A CASE OF ANOREXIA NERVOSA WITH DYNAMICS OF

Transkript

A CASE OF ANOREXIA NERVOSA WITH DYNAMICS OF
A CASE OF ANOREXIA NERVOSA WITH DYNAMICS OF INTRAFAMILIAL ADOPTION
Abstract
Anorexia nervosa (AN) is characterized by self-imposed weight loss, amenorrhea and a characteristic
distorted psychopathological attitude toward eating and weight. Biological, psychological, sociocultural
factors and family relationships are thought to have a role in etiology. After the description of the
psychological origin of AN, psychotherapy has become the fundamental treatment strategy.
In this presentation it is aimed to discuss a case of anorexia nervosa with dynamics of intrafamilial adoption
from a self psychological perspective.
AİLE İÇİ EVLAT EDİNMEYLE İLİŞKİLİ BİR ANOREKSİYA NERVOZA
OLGUSU
15 yaşında kız hasta.
Şikayet : Yemek yememe, kilo kaybı, halsizlik.
Hikaye : Daha önce herhangi bir şikayeti yokken son 5 ayda giderek artan iştahsızlık,
yemek yemek istememe ve kilo kaybı şikayeti ile başvurdu. Özellikle son 1 ay içinde
şikayetleri daha da artmıştı. Son zamanlarda günde sadece birkaç bisküvi yiyormuş. Bu süre
içinde 55 kg.’den 39 kg.’ye inmiş. Toplam 16 kg. kaybetmiş. Hastamız yemek yemek
istemediğini, yediği zaman karın ağrısı olduğunu ve midesinde fazlalık hissettiğini
belirtiyordu. Yemekten sonra bulantısı olduğunu fakat kusmasının olmadığını ifade ediyordu.
Anne, yaz aylarında teyzesinin kızıyla birlikte diyete başladıklarını, o dönemde “kilolu
muyum, çok kilo aldım mı” gibi şeyler söylediğini ve diyetini sürdürdüğünü, özellikle de
okulların açılmasıyla birlikte yemek yemesinin azaldığını, evde ders çalışmak dışında hiçbir
şey yapmadığını belirtti. Bu süre içerisinde aşırı egzersiz tariflenmedi. hastamız 5 aydır
mensturasyon olmuyordu.
Ruhsal Durum Muayenesi : Hastamız yaşında gösteren, uzun boylu, çok zayıf ve
halsiz görünen bir kız.
Konuşması açık, anlaşılırdı. Alçak bir ses tonuyla konuşuyordu. Sorulara yanıtları
uygundu.
Bilinci açık, yönelimi tamdı.
Dikkati normaldi. Algı bozukluğu yoktu.
Bellek muayenesi normaldi.
Zekası normal izlenimi veriyordu.
Duygudurumu çökkündü.
Düşünceleri kendiliğinden, düzenli ve amaca uygundu.
Düşünce içeriği normaldi.
Gelişim Öyküsü : Hastamız Urfa’da, hastanede, zamanında, normal spontan vajinal
yolla 3.500 gr. Olarak doğmuş. Annenin gebeliğinde herhangi bir sorunu olmamış, 4 ay anne
sütü almış, 2 yıl biberon kullanmış, emzik kullanmamış. 1 yaşında kelime söylemiş, 1,5
yaşında cümle kurmuş, 1 yaşında yürümüş, 2,5 yaşında tuvalet eğitimini tamamlamış.8
yaşında Hepatit A enfeksiyonu geçirmiş, bunun dışında geçirdiği önemli bir hastalık yok.
Ameliyat ve kaza geçirmemiş, hastanede yatmamış. Okula zamanında başlamış, okuma
yazmayı ilk dönem öğrenmiş. Başvurduğunda Anadolu Lisesi 1. sınıftaydı. Okula
başladığından beri dersleri iyiymiş. Arkadaş ilişkilerinde biraz çekingenmiş.
