Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum Ama nasıl?
Transkript
Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum Ama nasıl?
Yıl:1 • Sayı:3 • KASIM / ARALIK 2010 • Fiyatı: 4 TL Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum Ama nasıl? Limon Tetra Üretim Macerası Disburg 2010 Kapak foto: Eren Yelkenci Mavi Karanfil Tanesi Mercanı Yeşil Akvaryum Mushrooms İKİ AYDA BİR YAYINLANAN AKVARYUM KÜLTÜRÜ DERGİSİ İçindekiler 6 Haber: 13. Pet Show Evcil Hayvan Show Fuarı Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum. Ama Nasıl? 11 Disburg 2010 Limon Tetra Üretim Macerası 18 14 Mavi Karanfil Tanesi Mercanı Mühendis Bakış Açısı ile Akvaryum Malzemeleri 28 20 Yeşil Akvaryum Deniz Mantarları - Mushrooms 42 8 36 Akvaryumda ve Dünyada Mangrov Goldfish Anatomisi 48 46 Bulmaca Sahibi: Güney Film Yapım Basım Ltd. adına Direnç Kıymaç Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Alper Tülek Görsel Tasarım: Şeref Kartal Editör: Özge Özdemir Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Reklam için başvuru: Alper Tülek 0532 620 49 47 Yazarlar: İsa Aydın, Gökçe Göktan, İl Bilge Aslıhan Okumuş, Selim Özadar, Talip Devrim Özgen, Gültekin Sabana, Davut Şems, Ali Ulvi Tekgüç, Hakan Toğuç, Ümit Uğur Tunç, Ergün Tunçkıran, Refet Ali Yalçın, Deniz Şişman, Umut Gülengümüş, Ahmet Kadir Şanlı Akvaryum Plus Dergisinde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Duatepe mh. Avukat cd. Şahmerdan sk. No: 2/36 Şişli - İstanbul Tel: 0212. 279 23 48 Baskı: Matsa Basımevi Web: www.akvaryumplus.com e-mail: bilgi@ akvaryumplus.com Yeni bir Akvaryum Plus dergisi sayısında sizlerle buluşmuş olmanın mutluluğuyla merhaba, tüm akvarist dostlarımız. Her geçen gün dergimize olan ilgiyi görmek gerçekten keyif verici oluyor. Günden güne de abone sayımız hızla artıyor. Sizlere çok teşekkür ederiz. getirisi Sonbaharın gelmesiyle hobimize de canlılık geldi. İzmir’de 21-24 Ekimde düzenlenen 13. Pet Show Evcil Hayvan Fuarında, Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü’ nün sayesinde onların stantlarında yer aldık. Onların sayesinde yeni dostlar edinebildik. Onlara buradan da teşekkür ederiz. Fuarın bizim açımızdan en güzel etkinliği olan Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü’ nün ortaklaşa düzenlediği Lepistes Güzellik Yarışmasıydı. Yurtdışında olduğu gibi artık ülkemizde de bu tarz yarışmaların olması hobimize değer katıyor. Umarız daha çok bu tarz etkinlikleri görebiliriz. Bu sayımızda da yeni yazarlarımız aramıza katıldı ve bunun haklı sevincini yaşıyoruz. Siz sevgili akvaristler için bu sayımızda da birbirinden güzel makaleler hazırladık ve sizlerin beğenisine sunuyoruz. Sizlerden her türlü görüş, eleştiri ve önerilerinizi bekliyoruz. Ocak ayındaki yeni sayımızda görüşmek üzere, esenlikler diliyoruz. A. Alper TÜLEK 4 13. Pet Show Evcil Hayvan Show Fuarı 21 – 24 Ekim 2010 tarihinde İzmir Kültür Park Uluslararası Fuar Merkezinde 13. Pet Show Evcil Hayvan Show Fuarı düzenlendi. Bizde Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulubünün ortaklaşa bulundukları stand da yer aldık. Yarışma tankları Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulubünün standı Fuar da gerçekleşen etkinlikler çerçevesinde Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulubünün standında yarışma tankları, örnek bitkili diskus tankı, bitkili büyük hacimli bir tank, Arovana ve Ciklet tankları bulunuyordu. Bunların yanında da akvaristlerin bilgilendirilmesini amaçlayan broşür ve kitapçıklar dağıtıldı. Stantta fuar süresince belgesel yayını yapıldı. Akvaristler Derneği, Lepistes Fun Kulubü ve Akvaryum Plus dergisi olarak fuar boyunca akvaristlerin sorularını yanıtladık. Bu sayede birçok akvaristle yüzyüze tanışma zevkine eriştik. Fuar’ da bizim açımızdan en güzel etkinlik şüphesiz cumartesi günü düzenlenen Lepistes Güzellik Yarışması oldu. 20 balığın katıldığı yarışmaya oy kullanım oranı gerçekten çarpıcıydı ve halk oylamasıyla sonuçlar belirlendi. Bunun sebebi ise ülkemizde bu tarz yarışmaların çok sık yapılmaması ve juri olabilecek çok fazla akvaristin bulunmamasındankaynak- 6 Oy kullanan minik akvarist lanıyordu. Kullanılan oy sayısına baktığımızda 300 den fazla oy sayılmıştı. Oy kullanan büyüklerin yanında geleceğin akvaristleri çocuklarda bu oylamada yerlerini aldılar. Oy kullanan tüm akvaristlere, Akvaristler Derneği ve Lepistes Fun Kulübü çeşitli hediyelerin yer aldığı (broşür, kitapçıklar, su hazırlayıcı ve yem gibi) hediyeler armağan ettiler. Bizde tüm oy verenlere dergimizin 2. sayısını hediye ettik. Yarışmanın birincisi Barış Er, ikincisi Arif Çınar ve üçüncüsü Murat Biçer oldu. Yarışmanın galiplerine de plaketleri yanında çeşitli hediyeler verildi. 21 Umarız bu tarz yarışmalar ülkemizde daha sık olur ve uluslar arası bir kimliğe bürünebilir. Buradaki en büyük pay sanırız biz hobicilere düştüğü kadar büyük ithalatçı firmalara da düşüyor. Fuar’ da isterdik ki tüm büyük ithalatçı firmalarda yerlerini alsınlar ve akvaristler onlarla iletişime geçebilsinler. Umarız seneye onları da aramızda görürüz. Ekim de saat 23:15 de TRT Radyo 1’in “Gecenin İçinden” programının konuğu olduk. Ciddi bir radyonun bizi konuk etmesinin haklı gururunu yaşıyoruz. Umarız daha çok medyada yerimizi alabiliriz ve bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Programda dergimizin başlangıç serüvenine yer verdik. Yazarlarımızın nasıl bir araya geldiği ve onların akvaryum hobisindeki yerlerini anlattık. Dinleyicilerin Akvaryum Plus dergisine nasıl ulaşabilecekleri ve web sitemizin tanıtımını yaptık. Ayrıca akvaryum hobisi hakkında genel bilgiler verilmesi yanında araştırmacı yazar Aziz KORU ve Suha ÖNER’ in soruları üzerine daha çok deniz akvaryumlarıyla ilgili sorular yanıtlanmaya çalışıldı. VorTech Dalga Motorları Deniz akvaryumlarında, en son teknoloji ürünü olan Vortech dalga motorları, mıknatıslı yapısı sayesinde motor kısmı camın dışarısında kalarak, suya herhangi bir ısı vermedi gibi, çok az yer kaplayarak dalga motorlarında devrim yaratmıştır. Geliştirilmiş gece modu ile motorların geceleyin daha yavaş çalışması, wireless teknolojisi ile birden çok motoru kablo olmaksızın birbiriyle senkronize çalışması, Random Crest modu gibi tamamen rastgele akıntı veren modları gibi bir çok modu olduğu gibi, yemleme modu özellikleriyle akvaryum ortamında, tamamen doğaya uygun bir ortam yaratılmasına yardımcı olmaktadır. Modeller: MP10: 750 - 6.000 lt/sa MP20: 750 - 7.500 lt/sa MP40: 3.750 -13.000 lt/sa ekstremakvaryum.com.tr Bahçekapı Mah. 2464. Sokak No: 4/1 (Doğukaradeniz Binası İçi) Şaşmaz / Ankara Tel: 0312. 278 73 42 (pbx) Fax: 0321. 278 75 43 e-mail: [email protected] DOĞU KARADENİZ KURULUŞUDUR Fotoğraflar: Deniz Şişman Deniz Şişman eniz akvaryumu sahibi olmak istiyorum Ama nasıl? Geçen sayıda anlatmaya çalıştığım gibi iki grup deniz akvaryumu sahibi vardır. Birinci grup ego tatmini ve kendini diğer insanlara ispatlamak için statü aracı olarak akvaryum sahibi olmak isterken ikinci ve benim için önemli olan grup gerçek bir hobi olarak deniz akvaryumu sahibi olmak ister. Yazının devamı bu ikinci grup düşünülerek kaleme alınmıştır. Deniz akvaryumuna sahip olmak için iki alternatif yol izlenebilir. Birinci yol bu işi yapan profesyonellerden destek almaktır. Bu yolu tercih edenlere önerim akvaryumu kuracak kişinin size yapacağı sunumlarda internetten alınmış başkalarının kurduğu akvaryumlar yerine kendi kurulumlarını dikkate almak olacaktır. Bazı firmaların internet siteleri kendi yaptıkları akvaryumların resimlerinden çok internetten (ç)alınmış resimler ile oluşturulmuştur. Ayrıca firmanın kendisine ait şov akvaryumuda sizin için bu konuda en önemli canlı referans olmalıdır. Kendisi için uzun soluklu ve başarılı bir akvaryum kuramayan firmanın (ç)alıntı resimler ile sizi ikna etmesine izin vermemelisiniz. Firmayı tespit ettikten sonra kendileri ile yapacağınız anlaşmada sizin onlardan isteklerinizin karşılanmasını beklediğiniz gibi onlarında sizden beklentilerini dikkate almalısınız. 8 Hiç bir firma ne kadar iyi kurulum yaparsa yapsın dışarıdan akvaryuma eklenen sağlık durumu meçhul yabancı bir canlı yüzünden sistemin garantisini taşımak istemez ki bu çok doğru bir yaklaşımdır. Ancak iki tarafında birbirine güvenmesi ve sabretmesi sonucunda başarılı sistemler ortaya çıkar. İkinci yol olarak hobicinin akvaryumu kendisi kurmasıdır. Bu yöntemi seçenlerin ilk olarak akvaryumun kurulacağı mekanın fiziki büyüklük olarak ne kadar büyük bir akvaryuma izin verdiğini, ayrılabilecek bütçenin kabacada olsa büyüklüğü, özellikle istenen canlılar varsa bunların türlerini ve ihtiyaçlarını tespit etmesi gerekmektedir. Düşünülen akvaryumun büyüklüğü ve teknik altyapısı beslenmesi arzulanan canlıların ihtiyacını karşılıyor, bütçe bu kurulumu gerçekleştirmeyi mümkün kılıyor ise detay planlama ile başlanabilir. Aksi halde ölçüler, türler veya bütçe revize edilmeli ve birbiri ile uyumlu 10 sene öncesinden kalma gereksiz kalabalık bir filitre sistemi hale getirilmelidir. Akvaryum Akvaryumun boyu için en önemli kriter kullanılacak aydınlatma sisteminin boyudur. Akvaryumdan çok kısa veya uzun aydınlatma ekipmanları şık durmayacaktır. Aydınlatma sisteminin seçimi ise canlıların ihtiyacı ile bağlantılıdır. Bu sebeple beslenecek canlıların ihtiyacı olan ışık belirlenip bu ışık miktarını ve özelliğini sağlayacak ekipman tespit edilir. Akvaryumun boyuda bu ekipmana göre seçilir. Akvaryumun eni ne kadar fazla olursa o kadar derinlik hissi uyandıran bir dekor yapma imkanı olacağı için akvaryumun eni aydınlatma ekipmanı ve mekanın izin verdiği en büyük ölçü olabilir. Yükseklik ise akvaryumun içinde çalışmayı eziyet haline getirmeyecek, ışığında en dibe kadar yeteri kadar ulaşmasını sağlayacak ölçüde belirlenmelidir. Akvaryumun üzerine konulacağı yapıda önemlidir. Ne kadar özel işçilik veya malzemeden yapılırsa yapılsın metal iskeletli alt yapılar uzun vadede sıkıntı çıkarmaktadır. İstenildiği kadar özel malzeme ve işçilik ile uygulama yapılsın tuzlusu ve kapalı dolap içindeki su buharı ile uzun vadede paslanmanın önüne geçilemez. Bu sebeple benim tercihim ahşap dolap veya ahşap iskelet üzerine ahşap giydirme şeklindedir. Filitre haznesi: Bir diğer önemli detay ise dolap içindeki filitre haznesidir. Bu hazne bir çok farklı şekillerde tasarlanabilir. Bu konuyu bilmeyen kişiye ne kadar zor ve karmaşık gösterilirse karşılığında o kadar yüksek bedel istenilebilir. Oysa filitre sistemi ne kadar basit olursa bakım çalışmalarında o kadar rahat edersiniz. Yaptırdığınız kurulumlarda bu konuya dikkat etmek faydalı olabilir. Ben filitrelerde olabildiğince az bölme olması taraftarıyım. Ama ezbere tasarımlar yerine kullanılacak ekipmanların ihtiyacına göre tasarlanması en doğru olandır. Örneğin çalışırken sabit su seviyesi gerektiren bir protein toplayıcı seçerseniz ve buharlaşan suyu tamamlamak için otomatik tatlı su besleme düzeneğiniz yoksa protein toplayıcının ihtiyaç duyduğu sabit su seviyesini sağlamak için su seviyesini sabit tutacak bir bölme olması zorun- Aynı akvaryumun birer sene arayla çekilmiş resimleri. En önemli unsur. SABIR 9 zemin malzemesi kullanılmamasıdır. Akvaryum zeminin çok temiz olması ve dalga motorları ile ince taneli kumun sağa sola savrulmaması için tercih edilebilir. luluğu vardır. Bu sebeple filitre haznesi yapılmadan önce tüm kullanılacak ekipmanların model ve markaları tespit edilmeli , onların ihtiyaçları ile dış ölçülerine göre filitre haznesi ölçülendirilip, tasarlanmalıdır. Planlı yapılmayan filitre haznesi sonradan alınan ekipman içine sığmaz ise yenisi ile değiştirilmek zorunda olur ki bu da gereksiz maliyet artışı demektir. Ben kendi filitre haznelerimde sistemin ihtiyacından fazlasını rahatlıkla karşılayacak bir protein toplayıcı, fosfat reaktörü ve akvaryuma geri dönüş pompasını yerleştiriyorum. Ancak canlıların ihtiyaçlarına göre ayrıca ısıtıcı, soğutucu ve soğutucu bağlantısı, UV filitresi, ilave filitre malzemesi (örneğin: aktif karbon, zeolit, vb) reaktörü, dozlama ünitesi bağlantıları, kalsiyum reaktörü, otomatik tatlısu besleme sistemi ve yedek su deposu gibi ilaveler olabilir. Kullanılmasa bile ileride bu ilavelere izin verecek şekilde tasarlanması da faydalı olur. Çünkü başarılı akvaryumlar sizi zamanla daha zor türleri beslemek için zorlayacaktır. Bunun sonucunda ihtiyaçlar artacaktır. Filitre haznelerinde zaman zaman popüler olan bir konuda sığınak uygulamasıdır. Sığınaklar içinde yüksek alg kültürlerinin barındırıldığı akvaryum sistemine bağlı haznelerdir. Genellikle fosfat ve nitrat açısından faydalı olması için kurulurlar. Ancak ev tipi akvaryumların kısıtlı dolap içi alanlarında kurulan 5-10 lt hacimli içinde 3-5 dal alg olan sığınaklar çok ciddi bir fayda sağlamaz. Sadece bir süre için hırpalanmış veya yeni alınmış balıkların saklanıp, besiye çekilmesi için uygun olabilir. O sebeple filitre sisteminin olmazsa olmaz parçası olarak görmüyorum. Yer sıkıntısı yoksa eğer kurulabilir. Zemin: Akvaryumda zemin malzemesi için iki alternatif vardır. Bunlardan çok fazla tercih etmediğim birincisi 10 Ama unutmamak gerekir ki zemindeki kum tabakası bir akvaryumun sağlıklı olabilmesi için en değerli unsurlardan birisidir. Ayrıca kum habitatında yaşayan türler için zemindeki kum yatağı vazgeçilmez önem taşır. Eğer bu türler beslenmeyecekse ve akvaryumun dışında filitre sisteminin herhangi bir bölümünde faydalı kum filitresi kullanılacaksa veya filitre sistemi faydalı kum tabakasının eksikliğini giderecek şekilde tasarlanmış ise kumsuz zemin alternatifi uygulanabilir. Ama tamamen doğal sistemlerin uygulanması taraftarı ve uygulayıcısı olarak benim tercihim, özel durumlar hariç her zaman zeminde toz şekeri tane büyüklüğünde kum kullanılmasıdır. Beyaz kum dan oluşan zemin akvaryumu daha aydınlık gösterecek ve zeminden yansıyan ışık ile mercanların aşağıdan da ışık almasını sağlayacaktır. Kum habitatındaki canlılar akvaryuma ayrı bir görsellik katacak ve zeminde oluşan faydalı bakteri faunası akvaryumun canlılar için daha çabuk yaşanabilir hale gelmesini sağlayacaktır. Piyasada alternatif olarak içinde faydalı bakterileri