PDF İndir
Transkript
PDF İndir
Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2014 Sayı: 75 75 Sayı: 75 Ocak - Şubat 2014 ENERJİSİNİ Enerjisini Arayan Türkiye ARAYAN TÜRKİYE ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ Avrupa Perakande Pazarında Doğal Gaz Fiyatları ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU ve ENERJİ PİYASALARINA BAKIŞ Şehirlerimiz hızlı bir şekilde değişmekte, büyümekte ve enerji ihtiyacımız sürekli artmaktadır... Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında karşılaştırmak, birçok parametrenin fiyatlar üzerinde etkisi olduğundan... Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle 2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş olup, kamu otoriteleri arasında... Yayın Kurulu Mahmut Çelik, Osman Şahbaz, Ali Reyhan Esen, Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı, Mehmet Kürşat Çapar Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. Erdal Osmanlıoğlu Şehmus Yıldırım Yayın Danışma Kurulu Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler İletİşİm Adresİ Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 217 51 00 Fax: 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: [email protected] ABEMEDYA Yayın Koordİnatörü İsmail Şaşmaz [email protected] Edİtör Fatih Göksu Görsel Yönetmen Ersan Topuz Reklam Serdar Erikci [email protected] Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 273 27 50 Fax: 212 273 27 51 Web: www.abemedya.com Basım Bilnet Matbaacılık 444 44 03 Yayın Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. yer almaktadır. Bahsi geçen coğrafyadan Avrupa’ya doğru yerleştirilecek boru hatları için en güvenli güzergah Türkiye toprakları olarak ön plana çıkmaktadır. Dünya genelinde, özellikle Avrupa’da enerji ihtiyacının hızla artması gözlerin Kafkas ve Orta Asya enerji kaynaklarına yönelmesine neden olmuştur. Biz de buradan yola çıkarak bu konuyla ilgili olarak ülkemizin önde gelen iş adamlarından, yöneticilerinden, üniversitedeki Enerji ve Türkiye’nin Enerji Politikaları başlığı altında hazırladığımız 2014 yılının ilk sayısı olan Mimar ve Mühendis Dergisi ile sizlerle dopdolu bir içerik ile tekrar birlikteyiz. Ocak ve Şubat aylarını kapsayan dergimizin 75. sayısını çıkarmanın da haklı gururunu yaşamaktayız. Dergimiz içerisinde yer alan dosya bölümümüz için bu sayıda “Enerji ve Türkiye’nin Enerji Politikaları” konusunu seçtik. Gerçekten de dünyada her ülke için git gide daha değerli hale gelen, özellikle Batılı ülkelerin bu güce sahip olmak için çekinmeden savaşlar başlattığı enerji, son derece hassas ve dikkat verilmesi gereken bir konu. Evet, şu bir gerçek ki ülkemizde yeteri kadar doğal gaz veya petrol rezervi yok ama ülkemizin bir avantajı var; o da her zaman bahsedilen stratejik konumu. Türkiye’nin stratejik geçiş yolları ile birçok önemli ekonomik ve siyasi coğrafyanın merkezinde yer alması, enerji güvenliği hususunda nasıl bir politika izleyeceği merakını uyandırmaktadır. Çünkü Türkiye’nin komşu bölgeleri olan Orta Doğu, Rusya, Avrupa ve Orta Asya devletleri yeryüzünde ispatlanmış doğal gaz ve petrol rezervlerinin yüzde 73’ünü oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, sözü edilen bölgeler Türkiye’nin yanı başında hocalarımızdan maksimum düzeyde faydalanarak kimi zaman onlardan yazılar aldık kimi zamansa onlarla söyleşiler yapma şansı yakaladık. Tabi ki dergimizde her sayımızda olduğu gibi kültür sanat bölümümüzü oluşturan sinema, kitaplık ve gezi sayfalarıyla eğlenceli hale getirirken şehirlerimiz ve onların yönetimi üzerine değerli yazılar koymayı da ihmal etmedik. İyi okumalar dileklerimle Türkiye’nin komşu bölgeleri olan Orta Doğu, Rusya, Avrupa ve Orta Asya devletleri yeryüzünde ispatlanmış doğal gaz ve petrol rezervlerinin yüzde 73’ünü oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, sözü edilen bölgeler Türkiye’nin yanı başında yer almaktadır. Bahsi geçen coğrafyadan Avrupa’ya doğru yerleştirilecek boru hatları için en güvenli güzergah Türkiye toprakları olarak ön plana çıkmaktadır. Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2014 Sayı: 75 Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü Murat Alpay [email protected] EDitörden… 75 Sayı: 75 Ocak - Şubat 2014 enerJiSini ArAyAn enerJisini ArAyAn Türkiye İmtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir Türkiye ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ AVRUpA pERAKANDE pAZARINDA DoĞAL GAZ FIYAtLARI ENERJİ pİYASASI DÜZENLEME KURUMU ve ENERJİ pİYASALARINA BAKIŞ Şehirlerimiz hızlı bir şekilde değişmekte, büyümekte ve enerji ihtiyacımız sürekli artmaktadır... Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında karşılaştırmak, birçok parametrenin fiyatlar üzerinde etkisi olduğundan... Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle 2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş olup, kamu otoriteleri arasında... İçindekiler Mimar ve Mühendis 75 26 KAPAK TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKALARI SON 10 YILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ TALEBİ YÜZDE 42’YE YAKIN BİR ORANDA BÜYÜMESİNE KARŞILIK, ARTAN ENERJİ FİYATLARI NEDENİYLE TÜRKİYE’NİN, ENERJİ KAYNAKLARI İTHALATI İÇİN ÖDEDİĞİ PARA YÜZDE 548,9 ARTTI. 2001’DE 8,3 MİLYAR DOLAR OLAN TÜRKİYE’NİN ENERJİ İTHALATI, 2011’DE 54,1 MİLYAR DOLARI BULDU. ENERJİ KONUSUNDA BU DENLİ DIŞA BAĞIMLIYKEN, BU RAKAMLARA AŞAĞI ÇEKMENİN BİR YOLUR VAR MI? 6 BİZDEN HABERLER KISA KISA 32TÜRKİYE’NİN ENERJİ KAYNAĞI OLARAK DOĞALGAZIN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ BÜLENT ŞEN ENERJİ KOMİsYONu BAŞKANI 36ENERJİ YATIRIMLARINDA YERLİ ÜRETİCİNİN ROLÜ HİLMİ BAŞTÜRK TEMsAN YöNETİM KuRuLu BAŞKANI 40 HAMMADDE OLARAK uRANYuM VE TÜRKİYE uRANYuM POTANsİ YELİ DOÇ. DR. ABDuLKERİM YöRÜKOĞLu MMG GENEL MÜDÜR YARDIMCIsI 42TÜRKİYE’NİN ELEKTRİK VE PİYAsAsININ sERÜVENİ RAMAZAN ENsAR ELEKTRİK MÜHENDİsİ 44ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE uLusAL GÜVENLİĞİMİZ AVNİ ÇEBİ ELEKTRİK YÜKsEK MÜHENDİsİ 48 GÜNEŞİ YAKALAMAK DOÇ. DR. AH MET ERDAL OsMANLIOĞLu MMG YöNETİM KuRuLu ÜYEsİ 52AVRUPA PERAKANDE PAZARINDA DOğAL GAZ FİYATLARI GILLEs GuEGAN İZGAZ GENEL MÜDÜRÜ 54ENERJİ PİYasAsI DÜZENLEME KuRuMu VE ENERJİ PİYAsALARINA BAKIŞ FATİH DöNMEZ EPDK KuRuL ÜYEsİ 60TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA HİDROLİK ENERJİ POTANsİYELİ DOÇ. DR. Z. FuAT TOPRAK DİCLE ÜNİVERsİTEsİ İNŞAAT MÜHENDİsLİĞİ BöLÜMÜ MAKALE 92 66 PROF. DR. ABDURRAHMAN SATMAN: “ENERJİ POLİTİKASI YENİLENMELİ, TEŞVİKLER ARTMALI” 70RÜZGÂR TÜRBİNİ TEKNOLOJİLERİ VE LİSANSsIZ ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİ YRD. DOÇ. DR. HÜsEYIN ÇALIK İsTANBuL ÜNİVERsİTEsİ TEKNİK BİLİMLER MEsLEK YÜKsEKOKuLu ÇİZGİLERİN İFADE ETTİĞİ BİLİNÇ PARADİGMALARI: HARİTALAR Yunus Emre Tozal 96 SATIN ALINABİLEN İTİBAR 98 “YEREL YÖNETİMLER ÖTEKİLEŞTİRMEDEN KADEM EKŞİ 76ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ PROF. DR. FATMA ARsLAN İTÜ MADEN FAKÜLTEsİ DEKANI 80 PROF. DR. ORHAN KURAL: “KENDİ KAYNAKLARIMIZı TANIMALI, KENDİ ŞARTLARIMIZA GÖRE SİSTEM KURMALIYIZ.” 84NÜKLEER ENERJİDE YENİ ROTA DOÇ. DR. AHMET ERDAL OsMANLI OĞLu MMG YöNETİM KuRuLu ÜYEsİ 88 BORLU-SODA ÜRETİM ÇALIŞMALARI DR. ORHAN YILMAZ enerji kaynaklarına erişim, ÜLKEMİZ İÇİN KRİTİK BİR ÖNEME sahipTİR Türkiye için konu, sanayi devrimi ile birlikte dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan kötü yönetimlerimizin neden olduğu geri kalmışlığımızdan çıkış için, bir nevi seferberlik havası içinde daha fazla çalışma ve üretme gerekliliğimizden daha fazla önem arz etmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatabilmemiz için hızlanmamız lazım ki, hız da beraberinde enerji ihtiyacını getirmektedir. 2014 yılının bu ilk sayısında öncelikle herkese hayırlı, huzurlu ve enerji dolu bir yıl diliyorum. Yeni yılın bu ilk sayısını, insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılamada, gelişmişlik seviyesini muhafaza edip arttırmada mutlak gereksinim duyduğu "enerji" konusuna ayırdık. İnsanlığın gerek nüfus artışı, gerekse sanayileşme ile artan enerji talebi neticesinde enerjiye sürekli gereksinim duyması ve kullanılan enerji kaynaklarının hem sınırlı olması hem de üretilebildiği yer ile ihtiyaç duyulan yerlerinin farklı oluşu, enerji kaynaklarının çeşitlilik, erişilebilirlik ve sürdürülebilirliğini önemli hale getirmektedir. Tüm dünya için önemli olan enerji kaynaklarına erişim, yeterli enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkemiz için daha da kritik bir öneme sahiptir. Türkiye için konu, sanayi devrimi ile birlikte dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan kötü yönetimlerimizin neden olduğu geri kalmışlığımızdan çıkış için, bir nevi seferberlik havası içinde daha fazla çalışma ve üretme gerekliliğimizden daha fazla önem arz etmektedir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatabilmemiz için hızlanmamız lazım ki, hız da beraberinde enerji ihtiyacını getirmektedir. Türkiye birincil enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olmadığından enerji ithal eden bir ülke durumundadır. Bu nedenle hedeflerine ulaşmak için ihtiyaç duyduğu ve duyacağı enerjiyi, her türlü gelişmiş teknolojik imkanları kullanarak temin etmek durumundadır. Nükleer enerjiyi de bu kapsamda değerlendiriyoruz. Ülkemiz halihazırda halen kontrolü kendinde olmayan, eski teknoloji ile çalışan doğumuzda Ermenistan, batımızda Bulgaristan ve kuzeyimizde Ukrayna’daki nükleer santraller nedeniyle zaten nükleer risk altındadır. Son teknoloji ile kontrolü elden bırakmadan yaptıracağımız nükleer santrallerden ziyade ve önce, asıl çevremizdeki bu santrallerin nükleer tehdidi altında bulunmaktayız. Geç kaldığımız bu nükleer enerji yatırımlarını yaparken, santralleri kuran ülkelerden gerek teknoloji transferini gerekse insan kaynağı yetiştirilmesi konusunu önceliklerimiz arasında değerlendirmeliyiz. Bu arada göz önünde bulundurmamız gereken bir başka husus da nükleer enerji teknolojisinin, enerji açısından geleceğin teknolojisi olmayıp aslında güncel bir teknoloji olduğu gerçeğidir. Enerji alanında geleceğin teknolojisi, başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları olarak değerlendirilen güneş, rüzgar, jeotermal, dalga gibi tüm enerji kaynaklarının geliştirilmesi hususunda gerekli Ar-Ge çalışmaları teşvik edilerek desteklenmelidir. Enerji ihtiyacımızı gidermek için başvuracağımız bütün yöntemlerde doğal hayatın ve çevrenin korunması da önemle gözetilmelidir. Kısa vadeli menfaatler için yüzyıllardır oluşa gelen ekolojik dengeleri ve doğal formasyonları ve doğal hayatı tahrip yoluna gitmek uzun vadede çok daha zararlı etkilere neden olabilecektir. Aslında Türkiye’nin bütün bu bahsedilen ve bilinen enerji kaynaklarından başka, daha az masraf ederek elde edeceği, çevreye tamamen zararsız hatta bilakis faydası olan bir enerji kaynağı daha var ki onun da üzerinde de önemle durulmalıdır. O da enerji tasarrufudur. Bu konuda bizim oldukça geniş bir marjımız bulunmaktadır. Zaten kıt olan enerji kaynaklarımızın bilinçsizce tüketilmesi hem aile hem de ülke bütçesini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle enerjinin verimli kullanılmasını ve enerji tasarrufunu, bir enerji kaynağı olarak değerlendirmek durumundayız. Türkiye ekonomisinin en büyük sorunlarından olan cari açıkta en fazla payı enerjinin aldığını görüyoruz. Öyle ki, yıllık enerji ithalatımız yaklaşık cari açığımız kadardır. Enerjinin verimli kullanılması ile yerel enerji kaynaklarının geliştirilmesi doğrudan enerji ithalatımıza ve cari açığımızın azalmasına etki edecektir. Elektrik işleri etüt idaresinin yaptığı bir çalışmaya göre bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve Ulaşım sektöründe yüzde 15 tasarruf etme imkanımız vardır. Yapılan hesaplamalar, Türkiye’de her yıl 15 Milyarlık enerji tasarrufu sağlanabileceğini, yani her yıl iki Keban barajı yapacak bir kaynağı tasarruf edebileceğimizi göstermektedir. Enerjiyi her halükarda sarf edeceğiz. Bunu verimli sarf ettiğimizde "tasarruf", verimsiz sarf ettiğimizde ise "israf" etmiş olacağız. Gerek evsel kullanımımızda gerekse sanayi kullanımında enerjinin verimli kullanımı için gerekli iyileştirme ve yatırımlar da yapılmalıdır. Bu arada sadece maddi enerji kaynaklarımızı değil manevi enerji kaynaklarımızı da verimli kullanmalıyız. Ülkemizin gelişme adına ivme kazandığı, birlik ve beraberlik içinde daha fazla çalışarak, üreterek ve paylaşarak dayanışma içerisinde olması gereken bir süreçte, enerjimizi hiç olmaması gereken yerlerde harcamanın da herkesin üzerinde bir vebal olduğunu bu vesile ile hatırlatmak isterim. Ülkemizin ve milletimizin daha iyi günlere kavuşması adına tüm enerji kaynaklarımızı geliştirirken, enerjimizi birbirimize karşı değil, ortak sorunlarımıza karşı verimli bir şekilde kullanmamız duasıyla, Murat ÖZDEMİR KISA... KISA... İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’Nİ ZİYARET ETTİK M imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet’i makamında ziyaret etti. Gerçekleştirilen ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Prof. Dr. Yunus Söylet, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun çalışmaları ve etkinliklerinden haberdar olmasına rağmen yakından tanıma fırsatı bulamadığını söyledi. Ziyaret vasıtası ile yakından tanıma fırsatı bulduğu MMG Yönetimine başarılar dileyen Prof. Dr. Yunus Söylet, İstanbul Üniversitesi olarak ortak çalışmalar gerçekleştirmek istediklerini ifade etti. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir de MMG’nin geçmişinden ve gerçekleştirdikleri çalışmalar hakkında bilgi vererek, İstanbul Üniversitesi ile ortak etkinlikler yaparak faydalı işlere imza atmak istediklerini söyledi. MMG YÖNETİMİNDEN İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜNE ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız'ı makamında ziyaret etti. Milli Eğitim Müdürlüğü'nün İstanbul Erkek Lisesi'nde bulunan yerinde yapılan ziyarette, MMG'nin iki ayda bir çıkarttığı Mimar ve Mühendis Dergisi ve içeriği anlatıldı. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafınca desteklenen Afetlere Hazırlık, Çocuklar ve Gençler hususlarındaki projelerde işbirliği yapılabileceği ifade edilen toplantı iyi niyet temennileri ile sonuçlandırıldı. 6 Mimar ve Mühendis İZMİT KÖRFEZ KÖPRÜ İNŞAATINA TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK K arayolları Genel Müdürlüğü gözetiminde Yap-İşlet-Devret modeliyle yapımı devam eden Gebze - Orhangazi - İzmir Otoyolu’nun İzmit Körfez Geçiş Köprü İnşaatına MMG Heyeti tarafından Teknik Gezi düzenlendi. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir, Ulaşım Komisyonu Başkanı Murat Seven, MMG Bursa Şube Başkanı Ali Yılmaz ve üyelerin katılımı ile gerçekleştirilen teknik gezide heyete Karayolları Genel Müdürlüğü Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü adına Proje Başmühendisi Yüksek İnşaat Mühendisi Erdoğan Dedeoğlu eşlik etti. Kocaeli’nin Dilovası Beldesi’ndeki şantiyesinde gerçekleştirilen inceleme gezisi öncesi çalışmalar hakkında MMG Heyetine bilgiler veren Erdoğan Dedeoğlu, proje kapsamında 1 Asma Köprü, 37 Viyadük, 187 Alt Geçit, 66 Üst Geçit, 84 Köprü, 727 Menfez, 3 Tünel, 26 Kavşak, 16 Servis Alanı ve 10 adet Bakım İşletme Tesisinin yapılacağını belirti. Dedeoğlu, proje tamamlandığında yapımı devam eden Asmalı köprünün, daha önce Körfez etrafında dolaşılarak 1 saat 20 dakikada alınan 90 km mesafenin, 6 dakika ve 2682 metreye düşeceğini ifade etti. ANKARA METROSU’NA TEKNİK GEZİ DÜZENLEDİK M MG Ankara Şubesi olarak yapımı süren ve Tandoğan-Keçiören arasındaki mesafeyi kapsayan metro inşaatına bir teknik gezi düzenledik. Geziye MMG Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyemiz T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Alt Yapı Demiryolu ve Daire Bşk. Kazım Özgür, MMG Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyemiz Ümit Keser, MMG Ankara Şube Üyemiz TCDD Yolcu Dairesi Bşk.. Halim Özgümüş’ün yanı sıra, üniversitelerin farklı bölümlerinden öğrenci arkadaşlar da katıldı. Tandoğan-Keçiören arasında 10.582 metre hat ve 11 istasyon olarak projelendirilen hattın tamamlanma süresi 850 gün olarak saptanmış. Ocak - Şubat 2014 7 KISA... KISA... MMG ve YTÜ’den Ortak Ar-Ge ve İnovasyon Sempozyumu M İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu Ziyaret Ettik M MG Yönetim Kurulu, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu makamında ziyaret etti. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir, Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi Ali Osman Öncel, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları hakan Karabay, Yalçın Boztoprak, Kürşat Çapar ile Genel Sekreter Murat Alpay’ın katılımı ile gerçekleştirilen ziyarete İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı ve MMG Etik Kurul Üyesi Ümit Ünal eşlik etti. Makamında gerçekleştirilen ziyaretten duyduğu memnuniyeti bizimle paylaşan Hüseyin Avni Mutlu, MMG’nin toplumsal değerleri korumak adına önemli etkinlikler gerçekleştirerek topluma yön verdiğini belirtti. İstanbul’un çarpık kentleşme yüzünden yaşanması zor bir kent kimliğine büründüğünü kaydeden Vali Mutlu, ayrıca yeni şehir çalışmaları ile yaşanabilir kentler oluşturulmasının önemine de değindi. Dernek faaliyetleri ve gerçekleştirilen etkinlikler hakkında İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya bilgi veren başkanımız Murat Özdemir, Şubat ayı içinde gerçekleştirilecek çalışma toplantısına Vali Mutlu’yu konuk olarak davet etti. Kendisine sunulan Mimar ve Mühendis dergisini de inceleyen İstanbul Valisi Mutlu, davetten duyduğu mutluluğu dile getirdi. M imar ve Mühendisler Grubu Yönetimi, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan'ı makamında ziyaret etti. Ziyarete MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanı sıra Genel Başkan Yardımcısı Ali Reyhan Esen, Mahmut Çelik,Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Ali Osman Öncel, Yavuz Sarı ile Genel Sekreter Murat Alpay katıldılar. MMG tarafından periyodik olarak çıkarılan ‘’Mimar ve Mühendis’’ dergilerinin son sayıları kendilerine takdim edilerek içerikleri hakkında bilgiler verildi. 76 nolu Mart-Nisan sayımızın dosya konusu olarak belirlediğimiz "Yerel Yönetimler" konsepti ile alakalı Marmara Üniver- 8 Mimar ve Mühendis imar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özdemir, Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik, Yönetim Kurulu Üyeleri Mesut Uğur, Prof. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, Prof. Dr. Ali Osman Öncel ve Genel Sekreter Murat Alpay, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr İsmail Yüksek’i makamında ziyaret etti. Prof. Dr İsmail Yüksek, MMG üyesi olarak gerçekleştirilen etkinlikleri ve faaliyetleri yakından takip ettiğini ve başarılı çalışmaların yeni dönemde de devam edeceğine inandığını söyleyerek başarılar diledi. Üniversite olarak MMG tarafından gerçekleştirilecek olan etkinliklere destek vermeye hazır olduklarını ifade eden Prof. Dr İsmail Yüksek, ortak etkinliklere imza atmaktan mutluluk duyacağını belirtti. MMG Genel başkanı Murat Özdemir de Prof. Dr İsmail Yüksek’e gösterdiği yakınlık ve destekten dolayı teşekkür ederek gerçekleştirmeyi düşündükleri çalışmalar hakkında bilgi verdi. Periyodik olarak çıkarılan ‘’Mimar ve Mühendis’’ dergisinin son sayısında Ar-Ge ve İnovasyon konusunu işlediklerini belirten Murat Özdemir, ocak ayı içinde Ar-Ge ve İnovasyon konusunu kapsayan bir sempozyumu YTÜ desteği ile ortak gerçekleştirmek istediklerini kaydetti. Özdemir, ilkbahar döneminde Balkanlar’da düzenlemek istedikleri sempozyum çalışmaları için de destek istedi. Prof. Dr İsmail Yüksek ocak ayı içinde gerçekleştirilmek istenen Ar-Ge ve İnovasyon konulu sempozyumu üniversite bünyesinde MMG ile ortak gerçekleş- tirmenin kendilerini memnun edeceğini belirterek Balkanlar’da gerçekleştirilecek sempozyuma da destek vermeye hazır olduklarını söyledi. Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr İsmail Yüksek ile fotoğraf çektiren MMG Heyeti daha sonra Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Yiğit’i ve Rektör Danışmanı Yard. Doç. Dr. Hakan Karataş’ı makamında ziyaret etti. MMG’DEN M.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Recep Bozlağan Ziyareti sitesi ile de ortak bir program yapma isteğimiz belirtildi. Ülkemizde, Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, Siyaset Bilimi ve Yerel Yönetimler alanlarında organize edilen sempozyum ve kongrelerin aktif destekleyicisi olduklarını ve MMG olarak çözüm ortağı olabilecek en doğru adrese müracaat ettiğimizi belirtti. Üniversitelerinin Marmara Belediyeler Birliği tarafından kurulmuş olan ve 20 bin cilt materyale sahip Şehir ve Yerel Yönetimler Kütüphanesi’ni fakülte bünyesine aldıklarını ve Turgut Cansever adının verildiğini belirti. Sn. Dekanımız Prof. Dr. Recep Bozlağan Fakülte bünyesinde Arapça, Rusça, Çin'ce Uluslararası ilişkiler bölümü ile Sosyal Politika ve Kültür Yönetimi bölümü açacaklarını ifade etti. MMG ile ortaklaşa gerçekleştirilecek panel için Üniversite olarak ellerinden gelecek her türlü desteği vereceklerini belirtti. Dünyada doğa harikaları, WILO’da mühendislik harikaları… Cebelitarık Boğazı Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin. www.wilo.com.tr APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS Ocak - Şubat 2014 9 KISA... KISA... BİR TEKNİK GEZİ DE İETT TESİSLERİNE M imar ve Mühendisler Grubu tarafından organize edilen Teknik Gezi kapsamında İETT Tesisleri gezildi. Genç MMG Başkanı Yavuz Sarı ve üyelerin katılımı ile gerçekleştirilen Teknik Gezi sonrası MMG heyetini ağırlayan İETT Genel Başkanı Dr. Hayri Baraçlı yaptığı sunumla İETT’nin vizyonunu, üstlendiği misyonu ve gerçekleştirilen çalışmaları anlatarak, İETT’nin 144 yıllık genç bir müessese olduğunu söyledi. Dünya Ulaşım Birliği ile entegrasyon halinde çalıştıklarını ve yolcu memnuniyeti açısından diğer şehirlerle karşılaştırmalar yapabildiklerini söyleyen Dr. Hayri Baraçlı, İETT olarak dünyadaki mevcut kalite sistemlerini uygulayarak verimli bir yapıya sahip olduklarını belirtti. MMG ANKARA ŞUBEDEN DOÇ. DR. CEVAHİR UZKURT'A ZİYARET M MG Ankara Şube Başkan Yılmaz Ada ve MMG Üyeleri Mesut Uğur, Volkan Türk, Ali Çiftçi'den oluşan bir heyetle Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilim ve Teknoloji Genel Müdürü Sayın Doç. Dr. Cevahir Uzkurt’u makamında ziyaret ederek hayırlı olsun dileklerinde bulundu. Genel Müdür Cevahir Bey’de ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek MMG Heyetine teşekkür etti. 10 Mimar ve Mühendis MMG’DEN 3. BOĞAZ KÖPRÜSÜNE TEKNİK GEZİ M imar ve Mühendisler Grubu tarafından üyelerine yönelik olarak gerçekleştirilen ‘’Teknik Gezi’’ etkinliği kapsamında 3. Boğaz Köprüsü şantiyesinde inceleme yapıldı. MMG Heyetini şantiyeye gelişinde Kuzey Marmara Otoyolu Proje ve Danışmanlık Şefi Kayhan Kilimci ile Proje Kontrol Direktörü Cem Erer karşıladı. Toplantı salonunda Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Boğaz Köprüsü yapım çalışmaları hakkında slaytlar eşliğinde bilgi veren Cem Erer, 3. Boğaz Köprüsü Çağdaş Türkiye’nin simgesi olduğunu belirterek dünyada eşi benzeri az ve ilklerin köprüsü olduğunu söyledi. Yapımı Türk şirketi öncülüğünde bir konsorsiyum tarafından gerçekleştirilen ve çoğunluğu Türk mühendislerden oluşan bir ekip tarafından inşa edilen, yüksek mühendislik ve teknoloji ürünü olan 3. Boğaz Köprüsü üzerinden 8 şeritli karayolu ve 2 şeritli tren yolunun aynı seviyede geçeceğini ifade eden Cem Erer, gerek estetik gerekse teknik özellikleriyle dünyanın sayılı köprüleri arasında yer alacak olan köprünün ilklerin köprüsü olacağını belirtti. 3. Boğaz Köprüsünün 59 metrelik genişliği ile dünyanın en geniş, 1408 metrelik ana açıklığı ile üzerinde raylı sistem olan dünyanın en uzun asma köprüsü olacağını söyleyen Cem Erer, köprünün bir başka ilki ise 322 metreyi aşan yüksekliği ile dünyanın en yüksek kuleye sahip asma köprüsü olmasıdır, dedi. Ocak - Şubat 2014 11 KISA... KISA... BİZBİZE KONUŞMALAR’DA ESTETİK ANKARA SOHBETLERİNE DÜŞÜNCE VE VAZGEÇİLMEZLİK METİN KÜLÜNK KONUK OLDU 2 Ocak 2014 günü Rixos Otel’de gerçekleştirilen Geleneksel “Ankara Sohbetleri “programının bu haftaki konuğu Ak Parti İstanbul Milletvekili Sayın Metin Külünk oldu. Oldukça yoğun bir katılımla gerçekleşen programda sözü ilk olarak Ankara Şube Başkanı Sayın Yılmaz Ada aldı. Devam eden süreçte hükümetimize olan inanç ve güvenin tam olduğunu ve grubumuzun bu konuda üzerine düşeni yapmaktan hiçbir zaman geri kalmayacağından söz eden Ada, her ne kadar teknik kökenli bir STK olsak ve bu çizgide çalışmalar ve programlar gerçekleştirsek de yaşanılan bu süreçte moral değerlerin korunması ve ülkemizin belirlenmiş kalkınma hedeflerine ulaşmasında hepimize önemli görevler düştüğünü, birlikte düşünmek ve hareket etmemizin gerekliliği, aynı zamanda sağduyulu olunması konusunda vurgu yaptı. Program konuğumuz Sayın Külünk de; bu ülkede belirli dönemlerde yaşanan ve Abdulaziz’den başlamak üzere 2. Abdülhamid dönemine kadar uzanan dış güçlerin, Türkiye’nin ilerlemesini engellemek, parçalamak , varolan hedeften ayrı düşürebilmek ve sadece ölçüsünü kendilerinin belirlediği düzeyde ilerlemeye izin vermeye çalışmalarının bu hükümet döneminde de geçerli olamayacağını belirterek, Ak Parti hükümetinin bu kararlılığını sürdüreceğini ve hiçbir dış gücün bunu engelleyemeyeceğini vurguladı. 12 Mimar ve Mühendis M imar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Bizbize Konuşmalar'a konuk olan Matematik Olimpiyatları kitabı yazarı Ahmet Arduç ‘Estetik Ruh ve Farklı Olabilmenin Gücü’’ konulu bir seminer verdi. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Sekreter Murat Alpay ve üyelerin katılımı ile gerçekleştirilen seminerdeki sunumda; yaptığınız işi önem vererek yaparsanız fark edilebilirsiniz diyen Ahmet Arduç, bir eseri diğerlerinden farklı kılan o esere gösterilen özen ve estetik görselliktir, hatasız olabilmek çok zordur ama gösterilen dikkat ve en az hata için çaba göstermek o eseri en iyiler arasına sokmanızda size yardımcı olur diye konuştu. Gerçekleştirilen seminerin ardından MMG Genel Başkanı Murat Özdemir günün anısına Ahmet Arduç’a bir plaket takdim etti. BİZBİZE KONUŞMALAR’DA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TARTIŞILDI M imar ve Mühendisler Grubu Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen’’Bizbize Konuşmalar’’ etkinliğine Dr. Alparslan Kuzucuoğlu konuk oldu. ‘’İş Sağlığı ve Güvenliğinde Tehlike ve Risk Kavramı’’ konulu bir seminer veren Dr. Alparslan Kuzucuoğlu, iş güvenliği alanında tehlike ve risk kavramlarının karıştırıldığına dikkat çekerek eğer bu kavramlar iyi analiz edilirse doğru değerlendirmeler yapılarak doğru sonuçlara ulaşılabileceğini söyledi. İş yerlerinin risk durumuna ve çalışma şartlarının gerektirdiği tehlikelere göre çalışanlara yönelik tedbirler alınması gerektiğini söyleyen Dr. Kuzucuoğlu, çalışma sahasında gerekli tedbirler alınmaması durumunda oluşacak risklerin kazalara ve iş yerinde kalıcı hasarlara neden olabileceğini belirtti. Ocak - Şubat 2014 13 ETKİNLİK Çevre Ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, "Ben Ruhen ve Fikren Hep MMG’liyim" Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından organize edilen Kahvaltılı Toplantıya konuk olan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce "Bu makamlar geçicidir. Yarın bu makamda olmayacağım ama ben Ruhen ve Fikren hep MMG’liyim ve her zaman MMG’li kimliğimi taşıyacağım" dedi. W ilo Pompa Sistemleri sponsorluğunda gerçekleştirilen ve MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’in yanı sıra Eski Genel Başkanlar Avni Çebi, Murat Kalsın, Oral Avcı, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Ak Parti Üsküdar Belediye Başkan Adayı Hilmi Türkmen, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü İsmail Yüksek, Gübretaş Genel Müdürü Osman Balta, Wilo Pompa Sistemleri Genel Müdürü Ercüment Yalçın ile MMG Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda konuğun katıldığı kahvaltılı toplantıda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, ‘’Biz paşa çocuğu değiliz, makamlar gelip geçicidir. Bugün varız, yarın yokuz ama bu ülkenin sorunlarına kalıcı çözümler 14 Mimar ve Mühendis bulabilmek için çalışmamız gerektiğini biliyorum. Tuzla benim için laboratuar olmuştur. İstanbul her geçen gün sorunları ile büyüyen bir şehir ve değerlerini kaybediyor. İstanbul’u eski kimliğine kavuşturabilmemiz gerekiyor. Bu şehri yukarıya kaldırmamız için yapabileceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum ama öncelikle Kars'ın, Muş'un problemlerini çözmemiz gerekiyor. ‘’ dedi. Şehirleşme konusunda kendi değerlerimizi koruyarak bir program yapmamız gerekir diye konuşan Bakan Güllüce, “Çevrecilikle ilgili önümüze gelen tekliflere bakıyorsunuz San Diego’da diye başlıyor adam. Ya kardeşim buranın San Diego ile hiçbir şeyi benzemiyor. Her şeyi farklı. Nüfusları az olduğu için çoğaltmaya yönelik proje yapıyorlar. Benim Sultanbeyli’mde nüfus 10 senede 10 katına çıkmış. Neresini uygulayacağız bu projenin. Bizim yaptıklarımız çok doğru demek istemiyorum. O tarafa bakarak burayla ilgili hüküm verilemez. Zaten belki Türkiye’nin son 200 yıllık problemi de biraz buradan kaynaklanıyor. Hep batıya bakmaktan boyun fıtığı olmuşuz. Kendi insani değerlerimizi unutmuşuz. O yüzden de ana sistemler bile ülkenin gerçeklerine uymayabiliyor. Sistem bir kere bizimle tam örtüşmemiş. Kendimizle uyuşan sistemleri hayata geçirebilmek için arkadaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz.” ifadelerini kullandı. Türkiye’de çevre fanatikliği oluştuğunu söyleyen Bakan Güllüce, “Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerde bazı ülkeler, çevre bilinci, çevre mantığını ülkelerin gelişmesiyle ilgili bir kırbaç olarak kullanıyorlar. O ülkeler kendilerini geliştirmeyle ilgili hangi projeyi yaparsa yapsın, diğerleri o ülkenin o noktada ilerlemesini istemiyorsa hemen bu enstrümanı kullanıyor ve o projeyi engellemeye çalışıyor. Kanadalılar, Fransızlar, Almanlar bizden daha mı fazla çevreci? Ülkede bir çevre fanatikliği oluşmuş durumda. Bence her türlü fanatiklik zararlı. 1960’da rahmetli Adnan Menderes nükleer santral yapın diye talimat vermiş, muhalefette onaylamasına rağmen hayata geçirilememiş, Ondan sonra gelenlerin hepsi yapalım demiş ama nasıl yapacaksınız dediklerinde durmuşlar. Biz nasıl yapacağımızı da biliyoruz. Bizde çevre batının malıymış gibi algılanıyor. Dünyayı perişan eden batı bize çevrecilikte ahkam kesmesin. Karıncanın hakkını bile korumalıyız. Çevreyi yerli dille konuşmak lazım. Bizim insanımız çevreyle barışık ve onu korumanın ve ona sahip çıkmanın bilincinde. Sırtında kürk olanlar bize hayvan haklarını anlatmasın.’’ diye konuştu. İDRİS GÜLLÜCE “Çevrecilikle ilgili önümüze gelen tekliflere bakıyorsunuz San Diego’da diye başlıyor adam. Ya kardeşim buranın San Diego ile hiçbir şeyi benzemiyor. Her şeyi farklı. Nüfusları az olduğu için çoğaltmaya yönelik proje yapıyorlar. Benim Sultanbeyli’mde nüfus 10 senede 10 katına çıkmış. Neresini uygulyacağız bu projenin. Bizim yaptıklarımız çok doğru demek istemiyorum. O tarafa bakarak burayla ilgili hüküm verilemez. Zaten belki Türkiye’nin son 200 yıllık problemi de biraz buradan kaynaklanıyor. Hep batıya bakmaktan boyun fıtığı olmuşuz kendi insani değerlerimizi unutmuşuz. O yüzden de ana sistemler bile ülkenin gerçeklerine uymayabiliyor, sistem bir kere bizimle tam örtüşmemiş. Kendimizle uyuşan sistemleri hayata geçirebilmek için arkadaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz.” TOKİ tarafından Bursa’da yapılan konutların yanlışlığına da değinen Bakan Güllüce, ‘’Bursa konusunda meclisteki arkadaşlarla da dile getiriyoruz. Orda bir yanlış yapıldı ve bizim arkadaşlarımızın yaptığı bu yanlışı görmememiz gibi bir durum mümkün değil. TOKİ Başkanı ile de konuştum. Özünde savunmasızız. Belediye başkanı istedi diye o binalar oraya dikildi. TOKİ bu yanlış karşısında direnmediği için hatalı ve bu hatayı düzeltmemiz şu an için mümkün değil. Bundan sonra gerçekleştirilecek çalışmalarda bu tarz hataların tekrarlanmaması için arkadaşlarımızla konuştuk.’’ dedi. MMG üyelerine de seslenen Bakan Güllüce, ‘’İnsanın duygularını göz ardı eden matematiği kabul etmiyoruz. Hepimiz mühendisiz ve insanımızın beklentilerini iyi biliyoruz. İnsanların mülkiyet konusundaki hassasiyetlerini anlıyoruz..Benim MMG’den isteğim çözümlemelerini proje olarak ortaya koyup bana iletmeleridir. Bizler istediğimizi istediğimiz gibi yapma özgürlüğüne sahip değiliz. Danıştay abi diye bir yer var. Uygun bulmadığı konularda yürütmeyi durdurma kararı alıyor. Çivi üstüne çivi çakamıyorsunuz. Mühendislik, hukuk ve sosyal bilim bu üçlü ortak bir karar almalıdır. Bizlerin ülke için ihtiyaç olduğunu bildiğimiz ve bir an önce hayata geçirmek için çaba sarf ettiğimiz projeleri istemeyen kesimleri biliyoruz. Otoyola bile muhalif olanlar var. Öyle yanlış söylentiler çıkarıyorlar ki insanımız buna inanıyor ve bize cephe alıyorlar. Benim istediğim MMG’nin bana somut öneriler getirmesi. Romantizm başka bir şey hayat başka bir şey. Oturup ne doğru ne yanlış, neyi nasıl yapabilirimi konuşalım ve hayata geçirelim.’’ diye konuştu. Toplantıda bir konuşma yapan MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, ‘’Bizler bu etkinliklerimizle, sivil toplum kuruluşu olmanın bir sorumluluğu olarak değerlendirdiğimiz, iyiliklerin yayılması, kötülüklerin engellenmesi için çalışmanın bir gereği olarak, önemli gördüğümüz konuları kamuoyunun gündemine getirerek kanun koyuculara ve uygulayıcılara yol gösterme, teşvik etme ve uyarıcı olmaya çalışıyoruz. Özellikle dergi ve sempozyum organizasyonları için büyük çaba sarf ediliyor, emek harcanıyor. Daha önce de ifade ettiğim gibi malumunuz, marifet iltifata tabidir, sizlerden ricamız bu etkinliklerimize katılımınızla iltifat göstererek bizleri desteklemeniz ve teşvik etmenizdir.’’ Bildiğiniz gibi biz MMG olarak şehirlerimizin yapılanmalarını ve şehircilik uygulamalarını yakından takip etmeye çalışıyor ve şehirlerimizin insani ölçeklerde, herkes için huzur beldeleri olacak şekilde teşkil edilmelerinin önemini sürekli vurguluyoruz şeklinde konuşan Murat Özdemir, ‘’Aslında şehirlerimiz birer "Dönüştürme Makineleri"dir. İnsanı, aileyi ve toplumu dönüştürme makineleri. Bizleri dönüştürmek üzere kendi ellerimizle inşa ettiğimiz bu yapılar, içine konduğu suyun altından yavaş yavaş ısıtıldığı için haşlandığını anlamayan kurbağa misali, sonucu belki hemen görüp anlayamayacağımız, anladığımızda da, geç kalmış olacağımızdan korktuğum, dönüştürme makineleridir. MahalleOcak - Şubat 2014 15 ETKİNLİK Sayın Başbakan'ın İstanbul için açıkladığı çılgın projesini değerlendirdiğimiz bir TV programında, "İstanbul için esas çılgın proje nedir diye soracak olursanız, bence İstanbul'un nüfusu diyeceğim ama neyse 10 milyona indirip orada tutmak İstanbul için gerçekten hayırlı çılgın bir proje olurdu" demiştim. Bu kapsamda, kentsel dönüşümde emsal transferi konusu, il içinden ziyade iller arası emsal transferine imkan sağlayacak şekilde, üzerinde önemle durulmalı ve bu vesile ile İstanbul'dan göç cazip hale getirilmelidir.’’ yi ortadan kaldıran, kendi içinde bir dünyası olan, çevresinden izole edilmiş, adeta gettolaşan, isimlerinde Türkçenin kaybolduğu, çok katlı korunaklı havuzlu, siteler inşa ediyoruz. Çevresine orta ve küçük ölçekli esnafı ortadan kaldıran dev market ve alışveriş merkezlerinin yapıldığı, çocuk, yaşlı ve engellilerin şehir içindeki varlıklarını önemsemeyen, doğayla ve coğrafyayla mücadele eden bir yapılaşma gerçeği ile karşı karşıyayız. Bizler toplumu zamanla dönüştüren bu çarpıklıkları kendimize dert edinerek doğruları söylemeyi kendimize görev edinmiş bir topluluğuz. Tabi ki bakanımızın elinde sihirli değnek yok. Birikmiş bir sürü plansız ve yoğun yapılaşma problemi var. Bizim idealize ettiğimiz şehir yapısına ulaşmak kolay olmadığı gibi kısa zamanda gerçekleşmesi de mümkün değil. Ama en azından bu konunun derdinin hissedilmesi bile sorunlara farklı bir bakış açısı ve çözüm arayışı getireceğinden önemlidir.’’ dedi. 16 Mimar ve Mühendis Kentsel dönüşüm ve bu vesile ile şehirlerimizin yeniden yapılanması kapsamında teknik olarak bizim üzerinde durduğunuz iki önemli husus var diyen Murat Özdemir, ‘’Bunlardan birincisi; daha önce de her vesile ile söylediğimiz gibi, gerek emsal artışlarıyla gerekse kamu yatırımlarıyla oluşturulan kent rantının bir şekilde kamuya geri dönüşünün sağlanmasıdır. Bu tabii siyasi olarak riskli ve sıkıntılı bir durum olabilir ama bunun kamuoyu önünde anlatılması ve savunulması ile ilgili STK desteğine ihtiyacınız olduğunda MMG olarak bu desteği vereceğimizden hiçbir şüpheniz olmasın. Diğer husus ise, şehirlerimizin özellikle de İstanbul'un sorunlarını çözmek için tüm ülkenin kaynak ve imkanlarını birlikte değerlendirip ülkeyi topyekün planlamak ve çözmek gerekliliğidir. Anadolu'yu planlayıp çözmeden İstanbul'u çözmemiz mümkün olamaz. Kırsalın, Anadolu'nun itim gücünü kırmadan İstanbul'a yapacağınız her yatırım buranın çekim gücünü daha da arttıracaktır. Onun için kırsalın, Anadolu'nun çekim gücünü arttıracak yatırımlar yapılmalı ve teşvikler verilmelidir. 2011 genel seçimleri öncesinde Sayın Başbakan'ın İstanbul için açıkladığı çılgın projesini değerlendirdiğimiz bir TV programında, "İstanbul için esas çılgın proje nedir diye soracak olursanız, bence İstanbul'un nüfusu 7 diyeceğim ama neyse 10 milyona indirip orada tutmak İstanbul için gerçekten hayırlı çılgın bir proje olurdu" demiştim. Bu kapsamda, kentsel dönüşümde emsal transferi konusu, il içinden ziyade iller arası emsal transferine imkan sağlayacak şekilde, üzerinde önemle durulmalı ve bu vesile ile İstanbul'dan göç cazip hale getirilmelidir.’’ diye konuştu. Konuşmaların ardından katılımcıların sorularını cevaplayan Bakan İdris Güllüce, MMG üyesi olmaktan gurur duyduğunu ve böyle bir toplantı vesilesi ile MMG üyeleri ile bir arada olmaktan mutluluk duyduğunu dile getirdi. Ardından MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’ye katılımlarından dolayı plaket vererek teşekkür etti. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir kahvaltılı toplantıya sponsor olarak maddi ve manevi destek olan Wilo Pompa Sistemleri Genel Müdürü Ercüment Yalçın ile MMG iftar programı sponsuru Rena İnşaat Genel Müdürü Sinan Mataracı’ya birer plaket takdim ederek teşekkür etti. Ocak - Şubat 2014 17 ETKİNLİK TÜRKİYE'NİN YÜKSEK ÖĞRETİM VİZYONU’NU MASAYA YATIRDIK Mimar ve Mühendisler Grubu ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin (İTİCÜ) birlikte düzenlediği "21. Yüzyılda Yüksek Öğretim Vizyonu" başlıklı sempozyum, İTİCÜ Sütlüce Kampüsü Konferans Salonu'nda yapıldı. İstanbul Ticaret Üni. Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren: "Üniversitelerde Üretilen Bilgi, Ticarileşmelidir." YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, açılış konuşmasında yüksek öğretimde eğitimin uluslararası standartlara ulaşmak zorunda olduğunu, bu yüzden gerek STK'lar, gerek akademik camia ve gerek özel sektörün bir araya gelerek elbirliği ile üniversitelerde üretilen bilgiyi uygulamaya koyma noktasında çaba sarf etmesi gerekliliğinin altını çizdi. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir: "Seferberlik Havasında 18 Mimar ve Mühendis Bilim ve Teknoloji Üretmemiz Gerekiyor." Açılış konuşmalarının son bölümünde MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, 21. yüzyılın yüksek eğitim ve öğretim vizyonunu anlattı. MMG olarak yeni dönemde her dergi konusu paralelinde sempozyum yapacaklarını belirten Özdemir, sempozyumlarda sunulan bildirilerden ve dergide yayınlanan yazılardan oluşturulacak raporları, ilgili makamlara sunarak, kanun koyucu ve uygulayıcılara yol gösterme sorumluluğunu da STKüniversite işbirliği ile yaptıklarını ifade etti. Genel Başkan Murat Özdemir, ülkeyi şu anda bulunduğu yerden hak ettiği yere ulaştırmak için adeta bir seferberlik havasında bilim üretmemiz gerekliliğinin altını çizdi. YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek:"Dünyadaki Değişimin Ana Unsuru İnsan, Bilim ve Teknolojidir." Sempozyumu sunan ve moderatörlük eden Prof. Dr. Ali Osman Öncel, eğitimin kalitesini yukarı seviyelere çekmeden kalkınmanın çok büyük bir hayal olduğunu belirtti. İlk oturumda konuşmacılardan Prof. Dr. Rıza Güven, "Yüksek Öğretimde Kalite" başlıklı konuşmasında, yüksek lisans ve doktora programla- rında daha iyi eğitimlerin verilmesinin önemini anlattı. Prof. Dr. Zekai Şen, bilim tarihinin çok fazla üzerinde durmadığımızı, hep 2023, 2053 ya da 2071 gibi politik tarihlerle hayaller kurduğumuzu, asıl önemli olanın kültür tarihi, medeniyet tarihi olduğunu söyledi. Üniversiteler mühendislik eğitimini anlatan Zekai Şen, "Eğer bu coğrafyada geçmişte üniversiteler olmasaydı, bugün Batı'da bilim dahi olmazdı" dedi. YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek de, dünyadaki değişimin ana unsurunun insan, bilim ve teknolojinin olduğunu belirterek, üniversitesanayi işbirliği üzerinde durdu ve YTÜ'de yapılan çalışmaları anlattı. İlk oturumun son konuşmacısı Yard.Doç.Dr. Muhiddin Adıgüzel, "Üniversite İş Dünyası İş Birliği'nde İTO-İstanbul Ticaret Üniversitesi" başlıklı bir sunum yaptı. Öğleden sonraki ilk oturumda Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli, yüksek öğretimdeki maliyetler hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Ramazan Abacı "Yüksek Öğretimde İnsan Yetiştirme Düzenimiz" başlıklı konuşmasında üniversitelerde yetişen genç nüfusumuzu daha bilinçli ve şuurlu nasıl yetiştirebiliriz sorusunun cevabını tartıştı. İkinci oturumun son konuşmacısı olan Prof. Dr. Oğuz Borat, yaygın eğitim konusunda yapılan tüm çalışmaları ve öğrencilerin üniversitelere giriş sürecindeki hazırlıkları hakkında bilgi verdi. İTÜ Rektör Danışmanı Doç. Dr. Salim Atay: "Test Usulü Ezberci Öğrenci Yetiştiriyor." Sempozyumun son oturumunda da Prof. Dr. Faruk Yiğit: "Mühendislik eğitiminde çok ciddi gelişmelerin yaşanacağını ifade etti. Mühendislik eğitiminde öğrencilerin daha rahat ve daha aktif olabileceği, Hocalarıyla daha aktif iletişim kurabileceği ve en önemlisi kendisini çok daha rahat ifade edebileceği bir yapıya dönüşeceğini ifade eden Faruk Yiğit, inovasyonun ve Ar-Ge gelişiminin en önemli ayaklarından birinin de Mühendislik Fakülteleri olacağını vurguladı." farklı perspektiflerle Türkiye'nin Eğitim Vizyonu masaya yatırıldı. Prof. Dr. Orhan Torkul Yüksek Öğretimde Sürekli Eğitim Metotları üzerinde durdu. Sürekli Eğitimin geliştirilmesinde sosyal medyaya dikkat çekti. İTÜ Rektör Danışmanı Doç. Dr. Salim Atay, sunumunda Thorndike'ın Etki Kanunu ve Skinner'in Edimsel Koşullanma deneyini izleterek, Amerika'da Eğitim Sisteminin çıkış felsefesini, hangi temel nüanslar üzerine inşa edildiğini anlattı. Ezberci bir öğrenci sisteminin ne öğrenciye ne ülkeye hiçbir fayda sağlamadığını belirten Salim Atay, Recognition Memory ile Recalling Memory arasındaki farktan bahsetti. Recognition Hafıza test usulüyle insana hiçbir şey kazandırmadığını, Recalling Hafızada ise beyinde varolan bir bilginin çağrıldığını izah etti. Salim Atay, şu anki eğitim sisteminde ciddi paradigmaların değişmesi gerektiğini belirterek, gündemde olan dershane tartışmasının yorumunu izleyicilere bıraktı. YTÜ Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Faruk Yiğit, sunumunda 21. yüzyılda mühendislik eğitimin nasıl olması gerektiğini anlatarak, mühendislik eğitiminde çok ciddi gelişmelerin yaşanacağını ifade etti. Mühendislik eğitiminde öğrencilerin daha rahat ve daha aktif olabileceği, hocalarıyla daha aktif iletişim kurabileceği ve en önemlisi kendisini çok daha rahat ifade edebileceği bir yapıya dönüşeceğini ifade eden Faruk Yiğit, inovasyonun ve Ar-Ge gelişiminin en önemli ayaklarından birinin de Mühendislik Fakülteleri olacağını vurguladı. Sempozyumun son konuşmacısı Elektrik Yük. Mühendisi Ahmet Erkoç, "Profesyonel Meslek Mensuplarının Üniversitelere Katkısı" başlıklı bildirisinde, iş dünyasının akademi ile olan ilişkisini masaya yatırdı. Sempozyum, plaket töreni ile sona erdi. Ocak - Şubat 2014 19 ETKİNLİK TÜRKİYE'NİN GELİŞME SÜRECİNDE AR-GE VE İNOVASYON Mimar ve Mühendisler grubu tarafından Yıldız Teknik Üniversitesi ile ortak düzenlenen ‘’İnovasyonda 5N 1K Modeli ve Markalaşma’’ başlıklı sempozyum YTÜ Merkez Kampüs Oditoryum Salonunda gerçekleştirildi. M MG Genel Başkanı Murat Özdemir, açılış konuşmasında “ülkemiz bugün içinde bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak etmemektedir” diyerek ülkemizin gelişmiş ülkeler seviyesine çıkma aşamasında Ar-Ge ve inovasyonun önemine değindi. İki oturum olarak gerçekleştirilen sempozyumda yaptığı konuşmasında ülkemizin bugün içinde bulunduğu gelişmişlik seviyesini hak etmediğini söyleyen Murat Özdemir, “Ülkemizi gelişmekte olan ülkeler statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için, geçmiş zamanları telafi etmek adına, bir nevi seferberlik havası içinde çalışmamız ve üretmemiz gerekir, ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden bahsedebilmek için bilim, sanayi ve 20 Mimar ve Mühendis teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz gerekmektedir” dedi. Konuşmasında yenilikçi ürünleri bulmak ve geliştirmek için arayış içinde olmak ve araştırma geliştirme faaliyetlerine önem vermek bahseden MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, burada da öncelikle üretim ve çalışma algımızı mevcut kabullerimizi de gözden geçirmemiz gerekecektir ve bizim yetiştirilme tarzımızda, son zamanlarda değişiklik göstermekle birlikte, yenilikçi fikirler ve bu yönde araştırma yapılması maalesef pek teşvik edilmediği gibi bir miktar önü alınmaya da çalışılmıştır dedi. . Eski köye yeni adet getirmek ve icat çıkarmak amacıyla araştırma ve geliştirme yapılmasının gerekliliğine değinen Murat Özdemir, yeni bir ürün geliştirmek, mevcut ürünün kalite ve standardını yükseltmek, maliyetini düşürmek ve verimliliği arttıracak yeni üretim teknolojileri geliştirmek için yapılan araştırma geliştirme faaliyetlerinin sonucu orta ve uzun vadede ortaya çıkmakta olduğunu ifade ederek, artık bilgi çağını yaşadığımız bu zaman diliminde uluslararası alanda rekabet edebilmek için öncelikle bilgiye, yani araştırma geliştirme faaliyetlerine yatırım yapmak gerektiğini söyledi. Ar-Ge harcamaları ile ülkelerin gelişmeleri arasında doğrusal bir ilişki bulunduğunu belirten MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü olduğunu, İsrail ve İrlanda gibi ülkelerin Ar-Ge sayesinde refah seviyelerini 3-4 kat arttırdıkları ifade ederek, Ar-Ge çalışmaları, başlangıçta neyin nasıl yapılacağının bilinmemesinden ve bu alanda yapılan harcamaların kısa vadede ve her zaman da kar olarak geri dönemeyebileceğinden, bir risk olarak görülebilir ancak bu çalışmalar ülkelerin gelişme seviyelerinin göstergeleri haline gelmiştir dedi. Açılış konuşmalarının ardından ‘’İnovasyonda 5N 1K Modeli’’ başlıklı ilk oturuma geçildi. Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu, Gökhan Yücel, Yrd. Doç. Dr. Utku Büyükşahin, Yrd. Doç. Dr. Suat GENÇ’in konuşmacı olarak katıldığı oturumun başkanlığını yapan MMG Yönetim Kurulu Üyesi ve Jeofizik Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel yaptığı konuşmada, MMG olarak gerçekleştirilen sempozyumun önemine değinerek, öncelikle Ar-Ge ve inovasyon konusunu periyodik olarak çıkarılan Mimar ve Mühendisin son sayısında işlediklerini ve bu çerçevede de sempozyum gerçekleştirdiklerini belirterek yapılan çalışmaların diğer STK’lara da örnek teşkil etmesi gerektiğini söyledi. Oturumda sırası ile söz alan Gökhan Yücel ‘’İnovasyonun Görünmeyen Yüzü: Dijital Diplomasi Örneği’’, Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu ‘’İnovasyon ve Teknoloji Transferi’’, Yrd. Doç. Dr. Utku Büyükşahin ‘’Günümüzde Teknoloji Geliştirme’’ Yrd. Doç. Dr. Suat Genç ‘’Gelişmekte Olan Ülkeler İçin İyileştirilmiş ve Hızlandırılmış Teknoloji Transfer Yönetim Modeli’’ başlıklı birer konuşma yaptılar. Erdem Bektaş, Dilşad Erkek Akar, Ahmet Erkoç ve Dr. İsmail Kasap’ın konuşmacı olarak yer aldığı seminerin ‘’Markalaşma Sürecinde İnovasyon’’ başlıklı ikinci oturumuna başkanlık yapan Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Büyüksulu, yaptığı konuşmada inovasyonda markalaşma sürecinin önemine değinerek, gelişmiş ülkeler kategorisinde yer alan ülkelerin dünya sıralamasında ilk sıralarda yer alan marka şirketlere sahip olduğunu ve ülkemizin de gelişmiş ülkeler arasında yerini alabilmesi için marka olmuş şirketlere ihtiyaç duyduğunu ve bununda Ar-Ge ve İnovasyon alanında gösterilecek başarılarla sağlanabileceğini belirtti. Oturumda sırası ile söz alan Erdem Bektaş ‘’İnovasyon Sürecinde İnsan Kaynağının Önemi’’, Dilşad Erkek Akar ‘’İnovasyon ve Türkiye; Neredeyiz?’’, Ahmet Erkoç ‘’AR-GE, İnovasyon ve Sonuçları’’, Dr. İsmail Kasap ‘’’İnovasyon ve Teknoloji Transferinin Marka Değeri’’ başlıklı bir konuşma yaptılar. Konuşmaların ardından MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Murat Özmen ve Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Öncel katılımcılarla toplu fotoğraf çektirip sempozyumu değerlendirdiler. Murat Özdemir, “ülkemizi gelişmekte olan ülkeler statüsünden gelişmiş ülkeler statüsüne sokmak için, geçmiş zamanları telafi etmek adına, bir nevi seferberlik havası içinde çalışmamız ve üretmemiz gerekir, ülkemiz adına gerçek bir gelişmeden bahsedebilmek için bilim, sanayi, teknolojideki yerimizden ve bu alanlarda ürettiklerimizden bahsetmemiz gerekmektedir” Ocak - Şubat 2014 21 ETKİNLİK Yerli Otomobil Ancak THY Modeli İle Üretilebilir Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu tarafından gerçekleştirilen ziyarette konuşan TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisİ) Başkanı Mehmet Büyükekşi, yerli otomobil üretiminin gerçekleştirilmesi için THY modelinin örnek alınması gerektiğini belirterek, devletin içinde olmadığı bir şirketin ülkenin ihtiyaç duyduğu yerli otomobil üretiminde başarı gösteremeyeceğini söyledi. M MG Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz, Yönetim Kurulu Üyesi ve Genç MMG Başkanı Yavuz Sarı, Komisyon Başkanları Hakan Karabay ve Yalçın Boztoprak ile Genel Sekreter Murat Alpay’ın da bulunduğu heyeti TİM Genel Sekreter Yardımcısı Metin Tabalu ile makamında ağırlayan TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek MMG’nin gerçekleştirdiği faaliyetleri takip ettiğini ve takdirle karşıladığını söyledi. Türkiye’nin ekonomisinin son 10 yılda hızla geliştiğini belirten Mehmet Büyükekşi, ‘’10 bin dolar seviyelerinde bulunan kişi başına düşen milli gelir eşiğini aşabilmek için Ar-Ge ve inovasyona önem vermek gerekiyor. Hatta her KOBİ’nin bir Ar-Ge ve inovasyon merkezi olmalı. Teknolojiye yön veremezsek 2023 hedefine ulaşmamızın imkanı yok. Türkiye’nin hedefleri arasında yer alan yerli otomobil üretiminin hayata geçirilebilmesi için THY modelinin uygulanması şart. Firmalarımızın kendi imkanları ile yerli otomobil üretip dünya pazarında pazarlayabilme olanağının çok düşük olduğu, yüzde 50/50 devlet ortaklığı ve devlet desteği ile dünya pazarında söz sahibi olan bir otomobil markasına sahip olacağımıza inanıyorum.’’ dedi. Türk müşavirlik firmalarının dünya pazarında önemli bir mesafe aldığını da söyleyen 22 Mimar ve Mühendis ’10 bin dolar seviyelerinde bulunan kişi başına düşen milli gelir eşiğini aşabilmek için Ar-Ge ve İnovasyona önem vermek gerekiyor. Hatta her KOBİ’nin bir Ar-Ge ve İnovasyon merkezi olmalı. Teknolojiye yön veremezsek 2023 hedefine ulaşmamızın imkanı yok. Türkiye’nin hedefleri arasında yer alan yerli otomobil üretiminin hayata geçirilebilmesi için THY modelinin uygulanması şart. Firmalarımızın kendi imkanları ile yerli otomobil üretip dünya pazarında pazarlayabilme olanağının çok düşük olduğu, yüzde 50/50 devlet ortaklığı ve devlet desteği ile dünya pazarında söz sahibi olan bir otomobil markasına sahip olacağımıza inanıyorum.’’ Mehmet Büyükekşi, ‘’Türk firmalarının dünya çapında gerçekleştirdiği projeleri yabancı müşavirlik firmalarının kontrolünde uygulama yapılması sebebi ile uygulamadaki yabancı standartlar Türk malzemelerinin kullanımını imkansız hale getirmektedir. Bu sebeple Bakanlığımızın teşviki ile dünya pazarında iş yapan Türk firmalarının müşavirlik işlerini yerli müşavirlik firmaları gerçekleştirmeye başladılar. Böylece yerli üretim malzemelerin dünya pazarında kullanımı aşamasındaki standart engelleri aşılmış oldu. Ülke kalkınması ve ihracatında önemli bir engeli de aşmış olduk.’’ diye konuştu. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir’de Türkiye Ekonomisinin gösterdiği gelişim- de ihracatın önemli bir yer tuttuğunu ve TİM’in başarıda büyük payı olduğunu söyledi. MMG’nin faaliyetleri ve gerçekleştirilen etkinlikleri anlatan Murat Özdemir, TİM ile etkinlik düzenlemek ve Ar-Ge, inovasyon konularında ortak çalışmalar yapmak istediklerini belirtti. Oda seçimlerine de değinen Murat Özdemir, MMG olarak diğer sivil toplum kuruluşları ile değişim grubu olarak çalışmalar yürüttüklerini ifade ederek TİM’inde desteğini istedi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, gerçekleştirilecek etkinliklerde ortak hareket etmek istediklerini belirterek oda seçimlerinde de ilgili komisyonlar üzerinden ortak çalışma yapıp destek vereceklerini ifade etti. TRANSİST FUARI’NDA YERİMİZİ ALDIK İETT tarafından gerçekleştirilen, Mimar ve Mühendisler Grubu’nun da katılımcı olarak stant açıp, panel düzenlediği IV. Toplu Ulaşım Haftası VI. Transist 2013 Ulaşım Sempozyumu ve Fuarı açılış töreni İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Ahmet Selamet: “Kalkınmaya Katkı Sağlayan Sektörlerin Başında Ulaşım Var” Sempozyumun açılışında konuşan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Ahmet Selamet ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan sektörlerin başında ulaşım sektörünün geldiğini belirterek, ulaşımın toplumun kalkınmasında itici bir güç olduğunu söyledi. Belediye olarak kaliteli, konforlu ve güvenli ulaşım hizmeti sunduklarını kaydeden Selamet, “İstanbul 2023 ulaşım ana planı hazırlandı. Kentimizi, 2023 yılına taşıyacak yol haritasını çağın gereklerine göre hazırladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi cep trafik uygulamasını telefonuna indirmeyen İstanbullu neredeyse kalmadı.” şeklinde konuştu. mın yaygınlaşmasını sağlayacak değişim kültürünü ortaya koyma hedefi içerisinde olacağız.” diye konuştu. Mahmut Arslan: “İstanbul Bir Cazibe Merkezidir” Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan da yaptığı konuşmada, İstanbul'un toplu ulaşımına yaklaşık 15 bin emekçiyle hizmet verdiklerini söyledi. İstanbul’un bir cazibe merkezi olduğunu, ama aynı zamanda bazı sorunların da merkezi olduğunu belirtti. Mimar ve Mühendisler Grubu tarafından öğleden sonra gerçekleştirilen özel oturum da ise Türkiye’de raylı sistemlerin dünü, bugünü ve geleceği konuşuldu. Oturumda konuşma yapan Genç MMG Ulaşım Komisyonu Üyesi Mehmet Maç, Yıldız Teknik Üniversitesi Raylı Sistemler Platformu Başkanı Yunus Emre Şakar, Yıldız Teknik Üniversitesi Raylı Sistemler Platformu Başkan Yardımcısı Hüseyin Emre Civan ile MMG Ulaşım Sistemleri Komisyonu Üyesi İsmail Ay ulaşım ve raylı sistemler konusunda değerlendirmeler yaptılar. Oturum sonrası Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir konuşmacılara birer plaket vererek teşekkür etti ve Genç MMG Başkanı Yavuz Sarı ile Genç MMG üyeleri ile fotoğraf çektirdi. Hayri Baraçlı: “Değişim Kültürünü Ortaya Koyma Hedefindeyiz” Sempozyumun açılışında konuşan İETT Genel Müdürü Dr. Hayri Baraçlı ise yaptığı konuşmada dünya çapında bir organizasyonu gerçekleştirmek amacıyla bu yola çıktıklarını ifade etti. Transist’in bu yıl dördüncüsün yapıldığını hatırlatan Baraçlı, “Sürdürülebilirliği önemli bir noktaya getirme gayreti içerisindeyiz. Bunları yaparken şehir hareketliliğini ve farklılığı ortaya çıkartacak sempozyumlar ve çalıştaylar düzenliyoruz. Toplu ulaşımın otoritelerinin birçoğu burada aramızda bulunuyorlar. Bu yıl geçen yıllara göre çok daha yoğun ve çok daha farklı bir noktada toplu ulaşı- Ocak - Şubat 2014 23 MİMARLIK "Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler i’mâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır."(Tevbe,18) CAMİLERİN YAPIMI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER - 1 Ş MEHMET OSMANLIOĞLU MİMAR ehrin siluetini oluşturan binalar, oraya ait kültürel kimlik kodlarını ele verirler. Bir başka deyişle; şehrin silueti, o yerin üç boyutlu bir manifestosudur. Dini yapılar bir medeniyet tasavvurunun özünü teşkil eden, inanç kodlarını işaretleyen ve o medeniyetin eşya ve insana bakışının ete kemiğe bürünmüş yansımalarıdır. Mimarlık mesleğinin sanatsal açıdan en özgün örneklerinin verileceği alanların başında cami mimarisi gelmektedir. Cami formları bize tarihi geçmişimiz ve kültürel değerlerimiz açısından önemli bazı biçim ve kavramları hatırlatmakta yaşatmaktadır. 21.yy’ da mimarların cami tasarımı yaparken eskiyi kopyalama kolaycılığından sıyrılarak, çağdaş yorumlar geliştirmesi, yeni tarz ve formları oluşturması medeniyet tasavvurumuzdaki inkişafın mimariye yansıması düzleminde oldukça fazla önem arz etmektedir. Bilge Mimar Turgut Cansever: ”Sanat eseri, varlık, kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar, sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer alır” demektedir. Bu çerçevede cami mimarlarının İslam öğretilerine vâkıf, inanç değerlerini hazmetmiş, İslâm mimarisi alanında 24 Mimar ve Mühendis yetkin olmaları zaruridir. Tasarımcının kendi iç derinliğinden, ruhundan değer katabilmesi ise ancak Müslümanlığın gereği olan ibadet eylemlerini yerine getirmesi ve onunla aynileşerek metafizik derinliğe ulaşmasıyla mümkündür. Çünkü yapılan her şey inanç ve kültürel arka planın sanat ve mimariye yansımasıdır. İSLAM ŞEHRİ VE CAMİ MİMARİSİNİN FELSEFÎ VE TEKNİK KURALLARI Bir cami tasarlarken bir yandan eserin inşaa edileceği ülke, bölge ve şehre ait tarihi ve kültürel arka plan tetkik edilerek yörenin geçmişiyle irtibat kurulmalıdır. Öte yandan muasır malzeme ve teknolojiyle, gelişen ve değişen ihtiyaçları karşılayacak ve estetik zevklere uygun, geçmişin mimarisini kopyalamadan özgün katkılarla günümüze taşıyacak, çevreye uyum sağlarken yeni değerler katacak tasarımlar yapılmalıdır. Eserin inşaa edileceği arsa veya arazinin durumu, topografik özellikleri, düz ya da eğimli oluşu, çevresiyle ilişkisi ve şehirdeki konumu ile zeminin jeolojik yapısı hakkında bilgi sağlayacak yeterli belge, rapor, fotoğraf ve diğer vesaikin temin edilmesi gereklidir. İslâm şehrinde merkezi teşkil eden ibadet, ilim, ticaret ve diğer kamu mekânlarına ilişkin kararlarları veren yönetim erkine karşılık, merkezin çevresinde hâleler halinde gelişen konut bölgeleriyle halkın talep ve iradesiyle tedricî olarak gerçekleşmektedir. Şehir sadece seçilmiş idareciler, bürokratlar ve teknokratların masa başında alacağı kararlarla dizayn edilmemeli, sürece halkın katılımı sağlanarak talepleri dikkati alınmalıdır. Cami, medrese (okul), çarşı, hamam, şifahane, çeşme gibi şehrin merkezini şehir meydanını teşkil eden abidevî eserler idare (vakıf) tarafından önceden planlanarak en münasip yere konumlanmalıdır. Şehrin diğer kısımları bu merkez etrafında belli kurallar çerçevesinde tamamen yöre ”Sanat eseri, varlık, kâinat tasavvurunun yapılana yansımasıdır. Eserini ortaya koyarken aldığı her karar, sanatkârın varlık ve varlığın güçleri hakkındaki tasavvuruna göre şekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alanında yer alır” sakinlerinin kararları çerçevesinde geliştirilmelidir. Şehir tasarımında ana unsur eşrefi mahlukât olan” insan merkezli”, “insana ve insanlığa hizmet eden”, “şehirle birlikte insanı imar eden”, “insan yüzlü” ve “yekdiğerinin hakkını gözeten merhametli şehir” hedeflenmelidir. Motorlu araç ve taşıt öncelikli şehir tasarımı paradigmasından vazgeçilerek insana göre tasarlanan, yaya yoları ve ulaşım aksları ağı ile insan öncelikli bir şehir tasarımlanmalıdır. Caminin ana kubbe altı (harim/merkez sahın) yeryüzünü temsilden bahisle ederek “Bana yeryüzü mescit kılındı” hadisi şerifin tecellisi olarak değerlendirilmektedir. Ana kubbe ise semayı/sonsuzluğu, Hakka ulaşmayı stilize etmektedir. Hikemî bir yaklaşımla arzın mescid kılınması bizi olanca sadelik ve tevazû içinde bir mekân tasarımına yöneltirken, kimilerince “cami hariminin ilahi buyruğun fiziki yansımasını, minare ve ana kubbenin ise ilahi kudreti, tevhidi simgelediği” kabul edilmektedir. CAMİ İNŞAASI UMUMİ PRENSİPLER Binanın arsa, arazi temini ve finansman kaynaklarının hiçbir haksızlık ve zulme konu olmayacak şekilde meşru yoldan temin edilmiş olması, huşû dolu bir ibadet mekânının elde edilmesi hususunda en temel kriter olarak ele alınmalıdır. Cami içini tasarlarken doğal malzeme kullanılmalı, sadelik, tevazu ve sükûneti ihlâl etmeyecek, ibadet ruhunu etkilemeyecek, huşûu bozmayacak tezyinat yapılmalıdır. Mübalağalı süsleme içeren düzenlemeler ile karmaşık malzeme ve renk kullanımından kaçınmak gerekir. Eserin temel atma merasimine çok önem verilerek kutsal bir günde (örneğin Cuma), eşref saati addedilen zaman diliminde gerçekleştirilmeli ve şehrin en yetkilidinî, idarî ve mülkî amirlerinin hazır bulunmaları sağlanmalıdır. Temel atılırken hayır sahibine dualar edilip, , bânisine, mimarına ve katkıda bulunan önemli diğer zevata teşekkür ve tebrik sadedinde günün anısına plaket verilmeli, Allah rızası için kaza ve belanın def’i maksadıyla kurbanlar kesilmelidir. Çalışanların yeme-içme, temizlenme (lavabo, duş) ve tuvalet ihtiyaçlarının Ocak - Şubat 2014 25 MİMARLIK karşılanacağı geçici mekânlar öncelikle yapılmalı, çalışanların abdestli olmaları ve besmelesiz işe başlamamaları için gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Çalışanların mesai saatlerine dikkat edilerek gereğinden fazla çalıştırılmamalı, çalışma ve disiplin kuralları çerçevesinde alın teri kurumadan hakları ödenmelidir. Çalıştığı işin hakkını vermeyen veya ehil olmadıkları tespit edilenlerin işlerine son verilerek hayırseverlerin emaneti her yönüyle muhafaza edilmelidir. İşin tekniğine uygun ve zamanında tamamlanabilmesi için mimarın yönetiminde inşaat mühendisi, yeteri kadar tekniker, formen, usta ve işçi görevlendirilmeli, imalatın her safhasında gerekli kontroller titizlikle yapılmalıdır. Taşıyıcı sistem kamu binalarında öngörülen ilave emniyetleri karşılayacak şekilde hesaplanarak uzun ömürlü ve deprem mukavemeti yüksek bina inşasına ehemmiyet verilmelidir. Eseri inşaa ederken insan, insan emeği ve kaynak israfını önleyecek tedbirlerin önceden alınması, ihtiyacın çok üstünde olan büyüklüklerde, yapımı zorlaştıracak teknolojiler içeren veya çok fazla bakım gerektiren malzemelerin seçiminden kaçınılması gereklidir. Eser; eşref-i mahlûkat olan insana hizmet için yapılacağından her yaştaki insanların, çocuk, yaşlı, kadın ve engellilerin rahatlıkla ulaşabileceği, kullanabileceği ve yararlanabileceği ergonomik ve ekonomikliği sağlayan teknik tümmekân ve imkânlar hazırlanmalıdır. Eserin mimari tarzı, cephe formları, cephe detayları, binanın çeşitli bileşenleri arasındaki proporsiyon (nispet), ölçü (vezin), ritmik tekrarlar ve simetrik unsurlar konusunda uzman mimarlarca büyük bir titizlikle ele alınmalıdır. Camilerin dış avluları dahil yapılacak her bina, avlu ve yaya yolları ile bu yollara döşenen taşlar dahi kıbleye müteveccih veya saf düzenine uygun olarak tasarlanmalıdır. Harimin içinde namaz kılacak herkes tasarımın sağlayacağı istikametle kolaylıkla kıble yönüne yönelebilmelidir. Kalıplar, biçimler ve binaların kıble müteveccih oluşu, esasında kalplerin kıbleye yönelim ve bağlılığının 26 Mimar ve Mühendis tezahürüdür(buradaki tek istisna adâp gereği tuvalet taşlarının ön ve arkalarının kıble yönünde olmamasıdır). Cami dış avlularına (bahçelerine) caminin büyüklüğüyle ahenkli, uzun ömürlü, bakımı kolay, geniş gölge atan ve çevresindeki yeşille tevhid edilen bir peyzaj hâkim olmalıdır. Büyük abidevî camilerin avlularına çınar gibi büyük ölçekli ağaçlar dikilirken, küçük ölçekli cami ve mescitlerin bahçelerinde daha kısa ve küçük ağaç cinsleri seçilerek proposiyona dikkat edilmelidir. Caminin mihrap, minber, vaaz kürsüsü ve müezzin mahfili gibi yapı bileşenleri aynı mimari tarzın bütünlüğü içinde tasarlanmalı, objeler ne kadar çok olursa olsun iç mekân konsepti tek bir sanatkârın/ustanın elinde çıkmışçasına birbirini uyumlu bir şekilde tamamlayarak mimaride tevhidi gerçekleştirmelidir. Bir külliye tasarımı yapılırken ise cami, medreseler, çarşı, şifahane, hamam, kütüphane, imaret, sebil, çeşme ve diğer binaların birbirleriyle münasebet ve hiyerarşileri ile araziye yerleşim konumları, yöreye özgü mimari arka plan ve diğer özellikleri yeterince araştırılmalıdır. Büyük camilerin inşaatına başlamadan önce mimari görselleriyle birlikte maket ve diğer tanıtım materyalleri hazırlanarak insanlar proje konusunda önceden yeterince aydınlatılmalıdır. Böylece yapım süreci sonunda yöre halkının beklenmeyen yorum ve tepkileriyle karşılaşılması önlenerek ortak kabul sağlanmış olacaktır. Mimarlar binayı tasarlarken maliyet, estetik ve fonsiyonelliğin yanında ısıtma, soğutma, havalandırma, seslendirme ve aydınlatma sistemini ve tezyinat stillerini ayrıntılarıyla ele almalıdır. Binada insan sağlığına zararlı tesiri olmayan, kolay temin edilebilen, yerel, ekonomik ve ekolojik özellikler içeren tabiî malzeme kullanılmalıdır. Camilerin esasen tamamen tabiî malzeme(taş, mermer) ile kâgir olarak kalın taşıyıcı duvarlı olarak, güncel bilgilerle statik hesapları yapılarak tahkim edilerek inşaa edilmesiyle asırlarca ömür sürecek bir mukavemete erişirken, kalın duvarlarıyla tabii ısıtma ve soğutmanın da büyük ölçüde sağlanacağı, işletme maliyeti fevkâlade düşük binalar elde edilmektedir. Kamu kaynaklarının verimli kullanımı ve kamu binalarının uzun ömürlülüğü kısa vadeli inşaa maliyetlerinin yüksekliğinden daha önemlidir. Tabii malzeme kullanılan binaların bakım ve tamirat maliyetleri asgariye inmekte, eskimeyle birlikte binaya ayrı bir estetik değer katılmaktadır. Binada ısı yalıtımı perlit esaslı ekolojik malzeme ile sağlanmalı, su yalıtımı ve drenaj ile yağmur, ve çevre suları kontrol altına alınmalıdır. İnşaa sürecinde işletme masraflarını azaltacak tedbirler alınmalı, toprak ve güneş enerjisi, yağmur suyu ve gri su kullanımına ilişkin altyapı hazırlanmalıdır. Caminin temizliğinin kolayca yapılabilmesi için merkezi elektrikli süpürme sistemi kurulmalı, süpürge makinesinin farklı noktalara taşınmasına gerek duyulmadan katlarda bulunan bağlantı noktalarına takılarak halı ve mekân temizliği yapılmalıdır. Caminin tamamlanmasını müteakip caminin taç kapı alnına bânisi, mimarı, inşaa tarihi ve gerekli diğer teknik bilgileri içeren bir kitabe konularak tarihe not düşülmelidir. Projenin büyüklüğüne ve hayırseverlerin imkânlarına mütenasip olmak üzere camiler öncelikle en uzun ömürlü doğal malzeme olan çelik destekli kalın duvarlı taş ve tuğladan kâgir olarak yapılmalıdır. İmkanlar yeterli değilse veya projede seçilen formun özgünlüğü ve zorluğu göz önüne alınarak çelik ya da betonarme yapılarak cepheleri Osmanlı kenet sistemiyle monte edilen doğal taşla kaplan- malıdır. Ahşabın ucuz olduğu ve yeterli yapım teknolojisinin bilindiği bölgelerde emrenye edilmiş, fırınlanmış uzun ömürlü ağaç cinsinden seçilmek kaydıyla tümüyle ahşap cami ve mescitler inşaa edilmelidir. Kırsal bölgelerde veya küçük merkezlerde kalın duvarları ekolojik, en ucuz ve sağlıklı malzeme olan kerpiçten yapılan, çatıları ahşapla örtülen mütevazı mescitler inşaa edilmelidir. Kagir binalarda veya taş kaplamalarda ocaktan çıktığınca kolay işlenebilen, atmosferle buluşunca zamanla sertleşerek uzun ömürlü olan kesme küfeki taşı, Antalya limra taşı, Bayburt Taşı, Ahlat Taşı gibi tecrübe edilmiş malzemeler kullanılmalıdır. ISLAK HACİMLER/ ABDESTHANE VE TUVALETLER Camilerin abdesthane ve şadırvanlarında insan ergonomisine uygun ve ihtiyacına cevap verecek, yeterli fizikî ve psikolojik temizliği sağlayacak tasarıma uygun ölçü, malzeme ve ekipman kullanılmalı ve detayları doğru çözülmüş uygulamalara büyük önem vermek gerekmektedir. Abdesthanelerin yeterli kişisel temizlik sağlanabilmesi ve ibadetin sıhhati için tuvaletlerden 25.00 m mesafede yapılması zaruridir. Camilerin alt katlarında wc, duş gibi namaz kılınamayan mekânlar bulunmamalıdır. Bu arzda beytullah (kâbe) ile temsil edilen mescitlerin, arşta Beyt’ül-mâmurla izdüşümü olduğunu ve bu ikisi arasındaki uzay boşluğunda ibadet edilemeyen mekânlar yer almamalıdır. Tuvaletler tabii bir şekilde havalandırılacak şekilde tasarlanmalı, cebri havalandırma gereken yerlerde mekanik sistemle tam olarak havalandırılmalıdır. Tuvalet ve abdesthane katiyetle bir arada olmamalı, psikolojik ve fizikî temizliğin sıhhatli bir şekilde sağlanması için söz konusu iki mekân ayrı ayrı düzenlenerek rahatsız edici kokuların abdesthaneye yayılması önlenmelidir. Tuvaletlerin konumu hakim rüzgarın etkisiyle ibadet mahallerinin kokudan etkilemeyecek şekilde belirlenmelidir. Tuvaletler; bay, bayan, çocuk engelliler için yeterli büyüklükte olan, temizliğin kolayca yapılabileceği, hijyen şartlarını sağlayacak, üzerine su sıçratmayacak içten yıkamalı alaturka hela taşı seçilmeli, kaygan olmayan ve kolay temizlenebilen, az sayıda ve çok ince derzli zemin yüzey malzemesi ile kaplanmış olmalıdır. Tuvalet taşının ön ve arka cephesi kıbleye müteveccih olmamalıdır. Bu yalnız camiler için değil müslümanların kullandığı tüm binalar için geçerlidir. Alaturka hela taşı temizlik ve beden sağlığı için daha elverişlidir. Alafranga taşlar ise engelli ve yaşlılar için az sayıda tercih edilebilirler. Tuvaletlerde tamiri kolay tipte gömme rezervuar kullanılmalıdır. İmkânlar elverirse sensörlü otomatik rezervuar kullanılarak insan elinin en az temas edeceği sistemler seçilmelidir. Musluklar sensörlü, taharet maşrapası paslanmaz çelik olmalıdır. Tuvaletlerin ara bölme duvarları koku ve ses yalıtımı sağlayacak şekilde tavana kadar devam etmelidir. Umumi mekânlarda sıkça tercih edilen kompakt laminat bölmeli wc’ler arasında su,koku ve ses geçişini önleyecek tedbirler alınmalıdır. Ocak - Şubat 2014 27 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye 28 Mimar ve Mühendis GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİSİNİ ARAYAN TÜRKİYE SON 10 YILDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ TALEBİ YÜZDE 42’YE YAKIN BİR ORANDA BÜYÜMESİNE KARŞILIK, ARTAN ENERJİ FİYATLARI NEDENİYLE TÜRKİYE’NİN, ENERJİ KAYNAKLARI İTHALATI İÇİN ÖDEDİĞİ PARA YÜZDE 548.9 ARTTI. 2001’DE 8.3 MİLYAR DOLAR OLAN TÜRKİYE’NİN ENERJİ İTHALATI, 2011’DE 54.1 MİLYAR DOLARI BULDU. ENERJİ KONUSUNDA BU DENLİ DIŞA BAĞIMLIYKEN, BU RAKAMLARA AŞAĞI ÇEKMENİN BİR YOLUR VAR MI? Ocak - Şubat 2014 29 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye GİRİŞ • MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİ POLİTİKALARI VE TÜRKİYE Küresel ölçekte birçok gelişmenin temelinde enerji konusu yatmaktadır. Öncelikle enerji, ülkelerin üretim kapasiteleri bakımından temel girdi öğesidir. Global rekabet ortamında üstünlük elde etmeye çalışan ülkeler bu önemli girdi unsurunun maliyetini düşürmeyi hedeflemektedirler. Bu denli önemli olan enerji konusu, ülkeler arasında da değerli bir politika aracıdır. Çünkü ellerinde enerji kozu olan ülkeler uluslararası arenada geniş bir özgürlük alanına sahip olmaktadırlar. Bu durUma en belirgin örnek olarak Rusya’nın kendi çıkarına hizmet etmeyen ülkelere enerji alanında yaptığı uygulamalar gösterilebilir. H erkesin bildiği üzere ülkemiz, zengin enerji yataklarına sahip olan bölgelerin ortasında bulunmaktadır. Dünyanın doğal gaz rezervlerinin yüzde 72, petrol rezervlerinin ise yüzde 73’lük oranına sahip coğrafyada yer almasına rağmen enerji konusunda büyük bir dışa bağımlılık yaşamaktadır. Türkiye’nin gelişmekte olan ekonomisi için kritik öneme sahip petrol ve doğalgaz, aynı zamanda dış politika açısından da önemli birer aktördür. Türk sanayisinin üretim girdileri açısından öneminin yanında petrol ve doğal gaz; Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu üretim alanlarından dünya pazarına aktarılırken Türkiye için bir ekonomik ve politik çıkar alanı oluşturmaktadır. Öncelikle petrol ve doğal gazın Batı pazarına ulaştırılmasında gerek boru hatları gerekse tankerler yoluyla boğazlardan taşınması durumunda Türkiye gelir elde etmektedir. Bu durum ekonomik çıkar sağlamasının yanında Türkiye’nin uluslararası arenadaki imajı açısından da üzerinde durulması gereken bir konudur. Enerji konusunda Türkiye açısından analiz edilmesi gereken A.B.D, Rusya ve Orta Doğu ülkeleridir. ABD, sanayisi açısından ihtiyaç 30 Mimar ve Mühendis duyduğu ve küresel politikalarının birçoğunun temelinde yatan enerji konusunda titiz çalışmalar yürütmektedir. 