Daha önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Transkript
Daha önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü
1086 SAYILI HUMK 409. MADDESİ İLE 6100 SAYILI HMK 320/4 MADDESİNİN DERHAL UYGULAMA İLKESİ BAĞLAMINDA ORTAYA ÇIKARDIĞI FARKLILIKLARIN UYGULAMADAKİ YANSIMALARI GİRİŞ Daha önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda birçok konuda değişiklikler yapılmıştır ve başta kanunun ismi de değiştirilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu değişiklikler yapılırken mevcut kanunda daha önceden var olan ama yapılan değişiklik ile eski kanun zamanındaki ihtiyacı karşılamayan ya da eski düzenlemeye göre daha az karşılayan hükümler, uygulamada birtakım aksaklılara ve sorunlara neden olmuştur. Bununla beraber uygulamada zaman geçtikçe ortaya çıkacak ve karşılaşılacak olan sorunlar daha da artacaktır. İleride yasaya eklenmesi gereken ya da eski uygulamaya dönülmesini gerektiren ihtiyaç alanları ortaya çıkacaktır. Bu konuda karşılaşılan en önemli sorunlardan bir tanesi HMK öncesi açılan davaların müracaata kalması ve 6100 sayılı kanun yürürlüğe girdikten sonra davanın takipsizliği nedeniyle tekrar müracaata kalması halinde mahkemeler tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi durumudur. Uygulamadaki sorun; 01.10.2011 tarihinden önce açılmış ve bir kez işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan davalarda, 1086 sayılı HUMK'un 409 maddesinin mi yoksa 6100 sayılı HMK‟nın mad. 320/4 bendinin mi uygulanacağı noktasındadır. 1- 1086 SAYILI HUMK VE 6100 SAYILI HMK’NIN DOSYANIN İŞLEMDEN KALDIRILMASI VE DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI YÖNÜNDEN KARŞILAŞTIRILMASI Öncelikle 1086 sayılı HUMK ve 6100 sayılı HMK‟nın madde içeriği olarak karşılaştırılması gerekmektedir. HUMK MADDE 409 – Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. (m.409/1) Yukarıdaki fıkralar hükmü gereğince dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurması üzerine yenilenebilir. (m.409/3) 1 Dava, dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz. (m.409/4) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır. (m.409/5) Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır. HUMK 409 maddesinde düzenlenen “ işlemden kaldırma ve davanın açılmamış sayılması”na ilişkin kurallar HMK‟nın 150. maddesinde hükme bağlanmıştır.HUMK 409/6 maddesine göre “….işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde dava açılmamış sayılır‟ idi. Bu hüküm HMK nın 150/6 maddesi ile aynen tekrar edilmiştir. Eski ve yeni kanun maddeleri yukarıdaki gibi karşılaştırıldığında 1086 sayılı HUMK‟da var olan 409. madde içeriğinin, 6100 sayılı HMK‟da da aynen korunmuş olduğu ve yeni bir değişiklik yapılmadığı görülmektedir. Ancak, unutulmaması gereken husus ve asıl yenilik getiren bir madde olarak karşımıza çıkan basit yargılamaya ilişkin olan HMK nın 320/4. maddesidir. Bu maddeye göre “…..işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra, takipsiz bırakılırsa dava açılmamış sayılır.” 1086 sayılı HUMK hükümleri doğrultusunda işlemden kaldırma, açılmamış sayılma olarak nitelendirdiğimiz işlemler gerçekleşirken yazılı,basit, seri ve sözlü yargılama gibi bir ayrıma başvurulmuyordu. Yargılama usulleri farklı olan davalarda da aynı madde hükümleri geçerliydi. 