Sosyal Öykü : Hastamız orta sosyoekonomik düzeyli bir ailenin çocuğu. 1 yıl önce
siroz nedeniyle babasını kaybetmiş. Baba, lise mezunuymuş, sağlık memuru olarak
çalışıyormuş, 55 yaşında vefat etmiş. Anne, 55 yaşında okur-yazar değil, ev hanımı. Anne ile
baba, hala dayı çocuklarıymış. Teyzesi amcasıyla evliymiş, 8 yaşına kadar İskenderun’da
yaşamışlar. 10 yıl önce trafik kazasında amcanın ölümünden sonra Urfa’ya taşınmışlar, teyze
ve çocukları ile (kardeşlerim olarak bahsediyor) birlikte yaşamaya başlamışlar. Hastamızı
hastaneye getiren yakınlarından edindiğimiz bilgilere göre hastamız teyze ve amcası
tarafından evlat edinilmiş. Anneye bu konu sorulduğunda hastamızın kesinlikle bilmediğini
belirtti. Anne ve baba uzun yıllar çocuk sahibi olamamaları nedeniyle, kardeşlerinin ilk
çocuğunu evlat edinmişler. Anne özellikle amcanın (biyolojik babanın) bu konuda çok ısrarcı
olduğunu belirtti. Babanın daha önce bunu hastamıza söylemesine anne izin vermemiş. Baba
15. doğum gününde hastamıza aileleriyle ilgili bir sır söyleyeceğini belirtmiş, ancak doğum
gününden 8 ay önce vefat etmiş.
Klinik İzlem : Hasta Anoreksiya Nervoza tanısıyla yatırıldı. Günlük görüşmelerle
izlemi sürdürüldü. Servis ekibiyle haftalık toplantılar düzenlendi. Hastaya hastalığıyla ilgili
bilgi verildi, Adolesan bölümü tarafından kontrat yapıldı. Annenin serviste sürekli kalmasına
izin verilmedi. Prozac 20 mg./gün, Zyprexa 2,5 mg./gün başlandı.
Hastamız, babasının bir dediğini iki etmeyen, kendisine hiç kızmayan, dünyanın en iyi
babası olarak tanımlıyordu. Babasının annesi kadar üstüne düşmediğini, zorlamadığını,
belirtti. Babasının kardeşlerini de kendi çocukları gibi çok sevdiğini, ayrımcılık yapmadığını
belirtti. Babasının ölümü ile hayatında büyük bir eksiklik hissettiğini, evin yükünün kendisine
kaldığını, sanki kendisini seven başka birinin kalmadığını, hissettiğini belirtti. babası yaşarken
daha mutlu olduğunu, evin artık daha huzursuz olduğunu, söylüyordu. Evdeki huzursuzluk
sorulduğunda, “belki yok ama babamın sesini duymamak beni huzursuz ediyor” diyordu.
Başlangıçta her gece ağladığını, hala zaman zaman ağladığını söylüyordu. Babanın ölümüne
evdeki herkesin çok üzüldüğünü, annesiyle birbirlerine destek olmaya çalıştıklarını söyledi.
Babasını tekrar görse “dünyalar benim olurdu, tek çocuk olduğum için nazlı şımarık
büyütüldüğümden, bazen ona bağırırdım, bunun için ondan özür dilerdim” diyor. Babasının
15. doğum gününde ailesiyle ilgili bir sır söyleyeceğini, şimdi karşılaşsa onu soracağını
belirtti. babasının bahsettiği sırrın ne olabileceği hakkında tahminini sorduğumuzda;
“herhalde hastalığını söyleyecekti” dedi. Babasının siroz olduğunu herkesten sakladığını ve
tedavi olmadığını söyledi.
Annesini hep kendisine karışan, üstüne düşen biri olarak tanımlıyor. Çok çalıştığı
zaman dinlenmesi ve yemek yemesi için sürekli uyarırmış. Bunlardan bazen bunaldığını,
annesi böyle davrandıkça onun da annesine kötü davrandığını, kavga ederken hep son sözü
kendisinin söylemek istediğini, hemen karşılık verdiğini ve sonrada pişmanlık duyduğunu
söyledi. Teyzesiyle daha genç olduğu için ve fazla karışmadığı için iyi anlaştıklarını belirtti.