1990’lı yıllardan beri Amerika’nın Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasına yönelik girişimlerinde Türkiye, Washington için önemli bir stratejik ortaktır. ABD bu bölgede enerji egemenliğine sahip Rusya karşısında Batılı iştirakleri yüreklendirecek pozisyonlar yaratırken Türkiye’yi de bu konuda Amerikan yanlısı politikalar izlemeye ikna etmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte halen günümüzde de gözlemleyebileceğimiz üzere ülkemiz Rusya’yı da dışarıda bırakmayacak şekilde bir denge politikası izlemektedir. AB, ABD ve Rusya’nın ardından enerji stratejisi Türkiye’nin dış politikasının odağını Orta Doğu ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletmiştir. Suriye, Irak, İran ile diğer petrol ve doğal gaz zengini Arap devletlerle ilişkilerin temel unsurunu enerji konusu oluşturmaktadır. Türkiye, ekonomik ve politik çıkarları açısından kritik öneme sahip olan enerji konusunda henüz işleyen bir milli strateji oluşturamamıştır. Enerji konusunda Türkiye’nin sahip olduğu sorunlara değinmek gerekirse öncelikle artan talebe karşın enerji üretiminin oldukça sınırlı olması söylenebilir. Türkiye topraklarında yeterli petrol ve doğal gaz rezervleri bulunmaması üretimin önündeki en büyük problemdir. Ancak yakın zamanda Karadeniz ve Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz rezervlerine yönelik araştırmalar yapılmıştır. Uluslararası şirketlerin çoktan harekete geçmesine rağmen Türkiye, çevresindeki karasularda enerji üretimine yönelik etkin girişimler için oldukça geç kalmıştır. Sonuç olarak Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına paralel olarak dışa bağımlılığı gün geçtikçe artmaktadır. Ocak - Şubat 2014 31 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ TÜRKİYE’NİN ENERJİ KAYNAĞI OLARAK DOĞALGAZIN GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ BÜLENT ŞEN MMG Enerji Komisyonu Başkanı Yunanca “energon” sözcüğünden türeyen enerji; herhangi bir sistem içinde oluşan iş olarak tanımlanabilir. Fizik bilim dalının temel kavramlarından biri olan enerji, aynı zamanda da ekonomik faaliyetlerin ve dolayısıyla üretiminin vazgeçilmez bir unsurudur. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de uğrunda savaşlar yapılacak olan enerji, bütün ekonomiler ve toplumlar için çok önemli bir üretim faktörü ve girdi niteliğindedir. Enerjinin bulunmadığı bir ülkede; ekonomiden, üretimden, tüketimden ve tabii ki insanoğlu yaşamından söz etmek de olmaz. G üneş, rüzgar, jeotermal gibi enerji türlerinin 20. yüzyılın son yarısında tanınmaya ve kullanılmaya başlanması ile beraber enerjide; “yenilenebilir” ve “yenilenemeyen” enerji türleri diye iki yeni sınıflandırmaya gidilmiştir. Buna göre petrol, doğal gaz, kömür, linyit ve nükleer, yenilenemeyen (yani tükenebilir) enerji kaynakları; hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyogaz da yenilenebilir ( yani tükenmeyebilir ) enerji kaynakları olarak sınıflandırılmaktadır. Bir diğer ayrıma göre; enerjiyi birincil ve ikincil enerji kaynakları şeklinde iki farklı kısımda da incelemek mümkündür. Taşkömürü, linyit-asfaltit, petrol, doğal gaz, hidrolik, jeotermal, odun, hayvan ve bitki atıkları birincil enerji kaynakları, elektrik enerjisi, kok, briket, havagazı ise ikincil enerji kaynakları olarak sınıflandırılmaktadır. Bir diğer deyişle, ikincil enerji kaynakları, birincil enerji kaynaklarına dayalı olarak üretilen bir enerji çeşididir. Sanayileşme ve nüfus artışıyla birlikte fosil yakıtlara olan talebin artması beraberinde küresel ısınma, iklim değişikliği, hava kirliliği, sağlık problemleri gibi ciddi sorunlar getirmiş- 32 Mimar ve Mühendis tir. Birincil enerji kaynakları olan kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıt rezervlerinin de kısıtlı olması ve hızla tükenmesi bilim ve siyaset çevrelerini alternatif enerji kaynakları arayışına yönlendirmiştir. Ülkeler doğal kaynaklarına bağlı olarak, dünyadaki yeni enerji kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması ve yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi yönündeki çalışmalarına hız vermiştir. Bu gelişmelere dayalı olarak rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların yerini alabilecek ve geleceğin enerji kaynakları olabilecek en iyi alternatifler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ulaşılan noktada yenilenebilir enerjilerin teknik potansiyeli dünyanın toplam enerji ihtiyacının yaklaşık altı katını karşılayacak durumdadır. Ancak bu dönüşümlerin büyükçe bir bölümü henüz ekonomik değildir. Geçen sene yıllık dünya enerji tüketimi, yaklaşık 10 milyar ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir. Bu talebin yüzde 87’si fosil yakıtlardan karşılanmıştır. Ülke- mizde ise, geçen senenin verilerine göre elektrik enerjisinin üretiminin yaklaşık yüzde 50’si doğal gaz, yüzde 20’si yerli kömür, yüzde 18’i hidrolik, yüzde 5’i ithal kömür, % 5’i sıvı yakıt, yüzde 2’si rüzgar, jeotermal ve diğer enerji kaynaklarından sağlanmıştır. Görüldüğü üzere ülkemizde enerji kaynaklarının yüzde yüzde 50’sinden fazlası dışa bağımlı olarak karşılanmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansının, dünya enerji talebinin 2030 yılına kadar; yılda yaklaşık yüzde 2’lik bir büyüme ile bugünkü talebin üç katına çıkacağı öngörüsüyle, bu enerji talebinin karşılanabilmesi için önümüzdeki 20 yıl içinde, 20 trilyon USD yatırım yapılması gerekmektedir. Bu yatırımların fosile dayalı enerji üretimine yapılması halinde “sera gazlarının” yüzde 50 oranında artacağı hesaplanmaktadır. Yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için, 2050 yılına kadar sera gazlarının yüzde 50 oranında azaltılması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de; enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarına kararlı, sürekli ve büyük adımların atılması gerekmektedir. Türkiye’nin Doğalgaz Serüveni: Türkiye’de doğalgazın sanayi ve şehir şebekelerinde kullanımı çalışmalarına, 1984 yılında SSCB ile imzalanan doğalgaz sevkiyatı anlaşmasının ardından başlandı. Doğalgaz şehir içi evsel ve ticari olarak ilk kez 1988’ de Ankara’ da kullanıldı. 1992 yılında İstanbul, Bursa, Eskişehir ve İzmit ile doğalgaz pazarı genişledi. Türkiye, enerji uzmanları tarafından dünyanın en Ocak - Şubat 2014 33 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için, 2050 yılına kadar sera gazlarının yüzde 50 oranında azaltılması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de; enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji alanlarına kararlı, sürekli ve büyük adımların atılması gerekmektedir. Cezayir %9 Nijerya Spot LNG %3 %2 Azerbaycan %9 İran % 19 Şekil-2: Türkiye doğalgaz ithalatı 34 Mimar ve Mühendis Rusya % 58 hızlı gelişen on pazarından biri olarak gösterilmektedir. Ekonomik büyüme ve sınırlı doğal kaynaklar, ülkemizin enerji ithali gereksinimi arttırmaktadır. Türkiye stratejik konumu gereği Ortadoğu ve Hazar Denizi doğalgaz üretim alanları ile Avrupa tüketim pazarı arasında köprüdür. Doğalgazın Türkiye’ye giriş noktaları aşağıdaki şekilde görülmektedir: Türkiye’nin Doğalgaz İthalatı Rusya’yla 1986 yılında imzalanan yıllık 6 milyar m3 (plato) miktarındaki ilk alım anlaşmasının ardından, artan tüketim miktarının karşılanabilmesi amacıyla imzalanan diğer alım anlaşmaları kapsamında sırasıyla; Rusya (İlave Batı Hattı), İran ve Rusya (Mavi Akım Hattı) sayesinde doğalgaz alımına devam edilmiştir. 12 Mart 2001 tarihinde imzalanan alım anlaşması kapsamında 2007 yılından itibaren Azerbaycan’dan da doğalgaz alımına başlanmıştır. Böylece mevcut durum itibariyle Türkiye, 1999 yılında imzalanmakla birlikte henüz devreye girmediği için toplama dahil edilmeyen Türkmenistan anlaşması hariç olmak üzere, 3 farklı ülkeden uzun dönemli doğalgaz alım anlaşmaları kapsamında boru hatlarıyla doğalgaz ithalatı gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte; arz kaynaklarının çeşitlendirilerek arz güvenliğinin ve tedarikte esnekliğin artırılması amacıyla BOTAŞ tarafından, 1988 yılında imzalanan alım anlaşması kapsamında 1994 yılından itibaren Cezayir’den, 1995 yılında imzalanan alım anlaşması kapsamında ise 1999 yılından itibaren Nijerya’dan LNG alımına başlanmıştır. Bur durum, Şekil-2’ de özetlenmiştir. Türkiye’de Doğalgaz Kullanımı Kanunun yayımlandığı 2001 yılından günümüze kadar geçen dönemde, kanun ve kanuna dayanılarak hazırlanmış olan ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilen şehir içi doğalgaz dağıtım lisansı ihaleleri ile doğalgazın yaygınlaştırılması ve doğalgaz dağıtım faaliyetinin özel sektör tarafından yürütülmesi sağlanmıştır. EPDK tarafından açılan şehir içi doğalgaz dağıtım lisansı ihaleleri sonrasında, mevcut illerimizdeki dağıtım bölgeleri için verilen 7 dağıtım lisansı ile birlikte lisanslı dağıtım şirketi sayısı 62’ye, gaz arzı sağlanan dağıtım bölgesi sayısı ise 59’a ulaşmıştır. 2011 yılı sonu itibariyle toplam 62 ilimizde konutlarda ve sanayide doğalgazın kullanılması sağlanmıştır. Siirt, Batman Ardahan, Giresun ve Kilis illerinde de gaz arzı sağlanması çalışmaları devam etmektedir. Doğalgaz dağıtım lisansı ihalesine çıkılmayan ve/veya çıkıldığı halde sonuçlandırılamayan 12 şehrimiz kalmış olup, bunlar Ağrı, Iğdır, Muğla, Sinop, Artvin, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis, Mardin, Şırnak ve Hakkari’ dir. 2011 yılı sonu itibariyle Türkiye’deki tüm doğalgaz dağıtım bölgelerinde yaklaşık; 7.400 km çelik boru hattına, 56.200 km polietilen boru hattına, 9.100.000 abone sayısına, 77.800 kişiye doğrudan ve dolaylı istihdama, 7.9 milyar TL toplam yatırım tutarına, erişilmiştir. Türkiye'nin 2012'de gaz tüketimi 46 milyar m3 oldu. 2013 yılı tüketiminin yaklaşık 48 milyar m3 olması bekleniyor. Üretim değerlerinin yanı sıra dünya doğalgaz sistematiğini anlayabilmek için tüketim değerlerine de bakmakta yarar görüyorum. ABD 2012 yılında 722.1 milyar m3, Rusya 416.2 milyar m3, İran 156.1 milyar m3 tüketim gerçekleştirirken Türkiye 46 milyar m3 tüketim gerçekleştirmiştir. Bu bilgilere bakarsak ABD ürettiğinden çok tüketmesinin sonucu olarak her yıl üretimini arttırması gerekliliği yanında rezerv alanlarının azlığı nedeniyle de dünya doğalgaz piyasasına da egemen olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye içinde doğalgaz rezerv alanları bulunmuş ve bu alanlarda çalışmalar yapılarak 2012 yılında 632 milyon m3 üretim yapılabilmiştir. Ancak 2011 yılında üretilen 759 milyon m3 karşısında 2012 yılında 42 milyar m3 tüketim gerçekleştiren bir ülke için sıkıntılı bir durumdur. Doğal gaz diğer yakıtlara göre çevreci ve daha ucuz olabilir. Ancak bağımlılık daha tehlikeli ve mali yapıdaki deliği büyütecek argümanlara sahip bir sıkıntı olarak kapımızda beklemektedir. Doğalgaz ithalatımızın yüzde 50’sinden fazlasını Rusya'dan karşılamamızın Rusya'ya olan bağlılığımızı ortaya koyan verilerdir. Ayrıca bu bağlılığımızın çoğunluğunu konut ısıtmasının aksine elektrik üretiminde kullanıyor oluşumuzun ülke enerji üretimi konusundaki zayıflığımızı ortaya koymaktadır. Elektrik üretiminde 13 milyar m3 doğalgaz tüketilirken, ısı santrallerinde 255 milyon m3, petrol rafinelerinde 1 milyar 261 milyon m3, araç yakıtı olarak 2 milyon 935 bin m3, ticarethanelerde 231 milyon m3, resmi dairelerde 565 milyon m3, konutlarda 154 milyon m3 doğalgaz kullanılmasındaki dengesizliğin çözümlenmesi gerekliliğine bakmak gereklidir. Bu bilgiler ışığında dünyadaki rezervler ve üretim tüketim dengelerine bakacak olursak, ülkemizin Rusya başta olmak üzere diğer rezerv ülkelerine bağımlılığının daha da artacağı görülmektedir. Bu sebeplerden dolayı enerji için gerekli diğer parametreler üzerinde çalışmak ve özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına hızlıca dönüşüme başlanılması gereklidir. Doğalgaz diğer yakıtlara göre çevreci ve daha ucuz olabilir. Ancak bağımlılık daha tehlikeli ve mali yapıdaki deliği büyütecek argümanlara sahip bir sıkıntı olarak kapımızda beklemektedir. Türkiye’de cari açığın ülkemiz aleyhine olmasında en büyük etken maalesef doğalgaz ithalatıdır. Bu konuda özellikle yenilebilir enerjiye farklı ve yenilikçi bir bakış açısı ile bakmakta fayda görüyorum. Ocak - Şubat 2014 35 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİ YATIRIMLARINDA YERLİ ÜRETİCİNİN ROLÜ Hilmi BAŞTÜRK TEMSAN Yönetim Kurulu Başkanı Ülkemizin son yıllarda yaşadığı yüksek ekonomik gelişme ve artan refah seviyesinin sonucu olarak enerji sektörünün her alanında hızlı bir talep artışı olmaktadır. Türkiye, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri içerisinde geçtiğimiz 10 yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke durumundadır. Önümüzdeki 10 yılda da ülkemiz enerji talebinin 2 katına çıkması beklenmektedir. E nerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, ülkemizin enerji talebini karşılamak için sınırlı olan doğal kaynaklarımızı rasyonel bir şekilde kullanmaya, yeni teknolojilerle enerji üretimini çeşitlendirmeye ve mevcut teknolojilerin verimliliğini arttırmaya, alternatif enerji kaynaklarını değerlendirmeye yönelik politika ve stratejilerin uygulanmasına büyük bir önem vermektedir. Bu anlamda yenilenebilir enerji kaynaklarının (hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle, dalga,akıntı enerjisi ve gel-git gibi fosil olmayan enerji kaynakları) enerji arzı içindeki payının artırılması, diğer enerji kaynaklarına göre çevreyi asgari seviyede etkilemesi ve yerli - yenilenebilir olması nedeniyle bir kez daha önem kazanmaktadır. Bugün itibariyle ülkemizin kurulu gücü yak- 36 Mimar ve Mühendis laşık 62.147 MW iken, 2023 yılı itibariyle 100.000 MW’a ulaşacağı öngörülmektedir. 2009 yılında çıkarılan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesine göre; 2023 yılı itibariyle, yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payının yüzde 30 düzeyinde olmasının sağlanması hedeflenmektedir. Bu manada 2023 yılına kadar ülkemizde var olan teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidrolik potansiyelin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması (yaklaşık 140 TWh) ve rüzgâr kurulu gücünün de 20.000 MW’a çıkarılması planlanmaktadır. Ülkemizdeki toplam geliştirilen HES potansiyeli yaklaşık 47.000 MW olup, Ağustos 2013 itibariyle inşa halindeki HES 8.868 MW ve işletmede 21.677 MW’lık bir kapasite bulun- makta 2023 yılına kadar var olan bu kurulu güce yaklaşık olarak 16.400 MW’lık potansiyel, rüzgâr da hâli hazırda işletmede olan2.619MW’lık kurulu kapasiteye ise yaklaşık 17.000 MW’lık potansiyel daha eklenecek demektir. Bu durumda tamamen yerli ve yenilenebilir olan ülkemiz potansiyelinin optimum bir şekilde değerlendirilmesi ve bu santrallerin inşasında kullanılacak olan elektromekanik aksamının tamamen yerli tasarım ve üretimle gerçekleştirilmesi enerji açısından büyük oranda dışa bağımlı olan ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Söz konusu santrallerin inşaat kısımları hâlihazırda ülkemizde yapılabilmektedir. Yukarıda sözü edilen HES ve RES potansiyelinin tamamen yerli olarak üretilmesi durumunda bu ülkemizde yaklaşık 40 milyar $’lık bir pazar potansiyeline tekabül etmektedir. Bu yatırım potansiyelinin yerli olarak gerçekleştirilebilmesinde, yerli yatırımcının yanı sıra yerli üreticinin de önemi yadsınamaz. Yatırımcı ve yerli üreticinin önünün açılması için her türlü kolaylık sağlanmalı ve gerekli önlemler (gerekli izinler, ÇED, banka kredileri, vergi avantajı vb.) alınmalıdır. Bu anlamda 6094 sayılı kanunun yatırımcıya getirmiş olduğu yerli katkı payı avantajı hayati derecede önemlidir. Bilindiği üzere YEK’e (Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına) dayalı üretim tesislerini 2023 yılı itibariyle, yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payının YÜZDE 30 düzeyinde olmasının sağlanması hedeflenmektedir. Ocak - Şubat 2014 37 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ teşvik etmek için 29 Aralık 2010 tarihli ve 6094 sayılı kanun yayımlanmış olup, kanundaki I sayılı cetvelde her bir üretim tesis tipine uygulanacak fiyatlar, II sayılı cetvelde üretim tesislerinin yerli olarak gerçekleştirilmesi halinde uygulanacak yerli katkı ilavesi yer almaktadır.Yerli katkı ilavesi alabilmek için, bütünleştirici parçaların yerli aksam oranları bazında en az yüzde 55’i yurt içi katma değerle üretilmesi gerekmektedir. Hidroelektrik santrallerde (HES) yerli imalat belgesini alabilmek için gerekli çalışmalar Teşekkülümüzce hızla başlatılmış olup konuyla ilgili Yenilebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elektrik Enerjisi Üreten Tesislerde Kullanılan Aksamın Yurt İçinde İmalatı Hakkında Yönetmelik”te revizyon yapılarak 04 Eylül 2013 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yerli katkı ilavesinden yararlanılabilmesi için, öncelikle Yönetmelik madde 2b’de yer alan aksamın uluslararası veya ulusal standartlara uygunluğunu belirten “Ürün Sertifikası”nın TSE’den alınması gerekmekteydi. Teşekkülümüz çalışanlarının vermiş olduğu destekle bu konuda kriter (TSE K 195) hazırlanmış ve TSE tarafından yayımlanmıştır. Bu Şekil 1. Diyarbakır FabrikasıGenerator ve Türbin İmalat Holleri Şekil 2. Alpaslan HES ( 4 x 45 MW) Montaj Çalışmaları 38 Mimar ve Mühendis Yerli katkı payı ilavesi uygulamasının gerçekleştirilmiş olması, ülkemizde HES elektro-mekanik teçhizatının imalatının yaygınlaştırılmasına ve dolasıyla ülkemiz ekonomisinin en büyük sorunlarından biri olan cari açığın azalmasına ve istihdamın artmasına katkıda bulunacaktır. kriter, ülkemizde ilk defa teşekkülümüz fabrikalarına ve tamamlamış olduğumuz özel sektör HES elektromekanik teçhizatlarına uygulanmış olup, HES’ler için “Kritere Uygunluk Belgesi” 06 Ağustos 2013 tarihinde TSE’den alınmış ve ülkemizde ilk defa HES’ler için “yerli katkı payı” alınabilmesinin önü açılmıştır. 6094 sayılı kanuna göre YEKDEM kapsamında HES elektromekanik teçhizat imalatı yerli olarak yapılmadığı takdirde, hidroelektrik üretim tesisine uygulanacak fiyat 7.3 ABD Doları cent/kWhdır. Ancak Teşekkülümüzün yüzde 100 yerli olarak tamamlamış olduğu ilk özel sektör projesi CUNİŞ HES için, ilgili belgeler tamamlanmış olup, 2014 yılının başından itibaren 5 yıllık bir süre zarfında, yatırımcı ürettiği elektrik enerjisini, 2.0 ABD Doları cent/ kWh yerli katkı payı ilavesi ile toplamda 9.3 ABD Doları cent/kWh’a satarak teşvikten faydalanacaktır. HES’ler için yerli katkı payının ülkemizde alınması ile HES elektromekanik teçhizat imalatı ülkemizde yaygınlaştırılması sağlanacak, yatırımcının ve sanayicinin önü de açılmış olacaktır. Teşekkülümüz, aldığı HES’leri yerli olarak uluslararası standartlarda üretmesi ve ‘yerli katkı payı’nı da alabiliyor olması nedeniyle, yerli yatırımcıların teveccühünü kazanmıştır. Bu bağlamda belgenin alınmasına müteakip bir kaç özel sektör projesi alınmış olup, ilave projeler için de diğer yatırımcı firmalarla görüşmelerimiz devam etmektedir. Önümüzdeki günlerde yoğun bir taleple karşılaşacağımızı düşünmekteyiz. 1975 yılında kurulan, 1977’de üretime başlamış ve yerli kaynaklar kullanılarak elektrik enerjisi üretimine ve milli ekonomiye katkı sunan TEMSAN (Türkiye Elektromekanik Sanayi), Kamu ve Özel sektöre çok sayıda anahtar teslimi HES yapmıştır. Teşekkülümüz bugüne kadar en büyüğü Batman HES (192 MW) olan, yaklaşık 1000 MW gücünde 22 adet (55 ünite) HES projesini tamamlayarak devreye almıştır. Toplam kurulu gücü yaklaşık 200 MW olan 10 adet HES’in proje imalat, montaj ve devreye alma işleri devam etmektedir. Bunların yanı sıra teşekkülümüz çok sayıda HES’in rehabilitasyonunu gerçekleştirmiştir. Ayrıca 25 adet pompa istasyonu, 52 adet trafo merkezi ve HES şalt sahası işini tamamlamıştır. Ayrıca 500 kW altı mini ve mikro türbin tasarım, imalat ve montajını da gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda ülkemizde birçok belediyeye (içme suyu hattı üzerine) ve küçük akarsular üzerine çok sayıda mini-mikro türbin kurulumu gerçekleştirildi ve bu türbinler enerji üretmektedir. Yerli katkı payı ilavesi uygulamasının gerçekleştirilmiş olması, ülkemizde HES elektro-mekanik teçhizatının imalatının yaygınlaştırılmasına ve dolasıyla ülkemiz ekonomisinin en büyük sorunlarından biri olan cari açığın azalmasına ve istihdamın artmasına katkıda bulunacaktır. Diğer yenilenebilir enerji kaynakları için de gerekli çalışmalar yapılarak‘yerli katkı payı’ uygulanabilir hale getirilmeli, yatırımcı ve yerli üretici bu avantajdan faydalanmalı ve dolayısıyla yerli üretim teşvik edilmelidir. Elektromekanik teçhizat imalatında öncü ve lider olan TEMSAN ülkemizde inşa edilecek olan HES potansiyelinin büyük bir kısmına taliptir ve bundan sonra artan bir ivme ile bu konuda ülkemize hizmet etmeye kararlıdır. Ocak - Şubat 2014 39 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ HAMMADDE OLARAK URANYUM VE TÜRKİYE URANYUM POTANSİYELİ Doç. Dr. Abdulkerim YÖRÜKOĞLU MTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI Son yıllarda petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde yükselişi hükümetleri çeşitli önlemler almaya yöneltmiştir. Gelişmiş ülkelerde daha verimli motorlu taşıtlar, elektrikli makineler, ısınma, binaların yalıtımı ve daha birçok alanda yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması ile enerjinin verimli bir şekilde kullanımı hızlı bir artış göstermektedir. Konvansiyonel enerji kaynakları yaygın bir biçimde yararlanılan; fosil yakıtlardan (odun, kömür, petrol, doğalgaz), akarsulardan, uranyum ve toryum (henüz araştırma aşamasında) gibi elementlerden oluşan nükleer yakıtlardan oluşmaktadır. Konvansiyonel enerji kaynaklarının ortak ve en önemli özellikleri arasında; üretim miktarının kontrol edilebilmesi ve sürekli üretilebilmesi sayılabilir. B ugün dünyanın enerji talebi, hem endüstrinin sürekli faaliyetini hem de ulaşım ve haberleşme sistemlerinin büyük bir bölümünün idamesini sağlayan elektrik enerjisine yöneliktir. Hidrolik enerji kaynaklarının sınırlı, fosil yakıtlarının da sebep olduğu çevre kirliliği (sera etkisi ve asit yağmurları) problemleri nedeniyle 20. Yüzyılın ikinci yarısında alternatif enerji kaynaklarının araştırılması yoğunlaşmıştır. Yeni enerji kaynakları arasında teknolojisi en çok gelişen nükleer enerji olmuştur. Nükleer enerjinin ilk yatırım maliyeti yüksek olmakla birlikte konvansiyonel enerji kaynaklarından elektrik üretim maliyetlerine bakıldığında nükleer enerji avantajlı konumdadır. Uluslararası Enerji ajansı verilerine göre 2035 yılında dünyanın elektrik enerjisi tüketimi 2010 yılına göre yüzde 35 artacağı öngörülmektedir. Mevcut dünya elektrik enerjisi üretimin yüzde 14’ü nükleer enerjiden dolayısı ile uranyumdan elde edilmektedir. Gelecekte nükleer enerjiye bağlı elektrik üretimi artarak devam edecektir. Çevre faktörleri, sürdürülebilirliği, elektrik üretim maliyeti, yeni teknolojiler gibi avantajlarından dolayı ülkeler, gelişen sanayileri ve kalkınmaları için ve enerji arz çeşitliği ve güvenliğini sağlamak amacıyla nükleer 40 Mimar ve Mühendis enerjiye yatırım yapmaktadır. Bu nedenle son altmış yıl içinde uranyum dünyanın en önemli enerji minerallerden biri haline gelmiştir. Dünya Uranyum Rezervi, Üretimi ve Fiyatı Dünyadaki nükleer enerji üretim programları paralelinde, nükleer hammadde potansiyeli ve yakıt çevrimleri konusunda bazı çalışmalar ve araştırmalar sürdürülmektedir. Nükleer gücün uzun süreli enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi, bu santrallerde yakıt olarak kullanılan ve stratejik bir madde olan uranyumun yeterince sağlanabilmesine bağlıdır.Dünya Nükleer Birliği verilerine göre Ocak 2014 itibariyle dünyada 434 nükleer santral faaliyet göstermektedir. Halen 65 nükleer santral inşaatı devam etmektedir. 2030 yılına kadar ekonomik ömrünü doldurması beklenen 156 reaktörün kapanması ve 298 yeni reaktörün devreye girmesi öngörülmektedir. Gelecek 15 yıl içinde ise 312 nükleer santral planı bulunmaktadır. Bu planlar içinde Türkiye’nin de 4 santral planı bulunmaktadır. Uranyum nükleer santrallerde elektrik üretmek için ihtiyaç duyulan en önemli yakıt kaynağıdır. Halen çalışan ve gelecekte devreye girecek nükleer bazlı elektrik üretim santralleri yakıt olarak uranyum kullanmaktadır. Dünya üzerinde faaliyet gösteren 434 nükleer santralin yıllık uranyum ihtiyacı 65 bin ton seviyesinde olup, dünyanın toplam uranyum rezervi ise yaklaşık 5 milyon ton düzeyindedir. Araştırmalar bugün ortaya konan uranyum rezervinin talebe göre en çok 50 yıl yeteceğini göstermiştir. Dünyada 19 tane uranyum üreticisi ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler dünya uranyum üretiminin yaklaşık yüzde 90'ını karşılamaktadır. Tüm dünyada uranyum madeni arama çalışmaları devam etmekte olup yeni yatakların bulunması olasıdır. Diğer mineral kaynakları ile karşılaştırıldığında uranyum aramaları nispeten kolaydır. Çünkü uranyumun parçalanma ürünlerinin radyasyon anomalileri havadan haritalanması veya tespiti ile uranyum yatakları bulunabilmektedir. Dünyada uranyum fiyatlarında son 10 yılda çok büyük dalgalanmalar meydana gelmiştir. Bunun sebebi özellikle 2008 yılına kadar arzın talebi karşılayamaması, 2008 yılında ise özellikle Kazakistan’ın önemli ölçüde üretim yapmaya başlamasıdır. 30 Aralık 2013 tarihi itibariyle U3O8 fiyatı 35,5 USD/lb (76,06 USD/ kg) olarak dünya spot piyasasında işlem görmektedir. Hammadde olarak uranyum 3-15 yıllık uzun dönemli kontratlarla direkt kullanıma yönelik üreticilerden alım yapılmaktadır. Ancak bu kontratlarda uranyumun teslimi esnasında uranyumun spot piyasa fiyatı ilişkisi de bulunmaktadır. Uranyum fiyatlarındaki dalgalanma az ve talep arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Türkiye Uranyum Potansiyeli Uranyum Aramaları Türkiye’de uranyum aramalarına ilk olarak 1953 yılında MTA Genel Müdürlüğü’nce kısa süreli genel etütler şeklinde başlanmış ve 1956 yılından itibaren sistemli çalışmalara geçilerek 1980 yılı sonuna kadar devam edilmiştir. Türkiye’nin jeolojik yapısının incelenmesi ve bugüne kadar yapılan çalışmalardan elde edinilen bilgi ve deneyim ışığında, belirlenmiş olan rezervlerin ülkenin nihai potansiyelini göstermediği, arama faaliyetlerinin artması halinde yeni uranyum yataklarının bul unmasının mümkün olduğu söylenebilir. Türkiye’de bu güne kadar bulunmuş uranyum yataklarının büyük bir çoğunluğu sedimanter tip yataklardır. Bu guruba, köprübaşı ve sorgun uranyum yatakları girmektedir. Sadece demir tepe yatağı damar tipi uranyum yatakları grubuna aittir. Türkiye’de aramalar sonucunda 9.129 Ton uranyum bulunmuştur. MTA Genel Müdürlüğü ülkemiz nükleer enerji politikaları nedeniyle yurt içi ve yurt dışında radyoaktif hammadde aramalarına yeniden başlamıştır. Bu kapsamda Batı Anadolu’da uranyum ruhsatlarında sondajlı uranyum arama çalışmaları yürütülmektedir. MTA’da Uranyumun Kazanımına Yönelik Teknolojik Çalışmalar Saha çalışmalarının sonucu bulunan cevherler üzerine, laboratuvar çaptaki teknolojik testler1966 yılında başlamıştır. Bu çalışmalardan amaç, cevherden uranyumu kazanmak için; tane iriliği kimyasal çözücünün seçimi, zaman,sıcaklık, katı/sıvı oranı ve oksidanın etkisi gibi karıştırmalı leaching (katıdan özütleme) parametrelerinin incelenmesidir. Halen Türkiye'de henüz bir uranyum cevheri çıkarılması, işletilmesi ve sarı pasta üretimi yoktur. Ancak, Manisa-Köprübaşı'nda 1974 yılında, Köprübaşı cevherlerini laboratuvar ölçekte çalışmalar yapılmış, MTA tarafından bir pilot tesis kurulmuştur. 1974-1982 yılları arasında faaliyet gösteren bu tesiste, Köprübaşı ve UşakFakılı cevherlerinden 1.200 Kg kadar sarı pasta üretilmiştir. Üretilen sarı pasta 1996 yılında TAEK’e verilmiştir. Sonuç ve Öneriler Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının karşılanmasında nükleer enerjinin payının mutlaka olması, arz güvenliği ve çeşitliliğini sağlaması zorunludur. Özellikle dışarıya bağımlılığın azaltılması için nükleer enerji payının artması gerekmektedir. Türkiye bu nedenle de bir dönem rezervlerine ulaştığı ve teknolojik olarak da üretim aşamalarını da tamamladığı uranyum madenlerine ihtiyaç duyacaktır. Uranyum hem global trendlerde hem de Türkiye’nin ihtiyaçları açısından stratejik bir maden konumuna gelmiştir. Bu kapsamda yapımı devam eden nükleer santrallerimizin ihtiyacı olan uranyum hammaddesini temin etmek için yurt içi ve yurt dışı maden arama stratejileri oluşturulmalıdır. Mevcut bilinen yataklardan sarı pasta üretimine yönelik tesis ETİ maden aracılığı ile yatırımlara başlanmalı ve sarı pasta üretilmelidir. Ocak - Şubat 2014 41 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ TÜRKİYE’DE ELEKTRİK VE ELEKTRİK PİYASASININ SERÜVENİ Ramazan ENSAR Elektrik Mühendisi Ülkemiz sınırları içerisinde elektrik ile tanışma Cumhuriyetin ilanından önce 1902 yılında Tarsus’ta bulunan bir su değirmenine bağlanan bir dinamo vasıtasıyla 2 kW elektrik üretilerek gerçekleştirilmiş ve buna bağlı geçen zaman içinde tesis olarak adlandırılacak ilk üretim projesi yatırımı 1913 yılında İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. C umhuriyetin ilanından sonra 1935 yılında kontrol mekanizması halen günümüzde de varlığını sürdüren santrallerin projesini onaylayan ve kabulünü sağlayan kamu teşekkülü olarak faaliyetini sürdüren Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİEİ) kurulmuş ve elektrik ihtiyacının artması ve elektrik enerjisinin yaşamın ayrılmaz bir parçası olmasıyla birlikte büyük bir ekonomik sektör oluşmuştur. Oluşan bu sektörün eksikliklerini gidermek için üretim, iletim ve dağıtım faaliyetleri tek çatı altında 1312 sayılı yasa ile 1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kurulmuştur. Artan ekonomik, sosyal ve iktisadi gelişmeler sonucunda hizmet kalitesini artırmak, özelleştirmeye, liberal ekonomiye Elektrik piyasasının özelleştirmesi sonucu kamunun elektrik piyasasındaki tekelci hakimiyetine son verilmesi amaçlanırken yeni tekelci yapıların oluşumunun da önüne geçmesi gerekmektedir. Bu süre içerisinde regülasyon politikasının belirlenmesi gereklidir. Ancak bu yolla tekelciliğin önüne geçilebilerek tam rekabet oluşturabilecektir. Bu regülasyon politikasını yöneten kurum Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) yine kanunla rekabeti denetleyen Rekabet Kurulu ile ortaklaşa yüksek kontrol mekanizması ile piyasayı rekabetçiliğe dönüştürebilecektir. Kanunla yıkıcı rekabete karşı da bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler; 42 Mimar ve Mühendis geçişi ve Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak özelleştirmenin alt yapısını teşkil etmek üzere üretim ve dağıtım faaliyetleri ayrı ayrı olarak yürütülmesi için Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) 1993 yılında 513 sayılı yasa ile 2 ayrı şirket olarak ikiye bölünmüştür. Üretim ve İletim Faaliyetleri Türkiye Elektrik Üretim A.Ş. (TEİAŞ) ve Dağıtım faaliyeti olarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.(TEDAŞ) oluşturulmuş ve yapılan bu bölünmelerden sonra artan piyasanın ve gelişen ekonominin Avrupa Uyum Yasaları, özelleştirme mekanizması ve görülen eksikliklerin giderilmesi için 2001 yılında 4628 sayılı kanun kabul edilerek elektrik piyasasına düzenleme getirilmiş, 3’e Herhangi bir özel sektör üretim şirketinin iştirakleri ile piyasada sahip olacağı toplam pay önceki yıla ait toplam elektrik kurulu gücünün yüzde 20 sini geçemez Otoprodüktör veya Otoprodüktör Grubu üretmiş olduğu elektriği yıl içinde yüzde 20 sinden fazla olmaması şartıyla EPDK tarafından belirlenecek orandaki miktarını satabilecektir bölünmek üzere üretim faaliyetleri Elektrik Üretim A.Ş (EÜAŞ), iletim faaliyetleri Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) ve Ticari faaliyetler içinde Türkiye Elektrik Taahhüt ve Ticaret A.Ş. (TETAŞ) olarak iktisadi devlet kuruluşları teşkil edilmiştir. Bu kanunla elektrik piyasası üretim, iletim, dağıtım ve ticaret faaliyetleri olarak ayrılmıştır. Yine bu kanun gereği elektrik piyasasında faaliyet gerçekleştirecek ister kamu isterse özel teşebbüs olsun faaliyetler için lisans alma zorunluluğu getirilerek enerjinin sektörel piyasasını düzenlemek, dengelemek ve kontrol mekanizmasını sağlamak üzere özerk yapıya sahip Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) kurulmuş ve kuruluşun verdiği lisansları ilgili yasa ile Üretim Lisansı, Dağıtım Lisansı, Perakende Satış Lisansı, Toptan Satış Lisansı, Otoprodüktör Lisansı, Otoprodüktör Grup Lisansı ve İthalat-İhracat Lisansı olmak üzere lisansları 7 grupta toplayarak lisans sürelerini 10 ile 49 yıl arasında sınırlandırmıştır. Ülkemizde nüfusun artmasıyla ve ekonominin canlanmasıyla elektrik üretiminde artış yaşanmış ve Elektrik sektörünün kamu teşebbüsünden özel sektöre geçişişiyle üretimdeki kamunun payı hızla aşağılara çekilmiştir. 