Medeniyet Okulları Dergisi(düşük kalite)
Transkript
Medeniyet Okulları Dergisi(düşük kalite)
MED Yakuplu Mah. Osmangazi Cad. Beylikdüzü /İstanbul Malkoçoğlu Mah. 305/1 Sk. No: 36 Sultangazi/ İstanbul MEDENİYET OKULLARI İMTİYAZ SAHİBİ RECEP AYDIN EDİTÖR Ş.ZEYNEP AYDIN YAYIN KURULU RECEP AYDIN GÜLSER AYDIN Merhaba Sevgili Okuyucularımız, Dergimizin yeni sayısını büyük bir sevinç ve heyecanla sizlere sunuyoruz. 2015-2016 eğitim öğretim yılını geride bıraktığımız bu son günlerde Medeniyet Okulları dergimizin yeni sayısı ile sizlerleyiz. Öncelikle bu derginin çıkarılma sürecinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan okul kurucumuz Recep Aydın, okul müdürümüz Gülser Aydın, değerli öğretmenlerimiz ve kıymetli öğrencilerimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Dergiyi okurken içerisinde Medeniyet Okullarına dair birçok değeri bulabilmenizi amaçladık. “Her çocuk bir dünyadır ve her çocuk özeldir; ama Medeniyet’in çocukları çok çok özeldir.” cümlesinden hareketle kendimize vizyon edinerek ilerlediğimiz okullumuzda, çıkardığımız bu sayımızda da onların hayata bıraktığı değerli notlar olarak bu dergide, arşivlerinde yerini alacak. CUMA SAV M.ALİ ÖZTÜRK GRAFİK TASARIM CUMA SAV M.ALİ ÖZTÜRK 444 68 29 “Hikmetli bilgi, tecrübe ile desteklenmiş ve uygulanabilir özellikler taşıyan ilimdir. Hikmet, ilim ile sanatın birleşmesidir.”(Elmalılı M. Hamdi Yazır) Öğrencilerimize sadece bilginin değil verilen diğer eğitimlerimiz ile hikmetli bilgilere kavuşmasını sağladığımız okulumuzda öğrencilerimizin her birine verilen önem ve ilgi ile ilerliyoruz. Sürekli gelişen ve ilerleyen dünyada aynı doğrultuda ilerlemek yerine gelişmekten ve ilerlemekten vazgeçmeyen,bize tebessümü hatırlatan öğrencilerimize bizden bir tebessümlük hediye. Keyifle okumanız dileği ile.. www.medeniyetokullari.com.tr [email protected] Şu anda bu dergiyi eline almış okuyan bütün dostlarımıza, yazarlarımız adına teşekkür eder, bol okumalı günler dilerim... Ş. Zeynep AYDIN Sultangazi Malkoçoğlu Mah. 305 /1 sk. No:36 Sultangazi-İstanbul. 0(212) 668 68 29 Beylikdüzü Yakuplu Mah. Osmangazi Cad. Beylikdüzü -İstanbul 0(212) 886 11 90 1 karakterini tespit edip buna uygun öğrenme-öğretme yöntemleri uygulamayı gerektirmektedir. Bu noktada teknoloji öğrencinin hızına ayak uydurmakta, öğrenme stiline göre değişik öğrenme yöntemlerinde araç işlevi görebilmektedir. Bilginin artmasında ve dağılmasında, eğitimde programların daha hızlı, kolay verilmesinde önemli rol oynayan bilgisayarlar ve diğer eğitim teknolojisi araçlarını okulumuzda sunarak öğrencilerin öğrenmeye olan ihtiyacını en iyi şekilde karşılamaktayız. Bilgisayarla birlikte internetin yaygınlaşması öğrencilerin öğrenme kaynaklarına daha rahat erişimini sağlamaktadır. Okulumuzda öğrenci ve öğretmenler gelişen yeni teknolojiyi kullanarak özgün ve yeteneklerine uygun projeler ortaya koyabilme yolundadır. Değişen ve hızlı ilerleyen süreçte biz de okulumuzda teknolojiyi en iyi şekilde kullanmayı ve öğrencilere daha faydalı ve kullanılabilir bilgi edinimini sağlamayı planladık. Geleceğin birikimli gençlerini hayata hazırlamak için ülkemizdeki ve okullarımızdaki çocukları en doğru şekilde yetiştirmemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Emredici üsluba yani ödeve endeksli değil, sorumluluğa araştırmaya yönelik, kolaylaştırıcı buluşlar ve bunun gibi çalışmalarla beraber ülkemize ve dünyaya katkı sağlamak hedefimizdir. Klasik öğrenme metodununun her öğrenci üzerinde aynı etkiyi göstermediği bilinmektedir. Bu sebeple çoklu zekâ kuramına uygun olarak her öğrencinin farklı algılarına ulaşabilecek bir eğitim anlayışı içerisindeyiz. Sevgili öğretmenlerimiz ve değerli velilerimizin yaklaşımları ile öğrencilerimize bilgi havuzu oluşturarak ilerlemek bizlerin hedefleri arasındadır. Aynı zamanda gelenekselleşen bilgiden uzak, ödev odaklı değil de öğrencileri araştırma ve projelere sevk ederek öğrenmeyi kalıcı ve şevk edici şekilde mutluluğa dönüştürmeliyiz. Recep Aydın KURUCU MÜDÜR GELECEĞİN MEDENİYETİNİ İNŞA ETMEK Kültürümüzün nesilden nesile ulaşması verilecek eğitimle mümkündür. Gelişmiş ülkelere baktığımız zaman eğitime verilen önem ve gelişmeyi görmekteyiz. Bizlerin yeni nesile, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras: bilgi, dil, edebiyat, din ve hukuk gibi kültürel değerlerdir. Toplumları amaçsız bir yığın olmaktan kurtaran yegâne şey eğitimdir. Günümüz dünyası artık geçmişte olduğu gibi uzun sürelerde değişim göstermeyip daha kısa sürede daha hızlı ilerleme kaydetmektedir. Eğitim, bireyin davranışlarında yaşamı aracılığıyla bilinçli olarak istendik davranışları oluşturma sürecidir (Ertürk, 1994;12). Öğretim ise öğrenme olgusunun gerçekleşmesi ve bireyde istendik davranışların gelişmesi için uygulanan süreçlerin tümü olarak ele alınabilir (Varış, 1985;16). Görüldüğü gibi öğretim, öğrenme-öğretme etkinlikleriyle sınırlı bir kavram olmasına karşın eğitim tüm bunları içine alan daha geniş bir kavramdır. Eğitimin genel amacı bireyi bilgiye ulaştırarak davranış biçimlerinde değişiklik sağlamaktır. Bunun için de eğitim-öğretim ortamlarını kullanmak gerekmektedir. Eğitim ortamlarının eğitimin amacını gerçekleştirebilmesi için etkili bir tasarıma ve planlamaya ihtiyacı vardır. Medeniyet okulları olarak yirmi beş yıldır öğrencilerimizi bu felsefede yetiştirmeye özen gösteriyoruz. Öğretimin sadece bilgi düzeyinde kalmayıp öğrencilerimizde davranış ve ahlaki olarak farkındalık kazandırmaya çalışıyoruz. Etkili eğitim ortamlarıyla teknolojiyi kullanarak bireyde istendik davranışları daha hızlı bir şekilde oluşturmak mümkün olabilmektedir. Çağımızın modern eğitim ve öğretim anlayışı, öğrencilerin öğrenme hızlarını, öğrenme stillerini, algılama yeteneklerini kısacası öğrenme Okul; etkin, araştırmaya dayalı, çocuklarımıza paylaşımcı ortamlar sunan kültürel, zihinsel, bedensel ortamlar hazırlayan araştırmaya odaklı, kültürel laboratuvarlar ve bedensel etkinlik alanlarıdır. İnsanın büyük düşmanı cehalet ve bilgisizliktir. Toplumların maddi ve manevi anlamda yükselmeleri eğitim öğretimle mümkün olur. Medeniyet okulları olarak 25 yıldır bu inançla yürüdük ve hiçbir zaman yılmadık. Her gün daha kararlı ve emin adımlarla geliştik ve büyüdük. Çocuklarımızı kendi kültür ve değerlerine bağlı yetiştirmek için, maddileşmeden, paylaşımcı bir ruhla geleceğin medeniyetini inşa edebiliriz. 2 3 Yavaş Isınan Bebek ADAM OLACAK Yeni uyarandan kaçınan, yavaş uyum sağlayan, zor bebeklerin aksine duygularını ifade etmezler. Yeni doğmuş bir bebek (0-12 aylık) Anne baba olarak çocuklarımızın gelişim dönemleri hakkında neler biliyoruz? • ışarıdan verilecek bakıma tümden bağımlı İnsan, doğadaki varlıkların en mükemmeli olmasına rağmen, bu varlıkların içinde en aciz ve en çaresiz olarak dünyaya gelir. • aşaması için fiziksel bakım ve sevgi gerekli Bebeklerin fiziksel ihtiyaçları, yani karnının doyurulması, altının temizlenmesi yanında fiziksel ihtiyaçlar kadar sevgi ve ilgiye muhtaç olduğu bilinmektedir. Duygusal olarak doyurulmayan bebeklerde ileriki yaşlarda ciddi sorunlar Çocuğun Gelişimin dönemlerini bilmek bize yarar sağlar mı? Çocuklar gelişim dönemlerinde farklı tutum ve davranışlar gösterirler. Bu gelişimin doğasında olan normal bir süreçtir. Çocukları daha iyi anlayabilmek ve uygun davranabilmek için çocukların gelişim dönemlerini ve bu dönemlerin özelliklerini bilmek önemlidir. Neden önemlidir? • elişme aşamalarının özelliklerinin bilinmesi olası problemleri önceden kestirmemizi sağlar. • ocuk için gerekli olan eğitimi planlamaya yarar. • ocukta görülebilecek davranışların normal, anormal olarak değerlendirmemizi sağlar. • avranış üzerine bireysel özellik ve çevrenin etkisi ayırt edilebilir. G Ç Ç D Bebeklik Dönemi Çocuk yetiştirmek anne karnında başlar Çocuk bebekken şekillenir ortaya çıkmaktadır. • Doğumdan sonraki ilk 3 ay anne karnındaki hayata benzer Bebek etrafında olup bitenleri pek farkında değildir hatta anneyi kendi bir parçası olarak algılamaktadır. • Dürtü kontrolü yok Karnı acıkınca hemen doymak ister, altı kirlenince temizlenmesini ister kısacası ihtiyaçlarını ertelemeyi bilemez. • Temel güven duygusu (temel güvensizlik) Bebek ne kadar ilgi ve ihtiyaçları karşılanırsa kendisini iyi hissedecektir. Kendisini değerli olarak algılayacaktır. İhtiyaçları karşılanmayan bebekler kaygılı ve güvensiz bir kişilik geliştirirler. • Bağlanma Bebek ona bakım veren kişiye bağlanma güdüsü içindedir. • Bebek dördüncü ayından itibaren kendini anneden ayrı olarak algılar ve onu tanımaya başlar. Anne odadan dışarı çıkınca onun yokluğunu fark der. • Anneden ayrılınca kaygılanır, yabancı kişileri ayırt eder. Dünyayı keşfetmeye, her şeye bakmaya, dokunmaya, eline geçirdiği her şeyi ağzına almaya meraklıdır. Mizaç Çocuğun doğumdan itibaren sahip olduğu, genetik özelliklere bağlı bireysel özellikleri onun huyudur, mizacıdır. Mizaçlarına göre bebek tipleri Kolay Bebek Biyolojik olarak düzenli, yeni uyaranlara kolay alışan, kolay uyum sağlayan, uykusu düzenli bebeklerdir. Az ağlayıp çok gülerler ve mutluluk içinde çevreye uyum gösterirler. Bu tatlılıkları çoğu zaman ergenlik yaşlarına kadar devam eder. Zor Bebek Biyolojik olarak düzensiz, yeni uyaranlardan kaçınan, zor uyum sağlayan, en ufak bir şeyde ağlayan, uykuları düzensiz bebeklerdir. Anne-baba için hiç de kolay olmayacağına söyleyen uzmanlar, bu sınıfa dâhil olan bebeklerin en önemli özelliklerini yabancıları şiddetle yadırgama, değişik durumlara uyum sağlayamama ve büyüdükçe hırçın ve inatçı olma eğilimi gösterme olarak değerlendiriyor. 