OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN ÖNEMİ

Transkript

OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN ÖNEMİ
OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN ÖNEMİ: TÜRKİYE VE
GÜNEY KORE KARŞILAŞTIRMASI
THE IMPORTANCE OF INNOVATION IN AUTOMOTIVE SECTOR:
COMPARISON OF TURKEY AND SOUTH KOREA
Jiahe Hu1, Birce DOBRUCALI2, Halil KARLI3, Melih AKYURT4
ÖZET
Teknolojik gelişmenin önemli bir yer tuttuğu sektör yelpazesinin ilk sıralarında otomotiv
sektörü bulunmaktadır. Günümüz dünyasının otomotiv sektöründe söz sahibi olan ülkelerin pazar
paylarını genişletebilmek için teknolojik gelişmeye verdikleri önemi her geçen gün arttırmaları da bu
durumu kanıtlar niteliktedir.
Türkiye ve Güney Kore‟nin 1960lı yılların başlarında iktisadi kalkınma çalışmalarına başlamış
olmalarına ve bahsi geçen dönemdeki temel ekonomik göstergelerin benzer doğrultuda seyretmelerine
rağmen, günümüzde Güney Kore‟nin kalkınma açısından elde ettiği başarının altında şüphesiz ülkenin
önde gelen sektörlerinden olan otomotivde teknolojik gelişmelere verdiği önem yatmaktadır. Bu
çalışmada, teorik modeller kullanılarak, teknolojik gelişmenin otomotiv sektörü üzerindeki etkileri
Güney Kore ve Türkiye için karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu çalışmanın amacı, Güney Kore
Hükümetinin yenilikçi teknolojiye önem veren uygulamaları sonucunda ortaya çıkan ekonomik
kalkınma örneğinden hareketle otomotiv sektöründeki gelişmelerin önemini ortaya koymaktır.
Anahtar Kelimler: Otomotiv sektörü, teknolojik gelişme, Türkiye, Güney Kore
ABSTRACT
Automotive industry is one of leading range of sectors in which innovation takes an important
place. In today‟s world, countries which have a say in automotive industry are taking cognizance of
innovation on behalf of getting a bigger market share. This situation proves significance of innovation
in automotive industry out.
Although Turkey and South Korea started their economic development process in the early
1960s and basic economic indicators moved in the same direction in the mentioned era, nowadays
beneath the success of South Korea in the manner of economic development, undoubtfully the
importance given to the innovation in South Korea in automotive industry, which is one of the leading
sectors, is laying. In this paper, significance of innovation in automotive industry will be analyzed by
exploiting theoretical models. The aim of this paper is presenting the significance of the innovation in
automotive sector with reference to implementations of South Korea Government which resulted in
success.
Key words: Automotive sector, innovation, Turkey, South Korea
1
İzmir Ekonomi üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslar arası Ticaret ve Finansman Bölümü
[email protected]
2
İzmir Ekonomi üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslar arası Ticaret ve Finansman Bölümü
[email protected]
3
İzmir Ekonomi üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslar arası Ticaret ve Finansman Bölümü
[email protected]
4
İzmir Ekonomi üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslar arası Ticaret ve Finansman Bölümü
[email protected]
1
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ
………………………………………………………………………..3
2. TÜRKİYE’DE OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ……………..4
2.1. Türkiye’de Otomotiv Sektörünün Piyasaya İlk Adımları: 1920’ler……………...4
2.2. Otomotivde Üretimin Geri Dönüşü: 1950’ler…………………………………….4
2.2.1. Marshall Yardımlarının Otomotiv Sektörüne Etkileri…………………….5
2.3. Türkiye’de Otomotiv Sektörünün Dönüm Noktası: 1960’lar……………………5
2.4. 1970’lerle Gelen Rekabetin Piyasaya Etkileri …………………………………….6
2.5. Otomotiv Sektörü Penceresinde 1980’lere Bakış………………………………….7
2.6. Gümrük Birliği Anlaşmasının ve 1994 Krizinin Otomotiv Sektörüne Etkileri…7
2.7. Milenyum ve Yarattığı Gereksinimlerin Otomotiv Sektörüne Yansımaları……..8
3. GÜNEY KORE’DE OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ………..8
3.1. Güney Kore Otomotiv Endüstrisinde Atılan İlk Adımlar: 1950’ler……………..8
3.2. Planlı Otomotiv Sektörü Atılımları: 1960’lar……………………………………..8
3.3. Yerli Otomobil Firmalarının Güçlenişi: 1970’ler………………………………….9
3.4. Satın Almalar, Birleşmeler ve İsim Değişiklikleri: 1980’ler…………………….10
3.5. Uluslararası Rekabette Güney Kore Firmalarının Öne Çıkışı: 1990’lar……….11
3.6. Uluslararası Yatırımlar ve İş Birlikleri: 2000’ler………………………………...12
4. TÜRKİYE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GELİŞİMSEL TARİHİ………….13
5. GÜNEY KORE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GELİŞİMSEL TARİHİ…….15
6. OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE TEKN OLOJİK GELİŞMENİN YERİ……………..17
7. TÜRKİYE-GÜNEY KORE KARŞILAŞTIRMASI …………….....…………………18
8. SONUÇ ...……………………………………………………………………………..….20
KAYNAKÇA
2
1. GİRİŞ
Otomotiv sektörü diğer sanayi dallarıyla (petro-kimya, demir-çelik, lastik vb.) ve diğer
sektörlerle (taşımacılık, turizm, tarım, altyapı vb.) yakından ilişkili olmasından ötürü
sanayileşen ve sanayileşmekte olan ülke ekonomileri için önemli bir yer teşkil etmektedir.
Türkiye‟de ekonomi açısından oldukça mühim olan bu sektörün temelleri Ford, Renault ve
Fiat lisansları ile 1960‟lı yıllarda atılmaya başlanmıştır. Hane halkının satın alma gücünün
artması ve 1996 yılında Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması Türkiye‟de
otomotiv sektörünün büyümesine dair beklenti yaratmışsa da, teknolojik gelişme düzeyinin
istenilen seviyeye ulaşamamış olması ve AR-GE çalışmalarının yetersizliği beklentilerin
gerçekleşmesinin önünde büyük bir engel olarak kalmıştır.
AR-GE faaliyetlerinin önemini erken kavramış ve sanayileşme oranı yüksek olan ülkeler
günümüzde “gelişmiş ülkeler” olarak nitelendirilmektedir. Bu gelişmiş ülkelerden biri olan ve
kalkınma maratonuna Türkiye ile aynı anda, oldukça benzer koşullarda başlayan Güney Kore,
farkındalığının mükâfatını günümüzde “otomotiv sektörü” denildiğinde akla gelen ilk
ülkelerden biri olarak görmüştür. Ne yazık ki, AR-GE‟ye ve dolayısı ile teknolojik gelişmeye
yeterli önemi vermeyen Türkiye, bugün maratona birlikte başladığı Güney Kore‟den oldukça
geridedir.
Rekabet üstünlüğü denildiğinde akla ilk gelen iktisatçılardan olan M. Porter “Ulusların
Rekabet Üstünlüğü” adlı eserinde rekabet üstünlüğünün, dolayısı ile “gelişmiş ülke” vasfının,
ülkelerin prodüktiviteyi yükseltme becerisinde dayandığını ve bu becerinin temelinde de
teknolojik gelişmenin yattığını belirtmiştir. Türkiye ile aynı zaman dilimi ve benzer
koşullarda kalkınma yarışına girip, teknolojik gelişmeye verdiği önemle otomotiv sektöründe
dünya genelinde rekabet üstünlüğü elde eden Güney Kore bu durumun en güzel örneklerinden
biridir.
3
