Sosyalist Kadın 7

Transkript

Sosyalist Kadın 7
YAZ 2011
2
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. Adına
İmtiyaz Sahibi: Şenol Sağaltıcı
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şenol Sağaltıcı
Yayın Türü: Yaygın Süreli
Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Çakırağa Camii Sok. Birlik Apt. No: 8/10 Aksaray-İstanbul
Tel: (0212) 529 15 94 Faks: (0212) 529 06 75
Hesap No: Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. Yapı Kredi Sirkeci Şubesi 6278-6
Baskı: Can Matbaacılık Adres: Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi Kat: 3 No: 7
Tel: (0212) 613 10 77
Baskı Tarihi: Temmuz 2011
3
İÇİNDEKİLER
Editörden………………………………………………………………………… 5
Gecenin Evinde Yangın Çıkarmak/ Kutsiye Bozoklar……………………………… 9
DOSYA: Görünmeyen Emek
Kadının Görünmeyen Emeği/ Sara Rober…………………………………. 17
Ev İçi Emeğin Görünür Kılınması Düzleminde
Ücretlendirme ve Toplumsallaştırma/ Z. Deniz Güneş……………………… 27
Gündelikçi Kadınlar/ Şengül Işık…………………………………………….. 35
Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Değişimi/ Sema Asmê………….. 41
Ev Eksenli Çalışanlar Alanında Örgütlenme Deneyimleri/ Düriye Sezgin…… 51
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın
Özgürleşmesi Deneyimi/ Mukaddes E. Çelik……………………………………… 61
Söyleyecek Sözümüz, Değiştirecek Gücümüz Var
Kadınlar Siyasetin Merkezine/ Sosyalist Kadın Meclisleri…………………………... 85
4
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
EDİTÖRDEN...
Geçen dönem
yerel ve evrensel
ölçekte kadınların
sokakta, isyanda ve
politikanın merkezindeki
konumunun gelişmesi
bakımından bütün kadın
özgürlük hareketine
yeni veriler sundu ve
yeni ufuklar açtı. Şimdi
özgürlüğe ve eşitliğe
açılan kapıdan geçip,
siyasetin merkezinde
daha büyük güç olma
yolunda yürümenin
zamanı.
Dergimizin yaz sayısıyla yeniden merhaba diyoruz
sizlere.
Geçen süre içerisinde siyasette mevsimlerle beraber ısındı. 2011 Genel Seçimleri, Kuzey Afrika’dan
başlayıp Ortadoğu’yu saran halk isyanları, 1 Mayıs’ta
1 milyon eşiğini geçen emek ve özgürlük hareketi,
Kürt sorununda demokratik çözüm için geliştirilen
halk iradesi, gençliğin şifre skandalı karşısındaki militan eylemleri ve kadınların şiddete karşı büyüyen, yeni
mevziler edinen mücadelesi bir dönemin köşe taşlarını
oluşturdu.
Sosyalist kadınların siyasetin merkezine yürüyüşü
bu süreçte de yeni dönemeçlerden geçerek devam etti.
2011 genel seçimlerini aynı zamanda kadına dönük şiddete karşı mücadelenin aktif ve yaygın bir zeminine dönüştüren sosyalist kadınlar, egemen siyasi düzeni kadın
görüş açısıyla sorguladılar. SKM’nin şiddete karşı kadın dayanışma evleri kurulması talebini de içeren toplumsal bilinç ve tepki örgütleme kampanyası, gelişen
kadın tavrının güncel bir kanalı oldu.
Aynı dönemde erkek egemen düzen partileri, kadınları seçim politikalarına malzeme etmenin yeni yollarını keşfetmekle meşguldü. Memlekette her gün 5 kadın ölmeye devam ederken, bu katliamın önüne geçme
söylemini dahi ağzına almayan AKP’si CHP’siyle düzen partileri kadınlara en fazlasından ev ve ücret rüşve-
6
ti teklif etti. AKP’nin kadınlara yönelik
temel söylemi yine “üç çocuk doğurun”
oldu. Miting meydanlarında kutsal aile
propogandasını dilinden düşürmeyen ve
kadınlara soy üretiminde kuluçka makinası olma vaazları veren başbakan,
kendi iktidarı döneminde açlıktan ölen
çocukların hesabını vermedi. CHP ise,
aile ücreti adı altında kadınlara rüşvet
teklif eden başka bir erkek siyaset örneği
sergiledi. Düzen partilerinin en fazla ortaklaştıkları nokta, evinde oturan, kendisine sunulacak sadakaya boyun bükerek
yaşamın ve siyasetin ötelerindeki yerini
kabul eden kadınlar oldu. Kadınları mecliste istemedikleri zaten Meclis’teki kadın oranından anlaşılıyor.
Başta AKP olmak üzere tüm düzen
partilerinin seçim portresi, kadınlara dönük siyasi gericiliğin artışını resmetti.
Öyle ki, başbakanın üç çocuk çağrısını,
yine AKP politik kanallarından yükseltilen “çok eşlilik yasallaşsın” çağrısı takip
etti. AKP’li bir kadının ağzından gündeme getirilen, erkeklerin çok eşliliğinin
yasallaştırılması çağrısı, aşama aşama
geliştirilen siyasi ve toplumsal gericilik
zemininden güç ve cesaret buldu çok açık
ki. Bu siyasi gericiliği seçimin hemen
öncesinde, Kadın ve Aile Bakanlığı’nın
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak değiştirilmesinde çarpıcı olarak
gördük. Devletten kadının adını bile sildiler. Elbette bu bir isim değişikliği değildir sadece. Kadınlar açısından gelen
karanlık günlerin habercisidir. Kadının
adını kabineden silen AKP hükümetinin, hazırlıklarını yaptığı yeni anayasaya
yazması beklenemez. Aynı hükümetin
başbakanı Erdoğan, Hopa’daki halk hareketi karşısında bir yandan halkın haklı eylemine eşkiya diyerek, bir yandan
da eylemci bir kadına “kadın mıdır, kız
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
mıdır” diyerek saldırdı. Yani yükseltilen
siyasi saldırganlık ve gericilikle, kadın
bedenine ve kimliğine dönük saldırılar at
başı gidiyor. Rejim baskıyla, sömürüyle
ve ataerkil yasalarla terbiye edilmiş köle
kadınlar yaratmak istiyor. Burjuva siyaset, kadının köleliğinin ve cins ayrımcılığının yeniden üretilmesine eksiksiz
hizmet ediyor.
Bu gidişatın önüne geçmek için özgürlük mücadelesinin ve kitlelerin içinden siyasetin merkezine yürüyen kadınlar ise sayısız engelle karşılaştı. Adaylığı
veto edilen, gözaltına alınan, tutuklanan
ve cins kimliğine dönük saldırgan söylemlere maruz kalan kadınlardı bunlar.
Kiminin adı Çiçek Otlu, kiminin Birsen
Kaya, kimininse Nuray Mert oldu. Ama
onlar nezdinde tüm boyun eğmeyen kadınlar saldırıya uğradı. Ama bütün bunlara rağmen, kadınların kendilerine yasaklanan siyasetin merkezine yürüyüşü
sürdü. “Veto sizin sokaklar bizimdir”
diyen sosyalist kadın siyasetçiler, tam
da dedikleri yerde kadın iradesini tüm
ezilen toplumun hareketiyle birleştirerek
öncü bir rol oynadılar.
Geçen dönem yerel ve evrensel ölçekte kadınların sokakta, isyanda ve
politikanın merkezindeki konumunun
gelişmesi bakımından bütün kadın özgürlük hareketine yeni veriler sundu ve
yeni ufuklar açtı. Şimdi özgürlüğe ve
eşitliğe açılan kapıdan geçip, siyasetin
merkezinde daha büyük güç olma yolunda yürümenin zamanı.
Siyasette bilinçle ve milyonlarca kadının bilinçli hareketinin örgütlenmesiyle
ilerlenecek bir yol olacaktır bu. İşte yeni
sayımızda bizler de, kadınların özgürlük
mücadelesine bir parça ışık olması dileğiyle katkı sunmaya çalıştık. Bu dönemde ezilen kadınların bilinç ve eyleminin
Editörden
kol kola büyümesine daha çok yapılması
gereken katkı var. Ama kolektif emek ve
mücadelenin yolundan yürüyen kadınlar
bu katkı ve gelişimin dinamiğini sonuna
kadar taşıyorlar.
***
Dergimizin yaz sayısında, kadın
emeğini dosya olarak ele aldık. Son yıllarda kadın özgürlük hareketinin daha
etkin gündemleştirdiği bu konu üzerine beş çalışmaya yer veriyoruz. Elbette
ki, bütün olarak kadın emeği konusuna
baktığımızda, tek dosya çalışmasının
kapsamına sığmayacak bir alanla karşılaşıyoruz. Bu kadar temel ve kapsamlı
bir konuyu sunduğumuz dosya çalışmasıyla tamamlama iddiasında değiliz.
Ama şüphesiz ki, bu sayımızda sunduğumuz dosya, kadın emeği konulu yeni
üretimlerin önünü açacak, fikirsel zeminini ve yöntemini güçlendirecektir. Tarihsel, toplumsal ve iktisadi bağlamları
içerisinde ele aldığımız konu, kadın aydınlanma sürecinin gelişimiyle birlikte
yeni eşiklerle tanışıp, yeni üretimlerle
buluşacaktır. Ezilen cins ve ezilen sınıfın hareketi, kadın görüş açılı düşünsel
üretimle birleştiğinde, bu enerji kadın
emeği gerçeğine de daha parlak ışık tutacaktır.
Dosya konumuzun yoğunlaşma
noktası olan, kadının görünmeyen emeği-ev içi emek inceleme ve tartışmaları
için de özel olarak aynı değerlendirme
geçerlidir. Bu dosya kapsamında özellikle ev içi emek konusuna ışık tutmaya, bu
konudaki analitik yaklaşımı olgunlaştırmaya çalıştık. Bu, öncelikli olarak, ev
içi emeğin tanımını yapmaya, iktisadi ve
toplumsal kökenlerini ortaya koymaya
çabasıdır. Şüphesiz ki, ancak böyle yapıldığında, ev içi emek gibi karmaşık
bir konu kapsamında somut ilerleme
7
sağlanabilir. Bu yanıyla baktığımızda,
dosya kapsamında yayınladığımız yazılar, birer tartışma yazısıdır, hareket ve
muhakeme halindeki düşüncenin yazılı
ifadeleridir. Aynı zamanda son fikirlerin
değil, kapsamlı ve doymuş tartışmalarla sonuçlandırılması gereken fikirlerin
ifadesidir. Bundan gerek tek başına gerekse de değişik başlıkların altında yürütülecek tartışmalarda, kadın özgürlük
anlayışının bütünlüğü içerisinde ev içi
emek konusunu ele alacağımız sonucuna
varabiliriz. 2011 Şubat’ında kongresini toplayan Sosyalist Kadın Meclisleri,
kadın kitlelerinin politik hareketinin bir
talebi olarak, ev içi emeğin ücretlendirilmesi talebini destekleme yönünde bir
belirleme yapmıştır. Ne var ki, politik
bir karar ve yönelim konusu olarak ele
alınan ev içi emek ve ücretlendirilmesi
konusu, hala teorik boyutlarıyla ve kadın
özgürlük mücadelesinin gelişim çizgisi
bakımından altı doldurulması gereken
bir konudur. Bu eksenden geliştirilecek
güncel politik harekette gücünü, kurulan
düşünsel temelden alacaktır.
Dolayısıyla, dosya kapsamında paylaştığımız yazılar, bu konuya hem bir
giriş hem de tüketilmesi gereken tartışmalara dair fikir ve analizleri içeriyor.
Açık ki bu, konuya girdiğimizde bir çırpıda tamamlanamayacak olduğunu görmemizle ilgilidir. Tartışmaların teorik ve
politik açıklığın sağlanmasına, mücadele
yöntemlerinin gelişimine hizmet etmesini umuyoruz.
Dergimizin bu sayısında, dosya yazılarının dışında “Marksizm’de Kadın
Özgürleşmesi” başlıklı bir yazıya yer
vererek, aslında gelecek sayının dosya
konusuna dair de bir başlangıç yapmış
oluyoruz. Kadın devrimi penceresinden, kadın ve sosyalizm temasını içeren
8
çeşitli yazılar daha önce de dergimizde
yayınlandı elbette. Ama gelecek sayımızdan itibaren devrim-sosyalizm deneyimleri ve toplumsal mücadelenin kadın
bağlamlı konularına dair kapsamlı bir
tartışma başlatmayı hedefliyoruz.
Sosyalist Kadın Meclisleri’nin seçim deklarasyonunu da bu sayımızda
okurlarımızla paylaşmak istedik. Kadın
kitlelerinin güncel ve temel taleplerini
hatırlamak, hatırlatmak ve bir mücadele
kaldıracına dönüştürmek için, bir kez de
biz dergi sayfalarımıza kaydettik.
Hatırlamak deyince, kavgamızın
“Işık”ı Kutsiye Bozoklar’ı unutmak olamazdı. O artık bütün sosyalist kadınlar
ve ezilen kadın kitleler için direncin,
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
aydınlanmanın, kadında devrimin ve
devrimde kadının sembolüdür. Biz hala
onun ışığına sorular soruyor, onun direncinden güç buluyor, bilincimizi onun pırıldayan sözlerine emanet ediyoruz. Yüreğimizde ölümsüzleşmesinin 2. yılında
Kutsiye’yi ve onda billurlaşan devrimi,
devrimci kadını seviyoruz. Bu sayımızda onun anısına yayınladığımız yazı, bir
kez daha tarihten bugüne kadın devrimi
bilinciyle yürüyeceğimiz yolu, kolektif
deneyim ve tarihsel sürekliliğimizden
beslenen birikimi gösteriyor bize. Yoldaş Işık’ı bir kez daha anısına saygı ve
bağlılıkla selamlıyoruz..
Ve yeni bir sayıda, yenilenmiş enerjimizle buluşmak üzere diyoruz...
KUTSİYE BOZOKLAR
Gecenin Evinde
Yangın Çıkarmak
Kutsiye Bozoklar,
Sosyalizm ve
Kadın İnsan,
Akademi Yay., syf. 11.
Bu yazı, İ. Gökçe
imzasıyla ilk olarak,
Seçenek Mart 1993,
sayı: 13’te yayımlandı.
1992 yılında bu topraklarda ilk kez toplanan
I. Komünist Kadınlar
Konferansı’nın açış
konuşmasıdır. Başlık
yayınevi tarafından
konulmuştur.
Değerli yoldaşlar,
Öncelikle konferansımızı açma onurunu bana verdiğiniz için duyduğum kıvancı dile getirmek istiyor, kadın
ve erkek tüm arkadaşlara, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak amacıyla geleceğe doğru sürdürdüğümüz uzun
yürüyüşte güç ve başarı diliyorum. Kadın ve erkek olarak
ama önce İNSAN olmanın bilinciyle, el ele ve omuz omuza
geçeceğiz tüm engelleri ve hep birlikte haykıracağız:
“Ve artık gecenin evinde yangın çıkartacağız/ çocuklarımızın başıyla kıracağız karanlık camlarını/ ve bizden
sonra gelenler, demir parmaklıklardan değil/ asma bahçelerinden seyredecekler/ bahar sabahlarını yaz akşamlarını.” Ben sizi daha sözlerimin başında hep birlikte gecenin
evinde yangın çıkarmaya çağırıyorum. Karanlık çok yoğun
gözüküyor, sabah yakın demektir.
Yoldaşlar,
Bilinen bir gerçektir: erkek ya da dişi olmak biyolojik
bir durudur. “Kadın olmak”sa toplumsal ve ekonomik bir
olgudur. Sınıflar ve sınıf sömürüsünün yani özel mülkiyetin
ortaya çıkmasıyla çakışır “kadınlık durumu”. Özel mülkiyet
ilişkilerinin ortaya çıkmasıyladır ki, kadın ve erkek arasındaki ekonomik karşıtlık ve cinsiyetler arasındaki sömürü
gündeme gelmiştir. Ve ancak özel mülkiyetin tümüyle yok
olmasıyla birlikte insanın insan tarafından sömürülmesinin
ve köleleştirilmesinin maddi koşulları ekonomik ve toplumsal olarak tarihe karışacaktır.
10
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
Ama kadın ve erkek arasındaki tam inşa edildi. Kadın cinsi eve kapatıldı, kadıhak eşitliği ve özgürlük, bu aşamaya gele- nın gelişmesi tek bir yöne kanalize edildi.
ne dek hem toplumsal pratik hem de görüş- Aile içinde ve aile için erkeğin hizmetinde
ler düzeyinde köklü değişimleri gerektiren çalışan, ırkın üremesini sağlayan ev kölesi
uzun süreli bir mücadele sonucu gerçekleş- oldu kadın. Doğanın ve tarihin yasalarını
bozmadan, kadının aile uğraşılarından çıkatirilecektir.
“Bütün ölmüş kuşakların geleneği, bir mayacağı söylendi; tabiat bütün uzuvlarıyla
karabasan gibi, yaşayanların beynine çö- kadını erkeğin kölesi olarak tayin etmişti.
Ve ahlak, anatomi, fizyoloji, istatistik, tarih,
ker.” (Karl Marks, 18. Brumaire)
Bu, kadınların toplumdaki yeri ve gö- felsefe elbirliğiyle kadını eve kapanmaya,
revine ilişkin olarak herkesteki duygu, dü- ev köleliğine mahkum etti.
Bu durumda kadınlar yüzlerce yıldır,
şünce ve istek konusunda son derece doğrudur. Bunda, başka herhangi bir ilişkidekine ruhsal ve fiziksel olarak aşağılık, bayağı,
göre çok daha güçlü biçimde, yüzyılların, sinirlendirici, yıpratıcı güçten düşürücü,
bin yılların gelenekleri yaşamaya devam küçültücü koşullarda yaşadılar. Ve bu doeder. Anlayışta, alışkanlıklarda, yaşam biçi- mestik kölelik ortamı, onların yetenekleminde, hep yeniden yeniden, kadının analık rini köreltti, dumura uğrattı. Bütün bunbağı dolayısıyla erkeğin ilk ve en eski mül- lara rağmen kapitalizme kadar, sözcüğün
kü haline gelmesi ortaya çıkar. İşte bu yüz- modern anlamında kadın sorunu gündeme
den biz, yalnız kadının köleliğinin kaynak- gelmedi. Kadın sorunu, gerçekte aynı işçi
landığı sosyal ilişkileri değiştirmek zorunda sorunu gibi, sanayi devriminin ve büyük
değil, aynı zamanda insanların beynini de üretimin sorunudur. Eski ev ekonomisi
-erkeklerin de kadınların da- gelenekle- yürürlükte olduğu sürece bir kadın sorunu
rin karabasanından kurtarmak zorundayız. gündeme gelemezdi. Çünkü o zaman kadın
(Clara Zetkin) Diyelim ki Konferansınız aile içinde en önemli üretici güçtü. Ve tüketim maddelerinin aile içinde kadın
bu zor ve uzun soluklu değişim mücaEvin
işgücü tarafından üretilmesinin
delesi için bir atılım ve itici güç
vazgeçilmez olduğu böylesi
unsuru olsun.
dışına çıkan
koşullarda, kadın ev kölesi
Yoldaşlar, yine biliekonomik ve
olarak eski çerçevesine
nen bir gerçektir, kadının
toplumsal
yaşamda
zincirli kalmak zorunekonomik ve toplumsal
erkekle rekabete giren
daydı. Kadının durumubağımlılığı, zorun da
rolüyle bir kez başlakadın, kendi bireyselliğinin nu şu ya da bu ölçüde
dıktan sonra, şiddetin
gelişiminin sınırlandığını ve yükseltmek söz konusu
olabilirdi, ancak; kadıyarattığını, dinler ve
toplumsal
hak
yoksunluğunun
nın bütün durumunun
töreler kutsal bir hak
onların kendi çıkarlarını
temelini sarsmaktan
haline getirdiler. Böykendi bireyselliğini gelece kadının zayıflığı
korumasının karşısına
ve geriliği yüzyıllar
liştirmesinden, toplumçıktığının bilincine vardı.
boyu temel bir dünya gösal hak eşitliğinden söz
İşte
o
zaman
modern
rüşü haline geldi. Ve buedilemezdi. Gerekli sözKADIN SORUNU leri makine, buhar gücü ve
nun üstüne bedeni, ruhi ve
ahlaki temel bir baskı sistemi
elektrik söyledi. Clara Zetkin
ortaya çıktı.
Gecenin Evinde Yangın Çıkarmak
“Kadının kurtuluşu düşüncesi kurtarıcısı
(Mesih) olarak Makine ortaya çıkmadan
ve dişli çarkların tangırtısı, gümbürtüsüyle kadının insan oluşunu, onun ekonomik
bağımsızlığı öğretisini ilan etmeden ortaya
çıkmazdı” der. Kapitalizm eski ev ekonomisini yıktı. Ailede kadının üretici faaliyetini,
kapitalist üretim yüklenmiş oldu. Ve ekonomik gelişme, ev içi üretimleri toplum içine
taşıdı. Böylece, üretim aletlerinin gelişmesi
ve bunun sonucu ortaya çıkan üretim ilişkileri, kadının aile içindeki faaliyetinin ekonomik temelini yok eti ve kadının ev dışındaki ekonomik ve toplumsal faaliyetlerinin
koşullarını yarattı. Kadının ev dışına kayan
rolü, onun ekonomik bakımdan bağımsızlaştırırken erkeğin kadın üzerindeki, siyasal
ve toplumsal söz hakkının madde temellerini ortadan kaldırdı. Kadının evde kalması,
evi idare etmesi, çocuk yapıp, onları beslemesi burjuvanın tercihi olmasına rağmen,
kapitalizmin ev ekonomisini yıkmasıyla bu
tercihin haklılık zemini ortadan kalkmış ve
ideolojik bir kalıntıya dönüşmüştür. Biliyoruz ki, her zaman toplumsal kurumlar ve
insanların düşünceleri yeni ekonomik olguların gerisinde kalır.
Bu kadın sorununda her zamankinden
daha çok böyledir. Evin dışına çıkan ekonomik ve toplumsal yaşamda erkekle rekabete
giren kadın, kendi bireyselliğinin gelişiminin sınırlandığını ve toplumsal hak yoksunluğunun onların kendi çıkarlarını korumasının karşısına çıktığının bilincine vardı. İşte
o zaman modern KADIN SORUNU ortaya
çıktı. Kadın sorunu yalnızca bizzat kendileri kapitalist üretim tarzının ürünü olan sınıflar içinde vardır. Ve bu durumda kadın sorunu burjuva kadın için farklı, küçük ve orta
burjuva kadın için farklı proleter kadın için
farklıdır ve doğrusu bizi ilgilendiren başta proleter kadınlar olmak üzere emeğiyle
geçinen kadınların sorunlarıdır. Kapitalizm
11
kadını özgür kılmak için değil, onu erkekten
daha fazla sömürmek için aile yaşamından
çıkardı ve toplumsal üretime itti. Ve burjuvazi kadını aile içine hapsetmek için dikilen
ahlaki, politik, hukuki ve toplumsal engelleri devirmemeye özen gösterdi. Bu yüzden
kapital tarafından sömürülen kadın özgür
emekçinin sefaletine katlanır ve geçmişin
zincirlerini taşır. İki türlü ezilmişlik, çifte
sömürü dediğimiz de budur işte.
İnsanlık önüne ancak çözümleyebileceği sorunları koyar, deriz. Marksizm bize;
kadın sorununun genel toplumsal bağlantılar ışığında, onun tarihsel olarak koşullanmışlığını ve haklılığını açıkça kavramayı öğretir, ortaya çıkan sorunların nasıl
çözüleceğinin perspektifini sunar. Kadının
ezilmişliğinin ortadan kaldırılması tam hak
eşitliğinin kavranması , onu bağlayan ekonomik, siyasi, hukuksal ve ahlaki zincirlerden kurtulmasını istiyorsak, önce eşitsizliğin kaynağını kurutmak gerekir. Eşitsizliğin
nasıl ortaya çıktığının belirlenmesi, ortadan
kaldırılmasının yolunu da gösterecektir.
Özel mülkiyetin ortadan çıkmasıyla başlayan ve kapitalizmle gündeme gelen kadın
sorunu, özel mülkiyetin ortadan kalması
ve kapitalizmin gündemden silinmesiyle
çözülmeye başlayacak, kadın ancak komünizm koşullarında fiziki ve zihni yeteneklerini sonsuz geliştirebilecektir. Komünizmle
emeğin cinsel bölünmesine son verecek,
bu tüm emek biçimleri arasındaki farkın
ortadan kalkmasının bir parçası olacaktır. Alman İdeolojisi’nde söylendiği gibi;
“Komünist toplumda kimse tek bir özel
etkinlik alanında çalışmayacaktır, herkes
dileği alanda uzmanlaşabilecektir, üretimi
toplum düzenleyecek ve bunun sonucunda
benim bir gün bir şey yarın başka bir şey
yapmak, sabah avlanmak, öğleden sonra
balık tutmak, akşam çobanlık yapmak, yemekten sonra eleştiri yapmak olanaklı hale
12
gelecektir ve bunun için avcı, balıkçı, çoban
ya da eleştirmen olmam gerekmeyecektir.”
Emeğin bölünmesinin ortadan kalktığı koşullarda kadın ve erkekler insani yönlerini
tam olarak geliştirebileceklerdir. Komünist
toplumda “herkesin özgür gelişmesinin tüm
toplumun özgür gelişmesinin koşulu olduğu bir birlik” gerçekleştirilecektir. Komünizmin zaferiyledir ki, kadın erkek çelişkisi
de bir cinsin diğerine karşı zaferiyle sonuçlanmayacak, beyince ve vücutça gelişmiş
kadın ve erkekler tarafından yeniden inşa
edilecek, entelektüel ve bedeni gelişim bakımından karşılaştırma gerekmeyen bir dönemde eşit ve özgür kadınlar dünyası doğacaktır. Kadın, anne, eş ve ev kadını olarak
sömürülmeyecek, ev işleri kamusal iş haline gelecek, annelik sosyal bir iş haline gelecek, çocukların sosyalizasyonu sağlanacak,
aile ekonomik birim olmaktan çıkacak, iki
özgür bireyin sevgi üzerine birlikteliği, şimdiden biçimini söyleyeceğimiz bir tarzda
ailenin yerini alacaktır. Ve öngörülebilir ki,
Paul Lafargeu’nin dediği gibi, “Annelik ve
aşk, kadına, ilkel toplumlarda işgal ettiği ve
anısının antik dinlerin efsaneleri ve mitleri
tarafından muhafaza edildiği üstün durumunu yeniden elde etmesine imkan verecektir.” İşte bu nedenle ben kadın sorununu
insanlığın geleceği olan komünizmden ve
sosyalizmden ayrı düşünemiyorum ve kadın sorununu sosyalizmin çözmesi gereken
toplumsal sorunun yönlerinden biri olarak
görüyorum.
Eğer kadının kurtuluşu kavgasından
söz edeceksek, bilmeliyiz ki; kadının kurtuluşu kavgası kadının tam toplumsal hak
eşitliği ve özgürleşme kavgasıdır. Kadın
cinsinin sömürülmekten ve özgürlük yoksunluğundan kurtulma kavgasıdır. Anne, eş
ve ev kadını olarak sömürülmekten, mutfak
ve çocuk odası arasında geçen o bıktırıcı
yaşantıdan kurtulma kavgasıdır. Ve kadının
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
ezilmişlikten kurtulma kavgası, toplumun
ezilmişlikten kurtulma kavgasından ayrı
düşünülemez. Kadının cinsiyet köleliği
özel mülkiyet temelinde ve onunla birlikte
geliştiğinden erkek cinsiyetinin kadın cinsiyeti üzerindeki egemenliğini kırmak ancak
özel mülkiyet düzenine son vermekle mümkündür. Diğer tüm çözümler geçicidir. Sınıf
köleliğine yol açan düzen, cinsiyet köleliğini ayakta tutmakta ve zenginleştirmektedir. Kurtuluş özlemi çeken tüm kadınların
çıkarlarının temsilcisi proletaryadır. Kurtuluş sosyalizmdedir. Proletaryanın devrimci
sınıf mücadelesi olmaksızın kadınların gerçek ve tam kurtuluşu olanaksızdır. Kadınlar
katılmaksızın da sosyalizmi kurmak olanaksızdır. Her şey bir yana onlar dünyanın
yarısıdırlar. Kapitalizmin var olduğu yerde,
toprakta, fabrikada, atölyede, büyük işletmelerde özel mülkiyetin var olduğu yerde,
sermayenin gücünün hüküm sürdüğü yerde,
erkeğin ayrıcalıkları saklı kalır. Özel mülkiyet cinsiyetçi ve ataerkil görüşü yeniden
yeniden üretir. Bu nedenle bizim mücadelemiz cinsiyetçiliği üreten sistemi toptan
değiştirmektir. Cinsiyetçiliği var eden ve
destekleyen yapıları değiştirdiğimiz anda
eşitliği sağlamaya başlar ve özgürlüğün ufkunu açarız. İşte biz, bir yandan erkeğin üstünlüğünü, egemenliğini kutsayan düşüncelerle mücadele ederken, temel çelişkiyi tüm
erkeklerle tüm kadınlar arasında gören, bu
nedenle sosyalist olsun radikal olsun özünde sınıfın sınıfa karşı savaşını; sömürülenin
onu ayaklar altına alanla savaşını reddeden,
baskıyı, eşitsizliği ve egemenliği yaratan
nedenleri değil, onun görüngülerini yok etmeye çalışan ideolojilerle yani feminizmle
aramıza gereken sınırları çekmeliyiz diyorum. Komünizme sosyalist düzene bunca
yoğun saldırının yaşandığı koşullarda, kadının kurtuluş kavgasını yürüten özellikle
komünist kadınlar, sosyalizmin saflığını
Gecenin Evinde Yangın Çıkarmak
korumak sosyalizm bayrağını yükseklerde
tutmak zorundadırlar. Feminizmin sosyalizme yönelttiği saldırıların çoğu temelsiz ve
dayanaksızdır. Komünist kadınlar marksizmin kadın sorununu ekonomik soruna indirgediği; sosyalizmin kadın sorununu çözemediği; kadın üstündeki baskının erkekler
için yararının gözardı edildiği biçimindeki
yanlış yargılarını çürütmeliyiz. Feminizmin
mücadeleyi, “kişisel olan politiktir” deyiminde ifadesini bulan, özdeneyim ve bireysel tavır alışlara indirgemesinin kadının
ezilmişliğini; biyolojik faktör ve erkeklik
psikolojisiyle açıklayışının özündeki idealizmi ve feminizmin mücadeleyi sınırlayıcılığını açıklamalıyız. Sosyalizmin, feministlerin iddiasının tersine kadının “kadın
olmaktan” doğan sorunlarının çözümünde
gerekli koşulları yarattığını ayrıntılı olarak
kanıtlamalıyız. Sosyalizm ilkin üretim araçları üzerindeki mülkiyeti kaldırır ve bu, kadının köleliğini doğuran koşulların ortadan
kalkmasıdır. Kadının tam ve gerçekten kurtulması için ev köleliğinden kurtulması için
yol, kadının ev ekonomisinin küçük ayrıntılarından kurtulup, toplumsallaştırılmış büyük ev ekonomisine geçmesiyle ve yalnızca
böylelikle açılır. “Bu geçiş güçtür; çünkü
burada söz konusu olan, pek derinlere kök
salmış, alışılmış, katılaşmış, kemikleşmiş
bir ‘düzen’in (gerçekte bir düzen değil,
korkunç ve barbarca bir durumun) değiştirilmesidir.” (Lenin) sosyalistler durumun
ciddiyetinin herkesten çok farkındadırlar.
Sosyalistler ikinci olarak, yasal hak
eşitliğini, tam toplumsal hak eşitliğini gerçekleştirirler. Ama önemli olan ve zor olan
ev içi köleliğin değiştirilmesidir ki; bu da
anlayışlarda bir devrimle birlikte toplumsal ilişkilerde büyük değişiklik gerektirir.
Feministler özellikle kadının aile içinde
çocuk doğuran, yetiştiren ve ev işleri yapan
konumunun (ev kadını konumunun) değişik
13
üretim ilişkileri içinde ve değişik sınıflarda, kadının ezilmişliğinin temel nedeni olduğunda ısrar etmişlerdir. “Temel neden”
saptamasını bir tarafa bırakırsak, kadının
ezilmişliğini gidermede en zor işin ev içi
köleliğin değiştirilmesi olduğunu sosyalistler bilirler. Feministler hala kişiselliğin politik olduğuyla, bilinç yükseltme ve bireysel
deneyimle uğraşırken, ilk sosyalist devrimi
gerçekleştirenler; kadının tam hak eşitliğinin sosyalizmde sağlanmasını yalnızca eski
burjuva toprağının temizlenmesi olarak görür, “Ama toprağı eski burjuva yasaların
ve kurumların molozlarından ne kadar çok
temizlediysek, bunun yalnızca toprağın işlenmek üzere temizlenmesi olduğunu, ama
henüz toprağın işlenmesinin kendisi olmadığını o kadar iyi anladık” der Lenin. Kadının
EV KÖLESİ olması yani domestik kölelik,
sosyalist ya da radikal feministlerin buluşu
gibi görülürse de sorunu yalın biçimde ortaya koyan Lenin’dir. Köleliğin olduğu yerde
ödenmemiş emek de söz konusudur elbette.
Lenin 1919 yılında bu konuda şöyle diyordu: “Kadın bütün özgürleşme yasalarına
karşın, eskisi gibi ev kölesi olarak kalıyor;
çünkü onu mutfağa ve çocuk odasına bağlayan onun yaratma gücünü düpedüz barbarca üretken olmayan, bayağı, sinir törpüleyici, köreltici, yıpratıcı bir çalışmayla boşa
harcatan ev ekonomisinin ayrıntılarıyla
eziliyor, bunalıyor, köreliyor, aşağılanıyor.
Kadının gerçek özgürleşmesi, gerçek komünizm ev ekonomisinin ayrıntılarına karşı,
ya da daha doğrusu, sosyalist büyük ekonomi için onun kökten değiştirilmesi uğruna
(devlet çarkının başındaki proletaryanın
yönetiminde) yığın savaşımı nerede ve ne
zaman başlarsa, ancak o zaman ve orada
başlayacaktır.” diyor. Peki bu alanda komünizmin nüveleri, tohumları nelerdir? Her
zaman olduğu gibi ön koşulları büyük ölçüde kapitalizm içinde, onun tarafından ya-
14
ratılmış araçlar: “Kamusal aşevleri, çocuk
bakımevleri, yuvalar -bunlar bu tür tohumların en güncel örnekleridir, bunlar bütün
böbürlenmelerden tumturaklardan, resmilikten uzak, kadını özgürleştirmeye gerçekten uygun olan, onun toplumsal üretimdeki
ve kamu yaşamındaki rolü itibariyle erkek
karşısındaki eşitsizliği azaltmaya ve yeryüzünden kaldırmaya gerçekten uygun olan
yalın günlük araçlardır.” Ev işinin toplumsallaştırılması, anneliğin sosyal görev olması, çocukların sosyalizasyonu, sosyalist
toplumun gerçekleştirme girişiminde bulunduğu şeylerdir ve bunlar kadının özgürleşmesinin sağlanması için yapılması gereken temel önlemlerdir. Kadının ancak bir
köleninki ile karşılaştırılabilecek durumu,
ancak yaşamın her alanındaki kolektifleşme
arttıkça düzelecek ve kadın özgürleşecektir.
Kadının tam kurtuluşu ev işinin toplumsal
kurumlar tarafından yapılması, kadınsa genel üretken çalışmaya katılmasıyla sağlanabilir. “Sovyet Cumhuriyetlerinde Kadının
Görevleri” adlı konuşmasında Lenin; “Ev
işleriyle uğraşan kadının durumu her zaman yorucudur. Kadının tamamen hür ve
erkeğin gerçekten eşiti olabilmesi için, ev
işlerinin kamu görevi olması ve kadının
genel üretime katılması gereklidir. Böylece
kadın erkekle aynı konumda olacaktır” der.
Daha devrimin başlangıcında “ev işlerinin
kamu görevi olması”nı savunmak, kadın
sorununu yalnızca sosyalistlerin çözebileceğinin bir göstergesi ve en gelişmiş burjuva cumhuriyetlerinde bile görülmeyen bir
adımdır. Lenin’in ısrarla değindiği problem
sosyalizm altında kadın sorununun çözülmeyeceğini söyleyen feministlere bir nazire
gibidir. Lenin sürekli; “Kadınları o köreltici
ev ve mutfak atmosferinden çıkarmaksızın,
hiçbir gerçek özgürlük güvenceye bağlanamaz, sosyalizm şöyle dursun, demokrasi
bile kurulamaz” diyen, kadının ev kadını
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
ve anne rolünün değişmesinin gerekliliğini
vurgulayan kişidir.
Uluslararası Kadınlar Günü (1921) nedeniyle yayınladığı mesajında da yine aynı
vurguyu görürüz. “Kadınlar politikaya çekilmeksizin yığınlar politikaya çekilemez”,
diyen Lenin, kadınların hem sermaye tarafından ezilmesini hem yasal hak eşitlikleri
olmadığını söyler ve en önemlisi budur, diyerek kadınların “en kaba, en ağır, en çok
körelten işte, mutfaktaki ayrıntılarda ve
bütün olarak aile yönetiminin ayrıntılarıyla
ezildikleri için ‘ev köleliği’ içinde kalırlar”
diyerek ev köleleri olarak kaldıklarını söyler ve Bolşevik devrimle biçimsel eşitliğin
sağlanması için gerekli her işin yapıldığını;
ikinci en önemli adım, toprakta, fabrikada
ve işletmede özel mülkiyetin kaldırılmasıdır. Kadının tam ve gerçekten kurtulması
için ev köleliğinden kurtulması için yol, kadının ev ekonomisinin küçük ayrıntılarından
toplumsallaştırılmış büyük ev ekonomisine
geçilmesiyle ve yalnızca böylelikle açılır.
Lenin hep “Sosyalizmin yerine oturması,
ancak kadının tam eşitliğini gerçekleştirdikten sonra, bayağı, aptallaştırıcı üretici
olmayan çalışmasından kurtulmuş kadınla
ortaklaşa girişirsek, mümkün olacaktır. Bu
iş için bize çok yıllar gerekecektir. Bu iş ne
kadar parlak etkiler yaratabilir, ne de o kadar çabuk sonuçlar verebilir” der.
