Bildiri Tam Metin Yazım Kuralları-Örnek Dosya

Transkript

Bildiri Tam Metin Yazım Kuralları-Örnek Dosya
İNOVASYON 2023 SEMPOZYUM
KİTAPÇIĞI
24-25 Nisan 2015
ELAZIĞ
EDİTÖR
Prof. Dr. Mehmet EROĞLU
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Ubeyde İPEK (Kongre Başkanı), Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet EROĞLU (Düzenleme Kurulu Başkanı), Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet CEBECİ, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Erhan AKIN, Fırat Teknokent Genel Müdürü
İdris KAYA, Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Mesut ÖZTOP, Fırat Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri
Mehmet KARABULUT, Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri
M. Ali DUMANDAĞ, Elazığ Ticaret Borsası Başkanı
Nazif BİLGİNOĞLU, Elazığ İl Özel İdaresi Genel Sekreteri
Abdullah EŞİDİR, Fırat Kalkınma Ajansı
Abdurrahman ÇELİK, Fırat Kalkınma Ajansı
Prof. Dr. Dursun ŞEN, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Halil HASAR, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Hanifi GÜLDEMİR, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. İbrahim TÜRKOĞLU, Bingöl Üniversitesi
Prof. Dr. Kazım ŞAHİN, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet KAYA, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Naim SAĞLAM, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Asaf VAROL, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Necip İLHAN, Fırat Üniversitesi
Prof.Dr.Hakan ÖZTOP, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Niyazi ÖZDEMİR, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Seyfettin GÜR, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Ayşe Gürel İNANLI, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Bilal ÇOBAN, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Hayrettin CAN, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. İsmail AYTAÇ, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Mehmet KARAKÖSE, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Ömür AYDOĞMUŞ, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Sebahattin DEVECİOĞLU, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ORHAN, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tevfik OZAN, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Galip AYDIN, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hüsamettin KAYA, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İbrahim KAZU, Fırat Üniversitesi
Öğr. Gör. Murat YÜCEDAĞ, Fırat Üniversitesi
Dr. Aysel AYGÜN, Elazığ Tarım İl Müdürlüğü
Dr. Osman GÜLER, Elazığ Veteriner Kontrol Enstitüsü
Dr. Yusuf İPEK, Elazığ Tarım İl Müdürlüğü
Betül ÖZDAL, Elazığ İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
İlkay AKCAN, Elazığ İl Özel İdaresi
Nevzat DOĞAN, Elazığ Tarım İl Müdürlüğü
Tahsin ÖZTÜRK, Elazığ İl Kültür Turizm Müdürü
Ünal KILINÇ, Elazığ Veteriner Kontrol Enstitüsü
DAVETLİ KONUŞMACILAR
Prof. Dr. Hamit SERBEST
Prof. Dr. Orhan AYDIN
Prof. Dr. Mustafa Zülküf ALTAN
Doç. Dr. Serdar TEMEL
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Ersan ASLAN, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. İsmail DEMİR, Savunma Sanayi Bakanlığı Müsteşarı
Vedat MİRMAHMUTOĞULLARI, Tarım Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. A. Hamit SERBEST, Çukurova üniversitesi
Prof. Dr. Bayram SADE, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. B. Zafer ERDOĞAN, Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Cengiz YILMAZ, ODTÜ
Prof. Dr. Dilek ÇETİNDAMAR, Sabancı Üniversitesi
Prof. Dr. Dündar KOCAOĞLU, Portland State University
Prof. Dr. Erhan AKIN, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Erol TAYMAZ, ODTÜ
Prof. Dr. Fatih BOTSALI, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Fazilet VARDAR SUKAN, Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Harun TAŞKIN, Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan Kürşat GÜLEŞ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Hayriye ATİK, Erciyes Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Barca, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Prof. Dr. Metin TOPRAK, Rekabet Kurumu
Prof. Dr. Cemalettin ÇOPUROĞLU, Fırat Üniversitesi
Prof. Dr. Ömer TORLAK, Konya Karatay Üniversitesi
Prof. Dr. Recep KÖK, Dokuz Eylül Üniversitesi
Prof. Dr. Tahsin ENGİN, Sakarya Üniversitesi
Prof. Dr. Tamer MÜFTÜOĞLU, Başkent Üniversitesi
Prof. Dr. Tuğrul DAİM, Portland State University
Prof. Dr. Türkay DERELİ, Gaziantep Üniversitesi
Prof. Dr. Yılmaz ÜRPER, Anadolu Üniversitesi
Şirin ELÇİ, İnomer
Doç. Dr. Akın KOÇAK, Ankara Üniversitesi
Doç. Dr. Cevahir UZKURT, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Doç. Dr. Çağrı BULUT, Yaşar Üniversitesi
Doç. Dr. İlker Murat AR, KATÜ
Doç. Dr. Pınar BÜYÜKBALCI, Yıldız Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Sebahattin DEVECİOĞLU, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Serdal TEMEL, Ege Üniversitesi
Doç. Dr. Serhat ÇAKIR, ODTÜ
Doç. Dr. Şeref Naci ENGİN, Yıldız Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Şuayıp ÖZDEMİR, Afyon Kocatepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Alper ŞEKER, Tübitak
Yrd. Doç. Dr. Alptekin DURMUŞOĞLU, Gaziantep Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hasan UZUN, Fırat Üniversitesi
Dr. Serkan ALTUNTAŞ, Bayburt Üniversitesi
SEMPOZYUM SEKRETERYASI
Talha İPEK /Bilgi İşlem Sorumlusu, [email protected]
Merve KAR /Sekreter, [email protected]
Ebru HAN /Halkla İlişkiler Sorumlusu, [email protected]
Yunus SANTUR, [email protected]
Aytekin ÇELİK, [email protected]
Hakan POLAT, [email protected]
Haluk DİLMEN, [email protected]
SEMPOZYUM PROGRAMI
9:00-10:00
10:00
Açılış / Atatürk Kültür Merkezi (Fırat Üniversitesi)
10:30
Davetli Konuşmacı :Prof.Dr. Orhan AYDIN
‘’Yenilikçi ve Girişimci Üniversite: Nitelikçi İşgücünün Önemi ‘’
11:00
Davetli Konuşmacı : Doç.Dr. Serdal TEMEL
‘’Türkiye’nin inovasyon Düzeyi ve Türkiye’de inovasyonun
Kaynakları‘’
11:30
Davetli Konuşmacı : Prof.Dr. Hamit SERBEST
‘’İnovasyon şart mıdır? Olmasa ne olur?‘’
12:00
Davetli Konuşmacı : Prof.Dr. Mustafa Zülküf ALTAN
‘’ İnekler Peynir Yapamaz ‘’
13:30-14:30
24.04.2015
CUMA
Kayıt
Öğle Yemeği (AKGÜN OTEL)
SUNUMLAR (Sunumlar konu içeriklerine bağlı olarak 3 paralel salonda olacaktır)
14:30
HARPUT SALONU (AKGÜN OTEL)
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cemalettin Çopuroğlu
Ahmet Kibar ÇETİN, Hakan Kasım AKMAZ, Sevilay SARICA:
İNOVASYON KABİLİYETİ VE ABSORBE KAPASİTESİ DİNAMİKLERİ:
EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK ANALİZİ
Cihan ÇETİNKAYA: KÜRESEL REKABETTE SAVUNMA SANAYİİ
İNOVASYONUNUN ÖNEMİ
Mehmet KARAHAN , Hasan DİNÇ: TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERİN
YENİLİK FAALİYETLERİ VE KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN
BELİRLENMESİ
Mehmet Nasih TAĞ , İlhan TABUR: GİRİŞİMCİLİĞİN
DİNAMİKLERİ: ÜLKE KURUMSAL YAPISININ GİRİŞİMCİLİĞİN
YOĞUNLUĞUNA ETKİSİNE DAİR AMPİRİK BİR İNCELEME
Emre Şahin DÖLARSLAN , Harun YAKIŞIK , Berna Şafak Zülfikar
SAVCI: ÜLKELERİN KÜLTÜREL BOYUTLARININ İNOVASYON
KAPASİTELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Çay Arası
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Erhan Akın
İdris KIZILBOĞA , Nurcan YÜCEL: TÜRKİYE’DE E-TİCARET WEB
SİTELERİNİN KULLANILABİLİRLİĞİ
İdris KIZILBOĞA: TUTUMLU İNOVASYON: İNTERNETTE YABANCI
DİL ÖĞRETİMİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Mine HALİS: İNNOVASYON VE REKABET GÜCÜ İLİŞKİSİ: GLOBAL
REKABETÇİLİK ENDEKSİNE GÖRE KIRGIZİSTAN’A İLİŞKİN BİR
DEĞERLENDİRME
Songül IŞIK, Derya CENGİL, Özal Erkan DEMİR, Uzm. Dr. Erhan
BERK: AR-GE ÇALIŞMALARININ HASTA VE ÇALIŞAN
MEMNUNİYETİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: MALATYA DEVLET
HASTANESİ ÖRNEĞİ
14:30
FIRAT SALONU (AKGÜN OTEL)
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kazım Şahin
Bülent EKER: KÜMELENME KÜLTÜRÜNÜN
İNOVASYONU GELİŞTİRME YÖNÜNDEKİ ETKİSİ
Aslı ÖZTOPCU: YEREL KALKINMADA SOSYAL İNOVASYON
VİZYONU
Emine ARSLAN PAULİ , Yasin DALGIÇ: TR41 BÖLGESİ İÇİN AKILLI
UZMANLAŞMA ALANININ BELİRLENMESİNDE GÖSTERGELER
YAKLAŞIMI
Hasan AYYILDIZ , Eda DİŞLİ: KÜMELENEN KOBİLER İÇİN HALKLA
İLİŞKİLER VE TANITIM FAALİYETLERİNİN ÖNEMİ: KAYSERİ
ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ MOBİLYA İŞ KÜMESİNDE BİR
UYGULAMA
Muhsin HALİS: GİRİŞİMSEL İŞBİRLİKLERİNİN BAŞARISINDA
GÜVENİN ROLÜ
Çay Arası
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Hanifi Güldemir
Özge ÖZTÜRK , Zeynep ÖZTEKİN: LİSE ÖĞRENCİLERİNİN
DÜŞÜNME STİLLERİNİN YARATICILIK DÜZEYLERİNE ETKİSİ
Pınar DUMAN: ADIYAMAN TEKSTİL VE HAZIR GİYİM
KÜMELENMESİ
Yasin DALGIÇ , Emine ARSLAN PAULİ: BÖLGESEL BİR KÜME
YAPILANMASI ÖRNEĞİ: İNEGÖL MOBİLYA KÜMESİ
Zafer AYKANAT , Tayfun YILDIZ: TEKNOKENTLERDE FAALİYET
GÖSTEREN İŞLETMELERİN YENİLİK YAPMA KAPASİTELERİNİN
SEKTÖREL ANALİZİ
14:30
HAZAR SALONU (AKGÜN OTEL)
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Şeref Naci ENGİN
Adem KALÇA , Yeşim DİNDAROĞLU: ÜNİVERSİTE SANAYİ
İŞBİRLİĞİ VE AKADEMİK GİRİŞİMCİLİK
Sabriye Coşkun ÖZTOP, Hakan F. ÖZTOP: ENDÜSTRİYEL AR-GE
PROJELERİNDE ZAMAN YÖNETİMİ VE PROJE BAŞARISINA ETKİSİ
Fehmi Ali ILDIR: AR-GE TEŞVİKLERİNİN MALİ YÖNÜ
Asaf VAROL: YAZILIM SEKTÖRÜNDE İNOVASYON VE
GİRİŞİMCİLİĞİN ÖNEMİ
İlhan EGE: İNOVASYON VE GİRİŞİMSEL FİNANS
25 Nisan
Cumartesi
19:00
10:00
12:00
13:00
Çay Arası
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Türkay Dereli
Abdullah KARAKAYA , Lokman DOĞAN: ÖRGÜTSEL İNOVASYON
BOYUTUNDA GİRİŞİMCİ ÜNİVERSİTE MODELİ: KARABÜK
ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Murat Mustafa KUTLUTÜRK , Özlem FİKİRLİ , Ahmet Kibar ÇETİN:
TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİNİN BELİRLEYİCİLERİ: TÜRKİYE
ÖRNEĞİ
Tekin ERDOĞAN , Ömür Yaşar SAATÇIOĞLU: TÜRKİYEDE
İNOVASYON ALANINDA YAPILAN LİSANÜSTÜ TEZLERE YÖNELİK
BİR İÇERİK ANALİZİ: 2000-2014 DÖNEMİ
Akşam Yemeği / Harput (Zertaşlar)
Keban Gezisi (Atatürk Kültür Merkezi Önünden Kalkış)
Öğle Yemeği / Kapanış (Keban Çırçır Şelalesi)
Keban’dan Elazığ’a Dönüş
BİLDİRİLER
KÜMELENME KÜLTÜRÜNÜN
İNOVASYONU GELİŞTİRME YÖNÜNDEKİ ETKİSİ
Bülent EKER 1
ÖZET
Toplumlar arasında rekabetin artması, inovasyon kültüründe başarılı uygulamaları devreye koymaları
ile bir başka boyuta taşınmıştır. Bu konuda kümelenme metodolojisi önemli kazanımlar sağlamıştır.
Buna bağlı olarak inovasyon faaliyetlerinde performans artmış, çalışanlar da verimlilik yanında çıkan
ürünlerde patentlenebilirlerin artışı önemli kazanımları da beraberinde getirmiştir. Onun için ARGE
kültüründen İNOVASYON kültürüne geçiş aşamasında olan ülkemizin özellikle kümelenmeye önem
vermesi Dünya rekabetinde büyük başarılar getirebilecektir.
Anahtar kelimeler: İnovasyon,kümelenme,kültür
ABSTRACT
Increased competition between societies, successful practices in innovation culture has moved to
another dimension with putting into operation. A clustering methodology provides significant gains in
this regard. Accordingly, the improved performance in innovation activities, an increase in the product
of patentlenebilir employees in addition to productivity brought about significant gains. R & D culture
of giving particular attention to cluster in our country in transition to the innovation culture in the
world competition would bring great success.
Keywords:İnovation,clustering,culture
GİRİŞ
Günümüzde en genel anlamıyla kültür, öğrenilen ve paylaşılan değerler, inançlar, davranış şekilleri ve
semboller toplamıdır. Bu paylaşım ne kadar genişse, kültür o derece genel veya üst kültür olan
özelliğine kavuşmaktadır. Artık rekabet ortamında kültürün oluşumuna ayrı bir değer verilerek büyük
çaba harcandığı bilinmektedir. Bu iş sanıldığı kadar da kolay olmamaktadır. Sistemli bir yaklaşım
başarının anahtarı olarak bilinmelidir. Bunu her alanda uygulayarak toplumların mutlu olması
sağlanabilir.
Kültür gelişmeye açıktır. Bu anlamda kültürün yenilikçilik özelliği söz konusudur. Bu özellik aslında
sorunlarında çözümlenmesine olanak verir. Burada bilgi ve toplumsal fayda birlikte var olur. Sonuçta
her sorun kümesinde bir özgünlük kazandırılır. Geleceğe yönelik yeni fikirler kök nedenler üzerinde
olgunlaşır. Genel anlamda bütün bunlar bir süreç içinde olur ve düşüncenin gelişmesine yol açar. Önce
ortaya çıkan fikirler belirginleşir, olgunlaşarak her katmanda yayılmaya başlar.
Aslında inovasyonda kültürün doğuşu ve yayılışı ile benzer nitelikler taşır. Günümüzün hızla değişen
rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim
yöntemlerini sürekli olarak değiştirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiştirme ve yenileme
işlemi “inovasyon” olarak adlandırılır.
Prof.Dr., Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Namık Kemal Üniversitesi ,TEKİRDAĞ
E posta:[email protected]
1
1
İnovasyon teknik, ekonomik ve sosyal süreçlerin oluşturduğu bir bütündür. Bireylerde ve toplumda
değişime olan istek, yeniliğe açıklık ve girişimcilik ruhuyla özdeşleşen bir kültürün oluşuma önderlik
yapar. En basit tanımıyla inovasyon, farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek ve bunları uygulamaktır.
Bu fikirler, daha önce çözülmemiş sorunları çözmek veya daha önce karşılanmayan ihtiyaçlara cevap
vermek amacıyla geliştirilebilir. Klasik anlamda bir inovasyon kültürü oluşumunda farklı bir
metodoloji uygulanır. Bu metodolojide geniş bir vizyon ve kültürü oluşturacak birey yada toplumun
açık görüşlerinin olması ön şarttır.
Toplumlar inovasyon kültürünü kurum kültürü haline getirebilmeleri gerekmektedir ve bu uzun bir
süreçtir. Kurum içinde etkili bir inovasyon kültürü oluşması ve yaygınlaşması için ise ilk olarak üst
düzey yöneticilerin bunu benimsemesi ve teşvik etmesi gereklidir. Şirket çalışanları düşünüldüğünde
farklı kültürlerin, farklı inanışların, farklı alışkanlıkları vardır, sosyal ve psikolojik hayatları da bu
doğrultuda farklıdır. Şirket bünyesinde farklı herkesin kendini ifade edebilmesini sağlayan bir
platform oluşturulmalıdır. Bu platformda her kültüre aynı değeri göstererek, personelin, kendilerini
anlatabilme, iletişim kurabilme özgürlüğü sunarak standartları yüksek ortak bir sosyal yaşam alanı
oluşturulur.
İnovasyon farklılaştırmayı sağlayarak başarıya gidebilir. Bunun içinde fırsatlar önce değerlendirilecek
unsurlardır. Bazen tehditler fırsata dönüştürülerek farklı bir inovasyon sürecinin başlamasına yol
açılabilir. Onun için bulunan durumda sorgulamanın büyük yararı vardır. Bu sorgulama beraberinde
farklı düşünsel kümeleri de ortaya çıkarır. Çözüm bazen zor olsa da bu kümeler, inovasyonun
gelişmesinde temel taşı olmaktadır.