2. TÜRKİYE’DE OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ
2.1. Türkiye’de Otomotiv Sektörünün Piyasaya İlk Adımları: 1920’ler
Otomobilin kullanılmaya başlanması 1700‟lü yılların sonlarına doğru hayvan gücü
kullanımının yerini buhar makinelerinden elde edilen gücün kullanımına bırakmasıyla
başlamıştır. Ancak 1860‟lı yıllarda benzinli motorların icadıyla otomobilin yaygınlaştığını
biliyoruz. Otomobilin Türkiye‟deki tarihi ise Osmanlı imparatorluğuna dayanmaktadır.
Osmanlının son dönemlerini yaşadığı 1909 yılında, askeriyeye alınan otomobiller resmi
kayıtlara göre Türkiye‟ye giren ilk otomobillerdir. Bu durum aynı zamanda Dünya savaşının
otomotiv sektörünün gelişmesine katkıda bulunduğunu kanıtlar niteliktedir. Ancak ülkeye
giren otomobil sayısı 2. meşrutiyetin ilanı ile 1. Dünya Savaşı arasında 100-150 adetle sınırlı
kalmıştır. 1. Dünya Savaşı‟nın sona ermesiyle birlikte birçok şirketin atılımlarına rağmen
olumsuz ekonomik koşullar, 1920‟li yıllara gelinene kadar otomotiv sektörünün gelişmesine
olanak sağlamamıştır
1924–1925 yıllarında Türk asıllı beyaz Rusların kurduğu Aynvefa firması, Ford marka
otomobilleri Türkiye‟de pazarlamaya başlamıştır. 1927 yılında ise Türkiye Büyük Millet
Meclisi çıkardığı bir yasa ile İstanbul‟da serbest bölge kurulmasını öngörmüştür. 1928 yılına
gelindiğinde hükümet Ford Motor Company ile 25 yıllık bir sözleşme imzalamıştır ve bunun
sonucunda Ford 1929 yılında İstanbul‟da montaj işine başlamıştır. Ancak aynı yıl yaşanan
ekonomik kriz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de olumsuz etkiler yaratmıştır, üretim
durdurulmuştur ve 1950‟li yılara kadar ülke ihtiyacı ithalatla sağlanmıştır. Aslına bakacak
olursak kayıp geçilen yıllar Türkiye‟de otomotiv sektörünün gelişimine özellikle teknolojik
açıdan önemli bir zarar vermiştir ve sektörün gelişimini sekteye uğratmıştır.
2.2. Otomotivde Üretimin Geri Dönüşü: 1950’ler
1950‟li yıllar ülkemizde otomotiv sektörü açısından çok önemli yılardır. Daha çok montajla
da sınırlı olsa üretime yeniden başlanan bu yıllarda otomotiv sektörünün gelişmesi için önemli
adımlar atılmıştır. Bu yıllarda bazı prototip araçların üretilmesinden sonra, esas amacı Türk
Silahlı Kuvvetlerine 4 çeker arazi aracı ve kamyonet sağlamak olan montaj hattı 1954‟te,
Tuzla‟da, Türk-Willys Overland Anonim Otaklığı Şirketi tarafından kurulmuştur. Aynı yıl
içerisinde Ankara‟da kurulan Türk Traktör montaj hattı ile birlikte bu yatırım, Türk otomotiv
endüstrisinin kurucu firmaları olarak belirtilebilir (Azcanlı, 1999: 79). Bu yatırımları 1955
yılında Türk Otomotiv Endüstrisi A.Ş.‟nin kurduğu kamyon fabrikası ve ardından Otosan ve
4
Çiftçiler A.Ş.‟nin kurduğu ikinci ve üçüncü kamyon fabrikaları takip etmiştir (Bedir, 1999:
79).
1956 yılında ise Koç Ticaret A.Ş. Ford Motor Company‟den Türkiye genel temsilciliği almış
ve Montaj Hakkına Sahip Bayi statüsüyle günde 8 adet kamyon ve 4 adet otomobil üretim
kapasitesi ile faaliyete başlamıştır (Bilgin, 1999: 15). Bu durum uzun yılar sürecek sektördeki
koç holding hâkimiyetinin de başlangıcı olarak kabul edilebilir.
2.2.1. Marshall Yardımlarının Otomotiv Sektörüne Etkileri
1946 ve 1953yılları itibariyle Türkiye‟nin ve aynı zamanda 1938 1944 yılları arasındaki 2.
dünya savaşından çıkan Avrupa‟nın ekonomik açıdan kalkınmasını hızlandırmak, Avrupa‟yı
ve Türkiye‟yi Sovyet Rusya‟nın baskısından korumak için Amerika‟nın yaptığı Marshall
yardımları Türkiye‟de teknolojik gelişmelerin önüne ket vurmuştur, AR-GE çalışmalarına
önem verilmesini engellemiş ülkeyi ithalata yönlendirmiştir. Bu durum teknolojinin ülkemize
girmesini sağlasa da, o teknolojinin kullanılamaması otomotiv sektöründe ihracatçı konuma
geçmemizi engellemiştir. Her ne kadar 1960‟lı yıllarla beraber Türkiye‟nin otomotiv
sektöründe teknolojiyi kullanarak kendi otomobilini yaratma denemeleri olsa da, devrim
otomobili gibi, bu durumun sadece atılan birkaç adımla sınırlı kalması sonucu yerli otomobil
hayalini gerçekleşmesi zor bir duruma getirmiştir. Çünkü olmayan AR-GE çalışmaları ve
teknolojiden uzak kalınması ileride ülkenin kendi otomobilini üretimini fiyattaki rekabete
ayak uyduramaması yüzünden olanak vermemiştir. Zamanında yapılmayan yatırımların bedeli
piyasadaki teknolojinin getirdiği fiyattaki ve kalitedeki rekabete ayak uydurmamamızı
sağlamıştır.
2.3. Türkiye’de Otomotiv Sektörünün Dönüm Noktası: 1960’lar
1960‟lara kadar, ithalatı maddi açıdan oldukça zorlu olduğundan, ülkede yalnızca Amerikan
ve Avrupa otomobilleri bulunmaktaydı. Fakat bu dönemde Devlet Başkanı Cemal Gürsel‟in
girişimiyle yerli otomobil çalışmalarına başlanmıştır ve 1961 yılında Adapazarı Vagon
Fabrikası‟ndan alınan çeşitli otomobil parçalarıyla ilk Türk otomobili olan “Devrim”
üretilmiştir. Ne yazık ki Devrim resmigeçit sırasında yolda kalmış ve böylece ilk yerli üretim
otomobil yapımı için başlanan çalışmalar son bulmuştur.
1962 yılında Uzel, Massey Ferguson lisansı ile İstanbul‟da traktör üretimine başlamıştır
(Çoban, 2007: 20). 1963 yılında ise otobüs montajına başlanmış, takip eden üç yıl içerisinde
5
de Tofaş-Fiat, Oyak-Renault ve Otosan-Ford gibi binek otomobil üreten montaj fabrikaları
imalata geçmiştir ve fiber glas dolgusuyla, „Anadol‟ marka otomobilin ilki 1966 Aralık
ayında Koç Holding‟in çabalarıyla Otosan kapısından çıkmıştır. Vehbi Koç‟un girişimleriyle
Türkiye‟nin ilk yerli otomobili olan, 1100 motorlu, 4 vitesli yıllık üretim hacmi maksimum 7
bin 200 adet olan Anadol marka otomobilden 1984 yılına kadar geçen 18 yılda 87 bin adet
üretilmiştir (Bedir, 2002: 26). 1960‟lardan itibaren daha planlı olmaya çalışan Türkiye
karşımıza çıkmaktadır. 1964 yılında yerli katkı oranını arttırmaya yönelik olarak çıkartılan
Montaj Sanayi Talimatı‟nın yürürlüğe girmesi ve Türkiye‟de ikinci Beş Yıllık Kalkınma
Süreci 1968‟de başlaması bu durumu kanıtlar niteliktedir. Yurt içindeki imkânların tam
kapasiteyle kullanılması Montaj Sanayi Talimatı‟nın öncelikli hedefleri arasındadır ki böylece
ülkede ki gelişim sağlanacaktır. Diğer hedefi ise, üretimin yerli imalatla gerçekleşmesidir
Ancak şirketlerin AR-GE çalışmalarına yeterli derecede önem vermemesi bu durumu
maalesef ki kayıtsız kılmıştır. AR-GE çalışmalarına bu yıllarda önem vermeyen yerli şirketler
bunun bedelini daha sonraki yıllarda ödeyeceklerinin farkında değillerdir.
1963 yılında 8 adet olan montaj sanayi kuruluşu sayısı 1967 yılında 20‟ye yükselmiştir (DPT,
2007: 10).
2.4. 1970’lerle Gelen Rekabetin Piyasaya Etkileri
1971 yılında Tofaş ve Oyak-Renault, İtalyan ve Fransız lisanslarıyla Bursa Organize Sanayi
Bölgesi‟nde imalat hatlarını kurmuşlardır (Vakıflar Bankası Sektör Araştırmaları,2003). Bu
dönemde özellikle Renault marka otomobiller, Türkiye‟nin coğrafi şartlarına uygunluğu