Sosyalizmin; Sovyetler rejimini sınıfların kaldırılması için son kesin savaşım
olduğunu söyleyen Lenin, “Ezilen cinsiyet
de dahil kapitalizmin ezdiklerine verdikleri
demokrasi bile bize yetmez” der ve devam
eder:
“Tamamen biçimsel bir eşitlikle yetinmeyen kadın işçi hareketi başlıca görevi olarak kadının sosyal ve ekonomik eşitliği için
savaşmayı kabul eder. Kadını üretici sosyal
çalışmaya sokmak, ‘ev işi köleliğinden’ söküp almak, mutfağın ve çocukların odasının,
Gecenin Evinde Yangın Çıkarmak
15
da hangi sınıfın boyunduruğunaptallaştırıcı, aşağılayıcı, ebedi ve
Kadın,
dan kurtuluş? Hangi sınıf için
yalnızca ona özgü boyunduruhem işgücünü
özgürlük?” Böylece Lenin
ğundan onu kurtarmak; işte
pazarda satarak
‘ezilen ulus, ezilen sınıf,
başlıca görev.
dolayımsız üretim süreezilen cins’ arasında
Bu savaş uzun sürecek, çünkü sosyal cinde yer alır hem de yeniden bağlantı kurar. Sanki
tekniğin ve törelerin üretimi bütün boyutlarıyla üzer- ezilen cinsi, ezilen
radikal bir değişikliine alır. Kadının toplamında iki bir ulus, ezilen bir
ğini gerektirmektedir,
emek gücü üretmesi, hem erkek sınıf olarak görüyor
gibidir. Bu soruları
fakat komünizmin tam
hem
de
kendi
dolayımı
üzerinden
ortaya
atmaksızın,
zaferiyle sonuçlanaartı değere katkı sunan pozisyo- bunları ön plana çıcaktır.” (1920)
Evet,
Lenin’in
nunu korur. Burjuvazi kadının karmaksızın, bunların
sözleri bize yol gösteriücretli emeğini doğrudan, sessizce geçiştirilmesine, gizlenmesine, örtbas
yor. Evet, proleter kadın
ev içindeki emeğini
edilmesine karşı savaşmakhareketi biçimsel bir eşitlik
dolaylı sömürür. sızın politikadan ve demokraiçin değil, kadının ekonomik
siden, özgürlükten, eşitlikten ve
ve toplumsal eşitliği için savaşımı
sosyalizmden söz eden kimse, emekçilerin
temel görev bilmelidir. Kadını toplumsal
üretim çalışmasına katmak ve ‘ev köleliğin- en acımasız düşmanıdır, mülk sahiplerinin,
den’ domestik kölelikten kurtarmak. Ben çarların ve kapitalistlerin uşağıdır. Sözlerin
kadınların kurtuluş kavgasını işte böyle bir ağırlığına dikkatinizi çekmek isterim. Tıpkı
süreç olarak alıyorum. Sosyalizm, pek çok özel mülkiyet ve ezilen sınıf gibi ezilen bir
konuda olduğu gibi revizyonist sapmalar cinsiyet var oldukça herkes için özgürlük ve
sonucu bu sorunu da köklü bir biçimde çö- eşitlikten söz edilemeyeceğini söyler. “Ezizemedi. Ama bu sorunları çözecek tek güç, len cins için özgürlük ve eşitlik” sloganını
tek şekillenme SOSYALİZM’dir. Kadının haykırır 1919 yılında. Şimdi sosyalizme her
özgürleşmesi için ‘domestik köle’ olmaktan türlü saldırının olduğu koşullarda bunları,
kurtulması lazım. Bunu sağlamak için ‘ev Lenin’i aklınızdan çıkarmayın ve kadınların
işinin kamu işi olması’ girişiminde bulunan kurtuluşunun sosyalizmin gerçekten kurtusosyalistlerdir. Sosyalizmin “erkek ege- luşu ile neredeyse aynı anlama geldiğini
menliğini” sürdürdüğünü savlayan feminist unutmayın ve sosyalizm bayrağını yükseksafsataları bir tarafa bırakmak gerektiğini lerde tutun diyorum ben kadın arkadaşlar.
düşünüyorum. En önemlisi aramızda var Bunca sözü etme nedenim budur kısaca.
olduğuna inandığım ‘utangaç feministlerin’
Son olarak Türkiye devrimci hareketide yalnız sosyalizmin sorunlarımızı çöze- nin kadın sorununa yaklaşımına değinmek
ceğine inanması gerekiyor. “Sosyalist inşa istiyorum.
koşullarında 1929’da ezilenlerle ezenlerin,
Türkiye devrimci hareketinin “kadın
sömürülenlerle sömürenlerin eşitliği ola- sorununa” yaklaşımı yeni. Daha doğrusu
maz” der ve işçilere köylülere şu sorula- bu düzeyde bilinçli yaklaşımı yeni. 1980
rın sorulmasını ister Lenin: “Hangi cinsin sonrası gelişen feminist hareketin hiçbir şey
hangi cinsle eşitliği? Hangi ulusun hangi olmasa da bizim için iyi bir meydan okuyuş
ulusla eşitliği? Hangi boyunduruktan ya olduğunu düşünüyorum. “Seksen sonrası
16
ikinci mücadele biçimleri gündeme geldi
bu arada da kadın sorunu” deniyor. Sorunun
kendisinin; çözümlerin kendini dayattığı
koşullarda gündeme geldiğini de gözardı
etmeyelim. Ancak ben kendi deneyimlerimden yola çıkarak geçmişte Hareket içinde
kadın erkek ayrımının hiç olmadığını söyleyebilirim. Mücadele içinde bir yarışma vardı
hatta. Kadın işçilerin arasında yürütülecek
özel kadın çalışmasının adımları atılmıştı.
Görevlerde ayrımcılık yoktu. Ve çok önemli
bir şey şu, ünlü “bacı” edebiyatı yoktu. Bu
köylülüğün “temel”, işçi sınıfının öncü olduğunu söyleyen bir hareket için önemli bir
göstergeydi. Devrimci bir gösterge...
1974 sonrasını düşünüyorum da şu
ünlü “bacı” sıfatına karşı bile kadın arkadaşlarımızdan bir tepki gelmedi. Erkek
“yoldaş” ve “arkadaş” oluyordu, kadın
ise “bacı”. Bırakın hareketleri, kadınların
kendilerinden, köylü sosyalizminin, feodal ahlakın bir yansıması olan ve özünde
cinsel ayrımcılığın bir göstergesi olan bu
sıfata karşı bir tepki gelmiyordu. Bu beni
hep şaşırtmıştır. Ancak şunu teslim etmek
gerekir ki, devrimci hareketler içinde kadının gelişiminin ufku daima açıktı. ‘68’lerin
batılı kadın devrimcilerinin şikayetçi oldukları işte: “Bizi yalnızca daktilo yazan,
büro temizleyen, çay pişiren kişiler olarak
görüyorlardı” sözünü doğrular nitelikte bir
tutum yoktu. Ki, 68’li yılların batılı kadın
devrimcileri daha sonra radikal feminist hareket içinde yer almıştır. Ben kendi payıma,
kadının “arkadaş” olduğu ve yeteneklerinin
köreltilmediği, görev ayrımının yapılmadığı bir dönemi gönül rahatlığı ve sevgiyle
hatırlıyorum.
Şimdi önümüzde yeni bir dönemin
açıldığına inanıyorum. Binlerce yılın ekonomik, toplumsal ve düşünsel birikimini ve
alışkanlıklarını değiştirmek kolay değildir.
Ama artık daha gelişmiş ve daha bilinçli ve
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
daha donatımlıyız. Marks’ın dediği gibi;
“Kitleleri sardığında teori de şiddet olur”.
Biliyoruz ki, kadın ve erkeğin eşitliği yasalarla ve diğer önlemlerle sağlanacak biçimsel bir şey değildir. Eşitliği yaşama geçirmek geçmişin köhnemiş ahlaki ve kültürel
değerlerini yıkmak, yeni bir insan ve yeni
bir kültür yaratacak olan komünist kadın ve
erkeklerin görevidir. Bu iş bugünden başlayarak sosyalist yaşam anlayışını pratikte
uygulamaya girişmekle, sosyalizmi önce bir
yaşam biçimi olarak benimsemekle başlar.
O halde şimdiden başlayalım gelecek
güzel günleri hazırlamaya!
Kadın ve erkeği birbirine düşman gören burjuva anlayışlara karşı duralım!
Düzenin kendisine değil, düzen içinde
kadının yerine karşı çıkma eylemi olarak
gelişen feminizm türü burjuva kadın hareketlerini;
Kadın-erkek çelişkisini, sınıf çelişkisinin önüne koyan, kadınlar arasındaki sınıf
çelişkilerinin varlığını pratikte reddeden,
küçük burjuva sosyalist feminist kadın hareketlerini ideolojik olarak mahkum edelim;
Örgütlü gücün yenilmezliği ilkesinden
hareketle “Komünist Kadın Hareketini” yaşama geçirelim.
Komünist hareketin örgütlü mücadelesinin her alanında eşit hak ve yükümlülüklere sahip bireyler olarak, daha fazla kadın
arkadaşın çalışması ve katılımı yolunda
güçlerimizi birleştirelim.
Kadınların mücadele yolunu aydınlatan sınıf mücadelesinin yüce ışığıdır. Kadınlar devrim ve sosyalizm mücadelesinde,
sınıfların, ülkelerin ve kendilerinin kurtuluşu için vardılar, varlar ve var olacaklar! Ben
devrimci, yurtsever ve komünist tüm kadın
arkadaşlarıma, mutluluğu fethe çıkmalarını
öneriyorum. Çünkü “Mutluluk fethedilir,
kendi kendine gelmez.”
SARA ROBER
Kadının Görünmeyen Emeği
Cinsel çelişkinin
odağı durumunda
olan evin hem
ataerkillik hem de
kapitalizm bakımından
bağlantı noktalarını
kurmak önem
kazanır. Esasta kadının
ev içinde harcadığı
emeğin, onun doğal bir
parçası olmayıp aksine
toplumsal ve ekonomik
bir olgu olduğunu
ortaya koymak
gerekir. Bu bakımlardan
evde harcanan emeği
tanımlamak zorunludur..
C
insel iş bölümü, tarihsel ve toplumsal bir kategoridir. Aynı zamanda toplumsallaşmanın başından
bugüne değin var olan bir olgudur. Cinslere göre iş dağılımı insanın doğayla mücadelesinin geri olduğu dönemlerde
ortaya çıkmış ve esasında toplumsal bir olgu olarak var
olmuştur. Cinsel iş bölümüne göre kadının maddi yaşamı
ürtemedeki rolü ev odaklı bir temel üzerinden yükselmiştir. Kadının türün üremesinde aldığı zorunlu rol, evin hem
toplumsal hem de ekonomik bir gerçek haline gelmesinde
belirleyici olmuştur.
İlkel komünal toplumda evin önemi kadını da yaşamın merkezine taşır. Buna karşın sınıflı toplumlarda ev,
kadının köleleşmesinin hem koşulu hem de sonucu olur.
Dolayısıyla ev kamusal niteliğini kaybeder ve erkek cinsinin özel alanına dönüşür. Böylece kadın, maddi yaşamın
üretilmesinde harcadığı emekle onun doğal bir uzantısı haline getirilir. Dahası ev, toplumsal rollerin kazanıldığı temel alan olurken aynı zamanda kadının nesneleşerek kendine yabancılaşmasının da temel üssü haline gelir. Kadının
nesneleşmesinin önemli bir boyutu ev içinde harcadığı
emeğin görünmezliğinde somutlaşır. Ataerkil sistemin de
sınıflı toplumlarla kaynaşma zemini burada doğar ve aynı
noktalardan sınıflı toplumların yapısına uyum gösterir. Bu
bakımdan erkek egemen sistem tüm sömürücü sınıflı toplumlarda olduğu gibi sırtını sermaye düzenine yaslar, kendini üretmenin koşullarına daha fazla sahip olur
18
Cinsel çelişkinin odağı durumunda
olan evin, hem ataerkillik hem de kapitalizm bakımından bağlantı noktalarını kurmak önem kazanır. Esasta kadının ev içinde harcadığı emeğin, onun doğal bir parçası
olmayıp aksine toplumsal ve ekonomik bir
olgu olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu
bakımlardan evden harcanan emeği tanımlamak zorunludur. Bu tanımlama, gerek
evde “bir iş” yapıldığını ortaya koymak
gerekse de kadının ev içindeki konumunun sorgulanması bakımından önemlidir.
Cinsel köleliğin maddi zeminleri ancak
buradan ortaya çıkar. Bu temeller kadın
devriminin üzerinden yükseleceği zemine
ışık tutar. Dolayısıyla, evde harcanan ama
görünmeyen emek hem köleleşmenin hem
de özgürleşmenin temel noktalarını aydınlatmak bakımından yaşamsaldır.
Kapitalizm ve ev içi emek
Maddi yaşamın üretim ve yeniden
üretimi, gereksinimlerin ve türün üretimine dayanır. Her iki üretim de birbirine bağlı olarak gelişir ve dönüşür. Kapitalist üretim biçiminin ataerkil düzenle kaynaşma
noktası aynı zamanda üretim ve yeniden
üretimin, yani üretimin ikili boyutunun
birbirleriyle uyumlu bir biçimde gelişimini
ortaya koyar. Kapitalizm, ataerkil sistemi
devralırken aynı zamanda ikili üretimin
hem birbiri arasındaki bağıntısını değiştirir
hem de onu kendi var oluş zemini üzerinden yeniden yapılandırır. Kadının köleliği
her iki toplumun temel gerçeği olurken,
kadının evdeki konumu özünde değişmez.
Ancak yine de ortaya çıkan farklılıkların
görülmesi gerekir. Zira kapitalizmde ev
içi emeğin üretime bağlı olarak nasıl ele
alındığı, feodalizmle ayrışma noktalarında
açığa çıkar.
Feodalizmde serf erkeğin toprağa bağımlı köleliği onun aile kurma gibi kısmi
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
haklar elde etmesini engellemez. Feodalizmde aile üretici birim rolünden dolayı
toprak sahiplerine fazlasıyla sömürü olanağı tanır. Ailede hem gereksinimlerin hem
de türün üretimi sağlanır. Ev işleriyle tarladaki işler içiçe geçer. Aile aynı zamanda
ataerkil sistemin temel kurumlarından biri
olarak serf erkeğin cinsel egemenliğini de
üretir. Feodalizmde aristokrat erkeklerin
cinsel egemenliğini serf erkekle paylaşması, ataerkilliğin kurumsallaşmasının önemli adımıydı. Bu, aynı zamanda ataerkil
toplumsal düzenin feodalizmle kurduğu en
temel bağdır ve ailenin toplumsal sisteme
daha fazla entegre olmasını sağlar.
Kapitalizm feodalizmin bağrından
doğarken aynı zamanda erkek egemen
sistem de çeşitli niteliksel değişimlere uğrar. Feodal üretim serf köylünün toprağa
bağımlı emeğine dayanırken, kapitalist
üretim ücretli emeğe dayanır. Kapitalizm
varlığını ve devamını artı-değer sömürüsüne borçludur. Kentlerde sanayinin egemen
hale gelmesi ve üretimin toplumsallaşması
feodalizmin tüm iktisadi toplumsal, siyasal yapılanmasını alt üst eder. Bu değişime
ataerkil sistem de uyum sağlar. Bu bakımdan sermaye düzeni ataerkilliği sınıfsal
ve cinsel çıkarların uyumu çerçevesinde
şekillendirir. Sırtını ataerkilliğe dayayarak
sömürü sisteminin sürdürülebilirliğini sağlayan sermaye, erkek egemenliğiyle yapısal olarak kaynaşır.
Konumunu da yeniden üretmek durumundadır. Kapitalizmin tüm evrelerinde
‘iş’ ve ‘ev’ arasında kurulan denge, eve
doğru bir eğilimle kurulur. Bundan dolayı,
kadının evin dışındaki üretime katılımı her
zaman iradi bir şekilde engellenir. Bügün
dahi dünya kadın nüfusunun içinde büyük
bir çoğunluk ‘tam mesaiyle’ evde çalışır.
Kuşkusuz toplumsal üretime katılan kadınların evdeki konumu sarsılır. Bu olgu, kadı-
Kadının Görünmeyen Emeği
nın özgürleşmesi bakınmdan onun bilincini
pozitif etkiler. Ancak cinsel işbölümünün
toplumsal ayaklarının çatlamaya başlaması
kadının köleliğinin temellerini değiştirmez
ve ev kadınının temel konumlanma noktası
olmaya devam eder. Buna bağlı olarak iş
erkekte ve evin dışında somutlanır. Böylelikle ücretli emekçilik, erkek proleterin
burjuvaziye bağımlılığını, “özgür” köleliğini üretirken, ataerkillik bakımından cinsel ayrıcalık alanı olarak onun egemenliği
altında kadının köleliğini üretir. Erkeğin sınıfsal köleliği ile cinsel egemenliği kendi
içinde bir parodoks gibi görünse de, esasında kapitalist sömürü sistemi bakımından uyumlu bir birlikteliğin belirtisidir.
Çünkü her iki olgu, hem kapitalizmin hem
de erkek egemen sistemin çıkarınadır. Nihayetinde her iki sistemin kaynaşmasının
zemini çıkarlarda somutlanır. Erkek evdeki
egemenliğini ‘şartsız’ kullanır. Ve erkek bu
koşullarda emek gücünü yeniden üreterek
sermayaye hizmet eder.
Kadın, kapitalizmde gereksinimlerin
üretiminden büyük bir oranda kopartılarak eve hapsedilir. Buradan hareketle evin
sınırları içinde harcanan emeğin karşılığı
yoktur. Temelde ev işleri erkeğe hizmette
somutlandığı için aynı zamanda toplumsal
üretimden de soyutlanmış bir görüntü çizer. Ev içi emeğin bu özelleşmiş ya da kişiselleşmiş görüntüsü onun görünmezliğini
de yeniden üreten bir faktördür.
Ev içi emeğin kapsamı nedir?
Ev içi emeğin görünmezliğini besleyen temel etmenlerden biri, ev içinde kurulan çalışma sisteminin karmaşık yapısıdır.
Bu yapısal olgu, tam gün evde çalışan kadınlar için daha çok geçerlidir. Dolayısıyla,
(1)
(2)
19
ev içinde neyin hangi zaman aralıklarında
yapıldığını hesaplamak zordur. Gülnur
Acar Savran bu olguyu şöyle tanımlıyor:
“Ev içinde yapılan işlerin belirlenmiş mesai saatleri yoktur. Bu düzende, çalışmayla
dinlenmeyi, iş zamanıyla boş zamanı, iş
yapmakla sevgi paylaşmayı ayrıştırmak
neredeyse olanaksızdır; tersine iç içedir
bunlar. Böyle olunca da neyin emek harcama, neyin sevgi ve şefkat gösterme, neyin
çok sıklıkla şiddet tehdidi karşısında zorunluluktan yerine getirilen görevler, neyin
gönülden yaşamı paylaşma olduğu görülmez.”(1) Bu değerlendirme doğru olmakla
birlikte kadının ev içinde harcadığı emeğin
miktarını hesaplamak imkansız değildir.
Örneğin Selma James’in “Cinsiyet, ırk,
sınıf” eserinde bu konuda fazlasıyla örnekler ve tartışmalar vardır. Kadının ev içinde
harcadığı emeğin bu noktada hesaplanabilir olması hatta Gayri Safi Milli Hasıla’ya
dahil edilip edilmemesi tartışmaları önemlidir. Bu konuda en son Çin’de bir yüksek lisans öğrencisinin yaptığı araştırma
çarpıcıdır. Araştırmaya göre, kadınların
evde harcadığı emeğinin ücretlendirilmesi
durumunda yıllık 134 bin dolar alacaklardır.(2) Bu rakam ayna zamanda Çin’deki
ekonomik standartlar baz alındığında yüksek bir seviyeye tekabül eder.
Evde harcanan emeğin kapsamı da
miktarıyla doğru orantılıdır. Bu kapsam,
emperyalist küreselleşme koşullarında
daha da genişlemiştir. Neoliberal ekonomik politikaların bir sonucu olan bu gelişme cinsel işbölümünü de derinleştirir.
Dolayısıyla temizlik, yemek, çamaşır, alışveriş kapsamında ele alınabilecek tüm işler
kadının esas görev alanı olurken ve bunlar
kadının yeniden üretimde aldığı rol üze-
Kadının Görünmeyen Emeği, Gülnur Acar Savran, Nesrin Tura Demiryontan sf.11
4 Ocak 2010 tarihli Günlük Gazetesi sf. 2
20
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
rinden merkeze oturur. Yaşlıların, engellilerin, hastaların bakımı bugün daha fazla
kadının omuzlarındadır. Zira, emperyalist
küreselleşmeyle birlikte “sosyal devlet”in
tasfiyesiyle bu işler büyük bir oranda eve
kayar. Ayrıca kadınların aile işletmelerinde ücretsiz çalıştırılmasını da bu ağır iş
yüküne dahil etmek gerekir. Buna bir de
kırsal alandaki tarım işletmelerinde (aileye
ait) çalışan kadınları eklediğimizde kadının evdeki mesaisinin boyutu açığa çıkar.
Özellikle kapitalizmin gelişmekte olduğu
ya da geri olduğu ülkelerde görünmeyen
emeğin miktarı da kapsamı da alabildiğine
genişler.
lur. Marks, “Kapitalin bir yandan emekçi
nüfusu arttırarak fazladan kullanımı kısaca modern nüfus teorisinin ifade ettiği
ama kavramadığı çelişkisi artıdeğerden
kaynaklanır”(3) derken, kapitalist sistemde
işleyen nüfus yasasıyla türün üretilmesinin
bağlantısını kurar. Emek gücünün gerekli
olanın üzerinde olması burjuvazi için istenilir bir durumdur. Emek gücünün bolluğu,
artıdeğer sömürüsünün artmasına olanak
tanır. Bunlardan dolayı kapitalist üretimin
nüfus dengesi emek gücünün bolluğuyla
ölçülür. Emek gücünün hem nicelik hem
de nitelik bakımından istenilir düzeyde
olması, kadının evde üstlendiği görevlere
bağlı bir olgudur. Kadının evdeki rolünü
burjuvazinin çıkarlarına göre oynaması deYeniden üretim
Kadının ev içinde harcadığı emek, mek, ev içi emeğe daha fazla mahkum oltemelde türün üretimi ve emek gücünün ması anlamına gelir. Bu bakımdan kadının
günlük olarak yeniden üretimi üzerinden eve kapatılması burjuvazinin çıkarınadır.
Türün üretimi kadının evde harcadışekillenir. Her iki üretimin hem sermaye
hem de ataerkil toplumsal düzen bakımın- ğı emeğin bir bölümünü emer. Ki, burada
dan zorunluluğu ve birbirine bağımlılığı
insan üretimi salt çocuğun fiziksel olarak
ortadadır.
dünyaya getirilmesini ve büyüEmek
Maddi yaşamın sürdürütülmesinden ibaret değildir.
gücünün
lebilirliği açısından türün
Doğum ve bakım, insan ürebolluğu, artıdeğer
üretilmesi,
tartışmasız
timinin ilk aşamalarıdır.
sömürüsünün
zorunlu bir toplumsal
Esasta toplumun nüfuolgudur. Ataerkil topartmasına olanak tanır. sunun yeniden üretimi
lumsal düzen bakımınbu ilk aşamadan sonra
Bunlardan
dolayı
kapitalist
dan türün üremesinin
gelecek olan eğitimi
yaşamsal bir niteliği üretimin nüfus dengesi emek de kapsar. İnsanın
vardır. Keza, kapitalist gücünün bolluğuyla ölçülür. kendini üretmesi, geüretimde türün üremeEmek gücünün hem nicelik beliği de kapsayacak
si emek gücünün istebiçimde çocuğun bahem
de
nitelik
bakımından
kımı, büyütülmesi ve
nilen oranda varolması
istenilir düzeyde olması, emek gücünü pazarda
demektir. Kapitalizmin
kadının evde üstlendiği satacak bir yaşa gelene
yaşamasının temel kokadar gerekli eğitimin veşulu artıdeğer üretimidir.
görevlere bağlı bir
rilmesini gerektirir. Bu süreVe ancak bu türün üremeolgudur.
cin tümü insan üzerinde somut
siyle kesintisiz biçimde varo(3)
Kapital 1, Karl Marks, sf. 173
Kadının Görünmeyen Emeği
emek harcanmasını gerektirir. Burada işin
konusu insandır. Türün üretimi yanlızca
fiziksel bir varoluşa tekabül etmez aynı
zamanda sınıflara ve cinslere özgü toplumsal konum ve hiyerarşinin yeniden üretilmesidir. Bugün bakımından bu kapitalist
üretim ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinin
ayrımlarının davranış normlarının kazandırılmasıdır. Kapitalizmde türün üretilmesinin erkeğe bırakılması ve sadece onun
soyunun devamı gibi görünmesi türün üretiminin toplumsal niteliğini değiştirmez.
Bundan dolayı insan üretimi toplumsal bir
üretimdir.
Emek gücünün günlük olarak
yeniden üretimi
Kapitalist üretimin devamı bakımından proleter erkeğin hergün kendini yeniden üretmesi zorunludur. Sermayenin
kendini genişleterek yeniden üretmesinin
koşulu, emek gücünün günlük olarak hazırlanmasında somutlanır. Emek gücü aynı
zamanda emek kapasitesidir. Emek kapasitesinden, insanda bulunan hangi türden
olursa olsun bir kullanım değeri üretirken
harcadığı zihinsel ve fiziksel güçlerin toplamı anlaşılır. Ancak üretimin kapitalist
biçiminde emek gücü pazarda kapitalist
tarafından satın alındığında değişim değeri kazanır ve dolayısıyla metaya dönüşür.
Marks “Emek gücünün değeri, öteki her
metada olduğu gibi bu özel nesnenin üretimi ve dolayısıyla yeniden üretimi için gerekli emek zamanı ile belirlenir. Emek gücü
bir değere sahip olduğuna göre, kendisinde maddeleşmiş ortalama toplumsal emeğin belirli bir niceliğinden daha fazlasını
temsil etmez. Emek gücü, yalnızca bir kapasite ya da canlı bireyin gücü olarak vardır. Bunun sonucu olarak emek gücünün
(4)
Kapital 1, Karl Marks, sf. 173-174
21
üretimi bu bireyin varlığını öngörür. Belli
bir bireyin emek gücü üretimi onun kendisini yeniden üretmesinden ya da varlığının
devamından oluşur. Bireyin varlığını sürdürebilmesi için belli miktarda geçim aracına gereksinmesi vardır. Bu nedenle, emek
gücünün üretimi için gerekli emek zamanı
kendini bu geçinme araçlarının üretimi
için gerekli zamana indirgiyor, başka bir
deyişle, emek gücünün değeri, emekçinin
varlığını sürdürmesi için gerekli olan geçim araçlarının değeridir.”(4) Elbette geçim
araçlarına hergün ulaşmanın koşulu bu süreci günlük olarak tekrar etmektir. İşçinin
temel amacı geçim araçlarına ulaşmaktır.
Bu, işçi bakımından maddi yaşamın yeniden üretilmesinin koşuludur. Ancak işçinin harcadığı emek gücünün değeri geçim
araçlarını kapsayan zorunlu emekle birlikte
artı değeri de kapsar. Kapitalistin de temel
amacı bu artı değeri cebine indirmektir.
Gerekli emeğin ücret olarak karşılığı
pazarda satılan gereksinimlerin fiyatına
eşdeğerdir. Marks gerekli emeği sadece
bu çerçeve içinde değerlendirmiştir. Fakat burada kadın ev içinde harcadığı emek
açıktan belirtilmemiştir. Pazardan satın alınan metaların ev içinde harcanılan emekle
kullanılır hale getirilmesi, işçinin yeniden
üretimi için vazgeçilmezdir. Kadın evde,
pazarda alınan metaların üzerinde belirli
bir zamanda emek harcayarak değer üretir.
Eğer ev içinde harcanan emek söz konusu
olmasaydı, proleter pazarda bu metaları tüketebileceği nitelikte satın alması gerekecekti ve bu da ek bir fiyat ödenmesi anlamına gelecekti. Ama kadının emeğiyle bu
ortadan kalkar. Dahası toplumsal cinsiyetin
kadın bilincinde yarattığı öğretilmişliklerle
kadın bu hizmeti düpedüz en iyi ve kaliteli biçimde yapmaya çalışır. Çünkü kadın,
22
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
yaşamında kendini esasen buradan olumlar
ve emek yoğunluğunu arttırır.
Kadın ezilir mi yoksa
sömürülür mü?
“Ev işinin ‘doğal’ karakteri, karşılığının ödenmemesinde somutlanır. Bu bakımdan bu emeğin tümü erkeğe özel hizmet
üreten bir görünüm arzeder. Ev içi emeğin
bir bütün olarak gerekli emek içine dahil
edilmesiyle bu görünüm somutlanır, bu da
esasında onun kapitalizmle bağını gizler.
Elbette kadının evde harcadığı emeğin bir
kısmı gerekli emeğe dahildir. Nihayetinde
erkek proleterin aldığı ücret, çekirdek ailenin kendini yeniden üretebilmesinin asgari karşılığıdır. Kadının evde harcadığı
emeğin hepsi bu karşılığa dahil değildir.
Kadın, kendini yeniden üretebilmesinin
karşılığında hizmet üretir. Kadının sadece
yaşamını idame ettirecek kadar bir miktarın karşılığında daha fazla emek harcadığı
ortadadır. Bu anlamıyla, kadının yaşamını
sürdürebilecek kadar bir karşılık alması ve
bunun bir ‘karşılık’ sayılması köle emeğinin tanımına ilişkindir”(5) Kadının ev içinde kölece çalışması hem zorunlu hem de
“öğretilmiş kadınlık”la iç içe geçmiş bir
süreci kapsar. Sadece yaşamını idame ettirebilmek için erkeğe bağımlı olmak ataerkilliğin ekonomik temellerini ortaya koyar.
Nihayetinde gerekli emek kapsamı içinde
kadının kullanım değeri üretmesi evdeki
cinsel çelişkinin de ekonomik temelidir.
Kapitalist emek gücünün yeniden üretimini işçiye bırakmış, dolayısıyla üretim
sürecinin dışında ele almıştır. Bu bakımdan
proleter erkek kendi emek gücünü üretebileceği alan üzerinde tam bir egemenlik kurar. Emek gücünün satılmasının köleden,
serften farklı olarak kişi ‘özgürlüğü’ bakı(5)
Kadının Görünmeyen Emeği, sf. 12
mından tarihsel bir ilerleme olduğu kabul
edilmekte birlikte, kadın bakımından da
cinsel işbölümünün derinleşmesi anlamına
gelir. Dahası feodalizmde kadın üzerindeki
kısmi hak, bu tarihsel gelişmeyle ‘tam bir
hakka’ dönüşür. Bu bakımından kadının
emeği, bedeni tamamiyle erkeğin denetimine tabi tutulur.
Kadın emeğinin gerekli emek içine
hapsedilerek görünmez kılınması böylece
bir olguyu daha gün yüzüne çıkarır. Proleter erkekler kadını ücretsiz bir hizmetçi
gibi kullanırken aynı zamanda “bazı ruhsal
lüksler” de elde ederek ayrıcalıklı konumunu pekiştirir. Cinsel çelişkinin bu boyutları
sınıf çelişkisini yumuşatan bir boyuta dönüşür. Burjuvazinin bu açıdan da ataerkillikten çıkar sağladığı açıktır.
Kadın emeğinin gerekli emeğe dahil
edilmesi temelde bir soruna işaret eder. Bu
da, kadının gerekli emeğe dahil edilmeyecek kadar fazla olan emeğinin nereye gittiği sorunsalıdır. Ev içi emek tartışmasının
merkez noktası da burasıdır. Buradan
hareketle, kadının evde harcadığı emeği
bir bütün olarak düşündüğümüzde bu emeğin yalnızca kullanım değerine mi tekabül
ettiği ya da değişim değerine dönüşüp dönüşmediği sorularının yanıtı ev içi emeğin
tanımlanmasının önemli bir kesimini oluştururken kapitalizmle bağının da daha doğru temelde kurulmasını sağlar.
Kapitalizmde emek gücünün alımı ve
satımı temel bir noktada durur. Proleterin
kendisini yeniden üretmek için zorunlu
olarak emek gücünü satması maddi zenginliğin sermayeye dönüşmesinin nedenidir. Bu bakımdan emek gücü kapitalist
üretimin temel koşulu olurken aynı zamanda emek sürecinin de özel metasıdır. Bu
metanın üretimi dolaysız üretim süreci dı-
Kadının Görünmeyen Emeği
23
şında gerçekleşir. İşçinin pazarda
kullanım değerine dahil edilmeKadın,
emek gücünü satması ve kayecek kadar bir emek açığa
hem işgücünü
pitalistin alıcı olarak onun
çıkar. Ve kadının emeğinin
pazarda satarak
karşısında durması emek
bir kısmının artı değere
dolayımsız üretim süresürecine dahil değildir.
dahil olması güçlü bir
Marks “Ücretli emek cinde yer alır hem de yeniden olaslık haline gelir.
veya ücret sistemi, üretimi bütün boyutlarıyla üzer- Emek gücünün gekapitalist üretim baine alır. Kadının toplamında iki rekli emek ve artı
kımından zorunlu bir
emek gücü üretmesi, hem erkek değerden oluşması
toplumsal biçimdir.
ve toplamında bunu
hem
de
kendi
dolayımı
üzerinden
kadının üretmesi artı
Aynı şekilde sermaye de, emeğin ücretli artı değere katkı sunan pozisyo- değere katkı sunan
bir pozisyona işaret
biçimini
alabilmesi nunu korur. Burjuvazi kadının
için emeğin maddi koeder.
O halde, kadın
ücretli emeğini doğrudan,
şullarının zorunlu olarak
evde
harcadığı
emeğin
ev içindeki emeğini
alması gereken toplumsal
bir bölümünü de işçi dodolaylı sömürür. layımından sermayenin gebiçimdir. Öyleyse ücretli emek
nişlemesine katkı sunarak harcar.
sermayenin oluşumu için zorunlu bir koşul ve kapitalist üretimin sürekli
Buradan hareketle önemli bir sorun açığa
önkoşuludur” der. (6) Marks birinci sürecin çıkar. Bu da “kadının dolaysız üretim süre-parayla emek gücünün değişmesi- ya da cine katılmadan artı değere katkı sunması
emek gücünün satışını her ne kadar dolay- emeğini üretken kılar mı” sorusudur.
Sadece emek süreci açısından bakıldısız üretim sürecine dahil etmese de kapitalist ilişkilerin bir bütün olarak üretimine ğında, emek bir üründe ya da bir metada
cisimleştiğinde üretken görülür. Marks, kadahil eder.
Emek gücünün kapitalist üretim sü- pitalist üretim bakımından buna bir özellik
recinin özel bir metası oluşu, onun üretim daha ekler ve şöyle der. “Emek eğer doğkoşullarını da irdelemeyi gerektirir. Zira ev rudan sermayenin değerini genişletiyorsa
içi emek esas olarak emek gücünü üretme- ya da artı değer yaratıyorsa üretkendir.
de odaklanır. Toplamında emek gücünün Yani emek, yaratıcısı olan işçiye karşılıbir meta olarak pazarda satılmaya hazır ğı ödenmeyen artı değer de gerçekleşirse
hale getirilmesi kadının emeğiyle sağlanır. üretkendir. Bu emek artı üründe cisimleşBu bakımdan kadının emeğini sadece iş- melidir; yani metalarda üretim araçlarını
çinin aldığı ücrete dahil etmek emek gücü tekelinde tutan kapitalistin lehine ek bir
metasının bir kısmını oluşturur ki, sadece artış olarak ortaya çıkmalıdır.”(7) Bu artış
bu emekle emek gücü meta niteliğine eriş- yalnızca sermayeyi artırırsa dolayısıyla da
mez. Emek gücü aynı zamanda artı değeri toplam sermayeyi arttıran emek üretkendir
de potansiyel olarak içinde barındırır ki, ve artı değer üretiminin aracı olarak sermasermaye açısından önemli olan da budur. yeye hizmet eden emektir.
Kadının ev içi emeği yalnızca emek
Dolayısıyla, kadın tüm metayı üretir ve
(6) Dolaysız Üretim Süreçleri, Karl Marks
(7 ) Dolaysız Üretim Süreçleri, Karl Marks sf. 105
24
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
gücüne gerekli emek için bir potansiyel
yüklemez, aynı zamanda artı değer için de
bir potansiyel barındırmasını sağlar. Bu,
kadını artı değere katkı sunan bir pozisyona taşır. Bunun dolaysız üretim sürecinde
gerçekleşmemesi ev içi emeğin niteliğini
üretken emekten ayırır. Kadının emeğinin
sermayeye hizmet etmesi bakımından üretken kapsamına alınabileceği, ancak diğer
yandan kadının üretim süreci içinde dolaysız olarak yer almayışıyla üretken emek
kapsamının dışına çıkması bir paradoks
oluşturur. Bunun çözümünü Marksistler
bir bir görev olarak önlerine koymalıdırlar.
Nihayetinde kadının görünmeyen emeğini
özel kılan yanlardan biri de bu paradokstur.
Çifte mesaide kadının evi
emeğinin niteliği değişir
Evin sınırlarını aşan ve toplumsal
üretimin dışarı ayağında yer alan, aynı zamanda ev içinde de çalışan kadın açısından
bazı farklılıklar söz konusudur. Burada,
kadının ev dışında çalışmasıyla evin içinde harcadığı emekte bir azalma meydana
gelir. Buna karşın dışarıdaki çalışmanın
süresi uzadıkça içerideki çalışmanın yoğunluğu artar. Peki ‘dışarıda’ çalışan kadının evde harcadığı emeğin niteliği, hem
kapitalizmle kurulan bağ noktasında hem
de ataerkillliğin maddi temelleri noktasında bir farklılık yaratır mı?
Öncelikle, emek gücünü satmaya
başlayan kadının emek gücünü tamamiyle kendisinin ürettiğini söylemek gerekir.
Aynı zamanda kadın, erkeğin emek gücünün günlük olarak yeniden üretimini de
sağlar. Dolayısıyla, hem kadının hem de
erkeğin ücretinden gereksinimleri karşılanır ancak ev içi emekle bunların kullanılır
(8)
hale getirilmesini tamamiyle kadın üstlenir. Kadın, hem işgücünü pazarda satarak
dolayımsız üretim sürecinde yer alır hem
de yeniden üretimi bütün boyutlarıyla üzerine alır. Elbette kadın veya erkek farketmez, yeniden üretim dolaysız üretim süreci dışındadır. Ancak kadının toplamında
iki emek gücü üretmesi, hem erkek hem
de kendi dolayımı üzerinden artı değere
katkı sunan pozisyonunu korur. Burjuvazi
kadının ücretli emeğini doğrudan, ev içindeki emeğini dolaylı sömürür. Bu, kapitaliste azami düzeyde kar bırakır. Kapitalist
birikim süreci bakımından kadının bu çifte
sömürüye tabiyeti oldukça önem kazanır.
Kadının ‘kutsal eşik’in dışına çıkarak
evin dışındaki toplumsal üretime katılması onun erkeğe bağımlılığını azaltır. Bunun
ev içi emek boyutuyla karşılığı, yaşamını idame ettirmeyi kendi üzerine alması
ve kadının ‘köle emeğine içkin’ çalışma
sisteminin niteliksel değişime uğramasıdır. Buradaki değişimle ataerkil sistemin
ekonomik temeline darbe vurulur. Juliet
Mitchel; “Kadınların kapitalizm altındaki
durumlarında asıl üzerinde durulması gereken, sadece ev işi yapmaları değil, fakat
hem ev işi hem de ücretli iş yapmalarıdır.
Durumlarının özgül dinamiği bu ikili ve
çelişik rolden kaynaklanmaktadır. Bu çelişki olmadan, ezilişleri ne kadar ağır olursa
olsun bir sorun yaratmaz. Kadın emeğinin
fiilen ya da gizli olarak bu iki emek biçimine girmesi kapitalizmin -ne kadar sınırlı
kalırsa kalsın- kadının kurtuluşuna yaptığı
en önemli katkıdır”(8) der.
Elbette kadının evin dışındaki üretime katılması onun özgürlüğünün de yolunu açan bir etmene dönüşür. Ancak yine
de kadın emeği kapitalizm koşullarında
hem erkeğin hizmetinde hem de deneti-
Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat, Şirin Tekeli sf. 46
Kadının Görünmeyen Emeği
minde olmaya devam eder. Zira burjuvazi,
ataerkilliği ayakta tutmak için ve oluşan
çatlakları doldurmak için kadını ev içinde tutmanın ekonomik toplumsal temelini
sağlamlaştırmaya çalışır. Kapitalist-ataerkil sistemlerin ittifakının bugün dünya
üzerinde yaşayan bir çok kadını tam mesaiyle evde tutmasının altında bu yatar.