4 Özdeşleşme dediğimiz bu dönemde kızlar annelerine hayrandır. Annenin her hareketini taklit ederler onun kıyafetlerini giyerler. Aynı zamanda babasının beğenisini de kazanmaya çalışırlar. Erkek çocukta babayı rol model olarak alır. 12-36 aylar arası • Çocuk yürür, konuşur • Bebeklik döneminde çocuk anne babasına ve yanındaki kişilere tamamıyla bağımlıyken, bebeklik döneminin -sonuna doğru yarı bağımsızdır. Bu dönemde hem bağımsız hem de bağımlıdır. Basit işleri kendisi yapabilir. • Kendi başına yürür, evi ve çevreyi keşfeder. Artık anneden ayrı bir birey olmaya başlamıştır. Tehlikeyi, yanlışı anlamaz. Çocuğu sınırlamaya ve yasaklar koymaya başlarız. Bencil, tutturucu ve inatçıdır. İsteklerinin anında olmasını ister. Duyguları ani ve iniş çıkışlıdır. Oyuncakları anlamlı biçimde kullanamaz. Yaşıtları ile oyun oynamayı henüz bilmez. Bu dönem özerklik dönemidir. Bazı nesnelere bağlıdırlar. Örneğin; tüylü oyuncak, battaniye, yorgan bunlara bağlılığı normaldir ileriki yaşlarda bunları bırakacaklardır. Çocukların oyunu, oyun değil onların en ciddi uğraşıdır.(Montaigne ) • Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Duyduklarını, gördüklerini sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır. Oyun çocuğun gelişimini destekler, hatta hızlandırır. Oynayan çocuk kendine bir dünya kurar ve buranın egemenliği kendisindedir. Hayal güçleri çok kuvvetlidir. Anne babalara düşen aktif bir şekilde onların oyunlarına katılmalarıdır. Çünkü çocuk oynarken bilinçaltındaki düşüncelerine göre davranırlar ve sahip oldukları yetenekleri doğrultusunda oyunlar seçerler ve oynarlar. Anne babalar dikkat ederlerse çocuklarının yeteneklerini ortaya çıkarabilirler ve bu yönde gelişme göstermelerini Sağlayabilirler. Tuvalet eğitimi dönemi Bu dönemde çocuk, fiziksel ve zihinsel olgunlaşma sonucu küçük ve büyük tuvaletine ilişkin kaslarını kullanarak tuvaletini tutmayı öğrenir. Bunun sonucunda kendini denetlemeyi öğrenir. Tuvalet eğitimine çocuğun ve ona bakım veren kişinin hazır olduğu bir dönemde başlanması çok önemlidir. Çocuğa bakım veren kişiler tuvalet eğitiminde baskıcı olurlarsa ve ceza verilirse çocuk bağımsızlık duyguları zedelenip, ileriki yaşamında aşırı düzenli, titiz ve inatçı bir kişilik özelliği gösterir. Çocukların kas kontrolü bakımından belli bir olgunlaşma düzeyine gelmeden tuvalet eğitimini kazanamazlar. Kas kontrolü çocuktan çocuğa fark eder. Anneler bazen çocuklarıyla aynı yaşta olanları görünce kaygılanırlar. Oyun döneminde çocuğu olan anne babalar; • • • Çocuğun hazır olduğunu nasıl anlarız; İsteklerini ona bakım verenlere kısa cümlelerde olsa anlatabiliyorsa, kıyafetlerini giyinebiliyorsa, iki üç saat kuru kalabiliyorsa, altını ıslatınca bundan rahatsız oluyorsa tuvalet eğitimine başlanılabilir. Bu dönemde anne babalara önerilerimiz; saldırganlık duyguları için tüylü oyuncaklar verilebilir. Kirletme, bulaştırma eğilimi için su, kil, plastik hamurla oynayabilir. Bu döneme özgü saldırganlık, tutturuculuk, inatçılık, hareketlilik gibi özellikler 3. yaştan itibaren azalmaya başlar. Tutarlı, tatlı-sert davranılmalı Tehlikeli, değerli eşyalar ortadan kaldırılmalıdır. Çocuk istenmeyen bir şey yapıyorsa dikkati başka tarafa çekilmeli, onunla inatlaşılmamalıdır. • • Çocuklarına oyun arkadaşı ortamı sağlamalı Çocuklarıyla oyun oynamalı Çocuğun sorduğu sorulara onun anlayacağı bir dille cevap verilmeli Kendi işini yapmasına ve kendi kararlarını almasına izin verilmeli Çocuğu korkutmaktan, utandırmaktan, suçlamaktan kaçınılmalı Oyunun Çocuk İçin Önemi • • • • • • Oyun Çağı 3- 6 yaşlar Üç ile altı yaş arası olan bu dönem çocukluğun en renkli dönemidir. Bağımsızlığı artar, daha önceki inatçılığı ve tutturucuğu azalır. Söz dinleyen, amaca yönelik davranışlar vardır. Bir şeyler yapmaktan, oluşturmaktan zevk alır. Artık arkadaşları ile oyun kurar ve tek oynamaktan hoşlanmaz. Çocuğun cinsel kimliğinin oluştuğu dönemdir. Daha önce kız ve erkek cinsiyeti dikkatini çekmezken farklılığı keşfederler. Kız ve erkek olduklarını bilirler. Hayali korkuları vardır. Masallara, öykülere ilgileri oldukça fazladır. Gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemezler. • • • • • • • • • • 5 Çocuk için oyun ciddi bir iş ile eş anlamlıdır En doğal öğrenme ortamıdır Duyguların dışa vurumunu sağlar Çocuğun korkutucu, karmaşık olaylarla baş etme becerisini artırır Dil gelişimini hızlandırır Kendi özgür dünyasıdır Gerçeği hayalden ayırt etmesini kolaylaştırır Empati kavramını geliştirir Lider olma özelliğini güçlendirir Çocukların ortak dili ve ilişki kurma yoludur Çocuğun sosyalleşmesini sağlar Çocuğun olumlu kişilik özelliklerini pekiştirir Kendi hakkını korurken başkalarının hakkına da saygı göstermeyi, işbirliği yapmayı, paylaşmayı kazandırır • • • • • • Masal, çizgi film, şarkı severler Canlı ve hareketlidirler Oyun oynamayı çok severler Cinsel konulara merak fazladır Ben merkezcil düşünce hâkimdir Düşünce ile sözü, söz ile eylemi birbirine karıştırırlar (büyüsel düşünce) • • Üst benlik şekillenir Anaokulu dönemidir, çocuğun zihinsel, ruhsal, sosyal gelişimi hızlanır Okul Çağı • • • • • • • • • 7-11. yaşlar Çocuğun dış dünyaya karıştığı dönem Bağımsızlık artar Canlı, hareketlidir Motor becerileri iyidir Spordan hoşlanır Grup oyunları sever Birbirinin kusuruyla alay eder Saldırganlık içeren film, çizgi filim, fıkralardan hoşlanır Koleksiyon merakı başlar Cinsel kimlik yerleşmiştir Cinsler kendi aralarında oynar, karşı cinsi beğenmezler Cinsel merakları azalır Doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü bilir (üst benlik) Okul Çağı • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • Okul çağı çocuğu olan anne babalar; • • • • Çocuklarının arkadaş ilişkisini desteklemeli Spor, koleksiyon gibi döneme özgü özelliklere izin verilmeli, desteklenmeli Çocuğun kapasitesine göre ders başarısı beklenmeli Kendi ile ilgili konularda karar almasına izin verilmeli Sınırsız Çocuk İşaretleri ve levhaları olmayan bir yolda yürümeye çabalar Sınırsız çocuğun; Kafası çok karışıktır. Araştırmalarının cevaplarını bulamaz. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamaz. Yetkin olanı ayırt edemez Ne kadar ileri gidebileceğini, ileri çok giderse neler olabileceğini kestirmez. Huzursuzdur. Huzursuz eder. Ruhsal olarak büyüyemez. Öğrenme isteği yüksektir, kolay öğrenir Dikkat süresi artmıştır Konuşma yeteneği, sözcük dağarcığı artmıştır Oyun çağı çocuğuna göre daha mantıklı daha sistemli düşünür Zaman, sayı, ağırlık, hacim gibi kavramları anlar Somut düşünceden soyut düşünceye geçiş başlar Ölüm, onur, ulus, özgürlük gibi soyut kavramları, atasözlerini kısmen kavrar Hayalle gerçeği ayırabilir Duygusal iniş çıkışlar azalır, duygusal olarak daha dengelidir Aile, okul ve arkadaşlar çok önemlidir Çocuklar; Deneyerek ve keşfederek öğrenirler Gözler ve taklit ederler Neden-sonuç ilişkilerini gözlerler Topladıkları bilgilerle belli inançlar oluştururlar Sözden çok davranışlardan etkilenirler En önemli araştırmaları evde gerçekleştirirler Gülser Aydın 6 7 ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN YOĞUN SINAV STRESİNİN ARDINDAN ÇEŞİTLİ SEMT- İL VE ÜLKELERE GEZİLER DÜZENLİYORUZ. 8 NEDEN DEĞERLER EĞİTİMİ? Değerler, aklın ve kalbin birlikte uyum içinde olması şeklinde tanımlanabilir. yakından ilişkilidir, onlara yön verir. Sevgi, saygı, mutluluk, doğru davranış, insanlık onuru, , cesaret, dostluk, yardımlaşma, temizlik, doğruluk, nezaket ve dürüstlük, şiddetten kaçınma, hoşgörü vb. gibi temel insani değerler insanın en iyi tarafını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Kısacası; değerler sosyal yaşamımızı düzenler, kolaylaştırır. Değerler davranışlarımıza yön veren standartlardır. Hayatımızın her yerinde her zaman zihnimizdeki çeşitli değerlerle harekete geçeriz. Bu nedenle değerler, tutum ve davranışlarımızla Değerler eğitimi erken çocukluk döneminde başlanarak devam ettirilmelidir. Çocuk, varsayılmak, saygı duyulmak, öğrenmek ve araştırmak, özgürlük, mutlu olmak, güven vb. ilişkiler ister. Bu isteklerin üzerine bina edilirse değer eğitimi kişilik oluşturma eğitimine çok daha rahat dönüşür. Okullardaki değerler eğitiminin amaçlarından biri, öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmaktır. Diğer bir amacı ise; her öğrenciyi hem ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirerek hayata ve üst öğrenime hazırlamak hem iyi insan, iyi vatandaş olmalarını sağlamak için gerekli bilgi, beceri, tutum, davranış ve alışkanlıklar kazandırıp, onları olması gereken ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmektir. Bu birinci amaç, öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmak, esasen eğitimin en temel amacıdır. Zira o olmadan, belirlenmiş diğer amaçlara ulaşılsa bile çok fazla bir anlam ifade etmez. Çocuklarımızın sağlıklı kişiliğinin temel taşlarını oluşturan toplumsal ve evrensel değerleri kazanmalarını, kişiliklerinin her yönüyle geliştirmelerini sağlamak, onları bu değerleri bir yaşam biçimi haline getirmiş bireyler olarak yetiştirmek, öğrencilerin temel insani özellikleri kazanabilmelerine yardımcı olmak, değerlere karşı duyarlılık oluşturmak ve onları davranışa dönüştürme konusunda öğrencilere rehberlik etmek değerler eğitiminin temel amaçlarıdır. Günümüz olayları, birçok veli ve eğitimciye, akademik başarının tek başına yeterli olmadığını, öğrencinin bilgi anlamında dolu olmasının onu hayatta başarılı kılmaya yetmeyeceğini, sosyal hayatta başarılı olabileceği özellikleri, hayata dair tercihlerinde sağlıklı kararlar verebilecek bilinci, kendini rahat ifade edebilecek özgüveni, ne pahasına olursa olsun haktan ve doğrudan ayrılmayacak dürüstlüğü kazandırmanın dünyada ona verilebilecek en önemli değer olduğunu, bu güzel hasletlerin değerinin hiçbir şeyle ölçülmesinin mümkün olmadığını öğretmektedir. Çocukların duygusal ve sosyal yeterliliğinin oluşması sürecinde aile ile beraber toplumların başvurabilecekleri en önemli kaynaklardan birinin okul olduğunu düşündüğümüzde, okul çapında uygulanan bir değerler eğitimi programı ile bu yeterlilikleri sağlamada önemli adımlar atabileceğimiz kanaatindeyiz. 