barındırıldığı söylenen canlı kum seçenekleri ve konserve edilmiş bakteri kültürleri hobicilere sunulmuştur. Ben kurulumlarımda zemin malzemesi olarak toz şeker kıvamında ölü mercan kumu kullanıyorum. Ölü kumun arasına sağlıklı bir akvaryumdan ekleyeceğiniz 1-2 avuç eski kum ve 2-3 ufak parça canlı kaya faydalı bakteri kültürünün aşılamasını gerçekleştirecektir. Tek ihtiyacınız bu aşının yeteri büyüklükte bakteri nüfusu oluşturması için sabırdır. Akvaryuma eklenen her yeni canlı suya amonyak, nitrit ve dolyısıyla nitrat yükü getirmektedir. Her canlı yüklemesinde faydalı bakteri nüfusu artan yükü karşılayacak kadar artar. Bu nüfus artışı gerçekleştikten sonra tekrar yeni canlılar akvaryuma eklenebilir. O yüzden sabırlı olmak ve eklenen yeni canlıdan sonra yükselen amonyak ve nitrit seviyesinin tekrar düşmesini beklemek, canlı eklemek için en doğru yöntemdir. Bol tuzlu günler. Devam edecek... Mert TAŞKIRAN Disburg 2010 Her iki yılda bir Almanya’nın Duisburg şehrinde düzenlenen, 5 gün süren, artık geleneksel hale gelmiş 20’den fazla ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen bu dev Dünya Şampiyonasında Türkiye olarak yine yerimizi aldık. Discus Club Türkiye’nin önderliğinde ülkemizin adını uluslararası alanda duyurmak ve akıllarda yer etmesini sağlamak için Türk Discus Milli Takımı olarak büyük emek harcadık. Ve bu seneki açılış konuşmasında ilk defa Türk Discus hobicileri de aramızda dedirtmeyi ve Türkiye’nin de artık bu hobide bir yere geldiğini göstermeyi başardık. Bundan sonrası artık bize kalmış kaliteli kanlarla, öğretici paylaşımlarla, hobide olan ve yeni girecek arkadaşlara yol göstermek ve hobinin çok daha kaliteli yaşanmasını sağlamak bizlerin elinde. Yıl 2006, Türkiye’den katılımcı sayısı bir kişi, yarışmaya katılan discus sayısı 1. Yıl 2008, Türkiye’den katılımcı sayısı iki kişi, yarışmaya katılan discus sayısı 3. Ve yıl 2010 Türkiye’den katılımcı sayısı beş kişi, yarışmaya katılan discus sayısı 8, işte bu sayı Türkiye’de discus hobiciliğinin adım adım ilerlediğinin ve bundan sonrada her geçen yıl çok daha ilerilere gideceğinin göstergesidir. daki havayı soluması, dünyadaki discus hobicileri ve üreticileri ile sohbeti, ufkunun genişlemesi ve hobiye bakış açısı bakımından çok önemli. Yarışmanın yanında akvaryum konusundaki bütün Tetra, Sera, Tropical, JBL, Dennerle, Jüwel gibi ve daha birçok ünlü firmanın orada stant kurarak satış yapması ve bunlardan faydalanabilmeniz de çok güzel, Türkiye’de olmayan markalar veya ürünleri de orada bulabiliyorsunuz. Ayrıca bun- Her hobicinin en az bir kez bu Şampiyonaya gitmesi, yarışmaya balık götürmesi önemli değil, ora11 ların yanında canlı satışı da yapılmakta, sadece discus değil, tüm tatlısu canlıları, özellikle enteresan vatoz türleri, altum, stingray ve aklınıza gelen birçok türün satışı mevcut. Şampiyona süresince konusunda ileri gelen birçok kişide öğretici slayt gösterileri ile biyotop, discus genetiği, tatlı su akvaryumları gibi konularda seminerler veriyorlar. Bu seneki Şampiyonaya başta Singapur, Malezya, Almanya, Japonya, Çin, İtalya, İspanya, İngiltere, Türkiye ve diğerleri olmak üzere toplam 20 ülke katıldı. Genelde her sene uzak doğu başı çeker ve her türde kupaların çoğunu alırdı. Bu gelenek 2008’de az da olsa kırıldı. Bizde bu seneki Şampiyona’ya bu ümitle gittik. Geçen seneki Şampiyonada discusun Leopar ve Kırmızı türler haricinde Avrupa ülkeleri de az da olsa araya gi- rebilmişti. Fakat bu sene uzak doğu Şampiyonaya çok iddialı ve çok kuvvetli geldi. Öyle ki vahşi kanlar haricindeki hibrit türlerde 1. 2. ve 3. lükleri hep onlar aldı. Vahşide de tek derece alamadıkları kategori Blue oldu. Bu sene ülkemizden yarışmaya sayın Celalettin Aksoy abimiz Vahşi Green kategorisinde, Mert Taşkıran Stripped Turquoise, Solid Turquoise ve Open Class kategorisinde, sevgili Mustafa Güneş Heckel kategorisinde ve sayın Bülent Acun Open Class kategorisinde katıldı. Biraz yarışmaya götürdüğüm discusların hazırlık sürecine değinmek isterim. Bu seneki yarışmaya, yarışmadan 1,5 sene evvel ürettiğim yavrulardan büyüterek hazırlandım. İlk 3 ay yavruların içinden yarışmaya en uygun yavruyu ayırdıktan sonra özel ihtimam ile büyüttüm. Yem olarak genelde dana yüreği karışımı birazda Tetra Bits şeklinde büyüttüm. Ve 1,5 senenin sonunda yarışmaya hazır hale geldiler. Discusları Şampiyonaya götürürken en büyük problem discusların ulaşımında oldu. Balıkların nakliyesi sırasında patlamayan torba yoktu. Bu bize çok puan kaybettirdi. Öyle ki zaten yoldan perişan bir halde gelmiş discularımız ertesi gün puanlamaya kadar kendilerine gelemiyorlar buda balığın genel görünümünü çok etkiliyor. Discus bu haldeyken renklerini açmıyor ve ister istemez jüri bundan not kırıyor. Kanımca yarışmaya katılıcak discusun Almanya’ya en az 15 gün evvelden gelmesi gerekir bu süre içersinde toparlanan discus yarışmaya çok daha zinde bir 12 şekilde katılacaktır. Seneye inşallah bunun çalışmaları üzerinde duracağız. rimizi ve üretim hane resimlerini ayrı başlıklar altında daha ileriki sayılarda sizlerle paylaşacağız. Bu seneki Şampiyonada yanlış kategori ve nakliyeden dolayı yaşadığımız balıklarımızın sağlık problemleri de üst üste gelince, geçen seneden daha iyi bir derece umarken maalesef kötü derecelerle döndük. Gönül ister ki buradan bir kupa kaldıralım ama inanın sonuç çok ta önemli değil İngiltere, İtalya, İspanya gibi discusta bizden ilerde ülkeler bile bu sene bir varlık gösteremedi. 33 kupanın tamamına yakınını uzak doğu aldı. Buradaki havayı solumak aynı amaçta birleşmiş insanlarla bir arada olmak, hayatımızın en güzel bir haftasını geçirmek yeterde artar bile. En büyük sürpriz Discus denince adı efsaneler bölümüne yazılmış Jack Wattley ile röportaj’ı gelecek sayımızda okuyabilirsiniz 2012 yılındaki şampiyonada bu yılkinden çok daha kalabalık bir hobici grubuyla gitmek en büyük temennim. Tüm tatlı anılarıyla bir şampiyona daha böyle geçti. Bu bir hafta içinde Alessandar Piworski, Eric Hustinx ve Ralf Battenberg’i de ziyaret ettik bu ziyaretle- Dünyanın en kaliteli kumlarını üreten firmasından Aragalive ve Ocean Direct serisi canlı deniz kumları Instant Aquarium ve Eco-Complate serisi gibi tatlı su ve bitki akvaryumu canlı ve ölü kumları Purple up, AragaMilk, AragaMight gibi katkı maddeleri reaktör malzemeleri ve ilaçları ekstremakvaryum.com.tr Bahçekapı Mah. 2464. Sokak No: 4/1 (Doğukaradeniz Binası İçi) Şaşmaz / Ankara Tel: 0312. 278 73 42 (pbx) Fax: 0321. 278 75 43 e-mail: [email protected] DOĞU KARADENİZ KURULUŞUDUR Onur Şahin Limon Tetra Üretim Macerası Bazen ederi bir Lira dahi olmasa da hobide çok rastlanmayan bir şeyi başarmak ve her anı belgesel gibi olan yavruların o doğallığın karmaşasında büyüyüp geliştiğini görmek oldukça güzel bir duygu. Amerikan Tetra’larına Genel Bakış: Amerikan Tetra’ları Characidae familyasına aittir ve bu familyada yaklaşık olarak bugüne kadar tanımlanmış 1000 tür bulunmaktadır. Bunların ise yaklaşık 10 kadarı hobide yaygın olarak görülmektedir. 30-40 tür ise Türkiye’de pek olmasa da yurt dışında rastlanılabilmektedir. Amerikan Tetra’ları boyutlarına oranla oldukça büyük boyuttaki canlıları ağızlarına sığdırıp ısırmak suretiyle mideye indirebilirler. Örneğin 4 cmlik bir Tetra büyük boy Gammarusu ya da 4-5 cmlik tırtılı rahatlıkla ağzıyla kavrayıp minik ama kuvvetli dişleriyle parçalayarak yutabilirler. Amerikan Tetra’ları enerjiyi oldukça tasarruflu kullanan sürü balıklarıdır. Öyle ki 1 aya varan sürelerle aç kalıp yaşamlarını sürdürebilirler. Bunu da kimi türleri sırt bölgesindeki depolarına borçludurlar. Amerikan Tetra’ları yiyeceğin bol olduğu mevsimlerde, sırt yüzgeciyle solungaç kapağı üst sınırı arasında kalan sırt bölgesi dediğimiz yerde besin depolarlar. Bu ufak Tetra’larda pek göze çarpmasa da Piranha gibi büyük Amerikan Tetra’larında daha çok göze batmaktadır. 14 Tetra’lar dış uyaranlara karşı oldukça duyarlıdırlar. Vücutlarının üst bölümünde yer alan parlak renklerin aslında titreşim algılayan ufak sensörler olduğu belirtilmektedir. Bunun yanında koku alma duyuları da oldukça gelişmiştir. Yaralanan bir canlıyı rahatlıkla bulabilirler. Birçok kez ufak canlıları sudaki hareketlerden ve suda yaydığı titreşimlerden algılayıp avlarlar ya da büyük canlılardan bu özellikleri sayesinde kaçarlar. Manevra yeteneği yüksek olmayan bir canlının Tetra’lar gibi sürü halinde ve çevik hareket eden bir balığı yakalaması oldukça zordur. Ancak zayıf düşen ve sürünün ritmine ayak uyduramayan Tetra’lar avcıların ilgi odağı olabilirler. Kimi hobiciler akvaryumculara gidip her türden birkaç tane alabilir ancak bu temelde yanlıştır. Çünkü her tür kendi bireyleriyle sürü oluşturma eğilimindedirler. Bunu kendi türüne has elektromanyetik dalgalardan ve titreşimlerden algıladığı düşünülmektedir. Limon Tetra’nın Üretimi Tetra’ların üretiminin zor olduğu, hatta hobiciler tarafından düzenli olarak başarılamadığını çok kez duymuşsunuzdur. Aslında üretimler olsa da bunlar çok az sayıda kalmakta ve alınan yavrular da çok az sayıda olmaktadır. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, Tetra’ların üretimini tetikleyen bazı ipuçları vardır. Size bunları temel yönleriyle anlatırken yavru alımından büyütmeye kadar olan süreçte bazı yöntemler sunacağım. Öncelikle üretmeye karar verdiğimizde erkek dişi oranını bire bir şeklinde ayarlamamız gerekiyor ve 1 tankta sadece 1 çifti üretecek şekilde ayarlıyoruz. Fazla konulacak her balık yumurtalar için tehdit oluşturur. Tabi daha geniş alan kullanılarak daha fazla yumurtlama sahası ve daha fazla çift koyulabilir ama yine de en sağlıklısı tercihen 30-40 litrelik önceden hazırlanmış tanklarda yumurtlatma işlemini gerçekleştirmektir. Limon Tetra’lar üremek için bitkiye ihtiyaç duyan Tetra türlerindendir. Bu nedenle tabanda duran bir miktar ince yapraklı bitki işinizi görecektir. Tabi ki en güzeli her zaman Moss kullanmaktır. Bu hem ebeveynlere daha güvenli bir ortam sinyali verir hem de yumurtlama zamanını kaçırdıysanız eve geldiğinizde daha fazla yumurta kurtulur. Moss kullanmanın bir diğer avantajı ise bitkinin yapraklarının dökülmesi ve sudaki yavruların yiyebileceği ufak canlılara besin ortamı sağlamasıdır. Tankta Echinodorus türlerinin bulunması da yavrular için ekstra bir avantaj sağlar. Suda çabuk çürüyen ve sindirilebilir besin içeriği yüksek olan Echinodorus yaprakları küçük canlılar ve yavrular için besin kaynaklarıdır. Tabanda tercihen ince kum kullanılmalıdır. İnce taneli suyu sertleştirmeyen her türlü kum tercih edilebilir. Yumurtalar ince taneli kum tabakasının aralarına kaçamaz ve yere düşse bile güvendedir. Ayrıca bitki, kuru yaprak ve dışkılardan oluşmuş tortular da aralara kaçamayacağı için yine yavrular ve küçük canlılar tarafından kullanılabilecektir. Ayrıca tortu ve yaprak çürüklerinin bulunduğu tanklarda nispeten bakteriler daha etkin olacaklarından mantarlaşma oranı düşük olacaktır. Tankımızın dizaynı bitti sayılır. Filtreyi çok akıntı vermeyen tiplerden seçmek yerinde olacaktır. Veya hiç filtre de kullanılmayabilir, biyolojik yükünüzü tamamen bitkilere yükleyebilirsiniz. Ancak bu sizin bilgi ve tecrübenize, sistemin ne kadar canlı kaldırabildiğine göre değişir. Sistem bitkili bir sistem değilse, sadece üretim için Moss ve benze- ri şeyler koyulduysa loş ışıklandırma tercih edilmelidir. Su değerlerine gelecek olursak; sıcaklık türlere göre değişmekle beraber nispeten türün üst sıcaklık sınırının 4-5 derece altı üretim için tercih edilebilir. Kullanacağımız yöntemde pH’ ın ve sertliğin fazla önemi yoktur. Sadece yavruların çıkış oranlarını etkileyebilmektedir. Anlatacağımız yöntemin dışında, ilave müdahalede bulunmadan izlenecek yollarda pH’ ın ve sertliğin, sıcaklık düşüşünün önemi artmaktadır. Bütün bunların yanında bulunduğunuz mevsimin sonbahar-ilkbahar arası olmasının önemi vardır. Çünkü yazın yapılan denemelerin çoğunda balıklar istediği koşullar yerine gelmediği için ürememektedir. Her şeyimiz hazır şimdi sıra geldi üretimi tetiklemeye. Anlatacağım yöntem dışında izleyebileceğiniz birkaç basit yol, su değişimini daha soğuk, daha asidik ve daha yumuşak suyla yapmaktır. Özellikle havanın kapalı olduğu günlerde başarı şansınız daha çok artmaktadır. Aynı zamanda ışıklandırma sürelerini kısaltmak da hormonel anlamda uyarım için tercih edilebilecek bir destektir. Gel gelelim,üremeyi tetikleyen solüsyonumuza. Karadeniz bölgesinde üretilip paketlenen çayları kullanacağız. Tercihen tiryaki çayları kullanıma daha uygundur. Yurt dışından gelme ve özellikle içine katkı maddeleri karıştırılmış çaylar maalesef ki balıklarda ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir. Hacim olarak bire bir olacak şekilde (bir bardağın yarısına kuru çay koyup üstüne sıcak su ilave etmek şeklinde) çayı 15 dakika boyunca ağzı kapalı bir şekilde tercihen porselen bir bardakta demlenmeye bırakıyoruz. Daha sonra süzerek her 5 litre için 1 ml ekliyoruz. Bu eklemeyi yavaş yaparsak balıklar için daha iyi olur. Ayrıca su değişimiyle suyun sıcaklığını düşürdükten sonra eklediğimizde çayın etkisi daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Ekledikten 10-15 dakika sonra etkisini görmeyi bekleriz. Bu süreç içinde balıkların hareketindeki farklılıkları takip etmeliyiz. Eğer balıklar 15 dakika sonrasında üreme için yer kolluyorlarsa ve renklerinde canlanma varsa bu pozitif etkide olduğunu gösterir. Eğer ki, nefes almakta zorluk, sonrasında da durgunluk görülüyorsa negatif etki yapmış olabilir, bunun sebebi genelde sudaki kirliliktir. Bunu düşürmediğiniz sürece çay eklemenizi tavsiye etmem. Çay eklerken mutlaka ve mutlaka 1 saat kadar can15 lıyı izleyebilecek durumda olmalısınız. Olumsuz durumlarda müdahale hakkınızı elinizde bulundurmalısınız. Ayrıca hiç Tetra beslememiş birisinin yarın gidip Tetra aldıktan hemen sonra bunu denemesi de doğru değildir. Öncelikle balıkların normal davranışlarını iyi gözlemesi gerekir ki bir terslik olduğunda karşılaştırma yapabilsin. Tetra gruplarında üreme tipleri farklılıklar gösterir. Limon Tetra’da ise üreme davranışları şöyledir. Dişiler hazır olduğunda bitkilerin arasına girerler. Erkekler ise yaklaşıp istedikleri dişiyi seçerler ve başlarını yukarıya kaldırıp yaklaşık 45 derecelik eğimle dişiye kenetlenip vurarak yumurta döktürürler. Yazının başında tek çift önermemizin sebebi de budur. Yumurta döküldüğünde o an yumurtlamayan bireylerin yumurtaların çoğunu yemesi söz konusudur. Ayrıca karnı en dolu dişi seçilebilecek en iyi aday demek değildir. Nadiren de olsa erkekler bazı dişileri yeterli görmediği için başka dişi arayabilirler. Bu durumda farklı bir dişi deneyebilirsiniz. Yumurtlama bittikten sonra anaçları olabildiğince çabuk ayırmalısınız. Yumurtlama ardı ardına birleşmelerden oluştuğu için birleşmeler bittiğinde bunu rahatlıkla fark edebilirsiniz. Yumurtaların ilk bırakıldığı saatler. 