamlanabilmesi için mimarın yönetiminde inşaat mühendisi, yeteri kadar
tekniker, formen, usta ve işçi görevlendirilmeli, imalatın her safhasında gerekli kontroller titizlikle yapılmalıdır. Taşıyıcı sistem
kamu binalarında öngörülen ilave emniyetleri karşılayacak şekilde hesaplanarak
uzun ömürlü ve deprem mukavemeti yüksek bina inşasına ehemmiyet verilmelidir.
Eseri inşaa ederken insan, insan emeği
ve kaynak israfını önleyecek tedbirlerin
önceden alınması, ihtiyacın çok üstünde
olan büyüklüklerde, yapımı zorlaştıracak
teknolojiler içeren veya çok fazla bakım
gerektiren malzemelerin seçiminden kaçınılması gereklidir.
Eser; eşref-i mahlûkat olan insana
hizmet için yapılacağından her yaştaki
insanların, çocuk, yaşlı, kadın ve engellilerin rahatlıkla ulaşabileceği, kullanabileceği
ve yararlanabileceği ergonomik ve ekonomikliği sağlayan teknik tümmekân ve
imkânlar hazırlanmalıdır.
Eserin mimari tarzı, cephe formları,
cephe detayları, binanın çeşitli bileşenleri arasındaki proporsiyon (nispet), ölçü
(vezin), ritmik tekrarlar ve simetrik unsurlar konusunda uzman mimarlarca büyük
bir titizlikle ele alınmalıdır.
Camilerin dış avluları dahil yapılacak
her bina, avlu ve yaya yolları ile bu yollara döşenen taşlar dahi kıbleye müteveccih veya saf düzenine uygun olarak
tasarlanmalıdır. Harimin içinde namaz
kılacak herkes tasarımın sağlayacağı
istikametle kolaylıkla kıble yönüne yönelebilmelidir. Kalıplar, biçimler ve binaların kıble müteveccih oluşu, esasında
kalplerin kıbleye yönelim ve bağlılığının
26 Mimar ve Mühendis
tezahürüdür(buradaki tek istisna adâp
gereği tuvalet taşlarının ön ve arkalarının
kıble yönünde olmamasıdır).
Cami dış avlularına (bahçelerine) caminin büyüklüğüyle ahenkli, uzun ömürlü,
bakımı kolay, geniş gölge atan ve çevresindeki yeşille tevhid edilen bir peyzaj
hâkim olmalıdır. Büyük abidevî camilerin
avlularına çınar gibi büyük ölçekli ağaçlar
dikilirken, küçük ölçekli cami ve mescitlerin bahçelerinde daha kısa ve küçük
ağaç cinsleri seçilerek proposiyona dikkat
edilmelidir.
Caminin mihrap, minber, vaaz kürsüsü ve
müezzin mahfili gibi yapı bileşenleri aynı
mimari tarzın bütünlüğü içinde tasarlanmalı, objeler ne kadar çok olursa olsun iç
mekân konsepti tek bir sanatkârın/ustanın
elinde çıkmışçasına birbirini uyumlu bir
şekilde tamamlayarak mimaride tevhidi
gerçekleştirmelidir.
Bir külliye tasarımı yapılırken ise cami,
medreseler, çarşı, şifahane, hamam,
kütüphane, imaret, sebil, çeşme ve diğer
binaların birbirleriyle münasebet ve hiyerarşileri ile araziye yerleşim konumları,
yöreye özgü mimari arka plan ve diğer
özellikleri yeterince araştırılmalıdır.
Büyük camilerin inşaatına başlamadan
önce mimari görselleriyle birlikte maket
ve diğer tanıtım materyalleri hazırlanarak
insanlar proje konusunda önceden yeterince aydınlatılmalıdır. Böylece yapım süreci
sonunda yöre halkının beklenmeyen yorum
ve tepkileriyle karşılaşılması önlenerek
ortak kabul sağlanmış olacaktır.
Mimarlar binayı tasarlarken maliyet,
estetik ve fonsiyonelliğin yanında ısıtma,
soğutma, havalandırma, seslendirme ve
aydınlatma sistemini ve tezyinat stillerini
ayrıntılarıyla ele almalıdır.
Binada insan sağlığına zararlı tesiri
olmayan, kolay temin edilebilen, yerel,
ekonomik ve ekolojik özellikler içeren tabiî
malzeme kullanılmalıdır. Camilerin esasen
tamamen tabiî malzeme(taş, mermer) ile
kâgir olarak kalın taşıyıcı duvarlı olarak,
güncel bilgilerle statik hesapları yapılarak tahkim edilerek inşaa edilmesiyle
asırlarca ömür sürecek bir mukavemete
erişirken, kalın duvarlarıyla tabii ısıtma ve
soğutmanın da büyük ölçüde sağlanacağı,
işletme maliyeti fevkâlade düşük binalar
elde edilmektedir. Kamu kaynaklarının
verimli kullanımı ve kamu binalarının uzun
ömürlülüğü kısa vadeli inşaa maliyetlerinin
yüksekliğinden daha önemlidir. Tabii malzeme kullanılan binaların bakım ve tamirat
maliyetleri asgariye inmekte, eskimeyle
birlikte binaya ayrı bir estetik değer katılmaktadır.
Binada ısı yalıtımı perlit esaslı ekolojik
malzeme ile sağlanmalı, su yalıtımı ve
drenaj ile yağmur, ve çevre suları kontrol
altına alınmalıdır.
İnşaa sürecinde işletme masraflarını
azaltacak tedbirler alınmalı, toprak ve
güneş enerjisi, yağmur suyu ve gri su kullanımına ilişkin altyapı hazırlanmalıdır.
Caminin temizliğinin kolayca yapılabilmesi için merkezi elektrikli süpürme sistemi kurulmalı, süpürge makinesinin farklı
noktalara taşınmasına gerek duyulmadan
katlarda bulunan bağlantı noktalarına
takılarak halı ve mekân temizliği yapılmalıdır.
Caminin tamamlanmasını müteakip
caminin taç kapı alnına bânisi, mimarı,
inşaa tarihi ve gerekli diğer teknik bilgileri içeren bir kitabe konularak tarihe not
düşülmelidir.
Projenin büyüklüğüne ve hayırseverlerin
imkânlarına mütenasip olmak üzere camiler öncelikle en uzun ömürlü doğal malzeme olan çelik destekli kalın duvarlı taş ve
tuğladan kâgir olarak yapılmalıdır.
İmkanlar yeterli değilse veya projede
seçilen formun özgünlüğü ve zorluğu göz
önüne alınarak çelik ya da betonarme
yapılarak cepheleri Osmanlı kenet sistemiyle monte edilen doğal taşla kaplan-
malıdır.
Ahşabın ucuz olduğu ve yeterli yapım
teknolojisinin bilindiği bölgelerde emrenye
edilmiş, fırınlanmış uzun ömürlü ağaç cinsinden seçilmek kaydıyla tümüyle ahşap
cami ve mescitler inşaa edilmelidir.
Kırsal bölgelerde veya küçük merkezlerde kalın duvarları ekolojik, en ucuz ve
sağlıklı malzeme olan kerpiçten yapılan,
çatıları ahşapla örtülen mütevazı mescitler inşaa edilmelidir.
Kagir binalarda veya taş kaplamalarda ocaktan çıktığınca kolay işlenebilen,
atmosferle buluşunca zamanla sertleşerek
uzun ömürlü olan kesme küfeki taşı, Antalya limra taşı, Bayburt Taşı, Ahlat Taşı gibi
tecrübe edilmiş malzemeler kullanılmalıdır.
ISLAK HACİMLER/ ABDESTHANE
VE TUVALETLER
Camilerin abdesthane ve şadırvanlarında
insan ergonomisine uygun ve ihtiyacına
cevap verecek, yeterli fizikî ve psikolojik
temizliği sağlayacak tasarıma uygun
ölçü, malzeme ve ekipman kullanılmalı
ve detayları doğru çözülmüş uygulamalara büyük önem vermek gerekmektedir.
Abdesthanelerin yeterli kişisel temizlik
sağlanabilmesi ve ibadetin sıhhati için
tuvaletlerden 25.00 m mesafede yapılması zaruridir.
Camilerin alt katlarında wc, duş gibi
namaz kılınamayan mekânlar bulunmamalıdır. Bu arzda beytullah (kâbe) ile temsil
edilen mescitlerin, arşta Beyt’ül-mâmurla
izdüşümü olduğunu ve bu ikisi arasındaki uzay boşluğunda ibadet edilemeyen
mekânlar yer almamalıdır.
Tuvaletler tabii bir şekilde havalandırılacak şekilde tasarlanmalı, cebri havalandırma gereken yerlerde mekanik sistemle
tam olarak havalandırılmalıdır. Tuvalet ve
abdesthane katiyetle bir arada olmamalı,
psikolojik ve fizikî temizliğin sıhhatli bir
şekilde sağlanması için söz konusu iki
mekân ayrı ayrı düzenlenerek rahatsız edici
kokuların abdesthaneye yayılması önlenmelidir. Tuvaletlerin konumu hakim rüzgarın etkisiyle ibadet mahallerinin kokudan
etkilemeyecek şekilde belirlenmelidir.
Tuvaletler; bay, bayan, çocuk engelliler
için yeterli büyüklükte olan, temizliğin
kolayca yapılabileceği, hijyen şartlarını
sağlayacak, üzerine su sıçratmayacak
içten yıkamalı alaturka hela taşı seçilmeli,
kaygan olmayan ve kolay temizlenebilen,
az sayıda ve çok ince derzli zemin yüzey
malzemesi ile kaplanmış olmalıdır.
Tuvalet taşının ön ve arka cephesi kıbleye
müteveccih olmamalıdır. Bu yalnız camiler
için değil müslümanların kullandığı tüm
binalar için geçerlidir. Alaturka hela taşı
temizlik ve beden sağlığı için daha elverişlidir. Alafranga taşlar ise engelli ve yaşlılar
için az sayıda tercih edilebilirler.
Tuvaletlerde tamiri kolay tipte gömme
rezervuar kullanılmalıdır. İmkânlar elverirse
sensörlü otomatik rezervuar kullanılarak
insan elinin en az temas edeceği sistemler
seçilmelidir. Musluklar sensörlü, taharet
maşrapası paslanmaz çelik olmalıdır.
Tuvaletlerin ara bölme duvarları koku
ve ses yalıtımı sağlayacak şekilde tavana
kadar devam etmelidir. Umumi mekânlarda
sıkça tercih edilen kompakt laminat bölmeli wc’ler arasında su,koku ve ses geçişini
önleyecek tedbirler alınmalıdır.
Ocak - Şubat 2014 27
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye
28 Mimar ve Mühendis
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİSİNİ
ARAYAN
TÜRKİYE
SON 10 YILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ
TALEBİ YÜZDE 42’YE YAKIN BİR
ORANDA BÜYÜMESİNE KARŞILIK,
ARTAN ENERJİ FİYATLARI
NEDENİYLE TÜRKİYE’NİN, ENERJİ
KAYNAKLARI İTHALATI İÇİN
ÖDEDİĞİ PARA YÜZDE 548.9 ARTTI.
2001’DE 8.3 MİLYAR DOLAR OLAN
TÜRKİYE’NİN ENERJİ İTHALATI,
2011’DE 54.1 MİLYAR DOLARI
BULDU. ENERJİ KONUSUNDA BU
DENLİ DIŞA BAĞIMLIYKEN, BU
RAKAMLARA AŞAĞI ÇEKMENİN BİR
YOLUR VAR MI?
Ocak - Şubat 2014 29
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye
GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİ
POLİTİKALARI
VE TÜRKİYE
Küresel ölçekte birçok gelişmenin
temelinde enerji konusu yatmaktadır.
Öncelikle enerji, ülkelerin üretim
kapasiteleri bakımından temel girdi
öğesidir. Global rekabet ortamında
üstünlük elde etmeye çalışan ülkeler
bu önemli girdi unsurunun maliyetini
düşürmeyi hedeflemektedirler. Bu denli
önemli olan enerji konusu, ülkeler
arasında da değerli bir politika aracıdır.
Çünkü ellerinde enerji kozu olan ülkeler
uluslararası arenada geniş bir özgürlük
alanına sahip olmaktadırlar. Bu durUma
en belirgin örnek olarak Rusya’nın
kendi çıkarına hizmet etmeyen ülkelere
enerji alanında yaptığı uygulamalar
gösterilebilir.
H
erkesin bildiği üzere ülkemiz, zengin enerji yataklarına sahip
olan bölgelerin ortasında bulunmaktadır. Dünyanın doğal
gaz rezervlerinin yüzde 72, petrol rezervlerinin ise yüzde 73’lük
oranına sahip coğrafyada yer almasına rağmen enerji konusunda büyük bir dışa bağımlılık yaşamaktadır. Türkiye’nin gelişmekte
olan ekonomisi için kritik öneme sahip petrol ve doğalgaz, aynı
zamanda dış politika açısından da önemli birer aktördür. Türk
sanayisinin üretim girdileri açısından öneminin yanında petrol ve
doğal gaz; Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu üretim alanlarından
dünya pazarına aktarılırken Türkiye için bir ekonomik ve politik
çıkar alanı oluşturmaktadır. Öncelikle petrol ve doğal gazın Batı
pazarına ulaştırılmasında gerek boru hatları gerekse tankerler
yoluyla boğazlardan taşınması durumunda Türkiye gelir elde
etmektedir. Bu durum ekonomik çıkar sağlamasının yanında
Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajı açısından da üzerinde
durulması gereken bir konudur.
Enerji konusunda Türkiye açısından analiz edilmesi gereken A.B.D,
Rusya ve Orta Doğu ülkeleridir. ABD, sanayisi açısından ihtiyaç
30 Mimar ve Mühendis
duyduğu ve küresel politikalarının birçoğunun temelinde yatan
enerji konusunda titiz çalışmalar yürütmektedir. 1990’lı yıllardan
beri Amerika’nın Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasına yönelik
girişimlerinde Türkiye, Washington için önemli bir stratejik ortaktır. ABD bu bölgede enerji egemenliğine sahip Rusya karşısında
Batılı iştirakleri yüreklendirecek pozisyonlar yaratırken Türkiye’yi
de bu konuda Amerikan yanlısı politikalar izlemeye ikna etmeye
çalışmaktadır. Bununla birlikte halen günümüzde de gözlemleyebileceğimiz üzere ülkemiz Rusya’yı da dışarıda bırakmayacak
şekilde bir denge politikası izlemektedir. AB, ABD ve Rusya’nın
ardından enerji stratejisi Türkiye’nin dış politikasının odağını Orta
Doğu ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletmiştir. Suriye, Irak,
İran ile diğer petrol ve doğal gaz zengini Arap devletlerle ilişkilerin
temel unsurunu enerji konusu oluşturmaktadır.
Türkiye, ekonomik ve politik çıkarları açısından kritik öneme sahip
olan enerji konusunda henüz işleyen bir milli strateji oluşturamamıştır. Enerji konusunda Türkiye’nin sahip olduğu sorunlara
değinmek gerekirse öncelikle artan talebe karşın enerji üretiminin
oldukça sınırlı olması söylenebilir. Türkiye topraklarında yeterli
petrol ve doğal gaz rezervleri bulunmaması üretimin önündeki
en büyük problemdir. Ancak yakın zamanda Karadeniz ve Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz rezervlerine yönelik araştırmalar
yapılmıştır. Uluslararası şirketlerin çoktan harekete geçmesine
rağmen Türkiye, çevresindeki karasularda enerji üretimine
yönelik etkin girişimler için oldukça geç kalmıştır. Sonuç olarak
Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına paralel olarak dışa bağımlılığı
gün geçtikçe artmaktadır.
Ocak - Şubat 2014 31
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
TÜRKİYE’NİN ENERJİ
KAYNAĞI OLARAK DOĞALGAZIN
GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ
BÜLENT ŞEN MMG Enerji Komisyonu Başkanı
Yunanca “energon” sözcüğünden türeyen enerji; herhangi bir sistem içinde oluşan iş
olarak tanımlanabilir. Fizik bilim dalının temel kavramlarından biri olan enerji, aynı
zamanda da ekonomik faaliyetlerin ve dolayısıyla üretiminin vazgeçilmez bir unsurudur.
Geçmişte olduğu gibi gelecekte de uğrunda savaşlar yapılacak olan enerji, bütün
ekonomiler ve toplumlar için çok önemli bir üretim faktörü ve girdi niteliğindedir.
Enerjinin bulunmadığı bir ülkede; ekonomiden, üretimden, tüketimden ve tabii ki
insanoğlu yaşamından söz etmek de olmaz.
G
üneş, rüzgar, jeotermal gibi enerji türlerinin
20. yüzyılın son yarısında tanınmaya ve kullanılmaya başlanması ile beraber enerjide;
“yenilenebilir” ve “yenilenemeyen” enerji türleri
diye iki yeni sınıflandırmaya gidilmiştir. Buna
göre petrol, doğal gaz, kömür, linyit ve nükleer,
yenilenemeyen (yani tükenebilir) enerji kaynakları; hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz
da yenilenebilir ( yani tükenmeyebilir ) enerji
kaynakları olarak sınıflandırılmaktadır. Bir diğer
ayrıma göre; enerjiyi birincil ve ikincil enerji
kaynakları şeklinde iki farklı kısımda da incelemek mümkündür. Taşkömürü, linyit-asfaltit,
petrol, doğal gaz, hidrolik, jeotermal, odun,
hayvan ve bitki atıkları birincil enerji kaynakları, elektrik enerjisi, kok, briket, havagazı ise
ikincil enerji kaynakları olarak sınıflandırılmaktadır. Bir diğer deyişle, ikincil enerji kaynakları,
birincil enerji kaynaklarına dayalı olarak üretilen bir enerji çeşididir.
Sanayileşme ve nüfus artışıyla birlikte fosil
yakıtlara olan talebin artması beraberinde
küresel ısınma, iklim değişikliği, hava kirliliği,
sağlık problemleri gibi ciddi sorunlar getirmiş-
32 Mimar ve Mühendis
tir. Birincil enerji kaynakları olan kömür,
petrol, doğal gaz gibi fosil yakıt rezervlerinin de kısıtlı olması ve hızla tükenmesi
bilim ve siyaset çevrelerini alternatif
enerji kaynakları arayışına yönlendirmiştir.
Ülkeler doğal kaynaklarına bağlı olarak,
dünyadaki yeni enerji kaynaklarının verimli
bir şekilde kullanılması ve yeni enerji
teknolojilerinin geliştirilmesi yönündeki
çalışmalarına hız vermiştir. Bu gelişmelere
dayalı olarak rüzgar, güneş ve jeotermal
gibi yenilenebilir enerji kaynakları, petrol
ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yerini
alabilecek ve geleceğin enerji kaynakları
olabilecek en iyi alternatifler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel ve teknolojik
gelişmelerle ulaşılan noktada yenilenebilir
enerjilerin teknik potansiyeli dünyanın
toplam enerji ihtiyacının yaklaşık altı
katını karşılayacak durumdadır. Ancak bu
dönüşümlerin büyükçe bir bölümü henüz
ekonomik değildir.
Geçen sene yıllık dünya enerji tüketimi,
yaklaşık 10 milyar ton eşdeğer petrol
olarak gerçekleşmiştir. Bu talebin yüzde
87’si fosil yakıtlardan karşılanmıştır. Ülke-
mizde ise, geçen senenin verilerine göre
elektrik enerjisinin üretiminin yaklaşık
yüzde 50’si doğal gaz, yüzde 20’si yerli
kömür, yüzde 18’i hidrolik, yüzde 5’i ithal
kömür, % 5’i sıvı yakıt, yüzde 2’si rüzgar,
jeotermal ve diğer enerji kaynaklarından
sağlanmıştır. Görüldüğü üzere ülkemizde
enerji kaynaklarının yüzde yüzde 50’sinden
fazlası dışa bağımlı olarak karşılanmaktadır.
Uluslararası Enerji Ajansının, dünya enerji
talebinin 2030 yılına kadar; yılda yaklaşık
yüzde 2’lik bir büyüme ile bugünkü talebin
üç katına çıkacağı öngörüsüyle, bu enerji
talebinin karşılanabilmesi için önümüzdeki 20 yıl içinde, 20 trilyon USD yatırım
yapılması gerekmektedir. Bu yatırımların
fosile dayalı enerji üretimine yapılması
halinde “sera gazlarının” yüzde 50 oranında artacağı hesaplanmaktadır. Yaşanabilir
bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için,
2050 yılına kadar sera gazlarının yüzde
50 oranında azaltılması gerekmektedir.
Bunun sağlanabilmesi için de; enerji
verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarına
kararlı, sürekli ve büyük adımların atılması
gerekmektedir.
Türkiye’nin Doğalgaz Serüveni:
Türkiye’de doğalgazın sanayi ve şehir
şebekelerinde kullanımı çalışmalarına,
1984 yılında SSCB ile imzalanan doğalgaz
sevkiyatı anlaşmasının ardından başlandı.
Doğalgaz şehir içi evsel ve ticari olarak ilk
kez 1988’ de Ankara’ da kullanıldı. 1992
yılında İstanbul, Bursa, Eskişehir ve İzmit
ile doğalgaz pazarı genişledi. Türkiye,
enerji uzmanları tarafından dünyanın en
Ocak - Şubat 2014 33
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için, 2050 yılına
kadar sera gazlarının yüzde 50
oranında azaltılması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de;
enerji verimliliği ve yenilenebilir
enerji alanlarına kararlı, sürekli ve büyük adımların atılması
gerekmektedir.
Cezayir
%9
Nijerya Spot LNG
%3 %2
Azerbaycan
%9
İran
% 19
Şekil-2: Türkiye doğalgaz ithalatı
34 Mimar ve Mühendis
Rusya
% 58
hızlı gelişen on pazarından biri olarak gösterilmektedir. Ekonomik büyüme ve sınırlı
doğal kaynaklar, ülkemizin enerji ithali
gereksinimi arttırmaktadır. Türkiye stratejik
konumu gereği Ortadoğu ve Hazar Denizi
doğalgaz üretim alanları ile Avrupa tüketim
pazarı arasında köprüdür.
Doğalgazın Türkiye’ye giriş noktaları aşağıdaki şekilde görülmektedir:
Türkiye’nin Doğalgaz İthalatı
Rusya’yla 1986 yılında imzalanan yıllık
6 milyar m3 (plato) miktarındaki ilk alım
anlaşmasının ardından, artan tüketim
miktarının karşılanabilmesi amacıyla
imzalanan diğer alım anlaşmaları kapsamında sırasıyla; Rusya (İlave Batı Hattı),
İran ve Rusya (Mavi Akım Hattı) sayesinde
doğalgaz alımına devam edilmiştir. 12
Mart 2001 tarihinde imzalanan alım anlaşması kapsamında 2007 yılından itibaren
Azerbaycan’dan da doğalgaz alımına başlanmıştır. Böylece mevcut durum itibariyle
Türkiye, 1999 yılında imzalanmakla birlikte
henüz devreye girmediği için toplama dahil
edilmeyen Türkmenistan anlaşması hariç
olmak üzere, 3 farklı ülkeden uzun dönemli
doğalgaz alım anlaşmaları kapsamında
boru hatlarıyla doğalgaz ithalatı gerçekleştirmektedir.
Bununla birlikte; arz kaynaklarının çeşitlendirilerek arz güvenliğinin ve tedarikte
esnekliğin artırılması amacıyla BOTAŞ
tarafından, 1988 yılında imzalanan alım
anlaşması kapsamında 1994 yılından itibaren Cezayir’den, 1995 yılında imzalanan
alım anlaşması kapsamında ise 1999
yılından itibaren Nijerya’dan LNG alımına
başlanmıştır.
Bur durum, Şekil-2’ de özetlenmiştir.
Türkiye’de
Doğalgaz Kullanımı
Kanunun yayımlandığı 2001 yılından günümüze kadar geçen dönemde, kanun ve
kanuna dayanılarak hazırlanmış olan ikincil
mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilen şehir içi doğalgaz dağıtım lisansı
ihaleleri ile doğalgazın yaygınlaştırılması ve
doğalgaz dağıtım faaliyetinin özel sektör
tarafından yürütülmesi sağlanmıştır.
EPDK tarafından açılan şehir içi doğalgaz
dağıtım lisansı ihaleleri sonrasında, mevcut
illerimizdeki dağıtım bölgeleri için verilen 7
dağıtım lisansı ile birlikte lisanslı dağıtım
şirketi sayısı 62’ye, gaz arzı sağlanan dağıtım bölgesi sayısı ise 59’a ulaşmıştır.
2011 yılı sonu itibariyle toplam 62 ilimizde
konutlarda ve sanayide doğalgazın kullanılması sağlanmıştır. Siirt, Batman Ardahan,
Giresun ve Kilis illerinde de gaz arzı sağlanması çalışmaları devam etmektedir.
Doğalgaz dağıtım lisansı ihalesine çıkılmayan ve/veya çıkıldığı halde sonuçlandırılamayan 12 şehrimiz kalmış olup, bunlar
Ağrı, Iğdır, Muğla, Sinop, Artvin, Tunceli,
Bingöl, Muş, Bitlis, Mardin, Şırnak ve Hakkari’ dir.
2011 yılı sonu itibariyle Türkiye’deki tüm
doğalgaz dağıtım bölgelerinde yaklaşık;
7.400 km çelik boru hattına,
56.200 km polietilen boru hattına,
9.100.000 abone sayısına,
77.800 kişiye doğrudan ve dolaylı istihdama,
7.9 milyar TL toplam yatırım tutarına,
erişilmiştir.
Türkiye'nin 2012'de gaz tüketimi 46 milyar
m3 oldu. 2013 yılı tüketiminin yaklaşık 48
milyar m3 olması bekleniyor.
Üretim değerlerinin yanı sıra dünya doğalgaz sistematiğini anlayabilmek için tüketim
değerlerine de bakmakta yarar görüyorum.
ABD 2012 yılında 722.1 milyar m3, Rusya
416.2 milyar m3, İran 156.1 milyar m3
tüketim gerçekleştirirken Türkiye 46 milyar
m3 tüketim gerçekleştirmiştir. Bu bilgilere
bakarsak ABD ürettiğinden çok tüketmesinin
sonucu olarak her yıl üretimini arttırması
gerekliliği yanında rezerv alanlarının azlığı
nedeniyle de dünya doğalgaz piyasasına
da egemen olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye içinde doğalgaz rezerv
alanları bulunmuş ve bu alanlarda çalışmalar yapılarak 2012 yılında 632 milyon
m3 üretim yapılabilmiştir. Ancak 2011
yılında üretilen 759 milyon m3 karşısında
2012 yılında 42 milyar m3 tüketim gerçekleştiren bir ülke için sıkıntılı bir durumdur.
Doğal gaz diğer yakıtlara göre çevreci
ve daha ucuz olabilir. Ancak bağımlılık
daha tehlikeli ve mali yapıdaki deliği
büyütecek argümanlara sahip bir sıkıntı olarak kapımızda beklemektedir.
Doğalgaz ithalatımızın yüzde 50’sinden
fazlasını Rusya'dan karşılamamızın
Rusya'ya olan bağlılığımızı ortaya koyan
verilerdir. Ayrıca bu bağlılığımızın çoğunluğunu konut ısıtmasının aksine elektrik
üretiminde kullanıyor oluşumuzun ülke
enerji üretimi konusundaki zayıflığımızı
ortaya koymaktadır. Elektrik üretiminde
13 milyar m3 doğalgaz tüketilirken, ısı
santrallerinde 255 milyon m3, petrol
rafinelerinde 1 milyar 261 milyon m3,
araç yakıtı olarak 2 milyon 935 bin m3,
ticarethanelerde 231 milyon m3, resmi
dairelerde 565 milyon m3, konutlarda
154 milyon m3 doğalgaz kullanılmasındaki dengesizliğin çözümlenmesi
gerekliliğine bakmak gereklidir. Bu
bilgiler ışığında dünyadaki rezervler ve
üretim tüketim dengelerine bakacak
olursak, ülkemizin Rusya başta olmak
üzere diğer rezerv ülkelerine bağımlılığının daha da artacağı görülmektedir.
Bu sebeplerden dolayı enerji için gerekli
diğer parametreler üzerinde çalışmak ve
özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına
hızlıca dönüşüme başlanılması gereklidir.
Doğalgaz diğer yakıtlara göre çevreci
ve daha ucuz olabilir. Ancak bağımlılık
daha tehlikeli ve mali yapıdaki deliği
büyütecek argümanlara sahip bir sıkıntı
olarak kapımızda beklemektedir. Türkiye’de
cari açığın ülkemiz aleyhine olmasında en
büyük etken maalesef doğalgaz ithalatıdır.
Bu konuda özellikle yenilebilir enerjiye farklı ve yenilikçi bir bakış açısı ile bakmakta
fayda görüyorum.
Ocak - Şubat 2014 35
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİ YATIRIMLARINDA
YERLİ ÜRETİCİNİN ROLÜ
Hilmi BAŞTÜRK TEMSAN Yönetim Kurulu Başkanı
Ülkemizin son yıllarda yaşadığı yüksek ekonomik
gelişme ve artan refah seviyesinin sonucu
olarak enerji sektörünün her alanında hızlı
bir talep artışı olmaktadır. Türkiye, İktisadi
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri
içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji
talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke
durumundadır. Önümüzdeki 10 yılda da ülkemiz
enerji talebinin 2 katına çıkması beklenmektedir.
E
nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, ülkemizin enerji talebini karşılamak için sınırlı
olan doğal kaynaklarımızı rasyonel bir şekilde
kullanmaya, yeni teknolojilerle enerji üretimini çeşitlendirmeye ve mevcut teknolojilerin
verimliliğini arttırmaya, alternatif enerji kaynaklarını değerlendirmeye yönelik politika ve
stratejilerin uygulanmasına büyük bir önem
vermektedir. Bu anlamda yenilenebilir enerji
kaynaklarının (hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle, dalga,akıntı enerjisi ve gel-git
gibi fosil olmayan enerji kaynakları) enerji arzı
içindeki payının artırılması, diğer enerji kaynaklarına göre çevreyi asgari seviyede etkilemesi ve yerli - yenilenebilir olması nedeniyle
bir kez daha önem kazanmaktadır.
Bugün itibariyle ülkemizin kurulu gücü yak-
36 Mimar ve Mühendis
laşık 62.147 MW iken, 2023 yılı itibariyle
100.000 MW’a ulaşacağı öngörülmektedir.
2009 yılında çıkarılan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesine göre;
2023 yılı itibariyle, yenilenebilir kaynakların
elektrik üretimindeki payının yüzde 30 düzeyinde olmasının sağlanması hedeflenmektedir. Bu manada 2023 yılına kadar ülkemizde
var olan teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidrolik potansiyelin tamamının
elektrik enerjisi üretiminde kullanılması (yaklaşık 140 TWh) ve rüzgâr kurulu gücünün de
20.000 MW’a çıkarılması planlanmaktadır.
Ülkemizdeki toplam geliştirilen HES potansiyeli yaklaşık 47.000 MW olup, Ağustos 2013
itibariyle inşa halindeki HES 8.868 MW ve
işletmede 21.677 MW’lık bir kapasite bulun-
makta 2023 yılına kadar var olan bu
kurulu güce yaklaşık olarak 16.400 MW’lık
potansiyel, rüzgâr da hâli hazırda işletmede olan2.619MW’lık kurulu kapasiteye ise
yaklaşık 17.000 MW’lık potansiyel daha
eklenecek demektir.
Bu durumda tamamen yerli ve yenilenebilir olan ülkemiz potansiyelinin optimum bir şekilde değerlendirilmesi ve bu
santrallerin inşasında kullanılacak olan
elektromekanik aksamının tamamen
yerli tasarım ve üretimle gerçekleştirilmesi enerji açısından büyük oranda dışa
bağımlı olan ülkemiz için hayati önem
taşımaktadır. Söz konusu santrallerin
inşaat kısımları hâlihazırda ülkemizde
yapılabilmektedir. Yukarıda sözü edilen
HES ve RES potansiyelinin tamamen yerli
olarak üretilmesi durumunda bu ülkemizde yaklaşık 40 milyar $’lık bir pazar
potansiyeline tekabül etmektedir.
Bu yatırım potansiyelinin yerli olarak
gerçekleştirilebilmesinde, yerli yatırımcının yanı sıra yerli üreticinin de önemi
yadsınamaz. Yatırımcı ve yerli üreticinin
önünün açılması için her türlü kolaylık
sağlanmalı ve gerekli önlemler (gerekli
izinler, ÇED, banka kredileri, vergi avantajı
vb.) alınmalıdır. Bu anlamda 6094 sayılı
kanunun yatırımcıya getirmiş olduğu
yerli katkı payı avantajı hayati derecede
önemlidir.
Bilindiği üzere YEK’e (Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarına) dayalı üretim tesislerini
2023
yılı itibariyle,
yenilenebilir
kaynakların elektrik
üretimindeki
payının YÜZDE
30 düzeyinde olmasının
sağlanması
hedeflenmektedir.
Ocak - Şubat 2014 37
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
teşvik etmek için 29 Aralık 2010 tarihli
ve 6094 sayılı kanun yayımlanmış olup,
kanundaki I sayılı cetvelde her bir üretim
tesis tipine uygulanacak fiyatlar, II sayılı
cetvelde üretim tesislerinin yerli olarak
gerçekleştirilmesi halinde uygulanacak
yerli katkı ilavesi yer almaktadır.Yerli
katkı ilavesi alabilmek için, bütünleştirici
parçaların yerli aksam oranları bazında
en az yüzde 55’i yurt içi katma değerle
üretilmesi gerekmektedir.
Hidroelektrik santrallerde (HES) yerli
imalat belgesini alabilmek için gerekli
çalışmalar Teşekkülümüzce hızla başlatılmış olup konuyla ilgili Yenilebilir Enerji
Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından
“Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elektrik Enerjisi Üreten Tesislerde Kullanılan
Aksamın Yurt İçinde İmalatı Hakkında
Yönetmelik”te revizyon yapılarak 04 Eylül
2013 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yerli katkı ilavesinden yararlanılabilmesi için, öncelikle Yönetmelik
madde 2b’de yer alan aksamın uluslararası veya ulusal standartlara uygunluğunu
belirten “Ürün Sertifikası”nın TSE’den
alınması gerekmekteydi. Teşekkülümüz
çalışanlarının vermiş olduğu destekle bu
konuda kriter (TSE K 195) hazırlanmış
ve TSE tarafından yayımlanmıştır. Bu
Şekil 1. Diyarbakır FabrikasıGenerator ve Türbin İmalat Holleri
Şekil 2. Alpaslan HES ( 4 x 45 MW) Montaj Çalışmaları
38 Mimar ve Mühendis
Yerli katkı
payı ilavesi
uygulamasının
gerçekleştirilmiş
olması, ülkemizde
HES elektro-mekanik
teçhizatının
imalatının
yaygınlaştırılmasına
ve dolasıyla ülkemiz
ekonomisinin en
büyük sorunlarından
biri olan cari
açığın azalmasına
ve istihdamın
artmasına katkıda
bulunacaktır.
kriter, ülkemizde ilk defa teşekkülümüz
fabrikalarına ve tamamlamış olduğumuz
özel sektör HES elektromekanik teçhizatlarına uygulanmış olup, HES’ler için
“Kritere Uygunluk Belgesi” 06 Ağustos
2013 tarihinde TSE’den alınmış ve ülkemizde ilk defa HES’ler için “yerli katkı
payı” alınabilmesinin önü açılmıştır. 6094
sayılı kanuna göre YEKDEM kapsamında
HES elektromekanik teçhizat imalatı yerli
olarak yapılmadığı takdirde, hidroelektrik
üretim tesisine uygulanacak fiyat 7.3
ABD Doları cent/kWhdır. Ancak Teşekkülümüzün yüzde 100 yerli olarak tamamlamış olduğu ilk özel sektör projesi
CUNİŞ HES için, ilgili belgeler tamamlanmış olup, 2014 yılının başından itibaren
5 yıllık bir süre zarfında, yatırımcı ürettiği
elektrik enerjisini, 2.0 ABD Doları cent/
kWh yerli katkı payı ilavesi ile toplamda
9.3 ABD Doları cent/kWh’a satarak teşvikten faydalanacaktır.
HES’ler için yerli katkı payının ülkemizde
alınması ile HES elektromekanik teçhizat
imalatı ülkemizde yaygınlaştırılması sağlanacak, yatırımcının ve sanayicinin önü
de açılmış olacaktır. Teşekkülümüz, aldığı
HES’leri yerli olarak uluslararası standartlarda üretmesi ve ‘yerli katkı payı’nı da
alabiliyor olması nedeniyle, yerli yatırımcıların teveccühünü kazanmıştır. Bu bağlamda belgenin alınmasına müteakip bir
kaç özel sektör projesi alınmış olup, ilave
projeler için de diğer yatırımcı firmalarla görüşmelerimiz devam etmektedir.