9 Değerleri kazandırmada etkili olmak için: Anne babalık amaçlarınızı belirleyebilirsiniz. Ailenizde sizin için önemli olan değerler neler? Çocuğunuzun hangi değerleri benimsemesini istersiniz? Sizin için önemli olan davranışlar ve ilkeleri belirleyebilirsiniz. Bunları düşünüp, yazabilirsiniz. Belirlediğiniz değerleri çocuğunuzun kazanması yönünde neler yaptığınızı düşünebilirsiniz. Ailenizin değerleri ve önceliklerini çocuklarınızın yanında sıklıkla konuşabilirsiniz. İstediğiniz davranışları açıklayarak, net anlamalarını sağlayabilirsiniz. Çocuklarınızda görmek istediğiniz davranışları, değerleri ve inançları öncelikli olarak sizler model olabilirsiniz. Çocuğunuzla seyrettiği çizgi film, reklam veya oynadığı bilgisayar oyunları hakkında konuşabilirsiniz. Çocuğunuzun bunlarda ne anladığı ve gerçek dünya hakkında konuşabilirsiniz. Çocuklarınızı dinleyerek ve söylediklerini anlamaya çalışarak onlara ne kadar önem verdiğinizi gösterebilirsiniz. Çocuk kitapları okuyabilir, çocuk filmleri izleyebilirsiniz. Çocukların oyuncakları ve oyunlarını oynayarak onları daha fazla anlama ve onlarla paylaşımda bulunma fırsatı bulabilirsiniz. Yanlış davranışlarına daha az tepkisel davranabilir, çözümler bulma üzerine yoğunlaşabilirsiniz. Çocuklarınızın olumlu davranışlarını yüreklendirebilirsiniz. Çocuğun olgunluk seviyesi ve yaşına uygun kararları alması yönünde fırsatlar verebilir, böylece kişisel kontrolün gelişmesini sağlayabilirsiniz. Televizyondan ve bilgisayardan uzak faaliyetlerle zaman geçirmeleri için yönlendirebilir ve gelişimsel oyunlar oynaması konusunda destekleyebilirsiniz. Değerler Eğitimi Öğretmeni Zahide KAYAR 10 11 Belki de ipi inceldiği yerden kopartıp köylerimize geri dönmemizin zamanı gelmiştir ne dersiniz? HADİ KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM Hayat geçer... Öyle ya da böyle bir şekilde hayatımıza devam ederiz. Önemli olan kaliteli bir ömür yaşamak aklımıza koyduğumuz her şeyi en yerinde en güzel şekilde gerçekleştirmek. Hayatımız ellerimizin arasından akıp giderken sıcaklığa ihtiyaç duyar insan. Kalpten gelen bir tatlı söz, içten gelen bir gülümse son zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey olsa gerek. Bunları bulabileceğimiz yer de belli aslında “Köylerimiz” Köy insanın muhabbeti candandır "yeğenim anlat bakalım" derken mutfaktan çıkan soğuk ayran size doğru ilerlemektedir. Şehirde ise misafir geldi mi o en trend dizi ya da film seyredilir. Köydeki insanlar daha mutludur çünkü daha sosyaldir, insanlar insanlarla konuşmayı severler, insanlar yardımlaşmayı severler. Ama şehirlerde nüfus kalabalığından ve geçimin tamamen maddi oluşundan insanlara karşı haklı bir güvensizlik vardır insanlar herkesle sohbet etmezler ve insanlara tereddütle yaklaşırlar. Şehirde akşamları evlerin kapıları iki kez üst üste kilitlenirken, köylerde ise bir tül çekilir. Sadece sosyal yaşam açısından avantajları yoktur köylerin. Sağlıklı yaşam açısından da birçok faydası vardır düşününce. Kendin ekersin kendin biçersin. Toprak senindir, istediğini yaparsın ve bilirsin kendi ekininin sağlıklı olduğunu. Hani şu organik tarım dedikleri şey var ya işte onun anavatanıdır köyler. Her şeyin en tazesi en sağlıklı oralardan çıkar. Bilmez köy insanı kimyasal ilacı her şeyi doğaldır, her şeyi kendi el emeği göz nurudur. Özenirler en güzelini en iyisini ortaya koyarlar. Oturup düşündüğümüz zaman bu kadar artısı olan bir yaşamı bırakıp şehirde yaşamak pek akıllıca gelmiyor insana. Ama hayat mücadelesi dediğimiz şey bizi istemediğimiz hayatları yaşamaya mecbur bırakıyor. 12 Yaprak Şentürk Odabaşı Biyoloji Öğretmeni TEOG BAŞARIMIZ Medeniyet Okulları Türkiye Geneli 15,8 15,5 16,8 16,5 % 90 9 11 11 12 13,9 16,1 19,2 TEOG’ da 7,6 Başarı Elde Ettik TÜRKÇE MAT İNKILAP FEN İNGİLİZCE 13 DİN 14 sonucunda ortaya çıkan sürekli gelişen bir durumdur. Sürekli pratik sonucunda gelişemeyecek insan ve beceri yoktur. En büyük kavram yanılgılarından biri de çocuklar hakkında konuşurken üstün zekâlı veya üstün yetenekli ibarelerini kullanmaktır. Literatürü incelediğimizde şunu görüyoruz ki bu tarz çocuklar için söylenmesi en uygun hitap şekli “Üstün yetenekli olma potansiyeline sahip birey.’’ Her birey Allah tarafından çeşitli meziyetlerle donatılmıştır. Önemli olan, bireyin öne çıkan yeteneğini erken yaşlarda fark etmek ve bu yetenek üzerine çalışması için gerekli şartları sağlamaktır. BİR KAVRAM KARGAŞASI: ÜSTÜN Kendinize bir sorun. Çocuğunuzun veli toplantısına gittiniz. Öğretmenleriyle görüştünüz ve anladınız ki müzik dersine karşı yetenekli, istekli. YETENEK Üstün yetenek kavramı ülkemizde son yıllarda insanların üzerine kafa yorduğu bir mesele. Bu kafa yormanın son yıllarda ortaya çıkması ve insanların bu kafa yormaları sonucunda kendilerince doğru olduğuna inandıkları yanlışları tv, radyo, sosyal medya gibi kitlelere hitap eden alanlarda dillendirmesi bir kavram kargaşasına sebep olmaktadır. Bu işten en fazla zarar görenler ise hiç şüphesiz veliler, öğretmenler ve okul idarecileri. Ancak matematiği vasat. Ne yapardınız? Ben söyleyeyim. Hemen ehil bir matematik öğretmeni bulup, özel derslere başlatırdınız. Hâlbuki bu meseleyi dert edinmiş, üzerine ciddi çalışmalar yapmış ve sonunda üstün yetenek potansiyeline sahip çocuklarının adlarını birer birer o alanlarda dünyanın en iyileri listesine yazdıran ülkelerde durum bambaşka. Onlar çocuklarının vasat oldukları alanı geliştirmek için çaba sarf etmez. Aksine yeteneği, ilgi alanı ne ise çocuğa o alanda kendini geliştirme fırsatı sağlamaya çalışır. Gelin şimdi yetenek, üstün yetenek, üstün yetenek potansiyeline sahip birey üzerine bir yolculuğa çıkalım. ‘’Yeteneğin var ya da yok’’ ‘’ Zekisin ya da değilsin’’ ‘’Ya üstünsün ya normalsin ya da gerisin’’ Eğitimde fırsat eşitliği herkese aynı eğitimi vermek değil, herkese potansiyelini gerçekleştirme fırsatı tanımak demektir. Yukarıdaki söylemler, çocukluk yaşlarımızdan itibaren annemizden babamızdan öğretmenimizden ve ya yakın çevremizden sıklıkla duyduğumuz, ancak asla doğru olmayan yaklaşım biçimlerinden örneklerdir. Yetenek çok çalışmanın, tutkunun, motivasyonun, kendimize inanmanın ve tercihen başka birilerinin de size inanmasının 15 Örnek Olay Erken dönemdeki potansiyelin üstün yetenek olarak sonuçlandığı bireylerdeki üç özellik: İrlandalı yedi yaşındaki Ainan Celeste Cawley, altı aylıkken yürüyebiliyor ve bir yaşında konuşabiliyordu. Üç yaşına geldiğinde gördüğü bütün objelerin üç boyutlu resmini çizebiliyordu. Yaşıtları ilkokula başlarken o kimya kitapları okumaya başlamıştı. Altı yaşında lise son sınıf düzeyindeki tüm kimya sorularına cevap verebiliyordu. Singapur’da kendi yaşındaki öğrencilere uygulamadı fen dersi anlatmaya başladı. Yedi yaşında dünyanın üniversiteye giden en genç öğrencisi unvanını aldı. (http://www.prweb.com/releases/2006/11prew eb480311.htm) .Yetenek alanına yoğun ilgi ve duygusal bağlılık .O yetenek alanında çok başarılı olma arzusu .Yetenek alanında çok yüksek başarı düzeylerine ulaşmak için gerekli zamanı ve çabayı harcamaya isteklilik. Üstün yetenek potansiyeline sahip birey; bir veya birkaç alanda kendi yaş gruplarındaki diğer çocuklara göre yoğun ilgi, istek, motivasyon, çalışma azmi ve üstün başarı gösteren bireylerdir diyebiliriz. Çocuklarınızın ilgi ve yeteneklerinin farkına varıp, onlara bu alanlarda kendilerini geliştirme fırsatı tanıyın. Kim bilir belki de aramızda bir fevkat deha dolaşıyordur? Sevgi ve selamlarla UĞUR İKİKAT Sınıf Öğretmeni 16 17 Birden Birliğe Birlikten Bir’ e Ölüm bir oyun sahnesi. Ve sen şimdi provalardasın, Hataların var ve düzelmen gerek. Ezberin henüz oturmamış, şansın var, Zamanın mevcut. Oyun daha başlamadı. Peki bu hayat… Bize ne için sunuldu. Figüran mı yoksa başrol mü? Ne fark eder ki? Bu oyun ikiniz için de yazıldı. Bir çapı dram, bir çapı komedi, bir çapı da sanal dünyanın Bir tarafı aç, susuz, küskün, bir tarafı