Ücretsiz aile işçiliği, kadının evden
çıkması bakımından yukarıdaki gerçeklerden biraz farklı bir özellik taşır. Esasında
ev içi işlerin yoğunlaşma noktası yeniden
üretim olsa da ücretsiz aile işçiliği de yaygındır. Ücretsiz aile işçiliğinden kadın düpedüz artı değer üretir. Burada kapitalist
‘kocadır’, ‘babadır’. Kadın ‘kocaya’ ya
da ‘babaya’ ait işletmede dolaysız üretim
sürecinde yer alır ve sermayeyi genişletir.
Kadın, emek gücünü yeniden üretmenin
asgari olanaklarına sahip olur. Ancak burada emek gücünün özgürce satılması söz
konusu olmaz. Bu da kadının burada harcadığı emeği hepten köle emeğine içkin
kılar. Ayrıca kadının evde harcadığı emek
buna dahil edilmemiştir. Bu emek de ek-
25
lendiğinde sömürünün düzeyi son sınırlarına varır.
***
Kadının toplumsal yaşama erkek vasıtasıyla katılımı iktisadi bakımdan da geçerlidir. Ataerkilliği besleyen ve yeniden
üreten yan, kadının erkek dolayımından
var olmasıdır. Kadın, ev içi emekle erkeğe hizmet eder ve kullanım değeri üretir.
Diğer yandan da erkek vasıtasıyla artı değere katkı sunar. Bu bakımdan kadın evde
sömürü altındadır. Ataerkil toplumsal düzenin kapitalist birikim süreçlerine uyumu bu çerçevede somutlaşır. Kadın ister
ücretli emekçi olsun isterse de evde ‘tam
mesaiyle’ çalışsın, bu olgular ataerkillikle
kapitalizmin yapısal kaynaşmasını ortaya
çıkarır. Bundan dolayı kapitalist sistemde
kadının evden kurtulması mümkün değildir. Zira yine aynı sebeple ev işlerinin
toplumsallaşması da imkansızdır. Ancak
buna rağmen kadın özgürlük mücadelesi
bileşenlerinin ev içi emek sorunsalını hem
güncel hem de stratejik boyutta ele almaları gerekir.
26
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
Z. DENİZ GÜNEŞ
Ev İçi Emeğin Görünür Kılınması
Düzleminde Ücretlendirme ve
Toplumsallaştırma
Kuşkusuz ev içi
emeği görünür kılmak
önemlidir. Fakat bundan
daha da önemli olan,
kadını ikinci cins haline
getiren, sosyal yaşamın,
politikanın dışında tutan
erkeğe bağımlılığını
derinleştiren, toplumsal
cinsiyet rollerini yeniden
üreten ev içi emeği
ortadan kaldırma
mücadelesini
güçlendirmektir.
C
insiyetçi işbölümü ve toplumsal cinsiyet ayrımı,
sermayeye eklemlenmiş olan ataerkil toplumsal
düzenin temel ve yapısal bir gerçeğidir. Sermaye gereksinimlerin üretiminde erkeğin birincil, kadının ise ikincil ve
destekçi pozisyonunda konumlanmasını ister. “Ücretli köleler” esas olarak erkeklerden, “ev köleleri” ise kadınlardan
oluşmalıdır. Kadın temel olarak iş gücünün yeniden üretimini gerçekleştirmeli ama ihtiyaç olduğu anda da artı değer
sömürüsüne dahil olarak “evcil köleliği” ile “ücretli köleliği” iç içe geçmelidir. Sermayenin formülasyonu esas olarak
böyledir. Bu formülasyon, sermaye ile erkek egemenliğinin
birbirini üretmelerinin, güçlendirmelerinin ve eklemlenmelerinin en önemli zeminidir.
İster “ücretli köle” haline gelsinler ister tam zamanlı
olarak evde çalışsınlar, toplumsal cinsiyet ayrımları kadınları ev içi “yükümlülüklerle” karşı karşıya bırakır. Ev içi
emeğin de somutlandığı aile kurumu, erkek egemenliğinin
kadınların emek gücü üzerindeki denetimlerinin ve sınırsızca kullanımlarının temel alanıdır. Bu alanda kadının emeği,
bedeni hatta düşünsel dünyası erkeğin hizmetine sunulur.
Kadının ev içinde harcadığı emek, erkeğin zaman kazanması, iş dışındaki zamanını gönlünce değerlendirmesi anlamına
gelir. Sermaye, emek gücünün sürekliliği için “evcil köleliğin” ücretli kölelikle kaynaşmasını, erkek ise evdeki ayrıcalıklarını sonuna kadar kullanmak ister.
Sermayeye eklemlenmiş erkek egemenliği, çocuk bakı-
28
mı, yemek, bulaşık, temizlik, alış veriş, yaşlı
ve hasta bakımı gibi sayısız işi kadınla özdeşleştirerek doğasının olağan getirisi gibi
yansıtır. Bu doğallaştırma çabası, kadınların
adeta ömürlerinin sonuna değin harcadıkları
fiziksel, cinsel, duygusal, zihinsel emeği görünmez kılarak değersizleştirmesinden kaynaklanır. Selma James’in haklı vurgusuyla
“evi temizleyen kadınlar” çalışmamaktadır
ama bomba atan bir asker çalışmaktadır.*
Kuşkusuz ev içi emeği görünür kılmak
önemlidir. Fakat bundan daha da önemli
olan, kadını ikinci cins haline getiren, sosyal
yaşamın, politikanın dışında tutan erkeğe
bağımlığını derinleştiren, toplumsal cinsiyet
rollerini yeniden üreten ev içi emeği ortadan
kaldırma mücadelesini güçlendirmektir.
Ev içi emeğin ücretlendirilmesi gerektiğini düşünenler, bu “çözümle” kadının
özel ev ekonomisi içinde harcadığı emeğin
“görünür hale” geleceğini varsaymaktalar.
Ücretlendirme önerisi çözüm olabilir mi?
Böyle bir taleple yola çıkmanın toplumsal
cinsiyet rolleri bakımından sonuçları ne
olur? Bu soruların yanıtına gelmeden önce
konu ile bağı çerçevesinde bazı kavramları
tartışmakta yarar var.
Kadının iş günü var mıdır?
Marks, iş gücünü işçinin yapısında var
olan potansiyel olarak; “Kullanım değeri
üretmek için harcadığı fiziksel ve zihinsel
yetenekler” olarak tanımlar. “Kullanım değeri”** ise insanların ihtiyaçlarını karşılayan “yararlı şeyler”dir. Bir şeyin gerekliliği,
bir gereksinimi karşılaması onu kullanım
değeri haline getirir. Şunu da eklemeliyiz;
yararlılık ve gereksinim her topluma göre
değişir, farklılıklar gösterir. Metaların bir de
(*)
Cinsiyet Irk Sınıf, Selma James, sf. 200
(**) Kapital Cilt 1, Marks, sf. 171
(***) Age.
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
“değişim değeri” vardır. Herhangi bir malın büyüklüğünü, toplumsal olarak gerekli
emek miktarı ya da onun elde edilmesi için
toplumsal bakımdan gerekli emek zamanı
belirler!”***
Demek ki değer, bireysel olmayıp toplumsaldır. Değişim, nesneleri metalaştırır.
Konumuz açısından en önemlisi ise şudur:
Kapitalist üretimde kullanım ve değişim değeri üreten emek gücü de alınıp satılan bir
meta niteliğindedir.
Bu kısa tanımlamadan sonra ücret konusuna gelebiliriz.
Marks, Kapital’de “Emek gücünün alımı ve satımı” başlığı altında “ücret”i tartıştığı bölümde, “emek sahibi ile para sahibi pazarda karşı karşıya gelirler, eşit haklara sahip
kimseler olarak temasa geçerler, aralarındaki tek fark birinin satıcı diğerinin alıcı olmasıdır; bu yönden yasalar karşısında her ikisi
de eşittir. Bu ilişkinin sürekli olabilmesi için
emek gücü sahibinin bunu yalnızca belirli
bir süre için satması gereklidir. Çünkü eğer
onu toptan ve süresiz satacak olursa, kendini
satmış, kendini özgür bir insan olmaktan çıkartıp meta haline dönüştürmüş olur. Emek
gücüne daima kendi öz malı, kendi metası
gözüyle bakması gerekir ve bunu da ancak,
onu; alıcının emri altında geçici bir süre için
belirli bir zaman süresi için vermekle yapabilir. Ancak bu yolla, emek gücü üzerindeki
mülkiyet hakkından feragat etmemiş olur”
Bu tartışmada Marks, bir bakıma işçi
ile köle arasındaki farkı da anlatmış olur.
“pazarda karşı karşıya gelen” sermayedar
ile işçi “özgür” iki bireydir. İşçi pazarda
belirli bir süre için ücret karşılığında emek
gücünü satar. İşçinin emek gücü üzerindeki
mülkiyet hakkından feragat” etmemesi onu
Ev İçi Emeğin Görünür Kılınması Düzlemi…
29
köleden ayıran temel olgudur. “Özhapishanede görünüşte kadının ne
Günün
gür emekçi” vasfıyla pazarda
emek gücünü sattığı bir “patyirmidört
dolaşan işçinin emek gücü
ron” ne de belirlenmiş bir
saati çalışan, çoğu
metalaşır fakat mülkiyet
mesaisi vardır. Ev içinkez sayısız vasfa sahip
hakkı kendisine aittir.
deki faaliyetler günün
biri, fakat buna rağmen
Üretime değişik
yirmi dört saatine de
biçimlerde dahil olan “evde oturan” bir varlık... Öyle yayılabilir, beş altı sakadın da erkek işçi
ate de...
ki, erkek egemen sistem tam
gibi “özgür emekçi”
Kadının ev içinzamanlı olarak evde çalışan kadını
vasfıyla emek gücüdeki faaliyetlerinin
nü satar. Kapitalist “çalışmayan kadın” kategorisine tekdüzeliği sürekli
dahil eder. Toplumsal kadınlık
üretimin parçasıdır ve
olarak kendini tekrar
tıpkı erkek işçi gibi artı
bilincinin bir yansıması olarak edişi fiziksel emekle
değer sömürüsüne makadınlar da özel ev ekono- duygusal emeğin iç içe
ruz kalır. Bir farkla! Ki
misi içindeki faaliyetlerini oluşu, nerede başlayıp
bu fark, kadının köleliğinin
nerede bittiğinin belli olmabir “iş” olarak gör- ması (G. Acar Savran) “iş” ve
erkeğin ise hakimiyetinin gamezler.
rantisidir. Evden çıkarak evin dı“işyeri” tanımı yapmayı güçleştişındaki toplumsal üretime dahil olmak,
ren olgulardır. Çokça söylendiği üzere
kadın için evcil köleliğinin ücretli kölelikle kadın bazen hemşire, pedagog, eğitmen,
üst üste binerek birbirini etkilemesi ve çif- psikiyatr; kimi zaman iç dekoratör, tamirci,
te sömürü olgusuyla karşı karşıya kalması evin özel hizmetçisi, kimi zaman eşinin özel
anlamına gelir. Erkek işçiden farklı olarak sekreteri, asistanı, ev işletmelerinin ücretsiz
eve döndüğünde ikinci mesaiye başlar. Ka- işçisi ve tartışmasız biçimde cinsel tatmin
pitalistin karlarından bir kısmını toplumsal aracı... Günün yirmidört saati çalışan, çoğu
fona aktarmaması kadının yükünü birkaç kez sayısız vasfa sahip biri, fakat buna rağkat arttırır. Erkek, işten arta kalan zamanını men “evde oturan” bir varlık... Öyle ki, erdinlenerek sosyal yaşama, politikaya müda- kek egemen sistem tam zamanlı olarak evde
hil olarak geçirdiği halde kadın bitmez tü- çalışan kadını “çalışmayan kadın” kategokenmez ev işlerine gömülmek zorundadır. risine dahil eder. Toplumsal kadınlık bilinKautsky’nin sözünü ödünç alarak değiş- cinin bir yansıması olarak kadınlar da özel
tirirsek; o artık iki efendiye birden hizmet ev ekonomisi içindeki faaliyetlerini bir “iş”
etmektedir!*
olarak görmezler. Oysa, gerek tam zamanlı
Tam gün evde çalışan kadının konumu olarak evde çalışan kadınların gerekse çifte
ise çoğu durumda emek gücünü satan işçi- sömürü kıskacı arasında sıkışan kadınların
nin pozisyonundan daha zorlu ve karmaşık- çalışma süreleri herhangi bir iş gününün çok
tır. “Özgür emekçi” emek gücünü belirli bir çok üzerindedir. Bütün bunların ötesinde
süre için sermayedara kiralar. Artı değer sö- ev içinde sadece kadınların emek gücü sömürüsünün en yoğun olduğu alanlarda dahi mürülmez, aynı zamanda bedeni, cinselliği,
ortalama olarak işin ve iş gününün belirlen- ruhu bütünüyle erkeğin istilası altındadır.
miş bir çerçevesi vardır. Oysa “ev” denilen “Kadınlık görevleri” olarak tarif edilen bü(*)
“Ama insan iki efendiye birden hizmet etmez”.
30
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
tün bu etkinlikler için kadının gönüllü olup
olmamasının da en küçük bir önemi yoktur. Bu özgünlükler nedeniyle salt kadının
ev içinde harcadığı fiziksel emekten yola
çıkarak çıkarsama yapmak doğru sonuçlar
vermez. Kadının ev içi emeği, emek gücünü
satan herhangi bir işçiden kategorik olarak
çok farklıdır. Kadının ev içinde harcadığı
emeğin özgün ve karmaşık yapısı tazminine
dair çözümü de güçleştirir.
Ayrıntıya girmeden kavramlarla tartışmaya devam edelim. Emek gücü kullanılmaya başlandığında, somut emek soyut
emeğe dönüşür ve emek gücünü satan işçi
de bireysel varlık olmaktan çıkıp toplumsal
bir varlık haline gelir.
İş günü: Gerekli emek zamanı ile artı
emek zamanının bütününü kapsar. İşçi, üretim esnasında iş gününün bir bölümünde
kendisinin ve ailesinin yaşamını idame ettirecek, üretim sırasında harcadığı emek gücünün yenilenerek ertesi gün yeniden üretime dahil omasını sağlayacak metaları üretir
ve bunun karşılığını ücret olarak alır. Marks
bunu “gerekli emek zamanı” olarak tanımlar. İş gününün bir de “artı emek zamanı”
vardır. Kapitalist, emek gücünü “kendisini
yeniden üretmek” için gerekli olan emek zamanından fazla çalıştırır ve ortaya çıkan artı
değere el koyar.
Marks’ın bu çok bilinen çözümlemelerinden tartıştığımız konu bakımından
nasıl faydalanacağız? Örneğin kadının belirlenmiş bir iş günü var mıdır? Evde tam
zamanlı olarak çalışan kadınların neredeyse
yirmidört saatleri, ücretli emek sömürüsüne maruz kalan kadınların ise iş dışındaki
tüm zamanları ev içi faaliyetelere ayrılmaz
mı? Kadının ev içinde harcadığı emeği “gerekli emek” ve “artı emek” olarak ayırabilmek olası mıdır? Ücretli emek sömürüsüne
(*)
Kapital Cilt 1, Marks
maruz kalan kadın için mesai evde de devam eder. Evde tam zamanlı olarak çalışan
kadınlar “gerekli emek”lerinin karşılığını
ancak yiyecek, giyecek ve barınma olarak
alabilirler.
Yeniden üretim: Emek gücünün değeri, tüm metalar gibi emek gücünün üretimi
ve dolayısıyla yeniden üretimi için gerekli
emek zamanı ile belirlenir. İşçinin emek
gücü üretimi, “kendisini yeniden üretmesinden, varlığının devamından oluşur.* İşçinin varlığını sürdürebilmesi için, belirli
miktarda geçim aracına ihtiyacı vardır. Bu
nedenledir ki, emek gücünün değeri, emekçinin varlığını sürdürmesi için gerekli geçim
araçlarının değeridir.
Emek gücü ancak kullanılmakla gerçekleşir. Bunlara bir de Marks’ın şu saptamasını ekleyip tartışmamıza devam edelim.
“Kapitalist sermayesinin bir kısmını
emek gücüne çevirmekle, tüm sermayesinin
değerini artırır. Bir taşla iki kuş birden vurmaktadır. Yalnız emekçiden aldığından değil
emekçiye verdiğinden de kar sağlamaktadır.
Emek gücü karşılığında verilen sermaye
gerekli tüketim maddelerine dönüşmekte
ve bunların tüketimi ile emekçinin kasları,
sinirleri, kemikleri ve beyni yeniden üretilmekte ve yeni emekçiler üretilmektedir. İşçi
sınıfının tamamen zorunlu sınırlar içerisinde kalan bireysel tüketimi bu yüzden emek
gücü karşılığında sermayeye verilen geçim
araçlarının, tüketilmek üzere sermayenin
emrine verilen taze emek gücüne tekrar çevrilmesidir. Bu tüketim, kapitalist için vazgeçilmez bir üretim aracı olan şeyin, yani
emekçinin kendisinin üretimi ve yeniden
üretimidir. Emekçinin bireysel tüketimi,
ister işyerinde, ister dışarıda geçsin, üretim
sürecinin bir kısmı olsun ya da olmasın, bu
yüzden sermayenin ve üretiminin ve yeni-
Ev İçi Emeğin Görünür Kılınması Düzlemi…
31
tilmesinde ve çoğalmasında oyden üretiminin bir etmenini oluşKadınların
nadığı rol nedeniyle artı değer
turur, tıpkı bir makinenin teev
içinde
üretilme sürecine dolaylı
mizliğinin, çalışırken ya da
harcadığı emeği, ne salt
olarak katkı sunar.
dururken yapılması gibi.
sermayenin ihtiyaçları ne de
Emekçinin geçim araç“Aile ücreti”
larını, kapitalisti hoşyalnızca toplumsal
Marks, “Makinut etmek için değil de cinsiyet bağlamında tartışabiliriz.
kendi amacına hizmet
Erkek egemenliğiyle sermayenin nenin işçi üzerindeki
için tüketmesinin hiçdolaysız etkileri”ni
ittifak noktalarını ve iç içe geçiş tartışırken; “Emek
bir önemi yoktur.”
bağlamlarını iyi
Peki, emek süregücünün değeri, yalçözümleyebilmeliyiz. Bu iki nız yetişkin işçinin
cinin sürekliliği “emekçinin kendisini üretimi ve
olgu birbiriyle kaynaşmış yaşamının devamı için
yeniden üretimi” nasıl gergerekli emek zamanı ile
durumdadır.
çekleşir. Sermayenin genişledeğil, aynı zamanda ailesinin
mesi için emek gücünün çoğalması
bakımı için gerekli olan emek zave yeniden üretimi elzemdir. İşçinin besle- manıyla da belirleniyordu” der. Demek ki,
nip dinlenerek emek gücünün yenilenmesi; işçi ücreti salt birey olarak işçinin yeniden
yaşlanan, yıpranan işçilerin yerini yenileri- üretiminin değil, aynı zamanda işçi ailesinin
nin alması gerekir. Türün üretiminde olduğu de yeniden üretimini gerçekleştirecek şekilgibi emek gücünün yeniden üretiminde de de, belirlenmektedir. Peki ne zamana kadar?
kadının özel ev ekonomisi içinde harcadığı “İşçinin bir köle tüccarı” haline gelmesine
emek temel bir yerde durur. Erkek işçi bes- kadar! Emek araçlarındaki devrim ve malenmeli, her tülü özel hizmeti sağlanmalı, kineleşmenin yaygınlaşmasıyla kadın ve
cinsel olarak tatmin edilmeli, dinlenmesinin çocuk emeği kitlesel biçimde üretime dahil
olanakları yaratılmalıdır. Emek gücünü ye- olur ve yetişkin erkeğin emek gücünün deniden üreterek kadın, kapitalist üretim iliş- ğeri bütün ailenin üzerine dağıtılır. Bunun
kilerinin sürekliliğine dolaylı katkı sunmuş en önemli sonucu erkek ücretinin düşmesi
olur. Tam da bu noktada dikkat çekilmesi ve kadının ucuz işgücü olarak çalıştırılmagereken konu şudur; kapitalizmde işçi top- sıdır.
lumsal bir statüdür. Emek gücünün ücreti
“Aile ücreti”nin “yani işsiz bir kadın
de bireysel değil, ortalama toplumsal üretim eşin ve çocukların geçimini ancak da olsa
değerine göre fiyatlandırılır. Kadının ev içi karşılamaya yetecek bir ücret düzeyinin
emeği ise işçiden farklı olarak özel tüketime varlığı”nın* devreye girmesi de bu sürecin
yönelik olup yeniden üretim sürecinde oy- ardından gelişir. Kadınların kitlesel biçimde
nadığı role karşın “bireye özel”dir.
toplumsal üretime dahil olmaları, diğer so***
nuçların yanısıra evdeki geleneksel görevleKadın harcadığı emekle bireysel tü- rini yerine getirmemeleri anlamına gelir. Bu
ketim alanlarıyla sınırlı kullanım değerle- durum, kadının ev içinde harcadığı emeğin
ri yaratır. Dolayısıyla, doğrudan artı değer yarattığı ayrıcalıklarla yaşamaya alışmış
üretmez, fakat emek gücünün yeniden üre- olan erkeklerin hoşuna gitmez. Yeniden üre(*)
Maxine Molyneux- Kadının Görünmeyen Emeği s 147
32
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
lerde uygulanan “aile ücreti”nin
tim ve buna bağlı olarak sağlıklı,
“Aile
emperyalist küreselleşmeyle
eğitilmiş genç işçi kitlesine
ücreti” kobirlikte bütün sosyal hakolan ihtiyaç, erkek egenusu sermaye ile erkek
lar gibi tırpanlanması da
menliğiyle sermayenin
ortaklığını güçlendirir.* egemenliğinin iç içe geçişinin tamamen bu gerçekle
“Aile ücreti” ko- ve birbirini üretmesinin çarpıcı ilintilidir.
nusu sermaye ile erkek bir örneğidir. Sermaye kadının
egemenliğinin iç içe
esas olarak yeniden üretimi “Ücretlendirme”
geçişinin ve birbirini
gerçekleştirmesini, üretimde çözüm olabilir mi?
Kadınların ev içinüretmesinin çarpıcı bir
ise
“destekçi”
pozisyonda
de harcadığı emeği, ne
örneğidir. Sermaye kakalmasını ister.
salt sermayenin ihtiyaçları
dının esas olarak yeniden
ne de yalnızca toplumsal cinüretimi
gerçekleştirmesini,
siyet bağlamında tartışabiliriz. Erkek
üretimde ise “destekçi” pozisyonda
kalmasını ister. Böylelikle, kadın emek gü- egemenliğiyle sermayenin ittifak noktalarını
cünü ucuza satın almış ve erkek egemenliği- ve iç içe geçiş bağlamlarını iyi çözümleyenin sürmesini garantilemiş olur. Toplumsal bilmeliyiz. Bu iki olgu birbiriyle kaynaşmış
cinsiyet rollerinin olanaklı olduğu ölçüde durumdadır. Kadın devriminin ikisini birdeğişime uğramaması veya değişik biçimler den hedeflemesinin temel esprisi de buradan
altında yeniden üretilmesi sermayenin çıka- köklenir. Bu nedenlerdir ki, güncel öneri ve
politikalarımızın toplumsal cinsiyet ayrımrınadır.
Dış dünyaya açılarak toplumsal üre- larının ortadan kaldırılmasını hedefleyen
time dahil olan ve görece bağımsızlaşarak kadın devrimi iddiamızla örtüşmesi, onu yasosyal yaşama, politikaya dahil olan kadın, kınlaştırması gerekir.
“aile ücreti” aracılığıyla erkeğe bağımlılığıÖnerilerimiz, güncel sorunlara çözüm
nın, köleliğinin merkez üssüne geri döner. ürettiği kadar, toplumsal cinsiyet ayrımı ve
Kadın, “aile ücreti” ödentisiyle eve geri çelişkisini de darbeleyebilmelidir. Kadındöndüğünde yalnızca geleneksel kadınlık ları politikanın merkezine çekecek maddi
görevlerini eksiksiz biçimde yerine getir- zemini güçlendirmeyi ve yüzlerini kadın
miş olmaz, aynı zamanda toplumsal cinsiyet devrimine dönmelerini sağlayacak bir hat
rollerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasına da geliştirmeliyiz. Verili koşullarda kadınların
aracılık eder. Bütün bu nedenlerle “aile üc- ev içinde harcadıkları emeği dikkate alarak
reti”, erkek egemenliğinin sürmesinin ve ka- yapacağımız her öneri dış dünyaya açılmadını geleneksel rollerine hapsetmenin maddi ları, ücretli emeğin bir bileşeni haline geltemellerini güçlendirir.
meleri konusundaki talepleri güçlendirecek
Sermayenin ihtiyaçlarına bağlı olarak bir içeriğe sahip olmalıdır.
“aile ücreti” yükselir veya düşer. 20. yüzDoğallaştırılarak görünmez kılınan ve
yılın başlarında gelişkin kapitalist ülke- kadınla özdeşleştirilen ev içi emeğin ücret(*)
1840-1850’li yıllarda erkek işçiler cephesinden gerici hareketler baş gösterir. Erkek işçiler,
ücretlerinin düşmesine yol açan kadın ve çocuk emeğinin üretime dahil oluşunu engellemeye çalışırlar. Hatta öyle ki dönemin sendikal yapılanmaları, kadınların eve dönmeleri gerektiği
düşüncesinden hareketle onları sendikalara üye yapmak istemezler. Heide Hartman
Ev İçi Emeğin Görünür Kılınması Düzlemi…
lendirilmesi talebi ilk bakışta onu görünür
kılmanın uygun bir çözümü gibi gelebilir.
Ücretlendirmenin çözüm olacağını düşünenler, bu talebin karşılanması durumunda
ev içinde harcanan emeğin bir “iş” olarak
görüleceğini ve bunun önemli bir kazanım
olacağını varsayıyorlar. Oysa ücretlendirme, en iyi ihtimalle evcil köleliğin ücretli ev
köleliğine dönüşmesini koşullar. Ev içinde
“gönüllü ve sevgiye dayalı” olarak yapıldığı
iddia edilen tüm faaliyetler ücret aracılığıyla
resmi olarak da kadının görevi haline getirilmiş olur. Ev içi emeğin ücretli bir mesleğe
dönüşmesi ise toplumsal cinsiyet rollerini
sorgulamayı bir yana bırakalım, toplumsal
kadınlık ve toplumsal erkekliğin daha güçlü
biçimde üretilmesinin maddi zeminini güçlendirir. Ev içi emeğin bir meslek formuna
bürünmesi, kadının “dış dünyaya” açılma
ihtiyacına önemli oranda ket vurur. Kadının,
tüm yaratıcılığını yok eden, dünyasını daraltan, daraldıkça alışlaştıran ve güvensizliği derinleştiren, dış dünyaya ilgisizleştiren;
erkeğe bağımlılık halkalarını perçinleyen,
ruhunu, benliğini istila eden işlerin meslek
haline gelmesi cinsiyetçi iş bölümünü en
küçük şekilde tehdit etmeyeceği gibi ev hapishanesinde de herhangi bir değişikliğe yol
açmaz.
Kapitalizm koşularında ücretli emeğe
dahil olmak, kadın açısından çifte sömürü
kıskacı altında yaşamak anlamına gelse de
sokağa çıkış, başta toplumsal cinsiyet rollerinde olmak üzere ilerici bir rol oynar. Evden ve onun tüketici atmosferinden uzaklaşmak kadının ufkunu geliştirir, öz güveninini
güçlendirir. Sokağa çıkan kadının sosyal
yaşama, politikaya dahil olmasının koşulları
genişler.
Peki çözüm ne? Çözüm, ev içindeki
tüm işlerin toplumsallaştırılmasıdır. Ev içi
emeğin toplumsallaşması kapitalizm koşullarında mümkün değildir. Kapitalist, karla-
33
rından kısıntı yapıp toplumsal fona aktarması gereken ödemeleri yapmaz. Dolayısıyla,
ev içi emeği toplu hizmete dönüştürebilecek
alanlar kadının “yükümlülüğünde” kalmaya
devam eder.
Bunun alternatifi ise bütün bu hizmetlerin parayla satın alınmasıdır. Kapitalizmin
temel eğilimi, “bireysel emek” pozisyonundaki ev içi emeği bireysel sınırlarından çıkararak kapitalist sömürünün konusu haline
getirmektir. Kapitalizm ev içi emeği korumayı değil, onu çözerek metalaştırmayı
arzular. Özel kreş ve anaokulları, etüt merkezleri; yaşlı, hasta ve engelliler için özel
bakım merkezleri, envai çeşit ev aletleri,
özel çamaşırhaneler, kuru temizleme, dondurulmuş hazır yiyecekler, pastane, lokanta
vb. kapitalistler için karlı yatırım alanlarıdır.
Bunların çok azının üstelik yetersiz kapasitede devlet tarafından üstlenildiği dönemler
olur. Örneğin; sağlık, eğitim, gibi alanlardaki kazanımlar emperyalist küreselleşme
koşullarında; “sosyal devlet” olgusunun
ortadan kalkmasıyla birlikte birer birer gasp
edilmiştir.
Ev içi emek kapsamındaki tüm faaliyetler ancak sosyalizm koşullarında toplumsallaştırılabilir. Elbette bu, geçici-güncel
politik önerilerimizin olmayacağı ve bunlar
uğruna mücadele etmeyeceğimiz anlamına
gelmez.
Eşle bağ içinde değil, yurttaşlık hakkı
olarak gündemleştireceğimiz bazı talepleri
şu şekilde formüle etmek mümkündür.
1- Çalışma hakkı, en temel insan haklarından biridir. Üretimde kadın istihdamının
artırılması, çalışma yaşamındaki cinsiyetçi
ayrımcı uygulamalara son verilmesi, işe almada kadınlara öncelik tanınması,
2- “Eşit işe eşit ücret” talebi,
3- Kadınların öğrenim düzeyinin yükseltmeye, mesleki becerilerini geliştirmeye
yönelik özel önlemlerin alınması,
34
4- Evde tam zamanlı olarak çalışan
kadınların emeklilik dahil, sosyal güvenlik
kapsamına alınması, ücretli çalışan kadınlar
için ise erken emeklilik talebi,
5- İşyerinde ve mahallelerde yeterli
kapasitede ve sayıda ücretsiz kreş-anaokulu, çocuk odaları ve gençlik merkezlerinin
açılması,
6- İllerdeki kadın barınma evlerinin sayısının ve kapasitesinin arttırılması,
7- Yaşlı, hasta ve özürlü vatandaşların
bakımının devlet tarafından üstlenilmesi,
8- Ücretsiz veya sembolik ücretlerle
hizmet verecek ortak çamaşırhane ve mutfakların açılması,
9- Doğum sürecindeki ücretli izin sürelerinin hem anne hem baba için artırılması,
doğumda babalık izni,
10- Ücretli çalışan kadınların emzirme
sürelerinin uzatılması,
11- Ev işinin kadın ve erkek tarafından
paylaşılması.
***
“Komünist toplumun bir alt aşaması” olarak sosyalizmde “toplumsal toplam
üründen bir yedek fon” ayrılır. Bu yedek fon
üretim araçlarının bakım ve yenilenmesi,
yönetim giderleri, eğitim, sağlık, dinlenme;
çocuk, yaşlı ve engelli yurttaşların bakımı
için kullanılır. Ev içi emek toplumsallaştırılarak erkeğin kadın üzerindeki hakimiyeti
ve kadının eve, çocuğa bağımlılığının maddi zeminleri ortadan kaldırımaya çalışılır.
Ortak çamaşırhane, mutfak vb. aracılığıyla
kadının en önemli prangaları kamu sanayinin birer koluna dönüştürülür. Yaşlı, hasta
ve engelli yurttaşların her türlü bakımı, sağlık sorunları vb. proletarya devleti tarafından üstlenilir. Toplumsal varlık olarak kabul
edilen çocuklar için kreş, anaokulu, gençlik
merkezleri vb. açılır.
Kadının kapitalizm koşullarında görmezden gelinen regl, hamilelik, doğum ve
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
emzirme dönemlerinin mümkün olduğu
oranda rahat koşullarda geçirmesi sağlanır.
İzin ve çalışma saatleri bu gerçekler dikkate
alınarak düzenlenir.
Yasalar nezdinde ve toplumsal yaşamda kadın ve erkeğin eşit yurttaşlar olarak
görülmesi, toplumsal erkeklik ve toplumsal
kadınlığın ortak yaşam alanlarına yansımasının zeminini zayıflatır. Bununla birlikte
toplumsallaştırmanın çapı ne denli geniş
olursa olsun ailenin varlığı kadının özgürleşmesinin temel engelli olmaya devam eder.
İçeriği değişse dahi aile, toplumsal cinsiyet
rollerinin değişik formlarda üretilmesine yol
açar. Toplumsal cinsiyet, ayrımlarının ortadan kalkması, onun maddi zemininin yok
edilmesine bağlı olarak gelişecek zorlu bir
mücadelenin ürünü olacaktır. Bir geçiş aşaması olan sosyalizm, ev içi emeği bir bütün
olarak toplumsallaştırsa dahi bin yılların yarattığı öğretilmişlikler, toplumsal bilinç bir
çırpıda değişmez. Yeni koşullarda başlayan
mücadele, yeni bir bilinçle komünizme değin devam eder.
Yararlanılan Kaynaklar
1) Kapital, Karl Marks
2) Dolaysız Üretim Süreçleri, Karl Marks
3) Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat,
Şirin Tekeli
4) Liberalizm-Muhafazakarlık Kıskacında
Kadın, Sibel Özbudun- Cahide SarıTemel Demirer
5) Kadının Görünmeyen Emeği,
G. Acar Savran- Nesrin Tura Demiyontan
6) Kadınlığın Gizemi, Betty Friedan
7) Marksist Teoride Kadın, Lise Vegel
8) Kadınlık Durumu, Juliet Michell
9) Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri,
Caroline Ramazanoğlu
10) Feminist Teori, Sosephine Donovon
11) Cinsiyet, Irk, Sınıf, Selma James
12) Kadın Bilinci Erkek Dünyası,
Sheile Rowbothom
ŞENGÜL IŞIK
Gündelikçi Kadınlar
Sigortasız,
sendikasız ve hiçbir
güvenceye sahip olmadan, sabahın erken
saatinde yollara düşen
ücretli ev emekçisi
kadınlar, yıllarca ev
hizmetlerinde düşük
ücretlerle çalışmakla
kalmıyor, canından da
olabiliyor. Bu gerçeğe
rağmen ne yasalarda
ne de iş kanununda
ücretli ev emekçilerine
yönelik bir tanım ve
güvence söz konusudur.
K
apitalizmin gelişmesi ve tarımda uygulanan
“neoliberal” ekonomi politikalarının bir sonucu
olarak, toplumsal yıkıma uğrayan kır emekçilerinin kentlerin varoşlarına akışında büyük bir artış oldu. Özelikle
1980’ler sonrası artan göç olgusu, kentlerin kenar semtlerindeki gecekondu mahallelerinin hızla artmasına ve bu
mahallelerde devasa bir işsiz kitlesinin birikmesine yol
açtı. Özelleştirme, esnek üretim ve taşeronlaştırma saldırılarıyla işsizliğin daha da artması, kentlerin yoksul semtlerinde yaşayan emekçi kadınları iş arayışına itti. Emekçi
kadınların eğitim düzeylerinin düşüklüğü herhangi bir iş
deneyimine veya vasfa sahip olmamaları, onları en kolay
yapabileceklerine inandıkları ev hizmetlerine veya temizlik işlerine yönlendirdi.
Erkeğin ücretinin geçinmeye yetmemesi, işten atılması, “iş kazası” vb. nedenlerle çalışamayacak duruma
gelmesi, hayatını kaybetmesi veya boşanma gibi nedenler
emekçi kadın kitlelerini kimi zaman “geçici” kimi zaman
ise sürekli bir iş olarak ücretli ev hizmetlerinde çalışmak
zorunda bırakır.
Bu yazıda, ev hizmetlerinde çalışan kadınların karşılaştıkları sorunları, çalışma koşullarını kısmen de olsa
tartışmaya çalışacağız.
***
“Ev hizmeti, geniş anlamda, bir hanedeki gereksi-
36
nimler içinde, ev halkının kendini yenden
üretmesine katkıda bulunan ve ücret karşılığında, ev halkı dışında temin edilebilen
her türlü ‘ev içi’ hizmeti içeriyor”* Yapılan işler ise; temizlik, çocuk bakımı, yaşlıhasta bakımı, yemek pişirme ütü vb.
Ev işleri ister ücretli ister ücretsiz
olsun, bütün bu işleri yapan kadındır. Yoğun bir emek gerektiren ev hizmetleri cinsiyetçi iş bölümüne bağlı olarak ağırlıklı
olarak kadınlar tarafından düşük ücretlerle gerçekleştirilir. Bu nedenledir ki, Gül
Özyeğin’in belirtiği gibi “Ücretli ev emeği cinsiyet ve sınıf eşitsizliğinin önemli
bir kesişme noktasında yer alır. Ücretli ev
emeği, hem sınıf hem de cinsiyete bağlı
geleneksel iş bölümünün yeniden üretilmesi süreçlerine temel oluşturur”**
Ücretli ev emekçisi kadının emeği
“görünmeyen” emek kapsamındadır. Bu
alanda herhangi bir mesleki bilgi ve eğitime gerek duyulmadan görece kolay iş
bulunabilir. “İşyeri” herhangi bir evin içi
ve bir aileyi barındıran özel alandır. “Patron”, ücretli ev emekçisinin ev hizmetini
yerine getirilmesi için emek gücünü satın
alan evin sahibi kadındır. Emek kullanımı,
ücretli ev emekçisinin tek başına gerçekleştirdiği bir süreçtir. İşin niteliği genellikle emek yoğunluklu olmakla birlikte
teknolojik makinalardan da yararlanmayı
getirir. Çalışma süresi, işlerin tanımı, yapılış şekli, yöntemi, ücrete dair yapılacak
iş anlaşması vb. ücretli ev emekçisiyle
“patronun” yüz yüze gerçekleştirdiği ikili görüşmeyle belirlenir. İş bulma ve işe
alma söz konusu olduğunda her iki taraf
açısından da güvenilir olması öncelikle bir
sorundur. Bu nedenle, gerek işe girip ge-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
rekse işi kabul etme akraba, tanıdık, komşular vb. üzerinden gerçekleştirilir. İşin bu
özelliğinin de bir getirisi olarak iş ilişkileri kaçınılmaz olarak geleneksel değer ve
normlara açıktır. Her iki taraf açısından
da “hayali akrabalık”*** gibi bir bağ kurulur. “Anne/kız”, “abla/kardeş” ilişkisi,
işe alındıktan sonra kurulan ilişkiyle açığa çıkar. Karşılıklı güven oluşmuş ve hatta evin anahtarı teslim edilmişse, “hayali
akrabalık”lar yaratılmış demektir. Ücretli
ev emekçileri ilk günler değişik güven
testlerinden geçirilirler. Evin belirli yerlerine altın, para vb. koyularak ev hizmetlisinin tutumu ölçülür. Yapılan işin temizlik
düzeyi farklı yöntemlerle sınanır. Örneğin
mutfağın bir köşesine atılan zeytin çekirdeği ile dip köşe ne kadar temiz silinip,
silinmediği kontrol edilmeye çalışılır. Ücretli ev hizmetlerindeki denetim herhangi
bir işyerindeki denetime benzemez. “Özel
alan” olması nedeniyle denetim tek kişi
üzerinde yürütülür.
Ücretli ev hizmetinde en ağır ve emek
yoğunluklu işi gündelikçi olarak çalışan
kadınlar yapar. “Gündelikçi” birden fazla
ev hizmetinde günlük yevmiye ile çalışan
kadınlara verilen addır. Gündelikçiler, günlük olarak gittikleri evde cam, halı, duvar
silme, toz alma, süpürme, ütü vb. gibi işleri
bitirene kadar çalışırlar. Gündelikçi olarak
çalışan emekçi kadınların yaş ortalaması
35-50 arasındadır. Aylıkçı olarak çalışan
ev emekçisi kadınlar bir veya iki eve birden gidebilir. Ücretini ise aylık olarak alır.