2013 yılı sonu itibariyle Türkiye'nin Toplam Kurulu Gücü 61.422 MW aşmış toplam üretimi 260.00 GWh seviyesine yükselmiştir. Elektrik santrallerinde üretilerek kullanıma sunulan elektrik enerjisinin çeşitliliği termik, hidrolik, jeotermal, rüzgar olmakla birlikte kullanılan yakıt bakımından üretilen elektrik enerjisi yüzde 50 fazlası doğalgazdan temin edil- mekte olup yakın bir zaman içinde nükleer enerjiye geçiş sağlanmadığı takdirde çok ciddi sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır. Elektrik piyasasına 2013 yılı sonu itibariyle bakıldığında üretim santrallerinin özelleştirilmesine başlanmış ve 2014 yılı içinde üretim özelleştirilecek olup dağıtım sektöründe 2013 yılı sonu itibariyle tüm dağıtım bölgeleri özelleştirilmiş ve lisans devirleri gerçekleştirilmiştir. Dağıtım şirketlerinin özelleştirmesi neticesinde TEDAŞ tarafında tesis edilmiş ve dağıtım şirketi tarafından da tesis edilecek yatırımların varlıklarının mülkiyeti TEDAŞ’a ait olacak, işletme hakları ise dağıtım şirketine bırakılacaktır. Dağıtım şirketleri tüketim tahminlerini TEİAŞ’ın hazırladığı projeksiyonlardan faydalanacaktır. Dağıtım şirketleri yapılan bu projeksiyonlar çerçevesinde yatırım planlarını belirleyecek ve yatırımların gerçekleştirilmesi içinde EPDK’dan onay Bir özel sektörün toptan satış şirketinin iştirakleri ile piyasada sahip olacağı pay bir önceki yılın Türkiye Elektrik Toplam Tüketimin yüzde 10’unu geçemez Özel sektör dağıtım şirketleri, dağıtım ve perakende satış faaliyeti dışında bölgelerinde üretim lisansı almaları şartı ve yıllık elektrik enerjisi üretimini bir önceki yılda bölgelerinde tüketime sunulan yıllık toplam elektriğin %20 ’sini geçmemesi şartıyla üretim tesisi kurabilir. Dağıtım şirketi iştirak ilişkisinde olduğu elektrik şirketi veya şirketlerden kendi bölgesinde önceki yılda dağıtımını yaptığı toplam elektrik miktarının %20’siniden fazla elektriği satamaz alacaktır. Dağıtım şirketleri yapmış oldukları bu yatırımların tüm harcamalarını itfa yolu ile tarife üzerinden geri alacaktır. Ülkemizde elektrik piyasasına yapılan bu düzenlemelerle gerçekleştirilmek istenen amaçları sıralarsak; 1-Üretim, iletim, dağıtım ve ticaret faaliyetleri birbirinden ayrılmasının sağlanılması 2-Elektrik arzının elektrik talebinin üstüne çıkartılması 3-Tekel piyasanın kırılması, rekabetçi fiyatların oluşturulması 4-Ucuz kaliteli ve kesintisiz elektriğin sağlanılması 5-Oluşturulan piyasa ile özel sektörün önünün açılması ve daha fazla yatırımın sağlanılması 6-Kamu ağırlığının azalması 7-Şeffaf ve rekabete açık piyasanın belirlenmesi (PMUM) 8-Sektörel etkinliğin cazip hale getirilmesi Sonuç olarak ülkemizin elektrik ile tanışmasından günümüze kadar gerçekleşen büyümeler konjonktürel anlamda yeraltı veya yer üstü kaynaklara sahip olmak ile birlikte bu kaynakların kullanılması ve en verimli şekilde yönetilmesi sadece ekonomik tedbirlerle olmayacağı gibi sadece siyasi irade ile desteklenilmesi de yeterli olmuyor. Doğalgazın ithal olduğu ve ülkemizin jeopolitik ve stratejik yapısından dolayı Türkiye’nin vazgeçilmez nükleer enerji üretim politikası olmalı, bunu varlık konusu olarak görmeli, bununla ilgili her türlü dış engellemelere karşı hazırlıklı olmalı ve olmayan enerjinin en pahalı enerji olduğu bilincini ana okul seviyesinde tüm vatandaşlarını bilinçlendirmelidir. Ocak - Şubat 2014 43 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİ BAĞIMLI BİNALAR, DİKEY ŞEHİRLEŞME VE ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ Avni Çebi Elektrik Yüksek Mühendisi Şehirlerimiz hızlı bir şekilde değişmekte, büyümekte ve enerji ihtiyacımız sürekli artmaktadır. Milli güvenliğimiz açısından sıkıntı oluşturacak şekilde şehirlerimiz büyük ve dikey yapılaşırken, enerji bağımlı yüksek binalarla yaşamımız riskler altına girmektedir. Kentsel dönüşümün yoğun olarak gündeme geldiği bu günlerde, şehirlerimiz yeniden yapılandırmaya çalışılırken acaba şehirlerimiz olağanüstü durumlara hazırlar mı? Ş ehircilikte çok boyutlu ve disiplinli düşünme derinliğinden ve bilgeliğinden mahrum olarak insanımıza bugünü kurtaracak adeta “barınak” anlamında konutlar inşa etmekteyiz. Bu çok katlı enerji bağımlı binalar, bir enerji krizinde yaşamımıza nasıl etki yapacak, olası bir savaş veya uzun süreli bir enerji darboğazında binalarımıza asgari şartlarda yaşamı sürdürebilecek enerjiyi sağlayabilecek miyiz? Suya erişim ve Hareket Yeryüzünde hayatın devamı İbrahim ailesi, Hacer ve İsmail’den beri 2 temel üzerine inşa edilmiştir; suya erişim ve hareketlilik. Hacer’in ıssız ve çöl Mekke şehrinde İsmail’i için suyu araması ve sürekli hareketi sonucu ulaştığı müjde, hayat 44 Mimar ve Mühendis iksiri; su: zemzem. Hayatın varlığı, hareket ve suya bağlıdır. Bugün çok katlı binalarda suya erişmek ve hareketi sağlamak tamamen enerjiye bağlıdır. Elektrik enerjisinin birkaç gün ve hatta birkaç saat sağlanamadığı durumda bu binalar, yıkılmadan durdukları yerden adeta bir “kabuta” dönüşerek, susuz ve hareketiz kalacağız. Binalarımız ayakta olsa bile enerjinin yokluğunun getirdiği hareketsizlik ve susuzlukla birlikte, şehrin yüksek katlı binaları birer kriz merkezine dönüşebilir. Büyük başın büyük derdi olur. Büyük yapılan binalar hem enerji yoğunluğu yüksek binalardır hem de enerji bağımlıdır. Bu çift yönlü bağımlılık olası bir enerji yokluğunda, elektriğin sağlanamaması durumunda, asansörlerin çalışmaması ve su pompalarının çalışmaması demektir. Bu da çok katlı ve yüksek binalarda hayatın durması demektir. İnen çıkamaz, çıkan inemez, yeterince su deposu olmadığı içinde su yokluğunda bu binalara insan emeği ile su taşınamaz. Su ve hareket varlığın devamı için 2 temel unsurdur, ateş ve toprağı da buna dâhil edebiliriz. Burada ateş elektriktir. Toprak, yoğun yapılaşmanın olduğu şehirlerde kaybettiğimiz değerimizdir ve hatta aramamız gereken yitiğimizdir, bilgi ve bilgelik gibi. Yamaç ve Kale İçi Şehirleri Dünün dağ yamaçlarına yapılan şehirleri ile ovaya kale içerisinde yapılan şehirleri; güvenliğin, yaşamın devamının ve ülkenin bekasının varlığı için düşünüyorlardı. Düne ait bu şehirleşme ve yerleşim algısı ve geleneği uluslararası sistemin oturması ile oluşan nispi barış ortamı ve teknolojinin gelişmesiyle beraber yavaşça terk edildi. İnsanlığın yaşadığı savaş, yoksulluk, göç ve güvensizlik deneyimi hale ortak hafızanın diplerinde durmaktadır. Ya yine büyük bir savaş krizi çıkarsa savunmayı nasıl yapacağız? Açık alanda oluşan bu yeni şehirlerde savunmayı nasıl yapacağız. Dünün dar alanda kurulan kale içi şehirler yerine, yatayda yapılaşmış az katlı binalarla şehirleri inşa etmek ve yaşamı sürdürülebilir kılmak esas alınmıştır. Özellikle savaş durumunda bir destek gelene kadar uzunca bir süre direnebilmek ve hayatta kalabilmek sürdürülebilir şehircilik olarak kurgulanmıştır. İnsanların en güçlü savunma refleksi ve yaşama tutunma istemi, evinin Hayatın varlığı, hareket ve suya bağlıdır. Bugün çok katlı binalarda suya erişmek ve hareketi sağlamak tamamen enerjiye bağlıdır. Elektrik enerjisinin birkaç gün ve hatta birkaç saat sağlanamadığı durumda bu binalar, yıkılmadan durdukları yerden adeta bir “kabuta” dönüşerek, susuz ve hareketiz kalacağız. içinde veya yanında kendisini güvende hissetmesiyle sağlanır. İnsanlığın uzun deneyimi sonucunda bugün için buna ürettiği en güzel ve tutarlı cevap, az katlı ve bahçe nizamlı konut mimarisi ve yaygın şehirleşmedir. Bahçen varsa, evinin yanındasın, sana ait olan bütün eşya, sevdiklerin, muhtaç olduğun ve olunanların ve hatıralarınla birliktesin, bu sana güç ve yaşam enerjisi veriyor. Toprağa Yakın Olmak Toprağa yakınsın, bu sana üretim ve tutunma duygusu veriyor. Bu yapılaşma olağanüstü bir durumda özellikle savaşta savunma alanını genişletiyor ve direnme için gerekli zemini ve şartları sağlıyor. Evin top mermisi de alsa, kısmen tahrip olsa bile sen oraya aitsin ve her yerinden ona tutunabiliyorsun; bu direnç, güven duygusu ile birlikte daha güçlü olarak savaşabilirsin, yaşamını bahçende toprağını ekerek, gerekirse suyunu çıkararak sürdürebilirsin. Yaygın ve yatay şehirleş- me şekli savunma hattını genişlettiği için savunmanı daha iyi yapabilirsin; yaralanabilirsin, hatta ölebilirsin ancak kolay teslim alınamazsın çünkü evindesin ve ayağın toprağa basıyor. Çok katlı binaların yapıldığı ve dikene inşa edilmiş konutların olduğu şehirlerde, şehirler dirençsizdir ve savunmasızdır. Olası bir enerji krizinde binalar yaşam enerjisini kaybeder. Hareket kabiliyeti asansörün çalışmaması ile birlikte nerede ise sıfırlanır. Aynı şekilde yaşam kaynağı olan su, pompaların çalışmaması nedeniyle çok katlı binalardaki konutlarımıza erişemez. Suyu barajlardan binalara, oturduğumuz kata taşıyan pompalar da çalışamaz bu tam anlamıyla yaşam damarlarında kanın akmaması gibi olur ve yaşamımızı tehdit eder. Huzurumuz ve Güvenliğimiz Bu çok katlı binalarda yalnızca güçlü, sağlıklı ve genç insanlar yaşamıyor. Bina inşa ederken dikkate almamız ve dengelememiz gereken husus; statik binalar ile Ocak - Şubat 2014 45 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ dinamik insan hayatı arasında her durum ve şartlarda sürdürülebilirliği sağlamaktır. İnşa ettiğimiz binalarda 7’den 70’e kadar her yaştan insan için yaşam sürdürebilir midir? Sürdürülebilirliğin sağlanamadığı bu çok katlı binalar güvenliğimiz için en ciddi risklerden biridir. Hayatı sürdürülebilir ve anlamlı kılan bağlarımız toprak, insan, ev, şehir ve ilişkilerimiz arasındaki uyumlu ilişkide saklıdır. Bu bize mutluluk ve huzur verdiği kadar güven ve olağanüstü durumlarda direnme ve savaşma azmi sağlar. İnşa ettiğimizi şehirler daha anlamlı ve coşkulu bir yaşam enerjisi bizlere vererek daha üretken ve proaktif olmamızı sağlar. Olası bir savaş durumunda elektrik kesintisinden dolayı yaşamın durması gibi, çok katlı yüksek binalara gelecek bir top mermisi saldırısı ile insanlar binaları terk etmek zorunda kalır. Bu durumlarda bu binaların etrafında yaşamı inşa edebilir miyiz? Bu kadar çok insanın yaşadığı binaları güvenlik nedeniyle insanların terk etmesi durumunda bina insan ilişkisi sürebilir mi? İnsan ve toplum kendisini savunma ve direnme anlamın da güçlü hissedebilir mi? Çaresizlik ve teslimiyet duygusu daha ağır basmaz mı? Konutuyla ilişkisi kopan, binadan inince toprağı olmayan bir binada dar alanda onlarca, 46 Mimar ve Mühendis Şehirlerimizi her durum ve zamanda, barış ve savaş zamanlarında kendi yaşam enerjisi ile yaşayacak şekilde yatay ve az katlı olarak inşa etmeliyiz. Adeta toplu bir aldanmayı ve halüsinasyonu yaşadığımız dikey şehirleşmeden bir an evvel vazgeçerek, daha az katlı ve yatay yerleşimin olduğu şehirleşmeye geçmeliyiz. yüzlerce insan nasıl yaşam mücadelesi verebilir? Şehir tam anlamıyla savunma reflekslerini kaybetmez mi? Bu kadar çok insana hem barınma, hem de yiyecek olarak nasıl lojistik sağlanabilir? Bu kadar büyük bir organizasyon kamu tarafından zamanında verilebilir mi? Savaş mı yapacağız, yoksa insanlarımızın yaşama tutulmasını mı sağlayacağız? Bu çok katlı enerjisini kaybetmiş şehirler, çaresizlik içersinde kendi yaşam enerjisinden de mahrum olarak dışarıdan gelecek yardım ve desteğe tam anlamıyla bağlıdır. Sürdürülebilirlik ve Ülke Güvenliği Şehirlerimizi her durum ve şartta, barış ve savaş zamanlarında kendi yaşam enerjisi ile yaşayacak şekilde yatay ve az katlı olarak, coğrafi şartlara bağlı olarak olabildiğince az nüfuslu olarak inşa etmeliyiz. Adeta topluca bir aldanma ve halüsinasyonu yaşadığımız dikey şehirleşmeden bir an evvel vazgeçerek, daha az katlı ve yatay yerleşimin olduğu şehirleşmeye geçmeliyiz. Bu insanımızın barış zamanında huzuru ve olağan üstü durumlarda güvenliği için yaşamsal öneme sahiptir. Bu çok katlı, enerji bağımlısı binalarla kendi ulusal güvenliğimizi kendi elimizle tehlikeye attığımızı fark etmeliyiz. Kentsel dönüşümü başlat- tığımız bu günlerde, şehirleşmeye yaşam kalitesinin arttırılması, sağlam ve güvenli binalarda yaşama olarak yaklaştığımız kadar sürdürebilirlik ve ülke güvenliği açısından da önemli olduğunu fark ederek, şehirleşme stratejilerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. İnsanlığın derin refleksleri ve bugünün akıllıca inşa edilmiş şehirleşme bilgisinden bunu öğrenmeliyiz. Bizden daha çok nüfus yoğunluğuna sahip ülkedeler olan Hollanda, İngiltere Japonya’da ki gibi daha az katlı şehirler inşa etmeliyiz. Her duruma hazır olmak Bosna savaşında Bosnalıların savunma direncini oluşturan en önemli etken onların inançları ve ülke savunması olduğu kadar az katlı ve yaygın şehirleşmeyle oluşan savunma hattıdır. Bu yatay az katlı binaların her birisi bir savunma noktası olmuştur. Bosna’yı ziyaret edenler bunu gözleme fırsatına sahip olmuştur. Bugün İsrail’de de şehirler özellikle konut olan yerleşim yerlerinde az katlı ve yatay şehirleşme olarak yapılmaktadır. İsrail’i ziyaret edenler buna şahit olmuşlardır. Bu da onların yaşarak öğrendikleri ve şehirlerini nasıl savuna bilecekleri konusundaki deneyimlerinin sonucudur. Çok katlı bina yapmanın bugünlerde en yaygın olduğu ülkelerden birisi Türkiye’dir. Ülkemizde konut ve işyeri/ ofis ayrımı yapılmadan binalar yapılıyor. Binaların mimarisi konusunda konut ve işyeri noktasında bir ayrıma gitmeliyiz, olabildiğince ayrı mekânlarda yapılandırmalıyız. Konutta yaşam 7 gün 24 saat bir ömür her yaştan insan için sürmektedir. Ofis, otel ve benzeri yapılarda ise insanlar günün belli saatlerinde veya geçici yerleşim olarak kullanıyorlar. Konut ve İşyeri Arasındaki Fark Yaptığımız çok katlı konut binaları ile şehirlerimizi ve ülke güvenliğini olağanüstü durumlarda riske soktuğumuzun farkında mıyız? Özellikle İstanbul’da oluşturulacak yeni kanal projesi ve civarda yapılacak çok katlı binalarla Daha az enerji bağımlı, daha az katlı, toprakla irtibatını kaybetmemiş olarak konut mimarimizi yeniden yorumlayarak modellemeliyiz. Dünün bilgeliği ile bugünün teknolojisini harmanlayarak daha güzel ve daha güvenli evler ve şehirler inşa etmeyi başarabiliriz. İstanbul’un güvenliğini ve dolayısıyla Türkiye’nin güvenliğini sıkıntıya soktuğumuzu fark etmeliyiz. Gittikçe büyüyen, nüfusu 25 milyonlarda dayanan ve üç tarafı denizlerle çevrili İstanbul’da inşa edilecek kanalla bir ada oluşturacağımızı fark etmeliyiz. Olası uzun süreli bir enerji yokluğunda veya savaş durumunda köprülerin işlevsizleştirilmesi durumunda insanımızın güvenliğini nasıl sağlayacağız? Milli güvenliğimiz ciddi risklerle karşı karşıya gelecek. Uzun süreli enerji darboğazında büyük ve dikene yapılaşmış şehirlerimizde olası sıkıntıları önleyecek stratejilerimiz, planlarımız var mı? Ortak aklımızı kullanarak geleceğe dönük şehirler inşa etmeliyiz, kalıcı yerleşim yeri olan konut ile geçici iş yeri olan binalar arasındaki farkı sürdürülebilirlik açısından fark etmeliyiz. Daha az enerji bağımlı, daha az katlı, toprakla irtibatını kaybetmemiş olarak konut mimarimizi yeniden yorumlayarak modellemeliyiz. Dünün bilgeliği ile bugünün teknolojisini harmanlayarak daha güzel ve daha güvenli evler ve şehirler inşa etmeyi başarabiliriz. Bina inşa ederken ve şehirler kururken insanlığın ortak refleksleri ve aklından yararlanmasını bilmeliyiz. Ülkemizin bu noktada imkânları çoktur. Ülke nüfus yoğunluğumuz birçok ülkeden daha azdır. Daha yaygın ve güvenli ve de huzurlu şehirler inşa edebiliriz. Bir kısım insanların kazanç ve güç ihtiraslarına şehirlerimizi ve insanımızın sıcak yuvasını kurban etmemeliyiz. Geleceğimiz huzurlu evimizde ve doğru ölçeklenmiş şehirlerimizdedir. Bugünün huzuru ve geleceğin güvenliği için şehirlerimizi akl-ı selim ile düşünerek inşa etmeliyiz. Ocak - Şubat 2014 47 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ GÜNEŞİ YAKALAMAK Doç. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi Küresel ısınmayı engellemenin tek çözümü enerji ile karbon emisyonu ilişkisini kesmektir. 2050 yılı küresel enerji kullanımında karbon salınımsız enerji kaynaklarına yönelerek fosil yakıtlara olan enerji talebinin var olacağı ancak daha fazla artmayacağı ön görülmektedir. Tüketim için gerekli olan enerji açığı ise, karbon salınımı yapmayan yeni enerji kaynaklarından karşılanacaktır. Teorik olarak güneşin bir saatte yerküreye verdiği enerji günümüzde bir yıllık enerji ihtiyacımızdan fazladır. Güneş enerjisi 120,000 TW teorik potansiyeli ile küresel enerji ihtiyacını karşılayabilecek seviyededir. Yerküre üzerine gelen güneş enerjisini belirlemek için; güneşten yayılan ışımanın dünyaya kadar alan mesafe sonrasındaki toplam ışıma gücünü, güneşin ışıma yapan yüzey alanına oranladığımızda güneşin birim alandaki ışıma gücünü teorik olarak bulabiliriz. Bu durumda güneşin birim alandaki ışıma gücü; (PG) Dünya üzerinde ise; bu ışımanın kapladığı alanda oluşan güneş enerjisi, her iki kürenin (güneş ve dünya) etkin yüzey alanlarının oranı kadar güneşin birim alandaki ışıma gücü kadar olacaktır. Bu durumda dünya üzerinde güneşin ışıma gücü; (PD) PG = ☐ T4 / 4☐RG2 PD = (RG2/ RD2) · PG PG ;Güneşin birim alandaki ışıma gücü (5.961 x 107 W/m2) T; Stefan-Boltzman (5762±50K) RG; Güneşin yarıçapı PD ; Dünya üzerinde birim alandaki ışıma gücü (ortalama 1366 W/m2) RG; Güneşin yarıçapı RD; Dünyanın yarıçapı RG Şekil 1. Yerküreye gelen güneş enerjisi. P Teorik olarak belirlenen bu güneş enerjisi yörüngenin eliptik olmasından dolayı da değişim göstermektedir. Güneşe en yakın olduğu “Perihelion” zamanında güneşle dünya arasındaki mesafe D = 147.5M km iken en uzak olduğu “Aphelion” zamanında ise D = 152.6M km olmaktadır. 48 Mimar ve Mühendis T E Şekil 2. Dünya yörüngesi Yörüngenin bu değişimi mevsimsel etkilerle birlikte dünya üzerinde birim alandaki ışıma gücünde (P0) değişimlere neden olacaktır. (PD , ortalama 1366 W/m2) Absorbed Totul 18 % OZONE 20-40 km (P0) / (PD) = 1+0.033·COS 2Π (n-4)} / 365 Scattered To Space Total 3 % 2% Bu değişimin yanı sıra güneş enerjisi dünya yüzeyine gelinceye kadar atmosferin bir çok etkisi altında kalarak gücü zayıflamaktadır. Atmosferin dış yüzeyine gelen güneş ışımasının sadece yüzde 70’i doğrudan yer yüzüne ulaşabilmektedir (Şekil 3). 0.5 % UPPER DUST LAYER 15-25 km 1% 1% Atmosferin güneşten gelen bu ışımalar üzerindeki etkileri yeryüzündeki güneş enerjisine de etki etmektedir. Bunlar içerisinde en önemli etki solar fotovoltaik (PV)’ler üzerindedir. İlk olarak, atmosferdeki soğurum, saçılım ve yansıma nedeniyle güç kaybına yol açmaktadır. Ayrıca, güneş ışımasının spektral içeriğinde soğurum ve saçılıma bağlı olarak bazı dalga boylarında değişimler olmaktadır. Yayılmış veya yansıyan ışımalar solar alıcılara katkı sağlamaktadır. Bunların yanı sıra, yerel atmosferik değişimler (su buharı, bulutlar ve hava kirliliği gibi) gücün düşmesine, spektrumda değişimlere ve ışımanın yönünün değişmesine neden olmaktadır. Güneş ışıması (radyasyonu) birim zamanda birim alandaki enerji birimi olarak tanımlanmaktadır (kWh/m2/day). Güç ise birim zamandaki enerjidir. 1 kW = 1000 Joule / saniye. AIR MOLECULES 0-30 km 8% 4% 1% 6% 1% 1% SCATTERED TO EARTH 7 % DIRECT TO EARTH 70 % ABD deki en güneşli alandaki günlük enerji miktarı: 7.5 kWh/m2/gün (geceyi de kapsayan ortalama günlük değerlere göre belirlenmiştir). Bu durumda; Hava kütle indeksi (HK); güneş ışımasının atmosferden geçişi sırasında izlediği yol nedeniyle güç kaybını tanımlar. Güneş ışınları dikey ve doğrudan en kısa yolla ulaştığında hava kütlesinin herhangi bir etkisi olmamaktadır (Şekil 4). SOLAR RADIATION SPECTRUM 2.5 UV Visible Infraded 2 Spectral Irradeiance (W/ M2/ NM) Bu değer ayrıca enleme ve yerel hava koşulları gibi etkenlere bağlı olarak daha da düşecektir. 1% LOWER DUST LAYER 0-3 km Enerji; 1 kWh = 1000 watt · 3600 saniye = 3 600 000 W·s = 3 600 000 Joule = 3.6 MJ (7.5 · 3.6 MJ/ m2) /gün= 27 · 106 Jm2 = 312 W/m2 0.5 % WATER VAPUR 0-3 km Sunlight at Top of the Atmosphere 1.5 52500C Blackbody Spectrum 1 0.5 0 Radiation at Sea Level H2O O2 250 500 H2O H2O CO H2O 2 H2O 750 1000 1250 1500 1750 2000 2250 2500 WAVELENGTH (nm) Şekil 3. Güneş enerjisine atmosferik etkiler. Ocak - Şubat 2014 49 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ HK = 1 / cos ☐ X HK1 (☐ = 0): Güneş tam tepedeki durumda hava kütle indisi değerini gösterir. HK1.5G (☐ = 48.2): Normal koşullarda ortalama hesaplamalarda kullanılır. G (Global): saçılmış ve doğrudan güneş ışığını tanımlar. D (Direk): sadece direk gelen güneş ışığını tanımlar. HK0 ise atmosferin dışında (uzay) alınan değeri gösterir. Θ Örnek olarak; HK1.5 Global durumunda flat panel ölçümü sonucu P = 1000 W/m2. HK1.5Direk durumunda konsantratör ölçümünde P= 900 W/ m2 ve HK0 yani uzayda P= 1366 W/m2 sonuçları elde edilmiştir. Earth's Surface Konsantre Güneş Tesisleri (CSP) Konsantre güneş gücü uygulamalarında günlük ve mevsimsel güneş ışıması değişimleri etkili olurken sisli veya puslu bir gökyüzü için uygun olmamaktadır. Bulutla kesintiye neden olmakla birlikte depolama ile kompanse edilebilmektedir. Merkezi bir güç üretimi için iyi bir yöntem olmakla birlikte hala yatırım maliyeti yüksektir. Konsantre güneş gücünü kullanarak 1 MWe elektrik enerjisi elde etmek için temel akış şeması Şekil 5’de verilmiştir. Şekil 4. Güneş ışımalarının geliş açılarına göre Hava Kütle İndeksleri. Güneş Toplama Alanı 16700 m2 6.7 MW 16700x400 W/m2 = 6.7 MW Şekil 5. Konsantre Güneş Gücünü kullanarak 1 MWe elektrik elde etmek için temel akış şeması Kollektörlerden Çıkışı 3.7 MW TÜRBİN Isıl Değişimi Sonrası 3.1 MW 50 Mimar ve Mühendis 3.1 MW 1 MWe Konsantre güneş gücü yönteminde güneşten alınan termal gücün elektrik enerjisine çevrilmesi için her bir süreçte kayıplar oluşmaktadır. Bunun sonucunda konsantre güneş gücünü kullanan sistemlerde elde edilen 6.7 MW termal güneş gücünden net 1 MWe elektrik elde edilebilmektedir. Güneş enerjisi günün belirli saatlerinde artarken belirli saatlerinde de doğal olarak azalma göstermektedir. Her ne kadar her bir ölçüm yapıldığı yerin hava koşullarına ve atmosfer özelliklerine bağlı olsa da, güneş enerjisinin günlük ve aylık değişimlerine bağlı olarak ortalama net elektrik eldesindeki değişimler genel olarak Şekil 6’da verilmiştir. Bir konsantre güneş tesisi yatırımı yapmak için öncelikle uygun yer seçimi yapılır. Bu yer seçimi yapılırken aşağıdaki kriterler dikkate alınmalıdır: 1. yıllık ortalaması 6.75 kWh/m2/gün değerinden az olan alanlar seçim kapsamından çıkarılmalıdır. 2. yüzde 1 eğimden daha fazla eğime sahip olan alanlar hariç tutulmalıdır. 3. Yerleşim alanları ve su vasıflı alanlar hariç tutulmalıdır. 4. Doğal koruma alanları, park ve benzeri değerlere sahip alanlar kullanılmamalıdır. 5. 5 km2 den daha az alanlar kullanılmamalıdır. Dünya genelinde yıllık normal güneş ışımaları esas alınarak yapılan çalışma sonucunda elde edilen uygun alanlar belirlenmiştir. Avrupa ve Kuzey Afrika bölgesinde yürütülen bir çalışmada hangi alanlarda CSP enerji yatırımlarının uygun olacağı belirlenerek aşağıda sunulmaktadır. Günümüzde, konsantre güneş santral yatırımları nispeten düşük maliyetli olsa da, PV teknolojisinin hızla geliştiği göz önüne alındığında daha verimli yatırımlar için daha fazla yatırım gerektireceği açıktır. Ülkemizde en çok tercih edilen konsantre güneş tesislerinin avantajı ise kolay tevzii edilebilir ve termal depolamaya uygun olmasıdır. Her ne kadar ülkemizde termal depolama teknikleri henüz uygulanmıyor ise de yakın gelecekte en önemli yatırım alanları arasında yer alması beklenmelidir. Termal enerjinin oyunun kurallarını tamamen değiştirebilecek alternatif kullanım olanakları ise önümüzdeki dönemde bilim adamlarının ilgi odağı olmaya devam edecektir. Şekil 6. Güneş enerjisinin ortalama günlük ve aylık değişimleri. Şekil 7. Dünya genelinde güneş enerjisi yatırım alanları. KAYNAKLAR DESERTEC WhiteBook DOE, EERE GTM Research, Brett Prior (2011) Massasuchets Institute of Technology 2012 (MIT) Nocera, Dædalus, Fall 2006 Nano Lett., 8, 3456 (2008). Nature, 449, 885 (2007). Osmanlıoğlu, A.E. “Küresel Enerji Projeksiyonu” MMG Dergisi 67 Eylül-Ekim 2012 s.54-55. PSI/ETH Zurich Proc. Nat. Acad. Sci. 109, 1407 (2012) Sandia National Laboratory Reports Şekil 8. Bölgesel Enerji Kaynak Uygunluğu haritası. Ocak - Şubat 2014 51 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Avrupa Perakende Pazarında Doğal Gaz Fiyatları Gilles GUEGAN İzgaz Genel Müdürü Doğal gaz fiyatlarını ülkeler bazında karşılaştırmak, birçok parametrenin fiyatlar üzerinde etkisi olduğundan dolayı hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bununla birlikte EUROSTAT tarafından sağlanan istatistik verilerine ilave olarak, yakın zamanda erişime açılan ilginç çalışmalar farklılıkları anlamamıza yardımcı olmaktadır. 27 AB Ülkesinde 2012 yılı için POTP ve PTP haneler için doğal gaz fiyatları (Cent üzerinden-Avro, kWh) SK BG LT HU EU27 IT E DK FR EE ES PT GR FI EE UK LU EU27 DE GZ KL SI AT SE LV PL RO 0 POTP 2 Sabit fiyat uygulayan ülkeler 52 Mimar ve Mühendis PFP Sabit fiyat uygulamayan ülkeler TAXSES 45% 51% 19% 29% 17% 34% 14% 20% 35% 35% 42% 27% 44% 39% 22% 45% 49% 50% 51% 44% 28% 22% 38% 38% 26% 17% 52% 52% 58% 58% 12% 19% 30% 23% 17% 28% 53% 22% 21% 27% 55% 25% 17% 23% 56% 20% 27% 58% 24% 22% 17% 17% 20% 24% 58% 19% 21% 59% 17% 18% Vergilendirme Kaynak: ACER perakende Datası (Aralık 2012) 780 € 723 € 1.295 € 858 € 1.037 € 976 € 1.039 € 1.194 € 1.158 € 1.086 € 1.442 € 1.499 € 1.137 € 1.633 € 1.851 € 4 LV SK HU LT PL IE SI EE HL AT EB IT FI PT DK SE 6 63% 8 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 RO BE BG DE 10 % EURO CENTS / kWh 12 420 € 1.195 € 902 € 1.131 € 756 € 14 18% POTP –düşüş- Yerleşi-Standart teklifler-Aralık 2012 % 20% piyasanın büyüklüğünün önemi açıkça 17% Bu kaynakların tümüne baktığımızda 64% dan yayımlanan diğer anketler. 64% Enerji yetkilileri ve katılımcıları tarafın- 8% lem Raporu (EEMO) 19% yayımlanan Avrupa Enerji Piyasaları Göz- 15% Cap Gemini tarafından Ekim 2013’te 66% gözlem raporu. 7% pazarındaki gelişmelerle alakalı ikinci yıllık 22% düzenlenmiş olan AB’de elektrik ve gaz 83% 10% Enerji Düzenleyicileri Konseyi (CEER) için 70% yicileri İşbirliği Ajansı (ACER) ve Avrupa görünmektedir. Avrupa Birliği ülkelerine ele aldığımızda aralarında Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda ve Belçika’nın bulunduğu sadece birkaç ülkede (toplam 8 ülke) evsel kullanıcıların yüzde 50’den fazlası doğal gaz altyapısına bağlıdır. Aralarında Finlandiya, İsveç ve Norveç’in bulunduğu 5 birlik ülkesinde ise bu oran yüzde 10’nun altındadır. Bununla birlikte kişi başı gaz tüketimi ülkeden ülkeye ısınma ihtiyacına göre değişmektedir. Lüksemburg ve İsveç’te evsel tüketici başına ortalama gaz tüketimi EU27 ortalamasının iki katından fazlasıyken, bu Portekiz, Litvanya ve Letonya’da ise ortalamanın yüzde 25’i civarında. LU UK CZ GR FR 28 Kasım 2013’te Enerji Düzenle- 1.112 € 917 € 846 € 1.233 € 1.068 € B u çalışmalardan bahsetmemiz gerekirse; Ağ Enerji Bileşeni Avrupa’da evsel kullanıcıların YÜZDE 46’sının doğal gaz arzı düzenlenmiş fiyatların altında sağlanmaktadır. Bu sebeple hükümetlerin enerji ve enerji vergilerinin seviyeleri hakkındaki politikaları anahtar bir rol oynamaktadır. fiyatların altında sağlanmaktadır. Bu sebeple hükümetlerin enerji ve enerji vergilerinin seviyeleri hakkındaki politikaları anahtar bir rol oynamaktadır. Tedarikçiler tarafından Avrupa başkentlerinde evsel kullanıcılara uygulanan fiyatları karşılaştırarak, enerji bileşeninin faturanın yüzde 50’sinden fazlasını oluşturduğu görülebilir. Vergileri göz önünde bulundurmak gerekirse, vergiler çoğunlukla yüzde 20 - yüzde 30 aralığında bulunmaktadır. İspanya ve Portekiz yüzde 38 veya daha fazla vergi uygulamakta iken en düşük vergi uygulaması ise yüzde 10 ile Lüksemburg’dadır. Ekonomik darboğaza girilmesine ve gaz talebinin azalmasına rağmen, evsel kullanıcılar son dört yıl içinde enerji fiyatlarının yükselişini tecrübe etmişlerdir. Romanya (yüzde -5) ve Almanya (yüzde -2) hariç 27 AB ülkesinde enerji fiyatlarında yüzde 2-yüzde 12 arasında artış meydana gelmiştir.. Aynı periyotta (2008’in ikinci yarısı ile 2013’nin iki yarısı arasında) EUROSTAT verilerine göre, enerji satın alma paritesi göz önüne alınırsa Türkiye’deki doğal gaz fiyatı tüm vergilerle birlikte “V” şeklinde bir eğri izleyerek yüzde 13.6, vergiler olmadan yüzde 13.5 azalmıştır. Fiyat 2011’in ilk yarısında en düşük pozisyona gelmiş ve geçen yarı yılda vergiler dahil 0.0682 €/KWh’e ulaşarak keskin bir yükseliş (yüzde 26) göstermiştir. Bu sırada 2012 ikinci yarısında Avrupa’daki fiyatlar ise yüzde 11 artarak 0.0759 €/ KWh’e ulaşmıştır. Başka bir parametre de piyasadaki rekabetle ilişkilidir: Serbest piyasanın ne zamandan beri var olduğu, piyasa oyuncularının gücü... Birçok AB ülkesinde evsel kullanıcılar tedarikçilerini değiştirme imkânlarını kullanmasalar da rekabet artmaktadır. Bu düşük tedarikçi değiştirme oranını bir kaç sebeple açıklamak mümkündür. Buna sebep olarak farkındalık eksikliği, firmalara sadakat, tedarikçi değişimi ile ilgili süreçlerin karışık olması veya fiyatların düzenlenmiş olması söylenebilir. Örnek olarak, Fransa’da alternatif tedarikçilerin evsel tüketici piyasasındaki payı (mekân sayısı ve toplam tüketim cinsinden) yüzde 12 civarında. Doğal gaz fiyatlarının düzenlenmiş olması da önemli ve temel bir etkendir. Avrupa’da evsel kullanıcıların yüzde 46’sının doğal gaz arzı düzenlenmiş Ekonomik darboğaza girilmesine ve gaz talebinin azalmasına rağmen, evsel kullanıcılar son dört yıl içinde enerji fiyatlarının yükselişini tecrübe etmişlerdir. Romanya (YÜZDE -5) ve Almanya (YÜZDE -2) hariç 27 AB ülkesinde enerji fiyatlarında YÜZDE 2-YÜZDE 12 arasında artış meydana gelmiştir.. Haneler için Doğalgaz fiyatları, Vergiler hariç Haneler için Doğalgaz fiyatları, Vergiler hariç 0.0840 0.0840 0.0790 0.0740 0.0790 0.0740 0.0690 0.0640 Fransa 0.0590 Türkiye 0.0540 Avro Bölgesi 0.0490 0.0440 AB (27 Ülke) 0.0390 8 200 S2 9 200 S1 9 200 S2 0 201 S1 0 201 S2 1 201 S1 1 201 S2 2 201 S1 2 201 S2 3 201 S1 0.0690 0.0640 0.0590 0.0540 0.0490 0.0440 0.0390 2 8S 200 1 9S 200 2 9S 200 1 0S 201 2 0S 201 1 1S 201 2 1S 201 1 2S 201 Ocak - Şubat 2014 53 2 2S 201 1 3S 201 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU ve ENERJİ PİYASALARINA BAKIŞ FATİH DÖNMEZ EPDK ÜYESİ Düzenleme kültürü çoğunluk itibariyle 2000’li yıllarda ülke gündemlerine girmiş olup, kamu otoriteleri arasında yerini almıştır. Bağımsız bir düzenleyici Kurum olarak 20 ŞUBAT 2011 tarihli ve 4628 sayılı Kanun ile Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuş olup, yaklaşık iki ay sonra yayımlanan 18 NİSAN 2011 tarihli ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ile kurumun ismi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olarak değiştirilmiş, düzenleme alanı elektrik piyasasının yanı sıra doğalgaz piyasası da olmuştur. 04 ARALIK 2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ve 02 MART 2005 tarihli ve 5307 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Kanunu ile Kurumun düzenleme alanı petrol ve LPG piyasalarını da kapsar hale gelmiştir. E nerji Piyasası Düzenleme Kurumu, elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarının düzenleyicisi ve denetleyicisidir. 2012 yılı sonu itibariyle Kurumun 453 personeli bulunmakta olup, bu personelin eğitim düzeyinin yaklaşık yüzde 75’i lisans düzeyinde yüzde 20’si ise yüksek lisans ve üzeri eğitim seviyesine sahiptir. Kurumun kilit role sahip personelleri enerji uzmanlarıdır. Enerji uzmanları, kuruma sınavla, Enerji Uzman Yardımcısı unvanı ile dâhil olurlar. 3 yılın ardından hazırlanan tezin kabulü ile enerji uzmanı olmaya hak kazanırlar. Yukarıda isimleri belirtilen kanunlar ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, kurumsal yapısı itibariyle idari ve mali özerkliğe sahip, kanun hükümleri uyarınca çıkaracağı yönetmelikleri, piyasada faaliyet gösteren tüzel kişilerin ve ilgili kuruluşların görüşlerini alarak hazırlayan, yayımlanan 54 Mimar ve Mühendis düzenlemelerin yürütmesini sağlayan ve denetleyen bir kurumdur. Kurum, hem düzenleme hem denetleme hem de yürütüme işlevi ile görevlidir. Kurumun bu yapısı, klasik kamu kurumlarından farklı en belirgin özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 68 inci maddesi uyarınca, Kurumun dış denetimi Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Sayıştay tarafından yapılan dış denetimin amacı, hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne raporlanmasıdır. Council of European Energy Regulators (CEER) üyesi ülkelerden 10 ülkenin enerji düzenleme kuruluşları 2000-2001 tarihlerinde kurulmuş, 5 ülkenin düzenleme kurumları 2001 yılından sonra kurulmuş, 12 ülkenin ise Şekil-1 70 60 57 58 2009 2010 62 65 50 50 38 40 30 30 18 20 10 0 6 10 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2011 2012 Şekil-1 2003-2012 yılları arası gaz arzı sağlanan il sayısı Şekil-2 100 % 90 % 80 % 70 % 60 % 50 % 40 % 30 % 20 % 10 % 0% OCAK 04 MAYIS 04 EYLÜL 04 OCAK 05 MAYIS 05 EYLÜL 05 OCAK 06 MAYIS 06 EYLÜL 06 OCAK 07 MAYIS 07 EYLÜL 07 OCAK 08 MAYIS 08 EYLÜL 08 OCAK 09 MAYIS 09 EYLÜL 09 OCAK 10 MAYIS 10 EYLÜL 10 OCAK 11 MAYIS 11 EYLÜL 11 OCAK 12 MAYIS 12 EYLÜL 12 2000 yılından önce kurulmuş. Bu verilere göre 2001 yılında kurulmuş olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Avrupalı diğer ülkelerin düzenleyici kurumları ile eş zamanlı olarak kurulduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Hizmet sunan ile satın alan arasında her iki tarafında haklarını korumak son derece önemli, bir o kadar zor bir iştir. Bu sebeple zaman zaman her iki tarafında eleştirilerine maruz kalınmaktadır. Piyasa yapıcı kurumların tüm paydaşlara eşit mesafede ama çok iyi bir iletişim içerisinde olması alınan kararların sağlıklı işlemesi için son derece önemli bir husustur. Kurumun düzenlemelerine baktığımızda özellikle AB uygulamaları ile kıyasladığımızda birçok kuralın AB müktesebatına uygun olduğunu görmekteyiz. Bunu da birçok AB menşeli yatırımcı şirketin Türkiye enerji piyasasında oyuncu olmak için gelmelerinden anlamaktayız. Keza yerli sermaye ile kurulan bazı lisans sahibi şirketlerinde buradaki deneyimlerden aldıkları cesaretle yurtdışında yatırımlara başlamaları ve uyum sağlamada zorlanmamaları da bu durumun işaretlerinden birisidir. Oyunun esas kuralları bizde ve gelişmiş ülkelerde aynı olunca firmalar herhangi bir düzenleme riski görmemekte ve yatırıma girebilmektedirler. Bu durumda, yatırımcı için ana kriterler düzenlemeden ziyade o ülkenin arz talep dengesi, politik istikrarı ve yatırımlara olan teşvikleri ve kredi bulma imkânları olmaktadır. Birçok parlamenter demokratik rejimde, hükümetler koalisyonlar halinde kurulmakta ve sık sıkta seçimler yapılmakta, bu durumda politik istikrar olumsuz etkilenebilmektedir. Bu tip politik istikrarın sağlanamadığı ülkelerde bağımsız olarak kurulan KAMU MEVCUT SÖZLEŞME SERBEST ÜRETİM Şekil-2 Elektrik üretiminin kamu ve özel sektör kuruluşlarına göre gelişimi Çizelge-1 2003-2012 YILLARI ARASINDA ÖZEL SEKTÖR TARAFINDAN İŞLETMEYE ALINAN YENİ ELEKTRİK ÜRETİM KAPASİTESİ YAKIT CİNSİ 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 ASFALTİT 135,0 BİYOGAZ 0,8 6,3 1,4 32,8 ÇÖP GAZI 5,2 1,4 17,0 15,6 15,6 18,2 4,2 DOĞAL GAZ 222,1 329,2 977,1 460,8 228,8 363,8 1.415,9 1.760,1 1.308,9 893,6 FUEL OİL 87,9 68,3 6,8 29,6 14,8 32,1 HİDROELEKTRİK 58,3 66,7 45,6 105,4 31,5 327,1 512,8 1.235,2 1.293,7 2.002,6 İTHAL KÖMÜR 45,0 141,0 270,0 1.360,0 625,0 101,1 JEOTERMAL 0,0 0,0 0,0 8,0 0,0 6,9 86,6 17,0 20,0 48,0 LİNYİT 20,0 16,0 30,0 4,6 RÜZGAR 1,2 38,9 76,4 217,1 438,6 528,6 418,5 525,4 DİĞER 0,0 60,2 11,5 0,0 0,0 16,4 0,0 0,0 0,0 81,6 GENEL TOPLAM 388,4 569,4 1.183,1 619,0 383,7 963,0 2.2880,6 4.947,9 3.716,4 3.693,9 GENEL TOPLAM (MW) 135,0 41,2 77,2 7.960,2 239,4 5.678,9 2.542,1 186,4 70,6 2.244,6 169,7 19.345,4 Çizelge-1 2003-2012 yılları arasında özel sektör tarafından işletmeye alınan yeni elektrik üretim kapasitesi Ocak - Şubat 2014 55 Şekil-3 40,00 35,00 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ 7,47 7,52 3,42 3,35 5,06 2,29 24,97 25.20 20,44 MESKEN(kr/kWh) TİCARETHANE(kr/kWh) SANAYİ(kr/kWh) 30,00 25,00 20,00 15,00 10,00 5,00 0,00 Vergi ve fonlar toplamı Hizmetler toplamı 6,56 3,41 21,65 TARIMSAL SULAMA(kr/kWh) Enerji bedeli Şekil-4 Şekil-3 - Görevli tedarik şirketleri tarafından serbest olmayan tüketiciler ile serbest tüketici olmasına rağmen tedarikçisini seçmeyen tüketiciler için uygulanan, 01 Ekim 2013 tarihinden itibaren geçerli elektrik satış tarifesinin bileşenleri 2013 YILI VERGİLER DAHİL MESKENLER İÇİN ELEKTRİK FİYATLARI (AVRO) BOSNA HERSEK 0,0803 MAKEDONYA 0,0810 BULGARİSTAN 0,0924 KARADAĞ 0,1021 İZLANDA 0,1058 ARNAVUTLUK 0,1156 ROMANYA 0,1323 ESTONYA 0,1351 LETONYA 0,1370 HIRVATİSTAN 0,1372 LİTVANYA 0,1378 MACARİSTAN 0,1397 FRANSA 0,1472 POLONYA 0,1480 TÜRKİYE 0,1495 ÇEK CUMHURİYETİ 0,1525 YUNANİSTAN 0,1563 FİNLANDİYA 0,1578 SLOVENYA 0,1610 LUKSENBURG 0,1665 SLOVAKYA 0,1698 MALTA 0,1700 BİRLEŞİK KRALLIK 0,1741 NORVEÇ 0,1909 HOLLANDA 0,1916 AVRUPA BİRLİĞİ 28 ÜLKE 0,2002 PORTEKİZ 0,2081 AVUSTURYA 0,2082 İSVEÇ 0,2101 BELÇİKA 0,2173 İSPANYA 0,2228 İTALYA 0,2292 İRLANDA 0,2295 KIBRIS 0,2760 ALMANYA 0,2919 DANİMARKA 0,3000 0,0000 0,0500 56 Mimar ve Mühendis 0,1000 0,1500 201351 0,2000 0,2500 0,3000 piyasa düzenleyicileri, politik istikrarsızlığın piyasa istikrarsızlığına etkisini en aza indirmekte ve piyasaların sağlıklı işlemesini sağlayabilmektedirler. Türkiye Enerji Piyasasında EPDK, kuruluşundan bugüne kadar verilen lisans sayısı ve işletmeye geçen tesis sayısına baktığımızda bunların hemen hemen tamamına yakınının özel sektör yatırımlarından oluştuğunu görmekteyiz. Artık Türkiye’de hem elektrik hem de doğalgaz dağıtım sektöründe (İGDAŞ hariç) kamu payı kalmamış, üretim tarafında da özel sektör payı ağırlıklı çoğunluğa ulaşmıştır. 21 elektrik dağıtım bölgesinin işletme hakkı devir işlemleri tamamlanmış olup, yaklaşık 13 milyar dolar gelir elde edilmiştir. Enerji sektörü ülkemizin lokomotif sektörüdür ve yabancı sermayenin en fazla rağbet ettiği sektördür. Çizelge1’de yer alan verilerden görüleceği gibi 2003-2012 yılları arası işletmeye giren santrallerin yaklaşık 19 GW’ı özel sektör tarafından yapılan santrallerdir. 