Kız kardeşi 13 yaşındaymış, Onu hayat dolu neşeli herşeye gülüp geçen, daha kolay arkadaş
edinen biri olarak tanımlıyor. Annesiyle kavga etse bile fazla üzülmediğini, kendisinin içine
atıp çok üzülen biri olduğunu bu yüzden bazen Ona imrendiğini, Onun gibi olmak istediğini
söylüyordu. Erkek kardeşinin 10 yaşında, hayat dolu çok hareketli, küçük ve erkek olduğu
için çok şımartılmış olduğunu söyledi.
Hastamızla görüşmeler ilerlediğinde hastalığının başlangıcı ile ilgili düşüncelerinden
bahsetti. Yaz tatilindeyken önce kız kardeşinin kilo aldığı için diyete başladığını, evde bunu
ilk kez kendisinin fark edip anne ve teyzesine söylediğini belirtti. Hastamız kardeşi
yemedikçe “o aç kalırsa ben de kalırım” diye düşünmeye başlamış ve yemesi giderek azalmış.
Anne ve teyzesi o sıralarda hastamıza kilo aldığını söylemişler. Kardeşinin kendisi ne yaparsa
tekrarladığını, hastalığının onun yüzünden olduğunu söyledi. Okulların açılmasıyla iştahı daha
da azalmış. Okula başladıkları dönemde öğretmenlerinin gözünü korkuttuklarını ve başarısız
olmaktan korktuğunu belirtiyordu. Okuldan eve geldiğinden itibaren aralıksız ders
çalışıyormuş. Evdekilerin bu yüzden kendisine çok kızdığını, hastanede yatarken de aklının
sürekli derslerinde olduğunu belirtiyordu. Okulda sadece bir iki tane yakın kız arkadaşı
varmış. Diğer kızların erkeklerle çok ilgilendiğinden dolayı rahatsız olduğunu, erkeklerin
kendisinin feminist olduğunu düşündüklerini ve dışladıklarını söyledi.
Hastamız hastanede yattığı süre boyunca kendisini sağlıklı hissetmese de, ölümle
sonuçlansa da sık sık hastaneden çıkmak istediğini dile getiriyordu. Ölümden korkmadığını,
bazen aklına geldiğini, yaptığı hiçbir şeyden zevk almadığını, yemekten de bunun için
vazgeçtiğini, kendine bile bile zarar vermek istediğini belirtiyordu. “Bilerek yemek
yemiyorum, yesem yerim ama elimde olmayan bir ses var içimde. Yemek yiyince herkes
garipsiyor, bu korku yüzünden yiyemiyorum” diyordu. Yemek yemek istememesinin, hem
kilo alacağı korkusundan hem de herkesin garip davranacağını düşünmesinden
kaynaklandığını söylüyordu. Hastanede herkesin kendisine kilo aldığını söylemesine
kızıyordu. Bu hastalıktan önce çok kilolu olmadığını, herkesin kendini mankene benzettiğini
belirtti. Hastaneden çıkınca herkesin kilo aldığını, çok güzel olduğunu söyleyeceğini
düşünüyordu. İçindeki korkuyu nasıl yeneceğini düşününce bunun çok saçma geldiğini, bu
korkuyu yenmek istediğini, aslında asıl korkusunun insanların tuhaf karşılaması olduğunu
belirtti. kilo almışsın denmesini kendisi için çok aşırı derecede şişmanlamak anlamına
geldiğini söyledi. Ağustos ayında kendini şişman hissederek mi diyete başladığını
sorduğumuzda, kardeşinin diyete başlaması nedeniyle kendisinin de şişman olduğunu
düşünerek başladığını belirtti. kardeşinin bu düşünceyi bırakırsa kendisinin de bundan
vazgeçeceğini söyledi. Anne ve teyzesinin hastamıza kilo aldığını söylemesinden rahatsız
olduğunu, babası yaşıyor olsaydı böyle işlere karışmıyor olacağını, en doğru yolla
yaklaşacağını, annesine kızacağını ve bu hale düşmeyeceğini belirtti. Urfa’ya gidince
insanların hem güzel hem kilolu demesinden rahatsız olacağını, kilo alarak güzel olduğu için
rahatsızlık duyduğunu söylüyordu.