Önümüzdeki günlerde yoğun bir taleple
karşılaşacağımızı düşünmekteyiz.
1975 yılında kurulan, 1977’de üretime
başlamış ve yerli kaynaklar kullanılarak
elektrik enerjisi üretimine ve milli ekonomiye katkı sunan TEMSAN (Türkiye
Elektromekanik Sanayi), Kamu ve Özel
sektöre çok sayıda anahtar teslimi HES
yapmıştır. Teşekkülümüz bugüne kadar
en büyüğü Batman HES (192 MW) olan,
yaklaşık 1000 MW gücünde 22 adet (55
ünite) HES projesini tamamlayarak devreye almıştır. Toplam kurulu gücü yaklaşık 200 MW olan 10 adet HES’in proje
imalat, montaj ve devreye alma işleri
devam etmektedir. Bunların yanı sıra
teşekkülümüz çok sayıda HES’in rehabilitasyonunu gerçekleştirmiştir. Ayrıca
25 adet pompa istasyonu, 52 adet trafo
merkezi ve HES şalt sahası işini tamamlamıştır. Ayrıca 500 kW altı mini ve
mikro türbin tasarım, imalat ve montajını
da gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda
ülkemizde birçok belediyeye (içme suyu
hattı üzerine) ve küçük akarsular üzerine
çok sayıda mini-mikro türbin kurulumu
gerçekleştirildi ve bu türbinler enerji
üretmektedir.
Yerli katkı payı ilavesi uygulamasının
gerçekleştirilmiş olması, ülkemizde HES
elektro-mekanik teçhizatının imalatının
yaygınlaştırılmasına ve dolasıyla ülkemiz
ekonomisinin en büyük sorunlarından
biri olan cari açığın azalmasına ve istihdamın artmasına katkıda bulunacaktır.
Diğer yenilenebilir enerji kaynakları için
de gerekli çalışmalar yapılarak‘yerli
katkı payı’ uygulanabilir hale getirilmeli,
yatırımcı ve yerli üretici bu avantajdan
faydalanmalı ve dolayısıyla yerli üretim
teşvik edilmelidir.
Elektromekanik teçhizat imalatında öncü
ve lider olan TEMSAN ülkemizde inşa
edilecek olan HES potansiyelinin büyük
bir kısmına taliptir ve bundan sonra
artan bir ivme ile bu konuda ülkemize
hizmet etmeye kararlıdır.
Ocak - Şubat 2014 39
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
HAMMADDE OLARAK URANYUM VE
TÜRKİYE URANYUM POTANSİYELİ
Doç. Dr. Abdulkerim YÖRÜKOĞLU MTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI
Son yıllarda petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde yükselişi hükümetleri çeşitli önlemler
almaya yöneltmiştir. Gelişmiş ülkelerde daha verimli motorlu taşıtlar, elektrikli
makineler, ısınma, binaların yalıtımı ve daha birçok alanda yeni teknolojilerin
geliştirilmesi ve uygulanması ile enerjinin verimli bir şekilde kullanımı hızlı bir artış
göstermektedir. Konvansiyonel enerji kaynakları yaygın bir biçimde yararlanılan; fosil
yakıtlardan (odun, kömür, petrol, doğalgaz), akarsulardan, uranyum ve toryum (henüz
araştırma aşamasında) gibi elementlerden oluşan nükleer yakıtlardan oluşmaktadır.
Konvansiyonel enerji kaynaklarının ortak ve en önemli özellikleri arasında; üretim
miktarının kontrol edilebilmesi ve sürekli üretilebilmesi sayılabilir.
B
ugün dünyanın enerji talebi, hem endüstrinin
sürekli faaliyetini hem de ulaşım ve haberleşme sistemlerinin büyük bir bölümünün idamesini sağlayan elektrik enerjisine yöneliktir.
Hidrolik enerji kaynaklarının sınırlı, fosil yakıtlarının da sebep olduğu çevre kirliliği (sera
etkisi ve asit yağmurları) problemleri nedeniyle 20. Yüzyılın ikinci yarısında alternatif enerji
kaynaklarının araştırılması yoğunlaşmıştır.
Yeni enerji kaynakları arasında teknolojisi en
çok gelişen nükleer enerji olmuştur. Nükleer
enerjinin ilk yatırım maliyeti yüksek olmakla
birlikte konvansiyonel enerji kaynaklarından
elektrik üretim maliyetlerine bakıldığında
nükleer enerji avantajlı konumdadır. Uluslararası Enerji ajansı verilerine göre 2035 yılında
dünyanın elektrik enerjisi tüketimi 2010 yılına
göre yüzde 35 artacağı öngörülmektedir.
Mevcut dünya elektrik enerjisi üretimin yüzde
14’ü nükleer enerjiden dolayısı ile uranyumdan elde edilmektedir. Gelecekte nükleer
enerjiye bağlı elektrik üretimi artarak devam
edecektir. Çevre faktörleri, sürdürülebilirliği,
elektrik üretim maliyeti, yeni teknolojiler gibi
avantajlarından dolayı ülkeler, gelişen sanayileri ve kalkınmaları için ve enerji arz çeşitliği
ve güvenliğini sağlamak amacıyla nükleer
40 Mimar ve Mühendis
enerjiye yatırım yapmaktadır. Bu nedenle son
altmış yıl içinde uranyum dünyanın en önemli
enerji minerallerden biri haline gelmiştir.
Dünya Uranyum Rezervi,
Üretimi ve Fiyatı
Dünyadaki nükleer enerji üretim programları
paralelinde, nükleer hammadde potansiyeli
ve yakıt çevrimleri konusunda bazı çalışmalar
ve araştırmalar sürdürülmektedir. Nükleer
gücün uzun süreli enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi, bu santrallerde yakıt olarak kullanılan ve stratejik bir madde olan uranyumun
yeterince sağlanabilmesine bağlıdır.Dünya
Nükleer Birliği verilerine göre Ocak 2014 itibariyle dünyada 434 nükleer santral faaliyet
göstermektedir. Halen 65 nükleer santral
inşaatı devam etmektedir. 2030 yılına kadar
ekonomik ömrünü doldurması beklenen 156
reaktörün kapanması ve 298 yeni reaktörün
devreye girmesi öngörülmektedir. Gelecek
15 yıl içinde ise 312 nükleer santral planı
bulunmaktadır. Bu planlar içinde Türkiye’nin
de 4 santral planı bulunmaktadır. Uranyum
nükleer santrallerde elektrik üretmek için ihtiyaç duyulan en önemli yakıt kaynağıdır. Halen
çalışan ve gelecekte devreye girecek nükleer
bazlı elektrik üretim santralleri yakıt
olarak uranyum kullanmaktadır. Dünya
üzerinde faaliyet gösteren 434 nükleer
santralin yıllık uranyum ihtiyacı 65 bin
ton seviyesinde olup, dünyanın toplam
uranyum rezervi ise yaklaşık 5 milyon ton
düzeyindedir. Araştırmalar bugün ortaya
konan uranyum rezervinin talebe göre
en çok 50 yıl yeteceğini göstermiştir.
Dünyada 19 tane uranyum üreticisi ülke
bulunmaktadır. Bu ülkeler dünya uranyum
üretiminin yaklaşık yüzde 90'ını karşılamaktadır. Tüm dünyada uranyum madeni
arama çalışmaları devam etmekte olup
yeni yatakların bulunması olasıdır. Diğer
mineral kaynakları ile karşılaştırıldığında
uranyum aramaları nispeten kolaydır.
Çünkü uranyumun parçalanma ürünlerinin radyasyon anomalileri havadan
haritalanması veya tespiti ile uranyum
yatakları bulunabilmektedir.
Dünyada uranyum fiyatlarında son 10
yılda çok büyük dalgalanmalar meydana
gelmiştir. Bunun sebebi özellikle 2008
yılına kadar arzın talebi karşılayamaması,
2008 yılında ise özellikle Kazakistan’ın
önemli ölçüde üretim yapmaya başlamasıdır. 30 Aralık 2013 tarihi itibariyle
U3O8 fiyatı 35,5 USD/lb (76,06 USD/
kg) olarak dünya spot piyasasında işlem
görmektedir. Hammadde olarak uranyum
3-15 yıllık uzun dönemli kontratlarla
direkt kullanıma yönelik üreticilerden
alım yapılmaktadır. Ancak bu kontratlarda uranyumun teslimi esnasında
uranyumun spot piyasa fiyatı ilişkisi de
bulunmaktadır. Uranyum fiyatlarındaki
dalgalanma az ve talep arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır.
Türkiye Uranyum Potansiyeli
Uranyum Aramaları
Türkiye’de uranyum aramalarına
ilk olarak 1953 yılında MTA Genel
Müdürlüğü’nce kısa süreli genel etütler
şeklinde başlanmış ve 1956 yılından
itibaren sistemli çalışmalara geçilerek
1980 yılı sonuna kadar devam edilmiştir.
Türkiye’nin jeolojik yapısının incelenmesi
ve bugüne kadar yapılan çalışmalardan
elde edinilen bilgi ve deneyim ışığında,
belirlenmiş olan rezervlerin ülkenin nihai
potansiyelini göstermediği, arama faaliyetlerinin artması halinde yeni uranyum
yataklarının bul unmasının mümkün olduğu söylenebilir. Türkiye’de bu güne kadar
bulunmuş uranyum yataklarının büyük
bir çoğunluğu sedimanter tip yataklardır.
Bu guruba, köprübaşı ve sorgun uranyum
yatakları girmektedir. Sadece demir
tepe yatağı damar tipi uranyum yatakları grubuna aittir. Türkiye’de aramalar
sonucunda 9.129 Ton uranyum bulunmuştur. MTA Genel Müdürlüğü ülkemiz
nükleer enerji politikaları nedeniyle yurt
içi ve yurt dışında radyoaktif hammadde
aramalarına yeniden başlamıştır. Bu
kapsamda Batı Anadolu’da uranyum
ruhsatlarında sondajlı uranyum arama
çalışmaları yürütülmektedir.
MTA’da Uranyumun
Kazanımına Yönelik
Teknolojik Çalışmalar
Saha çalışmalarının sonucu bulunan
cevherler üzerine, laboratuvar çaptaki
teknolojik testler1966 yılında başlamıştır. Bu çalışmalardan amaç, cevherden
uranyumu kazanmak için; tane iriliği kimyasal çözücünün seçimi, zaman,sıcaklık,
katı/sıvı oranı ve oksidanın etkisi gibi
karıştırmalı leaching (katıdan özütleme)
parametrelerinin incelenmesidir. Halen
Türkiye'de henüz bir uranyum cevheri
çıkarılması, işletilmesi ve sarı pasta üretimi yoktur. Ancak, Manisa-Köprübaşı'nda
1974 yılında, Köprübaşı cevherlerini
laboratuvar ölçekte çalışmalar yapılmış,
MTA tarafından bir pilot tesis kurulmuştur. 1974-1982 yılları arasında faaliyet
gösteren bu tesiste, Köprübaşı ve UşakFakılı cevherlerinden 1.200 Kg kadar sarı
pasta üretilmiştir. Üretilen sarı pasta
1996 yılında TAEK’e verilmiştir.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının karşılanmasında nükleer enerjinin payının
mutlaka olması, arz güvenliği ve çeşitliliğini sağlaması zorunludur. Özellikle
dışarıya bağımlılığın azaltılması için
nükleer enerji payının artması gerekmektedir. Türkiye bu nedenle de bir dönem
rezervlerine ulaştığı ve teknolojik olarak
da üretim aşamalarını da tamamladığı
uranyum madenlerine ihtiyaç duyacaktır.
Uranyum hem global trendlerde hem de
Türkiye’nin ihtiyaçları açısından stratejik bir maden konumuna gelmiştir. Bu
kapsamda yapımı devam eden nükleer
santrallerimizin ihtiyacı olan uranyum
hammaddesini temin etmek için yurt
içi ve yurt dışı maden arama stratejileri
oluşturulmalıdır. Mevcut bilinen yataklardan sarı pasta üretimine yönelik tesis
ETİ maden aracılığı ile yatırımlara başlanmalı ve sarı pasta üretilmelidir.
Ocak - Şubat 2014 41
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
TÜRKİYE’DE ELEKTRİK VE
ELEKTRİK PİYASASININ SERÜVENİ
Ramazan ENSAR Elektrik Mühendisi
Ülkemiz sınırları içerisinde elektrik ile tanışma Cumhuriyetin ilanından
önce 1902 yılında Tarsus’ta bulunan bir su değirmenine bağlanan bir
dinamo vasıtasıyla 2 kW elektrik üretilerek gerçekleştirilmiş ve buna
bağlı geçen zaman içinde tesis olarak adlandırılacak ilk üretim projesi
yatırımı 1913 yılında İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.
C
umhuriyetin ilanından sonra 1935 yılında kontrol mekanizması halen günümüzde de varlığını
sürdüren santrallerin projesini onaylayan ve
kabulünü sağlayan kamu teşekkülü olarak
faaliyetini sürdüren Elektrik İşleri Etüd İdaresi
(EİEİ) kurulmuş ve elektrik ihtiyacının artması
ve elektrik enerjisinin yaşamın ayrılmaz bir
parçası olmasıyla birlikte büyük bir ekonomik sektör oluşmuştur. Oluşan bu sektörün
eksikliklerini gidermek için üretim, iletim ve
dağıtım faaliyetleri tek çatı altında 1312 sayılı
yasa ile 1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu
(TEK) kurulmuştur. Artan ekonomik, sosyal ve
iktisadi gelişmeler sonucunda hizmet kalitesini
artırmak, özelleştirmeye, liberal ekonomiye
Elektrik piyasasının özelleştirmesi sonucu kamunun elektrik piyasasındaki tekelci
hakimiyetine son verilmesi amaçlanırken yeni tekelci yapıların oluşumunun
da önüne geçmesi gerekmektedir. Bu süre içerisinde regülasyon politikasının
belirlenmesi gereklidir. Ancak bu yolla tekelciliğin önüne geçilebilerek tam rekabet
oluşturabilecektir. Bu regülasyon politikasını yöneten kurum Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) yine kanunla rekabeti denetleyen Rekabet Kurulu ile ortaklaşa
yüksek kontrol mekanizması ile piyasayı rekabetçiliğe dönüştürebilecektir. Kanunla
yıkıcı rekabete karşı da bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler;
42 Mimar ve Mühendis
geçişi ve Avrupa Birliği müktesebatına uygun
olarak özelleştirmenin alt yapısını teşkil etmek
üzere üretim ve dağıtım faaliyetleri ayrı ayrı
olarak yürütülmesi için Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) 1993 yılında 513 sayılı yasa ile 2
ayrı şirket olarak ikiye bölünmüştür.
Üretim ve İletim Faaliyetleri Türkiye Elektrik Üretim A.Ş. (TEİAŞ) ve Dağıtım faaliyeti
olarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ)
oluşturulmuş ve yapılan bu bölünmelerden
sonra artan piyasanın ve gelişen ekonominin
Avrupa Uyum Yasaları, özelleştirme mekanizması ve görülen eksikliklerin giderilmesi için
2001 yılında 4628 sayılı kanun kabul edilerek
elektrik piyasasına düzenleme getirilmiş, 3’e
Herhangi bir özel sektör üretim şirketinin iştirakleri ile piyasada
sahip olacağı toplam pay önceki yıla ait toplam elektrik kurulu
gücünün yüzde 20 sini geçemez
Otoprodüktör veya Otoprodüktör Grubu üretmiş olduğu elektriği
yıl içinde yüzde 20 sinden fazla olmaması şartıyla EPDK
tarafından belirlenecek orandaki miktarını satabilecektir
bölünmek üzere üretim faaliyetleri Elektrik Üretim A.Ş (EÜAŞ), iletim faaliyetleri
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) ve
Ticari faaliyetler içinde Türkiye Elektrik
Taahhüt ve Ticaret A.Ş. (TETAŞ) olarak
iktisadi devlet kuruluşları teşkil edilmiştir.
Bu kanunla elektrik piyasası üretim, iletim, dağıtım ve ticaret faaliyetleri olarak
ayrılmıştır. Yine bu kanun gereği elektrik
piyasasında faaliyet gerçekleştirecek ister
kamu isterse özel teşebbüs olsun faaliyetler için lisans alma zorunluluğu getirilerek
enerjinin sektörel piyasasını düzenlemek,
dengelemek ve kontrol mekanizmasını
sağlamak üzere özerk yapıya sahip Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) kurulmuş ve kuruluşun verdiği lisansları ilgili
yasa ile Üretim Lisansı, Dağıtım Lisansı,
Perakende Satış Lisansı, Toptan Satış
Lisansı, Otoprodüktör Lisansı, Otoprodüktör Grup Lisansı ve İthalat-İhracat Lisansı
olmak üzere lisansları 7 grupta toplayarak
lisans sürelerini 10 ile 49 yıl arasında
sınırlandırmıştır.
Ülkemizde nüfusun artmasıyla ve ekonominin canlanmasıyla elektrik üretiminde
artış yaşanmış ve Elektrik sektörünün
kamu teşebbüsünden özel sektöre geçişişiyle üretimdeki kamunun payı hızla aşağılara çekilmiştir. 2013 yılı sonu itibariyle
Türkiye'nin Toplam Kurulu Gücü 61.422
MW aşmış toplam üretimi 260.00 GWh
seviyesine yükselmiştir. Elektrik santrallerinde üretilerek kullanıma sunulan elektrik
enerjisinin çeşitliliği termik, hidrolik, jeotermal, rüzgar olmakla birlikte kullanılan
yakıt bakımından üretilen elektrik enerjisi
yüzde 50 fazlası doğalgazdan temin edil-
mekte olup yakın bir zaman içinde nükleer
enerjiye geçiş sağlanmadığı takdirde çok
ciddi sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır. Elektrik piyasasına 2013 yılı sonu
itibariyle bakıldığında üretim santrallerinin
özelleştirilmesine başlanmış ve 2014 yılı
içinde üretim özelleştirilecek olup dağıtım sektöründe 2013 yılı sonu itibariyle
tüm dağıtım bölgeleri özelleştirilmiş ve
lisans devirleri gerçekleştirilmiştir. Dağıtım şirketlerinin özelleştirmesi neticesinde
TEDAŞ tarafında tesis edilmiş ve dağıtım
şirketi tarafından da tesis edilecek yatırımların varlıklarının mülkiyeti TEDAŞ’a ait
olacak, işletme hakları ise dağıtım şirketine bırakılacaktır.
Dağıtım şirketleri tüketim tahminlerini
TEİAŞ’ın hazırladığı projeksiyonlardan
faydalanacaktır. Dağıtım şirketleri yapılan bu projeksiyonlar çerçevesinde yatırım planlarını belirleyecek ve yatırımların
gerçekleştirilmesi içinde EPDK’dan onay
Bir özel sektörün toptan satış şirketinin iştirakleri ile piyasada
sahip olacağı pay bir önceki yılın Türkiye Elektrik Toplam Tüketimin yüzde 10’unu geçemez
Özel sektör dağıtım şirketleri, dağıtım ve perakende satış faaliyeti dışında
bölgelerinde üretim lisansı almaları şartı ve yıllık elektrik enerjisi üretimini
bir önceki yılda bölgelerinde tüketime sunulan yıllık toplam elektriğin %20
’sini geçmemesi şartıyla üretim tesisi kurabilir.
Dağıtım şirketi iştirak ilişkisinde olduğu elektrik şirketi veya
şirketlerden kendi bölgesinde önceki yılda dağıtımını yaptığı
toplam elektrik miktarının %20’siniden fazla elektriği satamaz
alacaktır. Dağıtım şirketleri yapmış oldukları bu yatırımların tüm harcamalarını itfa
yolu ile tarife üzerinden geri alacaktır.
Ülkemizde elektrik piyasasına yapılan bu
düzenlemelerle gerçekleştirilmek istenen
amaçları sıralarsak;
1-Üretim, iletim, dağıtım ve ticaret faaliyetleri birbirinden ayrılmasının sağlanılması
2-Elektrik arzının elektrik talebinin üstüne
çıkartılması
3-Tekel piyasanın kırılması, rekabetçi
fiyatların oluşturulması
4-Ucuz kaliteli ve kesintisiz elektriğin sağlanılması
5-Oluşturulan piyasa ile özel sektörün
önünün açılması ve daha fazla yatırımın
sağlanılması
6-Kamu ağırlığının azalması
7-Şeffaf ve rekabete açık piyasanın belirlenmesi (PMUM)
8-Sektörel etkinliğin cazip hale getirilmesi
Sonuç olarak ülkemizin elektrik ile tanışmasından günümüze kadar gerçekleşen büyümeler konjonktürel anlamda
yeraltı veya yer üstü kaynaklara sahip olmak ile birlikte bu
kaynakların kullanılması ve en verimli şekilde yönetilmesi
sadece ekonomik tedbirlerle olmayacağı gibi sadece siyasi
irade ile desteklenilmesi de yeterli olmuyor. Doğalgazın ithal
olduğu ve ülkemizin jeopolitik ve stratejik yapısından dolayı
Türkiye’nin vazgeçilmez nükleer enerji üretim politikası olmalı,
bunu varlık konusu olarak görmeli, bununla ilgili her türlü
dış engellemelere karşı hazırlıklı olmalı ve olmayan enerjinin
en pahalı enerji olduğu bilincini ana okul seviyesinde tüm
vatandaşlarını bilinçlendirmelidir.
Ocak - Şubat 2014 43
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİ BAĞIMLI
BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE
ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ
Avni Çebi Elektrik Yüksek Mühendisi
Şehirlerimiz hızlı bir şekilde değişmekte, büyümekte ve enerji ihtiyacımız sürekli
artmaktadır. Milli güvenliğimiz açısından sıkıntı oluşturacak şekilde şehirlerimiz
büyük ve dikey yapılaşırken, enerji bağımlı yüksek binalarla yaşamımız riskler
altına girmektedir. Kentsel dönüşümün yoğun olarak gündeme geldiği bu günlerde,
şehirlerimiz yeniden yapılandırmaya çalışılırken acaba şehirlerimiz olağanüstü
durumlara hazırlar mı?
Ş
ehircilikte çok boyutlu ve disiplinli düşünme
derinliğinden ve bilgeliğinden mahrum olarak
insanımıza bugünü kurtaracak adeta “barınak”
anlamında konutlar inşa etmekteyiz. Bu çok katlı
enerji bağımlı binalar, bir enerji krizinde yaşamımıza nasıl etki yapacak, olası bir savaş veya uzun
süreli bir enerji darboğazında binalarımıza asgari
şartlarda yaşamı sürdürebilecek enerjiyi sağlayabilecek miyiz?
Suya erişim ve Hareket
Yeryüzünde hayatın devamı İbrahim ailesi, Hacer
ve İsmail’den beri 2 temel üzerine inşa edilmiştir; suya erişim ve hareketlilik. Hacer’in ıssız ve
çöl Mekke şehrinde İsmail’i için suyu araması
ve sürekli hareketi sonucu ulaştığı müjde, hayat
44 Mimar ve Mühendis
iksiri; su: zemzem. Hayatın varlığı, hareket ve suya
bağlıdır. Bugün çok katlı binalarda suya erişmek
ve hareketi sağlamak tamamen enerjiye bağlıdır.
Elektrik enerjisinin birkaç gün ve hatta birkaç saat
sağlanamadığı durumda bu binalar, yıkılmadan
durdukları yerden adeta bir “kabuta” dönüşerek,
susuz ve hareketiz kalacağız. Binalarımız ayakta
olsa bile enerjinin yokluğunun getirdiği hareketsizlik ve susuzlukla birlikte, şehrin yüksek katlı binaları birer kriz merkezine dönüşebilir.
Büyük başın büyük derdi olur. Büyük yapılan binalar hem enerji yoğunluğu yüksek binalardır hem
de enerji bağımlıdır. Bu çift yönlü bağımlılık olası
bir enerji yokluğunda, elektriğin sağlanamaması
durumunda, asansörlerin çalışmaması ve su pompalarının çalışmaması demektir. Bu da çok katlı
ve yüksek binalarda hayatın durması
demektir. İnen çıkamaz, çıkan inemez,
yeterince su deposu olmadığı içinde su
yokluğunda bu binalara insan emeği ile
su taşınamaz. Su ve hareket varlığın
devamı için 2 temel unsurdur, ateş ve
toprağı da buna dâhil edebiliriz. Burada
ateş elektriktir. Toprak, yoğun yapılaşmanın olduğu şehirlerde kaybettiğimiz
değerimizdir ve hatta aramamız gereken
yitiğimizdir, bilgi ve bilgelik gibi.
Yamaç ve Kale İçi Şehirleri
Dünün dağ yamaçlarına yapılan şehirleri
ile ovaya kale içerisinde yapılan şehirleri;
güvenliğin, yaşamın devamının ve ülkenin bekasının varlığı için düşünüyorlardı.
Düne ait bu şehirleşme ve yerleşim
algısı ve geleneği uluslararası sistemin
oturması ile oluşan nispi barış ortamı
ve teknolojinin gelişmesiyle beraber
yavaşça terk edildi. İnsanlığın yaşadığı savaş, yoksulluk, göç ve güvensizlik
deneyimi hale ortak hafızanın diplerinde
durmaktadır. Ya yine büyük bir savaş krizi
çıkarsa savunmayı nasıl yapacağız? Açık
alanda oluşan bu yeni şehirlerde savunmayı nasıl yapacağız. Dünün dar alanda
kurulan kale içi şehirler yerine, yatayda
yapılaşmış az katlı binalarla şehirleri inşa
etmek ve yaşamı sürdürülebilir kılmak
esas alınmıştır. Özellikle savaş durumunda bir destek gelene kadar uzunca bir
süre direnebilmek ve hayatta kalabilmek
sürdürülebilir şehircilik olarak kurgulanmıştır.
İnsanların en güçlü savunma refleksi ve yaşama tutunma istemi, evinin
Hayatın varlığı, hareket ve suya bağlıdır. Bugün
çok katlı binalarda suya erişmek ve hareketi sağlamak tamamen enerjiye bağlıdır. Elektrik enerjisinin birkaç gün ve hatta birkaç saat sağlanamadığı durumda bu binalar, yıkılmadan durdukları
yerden adeta bir “kabuta” dönüşerek, susuz ve
hareketiz kalacağız.
içinde veya yanında kendisini güvende
hissetmesiyle sağlanır. İnsanlığın uzun
deneyimi sonucunda bugün için buna
ürettiği en güzel ve tutarlı cevap, az katlı
ve bahçe nizamlı konut mimarisi ve yaygın şehirleşmedir. Bahçen varsa, evinin
yanındasın, sana ait olan bütün eşya,
sevdiklerin, muhtaç olduğun ve olunanların ve hatıralarınla birliktesin, bu sana
güç ve yaşam enerjisi veriyor.
Toprağa Yakın Olmak
Toprağa yakınsın, bu sana üretim ve
tutunma duygusu veriyor. Bu yapılaşma
olağanüstü bir durumda özellikle savaşta
savunma alanını genişletiyor ve direnme
için gerekli zemini ve şartları sağlıyor.
Evin top mermisi de alsa, kısmen tahrip
olsa bile sen oraya aitsin ve her yerinden
ona tutunabiliyorsun; bu direnç, güven
duygusu ile birlikte daha güçlü olarak
savaşabilirsin, yaşamını bahçende toprağını ekerek, gerekirse suyunu çıkararak
sürdürebilirsin. Yaygın ve yatay şehirleş-
me şekli savunma hattını genişlettiği için
savunmanı daha iyi yapabilirsin; yaralanabilirsin, hatta ölebilirsin ancak kolay
teslim alınamazsın çünkü evindesin ve
ayağın toprağa basıyor.
Çok katlı binaların yapıldığı ve dikene
inşa edilmiş konutların olduğu şehirlerde,
şehirler dirençsizdir ve savunmasızdır.
Olası bir enerji krizinde binalar yaşam
enerjisini kaybeder. Hareket kabiliyeti
asansörün çalışmaması ile birlikte nerede
ise sıfırlanır. Aynı şekilde yaşam kaynağı
olan su, pompaların çalışmaması nedeniyle çok katlı binalardaki konutlarımıza
erişemez. Suyu barajlardan binalara,
oturduğumuz kata taşıyan pompalar
da çalışamaz bu tam anlamıyla yaşam
damarlarında kanın akmaması gibi olur
ve yaşamımızı tehdit eder.
Huzurumuz ve Güvenliğimiz
Bu çok katlı binalarda yalnızca güçlü,
sağlıklı ve genç insanlar yaşamıyor. Bina
inşa ederken dikkate almamız ve dengelememiz gereken husus; statik binalar ile
Ocak - Şubat 2014 45
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
dinamik insan hayatı arasında her durum
ve şartlarda sürdürülebilirliği sağlamaktır.
İnşa ettiğimiz binalarda 7’den 70’e kadar
her yaştan insan için yaşam sürdürebilir
midir? Sürdürülebilirliğin sağlanamadığı
bu çok katlı binalar güvenliğimiz için en
ciddi risklerden biridir. Hayatı sürdürülebilir ve anlamlı kılan bağlarımız toprak,
insan, ev, şehir ve ilişkilerimiz arasındaki
uyumlu ilişkide saklıdır. Bu bize mutluluk
ve huzur verdiği kadar güven ve olağanüstü durumlarda direnme ve savaşma
azmi sağlar. İnşa ettiğimizi şehirler daha
anlamlı ve coşkulu bir yaşam enerjisi
bizlere vererek daha üretken ve proaktif
olmamızı sağlar.
Olası bir savaş durumunda elektrik kesintisinden dolayı yaşamın durması gibi,
çok katlı yüksek binalara gelecek bir top
mermisi saldırısı ile insanlar binaları terk
etmek zorunda kalır. Bu durumlarda bu
binaların etrafında yaşamı inşa edebilir
miyiz? Bu kadar çok insanın yaşadığı
binaları güvenlik nedeniyle insanların
terk etmesi durumunda bina insan ilişkisi
sürebilir mi? İnsan ve toplum kendisini
savunma ve direnme anlamın da güçlü
hissedebilir mi? Çaresizlik ve teslimiyet
duygusu daha ağır basmaz mı? Konutuyla ilişkisi kopan, binadan inince toprağı
olmayan bir binada dar alanda onlarca,
46 Mimar ve Mühendis
Şehirlerimizi her
durum ve zamanda,
barış ve savaş
zamanlarında kendi
yaşam enerjisi
ile yaşayacak
şekilde yatay ve az
katlı olarak inşa
etmeliyiz. Adeta
toplu bir aldanmayı
ve halüsinasyonu
yaşadığımız dikey
şehirleşmeden bir
an evvel vazgeçerek,
daha az katlı ve
yatay yerleşimin
olduğu şehirleşmeye
geçmeliyiz.
yüzlerce insan nasıl yaşam mücadelesi
verebilir? Şehir tam anlamıyla savunma
reflekslerini kaybetmez mi? Bu kadar çok
insana hem barınma, hem de yiyecek
olarak nasıl lojistik sağlanabilir? Bu kadar
büyük bir organizasyon kamu tarafından
zamanında verilebilir mi? Savaş mı yapacağız, yoksa insanlarımızın yaşama tutulmasını mı sağlayacağız? Bu çok katlı
enerjisini kaybetmiş şehirler, çaresizlik
içersinde kendi yaşam enerjisinden de
mahrum olarak dışarıdan gelecek yardım
ve desteğe tam anlamıyla bağlıdır.
Sürdürülebilirlik ve Ülke Güvenliği
Şehirlerimizi her durum ve şartta, barış
ve savaş zamanlarında kendi yaşam
enerjisi ile yaşayacak şekilde yatay ve
az katlı olarak, coğrafi şartlara bağlı
olarak olabildiğince az nüfuslu olarak
inşa etmeliyiz. Adeta topluca bir aldanma ve halüsinasyonu yaşadığımız dikey
şehirleşmeden bir an evvel vazgeçerek,
daha az katlı ve yatay yerleşimin olduğu
şehirleşmeye geçmeliyiz. Bu insanımızın barış zamanında huzuru ve olağan
üstü durumlarda güvenliği için yaşamsal öneme sahiptir. Bu çok katlı, enerji
bağımlısı binalarla kendi ulusal güvenliğimizi kendi elimizle tehlikeye attığımızı
fark etmeliyiz. Kentsel dönüşümü başlat-
tığımız bu günlerde, şehirleşmeye yaşam
kalitesinin arttırılması, sağlam ve güvenli
binalarda yaşama olarak yaklaştığımız
kadar sürdürebilirlik ve ülke güvenliği açısından da önemli olduğunu fark ederek,
şehirleşme stratejilerimizi tekrar gözden
geçirmeliyiz.
İnsanlığın derin refleksleri ve bugünün
akıllıca inşa edilmiş şehirleşme bilgisinden bunu öğrenmeliyiz. Bizden daha çok
nüfus yoğunluğuna sahip ülkedeler olan
Hollanda, İngiltere Japonya’da ki gibi
daha az katlı şehirler inşa etmeliyiz.
Her duruma hazır olmak
Bosna savaşında Bosnalıların savunma
direncini oluşturan en önemli etken
onların inançları ve ülke savunması
olduğu kadar az katlı ve yaygın şehirleşmeyle oluşan savunma hattıdır. Bu
yatay az katlı binaların her birisi bir
savunma noktası olmuştur. Bosna’yı
ziyaret edenler bunu gözleme fırsatına
sahip olmuştur. Bugün İsrail’de de şehirler özellikle konut olan yerleşim yerlerinde az katlı ve yatay şehirleşme olarak
yapılmaktadır. İsrail’i ziyaret edenler
buna şahit olmuşlardır. Bu da onların
yaşarak öğrendikleri ve şehirlerini nasıl
savuna bilecekleri konusundaki deneyimlerinin sonucudur.
Çok katlı bina yapmanın bugünlerde en yaygın olduğu ülkelerden birisi
Türkiye’dir. Ülkemizde konut ve işyeri/
ofis ayrımı yapılmadan binalar yapılıyor.
Binaların mimarisi konusunda konut ve
işyeri noktasında bir ayrıma gitmeliyiz,
olabildiğince ayrı mekânlarda yapılandırmalıyız. Konutta yaşam 7 gün 24
saat bir ömür her yaştan insan için sürmektedir. Ofis, otel ve benzeri yapılarda
ise insanlar günün belli saatlerinde veya
geçici yerleşim olarak kullanıyorlar.
Konut ve İşyeri
Arasındaki Fark
Yaptığımız çok katlı konut binaları ile
şehirlerimizi ve ülke güvenliğini olağanüstü durumlarda riske soktuğumuzun
farkında mıyız? Özellikle İstanbul’da
oluşturulacak yeni kanal projesi ve
civarda yapılacak çok katlı binalarla
Daha az enerji bağımlı, daha az katlı, toprakla
irtibatını kaybetmemiş olarak konut mimarimizi
yeniden yorumlayarak modellemeliyiz. Dünün
bilgeliği ile bugünün teknolojisini harmanlayarak
daha güzel ve daha güvenli evler ve şehirler inşa
etmeyi başarabiliriz.
