Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum Ama nasıl?

Transkript

Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum Ama nasıl?
Yıl:1 • Sayı:3 • KASIM / ARALIK 2010 • Fiyatı: 4 TL
Deniz Akvaryumu
Sahibi Olmak İstiyorum
Ama nasıl?
Limon Tetra Üretim Macerası
Disburg 2010
Kapak foto: Eren Yelkenci
Mavi Karanfil Tanesi Mercanı
Yeşil Akvaryum
Mushrooms
İKİ AYDA BİR YAYINLANAN AKVARYUM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
İçindekiler
6
Haber: 13. Pet Show Evcil Hayvan Show Fuarı
Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum. Ama Nasıl?
11
Disburg 2010
Limon Tetra Üretim Macerası
18
14
Mavi Karanfil Tanesi Mercanı
Mühendis Bakış Açısı ile Akvaryum Malzemeleri
28
20
Yeşil Akvaryum
Deniz Mantarları - Mushrooms
42
8
36
Akvaryumda ve Dünyada Mangrov
Goldfish Anatomisi
48
46
Bulmaca
Sahibi: Güney Film Yapım Basım Ltd. adına Direnç Kıymaç
Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Alper Tülek
Görsel Tasarım: Şeref Kartal
Editör: Özge Özdemir
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Reklam için başvuru: Alper Tülek 0532 620 49 47
Yazarlar: İsa Aydın, Gökçe Göktan,
İl Bilge Aslıhan Okumuş, Selim Özadar, Talip Devrim Özgen, Gültekin Sabana, Davut Şems, Ali Ulvi Tekgüç, Hakan Toğuç, Ümit Uğur Tunç, Ergün Tunçkıran,
Refet Ali Yalçın, Deniz Şişman, Umut Gülengümüş, Ahmet Kadir Şanlı
Akvaryum Plus Dergisinde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, ilanların
sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Duatepe mh. Avukat cd. Şahmerdan sk. No: 2/36 Şişli - İstanbul Tel: 0212. 279 23 48
Baskı: Matsa Basımevi
Web: www.akvaryumplus.com
e-mail: bilgi@ akvaryumplus.com
Yeni bir Akvaryum Plus dergisi sayısında sizlerle
buluşmuş olmanın mutluluğuyla merhaba, tüm
akvarist dostlarımız. Her geçen gün dergimize
olan ilgiyi görmek gerçekten keyif verici oluyor.
Günden güne de abone sayımız hızla artıyor. Sizlere çok teşekkür ederiz.
getirisi
Sonbaharın gelmesiyle hobimize de canlılık geldi.
İzmir’de 21-24 Ekimde düzenlenen 13. Pet Show
Evcil Hayvan Fuarında, Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü’ nün sayesinde onların stantlarında yer aldık. Onların sayesinde yeni dostlar edinebildik. Onlara buradan da teşekkür ederiz. Fuarın bizim açımızdan en güzel etkinliği olan Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü’ nün ortaklaşa düzenlediği Lepistes Güzellik Yarışmasıydı.
Yurtdışında olduğu gibi artık ülkemizde de bu tarz
yarışmaların olması hobimize değer katıyor. Umarız daha çok bu tarz etkinlikleri görebiliriz.
Bu sayımızda da yeni yazarlarımız aramıza katıldı
ve bunun haklı sevincini yaşıyoruz. Siz sevgili akvaristler için bu sayımızda da birbirinden güzel
makaleler hazırladık ve sizlerin beğenisine sunuyoruz.
Sizlerden her türlü görüş, eleştiri ve önerilerinizi
bekliyoruz. Ocak ayındaki yeni sayımızda görüşmek üzere, esenlikler diliyoruz.
A. Alper TÜLEK
4
13. Pet Show
Evcil Hayvan
Show Fuarı
21 – 24 Ekim 2010 tarihinde İzmir Kültür Park Uluslararası Fuar Merkezinde 13. Pet
Show Evcil Hayvan Show Fuarı düzenlendi. Bizde Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun
Kulubünün ortaklaşa bulundukları stand da yer aldık.
Yarışma tankları
Akvaristler Derneği
ve Lepistes Fun
Kulubünün
standı
Fuar da gerçekleşen etkinlikler çerçevesinde Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulubünün standında
yarışma tankları, örnek bitkili diskus tankı, bitkili büyük hacimli bir tank, Arovana ve Ciklet tankları bulunuyordu. Bunların yanında da akvaristlerin bilgilendirilmesini amaçlayan broşür ve kitapçıklar dağıtıldı. Stantta fuar süresince belgesel yayını yapıldı. Akvaristler Derneği, Lepistes Fun Kulubü ve Akvaryum
Plus dergisi olarak fuar boyunca akvaristlerin sorularını yanıtladık. Bu sayede birçok akvaristle yüzyüze tanışma zevkine eriştik.
Fuar’ da bizim açımızdan en güzel etkinlik şüphesiz
cumartesi günü düzenlenen Lepistes Güzellik Yarışması oldu. 20 balığın katıldığı yarışmaya oy kullanım oranı gerçekten çarpıcıydı ve halk oylamasıyla
sonuçlar belirlendi. Bunun sebebi ise ülkemizde bu
tarz yarışmaların çok sık yapılmaması ve juri olabilecek çok fazla akvaristin bulunmamasındankaynak-
6
Oy kullanan minik akvarist
lanıyordu. Kullanılan oy sayısına baktığımızda 300
den fazla oy sayılmıştı. Oy kullanan büyüklerin yanında geleceğin akvaristleri çocuklarda bu oylamada yerlerini aldılar. Oy kullanan tüm akvaristlere, Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü çeşitli hediyelerin yer aldığı (broşür, kitapçıklar, su hazırlayıcı ve yem gibi) hediyeler armağan ettiler. Bizde tüm
oy verenlere dergimizin 2. sayısını hediye ettik. Yarışmanın birincisi Barış Er, ikincisi Arif Çınar ve üçüncüsü Murat Biçer oldu. Yarışmanın galiplerine de
plaketleri yanında çeşitli hediyeler verildi.
21
Umarız bu tarz yarışmalar ülkemizde daha sık olur ve
uluslar arası bir kimliğe bürünebilir. Buradaki en büyük pay sanırız biz hobicilere düştüğü kadar büyük ithalatçı firmalara da düşüyor. Fuar’ da isterdik
ki tüm büyük ithalatçı firmalarda yerlerini alsınlar ve
akvaristler onlarla iletişime geçebilsinler. Umarız seneye onları da aramızda görürüz.
Ekim de saat 23:15 de TRT Radyo 1’in “Gecenin İçinden” programının konuğu olduk. Ciddi bir radyonun bizi konuk etmesinin haklı gururunu yaşıyoruz. Umarız daha çok medyada yerimizi alabiliriz ve bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Programda dergimizin başlangıç serüvenine yer verdik. Yazarlarımızın nasıl bir araya geldiği ve onların akvaryum hobisindeki yerlerini anlattık. Dinleyicilerin
Akvaryum Plus dergisine nasıl ulaşabilecekleri ve web sitemizin tanıtımını yaptık. Ayrıca akvaryum hobisi hakkında genel bilgiler verilmesi yanında araştırmacı yazar Aziz KORU ve Suha ÖNER’ in soruları üzerine daha çok deniz akvaryumlarıyla ilgili sorular yanıtlanmaya çalışıldı.
VorTech Dalga Motorları
Deniz akvaryumlarında, en son teknoloji ürünü olan Vortech dalga motorları,
mıknatıslı yapısı sayesinde motor kısmı camın dışarısında kalarak, suya herhangi
bir ısı vermedi gibi, çok az yer kaplayarak dalga motorlarında devrim yaratmıştır.
Geliştirilmiş gece modu ile motorların geceleyin daha yavaş çalışması, wireless
teknolojisi ile birden çok motoru kablo olmaksızın birbiriyle senkronize çalışması,
Random Crest modu gibi tamamen rastgele akıntı veren modları gibi bir çok
modu olduğu gibi, yemleme modu özellikleriyle akvaryum ortamında, tamamen
doğaya uygun bir ortam yaratılmasına yardımcı olmaktadır.
Modeller:
MP10: 750 - 6.000 lt/sa
MP20: 750 - 7.500 lt/sa
MP40: 3.750 -13.000 lt/sa
ekstremakvaryum.com.tr
Bahçekapı Mah. 2464. Sokak No: 4/1 (Doğukaradeniz Binası İçi) Şaşmaz / Ankara
Tel: 0312. 278 73 42 (pbx) Fax: 0321. 278 75 43 e-mail: [email protected]
DOĞU KARADENİZ
KURULUŞUDUR
Fotoğraflar: Deniz Şişman
Deniz Şişman
eniz akvaryumu
sahibi olmak istiyorum
Ama nasıl?
Geçen sayıda anlatmaya çalıştığım gibi iki grup deniz akvaryumu sahibi vardır. Birinci grup ego tatmini ve kendini diğer insanlara ispatlamak için statü aracı olarak
akvaryum sahibi olmak isterken ikinci ve benim için önemli olan grup gerçek bir
hobi olarak deniz akvaryumu sahibi olmak ister. Yazının devamı bu ikinci grup
düşünülerek kaleme alınmıştır.
Deniz akvaryumuna sahip olmak için iki alternatif
yol izlenebilir. Birinci yol bu işi yapan profesyonellerden destek almaktır. Bu yolu tercih edenlere
önerim akvaryumu kuracak kişinin size yapacağı
sunumlarda internetten alınmış başkalarının kurduğu akvaryumlar yerine kendi kurulumlarını dikkate almak olacaktır. Bazı firmaların internet siteleri
kendi yaptıkları akvaryumların resimlerinden çok
internetten (ç)alınmış resimler ile oluşturulmuştur.
Ayrıca firmanın kendisine ait şov akvaryumuda sizin
için bu konuda en önemli canlı referans olmalıdır.
Kendisi için uzun soluklu ve başarılı bir akvaryum
kuramayan firmanın (ç)alıntı resimler ile sizi ikna
etmesine izin vermemelisiniz. Firmayı tespit ettikten sonra kendileri ile yapacağınız anlaşmada sizin
onlardan isteklerinizin karşılanmasını beklediğiniz
gibi onlarında sizden beklentilerini dikkate almalısınız.
8
Hiç bir firma ne kadar iyi kurulum yaparsa yapsın
dışarıdan akvaryuma eklenen sağlık durumu meçhul yabancı bir canlı yüzünden sistemin garantisini
taşımak istemez ki bu çok doğru bir yaklaşımdır.
Ancak iki tarafında birbirine güvenmesi ve sabretmesi sonucunda başarılı sistemler ortaya çıkar.
İkinci yol olarak hobicinin akvaryumu kendisi kurmasıdır. Bu yöntemi seçenlerin ilk olarak akvaryumun
kurulacağı mekanın fiziki büyüklük olarak ne kadar
büyük bir akvaryuma izin verdiğini, ayrılabilecek
bütçenin kabacada olsa büyüklüğü, özellikle istenen canlılar varsa bunların türlerini ve ihtiyaçlarını
tespit etmesi gerekmektedir. Düşünülen akvaryumun büyüklüğü ve teknik altyapısı beslenmesi
arzulanan canlıların ihtiyacını karşılıyor, bütçe bu
kurulumu gerçekleştirmeyi mümkün kılıyor ise detay planlama ile başlanabilir. Aksi halde ölçüler, türler veya bütçe revize edilmeli ve birbiri ile uyumlu
10 sene öncesinden kalma gereksiz kalabalık bir filitre sistemi
hale getirilmelidir.
Akvaryum
Akvaryumun boyu için en önemli kriter kullanılacak
aydınlatma sisteminin boyudur. Akvaryumdan çok
kısa veya uzun aydınlatma ekipmanları şık durmayacaktır. Aydınlatma sisteminin seçimi ise canlıların ihtiyacı ile bağlantılıdır. Bu sebeple beslenecek
canlıların ihtiyacı olan ışık belirlenip bu ışık miktarını ve özelliğini sağlayacak ekipman tespit edilir.
Akvaryumun boyuda bu ekipmana göre seçilir.
Akvaryumun eni ne kadar fazla olursa o kadar derinlik hissi uyandıran bir dekor yapma imkanı olacağı için akvaryumun eni aydınlatma ekipmanı ve
mekanın izin verdiği en büyük ölçü olabilir. Yükseklik ise akvaryumun içinde çalışmayı eziyet haline
getirmeyecek, ışığında en dibe kadar yeteri kadar
ulaşmasını sağlayacak ölçüde belirlenmelidir.
Akvaryumun üzerine konulacağı yapıda önemlidir.
Ne kadar özel işçilik veya malzemeden yapılırsa yapılsın metal iskeletli alt yapılar uzun vadede sıkıntı
çıkarmaktadır. İstenildiği kadar özel malzeme ve
işçilik ile uygulama yapılsın tuzlusu ve kapalı dolap
içindeki su buharı ile uzun vadede paslanmanın
önüne geçilemez. Bu sebeple benim tercihim ahşap dolap veya ahşap iskelet üzerine ahşap giydirme şeklindedir.
Filitre haznesi:
Bir diğer önemli detay ise dolap içindeki filitre haznesidir. Bu hazne bir çok farklı şekillerde tasarlanabilir.
Bu konuyu bilmeyen kişiye ne kadar zor ve karmaşık gösterilirse karşılığında o kadar yüksek bedel istenilebilir. Oysa filitre sistemi ne kadar basit olursa
bakım çalışmalarında o kadar rahat edersiniz. Yaptırdığınız kurulumlarda bu konuya dikkat etmek
faydalı olabilir.
Ben filitrelerde olabildiğince az bölme olması taraftarıyım. Ama ezbere tasarımlar yerine kullanılacak ekipmanların ihtiyacına göre tasarlanması en
doğru olandır. Örneğin çalışırken sabit su seviyesi
gerektiren bir protein toplayıcı seçerseniz ve buharlaşan suyu tamamlamak için otomatik tatlı su
besleme düzeneğiniz yoksa protein toplayıcının
ihtiyaç duyduğu sabit su seviyesini sağlamak için
su seviyesini sabit tutacak bir bölme olması zorun-
Aynı akvaryumun
birer sene arayla
çekilmiş resimleri.
En önemli unsur.
SABIR
9
zemin malzemesi kullanılmamasıdır. Akvaryum zeminin çok temiz olması ve dalga motorları ile ince
taneli kumun sağa sola savrulmaması için tercih
edilebilir.
luluğu vardır. Bu sebeple filitre haznesi yapılmadan önce tüm kullanılacak ekipmanların model ve
markaları tespit edilmeli , onların ihtiyaçları ile dış
ölçülerine göre filitre haznesi ölçülendirilip, tasarlanmalıdır. Planlı yapılmayan filitre haznesi sonradan alınan ekipman içine sığmaz ise yenisi ile değiştirilmek zorunda olur ki bu da gereksiz maliyet
artışı demektir.
Ben kendi filitre haznelerimde sistemin ihtiyacından
fazlasını rahatlıkla karşılayacak bir protein toplayıcı,
fosfat reaktörü ve akvaryuma geri dönüş pompasını yerleştiriyorum. Ancak canlıların ihtiyaçlarına
göre ayrıca ısıtıcı, soğutucu ve soğutucu bağlantısı, UV filitresi, ilave filitre malzemesi (örneğin:
aktif karbon, zeolit, vb) reaktörü, dozlama ünitesi
bağlantıları, kalsiyum reaktörü, otomatik tatlısu
besleme sistemi ve yedek su deposu gibi ilaveler
olabilir.
Kullanılmasa bile ileride bu ilavelere izin verecek şekilde tasarlanması da faydalı olur. Çünkü başarılı
akvaryumlar sizi zamanla daha zor türleri beslemek için zorlayacaktır. Bunun sonucunda ihtiyaçlar
artacaktır.
Filitre haznelerinde zaman zaman popüler olan bir
konuda sığınak uygulamasıdır. Sığınaklar içinde
yüksek alg kültürlerinin barındırıldığı akvaryum sistemine bağlı haznelerdir. Genellikle fosfat ve nitrat
açısından faydalı olması için kurulurlar. Ancak ev
tipi akvaryumların kısıtlı dolap içi alanlarında kurulan 5-10 lt hacimli içinde 3-5 dal alg olan sığınaklar
çok ciddi bir fayda sağlamaz. Sadece bir süre için
hırpalanmış veya yeni alınmış balıkların saklanıp,
besiye çekilmesi için uygun olabilir. O sebeple filitre sisteminin olmazsa olmaz parçası olarak görmüyorum. Yer sıkıntısı yoksa eğer kurulabilir.
Zemin:
Akvaryumda zemin malzemesi için iki alternatif vardır. Bunlardan çok fazla tercih etmediğim birincisi
10
Ama unutmamak gerekir ki zemindeki kum tabakası
bir akvaryumun sağlıklı olabilmesi için en değerli
unsurlardan birisidir. Ayrıca kum habitatında yaşayan türler için zemindeki kum yatağı vazgeçilmez
önem taşır. Eğer bu türler beslenmeyecekse ve
akvaryumun dışında filitre sisteminin herhangi bir
bölümünde faydalı kum filitresi kullanılacaksa veya
filitre sistemi faydalı kum tabakasının eksikliğini giderecek şekilde tasarlanmış ise kumsuz zemin alternatifi uygulanabilir.
Ama tamamen doğal sistemlerin uygulanması taraftarı ve uygulayıcısı olarak benim tercihim, özel
durumlar hariç her zaman zeminde toz şekeri
tane büyüklüğünde kum kullanılmasıdır. Beyaz
kum dan oluşan zemin akvaryumu daha aydınlık
gösterecek ve zeminden yansıyan ışık ile mercanların aşağıdan da ışık almasını sağlayacaktır. Kum
habitatındaki canlılar akvaryuma ayrı bir görsellik
katacak ve zeminde oluşan faydalı bakteri faunası
akvaryumun canlılar için daha çabuk yaşanabilir
hale gelmesini sağlayacaktır.
Piyasada alternatif olarak içinde faydalı bakterileri barındırıldığı söylenen canlı kum seçenekleri ve konserve edilmiş bakteri kültürleri hobicilere sunulmuştur.