Günümüzde henüz kümelenme kavramının üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmamakla birlikte, birbirine
katma değer ekleyen üretim zinciri ile bağlı, bir ürün ya da hizmetin üretilmesi konusunda doğrudan
veya dolaylı olarak etkin olan ya da olma potansiyeli olan birbiriyle ilişkili ve karşılıklı bağımlı
oyuncuların (üreticiler, tedarikçiler, müşteriler, bilgi üreten kurumlar, araştırma merkezleri, sivil
toplum kuruluşları, danışmanlık şirketleri, kamu kurum ve/veya kuruluşları, yerel yönetim kurum
ve/veya kuruluşları, medya, finansal kurumlar) ortak bir coğrafyada yoğunlaşmaları şeklinde
tanımlanmaktadır.
Günümüzde kümelenmeler ülkelerinin rekabet gücünün artırılması konusunda domino taşı haline
gelmiştir.Etkileri çok geniştir. Bu çerçevede, dünyanın dört bir yanında kümelenmelerin oluşturulması,
analizlerinin yapılması ve geliştirilmeleri konusunda birçok proje yürütülmektedir . Ülkelerin rekabet
gücünü artırmanın yanı sıra, kümelenme çalışmalarının KOBİ'lerin de rekabet gücünü artırdığına
ilişkin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanmış birçok örnekler bulunmaktadır. Avrupa'da
oluşturulan endüstriyel bölgeler sayesinde, kalite, tasarım, inovasyon hızı ve değişimlere yanıt verme
hızı ile niş marketlerdeki müşterilere uygun mal ve hizmetler sunularak rekabet üstünlüğü
sağlanılmıştır.
Gelişmiş ülkelerdeki endüstriyel kümelenmelerin iki zıt büyüme yoluna sahip oldukları ifade
edilmiştir. Bunlardan birisi gelişmiş yol diğeri ise düşük yol'dur. Gelişmiş yol Avrupa'daki başarılı
endüstriyel bölgelerin özelliklerini kapsamında barındırır ve inovasyon, yüksek kalite, fonksiyonel
esneklik ve iyi çalışma koşulları ile özdeşleşmiştir. Düşük yol ise düşük fiyat, ucuz materyal, sayısal
işçi esnekliği ve ucuz işgücü temelli rekabet üzerine kurgulanmıştır. Avrupa literatüründe her iki yol
birbirinden bağımsız ve kendine özgü yollar olarak kabul görür ve düşmanca rekabet aracılığıyla
düşük yolun, gelişmiş yola zarar verdiği kabul edilir. Ancak bu bir taraftan da gelişmeyi tetikler.
2
Öte yandan kümelenmeler yeni teknolojiler, yetenekli insanlar ve araştırma yatırımları için cazibe
merkezleri haline gelmektedirler. Kümelenmeler, daha çok, ölçek ve kapsam ekonomilerine izin veren
kritik firma kitlesinin oluştuğu, güçlü bir bilim ve teknoloji tabanına, inovasyon ve girişimcilik için
gerekli kültür birikimine sahip bölgelerde ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, kümelenmelerin
inovasyon üzerindeki etkileri, ülke farkları ve aynı ülke içinde de, bölge farklarına göre
değişmektedir.Sonuçta bu tip yapılaşmalar Dünya genelinde hızla yaygınlaşmaktadır.
KÜMELENME VE İNOVASYON İLİŞKİSİ
Küme bir alanda birbiri ile etkileşim içinde olan, birbirine ortak ve tamamlayıcı yönleri ile bağlı olan
firmalar, tedarikçiler ve ilgili kurumların (üniversiteler, finans kuruluşları, araştırma kuruluşları,
altyapı sağlayan kuruluşlar vb.) oluşturduğu, belirli bir coğrafyada yer alan yoğunlaşmalardır.
Kümelenme uygulamaları, özellikle 1990’lı yıllardan beri Batı, Orta ve Doğu Avrupa’dan Amerika
Birleşik Devletleri’ne, Çin Halk Cumhuriyeti’nden Japonya’ya kadar birçok ülkede başarıyla
uygulanmış ve etkin sonuçlar vermiştir. Bu nedenle günümüzde tüm faaliyetlerde kümelenme mantığı
kullanılarak başarılı sonuçlar alınmaya gidilmektedir.
Küreselleşmeyle birlikte artan rekabet süreci dünyanın birçok ülkesinin ekonomik anlamda gelişmesi
için sektörel kümeleri olmazsa olmaz hale getirmiştir. Yerel sanayi organizasyonlarının küresel
oyuncu olabilmesi için makro ekonomik bir politika önerisi olarak karşımıza çıkan kümelenme, bir
kamusal politika niteliği de taşımaktadır. Yani artık toplumların kümelenme kültürleri
yaygınlaşmaktadır.
Güçlü bir kümede yer alanlar, tek başına hareket edenlerden daha hızlı büyür. Çünkü güçlü bir küme,
küme içinde yer alanlarınca en iyi yaptığı işe odaklanmasını kolaylaştırır. Ayrıca uzman tedarikçilerin,
uzman işgücünün ve destek kuruluşlarının olması da yapı içinde bulunanları rekabetçi konumunda
ilerlemesine olanak sağlar. Rekabetçilik özgün ve farkındalık yaratan unsurları ortaya çıkarır. Buda
inovasyonda istenen hususlardır.
Bu açıdan artık inovasyon çalışmalarında kümelenme metodolojisi ile ilerleme daha çok tercih
edilmektedir. Öte yandan inovasyon bilgi kaynaklarında, inovasyon yaklaşımları olarak teknolojik,
paylaşımcı ve entegre yaklaşımlardan söz edilmektedir. Bunların her biri farklı bir görüş içinde temeli
inovasyon kültürünü oluşturmaya yönelik süreçleri içermektedir.
Teknolojik inovasyon, teknolojik ürün ve süreç inovasyonunu kapsar. Burada ürün, hem fiziksel bir
ürünü hem de hizmeti ifade etmektedir. Teknolojik olarak yeni bir ürünün veya sürecin
geliştirilmesinin yanı sıra, mevcut ürün ve süreçlerde önemli teknolojik değişikliklerin yapılması da bu
kapsamda değerlendirilir. Ürünün pazara sunulması ve sürecin üretimde kullanılması ile inovasyon
gerçekleştirilmiş olur. Teknolojik ürün inovasyonu, tüketiciye yeni veya iyileştirilmiş hizmetler
sunmak amacıyla performans özellikleri artırılmış bir ürünün geliştirmesini/ticarileştirilmesini ifade
eder. Teknolojik süreç inovasyonunda ise, yeni veya önemli ölçüde gelişmiş bir üretim ya da dağıtım
yönteminin uygulanması söz konusudur.
Teknolojik inovasyonlar sayesinde, genellikle firma sahibi veya kuruluşta yer alan kişiler, süreç
başında veya içinde (veya o süreç sona yaklaştığında,) “fikri ve sınaî mülkiyet hakkı” doğuran
birtakım çıktılar elde edilmektedir. Bu çıktıların (veya çıktılarla doğrulanan sınaî imtiyazların)
rakiplere karşı korunması için başvurulan yol ve yöntemlere ise: patent (ile koruma yöntemi) olarak
bilinmektedir
3
Teknolojik inovasyonu bu gün en iyi uygulayan Güney Koreli Samsung firması, bu uygulama sonucu
yarattığı katma değer sayesinde ulaştığı büyüklüğe, burada bir kez daha vurgu yaparak, dikkat
çekmektedir.. Samsung, yılda 150 Milyar Dolar üzerinde ihracat gerçekleştiren; G. Kore'de 130 bin
olmak üzere dünya çapında 222 binden fazla çalışanı olan bir elektronik–bilişim sektöründe faaliyet
gösteren bir teknoloji firmasıdır.
Kendi ülkesi dışında, Çin'de yaptığı 4 Milyar Dolarlık yatırıma karşılık, yatırım yaptığı yılın sonunda
elde ettiği ciro: 24 Milyar Dolardır. Bu firmada sayısız teknolojik inovasyonla elde edilen ürün söz
konusudur.
İnovasyonda paylaşımcı yaklaşım, hem bilginin üretilmesi, hem de paylaşılması ve yayılarak
uygulanması süreçlerini ifade ederek, politikanın odağını kurumlar arasındaki etkileşime taşır. Ulusal
inovasyon Sistemi terimi bu kurumlar bütününü ve bilgi akışını ifade eder. İnovasyonun başarıyla
yönetimi, sürekli bir öğrenme süreci ile gerçekleştiğinden, öğrenmeyi hızlandırmak ve etkin kılmak
için yaşanan başarı ve başarısızlıklardan örgütsel öğrenmeyi gerçekleştirmek için mekanizmalar
oluşturulmalıdır. Firmalar tarafından yaratılan bilginin (kapalı bilgi) diğer firmalar tarafından elde
edilmesi ve uygulamaya aktarılabilmesi için firmalar arası işbirlikleri ve kümelenmeler önem
kazanmaktadır.
Artan liberalizasyon ve küreselleşme süreci ile birlikte bilgi ekonomilerinin gittikçe güçlendiği
günümüzde, ülkelerin bilgi üretme, öğrenme ve bunları ekonomik amaçlarla kullanma kapasitelerinin
geliştirilmesi, bu ülkelerin uluslararası inovasyon sistemlerine ne derece entegre olduklarıyla ilintilidir.
Örneğin, AB'nin gerçekleştirdiği entegrasyon büyük bir inovasyon sistemi yaratmış ve üye ülkelerin
ekonomik etkinliğini artırmıştır . Bu bağlamda, ülkeler ve toplumlar gerçeğinde olduğu gibi firmalar
ve sektörler düzleminde de bilginin ortak kullanımı ve inovasyonun sağlanabilmesi açısından dışa açık
bir anlayışla birbirlerinin bilgi birikiminden yararlanabilecek firmalar arasında kümelenmeler
oluşturulması önemlidir. Böylece inovasyonda organizasyonel yaklaşımlar doğmaya başlar. Buna
bağlı olarak yeni çalışma ve iş yapış yöntemlerinin geliştirilmesi ve/veya uyarlanarak kullanılması ile
bir firmanın rekabet gücünün yükseltilmesi sağlanabilir. Bu durum pazarlama inovasyonunu tetikler.
Böylece yeni tasarımların ve pazarlama yöntemlerinin geliştirilmesi ve/veya uyarlanarak kullanılması
ile bir firmanın rekabet gücü arttırılmış ve artık başarı noktasına çıkılmış olmaktadır.
İNOVASYON ÇALIŞMALARINDA KÜMELENME KONSEPTİ
Kümelerdeki ekonomik faaliyetlerin yoğunlaşması, küme firmalarının bir endüstride rekabet
edebilmek için yeni ve daha iyi yollar arama ve inovasyonu pazara daha çabuk ulaştırma çabalarının
sonucudur. İnovasyon çalışmalarında kümelenme konseptinin 3 boyutu vardır. Bunlar;
BİRİNCİ BOYUT: Kümeler uzmanlaşmış firmaların, gelişmiş beceriler ve yetenekleri olan işgücünün
ve destekleyici kurumların coğrafik olarak yoğunlaşması, bu yakınlaşmanın sonucu olarak bilginin
yayılımını, akışını ve taşmasını sağlar.
Farklı güçlü yönlerin bu şekilde bir araya getirilmesi küresel olarak rekabetçi kalabilmek için etkin bir
stratejidir. Bir arada bulunmakla işletmeler genel ve teknolojiye dayalı yığılma etkisinden yararlanırlar
ve bunu etkinliklerini artırmak için ölçek ekonomisi ve kapsam ekonomisi şeklinde kullanırlar.
Bölgeler, işlerin büyümesi ve yatırımların ve yetenekli işgücünün çekilmesi için en iyi altyapı
koşullarını sağlayarak Dünya ölçeğinde birbirleri ile rekabet ederler.
İKİNCİ BOYUT: Kümeler bir firmalar grubuna uzmanlaşmış ve onlara uyumlu hale getirilmiş
hizmetler sağlar.
4
Kümeler gelişmiş ve uzmanlaşmış bir altyapı, özel iş destek hizmetleri, çalışanlar için eğitim ve
koçluk hizmeti sağlar. Bazen bu mentörlük olarak ta görülür. Küme organizasyonu tesislere ve
servislere erişimi kolaylaştırır veya sağlar. Bu tesis ve servisler uzmanlaşmış araştırma ve test
merkezlerini, danışmanlık, eğitim ve benzeri tesis ve hizmetleri içerirler. Bir bakıma kümeler,
rekabetçi avantajlar sunan kendi kendine kurulmuş örgütlerdir. Kümeler hem sıkı rekabeti hem de
yakın işbirliğini kolaylaştırır . Coğrafik yakınlık inovasyon sürecinin kritik bileşenleri olan örtük
bilginin akışını ve planlanmamış etkileşimleri kolaylaştırır. Bu bilgi akışı işletmelerin diğerleri ile
bilgisini paylaşma isteğine bağlıdır. Bilgiyi paylaşma isteği ise aktörler arasında oluşan güvene
dayanır. Güven ise etkin bir küme örgütünün sağladığı ağ yapısı ve işbirliği sayesinde yüz yüze
temasların sürekliliğinin sağlanması ile artar.
ÜÇÜNCÜ BOYUT: Kümelenme inovasyon aktörlerini (üniversiteler, işletmeler ve kamu aktörleri) bir
arada tutar ve bunlar arasındaki yoğun etkileşimleri ve dayanışmayı kolaylaştırıcı bir sosyal ve
örgütsel yapı haline dönüşmüştür.
Zaman içinde kümeler çeşitli normlar, yapılar, kişisel ağlar ve güveni geliştirir. Günümüzün artan
karmaşıklık ve yeni gelişen teknolojiler, ürünler ve hizmetler ve bunların çalışanlar üzerinde yarattığı
hızlı değişen yetenek ve uzmanlık beklentileri ortamında eğitim, araştırma ve inovasyondan oluşan
bilgi üçgeninde dinamik ve etkili işbirliği etkileşimleri rekabet avantajı oluşturmak için elzem
olmuştur. Yoğun resmi veya gayri resmi temaslar ve iş ilişkileri enformasyonun, yapma bilgisi ve
teknik uzmanlığın küme içindeki paylaşımı, işletmelerin inovasyon performansını artıran teknolojik
taşmalara, yeni ve çoğunlukla beklenmeyen fikirler ve yeni yaratıcı tasarımlara, ürünlere, hizmetlere
ve iş konseptlerine yol açar. Coğrafi yakınlıklar küme içindeki inovasyon aktörleri arasında güven ve
yakın işbirliğini kolaylaştırırken, küresel ağlar vasıtasıyla da yeni bilgiye ve diğer kümelerden gelecek
etkilere erişilmesi sağlanmalıdır.
SONUÇ
Kümeler açık inovasyon için uygun yapılardır. İnovasyon; Güçlü akademik araştırma (Üniversiteler),
Dinamik girişimcilik ve özel sektör risk sermayesinin varlığı, Destekleyici politik altyapı (kamu
yönetimi)arasındaki üçlü sarmal ağa bağlı olarak performans gösterirler. Bu unsurların dengeli olması
performansında yükselmesine yol açar.
Kümelerde inovasyon performansında coğrafik yakınlığın getirdiği kolaylıklar da söz konusudur.
Böylece örtük bilginin akması, paylaşımı, yetenekli ve uzman işgücünün varlığı, plansız etkileşimler.
araştırma kurumları ile daha çok etkileşim, uluslararası ağlara ve sermayeye daha kolay erişim
sağlanabilmektedirler.
Yenilikçi küme firmaları, 2004 yılında yapılan bir araştırmaya göre, araştırma faaliyetini Avrupa’daki
diğer ortalama firmalara göre iki kat daha fazla artırmışlardır. Ayrıca, kümelerdeki firmalar
inovasyonlarını, diğer firmalara göre daha çok patentlemiş veya markalamıştır Bu da inovasyonu
tetikleyen bilgi paylaşımı sürecini kümelerin daha fazla teşvik ettiğini göstermektedir. Kümeler
işletmeler arasındaki inovasyon faaliyetlerini güçlendirmektedir. Ancak, istatistiksel zorluklar
nedeniyle, kümeler ve bölgesel inovasyon düzeyi arasındaki ilişkiyi ispatlamak daha zor olduğu
unutulmamalıdır. Bunun sonunda kümelerin bir bölgenin refahını etkileyen en uygun mikro ekonomik
faktörler içinde yer aldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Kümeler gelişmiş ve uzmanlaşmış altyapı, çalışanların eğitim ve koçluğu gibi özel destekleyici
hizmetler sağlar. Küme organizasyonları firmaların kümenin oluşturduğu uzmanlaşmış özel araştırma
ve test merkezleri gibi altyapı kolaylıklarına ve tesislere erişimini yönlendirir ve sağlar, onlara
5
danışmanlık, eğitim gibi kolaylıklar sağlar. Bu bakımdan, kümeler rekabetçilik avantajı sağlayan bir
nevi kendi kendine kurulmuş örgütlerdir. Kümeler içindeki resmi olan veya olmayan temaslar, iş ile
ilgili enformasyonun, yapma bilgisinin ve teknik uzmanlığın değişimi teknolojik saçılmalara ve bunun
sonucunda genellikle yeni ve hiç beklenmeyen fikirlerin, yeni yaratıcı tasarımların, ürünlerin, hizmet
çeşitlerinin ve iş kavramlarının oluşumuna yol açar. Bunun sonucunda küme içindeki yapılan işlerin
inovasyon performansı artar.
Kısaca kümelenme inovasyon kültürünün oluşumunda olumlu etki yapar,zaten bu etkinin oluşması
toplumsal refah düzeyinin de artmasını sağlar.