6100 sayılı yasada sadece iki yargılama usulüne yer verildiğinden ve diğer yargılama usulleri ortadan kaldırıldığından yeni HMK, bu açıdan bir fark oluşturmuştur. Bu fark, yazılı ve basit yargılama usullerinde dosyanın işlemden kaldırılması ve davanın açılmamış sayılması hükümlerinin içeriklerinde görülmektedir. Yukarıda yazılı olan maddelerde görüldüğü gibi, HMK da basit yargılamada, yenileme bir defa ile sınırlandırılmıştır. 2. kez işlemsiz kalması halinde HMK 320/4 madde hükümleri uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki açıklamalar her ne kadar net gibi görünse de; şuan mevcut uygulamada 6100 sayılı HMK"nın 316/g bendi uyarınca basit yargılama usulünün uygulandığı mahkemelerde 01.10.2011 tarihinden önce açılmış ve bir kez işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan davalarda 1086 sayılı HUMK'un 409 maddesi mi yoksa 6100 sayılı HMK‟nın mad. 320/4 2 bendinin mi uygulanacağı yönünde dolayısıyla yasaların zaman bakımından uygulanması ile ilgili sorunlar ortaya çıkmıştır. 2-HUKUKİ KAZANILMIŞ GÜVENLİK HAK VE İLKESİ;GERİYE ANAYASAYA YÜRÜMEZLİK AÇISINDAN İLKESİ VE DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk kurallarında sık sık değişiklikler yapılarak hukuki istikrarı ve belirliliği yok eden kurallar ihdas edilmemesi, geriye yürüyen kuralların kazanılmış haklara dokunmadan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alması gerektiğini ifade eder. Hukuk kurallarının sık sık değişmesi hukuki istikrar ve belirliliği yok ederken, bu değişikliklerin geçmişte tamamlanmış ve /veya kazanılmış haklara geriye dönük olarak uygulanması belirlilik ve istikrarın yanı sıra hukuki güvenliğin de zedelenmesine sebep olur. Değişiklik yapma hususunda sınırlamanın geldiği son nokta , „hukuki güven ilkesi‟dir. [1] Hukuki güvenlik ilkesi gereğince devletin, vatandaşların mevcut kanunlara olan güvenine saygılı davranması, bu güvenlerini boşa çıkaracak uygulamalardan kaçınması gerekir. Bu durum hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu kadar Anayasa‟nın 5. maddesiyle devlete yüklenen, vatandaşların refah, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlama, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekli ortamı hazırlama ödevinin bir sonucudur. Hukuki güvenlik ilkesinin anlamı ve kapsamını belirlemede, esas alınması gereken iki temel ilke vardır. Bunlar, geriye yürümezlik ilkesi ve kazanılmış haklara saygı ilkesidir. Geriye yürümezlik ilkesini, yürürlüğe giren yeni kuralın yürürlük tarihinden önceki dönemde hukuki sonuçlar doğurmasını yasaklayan ve yeni kuralın ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasını emreden hukukun genel prensibi olarak tanımlayabiliriz. Geriye yürümezlik ilkesinin Türk doktrininde ve uygulamasında hukukun genel bir ilkesi olduğu kabul edilmektedir. 1086 sayılı HUMK ve 6100 sayılı HMK açısından hangi usul kuralının uygulanacağı yönündeki uygulamada çıkan sorunun çözümü anlamında bu ilke öncelikli olarak dikkate alınmalıdır. [1] ALTUNDİŞ Mehmet , „Hukuki Güvenlik İlkesi‟ Yasama Dergisi , Sayı: 10 , Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 2008 3 HUMK zamanında açılan ve bir kez işlemden kaldırılan dosyanın HMK yürürlüğe girdikten sonra tekrar düşmesi halinde geriye yürümezlik ilkesinin uygulanması gerektiği düşünüldüğünde; 6100 sayılı HMK'nın zaman bakımından uygulanma başlıklı 448 maddesi "Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır" hükmü de göz önüne alınarak HMK m.320/4 hükümlerinin uygulanması gerekir ve dolayısıyla