mutlu, tok, bencil… Bir yanağı kurak, bin yanağı ıslak dünyanın Oysa bize ne denmişti. Kaç kere, Basa basa ne buyurmuştu Peygamber Efendimiz (s. a. v) Komşusu açken tok yatan bizden değildir! Burada sadece açlık mı konu, yoksa içinde duygular da var mı? Bazılarımız bin yaşayacak gibi yılanlara dokunmuyor, bazılarımızsa arıyoruz. Neyle karşılaşacağımızı, nasıl ulaşacağımızı bilmeden, nereye varacağımızı kestirmeden arıyoruz. Yeni umutlar arıyoruz karanlığımızı aydınlatabilecek, Nice güneşin doğması engellenirken Dertlerimize, hislerimize, çare, deva arıyoruz. Nice ahlar yükselirken semamıza. Sevgi arıyoruz, merhamet arıyoruz, çocukların gözyaşına bakılmadan öldürüldüğü bu dünyada. Nitekim adalet arıyoruz. Hırsa bürünmüşlerin katlettiği onca cana, baharın gelmeyeceği kışlara Güven arıyoruz, gülü olmayan dikenlerde Din-ırk ayrımından uzak bir gelecek için özgürlük istiyoruz. Kendi canını çocuğu için ortaya koyarken anneler, Biz bekliyoruz. Neden? Ama nedense hep başkalarında arıyoruz. Hep başkalarından bekliyoruz. Kendimizi yok sayarak. O’nun (c. c.) varlığını unutarak Çünkü hayat sana, senin sahnen daha gelmedi diyor. “Senin başına gelmeden harekete geçme!” diyor Oysa hüznü ve neşeyi Yaratan (c. c.) sana hatırlatıyor. “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ ana ) sarılın. Parçalanıp, ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz düşmanlar idiniz de O kalplerinizi birleştirmişti. İşte Onun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken, oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” Ve biz farklı yollara sapıyoruz. Çünkü son perde aynı olsa da, kurgular farklı. Hayat fani kardeşim, duygularımız kadar, yarın ki biz kadar. Öyleyse kuklalıktan vazgeç, çünkü bir kuklanın kuklası olmak, yeni bir oyun eklemektir. Yeni bir oyun, başka bir ağıttır. Unutuyorsun, unutma! Allah’ın verdiği onca şerefi Gel birlik olalım. Bir yürek daha parçalanmadan, o yüreği umutla dolduralım. Oyun daha başlamadı! Yeise düşmeden, her şeyin üstünü örtebilecek, bir gülüş çalalım. Gökkuşağı için yağmur, yağmur için bulut gerek. Bulut için deniz, deniz için kum. Kum için yer, yer için çiçek Çiçek için arı, arı için kovan gerek Kovan için ağaç, ağaç için yağmur. Vicdan için insanlık, İnsanlık için birlik gerek! O koca yürekli çocuklar, taşlarla meydan okurken tanklara, mantık arıyoruz. Ve biz vicdanı, bebeklere doğrultulan silahların namlusunda arıyoruz. Belki biraz da haysiyeti Hüzün yağmuru tutulmuş yüzleri Güldürebilecek bir dost arıyoruz. Müberra YILMAZ Öğrenci 18 19 İLLE EDEP Hayat bir nizam ister. Her şeyi yerli yerinde, belli bir denge üzerine inşa eden Mevla’mız insanoğluna da manevi dengelerin en güzeli olan edeple hayatını süslemesini ve bu doğrultuda yaşamasını öğütlemiştir. değersizliği değil, ilmin edeple taçlandırılmasına göndermede bulunulduğu görülmektedir. Konuyla ilgili milli şairimiz M. Akif Ersoy ,”Edepsizliğin başladığı yerde edebiyat biter.” Sözü de kulaklara küpe olacak değerdedir. Rabbimizin emri, yüce kitabımız Kur’an’ın fermanı Efendimizin rehberliği her şeyden önce edepli birey olmanın vücut bulmasına yönelik olmuştur. Fransız edebiyatının önemli denemecilerinden Montaigne ise edep kavramıyla adaleti yan yana getirip aralarındaki bağı ,”Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur.” Şeklinde ortaya koymaktadır. Geçmişten günümüze değin her zaman, her yerde ve her alanda; sevinçten kedere, ayrılıktan vuslata, dostluktan düşmanlığa, iyilikten kötülüğe, bilgiden bilgisizliğe, nezaketten kabalığa… Saymakla bitiremeyeceğimiz hayatımızın her alanındaki yüzlerce davranıştan önce ve sonra hep ille edep ölçeğiyle hareket edegelmiştir erdem sahibi büyüklerimiz. Bu bağlamda düşündüğümüzde, edep olgusunun sadece düşünür ve yazarlarımızla sınırlı kalmayıp halkımızın yaşamında da geniş yer edindiğini görmekteyiz. Bunun somut örneklerine dilimizin, kültürümüzün en önemli ögeleri deyim ve atasözlerimizde rastlamaktayız. Birkaçını şöyle örnekleyebiliriz: edep etmek, edep yahu, edebini takınmak, edep erkân bilmek vb. pek çok deyim hala tüm canlılığıyla yaşarlılığını sürdürmektedir. Geçmişe şöyle bir göz gezdirdiğimizde edep kavramının ne denli önemli görüldüğü karşımıza çıkar. Bu durumun gerek edebiyatımıza, dilimize, deyimlerimize, atasözlerimize gerek örf ve adetlerimize olan yansımaları göz ardı edilemeyecek derecede geniş yer tutmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, edebin her şeyin başı olduğu tezinin hiç de inkâr edilemez bir gerçek olduğu ortaya çıkmaktadır. Toplum olarak yeni nesillerin yetişmesinde; aile, okul, çevre bileşenlerini bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu kabul etmeliyiz. Birbirini tamamlayan ögeleri birini diğerinden ayırmadan ele alıp erdemli, ahlaklı ve eğitimli bireylerin yetişmesini sağlamalıyız. Toplumun hafızasını örten kiri pası temizleyip belleklerde unutulmaya yüz tutmuş bilgileri yeniden canlandırıp yoğurmak gerekir. Günümüzde, özellikle son dönemlerde edep bilmez, adap bilmez, ahlaki olgunluğunu yitirmiş adeta ar perdesi yırtılmış insanları gördükçe edebiyatımızın güçlü kalemlerinden olan ve yüzyıllardır okunagelen Yunus Emre’nin unutulmaz şu dizeleri zihnimde belirdi: “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep Dediler ilim geride, illa edep illa edep” Son sözümüzün ilk olması dileğiyle, diye dile getiriyor edebe yönelik görüşünü engin hoşgörüsüyle insanlığa seslenen şairimiz. Edep bir taç imiş Nur-i Huda ‘dan Giy ol tacı, emin ol her beladan, Yunus’un iki dizelik alana sığdırdığı anlam zenginliğini kelimelere dökmek her ne kadar mümkün olmasa da büyük ozanın, ilmi edepten sonra zikrettiği aşikârdır. Buradan hareketle ilmin Hayatımızı edeple taçlandırma temennisiyle hoşça kalın. 20 TURGUT ARAS Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni “Bir okul yapılırsa Bir hapishane yıkılır.” ROBOTİK KULUBÜ Ortaokul ve Lise öğrencilerinin katıldığı bu kulüpte, öncelikle öğrencilere temel parçaları tanıtarak başlatıyoruz. Sensör nedir, devreler nasıl bağlanır, solar panel nedir vb. soruların cevapları araştırılarak, dizayn edilen robot her derste geliştirilecek veya farklılaştırılacak şekilde, bir aktivite bir öncekinin üzerine eklenir. Amaç yaratılan robot sisteminin donanımını öğrencilerin el becerilerini ve zihinlerini kullanarak modelleyip kurgulaması, aynı zamanda da (Arduinu) isimli bilgisayar programı ile robotun yazılım programlamasını yapmasıdır. 21 B ilişim Teknolojilerini Ne Kadar iliyoruz? Bir toplulukta kaç kişi iyi bilgisayar kullanmasını biliyor dediğimizde neredeyse herkes el kaldırır. En bir işlem sorduğumuzda maalesef cevap alınmıyor. İnternete girip oyun oynayınca kendimizi süper bilgisayar kullanan sanıyoruz. Oysa onu bile yapamıyoruz. Örneğin www.e-okul.com diye devletin bir sitesi yok. Ama buraya kişisel bilgilerini girecek çok insan var. Hâlbuki devlete ait sitelerin sonunda “gov.tr” olmalı. İnsan bilmeyebilir. Bunda bir sakınca yok. Asıl sorun bilmediği halde çok bilmiş edasıyla davranmak. Aslında bilişim teknolojilerini hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyiz, sürekli değişmekte ve güncellenmektedir. Ama en çok bu konuda bilgiçlik taslıyoruz. “Bence bu ülkede herkes bilgisayar programlamayı öğrenmeli. Bir bilgisayar dili öğrenmeli. Çünkü bu, insana nasıl düşüneceğini öğretiyor. Ben bilgisayar bilimini bir sosyal bilim olarak görüyorum. Bu herkesin öğrendiği bir şey olmalı.” Bu sözler birçok insanın hayran olduğu Apple’nin kurucusu Steve Jobs’a ait. Örneğin matematikte öğrendiğimiz bütün konuları birebir günlük hayatta kullanmıyoruz. Fakat bize düşünme becerisi kazandırıyor. Programlamada bence diğer bütün bilimlerden daha fazla düşünme becerisi kazandırır. Birebir bir programcı olmasan bile müthiş bir düşünce becerisi kazanmış oluruz. Programla sadece programlamacıların öğrenmesi gereken bir şey değil. Herkesin öğrenmesi gerekir. Başta kodlama bize karışık çok zormuş gibi gelir. Herkes öğrenebilir. Başlangıç için bize www.code.org sitesinden başlayabiliriz. Komutlar yazılmış bize kalan sürükleyip bırakmak. 