En İyiler

Transkript

En İyiler
Roma
Bütün yollar Roma’ya boşuna çıkmıyor. Burası dünyanın en eski büyük
şehri. Şu an hayranlık duyduğumuz pek çok şehir dutluk, köy, kasaba ve
benzeri bir haldeyken Roma, önemli bir ekonomi ve düşünce merkeziydi. O
yüzden de her bölgenin yolu bir şekilde gerçekten de buraya çıkıyordu.
Hal böyle olunca şehirde bir tarihi eser ve sanat eseri enflasyonu da
yaşanıyor. Kaldığınız süre boyunca kaç kilise gezebilir, kaç tabloya
bakabilir, kaç freskoya bakıp sağlam bir boyunla dönebilirsiniz? Daha fenası
kaç pizza ve kaç tabak makarna yiyebilir ve bunların ne kadarını şehri
gezerken yakmayı umabilirsiniz? Planlarınızı iyi yapın ve Roma’ya
vardığınızda hepsini bozmaya hazır olun! Bütün bu kalabalığa ve uzun öğle
tatillerine rağmen, şehrin nasıl bu kadar hızlı hareket edebildiğine
şaşıracaksınız. Merak etmeyin sizin de bu hıza karışmanıza gerek yok. Siz,
bir çeşmenin kenarında oturup sakin sakin dondurmanızı yiyebilir veya bir
otelin terasından Chianti’nizi yudumlayabilirsiniz. Ve o anda bir şeye çok
sinirlenmiş ve acele acele küfretmekte olan bir Romalının aksine, şehrin ne
kadar güzel olduğunu düşünebilirsiniz.
>>NEREDE KALMALI?
En İyiler
 Rome Cavalieri: Waldorf Astoria zincirinin bir parçası olan otel,
modern zamanlarda saray yaşantısı vaat ediyor. Girişten itibaren
misafirlerini görkemli bir mimari ve dekorla karşılıyor. Masaların
detaylarındaki
motifler,
yüksek
şömineler
ve
zengin
sanat
koleksiyonuyla tam bir sarayı andırıyor. Odaların büyüklüğü
1
Roma
50m2’den başlıyor ve 200m2’ye kadar çıkıyor. Sütilerde oturma
alanlarına ek olarak giyinme odaları ve özel çatı terasları bulunuyor.
Banyolar mavi İtalyan mermeri ve armatürler de Swarovski kristali
kaplı. Restoranı La Pergola, İtalya’nın en ünlü restoranlarından biri ve
3 Michelin yıldızlı. Açık kapalı yüzme havuzu ve spor salonu da
hizmete açık. Ayrıca spa, pilates ve yoga uzmanlarından da randevu
alınabilir.
 Hotel de Russie: İspanyol Merdivenleri’ne bakan heybetli yapısı
hemen dikkati çekiyor. Dışarıdan korunaklı bir kale gibi görünse de,
Roma’nın sıcağının ve kalabalığının tam ortasında bir vaha. Otelin
arka tarafında bahçesinde bir zamanlar Picasso’yu veya Jean
Cocteau’yu portakal koparıp yerken görmek mümkünmüş. Lüks
anlayışını ve şıklığın tarifini baştan yazmış olsalar da, dekorda 20.
yüzyıl esintilerinden vazgeçmemişler. Konfor konusunda pek çok
otelden çok ileri bir anlayışları var. Mesela yastığınızın materyalini
bile bir menüden seçebiliyorsunuz. Mutfakta da oldukça iddialı olan
Russie’nin martinisi çok meşhur.
 Hassler: Hassler tam bir Roma rüyası. 82 odası ve 14 süitin her biri
farklı tasarlanmış. Kimi rustik, kimi modern ve minimalist, kimi art
deco bir görünüme sahip kimi de rococoyu yansıtıyor. Her zevke göre
bir stil bulmak mümkün. Antikalar ve tablolar, odaların dekorundaki
ortak nokta. Otelin Michelin yıldızlı ünlü restoranı panoramik bir
Roma manzarasına sahip. Menüsü Fransız damak tadının İtalyan yeme
alışkanlıklarına uyarlanmış bir versiyonu. Otellerde film çekmeyi
seven yönetmenlerden biri olan Woody Allen’ın Roma’daki favori
otelinin Hassler olduğunu da eklemek gerek.