İstanbul’un güvenliğini ve dolayısıyla
Türkiye’nin güvenliğini sıkıntıya soktuğumuzu fark etmeliyiz. Gittikçe büyüyen,
nüfusu 25 milyonlarda dayanan ve üç
tarafı denizlerle çevrili İstanbul’da inşa
edilecek kanalla bir ada oluşturacağımızı fark etmeliyiz. Olası uzun süreli
bir enerji yokluğunda veya savaş durumunda köprülerin işlevsizleştirilmesi
durumunda insanımızın güvenliğini nasıl
sağlayacağız? Milli güvenliğimiz ciddi
risklerle karşı karşıya gelecek. Uzun
süreli enerji darboğazında büyük ve
dikene yapılaşmış şehirlerimizde olası
sıkıntıları önleyecek stratejilerimiz, planlarımız var mı?
Ortak aklımızı kullanarak geleceğe
dönük şehirler inşa etmeliyiz, kalıcı
yerleşim yeri olan konut ile geçici iş
yeri olan binalar arasındaki farkı sürdürülebilirlik açısından fark etmeliyiz.
Daha az enerji bağımlı, daha az katlı,
toprakla irtibatını kaybetmemiş olarak
konut mimarimizi yeniden yorumlayarak modellemeliyiz. Dünün bilgeliği ile
bugünün teknolojisini harmanlayarak
daha güzel ve daha güvenli evler ve
şehirler inşa etmeyi başarabiliriz.
Bina inşa ederken ve şehirler kururken
insanlığın ortak refleksleri ve aklından
yararlanmasını bilmeliyiz. Ülkemizin bu
noktada imkânları çoktur. Ülke nüfus
yoğunluğumuz birçok ülkeden daha
azdır. Daha yaygın ve güvenli ve de
huzurlu şehirler inşa edebiliriz. Bir kısım
insanların kazanç ve güç ihtiraslarına
şehirlerimizi ve insanımızın sıcak yuvasını kurban etmemeliyiz. Geleceğimiz
huzurlu evimizde ve doğru ölçeklenmiş
şehirlerimizdedir. Bugünün huzuru ve
geleceğin güvenliği için şehirlerimizi
akl-ı selim ile düşünerek inşa etmeliyiz.
Ocak - Şubat 2014 47
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
GÜNEŞİ YAKALAMAK
Doç. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi
Küresel ısınmayı engellemenin tek çözümü enerji ile karbon emisyonu ilişkisini kesmektir.
2050 yılı küresel enerji kullanımında karbon salınımsız enerji kaynaklarına yönelerek
fosil yakıtlara olan enerji talebinin var olacağı ancak daha fazla artmayacağı ön
görülmektedir. Tüketim için gerekli olan enerji açığı ise, karbon salınımı yapmayan yeni
enerji kaynaklarından karşılanacaktır. Teorik olarak güneşin bir saatte yerküreye
verdiği enerji günümüzde bir yıllık enerji ihtiyacımızdan fazladır. Güneş enerjisi 120,000
TW teorik potansiyeli ile küresel enerji ihtiyacını karşılayabilecek seviyededir.
Yerküre üzerine gelen güneş enerjisini belirlemek için; güneşten yayılan ışımanın dünyaya
kadar alan mesafe sonrasındaki toplam ışıma
gücünü, güneşin ışıma yapan yüzey alanına
oranladığımızda güneşin birim alandaki ışıma
gücünü teorik olarak bulabiliriz. Bu durumda
güneşin birim alandaki ışıma gücü; (PG)
Dünya üzerinde ise; bu ışımanın kapladığı alanda oluşan güneş enerjisi, her iki kürenin (güneş ve dünya)
etkin yüzey alanlarının oranı kadar güneşin birim alandaki ışıma gücü kadar olacaktır. Bu durumda dünya
üzerinde güneşin ışıma gücü; (PD)
PG = ☐ T4 / 4☐RG2
PD = (RG2/ RD2) · PG
PG ;Güneşin birim alandaki ışıma gücü (5.961 x
107 W/m2)
T; Stefan-Boltzman (5762±50K)
RG; Güneşin yarıçapı
PD ; Dünya üzerinde birim alandaki ışıma
gücü (ortalama 1366 W/m2)
RG; Güneşin yarıçapı
RD; Dünyanın yarıçapı
RG
Şekil 1. Yerküreye gelen güneş enerjisi.
P
Teorik olarak belirlenen bu güneş enerjisi yörüngenin eliptik olmasından dolayı da değişim göstermektedir. Güneşe en yakın olduğu “Perihelion”
zamanında güneşle dünya arasındaki mesafe D =
147.5M km iken en uzak olduğu “Aphelion” zamanında ise D = 152.6M km olmaktadır.
48 Mimar ve Mühendis
T
E
Şekil 2. Dünya yörüngesi
Yörüngenin bu değişimi mevsimsel etkilerle birlikte dünya üzerinde birim alandaki ışıma gücünde
(P0) değişimlere neden olacaktır. (PD , ortalama
1366 W/m2)
Absorbed
Totul 18 %
OZONE
20-40 km
(P0) / (PD) = 1+0.033·COS 2Π (n-4)} / 365
Scattered
To Space
Total 3 %
2%
Bu değişimin yanı sıra güneş enerjisi dünya yüzeyine gelinceye kadar atmosferin bir çok etkisi altında
kalarak gücü zayıflamaktadır. Atmosferin dış yüzeyine gelen güneş ışımasının sadece yüzde 70’i doğrudan yer yüzüne ulaşabilmektedir (Şekil 3).
0.5 %
UPPER
DUST LAYER
15-25 km
1%
1%
Atmosferin güneşten gelen bu ışımalar üzerindeki etkileri yeryüzündeki güneş enerjisine de etki
etmektedir. Bunlar içerisinde en önemli etki solar
fotovoltaik (PV)’ler üzerindedir. İlk olarak, atmosferdeki soğurum, saçılım ve yansıma nedeniyle güç
kaybına yol açmaktadır. Ayrıca, güneş ışımasının
spektral içeriğinde soğurum ve saçılıma bağlı olarak bazı dalga boylarında değişimler olmaktadır.
Yayılmış veya yansıyan ışımalar solar alıcılara katkı
sağlamaktadır. Bunların yanı sıra, yerel atmosferik
değişimler (su buharı, bulutlar ve hava kirliliği gibi)
gücün düşmesine, spektrumda değişimlere ve ışımanın yönünün değişmesine neden olmaktadır.
Güneş ışıması (radyasyonu) birim zamanda birim
alandaki enerji birimi olarak tanımlanmaktadır
(kWh/m2/day). Güç ise birim zamandaki enerjidir.
1 kW = 1000 Joule / saniye.
AIR MOLECULES
0-30 km
8%
4%
1%
6%
1%
1%
SCATTERED TO
EARTH 7 %
DIRECT TO EARTH
70 %
ABD deki en güneşli alandaki günlük enerji
miktarı: 7.5 kWh/m2/gün (geceyi de kapsayan
ortalama günlük değerlere göre belirlenmiştir).
Bu durumda;
Hava kütle indeksi (HK); güneş ışımasının atmosferden geçişi sırasında izlediği yol nedeniyle güç
kaybını tanımlar. Güneş ışınları dikey ve doğrudan en kısa yolla ulaştığında hava kütlesinin
herhangi bir etkisi olmamaktadır (Şekil 4).
SOLAR RADIATION SPECTRUM
2.5
UV
Visible
Infraded
2
Spectral Irradeiance (W/ M2/ NM)
Bu değer ayrıca enleme ve yerel hava koşulları
gibi etkenlere bağlı olarak daha da düşecektir.
1%
LOWER
DUST LAYER
0-3 km
Enerji;
1 kWh = 1000 watt · 3600 saniye
= 3 600 000 W·s
= 3 600 000 Joule
= 3.6 MJ
(7.5 · 3.6 MJ/ m2) /gün=
27 · 106 Jm2 = 312 W/m2
0.5 %
WATER
VAPUR
0-3 km
Sunlight at Top of the Atmosphere
1.5
52500C Blackbody Spectrum
1
0.5
0
Radiation at Sea Level
H2O
O2
250
500
H2O
H2O CO
H2O
2
H2O
750 1000 1250 1500 1750 2000 2250 2500
WAVELENGTH (nm)
Şekil 3. Güneş enerjisine atmosferik etkiler.
Ocak - Şubat 2014 49
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
HK = 1 / cos ☐
X
HK1 (☐ = 0): Güneş tam tepedeki durumda hava
kütle indisi değerini gösterir.
HK1.5G (☐ = 48.2): Normal koşullarda ortalama
hesaplamalarda kullanılır.
G (Global): saçılmış ve doğrudan güneş ışığını
tanımlar.
D (Direk): sadece direk gelen güneş ışığını
tanımlar.
HK0 ise atmosferin dışında (uzay) alınan değeri
gösterir.
Θ
Örnek olarak; HK1.5 Global durumunda flat panel
ölçümü sonucu P = 1000 W/m2. HK1.5Direk
durumunda konsantratör ölçümünde P= 900 W/
m2 ve HK0 yani uzayda P= 1366 W/m2 sonuçları
elde edilmiştir.
Earth's Surface
Konsantre Güneş Tesisleri (CSP)
Konsantre güneş gücü uygulamalarında günlük
ve mevsimsel güneş ışıması değişimleri etkili
olurken sisli veya puslu bir gökyüzü için uygun
olmamaktadır. Bulutla kesintiye neden olmakla
birlikte depolama ile kompanse edilebilmektedir. Merkezi bir güç üretimi için iyi bir yöntem
olmakla birlikte hala yatırım maliyeti yüksektir.
Konsantre güneş gücünü kullanarak 1 MWe
elektrik enerjisi elde etmek için temel akış
şeması Şekil 5’de verilmiştir.
Şekil 4. Güneş ışımalarının geliş açılarına göre Hava Kütle İndeksleri.
Güneş Toplama Alanı
16700 m2
6.7 MW
16700x400 W/m2 = 6.7 MW
Şekil 5. Konsantre Güneş Gücünü kullanarak 1
MWe elektrik elde etmek için temel akış şeması
Kollektörlerden Çıkışı
3.7 MW
TÜRBİN
Isıl Değişimi Sonrası
3.1 MW
50 Mimar ve Mühendis
3.1 MW
1 MWe
Konsantre güneş gücü yönteminde güneşten
alınan termal gücün elektrik enerjisine çevrilmesi için her bir süreçte kayıplar oluşmaktadır.
Bunun sonucunda konsantre güneş gücünü
kullanan sistemlerde elde edilen 6.7 MW termal güneş gücünden net 1 MWe elektrik elde
edilebilmektedir.
Güneş enerjisi günün belirli saatlerinde artarken
belirli saatlerinde de doğal olarak azalma göstermektedir. Her ne kadar her bir ölçüm yapıldığı
yerin hava koşullarına ve atmosfer özelliklerine
bağlı olsa da, güneş enerjisinin günlük ve aylık
değişimlerine bağlı olarak ortalama net elektrik
eldesindeki değişimler genel olarak Şekil 6’da
verilmiştir.
Bir konsantre güneş tesisi yatırımı yapmak için
öncelikle uygun yer seçimi yapılır. Bu yer seçimi
yapılırken aşağıdaki kriterler dikkate alınmalıdır:
1. yıllık ortalaması 6.75 kWh/m2/gün değerinden az olan alanlar seçim kapsamından çıkarılmalıdır.
2. yüzde 1 eğimden daha fazla eğime sahip
olan alanlar hariç tutulmalıdır.
3. Yerleşim alanları ve su vasıflı alanlar hariç
tutulmalıdır.
4. Doğal koruma alanları, park ve benzeri
değerlere sahip alanlar kullanılmamalıdır.
5. 5 km2 den daha az alanlar kullanılmamalıdır.
Dünya genelinde yıllık normal güneş ışımaları
esas alınarak yapılan çalışma sonucunda elde
edilen uygun alanlar belirlenmiştir.
Avrupa ve Kuzey Afrika bölgesinde yürütülen bir
çalışmada hangi alanlarda CSP enerji yatırımlarının uygun olacağı belirlenerek aşağıda sunulmaktadır.
Günümüzde, konsantre güneş santral yatırımları
nispeten düşük maliyetli olsa da, PV teknolojisinin hızla geliştiği göz önüne alındığında daha
verimli yatırımlar için daha fazla yatırım gerektireceği açıktır. Ülkemizde en çok tercih edilen
konsantre güneş tesislerinin avantajı ise kolay
tevzii edilebilir ve termal depolamaya uygun
olmasıdır. Her ne kadar ülkemizde termal
depolama teknikleri henüz uygulanmıyor ise de
yakın gelecekte en önemli yatırım alanları arasında yer alması beklenmelidir. Termal enerjinin
oyunun kurallarını tamamen değiştirebilecek
alternatif kullanım olanakları ise önümüzdeki
dönemde bilim adamlarının ilgi odağı olmaya
devam edecektir.
Şekil 6. Güneş enerjisinin ortalama günlük ve aylık değişimleri.
Şekil 7. Dünya genelinde güneş enerjisi yatırım alanları.
KAYNAKLAR
DESERTEC WhiteBook
DOE, EERE
GTM Research, Brett Prior (2011)
Massasuchets Institute of Technology 2012 (MIT)
Nocera, Dædalus, Fall 2006
Nano Lett., 8, 3456 (2008).
Nature, 449, 885 (2007).
Osmanlıoğlu, A.E. “Küresel Enerji Projeksiyonu” MMG Dergisi 67
Eylül-Ekim 2012 s.54-55.
PSI/ETH Zurich
Proc. Nat. Acad. Sci. 109, 1407 (2012)
Sandia National Laboratory Reports
Şekil 8. Bölgesel Enerji Kaynak Uygunluğu haritası.
Ocak - Şubat 2014 51
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Avrupa Perakende Pazarında
Doğal Gaz Fiyatları
Gilles GUEGAN İzgaz Genel Müdürü
Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında karşılaştırmak, birçok parametrenin fiyatlar
üzerinde etkisi olduğundan dolayı hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bununla birlikte
EUROSTAT tarafından sağlanan istatistik verilerine ilave olarak, yakın zamanda erişime
açılan ilginç çalışmalar farklılıkları anlamamıza yardımcı olmaktadır.
27 AB Ülkesinde 2012 yılı için POTP ve PTP haneler için doğal gaz fiyatları (Cent
üzerinden-Avro, kWh)
SK
BG
LT
HU
EU27
IT
E
DK
FR
EE
ES
PT
GR
FI
EE
UK
LU
EU27
DE
GZ
KL
SI
AT
SE
LV
PL
RO
0
POTP
2
Sabit fiyat uygulayan ülkeler
52 Mimar ve Mühendis
PFP
Sabit fiyat uygulamayan ülkeler
TAXSES
45%
51%
19%
29%
17%
34%
14%
20%
35%
35%
42%
27%
44%
39%
22%
45%
49%
50%
51%
44%
28%
22%
38%
38%
26%
17%
52%
52%
58%
58%
12%
19%
30%
23%
17%
28%
53%
22%
21%
27%
55%
25%
17%
23%
56%
20%
27%
58%
24%
22%
17%
17%
20%
24%
58%
19%
21%
59%
17%
18%
Vergilendirme
Kaynak: ACER perakende Datası (Aralık 2012)
780 €
723 €
1.295 €
858 €
1.037 €
976 €
1.039 €
1.194 €
1.158 €
1.086 €
1.442 €
1.499 €
1.137 €
1.633 €
1.851 €
4
LV
SK
HU
LT
PL
IE
SI
EE
HL
AT
EB
IT
FI
PT
DK
SE
6
63%
8
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
RO
BE
BG
DE
10
%
EURO CENTS / kWh
12
420 €
1.195 €
902 €
1.131 €
756 €
14
18%
POTP –düşüş- Yerleşi-Standart teklifler-Aralık 2012 %
20%
piyasanın büyüklüğünün önemi açıkça
17%
Bu kaynakların tümüne baktığımızda
64%
dan yayımlanan diğer anketler.
64%
Enerji yetkilileri ve katılımcıları tarafın-
8%
lem Raporu (EEMO)
19%
yayımlanan Avrupa Enerji Piyasaları Göz-
15%
Cap Gemini tarafından Ekim 2013’te
66%
gözlem raporu.
7%
pazarındaki gelişmelerle alakalı ikinci yıllık
22%
düzenlenmiş olan AB’de elektrik ve gaz
83% 10%
Enerji Düzenleyicileri Konseyi (CEER) için
70%
yicileri İşbirliği Ajansı (ACER) ve Avrupa
görünmektedir. Avrupa Birliği ülkelerine ele
aldığımızda aralarında Birleşik Krallık, İtalya,
Hollanda ve Belçika’nın bulunduğu sadece
birkaç ülkede (toplam 8 ülke) evsel kullanıcıların yüzde 50’den fazlası doğal gaz altyapısına bağlıdır. Aralarında Finlandiya, İsveç
ve Norveç’in bulunduğu 5 birlik ülkesinde ise
bu oran yüzde 10’nun altındadır. Bununla
birlikte kişi başı gaz tüketimi ülkeden ülkeye
ısınma ihtiyacına göre değişmektedir. Lüksemburg ve İsveç’te evsel tüketici başına
ortalama gaz tüketimi EU27 ortalamasının
iki katından fazlasıyken, bu Portekiz, Litvanya ve Letonya’da ise ortalamanın yüzde
25’i civarında.
LU
UK
CZ
GR
FR
28 Kasım 2013’te Enerji Düzenle-
1.112 €
917 €
846 €
1.233 €
1.068 €
B
u çalışmalardan bahsetmemiz gerekirse;
Ağ
Enerji Bileşeni
Avrupa’da evsel
kullanıcıların YÜZDE
46’sının doğal gaz
arzı düzenlenmiş
fiyatların altında
sağlanmaktadır.
Bu sebeple
hükümetlerin
enerji ve enerji
vergilerinin
seviyeleri
hakkındaki
politikaları
anahtar bir rol
oynamaktadır.
fiyatların altında sağlanmaktadır. Bu
sebeple hükümetlerin enerji ve enerji
vergilerinin seviyeleri hakkındaki politikaları anahtar bir rol oynamaktadır.
Tedarikçiler tarafından Avrupa başkentlerinde evsel kullanıcılara uygulanan
fiyatları karşılaştırarak, enerji bileşeninin
faturanın yüzde 50’sinden fazlasını oluşturduğu görülebilir. Vergileri göz önünde
bulundurmak gerekirse, vergiler çoğunlukla yüzde 20 - yüzde 30 aralığında
bulunmaktadır. İspanya ve Portekiz
yüzde 38 veya daha fazla vergi uygulamakta iken en düşük vergi uygulaması
ise yüzde 10 ile Lüksemburg’dadır.
Ekonomik darboğaza girilmesine ve gaz
talebinin azalmasına rağmen, evsel kullanıcılar son dört yıl içinde enerji fiyatlarının yükselişini tecrübe etmişlerdir.
Romanya (yüzde -5) ve Almanya (yüzde
-2) hariç 27 AB ülkesinde enerji fiyatlarında yüzde 2-yüzde 12 arasında artış
meydana gelmiştir..
Aynı periyotta (2008’in ikinci yarısı ile
2013’nin iki yarısı arasında) EUROSTAT
verilerine göre, enerji satın alma paritesi
göz önüne alınırsa Türkiye’deki doğal
gaz fiyatı tüm vergilerle birlikte “V” şeklinde bir eğri izleyerek yüzde 13.6, vergiler olmadan yüzde 13.5 azalmıştır. Fiyat
2011’in ilk yarısında en düşük pozisyona
gelmiş ve geçen yarı yılda vergiler dahil
0.0682 €/KWh’e ulaşarak keskin bir
yükseliş (yüzde 26) göstermiştir. Bu
sırada 2012 ikinci yarısında Avrupa’daki
fiyatlar ise yüzde 11 artarak 0.0759 €/
KWh’e ulaşmıştır.
Başka bir parametre de piyasadaki
rekabetle ilişkilidir: Serbest piyasanın
ne zamandan beri var olduğu, piyasa
oyuncularının gücü... Birçok AB ülkesinde evsel kullanıcılar tedarikçilerini
değiştirme imkânlarını kullanmasalar da
rekabet artmaktadır. Bu düşük tedarikçi
değiştirme oranını bir kaç sebeple açıklamak mümkündür. Buna sebep olarak
farkındalık eksikliği, firmalara sadakat,
tedarikçi değişimi ile ilgili süreçlerin
karışık olması veya fiyatların düzenlenmiş olması söylenebilir. Örnek olarak,
Fransa’da alternatif tedarikçilerin evsel
tüketici piyasasındaki payı (mekân sayısı ve toplam tüketim cinsinden) yüzde
12 civarında.
Doğal gaz fiyatlarının düzenlenmiş
olması da önemli ve temel bir etkendir.
Avrupa’da evsel kullanıcıların yüzde
46’sının doğal gaz arzı düzenlenmiş
Ekonomik darboğaza
girilmesine ve
gaz talebinin
azalmasına rağmen,
evsel kullanıcılar
son dört yıl içinde
enerji fiyatlarının
yükselişini tecrübe
etmişlerdir.
Romanya (YÜZDE
-5) ve Almanya
(YÜZDE -2) hariç 27
AB ülkesinde enerji
fiyatlarında YÜZDE
2-YÜZDE 12 arasında
artış meydana
gelmiştir..
Haneler için Doğalgaz fiyatları, Vergiler hariç
Haneler için Doğalgaz fiyatları, Vergiler hariç
0.0840
0.0840
0.0790
0.0740
0.0790
0.0740
0.0690
0.0640
Fransa
0.0590
Türkiye
0.0540
Avro Bölgesi
0.0490
0.0440
AB (27 Ülke)
0.0390
8
200
S2
9
200
S1
9
200
S2
0
201
S1
0
201
S2
1
201
S1
1
201
S2
2
201
S1
2
201
S2
3
201
S1
0.0690
0.0640
0.0590
0.0540
0.0490
0.0440
0.0390
2
8S
200
1
9S
200
2
9S
200
1
0S
201
2
0S
201
1
1S
201
2
1S
201
1
2S
201
Ocak - Şubat 2014 53
2
2S
201
1
3S
201
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU ve
ENERJİ PİYASALARINA BAKIŞ
FATİH DÖNMEZ EPDK ÜYESİ
Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle 2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş olup,
kamu otoriteleri arasında yerini almıştır. Bağımsız bir düzenleyici Kurum olarak 20
ŞUBAT 2011 tarihli ve 4628 sayılı Kanun ile Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuş
olup, yaklaşık iki ay sonra yayımlanan 18 NİSAN 2011 tarihli ve 4646 sayılı Doğalgaz
Piyasası Kanunu ile kurumun ismi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olarak değiştirilmiş,
düzenleme alanı elektrik piyasasının yanı sıra doğalgaz piyasası da olmuştur. 04 ARALIK
2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve 02 MART 2005 tarihli ve 5307 sayılı
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Kanunu ile Kurumun düzenleme alanı petrol ve LPG
piyasalarını da kapsar hale gelmiştir.
E
nerji Piyasası Düzenleme Kurumu, elektrik,
doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarının düzenleyicisi ve denetleyicisidir. 2012 yılı sonu
itibariyle Kurumun 453 personeli bulunmakta olup, bu personelin eğitim düzeyinin yaklaşık yüzde 75’i lisans düzeyinde yüzde 20’si
ise yüksek lisans ve üzeri eğitim seviyesine
sahiptir. Kurumun kilit role sahip personelleri enerji uzmanlarıdır. Enerji uzmanları,
kuruma sınavla, Enerji Uzman Yardımcısı
unvanı ile dâhil olurlar. 3 yılın ardından
hazırlanan tezin kabulü ile enerji uzmanı
olmaya hak kazanırlar.
Yukarıda isimleri belirtilen kanunlar ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere
kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, kurumsal yapısı itibariyle idari ve mali
özerkliğe sahip, kanun hükümleri uyarınca
çıkaracağı yönetmelikleri, piyasada faaliyet
gösteren tüzel kişilerin ve ilgili kuruluşların
görüşlerini alarak hazırlayan, yayımlanan
54 Mimar ve Mühendis
düzenlemelerin yürütmesini sağlayan ve
denetleyen bir kurumdur. Kurum, hem düzenleme hem denetleme hem de yürütüme işlevi
ile görevlidir. Kurumun bu yapısı, klasik kamu
kurumlarından farklı en belirgin özellik olarak
karşımıza çıkmaktadır.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun 68 inci maddesi uyarınca, Kurumun dış denetimi Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Sayıştay tarafından yapılan dış
denetimin amacı, hesap verme sorumluluğu
çerçevesinde, yönetimin mali faaliyet, karar
ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç,
hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne raporlanmasıdır.
Council of European Energy Regulators
(CEER) üyesi ülkelerden 10 ülkenin enerji
düzenleme kuruluşları 2000-2001 tarihlerinde kurulmuş, 5 ülkenin düzenleme kurumları
2001 yılından sonra kurulmuş, 12 ülkenin ise
Şekil-1
70
60
57
58
2009
2010
62
65
50
50
38
40
30
30
18
20
10
0
6
10
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2011
2012
Şekil-1 2003-2012 yılları arası gaz arzı sağlanan il sayısı
Şekil-2
100 %
90 %
80 %
70 %
60 %
50 %
40 %
30 %
20 %
10 %
0%
OCAK 04
MAYIS 04
EYLÜL 04
OCAK 05
MAYIS 05
EYLÜL 05
OCAK 06
MAYIS 06
EYLÜL 06
OCAK 07
MAYIS 07
EYLÜL 07
OCAK 08
MAYIS 08
EYLÜL 08
OCAK 09
MAYIS 09
EYLÜL 09
OCAK 10
MAYIS 10
EYLÜL 10
OCAK 11
MAYIS 11
EYLÜL 11
OCAK 12
MAYIS 12
EYLÜL 12
2000 yılından önce kurulmuş. Bu verilere
göre 2001 yılında kurulmuş olan Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu, Avrupalı
diğer ülkelerin düzenleyici kurumları ile eş
zamanlı olarak kurulduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır.
Hizmet sunan ile satın alan arasında
her iki tarafında haklarını korumak son
derece önemli, bir o kadar zor bir iştir.
Bu sebeple zaman zaman her iki tarafında eleştirilerine maruz kalınmaktadır.
Piyasa yapıcı kurumların tüm paydaşlara
eşit mesafede ama çok iyi bir iletişim
içerisinde olması alınan kararların sağlıklı işlemesi için son derece önemli bir
husustur. Kurumun düzenlemelerine
baktığımızda özellikle AB uygulamaları ile
kıyasladığımızda birçok kuralın AB müktesebatına uygun olduğunu görmekteyiz.
Bunu da birçok AB menşeli yatırımcı şirketin Türkiye enerji piyasasında oyuncu
olmak için gelmelerinden anlamaktayız.
Keza yerli sermaye ile kurulan bazı lisans
sahibi şirketlerinde buradaki deneyimlerden aldıkları cesaretle yurtdışında yatırımlara başlamaları ve uyum sağlamada
zorlanmamaları da bu durumun işaretlerinden birisidir.
Oyunun esas kuralları bizde ve gelişmiş
ülkelerde aynı olunca firmalar herhangi bir düzenleme riski görmemekte ve
yatırıma girebilmektedirler. Bu durumda,
yatırımcı için ana kriterler düzenlemeden
ziyade o ülkenin arz talep dengesi, politik
istikrarı ve yatırımlara olan teşvikleri ve
kredi bulma imkânları olmaktadır. Birçok
parlamenter demokratik rejimde, hükümetler koalisyonlar halinde kurulmakta ve
sık sıkta seçimler yapılmakta, bu durumda politik istikrar olumsuz etkilenebilmektedir. Bu tip politik istikrarın sağlanamadığı ülkelerde bağımsız olarak kurulan
KAMU
MEVCUT SÖZLEŞME
SERBEST ÜRETİM
Şekil-2 Elektrik üretiminin kamu ve özel sektör kuruluşlarına göre gelişimi
Çizelge-1
2003-2012 YILLARI ARASINDA ÖZEL SEKTÖR TARAFINDAN İŞLETMEYE ALINAN YENİ ELEKTRİK ÜRETİM KAPASİTESİ
YAKIT CİNSİ
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
2011
2012
ASFALTİT
135,0
BİYOGAZ
0,8
6,3
1,4
32,8
ÇÖP GAZI
5,2
1,4 17,0
15,6
15,6
18,2
4,2
DOĞAL GAZ
222,1 329,2 977,1 460,8 228,8 363,8 1.415,9 1.760,1 1.308,9 893,6
FUEL OİL
87,9
68,3
6,8
29,6 14,8
32,1
HİDROELEKTRİK 58,3
66,7
45,6 105,4 31,5 327,1 512,8 1.235,2 1.293,7 2.002,6
İTHAL KÖMÜR
45,0 141,0
270,0 1.360,0 625,0 101,1
JEOTERMAL
0,0
0,0
0,0
8,0
0,0
6,9
86,6
17,0
20,0
48,0
LİNYİT
20,0
16,0
30,0
4,6
RÜZGAR
1,2
38,9 76,4 217,1 438,6 528,6 418,5 525,4
DİĞER
0,0
60,2
11,5
0,0
0,0 16,4
0,0
0,0
0,0
81,6
GENEL TOPLAM 388,4 569,4 1.183,1 619,0 383,7 963,0 2.2880,6 4.947,9 3.716,4 3.693,9
GENEL TOPLAM
(MW)
135,0
41,2
77,2
7.960,2
239,4
5.678,9
2.542,1
186,4
70,6
2.244,6
169,7
19.345,4
Çizelge-1 2003-2012 yılları arasında özel sektör tarafından işletmeye alınan yeni elektrik üretim kapasitesi
Ocak - Şubat 2014 55
Şekil-3
40,00
35,00
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
7,47
7,52
3,42
3,35
5,06
2,29
24,97
25.20
20,44
MESKEN(kr/kWh)
TİCARETHANE(kr/kWh)
SANAYİ(kr/kWh)
30,00
25,00
20,00
15,00
10,00
5,00
0,00
Vergi ve fonlar toplamı
Hizmetler toplamı
6,56
3,41
21,65
TARIMSAL
SULAMA(kr/kWh)
Enerji bedeli
Şekil-4
Şekil-3 - Görevli tedarik şirketleri tarafından serbest olmayan tüketiciler ile serbest tüketici olmasına rağmen tedarikçisini seçmeyen
tüketiciler için uygulanan, 01 Ekim 2013 tarihinden itibaren geçerli elektrik satış tarifesinin bileşenleri
2013 YILI VERGİLER DAHİL MESKENLER İÇİN ELEKTRİK FİYATLARI (AVRO)
BOSNA HERSEK
0,0803
MAKEDONYA
0,0810
BULGARİSTAN
0,0924
KARADAĞ
0,1021
İZLANDA
0,1058
ARNAVUTLUK
0,1156
ROMANYA
0,1323
ESTONYA
0,1351
LETONYA
0,1370
HIRVATİSTAN
0,1372
LİTVANYA
0,1378
MACARİSTAN
0,1397
FRANSA
0,1472
POLONYA
0,1480
TÜRKİYE
0,1495
ÇEK CUMHURİYETİ
0,1525
YUNANİSTAN
0,1563
FİNLANDİYA
0,1578
SLOVENYA
0,1610
LUKSENBURG
0,1665
SLOVAKYA
0,1698
MALTA
0,1700
BİRLEŞİK KRALLIK
0,1741
NORVEÇ
0,1909
HOLLANDA
0,1916
AVRUPA BİRLİĞİ 28 ÜLKE
0,2002
PORTEKİZ
0,2081
AVUSTURYA
0,2082
İSVEÇ
0,2101
BELÇİKA
0,2173
İSPANYA
0,2228
İTALYA
0,2292
İRLANDA
0,2295
KIBRIS
0,2760
ALMANYA
0,2919
DANİMARKA
0,3000
0,0000
0,0500
56 Mimar ve Mühendis
0,1000
0,1500
201351
0,2000
0,2500
0,3000
piyasa düzenleyicileri, politik istikrarsızlığın piyasa istikrarsızlığına etkisini en
aza indirmekte ve piyasaların sağlıklı
işlemesini sağlayabilmektedirler.
Türkiye Enerji Piyasasında EPDK, kuruluşundan bugüne kadar verilen lisans
sayısı ve işletmeye geçen tesis sayısına
baktığımızda bunların hemen hemen
tamamına yakınının özel sektör yatırımlarından oluştuğunu görmekteyiz. Artık
Türkiye’de hem elektrik hem de doğalgaz dağıtım sektöründe (İGDAŞ hariç)
kamu payı kalmamış, üretim tarafında
da özel sektör payı ağırlıklı çoğunluğa
ulaşmıştır.
21 elektrik dağıtım bölgesinin işletme
hakkı devir işlemleri tamamlanmış olup,
yaklaşık 13 milyar dolar gelir elde edilmiştir.
Enerji sektörü ülkemizin lokomotif
sektörüdür ve yabancı sermayenin en
fazla rağbet ettiği sektördür. Çizelge1’de yer alan verilerden görüleceği gibi
2003-2012 yılları arası işletmeye giren
santrallerin yaklaşık 19 GW’ı özel sektör
tarafından yapılan santrallerdir. 2013
yılı parasal değerleri ile söz konusu
santrallerin kuruluş maliyeti asgari 30
Milyar TL’dir. Piyasada hizmeti sunan
tarafların organize yapısının, talep tarafında da olduğunu söyleyemeyiz. Önümüzdeki dönemde büyük tüketicilerden
başlayarak evsel tüketicilere kadar tüm
tüketicilerin, bu pazarda daha aktif yer
alması öngörülmektedir. Elektrik piyasasında 2013 yılında serbest tüketici
limiti 5.000 kWh/yıl olarak uygulanmış
olup, piyasa açıklık oranı yüzde 84’tür.
Doğalgaz piyasasında ise 2013 yılında
konut tüketicileri (evsel tüketiciler) hariç
olmak üzere, tüm tüketiciler serbest
tüketici statüsündedir. Konut tüketicileri
(evsel tüketiciler) için serbest tüketici
olma sınırı 300.000 m3’tür. Serbest
tüketici limiti için tek sayaçtan ölçülen
tüketim miktarı dikkate alınmaktadır.
Piyasa Büyüklükleri
2012 yılında tüketilen elektrik enerjisi
miktarı 239,101 milyar kWh’dir. Tüketicilere tahakkuk ettirilen elektrik enerjisi
bedeli bakımından KDV hariç elektrik
piyasası büyüklüğü yaklaşık 60 milyar
0,3500
Şekil 4- 2013 yılı ilk yarısı itibariyle, Avrupa ülkeleri arasında, vergiler dâhil meskenler için elektrik fiyatlarınınkarşılaştırılması(Euro)
Şekil-5
0,0285
TÜRKİYE
0,0409
MACARİSTAN
0,0432
HIRVATİSTAN
0,0465
POLONYA
0,0470
SLOVAKYA
0,0499
LETONYA
BULGARİSTAN
0,0506
ESTONYA
0,0513
0,0524
BİRLEŞİK KRALLIK
0,0531
BOSNA HERSEK
LİTVANYA
0,0555
0,0624
0,0603
LÜKSEMBURG
ÇEK CUMHURİYETİ
0,0641
İRLANDA
0,0653
AVRUPA BİRLİĞİ 28 ÜLKE
0,0658
BELÇİKA
0,0659
ALMANYA
0,0661
SLOVENYA
0,0668
FRANSA
0,0678
İSPANYA
0,0732
AVUSTURYA
0,0767
YUNANİSTAN
0,0772
HOLLANDA
0,0812
İTALYA
0,0834
PORTEKİZ
0,0836
DANİMARKA
İSVEÇ
0,0
0,1130
0,1227
0,0000
0,0200
0,0400
0,0600
0,0800
0,1000
0,1200
0,1400
Şekil 5- 2013 yılı ilk yarısı itibariyle, Avrupa ülkeleri arasında, vergiler dâhil meskenler için doğal gaz fiyatlarının karşılaştırılması(Euro)
RAFİNERİCİ*
HAM PETROL İTHALAT
19.484.875
HAM PETROL YURT İÇİ TEMİN
2.324.230
HAM PETROL TOPLAM TEMİN
21.809.105
İŞLENEN
22.118.131
ÜRETİM
22.115.614
AKARYAKIT İTHLAT
1.641.029
ARA ÜRÜN İTHALAT
2.738.238
TOPLAM PETROL MİKTARI
26.494.881
İHRACAT
5.603.283
TOPLAM TESLİM
19.596.235
TESLİM-PİYASA (AKARYAKIT+İHRAKİYE)
15,119,562
İHRAKİYE TESLİMİ
*Rafineri temin ve teslimi arasındaki fark rafineri
tüketimi ve stok değişiminden kaynaklanmaktadır.