nedeniyle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Fakat ne yazık ki bu yıllarda
otomotiv sektöründe yalnızca küçük çaplı girişimler yer bulmuştur. Ham madde ve yan sanayi
ürünlerindeki üretim düzeyi yetersiz kalmış ve piyasa talebi büyük ölçekli yatırımların
gerçekleşmesi için yetersiz kalmıştır (ISO, 2009: 2).
1977 yılında ise petrol krizi sebebiyle üretimin belirgin bir şekilde düşmüştür ve eski
seviyesine ancak 1984 yılında ulaşabilmiştir.
6
2.5. Otomotiv Sektörü Penceresinde 1980’lere Bakış
1980‟lere kadar süren iç piyasaya yönelik üretim faaliyetleri, bu dönemde benimsenen liberal
ekonomik politikanın etkisiyle yerini endüstrinin dışa açık, modern teknolojiyi kullanabilen,
ekonomik ölçeklerde üretim yapabilen, kalite ve fiyat açısından uluslar arası rekabet gücüne
sahip olması fikrine bırakmıştır. Fakat uygulanan yüksek gümrük vergi ve tarifeleri üretimde
istikrar sağlanmasına fırsat verirken, endüstrinin rekabet gücünün artmasına engel teşkil
etmiştir ( Çoban, 2007: 20)
2.6. Gümrük Birliği Anlaşmasının ve 1994 Krizinin Otomotiv Sektörüne Etkileri
1990‟lı yıllarda otomotiv sektörü için pek de parlak sayılamayacak gelişmeler sektörü
olumsuz yönde etkilemiştir. İlk olarak 1994 yılındaki krizin üretimin üzerinde yarattığı
olumsuz etki ve daha sonra 1996 yılımdaki Avrupa‟yla imzalana gümrük birliği anlaşması
gereği kaldırılan gümrük vergileri neticesinde artan ithalatın yarattığı rekabet ortamı otomotiv
sektöründe yerli üreticinin belini iyice bükmüştür. 1996 yılından itibaren çeşitli ölçek, model
ve fiyatta araçların piyasaya girmesi konusunda, daha önceki yıllarda yapılmayan ve ya yeterli
olmayan AR-GE çalışmaları ve teknolojik gelişmelerin gerisinde kalınmasından dolayı, yerli
üretim henüz AB otomotiv sanayisi ile kalite ve model çeşidi olarak rekabete hazır değildir.
Bu durum zaten parmakla gösterilen kısmen yerli üreticileri de olumsuz yönde etkilemiştir ve
yerli üretimin bir kez daha gelişmesinin, Türkiye‟nin otomotiv sektöründe söz sahibi
olmasının önüne geçmiştir. Gümrük Birliği Antlaşmasının içeriğinden ziyade zamanlamasının
yanlış olması bir önceki cümlede bahsedilen nedenlerden dolayı Türk otomotiv firmalarının
büyümelerini ve pastadan kendilerine pay almalarını engellemiştir.
Türkiye‟de 1993 yılında otomobil ve ticari araç talebi 548.404 adettir. Otomobil ve ticari araç
talebinin %25'i 1993 yılı itibariyle ithalatla karşılanırken, otomotiv sektöründe de iç talep
1994 yılında %50 oranında azalmıştır. İç piyasada oluşan talep daralmasına bu duruma sebep
olan etkenlerin başında gelmektedir. 1994 ve 1995 yıllarında ithalatta %60 oranında düşüşler
görülmüştür bunun sebebi ise 1994 yılındaki krizin hemen akabinde etkilerinin gözükmesidir.
1996 yılından itibaren talep artışına paralel olarak ithalat tekrar artış eğilimine girmiştir ve
Avrupa‟yla imzalanan gümrük birliği bu artışın tuzu biberi olmuştur. 1992 ve 1993 yıllarında
%77 seviyesine ulaşan kapasite kullanım oranları 1994 ve 1995 yıllarında %46, 1996 ve 1997
yıllarında da %49 ve 1998 yılında %50 seviyelerine düşerek, üretimde önemli düşüşler
yaşanmıştır.
7
2.7. Milenyum ve Yarattığı Gereksinimlerin Otomotiv Sektörüne Yansımaları
2000 yılında çıkartılan yasaya göre ülkemizde çevreyi kirleten yani karbüratörlü motorların
üretiminin yasaklanması sonucu otomotiv firmaları yeni bir teknolojiye sahip enjeksiyonlu ve
katalitik konvektörlü motora sahip araçların üretimine geçmişlerdir. Yeni motorların
geliştirilmesi şirketlerin Avrupa‟daki ve Amerika‟daki AR-GE merkezlerinde daha önceden
gerçekleştirilmiştir. Bu durum teknolojinin her geçen gün ne kadar ilerlediğini kanıtlar
niteliktedir. 2000‟li yıllar itibariyle hemen her sektördeki inanılmaz gelişmeler teknolojinin
hızının ulaşılmaz bir noktaya gittiğini kanıtlar niteliktedir. Türkiye‟nin henüz bir otomotiv
firmasının olmayışının, bu teknolojinin her geçen gün çok daha da çok gerisinde kalmasına
sebep olmaktadır. Renault, Tofaş gibi bazı sektör devi firmalarının Türkiye‟de montaj
yapmasının artık hiçbir önemi kalmamıştır.
3. GÜNEY KORE’DE OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ
3.1. Güney Kore Otomotiv Endüstrisinde Atılan İlk Adımlar: 1950’ler
Güney Kore otomotiv sektörü tarihinin Ağustos1955‟te başladığı söylenilebilir. Koreli
işadamı Choi Mu-Seong ve kardeşleri Choi Hae-Seong ile Choi Soon-Seong eski askeri Jeep
marka aaçların parçalarını kullanarak, araçların yağ davul saç ile yapılan gövdelerini
değiştirmiş, motoru yerelleştirilmiş Sibal isminde askeri Jeep tarzı aracı üreterek Güney
Kore‟nin başarılarla dolu otomotiv sektörü tarihini başlatmışlardır.
3.2. Planlı Otomotiv Sektörü Atılımları: 1960’lar
1960 yılında Sinjin otomobilleri adı altında bir şirket kurulmuş ve bu şirket Toyota ile
teknolojik lisans anlaşmasına imza atarak Toyota‟nın tüm teknolojik bilgilerini kullanma
hakkını elde etmiştir. Uluslararası Fikri mülkiyet hukuku geçerli olmadan önce teknoloji
kopyalamak ve teknoloji satın almak ülkeler tarafından kolaylıkla uygulanıyordu ve Güney
Kore Devleti de bu yöntemi izledi. Akabinde, Güney Kore Devleti otomobil sektörünü
geliştirmek amacıyla, 1961 yılında sanayi standardizasyon kanunu çıkarmış ve gelişmesi
planlanan Kore otomobil sektörünün belirli kalite standartlarına ulaşmasını, dünya çapında
rekabet edebilecek düzeye erişmesini amaçlamıştır. 1962 yılında 5 yıllık otomobil sanayi
planı ve otomobil sektörünü koruma kanunu çıkartarak; yeni doğan sektörünü korumaya
çalışan Güney Kore hükümeti, bu kanunla birlikte Kore‟de üretim yapan yabancı otomobil
firmalarının üretimlerinin durdurulmasını sağlamış ve ülkesinde yatırım yapan yabancı
şirketlere yerel ortaklarla iş yapma zorunluluğu getirilmiştir. Böylece yerli otomobil
8
üreticilerin çıkması için uygun koşulları sağlayarak aynı yıl içerisinde 3 adet otomobil
firmasının kurulmasını sağlamıştır. 1962 yılında kurulan yerli otomobil şirketlerinden biri
Saenara adlı otomobil şirketidir. Nissan Motor ile teknolojik iş birliği yapan bu şirket aynı
zamanda modern üretim tesisleri ile kurulmuş ilk Koreli otomobil şirketidir. Yine aynı yıl
içerisinde kurulan bir diğer şirket ise, Ssaangyong Motor Şirketi Selefi olarak da bilinen Ha
Dong-Hwan Otomobil Sanayi şirketidir. 1962 yılında kurulan Kyeongseong Precision Sanayi
ise daha sonra adını Kia Sanayi olarak değiştirmiş ve Mazda ile işbirliği içerisinde araba
montaj işlemine başlamıştır.
1964 yılında Kore hükümeti otomotiv sanayi kapsamlı tanıtım planı oluşturarak otomobil
sektörünün gelişmesine katkı sağlamaya çalışmıştır. Kia Sanayi kendi lisansı altında Mazda
modelleri üretmeye başlamış ve yine aynı yıl içerisinde Kia T600 kamyonlarının üretimine
geçmiştir. 1965 yılına gelindiğinde ise hükümet 3 yıllık otomotiv sanayi yerelleştirme planını