Ben kurulumlarımda zemin malzemesi olarak toz
şeker kıvamında ölü mercan kumu kullanıyorum.
Ölü kumun arasına sağlıklı bir akvaryumdan ekleyeceğiniz 1-2 avuç eski kum ve 2-3 ufak parça canlı
kaya faydalı bakteri kültürünün aşılamasını gerçekleştirecektir. Tek ihtiyacınız bu aşının yeteri büyüklükte bakteri nüfusu oluşturması için sabırdır.
Akvaryuma eklenen her yeni canlı suya amonyak,
nitrit ve dolyısıyla nitrat yükü getirmektedir. Her
canlı yüklemesinde faydalı bakteri nüfusu artan
yükü karşılayacak kadar artar. Bu nüfus artışı gerçekleştikten sonra tekrar yeni canlılar akvaryuma
eklenebilir. O yüzden sabırlı olmak ve eklenen yeni
canlıdan sonra yükselen amonyak ve nitrit seviyesinin tekrar düşmesini beklemek, canlı eklemek
için en doğru yöntemdir.
Bol tuzlu günler.
Devam edecek...
Mert
TAŞKIRAN
Disburg
2010
Her iki yılda bir Almanya’nın Duisburg şehrinde düzenlenen, 5 gün süren, artık geleneksel hale gelmiş 20’den fazla ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen bu dev Dünya
Şampiyonasında Türkiye olarak yine yerimizi aldık.
Discus Club Türkiye’nin önderliğinde ülkemizin adını uluslararası alanda duyurmak ve akıllarda yer
etmesini sağlamak için Türk Discus Milli Takımı
olarak büyük emek harcadık. Ve bu seneki açılış
konuşmasında ilk defa Türk Discus hobicileri de
aramızda dedirtmeyi ve Türkiye’nin de artık bu
hobide bir yere geldiğini göstermeyi başardık.
Bundan sonrası artık bize kalmış kaliteli kanlarla,
öğretici paylaşımlarla, hobide olan ve yeni girecek arkadaşlara yol göstermek ve hobinin çok
daha kaliteli yaşanmasını sağlamak bizlerin elinde.
Yıl 2006, Türkiye’den katılımcı sayısı bir kişi, yarışmaya katılan discus sayısı 1. Yıl 2008, Türkiye’den
katılımcı sayısı iki kişi, yarışmaya katılan discus
sayısı 3. Ve yıl 2010 Türkiye’den katılımcı sayısı
beş kişi, yarışmaya katılan discus sayısı 8, işte bu
sayı Türkiye’de discus hobiciliğinin adım adım
ilerlediğinin ve bundan sonrada her geçen yıl
çok daha ilerilere gideceğinin göstergesidir.
daki havayı soluması, dünyadaki discus hobicileri ve üreticileri ile sohbeti, ufkunun genişlemesi
ve hobiye bakış açısı bakımından çok önemli.
Yarışmanın yanında akvaryum konusundaki bütün
Tetra, Sera, Tropical, JBL, Dennerle, Jüwel gibi ve
daha birçok ünlü firmanın orada stant kurarak
satış yapması ve bunlardan faydalanabilmeniz
de çok güzel, Türkiye’de olmayan markalar veya
ürünleri de orada bulabiliyorsunuz. Ayrıca bun-
Her hobicinin en az bir kez bu Şampiyonaya gitmesi, yarışmaya balık götürmesi önemli değil, ora11
ların yanında canlı satışı da yapılmakta, sadece
discus değil, tüm tatlısu canlıları, özellikle enteresan vatoz türleri, altum, stingray ve aklınıza gelen birçok türün satışı mevcut.
Şampiyona süresince konusunda ileri gelen birçok
kişide öğretici slayt gösterileri ile biyotop, discus
genetiği, tatlı su akvaryumları gibi konularda seminerler veriyorlar.
Bu seneki Şampiyonaya başta Singapur, Malezya,
Almanya, Japonya, Çin, İtalya, İspanya, İngiltere,
Türkiye ve diğerleri olmak üzere toplam 20 ülke
katıldı. Genelde her sene uzak doğu başı çeker
ve her türde kupaların çoğunu alırdı. Bu gelenek 2008’de az da olsa kırıldı. Bizde bu seneki
Şampiyona’ya bu ümitle gittik. Geçen seneki
Şampiyonada discusun Leopar ve Kırmızı türler
haricinde Avrupa ülkeleri de az da olsa araya gi-
rebilmişti. Fakat bu sene uzak doğu Şampiyonaya çok iddialı ve çok kuvvetli geldi. Öyle ki vahşi
kanlar haricindeki hibrit türlerde 1. 2. ve 3. lükleri
hep onlar aldı. Vahşide de tek derece alamadıkları kategori Blue oldu.
Bu sene ülkemizden yarışmaya sayın Celalettin
Aksoy abimiz Vahşi Green kategorisinde, Mert
Taşkıran Stripped Turquoise, Solid Turquoise ve
Open Class kategorisinde, sevgili Mustafa Güneş
Heckel kategorisinde ve sayın Bülent Acun Open
Class kategorisinde katıldı.
Biraz yarışmaya götürdüğüm discusların hazırlık
sürecine değinmek isterim. Bu seneki yarışmaya,
yarışmadan 1,5 sene evvel ürettiğim yavrulardan
büyüterek hazırlandım. İlk 3 ay yavruların içinden
yarışmaya en uygun yavruyu ayırdıktan sonra
özel ihtimam ile büyüttüm. Yem olarak genelde
dana yüreği karışımı birazda Tetra Bits şeklinde
büyüttüm. Ve 1,5 senenin sonunda yarışmaya
hazır hale geldiler.
Discusları Şampiyonaya götürürken en büyük
problem discusların ulaşımında oldu. Balıkların
nakliyesi sırasında patlamayan torba yoktu. Bu
bize çok puan kaybettirdi. Öyle ki zaten yoldan
perişan bir halde gelmiş discularımız ertesi gün
puanlamaya kadar kendilerine gelemiyorlar
buda balığın genel görünümünü çok etkiliyor.
Discus bu haldeyken renklerini açmıyor ve ister
istemez jüri bundan not kırıyor. Kanımca yarışmaya katılıcak discusun Almanya’ya en az 15
gün evvelden gelmesi gerekir bu süre içersinde
toparlanan discus yarışmaya çok daha zinde bir
12
şekilde katılacaktır. Seneye inşallah bunun çalışmaları üzerinde duracağız.
rimizi ve üretim hane resimlerini ayrı başlıklar altında daha ileriki sayılarda sizlerle paylaşacağız.
Bu seneki Şampiyonada yanlış kategori ve nakliyeden dolayı yaşadığımız balıklarımızın sağlık
problemleri de üst üste gelince, geçen seneden
daha iyi bir derece umarken maalesef kötü derecelerle döndük. Gönül ister ki buradan bir kupa
kaldıralım ama inanın sonuç çok ta önemli değil İngiltere, İtalya, İspanya gibi discusta bizden
ilerde ülkeler bile bu sene bir varlık gösteremedi.
33 kupanın tamamına yakınını uzak doğu aldı.
Buradaki havayı solumak aynı amaçta birleşmiş
insanlarla bir arada olmak, hayatımızın en güzel
bir haftasını geçirmek yeterde artar bile.
En büyük sürpriz Discus denince adı efsaneler bölümüne yazılmış Jack Wattley ile röportaj’ı gelecek sayımızda okuyabilirsiniz
2012 yılındaki şampiyonada bu yılkinden çok daha
kalabalık bir hobici grubuyla gitmek en büyük
temennim. Tüm tatlı anılarıyla bir şampiyona
daha böyle geçti.
Bu bir hafta içinde Alessandar Piworski, Eric Hustinx
ve Ralf Battenberg’i de ziyaret ettik bu ziyaretle-
Dünyanın en kaliteli kumlarını üreten
firmasından
Aragalive ve Ocean Direct serisi canlı deniz kumları
Instant Aquarium ve Eco-Complate
serisi gibi tatlı su ve bitki akvaryumu
canlı ve ölü kumları
Purple up, AragaMilk,
AragaMight gibi
katkı maddeleri reaktör
malzemeleri ve ilaçları
ekstremakvaryum.com.tr
Bahçekapı Mah. 2464. Sokak No: 4/1 (Doğukaradeniz Binası İçi) Şaşmaz / Ankara
Tel: 0312. 278 73 42 (pbx) Fax: 0321. 278 75 43 e-mail: [email protected]
DOĞU KARADENİZ
KURULUŞUDUR
Onur Şahin
Limon Tetra
Üretim Macerası
Bazen ederi bir Lira dahi olmasa da hobide çok rastlanmayan bir şeyi başarmak ve
her anı belgesel gibi olan yavruların o doğallığın karmaşasında büyüyüp geliştiğini
görmek oldukça güzel bir duygu.
Amerikan Tetra’larına Genel Bakış:
Amerikan Tetra’ları Characidae familyasına aittir ve
bu familyada yaklaşık olarak bugüne kadar tanımlanmış 1000 tür bulunmaktadır. Bunların ise
yaklaşık 10 kadarı hobide yaygın olarak görülmektedir. 30-40 tür ise Türkiye’de pek olmasa da
yurt dışında rastlanılabilmektedir.
Amerikan Tetra’ları boyutlarına oranla oldukça büyük boyuttaki canlıları ağızlarına sığdırıp ısırmak
suretiyle mideye indirebilirler. Örneğin 4 cmlik
bir Tetra büyük boy Gammarusu ya da 4-5 cmlik
tırtılı rahatlıkla ağzıyla kavrayıp minik ama kuvvetli dişleriyle parçalayarak yutabilirler.
Amerikan Tetra’ları enerjiyi oldukça tasarruflu kullanan sürü balıklarıdır. Öyle ki 1 aya varan sürelerle aç kalıp yaşamlarını sürdürebilirler. Bunu da
kimi türleri sırt bölgesindeki depolarına borçludurlar. Amerikan Tetra’ları yiyeceğin bol olduğu mevsimlerde, sırt yüzgeciyle solungaç kapağı üst sınırı arasında kalan sırt bölgesi dediğimiz
yerde besin depolarlar. Bu ufak Tetra’larda pek
göze çarpmasa da Piranha gibi büyük Amerikan
Tetra’larında daha çok göze batmaktadır.
14
Tetra’lar dış uyaranlara karşı oldukça duyarlıdırlar. Vücutlarının üst bölümünde yer alan parlak
renklerin aslında titreşim algılayan ufak sensörler olduğu belirtilmektedir. Bunun yanında koku
alma duyuları da oldukça gelişmiştir. Yaralanan
bir canlıyı rahatlıkla bulabilirler. Birçok kez ufak
canlıları sudaki hareketlerden ve suda yaydığı
titreşimlerden algılayıp avlarlar ya da büyük canlılardan bu özellikleri sayesinde kaçarlar. Manevra yeteneği yüksek olmayan bir canlının Tetra’lar
gibi sürü halinde ve çevik hareket eden bir balığı
yakalaması oldukça zordur. Ancak zayıf düşen ve
sürünün ritmine ayak uyduramayan Tetra’lar avcıların ilgi odağı olabilirler.
Kimi hobiciler akvaryumculara gidip her türden
birkaç tane alabilir ancak bu temelde yanlıştır.
Çünkü her tür kendi bireyleriyle sürü oluşturma
eğilimindedirler. Bunu kendi türüne has elektromanyetik dalgalardan ve titreşimlerden algıladığı düşünülmektedir.
Limon Tetra’nın Üretimi
Tetra’ların üretiminin zor olduğu, hatta hobiciler
tarafından düzenli olarak başarılamadığını çok
kez duymuşsunuzdur. Aslında üretimler olsa da
bunlar çok az sayıda kalmakta ve alınan yavrular
da çok az sayıda olmaktadır. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, Tetra’ların üretimini tetikleyen
bazı ipuçları vardır. Size bunları temel yönleriyle anlatırken yavru alımından büyütmeye kadar
olan süreçte bazı yöntemler sunacağım.
Öncelikle üretmeye karar verdiğimizde erkek dişi
oranını bire bir şeklinde ayarlamamız gerekiyor
ve 1 tankta sadece 1 çifti üretecek şekilde ayarlıyoruz. Fazla konulacak her balık yumurtalar için
tehdit oluşturur. Tabi daha geniş alan kullanılarak daha fazla yumurtlama sahası ve daha fazla
çift koyulabilir ama yine de en sağlıklısı tercihen
30-40 litrelik önceden hazırlanmış tanklarda yumurtlatma işlemini gerçekleştirmektir.
Limon Tetra’lar üremek için bitkiye ihtiyaç duyan
Tetra türlerindendir. Bu nedenle tabanda duran bir miktar ince yapraklı bitki işinizi görecektir.
Tabi ki en güzeli her zaman Moss kullanmaktır.
Bu hem ebeveynlere daha güvenli bir ortam sinyali verir hem de yumurtlama zamanını kaçırdıysanız eve geldiğinizde daha fazla yumurta kurtulur. Moss kullanmanın bir diğer avantajı ise bitkinin yapraklarının dökülmesi ve sudaki yavruların yiyebileceği ufak canlılara besin ortamı sağlamasıdır. Tankta Echinodorus türlerinin bulunması da yavrular için ekstra bir avantaj sağlar. Suda
çabuk çürüyen ve sindirilebilir besin içeriği yüksek olan Echinodorus yaprakları küçük canlılar ve
yavrular için besin kaynaklarıdır.
Tabanda tercihen ince kum kullanılmalıdır. İnce taneli suyu sertleştirmeyen her türlü kum tercih
edilebilir. Yumurtalar ince taneli kum tabakasının
aralarına kaçamaz ve yere düşse bile güvendedir. Ayrıca bitki, kuru yaprak ve dışkılardan oluşmuş tortular da aralara kaçamayacağı için yine
yavrular ve küçük canlılar tarafından kullanılabilecektir. Ayrıca tortu ve yaprak çürüklerinin bulunduğu tanklarda nispeten bakteriler daha etkin olacaklarından mantarlaşma oranı düşük olacaktır.
Tankımızın dizaynı bitti sayılır. Filtreyi çok akıntı vermeyen tiplerden seçmek yerinde olacaktır. Veya
hiç filtre de kullanılmayabilir, biyolojik yükünüzü
tamamen bitkilere yükleyebilirsiniz. Ancak bu sizin bilgi ve tecrübenize, sistemin ne kadar canlı
kaldırabildiğine göre değişir. Sistem bitkili bir sistem değilse, sadece üretim için Moss ve benze-
ri şeyler koyulduysa loş ışıklandırma tercih edilmelidir.
Su değerlerine gelecek olursak; sıcaklık türlere göre
değişmekle beraber nispeten türün üst sıcaklık
sınırının 4-5 derece altı üretim için tercih edilebilir. Kullanacağımız yöntemde pH’ ın ve sertliğin
fazla önemi yoktur. Sadece yavruların çıkış oranlarını etkileyebilmektedir. Anlatacağımız yöntemin dışında, ilave müdahalede bulunmadan izlenecek yollarda pH’ ın ve sertliğin, sıcaklık düşüşünün önemi artmaktadır. Bütün bunların yanında bulunduğunuz mevsimin sonbahar-ilkbahar
arası olmasının önemi vardır. Çünkü yazın yapılan denemelerin çoğunda balıklar istediği koşullar yerine gelmediği için ürememektedir.
Her şeyimiz hazır şimdi sıra geldi üretimi tetiklemeye. Anlatacağım yöntem dışında izleyebileceğiniz birkaç basit yol, su değişimini daha soğuk,
daha asidik ve daha yumuşak suyla yapmaktır.
Özellikle havanın kapalı olduğu günlerde başarı şansınız daha çok artmaktadır. Aynı zamanda
ışıklandırma sürelerini kısaltmak da hormonel
anlamda uyarım için tercih edilebilecek bir destektir. Gel gelelim,üremeyi tetikleyen solüsyonumuza. Karadeniz bölgesinde üretilip paketlenen
çayları kullanacağız. Tercihen tiryaki çayları kullanıma daha uygundur. Yurt dışından gelme ve
özellikle içine katkı maddeleri karıştırılmış çaylar
maalesef ki balıklarda ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir.
Hacim olarak bire bir olacak şekilde (bir bardağın
yarısına kuru çay koyup üstüne sıcak su ilave etmek şeklinde) çayı 15 dakika boyunca ağzı kapalı bir şekilde tercihen porselen bir bardakta demlenmeye bırakıyoruz. Daha sonra süzerek her 5
litre için 1 ml ekliyoruz. Bu eklemeyi yavaş yaparsak balıklar için daha iyi olur. Ayrıca su değişimiyle suyun sıcaklığını düşürdükten sonra eklediğimizde çayın etkisi daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Ekledikten 10-15 dakika sonra
etkisini görmeyi bekleriz. Bu süreç içinde balıkların hareketindeki farklılıkları takip etmeliyiz. Eğer
balıklar 15 dakika sonrasında üreme için yer kolluyorlarsa ve renklerinde canlanma varsa bu pozitif etkide olduğunu gösterir. Eğer ki, nefes almakta zorluk, sonrasında da durgunluk görülüyorsa negatif etki yapmış olabilir, bunun sebebi genelde sudaki kirliliktir. Bunu düşürmediğiniz sürece çay eklemenizi tavsiye etmem. Çay
eklerken mutlaka ve mutlaka 1 saat kadar can15
lıyı izleyebilecek durumda olmalısınız. Olumsuz
durumlarda müdahale hakkınızı elinizde bulundurmalısınız. Ayrıca hiç Tetra beslememiş birisinin yarın gidip Tetra aldıktan hemen sonra bunu
denemesi de doğru değildir. Öncelikle balıkların
normal davranışlarını iyi gözlemesi gerekir ki bir
terslik olduğunda karşılaştırma yapabilsin.