KAYNAKLAR
ANONYMOUS. Kümelenme Destek Programı Uygulama Usul ve Esasları, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı, 15.09.2012
ANONYMOUS, Europe InterClusters, White Paper: Emerging of European World Class Clusters,
July 2010
www.inomer.org
ERASLAN,H,2014,www.vezirconsulting.com
6
ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞBİRLİĞİ VE AKADEMİK GİRİŞİMCİLİK
Adem KALÇA 1, Yeşim DİNDAROĞLU2
ÖZET
Özel sektörde yürütülen birçok araştırmanın aksine, üniversitelerde yapılan araştırmaların temel amacı
yeni akademik bilgi üretimidir. Bu nedenle, üniversiteler yeni bilgi üretiminin birincil kaynağını
oluşturmaktadır. Üniversitelerde üretilen yeni bilgiler ise yapılan bilimsel yayınlar, öğrenci eğitim ve
öğretimi, resmi olmayan fakülte ilişkileri, teknoloji lisansları ve akademik girişimcilik gibi birçok
farklı kanal aracılığıyla topluma aktarılmaktadır. Bu aktarım mekanizmasının en modern yolu ise
üniversitelerde yapılan araştırmalara dayanılarak yeni şirketlerin kurulmasını ifade eden akademik
girişimciliktir. Dolayısıyla, akademik girişimcilik ve akademik girişimciler vasıtasıyla kurulan
akademik filiz işletmeler üniversite ile sanayi arasındaki işbirliği temellerini sağlamlaştıracak bir ara
yüz olarak karşımıza çıkmaktadır. Üniversite spin-off şirketleri, üretilen yeni bilgilerin yayılması ve
ticarileştirilmesi için önemli bir araçtır. Bu durum göz önüne alındığında, ilgili şirketlere yönelik
çalışmalara odaklanılması gerekmektedir. Bu çalışmanın temel amacı da, üniversite sanayi işbirliği ve
akademik girişimcilik arasındaki ilişkiyi ortaya koymak ve Türkiye’nin akademik girişimcilik
performansını irdelemektir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite sanayi işbirliği, akademik girişimcilik, akademik filiz işletmeler,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
ABSTRACT
In contrast to most researches conducted in the private sector, the main purpose of researches carried
out in universities is to produce new academic knowledge. For this reason, universities are the primary
source of new knowledge production. New knowledge produced in universities is conveyed to the
society through many different channels, such as scientific publications, student education, informal
faculty relationships, technology licenses, and academic entrepreneurship. The most modern way of
this transmission mechanism is “academic entrepreneurship” which is referred to the establishment of
new companies based on the researches of university faculty. Therefore, academic entrepreneurship
and university spin-off companies established by academic entrepreneurs emerge as an interface to
reinforce the foundations of cooperation between university and industry. University spin-off
companies are an important agency for dissemination and commercialization of new knowledge.
Given this situation, it is necessary to focus on studies in which these companies are investigated. The
main purpose of this study is to determine the relationship between the university industry cooperation
and academic entrepreneurship and to examine Turkey’s academic entrepreneurship performance.
Keywords: University industry cooperation, academic entrepreneurship, university spin-off
companies, Technology Development Zones
GİRİŞ
Bilim ve teknoloji alanlarında hızlı gelişmelerin yaşandığı küresel rekabet ortamında, ayakta
durabilmenin ve dahası rekabet basamaklarında yükselebilmenin yolu, inovatif ürün ve hizmetlerin
1
Prof. Dr., İktisat Bölümü, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Yrd.Doç.Dr., İktisat Bölümü, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, Türkiye,
e-posta: [email protected]
7
oluşturulması için gerekli olan bilgi üretiminden ve üretilen bilgilerin teknolojiye dönüştürülerek
ticarileştirilebilmesinden geçmektedir. Nitekim, bilginin ekonomik ve toplumsal faydaya
dönüştürülmesini ifade eden inovasyon, küreselleşen ekonomide rekabetçiliği belirleyen en önemli
faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Türkiye 2023 Vizyonu’nda da ifade edildiği gibi “Teknoloji geliştirip üretmeden günümüz dünyasında
ekonomik ve siyasi üstünlük kazanılamaz”. Dolayısıyla Türkiye’nin teknoloji ithalatına bağımlı
olduğu (ve/veya ihracatın ithalata bağımlılık oranının yüksek olduğu) düşünüldüğünde, ilgili vizyonda
belirtilen “teknolojide üst kümeye sıçrama” hedefi doğrultusunda, öncelikle üniversite ile sanayi
arasındaki işbirliği temellerinin sağlamlaştırılması gerekmektedir. Nitekim, üniversite-sanayi
işbirliğini geliştirmek, ülkelerin inovasyonu teşvik etmek ve uluslararası alanda inovasyon
performanslarını arttırmak için başvurdukları en önemli yöntemlerden biridir. Bu noktada üniversite
ve sanayinin mevcut imkânlarını bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmeler için bir araya getirmesi;
üniversitelerde üretilen yeni bilgilerin gerekli kanallara aktarılarak ticarileştirilmesi önem
kazanmaktadır. İlgili tarafların ar-ge ve inovasyon çalışmalarını sürdürdükleri Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri (TGB), üniversite ve sanayi kuruluşlarını bir araya getiren, akademik bilginin
ticarileştirilmesini sağlayan, tarafların karşılıklı olarak bilgi ve teknoloji transferini gerçekleştirdikleri
yapılar olması dolayısı ile üniversite-sanayi iş birliğini arttıracak alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de üniversite-sanayi işbirliğinin tam anlamıyla oluşumunu tamamlayamadığı göz önünde
bulundurulduğunda, akademik girişimcilik Türkiye’de üniversite ile sanayi işbirliği temellerini
sağlamlaştıracak bir ara yüz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 21.
Toplantısı'nda kabul edilen Türkiye'nin "Bilim, Teknoloji ve Yenilik Vizyonu", “ürettiği bilgi ve
geliştirdiği teknolojileri, ülke ve insanlığın yararına inovatif ürün, süreç ve hizmetlere dönüştürebilen
Türkiye"dir. Üretilen akademik bilginin yayılması ve ticarileştirilmesi için önemli bir araç olan
akademik filiz işletmelerin (university spin-off companies), bu vizyona hizmet edecek önemli aktörler
olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bir diğer ifadeyle, sözü edilen girişimler, üniversitelerde yapılan
çalışmaların satır aralarında kalmasını engelleyecek; çalışmaların topluma, sanayiye dahası ekonomiye
marjinal fayda yaratacak uygulamalara dönüştürülmesini sağlayacaklardır. Böylece ilgili şirketler,
Türkiye’nin Gelecek Resmi’nin çizilmesine de hizmet etmiş olacaklardır.
Bu çalışmanın temel amacı, üniversite sanayi işbirliği ve akademik girişimcilik arasındaki etkileşimi
ortaya koymak ve Türkiye’nin akademik girişimcilik performansını irdelemektir. Belirtilen amaca
uygun olarak çalışmada öncelikle akademik girişimciliğin teorik çerçevesine yer verilmiştir. Ardından
akademik girişimciliğin üniversite sanayi işbirliğindeki rolüne değinilerek, Türkiye’nin son yıllarda
önemli gelişmeler yaşanan akademik girişimcilik açısından mevcut durumu irdelenmeye çalışılmıştır.
1. Akademik Girişimcilik Kavramı
Üniversite araştırmalarından doğan bilgi ve teknolojiyi, girişimcilik kanalıyla bölgesel ekonomik
kalkınma ya da ekonomik büyümeye dönüştürme konusuna dünya çapında bir ilgi söz konusudur.
Çünkü gün geçtikçe artan küresel rekabet, ülkeleri bilgi ve teknoloji üretmeye neredeyse zorunlu hale
getirmiştir. Dolayısıyla son yıllarda bilimsel ilgi, bilginin üretildiği ana aktörler olan üniversitelere ve
üniversitelerde üretilen bilgilerin teknolojiye dönüştürülerek ticarileşmesini sağlayan akademik
girişimciliğe yönelmiştir.
Akademik girişimci kavramının kökeni, Amerikan araştırma kuruluşlarının sistemine dayanmaktadır.
Çünkü Amerika’da akademisyenler sadece araştırmalara değil, aynı zamanda girişimci yöneticilere
özgü olan çoklu faaliyetlere de katılmaları sebebiyle, genellikle girişimci gibi hareket etmektedirler.
Dolayısıyla akademisyenlerin kendi laboratuvarlarını kurmaları ve çalışmalarını devam ettirmeleri,
asistanlar istihdam etmeleri ve ilave kaynaklara erişebilmek adına iletişim ağlarına sahip olmaları için
fon temin etmeleri gerekmektedir. İlgili akademisyenler, aynı tür akademisyenler arasındaki sahip
oldukları şöhreti arttırmak amacıyla ürünlerini konferanslarda, dergilerde satmakta ve akademik
araştırma yönergelerini etkilemek için editör kurullarında yer almaktadırlar. Aynı zamanda, politika
yapıcılar ve endüstriyel ortaklar ile etkileşimde bulundukları gibi, kendi bilimsel disiplinleri ve
8
araştırma alanlarının onayını sağlamak için de şirketlerin yönetim kurullarında koltuk sahibi
olabilmektedirler. Bu girişimcilik faaliyetlerinin arkasındaki en önemli motivasyon ise, akademik
kariyeri desteklemektir (Erdős ve Varga, 2009: 1).
Akademik girişimcilik kavramı ilk ortaya çıktığında, kavram işletme girişimciliğinin akademik
çevredeki bir uzantısı olarak ifade edilmiştir. Akademik girişimciliğin diğer işletmelerle arasındaki tek
farkının, ilgili şirketlerin akademik bilgiye dayalı olarak kurulması olduğu vurgulanmıştır. Ancak
kavramın popülaritesi gittikçe artınca, disiplinler ve kurumlar girişimcilik faaliyetlerine dâhil olmaya
başlamışlardır. Yaşanan bu gelişmeler, birçok farklı akademik girişimcilik tanımının ve akademik
girişimcilik yerine kullanılan birçok kavramın ortaya çıkmasını da beraberinde getirmiştir (Cantaragiu,
2012: 684-685)
Literatürde akademik girişimciliğin tanımlanmasında iki farklı yaklaşım söz konusudur. Bu nedenle
literatürde, hem akademik girişimcilik yerine kullanılan alternatif kavramlar, hem de akademik
girişimciliğe ilişkin birçok farklı tanımlar söz konusudur.
1.1. Akademik Girişimciliğin Tanımı: Dar Tanım
Gelişmiş ülkelerde ve bu ülkelerdeki üniversitelerde servet yaratmaları nedeniyle akademik filiz
işletmelere oldukça önem verilmektedir. Bu durum ilgili konularda derinlemesine araştırmalar
yapılmasını beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla geniş bir akademik girişimcilik literatürü oluşmuş ve
üzerinde odaklanılmış bir akademik girişimcilik tanımı ortaya çıkmıştır (Silva, 2012: 43-44).
Bu çerçevede Doutriaux (1987: 285), akademik girişimcilik kavramını üniversite öğretim üyeleri,
teknik personeli ya da öğrencileri tarafından yeni ticari girişimlerin oluşturulması şeklinde
tanımlamıştır. Bununla birlikte akademik girişimciler vasıtasıyla kurulan yeni ticari girişimler
akademik filiz işletmeler değil, akademik start-up (akademic start-up) olarak adlandırmıştır.
Doutriaux (1987)’un çalışmasına atıf yapan Chrisman ve diğerleri (1995: 269), akademik girişimciliği
üniversite profesörleri, teknisyenleri ve öğrencileri vasıtasıyla yeni ticari girişimlerin oluşturulması
şeklinde tanımlamaktadır. Ancak yazarlar her ne kadar bu tanımı yaparken akademik girişimcilik
kavramını kullansalar da, genellikle çalışmalarında ilgili kavram yerine öğretim üyelerinin
girişimciliği (faculty entrepreneurship) kavramına yer vermişlerdir.
Shane (2004: 4)’e göre akademik girişimcilik, üniversite çalışanları ya da öğrencilerinin akademik
kurumda yaratılan fikri mülkiyet hakkından yararlanmak amacıyla şirket kurma faaliyetleridir. Bir
diğer ifadeyle önemli olan, fikri mülkiyet hakkının ticarileştirme faaliyetinin gerçekleştirilmesidir.
Dolayısıyla yazara göre, mevcut ya da eski üniversite üyelerinin fikri mülkiyet hakkını
ticarileştirmeden şirket kurma eylemini, akademik girişimcilik tanımı kapsamına dâhil etmemektedir.
Üniversite araştırmalarının ticarileşmesini konu alan Zhao (2007: 223)’ya göre ise, araştırmaların
ticarileştirilmesi teknolojik inovasyonun önemli bir boyutudur. Yazar, üniversitelerin üzerine
eğilmeleri gereken iki temel mesele söz konusu olduğunu belirtmiştir. Bu meselelerden bir tanesi
devlet, sanayi ve diğer paydaşlardan sağlanan yeterli finansal destektir. İkincisi ise akademik
girişimcilik vasıtasıyla etkili inovasyon yönetimidir. Zhao (2007)’ya göre akademik girişimcilik,
inovatif düşüncelerin üretilmesi, yayılması ve uygulanmasına ivme kazandırmak için
akademisyenlerin girişimcilik rolü üstlenmesidir. Akademik girişimcilik, bilimsel buluşların ve
teknolojik kazanımların endüstriyel ve ticari başarılara dönüştürülmesi için kaçınılmaz bir uygulama
ve kaynaktır. Ticari açıdan başarılı inovasyonlar; araştırmaların ticarileştirilmesi için girişimcilik,
etkin yönetim ve besleyici bir kültür bileşimi gerektirmektedir.
Wright (2007: 4), akademik filiz işletmeleri başlatılması lisans anlaşmasına ya da bir kurumun fikri
mülkiyet devrine bağlı olan yeni girişimler şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanım, Association of
University Technology Managers (AUTM) tarafından yapılan tanımla da örtüşmektedir. Yapılan
tanım, her ne kadar dar bir filiz işletme tanımı olsa da, uygulamalı çalışmalarda en çok tercih edilen
tanımdır. Bu kapsamda Wright ve diğerleri (2009: 561)’ne göre akademik girişimcilik,
9
akademisyenler ya da üniversitelerin ana sermaye sahibi oldukları, fikri mülkiyete dayanarak yeni
şirketlerin kurulması olarak kavramlaştırılmıştır.
Akademik camia içerisindeki girişimcilik olgusunun hiçbir suretle yeni bir olgu olmadığını belirten
Zhang (2007: 1) ise, akademik girişimcileri üniversitelerde çalışan işletme kurucuları, kurdukları
şirketleri ise akademik filiz işletmeler olarak tanımlamaktadır. Lacetera (2009: 443) da akademik
girişimciliğin yeni bir olgu olmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca yazar, son otuz yıl içerisinde
akademik girişimcilik konusuna artan bir ilgi olduğunu da ifade etmektedir. Buna ilave olarak,
Amerika biyoteknoloji endüstrisinin oluşmasında profesör girişimcilerin önemli bir rol oynadığını ve
endüstrisi liderleri olan Genentech, Amgen, Biogen Idec ve Chiron’un üniversite profesörleri
tarafından şahsen ya da ortaklaşa kurulduğunu belirtmektedir. Bu nedenle Lacetera, akademik
girişimciliği akademisyenlerin araştırmalarını geliştirmeleri ve ticarileştirmeleri faaliyeti olarak
tanımlamaktadır.
Goel ve Grimple (2012: 2-3) ise akademik girişimcilik ve araştırma odaklı akademik girişimcilik
ayrımına gitmiştir. Yazarlar, bu iki tür akademik girişimciliğin aslında birbirleriyle ilişkili olduğunu,
ancak taban tabana aynı anlamı içermediklerini vurgulamaktadır. Goel ve Grimple yaptıkları bu ayrımı
şu şekilde örneklendirmektedir: İki bilim adamı olan A ve B, bağımsız birer girişimcidirler. A’nın
işletmesi, A’nın kendi laboratuvarında yürüttüğü araştırmanın filizidir. Bir diğer ifadeyle, patent ya da
patent benzeri araçlara dayalı olarak kurulmuştur. A gibi B de bir girişimcidir. Ancak B’nin işletmesi
kendi araştırmalarına dayanarak değil de; şans, aile bağlantıları, akademik olmayan fırsatlar gibi farklı
etkenler vasıtasıyla kurulmuştur. Sonuçta, hem A hem de B akademik girişimci olarak kabul
edilmektedir. Ancak yalnızca A, araştırma odaklı akademik girişimci olarak atfedilebilir.
1.2. Akademik Girişimciliğin Tanımı: Kapsamlı Tanım
Akademik girişimciliğe ilişkin literatürde daha kapsamlı tanımlara da rastlanmaktadır. Louis ve
diğerleri (1989), akademik girişimcilik kavramını kullanılan ilk öncüler arasında yer almaktadır. Söz
konusu çalışmada yazarlar, Etzkowitz’in (1983) girişimci üniversite üzerine olan çalışmasına atıf
yapmış olsalar bile, çalışmaları üniversite ortamı içerisindeki girişimciliği konu edinen ilk ampirik
çalışmalar arasında yer almaktadır. Nihayetinde Klofsten ve Jones-Evans (2000), Laukkanen (2003)
gibi birçok araştırmacı3 Lois ve diğerlerinin çalışmalarını benimsemişler ve bu çalışmadan
faydalanmışlardır (Yusof ve Jain, 2008: 87).