devreye koymuş ve Asia motor sanayi kurularak Sinjin Otomobil Şirketi Saenara otomobil
şirketini satın almıştır. 1966 yılında Sinjin Corona Sinjin kamyon ve Sinjin Ace‟in üretimine
başlamıştır.1967 yılında otomobil tesisi izin standartları kanunu çıkarılmış ve 1965 yılında
başlatılan 3 yıllık planında hedeflenen başarının %90 gibi büyük bir kısmının sağlandığı
duyurulmuştur. 1968 yılında Hyundai Motor Şirketi kurulmuş ve General Motors şirketi ile
lisans anlaşması imzalamıştır. Hyundai Cortina, Hyundai Ford 20M, Hyundai Ford D serisi ve
Hyundai Ford DK serisinin üretimine başlanmıştır.1969 yılında ise Kore devleti otomobil
sanayi temel teşvik planını uygulamaya başlamıştır.
3.3. Yerli Otomobil Firmalarının Güçlenişi: 1970’ler
1970 yılında Sinjin New Crown, Hyundai 0303 Benz otobüs, Kia Titan ve Kia Boxer
modellerinin üretimine başlanmış; yine aynı yıl Toyota, Sinjin otomobil şirketi ile ortak
sürdürdüğü lisans anlaşmasının feshetme kararı almıştır. Toyota ile olan ortaklığını sona
erdiren Sinjin otomobil şirketi ve General Motors iş birliği ile 1972 yılında GM Korea
kurulmuştur. Holden Torano modeline bağlı Chevrolet 1700 üretimine başlanmış ve
Mazda‟nın bir modeli olan Kia Brisa modelinin üretimine geçilmiştir. Hino kamyon modeline
dayalı Kia KB kamyon, American Motors lisansı altında Jeep, Daewoo BF101 modeli
kamyon ve Isuzu kamyon modelini temel alan Daewoo BV101 modeli otobüslerin üretimine
başlanmıştır. 1973 yılında Kyeongbu Otabanı‟nın açılmasının hemen ardından Hyundai New
Cortina‟nın üretimine geçilmiş ve Kia Sophara Gwangmyeong‟da yeni tesisini açmıştır.
Sektörün hızla büyümeye başladığını gören hükümet, 1974 yılında 500 bin araç üretimini
9
hedefleri arasına eklemiştir. Sinjin, American Motors şirketi ile %50 ortak olarak Sinjin Jeep
şirketini kurmuş ve Opel Rekord modeline dayalı olarak GM Korea Rekord‟un üretimine
başlamıştır.
1975 yılına gelindiğinde Kore devleti sistematikleştiren teşvik kanunu çıkararak orta ve küçük
ölçekli otomobil sektörü yatırımcılarına teşvik sağlamayı amaçlamıştır. Aynı yıl içerisinde
Hyundai motor şirketi kendi teknolojik araştırma merkezini kurarak ilk gelişmiş Kore arabası
olan Hyundai Pony marka otomobili üretmiştir. İtalyanlar tarafından tasarımı yapılıp
Mitsubishi otomobil teknolojisine dayalı bir üretim yapılmıştır. Aynı zamanda GM Korea
Holden Torena‟nın teknolojisine dayalı Camina‟nın üretime başlamıştır.
1976 yılında Hundai Pony‟i Ekvador Cumhuriyetine ihraç ederek Kore tarihinin ilk yerli
otomobil ihracatını yapmıştır. Kia Sanayi‟nin Asia motor şirketini satın aldığı bu yılda, GM
Korea ismini Saehan Otomobil Şirketi olarak değiştirmiş ve Opel Kadett ile Isuzu Gemini‟ye
dayalı Saehan Gemini, Isuzu Elf‟e dayalı Saehan Elf‟in üretimine başlamıştır. Hyundai ise
Mitsubishi Fuso kamyona dayalı olarak kamyon üretime başlamış; aynı zamanda Hyundai
HD100 ve Hyundai Vision‟ların üretimine başlamıştır.
Hyundai Ford Cortina Mark IV, Hyundai Ford Cortina Mark V ve Hyundai Ford Granada
üretimine başlanan 1978 yılında, Opel Rekord‟a dayalı olarak Saehan Rekord ve Saehan
Royale Salon üretimine de başlanmıştır. 1979 yılında ise Sinjin Jeep Motor Şirketi ismini
Sinjin Motor şirketi olarak değiştirerek %100 yerli sermayeli bir şirket halini almıştır, aynı yıl
içinde Kia Bongo model kamyonun üretimine geçmiştir.
3.4. Satın Almalar, Birleşmeler ve İsim Değişiklikleri: 1980’ler
1980 yılında Kore hükümeti otomobil sanayi entegrasyonunu ilan ettikten sonra Kore‟li
otomobil firmalarında isim değişiklikleri, çeşitli birleşmeler ve üretimde model çeşitliliğinin
yanı sıra üretimde yüklü miktarda artış meydana gelmiştir. 1981 yılında Sinjin otomobilleri
ismini Geohwa şirketi olarak değiştirmiş. Akabinde, 1982 yılında, Hyundai Ponny II, Hundai
FB otobüsleri ve Kia Bongo Van‟ın üretimine başlamıştır.1983 yılında ise Saehan
otomobilleri ismini Daewoo motor olarak değiştirmiş ve girişim ortağı olan General Motors
ile birlikte Daewoo Royale serisinin üretimine başlamıştır. Hyundai marka, Stellar‟ların
üretimine başlandığı yıl Hyundai çok büyük bir atılım gerçekleştirerek ilk yurtdışı iştiraki
olan Hyundai Auto Canada şirketini kurmuştur.1984 yılına gelindiğinde ise Hyundai PonyExcel, Hyundai Presto ve Asia Combi marka otomobillerin üretimi başlamıştır. 1985 yılında
10
ticaret ve sanayi bakanı, otomobil ticaretinin serbestleşmesini erteleyerek bunu yapmasındaki
en büyük amaç olarak, Kore otomobil endüstrisinin daha henüz yeterince rekabetçi bir
seviyeye gelememesini göstermiştir. Yine aynı yıl içerisinde Dong- A- motor şirketi Geohwa
şirketini satın alarak şirketlerin rekabetçi bir ortamda daha hızlı büyümesi için bu yolu tercih
ettiğini ilan etmiştir. Bu yıl içerisinde Kore‟de kayıtlı araç sayısı 1 milyonu geçmiştir. 1986
yılında Kore devleti sanayi gelişim kanunu yürürlüğe koymuş, Dong-A-motors şirketi adını
Ssaangyong motor şirketi olarak değiştirmiş, Hyundai Excel ve Hyundai Presto AMX modeli
otomobiller üretilmeye başlandıktan sonra bu araçların Amerika‟ya ihracatı başlamıştır. Bu
durum, hem teknoloji açısından hem de tasarım açısından Kore otomobil endüstrisinin en
büyük otomobil üreticisi olan ülkeye bile araba satabilecek seviyeye geldiğini işaret
etmektedir. Hyundai Excel, aynı yıl içerisinde Fortune dergisi tarafından en iyi on ürün
arasında gösterilmiş, Opel Kadett‟e dayalı olarak Daewoo Le Mans‟ın üretimine başlanmıştır.
Kore devleti 1000 ile 2000 adet aralığında bulunması kaydı ile ithalata izin vererek otomobil
sektörünün rekabet açısından hangi konumda olduğunu görmeye çalışmıştır. Kia Pride, Kia
Concord, Asia Topic ve Kia Jumbo Titan‟ın üretimine başlanan bu yıllarda, Hyundai kamyon
Mitsubishi teknolojisine dayalı yeni modelleri olan Hyundai Grace, Hyundai Porter ve
Hyundai Mighty‟nin üretimine başlamıştır. 1988 yılında yıllık yerli otomobil üretim miktarı 1
milyon adedi geçerek otomobil endüstrisinde bir dev olma yolunda ilerlemeye başlamıştır.
Kore Otomobil Üreticileri Birliği (KAMA), işbirliğini ve otomobil sektöründeki kalkınmayı
sistemli hala getirmek amacıyla faaliyete geçmiştir. Hyundai, Seul Olimpiyatı‟nın resmi araç
sponsoru olduğu bu yıllarda, Chorus ve Sonata model araçların üretimine başlamıştır. 1989
yılında ise Hyundai Kanada‟da üretime başlamıştır. Öyle ki; Hyundai araba tasarımını kendi
oluşturmasına rağmen hala Mitsubishi teknolojisini kullanmaktadır.
3.5. Uluslararası Rekabette Güney Kore Firmalarının Öne Çıkışı: 1990’lar
1990 yılında Hyundai‟nin Amerika‟ya toplam ihracatı 1 milyon adedi aşmıştır. Kia sanayi
ismini Kia motor şirketi olarak değiştirmiş ve Hyundai Scoupe ile Hyundai Elantra‟nın
üretimlerine başlanmıştır. Burada ki isim değişikliklerindeki bir numaralı amaç uluslararası