Tetra gruplarında üreme tipleri farklılıklar gösterir. Limon Tetra’da ise üreme davranışları şöyledir. Dişiler hazır olduğunda bitkilerin arasına girerler. Erkekler ise yaklaşıp istedikleri dişiyi seçerler ve başlarını yukarıya kaldırıp yaklaşık 45 derecelik eğimle dişiye kenetlenip vurarak yumurta döktürürler. Yazının başında tek çift önermemizin sebebi de budur. Yumurta döküldüğünde o an yumurtlamayan bireylerin yumurtaların
çoğunu yemesi söz konusudur. Ayrıca karnı en
dolu dişi seçilebilecek en iyi aday demek değildir. Nadiren de olsa erkekler bazı dişileri yeterli
görmediği için başka dişi arayabilirler. Bu durumda farklı bir dişi deneyebilirsiniz.
Yumurtlama bittikten sonra anaçları olabildiğince
çabuk ayırmalısınız. Yumurtlama ardı ardına birleşmelerden oluştuğu için birleşmeler bittiğinde
bunu rahatlıkla fark edebilirsiniz.
Yumurtaların
ilk bırakıldığı
saatler.
16
Bu andan itibaren iş yumurtaların mantarlaşmamasına kalıyor. Sistemin tüm ışıklarını kapatıp etrafını sarmanız ya da odanın loş bir köşesine koymanız yumurtaların açılış şansını yükseltecektir. Tabi sıcaklığı da bir miktar yükseltmek yine
olumlu olarak etkileyecektir. 28 ºC gibi bir sıcaklık yumurta gelişimi için tercih edilebilir. Mantarlaşmayı önlemek için alışılagelmiş metilen mavisi ilavesini maalesef bu yöntemde yapamıyoruz.
Çünkü yavrunun kendi halinde sorunsuz bir şekilde büyüyeceği bir sistem oluşturuyoruz. Metilen kullanımı ufak canlıların gelişimini sekteye
uğratır ve çok ufak olan yavruyu besleme zorunluluğu doğar. Ayrıca metilen mavisi eklenilmeden elde edilen yavrular daha sağlıklı gelişirler.
Yumurtalar 1 gün sonra açılır ancak Tetra’lar asılı
kalma evresi geçirdikleri için serbest yüzüşe geçmeleri 4-5 gün gibi bir zaman alır. Başta kurduğumuz tortu ve yapraklardan oluşan sistem işte
tam burada yavrunun beslenmesi için işimize
yarıyor. Yavrular aydınlatma süresi az olan ortamlarda daha hızlı gelişirler. Bunun sebebi büyüme
hormonunun karanlıkta salınımının artmasıdır.
Ayrıca ufak canlılar karanlık ortamlarda daha hızlı üredikleri ve geliştikleri için yavruların yaşam
şansını ve büyüme hızını artırır.
Yumurtanın 1.gününü tamamlayıp asılı kalma evresine geçtiği an. Kafasını tutan elastin ipler kopunca üstündeki mikroskobik yapışkanlarla asılı kalma evrelerine 4-5 gün daha devam edecek,
daha sonra serbest yüzüşe geçecekler.
Asılı kalma evresini tamamlamış serbest yüzüşe
yeni geçmiş yavru. Asılı kalma evresinin sonlarına doğru ağız ve anüs açılmaya başlıyor.
Yaklaşık 2 haftada sistemde kendi besinin kendisi
bulan bir yavrunun geldiği boy.
Fotoğraflar: Yiğit Koçbay
Burada da yavrunun yediği ufak kurtlardan biri.
Yavrunun daha büyük tanka geçmesiyle beraber 5 aylık
olmuş hali. Artık tam bir erişkin denebilecek boyutta.
Yavruların bizim tarafımızdan hiç beslenmemelerine
rağmen bu kadar hızlı büyümesinin altında yatan etmenler; az ama sık yemesi, radikal su değişimleri yapmamamız, sistemin organik yükleri iyi tamponlayabilmesi ve karanlık sürelerinin uzun tutulmasıdır. Özellikle yavru büyütmede karanlığın rolü pek bilinmiyor.
Yalnız burada bahsettiğimiz külliyen bir karartma değildir, ilave olarak ışık açmamaktan bahsediyoruz. Bu
sayede yavrularda ışıktan dolayı oluşabilecek stres en
aza indiriliyor ve yavruların bağışıklığı kuvvetli oluyor.
Yem verilmeden kendi halinde devam eden yavrunun 1 aylık hali. Yavrular ilk 1 ayını genellikle bitkilerin aralarında ve akvaryumun alt seviyelerinde beslenerek geçirseler de daha sonra yavaş yavaş yukarıya da çıkmaya başlıyorlar. Sürü güdüleri bu zamandan itibaren yavaş yavaş kuvvetleniyor. Açıklık alana çıktıkça birbirlerine olan ihtiyaçları artıyor.
Eğer baştan beri kendiniz beslemek isterseniz çeşitli
markaların çok küçük mikronluk yemlerini kullanabilirsiniz. 10 gün kadar sonra da mikro-kurtla beslemeye
devam edebilir, yavrunun geldiği boya göre de farklı
yemlere geçebilirsiniz. Ancak unutmamanız gereken
şey, bu şekilde beslerken aynı zamanda rutin su değişimlerini aksatmamanızdır. Aksi takdirde sistem çökmeye doğru meyledebilir. Bütün bu yöntemleri Piranha ve Silver Dollarlar dahil birçok Tetra’da uygulayabilir ve başarıya ulaşabilirsiniz.
Çay ilavelerini ise sadece üretmeye teşvik amacıyla yapmanızı öneririm. Yavruların büyümeye başladığından itibaren yapacağınız su değişimleriyle çayın konsantrasyonunu azaltmış olursunuz. Çay her ne kadar
az dozlarında yararlı olsa da üretim amacıyla eklenen
miktarı yavru balıkların gelişimini bir miktar yavaşlatabilmektedir.
Yavrunun 3 aylık hali. Artık ufak canlıları yeme boyunu aştığı için mikro-kurt ve kaliteli kuru yemle beslenmeye devam ediliyor. Sürü güdüleri bu
aylarda daha da kuvvetleniyor.
Son olarak, dikkat edildiği sürece ve doğru bakım koşulları yerine getirildiğinde yavruları yaşatma şansınız çok yüksektir. Ancak bu denemelerinize Siyah
Neon, Limon Tetra vb. yavrusu nispeten büyük çıkan
Tetra’larla başlarsanız sizler için daha iyi olur. Neon Tetra, Kırmızı Burun gibi balıkların yavrusu çok küçük olmakta ve Tetra üretmekte yeni tecrübe sahibi olacak
kişileri zorlayacaktır.
Başka yazılarda da görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.
17
Evimdeki Resif
Gökçe Ali Göktan
Mavi Karanfil
Tanesi Mercanı
Bu ay ışık dizimize ufak bir ara verip çok sevdiğim bir mercan hakkında yazmak
istedim. Ülkemizde eli tuzlu suya bulaşmış pek çok hobici dostumun tankında misafir olan mavi karanfil tanesi mercanı.
18
Dünyada oldukça az bulunan bu mercanı yaklaşık
altı yıl kadar önce tesadüfen görüp akvaryumcudan aldım. Önceleri; itilip kakılan, tankımdaki taş
bile yiyen tavşan balığının bitip tükenmeyen tacizleri sonunda ölmeye yüz tutan ama balık gittikten sonra coşan mavi karanfil taneleri.
Familya: Bilinmiyor
Cinsi: Bilinmiyor
Türkçe isim: Mavi karanfil tanesi mercanı
İngilizce isim: Blue clove veya glove polyp
Anavatanı: Bilinmiyor
Boy: Her bir polip yaklaşık 0.3-0.5 cm arası
Yaklaşık dört yıl boyunca bu familyadan sayısız yeni
koloniler ürettim. Rahatlıkla yüzlerce diyebilirim.
Tankımı o kadar çok sevdiler ki, kaya, kum, motor,
cam fark gözetmeksizin her yere yayıldılar. Elbette üreyen bu yeni koloniler sevgili tuzlusu hobicilerinin tanklarında yerlerini aldılar. Bu sayede sanırım doğadan sonra en çok Türkiye’de bulunan
bir tür oldu. Kim bilir sizde de bu karanfil tanelerinden varsa, belki de benim tankımda üreyenlerden bir tanesidir :)
Tanımı: Bu yumuşak mercan cinsi, kökleri birbirine bağlayan mavi şeffaf taban oluşumu üzerinde yer alır. Bütün polipler bu oluşum üzerinde birbirlerine bağlıdırlar. Genelde herhangi bir
taban malzemesine (kaya, mercan kırığı, kum,
cam, plastik vs.) tutunabilirler. Birbirine bağlı kökler; yumuşak, düz ve yarı şeffaf bir tüp veya boru
gibi olurlar. Bu mercanlara yakın bir familya olan
Clavulariidae’de ise tüpler yumuşak değil sert kalkerli bir yapıya sahiptir. Mavi karanfil tanesi mer-
canının bu familyadan en kolay ayırt edilen özelliği budur. Polipler açtığı zaman tıpkı bir çiçeğe
benzerler. Xenia’lar gibi açıp kapanma hareketi yapmazlar. Tentakülleri ve gövdesi aynı renkte
olurken, diplere doğru şeffaflaşır. Renkleri pastel
mavidir.
Doğal ortam: Bu mercan ile ilgili çok az bilgi olduğu için, doğal ortamdan ziyade akvaryum ortamında bulunduğu yerleri belirtmek daha uygun
olur. Kişisel gözlemlerime göre yüksek şiddette
ışık ve akıntıyı çok seviyorlar. Akvaryumda ışık alan
her yerde yaşayabilmelerine rağmen, yüksek ışık
ve akıntı olan bölgelerde çok çabuk gelişip, hızlı bir şekilde ürüyorlar. Az akıntı ve ışık alan bölgelerde yaşamlarına devam edip, renklerini korumalarına rağmen üreme faaliyetleri daha az oluyor.
Beslenme: Fotosentetik bir tür olan mavi karanfil
tanesi mercanı, enerjisinin büyük bir bölümünü
ışıktan almaktadır. Tanka genel yemleme yapmadığım zamanlarda bile üreme hızlarında bir fark
gözlemlemedim. Mutlaka suda bulunan besinleri süzerek de tüketiyorlardır. Fotosentez haricinde
eğer varsa, fitoplankton ağırlıklı bir beslenme rejimine sahip olduklarını düşünüyorum. Zooplankton veya hayvansal diğer besin kaynaklarını tükettiklerine şahit olmadım.
Üreme: Bu mercanların üreme faaliyetleri tam olarak bilinmese de, kendi tankımda nasıl ürediklerinin bir bölümüne onlarca kez şahit oldum. Fo-
toğraflarda da görüldüğü üzere yumurtluyorlar.
Bu yumurtaları ilk gördüğümde üzerlerinde tortu var sanmıştım. Bu tortuyu dağıtmak için küçük
bir motoru üzerine tuttum. Ancak ondan sonra
fark ettim ki, bu tortu dağılmıyor. Biraz daha dikkatli bakınca tortu sandığım şeylerin aslında yumurta olduklarını gördüm. Evet resmen yumurtluyorlardı. O anda yaşadığım heyecanı tahmin
edebiliyorsunuzdur. O günden sonra tankımda
bu mercanın olmadığı yer kalmadı. Çok kısa bir
sure içinde pek çok kayaya, kuma, cama, motorların üzerine, kısaca tutunabildikleri her yere yayıldılar ve oralarda gelişmeye başladılar.
Renk: Pastel mavi.
Bakım Zorluğu: Çok kolay.
Mercanlarla Uyumu: Çok uyumlu.
Balıklarla Uyumu: Resif uyumlu balıklarla uyumlu.
19
Refet Ali
Yalçın
Mühendis Bakış Açısı İle
Akvaryum Malzemeleri
Akvaryumlarımızı kurarken, akvaryumlarımızın boyuna ve tipine göre; ısıtıcı, dış
filtre, iç filtre, kafa motoru, ışıklandırma, ultraviyole sterilazatör, protein skimmer,
hava motoru ve ölçüm cihazlarından birkaçını ya da belki tamamını alıyoruz. Bu
cihazları seçerken neye göre seçeceğimizi kimi zaman bilmiyoruz, pahallı olan
iyidir mantığı ile en ucuzu almamaya dikkat ederken, bütçemizi de düşünüp
genelde en pahallıdan da kaçınıyoruz. Bu yazıda amacım; kullandığımız ürünlerin
prensiplerini elimden geldiğince anlatmak, böylece bu cihazları seçerken veya
kullanırken yapacağımız tercihleri bilinçli yapmak.
Filtreler ve Kafa Motorları
Akvaryumlarda kullandığımız iç, dış, şelale filtreler
ve kafa motorları, suyun çıktığı kapalı kısım içerisindeki sargılarda üretilen manyetik alan ile çalışırlar. Filtreyi temizlerken çıkartıp temizlediğimiz
mıknatıslı pervane, bu manyetik alanda dönerek
suyu iter. Bu sistem oldukça eski ama, hem verimli hem üretilmesi için ileri teknoloji gerektirmeyen gayet başarılı bir uygulamadır. Piyasadaki farklı markaların benzer ürünlerindeki fiyat farkına sebep olan şey kullanılan sargı malzemelerinin kalitesi ve biraz da pervanenin tasarımıdır.
Amacımız bir filtre yapmak değil veriminin nerede olduğunu ve neden önemli olduğunu anlamak olduğundan yapım detayına inmeyeceğiz.
20
Filtreyi sınava sokarken bakacağımız parametreler
su çıkış hızları ve elektrik sarfiyatlarıdır. Bu parametreleri tahmin etmek tabi ki zor değil ama benim farklı olarak değinmek istediğim birkaç nokta var. Örneğin bir akvaryumda devamlı çalışan
30 Watt’lık bir iç filtre, bir diğerinde ise devamlı çalışan 30 wattlık ısıtıcı olsun. Bu durumda diğer tüm şartlar aynı ise bu akvaryumların sıcaklığı aynı olur, tek fark sudaki akıntıdır. Aynı şekilde sumpınızda 200 watt harcayan bir kafa motoru varsa bilin ki 24 saat çalışan 200 wattlık bir ısıtıcınız var gibi suyun sıcaklığı etkilenir. Bunun nedenini anlamak için enerjinin korunumuna veya
termodinamiğin birinci yasasına bakılabilir. Mo-
tora verdiğimiz 30 wattlık güç; iç filtrenin çalışmasını sağlıyor, akıntı hızı birkaç saniyede sabitlendikten sonra artık değişmiyor. Bu durumdan
sonra verilen 30 wattlık gücün bir kısmı motorda doğrudan ısıya çevriliyor, kalan kısmı ise hızlı akan suyun moleküler arası sürtünmesi sonucu ısıya dönen enerjisini o moleküllere tekrar verip akıntının yavaşlamasını engelliyor. Dolayısıyla
siz kaliteli 100 Watt’lık bir motor aldığınızda suyunuz daha çok akıntılı, kalitesiz 100 Watt’lık bir
motor aldığınızda suyunuz kaliteliye göre daha
az akıntılı olacaktır, ikisinde de neticede suda
100 Watt’lık daimi bir ısıtıcı çalışıyormuş gibi su
ısınacaktır.
Eğer akvaryum ısıtıcının aylarca çalıştığı, soğuk iklime sahip bir yerde ise kaliteli bir kafa motoru
veya iç filtre almanızın size çok bir getirisi olmaz.
Sonuçta akıntıya çevrilmeden doğrudan ısıya
çevrilen atıl ısı, ısıtıcınız sık çalıştığı için kayıp olmayacaktır, bu ısı ısıtıcıya destek olacaktır. Bu sistemler başta da bahsettiğim gibi yüksek teknoloji gerektirmeyen, gayet basit, her üreticinin yapabileceği sistemler. Tabi çok kalitesiz ürünlerde
motorda şişme ve mıknatısın durması, elektrik
kaçağı gibi sorunlar yaşanabilir ancak ortalama
ürünleri almakta bence bir sakınca yok.
Eğer akvaryum sıcak iklimli bir yerde ise motorunuz akvaryumun ısınmasına katkıda bulunur ve
sıcaklığın düşürülmeye çalışıldığı mevsimlerde
problem yaratır, soğutucu kullanıyorsanız onun
daha fazla çalışmasına, kullanmıyorsanız da akvaryumun daha yüksek sıcaklığa gelmesine neden olur. Bu nedenle aynı aktıntıyı sağlayacak
100 wattlık bir kafa motoru yerine 50 wattlık bir
motor alınması daha mantıklı olacaktır.
Dış filtreler suyun dışında olduğu için durum biraz
daha farklıdır. Motorda suya verilemeden kaybolan ısının bir kısmı motor suda olmadığı için
suya değil havaya gitmektedir. Bu miktar motorun tasarımına göre değişir. Dış filtrenin kalitelisini almak, iç filtreye ve kafa motoruna göre daha
önemlidir. Zira dış filtreler içlerinde filtre malzemeleri bulunduran, bu malzemelerin üzerinden
geçen suyun dağılımı ve miktarı önemli olan ve
çıkartılıp temizlenirken daha kullanışlı olması gereken cihazlardır. Dış filtreler, iç filtre ve kafa motorlarından daha komplekslerdir ve kompleksliğin arttığı noktada mühendisliğin önemi artar.
Dış filtreden yüksek verim alınmak isteniyorsa bir-
kaç hususa oldukça dikkat edilmesi gerekir. Nasıl elektrikte direnç arttıkça akım azalıyorsa, su da
aynen bu şekilde davranır. Su pompadan çıktıktan sonra muhattap olduğu her kenar köşe ona
karşı direnç oluşturmaktadır. Hortumlar gereksiz
uzunlukta olmamalıdır, hortum uzadıkça akıntı hızı azalır. Su akışına karşı en önemli dirençlerden birisi de dirseklerdir, bunları en az sayıda kullanmak gerekir. Tıkanmış elyaflar ve süngerler ise filtre içindeki direnç sebepleridir. Son
olarak filtrelerin hortum çıkışına takılan ve suyu
8-9 ayrı noktadan tazikli vermeye yarayan aparatlar da akıntı hızını oldukça düşürür. İhtiyacınızı
göz önünde bulundurup, bu filtre elemanlarını
mümkün olduğunca az kullanmalısınız.