bu durumda davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Ancak bunun bir istisnası olarak kazanılmış haklara saygı ilkesi gündeme gelmektedir. Kazanılmış hak, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği ya da işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen hukuk düzenince korunması gereken haktır. [2] Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın, yeni yasadan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır . [3] Öte yandan kazanılmış hakkın tespiti, bu hakkın içeriği ve özellikleri her somut olay hakkında ayrı ayrı incelenmesini gerektirir. Buna kazanılmış hakkın fonksiyonelliği adı verilir. [4] Kazanılmış hakların fonksiyonelliği kapsamında 1086 sayılı HUMK'un 409. maddesi ile 6100 sayılı HMK‟nın 150 ve 320/4 maddesinin uygulanması konusunda uygulamada oluşan sorun ele alındığında şu tablo ortaya çıkmaktadır: 1086 sayılı HUMK zamanında açılmış ve takipsizlik nedeni ile müracaata kalmış bir dava dosyası, yenilendikten sonra yine 1086 sayılı HUMK yürürlükteyken dosyanın takipsizlik nedeni ile tekrar düşmesi sonucunda HUMK 409/6 gereğince tekrar yenilenebilir. Ancak bu ilk yenilemeden sonraki yenileme, bir defaya mahsus olmak üzere sınırlanmıştır. HUMK yürürlükteyken yapılan ilk yenilemeden sonra 6100 sayılı HMK‟nın yürürlüğe girmesi, kazanılmış haklara saygı ilkesi gereğince HUMK zamanındaki dava dosyasının müracaata kalıp yenilendikten sonra ikinci kez yenilenmesi hakkını ortadan kaldırmamalıdır. Dolayısıyla uygulamada oluşan mevcut sorun gibi; HMK 150/6 hükmü gereğince mahkemece davanın açılmamış sayılmasına da karar verilmemelidir. Burada 1086 sayılı HUMK madde 409 hükümlerinin uygulanması anlamında bir kazanılmış hak oluşmuştur ve durumu böyle somut bir şekilde eski ve yeni kanundaki geçiş aşamasında hak kayıplarına mahal vermeden çözmek gerekmektedir. [2] Yücel Oğurlu,İdare Hukukunda Kazanılmış haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Ankara,2003,s.28 [3] AYMK, 07.02.2008, E.2005/38, K.2008/53 [4] Yücel Oğurlu, a.g.e., s. 110. 4 Dosyanın işlemden kaldırılması ile davanın açılmamış sayılmasının sonuçları son derece farklıdır. Uygulamadaki bu sorun giderilmediği takdirde bu durumla karşı karşıya kalan davanın her iki tarafının da bu uygulamadan zarar göreceği açıktır. Bu nedenle 1086 sayılı HUMK zamanında sonucunun dosyanın işlemden kaldırılmasına bağlandığı bir sürecin yeni kanun yürürlüğe girdiğinde; bunun kazanılmış bir hak olduğu göz ardı edilerek sonucunun davanın açılmamış sayılması olması, Anayasa‟nın 5. maddesinde devletin vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma ödevine de ters düşmektedir. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; HUMK yürürlükteyken açılmış ve bir kere müracaata kalmış dava dosyasının 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra tekrar müracaata kalıp yenilenmesi durumunda; HMK 150/6 maddesine göre davanın açılmamış sayılması hukuki güvenlik ilkesi ile de örtüşmemektedir zira usuli müktesep hakkın yeni bir yasa ile de olsa yok sayılması hukuki güvenlik ilkesine aykırı olacaktır. 