TESLİM-DİĞER
4.476.673
TEMİN-RAFİNER
15.119.562
TARIM
939.111
(% 4.82)
TEMİN-İTHALAT
8.408.540
TOPLAM TEMİN
23.528.102
+
Elektrik Piyasası
Şekil-3 - Görevli tedarik şirketleri
tarafından serbest olmayan tüketiciler
ile serbest tüketici olmasına rağmen
tedarikçisini seçmeyen tüketiciler için
uygulanan, 01 Ekim 2013 tarihinden
itibaren geçerli elektrik satış tarifesinin
bileşenleri
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları(LPG) Piyasası 2012 yılında 3.705.631 ton LPG
ROMANYA
Şekil-6
Sektörel Veriler
Elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG sektörlerine ait bazı veriler aşağıda yer
almaktadır. Avrupa birliği üyesi ülkeler
ve Avrupa kıtasında yer alan diğer ülkelerinde yer aldığı karşılaştırmalı şekillerde görüleceği üzere, hem endüstriyel
kullanıcılar hem de mesken kullanıcıları
için 2013 yılı ilk yarı değerlendirmelerine göre ülkemizdeki doğal gaz fiyatları
Avrupa’nın en ucuzları arasında yer
almaktadır. Elektrik satış fiyatlarının
kıyaslanmasında ise ucuzlar arasında
yer almaktadır. Ancak, motorin ve benzin
fiyatlarında ise vergi yükünün de etkisi
ile Avrupa’nın en pahalı akaryakıt kullanan ülkeleri arasındayız. Bayilerde satışa
sunulan benzinin yaklaşık yüzde 60’ı,
motorinin ise yüzde 52’si vergilerden
oluşmaktadır.
2013 YILI VERGİLER DAHİL MESKENLER İÇİN DOĞALGAZ FİYATLARI (AVRO)
DAĞITICI
TL’dır. Petrol piyasasında motorin, benzin ve fuel oil türlerinde dağıtıcı lisansı
sahiplerinin KDV hariç satış verileri
ve ihrakiye teslim lisansı sahiplerinin
gerçekleştirdiği ihracatlarla birlikte
yaklaşık 75 milyar TL piyasa büyüklüğü
oluşmuştur.
2012 yılında 3.705.631 ton LPG tüketimi gerçekleşmiştir. Bu tüketimin yüzde
72.72’si otogaz, yüzde 24.01’i tüplü ve
yüzde 3.26’sı ise dökme LPG olarak kullanılmıştır. Otogaz, tüplü ve dökme LPG
olarak, KDV hariç yaklaşık 8.5 milyar TL
satış gerçekleşmiştir. 2012 yılında 45.2
milyar m3 doğalgaz tüketimi gerçekleşmiştir. 2012 yılında doğalgaz tüketimi
KDV hariç yaklaşık 30 milyar TL’dir.
Kurumumuz düzenleme alanında bulunan elektrik, petrol, LPG ve doğalgaz
piyasalarının 2012 yılı yaklaşık toplam
büyüklüğü 173.5 milyar TL’dir.
İHRACAT
3.269.658
ULAŞIM
16.765.666
(% 86.05)
PİYASAYA TESLİM
19.483.633
ULAŞIM
465.659
(% 2.39)
DİĞER
1.313.197
(% 6.74)
Ocak - Şubat 2014 57
Şekil-6 Petrol piyasası 2012 yılı genel görünümü ve denge tablosu(ton)
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
tüketimi gerçekleşmiştir. Bu tüketimin
yüzde 72.72’si otogaz, yüzde 24.01’i
tüplü ve yüzde 3.26’sı ise dökme LPG
olarak kullanılmıştır. Türkiye, LPG tüketiminde dünyada on dördüncü sırada
iken, otogaz tüketiminde Güney Kore’den
sonra ikinci sıradadır.
Evrensel
% 24,01
Endüstriyel
% 3,26
Ulaştırma
% 72,72
Ulaştırma
Evrensel
Endüstriyel
Şekil-7 2012 yılında ülkemizdeki LPG tüketimin sektörel dağılımı
Ulaştırma sektöründe ülkelerin payı
G. Kore: 20.9 %
Diğerleri: 27.5 %
Türkiye: 10.8 %
ABD: 2.8 %
Meksika: 5.0 %
Tayland: 4.2 %
Polonya: 8.0 %
Japonya: 6.6 %
Rusya: 4.9 %
Avustralya: 5.0 %
İtalya: 5.2 %
Şekil-8 2010 yılı verilerine göre LPG’nin otogaz olarak kullanılmasına ilişkin karşılaştırma
58 Mimar ve Mühendis
Avrupa Birliği Uyum Süreci
Avrupa Birliği’ne tam üyelik konsepti
gereği açılan fasıllar arasında henüz
enerji faslı yer almamakta olup, enerji
faslının açılmasına ilişkin herhangi bir ön
şart da bulunmamaktadır. 2001 yılında
bağımsız bir düzenleme kurumu olarak kurulan Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu ve başlatılan yeni piyasa düzeni
çerçevesinde çok önemli adımlar atılmıştır. Enerji konusunda Avrupa Birliği
müktesebatıyla uyum, büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği ile uyum
kapsamında, piyasa düzenlemelerine ilişkin yapılan düzenlemelerde, Avrupa Birliği
ve Komisyonu tarafından yayımlanan
direktiflere uyum sağlanması hususu da
göz önüne alınmaktadır.
3. Enerji Paketi
Avrupa Birliği düzenlemeleri çerçevesinde, 3 Eylül 2009 tarihinde “Üçüncü
Enerji Paketi” yürürlüğe girmiştir. Paket
kapsamında 2009/72/EC elektrik piyasası
direktifi, 2009/73/EC doğalgaz piyasası
direktifi ve 714/2009 elektrik sınır ötesi
iletimi, 715/2009 doğalgaz iletim hatlarına erişim ve 713/2009 Avrupa Düzenleyiciler İşbirliği Ajansının kurulmasına
ilişkin düzenlemeler yayımlanmıştır.
AB’nin yeni enerji politikası kapsamında,
iç piyasanın liberalleştirilmesi konusu
büyük önem taşımaktadır. Bu paket çerçevesinde hem elektrikte hem de doğalgazda dikey entegre şirketlerin ayrışması
önemli hususlardan birisidir. Sistem
operatörünün üretim ve tedarik ile ilgili
konulardan bağımsız olması gerekmektedir. Elektrik sektöründe bu anlamda
çok önemli adımlar atılmış, 1994 yılında
Türkiye Elektrik Kurumu, TEAŞ ve TEDAŞ
olarak ikiye ayrılmış, 2001 yılında ise
TEAŞ; TEİAŞ, EÜAŞ ve TETAŞ olarak
üçe ayrılmıştır. 2013 yılında 6446 sayılı
kanunla EPİAŞ’ın kurulmasına karar veril-
miş olup, Avrupa birliğinin ortaya koymuş
olduğu hedef bu kapsamda tam olarak
gerçekleşmiş olacaktır. Doğal gaz piyasasında ise BOTAŞ’ın yapılanması süreci
devam etmektedir.
Paket ayrıca, ulusal düzenleyici kurumların yetkilerinin ve bağımsızlıklarının arttırılmasını hedeflemektedir. Tüm düzenleyici kurumların diğer üye ülke düzenleyici
kurumları ile işbirliği içerisinde bulunmaları ve AB düzeyinde bir ajansın (Avrupa
Düzenleyiciler İşbirliği Ajansı –Agency
for Cooperation of European Regulators)
kurulması öngörülmüştür. Bu kapsamda
da önemli adımlar atılmış olup, 2001
yılında ulusal bağımsız düzenleme kurumu olarak, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu kurulmuştur. Diğer ülkelerin
düzenleyici kurumları ile de yakın bir
işbirliği içinde çalışmalarını sürdürmektedir. EPDK, Enerji Düzenleyicileri Bölgesel
Birliği (ERRA) ve Akdeniz Elektrik Ve
Gaz Düzenleyicileri Birliği (MEDREG)'nin
üyesidir. Ayrıca, dünyada enerji regülasyonu konusunda enerji düzenleyicileri ve
enerji piyasasındaki paydaşları bir araya
getiren ve bilgi ve deneyim paylaşılması
amacıyla gerçekleştirilen Dünya Enerji
Düzenleme Forumu’nun (World Forum
on Energy Regulation) altıncısı EPDK'nin
başkanlığında ve ev sahipliğinde 25-28
Mayıs 2015 tarihlerinde İstanbul'da toplanacaktır.
Paketin öngördüğü diğer husus bir ise;
iletim sistemi operatörleri arasında
işbirliğinin geliştirilmesidir. Üye ülkelerin
şebekeleri, tek bir Avrupa ağının değil, her
ülkenin ulusal pazarlarının ihtiyaçlarını
karşılamak üzere tesis edilmiştir. Bu bağlamda, şebekeye bağlantı düzenlemeleri
ve işletmeye ilişkin kuralların birbirleriyle
yeteri kadar uyumlu olması sağlanarak
sınır ötesi ticaretin geliştirilebilmesi
hedeflenmektedir.
Pakette ayrıca, arz güvenliğinin ve tedarik
sürekliliğinin sağlanması, tüketicilerin
korunması ve her tüketicinin serbest
tüketici hakkını kullanabilmesine ilişkin
hususlar yer almaktadır.
Bilindiği üzere, 2020 Avrupa hedeflerine
ilişkin stratejik enerji teknoloji planı (SET
Plan) kapsamında, 2020 yılında yenilenebilir enerji kaynakların oranının yüzde 20
seviyesine ulaşması, enerji verimliliğinde
yüzde 20 iyileşme sağlanması ve içerisinde CO2nin de yer aldığı sera gazlarının yüzde 20 nispetinde azaltılması
hedefler arasında yer almaktadır.
Enerji Geçiş Koridorunda
Güçlü Ülke Türkiye
Ülkemizin yıllar itibari ile yüksek oranda
artan enerji ihtiyaç projeksiyonun yanı
sıra, ülkemiz dünyadaki en önemli enerji
kaynakları ile bu enerji kaynaklarının en
çok tüketildiği bölgeler arasında koridor
olma konumundadır. Bu bağlamda, doğal
gaz ve ham petrol boru hatları projeleri
ülkemizin enerji gündeminin önemli başlıkları arasında yer almaktadır.
Türkiye, enerji diplomasisi alanındaki
mevcut girişimleri ile, enerji iletim merkezi (hub), olmaya aday gözükmektedir.
İçerisinde yer aldığı projelerle, doğusunda kalan hazar bölgesinin zengin
petrol ve doğalgaz rezervlerinden elde
edilen kaynakları, batısındaki Avrupa
ülkelerine ileten bir geçiş noktası olma
noktasına gelmektedir.
Hazar ve Ortadoğu bölgesindeki enerji
kaynaklarını batısındaki ülkelere iletirken, bu süreçte kendi arz güvenliğini de
garanti altına almaktadır.
Boru hatlarının yanı sıra, üç tarafı
denizlerle çevrili olması, Akdeniz havzasının yanı sıra, önemli bir tedarikçi olan
Rusya ile Karadeniz üzerinden bağlantılı
olması ülkemizin jeopolitik önemini artırmaktadır.
Elektrik Enerjisi Bağlantısı
Türkiye Elektrik Sisteminin ENTSO-E
CESA (eski UCTE) sistemine senkron
paralel bağlanması konusundaki çalışmalar sonucunda 18 Eylül 2010 tarihi
itibari ile Deneme Senkron Paralel İşletme
aşaması başlamış olup, kararlılığın sağlanması ve ticari olmayan alış verişlerin
denenmesi evrelerinin başarıyla tamam-
lanmasını takiben 2 Haziran 2011 tarihinde ticari alışverişlerin yapıldığı son evreye
geçilmiştir. Bu fazda Avrupa’dan Türkiye
yönüne 400 MW, Türkiye’den Avrupa
yönüne ise 300 MW kapasitede elektrik enerjisi ticaretine izin verilmiştir. Bu
miktarlar bir önceki alış verişin başarıyla
tamamlanmasına bağlı olarak, aylık olarak Bulgaristan ve Yunanistan için her iki
sınırda ithalat ve ihracat olmak üzere ayrı
ayrı hesaplanarak Net Transfer Kapasite
(NTK) değerine kadar artırılabilmektedir.
Türkiye Elektrik Sisteminin ENTSO-E
sistemine entegrasyonu ile birlikte batı
komşularımız dışındaki ülkeler ile senkron paralel çalışma ancak bu ülkelerin
de belirli standartları ve işlemleri yerine
getirmesi ve ENTSO-E’nin onayı çerçevesinde mümkün olabilecektir. Bu durumda
ENTSO-E bağlantısını sağlayan hatların
dışındaki mevcut tüm enterkonneksiyonların ENTSO-E kurallarına göre çalıştırılması gerekmektedir.
Sonuç
Enerji geçiş koridorunda güçlü bir ülke olan
ülkemizin kaynaklarını, jeopolitik önemini, iyi
yetişmiş dinamik iş gücünü azami ölçüde
değerlendirmek gerekmektedir. Bölgesinde
güçlü bir enerji piyasasına sahip olunması
neticesi daha fazla yabancı sermaye ülkeye
çekilebilecektir. Ülkenin enerji koridoru haline gelmesi, ülkenin oyun kurucu özelliğini
ön plana çıkaracak ve daha fazla yabancı
sermayenin ülkede yatırım yapmasını sağlayacaktır. Enerji tedarik kaynakları ve türleri
çeşitlenmiş, arz güvenliği problemi olmayan,
rekabetçi bir piyasada kaliteli, sürekli, ucuz
enerjinin arzı hususu, diğer sektörler için
lokomotif bir özellik taşıyacak olup, ülkemizi
önemli bir üretim merkezi haline getirecektir.
Ocak - Şubat 2014 59
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
TÜRKİYE’DE ve DÜNYADA
HİDROLİK ENERJİ POTANSİYELİ
Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK DİCLE ÜNİVERSİTESİ İnşaat Mühendisliği Bölümü
Dünyada nüfusun artmasına bağlı olarak ihtiyaçların çeşitlenerek artması, bu
ihtiyaçlara cevap verebilecek teknolojinin gelişmesi ve bu teknolojik gelişmenin
gereksinimi olan enerjinin yeterince sağlanamaması enerji konusunda gittikçe daha
büyük kaygılara neden olmaktadır.
K
üresel iklim değişikliğinin çokça
tartışıldığı son 20 yılda kaygılar daha da artmıştır. Küresel
boyuttaki bu kaygı, bilim ve teknoloji çevrelerini yeni enerji kaynaklarını araştırmaya, politikacıları mevcut enerji kaynaklarını
kontrol etmeye ve sahiplenmeye, küresel sermayeleri ise iç ve dış piya-
sada mevcut enerji pazarlarını kullanmaya
ve yenilerini açmaya itmiştir. Özellikle fosil
kökenli ve nükleer enerji kaynaklarının eko
sisteme zarar verdiğinin tartışmasız kabul
edildiği günümüzde bu arayış daha çok
temiz, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji
kaynaklarına yönelmiştir. Bu nedenle bu
özellikleri taşıyan hidrolik enerjinin önemi
gittikçe artmaktadır. Bu çalışmada ülke-
mizin mevcut hidrolik enerji potansiyeli,
Avrupa ve Dünya rakamları ile karşılaştırmalı olarak teknik ayrıntılarına inilmeden
verilmiştir. Bu bağlamda öncelikle genel
olarak enerjinin, özelde de hidrolik enerjinin önemine değinilmiş, bu kapsamda
“niçin HES?”, “niçin biriktirmesiz HES (mini,
mikro ve küçük HES)?” gibi sorulara yanıt
aranmıştır.
1. Giriş
Dünyada nüfusun artmasına bağlı olarak ihtiyaçların çeşitlenerek artması, bu
ihtiyaçlara cevap verebilecek teknolojinin
gelişmesi ve bu teknolojik gelişmenin
gereksinimi olan enerjinin yeterince sağ-
lanamaması nedeniyle enerji konusunda
gittikçe daha büyük kaygılar meydana
gelmektedir. Diğer taraftan özellikle fosil
kökenli ve nükleer enerji kaynaklarının
eko sisteme zarar verdiği ve küresel iklim
değişikliğinin önemli bir nedeni olduğu
küresel boyutta iddia edilmektedir. Her ne
kadar küresel iklim değişikliğinin boyutları
ve sonuçlarına ilişkin bilim insanları ve
ilgili diğer çevreler arasında tam bir ittifak
olmasa da insanlığın şu an küresel iklim
değişikliği ile yüz yüze geldiği söylenebilir
EKONOMİK
TEKNİK
BAKIR. 2007
DSİ
TÜRKİYE
TÜRKİYE
BRÜT
0
50
100
150
200
250
HEP (TWh/yıl)
300
350
400
450
500
AVRUPA
DÜNYA
0
5000
60 Mimar ve Mühendis
10000
15000
20000
25000
30000
35000
HEP (TWh/yıl)
Şekil 2. Brüt, teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilen hidroelektrik potansiyelinin Dünyadaki, Avrupa’daki ve Türkiye’deki durumu (Bakır, 2007; Akpınar ve diğ., 2008) [7].
40000
45000
[1]. Kyoto protokolü, Hükümetler arası
Küresel İklim Değişikliği Panelleri (IPCC)
ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) bu gerçekliğin doğurduğu sonuçlardır. Bu nedenle
fosil kökenli enerji kaynakları kullanımına sınırlılık getirilmektedir. Konuya ilişkin
2013 yılına kadar ulaşılabilen tüm ulusal
ve uluslararası literatür bazı çalışmalarda
özetlenmiştir [1,2,3,4]. Küresel boyuttaki
bu durum, bilim ve teknoloji çevrelerini yeni enerji kaynaklarını araştırmaya,
politikacıları mevcut enerji kaynaklarını
kontrol etmeye ve sahiplenmeye, küresel sermayeleri ise iç ve dış piyasada
mevcut enerji pazarlarını kullanmaya ve
yenilerini açmaya itmiştir. Yeni enerji
kaynaklarını bulmaya yönelik bu arayış
özellikle ucuz, yenilenebilir ve eko sisteme
zarar vermeyecek (temiz) enerji kaynakları yönündedir. Nüfusun artmasına karşı
mevcut enerji kaynaklarının sınırlı olduğu
bir gerçektir. Günümüzde en temiz ve
çevre ile en barışık, yenilenebilir ve ham
madde tüketmeyen enerji kaynaklarının
başında hidrolik enerji gelmektedir. Hidrolik enerjisi, teknik açıdan yararlanılabilir,
yenilenebilir, temiz, çevresel etkileri az,
ucuz ve tamamıyla yerli bir enerji kaynağı
olması bakımından çok önemlidir [5].
2. Hidrolik Enerji
Hidrolik enerjinin kaynağı sudur. Oysa
dünyadaki hızlı nüfus artışına ve küresel
iklim değişikliğine bağlı olarak dünya su
kaynakları gittikçe ihtiyacı karşılamayacak hale gelmektedir. Hâlihazırda birçok
Tablo 2. Türkiye’de biriktirmesiz HES’lerin 1995-2006 yılları
arasındaki gelişim trendi (ESHA, 2004; Balat, 2007; DSİ,
2006; Küçükali ve Barış, 2009) [7]
Günümüzde en temiz ve çevre ile en barışık, yenilenebilir
ve ham madde tüketmeyen enerji kaynaklarının başında
hidrolik enerji gelmektedir. Hidrolik enerjisi, teknik
açıdan yararlanılabilir, yenilenebilir, temiz, çevresel
etkileri az, ucuz ve tamamıyla yerli bir enerji kaynağı
olması bakımından çok önemlidir
ülke su kıtlığını yaşamakta bir kısmının da
yakın gelecekte yaşaması beklenmektedir
[6]. Bu nedenle her ülke, teknik ve ekonomik açıdan kullanabileceği en küçük su
kaynağını bile sonuna kadar kullanmaya
gayret etmektedir. Hidrolik enerji; termik,
nükleer ve gaz türbinlerine göre yakıt,
bakım ve işletme giderleri en az olandır.
Hidrolik enerjiye yönelme bu yüzdendir
[7]. Hidroelektrik enerji üretiminin kuruluş
ve işletim giderleri ile çevresel, sosyal,
tarihi ve kültürel, stratejik ve uluslararası
ilişkiler boyutundaki etkileri (özellikle sınır
aşan sular için), su kaynağının biriktirmeli
(BHES) veya biriktirmesiz (NHES) olmasına bağlı olarak değişmektedir.
BİRİKTİRMESİZ
GÜÇ
ÜLKE
HES SAYISI
(MW)
ALMANYA
FRANSA
AVUSTURYA
İTALYA
ÇEK CUMHURİYETİ
İSPANYA
SLOVENYA
TÜRKİYE
BULGARİSTAN
DANİMARKA
ESTONYA
ROMANYA
HOLLANDA
6200
1730
1700
1510
1136
1106
413
67
64
40
13
9
3
1500
2000
866
2230
250
1607
77
138
141
11
3
44
2
3. Dünyada Ve Türkiye’de Biriktirmeli Hes (Bhes)’Lerin Durumu
Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri arasında ciddi bir fark olduğu
takdirde sürekli ve güvenilir bir hidroelektrik enerji üretimi için biriktirme tesisine
ihtiyaç vardır. Akarsu debilerinin zamanla
değişimi, hazne hacmini ve dolayısıyla baraj yüksekliğini belirlemektedir [8].
BHES’lerin ilk kuruluş maliyeti, barajların
gövde ve diğer alt yapı sistemlerinin inşası ile yapay göl alanının istimlâk bedeli,
yeniden yerleşim proje ve uygulamaları
ve benzeri sosyal projeleri gerektirdiği için
yüksektir. Ancak işletim ve bakım giderleri
düşüktür, ham madde gereksinimi yoktur.
TOPLAM
HİDROELEKTRİK ENERJİ
ÜRETİMİ İÇERSİNDEKİ
YÜZDESİ(%)
TOPLAM ENERJİ
ÜRETİMİ İÇERSİNDEKİ
YÜZDESİ(%)
17
8
8
11
33
9
8
1.7
22
100
100
1,8
2
1.3
1.8
5
3
1
3
2,3
0.5
1
0.1
0.2
0.6
0.01
Ocak - Şubat 2014 61
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri
arasında ciddi bir fark olduğu takdirde sürekli ve
güvenilir bir hidroelektrik enerji üretimi için biriktirme
tesisine ihtiyaç vardır. Akarsu debilerinin zamanla
değişimi, hazne hacmini ve dolayısıyla baraj yüksekliğini
belirlemektedir
İnşaat teknolojisindeki gelişmelere bağlı
olarak özellikle 20. y.y.’da hidrolik enerji
üretimi için yapılan HES’lerin sayısında ciddi bir artış olmuştur. Hidroelektrik
enerji üretiminin yanı sıra suya duyulan
ihtiyaç nedeniyle gittikçe daha büyük
hazneler ve bu hazneler için büyük barajlar yapılmaktadır. Dünyada gelişmiş veya
gelişmekte olan tüm ülkelerde çoğu biriktirmeli olmak üzere sayısız HES mevcuttur [9,10,11,12,13]. Şekil 2’de brüt, teknik
ve ekonomik olarak değerlendirilebilen
hidroelektrik potansiyelinin Türkiye’deki,
Avrupa’daki ve Dünyadaki durumu grafik olarak verilmiştir. Bu durum, yer yer
aksi iddia edilse de hala BHES’lerden
ve barajlardan vazgeçilmediğini, bunların
küresel boyutta hala popülerliğini koruduğunu göstermektedir.
Türkiye’nin, ekonomik olarak işletilebilir tüm hidrolik enerji potansiyeli 2023
yılına kadar HES’lerle kullanıma açılması planlanmaktadır [14]. 1960 yılın62 Mimar ve Mühendis
dan bu yana çeşitli büyüklüklerde 700
baraj inşa edilmiştir. Bunlardan 519’u
2002 itibari ile işletmededir. İşletmede
olanlardan 202 tanesi büyük baraj, geri
kalan 317 tanesi ise küçük baraj olarak
inşa edilmiştir [14]. Türkiye’de 2002 yılı
itibari ile kurulan 134 HES ile toplam
hidroelektrik kapasitesi (veya kurulu güç)
12.177 MW’a ve üretim 44.034 GWh/
yıl’a ulaşmıştır [14]. Türkiye’nin toplam
elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yüzde
38’i hidrolik enerji olup hidrolik enerjinin
yüzde 98.5’i, kapasitesi 10 MW’ın üzerindeki biriktirmeli HES’lerden, geri kalanı
ise biriktirmesiz HES’lerden sağlanmaktadır [14]. Türkiye’nin yenilenebilir enerji
kaynakları içinde en önemli ve ekonomik
olanları hidroelektrik ve biyokütle enerji
kaynaklarıdır [15]. Türkiye’nin brüt 433
GW hidroelektrik potansiyeli olup bunun
sadece 125 GW kadarı ekonomik olarak kullanılabilmektedir [16,17]. Bu hali
ile bile Türkiye, diğer enerji kaynakları
(rüzgâr, güneş, fosil kökenli v.s.) da dâhil
olmak üzere sınırlı yerli enerji kaynağına
sahip olup enerjide hala dışarıya bağımlıdır [18]. Hidroelektrik enerjisi Türkiye için
farklı türdeki yenilenebilir enerji kaynakları içindeki en önemlisidir [19]. Brüt hidroelektrik potansiyeli Dünya hidroelektrik
potansiyelinin yaklaşık yüzde 1’idir [19].
Mevcut potansiyelin kullanımındaki artışa
bağlı olarak yakın gelecekte kendi enerji
ihtiyacının ancak dörtte birini kendi öz
kaynakları ile üretebilecektir [19]. Türkiye, bu potansiyeli ile Avrupa Hidroelektrik
potansiyelinin yüzde 14’ünü oluşturmaktadır [20]. Türkiye’de brüt elektrik enerjisi üretimi taş kömürü, linyit, doğalgaz,
jeotermal ve rüzgâr gibi birincil enerji
kaynakları içinde doğal gazdan sonra
ikinci sıradadır [21]. Yenilenebilir, yerli,
çevre ile barışık, uzun işletim süresine
ve düşük işletim-bakım-onarım giderine sahip olması nedeniyle hidroelektrik
enerjisi Türkiye’nin en gerçekçi enerji
kaynağı olarak görülmekte ve hidroelektrik enerjinin teknik ve ekonomik fizibilitesinin gözden geçirilmesi gerekmektedir
[19]. Türkiye mevcut potansiyelin yüzde
54’ünü henüz değerlendirilmemiştir.
yüzde 10’u ise inşa halindedir. Başka bir
ifade ile toplam potansiyelin ancak yüzde
36’sı hâlihazırda işletmededir [21].
4. Dünyada Ve Türkiye’de Biriktirmesiz Hes’lerin Durumu
Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri arasında ciddi bir fark
olmadığı takdirde sürekli ve güvenilir
bir hidroelektrik enerji üretimi için bir
depolama tesisine ihtiyaç kalmamaktadır. Eğer havza engebeli, akarsuyun
eğimi yüksek; buna bağlı olarak yeterli
düşüm yüksekliği sağlanabiliyorsa biriktirmeli HES’ler yerine Biriktirmesiz HES’ler
tercih edilebilir. Haznelerinin çok büyük
alanları kaplaması, geniş çapta çevreyi
(toprağı, suyu, havayı ve canlı hayatı)
değiştirmeleri, tarihi ve kültürel varlıkları
ve sosyal hayatı etkilemeleri ve yüksek
buharlaşma kayıpları nedeniyle küresel
çapta biriktirmesiz HES’lere yönelme
olmuştur. Biriktirmesiz HES’ler kurulum,
bakım ve işletme girdileri açısından da
yerine göre biriktirmeli HES’lere tercih
Tahmin
1995
Biriktirmesiz HES Sayısı 52
439
Üretim (GWh)
1996
1997
1998 1999
2000
2001
2002
2006
20015
55
499
56
500
59
524
67
636
70
664
71
673
74
723
130
1250
61
533
Tablo 2. Türkiye’de biriktirmesiz HES’lerin 1995-2006 yılları arasındaki gelişim trendi (ESHA, 2004; Balat, 2007; DSİ, 2006; Küçükali ve Barış, 2009) [7]
edilmektedir. Eğer sadece hidroelektrik
enerjisi üretimi amaçlanıyorsa ve akarsu
koşulları buna el veriyorsa biriktirmesiz
HES’ler biriktirmeli HES’lere rahatlıkla tercih edilebilir. Özellikle çevresel duyarlılık
günümüzde biriktirmesiz HES’leri daha
popüler kılmaktadır. Bu nedenle biriktirmesiz HES’ler 1990’lardan itibaren dünya
genelinde büyük bir hızla yayılmıştır. 21.
yy’ın biriktirmesiz HES’lerin yüzyılı olması beklenmektedir [7]. Küçük HES’lerin
inşaatına ilgi geç başlamıştır. Bu durum,
büyük ölçüde ülkelerin bu tür HES’lerin
toplam etkisi ve üretimini açık bir şekilde
içeren standartlarının olmayışından kaynaklanmaktadır [22]. Buna rağmen mini
HES’ler, evsel, ticari ve sanayi enerjisi ihtiyacını karşılamada gittikçe önemli bir yer
tutmaktadır [23]. Ölçüm istasyonlarının
olmadığı veya yetersiz olduğu durumlarda
aylık, mevsimlik ve yıllık akımların tahmin
edilmesine ve HES’lerin optimum işletmesine yönelik güncel literatürde çok sayıda klasik ve yeni yöntem önerilmektedir
[24,25,26,27,28,29]. Kapasitesi 10 kW ile
25,000 kW arasında değişen HES’ler mini,
mikro ve küçük HES olarak bilinmektedir
[30]. Günümüzde, gelişmiş veya gelişmekte olan birçok ülkede sayısız Biriktirmesiz HES yapılmıştır [23,31,32,33].
Birçok Avrupa ve ABD ve Kanada başta
olmak üzere birçok Kıta Amerika ülkesi ve
Japonya, Rusya gibi gelişmiş Asya ülkelerinde de bu tür HES’ler mevcuttur. Küçük
HES’lerin dünya genelinde kapasitesi kıta
bazında; Asya’da 32,641 MW, Afrika’da
228 MW, Güney Amerika’da 1,280 MW,
ABD dâhil Kuzey ve Orta Amerika’da
2,096 MW, Avrupa’da 10,723 MW, Avustralya - Okyanusya’da 198 MW’tır [34].
Tablo 1’de AB üyesi ve aday ülkelerde
mevcut biriktirmesiz HES durumu karşı-
laştırmalı olarak verilmiştir [7]. Ülkemizde, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere dağlık bölgeleri
biriktirmesiz HES potansiyeline sahiptir.
Bunun bir nedeni bu bölgelerde yeterli
düşünün olmasıdır. Diğer bir nedeni ise
özellikle yağışların (Karadeniz Bölgesi) ve
kar örtüsünün (daha çok Doğu Anadolu
Bölgesi) fazla olması, dolayısıyla akarsuların düzenli debiye sahip olmasıdır.
Türkiye, küçük ve mikro HES’ler ile hidroelektrik üretimini artırmayı planlamaktadır [35]. Türkiye’nin yıllık toplam hidroelektrik potansiyeli 433.000 GWh olup
bunun yaklaşık yüzde 50’si teknik olarak,
yüzde 29’u (122.322 GWh/yıl) ise ekonomik olarak işletilebilir durumdadır [18].
Türkiye’nin biriktirmesiz HES kapasitesi
yukarıda verilen kapasitenin içinde sayılmamaktadır. O halde biriktirmesiz HES’ler
aracılığı ile ülkemizin teknik ve ekonomik hidroelektrik potansiyelini artırmak
mümkündür. Mini HES’lerin gelişmesinin
önündeki engeller teknolojinin yetersizliği
değil, yatırım olanaklarıdır. Bu durum,
HES’lerin kurulu güçlerinin olası artışını
geciktirmektedir [36]. Görülen odur ki,
biriktirmesiz HES teknolojisini de dikkate
alarak hidroelektrik potansiyelimizi, gelişen ve değişen teknolojiye göre yeniden
gözden geçirmeli ve fizibilite anlayışımızı
yeniden belirlemeliyiz. Dahası, dağlık yörelerde kurulacak olan biriktirmesiz HES’lerin
devlet destek ve kontrolü ile kurulacak
birlikler tarafından enterkonnekte şebekeden bağımsız olarak işletilmesi daha
uygun görülmektedir. Pakistan, Hindistan,
Nepal ve daha birçok dağlık ülkede (özellikle Himalaya Dağlık Bölgelerinde) benzer
uygulamalar mevcuttur [23, 32, 33].
Ocak - Şubat 2014 63
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Genelde HES’lere özelde
GAP kapsamındaki
HES’lere ağırlık
verilmelidir. Ancak içme,
kullanma, sanayi ve
sulama suyu temini gibi
nedenlerle biriktirme
tesislerine ihtiyaç
duyulmadığı durumlarda
biriktirmeli HES’ler
yerine biriktirmesiz
HES’ler tercih edilmelidir.
5. Sonuç Ve Öneriler
Yakın gelecekte Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
ve Kyoto Protokolü ve Avrupa Birliği Müktesebatı gibi uluslar arası sözleşmeler
gereği temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmek zorunlu hale gelecektir. Diğer taraftan aynı sözleşmeler gereği
fosil kökenli enerji kaynaklarının tüketimine sınırlama beklenmektedir. Hidrolik
enerji temiz ve sürdürülebilir enerji sınıfında değerlendirilebilir. Bu nedenle hidrolik
enerji üretimine yönelik yatırımlara ağırlık
verilmelidir. Fosil kökenli enerji üretimine
yönelik yatırımlara ise uygun standartlar
getirilerek sınırlama getirilmesinde yarar
vardır. Genelde HES’lere özelde GAP’a
kapsamındaki HES’lere ağırlık verilmelidir.
Ancak içme, kullanma, sanayi ve sulama
suyu temini gibi nedenlerle biriktirme
tesislerine ihtiyaç duyulmadığı durumlarda biriktirmeli HES’ler yerine biriktirmesiz HES’ler tercih edilmelidir. Bunun için
Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinin potansiyeli oldukça yüksektir. Ancak,
ister biriktirmeli ister biriktirmesiz olsun
HES’ler ve/veya biriktirme tesisi yatırımlarının mutlak surette yöre halkının memnuniyeti sağlanarak ve çevresel, sosyal,
tarihi ve kültürel miraslar açısından çok
ciddi fizibilite analizleri yapılarak planlanması gereklidir. Karar mercileri ile çevre
örgütleri başta olmak üzere sivil toplum
örgütleri arasında olası görüş ayrılıklarında bilim insanlarının arabulucu rol üstlenmelerinin uygun olacağı düşünülmektedir.
64 Mimar ve Mühendis
6. Referanslar
[1] Toprak, Z.F., Hamidi, N., Toprak,
Ş. and Şen, Z. (2013), ‘Climatic
identity assessment of the climate
change’, Int. J. Global Warming, 5(1),
30–45.
[2] Toprak ZF (2013), Küresel
İklim Deişikliğine Genel Bir Bakış
(Davetli Konuşmacı), 3. Türkiye İklim
Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013,
23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul
– Turkiye.
[3] Batan M, Toprak ZF, and Şen
Z, (2013), Küresel İklim Deişikliği
Üzerinde Yapılan Çalışmların
Sınıflandırılması, 3. Türkiye İklim
Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013,
23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul
– Turkiye.
[4] Toprak ZF, Toprak Sahin, and
Hamidi N, (2011), Global Climate
Changes And Meteorological
Identity, The 4th International
Symposium- Water Resources
and Sustainable Development
(CIREDD‘4), 22 – 23 February, 2011,
Algiers-Algeria.