2
Roma
 La Minerve: La Minerve, 17. yüzyılda inşa edilmiş, Pantheon’a bakan
bir malikânede yaşıyor. 6 farklı tip süitte ağırlıyor misafirlerini.
Stendhal Süit’in tavanı, İtalyan şapellerinin tavanlarını andıracak
şekilde yapılmış. Roma manzaraları terasta, Minerve Roof Garden
öğle ve akşam yemekleri için açık.
 Hotel d’Inghilterra Rome: 17. yüzyılda aristokrat bir ailenin evi olan
bina, 1800’lerden beri otel olarak kullanılıyor. Otel, bir zamanlar
Mark Twain, Hemingway, Elisabeth Taylor ve Gregory Peck gibi
isimleri ağırlamış. Şimdilerde seçkin tasarımı ve hizmet anlayışıyla
kraliyet ailelerinin üyelerini ve ünlüleri ağırlamaya devam ediyor. 5
tip odasının ve 7 tip süitinin dekorunda farklı stiller ön plana çıksa da,
hepsinin ortak özelliği çok şık olmaları. Otelin restoranı Şef
Antonio’ya emanet edilmiş. Otelin bir de Bond Bar isimli bir barı var.
Masif ahşap barı, deri koltukları ve martinileriyle, isminin hakkını
veriyor.
Bunlara Da Bakmaya Değer
 St.George Roma: Turistlerin akın ettiği meydanlardan biraz uzakta,
Via Giulia’da bulunan beş yıldızlı butik otelin tarihi 1500’lü yıllara
dayanıyor. Lüksün ve konforun özellikle vurgulandığı St. George’da
toplam 64 oda bulunuyor. Zengin şarap kavına sahip olan barı,
‘Sigarotoscano’ marka puroların sunulduğu özel salonu ve şömine
eşliğindeki kütüphanesi otelin en etkili ve keyifli köşelerinden.
3
Roma
Açıldığı günden beri Roma’nın en şık otelleri arasında bulunan St.
George, Roma seyahati için güzel bir tercih.
 Il Palazzetto: İspanyol merdivenlerinin tepesinde, sadece iki üç adım
uzağındaki tarihi bir “küçük saray”da konaklamak yaşanabilecek en
özel deneyimlerden biri olsa gerek. Asilzade bir aileye ait olan binayı,
Hotel Hassler’in başkanı ve yöneticisi Roberto E. Wirth alıp 4 butik
odalı bir otele çevirmiş. Otelin 4.katındaki restoranında kahvaltı, öğle
ve akşam yemeği hizmeti veriliyor. Bahar ve yaz aylarında ise bu
servis teras katına taşınıyor. İspanyol merdivenleri, Barcaccia çeşmesi
ve Roma çatıları manzarasına karşı akşamüstü bir kadeh prosecco
içmeyi ihmal etmeyin.
 Babuino 181: İspanyol Merdivenleri’nin etrafında pek çok tarihi bina
bugün lüks otel olarak kullanılıyor. Babuino’nun konumu da dış
görüntüsü de bunlara yakın olsa da, hizmet anlayışı ve iç dünyası
bambaşka. Bu klasik otellere nazaran çok daha sade ve modern bir
görüntüsü var. Babuino’nun kapısından girdiğiniz anda, Roma’nın
tarihsel
dokusundan
çıkıp
bir
anda
çağdaş
İtalyan
stiliyle
karşılaşıyorsunuz. Toprak tonlarının sakinleştirici etkisi, sakin ve
rahat mobilyalar, Babuino’yu şehir merkezindeki evinizmiş gibi
hissettiriyor.
 Villa Laetitia: Art deco tarzında inşa edilmiş olan villa, Anna
Fendi’nin elinde stil sahibi bir otele dönüşmüş. 4 tipte toplam 14 odası
var. Her biri ayrı bir tarza sahip. Hemen hepsi ünlü bir moda
tasarımcısına, yönetmene veya yazara gönderme yapıyor. Odaların
hepsinde mutfak bölümü bulunuyor. Bazıları terasa ve limon
ağaçlarının
ve
yaseminlerin
4
olduğu
bahçeye
açılıyor.