Louis ve diğerleri (1989), çalışmalarında beş temel akademik girişimcilik biçiminin tanımını
yapmışlardır. Araştırmacılar, bu akademik girişimcilik biçimlerini, üniversiteye bağlı bilim
adamlarının rolü konusundaki geleneksel görüş ile en çok uyumlu olandan en az uyumlu olana doğru
sıralamışlardır. Bu tanımlar şu şekilde sıralanabilir (Louis ve diğerleri, 1989, 113):
1. Büyük çapta bilim (Dışarıdan finanse edilen büyük araştırma projeleri edinmek).
2. Çoğunlukla danışmanlık yoluyla olmak üzere üniversite dışından ek gelir elde etmek (Kişisel
kazanç için bilgi transferi).
3. Sanayiden fon talep etmek (Araştırmalara yeni finansman kaynakları sağlamak için üniversitesanayi işbirliğinden faydalanmak).
4. Araştırma sonuçlarını patentlemek.
5. Araştırma sonuçlarına dayalı olarak şirket kurmak (Doğrudan ticari katılım).
Yapılan sıralama dikkatle incelendiğinde, günümüzdeki yaygın akademik girişimcilik tanımının, ilgili
çalışmada en son sırada yer aldığı görülmektedir. Louis ve diğerleri (1989: 115-116), araştırma
sonuçlarına dayanarak şirket kurulmasını ifade eden akademik girişimcilik biçiminin, en geleneksel
olmayan ve tartışmalı girişimcilik türü olduğunu ifade etmektedir. Çünkü bu tür bir akademik
girişimcilik, şirketlerin ticari hedeflerinin yerine getirilmesi için üniversite imkânlarının ve lisansüstü
öğrencilerinin potansiyel kullanımını gerektirmektedir. Yazarlar, bu beş akademik girişimcilik
bağlamında birden çok girişimcilik türü ile uğraşan girişimci akademisyenler olarak tanımlanabilecek
3
İlgili yazarların yapmış olduğu tanımlar takip eden kısımlarda sunulmuştur.
10
bir grup olup olmadığını araştırmışlardır. Bu amaçla üniversite öğretim üyelerine ve yöneticilerine
yönelik bir anket çalışması düzenlemişlerdir. Çalışmanın bulgularına göre, doğrudan ticari katılım
olarak tanımlanan akademik girişimcilik türü en az yaygın olan akademik girişimcilik biçimidir.
Tanımlanan bu beş tür akademik girişimcilik arasındaki ilişkiler istatistiksel açıdan düşük anlamlılığa
sahiptir. İlgili değişkenler arasındaki en güçlü ilişki, ek gelir elde etme ile doğrudan ticari katılım
arasında mevcuttur. Dolayısıyla araştırmacılar, girişimci akademisyenler kavramının bilim adamları
arasında yaygın olmadığı sonucuna varmışlardır.
Laukkanen (2003: 372)’a göre, üniversitelerden araştırma ve eğitimin yanı sıra inovasyon ve
ekonomik büyümenin bölgesel itici gücü olarak performans gösterecek üçüncü bir görevi yerine
getirmeleri beklenmektedir. Bu noktadan hareketle Laukkanen, akademik girişimciliği içeren ilgili rol
dönüşümünü ve üniversite ile öğretim üyelerinin bu konudaki talebini incelemiştir. Çalışmada tek tip
bir akademik girişimcilik tanımı yerine, Louis ve diğerleri (1989)’nin çalışmalarında yapmış olduğu
beş farklı akademik girişimcilik tanımına atıf yapılarak, kavram tanımlanmıştır.
Klofsten ve Jones-Evans (2000:300) akademik girişimciliği, araştırma ve eğitim gibi olağan iki
üniversite yükümlülüğünün dışındaki ticari faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlamaktadır. Yazarlara
göre, akademik girişimcilik konusunda yapılan daha önceki araştırmalar, yeni bir girişimin oluşumu ve
gelişimi faaliyeti olarak bilinen akademik ya da teknoloji tabanlı filiz işletme eğilimi göstermektedir.
İlave olarak, filiz işletme olgusunun akademik girişimciliğin yalnızca bir türü olduğunu da
vurgulamışlardır. Laukkanen (2003)’ın yaptığı gibi yazarlar tek tip bir akademik girişimcilik tanımı
yapmak yerine, Louis ve diğerleri (1989)’nin yapmış olduğu ayrımı benimsemişlerdir. Bununla
birlikte yazarlar, ilgili tanımları genişleterek sekiz farklı akademik girişimcilik tanımı yapmışlardır. Bu
farklı akademik girişimcilik türleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Büyük ölçekli bilimsel projeler: Gerek doğrudan kamusal hibe yoluyla, gerekse endüstriyel
kaynaklar yoluyla dışarıdan finanse edilen büyük araştırma projeleri edinmek.
2. Sözleşmeli araştırma: Dış kuruluşlar için üniversite bünyesinde özel araştırma projeleri
üstlenmek.
3. Danışmanlık: Belirli bir problemi çözmek için kişisel, bilimsel ya da teknolojik uzmanlık talebini
karşılamak.
4. Patentleme/Lisanslama: Araştırma sonuçlarından doğan patent ya da lisansları sanayi çıkarına
kullanılmak.
5. Spin-off şirketler (Filiz işletmeler): Üniversite araştırma sonuçlarından faydalanmak için yeni
şirket ya da organizasyonlar kurmak.
6. Dış eğitim: Üniversite dışındaki personel, öğrenci ve kuruluşlara kısa dönemli kurslar tedarik
etmek.
7. Satış: Üniversite bünyesinde geliştirilen ürünlerin ticari satışını yapmak.
8. Test etme: Üniversite dışındaki bireyler ve dış kuruluşlar için test etme ve kalibrasyon olanakları
(hizmet araçları) sağlamak.
Klofsten ve Jones-Evans (2000: 305), tanımladıkları sekiz tür akademik girişimciliğin yaygınlığını
araştırmak için İsveç’li ve İrlanda’lı öğretim üyelerine ve elemanlarına yönelik bir anket çalışması
düzenlemişlerdir. Araştırmanın sonuçlarına göre, her iki ülkede de akademisyenler tarafından
üstlenilen ana faaliyet türleri danışmanlık, sözleşmeli araştırma, büyük ölçekli bilimsel projeler ve dış
eğitimdir. Test etme, patentleme/lisanslama, spin-off şirketler ve satış ise en az popüler olan
faaliyetlerdir.
Akademik girişimcilik ile ilgili hem dar hem de geniş tanım kapsamında yapılan çalışmalar göz
önünde bulundurulduğunda, dar görüş kapsamında akademik girişimcilik, genel olarak
akademisyenlerin araştırma sonuçlarını ticarileştirmek için yeni ticari girişimler kurması şeklinde
tanımlanmaktadır. Kurulan bu yeni girişimler de akademik filiz işletmeler olarak adlandırılmaktadır.
Kapsamlı görüşe göre ise akademik girişimcilik, akademisyenlerin akademisyen vasfı dışındaki bilgi
transfer faaliyetlerinin bir yelpazesi olarak tanımlanmaktadır.
11
Dar ve kapsamlı tanım arasında bir seçim yapılırken, çalışmanın yapısı (özelliği) ve kapsamı göz
önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca yapılacak çalışmada bu seçim açık şekilde belirtilmelidir (Hogan
ve Zhou, 2010: 21). Akademik girişimciliğe ilişkin yapılan dar ve kapsamlı tanımlar, spesifik
araştırma soruları için spesifik girişimci tanımı yapılması gerektirdiğini göstermektedir. Böyle bir
durumda bir tanım seçimi yapılması, araştırmanın amacına bağlı olmalıdır. Nitekim araştırmanın
amacına yönelik bir seçim yapılması, girişimcilik literatüründe kabul edilen ve uygulanan bir
stratejidir (Silva, 2012: 48). Bu çalışma kapsamında da aynı yöntem izlenmiş ve akademik
girişimciliğin dar tanımı esas alınmıştır. Dolayısıyla bu çalışma kapsamında akademik girişimcilik
kavramı, akademisyenlerin araştırma sonuçlarına dayanarak Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde şirket
kurma eylemini temsil edecek şekilde kullanılmıştır.
2. Akademik Girişimciliğin Tarihçesi
19. yüzyılın ortalarından bu yana Amerika politika yapıcıları, üniversitelerde yaratılan yeni bilginin
yayılmasını teşvik etmek için çabalamaktadırlar. Bu çabaların en önemlisi 1980 yılında çıkarılan
Bayh-Dole Kanunu’dur. Bu kanun üniversiteleri ve diğer kar amacı gütmeyen kuruluşları,
araştırmalarının sonuçlarını yaymalarını teşvik etmek için çıkarılmıştır. Bayh-Dole Kanunu’nun kabul
edilip yürürlüğe girmesinden önce ise devlet, üniversite araştırmalarına destek verdiğinden dolayı
araştırma sonuçlarından doğan fikri mülkiyet hakkının da tek sahibiydi. Üniversitelerin bu fikri
mülkiyet haklarına sahip olabilmeleri için federal hükümetten talepte bulunmaları gerekiyordu.
Dolayısıyla devletin desteklediği üniversite araştırmalardan doğan sonuçlar, genellikle bir tarafa
atılmış olarak kalıyordu. Bayh-Dole Kanunu’nun getirilmesiyle birlikte, üniversiteler kendi kuruluşları
bünyesinde federal hükümet tarafından finanse edilen araştırmalarından sonuçlanan fikri mülkiyet
hakkının sahibi olmuşlardır. Kanunun kabul edilip yürürlüğe girmesinden beri, üniversite fikri
mülkiyet hakkı patent ve lisans sayılarında yaşanan artışa bakıldığında, bilgi yayılımının önemli
ölçüde arttığı dikkat çekmektedir. Üstelik akademik filiz işletmeler olarak adlandırılan, üniversite fikri
mülkiyet haklarını kullanarak kurulmuş risk üstlenen girişim sayısında da artış yaşanmıştır (Hayter,
2010: 1-2).
Türkiye’de ise benzer bir kanun, 2001 yılında yürürlüğe girmiş ve bu kanun üniversite öğretim
üyelerinin araştırma sonuçlarının ticarileştirmesinin başlangıç noktası olmuştur. İlgili kanuna göre
(Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu-TGBK, 2001: madde 7):
“Kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite personelinden bölgede yer alan faaliyetlerde araştırmacı ve
idari personel olarak hizmetine ihtiyaç duyulanlar, çalıştıkları kuruluşların izni ile sürekli veya yarı
zamanlı olarak çalıştırılabilirler. Yarı zamanlı görev alan öğretim üyesi, öğretim görevlisi, araştırma
görevlisi ve uzmanların bu hizmetleri karşılığı elde edecekleri gelirler, üniversite döner sermaye
kapsamı dışında tutulur. Sürekli olarak istihdam edilecek personele kurumlarınca aylıksız izin verilir
ve kadroları ile ilişkileri devam eder. Öğretim elemanları 2547 sayılı Kanunu’nun 39. maddesinde
öngörülen yurt içinde ve yurt dışında geçici görevlendirme esaslarına göre yapacakları çalışmaları
Üniversite Yönetim Kurulu’nun izni ile Bölge’deki kuruluşlarda yapabilirler. Aylıklı izinli olarak
Bölge’de görevlendirilen öğretim üyelerinin Bölge’de elde edecekleri gelirler üniversite döner
sermaye kapsamı dışında tutulur. Ayrıca, öğretim elemanları Üniversite Yönetim Kurulunun izni ile
yaptıkları araştırmaların sonuçlarını ticarileştirmek amacı ile bu bölgelerde şirket kurabilir, kurulu
bir şirkete ortak olabilir ve/veya bu şirketlerin yönetiminde görev alabilirler.”
3. Akademik Girişimciliğin Önemi
Chrisman ve diğerleri (1995)’ne göre, üniversitelerin tek yüksek öğrenim kuruluşları olduğu gerçeği,
üniversitelerin ekonomik büyümenin ve kalkınmanın motoru olarak kabul edilmesini beraberinde
getirmektedir. Üniversiteler eğitim kurumları olmakla birlikte, aynı zamanda patentlenebilir buluş ve
icatlara, filiz işletmelere ve teknoloji transferlerine yol açan araştırmalar vasıtasıyla yerel ekonomiye
önemli katkılar sağlamaktadır. Üstelik akademik girişimcilik, verimli üniversite-sanayi teknoloji
transferini kolaylaştıran bir mekanizma olarak gittikçe artan şekilde teşvik edilmektedir.
12
Teknoloji devleri olarak nitelendirilebilen Cirrus Logic yarı iletken şirketi, Lycos internet arama
motoru ve Genentech bioteknoloji şirketi kamuoyunca bilinen en başarılı akademik filiz işletmeler
arasında yer almaktadır. Bu üç şirket, Amerikan üniversitelerinde bulunan öğretim üyeleri,
personelleri ya da öğrencilerinin kendi teknolojik buluşlarından faydalanmak için kurmuş oldukları
girişimlerdir. Modern üniversite tarihi boyunca, özellikle Amerika’da Bayh Dole Kanunu’nun
çıkarılmasının ardından akademik filiz işletmeler olarak adlandırılan bu tür girişimler, ekonominin
önemli bir parçası olarak kabul edilmişlerdir. Çünkü akademik filiz işletmeler, ileri teknoloji
girişimlerin ekonomik olarak önemli bir alt kümesidir (Shane, 2004:1).
Siegel ve diğerleri (2004: 116)’ne göre ise Bayh Dole Kanunu’nun çıkarılması, üniversiteler ile
üniversiteye dayalı teknolojileri ticarileştirmek isteyen araştırmacıları yakınlaştırmıştır. Bu kanunun
yürürlüğe girmesinin akabinde birçok üniversite, fikri mülkiyeti düzenlemek ve korumak için
Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) kurmuşlardır. TTO’nun rolü, üniversite araştırmalarından doğan
icatlara yönelik sanayi ile yapılacak lisans anlaşmaları ya da diğer fikri mülkiyet çeşitleri vasıtasıyla
ticari değeri olan bilginin transferini kolaylaştırmaktır. Nitekim yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda,
1980 yılında Amerikan üniversitelerine verilen patent sayısı sadece 300 iken, 1999 yılında bu sayı
3661’e yükselmiştir. Bununla birlikte 1991-2004 yılları arasında lisans sayısı yaklaşık olarak 12 kat
artmıştır.
Kamu sektörü araştırma faaliyetlerine dayanarak filiz işletmelerin kurulması, üniversite ve kamu
laboratuvarlarının en tercih edilen fikri mülkiyet yönetim stratejilerinden birisi haline gelmiştir. Bir
ekonomide kurulan akademik filiz işletme sayısı; kamu sektörünün ticari değeri olan bilgi üretme
yeteneğinin, girişimcilik kapasitesinin ve kamu ile özel sektör arasındaki bilgi yayılım yoğunluğunun
göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle ülkelerin, akademik filiz işletmeleri teşvik
etmelerinde kendi menfaatleri de söz konusudur. (OECD, 2001: 14).
Akademik filiz işletmeler, yerel ekonomik kalkınmayı teşvik eden bir araç olarak kabul edilmektedir.
Örneğin San Francisco Körfez Bölgesi’nde kurulan Chiron ve Genentech gibi ilk akademik filiz
işletmeler nin başarıları üniversitelerin arka bahçelerinde başlı başlına bir endüstri oluşturulmasının
mümkün olduğunu göstermektedir (Lowe, 2002: 3). Bunun yanı sıra, bu tür girişimler kümelenme
eğilimi göstermektedirler. Bu nedenle akademik filiz işletmeler arasındaki bilgi yayılma mekanizması
diğer girişimlere göre nispeten daha kolaydır. Örneğin Türkiye TGB’lerde hem aynı sektörde hem de
farklı sektörde faaliyet gösteren akademik filiz işletmeler kümelenmiş olarak yer almaktadır.
Dolayısıyla TGB bünyesinde bilgi yayılma mekanizması hem aynı sektörde hem de farklı sektörde
gerçekleşmektedir.
Akademik filiz işletmeleri nadir kurulan, ancak buna rağmen oldukça önem arz eden girişimler olarak
tanımlayan Shane (2004), ilgili girişimlerin önemini beş başlık altında toplamıştır. Akademik filiz
işletmelere yönelik literatüre dayalı olarak belirlenen faydalar şu şekilde sıralanabilir (Shane, 2004:1732):
 Ekonomik kalkınmayı arttırmak.
 Üniversite teknolojilerinin ticarileşmesini sağlamak.
 Üniversitelere ana misyonları olan eğitim ve araştırma konusunda yardımcı olmak.
 Orantısız şekilde yüksek performans sergilemek.
 Üniversitelere, mevcut kurulmuş olan şirketlerle yapılan lisans anlaşmalarından daha fazla gelir
sağlamak.
Shane (2004:20) akademik filiz işletmelerin ekonomik kalkınmayı teşvik edecek dört farklı misyon
üstlendiğini ileri sürmektedir. Birincisi, tüketici istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak inovatif ürünler
üreterek, önemli bir ekonomik değer yaratırlar. İkincisi, özellikle yüksek eğitimli insanlar için
istihdam sağlarlar. Üçüncüsü, üniversitenin teknolojisini geliştirecek özel sektör yatırımlarını
tetiklerler. Son olarak ise, son derece bölgesel ekonomik etkiye sahiplerdir. İlgili girişimler teknolojiyi
iş imkânlarına dönüştürerek ekonomik büyümeyi artırırlar. Çünkü filiz işletmenin üstlendiği birçok
faaliyet (işe alma, tedarik kaynağı, üretim vb.) yereldir. Bu nedenle yerel ekonomik faaliyetler
üzerinde önemli çarpan etkisine sahiptir.
13
4. Üniversite Sanayi İşbirliği Arayüzü Olarak Akademik Girişimcilik
Küresel rekabet ortamında, akademik girişimcilik kanalıyla kurulan akademik filiz işletmelerin
üniversite sanayi işbirliğindeki yeri ve rolü Şekil 1 yardımıyla açıklanabilir.