[5] Kaygusuz K (1999), Hydropower
potential in Turkey, Energy Sources,
21 (7), 581-588.
[6] Aytek, A. & Toprak, Z. F. (2001),
Fresh Water-Saltwater Distribution
and Freshwater Potential of Turkey,
Proc. International Symposium on
Water Resources and Environmental Impact Assessment, 233 - 238,
Istanbul.
[7] Eris, E ve Toprak, ZF, (2011),
Biriktirmesiz Hidroelektrik Santralleri ve Dünyada ve Türkiye’deki
Mevcut Durumları, 2. Su Yapıları
Sempozyumu, 16-18 Eylül, 2011,
Diyarbakir.
[8] Ağıralioğlu, N, (2004), Baraj
Planlama ve Tasarımı Cilt I, Su Vakfı
yayınları, İstanbul.
[9] Bonacci, O and Roje-Bonacci,
T, (2003), The influence of hydroelectrical development on the flow
regime of the karstic river Cetina,
Hydrological Processes, 17 (1),
1-15.
[10] http://en.wikipedia.org/wiki/
Geography_of_Switzerland
[11] http://www.vlada.hr/en/about_
croatia/information/identity_card
[12] http://www.worldbank.org/en/
country/switzerland
[13] Angelaki, V and Harbor, JM,
(1995), Impacts of flow diversion
for small hydroelectric power plants
on sediment transport, northwest
Washington, Physical Geography, 16
(5), 432-443.
[14] Bakis, R ve Demirbas, A (2004),
Sustainable development of small
hydropower plants (SHPs), Energy
Sources 26 (12), 1105-1118.
[15] Kaygusuz, K, (2001), Hydropower and biomass as renewable
energy sources in Turkey, Energy
Sources, 23 (9), 775-799.
[16] Balat, M, (2005), Current
hydropower potential in Turkey and
sustainability of hydropower for
Turkey's energy demand, Energy
Exploration & Exploitation, 23 (1),
1-18.
[17] Demirbas, A, (2002), Sustainable developments of hydropower
energy in Turkey, Energy Sources,
24 (1), 27- 40.
[18] Demirbas, A ve Bakis, R,
(2004), Energy from renewable
sources in Turkey: Status and future direction, Energy Sources, 26
(5), 473-484.
[19] Ozturk, HK, (2004), Present
status and future prospects of
hydroelectric energy in Turkey,
Energy Sources, 26 (9), 829-840.
[20] Kaygusuz, K, (2002), Sustainable development of hydroelectric
power, Energy Sources, 24 (9),
803-815.
[21] http://topraksuenerji.org/
su_yonetim_rapor.pdf
[22] Vorsic, J., Orgulan, A., Horvat,
M., and Koritnik, D., (2000), Very
small hydroelectric plants - Their
influence on the supply network,
IEEE Transactions on Energy Conversion, 15 (3), 323-327.
[23] Rijal, K., (2000), Mini- and
Micro- Hydro Power Development:
Status, Issues and Strategies for
the Hindu Kush Himalayan Region,
A Journal of Engineering (Publication of NESS), Vol. 9. Institute of
Engineering, Kathmandu, Nepal.
[24] Paravan, D., Stokelj, T., Golob,
R., (2004), Improvements to the
water management of a run-ofriver HPP reservoir: methodology
and case study, Control Engineering Practice, 12 (4), 377-385.
[25] Hosseini, S.M.H., Forouzbakhsh,
F., and Rahimpoor, M., (2005),
Determination of the optimal installation capacity of small hydropower plants through the use of
technical, economic and reliability
indices, Energy Policy, 33 (15),
1948-1956.
[26] Toprak, Z.F., Eris, E., Agiralioglu, N., Cigizoglu, H.K., Yilmaz,
L., Aksoy, H., Coskun, G., Andic,
G., Alganci, U., (2009), Modeling
Monthly Mean Flow in a Poorly
Gauged Basin by Fuzzy Logic, CLEAN-Soil, Air, Water, 37(7), 555-564.
[27] Molina, J.M., Isasi, P., Berlanga,
A., Sanchis, A., (2000), Hydroelectric power plant management relying on neural networks and expert
system integration, Engineering
Applications of Artificial Intelligence, 13 (3), 357-369.
[28] Naresh, R. and Sharma, J.,
(2000), A hybrid method for hydroelectric generation scheduling
using an artificial neural network,
International Journal of Systems
Science, 31 (2), 263-271.
[29] Bonacci, O., (1999), Water
circulation in karst and determination of catchment areas: example
of the River Zrmanja, Hydrological
Sciences Journal-Journal Des
Sciences Hydrologiques, 44 (3),
373-386.
[30] CII – Godrej GBC Publication
(2004), Small Hydro – Potential &
Prospects, RES - Fact Sheet - No.2.
[31] http://www.dlsu.edu.ph/research/centers/cemtre/mhp.asp
[32] UN Headquarters (2006),
Assessing Policy Options for
Increasing the Use of Renewable
Energy For Sustainable Development: Modelling Energy Scenarios
For Ghana, New York, NY, USA.
[33] http://www.greenempowerment.org/aboutus.htm
[34] Int. J. Hydropower & Dams
Markets of Small Hydropower
in Asia, Dr. Drona Upadhyay, IT
Power.
[35] Demirbas, A., Sahin-Demirbas,
A., Demirbas, A.H., (2004), Turkey's
natural gas, hydropower, and
geothermal energy policies, Energy
Sources, 26 (3), 237-248.
[36] Montes, G.M., MartinezMontes, G., Rubio-Gamez, M.C.,
Alegre-Bayo, J., Ordonez-Garcia, J.,
Oliver-Pina, J., (2005), Viability of
mini hydroelectric power plants.
Risk analysis approach, Ingenieria
Hidraulica En Mexico, 20 (1), 5-18.
[37]http://upload.wikimedia.
org/wikipedia/commons/a/
a7/T%C3%BCrkiye_Akarsu_
Havzalar%C4%B1.jpg
[38] http://topraksuenerji.
org/?attachment_id=3037
[39] Alashan, S., Toprak, Z.F.,
and Şen, Z., (2013), Enerji Ağacı
(Energy Tree), 3. Türkiye İklim
Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013,
23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul – Turkiye.
[40] http://topraksuenerji.
org/?p=330
[41] http://www.gap.gov.tr/gapilleri/gap-illerine-ait-haritalar
[42] Halifeoğlu, F.M., Toprak, Z.F.,
Kavak, O., (2011), Tarihi Diyarbakır
Köprülerinin Mimari, Hidrolojik ve
Jeolojik Açıdan Değerlendirilmesi,
II. Su Yapıları Sempozyumu, 16-18
Eylül 3011, Diyarbakır.
Ocak - Şubat 2014 65
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
İTÜ Petrol ve Doğal Gaz
Mühendisliği Bölümü
PROF. DR. ABDURRAHMAN SATMAN:
“ENERJİ POLİTİKASI
YENİLENMELİ,
TEŞVİKLER ARTMALI”
ENERJİ KONUSUNU ENİNE BOYUNA TARTIŞTIĞIMIZ
DERGİMİZİN ÖNEMLİ SÖYLEŞİLERİNDEN BİRİSİNİ DE
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ PETROL ve DOĞAL GAZ
MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ PROFESÖRLERİNDEN SAYIN
ABDURRAHMAN SATMAN ile YAPTIĞIMIZ SÖYLEŞİ
OLUŞTURDU. SATMAN ÖZELLİKLE PETROL VE TERMİK ENERJİ
KONULARINDA YAPILMASI GEREKEN ve YAPAMAYACAĞIMIZ
ŞEYLERİN ALTINI ÇİZDİ.
Ülkemizde bulunan petrol ve doğal gaz
rezervleri hakkında bilgi verir misiniz?
Türkiye petrol ve doğal gaz bakımından çevresindeki
Ortadoğu ve kuzey ülkelerine göre karşılaştırıldığı
zaman pek fazla rezervimiz olmadığını söylemek
mümkün. Resmi rakamlara göre 40 milyon ton petrol
rezervimiz var, yaklaşık 6-7 milyar metreküp doğalgaz rezervimiz olduğu söyleniyor. Ama miktar olarak
baktığımız zaman önemli değil. Türkiye’nin tüketimine
baktığımız zaman yaklaşık 1.5 yıllık bir rezervimiz var.
Doğal gazda ise yıllık yaklaşık 45-50 milyar metreküp.
Bir yıllık tüketimin yüzde 15’i kadar bir rezervimiz var.
Termal enerji konusunda ne durumdayız?
Termal enerji tabi ısı enerji anlamına geliyor. Isı enerji
ısı olarak kullanılan enerji anlamındaysa bu tabii
kömürden de ısı üretiliyor, petrolden de, doğal gazdan
da. Jeotermalden bahsedecek olursak o bir yenilenebilir enerji kaynağı. Az evvel bahsettim; petrol ve doğal
gaza göre çok daha zengin olduğumuz bir kaynak türü.
Şöyle basite indirgeyebiliriz Türkiye’de 80 bin konut
jeotermalden ısınıyor, yeraltından gelen sıcak su doğrudan evlere veriliyor.
80 bin konutu artırmak mümkün mü?
Türkiye jeotermal enerjiden ısıtma amaçlı kullanımı
söz konusu olduğunda dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi, ilk birkaç sırada yer alıyor. Bunu
artırmak da mümkün. Türkiye son 7-8 yıl içerisinde
jeotermal konusunda dünyada görülmedik gelişmelere
sahip. Jeotermal enerji hem elektrik üretiminde kullanılıyor hem de ısıtma amaçlı konutlarda kullanılıyor,
ayrıca seraların ısıtmasında kullanılıyor. Bizde ılıca,
kaplıca gibi yerler var. Onların çoğu jeotermal enerjiyi
kullanıyor yani yer altından gelen sıcak suyu kullanıyorlar. Bu şekilde de ısıtma amaçlı kullanım Türkiye’de
66 Mimar ve Mühendis
çok yaygın durumda. Aynı zamanda çok
büyük hamleler yapılıyor, yeni turistik
tesisler açılıyor, yeni projeler yapılıyor ve
gelecek itibariyle Türkiye jeotermal enerji
kullanımında çok önemli gelişmelere açık.
Termal enerjinin önümüzdeki 50
yıl içinde diğer enerji kaynaklarını geride bırakacağı söyleniyor. Bu
konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Jeotermal enerji olarak baktığımızda
bunu söylemek mümkün değil. Jeotermal
dünyada yenilenebilir enerji kaynakları
söz konusu olduğunda rüzgar ve güneş
ile birlikte sayılabilen bir enerji kaynağı
ama bunun diğerlerini geçeceği çok iddialı olur. Fakat gittikçe önemli gelişmeler
olduğu da kesin. Jeotermal enerjiyi bir
yerde hem elektrikte kullanıyorsunuz hem
ısıtmada kullanıyorsunuz, ısıtma teknolojisiyle birlikte elektrik üretim teknolojisi de gelişiyor. Eskiden 200 C derece
sudan elektrik üretimi yapılıyordu ama
şu anda Türkiye’de 150 dereceye kadar
düşmüş durumda, Yurt dışında bazı çalışmalar bunu 80 dereceye kadar düşürmüş
durumda. Dolayısıyla önemli gelişmeler
olduğu kesin. Termal enerji daha geniş
kapsamlı değerlendirilebilir, jeotermalin
dışına da çıkılabilir. Termal enerji, ısı enerjisi bugün evlerin çatılarına koyduğumuz
ısı panelleri ile bile elde edebiliyorsunuz,
kömürü yakarak da elde edebiliyorsunuz.
Jeotermal olarak Türkiye’nin ciddi gelişmelere açık olduğunu söyleyebilirim.
Güneş enerjisi sitemleri ne
kadar bir gelişme gösterir?
Gelişme göstereceği kesin. Yenilenebilir
enerjilerin hepsinin teknolojileri gelişiyor.
Güneş de teknoloji olarak artırıyor, kullanımı artıyor, güneş enerjisinden hem elektrik üretimi hem ısı sağlayabiliyorsunuz.
Aynı zamanda rüzgar için de bu geçerli,
rüzgar teknolojisi de hızla gelişiyor temiz
enerji kaynağı olarak. Rüzgardan da şu
anda elektrik üretiminde önemli gelişmeler var. Elektrik üretimi söz konusu
olduğunda Türkiye’ye baktığınız zaman en
hızlı gelişmeyi gösteren rüzgar kaynağı
görünüyor. Şu anda yaklaşık 3000 megavatt bir üretimi var rüzgarda. Güneşte
henüz istediğimiz yerde değiliz, bunun için
biraz daha teşvik gerekiyor. Güneşten ısı
üretimi şu anda kullanılıyor. Anadolu’nun
güney illerine gittiğiniz zaman çatılarda
güneş panellerini görüyorsunuz, sıcak su
elde etmek için. Elektrik üretimi için güneş
enerjisi konusunda henüz istenen yerde
değiliz. Elektrik üretiminde şu anda rüzgar
ve jeotermal daha önde. Güneş enerjisi
henüz daha ekonomik değil diğerlerine
göre ama gittikçe de ekonomisi gelişiyor.
Eskiden daha pahalıydı ama Çin ve diğer
ülkelerin hamleleriyle daha da gelişti.
Bugün Almanya’ya gittiğiniz zaman bizim
kadar güneşleri olmadığı halde çok daha
fazla yararlanıyorlar. Türkiye’nin de bunu
yapabilmesi için enerji politikasını yenileyip biraz daha teşvik edici konuma gelip
kolaylıklar sağlaması gerekiyor. Güneş ileride hakimiyet kurar mı dediğimiz zaman
güneşi inceleyen arkadaşlar güneşin
enerjisini sonsuz olarak görülüyor, sonsuz
görüldüğü için de teknolojisinin ileride
çok önemli noktalara geleceği konusunda
görüşler var. Güneşin önünde bir engel
var, güneş ve rüzgarı sadece güneşin ve
rüzgarın olduğu zamanlar kullanabilirsiniz. Dolayısıyla onlar hep kesikli enerji
kaynağı olarak devreye giriyor, zaman
zaman üretebiliyorsunuz, zaman zaman
üretemiyorsunuz. Bunlardan faydalanmak istiyorsanız enerjinin depolanmasına
bağlı. Şimdi daha ileri teknoloji bataryalar
geliştirilmeye çalışıyor. Bu bataryalardan
sonra güneşin önünün açılacağı kesin.
Türkiye
jeotermal
enerjiden
ısıtma amaçlı
kullanımı
söz konusu
olduğunda
dünyanın
önde gelen
ülkelerinden
bir tanesi, ilk
birkaç sırada
yer alıyor.
Bunu artırmak
da mümkün.
Türkiye son 7-8
yıl içerisinde
jeotermal
konusunda
dünyada
görülmedik
gelişmelere
sahip.
Ocak - Şubat 2014 67
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Hakimiyet iddialı bir kelime şu anda öyle
bir durum görülmüyor ama ileride teknoloji bize ne getirir bilemiyoruz.
Son yıllarda hemen hemen her ay
ülkemizde yeni doğalgaz ve petrol
rezervleri bulunduğu söyleniyor bu
konu hakkında ne demek istersiniz?
Bazen bu tür haberlerin abartıldığını söylemek mümkün ama ne olursa olsun
Türkiye’de petrol ve doğal gaz konusunda çalışmalar yapılıyor. Bugün Trakya’ya
gidiyorsunuz kuyuları delip gaz üretebiliyorsunuz. Güneydoğu’da kuyulardan petrol üretebiliyorsunuz. Geçenlerde haberler
vardı Suriye sınırında, Irak sınırında yeni
kaynaklar var diye. Bunlar güzel haberler ama bir yerde de biraz abartıldığını
söylemek mümkün. Türkiye çevresindeki
Ortadoğu ülkeleri gibi zengin bir ülke
değil. Bizde genelde rezervler bulunduğu
zaman Ortadoğudaki zengin petrol ülkelerine göre daha küçük rezervler oluyor.
Türkiye’de petrol ve doğal gaz konusunda
çok fazla tevatur laf söyleniyor ama bilimsel olarak baktığımız zaman, bazen deniyor ki yeraltında petrollerimiz var falan
bunlar tabi doğru değil. Daha doğrusu
yeteri kadar bilimsel bir alt yapısı olmayan söylentiler. Bazen birileri laf atıyor
insanlar bilmedikleri için kanabiliyor. Şu
kesin, Türkiye’de değişik yerlerde petrol
ve doğalgaz var, araştırmalar yaptığınız
zaman ulaşabiliyorsunuz. Türkiye’nin yeteri kadar arandığı da söz konusu değil. En
son Karadeniz’de aramalar yapıldı, bunlardan henüz sonuçlar alınamadı. Bunun
içinde kötümser olmaya gerek yok. Orada
petrol veya doğal gaz yok deyip vazgeçmemek gerek. Petrol ve doğalgazda çok
büyük yatırımlar yapmak gerekiyor, çok
fazla kuyu delmek gerekiyor. Türkiye çok
konsantre yapacak bir bütçesi yok. Arada
bir kuyular deliniyor ama bir kuyu başına
150-200 milyon dolarlık yatırımlar gerekiyor Türkiye’nin bütçesi bunu kaldırmıyor,
çok aralıklı olarak bu çalışmalar sürdürülüyor. Bütün bunlara rağmen sonuç
olarak baktığımızda Türkiye’nin çevresi
kadar zengin olmadığı ama kuyular delindiği zaman bunlara ulaşabiliyorsunuz. Ne
kadar uğraşırsak uğraşalım henüz iyi bir
yerde değiliz. Petrolde tüketimimizin yak68 Mimar ve Mühendis
Bugün Almanya’ya gittiğiniz zaman bizim kadar güneşleri olmadığı halde çok daha fazla yararlanıyorlar.
Türkiye’nin de bunu yapabilmesi için enerji politikasını
yenileyip biraz daha teşvik edici konuma gelip kolaylıklar sağlaması gerekiyor.
laşık yüzde 5’i civarında olan bir kısmını
yerli üretimden karşılayabiliyoruz, doğalgazda durum daha vahim onda da yaklaşık yüzde 2’sini yerli üretimden karşılayabiliyoruz. Gönül daha fazla olmasını istiyor
ama bu gönülden geçmesiyle yetmiyor,
başka hamlelerin, yatırımların, planlamaların, politikaların olması gerekiyor.
Petrole olan bağımlılıktan kurtulmak sizce mümkün mü?
Açık konuşmak gerekirse hayır, petrole
bağımlı olmayan kaç ülke var desek belki
birkaç ülke vardır. Her ülke özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler petrole
bağımlı. Türkiye’nin herhangi bir şekilde
bağımsız olması petrol ve doğal gazda
şu andaki koşullar altında düşündüğünüz
zaman mümkün değil. Biz kesinlikle petrole
bağımlıyız. Ama bu bizi ürkütmemeli ,kimseyi ürkütmemeli. Sizin ekonominiz güçlüyse istediğiniz kadar bağımlı olun başka bir
mal satıp petrol alırsınız. Petrole bağımlı
olmak bizi gelişmekten engelleyecek bir
konu değil. Tabi oldukça az bağımlı olmak
daha iyi ama Türkiye’nin durumu belli. Şu
anki durum itibariyle çokta fazla iyimser
konuşabileceğimiz bir senaryo yok.
İlerleyen süreçlerde enerji konusunda söz sahibi olmamız mümkün mü?
Türkiye için hayır. Türkiye tükettiği enerjinin dörtte üçünü dışarıdan alıyor. Türkiye
hangi enerji kaynaklarında kendine yetiyor
derseniz hidroelektrik üretiminde veya linyit
bakımından zengin olduğumuz söyleniyor,
yenilenebilir enerjilerde zengin olduğumuz
söyleniyor. Ama bunlarda da teknik olarak,
teknoloji olarak dışarıya bağımlıyız, dolayısıyla orada sorunlar başlıyor. Türkiye’nin
aynı zamanda kendi teknolojilerini üretecek
politikalara girmesi gerekiyor. Genel anlamda tüm enerji kaynaklarını bir arada düşündüğünüzde Türkiye’nin gelecekte tamamen
dışarıdan bağımsız olması pek mümkün
görünmüyor. Yaklaşık 30-40 yıl önce Türkiye
gelişmekte olmanın ilk aşamalarını yaşarken
tükettiğimiz enerjinin dörtte birini dışarıdan
karşılarken şu an daha gelişmiş olduğumuz
halde dörtte üçünü dışarıdan sağlıyoruz.
Gönül ister ki daha az bağımlı olalım ama
Türkiye’nin çok şansı yok o konuda.
Ocak - Şubat 2014 69
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
RÜZGÂR TÜRBİNİ
TEKNOLOJİLERİ VE LİSANSIZ
ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİ
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÇALIK İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Rüzgâr enerjisi uygulamalarının ilk yatırım maliyetinin yüksek, kapasite faktörlerinin
düşük oluşu ve değişken enerji üretimi gibi dezavantajları yanında temiz bir enerji
kaynağıdır. Kaynak açısından dışa bağımlılık yaratmaz.
S
on yıllarda fosil yakıt kaynaklarının tükenmeye başlaması ve çevresel kaygılar nedeniyle
mevcut enerji üretiminde yenilenebilir enerji
kaynaklarının payı gittikçe artmaktadır. Bu
enerji kaynakları içerisinde rüzgâr enerjisi; temiz, sürdürülebilir ve diğer kaynaklara
göre daha maliyetli olmasından dolayı ön
plana çıkmaktadır.Fosil ve nükleer kayaklar ile elektrik üretiminde atmosfere sera
gazları yaymakta, bu gazlar havayı ve suyu
kirletmektedir.600 kW gücündeki bir rüzgâr
türbininin yüzde 30 kapasite faktörüyle çalışması durumunda yılda yaklaşık olarak 1356
ton CO2, 16 ton SO2 ve 5 ton NOx salınımından Fosil kaynaklara göre tasarruf edilmiş
olunacaktır. Ayrıca kaynak açısından dışa
bağımlılığı da azaltmaktadır. Yukarıda sayılan
nedenlerle elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı dünyamızın ve ülkemizin geleceği hakkında önemli yer
tutmaktadır. Bu çalışmada elektrik enerjisi
üretiminde Rüzgâr enerjisinden elektrik üretimi konusunda durulmaktadır.
70 Mimar ve Mühendis
GİRİŞ
Dünya enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan fosil yakıtların kısıtlı kullanım
sürelerinin olması, çevreye yapılan tahribat ve gelecek nesillerin de enerji ihtiyacı dikkate alındığında, yenilenebilir enerji
kaynaklarının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya
kaldığı en büyük sorunların başında iklim
değişikliği gelmektedir. İklim değişiklikleri
insan sağlığı, ekosistemler, hatta insan
neslinin sürdürülmesi bakımından tehdit
oluşturabilecek olumsuz etkileri nedeniyle
çok ciddi sosyo-ekonomik sonuçlara yol
açabilecek bir sorun olarak insanlığı tehdit
etmektedir. İklim değişikliğinin ekonomik
ve insani boyutu konusunda yapılan bütün
çalışmaların ortak özelliği, dünyanın 20C
üzerindeki bir sıcaklık artışına maruz kalması halinde dünya ekonomisinde ve daha
da önemlisi insani kalkınmada geniş çaplı
gerilemelerin geri dönülmez bir şekilde
başlayacağıdır. Mevcut sanayileşme ve
buna bağlı enerji politikaları kontrol altına
alınmadığı takdirde, bu kritik sıcaklık artışı
çok daha üst seviyelere çıkacaktır. Sıcaklık
artışını 20C düzeyinde tutmak için karbon
emisyonlarının atmosferik yoğunluğunu
Dünya elektrik üretiminin YÜZDE 60’ı fosil yakıtlar, YÜZDE 23’ü hidrolik enerji, YÜZDE 17’si nükleer
enerji ve YÜZDE 1-2 civarında yenilenebilir enerji
kaynaklarından gerçekleşmektedir. Rüzgâr dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji
kaynaklarından biri haline gelmiştir.
milyonda 450 partikül düzeyinde sabitlenmesi gerekmektedir. Aksi halde, 2050
yılında atmosferik yoğunluk düzeyi 750
partikül düzeyine çıkacak. Karbondioksit
yoğunluğu açısından 450 partikül düzeyini sağlamak için mevcut karbondioksit
emisyonlarının 2050’ye kadar yüzde 80
oranında azaltılması anlamına gelmektedir
(UNDP, 2007: 14). Ayrıca, SO2 ve NOx gibi
asit gazlarının emisyonu kullanılan yakıtın
kalitesine ve yakma ile filtreleme sistemine göre değişmekle beraber bölgesel asit
yağmurlarına da neden olmaktadır. Çevreye karşı duyarlı, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji sistemlerinin tercih edilmesidir.
Rüzgâr Enerjisinin Türkiye’de
ve Dünyadaki Durumu
Dünya elektrik üretiminin yüzde 60’ı fosil
yakıtlar, yüzde 23’ü hidrolik enerji, yüzde
17’si nükleer enerji ve yüzde 1-2 civarında
yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekleşmektedir. Rüzgâr dünyada kullanımı en
çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde dünyadaki kullanım oranının çok düşük olmasına karşılık, 2020 yılında dünya elektrik
talebinin yüzde 12'sinin rüzgâr enerjisinden karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır. Dünyada rüzgârdan enerji üretiminin yüzde 36.3'ü Almanya'da gerçekleş-
21.
yüzyılda
insanlığın
karşı karşıya
kaldığı
en büyük
sorunların
başında iklim
değişikliği
gelmektedir.
Ocak - Şubat 2014 71
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
için belirlenmiş bir rüzgâr hızında, sistemden elde edilen güç en büyük değere
ulaşır. Bu en büyük güce “nominal güç”
ve bu rüzgâr hızına “nominal hız” adı
verilmektedir. Rüzgâr hızının, nominal hız
değerini aşması halinde sistemden elde
edilecek güç nominal güç kadar olacaktır.
Sistemin hasar görmemesi için belirli bir
rüzgâr hızından sonra rüzgâr türbinlerinin
stop konumuna geçmesi otomatik olarak
sağlanır. Bu maksimum hıza sistemin
“Cut-out” hızı adı verilmektedir. Diğer bir
ifadeyle, bir rüzgâr türbini Cut-in ve Cutout rüzgâr hızları arasında enerji üretimini
gerçekleştirir. Modern rüzgâr türbinlerinin
Cut-in hızları 3-4 m/s, nominal hızları
11-15 m/s ve Cut-out hızları ise 25-30
m/s arasındadır.
tirilmektedir. Almanya'nın elektrik enerjisi
ihtiyacının yüzde 5.6'sını karşılamaktadır.
Rüzgâr gücünden en çok yararlanan diğer
ülkeler sırasıyla İspanya, ABD, Danimarka,
Hindistan, Hollanda, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve Çin'dir. Diğer tüm ülkeler
toplamda yüzde 9.3 paya sahiptirler. Türkiye Rüzgar Santralleri Atlasına göre yer
seviyesinden 50 metre yükseklikte ve 7.5
m/s üzeri rüzgâr hızlarına sahip alanlarda
kilometrekare başına 5MW gücünde rüzgâr
santralı kurulabileceği kabul edilmiştir. Bu
kabuller ışığında Türkiye rüzgâr enerjisi
potansiyeli 48.000 MW olarak belirlenmiştir. Tablo1’ den de görüleceği üzere
Türkiye’de özellikle 2010 yılından itibaren
rüzgâr enerji santrallarında önemli bir artış
görülmektedir. 2013 yılının ilk altı aylık
verilerine göre 26119.15MW kurulu güç
bulunmaktadır[4].
Günümüzde teknolojik gelişmelere paralel
olarak 1.0 - 6.0 MW gücünde yatay eksenli rüzgâr türbinleri kullanılmaktadır. Bir
rüzgâr türbini, çevredeki engellerin rüzgâr
hız profilini değiştirmeyeceği yükseklikteki bir kule üzerine yerleştirilmiş gövde
ve rotordan oluşur. Kanatlar ve göbek
rotor olarak adlandırılır. Kanatlar polyester ile kuvvetlendirilmiş fiberglass veya
epoxy ile güçlendirilmiş fiber karbondan
yapılmakta ve çelik omurga ile desteklenmektedir. Üç kanatlı yeni nesil rüzgâr
türbinlerinin kanat çapları 100 m değerine
ulaşmıştır. Modern rüzgâr türbinlerinin
rotor göbekleri (hub) yer seviyesinden
60-100 m yükseklikte bir kule üzerinde bulunur. Bir rüzgâr türbininden elde
Rüzgâr Türbinleri Teknolojisi
Rüzgârın özellikleri, yerel coğrafi farklılıklar ve yeryüzünün homojen olmayan ısınmasına bağlı olarak, zamansal ve yöresel
değişiklik gösterir. Rüzgâr hız ve yön
olmak üzere iki parametre ile ifade edilir.
Rüzgâr hızı yükseklikle artar ve teorik
gücü de hızının küpü ile orantılı olarak
değişir. Rüzgâr türbinleri, elektrik enerjisi
üretimine ancak belirli bir rüzgâr hızında
başlayabilmektedir. “Cut-in” adı verilen
bu rüzgâr hızının altında sistem tamamen durmaktadır. Sistemden elde edilen
elektrik enerjisi rüzgâr hızının artmasıyla
birlikte artmaktadır. Her bir rüzgâr türbini
edilecek enerji miktarı birinci dereceden
türbin hub yüksekliğindeki rüzgâr hızına
bağlı olmaktadır. Türbin hub yüksekliğinin
artırılması sonucu rüzgâr hızının artacağı
gerçeği dikkate alındığında hub yüksekliğinin artırılması, mevcut rüzgâr gücünden maksimum düzeyde yararlanılmasını
sağlayacaktır. Rüzgâr türbininin neden
olduğu gürültü kirliliğini önlemek için
gövde ses izolasyonludur. Kuleler kafes
veya boru biçiminde yapılmaktadır. Kule
yükseklikleri fazla olabildiğinden kafes
2619,15
3.000
2312,15
2.500
1805.85
2.000
1329.15
1.500
791.6
1.000
146.3
500
8.7
8.7
18.9
18.9
18.9
20.1
20.1
20.1
363.7
51
0
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
YILLAR
Tablo 1 Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kümülatif Kurulu Güç bakımından Yıllara Göre Dağılımı (*Temmuz 2013 itibariyle)
72 Mimar ve Mühendis
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013*
kulelerin dışındaki konstrüksiyonlar iki ya
da üç parçalı olabilmektedir. Günümüzde
yaygın olarak silindirik konik kesitli kuleler kullanılmaktadır. Bir rüzgâr türbininde tanıtılan elemanlar dışında; frenleme
düzenleri, kontrol-kumanda sistemleri,
yönlendirme motoru ve mekanizması,
anemometre ve rüzgâr gülü gibi ölçüm
cihazları bulunur.
Rüzgâr Enerji (RES) Tesisi
Kurmak için Gerekli Aşamalar
Yatırımcılar için rüzgâr enerjisi yatırımının yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:
Arazi tespit / Kurulum alanının belirlenmesi
Ön fizibilitenin yapılması
Dağıtım şirketine başvurunun yapılması
Rüzgâr ölçümü (isteğe bağlı olarak)
Finans imkânlarının araştırılması ve satış
sözleşmesinin imzalanması
Üretim, kurulum ve bakım /onarım
Ön Fizibilite Çalışması
Ön fizibilite çalışması aşağıdaki aşamalardan oluşur;
• Kurulum alanının ortalama rüzgâr hızı tespiti
• Sistemin maliyetinin hesaplanması
• Sistemin 1 Aylık ve 1 Yıllık Getirisi
• Sistemin tüm maliyetini Amorti süresi
Rüzgâr ölçümlerinin sonuçlandırılmasından sonra mühendislik ve inşaat firmalarının birlikte çalışması sonucunda
tesis maliyeti hazırlanır. Başlıca tesis
maliyet kalemleri aşağıda verilmiştir. Yol
maliyeti, saha hazırlama, türbin temelleri, türbin, kablo kanalları, inşaat işleri,
elektromekanik ekipman (teşvik kapsamı
dikkate alınmalı), rüzgâr türbini kulesi +
kanat, ünite trafosu, nakil hattı ve şebeke bağlantısı, ENH bedeli belirlenir.
Projelerin Finansmanı
Yatırımın uygulama kararı alınmasından
sonra yatırımın sermaye ihtiyacının nasıl
karşılanacağı karara bağlanır. Yatırımın
tamamen öz sermaye ile mi yoksa dış
kaynaklardan sağlanacak finansman ile
mi yapılacağı kararı alınır. Rüzgâr enerjisi santralleri sermaye yoğun yatırımlar
olduğundan sermaye ihtiyacı kredi temin
edilebilir. Yapılan finansal analizler içerisinde sermayenin maliyeti hesaplandığı için rüzgâr enerjisi yatırımının kredi
maliyetleri ve nakit akımına etkileri hali
hazırda hesaplanmış olacaktır.
Dünya elektrik
üretiminin YÜZDE
60’ı fosil yakıtlar, YÜZDE 23’ü
hidrolik enerji,
YÜZDE 17’si nükleer enerji ve
YÜZDE 1-2 civarında yenilenebilir
enerji kaynaklarından gerçekleşmektedir.
Rüzgâr dünyada
kullanımı en çok
artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri
haline gelmiştir.
Ocak - Şubat 2014 73
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Maliyet Analizi Uygulaması
500 KW’lık bir rüzgâr türbini için;
Yerli üretim türbinler için elektrik satış
bedeli kWh için 0.11 $/kWh, (yönetmelik)
ithal türbinler için elektrik satış bedeli
kWh için 0.073 $/kWh, (yönetmelik)
ortalama rüzgâr hızı 7 m/sn
Türbin Çalışma Kapasitesi yüzde 50
Yıllık Enerji Üretimi:
500 KW. 0.50.24. 30.12 = 2.160.000.
KW/h
İTHAL Türbin Olması Durumunda
enerji satış bedeli:
2.160.000 KW.0.073 $ = 157.680$ . 2,0
(kur) = 315.360.00 TL
YERLİ ÜRETİM Olması Durumunda:
2.160.000 KW. 0.11 $ = 237.600 $. 2,0
(kur) = 475.200.,00 TL
Yerli Üretim Rüzgâr Türbini Kullanıldığında, sistem ortalama 5.5 yılda tüm maliyetlerini amorti etmektedir. Ekonomik
ömrü 20 yıl olduğu için geri kalan 14.5
yıl firma için kar anlamına gelmektedir.
Lisanssız Elektrik Enerjisi
Üretimi Tesisleri
Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı
olarak kurulacak elektrik üretim tesisleri azami 1MWe gücünde kurulabilir ve
sisteme en fazla 1MWe olarak bağlanabilir. Lisanssız elektrik üretimi kapsamında
kurulacak mikrokojenerasyon tesisleri için
söz konusu limit 100 kWe''dir. Bunun
yanında 6446 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu'nun 14'üncü maddesi çerçevesinde lisans almaksızın ve şirket kurmaksızın
veya sadece lisans almaksızın kurulabilecek diğer üretim tesisleri için iletim ve
dağıtım sistemine bağlantı yapılmasına
ilişkin düzenlemelerin getirdiği sınırlamalar dışında kurulu güç üst sınırı bulunmamaktadır. Elektrik abonesi olan her gerçek
veya tüzel kişi lisanssız elektrik üretim
tesisi kurabilir. Bu kişilerin kendi uhdelerinde en az bir tüketim aboneliği bulunması gerekir. Aboneliği olmayan kişiler,
lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz.
Gerçek ya da tüzel kişi olmayan aboneler
de lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz.
74 Mimar ve Mühendis
Elektrik abonesi olan her gerçek veya tüzel kişi
lisanssız elektrik üretim tesisi kurabilir. Bu
kişilerin kendi uhdelerinde en az bir tüketim
aboneliği bulunması gerekir. Aboneliği olmayan
kişiler, lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz.
Gerçek ya da tüzel kişi olmayan aboneler de
lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz.