firma olma yolunda yapılan olumlu değişikliklerdir. 1991 yılında Hyundai Sonata, Kia New
Besta, Kia Towner, Daewoo Prince, Daewo Brogham, Daewoo Tico, Daewoo Damas ve
Daewo Lemans gibi modellerin üretimine başlanmıştır. Görüyoruz ki çok hızlı bir şekilde
üretime geçen Güney Kore‟nin otomobil endüstrisi ürün çeşitliliğini de sürekli arttırmaktadır.
1992 yılında ise Hyundai Scoupe Turbo “Pikes Peak Hill Climb Rally” yarışmasını
kazanmıştır. 1993 yılında Hyundai Wlantra Avustralya‟da yılın arabası seçilmiştir. Aynı yıl
11
içerisinde Kia “Daejon EXPO” resmi araç sponsoru olmuştur.1994 yılında ise Samsung
Motor şirketi kurulmuştur. Kia markası Amerika pazarına açılmış ve Kore‟de üretilmiş araç
sayısı 8 milyonu adedi geçmiştir. Kore otomobil firmaları artık rekabetçi dünya pazarında en
önlerde rol almaya başlamışlardır. 1995 yılında Hyundai Accent “Canada Best Buy Award”
ödülüne layık görülmüş ve aynı yıl ilk defa Seul otomobil fuarı düzenlenmiştir.1998 yılından
itibaren Hyundai şirketi araçları geliştirmek için yeni araştırmalara girmiş ve Amerika‟da
araçlarını 100000 km kadar garanti altına almıştır. Samsung Motors araba satışlarına başlamış
ve Hundai Kia‟nın %51 ini satın almıştır. Daewoo Motor Ssaangyong Motor Şirketi‟ni satın
almıştır.1999 yılında Asia Motors şirketi ile Kia motors şirketi birleşmişlerdir.
3.6. Uluslararası Yatırımlar ve İş Birlikleri: 2000’ler
Samsung Motors şirketi hisselerinin %70‟ini Renault‟ya satması sonucu ismini Renault
Samsung Motors Şirketi olarak değiştirmiştir. 2002 yılında Genel Motors, Daewoo Motors
şirketinin çoğunluk hissesini satın almasının ardından adıni GM Daewoo olarak değiştirdiğini
ilan etmiştir. 2004 yılında yapılan bir ankete göre Toyota‟dan sonra en güvenli araba markası
olarak Hyundai seçilmiştir. Shangai Otomotiv Sanayi Birliği (SAIC) Ssaangyong Motor
Şirketi‟nin %49‟unu satın almıştır ve 2005 yılında bir milyon araç montaj kapasiteli tesisini
Montgomery, Alabama‟da kurmuştur. GM Daewoo araçları çeşitli GM markaları altında
dünyanın çeşitli ülkelerine ihracatını sürdürmüştür ve 2011 yılında GM Daewoo ismini GM
Korea olarak değiştirmiştir. Chevrolet markalı araçların üretimini ise hala Güney Kore‟de
sürdürmektedir. Güney Kore otomobil endüstrisi 1999 yılından sonra hızla üretim ve kapasite
sayısını arttırmıştır.
12
4. TÜRKİYE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GELİŞİMSEL TARİHİ
Türkiye teknoloji politikası geliştirmek adına ilk adımı, 1923 yılında İzmir İktisat
Kongresi‟nde ekonomik kalkınmanın ancak hızlı bir sanayileşme sürecine girilmesi ile
sağlanacak olduğu görüşünü benimseyerek atmıştır. Aynı şekilde 1930‟larda bilime verdiği
önem ve sistemli çabayla, rekabet üstünlüğü maratonuna Uzak Doğu ülkelerini geride bırakan
sanayileşme hamlesiyle başlamıştır. Uçak üretimine başlayan Türkiye, 1940 yılında yaptığı
uçakları ihraç etmeye başlamıştır ki bu durum Türkiye‟nin o dönemde teknolojik gelişme
açısından hatırı sayılır ülkelerden biri olduğunu kanıtlar niteliktedir. 1947–1950 yılları
arasında ise uçak üretiminde özgün tasarıma geçilebilmesi için Ankara‟da kendi döneminin en
gelişmişlerinden biri olan rüzgâr tüneli kurulmuştur. Ekonominin tarıma dayalı olması, 1948
yılında hükümeti tarıma dayalı teknolojik gelişmeyi sağlamaya itmiş ve neticede 1948 yılında
2000 civarında olan traktör sayısı 1950‟de 24.000‟e, 1960 yılında ise 42.136‟ya ulaşmıştır
(DİE, 1973:110). 1960 ve 1980 yılları arasında bilim ve teknoloji politikaları etkin olarak
uygulanmamış, AR-GE harcamaları düşük seviyelerde kalmış dolayısıyla teknolojik gelişme
alanında yeterli adımlar atılmamıştır. Fakat bu dönemde bilim ve teknoloji alanında belirli bir
politika izleme ihtiyacı hissedilmiş, bu sebeple bilimsel faaliyetlerin yönlendirilmesi adına
TÜBİTAK kurulmuştur. Türkiye‟nin teknolojik gelişimi desteklemek adına attığı bu olumlu
adımı Marmara Araştırma Merkezi‟nin kuruluşu izlemiştir. Bu kuruluşlar, prodüktiviteyi
arttıracak çalışmalardan ziyade teknoloji transferine önem vermiştir.
Özdaş‟a (2000) göre, 1965 yılında yapılan bir araştırma; ülkede teknoloji üretiminin
olmadığını, potansiyel araştırmacı sayısının 4000 civarında olduğunu, sanayi sektöründe hiç
araştırma yapılmadığını ve GSYİH içerisinde AR-GE harcamaları payının yalnızca binde 3,7
olduğunu ortaya koymuştur.
1973 il3 1977 yılları arasında ileri teknolojinin sanayileşme için şart olduğunun
benimsendiğinin ve teknoloji transferi üzerinde durulmasının devam ettiği gözlemlenmiştir.
Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma planında ülkenin kendi teknolojisini üretmek için ihtiyaç
duyduğu alt yapıya sahip olmadığı belirtilmiştir. Bunun akabinde Teknoloji Bakanlığında
Bilim ve Teknoloji Dairesi kurulmuşsa da, bu daire etkin bir çalışma aşamasına gelememiştir
(DPT, 1979:51).
13
Özdaş‟a (2000) göre, 1980 yılı Eylül ayında Hükümet Programı‟nda; AR-GE çalışmalarının
özendirilmesi, Bilgi ve Teknoloji Üretimi çalışmalarının sosyoekonomik politikayla
entegrasyonunun sağlanması ve bilimsel ve teknolojik alanlarda çalışan kurumların arasında
koordinasyon sağlanması hususları yer bulmuştur.
1983 yılında, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurumu kurularak, Türk Bilim Politikası(19832003) yayınlanmıştır. Yayınlanan bu politika ile birlikte Türkiye‟de ilk defa; bilimsel alanda
uzun vadeli hedef belirlemeleri yapılmış, uluslar arası standartlara uygun bir şekilde AR-GE
kapasitesi, insan gücü ve harcamaları tespit edilmiş, bilim ve araştırma alanındaki öncelikler
belirlenmiş ve bilim politikasının uygulanması için gerekli mekanizmalar oluşturulmuştur
(Göker,2004).
1979 ile 1989 yılları arasında yer alan Dördüncü ve Beşinci Kalkınma Planlarında; teknoloji,
uluslararası işbirliği ve teknik yardım konularına yer verilmiş ve teknolojinin uyarlanması ve
ileri teknolojilerin kullanılması açısından öncelikli sektörler tespit edilmiştir. 1985 yılında,
İTÜ'de oluşan bir komisyonca, Türkiye İleri Teknoloji Teşvik Projesi (TİTTP) isminde bir
proje hazırlanmışsa da, bu proje hayata geçirilememiştir.
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında (1990–1994) bilim ve teknoloji alanında somut
hedefler belirlenmiştir. Teknoloji transferinin benimsenmesi devam etmişse de, bunun
teknoloji üretimine engel olmasının istenilmediği ve bu sebeple AR-GE faaliyetlerinin
destelenileceği belirtilmiştir. 1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ve Türk
Patent Enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitünün kurulma amacı inovasyon yolu ile toplumsal ve
ekonomik fayda sağlamak olarak belirtilmiştir.
Sekizinci Kalkınma Planı‟nı (2001–2005) kapsayan dönemde, Türkiye‟de yaşanan sorunlara
kalıcı çözümler bulma yolunun bilim, teknoloji, inovasyon ve üretimden geçtiği yer bulmuş