4 yaş grubundan başlıyor. Evet, yani okulöncesi öğrencisi bile yapabilir. Seviyeler gittikçe ilerliyor. Siteyi birçok ünlü kişi destekliyor: Microsoft’un kurucusu ve dünyanın en zengin kişilerinden Bill Gates, Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg , ABD Başkanı Barack Hussein Obama , NBA oyuncusu Chris Bosh… Daha ileri seviyelerde kendinize mini uygulama ve oyun geliştirebilirsiniz. Teknoloji ile uğraşan birçok insan aslında kodlama öğrenmeye teşvik ediyor. Biraz geçte olsa MEB’de artık kodla dersinin müfredata eklemek üstünde çalışıyor. code.org Ülke olarak en büyük eksiklerimizden biri “ÜRETMEK”. Maalesef ülke olarak üreten bir toplum değiliz. Teknoloji üretmiyoruz, fikir üretmiyoruz, tarım üretmiyoruz… Ya da yeterli kadar üretmiyoruz. Ülkeyi kalkındıracak yegâne şey, üretmek. Bir çocuk oyun oynamak yerine, bir oyun geliştirmeliyim demeli. Mükemmel olmasına gerek yok. Bir ürün ortaya koyduğumuzda insanın aldığı haz tarif edilemez. Bunlarla kendi oyuncağımızı kendimiz yapabilir. Veya bir cihazı kendimize göre özelleştirme imkânı sunuyor. Açık kaynaklı bir cihazınız olmuş olur. Artık hayatımıza giren 3D yazıcılarla istediğimiz cihazı tasarlayıp, istediğimiz şekilde kontrol edebiliriz. Yani bir ürün düşündüğünüzde artık fabrikanın yapmasını beklemeye gerek yok. “Kodlama bana yeterli, ben fiziksel bir ürün ortaya koymak istiyorum.” dediğimizde imdadımıza arduino ve raspberry pi yetişiyor. Ctrl S Kaydet Ctrl C Kopyala Ctrl Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni Cuma SAV V Yapıştır Ctrl Geri al 22 Z Ctrl Yazdır P Ctrl Arama F Yaparak Yaşayarak Gezerek Uygulayarak Öğreniyoruz! “Gelecek, İnsanların yaşlarıyla değil, 23 aldığı eğitimle tahmin edilir.” Simya’ dan Kimya’ya Kimya bilimi tarihinin antik mısır döneminde başladığı ifade edilmektedir. Ancak bu dönemde kimya aynı kökten geldiği tahmin edilen simya olarak varlığını sürdürüyordu. Simya, felsefe, astronomi, astroloji, mitoloji, din, sihir vb. birçok alanla ilişkili bir alandı. Simya bugünkü anlamda bir bilim olmaktan ziyade bir sanat olarak nitelendirilebilir. Simyaya kimyanın bilim öncesi hali olarak da bakılabilir. Simya da önemli olan maddenin kendisi veya kütlesi, fiziksel özellikleri ve kimyasal tepkimeleri değil, renk özelliğiydi. Örneğin bir maddeye altın rengi vermek, onu altın yapmak demekti. Bize saçma görünen bu inanç o dönemin temel felsefesinin bir gereğiydi. olduğunu belirtti, yani daha basit bir şeye dönüştürülemezlerdi. Sonuç olarak daha basit bir şeye dönüştürülemeyen her şey bir elementti, dönüştürülebilen ise element değildi. Öyleyse bir elementi element olmayandan ayırmanın tek yolu, bir maddeyi daha basit hale getirmek için zorlu bir çaba göstermekti. Boyle’un bu önemli çalışmaları sonucunda simya devri sona ermişti. Böylece simyacı adı da kimyacı olarak değiştirilmişti. 1756’da İskoç kimyageri Joseph Black “sabit gaz” dediği karbondioksidi (CO2) buluncaya dek bilinen tek gaz hava idi. İngiliz kimya bilgini Joseph Priestley daha sonra deneysel olarak 10 kadar yeni gaz keşfeder. Bunlardan biri onun “yetkin gaz” dediği, ilerde Lavoisiver’in oksijen adını verdiği gazdır. Lavoisiver’in çalışmalarıyla artık ne havanın ne de suyun birer element olmadığı, havanın iki değişik gazın bir karışımı, suyun ise oksijenle hidrojenin kimyasal bir bileşimi olduğu anlaşılmıştı. Simya alanındaki çalışmalar başlangıçta günlük ve pratik amaçlara yönelikti: pişirme, metal işleme, ilaç yapma, vb. bu çalışmalar arasında başta geliyordu. Ortaçağ Hristiyanları gibi Müslümanlar da uzun süre Simya ile ilgilendiler: bayağı türden metali altına çevirme, hayat iksirini bulma başlıca kaygılarıydı. Ancak bu arada birçok madde ve kimyasal etkileşimlerin de keşfedildiği görülmektedir. Modern kimyanın babası olarak bilinen Antoine-Laurent Lavoisier ne yeni bir kimyasal bir nesne ne de yeni kimyasal bir olgu keşfetmemiştir. Ancak o başkalarının bulduğu nesne ve olguları açıklayan, kimyasal bileşime açıklık getiren bir kuram oluşturmak, kimyasal nesneleri adlandırmada yeni ve işler bir sistem kurmak amaçlamıştır. 1789’da yayımlanan Traite Elementaire de Chimie adlı yapıtı, kendi alanında, Newton’un Principia’sı sayılsa yeridir. Biri modern fiziğin, diğeri modern kimyanın temelini atmıştır. Aristo'nun Dünya'yı oluşturan dört elementi (toprak, su, hava ve ateş) ve gökcisimlerini meydana getiren beşinciyi (ether) sıralamasından beri iki bin yıla yakın bir süre geçmişti. Kimyacıların günümüzde element olarak kabul ettiği maddelerden dokuzu eskiler tarafından biliniyordu. Bu yedi metal -altın, gümüş, bakır, kalay, demir, kurşun ve cıvaile birlikte iki metal olmayan maddeyi -karbon ve kükürtiçeriyordu. Bunların yanında dört element daha muhtemelen biliniyordu ve ortaçağ simyacıları tarafından doğru şekilde tarif edilmişlerdi. Arsenik, antimon, bizmut ve çinko. Buna rağmen hala baskın olan kuram buydu. Dört element teorisi reddedilinceye dek modern kimyaya geçilemedi. Her şeyden önce, toprağın, suyun, havanın ve ateşin dünyamızı oluşturan elementler olmadığı anlaşılmalıydı. Lavoisier'i unutulmaz yapan bir özelliği de nesnelerin kimyasal değişimlerini ölçmede gösterdiği olağanüstü duyarlılıktı. Bu özelliği ona "Kütlenin Korunumu Yasası" diye bilinen çok önemli bilimsel bir ilkeyi ortaya koyma olanağı sağlar. Lavoisier, kimi kez kendi adıyla da anılan bu ilkeyi şöyle dile getirmişti: “Doğanın tüm işleyişlerinde hiçbir şeyin yoktan var edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak ortaya sürebiliriz.” demiş ve böylece modern kimyanın temelini atmıştır. İrlanda doğumlu Fizikçi ve Kimyacı Robert Boyle (1627-1691), Şüpheci Kimyacı adında bir kitabı 1661 yılına yayımladı. Boyle'un en önemli başarısı kimyayı deneysel bilimin yoluna itmesiydi. Kimyasal elementlerin sonuç çıkarmayla değil, deney yoluyla belirlenmesini istiyordu. Boyle, bir elementin Dünya'nın en basit bileşenlerinden biri MEHMET DEVE Kimya ÖĞRETMENİ 24 Kulüplerimiz o o o o o o o o o o o o o o o Taekwondo Voleybol Gitar Masa Tenisi Satranç Resim Arapça İngilizce Mucitlik Tubitak Matematik Hat Robotik Keman Zekâ Oyunları 25 Y APILANDIRMACI SİSTEMDE EĞİTİM Yapılandırmacı sistemde eğitim genel bir kavram olsa da biz sadece eğitimde rol alan aile, okul ve öğretmen üzerinden yola çıkarak birkaç noktaya değineceğiz. 2005 yılında yenilenen öğretim programları ile birlikte eğitim sistemimizde farklı bir çerçeve oluşmuştur. Bu anlayış ile birlikte öğretmen merkezli anlayış yerini öğrenci merkezli anlayışa bırakmıştır. Bunu her ne kadar yazılı ve sözlü olarak ifade edebilsek de tam anlamı ile öğrenci merkezli anlayışın hâkim olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü eskiden beri devam eden bir sistemin bir anda tamamen farklı bir anlayış ortaya koyarak değişmesi öyle kolay bir süreci beraberinde getirmemektedir. Yapılandırmacı sistemde bilgiyi yapılandırmak, işlevsel hale getirmek, analitik ve eleştirel düşünmek ön plandadır. Aynı zamanda daha önceden öğrenilen bilgilerin yapılandırılması, transferi, çevrilmesi ve uygulamaya geçilmesi söz konusudur. Bizler yapılandırmacı eğitimin sadece öğretmenler üzerine düşen görevlerine bakmaktan, öğrenci üzerinde büyük bir etkisi olan ebeveynleri bu sistemden ayrı tutuyoruz. Ayrı turmaktansa velileri de eğitim sürecine dâhil ederek yapılandırmacı sisteme hazır bir ebeveyn haline getirmeliyiz. Çünkü eğitim ailede başlayan bir süreçtir. Biz eğer yapılandırmacı sistem diyorsak tek bir kol olan öğretmen ile bu sistemden verim almaya çalışmamalıyız. Klasik bir tabir ile “Bana balık verme balık tutmayı öğret.” anlayışı üzerinde durulur. Öğretmen, öğrenciye hazır bilgi vermektense bilgiyi ona buldurup adeta bir “pusula” gibi yol gösteren bir rehber konumunda olmalıdır. Eski geleneksel anlayışta ezbercilik, emir verme ve zor kullanmanın daha çok ön planda olması çocukların girişimci ruhuna bir ket vurmaktadır. Ailenin de çocuklarına hazıra alıştıran ve sürekli bir kar küreyici olarak çocukların önünü açan, onların hayatta hiçbir sorun ile yüzleşmesine olanak tanımayan ebeveyn modundan çıkması gerekir. Bizler öğrencileri sürece dâhil etmek ve onlara balık tutmayı öğretmek istiyorsak ailelerin de öğrencilere hazır balığı vermemesi gerekir. Çünkü hayatta öğretim süreci her zaman yaşanabilir. Bir insan 80 yaşına da gelse bir şeyler öğrenebilir ama eğitim ailede başladığı için yaş iken eğmediğimiz çocuklarımızı büyüyünce kırmamak için onları da eğitim denen bu zorlu sürece dâhil etmeliyiz. Yapılandırmacı sistemde teknolojinin ön plana çıkması ile birlikte çocuklar daha donanımlı ve düşünme becerilerini geliştiren bir nesil olarak yetişmektedir. Bu da çağın gereklerine uygun okullar ile mümkündür. Gelişen teknolojiyi sürece dâhil ederek daha verimli sonuçlar almaya odaklanmalıyız. Eğitimi 3 sacayağına benzetirsek aile, okul ve öğretmen ile birlikte yapılandırmacı eğitim anlayışını daha sağlam temeller atarak ilerletebiliriz. Henüz tam oturmamış yapılandırmacı eğitim anlayışı sürecinde 3 sacayağının da elini bu taşın altına koyması gerekir. Böyle bir sistem de bunu gerektirir. Yapılandırmacı sistemde eğitim diyoruz; fakat bu sistemin sadece öğretim alanındaki çalışmaları üzerinde duruyoruz. İşte tam da bu noktada değinmek istediğim bir husus var. Bizler eğitim ve öğretimin sadece öğretmen tarafından verildiğini düşünür ve bütün eğitimin okulda verildiğini zannederiz. Hâlbuki eğitim insanın doğumundan ölümüne kadar bütün hayatını kapsayan bir süreci ifade eder. Öğretim ise okulda planlı ve daha sistemli kazanım ve hedeflere yönelik yapılan bir süreçtir. GAMZE COŞGUN 26 Gezi Spor Bilim 27 ve 4. sınıflara oyun oynamak için dersten sonra okulda kalmalarını rica ettiler. Çocukların zekâ seviyesi (IQ) ortalama 90 civarındaydı ve beyin hızları (zekânın bir alt testi) yüzde birlik dilimde 27. sıraya koydu. Çocukların ailelerinin eğitim düzeyi ise ortalama olarak liseden terktiler. Bu çocuklar her eğitim politikasının hedeflemeyi umduğu ve her sorumluluk duyan liderin onları nasıl geliştireceği hakkında üzerinde düşündüğü çocuklardı. ZEKÂ OYUNLARININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Çocuklar için oyun bir ihtiyaçtır. Nasıl ki beslenmeye, uyumaya ihtiyaç duyuyorsak çocuklar için de oyun böylesine bir ihtiyaçtır. Oyun çocukluk çağının vazgeçilmez