Gündelikçiliğe kıyasla daha düzenli bir iş
olarak görülür. Aylıkçı olarak çalışanlarda “hayali akrabalık” ilişkileri daha fazla
yaşanır. Genellikle yaş ortalaması 30-50
(*) Evimizdeki Gündelikçi Kadınlar, Sibel Kalaycıoğlu- Helga R. Tılıç, sf. 55
(**) Başkalarının Kiri, Gül Özyeğin, sf. 36
(***)Evimizdeki Gündelikçi Kadınlar
Gündelikçi Kadınlar
37
arasındadır. Yatılı olarak çalışanÜcretli işsizler de bu alana kayıyor.
Temizlik işinde çalışan
lar ise daha genç yaşları kapev
hizkadın ve erkek işçiler, iş ansayabilir. Hatta çocuk yaşta
metinde en ağır
laşmalarını temizlik şirketyatılı olarak işe başlamak
leriyle yaparlar. Temizlik
da mümkündür. Özelve emek yoğunluklu
şirketleri ev ve büro
likle 1990’lar sonrası
işi gündelikçi olarak
temizliğinin yanısıra
Moldovya, Gürcistan,
çalışan
kadınlar
yapar.
özelleştirmeye bağlı
Azerbeycan vb. ülkelerden Türkiye’ye “Gündelikçi” birden fazla ev olarak kamu sektörlekaçak ve ucuz iş gücü
hizmetinde günlük yevmiye rinin temizlik işlerini
olarak akan göçmen
ile çalışan kadınlara verilen de ihale yoluyla devkadınların yatılı ev
ralırlar. Değişik kamu
addır.
Gündelikçiler,
günlük
hizmetlerinde ağır kobinaları, oteller, hasşularda ve çok düşük olarak gittikleri evde cam, taneler, üniversiteler,
ücretlerle çalıştırıldık- halı, duvar silme, toz alma, özel şirket binaları, özel
ları biliniyor.
konutlar temel çalışma
süpürme, ütü vb. gibi
alanlarıdır. Bu alanlardan
işleri bitirene
Gündelikçilikten
bazılarının temizliği gece
kadar çalışırlar. yapılır. Bu koşullarda kadın
temizlik şirketlerine
Ücretli ev hizmetlerinde
ve erkek işçiler birlikte çalışmak
çalışan bazıları zaman zaman temizzorunda kalırlar. Bu nedenle kadın
lik şirketlerinde de çalışırlar. Temizlik şir- işçiler, temizlik şirketleri aracılığıyla çaketleri ve burada çalışan kadınların yaşa- lışmayı güvenli bulmazlar. Çünkü, herdıkları sorunlar başlı başına incelenmesi gün bilinmeyen bir evde, büroda veya bir
gereken ayrı bir yazının konusudur. Konu- başka mekanda geceli gündüzlü çalışmak
muzla geçişkenlik ifade eden yanı ise gün- zorunda kalırlar. Bu durum, kadınlar badelikçi kadınların kimi zaman “düzenli” kımından cinsel taciz-tecavüz korkusu albir iş olduğunu düşünerek kimi zaman ise tında çalışmak anlamına gelebilir. Bundan
mecbur kalarak temizlik şirketlerine yö- dolayı kadınlar temizlik şirketi yerine tanelmeleridir.
nıdık komşu, akraba vb. üzeriden “ev işi”
Emperyalist küreselleşmeye, birlikte bulmayı tercih ederler. Ayrıca, temizlik
hizmet sektöründe belirgin bir gelişme şirketlerinin aylarca çalıştırıp maaşlarını
söz konusu oldu. Bu alan, kapitalistler bile vermeden kapanması ya da el değişbakımında karlı bir yatırım alanıdır. Ge- tirmesi kadınların güvensizliğini arttırır.
nelde küçük sermayelerle kurulan bu şirketler, esnek üretim ve taşeron sistemiyle
“Görünmeyen iş kazaları”
sendikasız, sigortasız ve çok düşük ücretBu alanda çalışan kadınlar ister telerle işçi çalıştırırlar. İşsizlik ordusuna her mizlik şirketlerine bağlı olarak isterse de
gün yeni işsizler eklenirken, İşçi Bulma evlerde çalışsınlar her an “görünmeyen”
Kurumu üzerinden temizlik şirketlerinde kazalarla yüz yüzedirler.
çalışmak zorunda kalanlar yalnızca günYapılan işin ağır oluşu ve bedensel
delikçi kadınlar değildir. Diplomalı veya güç gerektirmesi bir dizi hastalığa da davasıflı olduğu halde mesleğini yapamayan vetiye çıkarıyor. Örneğin halıların balkon-
38
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
lardan sarkıtılarak silkelenmesi bel fıtığına yol açabileceği gibi, halının ağırlığıyla
balkondan düşme tehlikesi de söz konusudur. Keza merdivenden düşme, elini kesme, kaygan zeminde kayarak ayak burkma
veya kırık çıkık gibi kazalar yaşanabiliyor.
Halı temizliğinin diz üstü eğilerek yapılması menüsküse sebep olabiliyor. Ellerin,
sürekli farklı kimyasal maddeler içeren temilik malzemeleriyle temas etmesi birçok
cilt rahatsızlığına yol açabiliyor. Cam silmek, ücretli ev emekçileri için en tehlikeli
işlerden biridir.
Elimizde cam silerken düşüp yaşamını yitiren kadınların sayısına dair net
veriler yok. Fakat her yıl cam silerken düşüp ölen kadın sayılarındaki artışı gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden görmek,
okumak mümkün. Camdan düşüp öldüğü
için suçlu bulunan ise ücretli ev emekçileri oluyor. “Ağırdı, çerçeve taşıyamadı”,
“cama çıkarken ayağında terlik vardı” “eli
ıslaktı, çerçeveye tutunamadı” gibi sözlerle, çalışan kadınlar suçlanır.
Sigortasız, sendikasız ve hiçbir güvenceye sahip olmadan, sabahın erken
saatinde yollara düşen ücretli ev emekçisi
kadınlar, yıllarca ev hizmetlerinde düşük
ücretlerle çalışmakla kalmıyor, canından
da olabiliyor. Bu gerçeğe rağmen ne yasalarda ne de iş kanununda ücretli ev emekçilerine yönelik bir tanım ve güvence söz
konusudur.
Benzer biçimde temizlik şirketlerine
bağlı olarak çalışan kadınların da en küçük bir iş güvencesi yoktur. Aynı tehlike
ve sorunlarla onlarda yüz yüze kalırlar.
Ücretli ev hizmetlerinde
sınıfsal farklar günlük
yaşamda nasıl yaşanır?
(*) Başkalarının Kiri, Gül Özyeğin, sf. 184
Ücretli ev emekçileri gittikleri evlerde yaptıkları temizlik işlerini “elin kiri,
pisliği, bizim mesleğimiz oldu” diye tanımlarlar.. Horlanmak, aşağılanmak istemezler ve iyi davranış beklerler. “Aileden
biri gibi yaklaşıldığı oranda yaptıkları
işle bütünleşirler. Bundan dolayı “hayali
akrabalık”lar yaratılır. “Anne/ kız”, “abla/
kardeş” tanımlarıyla kendilerini o evin bir
bireyi gibi görürler. Karşılıklı güven oluşmasına bağlı olarak evin anahtarlarının
teslim edilmesi, ücretli ev emekçileri için
önemli bir faktördür. Bu durumda genellikle ücretli ev emekçileri “kendi evimmiş
gibi temizlik yapıyorum” bakış açısına sahip oluyorlar.
Ücretli ev emekçilerinin bir çoğu
kendisini değersiz görür. Bunun başlıca
nedeni iki sınıf arasındaki uçurumun günlük yaşamda evin içindeki çatışmasından
kaynaklanır. Kurulan “hayali akrabalık”lar
her iki taraf (işçi patron) için de kendilerini
aldatmaktan öte bir anlam taşımaz. Lüks
evlerin içinde yaşanan sınıf çatışması pratik örnekleriyle çıkar karşımıza. Aynı sofrada yemek yenilmez. “Hayali akrabalık”
uydurması yerini ücretli ev emekçisine
plastik tabaklarda bayat yemeğin reva görülmesine bırakır.
Evin koltuklarına dahi oturmalarına
izin verilmez. Birçok kez evin içindeki
köpeğe gösterilen ilgi ve özen ücretli ev
emekçisine gösterilmediği gibi yapılan işlere süs köpeklerini gezdirmek de eklenir.
Yaşam kaliteleri arasındaki farklar
o kadar çıplaktır ki evin sahibi “patron”
“hayali abla” sınıfsal uçurumu kendince
bulduğu yöntemlerle gidermeye çalışır!
Örneğin, ücretli ev emekçisi evine, çocuklarına et alamadığını dile getirdiğinde patronu ona etin çok sağlıklı olmadığını. “Bak
Gündelikçi Kadınlar
bize. Hepimizde yüksek kolestrol var. Et
sağlımız için iyi değil”* diyerek aradaki
farkı “azaltmaya” çalışır. Açık ki hiçbir şey
sınıfsal uçurumu ortadan kaldırmaz. Yaşam biçimleri, oturulan semtler dahi aradaki farkı net bir şekilde ortaya koyar.
Gündelikçi-aylıkçı, yatılı olarak çalışan ev emekçilerinin yaşadıkları bir başka
sorun ise şiddet, cinsel taciz ve tecavüze
maruz kalmak veya bu tip tehditler altında çalışmak zorunda olmaktır. Gündelikçi
kadınlar, özellikle banyo ve yatak odası
gibi alanların temizliğini yaparken büyük
bir tedirginlik yaşarlar. Ne yazık ki, evde
yaşayan erkeklerin cinsel taciz ve hatta
tecavüzüne maruz kalan kadınlar bu tür
saldırılara karşı koyamaz. Çaresiz boyun
eğerler. Yatılı kalan ev hizmetlileri genellikle evin genç erkekleri tarafından taciz
ve tecavüze maruz kalırlar. Hatta “evin hanımı” tarafından oğullarına “ilk cinsel deneyimlerini öğretme” konusunda açıktan
teklifler aldıkları dahi olur. Hamile kalma
durumunda sessiz sedasız biçimde kürtaj
devreye girer.
Güvencesiz çalışma
Ücretli ev hizmetlerinde çalışan kadınların ne bir iş güvencesi ne de sigortaları vardır. İşten atılıp atılmamak “evin
hanımının” iki dudağı arasından çıkacak
söze bağlıdır. Bu alanın klasik anlamda
“iş” “işyeri” ve “patron” ilişkilerinin dışında olması sendikal örgütlenme önündeki en temel engeldir.
İş kanununda ev hizmetlerinde çalışan kadınları kapsayan herhangi bir yasa
maddesinin olmayışı sendikasız, sigortasız güvencesiz ve her türlü sosyal haktan
mahrum olarak çalışmayı koşullar. “1475
39
sayılı iş yasasının 5. maddesinin 4. fıkrası
gereği ev hizmetinde çalışanlar, iş kanunundan yararlanmazlar. Ayrıca 506 sayılı
sosyal sigortalar yasasının 3. maddesi 1.
bendi d fıkrasına göre ev hizmetlerinde
çalışanlar (ücretli ve sürekli olarak çalışanlar hariç) sigortalı olamazlar. Bu iki
yasa maddesi, ev hizmetlerinde çalışan
kadınların iş yaşamında herhangi bir haktan yararlanmalarını kesin olarak dışlamaktadır...”* Zaman zaman ücretli ev hizmetlilerinin çalıştıkları eve ait işyerinden
sigortalı olarak gösterildikleri olsa da, bu
durum istisnayı aşmaz.
Dolayısıyla herhangi bir hastalık,
kaza vb. durumunda çalışan kadınlar, giderleri ceplerinden ödemek zorunda kalırlar. Bağ-Kur’a yazılmak ya da özel sigorta
yaptırmak ise kazanılan paranın bir kısmının buraya akması anlamına gelir. Sonuç
olarak, bazen onlarca yıl kimi zaman ise
bir ömür boyu ücretli ev hizmetlisi olarak
çalıştıktan sonra kadınlar yaşlılıklarını en
küçük bir gelecek güvencesi olmadan geçirme gerçeğiyle yüz yüze kalırlar.
Eşinin sigortasından faydalanmak ve
bu nedenle sigortalı olup olmamayı pek de
önemsememek, bu alanın bir başka gerçeğidir. Ne var ki, esnek üretim, taşeronlaştırma ve yasalardaki yeni düzenlemelerle sigortasız güvencesiz çalıştırmanın
daha da yaygın hale gelmesi giderek bu
“olanağı”da gündemden çıkarır.
Örgütlenme
İmece Kadın Dayanışma Derneği,
“Gündelikçi Kadınlar Birliği” Başkanı
Yıldız Ay’ın** belirttiğine göre sadece
İstanbul’da 15 binden fazla gündelikçi çalışan kadın var. İstanbul’un zengin semtle-
(*) Evimizdeki Gündelikçi Kadınlar, Sibel Kalaycıoğlu- Helga R. Tılıç, sf. 165
(**) 1 Ocak 2011 Günlük Gazetesi.
40
rindeki aylıkçı; yatılı olarak çalışanları da
buna eklediğimizde rakam daha da yükselecektir.
Tüm Türkiye çapında gündelikçi olarak çalışan kadınların sayısına dair elimizde bir veri yoktur. Fakat İstanbul’a ait olan
bu rakam, diğer büyük kentler bakımından
bir kıyaslama olanağı sunabilir.
Gündelikçi kadınlar, temizlik şirketlerine doğru akmaya başladıklarında sigorta,
sendika ve iş güvencesi mücadelesi yürütmenin zemini de oluşuyor. Çünkü orada
işçi statüsünde çalışıyorlar. Herhangi bir
şirkete bağlı olarak çalışmayan gündelikçi
kadınlar ise her şeyden önce “işçi statüsüne” dahil olmanın mücadelesini yürütmek
zorundalar. Bu nedenledir ki, özel ev hizmetlerinde çalışanların iş tanımını yaparak
yasalarca işçi statüsüne dahil edilmeleri
en önemli taleptir. Gündelikçilerin yasalar
kapsamına alınması sendikal mücadelenin
önünü açacaktır.
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
Gündelikçi kadınların yan yana gelebilecekleri ortak herhangi bir mekana
sahip olmamaları örgütlenmenin önündeki
en büyük engellerden biridir. Öyle ki aynı
mahallede oturmadıkça birbirlerinin varlıklarından dahi haberdar olamazlar.
Birçok kadının gündelikçiliğe “geçici
bir iş” gözüyle bakması, bazılarının ihtiyaç duydukça yönelmesi gibi faktörler de
hak arama ve örgütlenme bilincini negatif yönde etkiler. Tüm bu dezavantajlara
karşın yoksul semtlerdeki gündelikçi kadınları, dernek, birlik veya platform gibi
yapılanmalar aracılığıyla ve sendika kanalıyla örgütlemek olanaklıdır. Bu tür örgütlenmeler, gündelikçi kadınların yasalar
kapsamında işçi statüsüne dahil edilme, iş
güvencesi, sigortası, emeklilik hakkı ve
can güvenliği gibi temel talepleri için mücadele etmek üzere bir araya gelişlerinin
ilk adımını oluşturması bakımından özel
bir önem taşır.
SEMA ASMÊ
Feodalizmden Kapitalizme
Kadın Emeğinin Değişimi
Kadının toplumsal
üretime katılması, onu
ailenin sınırları dışına
çıkarır. Ve dışarıdaki
dünya ile temasını artırır.
Kadının aile kurumunun
dışında çalışması, evdeki
erkeğin kadın üzerindeki cinsel denetimini
zayıflatır. Ona, görece
bir özgürlük alanı açar.
Cinsel iş bölümü gereği
ailedeki roller temelden
değişmese de fiilen geleneksel rolleri azalır ve
bu kadın bilincini pozitif
yönden etkiler.
T
emel üretim nesnesi toprak olan ve ev iktisadına
dayanan feodalizmde, kır ve kent ayrımının belirginleşmesi, yeni meslek gruplarının-tabakaların ortaya çıkması, serf ve toprak beyinin mevcudiyeti, kadınlar arasındaki
sınıfsal ayrışmayı da belirginleştirir. “Soylu” zanaatkar ve serf
kadın, sınıfsal konumlarına denk düşecek bir biçimde üretime
katılır. Kale iktisadında kadın ancak feodal beyin yokluğunda üretimin yönetimine katılırken, zanaatkar ve toprağa dayalı üretim yapan serf kadın, üretimde önemli bir konumda
yer alır. Örneğin 1300’lü ve 1400’lü yıllar, kadınların lonca
örgütlenmesine katılımlarının en yüksek olduğu dönemlerdir.
Sadece kadınlardan oluşan zanaatkarlık bölümleri dahi mevcuttur. Fakat feodalizmde sınıf çelişkisi serf ve toprak beyi
arasındadır ve sömürü ise sırasıyla emek rant, ürün rant ve
para rant biçimleriyle gerçekleştirilir. Söz konusu toprak rantın feodal beye teslim edilmesinde kadın emeği önemli bir
yerde durur. Yaşamı sürdürmek için gerekli her türlü araç ve
ürün aile bireyleri -özel olarak kadın- tarafından üretilir. Dolayısıyla, kadın soyun üretiminde de gereksinimlerin üretiminde de önemli bir konumdadır. Fakat üretimdeki bu konumu ev
iktisadının kapalı ve doğal niteliği nedeniyle kadını toplumsal
alana taşımaktan çok uzaktır.
Üretim araçlarının gelişimi ve makineleşmenin yaygınlaşmasıyla beraber, ev iktisadının ekonomik temeli önemli
oranda ortadan kalkar. Kapitalizm, feodalizme karşı zaferini
ilan eder. Böylece maddi yaşamın üretimi için zorunlu olan
42
Sosyalist Kadın • YAZ 2011
türün ve gereksinimlerin üretimi birbirinden
ayrılır. Türün üretimi bireysel ve özel alan
olarak kalırken, metaların üretimi fabrikalara kayarak toplumsallaşır. 18. yy sanayi
devrimiyle beraber meta üretimi yaygın hale
gelir. Serfler proletere, manifaktür atölyeleri
fabrikaya, yerel pazarlar ise ulusal pazarlara
dönüşür. Kapitalizm bu zemin üzerinden artı
değer sömürüsünü gerçekleştirir. İktisadi ve
toplumsal yaşam bir bütün olarak değişir ve
kadının yaşamı da bu değişiklik uyarınca yeniden şekillenir.
Artık, ev ve işyerinden oluşan iki ayrı
dünya vardır ve kadın yalnızca evde değil,
metaların üretildiği fabrikalarda da çalışır.
Çünkü yeni icat ve buluşlarla gittikçe küçülen makineyi çalıştırmak için artık eskisi gibi
kas gücü değil, hızlı, ince kıvrak ve esnek eller şarttır. Kadının bu vasfı, erkeğin kaba ve
hantal gücüyle yarışır duruma gelir. Böylece,
kadın ve çocukların yalın emeği bir meta
olarak kapitalizme kiralanmaya uygun hale
gelir. Sonuç olarak, 19. yy’da kadın emeği
raslantısal özelliğini yitirir ve kendini genelde kabul ettirir. *
Kadının toplumsal üretime katılmasının
temel sonuçlarından ilki, yedek işçi ordusunu
muazzam boyutlara yükseltmesidir. Kapitalizmde emek gücü de bir metadır ve herhangi
bir metanın bolluğu nasıl onun fiyatını düşürüyorsa emek gücünün bolluğu da emek
gücü fiyatını düşürür. Emek gücü ücretinin
emek gücünün değerinin altına düşmesi artı
değeri artırır. Makineleşmeyle beraber kadınların kitlesel olarak üretim alanlarına akmasının nesnel sonuçları bununla sınırlı kalmaz.
Yedek işçi ordusu arttıkça işçiler arasındaki
rekabet kızışır ve “Bu rekabet her bir işçiyi
her gün gücünün elverdiği kadar fazla çalışmaya zorlar.”** Emek yoğunluğundaki ve
(*)
(**)
Kollantay
Engels
üretkenliğindeki rekabete dayalı bu artışın
nesnel sonucu, artık emek oranının yükselmesidir. Böylece sermayedar, hem emek gücü
ücretlerini düşürerek hem de işçileri işsizlikle
tehdit edip üretkenliği arttırarak sömürüyü
derinleştirir.
Kadın ve çocuk emek gücünün üretime
katılması, yalnızca emek gücü ücretlerinin
düşmesine neden olmaz. Aynı zamanda erkeğin emek gücü değerinin düşmesini beraberinde getirir. Emek gücünün değeri, emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi için gerekli
emek zamanıyla belirlenir. Fakat bu, yalnızca
çalışanın yaşaması ve emek gücünü her yeni
gün yerine koymasını değil, bir bütün olarak
ailesinin devamını sürdürmesi, yani yeni iş
gücü kaynaklarının üretilmesi zorunluluğu
üzerinden hesaplanır. Makineleşme, kadın ve
çocuk emeğini üretime katarak, kapitalistin
eskiden sadece erkek işçiye ödediği ücreti
bölmesini ve tüm aile bireyleri arasında paylaşmasını koşullar. Böylece kapitalist, sadece
işçi ailesi için değil, aynı zamda işçinin kendi
emek gücünün yerine konması için de gereken değerler toplamı üzerinden ödeme yapar.
Bu da eşi bulunmaz bir kar kaynağıdır.
Üretimin bu biçimde bireysel niteliğini
yitirip toplumsal karaktere bürünmesi, dünün
ev yaşantısını da değişime uğratmıştır. Ailede birleştirici özeliği olan ve aile bireylerinin
yaşamlarının sürekliliğini sağlayan kadının
üretim alanlarına çekilmesi, ötelenen çocuk
bakımını, ilk eğitim olanağının yitirilişini ve
çocuk ana baba arasındaki fiziksel ve duygusal temas azlığını beraberinde getirerek ataerkil aile ilişkilerinin altını dinamitler. Kadının
toplumsal üretime akması ve “kutsal eşik”i
aşması ilk kez kapitalizmde başlar. Buna rağmen kapitalizm, bütün gücüyle aileyi ayakta tutmaya çabalar ve evin, kadının asli yeri
Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Değişimi
olduğunu vurgular. Dolayısıyla, toplumsal
üretime katılan kadın, soyun üretiminde de
yer almaya devam eder. Bu nedenle, kadın
bir bütün olarak evden kopamaz. Cinsel iş
bölümünden dolayı kadının yaşam alanı ev
olarak görülür. Kadının harcadığı emek görünmediğinden, onun doğal bir parçası olarak algılanır ve değersizleştirilir. Evdeki bu
görünmezlik, toplumsal üretimdeki kadının
emek gücü ücretinin düşmesine yol açar.
Toplumsal Üretime Katılan
Kadınların Yaşadığı Sorunlar
Kadının kapitalizmle beraber toplumsal
üretime dahil edilmesi emek gücü üzerindeki
denetimin “koca” ve kapitalist arasında paylaştırılmasına yol açar. Böylece kadın, erkekle olan eşitsizliğini bir de toplumsal alan ve
kurumlarda yaşar.
Onu evde ikinci cins konumuna iten erkek egemen sistem, toplumsal üretimde cinsel
ayrımcılık biçiminde ortaya çıkar ve kadını
burada da ikincil hale getirir. Kapitalizm ve
ataerkil sistemin iç içeliği, kadın emek gücünün eşitsiz olarak değerlendirilmesine neden
olur. Kadınların eşit işe eşit ücret almasının
engellenmesi veyahut emek gücünün ucuza
kiralanması, cinsel ayrımcılığın en belirgin
görünümüdür. Kapitalizmde kadın, dış dünyaya açılma koşulu bulsa da erkek egemen
sistem, onun asıl yerinin evi ve çocuklarının
yanı olduğunu propaganda eder. Bunu yapmaktaki amacı kadını sadece eve bağlı kılmak değil aynı zamanda toplumsal üretime
dahil olan kadının emek gücünü ucuza kiralamak istemesidir. Ayrıca kadının ev emeğinin görünmemesi, emeğinin “değersiz” ,“işe
yaramaz” ,“olmasa da olur” şeklinde gösterilmesini beraberinde getirir. Böylece ataerkil
sistem, kadının üretimde ikinci cins olmasını
koşullayarak kapitaliste karını yükseltme olanağı verir. Kadın toplumsal konumu nedeniyle toplumsal üretim alanlarında da ikincilliğe
43
boyun eğer. Evde eşinin karşısında öz güvensiz, sessiz, itaat eden, sürekli onaylayan,
yaşamın merkezine sürekli başkalarını koyan
kadın, sermayedarın karşısına da bu biçimde
çıkar. Böylece, ataerkil sistem ile kapitalizm
toplumsal üretim alanında da iç içe geçer.
Cinsel ayrımcılık, cinsiyete dayalı mesleklerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla
iyiden iyiye derinleşir. Deneyim, kalifiye
emek gücü, bilgi, eğitim, uzmanlık gerektiren
ve özel olarak da hareketli işler erkeklere, yalın emek gerektiren, durağan daha çok masa
başı veya emek yoğun işler kadınlara ayrılır.
Bu nedenle, birçok üretim alanında yönetim
kademelerini erkekler işgal ederken, “aşağı”
konumdaki işler kadınlara havale edilir. Esas
işlerde erkekler, tamamlayıcı ve tali mesleklerde ise kadınlar yer alır. Toplumsal alanda
kadın, evde yaptığı işlerin bir devamı niteliğinde olan meslek gruplarında görevlendirilir. Cinsiyetçi iş bölümü bununla da sınırlı
değildir; aynı departmanda, aynı işi yapan kadın ve erkekleri gruplara ayırmak, erkekleri
kadınlardan sorumlu kılmak ve böylece hem
kadın çalışanların ücretini düşük tutmak hem
de ataerkiyi beslemek, kapitalistin sıkça başvurduğu yöntemler arasındadır. Çoğu zaman
işin “niteliksiz” “vasıfsız” olarak etiketlenmesi için işi yapanın kadın olması yeterlidir.
Böylece, kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik
şiddetlenir, toplumsal cinsiyet rolleri daha
fazla derinleşme olanağı bulur. Kadın aleyhine yaratılan cinsiyetçi uygulamalar toplumsal
üretim alanındaki kadının misafir konumunu
güçlendirir. Bu durum, dışarıdaki dünyanın
erkeğe ait olduğu fikrini güçlendirir!
Emperyalist Paylaşım Savaşı
Döneminde Kadın Emeği
I. ve II. paylaşım savaşı döneminde
ortaya çıkan en belirleyici gerçek, kadının
kitlesel olarak toplumsal üretime katılmasıdır. Savaş boyunca kadın, cephe gerisinde
44
Sosyalist Kadın • YAZ 2011
zedelenmesini engellemek için “erkek
kalarak, erkeğin üretimdeki konumuÜcretli
işinin” kadınlar tarafından nasıl
nu devralır. Ağır sanayi de dahil
ev
hizolmak üzere üretimin her alada incelikle, zarafetle yapıldınında aktif konuma yükseğı anlatılır. Kadınların savaş
metinde en ağır
lir. Savaş döneminde bu
döneminde yaptığı toplumve emek yoğunluklu
bir zorunluluk halini alır,
sal üretim için evde yapişi gündelikçi olarak
çünkü iki dünya savaşı
tığı üretimin sıfatlarının
çalışan
kadınlar
yapar.
da beklenenden uzun
kullanılması, eşitsizlik,
sürer, stoklar tükenir ve “Gündelikçi” birden fazla ev değersizlik yanılsamabüyük bir emek gücü
hizmetinde günlük yevmiye sını güçlendirmek için
kaybı yaşanır. Nihayesıkça başvurulan bir
ile çalışan kadınlara verilen yöntem olur.
tinde toplumsal üretim
addır. Gündelikçiler, günlük
alanlarına kadınları çeSavaşlar sona erkebilmek için teşviklere
olarak gittikleri evde cam, diğinde ise kadınlardan,
başlanır. Böylece kadın, halı, duvar silme, toz alma, tekrar evine dönmesi ve
savaşa direk katılmayarak
toplumsal üretim alanını
süpürme, ütü vb. gibi erkeğe devretmesi istenir.
cephe gerisinde kalsa da saişleri bitirene
vaş makinalarının imalinde,
Bu, kapitalist ile savaştan
bakımında, toplumsal hayatın
kadar çalışırlar. dönen erkek arasındaki gerici
sürdürülmesi için gerekli ürünleittifakın bir sonucudur. Böylece,
rin üretilmesinde belirleyici konuma
hem savaştan dönen erkeği üretim
yükselir. Erkek nüfusunun azalması nedeniy- alanında rehabilite etme olanağı doğar hem
le üniversiteler çeşitli meslek dallarında uz- de savaş taktiklerini öğrenen ve işsizlik karşımanlaştırılmak üzere kadınları öğrenci olarak sında zora başvurmaktan kaçınmayacak olan
kabul edilebileceklerini açıklar. Avukatlık, erkeği bir tehlike olmaktan çıkarmanın en
öğretmenlik gibi meslekler birçok Avrupa ül- güvenilir yoludur. Fakat kadınlar artık evden
kesinde kadınlara serbest kılınır. Fakat kapi- çıkmıştır ve toplumsal cinsiyet rolleri kısmi
talistler, savaşın bir gün nihayete ereceğini ve de olsa değişime uğramıştır.
önemli miktarda erkek emek gücünün üretim
alanlarına akacağını bilir. Bu nedenle üretim
Ekonomik Kriz ve Kadın
alanlarında, kadınları kolayca işten çıkarabiEkonomik kriz dönemlerinde kadın
leceği şekilde konumlandırır.
emek gücü, üretiminden önemli oranda dışlaKadınların kitlesel olarak toplumsal üre- nır. Cinsel iş bölümü bakımından ev, kadının
time katılmaları toplumsal cinsiyet rollerinin esas çalışma alanı olarak ele alındığından kriz
sarsılmasına neden olur. Bunu bertaraf etmek dönemlerinde ilk olarak kadın işten çıkarılır.
için ideolojik araçlarla kadının ikinci cins ko- Kadınların önemli bir bölümünün kayıt dışı
numu, toplumsal hafızada diri tutulmaya ça- çalışıyor olması, üretim süreçlerine düzenlışılır.
li bir biçimde katılan kadın sayısının azlığı,
Birçok ülkede savaşa “erkekler yerine kadın emek gücünün daha çok yalın emek
çalışıp keyif çatan” kadınlar yüzünden son gerektiren işlerde kullanılması ve kadın senverilmediği ve kadınların “mezar kazıcılar” dikalaşma oranının düşüklüğü ekonomik kriz
olduğu suçlaması yöneltilir. Bu dönemde dönemlerinde kadınların işten çıkarılmasını
toplumsal cinsiyet rollerinin bir bütün olarak kolaylaştırır.
Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Değişimi
Yine bu dönem, işten atmalar bir tehdit unsuru olarak kadının önüne sürülür ve
toplumsal üretimde faal olan kadın, yarı ücretli ya da ücretsiz izinlere, doğum izni ve
ücretlerinin düşürülmesine, emzirme yardımı
süresinin kısıtlanması vb. uygulamalara göz
yummaya mecbur bırakılır.
Kriz dönemlerinde, kadınlar üzerindeki
başta ekonomik olmak üzere fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet biçimleri yoğunlaşır. Ve
kriz dönemleri başlı başına bir şiddet olgusu
haline gelir.
Emperyalist Küreselleşme Ve
Kadının Toplumsal Emeğinin
Değişen Yönü
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan
yaklaşık bir çeyrek yüzyıl sonra, tüm işçi ve
emekçilerde olduğu gibi kadınlar üzerindeki
sömürü de, kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarına uygun bir biçimde yoğunlaştırılır. Bu dönemi takip eden emperyalist küreselleşmeyle
beraber ulusal tekeller, sermaye sistemindeki
önceliği, uluslararası tekellere bırakır. Gelişen teknolojiyle beraber üretim süreci daha
küçük parçalara bölünür ve ulusal sınırları
aşar. Yerleşik, büyük ve bünyesinde yüzlerce
işçiyi barındıran ulusal üretim alanları, küçük, parçalı ve uluslararası bir niteliğe bürünür. Artık belirleyici olan Fordizmin yerleşikhantal üretim tarzı değil, esnek üretimdir.
Ücrette, üretim alanında, işlevsel etkinlikte ve çalışanların sayısında kendini gösteren esnek üretim, emperyalist küreselleşme döneminde kadınları da hedef tahtasına
oturtur. Toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle
üretim alanında da ikinci konumda tutulan
kadın, toplumsal üretimde uygulanan esnek(*)
45
lik politikasına da erkek emekçilere oranla
daha şiddetli bir biçimde hedef olur. Neoliberal ekonomi politikalarının en kolay kadınlar üzerinde uygulanıyor olması, OECD ülkelerindeki kadın istihdam oranının 1980 ve
1992 yılları arasında, erkeklere oranla iki kat
artmasına neden olmuştur. *
Fason Üretim ve Kadın
Emperyalist küreselleşme döneminde
ucuz emek gücü ihtiyacı artar ve dolayısıyla
meta üretiminin bağımlı yarı sömürge ülkelere taşınması hızlanır. Bu ise “güç dengeleri
birbirine eşit olmayan firmalar arasındaki
dikey, asimetrik ve hiyerarşik ilişki”** biçimine denk düşen fason ilişki ve üretim tarzını
yaygınlaştırır. Fason üretim tarzında esas üretici firma, metaların üretimi ve yeniden üretimini kendisinden küçük firmalara devreder.
Hammadelerin işlenmesi, montajı, etiketlenmesi, baskı ve boyama işlemlerinin yapılması
vs. biçiminde parçalara ayrılan üretim süreci, farklı farklı işletmelerde tamamlanır. Ve
çoğu zaman, sadece pazarlanması için esas
şirkete teslim edilir. Maliyetleri minimum
seviyeye çekmek için sıkça başvurulan bu
ilişki biçimi kadınları direk etkiler. Zira fason üretim, kadınların yoğun olarak çalıştığı
mahalle aralarındaki atölyelere kadar uzanır.
Kadınlar bu atölyelerde çoğu zaman kayıtdışı ve kölelik koşullarını aratmayacak biçimde çalıştırılırlar. Atölyenin evlere yakınlığı,
kadınların kolayca buralara akmasına neden
olur. İstatiki araştırmalar, Türkiye’de çalışan
nüfusun dörtte üçünün ve kentlerde çalışanların ise yarıdan fazlasının bu küçük işletmelerde çalıştığını ortaya koymuştur. On kişiden az
çalışanı bulunan bu atölyeler, kadın emeğinin
Özgürlük Dünyası, Yüksel Fırat , Kadının İş Gücü Piyasasına Çekilmesi Ve Piyasanın Esnekleştirilmesi,
(**) Nevra Akdemir, Üretimde Tutulma Ve Çözülme- Berna Güler Müftüoğlu,
TUSAM
46
sömürüsü için kapitaliste eşi benzeri
bulunmaz bir olanak yaratır.
Sosyalist Kadın • YAZ 2011
ce yeni tipte entegrasyon politikaları
Ücretli
çerçevesinde yapılan özelleştirev hizmeler de kayıtdışı sektörün ve
Kayıtdışı Çalışma ve
kayıtdışı çalışanların oranını
metinde en ağır
Kadın
önemli ölçüde artırır. Kave emek yoğunluklu
Hiçbir sosyal gümuda çalışan kadın perişi gündelikçi olarak
venlik kurumunda kaydı
sonelin özelleştirmeler
çalışan
kadınlar
yapar.
bulunmayan çalışanları
çerçevesinde iş güvenkapsayan kayıtdışı iş- “Gündelikçi” birden fazla ev celerini yitirilmeleri ve
çilik, kadınlarda çok
hizmetinde günlük yevmiye kolaylıkla işten çıkarıldaha yüksektir. Yapılan
malarının önünün açılile çalışan kadınlara verilen ması, kayıtlı alandan
araştırmalar kayıtdışı
addır. Gündelikçiler, günlük kayıtdışı alana emek
istihdamın yüzde 70’ini
kadınların oluşturduğuolarak gittikleri evde cam, gücü akışını hızlandınu gösteriyor.
halı, duvar silme, toz alma, rır. Sermayedarlara göre
Tarımda uygulanan
“Kamu istihdamı alanınsüpürme, ütü vb. gibi da çağın en önemli gereği
neoliberal politikalar, tarım
işleri bitirene
sektöründe gelecek bulamaesneklik süreçlerine uyumyan köylülerin geniş aileler bidur.”*
Bu bakış açısı temel
kadar çalışırlar.
çiminde kentin yoksul semtlerine
yerleştirmesine neden olur. İşsizler
ordusunu besleyen, büyüten bu kitle özellikle
de kadınlar öğrenim durumları deneyimsizlikleri ve cinsiyetçi yaklaşımlar nedeniyle
kayıtdışı atölye ve firmalarda ya da kayıtlı
işyeri olmasına rağmen kayıtdışı işçi olarak
çalışmaya itilir.
Yoksulluk, kadınların enformel (kayıtdışı- geçici) alana kaymalarını hızlandırır. Emperyalist küreselleşmeyle birlikte, pek çok
ülkede, kişi başına düşen milli gelir azalır.
Asgari ücret, açlık sınırının altında belirlenir. Bu durum, kadınları kendilerine ilk elden
kapı aralayan kayıtdışı çalışma alanına mecbur bırakır. Ev eksenli, part-time ve çağrıya
bağlı çalışma, aile atölyelerinde ücretsiz aile
işçiliği yapma, kayıtdışı çalışma biçimlerinden bir kaçıdır.
Emperyalist küreselleşme ve bu süre(*)
alınarak yapılan özelleştirmeler,
birçok kadını işsiz bırakarak kayıtdışı alana kaymasına neden olur.
Kapitalistler için kayıtdışı çalışma alanlarının artması, muazzam bir artı değer sömürüsü anlamına gelir. Birçok çok uluslu şirket
(CUŞ) azami sömürüyü sağlayabilmek için
naylon işletmeler kurar. Ve üretimi bu atölyeler aracılığıyla gerçekleştirir. Bu nedenle
formel alanın büyüme hızı yüzde 1 iken, kayıtdışı (enformel) alanın büyüme oranı yüzde
5’tir. Dünya üretiminin yüzde 35’i ise hiçbir
sosyal hakka sahip olmayan kayıtdışı çalışan
işçiler tarafından yapılır. Kadınların büyük
çoğunluğu kayıtdışı çalışır. Dolayısıyla, toplumsal üretime katılımları olduğundan daha
düşük görülür.
Yapılan birçok araştırma, kadınların toplumsal üretimde bulunma oranlarını istikrarlı
bir biçimde düştüğünü gösterir. Fakat gerçek,
TİSK’ten alıntılayan- Mustafa Kaygısız, Kamu Sektöründe İstihdamın Yeni Biçimleri Ve Örgütlenme makalesi, TUSAM
(**) Günlük Gazetesi, 17.11.2010
Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Değişimi
kadının üretime katılım oranlarının düşmekle
birlikte daha çok kayıtdışı alana kaydığıdır.