ve Ulusal İnovasyon Sistemi kurulması üzerinde durulmuştur.
14
İstihdam edilen on bin kişiye düşen Ar-Ge personeli
(TZE kişi sayısı)
40
35
30,6
26,7
30
34,6
24,5
20,4
25
18,1
20
15
10
31,7
7,5
7,8 8,1
8,7
5
11,1
9,0
8,4
10,4
11,0
10,5
12,9
12,5
13,6
0
09
20
08
20
*
07
20
*
06
20
*
05
20
*
04
20
03
20
02
20
01
20
00
20
99
19
98
19
97
19
96
19
95
19
94
19
93
19
92
19
91
19
90
19
Kaynak: TÜİK
Yukarıdaki tablo, 1990 ve 2009 yılları arasında istihdam edilen 10.000kişiye düşen Tam
Zaman Eşdeğeri (TZE) AR-GE personeli sayısını göstermektedir. Özellikle 2002 yılından
sonra artış gözlemlenen AR-GE personeli sayısı Türkiye‟nin bu konu üzerine eğildiğini işaret
etmektedir. TÜİK‟in 2009 yılında yayınladığı AR-GE Faaliyetleri Araştırması‟na göre, ARGE harcamalarının %41‟i ticari kesim, % 34‟ü kamu kesimi, % 20,3‟ü yükseköğretim kesimi,
% 3,7‟si millî diğer kaynaklar ve % 1,1‟i yurtdışı kaynaklar tarafından karşılanmıştır ve 2009
yılında TZE cinsinden 73.521 kişi AR-GE personeli olarak görev almıştır.
5. GÜNEY KORE TEKNOLOJİ POLİTİKALARININ GELİŞİMSEL TARİHİ
Modern teknoloji ile Japon işgali sırasında tanışan Güney Kore, 1950‟lerden bugüne kadar
teknolojinin gelişmesi için büyük çaba sarf etmiştir. Japon işgali sırasında Japon
mühendislerden alınan mesleki eğitimlerin Güney Kore‟nin bugünkü gelişmişlik düzeyi
üzerindeki etkisi inkâr edilemez.
1960‟lı yıllardan itibaren Güney Kore planlı bir bilim ve teknoloji politikası izlemiştir. 1962
yılında uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile devlet bilim ve teknoloji
çalışmalarına büyük destek vermiş, özel sektöre kamu sermayesi ile finanse edilen AR-GE
desteği sağlamıştır.
15
Bu dönemde yenilik sistemi ithal edilen teknolojinin taklidine dayanmışsa da, yabancı
teknoloji teminin domestik piyasalara zarar vermemesi dikkat edilmiştir. Bu bağlamda
kısıtlayıcı politikalar uygulanırken, lisans anlaşmalarının teknoloji transferi için önemi idrak
edilmiş ve bu politika ile teknoloji transferinin maliyetinin düşürülmesi ve bu teknolojiyi
ihraç eden firmalara olan bağımlılığın azaltılması ön plana çıkmıştır.
1966 yılında Kore Bilim ve Teknoloji Enstitüsü'nü (KIST) kurularak, yabancı teknik bilginin
ülkeye giriş yolu belirlenmiştir. Bu kuruluş adeta yabancı ülkelerde kullanılan ileri teknoloji
ile Güney Kore‟de geliştirilmeye çalışılan teknoloji arasında bir köprü görevi görmüştür. 1967
yılına gelindiğinde ise, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı (MOST) kurulmuştur.
1975 yılında Bilim ve Teknoloji Bakanlığı, hükümetin bilim ve teknolojiyi desteklemesi
gerektiğine değinerek, teknoloji ithalinde yol gösterici ve cesaretlendirici rolünü de devletin
üstlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. 1981 yılında ise, Kore İleri Bilim Enstitüsü (KAIS)
kurulmuştur. Daha sonra KAIS ile KIST birleşerek KAIST adını almıştır.
1989 yılında Endüstriyel Teknoloji Akademisi (KAITECH) kurulmuş ve bu enstitü her yıl
yaklaşık 200 milyon dolarlık kamu fonu kullanmıştır. Bu da devletin teknolojik gelişimi ne
denli desteklediğinin somut bir örneğidir.
Toplam
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
132,0
138,4
129,7
134,568
159,673
178,937
189,888
198,171
2009,979
234,702
AR-GE
Personeli
Kaynak: http://english.mest.go.kr/main.jsp?idx=0402010101
Yukarıdaki tabloda 1996 ve 2005 yılları arasında Güney Kore‟nin AR-GE faaliyetlerinde
çalışan personel sayısı gösterilmiştir. 1987 yılında Güney Kore'nin AR-GE personel sayısı
16.354 iken, 1990 yılında 18.085'e, 1996 yılında 132.023'e, 2000 yılında 159.973'e ve nihayet
2005 yılında 234.702 kişiye ulaşmıştır.
16
2007 yılına gelindiğinde Güney Kore‟nin AR-GE harcaması 41,3 milyar dolara, araştırmacı
sayısı 221.900‟e ve kişi başına AR-GE harcaması ise 861,9 dolara yükselmiştir. Aynı yıllarda
Türkiye‟nin AR-GE harcamasının 6,8 milyar dolar, araştırmacı sayısının 29.700 ve kişi başına
AR-GE harcamasının ise 92,9 dolar olduğunu unutmamak gerekir.
6. OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN YERİ
1 Nisan 2000 tarihinde Capital dergisinde yayınlanan bir haberde, ünlü yönetim gurusu
Michael Porter‟ın rekabetin kurallarının değişmediğine, değişen unsurun şirketlerin kullandığı
teknolojiler olduğuna değindiğine yer verilmiştir. Yine aynı haberde Porter‟ın “Bu
teknolojilerdeki değişim o kadar hızlı gerçekleşiyor ki, en çabuk adapte olan rekabette de öne
geçiyor.” cümleleri de yer almıştır. Şüphesiz ki, ülkelerin rekabet üstünlüğü yarışında
ekonomilerini destekleyen en önemli sektörlerden biri otomotiv sektörüdür ve bu sektörün
temel yapı taşlarının başında ülkenin teknolojik gelişmişlik düzeyi gelmektedir.
Son yıllarda taşıt tasarımda öne çıkan başlıca değişmeler; hız sınırlandırma sistemleri,
navigasyon sistemleri, ABS, ESP, hız sınırlandırma sistemleri, internet uygulamaları ve
alternatif yakıt kullanımıdır. Theys‟e (2005) göre; bugün otomotiv sektöründe lüks araçlarda
%30 olan enformatik ve elektroniğin payı, 2015 yılına gelindiğinde %40 ile %50 arası bir
paya sahip olacaktır. Bu bağlamda rekabet üstünlüğü yarışında otomotiv sektörünün payına
önem veren ülkelerin yapması gereken şey AR-GE faaliyetlerine önem vererek, sektörde
teknolojik gelişmişlik oranını yükseltmektir. Aksi takdirde günümüzdeki teknolojik
gelişmişlik düzeyleri 2015‟lerde ülkelerin otomotiv sektöründe söz sahibi olmasına
yetmeyecektir.
Otomotiv sektöründeki bir diğer önemli gelişim alanı ise alternatif yakıt tüketimidir. Bu
kapsamda atılan en önemli adım çift güç kaynaklı (Hibrid) araçlardır. Hibrid araçlar, “çift güç
kaynaklı olma” sıfatını genellikle Benzin-Elektrik veya Dizel-Elektrik gibi enerji
kaynaklarından faydalanan motorlarından alırlar. Gelecek yıllarda motor emisyonlarının
düşürülmesi ve yakıt tüketiminin 100 kilometrede 3litreye kadar düşürülmesi
hedeflenmektedir. Tüm bu bahsedilen projelerin dışında, otomobil ağırlığını azaltmayı
hedefleyen, çelik yerine magnezyum, alüminyum, titanyum ve diğer kompozitlerin kullanımı
üzerinde yoğunlaşan projeler de mevcuttur.
17
Yukarıda bahsi geçen donanımsal özelliklerin temeli AR-GE faaliyetleridir. Otomotiv
sektöründe AR-GE faaliyetlerini ön planda tutulmadığı sürece bu yenilikler üzerinde yetkinlik
kazanılamayacağını kavrayan ülkelerin gelecekte dünya otomotiv sektöründe söz sahibi
olacağı aşikârdır. Porter‟ın da değindiği üzere rekabetin kuralları sabittir ve bu kurallar
dâhilinde ülkeleri rekabet yarışında ön sıralara taşıyan unsur teknolojik gelişime verdikleri
önemdir.
7. TÜRKİYE-GÜNEY KORE KARŞILAŞTIRMASI
Türkiye‟de otomotiv sektörüne ilk adımlar Güney Kore‟ye nazaran çok daha erken bir tarihte
1920‟li yıllarda atılmıştır. Ancak o tarihte gerek ülkenin içinde bulunduğu durum gerekse