Görüşmelerden birinde yemekleri bazen sakladığını, bunu içine sindiremediğini,
saklamak istemediğini ve yanlış yaptığını belirtti. biri baskı yapınca kısıtlama hissettiğini,
artık saklamayacağını, başkalarının düşüncelerini artık önemsememeye çalışacağını ve
kendisi için yemek yiyeceğini belirtti. Hastamız 55 kg. olarak taburcu oldu. Taburculuktan 1
ay sonra kontrole geldi. 1-2 haftadır yemesinin iyice azaldığını, bir öğününün yarısından azını
yediğini, yemek yerken herkesin kendisine baktığını, annesinin yemek konusundaki
ısrarlarının devam ettiğini, kardeşinin yemesini takip ettiğini, kendisi sofradan kalkarsa
kardeşinin de kalktığını anlattı. Arkadaşlarının, akrabalarının tahmin ettiği gibi çok kilo
aldığını ve güzelleştiğini söylediklerini belirtti. Anne, evde çok sinirli davrandığını, birşeyleri
kırdığını, sürekli kilosunu kontrol ettiğini söyledi.
Aylık kontrolleri devam eden hasta her geldiğinde yemesinin daha da azaldığından,
anneyle tartışmalarının giderek arttığından, annenin yediğine, giydiğine yani herşeyine
karıştığından bahsetti. Teyzeyle de karışmadığı halde kavga ettiklerini, kardeşinin yemeğini
gözetlemeye devam ettiğini ve kardeşinin de yemesinin azaldığını öğrendik ve bir sonraki
görüşmeye kardeşini de getirmelerini istedik. Ancak kardeşi gelmek istememişti. Hastamız
kardeşinin suçlu olduğunu bildiği için gelmediğini ve kendisine bağlı olduğunu düşünüyordu.
Kendisinin de kardeşine bağlı olup olmadığını sorduğumuzda “evet” diye cevap verdi. Evdeki
herkese kızgın olduğunu, bunun yemek dışında bir nedeni olup olmadığını sorduğumuzda,
evde hiç huzur olmadığını söyledi. Babasının ölümüyle anne ve teyzenin sürekli kavga
ettiğini, kavga nedenlerinin teyzesinin yanına taşındıkları için onları istememesine bağlı
olduğunu düşünüyordu. Bazen annesine kendi evlerine gitmek istediğini söylediğinden
bahsetti.
Ağustos 2004’teki kontrolünde ( doğduğu ay ), kilo alma korkusunun daha da
yoğunlaştığını, evdeki sorunların devam ettiğini, gazetelerdeki diyet bölümlerini okuyup rejim
yapan biri gibi yemek yediğini belirtti. babasını çok aradığını, sık sık rüyasında gördüğünü,
yaz tatilinde yazlığa gidince geçen yılı hatırladığını belirtti. Hastamız annesinin öz kızı
olmadığını düşündüğünü, bunu annesine sorduğunu, annesinin de böyle bir şey olmadığını
söylediğini anlattı. Bunu ilkokulda bir çocuktan duyduğunu ve bazen annesinin amcasının
“bir çocuğumuz daha olsa onu da verirdik” gibi sözlerini farkında olmadan söylemesinden
anladığını belirtti. Prozac kesildi. Anafranil 150 mg./gün başlandı. Zyprexa 5 mg./gün devam
edildi. 1 ay sonraki kontrolünde annesinin herşeyi anlattığını, teyzesinin kendisini vermek
zorunda kaldıklarını söylediğini, teyzesini annesi olarak göremediğini belirtti. Bunu
beklediğini ancak öğrenince daha kötü olduğunu, hem annesine hem de teyzesine kızgın
olduğunu söyledi. Kendisini evlatlık verdikleri için değil, bunu sakladıklar için kızgın
olduğunu, babasının 15 yaşındayken söyleyeceği sırrın bu olduğunu önceden tahmin ettiğini
söyledi. Babasının teyzesine bakmak için bir mecburiyeti olduğunu bildiğini söyledi.
Teyzesinin kendisini verirken hiç üzülmediğini düşünüyordu. Sonraki kontrolünde hastamız
yemeğini rahatlıkla yediğini, artık kontrole gelmek istemediğini belirtti. Daha sonra telefonla
bilgi alındı, şu anda herhangi bir sorunun olmadığı ve üniversite sınavında psikoloji bölümüne
girdiği öğrenildi.