Şehir
Roma
merkezinde huzurlu ve stil sahibi bir ev hissi veriyor. Burası
çoğunlukla tasarımcıların ve sanatçıların tercihi oluyor.
 Leon’s Palace: 19. yüzyıldan kalma bir sarayda, 56 odasıyla
köklerinden kopmadan post-modernizme taşınmış bir otel. Tüm
tasarım ve dekor, bir enstalasyon çalışması gibi düşünülerek ve
ayrıntılara anlamlar yüklenerek yapılmış. 4 tip odanın tümü stil olarak
aynı. Değerli metaller ve beyazın fütüristik görüntüsü tüm odalarda
hemen dikkat çekiyor. Ortak alanlar ise yüksek tavan ve geniş
alanlarla sarayın neo klasik görüntüsünü takip ediyor. Bar ve lounge
alanlarının yanı sıra kahvaltı ve öğlen yemeği servisi de bulunuyor.
>>NEREDE YEMELİ?
Öğle Yemeği İçin En İyi Adresler
 Primo al Pigneto: İsmi, bulunduğu mahalle Il Pigneto’dan geliyor.
Burası bir zamanlar mütevazı gelirli insanların oturduğu bir mahalle
iken uzun zaman önce geçirdiği dönüşümle restoranların ve tasarım
atölyelerinin yerleştiği bir yer haline gelmiş. Primo al Pigneto,
bölgenin en ünlü restoranlarından biri ve mahallenin tarihini de çok
iyi yansıtıyor. Masa ve sandalye seçimlerinde dikkat çeken farklılıklar
özensiz bir karışıklıktan ziyade, stil sahibi bir şıklık yaratmış. Menüsü
de oldukça modern ve sofistike.
 Pizza Ré: Pizza denince Napoli’nin Roma’dan çok daha önde olduğu
söylenir. Pizza Ré, Napolili bir pizzacı ve Roma’da üç şubesi var.
5
Roma
Şehrin en iyi pizza restoranlarından biri olarak kabul ediliyor.
Pizzaların hamurlarını elde açıyorlar ve meşe odunuyla ısıtılan
fırınlarda pişiriyorlar. Taze mozarella sunabilmek için, alışverişi
günlük yapıyorlar. Domates ve mozarella kullanımına göre pizzaları
“kırmızı” ve “beyaz” olarak ikiye ayırıyorlar.
 Alfredo: Evet, ismi dünyaca meşhur yemek Fettuccine Alfredo’dan
geliyor. Bu tarihi restoranın spesiyali artık tüm dünyada tanınıyor ve
pek çok restoranın menüsünde bulunuyor. Alfredo’nun karısı Ines
1908
yılında
doğum
yaptığında
iştahsızmış
ve
gücünü
toplayamıyormuş. Alfredo, karısını güçlendirecek ve aynı zamanda
hoşuna gidecek bir şey ararken fettuccine’yi uydurmuş. Bugün
restoran III. Alfredo tarafından idare ediliyor. Alfred Hitchcock, Clark
Gable, Frank Sinatra, Orson Welles, Peter Sellers, Ringo Starr, Sophia
Loren burayı tercih eden dünyaca ünlü isimlerden birkaçı.
Türkiye’den de Enis Fosforoğlu ve Sakıp Sabancı’yı ağırlamış.
 Urbana 47: Urbana 47, 2008 yılında Monti’de açıldı. Kolezyum’un
ilerisindeki bu bölge, dar sokaklarıyla biliniyor. Bir süredir bu dar
sokaklar, restoranlar, galeriler ve butiklerle dolup taşıyor. Burada çok
fazla cezbedici restoran bulabilirsiniz. Urbana 47 de bunlardan biri.
Restoran, yerel malzemelerle daha sağlıklı beslenme akımı olarak
özetlenebilecek lokavor akımının örneklerinden biri; dolayısıyla
cheeseburger’i bile gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz!
Akşam Yemeği
6
Roma
 Al
Moro:
Roma’nın
klasik
ve
ünlü
restoranlarından
biri.