Lisanssız elektrik üretim tesisi hidrolik
kaynaklara dayalı olarak kurulmak isteniyorsa tesisin kurulacağı yer için il özel
idaresine, diğer kaynaklar kullanılacaksa
tesisin kurulacağı yer için dağıtım şirketine başvuru yapılır. Hidrolik kaynaklar dışındaki kaynaklara dayalı lisanssız
elektrik üretim tesisi kurmak için yapılan
başvurularda, Lisanssız Elektrik Üretim
Tebliği'nin (8.2) maddesinde açıklanan
belgeleri temin ederek başvuru yapılır. Lisanssız elektrik üretim tesisleri,
yönetmelik ve tebliğ kapsamına göre
kurulmakta ve bu tesisleri kuran kişiler
bu tesislerde kendi ihtiyaçları için elektrik
üretmeye yetkili kılınmıştır. Yenilenebilir
enerji kaynaklarına dayalı tesis kuran
gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçlarından
fazla ürettikleri elektrik enerjisi 10 yıl
süreyle perakende satış lisansı sahibi
dağıtım şirketi vasıtasıyla YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilir. Bu çerçevede, yenilenebilir enerji
kaynakları için YEK kanununa ekli I sayılı
cetvelde kaynak bazında öngörülen fiyat
uygulanır.
İhtiyaç fazlası elektrik enerjisinin 10 yıl
sonra ne olacağı hususunda, ilgili kanun
hükümlerinde yapılacak düzenlemeyi
müteakip açıklığa kavuşacaktır. Lisanssız üretim tesislerinde üretilerek sisteme
verilecek ihtiyaç fazlası enerjinin mahsubu üretim tesisinin tüketim tesisi ile aynı
yerde olması veya aynı yerde olmaması
halinde farklı olacaktır.
a. Üretim tesisi tüketim tesisi ile aynı
yerde kurulu ise sisteme verilen ihtiyaç
fazlası enerji çift taraflı ölçüm yapan
sayaç vasıtasıyla günlük olarak ölçüleceğinden günlük tüketim günlük üretimden 24:00 itibariyle mahsup edilecek ve
sonuçta üretim fazlası varsa ihtiyaç fazlası enerji miktar kaynak bazında belirlenmiş destek fiyatının o günkü Merkez
Bankası ABD doları döviz alış kuru üzerinden bulunacak sayıyla çarpılarak elde
edilen değer üreticinin alacak hanesine
yazılır. Örneğin bir gün içinde çatısında
güneş enerjisi tesisi kurulu bir evin 60
kWh tüketimi 100 kWh üretimi varsa 40
kWh ihtiyaç fazlası enerji sisteme verilmiştir. Buna göre 40KWh. 0.133 $/ kWh.
1.83 TL/$ = 10,66 TL
Tersi olursa, 40 kWh enerji için mevcut
aboneliği esas alınarak tüketim miktarı
tahakkuk ettirilir. Bu işlemler her gün için
ayrı ayrı yapılarak sonuçta ay sonundaki alacak ve borç hesabı belirlenir. Bu
miktar üzerinden diğer işlemler (dağıtım
sistem kullanım bedeli, kayıp kaçak vb)
işlemleri yapılır ve işlem sonuçlandırılır.
b. Üretim tesisi tüketim tesisi ile aynı
yerde kurulu değilse sisteme verilen
enerji ve sistemden çekilen enerji ayrı
ayrı kaydedilir. Çekilen enerji verilen
enerjiden mahsuplaştırılır ve sonuçta
yukarıdaki gibi ya sisteme verilmiş ihtiyaç fazlası enerji ya da sistemden çekilmiş enerji sonucuna ulaşılır ve bu miktar
için yukarıda açıklanan işlemden uygun
olanı yapılır. Ancak bu durumda diğer
işlemler dağıtım sistem kullanım bedeli,
kayıp kaçak vb. hem sistemden çekilen
hem de sisteme verilen enerji için ayrı
ayrı yapılır ve işlem sonuçlandırılır.
Sonuç ve değerlendirme
Fosil yakıtların hem jeopolitik dengeler
açısından bir tehdit oluşturması hem de
çevreye yaptığı tahribat ile başta Çin
olmak üzere kalkınmakta olan ülkelerde hızlı enerji talebinde yaşanan artış,
yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojilerine verilen önemi artırdı. İlk yatırım
maliyetinin yüksek, kapasite faktörlerinin düşük oluşu ve değişken enerji
üretimi gibi dezavantajları bulunmakla
birlikte, hidroelektrik santraller haricinde,
ciddi oranda enerji üretimine katkıda
bulunduğu söylenebilecek tek yenilenebilir enerji kaynağı rüzgâr santralleridir.
Ayrıca rüzgâr türbinleri kaynak kullanımı
açısından dışa bağımlığı da azaltmakta,
ülke ekonomilerine önemli katkılar sağlamaktadır. Ülkemizde de işletmeye alınan
rüzgâr enerji santrallerinin artması ile
birlikte lisanssız elektrik üretim tesisleri
Yönetmelik ve Tebliğinde yapılan değişiklikle bu tesisleri kuran kişiler bu tesislerde
kendi ihtiyaçları için 1MW’a kadar tesis
kurmaya yetkili kılınmıştır. Yenilenebilir
enerji kaynaklarına dayalı tesis kuran gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçlarından fazla
ürettikleri elektrik enerjisi 10 yıl süreyle
perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketi vasıtasıyla YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda gelecek yıllarda lisanssız
elektrik enerji üretim tesislerinin sayısının
giderek arması beklenmektedir. Bu duruma paralel olarak türbin alımı konusunda
önemli kaynak aktarımları söz konusudur.
Bu nedenle yerli rüzgâr türbin teknolojilerinin de geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu çalışma; bu amaca hizmetetme üzere
rüzgâr türbini teknolojileri, rüzgâr türbininin yapısı, türbin bileşenleri ile lisanssız
enerji üretimi üretiminde bir perspektif
olması amacıyla hazırlanmıştır.
Fosil yakıtların
hem jeopolitik
dengeler
açısından
bir tehdit
oluşturması
hem de çevreye
yaptığı tahribat
ile başta Çin
olmak üzere
kalkınmakta
olan ülkelerde
hızlı enerji
talebinde
yaşanan artış,
yenilenebilir
enerji kaynak ve
teknolojilerine
verilen önemi
artırdı.
Ocak - Şubat 2014 75
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ
Prof. Dr. Fatma ARSLAN İTÜ Maden Fakültesi DekanI
Enerji hammadde seçeneklerinin çeşitlendirilmesinin, enerji sıkıntısını önleme açısından
çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Ancak, bilinen enerji kaynaklarına ilaveten
atıklardan enerji üretimi de gündemde olan bir konudur. Bu, dünyamızda sürekli
artan enerji ihtiyaçlarına farklı bir açıdan bakmayı sağlamakla kalmayıp çevreye ve
canlılara zarar veren geri kazanılabilir atıkların enerjiye çevrilmesini de gündeme
getirmektedir. Bunların en önemlisi kentsel atıklar olup bunlardan elde edilebilecek
en değerli ürün enerjidir.
K
entsel katı atıklardan enerji elde etmekle
karbondioksit emisyonları da azaltılarak çevreye fayda sağlanmaktadır. Bu enerji özellikle
bölgesel enerji ihtiyacını karşılamada büyük bir
öneme sahiptir. Kentsel katı atıklardan enerji
üretimi değişen dünya şartlarıyla gelişmiş
ülkelerden sonra gelişmekte olan ülkelerin de
gündemine girmiştir. Günümüzde katı atıkların bertaraf edilirken enerji potansiyellerinin
değerlendirilmesi için farklı teknolojiler geliştirilmekte ve mevcut teknolojiler iyileştirilmeye
çalışılmaktadır.
Kentsel katı atıklardan enerji üretiminde kullanılan teknolojileri düzenli depolama, yakma,
gazlaştırma ve anaerobik çürütme olarak sıralayabiliriz. Depolama sahasında biriken kentsel
katı atıkların bozunması sonucu başlıca metan
ve karbondioksitten meydana gelen depo gazı
oluşur. Depolama sahası kapatıldıktan sonra
uygun teknoloji kullanılarak depo gazından
enerji elde etmek mümkündür. Direkt yakma,
depo gazının kullanımında en basit ve en ucuz
yöntemdir. Depo gazı genellikle büyük endüstriyel kazanlarda veya tuğla fırınlarında, kireç
veya çimento fırınlarında yakılır. Çevrede bulunan konut, okul gibi binaları veya seraları da
ısıtmakta kullanılır. Burada ısıtılacak alanların
depolama sahasına olan uzaklığı en önemli kriterlerden biridir. Doğrudan yakmanın mümkün
76 Mimar ve Mühendis
olmadığı durumlarda en ekonomik çözüm
depo gazından elektrik üretimidir. Elektrik
üretimi gaz motorları, gaz türbinleri, buhar
türbinleri, mikro türbinler ve yakıt pilleri
kullanılarak gerçekleştirilebilir.
Kentsel katı atıklar hacim azaltılması, stabilizasyon, patojen mikroorganizma giderimi ve enerji elde etmek amacı ile yakılırlar.
Kentsel katı atıkları yakma sistemleri ön
arıtma yöntemine göre ikiye ayrılır. Bunlar;
işlenmiş katı atık yakma sistemleri (RDF
burning) ve işlenmemiş katı atık yakma
sistemlerinde atık doğrudan fırında yakılır.
Başlıca ürün buhar olup ya doğrudan kullanılabilir veya elektriğe, sıcak suya, soğutma suyuna dönüştürülerek kullanılır. Izgara
fırınları, evsel atık için kullanılan en yaygın
fırın tipidir. İşlenmiş katı atık genellikle
akışkan yataklı yakma sistemlerinde yakılmaktadır. RDF için yaygın bir uygulama da
çimento fabrikalarında ikincil yakıt olarak
kullanılmasıdır. Böylece çimento fabrikala-
Gazlaştırma prosesi kentsel katı atıkların hacminin
azaltılmasında ve enerji geri kazanımı için verimli
Aavantajı elektrik üretim veriminin daha iyi olmasıdır.
rının yakıt maliyeti düşürülmektedir.
Gazlaştırma prosesi kentsel katı atıkların
hacminin azaltılmasında ve enerji geri
kazanımı için verimli bir tekniktir. Gazlaştırmanın yanmaya göre en büyük avantajı
elektrik üretim veriminin daha iyi olmasıdır.
Elde edilen gaz daha sonra içten yanmalı
motor, gaz türbini ve boilerlerde yakılarak
enerji üretilir. Gazlaştırma sistemlerinde
sadece işlenmiş katı atık kullanılmaktadır.
Bu yüzden atıkların öncelikle ön arıtma
prosesine tabi tutulmaları gerekir.
Anaerobik çürütme çöpün organik kısmının
oksijensiz ortamda biyolojik olarak bozun-
masıdır. Prosesin başlıca ürünü yaklaşık
yüzde 64 metan ve yüzde 35 karbondioksitten oluşan biyogazdır. Bir anaerobik çürütme sistemi ön arıtma, anaerobik
dönüşüm, son arıtma ve sızıntı suyu ve
gazların arıtılması aşamalarından oluşur.
Biyogaz üretimi için kullanılan materyaller, hayvansal gübreler, organik atıklar ve
endüstriyel atıklar olarak üç başlık altında
incelenebilir: Hayvansal atıklar (hayvancılık
ürünlerinin işlenmesi ile elde edilen atıklar
ve hayvan gübreleri), bitkisel atıklar (bahçe
ve yemek atıkları), endüstriyel atıklar (zirai,
orman, deri ve tekstil, kağıt, gıda, sebze,
meyva, tahıl, yağ ve şeker endüstrisi atıkları, evsel atıklar, atık su arıtma tesis atıkları).
Günümüzde biyogaz üretimi çok çeşitli
çaplarda; tek bir evin ısıtma ve mutfak giderlerini karşılamaktan jeneratörle
elektrik üretimine kadar yapılmaktadır. Bu
konu Türkiye’de üniversiteler ve araştırma kurumları tarafından da yoğun olarak
araştırılmaktadır. Türkiye’deki pilot uygulamalardan birisi Tübitak destekli Kocaeli
Belediyesi’nin iştiraki olan İzaydaş bünyesinde kurulmuş olan biyogaz tesisidir. Dünyada biyogaz üretim ve kullanımı giderek
artmaktadır. Hayvan gübresinden elde edilen biyogazın tesis oranları dikkate alınırsa
dünyadaki tesislerin yüzde 80'i Çin’de,
yüzde 10'u Hindistan, Nepal ve Tayland’ta
bulunmaktadır. Avrupa’nın hayvan gübresi
ile elde ettiği biyogaza ve tesis sayısına
bakılacak olursa Almanya ve onu takiben
İtalya gelmektedir. Biyogaz doğalgazın
kullanım alanlarıyla paralel olarak kullanılabilen bir enerji kaynağı olup kullanım
Ocak - Şubat 2014 77
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir, ısınma
ve ısıtma (doğrudan yakılarak), ulaşım
(motor yakıtı olarak), elektrik üretimi (türbin yakıtı olarak), yakıt pilleri, kimyasal
maddelerin üretimi ve doğalgaza katılarak
maliyet düşürmek amacıyla kullanılır. Tüm
bu kullanım alanlarının yanı sıra biyogaz
çevreye karşı duyarlı bir enerji kaynağı
olup yeşil yakıt olarak da bilinmektedir.
Biyogaz üretimi için kullanılan ham maddeler tarımsal arazilerde üretildiği için,
tarımsal işletmelerde gerek seraların ve
binaların ısıtılmasında gerekse traktörlerin
yakıtı olarak kullanılmasında önemli bir
fayda sağlayabilmektedir. Bu şekilde kullanılan biyogaz işletme maliyetlerini önemli
ölçüde azaltmaktadır.
Türkiye’de gelişmiş iller ortalaması evsel
atıklarda kişi başına 30 gram/gün plastik,
az gelişmiş iller ortalaması 23 gram/gün
ortalama ile belediyelerin çöp toplama
merkezlerine gelmektedir. Atık petrokimya
ürünleri (plastik atıklar, sintine yağlar, yanık
motor yağları, hurda oto lastikleri, kirli solventler, kirli tinerler vb) piroliz yöntemi ile
kimyasal ayrıştırmaya tabi tutularak elde
edilen sıvı yakıtla en az maliyetle elektrik enerjisi üretilmektir. Örneğin, ömrünü
78 Mimar ve Mühendis
tamamlamış araba lastiklerinden piroliz
yöntemiyle elektrik üretimi yapılmaktadır.
Geri kazanım sonucunda elde edilen ürünler karbon siyahı (dolgu ve katkı malzemesi olarak), pirolitik yağlar (sanayi yakıtı
veya elektrik üretim yakıtı olarak), hurda
çelik tel (hurda olarak haddehanelerde) ve
yanıcı gazdır (doğal gaz ve LPG yerine kullanılabilir, elektrik ve ısı üretmek amacıyla
brülörlerde yakılabilir). Piroliz sonucu elde
edilen pirolitik yağın kullanımı ile elektrik
üretilebilmektedir. Ayrıca, kauçuğun (lastiğin) kaliteli bir kömüre eşdeğer enerji
değeri vardır. Bu yüzden doğrudan yakıt
olarak da kullanılmaktadır. Avrupa, ABD,
Japonya ve Türkiye'deki çimento fabrikalarında yakıt olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Lastikler iri parçalar halinde ayrıca elektrik
üretimi maksatlı termik santrallerde ve
ısı, buhar ihtiyacı için kâğıt vb. endüstriyel
sektörlerin kazanlarında yakıt olarak da
kullanılmaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
artan nüfus, kentleşme ve sanayileşmeye
paralel olarak oluşan katı atık miktarı da
hızla artmakta ve kentler için giderek daha
büyük bir sorun haline gelmektedir. Dünyada atıklardan enerji üreten ve özellikle
Tüm dünyada
olduğu gibi
ülkemizde de
artan nüfus,
kentleşme ve
sanayileşmeye
paralel olarak
oluşan katı
atık miktarı da
hızla artmakta
ve kentler
için giderek
daha büyük bir
sorun haline
gelmektedir.
lokal/bölgesel enerji ihtiyacının büyük kısmını karşılayan birçok tesis bulunmaktadır.
Bu nedenle ülkemizde de İstanbul, Ankara,
Adana, Bursa başta olmak üzere birçok
büyük şehirde belediyelerce pilot uygulamalar başlamış ve giderek daha küçük
bölgelere de yayılmaya başlamıştır. Atık
bertarafı ile birlikte enerji üretimi bölgesel
olarak fayda sağlamaktadır ve bu alanda
çalışmalar sürdürülmelidir.
Ocak - Şubat 2014 79
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
İTÜ Yer altı Maden İşletmeciliği
Anabilim Dalı Başkanı
PROF. DR. ORHAN KURAL:
“KENDİ KAYNAKLARIMIZı
TANIMALI, KENDİ
ŞARTLARIMIZA GÖRE
SİSTEM KURMALIYIZ.”
KAYA GAZI VE KÖMÜR MADENLERİ KONUSUNDA SON
GÜNLERDE ÇIKAN SÖYLENTİLERE VE HABERLERE
KONUNUN UZMAN İSİMLERİNDEN PROF. DR. ORHAN
KURAL İLE YAPTIĞIMIZ SÖYLEŞİ İLE CEVAPLAR BULMAYA
ÇALIŞTIK. ÖZELLİKLE KAYA GAZI KONUSUNDA HEYECANA
KAPILMAMAMIZI BELİRTEN KURAL, KENDİ KAYNAKLARIMIZI
TANIMAMIZ GEREKTİĞİNİN ALTINI ÇİZDİ.
Kayagazı daha yeni bir enerji kaynağı, kaya gazı
hakkında bize kısa bir bilgi verebilir misiniz?
Bölümümüzde yeni bir laboratuar kurup kömür damarları içinde saklı olan metan ve kaya gazı araştırmak
için bir hamle yaptık. Kaya gazı dünyada ses getiriyor
ama teknolojisi tam olarak oturmuş değil. Muhakkak
Amerika’da uygulanan sistem Türkiye’de kullanılmalı
dememek gerekir. Çok dikkatli olmamız gerekir bir
adım atmadan önce. Ülkemizin maceraya atılacak
miktarda parası olduğunu düşünmüyorum. Yıllar önce
Seyitömer’de bir termik santral kuruldu heyecanla.
Almanlar kurdu, bir gün bile çalışmadı. Koca tesis iki gün
sonra patlayarak kullanılmaz hale geldi. Özellikle kömür
ile yapılan çalışmaların çok dikkatli yapılması gerekir.
Sanatçılar şirketi bir seramik fabrikası için yıllarca
araştırma yapıp onlar dahi küçük bir patlama yaşıyor.
Hema’nın yıllardır bununla ilgili araştırma yaptığını
biliyoruz. Bir gazete haberiyle yola çıkmak doğru değil.
Kömür henüz anlaşılmamış bir maden formülü tam belli
değildir. Her an sürprizlere açık. Hemen bir heyecanla
bir ülkeye kurulan sistem Türkiye’ye kurulmamalıdır.
Kaya gazı içinde bunu söylemek durumundayım. Tabii
ki teknolojiden istifade edelim ama öncelikle biraz bekleyip tüm dünyadaki çalışmaları inceleyip daha sonra
ülkemize kullanılması kanısındayım. Böyle bir yaklaşım
doğru olmaz.
Kaya gazının diğer enerji kaynaklarını geride
bırakacağı söyleniyor bu konu hakkında ne
düşünürsünüz?
Zaman zaman hidrojen için de söylendi, diğer enerji
kaynakları için de söylendi ama arkası gelmedi. Yine
böyle bir heyecan ile yola çıkmak çok pahalıya mal olabilir. Bilimi iyi kullanarak kendi şartlarımıza uyarak, her
ülkenin şartları farklı, kömür yapıları farklı, bu sebeple
bir ülkeye kurulan sistem hemen kurulmamalı, yıllar
80 Mimar ve Mühendis
süren araştırmalar lazım. Bu aşamadan
sonra biz bir yola çıkabiliriz. Ülkemizdeki
linyitlerin kalorisi biraz düşük. Her ülkenin
madenlerine benzemiyor. Bu sebeple bir
tesis kurulurken bir deneme tesisi kurup
incelemeler sonucu teknolojiyle hayata
geçirmek gerekir. Daha yeni bir teknoloji
Amerika’nın yaptığını biliyoruz ama dediğim gibi Amerika ile Türkiye’nin kömür tipi
bir değil o yüzden dikkat edilmeli diyorum.
Amerika’nın bu konudaki etkinliği ne
durumda?
Onu tam yakından takip etmiş değilim,
basından takip ediyoruz. Bazı şirketlerin
burada uygulamak için harekete geçtiğini
duydum. Ama Amerika’nın bu konuda ne
kadar başarılı olduğunu da bilmiyorum.
Amerika’nın enerji kaynakları çok fazla.
İleride nasıl kullanmak istiyor bilmiyoruz. Amerika’yı kendimize model almak
zorunda değiliz. Türkiye’nin şartlarına göre
araştırmalar yapıp ona göre bir sistem
uygulamalıyız.
Kaya Gazı’nın kullanılmaya başlaması kömür kullanımında bir azalmaya
sebep olur mu?
Keşke olsa, biz kaya gazını kullanıma
açabiliyorsak ve bunu ekosisteme açabiliyorsak bu mükemmel. Türkiye’nin enerji
ihtiyacının büyük bir kısmı kömürden sağlanıyor. Çimento fabrikaları, tuğla yapımı,
evlerde, tekstil gibi alanlarda kullanılıyor.
Gönül arzu eder ki kömür yerine kaya
gazı kullanılsın. Daha temiz bir enerji kaynağı. Kömür üretiminde ne olursa olsun
sorunlar olabilir. Bu ne zaman ne kadar
gerçekleşir bunu kestirmek çok zor. Dünyada bu teknoloji ne sürede kaç ülkede
benimsendi bunları bilmek lazım. Bazı
şeyler teknolojik sırdır onları takip etmek
bizi şaşırtabilir.
Ekonomimiz yettiği durumda ne
kadar öncelikli bakmamız gerekir?
Türkiye’nin enerji ihtiyacı kesin. Dışarıdan
petrol ve doğalgaz alarak borç hanemize
büyük kalemler buradan geliyor. Kendi
kömürümüzü kullanmadan dışarıdan enerji satın alıyoruz. Bu sebeple kaya gazının
kullanılması ilk bakışta harika görünüyor
ama başta dediğim gibi yeni heyecanlarla
yeni yanlışlar yapmamak gerekir. Olmayacak bir şey üzerine masraf yapmamalıyız.
Kendi teknolojimizi geliştirmemiz
mümkün mü?
Tabii ki mümkün. Öncelikli MTA araştırma
yapmalı ve küçük bir sistemle başlayarak
zamanla geliştirmeliyiz. Bir anda her tarafa
yapıp hata yapmamak gerek.
Ülkemizdeki kömür ve kaya gazı
rezervleri hakkında bilgi verebilir
misiniz?
Kaya gazının tam olarak şu anda sınırları
çizilmiş değil. Kömürde dünyanın en fazla
rezervine sahip 10 ülkesinden biriyiz. Dünyada en fazla üretim yapan 10 ülkeden
biriyiz yine. O bakımından kömürü kullanıyoruz ama yeterli değil. Kömür konusunda
şunu söylemeliyim. Kömürü kullanmalıyız
ama doğru kullanmalıyız. Kömür doğru
kullanılırsa Türkiye’nin tüm ihtiyacı hallolur.
Kömür ile çalışan termik santrallere evet
diyorum ama şu şartlar ile; yeri iyi seçilecek. Ucuz olduğu için bir yer seçilmemeli.
İsveç kömür ile çalışan bir termik santral
yaptı. Bu santral çalışmaya başladı. 2 ay
hiç haber verilmedi. 2 ay sonra belediye
başkanı basına ve firmalara tanıttı. “Bakın
2 aydır kömür ile çalışan bir santralden
haberdar değilsiniz.” dedi. Niye yeri iyi
seçilmişti. Öncelikli deniz kenarına kurulmaması lazım, turistik bölgelere kurulmaması lazım, kömür muhakkak temizle-
Amerika’nın
enerji
kaynakları
çok fazla,
ileride nasıl
kullanmak
istiyor
bilmiyoruz.
Amerika’yı
kendimize
model almak
zorunda
değiliz.
Türkiye’nin
şartlarına
göre
araştırmalar
yapıp ona göre
bir sistem
uygulamalıyız.
Ocak - Şubat 2014 81
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
nip verilmesi lazım, yakma sistemi klasik
yakma sistemi değil akışkan yatak hatta
basınçlı akışkan yatak ile yanma verimini
yüzde 99’lara çıkarmamız lazım. Diğer
sistemde yarısı dışarı atılıyor. Kükürt arındırma sistemi kurmak gerekir. Bu faktörler
yerine gelirse yine termik santral’in zararı
var karbondioksit verir. Yeni teknoloji ile
bunlar yerin altına pompalayarak büyük
çapta zarar önleniyor. Tüm bunlara dikkat
edersek Türkiye’de büyük çapta hallolmuş
olur. Benim çözümüm hep bu oldu. Kendi
kömürümüzü ve iş gücümüzü kullanıp petrol veya uranyumda olduğu gibi dışarı
bağımlı olmayız. Bu şekilde Türkiye’nin
enerji masrafları azalacaktır. Ben çözümü
kaya gazından çok bunda görüyorum.
Termik santral için uygun şartlar
tam olarak nedir?
Bir defa deniz kenarı olmamalı, termik
santraller zaten ucuz bir sistemdir deniz
suyundan yararlanmaya gerek yok. Çevre
duyarlılığı olması gerekir. Şunu da söylemek isterim fazla enerji kullanmak daha
medeni olmak değil. Kişi başına düşen
enerji miktarı bir ülkenin kalitesini değil
kalitesizliğini gösterir. Ne kadar enerji kullanırsanız memlekete o kadar zararınız
dokunur. Aslında en önemli şey enerjiyi
tasarruf etmek, hepimizin tasarruf etmesi
gerekir. Tasarruf edersek yeni santrallere
82 Mimar ve Mühendis
fazla enerji kullanmak
daha medeni olmak
değil. Kişi başına düşen
enerji miktarı bir ülkenin kalitesini değil
kalitesizliğini gösterir.
Ne kadar enerji kullanırsanız memlekete o
kadar zararınız dokunur. Aslında en önemli
şey enerjiyi tasarruf
etmek, hepimizin tasarruf etmesi gerekir.
Tasarruf edersek yeni
santrallere ihtiyaç
yok. Ama biz evlerimizin bütün ışıklarını
yakarsak bu israftır
ihtiyaç yok. Ama biz evlerimizin bütün ışıklarını yakarsak bu israftır. İsraf yapmamak
yeni bir teknolojidir. Enerji kaçakları ile baş
etmek gerekir. Kaçak elektrik alan bir kişi
sınır tanımaz, çok daha fazla enerji harcar.
Kaçak elektriği azaltmak hem enerjiden
tasarruf sağlayıp hem de günahsız insanların sırtına binen yükü kaldırabiliriz. Öncelikle
bunlarla baş etmemiz gerekir. Kaçak elektrik
kullanan bir insan ısınmayı bile elektrik ile
karşılayacaktır. Elektrik hatlarını modernleştirip kayıpları azaltmak gerekir. O zaman
belki de yeni santrallere ihtiyaç kalmayacak.
Elektrikten, halka tasarrufu öğretmeliyiz.
Yakılan her elektriğin memlekete zarar olduğunu, dışarıya para ödediğimizi ve ülke için
bir darbe olduğunu halka anlatmamız gerekir. Televizyonlarda artık bunlardan bahsetmeliyiz. Bunlar kampanyalar ile yapılır,
kamu spotları yapılır, okullara programlar
gönderilir. Hatta ilk önce okullarda uygulamamız gerekir. Biz geçen sene bir okulda
tasarruf için bir program yaptık. Çok da
faydalı oldu. Büyük tasarruflar yapan büyük
şirketlere ödüller verebiliriz, vergi kolaylığı
sağlayabiliriz. Büyük işletmelere ve kurumlara bu tasarrufları öğreterek ciddi avantajlar sağlayabiliriz.
Kaya gazı fırsatını iyi değerlendirebilir miyiz? Amerika, Rusya, Çin gibi
ülkeler bize engel olmak ister mi?
Hayır, olmak istemezler. Herkes teknoloji
satmak istiyor ama dikkatli olmamız lazım.
Her ülke gelip bunu burada yapmak ister,
onları iyi araştırmamız lazım. Biz bunlardan
zararlar gördük. Dışarıdan gelen insanlar
Türkiye’nin kömür tipini bilmiyor, kendi
ülkelerindeki sistemleri kuruyorlar. Şirketler karşısında Amerikalı, Alman görünce
bunları çok iyi bildiklerini düşünüyorlar
ama bize en büyük fayda kendi mühendisimizden gelir, onlar Türkiye’nin kömür
yapısını bilir. Dışarıdan hayır beklemekten
çok kendimiz çalışmalar yapmamız lazım.
Onun için yabancı hayranlığını bırakmalıyız,
kendimiz ayakta durabilecek bir ülkeyiz,
birçok ülkeden daha bilimsel çalışmalarda
başarılar sağladık. Amerika’da bir şey tuttu
diye burada da tutacak değil. Özellikle
kömür konusunda uluslararası menfaatlerimizi düşünerek kendi şartlarımızda kendi
teknolojimizi üretmemiz lazım.
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
NÜKLEER ENERJİDE YENİ ROTA
Doç. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi
Çernobil felaketinin 25. yılını geride bırakırken 11 Mart 2011 tarihinde ortaya çıkan
Fukuşima felaketi ile nükleer endüstri için kasvetli yıllar yeniden başlamıştır. Esasında
dünya genelinde yeni nükleer reaktörlerin devreye alınmasında 1980’li yıllardan bu
yana (sadece Çin Halk Cumhuriyeti hariç) kararlı bir düşüş gözlenmekteydi. Fukuşima
sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin de nükleer enerjinin yanı sıra rüzgar enerjisi
yatırımlarına ağırlık verdiğini görmekteyiz.
D
ünya toplam nükleer enerji üretim kapasitesi
son 20 yıldır neredeyse sabit kalmıştır. Buna
bağlı olarak da nükleer enerji üretimi de çok az
oranda düşmüştür. Bunun tersine aynı dönem
içerisinde rüzgar, güneş ve biyo yakıtlardan enerji
üretimi deneyimlerinin olağanüstü büyüdüğünü
izlemekteyiz. Dünya üzerinde faaliyet gösteren
tüm çalışır durumdaki nükleer santrallerin çoğunluğunun verimli kullanım ömürlerinin sonuna
hızla yaklaştığı bilinmektedir. Ayrıca Fukuşima
felaketi sonrasında, ömrünün sonuna yaklaşan
birçok reaktörün geliştirilerek kullanım sürelerini
uzatma projelerini de zora sokmuştur Bu verilere
bakıldığında önümüzdeki süreçte nükleer enerjinin dünya genelinde elektrik üretimindeki payının
azalacağı beklenebilir.
Ancak, Fukuşima sonrası Almanya’nın nükleer
enerji üretimini bırakma sürecini hızlandırma
kararına ve İtalya’nın nükleer enerji konusunda
bir yıl moratoryum ilan etmiş olmasına rağmen,
Çek Cumhuriyeti nükleer santrallerini kapatmayacağını bildirmiştir. Fukuşima öncesinde çok
sayıda yeni reaktör yapımına başlanmıştır. Bunlara baktığımızda 62 tanesinin Brezilya, Rusya,
Hindistan ve Çin tarafından yapıldığını görmekteyiz. Benzer şekilde dünya genelinde inşaatı
başlamamış ancak yapılması planlanan 324
reaktörün 158 tanesinin de bu ülkelere ait olduğunu görmekteyiz. Bugün baktığımızda, Çin’in
hali hazırda 13 nükleer santralinin işletmede
olduğu, 27 yeni santralinin ise inşaat sürecinde
ve 160 santralinin ise planlanmış olduğu görül-
84 Mimar ve Mühendis
mektedir. Hindistan 58 yeni nükleer santral
ve Rusya da 44 yeni nükleer santral yapmayı
planlamaktadır.
Sektörel açıdan bakıldığında güvenlik parametreleri yüksek olan Batı tipi reaktörler ile ucuz
olan Rus ve Güney Kore reaktörlerinin arasındaki
rekabet öne çıkmaktadır. Ancak tercihin sadece
fiyat ve güvenlik arasında olduğunu söylemek
doğru olmaz. Nükleer anlaşmaların sıklıkla
jeopolitik nedenlerle yapıldığı bilinmektedir.
Nükleer sektördeki firmaların ülke garantisi
talepleri nedeniyle nükleer projeler hükümetler arasındaki görüşmeler doğrultusunda
neticelenmektedir. Her ne kadar, ABD’li
firmalar hükümetler arası görüşmelerden
bağımsız hareket ediyor gibi gözükse de
Macaristan, İtalya, Güney Afrika, Kuveyt ve
Abu Dhabi projelerinde US NRC’nin inisiyatif
aldığı bilinmektedir. Bunun en büyük nedeni,
Çin’in ABD, Fransa ve Rusya’dan reaktör
satın aldıktan sonra sıkı çalışarak kendi reaktörünü geliştirmiş ve bunu üçüncü jenerasyon
sınıfına taşımış olmasıdır.
Fukuşima krizi sonrası bugün artık nükleer sektörde koşullar değişmiştir. Değişen
koşullar uzun dönemde sektörde oyunun
kurallarını da değiştirmiştir. Nükleer endüstri
açısından tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen özellikle ABD’de “Nükleer Rönesans”
kavramından eskisinden daha sık bahsedilmektedir. Bu gelişmeler, nükleer alanda
kapısını yabancı yatırımcılara açan ülkemizde
sadece bugün için değil gelecek nesillerimiz
için de çok önemlidir. Asıl sorun Türkiye, değişen bu koşulları ve gelişmeleri ne kadar takip
edebilmektedir?
Ülkemizde Durum
Ülkemizin ilk nükleer tesisi olan 1 MW gücündeki araştırma reaktörünün 1959 yılında
temeli atılarak 06 Ocak 1962 tarihinde “TR-1
Araştırma Reaktörü” adı altında Çekmece
Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde
çalışmaya başlamıştır. 1984 yılında “TR-1
Reaktörü” aynı bina içerisinde 5 MW gücüne çıkarılarak “TR-2 Araştırma Reaktörü”
Fukuşima krizi sonrası bugün
artık nükleer sektörde koşullar
değişmiştir. Değişen koşullar
uzun dönemde sektörde oyunun
kurallarını da değiştirmiştir.
adını almış ve tam kapasite ile çalışmaya
başlamıştır. 1995 yılında reaktör binasının
sismik değerlendirmesinin yetersiz olduğu
gerekçesiyle “TR-2 Reaktörü” kapatılmıştır.
2010-2013 yılları arasında Merkez Müdürlüğü tarafından reaktörün gücü artırılarak
yeniden çalıştırılmak üzere yoğun çalışmalar
yürütülmüştür.
Diğer bir araştırma reaktörümüz eğitim
ve araştırma amacıyla, İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde 250 kW gücünde “TRIGA
Mark-II Eğitim ve Araştırma Reaktörü”dür.
11 Mart 1979 tarihinde işletmeye alınmış ve
çalıştırılmaktadır.
Ülkemizde enerji üretmek amacıyla yabancı
sermaye ile ilk defa bir nükleer santral kurulacaktır. Mersin ili Gülnar İlçesi Büyükeceli
Beldesi mevkiinde bulunan Akkuyu sahasında
4 ünite 1200 MWe (Toplam 4800 MWe)
VVER-1200 tipi nükleer santral kurulmasına
dair 13 Aralık 2010 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında anlaşma yapılmıştır. Anlaşma
esas itibariyle bir nükleer santral kaynaklı
(12.35 cent/kW) elektrik alımı anlaşmasıdır.
