güncel sanat dergisi sayı 24
Transkript
güncel sanat dergisi sayı 24
Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19 Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24 G NCEL SANAT G NCEL SANAT w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r SAYI 24 | MAYIS 2016 www.guncelsanat.com.tr Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015 MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ VEDAT K. KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ GÜNCEL SANAT ‘3 YAŞINDA!’ MEHMET GÜRELİ ‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’ KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI C M Y CM # daimagenc MY CY CMY K Tüm Etkinliklerimiz Ücretsizdir. György Kepes, Ear, c. 1939–41, estate of György Kepes Genel Sanat Yönetmeni Süha UYGUR GÜNCEL SANAT | NİSAN 2016 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 EDİTÖRDEN GÜNCEL SANAT 3YAŞINDA! Editör Gülcan Sarmısaklı GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 4 Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19 Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24 İÇİNDEKİLER G NCEL SANAT w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r www.guncelsanat.com.tr Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London SAYI 24 | MAYIS 2016 Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015 MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ VEDAT K. KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ GÜNCEL SANAT ‘3 YAŞINDA!’ MEHMET GÜRELİ ‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’ KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI 12.05.2016 11:41 Mayıs 2016, Yıl:3, Sayı:24 İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü VEDAT KÜÇÜKBİNGÖL Genel Yayın Yönetmeni GÖKHAN TOPTAŞ Editör GÜLCAN SARMISAKLI Görsel Yönetmen OZAN UZUN Reklam [email protected] Müşteri İlişkileri ve Abonelik [email protected] Yönetim Yeri Dr. Esat Işık Cad. No: 89/1 Moda Kadıköy / İstanbul İletişim e-mail: [email protected] GSM: +90 507 606 80 01 www.guncelsanat.com.tr 8 YANA NOVIKOVA İLK KEZ TÜRKİYE'DE 10 BARBARLIĞA KARŞI UMUT ÖYKÜLERİ 11 TÜRKİYE, SURİYE’NİN TARİHİ ESERLERİ İÇİN 'ACİL KIRMIZI LİSTE' YAYINLADI! 12 İLHAM VEREN FİLM GÜNLERİ 16 KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ 23 UÇAN AT 24 MORDOĞAN'DAKİ TEKKE KÖY KİLİSESİ 30 MEHMET GÜRELİ - RÖPORTAJ 36 ART INTERNATIONAL 2016 ERTELENDİ 38 MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ 44 KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI 48 KARANLIK SANAT ANLAYIŞI & EMRAH EMİR 52 ÇIKMAZ SOKAKTA 53 ONLARIN PARA KAZANMA DEĞİL SADECE GEÇİNME DERTLERİ VARDI 58 KAYDIRAK MI, SANAT ESERİ Mİ? 59 ZANAATTAN TASARIMA Basıldığı Yer Platin Group / Halkalı Merkez Mh. Dereboyu Cd. No:65 K.Çekmece İstanbul Yayın Türü: Aylık Süreli ISSN: 2148-5852 Güncel Sanat ve buna bağlı ekler Güncel Medya Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları kredi sahiplerine veya Güncel Sanat’a aittir. İzin alınmadan alıntı yapılamaz. Reklam, yazı ve görseller imza sahiplerinin sorumluluğundadır. 5 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 HABER ÖMER MUZ 'BİR YANIM ANADOLU' Ömer Muz, Kars Köyleri 41.5 x 17.5 cm Ömer Muz ‘’Bir Yanım Anadolu’’ ismini vermiş olduğu resim sergisi ile 5 - 28 Mayıs 2016 tarihleri arasında DERİNLİKLER SANAT MERKEZİ’nde. Ömer Muz, Lastik Tamircisi 60 x 27.5 cm (Özel Koleksiyon) Sanatçı, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı kentte yaptı. 1977 yılından başlayarak çeşitli medya kuruluşlarında grafiker, ressam ve karikatürist olarak yer aldı. Sonraki yıllarda yurt dışındaki çeşitli yayın kuruluşlarının çıkarttığı yayınlara kapak illüstrasyonları ve çizgi romanlar yapmaya başladı. resimler yapmıştı. O zamandan bu zamana şahsi dost olduk. Yalnız ısmarladığım resimlerden değil, sergilerinden de resimler aldım. Ne var ki tanıdıkça fiyatları arttı tabii o bu fiyatları hak ediyor. Gördüğüm Türk ressamlarından suluboyayı en iyi kullanan sanatkârdır. Resimlerinde canlılık, hareket ve şahsiyet vardır. O mütevazı bir geçmişi olan büyük bir sanatkârdır. Tablolarının albenisi vardır ve suluboya resimden anlayanları cezbeder. Hele bir de resmini kendi ağzından dinlerseniz ve size izah ederse başka türlü hayran kalırsınız. Sempatik ve cana yakın kişiliği onu resmin ötesine götürmüştür. Şahsiyeti resimlerine aksetmiştir. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren ülkemizde gösterime giren birçok ünlü filmin afiş çalışmalarını yapmış çocuk dergilerine kapak ve yayına çizgi romanlarla birlikte günlük gazetelere karikatür çalışmaları ile medya da yer almıştır. 90’lı yılların başlarında kısa bir dönem İtalya’da da bulunan sanatçı yurda dönüşünde suluboya çalışmalarına ağırlık verdi. New York, California, Paris ve Viyana’da özel koleksiyonlarda resimleri bulunan sanatçı yapıtlarını güçlü ve sağlam tekniğinin yanı sıra empresyonist bir tavırla belgesel tadında yorumlamaktadır. Kış resimleri dahi sıcak ve insanı çeker. Kendinizi resmin bir parçası sanırsınız. Bu hissi uyandırmak her ressamın harcı değildir. Ömer Muz’un resmini aldığınızda sadece resim satın almazsınız kendisinin de bir parçası beraberinizde gelir. Rahmi M. Koç’un kaleminden Ömer Muz “Ömer Muz, mütevazı bir geçmişi olan büyük bir sanatkârdır’’ Bu nedenle suluboya tablo sevenlerin koleksiyonlarına bir Ömer Muz imzalı resim almalarını tavsiye ederim. Ömer Muz’u müzeyi kurarken tanıdım, bize müthiş GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 6 HABER SERKAN ÇATAR HEYULA 25 Nisan | 14 Mayıs 2016 ARTEM SANAT ATÖLYESİ Serkan Çatar, Kağıt Üzeri Mürekkep, 70 x 100 cm, 2016 Artem Sanat Atölyesi'nde üretimlerini sürdüren Serkan Çatar ve Abdulkadir Avcı “Heyula” isimli sergi ile izleyicilerle buluşuyor. Sözcüğün günümüzdeki bir diğer kullanımı ise “korkunç hayal”dir. Sanatçılar Çatar ve Avcı'nın “heyula”sı ise ne tözsellikten ne korkunç bir hayalden ne de cinnetten uzaktır. Arapça bir kelime olan heyula, Antik Yunan'da "hyle" kelimesi ile karşılık bulmaktadır. Sözcük, bütün cisimlerin ilk maddesi olan töz anlamına gelmektedir. Yani heyula maddenin de öncülü olan, tözsel olandır. Sergi 25 Nisan- 14 Mayıs 2016 tarihleri arasında Güneş Plaza, Büyükdere Cad. No:110, Şişli/İstanbul adresinde ziyaret edilebilir. 7 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 HABER ‘All We Ever Wanted Was Everything…’ DEVRAN MURSALOĞLU 6 Mayıs – 2 Haziran 2016 Pg Art Gallery Devran Mursaloğlu’nun yeni sergisi, 10.000 adet kağıttan yapılmış parçacıklardan oluşan bir yerleştirme ve paralelinde inşa edilmiş bir video sunumundan oluşuyor. Sanatçı, insanın maddi ve manevi eksikliklerini tamamlamak üzere verdiği çabayı, hırsı, doyumsuzluğunu ve bitmek bilmeyen arayış hikayesini anlatıyor. üzerine kurulu oluşu; eksikleri tamamladıkça mutluluğa kavuşacağımızı sanmamız... İnsan neden var olanla yetinmez?Eksik parçalarıyla neden yaşamını sürdüremez? En az beklenti, en büyük mutluluk mudur? Yoksa bu yorucu eksiklikleri tamamlama maratonu yaşamın bir parçası, bir vazgeçilmezi midir? Sahip oldukları mı yoksa eksik tarafları mı bir kişiyi daha iyi tanımlar? Eksik parçalarını ararken içine girdiği zorluk, mücadele, hırslar, başarısızlıklar, kompleksler mi yoksa başarmanın, sahip olabilmenin sevinci mi? Mutluluğun bu eksiklikleri tamamlamadaki inancımız GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Sergi 6 Mayıs – 2 Haziran 2016 tarihleri arasında Pg Art Gallery’de görülebilir. 8 HABER YANA NOVIKOVA İLK KEZ TÜRKİYE'DE! Engelsiz Filmler Festivali 24-29 Mayıs 2016 tarihleri arasında dördüncü kez sinemaseverlerle buluşacak olan Ankara Engelsiz Filmler Festivali bu sene çok özel bir konuğu ağırlıyor. Son yılların en sarsıcı filmlerinden olan, tamamı işaret dilinde çekilmiş Kabile (The Tribe) filminin başrol oyuncusu Yana Novikova, Ankara Engelsiz Filmler Festivali'nin konuğu olarak ilk kez Türkiye’ye gelecek. li'nde Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülü'nü almış ve Cannes’da başlayan macerasını, uğradığı her festivalde el üstünde tutularak devam ettirmişti. Ukraynalı yönetmen Myroslav Slaboshpytskiy imzalı film, sıradışı sinema dili ve giderek artan psikolojik ve fiziksel şiddet dozuyla izleyiciyi çarpmış, aldığı tüm riskleri aşarak bir sinema fenomeni haline gelmeyi başarmıştı. Ukrayna’daki bir sağırlar okulundaki hiyerarşik ilişkileri anlatan Kabile (The Tribe) filminin 23 yaşındaki genç oyuncusu, filmin diğer oyuncuları gibi işitme engelli. Novikova, beyazperdedeki ilk oyunculuk deneyimi olmasına rağmen zor bir rolün altından başarıyla kalkmış, filmdeki rolü ile uzun süre hafızalardan çıkmayacak etkileyici bir performansa imza atmıştı. Yazgısını savaşın ve şiddetin belirlediği bir ülkenin fotoğrafını çeken Kabile'de, Ukrayna’daki bir sağırlar okuluna başlayan Sergey'i takip ediyoruz. Okulun suç ve fuhuşla iç içe geçmiş hiyerarşik yapısı içinde, Kabile’de, kendi yolunu çizmeye çalışan Sergey, birkaç soygunda yer aldıktan sonra, örgüt içinde önemli bir rol edinir. Örgütün elebaşılarından birinin metresi olan Anna’ya (Yana Novikova) âşık olmasıyla, Kabile’nin yazılı olmayan tüm kurallarını alaşağı edecektir. Ankara Engelsiz Filmler Festivali'nin 24 Mayıs Salı günü Opera Sahnesi'nde gerçekleşecek Açılış Töreni için Ankara'ya gelecek olan Yana Novikova, Kabile filminin 26 Mayıs'taki gösterimi sonrasında da Ankaralı seyircilerle buluşacak. Erişiyorsam Varım! Fotoğraf Sergisi Ankara Engelsiz Filmler Festivali bu sene yan etkinliklerine bir yenisini de ekliyor. Türkiye ve İsveç'ten farklı yaş ve engel gruplarındaki toplam 22 bireyin portrelerine ve hikayelerine yer veren Erişiyorsam Varım! Fotoğraf Sergisi, 23-30 Mayıs 2016 tarihleri arasında Goethe-Institut Ankara'da ziyaret edilebilecek. Dileyen ziyaretçiler, sergi alanında dağıtılacak kulaklıklar aracılığıyla sergiyi sesli betimlemeli olarak gezebilecekler. Eşsiz Bir Deneyim "Kabile": Aşk Ve Nefretin Çeviriye İhtiyacı Yok Konuşma ve altyazının olmadığı, yalnızca işaret dilinin kullanıldığı Kabile filmi, son dönemin en çok konuşulan filmleri arasında yer alıyor. Film, 2014 Cannes Film Festiva 9 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 HABER BARBARLIĞA KARŞI UMUT ÖYKÜLERİ 11. Uluslararası İşçi Festivali 1-8 Mayıs tarihleri arasında izleyicilerle buluşuyor! İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da eş zamanlı olarak gerçekleşecek festivalde bu yıl “Barbarlığa Karşı Umut Öyküleri” teması ile toplam 60 film gösterilecek. 11. Uluslararası İşçi Festivali 4 şehirdeki gösterimlerden bir süre sonra birçok kenti kapsayan uzun bir yolculuğa çıkacak ve gösterimler her yıl olduğu gibi ücretsiz olacak. Türkiye’den ve dünyanın dört bir yanından emekçilerin yaşamlarını ve mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmayı ve ülkemizde işçi filmi üretimini özendirmeyi amaçlayan festival, DİSK / Sine-Sen, DİSK / DEV SAGLIK-iş, ,DİSK/Basın-iş,Türk-iş / Tez-Koop-İş ,Türk-iş / Tek Gıda-iş,KESK / SES ,TTB, Halkevleri ,Sendika.Org ve ÇapulTV tarafından düzenleniyor. Bir Avuç Cennet filmi, Yılmaz Güney’in Duvar filmi ve Duvar filminin kamera arkası öyküsünün anlatıldığı Sürgün Türküleri ve fazlası festival süresince gösterilecek. 10 Ekim katliamı üzerine belgeseller, Öldürüldükten sonra Panzer’de sürüklenen yönetmen Hacı Lokman’ın anısına Bark filmi, “Çoban ateşlerinin yandığı yerde KAVEL'de” belgeseli, Kağıt toplama işçilerini, Rojava’yı, kadınları, Suriye’den gelen mültecileri, Karadenizde, Cerattepe’deverilen mücadeleyi anlatan bir çok belgesel izleyicilerle buluşacak. 4 İlde gösterimlerin yapılacağı salonlar: İstanbul’da; Beyoğlu Sineması, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı,Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Rasimpaşa Gönüllü Evi, Barış Manço Kültür Merkezi, Kadıköy Halkevi, Avam Kahvesi Ankara’da; Merkez Gösterim salonları; Çağdaş Sanatlar Merkezi, Sinetopya, Jeoloji Mühendisleri Odası, Mimarlar odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, SES Ankara Şube, Ankara Tabip Odası, ODTÜ Vişnelik Tesisleri Mahalle Gösterim yerleri; Tuzluçayır Feyzullah Çınar Parkı, Mutlu Mahallesi Lojmanlar, Tekmezar Parkı, Ege Mahallesi Demokrasi ilkokulu Bahçesi, Şahintepe Yaşlılar Parkı, Saimekadın Parkı, Seyranbağları Özgürlük parkı, Dikmen Ahmet Arif Parkı, İlker Aşık Mahsuni Şerif parkı, Keçiören Yunusemre Direniş parkı, Batıkent Metro, Batıkent Meydan, Sincan Halkevi, Sincan Eğitim-Sen 4 Nolu Şube, Çayyolu Semt Meclisi, Çayyolu Atapark İzmir’de; İzmir Mimarlık Merkezi, Konak Halkevi Salonu, Fuar Gençlik Tiyatrosu, İzmir Sanat, Metin Altıok Kültür ve Sanat Evi, Menderes Halkevi, Buca Halkevi,Alievi Kültür Dernekleri Menderes Şubesi, Menderes Kültür Merkezi Anfi Tiyatro, Karşı Sanat Merkezi, Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi, İzbeton Şantiye İşçi Lokali. Sokak gösterimleri Diyarbakır’da; Cegerxwin Gençlik Kültür ve Sanat Merkezi SinemaSalonu, ŞibakŞano - Tiyatro ,Urfa Viranşehir’de Evrim Alataş Kültür Merkezi Festival süresince 18 adet uluslararası, 42 adet de Türkiye’den olmak üzere toplam 60 adet uzun ve kısa kurmaca, belgesel film seyirciyle buluşacak. Zelimir Zilnik’in güncel göçmen sorunlarını işlediği 2015 yapımı Seyir Defteri, Sırbistan/LogBook Serbistan filmini, 2016 yapımı "Japonya SennanIshiwata Asbest Köyü - Bir Can Kaç Para?" isimli film Japonca’dan çevrilerek izleyiciyle buluşacak. Bilim-kurgu işçi filmi Ay/Moon, İsveç’ten ödüllü bir işçi film Ye,Uyu Öl/ Ata Sova Dö, Polonya Silezya bölgesindeki maden işçilerini anlatan üçlemeden Tacın İncisi ve Siyah Toprağın Tadı filmleri daha önce festivalde gösterilmişti. Bu yıl “Aynı tesbihin taneleriyiz biz” filmi Türkiye’de ilk defa yine festivalde gösteriliyor olacak. İsveç’in Yılmaz Güney’i Bo Widerberg’den bir İşçi filmi Türkiye’de ilk defa gösterilecek. Bo Widerberg, Amerikan metal işçilerinin örgütlenmesi ve mücadelesini Joe Hill’in öyküsü ile birlikte dokunaklı bir şekilde işliyor. 1942 yılında içinde 769 adet yolcu bulunan Struma gemisinin 9 hafta Sarayburnu açıklarında bekletildikten sonra Şile açıklarında batırılması ve bir kişinin kurtulmasının öyküsü Türkiye’de ilk defa gösterilecek olan Struma filminde yer alıyor. Yeni kurmaca filmlerden Toz Bezi, Abluka, Sarmaşık , Nefesim Kesilene Kadar, Rüzgarın Hatıraları filmleri gösteriyor olacağız. Muammer Özer’in Tarık Akan ve Hale Soygazi’nin oynadığı GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 10 HABER TÜRKİYE, SURİYE’NİN TARİHİ ESERLERİ İÇİN 'ACİL KIRMIZI LİSTE' YAYINLADI! Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın konuyla ilgili açıklaması şu şekilde: “Son dönemde DAİŞ’in Suriye’den kaçak kazılar ve kültür varlığı kaçakçılığı vasıtasıyla kendilerine finansman sağladığı ve bu konuda Türkiye’nin etkisiz kaldığı, hatta göz yumduğu şeklinde haksız ve çirkin iddialar ortaya atılıyor. Bizim, ortak tarihi ve kültürel mirası paylaştığımız Suriye, Irak ve bölgedeki diğer ülkelerin kültür varlıkları konusunda duyduğumuz endişe, ülkemiz kökenli kültür varlıklarına duyduğumuz endişeden farksızdır. Ülkemizin konuya gereken hassasiyeti göstermek amacıyla 2012 yılından beridir ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli girişimler başlatmış olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Öncelikle, Suriye kökenli kültür varlıkları için ülkemizin bir Pazar ve geçiş ülkesi olmasının önlenmesi ve şüpheli durumlarda gerekli araştırma ve müdahalelerin yapılması amacıyla sınıra yakın illerimizdeki kolluk ve gümrük birliklerimizin teyakkuzda olmaları için tüm uyarılar yapılmıştır ve bu konuda tüm birimler hassas şekilde davranmaktadır. Ayrıca yurt içi ve yurt dışındaki ilgili tüm paydaşlarla sürekli toplantılar yaparak, konuya dikkat çektik. Son olarak İstanbul’da bizim başkanlığımızda toplanan Güneydoğu Avrupa Kültür Bakanları Toplantısı’nda konuyu etraflıca gündeme getirdik. Bu kapsamda son olarak Uluslararası Müze ler Konseyi (ICOM) tarafından İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça olarak yayınlanmış olan ‘Suriye Acil Durum Kırmızı Listesi’ni dilimize tercüme ederek baskısını yaptık ve Türkiye’deki müzeler, özel müzeler, koleksiyoncular, gümrükler, emniyet birimleri ve ilgili tüm paydaşlara dağıtmaya başladık. Müzeleri ve müze uzmanlarını temsil eden ICOM’un hazırladığı ‘Kırmızı Liste’ler belirli ülkelerden kaçırılan kültür varlıklarının yasa dışı ticaretini engellemek üzere tasarlanmıştır. Müzeler, müzayede evleri, sanat tacirleri ve koleksiyoncular bu tarz eserlerin kökenlerini ve ilgili yasal evrakı dikkatle ve tam olarak araştırmadan eserleri satın almamaları konusunda ikaz ediliyor. Broşürde yayınlanan eserler Suriye’den çalınan kültür varlıkları değil, kültürel miras kurumlarının envanterinde kayıtlı eserlerden örnekler içermekte ve Suriye kökenli kültür varlıklarının tanınmasını amaç edinmektedir.” “İran ile mutabakat zaptı imzaladık” Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın talimatıyla gerçekleştirilen temasların ardından Suriye’den kaçırılan kültür varlıklarının yasa dışı ticaretinin engellenmesi amacıyla Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) tarafından bugüne dek dört dilde yayımlanan ‘Acil Kırmızı Liste: Suriye’nin Risk Altındaki Kültür Varlıkları Broşürü’ Türkçeye çevrildi. “Ayrıca dün İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani’nin Türkiye’yi ziyaretinde iki ülke arasında “Kültür Varlığının Yasadışı İthali Ve İhracının, Transitinin Ve Mülkiyet Transferinin Yasaklanması Ve Önlenmesine İlişkin Mutabakat Zaptı”nı imzaladık. İran ile de bu anlamda ortak işbirliği yürüteceğiz.” 