2013 yılı parasal değerleri ile söz konusu santrallerin kuruluş maliyeti asgari 30 Milyar TL’dir. Piyasada hizmeti sunan tarafların organize yapısının, talep tarafında da olduğunu söyleyemeyiz. Önümüzdeki dönemde büyük tüketicilerden başlayarak evsel tüketicilere kadar tüm tüketicilerin, bu pazarda daha aktif yer alması öngörülmektedir. Elektrik piyasasında 2013 yılında serbest tüketici limiti 5.000 kWh/yıl olarak uygulanmış olup, piyasa açıklık oranı yüzde 84’tür. Doğalgaz piyasasında ise 2013 yılında konut tüketicileri (evsel tüketiciler) hariç olmak üzere, tüm tüketiciler serbest tüketici statüsündedir. Konut tüketicileri (evsel tüketiciler) için serbest tüketici olma sınırı 300.000 m3’tür. Serbest tüketici limiti için tek sayaçtan ölçülen tüketim miktarı dikkate alınmaktadır. Piyasa Büyüklükleri 2012 yılında tüketilen elektrik enerjisi miktarı 239,101 milyar kWh’dir. Tüketicilere tahakkuk ettirilen elektrik enerjisi bedeli bakımından KDV hariç elektrik piyasası büyüklüğü yaklaşık 60 milyar 0,3500 Şekil 4- 2013 yılı ilk yarısı itibariyle, Avrupa ülkeleri arasında, vergiler dâhil meskenler için elektrik fiyatlarınınkarşılaştırılması(Euro) Şekil-5 0,0285 TÜRKİYE 0,0409 MACARİSTAN 0,0432 HIRVATİSTAN 0,0465 POLONYA 0,0470 SLOVAKYA 0,0499 LETONYA BULGARİSTAN 0,0506 ESTONYA 0,0513 0,0524 BİRLEŞİK KRALLIK 0,0531 BOSNA HERSEK LİTVANYA 0,0555 0,0624 0,0603 LÜKSEMBURG ÇEK CUMHURİYETİ 0,0641 İRLANDA 0,0653 AVRUPA BİRLİĞİ 28 ÜLKE 0,0658 BELÇİKA 0,0659 ALMANYA 0,0661 SLOVENYA 0,0668 FRANSA 0,0678 İSPANYA 0,0732 AVUSTURYA 0,0767 YUNANİSTAN 0,0772 HOLLANDA 0,0812 İTALYA 0,0834 PORTEKİZ 0,0836 DANİMARKA İSVEÇ 0,0 0,1130 0,1227 0,0000 0,0200 0,0400 0,0600 0,0800 0,1000 0,1200 0,1400 Şekil 5- 2013 yılı ilk yarısı itibariyle, Avrupa ülkeleri arasında, vergiler dâhil meskenler için doğal gaz fiyatlarının karşılaştırılması(Euro) RAFİNERİCİ* HAM PETROL İTHALAT 19.484.875 HAM PETROL YURT İÇİ TEMİN 2.324.230 HAM PETROL TOPLAM TEMİN 21.809.105 İŞLENEN 22.118.131 ÜRETİM 22.115.614 AKARYAKIT İTHLAT 1.641.029 ARA ÜRÜN İTHALAT 2.738.238 TOPLAM PETROL MİKTARI 26.494.881 İHRACAT 5.603.283 TOPLAM TESLİM 19.596.235 TESLİM-PİYASA (AKARYAKIT+İHRAKİYE) 15,119,562 İHRAKİYE TESLİMİ *Rafineri temin ve teslimi arasındaki fark rafineri tüketimi ve stok değişiminden kaynaklanmaktadır. TESLİM-DİĞER 4.476.673 TEMİN-RAFİNER 15.119.562 TARIM 939.111 (% 4.82) TEMİN-İTHALAT 8.408.540 TOPLAM TEMİN 23.528.102 + Elektrik Piyasası Şekil-3 - Görevli tedarik şirketleri tarafından serbest olmayan tüketiciler ile serbest tüketici olmasına rağmen tedarikçisini seçmeyen tüketiciler için uygulanan, 01 Ekim 2013 tarihinden itibaren geçerli elektrik satış tarifesinin bileşenleri Sıvılaştırılmış Petrol Gazları(LPG) Piyasası 2012 yılında 3.705.631 ton LPG ROMANYA Şekil-6 Sektörel Veriler Elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG sektörlerine ait bazı veriler aşağıda yer almaktadır. Avrupa birliği üyesi ülkeler ve Avrupa kıtasında yer alan diğer ülkelerinde yer aldığı karşılaştırmalı şekillerde görüleceği üzere, hem endüstriyel kullanıcılar hem de mesken kullanıcıları için 2013 yılı ilk yarı değerlendirmelerine göre ülkemizdeki doğal gaz fiyatları Avrupa’nın en ucuzları arasında yer almaktadır. Elektrik satış fiyatlarının kıyaslanmasında ise ucuzlar arasında yer almaktadır. Ancak, motorin ve benzin fiyatlarında ise vergi yükünün de etkisi ile Avrupa’nın en pahalı akaryakıt kullanan ülkeleri arasındayız. Bayilerde satışa sunulan benzinin yaklaşık yüzde 60’ı, motorinin ise yüzde 52’si vergilerden oluşmaktadır. 2013 YILI VERGİLER DAHİL MESKENLER İÇİN DOĞALGAZ FİYATLARI (AVRO) DAĞITICI TL’dır. Petrol piyasasında motorin, benzin ve fuel oil türlerinde dağıtıcı lisansı sahiplerinin KDV hariç satış verileri ve ihrakiye teslim lisansı sahiplerinin gerçekleştirdiği ihracatlarla birlikte yaklaşık 75 milyar TL piyasa büyüklüğü oluşmuştur. 2012 yılında 3.705.631 ton LPG tüketimi gerçekleşmiştir. Bu tüketimin yüzde 72.72’si otogaz, yüzde 24.01’i tüplü ve yüzde 3.26’sı ise dökme LPG olarak kullanılmıştır. Otogaz, tüplü ve dökme LPG olarak, KDV hariç yaklaşık 8.5 milyar TL satış gerçekleşmiştir. 2012 yılında 45.2 milyar m3 doğalgaz tüketimi gerçekleşmiştir. 2012 yılında doğalgaz tüketimi KDV hariç yaklaşık 30 milyar TL’dir. Kurumumuz düzenleme alanında bulunan elektrik, petrol, LPG ve doğalgaz piyasalarının 2012 yılı yaklaşık toplam büyüklüğü 173.5 milyar TL’dir. İHRACAT 3.269.658 ULAŞIM 16.765.666 (% 86.05) PİYASAYA TESLİM 19.483.633 ULAŞIM 465.659 (% 2.39) DİĞER 1.313.197 (% 6.74) Ocak - Şubat 2014 57 Şekil-6 Petrol piyasası 2012 yılı genel görünümü ve denge tablosu(ton) DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ tüketimi gerçekleşmiştir. Bu tüketimin yüzde 72.72’si otogaz, yüzde 24.01’i tüplü ve yüzde 3.26’sı ise dökme LPG olarak kullanılmıştır. Türkiye, LPG tüketiminde dünyada on dördüncü sırada iken, otogaz tüketiminde Güney Kore’den sonra ikinci sıradadır. Evrensel % 24,01 Endüstriyel % 3,26 Ulaştırma % 72,72 Ulaştırma Evrensel Endüstriyel Şekil-7 2012 yılında ülkemizdeki LPG tüketimin sektörel dağılımı Ulaştırma sektöründe ülkelerin payı G. Kore: 20.9 % Diğerleri: 27.5 % Türkiye: 10.8 % ABD: 2.8 % Meksika: 5.0 % Tayland: 4.2 % Polonya: 8.0 % Japonya: 6.6 % Rusya: 4.9 % Avustralya: 5.0 % İtalya: 5.2 % Şekil-8 2010 yılı verilerine göre LPG’nin otogaz olarak kullanılmasına ilişkin karşılaştırma 58 Mimar ve Mühendis Avrupa Birliği Uyum Süreci Avrupa Birliği’ne tam üyelik konsepti gereği açılan fasıllar arasında henüz enerji faslı yer almamakta olup, enerji faslının açılmasına ilişkin herhangi bir ön şart da bulunmamaktadır. 2001 yılında bağımsız bir düzenleme kurumu olarak kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve başlatılan yeni piyasa düzeni çerçevesinde çok önemli adımlar atılmıştır. Enerji konusunda Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum, büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliği ile uyum kapsamında, piyasa düzenlemelerine ilişkin yapılan düzenlemelerde, Avrupa Birliği ve Komisyonu tarafından yayımlanan direktiflere uyum sağlanması hususu da göz önüne alınmaktadır. 3. Enerji Paketi Avrupa Birliği düzenlemeleri çerçevesinde, 3 Eylül 2009 tarihinde “Üçüncü Enerji Paketi” yürürlüğe girmiştir. Paket kapsamında 2009/72/EC elektrik piyasası direktifi, 2009/73/EC doğalgaz piyasası direktifi ve 714/2009 elektrik sınır ötesi iletimi, 715/2009 doğalgaz iletim hatlarına erişim ve 713/2009 Avrupa Düzenleyiciler İşbirliği Ajansının kurulmasına ilişkin düzenlemeler yayımlanmıştır. AB’nin yeni enerji politikası kapsamında, iç piyasanın liberalleştirilmesi konusu büyük önem taşımaktadır. Bu paket çerçevesinde hem elektrikte hem de doğalgazda dikey entegre şirketlerin ayrışması önemli hususlardan birisidir. Sistem operatörünün üretim ve tedarik ile ilgili konulardan bağımsız olması gerekmektedir. Elektrik sektöründe bu anlamda çok önemli adımlar atılmış, 1994 yılında Türkiye Elektrik Kurumu, TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye ayrılmış, 2001 yılında ise TEAŞ; TEİAŞ, EÜAŞ ve TETAŞ olarak üçe ayrılmıştır. 2013 yılında 6446 sayılı kanunla EPİAŞ’ın kurulmasına karar veril- miş olup, Avrupa birliğinin ortaya koymuş olduğu hedef bu kapsamda tam olarak gerçekleşmiş olacaktır. Doğal gaz piyasasında ise BOTAŞ’ın yapılanması süreci devam etmektedir. Paket ayrıca, ulusal düzenleyici kurumların yetkilerinin ve bağımsızlıklarının arttırılmasını hedeflemektedir. Tüm düzenleyici kurumların diğer üye ülke düzenleyici kurumları ile işbirliği içerisinde bulunmaları ve AB düzeyinde bir ajansın (Avrupa Düzenleyiciler İşbirliği Ajansı –Agency for Cooperation of European Regulators) kurulması öngörülmüştür. Bu kapsamda da önemli adımlar atılmış olup, 2001 yılında ulusal bağımsız düzenleme kurumu olarak, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur. Diğer ülkelerin düzenleyici kurumları ile de yakın bir işbirliği içinde çalışmalarını sürdürmektedir. EPDK, Enerji Düzenleyicileri Bölgesel Birliği (ERRA) ve Akdeniz Elektrik Ve Gaz Düzenleyicileri Birliği (MEDREG)'nin üyesidir. Ayrıca, dünyada enerji regülasyonu konusunda enerji düzenleyicileri ve enerji piyasasındaki paydaşları bir araya getiren ve bilgi ve deneyim paylaşılması amacıyla gerçekleştirilen Dünya Enerji Düzenleme Forumu’nun (World Forum on Energy Regulation) altıncısı EPDK'nin başkanlığında ve ev sahipliğinde 25-28 Mayıs 2015 tarihlerinde İstanbul'da toplanacaktır. Paketin öngördüğü diğer husus bir ise; iletim sistemi operatörleri arasında işbirliğinin geliştirilmesidir. Üye ülkelerin şebekeleri, tek bir Avrupa ağının değil, her ülkenin ulusal pazarlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere tesis edilmiştir. Bu bağlamda, şebekeye bağlantı düzenlemeleri ve işletmeye ilişkin kuralların birbirleriyle yeteri kadar uyumlu olması sağlanarak sınır ötesi ticaretin geliştirilebilmesi hedeflenmektedir. Pakette ayrıca, arz güvenliğinin ve tedarik sürekliliğinin sağlanması, tüketicilerin korunması ve her tüketicinin serbest tüketici hakkını kullanabilmesine ilişkin hususlar yer almaktadır. Bilindiği üzere, 2020 Avrupa hedeflerine ilişkin stratejik enerji teknoloji planı (SET Plan) kapsamında, 2020 yılında yenilenebilir enerji kaynakların oranının yüzde 20 seviyesine ulaşması, enerji verimliliğinde yüzde 20 iyileşme sağlanması ve içerisinde CO2nin de yer aldığı sera gazlarının yüzde 20 nispetinde azaltılması hedefler arasında yer almaktadır. Enerji Geçiş Koridorunda Güçlü Ülke Türkiye Ülkemizin yıllar itibari ile yüksek oranda artan enerji ihtiyaç projeksiyonun yanı sıra, ülkemiz dünyadaki en önemli enerji kaynakları ile bu enerji kaynaklarının en çok tüketildiği bölgeler arasında koridor olma konumundadır. Bu bağlamda, doğal gaz ve ham petrol boru hatları projeleri ülkemizin enerji gündeminin önemli başlıkları arasında yer almaktadır. Türkiye, enerji diplomasisi alanındaki mevcut girişimleri ile, enerji iletim merkezi (hub), olmaya aday gözükmektedir. İçerisinde yer aldığı projelerle, doğusunda kalan hazar bölgesinin zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinden elde edilen kaynakları, batısındaki Avrupa ülkelerine ileten bir geçiş noktası olma noktasına gelmektedir. Hazar ve Ortadoğu bölgesindeki enerji kaynaklarını batısındaki ülkelere iletirken, bu süreçte kendi arz güvenliğini de garanti altına almaktadır. Boru hatlarının yanı sıra, üç tarafı denizlerle çevrili olması, Akdeniz havzasının yanı sıra, önemli bir tedarikçi olan Rusya ile Karadeniz üzerinden bağlantılı olması ülkemizin jeopolitik önemini artırmaktadır. Elektrik Enerjisi Bağlantısı Türkiye Elektrik Sisteminin ENTSO-E CESA (eski UCTE) sistemine senkron paralel bağlanması konusundaki çalışmalar sonucunda 18 Eylül 2010 tarihi itibari ile Deneme Senkron Paralel İşletme aşaması başlamış olup, kararlılığın sağlanması ve ticari olmayan alış verişlerin denenmesi evrelerinin başarıyla tamam- lanmasını takiben 2 Haziran 2011 tarihinde ticari alışverişlerin yapıldığı son evreye geçilmiştir. Bu fazda Avrupa’dan Türkiye yönüne 400 MW, Türkiye’den Avrupa yönüne ise 300 MW kapasitede elektrik enerjisi ticaretine izin verilmiştir. Bu miktarlar bir önceki alış verişin başarıyla tamamlanmasına bağlı olarak, aylık olarak Bulgaristan ve Yunanistan için her iki sınırda ithalat ve ihracat olmak üzere ayrı ayrı hesaplanarak Net Transfer Kapasite (NTK) değerine kadar artırılabilmektedir. Türkiye Elektrik Sisteminin ENTSO-E sistemine entegrasyonu ile birlikte batı komşularımız dışındaki ülkeler ile senkron paralel çalışma ancak bu ülkelerin de belirli standartları ve işlemleri yerine getirmesi ve ENTSO-E’nin onayı çerçevesinde mümkün olabilecektir. Bu durumda ENTSO-E bağlantısını sağlayan hatların dışındaki mevcut tüm enterkonneksiyonların ENTSO-E kurallarına göre çalıştırılması gerekmektedir. Sonuç Enerji geçiş koridorunda güçlü bir ülke olan ülkemizin kaynaklarını, jeopolitik önemini, iyi yetişmiş dinamik iş gücünü azami ölçüde değerlendirmek gerekmektedir. Bölgesinde güçlü bir enerji piyasasına sahip olunması neticesi daha fazla yabancı sermaye ülkeye çekilebilecektir. Ülkenin enerji koridoru haline gelmesi, ülkenin oyun kurucu özelliğini ön plana çıkaracak ve daha fazla yabancı sermayenin ülkede yatırım yapmasını sağlayacaktır. Enerji tedarik kaynakları ve türleri çeşitlenmiş, arz güvenliği problemi olmayan, rekabetçi bir piyasada kaliteli, sürekli, ucuz enerjinin arzı hususu, diğer sektörler için lokomotif bir özellik taşıyacak olup, ülkemizi önemli bir üretim merkezi haline getirecektir. Ocak - Şubat 2014 59 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ TÜRKİYE’DE ve DÜNYADA HİDROLİK ENERJİ POTANSİYELİ Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK DİCLE ÜNİVERSİTESİ İnşaat Mühendisliği Bölümü Dünyada nüfusun artmasına bağlı olarak ihtiyaçların çeşitlenerek artması, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek teknolojinin gelişmesi ve bu teknolojik gelişmenin gereksinimi olan enerjinin yeterince sağlanamaması enerji konusunda gittikçe daha büyük kaygılara neden olmaktadır. K üresel iklim değişikliğinin çokça tartışıldığı son 20 yılda kaygılar daha da artmıştır. Küresel boyuttaki bu kaygı, bilim ve teknoloji çevrelerini yeni enerji kaynaklarını araştırmaya, politikacıları mevcut enerji kaynaklarını kontrol etmeye ve sahiplenmeye, küresel sermayeleri ise iç ve dış piya- sada mevcut enerji pazarlarını kullanmaya ve yenilerini açmaya itmiştir. Özellikle fosil kökenli ve nükleer enerji kaynaklarının eko sisteme zarar verdiğinin tartışmasız kabul edildiği günümüzde bu arayış daha çok temiz, yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmiştir. Bu nedenle bu özellikleri taşıyan hidrolik enerjinin önemi gittikçe artmaktadır. Bu çalışmada ülke- mizin mevcut hidrolik enerji potansiyeli, Avrupa ve Dünya rakamları ile karşılaştırmalı olarak teknik ayrıntılarına inilmeden verilmiştir. Bu bağlamda öncelikle genel olarak enerjinin, özelde de hidrolik enerjinin önemine değinilmiş, bu kapsamda “niçin HES?”, “niçin biriktirmesiz HES (mini, mikro ve küçük HES)?” gibi sorulara yanıt aranmıştır. 1. Giriş Dünyada nüfusun artmasına bağlı olarak ihtiyaçların çeşitlenerek artması, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek teknolojinin gelişmesi ve bu teknolojik gelişmenin gereksinimi olan enerjinin yeterince sağ- lanamaması nedeniyle enerji konusunda gittikçe daha büyük kaygılar meydana gelmektedir. Diğer taraftan özellikle fosil kökenli ve nükleer enerji kaynaklarının eko sisteme zarar verdiği ve küresel iklim değişikliğinin önemli bir nedeni olduğu küresel boyutta iddia edilmektedir. Her ne kadar küresel iklim değişikliğinin boyutları ve sonuçlarına ilişkin bilim insanları ve ilgili diğer çevreler arasında tam bir ittifak olmasa da insanlığın şu an küresel iklim değişikliği ile yüz yüze geldiği söylenebilir EKONOMİK TEKNİK BAKIR. 2007 DSİ TÜRKİYE TÜRKİYE BRÜT 0 50 100 150 200 250 HEP (TWh/yıl) 300 350 400 450 500 AVRUPA DÜNYA 0 5000 60 Mimar ve Mühendis 10000 15000 20000 25000 30000 35000 HEP (TWh/yıl) Şekil 2. Brüt, teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilen hidroelektrik potansiyelinin Dünyadaki, Avrupa’daki ve Türkiye’deki durumu (Bakır, 2007; Akpınar ve diğ., 2008) [7]. 40000 45000 [1]. Kyoto protokolü, Hükümetler arası Küresel İklim Değişikliği Panelleri (IPCC) ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) bu gerçekliğin doğurduğu sonuçlardır. Bu nedenle fosil kökenli enerji kaynakları kullanımına sınırlılık getirilmektedir. Konuya ilişkin 2013 yılına kadar ulaşılabilen tüm ulusal ve uluslararası literatür bazı çalışmalarda özetlenmiştir [1,2,3,4]. Küresel boyuttaki bu durum, bilim ve teknoloji çevrelerini yeni enerji kaynaklarını araştırmaya, politikacıları mevcut enerji kaynaklarını kontrol etmeye ve sahiplenmeye, küresel sermayeleri ise iç ve dış piyasada mevcut enerji pazarlarını kullanmaya ve yenilerini açmaya itmiştir. Yeni enerji kaynaklarını bulmaya yönelik bu arayış özellikle ucuz, yenilenebilir ve eko sisteme zarar vermeyecek (temiz) enerji kaynakları yönündedir. Nüfusun artmasına karşı mevcut enerji kaynaklarının sınırlı olduğu bir gerçektir. Günümüzde en temiz ve çevre ile en barışık, yenilenebilir ve ham madde tüketmeyen enerji kaynaklarının başında hidrolik enerji gelmektedir. Hidrolik enerjisi, teknik açıdan yararlanılabilir, yenilenebilir, temiz, çevresel etkileri az, ucuz ve tamamıyla yerli bir enerji kaynağı olması bakımından çok önemlidir [5]. 2. Hidrolik Enerji Hidrolik enerjinin kaynağı sudur. Oysa dünyadaki hızlı nüfus artışına ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak dünya su kaynakları gittikçe ihtiyacı karşılamayacak hale gelmektedir. Hâlihazırda birçok Tablo 2. Türkiye’de biriktirmesiz HES’lerin 1995-2006 yılları arasındaki gelişim trendi (ESHA, 2004; Balat, 2007; DSİ, 2006; Küçükali ve Barış, 2009) [7] Günümüzde en temiz ve çevre ile en barışık, yenilenebilir ve ham madde tüketmeyen enerji kaynaklarının başında hidrolik enerji gelmektedir. Hidrolik enerjisi, teknik açıdan yararlanılabilir, yenilenebilir, temiz, çevresel etkileri az, ucuz ve tamamıyla yerli bir enerji kaynağı olması bakımından çok önemlidir ülke su kıtlığını yaşamakta bir kısmının da yakın gelecekte yaşaması beklenmektedir [6]. Bu nedenle her ülke, teknik ve ekonomik açıdan kullanabileceği en küçük su kaynağını bile sonuna kadar kullanmaya gayret etmektedir. Hidrolik enerji; termik, nükleer ve gaz türbinlerine göre yakıt, bakım ve işletme giderleri en az olandır. Hidrolik enerjiye yönelme bu yüzdendir [7]. Hidroelektrik enerji üretiminin kuruluş ve işletim giderleri ile çevresel, sosyal, tarihi ve kültürel, stratejik ve uluslararası ilişkiler boyutundaki etkileri (özellikle sınır aşan sular için), su kaynağının biriktirmeli (BHES) veya biriktirmesiz (NHES) olmasına bağlı olarak değişmektedir. BİRİKTİRMESİZ GÜÇ ÜLKE HES SAYISI (MW) ALMANYA FRANSA AVUSTURYA İTALYA ÇEK CUMHURİYETİ İSPANYA SLOVENYA TÜRKİYE BULGARİSTAN DANİMARKA ESTONYA ROMANYA HOLLANDA 6200 1730 1700 1510 1136 1106 413 67 64 40 13 9 3 1500 2000 866 2230 250 1607 77 138 141 11 3 44 2 3. Dünyada Ve Türkiye’de Biriktirmeli Hes (Bhes)’Lerin Durumu Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri arasında ciddi bir fark olduğu takdirde sürekli ve güvenilir bir hidroelektrik enerji üretimi için biriktirme tesisine ihtiyaç vardır. Akarsu debilerinin zamanla değişimi, hazne hacmini ve dolayısıyla baraj yüksekliğini belirlemektedir [8]. BHES’lerin ilk kuruluş maliyeti, barajların gövde ve diğer alt yapı sistemlerinin inşası ile yapay göl alanının istimlâk bedeli, yeniden yerleşim proje ve uygulamaları ve benzeri sosyal projeleri gerektirdiği için yüksektir. Ancak işletim ve bakım giderleri düşüktür, ham madde gereksinimi yoktur. TOPLAM HİDROELEKTRİK ENERJİ ÜRETİMİ İÇERSİNDEKİ YÜZDESİ(%) TOPLAM ENERJİ ÜRETİMİ İÇERSİNDEKİ YÜZDESİ(%) 17 8 8 11 33 9 8 1.7 22 100 100 1,8 2 1.3 1.8 5 3 1 3 2,3 0.5 1 0.1 0.2 0.6 0.01 Ocak - Şubat 2014 61 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri arasında ciddi bir fark olduğu takdirde sürekli ve güvenilir bir hidroelektrik enerji üretimi için biriktirme tesisine ihtiyaç vardır. Akarsu debilerinin zamanla değişimi, hazne hacmini ve dolayısıyla baraj yüksekliğini belirlemektedir İnşaat teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak özellikle 20. y.y.’da hidrolik enerji üretimi için yapılan HES’lerin sayısında ciddi bir artış olmuştur. Hidroelektrik enerji üretiminin yanı sıra suya duyulan ihtiyaç nedeniyle gittikçe daha büyük hazneler ve bu hazneler için büyük barajlar yapılmaktadır. Dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan tüm ülkelerde çoğu biriktirmeli olmak üzere sayısız HES mevcuttur [9,10,11,12,13]. Şekil 2’de brüt, teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilen hidroelektrik potansiyelinin Türkiye’deki, Avrupa’daki ve Dünyadaki durumu grafik olarak verilmiştir. Bu durum, yer yer aksi iddia edilse de hala BHES’lerden ve barajlardan vazgeçilmediğini, bunların küresel boyutta hala popülerliğini koruduğunu göstermektedir. Türkiye’nin, ekonomik olarak işletilebilir tüm hidrolik enerji potansiyeli 2023 yılına kadar HES’lerle kullanıma açılması planlanmaktadır [14]. 1960 yılın62 Mimar ve Mühendis dan bu yana çeşitli büyüklüklerde 700 baraj inşa edilmiştir. Bunlardan 519’u 2002 itibari ile işletmededir. İşletmede olanlardan 202 tanesi büyük baraj, geri kalan 317 tanesi ise küçük baraj olarak inşa edilmiştir [14]. Türkiye’de 2002 yılı itibari ile kurulan 134 HES ile toplam hidroelektrik kapasitesi (veya kurulu güç) 12.177 MW’a ve üretim 44.034 GWh/ yıl’a ulaşmıştır [14]. Türkiye’nin toplam elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yüzde 38’i hidrolik enerji olup hidrolik enerjinin yüzde 98.5’i, kapasitesi 10 MW’ın üzerindeki biriktirmeli HES’lerden, geri kalanı ise biriktirmesiz HES’lerden sağlanmaktadır [14]. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları içinde en önemli ve ekonomik olanları hidroelektrik ve biyokütle enerji kaynaklarıdır [15]. Türkiye’nin brüt 433 GW hidroelektrik potansiyeli olup bunun sadece 125 GW kadarı ekonomik olarak kullanılabilmektedir [16,17]. Bu hali ile bile Türkiye, diğer enerji kaynakları (rüzgâr, güneş, fosil kökenli v.s.) da dâhil olmak üzere sınırlı yerli enerji kaynağına sahip olup enerjide hala dışarıya bağımlıdır [18]. Hidroelektrik enerjisi Türkiye için farklı türdeki yenilenebilir enerji kaynakları içindeki en önemlisidir [19]. Brüt hidroelektrik potansiyeli Dünya hidroelektrik potansiyelinin yaklaşık yüzde 1’idir [19]. Mevcut potansiyelin kullanımındaki artışa bağlı olarak yakın gelecekte kendi enerji ihtiyacının ancak dörtte birini kendi öz kaynakları ile üretebilecektir [19]. Türkiye, bu potansiyeli ile Avrupa Hidroelektrik potansiyelinin yüzde 14’ünü oluşturmaktadır [20]. Türkiye’de brüt elektrik enerjisi üretimi taş kömürü, linyit, doğalgaz, jeotermal ve rüzgâr gibi birincil enerji kaynakları içinde doğal gazdan sonra ikinci sıradadır [21]. Yenilenebilir, yerli, çevre ile barışık, uzun işletim süresine ve düşük işletim-bakım-onarım giderine sahip olması nedeniyle hidroelektrik enerjisi Türkiye’nin en gerçekçi enerji kaynağı olarak görülmekte ve hidroelektrik enerjinin teknik ve ekonomik fizibilitesinin gözden geçirilmesi gerekmektedir [19]. Türkiye mevcut potansiyelin yüzde 54’ünü henüz değerlendirilmemiştir. yüzde 10’u ise inşa halindedir. Başka bir ifade ile toplam potansiyelin ancak yüzde 36’sı hâlihazırda işletmededir [21]. 4. Dünyada Ve Türkiye’de Biriktirmesiz Hes’lerin Durumu Akarsuların, kurak ve yağışlı mevsimlerdeki debileri arasında ciddi bir fark olmadığı takdirde sürekli ve güvenilir bir hidroelektrik enerji üretimi için bir depolama tesisine ihtiyaç kalmamaktadır. Eğer havza engebeli, akarsuyun eğimi yüksek; buna bağlı olarak yeterli düşüm yüksekliği sağlanabiliyorsa biriktirmeli HES’ler yerine Biriktirmesiz HES’ler tercih edilebilir. Haznelerinin çok büyük alanları kaplaması, geniş çapta çevreyi (toprağı, suyu, havayı ve canlı hayatı) değiştirmeleri, tarihi ve kültürel varlıkları ve sosyal hayatı etkilemeleri ve yüksek buharlaşma kayıpları nedeniyle küresel çapta biriktirmesiz HES’lere yönelme olmuştur. Biriktirmesiz HES’ler kurulum, bakım ve işletme girdileri açısından da yerine göre biriktirmeli HES’lere tercih Tahmin 1995 Biriktirmesiz HES Sayısı 52 439 Üretim (GWh) 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2006 20015 55 499 56 500 59 524 67 636 70 664 71 673 74 723 130 1250 61 533 Tablo 2. Türkiye’de biriktirmesiz HES’lerin 1995-2006 yılları arasındaki gelişim trendi (ESHA, 2004; Balat, 2007; DSİ, 2006; Küçükali ve Barış, 2009) [7] edilmektedir. Eğer sadece hidroelektrik enerjisi üretimi amaçlanıyorsa ve akarsu koşulları buna el veriyorsa biriktirmesiz HES’ler biriktirmeli HES’lere rahatlıkla tercih edilebilir. Özellikle çevresel duyarlılık günümüzde biriktirmesiz HES’leri daha popüler kılmaktadır. Bu nedenle biriktirmesiz HES’ler 1990’lardan itibaren dünya genelinde büyük bir hızla yayılmıştır. 21. yy’ın biriktirmesiz HES’lerin yüzyılı olması beklenmektedir [7]. Küçük HES’lerin inşaatına ilgi geç başlamıştır. Bu durum, büyük ölçüde ülkelerin bu tür HES’lerin toplam etkisi ve üretimini açık bir şekilde içeren standartlarının olmayışından kaynaklanmaktadır [22]. Buna rağmen mini HES’ler, evsel, ticari ve sanayi enerjisi ihtiyacını karşılamada gittikçe önemli bir yer tutmaktadır [23]. Ölçüm istasyonlarının olmadığı veya yetersiz olduğu durumlarda aylık, mevsimlik ve yıllık akımların tahmin edilmesine ve HES’lerin optimum işletmesine yönelik güncel literatürde çok sayıda klasik ve yeni yöntem önerilmektedir [24,25,26,27,28,29]. Kapasitesi 10 kW ile 25,000 kW arasında değişen HES’ler mini, mikro ve küçük HES olarak bilinmektedir [30]. Günümüzde, gelişmiş veya gelişmekte olan birçok ülkede sayısız Biriktirmesiz HES yapılmıştır [23,31,32,33]. Birçok Avrupa ve ABD ve Kanada başta olmak üzere birçok Kıta Amerika ülkesi ve Japonya, Rusya gibi gelişmiş Asya ülkelerinde de bu tür HES’ler mevcuttur. Küçük HES’lerin dünya genelinde kapasitesi kıta bazında; Asya’da 32,641 MW, Afrika’da 228 MW, Güney Amerika’da 1,280 MW, ABD dâhil Kuzey ve Orta Amerika’da 2,096 MW, Avrupa’da 10,723 MW, Avustralya - Okyanusya’da 198 MW’tır [34]. Tablo 1’de AB üyesi ve aday ülkelerde mevcut biriktirmesiz HES durumu karşı- laştırmalı olarak verilmiştir [7]. Ülkemizde, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere dağlık bölgeleri biriktirmesiz HES potansiyeline sahiptir. Bunun bir nedeni bu bölgelerde yeterli düşünün olmasıdır. Diğer bir nedeni ise özellikle yağışların (Karadeniz Bölgesi) ve kar örtüsünün (daha çok Doğu Anadolu Bölgesi) fazla olması, dolayısıyla akarsuların düzenli debiye sahip olmasıdır. Türkiye, küçük ve mikro HES’ler ile hidroelektrik üretimini artırmayı planlamaktadır [35]. Türkiye’nin yıllık toplam hidroelektrik potansiyeli 433.000 GWh olup bunun yaklaşık yüzde 50’si teknik olarak, yüzde 29’u (122.322 GWh/yıl) ise ekonomik olarak işletilebilir durumdadır [18]. Türkiye’nin biriktirmesiz HES kapasitesi yukarıda verilen kapasitenin içinde sayılmamaktadır. O halde biriktirmesiz HES’ler aracılığı ile ülkemizin teknik ve ekonomik hidroelektrik potansiyelini artırmak mümkündür. Mini HES’lerin gelişmesinin önündeki engeller teknolojinin yetersizliği değil, yatırım olanaklarıdır. Bu durum, HES’lerin kurulu güçlerinin olası artışını geciktirmektedir [36]. Görülen odur ki, biriktirmesiz HES teknolojisini de dikkate alarak hidroelektrik potansiyelimizi, gelişen ve değişen teknolojiye göre yeniden gözden geçirmeli ve fizibilite anlayışımızı yeniden belirlemeliyiz. Dahası, dağlık yörelerde kurulacak olan biriktirmesiz HES’lerin devlet destek ve kontrolü ile kurulacak birlikler tarafından enterkonnekte şebekeden bağımsız olarak işletilmesi daha uygun görülmektedir. Pakistan, Hindistan, Nepal ve daha birçok dağlık ülkede (özellikle Himalaya Dağlık Bölgelerinde) benzer uygulamalar mevcuttur [23, 32, 33]. Ocak - Şubat 2014 63 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Genelde HES’lere özelde GAP kapsamındaki HES’lere ağırlık verilmelidir. Ancak içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu temini gibi nedenlerle biriktirme tesislerine ihtiyaç duyulmadığı durumlarda biriktirmeli HES’ler yerine biriktirmesiz HES’ler tercih edilmelidir. 5. Sonuç Ve Öneriler Yakın gelecekte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Kyoto Protokolü ve Avrupa Birliği Müktesebatı gibi uluslar arası sözleşmeler gereği temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmek zorunlu hale gelecektir. Diğer taraftan aynı sözleşmeler gereği fosil kökenli enerji kaynaklarının tüketimine sınırlama beklenmektedir. Hidrolik enerji temiz ve sürdürülebilir enerji sınıfında değerlendirilebilir. Bu nedenle hidrolik enerji üretimine yönelik yatırımlara ağırlık verilmelidir. Fosil kökenli enerji üretimine yönelik yatırımlara ise uygun standartlar getirilerek sınırlama getirilmesinde yarar vardır. Genelde HES’lere özelde GAP’a kapsamındaki HES’lere ağırlık verilmelidir. Ancak içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu temini gibi nedenlerle biriktirme tesislerine ihtiyaç duyulmadığı durumlarda biriktirmeli HES’ler yerine biriktirmesiz HES’ler tercih edilmelidir. Bunun için Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinin potansiyeli oldukça yüksektir. Ancak, ister biriktirmeli ister biriktirmesiz olsun HES’ler ve/veya biriktirme tesisi yatırımlarının mutlak surette yöre halkının memnuniyeti sağlanarak ve çevresel, sosyal, tarihi ve kültürel miraslar açısından çok ciddi fizibilite analizleri yapılarak planlanması gereklidir. Karar mercileri ile çevre örgütleri başta olmak üzere sivil toplum örgütleri arasında olası görüş ayrılıklarında bilim insanlarının arabulucu rol üstlenmelerinin uygun olacağı düşünülmektedir. 64 Mimar ve Mühendis 6. Referanslar [1] Toprak, Z.F., Hamidi, N., Toprak, Ş. and Şen, Z. (2013), ‘Climatic identity assessment of the climate change’, Int. J. Global Warming, 5(1), 30–45. [2] Toprak ZF (2013), Küresel İklim Deişikliğine Genel Bir Bakış (Davetli Konuşmacı), 3. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013, 23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul – Turkiye. [3] Batan M, Toprak ZF, and Şen Z, (2013), Küresel İklim Deişikliği Üzerinde Yapılan Çalışmların Sınıflandırılması, 3. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013, 23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul – Turkiye. [4] Toprak ZF, Toprak Sahin, and Hamidi N, (2011), Global Climate Changes And Meteorological Identity, The 4th International Symposium- Water Resources and Sustainable Development (CIREDD‘4), 22 – 23 February, 2011, Algiers-Algeria. [5] Kaygusuz K (1999), Hydropower potential in Turkey, Energy Sources, 21 (7), 581-588. [6] Aytek, A. & Toprak, Z. F. (2001), Fresh Water-Saltwater Distribution and Freshwater Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources and Environmental Impact Assessment, 233 - 238, Istanbul. [7] Eris, E ve Toprak, ZF, (2011), Biriktirmesiz Hidroelektrik Santralleri ve Dünyada ve Türkiye’deki Mevcut Durumları, 2. Su Yapıları Sempozyumu, 16-18 Eylül, 2011, Diyarbakir. [8] Ağıralioğlu, N, (2004), Baraj Planlama ve Tasarımı Cilt I, Su Vakfı yayınları, İstanbul. [9] Bonacci, O and Roje-Bonacci, T, (2003), The influence of hydroelectrical development on the flow regime of the karstic river Cetina, Hydrological Processes, 17 (1), 1-15. [10] http://en.wikipedia.org/wiki/ Geography_of_Switzerland [11] http://www.vlada.hr/en/about_ croatia/information/identity_card [12] http://www.worldbank.org/en/ country/switzerland [13] Angelaki, V and Harbor, JM, (1995), Impacts of flow diversion for small hydroelectric power plants on sediment transport, northwest Washington, Physical Geography, 16 (5), 432-443. [14] Bakis, R ve Demirbas, A (2004), Sustainable development of small hydropower plants (SHPs), Energy Sources 26 (12), 1105-1118. [15] Kaygusuz, K, (2001), Hydropower and biomass as renewable energy sources in Turkey, Energy Sources, 23 (9), 775-799. [16] Balat, M, (2005), Current hydropower potential in Turkey and sustainability of hydropower for Turkey's energy demand, Energy Exploration & Exploitation, 23 (1), 1-18. [17] Demirbas, A, (2002), Sustainable developments of hydropower energy in Turkey, Energy Sources, 24 (1), 27- 40. [18] Demirbas, A ve Bakis, R, (2004), Energy from renewable sources in Turkey: Status and future direction, Energy Sources, 26 (5), 473-484. [19] Ozturk, HK, (2004), Present status and future prospects of hydroelectric energy in Turkey, Energy Sources, 26 (9), 829-840. [20] Kaygusuz, K, (2002), Sustainable development of hydroelectric power, Energy Sources, 24 (9), 803-815. [21] http://topraksuenerji.org/ su_yonetim_rapor.pdf [22] Vorsic, J., Orgulan, A., Horvat, M., and Koritnik, D., (2000), Very small hydroelectric plants - Their influence on the supply network, IEEE Transactions on Energy Conversion, 15 (3), 323-327. [23] Rijal, K., (2000), Mini- and Micro- Hydro Power Development: Status, Issues and Strategies for the Hindu Kush Himalayan Region, A Journal of Engineering (Publication of NESS), Vol. 9. Institute of Engineering, Kathmandu, Nepal. [24] Paravan, D., Stokelj, T., Golob, R., (2004), Improvements to the water management of a run-ofriver HPP reservoir: methodology and case study, Control Engineering Practice, 12 (4), 377-385. [25] Hosseini, S.M.H., Forouzbakhsh, F., and Rahimpoor, M., (2005), Determination of the optimal installation capacity of small hydropower plants through the use of technical, economic and reliability indices, Energy Policy, 33 (15), 1948-1956. [26] Toprak, Z.F., Eris, E., Agiralioglu, N., Cigizoglu, H.K., Yilmaz, L., Aksoy, H., Coskun, G., Andic, G., Alganci, U., (2009), Modeling Monthly Mean Flow in a Poorly Gauged Basin by Fuzzy Logic, CLEAN-Soil, Air, Water, 37(7), 555-564. [27] Molina, J.M., Isasi, P., Berlanga, A., Sanchis, A., (2000), Hydroelectric power plant management relying on neural networks and expert system integration, Engineering Applications of Artificial Intelligence, 13 (3), 357-369. [28] Naresh, R. and Sharma, J., (2000), A hybrid method for hydroelectric generation scheduling using an artificial neural network, International Journal of Systems Science, 31 (2), 263-271. [29] Bonacci, O., (1999), Water circulation in karst and determination of catchment areas: example of the River Zrmanja, Hydrological Sciences Journal-Journal Des Sciences Hydrologiques, 44 (3), 373-386. [30] CII – Godrej GBC Publication (2004), Small Hydro – Potential & Prospects, RES - Fact Sheet - No.2. [31] http://www.dlsu.edu.ph/research/centers/cemtre/mhp.asp [32] UN Headquarters (2006), Assessing Policy Options for Increasing the Use of Renewable Energy For Sustainable Development: Modelling Energy Scenarios For Ghana, New York, NY, USA. [33] http://www.greenempowerment.org/aboutus.htm [34] Int. J. Hydropower & Dams Markets of Small Hydropower in Asia, Dr. Drona Upadhyay, IT Power. [35] Demirbas, A., Sahin-Demirbas, A., Demirbas, A.H., (2004), Turkey's natural gas, hydropower, and geothermal energy policies, Energy Sources, 26 (3), 237-248. [36] Montes, G.M., MartinezMontes, G., Rubio-Gamez, M.C., Alegre-Bayo, J., Ordonez-Garcia, J., Oliver-Pina, J., (2005), Viability of mini hydroelectric power plants. Risk analysis approach, Ingenieria Hidraulica En Mexico, 20 (1), 5-18. [37]http://upload.wikimedia. org/wikipedia/commons/a/ a7/T%C3%BCrkiye_Akarsu_ Havzalar%C4%B1.jpg [38] http://topraksuenerji. org/?attachment_id=3037 [39] Alashan, S., Toprak, Z.F., and Şen, Z., (2013), Enerji Ağacı (Energy Tree), 3. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi, TİKDEK 2013, 23 – 25 Haziran 2013, İTÜ, İstanbul – Turkiye. [40] http://topraksuenerji. org/?p=330 [41] http://www.gap.gov.tr/gapilleri/gap-illerine-ait-haritalar [42] Halifeoğlu, F.M., Toprak, Z.F., Kavak, O., (2011), Tarihi Diyarbakır Köprülerinin Mimari, Hidrolojik ve Jeolojik Açıdan Değerlendirilmesi, II. Su Yapıları Sempozyumu, 16-18 Eylül 3011, Diyarbakır. Ocak - Şubat 2014 65 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ İTÜ Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü PROF. DR. ABDURRAHMAN SATMAN: “ENERJİ POLİTİKASI YENİLENMELİ, TEŞVİKLER ARTMALI” ENERJİ KONUSUNU ENİNE BOYUNA TARTIŞTIĞIMIZ DERGİMİZİN ÖNEMLİ SÖYLEŞİLERİNDEN BİRİSİNİ DE İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ PETROL ve DOĞAL GAZ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ PROFESÖRLERİNDEN SAYIN ABDURRAHMAN SATMAN ile YAPTIĞIMIZ SÖYLEŞİ OLUŞTURDU. SATMAN ÖZELLİKLE PETROL VE TERMİK ENERJİ KONULARINDA YAPILMASI GEREKEN ve YAPAMAYACAĞIMIZ ŞEYLERİN ALTINI ÇİZDİ. Ülkemizde bulunan petrol ve doğal gaz rezervleri hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye petrol ve doğal gaz bakımından çevresindeki Ortadoğu ve kuzey ülkelerine göre karşılaştırıldığı zaman pek fazla rezervimiz olmadığını söylemek mümkün. Resmi rakamlara göre 40 milyon ton petrol rezervimiz var, yaklaşık 6-7 milyar metreküp doğalgaz rezervimiz olduğu söyleniyor. Ama miktar olarak baktığımız zaman önemli değil. Türkiye’nin tüketimine baktığımız zaman yaklaşık 1.5 yıllık bir rezervimiz var. Doğal gazda ise yıllık yaklaşık 45-50 milyar metreküp. Bir yıllık tüketimin yüzde 15’i kadar bir rezervimiz var. Termal enerji konusunda ne durumdayız? Termal enerji tabi ısı enerji anlamına geliyor. Isı enerji ısı olarak kullanılan enerji anlamındaysa bu tabii kömürden de ısı üretiliyor, petrolden de, doğal gazdan da. Jeotermalden bahsedecek olursak o bir yenilenebilir enerji kaynağı. Az evvel bahsettim; petrol ve doğal gaza göre çok daha zengin olduğumuz bir kaynak türü. Şöyle basite indirgeyebiliriz Türkiye’de 80 bin konut jeotermalden ısınıyor, yeraltından gelen sıcak su doğrudan evlere veriliyor. 