dünyanın içinde bulunduğu durum otomotiv sektörünün ülkede gelişiminin önüne geçmiştir.
Gerçek anlamda Türkiye ve Güney Kore kalkınma yarışına 1960‟lı yıllarda, birbirlerine yakın
şartlarda- ki Türkiye‟nin bazı ekonomik konjonktürlere göre daha ileri olduğu bile
söylenilebilir- başlamışlarsa da, Güney Kore‟nin otomotiv sektörü ve ekonomi gelişmişliği
bazında bugün Türkiye‟den oldukça ileride olduğu aşikârdır. Bu durumun temelinde iki
ülkenin uyguladığı farklı politikalar yatmaktadır. Türkiye‟de Otomotiv sektöründe teşviklerin
olmayışı, önce Marshall yardımları ve daha sonra Gümrük-Birliği anlaşmasının ithalatı
arttırması ve yeni marka yaratmak adına yatırımların yapılmaması teknolojik gelişmelerin
yakalanamamasına sebep olmuştur ve bizi sektörde dünyanın çok gerisine itmiştir, dışa
bağımlılığımıza artırmıştır. Güney Kore‟nin elde ettiği başarının kaynağında ise Türkiye‟nin
tam aksine ihracata yönelik kalkınma stratejisinin uygulanması, yapılan yerli yatırımlar
bünyesinde AR-GE faaliyetlerine verilen önem ve hükümet teşvikleri ile etkin devlet
müdahaleleri yatmaktadır.
Güney Kore‟nin kalkınma yarışında Türkiye‟nin önüne geçmiş olmasının sebeplerinden ilki
AR-GE faaliyetlerine verilen önemdir. Güney Kore 1960‟lı yıllarda savaşın sona ermesinden
itibaren teknoloji üretebilir hale gelmek için çeşitli bakanlıklar, teknoparklar ve araştırma
merkezleri kurmuştur. Buna karşılık Türkiye 1960‟larda ve takip eden diğer yıllarda ilan
edilen beş yıllık kalkınma planlarının hemen hepsinde teknoloji üretimi ve AR-GE
faaliyetlerinin önemine değinmişse de, bu planlarda belirtilen hedefleri gerçekleştirmek
konusunda başarılı olamamıştır. İki ülke konjonktürleri arasındaki makas 1990‟lı yıllarda
daha da açılmış ve 2000‟li yıllarda Türkiye için Güney Kore‟nin geldiği noktayı yakalamak
iyice zorlaşmıştır. Örnek vermek gerekirse; 1990 yılında Türkiye‟de AR-GE faaliyeti
harcamalarının GSYİH‟ya oranı 0,32 ve 10.000 kişiye düşen AR-GE personeli sayısı 7,5 iken
18
aynı tarihte Güney Kore için bu göstergeler sırasıyla 1,87 ve 38 idi (TÜİK). 2005 yılına
gelindiğinde ise Türkiye‟de AR-GE faaliyeti harcamalarının GSYİH‟ya oranı 0,79 ile sınırlı
kalırken, Güney Kore‟de bu oran 2,99‟a yükselmiştir. Aynı şekilde 10.000 kişiye düşen ARGE personeli sayısı 2005 yılında 22,3 kişi iken, Güney Kore 75 kişi ile Türkiye‟nin oranını
3.36‟ya katlamıştır. Bu durumun sebeplerinden biri Türkiye‟de ülke yönetiminin sık sık el
değiştirmiş olmasıdır. Öyle ki, Türkiye bu siyasi istikrarsızlık ve her yeni iktidarın kendi
yapılandırması sonucu AR-GE faaliyetlerinin de içinde bulunduğu beş yıllık kalkınma
planlarına gereken önemi verememiştir. Beş yıllık kalkınma planları hemen her seçim sonrası
iktidar tarafından doğru-yanlış gözetilmeksizin yeniden şekillendirilmiştir. Bu da AR-GE
faaliyetlerinin ve teknolojik gelişimin aksamasına yol açmıştır. Hatta Bilim ve İleri Teknoloji
Kurumu kurulduğu yıl olan 1983 yılından sonraki ikinci toplantısını ancak 6 yıl sonra
gerçekleştirebilmiştir. Bu örnek Türkiye‟de bilim ve teknolojiye verilen önemi gözler önüne
sermektedir.
Güney Kore‟nin başarısının altında yatan bir diğer önemli etken ise ihracata yönelik kalkınma
stratejisi izlemesidir. Türkiye ise Güney Kore‟nin tersine, ithalata dayalı bir strateji izlemiş ve
teknoloji üretiminde dahi teknoloji ithalatını tercih etmiştir. Bu stratejiler sonucunda 2000‟li
yıllarda Güney Kore‟nin ihracattaki ilk 10 ürünü sıralamasında otomobil yarı iletkenlerden
sonra 2. sırayı alırken, Türkiye‟de ne yazık ki kara taşıtları, örme giyim eşyası ve örülmemiş
giyim eşyasından sonra 3. sırada yer bulabilmiştir. Güney Kore 1970‟li yıllarda, ihracat
kalemleri arasında ilk 4 sırada bulunan tekstil, kontrplak, peruk ve demir cevherini, 2000‟li
yıllarda yarı iletkenler, otomobil, bilgisayar ve gemi ile değiştirmiştir. Bu da ülkenin ihracat
yelpazesini teknolojik ürünler yönünde değiştirdiğini kanıtlar niteliktedir. Üretim Güney
Kore‟de ilk yıllarda yabancı şirket ürünlerinin taklidine dayanmışsa da, hükümet yabancı
şirketlerin yerli şirketlerin önüne geçmesini engellemiş ve yerli şirketleri desteklemiştir. Bu
bilgiye dayanarak Güney Kore‟nin Türkiye‟den farklı olarak ithalata değil, ihracata önem
verdiği, bu sebeple de yerel şirketlerini koruduğu sonucuna varılabilir.
Türkiye ile Güney Kore arasındaki en önemli farklardan sonuncusu ise, Güney Kore
hükümetinin uyguladığı etkin devlet müdahaleleri ve teşviklerdir. Güney Kore hükümeti
sağladığı teşviklerle ve devlet bütçesinden ayırdığı paylar ile teknoloji üretimini destekler
iken, Türkiye‟de yetersiz kalan teşvikler politik istikrarsızlıkla perçinlenerek ülkenin istenilen
hedefe yakınlaşamamasını sağlamıştır. Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçemeyen
Türkiye, sanayide ve dolayısı ile teknoloji üretiminde istenilen başarıyı yakalayamamıştır.
19
8. SONUÇ
Otomotiv sektörü gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkeler için önemini arttıran bir
sektördür. Dolayısı ile otomotiv sektörü söz konusu olduğunda ülkeler arası rekabet hızla
yükselmekte ve teknolojik gelişmeye verilen önem artmaktadır. Ülke ekonomilerinin
gelişmişlik düzeyi söz konusu olduğunda lokomotif görevi gören bu sektörde daha önce de
belirtildiği gibi teknolojik gelişmeye verilen önem temel dayanaktır.
Türkiye‟de, Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması neticesinde şekil
değiştiren bu sektör ülke ekonomisi için oldukça mühimdir. Ne yazık ki, eğer gerekli
düzenlemeler yapılmaz, kapasite arttırıcı yatırımlar desteklenmez, özel teşvikler verilmez ve
sektörün temel dayanağı olan teknolojik gelişmenin sağlanmasında hayati önem taşıyan ARGE faaliyetlerine gerekli önem verilmez ise, 2000‟li yılların ortalarında Türkiye otomotiv
sektörüne ithalatın en az %50 pay ile hâkim olması kaçınılmazdır.
İyimser bir bakış açısıyla, Türkiye‟nin Güney Kore ile aynı zaman dilimde başladığı bu
yarışın henüz bitmediği düşünülürse, bu yarışta iyi bir derece ile ipi göğüslemek için
Türkiye‟nin sahip olduğu tek seçenek teknolojik gelişmeye gereken önemi vererek bu alanda
yetkinlik kazanmaktır. Teknolojik gelişmede, bir diğer deyişle inovasyonda, yetkinlik
kazanılamazsa karşılaşılacak sonuç, şüphesiz ki dünya pazarında hüküm süren rekabet
üstünlüğü yarışını kaybetmektir.
Türkiye‟nin bu küresel yarışta kendinden söz ettirebilmesi için yapması gerekenler; üretim ve
verimliliği arttırmak, iç pazardaki yetersizliğe ve istikrarsızlığa bir çözüm bulmak, ana ve yan
sanayi arasındaki işbirliği eksikliğini gidermek ve her şeyden önce Porter‟ın da dikkat çektiği
gibi teknolojik gelişmeye önem vererek prodüktiviteyi yükseltme becerisini geliştirmesidir.
Rekabet üstünlüğü hususunda, Türkiye için izlenebilecek başka bir stratejik yol olmadığı
aşikârdır.
20
KAYNAKÇA