11 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 “İLHAM VEREN FİLM GÜNLERİ” HABER İlham Veren Film Günleri; içinde cesaret, nezaket, iyilik, güçlü karakterler ve inanmanın gücünü barındıran en iyi uluslararası kısa filmleri bir araya getiriyor! Bağımsız Ukrayna Etkinlik Organizasyonu’nun genç ekibi, yine benzersiz bir film programını Kiev’den sonra İstanbullu sinemaseverlerle buluşturuyor. “Food Film Festival World: Turkey” ile tanıdığımız ekip, “Seyahat” ve “Spor” olmak üzere iki farklı temayla sunacakları “İlham Veren Film Günleri”ni, 14-15 Mayıs tarihlerinde TÜRVAK Sinema Müzesi’nde gerçekleştiriyor. İS TAN BUL’ DA! GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 İlk olarak 23-24 Nisan 2016 tarihlerinde, iki gün devam eden “İlham Veren Film Günleri: SEYAHAT” programı; Hollanda, Kolombiya, Rusya, ABD, Avustralya, Almanya ve Arjantin’den farklı yönetmenlere ait toplam 18 filmi bir araya getiriyor. Varoluş ve seyahat üzerine felsefik bir filmle başlayan program, izleyenlerin en kısa zamanda Kolombiya’yı görmek istemelerine sebep olacak, bu ülkeye aşık insanların hikayelerini; yolculuklarında yalnız olmayı seçenleri; uzun bir bisiklet yolculuğu yapabilmek için işini bırakan bir adamın çarpıcı hikayesini; bir baba ile küçük kızının penguenleri görmek için Antarktika’ya yaptıkları uzun yolculuğu; ve bebekli genç bir çiftin eski bir arabayla yaptıkları Kaliforniya seyahatlerini konu alan filmlerden oluşuyor. 12 INTE N’S FILM Fİ FES TIV AL LM 05 - LE IS AY 20 16 AL İ TİV M ES 12 İF th 19 G YIN FL BR M OO U LU S L A R A R A S I K AD IN RNATIONAL WOME R 1 9. UÇ SÜ N A GE P ÜR i g v e S neydi? ucansupurgefestival.com 13 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 HABER 'Baharı Karşılamak' HAKAN ESMER Kızıltoprak Sanat Galerisi, 7-31 Mayıs 2016 tarihleri arasında doğanın kendisine verdiği enerjiyi yansıttığını ifade ettiği coşkulu renkleri ve kompozisyonlarıyla Hakan Esmer’in resim sergisine ev sahipliği yapacak. dünya yaratıyorum. Renkleri abartıyorum. Algılanabilecek her duyguyu bir cümbüşe çeviriyorum. Bunu yaparken de evrensel bütünlüğü atlamıyorum. Dinginliği korumaya dikkat ediyorum. Konuyu renklerimin içinde eritiyorum. Sanat anlayışımda bu kimi zaman figür, kimi zaman renk, kimi zaman bir çiçek ve balıkçının ağı olarak beliriverir. Duygular coşar ve tuvallerimde yerini alır… Sanatçı, kendisi ve çalışmaları ile ilgili şunları söylüyor: “Yaşadığımız dünya içerisinde her şey hızla değişiyor. Bu değişen dünyada en büyük alışveriş kültürle yaşanıyor. Bu kültürün bir parçası olmak, paylaşımı mı sürekli kılmak için doğayla sözleşiyorum. Doğanın devingen yapısını görünenin dışında değişik açılardan renklerimle kuşatarak küreselleşen dünyaya inat tuvallerimde yeniden nefes almasını sağlamaya çalışıyorum. Doğa ve figür temelde aynıdır. Sadece biçimleri değişir. Renklerimle bunları oluştururken resmimle sürekli yüzleşme halindeyim. Sorgularım, düşünürüm, kucaklarım, uzaklaşırım… Benim yaşadığım bu kocaman duygu yoğunluğunu sanatseverlerin de izlerken resmin bir parçasıymış gibi bu yüzleşme anını benimle paylaşmalarını arzuluyorum…” Kimine çılgınca ve abartılı gelen renkler aslında bana doğanın verdiği enerjiyi yansıtıyor. Belki de kendim için bir HAKAN ESMER 80 x 180 cm 'HEYAMOLA ' Tuval Üzerine Yağlıboya 2015 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 14 HABER Prenses, 130 x 100 cm, Tuval Üzeri Karışık Teknik, 2016 MUSTAFA DUYMAZ 'ONAYLANMIŞ TAHRİBAT' Mustafa Duymaz’ın Onaylanmış Tahribat sergisi 30 Nisan 29 mayıs 2016 tarihleri arasında Ankara m1886 sanat projeleri’ nde görülebilir. Günümüzde, büyük kentlere artan göç eğiliminin, uluslararası ölçekte geçerliliğini koruyan mega kent projelerini görünür kıldığının farkında olan Mustafa Duymaz, Onaylanmış Tahribat sergisinde, resmi mecralardan güç alan küresel sermayenin, rant elde etme uğruna kentlerin parsellenmesi sürecine olan etkisine dikkat çeker. ‘’modern hapishane’’ konumuna gelen kent, insanı, kendi kültürel ortamına yabancılaştırır. Pepe Kalle’ nin “Büyük şehre gidenler çölün ortasına düştüler” sözü doğrultusunda, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte farklı medya ortamlarında artan reklam faaliyetleri ve üretimi azaltan sermaye politikaları, modern insanı, kent kültürünün birer tüketim figürüne dönüştürürken organik kent olgusuna da zarar verir. David Harvey’ in, Mutenalaştırma (Kentsel Soylulaştırma) olarak ifade ettiği mimari ve kentsel olguya yönelik saldırı ile kamusal alanların özel alanlara dönüştürülerek yaşam alanlarının kuşatılması ve daraltılması neticesinde Mustafa Duymaz’ ın Onaylanmış Tahribat sergisi 29 Mayıs’a kadar m1886 sanat projeleri’ nde izlenebilir. 15 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 DOSYA GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 16 DOSYA KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ Derleyen Vedat K. Haziran 2005 yılında, Yapı Kredi Yayınları tarafından ilk baskısı yapılan “Heves Kuşu Durmaz Döner” isimli, sanatçı Ömer Uluç’un 35 saatlik ve 25 tane ses kaydının deşifre edilmesinden oluşan kitabını Güncel Sanat dergisi okurları için derledik. Sanatçı Ömer Uluç ile Güzel Sanatlar Fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum yıllarda, bir firmada staj yaparken karşılaşmış ve bir sanat projesinde kendisine yardımcı olmak için görevlendirilmiştim. Uluç’un görünen sanatçı uysallığı ve yine sanatçı itaatkârlığı onunla olan bu ilişkimde beni utandırmış, para ile sanat ve sanatçı arasındaki ilişkinin yüzünü bir kez daha acı bir şekilde hatırlatmıştı. Atölyesine doğru yürürken eczaneden ilacını alması gerektiğini belirterek, beni de bekleteceği için üzüntülerini dile getirmiş, zamanın ne kadar önemli ve hassas olduğunu hatırlatmakla birlikte bir insan olarak ne kadar hassas olduğuna dair de üzerimde bir izlenim yaratmıştı. İşlerine yabancı olduğumu öğrendiğinden atölyesindeki tüm işlerini ve onları nasıl ürettiğini, yorulmadan anlatmaya başladı. Hakkında çok şey bilmediğim sanatçı Uluç’u o zamandan beri özel olarak takip etmeye başladım. Onu en az ve en kısa süreli tanıyanlardan birisi olmama rağmen adının geçtiği ya da geçeceği tüm etkinliklerde olmak bana heyecan vermişti. Ömer Uluç hakkında bir dosya çalışması yapmak için harekete geçtiğimde onun sanatçı, hoca, eş, usta, arkadaş, baba vb kimliklerini açığa çıkarmak bir anlamda aile içindeki miras kavgalarına, Garanti Bankası’nın Uluç alehine açtığı haciz davalarına da burnumu sokmak gerekecekti. Bu pis kokuyu solumak istemedim ve vazgeçtim başkasından onu dinlemeye. Dokunmayayım istedim keyfine Uluç’un ve tek başına, kendi kendisine konuşarak kaydettiği sesten onu dinlemenin daha makul olacağı kanaatine vardım. Şimdi sanatçı Ömer Uluç’u dinlemenin vakti geldi de geçiyor, biliyorum. “29.00 x 24.50 cm gibi bir mekan 336 kere büyüyor, ancak, onları tek tek görüyorsunuz. Biri arkadan geleni, ondan sonra geleni ve daha sonra geleni ya da daha önce gelmiş olanı, onun da öncesi 17 ni ve daha öncesini vb… unutturuyor ve hatırlatıyor, aynı anda arka arkaya gelmelerde. Bir sergi algılaması değil, daha çok sekansları olan bir algılama. …metin hem uzun bir dönemi ve yaşamı, hem bir düşünce ve sanat yapma biçimini, kayıtlarını ortaya getiriliş sırası ve üslubunu koruyarak…anlatmaktadır”diyor, Ömer Uluç ilgili kitabının önsözünde. Geçmişinden bahsetmeyi sevdiğini söyleyen Ömer Uluç, “Yani zamanın ne kadar geçmiş olduğunu gösteriyor. Sonra tamamıyla günden kopuyorsun, böyle kozmik bir alan, birinden girip öbürüne çıkıyorsun. Kırktan atlıyorsun, oradan otuza dönüyorsun. Böyle bir zamandışı seyahat, bir çeşit ölümsüzlük gibi. Sonra birden büyük korku, ya bugüne dönemezsem, orada bir yerde kalırsam korkusu…”şeklinde geçmişinden bahsetmeyi açıklıyor. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 DOSYA ÇOCUKLUK VE SEYAHAT “İlkokulun üçüncü sınıfıydı. O zaman “Büyük Seyahatler, Büyük Keşifler”diye bir çocuk serisi vardı. Orada Vasco de Gama’nın Ümit Burnu’na gidişi, Christof Colomb’un Hindistan’a giderken Amerika’yı keşfedişi gibi şeylerden ve büyük kaşiflerden bahsediliyordu. Bu kitapları çok sevdim. Sonra ben anlıyorum ki ilk Amerika’ya gidişim, gemiyle gitmem, hep gemiyle yolculuğu seçmem, hep dünyanın uçları, uç noktaları diye söz ettiğim yerler, Cebelitarık, Rock, yani kaya, Ümit Burnu, yahut Çanakkale filan gibi, dünyanın bütün o sivri noktaları, uçları sanatımı, daha doğrusu beni tahrik eden şeyler oldu. Bu daha çocukluktan başlıyor.” Ömer Uluç Amerika, Meksika, Avrupa kıtası ülkeleri, Polonya, Afrika kıtası, Nijerya, Etiyopya, Çin başta olmak üzere dünyanın birçok yerine yaptığı seyahatlerinden de bahseder. İLK YILLAR Ömer Uluç İlk Yıllar başlıklı ses kaydında, “Ankara’da Eşref Üren’den ders almaya başladım. Resme ilk başlamam da öyle oldu.” diyor ve ekliyor, “O acayip, ters, bürokrat şehirde, bu adam böyle gayet renkli çiçekler ve üzerinde akisler olan ıslak, karlı, yağmurlu asfaltlar boyuyor.” ÇOCUKLUĞUNUN ŞEHRİ İSTANBUL Ankara’dan İstanbul’a gelişini Uluç, “Ankara’da yaşıyoruz. İstanbul çok büyülü bir şehir, çocukluğumun şehri. Beyaz ceketimle İstanbul’a gidiyorum, halam Ayaspaşa’da garip bir evde oturuyor. Halamın Mısır’la alakası vardı…Kadının apartmanda küçük bir odası vardı. Bir sürü güvercin beslerdi. Bütün güvercinleriyle gece benim odaya, böyle beyazlar içinde gelirdi. Ben de o zaman yaklaşık GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 16 yaşındayım.”şeklinde açıklıyor. Eski ve iyi dostlarını şarabın bardakla satıldığı pasajın arkasındaki sokakta tanıdığını söyleyen sanatçı Uluç Selahattin Hilav, Metin Eloğlu, Hayalet Oğuz, Cahit Irgat ve Orhan Veli ile de orada tanıştığını söyler. Nuri İyem’in Asmalımecit’te, Akademi’ye karşı bir atölyesinin olduğunu ifade eden Uluç Haluk Muradoğlu, Vartan Garipyan ve kendisinin orada, onun öğrencileri olduğunu söyler ve resme iyice bulaşmasını da bu döneme bağlar. BÜYÜKBABASI “Dedem Preveze’de bulunmuş, bugünkü Yunanistan’da. Osmanlı bahriye doktoru olarak ve işte, mizahı olan bir adammış. İlk doktorlardan, o zaman yeni kurulmuş tıbbiyenin diploma numarası 200 bilmem kaç…Ertuğrul gemisiyle Japonya’ya giderken gemi batıyor, dalgalar buna böyle vuruyor ve sırtında o şiş, merak ettiğim ur gibi bir şey var, o beliriyor. Japon imparatoru onu karşılıyor. Pek hoş konuşmalar, şakalaşmalar, hediyelerle onu tekrar İstanbul’a gönderiyorlar. Sonra öğreniyoruz ki bunların hiçbiri olmamış. Başka hikayeleri var böyle, onlar da olmuş mu bilmiyorum.” diyor Ömer Uluç dedesinden bahsederken. MÜHENDİS Aynı kayıtta Ömer Uluç 1953-1957 yılları arasında, Amerika Birleşik Devletleri’nde gördüğü mühendislik eğitimi ile ilgili, “Madem ben mühendisliği sevmiyordum, o zaman ben onun oyun tarafını bulmaya çalıştım.”diyordu. Devamında da Amerika serüveni hakkında konuşurken hem mühendis olarak çalıştığını hem de yoğun bir resim hayatı yaşadığını söylüyor ve ekliyor, “Ben kendimi orada bir serüvenin içine bıraktım, o beni sonra Türkiye’ye getirdi.” 18 KOLEJ SOLCUSU Kolejde okuduğu yıllarda sol bir dergi olarak yayınlanan Yeni Dergi hakkında Uluç şu cümlelere yer verir: “Ben zenci şair Langston Hughes’un Shakespeare Harlem’de kitabından parçalar çeviriyorum. Bir gün evde olağanüstü toplantı yapılıyor. Çünkü bizim Haluk Muradoğlu ‘Pederle konuştum’ diye geliyor. Peder ona ‘Sen komünist misin?’deyince, bu da, ‘Hayır, eşitliğe inanıyorum, Türkiye’de adaletsiz bir düzen var. Biz bir iş yapıyoruz, bu dergiyi çıkarıyoruz, dergi de çok tuttu.’diyor. ‘Ha çok mu tutuyor? Ne kadar basıyorsunuz?’, ‘Bin’. ‘Kaç sayı çıktı?’, ‘İki’. ‘Yani iki binlik bir satış mı yaptınız?’diyor. ALKOL Rusça sözlük hazırladığını fakat onu yayınlamadan intihar ettiğini söylediği Lambo’nun kendisine alkolizmin tarifini yaptığını söyler ve ekler, “demişti ki, ‘Bakın Ömer Bey, başta çok yavaş içen, birinci kadeh, ikinci kadeh, üçüncü kadeh derken gittikçe hızlanan adam alkoliktir.’ Kadehleri yavaşlayan adamın da alkolle eninde sonunda sorunu yoktur, tehlike geçicidir diye anlatmıştı.” DİN “Hemen hiç dini olmayan bir ortamda, cumhuriyetin ilk 25-30 yılı içinde yetiştim. Koleje giderken 22 yaşında filan birkaç kere camiye gittim, bir de güzel uyudum, yeşil, serin halıların üzerinde. Hafif sarhoşluk, mistisizm ve uyuma… Ancak tabi daha sonra Osmanlı sanatını oralarda gördük, beni çektiler.” “Şunu söyleyeyim, dini düşünebilmek için gerçekten belki çok dindar olmamak gerekir. Dışarıdan daha açık düşünebilmek için. Kuran’da bir cin süresi var. Cin çoğulu. Cin aşağı yukarı tanınmayan, bilinmeyen, o zamana kadar görülmemiş, tanınmamış varlıklar tayfası. Şimdi DOSYA kim bunlar? Nasıl, nereden ortaya çıkıyorlar? Bunlar göğe uzanmak isteyenler. Göğe uzanmak istiyorlar ve göğe uzanmak istedikleri zaman çok güçlü muhafızlarla ve alevlerle karşılaşıyorlar, yanabilirler. Onun için cezalandırılacak bir olay göğe uzanmak. Kabaca göğe uzanmak, insanın kendi kaderine hâkimiyeti, kendi kendisine yeterliliği gibi. Bunlar cinler ya da cinlerin rehberliği ile hareket edenler. Büyük bir başkaldırı. Dine göre cezaya müstahak. Benim resimlerimdeki cinlere gelince, bunların göğe uzandıklarını, ya da uzananlara rehberlik ettiklerini sanmıyorum. Daha doğrusu başlayarak, onlar beni tedavi ettiler.” DİN VE SANAT “Sonuçta, Hristiyanlık daha çok figüratif, Müslümanlık daha çok soyut, Judaizm (Yahudilik) daha çok kavramsal sanata yakın sanki. Judaizm’de ağlama duvarı, rakamlar, harfler ve semboller…Hristiyanlık insan figürü, yüz ve gözler… Müslümanlık da motifler, geometri, suretsizlik…” “O” İstanbul’da aldığı ilk kayıtın “O” başlığının altına şu cümleleri sıralıyordu Uluç: “Londra’da bir gün, altmışlı yıllarda, o günün sanatıyla karşılaştığımda, yaptığım işlerde soyutun jestüel, romantik, lekeci olduğunu düşündüm ve ciddi bir depresyondu bu benim için, “ben ne yapıyorum!” diye. Bir otelde, kocaman kâğıtlara kendi adımı yazmaya başladım, “O”. Yuvarlak form yavaş yavaş bir desene, bir harekete bir olaya dönüştü. Bir an her şey silindi. Sonradan baktığımda orada yaptığım iş, resmimdeki uçuşan formların artık sıkışması ve boğumlar halinde ifade edilmesiydi. “O” bir kopuş olayıydı.” SANAT ESERİ Bir sanat eserine Ekle[n]meler hakkında ise sanatçı Uluç, “Resim, devam ederseniz başka bir resim olabilir. Diğer bütün sanatlarda olduğu gibi… oysa mesajın tamamlandığını sezdiğinizde durursunuz ya da yanına diyelim ki bir üç boyutlu koyarsınız. Yanına bir heykel 19 daha gelebilir, üç boyutlu bir şey, eklemeler…Hayat gibi.”der. ENTELEKTÜELLERE BAKIŞI Eserlerinde entelektüel bir şeylerin olup olmadı ile ilgili sorulan bir soruya Ömer Uluç, “ Entelektüel sanata, entelektüel edebiyata karşıyım. Edebiyatı çok severim biliyorsun, ancak benim hiç unutamadığım, sol entelektüel Lukacs’ın roman teorisi. Herkes o zaman Georgy Lukacs’tan bahsediyordu. Adamın sonunda getirip de sosyal yapıyı, tarihin gidişini iyi analiz ettiği için Thomas Mann’ı Kafka ile kıyaslayarak, Kafka’yı küçümsemesi ve diğerini yüceltmesi, Marksist düşüncenin bu büyük seçimini yapması, beni çok şaşırttı.”diyor. “Ben dolayısıyla entelektüelleri bir sınıf olarak görüyorum. Entelektüellerin o tutarlılığını, o unutmak ve tamamlanmışlıktan hoşlanmamaların yaratıcıların pek çok şeyi hatırlamayan yahut pek çok şeyi tam olarak birbirine bağlayamayan, birbirinden çıkışları tam bilmeyen yaratıcılardan daha başka, bir sınıf özelliği olarak görüyorum.”şeklinde ekliyor. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 DOSYA İLK SERGİSİ 1951 yılında, Fransız Konsolosluğu’nda ‘Tavanarası grubu’ sergisini açar ve teorisyenlerinin Sefa Yurdanur olduğunu söyler, Ömer Uluç. Paris’ten gelen Şadi Çalık’ın, “Artık her şey değişti, her şey soyut.”diye bağırdığını aktaran Uluç o sıralar figürler yaptığını söylüyor. Daha sonra İstanbul-Paris-Berlin ve İstanbul-Paris- New York üçgenlerini çizdiğini söyleyen sanatçı, “Dörtgenler de var.Bir çeşit geometri. Ne olduğuna şöyle genelde baktığımda, Almanya ve özellikle İngiltere’de görsel sanatlarda bir açılım sürmekte. Fransız sanatı ise neredeyse 30 yıldır zayıflık içinde.”diyor. ULUÇ’UN BATI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCESİ “Ben bilgiden çok sezgilerimle konuşurum. İşte bu noktada sanatlar devreye giriyor. Önce şunu söylemeliyim, benim için bu konuda dramatik olan, Türkiye’nin batılılaşma dersleri alması ve sürekli batılılaşma derslerini kendi kendine tekrarlaması, kendini kontrol etmesi, neredeyse bir sansür kurulması. Bu bir birey-toplum çatışması getirdi. Söz konusu toplum, modern bir toplumun yanlış röflesi. Böyle bir durumda önce bireyin ve öznelleşmenin korunması gerekiyordu. Sanatçılar olarak en azından… ancak bizi bir çeşit mimetizmden, daha doğrusu batıyı sürekli izleyip bir benzerlik aramaktan koruyan öznelliğin de, zamanla monolitik bir yapısı olabileceğini, özneyi fazla kapatacağı, bunun dışına çıkılması ya da zorlanması gerekliliğini biz de sezmeye başladık. Bu bize büyük, yeni bir özgürlük, kuralsızlık ve yeni ya da eski akademik üslupçuluktan kurtuluş getirdi. Bu üsluba can kurtaran simidi gibi sarılmak, çıkıp yüzmek gerekiyordu. Risk almak, üslubun dışında akışkanlıkta yüzmek…” GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 20 DOSYA Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. asırdaki dönemlerindeki elit sınıfında bir korku başladığını düşünen Ömer Uluç, “Bu varoluşsal bir korku. Yok olacağız. Nasıl yok olacağız? Yani Batı bizi yok edece… Yani biz Batı’da olanları, tekniği ve fenni alalım, o bizim olsun. Biz aldık, bizzat bizim oldu şeklinde, bir çeşit tehlikeyi savmak. Yetmezse kurtulmak için onlara benzemek, onlar olmak. Sonuçta görülüyor ki biz ‘öteki’ olmayacak kadar realist ve esneğiz.”diyor. DESENLERİ 1967-1973 yılları arasında iki bin kadar desen yaptığını söyleyen Ömer Uluç, desenlerine de “Bir Amblem Kahramanı”, “Hiçbir şeyi değiştirmeyen karların eriyişiydi”, Baki’den aldığı “Heves kuşu durmaz döner”, “Elma şehirlerin prensiydim”…gibi isimler vermişti. HALAT “Halat, benim gemicilik özlemimden kalan tek şey. Heykel yapmama da o neden oldu. Bir tanesi Lucy, Doğu Afrika’da, çukurda 2,5 milyon yıl öncesine ait kalıntı bir kadın. Boyunun 1.30 m. olduğu tahmin ediliyor. Onu Fransız antropolog Yves Coppelin buluyor…. Benim elimde bir Lucy heykeli var. Alüminyumdan döktüm, polyesterden de. Şimdi Lucy’nin ebedi aşkı kaplumboğa… 4 orijinalden 68 edisyon yapıyorum; canavar, kaplumboğa (Georfe), Lucy ve kuş. Bunlar ilk yapılan 4 tanesi. Sonra daha birçokları yapıldı.” DEPREM, İSTANBUL VE 99 BİENALİ “Yani şimdi bu her an olabilecek bir şey. Hiçbir şekilde daha önceden görme, duyma ve anlama olanaksız. O mavi de 21 nizde, orada on binlerce yıldır duran bir canavar kırılıyor. Fay canavarı. Kırılarak yukarı doğru çıkıyor ve İstanbul gibi, yani pamuk ipliğiyle birbirine bağlanmış, kırk yılın cambazı, kırık dökük bir şehir, baştan aşağıya uydurma, hiçbir şeyi doğru yapılmamış, her tarafı oyuk olan o acayip, fantastik şehir, eski Hollywood filmlerindeki büyük, dehşet, mukavva karton yapılar gibi, böyle kötü bir sinema şeklinde yıkılıyor ve burada her şey gidiyor. Bu ne iyi ki tam olmadı, ama endişe bu kente yerleşti. Ben de 1999 bienalinde yaptığım işi bu trajediye ithaf ettim.” SONUÇ Burada önemli olan çerçeve dışına çıkmam, resim + heykel + nesne + resim + nesne + heykel + resim vb.’nin bir araya gelmesi ve bunun bir uzama olması, hiç değilse düşünce olarak… GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 KİTAP Sanat ve Hayat Dergisi’nin bahar sayısı okurla buluşmak üzere raflardaki yerini aldı. Üç ayda bir yayımlanan derginin yeni sayısı, baharı üstümüze örtmek için bodrumları gökyüzüne çekenlerin direnişine ses oluyor: Direniş Ve Bahar SANAT VE HAYAT DERGİSİ ÇIKTI! Tartışma Kültürü Bölümü’nde devrimi, direnişi ve baharı; insanlığın gelişimi, evrim, tarih, müzik, felsefe ve kadın özgürlük mücadelesi ekseninden ele almaya çalışıyor. Daha önceki sayılarda olageldiği gibi Kutsiye Bozoklar’ın yazısı ile açılan bölüm, Mukaddes Erdoğdu Çelik, Volkan Yaraşır, Ferhat Kaya, Mehmet Akkaya, Bülent Köksal Aydın’ın yazıları ile devam ediyor. Mevsimler Bölümü, Tezer Özlü’den Dostoyevski’ye, Adnan Yücel’den Nuri İyem’e, Haldun Taner’den Sabahattin Ali ile Sait Faik’e ve hayatının baharında direnişin ortasında can veren Lorca’ya uzanan bahar çiçeklerinin onurlu mücadelesini okurla buluşturuyor. Birbirinden güzel şiirler, öyküler ve diğer edebi ürünlerden oluşan Harman Bölümü büyük beğeni ile okunacaktır. Halklar bahçesi olan ve baharın tüm renklerine ev sahipliği yapan coğrafyamızda, dilleri ile ben varım diyen kadim halklar yine Mozaik Bölümü’nde buluştu. Mozaik bölümünde Kürtçe-Kırmanci-Zazaki,Lazca,Ermenice dillerinde halkların kendi tarihlerinin kültürlerinin ve direnenlerinin hikayelerini,şiirlerini,tarihlerini okuyacaksınız. Çentik Bölümü’nde dünya devriminin baş eğmez kadını-savaşçısı olan Rosa Luxemburg’u Hilmi Toy, yakın zamana kadar Türkiye devrimci hareketinde yok sayılan ve hatta ismi bile bilinmeyen Paramaz’ı (Madteos Sarkisyan) Kadir Akın ve Türkiye Devrimci Hareketine ser verip sır vermeme geleneğini kazandıran, Kemalizm ile tarihsel, ideolojik ve politik olarak hesaplaşan İbrahim Kaypakkaya’yı da Muzaffer Oruçoğlu’nun kaleminden okuyacağız. Pano Bölümü’nde tiyatrodan sinemaya, felsefeden söyleşiye değin birbirinden değerli yazıları okurların beğenisine sunulurken yine burada Yener Orkunoğlu’nu,Tacim Çiçek’i,Bülent Köksal Aydın’ı ağırlayacağız. Ayraç Bölümü’nde de severek okunacağı düşünülen kitaplar okurları bekliyor olacak. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 22 ŞİİR UÇAN AT Mustafa Atapay Bu gezegenden koptuğum oluyor Ayakkabı bağımı bağlamak ne de zor Düşünmenin şehri çok kalabalık girsem Bir tenha bankta düşkün buluyorum kendimi Her gün bu yalnızlık çiçek gibi açıyor bende Bu havadaki tatlı dirilikle Bir at olsaydım eğer Sekişleri küskün ve karanlık İri göz damlaları rüzgârla savrulan Yeleleri sırtından püskürmüş Ama atın hayalini kuran uçucu düşünceyim ben Fısıltı gibi gezgin ve aheste Atı salıveriyorum göğe düşüncemden Ayakları kopuyor atın Düşüncenin kopması gibi birden 23 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ARKEOLOJİ MORDOĞAN’DAKİ TEKKE KÖY KİLİSESİ Prof. Dr. Ergün Laflı Res. 1, Tekke Köy’e batı yönden bir bakış ,S. Patacı, 2013. Karaburun Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/180 esas sayılı dosyası için bilirkişi olarak görevlendirilip, 13 Mayıs 2013 tarihinde İzmir İli, Karaburun İlçesi, Mordoğan Beldesi, Çatalkaya Mahallesi, Eski Kilise Mevkii’nde (eski ismi ile Tekke Köy) bir keşif gezisi yaptım. İzmir Körfezi kıyısındaki Balıklıova Köyü ile Gerence Körfezi’ni birleştiren karayolunun kuzey yönünde kalan Karaburun Yarımadası’nın (Ortaçağ’da “Capo Calaberno”) önemli yerleşim yerleri Karaburun ilçe merkezi, Yeniliman, Mordoğan, Kaynarpınar, Küçükbahçe, Eğlenhoca, Çatalkaya, Tekke, İnecik ve Balıklıova’dır. İzmir’in 80 km kadar batısında bulunan Mordoğan Eskiçağ’da GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Erythrai ile Klazomenai kentlerinin kırsalında bulunmakta idi. Karaburun Yarımadası’nda tarihi coğrafya araştırmaları yürütmüş olan Avusturyalı Eskiçağ tarihçileri Joseph Keil'a (1878-1963) ve Anton von Premerstein’a (1869-1935) göre, bu bölge Antik çağda idari olarak Erythrai’ya bağlı idi ve ismi Pteleon'du (J. Keil/A. von Premerstein, Bericht über eine dritte Reise in Lydien und den angrenzenden Gebieten Ioniens, ausgeführt 1911 im Auftrage der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Denkschriften der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften, Philosophisch-Historische Klasse 57, Abhandlung 1; Viyana 1914). İ.S. 13. yy.’dan itibaren 24 yöreye göç eden Yörük aşiretinin adı olan “Emirdoğan” Mordoğan’a verilen ilk Türkçe isimdir. 1922 öncesinde, Karaburun nüfusunda Rumların varlığı oldukça yoğun olarak hissedilmektedir. Örneğin Karaburun'un batı kısmında, Badembükü'nün yakınındaki Sazak Köyü ağırlıklı olarak Rum nüfusa sahipti. 19. yy.’da Mordoğan’a bağlı birçok mahalle ve köy vardır. Bunlardan en bilinenleri Çatalkaya ve Tekke köyleridir. 18.-19. yy. Osmanlı arkeolojisini araştırmak için hayli zengin bir alan olan ve “Eski Kilise Mevkii” olarak da adlandırılan Tekke Köy Çatalkaya’nın yaklaşık 1 km kuzeydoğusundaki ormanlık bölgede, bir vadi içinde bulunur. ARKEOLOJİ Bu köy 18.-19. yy.’a ait ve 1920’lerde terk edilmiş, yaklaşık 50 haneye sahiptir. Tekke Köyün komşuları Karşı Mahalle, Hacılar, Çatalkaya ve Yenicepınar köyleri idi. Çatalkaya daha çok Türklerin yaşadığı bir mahalle iken, Tekke Köyü’nün nüfusunun büyük çoğunluğunu Rumlar oluşturmakta idi. Tekke Köyü’nün Rumları, geçimlerini daha ziyade bağcılık ile sağlayan ve hatta “Mordoğan” markalı şarapları üreten bir ahaliydi. Bugün köyün 18. ve 19. yy.’a ait evlerinin ve işliklerin hemen hemen çoğu az da olsa korunmuşlardır. Dolayısıyla bu köy Doğu Ege kıyılarındaki 19. yy. kırsal yaşamının anlaşılması açısından önemli arkeolojik miras noktalarından biridir ve Post-Bizans arkeolojisi kapsamında değerlendirilmelidir. Köydeki konut kalıntılarından 19. yy.’da köyün refah durumunun oldukça iyi bir seviyede olduğu gözlenmektedir. Köydeki şarap üretimi Mordoğan İskelesi ile başka yerlere pazarlanıyor olmalıydı. Tekke Köyü’nün kurulduğu tepenin orta kısmında “Doktorun Evi” ismi ile bilinen, “Aleko” adındaki yerli bir Rum’a ait büyük bir konut vardı. Köyün en büyük yapılarından biri olan bu büyük konutun güneydeki bir odasında 2010’larda yaklaşık 2 x 2 m genişlikli ve 3 m derinlikli kaçak bir kazı yapılmış tır. Köyün en belirgin öğelerinden bir diğeri ise bu kısa yazının konusu olan küçük köy kilisesidir. İzmir’in Urla, Çeşme ve Foça ilçelerindeki kırsal Rum kiliseleri kısmen tanınıyor olsa da [bu konudaki iki yayın: M. S. Pekak, 18.-19. Yüzyıllarda Anadolu’da Yaşayan Gayrimüslimlerin İmar Faaliyetleri ve Foça’daki Post-Bizans Kiliseleri, şurada: Geçmişten Günümüze Foça, Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler (Ankara 1997) 75-90; ve E. Laflı/A. Zäh, Beiträge zur Kenntnis der osmanischen Kirchenarchitektur im Großraum İzmir-Smyrna (19. Jh.–1922), Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 165/1, 2015, 125-154], Karaburun Yarımadası Bizans ve Post-Bizans kiliseleri açısından pek tanınmamaktadır. Yörede Hacılarköyü’ndeki kilise kalıntısında olduğu gibi ayakta kalmayı başarabilmiş az sayıda kırsal kilise mevcuttur. Karaburun Yarımadası’nın en büyük Rum kiliselerinden biri 19. yy.’ın ikinci yarısında inşa edilmiş olan ve bugün camii olarak kullanılan Gülbahçe Camii’dir. Res. 2-1, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013) Tekke Köyü’ndeki kilise köydeki en belirgin bir noktalardan birinde, tam köy ortasına tekabül eden, yüksek bir platform üzerine yerleştirilmiştir. Res. 2-2, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013) 25 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ARKEOLOJİ Tapunun 1862 Parsel ve 22 Pafta’sında bulunan bu küçük kilisenin uzunluğu 23.5 m ve genişliği 9.2 m’dir. Kilise, yüksekliği 6 ile 8 m arasında değişen ve 1 m kalınlıklı duvarlara sahiptir. Kilise nartheksinin genişliği 3.2 m, apsis derinliği ise 6 m’dir. Bugün sadece dört duvarı kalıntı olarak ayakta kalabilen kilisenin üst yapısı tamamı ile çökmüş ve duvar köşelerinden çok az iz kalmıştır. Yapının kalıntıları strüktürel açıdan iyi durumda değildir ve her an yıkılacak durumdadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bu kilise, tek nefli tonozlu plan şemasına göre inşa edilmiştir. Yapının batısında narteks, doğusunda ise apsis bulunmaktadır. Oldukça yalın bir plana sahip kilisenin çeşitli onarımlar geçirdiği anlaşılmaktadır. Kilisenin çan kulesinin yeri belli değildir. Kime adandığına ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Kilisenin dış yüzü sıvalı ve boyalıdır. Konstrüksiyonunda bol miktarda ahşap dikmeler ve kiremit parçaları kullanılmıştır. Tonozlu ve kırma çatı şeklinde bir üst örtüye sahip olması gereken kilise yüksek bir üst yapı ile ayakta durmalıdır. Kilisenin yan duvarlarında birer kapı ve ikişer pencere mevcuttur. Ayrıca üst kısımlarda kemerli pencereler vardır. Kilisenin duvarlarında örgü sistemi olarak yontulmamış yerel kireç taşı kullanılmıştır. Kilise duvarlarında herhangi bir süsleme elemanı mevcut değildir. İnşaat yazıtı ve dönem kaynağı bulunmayan yapı, plan şeması ve malzeme-teknik özelliklerine göre 19. yy.’ın ilk yarısına tarihlenmelidir. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Res. 2-3, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013) Res. 2-4, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013) Res. 2-5, Tekke Köy Kilisesi’nin çeşitli yönlerden çekilmiş görüntüleri (S. Patacı, 2013) 26 G NCEL SANAT 3 YAŞINDA! GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA! 27 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA! İçimdeki sesin ne olduğunu bir bilebilsem! 5 Mehmet Ali Bakanay: EDİTÖR Berna Vardar EDİTÖR “Sanatçı hakları ve piyasanın ahlakı için hak takibinde kararlı olunmalı” 5 Bodoslamadan gireceğim. Sıcak bir yaz yaşanıyor içerde ve dışarıda, ki bizim aklımızda hiçbiryer ‘dışarısı’ değil. 3 Selamlar Bu sayımızda içeriğe eklediğimiz yeniliklere dair bilgileri sizlerle paylaşmadan önce kavram olarak “Güncel”e ve “Güncel Sanat”a dair bir birkaç paylaşımda bulunmak kimliğimize düşünsel anlamda güç katacağına inanıyoruz. 3 Gülcan Sarmısaklı Taklide Tokat Ahu Büyükkuşoğlu Serter: Bir dokunuşla her şeyin akışı değişir 8-9 AĞUSTOS 2014 YIL 1 SAYI 4 3 TL HAZİRAN 2014 YIL 1 SAYI 2 Gerçek Miro Geliyor 3 TL Müze Ölümü Hatırlatır 2003 yılında bağımsız bir fotoğraf kolektifi olarak kurulan Narphotos’un İstanbul Modern’deki “Yolda: Nar Photos Arşivinden Türkiye Fotoğrafları” isimli sergisi kapsamında bir söyleşi gerçekleştirildi. 3 20’nci yüzyılın ikinci yarısında etkili olan dünyaca tanınmış sanatçı Joan Miró’nun olgunluk dönemine odaklanan sergi, Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar adıyla sanatseverlerle buluşacak. 3 SANATÇILARIN DOSTU HAYATA VEDA ETTİ Mustafa Horasan: “Hiçbir düsturları ve kuralları olmadığı gibi sanatçıların yapıtlarına saygıları da yok” 8-9 Videoist Güncel Sanatın Kente Girişi İçin Bir Bilet Niteliğinde SANAT, İÇİNİ BOŞALTTIĞI HER ŞEYİ NESNEYE DÖNÜŞTÜRÜYOR Türkiye Noterler Birliği eski başkanı, Beyoğlu 23. Noterliği’nden emekli, koleksiyoner M.Muhsin Bilge, kısa bir zaman önce yakalandığı hastalığa yenik düşerek, hayatını kaybetti. 2 Mardin’de bir mekan sahibi ya da kiracı olmak kente sızmış belirsizliklere ve belleksizliğe giriş niteliği taşıyor. 7 Güncel Sanat Gazetesi, her sayısında sanat kurumlarını ziyaret ederek, sergi gezen izleyicilerin izlenimlerine yer vermeye devam ediyor. 12 Fransız Müzsiyen Ekşi Fest’te İspanyol asıllı Fransız müzisyen Manu Chao, La Ventura 2014 Turnesi kapsamında Türkiye’de sevenleri ile buluşuyor. 10 18. JAPON MEDYA SANATI FESTİVALİ BİR FİNCAN ÇAY 36.6 MİLYON DOLAR “Sanattan anladığını ileri süren kişiler, sanattan anlamaz damgasını zevkle yapıştıracaklardır” 12 Animasyon çalışmalarından medya sanatı ve medya oyunlarına kadar birçok çalışmayı halkla buluşturan Medya Sanatları Festivali’ne sanat, eğlence, animasyon ve çizgi roman dallarında başvuru yapılabilecek. 14 Geçen aylarda Çin’de Ming Hanedanı döneminden kalma porselen bir fincan, 36.6 milyon dolara satılarak rekor kırmıştı. Sanat dünyasında “Çin kültürünün Kutsal Kâse’si” olarak kabul edilen fincanı satın alan iş insanı Liu Yiqian, ülkede infial yarattı. 10 Üretme Sancısı DEVRİM ERBİL MÜZESİ AÇILIYOR Suudi Arabistan’ın ilk sinema filmini çeken 38 yaşındaki kadın yönetmen Haifaa Al-Mansour’ın “Vecide” (Vadjda) adlı filmi sinema severlerle buluştu. Sinemanın yasak olduğu Suudi Arabistan’da ilk kadın yönetmen Haifaa AlMansour tarafından çekilen “Vecide”, Venedik başta olmak üzere birçok festivalde ilgi görmüştü. 6 Mine Sanat Galerisi bülteninde ve Başak Topkaya imzası ile yayımlanan söyleşide, Ekim ayında müzeyi açmayı planladıklarını ifade eden Devrim Erbil açıklamalarına şöyle devam etti... 11 Tren Saatleri Bu yazının amacı, doğal olarak en iyi tanıdığım ve bildiğim kendimden yola çıkarak, öz yaşanmışlıklar temelli, üretim sürecimi, işlerin oluşumu aşamasında endişelerimi, sancılarımı içeren, günlük üretim çabasını ve atölye yaşamını anlatmak 13 Akbank Sanat ödülleri sahiplerini buldu VADJDA VIZYONDA Kamyoncunun hayatı Tren Saatleri Ne o öyle kişisel kişisel sergiler yapılıyo anam. Bir bencillik, bir ego almış yürümüş . Bacım kimse başka sanatçıyı düşünmüyo, varsa yoksa kendisi ünlü olsun, kendi resimleri satılsın, zengin olsun. Kişisel ya hepsi kendinin olsun. 15 Kısakes, Başvur! 19-23 Ocak 2015’te ilki gerçekleştirilecek olan Kısakes Kısa Film Festivali başvuruları devam ediyor. 14 Pipo Koltuğu “Bir” Dizi Yazı... Pardon Geç Kaldım Art-Alan Pipo Koltuğu Bir ‘Dizi’ Yazı... Sinematek Rasarthane RIFAT MANİŞ EMRE ZEYTİNOĞLU OLGAY ORÇUN KORKUT ORHAN CEM ÇETİN MELTEM YAKIN ÜLDES ERHAN DEMİRTAŞ RIFAT MANİŞ EMRE ZEYTİNOĞLU OLGAY ORÇUN KORKUT YUSUF İLGÜN MERGÜZE GÜNAY ULAŞ ARSLAN Şimdi Her Şey Cazırdayabilir 2 “Dokunmak” Üzerine İki Sanatçı: Paik ve Magritte 4 “Black Mirror” 7 Sanat Dünyası Kedilerin Eline Mi Geçti? 9 Düşünsel Temas 10 Sanatın Yeni Nizamı ve Akdeniz Heykeli 15 Evet, Sanıyorum öyle bir şeyler söylüyordu 2 “Saçma” Metinler Arasında Gerçekleşen “İntihaller” 4 ‘True Detective’ 6 İntihal Şüphesi ile Gözaltında 6 Farkı Yaratmak 10 Sanırım Onlarındı Mutluluğun Ab-ı Hayatı Bunu Çaldılar Onlardan 14 Bulgaristan’dan izlenimler… 10 Tersyüz Akbank Sanat tarafından “Günümüz Genç Sanatçıları” başlığı ile düzenlenen yarışmanın kazananları belli oldu. 3 Haziran’da açılışı gerçekleştirilen Günümüz Sanatçıları ödülü yarışmaya yapılan 360 başvuru arasında üç sanatçıya verildi. Birinciye 5 bin TL ödül verilen sanatçılar sırasıyla Burcu Yağcıoğlu, Berat Işık, ve İhsan Oturmak seçildi. Densiz Hobici Züleyha Ford Trucks Sanat Atölyesi’nin bu yıl üçüncü defa düzenlediği “Kamyoncunun Hayatı/Yollar Sizin Gözünüzle Daha Çekilir Olsun” fotoğraf yarışması, tüm amatör ve profesyonel yarışmacılara açık olarak düzenleniyor. Yarışmaya başvurular 10 Ekim 2014’e kadar devam ediyor. Ayrıntı için www.fordtruckssanatatolyesi.com Aşırı kavramının algılanması nasıl bir ressamın paleti gibi rengarenk ve öznelse -ki bu sözcüğe en yakışan robdöşambır tırnak işaretidir... 3 Berna Vardar Mayıs-Haziran 2014’de, Kuad Galeri ve Wroclaw Sanat ve Kültür Merkezi Polonya Türkiye ilişkileri kapsamında32 sanatçı ile iki sergi gerçekleştiriyor. Sergiye katılan sanatçılar; Gülçin Aksoy, Anna Baumgart, Kuba Bąkowski, Piotr Bosacki, Karolina Breguła, Wojtek Doroszuk, Monika Dro�yńska, Nezaket Ekici, Angelika Fojtuch, Karolina Freino, Patrycja German, Koray Kantarcıoğlu, Piotr Kmita, Katarzyna Krakowiak, Sıtkı Kösemen, Tomasz Kulka, Robert Maciejuk, Anna Molska, Ardan Özmenoğlu, Ferhat Özgür, Tomasz Partyka, Agnieszka Polska, Çağrı Saray, Wilhelm Sasnal, Sümer Sayın, Janek Simon, Piotr Skiba, Konrad Smoleński, Tunca Subaşı, Antek Wajda, Uygur Yılmaz, Krew z Kontaktu (KZK)’tır. Kuad Galeri’de yapılacak sergi 2 Mayıs- 5 Haziran 2014 tarihleri arasında görülebilecek. Döne Otyam 3 TL ‘Kabul etmiyorum, itirazım var’ “…Hemen en yakınımdaki uyduruk ve züppe sanat bilmişlerine… Sanatçıların içtenlikli üretim maceralarına bulaşmaya, hükmetmeye kalkışan, onun üzerinden kendine yapmacık payeler biçen otoritelerden başlayıp bütün güç sahiplerine kafa tutmak isterdim…” 4-5 2013 yılı Kasım ayında İstanbul’da Depo Sergi Salonu’nda açılışı yapılan ve kamuoyunda ilgi çeken “Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür” Sergisi şimdi alışılmamış bir mekanda sergileniyor. Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür işbirliği ile hazırlanan sergi, “Ocelott Etkileşimli İletişim” ekibinin çalışmalarıyla online mecraya taşındı. Müze-sergi konsepti olarak tanımlanan bu online serginin tüm dünyada toplumsal barış için bir rehber, bilgi kaynağı ve duyarlılık platformu olması hedefleniyor. Açık Toplum Vakfı, serginin web versiyonunun yanısıra Anadolu turnesini de başlatıyor ve "Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür” sergisi 2-25 Mayıs tarihleri arasında İzmir’de Egelilerle buluşuyor. Sergisinin internet teknolojileri ile hazırlanan “dijital versiyonu” birdahaasla. org’da izlenebilir. ürümeye.. yüz yüze…, kalmış bir ölüm: tek başına ve on beş yaşında… ‘Otobüsü kaçırmış bir halk’. Dağda bir derviş, bir aşık, bir soytarı, iki kral ve üstün insanlar ve çokça Peygamberler ve filozoflar, sanatçılar ve roman yazanlar, ateşi suya; suyu ateşe çevirenler, ’ insanlar ve fareler’, göt delikleri ve bok ve ölümü görmemişler ve ölümün gölgesinde büyüyenler; kimsesizler ve sokak köpekleri. Sokak köpekleri bilir zengin ve fakirleri ve kancıkları çoktur onların. “beki de şu lavabo ve kenef arasındaki pis dedikodulardan sadece biri” Bir kahve arası verdim ben. “Erzurum dağları kan ile boran”. Çok zaman geçti, su çatlağını buldu ve Diyojen öldü. Turgut Uyar okumalı insan, çürümek çiçeklensin istiyorsa. Turgut Uyar ve Nazım… ‘karadır şu bahtım kara, dostlar beni hatırlasın’ Off be anam bu kadar da güzelken bu dünya, hangi deli ile uğraştığımızı bilmiyor olmak…“yine de âmin” Düşman diyor bir kara ölümün gölgesi, düşman! Hangi düşman. Aşk kime kutsal? Kör kuyuda bir Yusuf, bir Züleyha aynaya bakar. Aş ereni ve ateşi gördüm be dostum. Belki de sadece yazgının gölgesinde, aklımız düşüyordu öfke çukuruna. Her zaman kafamız karışık. Ben özledim. Özledikçe geçmişi kutsallaşıyor insanın. O heykel gibi güzel kadın geliyor aklıma, batan bir güneş ve çok uzaklarda hiç gidemediğimiz Akdeniz. Yanlış hatırlamıyorsam, seni ben, kırık fayanslar çöplüğünde sevdim. Kim bilebilir o yolları şimdi. O karayılanları kimler bilebilir. Bilse kim, nasıl bilir? “Samsun asfaltında gecekondular” Kaderin gölgesi ve kıyamet: Bahadır Baruter Kurban Töreni 2014 Sokaklar bizden sorulur! Ani antik kenti Sanat bakkalda Yağmacılara izin vermekle suçluyor 24 Temmuz’da, Kültür Bakanı Ömer Çelik tarafından görevinden alınan Devlet Operası Genel Müdürü Rengim Gökmen’in yerine atanan Selman Ada, ilk açıklamasını yaptı. 