Bu nedenle kayıtdışı istihdam, toplam üretimdeki kadın oranını gizleyerek sayısal bir
görünmezlik yaratır. Örneğin, TÜİK verilerine göre Ağustos 2010 itibariyle son bir yılda
iş olanağı sağlanan 442 bin kadın çalışanın
yüzde 61’i kayıtdışı istihdam edildi*
Ev Eksenli Üretim ve Kadın
“Evde çalışan tarafından, kendi evinde
veya işverenin işyeri hariç kendi seçtiği bir
mekanda, ödeme karşılığı yanına ve techizatı malzemeyi ve kullanılan diğer girdileri
kimin sağladığı önemli olmaksızın, işveren
tarafından belirtilen bir ürün veya hizmetle
sonuçlanan iş” olarak tanımlanan ev eksenli
çalışma kimi akademisyenler tarafından feodal döneme kadar götürülse de doğru olan,
bu üretim tarzının kapitalizmde başlayıp emperyalist küreselleşme döneminde yaygınlaştığıdır. Zira, günümüzde ev eksenli üretim
ile kapitalizm öncesi sistemlerin ev iktisadı
temelden farklıdır. İki üretim arasındaki en
büyük benzerlik üretim alanının ev olması, evin çalışma alanına çevrilmesidir. Fakat
bugün feodal dönemin aksine kadın, ev eksenli üretimde direk artı değer üretir. Yaptığı
iş karşılığında ücret alır ve bu onun emeğini
kısmen de olsa görünür kılar.
Günümüzde üretimin her geçen gün
daha küçük parçalara bölünmesi, eve iş vermeyi mümkün kılar. Kapitalist bakımından ev
eksenli üretim, üretim maliyetlerini düşürmenin önemli yollarından biridir. Kapitalist, bu
üretim biçimiyle artık ne vergisini ödeyecek
bir işyerine ihtiyaç duyar ne ulaşım, yemek,
sigorta gibi emek gücünün yeniden üretimi
için zaruri olan ihtiyaçları karşılayacak, ne
de elektrik, su makine, vb. araçlara harcama
(*) Günlük Gazetesi, 17.11.2010
(**) Jenny B. White; Para ile Akraba
47
yapacaktır! Evdeki kadın ve çocuklar, onun
kölelik koşullarını aratmayacak şekilde çalışan işçilerine dönüşür. Ev eksenli üretim tüm
dünyada özel olarak da kadınların toplumsal
alanlara çıkamadığı Ortadoğu ve Asya gibi
kıtalarda ve özellikle Müslüman ülkelerde
büyük bir hızla yaygınlaşır. Cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle ev eksenli üretimin yüzde
doksanı kadınlar tarafından gerçekleştirilir.
Çeşitli fason şirketler ya da esas firmaların semt temsilcilikleri aracılığıyla evlere
dağıtılan ürünler, aracılar eliyle tekrar firmalara ulaştırılır. Üretimden sorumlu firma ve
üreticiler arasında kurumsal ve kişisel düzeyde aracılar ağı vardır. Bu nedenle, üretimi
gerçekleştiren kadınlar üretici firmayla direk
karşı karşıya gelmezler. Verilen işi zamanında teslim edebilmek için çok büyük emek
harcanır. Ve çoğu zaman çocuklar da üretime dahil edilir. Bu şekilde üretilen metalar
uluslar arası pazarlara kadar uzanır. Örneğin
bugün birçok Avrupa ülkesinde “son sekiz
yılda, iç pazarlardaki yün maliyetinin altında
satılan ithal el örgüsü kazaklar”** pazarı ele
geçirmiştir. Bu el örgüsü kazaklar, Türkiye
gibi emek gücünün ucuz olduğu ülkelerde
yapılır ve ihraç edilir. El örgüsü bir kazağın
fiyatının iç pazardaki yün maliyetinden de
düşük olması sömürü düzeyini göstermesi
bakımından dikkate değerdir.
Bu tarz çalışmada kapitalistin yararlandığı tek şey ucuz emek, düşük maliyet değildir. Ev eksenli çalışma ile işçi sınıfı arasındaki organik bağı da ortadan kalkar. Böylece
sınıf parçalanır ve tek tek evlere hapsedilir.
Sendikalaşma ve sınıf dayanışmasının nesnel
zemini bu çalışma biçimiyle beraber zayıflar.
Üretimin evde yapılması, ailedeki toplumsal
cinsiyet rol dağılımını ve erkek egemen sistemi güçlendirir. Ayrıca burjuvazi, kadını ev
48
Sosyalist Kadın • YAZ 2011
eksenli çalışma düzeyine hapsederek
Türkiye’de ise bu oran daha çok yükÜcretli
hem toplumsal üretime katılmasektir. TUİK verileri, Türkiye’de
ev
hizsını sağlar hem de evin dışına
kısmi-süreli çalışan ücretlileadım atmasını engeller.
rin yüzde 60’ının yevmiyeli
metinde en ağır
Böylece burjuvazi, kave kısmi-süreli çalışanları
ve emek yoğunluklu
dının emek gücünü azami
ise yüzde 64’ünü kadınlaişi gündelikçi olarak
düzeyde sömürürken evrın oluşturduğunu ortaya
çalışan
kadınlar
yapar.
deki konumunu da pekoyar.
kiştirir.
Sonuç olarak:
“Gündelikçi” birden fazla ev
Kadın,
kapitahizmetinde günlük yevmiye
Bir Kayıtdışı
toplumsal üretiile çalışan kadınlara verilen lizmde
Çalışma Örneği
me katılır. Emperyalist
addır. Gündelikçiler, günlük küreselleşmeyle birPart-Time
Çalışma
olarak gittikleri evde cam, likte ise bu oran artar.
Kadınları
sömür- halı, duvar silme, toz alma, Böylece, kadın özgürlük
menin en etkin yöntemlemücadelesinin nesnel zesüpürme, ütü vb. gibi mini
rinden biri de part-time çade güçlenmiş olur.
işleri
bitirene
lışma biçimdir. Kadın, emek
Çünkü kadının topgücünün erkeklere oranla daha
kadar çalışırlar. lumsal üretime katılması, onu
sık tercih edildiği etkin bir sömürü
ailenin sınırları dışına çıkarır. Ve
çarkıdır. Yarım gün çalışılıyor olması
dışarıdaki dünya ile temasını artırır.
sömürüyü meşrulaştırır. Part-time çalışan ka- Kadının aile kurumunun dışında çalışması,
dın hiçbir sosyal haktan yararlanamaz. Bu, evdeki erkeğin kadın üzerindeki cinsel dekapitalist için üretimde maliyetin azalması netimini zayıflatır. Ona, görece bir özgürlük
anlamına gelir. Ve maliyetin azalması karın alanı açar. Ve kadının toplumsal üretimdeki
yükselmesini tetikler. Ayrıca yarım gün çalış- emeğin ücretlendirilmeyle beraber kadın bima, işyerinde yapılacak olan kreş, emzirme lincinde de değişiklikler oluşur.
odaları gibi harcamaları ortadan kaldırıp doCinsel işbölümü gereği ailedeki roller
ğum izni, haftalık tatil, yıllık ücretli izin gibi temelden değişmese de fiilen geleneksel rolhakları da ‘gereksiz’ hale getirir. Kapitalist, leri azalır ve bu kadın bilincini pozitif yönden
bu tarz çalışmayı yalnızca karını arttırmak etkiler.
için değil, aynı zamanda ailede çocuk bakımı
Kadınların toplumsal üretime katılmagibi kadına biçilen rollerle, emperyalist küre- sıyla kadın özgürlük sorunu bireysel boyutselleşmenin kadına biçtiği yeni rolü birilikte tan çıkıp, toplumsal karaktere bürünür. Zira
yürütebilmeyi sağladığı için tercih eder. Ça- ilk kadın kurtuluş hareketleri ve teorileri de
lışma sürelerinin esnetilmesine bağlı olarak kapitalist sistemin evrensel boyuta ulaşmaortaya çıkan bu kayıtdışı çalışma biçimine sıyla ortaya çıkmıştır. Boşanmaların kolaykadınların katılımı özel olarak teşvik edilir. laşması, seçme ve seçilme hakkı, temsiliyet
Örneğin Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde; sorunları, kürtaj hakkı, eğitim ve ekonomik
“Kadınların yüzde 29’u kısmi-süreli işlerde ünvan edinme hakkı, kadına yönelik cinsel,
çalışırken, erkeklerde bu oran yüzde 7’dir.”* fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete karşı
(*)
Melda Yaman Öztürk; Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği
Feodalizmden Kapitalizme Kadın Emeğinin Değişimi
kitlesel karşı koyuşları da beraberinde getirir.
Her şeyden önce “Kadın, bununla erkeksiz
de yaşama olanağı kazanmış bu kadına ilk
kez tamamiyle bağımsız bir yaşam sürdürme
yeteneği vermiştir”.* Bu nedenle evlilik bir
zorunluluk olmaktan çıkmış, kadın daha ileri
yaşta evlenme olanağı yakalamıştır. Boşanma
oranları hiç olmadığı kadar yükselmiştir. Ayrıca kadın, cinsel taleplerinin yanı sıra ekonomik hakları için de mücadeleye girişmiştir.
Tüm bunlar, kadının toplumsal üretime
katılmasının sonuçlarıdır. Fakat bu gelişmelere rağmen, çalışma kadının toplumsal cinsiyet rollerinde temelden bir değişimi yaratmaz. Çünkü ataerkil toplumsal düzen sırtını
sermayeye yaslayarak kendini yeniden üretir.
Dahası, kapitalizmin ataerkil sistemle olan
içiçeliği kadının kölece çalışmasını şiddetlendiren bir faktördür. Bu sebeple kadınların
kitlesel kurtuluşları ancak, kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı başlatılacak savaşımla mümkündür.
Yararlanılan Kaynaklar
•
•
•
•
•
•
•
(*)
Karl Marks; Kapital Cilt 1.
Friedrich Engels; İngiltere’de Emekçi
Sınıfların Durumu
Clara Zetkin; Kadın Sorunu Üzerine
Seçme Yazılar
A. Collantay, Toplumsal Gelişmede
Kadının Konumu
A. Bebel, Kadın ve Sosyalizm
Toplumlar Tarihi,
Özgür Gençlik Kitaplığı
Şirin Tekeli, Kadınlar İçin
Clara Zetkin
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
49
Tony Cliff, Kadınların Özgürlüğü ve
Sınıf Mücadelesi
Mustafa Cemal, Eşitlikçi Toplumlar
Georges Duby, Michelle Perrot;
Kadınların Tarihi 5
Gülnur Acar Savran; Kadınların
Görünmeyen Emeği
Lindesy German; Cinsiyet, Sınıf ve
Sosyalizm
Şirin Tekeli; Kadınlar ve Siyasal
Toplumsal Hayat
Jenny B. White; Para ile Akraba
Saniye Dedeoğlu, Melda Yaman
Öztürk; Kapitalizm, Ataerkillik ve
Kadın Emeği
Saniye Dedeoğlu; Görünen Eller
Görünmeyen Emek; Doğudan Dergisi
sayı Eylül-Ekim 2008
Sibel Özbudun, T. Demirer,
Cahide Sarı; Liberalizm/ Muhafazakarlık
Kıskacında Kadın
Teoride Doğrultu Dergisi;
Cinsel Devrim; Sayı 28
Feminist Politika; sayı 3
Özgürlük Dünyası; Kadının İşgücü
Piyasasından Çekilmesi ve Piyasanın
Esnekleştirilmesi
Dilek Hattatoğlu; Yerli bir Feminizme
Doğru Ev Eksenli Çalışma Stratejileri
makalesi
Aksu Bora; Kadınların Sınıfı
Sheila Rowbotham; Kadın Bilinci
Erkek Dünyası
Maria Mies, Veronika Bennholdt
Thomsen, Claudia Von Werlhof;
Son Sömürge Kadınlar
50
Sosyalist Kadın • YAZ 2011
DÜRİYE SEZGİN
Ev Eksenli
Çalışanlar Alanında
Örgütlenme Deneyimleri
Ev eksenli çalışanlar,
yasal işçilik statüsünün
ve iş yasalarının gereklerinin kendilerine de
uygulanmasını istiyorlar,
ancak sesleri henüz bir
karşılık bulabilmiş değil.
Bu alana yönelik 10
yıldan fazla bir süredir
örgütlenme faaliyetleri
yürüten bu örgütler,
sendikaların, kanun
yapıcıların gündemine
girebilmek için çeşitli
etkinlikler, toplantılar,
kurultaylar yaptılar/
yapıyorlar.
Ev eksenli çalışma, kadınlar bakımından yaygın bir iş
sahasıdır. Ama bu yaygınlığa uygun bir örgütlenme alanı
ve hak tanımından söz etmek mümkün değildir. Çalışma
koşullarının düzensizliği, iş güvenliği ve sosyal güvenlik
haklarının olmayışı gibi sorunlar, ev eksenli çalışanların
başlıca sorunları olarak karşımıza çıkar. Evlerde, merdiven altlarında veya sokak aralarındaki küçücük mekanlarda çalıştıkları için denetim dışıdırlar. Kayıtdışı güvencesiz çalıştıkları için, herhangi bir iş yasasından yararlanma
olanakları da yoktur. Tecrit ve dağınık çalışmaları, örgütlenmelerinin önünde en büyük engeldir. Tüm bu olumsuzluklara karşın, dünya çapında ortaya çıkan örgütlenme
girişimleri, örgütlenme hakkının somutlaşmasıyla sonuçlanan örnek mücadele yöntemleri ve deneyimleri, çalışan
kadınları cesaretlendirip harekete geçirmiştir. Türkiye’de
de ev eksenli çalışanlar çeşitli örgütlenme modelleri geliştirerek, bu alandaki dağınıklığı giderme arayışı içindedir.
Çok doğal olarak örgütlenecekleri yerler de sendikalardır.
Ancak var olan sendikal yönetimler -birkaç sendika
dışında- bu alana ilişkin herhangi bir strateji sahibi olmadığı gibi, ev eksenli çalışanları işçi olarak da nitelemiyor.
Sendikaların işçilik anlayışı, salt işyeri ve fabrika düzeni
algılayışında kalmış durumda.
Oysa ki, emperyalizmin küreselleşen ekonomisine
hizmet eden neoliberal politikalar, mal ve hizmet üreti-
52
minde farklı çalışma biçimlerinin yolunu
açmıştır. Formel, düzenli çalışma yerini,
giderek esnek kuralsız, güvencesiz, kayıt
dışı taşeron sistemine, düzensiz yani enformal çalışmaya bırakmıştır. Firmalar, işleri işyeri dışına kaydırarak mal ve hizmet
üretimini taşeron alt firmalara, istihdam
bürolarına, küçük işyerlerine, atölyelere
oradan mahallelere ve evlere doğru yaygınlaştırdı. Elbette en ucuz iş gücü olarak
kullanılan kadın emeği de bu süreçle birlikte sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendirilmiş oldu. Uluslararası sermaye sınıfının üretim sürecini
belirlediği bu kuralsızlık karşısında, sendikalar değişen bu üretim sürecine ayak
uyduramadı, buna ilişkin yeni stratejiler
geliştiremedi. Sermayenin saldırıları karşısında bir tepki geliştiremediği gibi adeta
politikalarına yedeklendi, onların işlerini
kolaylaştırdı. İşten atılmalar ve özelleştirmeler sonucunda üye kaybına uğrayarak
kan kaybetti. Milyonlarca çalışan, güvencesiz ve örgütsüz bir durumda. Sendikaların bu olumsuzluğuna karşın, çalışanlar
örgütlenme istek ve mücadelesi içerisinde.
Çünkü işçiler, sermayenin saldırıları karşısında ekonomik demokratik hak ve çıkarlarını güvenceleyecek ve geliştirecekleri
emek örgütü olarak sendikaları görüyor.
Sendikal örgütlenmenin olmadığı yerlerde
başkaca örgüt biçimleriyle karşılaşmak da
mümkün. Çalışma grupları, kooperatifler,
atölyeler, örgütlenme ağları, sendikal girişimler, platformlar, dernekler çalışanların
başvurduğu veya kurduğu başlıca örgütlenme modelleridir.
Ev eksenli üretim süreci içerisinde
yer alan kadınların başvurduğu bu modellerden birisi Ev Eksenli Çalışan Kadınlar
Grubu’dur. ILO’nun 177 sayılı Evde Çalışma Sözleşmesi’ni benimseyen ve bu
doğrultuda il ve ilçelerde çalışma atölye-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
leri oluşturan bu grup, ev eksenli çalışan
kadınlar arasında çeşitli incelemelerde bulunmuş ve kadınların örgütlenme, sosyal
güvenlik hakkı gibi öncelikli taleplerini
açığa çıkarmış.
Bu grup; Van, Muğla, Sincan, Antalya, İstanbul, Sivas, Gaziantep gibi il
ve ilçelerde yaptığı alan çalışmalarında,
ev eksenli çalışan kadınların yaşadıkları
sorunların çözümünün, sosyal güvenliklerini elde etmelerinin ve iş güvencesine
kavuşmanın ön koşulu olarak örgütlenmek
istediklerini belirtmişler. Örgütlenmenin
kendilerine görünürlük kazandıracağını,
haklarını elde etme mücadelesi doğrultusunda baskı grubu oluşturma imkanını
sağlayacağını ifade etmişler. Örgütlenmenin sendikalara üye olmanın yolunu açabileceğini, iş bulmayı kolaylaştıracağını
ve pazarlık güçlerini artıracağını söyleyen
kadınlar, örgütlenmenin kendi aralarındaki sosyal dayanışmayı kuracağını, bilgi ve
becerilerini geliştirmek için eğitim imkanlarının sağlanacağını düşünüyorlar.
Sendikal Örgütlenme Deneyimleri
Dünyada ve ülkemizde bazı işçi sendikaları ve konfederasyonlar, enformal
çalışanları -buna ev eksenli çalışanlar da
dahil- örgütlenmesi gereken kesimler olarak görüp kendi bünyesinde örgütlemeye
yönelmiştir.
Uluslararası sendika konfederasyonlarının enformal çalışanlara ilişkin yaklaşımları ve politikaları, üretim sürecinin
çok gerisinde seyreder. 90’lı yıllarda enformal çalışanlara yönelik bazı tavsiye kararları alırlar.
Uluslararası Hür İşçi Sendikaları
Konfederasyonu ICFTU, enformal çalışmanın bir tercih değil, işçilere dayatılan bir
biçim olduğunu ve yasal olarak örgütlenemediklerini, ancak ilgi gösterildiği takdir-
Ev Eksenli Çalışanlar Alanında Örgütlenme Deneyimleri
53
işverenlerdir. 1975 yılında bu süde bunun sağlanabileceğini kabul
Senreç sendikalaşmaya dönüşür.
etmektedir. Üyesi sendikaların
dika yönetimi,
bu amacı gerçekleştirmek
Kadın üyelerin belirlediği
bu sektöre iş yapan
için yapabileceklerini beve kadın sendika başev eksenli çalışanları
kanını seçtiği yeni bir
lirlemiş ve tavsiye kararı
da üye yapma kararı alır.
yönetim oluşturulur.
haline getirmiştir.
Sendika yönetimi, bu
Dünya SendikaMektuplaşma, kapı kapı
sektöre iş yapan ev
lar Birliği (WCL), bir
dolaşma, toplantılar yapma
adım daha atarak bu
şeklinde sürdürdükleri örgüt- eksenli çalışanları
da üye yapma kararı
alana ilişkin bağlayılenme
faaliyetlerinde,
kadınları
işçi
alır ve bu karar doğcı bazı kararlar alır.
1997 yılında gerçek- olduklarına ikna etme çalışması rultusunda ev eksenli çalışan kadınlar
leştirdiği 24. Kongyürüterek ilgilerini sendikaya
resinde,
enformal çekerler. 1976 yılında hükümet, arasında örgütlenme
sektörü 1998-2002 dö- ev eksenli çalışanların da işçi faaliyetlerini başlatır.
Mektuplaşma, kapı kapı
nemini yönelim öncelikolduğunu kabul ederek dolaşma, toplantılar yaplerine dahil eder. İnsanlaörgütlenme hakkı
ma şeklinde sürdürdükleri
rın fakirlik ve seçeneksizlik
tanır.
örgütlenme faaliyetlerinde,
yüzünden kayıtdışı ve güvenkadınları işçi olduklarına ikna
cesiz çalıştıkları belirlemesiyle,
etme çalışması yürüterek ilgilerini senenformal çalışanların asgari yasal işçi
haklarından yararlanır hale getirilmesi dikaya çekerler. 1976 yılında hükümet, ev
eksenli çalışanların da işçi olduğunu kabul
mücadelesine vurgu yapar.
Sektörel bazda örgütlü bazı sendika ederek örgütlenme hakkı tanır. Bu hakkın
ve konfederasyonların da bu alana ilişkin elde edilmesiyle birlikte üye sayısında bir
araştırmaları söz konusu. ICFTU’ya bağlı artış sağlanır ve iki bin kadın sendikaya
Tekstil Federasyonu’nun bazı araştırmala- üye olur. Sendika 1979 yılında ev eksenli
çalışanların sosyal güvenlik hakkını elde
rı ve ayrıntılı kararları bunlardan biridir.
Kanada, Avustralya, İtalya, Alman- eder. Böylece nakışçılar, emeklilik ve hasya, Portekiz, Hollanda, İrlanda, Hindistan, talık iznini kullanır. Daha sonraki yıllarGüney Afrika, Brezilya, Senegal gibi ül- da, yasal işsizlik yardımı, kadınlara erken
kelerde bölgesel ev eksenli çalışanların emeklilik hakkı elde edilir. Sendika, 1996
örgütlülükleri ve sendikaları bulunmakta- yılından itibaren hasırcıları da örgütlemeye başlar. 2000 yılında üye sayıları 8 bine
dır.
Portekiz Madeira Nakış İşçileri ulaşmış durumdadır.
Avustralya Tekstil, Giyim ve AyakSendikası: Özerk bir ada olan Madeira
adasında turistlere ve ihracata dönük hedi- kabı İşçileri Sendikası (TCFUA): Hem
yelik eşyalar, havlu, çarşaf, giysi gibi ürün- kendi sektörlerindeki işçileri hem de ev
ler, daha çok ev eksenli işçiler tarafından eksenli işçileri üye alan bir sendikadır.
üretilir ve ada bu anlamda bir merkez nite- 1986 yılında politikasında değişiklik yaliği de taşır. Örgütlenme süreci ilk olarak pan sendika, ev eksenli çalışanlara yöne1937’de kurulan nakış işçileri derneği ile lerek çeşitli araştırmalar yapar ve bu alana
başlar. Üyeleri, nakışçılar ve bu işi yapan ilişkin deneyimleri inceler. ev eksenli çalı-
54
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
şanların kadın ve özellikle göçmen olma- dağınık ve tecrit koşullarda çalışan bu işçiları nedeniyle, sömürüye, şiddete, baskıya leri örgütlemek özel yöntemleri gerekli kıldaha açık olduğunu ortaya koyar. 1987 maktadır. Onlarla ilişkilenmek, ikna etmek
yılında iş yasalarında yapılan değişiklikle, ve işçi olduklarına inandırmak gerekir.
ev eksenli işçilerin çalışma ve ücretlerin- Bir işletme sisteminde çalışmadıkları için,
de iyileştirmeler sağlanır. Onlar da formal topluluklar halinde üyelikleri de beklenealandaki işçilerin haklarına yakın haklar- mez. Bu beklenti, daha sonra TCFUA’nın
dan yararlanmaya başlar. Yasal ücretlere bu alandaki faaliyetlerini zayıflatıcı bir rol
uygun ücret, çalışma saatleri, yıllık izin, oynamıştır.
yıllık ücret zammı ve fazla mesai ücreti
1993 yılında Avustralya merkezi hügibi hakları işverenle yapılan sözleşmeler- kümet, uluslararası sermayenin çıkarları
de yer alır.
doğrultusunda bir dizi karar alır. Bu kararSendika, on yıl içinde çeşitli kampan- ların ardından yapılan yasal düzenlemeleryalar düzenleyerek, ev eksenli çalışanlara le başta işçi haklarında ciddi kısıtlamalara
ulaşma, onları yasal hakları hakkında bil- gidilir. Uygulamaların en ciddi örneği, işçi
gilendirme ve sendikaya üye olmalarını ücretlerinin düşürülmesidir. Bu politikanın
sağlamaya çalışmıştır. İlk aşamada hayata ilk ve keskin yansıması ev eksenli çalışangeçirdiği kampanya, ev eksenli çalışanla- lar üzerinde olur.
Sendika, işçi haklarının kısıtlanmara yasal haklar ve sendikanın politikaları
hakkında bilgilendirme aydınlatma çalış- sının, üretim sürecinin yeniden yapılandımasıdır. Bu kampanya sürecinde göçmen rılması anlamına geldiğini ve küresel bir
işçileri de kapsayacak 14 dilde ayrı broşür- zincirle karşı karşıya olduğunu gördü. Bu
ler çıkarılır, göçmenlere yönelik radyo ve zincirin bir ucunda uluslararası tekeller
gazetelerde çeşitli bilgilendirme ve yazılar diğer ucunda ise fabrikada ve evde çalıyayınlanır. Yine aynı sendika tarafından şanlar vardı. 12-18 saat evde çalışan bu
göçmen işçilerle kendi dillerinde yaygın işçiler, yasal haklarından yeterince habertoplantılar gerçekleştirilir. Bu kampanya- dar olmadığı gibi, işverenler de zorunlu
da binlerce ev eksenli çalışan kadınla
oldukları yükümlülükleri yerine geSendidoğrudan ilişkiler kurulmasına
tirmemez.
ka, sürdürdüğü
karşın az sayıda üye kaydı
Sendika, bu gelişmeler ışığında 1994 yılınyapılır.
kampanyanın ikinci
Sendika 1990 yılınadımında taban örgütleri- da yeni bir kampanya
da sona erdirdiği kamnin oluşturulması için eğitim başlatır. Bir yandan
üretim zincilerini izpanyanın ardından, ev
faaliyetlerine ağırlık verir.Yerel lerken, diğer yandan
eksenli çalışanların
liderler yetiştirmeye öncelik
ev eksenli çalışandiğer üyelerle aynı
larla yakın ilişkişekilde örgütlenmeveren sendika, ortak bir dilin
sine karar verir. Top- oluşturulması için de, ingilizce dil ye geçmeye başlar.
luluklar
temelinde kursları açar. Bu çalışmalar, sen- Çeşitli yöntemlerle
örgütlenmelerini savuilişkilenen ev eksendikayı
çeşitli
grupları
ile
bunur. Bu karar, ev eksenli
li işçiler, çalışma koçalışanların ilgisini zayıf- luşturur ve yaygın taban
şullarını deşifre ederler.
örgütleri kurulur.
latıcı bir rol oynar. Çünkü,
Baskı, taciz, tehdit, şiddet
Ev Eksenli Çalışanlar Alanında Örgütlenme Deneyimleri
gibi muamelelere maruz kaldıklarını bildirirler. Özellikle Çinli ve Vietnamlı kadınlar kölece çalışma ortamları hakkında
bilgi vererek, korkunç bir sömürü ve baskı
altında çalıştıklarını kamuoyuna yansıtırlar. 1995’te bu kampanya sürecinde elde
edilen bilgiler doğrultusunda “Modanın
Gizli Bedeli” adlı bir rapor hazırlanır ve
kamuoyun bilgisine sunulur. Enformal çalışmanın omurgasını oluşturan ev eksenli
işçilerin çalışma koşulları ve nasıl azgın
sömürü dişlileri arasında ezildikleri gözler
önüne serilir. Bu rapor ve kampanya süreci, Asyalı kadın işçi dernekleri ve örgütlerinin ilgi ve desteğini de harakete geçirir.
Sendika, sürdürdüğü kampanyanın
ikinci adımında taban örgütlerinin oluşturulması için eğitim faaliyetlerine ağırlık
verir. Yerel liderler yetiştirmeye öncelik
veren sendika, ortak bir dilin oluşturulması için de, ingilizce dil kursları açar. Bu çalışmalar, sendikayı çeşitli grupları ile buluşturur ve yaygın taban örgütleri kurulur.
Dinsel gruplar, kadın örgütleri, adalet komiteleri, yardım örgütleri, ulusal öğrenci
birlikleri ile ülke ya da eyalet düzeyindeki
kurumların örgütleri, sendikanın destekçi
örgütleri haline gelirler. Sendika bu güç
birliği içinde 1997 yılında “Adil Giyim
Kampanyası”nı başlatır. Bu kampanyanın amacı, uluslararası firmaların teşhirine
dayanıyordu. Üretim süreçlerini izleyen
sendika, tüketicilere işçilerin hangi çalışma ortamlarında ve sömürü altında çalıştıklarını görsel, yazınsal bilgilendirmeler,
çeşitli protesto eylemleri gibi birçok meteryalle anlatarak firma teşhiri yapar. Bu
teşhir baskılaması Avusturalya’daki moda
sanayini etkilemiştir. Moda sanayi işverenleri sendika ile görüşmek zorunda kalır
ve evde çalışan işçilerin haklarında iyileştirmeler üzerine anlaşmaya varılır. Firmalar, ev eksenli çalışan işçilerin asgari üc-
55
ret almasını, yasaların gerektirdiği sosyal
yardımlardan yararlanmasını, taşeronların
ve şirketlerin ayrıntılı bilgi vermesini ve
sendikanın çalışma koşullarını tekip etme
yetkisini tanımak zorunda kalır. Sendika,
özellikle izleme yetkisi dahilinde ulusal ve
uluslararası şirketleri izleyerek bunlardan
bazılarına yeterli koşulları sağlamadığı
için davalar açmış, Nike ve Adidas’a karşı
açtığı davalarda, Adidas uzlaşma yolunu
seçmek zorunda kalmıştır.
Avusturalya Tekstil, Giyim, Ayakkabı İşçileri Sendikası TCFUA, ev eksenli
çalışanların yasal haklarını elde etme mücadelesi, hükümetin bu işçilere yönelik kısıtlama politikalarını geri aldırdı. Sendika
sayesinde birçok reformlar yapıldı. Birçok
eyalette konfeksiyon işçileri yasal işçilik
haklarından yararlanıyor. Avusturalya’daki
“Evde Çalışan İşçiler Uygulama Yasası”
dünyada bu alana ilişkin en iyi yasa olarak
adlandırılıyor. Sendika, bu alanda 10 yıl
önce çalışanların sayısının 30 bin olduğunu ve son yıllarda bu sayının 330 binlere
ulaştığı bilgisini veriyor. Buna karşılık ev
eksenli çalışanların sendikaya üyelik sayısının hala çok yetersiz olduğunu belirten sendika, bu alanda örgütleme yapacak
sendikaların, bu işçilere ulaşmak ve örgütlemek için çalışmalarını buna uyarlamalarının önemine dikkat çekiyor.
Hindistan- Serbest Çalışan Kadınlar Örgütü (SEWA): SEWA, 1972 yılında Hindistan’ın Ahmedabad kentinde kadınlar için kurulan bir sendika. SEWA’nın
kurucuları, Hindistan’ın en büyük Tekstil
İşçileri Sendikası TLA’nın bünyesinden
çıkmıştır. Dünyadaki en eski ev eksenli çalışan kadınlar sendikasıdır ve en çok
üyeye sahiptir. 2002 yılına geldiğinde üye
sayısı 250 bini aşar. ev eksenli çalışanlar
kayıtdışı oldukları için yasal olarak sendika üyesi olamıyor. SEWA, bu anlamda 7
56
yıl süren bir hukuk mücadelesi sonucunda
yasal sendika hakkı kazanır ve kendini işçi
sendikası olarak tescil ettirir.
SEWA’ya üye olan işçilerin profilleri çok değişik. Üyelerinin hemen hemen
tümü enformal işlerde düzensiz çalışıyor.
ev eksenli çalışan kadınlar, sokak satıcıları, temizlik işçileri, atık kağıt toplayıcıları, inşaat ve tarım işçileri bu sendikanın
üyeleri arasındadır. Oran olarak üyelerinin
üçte ikisi sokak satıcısı, üçte biri ev eksenli çalışanlardır. Üyelerinin çoğu yoksulluk
sınırının altında ve sosyal güvenceden
yoksun yaşayan kadınlardır.
Sendika, ev eksenli çalışanların yaptığı iş üzerinde söz ve denetim sahibi olmasını ve bu işçilerin sosyal güvenlik
haklarına kavuşmasını öncelikleri olarak
görüyor ve önemsiyor. Bu amaçla, ev eksenli çalışan işçilerin ve üyelerinin çeşitli
emek kooperatifleri gibi örgütlenmelerine
yardımcı oluyor. Bu tür örgütlenmeler, çalışanlar arasında yardımlaşma duygusunu
geliştirdiği gibi yeni istihdam yaratma olanağını da sağlıyor. Kooperatif yönetimleri
aynı zamanda bir örgüt olma özelliği de
taşıyor. Sendika, böylece örgütlenme seferberliğini, daha iyi istihdam koşulları
yaratma faaliyetleri ile de birleştirmiş oluyor.
SEWA, bu işçileri örgütlerken, diğer
yandan yoksul ve güvencesiz üyelerine
yönelik tekstil alanında mesleki eğitim,
sağlık hizmetleri, üyelerine pazarlarını
genişletebilme olanağı, yine üyelerinin
kullandığı iş aletleri ve makinelerinin sağlanması gibi birçok dayanışma hizmetleri
de veriyor.
Sendika, 1975 yılında kurduğu bankasıyla üyelerine kredi sağladı. Üyesi
yoksul kadınlara verdiği kredilerle, pazar
ve kaynak bulabilmelerine destek verdi.
On binlerce yoksul kadın bu bankadan al-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
dığı küçük kredileri kullanabilme olanağına kavuşuyor. Bunun yanısıra, üyelerinin
eğitim, tamir, ev onarımı gibi çok çeşitli
harcamaları için kredi vererek kaynak sağlıyor.
Kadınların küçük üretim alanında
mikrokredi sistemiyle desteklenerek çalıştırılması uygulaması, Hindistan merkezli
bir sermaye hareketi olarak bütün dünyada
da yaygınlaştırılmıştır. Ama SEWA’dan
farklı olarak uluslararası bankalar üzerinden örgütlenen ve geliştirilen bir süreçtir
bu.
Güney Afrika- Serbest Çalışan Kadınlar Sendikası (SEWU):
SEWU, 1974 yılında Güney Afrika
Cumhuriyeti’nin Durban kentinde kurulmuştur. Hindistan’daki Serbest Çalışan
Kadınlar Örgütü SEWA’dan esinlenerek
aynı stratejiyi uygulamıştır.
Önceleri küçük bir birlik olarak faaliyetlerine başlayan bu örgüt, kendi hesabına çalışan ve üçten fazla kişi çalıştırmayan, geçici iş yapan, hiçbir sendikaya
üye olamayan, evin geçimini üstlenmek
zorunda kalan kadınları bir araya getirme
amacıyla faaliyetlerine başlar.
Sendikanın ilk temas ettiği kesim, sokak satıcısı kadınlarla, ev eksenli çalışan
kadınlar olur. Sokak satıcısı kadınlar, zanaat işleri, otlarla ilaç, plastik su kapları,
otobüs yolcularına yastık ve yaygı yapımı,
sebze, meyve ve bira satışı gibi birçok işi
yapmaktadır. ev eksenli çalışanlar ise daha
çok dikiş, örgü ve seramik gibi işler üzerinde yoğunlaşmaktadır.
SEWU, Hindistan’daki kardeş örgütü
SEWA ile işbirliği içinde yasal iyileştirmeler sağlamak için birçok eylem ve polisle
çatışmalara girdi. Yetkililerle görüşmeler
sonucu, sokak satıcılarının daha iyi koşullarda çalışabilmelerine olanak sağlayacak
düzenlemeler yapılmasını sağladı. ev ek-
Ev Eksenli Çalışanlar Alanında Örgütlenme Deneyimleri
57
senli çalışanlara iş almada ve
Uluslararası Ev Eksenli
Yerellerdebu pazara erişmede kolayÇalışan İşçiler Ağı:
ki ilk tüzel örgüt,
lıklar sağlamayı başardı.
HomeNet
İstanbul Avcılar’da 2002
Yasal sorunların çözüEv eksenli çalıHaziranı’nda kurulan Avcılar
münde, çocuk bakışan örgüt temsilcileEv Eksenli Çalışan Kadınlar Kü- rinin bir araya gelemında, küçük krediler almada, mesleki çük Sanat Kooperatifi. Avcılarda rek
oluşturdukları
beceriler edinmede
kurulan kooperatifin medya ara- uluslararası bir örgibi birçok konuda cılığıyla duyulması, yankı uyandır- güttür. Kısa adıyla
kadınlarla dayanışHomeNet olarak ifaması sonrasında bir çok bölgede
ma içinde bulundu.
de edilen bu örgüt,
Kırsal kesimler- konu daha fazla ciddiye alınmaya 1994 yılında kuruldu.
de ve kentin varoşla- başladı. Bu aynı zamanda, evde HomeNet’in 38 ülkerında şubeleri bulunan çalışan kadınların örgütlenden 70 üyesi bulunmaksendikanın, büyük kenttadır.
Türkiye’den Van,
meye başlaması anlalerde üye sayısı da bir hayli
İstanbul, Muğla’dan ev ekmına geliyordu.
fazlalaşmıştır. 1999’da sendisenli çalışan kadın grupları ile
kanın üye sayısı 2.500’e ulaşmıştır.
Ev Eksenli Çalışan Kadınlar ÇalışFaaliyetlerini sürdüren sendika üye sayısı- ma Grubu da bu örgüte üyedir.
nı giderek artmıştır.
HomeNet, üyeleri arasında bilgi, deSEWU, uluslararası ilişkiler ve ortak neyim, birikim paylaşımını sağladığı gibi,
çalışmalar alanında da önemli bir nite- kendisine bağlı kadın örgütlenmelerinin
lik ortaya çıkarmıştır. Afrika kıtasında yerellerinde yürüttükleri çalışmalarına
hükümet dışı örgütlerin katılımıyla “En- destek veriyor. Uluslararası kampanyalar
formal Çalışma” konulu atölye çalışması örgütlüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü
gerçekleştirir. Afrika’nın Gana, Fildişi, (İLO)’nun, Evde Çalışma Sözleşmesi’ni
Benin, Toga ve Senegal gibi ülkelerinde kabul etmesi, bu örgütün yürüttüğü kamenformal çalışmaya ilişkin incelemeler panyalar sonucunda olmuştur.
Türkiye Ev Eksenli Çalışanlar ve
yapar. Bu incelemeler sonucunda, üretiÖrgütlenme Sorunları
min yeniden yapılandırılması sürecinde,
Türkiye’de ev eksenli çalışanlar haİMF ve Dünya Bankası destekli uyum
programları sonucu, özelleştirmelere bağ- len sendikalara üye olamıyorlar. 1995’ten
lı işten atmaların yoğunlaşması ile formal beri süren örgütlenme faaliyetleri, 1999’da
sektörde örgütlü işçilerin sendika üye- Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma
liklerinin giderek eridiğini, bu anlamda Grubu’nun kurulmasıyla hız kazanır. Bu
sendikaların kan kaybettiğini tespit eder. alana ilişkin çalışmalar iki ana damarda
SEWU’nun bu çalışmasının ardından, adı yürütülüyor: İlki, ev eksenli çalışanların
geçen Afrika ülkelerinde sendikalar yü- yerellerde kendi formel veya enformel örzünü enformal, kayıtdışı çalışanlara yö- gütlerini kurmaları. İkincisi ise ev eksenli
nelterek sokak satıcılarını, zanaatkarları, çalışanların ülke ölçeğinde ortak taleplerigeçimlik çalışan tarım işçilerini örgütle- ni dile getirmek ve birbirlerini desteklemek
meye başlar.
üzere bir dayanışma ağı oluşturmak.
Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma
58
Grubu, ev eksenli çalışmanın ve ev eksenli
çalışanların görünürlük kazanması, bu alanda bir ülke politikası oluşması için uyguladığı stratejilerin başında, yerel atölyeler
düzenlenmesi geliyor. 2001 Mayısı’ndan
bu yana, Van’dan Antalya’ya, Urfa’dan
Samsun’a, İzmir’e, İstanbul’a, Ankara
Sincan’a dek çeşitli yerlerde düzenlediği
yerel atölyeler sonucunda çeşitli yerel ev
eksenli çalışan grupları ortaya çıktı.