bir parçası adeta onların hayatı yaşama gayeleridir. Tek düşünceleri oyun oynamaktır bazen. Bu nedenle biz büyükler, annebabalar, eğitimciler olarak çocukların bu ihtiyacını göz ardı edemeyiz. Hatta bu oyunlarla birlikte çocukların oyun eğlence ihtiyacıyla birlikte çocuklarımıza bazı beceriler kazandırma, zekâ seviyelerini belli düzeyde artırma gibi kazanımlar sağlayabilir ve bu zamanları daha verimli hale getirebiliriz. Zekâ oyunlarıyla alakalı yapılan araştırmalarda çocukların zekâ puanlamalarında 8 ila 13 puan gibi artışlar bilimsel olarak ispatlanmıştır. Berkeley üniversitesinde çalışan nörolog Dr. Silvia Bunge, uzun süredir çocukların zekâlarının gelişimini anlamaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Geçen yıl, Bunge ve mezun olmuş eski öğrencileri çocukların akıllarını eğitip, eğitemeyeceklerini anlamak için denemeye karar verdiler. Çalışmaları kulağa oldukça basit gelebilir, fakat sonuçlar alabildiğince şaşırtıcıydı. İlk olarak farklı zihinsel işleyişler gerektiren kullanıma hazır kutu oyunları, kart oyunları ve video oyunlarını aradılar. Bu oyunlardan bir bölümü çocukların akıl yürütme yeteneklerini harekete geçirdiği için seçildi. Çünkü bu oyunlar ileriyi görme, planlama, kıyaslamalar ve mantıksal bütünleme gerektirir. Seçilen oyunlar Set, Trafik sıkışıklığı bulmacası Rush Hour, Qwirkle (Domino ve Scrable ın karışımı). Nintendo DS için Picross ve Big Brain Academy oyunlarını seçtiler. Bilgisayar için iki oyun daha seçtiler: birisi Azada diğeri ise Chocolate Fix. Bunge’nin ekibi oyunları geçmişte devletin yaptığı sınavlarda düşük puanların alındığı Oakland’daki bir ilkokula götürdüler. Araştırmacılar bazı 2. 3. 28 Haftada iki kere, çocuklar bu oyunlarla 1 saat 15 dakika oynadılar. Her 15 dakikada bir çocuklar beyinlerinin yeni bir şeyle meşgul olmalarını sağlamak için yeni bir oyunun bulunduğu masaya geçtiler. (Nörologlar oturumların eğlenceli olmasının önemli olduğunu düşünüyorlardı.) Sadece 8 hafta sonra, toplam 20 saatlik oynama süresi sonunda Bunge’nin ekibi çocukların zekâlarını yeniden test ettiler. Özellikle çocukların mantıklı düşünme yeteneklerini merak ediyorlardı. Zekâyla ilgili klasik teorilere göre, mantıklı düşünme yeteneği hem zekânın temel elemanı hem de değiştirilmesi en zor olanıydı. Allyson Mackey, Bunge’ nin çalışmayı denetleyen öğrencisi, en fazla 3 – 6 puan arasında bir ilerleme görebileceğini düşündü. Bunge, yetişkinlerle yaptığı eğitim çalışmalarından sadece sınırlı bir gelişmenin mümkün olduğunu bildiklerini söyledi. Fakat gelişme çok büyüktü. Çocukların mantıklı düşünme puanları, ortalama %32 artmıştı. Bu oran IQ standartları açısından düşünüldüğünde çocukların IQ su ortalama 13 puanlık bir artış göstermişti. Bu artışın değerini daha iyi algılamamız açısından şu bilgiyi vermemiz gerekir: bir çocuğun IQ’ su bütün bir okul yılı süresince normalde 12 puan artar. Bunge ve Mackey çocuklara tam olarak hedeflenen oyunları vererek yalnızca 20 saatlik oyun oynama süresinde bu puanı geçti. (Kaynak :https://academictech.doit.wisc.edu/blogs/at/interestingnewsweek-post-games-and-iq http://www.nurtureshock.com/IQLeaps.pdf) Önümüzdeki yıllarda MEB’ de akıl ve zekâ oyunlarını zorunlu ders olarak ilkokul ortaokulda koyma ihtimali çok fazladır. Çocuklarımızın bugünkü teknolojik imkânlardan faydalanırken birçok yönden zarar da görmektedir. Çocukların hayal gücünü körelten sanal oyunlar yerine dikkatlerini çekecek ve onların bazı yeteneklerinin gelişimini sağlayacak akıl ve zekâ oyunlarına yönlendirmek çok önemli bir alternatiftir. Özetle okulumuzda iki yıldır uyguladığımız akıl ve zekâ oyunlarını evlerimizde de çocuklarımızla birlikte oynayabilir ve çocuklarımızla nitelikli zamanlar geçirebiliriz. Onlara tablet, cep telefonu, internet, bilgisayar vs. gibi zekânın tembelleşmesine neden olan, ahlaki bozukluklara sebep olan bu araçları azaltarak zekâ oyunlarına yönlendirmeli en azından zamanlarının bir kısmını bu oyunlarla geçirmelerini sağlayabiliriz. Engin Ertuğ Sınıf Öğretmeni Bireyler , sanat estetiği kazanımı ile dünyaya kendi pencerelerinden bakmayı öğrenirler. 29 Bir Yabancı Dili İyi Öğrenmenin İpuçları İstekli olun İngilizce öğrenmek mi istiyorsunuz? Bunun için sizi sürekli motive edecek arzuya, isteğe sahip olmalısınız. Dili niçin öğrenmek istediğinizi kendinize sorun ve sizi motive edecek bir gaye bulun. Bu soruya verdiğiniz yanıtı zorluklarla karşılaştığınız zamanlarda kendinize hatırlatarak kendinizi motive etmesini bilmelisiniz. Sabırlı Olun Yabancı bir dil öğrenmek süreç alan bir beceridir. Dil öğrenmeye başladıktan bir ay sonra o dili çok akıcı bir şekilde konuşabileceğinizi hayal etmeyin. Dil öğrenimi daima etrafında ana dili konuşulan bir bebek için bile uzun bir süreç alır. Eğer öğrendiğiniz dil etrafınızda konuşulmuyorsa bu süreç daha uzun sürecektir. Onun için ümitsizliğe kapılmayın, çünkü süreç içinde sabırlı olursanız o dili mutlaka öğrenirsiniz. Siz hiç zekâ düzeyinde bir sorun olmayan bir bebeğin süreç içinde konuşmayı öğrenemediğini gördünüz mü? Sabırlı olursanız her geçen gün dil becerilerinizin yavaş yavaş geliştiğini göreceksiniz. koyabilirsiniz. Kendinizi hedefler koyarak motive ederek sürekli çalışmaya devam edebilirsiniz. Az da olsa sürekli… Kendinizi saatlerce çalışmaya zorlamak yerine her gün belirli sürelerde düzenli olarak çalışmanız daha verimli olacaktır. Örneğin her gün düzenli olarak yarım saat – bir saat arasında çalışmayı planlayın. Bu zaman süresinde bir iki kısa ara verebilirsiniz. Her gün bir önceki derste ne yaptığınızı tekrar etmeyi de unutmayın. Sesli çalışın Çalışırken karşılaştığınız kelimelerle sesli olarak telaffuz çalışması yapın. Bu şekilde kelimeleri doğru söylemenin yanı sıra onları hatırlamanız da daha kolay olacaktır. Farklı yollar deneyin Dil öğrenmenin belirli bir yolu yoktur. Herkesin bir dili farklı öğrenme yolları olabilir. Önemli olan size en uygun olanı bulmak ve arada farklı yöntemlerle sıkılmaktan kurtulmaktır. Hedefler koyun “Haftada otuz kelime öğreneceğim ya da bugün yarım saat İngilizce konuşacağım” gibi hedefler 30 Konuşma egzersizleri… Telaffuz çok önemli Yukarıdaki tavsiye ile ilişkili olarak telaffuzumuza dikkat edin. Bir ana dil konuşuruna ne kadar benzerseniz konuşurken, karşınızdakilerin sizi anlaması da o denli kolay olacaktır. Öğrendiğiniz dili konuşmayı ihmal etmeyin. Sonuçta dilin en temel amacı konuşma yoluyla diğer insanlarla iletişim kurmaktır. Konuşacak kimse bulamazsanız kendi kendinize öğrendiğiniz dilde bir şeyler anlatmayı deneyin. Bunu uygulayan bir kişi olarak çok faydasını gördüğümü açıklıkla söyleyebilirim. Kaynaklarınız sağlam olsun Bu süreçte yaralandığınız kaynaklarınızın çokluğu ve güvenirliği dil bilgi ve becerilerinizi geliştirmede çok önemlidir. Basılı ya da çevrimiçi sözlükler, internet siteleri ve bilgisayar yazımlarından olabildiğince yararlanmaya çalışın. Korkmayın Diğerleri ile iletişime geçmek için her şeyi öğrenmeyi beklemeyin. Şu anda bildiğiniz kadarı ile konuşmaya çalışın. Unutmayın konuşmaktan çekinmenin size hiçbir faydası yoktur aksine sizi bildiğiniz şeyleri dahi kullanmaktan alıkoyacak bir davranıştır. Eğlenmeyi unutmayın Yeni bir dil öğrenmenin en güzel yanlarından birisi de eğlenceli ve heyecan verici olmasıdır. Bu özelliğini zamanla kaybetmesine izin vermeyin. Sevdiğiniz şeyleri yaparken öğrendiğiniz dili de buna katmayı unutmayın. Her yerde olsun… Öğrendiğiniz dil hayatınızın her alanında olsun. Sadece günlük birkaç saat çalışmakta kalmasın o dille olan bağınız. Günün her anında dinlemeye, izlemeye ve konuşmaya hazır olun. Ara vermeyin Bilenleri dinleyin Ana dili İngilizce olan konuşmacıları dinlemek çok önemlidir. Hangi kelimeyi nerede, nasıl kullandıklarını ve nasıl telaffuz ettiklerine dikkat edin. Dil öğrenimine ara vermeyin ve daima dille irtibatınızı bir şekilde devam ettirin. Çünkü uzun aralar dilde özellikle az kullanılan dil yapıları ve kelimelerde unutmaya yol açacaktır. İngilizce Öğretmeni 31 ESENLER BELEDİYESİ GÖKTÜRK MESİRE ALANI GÖL KENARIKEMERBURGAZ’DAYDIK 32 EN KUTSAL MESLEK EBEVEYN OLMAK Çocuk ana babanın yanında bir emanettir. Onun temiz kalbi, saf, kıymetli, her türlü nakış ve şekilden boş bir cevherdir. O, nakşedilen her şeyi kabule müsait kendisine yönelen her şeye meyleden yapıdadır. Çocuğa iyilik telkin edilir ve iyi işler yaptırılırsa, çocuk iyi bir insan olarak yetişir. “Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyunuz.”