Elektronik kontrol devresi olan bir filtre hariç, piyasadaki tüm filtrelerin debisi azaltılınca elektrik sarfiyatı değişmemektedir. Bu nedenle tıkanmış akmayan bir filtre bu enerjiyi akvaryuma taşıyamayacağı için bir süre sonra ısınıp bozulabilir. Düzenli filtre temizliği aksatılmamalı ve akvaryumdaki filtre girişinin tıkanmamasına özen gösterilmelidir.
21
SOĞUTMA
1000 Watt:
Sisteme gelen
Elektrik Gücü
SOĞUTUCU
Şekil - 1
2000 Watt:
Soğutulan bölgeden çekilen
birim zamandaki enerji
3000 Watt:
Çevreye verilen
birim zamandaki enerji
Toplam alınan güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt
Toplam verilen güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt
Perfermans Katsayısı = istenilen / verilen = 2000 / 1000 = 2
Rakamlar örnek olarak verilmiştir
ISITMA
1000 Watt:
Sisteme gelen
Elektrik Gücü
ISI POMPALI
ISITICI
Şekil - 2
3000 Watt:
Isıtılan bölgeye verilen
birim zamandaki enerji
2000 Watt:
Çevreden çekilen
birim zamandaki enerji
Toplam alınan güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt
Toplam verilen güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt
Perfermans Katsayısı = istenilen / verilen = 3000 / 1000 = 3
Rakamlar örnek olarak verilmiştir
Isıtıcılar ve Soğutucular
Isıtıcılardan bahsetmeden önce soğutuculardan
bahsetmek istiyorum. Elektrik bir enerjidir, enerji alan maddenin ısınması beklenir (örneğin ısıtıcılar), oysa ki buzdolabında da gördüğümüz gibi
enerji alan bir cihazın soğuması ilk başta insanın
kafasını karıştırıyor. Aslında bu soğuma bizi biraz
yanıltıyor, bunun için Şekil – 1’i inceleyebiliriz. Cihaz fişten aldığı gücü bir yerin ısısını çekip orayı
soğutmada kullanıyor, ardından hem fişten hem
de ortamdan çektiği enerjiyi başka bir ortamdan
atıyor. Şekildeki kutuyu bir buzdolabı olarak düşünürsek, elektrikten 1000 watt çekiyor, buzluktan 2000 Watt çekiyor, arkasındaki sıcak kısımdan ise 3000 Watt olarak çekilen bu enerjileri atıyor. Bu nedenle soğutucuların kapalı bir ortama
konulmaması gerekir, arkadaki ısınan kısım eğer
ısıyı atamayıp daha da ısınırsa soğutucu çalışamaz. Bu nedenle soğutucu kapalı dolaplara konulmamalı, soğutucunun bulunduğu oda küçükse bu oda ara ara havalandırılmalıdır. Akvaryumlardaki soğutucular da bu şekilde çalışır, fiyatlarının pahallı olmasının en büyük sebeplerinden birisi suyun neden olduğu paslanmanın
22
engellenmesi için kullanılan titanyumdur. Buzdolaplarında soğutulan şey havadır, hava fazla aktif değildir ve paslanmaz çelik gibi metalleri
çok uzun süreler paslandırmaz. Akvaryum suyu,
özellikle de tuzlu ise ısı alışverişi yapan kısmı çok
çabuk paslandırıp suyu zehirler bu nedenle paslanmaz çelik yerine titanyum alaşımları kullanılır bu da oldukça pahallıdır. Bu yüzden eski buzdolapları, sebil gibi şeylerden soğutucu yapmaya çalışmak titanyum ısı değiştirici alınmadıkça
başarısızlıkla sonuçlanır.
Elektriği israf etmenin en uç yolu onu doğrudan
ısıya çevirmektir. Çoğu verim hesaplamasında
ortaya çıkan ısı bir kayıp olarak görülür, akvaryumu ısıtmak için ise ısı bizim elde etme istediğimiz şeydir. Bir sürü markanın bir sürü ısıtıcısı
mevcut, bunların hepsinin verimi aynıdır alınan
tüm güç ısıya çevrilir. Hepsi kaç watt ise, suyu
o kadar ısıtır. En kaliteli ürünün dahi, elektrik faturası baz alındığında, en kötü ısıtıcıdan bir farkı yoktur. Her ne kadar verim olarak bir fark olmasa da kaliteli ısıtıcı almanız için bazı gerekçeler olduğunu da söylemem lazım. Kaliteli ısıtıcıyı
su değiştirirken dışarıda unutursanız uzun süre
çatlamaz, balık çarpmalarına karşı camı daha
dayanıklıdır, termostatı daha hassastır, contası daha kalitelidir, bu yüzden de su sızdırma riski çok daha düşüktür. Yaptığım güç ölçüm testlerinde 200 watt’lık Alman malı ısıtıcıların 190 watt
civarı güç çektiğini, uzakdoğu menşeili ürünlerin
ise 160-170 watt civarı güç çektiğini ölçtüm. Isıtıcınız kaliteli bir ürün değilse vaadettiği ısıyı sağlamayabiliyor, bu yüzden ne olur ne olmaz gereken ısıtıcı gücünün bir üst modelini almakta fayda var. Kafa karıştırmamak için belirtmem gerekirki ısıtıcı 170 watt çekiyorsa 170 watt, 200 watt
çekiyorsa 200 watt ısıtır. 200 wattlık ısıtıcıların ölçümde 170 watt çıkması, 170 watt elektrik çekip
200 watt ısıttıkları anlamına gelmiyor. Sadece rezistansı daha kısa bıraktıkları için 200 watt yazmasına rağmen rezistansın üzerinde birim zamanda daha az (170 watt) ısı üretiliyor.
Elektriği ısıya çevirmek masraflı ama bunun daha
verimli bir yolu mevcut. Soğutucuyu anlattığımız şekil 1’i birazcık değiştirip şekil 2 yapabiliriz. Bu sefer sistemimiz elektrikten 1000 watt alıp
bu gücü dışarıdan 2000 watt çekmede kullanıp
bize 3000 watt verir. Klimalardan ve bu tarz ısı
pompalarından bahsediyorsak verim yerine performans katsayısından bahsederiz. Örneğin son
örnekte 3000 watt ısıyı 1000 watt ile elde ettik.
1 koyup 3 aldık, 3000/1000=3 hesabı ile performans katsayımızı 3 buluyoruz. Oysa bu sayı kullandığımız klasik ısıtıcılarda 1’dir. Özellikle büyük
akvaryumlarda bu şekildeki ısı pompasının getirisi faturada çok daha görülebilir olur. (Örnekte görülebildiği gibi 3’lük bir performans katsayısı ile 300 TL yerine 100 TL verilir). Elektrik faturasındaki değişiklikten ürün kısa sürede kendini
amorti edecektir. Üzücü olan durum hobiciler
20-60 lira aralığında ısıtıcı almak varken bu cihazlara 700-800 lira ödemeyi düşünmeyeceğinden
ısıtma amaçlı olarak bu tür ürünler henüz yaygın değillerdir. Özellikle büyük avkaryumu olan
ve akvaryumu soğuk ortamda bulunan kişilere
ısı pompası kullanmalarını tavsiye ederim.
Bazı kişiler üretimhanelerinde ufo diye genellediğimiz cihazları kullanıp ufonun ısıtmada verimli olduğunu söylüyorlar. Ufonun da bildiğimiz
yağlı radyatör, elektrikli ısıtıcı, akvaryum ısıtıcısı
vb. gibi cihazlarla performans katsayısı aynı, yani
1’dir. Normal ısıtıcılar sizi ısıtmak için önce havayı ısıtır, hava gelip sizi ısıtır. Eğer arada hava yoksa ısınamazsınız. Ancak ufolar güneşin dünyayı
ısıttığı gibi elektromanyetik dalgalar yayarak bizi
ısıtır. Zaten başta bahsettiğim gibi verim olarak
hiç bir farkı olmadığı gibi gönderilen ışınları pek
çoğu su tarafından soğrulmayacak ve arkadaki duvarlar ısınacaktır. Akvaryumdaki koyu renkli balıklar, açık renklilerden fazla ısınacaktır. Yani
kısacası nereden bakarsanız bakın ufo ile akvaryum ısıtmak çok yanlış bir yaklaşımdır.
Su, çok yoğun ve ısı sığası büyük bir maddedir, ısınmak çok enerji gerektirir. 86 litrelik bir akvaryumu 1 derece arttırmak için gerekli ısıyla, 3 metre
yüksekliğindeki, 100 metrekarelik bir evin içindeki tüm hava 1 derece ısıtılabilir. Bu nedenle zorla kazandırdığımız ısıyı korumak adına iyi izolasyon yapmalıyız. Akvaryumdaki en büyük ısı kaybı buharlaşmadan olur. 1 litre buharlaşan suyun
sudan çektiği ısıyı vermek için 100 Watt’lık bir ısıtıcı 6.5 saatten fazla çalışır. Buhar görüldüğü gibi
çok yüksek enerji taşır, su buharlaşırken akvaryumun sıcaklığını düşürür, bu nedenle su sıcaklığı
hava sıcaklığından düşük olur. Bardaktaki bir suyun havadan birkaç derece daha soğuk olmasının nedeni de bu daimi buharlaşmadır. Buharlaşma akvaryumun üzeri kapatılarak engellenebilir. Buharlaşma engellenince su yüzeyindeki
kapalı alanda nem %100 olacak ve buharlaşma
ile kayıp duracaktır. Buharlaşmanın tamamen
engellenmesi su yüzeyinin tamamen kapanma-
sı demektir, bu da havalandırma, ışık ulaşımı gibi
bazı problemler getirebilir. Buharlaşmanın tam
olarak engellenmesinin mümkün olmadığı koşullarda, kısmi olarak engellenmesi de kısmi fayda sağlayacaktır.
Fan ile soğutmada yukarıdaki paragrafta belirttiğim buharlaşmanın sudan ısı çekmesi prensibinden faydalanılır. Fan tek başına soğutucu bir eleman değildir. Fan olmakta olan bir şeyi hızlandırır. Örneğin arabadaki motordan gelen 90 derecedeki su kendi haline bırakıldığında hava sıcaklığı olan 30 dereceye 1 saatte düşecekse, fan
üzerine hava üfürürse daha kısa sürede 30 dereceye düşer. Ancak üfürülen hava suya doğrudan temas etmeyecek şekilde ne kadar üfürürse üfürsün su 30 derecenin altına indirilemez.
Bazı hobicilerin suyu bakır borudan geçirip borunun dışını fanla soğutmaya çalıştığını okuyorum, amaçlanan soğutmanın bu şekilde yapılması mümkün değildir.
Fan su yüzeyine üfürerek buharlaşmayı hızlandırır, böylece ısı hızlı bir şekilde çekilir ve sıcaklık
daha fazla düşer. Bu sistemin dezavantajı ortamın nemlenmesi ve su kaybıdır. Fan, kapalı bir
kapağın içine koyulursa sıcaklığı düşürmek yerine arttıracaktır. Hızlı buharlaşma fanın su üzerindeki buharı itmesi ve giden buhardan açılan
yere yeni buharın gelmesi ile olur. Eğer ortam
kapalıysa fanın getirdiği yeni hava da neme doymuş olacaktır ve ekstra bir buharlaşma yani soğuma gerçekleşmeyecektir.
Fanlar küçük boyutlarına karşın çok iyi soğutma yapabilirler, o yüzden bir sıcaklık kontrol ünitesi ile
kullanılması suyun stabilliği açısından daha iyi
olacaktır. Fan ile ilgili son olarak mümkün olduğunca düşük voltlusunu seçmek gerektiğini söylemeliyim. 220 Volt ile çalışan fanlar suya düşerse büyük tehlike oluşturur. Bu nedenle 12 Voltluk
fanlar tercih edilmelidir.
Işıklandırma
Işıklandırmaya karar vermeden önce akvaryum
içerisindeki canlılara bakmak gerekir. Akvaryumda bitki ve mercan gibi fotosentetik canlılar
varsa ışıklandırmada onlara öncelik verilmelidir
ve lamba seçimi çok önem kazanır. Şekil – 3’de
görülebileceği gibi bitkinin yapısındaki klorofilin
ışığı soğurduğu dalga boyları mavi ve kırmızı taraftadır. Sizin dalga boyu bu noktalarda yükselen
ışıklandırma almanız gerekir. İnsan gözü en çok
23
Şekil - 3
yeşil renge duyarlıdır, yeşil dalga boyu ağırlıklı
bir floresan size çok parlak gelse de bitki bundan
oldukça az faydalanır. Eğer akvaryumda fotosentetik canlı yoksa tamamen zevkinize göre seçim
yapabilirsiniz. Bu seçimi yaparken size avantaj
sağlayacak birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle balast seçimini çok iyi yapmalısınız. Nasılsa bu da yakıyor diyerek aldığım çin malı balastı güçmetreye taktığımda 36 watt güç vermesi gerekirken floresana 16 watt güç verdiğini gördüm. Bitkili tankımda 6 tane 36 wattlık floresanım var zannederken meğer 6 tane 16 wattlık floresanım varmış. O gün bugündür balastın
önemini görüp, tercihimi kaliteli balasttan yana
kullanıyorum. Kaliteli balastlardaki filtrelemeler
de lamba ömrü ve ışık devamlılığı açısından oldukça iyi.
Eğer akvaryumunuzda fotosentetik canlı yoksa floresanları lümenine bakarak almanızı tavsiye ederim. Lümen tanım olarak insan gözüne göre bir
ışığın gücüdür. Aynı wattdaki lümeni yüksek
lambalar size görünür dalgaboyunda daha güçlü ışık verir. Bu gücün insan gözüne göre olduğu
unutulmamalıdır.
Bitki için floresan seçerken biraz daha pahallı olsa
da bitki için özel floresanları almak önemlidir.
Lamba üretmek ciddi bilim ve mühendislik isteyen bir iştir ve doğal olarak da Almanlar bu işte
çok iyidirler. Eğer mercan ve bitki gibi fotosentetik canlılarınız varsa bitkilerinizi hangi dalga boyunda olduğu belli olmayan ve kısa bir süre sonra vaadettiği dalga boyunu kaybeden Çin malı
floresanlara emanet etmeyin. Gerekirse ısıtıcıdan, filtreden fedakarlık edin, bütçeyi buna ayırın.
24
Lambaların kalitesine ve verdiği ışığın dalgaboyuna göre bir süre sonra dalga boylarında sapma
başlar. Bu nedenle T8 floresanların senede bir, T5
lerin ise 5 senede bir değiştirilmesi önerilir. Bu
bir senelik veya beş senelik süreçte son güne kadar çok iyi giden, ömrünün son günü birden bozulan bir yapı tabi ki olmamakta, lamba zamanla özelliğini yitirmektedir. Özellikle mavi ışık tayfı daha çabuk bozulduğu için o bölgede yüksek
değer beklenen lambalar çok daha sık değiştirilmeli, asıl değerler için lambanın üreticisine başvurulmalıdır. Bu 3. tekrarım ama fotosentetik
canlılarınız varsa lambalar gerçekten çok önem
verilmesi gereken techizatlardandır. Alman bir
firmaya attığım ömür mailine aşağıdaki cevabı aldım: “Lambanın teknik ömrü yaklaşık 15000
saat. İlk 3000-5000 saat ışık çıkışı hala %90’ını koruyor ve dalgaboylarının çoğu stabil. Bu zamandan sonra lambanın mavi spektrumu adım adım
düşer.” Yani her ne kadar teknik olarak 5 yıl verseler de 1 yıl civarı ve sonrası T5 lambalarda ciddi düşüşler başlıyor, tabi bu durum T8 ler için de
geçerli.
Lambaların üzerindeki kelvin değeri o lambanın istenilen dalga boyunda olup olmadığı ile ilgili bilgi vermez. Gereksiz detaya girmek istemiyorum,
dileyen kişiler “black body” denilen kara nesneyi araştırıp kelvin renk skalasının nereden geldiğini öğrenebilir. Sonsuz sayıda dalgaboyu dağılım ihtimali var ve bunları kelvin ile tanımlayabilmek mümkün değil 10000 Kelvin’deki bir ışık bitkinizde çok faydalı da olabilir, çok az faydalı da
olabilir. Işık seçilirken eğer fotosentetik canlılarınız varsa onların soğurduğu dalga boyuna göre,
eğer yoksa sizin göz zevkinize ve lümen değerine göre lambaları seçiniz.
Hava Motoru
Hobiyle fazla haşır neşir olmayan kişiler, hava motoru ile suya verilen kabarcıkların sadece dekor
amaçlı olup, suyla madde alışverişi yapmadığını sanıyorlar. Oysa ki bu kabarcıklar suyla madde
alışverişinde bulunur ve bu alışveriş genellikle
suya oksijen kazandırmamızı sağlayan en iyi yoldur. Hava motorları prensip olarak filtredeki motorlorla benzer mantıkla çalışan, içinde manyetik alan oluşturan bir sargı ve bundan etkilenip
dönen pervaneli mıknatıs yerine, etkilenip pompayı sallayarak hava basan bir mıknatıs bulunan
cihazlardır. En büyük 2 sorunu içindeki pompanın zamanla malzeme yorulmasına uğrayıp yırtılması ve çok ses-titreşim yapmasıdır. Ses ve titreşim önemli değilse ucuz bir ürün de işinizi gö-
recektir. Elektrikler kesildiğinde ters sifon yapmaması için iyi bir check valve kullanın veya hava
motorunu akvaryum seviyesinin üzerinde tutun.
Dış filtredeki dirsek, hortum uzunluğu ve uçtaki dağıtıcının (bunda hava taşı) dirençleri ile ilgili yorumlar bunda da geçerlidir. Havanın akvaryuma giderken önüne çıkan bu tip engeller debinin azalmasına neden olmaktadır. Tahta hava
taşları daha fazla direnç yaratıp daha az hacimde kabarcık çıkartmaktadırlar, ancak gözden kaçmaması gereken bir nokta var. Her ne kadar tahta hava taşında debi düşse de kabarcık boyutları
da azalmakta. Kabarcık boyutu azalınca aynı hacimdeki kabarcık için kabarcıkların suyla buluştuğu yüzey artmakta. Örneğin 5 mm çaplı bir kabarcığın yüzey alanı, kendisini 1 mm çaplı parçalara böldüğümüzde oluşan yüzey alanının 5’de
1’i oluyor. Bu nedenle tahta havataşları debiyi
azaltyıor gibi görünse de getirileri aslında daha
yüksektir. Zamanla deforme oldukları ve kabarcıkboyları büyüdükleri için birkaç ayda bir değiştirilmeleri gerekmektedir.