Şekil 1: Akademik Filiz İşletmelerin Üniversite Sanayi İşbirliğindeki Rolü
KÜRESEL
REKABET
BASAMAKLARI
Ekonomik
Büyüme
Bölgesel
Kalkınma
İnovasyon
ÜNİVERSİTE
Teknoloji
Üretimi
Sanayi İhtiyacına Yönelik
Yetiştirilen Ar&Ge Personeli
yetiştirilmesi
AkademikBilginin
Ticarileştirilesi
Üretilen Akademik Bilgi
AkademikBilginin
Yayılması
Üniversite-Sanayi
İşbirliği
İstihdam Artışı
TGB
Akademik Filiz
İşletmeler
Ticari Deneyim
SANAYİ
Akademik Olmayan
Girişimler
Mevcut İmkanlar
Şekil 1’de görülebileceği gibi, üniversitelerin temel amacı her ne kadar eğitim-öğretim olsa da ilgili
kurumların hem akademik bilgi üretiminde, hem de sanayi ihtiyacına uygun nitelikli ar-ge personeli
yetiştirmede üstlendiği rol oldukça önemlidir. Şekil 1’deki döngünün içerisinde üniversiteler kadar
sanayinin de üstlendiği rol de oldukça önemlidir. Sanayinin sahip olduğu mevcut imkânlar ve ticari
deneyimler, üniversitelere teoriden elde ettikleri akademik bilgileri pratiğe dönüştürme aşamasında bir
geçiş kapısı sunmaktadır. Bu anlamda üretilen akademik bilgiler satır aralarında saklı kalmamaktadır.
Üniversite ve sanayinin mevcut imkânlarının bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmeler için
TGB’lerde bir araya getirilmesi, TGB’lerin bu döngüye dâhil edilmesini bir nevi zorunlu hale
getirmektedir. Nitekim, TGB’lerde vücut bulan üniversite ve sanayi işbirliği, hem üniversiteler ve
sanayi, hem de bir bütün olarak ekonomi açısından olumlu yansımalara neden olacaktır.
Öncelikle, üniversiteler açısından düşünüldüğünde, teorik olarak üretilen ham bilgiler pratiğe
aktarılarak ticarileştirilmektedir. Ayrıca TGB’ler genellikle üniversiteler ile iç içe kurulduklarından,
üniversiteler eğitim programlarını TGB’lerde faaliyet gösteren şirketlerin ihtiyaç duyduğu beşeri
sermayeye göre revize edebileceklerdir. Aynı noktadan hareketle, sanayi açısından düşünüldüğünde
TGB’lerde faaliyet gösteren şirketler nitelikli beşeri sermaye ihtiyacını doğrudan üniversiteden
karşılayabileceklerdir. İlave olarak, ilgili şirketlerin akademik camia ile iç içe olması, akademik
bilgiye daha kolay ulaşmalarını sağlayacaktır. Dolayısıyla döngü içerisinde TGB’lerin rolü, üniversite
ve sanayiyi yakınlaştırarak her iki tarafın da bu işbirliğinden fayda sağlamasına aracılık etmektir.
Ekonomi açısından düşünüldüğünde ise, TGB’lerde faaliyet gösteren ilgili şirketler vasıtasıyla artan
akademik bilgi akışı ve bu bilgilerin ticarileştirilmesi, teknoloji üretiminde ve inovasyon kapasitesinde
artışa neden olacaktır.
Şekil 1’de TGB’lerde faaliyet gösteren şirketler, çalışmanın amacı ile uyumlu olması adına akademik
girişimler (akademik filiz işletmeler) ve akademik olmayan girişimler olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
TGB’lerde faaliyet gösteren bu iki şirket türünün ayrıldıkları temel nokta, akademik filiz işletmelerin
akademik girişimcilik ile desteklenmesidir. Bir diğer ifadeyle, akademik filiz işletmeler bünyelerinde
14
akademik bir kurucu ya da ortak bulundururken, akademik olmayan girişimler için böyle bir
zorunluluk söz konusu değildir. Şekil 1’de görüldüğü gibi, akademik olamayan girişimler, akademik
filiz işletmeler gibi istihdam yaratma potansiyeline sahiplerdir. Ancak, akademik bilginin yayılması ve
ticarileştirilmesi konularında ilgili şirketlerin akademik filiz işletmelerle aynı performansa sahip olup
olmadıkları tartışmalıdır. Bu nedenle, şekilde ilgili ilişkiler kesikli çizgi ile gösterilmiştir. araştırma
faaliyetlerine bağlı kalmamalarını, şirket dışı kaynaklara yönelmelerini ifade etmektedir.
Şekil 1’de üniversite ile sanayi arasındaki işbirliği temellerini sağlamlaştıracak bir ara yüz olarak
kabul edilebilen akademik filiz işletmeler, üniversite sanayi işbirliğinin en önemli aktörlerinden biri
olarak belirlenmiştir. Nitekim, akademik girişimcilik vasıtasıyla bünyesinde akademik bilgi barındıran
bu şirketler, hem istihdam artışı hem de akademik bilginin yayılması ve ticarileştirilmesi adına önemli
bir rol üstlenmektedirler. Söz konusu şirketler vasıtasıyla üniversitelerde üretilen akademik bilgiler
ticarileştirilerek, bu bilgilerin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüşümü sağlanmaktadır. Sonuç
olarak, ilgili şirketler ekonominin teknoloji ve inovasyon kapasitesinde artış sağlayarak, hem bölgesel
kalkınma hem de uzun dönemde ekonomik büyüme potansiyeli sunmakta ve küresel rekabet
basamaklarında hızla yol alınmasına yardımcı olmaktadır.
5. Türkiye’nin Mevcut Durumu
T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre Ocak 2015 tarihi itibariyle Türkiye’de 44
tanesi faaliyette, 15 tanesi ise henüz alt yapı çalışmaları devam eden toplam 59 adet TGB
bulunmaktadır. 2015 yılında faaliyet gösteren 44 adet TGB’de faaliyet gösteren şirket sayısı 3025
iken, bu şirketlerden yalnızca 681’i (%22.51) akademik girişimcilik kanalıyla kurulmuştur. TGB’lerin
ortalama yaşı altıdır. Bu nedenle çalışmada, 6 yıldan daha uzun bir süre faaliyet gösteren TGB’lere
odaklanılmıştır. Bu bağlamda, araştırmanın örneklemini 25 TGB’de faaliyet gösteren 566 akademik
filiz işletme oluşturmaktadır. Tablo 1’de söz konusu 25 TGB’ye ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
Tablo 1: Örneklem Çerçevesindeki TGB’lere İlişkin Özet Bilgiler
TGB Adı
Bulunduğu İl
ODTÜ Teknokent TGB
Ankara
TÜBİTAK Marmara Teknokent
Kocaeli
İzmir TGB
İzmir
Eskişehir TGB
Eskişehir
Hacettepe Üniversitesi TGB
Ankara
İstanbul Üniversitesi TGB
İstanbul
İTÜ Arı Teknokent TGB
İstanbul
Kocaeli Üniversitesi TGB
Kocaeli
Selçuk Üniversitesi TGB
Konya
Yıldız Teknik Üniversitesi TGB
İstanbul
Batı Akdeniz Teknokenti TGB
Antalya
Çukurova TGB
Adana
Trabzon TGB
Trabzon
Erciyes Üniversitesi TGB
Kayseri
Erzurum Ata Teknokent TGB
Erzurum
Göller Bölgesi
Isparta
Mersin TGB
Mersin
Ulutek TGB
Bursa
Ankara Üniversitesi TGB
Ankara
Gaziantep Üniversitesi TGB
Gaziantep
Cumhuriyet TGB
Sivas
Dicle Üniversitesi TGB
Diyarbakır
Fırat TGB
Elazığ
Gazi Teknopark TGB
Ankara
Pamukkale Üniversitesi TGB
Denizli
Toplam
Faaliyet
Süresi
13
13
12
11
11
11
11
11
11
11
10
10
10
10
9
9
9
9
8
8
7
7
7
7
7
Yerleşik Akademik
Filiz İşletme Sayısı
33
2
35
23
28
31
46
29
41
26
23
14
17
35
9
33
18
15
12
14
3
9
23
36
11
566
Ankete Katılan Akademik
Girişimci Sayısı
8 (%24)
2 (%100)
6 (%17)
11 (%48)
10 (%36)
5 (%16)
18 (%39)
10 (%34)
10 (%24)
9 (%35)
2 (%9)
5 (%36)
16 (%94)
0 (%0)
3 (%33)
14 (%42)
17 (%94)
6 (%40)
3 (%25)
5 (%36)
2 (%67)
1 (%11)
7 (%30)
11 (%31)
5 (%45)
186 (%33)
Tablo 1’de görüleceği gibi, örneklem çerçevesindeki TGB’ler 19 farklı ilde bulunmakla birlikte, söz
konusu TGB’lerin faaliyet süreleri 7 ile 13 yıl arasında değişmektedir. Ayrıca bünyesinde en fazla
15
akademik filiz işletme bulunan TGB İTÜ Arı Teknokent iken, bünyesinde en az akademik filiz işletme
bulunan TGB TÜBİTAK Marmara Teknokent’tir. Araştırmanın anket formuna katılım açısından ise
en fazla katılım % 100’lük oranla TÜBİTAK Marmara Teknokent’ten, en az katılım ise %0’lık oranla
Erciyes Üniversitesi TGB’den sağlanmıştır. Söz konusu TGB’lerde toplam 566 akademik filiz işletme
faaliyet göstermektedir. Anket formunu dolduran akademik girişimci sayısı 194’tür. Ancak eksik ya da
hatalı bilgi içerdiği tespit edilen 8 adet anket formunun elenmesi nedeni ile toplam geri dönüş sayısı
186 olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ankete katılım oranı %33 olarak gerçekleşmiştir.
Örneklemde yer alan şirketlerin yaklaşık %63’ü ticarileşmiş, %37’si ise henüz ticarileşmemiş
şirketlerden oluşmaktadır. Şirketlerin yaklaşık %8’i A.Ş, %14’ü şahıs işletmesi, %78’i Ltd. olarak
faaliyet göstermektedir. Bu şirketlerin yaklaşık %89’u mikro, %10’u küçük ve %1 ise orta ölçekli
işletme kategorisindedir. Şirketlerin yaklaşık olarak %30’u bilişim ve yazılım, %19’u elektrik ve
elektronik, %9’u çevre ve yenilenebilir enerji, %6’sı makine ve sanayi, %5’i gıda teknolojileri, %4’ü
nano teknoloji, %4’ü savunma, %3’ü biyoteknoloji, %3’ü medikal, %3’ü ileri malzeme teknolojileri,
sektöründe faaliyet göstermektedir. Geriye kalan %7’lik dilimde yer alan şirketler tarım ve
hayvancılık, tıp, ziraai teknolojileri ve benzeri sektörlerde faaliyet gösterirken, diğer %7’lik dilimde
yer alan şirketler ise birden fazla sektörde faaliyetlerini sürdüren girişimlerdir. Ayrıca söz konusu
şirketlerin yaşı 1 ile 21 arasında değişmekle birlikte, ortalama 5.5’tir. Ortak sayısı ise 2 ile 99 arasında
değerler almakla birlikte, ortalama ortak sayısı yaklaşık olarak 3’tür.
Akademik unvana göre bir sınıflandırma yapıldığında ise, örneklem çerçevesindeki akademik
girişimcilerin %13’ü araştırma görevlisi, %13’ü öğretim görevlisi ya da okutman, %22’si yardımcı
doçent, %14’ü doçent ve %38’i profesördür. Akademik girişimcilerin %29’u bağlı bulundukları
üniversite yönetiminin endüstri bağlantısı ve dış bağlantı gibi filiz işletme faaliyetleri konusunda
destekleyici olduğunu, %71’i ise destekleyici olmadığını belirtmiştir. Akademik girişimcilerin %19’u
üniversite fikri mülkiyet politikasının, filiz işletme kurma çabaları üzerindeki etkisinin olumlu, %81’i
ise olumsuz olduğunu düşünmektedir.
Örneklemdeki akademik filiz işletmelerin yaklaşık %28’i faaliyetlerinde sanayi işbirliğine yer
vermezken, %72’si sanayi ile görüş alışverişinde bulunmaktadır. Ayrıca söz konusu şirketlerden
%40’ı üniversiteden girişimcilik, eğitim ve ticarileşme ve benzeri konularda destek almakla birlikte,
%12’si finansman, %30’u ise personel desteği almıştır. Bununla birlikte söz konusu şirketlerden %90’ı
TTO’dan destek almış, %10’u ise herhangi bir destek almamıştır.
Şirketlerden yalnızca %27’si patent, %10’u faydalı model ve %6’sı ise endüstriyel tasarım
başvurusunda bulunmuştur. Akademik girişimcilerin ya da şirket ortaklarının yaklaşık %21’inin
şirketin kuruluşundan önceki yıllarda ulusal ya da uluslararası patent başvurusu bulunmaktadır.
Örneklem içerisindeki şirketlerden yaklaşık olarak %79’u faaliyet dönemi boyunca kendi çabalarıyla,
%32’si ise diğer işletme ya da kuruluşlarla işbirliği içerisinde yeni ürün ya da hizmet geliştirmiştir.
Bununla birlikte şirketlerin %14’ü yeni ürün ya da hizmet transferi gerçekleştirmiştir.
Şirketlerin yaklaşık %91’i düzenli olarak ar-ge faaliyetinde bulunmakla birlikte, %87’sinin ar-ge
departmanı bulunmaktadır. Dolayısıyla %4’lük dilimdeki şirketler ar-ge departmanı bulunmadığı
halde düzenli olarak ar-ge faaliyeti gerçekleştirmektedirler. Ar-ge departmanı bulunan şirketlerin, arge departmanlarının faaliyet süresi 1-16 yıl arasında, ar-ge harcamalarının oranı ise yaklaşık olarak
%5-500 arasında değişmektedir. Bununla birlikte, şirketlerin yaklaşık %70’i ar-ge ve yenilik projeleri
kapsamında destek almıştır.
186 şirketin toplam istihdamı 1082 olmakla birlikte, ortalama personel sayısı yaklaşık olarak 6’dır.
İlgili istihdamın yaklaşık %31’i lisans, %27’si yüksek lisans, %34’ü doktora mezunlarından
oluşmaktadır. Dolayısıyla toplam personelin yaklaşık olarak %92’si lisans ya da lisansüstü eğitim
düzeyine, %8’i ise lisans derecesinin altında bir eğitim düzeyine sahiptir. Örneklemdeki toplam ar-ge
personel sayısı 616, ortalama ar-ge personel sayısı ise yaklaşık olarak 6.5’tir. Mühendis unvanına
sahip toplam personel sayısı 379, mühendis unvanına sahip toplam girişimci sayısı 313, akademik
16
personel sayısı 153, akademik girişimci sayısı ise 362’dir. Ayrıca şirketlerin yalnızca % 1.6’sı
dışarıdan bir profesyonel yöneticiye sahiptir.
Örneklemde yer alan şirketlerin yaklaşık %3’ü melek yatırımcılıktan, yine %3’ü risk sermayesinden
faydalanmıştır. Ayrıca şirketlerin %35’i teknogirişim sermayesi ile kurulmuş, %23’ü ise devlet
girişimcilik fonu kullanmıştır. Çoklu lisans kullanan şirketlerin payı ise %6’dır. Söz konusu şirketlerin
yaklaşık %36’sı kuluçka merkezinde bulunmaktadır. %10’unun ise başka bir şirket ile ortak girişimi
söz konusudur. Bunun yanı sıra, şirketlerin yaklaşıl %10’u ulusal ya da uluslararası kurum veya
kuruluşlardan ödül, yaklaşık %57’si ise ulusal ya da uluslararası kurum veya kuruluşlardan destek
almıştır.
4. Sonuç
Akademik girişimcilik kanalıyla kurulan akademik filiz işletmeler bölgesel kalkınma, ekonomik
büyüme ve küresel rekabet üzerindeki olumlu yansımaları nedeniyle, literatürde gittikçe önem kazanan
bir konu haline gelmiştir. Araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesi amacıyla akademik girişimciler
tarafından kurulan akademik filiz işletmeler, Türkiye’de de son yıllarda ulusal bilim, teknoloji ve
yenilik politikalarının bir parçası haline gelmiştir. Nitekim ilgili şirketler Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu (BTYK) tarafından uygulamaya geçirilen Ulusal Bilim Teknoloji ve Yenilik Stratejisi’nin
(UBTYS) 2011-2016 ve bu stratejinin eylem planının da bir parçası olmuştur.
Üniversite sanayi işbirliği ve akademik girişimcilik arasındaki ilişkiyi ve Türkiye’nin akademik
girişimcilik konusundaki mevcut durumunu incelemek amacı ile yapılan bu çalışmadan elde edilen
bulguları şu şekilde özetlemek mümkündür:
 Akademisyenlerce üretilen bilgilerin teknolojiye dönüştürülerek ticarileştirildiği yapılar olan
akademik filiz işletmeler, ekonomik büyüme ve kalkınma üzerinde önemli bir rol üstlenmektedir. Bu
bağlamda iki aktarım mekanizması söz konusudur. Birincisi, bu şirketler TGB’de kümelenme eğilimi
göstererek pozitif dışsallıklar yaratmakta ve bilgi yayılmalarına katkı sağlamaktalardır. İkincisi ise, söz
konusu şirketler ekonomide veri teknoloji ve kaynaklarla ortaya çıkarılabilecek maksimum mal
bileşimini etkilemektedirler. Daha açık bir ifadeyle ortaya çıkardıkları inovatif ürün ve hizmetlerle
ekonomiye katma değer kazandırmaktadırlar. Nitekim akademik girişimciler ileri teknoloji ürünleri
üzerine çalıştıklarından dolayı, geliştirdikleri ileri teknolojiler ile doğal kaynaklar ve sermaye gibi
diğer üretim faktörlerinin de verimliliğine katkı sağlamaktadırlar.