(Tahrim:66) Çocuğu korumak, onu güzel terbiye edip temizlemek, ona ahlaki faziletleri öğretmek, kötü arkadaşlardan korumak la mümkündür. Devamlı zevk ve sefa içinde bırakmamak, refah ve nimet sebeplerini sevdirmemektir ki büyüyünce onların peşinden gitmesin. Küçükken öğrenilen şeyler mermere kazınmış gibidir. Çocukta temyiz(eğitim) alameti utanmayla başlar. Çocuğun utanıp bazı işleri terk etmesi, akıl nurunun parlamasına işaret eder. Bu durum ahlakının itidalliğinin müjdecisidir. Çocuğun ilk hırs ve düşkünlüğü yemek hırsıdır Besmele, sağ el, önünden yeme, başkasının yemeğine göz dikmeme vb. Katığın mutlaka gerekli olmadığı bazı durumlarda yalnız ekmek yedirmek. İlk zamanlar sözlü terbiye yerine kötü örneklerden koruyarak iyi örnek olmak. Güzel hal ve davranışları takdir edilerek övülmelidir. Sık sık tazirden (uyarıdan) kaçınılmalıdır. Baba, çocuğa karşı ağır davranmalı ve çocuğu çok seyrek zamanlarda kınamalıdır. Anne ise çocuğu babası ile korkutmalı bu suretle eğitmelidir. Çocukların hedeflerinde bir mesleğe sahip olma vardır. Ebeveyn çocukların düzenli ders çalışma maksadıyla onlara sevdikleri şeyleri vadeder. Küçük çocuklarda sadece oyun isteği vardır. ”Eğer çocuk tamamen oyundan men edilir, yalnız ders çalışmaya yönlendirilirse kalbi ölür zekâsı iptal olur. Hatta bu durumdan kurtulmak için hileye başvurmak ister. Çocuk, küçük yaşlarda güzel terbiye edilmez; kötü söz ve işlere alışır, gününü oyun ve eğlence ile geçirir, istediğini yer içerse duvarın kuru toprağı kabul etmediği gibi bu çocukta hakikatleri kabul etmez. Hz. İbrahim’in diliyle Allah, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi bize bildiriyor. “Ya Rabbi! Bana Salihlerden bir çocuk ver. Biz de ona çok uysal bir çocuk müjdeledik. Artık o çocuk koşma çağına gelince, babası: ”Ey yavrucuğum! “ dedi. ”Ben seni rüyamda boğazlarken gördüm, ne dersin? “Çocuk: ”Babacığım, sana ne emrediliyorsa onu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun .”dedi.(Saffat:100) Selami AKTAŞ SINIF ÖĞRETMENİ KİTABIMI SEVEREK OKUYORUM Kur’an-ı Kerim, insanlığın kurtuluşu için, kulların ihtiyaçlarına göre rehber olarak gönderilen ve kıyamete kadar da hükmü geçerli olan en son ilahî kitaptır. İslam dininin iki temel kaynağının birincisidir. Kur’an-ı Kerim, İslâm dininde merkezî bir yere ve öneme sahiptir. Kur’an-ı Kerim, Arapça bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim metninin doğru bir şekilde okunabilmesi için Arap alfabesinin öğrenilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’in, diğer Arapça metinlerden farklı olarak kendine özgü bir okunma biçimi vardır. Din alanında toplumun temel ihtiyaçlarına cevap verme ve Kur’an öğretme konumunda olanlar, Kur’an-ı Kerim’in okunuşu ile ilgili teknikleri ve kuralları, uygulamalı bir biçimde öğrenmeli, Kur’an-ı Kerim’i doğru ve güzel okumalı ve öğretmelidirler. Elif-bâ öğretiminde tüm harflerin üstün, esre, ötre, med, tenvin, cezimli ve şeddeli okunuşları sınıfta kor çalışması ile tekrar edilerek pekiştirilmelidir. Bu çalışma öğrencilerin harekeleri ve harflerin sıfat ve mahreçlerini daha iyi kavramalarını sağlayacaktır. Kur’an-ı Kerim derslerinde gerektiğinde drama, grup oyunları, koro okuyuşları, sahne sunumları gibi etkinliklerden yararlanmalı, çalışma kağıtları, resim, bulmaca, afiş gibi eğitim materyallerinden yararlanılmalıdır. Talim Terbiye Kurulunca hazırlanan programda tecvid konuları sonraki sınıflara bırakılmıştır. Fakat öğretmenlerimiz ana hatlarıyla, detaylara girmeden kısaca tecviduygulaması eğitimini/ öğretimi yapabilirler. Kendileri ise, tecvidli okuyuşu asla ihmal etmemelidirler. Kur’an-ı Kerim öğretmeni sevecen, tatlı dilli, güler yüzlü ve sabırlı davranmalıdır. Bu dersteki olumsuz bir tavrın Kur’an’a ve dine karşı şuuraltına yerleşen, olumsuz bir bakış olacağı unutulmamalıdır. Kur’an-ı Kerim öğretiminde lafız ve mânâ bütünlüğüne dikkat edilmeli ve anlam öğretimi üzerinde de durulmalıdır. Yeni hazırlanan Kur’an-ı Kerim Öğretim programı bu anlamda hem mânâ hem de muhtevâ öğretimini de içermektedir. Kur’an-ı Kerim dersini alan öğrenciler onu indiği gibi okumalı ve indiriliş gayesini kavrayabilmelidir. Bu hususta Kuran-ı Kerimi anlamak ve hayatımıza rota çizmek maksatıyla ve rabbimizin lisanını ve çağrısına cevap verebilmek için Arapça öğreniminin biran önce hızlandırılması gerekir. Bu konuyla alakalı çalışmalardan faydalanmalı bu işe gönül vermiş ehil ellere kendimizi bırakmalıyız. Rabbim bu yolda yürüyen bu işe gönül vermiş tüm çalışma arkadaşlarımızı desteklememiz gerekiyor rabbim yar ve yardımcımız olsun. FARUK ÜNAL ARAPÇA-KURAN’I KERİM ÖĞRETMENİ Yetim Kardeşim Suriye’ de, Filistin’de ÇOCUĞUM HAKLARIM Dünyanın her yerinde, Benim bir haklarım var Ülkemin de içinde, Büyürsün sen kardeşim. Yerim olmak çok zordur. Babasızlık ağlatır, El eline baktırır, BENİM CANIM Eğitim hakkım en üstün ÖĞRETMENİM Sağlıklı beslenme haklarım var Işığınla gece gündüz Seyahat etme hakkımdır severim onu Aydınlatırsın bizi Ben çocuğum haklarım vardır Çevreni aydınlatır Bir mum gibi erirsin Severim barınma hakkımı Sağlıklı yaşam en iyi zevktir. O benim hakkımdır o İçimize yaktırır. Ana değil ana gibisin Seni kardeş bildim ben, Elini tuttum yürekten, ÖĞRETMENİM Bir sıkıntın ise, Kapkara dünyama Söyle bana Güneşsin öğretmenim düşünmeden. Fenersin yolumda Desteksin omzuma Her kelimen hazinem Szöcüklerin elmasım Akıllı öğretmenim Ahmet Haşimi ÜNER 5/A Elimden tutan ışığımsın Savaştan korunma hakkım var Kendimi gelişme yaşama hakkım var Ben çocuğum benim hakkı olmazsa olmaz Eve sahip olma hakkım var Önümdeki engelleri aşarsın Komşu ol peygambere, Benim canım öğretmenim Kimsesiz kalmaz yetim Şevval KÜPOĞLU 4/A Annem babam beni sevmesi hakkım var Beni tehlikeli işlerden koruma hakkım var Birlik hep el ele, Açtın bigini bana Her sesinde bilgi Benim bazı her zaman hakkım vardır Kendimi ifade etmezsem hakkım biter Hiç pes etmezsin Bir yetim bak zevkle bile. Öğretmenim Her şeyi öğretirsin Beni aydınlığa taşırsın Zekamın kapısısın Canım öğretmenim Baba değil baba gibisin BUSE NAZAR AYIK 5/A Kerem AKICI Kulüp Faaliyetlerimiz ANAOKULU İLKOKUL ORTAOKUL LİSE MATEMATİK Ve SANAT 1)GİRİŞ Birçok insan için matematik sadece sembol ve kurallardan oluşan eğitim yaşantıları boyunca zorlandıkları, kimseye faydası olmayan bir derstir. Şüphesiz kural ve semboller matematiğin bir parçasıdır; fakat asla tamamı değildir. Bu çalışmada matematiğin sadece sembol ve rakamlardan oluşmadığını gösterilmiş, matematiğin sanattaki yansımaları üzerinde durulmuş ve bu yansımalara örnekler verilmiştir. Böylece matematiğin başka yönleri de gösterilmiştir. Matematiğin öğretiminde sanatsal yapısının kullanılmasının faydalı olabileceği düşünülmüştür. 2)MATEMATİĞİN SANATA YANSIMALARI Matematiğin kendi iç disiplinindeki güzelliklerin yanı sıra bu güzelliklerin sanata yansıması da vardır. Bu yansımaların birçok örneğini sanatın bir çok dalında görmek mümkündür. Eski çağlardan günümüze kadar baktığımızda matematik ile sanatın iç içe olduğunun görmek zor olmasa gerek. Türk islam mimarisinde geometriksel model ve figürlerin sıkça kullanıldığını görmek mümkündür. Aşağıda geomtriksel figürlerin sanata yansıması verilmiştir. Yukarıdaki şekilde eşkenar üçgen, kare, dikdörtgen, yamuk, beşgen, altıgen gibi geomtriksel figürlerin Türk İslam mimarisinde ne denli ustalıkla kullanıldığı görülmektir. Bu tür figürlerin birçok medresenin ve caminin kapısında, mihrabında, kürsüsünde, minberinde görmek mümkündür. Mimar Sinan Edirne’deki Selimiye Camii’nin üç merdvenli minarelerinde helis eğirisinin en güzel uygulamalarından birini göstermiştir.Minareler hem üçer şerefeli hem de olabildiğince ince olacaktır.Ayrı merdivenleri kullanan kişiler de birbirini görmeyecektir.Bunun ancak mükemmel matematik bilgisi ile mimari dehasını birleştirebilen Koca Sinan yapabilirdi. Böyle bir projeyi düşünmek bile cesaret isterdi. İşte o da Sinan gibilerle, sıradan olanlar arasındaki farktır. 1950 yıllarda bir grup araştrımacı Türkiye deki Ayasofya,Sultanahmet ve Süleymaniye camileri gibi mimarlık şaheserleri incelerler.İnceleme esnasında bu yapıların zeminlerinin gevşek olduğunu görünce yüzyıllardan beri bu yapıların depremlere karşı nasıl ayakta kaldığını şaşırırlar. Daha sonra Edirne’ de bulunan Selimiye Camisini incelemeye giderler.Bir Japon bilim adamı kubbeye bakarak,kubbenin orada durmasının matematik ve fizik kurallara aykırı olduğunu söyler ve bilim adamları İstanbul ‘dakiler gibi buranın da zeminin gevşek olduğunun görürler. Caminin yıkılmasından endişe ederler ve minarelerin temelini en son teknoloji ürünü olan metal kelepçelerle sabitlemeyi düşünürler. Minarelerin temelinin açtıklarında koymayı düşündükleri kelepçelerin benzerleri ile karşılaşırlar. Mimar Sinan Selimiye camiinin kubbesini o genişilikle oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklem çözdüğü söylenir.Böyle görülmektedir ki kubbenin ve minarelerin temelinde matematik yatmaktadır. Matematikle sanatın en ilişkili olduğu durumlardan biri de “ALTIN ORAN” dır.Altın oran;altın ortalama,altın bölüm ve mükemmel orantı olarak ta bilinen bir sabit sayıdır. Antik çağda ressam ve heykeltıraşlar ideal insan ölçüsünün nasıl olması gerektiği üzerine kafa yormuşlar ve ideal insan ölçüsünü şöyle tanımışlar. ”Boy uzunluğunun göbekten ayak uçlarına olan uzunluğuna oranı, göbekten ayak uçlarına olan uzunluğun göbekten baş ucuna olan uzunluğa oranına eşit. Genellikle altın oran 1,618033… olup genel de yunan alfabesinde öğretilir.Gerçektende araştırıldığında çekilen tellerin her armonik bileşimi tamsayıların oranı olarak gösterilmiştir.