Müdavimlerinden biri olan Fellini, restoranın sahibini, Satyricon adlı
filminde oynatmış. Fellini, repliklerini ezberlemediği için adama
menüyü saydırmış ve replikleri dublaj esnasında eklemiş. Restoran
artık oğlu Franco’nun ellerine teslim. Kendisi kapıda misafirleri
karşılıyor, daha doğrusu kapıdan kovuyor. Bunun bir test olduğunu
unutmayın ve kapıda ısrarlı olun. Unutmayın, “Al Moro’nun
kapısından kovulmadan Roma’ya gitmiş sayılmazsın” gibi deyimler
bile türemiş durumda.
 Agata e Romeo: Agata ve Romeo, mutfakta harikalar yaratan bir karı
koca. Restoranı da beraber işletiyorlar. Kızlarının da iyi bir tatlı aşçısı
olarak yetiştiği söyleniyor. Mutfakta yaşayan bu çılgın aile, İtalyan ve
Fransız yemeklerini yeniden yorumlayıp, klasik tabakları bambaşka
yerlere taşıyorlar. Şarap seçkileri de oldukça geniş.
 Osteria Boncompagni: Osteria, girişinden itibaren ferah bir atmosfere
sahip. Masa sandalyelerden, şarap dizili raflarına kadar her yerde açık
renk ahşap malzeme kullanılmış. Doğrusu hem şık hem de sakin
olmuş. Tavandan sarkan sarı ışıklı çıplak ampuller bu ortama çok
yakışmış. Fiyatları çok uygun. Şehrin genç nüfusunun sevdiği ve sık
geldiği bir yer.
 Ristorante
Nino:
Ahşap
duvar
kaplamaları,
beyaz
ceketli
garsonlarıyla tipik Roma lokantalarından. Çoğunlukla da sanatçıların
ve yazarların tercih ettiği bir yer. Tom Cruise ve Katie Holmes
düğünden önceki akşam aileleriyle burada yemek yemişler. Bu haber
7
Roma
restoranın bazı hayranlarını memnun etmemiş olsa da hâlâ sadık bir
kitlesi var. ‘T-bone steak’ spesiyallerinden biri.
 Da Enzo 29: Çok dar bir sokakta ve birkaç masalık ufak bir yer.
Ancak tipik bir Roma’lı. Mavi beyaz kareli örtüleri, ahşap ve hasır
karışımı sandalyeleri ve menüsüyle burası çok mütevazı ve sakin bir
Roma lokantası. Bu ufak tefekliğe aldanmayın. Yemeklerin lezzeti ve
fiyatların düşüklüğü nedeniyle pek çok Romalı gurme hayranı var. Bu
kadar az masa varken yer bulmak zor olabilir.
 Enoteca: Türkçe’ye “şarapevi” olarak tercüme edebileceğimiz
enoteca’lar geniş şarap segmentleri nedeniyle gurme tadımcıların
merakla takip ettiği bir konsept. Ancak buraların ve güzel şarapların
tadına varabilmek için iddialı degüstatörler olmaya gerek yok elbette.
Sadece ortamın tadını çıkarmak ve güzel bir şarap tatmak için
gidebilirsiniz. Keyifli sohbetler!
 Enoteca Antica: İspanyol Merdivenleri’ne yakın bu enoteca,
1842’den beri sanatçıların uğrak yeri. Taş duvarları ve uzun ahşap
barıyla Avrupa’nın antik hanlarına benzer bir görüntüsü var. Burada
şarap alışverişi ve tadımı yapabileceğiniz gibi, hafif bir öğle yemeği
de yiyebilirsiniz.
 Enoteca Ferrara: 1998’de açılan bu Enoteca Ferrara, 4 kata yayılmış
6 farklı yemek odasından oluşuyor. Çoğunlukla şarap seçkisinden
ötürü tercih edildiği için, yemek biraz geri planda kalabiliyor. Ancak
yenilikçi ve lezzetli bir yemek menüleri var. Kırmızı ve beyaz şarap
için ise kitap kalınlığında iki ayrı menüleri var. Şarap satışı da
yapılıyor.
8
Roma
 Al Bric: Al Bric’in kapısından girer girmez tavana kadar raflara
dizilmiş şarap şişelerinin arasından geçiyorsunuz. Bir ansiklopedi
kalınlığındaki şarap menüsünden seçiminizi yapmanız gerekiyor.