Yerellerdeki ilk tüzel örgüt, İstanbul
Avcılar’da 2002 Haziranı’nda kurulan
Avcılar Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Küçük Sanat Kooperatifi. Avcılarda kurulan
kooperatifin medya aracılığıyla duyulması, yankı uyandırması sonrasında bir çok
bölgede konu daha fazla ciddiye alınmaya
başladı. Bu aynı zamanda, evde çalışan kadınların örgütlenmeye başlaması anlamına
geliyordu.
Avcılar Ev Eksenli Çalışan Kadınlar
Küçük Sanat Kooperatifi, Türkiye’de bu
alanda ilk olma özelliği taşıyan bir kooperatiftir ve yenilerinin açılmasına da öncülük eder. Kooperatif üyeleri kurulma aşamasında zorluklar çektiklerini, Türkiye’de
kendilerine örnek oluşturacak bir yapı olmaması nedeniyle sıkıntılar yaşadıklarını
belirtiyorlar. Kooperatifin gelecekle ilgili
hedeflerini Kooperatif’in Yönetim Kurulu Başkanı şöyle açıklıyor: “Kooperatifler
birliğini oluşturmak en büyük hedefimiz…
İlerisi için de büyük hedeflerimiz var tabii
ki: bizim sendikalı olabilmemiz gibi, kendi
sendikamızı kurmamız gibi. Gelecek için;
bireysel yatırılan sigorta primlerinin aşağıya çekilmesi, büyük firmalarla işbirliği
yaptığımız zaman ordan asgari ücret alma,
iş ücretlerini artırma gibi çok çok büyük
projelerimiz var.”
Avcılar Ev Eksenli Çalışan Kadınlar
Kooperatifi, bu sömürü mekanizmasının
önemli bir halkası olan aracıları (taşeron-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
lar) ortadan kaldırmayı başarmış.
Kuştepe Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifi: Avcılar Kooperatifi modelinden hareketle kurulan Kuştepe Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifi, aslında
bir mezuniyet tezinin pratiğe dönüşmüş hali
olarak başlamış. “Kadınlar, Kuştepe’de nasıl üretici olabilir?” sorusuna cevap arayan
Bilgi Üniversitesi’nden dört öğrencinin
çabalarıyla kurulan kooperatifin toplam 8
üyesi bulunmaktadır. Kuştepeli kadınlar,
Avcılar’daki hemcinsleri gibi türlü zorlukları aşarak değil, sadece bir imza atarak
kooperatif sahibi olmuşlar. Kurucu üyeler,
kooperatife kira ödemediklerini, kuruluş
aşamasında da hiçbir masraf yapmadıklarını belirtmişlerdir. Kuştepe kooperatifi Şişli
Belediyesi’nden destek almaktadır.
Bunun dışında tüzel kişilik edinmemiş
ama düzenli ve başarılı çalışmalar yürüten
gruplar da bulunmakta. Bunların en önemli
örneklerinden biri, Muğla Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Pazar Grubu. 2002 yılında bir araya gelen kadınların oluşturduğu
Pazar Grubu, o günden bu yana birlikte
iş yapma deneyimi biriktiriyor. Deneyim
birikiminde belirli bir aşamaya gelmeden
tüzel kişilik kazanmayı tercih etmiyorlar.
2005 yılında kurulan Ödemiş Ev
Eksenli Çalışan Kadınlar Küçük Sanat
Kooperatifi, bu alanda örgütlü tüzel kişilik
kazanmış örgütlenmelerden bir başkasıdır.
Faaliyetleri dokuma, iğne oyası ve benzeri
el işleridir. 2007 yılında kurulan Kozadan
İpeğe Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifi ise bakliyat torbaları, bez çanta
dikimi, şarap şişesi aksesuarları, takı, giysi
gibi üretimler yapmaktadır.
Bunların yanısıra Aydın, Sivas ve 20
ayrı il ve ilçeyi kapsayan yerelde çeşitli ev
eksenli çalışan kadın grupları veya gruplaşmaları vardır.
Bu alanda çalışmalar yürüten kadın
Ev Eksenli Çalışanlar Alanında Örgütlenme Deneyimleri
kooperatifleri 2000 yılından beri yerel
düzeyde kadınların kendileri için kalıcı
hizmetler yaratabilmeleri, önceliklerini ve
ihtiyaçlarını gündeme getirebilmeleri, kadınları güçlendirmeye yönelik politikaların
ve kaynak aktarımlarının sağlanabilmesi
için çok önemli bir hareket başlattılar. Süreç içinde kadın kooperatifleri konusunda
deneyimler ortaya çıkmaya başladı ve kooperatifler arasında bilgi ve deneyim paylaşımı sağlandı. Buradan yola çıkarak, 2008
yılında kadın kooperatifleri bir araya geldi ve Kadın Kooperatifleri İletişim Ağı’nı
oluşturdular. Halen faaliyetlerini bu eksen
üzerinden yürütüyorlar.
Türkiye HomeNet Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı: 1994’ten
beri faaliyetlerini sürdüren Ağ, 2004 yılında 1. Ülke Konferansını gerçekleştirmiştir.
Girişim ve gelişme düzeyindeki örgütlenme, 2008’de Türkiye HomeNet ev eksenli
Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı’nın kurulmasıyla önemli bir aşamaya gelmiştir.
2008’in sonunda ise bu örgütlenme süreci
sendika girişimine dönüştürülmüştür.
Ağın kurucusu kadınlar kamuoyuna
dönük yaptıkları açıklamalarında, sadece
ev eksenli çalışmada değil, her tür esnek,
kayıtdışı, güvencesiz çalışmada kadınların çoğunluğu oluşturduğunu belirtiyorlar.
Kadın iş gücünün ucuz ve emeğinin karşılıksız oluşu nedeniyle işverenler tarafından
özellikle tercih edildiğine ve yaygın olarak
kullanıldığına dikkat çekiyorlar. Bu nedenle, ev eksenli çalışanların çıkarlarının, bir
bütün olarak bu çalışma tarzını bir zorun-
59
luluk haline getiren sistem karşısında ortak olduğunu söyleyerek, tüm güvencesiz
çalışanlara ve kadınlara güç birliği çağrısı
yapıyorlar.
Yayınladıkları sonuç bildirgelerinde;
“Bizler işçiyiz. Ama çalışması görünmeyen, emeği yok sayılan, işçi olduğu tanınmayan işçileriz. Çalıştığımız bile kabul
görmeyince, işçiliğimizden doğan haklarımız da tanınmaz. Sosyal güvencemiz yok,
sosyal güvenliğimiz yok. Güvenceli çalışan
işçilerden tek farkımız, işverenin işyerinde
çalışmıyor oluşumuz. Yoksa bizler de tıpkı diğer işçiler gibi, geçimimizi sağlamak
üzere çalışıyoruz” diyorlar.
Ev eksenli çalışanlar, yasal işçilik statüsünün ve iş yasalarının gereklerinin kendilerine de uygulanmasını istiyorlar ancak
sesleri henüz bir karşılık bulabilmiş değil.
Bu alana yönelik 10 yıldan fazla bir süredir
örgütlenme faaliyetleri yürüten bu örgütler,
sendikaların, kanun yapıcıların gündemine
girebilmek için çeşitli etkinlikler, toplantılar, kurultaylar yaptılar/yapıyorlar.
Yerel bağlamda atölye çalışmaları,
ulusal düzlemde ‘Ulusal Kongre’, ‘Kamu
Politika İzleme Toplantı’ları dahil çeşitli
etkinliklerle sorunun görünürlüğünü ve hukuki taleplerini kamuoyu ile paylaşıyorlar.
Bu çalışmalar, şimdilik kendi öz güçlerine
dayanarak ilerlemelerine ve görünürlük
sağlamalarına hizmet ediyor. Tabi bundan
sonrası açısından da, dünya deneyimleri
ışığında yaptıkları ve programlarına aldıkları mücadele kararları geleceklerini belirleyecek.
60
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
MUKADDES ERDOĞDU ÇELİK
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında
Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
Kadın cinsin büyük tarihsel yenilgisi, insan yaşamına
özel mülkiyetin girişiyle başladı. Kadın bu süreçte bütün
toplumsal fonksiyonlarından soyunduruldu, diğer her şey
gibi erkeğin mülkünden sayıldı, ondan doğacak çocukların
anası, evin ve bu çocukların bakıcısı olarak konumlandırıldı.
Bu bağlamda kadın cinsi, insanlığın tanıdığı ilk köle oldu.
Köleci, feodal ve kapitalist toplumlarda biçimleri değişse de
özü itibarıyla kadının erkek karşısında bu konumu korundu.
Yirminci yüzyıla damgasını basan Ekim Devrimi yalnızca proletarya ve diğer ezilenler için değil, kadın cinsin
kurtuluşu için de tarihin tanıdığı ilk ve en kapsamlı toplumsal, ekonomik ve siyasal bir devrimdi.
Ekim sosyalist devrimi, köleliğinin kökeni olan özel
mülkiyet sistemini yıkmaya giriştiği için kadın cinsin büyük
toplumsal kurtuluşunu da başlattı. Devrimin önderi Bolşevik hükümetin ilk kararnamelerinden biri, kadın cinsi asırların köleliğinden ve onu yasal düzlemde erkekle arasındaki
bütün eşitsizliklerden kurtarma kararıydı. Kadın cinsin tam
olarak toplumsal üretimin içine çekilmesi yanında mutfağın
kölesi, çocuk ve kocanın bakıcısı olmaktan çıkaracak olan
seferberlik başlatıldı. Kadın için ekonomik bağımsızlığın
yolu sosyalist ekonominin inşası içinde köklü olarak açılırken devlet yönetimine en gerideki köylü kadının çekilmesi
de olanaklı hale geldi.
Toplumsal ve hukuksal alanda kadını ikincil ve erkeğe bağımlı kılan, ezilmesine araç olan her şeye karşı savaş
62
açıldı, boşanma kararnamesiyle kadın cinsin
aşağılanmasına, meşru ve gayrı meşru çocuk
ayrımına son verildi. Kadın cinsin eğitimi
için seferberlik başlatıldı, kadın ve çocuğun
korunması sosyalist devletin sorumluluk
alanına sokuldu. Pek çok kitap, belge ve istatistik, insan soyunun yarısı olan kadın cinsin Ekim Devrimi’yle yaşadığı mutluluğa,
elde ettiği kazanımlara, insanlığın özgürlük
yürüyüşünde üstesinden geldiği zorluklara
ve başarılarına tanıktır. Bugün emperyalist
kapitalist sistem karşısında ağır bir yenilgi
alarak insanlığın barbarlığa sürüklenmesinin
önünün açıldığı ne kadar gerçekse, Sovyet
devriminin ve Sovyet kadınının insanlığa armağan ettiği zaferler de o kadar gerçektir.
Kuşkusuz bu yine de yarım kalmış bir
zaferdir. Kadın cinsin sosyalizme ilk yürüyüşünün nerede, nasıl ve hangi etkenlerle kesintiye uğradığını, zaferin yarım kalmasının
özgün nedenlerini ve bunların sosyalizmin
yenilgisinin genel bilançosu içindeki yerinin
ne olduğu açığa çıkarılmış değildir. Böyle
bir bilanço çıkarma çalışmasının iki ana ekseni üzerinde durabiliriz. Birincisi, marksist
teorinin kadın sorununu, daha doğrusu kadın
özgürleşmesini ele alışıyla ilgilenmeliyiz.
İkincisi, ilk sosyalist kuruluş deneyinin kendi sorunlarını incelemeliyiz.
Bu yazıda asıl amacımız deneyimleri
mercek altına yatırmak. O nedenle, –daha
sonra gereğince ele almak gerek– Marks’tan
başlayarak kadın sorununda teorik ve tarihsel yaklaşımlara sadece özet bir değinmede
bulunmakla yetineceğiz.
Marksist Teoride/ Yazında
Kadın Özgürleşmesi
Bilimsel sosyalizmin kurucusu Marks,
ekonomi, siyaset ve felsefe yazılarında başlı
başına kadın sorununu incelememiş, ancak,
Clara Zetkin’in dediği gibi, elimize materyalist tarih anlayışı ve diyalektik yöntemi vere-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
rek kadın ve aile sorununun diğer bütün toplumsal olgular gibi tarihsel bir perspektiften
incelenmesi olanağını sunmuştur. Kadının,
aile ve toplumdaki yerinin değişmez olmadığını, bir öncesi olduğu gibi sonrasının da
olacağını; sınıflı toplumların değişmez ahlaki yasalar ve tanrısal buyruklarla yaratılmadığının açığa çıkarılmasını sağlamıştır.
Marks
ve
Engels,
Komünist
Manifesto’da, işçi sınıfının proleter devrimi
programını açıklarken şöyle derler: “Burjuva için karısı üretim aracıdır. Bu nedenle
o, ortaklaşa mülkiyet deyince kadınların da
ortaklaşmasını anlar. Oysa bugün burjuva
evlilik kadınların ortaklaşa kullanılışıdır zaten. Biz olsa olsa kadınların ortaklaşa kullanılmasını açığa çıkarmış olmakla ve açık
gizli fuhuşun ortadan kaldırılmasını hedeflemiş olmakla suçlanabiliriz.”
Kapital’de ise, emek piyasasına çıkmadığı için kadının ev içindeki emeğinin, kapitalist için değersiz olduğunu açıklamıştır.
“Emekçi kendine aittir, ve zorunlu yaşamsal
işlevlerini üretim sürecinin dışında gerçekleştirir’, ‘emekçinin kendini yeniden üretmesi için onun öz savunma ve türünü sürdürme
güdülerine güvenebilir. ‘Sermaye ev içi alanıyla ilgilenmez.’”
Ev İçi Emek Üretken mi Değil mi?
“Ev emeği değer yaratır mı, yaratmaz
mı?” Marks’ın bu çözümlemesi, evde tüketildiği halde kadının görünmeyen emeği
üzerine sonradan ciddi tartışmalara yol açmıştır. Pek çok tartışmacının dile getirdiği
gibi, sermaye ev içi emekle ilgilenmese bile
somut toplumsal formasyonlar düzeyinde
ev içi alanının örgütlenme biçimi ve oradaki toplumsal ilişkiler, söz konusu biçimlerin
yeniden üretiminde önemli bir rol oynuyor
olabilirdi. Nitekim Rosa Luxemburg, 1912
yılında kadınlara oy hakkı için yazdığı makalede, burjuva kadına karşılık proleter
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
kadının üretken pozisyonda olduğunu vurguladıktan sonra, onun ev içi emeğinin ise
kapitalist sistem içinde karşılıksız kaldığını,
oysa bu sorunu gündemleştirmek ve mücadelesini yürütmek görevini proleter kadın
hareketine havale etmektedir:
“Bugünkü kapitalist ekonominin anladığı anlamda, bu türden bir çalışma üretken
değildir; onca fedakârlık ve enerjiyle, binlerce küçük çabanın biraraya gelmesiyle yürütülen bu çalışma, ne müthiş bir başarı olsa
bile. Bunlar, proleterin sadece özel sorunudur, onun şansı ve kaderidir ve bu nedenle
bugünkü toplumumuz için bunlar boş laftır.
Kapitalizm ve ücret sistemi egemen olduğu
sürece, yalnızca, artık değer üreten, kapitalist kâr sağlayan çalışma türü, üretken sayılacaktır. Bu açıdan bakıldığında, bacaklarını oynatarak patronunun ceplerini parayla
dolduran bir müzikol dansözü üretken bir
işçi sayılırken, dört duvar içinde kalan proletaryanın kadınlarının tüm çabası, üretken
olmayan iş sayılacaktır. Bu, gaddarca ve akıl
dışı bir şey, ama bu durum, bugünkü kapitalist ekonominin gaddarlığını ve akıldışılığını
tam olarak göstermektedir. Ve bu acımasız
gerçeği açık ve kesin olarak görmek, proleter kadının ilk görevidir.”
Rosa’nın sözleri kadının evde, aile bireylerinin yaşamının yeniden üretilmesi için
harcadığı emeği görmek ve onu siyasallaştırmak için bir ilk adım. Ancak arkası getirilememiş, adeta bir vasiyet gibi karşılıksız
kalmıştır. Çünkü ne kendisi ne sonrakiler
konu bu bağlamda ele alıp derinliğine işlemiş, proleter kadının bu emeğinin karşılıksız
kalmasını önleyecek bir mücadele planını
çıkarmamıştır. Aksine, çok sonra, ikinci dalga feminist hareketin ataerki sorgulamasıyla
açığa çıkarılacak, ancak ondan sonra politize
edilebilecekti.
Başa dönerek Engels’in kadın sorunuyla ilişkisine bakmaya devam edelim. Engels
63
bir bakıma Marks’ın ele alamadığı sorunu,
o güne kadar ortaya çıkmış bilgi ve verilere
dayanarak çözümlemiştir. “Özel Mülkiyetin,
Ailenin ve Devletin Kökeni” adlı eseriyle
Engels, kadın sorunun kökenini, evrimini
ve kadın özgürleşmesinin teorik temellerini
açıklığa kavuşturmuştur. (Engels, bu kitabı
hazırlarken kullandığı notların esasen Marks
tarafından Morgan’ın Eski Toplum adlı kitabından çıkarıldığını ifade etmektedir.) Önsözde kandaş aileden başlayarak insanlığın
geçirdiği evrimi şöyle yorumlar: “Maddeci
anlayışa göre, tarihteki egemen faktör, son
tahlilde, maddi hayatın üretimi ve yeniden
üretimidir. Ama bu üretim ikili bir tabiata sahiptir. Bir yandan yaşam araçlarının
beslenmeye, giyinmeye, barınmaya yarayan
şeylerle bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; öbür yandan bizzat insanların üretimi,
türün üremesi.
Belli bir tarihsel dönem ve belli bir
ülkedeki insanların içinde yaşadıkları toplumsal kurumlar bu iki türlü üretim tarafından, bir yanda çalışmanın (üretimin), öbür
yandan da ailenin erişmiş olduğu gelişme
aşaması tarafından belirlenir. “Emek üretkenliği arttıkça ve beraberinde özel mülkiyet
ve değişim, servetler arasında eşitsizlik, başkasının gücünden yararlanabilme olanağı,
dolayısıyla sınıflar arasındaki karşıtlıkların
temeli”nin de geliştiğini vurgulayan Engels
sözü şöyle bağlar: “Kan ilişkileri üzerine
kurulu eski toplum, yeni yeni gelişmiş toplumsal sınıfların çatışması sonucu değişir.
Yerini, artık dayanaklarını, belirli bir ülkede yaşayan toplulukların teşkil ettiği devlet
içinde örgütlenen aile rejiminin tamamen
mülkiyet rejimi tarafından belirlendiği günümüze kadar gelen yazılı tarihin bütün özünü
biçimlendiren sınıflar çatışması ve sınıflar
mücadelesinin bundan böyle içinde serbestçe geliştiği yeni bir topluma bırakır.”
Pek dikkate alınmayan, hatta kitabı
64
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
Türkçe’ye çeviren Kenan Somer’in eleştiri- Ancak Engels, “tarihsel ilerleme” saydığı
sinin etkisi altında kalan yorumların aksine tek eşli evliliğe geçişin kadın cinsin eseri olbu analiz çok önemlidir. Çünkü kadının so- ması gerektiğini de öne sürmektedir:
yun üretiminde ve emeğin yeniden üretimin“Bu ilerleme kaynağını erkeklerden
de aldığı rolün, toplumsal sınıfların ortaya alamazdı; çünkü erkeklerin, günümüze kaçıkışıyla onun ezilmesine nasıl olanak sağla- dar grup halinde evlenmenin tatlılıklarındığını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Kadının dan vazgeçmek, hiçbir zaman akıllarına gelsorumlu olduğu komünal ev ekonomisi bu memiştir. Ancak kadınların iki başlı evliliğe
yeni gelişmeyle/ devreye giren iktisadi et- geçişe meydan vermelerinden sonradır ki
kenle yıkılmış, insanlık, özel mülk egemen- erkekler sıkı bir monogamiye girebildilerliği yanında erkek egemenliği ile de tanışıp ama gerçekte bu monogami sadece kadınlar
babalık hukukuna teslim olmuştur. Bu tes- içindir.” (s.77) Niye? Çünkü; “Ekonomik
lim oluş, ilk sınıf çatışmasıyla zamandaştır: yaşam koşullarının eski komünizmi yıkarak
“Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması, geliştiği ve nüfus yoğunluğunun da arttığı
erkekle kadın arasındaki çelişmenin karı- ölçüde, geleneksel cinsel ilişkiler ilkel saflıkkoca evliliği içindeki gelişmesiyle ve ilk sınıf larını yitiriyor ve iffet hakkını bir tek adamla
baskısı da, dişi cinsin erkek cins tarafından geçici ya da sürekli evlenme hakkını bir kurbaskı altına alınmasıyla aynı zamana rast- tuluş gibi görmeye başlayan kadınlara, gitlar.” (s. 96)
gide alçaltıcı ve ezici olarak görünüyordu.”
İşte bu tek eşli aile “kadının açık ya da Engels böyle gerekçelendiriyor kadının tek
gizli ev köleliği üzerine kurulmuşeşliliğe razı olmasını. Tek eşli evliliğin
tur” ve modern denen kapitalist
ikizi, erkekler için serbest fuhuşun
toplum, “tek eşli ailelerden
ortaya çıkmış olması da cinsel
–moleküller gibi– meydaköleliğin kadın için olduğu1. Enternasyonal’de
nu bir kanıtı olmaktadır.
na gelen bir kütledir”.
kadın
sorunu,
pratik
Engels, babalık huOrada “erkek burjuvaçalışmanın konusu halikukunun
doğuşunun
zidir, kadın ise prolekadına göre yürüyen
taryayı temsil eder.”
ne gelmemiş gibidir. Bir fikir
eski miras düzeninin
Engels, “bu tariholarak, 1872 tarihli New York
değişmesini gerektirsel ilerleme”nin
Kongresi’nde
bir
paragraf
halinde
diğini ve bunun hiç
insanlığın kadın
programa girebilmiştir. Oysa 19.
de zor olmadığını da
erkek arasındaki
söylemektedir: “Saeşit ilişkilerden
yüzyılın ikinci yarısından itibaren
dece
gelecekte erkek
erkek egemenliAmerika’da işçi kadınların çok yayüyelerin çocuklarının
ğine geçişini, kagın direnişlerine, Avrupa’da 1830- gens içinde kalacakdın cinsin büyük
1848 devrimlerine katılımlarına
tarihsel yenilgisi
larını, kadın üyelerin
sayar,
yenilginin
çocuklarının buradan
rastlıyoruz. Dahası, 1871 Paris
somutlaştığı tek eşli
çıkarılarak
babalarının
Komünü, kuruluşunda ve yıkıevliliğin, bir babanın
gens’ine geçeceklerini
lışında kadın proleterlerin kararlaştırmak, bu iş için
çocuklarını doğurması
kahramanlıklarıyla
için kadının cinsel köleyeterliydi.” (s. 83)
leşmesi olduğunu açıklar.
Gerçekten de tek eşli evanılır.
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
lilikte tek kadınla yaşamak gibi bir kısıtlamayı yaşamamıştır. Tek eşli evlilik kadının
cinsel kapatılması ve cinsel baskı altına alınması olarak yaşanmıştır ki, halen de büyük
oranda bu böyledir.
Ancak tek eşli evliliğe geçişin doğası
gereği kolay olamayacağını söylemek gerekiyor. Sonradan yapılan çalışmalar da işin
böyle olmadığını açığa çıkarmaktadır. Örneğin, Bebel, Bachofen’e dayanarak geçişin
Engels’in öngördüğü gibi barışçıl olmasının
olanaksızlığını vurgulamaktadır: “O tarihte
Asya ve Şark’ta ortaya çıkmış olan ve Güney Amerika ve Çin’de de kendini gösteren
Amazon hükümdarlıklarının efsanelerinde,
kadınların yeni düzene karşı gösterdikleri
direnç ve mücadelenin kanıtlarını görüyoruz.” (Kadın ve Sosyalizm, s. 64)
Kollontay aynı gerçeğe işaret etmektedir: “Eski halk masalları, matriarşi ile patriarşi arasında yüzyıllar süren mücadelenin
ürünüdür.”
Bebel’in yazdıklarının üzerinden yüz
yılı aşkın bir zaman geçti ve bu arada birçok
araştırma yapıldı, antropoloji ve arkeoloji
bilimlerinin elde ettiği veriler ortaya çıktı,
kadının cinsel kapatılışına, tek eşli evliliğe
barışçıl geçiş olmadığını yeterince kanıtladılar.
Kadının Özgürleşmesi
Engels, Morgan’ın Eski Toplum’u ve
Bacofen’in ortaya çıkardığı yeni verileri kullanarak, onların çözümlemelerini diyalektik
materyalist yöntemle irdeleyerek ve yeni
verilerle test ederek kadın cinsin köleleşmesinin ve özgürleşmesinin ekonomi politiğini
kurmuş ve elimize kadın sorununu anlamak
için tarihsel bir perspektif, teorik bir temel
vermiş oluyor. Engels’e göre, kadının yeniden özgürleşmesi için “atılacak ilk adım
bütün kadın cinsin yeniden toplumsal üretime dönüşü” olabilirdi. Gerçekten de kadın
65
cinsin kitleler halinde toplumsallaşmış üretime döndüğü kapitalist sistem onun kurtuluş
mücadelesinin başladığı yerdir.
Alman Sosyal Demokrat Parti’nin liderlerinden Bebel, Kadın ve Sosyalizm kitabıyla 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında
kadının köleleşmesi ve kapitalist sistemdeki
somut durumunu, tarihsel evrimini ve sosyalizmin kadın kurtuluş projesini birlikte ele
almış, bugüne kadar gelen programatik ve
taktiksel görevleri açığa çıkarmıştır.
1. Enternasyonal’de kadın sorunu, pratik çalışmanın konusu haline gelmemiş gibidir. Bir fikir olarak, 1872 tarihli New York
Kongresi’nde bir paragraf halinde programa
girebilmiştir. Oysa 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Amerika’da işçi kadınların
çok yaygın direnişlerine, Avrupa’da 18301848 devrimlerine katılımlarına rastlıyoruz.
Dahası, 1871 Paris Komünü, kuruluşunda
ve yıkılışında kadın proleterlerin kahramanlıklarıyla anılır. Aynı süreçte Avrupa’da,
özellikle de Amerika’da güçlü ve yaygın
feminist örgütlenme ve kadın hareketi başlamıştır. Fransız liberal burjuva kadın hareketi
mensuplarının Paris Komünü sırasında kadın komünarların cesetlerinin çiğnenmesine
katıldıkları, onlar hakkında hakaret edici demeçler verdikleri de bilinir.
Bu dönem işçi sınıfı hareketinin yanı
başında kadın özel hareketinin görünmesinin nedeni öncelikle kadın proleterler
değildi. O günün sosyalist hareketi olan
1. Enternasyonal’de Marksizmden başka
anarko-sendikalist, ütopik sosyalist pek çok
akım yer alıyordu. İlke olarak “toplumsal
sorunun bir parçası” olan kadın sorunun çözümü, hiç kuşkusuz o yıllarda beklenen dünya devrimini ilgilendiriyordu. Kadın işçi ve
emekçilerin kadın özel sorununu gündeme
getirmeleri, esasen erkek işçilerle eşit ücret
alma ve sendikalara üye olma mücadelesi
kapsamında kalmıştır. Marksizmin alanına
66
kadının ezilmişliğinin özel biçimleri, tarihsel ve toplumsal temellerinin doğru analizi
girmiş ama bu erkek egemenliğine karşı
özel bir mücadele konusu yapılmamıştır.
Engels’in kitabı burjuvazinin aile ve cinsler
arasında ilişkilerin belli boyutlarında güçlü
ama esasen ideolojik bir mücadele başlangıcı oluşturmuştur.
20. yüzyılın başında Clara Zetkin, Engels ve Bebel’in bıraktığı yerden sorunu ele
almıştır. Zetkin, kadın sorununu, kadının
tarihsel ezilmişliğiyle bağlarını koparmasa bile kapitalizme özgü bir sorun olarak
tanımlamıştır: “Kadın sorunu daha çok,
modern işçi sorunu gibi, mekanik aletlerin,
buhar gücünün, elektriğin kullanılmasıyla
gerçekleşen sanayi devriminin, büyük üretimin çocuğudur.”
Clara Zetkin kadının kurtuluşunun tarihsel koşullarının da kapitalizmle ortaya
çıktığını söylemektedir: “Kadının kurtuluşu
düşüncesi, kurtarıcı Mesih olarak makine
ortaya çıkmadan ve dişli çarkların tangırtısı gümbürtüsüyle kadının insan oluşunu,
onun ekonomik bağımsızlığı öğretisini ilan
etmeden ortaya çıkamazdı.” (Kadın Sorunu
Üzerine, s. 12-13)
Bir başka yerde, “kadın sorunu modern
sanayinin çocuğudur” diye başlamaktadır.
“Daha çok” kaydını düşmesine karşın kadın
sorununun varlığı ile onun açıkça tanımlar
ve görünür hale gelişi, daha çok da cins olarak kurtuluş için mücadele olanağının ortaya
çıkış koşulları karışmış, en azından birincisi
bir ölçüde gölgede kalmış durumda. Kapalı
ekonomide üretken ve saygın durumu ile kadın sorununun açığa çıkamayacağı üzerinde
durması da Zetkin’in, önceki sınıflı toplamlarda kadının ezilmişliğine özel bir bakış
yöneltmediğini düşündürtüyor. Kadın cinsin
büyük tarihsel yenilgisinden, yani bu ilk köleleştirilmesinden bu yana bütün sınıflı toplumlarda erkeğin basit bir aleti, hizmetçisi,
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
çocuklarını doğuran makinesi olduğu yüzyılları hesaba katarsak kapitalizmin sınırlarına sığdırmanın sorunun tarihsel sınırlarını
daraltmak olacağı ve bunun sayısız mahsuru olacağı da bir gerçek. Clara Zetkin’in
dikkatini esasen kapitalist toplumda kadın
sorununa yönelttiği de bir gerçek elbet. Kapitalist toplumda kadın cinsin ezilmişliği,
mutfak ve çocuk-koca bakıcılığı içinde geri
kalışının özel bir psikoloji oluşturduğunu
vurgulayan Clara, kapitalist sistemin cins
ayrımcılığını özel bir inceleme konusu yapmıyor. Onun yazılarında, sınıflı toplumların
aynı zamanda cinsiyetçi toplumlar olduğu
açıklamalarına ve erkek egemen sistem kavramsallaştırmalarına rastlamıyoruz. Oysa
kapitalist sistemle eklemlenmiş erkek egemenliğinin düzeyi ve rolünü görmek, kadın
özgürlük mücadelesi açısından çok önemli
bir yere sahip.
Bu kaydı düştükten sonra, Zetkin’in, II.
ve III. Enternasyonal’in kadın sorunu ve kadın mücadelesine dair bütün teorik ve pratik
kuruluşunun gerçekleştirilmesinden güncel
sorunlarının ele alınışına; yine sosyalist kadın örgütlenmesinin yapılandırılmasından
özel bir çalışmanın yaratılmasına kadar birinci derecede rol oynadığını vurgulamalıyız. Clara Zetkin’in, kadın sorunları söz
konusu olduğunda bütün bu zamanlar içinde
teorisyen, propagandist, siyasal önder, pratik
örgütleyici önder olduğu bir gerçektir. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kadın örgütlenmesinin de başında olan Clara Zetkin,
Eşitlik adlı kadın gazetesini, parti önderliği
onu görevden alana kadar, 20 yıl kesintisizce
yayımlamayı başarmıştır.
Burjuva kadın hareketinin kadın hakları için mücadele yürüttüğü 20. yüzyılın başında Clara Zetkin, proleter ve emekçi kadın
hareketinin proletaryanın yükselen mücadelesinin bir parçası olarak gelişmesine özel
önem verdi ve bu pratiğe önderlik etti. Bu
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
dönemdeki kadın örgütlenmesinin ve mücadelesinin hedeflerinin daha çok, feminist hareketin emekçi kadın hareketinde yaratabileceği bölünmeye, onun “erkek düşmanlığı”
çizgisine karşı durmak, erkek ve kadın işçi
hareketinin, sorunun kaynağı olan kapitalist
sisteme karşı ortak hareketinin önemi üzerinde durmak olarak belirlendiğini görmekteyiz. Ancak, bütün bu çözümlemelerin ve
yürütülen mücadelenin evdeki patrona, cins
çelişkisinin her günkü görünümlerine karşı
mücadele ile özel bir birleşmeye geçmediği,
bu alanda sorunlara özel bir ilgi yöneltilemediği görülebilir. Bu bakımdan dönemin proleter kadın hareketinin erkek egemen sisteme
karşı mücadelesinin zayıflığını tespit etmeliyiz. Burada herhalde Clara Zetkin’den önce,
Engels ve Bebel’in yaratımlarına rağmen geride duran Alman Partisi başta gelmek üzere
Avrupa partilerinin ve 2. Enternasyonal’in
sorumluluğunu aramalıyız.
3. Enternasyonal’de kadın sorununu
çeşitli boyutlarıyla ele almaya önderlik eden
Zetkin’in öncelik verdiği konu; kadınların
devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanılması ve iktidar alındığında da sosyalizmin
inşasına seferber edilmesidir. Örneğin Komünist Kadın Enternasyonal’in kararlarında
görevler genellikle böyle formüle edilmektedir. 3. Enternasyonal’e bağlı Komünist
Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin şöyle
demektedir: “Kadın kitlelerini bilinçlice KP
etrafında toplanmaları, politize olmuş kadın
kitlelerinin proleter devrimin hizmetine sokulması... Kadınların katılımından vazgeçilmesi düşünülemez.” (3. Kongre’ye sunulan
rapordan) Zetkin aynı sunumda komünist
kadın hareketinin kazanımlarının partilerin
engellerine karşın elde edildiğini de ekliyor:
“Çoğu ülkelerde komünist kadın hareketinin kaydettiği ilerlemeler partilerin desteği
olmaksızın. Ve evet, hatta şurada burada
komünist partinin açık ya da gizli direnişine
67
rağmen elde edilmiştir.”
Demek oluyor ki, özellikle 1. Dünya Savaşı’nda Avrupa Sosyal Demokrasi
Partileri’nin perişan hali, militan sosyalist
kadroları her konuda olduğu gibi kadın özgürleşmesi konusunda da uyarıcı olmuştur.
3. Enternesyonal’in kadın sorununda ortaya
çıkan yeni ve ileri pratiği Ekim devrimi kadar bu eski deneylerin eleştirisinin izlerini
de taşımaktadır.
Lenin ve Ekim Devrimi’nin Yolu
Ekim Sosyalist Devrimi’nin ve 3.
Enternasyonal’in kurucu lideri Lenin, onca
teorik üretimi içinde kadın özgürleşmesini
başlıca bir konu olarak ele almamıştır. Ama
kadın sorunu, onun önderlik ettiği Bolşevik
Parti’nin programına 1903’teki 2. Kongre
ile girmiştir. Kadın işçiler arasında devrimci çalışma ise partinin kitle çalışmasının
önemli bir bileşenidir her zaman. Lenin esasen devrimden sonra her alanda kadın erkek
eşitliğinin sağlanmasının, sosyalizmin inşası
ve başarısı için kadın kitlelerinin harekete
geçirilmesinin önemi üzerinde ısrarla durdu. Kadının evdeki köleliğine karşı savaşım
başlatılmasının zorunluluğu üzerinde durdu.
Lenin, bu dönemde kadın cinsin kurtuluşu ile
sosyalizm projesinin başarısını eşitleyen çok
önemli açılımlar yaptı: “Aşçı kadını devlet
yöneticisi yapabilirsek eğer, ancak o zaman
sosyalizmin başarısından söz edebiliriz” diyen Lenin’dir. (Kadınların Kurtuluşu, s. 88)
Lenin’in şu sözleri çok anlamlıdır:
“Proletarya, kadınların tam özgürlüğünü
gerçekleştiremediği sürece kendisi için de
tam özgürlüğü kazanamaz.” Daha da anlamlı olan kadın özgürlüğünün gerçekleşmesi
gereken alanın “ev” olduğunu açıklamasıdır:
“Kadını kurtaran bütün kanunlara rağmen,
kadın yine ev kölesi olmaya devam eder,
çünkü önemsiz ev işi onu ezer, boğar, aptallaştırır alçaltır, onu mutfağa ve çocuğun
68
odasına zincirler... Bu küçük ev bakıcılığına
karşı geniş bir mücadele başladığında ya
da daha doğrusu bu küçük ev bakıcılığının
geniş ölçekli sosyalist ekonomiye aktarılmasıyla birlikte kadınların gerçek kurtuluşu gerçek komünizm başlayacaktır.” Peki,
bu uğurda mücadeleye başarılı bir önderlik
için parti nasıl bir konum almalıdır? Clara
Zetkin’le söyleşisinde onun dile getirdiği ve
bir yönerge sayılması gereken sözlerinin altını bir kez daha çizelim: “Partinin kitle çalışmasının yarısı kadın çalışması ve kadınlar
da partinin eşit üyeleri olmalıdır.” Bugünkü
haliyle Sosyalist Kadın Meclisleri açılımının
anlamı ve önemi buradan anlaşılabilir.
Stalin’in Ekim Devrimi’nden sonra,
planlı ekonomiye geçildiğinde sosyalizmin
ekonomik kuruluşuna kadın cinsin katılışının
önemi ve yöntemlerine dair yazıları, Sovyet
örgütlenmesine kadın cinsin çekilmesine
dair yazıları var. Kadın cinsin ekonomik,
siyasal ve toplumsal yaşama çekilmesinde
elde edilen başarılarda olduğu gibi, yazının
sonraki bölümlerinde eleştirel bir gözle ele
alacağımız Jenotyel’in dağıtılması, 1936 aile
ve kürtaj yasaları, 1944 Annelik Kararnamesi onun döneminin karar ve uygulamalarıdır.
Anneliğin yurtseverlik görevi olarak tasarlanıp propaganda edilmesinden başlayan ve
“gelecek komünist kuşakların yetiştirilmesini” onlara görev olarak verilmesine kadar
kadınların çocuk ve aileye bağımlılığını getiren uygulamaların sorumluluğunda birinci
derecede onun adı ve imzası vardır.
Nadejda Krupskaya, öncelikle Bolşevik
Parti’nin kurucu kadrosu içindeki bir kadın
olarak, kadın sorununda da çalışmalara damga vurmuştur. Onun öğretmeni olduğu gece
okulları işçi kadınların eğitimlerini de sağlamıştır. 2 ve 3. Enternasyonal kongrelerinde
yer alan Krupskaya işçi kadınların sorunlarını ele almıştır. Yine sosyalizmin kuruluş sürecinde kadının özgürlüğü bakımından dev-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
rimci atılımlarda olduğu kadar sorunlu karar
ve kararnamelerin altında onun imzasının da
olduğu bir gerçek. İleride bunun bazı örneklerine değineceğiz.
Kollontay, devrimden önce de kadın
işçilerin örgütlenmesi için aktif bir çalışma
yürüttü, Rusya’da işçi ve yoksul kadınların
toplumsal ve ekonomik durumlarını ele aldığı kitaplar yazdı. Ekim devriminden sonra,
eski düzen evlilik ve aşk konularında toplum
alt üst olurken, bu iki ilişkide özgürlük arayışı özellikle gençliği sarmışken soruna teorik çözümleme çabasıyla yaklaşan bir önder
olmuştur. Onun bütün o kargaşa yıllarında
aşka ve evliliğe, işçi ahlakına ilişkin yazdıkları bugün bile son derece ufuk açıcıdır.