3 Pera Film yeni sezona Sokaklar Bizden Sorulur! Hayat, Sanat, Müzik adında bir programla başlıyor 6 Kafkas Üniversitesi'nde ilk kez düzenlenen Uluslararası Ani Sempozyumu tarih araştırmacısı Sezai Yazıcı’yı ağırladı. 12 Protocinema, sanatçı Atalay Yavuz’un eserlerini bağımsız bir işletme olan Özge Bakkaliyesi’nde izleyicilerle buluşturuyor. 13 Esad Hükümeti Kültür Bakanı Lubana Mshaweh ülkesinin kültürel mirasının sistematik bir şekilde yağmalanmasına Türkiye'nin göz yumduğunu söyledi. 15 Tren Saatleri Pardon Geç Kaldım Bir “Dizi” Yazı... ORHAN CEM ÇETİN OLGAY ORÇUN KORKUT AYŞECAN KURTAY Deri değiştirmeye dair 5 “SUITS” 7 Garip Günler Bu Günler... 10 RIFAT MANİŞ Bir Aşırı Sarhoşun Düz Bir Çizgide Yürüme Denemeleriii 2 Işın Önol: “İkna Edilerek Sömürülüyorsunuz” 4-5 kargaca EDİTÖR Akademik Amentü Kirpi FERHAT KAMİL SATICI ULAŞ ARSLAN Cinayet Coğrafyasında Hortlayan Heykel: Topraktan Çıkan El 12 Aşırılık Yaratıcı Bir Dönüştürücüdür 14 Taksim Tenakuz Bahadır Boysal’ın kişisel sergisi “Taksim Tenakuz” 29 Nisan-24 Mayıs 2014 tarihleri arasında Karşı Sanat-Versus Art’ta. Küratörlüğünü Firdevs Kayhan’ın üstlendiği sergide, karikatürist Boysal’ın mizahi bakışını ve ironik yaklaşımını yansıttığı resimleri yer alıyor. Sanatçı, Taksim-Cihangir’deki ışıklı gece hayatının sokaklardaki karşılığına dair görsel bir dille izleyicilerinin karşısına çıkıyor. “Gece Kelebekleri” Devran Mursaloğlu, 26 Nisan – 25 Mayıs tarihleri arasında kağıtla gerçekleştirdiği yüzey çalışmaları ve düzenlemelerinden oluşan “Gece Kelebekleri” isimli sergisiyle Pg Art Gallery’de. Pg Art Gallery yayınladığı sergi basın bildirisinde; “Mursaloğlu, evren ve yaşam hakkındaki kişisel algısını, minimal formlara indirgereyek, çeşitli duygu durumlarının ve kavramların, karmaşık yapılar olarak formel bir yorumunu sunuyor. Sergideki belirgin tek figür olarak karşımıza çıkan ‘kelebek’, bu yönüyle ele alındığında, tek bir kelebeğin göndergesel boyutunun ötesinde, sayı ve büyüklük gibi niceliksel özellikleriyle, toplumsal bilinçaltına, biyo-politikaya, olaylar ve olgular karşısındaki insan örgütlemelerine dair şiirsel bir haritalama biçiminde varoluyor.” ifadelerine yer verdi. TREN SAATLERİ Rıfat Maniş Ç Yeni müdür açıklama yaptı MAYIS 2014 Bir Daha Asla Kopuşlar ve Kavuşmalar MARDİN BİENAL İLE, BİENAL MİTOLOJİLER’LE GELİŞİYOR 8-9 EYLÜL 2014 YIL 1 SAYI 5 sergi 2 EDİTÖR Aşırı sekize ayrılır Kirpi [email protected] ‘Herkese ve hiç kimseye’ senden sonra okudum bu iki kitabı. İki dostum vardı iki kara gölge. Çokça sokaklar, azca insan, çokça kalabalık vardı. “her şey naylondandı o kadar” “her şey naylondandı” kimse unutmadı ‘ağır ağır çıkan bu merdivenleri’ bu yüzden bazen, bazıları ve kuşların sevdiği çocuklar, orospuların ve pezevenklerin çocukları, çokça sevdi Ece Ayhan’ı. Şimdi adını anmak istemediğim şu kara boşluk. Tanrısızlık ve insan olmak? Kahve arası. Ajda Pekkan, ‘amann petrol’ şarkısı. Biraz da politika konuşalım aşkım. Zira açlığımızı gidermek ve geleceğimizi garanti altına almak zorundayız. Ben öyle paradan falan pek anlamam; paranın ve silahın ve kanlı elmasların parıldayan tarihini pek öyle sikime falan takmam… Sözü kesmek gerek bazen ve durmak. Gönül ne kahve ister ne çayhane; gönül muhabbet ister kahve bahane. Gönül denize bakmak ister seninle, denize ve maviye. Gönül seninle çıktığı kuyuda düşmek ister; çıkmak ister gönül seninle… Çürümek? Ormanların karanlık vadilerinde karanlık sularda ve kara toprak… Geçelim: ‘kanıtlıyor, diyor, bu; düş görmüş olduğumu’ Herkes herkesi yanlış anlıyordu. Oysa zeytin ağaçları ve tuz vardı. Kim bilebilir belki de, o kuytuda bir piç incir yeşermekteydi. Ne güzel olurdu Çingene elinden reçeli. Bir hikâyesi vardı Oğuz Atay’ın, beni kurtaracak olan. “demir yolu hikâyecileri”. Kaç kelimede yaşıyordu örneğin Dostoyevski. Örneğin bir Yahudi Kâğıthane’den inerken denize, ne düşünüyordu. Ne düşünür ekmeğinde gözü olan bir adamı, affeden bir adam. Ne düşünür insan tepesine bombalar yağarken. Ne düşünür tahtında bir kral ve soytarıları. Kim düşünür ve belki de Tanrı, ne düşünür şeytan güneş batarken. Ne düşünür bir çocuk tepesine bombalar yağarken. Peki, bunu nasıl anlatıyorsunuz çocuklarınıza? “ah İsa yardım etmiyor artık bana” ve Muhammedi gözü kör olasıca… Suyu sevdim diyordu şair gökyüzünü ve çocuk olmayı. Kadınları ve güzel kokuları sevdim diyordu Peygamber. Anlatılıyordu hikâyeler. Bir kahraman bir dağdan aşıyordu. Leyla Fuzuli’ye kaçıyordu. Mecnun çöllere düşüyordu. “ve Nuh 950 yıl yaşadı” ‘Ağır olma bay düz yazı, sana ihtiyacım var’. Kahpenin kurşunu öldürüyorsa; bay düz yazı: çürümek: çiçeklenmek, bu birinci ihtimal. Kimse bilemiyor geleceği ve gelmekte olanı. Bay düz yazı seninle de yola çıkılmıyor… ‘akıla ve bilgiye dairdir’, “ biliciliktir söylediğim söz” İkinci ihtimal çürümek petrole bulanır, oranlar bile önemlidir artık ve nükleer tohumlar ekilir toprağa ve genetiği bozuk bir anne tarlaya mısır eker. Hatırlıyorum şöyle bir hikâye anlatılmıştı. Bir zaman yaşlıca bir adam gelmişti kapımıza, ama kambur olsa da hafifçe beli, dinç ve cübbeli; ondan dinlemiştim bu hikâyeyi. Unuttum şimdi nasıl bir hikâye anlatılmıştı. En iyisi demir yolu hikâyecileri’ni bulup uzun ve bayat bir hikâye satın almak. ‘çok gürültü çıkarıyordu insanlar ve tanrılar öfkelendiler’. Hiçbir zaman hikâyeleri uzatmayı sevmedim. “ve 950 yıl yaşadı Nuh” “Kötü mü kötü bir kadın varmış yaşlı ve cadı. Bir tek iyilik etmemiş bir ömür boyunca. Ölmüş ve dibine gitmiş cehennemin; iyilik meleği üzgün ve ağlıyor. Düşünüyor, hiç bir iyilik etmedi mi bu kadın? Hatırlıyor sonunda, bir kök soğan söküp vermişti bahçesinden, bir kuru soğana muhtaç olana. Koşuyor Tanrı’sına melek. Ya Rap diyor, bu kadın, bir kök soğan vermişti bir muhtaç olana. O soğanı al diyor Tanrı, uzat diyor cehennemin dibine. Eğer diyor soğanın gücü yeterse, onu cehennemin dibinden çıkarmaya, çıksın, ama koparsa soğan, yeri cehennemin dibidir. Koşuyor melek kadına, elinde bir kök soğan, uzatıyor kadına. Kadın tutunuyor soğana, tırmanıyor bütün gücü ile ve bunu gören diğer günahkârlar yapışıyorlar kadının eteğine. Tekmeliyor cadı hepsini, bu benim soğanım diyor. Soğan kopuyor sonunda. “ Bu yazı böyle bitmez. En iyisi kahve aralarını uzatmak… ‘şimdi diyor, hangi kana tapmalıyım “ toplumsal olaylara karışacağım kurtulacağım” ah İsa Musa Muhammedi, yardım etmiyor bana’ Şöyle düşündüm geçenlerde bir gün. Ahşap bir evin basamak dibine oturmuş… Güvercinler ve serçeler ve ne çok martı vardı; ve bazen sığırcıklar sürüler halinde ve çığlık çığlığa kırlangıçlar. Kargalar ve köpekler vardı sokaklarımızda, fareler ve gittikçe azalmaktaydı karıncalar. Karasinekler, sivrisinekler… Serçelerin de azaldığı konuşuluyordu şehrin sokaklarında. Kedilerimiz vardı, kafeste kuşlarımız ve balıklarımız… ve görmediğimiz hayvanların etlerini yiyorduk. Korkunçtu kafasını kesmek bir ördeğin. Görmesin çocuklarımız bu şoku yaşamasınlar ama et yesinler. Ne düşünür intihar eden bir şair ölümün dik koynuna düşerken. Ne düşünür kendini atan bir şair şu koca denize. Çürüyordu intihar eden bir şairin bedeni, bir petrol dalgasında denize düşmüş gibi. Tuz ve toprak son kalelerimiz yeryüzünde. “ su çürüdü” diyordu, bir şair. Su çürüdü, ak pak olanı şimdi altın değerinde. Ama Allah’tan aklımız var ve evrimleşiyoruz. Çalıştır saksıyı şakirr değişim değil bunun adı sadece, çalıştır kafayı şakir. Kim bilir belki de bir gün, bir çay da içeriz seninle… En azından, tren saatlerini ezberlemeliyim. Endülüs’e son tren saat kaçta, en azından bunu bilmeliyim. lk sayımızda sizlerle buluşmanın heyacanıyla birlikte, gazetemize dair yapmış olduğumuz çalışmaları sizlerle paylaşmanın gururunu yaşıyoruz. 3 Gülcan Sarmısaklı Güncel Sanat’a dair EDİTÖR Berna Vardar Ne kadar kaygı ve kayıp varsa 3 8 Ensenizdeyiz!.. İstanbul Resim Heykel Müzesine sahip çıkma amacıyla GSD Platformu tarafından Cezayir salonda, "Müzemi İstiyorum//İstanbul Resim Heykel Müzesi ve geleceğini düşünmek " başlığı ile bir panel gerçekleştirildi. 11 “Yarından Daha İyiyim!” Davetli küratör Ferhat Özgür’ün, HAYAKA ARTI bünyesinde kurulan ‘arayuzgaleri.com’ adlı internet portalından ve davet ettiği sanatçılarla yaptığı seçki ile oluşturulan “Yarından Daha İyiyim!” adlı uluslararası grup sergisi 29 Nisan-14 Haziran 2014 tarihleri arasında HAYAKA ARTI'da izlenebilir. 9 KASIM 2014 YIL 1 SAYI 7 3 TL ENDİŞE REKABETİ CANLI TUTAR Her yıl 60 Bin’in üzerinde izleyicinin ziyaret ettiği ve dünyanın en prestijli sanat fuarlarından bir olarak kabul edilen Frieze Sanat Fuarı’nın kurucusu, sahibi ve yöneticisi olan Matthew Slotover ile Londra’da çok özel bir röportaj yaptık. Fuar nasıl dünyanın en önemli sanat fuarı haline geldi, giriş ücretleri neden çok pahalı, Türkiye’de ki sanat ve sanat fuarları hakkında neler düşünüyor gibi sorulara çok önemli cevapların verildiği röportajı keyifle okuyacaksınız. 8-9 Apartopar Ressam Harun Antakyalı'nın yeni sergisi “Apartopar”, 24 Nisan Perşembe günü, Galeri Ark’da açıldı. 9 Parlayan Yıldızlar İş Sanat’ta Sezon boyunca klasik müzikten dünya müziğine geniş yelpazede bir program sunan İş Sanat, 14. sezona konserleriyle veda ediyor. 10 İllüstratör Visell İstanbul’da Disney ve The Simpsons ilüstratörlerinden Amanda Visell ilk kez Türkiye’de! 11 Galeri Zilberman’dan yine bir fırsat Artist In Residence Kızıltepe’de sanat “İzler”i belirginleşiyor! Norveç’te faaliyetlerini sürdüren Dansearena nord’ün Ocak 2015’te başlayacak olan artist in residence programına başvurular 1 Ağustos 2014 tarihinde başlıyor. 14 Mardin’in Kızıltepe ilçesi, 18 Nisan ve 18 Mayıs 2014 tarihleri arasında “İzler” adlı bir resim sergisine ev sahipliği yapıyor. 11 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Bir ‘Dizi’ Yazı... Galeri Zilberman, genç sanatçılara görünürlük kazandırmak amacıyla GENÇ YENİ FARKLI isimli bir yarışma düzenliyor. 28 Haziran – 10 Ağustos 2014 tarihleri arasında, Genç Yeni Farklı-V sergisiyle Mısır Apartmanı’ndaki galeride sergilenecek. 7 “Milliyeti Vurgulayan Başlıklar Beni Şaşırtıyor” Dünya sanat literatürüne ismi büyük harflerle yazılan sanatçı Gülsün Karamustafa Güncel Sanat’a yaptığı röportajda ilk kez önemli açıklamalarda bulundu. 4-5 Fabrika Atığından Açık Hava Müzesi’ne Prof. S.Sibel Sevim koordinatörlüğünde, seramik fabrika üretim sonrası atıklarından bir müze projesi gerçekleştirildi. 7 Tren Saatleri Sinematek Rasarthane Prizma RIFAT MANİŞ YUSUF İLGÜN OLGAY ORÇUN KORKUT MERGÜZE GÜNAY MURAT GERMEN MUSTAFA TINÇ ‘Herkese ve hiç kimseye’ 2 İyi kötü karmaşası 6 Ekran Analizi ya da İzleyiciye Tavsiye 6 Young British Artists ve ekonomik sanat olgusu 7 Çürümenin Olgunlaşmış Hali 9 İletişimde veri aktarım hızı ve müzik endüstrisi 14 0 ve 1 Serpil Aslan’ ın “Amigdala/Amygdala” başlıklı kişisel sergisi 14 Ekim-29 Kasım 2014 tarihleri arasında Maçka Sanat Galerisi’nde gerçekleşiyor. 3 Akademik Amentü Sanatçı Didem Ünlü ile sanat eserlerinin arka planında yer alan düşünce ve fikirleri açığa çıkaran, kadın sanatçıların Türkiye ve dünyadaki varolma dayanaklarını dile getiren bir röportaj gerçekleştirdi. 12-13 Tren Saatleri Pardon Geç Kaldım RIFAT MANİŞ ORHAN CEM ÇETİN FERHAT KAMİL SATICI PROF. ERGÜN LAFLI EMRE ZEYTİNOĞLU PELİN GÜNAY Bir ben vardır benden biiiiip... 5 Highway to Hellal, Biennial 9 Arkeolojik Bir Toplantıdan İzlenimler 10 Acı Veren Bir Olay Karşısında, Duyulan Hazzın Kaygısı 13 Sanat Fuarlarını bir adım illeri götüren Frieze 15 Batıdan Esen Rüzgarın Kokusu 2 28 “Gezi protestoları ne kadar politikse... Güncel Arkeoloji Pipo Koltuğu Beyaz Küp GÜNCEL SANAT 3 YAŞINDA! GUNCELSAYFA1-24.qxp 4/6/15 3:21 PM Page 1 Sahtekâr Ressam Yıllardır ABD'nin çeşitli müzelerine ve sanat galerilerine sanat eserleri bağışlayan Mark Landis varlıklı bir koleksiyoncu olarak bilinirdi. 3 YENİDEN EDİTÖR BERNA VARDAR Duvarlar, görünen ve görünmeyen Çin’de Neler Oluyor? 12-13 Mayıs ayında yayın hayatına başlayan Güncel Sanat, 8’inci sayısı ile 2014 yılını geride bıraktı. İstikrarlı yürüyüşü ile olgunlaşmaya devam eden yayınımız, 2014 geride kalırken 2015 yılına da yeniliklerle girmeye başladı. 2 GÜLCAN SARMISAKLI Yeniliklerle Sizlerleyiz İnsanı sevmekten daha sanatsal birşey yok demişti Van Gogh. Geçen, Bangladeşli mimar ve ressam Rafiq Azam’ın verdiği bir röportaja rasgeldim, hatırlatıldım. “Herşeyin merkezine insanı koymalıyız” diyor Azam, ve konuşmasının devamında bu söylediğinin doğayı ya da hayvanı dışında bırakan bir yaklaşım olmadığı açık. 3 ARALIK 2014 YIL 1 SAYI 8 5 TL Adını okuduğunuzda yada duyduğunuzda “-aa benim hocam” diyen binlerden biri de belki sizsiniz. Yılların birikimi, sanat dünyasının hocası sanatçı Prof. Dr. Nevhiz Tanyeli başka dile çevrilemeyecek bir dille konuşuyor 6-7 ‘Curate’ ediyor “Sanatın Don Kişot’uyum” Küçük Suçlar Hapishanesi SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun ile sanat etkinliklerindeki iletişim pratiklerini, kendi ifadesi ile üç-beş günlük sanat etkinliklerini ve kurumsal sanat pratiklerini, sanat disiplinlerine bakış açısını, tecrübelerinin ışığındaki kişisel değişimlerini, küratörlüğe bakış açısını ve merak edilebilecek daha birçok konuyu konuştuk. 12-13-14-15 6-7 EDİTÖR Arap modernitesini yansıtan 100 sanatçı, Doha Modern Sanatlar Müzesi Mathaf’ta açılan sergide buluşuyor 14 Meşaleden Projektöre Fuarlar Fuarlar üzerine düşünmek ve yazmak, herhangi bir fuar hakkında pozitif veya negatif bildirimde bulunmak onun var olma nedenini, içeriğini, amaç ve işlevini bilmek ve kabul etmek demektir ki kabul edilebilir olma ihtimali çok zayıf. 17 5/1/15 Büyük şehirlerin insanlar üzerinde yarattığı duyguları işlerinde mesaja dönüştüren fotoğraf, enstalasyon ve heykel sanatçısı Slinkachu ile sanat yaşamını konuştuk. 18-19 11:03 AM ERGÜN LAFLI Eskiçağ’da Üsküdar 10-11 Pipo Koltuğu EMRE ZEYTİNOĞLU Ah! 13 Akademik Amentü FERHAT KAMİL SATICI Tren Saatleri RIFAT MANİŞ Belirsizlik üzerine umutsuz bir şarkı 21 Sanat İnsanın İçinde Büyüyen Bir Çocuk Baharın ruhumuzu ısıtmaya başladığı şu günlerde, Mavi Çoraplılar ekibi olarak figüratif resmin özgün isimlerinden Cansen Ercan ile Kuzguncuk'taki atölyesinde buluştuk. 6-7 İspanyol asıllı, Lonra’da çalışan ve yaşayan aynı zamanda da 3.Mardin Bienali sanatçılarından fotoğraf, video ve enstalasyon sanatçısı Juan DelGado ile sanatını ve hayatını konuştuk. 18-19 OCAK 2015 YIL 2 SAYI 9 Güncel Arkeoloji Page 1 Korkum Bilmeye Olan Merakımla Aşıldı 18-19 ART-ALAN Sokağın Doğal Kolajı 7 Afazik Adalet: 19 Herşey Para değil GUNCELSAYFA1-24.qxp ORHAN CEM ÇETİN Ben şimdi sensiz ne yapacağım? 5 MELTEM YAKIN ÜLDES Sanatta Arap Modernitesi Her Şey Yerli Yerinde Bir yerde okudum, “12 Eylül 2010 Referandumu’nun simgelerinden olan, darbe sonrası işkencede katledilen Maraşlı öğretmen Ali Ekber Yürek ile ilgili dosya zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı” diye. 3 Pardon Geç Kaldım Galeri Zilberman Mısır Apartmanı’nın ikinci katındaki proje alanında, Eşref Yıldırım’ın Küçük Suçlar Hapishanesi adlı etkileşimli yerleştirmesini sunuyor 5 Bakış T.U.Y.B 70 x 50 1994 Nevhiz Tanyeli BERNA VARDAR Zaman niye ilaç olsun? 5 TL ‘Başka bir ırmaktan akıyor resim’ HERKES HER ŞEYİ NİSAN 2015 YIL 2 SAYI 12 Şükran Moral-Ayna 2014 5 TL Cücelerin Dilinden Zamanın Ruhu MAYIS 2015 YIL 2 SAYI 13 5 TL Sanatçı-akademisyen Ferhat Özgür’ün ‘Aforizmalar Dizisi’ adını taşıyan yeni dönem çalışmalarından iki adet yapıt İsviçre’de bulunan The Zeitgeist Collection’a dahil edildi 3 ‘Herkes haddini bilecek!’ Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, kendi deyimiyle, linç kampanyasının odağı olmuştu. Yazıcıoğlu ile kendisine yöneltilen iddialar ve Şehir Tiyatroları hakkında çok önemli açıklamaların yer aldığı bir röportaj gerçekleştirdik. 12-13 Pipo Koltuğu EMRE ZEYTİNOĞLU Ölümden Sonra “İdealleştirilme Zamanı” Gelir 2 GUNCELSAYFA1-24.qxp 5/31/15 Pardon Geç Kaldım Kirpi ORHAN CEM ÇETİN ULAŞ ARSLAN ERGÜN LAFLI SEÇİL EREL RIFAT MANİŞ Danışıklı Deli 5 Mesela Zaman 7 Antik Ionia’ya Bir Yolculuk 10-11 Günü gününe tutulmuş notlar gibi... 19 Sen, Durdun… Ama Bende Gördüm Seni 21 11:11 PM Page 1 Güncel Arkeoloji Şahmeran Görüneceği İnsanı Seçer 3. Mardin Bienali sanatçılarından fotoğraf ve enstalasyon sanatçısı Thierry Payet ile bienal ve sanat eserlerinin üretim süreciyle birlikte daha birçok konuyu konuştuk. 12-13 EDİTÖR BERNA VARDAR Öncelikler, Seçimler Ayrıntı Müze Elindeki Bilgiyi Saklıyor Sanatçı Birol Özer’in “şehrin en deli hali” başlıklı kişisel sergisi Edirne Kültür Evi’inde izleyici ile bulşuyor 9 Tren Saatleri Hiç karşılaşmadan sevmeye başladığım bir ya da bir kaç dostumla konuşuyorduk. Bu ayki sayıya yazı çıkaramadığımı ve başka meşguliyetlerden kafamın ‘yazar’ düzeyine geçemediğini söyledim, e-posta ortamında. 3 HAZİRAN 2015 YIL 2 SAYI 14 5 TL Gecenin Değil, Gündüzün Resmi Bulutlu Bir Havanın Alacakaranlığı Karşı Sanat Çalışmaları’nın kurucularından, sanat etkinlikleri iletişimcisi Feyyaz Yaman’ın Halil Yavuz Ertürk’ün resimleri ile ilgili gerçekleştirdiği söyleşiyi sizler için derledik. 