80 bin konutu artırmak mümkün mü? Türkiye jeotermal enerjiden ısıtma amaçlı kullanımı söz konusu olduğunda dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi, ilk birkaç sırada yer alıyor. Bunu artırmak da mümkün. Türkiye son 7-8 yıl içerisinde jeotermal konusunda dünyada görülmedik gelişmelere sahip. Jeotermal enerji hem elektrik üretiminde kullanılıyor hem de ısıtma amaçlı konutlarda kullanılıyor, ayrıca seraların ısıtmasında kullanılıyor. Bizde ılıca, kaplıca gibi yerler var. Onların çoğu jeotermal enerjiyi kullanıyor yani yer altından gelen sıcak suyu kullanıyorlar. Bu şekilde de ısıtma amaçlı kullanım Türkiye’de 66 Mimar ve Mühendis çok yaygın durumda. Aynı zamanda çok büyük hamleler yapılıyor, yeni turistik tesisler açılıyor, yeni projeler yapılıyor ve gelecek itibariyle Türkiye jeotermal enerji kullanımında çok önemli gelişmelere açık. Termal enerjinin önümüzdeki 50 yıl içinde diğer enerji kaynaklarını geride bırakacağı söyleniyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Jeotermal enerji olarak baktığımızda bunu söylemek mümkün değil. Jeotermal dünyada yenilenebilir enerji kaynakları söz konusu olduğunda rüzgar ve güneş ile birlikte sayılabilen bir enerji kaynağı ama bunun diğerlerini geçeceği çok iddialı olur. Fakat gittikçe önemli gelişmeler olduğu da kesin. Jeotermal enerjiyi bir yerde hem elektrikte kullanıyorsunuz hem ısıtmada kullanıyorsunuz, ısıtma teknolojisiyle birlikte elektrik üretim teknolojisi de gelişiyor. Eskiden 200 C derece sudan elektrik üretimi yapılıyordu ama şu anda Türkiye’de 150 dereceye kadar düşmüş durumda, Yurt dışında bazı çalışmalar bunu 80 dereceye kadar düşürmüş durumda. Dolayısıyla önemli gelişmeler olduğu kesin. Termal enerji daha geniş kapsamlı değerlendirilebilir, jeotermalin dışına da çıkılabilir. Termal enerji, ısı enerjisi bugün evlerin çatılarına koyduğumuz ısı panelleri ile bile elde edebiliyorsunuz, kömürü yakarak da elde edebiliyorsunuz. Jeotermal olarak Türkiye’nin ciddi gelişmelere açık olduğunu söyleyebilirim. Güneş enerjisi sitemleri ne kadar bir gelişme gösterir? Gelişme göstereceği kesin. Yenilenebilir enerjilerin hepsinin teknolojileri gelişiyor. Güneş de teknoloji olarak artırıyor, kullanımı artıyor, güneş enerjisinden hem elektrik üretimi hem ısı sağlayabiliyorsunuz. Aynı zamanda rüzgar için de bu geçerli, rüzgar teknolojisi de hızla gelişiyor temiz enerji kaynağı olarak. Rüzgardan da şu anda elektrik üretiminde önemli gelişmeler var. Elektrik üretimi söz konusu olduğunda Türkiye’ye baktığınız zaman en hızlı gelişmeyi gösteren rüzgar kaynağı görünüyor. Şu anda yaklaşık 3000 megavatt bir üretimi var rüzgarda. Güneşte henüz istediğimiz yerde değiliz, bunun için biraz daha teşvik gerekiyor. Güneşten ısı üretimi şu anda kullanılıyor. Anadolu’nun güney illerine gittiğiniz zaman çatılarda güneş panellerini görüyorsunuz, sıcak su elde etmek için. Elektrik üretimi için güneş enerjisi konusunda henüz istenen yerde değiliz. Elektrik üretiminde şu anda rüzgar ve jeotermal daha önde. Güneş enerjisi henüz daha ekonomik değil diğerlerine göre ama gittikçe de ekonomisi gelişiyor. Eskiden daha pahalıydı ama Çin ve diğer ülkelerin hamleleriyle daha da gelişti. Bugün Almanya’ya gittiğiniz zaman bizim kadar güneşleri olmadığı halde çok daha fazla yararlanıyorlar. Türkiye’nin de bunu yapabilmesi için enerji politikasını yenileyip biraz daha teşvik edici konuma gelip kolaylıklar sağlaması gerekiyor. Güneş ileride hakimiyet kurar mı dediğimiz zaman güneşi inceleyen arkadaşlar güneşin enerjisini sonsuz olarak görülüyor, sonsuz görüldüğü için de teknolojisinin ileride çok önemli noktalara geleceği konusunda görüşler var. Güneşin önünde bir engel var, güneş ve rüzgarı sadece güneşin ve rüzgarın olduğu zamanlar kullanabilirsiniz. Dolayısıyla onlar hep kesikli enerji kaynağı olarak devreye giriyor, zaman zaman üretebiliyorsunuz, zaman zaman üretemiyorsunuz. Bunlardan faydalanmak istiyorsanız enerjinin depolanmasına bağlı. Şimdi daha ileri teknoloji bataryalar geliştirilmeye çalışıyor. Bu bataryalardan sonra güneşin önünün açılacağı kesin. Türkiye jeotermal enerjiden ısıtma amaçlı kullanımı söz konusu olduğunda dünyanın önde gelen ülkelerinden bir tanesi, ilk birkaç sırada yer alıyor. Bunu artırmak da mümkün. Türkiye son 7-8 yıl içerisinde jeotermal konusunda dünyada görülmedik gelişmelere sahip. Ocak - Şubat 2014 67 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Hakimiyet iddialı bir kelime şu anda öyle bir durum görülmüyor ama ileride teknoloji bize ne getirir bilemiyoruz. Son yıllarda hemen hemen her ay ülkemizde yeni doğalgaz ve petrol rezervleri bulunduğu söyleniyor bu konu hakkında ne demek istersiniz? Bazen bu tür haberlerin abartıldığını söylemek mümkün ama ne olursa olsun Türkiye’de petrol ve doğal gaz konusunda çalışmalar yapılıyor. Bugün Trakya’ya gidiyorsunuz kuyuları delip gaz üretebiliyorsunuz. Güneydoğu’da kuyulardan petrol üretebiliyorsunuz. Geçenlerde haberler vardı Suriye sınırında, Irak sınırında yeni kaynaklar var diye. Bunlar güzel haberler ama bir yerde de biraz abartıldığını söylemek mümkün. Türkiye çevresindeki Ortadoğu ülkeleri gibi zengin bir ülke değil. Bizde genelde rezervler bulunduğu zaman Ortadoğudaki zengin petrol ülkelerine göre daha küçük rezervler oluyor. Türkiye’de petrol ve doğal gaz konusunda çok fazla tevatur laf söyleniyor ama bilimsel olarak baktığımız zaman, bazen deniyor ki yeraltında petrollerimiz var falan bunlar tabi doğru değil. Daha doğrusu yeteri kadar bilimsel bir alt yapısı olmayan söylentiler. Bazen birileri laf atıyor insanlar bilmedikleri için kanabiliyor. Şu kesin, Türkiye’de değişik yerlerde petrol ve doğalgaz var, araştırmalar yaptığınız zaman ulaşabiliyorsunuz. Türkiye’nin yeteri kadar arandığı da söz konusu değil. En son Karadeniz’de aramalar yapıldı, bunlardan henüz sonuçlar alınamadı. Bunun içinde kötümser olmaya gerek yok. Orada petrol veya doğal gaz yok deyip vazgeçmemek gerek. Petrol ve doğalgazda çok büyük yatırımlar yapmak gerekiyor, çok fazla kuyu delmek gerekiyor. Türkiye çok konsantre yapacak bir bütçesi yok. Arada bir kuyular deliniyor ama bir kuyu başına 150-200 milyon dolarlık yatırımlar gerekiyor Türkiye’nin bütçesi bunu kaldırmıyor, çok aralıklı olarak bu çalışmalar sürdürülüyor. Bütün bunlara rağmen sonuç olarak baktığımızda Türkiye’nin çevresi kadar zengin olmadığı ama kuyular delindiği zaman bunlara ulaşabiliyorsunuz. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım henüz iyi bir yerde değiliz. Petrolde tüketimimizin yak68 Mimar ve Mühendis Bugün Almanya’ya gittiğiniz zaman bizim kadar güneşleri olmadığı halde çok daha fazla yararlanıyorlar. Türkiye’nin de bunu yapabilmesi için enerji politikasını yenileyip biraz daha teşvik edici konuma gelip kolaylıklar sağlaması gerekiyor. laşık yüzde 5’i civarında olan bir kısmını yerli üretimden karşılayabiliyoruz, doğalgazda durum daha vahim onda da yaklaşık yüzde 2’sini yerli üretimden karşılayabiliyoruz. Gönül daha fazla olmasını istiyor ama bu gönülden geçmesiyle yetmiyor, başka hamlelerin, yatırımların, planlamaların, politikaların olması gerekiyor. Petrole olan bağımlılıktan kurtulmak sizce mümkün mü? Açık konuşmak gerekirse hayır, petrole bağımlı olmayan kaç ülke var desek belki birkaç ülke vardır. Her ülke özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler petrole bağımlı. Türkiye’nin herhangi bir şekilde bağımsız olması petrol ve doğal gazda şu andaki koşullar altında düşündüğünüz zaman mümkün değil. Biz kesinlikle petrole bağımlıyız. Ama bu bizi ürkütmemeli ,kimseyi ürkütmemeli. Sizin ekonominiz güçlüyse istediğiniz kadar bağımlı olun başka bir mal satıp petrol alırsınız. Petrole bağımlı olmak bizi gelişmekten engelleyecek bir konu değil. Tabi oldukça az bağımlı olmak daha iyi ama Türkiye’nin durumu belli. Şu anki durum itibariyle çokta fazla iyimser konuşabileceğimiz bir senaryo yok. İlerleyen süreçlerde enerji konusunda söz sahibi olmamız mümkün mü? Türkiye için hayır. Türkiye tükettiği enerjinin dörtte üçünü dışarıdan alıyor. Türkiye hangi enerji kaynaklarında kendine yetiyor derseniz hidroelektrik üretiminde veya linyit bakımından zengin olduğumuz söyleniyor, yenilenebilir enerjilerde zengin olduğumuz söyleniyor. Ama bunlarda da teknik olarak, teknoloji olarak dışarıya bağımlıyız, dolayısıyla orada sorunlar başlıyor. Türkiye’nin aynı zamanda kendi teknolojilerini üretecek politikalara girmesi gerekiyor. Genel anlamda tüm enerji kaynaklarını bir arada düşündüğünüzde Türkiye’nin gelecekte tamamen dışarıdan bağımsız olması pek mümkün görünmüyor. Yaklaşık 30-40 yıl önce Türkiye gelişmekte olmanın ilk aşamalarını yaşarken tükettiğimiz enerjinin dörtte birini dışarıdan karşılarken şu an daha gelişmiş olduğumuz halde dörtte üçünü dışarıdan sağlıyoruz. Gönül ister ki daha az bağımlı olalım ama Türkiye’nin çok şansı yok o konuda. Ocak - Şubat 2014 69 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ RÜZGÂR TÜRBİNİ TEKNOLOJİLERİ VE LİSANSIZ ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİ Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ÇALIK İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Rüzgâr enerjisi uygulamalarının ilk yatırım maliyetinin yüksek, kapasite faktörlerinin düşük oluşu ve değişken enerji üretimi gibi dezavantajları yanında temiz bir enerji kaynağıdır. Kaynak açısından dışa bağımlılık yaratmaz. S on yıllarda fosil yakıt kaynaklarının tükenmeye başlaması ve çevresel kaygılar nedeniyle mevcut enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı gittikçe artmaktadır. Bu enerji kaynakları içerisinde rüzgâr enerjisi; temiz, sürdürülebilir ve diğer kaynaklara göre daha maliyetli olmasından dolayı ön plana çıkmaktadır.Fosil ve nükleer kayaklar ile elektrik üretiminde atmosfere sera gazları yaymakta, bu gazlar havayı ve suyu kirletmektedir.600 kW gücündeki bir rüzgâr türbininin yüzde 30 kapasite faktörüyle çalışması durumunda yılda yaklaşık olarak 1356 ton CO2, 16 ton SO2 ve 5 ton NOx salınımından Fosil kaynaklara göre tasarruf edilmiş olunacaktır. Ayrıca kaynak açısından dışa bağımlılığı da azaltmaktadır. Yukarıda sayılan nedenlerle elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı dünyamızın ve ülkemizin geleceği hakkında önemli yer tutmaktadır. Bu çalışmada elektrik enerjisi üretiminde Rüzgâr enerjisinden elektrik üretimi konusunda durulmaktadır. 70 Mimar ve Mühendis GİRİŞ Dünya enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan fosil yakıtların kısıtlı kullanım sürelerinin olması, çevreye yapılan tahribat ve gelecek nesillerin de enerji ihtiyacı dikkate alındığında, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında iklim değişikliği gelmektedir. İklim değişiklikleri insan sağlığı, ekosistemler, hatta insan neslinin sürdürülmesi bakımından tehdit oluşturabilecek olumsuz etkileri nedeniyle çok ciddi sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek bir sorun olarak insanlığı tehdit etmektedir. İklim değişikliğinin ekonomik ve insani boyutu konusunda yapılan bütün çalışmaların ortak özelliği, dünyanın 20C üzerindeki bir sıcaklık artışına maruz kalması halinde dünya ekonomisinde ve daha da önemlisi insani kalkınmada geniş çaplı gerilemelerin geri dönülmez bir şekilde başlayacağıdır. Mevcut sanayileşme ve buna bağlı enerji politikaları kontrol altına alınmadığı takdirde, bu kritik sıcaklık artışı çok daha üst seviyelere çıkacaktır. Sıcaklık artışını 20C düzeyinde tutmak için karbon emisyonlarının atmosferik yoğunluğunu Dünya elektrik üretiminin YÜZDE 60’ı fosil yakıtlar, YÜZDE 23’ü hidrolik enerji, YÜZDE 17’si nükleer enerji ve YÜZDE 1-2 civarında yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekleşmektedir. Rüzgâr dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. milyonda 450 partikül düzeyinde sabitlenmesi gerekmektedir. Aksi halde, 2050 yılında atmosferik yoğunluk düzeyi 750 partikül düzeyine çıkacak. Karbondioksit yoğunluğu açısından 450 partikül düzeyini sağlamak için mevcut karbondioksit emisyonlarının 2050’ye kadar yüzde 80 oranında azaltılması anlamına gelmektedir (UNDP, 2007: 14). Ayrıca, SO2 ve NOx gibi asit gazlarının emisyonu kullanılan yakıtın kalitesine ve yakma ile filtreleme sistemine göre değişmekle beraber bölgesel asit yağmurlarına da neden olmaktadır. Çevreye karşı duyarlı, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji sistemlerinin tercih edilmesidir. Rüzgâr Enerjisinin Türkiye’de ve Dünyadaki Durumu Dünya elektrik üretiminin yüzde 60’ı fosil yakıtlar, yüzde 23’ü hidrolik enerji, yüzde 17’si nükleer enerji ve yüzde 1-2 civarında yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekleşmektedir. Rüzgâr dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde dünyadaki kullanım oranının çok düşük olmasına karşılık, 2020 yılında dünya elektrik talebinin yüzde 12'sinin rüzgâr enerjisinden karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır. Dünyada rüzgârdan enerji üretiminin yüzde 36.3'ü Almanya'da gerçekleş- 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunların başında iklim değişikliği gelmektedir. Ocak - Şubat 2014 71 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ için belirlenmiş bir rüzgâr hızında, sistemden elde edilen güç en büyük değere ulaşır. Bu en büyük güce “nominal güç” ve bu rüzgâr hızına “nominal hız” adı verilmektedir. Rüzgâr hızının, nominal hız değerini aşması halinde sistemden elde edilecek güç nominal güç kadar olacaktır. Sistemin hasar görmemesi için belirli bir rüzgâr hızından sonra rüzgâr türbinlerinin stop konumuna geçmesi otomatik olarak sağlanır. Bu maksimum hıza sistemin “Cut-out” hızı adı verilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir rüzgâr türbini Cut-in ve Cutout rüzgâr hızları arasında enerji üretimini gerçekleştirir. Modern rüzgâr türbinlerinin Cut-in hızları 3-4 m/s, nominal hızları 11-15 m/s ve Cut-out hızları ise 25-30 m/s arasındadır. tirilmektedir. Almanya'nın elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 5.6'sını karşılamaktadır. Rüzgâr gücünden en çok yararlanan diğer ülkeler sırasıyla İspanya, ABD, Danimarka, Hindistan, Hollanda, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve Çin'dir. Diğer tüm ülkeler toplamda yüzde 9.3 paya sahiptirler. Türkiye Rüzgar Santralleri Atlasına göre yer seviyesinden 50 metre yükseklikte ve 7.5 m/s üzeri rüzgâr hızlarına sahip alanlarda kilometrekare başına 5MW gücünde rüzgâr santralı kurulabileceği kabul edilmiştir. Bu kabuller ışığında Türkiye rüzgâr enerjisi potansiyeli 48.000 MW olarak belirlenmiştir. Tablo1’ den de görüleceği üzere Türkiye’de özellikle 2010 yılından itibaren rüzgâr enerji santrallarında önemli bir artış görülmektedir. 2013 yılının ilk altı aylık verilerine göre 26119.15MW kurulu güç bulunmaktadır[4]. Günümüzde teknolojik gelişmelere paralel olarak 1.0 - 6.0 MW gücünde yatay eksenli rüzgâr türbinleri kullanılmaktadır. Bir rüzgâr türbini, çevredeki engellerin rüzgâr hız profilini değiştirmeyeceği yükseklikteki bir kule üzerine yerleştirilmiş gövde ve rotordan oluşur. Kanatlar ve göbek rotor olarak adlandırılır. Kanatlar polyester ile kuvvetlendirilmiş fiberglass veya epoxy ile güçlendirilmiş fiber karbondan yapılmakta ve çelik omurga ile desteklenmektedir. Üç kanatlı yeni nesil rüzgâr türbinlerinin kanat çapları 100 m değerine ulaşmıştır. Modern rüzgâr türbinlerinin rotor göbekleri (hub) yer seviyesinden 60-100 m yükseklikte bir kule üzerinde bulunur. Bir rüzgâr türbininden elde Rüzgâr Türbinleri Teknolojisi Rüzgârın özellikleri, yerel coğrafi farklılıklar ve yeryüzünün homojen olmayan ısınmasına bağlı olarak, zamansal ve yöresel değişiklik gösterir. Rüzgâr hız ve yön olmak üzere iki parametre ile ifade edilir. Rüzgâr hızı yükseklikle artar ve teorik gücü de hızının küpü ile orantılı olarak değişir. Rüzgâr türbinleri, elektrik enerjisi üretimine ancak belirli bir rüzgâr hızında başlayabilmektedir. “Cut-in” adı verilen bu rüzgâr hızının altında sistem tamamen durmaktadır. Sistemden elde edilen elektrik enerjisi rüzgâr hızının artmasıyla birlikte artmaktadır. Her bir rüzgâr türbini edilecek enerji miktarı birinci dereceden türbin hub yüksekliğindeki rüzgâr hızına bağlı olmaktadır. Türbin hub yüksekliğinin artırılması sonucu rüzgâr hızının artacağı gerçeği dikkate alındığında hub yüksekliğinin artırılması, mevcut rüzgâr gücünden maksimum düzeyde yararlanılmasını sağlayacaktır. Rüzgâr türbininin neden olduğu gürültü kirliliğini önlemek için gövde ses izolasyonludur. Kuleler kafes veya boru biçiminde yapılmaktadır. Kule yükseklikleri fazla olabildiğinden kafes 2619,15 3.000 2312,15 2.500 1805.85 2.000 1329.15 1.500 791.6 1.000 146.3 500 8.7 8.7 18.9 18.9 18.9 20.1 20.1 20.1 363.7 51 0 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 YILLAR Tablo 1 Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kümülatif Kurulu Güç bakımından Yıllara Göre Dağılımı (*Temmuz 2013 itibariyle) 72 Mimar ve Mühendis 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013* kulelerin dışındaki konstrüksiyonlar iki ya da üç parçalı olabilmektedir. Günümüzde yaygın olarak silindirik konik kesitli kuleler kullanılmaktadır. Bir rüzgâr türbininde tanıtılan elemanlar dışında; frenleme düzenleri, kontrol-kumanda sistemleri, yönlendirme motoru ve mekanizması, anemometre ve rüzgâr gülü gibi ölçüm cihazları bulunur. Rüzgâr Enerji (RES) Tesisi Kurmak için Gerekli Aşamalar Yatırımcılar için rüzgâr enerjisi yatırımının yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir: Arazi tespit / Kurulum alanının belirlenmesi Ön fizibilitenin yapılması Dağıtım şirketine başvurunun yapılması Rüzgâr ölçümü (isteğe bağlı olarak) Finans imkânlarının araştırılması ve satış sözleşmesinin imzalanması Üretim, kurulum ve bakım /onarım Ön Fizibilite Çalışması Ön fizibilite çalışması aşağıdaki aşamalardan oluşur; • Kurulum alanının ortalama rüzgâr hızı tespiti • Sistemin maliyetinin hesaplanması • Sistemin 1 Aylık ve 1 Yıllık Getirisi • Sistemin tüm maliyetini Amorti süresi Rüzgâr ölçümlerinin sonuçlandırılmasından sonra mühendislik ve inşaat firmalarının birlikte çalışması sonucunda tesis maliyeti hazırlanır. Başlıca tesis maliyet kalemleri aşağıda verilmiştir. Yol maliyeti, saha hazırlama, türbin temelleri, türbin, kablo kanalları, inşaat işleri, elektromekanik ekipman (teşvik kapsamı dikkate alınmalı), rüzgâr türbini kulesi + kanat, ünite trafosu, nakil hattı ve şebeke bağlantısı, ENH bedeli belirlenir. Projelerin Finansmanı Yatırımın uygulama kararı alınmasından sonra yatırımın sermaye ihtiyacının nasıl karşılanacağı karara bağlanır. Yatırımın tamamen öz sermaye ile mi yoksa dış kaynaklardan sağlanacak finansman ile mi yapılacağı kararı alınır. Rüzgâr enerjisi santralleri sermaye yoğun yatırımlar olduğundan sermaye ihtiyacı kredi temin edilebilir. Yapılan finansal analizler içerisinde sermayenin maliyeti hesaplandığı için rüzgâr enerjisi yatırımının kredi maliyetleri ve nakit akımına etkileri hali hazırda hesaplanmış olacaktır. Dünya elektrik üretiminin YÜZDE 60’ı fosil yakıtlar, YÜZDE 23’ü hidrolik enerji, YÜZDE 17’si nükleer enerji ve YÜZDE 1-2 civarında yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekleşmektedir. Rüzgâr dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji kaynaklarından biri haline gelmiştir. Ocak - Şubat 2014 73 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Maliyet Analizi Uygulaması 500 KW’lık bir rüzgâr türbini için; Yerli üretim türbinler için elektrik satış bedeli kWh için 0.11 $/kWh, (yönetmelik) ithal türbinler için elektrik satış bedeli kWh için 0.073 $/kWh, (yönetmelik) ortalama rüzgâr hızı 7 m/sn Türbin Çalışma Kapasitesi yüzde 50 Yıllık Enerji Üretimi: 500 KW. 0.50.24. 30.12 = 2.160.000. KW/h İTHAL Türbin Olması Durumunda enerji satış bedeli: 2.160.000 KW.0.073 $ = 157.680$ . 2,0 (kur) = 315.360.00 TL YERLİ ÜRETİM Olması Durumunda: 2.160.000 KW. 0.11 $ = 237.600 $. 2,0 (kur) = 475.200.,00 TL Yerli Üretim Rüzgâr Türbini Kullanıldığında, sistem ortalama 5.5 yılda tüm maliyetlerini amorti etmektedir. Ekonomik ömrü 20 yıl olduğu için geri kalan 14.5 yıl firma için kar anlamına gelmektedir. Lisanssız Elektrik Enerjisi Üretimi Tesisleri Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı olarak kurulacak elektrik üretim tesisleri azami 1MWe gücünde kurulabilir ve sisteme en fazla 1MWe olarak bağlanabilir. Lisanssız elektrik üretimi kapsamında kurulacak mikrokojenerasyon tesisleri için söz konusu limit 100 kWe''dir. Bunun yanında 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 14'üncü maddesi çerçevesinde lisans almaksızın ve şirket kurmaksızın veya sadece lisans almaksızın kurulabilecek diğer üretim tesisleri için iletim ve dağıtım sistemine bağlantı yapılmasına ilişkin düzenlemelerin getirdiği sınırlamalar dışında kurulu güç üst sınırı bulunmamaktadır. Elektrik abonesi olan her gerçek veya tüzel kişi lisanssız elektrik üretim tesisi kurabilir. Bu kişilerin kendi uhdelerinde en az bir tüketim aboneliği bulunması gerekir. Aboneliği olmayan kişiler, lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz. Gerçek ya da tüzel kişi olmayan aboneler de lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz. 74 Mimar ve Mühendis Elektrik abonesi olan her gerçek veya tüzel kişi lisanssız elektrik üretim tesisi kurabilir. Bu kişilerin kendi uhdelerinde en az bir tüketim aboneliği bulunması gerekir. Aboneliği olmayan kişiler, lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz. Gerçek ya da tüzel kişi olmayan aboneler de lisanssız elektrik üretim tesisi kuramaz. Lisanssız elektrik üretim tesisi hidrolik kaynaklara dayalı olarak kurulmak isteniyorsa tesisin kurulacağı yer için il özel idaresine, diğer kaynaklar kullanılacaksa tesisin kurulacağı yer için dağıtım şirketine başvuru yapılır. Hidrolik kaynaklar dışındaki kaynaklara dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi kurmak için yapılan başvurularda, Lisanssız Elektrik Üretim Tebliği'nin (8.2) maddesinde açıklanan belgeleri temin ederek başvuru yapılır. Lisanssız elektrik üretim tesisleri, yönetmelik ve tebliğ kapsamına göre kurulmakta ve bu tesisleri kuran kişiler bu tesislerde kendi ihtiyaçları için elektrik üretmeye yetkili kılınmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı tesis kuran gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçlarından fazla ürettikleri elektrik enerjisi 10 yıl süreyle perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketi vasıtasıyla YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilir. Bu çerçevede, yenilenebilir enerji kaynakları için YEK kanununa ekli I sayılı cetvelde kaynak bazında öngörülen fiyat uygulanır. İhtiyaç fazlası elektrik enerjisinin 10 yıl sonra ne olacağı hususunda, ilgili kanun hükümlerinde yapılacak düzenlemeyi müteakip açıklığa kavuşacaktır. Lisanssız üretim tesislerinde üretilerek sisteme verilecek ihtiyaç fazlası enerjinin mahsubu üretim tesisinin tüketim tesisi ile aynı yerde olması veya aynı yerde olmaması halinde farklı olacaktır. a. Üretim tesisi tüketim tesisi ile aynı yerde kurulu ise sisteme verilen ihtiyaç fazlası enerji çift taraflı ölçüm yapan sayaç vasıtasıyla günlük olarak ölçüleceğinden günlük tüketim günlük üretimden 24:00 itibariyle mahsup edilecek ve sonuçta üretim fazlası varsa ihtiyaç fazlası enerji miktar kaynak bazında belirlenmiş destek fiyatının o günkü Merkez Bankası ABD doları döviz alış kuru üzerinden bulunacak sayıyla çarpılarak elde edilen değer üreticinin alacak hanesine yazılır. Örneğin bir gün içinde çatısında güneş enerjisi tesisi kurulu bir evin 60 kWh tüketimi 100 kWh üretimi varsa 40 kWh ihtiyaç fazlası enerji sisteme verilmiştir. Buna göre 40KWh. 0.133 $/ kWh. 1.83 TL/$ = 10,66 TL Tersi olursa, 40 kWh enerji için mevcut aboneliği esas alınarak tüketim miktarı tahakkuk ettirilir. Bu işlemler her gün için ayrı ayrı yapılarak sonuçta ay sonundaki alacak ve borç hesabı belirlenir. Bu miktar üzerinden diğer işlemler (dağıtım sistem kullanım bedeli, kayıp kaçak vb) işlemleri yapılır ve işlem sonuçlandırılır. b. Üretim tesisi tüketim tesisi ile aynı yerde kurulu değilse sisteme verilen enerji ve sistemden çekilen enerji ayrı ayrı kaydedilir. Çekilen enerji verilen enerjiden mahsuplaştırılır ve sonuçta yukarıdaki gibi ya sisteme verilmiş ihtiyaç fazlası enerji ya da sistemden çekilmiş enerji sonucuna ulaşılır ve bu miktar için yukarıda açıklanan işlemden uygun olanı yapılır. Ancak bu durumda diğer işlemler dağıtım sistem kullanım bedeli, kayıp kaçak vb. hem sistemden çekilen hem de sisteme verilen enerji için ayrı ayrı yapılır ve işlem sonuçlandırılır. Sonuç ve değerlendirme Fosil yakıtların hem jeopolitik dengeler açısından bir tehdit oluşturması hem de çevreye yaptığı tahribat ile başta Çin olmak üzere kalkınmakta olan ülkelerde hızlı enerji talebinde yaşanan artış, yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojilerine verilen önemi artırdı. İlk yatırım maliyetinin yüksek, kapasite faktörlerinin düşük oluşu ve değişken enerji üretimi gibi dezavantajları bulunmakla birlikte, hidroelektrik santraller haricinde, ciddi oranda enerji üretimine katkıda bulunduğu söylenebilecek tek yenilenebilir enerji kaynağı rüzgâr santralleridir. Ayrıca rüzgâr türbinleri kaynak kullanımı açısından dışa bağımlığı da azaltmakta, ülke ekonomilerine önemli katkılar sağlamaktadır. Ülkemizde de işletmeye alınan rüzgâr enerji santrallerinin artması ile birlikte lisanssız elektrik üretim tesisleri Yönetmelik ve Tebliğinde yapılan değişiklikle bu tesisleri kuran kişiler bu tesislerde kendi ihtiyaçları için 1MW’a kadar tesis kurmaya yetkili kılınmıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı tesis kuran gerçek ve tüzel kişilerin ihtiyaçlarından fazla ürettikleri elektrik enerjisi 10 yıl süreyle perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketi vasıtasıyla YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilmektedir. Bu kapsamda gelecek yıllarda lisanssız elektrik enerji üretim tesislerinin sayısının giderek arması beklenmektedir. Bu duruma paralel olarak türbin alımı konusunda önemli kaynak aktarımları söz konusudur. Bu nedenle yerli rüzgâr türbin teknolojilerinin de geliştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışma; bu amaca hizmetetme üzere rüzgâr türbini teknolojileri, rüzgâr türbininin yapısı, türbin bileşenleri ile lisanssız enerji üretimi üretiminde bir perspektif olması amacıyla hazırlanmıştır. Fosil yakıtların hem jeopolitik dengeler açısından bir tehdit oluşturması hem de çevreye yaptığı tahribat ile başta Çin olmak üzere kalkınmakta olan ülkelerde hızlı enerji talebinde yaşanan artış, yenilenebilir enerji kaynak ve teknolojilerine verilen önemi artırdı. Ocak - Şubat 2014 75 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ ATIKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ Prof. Dr. Fatma ARSLAN İTÜ Maden Fakültesi DekanI Enerji hammadde seçeneklerinin çeşitlendirilmesinin, enerji sıkıntısını önleme açısından çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Ancak, bilinen enerji kaynaklarına ilaveten atıklardan enerji üretimi de gündemde olan bir konudur. Bu, dünyamızda sürekli artan enerji ihtiyaçlarına farklı bir açıdan bakmayı sağlamakla kalmayıp çevreye ve canlılara zarar veren geri kazanılabilir atıkların enerjiye çevrilmesini de gündeme getirmektedir. Bunların en önemlisi kentsel atıklar olup bunlardan elde edilebilecek en değerli ürün enerjidir. K entsel katı atıklardan enerji elde etmekle karbondioksit emisyonları da azaltılarak çevreye fayda sağlanmaktadır. Bu enerji özellikle bölgesel enerji ihtiyacını karşılamada büyük bir öneme sahiptir. Kentsel katı atıklardan enerji üretimi değişen dünya şartlarıyla gelişmiş ülkelerden sonra gelişmekte olan ülkelerin de gündemine girmiştir. Günümüzde katı atıkların bertaraf edilirken enerji potansiyellerinin değerlendirilmesi için farklı teknolojiler geliştirilmekte ve mevcut teknolojiler iyileştirilmeye çalışılmaktadır. Kentsel katı atıklardan enerji üretiminde kullanılan teknolojileri düzenli depolama, yakma, gazlaştırma ve anaerobik çürütme olarak sıralayabiliriz. Depolama sahasında biriken kentsel katı atıkların bozunması sonucu başlıca metan ve karbondioksitten meydana gelen depo gazı oluşur. Depolama sahası kapatıldıktan sonra uygun teknoloji kullanılarak depo gazından enerji elde etmek mümkündür. Direkt yakma, depo gazının kullanımında en basit ve en ucuz yöntemdir. Depo gazı genellikle büyük endüstriyel kazanlarda veya tuğla fırınlarında, kireç veya çimento fırınlarında yakılır. Çevrede bulunan konut, okul gibi binaları veya seraları da ısıtmakta kullanılır. Burada ısıtılacak alanların depolama sahasına olan uzaklığı en önemli kriterlerden biridir. Doğrudan yakmanın mümkün 76 Mimar ve Mühendis olmadığı durumlarda en ekonomik çözüm depo gazından elektrik üretimidir. Elektrik üretimi gaz motorları, gaz türbinleri, buhar türbinleri, mikro türbinler ve yakıt pilleri kullanılarak gerçekleştirilebilir. Kentsel katı atıklar hacim azaltılması, stabilizasyon, patojen mikroorganizma giderimi ve enerji elde etmek amacı ile yakılırlar. Kentsel katı atıkları yakma sistemleri ön arıtma yöntemine göre ikiye ayrılır. Bunlar; işlenmiş katı atık yakma sistemleri (RDF burning) ve işlenmemiş katı atık yakma sistemlerinde atık doğrudan fırında yakılır. Başlıca ürün buhar olup ya doğrudan kullanılabilir veya elektriğe, sıcak suya, soğutma suyuna dönüştürülerek kullanılır. Izgara fırınları, evsel atık için kullanılan en yaygın fırın tipidir. İşlenmiş katı atık genellikle akışkan yataklı yakma sistemlerinde yakılmaktadır. RDF için yaygın bir uygulama da çimento fabrikalarında ikincil yakıt olarak kullanılmasıdır. Böylece çimento fabrikala- Gazlaştırma prosesi kentsel katı atıkların hacminin azaltılmasında ve enerji geri kazanımı için verimli Aavantajı elektrik üretim veriminin daha iyi olmasıdır. rının yakıt maliyeti düşürülmektedir. Gazlaştırma prosesi kentsel katı atıkların hacminin azaltılmasında ve enerji geri kazanımı için verimli bir tekniktir. Gazlaştırmanın yanmaya göre en büyük avantajı elektrik üretim veriminin daha iyi olmasıdır. Elde edilen gaz daha sonra içten yanmalı motor, gaz türbini ve boilerlerde yakılarak enerji üretilir. Gazlaştırma sistemlerinde sadece işlenmiş katı atık kullanılmaktadır. Bu yüzden atıkların öncelikle ön arıtma prosesine tabi tutulmaları gerekir. Anaerobik çürütme çöpün organik kısmının oksijensiz ortamda biyolojik olarak bozun- masıdır. Prosesin başlıca ürünü yaklaşık yüzde 64 metan ve yüzde 35 karbondioksitten oluşan biyogazdır. Bir anaerobik çürütme sistemi ön arıtma, anaerobik dönüşüm, son arıtma ve sızıntı suyu ve gazların arıtılması aşamalarından oluşur. Biyogaz üretimi için kullanılan materyaller, hayvansal gübreler, organik atıklar ve endüstriyel atıklar olarak üç başlık altında incelenebilir: Hayvansal atıklar (hayvancılık ürünlerinin işlenmesi ile elde edilen atıklar ve hayvan gübreleri), bitkisel atıklar (bahçe ve yemek atıkları), endüstriyel atıklar (zirai, orman, deri ve tekstil, kağıt, gıda, sebze, meyva, tahıl, yağ ve şeker endüstrisi atıkları, evsel atıklar, atık su arıtma tesis atıkları). Günümüzde biyogaz üretimi çok çeşitli çaplarda; tek bir evin ısıtma ve mutfak giderlerini karşılamaktan jeneratörle elektrik üretimine kadar yapılmaktadır. Bu konu Türkiye’de üniversiteler ve araştırma kurumları tarafından da yoğun olarak araştırılmaktadır. Türkiye’deki pilot uygulamalardan birisi Tübitak destekli Kocaeli Belediyesi’nin iştiraki olan İzaydaş bünyesinde kurulmuş olan biyogaz tesisidir. Dünyada biyogaz üretim ve kullanımı giderek artmaktadır. Hayvan gübresinden elde edilen biyogazın tesis oranları dikkate alınırsa dünyadaki tesislerin yüzde 80'i Çin’de, yüzde 10'u Hindistan, Nepal ve Tayland’ta bulunmaktadır. Avrupa’nın hayvan gübresi ile elde ettiği biyogaza ve tesis sayısına bakılacak olursa Almanya ve onu takiben İtalya gelmektedir. Biyogaz doğalgazın kullanım alanlarıyla paralel olarak kullanılabilen bir enerji kaynağı olup kullanım Ocak - Şubat 2014 77 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir, ısınma ve ısıtma (doğrudan yakılarak), ulaşım (motor yakıtı olarak), elektrik üretimi (türbin yakıtı olarak), yakıt pilleri, kimyasal maddelerin üretimi ve doğalgaza katılarak maliyet düşürmek amacıyla kullanılır. Tüm bu kullanım alanlarının yanı sıra biyogaz çevreye karşı duyarlı bir enerji kaynağı olup yeşil yakıt olarak da bilinmektedir. Biyogaz üretimi için kullanılan ham maddeler tarımsal arazilerde üretildiği için, tarımsal işletmelerde gerek seraların ve binaların ısıtılmasında gerekse traktörlerin yakıtı olarak kullanılmasında önemli bir fayda sağlayabilmektedir. Bu şekilde kullanılan biyogaz işletme maliyetlerini önemli ölçüde azaltmaktadır. Türkiye’de gelişmiş iller ortalaması evsel atıklarda kişi başına 30 gram/gün plastik, az gelişmiş iller ortalaması 23 gram/gün ortalama ile belediyelerin çöp toplama merkezlerine gelmektedir. Atık petrokimya ürünleri (plastik atıklar, sintine yağlar, yanık motor yağları, hurda oto lastikleri, kirli solventler, kirli tinerler vb) piroliz yöntemi ile kimyasal ayrıştırmaya tabi tutularak elde edilen sıvı yakıtla en az maliyetle elektrik enerjisi üretilmektir. Örneğin, ömrünü 78 Mimar ve Mühendis tamamlamış araba lastiklerinden piroliz yöntemiyle elektrik üretimi yapılmaktadır. Geri kazanım sonucunda elde edilen ürünler karbon siyahı (dolgu ve katkı malzemesi olarak), pirolitik yağlar (sanayi yakıtı veya elektrik üretim yakıtı olarak), hurda çelik tel (hurda olarak haddehanelerde) ve yanıcı gazdır (doğal gaz ve LPG yerine kullanılabilir, elektrik ve ısı üretmek amacıyla brülörlerde yakılabilir). Piroliz sonucu elde edilen pirolitik yağın kullanımı ile elektrik üretilebilmektedir. Ayrıca, kauçuğun (lastiğin) kaliteli bir kömüre eşdeğer enerji değeri vardır. Bu yüzden doğrudan yakıt olarak da kullanılmaktadır. Avrupa, ABD, Japonya ve Türkiye'deki çimento fabrikalarında yakıt olarak kullanıldığı bilinmektedir. Lastikler iri parçalar halinde ayrıca elektrik üretimi maksatlı termik santrallerde ve ısı, buhar ihtiyacı için kâğıt vb. endüstriyel sektörlerin kazanlarında yakıt olarak da kullanılmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan nüfus, kentleşme ve sanayileşmeye paralel olarak oluşan katı atık miktarı da hızla artmakta ve kentler için giderek daha büyük bir sorun haline gelmektedir. Dünyada atıklardan enerji üreten ve özellikle Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan nüfus, kentleşme ve sanayileşmeye paralel olarak oluşan katı atık miktarı da hızla artmakta ve kentler için giderek daha büyük bir sorun haline gelmektedir. lokal/bölgesel enerji ihtiyacının büyük kısmını karşılayan birçok tesis bulunmaktadır. Bu nedenle ülkemizde de İstanbul, Ankara, Adana, Bursa başta olmak üzere birçok büyük şehirde belediyelerce pilot uygulamalar başlamış ve giderek daha küçük bölgelere de yayılmaya başlamıştır. Atık bertarafı ile birlikte enerji üretimi bölgesel olarak fayda sağlamaktadır ve bu alanda çalışmalar sürdürülmelidir. Ocak - Şubat 2014 79 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ İTÜ Yer altı Maden İşletmeciliği Anabilim Dalı Başkanı PROF. DR. ORHAN KURAL: “KENDİ KAYNAKLARIMIZı TANIMALI, KENDİ ŞARTLARIMIZA GÖRE SİSTEM KURMALIYIZ.” KAYA GAZI VE KÖMÜR MADENLERİ KONUSUNDA SON GÜNLERDE ÇIKAN SÖYLENTİLERE VE HABERLERE KONUNUN UZMAN İSİMLERİNDEN PROF. DR. ORHAN KURAL İLE YAPTIĞIMIZ SÖYLEŞİ İLE CEVAPLAR BULMAYA ÇALIŞTIK. ÖZELLİKLE KAYA GAZI KONUSUNDA HEYECANA KAPILMAMAMIZI BELİRTEN KURAL, KENDİ KAYNAKLARIMIZI TANIMAMIZ GEREKTİĞİNİN ALTINI ÇİZDİ. Kayagazı daha yeni bir enerji kaynağı, kaya gazı hakkında bize kısa bir bilgi verebilir misiniz? Bölümümüzde yeni bir laboratuar kurup kömür damarları içinde saklı olan metan ve kaya gazı araştırmak için bir hamle yaptık. Kaya gazı dünyada ses getiriyor ama teknolojisi tam olarak oturmuş değil. Muhakkak Amerika’da uygulanan sistem Türkiye’de kullanılmalı dememek gerekir. Çok dikkatli olmamız gerekir bir adım atmadan önce. Ülkemizin maceraya atılacak miktarda parası olduğunu düşünmüyorum. Yıllar önce Seyitömer’de bir termik santral kuruldu heyecanla. Almanlar kurdu, bir gün bile çalışmadı. Koca tesis iki gün sonra patlayarak kullanılmaz hale geldi. Özellikle kömür ile yapılan çalışmaların çok dikkatli yapılması gerekir. Sanatçılar şirketi bir seramik fabrikası için yıllarca araştırma yapıp onlar dahi küçük bir patlama yaşıyor. Hema’nın yıllardır bununla ilgili araştırma yaptığını biliyoruz. Bir gazete haberiyle yola çıkmak doğru değil. Kömür henüz anlaşılmamış bir maden formülü tam belli değildir. Her an sürprizlere açık. Hemen bir heyecanla bir ülkeye kurulan sistem Türkiye’ye kurulmamalıdır. Kaya gazı içinde bunu söylemek durumundayım. Tabii ki teknolojiden istifade edelim ama öncelikle biraz bekleyip tüm dünyadaki çalışmaları inceleyip daha sonra ülkemize kullanılması kanısındayım. Böyle bir yaklaşım doğru olmaz. Kaya gazının diğer enerji kaynaklarını geride bırakacağı söyleniyor bu konu hakkında ne düşünürsünüz? Zaman zaman hidrojen için de söylendi, diğer enerji kaynakları için de söylendi ama arkası gelmedi. Yine böyle bir heyecan ile yola çıkmak çok pahalıya mal olabilir. Bilimi iyi kullanarak kendi şartlarımıza uyarak, her ülkenin şartları farklı, kömür yapıları farklı, bu sebeple bir ülkeye kurulan sistem hemen kurulmamalı, yıllar 80 Mimar ve Mühendis süren araştırmalar lazım. Bu aşamadan sonra biz bir yola çıkabiliriz. Ülkemizdeki linyitlerin kalorisi biraz düşük. Her ülkenin madenlerine benzemiyor. Bu sebeple bir tesis kurulurken bir deneme tesisi kurup incelemeler sonucu teknolojiyle hayata geçirmek gerekir. Daha yeni bir teknoloji Amerika’nın yaptığını biliyoruz ama dediğim gibi Amerika ile Türkiye’nin kömür tipi bir değil o yüzden dikkat edilmeli diyorum. Amerika’nın bu konudaki etkinliği ne durumda? Onu tam yakından takip etmiş değilim, basından takip ediyoruz. Bazı şirketlerin burada uygulamak için harekete geçtiğini duydum. Ama Amerika’nın bu konuda ne kadar başarılı olduğunu da bilmiyorum. Amerika’nın enerji kaynakları çok fazla. İleride nasıl kullanmak istiyor bilmiyoruz. Amerika’yı kendimize model almak zorunda değiliz. Türkiye’nin şartlarına göre araştırmalar yapıp ona göre bir sistem uygulamalıyız. Kaya Gazı’nın kullanılmaya başlaması kömür kullanımında bir azalmaya sebep olur mu? Keşke olsa, biz kaya gazını kullanıma açabiliyorsak ve bunu ekosisteme açabiliyorsak bu mükemmel. Türkiye’nin enerji ihtiyacının büyük bir kısmı kömürden sağlanıyor. Çimento fabrikaları, tuğla yapımı, evlerde, tekstil gibi alanlarda kullanılıyor. Gönül arzu eder ki kömür yerine kaya gazı kullanılsın. Daha temiz bir enerji kaynağı. Kömür üretiminde ne olursa olsun sorunlar olabilir. Bu ne zaman ne kadar gerçekleşir bunu kestirmek çok zor. Dünyada bu teknoloji ne sürede kaç ülkede benimsendi bunları bilmek lazım. Bazı şeyler teknolojik sırdır onları takip etmek bizi şaşırtabilir. Ekonomimiz yettiği durumda ne kadar öncelikli bakmamız gerekir? Türkiye’nin enerji ihtiyacı kesin. Dışarıdan petrol ve doğalgaz alarak borç hanemize büyük kalemler buradan geliyor. Kendi kömürümüzü kullanmadan dışarıdan enerji satın alıyoruz. Bu sebeple kaya gazının kullanılması ilk bakışta harika görünüyor ama başta dediğim gibi yeni heyecanlarla yeni yanlışlar yapmamak gerekir. Olmayacak bir şey üzerine masraf yapmamalıyız. Kendi teknolojimizi geliştirmemiz mümkün mü? Tabii ki mümkün. Öncelikli MTA araştırma yapmalı ve küçük bir sistemle başlayarak zamanla geliştirmeliyiz. Bir anda her tarafa yapıp hata yapmamak gerek. Ülkemizdeki kömür ve kaya gazı rezervleri hakkında bilgi verebilir misiniz? Kaya gazının tam olarak şu anda sınırları çizilmiş değil. Kömürde dünyanın en fazla rezervine sahip 10 ülkesinden biriyiz. Dünyada en fazla üretim yapan 10 ülkeden biriyiz yine. O bakımından kömürü kullanıyoruz ama yeterli değil. Kömür konusunda şunu söylemeliyim. Kömürü kullanmalıyız ama doğru kullanmalıyız. Kömür doğru kullanılırsa Türkiye’nin tüm ihtiyacı hallolur. Kömür ile çalışan termik santrallere evet diyorum ama şu şartlar ile; yeri iyi seçilecek. Ucuz olduğu için bir yer seçilmemeli. İsveç kömür ile çalışan bir termik santral yaptı. Bu santral çalışmaya başladı. 