Protein Skimmer
Protein toplayıcılar tuzlu sularda verimli olan,
tuzluluk düştükçe verimliliği azalan cihazlardır.
Protein skimmerlar akışkanlar dinamiğini çok iyi
bilen mühendisler tarafından tasarlanmalıdır. Isıtıcı, kafa motoru ve hava motoru gibi cihazların kalitelilerinin avantajları var ancak bu cihazlar nicelik cihazlarıdır. Isı ısıdır, çok iyi bir ısıtıcı da
aynı ısıyı verir, kalitesiz bir ısıtıcı da aynı ısıyı verir,
ancak ışık olsun protein skimmer olsun bu gibi
ürünlerde mühendislik çok önemlidir. Köpüğün
boyutu, suda gezmesi, akvaryumdan gelen akıntının onunla buluşması ve yukarıda toplanması
hepsi ayrı ayrı düşünülmesi ve hesaplanması gereken çok önemli detaylardır. Protein skimmer
alırken çok detaylı araştırma yapmak ve aralarında bu mu daha iyi yoksa bu mu diye tartışılan
markalardan birini almak gereklidir. Alınacak kalitesiz bir ürün 2-3 ay sonra işe hakim olduğunuzda size pişmanlık yaratacak bir kayıptan başka bir
şey olmayacaktır.
Ölçüm Cihazları
Ölçüm cihazlarının önemi neyi ölçtüğüne ve nasıl ölçtüğüne göre değişmektedir. Örneğin pH
metreleri ele alırsak piyasada en sık rastladığımız
el tipi ve normal tip pH metreler bulunmaktadır.
El tipi pH metrelerin alırken probunun değiştirlebilir olmasına, ölçerken ise pillerinin iyi durumda
olmasına dikkat edilmelidir. pH ölçer probeların
kurumaması gereklidir bu nedenle bir sıvı içerisinde satılır ve muhafaza edilir. Kontrol üniteleri
ve normal tip ölçüm cihazlarına probe dışarıdan
genellikle bnc soket ile bağlanır. Bir ölçüm cihazının en önemli kısmı probedır. Ölçümü yapan
odur ve gerisi ne kadar iyi olursa olsun o yanlış
iş yaparsa sonuç yanlış olur. Probe alırken kaliteli
ürün almaya dikkat edilmelidir. Probun kablosunun izoleli iyi bir kablo olması çok önemlidir zira
bu izolasyon ne kadar az ise çevresindeki cep telefonu, floresan balastı ve motorların oluşturduğu manyetik alandan o kadar etkilenir. Kablo ne
kadar kısa olursa etki o kadar az olur, kaliteli markalar probe kablolarını uzun tutmazlar ve iyi izolasyonlu yaparlar. Tabi yine de probe ve kablosunu, çalışırken manyetik alan oluşturan balastlar ve motorlardan hatta mıknatıslı cam sileceklerinden uzak tutmakta fayda vardır.
Elimden geldiğince akvaryum malzemelerinin çalışma prensiplerini ve bunların bize pratikteki getiri ve götürülerini anlatmaya çalıştım. Umarım
bu bilgiler ışığında daha verimli malzeme seçimi
ve kurulumu yapabiliriz. İyi hobiler...
25
Selim
Özadar
Yeşil
Akvaryumlar
Kraliyet melekbalığı
gibi bakımı zor
canlıların
hayatlarıyla kumar
oynamayıp, doğanın
insanlara karşı
verdiği savasta
yosunları yiyerek
üstüne düşen
vazifeyi yerine
getirmelerine
izin vermeliyiz
28
Resiflerin Evrimi
Mercan resifleri dünyanın en zengin ve en karmaşık ekosistemlerinden biridir. Biyo çeşitliliği yağmur ormanlarından bile geniştir. Resifler okyanusların yalnızca %1’ini oluşturmasına rağmen
dünya üzerindeki deniz canlıların çeyreği burada
yaşamaktadır. Mikroskobik boyuttaki fitoplanktonlardan, dünyanın en büyük balığı olan balina köpekbalığına kadar inanılmaz çeşitlilikteki
canlılar resiflerde bir arada yaşarlar. Dünya üzerinde bu kadar farklı canlıyı bu kadar yoğun bir
şekilde bir arada görebileceğiniz başka bir ekosistem yoktur.
ralar etrafında oluşur. Doğru sıcaklık ve ışık miktarı sağlansa bile resiflerin oluşması için son temel bir şart vardır ki bu da suyun berraklığıdır.
Berraklığın sağlanması için güçlü akıntıların olması ve o bölgeye dökülen nehirlerin olmaması gerekir. Çünkü akıntılar resiflere taze su getirirken nehirler uzun süre taşıdıkları tortuları denize taşırlar. Bu nedenle resiflerin en yaygın olarak
görüldüğü yerler tropikal kuşakta yer alan adaların çevresidir. 17508 adadan oluşan bir ada ülkesi olan Endonezya’nın dünyanın en büyük tropikal deniz canlısı ithalatçısı olduğuna şaşırmamak gerekir.
Mercan resiflerinin dünya üzerinde çok küçük bir
yer kaplamasının nedeni, bir resifin ancak nadir
koşullar altında oluşabilmesidir. Tropikal mercan resifleri 30 derece kuzey ve güney enlemleri arasında bulunur. Bu aralık tropikal deniz canlılarının ihtiyacı olan su sıcaklığını ve fotosentetik
canlılar için yeterli güneş ışığını sağlar. 30 derece
kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgenin büyük kısmını okyanuslar kaplamasına rağmen resifler bu aralığın çok ufak bir bölümünde görülür çünkü resifler aslında fazla derin olmayan ve sıcak su akıntılarının yoğun olduğu ka-
Resifler Tehlike Altında
Dünya üzerinde 20. yüzyıldan beri etkili olan ve
özellikle son yıllarda ağzımızdan düşürmediğimiz küresel ısınmadan en fazla etkilenen ekosistem malesef ki resifler. Resiflerin dünyanın en
yoğun canlı çeşitliliğine sahip yerlerinden biri olması nedeniyle binlerce yıllık evrim sonucu aynı
zamanda çok da kırılgan bir yapıya bürünmüştür. Çok kısıtlı bir alanda çok fazla canlı türünün
yaşaması nedeniyle balıklardan karideslere, yosunlardan istiridyelere kadar tüm canlılar arasında dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyece-
Küresel ısınma, kirlilik ve aşırı avlanmadan
zarar görmüş resifler
Hem küresel ısınma hem de kirlilikten zarar görmüş resifler
Küresel ısınmadan zarar görmüş resifler
İyi durumdaki resifler
ğiniz bir bağ kurulmuştur. Bu nedenle deniz yüzeyi sıcaklığındaki birkaç derece artış bile besin
zincirinde en alt tabakada olan bitkisel planktonlardan başlayarak tüm resifi etkileyen yıkıcı
bir dalganın yayılmasına neden olur.
Elbette küresel ısınma resiflerin yok olmasında tek
etken değil, bunun dışında aşırı avlanma ve kirlilik de resiflere kalıcı zarar veriyor. Son 50 yıldır dünya üzerindeki resifler hızlı bir şekilde yok
olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu süre içerisinde
125.000 km2 den fazla mercan resifi tamamen
yok oldu, bu da neredeyse dünya üzerindeki
tüm resiflerin %20’sine eşit. %15’i kritik konumda
yani önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde yok olması
bekleniyor. %20’si ise yerel halkın tehlikesi altında ve çevresel faktörler nedeniyle zarar görmüş
durumda. Resiflerin kalan %45’i insan tehlikesinden uzak fakat küresel ısınma ve pH düşüşü nedeniyle engellenmesi daha zor bir risk altındalar.
Yapabileceklerimiz:
Yerli Tropikal Balık Üretiminin Desteklenmesi
Akvaryum hobisinin resifler üzerindeki etkisi küresel ısınma ve su kirliliği kadar yıkıcı olmasa da,
yalnız Hawaii’den yılda 3 milyona yakın resif canlısı ihraç ediliyor. Dünya’da toplam olarak ise bu
rakam 25 ile 30 milyon arasında. Hawaii’nin en
büyük ihracatı olan Sarı Cerrahbalığı (Yellow
Tang) son 30 yılda %70 oranında azaldı.
Resif canlılarını toplayan şirketlerin doğaya tek zararı eksilen balıklar değil elbette. Dünyanın di-
ğer ucundaki canlıları getirmek için uçuş sırasında havaya yayılan karbondioksit ve diğer zararlı
gazlar da küresel ısınmayı hızlandıran faktörlerin
başında geliyor. Endonezya’dan Türkiye’ye uçan
bir uçağın karbondioksit salınımı 2 tondan fazla, bu da bir evin bir yıllık karbondioksit salınımına eşit.
Hem resiflerdeki canlıların sayılarının azalmaması hem
de doğaya zarar vermemek
için yerli üretimi desteklemek bu hobiye yapabileceğimiz en önemli katkıdır. Ülkemizde ticari olarak büyük miktarlarda tropikal deniz
balığı üretimi yapan firmalar malesef ki bulunmamaktadır. Fakat bazen akvaryumcularda ya
da internet sitelerindeki forumlarda yerli üretim
palyaçobalığı ya da kardinal gibi türleri bulmak
mümkün. Doğadan yakalanmış balıklar yerine
bunları tercih etmek hem doğaya katkıda bulunmak hem de yerli üretimi teşvik etmek açısından çok önemlidir. Tüm bunların yanında akvaryum üretimi balıkların doğadan yakalanıp bir paket içerisinde saatlerce beklemiş balıklara oranla
çok daha dayanıklı ve sağlıklı olduğunu da unutmamak gerekir.
En azından palyaçobalığı gibi üretimi yapılabilen balıklar konusunda akvaryumculara doğadan yakalanmış balık istemediğimizi, akvaryum
üretimi balık istediğimizi belirtirsek artan taleple birlikte zamanla büyük miktarlarda akvaryum
balığı üretimi yapan firmalar da ortaya çıkacaktır.
29
Frag tankı: Deniz Şişman
Frag Değişimi
Bir heves yeni bir resif akvaryumu kurduğumuzda, akvaryuma her baktığımızda gözümüzde kayaların hepsi mercanlarla kaplanmış, içerisinde
sevdiğimiz balıkların dolaştığı, hayalimizdeki akvaryumu canlandırıyoruz. Bu hayalimizi gerçekleştirmek için de sabırsız davranıp genellikle akvaryumcudan yeni ithal edilmiş büyük mercanlar satın alıyoruz. Bu mercanlar doğada birçok
balık ve omurgasızın beslenme ve üremesi için
ihtiyacı olan alanı sağlıyor. Bunun yanında, çok
nadir bir olay olan, mercanların toplu eşeyli üremesinin gerçekleşmesi ve yumurtaların denizde
spermlerle buluşması için o bölgede yeterli miktarda birey olması gerekiyor. Doğadan toplanmış mercanları satın alarak, mercanların ve mercanları yuva olarak kullanan canlıların sayılarının
azalmasına neden oluyoruz.
Neyse ki, çoğu mercan türü bölünerek kolayca üreyebiliyor. Bu nedenle de akvaryum üretimi mercan türlerini bulmak balıklardan çok daha kolay.
Balıklarda da olduğu gibi akvaryum üretimi mercanlar doğadan toplanan mercanlara göre çok
daha dayanıklı, akvaryum koşullarına alışmış ve
renkleri de genellikle daha canlı oluyor. İnternet
sitelerindeki forumlardan diğer hobicilerin ürettiği fragları rahatlıkla temin edebilirsiniz. Üstelik
Yumuşak Mercanlardan Acroporalara, mantarlardan Zoanthidlere kadar neredeyse tüm mercan türlerini bu şekilde alabilirsiniz. Böylelikle
hem doğaya katkıda bulunmuş, hem daha sağlıklı canlılar almış, hem de daha az para ödemiş
olursunuz.
Otçul Canlılar Denizde Kalsın
Küresel ısınmanın ve su kirliliğinin olumsuz sonuçlarından biri yosun artışı. Özellikle makro yosunlar çok fazla artış gösterip mercanları kaplıyor
ve öldürüyorlar. Böylelikle mercan resifleri yavaş
yavaş yok olup yerlerini makro yosun yatakla30
rı kaplıyor. Filipinler ve Bahamalar’da son yıllarda Papağan Balıkları ve otçul balıkların yakalanmasına getirilen kısıtlama sonucu bu bölgedeki
mercan resiflerinin yavaş yavaş iyileştiği görüldü.
Aynı şekilde Karayipler’deki denizkestanelerinin
popülasyonu normal seviyeye yükselince mercan resiflerinin yerini alan yosunlar azalıp resifler
tekrar iyileşmeye başladı. Dünya’nın farklı bölgelerindeki devletlerin resiflerin sağlığı konusunda
endişelenmesi ve bu konuda yapıcı önlemler alması gerçekten çok güzel. Peki bu konuda biz ne
yapabiliriz.
Resifteki her bir canlının sistemin dengesi üzerinde
önemli bir etkisi olmasına rağmen, otçul balıklara küresel ısınma ve diğer dış faktörler nedeniyle artan yosun miktarını dengeledikleri için daha
önemli bir görev düşüyor. Yapılan araştırmalara
göre küresel ısınmaya karşı en etkili türler Cerrah
Balıkları, Papaz Balıkları, Papağan Balıkları ve Tavşan Balıkları. Balıkların dışında denizkestaneleri
ve salyangozlar gibi canlılar da yosunların tüketilmesi konusunda çok önemli bir yer tutuyorlar.
Akvaryumcudan eve getirdiğimiz her bir otçul
canlı için tekrar düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Doğa küresel ısınmayla kendi savaşını verirken, otçul resif canlıları bu savaştaki en
güçlü askerlerden biri. Cerrah Balıkları (Tang türleri) gibi akvaryumda üretimi mümkün olmayan
balıkları denizde bırakıp, üstlerine düşen görevi
yapmalarını beklemek biz hobiciler için çok büyük bir fedakarlık gibi gelebilir. Fakat akvaryumumuzda bir Cerrah Balığı’nın eksik olması doğaya
katkıda bulunacaksa, bunun bir fedakarlık değil
gelecek için uymamız gereken bir kural olduğunu düşünüyorum.
Bakımı Zor Canlılardan Uzak Durmak
Yapılan araştırmalara gore akvaryumculardan satın
aldığımız akvaryum balıklarının %99’ı ilk yıl içerisinde ölüyor. Eğer bu kadar büyük bir ölüm ora-
Fotoğraf: Selim Özadar
nı olmasa, her yıl onlarca milyon deniz canlısına
da talep olmazdı. Bu talebi düşürmenin en etkili yolu elbetteki satın aldığımız canlıların uzun
süre hayatta kalmasını sağlamak. Malesef ki birçok hobici zorluğunu bilerek ya da bilmeyerek
güzel renklerine kanıp bakımı çok zor olan canlılar satın alıyor ve bu canlıları kısa sürede öldürüyor. Elbetteki bir akvaristin kaybettiği balığının
acısını en iyi yeni satın alacağı balığın mutluluğu unutturur. Malesef ki, bu şekilde, bir yıl içerisinde farkında bile olmadan soyu tehlikede olan
bir çok canlıyı öldürmüş oluyoruz. Hatta kısa bir
süre sonra o kadar alışıyoruz ki, ölüme karşı duyarsızlaşıyoruz ve sadece verdiğimiz paraya üzülüyoruz.
Kimsenin, satın aldığı bu güzel canlıları öldürmekten hoşlanmadığına eminim. Peki resif canlılarını
uzun yıllar boyunca yaşatmak, sağlıklı olmalarını sağlamak için ne yapabiliriz? Çok basit. Öncelikle asla ölüme duyarsızlaşmamamız gerekiyor.
Elbette ki evde kurmaya çalıştığımız birkaç met-
re küplük yapay ekosistemde her zaman her şey
doğru gitmeyebilir ve en dayanıklı canlıları bile
kaybedebiliriz. Fakat ölen canlıları bir para kaybı
olarak değil, doğaya verdiğimiz bir zarar ve nadir
bulunan bir canlının ölümü olarak görmeliyiz. Bu
bilinci kafamıza yerleştirmemiz ve yıllar geçse de
her zaman hatırlamamız gerekiyor.
‘Papagan Balıkları
küresel ısınma
nedeniyle artan
yosunları dengede
tutarak resifleri
işgal etmelerini
önlüyorlar’
Almayı düşündüğünüz canlıyı mutlaka çok iyi araştırın. Bakımı zor mu? Kolay yem alır mı? Bakımını sağlayabilir miyim? Özel gereksinimleri var
mı? Çok yüksek ölüm oranlarına sahip canlılardan mutlaka uzak durulmalı. Bu canlıların güzellikleri çok cezbedici olabilir fakat eminim ki en az
o balık kadar güzel fakat çok dayanıklı başka bir
tür bulabilirsiniz. Hiçbir canlının hayatıyla kumar
oynamaya gerek yok.
Alacağınız tüm balıkların satın almadan önce kuru
yem yediğinden emin olun. Eğer akvaryumcudan alıyorsanız çalışanlardan akvaryuma yem
atmalarını, balığın yeme alışık olup olmadığını
31
Canlı kayalar
görmek istediğinizi söyleyin. Yem almayan balıklar ya strese girmiş ya da kuru yeme alışmamış
balıklardır ve kısa süre içerisinde yemeye başlamazlarsa uzun süre hayatta kalamazlar. Bu riski göze almanın hiçbir anlamı yok, bunun yerine yem aldığını gördüğünüz balıkları satın almak
çok daha yararlı ve sizin için ekonomik olacaktır.