6-7 Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile illüstrasyon, karikatür ve resim ilişkisinden Türkiye ve dünyadaki sanat gelişmelerine kadar önemli açıklamaların yer aldığı bir röportaj gerçekleştirdik. 12-13 ŞUBAT 2015 YIL 2 SAYI 10 Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV) tarafından, İstanbul Vefa’da ‘Kötülük Felsefeleri Atölyesi İhtisas Sempozyumu’ başlığı ile gerçekleştirilen etkinlikte sanat eserlerinin yorumlanmasına dair ileri sürülen fikirler çok tartışılacak 3 Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi, Dilek Sabancı Sanat Galerisi’nde “Mardin'de Bir Oryantalist; Marius Bauer” isimli Hollandalı oryantalist ressam Marius Bauer'in orijinal eserlerinin yerine onların fotokopilerine ev sahipliği yaptığı görüldü! 3 Life Breathes the Breath (In) Marc Quin Depo: Akıl Hastanesinde Hayat Lena Von Lapschina/İşaretler ve Diyaloglar Depo, hasta yakınlarının bile çoğu zaman giriş hakkı olmadığı izole alanlara girip içeride olup bitenlere tanıklık etmeye çağırıyor. 8 Sanatçının Küratöre İhtiyacı Var Mı? Viyana Sanat Okulu’nda ‘Küratöryal Uygulamalar’ alanında Yüksek Lisans öğrenimine devam eden Lal Bahçecioğlu, Matthew Higgs tarafından yönetilen “Küratör Olarak Sanatçı” temalı seminer dersi kapsamında Ferhat Özgür ile bir söyleşi gerçekleştirdi 18-19 Mardin izlenimleri Masumiyetimizi Yitirdik 6-7 5 TL Kötülük Bunun Neresinde? BU BİR MÜZE Mİ? Nur Koçak/Cahide Danıştay yıkımından 9 yıl sonra Sulukule projesi hakkında oy birliği ile iptal kararı verdi. Sulukule Platformu’nun kurucularından, sanat tarihçi Derya Nüket Özer ile Sulukule’yi, Romanları, Romanların sanatsal pratiklerini, müzeleri, kültür politikalarını ve sanatçıların kentlerdeki soylulaştırma ile olan ilişkilerini konuştuk. 12-13-14 Şehrin En Deli Hali 15 Haziran 2015 tarihine kadar görülebilecek olan Mardin Bienali’nin açılışından iki gün önce yani 13 Mayıs’ta Mardin’deydim. Esasta çok daha geç bir tarihte gitmeyi planlarken bienal sanatçılarından Juan DelGado’nun kendisi ile birlikte olmam talebini geri çevirmek istemedim ki iyi de oldu. 22 29 Pipo Koltuğu Pardon Geç Kaldım EMRE ZEYTİNOĞLU ORHAN CEM ÇETİN ERGÜN LAFLI Zaman, Tarih, Siyaset, Sanat Vb. 2 Prangalı Hayalet 5 Ionia Gezileri 2: Unutulmuş Bir Ion Yerleşimi - Airai 10-11 Güncel Arkeoloji Akademik Amentü FERHAT KAMİL SATICI Sanat ve Eğitimde Arzu Nesnesi: Empati ve Entropi 17 Kargaca Tren Saatleri AYŞECAN KURTAY RIFAT MANİŞ Ben Senin Yerinde Olsam 20 Şimdi Hangi Kuyuya Taş Atsam Kendi Kafama Düşüyor 21 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 RÖPORTAJ “GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN!” MEHMET GÜRELİ Röportaj Vedat K. Sinema yönetmeni, müzisyen, ressam, yazar ve gazeteci Mehmet Güreli ile İstanbul, İstiklal Caddesi’nde, korkulu gözler arasında yürüyerek bir sanat kurumunun en üst katında sessizliği bulduk. Bazen en başta söylenmesi gereken söz en sonda söylenebilir. Güzeli bulamayacağınızı düşünmemelisiniz diyor sanatçı Güreli. Sanat dünyasında bildiğim iki tane Mehmet Güreli var. Sizinle bu isim benzerliği vasıtasıyla tanışmıştık. Bu tür yanlışlıkla tanışmaları sık yaşar mısınız? Yüzlerce yanlış var. İsim benzerliğinden kaynaklı yanlışlıklar ve yanlış bilgilerle de dolu başka bir sürü şeyler. Hangi birini düzeltim derken kendi haline bırakmayı tercih ediyorum ve zaman içinde düzeliyor. İnternette de çok yanlış var onları mı düzelteyim, bunarı mı? Dijital dünyaya adapte olabildiniz mi? Çantanızda gazete görünüyor ve hala basılı yayınlara dokunmaya devam ediyorsunuz, öyle mi? Ben hiç bir zaman basılı yayınlardan kopmadım, kitaptan vazgeçmedim. Dijitalden de bazı makaleler okuyorum. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Şuan Paris’te devam etmekte olan bir resim serginiz olmakla birlikte çok kimlikli bir insansınız. Sinemacı, oyuncu, müzisyen, ressam, yazar ve gazeteci. Hangi yanınızın daha fazla sizi temsil ettiğine inanıyorsunuz? Aslında ben çok fazla ayrım yapmıyorum, çok küçük yaşlarda kendimi sinemaya adadığıma inandırmıştım ve bundan hiç vazgeçmedim. Ama bütün bunların hepsi artık benim bir parçam olmuştur. Hangisini yapmaya başlıyorsam bütün gücümle onu yapıyorum o yüzden pek ayrım yapmak istemiyorum. Ama bu dünyada sinemacı olarak imza atmak isterim. İstediğim filmlerin çoğunu çekemediğim için henüz o durumda değilim. Aslında istediğim kitapları da yazıyorum ve daha neler yapacağımı da bilmiyorum. Sinemacı olmaya daha yakın hissediyorum. Hem sinema tarihçisi olarak hem sinema 30 ile uğraşan bir insan olarak sinemacı olmaya daha yakınım ama sergiler de gördüğünüz gibi hiç öyle bir zaman diliminde yapılmış bir şeye benzemiyor. Bütün hayatımı kapsadığını da hissediyorum, başkaları da bunu hissediyor ve bana belirtiyorlar. Şimdi albüm hazırlıyorum, benimle çalışan insanlar bilir, hiçbir şeyi üvey evlat gibi düşünmüyorum, hepsi aynı disiplin ve hangisinin sırası geliyorsa o çıkıyor. Birbirlerinden farklı disiplinler de olsa hepsi neticede sanat ürünleridir. Duygu olarak sizi en iyi ifade ettiğini düşündüğünüz ya da hangisinin duygu hali siz daha çok temsil edebilir? Hangisi ile daha fazla ilgilenirseniz kendinizi daha hoş, mutlu ve memnun hissediyor olabilirsiniz? RÖPORTAJ Mehmet Güreli Bunu tayin etmek çok zor, ama şöyle diyebilirim: Mesela yazarken başka yerlere gidiyorsunuz ve yazı yazmak; bir şey anlatmak, çözümlemektir ve orada daha çok izahçı oluyorsunuz. Hikâye ya da deneme yazdığımda oralarda bir şeyi daha açık değerlendirmeye çalışıyorum. Fakat resim ya da müzik biraz daha duyguların sanki renklendirilmiş halleridir ve daha fazla açıklamaya gerek duymuyorum. Aslında yazılarda da böyle kapalı bir yanım var. Sinemada görsel bir şey var. Çok açıklayıcı sanatı da tutmuyorum ben. Çok anlamlar çıkartmaya yönelik bir şeyler üretmeye inanan başkalarının benim yolumdan gitmelerinden çok kendi yollarını çizimlerini istiyorum. Yaptıklarıma baktıklarında, onları duyduklarında ya da okuduklarında çok geniş bakılsın istiyorum, çok da altını çizmiyorum. O yüzden hangisi daha çok açıklayıcı ya da hangisi daha çok anlamlı diye bir çizgi içine de girmiyorum. Hepsi başka başka yerlere götürüyor insanı. Filimle ilgili yazı da yazıyorum ya da bir yazarın resmini çizmiş oluyorum yani bu tip yazan çizen durumundayım ve kendi yazılarıma resimli yorumlar da yapıyorum. Mehmet Güreli, Film Noir Serisi Duygu ve düşüncelerinizi ifade etme anlamında belki de en etkili olanın harfler olduğunu söyleyebiliriz, değil mi? Yazılarınızda da kapalı olduğunuzu söylediniz. Neden böyle bir kapalılık hali var? Kapalılık değil, fazla açık değil demek daha doğru olur. O çizginin içine kişinin de biraz girmesi gerektiğini düşünüyorum. Sorular sormalı, onunla iletişime geçmeli, onlarla bir tür başka yaşam içine girmeli gibi geliyor bana. Sadece benim yazdıklarımın çerçevesinde dönmelerinden yana değilim, beni duygulandıran ya da beni karmaşıklığa iten şeyler, bana açık kapılar bırakan yapıtlar bunlar. Mesela Franz Kafka'dan bahsediyorum: aslında yüzlerce yoruma açık bir sürü hikâyesi var, bir şey anlatıyor fakat sen istediğin gibi de onu anlayabiliyorsun. Benim hoşuma giden şey budur. Bir klasik müzik dinlerken de kimse gelip bana, “Bunu şunun için yaptın” diyemez. XVI. yüzyılda yazılmış müzik parçalarını dinlediğimde sanki bugün yazılmış gibi o kadar yakın geliyor bana. Bunu bir film için de diyebilirim ki sanatta küçük bir çizgi seni alıp Hindistan'da bir yere bırakabiliyor. Batı müziği ile Anadolu'daki müzik arasında ritim olarak belirgin bir fark var mı sizce? 31 Duygu olarak yok, teknik olarak bazı farklılıklar var. Ama bunları fark olarak da düşünmemek lazım. Bence müzikte yaratıcılık, dünyanın neresine gidilirse gidilsin ve kim yazmışsa yazsın güzel bir melodi ile hemen öne çıkar. Bu bir kabilenin müziği de olabilir, kentteki bir aristokratın yaptığı bir müzik de olabilir. Osmanlı'da birçok besteci padişahlar olduğu gibi… Herkes duygusunu güzel bir şekilde ortaya koyabilir. Bu nedenle sınırları kaldıran şeylerden birisi de müziktir ve resimde öyledir. Sen istediğin kadar kapalı bir şey de yapsan oradan mutlaka bir şeyler çıkar. Birisi seni bir pencerenin önüne koyabiliyorsa ya da bir şarkı seni alıp yürütebiliyorsa bence seninle iletişime geçmiştir. Bütün problem bence bir yapıtın seninle iletişime geçebilecek kadar sana yaklaşmasıdır. Benim harflerimin özü budur galiba. Sanatçı ile iletişim arasındaki ilişkiye belki buradan bir geçiş yapılabilir. İncil daha kâğıda dökülmezken, matbaa yokken resim ya mimari İncil işlevi görürlerdi. Başka bir ifadeyle resim, din ile toplum arasında bir iletişim medyumuydu ve bu uzun bir süre böyle devam etti. Günümüzde de sanat ile iletişim arasındaki ilişkiyi düşündüğümüzde sizce sizin eserleriniz de ya da genel sanat eserlerinde nasıl bir bilgi iletişimi var ve bu iletişimdeki mesajın etkisi ne olabilir sizce? GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 RÖPORTAJ Bunlar güzel ama büyük sorular, cevap ta aslında küçük dokunuşlarla olabilir. Bazı şeyler içgüdüsel olarak yapılır denebilir. Örneğin sabah kalktığınızda aklınıza bir melodi gelebilir ve on melodi çıkarırsınız birdenbire bütün çevre o şarkı ile yaşamaya başlar. İnsanın durumu bu aslında. Anladığım kadarıyla ilk mağara resimlerinin ortaya çıkması da aslında ava gidenler arasında uyumayanların uykusuz kalmaları uğruna yaptıkları çizgiler değil mi? Yani demek ki birileri huzursuzluğu aktarmak istiyor, birileri de yaşanmışlıkla kalabiliyorlar. Benim de bir nedensellik üzerinde durmaya çalışmayışımın nedeni de budur. Yani yaşam sürerken ben aslında bunlarla birlikte, iletişimi düşünmeden bir şeyler yapıyorum ve bu insanlarla bir yerlerde buluşuyor. Bunun daha önceden bir amaç uğruna planlanmamış olmasına da dikkat ediyorum. Biraz olsun mutluluk verebileceğini zannettiğim hayata bağlayıcı çizgiler içinde olmaya çalıştım, tedirgin edici olmaktan uzaklaştım. Çünkü kaynaklarında beni tedirgin eden bir sürü şeyler vardı. İşlerim aslında tedirgin olmuş ama bunu yaptıkları ile dönüştürmüş adamlar arasından seçilmiş figürlerden oluşur. Rembrandt'ın gölgelerinin içinde anlatılmayanlar gizli ve seni daha ötesine geçiriyorlar ama beni anlatılamayanlarla baş başa bırakıyorlar, bana dokunuyor, ilişki kuruyorum. Ben bayrağı alıp başka bir yere götürüyorum. Mutlaka bir yerlerde, birileri senin üzerine gözünü dikmiş olabiliyor. Sen onu alıyorsun, onu büyütmeye ve başka bir şeye dönüştürmeye çalışıyorsun. Resimlerinizi de özel olarak konuşacağız. Fakat öncelikle çekmeye hazır ya da çekmediğiniz filmlerinizin olduğunu söylediniz. Bu durumun kamu ya da GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 özel kurumların kültür sanatla olan ilgisi ile bir bağı var mı? İlgi değil, ilgisizliği demek istiyorsunuz galiba. Her şeyin bir nedeni var, ama bunun şöyle bir nedeni de var: Toplumda henüz arz ve talep yaratılmamış olabilir ve sen işini yaptıktan sonra insanlara gitmeye başlıyorsun. Bunu yapan ara kurumlar var ve bizde onlar gelişmedi. Muhteşem prodüksiyonlar yok, evine gelip senin film yapabileceğine inanan adamlar yok, çok paralar verecek adamlar falan yok. Her şeyi sen yapmak zorundasın ve asıl problem de orada. Kurumsallaşmamış bir sürü şey var. Arada bir sürprizler oluyor, bir yerlerden bir şeyler geliyor, birtakım şeyler yapıyorsun. Bütün bu sistem tam olarak olmadığı için bunun sonucunda bir sürü problemler çıkıyor. Sen vazgeçmiyorsun ama sürekli erteleniyorsun. Bir sürü nedenim var, ama şunu söyleyeyim; şu an benim için esas neden para, başka bir şey söylemek bana düşmez ve param olduğunda film çekiyorum. Toplum böyle bir meselenin varlığından da haberdar değil, hazır olmasını bir yana bırakın. İnsanlık hep ileriye gider, birileri aşağı çekiyor gibi gözükse de toplum ileriye gidiyor, gidiyordur. Mesela, teknoloji veya teknik olarak insan birçok şeyi kullanamazken birdenbire kullanmaya başladı ve bu teknik, güç olmaya başladı. Sinema ile ilgili eski filmleri inceleyecek iyi okulların olması gerektiğine inanıyorum ve teknik kullanarak bir sürü iyi şeyleri anlatacak insanların da olduğunu düşünüyorum. Noir serinizdeki resimlerinize baktığımız zaman demin ifade ettiğiniz o kapalı olma durumundan izleyiciye 32 birer pencere açıyorsunuz. O pencerelerde farklı insan figürleri de görülebilir. Şunu sormak istiyorum toplumu oluşturan bireylere ve oradan da insana geldiğimizde siz kendi insanınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Noir biliyorsunuz Fransızca Kara Film anlamına geliyor. Fransızlar Amerika filmlerini böyle isimlendirmiş. Noir filmlerin benim için çok özel bir anlamı var. Tür olarak çok sevdiğim bir tür, ama aynı zamanda çok kapsamlı bir şey yani bir sürü akımı kendinde eritmiş, yeni akımlar çıkarmış ve hala süren bir şey. Teknik olarak sinema tarihçileri tarafından bir nokta konmuş olabilir. Buna son noktayı koyduklarını söylerken birden bire neo-noir deyimi çıkmaya başladı ve buna benzer bir sürü filmler yapılıyor. Bunların çoğu siyah beyazdır, şimdi renkli olarak da halen devam eden şeyler. Ayın karanlık yüzü üzerine denemeler yapmak, düşünmek aslında bir anlamda insanları daha dikkatli ve çağı anlamakta daha gözü açık yapıyor. Bence kötü bir şeyi anlatmak her zaman iyidir, çünkü onu anlattığın zaman, kıyas yaptığın zaman o insanlarla ilişki içerisinde şunu görüyorsun ki çok bilen insan aslında adımını daha değişik atıyor. Yani uçurumdan haberdar olmayan bir insan için uçurum aslında düz bir yarık gibidir, anlatması çok zordur veya yangında eli yanmamış bir adama yangını anlatmak zordur ama bu filmler bize uyarıcı niteliği taşıyor bir anlamda. Yani eski deyimle famfatal dediğimiz meşum bir kadının neler yapabileceğini çok da iyi anlatıyorsun. Bir adamı, bir gangsteri anlattığın zaman, o karanlıkta gidiyor ama biraz sonra ne yapacağı konusunda seni tedirgin ediyor. Ben o gözlerdeki merak ve tedirginliği yansıtarak yine de kendi renkleri içerisinde çizmeye çalıştım. RÖPORTAJ Benim insanı tanımlama gibi bir şansım var mı ki? Hayatta bir kaç tane, sanat dünyasında ise milyonlarca dostum var. Sinemacılar, ressamlar, yazarlar, müzisyenler sanki hepsi evimde misafirim gibi. Eve bir CD alıyorsam onu yapan sanatçı artık misafirim ve dostum oluyor. Zaman içerisinde onunla ilişkiler kuruyor, onunla konuşmaya başlıyorum aslında. Bir sinemacıdan bahsediyorsak onun biyografisini okuyorum, otobiyografisini bulursam onu okuyorum, onun iç dünyasında gezintiler yapıyorum. Benim seçme sanatçılarım da var ve onlarla ilgili sürekli çalışmalar da yapıyorum. Kitabını okuduğunuz birisi sizin dostunuz oluyor, çünkü o sana bir şey sunmuş oluyor ve bundan daha büyük bir dostluk var mı? Pasif bir okuyucu da olsam yine mutlu olabilirim çünkü yine benim için birileri bir şey yapıyor gibi düşünebilirim. Ben de bir şeyler yapıp başka bir yerlere bir şeyler sunuyorum. Bu bende bir trafiktir ve böyle bir alışverişte insanlara çok şey borçluyum. Benim için aslında hür insan bir insana bir şey sunan insandır. Yani entelekt, insanı insan yapan başka bir faktördür, yaratıcılığın ortaya konmasıdır, başkalarıyla ilişkiyi başka alanlarda sağlayandır. En büyük insan icadı da budur. Bunu entelekt düzeye getiremeyenlerin çırpınışı dünyada facialara yol açıyor. Birileri çıkıyor bunu bozmaya çalışıyor çünkü entelekt düzeyde yüksek bir şey var. Belki de Schopenhauer’un entelektüel hazzın en yüksek mertebe olduğunu söylemesi de bu yüzdendir. Bu yüzden her şeyin ötesine uçuyorsun, bambaşka yerlere gidiyorsun. Nirvana gibi bir şey bu. Çok fazla negatif şeyleri sıralamaktan yana değilim. Genel olarak tablolar üzerine ahkâm kesmek de istemiyorum. Kimin ne yaptığını takip ediyorum tabii ki, ama esasta kendi yapmak istediklerime yetişemiyorum. Aşktan yana nasıl geçti hayatınız? Çok dolu geçti, ben hiç yalnız kalmadım hayatta. O konuda da şansım vardı diyebilirim. Çok hoş insanlara rastladım, onlar da bana katıldılar bazı şeylerde. Mesela bir sürü arkadaşım şarkı sözü yazdı, birlikte bir şeyler hazırladık, dergiler yayınladık vs. Şimdi de başka arkadaşlarla benzer şeyler yapıyoruz, her şey aşk değil ama dostlukları da aşkın içe sokarsak ,ki her şeyi de ben yapma iddiasında değilim ayrıca sevmiyorum da bunu, birlikte yaptığımız şeyler oluyor. Ego ile sanatçı arasında yaman bir ilişki var aslında, değil mi? Var tabi ama bende ego çok fazla olmadığı gibi azdır da. Herkesi katmaya çalışırım ben. Bazı alanlarda son sözü söylemek isterim ve anlaşabileceğim insanlar da son sözü benim söyleyeceğimi bilirler. Bazı yerlerde son sözü kimin söyleyeceğini de bilirim ve ona bırakırım son sözü. Son sözü size bırakarak bitirelim mi? Herkes güzeli aramaya devam etmeli ve hiç kimse de bulamayacağını düşünmemelidir. Mehmet Güreli, Film Noir Serisi 2 Mehmet Güreli Kimdir? Yazar, müzisyen, ressam ve yönetmen. Orta okulu önce IEL, sonra Avusturya Lisesi'nde, liseyi Yeni Kolej ve Ferhan Koleji'nde okuduktan sonra iki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne devam etti. 1976 yılında Hürriyet Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Alope'nin Odası adlı kısa öyküler kitabı 1993 yılında yayınlandı. Gönül Yarası ve İkinci Bahar adlı yapımlarda rol aldı. Ayrıca 1986 yılında yaptığı 18 dakikalık 'Vapurlar' filmi ve 'Necdet Mahfi Ayral' ile 'İstanbul'a Yolculuk - Dünya Yazarlarının Gözüyle' adlı iki belgeseli bulunmaktadır. Halen İstanbul'da Cihangir'de yaşıyor. Türkiye’de demek fazla uzun olabilir ama İstanbul’da sanat ya da sinemanın durumunu nasıl görüyorsunuz? 