2 ay hiç haber verilmedi. 2 ay sonra belediye başkanı basına ve firmalara tanıttı. “Bakın 2 aydır kömür ile çalışan bir santralden haberdar değilsiniz.” dedi. Niye yeri iyi seçilmişti. Öncelikli deniz kenarına kurulmaması lazım, turistik bölgelere kurulmaması lazım, kömür muhakkak temizle- Amerika’nın enerji kaynakları çok fazla, ileride nasıl kullanmak istiyor bilmiyoruz. Amerika’yı kendimize model almak zorunda değiliz. Türkiye’nin şartlarına göre araştırmalar yapıp ona göre bir sistem uygulamalıyız. Ocak - Şubat 2014 81 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ nip verilmesi lazım, yakma sistemi klasik yakma sistemi değil akışkan yatak hatta basınçlı akışkan yatak ile yanma verimini yüzde 99’lara çıkarmamız lazım. Diğer sistemde yarısı dışarı atılıyor. Kükürt arındırma sistemi kurmak gerekir. Bu faktörler yerine gelirse yine termik santral’in zararı var karbondioksit verir. Yeni teknoloji ile bunlar yerin altına pompalayarak büyük çapta zarar önleniyor. Tüm bunlara dikkat edersek Türkiye’de büyük çapta hallolmuş olur. Benim çözümüm hep bu oldu. Kendi kömürümüzü ve iş gücümüzü kullanıp petrol veya uranyumda olduğu gibi dışarı bağımlı olmayız. Bu şekilde Türkiye’nin enerji masrafları azalacaktır. Ben çözümü kaya gazından çok bunda görüyorum. Termik santral için uygun şartlar tam olarak nedir? Bir defa deniz kenarı olmamalı, termik santraller zaten ucuz bir sistemdir deniz suyundan yararlanmaya gerek yok. Çevre duyarlılığı olması gerekir. Şunu da söylemek isterim fazla enerji kullanmak daha medeni olmak değil. Kişi başına düşen enerji miktarı bir ülkenin kalitesini değil kalitesizliğini gösterir. Ne kadar enerji kullanırsanız memlekete o kadar zararınız dokunur. Aslında en önemli şey enerjiyi tasarruf etmek, hepimizin tasarruf etmesi gerekir. Tasarruf edersek yeni santrallere 82 Mimar ve Mühendis fazla enerji kullanmak daha medeni olmak değil. Kişi başına düşen enerji miktarı bir ülkenin kalitesini değil kalitesizliğini gösterir. Ne kadar enerji kullanırsanız memlekete o kadar zararınız dokunur. Aslında en önemli şey enerjiyi tasarruf etmek, hepimizin tasarruf etmesi gerekir. Tasarruf edersek yeni santrallere ihtiyaç yok. Ama biz evlerimizin bütün ışıklarını yakarsak bu israftır ihtiyaç yok. Ama biz evlerimizin bütün ışıklarını yakarsak bu israftır. İsraf yapmamak yeni bir teknolojidir. Enerji kaçakları ile baş etmek gerekir. Kaçak elektrik alan bir kişi sınır tanımaz, çok daha fazla enerji harcar. Kaçak elektriği azaltmak hem enerjiden tasarruf sağlayıp hem de günahsız insanların sırtına binen yükü kaldırabiliriz. Öncelikle bunlarla baş etmemiz gerekir. Kaçak elektrik kullanan bir insan ısınmayı bile elektrik ile karşılayacaktır. Elektrik hatlarını modernleştirip kayıpları azaltmak gerekir. O zaman belki de yeni santrallere ihtiyaç kalmayacak. Elektrikten, halka tasarrufu öğretmeliyiz. Yakılan her elektriğin memlekete zarar olduğunu, dışarıya para ödediğimizi ve ülke için bir darbe olduğunu halka anlatmamız gerekir. Televizyonlarda artık bunlardan bahsetmeliyiz. Bunlar kampanyalar ile yapılır, kamu spotları yapılır, okullara programlar gönderilir. Hatta ilk önce okullarda uygulamamız gerekir. Biz geçen sene bir okulda tasarruf için bir program yaptık. Çok da faydalı oldu. Büyük tasarruflar yapan büyük şirketlere ödüller verebiliriz, vergi kolaylığı sağlayabiliriz. Büyük işletmelere ve kurumlara bu tasarrufları öğreterek ciddi avantajlar sağlayabiliriz. Kaya gazı fırsatını iyi değerlendirebilir miyiz? Amerika, Rusya, Çin gibi ülkeler bize engel olmak ister mi? Hayır, olmak istemezler. Herkes teknoloji satmak istiyor ama dikkatli olmamız lazım. Her ülke gelip bunu burada yapmak ister, onları iyi araştırmamız lazım. Biz bunlardan zararlar gördük. Dışarıdan gelen insanlar Türkiye’nin kömür tipini bilmiyor, kendi ülkelerindeki sistemleri kuruyorlar. Şirketler karşısında Amerikalı, Alman görünce bunları çok iyi bildiklerini düşünüyorlar ama bize en büyük fayda kendi mühendisimizden gelir, onlar Türkiye’nin kömür yapısını bilir. Dışarıdan hayır beklemekten çok kendimiz çalışmalar yapmamız lazım. Onun için yabancı hayranlığını bırakmalıyız, kendimiz ayakta durabilecek bir ülkeyiz, birçok ülkeden daha bilimsel çalışmalarda başarılar sağladık. Amerika’da bir şey tuttu diye burada da tutacak değil. Özellikle kömür konusunda uluslararası menfaatlerimizi düşünerek kendi şartlarımızda kendi teknolojimizi üretmemiz lazım. DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ NÜKLEER ENERJİDE YENİ ROTA Doç. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU MMG Yönetim Kurulu Üyesi Çernobil felaketinin 25. yılını geride bırakırken 11 Mart 2011 tarihinde ortaya çıkan Fukuşima felaketi ile nükleer endüstri için kasvetli yıllar yeniden başlamıştır. Esasında dünya genelinde yeni nükleer reaktörlerin devreye alınmasında 1980’li yıllardan bu yana (sadece Çin Halk Cumhuriyeti hariç) kararlı bir düşüş gözlenmekteydi. Fukuşima sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin de nükleer enerjinin yanı sıra rüzgar enerjisi yatırımlarına ağırlık verdiğini görmekteyiz. D ünya toplam nükleer enerji üretim kapasitesi son 20 yıldır neredeyse sabit kalmıştır. Buna bağlı olarak da nükleer enerji üretimi de çok az oranda düşmüştür. Bunun tersine aynı dönem içerisinde rüzgar, güneş ve biyo yakıtlardan enerji üretimi deneyimlerinin olağanüstü büyüdüğünü izlemekteyiz. Dünya üzerinde faaliyet gösteren tüm çalışır durumdaki nükleer santrallerin çoğunluğunun verimli kullanım ömürlerinin sonuna hızla yaklaştığı bilinmektedir. Ayrıca Fukuşima felaketi sonrasında, ömrünün sonuna yaklaşan birçok reaktörün geliştirilerek kullanım sürelerini uzatma projelerini de zora sokmuştur Bu verilere bakıldığında önümüzdeki süreçte nükleer enerjinin dünya genelinde elektrik üretimindeki payının azalacağı beklenebilir. Ancak, Fukuşima sonrası Almanya’nın nükleer enerji üretimini bırakma sürecini hızlandırma kararına ve İtalya’nın nükleer enerji konusunda bir yıl moratoryum ilan etmiş olmasına rağmen, Çek Cumhuriyeti nükleer santrallerini kapatmayacağını bildirmiştir. Fukuşima öncesinde çok sayıda yeni reaktör yapımına başlanmıştır. Bunlara baktığımızda 62 tanesinin Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin tarafından yapıldığını görmekteyiz. Benzer şekilde dünya genelinde inşaatı başlamamış ancak yapılması planlanan 324 reaktörün 158 tanesinin de bu ülkelere ait olduğunu görmekteyiz. Bugün baktığımızda, Çin’in hali hazırda 13 nükleer santralinin işletmede olduğu, 27 yeni santralinin ise inşaat sürecinde ve 160 santralinin ise planlanmış olduğu görül- 84 Mimar ve Mühendis mektedir. Hindistan 58 yeni nükleer santral ve Rusya da 44 yeni nükleer santral yapmayı planlamaktadır. Sektörel açıdan bakıldığında güvenlik parametreleri yüksek olan Batı tipi reaktörler ile ucuz olan Rus ve Güney Kore reaktörlerinin arasındaki rekabet öne çıkmaktadır. Ancak tercihin sadece fiyat ve güvenlik arasında olduğunu söylemek doğru olmaz. Nükleer anlaşmaların sıklıkla jeopolitik nedenlerle yapıldığı bilinmektedir. Nükleer sektördeki firmaların ülke garantisi talepleri nedeniyle nükleer projeler hükümetler arasındaki görüşmeler doğrultusunda neticelenmektedir. Her ne kadar, ABD’li firmalar hükümetler arası görüşmelerden bağımsız hareket ediyor gibi gözükse de Macaristan, İtalya, Güney Afrika, Kuveyt ve Abu Dhabi projelerinde US NRC’nin inisiyatif aldığı bilinmektedir. Bunun en büyük nedeni, Çin’in ABD, Fransa ve Rusya’dan reaktör satın aldıktan sonra sıkı çalışarak kendi reaktörünü geliştirmiş ve bunu üçüncü jenerasyon sınıfına taşımış olmasıdır. Fukuşima krizi sonrası bugün artık nükleer sektörde koşullar değişmiştir. Değişen koşullar uzun dönemde sektörde oyunun kurallarını da değiştirmiştir. Nükleer endüstri açısından tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen özellikle ABD’de “Nükleer Rönesans” kavramından eskisinden daha sık bahsedilmektedir. Bu gelişmeler, nükleer alanda kapısını yabancı yatırımcılara açan ülkemizde sadece bugün için değil gelecek nesillerimiz için de çok önemlidir. Asıl sorun Türkiye, değişen bu koşulları ve gelişmeleri ne kadar takip edebilmektedir? Ülkemizde Durum Ülkemizin ilk nükleer tesisi olan 1 MW gücündeki araştırma reaktörünün 1959 yılında temeli atılarak 06 Ocak 1962 tarihinde “TR-1 Araştırma Reaktörü” adı altında Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde çalışmaya başlamıştır. 1984 yılında “TR-1 Reaktörü” aynı bina içerisinde 5 MW gücüne çıkarılarak “TR-2 Araştırma Reaktörü” Fukuşima krizi sonrası bugün artık nükleer sektörde koşullar değişmiştir. Değişen koşullar uzun dönemde sektörde oyunun kurallarını da değiştirmiştir. adını almış ve tam kapasite ile çalışmaya başlamıştır. 1995 yılında reaktör binasının sismik değerlendirmesinin yetersiz olduğu gerekçesiyle “TR-2 Reaktörü” kapatılmıştır. 2010-2013 yılları arasında Merkez Müdürlüğü tarafından reaktörün gücü artırılarak yeniden çalıştırılmak üzere yoğun çalışmalar yürütülmüştür. Diğer bir araştırma reaktörümüz eğitim ve araştırma amacıyla, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 250 kW gücünde “TRIGA Mark-II Eğitim ve Araştırma Reaktörü”dür. 11 Mart 1979 tarihinde işletmeye alınmış ve çalıştırılmaktadır. Ülkemizde enerji üretmek amacıyla yabancı sermaye ile ilk defa bir nükleer santral kurulacaktır. Mersin ili Gülnar İlçesi Büyükeceli Beldesi mevkiinde bulunan Akkuyu sahasında 4 ünite 1200 MWe (Toplam 4800 MWe) VVER-1200 tipi nükleer santral kurulmasına dair 13 Aralık 2010 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti arasında anlaşma yapılmıştır. Anlaşma esas itibariyle bir nükleer santral kaynaklı (12.35 cent/kW) elektrik alımı anlaşmasıdır. Küçük Modüler Reaktörler (KMR) Günümüzde artık 4000 – 5000 MW gücündeki hantal ve kaza riski taşıyan nükleer santraller yerine çok daha temiz ve güvenli olan küçük ve modüler nükleer reaktörler geliştirilmektedir. Bu reaktörlerin geliştirilmesi için ABD Enerji Bakanlığı 452 milyon dolar fon ayırırken Bill Gates Vakfı ile Babcock and Wilcox şirketi de kendi reaktör tasarımlarını oluşturmuştur. ABD’de yapılan en güvenli ve en temiz küçük modüler reaktör yarışmasını Mart 2012 tarihinde B&W şirketinin reaktör tasarımı kazanmıştır. Bugün artık uluslararası pazarın ihtiyaç duyduğu güvenli ve temiz küçük modüler reaktörler geliştirilebilmektedir. Küçük boyutları nedeniyle 300 megawat ve daha küçük üretilen bu reaktörler 1000 megawatlık tipik nükleer güç reaktörü ile kıyaslandığında emisyonsuz elektrik üretmeleri endüstriyel kullanım için aynı zamanda ısı sağlamaları ve şebekeye doğrudan ve kolaylıkla bağlanabilmeleri gibi birçok önemli avantaja sahiplerdir. Bunların tasarımı "modüler" olup, kurulacak yere modüler halinOcak - Şubat 2014 85 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ de taşınarak kısa sürede kurulabilmektedir. Bu nedenle bu reaktörlere küçük modüler reaktör (KMR) denilmektedir. Bu reaktörler, yarım asırlık nükleer reaktör gelişiminden elde edilen tecrübelerle günümüzdeki en güvenli reaktörler haline getirilmiştir. Günümüzdeki reaktörlerin sahip olduğu birçok güvenlik ve emniyet özelliklerine de sahiptir. Bunun yanı sıra, yeniden yakıt yükleme yapılma süresi uzatılarak yakıt yüklemesi yapmadan uzun süre elektrik üretmeleri mümkün hale getirilmiştir. Hava soğutmalı olan modelleri ise su ihtiyacı olmadan kurak bölgelerde işletilmek üzere tasarlanmıştır. 300 megawat gücündeki bir modüler reaktör 50000 evin elektriğini karşılamaktadır. Bu reaktörlerin boyutları da küçük olduğundan kolaylıkla küçük bir alanda bölgesel enerji ihtiyacını karşılayabilmektedir. Yerel olarak kurulacak KMR’ler ile yerinde temiz enerji elde edilirken aynı zamanda yerinde istihdama da katkı sağlanacaktır. 300 megawat veya daha düşük güçteki modüller, ihtiyaca göre enerji yatırımı yapılmasına olanak vermekte ve enerji yatırım maliyetlerini karşılanabilir hale getirmektedir. KMR’lerin konvansiyonel reaktörlere karşı birçok avantajı bulunmaktadır. Her şeyden önce KMR düşük yapım ve işletme maliyetine sahiptir. Bu durum, KMR’leri enerji yoksunu ülkeler açısından cazip hale getirmektedir. Büyük bir nükleer santrale ihtiyacı olmayan bölgelerin yerel enerji ihtiyacı KMR’ler ile rasyonel olarak karşılanabilmektedir. Şebeke sisteminden uzak bölgelerde ise KMR’ler ile doğrudan elektrik temin edilebilmektedir. Uzun mesafelere elektrik naklinde yaşanan şebeke kayıpları yaşanmamaktadır. Kulla- nım ömrü biten KMR, üretildiği fabrikaya geri gönderilmektedir. Bu nedenle söküm maliyetleri veya atık maliyetleri olmadığı gibi atıkların ne olacağı konusu da gündeme gelmemektedir. KMR’ler tasarımları itibariyle suya ihtiyaç duymamaktadır. Oysa büyük güç reaktörlerinin nehir veya kıyıya yakın yapılması gerekmektedir. KMR’ler hava, gaz veya düşük ergime sıcaklığındaki metal veya tuz ile soğutulmaktadır. Bunun anlamı KMR’lerin uzak ve iç kısımlarda konvansiyonel reaktörlerin kurulamayacağı yerlerde hizmete alınabilmesi demektir. Holtec Inherently Safe Modular Underground Reactor (HI-SMUR) SMR 160: Yerçekimi ile çalışan ve ek bir güç kaynağı istemeyen bir tasarımdır. (Source: Holtec website) NuScale Power Inc. NuScale Reactor: Çalışırken ve kendini soğuturken doğal kuvvetleri kullanır, her bir modülü 45 megawatt elektrik üretir. (Source: NuScale website) Westinghouse SMR: 225 megawata kadar elektrik üreten basınçlı su reaktörüdür. Tüm komponentleri reaktör kabini içinde entegre durumdadır. (Source: Westinghouse website) Bazı KMR tasarımları Babcock & Wilcox Co. mPower Reactor: Yeniden yakıt yüklemeden dört yıllık işletme çevrimi bulunmaktadır. Sıfır emisyona sahiptir. 180 megawattlık modüller halindedir. (Source: B&W website) Yüksek Sıcaklıklı Gaz Soğutmalı Reaktörler Bu reaktörler endüstrinin ihtiyaç duyduğu orta dönemde ısı üretebilen, uzun dönemde de hidrojen üretebilen karbon emisyonu olmayan reaktörlerdir. B&W mPower Integral Reactor 86 Mimar ve Mühendis AREVA Steam Cycle Modular HighTemperature Gas-Cooled Reactor (SC-HTGR): Yüksek verimlilikte elektrik gücü üretirken termal enerji, elektrik ve buhar kojenerasyonunu sağlayan reaktörlerdir. (Sources: AREVA and Next Generation Nuclear Plant Alliance websites) General Atomics Turbine-Modular Helium Reactor (GT-MHR): Elektrik üretirken buhara ihtiyaç duymayan reaktör tasarımıdır. Yeraltında bir veya daha fazla modüller ile işletilebilmektedir. (Source: General Atomics website) Pebble Bed Modular Reactor Ltd. (PBMR): Helyum-soğutmalı, grafit-moderatörlü Yüksek Sıcaklık Reaktörüdür. 165 megawattlık modüllerle işletilmektedir. (Source: PBMR website) Sıvı metal ve gaz soğutmalı hızlı reaktörler GE Hitachi Nuclear Energy Power Reactor Innovative Small Module (PRISM): The PRISM (Power Reactor Innovative Small Modular), GE Hitachi Nuclear Energy' nin gelecek nesil generation sodyum-soğutmalı reaktörüdür. The PRISM reaktörü mevcut su soğutmalı reaktörlerin kullanılmış yakıtlarındaki transuranik elementleri yakıt olarak kullanır. (Source: GE Hitachi website) General Atomics Energy Multiplier Module (EM2): Her bir modül 240 MWe güç üretmektedir. (Source: General Atomics website) Gen4 Energy: The Gen4 Module (G4M) Reaktör 70 MW ısı (25 MW elektrik) üretecek şekilde tasarlanmıştır. Tekrar yakıt yüklemeye ihtiyaç duymadan 10 yıl çalışabilmektedir. Yerel olarak kurulacak KMR’ler ile yerinde temiz enerji elde edilirken aynı zamanda yerinde istihdama da katkı sağlanacaktır. 300 megawat veya daha düşük güçteki modüller, ihtiyaca göre enerji yatırımı yapılmasına olanak vermekte ve enerji yatırım maliyetlerini karşılanabilir hale getirmektedir. (Source: Gen4 Energy website) Toshiba Multipurpose Energy Station 4S: Sodyum soğutmalı hızlı reaktördür. 30 MWt ve 135MWt modüller olarak tasarlanmıştır. Sadece elektrik üretmez, aynı zamanda ısı ve/veya buhar üretir. (Source: Toshiba website) Sonuç olarak, küçük ve gerektiğinde modüller eklenerek kapasitesi artırılabilen nükleer güç reaktörleri dünya enerji kaynakları arasında hızla yerini alacaktır. Bu reaktörler çevresel etkileri nedeniyle öncelikle fosil yakıt yakan tesislerin yerine geçecekler daha sonra yerel enerji gereksinimi olan bölgelerde en kolay ve temiz enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlayacaktır. Modüllerin ihtiyaca göre artırılabilir olması, kolaylıkla ve güvenli olarak taşınarak monte edilebilir olması ve yakıt yüklemeden tasarımına bağlı olarak 2-10 yıl kesintisiz elektrik, buhar ve/veya ısı üretiyor olması önümüzdeki yıllarda KMR’lere olan talebi artıracaktır. Soğutma siteminin ve işletiminin tamamen güvenli olarak tasarlanmış olması, ömrü tamamlandığında tekrar üretilen yere iade ediliyor olması nükleer reaktörlerin en temel sorunu olan güvenlik ve atık yönetimi konularında da KMR’leri geleceğin reaktörleri yapmaktadır. Yapılması gereken; bölgesel enerji ihtiyaçlarını belirleyerek enerji taleplerini kurulacak olan yerel KMR’ler ile karşılamaktır. Bunun için yapılacak anlaşmalarda teknoloji transferi esas olmalı ve yerli KMR geliştirmeye yönelik altyapı ve programlar oluşturulmalıdır. Doğal kaynağımız olan toryum yakıtlı yerli KMR üretimi ise uzun dönem de olsa ana hedef olmalıdır. Kaynaklar 1. Radiation & Transport Safety Section, "Status of Small Reactor Designs Without On-Site Fueling", International Atomic Energy Agency (IAEA) 2. "Small Modular Reactors", Department of Energy – Office of Nuclear Energy 3. Black, R. "Bringing Small Modular Reactors (SMRs) to Domestic Markets: DOE Presentation to Foundation for Nuclear Studies", Nuclear Foundation 4. World Nuclear Association 5. Osmanlıoğlu A.E. 2012. “Küresel Enerji Projeksiyonu” MMG Dergisi No:67 s 54-55. Ocak - Şubat 2014 87 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ BORLU-SODA ÜRETİM ÇALIŞMALARI Dr. Orhan YILMAZ ETİ MADEN Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı Günümüzde en büyük sorunlardan biri olan küresel ısınma ve iklim değişikliği, küresel çözüm arayışları ile birlikte acil önlemler almayı gerektirmektedir. Karbondioksit, küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının en önemlisi olup küresel ısınmada YÜZDE 50 paya sahiptir. Sera gazlarının en önemlilerinden olan karbondioksitin atmosferik konsantrasyonu, sanayi öncesi çağda 280 ppm den bu gün 370 ppm e kadar ulaşmış olup bu yüzyılın sonuna kadar 500 ppm üzerine çıkması beklenmektedir. IPCC (Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli) çalışmaları küresel sera gazı emisyonunun 1970 yılından bu yana YÜZDE 70 arttığını göstermiştir. A tmosferde bulunan gazlardaki artışın bir sonucu olarak oluşan sera etkisinin neticesinde dünya yüzeyindeki sıcaklık yükselmekte ve küresel ısınma yaşanmaktadır. Küresel ısınmanın sonucu olarak da iklim değişikliği ortaya çıkmaktadır. Bu değişiklikten etkilenmeyen bir bölge bulunmamaktadır. Türkiye’de ölçülen sera gazı emisyonları, 1990 yılında toplam 170 Milyon ton (Mt) CO2 eşdeğeri iken 2004 yılında 297 Mt CO2 eşdeğerine yükselmiştir. 2004 yılı itibariyle Türkiye’nin Sera gazları dağılımı Şekil-1’de verilmiştir. Toplam emisyonlar içerisinde en büyük payı yüzde 81.5 ile CO2 almaktadır. Bu çalışmada, sera gazları içindeki CO2’nin çevreye verdiği etkilerinin azaltılması, baca gazı içindeki CO2’nin zenginleştirilmiş borlu çözeltiler ile absorpsiyonu ve özellikle cam sanayi hammadde girdisi olan NaHCO3 ve bor bileşiğinin bir arada bulunduğu borlu-soda karışımı bir ürün üretilmesi amaçlanmıştır. Cam üretiminde gerekli hammaddelerin yaklaşık yüzde 12-15’ini hafif soda oluşturur. Düşük 88 Mimar ve Mühendis reaktivitesi ve düşük erime sıcaklığıyla, silika ve diğer oksitler için eritici özellik taşır. Boraks pentahidrat, ergimiş haldeki cam ara ürünlerine katıldığında viskozitesini, yüzey sertliğini ve dayanıklılığını artırdığından ısıya karşı izolasyonunun gerekli görüldüğü cam ürünlere katılmaktadır. Borlu karbonat ürünü ile cam sanayine hem hafif soda hem de boraks hammaddelerini beraber sağlayan bir ürün sunulmuş olacaktır. Dünya’da borun yaklaşık olarak yüzde 54’ü, ABD’de ise yüzde 71’i cam endüstrisinde tüketilmektedir. Sodyum borat yatakları ile oldukça zengin olan Türkiye, sınırlı olan geleneksel bor kimyasalları ürünlerindeki büyüme oranını yeni ürünlere dönüştürerek bora dayalı ürünlerin tüketimine ve bor sanayinin gelişimine katkıda bulunmak gayesindedir. Sodyum karbonat ile sodyum boratı beraber kullanan sanayi sektörlerinde büyük bir kullanım kolaylığı sağlanacak ayrıca son yıllarda iyice kendini hissettiren ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının en önemlisi olan karbondioksit hammadde olarak kullanılarak çevreye verilen karbondioksit emisyonunun azaltılması sağlanacaktır. Bu kapsamda; CO2 gazı emisyonunun azaltılmasına yönelik bir çözüm olabilecek, termik santral emisyonlarındaki CO2 gazını faydalı ürüne çevirip hem çevre kirliliğinden kurtulma hem de Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ürün portföyüne yeni bir ürün kazandırılması için sodyum borat çözeltilerinin, termik santrallerden çıkan karbondioksit ile muameleye tabi tutularak sodyum karbonat/sodyum borat karışımı olan “borlu-soda” üretimi gerçekleştirilmiştir. yon havuzu Şekil-2’de gösterilmiştir. Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları bünyesinde bulunan enerji santralinde soma toz kömürü kullanılmakta, sirkülasyonlu akışkan yatak sistemle yakılmaktadır. Isıl kapasitesi 120 MW’tır. Yaklaşık yüzde 12-13 civarında CO2 içeren 100.000 m3/ saat debili baca gazı çıkışı vardır. Baca gazı emisyonları halihazırda kullanılan sistemde limit değerlerin altında olduğu için rutin çalışmalarda herhangi bir arıtma yapılmamaktadır. Ancak termik santraller gibi baca gazı arıtma sisteminin kurul- CHA 16 % N2O 2% F GAZLAR 1% CO2 11 % Şekil-1.Türkiye’deki Sera Gazları Dağılımı Şekil-3. Sistemin P&I Diyagramı Deneysel Çalışmalar Laboratuvar ölçekli deneysel çalışmalar Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Teknoloji Geliştirme Dairesi Başkanlığı laboratuvarlarında yürütülmüş, endüstriyel ölçekli çalışmalar ise Bandırma Bor ve Asit Fabrikaları İşletme Müdürlüğü Enerji Santrali'nde gerçekleştirilmiştir. Çalışmalarda püskürtme sistemli bir absorpsiyon kolonu ve enerji santrali baca gazı kullanılmıştır. Boraks çözeltisi bir havuz içerisinden püskürtme sistemli kolona beslenerek baca gazı içerisindeki karbondioksitin absorpsiyonu çalışılmıştır. Absorpsiyon kolonu, santral bacası ve çözelti sirkülas- Ocak - Şubat 2014 89 DOSYA: Enerjisini Arayan Türkiye MAKALE • SÖYLEŞİ • GÖRÜŞ Sirkülasyon Havuzu Çalışma Öncesi. ması zorunlu olduğu enerji santralleri için bir ön çalışma olması açısından, yapılan çalışmanın sonuçları oldukça önemlidir. Endüstriyel çalışmalar kesikli olarak yapılmış, kullanılacak sistemin P&I (Pipingand Instrumentation) diyagramı oluşturulmuştur. Ayrıca sürekli sistem bir proseste çalışabilecek pilot tesis kurulum çalışmalarına başlanmıştır. Sistemin P&I diyagramı Şekil-3’de verilmiştir. Proseste baca gazı bir hatla kulenin altından alınmaktadır. Arıtma sistemine verilecek baca gazı miktarını ayarlamak için baca gazı açıklığı değiştirilebilmektedir. Arıtmada kullanılacak borlu çözelti baca gazının içine nozullar ile püskürtülmektedir. Püskürtülen çözelti 100 m3 hacimli sirkülasyon havuzuna geri dönmektedir ve Sirkülasyon Başladıktan Sonra Havuzdaki değişim. son yıllarda iyice kendini hissettiren ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının en önemlisi olan CO2 gazının emisyonunun azaltılması için CO2 in proses hammaddesi olarak kullanılması ve ülkemizde çok yüksek miktarlarda bulunan bor cevherinin, bununla birlikte değerlendirilmesi ve bor ürünlerinin ayrı kimyasal olarak ekonomik ürünlere dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Şekil-5. Elde Edilen Ürünün XRD incelemesi 90 Mimar ve Mühendis sisteme buradan tekrar beslenmektedir. Baca gazının çözelti girişinden önce ve çıkışından sonra ölçümleri yapılarak baca gazındaki CO2 ve diğer emisyon değerleri takip edilerek baca gazı içeriğinin çözelti tarafından absorpsiyonu gözlemlenir. İstenilen CO2 tutma elde edilinceye kadar bu işleme devam edilir. Sonuç olarak; girişte yüzde 12 olan CO2 değerinin borlu çözelti ile muameleden sonra yüzde 1.5-2’ye kadar düştüğü gözlenmiştir. Karbondioksitin yanı sıra baca gazındaki SO2emisyonu200 ppm’den 1 ppm’e, düşmüştür. Elde edilen çözelti doygunluğa ulaştıktan sonra borlu karbonat elde edilmektedir. Sirkülasyon havuzundaki çözeltinin derişimindeki değişim Şekil-4’de gösterilmiştir. Elde edilen borlu karbonat cam sanayiye sunulabilmektedir. Sonuç olarak son yıllarda iyice kendini hissettiren ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının en önemlisi olan CO2 gazının emisyonunun azaltılması için CO2 in proses hammaddesi olarak kullanılması ve ülkemizde çok yüksek miktarlarda bulunan bor cevherinin, bununla birlikte değerlendirilmesi ve bor ürünlerinin ayrı kimyasal olarak ekonomik ürünlere dönüştürülmesi amaçlanmıştır. Yapılan çalışmada sanayinin ihtiyacı olan özellikle de cam sanayi hammaddesi olan NaHCO3 ve bor içeriğinin bir arada bulunduğu bir ürün üretilmesi, ayrıca endüstriyel fabrika baca gazları çıkışındaki CO2emisyonun sıfıra düşürülmesi ve değerlendirilmesi esas amacı oluşturmuştur. Çalışmalar sonucunda istenilen oranda bor ve karbonat % miktarı ayarlanabilen karışımlar elde edilebilmektedir. Proses kontrolü ile cam endüstrisinin kullandığı reçeteye göre farklı oranlar borlu-sodahazırlanabilmektedir. Ürünlerin XRD incelmesi yapıldığında NaHCO3, Na2CO3 ile birlikte boraks ve boraks pentahidratla birlikte üretildiği görülmektedir. Elde edilen ürüne ait XRD incelemesi Şekil-5’de verilmiştir. Sonuç İklim değişikliği ve buna bağlı küresel ısınmanın kaynağında ağırlıklı olarak sera gazları ve bunların en önemlisi olan CO2 yer almaktadır. Sera gazı salınımlarının kontrol edilmesi ve belirli limitlerin altına düşürülmesi yönünde dünya çapında yoğun bir caba harcandığı görülmektedir. Günümüzde hemen hemen tüm sektörlerde çevreci yaklaşımlar ve politikalar geliştirilmekte ve bu politikalar her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Bu kapsamda yapılan çalışmada, sera gazları içindeki CO2’nin çevreye verdiği etkilerinin azaltılması, endüstriyel baca gazı içerisindeki CO2’nin zenginleştirilmiş borlu çözeltiler ile absorpsiyonu sağlanarak aynı zamanda özellikle cam sanayi hammadde girdisi olan NaHCO3+ Na2CO3 ve bor bileşiğinin bir arada bulunduğu borlu-soda karışımı bir ürün üretimi gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde hem sanayinin ihtiyacı olan bir ürün karşılanmış hem de endüstriyel fabrika baca gazları çıkışındaki CO2 emisyonun düşürülmesi sağlanmıştır. Kaynaklar Canadell, J.G., “Contributionstoacceleratingatmospheric CO2growthfromeconomicactivity, carbonintensityandefficiency of naturalsinks”, Proc. Natl. Acad. Sci., U.S.A., 104, 47: 18866–18870, (2007). Metz, B.,Davidson, O., Coninck, H., De, L., Meyer (Eds.), “CarbonDioxideCaptureand Storage-Special Report of theIntergovernmental Panel on ClimateChange”, Cambridge UniversityPress, UK, (2006). Güngör M., Saygı N., Bolat A., Çaycı A.D., Tekin M.A., Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sektörel Araştırma ve Stratejiler Dairesi Başkanlığı, Yeşil Bilişim, (2010). Şekil-5. Elde Edilen Ürünün XRD incelemesi Ocak - Şubat 2014 91 MAKALE ÇİZGİLERİN İFADE ETTİĞİ BİLİNÇ PARADİGMALARI: HARİTALAR Yunus Emre Tozal Harita Mühendisi Coğrafi düşünce ve pratiğinin şekillenmesinde harita yapımının mantığının geliştirilmesi, tarih boyunca haritalandırma sistemleri meydana getirmiş; uzamsal düşüncenin gelişimi zamanla uzamsal bir tarih algısı da meydana getirmiştir. John Pickles, “Uzamların Tarihi -Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi Olarak Kodlanmış Dünya- ” adlı kitabını ele alırken, Michel Foucault’nun 1986’daki “Uzamların Tarihi hâlâ yazılmayı bekliyor” önermesine gönderme yaptığını ve kitabı da bu yüzden yazdığını belirtiyor.1 Biz bu yazımızda, Pickles’in ele aldığı uzamların tarihi’ne bir yolculuk yapıp, haritacılık mantığına dair analizler yapacağız. Eleştirel haritacılık ve komünizm sonrası uzamların dönüşümü üzerine çalışmış olan John Pickles, haritacılık mantığını, haritalandırmayı ve coğrafi olarak kodlanmış dünyayı irdeliyor. Uzamların eksiksiz tarihini ya da haritacılığın kapsamlı soy kütüğünü yazdığını iddia etmediğini belirten Pickles, başlangıç olarak Heidegger’den Adorno ve sonrasına kadar uzanan toplumsal teorileri alarak, bütün temsili epistemolojileri ve mantık silsilelerini sorguya çekiyor. Bu noktada kaygısının “haritacılık” olduğunu belirten Pickles, haritaların sayısız şekilde kesişen ve birbirinin içine geçen kullanım alanlarının yaşantımızın bir parçası haline geldiğini, hayatı şekillendiren yanlarını sorguluyor. Böylelikle farklı ölçeklerde eşzamanlı olarak gerçekleşen bir tür uzamsallaştırışmış tarihsel harita çıkarma süreçleri de ortaya çıkarılıyor. Kitap Pickles’e göre Henri Lefebvre’nin şu sorusunu yeniden ele alıyor: “Tanımlı bir uzamla ayrıntılı bir şekilde ilgilenmek, tüm anlatmak istediklerini, kodlanmış bilgileri de açığa çıkarabilmek için tanımlayıcı yahut coğrafi anlamda kaç adet haritaya ihtiyaç duyulabilir?”2 Pickles, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bu soruya verilebilecek sonlu bir rakam olabileceğinden şüpheliyim.” Uzamların Tarihi, Foucault, Derrida, Baudrillard, Benja- 92 Mimar ve Mühendis BİR ÇİZGİ ÇİZMEK NE ANLAMA GELİR? HARİTALAR NEYİ TEMSİL EDER? DÜNYAYI ALGILAYIŞ BİÇİMİMİZ VE GÜNDELİK HAYATIMIZDA HARİTALARIN ROLÜ NELERDİR? ASLEN COĞRAFYACI OLAN JOHN PİCKLES, MARSHAL ADALARI'NDAKİ YERLİLERİN HİNDİSTAN CEVİZİ LİFLERİNE ATTIKLARI DÜĞÜMLERDEN OLUŞAN İLKEL YER BULMA TEKNİKLERİNDEN, AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN IRAK SAVAŞI’NDA KULLANDIĞI SİBER-UZAY TEKNOLOJİLERİNE VARINCAYA DEK, İNSANOĞLUNUN HARİTACILIK İTKİSİNİN İZİNİ SÜRÜYOR. BU İZ SÜRMEDE PİCKLES’E EŞLİK EDEN PEK ÇOK İSİM VAR: FOUCAULT, DERRİDA, BAUDRİLLARD, BENJAMİN, ADORNO, LEFEBVRE, BARTHES, DELEUZE VB. Haritacıların yolu hep aynı olmuştur. Kuşların göç yollarını göstermek için mağara duvarlarına çizdikleri ilk karalamalardan bu yana çizgiler çizmiş ve bu çizgilerin arasında yaşamışlardır. Sonenberg, Cartographies “Çizgiyi ve çizgilerin oluşturduğu bütünlük, anlamın yeniden üretilme arzusundan kaynaklandığından, haritacılık bir bakıma arayıştır da diyebiliriz.” üçlü kıtasını temsil ettiği söylenebilir. min, Adorno, Lefebvre, Barthes ve DeleuPeki, o halde uzamı haritalandırmak ze gibi düşünürlerin toplumsal teorilerine ve harita yapıp kullanmak ne anlama eleştirel bir gözle yaklaşarak, modern gelmektedir? Haritalar nasıl çizilir ve haritacılığın bir soy kütüğünü oluşturuyor. güçlükleri nereden gelir? Çizip kullanPickles bunun yanı sıra, akıllı makine dığımız haritaları ortaya çıkarmak için ve bombalar çağında haritacılık mantıdünyanın hangi konumundan bakmalığını da tartışıyor. Pickles, “Haritalar ne yız? Yeryüzünde her türlü işe yarar”? sorusundan doğal ve yapay tesislerin, yola çıkarak, haritaların “Bir harita neyi