Aklınızda belli bir şey yoksa menü zaman kaybettirici olabilir. Servis
elemanları iyi tavsiyelerde bulunabiliyor. Yemek menüsünde de
Fransız ve İtalyan mutfağından örnekler var. Peynir tabakları oldukça
başarılı.
Atıştırmalıklar
 Cafe Greco: Via Condotti’de 1760 yılında açılmış olan bu tarihi kafe,
yüzyıllardır yazarları, politikacıları ve sanatçıları ağırlıyor. Stendhal,
Goethe ve Henrik Ibsen, espresso için burayı tercih eden yazarlardan
bazıları. Birkaç küçük salondan oluşan kafe, küçük yuvarlak mermer
masaları ve ahşap sandalyeleriyle otantik atmosferini koruyor. Bugün
artık sürekli fotoğraf çekip, şaşkınlıkla etrafı seyreden turistler bu
hissi biraz bozsa da burada bir kahve molası vermeye değer.
 Giolitti: Bir Roma ve hatta İtalya spesiyali olmaktan artık çıkıp, tüm
dünyaya yayılmış bir dondurma ismi. Hatta İstanbul’da da şubeleri
var. Sevdiği, bildiği bu tadı kaynağında yeniden keşfetmek
isteyenlere, Roma’da iki şubesi olduğu duyurulur.
 Il Gelato di San Crispino: Biraz daha yerel bir dondurma tadı
yakalamak isteyenler San Crispino’yu tercih edebilirler. Burası
Roma’nın en iyi dondurmacısı ilan ediliyor. Turistler kadar Romalılar
9
Roma
da buraya akın ediyorlar. Dondurmanın tadını bozduğunu iddia ederek
külahta servis yapmıyorlar.
 Gelateria dei Gracchi: Burası San Crispino’dan da daha az bilinen bir
yer. Bu yüzden şehrin ahalisi burayı daha çok tercih edebiliyor. Ancak
Roma’da iyi dondurma yapıp da ünsüz kalmak ve turistlerin akınına
uğramamak pek mümkün değil. Bu durum burası için de geçerli.
Mevsime göre, dondurma çeşitleri de değişiyor.
>>GECE KUŞLARINA
 Gilda: Gilda denince aklınıza ilk Rita Hayworth’ün canlandırdığı
karakter geliyorsa doğru iz üstündesiniz. Gilda Bar’ın sahne
arkasındaki dev panoda Hayworth’ü malûm siyah elbisesiyle
görüyoruz. Restoranı da bulunan Gilda, esas gece kulübü için tercih
ediliyor. Gece ilerledikçe kalabalıklaşan kulüpte şampanya ve meyveli
shotlar tercih ediliyor.
 Micca Club: Micca, klasik kabare kulüplerinden biri. Stillerini
‘vintage’ ve ‘retro’ olarak özetliyorlar. Bürlesk şovların yanı sıra, caz
grupları da sahne alıyor. Sahnenin hemen önünde de dans pisti var.
Micca, dekoru ve kokteylleriyle oldukça havalı. Belli bir kıyafet kuralı
olmamasına rağmen herkesin çok şık giyinip geldiğini eklemekte
fayda var.
 La Cabala: La Cabala, Hosteria dell’Orso adlı restoranla ve Pianobar
adlı lounge barla aynı binada bulunuyor ve aynı gruba aitler. Parke
10
Roma
yerleri, antik koltukları ve Roma’nın tarihi görüntüsüyle nostaljik bir
görüntü yaratsa da, ışık oyunları ve canlı müziğiyle bir yandan da
çağdaş bir duruşu var. Perşembe, Cuma ve Cumartesi akşamları en
kalabalık olduğu günler.
 Rhome: İtalyan mutfağının en güzel örneklerini sunan Rhome,
ilerleyen saatlerde gece kulübü olarak hizmet veriyor. Hem de
Roma’nın en şık ve popüler gece kulüplerinden biri oluyor. DJ’lerin
yanı sıra dünyaca ünlü müzik grupları da zaman zaman burada sahne
alıyor.
 Salotto 42: İtalyan bir sanatçıyla, İsveçli bir mankenin yıllarca
dünyayı gezdikten sonra açtıkları, gündüz kafe, akşam gece kulübü
olan mekân. Her ikisi de karşılaştıkları tasarım akımlarından ve
mekân konseptlerinden etkilenerek, kendilerine özgü bir konsept
oluşturmuşlar. Hâl böyle olunca moda ve sanat dünyasından isimlerin
de sevdiği bir yer haline gelivermiş.