Ailenin ne olacağının tartışıldığı ve eski ilişkilerin hızla çözüldüğü o devrimci ortamda,
tarihsel bir kategori olarak ailenin, kendisini
yaratan özel mülkiyetin tasfiyesiyle ortadan
kalkacağını söylemiş, gelecek insan topluluklarını da şöyle tanımlamıştır: “Kanbağı
yerine ortak çalışmaları, ortak ilgileri ve
yükümlülükleri ile dayanışmacı bir şekilde
birlik olan insanlar birlikte yaşayacak ve
birbirini eğitecektir…” (Kollontay: s.306)
Ne var ki, devrimin ilk yıllarının kargaşası içinde devrim partisi ve hükümeti, boşanma özgürlüğü kadınların aleyhine işlediğinde, aile yasalarında değişikliğe gittiği gibi
Kollontay’ın fikirlerine de tavır alır. Dahası,
onun özgürlükçü yaklaşımları, hayatındaki
özgür seçimleri tutucu eğilimlerin hedef tahtasına oturacaktır. İşçi muhalefetinde önderlik pozisyonunda yer aldıktan sonra da etkin
yönetici görevlerinden alınmıştır. Bu arada
Merkez Komitesi’ne bağlı Jenotyel başkanlığından da bu nedenlerle alındığı düşünülebilir. Ömrünün sonrasını yurtdışında elçilik
görevlerinde ve anlaşılan sessizlik içinde
geçirmek zorunda kalır. Onun yaşamının
sonraki bölümlerini çok iyi bilmiyoruz; otobiyografisinde de çok iz bulamıyoruz ama
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
1949’da jenotyel örgütlenmesinin 30. yıldönümünde konuştuğunu, Belgeler’de yer alan
yazısında “SSCB’de kadının kurtuluşunun
gerçekleştiği”nden söz ettiğini öğreniyoruz.
Tabii bu ağır yanılgının nedenlerini bugün
bile anlamamız çok mümkün görünmüyor.
3. Enternasyonal
3. Enternasyonal’de kadın kurtuluş
mücadelesi öncekilere göre çok daha sistematik olarak ele alınmış ve örgütlenmiştir. Enternasyonal’in Merkez Yürütme
Kurulu’na bağlı olarak Kadın Seksiyonu
vardır. Burada Enternasyonal’in seksiyonları
olan ülke Komünist Partilerinin merkezden
başlayarak kadın seksiyonları, komisyon örgütlenmeleri için teorik ve pratik çalışmalar
yürütülür. Bu çalışmalar, hata ve zaafları yanında, birçok alanda kazanımlarıyla birlikte
kadınlar arasında önemli ve zamanının en
kapsamlı komünist çalışma deneyimleri dönemidir.
Clara Zetkin’in bir önceki dönemde
sözünü pek etmeği erkek egemenliği, bu
dönemde bizzat Komünist Enternasyonal’e
bağlı olarak örgütlenen komünist partilerin
kadın kollarının çalışmalarında karşısına
çıkmaktadır: “Çoğu ülkelerin de komünist
kadınlar hareketinin kaydettiği ilerlemeler
komünist partisinin desteği olmaksızın ve
evet, hatta şurada burada komünist partisinin açık ya da gizli direnişine rağmen elde
edilmiştir. Henüz şu gerçek yeterince kavranamamıştır: Kadınlar devrimci mücadelelere bilinçle, hedef şaşmaz biçimde, emin
adımlarla, fedakârca katılmadıkları sürece
ne proletarya iç savaşta egemenliği kazanabilir, ne de kendi diktatörlüğünü kurduktan
sonra komünist toplumun inşasına başlayabilir.” (Kadın Sorunu Üzerine, s.83)
Bu temel yaklaşımı hatırlatan Zetkin,
Enternasyonal Başkanı’nın bu noktada gösterdiği ilgiyi de anıyor: “Yürütme Kurulu
69
Başkanı yoldaş Zinovyev, kadınlar arasında
çalışmanın, tüm komünist çalışmanın yarısı
anlamına geldiği konusunda tam bir anlayış
göstermiştir.” Ama bir tek başkanın olumlu
yaklaşımı partilerin genel tutumunun değişmesine yetmiyor. Zetkin, özel kadın örgütlenmesinin Enternasyonal’in tüm seksiyonlarında kabul görmediğini vurguluyor: “Bu
araca her partinin sahip olması gerekmektedir. … Bu kararı uygulayanlar salt bazı partilerdir, çünkü bu karar yalnızca bizim konferansımızda alınmış, Uluslararası Kongre
tarafından kabul edilmemiştir.” (age., s.103)
Yani başkanın olumlu yaklaşımına rağmen
Enternasyonal Kongresi kadınların kararlarını onaylamayabiliyor!
Clara Zetkin 1922’de gerçekleşen
Enternasyonal’in 4. Dünya Kongresi’nde,
partilerin kadın çalışmasında ikili görevlerinden şöyle söz etmektedir: “Komünist
kadın hareketi; kadınlar arasında ikili amaç
doğrultusunda (yapılan) planlı komünist
çalışmadır. Birincisi, komünist kadınların
Komünist Enternasyonal’in tek tek ulusal
örgütlerine ideolojik ve örgütsel bakımdan
sıkı bir şekilde çekmek ve orada faaliyete
geçirmek, bu seksiyonların tüm yaşantısının
ve dokusunun bilinçli bir şekilde taşıyıcıları
yapmak; ikincisi, komünist olmayan kadınları bu seksiyonlara kazanmak, onları proletaryanın eylemlerine ve mücadelelerine
çalışan kadın yığınları böylesi mücadeleler
için seferber edilmeli ve yetkin hale getirilmelidir.
... Parti içinde kadınların geliştirilmesi
ve teşviki için onları erkek üyeler düzeyine
getirebilmek için hem teorik hem pratik olarak özel eğitime gereksinim olduğu…” (age.,
s. 142-145)
Bu iki pasajda kadınların enternasyonal
partilerine çekilmesi ve parti çalışmalarının
bilinçli taşıyıcıları olmaları için yapılması
gerekenlere çok değerli vurgular yapılıyor.
70
Ama sorun şu: Kadın özel sorunu, erkek
egemenliği ve buna karşı özel mücadele,
görevler arasında sayılmıyor. Niye? Ya da
bu üçüncü görev hem komünist kadınlar,
hem de işçi kadınlar arasındaki çalışmada
ele alınmazsa sonuç ne olur? Soruna böyle
yaklaşmamanın yaşanmış deneylerde açığa
çıkan sonuçları ne olmuştur? Bugün artık
bu soruların yanıtını çok açık olarak verebilmeliyiz.
İki bakımdan da soruna bu üçüncü görevi yedirerek bakamamanın ağır faturası
ortadadır. Birincisi; partilerin içinde erkek
egemenliğinin yenilgiye uğratılmasında
fazla mesafe alınamamış, kadın-erkek özel
yaşamları, komünistlerin ev içi egemenlik
ilişkileri sorgulanamamıştır. Rusya’da rakamların ortaya koyduğu gibi, parti içinde
kadınların yukarı kademelerde, özellikle
Merkez Komitelerinde ciddi bir varlık olamamaları gibi bir sonuçla karşılaşılmıştır.
Yalnızca komünistler değil, gözünü sosyalizmin başarılarına dikmiş, bu ilk sosyalizm
kuruluşunun çevresinde büyük bir sempati
halkası oluşturmuş devrimci-demokratik
dünyanın hayal kırıklığında bunların çok
ciddi bir payı olduğunu, bugün kim inkâr
edebilir?
Sovyetler’de Kadın Özgürleşmesi
Yaşanmış bir deneyim olarak Sovyetler
Birliği’ni ele almadan önce Lenin’in iki özlü
belirlemesini yeniden aktarmak istiyoruz.
Birincisi: “Sovyet iktidarı, demokrasiyi en
ileri ülkelerden bile daha büyük ölçüde gerçekleştirmiştir, çünkü kanunlarında kadınların eşitsizliğinden hiçbir iz bırakmamıştır...
Tek başına kanunlar tabii ki yetmez ve salt
kanunlar bizi memnun etmez.” (Kadınların
Kurtuluşu, s. 78)
İkincisi: “Sosyalizmi kurmak için şimdi
temeli temizleme hazırlıkları yapıyoruz, ama
sosyalizmin kurulması ancak kadınların tam
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
eşitliğini başardığımızda ve önemsiz, aptallaştırıcı, üretici olmayan işten kurtulmuş
olan kadınlarla, bu yeni çalışmayı birlikte
yüklendiğimizde başlayacaktır. Bu, uzun yıllarımızı alacak bir iştir.” (age, s.79)
Sorunu tartışırken bu iki önermeyi özellikle göz önünde tutmalıyız.
İlk sosyalist inşanın gerçekleştiği Sovyetler Birliği’nde, kadın sorunun çözümü
doğrultusunda gerçekleşenler, gerçekleşemeyenler, yanlışlar-doğrular, nedenleri; ileri
atılımlar, sendelemeler, geriye dönüşler pek
çok olgu var bu deneyde. Ekim devriminden
hemen sonra Bolşevik hükümet kadın sorununda çözüm için yasa bazında çok önemli
değişikliklere gidişi başlattı. Değişimleri
kronolojik olarak sıralayalım:
1. 29 Ekim 1917; sekiz saatlik işgünü
kabul edildi ve kadınlara gece çalışma yasağı getirildi.
2. 28 Kasım 1917; yüz otuz küsur kadar
milliyet ve etnik gruba mensup cinslerin tam
hak eşitliği ilan edildi: “Kadına tüm insan
hakları tanınarak insan konumuna uygun
sorumluluklarını yüklemeye, mutfaktan ve
çocuk odasından dışarı, tarihin yeni çağına
çıkartma...”
3. 18 Aralık 1917; evlilik yasaları değiştirildi, erkeği üstün gören tüm yasalar
değiştirildi, evlilikte kadın erkek eşitliği
sağlandı. Boşanma kolaylığı, meşru-gayrı meşru çocuk ayrımı kaldırıldı. Kilisenin
evlilik kurumu üzerindeki etkisine karşı mücadele amacıyla yalnızca “medeni evlilik”
geçerli sayıldı.
4. 17 Ekim 1918; Evlilik, Aile ve Vesayet Yasası (SED ve KK s. 299) çıktı. (Yasa 1
Ocak 1927’ye kadar yürürlükte kaldı.)
5. 1921 yılında çıkarılan kararnameyle,
evlilikte özgür soyadı seçimi hakkı tanındı.
6. 18 Ekim1920 kürtaj yasağı kaldırıldı,
devlet kontrolünde yapılması kararlaştırıldı.
Lenin, henüz Avrupa’dayken, kürtajı; “top-
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
lumsal bir kötülük” sayar, kürtaj yanlılarını
da “yeni maltusçuluğun” ve “kuşbeyinli ve
bencil filisten çiftlerin çocuk düşmanlığı”
olarak değerlendirir. Devrimden sonra Sovyet devleti, dünyada ve Rusya’da giderek
yaygınlaşan “toplumsal kötülük” sayılan
illegal kürtaja karşı, onu serbest bırakarak
mücadele kararı vermek zorunda kalmıştır:
“Bütün ülkelerde yasama, bu kötülüğe karşı
hem kürtaj yapma suçlusu kadını, hem operasyonu yapan doktoru cezalandırarak mücadele ediyor. Bu mücadele yöntemi etkisizdir. Kürtaj zorunlu olarak gizlice yapılmakta
ve kadın pek çok durumda, cahil kişilerin
kurbanı olmaktaydı… İşçi köylü iktidarı, bu
olayın sosyalizmin inşasıyla giderek ortadan
kalkacağını öngörmektedir.” (aktaran, H. Y.,
Kadın Sorunu Üzerine Yazılar, s. 251)
Demek ki, yasaklamanın “bu kötülüğü”
ortadan kaldırmada o güne kadar çok etkisiz
olduğu görülmüştür. Aydınlatma kampanyası, devlet kontrolünde, sağlıklı ortamlarda
kürtaj, anne ve çocuğun devletçe korunması,
meşru ve gayrı meşru çocuk ayrımının ortadan kaldırılması gibi önlemlerle, “sosyalizmin inşasıyla giderek ortadan kalkacağı”
öngörülerek, mücadele yolu seçilmiştir.
Sovyet devletinin seçtiği yol hiç kuşkusuz kadın cinsi bakımından devrimsel değerde kazanımdır. Ancak yaklaşımda hiç sorun
olmadığı anlamına gelmiyor. Nüfus planlamasının, bir soyutlama olarak, yeni maltusçulukla bağı kurulabilir belki ama kürtajın
“toplumsal kötülük” olarak nitelendirilmesi
kabul edilemez. Bütün tek tanrılı dinlerin,
–özellikle kilise eliyle kadına karşı ağır
suçlar işlemiş olan Katolikliğin– insanlıkta
yarattığı önyargıları dillendirmekten başka
bir anlama gelmez bu. Analığı kutsayan tek
tanrılı dinlerin, kız çocuğu doğuran kadınların yaşadığı aşağılanmanın ve kız bebeklerin
öldürülmesinin esin kaynağı olduğunu bilmekteyiz. Kaldı ki, istenmeyen gebelikten
71
kurtulma bir hak olarak kadına –ekonomik
ve toplumsal koşullar nedeniyle– tanınırken
bunu kullanmanın “toplumsal kötülük”le
anılması, hiç de demokratik ve eşitlikçi bir
duruş değil. Örneğin, kürtaj için başvuran
kadına, “toplumsal kötülük” yapmakta olduğunu düşündürmekten daha ağır bir baskı
olabilir mi?
Nitekim, 16 yıl önce boyun eğilen “kötülük”, gerekli ekonomik koşullar sağlandığına kanaat getirildiğinde, “giderek ortadan
kalkacağı” sosyalist bakış açısı unutularak
1936’da, yeniden yasaklanmıştır. Yasakla,
toplumsal bir sorunun çözülemeyeceği; yasak varsa eğer, orada bir çözümden, hele de
toplumsal bir çözümden söz edilemeyeceği
açıktır. Üstelik bu kararla kürtajın yeniden
yeraltına itilmesinden başka bir sonuç elde
edilememiştir. Kürtaj yasağının kadınların
toplumsal alanda etkinliklerini sınırlayıcı olduğu da bir gerçek. Örneğin kürtaj tartışmalarına katılan bir öğrenci kadın, eşi de öğrenci
olduğu, üstelik birlikte yaşayacakları evleri
bile olmadığı o koşullarda (1935 yılı) çocuk
sahibi olacak durumda olmadıklarını, eğer
kazara çocuk sahibi olurlarsa kendi eğitimini yarım bırakmak zorunda kalacağını, bunu
ise istemediğini dile getirerek tartışmaya katılmaktadır. Bu örnek de gösteriyor ki, kürtaj
yasağı, kendilerini sosyalizmin kuruluşuna
adayan, bunun için nitelikli işgücü haline
gelmek için çırpınan genç kadınların eğitim
ve hatta, daha sonra açığa çıkacağı gibi üretim süreçlerine katılımını baltalamıştır ya da
öyle bir potansiyele sahip olmuştur.
Dolayısıyla kürtaj ile ilgili karar olsa
olsa siyasal bir “çözüm”ün ifadesi olabilir,
Sovyetler Birliği’nde olan da budur. Söz
konusu zaman diliminde yaklaşan savaşa
ve ekonomik inşada insan gücüne duyulan
ihtiyaç nedeniyle böyle bir karar aldığından
kimse artık şüphe etmemeli. Peki, ortada kalan sorun ne? Politik ihtiyaçlar sosyalist bir
72
iktidarı ve dünyanın öncü komünist partisini,
kürtaj konusunda –elbet yalnız bu değil, sorunun birçok başka konularında da– Marksist ilkeden sapmaya itmiş, bir ihtiyacı teorileştirerek geleceğe yanlış bir bakış açısını
aktarmıştır. Daha kötüsü, yeni bir dünyayı
kurmakta olan genç kadın ve erkek kuşaklara bir politik ihtiyacı açıklamak, bu noktada
onları aydınlatarak harekete geçirmeye güvenmek yerine, idari kararlara, yönetsel yetkilere güvenmek yolunun seçilmiş olmasıdır.
Ki bu da, bir miras olarak halen omuzlarımızdaki yüklerden biridir. Bu tür yaklaşımların sonuçları ağır bedeller olarak ödenmiş,
sadece Sovyet halkına değil tüm insanlığa.
Sosyalizme ve sosyalist iktidar güçlerinin
gerçeği ilan ederek, mücadelede kararlılığı
geliştirebileceğine güveni sarsmıştır. Bu gibi
olgular, karşıdevrim güçlerinden başka bir
dizi revizyonistin, küçükburjuva aydınların
ve örgütlerin sosyalizmin bu ilk deneyiminin
kadınlara kazandırdıklarını karartan saldırılar yapmalarına alan açmıştır.
Evlilik yasaları kadın
özgürleşmesini nasıl etkiliyor?
1926’da (1 Ocak 1927) yeni bir Evlilik ve Aile Yasası çıkarılarak evlilik konusunda ortaya çıkmış yeni arayışlara yanıt
üretilmek istenmiştir. Şirin Tekeli, bu yasa
dolayısıyla sosyalist devletin evlilik ve aile
politikalarını “1926’dan itibaren yeni aile
yasasıyla birlikte geri dönüş başladı” diye
değerlendirmektedir. Bir kere yasa, boşanma özgürlüğünü kısıtlamamaktadır. Çünkü,
çok şiddetli tartışmaların sonunda serbest
evlilikler yasal evliliklerle eş tutulur ve tek
tarafın başvurması yeterli görülerek, önemli
bir aleyhte ağırlığa karşın, boşanma kolaylaştırılır. Sorun yasada değil, içinden geçilen
maddi-siyasi hayatın koşullarındadır. Gelişmeler, ekonomik ve toplumsal gerçekliğin
kadınların özgür yaşamları seçmesine ola-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
nak vermediğini, bir ölçüde eskiye-geriye
dönüşün ip uçlarının o dönemde başladığını
gösteriyor.
Peki, Lenin’in uyarısına ve boşanma
hakkının kadın ve çocukların aleyhine işlediği görülmesine rağmen boşanmayı daha
da kolaylaştırmasını eleştirmeli mi? Bu ne
derece doğru olur? Boşanma özgürlüğünü
erkek cinsi kendi leyhine kullanmayı başarmış, kadınlar bu kez boşanma özgürlüğü adı
altında cinsel istismara ve ezilmeye devam
etmiştir. Evet ama yine de bu toplumsal
gerçekle yasalara dayanarak mücadele edilemezdi, edilememiştir de. Buna karşılık bir
çözüm olarak başvurulan boşanmanın zorlaştırılmasının kadını kendisini her fırsatta
istismar etmekten kaçınmayacak bir erkeğe
ve mutsuz evliliğe daha fazla katlanmaya
mecbur edeceği açık değil mi? Ya da kadını,
aşağılanmanın bir başka biçimi olan nafakaya, hatta nafaka peşinde koşmaya mahkum
edeceği açık değil mi? Ve nihayet eve kapatılmasını kaçınılmaz hale getireceği belli bu
tür kararlarla toplumsal maddi gerçeklikle
mücadele edilebilir mi ya da edilebildi mi?
Sonuçlara bakarak söylemeliyiz ki, Sovyet
pratiği beklenenin aksini açığa çıkarmıştır.
“Düzen tutturma” girişimleri, toplumsal kurumları giderek daha fazla partiyi, devleti ve
eskiye başvurmak zorunda bırakmıştır. Eskiye her başvurma, giderek mülkiyet düzenindeki aile- boşanma araçlarına geri dönmeyi
kaçınılmaz kılmıştır. Hiç kuşkusuz sosyalizm, kapitalizmden komünizme geçiş dönemi, bölüşüm alanında “burjuva hukuku”
nun geçerli olduğu süreçtir. Toplum herkese
ihtiyacını veremediği sürece burjuva hukukun baskısının süreceği yerlerden birinin
hala “eski” formatta süren aile olacağı da
bir gerçek. Bu durumda komünist partisi ve
sosyalist iktidarın, geleceğin önünü açmaya
özen göstermesi, ezilen cinsi ilgilendiren her
olayda, ‘yeni’nin araçlarına gözünü dikmesi
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
gerekir. Örneğin nafakanın, sosyalist iktidar
altında olsa da başvurulduğunda kadını eski
duruma geri götürmede bir köprü olduğu görülemez miydi? Bunu görenler yok muydu?
Vardı elbet. Aleksandra Kollontay bu gerçeği gördü ve henüz ekonomik özgürlüğüne
kavuşamamış kadınların boşanma halinde,
zaten evlilik birliği yürümediği için ayrıldığı
erkeğe bağımlılığını sürdürecek nafakanın
yerine “devlet fonu” oluşturulmasını önerdi.
Ama onun ve onun gibi düşünenlerin sesleri o koşullarda yeterince dikkate alınmadı.
Sosyalist devlet, ilk başlarda toplumsal fonların kullanım alanlarına boşanmış kadınları
almayı öngöremedi.
Bunlara bakarak kadının özgürleşme
derecesinin sosyalizmin kuruluş derecesini
belirleyeceği doğrusunun yeterince bilince
çıkarılmış olmadığını anlıyoruz. Erkek egemen toplumsal çerçeve elbet siyasi çerçeveyi
de etkilemiş, pek çok durumda belirlemiştir.
Peki, erkek egemen toplumsal çerçeveyi kabul ettiğimize göre önerilenin hayali
olduğunu söylemek gerekmez mi diye sorulabilir. Gerçekten de Kolontay’ın önerisi
hayali miydi? Bir akıl yürütme denemesiyle önerilenin hayali olmadığına rahatça
ulaşırız. Erkeklerin, evliliği ve boşanmayı,
Müslümanların ‘muta’ evliliğine çevirmelerini önlemek istiyorsak, “nafaka” denen
para devletçe tahsil edilmeli ve Kollontay’ın
önerdiği gibi “kadına ve çocuğa yardım” fonuna aktarılmalı. Hiçbir kadın eski “koca”nın
olası eziyetine terk edilmemelidir. Kadını
mutsuz bir evliliğe ve sorumsuz bir kocaya
mahkum etmeden toplum eliyle sorun ancak
böyle çözülmüş olur. Kaldı ki bugün burjuva
toplum düzeninde nafaka ile kadının yarınını bile onu terk eden ya da terk edilen kocaya bağımlılıktan kurtaracak yeni mekanizmalar; örneğin ev kadınlarına genel sigorta,
emeklilik hakkı önermiyor muyuz? Demek
oluyor ki, nafaka yerine genel sigorta, kadın
73
için toplumsal fon, bugün burjuva düzene
karşı mücadelede demokratik bir talep, gelecekte de devrimci ve sosyalist iktidarların
uygulayacağı demokratik veya sosyalist bir
tedbir olabilir.
Sovyetler Birliği’nde kadına çocukla
özdeş yardım politikasını da bu bağlamda
eleştirmek gerekir.
1936 yılında çıkarılan yeni aile yasası
öncekilerden farklı olarak boşanmayı zorlaştırdı ve “Sovyet ailesinin güçlendirilmesi”
formülüne ulaşıldı. NEP etkisindeki ekonomik hayat koşullarında bile ailenin güçlendirilmesine gereksinim duymayan sosyalist
iktidar, sadece kadını ve çocuğu korumanın
güçlendirilmesiyle uğraşmışken 1936’da,
hem de “sosyalist ekonominin kuruluşu
tamamlanmış”ken, Sovyet toplumunda “eski
tip sınıflar kalmamış”, “geriye dönüşün imkansız olduğu” ilan edilmişken bir düzen örgütlenmesinden başka bir anlama gelmeyecek olan Sovyet ailesinin güçlendirilmesine
ulaşılmıştı. Niye, neden ve nasıl varıldı bu
noktaya? Ayrıca sonuçları ne oldu? Bunlar
bugün sosyalizm deneyleriyle uğraşılırken
en çok sorulması gereken sorular.
Bugün birçok olguyu bir araya getirip
değerlendirdiğimizde “ailenin güçlendirilmesinin” de bir düzen tutturma kaygısıyla
yapıldığını anlıyoruz. Bu ‘düzen’ ise eski
düzendir ve ailenin güçlendirilmesi, kadın
özgürlüğünden ödün verilmeden olmazdı.
Kadın özgürlüğünü feda etmeden aile; yani
koca-baba, çocuk, kadın-anne birliğinin
güçlendirilmesi olmazdı. Çünkü aile dediğimiz bu çekirdek, başka şeylerin yanında
kadının evsel köleliği üzerine kurulmuştur
zamanında. Sovyetler’de katedilen onca mesafe bile, henüz daha o evsel kölelikten çok
az şey atmıştır.
Sorun elbet burada bitmiyor, “geriye
dönüşün imkansız olduğu”nun ilan edildiği
halde Sovyetler Birliği’nde proletarya dik-
74
tatörlüğünün güçlendirilmesi, askeri ve sivil güvenlik kuvvetlerinin güçlendirilmesin
gerekliliği üzerinde de duruluyor, hatta bu
açılardan durum teorileştirilerek Marksizme
“katkı” sunuluyor. Demek ki, o tarihsel kesitte toplam olarak bir düzen örgütlenmesi
ile yüz yüze kalındığını ya tercih edildiğini
görüyoruz. Bunları da hesaba katarsak varılan durak daha iyi anlaşılacaktır.
Kadın özel örgütlenmesi
Yazının girişinde de ifade etmiştik;
ezilen cins olarak kadınlar arasında politik
çalışmanın özel araçlar, özel yöntemler olmaksızın örgütlenemeyeceği dünya komünist hareketinin en önemli görüşlerinrden
biridir. Bu bilince ulaşıldığında partiler ve
sendikalar kadınlar arasında özel çalışmalar
örgütlemeye başlamışlardır. İşçi kadınlarla başlamak üzere ezilen kadınların kitleler
halinde devrim ve sosyalizm mücadelesine
katılması ancak böyle sağlanmıştır. Sosyalist devrim kadının cins olarak kurtuluşunun
da maddi koşullarını yaratacaktır çünkü.
SBKP’nin devrim öncesi pratiğinde bu ne
kadar böyle oldu, bunun çok açık verileri
yok. Ama Ekim devrimi olduğunda, Clara
Zetkin’in önderliğinde Batı Avrupa Sosyal
Demokrat partilerinin çalışmasında bu esaslar, partilerdeki erkek egemen direnişlere
karşın uygulanmaktadır.
Ekim devriminden hemen sonra
SBKP’de de partinin kadın kolları olarak Jenotyel örgütlenmesine gidilmiştir. Kollontay,
İnnesa Armand Jenotyel’in ilk başkanlarıdır.
Merkez Komitesi’ne bağlı olarak çalışan
Jenotyel on yıl boyunca partide ve partinin
kitleler arasında kadın özel çalışmasını örgütlemiş, yeni bir hayatın ve yeni bir toplum
biçiminin oluşmasına kadınların katılımını
sağlamak için uğraşmıştır. Öylesine zorlu bir
uğraştır ki, kadın öncüler, ezilenin en ezileni
kadınları aydınlatma ve örgütlenmeye gittik-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
lerinde çok kez yaşamlarını yitirmişlerdir.
Devrimden sonra bile geniş Rus kırı halen
Çarlık kırı gibidir. Jenotyel örgütlenmesi sayesinde ataerki sistemin sayısız engeli aşılmaya çalışılmış, kadınların eğitim seferberliğine katılımı sağlanmıştır. Jenotyel’in özel
çabalarıyla Parti geniş kadın kitlelerini sosyalizmin ekonomik inşaasına katmış, fabrikalar, tarım kooperatifleri kadın emeği ile
yürünecek yolu kısaltmıştır. Bu arada asırlardır yoğun emek sarfetmesine karşın erkeğe bağımlılıktan kurtulamayan kadın cinsi
ilk kez kendi emek sarfının karşılığı olan
ücretini alır hale gelmiştir. Asırlardır egemenliği altında kaldığı baba-koca gibi erkek
cinsten ekonomik olarak bağımsızlaşma olanağı şimdi artık gerçek zeminine kavuşmaya
başlamıştır. Süreç böyle geliştikçe asırların
erkek egemenliğinin ekonomik temelleri de
köklü olarak yıkılmaya başlayacak, kadınla
erkek arasındaki eski ilişkilerin köklü olarak yıkılmasını getirebilecektir artık. Ancak
yaşanmış gerçekliğin açığa çıkardıklarına
göre, maddi zemin yaratılmış olması bir
çırpıda kadının erkekten bağımsızlaşmasını
getirememiştir.
Böyle bir sonuca ulaşmak, daha çok
zaman isteyen, yepyeni yaşam alışkanlıkları
edinmiş yepyeni kadın ve erkek kuşaklarını gereksinecektir. Kollontay’ın dediği gibi,
kolektif yaşam alışkanlıkları edinmiş, özelgenel alan ayrımını ortadan kaldırmış kuşaklar gerekecektir. Evet ama bunlar da kendiliğinden olmayacaktır. Buraya ulaşmak da
yeni bir devrimci yaklaşım ve bilinçli bir yönelimle kitlelerin aydınlatılması, eğitilmesi ile mümkün olacaktır. Ancak böyle zorlu
mücadeleler, tüm hayatı elinde tutan erkek
egemenliğinin yenilmesini gerektirecektir.
Açıkçası sürece başka etkenler karışmalıdır; sosyalist hayat tarzı yalnızca maddi
temeli ile değil, toplumsal ve siyasal, cinsel
çelişki ve çatışmaların üstüne gidebilecek
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
75
yeni yapılarla, yeni üst yapı kurumdın kitleleri arasında çalışmasının
Erkek
larıyla da var olmalıdır. Sovyet
önemine onca dikkat çeken konegemenliğiyle
deneyiminin en zaaflı yanı,
ferans ya da Kongre kararları
mücadele daha çok
bir başka ifadeyle zayıf
var. Örneğin 4. Parti KongOrtaasya’nın feodal
karnı tam burası. Jenotyel
resi “işçi ve köylü kadınkadın kitleleri arasında yapısı ve dinsel yobazlığıyla ların toplumsal kurtuluşu
özel çalışmalar yapariçin çalışmayı görmezden
bilinen eski sömürge ülken, partinin direktifgelen belli eğilimlerin
keleri, daha çok da Müslüman
bulunduğunu” saptıyor
leriyle sosyalist ekonominin kuruluşuna, toplumlar anlaşılmaktadır. Jeno- ve partinin kadınlar arasovyet ve kooperatif tyel aktivistlerinin aydınlatma sındaki çalışması için
“ana görevleri” şöyle
üretim ve yönetimlekampanyaları da daha çok
rine çekilmesi olarak buralarda örgütlenmiştir. Oysa sıralanıyor: “a) politik
belirliyor. Parti içinde,
erkek egemenliği, bizzat parti ve kültürel eğitim yoluyla geniş işçi ve köylü
sovyet örgütlenmesinve
sovyet
organlarının
da
kadın tabakaları arasında
de, fabrika ya da koltespit ettiği gibi Rusya
Partinin etkisini yaymak,
hoz
örgütlenmelerinde,
toplumunun bütb) işçi ve köylü kadınları
hatta sendikalarda kadının
Parti, sendika, kooperatif ve
geri kalmışlığının erkek egeününde egemensovyetlerin inşasına çekmek, c)
menliğiyle herhangi bir ilişkisi
dir.
sovyetler, sendikalar, kooperatif ve
kurulmadığı gibi, onunla bir mücadiğer örgütler üzerinden işçi ve köylü kadele de genel olarak öngörülmemektedir.
Erkek egemenliğiyle mücadele daha çok dınların yükünü azaltacak olan kurumların
Ortaasya’nın feodal yapısı ve dinsel yobaz- (çocuk yuvaları, kamu yemekhaneleri vs.)
lığıyla bilinen eski sömürge ülkeleri, daha inşasına çalışmak.” (Belgeler, İşçi Köylü
çok da Müslüman toplumlar anlaşılmaktadır. Kadınlar Arasında Çalışma Üzerine, s. 12)
Jenotyel aktivistlerinin aydınlatma kampan- Aynı belgenin aktardıklarına göre, bu geyaları da daha çok buralarda örgütlenmiştir. nel görevlerin yanında en acil görevler de
Oysa erkek egemenliği, bizzat parti ve sov- aynı mantıkla sıralanıyor: Kadın işçilerin iş
yet organlarının da tespit ettiği gibi Rusya tezgahı başından partiye kazanılması, en bitoplumunun bütününde egemendir. Bunun linçli köylü kadınların partiye kazanılması;
parti yapısında, ekonomik toplumsal yapıda, Sovyet, sendika, kooperatif ve iktisat örgütsosyalizmi inşaa ederken hedef tahtasında lerinde seçimle gelen aktivistlerinin sistemtutulacak bir durum yarattığı görülmüyor, li ve enerjik şekilde terfi ettirilmeleri, öne
ya da üstünden atlanıyor. Lenin’in “ezilenin çıkmış kadınların sorumlu işler için eğitilen ezileni kadınlar”a çağrısı yanıtsız kalıyor, meleri, komünist kadınların parti ve Sovyet
kadını evden mutfak ve çocuk bakıcılığından organlarında yönetici konumlara terfi ettirildevlet yöneticiliğine çekecek adımlar esasen meleri ve sistemli kitle çalışmasının örgütkreş- yuva açmak olarak algılanıyor. Kadın lenmesi. Sayılanların tümü, kadın cinsin
özel çalışmasının hedefleri arasında erkek üretim ve yönetim, politika ve özel olarak
egemenliğiyle mücadele başlıca bir görev yönetim işlerine çekilmesinin hedef seçildiğini, bunun için çalışmalar yürütüldüğünü
olarak konamıyor.
1919 yılında kurulan Jenotyel’in ka- kanıtlıyor. Ne var ki, bu kararlar uygulansa
76
bile kadının ev-çocuk-koca üçgenindeki sorunlarına çözüm ile yeterince birleşmediği,
özel olarak bu alanda erkek egemenliğinin
baskıcı ve mülkiyetçi özellikleriyle savaşılmadığı da bir başka gerçek. Böyle olunca
kadın cinsin evdeki yükü esasen korunurken
üretim ve yönetime çekildiğinde sırtındaki
eski kamburları atamıyor. Bu durumda yeni
ve onu hayatın merkezine taşıyan görevler
onu özgürleştirici olmaktan çok yükünün
çoğalması anlamına geliyor.
Diğer yandan milyonlarca kadın emekçi arasındaki çalışma bütüne göre çok küçük
bir azınlığı oluşturan Jenotyel’lere havale
edilmekte, sık sık onların başarısızlıklarından, daha doğrusu yetmezliklerini başarısızlık ilan etmekten uzak durmayan parti
kararları ile Jenotyellerin çalışabilme olanaklarıyla ilgilenmeyen parti örgütlerinin bir
avuç öncü kadını bıkkınlık noktasına getirdiğini tahmin etmek zor değil. Yorgunluklar da böyle ortaya çıkıyor. Lenin, partinin
kitle çalışmasının yarısı kadınlar arasında
örgütlenmeli demişti. Partinin yaptığı tüm
yükü, parti örgütlerinin önüne binbir engel
çıkardığı, bu yüzden bin türlü geri eğilimle
cebelleşen Jenotyellere havale etmek olmuştur. Üstelik, yine belgelerden öğrendiğimize
göre, partide jenotyellerin “kendi başlarına
çalışmalarından” ve parti görevlerine ilgisiz
kaldıklarından da şikayet ediliyor. Kadın özgürleşmesinin ihtiyaçlarının parti örgütlerince anlaşılmadığının kanıtları bunlar aslında.
İlginçtir, Jenotyel’den bir başka şikayet de,
“aydınlatma çalışmalarıyla yetindikleri, işçi
köylü kadınların toplumsal kurtuluşu için
çalışmayı görmezden geldikleri” yönünde.
Günümüzde de sık sık duyduğumuz bu yakınmaların kadın özel çalışmasını biraz da
sapkınlık veya parti çalışmasına rakip sayan
erkek egemenliğinin hazımsızlığı olduğunu
anlıyoruz. Kadın örgütlerinin bu kararları
sorgulayamadığı da anlaşılıyor, çünkü oluş-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
muş sağlam bir kadın bilinci de görülmüyor
o tarihsel kesitte.
1923’te yapılan 12. Parti Kongresi’nde,
partinin işçi ve köylü kadınlar arasındaki çalışmasıyla ilgili alınmış bir kararda (2. madde, s. 9) kadının kurtuluşu için sırtındaki
yükleri (çocuk bakımı, ev işi) almanın önemine vurgudan sonra, “yüklerin alınışındaki
hız düşüklüğüne tepkiyi”, belki de daha hızlı
bir gelişme için öncelikleri değiştirmek isteyen kadın hareketliliğinin feminist sapma
olarak nitelendiğini görüyoruz. Feminizm,
bir umacı gibi o gün de komünist ya da öncü
kadınlara karşı kullanılıyor. Bugün kadınlar
lehine alınabilecek tedbirleri almayan burjuva hükümetleri erkek egemen tutumla suçluyorsak proletaryanın hükümetinden daha
büyük adımlar beklemek kadınların hakkı
olmamalı mı? Hem de feminist umacısıyla
korkutulmaya uğramayacağından emin olmak hakkı olmalı, değil mi?
Elbet bu değişikliklerin öyle kolay olmadığını biliriz de erkek egemen siyaset tarzının önceliklerinin, kadınlar söz konusu olduğunda öyle çok objektif olmayabileceğini
kestirebiliriz. Sosyalizmin inşası sırasında
da kadın özel örgütlenmesine, siyasette eşit
temsile bu yüzden şiddetle ihtiyaç var. Sovyetler Birliği deneyiminin en açık dersi de bu
olmalı. O nedenle kadın cinsin bugün siyasetin merkezine yürüyüşünü örgütlemek, özerk
ve bağımsız özel kadın örgütlenmelerini her
alanda kurmak ve geliştirmek geleceğin güvencelenmesi için de bir zorunluluktur.
Sonuçta henüz en geniş kadın kitlesinin politikaya aktifçe ve erkeklerle eşit
temsil düzeyinde katılımı sağlanmamışken
hele, daha yolun başındayken, 1929’da Partinin kadın özel örgütlenmesi olan Jenotyel
fiilen sistemi lağvedilmiştir. Jenotyellerin
Merkezi Yönetim Başkanı Artyuşina, aynı
yıl bu tasfiyeyi; “yeniden inşa dönemi”nde
kadın bölümlerinin çalışmasına dayanmanın
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
“tamamen yetersiz olacağı” ile gerekçelendirmekte ve şöyle devam etmekte: “Şimdi
kadının kölelikten kurtarılması uğruna sovyetlerden, sendikalardan, kooperatiflerden,
iktisat organlarından daha fazla yararlanmak
gereklidir. Kadının kurtuluşu için alınacak
önlemler, kadın işçi bölümlerinin ‘ayrıcalığı’ olmaktan çıkarılmalıdır artık.” (Aktaran,
SED ve Kadınların Kurtuluşu, C.1, s. 134)
Söylenene göre, kadınların çıkarlarını artık
bütün devlet kurumları ve kitle örgütleri
koruyacaktır ve kadınlar arasında çalışmayı salt kadınların yürüteceği çalışma olarak
algılayan anlayışla mücadele edilecektir.
O dönemde ve sonrasında Partide tartışmalı olmaya devam eden konu 16. Parti
Kongresi’nde (1930) ele alınacak ve “daha
üst örgütlenmeye geçiş” gerekçesiyle Jenotyel dağıtılacaktır. 16. Parti Konferansı’nda
Kaganoviç “Parti mekanizmasının yeniden
örgütlenmesinin, kadın kollarının tasfiye
edilmesi yönünde bir eğilim yarattığının”
ama bunun “hiçte kadın çalışmasının zayıflatılması anlamına gelmediğini” iddia etmekte
ve “tersine kadınlar arasındaki çalışma hızlandırılmak zorunda” diye eklemekte.