 Akademik filiz işletmeler ekonomiye inovatif değer kazandırarak ekonomik büyümeyi hızlandıran,
istihdamı arttırarak bölgesel kalkınmayı canlandıran ileri teknoloji üzerine yoğunlaşan girişimlerdir.
Ancak 2015yılı baz alındığında, Türkiye’de faaliyet gösteren akademik filiz işletmeler, TGB’de
faaliyet gösteren şirketlerin sadece %22.51’ini temsil etmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin teknoloji
ithalatına bağımlı olduğu ve/veya ihracatın ithalata bağımlılık oranının yüksek olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, öncelikle üniversite ile sanayi arasındaki işbirliği temellerini sağlamlaştıracak ara
yüzler olarak karşımıza çıkan akademik girişimciliğin önünün daha fazla açılması ve dolayısıyla
akademik filiz işletmelere yönelik yatırımların arttırılması gerekmektedir.
 Örneklemdeki şirketlerin yaklaşık %63’ünün ürün ya da hizmet satışına başladığı ve bu şirketlerin
ortalama yaşının ortalama 5.5 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, araştırma sonuçlarını
ticarileştirmek amacıyla kurulan söz konusu şirketlerin büyük çoğunluğunun amacına uygun olarak
faaliyetlerini sürdürdüğü sonucuna ulaşmak mümkündür. Bununla birlikte söz konusu şirketlerin
yaklaşık %72’sinin sanayi ile işbirliği içinde bulunması, akademik girişimcilerin üniversite sanayi
işbirliği arayüzü olarak faaliyet gösterdiklerini doğrulamaktadır.
 186 şirketin toplam istihdamı 1082 olmakla birlikte, ortalama personel sayısı yaklaşık olarak 6’dır.
İlgili istihdamın yaklaşık olarak %92’si lisans ya da lisansüstü eğitim düzeyine, %8’i ise lisans
derecesinin altında bir eğitim düzeyine sahiptir. Bu bağlamda akademik filiz işletmeler istihdam
yaratma kapasitesine sahip olduğunu gibi, yaratılan bu istihdam nitelikli işgücüne yöneliktir.
Çalışmadan elde edilen bulgular bir bütün olarak dikkate alındığında politika yapıcılara, üniversite ve
akademik filiz işletme yöneticilerine şu önerilerde bulunulabilir:
17
 Çalışmanın bulgularına göre akademik girişimciler arasında risk sermayesi ve melek yatırımcılık
henüz yaygınlaşmamıştır. Bu nedenle, hem akademik girişimcilerin hem de risk sermayedarlarının ve
melek yatırımcıların farkındalıklarını artırmaya yönelik politika temelli adımlar atılmalıdır. Bu
bağlamda, risk sermayedarları ya da melek yatırımcılar ile akademik girişimcileri bir araya getiren
platformlar kurulabilir. Akademik girişimcilerin genellikle finans konusunda sıkıntı yaşadıkları göz
önünde bulundurulduğunda, risk sermayesi ve melek yatırımcılara yönelik atılacak politik adımlar
akademik filiz işletmelerin finansal açıdan rahatlamalarını ve performanslarını artırmalarını
sağlayabilecek en önemli adımlardan biridir.
 Şirketlerden yaklaşık olarak %79’u faaliyet dönemi boyunca kendi çabalarıyla, %32’si ise diğer
işletme ya da kuruluşlarla işbirliği içerisinde yeni ürün ya da hizmet geliştirmiştir. Ancak şirketlerden
yalnızca %27’si patent, %10’u faydalı model ve %6’sı ise endüstriyel tasarım başvurusunda
bulunmuştur. Bu durumun nedenleri arasında şirketlerin ortaya çıkardığı yeni ürün, hizmet ya da
lisansların patent kriterlerini karşılamaması veya genellikle finansal sıkıntı yaşayan akademik
girişimcinin patent maliyetini üstlenmeyi tercih etmemesi söylenebilir. Ancak yeni çıkarılan patent
yasasında araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesi adına akademisyenlere bir takım kolaylıklar
sağlanmıştır. Dolayısıyla akademisyenlerin bu kolaylıklara yönelik farkındalıklarının artırılması
gerekmektedir.
 Akademik filiz işletmelerin yaygınlaştırılması adına akademisyenlerin, üniversite yöneticilerinin
ve politika yapıcıların akademik girişimciliğin bölgesel kalkınma ve ekonomik büyüme üzerindeki
etkisine yönelik farkındalıklarının artırılması yönünde çalışmalar yapılabilir.
 Şirketlerin yalnızca % 1.6’sı dışarıdan bir profesyonel yöneticiye sahiptir. Üniversitelerin temel
misyonları göz önünde bulundurulduğunda, hem eğitim hem de girişimcilik vasfının bir arada
yürütülmesi akademik girişimcileri zorlamaktadır. Bu nedenle akademik girişimcilere yönelik hukuki
prosedürlerin gözden geçirilmesine ve içindeki bulundukları şartların iyileştirilmesine yönelik politik
adımlar atılabileceği gibi, akademik girişimcilere profesyonel yönetici noktasında destek verilebilir.
 Akademik girişimcilerin büyük çoğunluğu üniversite yönetiminin endüstri bağlantısı ve dış
bağlantı gibi filiz işletme faaliyetleri konusunda destekleyici olmadığını ve üniversite fikri mülkiyet
politikasının filiz işletme kurma çabaları üzerindeki etkisinin olumsuz olduğunu düşünmektedir.
Akademik girişimciliğin yaygınlaştırılması adına, üniversiteler akademik girişimcilere çeşitli
konularda pozitif yönde ayrıcalık tanıyabilir. Örneğin akademisyenlerin TGB’lerde şirket kurmasına
yönelik yapılan üniversite görevlendirmelerinde ya da akademik yükselme kriterlerinde akademik
girişimciler lehine yapılacak düzenlemeler, hem akademik girişimcilerin, hem de şirket faaliyetlerinin
verimliliğini artıracaktır. Nitekim araştırmanın saha çalışması sonuçlarına göre birçok akademik
girişimci, akademik yükselme kriterlerinde akademik girişimcilik çıktılarına yer verilmediğini
belirtmiştir. Birçok üniversitede akademik yükselme kriterlerinde akademik girişimcilik çıktılarına yer
verilse de, bazı üniversitelerde henüz bu kriterlere yer verilmemektedir. Dolayısıyla bu farklılığın
ortadan kaldırılmasına yönelik politik adımlar atılabilir.
TEŞEKKÜR
Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından TÜBİTAK 1001 (SOBAG-113K372) Programı çerçevesinde
desteklenmiştir.
KAYNAKLAR
Cantaragıu, R., 2012. “Towards a Conceptual Delimitation of Academic Entrepreneurship".
Management&Marketing Challenges for the Knowledge Society, vol. 7, N.4, pp. 683-700.
Chrisman, J. J., Hynes, T., Fraser, S., 1995. "Faculty entrepreneurship and economic development:
The Case of The University of Calgary", Journal of Business Venturing, vol. 10, pp. 267-281.
Doutriaux, J., 1987. "Growth Pattern of Entrepreneurial Firms", Journal of Business Venturing, vol. 2,
pp. 285-297.
Erdil, E., Pamukçu, M.T., Akçomak, İ.S., Erden, Y., 2013. "Değişen Üniversite- Sanayi İşbirliğinde
Üniversite Örgütlenmesi", Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, cilt 68, N.2, ss.
95-127.
18
Erdős, K., Varga, A., 2009. "The Academic Entrepreneur: Myth or Reality for Increased Regional
Growth in Europe?”, Intangible Assets and Regional Economic Growth, vol. 1, N.3, pp. 1-23.
Goel, R.K., Grimple, C., 2012. "Are All Academic Entrepreneurs Created Alike? Evidence from
Germany", Economics of Innovation and New Technology, vol. 21, pp. 247-266.
Hayter, C.S., 2010. “The Open Innovation Imperative: Perspectives on Success From Faculty
Entrepreneurs”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, The George Washington University.
Hogan, T., Zhou, Q., 2010. Defining University Spin-Offs (edited by Oakey, R., Groen, A., Sijde, P.,
Cook, G. Emerald Group Publishing Limited, UK, pp. 7-23.
Klofsten, M., Jones, E., 2000. "Comparing Academic Entrepreneurship in Europe: The Case of
Sweden and Ireland", Small Business Economics, vol. 14, pp. 299–309.
Lacetera, N., 2009. "Academic Entrepreneurship", Managerial and Decisions Economics, vol. 30, pp.
443-464.
Laukkanen, M., 2003. "Exploring Academic Entrepreneurship: Drivers and Tensions of UniversityBased Business", Journal of Small Business and Enterprise Development, vol.10, N.4, pp. 372-382.
Louis, K. S., Blumenthal, D., Gluck, M.E., Stoto, M.A., 1989. "Entrepreneurs in Academe: An
Exploration of Behaviors among Life Scientists", Administrative Science Quarterly, vol. 34, pp.
110-131.
Lowe, R.A., 2002. “Entrepreneurship and Information Asymmetry: Theory And Evidence From The
University of California”, Carnegie Mellon University Working Paper, Berkeley, pp. 1-32.
OECD (2001), “Special Issue on Fostering High-tech Spin-offs: A Public Strategy for Innovation”,
STI Review, 26.
Shane, S., 2004. Academic Entrepreneurship: University Spinoffs and Wealth Creation, First Edition,
Edward Elgar Publishing Limited: USA.
Siegel, D.S., Waldman, D.A., Atwater, L.E., Link, A.N., 2004. "Toward A Model of The Effective
Transfer of Scientific Knowledge from Academicians to Practitioners: Qualitative Evidence from
The Commercialization of University Technologies", Journal of Engineering and Technology
Management, vol. 21, pp. 115-142.
Silva, L.R., 2012, “Academic Entrepreneurship in a Resource Constrained Environment”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, The University of Manchester.
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu, 2001. T. C. Resmi Gazete, 24454, 6 Temmuz 2001.
Wright, M., 2007. Academic Entrepreneurship in Europe, First Edition, Edward Elgar Publishing,
USA.
Wright, M., Piva, E., Mosey, S., Lockett, A., 2009. "Academic Entrepreneurship and Business
Schools", Journal of Technology Transfer, vol. 34, pp. 560-587.
Yusof, M., Jain, K.K., 2010. "Categories of university-level entrepreneurship: A literature survey",
International Entrepreneurship and Management Journal, vol. 6, pp. 81-96.
Zhang, J., 2007. “A Study of Academic Entrepreneurs Using Venture Capital Data”, IZA Discussion
Paper, N.2992, pp. 1-13.
Zhao, F., 2007. "Commercialization of Research: A Case Study of Australian Universities", Higher
Education Research & Development, vol. 23, N.2, pp. 223-236.
19
İNOVASYON KABİLİYETİ VE ABSORBE KAPASİTESİ
DİNAMİKLERİ: EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK ANALİZİ
Ahmet Kibar ÇETİN1, Hakan Kasım AKMAZ2, Sevilay SARICA3
ÖZET
Bu çalışmada inovasyon kabiliyetinin ve absorbe kapasitesinin önce kendi iç dinamikleri sonra
karşılıklı etkileşimleri incelenmiştir. Ampirik çalışmalarda hem inovasyon kabiliyeti hem de absorbe
kapasitesinin ölçümü için çok sayıda ölçüt bulunmaktadır. Bu çalışma için inovasyon kabiliyeti, patent
sayısı, bilimsel makale sayısı ve ticari marka sayısıyla ölçülürken absorbe kapasitesi rekabet düzeyi
(dış ticaret hacmi), beşeri sermaye (yükseköğretim kayıt oranı), altyapı (elektrik kullanım miktarı) ve
kalkınmışlık düzeyi (kişi başı gelir) ile temsil edilmiştir.
Çalışmada Türkiye’nin 1981-2011 dönemine ait yıllık verileri kullanılarak ARDL sınır test
yaklaşımıyla uzun dönemli ilişkiler analiz edilmiş ve inovasyon kabiliyeti değişkenleriyle absorbe
kapasitesi değişkenlerinin kendi aralarındaki ve karşılıklı nedensellikleri Granger-nedensellik
testleriyle tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon kabiliyeti, absorbe kapasitesi, eşbütünleşme, nedensellik.
THE DYNAMICS OF INNOVATION CAPABILITY AND ABSORPTIVE
CAPACITY: COINTEGRATION AND CAUSALITY ANALYSIS
ABSTRACT
In this study, firstly inner dynamics of innovation capability and absorptive capacity, then their
interaction with each other are investigated. In empirical studies there are many indicators measuring
innovation capability and absorptive capacity. For this study, the innovation capability is measured by
number of patents, scientific articles and trademarks, while absorptive capacity is represented by
competitiveness (trade volume), human capital (tertiary enrollment rate), infrastructure (electricity
consumption) and development (GDP per capita).
In the study, using the annual data of Turkey between 1981-2011 long run relations are analyzed with
ARDL bound test approach. In addition, causalities within the indicators of innovation capability and
absorptive capacity, and finally the causalities between these two groups of indicators are investigated
by Granger causality tests.
Keywords: Innovation capability, absorptive capacity, cointegration, causality.
1
Doç. Dr., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
E-posta: [email protected]
2
Doç. Dr., Matematik Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
E-posta: [email protected]
3
Yrd. Doç. Dr., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
E-posta: sevilay-sarı[email protected]
20
GİRİŞ
Günümüz ekonomilerinde teknoloji ve bilgi, kalkınmanın temel etkenleri olan sermaye ve
emeğe ek olarak önemli faktörler olarak ortaya çıkmış ve modern büyüme modellerindeki yerlerini
almışlardır. Farklı bilgi alanlarının oluşumu ve yayılımının hızlanması neticesinde ilerleyen teknoloji
yeni ürünlerin ömürlerini daha da kısaltmaktadır. Bu durum inovasyonu, firmaların yanı sıra aynı
zamanda ekonomik büyüme ve ulusal rekabet üzerindeki etkileri dolayısıyla ülkeler için de zorunlu
kılmaktadır.
Ulusal inovasyon sistemlerinin incelenmesine yönelik çalışmalarda inovasyon ve ekonomik
büyüme arasındaki ilişkinin yanı sıra (Fagerberg ve Srholec, 2008) inovasyon sistemlerinin etkenleri
ve gelişimleri de incelenmiştir (Furman vd., 2002; Fu, 2008, Filippetti ve Peyrache, 2011; Doyle ve
O’Connor, 2013). Ancak inovasyon sistemlerinin dinamik yapısını tam olarak açıklayabilecek yeterli
sayıda ampirik çalışma bulunmamaktadır. Literatürde yer alan çalışmalar ulusal inovasyon
sistemlerinin dinamiklerinin incelenmesinde iki önemli bileşeni ortaya koymuştur (Castellacci ve
Natera, 2013). Bunlardan birincisi inovasyon yapabilme kabiliyetidir. Furman vd. (2002) inovasyon
kabiliyetini, bir ülkenin uzun dönemde bir inovatif teknoloji akımını üretme ve ticarileştirme becerisi
olarak tanımlamıştır. Diğer bileşen ise uluslararası bilginin öğrenilmesi ve imitasyon faaliyetlerini
temsil eden absorbe kapasitesidir. Makroekonomik anlamda absorbe kapasitesi bir ekonominin dışsal
bilgi ve kaynakları özümseme ve faydalanma yeteneğini tanımlamaktadır (Adler, 1965; Murovec ve
Prodan, 2009).
Bu çalışma, ulusal inovasyon sistemlerini inceleyen ekonometrik çalışmalara yönelik
literatürdeki boşluğu dikkate alarak Türkiye örneğini incelemiştir. 1981-2011 dönemine ait veriler
kullanılarak inovasyon kabiliyeti ve absorbe kapasitesi kavramları farklı değişkenlerle temsil
edilmiştir. Bu iki bileşen için öncelikle kendi içlerinde eşbütünleşme analizi yapılmıştır. Sonrasında
inovasyon kabiliyeti ile absorbe kapasitesi değişkenleri arasında eşbütünleşme ve uzun dönem
ilişkileri elde edilmiştir. Son olarak iki grup değişkenlerinin arasındaki nedensellik analizleri
yapılmıştır.
LİTERATÜR TARAMASI
Literatürde ulusal inovasyon sistemlerinin ele alındığı çalışmaların bir kısmı farklı kabiliyet
çeşitleri ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkileri incelemiştir. Fagerberg ve Srholec (2008)
inovasyon sistemi gelişimi, yönetim kalitesi, politik sistemin yapısı, açıklık derecesi olmak üzere dört
farklı kabiliyet göstergesinin ekonomik kalkınma üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmada
inovasyon sistemi ve yönetimin kalkınma üzerinde özellikle önemli etkiye sahip olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Archibugi ve Coco (2004) teknolojik kabiliyetler için teknolojinin üretilmesi, teknolojik
altyapı ve beşeri yeteneklerin geliştirilmesi şeklinde üç ana indeks tanımlamış ve teknoloji indeksine
göre sınıflandırılmış üç farklı ülke grubu için teknolojik kabiliyetlerdeki değişim ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişkiyi incelemiştir.
Ulusal inovasyon sistemlerine yönelik çalışmaların diğer bir bölümü ise inovasyon
kabiliyetlerinin belirleyicileri ve dinamikleri üzerinedir. Furman vd. (2002) ulusal inovasyon
kapasitesinin belirleyicilerini inceledikleri çalışmada kaynak tahsisi ve politika seçeneği içeren
inovasyon altyapısı, kümelenmiş spesifik inovasyon çevresi ve bu ikisi arasındaki bağın kalitesi olarak
belirleyicileri üç kategoride toplamışlardır. Elde edilen bulgular açıklık, fikri mülkiyet haklarının
korunması, anti tröst gibi politika seçimlerinin ve üniversitelerin olumlu etkiye sahip olduğunu
göstermektedir. Furman vd (2002) yaklaşımını, Doyle ve O’Connor (2013) küçük açık ekonomiler
için, Hu ve Mathews (2005) takipçi Doğu Asya ülkeleri için uygulamıştır. Bu çalışmalardaki bulgular
genel hatlarıyla benzerlik gösterse de, küçük açık ekonomilerde ARGE personelinin etkili olmadığı,
takipçi ülkelerde ise kamu ARGE harcamalarının önemli etkiye sahip olduğu sonuçları vurgulanmıştır.