>>YA BAŞKA?
Alışveriş
 Via Condotti: Via Condotti başlı başına bir alışveriş cenneti.
Valentino, Bulgari, Prada, D&G, Cartier, Fendi ve Gucci gibi moda
devlerinin mağazalarını burada bulmak da, ara sokaklarda yerel
modacıların butiklerini keşfetmek de mümkün.
11
Roma
 Spazio If: Carla ve Irene Ferrara’nın bir araya getirdiği ürünleri
bulabileceğiniz mağaza. Aksesuardan ev dekorasyonuna pek çok türde
ürün bulabilirsiniz. Hepsi Sicilya’da elde yapılıyor. Her üründen ya
bir tane ya da sınırlı sayıda üretiliyor. Mağazanın tasarımı da sanat
galerisi gibi.
 My Cup of Tea: Yarı moda atölyesi yarı mağaza olan My Cup of Tea,
yerel tasarımcıların ilk çalışmalarını bir araya getiriyor. Moda
danışmanlığı hizmeti de veriyorlar.
 C.u.c.i.n.a: Bir mutfakta olmasını düşündüğünüz her şeyi burada
bulabilirsiniz. Pardon, bir İtalyan mutfağında olması gerekecek her
şeyi… Tabak bardak takımları, çatal bıçak setleri, her tür tencere-tava,
pasta ve makarna yapımında kullanılacak el aletleri, elektronik mutfak
gereçleri, önlükler, doğrama tahtaları, kavanozlar ve aklınıza
gelebilecek daha başka bir sürü kategoride ürünü şık tasarımlarla
buluşturmuşlar.
 Society Limonta: Kumaşlarının dokusu ve renkleriyle dikkat çeken
Society Limonta, üretim hayatına 1893 yılında bir tekstil fabrikası
olarak başlamış. Dünya çapında 10 merkezde mağazaları bulunuyor.
Bunlardan biri de Roma’da. Mağazada masa örtüsü ve yemek
peçeteleri, nevresim takımları, havlu ve pijamalar bulabilirsiniz.
Müzeler
Söz konusu Roma olunca, gezecek görecek adres bulmak çok. Tersine bir
enflasyon olduğu bile söylenebilir. Tarihi kiliseler, binalar, çeşmeler her
12
Roma
köşeden fırlıyor. Bunlara alternatif olabilecek birkaç müzeyi sıralayalım
istedik.
 Maxxi: Çağdaş sanatın en önemli isimlerinden biri olan Maxxi’nin
projesi 1998’de masaya yatırılmıştı. Ancak harekete geçilmesi ve
yapılması 10 yıl sürdü. Binanın tasarımı için açılan yarışmada ünlü
mimar Zaha Hadid’in projesi seçildi. Ve müze 2010 yılında açıldı.
Açılalı kısa bir süre olmasına rağmen, sanat dünyasının en önemli
müzelerinden biri haline geldi. Mutlaka görülmesi gereken bir
koleksiyonu var ve çok konuşulan sergilere ev sahipliği yapıyorlar.
 Macro: 2002 yılında açılan müze, modern İtalyan sanatçılarının
eserlerine ev sahipliği yapıyor. 1960’lı yıllardan beri İtalyan sanatında
iz bırakmış hemen her sanatçıdan bir esere rastlamak mümkün.
 Chiostro del Bramante: Chiostro del Bramante, Rönesans’ın tipik
özelliklerini taşıyan, mimari açıdan görmeye değer bir binada
bulunuyor. Raffaello’ya ait freskosu burayı daha da ilginç kılıyor. Bir
sanat müzesi olan Chiostro del Bramante, çoğunlukla resim ve
fotoğraf sergilerini davet ediyor. Bugüne kadar Stanley Kubrick,
Miro, Andy Warhol gibi isimlerin eserleri burada sergilendi.