Örneğin, do sesini çıkaran bir telin uzunluğunun 16/15 ‘i “si” sesini verirken,6/5 ‘ i ise“re “ sesini veririr. (Fİ) ile gösterilir. Altın oran biyolojide,matematikte ve sanat tarihinde önemli bir sayıdır. Örneğin salyangoz kabuğu altın oranla bağlantılıdır. Altın Oran kuralının örneklerini mimarlığın dışında diğer sanat dallarında da görmek mümkündür. Rönesans dönemi sanatçılarından olan Leonardo’nun ünlü Mona Lisa tablosunda altın oran görülmektedir. Mona Lisa’nın başının etrafına bir dikdörtgen çizildiğinde ortaya çıkan dört kenar bir altın oranlı dikdörgendir. Matematikle sanatın ilişkili olduğu diğer bir alanda müziktir. Müzikal seslerin niteliğinin incelenmesi 19.yüzılda matematikçilerin Fourier tarafından yapılmıştır.Fourier,müzik aleti ve insan da çıkman bütün seslerin matematiksel ifadelerle tanımlanabileceğini ve bununda peridiyok sinüs fonksiyonları ile olabileceğini ispatlamıştır. Ayrıca tel uzunluğunun hangi bölümlerinde hangi notaların çıktığu da matematiksel olarak gösterilmiştir. Telli çalgıların eğitimi kulak eğitimi ve nota eğitimi olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır: Bunlardan birincisinde deneme yanılma yöntemiyle seslerin nerelerden çıktığının kulakla anlaşılır, diğerinde ise çalgı üzerinde notaların(seslerin) çıktığı yerler matematiksel olarak belirlenir ve buna göre - 3)SONUÇ Matematik sadece rakam ve sembollerle uğraşan bir disiplin olarak anlaşılmamalı. Elbette rakam ve semboller matematiğin en önemli bileşenidir;fakat asla matematiğin tamamı değildir. Matematik rakam ve sembollerin dışındaki bazı şeyleri de içermektedir. Matematik kültürüne sahip olmayan birisi için bu rakamların ve sembollerin bir anlama olmayabilir ama bir matematikçi bu rakam ve sembollerden zevk alır,uğraştığı şeylerde bir estetik, güzellik görür. Matematik kendi iç disiplininde birtakım güzellik ve estetikleri barındırmasının yayında sanattaki uygulamaları ile de sanatın her çeşidiyle iç içedir.Matematik eğitimi Türkiye’de ve Dünya’ da istenilen seviyede değildir. Matematik eğitiminde istenilen başarı seviyesini elde etmede, matematiğin diğer disiplinlerdeki uygulamaları anlatılabilir, matematiğin sadece sembol ve rakamlardan oluşmadığı, matematiğin başka yönlerinin de olduğu insanlara gösterilebilir. Fen bilimleri, mühendislik, tıp gibi bilim dallarında matematiğin etkinliği hakkında toplumsa bir şüphe yoktur. Fakat insanlar matematikle sanat arasındaki ilişkiden fazla haberdar değildirler. Matematiğin sanattaki yansımaları anlatılarak matematikte de bir güzelliğin ve estetiğin olduğu gösterilebilir. Buna parelel olarak insanların matematiğe karşı tutumları da daha olumlu hale getirilebilir ve matematik eğitiminin kalitesi artırılabilir. Ayhan Yıldız Matematik Öğretmeni ÇAĞDAŞ EĞİTİM İLE KAÇIRILMAYACAK BİR BAŞARI SENİ BEKLİYOR PEYGAMBERİMİZİN Vahdet Toplumu Vahdet toplumunu düşündüğüm zaman benim aklıma gelen şey vahdet toplumu olan sahabe efendilerimizin Allah’a kayıtsız şartsız imanları ve hayat amaçlarının sadece Allah’ı razı etmek olmasıydı. Allah’u Teâla’nın rızasını kazanmak içinde öncelikle Allah’ın emirleri o emirler doğrultusunda Peygamber Efendimize tabi olmalarıydı. Allah onlara rahmet eylesin onlar cahiliyeden İslam’a geçtikten sonra artık İslam dışındaki her türlü inanç, ibadet, düşünce gibi şeyler onların kalbinden dahi geçmedi. Onlar içleriyle dışlarıyla İslam’a inandılar. Ve hayatlarının her alanını Allah ve Rasul’ünün buyruklarına göre düzenlediler. Allah kuranda emir ve nehiyler bildirmiştir. Doğru yolu göstermiştir. Ve gösterdiği bu sıratı müstakimde nasıl yürüneceğini de Allah’ın buyruklarına göre Peygamberimiz rehber olup bu yolda nasıl yürüneceğini göstermiştir. Bid’atsiz hurafesiz amaç Allah rızası bu yolda canını vermeye hazır salih dünya hayatını ahirete tercih eden ahiret karşılığında dünyasını feda eden imanlı sahabeler işte böyle inanıp inandıkları gibi yaşamaları her konuda Allah ve Rasul’ünü hakem kabul etmeleri onları özel olan vahdet toplumu yapmıştı. Günümüzde biraz İslam’dan biraz başka düşüncelerden biraz nefisten farklı farklı inanç ve düşüncelerden ben Müslümanım deyip herkese göre farklı farklı İslam düşünceleri oluştu. Günümüzde farklı farklı İslam anlayışlarıyla tabi ki vahdet toplumunu yakalamamız mümkün değil. Tekrar Allah’ın tevhit inancıyla bid’atsiz hurafesiz sünnete uymakla ancak insanlar vahdet toplumunu oluşturmak için doğru adım atmış olurlar. Herkes kendini bu ölçülerle düzeltmeye çalışırsa bizlerinde bu vahdet toplumunu oluşturmamız mümkün olabilir. Tek başına kişi kendini kuran ve sünnet ölçüsüyle düzeltirse en azından Allah’a kavuştuğu zaman hesabını verebilir. Çünkü insanlar seferden sorumludur, zaferden değil. Allah dilerse vahdet toplumunu yeniden var eder. Bu Allah’a kolaydır. Bizler kul olarak doğru inanmak doğru davranmakla sorumluyuz. Yürüdüğümüz sıratı müstakimde bir de ihlaslı bir şekilde rabbimize dua edersek onun yardımıyla bozulan bu dünyada kendimizi kurtarmaya çalışabiliriz. Zehra Aydemir Öğrenci en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir." (Ankebut Suresi, 45) Her Adım O’na Biraz Daha Yaklaştırır Dinin direği olan Namaz nübüvvetin 10 yılında isra ve miraç gecesinde bize farz kılınmıştır, İslam’ın ikinci şartı olan namaz diğer ibadetler gibi vahiy yoluyla değil bizzat yüce rabbimiz son elçisini katına çağırarak bu önemli farizayı bize farz kılmıştır. Evet, İslam’ın bütün emir ve yasakları, rükün ve şartları vahiy yoluyla peygamberimize bildirilmiştir, Namaz hariç çünkü kıyamette ilk sorguya çekileceğimiz ilk ibadet namazdır. Ve ateşe kurban olarak gitmenin en önemli nedenlerinden biride yine namazı ihmal etmekten geçer (‘﴾٤٢﴿ َسَل َككُمْ فِي سَقَر َ " مَاSizi ateşe sokan nedir? Biz namaz kılanlardan değildik, dediler.") Eğer kul bu namazı hakkıyla ifa ve eda etmişse öbür amellerden sorgulanmadan ve Allah’ın izniyle azaptan kurtulup cenneti kazanmış olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.) dinin direği, müminin miracı, gözümün nuru ve cennetin anahtarı dediği namaz, bu önemli ibadete dikkat çekmektedir. Namaz kılan kul, Allâh-ü Te'âlâ'nın huzurundadır. Namaz, dinin direği Müslümanın alametifarikasıdır. İslam dininin temel unsuru ve Cennetin anahtarıdır. Peygamber Efendimiz (S.a.v.) “Kim ki namazı kılarsa dinin direğini dikmiş olur. Kim ki namazı terk ederse dinin direğini yıkmış olur” buyurdu. Bütün inananlara farz kılınan namaz ibadeti de, titizlikle korunması ve samimiyetle yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Kuran'ın pek çok ayetinde namazın faziletleri bildirilir, katıksız olarak yalnızca Allah'ın hoşnutluğu istenerek, huşu içinde O'na yönelerek kılınan namazın değeri hatırlatılır. Bu ayetlerden birinde Rabbimiz şöyle buyurur: "Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak Zamanımız ve ömürümüz varken, bir an evvel Namazı ciddiye almamız gerekir, yoksa bizi asla kimse ahirette ciddiye almaz, Saltanat Güç Kudret Mal Makam İtibar hepsi boşa gider Vakit varken rabbimize yönelip ve ona itaat etmemiz gerekir, bir zamanlar Güneş, Ay ve yıldızlar biz olmadan doğup batıyordu, ne ismimiz ne de cismimiz vardı, ama fazla geçmeden yine o âleme döneceğiz, ve bu sefer de biz olmadan ezanlar okunacak namazlar kılınacak ama biz o zaman berzah âleminde Namaz kılmanın hasretiyle yanıp tutuşacağız, O zaman bizim en büyük temennimiz şimdiki küçük gördüğümüz ve önemsemediğimiz iki rekât namaz olacaktır, Hz. Resulullahın tabiriyle bir ölü için iki rekât namaz sizin dünyanıza ve içindekilerine bedeldir. 1- Gök, çatlayıp-yarıldığı zaman, 2- Yıldızlar, dağılıpyayıldığı zaman, 3- Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman, 4- Ve kabirlerin içi ‘deşilip dışa atıldığı’ zaman; 5- (Artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilipöğrenmiştir. 6- Ey insan, ‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? 7- Ki O, seni yarattı, ‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ ve seni bir itidal üzere kıldı. ( infitar suresi) Gerçekten zaman varken düşünelim, bizi gaflete düşüren neden nedir? َب العَالَمِين ِّ حمْ ُد هلل ر َ ن ال ِ َوَآخِ ُر دَعْوانا أ Hasan Halil Doğan Arapça ve Kuran-ı Kerim Öğretmeni “Yaratıcılık hata yapmanıza izin vermenizdir. Sanat Bu hataların hangilerinin korunacağını bilmektir” “Şans kapıyı çalmıyorsa belki bir kapı yoktur. Bir kapı inşa edin” ‘’ Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak , onu aramamak, demektir.’’ Öğrenci ve Öğretmenlere Sorduk Okul deyince aklına ne geliyor? o o o o Yemekhane o Muhammed Alsayyaf * 1-A Kantin o Firdevs Berra Baş * 1-A Ödev, öğretmen, öğrenci, ders, sınav, sıkılmak o Yahya Vardar * 4-A Sabah erkenden kalkmak o Rüveyda Baş * 7-A Arkadaş deyince aklına ne gelir? o o o o o o o Hayat dostu, sonsuza kadar yanında olan kişi o Ahmet Üner * 5-A En iyi dost, kanka, kardeş o Gamze Aydın * 2-A Arkadaşlarım bağırınca kulağım ağrıyor. o Fatma Turan * Anasınıfı Tüm arkadaşlarım o Hamza Karakaş * 1-A Yaren geliyor aklıma. o Zehra Aktuğ * 1-A En iyi arkadaşım Ece geliyor. o Firdevs Berra Baş * 1-A Sevgi o Sudenaz Kayar * 3-A Yaz tatilinde neler yaparsınız? Gezmeye gidiyorum ve denizde yüzüyorum. Alperen Kayar * Anasınıfı Mümkün olduğunca dersten uzak Ali Olaş * 7-A Ödev deyince aklına ne geliyor? İşkence, zorluk Büşra Acat * 9-A www.medeniyetokullari.com.tr www.medeniyet.k12.tr [email protected] 444 68 29 Yakuplu Mah. Osmangazi Cad. Beylikdüzü /İstanbul Malkoçoğlu Mah. 305/1 Sk. No: 36 Sultangazi/ İstanbul 886 11 90 0(212) 668 62 28 0(212)