16 Bu andan itibaren iş yumurtaların mantarlaşmamasına kalıyor. Sistemin tüm ışıklarını kapatıp etrafını sarmanız ya da odanın loş bir köşesine koymanız yumurtaların açılış şansını yükseltecektir. Tabi sıcaklığı da bir miktar yükseltmek yine olumlu olarak etkileyecektir. 28 ºC gibi bir sıcaklık yumurta gelişimi için tercih edilebilir. Mantarlaşmayı önlemek için alışılagelmiş metilen mavisi ilavesini maalesef bu yöntemde yapamıyoruz. Çünkü yavrunun kendi halinde sorunsuz bir şekilde büyüyeceği bir sistem oluşturuyoruz. Metilen kullanımı ufak canlıların gelişimini sekteye uğratır ve çok ufak olan yavruyu besleme zorunluluğu doğar. Ayrıca metilen mavisi eklenilmeden elde edilen yavrular daha sağlıklı gelişirler. Yumurtalar 1 gün sonra açılır ancak Tetra’lar asılı kalma evresi geçirdikleri için serbest yüzüşe geçmeleri 4-5 gün gibi bir zaman alır. Başta kurduğumuz tortu ve yapraklardan oluşan sistem işte tam burada yavrunun beslenmesi için işimize yarıyor. Yavrular aydınlatma süresi az olan ortamlarda daha hızlı gelişirler. Bunun sebebi büyüme hormonunun karanlıkta salınımının artmasıdır. Ayrıca ufak canlılar karanlık ortamlarda daha hızlı üredikleri ve geliştikleri için yavruların yaşam şansını ve büyüme hızını artırır. Yumurtanın 1.gününü tamamlayıp asılı kalma evresine geçtiği an. Kafasını tutan elastin ipler kopunca üstündeki mikroskobik yapışkanlarla asılı kalma evrelerine 4-5 gün daha devam edecek, daha sonra serbest yüzüşe geçecekler. Asılı kalma evresini tamamlamış serbest yüzüşe yeni geçmiş yavru. Asılı kalma evresinin sonlarına doğru ağız ve anüs açılmaya başlıyor. Yaklaşık 2 haftada sistemde kendi besinin kendisi bulan bir yavrunun geldiği boy. Fotoğraflar: Yiğit Koçbay Burada da yavrunun yediği ufak kurtlardan biri. Yavrunun daha büyük tanka geçmesiyle beraber 5 aylık olmuş hali. Artık tam bir erişkin denebilecek boyutta. Yavruların bizim tarafımızdan hiç beslenmemelerine rağmen bu kadar hızlı büyümesinin altında yatan etmenler; az ama sık yemesi, radikal su değişimleri yapmamamız, sistemin organik yükleri iyi tamponlayabilmesi ve karanlık sürelerinin uzun tutulmasıdır. Özellikle yavru büyütmede karanlığın rolü pek bilinmiyor. Yalnız burada bahsettiğimiz külliyen bir karartma değildir, ilave olarak ışık açmamaktan bahsediyoruz. Bu sayede yavrularda ışıktan dolayı oluşabilecek stres en aza indiriliyor ve yavruların bağışıklığı kuvvetli oluyor. Yem verilmeden kendi halinde devam eden yavrunun 1 aylık hali. Yavrular ilk 1 ayını genellikle bitkilerin aralarında ve akvaryumun alt seviyelerinde beslenerek geçirseler de daha sonra yavaş yavaş yukarıya da çıkmaya başlıyorlar. Sürü güdüleri bu zamandan itibaren yavaş yavaş kuvvetleniyor. Açıklık alana çıktıkça birbirlerine olan ihtiyaçları artıyor. Eğer baştan beri kendiniz beslemek isterseniz çeşitli markaların çok küçük mikronluk yemlerini kullanabilirsiniz. 10 gün kadar sonra da mikro-kurtla beslemeye devam edebilir, yavrunun geldiği boya göre de farklı yemlere geçebilirsiniz. Ancak unutmamanız gereken şey, bu şekilde beslerken aynı zamanda rutin su değişimlerini aksatmamanızdır. Aksi takdirde sistem çökmeye doğru meyledebilir. Bütün bu yöntemleri Piranha ve Silver Dollarlar dahil birçok Tetra’da uygulayabilir ve başarıya ulaşabilirsiniz. Çay ilavelerini ise sadece üretmeye teşvik amacıyla yapmanızı öneririm. Yavruların büyümeye başladığından itibaren yapacağınız su değişimleriyle çayın konsantrasyonunu azaltmış olursunuz. Çay her ne kadar az dozlarında yararlı olsa da üretim amacıyla eklenen miktarı yavru balıkların gelişimini bir miktar yavaşlatabilmektedir. Yavrunun 3 aylık hali. Artık ufak canlıları yeme boyunu aştığı için mikro-kurt ve kaliteli kuru yemle beslenmeye devam ediliyor. Sürü güdüleri bu aylarda daha da kuvvetleniyor. Son olarak, dikkat edildiği sürece ve doğru bakım koşulları yerine getirildiğinde yavruları yaşatma şansınız çok yüksektir. Ancak bu denemelerinize Siyah Neon, Limon Tetra vb. yavrusu nispeten büyük çıkan Tetra’larla başlarsanız sizler için daha iyi olur. Neon Tetra, Kırmızı Burun gibi balıkların yavrusu çok küçük olmakta ve Tetra üretmekte yeni tecrübe sahibi olacak kişileri zorlayacaktır. Başka yazılarda da görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın. 17 Evimdeki Resif Gökçe Ali Göktan Mavi Karanfil Tanesi Mercanı Bu ay ışık dizimize ufak bir ara verip çok sevdiğim bir mercan hakkında yazmak istedim. Ülkemizde eli tuzlu suya bulaşmış pek çok hobici dostumun tankında misafir olan mavi karanfil tanesi mercanı. 18 Dünyada oldukça az bulunan bu mercanı yaklaşık altı yıl kadar önce tesadüfen görüp akvaryumcudan aldım. Önceleri; itilip kakılan, tankımdaki taş bile yiyen tavşan balığının bitip tükenmeyen tacizleri sonunda ölmeye yüz tutan ama balık gittikten sonra coşan mavi karanfil taneleri. Familya: Bilinmiyor Cinsi: Bilinmiyor Türkçe isim: Mavi karanfil tanesi mercanı İngilizce isim: Blue clove veya glove polyp Anavatanı: Bilinmiyor Boy: Her bir polip yaklaşık 0.3-0.5 cm arası Yaklaşık dört yıl boyunca bu familyadan sayısız yeni koloniler ürettim. Rahatlıkla yüzlerce diyebilirim. Tankımı o kadar çok sevdiler ki, kaya, kum, motor, cam fark gözetmeksizin her yere yayıldılar. Elbette üreyen bu yeni koloniler sevgili tuzlusu hobicilerinin tanklarında yerlerini aldılar. Bu sayede sanırım doğadan sonra en çok Türkiye’de bulunan bir tür oldu. Kim bilir sizde de bu karanfil tanelerinden varsa, belki de benim tankımda üreyenlerden bir tanesidir :) Tanımı: Bu yumuşak mercan cinsi, kökleri birbirine bağlayan mavi şeffaf taban oluşumu üzerinde yer alır. Bütün polipler bu oluşum üzerinde birbirlerine bağlıdırlar. Genelde herhangi bir taban malzemesine (kaya, mercan kırığı, kum, cam, plastik vs.) tutunabilirler. Birbirine bağlı kökler; yumuşak, düz ve yarı şeffaf bir tüp veya boru gibi olurlar. Bu mercanlara yakın bir familya olan Clavulariidae’de ise tüpler yumuşak değil sert kalkerli bir yapıya sahiptir. Mavi karanfil tanesi mer- canının bu familyadan en kolay ayırt edilen özelliği budur. Polipler açtığı zaman tıpkı bir çiçeğe benzerler. Xenia’lar gibi açıp kapanma hareketi yapmazlar. Tentakülleri ve gövdesi aynı renkte olurken, diplere doğru şeffaflaşır. Renkleri pastel mavidir. Doğal ortam: Bu mercan ile ilgili çok az bilgi olduğu için, doğal ortamdan ziyade akvaryum ortamında bulunduğu yerleri belirtmek daha uygun olur. Kişisel gözlemlerime göre yüksek şiddette ışık ve akıntıyı çok seviyorlar. Akvaryumda ışık alan her yerde yaşayabilmelerine rağmen, yüksek ışık ve akıntı olan bölgelerde çok çabuk gelişip, hızlı bir şekilde ürüyorlar. Az akıntı ve ışık alan bölgelerde yaşamlarına devam edip, renklerini korumalarına rağmen üreme faaliyetleri daha az oluyor. Beslenme: Fotosentetik bir tür olan mavi karanfil tanesi mercanı, enerjisinin büyük bir bölümünü ışıktan almaktadır. Tanka genel yemleme yapmadığım zamanlarda bile üreme hızlarında bir fark gözlemlemedim. Mutlaka suda bulunan besinleri süzerek de tüketiyorlardır. Fotosentez haricinde eğer varsa, fitoplankton ağırlıklı bir beslenme rejimine sahip olduklarını düşünüyorum. Zooplankton veya hayvansal diğer besin kaynaklarını tükettiklerine şahit olmadım. Üreme: Bu mercanların üreme faaliyetleri tam olarak bilinmese de, kendi tankımda nasıl ürediklerinin bir bölümüne onlarca kez şahit oldum. Fo- toğraflarda da görüldüğü üzere yumurtluyorlar. Bu yumurtaları ilk gördüğümde üzerlerinde tortu var sanmıştım. Bu tortuyu dağıtmak için küçük bir motoru üzerine tuttum. Ancak ondan sonra fark ettim ki, bu tortu dağılmıyor. Biraz daha dikkatli bakınca tortu sandığım şeylerin aslında yumurta olduklarını gördüm. Evet resmen yumurtluyorlardı. O anda yaşadığım heyecanı tahmin edebiliyorsunuzdur. O günden sonra tankımda bu mercanın olmadığı yer kalmadı. Çok kısa bir sure içinde pek çok kayaya, kuma, cama, motorların üzerine, kısaca tutunabildikleri her yere yayıldılar ve oralarda gelişmeye başladılar. Renk: Pastel mavi. Bakım Zorluğu: Çok kolay. Mercanlarla Uyumu: Çok uyumlu. Balıklarla Uyumu: Resif uyumlu balıklarla uyumlu. 19 Refet Ali Yalçın Mühendis Bakış Açısı İle Akvaryum Malzemeleri Akvaryumlarımızı kurarken, akvaryumlarımızın boyuna ve tipine göre; ısıtıcı, dış filtre, iç filtre, kafa motoru, ışıklandırma, ultraviyole sterilazatör, protein skimmer, hava motoru ve ölçüm cihazlarından birkaçını ya da belki tamamını alıyoruz. Bu cihazları seçerken neye göre seçeceğimizi kimi zaman bilmiyoruz, pahallı olan iyidir mantığı ile en ucuzu almamaya dikkat ederken, bütçemizi de düşünüp genelde en pahallıdan da kaçınıyoruz. Bu yazıda amacım; kullandığımız ürünlerin prensiplerini elimden geldiğince anlatmak, böylece bu cihazları seçerken veya kullanırken yapacağımız tercihleri bilinçli yapmak. Filtreler ve Kafa Motorları Akvaryumlarda kullandığımız iç, dış, şelale filtreler ve kafa motorları, suyun çıktığı kapalı kısım içerisindeki sargılarda üretilen manyetik alan ile çalışırlar. Filtreyi temizlerken çıkartıp temizlediğimiz mıknatıslı pervane, bu manyetik alanda dönerek suyu iter. Bu sistem oldukça eski ama, hem verimli hem üretilmesi için ileri teknoloji gerektirmeyen gayet başarılı bir uygulamadır. Piyasadaki farklı markaların benzer ürünlerindeki fiyat farkına sebep olan şey kullanılan sargı malzemelerinin kalitesi ve biraz da pervanenin tasarımıdır. Amacımız bir filtre yapmak değil veriminin nerede olduğunu ve neden önemli olduğunu anlamak olduğundan yapım detayına inmeyeceğiz. 20 Filtreyi sınava sokarken bakacağımız parametreler su çıkış hızları ve elektrik sarfiyatlarıdır. Bu parametreleri tahmin etmek tabi ki zor değil ama benim farklı olarak değinmek istediğim birkaç nokta var. Örneğin bir akvaryumda devamlı çalışan 30 Watt’lık bir iç filtre, bir diğerinde ise devamlı çalışan 30 wattlık ısıtıcı olsun. Bu durumda diğer tüm şartlar aynı ise bu akvaryumların sıcaklığı aynı olur, tek fark sudaki akıntıdır. Aynı şekilde sumpınızda 200 watt harcayan bir kafa motoru varsa bilin ki 24 saat çalışan 200 wattlık bir ısıtıcınız var gibi suyun sıcaklığı etkilenir. Bunun nedenini anlamak için enerjinin korunumuna veya termodinamiğin birinci yasasına bakılabilir. Mo- tora verdiğimiz 30 wattlık güç; iç filtrenin çalışmasını sağlıyor, akıntı hızı birkaç saniyede sabitlendikten sonra artık değişmiyor. Bu durumdan sonra verilen 30 wattlık gücün bir kısmı motorda doğrudan ısıya çevriliyor, kalan kısmı ise hızlı akan suyun moleküler arası sürtünmesi sonucu ısıya dönen enerjisini o moleküllere tekrar verip akıntının yavaşlamasını engelliyor. Dolayısıyla siz kaliteli 100 Watt’lık bir motor aldığınızda suyunuz daha çok akıntılı, kalitesiz 100 Watt’lık bir motor aldığınızda suyunuz kaliteliye göre daha az akıntılı olacaktır, ikisinde de neticede suda 100 Watt’lık daimi bir ısıtıcı çalışıyormuş gibi su ısınacaktır. Eğer akvaryum ısıtıcının aylarca çalıştığı, soğuk iklime sahip bir yerde ise kaliteli bir kafa motoru veya iç filtre almanızın size çok bir getirisi olmaz. Sonuçta akıntıya çevrilmeden doğrudan ısıya çevrilen atıl ısı, ısıtıcınız sık çalıştığı için kayıp olmayacaktır, bu ısı ısıtıcıya destek olacaktır. Bu sistemler başta da bahsettiğim gibi yüksek teknoloji gerektirmeyen, gayet basit, her üreticinin yapabileceği sistemler. Tabi çok kalitesiz ürünlerde motorda şişme ve mıknatısın durması, elektrik kaçağı gibi sorunlar yaşanabilir ancak ortalama ürünleri almakta bence bir sakınca yok. Eğer akvaryum sıcak iklimli bir yerde ise motorunuz akvaryumun ısınmasına katkıda bulunur ve sıcaklığın düşürülmeye çalışıldığı mevsimlerde problem yaratır, soğutucu kullanıyorsanız onun daha fazla çalışmasına, kullanmıyorsanız da akvaryumun daha yüksek sıcaklığa gelmesine neden olur. Bu nedenle aynı aktıntıyı sağlayacak 100 wattlık bir kafa motoru yerine 50 wattlık bir motor alınması daha mantıklı olacaktır. Dış filtreler suyun dışında olduğu için durum biraz daha farklıdır. Motorda suya verilemeden kaybolan ısının bir kısmı motor suda olmadığı için suya değil havaya gitmektedir. Bu miktar motorun tasarımına göre değişir. Dış filtrenin kalitelisini almak, iç filtreye ve kafa motoruna göre daha önemlidir. Zira dış filtreler içlerinde filtre malzemeleri bulunduran, bu malzemelerin üzerinden geçen suyun dağılımı ve miktarı önemli olan ve çıkartılıp temizlenirken daha kullanışlı olması gereken cihazlardır. Dış filtreler, iç filtre ve kafa motorlarından daha komplekslerdir ve kompleksliğin arttığı noktada mühendisliğin önemi artar. Dış filtreden yüksek verim alınmak isteniyorsa bir- kaç hususa oldukça dikkat edilmesi gerekir. Nasıl elektrikte direnç arttıkça akım azalıyorsa, su da aynen bu şekilde davranır. Su pompadan çıktıktan sonra muhattap olduğu her kenar köşe ona karşı direnç oluşturmaktadır. Hortumlar gereksiz uzunlukta olmamalıdır, hortum uzadıkça akıntı hızı azalır. Su akışına karşı en önemli dirençlerden birisi de dirseklerdir, bunları en az sayıda kullanmak gerekir. Tıkanmış elyaflar ve süngerler ise filtre içindeki direnç sebepleridir. Son olarak filtrelerin hortum çıkışına takılan ve suyu 8-9 ayrı noktadan tazikli vermeye yarayan aparatlar da akıntı hızını oldukça düşürür. İhtiyacınızı göz önünde bulundurup, bu filtre elemanlarını mümkün olduğunca az kullanmalısınız. Elektronik kontrol devresi olan bir filtre hariç, piyasadaki tüm filtrelerin debisi azaltılınca elektrik sarfiyatı değişmemektedir. Bu nedenle tıkanmış akmayan bir filtre bu enerjiyi akvaryuma taşıyamayacağı için bir süre sonra ısınıp bozulabilir. Düzenli filtre temizliği aksatılmamalı ve akvaryumdaki filtre girişinin tıkanmamasına özen gösterilmelidir. 