 Özel Koleksiyonlar: İtalyan aristokrat ailelerinin isimleri neredeyse
sanatçılarla birlikte anılır. Özellikle Rönesans döneminde sanatçılara
verdikleri destekle, sanat piyasasına yön vermiş aileler vardır. Bu
gelenek daha sonra da uzun bir süre devam etmiştir. Şimdilerde
bazılarının evleri müze olarak kullanılıyor. Bu evlerin kendileri birer
müzeyken, içlerindeki eserler onlara bir de galeri değeri katıyor.
Palazzo Massimo, Galleria Doria Pamphili, Galleria Colonna ve
13
Roma
Palazzo Barberini bunlardan Roma’da bulunanlar arasında en ünlü
olanlar.
Gitmeden Göz Atılacaklar
 ‘Roman Holiday’: Gregory Peck ve Audrey Hepburn’ün rol aldığı
film, bugün artık bir sinema klasiği olarak kabul ediliyor. Audrey
Hepburn bir ülkenin prensesi ve Roma’ya dinlenmek için geliyor.
Roma’da muhabirlik yapan Amerikalı bir gazeteciyle tanışıyor.
İkisinin romantik hikâyesi anlatılırken şehrin romantik dokusu da
vurgulanıyor.
 ‘To Rome with Love’: Woody Allen, Londra, Barcelona ve Paris’ten
sonra Avrupa turnesine Roma’yla devam ediyor. Woody Allen ismi
herkese – olumlu veya olumsuz! – bir şeyler çağrıştırdığı için, fazla
söze gerek duymuyoruz.
 ‘Karşı Pencere’: Ferzan Özpetek’in Roma’da geçen filmlerinden biri.
Film, yaşlı bir karakterin geçmişe dönük hatırlamalarıyla İtalya ve
Roma tarihine dair göndermeler de yapıyor.
 ‘İtalyan Neo-realizmi’: Sinema tarihinin en büyük akımlarından biri
olan İtalyan neo-realizmi, aynı zamanda en politik akımlardan biridir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, hayatı olduğu gibi anlatmak
istemişlerdir. Çekim yapmak için özellikle sokakları seçtiklerinden,
pek çoğu da Roma’da geçtiğinden, şehri tanımak için en güzel
seçeneklerden biridir. Hikâyeleri genelde hüzünlü olsa da kesinlikle
14
Roma
izlemeye değer. En çok da De Sica ve Fellini, filmlerini Roma’da
çekmişlerdir.
Aman Aman!
Taksiler ücrette hile yapabiliyor. Ayrıca taksilere bahşiş bırakma âdeti pek
yaygın değil. Para üstünü kontrol etmenizde fayda var.
Kahve sipariş etmek espressoya karşılık geliyor. Doppio ise iki shot espresso
anlamına geliyor. Öğleden sonra Cappuccino içmek hiç havalı değil.
Şehir bisiklet ve scooter ile dolaşmaya çok müsait. Ayağınızı yerden kesecek
bir şey kiralamak hem hayatınızı kolaylaştıracak hem de çok eğlenceli bir
Roma deneyimi yaşatacak.
Sıkıcı Bilgiler
Ciampino ve Fiumicino Havaalanları’ndan şehir merkezine gitmek taksiyle
35-40 dakika sürüyor. Taksimetrede 40-45€ civarı bir sayı göreceksiniz.
Mağazalar genelde 10:00-19:30 arası açık oluyor. Küçük dükkânlar 13:0016:00 arasında değişen saatlerde mola verebiliyor. Pazar günleri hemen
hemen her yer kapalı oluyor. Yalnızca birkaç büyük markanın mağazası açık
oluyor.
15
Roma
Şehir yaz aylarında turist akınına uğruyor. İlkbahar ve sonbahar gitmek için
en iyi dönemler.
Servis ücreti genelde dahil ediliyor. Gene de %10’u geçmeyecek bir bahşiş
eklemek hoş karşılanıyor.
Roma Pass, 30€’ya temin edilebiliyor ve 3 gün boyunca geçerli. İlk iki
müzede direkt geçiş hakkı tanınıyor. Daha sonraki girişlerde gişede uğrayıp
kartınızla işlem yapmanız gerekiyor.
İtalya ülke kodu +39, Roma’nın telefon kodu ise 06. Cep telefonu
numaraları için kod gerekmiyor. Acil durumlarda 113’ü arayın.
16

Benzer belgeler