Krammer (2009) Doğu Avrupa’daki geçiş ülkelerinin inovasyon kapasitelerini incelediği çalışmasında
inovasyon altyapılarının, küreselleşmenin ve üniversitelerin olumlu etkiye sahip olduğunu belirtmiştir.
21
Endüstriyel bozulma gibi geçiş etkilerinin ise negatif etkiye sahip olduğunu vurgulamıştır. Filippetti
ve Peyrache (2011) teknoloji kabiliyetlerini ticari inovasyon, bilgi/beceri ve altyapı şeklinde üç ana
kategoriye ayırmıştır. Yükselen büyük, geçiş, Asya Kaplanları ve gelişmiş ülkeler için bu
kabiliyetlerin ayrıştırılmış katkı düzeyleri incelenmiştir. Varsakelis (2006) eğitim kalitesinin ve kamu
kurumlarının verimliliğinin inovasyon aktiviteleri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Öğrencilerin fen
ve matematik skorları ile temsil edilen eğitim kalitesi ve politik haklar, medeni özgürlükler, yolsuzluk
algı endeksi ve basın özgürlüğü ile tanımlanan kamu sisteminin daha üretken bir inovasyon sistemine
katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Waguespack vd. (2005) siyasi istikrarın teknolojik gelişim
üzerinde pozitif etkisi olduğunu vurgulamıştır.
Fu (2008) Çin’in bölgesel inovasyon kabiliyetlerinin gelişimini ele aldığı çalışmasında,
doğrudan yabancı yatırımların ve absorbe kapasitelerinin etkilerini incelemiştir. İşgücü kalitesi ve
ARGE harcamalarının oranı olarak tanımlanan absorbe kapasitesinin ve doğrudan yabancı yatırımların
inovasyon kabiliyetleri üzerinde pozitif etkisi olduğunu belirtmiştir. Hu ve Mathews (2008) Çin
özelinde yaptıkları çalışmalarında üniversitelerin inovasyon kapasitesi üzerinde etkili olduğunu ancak
kamu sektörünün açık bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Castellacci ve Natera (2013) inovasyon sistemlerinin dinamiğini inovasyon kabiliyeti ve
absorbe kapasitesi olarak iki ana faktör açısından ele almıştır. İnovasyon kabiliyeti için inovatif girdi,
bilimsel çıktı ve teknolojik çıktı değişkenleri, absorbe kapasitesi için de altyapı, ticaret ve beşeri
sermaye değişkenleri kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar bu iki faktör grubunun birlikte gelişimlerinin
inovasyon sistemlerinin yapısında olumlu etkiye sahip olduğunu vurgulamaktadır.
MODEL
Çalışmanın modellemesi iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada inovasyon kabiliyeti ve
absorbe kapasitesi değişkenlerinin kendi içlerindeki etkileşimleri incelenmektedir. İkinci aşamada ise
absorbe değişkenlerinin inovasyon değişkeni ile olan etkileşimi analiz edilmektedir. Gerek inovasyon
kabiliyetinin gerekse absorbe kapasitesinin ölçümünde alternatif değişkenler kullanılabilmektedir.
Aşağıda bu çalışmada kullanılan inovasyon kabiliyeti; inovatif çıktı, bilimsel çıktı ve teknolojik çıktı
değişkenleriyle absorbe kapasitesi; rekabet, beşeri sermaye, kalkınmışlık düzeyi ve altyapı
değişkenleriyle temsil edilmiştir.
İnovasyon kabiliyeti ve absorbe kapasitesinin kendi içlerindeki dinamikleri ve karşılıklı
etkileşimlerini belirleyebilmek için aralarında uzun dönem ilişkisi olması gerekir. Eşbütünleşme
ilişkisi testinde kullanılan inovasyon kabiliyeti değişkenleri Denklem (1)’de; absorbe kapasitesi
değişkenleri Denklem (2)’de ve karşılıklı etkileşimlerin incelenmesinde kullanılan değişkenler
Denklem (3)’de gösterilmiştir.
İnovatif çıktı = F(bilimsel çıktı, teknolojik çıktı)
(1)
Rekabet = F(beşeri sermaye, balkınma düzeyi, altyapı)
(2)
İnovatif çıktı = F(altyapı, kalkınma düzeyi, rekabet, beşeri sermaye)
(3)
Denklem (1) ve Denklem (2)’de bağımlı değişken olarak sırasıyla inovatif çıktı ve rekabet
tercih edilmiştir. Denklem (3)’de ise inovasyon kabiliyetini daha iyi temsil edeceği düşünülen inovatif
çıktı (ticari marka) bağımlı değişken olarak seçilmiştir.
VERİLER, YÖNTEM VE AMPİRİK SONUÇLAR
Veriler
Bu çalışmada kullanılan verilerin tamamı Dünya Bankası Dünya Kalkınma Göstergeleri’nden
alınmıştır. İnovasyon kabiliyetinin kapsadığı üç değişken ile absorbe kapasitesinin kapsadığı dört
22
değişken olmak üzere toplamda yedi değişken kullanılmıştır. Değişkenlerin belirlenmesinde
Castellacci ve Natera (2013) çalışması dikkate alınmıştır. Tüm değişkenlerin doğal logaritması
alınarak analizler gerçekleştirilmiştir. Değişkenler ve açıklamalar Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Veriler ve Tanımları
Kategoriler
İnovasyon
Kabiliyeti
Absorbe
Kapasitesi
Değişkenler
Açıklamalar
İnovatif Çıktı
Yerleşikler tarafından yapılan ticari marka başvuru sayısı
Bilimsel Çıktı
Fizik, biyoloji, kimya, matematik, klinik tıp, biyomedikal
araştırma, mühendislik-teknoloji ve yeryüzü-uzay bilimleri
alanlarında bilimsel ve teknik dergilerde yayınlanmış
makale sayısı
Teknolojik Çıktı
Yerleşiklerin yapmış oldukları patent başvuru sayısı
Rekabet
Dış ticaret hacminin (ithalat ve ihracat toplamı) GSYH’ya
oranı
Altyapı
Kişi başına düşen elektrik kullanımı (kWh)
Kalkınma Düzeyi
Sabit fiyatlarla kişi başına düşen gelir
Beşeri Sermaye
Yükseköğretime kayıt yüzdesi
Verilerin Zaman Serisi Özellikleri
Zaman serisi analizlerinde kullanılan serilerin durağanlık özellikleri büyük önem taşır.
Serilerin durağanlık özelliklerine göre kullanılacak yöntemler değişebildiği gibi bazı ekstrem
durumlarda analiz mümkün olmayabilmektedir. Tablo 2’de değişkenlerin Genişletilmiş Dickey Fuller
(ADF) ve Phillips-Perron (PP) birim kök test sonuçları verilmiştir.
Tablo 2. ADF ve PP Birim Kök Test Sonuçları
ADF
Beşeri
Sermaye
Rekabet
İnovatif
Çıktı
Teknolojik
Çıktı
Bilimsel
Çıktı
Altyapı
Kalkınma
Düzeyi
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Sabit
Sabit ve trend
Düzey
-0.46
-1.74
-2.41
-3.71b
-0.39
-3.16
2.81c
-0.65
-1.68
1.07
-1.18
-1.68
0.064
-3.03
PP
Fark
-4.35a
-4.31c
-5.01a
-4.82a
-5.90a
-5.79a
-1.17
-7.62a
-2.81c
-3.19
-4.86a
-5.00a
-6.98a
-6.79a
(a) %1 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır.
(b) %5 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır.
(c) %10 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlıdır.
23
Düzey
-0.46
-1.87
-2.42
-3.65b
-0.36
-3.16
3.35b
-0.44
-1.24
-0.01
-2.18
-1.64
0.06
-3.03
Fark
-4.37a
-4.33b
-8.58a
-8.02a
-5.88a
-5.79a
-5.33a
-7.64a
-2.88c
-3.15
-4.83a
-6.17a
-6.98a
-6.79a
Sonuç
I(1)
I(0)
I(1)
I(0)
I(1)
I(1)
I(1)
Birim kök test sonuçlarına göre ‘bilimsel çıktı’ değişkeni dışındaki tüm değişkenlerin düzeyde
veya birinci farkta %5 anlamlılık düzeyinde durağan olduğu tespit edilmiştir. Verilerin durağanlık
durumları dikkate alındığında uygulanabilecek zaman serisi yöntemleri sınırlanmaktadır. Johansen
(1988) yönteminin uygulanabilmesi için tüm serilerin I(1) olması gerekirken ARDL sınır test
yönteminde seriler I(0) veya I(1) şeklinde karışık olabilmektedir. Bu çalışmada verilerin I(0) ve I(1)
düzeylerinde karışık özellikler göstermesinden dolayı Pesaran vd. (2001) tarafından geliştirilen ARDL
sınır test yaklaşımı kullanılmıştır.
Granger Nedensellik
Değişkenlerin eşbütünleşme ilişkisi belirlendikten sonra karşılıklı etkileşimleri Granger
nedensellik yaklaşımıyla belirlenmektedir. Granger nedensellik yaklaşımı, X1 ve X2 gibi iki değişkenin
doğrusal otoregresif ilişkisini modellemektedir. Denklem (4) ve Denklem (5)’de Granger nedensellik
model denklemleri gösterilmektedir.
( )=∑
( )=∑
,
,
( − )+ ∑
( − )+ ∑
( − )+
,
( − )+
,
( )
(4)
( )
(5)
Eğer E1’in varyansı, birimci denklemdeki X2 teriminin eklenmesiyle azalıyorsa, X 2’nin X1’in
Granger nedeni olduğu söylenir. Tersi durumda ikinci denklemde X1’in eklenmesiyle E2’nin varyansı
azalıyorsa X1’in X2’nin G-nedeni olduğu söylenir. Başka bir ifadeyle eğer A12 katsayıları birlikte
istatistiksel olarak sıfırdan farklıysa X2, X1’in G-nedenidir.
Ampirik Sonuçlar
Tablo 3’de inovasyon kabiliyeti ve absorbe kapasitesi değişkenlerinin birbirleriyle olan
ilişkileri ve inovasyon kabiliyetini temsilen inovasyon çıktısıyla absorbe kapasitesi değişkenlerinin
uzun dönem ilişkileri ARDL sınır test yaklaşımıyla test edilmiştir. Test sonuçlarına göre Denklem (13)’de belirtilen değişkenler arasında uzun dönemli ilişki bulunmaktadır. Denklem (3)’de bağımsız
değişkenler arasında beşeri sermaye bulunmasına rağmen modeldeki gözlem sayısının az ve değişken
sayısının çok olması nedeniyle uzun dönem ilişki testine sokulmamış ama buna rağmen absorbe
kapasitesi değişkenleri arasındaki etkileşimde incelenmiştir.
Tablo 3.ARDL Uzun Dönem İlişki Testi
İnovasyon Kabiliyeti
İnovatif çıktı = F(bilimsel çıktı, teknolojik çıktı)
Absorbe Kapasitesi
Rekabet = F(beşeri sermaye, kalkınma düzeyi, altyapı)
İnovasyon Kabiliyeti Absorbe Kapasitesi ilişkisi
İnovatif çıktı = F(rekabet, kalkınma düzeyi, altyapı)
F kritik*
Alt–Üst
Sınırlar (%5)**
Uzun Dönem
İlişki Durumu
32.90797 (4)
4.267-5.473
Pozitif
5.455031 (3)
3.710-5.018
Pozitif
5.047927 (3)
3.710-5.018
Pozitif
* Parantez içindeki değerler gecikme uzunluğunu göstermektedir. Maksimum gecikme uzunluğu 4 olarak alınmış ve optimum
gecikme uzunluğunun seçiminde AIC kullanılmıştır.
** F kritik tablo değerleri Narayan (2005) çalışmasından alınmıştır.
Tablo 4’de rekabet, kalkınma düzeyi ve altyapı değişkenlerinden oluşan absorbe kapasite
değişkenlerinin inovasyon kabiliyeti değişkeni olan inovatif çıktı üzerindeki etkisi ARDL sınır test
sonuçlarına göre raporlanmıştır.
24
Tablo 4. Absorbe Kapasitesi Değişkenlerinin İnovasyon Kabiliyeti Üzerindeki Etkisi
İnovatif çıktı = F(rekabet, kalkınma düzeyi, altyapı)
ARDL(1,3,1,0)
-4,3126
(-0,85)
-2,13***
(-3,02)
-0,40
(-0,30)
3,43***
(4,53)
Sabit
REKABET
KALKINMA
ALTYAPI
-0,54***
(-3,66)
(Hata Düzeltme)t-1
Serisel Korelasyon LM Test
Fonksiyonel Form LM Test
Normallik LM Test
Değişen Varyans LM Test
CHSQ(1) = 0.13252[0.716]
CHSQ(1) = 3.5159[0.061]
CHSQ(2) = 0.52445[0.769]
CHSQ(1) = 0.010519[0.918]
Tablo 4 sonuçlarına göre kalkınma düzeyi istatistiksel olarak anlamlı bulunamamıştır.
Rekabet inovatif çıktıyla negatif, altyapı değişkeni beklendiği gibi inovatif çıktıyla pozitif ilişki
içindedir. Hata düzeltme katsayısı olması gerektiği gibi istatistiksel olarak anlamlı ve -1 ve 0
aralığındadır. Hata düzeltme katsayısı kısa dönemde meydana gelen sapmaların her dönem %54’lük
kısmının düzeltildiğini göstermektedir.
Tablo 5’de inovasyon kabiliyet değişkenlerinin kendi aralarındaki dinamikleri Granger
nedensellik testleriyle analiz edilmiştir. Analizde sekiz yıllık gecikmeler alınmış ve en az dört
dönemde etki görülmesi durumda nedensellik ilişkisinin varlığı kabul edilmiştir. İlişkinin varlığı %10
anlamlılık düzeyinde test edilmiştir. Test sonuçlarına göre bilimsel çıktı ile teknolojik çıktı arasında
çift yönlü güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca inovatif çıktıdan teknolojik çıktıya tek yönlü bir ilişki
daha bulunmaktadır.
Tablo 5. İnovasyon Kabiliyet Değişkenlerinin İç Dinamikleri
Gecikme Sayısı
Granger Nedenselliğin Yönü
Bilimsel

Teknolojik
Teknolojik

Bilimsel
İnovatif

Teknolojik
Teknolojik

İnovatif
İnovatif

Bilimsel
Bilimsel

İnovatif
Sonuç
1
2
3
4
5
6
7
8
+
+
+
--+
+
+
+
+
--+
---
+
+
+
+
-----
+
+
--+
-----
--+
---------
+
+
+
-------
+
+
---------
+
--------+
VAR
VAR
VAR
YOK
YOK
YOK
Absorbe kapasite değişkenlerinin iç dinamikleri Tablo 6’da verilmiştir. Sadece rekabet ile
beşeri sermaye arasında çift yönlü bir ilişki mevcuttur. İlişki karşılıklı olmakla birlikte kısa dönemde
beşeri sermayeden rekabete, uzun dönemde ise rekabetten beşeri sermayeye doğrudur. Tek yönlü
ilişkiler ise beşeri sermayeden kalkınma düzeyine, altyapıdan rekabete ve kalkınmadan rekabete
doğrudur.
25
Tablo 6 Absorbe Kapasite Değişkenlerinin İç Dinamikleri
Gecikme Sayısı
Granger Nedenselliğin Yönü
Kalkınma  Altyapı
Altyapı
 Kalkınma
Beşeri
 Altyapı
Altyapı
 Beşeri
Rekabet
 Altyapı
Altyapı
 Rekabet
Beşeri
 Kalkınma
Kalkınma  Beşeri
Rekabet
 Kalkınma
Kalkınma  Rekabet
Rekabet
 Beşeri
Beşeri
 Rekabet
Sonuç
1
2
3
4
5
6
7
8
--+
+
----+
+
----+
--+
----+
----+
+
----+
--+
----------+
+
+
--+
+
+
----------+
+
----+
--+
------------+
----+
+
---
------------------+
+
---
------------------+
+
---
------------------+
+
---
YOK
YOK
YOK
YOK
YOK
VAR
VAR
YOK
YOK
VAR
VAR
VAR
Absorbe kapasite değişkenlerinin inovasyon çıktısı ile olan etkileşimi incelendiğinde (Tablo 7)
etkileşimin tek taraflı ve sadece inovatif çıktıdan kalkınma düzeyi ve rekabete doğru olduğu
görülmektedir.
Tablo 7 Absorbe Kapasite Değişkenlerinin İnovatif Çıktı İle Etkileşimi
Granger Nedenselliğin
Yönü
Altyapı
 İnovatif
İnovatif
 Altyapı
Kalkınma  İnovatif
İnovatif
 Kalkınma
Rekabet
 İnovatif
İnovatif
 Rekabet
Gecikme Sayısı
Sonuç
1
2
3
4
5
6
7
8
------+
--+
+
----+
--+
------+
--+
------+
--+
-------------
-------------
-------------
-------------
YOK
YOK
YOK
VAR
YOK
VAR
SONUÇ
Bilgi ve teknoloji tabanlı bir ekonomiye geçişte ülkenin uygulamış olduğu ulusal inovasyon
sistemi büyük önem taşır. Ulusal inovasyon sistemi hakkında tatminkar sayıda çalışma bulunmasına
rağmen sistemin dinamik yapısı hakkındaki çalışmalar sınırlı sayıdadır. Literatürde ulusal inovasyon
sisteminin dinamik yapısının incelenmesinde inovasyon kabiliyeti ve absorbe kapasitesi olarak iki
bileşenin öne çıktığı görülmektedir. İnovasyon kabiliyeti, bir ülkenin uzun dönemde inovatif teknoloji
26
akımını üretme ve ticarileştirme becerisi olarak tanımlanırken (Furman vd., 2002), absorbe kapasitesi
ise ekonominin dışsal bilgi ve kaynakları özümseme ve faydalanma yeteneği olarak tanımlanmaktadır
(Adler, 1965; Murovec ve Prodan, 2009).