Aydoğan E., Semiz S., “İşletmelerde Teknoloji Yönetimi Bağlamında İleri Üretim
Teknolojileri ve Otomotiv Sektöründe Bir Uygulama” (Makale).

Çalışkan, E., Karbuz, F., Silahçı, A., “Otomotiv Sektör Raporu” (Makale).

Daechang, L., 1997,” Korean Automotive Industry in Transition”.

Gönel, F.D., 1997, “Sanayileşmede Planlamanın Rolü: Güney Kore Türkiye
Deneyimine Genel Bakış” (Makale)

Görener A., Görener, Ö., 2010, “Türk Otomotiv Sektörünün Ülke Ekonomisine
Katkıları ve Geleceğe Yönelik Sektörel Beklentiler” (Makale).

Gren, A.E., 1992, “South Korea‟s Automobile Industry: Development and Prospects”.

İçingür, Y., Çengelci, A., 2001, “Türkiye‟de Otomotiv Endüstrisinin Sektörel Analizi”
(Makale).

İstanbul Ticaret Odası, 2003, “Otomotiv Sanayi Sektör Raporu”.

Kim, E.M., 1997, “Big Business Strong State: Collusion and Conflict in South Korean
Development, 1960-1990”.

Korean Automobile Manufacturers Association,
<http://www.kama.or.kr/eng/K_eng_main.jsp>, İnternet Adresi (2011).

21
Otomotiv Sanayi Derneği, 2011, “Otomotiv Sanayi 2010 Yılı Değerlendirme Raporu”,
Rapor No: 2011/5.

O.S.D.yayınları, “Otomotiv Sanayi‟nin Tarihçesi”, Sayı: 16.

Park, H., 2011, “The Yesterday and Tomorrow of Kore‟s Auto Industry”.

Porter, M. E., 1991, “The Competitive Advantage of Nations”.

Porter, M.E., 2000, “Porter‟dan Türkiye‟ye Yatırım Taktikleri”, Capital Dergisi

Tezer, E., “Türk Otomotiv Sanayinin Gelişim Süreci ve Gelecek ile İlgili Öngörüler”
(Makale).
22

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Ağustos 2010,
“Türkiye Otomotiv Sektörü Raporu”.

Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Şubat 2011, “Türkiye Otomotiv
Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2011 – 2014”.

Uner, C., 1971, Türkiye‟de Otomotiv Sanayii‟nin Tarihçesi, Mühendis Makine
Dergisi, Sayı: 166.

Yıldırım, M., 1984, Türkiye‟de Otomotiv Sanayi‟nin Doğuşu, Gelişmesi ve Bugünkü
Durumu (Makele).

<http://www.buscar.co.kr/eng/main6.htm> , İnternet Adresi (2011).

Benzer belgeler