Küçük Modüler
Reaktörler (KMR)
Günümüzde artık 4000 – 5000 MW gücündeki hantal ve kaza riski taşıyan nükleer
santraller yerine çok daha temiz ve güvenli
olan küçük ve modüler nükleer reaktörler
geliştirilmektedir. Bu reaktörlerin geliştirilmesi için ABD Enerji Bakanlığı 452 milyon
dolar fon ayırırken Bill Gates Vakfı ile Babcock and Wilcox şirketi de kendi reaktör
tasarımlarını oluşturmuştur. ABD’de yapılan en güvenli ve en temiz küçük modüler
reaktör yarışmasını Mart 2012 tarihinde
B&W şirketinin reaktör tasarımı kazanmıştır. Bugün artık uluslararası pazarın ihtiyaç
duyduğu güvenli ve temiz küçük modüler
reaktörler geliştirilebilmektedir.
Küçük boyutları nedeniyle 300 megawat
ve daha küçük üretilen bu reaktörler 1000
megawatlık tipik nükleer güç reaktörü ile
kıyaslandığında emisyonsuz elektrik üretmeleri endüstriyel kullanım için aynı zamanda
ısı sağlamaları ve şebekeye doğrudan ve
kolaylıkla bağlanabilmeleri gibi birçok önemli avantaja sahiplerdir. Bunların tasarımı
"modüler" olup, kurulacak yere modüler halinOcak - Şubat 2014 85
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
de taşınarak kısa sürede kurulabilmektedir.
Bu nedenle bu reaktörlere küçük modüler
reaktör (KMR) denilmektedir. Bu reaktörler,
yarım asırlık nükleer reaktör gelişiminden
elde edilen tecrübelerle günümüzdeki en
güvenli reaktörler haline getirilmiştir. Günümüzdeki reaktörlerin sahip olduğu birçok
güvenlik ve emniyet özelliklerine de sahiptir. Bunun yanı sıra, yeniden yakıt yükleme
yapılma süresi uzatılarak yakıt yüklemesi
yapmadan uzun süre elektrik üretmeleri
mümkün hale getirilmiştir. Hava soğutmalı
olan modelleri ise su ihtiyacı olmadan kurak
bölgelerde işletilmek üzere tasarlanmıştır.
300 megawat gücündeki bir modüler reaktör
50000 evin elektriğini karşılamaktadır. Bu
reaktörlerin boyutları da küçük olduğundan
kolaylıkla küçük bir alanda bölgesel enerji
ihtiyacını karşılayabilmektedir.
Yerel olarak kurulacak KMR’ler ile yerinde
temiz enerji elde edilirken aynı zamanda
yerinde istihdama da katkı sağlanacaktır.
300 megawat veya daha düşük güçteki
modüller, ihtiyaca göre enerji yatırımı yapılmasına olanak vermekte ve enerji yatırım
maliyetlerini karşılanabilir hale getirmektedir.
KMR’lerin konvansiyonel reaktörlere karşı birçok avantajı bulunmaktadır. Her şeyden önce
KMR düşük yapım ve işletme maliyetine
sahiptir. Bu durum, KMR’leri enerji yoksunu
ülkeler açısından cazip hale getirmektedir.
Büyük bir nükleer santrale ihtiyacı olmayan
bölgelerin yerel enerji ihtiyacı KMR’ler ile
rasyonel olarak karşılanabilmektedir. Şebeke
sisteminden uzak bölgelerde ise KMR’ler
ile doğrudan elektrik temin edilebilmektedir.
Uzun mesafelere elektrik naklinde yaşanan
şebeke kayıpları yaşanmamaktadır. Kulla-
nım ömrü biten KMR, üretildiği fabrikaya
geri gönderilmektedir. Bu nedenle söküm
maliyetleri veya atık maliyetleri olmadığı
gibi atıkların ne olacağı konusu da gündeme
gelmemektedir.
KMR’ler tasarımları itibariyle suya ihtiyaç
duymamaktadır. Oysa büyük güç reaktörlerinin nehir veya kıyıya yakın yapılması
gerekmektedir. KMR’ler hava, gaz veya düşük
ergime sıcaklığındaki metal veya tuz ile
soğutulmaktadır. Bunun anlamı KMR’lerin
uzak ve iç kısımlarda konvansiyonel reaktörlerin kurulamayacağı yerlerde hizmete
alınabilmesi demektir.
Holtec Inherently Safe Modular Underground Reactor (HI-SMUR) SMR 160:
Yerçekimi ile çalışan ve ek bir güç kaynağı
istemeyen bir tasarımdır. (Source: Holtec
website)
NuScale Power Inc. NuScale Reactor:
Çalışırken ve kendini soğuturken doğal kuvvetleri kullanır, her bir modülü 45 megawatt
elektrik üretir. (Source: NuScale website)
Westinghouse SMR: 225 megawata
kadar elektrik üreten basınçlı su reaktörüdür. Tüm komponentleri reaktör kabini
içinde entegre durumdadır. (Source: Westinghouse website)
Bazı KMR tasarımları
Babcock & Wilcox Co. mPower Reactor:
Yeniden yakıt yüklemeden dört yıllık işletme
çevrimi bulunmaktadır. Sıfır emisyona sahiptir. 180 megawattlık modüller halindedir.
(Source: B&W website)
Yüksek Sıcaklıklı Gaz
Soğutmalı Reaktörler
Bu reaktörler endüstrinin ihtiyaç duyduğu
orta dönemde ısı üretebilen, uzun dönemde de hidrojen üretebilen karbon emisyonu
olmayan reaktörlerdir.
B&W mPower Integral Reactor
86 Mimar ve Mühendis
AREVA Steam Cycle Modular HighTemperature Gas-Cooled Reactor
(SC-HTGR): Yüksek verimlilikte elektrik gücü
üretirken termal enerji, elektrik ve buhar kojenerasyonunu sağlayan reaktörlerdir. (Sources: AREVA and Next Generation Nuclear
Plant Alliance websites)
General Atomics Turbine-Modular Helium
Reactor (GT-MHR): Elektrik üretirken buhara ihtiyaç duymayan reaktör tasarımıdır.
Yeraltında bir veya daha fazla modüller ile
işletilebilmektedir. (Source: General Atomics
website)
Pebble Bed Modular Reactor Ltd. (PBMR):
Helyum-soğutmalı, grafit-moderatörlü Yüksek Sıcaklık Reaktörüdür. 165 megawattlık
modüllerle işletilmektedir. (Source: PBMR
website)
Sıvı metal ve gaz soğutmalı
hızlı reaktörler
GE Hitachi Nuclear Energy Power Reactor Innovative Small Module (PRISM): The
PRISM (Power Reactor Innovative Small
Modular), GE Hitachi Nuclear Energy' nin
gelecek nesil generation sodyum-soğutmalı
reaktörüdür. The PRISM reaktörü mevcut
su soğutmalı reaktörlerin kullanılmış yakıtlarındaki transuranik elementleri yakıt olarak
kullanır. (Source: GE Hitachi website)
General Atomics Energy Multiplier
Module (EM2): Her bir modül 240 MWe
güç üretmektedir. (Source: General Atomics
website)
Gen4 Energy: The Gen4 Module (G4M)
Reaktör 70 MW ısı (25 MW elektrik) üretecek
şekilde tasarlanmıştır. Tekrar yakıt yüklemeye ihtiyaç duymadan 10 yıl çalışabilmektedir.
Yerel olarak kurulacak KMR’ler ile yerinde
temiz enerji elde edilirken aynı zamanda yerinde
istihdama da katkı sağlanacaktır. 300 megawat
veya daha düşük güçteki modüller, ihtiyaca
göre enerji yatırımı yapılmasına olanak vermekte ve enerji yatırım maliyetlerini karşılanabilir
hale getirmektedir.
(Source: Gen4 Energy website)
Toshiba Multipurpose Energy Station
4S: Sodyum soğutmalı hızlı reaktördür. 30
MWt ve 135MWt modüller olarak tasarlanmıştır. Sadece elektrik üretmez, aynı
zamanda ısı ve/veya buhar üretir. (Source:
Toshiba website)
Sonuç olarak, küçük ve gerektiğinde
modüller eklenerek kapasitesi artırılabilen nükleer güç reaktörleri dünya enerji
kaynakları arasında hızla yerini alacaktır.
Bu reaktörler çevresel etkileri nedeniyle
öncelikle fosil yakıt yakan tesislerin yerine
geçecekler daha sonra yerel enerji gereksinimi olan bölgelerde en kolay ve temiz
enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlayacaktır. Modüllerin ihtiyaca göre artırılabilir olması, kolaylıkla ve güvenli olarak
taşınarak monte edilebilir olması ve yakıt
yüklemeden tasarımına bağlı olarak 2-10
yıl kesintisiz elektrik, buhar ve/veya ısı üretiyor olması önümüzdeki yıllarda KMR’lere
olan talebi artıracaktır. Soğutma siteminin
ve işletiminin tamamen güvenli olarak
tasarlanmış olması, ömrü tamamlandığında tekrar üretilen yere iade ediliyor olması
nükleer reaktörlerin en temel sorunu olan
güvenlik ve atık yönetimi konularında da
KMR’leri geleceğin reaktörleri yapmaktadır. Yapılması gereken; bölgesel enerji
ihtiyaçlarını belirleyerek enerji taleplerini
kurulacak olan yerel KMR’ler ile karşılamaktır. Bunun için yapılacak anlaşmalarda
teknoloji transferi esas olmalı ve yerli KMR
geliştirmeye yönelik altyapı ve programlar
oluşturulmalıdır. Doğal kaynağımız olan
toryum yakıtlı yerli KMR üretimi ise uzun
dönem de olsa ana hedef olmalıdır.
Kaynaklar
1. Radiation & Transport Safety Section, "Status of Small Reactor Designs Without On-Site Fueling", International
Atomic Energy Agency (IAEA)
2. "Small Modular Reactors", Department of Energy – Office of Nuclear Energy
3. Black, R. "Bringing Small Modular Reactors (SMRs) to Domestic Markets: DOE Presentation to Foundation for Nuclear Studies", Nuclear Foundation
4. World Nuclear Association
5. Osmanlıoğlu A.E. 2012. “Küresel Enerji Projeksiyonu” MMG Dergisi No:67 s 54-55.
Ocak - Şubat 2014 87
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
BORLU-SODA
ÜRETİM ÇALIŞMALARI
Dr. Orhan YILMAZ ETİ MADEN Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı
Günümüzde en büyük sorunlardan biri olan küresel ısınma ve iklim değişikliği, küresel
çözüm arayışları ile birlikte acil önlemler almayı gerektirmektedir. Karbondioksit,
küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının en önemlisi olup küresel ısınmada YÜZDE
50 paya sahiptir. Sera gazlarının en önemlilerinden olan karbondioksitin atmosferik
konsantrasyonu, sanayi öncesi çağda 280 ppm den bu gün 370 ppm e kadar ulaşmış olup bu
yüzyılın sonuna kadar 500 ppm üzerine çıkması beklenmektedir. IPCC (Birleşmiş Milletler
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli) çalışmaları küresel sera gazı emisyonunun
1970 yılından bu yana YÜZDE 70 arttığını göstermiştir.
A
tmosferde bulunan gazlardaki artışın bir sonucu olarak oluşan sera etkisinin neticesinde
dünya yüzeyindeki sıcaklık yükselmekte ve
küresel ısınma yaşanmaktadır. Küresel ısınmanın sonucu olarak da iklim değişikliği ortaya
çıkmaktadır. Bu değişiklikten etkilenmeyen bir
bölge bulunmamaktadır. Türkiye’de ölçülen
sera gazı emisyonları, 1990 yılında toplam
170 Milyon ton (Mt) CO2 eşdeğeri iken 2004
yılında 297 Mt CO2 eşdeğerine yükselmiştir.
2004 yılı itibariyle Türkiye’nin Sera gazları
dağılımı Şekil-1’de verilmiştir. Toplam emisyonlar içerisinde en büyük payı yüzde 81.5 ile
CO2 almaktadır.
Bu çalışmada, sera gazları içindeki CO2’nin
çevreye verdiği etkilerinin azaltılması, baca
gazı içindeki CO2’nin zenginleştirilmiş borlu
çözeltiler ile absorpsiyonu ve özellikle cam
sanayi hammadde girdisi olan NaHCO3 ve
bor bileşiğinin bir arada bulunduğu borlu-soda
karışımı bir ürün üretilmesi amaçlanmıştır.
Cam üretiminde gerekli hammaddelerin yaklaşık yüzde 12-15’ini hafif soda oluşturur. Düşük
88 Mimar ve Mühendis
reaktivitesi ve düşük erime sıcaklığıyla, silika
ve diğer oksitler için eritici özellik taşır. Boraks
pentahidrat, ergimiş haldeki cam ara ürünlerine katıldığında viskozitesini, yüzey sertliğini
ve dayanıklılığını artırdığından ısıya karşı izolasyonunun gerekli görüldüğü cam ürünlere
katılmaktadır. Borlu karbonat ürünü ile cam
sanayine hem hafif soda hem de boraks
hammaddelerini beraber sağlayan bir ürün
sunulmuş olacaktır. Dünya’da borun yaklaşık
olarak yüzde 54’ü, ABD’de ise yüzde 71’i cam
endüstrisinde tüketilmektedir.
Sodyum borat yatakları ile oldukça zengin olan
Türkiye, sınırlı olan geleneksel bor kimyasalları
ürünlerindeki büyüme oranını yeni ürünlere
dönüştürerek bora dayalı ürünlerin tüketimine
ve bor sanayinin gelişimine katkıda bulunmak
gayesindedir. Sodyum karbonat ile sodyum
boratı beraber kullanan sanayi sektörlerinde
büyük bir kullanım kolaylığı sağlanacak ayrıca
son yıllarda iyice kendini hissettiren ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının en
önemlisi olan karbondioksit hammadde olarak
kullanılarak çevreye verilen karbondioksit
emisyonunun azaltılması sağlanacaktır.
Bu kapsamda; CO2 gazı emisyonunun
azaltılmasına yönelik bir çözüm olabilecek, termik santral emisyonlarındaki CO2
gazını faydalı ürüne çevirip hem çevre kirliliğinden kurtulma hem de Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ürün portföyüne
yeni bir ürün kazandırılması için sodyum
borat çözeltilerinin, termik santrallerden
çıkan karbondioksit ile muameleye tabi
tutularak sodyum karbonat/sodyum borat
karışımı olan “borlu-soda” üretimi gerçekleştirilmiştir.
yon havuzu Şekil-2’de gösterilmiştir.
Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları bünyesinde bulunan enerji santralinde soma
toz kömürü kullanılmakta, sirkülasyonlu
akışkan yatak sistemle yakılmaktadır. Isıl
kapasitesi 120 MW’tır. Yaklaşık yüzde
12-13 civarında CO2 içeren 100.000 m3/
saat debili baca gazı çıkışı vardır. Baca
gazı emisyonları halihazırda kullanılan sistemde limit değerlerin altında olduğu için
rutin çalışmalarda herhangi bir arıtma
yapılmamaktadır. Ancak termik santraller
gibi baca gazı arıtma sisteminin kurul-
CHA
16 %
N2O
2%
F GAZLAR
1%
CO2
11 %
Şekil-1.Türkiye’deki Sera Gazları Dağılımı
Şekil-3. Sistemin P&I Diyagramı
Deneysel Çalışmalar
Laboratuvar ölçekli deneysel çalışmalar
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
Teknoloji Geliştirme Dairesi Başkanlığı
laboratuvarlarında yürütülmüş, endüstriyel
ölçekli çalışmalar ise Bandırma Bor ve
Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü Enerji
Santrali'nde gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda püskürtme sistemli bir absorpsiyon
kolonu ve enerji santrali baca gazı kullanılmıştır. Boraks çözeltisi bir havuz içerisinden püskürtme sistemli kolona beslenerek baca gazı içerisindeki karbondioksitin
absorpsiyonu çalışılmıştır. Absorpsiyon
kolonu, santral bacası ve çözelti sirkülas-
Ocak - Şubat 2014 89
DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ
Sirkülasyon Havuzu Çalışma Öncesi.
ması zorunlu olduğu enerji santralleri için
bir ön çalışma olması açısından, yapılan çalışmanın sonuçları oldukça önemlidir. Endüstriyel çalışmalar kesikli olarak yapılmış, kullanılacak sistemin P&I
(Pipingand Instrumentation) diyagramı
oluşturulmuştur. Ayrıca sürekli sistem bir
proseste çalışabilecek pilot tesis kurulum
çalışmalarına başlanmıştır. Sistemin P&I
diyagramı Şekil-3’de verilmiştir. Proseste baca gazı bir hatla kulenin altından
alınmaktadır. Arıtma sistemine verilecek baca gazı miktarını ayarlamak için
baca gazı açıklığı değiştirilebilmektedir.
Arıtmada kullanılacak borlu çözelti baca
gazının içine nozullar ile püskürtülmektedir. Püskürtülen çözelti 100 m3 hacimli
sirkülasyon havuzuna geri dönmektedir ve
Sirkülasyon Başladıktan Sonra Havuzdaki değişim.
son yıllarda iyice kendini hissettiren ve küresel
ısınmaya neden olan sera gazlarının en önemlisi olan CO2 gazının emisyonunun azaltılması
için CO2 in proses hammaddesi olarak kullanılması ve ülkemizde çok yüksek miktarlarda bulunan bor cevherinin, bununla birlikte değerlendirilmesi ve bor ürünlerinin ayrı kimyasal
olarak ekonomik ürünlere dönüştürülmesi
amaçlanmıştır.
Şekil-5. Elde Edilen
Ürünün XRD incelemesi
90 Mimar ve Mühendis
sisteme buradan tekrar beslenmektedir.
Baca gazının çözelti girişinden önce ve
çıkışından sonra ölçümleri yapılarak baca
gazındaki CO2 ve diğer emisyon değerleri
takip edilerek baca gazı içeriğinin çözelti tarafından absorpsiyonu gözlemlenir.
İstenilen CO2 tutma elde edilinceye kadar
bu işleme devam edilir.
Sonuç olarak; girişte yüzde 12 olan CO2
değerinin borlu çözelti ile muameleden
sonra yüzde 1.5-2’ye kadar düştüğü gözlenmiştir. Karbondioksitin yanı sıra baca
gazındaki SO2emisyonu200 ppm’den 1
ppm’e, düşmüştür. Elde edilen çözelti
doygunluğa ulaştıktan sonra borlu karbonat elde edilmektedir. Sirkülasyon havuzundaki çözeltinin derişimindeki değişim Şekil-4’de gösterilmiştir. Elde edilen
borlu karbonat cam sanayiye sunulabilmektedir.
Sonuç olarak son yıllarda iyice kendini
hissettiren ve küresel ısınmaya neden
olan sera gazlarının en önemlisi olan CO2
gazının emisyonunun azaltılması için CO2
in proses hammaddesi olarak kullanılması ve ülkemizde çok yüksek miktarlarda
bulunan bor cevherinin, bununla birlikte değerlendirilmesi ve bor ürünlerinin
ayrı kimyasal olarak ekonomik ürünlere
dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Yapılan
çalışmada sanayinin ihtiyacı olan özellikle
de cam sanayi hammaddesi olan NaHCO3
ve bor içeriğinin bir arada bulunduğu bir
ürün üretilmesi, ayrıca endüstriyel fabrika
baca gazları çıkışındaki CO2emisyonun
sıfıra düşürülmesi ve değerlendirilmesi
esas amacı oluşturmuştur.
Çalışmalar sonucunda istenilen oranda
bor ve karbonat % miktarı ayarlanabilen
karışımlar elde edilebilmektedir. Proses
kontrolü ile cam endüstrisinin kullandığı
reçeteye göre farklı oranlar borlu-sodahazırlanabilmektedir. Ürünlerin XRD incelmesi yapıldığında NaHCO3, Na2CO3 ile birlikte
boraks ve boraks pentahidratla birlikte
üretildiği görülmektedir. Elde edilen ürüne
ait XRD incelemesi Şekil-5’de verilmiştir.
Sonuç
İklim değişikliği ve buna bağlı küresel
ısınmanın kaynağında ağırlıklı olarak sera
gazları ve bunların en önemlisi olan CO2
yer almaktadır. Sera gazı salınımlarının
kontrol edilmesi ve belirli limitlerin altına düşürülmesi yönünde dünya çapında
yoğun bir caba harcandığı görülmektedir.
Günümüzde hemen hemen tüm sektörlerde çevreci yaklaşımlar ve politikalar
geliştirilmekte ve bu politikalar her geçen
gün daha da önem kazanmaktadır.
Bu kapsamda yapılan çalışmada, sera
gazları içindeki CO2’nin çevreye verdiği
etkilerinin azaltılması, endüstriyel baca
gazı içerisindeki CO2’nin zenginleştirilmiş
borlu çözeltiler ile absorpsiyonu sağlanarak aynı zamanda özellikle cam sanayi
hammadde girdisi olan NaHCO3+ Na2CO3
ve bor bileşiğinin bir arada bulunduğu
borlu-soda karışımı bir ürün üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde hem sanayinin ihtiyacı olan bir ürün karşılanmış
hem de endüstriyel fabrika baca gazları
çıkışındaki CO2 emisyonun düşürülmesi
sağlanmıştır.
Kaynaklar
Canadell, J.G., “Contributionstoacceleratingatmospheric CO2growthfromeconomicactivity, carbonintensityandefficiency
of naturalsinks”, Proc. Natl. Acad. Sci., U.S.A., 104, 47: 18866–18870, (2007).
Metz, B.,Davidson, O., Coninck, H., De, L., Meyer (Eds.), “CarbonDioxideCaptureand Storage-Special Report of theIntergovernmental Panel on ClimateChange”, Cambridge UniversityPress, UK, (2006).
Güngör M., Saygı N., Bolat A., Çaycı A.D., Tekin M.A., Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sektörel Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı, Yeşil Bilişim, (2010).
Şekil-5. Elde Edilen
Ürünün XRD incelemesi
Ocak - Şubat 2014 91
MAKALE
ÇİZGİLERİN İFADE ETTİĞİ
BİLİNÇ PARADİGMALARI:
HARİTALAR
Yunus Emre Tozal
Harita Mühendisi
Coğrafi düşünce ve pratiğinin şekillenmesinde harita
yapımının mantığının geliştirilmesi, tarih boyunca
haritalandırma sistemleri meydana getirmiş; uzamsal
düşüncenin gelişimi zamanla uzamsal bir tarih algısı
da meydana getirmiştir. John Pickles, “Uzamların
Tarihi -Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi
Olarak Kodlanmış Dünya- ” adlı kitabını ele alırken,
Michel Foucault’nun 1986’daki “Uzamların Tarihi hâlâ
yazılmayı bekliyor” önermesine gönderme yaptığını
ve kitabı da bu yüzden yazdığını belirtiyor.1 Biz bu
yazımızda, Pickles’in ele aldığı uzamların tarihi’ne bir
yolculuk yapıp, haritacılık mantığına dair analizler
yapacağız.
Eleştirel haritacılık ve komünizm sonrası uzamların
dönüşümü üzerine çalışmış olan John Pickles, haritacılık mantığını, haritalandırmayı ve coğrafi olarak
kodlanmış dünyayı irdeliyor. Uzamların eksiksiz tarihini
ya da haritacılığın kapsamlı soy kütüğünü yazdığını
iddia etmediğini belirten Pickles, başlangıç olarak
Heidegger’den Adorno ve sonrasına kadar uzanan
toplumsal teorileri alarak, bütün temsili epistemolojileri ve mantık silsilelerini sorguya çekiyor. Bu noktada kaygısının “haritacılık” olduğunu belirten Pickles,
haritaların sayısız şekilde kesişen ve birbirinin içine
geçen kullanım alanlarının yaşantımızın bir parçası
haline geldiğini, hayatı şekillendiren yanlarını sorguluyor. Böylelikle farklı ölçeklerde eşzamanlı olarak
gerçekleşen bir tür uzamsallaştırışmış tarihsel harita
çıkarma süreçleri de ortaya çıkarılıyor. Kitap Pickles’e
göre Henri Lefebvre’nin şu sorusunu yeniden ele alıyor:
“Tanımlı bir uzamla ayrıntılı bir şekilde ilgilenmek, tüm
anlatmak istediklerini, kodlanmış bilgileri de açığa
çıkarabilmek için tanımlayıcı yahut coğrafi anlamda
kaç adet haritaya ihtiyaç duyulabilir?”2 Pickles, bu
soruya şöyle cevap veriyor: “Bu soruya verilebilecek
sonlu bir rakam olabileceğinden şüpheliyim.”
Uzamların Tarihi, Foucault, Derrida, Baudrillard, Benja-
92 Mimar ve Mühendis
BİR ÇİZGİ ÇİZMEK NE ANLAMA GELİR? HARİTALAR
NEYİ TEMSİL EDER? DÜNYAYI ALGILAYIŞ BİÇİMİMİZ VE
GÜNDELİK HAYATIMIZDA HARİTALARIN ROLÜ NELERDİR?
ASLEN COĞRAFYACI OLAN JOHN PİCKLES, MARSHAL
ADALARI'NDAKİ YERLİLERİN HİNDİSTAN CEVİZİ LİFLERİNE
ATTIKLARI DÜĞÜMLERDEN OLUŞAN İLKEL YER BULMA
TEKNİKLERİNDEN, AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN IRAK
SAVAŞI’NDA KULLANDIĞI SİBER-UZAY TEKNOLOJİLERİNE
VARINCAYA DEK, İNSANOĞLUNUN HARİTACILIK İTKİSİNİN
İZİNİ SÜRÜYOR. BU İZ SÜRMEDE PİCKLES’E EŞLİK EDEN
PEK ÇOK İSİM VAR: FOUCAULT, DERRİDA, BAUDRİLLARD,
BENJAMİN, ADORNO, LEFEBVRE, BARTHES, DELEUZE VB.
Haritacıların yolu hep aynı olmuştur. Kuşların göç yollarını göstermek için mağara duvarlarına çizdikleri ilk karalamalardan
bu yana çizgiler çizmiş ve bu çizgilerin arasında yaşamışlardır.
Sonenberg, Cartographies
“Çizgiyi ve çizgilerin oluşturduğu bütünlük, anlamın
yeniden üretilme arzusundan kaynaklandığından,
haritacılık bir bakıma arayıştır da diyebiliriz.”
üçlü kıtasını temsil ettiği söylenebilir.
min, Adorno, Lefebvre, Barthes ve DeleuPeki, o halde uzamı haritalandırmak
ze gibi düşünürlerin toplumsal teorilerine
ve harita yapıp kullanmak ne anlama
eleştirel bir gözle yaklaşarak, modern
gelmektedir? Haritalar nasıl çizilir ve
haritacılığın bir soy kütüğünü oluşturuyor.
güçlükleri nereden gelir? Çizip kullanPickles bunun yanı sıra, akıllı makine
dığımız haritaları ortaya çıkarmak için
ve bombalar çağında haritacılık mantıdünyanın hangi konumundan bakmalığını da tartışıyor. Pickles, “Haritalar ne
yız? Yeryüzünde her türlü
işe yarar”? sorusundan
doğal ve yapay tesislerin,
yola çıkarak, haritaların “Bir harita neyi temyapılaşmaların, değişim
belki de ilk çıkışlarındaki
sil ediyorsa, neyi
ve dönüşümlerin bir kâğıt
savaşçı siyasetin kusurvurguluyorsa topüzerine ölçek dâhilinde
suzca belirlemiş olduğu
lumlarında o vurgu
izdüşüm olarak aktarıltoplumsal ve doğal dünüzerine hayatlarını
ması olarak tarif edilen
yayı haritalamada kulharitalar, yazıyla birlikte
landığımız yöntemlerin idame ettirdiklerini
görüyoruz.
Sözgeliçok eskilerde bir ifadeyerine yeni bir düşünüş,
yi belirginleştirmek, bir
yeni bir konumlandırma mi ilk haritalarda
çizgiyle birkaç anlamı bir
ve yeni bir hassasiyete yine haritanın tam
araya toplayabilmek için
olan gereksinimi araştırı- ortasında Kudüs’ün
kullanılırdı. Bir harita neyi
yor. Çok eski tarihlerden olması, dünyanın
itibaren kullanılan hari- -her açıdan- merkezi- temsil ediyorsa, neyi vurguluyorsa toplumlarında
taların dilini, imgeleriyle nin de Kudüs olarak
o vurgu üzerine hayatbirlikte anlayabilmek için algılanıldığını göslarını idame ettirdiklerini
o zaman diliminin semteriyor bize. İlginç
görüyoruz. Sözgelimi ilk
bollerinin ve anlam örgüolan bir başka şey,
haritalarda yine haritanın
lerinin bilinmesi gerektiği
haritalarda İsa’nın
tam ortasında Kudüs’ün
elzem. Örneğin elimize
başı
olarak
gösolması, dünyanın -her açıgeçen ilk verilerde kilise
dan- merkezinin de Kudüs
öğretilerine dayanan ve terilen yerin yan
olarak algılanıldığını gösaslında kilise öğretilerini tarafında cennet
desteklemek için yapıl- olduğunun gösteril- teriyor bize. İlginç olan
bir başka şey, haritalarda
dığı anlaşılan haritalara mesi, cennete vurgu
İsa’nın başı olarak göstegöre, dünya temsilen bir yapması, belki de
rilen yerin yan tarafında
yuvarlak olarak ifade edi- yüzyıllardır birçok
cennet olduğunun göslir ve bu yuvarlağın içine toplumun bu şekilterilmesi, cennete vurgu
tam oturacak şekilde bir t de inandığının en
yapması, belki de yüzharfi çizilmiştir. Buradaki önemli kaydıdır. Bu
t harfi, Haç işaretini; yani
açıdan ele alındığın- yıllardır birçok toplumun
bu şekilde inandığının en
Hıristiyanlara göre İsa’yı
da sadece dinî imgeönemli kaydıdır. Bu açıtemsil etmektedir. T’nin
lerin değil, askeri,
dan ele alındığında sadesol ve sağ uçları İsa’nın
ekonomik, ekolojik
ce dinî imgelerin değil,
elleri, en alt ucu ise ayakaskeri, ekonomik, ekolojik
ları şeklinde düşünüldü- vb. birçok açıdan
haritaların
anlam
vb. birçok açıdan haritağünde, içinde bulunduğu
ların anlam örgülerinin en
yuvarlağı üç kısma ayır- örgülerinin en iyi
iyi ifade biçimi olduğunu
mış oluruz. Bu üç kısmın, ifade biçimi olduğusöyleyebiliriz. Dolayısıyla
Asya-Avrupa ve Afrika nu söyleyebiliriz.”
bir haritacının merkezi, öncelikle kendi
durduğu noktadır ve haritacı, kendi merkezi etrafından bakarak dünyayı şekillendirebilir.
Heidegger, bir resim olarak dünyayı ifade
ederken, özneyle nesnenin birbirinden
ayrıldığı tüm algı şekillerinde ortaya çıkan
çizgiyi belirtiyordu. Bir çizgi, aynı bir resim
gibi hakikati anlatabilirdi. Gerçeğin ne
olduğu sorusuna cevap verebilir, gerçeği arayanları ya da gerçeğin uzağında olanları yönlendirebilirdi. Bu noktada
öncü insanların bir endişe taşıdıklarını, toplumların geleceklerini düşünerek
daha fazla bilinç yenilemenin gerekliliğini tartışmışlardır. Haritacılığın algısı,
aklın ve mantığın da gelişimine öncülük
ettiğinden, “Haritacılık Endişesi” olarak
kullanılan kavram da, aklın ve mantığın,
sanatın ve modern geleceğin gelişiminin
endişesini taşıyordu. Haritacılık Endişesi, haritaların modern anlamlarını toplumsal sorgulamalar için açabilmemize
Ocak - Şubat 2014 93
MAKALE
olanak sağlayan yanlarının gelişimi endişesi bir bakıma. Haritalandırılması yapılan mekânların ve uzamların birbirleriyle
kesişen ve kendilerine özgü yönleriyle
anlamlandırılan yanlarının hep bir amaca
hizmet ettiğini belirten Harvey, haritaların
devlet örgüleri, askeri kuvvetler, uluslarüstü kurumlar, devlet-dışı kuruluşlar, kolektif
ve ticari çıkarlar, medya, turizm, eğitim ve
araştırma kurumları gibi alanlarda kullanılmasının birçok sebeplerinin olduğunu
açıklıyor.3 Bu sebeplerin başında sermaye,
bilgi ve kültürün küreselleşmesi, ekonomik
ve politik düşüncelerin uluslararası bir hâl
alması ve sınırlar arası, uluslararası ve
diyasporik göçlerin tümü sayılabileceği
gibi, yeni analitik tanımlarla oluşturulan
kavramların da uzamları haritalandırdığını
belirtmekte fayda var.
Pickles’e göre parmak kelimesi, kelimenin
tam anlamına göre işaret etmek, dikkatimizi o yöne çekmek için kullanılır. Bir
şeyi tanımlayabilmek için parmak bizlere
işaret eder, nokta oluşturur. Bir mekânın
ya da bir nesnenin sınırlarını parmağın
gösterdiği noktalardan oluşan çizgilerle
ifade edişimiz, bizleri gerçeğin ne olduğu
sorusuna götürür. Gerçeğin kâğıda aktarımı olarak düşünüldüğünde postmodernizmin objektif olamayacağını iddia ettiği
bir temsil şeklidir haritalar. Bu da demek
oluyor ki, her haritanın bir ideolojisi, bir
mesajı ve güç ilişkilerinde bir rolü vardır.
Çizgiyi ve çizgilerin oluşturduğu bütünlük, anlamın yeniden üretilme arzusundan
kaynaklandığından, haritacılık bir bakıma
arayıştır da diyebiliriz. Haritaların politik
işlevleri, haritacıları tarih boyunca etkilemiştir. Coğrafi hayalgücü, tarih boyunca
haritacıları soyutluğun maddesel olmayan
noktadan çıkararak, kendi çizdiği çizgilerin arasında kendi yarattığı özneler haline
dönüşerek hayatı algılamaya yöneltmiştir. Haritalandırma ve haritacılık, çizgiler
ve nesnelerin sınırlarının belirlenmesinde,
düşünsel ve toplumsal öğelerin izah edilmesinde bilincin soykütüğünü ele almaları
açısından mühimdirler.
John Pickles, modern, toplumsal ve coğrafi öğelerden beslenerek ve bilim, teknoloji ve toplumun, eleştirel çözümlemesini kullanarak haritacılığı ve haritayı
bir bağlama oturtmakta. Pickles, kitabını
94 Mimar ve Mühendis
haritalandırırken rüya, sihir ve işleyiş gibi
üç temel kritik kavramda topluyor görüşlerini. Pickles’in haritacılığı oturttuğu bu
üç açı, tarih boyunca haritacıların da
ürettikleri haritaların ne anlama geldiklerini, nerelerde kullanıldıklarını, kimlere ne
şekillerde faydalar verdiklerini de açığa
çıkarıyor. Burada, haritacılığın ve Derek
Gregory’nin deyişiyle “coğrafi imgelemin”
arzulanan imgeleri rüyayı, bilimin kesin
değerlerle dünyayı değiş tokuş edebilecek
değerler haline dönüştürmek için kullandığı metotlar sihri temsil ediyor. Rüya
da sihir de ister bilgi olsun ister ütopya bir şekilde haritada kesişir ve insanı
anlam arayışına yöneltir. Üçüncü olarak
haritacılığın modern toplumdaki işleyiş
yöntemleri ve nasıl özne oluşturdukları
ise haritacılığın işleyiş boyutunu ifade
ediyor. Bir çizme eylemi olarak harita,
haritacıya tarih boyunca kendi çizgisini
dayatıp bilgiyi yeniden yorumlayabilmeyi
üretmeye zorlamıştır. Pickles haritacılığın rüya, sihir ve işleyiş boyutunu ifade
ederek, harita çizmeyi şöyle ifade eder:
“Harita çizmek bilgiyi, bir sunum şeklinden
farklı bir sunum şekliyle yeniden aktarmaktır, bu bilgi ister dünya, bir toplumdaki
inanç sistemleri, yeniden temsil edilmeleri
için derin şekilde yorumlanmaları gereken
simgesel, efsanevi ya da rüya biçimleriyle,
isterse dönüştürme ya da yer değiştirmeyle ilgili olsun.”