21 SOĞUTMA 1000 Watt: Sisteme gelen Elektrik Gücü SOĞUTUCU Şekil - 1 2000 Watt: Soğutulan bölgeden çekilen birim zamandaki enerji 3000 Watt: Çevreye verilen birim zamandaki enerji Toplam alınan güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt Toplam verilen güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt Perfermans Katsayısı = istenilen / verilen = 2000 / 1000 = 2 Rakamlar örnek olarak verilmiştir ISITMA 1000 Watt: Sisteme gelen Elektrik Gücü ISI POMPALI ISITICI Şekil - 2 3000 Watt: Isıtılan bölgeye verilen birim zamandaki enerji 2000 Watt: Çevreden çekilen birim zamandaki enerji Toplam alınan güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt Toplam verilen güç = 1000 + 2000 = 3000 Watt Perfermans Katsayısı = istenilen / verilen = 3000 / 1000 = 3 Rakamlar örnek olarak verilmiştir Isıtıcılar ve Soğutucular Isıtıcılardan bahsetmeden önce soğutuculardan bahsetmek istiyorum. Elektrik bir enerjidir, enerji alan maddenin ısınması beklenir (örneğin ısıtıcılar), oysa ki buzdolabında da gördüğümüz gibi enerji alan bir cihazın soğuması ilk başta insanın kafasını karıştırıyor. Aslında bu soğuma bizi biraz yanıltıyor, bunun için Şekil – 1’i inceleyebiliriz. Cihaz fişten aldığı gücü bir yerin ısısını çekip orayı soğutmada kullanıyor, ardından hem fişten hem de ortamdan çektiği enerjiyi başka bir ortamdan atıyor. Şekildeki kutuyu bir buzdolabı olarak düşünürsek, elektrikten 1000 watt çekiyor, buzluktan 2000 Watt çekiyor, arkasındaki sıcak kısımdan ise 3000 Watt olarak çekilen bu enerjileri atıyor. Bu nedenle soğutucuların kapalı bir ortama konulmaması gerekir, arkadaki ısınan kısım eğer ısıyı atamayıp daha da ısınırsa soğutucu çalışamaz. Bu nedenle soğutucu kapalı dolaplara konulmamalı, soğutucunun bulunduğu oda küçükse bu oda ara ara havalandırılmalıdır. Akvaryumlardaki soğutucular da bu şekilde çalışır, fiyatlarının pahallı olmasının en büyük sebeplerinden birisi suyun neden olduğu paslanmanın 22 engellenmesi için kullanılan titanyumdur. Buzdolaplarında soğutulan şey havadır, hava fazla aktif değildir ve paslanmaz çelik gibi metalleri çok uzun süreler paslandırmaz. Akvaryum suyu, özellikle de tuzlu ise ısı alışverişi yapan kısmı çok çabuk paslandırıp suyu zehirler bu nedenle paslanmaz çelik yerine titanyum alaşımları kullanılır bu da oldukça pahallıdır. Bu yüzden eski buzdolapları, sebil gibi şeylerden soğutucu yapmaya çalışmak titanyum ısı değiştirici alınmadıkça başarısızlıkla sonuçlanır. Elektriği israf etmenin en uç yolu onu doğrudan ısıya çevirmektir. Çoğu verim hesaplamasında ortaya çıkan ısı bir kayıp olarak görülür, akvaryumu ısıtmak için ise ısı bizim elde etme istediğimiz şeydir. Bir sürü markanın bir sürü ısıtıcısı mevcut, bunların hepsinin verimi aynıdır alınan tüm güç ısıya çevrilir. Hepsi kaç watt ise, suyu o kadar ısıtır. En kaliteli ürünün dahi, elektrik faturası baz alındığında, en kötü ısıtıcıdan bir farkı yoktur. Her ne kadar verim olarak bir fark olmasa da kaliteli ısıtıcı almanız için bazı gerekçeler olduğunu da söylemem lazım. Kaliteli ısıtıcıyı su değiştirirken dışarıda unutursanız uzun süre çatlamaz, balık çarpmalarına karşı camı daha dayanıklıdır, termostatı daha hassastır, contası daha kalitelidir, bu yüzden de su sızdırma riski çok daha düşüktür. Yaptığım güç ölçüm testlerinde 200 watt’lık Alman malı ısıtıcıların 190 watt civarı güç çektiğini, uzakdoğu menşeili ürünlerin ise 160-170 watt civarı güç çektiğini ölçtüm. Isıtıcınız kaliteli bir ürün değilse vaadettiği ısıyı sağlamayabiliyor, bu yüzden ne olur ne olmaz gereken ısıtıcı gücünün bir üst modelini almakta fayda var. Kafa karıştırmamak için belirtmem gerekirki ısıtıcı 170 watt çekiyorsa 170 watt, 200 watt çekiyorsa 200 watt ısıtır. 200 wattlık ısıtıcıların ölçümde 170 watt çıkması, 170 watt elektrik çekip 200 watt ısıttıkları anlamına gelmiyor. Sadece rezistansı daha kısa bıraktıkları için 200 watt yazmasına rağmen rezistansın üzerinde birim zamanda daha az (170 watt) ısı üretiliyor. Elektriği ısıya çevirmek masraflı ama bunun daha verimli bir yolu mevcut. Soğutucuyu anlattığımız şekil 1’i birazcık değiştirip şekil 2 yapabiliriz. Bu sefer sistemimiz elektrikten 1000 watt alıp bu gücü dışarıdan 2000 watt çekmede kullanıp bize 3000 watt verir. Klimalardan ve bu tarz ısı pompalarından bahsediyorsak verim yerine performans katsayısından bahsederiz. Örneğin son örnekte 3000 watt ısıyı 1000 watt ile elde ettik. 1 koyup 3 aldık, 3000/1000=3 hesabı ile performans katsayımızı 3 buluyoruz. Oysa bu sayı kullandığımız klasik ısıtıcılarda 1’dir. Özellikle büyük akvaryumlarda bu şekildeki ısı pompasının getirisi faturada çok daha görülebilir olur. (Örnekte görülebildiği gibi 3’lük bir performans katsayısı ile 300 TL yerine 100 TL verilir). Elektrik faturasındaki değişiklikten ürün kısa sürede kendini amorti edecektir. Üzücü olan durum hobiciler 20-60 lira aralığında ısıtıcı almak varken bu cihazlara 700-800 lira ödemeyi düşünmeyeceğinden ısıtma amaçlı olarak bu tür ürünler henüz yaygın değillerdir. Özellikle büyük avkaryumu olan ve akvaryumu soğuk ortamda bulunan kişilere ısı pompası kullanmalarını tavsiye ederim. Bazı kişiler üretimhanelerinde ufo diye genellediğimiz cihazları kullanıp ufonun ısıtmada verimli olduğunu söylüyorlar. Ufonun da bildiğimiz yağlı radyatör, elektrikli ısıtıcı, akvaryum ısıtıcısı vb. gibi cihazlarla performans katsayısı aynı, yani 1’dir. Normal ısıtıcılar sizi ısıtmak için önce havayı ısıtır, hava gelip sizi ısıtır. Eğer arada hava yoksa ısınamazsınız. Ancak ufolar güneşin dünyayı ısıttığı gibi elektromanyetik dalgalar yayarak bizi ısıtır. Zaten başta bahsettiğim gibi verim olarak hiç bir farkı olmadığı gibi gönderilen ışınları pek çoğu su tarafından soğrulmayacak ve arkadaki duvarlar ısınacaktır. Akvaryumdaki koyu renkli balıklar, açık renklilerden fazla ısınacaktır. Yani kısacası nereden bakarsanız bakın ufo ile akvaryum ısıtmak çok yanlış bir yaklaşımdır. Su, çok yoğun ve ısı sığası büyük bir maddedir, ısınmak çok enerji gerektirir. 86 litrelik bir akvaryumu 1 derece arttırmak için gerekli ısıyla, 3 metre yüksekliğindeki, 100 metrekarelik bir evin içindeki tüm hava 1 derece ısıtılabilir. Bu nedenle zorla kazandırdığımız ısıyı korumak adına iyi izolasyon yapmalıyız. Akvaryumdaki en büyük ısı kaybı buharlaşmadan olur. 1 litre buharlaşan suyun sudan çektiği ısıyı vermek için 100 Watt’lık bir ısıtıcı 6.5 saatten fazla çalışır. Buhar görüldüğü gibi çok yüksek enerji taşır, su buharlaşırken akvaryumun sıcaklığını düşürür, bu nedenle su sıcaklığı hava sıcaklığından düşük olur. Bardaktaki bir suyun havadan birkaç derece daha soğuk olmasının nedeni de bu daimi buharlaşmadır. Buharlaşma akvaryumun üzeri kapatılarak engellenebilir. Buharlaşma engellenince su yüzeyindeki kapalı alanda nem %100 olacak ve buharlaşma ile kayıp duracaktır. Buharlaşmanın tamamen engellenmesi su yüzeyinin tamamen kapanma- sı demektir, bu da havalandırma, ışık ulaşımı gibi bazı problemler getirebilir. Buharlaşmanın tam olarak engellenmesinin mümkün olmadığı koşullarda, kısmi olarak engellenmesi de kısmi fayda sağlayacaktır. Fan ile soğutmada yukarıdaki paragrafta belirttiğim buharlaşmanın sudan ısı çekmesi prensibinden faydalanılır. Fan tek başına soğutucu bir eleman değildir. Fan olmakta olan bir şeyi hızlandırır. Örneğin arabadaki motordan gelen 90 derecedeki su kendi haline bırakıldığında hava sıcaklığı olan 30 dereceye 1 saatte düşecekse, fan üzerine hava üfürürse daha kısa sürede 30 dereceye düşer. Ancak üfürülen hava suya doğrudan temas etmeyecek şekilde ne kadar üfürürse üfürsün su 30 derecenin altına indirilemez. Bazı hobicilerin suyu bakır borudan geçirip borunun dışını fanla soğutmaya çalıştığını okuyorum, amaçlanan soğutmanın bu şekilde yapılması mümkün değildir. Fan su yüzeyine üfürerek buharlaşmayı hızlandırır, böylece ısı hızlı bir şekilde çekilir ve sıcaklık daha fazla düşer. Bu sistemin dezavantajı ortamın nemlenmesi ve su kaybıdır. Fan, kapalı bir kapağın içine koyulursa sıcaklığı düşürmek yerine arttıracaktır. Hızlı buharlaşma fanın su üzerindeki buharı itmesi ve giden buhardan açılan yere yeni buharın gelmesi ile olur. Eğer ortam kapalıysa fanın getirdiği yeni hava da neme doymuş olacaktır ve ekstra bir buharlaşma yani soğuma gerçekleşmeyecektir. Fanlar küçük boyutlarına karşın çok iyi soğutma yapabilirler, o yüzden bir sıcaklık kontrol ünitesi ile kullanılması suyun stabilliği açısından daha iyi olacaktır. Fan ile ilgili son olarak mümkün olduğunca düşük voltlusunu seçmek gerektiğini söylemeliyim. 220 Volt ile çalışan fanlar suya düşerse büyük tehlike oluşturur. Bu nedenle 12 Voltluk fanlar tercih edilmelidir. Işıklandırma Işıklandırmaya karar vermeden önce akvaryum içerisindeki canlılara bakmak gerekir. Akvaryumda bitki ve mercan gibi fotosentetik canlılar varsa ışıklandırmada onlara öncelik verilmelidir ve lamba seçimi çok önem kazanır. Şekil – 3’de görülebileceği gibi bitkinin yapısındaki klorofilin ışığı soğurduğu dalga boyları mavi ve kırmızı taraftadır. Sizin dalga boyu bu noktalarda yükselen ışıklandırma almanız gerekir. İnsan gözü en çok 23 Şekil - 3 yeşil renge duyarlıdır, yeşil dalga boyu ağırlıklı bir floresan size çok parlak gelse de bitki bundan oldukça az faydalanır. Eğer akvaryumda fotosentetik canlı yoksa tamamen zevkinize göre seçim yapabilirsiniz. Bu seçimi yaparken size avantaj sağlayacak birkaç şeyden bahsetmek istiyorum. Öncelikle balast seçimini çok iyi yapmalısınız. Nasılsa bu da yakıyor diyerek aldığım çin malı balastı güçmetreye taktığımda 36 watt güç vermesi gerekirken floresana 16 watt güç verdiğini gördüm. Bitkili tankımda 6 tane 36 wattlık floresanım var zannederken meğer 6 tane 16 wattlık floresanım varmış. O gün bugündür balastın önemini görüp, tercihimi kaliteli balasttan yana kullanıyorum. Kaliteli balastlardaki filtrelemeler de lamba ömrü ve ışık devamlılığı açısından oldukça iyi. Eğer akvaryumunuzda fotosentetik canlı yoksa floresanları lümenine bakarak almanızı tavsiye ederim. Lümen tanım olarak insan gözüne göre bir ışığın gücüdür. Aynı wattdaki lümeni yüksek lambalar size görünür dalgaboyunda daha güçlü ışık verir. Bu gücün insan gözüne göre olduğu unutulmamalıdır. Bitki için floresan seçerken biraz daha pahallı olsa da bitki için özel floresanları almak önemlidir. Lamba üretmek ciddi bilim ve mühendislik isteyen bir iştir ve doğal olarak da Almanlar bu işte çok iyidirler. Eğer mercan ve bitki gibi fotosentetik canlılarınız varsa bitkilerinizi hangi dalga boyunda olduğu belli olmayan ve kısa bir süre sonra vaadettiği dalga boyunu kaybeden Çin malı floresanlara emanet etmeyin. Gerekirse ısıtıcıdan, filtreden fedakarlık edin, bütçeyi buna ayırın. 24 Lambaların kalitesine ve verdiği ışığın dalgaboyuna göre bir süre sonra dalga boylarında sapma başlar. Bu nedenle T8 floresanların senede bir, T5 lerin ise 5 senede bir değiştirilmesi önerilir. Bu bir senelik veya beş senelik süreçte son güne kadar çok iyi giden, ömrünün son günü birden bozulan bir yapı tabi ki olmamakta, lamba zamanla özelliğini yitirmektedir. Özellikle mavi ışık tayfı daha çabuk bozulduğu için o bölgede yüksek değer beklenen lambalar çok daha sık değiştirilmeli, asıl değerler için lambanın üreticisine başvurulmalıdır. Bu 3. tekrarım ama fotosentetik canlılarınız varsa lambalar gerçekten çok önem verilmesi gereken techizatlardandır. Alman bir firmaya attığım ömür mailine aşağıdaki cevabı aldım: “Lambanın teknik ömrü yaklaşık 15000 saat. İlk 3000-5000 saat ışık çıkışı hala %90’ını koruyor ve dalgaboylarının çoğu stabil. Bu zamandan sonra lambanın mavi spektrumu adım adım düşer.” Yani her ne kadar teknik olarak 5 yıl verseler de 1 yıl civarı ve sonrası T5 lambalarda ciddi düşüşler başlıyor, tabi bu durum T8 ler için de geçerli. Lambaların üzerindeki kelvin değeri o lambanın istenilen dalga boyunda olup olmadığı ile ilgili bilgi vermez. Gereksiz detaya girmek istemiyorum, dileyen kişiler “black body” denilen kara nesneyi araştırıp kelvin renk skalasının nereden geldiğini öğrenebilir. Sonsuz sayıda dalgaboyu dağılım ihtimali var ve bunları kelvin ile tanımlayabilmek mümkün değil 10000 Kelvin’deki bir ışık bitkinizde çok faydalı da olabilir, çok az faydalı da olabilir. Işık seçilirken eğer fotosentetik canlılarınız varsa onların soğurduğu dalga boyuna göre, eğer yoksa sizin göz zevkinize ve lümen değerine göre lambaları seçiniz. Hava Motoru Hobiyle fazla haşır neşir olmayan kişiler, hava motoru ile suya verilen kabarcıkların sadece dekor amaçlı olup, suyla madde alışverişi yapmadığını sanıyorlar. Oysa ki bu kabarcıklar suyla madde alışverişinde bulunur ve bu alışveriş genellikle suya oksijen kazandırmamızı sağlayan en iyi yoldur. Hava motorları prensip olarak filtredeki motorlorla benzer mantıkla çalışan, içinde manyetik alan oluşturan bir sargı ve bundan etkilenip dönen pervaneli mıknatıs yerine, etkilenip pompayı sallayarak hava basan bir mıknatıs bulunan cihazlardır. En büyük 2 sorunu içindeki pompanın zamanla malzeme yorulmasına uğrayıp yırtılması ve çok ses-titreşim yapmasıdır. Ses ve titreşim önemli değilse ucuz bir ürün de işinizi gö- recektir. Elektrikler kesildiğinde ters sifon yapmaması için iyi bir check valve kullanın veya hava motorunu akvaryum seviyesinin üzerinde tutun. Dış filtredeki dirsek, hortum uzunluğu ve uçtaki dağıtıcının (bunda hava taşı) dirençleri ile ilgili yorumlar bunda da geçerlidir. Havanın akvaryuma giderken önüne çıkan bu tip engeller debinin azalmasına neden olmaktadır. Tahta hava taşları daha fazla direnç yaratıp daha az hacimde kabarcık çıkartmaktadırlar, ancak gözden kaçmaması gereken bir nokta var. Her ne kadar tahta hava taşında debi düşse de kabarcık boyutları da azalmakta. Kabarcık boyutu azalınca aynı hacimdeki kabarcık için kabarcıkların suyla buluştuğu yüzey artmakta. Örneğin 5 mm çaplı bir kabarcığın yüzey alanı, kendisini 1 mm çaplı parçalara böldüğümüzde oluşan yüzey alanının 5’de 1’i oluyor. Bu