33 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Ioan Popdan ESER Zorzini Gallery - Ioan Popdan, Vertigo II, 2014, Art Internatonal 2015, İstanbul GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 34 ESER Li Tianbing Pearl Lam Galleries - Li Tianbing - Petit1, 2013, Art International 2015 35 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 YORUMSUZ ART INTERNATIONAL 2016 ERTELENDİ GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 36 YORUMSUZ 37 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ÖZEL ARAŞTIRMA MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ Vedat K. Özet Müze ve galerilerde eserlerin izleyicilerde yaratması gereken algıyı yakalayabilmek için aydınlatma teknikleri oldukça önemlidir. Müzeciliğin ilk yıllarında amaç daha çok eseri bol ışık altında sergilemekti. Daha sonraları müzeler tarihsel, sanatsal ve bilimsel değeri olan eserlerin toplandığı, sergilendiği ve bilimsel araştırmaların sunulduğu kuruluşlar olarak değerlendirilmiştir. Bir müzede barındırılan eserler bir şahsın veya ülkenin mülkiyetinde olsa bile bütün bir insanlığın malı olup, sonsuza kadar fiziksel ve teknik hiçbir değişikliğe uğramadan korunmasının esas olduğunu düşünenlerdenim. Bu koruma yöntemlerinden birisi olan aydınlatma konusunu işleyerek, aydınlatmanın müze ve galerilerde eserler üzerindeki etkilerini, kullanılması gereken ışık değerlerini ve ışığın çeşitlendirilmesi konularının önemine bu makalede değinilmektedir. I. AYDINLATMANIN TARİHSEL ANLAMI I. 1 Tarihsel Anlam Aydınlatma; insanlığın tarihi kadar eski olmakla birlikte, en önemli gereksinimle rinden biridir. İlk aydınlatma aracı olarak kullanılan meşale ile günümüz halojen lam GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ba, projektör ve reflektör aygıtları arasında aydınlatma ve aydınlatmada kullanılan elmanlar açısından çok önemli tarihi süreç yaşanmıştır. Bu tarihi süreç içerisinde teknolojinin gelişmesiyle birçok değişim yaşanmıştır. Tarihi süreç ateşle başlayıp meşale, mum, gaz yağı aydınlatmalarıyla devam etmiş ve 19. yüzyıl sonlarına doğru elektriğin icat edilmesiyle elektrikli aydınlatma elemanları uygulamalarına geçilmiştir. Elektriğin icadıyla, aydınlatma elemanları hızlı gelişim sürecine girerek yapıların taşıdığı fonksiyon ve işleve göre değişik aydınlatma elemanları üretilmeye başlanmıştır. yaşam gündeminde toplum adına top lumun kültürel varlığını koruyan eğitim kurumları konumuna gelmişlerdir. Genel olarak müzeciliğin ilk yıllarında amaç, daha çok eseri bol ışık altında sergilemekti. Daha sonraları müzeler tarihsel, sanatsal ve bilimsel değeri olan eserlerin toplandığı, sergilendiği ve bilimsel araştırmalara sunulduğu kuruluşlar olarak konumlandırılmıştır. Bir müzede barındırılan eserler bir şahsın veya ülkenin mülkiyetinde olsa bile, bütün bir insanlığın malı olup sonsuza kadar fiziksel ve sanatsal hiçbir değişikliğe uğramadan korunacaklardır, korunmalıdırlar. Günümüzde galeri ve müze aydınlatmasınI. 2 Müze Aydınlatması da dört kavram üzerinde durulmaktadır: 1- Bilinçli kullanılmış bir aydınlatma düzeni Müzenin sözlük anlamı: Tabiat olaylarını ile sergilenen nesnelerin görünmesini ve insan emeğini temsil eden örnekleri engelleyen kamaşmanın yok edilmesi, koruyan ve bu örnekleri insan bilgisinin nesnelerin net ve doğru bir şekilde algıgelişmesi yolunda kullanan kurumdur. lanmasının sağlanarak nitelikli bir izleme 18.yüzyılda ilk modern müzeler kurulduimkânının tanınması ğunda müzede ana işlev sanat eserlerini 2- Sergilenen nesnelerin zararlı ışınımlarsergilemekti. Bu amaçla yapılmış müze dan korunması binaları; dikdörtgen planlı, tepe ışıklı ve 3- Gün ışığını destekleyici yapay aydınlatma tüm duvarlarının sergileme amaçlı kullanıl- düzeninin sağlanması dığı mekânlardı. 20. yüzyılın başlarında ise 4- Sergileme yöntemlerinin gelişmesine sergileme fonksiyonlarına ek olarak eğitim bağlı olarak nesnelerin biçimsel, gereçsel, ağırlıklı çalışmalara da yoğun bir şekilde yer renksel, vb. özelliklerinin ortaya çıkarılması. verilmiştir. Bu yüzyılda müzeler toplumsal 38 ÖZEL ARAŞTIRMA İstanbul Modern Aydınlatma Örneği İstanbul Modern Aydınlatma Örneği 2 39 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ÖZEL ARAŞTIRMA Spot Işık Örnekleri Unutulmaması gereken nokta müzenin iki temel fonksiyonunun olduğudur: teşhir ve koruma. Aydınlatma işin içine girdiğinde bu iki amaç birbiriyle çelişir. Bir taraftan Müzelerde Algılama ve Aydınlatma Kriterlerinin Analizi yani teşhirdeki detayları görmek için yeterli ışık miktarı, diğer taraftan ise eserin bozulmasını önlemek için kontrollü ışık gereksinimi vardır. Eserin nasıl aydınlatılarak sergilendiği onu algılayışımızı ve sonuçta ona duyduğumuz tepkiyi etkileyecektir. Psikologlar ve felsefeciler duyu organları aracılığıyla alınan verilerin beyinde kodlanması ve örgütlenmesini algı olarak adlandırmaktadırlar. Algılama, öğrenmenin ilk aşamasıdır ve müzenin yaygın eğitim işlevinde nesnenin algılanması eğitim sürecinin birinci basamağını oluşturur. Müze sergilemesinde mekân-yapıt ilişkisi görsel algılama bağlamında oluşur ve gelişir. Sergi alanı, yapının kimliğini aktarmak ve onu ziyaretçiye gerekli algılama verileri doğrultusunda, gerekli konfor değerleri sunarken izleyici ile eserin iletişim-etkiletişimini kurmak durumundadır. Müze, koleksiyonun tanımlanması ve tanınması yolunda düzenlediği sergilemede bir algılama çevresi hazırlamaktadır. Burada nesne sergilenen eserdir. Yapı onu koruyan bir kabuk olmaktan başka içinde barındırdığı nesnelerin algılanmasını sağlayanbir zemindir. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Müzede sergilenen eserlerin izleyici tarafından algılanabilirliği sergileme alanının kurgulanışına bağlıdır. Müzeden içeri girildiği andan itibaren özne koleksiyonun görsel yanıyla (etiketler, bilgi panoları, aydınlatma düzenekleri) karşı karşıyadır. Bu görsel gerekliliklerden aydınlatma kriterinin algıda en önemli görevi üstlendiği bir gerçektir. Bir müzede izleyenin esere dokunma olasılığı oldukça düşüktür. Bu nedenle eserlerin biçim, renk ve dokuları ancak aydınlatma ile gösterilebilir. Fakat önerilen hiçbir çözüm ne tarihi değeri olan eseri ne de onun içinde sergilendiği tarihi yapıyı ikinci plana itmemeli, her iki eserin görünür değerini onlara zarar vermeden ortaya koymalıdır. Bunun yanısıra karanlık bir çevrede esere odaklanan veya kontrast oluşturan aydınlatma çözümleri ilgiyi çekebilir ve istenen etkiyi sağlayabilir. Fakat bu tür uygulamalarda detayların net bir şekilde görülmesi engellenmemelidir. Bu nedenle her zaman genel aydınlatmaya ihtiyaç vardır. Literatürde genel olarak müzelerde aydınlatma kalitesi konusuyla ilgili olarak oldukça fazla döküman bulunabilir, fakat bunların çok azı müze olarak kullanılan tarihi yapılarla ilgilidir. Genel olarak müze aydınlatmasında, nicelikle (nesnenin korunması ve görünmesi) 40 ve nitelikle (görsel olarak nesnenin tüm özelliklerinin net ve doğru biçimde algılanması) ilgili değerlerin sağlanması koşulu vardır. Müze olarak kullanılan ve kendileri başlıbaşına müzenin bir parçası olarak sergilenen tarihi yapılarda nitelik ve nicelik yönünden ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Yapının hem korunması, sergilenen objelere kabuk oluşturması hem de kendini ve içinde barındırdığı eserleri nitelikli biçimde algılatıp sergilemesi gerekmektedir. Tarihi yapı bir taraftan korunurken diğer taraftan kendini sergilemeli ve sergilenen eserler kadar yapı da net bir şekilde algılanmalıdır. Tarihi bir yapıda aydınlatma söz konusu olduğunda, mevcut donanım göz önünde bulundurularak öneri çözümlerde yapıya minimum zarar verilmesi hedeflenmelidir. II. IŞIĞIN KULLANIMI II.1 Eserlerin Işığa duyarlılığına Göre Sınıflandırılması Işık altında kalan eserlerin bozulma dereceleri aydınlık seviyesinin düzeyi ve ışığın eser üzerinde kalma süresi ile orantılıdır. Buna göre eserler ışığa duyarlılık seviyesine göre üç ana grupta toplanırlar. ÖZEL ARAŞTIRMA 1- Çok duyarlı eserler: Organik bünyeli eserler; kumaş, halı, kilim, deri, minyatür, sulu boya, resim, el yazması, kitap, vb. 2- Orta duyarlı eserler: vernikli yağlı boya tablolar, cilalı mobilya, vb. 3- Az duyarlı eserler: taş, madeni eserler, mücevherler, pişmiş toprak, cam eserler vb. Bu sıralamaya göre üçüncü grupta yer alan organik olmayan malzemeler ve taş ışıktan zarar görmemektedir. Aydınlatma önlemleri çoğunlukla ilk iki grup için önem taşımaktadır, üçüncü grup için koruma amaçlı fazla bir önlem alınmasına gerek yoktur. II.4 Işığın Renk Sıcaklığı doğru ve ayrıntılı görmenin verimli olduğu durumlarda ışığın tayfsal yapısının dikkatle Birinci grup için 2900 K (Kelvin), ikinci seçilmesi gerekmektedir. Işığın rengine grup için 4000 K olmalıdır. Günün farklı göre yapılacak aydınlatmalarda; sıcak renkli saatlerinde, farklı mevsimlerde ve meteoyüzeyler sıcak (sarımsı, pembemsi) renkli rolojik şartlara bağlı olarak aydınlık seviyesi ışıkla aydınlatılmalıdır. Sıcak renklerin ve renk sıcaklığı değişebilmektedir. Organik kullanılması ile renksel doymuşlukları ile olmayan malzemelerin renk sıcaklığı 3000- ışıklıkları artmaktadır. 6500 derece Kelvin arasındadır. Çevreye yayılan ışınım ile bu değer soğuk ve monoton III. 2 Yapay Aydınlatma Sistemleri bir etki yaratır. Yapay Aydınlatma Sistemleri; Yapılardaki II. 5 Sergileme Saatleri doğal aydınlatma (günışığının) yeterli gelmediği veya doğal aydınlatmanın Mesai saatleri dışında ve müzede ziyaretçi II.2 Aydınlatmada Gün Işığı Kullanımı istenmediği durumlarda kullanılmaktadır. yokken eserler karanlıkta tutulmalıdır. Mü- Özellikle büro, banka, hastane gibi ışığın Günışığı, içinde mor ötesinden kızıl ötesine zelerde eserlerin tamamı sergilenmemeli, çok istendiği mekânlarda tercih edilen bir dönüşümlü sergileme yoluna gidilmelidir. aydınlatma türüdür. Son yıllarda yapılan kadar bütün dalga boylarını içeren bir ışık kaynağıdır. Birinci ve ikinci gruba dahil olan yapay aydınlatma uygulamaları, gelişen çok duyarlı ve orta duyarlı eserlerde, içinde III. AYDINLATMA ÇEŞİTLERİ teknolojik olanaklarının da kullanılması mor ötesi ve kızıl ötesi ışınları barındıran ile büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bu III. 1 Doğal Aydınlatma Sistemleri günışığının kullanımına dikkatle özen uygulamalarda, yapının niteliği ne olursa gösterilmelidir. İnsan gözü 380 ile 780 olsun, yapıya uygun aydınlatma elemanları nanometre dalga boyları arasındaki ışınları Doğal Aydınlatma Sistemleri; günışığından üretilerek yapıda bütünlük sağlanmaya çalıyararlanılarak yapılarda bırakılan pencere, görmekte, 380 nm dalga boyundan ufak şılmıştır. Yapının fonksiyonuna ve niteliğine kapı gibi boşluklar yardımıyla yapılan aydın- uygun olarak dikkat edilecek en önemli olan morötesi ışınlar ile 780 nm dalga latma türüdür. Yapılarda farklı şekillerde ba- etkenlerden biri de aydınlatmanın niteliği boyundan büyük olan kızılötesi ışınları görmemektedir. Işığın yıpratıcı etkisi küçük zen küçük ama çok sayıda pencere açıklığı ve niceliğidir. Aydınlatmanın niteliğinde, dalga boylarında çok fazla olup dalga boyla- ile bu aydınlatma sağlanabildiği gibi, bazı görülmesi gereken tüm detaylar kolayca gödurumlarda da tepe pencereleri ve çatılarrı büyüdükçe azalmaktadır. rülebilmeli, yüzey ve doku biçimleri doğru dan gelen günışığı ile aydınlatma yoluna algılanmalı, renkler iyi seçilebilmeli ve uzun gidilmiştir. Pencere açıklıklarının boyutları II.3 Aydınlık seviyesi süre göz yormadan aydınlatılan objelere ve konumları yapının bulunduğu bölgenin bakılması sağlanmalıdır. Aydınlatmanın iklim koşulları, yapının inşa edilmiş olduğu niceliğinde, aydınlatılacak yapının ya da Genel olarak aydınlık seviyesi homojen malzeme ve yapıyı kullanan insanların olarak yayılmalıdır. Bu seviye birinci grup objelerin aydınlatma miktarının belirlensosyo-kültürel yapılarına göre değişmekçok duyarlı eserler için maksimum 50 lux, mesi sağlanmaktadır. Örneğin resim ya tedir. Doğal aydınlatmalarda ışığın tayfsal ikinci grup orta duyarlı eserler için maksida heykel sergilenen bir sanat galerisinde (spektral) yapısı oldukça önemli bir yer mum 150 lux olmalıdır. Üçüncü grup az yapılan aydınlatmalarda, özellikle objelerin tutmaktadır. Işığın tayfsal yapısı ile ışığın duyarlı eserler için aydınlık seviyesi 300 niteliklerinin ortaya çıkarılması gerekmekrengi farklı olgulardır. Her tayfsal yapının lux veya fazlası olabilir. Yapılan ölçümlere tedir. Bu durumda aydınlatmanın niteliği belli bir rengi olmasına rağmen, ışık rengi göre, üçüncü gruba dahil olan az duyarlı ile bu objelerin özgünlüklerini yansıtacak çok değişik tayfsal yapılarla elde edilmekanıtsal objeler üzerindeki aydınlık seviyesi aydınlatmanın niceliği iyi hesaplanmalıdır. tedir. Bunun en önemli nedeni gözün rengi Aydınlatma niteliğinin ve niceliğinin doğru düşeyde 105-130 lux ve yatayda 300-410 algılama biçiminin tayfsal yapıya bağlı lux arasındadır ki bu değerler kabul edilir hesaplanmadığı aydınlatma uygulamalarınolmasından kaynaklanmaktadır. Nesnelerin da ise yapının ya da aydınlatılacak objenin görünmektedir. Dolaşım yolu üzerindeki yansıyarak göze gelen ışığın rengi bu nesaydınlık düzeyi 100 lux’tür. Bu alan için özgünlüğü ve taşıdığı işlev geri planda minimum olması gereken değer olan 40-50 neleri aydınlatan ışığın tayfsal özelliklerine kalmaktadır. bağlıdır. Bu nedenle renkleri lux ile karşılaştırıldığında bulunan sonuç kabul edilir görünmektedir. 41 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ÖZEL ARAŞTIRMA IV. ESERLER ÜZERİNDE AYDINLATMANIN ETKİLERİ Toprak altından çıkarılan her türlü eser gün ışığıyla temas ettiği andan itibaren ışık alma süresi, ışık miktarı, ışığın niteliği gibi unsurlar bu sürede esere etki eden sebeplerdir. Hem doğal hem de yapay ışık organik malzemelerin bozulmalarına neden olmaktadır. 1-Pişmiş toprak eserler üzerindeki etkisi: Toprak eserler üzerinde eğer boyama yoksa ışıktan etkilenmezler. 2-Taş eserler üzerindeki etkisi: Taş eserlerde ışığın tespit edilmiş bir etkisi bulunmamaktadır. 3-Metal eserler üzerindeki etkisi: Metal eserlerde ışığın doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır. 4-Cam eserler üzerindeki etkisi: Işığın cam eserler üzerindeki boyamalara etkisi vardır. Cam eserlerin boyalı kısımları yoğun ışık altında solarlar. 5-Kağıt eserler üzerindeki etkisi: Işık kağıt eserlere solma, renk değişimi, kırılganlaşma, ayrışma şeklinde zararlar verir. İstanbul Modern KAYNAKÇA 1-Müzelerde Algılama ve Aydınlatma Kriterlerinin Analizi: Ankara-Anadolu... C. Kurtay vd. Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. Cilt 18, No 2, 2003 113 2- http://www.geocities.com/anadolu_muzesi/muze.html 3-Odakule Galeri Danışmanı ile röportaj. Yayınlanmamış 4-Galeri Apel 5- İstanbul Modern 6-Sakıp Sabancı Müzesi 7-Şerefhanoğlu, Sözen, M. Aydınlatma Teknik ve Estetik” Arrademento Mimarlık Dergisi Sayı 2001 / 5 s.116 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Duvarda Metin Aydınlatma Örneği 42 MAKALE NANA Muzaffer Oruçoğlu İnimden çıkıyorum. Duygularım, gördüğüm rüyalarla nakışlanmış, yeni bir dile kavuşmuş gibi. Dilimde bir canlanma, serüveni karmaşık ve oldukça zengin bir açılım var. Dilim, benden önce çıkıyor. Çok sakin ve efendi görünüyor dilim. Hem kendisini kuşatan maddi dünya, hem de kendi iç dünyası ile uyum içinde görünüyor. Gerçekte öyle mi? Sanmıyorum. Her ikisiyle de çatışma içinde.. Çıktığım inin karşısında, diş diş yükseliyor kayalar. Kayaların sinesinde yüzlerce kuş yuvası, insan ve hayvan suretleri. Az aşağıda yazılar, rakamlar ve Russell'in mutlak mantıksal öncüllerden çıkardığı mutlak matematiğinin dili, "mutlaklık diye bir şey var mı?" diye mırıldanıyor. Geceleyin, beni uyutmayan tilkilerin pavkırdığı yerde oturuyor Filozof. Bakışlarında ürkütücü bir 'BEN'. Tractatus'u yeni bitirmiş. "Sorunlarımızın son çözümüne vardığıma inanıyorum," diye mırıldanıyor. Bir ses yükseliyor benliğimden, 'Bir uçurum olsa da kendimi atsam,' diye. Öyle görünüyor ki bu gün de dolaşacağım avare avare. Bir yerde oturabilsem, sarılsam kalemime, hayatı kavrama ve kendi meşrebime göre yeniden yaratma yetisini gösterebilsem rahatlayacağım. Hiç kuşku yok ki bu, ilk can alıcı şartı, zengin bir dili gerektiriyor. Çok yönlülüğü ve tüm karmaşık ilişkileriyle birlikte, derinlik denen şeyi, zenginliği, zengin bir dil ile kavrayıp biçimlendirebilirim ancak. Dilimi, dilimin anlama ve anlatma gücünü tanımıyorum yeterince. Dilim, kökünden kesilmiş bir dili anlayabiliyorsa; sadece sözcük ve kavram dillerini değil, sözcüksüz ve kavramsız, yani "dilsiz" asıl dilleri anlayabiliyorsa; rengin, ışığın, sesin, rüyanın, büyünün, tüm görüntülerin ve onların görünmeyen gizli dünyalarının dilini anlayabiliyorsa dildir. Dilimin anladığı ve anlattığı kadar insanım. Kuşların şafak şakıyışlarına kendi şakıyışının içinden bakan şuh kadın Nana, gitmiş. Kim ne derse desin, dilin sınırları, dünyanın sınırlarından daha geniş. En güçlü gözümle, görme dilinin gözüyle süzüyorum vadiyi, belki görürüm diye, Nana'yı. Yürüdüğüm patikanın uçurum tarafında, kınalı bir kayanın dibinde, "bu dünyaya öylece bırakılmış" gibi oturuyor bir başka Filozof. Kendisini varlığın içine, varlığı ise dilin içine yerleştirmiş yine. Ruhu gözlerine kaymış, kızarmış. Belli ki, ölüme doğru var olmanın çabasına girmiş gece boyu. Meşgalesini var olanlara hasreden ve onun ötesini göremeyen bilime sitem edip durmuş. Gamalı haçını boynundan çıkarıp atmış vadinin dibine. 43 Kavram ile idea arasındaki yolu kırk yılda kateden Platon'u okuyor. Kafasını kaldırıp boşluğa bakıyor ikide bir. HİÇ'i ve HİÇ'in hiçmesini düşünüyor. HİÇ'in, HİÇ ötesini arayışına takılıyor kafam. Düşünüyor ve kararıyorum. Sonsuza dek bölünme duygusu içine giriyor karartım, sancılanıyor. HİÇ'in hiçmesi doğuyor. Kayaların gölgesinden günışığına çıkıyorum. İçim kalabalıklaşıyor. Yeşil Dağ'ın zirvesinden vadinin derinliklerine doğru, içli bir ezan nağmesi iniyor. Duruyor, özümü vererek dinliyorum. Zorunlu çalışmaya karşı tiksinti duyan, zahmet ve özgürlük duygusunu terkedip, teslimiyet ve ölümsüzlük arayışı içine giren milyarlarca insan, uğul uğul içimden çıkıp, beş bin yıllık kutsal labirentine giriyor Tanrının. Tanrıya göre düşünmeye ve Tanrıya doğru yürümeye başlıyor. Vadinin bir başka vadiyle kesiştiği yerde buluyorum Nana'yı. "Güzelliğini ve gücünü, dil bilincinin, dil aşkının özünden alan şiiri yazmak üzereyim, yalnız bırak beni," diyor. Günlerdir yazamamanın sıkıntısı işte. Yarasını derinden duyumsayan, acısını anlamaya çalışan bir güvercin canlanıyor içimde. Aklımı, akıl sınırlarının dışına çağıran ışığa doğru çeviriyorum yönümü. Nana'nın yaratma anıdır. Yani benim AN'ım. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ÖZEL HABER KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, “Kültürel Kalkınma” başlığı ile 2016- 2017 yılları için eylem planları açıklandı. İlgili paket aşağıdaki başlıklar halinde sıralandı. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 44 ÖZEL HABER HER ŞEHRE KÜLTÜR YÖNETİM PLANI Şehirlerde kültür ve sanat alanı ile somut olmayan kültür mirasının belirlenmesi, korunması, yaşatılması ve işlevlendirilmesini sağlayacak Şehir Kültür Yönetimi Koordinasyon Birimleri oluşturulacaktır. Her yıl bir veya birden fazla başarılı şehre “TÜRKİYE KÜLTÜR ŞEHRİ” unvanı verilecektir. Ayrıca kadın, çocuk ve engellilerin kültürel noktalara erişimini kolaylaştıran şehirlere ödüller, mali destekler verilecektir. KÜLTÜRKART Kültür ve sanat alanlarında tek kartla kültürel faaliyetlere kolay erişimi sağlamak ve böylelikle kültür ekonomisini canlandırmak amacıyla KÜLTÜRKART projesi hayata geçirilecektir İSTANBUL KÜLTÜR KÜLLİYESİ İslam eserleri, arkeoloji, güzel sanatlar ve geleneksel sanatları içerisinde barındıran bir Müze Kompleksi ile yazma eserler kütüphanesi ve restorasyon teknikleri araştırma ve uygulama merkezinin yer alacağı İstanbul Kültür Külliyesi yapılacaktır. HER ŞEHRE TİYATRO 81 ilimizde tiyatro ve sahne sanatlarıyla ilgili projelere destek verilerek, her ilimizde bir tiyatro sahnesi oluşturulacaktır. 45 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 ÖZEL HABER SANATÇILARA YÖNELİK ÇALIŞMALAR A) Sosyal güvenlik kapsamında olmayan sanatçıların emekli olmalarına yönelik çalışmalarımızı başlatıyoruz. B) Kültür ve Turizm Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarında istihdam edilen sanatçıların emeklilik şartlarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalarımızı yürütüyoruz. ÖZEL MÜZELER AÇILIYOR Müzecilik ve Koleksiyon kültürünü geliştirmek için devlet müzelerinin depolarında bekletilen (2.950.000) eserlere özel müzelerde teşhir imkânı sağlanması, hâlihazırda müzelerimizde teşhir edilen eserlerin (225.000) yaklaşık 13 katı eserin özel müzelerde teşhir edilmesi ve böylelikle de dünya medeniyetine kazandırılması için yasal engeller kaldırılacak ve yeni özel müzelerin açılması için destek programı hazırlanacaktır. ÖZEL TİYATROLARA 9 MİLYON TL DESTEK Sanatın ve sanatçının desteklenmesi için SANDES programını başlatıyoruz. Bu GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 46 ÖZEL HABER program kapsamında sanatçılara hibe, düşük faizli kredi, sponsor desteği gibi alanlarda teşvik ve destekler verilecektir. Ayrıca, özel tiyatrolara 2002 yılında 850.000 TL destek verilirken, bu rakamı 2015 yılında 4.500.000 TL ve 2016 yılında da %100 artırarak 9.000.000 TL’ye çıkartıyoruz. GENÇLERE 50 MİLYON TL Gençlerin kültür ve sanat alanlarındaki projelerinin desteklenmesi amacıyla GENÇDES programını başlatıyoruz. Gençlere karşılıksız hibe desteği veriyoruz. Bu program için genel bütçeden 50 milyon TL kaynak ayrılmıştır. KÜLTÜR VE SANATTA DEV DESTEK Sanatsal faaliyetleri ile kültür ve sanat alanına sponsorluk teşviki kapsamında ilgili harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların %100’ü gelir vergisi ve kurumlar vergisi matrahından indirilecektir. Tüm bu süreçlerin kamuoyuna doğru bir şekilde anlatılması ve takibi için Kültür ve Sanat sponsorluğuna yönelik yeni bir Eylem Planı hazırlanacaktır. 47 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 RÖPORTAJ KARANLIK SANAT ANLAYIŞI & EMRAH EMİR 1987 doğumlu genç bir ressam Emrah Emir; 2010 yılından bu yana üzerinde çalıştığı Karanlık Sanat Anlayışını hiperrealizmle birleştiren sanatının önemli özelliklerini, Güncel Sanat dergisinin “Söyleşilerle Genç Sanatçılar” dizisinde okurları ile paylaşmaktadır. Söyleşi Vecdi Uzun Kendinizden, sanat ve yaşam süreçlerinizden bahseder misiniz? Hayatım boyunca savaşlardan, kandan ve içselleştirilmiş türcülükten nefret ettim. Kendisine bile ait olmayan ideolojiler için dünyayı cehenneme çevirenler her daim midemi bulandırdı. Ne için öldürüldüğünü dahi söyleyemeyecek olanların sözlerini söylemek istedim. Ötekileştirilen, öldürülen, tecavüze uğrayan kadınların sesi olmak istedim. Yaşamı devam ettiren yeryüzünün tanrılarının çığlığını yansıtmak istedim… Çukurova doğumluyum. Çocukluğumdan bu yana sanata ilgim vardı. Ailem her ne kadar tıp eğitimi almamı istediyse de liseye kadar sabredebildim, lisede okuldan ayrılıp sanat dersleri almaya başladım ve açık liseden mezun olup Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’ne giriş yaptım. Ailem beklediğimin aksine bu tercihime hep saygı duydu. Binlerce yıllık bir esaret, varlığından bile haberdar olmadığımız şeylerin bizi darmadağın etmesi… İnsanlığın tarihini sorgulama ve hatta en radikal biçimde yargılama hakkına sahibiz. Çalışmalarımda bu hakkımı kullanıyorum. Kadınların tanrı olduğunu unutanlara bir hatırlatmada bulunuyorum. Teknik açıdan resimlerimde hiper gerçekçiliği savunuyorum, çünkü çağ itibarı ile hiperreal bir çağda yaşıyoruz. Sinema sanatı başta olmak üzere algılar hep aşırı gerçekçiliğe çekiliyor. Çalışmalarınıza hangi adı vermek daha uygun olabilir? Sizin resminizi nasıl özetleyebiliriz? Bu resimlerin arkasındaki düşünce birikiminin ana hatları nelerdir? Üzerinde çalıştığım sanatın formunu dal olarak kademelendirmeyelim. Ben buna bir ‘anlayış’ diyorum. Dallara bölünmüş sanat bana her zaman mekanik geldi. Sanki bizden önce yaşayan sanatçıların yarattığı akımlar sanatın patentini oluşturuyor ve biz de onlardan kendimize en uygun olanı seçmeliymişiz gibi. Hayır, katılmıyorum. Eğer algılanması için illa bir isim vermemiz gerekirse, çalışmalarıma “Karanlık Sanat Anlayışı” adını vermemiz uygun olur. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Teknoloji kullanarak yaptığınız çalışmalarınızın sizi klasik malzeme (Boya, fırça, tuval, palet…) ile yapılanlardan nasıl ayırıyor veya ortak noktaları nelerdir? Size ait bir kavram olarak adlandırdığınız Karanlık Sanat Anlayışı ile Hiperreal çalışmalarınızla başka bir yaklaşım getirdiği gözlenmektedir. Bu konuyu açar mısınız? 48 RÖPORTAJ Emrah Emir, Reaction, 160 x 120 cm, 2015 Emrah Emir, Induction, 150 x 200 cm, 2014 49 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 RÖPORTAJ Klasik hiperrealistlerin çoğu teknolojiden faydalanabildiği kadar faydalanıyor. Örneğin; modelini fotoğraflıyor ve projektör kullanarak tuvaline yansıtıp yansıyan görüntünün üzerine en ideal renkteki boyayı sürüyor. Bu yöntemin plastik açıdan tabloya ruh kattığını düşünmüyorum. Ben teknolojiden aşırı derecede faydalanmıyorum. Modelimi fotoğraflama dışında teknoloji yardımı almıyorum. Çizimlerimi gözüm ve desen bilgimle yapıyorum. Tablolarımda teknolojinin kazandırdığı modern kompozisyon anlayışını klasik kompozisyon türleriyle harmanlayıp kendi lezzetimi yakalamaya çalışıyorum. Karanlık Sanat Anlayışı ile hiperrealizmin birleşimine değineceksek, öncelikle “Karanlık Sanat Anlayışı”nı uzun uzadıya açmamız gerekir ki; buna röportajın yeteceğini sanmıyorum. Fakat en makul şekilde şöyle cevap verebilirim; insan yaşamında görme ve görmenin verdiği etki yadsınamayacak kadar büyüktür. Teknolojinin geldiği noktayı düşünürsek çağımız hiperreal bir çağdır. Az önce de dediğim gibi sinema sanatı başta olmak üzere birçok sanat dalının etki anlayışı hiper gerçekliğe doğru gidiyor. Neden, çünkü gerçeğe en yakın olan her zaman insanda daha fazla etki bırakıyor. Benim Karanlık Sanat Anlayışımın etkisini artırmayı düşünmem ve bu nedenle hiperrealizmi kılavuz edinmem son derece normal. Bu sayede ortaya çıkan durum ise benim dilimi oluşturuyor. Emrah Emir, Anti-Ereksiyon, 180 x 200cm, 2013 Bu komik olmanın ötesinde çok trajik bir durum, ama bunun bile bilincinde değiliz. Bunun en önemli nedeni din ve siyasi ideolojileri her şeye bulaştırarak her şeyi kirletmemizden kaynaklıdır. Sanat hiçbir dinin ahlak anlayışına ya da hiçbir siyasi ideolojinin doğrularına göre hareket etmeye mecbur değildir. Şimdi bütün bu saydığım etmenlerden sonra iş bir de kendinizin geliştirdiği bir anlayışı eleştirmeye gelince etrafınız sizi sırf eleştirmiş olmak için eleştiren insandan geçilmiyor. Üstüne bir de siz eleştiri kabul etmeyen insan konumunda yargılanıyorsunuz. Komik, değil mi? Sadece gülüyorum. Bu durumda yalnız kalma kısmı beni içsel açıdan rahatsız etmiyor. İnsanlar özünde zaten hep yalnız değil mi? Yurt dışından gelen eleştirilere gelince; yiğidi öldür hakkını yeme demişler, orda yüzlerce yıllık bir sanat tarihi birikiminden kaynaklı olsa gerek sanatınıza bir eser olarak değer veriliyor, tasnif edilse de edilmese de o bir eser kabul ediliyor. Çalışmalarınızın teknoloji kullanımı gerektiren bilgi ve tecrübeye dayanması ve yeni bir sanat alanı içinde şuan için emsalsiz ve kendinizin geliştirdiği bir çalışma çizgisinde yürümenizin yalnızlığını anlatır mısınız? Bu çalışmanızın gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında karşılığı ve aldığınız tepkisi nedir? Yalnızlık konusuna öncelikle şuradan yaklaşalım. Türkiye’de sanat yapmak gerçekten çok zor. Çünkü kimse kusura bakmasın; herkes kendi sanatının yapılmasını istiyor. Bir defa eleştiri hastası bir toplumuz. Utanmasak kuşun uçma şeklini eleştireceğiz ‘öyle kanat mı çırpılır’ diye. Bir sanatçının eserlerine yaklaşırken o sanatçıyı ve yaratmak istediği metaforu anlamak yerine, benim sanat anlayışıma ne kadar uygun diye yaklaşıyoruz. Çalışmalarım sırf radikal diye tepki gösterenler var, ama aynı kesim her gün haberlerde tecavüz ya da kadın cinayeti duyduğunda bela okuma dışında bir tepki göstermiyor. Aslında işin özü dünya zaten çirkin bir yer, ama sen niye resmini yapıp bize gösteriyorsun demek. Eleştirirken de kendi sanat anlayışımızda olmayan noktaları eleştiriyor ve bunları eksiklik olarak görüyoruz. Sanki herkes bizim anlayışımız doğrultusunda sanat yapmaya mecburmuş gibi. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Sizin resim dışında yazım konusundaki birikiminiz hakkında okuyucularımızla neleri paylaşabiliriz? Edebiyat alanında iki tane roman yazdım. Sanatın sosyolojiden bağımsız olduğuna asla inanmayan bir insan olarak, doğup büyüdüğüm coğrafyayı ne denli iyi tahlil edersem o kadar sağlam Karanlık Sanat yapabileceğime inandım. Bu nedenle üniversite ikinci sınıftayken ve Karanlık Sanat Anlayışı üzerine araştırmalarımı yaparken, coğrafya ve sosyoloji tahlillerimi geliştirme adına toplumcu gerçekçi bir roman kaleme aldım. Romanlarım da kendi içinde bir Karanlık Sanattır. Tahlillerimi, yarattığım roman kahramanı üzerinde senaryolaştırdım ve edebi eksiklerimi gider 50 RÖPORTAJ Çok klasikleşti artık kadın üzerine sanat yapmak, kapitalist tüketim, insan ilişkileri vs. Yapılmasın demiyorum yapılsın, ama günümüzün sorunu olduğu için değil, bu konuda gerçekten söyleyecek sözlerimiz varsa yapalım. Yoksa eserlerde eleştirdiğimiz kapitalist tüketimi farkında bile olmadan biz yapmış oluruz. Özgünlüğe giderken izlenmesi gereken yol kendi fikirlerimiz olmalıdır. Başkalarının fikirlerini sanat yaparak sadece kendimizi kandırırız. mek için Rus ve Fransız klasiklerini yalayıp yuttum. Roman yazmanın inceliklerini kavradıkça tablolarımdaki kompozisyon anlayışı da değişmeye başladı. Kafanızda yarattığınız karakterleri yazım dili ile anlatmanın tablolarımdaki kompozisyon anlayışına etki edeceğini hiç hesaba katmamıştım. Yani roman ve resim birbirine sandığımdan da sıkı sıkıya bağlılarmış. Sanatçı sizce kimdir? Nasıl olmalıdır? Başta resim ve heykel olmak üzere sizi ve sanatınızı etkileyen sanatçılar kimlerdir? Sanatçı kimdir sorusunu yanıtlayabilirim. Fakat nasıl olmalıdır sorusunu yanıtlamayacağım. Yalnız kalma kısmında “Herkes kendi sanatının yapılmasını istiyor ve sanatçıda kendisini arıyor” diyerek açıkladım. Ben sanatçılardan hiç kimseye “Kendimi aramadığım için şöyle böyle olmalıdır.” diye bakmıyorum. Sanatçı kimdir derseniz; sanat asla susmayan ve hatta çağlar arası iletişim kurabildiğimiz evrensel bir dil ise sanatçı da söyleyecek sözü olan ve bu dili konuşabilen kimsedir. Heykel alanında kuşkusuz idolüm Gian Lorenzo Bernini ve resim alanında da kendi çağını aşan Michelangelo Merisi da Caravaggio’dur. Caravaggio resim sanatının tanrısıdır. Bir genç ressamın yaşadığı sıkıntılar nelerdir? Öncelikle paradır. Düzenli bir mali gelir gerek çalışma şartlarının oluşmasında gerekse araştırmalarda çok ama çok önemlidir. Benim bir sponsor desteğim yok ve bu konuda kendi çabamla kürek çekiyorum. Tablolarım aşırı derecede radikal olduğu için yanaşmak istemiyorlar. Bilmiyorum; belki kuşları, böcekleri ya da güzel yüzlü kadınları çizseydim bankada yüksek meblağlı bir hesabım olabilirdi. İkinci sıkıntı ise az önce konuştuğumuz özgün olma meselesi. Bunu ne yazık ki çok büyük oranda eğitim engelliyor, ama kendine ait fikri ve söyleyecek sözü olanlar bunu da aşar diye düşünüyorum. Genç bir sanatçı olarak özgünlük hakkındaki düşünceniz nedir? Özgünlüğe doğru yol alırken yapmanız gereken ve izleyeceğiniz yol nedir? Ülkemizde sanat eğitiminin, özgünlüğü yerle bir ettiğine yürekten inanıyorum. Bu nedenle genç sanatçılar özgünlüğün ne olduğunu bile bilmeden başkası oluveriyor. Üstelik dönüştüğü başkasını kendisi sanması da ayrıca içler acısı bir durum. Sanat eğitimi alan herkes bilir, önünüze sanat akımları birer seçenek olarak sunulmuştur eğitimciler tarafından, siz bir tanesini seçer ve o yönde sanat yaparsınız. Oysa özgünlük bilgi ile eş değer ilerler. Fizikte zamanı ve mekânı nasıl birbirinden ayıramazsanız sanatta da özgünlük ve bilgiyi ayıramazsınız. Özgün olmak isteyen bir genç sanatçı evvela tarihi mükemmel derecede iyi bilmelidir. Aksi düşünülemez bile. Tarihi iyi bilen bir sanatçı kendi çağını daha iyi anlar. Anladığı andan itibaren içinde yaşadığı çağ ile ilgili söyleyecek sözleri olur. Üstelik bu sözler kendisine ait sözlerdir. Zaten özgün dediğimiz de budur. Bakınız kısaca bir şeye değineyim. Tarihte de belirgin şekilde vardır günümüzde de var. Ne zaman savaş olsa sanatçılar paldır küldür savaş üzerine sanat yapar. Kimisi zararlarını anlatır kimisi ise milliyetçiliği kabartarak savaşı kahramanlaştırır ama en nihayetinde konuları savaştır. Oysa düşündüğünüzde tüm bu sanat eserlerini yaratan aslında savaşı çıkaranlardır değil mi? Onlar bunu yapmasa kimse savaş üzerine sanat yapmayacak. Demek istediğim başkaları bizlerin ne yönde sanat yapmamız gerektiğine karar vermemeli o zaman biz özgün olamayız. Bir sanat kuramcısı ve ideolog olarak Karanlık Sanat Anlayışı dışında başka teorileriniz var mı? Eğer planlarımda bir aksama olmazsa Karanlık Sanat Anlayışı’nın 2022 yılında tamamlanacağını düşünüyorum. Tarihsel araştırmalarımı tamamladım, diyebilirim. Kuramımı destekleyen tesadüf olamayacak kadar çok örnekler var. Şuan matematiksel formülü üzerinde çalışıyorum. İsmini vermeyeceğim ama çok önemli bir Alman sanat kuramcısı bu konuda bana yardım ediyor. Kuramımı tamamladığımda kitaplaştıracağım ve akademide de doktora tezim yapmayı düşünüyorum. Bu kuram şuan tüm ömrümü alıyor, diyebilirim. Fakat teknik açıdan da hiperrealizm ve evrilmesi üzerine küçük araştırmalarım var ve ne olacağını zaman gösterecek. Son olarak beni ve Karanlık Sanat Anlayışı’nı tanıtma konusunda destek olan başta siz ve Güncel Sanat dergisine teşekkür ederim. 51 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 MAKALE ÇIKMAZ SOKAKTA Rıfat Maniş Hem daha bilimsel olur böylece Türkiye’de, Türkçede. Çıkmaz sokakta, sığırcıkların çığlıklarla tünediği bir ağacın altında, toprak yoktu ve bu acıyla öleli yusufçuk çok zaman geçmişti. Şimdi burada dur. Ölen değil öldüren bağırıyordu kuduz gibi. Burada dur. Sana demiyorum ey okuyucu, kendime diyorum. Sen sadece şahitsin. Ötesi olamasın. Benim olamadığım gibi. Şimdi haberler: seçimleri bir kez daha bokperestlerle evlenmeden olmazcıların ittifakı kazandı. Evet durmalısın. Kuduz gibi böğürüyordu köksüz bir güruh, petrole bulanmış toprağa kök salmaya çalışarak. Kör cehalet ve onun şeytanlaşmış kundakçıları…”Haliçte bir vapuru vurdular dört kişi / … / cinayeti kör bir kayıkçı gördü / ben gördüm kulaklarım gördü / … / … . Kırılan kırılmış, dökülen dökülmüştü. Aslında bu yazı daha başlamadan burada bitebilirdi. Fakat yazmak istiyorum. ‘Tanrım beni hayrete düşür.’ ‘Demirden kollar ve bacaklarla döndü.’ Bitlerini özledi, bitlerini ve sırt üstü kara toprağa uzanıp yıldızları seyrettiği geceleri, geceleri Bay K’nın gölgesiyim diyen bir adamın saçmalıklarını. Alkolü ve afyonu özledi. ‘68 Amerika’sında, çatı katlarında, jazzı ve Muhammed’in meleklerini gören çocukları özledi.’ Hakim kim? Savcı kim? Silah kimin elinde? Perşembeyi cumaya bağlayan bu gece, Hakka tapan kim? Hak nerede? Taş nerede? Altına sokacağım elim nerede? Yavaşla! Bombalar patlıyor. Yavaşla! Ali bir kez daha çarmıha geriliyor. Hasan ölüyor, Kör Şinasi hatırlanıyor. Yavaşla! Şimdi sola dön. Sana doğrultulmuş silaha bak. Şeytanı görmek için cadının gözlerindeki ateşe bakan sen değil miydin? Sen değil miydin, yasak meyveyi elinde bir silah gibi tutan? Akdeniz ölüyor. Akdeniz de ölürse saçların yanacak. Korkuyorum bir boşlukta titreyen dikenli bir bozkır gibi. Sende dur ey okuyucu. Sonuçlarını bilmediğimiz cümleler kullanıyoruz. Sonuçlarını zaten bilemeyiz. Niyetimizden de emin olamadığımız cümleler kullanıyoruz. İrade irade içinde olabilir mi? Ah! İvan, kadersiz İvan. Son ana kadar ey vatanım, yaradanım, kadınım… Sen de bir parçasısın şu kavanoz dipli dünyanın. İç içe geçmiş hayatlar, iç içe geçmiş bir zamanda. İran topraklarında örneğin, örneğin Hindiçin’de, örneğin balçıktan, örneğin buzdan yapılmış evlerde, örneğin bakmayan gözlerinde. Sanıyor olmak! Belki. İhtimal yüksek. Düşünmek. Düşünememek. Sonra kestirip atmak. Dönüp biriktirmiş olduklarımıza bakmak, çıkmaz sokakta. Çıkmaz sokakta, iç içe geçmiş bu zamanlarda, kaybetmek hep beraber. Hep beraber yeniden başlayabilmek ama neye ve nasıl? Gerçekten ahmağın tekiydi şu insanoğlu. Budala mı demeliydim yoksa? GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 52 MAKALE ONLARIN PARA KAZANMA DEĞİL, SADECE GEÇİNME DERTLERİ VARDI Mahmut Nüvid Doksatlı 53 Akıncı Türklerin, Viyana Kuşatması’ndaki hezimetinden sonra, toparlanamadan Batı’da gidebilecekleri son noktayı hayal edebilme gücü yerine, değer hükmü taşıyan anlamıyla uygarlığın Batı’ya ulaşabilmede bir seviye, ideal ve hatta bir kompleks ve hedeflerinde bir ölçü olarak Batı’yı örnek alma tutumu kesintisiz en az bir 250 yıldır bu toplumun gündemindedir. Bilmem yazmaya gerek var mı? İnkılâplarının doğal sonucu olarak ilerlemeci düşünceleriyle sadece Osmanlıyı değil, tüm dünyayı kendine hayran bırakan 1789 Fransız İhtilali’nin sınıfsal temeli Osmanlı tarafından hiç anlaşılamamıştır. Dolayısıyla monarşinin bahçesinden kavranabildiği kadarıyla yenileşme çabalarını, bir tren yolunun son istasyonu “sur-u sultani”nin içinden geçeceği zaman Sultan Abdülaziz, trenyolu için “Gelsin de isterse yatak odamdan geçsin!”diyerek teknolojiye olan hasretini, fedakarlığı ile ifade ediyordu. Onun döneminde Ahmet Ali (Şeker Ahmet Paşa) 1867 Paris sergisine, bir karakalem Abdülaziz portresiyle katılmıştır. 