3- DERHAL UYGULAMA İLKESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME Usul kanunlarının yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren meydana gelen olaylara uygulanmasına derhal ( hemen ) uygulama ilkesi adı verilmektedir. „Derhal uygulama ilkesi gereğince yeni kanun, yürürlüğe girdikten sonraki olay ve işlemlere uygulanmaktadır ve geçmişe yürümemektedir. Hukuk yargılamasında, kanun değişikliklerinde ilke "derhal uygulama" dır. Bu ana kurala bağlı kalınarak, eski kanun zamanındaki usul işlemleri, eski kanuna göre sonuçlanmalı, sonuçlanmamış işlemlere ise yeni kanun uygulanarak sonuçlandırılmalıdır. Usul kanunları yürürlüğe girdikleri andan itibaren kurulmuş bir hukuki işlemi bozamayacağı gibi, kurulamamış ve geçersiz bir hukuki işlemi de diriltemez. Genel kural, olay ve işlemlerin o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarına bağlı olmasıdır. Yeni kanun kural olarak ilerisi için kabul edilir. Doğal olarak yeni kanun eski kanunu izler. Bu izleme sırasında, daha önceki kanun zamanında açılmış bir davada, oluşumu tamamlanmamış bir usul işlemi, yeni kanun yürürlüğe girdiği zaman bütün unsurları ile yeni kanuna tabi olacaktır. Bu nedenle, bir davadaki usul işleminin eski kanun zamanında tamamlanıp tamamlanmadığına bakılmalıdır.‟ [5] _____________________________________________________________ [5] Yargıtay 21.HD. 2012/ 4570 E. , 2012/4688 K. 5 6100 sayılı HMK'nın zaman bakımından uygulanma başlıklı 448 maddesi "Bu kanun hükümleri,tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır" hükmünü içermektedir.Buna göre 1086 sayılı HUMK hükümlerinin yürürlükte olduğu dönemde yasanın 409/1 bendi bakımından dosyanın işlemden kaldırılması ile tamamlanmış bir işlem oluşmuş olduğundan 6100 sayılı Yasanın uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Anılan yasanın 320/4 bendinde belirtilen işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olma koşulunun gerçekleştiğinin kabulü bu durumda mümkün değildir. Ayrıca HUMK yürürlükteyken dosya işlemden kaldırıldıktan sonra yenilenip bir kez daha takipsiz bırakıldıktan sonra dosyanın yenilenme imkanı bulunmaktadır. Bu anlamda kazanılmış bir hak söz konusudur. SONUÇ HMK md. 316'da yasalarda sözlü ve seri yargılama olarak düzenlenen hallerde de basit yargılama hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Diğer ifadeyle yazılı yargılama usulü olarak düzenlenmeyen her halde basit yargılama usulü uygulanacaktır. 6100 sayılı HMK „nın basit yargılama usulüne tabi olan davalara ilişkin olarak dosyanın işlemden kaldırılması ve davanın açılmamış sayılması hükmünü içeren 320/4 maddesi ,yazılı yargılama ile basit yargılama usulüne tabi olan davalarda uygulama açısından bir farklılık yaratmıştır ve yeni kanunun geçiş aşamasında uygulanması esnasında pratikte sorunlara yol açmıştır. Yargılama usulleri açısından böyle bir ayrım yapılması yasanın uygulanması açısından çok da elverişli görünmemektedir. Yeni HMK yürürlüğe girdikten sonra oluşan uygulama sorunları da göz önüne alındığında bu sorun daha da belirginleşmektedir. Yazılı yargılama usulü ile basit yargılama usulüne tabi olan davalarda dava dosyasının takipsiz bırakıldıktan sonra yenilenme sürecinin her iki usule tabi olan davalar için aynı şekilde uygulanması bu sorunu ortadan kaldırmış olacaktır. Dolayısıyla uygulamada farklılık yaratan HMK 320. maddesinin dördüncü fıkrasının kanun metninden çıkarılarak ; HMK 150. maddesinin 6. fıkrasının, yeni HMK‟da düzenlenen yazılı ve basit yargılama usullerine tabi olan her dava için uygulanması gerekmektedir. Böylelikle uygulamada karşılaşılan ve hangi usul kuralının uygulanacağına dair oluşan sorun ortadan kalkmış olacaktır. Av. Hale YILDIRIM 6 7