nedenle tahta havataşları debiyi azaltyıor gibi görünse de getirileri aslında daha yüksektir. Zamanla deforme oldukları ve kabarcıkboyları büyüdükleri için birkaç ayda bir değiştirilmeleri gerekmektedir. Protein Skimmer Protein toplayıcılar tuzlu sularda verimli olan, tuzluluk düştükçe verimliliği azalan cihazlardır. Protein skimmerlar akışkanlar dinamiğini çok iyi bilen mühendisler tarafından tasarlanmalıdır. Isıtıcı, kafa motoru ve hava motoru gibi cihazların kalitelilerinin avantajları var ancak bu cihazlar nicelik cihazlarıdır. Isı ısıdır, çok iyi bir ısıtıcı da aynı ısıyı verir, kalitesiz bir ısıtıcı da aynı ısıyı verir, ancak ışık olsun protein skimmer olsun bu gibi ürünlerde mühendislik çok önemlidir. Köpüğün boyutu, suda gezmesi, akvaryumdan gelen akıntının onunla buluşması ve yukarıda toplanması hepsi ayrı ayrı düşünülmesi ve hesaplanması gereken çok önemli detaylardır. Protein skimmer alırken çok detaylı araştırma yapmak ve aralarında bu mu daha iyi yoksa bu mu diye tartışılan markalardan birini almak gereklidir. Alınacak kalitesiz bir ürün 2-3 ay sonra işe hakim olduğunuzda size pişmanlık yaratacak bir kayıptan başka bir şey olmayacaktır. Ölçüm Cihazları Ölçüm cihazlarının önemi neyi ölçtüğüne ve nasıl ölçtüğüne göre değişmektedir. Örneğin pH metreleri ele alırsak piyasada en sık rastladığımız el tipi ve normal tip pH metreler bulunmaktadır. El tipi pH metrelerin alırken probunun değiştirlebilir olmasına, ölçerken ise pillerinin iyi durumda olmasına dikkat edilmelidir. pH ölçer probeların kurumaması gereklidir bu nedenle bir sıvı içerisinde satılır ve muhafaza edilir. Kontrol üniteleri ve normal tip ölçüm cihazlarına probe dışarıdan genellikle bnc soket ile bağlanır. Bir ölçüm cihazının en önemli kısmı probedır. Ölçümü yapan odur ve gerisi ne kadar iyi olursa olsun o yanlış iş yaparsa sonuç yanlış olur. Probe alırken kaliteli ürün almaya dikkat edilmelidir. Probun kablosunun izoleli iyi bir kablo olması çok önemlidir zira bu izolasyon ne kadar az ise çevresindeki cep telefonu, floresan balastı ve motorların oluşturduğu manyetik alandan o kadar etkilenir. Kablo ne kadar kısa olursa etki o kadar az olur, kaliteli markalar probe kablolarını uzun tutmazlar ve iyi izolasyonlu yaparlar. Tabi yine de probe ve kablosunu, çalışırken manyetik alan oluşturan balastlar ve motorlardan hatta mıknatıslı cam sileceklerinden uzak tutmakta fayda vardır. Elimden geldiğince akvaryum malzemelerinin çalışma prensiplerini ve bunların bize pratikteki getiri ve götürülerini anlatmaya çalıştım. Umarım bu bilgiler ışığında daha verimli malzeme seçimi ve kurulumu yapabiliriz. İyi hobiler... 25 Selim Özadar Yeşil Akvaryumlar Kraliyet melekbalığı gibi bakımı zor canlıların hayatlarıyla kumar oynamayıp, doğanın insanlara karşı verdiği savasta yosunları yiyerek üstüne düşen vazifeyi yerine getirmelerine izin vermeliyiz 28 Resiflerin Evrimi Mercan resifleri dünyanın en zengin ve en karmaşık ekosistemlerinden biridir. Biyo çeşitliliği yağmur ormanlarından bile geniştir. Resifler okyanusların yalnızca %1’ini oluşturmasına rağmen dünya üzerindeki deniz canlıların çeyreği burada yaşamaktadır. Mikroskobik boyuttaki fitoplanktonlardan, dünyanın en büyük balığı olan balina köpekbalığına kadar inanılmaz çeşitlilikteki canlılar resiflerde bir arada yaşarlar. Dünya üzerinde bu kadar farklı canlıyı bu kadar yoğun bir şekilde bir arada görebileceğiniz başka bir ekosistem yoktur. ralar etrafında oluşur. Doğru sıcaklık ve ışık miktarı sağlansa bile resiflerin oluşması için son temel bir şart vardır ki bu da suyun berraklığıdır. Berraklığın sağlanması için güçlü akıntıların olması ve o bölgeye dökülen nehirlerin olmaması gerekir. Çünkü akıntılar resiflere taze su getirirken nehirler uzun süre taşıdıkları tortuları denize taşırlar. Bu nedenle resiflerin en yaygın olarak görüldüğü yerler tropikal kuşakta yer alan adaların çevresidir. 17508 adadan oluşan bir ada ülkesi olan Endonezya’nın dünyanın en büyük tropikal deniz canlısı ithalatçısı olduğuna şaşırmamak gerekir. Mercan resiflerinin dünya üzerinde çok küçük bir yer kaplamasının nedeni, bir resifin ancak nadir koşullar altında oluşabilmesidir. Tropikal mercan resifleri 30 derece kuzey ve güney enlemleri arasında bulunur. Bu aralık tropikal deniz canlılarının ihtiyacı olan su sıcaklığını ve fotosentetik canlılar için yeterli güneş ışığını sağlar. 30 derece kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgenin büyük kısmını okyanuslar kaplamasına rağmen resifler bu aralığın çok ufak bir bölümünde görülür çünkü resifler aslında fazla derin olmayan ve sıcak su akıntılarının yoğun olduğu ka- Resifler Tehlike Altında Dünya üzerinde 20. yüzyıldan beri etkili olan ve özellikle son yıllarda ağzımızdan düşürmediğimiz küresel ısınmadan en fazla etkilenen ekosistem malesef ki resifler. Resiflerin dünyanın en yoğun canlı çeşitliliğine sahip yerlerinden biri olması nedeniyle binlerce yıllık evrim sonucu aynı zamanda çok da kırılgan bir yapıya bürünmüştür. Çok kısıtlı bir alanda çok fazla canlı türünün yaşaması nedeniyle balıklardan karideslere, yosunlardan istiridyelere kadar tüm canlılar arasında dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyece- Küresel ısınma, kirlilik ve aşırı avlanmadan zarar görmüş resifler Hem küresel ısınma hem de kirlilikten zarar görmüş resifler Küresel ısınmadan zarar görmüş resifler İyi durumdaki resifler ğiniz bir bağ kurulmuştur. Bu nedenle deniz yüzeyi sıcaklığındaki birkaç derece artış bile besin zincirinde en alt tabakada olan bitkisel planktonlardan başlayarak tüm resifi etkileyen yıkıcı bir dalganın yayılmasına neden olur. Elbette küresel ısınma resiflerin yok olmasında tek etken değil, bunun dışında aşırı avlanma ve kirlilik de resiflere kalıcı zarar veriyor. Son 50 yıldır dünya üzerindeki resifler hızlı bir şekilde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu süre içerisinde 125.000 km2 den fazla mercan resifi tamamen yok oldu, bu da neredeyse dünya üzerindeki tüm resiflerin %20’sine eşit. %15’i kritik konumda yani önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde yok olması bekleniyor. %20’si ise yerel halkın tehlikesi altında ve çevresel faktörler nedeniyle zarar görmüş durumda. Resiflerin kalan %45’i insan tehlikesinden uzak fakat küresel ısınma ve pH düşüşü nedeniyle engellenmesi daha zor bir risk altındalar. Yapabileceklerimiz: Yerli Tropikal Balık Üretiminin Desteklenmesi Akvaryum hobisinin resifler üzerindeki etkisi küresel ısınma ve su kirliliği kadar yıkıcı olmasa da, yalnız Hawaii’den yılda 3 milyona yakın resif canlısı ihraç ediliyor. Dünya’da toplam olarak ise bu rakam 25 ile 30 milyon arasında. Hawaii’nin en büyük ihracatı olan Sarı Cerrahbalığı (Yellow Tang) son 30 yılda %70 oranında azaldı. Resif canlılarını toplayan şirketlerin doğaya tek zararı eksilen balıklar değil elbette. Dünyanın di- ğer ucundaki canlıları getirmek için uçuş sırasında havaya yayılan karbondioksit ve diğer zararlı gazlar da küresel ısınmayı hızlandıran faktörlerin başında geliyor. Endonezya’dan Türkiye’ye uçan bir uçağın karbondioksit salınımı 2 tondan fazla, bu da bir evin bir yıllık karbondioksit salınımına eşit. Hem resiflerdeki canlıların sayılarının azalmaması hem de doğaya zarar vermemek için yerli üretimi desteklemek bu hobiye yapabileceğimiz en önemli katkıdır. Ülkemizde ticari olarak büyük miktarlarda tropikal deniz balığı üretimi yapan firmalar malesef ki bulunmamaktadır. Fakat bazen akvaryumcularda ya da internet sitelerindeki forumlarda yerli üretim palyaçobalığı ya da kardinal gibi türleri bulmak mümkün. Doğadan yakalanmış balıklar yerine bunları tercih etmek hem doğaya katkıda bulunmak hem de yerli üretimi teşvik etmek açısından çok önemlidir. Tüm bunların yanında akvaryum üretimi balıkların doğadan yakalanıp bir paket içerisinde saatlerce beklemiş balıklara oranla çok daha dayanıklı ve sağlıklı olduğunu da unutmamak gerekir. En azından palyaçobalığı gibi üretimi yapılabilen balıklar konusunda akvaryumculara doğadan yakalanmış balık istemediğimizi, akvaryum üretimi balık istediğimizi belirtirsek artan taleple birlikte zamanla büyük miktarlarda akvaryum balığı üretimi yapan firmalar da ortaya çıkacaktır. 29 Frag tankı: Deniz Şişman Frag Değişimi Bir heves yeni bir resif akvaryumu kurduğumuzda, akvaryuma her baktığımızda gözümüzde kayaların hepsi mercanlarla kaplanmış, içerisinde sevdiğimiz balıkların dolaştığı, hayalimizdeki akvaryumu canlandırıyoruz. Bu hayalimizi gerçekleştirmek için de sabırsız davranıp genellikle akvaryumcudan yeni ithal edilmiş büyük mercanlar satın alıyoruz. Bu mercanlar doğada birçok balık ve omurgasızın beslenme ve üremesi için ihtiyacı olan alanı sağlıyor. Bunun yanında, çok nadir bir olay olan, mercanların toplu eşeyli üremesinin gerçekleşmesi ve yumurtaların denizde spermlerle buluşması için o bölgede yeterli miktarda birey olması gerekiyor. Doğadan toplanmış mercanları satın alarak, mercanların ve mercanları yuva olarak kullanan canlıların sayılarının azalmasına neden oluyoruz. Neyse ki, çoğu mercan türü bölünerek kolayca üreyebiliyor. Bu nedenle de akvaryum üretimi mercan türlerini bulmak balıklardan çok daha kolay. Balıklarda da olduğu gibi akvaryum üretimi mercanlar doğadan toplanan mercanlara göre çok daha dayanıklı, akvaryum koşullarına alışmış ve renkleri de genellikle daha canlı oluyor. İnternet sitelerindeki forumlardan diğer hobicilerin ürettiği fragları rahatlıkla temin edebilirsiniz. Üstelik Yumuşak Mercanlardan Acroporalara, mantarlardan Zoanthidlere kadar neredeyse tüm mercan türlerini bu şekilde alabilirsiniz. Böylelikle hem doğaya katkıda bulunmuş, hem daha sağlıklı canlılar almış, hem de daha az para ödemiş olursunuz. Otçul Canlılar Denizde Kalsın Küresel ısınmanın ve su kirliliğinin olumsuz sonuçlarından biri yosun artışı. Özellikle makro yosunlar çok fazla artış gösterip mercanları kaplıyor ve öldürüyorlar. Böylelikle mercan resifleri yavaş yavaş yok olup yerlerini makro yosun yatakla30 rı kaplıyor. Filipinler ve Bahamalar’da son yıllarda Papağan Balıkları ve otçul balıkların yakalanmasına getirilen kısıtlama sonucu bu bölgedeki mercan resiflerinin yavaş yavaş iyileştiği görüldü. Aynı şekilde Karayipler’deki denizkestanelerinin popülasyonu normal seviyeye yükselince mercan resiflerinin yerini alan yosunlar azalıp resifler tekrar iyileşmeye başladı. Dünya’nın farklı bölgelerindeki devletlerin resiflerin sağlığı konusunda endişelenmesi ve bu konuda yapıcı önlemler alması gerçekten çok güzel. Peki bu konuda biz ne yapabiliriz. Resifteki her bir canlının sistemin dengesi üzerinde önemli bir etkisi olmasına rağmen, otçul balıklara küresel ısınma ve diğer dış faktörler nedeniyle artan yosun miktarını dengeledikleri için daha önemli bir görev düşüyor. Yapılan araştırmalara göre küresel ısınmaya karşı en etkili türler Cerrah Balıkları, Papaz Balıkları, Papağan Balıkları ve Tavşan Balıkları. Balıkların dışında denizkestaneleri ve salyangozlar gibi canlılar da yosunların tüketilmesi konusunda çok önemli bir yer tutuyorlar. Akvaryumcudan eve getirdiğimiz her bir otçul canlı için tekrar düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Doğa küresel ısınmayla kendi savaşını verirken, otçul resif canlıları bu savaştaki en güçlü askerlerden biri. Cerrah Balıkları (Tang türleri) gibi akvaryumda üretimi mümkün olmayan balıkları denizde bırakıp, üstlerine düşen görevi yapmalarını beklemek biz hobiciler için çok büyük bir fedakarlık gibi gelebilir. Fakat akvaryumumuzda bir Cerrah Balığı’nın eksik olması doğaya katkıda bulunacaksa, bunun bir fedakarlık değil gelecek için uymamız gereken bir kural olduğunu düşünüyorum. Bakımı Zor Canlılardan Uzak Durmak Yapılan araştırmalara gore akvaryumculardan satın aldığımız akvaryum balıklarının %99’ı ilk yıl içerisinde ölüyor. Eğer bu kadar büyük bir ölüm ora- Fotoğraf: Selim Özadar nı olmasa, her yıl onlarca milyon deniz canlısına da talep olmazdı. Bu talebi düşürmenin en etkili yolu elbetteki satın aldığımız canlıların uzun süre hayatta kalmasını sağlamak. Malesef ki birçok hobici zorluğunu bilerek ya da bilmeyerek güzel renklerine kanıp bakımı çok zor olan canlılar satın alıyor ve bu canlıları kısa sürede öldürüyor. Elbetteki bir akvaristin kaybettiği balığının acısını en iyi yeni satın alacağı balığın mutluluğu unutturur. Malesef ki, bu şekilde, bir yıl içerisinde farkında bile olmadan soyu tehlikede olan bir çok canlıyı öldürmüş oluyoruz. Hatta kısa bir süre sonra o kadar alışıyoruz ki, ölüme karşı duyarsızlaşıyoruz ve sadece verdiğimiz paraya üzülüyoruz. Kimsenin, satın aldığı bu güzel canlıları öldürmekten hoşlanmadığına eminim. Peki resif canlılarını uzun yıllar boyunca yaşatmak, sağlıklı olmalarını sağlamak için ne yapabiliriz? Çok basit. Öncelikle asla ölüme duyarsızlaşmamamız gerekiyor. Elbette ki evde kurmaya çalıştığımız birkaç met- re küplük yapay ekosistemde her zaman her şey doğru gitmeyebilir ve en dayanıklı canlıları bile kaybedebiliriz. Fakat ölen canlıları bir para kaybı olarak değil, doğaya verdiğimiz bir zarar ve nadir bulunan bir canlının ölümü olarak görmeliyiz. Bu bilinci kafamıza yerleştirmemiz ve yıllar geçse de her zaman hatırlamamız gerekiyor. ‘Papagan Balıkları küresel ısınma nedeniyle artan yosunları dengede tutarak resifleri işgal etmelerini önlüyorlar’ Almayı düşündüğünüz canlıyı mutlaka çok iyi araştırın. Bakımı zor mu? Kolay yem alır mı? Bakımını sağlayabilir miyim? Özel gereksinimleri var mı? Çok yüksek ölüm oranlarına sahip canlılardan mutlaka uzak durulmalı. Bu canlıların güzellikleri çok cezbedici olabilir fakat eminim ki en az o balık kadar güzel fakat çok dayanıklı başka bir tür bulabilirsiniz. Hiçbir canlının hayatıyla kumar oynamaya gerek yok. Alacağınız tüm balıkların satın almadan önce kuru yem yediğinden emin olun. Eğer akvaryumcudan alıyorsanız çalışanlardan akvaryuma yem atmalarını, balığın yeme alışık olup olmadığını 31 Canlı kayalar görmek istediğinizi söyleyin. Yem almayan balıklar ya strese girmiş ya da kuru yeme alışmamış balıklardır ve kısa süre içerisinde yemeye başlamazlarsa uzun süre hayatta kalamazlar. Bu riski göze