Fakat Türkiye’de değil balığın yem aldığını görmek, balığı bile görmemiz mümkün değil. İthalat yapıldığı günlerde, küçük bir poşetin içerisinde dünyanın diğer ucundan buraya seyahat etmiş balığı koliden çıktığında birisi kapmazsa ancak buğulu poşedinin arkasından görebiliyoruz.
Bu malesef ki ülkemizdeki en acı durumlardan
biri ve ülkemizdeki en fazla canlı kaybının asıl
sebebidir. Bilinçli hobiciler olarak ithalatın yapılan günden en az 2 hafta sonra akvaryumculara
uğrayıp kalan balıklardan sağlıklı ve yem aldığını
gördüklerimizi seçmeliyiz. Elbette internet sitelerindeki forumlardan ya da akvarist arkadaşlarımızdan alacağımız, sağlıklı olduğunu bildiğimiz
canlılar en dayanıklı olanlar olacaktır.
Yapay Kaya Kullanımı
Çoğu akvarist akvaryumlarında denizden toplanmış canlı kayaları kullanıyor. Her ne kadar bunlar tropikal resifler yerine genellikle Marmara ve
Ege’den toplansa da bu işlem elbette ki doğaya
oldukça zararlı. Aynı şekilde bazı akvaryumcularda bulabileceğiniz Fiji ve Tonga gibi Pasifik adalarından toplanan kayalar da aynı şekilde oradaki doğal yaşamı olumsuz etkiliyor.
Yurtdışında, özellikle Amerika’da, canlı kaya çiftliklerinde kürlenmiş kayalar satılmaktadır. Malesef ki Türkiye’de canlı kayalar direkt olarak balıkların ve omurgasızların yuva olarak kullandığı denizlerden alınıp, kürlendikten sonra akvaryumculara götürülmektedir.
Akvaryumumuzda canlı kaya yerine kullanabileceğimiz birçok farklı malzeme var. Örneğin falez
32
kayaları ya da lav kayası. Suya zararlı bir salınımı
olmayacak tüm kayalar akvaryumda kullanılabilir ve aynı görevi görecektir. Bunun dışında kendi
kayalarınızı kendiniz de yapabiliriz. Çimento kullanarak akvaryumunuzun şekline uygun çok güzel kayalar, arka camı kaplayacak fonlar ya da büyük mağaralar ve köprüler yapabilirsiniz. Bu şekilde hem doğaya zarar vermemiş hem de üst
üste koyulmuş kaya yığını yerine akvaryumunuzun şekline göre tasarlanmış yaratıcı ve sabit bir
dekor oluşturursunuz.
Bunun dışında bazı akvaryumcularda çok güzel
hazır seramik kayalar da bulabilirsiniz. Bunlar biraz daha yüksek fiyatlı olsa da oldukça estetik ve
akvaryum kullanımı için çok uygundur.
Daha Çok Biyolojik, Daha Az Elektrik
Genellikle akvaryumlarımızda biyolojik filtrasyona yeteri kadar önem vermiyoruz. Akvaryumdaki biyolojik yükü kaldırmak için kullandığımız gereğinden fazla güçlü protein toplayıcılar, denitratörler, ultraviyole ışıkları, reaktörler derken akvaryumumuz uzay mekiğine benzemeye başlıyor. Tüm bu pahalı ve enerji tüketen aletler yerine biyolojik filtrasyonumuza biraz daha ağırlık verip, normal boyutlarda bir protein toplayıcı
hatta hiçbir fiziksel ve kimyasal filtrasyonun bulunmadığı akvaryumlar dahi kurabiliriz.
Düşük Biyo-yük
Akvaryumlarımızı bazen o kadar çok canlı ile dolduruyoruz ki, doğal ortamı evimize taşımak isterken tamamen yapay bir resif kurmuş oluyoruz. Sürekli ölen ve yenisi eklenen balıklar, gittikçe güçlendirilen protein toplayıcılar, mercanların
büyümesini hızlandırmak ve renklerini canlılaştırmak için akvaryuma döktüğümüz kimyasallar
derken bize huzur vermesi gereken akvaryum
kontrolden çıkmış, sürekli para, enerji ve zaman
tüketen bir alete dönüşüyor. Bu tuzağa çok kolay
Zoanthid fragı
düşüyoruz ve doğaya verdiğimiz zararın yanında
akvaryum bizi rahatlatmak yerine daha çok strese sokuyor.
Eğer kendimizi bu noktaya gelmeden durdurabilirsek, hem bu hobiden çok daha zevk almış hem
de doğaya çok daha az zarar vermiş oluruz. Bunu
gerçekleştirmenin ilk yolu akvaryumdaki canlı
yükünü yavaş yavaş artırmak. Akvaryuma eklediğimiz her canlının gelişimini takip edip, onu büyütmenin zevkini çıkartmak. Bunun için ne parlak mercanlara ne de onlarca Cerrah Balığına ihtiyacımız var. Hobiye ilk başladığımızda yalnızca
canlı kayalardan çıkan canlıları izleyerek bile aldığımız hazzı asla kaybetmemeliyiz.
Hem kendimiz hem de doğa için en ideal olanın,
uzun yıllar boyunca bakabileceğimiz, doğadaki
davranışlarını ve gelişimlerini akvaryumda gözlemleyebileceğimiz canlıların olduğu bir akvaryum olduğunu düşünüyorum. Bunun için de akvaryumlarımızı balık ve mercanlarla doldurmak
yerine az fakat sağlıklı bir popülasyona sahip olmamız gerekiyor. Sürekli akvaryumda bir sağa
bir sola gezen büyük bir melekbalığı yerine bir
lapin hareminin ya da gobi çiftinin aralarındaki ilişkiyi izlemek eminim ki çoğu akvariste çok
daha ilginç gelecektir. Böylelikle daha sakin fakat çok daha sağlıklı, en son çıkan protein toplayıcının çırpıcısının pervane türünü bilmeden ya
da Acropora’larınızın daha mor olması için hangi markanın hangi kimyasalını eklemeniz gerektiğine daha az kafa yorarak sizi daha az strese sokacak, daha doğal bir akvaryum kurmak mümkün olabilir.
Düşük Enerji Tüketen Ekipmanlar
Akvaryum sistemlerimizi aydınlatma, motorlar, ısıtma, soğutma ve diğer ekipmanlarla birlikte toplu olarak düşündüğümüzde çok fazla enerji tükettiği şüphesiz. Bunu zaten akvaryum kurduktan sonra elektrik faturasındaki değişiklikten de
rahatlıkla farkedebiliriz. Fazla elektrik tüketimi resifleri direkt olarak etkileyen bir faktör olmasa da
küresel ısınmaya olan katkısı nedeniyle aslında
dolaylı yoldan büyük bir tehlike. Bu nedenle akvaryumda kullandığımız ekipmanları en verimli şekilde kullanmamız ve enerji yükünü azaltabildiğimiz kadar azaltmamız yalnız resiflere değil
tüm dünyaya yapabileceğimiz önemli bir katkı.
En fazla enerji tüketen ekipmanların başında
şüphesiz aydınlatma geliyor. Aydınlatma olmadan bir akvaryum düşünülemez. Bize görsel bir
şölen sunan bu hobinin güçlü ışıklarla desteklenmesi gerekir. Üstelik birçok resif canlısı besinini ışık sayesinde alır. Bir aydınlatma sistemi kullanmamız şart fakat bunu en verimli hale nasıl
getirebiliriz?
Resif akvaryumlarında kullanabileceğimiz, aydınlatma firmalarının akvaristlere sunduğu birçok
farklı aydınlatma sistemi vardır. Bu aydınlatma
sistemleri arasında bazıları aynı miktarda enerji tüketip daha güçlü ışık üretebilir. Örneğin T5
floresanlar. Bu floresanlar metal halide ya da power compact gibi diğer aydınlatma sistemlerine
oranla enerjiyi daha verimli kullanır ve daha geniş bir alanı daha güçlü bir şekilde aydınlatabilir.
Bazı durumlarda metal halide lambalar da kullanışlı olabilir, özellikle tek bir metal halidenin yeterli olduğu küp akvaryumlarda. Geçtiğimiz yıldan itibaren yavaş yavaş akvaryum dünyasında
yerini almaya başlayan led armatürler enerjiyi
diğer tüm aydınlatma sistemlerinden çok daha
ekonomik harcalar.
Deniz Şişman’ın
ürettiği, Deniz
Kestanesinin
iğnelerinin
arasına
saklanmış
Cardinal
yavruları
Enerjiyi verimli kullanmak yalnızca aydınlatmanın
türüne bağlı değil. Aydınlatma türünden daha
önemlisi kullanılan reflektör ve balastlar çünkü
33
kaliteli bir reflektör ve balast ile aydınlatma sisteminizi normalde olduğundan kat ve kat daha
güçlü bir hale getirebilirsiniz, hem de aynı enerjiyi harcayarak!
Ülkemizde genellikle apartmanlarda yaşadığımız
için pek mümkün olmasa da eğer eviniz müsait ise güneş ışığı kullanarak doğal bir aydınlatma da yapabilirsiniz. Bunun için yurtdışında ‘solar tube’ denilen, evin çatısına açılan bir delik ve
o deliğe yerleştirilen reflektörlü bir boru sayesinde güneş ışığını verimli bir şekilde istenilen yere
yansıtabilen bir sistem geliştirilmiş ve resif akvaryumlarında da kullanılmaktadır. Güneş enerjisi açısından Avrupa’daki en verimli ülkelerin başında gelen Türkiye’de de keşke hiç enerjiye ihtiyaç duymayan bu tür projelerin hayata geçtiğini görebilsek.
Aydınlatma dışında akvaryum içerisindeki motorlar da oldukça enerji tüketmektedir. Dönüş
motoru, akıntı motorları, protein toplayıcının
motoru, reaktörün motoru derken akvaryum
içerisinde 24 saat çalışan bir sürü motor olduğunu farketmiyoruz bile. Bu motorların gerekliliği tartışılmaz. Filtre tankından akvaryuma su basmak için dönüş motoru, akıntı için akıntı motorları ve diğer ekipmanlar için de kendi motorları olması gerekiyor. Fakat markadan markaya her
motorun elektrik tüketimi değişiyor. Aynı güçteki iki farklı marka motorun tükettiği enerji farkı o
kadar fazla olabiliyor ki, kaliteli markalar için ödediğiniz fazla paraya kesinlikle değiyor. Bu neden34
le motor almadan önce mutlaka gücünü ve tükettiği enerjiyi inceleyip diğer markalarla karşılaştırın.
Sonuç
Dünyamız büyük bir değişim içerisinde. Hobimizin temeli olan resifler ise bu değişimden en fazla zarar ve en hızlı zarar gören ekosistemlerden
biri. Deniz yüzey ısısı şimdiden ısınmaya, kutuplardaki buzullar erimeye ve suyun asiditesi her
geçen gün artmakta. Bilim adamlarına göre deniz yüzey ısısının 1°C derece bile artması kalan
mercan resiflerinde büyük oranda toplu ölümlere neden olabilir.
Resifler bugün ki hızda yok olmaya devam ederse,
bu hobiyi gerçekleştirebilecek son nesil biz olacağız. Hatta büyük ihtimalle bizim bile 10-15 yıl
içerisinde en basit canlılar için şu an olduğundan çok daha fazla para vermemiz gerekecek
ve birçok tür soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olacağı için çoğunun ithalatı yasak olacak. Bu süreci durdurma şansımız yok. Bu süreci
ancak az da olsa yavaşlatabiliriz.
Akvaryumumuza her baktığımızda resiflerin sonsuz
bir kaynak olmadığını, aksine yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bir ekosistem olduğunu unutmamalıyız. Doğanın bu eşsiz parçasının biraz daha
hayatta kalmasını istiyorsak bazı fedakarlıklar
yapmak ve biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. Yoksa çocuklarımız bu inanılmaz canlıları ancak internetteki fotoğraflardan görebilecek.
Fotoğraflar: Davut Şems
Davut Şems
Deniz mantarları
Değerli okurlarım ve sevgili resif akvaryumu hobicileri. Bu sayımızda hepimizin çok
sevdiği ve akvaryumlarında ilk göz ağrısı olan, deniz mantarlarını ele alacağız.
Özellikle tuzlu su hobisine yeni başlayan akvaristlerin ilgisini çeken bu canlılar,
şekil, renk çeşitliliği, güzellik, dayanıklılık ve kolay üreme özelliklerinden dolayı
vazgeçilmezdir. Bende senelerden beri bu canlıların nerdeyse tüm türlerini besledim ve hâlâ besliyorum.
Mantarlar iki familyadan oluşurlar:
1. Discosomatidae
2. Ricordiidae
Bunlarda birkaç cinse ayrılıyorlar.
1. Actinodiscus
2. Discosoma
3. Amplexidiscus
4. Pseudocorynactis
5. Corynactis
6. Rhodactis
7. Ricordea
Bu cinsleri fotoğraflarla örnek vererek tanıtacağız,
ama önce biraz mantarların morfolojisi, fizyolojisi ve ihtiyaçlarıyla ilgili elimizden geldiği kadar
bilgi ve tecrübelerimizi paylaşalım.
36
Bu omurgasız canlılar Anemonların en yakın akrabasıdır ve ortak özelliklere sahiptirler. Hatta araştırmacılar bunlara Mantar Anemonları derler. Biz
her ne kadar onları yumuşak mercan (Soft Coral)
sınıfına dahil etsek de onlar birer Anemon’dur.
Yurt dışındaki satış sitelerinde Mushroom Coral
diye geçer ve Soft Coral bölümünde satışa sunulurlar.
Mantarlar disk şeklinde bir gövde ve altında bir
ayaktan oluşurlar gövdenin ortasında ağız kısmı
bulunur bu ağızdan hem planktonik beslenme
yaparlar hem de metabolizma ürünü fazlalıkları
atarlar. Yani bu ağız; hem ağız hem de anüs görevini yapar.
Çapları 2-3 cm den 40 cm’ye kadar değişebilir. Bü-
yüklükleri cinslerine bağlıdır. Anemonlar gibi
uzun tentakülleri olmasa da bazı cinslerde kısa
tentaküller mevcuttur. Bazı cinslerinde disk yüzeyi düz görünse de mikroskobik tentakül veya
uzantılara shiptir. Bu uzantılar yapışkan ve ısırgandır. Aynı zamanda mantarın beslenmesine
de yardımcı olurlar. Mantarların ayak kısımları kayalara tutunmasını sağlar. Mantarlar anemon kadar olmasa da çok az hareket kabiliyetine shiptirler. Yani Mantarlar gerektiğinde çok az yer değiştirebilirler. Renklerine gelince, gökkuşağının tüm
renklerine hatta daha fazlasına sahiptirler. Kahverenginin tonları, bordo, mor, mavi, yeşil fosforik yeşil, turuncu, kırmızı hatta çift renkli olabilirler. Çizgili ve beneklileri de mevcuttur.
Red mushroom
Işık ihtiyacı:
Mantarlar fotosentetik canlılardır. Epidermis tabakasında simbiyotik mikro algleri (zooxanthellae)
sayesinde fotosentez yaparlar. Fotosentez ürünü
olan enerjiyi kullanırlar.
Mantarlar resif akvaryumlarında beslediğimiz fotosentetik canlılar arasında, en az ışığa ihtiyaç duyan canlılardır. Orta derecede bir ışık onlar için
yeterli olur. Karma resif akvaryumlarında genelde güçlü ışık kaynakları kullanılır. Çok sayıda T5
ışıkları veya metal halide ışıklar mantarlar için
fazla gelir, canlıyı rahatsız eder. Bu yüzden mantarları akvaryumun gölgeli veya en alt kısımlara
yerleştirmeliyiz. Mavi ve aktinik lambalar mantarların gerçek renklerini ortaya çıkartır. Fosforik
olanların çok daha güzel görünmelerini sağlar.
Blue mushroom
Green Striped Mushroom
Işık fazla gelince mantarlar tam açmazlar ve küserler. Işık az gelirse de gövdelerini büyütüp ışığa
doğru uzarlar yani bacaklarını uzatırlar. Renkleri önce açık kahverengi olur, sonrada beyazlarlar. Yani simbyotik alglerini kayıp eder ve ölürler.
Discosomatidae familyasına mensup olmayan
yani Rodactis ve Ricordea mantarlar, diğer mantarlara nazaran biraz daha ışığa ihtiyaç duyarlar.
Hatta yüksek ışıkta daha fazla gelişler ve çoğalırlar. Ama yinede ışık kaynağına fazla yakın yerleştirmemeliyiz.
Akıntı ihtiyaçları:
Mantarlar düşük-orta akıntıyı sever. Sıfır akıntı besini onlara doğru getirmez. Buna karşın yüksek
akıntıdanda çok rahatsız olurlar. SPS (kısa polipli sert mercanlar) akvaryumlarında yüksek akıntıdan rahatsız olurlar. Akıntı fazla gelince kendi-
lerini yapıştıkları kayadan ayrılır, akıntıya kapılıp
giderler. İstemediğiniz yerlerde yerleşirler. Buda
genellikle kayaların arkası olur (akıntı olmayan yerler). Bu durumlarda sonuç, çoğu zaman
ölümdür. Bu yüzden mantarları akvaryumun
akıntıyı az alan, kayaların akıntıyı kestiği yerlerde
dekore etmeliyiz.
37
Fil kulağı mantarı
Discosoma
Sıcaklık:
Mantarlar yukarıda bahsettiğim gibi çok dayanıklı canlılardır. İdeal sıcaklık normalde 25 ºC derecedir ama 20 ila 35 ºC dereceye kadar dayanırlar.
Fakat bu dereceler uzun sürede öldürücü olabilir. Kışın soğuğunu ısıtıcı ile karşılaya biliriz ama
yazın havalar çok yüksek sıcaklıklara ulaştığında soğutucularla (veya nanolarda bilgisayar fanları ile) ısıyı düşürmeliyiz. Aksi halde simbiyotik
algler yüksek ısıda ölür. Mantarlar beyazlaşır ve
ölüm kaçınılmaz olur.