temyapılaşmaların, değişim belki de ilk çıkışlarındaki sil ediyorsa, neyi ve dönüşümlerin bir kâğıt savaşçı siyasetin kusurvurguluyorsa topüzerine ölçek dâhilinde suzca belirlemiş olduğu lumlarında o vurgu izdüşüm olarak aktarıltoplumsal ve doğal dünüzerine hayatlarını ması olarak tarif edilen yayı haritalamada kulharitalar, yazıyla birlikte landığımız yöntemlerin idame ettirdiklerini görüyoruz. Sözgeliçok eskilerde bir ifadeyerine yeni bir düşünüş, yi belirginleştirmek, bir yeni bir konumlandırma mi ilk haritalarda çizgiyle birkaç anlamı bir ve yeni bir hassasiyete yine haritanın tam araya toplayabilmek için olan gereksinimi araştırı- ortasında Kudüs’ün kullanılırdı. Bir harita neyi yor. Çok eski tarihlerden olması, dünyanın itibaren kullanılan hari- -her açıdan- merkezi- temsil ediyorsa, neyi vurguluyorsa toplumlarında taların dilini, imgeleriyle nin de Kudüs olarak o vurgu üzerine hayatbirlikte anlayabilmek için algılanıldığını göslarını idame ettirdiklerini o zaman diliminin semteriyor bize. İlginç görüyoruz. Sözgelimi ilk bollerinin ve anlam örgüolan bir başka şey, haritalarda yine haritanın lerinin bilinmesi gerektiği haritalarda İsa’nın tam ortasında Kudüs’ün elzem. Örneğin elimize başı olarak gösolması, dünyanın -her açıgeçen ilk verilerde kilise dan- merkezinin de Kudüs öğretilerine dayanan ve terilen yerin yan olarak algılanıldığını gösaslında kilise öğretilerini tarafında cennet desteklemek için yapıl- olduğunun gösteril- teriyor bize. İlginç olan bir başka şey, haritalarda dığı anlaşılan haritalara mesi, cennete vurgu İsa’nın başı olarak göstegöre, dünya temsilen bir yapması, belki de rilen yerin yan tarafında yuvarlak olarak ifade edi- yüzyıllardır birçok cennet olduğunun göslir ve bu yuvarlağın içine toplumun bu şekilterilmesi, cennete vurgu tam oturacak şekilde bir t de inandığının en yapması, belki de yüzharfi çizilmiştir. Buradaki önemli kaydıdır. Bu t harfi, Haç işaretini; yani açıdan ele alındığın- yıllardır birçok toplumun bu şekilde inandığının en Hıristiyanlara göre İsa’yı da sadece dinî imgeönemli kaydıdır. Bu açıtemsil etmektedir. T’nin lerin değil, askeri, dan ele alındığında sadesol ve sağ uçları İsa’nın ekonomik, ekolojik ce dinî imgelerin değil, elleri, en alt ucu ise ayakaskeri, ekonomik, ekolojik ları şeklinde düşünüldü- vb. birçok açıdan haritaların anlam vb. birçok açıdan haritağünde, içinde bulunduğu ların anlam örgülerinin en yuvarlağı üç kısma ayır- örgülerinin en iyi iyi ifade biçimi olduğunu mış oluruz. Bu üç kısmın, ifade biçimi olduğusöyleyebiliriz. Dolayısıyla Asya-Avrupa ve Afrika nu söyleyebiliriz.” bir haritacının merkezi, öncelikle kendi durduğu noktadır ve haritacı, kendi merkezi etrafından bakarak dünyayı şekillendirebilir. Heidegger, bir resim olarak dünyayı ifade ederken, özneyle nesnenin birbirinden ayrıldığı tüm algı şekillerinde ortaya çıkan çizgiyi belirtiyordu. Bir çizgi, aynı bir resim gibi hakikati anlatabilirdi. Gerçeğin ne olduğu sorusuna cevap verebilir, gerçeği arayanları ya da gerçeğin uzağında olanları yönlendirebilirdi. Bu noktada öncü insanların bir endişe taşıdıklarını, toplumların geleceklerini düşünerek daha fazla bilinç yenilemenin gerekliliğini tartışmışlardır. Haritacılığın algısı, aklın ve mantığın da gelişimine öncülük ettiğinden, “Haritacılık Endişesi” olarak kullanılan kavram da, aklın ve mantığın, sanatın ve modern geleceğin gelişiminin endişesini taşıyordu. Haritacılık Endişesi, haritaların modern anlamlarını toplumsal sorgulamalar için açabilmemize Ocak - Şubat 2014 93 MAKALE olanak sağlayan yanlarının gelişimi endişesi bir bakıma. Haritalandırılması yapılan mekânların ve uzamların birbirleriyle kesişen ve kendilerine özgü yönleriyle anlamlandırılan yanlarının hep bir amaca hizmet ettiğini belirten Harvey, haritaların devlet örgüleri, askeri kuvvetler, uluslarüstü kurumlar, devlet-dışı kuruluşlar, kolektif ve ticari çıkarlar, medya, turizm, eğitim ve araştırma kurumları gibi alanlarda kullanılmasının birçok sebeplerinin olduğunu açıklıyor.3 Bu sebeplerin başında sermaye, bilgi ve kültürün küreselleşmesi, ekonomik ve politik düşüncelerin uluslararası bir hâl alması ve sınırlar arası, uluslararası ve diyasporik göçlerin tümü sayılabileceği gibi, yeni analitik tanımlarla oluşturulan kavramların da uzamları haritalandırdığını belirtmekte fayda var. Pickles’e göre parmak kelimesi, kelimenin tam anlamına göre işaret etmek, dikkatimizi o yöne çekmek için kullanılır. Bir şeyi tanımlayabilmek için parmak bizlere işaret eder, nokta oluşturur. Bir mekânın ya da bir nesnenin sınırlarını parmağın gösterdiği noktalardan oluşan çizgilerle ifade edişimiz, bizleri gerçeğin ne olduğu sorusuna götürür. Gerçeğin kâğıda aktarımı olarak düşünüldüğünde postmodernizmin objektif olamayacağını iddia ettiği bir temsil şeklidir haritalar. Bu da demek oluyor ki, her haritanın bir ideolojisi, bir mesajı ve güç ilişkilerinde bir rolü vardır. Çizgiyi ve çizgilerin oluşturduğu bütünlük, anlamın yeniden üretilme arzusundan kaynaklandığından, haritacılık bir bakıma arayıştır da diyebiliriz. Haritaların politik işlevleri, haritacıları tarih boyunca etkilemiştir. Coğrafi hayalgücü, tarih boyunca haritacıları soyutluğun maddesel olmayan noktadan çıkararak, kendi çizdiği çizgilerin arasında kendi yarattığı özneler haline dönüşerek hayatı algılamaya yöneltmiştir. Haritalandırma ve haritacılık, çizgiler ve nesnelerin sınırlarının belirlenmesinde, düşünsel ve toplumsal öğelerin izah edilmesinde bilincin soykütüğünü ele almaları açısından mühimdirler. John Pickles, modern, toplumsal ve coğrafi öğelerden beslenerek ve bilim, teknoloji ve toplumun, eleştirel çözümlemesini kullanarak haritacılığı ve haritayı bir bağlama oturtmakta. Pickles, kitabını 94 Mimar ve Mühendis haritalandırırken rüya, sihir ve işleyiş gibi üç temel kritik kavramda topluyor görüşlerini. Pickles’in haritacılığı oturttuğu bu üç açı, tarih boyunca haritacıların da ürettikleri haritaların ne anlama geldiklerini, nerelerde kullanıldıklarını, kimlere ne şekillerde faydalar verdiklerini de açığa çıkarıyor. Burada, haritacılığın ve Derek Gregory’nin deyişiyle “coğrafi imgelemin” arzulanan imgeleri rüyayı, bilimin kesin değerlerle dünyayı değiş tokuş edebilecek değerler haline dönüştürmek için kullandığı metotlar sihri temsil ediyor. Rüya da sihir de ister bilgi olsun ister ütopya bir şekilde haritada kesişir ve insanı anlam arayışına yöneltir. Üçüncü olarak haritacılığın modern toplumdaki işleyiş yöntemleri ve nasıl özne oluşturdukları ise haritacılığın işleyiş boyutunu ifade ediyor. Bir çizme eylemi olarak harita, haritacıya tarih boyunca kendi çizgisini dayatıp bilgiyi yeniden yorumlayabilmeyi üretmeye zorlamıştır. Pickles haritacılığın rüya, sihir ve işleyiş boyutunu ifade ederek, harita çizmeyi şöyle ifade eder: “Harita çizmek bilgiyi, bir sunum şeklinden farklı bir sunum şekliyle yeniden aktarmaktır, bu bilgi ister dünya, bir toplumdaki inanç sistemleri, yeniden temsil edilmeleri için derin şekilde yorumlanmaları gereken simgesel, efsanevi ya da rüya biçimleriyle, isterse dönüştürme ya da yer değiştirmeyle ilgili olsun.” Bir çizgi çizmek ne anlama gelir? Haritalar neyi temsil eder? Dünyayı algılayış biçimimiz ve gündelik hayatımızda haritaların rolü nelerdir? Aslen coğrafyacı olan John Pickles, Marshal adalarındaki yerlilerin Hindistan cevizi liflerine attıkları düğümlerden oluşan ilkel yer bulma tekniklerinden, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak Savaşı’nda kullandığı siber-uzay teknolojilerine varıncaya dek, insanoğlunun haritacılık itkisinin izini sürüyor. Bu iz sürmede Pickles’e eşlik eden pek çok isim var: Foucault, Derrida, Baudrillard, Benjamin, Adorno, Lefebvre, Barthes, Deleuze vb. Hayatı, tarihi, felsefeyi, edebiyatı ve bunların bağlamında insanın anlam arayışını, hakikat arayışını harita üzerinden başka bir gözle okuyup yorumlamak için oldukça önemli bir kitap ‘Uzamların Tarihi’. Kaynaklar Uzamların Tarihi – Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi Olarak Kodlanmış Dünya-, John Pickles, Çeviren: Kerem Işık, Yapı Kredi Yayınları, 2011, 320 sf. 1 HenriLefebvre bu soruyu 1991’de yazdığı “TheProduction of Space” kitabında sormuştur. Çev.: D. Nicholson-Smith, Oxford: Blackwell. 2 David Harvey, ‘Cartographicidentities: Geographicalknowledgesunderglobalization, Routledge: 208-33 3 OBJEKTİFİN GÖZÜNDEN MÜHENDİSİN GÖRDÜĞÜ Ulu Camii ve Mezopotamya MARDİN / TÜRKİYE FOTOĞRAF: OSMAN ARI MAKALE i çinde bulunacağımız görüşme ve toplantıya göre giyinmek, orada satın alabileceğiniz itibarınız olacaktır. Makam sahiplerinin bu konuda gerekirse ücretli danışmanlık alması bile gelişmiş toplumlarda karşılaşılan bir durumdur. Mağazada çalışanlardan alınan yardımlar ticari kaygı taşıdığı için doğruya ulaşma noktasında en tehlikeli durumdur. Kıyafetlerinizde seçeceğiniz renk ve kombinasyonlar kullanacağınız aksesuarlarla daha da zenginleşecek ve hoş bir hal alacaktır. Kıyafetle kullanılan aksesuar olarak kravat, mendil, kol düğmesi, çorap, çanta, kemer, ayakkabı sayılabilir. Bu ürünlerde yapacağınız renk ve model seçenekleri sizin karekterinizin dışa vurumu olacağı için çok dikkatli olmak gerekmektedir. Kravat; ilave bir ürün gibi düşünülse de ana parça sayılır. Model olarak ince kravatlar, örgü kravatlar, kareli desenli kravatlar düşünülebilir. Kravat seçmeden önce elbisenizin içine giyeceğiniz gömleği seçin çünkü kravat gömlekle bir bütündür. Gömlek desenli veya çizgiliyse düz ve renkli bir kravat uygun olacaktır. Gömleğimiz beyaz, mavi renkte ve desensiz ise az desenli kravat uygundur. Kravat seçiminde takım elbisenin rengi direkt etkendir. Elbisenin rengine uyumlu tonlardaki kravat seçimi örneğin, gri takım elbiseye siyah ve tonları uygun olacaktır. Kravat bağlama tekniklerine uygun gömlek yakası seçimi dikkat edilmesi gereken hassas konudur. Bu konuda daha detay bilgi gerekse de kravat boyu asla kemer tokanızı geçmemeli. Kemer; dar kesim pantolonlarda brit yoksa kemer gerekli değildir. Kemer rengi kesinlikle ayakkabı rengiyle uyumlu olmalıdır. Kemer tokası abartılı büyüklükte olmamalıdır. Düz ve ince metal tokalı deri kemerler klasik takım elbisenin değişmez unsurudur. Kullandığınız her ayakkabı için uyumlu kemer dolabınızda kesinlikle bulunmalıdır. Ayakkabı; modeller sizin karakteriniz hakkında ip ucu verebilir.Spor ayakkabılar rahatlığını şıklığının önünde tercih edenlerin tercihidir, dinamik ve dağınık bir imaj verir . Kanvas ve keten kumaş pantolon altında kullanılan Casual modeller 20’li yaşların sonlarında çok tercih edilir size iş bitirici ve prezantabl bir imaj katacaktır. Klasik modeller her yaşta size ciddi ve güvenilir bir imaj katar ancak bu klasik modellerde aşırı sivri burunlu tercihler dikkat çekmeyi sevenler için ideal olmakla beraber size ateşli ve kavgacı bir görüntü verecektir. Çorap; renk seçimde çok hata yapılan bir aksesuardır. Genelde ayakkabı rengi dikkate alınarak seçim yapılır fakat bu yanlış bir uygulamadır. Dikkat edilmesi gerek takım elbisenin modeli ve rengidir. Çünkü pantolonunuzla uyumsuz renkteki bir çorap oturduğunuzda çok dikkat çekecektir. Mendil; çok sık yapılan hatalardan başlıcası kravatla beraber satılan aynı renk ve desendeki mendil kullanımıdır. Hangi renk elbise giyerseniz giyin beyaz veya mavi düz SATIN ALINABİLEN İTİBAR MAHMUT ÇELİK MMG GENEL BAŞKAN YARDIMCISI Kişiler toplum içerisinde ilk izlenimi kıyafetleri ile verirler. Malum kıyafetlerinizle karşılanır, söylediklerinizle uğurlanırsınız. Bu kadar önemliyse acaba biz ne kadar dikkat ediyoruz? renkteki mendil çok şık bir tercih olacaktır. Düz renk kravat kullanımında tercih edilecek desenli mendil, kıyafetinize hareket katacaktır. Kilolular içinse mendil sürekli kullanımda olması gereken bir aksesuardır, çünkü dikkat dağıtacak ve fazlalıklarınızın göze batmasına mani olacaktır. Kol düğmesi; ciddi toplantılarda, özel günlerde, ödül törenlerinde kullanılması daha uygun olacaktır. Fransız manşet olarak tabir edilen gömleklerle beraber kullanılır. Ana renklerde kol düğmesi gardırobunuzun değişmezleri olmalı. siyah, lacivert, mavi, gümüş renkli kol düğmesi vazgeçilmez tercihiniz olsun. En dikkat edilmesi gerekense ceket kolundan rahatça gözüken manşet ucu ve kol düğmesidir. Çok sık yapılan hataysa saatin rengine uydurmaya çalışmaktır. Bu kadar dikkat edilmesi gereken konu varmış gibi görünse de birinci şart bulun- duğunuz ortamla uyum ve rahatlıktır. Çünkü beden olarak rahatsızlık içeren kıyafet ne kadar şık olursa olsun sürekli hareket halinde olacağınızdan rahatsızlık verecek ve çevreden dikkat çekecektir. KISA HATIRLATMALAR; Uzun süre ayakta kalacağınız bir kokteylde yeni alınmış ayakkabı tercihi yanlış olacaktır. Çünkü henüz sizin bedeninizle tam uyum sağlamadığından ayağınızı sıkabilir ve huzurunuzu kaçırabilir. Uzun seyahatlerde kesinlikle rahat ayakkabı tercihi yapılmalıdır. Ayakkabınızı daha uzun süreli kullanmak istiyorsanız asla iki gün üst üste aynı ayakkabı tercih edilmemelidir. Takım elbiseler her gün kendilerini yeniler ve enerji yüklerler, bu yüzden her gün yeni elbise tercih edilmelidir. Gardırobunuzda günlük sıraya konulmuş elbiseler sizin sabah rahat tercih yapmanızı sağlar. Farklı kravat ve gömlek tercihleri algı olarak farklı elbise imajı verecektir ve zengin bir gardırobunuz varlığını hissettirecektir. Küçükte olsa kimsenin fark etmeyeceğini düşündüğünüz lekeli ürün kullanımı sizi itibarsızlaştıracaktır. Asla kullanmamalısınız. Yaz aylarında pamuklu gömlek tercihi vücudun nefes almasını sağlayacak ve sizi gerginlikten koruyacaktır. FOTOĞRAF: OSMAN ARI 96 Mimar ve Mühendis Ocak - Şubat 2014 96 Ocak - Şubat 2014 97 SÖYLEŞİ “YEREL YÖNETİMLER ÖTEKİLEŞTİRMEDEN ÇALIŞMALI” MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ OLARAK YEREL YÖNETİMLER KONUSUNDA UZMAN OLAN SAYIN KADEM EKŞİ İLE KAPSAMLI BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK Y KADEM EKŞİ MMG Denetleme Kurulu Üyesi erel yönetimlerde bir bölgenin vizyonunu ve çehresini değiştirmek için formül nedir” Verimli ve etkin bir yönetim için temel anlayış; Modern kent kültürünü benimsemiş, kentli olma bilincine sahip, yarının yatırım projelerine bugünden hazır olan bir İl/İlçe Ekibi ile birlikte sinerjik dinamizme ve teknik doğrultuda çözümler üretecek vizyona sahip bir kadro Avrupa Birliği perspektifine vakıf bir yönetim Özel sektör yatırımlarını cazip kılacak enerji ortamını sağlayan, sosyal ve insani konularda duyarlı ve etkin çözümler üreten bir irade Altyapı belediyeciliğini kültür belediyeciliğine dönüştüren bir anlayış Karar mekanizmalarını sivil topluma doğru genişleten şeffaf, katılımcı bir yönetim Halkla iletişimi iyi ve yönettiği ilçeyi cazibe merkezi yapabilen çağdaş belediyecilik Kaynak üretimi ve yönetimi deneyimine sahip risk alabilen ve tüm bunlarla beraber, hızlı ve doğru karar verebilme yeteneğine sahip bir belediye başkanı Peki size göre nasıl bir yönetim anlayışı sergilenmeli? Yönetim anlayışı ile projelerin temelinde, görev alınacak bölgedeki ailelerin ve bireylerin mutluluğunun planda tutulmalı ve projeler bölge halkının ihtiyaçları doğrultusunda ortak aklın ürettiği çözümler doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. Kaymakamlık ve belediye birimlerini bütünlük içersinde ele alarak, insani ve mali kaynak kaybı yaşanmaması için, tedbirleri dikkatle göz önünde bulundurulmalıdır. Böylelikle yerel 98 Mimar ve Mühendis yönetimde hukuki açıdan olduğu kadar, uygulama açısından da bir bütünlük sağlanmış olur. Yerel yönetimlerin, herkesi ortak paydada buluşturması ve bütünlük içersinde bulunduğu bölgeyi geliştirerek kalkındırması gerekir. Bunun yanı sıra yerel yönetimlerde katılımcılık, yenilikçilik, tarafsızlık, şeffaflık, güvenilirlik, çözüm odaklılık, verimlilik, sürdürülebilirlik, bilimsellik, çevreye ve kültürel değerlere duyarlılık, toplumsal sorumluluk, etkinlik, erişilebilirlik, bütüncül yaklaşım gibi değer ilkeleri olmazsa olmaz özelliklerdir. Yerel yönetimlerin; tüm bu hakları bütün bireylere cinsiyet, yaş, köken, inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım gözetmeden, fiziksel veya zihinsel özürlerine bakılmadan; eşit olarak sunulmasını sağlamak yönetim anlayışının olmazsa olmazı konumunda olması gerekir. Yerel yönetimlerin demokrat, liberal, muhafazakar, milliyetçi ya da her ne olursa olsun ötekileştirmeden, ayrıştırmadan; mevcut bölgenin ortak çıkarları doğrultusunda hep birlikte bu amaca hizmet etmesi gerekir. Tabir-i caizse yerel yönetimlerde görev alacak kişiler bu doğrultuda da çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmamalı; öksüze yetime aile, fukaraya yardım eli olmalıdır. Son yıllarda kentsel dönüşüm konusu ön planda, bu konu hakkında ne söylemek istersiniz? Yerel yönetimde, kentsel dönüşüm ve yenileme, daha sağlıklı ve güvenli mekânların inşası için imkâna dönüştürülmelidir. Bölge halkının sıcak yuva ve daha iyi bir gelecek kurma hayalleri hırs içerisindeki simsarlara bırakmamalıdır. Herkes için şehir anlayışını, herkesin kazandığı bir kentsel dönüşüm uygulamasını bölgede gerçekleştirmek gerekir. Yerinde dönüşüm anlayışı ile kent hafızasına ve komşuluk ilişkilerine değer veren bir dönüşümü, bölgenin her köşesinde adil ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Yerel yöneticiler insanlara sadece barınacakları mekânlar değil yaşanabilecek alanlar sunmalıdırlar. İnsanları ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, birleştiren mekânlar sunmak amaç edinilmelidir. İnsanları artık azap şehirlerinden merhametli şehirlere doğru taşımak gerektiği gerçeğini unutmamaları gerekir. Kısacası bölge halkına deprem için güvenli konut noktasında huzur ve sağlık içinde yaşayacakları mekânlar üretmek için çalışmaları gerekir diyebiliriz. Burada deprem konusuna girmek istiyorum, şehir güvenliği konusunda ne düşünüyorsunuz? Yerel yönetimlerin hizmet ettiği bölgede toplum tabanlı afete hazırlık projesi üretmesi gerekir. Bu kapsam da bölge halkının afetlere hazır olması, mevcut bölgenin tam olarak afetlere hazır duruma gelmesiyle doğru orantılıdır. Bölgedeki çürük binalar deprem yıkmadan gerçekleştirilecek proje ve çalışmalar ışığında yeniden afetlere dayanıklı hale getirilmeli; bu kentsel dönüşüm veya güçlendirme konusunda yerel yönetimlerin en büyük paydası da bölge halkı olmalıdır. Öte yandan önemli hususlardan bir tanesi de bölge halkına afetten sonra nerede yardım edilebileceği ve barındırılacağının önceden bilinmesidir. Afet (deprem, yangın, trafik kazası, sel ve su baskını, göçük, vb.) öncesi, anı ve sonrası aktivitelerin müdahale, iyileştirme, yeniden yapılanma, zarar azaltma ve hazırlık safhalarını yönetmek için önceden planlamaların yapılması gerekir. Biraz da sosyal konulardan bahsedelim. İlçelerimizde spor tesisleri azlığı göze çarpmaktadır. Özellikle kadınların ve çocukların rahat yaşayabileceği imkanlar oluşturulmalı değil mi? Yerel yönetimler bulundukları bölgede spora yapacağı katkılarla sadece ekonomik değil spor alanında da kalkınmayı hedeflediğini göstermelidir. Spor tesisleri konusunda kapalı spor salonları ve sosyal donatı alanları içersindeki spor tesislerini çoğaltmak ve bölge insanının, sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için spor yapabilmesini sağlamalıdır. Bölgedeki tüm branşlardaki amatör ve profesyonel spor kulüplerinin desteklenmesi ve gençlerin spora yönlendirilerek sporcu yetiştirmek hedeflenmelidir. İlçe milli eğitim müdürlükleri ile yapılacak anlaşmalar ışığında, okulların hafta sonları kullanılmayan spor salonları halka açılarak; gerçekleştirilecek protokollerle her mahallede spor yapılacak mekanlar oluşturulabilir. Çocuklar yeterince yeşil alan ya da oyun alanları olmadığı için maalesef evlere hapis oluyor. Bu durum içersinde olmamız çocuklarımız adına üzüntü verici bir durumken; geçmişte buna sebebiyet veren tüm yerel yönetimler adına bu bir handikaptır. Yönetilen bölgelerde kişi başına düşen yeşil alanları artırmak, bölge halkının nefes alabileceği ve çocuklarımızın keşif özelliklerini geliştireceği sosyal donatı alanlarına ihtiyacımız var. Çocuklarımızın okullarına güvenli gitmeleri, sağlıklı ve huzurlu bir ortamda eğitim almaları için yerel yönetimlerin görevli oldukları bölgelerdeki okul yönetimleri ile koordineli bir şekildeçalışması gerekir. Geleceğimiz olan çocuklarımızın sağlıklı bir beden, açık bir zihne sahip olması için gereken mekânlar halkın da görüşleri alınarak inşa edilmelidir. Yerel yönetimlerin demokrat, liberal, muhafazakar, milliyetçi ya da her ne olursa olsun ötekileştirmeden, ayrıştırmadan; mevcut bölgenin ortak çıkarları doğrultusunda hep birlikte bu amaca hizmet etmesi gerekir. Kadınlarımız toplumu oluşturan bir bütünün yarısını teşkil etmektedir. Buna bağlı olarak da toplumun yarısını bastırmak, ezmek ya da dışlamak bütünlüğe verilecek en büyük zararlardan birisidir. Kadınları kişisizleştirerek evlere hapsetmek de kadına şiddetin farklı bir uygulanış yöntemidir. Eğitimden yoksun bırakılan kadınlarımızın eve mahkum edildiği, ekonomik faaliyetlerinin yasal ve geleneksel birçok engelle kısıtlandığı, çalışma yaşamında birçok haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı bir dünyayı ve bölgeyi hiç kimse istemez. Bu bağlamda yerel yönetimler şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve kadın sığınma evlerinin sayısı artırarak; ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ile yasal yardımların yapılması için gerekli mekanizmayı kurmalıdır. Kadınlarımı- Ocak - Şubat 2014 99 SÖYLEŞİ Konya zın kent konseylerinde daha fazla söz sahibi olabilmeleri için gereken hassasiyeti ve samimiyet gösterilmelidir. Ayrım yapmaksızın STK’larla ortak çalışmalar yapılarak, kadınların sosyal hayata adaptasyonu ve aynı zamanda bölge için üretilecek yararlı projelerde bizzat yer almaları konusunda azami önem gösterilmelidir. Kadın ve aile sağlık merkezlerinin sayısı hızla artırılarak kadınsal hastalıkların teşhisi, tetkiki ve tedavisi konusunda yardımcı olacak ve hamile kadınlarımızın hamilelik sürecinde kendilerinin ve çocuklarının sağlığını sürekli kontrol altında tutabilmeleri için bu uygulama doğrultusunda sürecin sorunsuz geçmesi sağlanmalıdır. Hizmete açılacak belediye kreşleri sayesinde çalışan annelerin yükü hafifletilip çocukların da gelişim sürecinde eksiklik kalmaması için katkıda bulunulabilir. Ulaşım konusu da büyük bir sorun teşkil etmekte, bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Yönetilen bölgede toplu taşıma araçları ya da özel araç kullananlar, yayalar ve bisikletliler gibi tüm yol kullanıcıları arasında, birbirinin hareket kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlamayan uyumlu bir ulaşım düzeninin sağlanması ulaşımla ilgili en önemli hamledir. Bölgede bulunan raylı sistem hatlarına ait istasyonların giriş çıkışlarına taşınacak yolcu miktarı trafiğin rahatlamasına önemli derecede yardımcı olabilir. Raylı sistemlerde ise hem tren hem de metro hattı ile minibüs ve otobüs hatlarının entegre edilmesi de önemli konulardan birisidir. Raylı sistemlere ait istasyonlara otoparklar yapılarak hem trafik sorunu azaltılabilir hem de vatandaşların trafikten kurtularak toplu taşıma araçları sayesinde zaman kaybını azaltmak hedeflenebilir. Özellikle büyük şehirlerde ve nüfusun yoğun olduğu bölgelerde kavşak düzenlemeleri ve yer altı otoparkları sayesinde hem trafiği hem de yolları rahatlatmak büyük önem taşımaktadır. Kurulabilecek ring hatları sayesinde ulaşımdaki koordinasyon en iyi şekilde sağlanmalıdır. Yerel yönetimlerin gençler üzerine yapması gereken şeyler nelerdir? Geleceğimiz olan gençlerimize bilgi aktardığımız kadar, gelecekleri 100 Mimar ve Mühendis için de umut vermeli; diploma sahibi oldukları gibi meslek sahibi olabilmeleri için de yardımcı olmalıyız. Yerel yönetimler de onların kendilerini ve çevrelerini fark ederek; sorumlu, bilgili, vicdan sahibi insanlar olmaları için çalışmalar yapması gerekmektedir. Bilimsel, sanatsal, kültürel ve sportif yeteneklerini keşfederek, ellerini, zihinlerini ve gönüllerini kullanarak mutlu ve anlamlı bir yaşam sürebilmesi için gerekli mekânları oluşturmak yerel yönetimlerin en önemli görevlerindendir. Bu konu ışığında yerel yönetimler, bölgede bulunan üniversiteler, işyerleri ve STK’larla iş birliği yaparak yaşam boyu eğitim merkezleri oluşturabilirler. Bölgede yaşayan gençlere iş edindirdikten sonra bu iş alanlarında daha iyi olabilmeleri için gerekli imkânları oluşturmak yerel yönetimlerin önemli görevlerinden biri olduğu kadar, aşlarına sahip çıkarak huzurlu ve sıcak bir yuva kurmalarına da yardım etmeleri de aynı derecede önemlidir. c Bölge gençlerine fırsat eşitliğiyle beraber, iş yapabilme yeteneklerini hızlandıracak açılımları kazandırma konusunda yerel yönetimler üzerine düşen görevi gerçekleştirmelidir. Yönetilen bölgenin gençleri, hem meslek edindirme kurslarıyla hem sosyal etkinliklerle hayatın içine katılmalıdır. Yöneticiler gençlerimizle birlikte hayatı paylaşacağımız yeşil ve tematik mekânsal tasarımları mahalle ölçeğinde hayata geçirmelidir. Burada yaşlıları da unutmamalıyız Şehirler insanları ile vardır. İnsanımıza aş, iş ve konut üreterek yuvalarımızı huzurlu mekânlara çevirmeliyiz. Bir şehir, insanı geleceğe umutla bakıyorsa varlığını sürdürür ve geleceğini inşa eder. Her bölgede yaşayan çocuklar, yaşlılar ve engelliler için şehrin her yanı erişilebilir kılınmalıdır. Dünü bugünü ve geleceği mekânlarda harmanlayarak hürmet, saygı ve sevgi içerisinde birbirimizi önemseyen ve değer veren şehircilik anlayışı bölgelerde yaşatılmalıdır. Günümüzde yeni inşa edilen binalar asansörlü fakat eski binalarda bu tür imkanlar genellikle yok. Yerel yönetimlerin kentsel dönüşümle birlikte bölge halkının binasında, sokağında, parkında; yaşlısı, engellisi ve çocuğu ile rahat hareket etmesini sağlamalıdır. Mekanlar herkes için erişilebilir ve kimseyi günlük hayattan kopartmayacak yapıda olmalıdır. Çevre ve sağlık konularında düşünceleriniz nelerdir? Çevre konusunda yerel yönetimlerin en önemli hedeflerinden birisi hava, gürültü, su ve toprak kirliliği olmayan, doğası ve doğal kaynakları korunan bir bölge oluşturmak olmalıdır. Bu konuda yerel yönetimlere en büyük kolaylığı sağlayacak olan şey çevre duyarlılığının yeni kuşaklarda oluşmasıdır. Bölgeyi anlamlı ve yaşanabilir kılan ortak mekânlar ile çevre koruyup geliştirilmelidir. Yeniden inşanın yanı sıra yıkılanı da yeniden ve en güzel şekilde düzenlemek yerel yönetimlerin öncelikli görevleri arasındadır. İnsanlar daha sağlıklı, huzurlu ve güvenli ortamlarda yaşayarak bir dünya vatandaşı olduğunu bölgelerde hissetmelidir. Var olması gereken proje ve hizmet anlayışı; müzakere ve uzlaşma kültürü ile insanların var olan birikimini ve istemlerini yönetim süreçlerine katacak yönetişim anlayışı büyük önem taşımaktadır. Kavgayı ve çatışmayı değil barışı ve uzlaşmayı esas alan bir anlayışla, katılımcı demokrasi ve insanı merkeze alan yaklaşımı yönetimin bütün süreçlerinde gerçekleştirmek gerekir. Ayrıca yol kenarlarına çocuk parkı yapılmamalı, mevcutlarında da kurşunlu boya kullanılmasına müsaade edilmemelidir. Reklam tabelalarının ve trafik işaretlerinin düzenlenmesine dair belediyeler plan hazırlamalıdır. Reklam panoları, trafik işaretleri elden geçirilip insani boyutta, şık ve bölgenin tarihi dokusuna uygun olmasına itina edilmelidir. Elektromanyetik kirlilik önlenmeli, sadece gürültüyle değil ışık kirliliğine de izin verilmemelidir. Çevre yönetimi sistemlerinin benimsenmesi (EMAS ve ECOLABEL ya da ISO 9001; ISO 14000, SA 8000 ve Gündem 21 projelerine katılım) sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra daha az karbon salınımı için gerçekleştirilecek çalışmaları şöyle sıralayabiliriz; Enerji verimliliğinin desteklemesi, Temiz ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması, Sürdürülebilir çevre ve altyapı politikaları. Sağlık konusuna gelirsek; hak ettiği şekilde sağlıklı bir yaşam sürmek tüm vatandaşların hakkıdır. Yerel yönetimler sorumluluğundaki tüm sağlık hizmetlerinin bölge halkına en yüksek kalitede sunulması sağlık politikalarının temelini oluşturmalıdır. Bunun yanı sıra yerel yönetim birimleri gıda maddeleri satan esnafa sağlık bilgilendirme seminerleri verilmesi, ulusal ve uluslararası işbirlikleri ile sağlığı tehdit eden tüm olumsuzlukların giderilmesi yönünde uygulamalar gerçekleştirmelidir. Restaurant, kafe gibi yerlerin işletmelerine ve çalışanlarına hijyen eğitimi verilerek uygulamaların sıkı bir şekilde takipçisi ve denetçisi olunmalıdır. Fastfood türü beslenme alışkanlığı ile mücadele için “yavaş yemek” kavramı çerçevesinde okullarda beslenme eğitimine ağırlık verilebilir. Çocuk parklarından kesinlikle plastik ve beton zemin kaldırılıp kum ve toprak karışımı zemin kullanılmalıdır. Hele sıcaklarda güneşin yakıcı etkisi ile parkın zeminindeki kanserojen kaplamaların saldığı koku bile ürkütücü olduğu unutulmamalıdır. Tıbbi yardım merkezi mevcudiyetideğerlendirilerek artırılma yoluna gidilebilir. Örneğin belediye tesislerindeki bekleme alanlarına vatandaşın kullanması için tansiyon ölçme aletleri, vb. konulabilir. Bölgesel sorunların tespiti ve çözümlerinde katkıda bulunabilmeleri için sivil toplum kuruluşları desteklenerek kapasitelerinin artırılması yerel yönetimler ve vatandaşların katılımcı bir yönetim oluşturabilmesi adına çok önemlidir. Çevre koruma, suçları önleme, eğitim ve daha birçok önemli konularda uzmanlaşmış bölgesel ya da ulusal STK’lardan katkı talep edilerek, proje üretilmesi noktasında onların da görüş ve önerilerini alarak sivil topluma cesaret verecek bir yaklaşım sergilenmelidir. Ayrıca STK’ların sosyal ve demokratik etkinliklerinin artırılması amacıyla geliştireceği projeleri ve çalışmaları da desteklemek yerel yönetimlerin öncelikli hedefleri arasında olmalıdır. Güvenlik esasen emniyet güçlerinin sorumluluğunda olmakla beraber, yerel yönetimler olarak bu çalışmalara donanım desteği verilebilir. Emniyet ve asayişten sorumlu kamu birimleriyle ortaklaşa çalışılarak bölge halkının, suç oranı en düşük bölgede yaşaması amaçlanmalıdır. Ayrıca ortaklaşa kurulacak kameralı bölge izleme merkezi ile suç ve suçluların 24 saat takibine katkıda bulunmak ve bu tür olayların en kısa sürede çözüme ulaşması için yardımda bulunmak yerel yönetimlerin önemli görevlerinden birisi olabilir. Uyuşturucu karşıtı yerel politikanın oluşturulması ve uygulanması için çalışmalar gerçekleştirilip, suçların ve suç tekrarlarının önlenmesi için gerekli programları kullanarak bölge halkının huzur dolu bir kentte yaşaması sağlanabilir. Yerel güvenlik politikasının temel unsuru olarak mağdurların kollanması konusunda da çalışmalar gerçekleştirilebilir. Etkili bir kent güvenlik politikası ile emniyet güçleri ve yerel halkın yardımlaşması için yerel yönetimler üzerlerine düşen görevi gerçekleştirmelidir. Kentsel güvenlik (suç, şiddet ve yasa dışı olaylar),Genel düzenin sağlanması (kaçak ilanreklamla mücadele, dilencilikle mücadele, etiket denetimleri, terminal denetimleri, seyyar satıcılılarla mücadele, zabıtai çalışmalar, vs.),vb. gibi alt başlıklar dikkate alınarak gerekli çalışmalar yürütülmelidir. Ocak - Şubat 2014 101 KİTAPLIK ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI ENERJİ GÜVENLİĞİ NATO’NUN YENİ TEHDİT ALGISI MUSTAFA ACAROĞLU NOBEL YAYINLARI MİTAT ÇELİKLAPA İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI Enerji ve enerji kaynakları dünyadaki gelişmelerin temel anahtarı olmuş, ülkelerin kaderlerini belirlemiş ve savaşlara neden olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Doğa ve evrenin ayrılmaz bir ögesi olan enerjinin tarihi, bir bakıma insanlık tarihi kadar eskidir. Bir ülkenin ekonomik, kültürel ve sosyal gelişiminin belirleyici faktörlerinin başında, enerji ve enerji kullanımı gelmektedir. Dünyada; nüfus artısı, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte, küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak, doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Bu kitapta, özellikle alternatif enerji kaynaklarından güneş, rüzgâr, hidrojen, doğal gaz, LPG, biyokütle enerjisi, bitkisel yağlar, biyoyakıtlarbiyometanol, biyomotorin ve biyoetanol, bor enerjisi ile ilgili temel esaslar verilmeye çalışılmıştır. Bu kitabın, özellikle üniversitelerimizde enerji, yakıtlar ve alternatif enerji kaynaklarını içeren ilgili derslerde öğrencilere bir başvuru kaynağı olması hedeflenmiştir 102 Mimar ve Mühendis Doç. Dr. Mitat Çelikpala tarafından hazırlanan çalışma, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü takiben gelişen yeni jeostratejik ortamda, NATO'nun enerji güvenliği konusunu nasıl ve neden tehdit algılaması kapsamına aldığını ve konunun NATO içerisindeki gelişimini ortaya koyuyor. Çalışma, Rusya Federasyonu'nun İttifak üyelerinin başlıca enerji sağlayıcısı olarak yükselişi ve enerjiyi dış politika aracı olarak kullanmaya başlamasını, NATO'daki dönüşümün temel nedeni olarak tespit ediyor. NATO üyesi ülkelerin üretici olmaktan ziyade tüketici ülkeler olarak artan enerji ihtiyaçları ile ana enerji kaynaklarının ağırlıklı biçimde temelde istikrarsız Ortadoğu ve Hazar Havzası gibi NATO üyesi ülkelere komşu bölgelerde yer almasının da, konunun NATO'da öncelikli gündem maddesine dönüşmesine katkı sağladığı ifade ediliyor. 2010 Lizbon Zirvesi'nde kabul edilen Stratejik Konsept belgesiyle birlikte, enerji güvenliği, İttifak üyelerinin tamamını ilgilendiren bir konu başlığına dönüşmüştür. BARBARLIĞIN KAYNAĞI: PETROL DÜNYA ve ENERJİ SUAT PARLAR BAĞDAT YAYINEVİ VURAL ALTIN BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI Zincirlerinden boşalmış global emperyalizm ve onun önderi ABD, sınırsız bir barbarlığın kapılarını açıyor. Amerikan ordusunun petrol alanlarını doğrudan denetimi altına aldığı, bölge ülkelerini silahsızlandırdığı bir askeri düzen, Ortadoğu'ya yerleştirilmeye çalışılan Pax Amerika'nın ilk adımları sayılıyor. Siyonist proje ile uyuşan genel bir 'Lübnanlaştırma' modeli temelinde, küçük devletler mozaiğine dönüştürülecek Ortadoğu'nun, kompradorlaşmayı kabulleneceği varsayımından yola çıkılıyor, İsrail'in, emperyalist sermaye ile yeni işbirlikçi egemenlik düzenleri arasında aracı rolünü üstlendiği böylesi bir köleliğe; Arap'ların, İranlılar'ın, Kürtler ve Türkler'in boyun eğeceklerini düşünmek ise, emperyalist barbarlığın tüm beşeri birikimle bağlantısını kopardığını bir kez daha kanıtlıyor. 2012 yılında beklenmedik şekilde aramızdan ayrılan Prof. Dr. Vural Altın'ın bilim yazılarının büyük bölümünü kapsayan Dünya ve Enerji, dünyanın iç yapısını, yeraltı kaynaklarını, atmosferini, sera gazlarını konu alan ve güncelliğini kolay kolay yitirmeyecek temel meselelerin yanı sıra devr-i daim makinelerinden Manhattan Projesi'ne, fotovoltaik güneş panellerinden alternatif kaynaklı konut güç sistemlerine uzanan birçok meraklı konuyu açık ve sade bir dille ele alıyor. EURASIA RAIL TURKEY İSTANBUL MOBİLYA İstanbul Mobilya Fuarı Sektör: Mobilya Şehir: İstanbul, İFM Fuar Tarihleri: 28.01.2014 – 01.02.2014 Web: www.ite-turkey.com İNŞAAT 2014 İnşaat Malzemeleri ve Yapıl Malzemeleri Fuarı Sektör: Yapı İnşaat Şehir: Adana, TUYAP Fuar Tarihleri: 13.02.2014 – 16.02.2014 Web: www.tuyap.com.tr Demiryolu Araç Gereçleri ve Lojistik Fuarı Sektör: Demiryolu Şehir: İstanbul, İFM Fuar Tarihleri: 06.03.2014 – 08.03.2014 Web: www.eurasiarail.ru WIN OTOMASYON 2014 Endüstriyel Otomasyon Fuarı Sektör: Otomasyon Şehir: İstanbul, TUYAP Fuar Tarihleri: 19.03.2014 – 22.03.2014 Web: www.win-fair.com EĞİTİM FUARI Yurtdışı Yüksek Eğitim Fuarı Sektör: Eğitim Şehir: İstanbul, Ceylan Otel Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 01.03.2014 Web: www.topmba.com KİTAP FUARI Yayıncılık ve Kitap Fuarı Sektör: Kitap Şehir: İstanbul, İFM Fuar Tarihleri: 01.03.2014 – 09.03.2014 Web: www.cnrkitapfuari.com Ocak - Şubat 2014 103 ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER 104 Mimar ve Mühendis Okçumusa Cad. Bank Han. No: 11 K: 2 Beyoğlu - Şişhane / İSTANBUL Tel: 0212 293 57 30 Faks: 0212 293 57 30 www.daykmuhendis.com [email protected]