Bir çizgi çizmek ne anlama gelir? Haritalar
neyi temsil eder? Dünyayı algılayış biçimimiz ve gündelik hayatımızda haritaların
rolü nelerdir? Aslen coğrafyacı olan John
Pickles, Marshal adalarındaki yerlilerin Hindistan cevizi liflerine attıkları düğümlerden
oluşan ilkel yer bulma tekniklerinden, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak Savaşı’nda
kullandığı siber-uzay teknolojilerine varıncaya dek, insanoğlunun haritacılık itkisinin
izini sürüyor. Bu iz sürmede Pickles’e eşlik
eden pek çok isim var: Foucault, Derrida,
Baudrillard, Benjamin, Adorno, Lefebvre,
Barthes, Deleuze vb. Hayatı, tarihi, felsefeyi, edebiyatı ve bunların bağlamında
insanın anlam arayışını, hakikat arayışını
harita üzerinden başka bir gözle okuyup
yorumlamak için oldukça önemli bir kitap
‘Uzamların Tarihi’.
Kaynaklar
Uzamların Tarihi – Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi Olarak Kodlanmış Dünya-, John Pickles,
Çeviren: Kerem Işık, Yapı Kredi Yayınları, 2011, 320 sf.
1
HenriLefebvre bu soruyu 1991’de yazdığı “TheProduction of Space” kitabında sormuştur. Çev.: D.
Nicholson-Smith, Oxford: Blackwell.
2
David Harvey, ‘Cartographicidentities: Geographicalknowledgesunderglobalization, Routledge: 208-33
3
OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ
Ulu Camii ve Mezopotamya MARDİN / TÜRKİYE
FOTOĞRAF: OSMAN ARI
MAKALE
i
çinde bulunacağımız görüşme ve toplantıya göre giyinmek, orada satın alabileceğiniz itibarınız olacaktır.
Makam sahiplerinin bu konuda gerekirse ücretli danışmanlık alması bile gelişmiş toplumlarda karşılaşılan bir
durumdur. Mağazada çalışanlardan alınan yardımlar
ticari kaygı taşıdığı için doğruya ulaşma noktasında
en tehlikeli durumdur. Kıyafetlerinizde seçeceğiniz renk
ve kombinasyonlar kullanacağınız aksesuarlarla daha da
zenginleşecek ve hoş bir hal alacaktır. Kıyafetle kullanılan
aksesuar olarak kravat, mendil, kol düğmesi, çorap, çanta,
kemer, ayakkabı sayılabilir. Bu ürünlerde yapacağınız renk
ve model seçenekleri sizin karekterinizin dışa vurumu olacağı için çok dikkatli olmak gerekmektedir.
Kravat; ilave bir ürün gibi düşünülse de ana parça sayılır. Model olarak ince kravatlar, örgü kravatlar, kareli
desenli kravatlar düşünülebilir. Kravat seçmeden önce
elbisenizin içine giyeceğiniz gömleği seçin çünkü kravat
gömlekle bir bütündür.
Gömlek desenli veya çizgiliyse düz ve renkli bir kravat
uygun olacaktır. Gömleğimiz beyaz, mavi renkte ve
desensiz ise az desenli kravat uygundur. Kravat seçiminde takım elbisenin rengi direkt etkendir. Elbisenin rengine
uyumlu tonlardaki kravat seçimi örneğin, gri takım elbiseye siyah ve tonları uygun olacaktır. Kravat bağlama
tekniklerine uygun gömlek yakası seçimi dikkat edilmesi
gereken hassas konudur. Bu konuda daha detay bilgi
gerekse de kravat boyu asla kemer tokanızı geçmemeli.
Kemer; dar kesim pantolonlarda brit yoksa kemer gerekli
değildir. Kemer rengi kesinlikle ayakkabı rengiyle uyumlu
olmalıdır. Kemer tokası abartılı büyüklükte olmamalıdır. Düz
ve ince metal tokalı deri kemerler klasik takım elbisenin
değişmez unsurudur. Kullandığınız her ayakkabı için uyumlu
kemer dolabınızda kesinlikle bulunmalıdır.
Ayakkabı; modeller sizin karakteriniz hakkında ip ucu
verebilir.Spor ayakkabılar rahatlığını şıklığının önünde
tercih edenlerin tercihidir, dinamik ve dağınık bir imaj
verir . Kanvas ve keten kumaş pantolon altında kullanılan
Casual modeller 20’li yaşların sonlarında çok tercih edilir
size iş bitirici ve prezantabl bir imaj katacaktır. Klasik
modeller her yaşta size ciddi ve güvenilir bir imaj katar
ancak bu klasik modellerde aşırı sivri burunlu tercihler
dikkat çekmeyi sevenler için ideal olmakla beraber size
ateşli ve kavgacı bir görüntü verecektir.
Çorap; renk seçimde çok hata yapılan bir aksesuardır.
Genelde ayakkabı rengi dikkate alınarak seçim yapılır fakat
bu yanlış bir uygulamadır. Dikkat edilmesi gerek takım elbisenin modeli ve rengidir. Çünkü pantolonunuzla uyumsuz
renkteki bir çorap oturduğunuzda çok dikkat çekecektir.
Mendil; çok sık yapılan hatalardan başlıcası kravatla beraber satılan aynı renk ve desendeki mendil kullanımıdır.
Hangi renk elbise giyerseniz giyin beyaz veya mavi düz
SATIN ALINABİLEN
İTİBAR
MAHMUT ÇELİK
MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
Kişiler toplum içerisinde ilk izlenimi kıyafetleri
ile verirler. Malum kıyafetlerinizle karşılanır,
söylediklerinizle uğurlanırsınız. Bu kadar
önemliyse acaba biz ne kadar dikkat ediyoruz?
renkteki mendil çok şık bir tercih olacaktır.
Düz renk kravat kullanımında tercih edilecek desenli mendil, kıyafetinize hareket
katacaktır. Kilolular içinse mendil sürekli
kullanımda olması gereken bir aksesuardır,
çünkü dikkat dağıtacak ve fazlalıklarınızın
göze batmasına mani olacaktır.
Kol düğmesi; ciddi toplantılarda, özel günlerde, ödül törenlerinde kullanılması daha
uygun olacaktır. Fransız manşet olarak
tabir edilen gömleklerle beraber kullanılır.
Ana renklerde kol düğmesi gardırobunuzun değişmezleri olmalı. siyah, lacivert,
mavi, gümüş renkli kol düğmesi vazgeçilmez tercihiniz olsun. En dikkat edilmesi gerekense ceket kolundan rahatça
gözüken manşet ucu ve kol düğmesidir.
Çok sık yapılan hataysa saatin rengine
uydurmaya çalışmaktır.
Bu kadar dikkat edilmesi gereken konu
varmış gibi görünse de birinci şart bulun-
duğunuz ortamla uyum ve rahatlıktır.
Çünkü beden olarak rahatsızlık içeren kıyafet ne kadar şık olursa olsun sürekli hareket
halinde olacağınızdan rahatsızlık verecek
ve çevreden dikkat çekecektir.
KISA HATIRLATMALAR;
Uzun süre ayakta kalacağınız bir kokteylde
yeni alınmış ayakkabı tercihi yanlış olacaktır. Çünkü henüz sizin bedeninizle tam
uyum sağlamadığından ayağınızı sıkabilir
ve huzurunuzu kaçırabilir.
Uzun seyahatlerde kesinlikle rahat ayakkabı tercihi yapılmalıdır.
Ayakkabınızı daha uzun süreli kullanmak
istiyorsanız asla iki gün üst üste aynı ayakkabı tercih edilmemelidir.
Takım elbiseler her gün kendilerini yeniler
ve enerji yüklerler, bu yüzden her gün yeni
elbise tercih edilmelidir.
Gardırobunuzda günlük sıraya konulmuş
elbiseler sizin sabah rahat tercih yapmanızı sağlar.
Farklı kravat ve gömlek tercihleri algı olarak farklı elbise imajı verecektir ve zengin
bir gardırobunuz varlığını hissettirecektir.
Küçükte olsa kimsenin fark etmeyeceğini
düşündüğünüz lekeli ürün kullanımı sizi itibarsızlaştıracaktır. Asla kullanmamalısınız.
Yaz aylarında pamuklu gömlek tercihi
vücudun nefes almasını sağlayacak ve sizi
gerginlikten koruyacaktır.
FOTOĞRAF: OSMAN ARI
96 Mimar ve Mühendis
Ocak - Şubat 2014 96
Ocak - Şubat 2014 97
SÖYLEŞİ
“YEREL YÖNETİMLER
ÖTEKİLEŞTİRMEDEN
ÇALIŞMALI”
MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ OLARAK YEREL YÖNETİMLER KONUSUNDA UZMAN OLAN
SAYIN KADEM EKŞİ İLE KAPSAMLI BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK
Y
KADEM EKŞİ MMG Denetleme Kurulu Üyesi
erel yönetimlerde bir bölgenin vizyonunu ve
çehresini değiştirmek için formül nedir”
Verimli ve etkin bir yönetim için temel anlayış;
Modern kent kültürünü benimsemiş, kentli olma bilincine
sahip, yarının yatırım projelerine bugünden hazır olan bir İl/İlçe
Ekibi ile birlikte sinerjik dinamizme ve teknik doğrultuda
çözümler üretecek vizyona sahip bir kadro
Avrupa Birliği perspektifine vakıf bir yönetim
Özel sektör yatırımlarını cazip kılacak enerji ortamını sağlayan, sosyal ve insani konularda duyarlı ve etkin çözümler
üreten bir irade
Altyapı belediyeciliğini kültür belediyeciliğine dönüştüren
bir anlayış
Karar mekanizmalarını sivil topluma doğru genişleten şeffaf, katılımcı bir yönetim
Halkla iletişimi iyi ve yönettiği ilçeyi cazibe merkezi yapabilen çağdaş belediyecilik
Kaynak üretimi ve yönetimi deneyimine sahip risk alabilen
ve tüm bunlarla beraber, hızlı ve doğru karar verebilme yeteneğine sahip bir belediye başkanı
Peki size göre nasıl bir yönetim anlayışı
sergilenmeli?
Yönetim anlayışı ile projelerin temelinde, görev alınacak
bölgedeki ailelerin ve bireylerin mutluluğunun planda tutulmalı ve projeler bölge halkının ihtiyaçları doğrultusunda ortak
aklın ürettiği çözümler doğrultusunda gerçekleştirilmelidir.
Kaymakamlık ve belediye birimlerini bütünlük içersinde ele
alarak, insani ve mali kaynak kaybı yaşanmaması için, tedbirleri dikkatle göz önünde bulundurulmalıdır. Böylelikle yerel
98 Mimar ve Mühendis
yönetimde hukuki açıdan olduğu kadar, uygulama açısından
da bir bütünlük sağlanmış olur.
Yerel yönetimlerin, herkesi ortak paydada buluşturması ve
bütünlük içersinde bulunduğu bölgeyi geliştirerek kalkındırması gerekir. Bunun yanı sıra yerel yönetimlerde katılımcılık,
yenilikçilik, tarafsızlık, şeffaflık, güvenilirlik, çözüm odaklılık,
verimlilik, sürdürülebilirlik, bilimsellik, çevreye ve kültürel
değerlere duyarlılık, toplumsal sorumluluk, etkinlik, erişilebilirlik, bütüncül yaklaşım gibi değer ilkeleri olmazsa olmaz
özelliklerdir. Yerel yönetimlerin; tüm bu hakları bütün bireylere
cinsiyet, yaş, köken, inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım
gözetmeden, fiziksel veya zihinsel özürlerine bakılmadan;
eşit olarak sunulmasını sağlamak yönetim anlayışının olmazsa olmazı konumunda olması gerekir. Yerel yönetimlerin
demokrat, liberal, muhafazakar, milliyetçi ya da her ne olursa
olsun ötekileştirmeden, ayrıştırmadan; mevcut bölgenin ortak
çıkarları doğrultusunda hep birlikte bu amaca hizmet etmesi
gerekir. Tabir-i caizse yerel yönetimlerde görev alacak kişiler
bu doğrultuda da çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmamalı;
öksüze yetime aile, fukaraya yardım eli olmalıdır.
Son yıllarda kentsel dönüşüm konusu ön planda, bu
konu hakkında ne söylemek istersiniz?
Yerel yönetimde, kentsel dönüşüm ve yenileme, daha sağlıklı
ve güvenli mekânların inşası için imkâna dönüştürülmelidir.
Bölge halkının sıcak yuva ve daha iyi bir gelecek kurma
hayalleri hırs içerisindeki simsarlara bırakmamalıdır. Herkes
için şehir anlayışını, herkesin kazandığı bir kentsel dönüşüm uygulamasını bölgede gerçekleştirmek gerekir. Yerinde
dönüşüm anlayışı ile kent hafızasına ve komşuluk ilişkilerine
değer veren bir dönüşümü, bölgenin her köşesinde adil ve
sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
Yerel yöneticiler insanlara sadece barınacakları mekânlar değil yaşanabilecek alanlar sunmalıdırlar. İnsanları ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, birleştiren mekânlar sunmak amaç edinilmelidir. İnsanları
artık azap şehirlerinden merhametli şehirlere doğru taşımak gerektiği gerçeğini unutmamaları gerekir. Kısacası bölge halkına deprem
için güvenli konut noktasında huzur ve sağlık içinde yaşayacakları
mekânlar üretmek için çalışmaları gerekir diyebiliriz.
Burada deprem konusuna girmek istiyorum, şehir
güvenliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
Yerel yönetimlerin hizmet ettiği bölgede toplum tabanlı afete hazırlık
projesi üretmesi gerekir. Bu kapsam da bölge halkının afetlere hazır
olması, mevcut bölgenin tam olarak afetlere hazır duruma gelmesiyle
doğru orantılıdır. Bölgedeki çürük binalar deprem yıkmadan gerçekleştirilecek proje ve çalışmalar ışığında yeniden afetlere dayanıklı hale
getirilmeli; bu kentsel dönüşüm veya güçlendirme konusunda yerel
yönetimlerin en büyük paydası da bölge halkı olmalıdır. Öte yandan
önemli hususlardan bir tanesi de bölge halkına afetten sonra nerede
yardım edilebileceği ve barındırılacağının önceden bilinmesidir. Afet
(deprem, yangın, trafik kazası, sel ve su baskını, göçük, vb.) öncesi, anı
ve sonrası aktivitelerin müdahale, iyileştirme, yeniden yapılanma, zarar
azaltma ve hazırlık safhalarını yönetmek için önceden planlamaların
yapılması gerekir.
Biraz da sosyal konulardan bahsedelim. İlçelerimizde spor
tesisleri azlığı göze çarpmaktadır. Özellikle kadınların ve
çocukların rahat yaşayabileceği imkanlar oluşturulmalı
değil mi?
Yerel yönetimler bulundukları bölgede spora yapacağı katkılarla
sadece ekonomik değil spor alanında da kalkınmayı hedeflediğini
göstermelidir. Spor tesisleri konusunda kapalı spor salonları ve sosyal
donatı alanları içersindeki spor tesislerini çoğaltmak ve bölge insanının, sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için spor yapabilmesini sağlamalıdır.
Bölgedeki tüm branşlardaki amatör ve profesyonel spor kulüplerinin
desteklenmesi ve gençlerin spora yönlendirilerek sporcu yetiştirmek
hedeflenmelidir. İlçe milli eğitim müdürlükleri ile yapılacak anlaşmalar
ışığında, okulların hafta sonları kullanılmayan spor salonları halka
açılarak; gerçekleştirilecek protokollerle her mahallede spor yapılacak
mekanlar oluşturulabilir.
Çocuklar yeterince yeşil alan ya da oyun alanları olmadığı için maalesef evlere hapis oluyor. Bu durum içersinde olmamız çocuklarımız
adına üzüntü verici bir durumken; geçmişte buna sebebiyet veren tüm
yerel yönetimler adına bu bir handikaptır. Yönetilen bölgelerde kişi
başına düşen yeşil alanları artırmak, bölge halkının nefes alabileceği
ve çocuklarımızın keşif özelliklerini geliştireceği sosyal donatı alanlarına ihtiyacımız var. Çocuklarımızın okullarına güvenli gitmeleri, sağlıklı
ve huzurlu bir ortamda eğitim almaları için yerel yönetimlerin görevli
oldukları bölgelerdeki okul yönetimleri ile koordineli bir şekildeçalışması gerekir. Geleceğimiz olan çocuklarımızın sağlıklı bir beden, açık bir
zihne sahip olması için gereken mekânlar halkın da görüşleri alınarak
inşa edilmelidir.
Yerel yönetimlerin
demokrat, liberal,
muhafazakar, milliyetçi
ya da her ne olursa
olsun ötekileştirmeden,
ayrıştırmadan; mevcut
bölgenin ortak çıkarları
doğrultusunda hep birlikte
bu amaca hizmet etmesi
gerekir.
Kadınlarımız toplumu oluşturan bir bütünün yarısını teşkil etmektedir. Buna bağlı olarak da toplumun yarısını bastırmak, ezmek ya da
dışlamak bütünlüğe verilecek en büyük zararlardan birisidir. Kadınları
kişisizleştirerek evlere hapsetmek de kadına şiddetin farklı bir uygulanış yöntemidir. Eğitimden yoksun bırakılan kadınlarımızın eve mahkum
edildiği, ekonomik faaliyetlerinin yasal ve geleneksel birçok engelle
kısıtlandığı, çalışma yaşamında birçok haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı bir dünyayı ve bölgeyi hiç kimse istemez. Bu bağlamda yerel yönetimler şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve kadın sığınma evlerinin
sayısı artırarak; ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ile yasal
yardımların yapılması için gerekli mekanizmayı kurmalıdır. Kadınlarımı-
Ocak - Şubat 2014 99
SÖYLEŞİ
Konya
zın kent konseylerinde daha fazla söz sahibi olabilmeleri için gereken
hassasiyeti ve samimiyet gösterilmelidir. Ayrım yapmaksızın STK’larla
ortak çalışmalar yapılarak, kadınların sosyal hayata adaptasyonu
ve aynı zamanda bölge için üretilecek yararlı projelerde bizzat yer
almaları konusunda azami önem gösterilmelidir. Kadın ve aile sağlık
merkezlerinin sayısı hızla artırılarak kadınsal hastalıkların teşhisi, tetkiki ve tedavisi konusunda yardımcı olacak ve hamile kadınlarımızın
hamilelik sürecinde kendilerinin ve çocuklarının sağlığını sürekli kontrol
altında tutabilmeleri için bu uygulama doğrultusunda sürecin sorunsuz
geçmesi sağlanmalıdır. Hizmete açılacak belediye kreşleri sayesinde
çalışan annelerin yükü hafifletilip çocukların da gelişim sürecinde
eksiklik kalmaması için katkıda bulunulabilir.
Ulaşım konusu da büyük bir sorun teşkil etmekte,
bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Yönetilen bölgede toplu taşıma araçları ya da özel araç kullananlar,
yayalar ve bisikletliler gibi tüm yol kullanıcıları arasında, birbirinin
hareket kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlamayan uyumlu bir
ulaşım düzeninin sağlanması ulaşımla ilgili en önemli hamledir. Bölgede bulunan raylı sistem hatlarına ait istasyonların giriş çıkışlarına taşınacak yolcu miktarı trafiğin rahatlamasına önemli derecede yardımcı
olabilir. Raylı sistemlerde ise hem tren hem de metro hattı ile minibüs
ve otobüs hatlarının entegre edilmesi de önemli konulardan birisidir.
Raylı sistemlere ait istasyonlara otoparklar yapılarak hem trafik sorunu azaltılabilir hem de vatandaşların trafikten kurtularak toplu taşıma
araçları sayesinde zaman kaybını azaltmak hedeflenebilir.
Özellikle büyük şehirlerde ve nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kavşak düzenlemeleri ve yer altı otoparkları sayesinde hem trafiği hem
de yolları rahatlatmak büyük önem taşımaktadır. Kurulabilecek ring
hatları sayesinde ulaşımdaki koordinasyon en iyi şekilde sağlanmalıdır.
Yerel yönetimlerin gençler üzerine yapması gereken şeyler nelerdir?
Geleceğimiz olan gençlerimize bilgi aktardığımız kadar, gelecekleri
100 Mimar ve Mühendis
için de umut vermeli; diploma sahibi oldukları gibi meslek sahibi olabilmeleri için de yardımcı olmalıyız. Yerel yönetimler de onların kendilerini ve çevrelerini fark ederek; sorumlu, bilgili, vicdan sahibi insanlar
olmaları için çalışmalar yapması gerekmektedir. Bilimsel, sanatsal,
kültürel ve sportif yeteneklerini keşfederek, ellerini, zihinlerini ve gönüllerini kullanarak mutlu ve anlamlı bir yaşam sürebilmesi için gerekli
mekânları oluşturmak yerel yönetimlerin en önemli görevlerindendir.
Bu konu ışığında yerel yönetimler, bölgede bulunan üniversiteler,
işyerleri ve STK’larla iş birliği yaparak yaşam boyu eğitim merkezleri
oluşturabilirler. Bölgede yaşayan gençlere iş edindirdikten sonra bu iş
alanlarında daha iyi olabilmeleri için gerekli imkânları oluşturmak yerel
yönetimlerin önemli görevlerinden biri olduğu kadar, aşlarına sahip
çıkarak huzurlu ve sıcak bir yuva kurmalarına da yardım etmeleri de
aynı derecede önemlidir.
c Bölge gençlerine fırsat eşitliğiyle beraber, iş yapabilme yeteneklerini hızlandıracak açılımları kazandırma konusunda yerel yönetimler
üzerine düşen görevi gerçekleştirmelidir. Yönetilen bölgenin gençleri,
hem meslek edindirme kurslarıyla hem sosyal etkinliklerle hayatın
içine katılmalıdır. Yöneticiler gençlerimizle birlikte hayatı paylaşacağımız yeşil ve tematik mekânsal tasarımları mahalle ölçeğinde hayata
geçirmelidir.
Burada yaşlıları da unutmamalıyız
Şehirler insanları ile vardır. İnsanımıza aş, iş ve konut üreterek yuvalarımızı huzurlu mekânlara çevirmeliyiz. Bir şehir, insanı geleceğe umutla
bakıyorsa varlığını sürdürür ve geleceğini inşa eder. Her bölgede
yaşayan çocuklar, yaşlılar ve engelliler için şehrin her yanı erişilebilir
kılınmalıdır. Dünü bugünü ve geleceği mekânlarda harmanlayarak
hürmet, saygı ve sevgi içerisinde birbirimizi önemseyen ve değer veren
şehircilik anlayışı bölgelerde yaşatılmalıdır.
Günümüzde yeni inşa edilen binalar asansörlü fakat eski binalarda bu
tür imkanlar genellikle yok. Yerel yönetimlerin kentsel dönüşümle birlikte bölge halkının binasında, sokağında, parkında; yaşlısı, engellisi ve
çocuğu ile rahat hareket etmesini sağlamalıdır. Mekanlar herkes için
erişilebilir ve kimseyi günlük hayattan kopartmayacak yapıda olmalıdır.
Çevre ve sağlık konularında düşünceleriniz nelerdir?
Çevre konusunda yerel yönetimlerin en önemli hedeflerinden birisi
hava, gürültü, su ve toprak kirliliği olmayan, doğası ve doğal kaynakları
korunan bir bölge oluşturmak olmalıdır. Bu konuda yerel yönetimlere en büyük kolaylığı sağlayacak olan şey çevre duyarlılığının yeni
kuşaklarda oluşmasıdır. Bölgeyi anlamlı ve yaşanabilir kılan ortak
mekânlar ile çevre koruyup geliştirilmelidir. Yeniden inşanın yanı sıra
yıkılanı da yeniden ve en güzel şekilde düzenlemek yerel yönetimlerin
öncelikli görevleri arasındadır. İnsanlar daha sağlıklı, huzurlu ve güvenli
ortamlarda yaşayarak bir dünya vatandaşı olduğunu bölgelerde hissetmelidir.
Var olması gereken proje ve hizmet anlayışı; müzakere ve uzlaşma
kültürü ile insanların var olan birikimini ve istemlerini yönetim süreçlerine katacak yönetişim anlayışı büyük önem taşımaktadır. Kavgayı ve
çatışmayı değil barışı ve uzlaşmayı esas alan bir anlayışla, katılımcı
demokrasi ve insanı merkeze alan yaklaşımı yönetimin bütün süreçlerinde gerçekleştirmek gerekir.
Ayrıca yol kenarlarına çocuk parkı yapılmamalı, mevcutlarında da
kurşunlu boya kullanılmasına müsaade edilmemelidir. Reklam tabelalarının ve trafik işaretlerinin düzenlenmesine dair belediyeler plan
hazırlamalıdır. Reklam panoları, trafik işaretleri elden geçirilip insani
boyutta, şık ve bölgenin tarihi dokusuna uygun olmasına itina edilmelidir. Elektromanyetik kirlilik önlenmeli, sadece gürültüyle değil ışık
kirliliğine de izin verilmemelidir. Çevre yönetimi sistemlerinin benimsenmesi (EMAS ve ECOLABEL ya da ISO 9001; ISO 14000, SA 8000
ve Gündem 21 projelerine katılım) sağlanmalıdır.
Bunun yanı sıra daha az karbon salınımı için gerçekleştirilecek çalışmaları şöyle sıralayabiliriz;
Enerji verimliliğinin desteklemesi,
Temiz ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması,
Sürdürülebilir çevre ve altyapı politikaları.
Sağlık konusuna gelirsek; hak ettiği şekilde sağlıklı bir yaşam sürmek
tüm vatandaşların hakkıdır. Yerel yönetimler sorumluluğundaki tüm
sağlık hizmetlerinin bölge halkına en yüksek kalitede sunulması sağlık
politikalarının temelini oluşturmalıdır.
Bunun yanı sıra yerel yönetim birimleri gıda maddeleri satan esnafa
sağlık bilgilendirme seminerleri verilmesi, ulusal ve uluslararası işbirlikleri ile sağlığı tehdit eden tüm olumsuzlukların giderilmesi yönünde
uygulamalar gerçekleştirmelidir. Restaurant, kafe gibi yerlerin işletmelerine ve çalışanlarına hijyen eğitimi verilerek uygulamaların sıkı bir
şekilde takipçisi ve denetçisi olunmalıdır. Fastfood türü beslenme alışkanlığı ile mücadele için “yavaş yemek” kavramı çerçevesinde okullarda beslenme eğitimine ağırlık verilebilir. Çocuk parklarından kesinlikle
plastik ve beton zemin kaldırılıp kum ve toprak karışımı zemin kullanılmalıdır. Hele sıcaklarda güneşin yakıcı etkisi ile parkın zeminindeki
kanserojen kaplamaların saldığı koku bile ürkütücü olduğu unutulmamalıdır. Tıbbi yardım merkezi mevcudiyetideğerlendirilerek artırılma
yoluna gidilebilir. Örneğin belediye tesislerindeki bekleme alanlarına
vatandaşın kullanması için tansiyon ölçme aletleri, vb. konulabilir.
Bölgesel sorunların tespiti ve çözümlerinde katkıda bulunabilmeleri
için sivil toplum kuruluşları desteklenerek kapasitelerinin artırılması
yerel yönetimler ve vatandaşların katılımcı bir yönetim oluşturabilmesi
adına çok önemlidir. Çevre koruma, suçları önleme, eğitim ve daha
birçok önemli konularda uzmanlaşmış bölgesel ya da ulusal STK’lardan
katkı talep edilerek, proje üretilmesi noktasında onların da görüş ve
önerilerini alarak sivil topluma cesaret verecek bir yaklaşım sergilenmelidir. Ayrıca STK’ların sosyal ve demokratik etkinliklerinin artırılması
amacıyla geliştireceği projeleri ve çalışmaları da desteklemek yerel
yönetimlerin öncelikli hedefleri arasında olmalıdır.
Güvenlik esasen emniyet güçlerinin sorumluluğunda olmakla beraber,
yerel yönetimler olarak bu çalışmalara donanım desteği verilebilir.
Emniyet ve asayişten sorumlu kamu birimleriyle ortaklaşa çalışılarak
bölge halkının, suç oranı en düşük bölgede yaşaması amaçlanmalıdır.
Ayrıca ortaklaşa kurulacak kameralı bölge izleme merkezi ile suç ve
suçluların 24 saat takibine katkıda bulunmak ve bu tür olayların en kısa
sürede çözüme ulaşması için yardımda bulunmak yerel yönetimlerin
önemli görevlerinden birisi olabilir. Uyuşturucu karşıtı yerel politikanın
oluşturulması ve uygulanması için çalışmalar gerçekleştirilip, suçların
ve suç tekrarlarının önlenmesi için gerekli programları kullanarak bölge
halkının huzur dolu bir kentte yaşaması sağlanabilir. Yerel güvenlik
politikasının temel unsuru olarak mağdurların kollanması konusunda
da çalışmalar gerçekleştirilebilir. Etkili bir kent güvenlik politikası ile
emniyet güçleri ve yerel halkın yardımlaşması için yerel yönetimler
üzerlerine düşen görevi gerçekleştirmelidir. Kentsel güvenlik (suç,
şiddet ve yasa dışı olaylar),Genel düzenin sağlanması (kaçak ilanreklamla mücadele, dilencilikle mücadele, etiket denetimleri, terminal
denetimleri, seyyar satıcılılarla mücadele, zabıtai çalışmalar, vs.),vb.
gibi alt başlıklar dikkate alınarak gerekli çalışmalar yürütülmelidir.
Ocak - Şubat 2014 101
KİTAPLIK
ALTERNATİF ENERJİ
KAYNAKLARI
ENERJİ GÜVENLİĞİ NATO’NUN YENİ
TEHDİT ALGISI
MUSTAFA ACAROĞLU
NOBEL YAYINLARI
MİTAT ÇELİKLAPA
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
Enerji ve enerji kaynakları
dünyadaki gelişmelerin temel anahtarı olmuş, ülkelerin kaderlerini belirlemiş ve
savaşlara neden olmuştur ve
olmaya devam etmektedir.
Doğa ve evrenin ayrılmaz
bir ögesi olan enerjinin
tarihi, bir bakıma insanlık
tarihi kadar eskidir. Bir ülkenin ekonomik, kültürel ve
sosyal gelişiminin belirleyici
faktörlerinin başında, enerji
ve enerji kullanımı gelmektedir. Dünyada; nüfus artısı,
sanayileşme ve şehirleşme
ile birlikte, küreselleşme
sonucu artan ticaret ve
üretim imkânlarına bağlı
olarak, doğal kaynaklara ve
enerjiye olan talep giderek
artmaktadır. Bu kitapta,
özellikle alternatif enerji
kaynaklarından güneş,
rüzgâr, hidrojen, doğal gaz,
LPG, biyokütle enerjisi,
bitkisel yağlar, biyoyakıtlarbiyometanol, biyomotorin ve
biyoetanol, bor enerjisi ile
ilgili temel esaslar verilmeye çalışılmıştır. Bu kitabın,
özellikle üniversitelerimizde
enerji, yakıtlar ve alternatif
enerji kaynaklarını içeren
ilgili derslerde öğrencilere
bir başvuru kaynağı olması
hedeflenmiştir
102 Mimar ve Mühendis
Doç. Dr. Mitat Çelikpala tarafından hazırlanan çalışma,
Sovyetler Birliği'nin çöküşünü
takiben gelişen yeni jeostratejik ortamda, NATO'nun enerji güvenliği konusunu nasıl ve
neden tehdit algılaması kapsamına aldığını ve konunun
NATO içerisindeki gelişimini
ortaya koyuyor. Çalışma,
Rusya Federasyonu'nun İttifak üyelerinin başlıca enerji
sağlayıcısı olarak yükselişi
ve enerjiyi dış politika aracı
olarak kullanmaya başlamasını, NATO'daki dönüşümün
temel nedeni olarak tespit
ediyor. NATO üyesi ülkelerin üretici olmaktan ziyade
tüketici ülkeler olarak artan
enerji ihtiyaçları ile ana
enerji kaynaklarının ağırlıklı
biçimde temelde istikrarsız
Ortadoğu ve Hazar Havzası
gibi NATO üyesi ülkelere
komşu bölgelerde yer almasının da, konunun NATO'da
öncelikli gündem maddesine
dönüşmesine katkı sağladığı
ifade ediliyor. 2010 Lizbon
Zirvesi'nde kabul edilen
Stratejik Konsept belgesiyle
birlikte, enerji güvenliği,
İttifak üyelerinin tamamını
ilgilendiren bir konu başlığına dönüşmüştür.
BARBARLIĞIN KAYNAĞI: PETROL
DÜNYA ve ENERJİ
SUAT PARLAR
BAĞDAT YAYINEVİ
VURAL ALTIN
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ
YAYINLARI
Zincirlerinden boşalmış
global emperyalizm ve
onun önderi ABD, sınırsız
bir barbarlığın kapılarını
açıyor. Amerikan ordusunun
petrol alanlarını doğrudan
denetimi altına aldığı, bölge
ülkelerini silahsızlandırdığı
bir askeri düzen, Ortadoğu'ya
yerleştirilmeye çalışılan Pax
Amerika'nın ilk adımları sayılıyor. Siyonist proje ile uyuşan
genel bir 'Lübnanlaştırma'
modeli temelinde, küçük
devletler mozaiğine dönüştürülecek Ortadoğu'nun, kompradorlaşmayı kabulleneceği
varsayımından yola çıkılıyor,
İsrail'in, emperyalist sermaye
ile yeni işbirlikçi egemenlik
düzenleri arasında aracı rolünü üstlendiği böylesi bir köleliğe; Arap'ların, İranlılar'ın,
Kürtler ve Türkler'in boyun
eğeceklerini düşünmek ise,
emperyalist barbarlığın tüm
beşeri birikimle bağlantısını
kopardığını bir kez daha
kanıtlıyor.
2012 yılında beklenmedik
şekilde aramızdan ayrılan
Prof. Dr. Vural Altın'ın bilim
yazılarının büyük bölümünü
kapsayan Dünya ve Enerji,
dünyanın iç yapısını, yeraltı
kaynaklarını, atmosferini,
sera gazlarını konu alan
ve güncelliğini kolay kolay
yitirmeyecek temel meselelerin yanı sıra devr-i daim
makinelerinden Manhattan
Projesi'ne, fotovoltaik güneş
panellerinden alternatif
kaynaklı konut güç sistemlerine uzanan birçok meraklı
konuyu açık ve sade bir dille
ele alıyor.
EURASIA RAIL TURKEY
İSTANBUL MOBİLYA
İstanbul Mobilya Fuarı
Sektör: Mobilya
Şehir: İstanbul, İFM
Fuar Tarihleri: 28.01.2014 – 01.02.2014
Web: www.ite-turkey.com
İNŞAAT 2014
İnşaat Malzemeleri ve Yapıl Malzemeleri Fuarı
Sektör: Yapı İnşaat
Şehir: Adana, TUYAP
Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014
Web: www.tuyap.com.tr
Demiryolu Araç Gereçleri ve Lojistik Fuarı
Sektör: Demiryolu
Şehir: İstanbul, İFM
Fuar Tarihleri: 06.03.2014 – 08.03.2014
Web: www.eurasiarail.ru
WIN OTOMASYON 2014
Endüstriyel Otomasyon Fuarı
Sektör: Otomasyon
Şehir: İstanbul, TUYAP
Fuar Tarihleri: 19.03.2014 – 22.03.2014
Web: www.win-fair.com
EĞİTİM FUARI
Yurtdışı Yüksek Eğitim Fuarı
Sektör: Eğitim
Şehir: İstanbul, Ceylan Otel
Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 01.03.2014
Web: www.topmba.com
KİTAP FUARI
Yayıncılık ve Kitap Fuarı
Sektör: Kitap
Şehir: İstanbul, İFM
Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 09.03.2014
Web: www.cnrkitapfuari.com
Ocak - Şubat 2014 103
ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER
104 Mimar ve Mühendis
Okçumusa Cad. Bank Han.
No: 11 K: 2 Beyoğlu - Şişhane / İSTANBUL
Tel: 0212 293 57 30 Faks: 0212 293 57 30
www.daykmuhendis.com [email protected]

Benzer belgeler