almanın hiçbir anlamı yok, bunun yerine yem aldığını gördüğünüz balıkları satın almak çok daha yararlı ve sizin için ekonomik olacaktır. Fakat Türkiye’de değil balığın yem aldığını görmek, balığı bile görmemiz mümkün değil. İthalat yapıldığı günlerde, küçük bir poşetin içerisinde dünyanın diğer ucundan buraya seyahat etmiş balığı koliden çıktığında birisi kapmazsa ancak buğulu poşedinin arkasından görebiliyoruz. Bu malesef ki ülkemizdeki en acı durumlardan biri ve ülkemizdeki en fazla canlı kaybının asıl sebebidir. Bilinçli hobiciler olarak ithalatın yapılan günden en az 2 hafta sonra akvaryumculara uğrayıp kalan balıklardan sağlıklı ve yem aldığını gördüklerimizi seçmeliyiz. Elbette internet sitelerindeki forumlardan ya da akvarist arkadaşlarımızdan alacağımız, sağlıklı olduğunu bildiğimiz canlılar en dayanıklı olanlar olacaktır. Yapay Kaya Kullanımı Çoğu akvarist akvaryumlarında denizden toplanmış canlı kayaları kullanıyor. Her ne kadar bunlar tropikal resifler yerine genellikle Marmara ve Ege’den toplansa da bu işlem elbette ki doğaya oldukça zararlı. Aynı şekilde bazı akvaryumcularda bulabileceğiniz Fiji ve Tonga gibi Pasifik adalarından toplanan kayalar da aynı şekilde oradaki doğal yaşamı olumsuz etkiliyor. Yurtdışında, özellikle Amerika’da, canlı kaya çiftliklerinde kürlenmiş kayalar satılmaktadır. Malesef ki Türkiye’de canlı kayalar direkt olarak balıkların ve omurgasızların yuva olarak kullandığı denizlerden alınıp, kürlendikten sonra akvaryumculara götürülmektedir. Akvaryumumuzda canlı kaya yerine kullanabileceğimiz birçok farklı malzeme var. Örneğin falez 32 kayaları ya da lav kayası. Suya zararlı bir salınımı olmayacak tüm kayalar akvaryumda kullanılabilir ve aynı görevi görecektir. Bunun dışında kendi kayalarınızı kendiniz de yapabiliriz. Çimento kullanarak akvaryumunuzun şekline uygun çok güzel kayalar, arka camı kaplayacak fonlar ya da büyük mağaralar ve köprüler yapabilirsiniz. Bu şekilde hem doğaya zarar vermemiş hem de üst üste koyulmuş kaya yığını yerine akvaryumunuzun şekline göre tasarlanmış yaratıcı ve sabit bir dekor oluşturursunuz. Bunun dışında bazı akvaryumcularda çok güzel hazır seramik kayalar da bulabilirsiniz. Bunlar biraz daha yüksek fiyatlı olsa da oldukça estetik ve akvaryum kullanımı için çok uygundur. Daha Çok Biyolojik, Daha Az Elektrik Genellikle akvaryumlarımızda biyolojik filtrasyona yeteri kadar önem vermiyoruz. Akvaryumdaki biyolojik yükü kaldırmak için kullandığımız gereğinden fazla güçlü protein toplayıcılar, denitratörler, ultraviyole ışıkları, reaktörler derken akvaryumumuz uzay mekiğine benzemeye başlıyor. Tüm bu pahalı ve enerji tüketen aletler yerine biyolojik filtrasyonumuza biraz daha ağırlık verip, normal boyutlarda bir protein toplayıcı hatta hiçbir fiziksel ve kimyasal filtrasyonun bulunmadığı akvaryumlar dahi kurabiliriz. Düşük Biyo-yük Akvaryumlarımızı bazen o kadar çok canlı ile dolduruyoruz ki, doğal ortamı evimize taşımak isterken tamamen yapay bir resif kurmuş oluyoruz. Sürekli ölen ve yenisi eklenen balıklar, gittikçe güçlendirilen protein toplayıcılar, mercanların büyümesini hızlandırmak ve renklerini canlılaştırmak için akvaryuma döktüğümüz kimyasallar derken bize huzur vermesi gereken akvaryum kontrolden çıkmış, sürekli para, enerji ve zaman tüketen bir alete dönüşüyor. Bu tuzağa çok kolay Zoanthid fragı düşüyoruz ve doğaya verdiğimiz zararın yanında akvaryum bizi rahatlatmak yerine daha çok strese sokuyor. Eğer kendimizi bu noktaya gelmeden durdurabilirsek, hem bu hobiden çok daha zevk almış hem de doğaya çok daha az zarar vermiş oluruz. Bunu gerçekleştirmenin ilk yolu akvaryumdaki canlı yükünü yavaş yavaş artırmak. Akvaryuma eklediğimiz her canlının gelişimini takip edip, onu büyütmenin zevkini çıkartmak. Bunun için ne parlak mercanlara ne de onlarca Cerrah Balığına ihtiyacımız var. Hobiye ilk başladığımızda yalnızca canlı kayalardan çıkan canlıları izleyerek bile aldığımız hazzı asla kaybetmemeliyiz. Hem kendimiz hem de doğa için en ideal olanın, uzun yıllar boyunca bakabileceğimiz, doğadaki davranışlarını ve gelişimlerini akvaryumda gözlemleyebileceğimiz canlıların olduğu bir akvaryum olduğunu düşünüyorum. Bunun için de akvaryumlarımızı balık ve mercanlarla doldurmak yerine az fakat sağlıklı bir popülasyona sahip olmamız gerekiyor. Sürekli akvaryumda bir sağa bir sola gezen büyük bir melekbalığı yerine bir lapin hareminin ya da gobi çiftinin aralarındaki ilişkiyi izlemek eminim ki çoğu akvariste çok daha ilginç gelecektir. Böylelikle daha sakin fakat çok daha sağlıklı, en son çıkan protein toplayıcının çırpıcısının pervane türünü bilmeden ya da Acropora’larınızın daha mor olması için hangi markanın hangi kimyasalını eklemeniz gerektiğine daha az kafa yorarak sizi daha az strese sokacak, daha doğal bir akvaryum kurmak mümkün olabilir. Düşük Enerji Tüketen Ekipmanlar Akvaryum sistemlerimizi aydınlatma, motorlar, ısıtma, soğutma ve diğer ekipmanlarla birlikte toplu olarak düşündüğümüzde çok fazla enerji tükettiği şüphesiz. Bunu zaten akvaryum kurduktan sonra elektrik faturasındaki değişiklikten de rahatlıkla farkedebiliriz. Fazla elektrik tüketimi resifleri direkt olarak etkileyen bir faktör olmasa da küresel ısınmaya olan katkısı nedeniyle aslında dolaylı yoldan büyük bir tehlike. Bu nedenle akvaryumda kullandığımız ekipmanları en verimli şekilde kullanmamız ve enerji yükünü azaltabildiğimiz kadar azaltmamız yalnız resiflere değil tüm dünyaya yapabileceğimiz önemli bir katkı. En fazla enerji tüketen ekipmanların başında şüphesiz aydınlatma geliyor. Aydınlatma olmadan bir akvaryum düşünülemez. Bize görsel bir şölen sunan bu hobinin güçlü ışıklarla desteklenmesi gerekir. Üstelik birçok resif canlısı besinini ışık sayesinde alır. Bir aydınlatma sistemi kullanmamız şart fakat bunu en verimli hale nasıl getirebiliriz? Resif akvaryumlarında kullanabileceğimiz, aydınlatma firmalarının akvaristlere sunduğu birçok farklı aydınlatma sistemi vardır. Bu aydınlatma sistemleri arasında bazıları aynı miktarda enerji tüketip daha güçlü ışık üretebilir. Örneğin T5 floresanlar. Bu floresanlar metal halide ya da power compact gibi diğer aydınlatma sistemlerine oranla enerjiyi daha verimli kullanır ve daha geniş bir alanı daha güçlü bir şekilde aydınlatabilir. Bazı durumlarda metal halide lambalar da kullanışlı olabilir, özellikle tek bir metal halidenin yeterli olduğu küp akvaryumlarda. Geçtiğimiz yıldan itibaren yavaş yavaş akvaryum dünyasında yerini almaya başlayan led armatürler enerjiyi diğer tüm aydınlatma sistemlerinden çok daha ekonomik harcalar. Deniz Şişman’ın ürettiği, Deniz Kestanesinin iğnelerinin arasına saklanmış Cardinal yavruları Enerjiyi verimli kullanmak yalnızca aydınlatmanın türüne bağlı değil. Aydınlatma türünden daha önemlisi kullanılan reflektör ve balastlar çünkü 33 kaliteli bir reflektör ve balast ile aydınlatma sisteminizi normalde olduğundan kat ve kat daha güçlü bir hale getirebilirsiniz, hem de aynı enerjiyi harcayarak! Ülkemizde genellikle apartmanlarda yaşadığımız için pek mümkün olmasa da eğer eviniz müsait ise güneş ışığı kullanarak doğal bir aydınlatma da yapabilirsiniz. Bunun için yurtdışında ‘solar tube’ denilen, evin çatısına açılan bir delik ve o deliğe yerleştirilen reflektörlü bir boru sayesinde güneş ışığını verimli bir şekilde istenilen yere yansıtabilen bir sistem geliştirilmiş ve resif akvaryumlarında da kullanılmaktadır. Güneş enerjisi açısından Avrupa’daki en verimli ülkelerin başında gelen Türkiye’de de keşke hiç enerjiye ihtiyaç duymayan bu tür projelerin hayata geçtiğini görebilsek. Aydınlatma dışında akvaryum içerisindeki motorlar da oldukça enerji tüketmektedir. Dönüş motoru, akıntı motorları, protein toplayıcının motoru, reaktörün motoru derken akvaryum içerisinde 24 saat çalışan bir sürü motor olduğunu farketmiyoruz bile. Bu motorların gerekliliği tartışılmaz. Filtre tankından akvaryuma su basmak için dönüş motoru, akıntı için akıntı motorları ve diğer ekipmanlar için de kendi motorları olması gerekiyor. Fakat markadan markaya her motorun elektrik tüketimi değişiyor. Aynı güçteki iki farklı marka motorun tükettiği enerji farkı o kadar fazla olabiliyor ki, kaliteli markalar için ödediğiniz fazla paraya kesinlikle değiyor. Bu neden34 le motor almadan önce mutlaka gücünü ve tükettiği enerjiyi inceleyip diğer markalarla karşılaştırın. Sonuç Dünyamız büyük bir değişim içerisinde. Hobimizin temeli olan resifler ise bu değişimden en fazla zarar ve en hızlı zarar gören ekosistemlerden biri. Deniz yüzey ısısı şimdiden ısınmaya, kutuplardaki buzullar erimeye ve suyun asiditesi her geçen gün artmakta. Bilim adamlarına göre deniz yüzey ısısının 1°C derece bile artması kalan mercan resiflerinde büyük oranda toplu ölümlere neden olabilir. Resifler bugün ki hızda yok olmaya devam ederse, bu hobiyi gerçekleştirebilecek son nesil biz olacağız. Hatta büyük ihtimalle bizim bile 10-15 yıl içerisinde en basit canlılar için şu an olduğundan çok daha fazla para vermemiz gerekecek ve birçok tür soyunun tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olacağı için çoğunun ithalatı yasak olacak. Bu süreci durdurma şansımız yok. Bu süreci ancak az da olsa yavaşlatabiliriz. Akvaryumumuza her baktığımızda resiflerin sonsuz bir kaynak olmadığını, aksine yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bir ekosistem olduğunu unutmamalıyız. Doğanın bu eşsiz parçasının biraz daha hayatta kalmasını istiyorsak bazı fedakarlıklar yapmak ve biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. Yoksa çocuklarımız bu inanılmaz canlıları ancak internetteki fotoğraflardan görebilecek. Fotoğraflar: Davut Şems Davut Şems Deniz mantarları Değerli okurlarım ve sevgili resif akvaryumu hobicileri. Bu sayımızda hepimizin çok sevdiği ve akvaryumlarında ilk göz ağrısı olan, deniz mantarlarını ele alacağız. Özellikle tuzlu su hobisine yeni başlayan akvaristlerin ilgisini çeken bu canlılar, şekil, renk çeşitliliği, güzellik, dayanıklılık ve kolay üreme özelliklerinden dolayı vazgeçilmezdir. Bende senelerden beri bu canlıların nerdeyse tüm türlerini besledim ve hâlâ besliyorum. Mantarlar iki familyadan oluşurlar: 1. Discosomatidae 2. Ricordiidae Bunlarda birkaç cinse ayrılıyorlar. 1. Actinodiscus 2. Discosoma 3. Amplexidiscus 4. Pseudocorynactis 5. Corynactis 6. Rhodactis 7. Ricordea Bu cinsleri fotoğraflarla örnek vererek tanıtacağız, ama önce biraz mantarların morfolojisi, fizyolojisi ve ihtiyaçlarıyla ilgili elimizden geldiği kadar bilgi ve tecrübelerimizi paylaşalım. 36 Bu omurgasız canlılar Anemonların en yakın akrabasıdır ve ortak özelliklere sahiptirler. Hatta araştırmacılar bunlara Mantar Anemonları derler. Biz her ne kadar onları yumuşak mercan (Soft Coral) sınıfına dahil etsek de onlar birer Anemon’dur. Yurt dışındaki satış sitelerinde Mushroom Coral diye geçer ve Soft Coral bölümünde satışa sunulurlar. Mantarlar disk şeklinde bir gövde ve altında bir ayaktan oluşurlar gövdenin ortasında ağız kısmı bulunur bu ağızdan hem planktonik beslenme yaparlar hem de metabolizma ürünü fazlalıkları atarlar. Yani bu ağız; hem ağız hem de anüs görevini yapar. Çapları 2-3 cm den 40 cm’ye kadar değişebilir. Bü- yüklükleri cinslerine bağlıdır. Anemonlar gibi uzun tentakülleri olmasa da bazı cinslerde kısa tentaküller mevcuttur. Bazı cinslerinde disk yüzeyi düz görünse de mikroskobik tentakül veya uzantılara shiptir. Bu uzantılar yapışkan ve ısırgandır. Aynı zamanda mantarın beslenmesine de yardımcı olurlar. Mantarların ayak kısımları kayalara tutunmasını sağlar. Mantarlar anemon kadar olmasa da çok az hareket kabiliyetine shiptirler. Yani Mantarlar gerektiğinde çok az yer değiştirebilirler. Renklerine gelince, gökkuşağının tüm renklerine hatta daha fazlasına sahiptirler. Kahverenginin tonları, bordo, mor, mavi, yeşil fosforik yeşil, turuncu, kırmızı hatta çift renkli olabilirler. Çizgili ve beneklileri de mevcuttur. Red mushroom Işık ihtiyacı: Mantarlar fotosentetik canlılardır. Epidermis tabakasında simbiyotik mikro algleri (zooxanthellae) sayesinde fotosentez yaparlar. Fotosentez ürünü olan enerjiyi kullanırlar. Mantarlar resif akvaryumlarında beslediğimiz fotosentetik canlılar arasında, en az ışığa ihtiyaç duyan canlılardır. Orta derecede bir ışık onlar için yeterli olur. Karma resif akvaryumlarında genelde güçlü ışık kaynakları kullanılır. Çok sayıda T5 ışıkları veya metal halide ışıklar mantarlar için fazla gelir, canlıyı rahatsız eder. Bu yüzden mantarları akvaryumun gölgeli veya en alt kısımlara yerleştirmeliyiz. Mavi ve aktinik lambalar mantarların gerçek renklerini ortaya çıkartır. Fosforik olanların çok daha güzel görünmelerini sağlar. Blue mushroom Green Striped Mushroom Işık fazla gelince mantarlar tam açmazlar ve küserler. Işık az gelirse de gövdelerini büyütüp ışığa doğru uzarlar yani bacaklarını uzatırlar. Renkleri önce açık kahverengi olur, sonrada beyazlarlar. Yani simbyotik alglerini kayıp eder ve ölürler. Discosomatidae familyasına mensup olmayan yani Rodactis ve Ricordea mantarlar, diğer mantarlara nazaran biraz daha ışığa ihtiyaç duyarlar. Hatta yüksek ışıkta daha fazla gelişler ve çoğalırlar. Ama yinede ışık kaynağına fazla yakın yerleştirmemeliyiz. Akıntı ihtiyaçları: Mantarlar düşük-orta akıntıyı sever. Sıfır akıntı besini onlara doğru getirmez. Buna karşın yüksek akıntıdanda çok rahatsız olurlar. SPS (kısa polipli sert mercanlar) akvaryumlarında yüksek akıntıdan rahatsız olurlar. Akıntı fazla gelince kendi- lerini yapıştıkları kayadan ayrılır, akıntıya kapılıp giderler. İstemediğiniz yerlerde yerleşirler. Buda genellikle kayaların arkası olur (akıntı olmayan yerler). Bu durumlarda sonuç, çoğu zaman ölümdür. Bu yüzden mantarları akvaryumun akıntıyı az alan, kayaların akıntıyı kestiği yerlerde dekore etmeliyiz. 