İdeal su şartları:
Sıcaklık: 24 - 29 ºC
Tuzluluk oranı: 1023 - 1026
Kh: 5-11 daha düşük ve daha yükseğini bir yere kadar tolere edebilirler.
Ph: 8.1-8.4 ama alt seviyede 7 ye kadar tolere edebilirler.
Amonyak ve nitrit: Çok az tolere ederler ama biz
yine bu seviyeyi sıfıra çekmeliyiz. Çünkü mantarlar tolere etse de diğer canlılarımız zarar görebilir.
Nitrat: 100 nitratı çok rahat tolere ederler. Hatta
nitratlı sularda daha da güzel açarlar. Bu konu
bazı insanlara ters gelebilir ama tecrübeli hobiciler buna inanırlar ve bilirler. Biz yine diğer canlılarımızın sağlığı için nitrat seviyesini mümkün olduğu kadar alt seviyede tutmalıyız.
Gerekli elementler:
Aslında düzenli su değişimi en iyi yöntemdir. Gerekli elementleri sudan alırlar. Anemon ailesi olduklarından iyodin de gereklidir. Piyasada satılan
sıvı yemler, amino asit ve diğer element takviyelari mantarlarımıza iyi gelecektir.
Discosoma
Üretim:
İdeal su şartları, gerekli elementler ve yeterli ışık
sağlandıktan sonra hızlı bir şekilde çoğalırlar veakvaryumda iki şekilde üretilebilir. Doğal yollar
ve akvaristlerin müdahelesiyle.
Doğal yolla üretilen mantarlar da iki şekilde ürerler.
İkiye bölünerek çoğalma: Bu durum bazı cinslerde olur. Örneğin Rodactisler bölünerek çoğalır ve tüm kayaları kaplarlar. Bölünürken biraz büzülürler. Bu durum akvaristleri tedirgin eder ama
merak edilecek bir konu değildir. Çabuk toparlanırlar.
Hairy Mushroom
38
Ayak kısmından küçük parça bırakarak: Man-
Discosoma
tarlar çok az da olsa hareket etme yeteneğine
sahiptir. Hareket ederken ayak kısmının bir parçasını bırakırlar (pedal laseration). Bu parçalar zamanla küçük bir mantara dönüşür ve hızlı bir şekilde çoğalırlar. Bu çoğalma genelde Actinodiscuslarda olur.
Bazen yüksek akıntıdan dolayı mantarlar ayak bağlarını çözüp kendilerini akıntıya bırakır, birkaç
saat akvaryumda dolaşırlar. Çoğu zaman akvaryumun arka kısımlarında veya kayaların altında
sıkışırlar. Mantarları buradan kurtarıp kazanmak
bizim elimizdedir. Suda hareket halinde veya kayaların arkasında boş duran mantarları alarak
küçük kayalara yapışmalarını sağlayabiliriz. Bunun için ince filelerden yararlanabiliriz. Ya da boş
bir su şişesinin alttan 10 cm kesip, içine bir kaya
yerleştirerek ve akıntının olmadığı bir yere bırakbiliriz. Şişenin içindeki kayanın üzerine koyduğumuz mantarlar kısa sürede kayaya yapışacaktır.
Akvaristlerin veya üreticilerin müdahelesiyle
çoğalma: Kişisel olarak bu yöntemi onaylamadığımı belirtmeliyim. Su değerleri yukarıda anlattığım gibi olursa tatmin edici bir çoğalmayla doğal olarak karşılaşırız, ama bazı araştırmacılar ve
hobiciler aşağıdaki yöntemleri uyguluyor.
Discosoma
Bu yöntemlerden birincisi - ki bu daha iyi bir yöntemdir - mantarı ayak bağlantısından bir kaç milimetre yukarıdan keserek ayırırlar. Ayak kısmı
tekrar büyür ve mantara dönüşür. Ayrılan parçada daha önce anlattığım gibi bir file yardımıyla
küçük kayalara bağlanır. Mantar kısa sürede taşa
yapışır, kesilen mantarın ayak kısmı mantara dönüşmesi zaman alacaktır.
İkinci metot cerrahi bıçağı ile mantarı ortadan ikiye bölmektir. Bu yöntemi kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Beslenme:
Normalde yeterli ışık ve su şartları iyi olursa ekstra
beslemeye gerek yoktur. Tabii ki düzenli su değişimi yapılmalıdır. Yinede piyasada satılan sıvı
yemler, artemia larvası, plankton ve bazı mercan yemleri yararlı olacaktır. Bazı büyük mantarlar - fil kulağı mantarı gibi - doğrudan küçük karides parçalarıyla da beslenebilir. Mantarlar diskleri üzerindeki küçük uzantılarla beslenirler. Bazı
mantarlar yemini yakaladığında kendini bir bohça gibi kapatır, gövdesini ters çevirip yemini mideye indirdikten sonra tekrar açılır. Bazıları da ka-
Ricordea Yuma
panmadan yapışkan uzantıları sayesinde yemi
yakalar ve ağza doğru sürükler ve mideye indirir.
Besleme sırasında akıntı motorlarını kapatmak
faydalıdır ve yemi ağız kısımlarına yakın bırakmamız daha yararlı olur. Ama yinede fazla yem
vermemeliyiz çünkü su kalitesini kötü yönde etkileyebiliriz.
Doğal düşmanları:
Çoğumuz bunları resif akvaryumlarında besliyoruz
ve dolayısıyla resif uyumsuz balıklardan uzak tutuyoruz. Ama yeni başlayanlar için önemli konu
büyük meleklerin, tetik balıklarının (trigerlerin),
39
Amplexidiscus:
Bu cinste fazla üye yoktur. Giant, filkulağı (elephant
ear) mantarıdır. Çoğu hobicinin yakından tanıdığı filkulağı mantarıdır. 20-30 hatta 40 cm’e kadar büyür bundan dolayı büyük akvaryumlar ister. Renkleri kahverengi, açık mor arası değişir.
Hobiciler arasında katil mantar olarak ta bilinirler.Çok küçük balıkları, anemon gibi avlayıp yiyebildikleri söylenir. Ben bu mantarları iki yıl besledim. Küçük balıklarım olmasına rağmen bir zararını görmedim. Ama hobici arkadaşlarımdan balığımı yedi diye duyumlar aldım. Bana göre güzel
bir canlı ama küçük balıklar için tehlikeli olabilir.
O yüzden tedbirli davranmalıyız.
Ricordea Yuma
Ricordea Florida
balon balıklarının ve bazı etçil denizyıldızlarının
bulunduğu akvaryumlara mantar koyulmamalıdır.
Satın alırken dikkat edilmesi gereken hususlar:
Mantar satın alırken rengine çok dikkat etmeliyiz.
Beyaz veya beyaza çalan uçuk renkleri olanlardan uzak durmalıyız. Bu mantarlar uzun süre ışıksız kalmış, simbiyotik alglerini kaybetmişlerdir ve
kurtarılmaları zordur. Yine dikkat etmemiz gereken bir diğer husus mantarlar kayaya sarkık değil sıkı yapışık olması. Mantarlar yırtık ve ağız kısmında ince bağırsak gibi uzantılar olmamalıdır.
Renkleri parlak ve doğal renginde olmalıdır.
Ülkemize ithal edilen mantar cinslerinden
bahsedelim.
Actinodiscus cinsleri:
En fazla üyesi bulunan ve muhteşem renklere sahip olan cinslerdir. Genellikle 3-5 cm boyunda
olurlar. Çok çabuk ürerler ve bakımları çok kolaydır. Son zamanlarda üreticiler, Actinodiscus cinslerinin birçoğunu (genelde yassı kaya üzerinde
olur) yapıştırıp bir çiçek bahçesini andıran multicolor mantar kayasını satışa sunuyorlar. Fiyatları
biraz yüksek olsa da muhteşem bir görüntü sağlıyorlar. En fazla bilinen Actinodiscus cinsleri Red
Mushroom (Kızıl Mantar), Green Striped Mushroom (Yeşil Çizgili Mantar), Blue Mushroom (Mavi
Mantar) ve Spotted Mushroom (Benekli Mantar)
dır.
40
Discosoma:
Ülkemize fazla ithal edilmese de, deniz akvaryumu
daha yeni moda olduğu yıllarda çok çeşitleri ithal ediliyordu. Tek ve çift renkli olabilirler ve Actinodiscuslar gibi düz gövdeli değildirler. Boyları
3-20 cm kadar değişebilir. Genelde koloni halinde yaşar. Kayalarda hiç boş yer bırakmazlar.
Rhodactis:
Diğer mantarlara nazaran daha uzun uzantıları vardır. Bazıları kıllı gibi, bazıları da yuvarlak pamukçuk gibidir. En bilinen Rhodactisler, Hairy m. ve
Lavender m. ’dır. Su şartları iyi olursa çok hızlı çoğalırlar. Özellikle Lavender halı gibi tüm kayaları
sarar ve hoş görüntü verir.
Ricordea:
Benim en sevdiğim mantarlardır. Çoğu 2-3 renkli olup fosforik canlılardır. Başta belirttiğim gibi
familyası bile ayrıdır. Bilinen 2 cinsi var Yuma ve
Florida. Yüksek ışık ve akıntıya diğer mantarlara göre daha dayanıklıdır. Genelde sert mercan
besleyen akvaristler, mantar hasretini bunlarla
giderebilirler. Diğer mantarlara göre fiyatları da
pahalıdır. Özellikle Florida’lar. Ama muhteşem
renkleri ve az bulunmaları bunu telafi eder. Ricordea’ların uzantıları baloncuk gibidir. Özellikle
birkaç rengi yan yana koyduğumuzda harika bir
görüntü sağlarlar. Florida’ların baloncukları daha
sık ve yuvarlaktır. Yuma’lar daha seyrek uzantılara
sahiptir. Bana göre her iki cins en güzel mantarlardır ve genelde tecrübeli akvaristlerin peşinde
olduğu mantarlardır.
Sevgili akvarist dostlarım azda olsa mantarlar hakkında bilgi, tecrübe ve yaşadıklarımızı paylaştık
umarım yararlı olmuştur.
Canlılarınıza iyi bakın.
Hayrettin
DAĞCI
Akvaryumda ve Dünyada
Mangrov
Mangrov’lar hakkında çok fazla sayıda makale ve anlatıma internet üzerinden, çeşitli
basılı kitap ve dergilerden ulaşabilirsiniz. Bu yüzden çok fazla detaya girmeden giriş
yapmak istiyorum daha sonra ise tamamen kendi deneyimlerimi sizinle paylaşmaya
çalışacağım.
Mangrov kelime anlamı olarak tekil bir ağacı ya da
bitkiyi çağrıştırsa da aslında bir bütünü temsil ediyor. Bu temsil ettiği oluşum ekvator kuşağı ve ona
yakın bölgelerdeki (Subtropikal) gel-git ile oluşan
haliçlerde, acı su kanallarında, tuzlu su bataklıklarında ve çamurlu kıyılarda, sık ormanlar oluşturan
bazı ağaç ve çalı türlerine ve oluşturdukları bu ormanlara verilen ortak isimdir.
Mangrovlar sadece sahip oldukları bitki-ağaç çeşitliliği ile beraber, içerisinde ortak yaşam süren ve orada barınıp üreyen canlılarla da anılırlar. Balıklardan,
omurgasız ve mercan türlerine kadar birçok canlıyı
barındırırlar. Mangrovlar, dünyamızın ciğerleri aynı
zamanda birçok canlı yaşamının oluştuğu yerdir,
ekonomik getirisi olan mangrov ormanları koruma
altına alınmıştır.
Mangrov ağaç toplulukları genellikle denizlerle ırmakların buluştuğu ya da yeraltı kaynaklarından
gelen yüksek organik içerikli ince sedimentin olduğu çöküntü topraklarda, yüksek dalga hareketlerinin olmadığı alanlarda toplanırlar.
Mangrov ormanlarında yaklaşık 70 tür olduğu biliniyor, belli başlı olanları, Verbenaceae, Arecaceae
(Palmae), Rhizophoraceae ve Sonneratiaceae familyalarında yer alan bu bitkiler geliştirdikleri destek kökleriyle birbirlerinden ayırt ediliyor.
Mangrov ağaçları çamurlu ve bataklık alanda yaşadıklarından ağacın kökleri, suyun çekildiği dönemlerde içerisinde oksijen tutabilen bir yapıdadır.
Ağaç ince kökler ile suyun dışına uzanarak solunum yapmaya çalışmaktadır. Su üzerinde bulunan
kökleri üzerindeki lentisel adı verilen küçük açıklıklar aracılığıyla oksijen alır ve çamur altında kalan
bölümlerinin de havalanmasını sağlar.
Mangrov ağaçlarının yaprakları kalın ve cilalıdır, bu
özellik suyu tutabilmek ve güneş ışığını yansıtmak
içindir, bu şekilde su kaybı en aza indirgenmiştir.
Gövdeleri kalın bir kabukla çevrilidir. Gel-gitlere
dayanacak şekilde kök yapıları vardır. Kökler; ok-
42
Mangrov ağaçları birçok ağaçtan farklı bir şekilde
soylarını devam ettirirler. Bu türlerde tohum daha
ağaçtayken, toprağa değmeden çimlenir, tohumun kökleri zemine erişecek kadar büyüdüğünde tohum ana gövdeden ayrılır ve kendi başına bir
ağaç olur. Bu şekildeki üremeye vivipar üreme denir. Diğer bir türde üreme şekli ise tohum bir ok ya
da vida sistemi gibi, yüksekten düşerken kendisini
çamurlu tabana sabitler.
Mangrov ağaçları tatlı ya da tuzlu su içerisinde olması ve bu ortamda kaldığında gelişmesinde bir
sorun oluşturmaz. Avicenia türlerinde köklerden
emilen ve kullanılmayan tuz, yapraklar ile gövdeden atılır, ölen yapraklar atıldıkça bitkinin sudan aldığı tuzda atılmış olur. Rhizophera türünde ise, su
kökler tarafından emilmesine rağmen tuz köklerden geçemez, böylece gövdeye tuz giremez.
Yazımda kullanacağım Mangrov kelimesi diğer adıyla kırmızı mangrov (Red Mangrove - Rhizophora
Mangle) dır.
Deniz Akvaryumunda
Refugium (sığınak);
Birçoğumuzun baş belası, birçoğumuzun da
umursamadığı nitrat ve fosfat ile mücadelede birçok yöntem uygulanmış ve halen uygulanmaktadır.Bu uygulamalar içerisinde Refugium (sığınak) büyük rol oynar, birçok macro alg ile kurulan
bu sistem, sudaki fazla olan nitrat ve fosfatı kullanarak evimizde kurduğumuz eko sistemde yerini alırlar.
Neden Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle;
Sahip olduğumuz macro algler ile kurulan Refugium (sığınak) sistemi yeterli ya da yetersiz diye düşünürken, Rhizophora mangle; bu mangrov ağacına bir mucize gözü ile bakmıştık. Bu ağaç birçok
yerli ve yabancı kaynakta çok övülüyordu. Mangrov kullandığı sistemde protein skimmer kullanmayan hobici ve Mangrov ile oluşturulmuş refugiumlara, acı su akvaryumlarına, paludaryumlara
hayran kalmıştık.
Denemeye karar verdim ve Rhizophora mangle türündeki mangrovlardan temin ettim. Mangrov fideleri
elime geçtiği gün çok fazla incele-
me şansım oldu. Bu bitkiler anlatılan ve
fotoğraflardaki gibi gerçekten de ok
gibiler. Alt kısmı daha ağır ve daha
sert, üst kısımları ince ve daha
yumuşak. Fideler, öyle güzel bir
aerodinamiğe sahipler ki, havadan yere attığında hacı yatmaz
gibi hep alt kısmı önce yere düşüyor. İnceden kalına doğru giden
füze dip yapısı suyu ya da çamuru yarıp zemine ulaşmasını ve sabitlenmesini
kolaylaştırıyor.
Fotoğraflar: Hayrettin DAĞCI
sijensiz zeminlerde, kireç taşı, kayalık yerlerde bulunduğu gibi mercanların bulunduğu zeminlerde
de, çok derinlere inmeden kafes şeklinde ya da yatay biçimde zemine tutunur.
Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle,
Adaptasyon;
Bu ağaç türünü temin ettiğim üretici, bu
türü tatlı suda üretip, yaşattığını söylemişti. Tatlı su kültürüne alışmış bir canlıyı 1025 gibi yüksek tuzluluğa sahip bir
suya koyamayacağımı düşünmüştüm. Fide- l e ri önce tatlı suya koyup, her hafta tuzluluğunu arttırarak adapte ettim. Böyle yapmasaydım ne olurdu? Onu da denedim, kökler gelişiyor ama gelişim daha uzun sürüyordu. Adapte sırasında oluşan
kökler beyaz ve daha çabuk uzarken, tuzlu su içerisinde olan kökler kırmızı ve daha geç bir büyüme sağlıyordu.
Adapte sırasında fidelerin bulunduğu su ortamlarını, tuzluluk
oranlarını ölçtüm, fideler, bilindiğinin aksine tuz tüketmiyorlar, tüketiyorlarsa da
ölçülecek kadar değillerdi. Sudaki kalsiyum, magnezyum, karbonat gibi değerlerle, sudaki tuzluluk,
fidelerin gelişimi sırasında ölçülebilecek kadar değişmedi (tuzlu su için geçerli, tatlı su dâhil değildir) .
Bu bahsettiğim adapte sistemi bana ait ve içgüdüsel olarak hissedip, uyguladığım bir yöntemdir. Bu
yöntemi daha önce bana öneren kimse olmadı, bu
şekilde yapmaya devam etmek tercih meselesidir.