1869-1870 yılarındaki Salon d’Exposition sergilerine Gerome ve Boulangerin öğrencisi olarak katıldığını da yakın bir geçmişte Adnan Çoker’in meraklı çabaları sonucu öğrenmiş bulunuyoruz. Mesele Batı'yı fethetmek, batıyla aşık atmak ya da ilerlemek olsun, nasıl ifade edilecekse bilmiyorum ama Şeker Ahmet Paşa bu konuda bir ilktir ve bir öncüdür. İkincisi, Paris Salon sergisine kabul edilen son halife, veliaht Abdülmecit Efendidir. Bu çok şahsına mahsus halife bir Tanzimat münevveri, “La leçon Histoire” adlı tabloda çocuklarına bir masa üzerine serili haritada tarih dersi verirken gösteriliyor. Sene 1914. 1870’ten 1914’e kadar Osmanlıların (Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Halil Paşa, Hoca Ali Rıza) Paris’te bulunmaları nedeniyle başka sergilere de katılmış olmaları muhtemeldir. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 MAKALE Bu kez elitler değil, halkın çocukları bu nimetten yararlanmaya başlamıştır. “Güzel Sanatları sevmek ve onda yükselmek” ülküsü cumhuriyetin 10. yılından itibaren meyvelerini vermeye başlar. Adnan Çoker’in “Cumhuriyetin Çocukları” olarak isimlendirdiği D Grubu sanatçıları devlet desteğinin dışında, kendi başlarının çaresine bakacak yollar deniyorlardı. Bu sanatçılar şunlardır: Başta kurucuları Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Zühtü Müridoğlu, Cemal Tollu, Abidin Dino olmak üzere, Cemal Nadir Güler, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turgut Zaim, Eşref Üren, Arif Kaptan, Eren Eyüboğlu, Halil Dikmen, Salih Urallı, Şeref Akdik, Sabri Berkel, Leopold Levy, Pierre Bonnard, Nusret Suman, Fahrünnisa Zeyd, Hakkı Anlı ve Zeki Kocamemi’dir. Bu sanatçılar sanatta izlenimciliğin dışında başka eğilimlere bakarken aynı zamanda sergilemelerini de resmi salonların dışında arayarak şartları zorluyorlardı. Açılış sergisi Beyoğlu’ndaki 388 numaralı boşaltılmış Mimoza şapka dükkanı kiralanarak yapıldı. Diğer sergilerde buna benzer tecimsel olamayan, Beyoğlu Halkevi, Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü-Taksim, Galatasaraylılar Kulübü ve Eski Fransız Tiyatrosu gibi mekânlarda olmuştur. 1918, Türklerin 2. Viyana Çıkartması 1917’de Celal Esat (Arseven) Şişli’de, Bulgar pazarında ahşaptan bir resim atölyesi kurdurur. Celal Esat, Paris’te açılan Mekteb-i Osmani’nin müdürlüğünü yapmış olan Ahmet Esad Paşa’nın oğludur. Saraya yakınlığı ve yaptığı işler, yapacaklarına kefil bir şahsiyettir. Dolayısıyla bir atölye kurdurup hem burada çalışacak sanatçıların katılımlarıyla hem de dışarıdan katılımlarla oluşturulacak bir sanat sergisinin, Avrupa merkezlerinde sergilenerek Türkün gücünün sadece savaşta değil sanatta da gösterilmesi hedeflenmiştir. Bu atölyede savaşın zorlu ortamında, her türlü devlet desteğiyle İbrahim Çallı, Namık İsmail, Hikmet Onat, Mehmet Sami Yetik, Ali Sami Boyar, Mehmet Ruhi Bey ve Ali Cemal Benim büyük boyutlu tablolar yapar. Bunlara dışarıdan katılan Mehmet Ali Laga, Feyhaman Duran, Avni Lifij ve Abdülmecit Efendi , Harika Sirel hanım (Lifij), Ömer Adil bey, Cevat Bey, Halil Paşa, İsmail Hakkı Bey, Mahmut Bey, Şevket Dağ, Seyit Bey, Tahsin Diyarbakırlı ve Ruşen Zamir Hanım 1918’de Viyana Üniversitesi salonlarında sergilenmiş ve çok da alaka toplamıştır. Fakat 1. Dünya Savaşı sona ererken sergiyi Berlin’e götürme projesi gerçekleşememiştir. Sanat tarihine “Şişli Atölyesi” ismini hediye eden Adnan Çoker’e göre, sanat tarihimiz bu sayede büyük boyda, çoklu figürleriyle kompozisyonlar kazanmıştır. İlkler arasında 1918 Viyana Sergisi, Türklerin ilk toplu Avrupa çıkartmasıdır. 1923-1945 Cumhuriyetin Kuruluş yılları ve Kemal’in İnşaî Programı* Cumhuriyetin ilk yılları (altı dönem CHP tek parti dönemi) sanata devlet desteğinin devam ettiği zorlu yıllardır. Fakat batıya öğrenci gönderme kesintisiz devam eder. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Bu dönem, D Grubu üyelerinin bir kısmının katılımıyla yurt dışı sergiler de yapılmıştır. Bunlar 1934 Moskova, Leningrat, 1937 Atina, 1946 Paris, 1950 tekrar Atina sergileridir. Bu sergileri, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ki gelişkinliği Batı’ya gösterme ve paylaşma gayretleri olarak tarihleyebiliriz. Ölmeden bir yıl önce, Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına rastlayan 1937 yılında Mustafa Kemal, ivedilikle Resim Heykel Müzesi’ni kurdurarak Meşrutiyet yıllarında başlayan ileri batılı sanat hamlelerini başka ileri bir noktaya taşımıştır. Çağdaş Türk sanatı için yer olarak da Dolmabahçe Sarayı’nın veliaht dairesini uygun görmüştü. Böylece Osman Hamdi Bey’in Güzel Sanatlar Akademisi’ni kurmasından yaklaşık 50 yıl sonra Resim Heykel Müzesi açılmıştır. Müzenin ilk koleksiyonu için 1936 Ağustos’unda Akademi salonlarında açılmış olan Türk Sanatının 50 Yılı sergisi baz alınmıştır (Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu). Bu sergide D Grubu sanatçıları 3. katta yer alıyorlardı. 1939 yılından itibaren, mütemadi olarak her yıl açılan sergilerden devletin kurumları için devlet eliyle satın alımlarla sanat ve sanatçı desteklendi. Zaten cumhuriyetin ilk yıllarında tüm kurumlar devlet desteği görmenin dışında bizzat devlet eliyle oluşturulmuştu. Bunun güzel bir örneği olan İş Bankası da 1940’dan itibaren bu sergilerden eser almaya başladı. Ayrıca Merkez Bankası’nın, 54 MAKALE Benzer bir sivil davranış 1952 Ocak ayında, Ankara’da, Hasan Kaplan’ın sergisiyle Helikon Derneği’nin faaliyete geçmesidir. 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde Beyoğlu provakasyonu ve yağmalama olaylarından sonra başka bir sanatçı sığınağı olan Helikon kovuşturmaya uğrayarak kapatıldı. Daha sonra açılmasına izin verilse bile karakoldaki “memleket durumları”nı yaşamış olan Ecevit sanatla değil, siyasetle ilgilenmek gereğine inanarak derneği, sanatı ve sanat eleştirilerini bir kenara bırakarak siyasete atılır. Yabancı misyon, salonlarını her zaman sergilere ve Türk sanatçılara açmıştır. Ancak bir tanesinin Türk sanat tarihinde çok önemli ve seçkin bir yeri vardır. Damat Robert Anhegger (Mualla Eyüboğlu ile evliydi ), Maya’nın misyonunu yüklenerek 1959 yılından 1972 yılına kadar Türk Alman Kültür Derneği’nin bünyesinde, önce Alyon sokakta, sonra da Müeyyet Handa galericilik yapmıştır. Kesin bir rakam verme olanağı belgelerin kaybolması sebebiyle mümkün olmasa da, sayıları 200’e yaklaşan sanatçıdan, 104’ünün sergileyebilme imkânı bulduğunu belgeleme imkanı var. Bu sanatçıların bir kısmına, 1976 yılında açılan Maçka Sanat Galerisi sahip çıktı. Kısacası 1950’lerden yetmişlere nefesi yetenler bu galeride kendilerine yer bulabildiler. Kavramcılar, yerleştirmeciler, performans sanatçıları ve satma telaşı hatta şansı hiç olamayan avangartlar bu galeride kendini ifade edebildiler. Maçka Sanat Galerisi 40. yılını kutlama hazırlıkları içindedir ve Türk sanatı içinde uzun sürmüş galericilik unvanını elinde tutan 2. galeridir aynı zamanda. önemli koleksiyonunun temelleri de 1930’lu yıllarda atılmıştır. Bu bir devletin kültür ve sanat politikasıdır. 1938-1943 yılları arası CHP’nin programıyla sanatçılar Anadolu’nun muhtelif köşelerine gönderilerek eser üretmeye teşvik edildiler. 1944’de bu altı yıllık programın ürünü olan 675 tablo Ankara Sergievi’nde sergilenmiştir. Her yıl açılan sergilerden devlet, Resim Heykel Müzesi’ne ve diğer devlet kurumlarına satın almayla, sanata destek oldu, yapılara ve kamusal alanlara siparişleriyle tek alıcı konumunu uzun yıllar muhafaza etti. Demokratikleşme çabaları ve sanat piyasası için denemeler Demokratikleşme ve ekonomide liberalleşme çabalarını kapsayan 1950’li yıllarda Maya Sanat Galerisi değişen konjonktüre ayak uydurma gayretiyle ortaya çıkmış ilk önemli figürdür. Ondan önce de bir takım sergileme imkânları Beyoğlu ve Taksim etrafında vardır ama ticari olarak sanatın serbest piyasa ekonomisine sunuluşu Maya Galerisi ile olmuştur. Diğer birkaç kısa süreli denemeden de bahsetmek mümkün. Sanat tarihimiz incelendiğinde sanatçı ile sanat alıcısı arasındaki ilişkinin oldukça geç bir dönemde ortaya çıktığı görülüyor. Bir anlamda sanatçılar uzun yıllar yalnız başına ve büyük bir sanat tutkusu ile olmayan bir pazara ürettiler. Aslında, Postmodern bir deyiş olan üretme kelimesini, 50’li yılların sanatçıları kullanmaktan imtina ederlerdi, eminim. Onların para kazanma değil, sadece geçinme dertleri vardı. Sanat bir ülküydü ve ülkeyi ileri götürecek bir ülküydü. Cumhuriyet devrimlerine canla başla omuz vermekten kimse yüksünmedi. Hikmet Onat 80 yaşında, açtığı ilk sergisiyle yaşama veda etti. Üstelikte bu galeri de sanatı desteklemek üzere programlarını yapmış olan bir banka galerisiydi. Kısacası profesyonel bir galeri değildi. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. (http://www.mackasanatgalerisi.com/) 1964’de de yine Melda Kaptana’nın Nişantaşı butiğinin bir kısmını sanata ayırmasıyla başlayarak ve giderek butiği galeriye çevirmesiyle 1974 yılına kadar galericiliğini Maya misyonu eksenine oturtuyor. Hatta Maya belgelerini toplayarak bir kitap yapması da cabası. 1950’leri 2015’e bağlayan 65 yıllık özel galericilik çizgisinde, bu dört galeriyi birbirine bağlayan ve cumhuriyetin ilkelerini, onun sanat değerlerini oluşturma ülküsü ön planda, tecimsel çabalarsa daha geri planda olmak üzere kristalize olduğunu görüyoruz. Bu dört galerinin çalışma anlayışıyla bugün sadece ve sadece müzeler sergi açabilir. Maçka Sanat Galerisi bu anlamda Batı (Fransa ) ile ilişkileri geliştirmiş Fransız sanatçıları kendi galerisinde sergilediği gibi, 2004’ de Cholet müzesine de kendi sanatçılarını taşıyan bir sergi tertip etmiştir… Maya Galeri, bu anlamda ilk profesyonel galeridir. Profesyonel, fakat ticari olmayan. Maya genç avangartların sığınağı olur. İlk sergilerini Maya’da açıp da bugüne gelmeyi başarabilenlerden ilk aklıma gelenler Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nedim Günsür, Zühtü Müridoğlu, Avni Arbaş, Füreya Koral, Ferruh Başağa, Aloş (Ali Teoman Germaner), Nuri İyem, Kuzgun Acar, Ömer Uluç, Sadi Diren, Adnan Çoker, Lütfü Günay ve Yüksel Aslan. Maya dört yıl yaşayabildi ve 17 Mayıs 1955’de Adnan Çoker-Ali Durukan’ın Non-Objektif resim sergisiyle kapandı. (http://www.cholet.fr/…/dossier_55_le+musee+art+histoire.html 55 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 MAKALE ADALET CİMCOZ (1910-1970), MAYA GALERİ'NİN KURUCUSU GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 56 MAKALE 1970’li yıllar, bankaların reklam bütçelerine sanata destek maliyetlerini de ekleyerek bünyelerine sanat danışmanlarını da aldıkları kültür merkezlerinde galeriler açtıkları ve koleksiyonlar oluşturdukları bir dönemdir. Dolayısıyla 1930 yıllarda Merkez Bankası ve İş Bankası gibi bankaların başlattığı sanata destek programlarının yanında, özel bankalar, başta 1964’te Yapı Kredi Bankası olmak üzere Akbank da 1970’den başlayarak sanat yatırımlarını günümüze kadar artırarak sürdürdüler. SANAT SINIR TANIR MI? 1973 yılında iş adamlarının kurduğu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı özel sermayenin sanata yatırım yapacağı başka bir sivil mecra olarak ortaya çıktı. 1975 yılında Kurtuluş’ta açılan Galeri Baraz daha tecimsel başarılarıyla paranın girmeye ve dönmeye başladığı ortamda, çağdaş sanatı sevdirerek yeni koleksiyonerler yarattı. Daha çok Amerika tandanslı bir galericilikle, aynı zamanda sanat tarihinde empozan bir tavır takınmadan, tüm sanatsal değerleri aynı anda sunarak günümüze kadar geldi. Kendini sanatın yeni merkezi olarak hazırlayan Berlin’de bir galeri açan Galeri Artist’in peşinden Vehbi Koç Vakfı da Berlin’de bir galeri açmış bulunuyor (www.tanasberlin.de). Yine 28 Şubat 2016 tarihinde Moiz Zilberman Berlin’de bir Türk galerisini sessiz sedasız hizmete soktu (http://www.galerizilberman.com/contact.asp). 1987 yılından itibaren İKSV’nin öncülüğünde bienallerin düzenlenmesi sürekli batıya doğru hareket eden Türklerin ayağına Batı’yı getirmiştir. Bu bienaller esnasında ki tanışıklıklar sebebiyle ve başka sebeplerle 40-50 sanatçı şu an dünya dolaşım ağı içinde hareket ediyor. 1989’da kurulan Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği öncülüğünde sanat fuarları düzenlenmeye başlamıştır. Son 20 yıl içinde sanat piyasasının yeni aktörleri ve fuarların sayısı artmış ve çeşitlenmiştir. Ve artık Türk galerileri de uluslar arası fuarlarda boy gösteriyor. Bu fuarlara özel turlar düzenleyen seyahat şirketlerinin ihtisas kolları bile var. Sanat sınır tanır mı? 2000’li yılların belirgin özelliği, 70’li yıllarda başlamış olan özel koleksiyonerlik merakının müzelere, çağdaş sanat merkezlerine dönüşmesidir. Her gün 3. kuşaktan sanayicilerin sanata daha fazla para yatırdığını göreceğiz. Krizli yılların sanata yarayacağını tahmin etmek hiç zor değil. Büyük, karmaşık ve çok merkezli sanat piyasasında Türk sanatının yeri halen marjinal ama öte yandan İstanbul tüm doğunun batıya açılacak kapısı olarak, tüm hazırlıklarını tamamlamış gibi gözüküyor. Sanatın pazara sunumuyla ilgili müzayedecilik anlayışında ise 2000’li yıllardan bu yana ‘antika’ resimden çağdaşa son sürat bir kayış var. Artık eskiler tümüyle ortadan kalkmış ve antikacılar çağdaş hatta güncel sanat müzeleri görünümünde. Bu hızlı devinimin sonucu yabancı müzayede şirketlerinin son iki yıldır yurtdışında Türk sanatını pazarlama gayretleri gayet başarılı oldu. Bunda Türk sanatının yanında olmayı ilke edinmiş koleksiyoner Türklerin de üzerlerine düşen vazifeyi layıkıyla yapmış olmalarının payı var. *Kemal’s Constructive Program Polonyalı sanatçı Mieczyslaw Szczuka’nın 1924 tarihli siyah beyaz kolajına verdiği isim. (Prof Adnan Çoker’in keşfi) 57 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 MİMARLIK KAYDIRAK MI, SANAT ESERİ Mİ? Anish Kapoor ve Cecil Balmond tarafından 2012 Londra Olimpiyatları için tasarlanan, 115 metre uzunluğunda ve 84 ton ağırlığındaki ArcelorMittal Orbit gözlem kulesine sanatçı Carsten Höller tarafından eğlenceli bir kaydırak ekleniyor. ArcelorMitall Orbit gözlem kulesi, 2012 Londra Olimpiyatları için Anish Kapoor ve Cecil Balmond tarafından tasarlanmış ve bir hayli yüksek maliyetle sonlandırılmıştı. GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 Bugünlerde ise belediyenin de desteğiyle projeye bir kaydırak eklenmesine karar verildi. Sanatçı Carsten Höller tarafından paslanmaz çelikten gözlem kulesine eklemlenen bu çalışmanın bir sanat eseri mi, bir eğlence ürünü mü yoksa sanat eserinin yüksek üretim maliyetini geri kazanmak için yapılan bir hamle mi olup olmadığı tartışılıyor. Fikrin, sanat eserini turistik bir çekim merkezine dönüştürmeyi hedefleyen belediye yetkililerinden geldiği düşünülürse sonuncu seçenek ağırlık kazanıyor gibi. 58 MİMARLIK ZANAATTAN TASARIMA İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun hayal gücüyle el becerisini buluşturan ilk projesi tamamlandı. Beş sanatçı/tasarımcı ve dört zanaatkârın katıldığı proje, “İstanbul Kalkınma Ajansı Yaratıcı Endüstrilerin Geliştirilmesi Mali Destek Programı” kapsamında gerçekleşti. ve Seyhun Topuz’un cam tasarımları Fatma Ayran, Sezgin Yalçın, Gamze Araz Eskinazi ve Battal Yakut (Beto Usta) adlı zanaatkârların dokunuşuyla hayat buldu. 1 Eylül 2015’te başlayan proje, sanatçı, tasarımcı ve zanaatkârların birlikte çalışıp, birlikte üretirken birbirlerinin tecrübelerinden faydalanmalarını sağladı. Proje sonucu ortaya çıkan ürünler, yıl sonuna kadar İstanbul Modern Mağaza’da sergilenecek. Türkiye'de yaratıcı endüstrilerin gelişmesine öncülük eden İstanbul Modern, şehrin köklü ama unutulmaya yüz tutan zanaat ve el sanatları geleneğini, güncel tasarım ve sanat yorumlarıyla buluşturdu. İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun ilk projesinde bakır, ahşap, cam, kemik ve sedefle geleneksel üretim teknikleri yeniden yorumlanarak tasarım objelerine dönüştürüldü. Projeye beş sanatçı/tasarımcı ve dört zanaatkâr katıldı. Atilla Kuzu’nun bakır, Hatice Gökçe’nin kemik, Adnan Serbest’in ahşap, Ekrem Yalçındağ’ın sedef “Geçmiş ile Şimdiki Zaman Arasında Bağ Oluşturuyoruz” Projenin zanaat eksenli üretim tasarım ilişkisine dikkat çektiğini belirten İstanbul Modern Sanat Müzesi Direktörü Levent Çalıkoğlu, İstanbul Modern Zanaat, Sanat ve Tasarım Platformu’nun geçmiş ile şimdiki zaman arasında bağ oluşturacak projeler kurguladığını dile getirdi. 59 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 MİMARLIK GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 60 MİMARLIK 61 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 62 G NCEL SANAT Güncel Sanat’a abone olmanız halinde % 20 karlı çıkacaksınız Normal abonelik fiyatından %20 indirim 12 ay boyunca Güncel Sanat Dergisi’nin kapınıza getirilme garantisi guncelsanat.com.tr web adresimize dijital üyelik Haftalık olarak yeni haber bültenlerimize e-mail ile ulaşma Sergi, fuar ve bienaller ile diğer kültür-sanat etkinlikleri takvimine sahip olma Geçmişe yönelik (beş sayıya kadar) eksik sayılarınızı ücretsiz elde etmek Abone olmak için QR kodu taratın! 63 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 GÜNCEL SANAT | MAYIS 2016 C M Y CM # daimagenc MY CY CMY K Tüm Etkinliklerimiz Ücretsizdir. György Kepes, Ear, c. 1939–41, estate of György Kepes Genel Sanat Yönetmeni Süha UYGUR Fiyatı ₺ 17,5 | Avrupa € 8 | Kıbrıs ₺ 19 Mayıs 2016 | Yıl:3 | Sayı:24 G NCEL SANAT G NCEL SANAT w w w. g u n c e l s a n a t . c o m . t r SAYI 24 | MAYIS 2016 www.guncelsanat.com.tr Jo Spence Libido Uprising Part I, 1989, © Estate of Jo Spence, Courtesy Richard Saltoun Gallery, London Louise Alexander Gallery, mentalKLINIK, Airless1503, 2015 MÜZE VE GALERİLERDE AYDINLATMA TEKNİKLERİ VEDAT K. KENDİ SESİNDEN ÖMER ULUÇ GÜNCEL SANAT ‘3 YAŞINDA!’ MEHMET GÜRELİ ‘GÜZELİ ARAMAYA DEVAM EDİN’ KÜLTÜREL KALKINMA PAKETİ AÇIKLANDI