37 Fil kulağı mantarı Discosoma Sıcaklık: Mantarlar yukarıda bahsettiğim gibi çok dayanıklı canlılardır. İdeal sıcaklık normalde 25 ºC derecedir ama 20 ila 35 ºC dereceye kadar dayanırlar. Fakat bu dereceler uzun sürede öldürücü olabilir. Kışın soğuğunu ısıtıcı ile karşılaya biliriz ama yazın havalar çok yüksek sıcaklıklara ulaştığında soğutucularla (veya nanolarda bilgisayar fanları ile) ısıyı düşürmeliyiz. Aksi halde simbiyotik algler yüksek ısıda ölür. Mantarlar beyazlaşır ve ölüm kaçınılmaz olur. İdeal su şartları: Sıcaklık: 24 - 29 ºC Tuzluluk oranı: 1023 - 1026 Kh: 5-11 daha düşük ve daha yükseğini bir yere kadar tolere edebilirler. Ph: 8.1-8.4 ama alt seviyede 7 ye kadar tolere edebilirler. Amonyak ve nitrit: Çok az tolere ederler ama biz yine bu seviyeyi sıfıra çekmeliyiz. Çünkü mantarlar tolere etse de diğer canlılarımız zarar görebilir. Nitrat: 100 nitratı çok rahat tolere ederler. Hatta nitratlı sularda daha da güzel açarlar. Bu konu bazı insanlara ters gelebilir ama tecrübeli hobiciler buna inanırlar ve bilirler. Biz yine diğer canlılarımızın sağlığı için nitrat seviyesini mümkün olduğu kadar alt seviyede tutmalıyız. Gerekli elementler: Aslında düzenli su değişimi en iyi yöntemdir. Gerekli elementleri sudan alırlar. Anemon ailesi olduklarından iyodin de gereklidir. Piyasada satılan sıvı yemler, amino asit ve diğer element takviyelari mantarlarımıza iyi gelecektir. Discosoma Üretim: İdeal su şartları, gerekli elementler ve yeterli ışık sağlandıktan sonra hızlı bir şekilde çoğalırlar veakvaryumda iki şekilde üretilebilir. Doğal yollar ve akvaristlerin müdahelesiyle. Doğal yolla üretilen mantarlar da iki şekilde ürerler. İkiye bölünerek çoğalma: Bu durum bazı cinslerde olur. Örneğin Rodactisler bölünerek çoğalır ve tüm kayaları kaplarlar. Bölünürken biraz büzülürler. Bu durum akvaristleri tedirgin eder ama merak edilecek bir konu değildir. Çabuk toparlanırlar. Hairy Mushroom 38 Ayak kısmından küçük parça bırakarak: Man- Discosoma tarlar çok az da olsa hareket etme yeteneğine sahiptir. Hareket ederken ayak kısmının bir parçasını bırakırlar (pedal laseration). Bu parçalar zamanla küçük bir mantara dönüşür ve hızlı bir şekilde çoğalırlar. Bu çoğalma genelde Actinodiscuslarda olur. Bazen yüksek akıntıdan dolayı mantarlar ayak bağlarını çözüp kendilerini akıntıya bırakır, birkaç saat akvaryumda dolaşırlar. Çoğu zaman akvaryumun arka kısımlarında veya kayaların altında sıkışırlar. Mantarları buradan kurtarıp kazanmak bizim elimizdedir. Suda hareket halinde veya kayaların arkasında boş duran mantarları alarak küçük kayalara yapışmalarını sağlayabiliriz. Bunun için ince filelerden yararlanabiliriz. Ya da boş bir su şişesinin alttan 10 cm kesip, içine bir kaya yerleştirerek ve akıntının olmadığı bir yere bırakbiliriz. Şişenin içindeki kayanın üzerine koyduğumuz mantarlar kısa sürede kayaya yapışacaktır. Akvaristlerin veya üreticilerin müdahelesiyle çoğalma: Kişisel olarak bu yöntemi onaylamadığımı belirtmeliyim. Su değerleri yukarıda anlattığım gibi olursa tatmin edici bir çoğalmayla doğal olarak karşılaşırız, ama bazı araştırmacılar ve hobiciler aşağıdaki yöntemleri uyguluyor. Discosoma Bu yöntemlerden birincisi - ki bu daha iyi bir yöntemdir - mantarı ayak bağlantısından bir kaç milimetre yukarıdan keserek ayırırlar. Ayak kısmı tekrar büyür ve mantara dönüşür. Ayrılan parçada daha önce anlattığım gibi bir file yardımıyla küçük kayalara bağlanır. Mantar kısa sürede taşa yapışır, kesilen mantarın ayak kısmı mantara dönüşmesi zaman alacaktır. İkinci metot cerrahi bıçağı ile mantarı ortadan ikiye bölmektir. Bu yöntemi kesinlikle tavsiye etmiyorum. Beslenme: Normalde yeterli ışık ve su şartları iyi olursa ekstra beslemeye gerek yoktur. Tabii ki düzenli su değişimi yapılmalıdır. Yinede piyasada satılan sıvı yemler, artemia larvası, plankton ve bazı mercan yemleri yararlı olacaktır. Bazı büyük mantarlar - fil kulağı mantarı gibi - doğrudan küçük karides parçalarıyla da beslenebilir. Mantarlar diskleri üzerindeki küçük uzantılarla beslenirler. Bazı mantarlar yemini yakaladığında kendini bir bohça gibi kapatır, gövdesini ters çevirip yemini mideye indirdikten sonra tekrar açılır. Bazıları da ka- Ricordea Yuma panmadan yapışkan uzantıları sayesinde yemi yakalar ve ağza doğru sürükler ve mideye indirir. Besleme sırasında akıntı motorlarını kapatmak faydalıdır ve yemi ağız kısımlarına yakın bırakmamız daha yararlı olur. Ama yinede fazla yem vermemeliyiz çünkü su kalitesini kötü yönde etkileyebiliriz. Doğal düşmanları: Çoğumuz bunları resif akvaryumlarında besliyoruz ve dolayısıyla resif uyumsuz balıklardan uzak tutuyoruz. Ama yeni başlayanlar için önemli konu büyük meleklerin, tetik balıklarının (trigerlerin), 39 Amplexidiscus: Bu cinste fazla üye yoktur. Giant, filkulağı (elephant ear) mantarıdır. Çoğu hobicinin yakından tanıdığı filkulağı mantarıdır. 20-30 hatta 40 cm’e kadar büyür bundan dolayı büyük akvaryumlar ister. Renkleri kahverengi, açık mor arası değişir. Hobiciler arasında katil mantar olarak ta bilinirler.Çok küçük balıkları, anemon gibi avlayıp yiyebildikleri söylenir. Ben bu mantarları iki yıl besledim. Küçük balıklarım olmasına rağmen bir zararını görmedim. Ama hobici arkadaşlarımdan balığımı yedi diye duyumlar aldım. Bana göre güzel bir canlı ama küçük balıklar için tehlikeli olabilir. O yüzden tedbirli davranmalıyız. Ricordea Yuma Ricordea Florida balon balıklarının ve bazı etçil denizyıldızlarının bulunduğu akvaryumlara mantar koyulmamalıdır. Satın alırken dikkat edilmesi gereken hususlar: Mantar satın alırken rengine çok dikkat etmeliyiz. Beyaz veya beyaza çalan uçuk renkleri olanlardan uzak durmalıyız. Bu mantarlar uzun süre ışıksız kalmış, simbiyotik alglerini kaybetmişlerdir ve kurtarılmaları zordur. Yine dikkat etmemiz gereken bir diğer husus mantarlar kayaya sarkık değil sıkı yapışık olması. Mantarlar yırtık ve ağız kısmında ince bağırsak gibi uzantılar olmamalıdır. Renkleri parlak ve doğal renginde olmalıdır. Ülkemize ithal edilen mantar cinslerinden bahsedelim. Actinodiscus cinsleri: En fazla üyesi bulunan ve muhteşem renklere sahip olan cinslerdir. Genellikle 3-5 cm boyunda olurlar. Çok çabuk ürerler ve bakımları çok kolaydır. Son zamanlarda üreticiler, Actinodiscus cinslerinin birçoğunu (genelde yassı kaya üzerinde olur) yapıştırıp bir çiçek bahçesini andıran multicolor mantar kayasını satışa sunuyorlar. Fiyatları biraz yüksek olsa da muhteşem bir görüntü sağlıyorlar. En fazla bilinen Actinodiscus cinsleri Red Mushroom (Kızıl Mantar), Green Striped Mushroom (Yeşil Çizgili Mantar), Blue Mushroom (Mavi Mantar) ve Spotted Mushroom (Benekli Mantar) dır. 40 Discosoma: Ülkemize fazla ithal edilmese de, deniz akvaryumu daha yeni moda olduğu yıllarda çok çeşitleri ithal ediliyordu. Tek ve çift renkli olabilirler ve Actinodiscuslar gibi düz gövdeli değildirler. Boyları 3-20 cm kadar değişebilir. Genelde koloni halinde yaşar. Kayalarda hiç boş yer bırakmazlar. Rhodactis: Diğer mantarlara nazaran daha uzun uzantıları vardır. Bazıları kıllı gibi, bazıları da yuvarlak pamukçuk gibidir. En bilinen Rhodactisler, Hairy m. ve Lavender m. ’dır. Su şartları iyi olursa çok hızlı çoğalırlar. Özellikle Lavender halı gibi tüm kayaları sarar ve hoş görüntü verir. Ricordea: Benim en sevdiğim mantarlardır. Çoğu 2-3 renkli olup fosforik canlılardır. Başta belirttiğim gibi familyası bile ayrıdır. Bilinen 2 cinsi var Yuma ve Florida. Yüksek ışık ve akıntıya diğer mantarlara göre daha dayanıklıdır. Genelde sert mercan besleyen akvaristler, mantar hasretini bunlarla giderebilirler. Diğer mantarlara göre fiyatları da pahalıdır. Özellikle Florida’lar. Ama muhteşem renkleri ve az bulunmaları bunu telafi eder. Ricordea’ların uzantıları baloncuk gibidir. Özellikle birkaç rengi yan yana koyduğumuzda harika bir görüntü sağlarlar. Florida’ların baloncukları daha sık ve yuvarlaktır. Yuma’lar daha seyrek uzantılara sahiptir. Bana göre her iki cins en güzel mantarlardır ve genelde tecrübeli akvaristlerin peşinde olduğu mantarlardır. Sevgili akvarist dostlarım azda olsa mantarlar hakkında bilgi, tecrübe ve yaşadıklarımızı paylaştık umarım yararlı olmuştur. Canlılarınıza iyi bakın. Hayrettin DAĞCI Akvaryumda ve Dünyada Mangrov Mangrov’lar hakkında çok fazla sayıda makale ve anlatıma internet üzerinden, çeşitli basılı kitap ve dergilerden ulaşabilirsiniz. Bu yüzden çok fazla detaya girmeden giriş yapmak istiyorum daha sonra ise tamamen kendi deneyimlerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım. Mangrov kelime anlamı olarak tekil bir ağacı ya da bitkiyi çağrıştırsa da aslında bir bütünü temsil ediyor. Bu temsil ettiği oluşum ekvator kuşağı ve ona yakın bölgelerdeki (Subtropikal) gel-git ile oluşan haliçlerde, acı su kanallarında, tuzlu su bataklıklarında ve çamurlu kıyılarda, sık ormanlar oluşturan bazı ağaç ve çalı türlerine ve oluşturdukları bu ormanlara verilen ortak isimdir. Mangrovlar sadece sahip oldukları bitki-ağaç çeşitliliği ile beraber, içerisinde ortak yaşam süren ve orada barınıp üreyen canlılarla da anılırlar. Balıklardan, omurgasız ve mercan türlerine kadar birçok canlıyı barındırırlar. Mangrovlar, dünyamızın ciğerleri aynı zamanda birçok canlı yaşamının oluştuğu yerdir, ekonomik getirisi olan mangrov ormanları koruma altına alınmıştır. Mangrov ağaç toplulukları genellikle denizlerle ırmakların buluştuğu ya da yeraltı kaynaklarından gelen yüksek organik içerikli ince sedimentin olduğu çöküntü topraklarda, yüksek dalga hareketlerinin olmadığı alanlarda toplanırlar. Mangrov ormanlarında yaklaşık 70 tür olduğu biliniyor, belli başlı olanları, Verbenaceae, Arecaceae (Palmae), Rhizophoraceae ve Sonneratiaceae familyalarında yer alan bu bitkiler geliştirdikleri destek kökleriyle birbirlerinden ayırt ediliyor. Mangrov ağaçları çamurlu ve bataklık alanda yaşadıklarından ağacın kökleri, suyun çekildiği dönemlerde içerisinde oksijen tutabilen bir yapıdadır. Ağaç ince kökler ile suyun dışına uzanarak solunum yapmaya çalışmaktadır. Su üzerinde bulunan kökleri üzerindeki lentisel adı verilen küçük açıklıklar aracılığıyla oksijen alır ve çamur altında kalan bölümlerinin de havalanmasını sağlar. Mangrov ağaçlarının yaprakları kalın ve cilalıdır, bu özellik suyu tutabilmek ve güneş ışığını yansıtmak içindir, bu şekilde su kaybı en aza indirgenmiştir. Gövdeleri kalın bir kabukla çevrilidir. Gel-gitlere dayanacak şekilde kök yapıları vardır. Kökler; ok- 42 Mangrov ağaçları birçok ağaçtan farklı bir şekilde soylarını devam ettirirler. Bu türlerde tohum daha ağaçtayken, toprağa değmeden çimlenir, tohumun kökleri zemine erişecek kadar büyüdüğünde tohum ana gövdeden ayrılır ve kendi başına bir ağaç olur. Bu şekildeki üremeye vivipar üreme denir. Diğer bir türde üreme şekli ise tohum bir ok ya da vida sistemi gibi, yüksekten düşerken kendisini çamurlu tabana sabitler. Mangrov ağaçları tatlı ya da tuzlu su içerisinde olması ve bu ortamda kaldığında gelişmesinde bir sorun oluşturmaz. Avicenia türlerinde köklerden emilen ve kullanılmayan tuz, yapraklar ile gövdeden atılır, ölen yapraklar atıldıkça bitkinin sudan aldığı tuzda atılmış olur. Rhizophera türünde ise, su kökler tarafından emilmesine rağmen tuz köklerden geçemez, böylece gövdeye tuz giremez. Yazımda kullanacağım Mangrov kelimesi diğer adıyla kırmızı mangrov (Red Mangrove - Rhizophora Mangle) dır. Deniz Akvaryumunda Refugium (sığınak); Birçoğumuzun baş belası, birçoğumuzun da umursamadığı nitrat ve fosfat ile mücadelede birçok yöntem uygulanmış ve halen uygulanmaktadır.Bu uygulamalar içerisinde Refugium (sığınak) büyük rol oynar, birçok macro alg ile kurulan bu sistem, sudaki fazla olan nitrat ve fosfatı kullanarak evimizde kurduğumuz eko sistemde yerini alırlar. Neden Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle; Sahip olduğumuz macro algler ile kurulan Refugium (sığınak) sistemi yeterli ya da yetersiz diye düşünürken, Rhizophora mangle; bu mangrov ağacına bir mucize gözü ile bakmıştık. Bu ağaç birçok yerli ve yabancı kaynakta çok övülüyordu. Mangrov kullandığı sistemde protein skimmer kullanmayan hobici ve Mangrov ile oluşturulmuş refugiumlara, acı su akvaryumlarına, paludaryumlara hayran kalmıştık. Denemeye karar verdim ve Rhizophora mangle türündeki mangrovlardan temin ettim. Mangrov fideleri elime geçtiği gün çok fazla incele- me şansım oldu. Bu bitkiler anlatılan ve fotoğraflardaki gibi gerçekten de ok gibiler. Alt kısmı daha ağır ve daha sert, üst kısımları ince ve daha yumuşak. Fideler, öyle güzel bir aerodinamiğe sahipler ki, havadan yere attığında hacı yatmaz gibi hep alt kısmı önce yere düşüyor. İnceden kalına doğru giden füze dip yapısı suyu ya da çamuru yarıp zemine ulaşmasını ve sabitlenmesini kolaylaştırıyor. Fotoğraflar: Hayrettin DAĞCI sijensiz zeminlerde, kireç taşı, kayalık yerlerde bulunduğu gibi mercanların bulunduğu zeminlerde de, çok derinlere inmeden kafes şeklinde ya da yatay biçimde zemine tutunur. Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle, Adaptasyon; Bu ağaç türünü temin ettiğim üretici, bu türü tatlı suda üretip, yaşattığını söylemişti. Tatlı su kültürüne alışmış bir canlıyı 1025 gibi yüksek tuzluluğa sahip bir suya koyamayacağımı düşünmüştüm. Fide- l e ri önce tatlı suya koyup, her hafta tuzluluğunu arttırarak adapte ettim. Böyle yapmasaydım ne olurdu? Onu da denedim, kökler gelişiyor ama gelişim daha uzun sürüyordu. Adapte sırasında oluşan kökler beyaz ve daha çabuk uzarken, tuzlu su içerisinde olan kökler kırmızı ve daha geç bir büyüme sağlıyordu. Adapte sırasında fidelerin bulunduğu su ortamlarını, tuzluluk oranlarını ölçtüm, fideler, bilindiğinin aksine tuz tüketmiyorlar, tüketiyorlarsa da ölçülecek kadar değillerdi. Sudaki kalsiyum, magnezyum, karbonat gibi değerlerle, sudaki tuzluluk, fidelerin gelişimi sırasında ölçülebilecek kadar değişmedi (tuzlu su için geçerli, tatlı su dâhil değildir) . Bu bahsettiğim adapte sistemi bana ait ve içgüdüsel olarak hissedip, uyguladığım bir yöntemdir. Bu yöntemi daha önce bana öneren kimse olmadı, bu şekilde yapmaya devam etmek tercih meselesidir. Kırmızı Mangrov (Rhizophora mangle) Yerleşim ve Uygulama Yöntemlerim; Mangrov fidelerini çeşitli su şartlarında, çeşitli toprak, kil, kum, kaya ortamlarında denediğim gibi farklı sonuçlar elde ettim. Killi toprakta çok daha iyi geliştiler, bunun sebebi çamuru her zaman ıslak tutmam ve köklerin besinlerini ,killi toprak karışımından daha iyi elde etmesinden olsa gerek. Kök gelişimi, uzaması ve çimlenmesi daha 43 hızlı oldu, kökler zeminde paralel uzandılar. Hem kökler tutunduğu hemde bol besin olduğu için bu şekildeki ortamda daha hızlı büyüyorlar. Akvaryum kum zemininde; kökler suda serbest yüzer konumunda olduğundan daha iyi gelişti, gelişen kökler kum zeminde, tabana paralel uzadılar. Kumluk zemine tutunan ağaç hızlı büyüyor. Kaya üzerine tutturma durumunda; kökler kayayı sarmaya çalıştı, uzun kökler içinden çıkan kılcal köklerle kayanın içlerine işleyerek kökler kayayı avuç gibi sardı. Kayaya tutunan ağaç hızlı büyüyor. Mangrovların kök kısımları, suda hiçbir yere değmeden denediğimde, kökler sürekli dibe değmek için çaba gösterdi, kökler aşağı uzun kollar atarak ilerledi, bitki kendisine tutunacak yer bulmak için çaba gösterdiği için ağaç geç büyüyor. Mangrov ağaçlarının fide gövdelerini kesit olarak tarif etmem gerekirse; dışı elastiki, içerisindeki gövde teleskopik bir yapıda ve benim en iyi tarif edebilme şeklim, mısır koçanının içerisindeki ya da incir ağacının dalının içerisindeki gibi bir dokuya sahip. Bu doku ile yukarıda yazdığım gibi, hava ve su taşıyarak yaşamını ve gelişmesini devam ettiriyor. Fide büyüdükçe, içinde bulunan teleskobik olarak tabir ettiğim kısım ışık kaynağına doğru büyüyor. Bunu şöyle izah edeyim; ışığı üstten verdiğinizde, fide ışığa doğru uzamaya başladığında, ışık kaynağını yana aldığınızda ise fide bu sefer ışık kaynağına doğru bükülüyor. Buda fidenin doğasında, sık ormanlar içinde, ne olursa olsun, yolunu bulup, gün ışığına çıktığını ve geliştiğini gösteriyor. Yaprakları ikişerli olarak uzuyor ve her katta yapraklar diğerlerini kapatmayacak şekilde diğer yönde çıkıyor, bu durumdan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Kök yapısı; önce iri olan 1-2 kol uzanıyor ve bu kollardan daha ince olanları çıkıyor, bu şekilde kökler düzensiz uzunluk ve aralıklarla uzuyor. Kökler ilk zamanlarında çok körpe ve kırılganlar. Oluştuktan ve biraz zaman geçtikten sonra elastiki özellik kazanıp daha sonra kopmayan bir özellik alıyorlar. Çok büyümüş 44 mangrov köklerinin sertleşme döneminden sonra sump ya da akvaryumdaysalar camları kırma tehlikesi var. Beslemek için çok özel bir ışığa gereksinimleri yok, sarfiyatsız florasan veya sarı ampuller ile çok rahatlıkla bakılabiliyorlar, gelişimin her iki ışık kaynağında da aynı olduğunu gözlemledim. Hurafe olan, akvaryumdaki tuzu ve diğer elementleri tüketmiyorlar, dökülen yaprakları özellikle sudan almadım, çürümelerini seyrettim, sadece kahverengi oluyor ve suda erimiyorlar. Kırılan ve çürüyen kökler sadece yumuşuyor ve ana gövdeden kopuyor, ölen ve bozulan fideler suda küfleniyor ve renk değiştirip üzeri beyaz küf ile kaplanıyor. Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle, Akvaryumumdaki Etkileri ve Sonuç; Mangrov fidelerini büyütüp, bir sene civarında besledikten sonra izlenimlerim ve deneyimlerimde bir karar verebilecek duruma geldim.Tam sayı veremem ama yaklaşık 60 adede yakın fide ile çalışma imkânım oldu. Aldığım ve alacağım kararlar tamamen benim ve benim akvaryumuma ait olduğunu hatırlatırım, beklide bir başkasında farkı sonuçlar elde etmesine sebep olabilir, bunu bilemiyorum. Görüşüm şudur; mangrov olarak bildiğimiz bir ağaç türü Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle, akvaryumda kullanıldığında, suda serbest gezen organik atıkların azalmasında, protein skimmera gereksinim kalmadan akvaryumun devam etmesine, suyumuzda sevilmeyen nitrat ve bunun gibi fosfat bileşiklerinin tüketilmesine, anlatımlara istinaden kayda değer, çok öne çıkan, faydaları ve yardımı olmadığını düşünüyorum. Bitkileri büyüttüğüm ve beslediğim dönemlerde, akvaryumda bir fayda sağlamadıklarını gördüğüm halde, bana kattığı en büyük fayda güzel görselliğe sahip ağaç kök yapılarıdır. Saksı ve akvaryumda beslediğim bu fideleri zaman zaman diğer hobici arkadaşlarımın da deneyip, sonucu görebilmesi için verdim. Onlarında görüşlerini aldığımda, deniz akvaryumlarında Kırmızı Mangrov, Rhizophora mangle bir masaldan öte gitmemiş, sadece güzel bir refigium süs bitkisi olarak sınıfta kalmıştır. Ahmet Kadir Şanlı Goldfish Anatomisi Anatomi bir organizmanın morfolojik yapısı olarak tanımlanır. Morfolojiyse hayvan ve bitkilerin yapısı ve özellikleriyle ilgilenen bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. kafatası bölgesi sırt yüzgeci solungaç kapağı yanal çizgi kuyruk yüzgeci üst kuyruk lopları ağız burun delikleri göz göğüs yüzgeci anal yüzgeç karın yüzgeci kuyruk çatalı alt kuyruk lopları Dış Anatomi Form: Japon balıklarının vücut şekilleri kendi aralarında farklı biçimlere ayrılır. Örneğin Comet , Common goldfishlerin vücutları uzun ve yassı gider ancak Ranchu , Oranda gibi türlerin vücutları ise yumurta vücutlu, yuvarlak ve basık gibidir. Her türün vücut şekli farklılık gösterebilir. Yüzgeçler: Japon balıklarının yüzgeç sayısı yine kendi türleri arasında farklılığa yol açar. Bir Japon Balığı için üç tek ve iki çift yüzgeci var demek çok yanlış olacaktır. Bunun nedeni her varyasyonun kendi arasında hatta kendi türünün alt kategorisinde dahi ortak yüzgeç sayısı bulunmamaktadır. Tek kuyruklu türlerde üç tek ve iki çift yüzgeç, çift kuyruklu türlerde dört çift ve bir tek yüzgeç, bütün kuyruklu türlerde üç çift ve iki tek yüzgeç ve sırt yüzgeçsiz türlerde yalnız dört çift yüzgece sahiptir tanımlaması en doğru olanıdır. Caudal yani kuyruk yüzgeci balığın yüzmesi için kullanılır, sırt yüzgeç ise hareket anındaki stabiliteyi, pectoral (göğüs) yüzgeçler ise yön değiştirme, ileri geri yavaş yüzme ve durmak için kullanılır. Ventral (karın) yüzgeçlerde yukarı yüzüş ve dengeyi sağlamak için kullanılır. Anal yüzgeç bazen tek olabilir ancak yarışmalarda istenen özellik tek kuyruklular hariç diğer türlerin anal yüzgeçlerinin çift olması istenir. Pectoral (göğüs) ve Dorsal (sırt) yüzgecin kemikli kısmı iri, çıkıntılı ve geniş olması cinsiyet ayrımında kullanılan diğer metotlardan biridir. mayabilir. Japon balıklarında pullar çok farklılık gösterir. Kısa, geniş, dar, uzun, kalın ve pulun biçimine göre değişikler gösterir. Özellikle en farklı pul çeşidi Pearlscale (İnci Gövde) türünde mevcutlar. Pullar balığı dış etkenlerden korur ve hastalıklara karşı direnci içinde koruyucu mukozası vardır. Ve Japon balıklarının pullarında, bazı balıklarda olduğu gibi Guanin bulunur. Guanin (2-amino-6-oksipürin), nükleik asitler de (örneğin DNA, RNA) bulunan dört asıl azotlu bazlardan biridir. Bir pürin çeşidi olan guanin, Watson-Crick baz eşleşmesinde sitozin ile hidrojen bağı kurar. Bu nükleoside guanozin denir. Guanin bazı balıkların pullarında da bulunur ve Japon balığının pullarında da mevcuttur. Balığın pullarının parlamasının nedenlerinden biride, guanin kristallerinin sonucudur. Bu pullar ve deri yakından incelendiğinde ‘’migrasyon’’ yani hücrelerin lekeler halinde yer değiştirmesi olayını görebilirsiniz.(Kırmızı mavi geçiş) ‘’Epitalyum’’ yani bir veya birkaç kat halinde balığın bütün dış (epidermis) ve iç (mukozalar) yüzeylerini kaplayan dokunun altına hızla geçiş yapan hücreler yakından renkli geçişlere tanıklar olurlar. Pullar: Japon balıklarının vücutları tamamen pullarla kaplıdır. Bu pullar başın arkasından başlayarak, kuyruk sokumuna kadar devam eder. Bazı türlerin kuyruk arasında da pullar bulunur. Ancak tüm türlerde vücut tamamen pullarla kaplanmış olmayabilir. Özellikle Subunkin türlerinde pullar az sayıda yalnızca lateral çizgi üstünde olabilir ya da hiç pul ol- Ağız: Japon balıklarının ağızları çıkıntılı bir yapıya sahiptir, birkaç kıkırdak sayesinde balık ağzını her seviyeden yem almak için mükemmel kullanır. Japon balıkları akvaryum- 46 gold fish.indd 2 31.10.2010 23:26 da bakılırsa, akvaryum kumunun iyi seçilmesi gerekir. Bazı kum ve çakıllar balıkların ağızlarını çizebilir yaralanmasına sebep olabilir. Fazla önemsenmeyen bir şey olsa da bu küçük ayrıntı balığın ölümüne bile sebep olabilir. Japon balıklarının ağızlarında diş bulunmaz yemleri önce emerek tadına bakıp yerler. Özellikle verilecek yemlerin balıkların ağızlarına göre verilmesi önemlidir. Aynı boyuttaki yemler akvaryumda boyut olarak küçük olan Japon balıklarının aç kalmasına neden olabilir. Gözler: Japon balıklarının en güzel bölgelerinden biriside gözleridir. Tabi her cinsin gözleri nasıl farklıysa, bu özel türlerinde bakımları farklı ve özel olacaktır. Japon balıklarının gözleri ayrı hareket edebilir ve bu sayede görüş alanı fazlalaşır. Örneğin Telescope balığının gözleri dışarıya doğru çıkıktır bazı türlerin gözleri o kadar büyük olur ki onlara da Dragon-eye denir. Diğer farklı göz yapısı Celestial ve Bubbleeye’ların yukarı doğru bakan gözleridir. Bu göz yapıları da kendi türleri içinde farklı şekillere ayrılır. Japon balıklarının göz kapakları bulunmadığından su dışında uzun süre kalmaları, balıkta rahatsızlık yaratabilir. Lateral Çizgi: Japon balıklarının da yanal çizgisi Koiler gibi vücutlarının orta sonra tüm yan yüzeyleri boyunca yer almaktadır. Ancak tek fark, farklı vücut şeklinde olan Japon balıklarının çizgisi aşağı-yukarı doğru yani düz olmayan bir çizgisi vardır. Tabi tek kuyruklu Japon balıklarının lateral çizgileri Koi’ler gibi dümdüzdür. Pullar içerisindeki delikler yüzeyin altında içerisinde nuromast hücreler barındıran bir kanal oluşturmasına yardımcı olur. Buda bu kanal içindeki mukusun titremesine ve balığın uyarılmasına yardımcı olur. Bu sayede balık hayatta kalır ki buda tüm titreşimlere cevap veren yönünü belirleyen bir özelliktir. Japon balıklarının da lateral çizgilerinin altında kan damarı bulunur. Kafa: Japon balıklarının en beğenilen bölgesi baş kısmıdır. Bazen renkler bile balığın başından daha ikinci plana itilir. Her varyetede baş kısmındaki şişlik olmasa da bazı türlerin baş kısımları inanılmaz derece büyüyebilir. Bu balıklarda dikkat edilecek önemli noktalar akvaryumunun üstünü camla kapamak olacaktır. Bu balıklar su yüzeyinden yem yerken baş kısımları su yüzeyine çıkacağından ve ortamdaki havada soğuk ise akvaryumun üstünde de cam yoksa bu türlerin azda olsa rahatsızlanma imkanı olacaktır. Bunun için akvaryumların üstleri kapatılmalıdır. Yine baş kısmında balıkların burun bölgesinde, çene altında, göz altında ve solungaç üstünde şişlikler, pomponlar ve keseler olabilir. Bu özellikleri taşıyan balıklara da farklı isimler verilmiştir. İç Anatomi Japon balıkları da sazanlar gibi iskeletli yapıya sahiplerdir. Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi kemikler, kıkırdaklar ince bir yapıdadır. Bu balığın, suda daha rahat yüzmesine ve esnek olmasında önemli bir avantaj sağlar. Hafif iskelet yapısıyla Japon balığı, kasları sayesinde zorlanmadan yüzerler. Her türün iskelet yapısı bu şekilde değildir özellikle tek kuyrukluların iskelet yapısı sazanlarınkine benzer. Diğer Japon balığı varyetelerinin de iskelet yapısı her tür için ayrı ayrı olacaktır. Ryukin iskeleti ile Celestial iskeleti gibi. Japon Balıkları da sahiplerine en kolay alışabilen balıklar olarak bilinir. Akvaryumunuzda ya da havuzunuzda bakacağınız balıkların, elinizden yem yiyip alışması çok kısa sürecektir. Diğer tüm balıklar gibi mükemmel bir yapıya sahiptir. Kaynaklar Fish Medicine (Balık ilaçları) - Stoskopf, Michael, W.B. Saunders Company, Philadelphia, PA, 1992 Aquariology, Master Volume (Akvaryumculuk, Temel Kitap )- Gratzek, John, Tetra Press, Blacksburg, VA, 1992 The Tetra Encyclopedia of Koi (Tetra Koi Ansiklopedisi)- Tetra Press, Blacksburg,VA, 1989 Living Jewels (Canlı Mücevherler) - Watt, Ronnie; de Kock, Servaas - Delta Books, Johannesburg, S.A, 1996. Koi Carp (Koi Sazanı) - Freestyle Publications, Poole, U.K. 47 gold fish.indd 3 31.10.2010 23:26 Hazırlayan: Özge Özdemir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Ödüllü 1 4 2 Bulmaca 1 3 4 5 6 7 8 9 10 2 3 11 5 12 Anahtar Kelime 1 2 3 4 5 Bulmacayı çözün, anahtar kelimeyi isim, adres ve telefon numaranızla birlikte 15 Aralık 2010 tarihine kadar [email protected] adresine gönderin yapılacak çekilişle PETMARKET’ten 50 TL’lik hediye çeki kazanın Soldan Sağa: 1. Resimde görülen canlı. 2. Bir şey yapmak için verilen veya alınan müsaade – Küçük testi. 3. Sahil -Perde ayaklılardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda ve karada yaşayan, uçan, yabani veya evcil kuş. 4. İngilizce şövalye – Ünlü Brezilyalı manken (Adriana …) 5. Kan kanseri - Hendek, düşman saldırısına karşı koymak için düzenlenmiş yer. 6. Ab- dünya motor sporları konseyinin kısatması –Bir nota (D). 7. Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü. 8. Çocuk dilinde sığır– kesip (yarıp) çıkarmak. 9. Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza - Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı. 10. Bir şeyin özü- Diz üstü, diz çökmüş durumda. 11. Türk Standartları Enstitüsünün kısaltması - Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak - Bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama. 12. Abartma, atma, övünme - Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek. Yukarıdan Aşağı : 1. Akvaryum balıklarının kralı - Vatoz balıkların en büyük türü. 2. Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı - Güneş’e uzaklık sırasında yedinci olan gezegen. 3. Hiç - Salkım biçiminde, zeytin büyüklüğünde, buruk ve tatlı, kara renkli bir yemiş. 4. Köftesiyle meşhur Bursa iline bağlı ilçelerden biri. 5. Matematikte bir denklemin sol tarafını ifade eden kısaltma - Kripton elementinin simgesi. 6. Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası – Ayrıntı. 7. Kaldıraç – Ayrı olarak yazılan bir soru eki - Çocuk dilinde sığır. 8. Ünlü Portekizli fado şarkıcısı ve aktrisin ön adı (. … da Piedade Rebordão Rodrigues) - Üzengi kayışı. 9. Sezme yeteneği, sezgi -Yara veya çıban sebebiyle vücudun herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik, gudde. 10. Gıda -Gençlere göre yaşlı anne, baba-Tellerden oluşan ve kasılarak vücut hareketlerini sağlayan organ ve bu organın telsi dokusu, adale. 11. Belli bir süre için, geçici olarak – Bir nota (F) Geçen sayımızda anahtar kelimemize (Melek) doğru cevabı veren okuyucularımızdan Alper Bursalıoğlu (Antalya) hediye çekini kazanmıştır. 48