Kırmızı Mangrov (Rhizophora mangle)
Yerleşim ve Uygulama Yöntemlerim;
Mangrov fidelerini çeşitli su şartlarında, çeşitli toprak, kil, kum, kaya ortamlarında denediğim gibi
farklı sonuçlar elde ettim. Killi toprakta çok daha
iyi geliştiler, bunun sebebi çamuru her zaman ıslak tutmam ve köklerin besinlerini ,killi toprak karışımından daha iyi
elde etmesinden olsa gerek. Kök gelişimi, uzaması ve çimlenmesi daha
43
hızlı oldu, kökler zeminde paralel
uzandılar. Hem kökler tutunduğu
hemde bol besin olduğu için bu şekildeki ortamda daha hızlı büyüyorlar. Akvaryum kum zemininde; kökler suda serbest yüzer konumunda olduğundan daha iyi gelişti, gelişen kökler
kum zeminde, tabana paralel uzadılar. Kumluk
zemine tutunan ağaç hızlı büyüyor. Kaya üzerine tutturma durumunda; kökler kayayı sarmaya çalıştı, uzun kökler içinden çıkan kılcal
köklerle kayanın içlerine işleyerek kökler kayayı
avuç gibi sardı. Kayaya tutunan ağaç hızlı büyüyor. Mangrovların kök kısımları, suda hiçbir
yere değmeden denediğimde, kökler sürekli
dibe değmek için çaba gösterdi, kökler aşağı uzun kollar atarak ilerledi, bitki kendisine tutunacak yer bulmak için çaba gösterdiği için
ağaç geç büyüyor.
Mangrov ağaçlarının fide gövdelerini kesit olarak tarif etmem gerekirse; dışı elastiki, içerisindeki gövde
teleskopik bir yapıda ve benim en iyi tarif edebilme
şeklim, mısır koçanının içerisindeki ya da incir ağacının dalının içerisindeki gibi bir dokuya sahip. Bu
doku ile yukarıda yazdığım gibi, hava ve su taşıyarak
yaşamını ve gelişmesini devam ettiriyor.
Fide büyüdükçe, içinde bulunan teleskobik olarak tabir ettiğim kısım ışık kaynağına doğru büyüyor. Bunu
şöyle izah edeyim; ışığı üstten verdiğinizde, fide ışığa doğru uzamaya başladığında, ışık kaynağını yana
aldığınızda ise fide bu sefer ışık kaynağına doğru bükülüyor. Buda fidenin doğasında, sık ormanlar içinde, ne olursa olsun, yolunu bulup, gün ışığına çıktığını ve geliştiğini gösteriyor. Yaprakları ikişerli olarak uzuyor ve her katta yapraklar diğerlerini kapatmayacak şekilde diğer yönde çıkıyor, bu durumdan
çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
Kök yapısı; önce iri olan
1-2 kol uzanıyor ve bu
kollardan daha ince olanları çıkıyor, bu şekilde kökler
düzensiz uzunluk ve aralıklarla uzuyor. Kökler ilk zamanlarında çok körpe ve kırılganlar. Oluştuktan ve biraz zaman geçtikten sonra elastiki özellik kazanıp daha
sonra kopmayan bir özellik alıyorlar. Çok büyümüş
44
mangrov köklerinin sertleşme döneminden sonra
sump ya da akvaryumdaysalar camları kırma tehlikesi var.
Beslemek için çok özel bir ışığa gereksinimleri yok,
sarfiyatsız florasan veya sarı ampuller ile çok rahatlıkla bakılabiliyorlar, gelişimin her iki ışık kaynağında da aynı olduğunu gözlemledim.
Hurafe olan, akvaryumdaki tuzu ve diğer elementleri tüketmiyorlar, dökülen yaprakları özellikle sudan
almadım, çürümelerini seyrettim, sadece kahverengi oluyor ve suda erimiyorlar. Kırılan ve çürüyen
kökler sadece yumuşuyor ve ana gövdeden kopuyor, ölen ve bozulan fideler suda küfleniyor ve renk
değiştirip üzeri beyaz küf ile kaplanıyor.
Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle,
Akvaryumumdaki Etkileri ve Sonuç;
Mangrov fidelerini büyütüp, bir sene civarında besledikten sonra izlenimlerim ve deneyimlerimde
bir karar verebilecek duruma geldim.Tam sayı veremem ama yaklaşık 60 adede yakın fide ile çalışma imkânım oldu.
Aldığım ve alacağım kararlar tamamen benim ve benim akvaryumuma ait olduğunu hatırlatırım, beklide bir başkasında farkı sonuçlar elde etmesine sebep olabilir, bunu bilemiyorum.
Görüşüm şudur; mangrov olarak bildiğimiz bir ağaç
türü Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle, akvaryumda kullanıldığında, suda serbest gezen organik atıkların azalmasında, protein skimmera gereksinim kalmadan akvaryumun devam etmesine,
suyumuzda sevilmeyen nitrat ve bunun gibi fosfat
bileşiklerinin tüketilmesine, anlatımlara istinaden
kayda değer, çok öne çıkan, faydaları ve yardımı olmadığını düşünüyorum.
Bitkileri büyüttüğüm ve beslediğim dönemlerde, akvaryumda bir fayda sağlamadıklarını gördüğüm
halde, bana kattığı en büyük fayda güzel görselliğe sahip ağaç kök yapılarıdır.
Saksı ve akvaryumda beslediğim bu fideleri zaman
zaman diğer hobici arkadaşlarımın da deneyip, sonucu görebilmesi için verdim.
Onlarında görüşlerini aldığımda, deniz akvaryumlarında Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle bir masaldan öte gitmemiş, sadece güzel bir refigium süs
bitkisi olarak sınıfta kalmıştır.
Ahmet Kadir
Şanlı
Goldfish
Anatomisi
Anatomi bir organizmanın morfolojik
yapısı olarak tanımlanır. Morfolojiyse
hayvan ve bitkilerin yapısı ve özellikleriyle ilgilenen bilim dalı olarak
tanımlanmaktadır.
kafatası bölgesi
sırt yüzgeci
solungaç kapağı
yanal çizgi
kuyruk yüzgeci
üst kuyruk
lopları
ağız
burun delikleri
göz
göğüs yüzgeci
anal yüzgeç
karın yüzgeci
kuyruk
çatalı
alt kuyruk
lopları
Dış Anatomi
Form: Japon balıklarının vücut şekilleri kendi aralarında farklı biçimlere ayrılır. Örneğin Comet , Common
goldfishlerin vücutları uzun ve yassı gider ancak
Ranchu , Oranda gibi türlerin vücutları ise yumurta
vücutlu, yuvarlak ve basık gibidir. Her türün vücut
şekli farklılık gösterebilir.
Yüzgeçler: Japon balıklarının yüzgeç sayısı yine kendi türleri arasında farklılığa yol açar. Bir Japon Balığı için üç tek ve iki çift yüzgeci var demek çok yanlış olacaktır. Bunun nedeni her varyasyonun kendi
arasında hatta kendi türünün alt kategorisinde dahi
ortak yüzgeç sayısı bulunmamaktadır. Tek kuyruklu
türlerde üç tek ve iki çift yüzgeç, çift kuyruklu türlerde dört çift ve bir tek yüzgeç, bütün kuyruklu türlerde üç çift ve iki tek yüzgeç ve sırt yüzgeçsiz türlerde yalnız dört çift yüzgece sahiptir tanımlaması
en doğru olanıdır. Caudal yani kuyruk yüzgeci balığın yüzmesi için kullanılır, sırt yüzgeç ise hareket
anındaki stabiliteyi, pectoral (göğüs) yüzgeçler ise
yön değiştirme, ileri geri yavaş yüzme ve durmak
için kullanılır. Ventral (karın) yüzgeçlerde yukarı yüzüş ve dengeyi sağlamak için kullanılır. Anal yüzgeç
bazen tek olabilir ancak yarışmalarda istenen özellik tek kuyruklular hariç diğer türlerin anal yüzgeçlerinin çift olması istenir. Pectoral (göğüs) ve Dorsal (sırt) yüzgecin kemikli kısmı iri, çıkıntılı ve geniş
olması cinsiyet ayrımında kullanılan diğer metotlardan biridir.
mayabilir. Japon balıklarında pullar çok farklılık gösterir. Kısa, geniş, dar, uzun, kalın ve pulun biçimine
göre değişikler gösterir. Özellikle en farklı pul çeşidi Pearlscale (İnci Gövde) türünde mevcutlar. Pullar
balığı dış etkenlerden korur ve hastalıklara karşı direnci içinde koruyucu mukozası vardır. Ve Japon balıklarının pullarında, bazı balıklarda olduğu gibi Guanin bulunur. Guanin (2-amino-6-oksipürin), nükleik asitler de (örneğin DNA, RNA) bulunan dört asıl
azotlu bazlardan biridir. Bir pürin çeşidi olan guanin, Watson-Crick baz eşleşmesinde sitozin ile hidrojen bağı kurar. Bu nükleoside guanozin denir. Guanin bazı balıkların pullarında da bulunur ve Japon
balığının pullarında da mevcuttur. Balığın pullarının
parlamasının nedenlerinden biride, guanin kristallerinin sonucudur. Bu pullar ve deri yakından incelendiğinde ‘’migrasyon’’ yani hücrelerin lekeler halinde yer değiştirmesi olayını görebilirsiniz.(Kırmızı
mavi geçiş) ‘’Epitalyum’’ yani bir veya birkaç kat halinde balığın bütün dış (epidermis) ve iç (mukozalar) yüzeylerini kaplayan dokunun altına hızla geçiş yapan hücreler yakından renkli geçişlere tanıklar olurlar.
Pullar: Japon balıklarının vücutları tamamen pullarla kaplıdır. Bu pullar başın arkasından başlayarak,
kuyruk sokumuna kadar devam eder. Bazı türlerin
kuyruk arasında da pullar bulunur. Ancak tüm türlerde vücut tamamen pullarla kaplanmış olmayabilir. Özellikle Subunkin türlerinde pullar az sayıda yalnızca lateral çizgi üstünde olabilir ya da hiç pul ol-
Ağız: Japon balıklarının
ağızları çıkıntılı bir yapıya sahiptir, birkaç kıkırdak
sayesinde balık ağzını her
seviyeden yem almak için
mükemmel kullanır. Japon balıkları akvaryum-
46
gold fish.indd 2
31.10.2010 23:26
da bakılırsa, akvaryum kumunun iyi seçilmesi gerekir. Bazı kum ve çakıllar balıkların ağızlarını çizebilir yaralanmasına sebep olabilir. Fazla önemsenmeyen bir şey olsa da bu küçük ayrıntı balığın ölümüne bile sebep olabilir. Japon balıklarının ağızlarında diş bulunmaz yemleri önce emerek tadına bakıp
yerler. Özellikle verilecek yemlerin balıkların ağızlarına göre verilmesi önemlidir. Aynı boyuttaki yemler
akvaryumda boyut olarak küçük olan Japon balıklarının aç kalmasına neden olabilir.
Gözler: Japon balıklarının en güzel bölgelerinden biriside gözleridir. Tabi her cinsin gözleri nasıl farklıysa, bu özel türlerinde bakımları farklı ve özel olacaktır. Japon balıklarının gözleri ayrı hareket edebilir ve
bu sayede görüş alanı fazlalaşır. Örneğin Telescope
balığının gözleri dışarıya doğru çıkıktır bazı türlerin
gözleri o kadar büyük olur ki onlara da Dragon-eye
denir. Diğer farklı göz yapısı Celestial ve Bubbleeye’ların yukarı doğru bakan gözleridir. Bu göz yapıları da kendi türleri içinde farklı şekillere ayrılır. Japon balıklarının göz kapakları bulunmadığından su
dışında uzun süre kalmaları, balıkta rahatsızlık yaratabilir.
Lateral Çizgi: Japon balıklarının da yanal çizgisi Koiler gibi vücutlarının orta sonra tüm yan yüzeyleri
boyunca yer almaktadır. Ancak tek fark, farklı vücut
şeklinde olan Japon balıklarının çizgisi aşağı-yukarı
doğru yani düz olmayan bir çizgisi vardır. Tabi tek
kuyruklu Japon balıklarının lateral çizgileri Koi’ler
gibi dümdüzdür. Pullar içerisindeki delikler yüzeyin
altında içerisinde nuromast hücreler barındıran bir
kanal oluşturmasına yardımcı olur. Buda bu kanal
içindeki mukusun titremesine ve balığın uyarılmasına yardımcı olur. Bu sayede balık hayatta kalır ki
buda tüm titreşimlere cevap veren yönünü belirleyen bir özelliktir. Japon balıklarının da lateral çizgilerinin altında kan damarı bulunur.
Kafa: Japon balıklarının en beğenilen bölgesi baş
kısmıdır. Bazen renkler bile balığın başından daha
ikinci plana itilir. Her varyetede baş kısmındaki şişlik
olmasa da bazı türlerin baş kısımları inanılmaz derece büyüyebilir. Bu balıklarda dikkat edilecek önemli
noktalar akvaryumunun üstünü camla kapamak
olacaktır. Bu balıklar su yüzeyinden yem yerken baş
kısımları su yüzeyine çıkacağından ve ortamdaki havada soğuk ise akvaryumun üstünde de cam yoksa
bu türlerin azda olsa rahatsızlanma imkanı olacaktır.
Bunun için akvaryumların üstleri kapatılmalıdır. Yine
baş kısmında balıkların burun bölgesinde, çene altında, göz altında ve solungaç üstünde şişlikler,
pomponlar ve keseler olabilir. Bu özellikleri taşıyan
balıklara da farklı isimler verilmiştir.
İç Anatomi
Japon balıkları da sazanlar gibi iskeletli yapıya sahiplerdir. Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi kemikler, kıkırdaklar ince bir yapıdadır. Bu balığın, suda daha rahat yüzmesine ve esnek olmasında önemli bir avantaj sağlar. Hafif iskelet yapısıyla Japon balığı, kasları
sayesinde zorlanmadan yüzerler. Her türün iskelet
yapısı bu şekilde değildir özellikle tek kuyrukluların
iskelet yapısı sazanlarınkine benzer. Diğer Japon balığı varyetelerinin de iskelet yapısı her tür için ayrı
ayrı olacaktır. Ryukin iskeleti ile Celestial iskeleti gibi.
Japon Balıkları da sahiplerine en kolay alışabilen balıklar olarak bilinir. Akvaryumunuzda ya da havuzunuzda bakacağınız balıkların, elinizden yem yiyip
alışması çok kısa sürecektir. Diğer tüm balıklar gibi
mükemmel bir yapıya sahiptir.
Kaynaklar
Fish Medicine (Balık ilaçları) - Stoskopf, Michael, W.B. Saunders Company, Philadelphia, PA, 1992
Aquariology, Master Volume (Akvaryumculuk, Temel Kitap )- Gratzek, John, Tetra Press, Blacksburg, VA, 1992
The Tetra Encyclopedia of Koi (Tetra Koi Ansiklopedisi)- Tetra Press, Blacksburg,VA, 1989
Living Jewels (Canlı Mücevherler) - Watt, Ronnie; de Kock, Servaas - Delta Books, Johannesburg, S.A, 1996.
Koi Carp (Koi Sazanı) - Freestyle Publications, Poole, U.K.
47
gold fish.indd 3
31.10.2010 23:26
Hazırlayan: Özge Özdemir
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Ödüllü
1
4
2
Bulmaca
1
3
4
5
6
7
8
9
10
2
3
11
5
12
Anahtar Kelime
1
2
3
4
5
Bulmacayı çözün, anahtar kelimeyi
isim, adres ve telefon numaranızla birlikte
15 Aralık 2010 tarihine kadar
[email protected] adresine gönderin
yapılacak çekilişle PETMARKET’ten
50 TL’lik hediye çeki kazanın
Soldan Sağa:
1. Resimde görülen canlı. 2. Bir şey yapmak için verilen veya alınan müsaade – Küçük testi. 3. Sahil -Perde ayaklılardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda
ve karada yaşayan, uçan, yabani veya evcil kuş. 4. İngilizce şövalye – Ünlü Brezilyalı manken (Adriana
…) 5. Kan kanseri - Hendek, düşman saldırısına karşı koymak için düzenlenmiş yer. 6. Ab- dünya motor sporları konseyinin kısatması –Bir nota (D). 7. Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü. 8. Çocuk dilinde sığır– kesip (yarıp) çıkarmak. 9. Zamanın bölünemeyecek kadar kısa
olan parçası, lahza - Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı. 10. Bir şeyin özü- Diz üstü,
diz çökmüş durumda. 11. Türk Standartları Enstitüsünün kısaltması - Silah olarak kullanılan, ucu sivri,
iki ağzı da keskin uzun bıçak - Bir suçu, bir kusuru
veya bir hatayı bağışlama. 12. Abartma, atma, övünme - Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din
adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek.
Yukarıdan Aşağı :
1. Akvaryum balıklarının kralı - Vatoz balıkların en büyük türü. 2. Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek
için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı - Güneş’e
uzaklık sırasında yedinci olan gezegen. 3. Hiç - Salkım biçiminde, zeytin büyüklüğünde, buruk ve tatlı, kara renkli bir yemiş. 4. Köftesiyle meşhur Bursa iline bağlı ilçelerden biri. 5. Matematikte bir denklemin
sol tarafını ifade eden kısaltma - Kripton elementinin
simgesi. 6. Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan
parçası – Ayrıntı. 7. Kaldıraç – Ayrı olarak yazılan bir
soru eki - Çocuk dilinde sığır. 8. Ünlü Portekizli fado
şarkıcısı ve aktrisin ön adı (. … da Piedade Rebordão
Rodrigues) - Üzengi kayışı. 9. Sezme yeteneği, sezgi -Yara veya çıban sebebiyle vücudun herhangi bir
yerinde oluşan şişkinlik, gudde. 10. Gıda -Gençlere göre yaşlı anne, baba-Tellerden oluşan ve kasılarak vücut hareketlerini sağlayan organ ve bu organın telsi dokusu, adale. 11. Belli bir süre için, geçici
olarak – Bir nota (F)
Geçen sayımızda anahtar kelimemize
(Melek)
doğru cevabı veren okuyucularımızdan
Alper Bursalıoğlu (Antalya)
hediye çekini kazanmıştır.
48

Benzer belgeler

1 • Sayı

1 • Sayı Sahibi: Güney Film Yapım Basım Ltd. adına Direnç Kıymaç Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Alper Tülek Görsel Tasarım: Şeref Kartal Editör: Özge Özdemir Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Reklam için başvuru...

Detaylı

Anemonlar

Anemonlar Goldfish Anatomisi

Detaylı