Bu kararla partiye bağlı kadın özel çalışması tasfiye edilmiştir. Bu ilkesel bir geri
adımdır ve yıkıcı sonuçları da bilinmektedir.
(age., s. 134-35)
Bir yandan kadın örgütü var diye bütün
parti ve kitle örgütlerinin kadın çalışması
adına ne varsa ona yükleme tavrında olduğu
doğru. Nitekim bugün bile aynı sorun yaşanabilmekte. Ama diğer yandan burada ifadelendirilen gerekçelere aklı başında sosyalistlerin inanması olası değil. Çünkü, kadın özel
örgütünü tasfiye etmek, kadın çalışmalarının
politikalarını belirleme ve karar yetkisini
kadınların elinden almak ve zaten erkek egemen Parti, kitle ve devlet örgütlenmelerine
aktarmaktır. Zaten öyle olduğu içindir ki,
kadınların cins olarak özgürleşme hareke-
77
tinin sonrasında hiçbir inisiyatifleri kalmamayacaktır. Dolayısıyla bir komünist kadın
liderin hele de bunları gerçeği görmeden konuşması ve öne bu gerekçeleri öne sürmesi
inandırıcı olamaz. Jenotyellerin tasfiyesinin
hemen arkasından gelen (Parti ve sendikalarda) seçimlerde, hatta sovyet seçimlerinde
kadın oranlarının çok düştüğü istatistiklerde
açıkça görülmektedir.
Tarım tüzüğünün uygulanmasıyla başlatılan zengin köylülüğün tasfiye sürecine
denk gelmesi, Jenotyellerin kapatılmasının
tamamen toplumsal ve parti içi dengelerle
ilgili bir politikanın ürünü olduğunu düşündürmektedir.
Annelik ve yön değişikliği
1936 sonrasındaki karar ve uygulamalar durumu ağırlaştırmıştı. Erkekle eşit
olabilmek için çocuk bakımı, kocanın ve
evin hizmetçiliği görevlerinden kopuşması,
bedeni hakkında söz hakkına sahip olması
gereken kadın yeniden evin, ailenin, çocuk
doğurma ve yetiştirmenin sorumlusu ilan
edilmiştir. “Çocuk bakımı toplumun işi olacaktır” ilkesel yaklaşım ve program amacı
belirsizleşmiştir. Bu kararla sosyalizmin ilkesinden geriye doğru bir dönüş yapıldığı
açık değil mi?
1943’te iki cinsin kendi özel ihtiyaçlarına göre eğitimin düzenlenmesini sağlayan
yasanın çıkması mesela cinse göre toplumsal
rollere geri dönüş demek değil midir? Değişikliklere uğrasa da 1970’e kadar süren Evlilik ve Aile Yasası (1944 Kararnamesi) adıyla
çıkan yeni yasa annelik ve aile düzeninde bir
yön değişikliği sağlayacaktır.
Yasa, bir kez daha boşanmayı zorlaştırıyor, maliyeti yükseltiyor, boşanma sayısı
en aza iniyor. Mahkeme oturumları açık yapılıyor, duruşma önceden ilan ediliyor. Fiili
evlilikleri tanımıyor, kayıt koşulu getiriyor.
Kayıtlıların baba desteği talep edebileceği
78
söyleniyor. Nafaka erkekler için ağırlaştırılarak getiriliyor. Bekar erkeklere ağır vergiler getirilirken analık yurtseverlik görevi ilan
ediliyor. Giderek çok çocuk sahibi olan kadınlara mali destek, madalya ve şeref ödülleri veriliyor. On ya da daha çok çocuk sahibi
kadınlara kahraman ana ünvanı, her doğum
için nakit yardım ödüllerin bazıları.
1945’te 280 bin bekar anne devlet yardımı talebinde bulundu. 1950’de 1.700.000
anne, 1957’de 3.200.000 anne yardım talebinde bulundu.
Kız çocuklar için 100, erkek çocuklar
için 150 ruble ödül alıyor.
1967’de 104 bin kahraman ana, 260 bin
1. dereceden, 669 bin 2. dereceden, 1 milyon
528 bin 3. dereceden analık madalyası alıyor. Bekar anneler pek çok ayrıcalığa sahip.
Başvuru halinde devlet çocuğun bakımını
üstleniyor. Ama isterse bekar anne çocuğunun bakımını ücret alarak 12 yaşına kadar
üstlenebiliyor. Bu ayrıcalıklardan yine erkekler yararlanabiliyor. Evli erkekler ahlaki,
yasal ya da mali yükümlülük almadan bekar
kadınlarla birlikte olup çocuk yapmaya katılıyorlar. Kadınlar onlara karşı babalık davaları açmıyor ama toplumsal mutsuzluk ve
yozlaşma artıyor.
Sonrası
1944 Yasası, 1969’da başlayan ve iki yıl
süren tartışmadan sonra; “nafaka yozlaşmayı besliyor, esas amaç her durumda öncelikle çocukların korunmasıdır” gerekçeleriyle
değiştiriliyor. Anneliğin maddi ve manevi
teşvikinin de bir yozlaştırma kaynağı olup
olmadığı sorusu sorulmamış anlaşılan.
Temmuz Kararnamesi, savaşın insan
kırımının telafisini yine kadın cinsin doğurganlığını teşvik tedbirleriyle sağlamak çizgisine sokmuştur parti ve devleti. Herhangi bir
burjuva parti ya da burjuva devlet için böyle
bir telafi yolu normal bir uygulama sayılabi-
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
lir. Erkeğe verilen askerlik gibi vatan görevi
ilan edilir olur biter. Ama sosyalist bir devlet
ile tüm toplumun öncüsü komünist partisi,
sosyalizmin ilkesel bir yaklaşımını gözardı
ederek kadın doğurganlığını pratik politika
konusu yapmamalıdır. Zira her çocuk kadının biraz daha evde kalması, toplumsal ve
siyasal etkinliklerinin kısıtlanması demek
olacaktır. Toplumsal üretim gibi toplumsal
ve siyasal kolektif hayata çekilmesinde zaten çok ciddi sorunlar yaşanan bir süreçte
kadınların bu hayattan her uzak kalışı sosyalizmin zaferini o kadar geciktirecektir. Kaldı
ki, amaçlananın aksine, toplumsal ve siyasal
ortamların dışında komünizmin geleceğine
sahip çıkacak yeni kuşaklar yetişmedi. Berlin
duvarını yıkan, sosyalizmin yarattığı insanlığın en yüce değerlerine vahşice saldıranlar,
bu uygulamalar içinde yetişen genç kadın ve
erkeklerdi. Böyle olması doğaldı, çünkü komünizm kolektif bir etkinliktir. Kimse kendi
başına, toplumsal ve siyasal süreçlerin dışında komünist olamaz ve komünist kalamaz,
komünist evlat yetiştiremez. Komünistlik,
dünyayı değiştirme eylemine girişmeden hiç
olamaz.
Bu karranameyle evlilik dışı doğan
çocukların bakımının devletçe üstlenilmesi,
bekar annelere devlet yardımı sağlanması,
elbet sosyalist toplum projesinin özüne uygun, kapitalist dünyaya göre çok ileri birer
adım. Ancak, bu adımların atılmasında ilkesel yaklaşımdan çok nüfus artışı ihtiyacının
rol oynadığını gizleyemeyiz. Nitekim, nüfus
sorununun az çok bir dengeye oturduğu sonraki yıllarda “fiili evlilik” kurumunun kaldırılmış, teşviklerin durdurulmuş ve boşanma
maddi ve manevi açılardan güçleştirilmiş
olduğunu görüyoruz.
Yasanın 1. maddesi de aynı mantıkla
kurulmuş: “Komünist ahlak ilkeleri üzerinde temellenen sovyet ailesinin daha da güçlendirilmesi;
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
Kadın-erkeğin gönüllü evlilik birliği ve
her türlü maddi kaygıdan uzak sevgi dostluk
ve saygı duyguları üzerine kurulması;
Çocukların anavatana bağlılık, emeğe
karşı komünistçe tutum ve komünist toplumun yaratılmasına etkin katılım ruhu içinde
toplumsal eğitimle organik bir uyum içinde
yetiştirilmesi, aileye karşı sorumluluk duygusunun geliştirilmesi...”
Açıkça görülüyor ki yasanın merkezinde de aile ve çocuk var. Böyle olunca kadının durumu ikisine göre tanımlanıp düzenlenecek ve ikisine bağımlı yaşamaya devam
edecektir. Komünist ahlak, aşk ve saygı gibi
unsurlar ise işin süsü, sosu ve geçici yol arkadaşları olmaktan ileriye gidemeyecektir.
1989’de revizyonist sistemin çöküşünün
altında kadın cinsin kaldığını, dünyanın en
eğitilmiş kadınlarının, aile ve çocuklarının
geçimini sağlamak üzere bir gecede uluslararası beden ticaretinin metası olabildiğini
hesaba katarsak, bütün bu eleştirmeye çalıştığımız uygulamaların bu sonda çok özel
payı olduğunu anlayabiliriz.
Aşk sevgi cinsel ilişkiler
1920’li yılların ilk yarısında, genç sosyalist cumhuriyette ailenin geleceği, kadının
özgürleşmesi, cinsel ilişkiler en çok tartışılan konulardır. “Bütün büyük devrimlerde
olduğu gibi en başta cinsler arası ilişkiler
alt üst olur” (Engels) ve onları daha da
alt üst edecek tartışmalara, yeni arayışlara
konu yapılır. Bu ortamda her türlü fikrin ve
faaliyetin ortaya çıkacağı çok muhtemeldir.
Sovyetlerin ilk yıllarında dışarıdan bakınca;
–bu dışarıdanlığın, egemen cinsel anlayışlar olduğu da bir an unutulmasın– çok uç
uygulamalar ortaya çıktığı söylenmektedir.
Hatta, Lenin’in ifadelerinde rastladığımız
gibi, ortaya çıkan ‘kaos’a müdahale gereği
duyulmuştur. Bugünden bakarak da, böyle
müdahalelerin ortaya çıkabilirliğini kabul
79
edebiliz. Asıl ilgilendiğimiz ve ilgilenmemiz
gereken de müdahalenin yönünün ne olması
gerektiğidir. Cinsel alana, cinsler arasındaki
ilişkilere müdahale ederken, tüm topluma
önderlik eden komünist partisinin yönünü
nereye döneceği daha da büyük öneme sahiptir. Maddi toplumsal hayatın gerçeklerini
öne sürerek “eskiye” sığınmak kolaydır ama
bunun yeni ilişkileri bir pranga gibi eski düzene çekeceği de bilinmeli, ki Sovyet deneyi
bunu kanıtlamıştır. Yönü yeniye dönmenin,
ilk anda maddi koşulların ağır tehdidi altında
olsa bile, insanlığın ileriye yürüyüşünü kolaylaştıracağını anlamak önem kazanıyor.
Aşk, sevgi, beraberliklerle ilgili tartışmalar devrimin ilk yıllarında yürütülen tartışmanın merkezinde gençlik var. Partinin
ve devletin en yetkili kadın önderleri de taraf
olarak tartışmalara katılıp süreci yönlendirmeye çalışmışlardır. Kadın önderlerin soruna yaklaşımları da önemli farklara sahip.
Eski parçalanırken ve yeni henüz kurulmamışken, evlilik ve aile ilişkilerine nasıl bir
yön verilmeli? Nadejda Krupskaya soruyu
şöyle yanıtlıyor: “Buna ilişkin billurlaşmış
bir yanıt henüz yoktur; ama hiçbir kuşku yok
ki bu sorunun çözümüne götüren olası yol
kadınların kolektif çalışmaya, kamu faaliyetine çekilmesidir. Kişisel yaşantımızı sosyal
yaşantımızla birleştirdiğimizde -ki halihazırda bu yolda bulunuyoruz- bu, herhangi bir
dervişlik, kişisel yaşamdan cayma anlamına
gelmez. Tam tersine, kişisel yaşantımızın
toplumsal yaşamla kaynaştırılması, kendi çıkarlarını toplumsal çıkarlar açısından görebilme yeteneği, öylesine derin duygular, hem
de kişisel yaşamı son derece zenginleştiren
kolektif ve son derece güçlü duygular olanağı içermektedir.” (Belgeler, s. 305)
Krupskaya, konuşma yapmak üzere
çağrıldığı bir fabrikada kadın işçinin söylediklerini, çok katı, amacının aksine partiden
caydırıcı buluyor. Kadın ajitatör şöyle demek-
80
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
tedir: “Partiye girin, ama Partiye girdiğiniz- dın cinsin özgürleşmesinin sorunlarını önde kocanızdan ve çocuklarınızdan caymanız celikli konular arasında sayıp bilinçli bir
gerektiğini unutmayın.” Krupskaya’nın ya- çabayla bunların çözümüne yöneldiğinde
nıtı şöyle sürüyor: “Bu türden bir ajitasyo- ancak partili kadın da çocuk eş ilişkileri ile
nun çok kişinin partiye katılım konusunda toplumsal siyasal görevlerini kendi doğal
cesaretlendireceğini sanmıyorum. Dahası, dengesinde ele alabilir hale gelecekti. Sovçoğunun katılma konusunda korkutulduk- yetler Birliği’de çöküşün hemen öncesinde
larına inanıyorum. ... Ona, komünizmin bir kadınların Gorbaçov’a; “Biz artık kahraman
mezhep olmadığı ve asla en haklı dürtülerin anneler olmak istemiyoruz” diye haykırmave duyguların bastırılmasını talep etmediği larının arkasındaki gerçeği anlamak gerek.
yanıtı verilmeliydi. Ona; hayır, aileden cay- Zaten Gorbaçov da onlara halen süren çemaktan başka komünizme giden başka bir lişkinin çözümü olarak erkek egemen sisteyol daha vardır.”
min çözümünü vaadediyordu; “Sizi evinize,
Krupskaya’nın yürüttüğü tartışma, özel çocuklarınıza göndereceğim”. Bu, yolunda
ve genel yaşamların birbirinin karşıtı olarak ilerleyememiş sosyalizmin kadın özgürlüğü
ele alınmayıp birbirini tamamlayan, öze- kaleminde de yozlaşarak revizyonizm duralin genel içinde zenginleşerek gelişeceğine ğına varmasıdır. Daha önce ifade ettiğimiz
dair deneysel bir aktarım. Ama bunun bir gibi, revizyionist sistemin çöküşünün altında
genel doğru haline gelmesini bizzat yaşa- ilk kalan kadın cinsi olmuştur. Hem evdeki
nan deneyimin engellediğini de görüyoruz. klasik görevlerine döndürülmüş, hem de her
Krupskaya’nın yaklaşımı elbet doğru ama türlü toplumsal güvenceden yoksun bırakılhayatın başka şey gösterdiğini, parti akti- dığı bu yeni dönemde, böyle bir aile hayavisti kadınların sözlerinin tam bu gerçeği tının yüklerini karşılamak için uluslararası
dillendirdiğini de anlayabiliyoruz. Nebeden ticaretine itilmiştir.
den? Çünkü, Rusya’nın o günkü
Kollontay, yeni sürecin alt üst
Üst
toplumsal yaşamında partili
olmuş ilişkileri, yeni model aradüzey yönekadınların çocuk ve aile bayışları ile genel toplumsalticilerin
hiç
olmazsa
kıcılığından kurtulamadılığın çıkarlarıyla özel toplumsallığın ihtiyaçlarının
ğını, kendilerinin bizzat
bir bölümünün eşlerini
bilinç ve irade gücüyle
ilişkisini sosyalist bir
toplumsal üretim dışında
görüş açısıyla çözümbu “yükleri” bir tarafa
tutan nedenler nedir? Toplemektedir. O gününün
koymaları gerektiğini,
lumsal
ve
ekonomik
koşullar
somut koşullarının çok
aksi durumda siyasi
koşulların
ve toplumsal gelişme- bu uygulamanın neresinde, parti ötesinde
oluşmasıyla gerçekleler içinde kadın cinsin
ve devlet kararları neresinde?
şebilecek olan bu yeni
özne olamadığını görBaşka bir ifadeyle bu kadınlara modeli o şöyle tarif
mekteyiz. Dolayısıyla
üretimdışı kalma olanağını ne etmektedir: “Kanbağı
o gün partili kadınların çubuğun ucunu
yerine ortak çalışmasağlıyor ki onların sadece
aileden değil de partili
ları, ortak ilgileri ve yütoplumsal yararı olan işler
yaşamdan yana bükmekümlülükleri ile dayanışyaptıklarından söz
leri, bir gerçek durumun
macı bir şekilde birlik olan
ediliyor?
sonucu. Sosyalist inşa kainsanlar birlikte yaşayacak
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
ve birbirini eğitecektir.” (s. 306) Kollontay
elbet, bu yeni ilişki sisteminin eskinin içinde kurulamayacağını ve sürecin oraya doğru
ilerlemek zorunda olduğunu da vurgulamaktadır: “Er ya da geç, çalışma kolektifi eski
geleneksel tekil aileyi çürütecek, onun yerini
alacaktır.”
Cinsler arasındaki aşka dair tartışmalar
da çok taraflıdır. Sosyalizmi kurmaya seferber olan ama bunu o günkü topulumsal ortamda sevgi-aşk zeminini yakalayamayan
genç komünist; işimiz çok, aşka zamanımız
yok demektedir. Fırtınalı tartışmalara konu
olan “bir bardak su teorisi” bu tartışmalardan çıkmış ve partide bile büyük suçlamalara
konu olmuş ya da teorik bakış yapılmıştır.
Sözkonusu durum partiyi çokça meşgul etmişken 1922 yılında Jenotyel Başkanı
olan Sofia Smidova Pravda’da yer alan makalesinde gençlik arasında yaygınlaşan cinsel ilişkilerde özgürlük eğilimlerini eleştirir:
“Proleter gençliğimizin büyük kitlelerinin
cinsel ilişkilere dair görüşlerinin sakatlığı
artık ağızlara sakız oldu. Gençlik cinsel yaşama ilişkin -belki ilkel halk topluluklarına
uygun olan- en ilkel görüşlerin, komünist olduğuna inanıyor. Ve belki en ilkel topluluklara uygun olabilecek bu ilkel düşüncelerin
sınırlarını aşan her şeyi ‘küçük burjuvalık’,
cinsel soruna ilişkin burjuva yaklaşım olarak niteliyor. Bilinmez nedenlerle bu, karşı
konulmaz bir yasa olarak kabul ediliyor...
Cinsel perhiz ‘küçük burjuvalık’ olarak
mahkum ediliyor. Şu ya da bu gencin beğendiği her Komsomolkacık (KGB’nin kız üyesi) her Rabfakova (İşçi Fakültesi’nin kız öğrencisi) kendisini ona teslim etmek zorunda,
yoksa ‘o küçük burjuvadır’ ve Komsomolka,
Rabfakova, proleter kız öğrenci adını taşıma hakkına sahip değildir. Ve şimdi bu tuhaf
trilojinin üçüncü ve son kısmı geliyor. Kendisini anne hisseden helak olmuş bir genç
kızın gebe kadınlara has hazin ifadeli soluk
81
yüzü. ‘Kürtajı onaylama komisyonları’nın
bekleme salonlarında böylesi komsomol
aşklarının acıklı hikayelerini çokça okuyabilirsiniz.” (s. 309)
Burada sorunun çok farklı yanları birarada yansıtılmış, biraz ayrıştırarak ele almakta fayda var. Birincisi; toplumsal devrimin bir bileşeni olarak, çok öngörülmemiş
bir şekilde yükselen cinsel devrim herkesi
hazırlıksız yakalamış, şaşkınlık parti üst
yönetimlerinde duruma karşı bir propaganda geliştirmeyi gerektirecek kadar da öfke
uyandırmıştır. Tabi toplumsal bir gerçeğe
öfke ile yaklaşmanın mahsurlu sonuçları da
olabilecektir. Simidova’nın konuşmasında,
gençlerin cinsel yaşamını ancak ilkel kabilelere uygun görmek gibi bir küçümsemeye
ne demeli...
Gençlerin pratiğini eleştiren Lenin de
Clara Zetkin’le konuşmasında (Kadınların
Kurtuluşu) cinsel ilişkilerin kuralsızlığından rahatsızlığını şöyle dile getirir “Evlilik
ve cinsel ilişkiler alanında proleter devrime
uygun bir devrim gerçekleşmelidir.... Susuzluğu gidermek gerekir ama normal bir insan
normal şartlar altında sokaktaki bir su birikintisinden su içer mi? Gençlerimizin ve
pek de genç olmayanlarımızın bu yeni cinsel
hayatı, bana eski burjuva randevu evlerini
hatırlatıyor. Bizim anladığımız anlamda özgür aşkla ilişkisi yok.”
Birden çok cinsel deneyimi kirlenme olarak değerlendirmek, dünyayı sarsan
devrimin önderinin cinsel alana, yine kendi
ifadesiyle tutucu yaklaştığının bir göstergesi. Ama sadece bu değil, söz konusu eleştiriyi Kollontay’a yöneltmesi durumu daha
da ağırlaştırıyor. Üstelik bu tür ilişkileri,
fahişelik gibi gören “aşırı tutucu eğilimleri
savunanlar” da vardır (Belgeler, s. 309/son).
O günden yansıyanlar (ve sonraki gelişmeler) gösteriyor ki, devrimin liderleri henüz
o ilk zamanda genel olarak cinsel devrimi
82
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
algılamaktan uzak görünüyorlar. Cinsel
devrimin cinsel ilişkiler boyutunda özgürce
gelişebilmesi için daha çok zamana ve zemine ihtiyaç olacaktır, tabii her şey yolunda
gidebilseydi.
Smidova’nın sözlerinin açığa vurduğu
vahim bir gerçek daha var; cinsel özgürlüğü
Rusya’da erkeklerin cinsel zevklerini doyurmanın yolu olarak kullanmaları, kadının
bu kez de cinsel devrim şiarıyla ezilmesidir.
Belgelerde, genç kadınların kayıt yaptırmak zorunda oldukları evlilik büroları ve
kendisini beğenen erkeği reddetme hakkına
sahip olmamak gibi uygulamalara bakınca,
bir devrim ancak bu kadar ters yüz edilebilir
demek istiyor insan. Boşanma özgürlüğünü
erkeklerin kendi lehlerine çevirdikleri bir
zaman diliminde faturayı tabii ki pek çok biçimde kadınlar ödeyecekti; çocuklarıyla terk
edilmek ya da kürtaj komisyonlarına hesap
vermek. Ama bu sonuncusuna gerçekten de
pes demek gerekiyor, değil mi?
Ekim gibi dünyayı sarsan, insanlığın
yolunu ve kaderini değiştiren bu büyük devrimin Rusya’nın toplum yapısında hemen ve
doğrudan cinsler arasındaki ilişkileri özgür
ve eşit, üstelik adil bir temelde kuracağı elbet beklenemezdi. Fakat sonuçtan başa doğru bakınca, devrimin sonraki evrelerinde,
özellikle geriye dönüşte kadın cinsin gerçek
zeminini bulup özgürleşememesinin payının büyük olduğunu teslim etmek gerekiyor.
Lenin de zaten, kadın cinsi özgürleştirmeyecek sosyalizmin başarılı olmasının mümkün
olmadığını söylememiş miydi?
Son iki nokta üzerinde durmak istiyoruz. Bunlardan biri, SBKP’de yönetici kademelerde kadın komünistlerin sayısal durumu,
diğeri de Kızıl Ordu komuta düzeyi gibi üst
yönetici kademelerdekilerin eşlerinin üretim
dışı halleri. Bu ikincisine hemen geçerken
(*)
değinmiş olalım. Belgelerde üst düzey komite kademesinin eşlerinin toplumsal yarar
görülen işlere katılmasından söz edildiğine
göre, ki diğer alanlardaki yöneticilerin eşleri
de büyük olasılıkla aynı durumda- üretime
katılmayan kadınlar. Bunun ayrıcalıklı bir
durum olduğu ve sonunda derin bir eşitsizlik yarattığı ve yozlaşmaya varacağı/vardığı
da bilinmez değil. Soru şu: üst düzey yöneticilerin hiç olmazsa bir bölümünün eşlerini
toplumsal üretim dışında tutan nedenler nedir? Toplumsal ve ekonomik koşullar bu uygulamanın neresinde, parti ve devlet kararları neresinde? Başka bir ifadeyle bu kadınlara
üretimdışı kalma olanağını ne sağlıyor ki onların sadece toplumsal yararı olan işler yaptıklarından söz ediliyor? Bir deneyim olarak
tartışmak gerekiyor.
İkincisi, kadınların politikaya, yönetme
işlerine çekilme düzeyiyle ilgili bir konu.
Verilere göre, Sovyetlerde kadınların temsil
oranları yaklaşık yüzde 25-30 arasında oynuyor. Fakat Partide kadınların temsilindeki durum ise bunun gerisinde. 1926 yılında
Komünist Enternasyonal’e sunduğu raporda
kadın üye sayılarını şöyle bildiriyor: 1925
yılında kadınların toplam parti üyelerine oranı; yüzde 10,3. 1926’da yüzde 12,8. Sınıfsal
bileşim de şöyle: Yüzde 59’u işçi kadınlar,
yüzde 15,2 köylü ve memur kadınlar, yüzde 25,8 diğer kategorilerde sayılan kadınlar.
(Sosyalist Ekim Devrimi ve Kadınların Kurtuluşu.)
SBKP’nde kadın üye sayılarını gösterir bir istatistik değerlendirmede yer alan
sonuçlara göre; 1898’deki 1. Kongre’de bildirilen kadın üye oranı yüzde 15. 1918’deki
7. Kongre’de yüzde 7,9; 1924 yüzde 9, 1925
yüzde 10,3; 1927 yüzde yüzde 13; 1930 yüzde 14; 1934 yüzde 14; 1939 yüzde 21; 1952
19. Kongre yüzde 22. (age, s. 149)*
Kullandığımız kaynakça, bilinçli bir tercihle daha sonraki yılların bilgisini sunmadığını açıklıyor.
Marksizm ve Sosyalizm İnşaasında Kadın Özgürleşmesi Deneyimi
Verilere göre en yüksek oran yuvarlak
rakamla her dört erkeğe karşılık bir kadın
komünist partiye üye oluyor, o da 1952’de.
Parti kurulduğunda kadın üye oranın yüzde
15 olduğunu, sonraki yıllarda neredeyse yarı
yarıya düştüğünü de hesaba katarsak, partinin erkek egemen yapısını ve yol açabileceği
sonuçları az çok kestirebiliriz.
Parti kongrelerine katılan kadın delege
sayıları ve oranları da şöyle:
6. Kongre (1917); 161 delegenin 10’u
kadın (yüzde 5,7), 8. Kongre (1919) 296 delegenin 9’u kadın (yüzde 3), 9. Kongre’de
502 delegenin 28’i kadın (yüzde 5,3), 10.
Kongre (1921) 905 delegenin 33’ü kadın
(yüzde 3,5), 1922 de 671 delegenin 16’sı kadın (yüzde 2,4), 1924’de 1114 delegenin 51
kadın (yüzde 4,4), 1930’da, 1113 delegenin
155’i kadın (yüzde 13,9), 1952’de 1192 delegenin 147’si kadın (yüzde 12,3) (s. 160).
Üye olma ve kongrelere delege olarak katılımda kırlarda bu oranların çok altında olduğunu da hesaba ekleyelim.
1912-1952 arasında kadınların Merkez
Komitesi’nde temsil oranları da şöyle:
1912 Krakov Konferansı 7 asil MK
üyesi kadın yok, 5 yedek üye, biri kadın.
1917 Konferansı 9 asil üyenin biri kadın, yedek üyelerde kadın yok.
1917 kongresinde 21 asil üyenin ikisi
kadın, 9 yedek üyenin ikisi de kadın.
83
1918’de 15’in ikisi kadın, 1919’da
19’un 3’ü kadın, 1920’de 20 asil üye, hiç
kadın üye yok, 12 yedek üyenin 2’si kadın.
1925-1926 ve 1934’te MK’de üçer kadın üye
var. 1939’da MK’ne asil ve yedek hiç kadın
üye yok. 1952’de 125 MK asil üyesinin sadece 2’si kadın, 110 yedek üyenin 6’sı kadın.
Arada birçok yıl ve kongreyi atladık.
Atladıklarımızda kadın oranları çok daha az.
Bir komünist partisinin en üst yönetim organında kadın üye sayısının bu kadar düşük
olması, kadın üyelerin bu düzeyin gerisinde olmaları gibi gerekçelendirilebilir belki
ama bu geriliği aşmak için bu parti ne yaptı,
diye de sormak da gerekir. Yönetme işinin
erkek işi olarak kaldığını bu kadar çarpıcı
başka ne anlatabilir ki? Sosyalist devrime
ve sosyalizmin kuruluşuna bir kadın devriminin eşlik etmesi gerektiğini, bugünden
bir kadın devrimi fikriyle hareket etmeden,
kadınların siyasetin merkezine çekilmesini
özel olarak örgütlemeden kadın cinsin özgürleşemeyeceğini de herhalde bu sonuçlara
bakarak anlayabiliriz. Ve yine bu gerçeğin,
dünyayı sarsan Ekim devrimi ve ilk sosyalist kuruluşun yenilgisinde önemli bir etkisi
ve katkısı olmalı, değil mi? Ya da sosyalizm
ilk deneyiminde yenildiyse, başka bir dizi
nedenin yanında en çok da Lenin’in dediği
gibi, kadın cinsin özgürleşememesi nedeniyle oldu bu.
84
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
Söyleyecek Sözümüz, Değiştirecek Gücümüz Var
Kadınlar Siyasetin Merkezine
ESP/Sosyalist
Kadın Meclisleri 5
Mayıs 2011 tarihinde
yayımladığı Seçim
Deklarasyonu ile 2011
Genel Seçimleri’nde
sürdürülen çalışmaların
genel hatları, emekçi
kadınların talepleri ve
SKM olarak destek verdikleri adayları açıkladı.
Sosyalist Kadın dergisi
olarak, Deklarasyonu
yayımlayarak, tarihe bir
not düşmek istedik.
İşçi, emekçi ve genç kadınlar,
1 Mayıs’ta Taksim’de ve bir çok alanda milyonlar olup
haykırdık devrim düşümüzü...
Yüzyılardır kadınlar olarak düşümüz, yoksulluğun, krizin, işsizliğin olmadığı bir dünyada yaşamak...
Düşümüz, işyerlerinde sendikalı olmak, eşit işe eşit ücret almak...
Düşümüz, kadın olarak namus adı altında öldürülmemek, dayak yememek, taciz ve tecavüze uğramamak...
Düşümüz, Tunuslu, Mısırlı kadınlar gibi özgürlük için
yürümek...
Düşümüz, savaşın bitmesi, Kürt halkının kardeşce, eşit
bir şekilde özgür yaşaması...
Her gün ekmek ve gül türkülerini söylüyoruz sokaklarda...
Şimdi genel seçimde burjuva partilerine oy vermeyerek,
ezilen kadın cinsin özgür seçeneğini yaratarak haykıracağız
mücadele türkülerimizi... Geleceğimizi, yaşam hakkımızı
çalan düzen partilerine kadınlar olarak “vardık, varız, varolacağız” diyeceğiz... Sosyalist kadın aday Çiçek Otlu’nun
faşist uygulamalarla seçilme hakkından mahrum bırakıldığı,
kadın iradesinin ucube demorasinin vetosuna uğradığı bu
günlerde de yine sokakta ve hayatın yarısında varolmaya devam edeceğiz.
86
İşçi, emekçi ve genç kadınlar!
2011 genel seçimlerinin gelip dayandığı dönemde yine burjuva partiler kadınlara
masal anlatacaklar... Masallarla milyonlarcamızı uyutmaya çalışacaklar... Yine onuru
her şeyin üstünde olan kadınları beyaz eşya,
gıda yardımıyla dilenci durumuna düşerecekler... Ama şimdi dur demenin, kadın bilinci ve iradesini düzenin çürümüş siyasetinin karşısına çıkarmanın zamanıdır.
Bizler içinde bulunduğumuz sosyalist
siyasi merkezin eşit ve özerk yarısını oluşturan kadınlar olarak, yaşamın yarısını da
kadınların oluşturacağı bir dünya için mücadele ediyoruz. Kapitalist erkek egemen
sistemin bize biçtiği gerici geneleksel kadın
rolünü kabul etmiyoruz ve tüm kadınları siyasetin merkezine yürüyerek bu role savaş
açmaya çağırıyoruz.
Kadınlara en az üç çocuk doğurun,
evinizde oturun diyen, Kübra bebeklerimizi
açlıktan öldüren siyaseti ve siyasetçileri reddediyoruz. Kadınlara iş ve sosyal güvence
değil boş vaat dağıtan, aile ücreti adı altında
sadakaya mahkum eden, erkek egemen yapıya dokunmayan düzen partilerini reddediyoruz. Her gün içimizden 5 kişi erkek şiddeti
sonucu ölürken kadınları korumayan, katillere teşvik gibi cezalar veren bu düzenin siyasetini reddediyoruz. 2011 genel seçiminde
de kadınlardan oy isteyen ama aday listelerinde kadınları temsil edecek oran ve niteliği
yerlerde süründüren erkek düzen partilerine
oy vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.
Seçimlerin kaderini kadınlar, kadınların kaderiniyse erkek egemen düzen partileri
belirliyor. Artık bu bozuk ve tersine dönen
düzen çarkını değiştirme zamanıdır. 2011
seçimlerinde kadınlar kaderlerini kendi ellerine almalıdır. AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye
ve tüm düzen partilerine verilecek her oy,
kadının kaderini hoyrat ellere teslim etmesi
demektir. Yoksulluk, ayrımcılık, şiddet ve
Sosyalist Kadın • Yaz 2011
mahkum edildiği evin duvarları dışında bir
yaşam güvencesine sahip olamamak demektir.
Ama bu cendereden çıkışın bir yolu var.
O da kadınların iradesini, özgürlük, eştilik
mücadelesini seçim alanlarına, seçim sandıklarına yansıtmasıdır.
Sosyalist Kadın Meclisleri olarak, tüm
kadınları aşağıda sıraladığımız taleplerimiz
için mücadele eden ve kadını siyasetin merkezine yerleşmesine önem veren adaylara oy
vermeye çağırıyoruz.
* Kadınlarla erkekler arasındaki hukuksal eşitsizliğe son verilmesi, ekonomik,
devletsel, siyasi, toplumsal, kültürel alanlardaki erkek egemenliğinin şekillendirdiği
fiili eşitsizlikler ve ayırımcılıkların ortadan
kaldırılması, siyasette eşitliğin sağlanması,
sağlanamadığı koşullarda ise %40 kotanın
uygulanması.
* Seçim barajının düşürülmesi, Siyasi
Partiler ve Seçim Kanununun değişmesi ve
Anayasada yer alan olumlu ayrımcılık maddesinin içinin doldurulması.
* Krizin yarattığı koşullardan dolayı işten atılmaların yasaklanması, işten atılan kadınların geri alınması, ev emekçisi kadınlara
iş olanaklarının yaratılması ve devlet tarafından sigorta yapılması.
* Kadına yönelik işlenen şiddetle ilgili
suçlarda cezaların artırılması, cinsel şiddet
suçlarda sadece fiziksel raporların değil,
psikolojik raporların ve alternatif tıp raporlarının delil olarak kabul edilmesi, alternatif
adli tıp kurumunun kurulması.
* Kadına yönelik işlenen suçlarda kadın örgütlerinin müdahil olma talebinin kabul edilmesi,
* Kadının şiddetten korunma ve yaşam
hakkının oluşturulması için yasaların değiştirilmesi, kadınları korumayan devlet kurumları hakkında soruşturmaların açılması.
* Kadının temelde ekonomik-toplum-
SKM Seçim Deklarasyonu
sal nedenlerle sürüklendiği kadın bedeni ticaretinin bir insanlık suçu sayılması, kadının
aşağılanmasına yol açan beden ticaretini ortaya çıkaran koşulları yok etmek için mücadele edilmesi.
* İş, mesleki konum veya ekonomiksosyal herhangi bir konuda karar verici görevlerde bulunan erkeklerin, bu sorunlara
ait taleplerinin-haklarının karşılanması için
başvuran kadınlara cinsel istismar dayatmalarının yargılanmayı gerektiren bir suç sayılması.
* Cinsel yönelimini açıklayan ve bu
kimliğiyle eğitim görmek, çalışmak, toplumsal faaliyetlere katılmak vb. isteyen insanların bugün olduğu gibi baskıya, zulme,
ayrımcılığa, horlanmaya, dışlanmaya maruz
bırakılmalarına karşı politik, eğitsel ve yasal
önlemler alınması ve mücadele yürütülmesi.
Nefret cinayetleri karşısında korumanın sağlanması ve katillerin ağır şekilde cezalandırılması.
* Finansmanı belediyeler tarafından
karşılanan, kadın örgütlerinin yönettiği barınma evlerinin kurulması, burada kalan
kadınlara iş imkanlarının oluşturulması, çocuklarına eğitim olanaklarının sunulması,
ayrıca burada kalan kadınlara kalıcı ve ucuz
konutların sağlanması, kira yardımının yapılması.
* Her mahallede parasız okul öncesi çocuk bakımının yapılması, aile ilişkileri üzerine eğitim ve psikolog hizmeti verilmesi.
* Kadın sağlık merkezlerinin açılması,
sağlık hizmetlerinin parasız olması, kadının
çalışma alanına katılımını engelleyen yaşlı,
hasta ve çocuk bakımlarının yapılması için
ücretsiz bakım evlerinin kurulması, yoksul
mahallelerde ücretsiz kreşlerin açılması.
* Ortak çamaşırhanelerin ve yemekhanelerin açılması.
* Kadınların ve işçi-emekçi çocuklarının eğitim haklarının alabildiğine sınırlandı-
87
rıldığı ulusal ve bölgesel eşitsizlikler üzerine
kurulu, baskıcı, ezberci, ırkçı-şoven, erkek
egemen cinsiyetçi ve kapitalist tekellerin ihtiyaçlarına endekslenmiş paralı eğitim sistemine son verilmesi. Kürtçe başta olmak üzere bir çok ulusun ana dilinde okuma-yazma
eğitim alanlarının açılması.
* Kadınların rahat gidebilecekleri sosyal kültürel alanların ve tesislerin kurulması,
her yıl altı haftadan az olmamak kaydıyla
işçi ve emekçilerin tatillerini yapabileceği
parasız olanakların yaratılması.
* 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü
ve 25 Kasım Kadına yönelik şiddet günlerinin ücretli izin günü ve resmi tatil ilan edilmesi.
* Çalışabilecek yaş ve durumda olan
her kadın için iş olanaklarının yaratılması.
Haftalık çalışma süresinin 35 saati aşmaması ve16 yaş altındaki çocukların çalıştırılmaması yönünde gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması. Tüm iş güvenliği tedbirlerinin
alındığı, iş cinayetlerini engelleyecek zorunlu düzenlemelerin yapıldığı bir çalışma
düzeninin kurulması.
* Kadın ve erkek işçilere eşit işe eşit
ücret kuralı uygulanması, kadınların bedensel ve biyolojik dengeleri bakımından zararlı
işlerde çalışmaları engellenmesi, kadın çalışanların, regl günlerinde izinli sayılması.
* İşçi ve emekçilerin daha fazla sömürüsüne neden olan Torba Yasa ve Genel Sağlık Sosyal Sigorta Yasasının iptal edilmesi.
* Anne ve babanın çocuk bakımında
ortak sorumlu sayılması, çalışanların doğum
öncesi ve sonrası izinleri buna göre düzenlenmesi, işletmelerde çocuk emzirme odaları
açılması.
* Emperyalist ve gerici bütün haksız
savaşlara karşı çıkılması, asker elbisesi içinde birbirine kırdırılan farklı ülkelerin işçi ve
emekçileriyle birlikte demokratik barış mücadelesi yükseltilmesi.
88
Sosyalist Kadın • Yaz 2011

Benzer belgeler