Bu çalışmada inovasyon kabiliyetinin ve absorbe kapasitesinin önce kendi iç dinamikleri sonra
karşılıklı etkileşimleri incelenmiştir. Ampirik çalışmalarda hem inovasyon kabiliyeti hem de absorbe
kapasitesinin ölçümü için çok sayıda ölçüt bulunmaktadır. Bu çalışma için inovasyon kabiliyeti,
teknolojik çıktı (patent sayısı), bilimsel çıktı (bilimsel makale sayısı) ve inovatif çıktı (ticari marka
sayısı) ile ölçülürken absorbe kapasitesi rekabet düzeyi (dış ticaret hacmi), beşeri sermaye
(yükseköğretim kayıt oranı), altyapı (elektrik kullanım miktarı) ve kalkınmışlık düzeyi (kişi başı gelir)
ile temsil edilmiştir.
Çalışmada Türkiye’nin 1981-2011 dönemine ait yıllık verileri kullanılarak ARDL sınır test
yaklaşımıyla uzun dönemli ilişkiler analiz edilmiş ve inovasyon kabiliyet değişkenleriyle absorbe
kapasite değişkenlerinin kendi aralarındaki ve karşılıklı nedensellikleri Granger-nedensellik testleriyle
tespit edilmiştir.
Absorbe kapasite değişkenlerinin inovatif çıktıyla olan eşbütünleşme ilişkisine göre kalkınma
düzeyinin inovatif çıktıyla ilişkisi bulunamazken rekabetle negatif, altyapıyla pozitif ilişkisinin olduğu
tespit edilmiştir.
İnovasyon kabiliyet değişkenlerinin iç dinamikleri incelendiğinde bilimsel çıktı ile teknolojik
çıktı arasında çift yönlü güçlü bir ilişki olduğu ayrıca inovatif çıktıdan teknolojik çıktıya tek yönlü bir
ilişki olduğu tespit edilmiştir. Absorbe kapasite değişkenlerinin iç dinamiklerine göre rekabet ile
beşeri sermaye arasında çift yönlü; beşeri sermayeden kalkınma düzeyine, altyapıdan rekabete ve
kalkınmadan rekabete doğru tek yönlü ilişkiler bulunmuştur. Son olarak absorbe kapasite
değişkenlerinin inovasyon çıktısı ile olan etkileşimi incelendiğinde inovatif çıktıdan kalkınma düzeyi
ve rekabete doğru tek yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
KAYNAKLAR
Adler, J.H., 1965. Absorptive Capacity: The Concept and Its Determinants. The Brookings Institution,
Washington, D.C..
Archibugi, D., Coco, A., 2004. “A new indicator of technological capabilities for developed and
developing countries (ArCo)”. World Development, vol. 32, N.4, 629-654.
Castellacci, F., Natera, J.M., 2013. “The dynamics of national innovation systems: A panel
cointegration analysis of the coevolution between innovative capability and absorptive capacity”.
Research Policy, vol. 42, 579-594.
Doyle, E., O’Connor, F., 2013. “Innovation capacities in advanced economies: Relative performance
of small open economies”. Research in International Business and Finance, vol. 27, 106-123.
Fagerberg, J., Srholec, M., 2008. “National innovation systems, capabilities and economic
development”. Research Policy, vol. 37, 1417-1435.
Filippetti, A., Peyrache A., 2011. “The patterns of technological capabilities of countries: A dual
approach using composite indicators and data envelopment analysis”. World Development, vol. 39,
N.7, 1108-1121.
Fu, X., 2008. “Foreign direct investment, absorptive capacity and regional innovation capabilities:
Evidence from China”. Oxford Development Studies, vol. 36, N.1, 89-110.
Furman, J.L., Porter, M.E., Stern, S., 2002. “The determinants of national innovative capacity”.
Research Policy, 31, 899-933.
Hu, M.C., Mathews, J.A., 2005. “National innovative capacity in East Asia”. Research Policy, vol. 34,
1322-1349.
Hu, M.C., Mathews, J.A., 2008. “China’s national innovative capacity”. Research Policy, vol. 37,
1465-1479.
27
Krammer, S.M.S., 2009. “Drivers of national innovation in transition: Evidence from a panel of
Eastern European countries”. Research Policy, vol. 38, 845-860.
Murovec, N., Prodan, I., 2009. “Absorptive capacity, its determinants, and influence on innovation
output: Cross-cultural validation of the structural model”. Technovation, vol. 29, 859-872.
Narayan, P.K., 2005. “The saving and investment nexus for China: evidence from cointegration tests”.
Applied Economics, vol. 37, N.17, 1979-1990.
Pesaran M.H., Shin Y., Smith R.J., 2001. “Bounds testing approaches to the analysis of level
relationships”. Journal of Applied Econometrics, vol. 16, 289-326.
Varsakelis, N.C., 2006.”Education, political institutions and innovative activity: A cross-country
empirical investigation”. Research Policy, vol. 35, 1083-1090.
Waguespack, D.M., Birnir, J.K., Schroeder, J.,2005. “Technological development and political
stability: Patenting in Latin America and the Caribbean”. Research Policy, vol. 34, 1570-1590.
28
KÜRESEL REKABETTE SAVUNMA SANAYİİ İNOVASYONUNUN
ÖNEMİ
Cihan ÇETİNKAYA 1
ÖZET
Ülkelerin refah düzeyini artırmak için geliştirmesi gereken en önemli alanlardan birisi bilim ve
teknolojideki gelişmişlik seviyesidir. Gelişmişlik seviyesini artırma yolunda büyük pay sahibi olacak
sektörlerden biri ise savunma sanayii sektörüdür. Savunma sanayii harcamalarının ülke ekonomilerine
etkileri konusunda literatürdeki görüşler ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak değişir. Üretici,
Ar-Ge yatırımları olan, inovatif girişimleri bulunan ülkeler için ekonomik kalkınmayı destekleyeceği
düşüncesiyle olumlu; üretici olmayan, düşük ve orta gelir düzeyli ülkeler için ekonomik kalkınmayı
olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesiyle olumsuz olarak ifade edilmektedir. Bu bağlamda
gerçekleştirilen bu çalışmada; inovasyonun küresel rekabette ve savunma sanayindeki rolü tartışılmış,
Türkiye’deki savunma sanayii incelenerek küresel rekabet endeksi üzerinden ülkemizin genel rekabet
edebilirlik seviyesi incelenmiştir. Daha sonra savunma sanayinde yapılan harcamalar rakamsal olarak
ifade edilmiş, üniversite-sanayii işbirliği konusunun önemi vurgulanarak ekonomik kalkınmayı hedef
alan bir yol haritası çizilmiştir.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon, savunma sanayii, ar-ge, savunma sanayii inovasyonu
ABSTRACT
One of the most important factors that should be improved is the level of development in science and
technology in order to increase the welfare of a country. A large shareholder sector will be the defense
industry to reach this objective. The opinions about the effects of defense industry expenditures on the
economy in the literature vary depending on the level of development of the country. These
expenditures effect the productive countries with R&D investments and innovative initiatives
positively, on the other hand effect the unproductive countries with low- income adversely. In this
regard, this study is carried out in this context: the role of innovation in global competitiveness and in
the defense industry is discussed, the defense industry and general competitiveness of our country
based on global competitiveness index is examined. Then the expenses incurred in the defense
industry are expressed in numbers, the importance of cooperation between industry and universities is
explained and a road map is drawn which aims to reach the economic development goal.
Keywords: Innovation, defense industry, research and development, defense industry innovation
1
Yrd. Doç. Dr. Endüstri Mühendisliği Bölümü, Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep, Türkiye,
e-posta: [email protected]
29
1. GİRİŞ
Ülkelerin refah düzeyini artırmak için geliştirmeye çalıştığı en önemli etmenlerden birisi bilim ve
teknolojideki gelişmişlik seviyesidir. Gelişmişlik seviyesini artırma yolunda belki de en büyük pay
sahibi olacak sektör ise savunma sanayii sektörüdür. Savunma sanayii harcamalarının ülke
ekonomilerine etkileri konusunda literatürde farklı görüşler vardır. Bu görüşler ülkelerin gelişmişlik
düzeyine bağlı olarak değişebilir. Üretici, Ar-Ge yatırımları olan, inovatif girişimleri bulunan ülkeler
için kalkınmayı destekleyeceği açısından olumlu; üretici olmayan, düşük ve orta gelir düzeyli ülkeler
için ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkileyeceği açısından olumsuz olarak ifade edilmektedir.
Ülkemiz ise sanayileşmesini henüz tamamlayamamış, üretici ülke kategorisinde olmayan, orta sınıf bir
ülkedir. Buna rağmen Türkiye, bulunduğu coğrafi konumdaki gücünü korumak için güçlü silahlı
kuvvetlere sahip olmak zorundadır. Güçlü silahlı kuvvetler ise güçlü ve bu alanda harcamalar yaparak
gelişen bir savunma sanayii ihtiyacını beraberinde getirir. Bu şartlar altında önemli olan ise sektör için
yapılan harcamaların milli güvenlik ihtiyaçlarını karşılanmasının yanında, ekonomik ve bilimsel
faydalar sağlayacak şekilde yapılmasıdır.
Savunma sanayii sektörü genellikle en gelişmiş teknolojilerin kullanıldığı, devamlı gelişime ihtiyaç
duyan bir sanayii dalıdır. Bu alanda geliştirilen teknolojilerin daha sonra askeri amaçlara ek olarak
sivil amaçlarla da kullanıldığı, böylece ülkelerin ekonomik refahına da önemli katkı sağladığı
bilinmektedir. Bu nedenle, savunma harcamalarını yaparkenki amacımız; ülkemizin teknolojik
yeterlilik düzeyini yükseltmeye çalışmak ve ekonomik kazançlar sağlamak maksadıyla ülkemizi
üretici ülke konumuna getirmek olmalıdır.
Bir ürünün piyasaya sunuluş sürecinde, en fazla katma değerin teknoloji geliştirme ve ürün tasarımı
döneminde yaratıldığı bilinmektedir. Bu nedenle Türkiye, bir taraftan savunma harcamalarıyla askeri
caydırıcılığı elde etmeye çalışırken, diğer taraftan bu harcamalardan teknolojik ve ekonomik
kazanımlar sağlayabilmek için, milli teknolojiye dayalı bir savunma sistemi geliştirme yapısına sahip
olmalıdır.
Teknoloji, ekonomik faydaları açısından önemli olduğu kadar, milli güvenliğin sağlanması açısından
da önemlidir. Çünkü milli güvenliğin korunması, ülkenin silahlı kuvvetleri ve bu kuvveti destekleyen
savunma sanayiinin gücü ile orantılıdır. Savunma sanayiinin gücü de sahip olunan teknolojik düzeye
bağımlıdır. Bu bakış açısıyla hedefimiz ülkemizin teknolojik gelişmişlik seviyesini artırmaya çalışmak
olmalıdır. Bunun için de savunma sanayii sektörüne yapılan alımları ulusal kabiliyetlerimizin
geliştirilmesi amacıyla yapmalıyız. [1]
Bu bağlamda gerçekleştirilen bu çalışmada, küresel rekabette ve savunma sanayinde inovasyonun rolü
tartışılmış, Türkiye’deki savunma sanayii incelenerek ülkemizin rekabet edebilirlik seviyesi ile
savunma sanayinde yapılan harcamalar ifade edilmiş, savunma sanayii ve üniversite işbirliği
konusunun önemi vurgulanarak bir yol haritası çizilmiştir.
2. KÜRESEL REKABETTE İNOVASYONUN ROLÜ
Küresel rekabet ortamının beraberinde getirdiği var olma savaşında inovasyon (yenilikçilik) işletmeler
için önemli bir silahtır. İnovasyon, işletmenin en temel 3 problemine çözüm getirmeyi amaçlar:
Varlığını sürdürebilmesi, pazarda lider konuma gelmesi ve kârlılığını artırması. İnovasyon için
sistematik olarak yönetilen Ar-Ge çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
30
Ülkelerin, ulusal bazda ekonomik gelişmeyi sağlamaları için teknolojik gelişmelerin gerisinde
kalmamaları gerekmektedir. Kapalı ekonomilerin özelliklerinden olan teknoloji transferi ile üretim
yapma durumu, transfer edilen teknojinin güncelliğini yitirmesi sebebiyle yetersiz kalabilir. Teknoloji
transferi ile sahip olduğumuz bu teknolojileri tüketmek yerine, üretim sürecini yönlendirecek yeni
teknolojilerin yapılandırılması gerekir.[2]
Global seviyede rekabet edebilir duruma gelmek, bilginin global olarak kullanılmasına bağlıdır.
Globalleşmenin sunduğu çok sayıda pazar olanakları ve artan rekabet, işletmelerin katma değerinde
bilginin değerini arttırmaktadır. Bu yüzden bilginin katma değer yaratacak şekilde kullanımı daha fazla talep edilir hale gelmiştir. Ülke ekonomileri de giderek artan şekilde inovasyona bağımlı hale
gelmektedir.
Sürdürülebilir rekabet avantajının sağlanmasında, azalan maliyet ve artan kalitenin yanı sıra yeni
pazarlara ulaşılması, daha fazla katma değer yaratılması ve daha fazla inovasyon yapılabilmesi etkili
olmaktadır. İnovasyon kavramının artan öneminden hareketle ülkeler, ulusal politika gündemlerinde
inovasyonu en üst sıralara taşımaktadırlar. Rekabet avantajlarını yitirmek istemeyen ülkeler,
inovasyon konusunda eksikliklerini gidermek ve ileriye yönelik adımlar atmak için yeni yaklaşımlar
benimsemektedirler. Toplumların inovasyonu benimsemeleri, bilgi birikimini arttırmak ve piyasaların
gelişimini desteklemekle birlikte, uzun vadede daha yüksek yaşam standartlarını sağlamaktadır. [3]
Bu bağlamda Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl İsviçre'nin Davos kentinde Ocak ayı
içerisinde icra edilen toplantılarda belirlenen Küresel Rekabet Endeksi; dünya ülkelerinin, rekabetçilik
puanlarına göre sıralanmış bir listesini ortaya koyarak bize ülkelerin rekabet edebilirliği ile ilgili
referanslar vermektedir.
Tablo 1. Küresel Rekabetçilik Endeksi
Country/Economy
Switzerland
Singapore
United States
Finland
Germany
Japan
Hong Kong SAR
Netherlands
United Kingdom
Sweden
Norway
UAE
Denmark
Taiwan, China
Canada
Qatar
New Zealand
Belgium
Luxembourg
OVERALL
INDEX
BASIC
REQUIREMENTS
SUBINDEX
EFFICIENCY
ENHANCERS
Rank
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
Rank
4
1
33
8
11
25
3
10
24
12
6
2
13
14
18
5
9
22
7
Rank
5
2
1
10
9
7
3
8
4
12
13
14
17
16
6
20
11
18
22
Score
5.70
5.65
5.54
5.50
5.49
5.47
5.46
5.45
5.41
5.41
5.35
5.33
5.29
5.25
5.24
5.24
5.20
5.18
5.17
Score
6.17
6.34
5.15
5.97
5.91
5.47
6.19
5.95
5.49
5.86
6.05
6.20
5.85
5.75
5.70
6.12
5.96
5.53
6.02
31
Score
5.49
5.68
5.71
5.27
5.28
5.35
5.58
5.28
5.51
5.25
5.24
5.24
5.11
5.14
5.37
4.98
5.26
5.07
4.97
INNOVATION
AND
SOPHISTICATION
FACTORS
Rank
Score
1
5.74
11
5.13
5
5.54
3
5.57
4
5.56
2
5.68
23
4.75
6
5.41
8
5.21
7
5.38
16
5.08
21
4.83
9
5.19
13
5.11
24
4.72
15
5.09
25
4.61
12
5.11
18
4.93
Malaysia
Austria
Australia
France
Saudi Arabia
Ireland
Korea, Rep.
Israel
China
Estonia
Iceland
Thailand
Puerto Rico
Chile
Indonesia
Spain
Portugal
Czech Republic
Azerbaijan
Mauritius
Kuwait
Lithuania
Latvia
Poland
Bahrain
Turkey
Oman
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
5.16
5.16
5.08
5.08
5.06
4.98
4.96
4.95
4.89
4.71
4.71
4.66
4.64
4.60
4.57
4.55
4.54
4.53
4.53
4.52
4.51
4.51
4.50
4.48
4.48
4.46
4.46
23
16
17
26
15
31
20
36
28
21
27
40
68
30
46
42
41
39
45
38
32
37
34
55
29
56
19
5.53
5.71
5.71
5.42
5.72
5.19
5.55
5.12
5.34
5.54
5.39
5.01
4.62
5.25
4.91
4.98
5.00
5.02
4.93
5.04
5.16
5.08
5.14
4.80
5.31
4.76
5.66
24
23
15
19
33
21
25
26
30
27
35
39
28
29
46
31
37
34
71
59
83
38
36
32
40
45
49
4.95
4.96
5.16
5.07
4.64
4.97
4.83
4.75
4.68
4.73
4.60
4.53
4.72
4.68
4.38
4.67
4.57
4.62
4.08
4.24
3.89
4.54
4.60
4.64
4.51
4.43
4.32
17
14
26
19
32
20
22
10
33
34
28
54
27
49
30
39
31
36
72
53
95
44
61
63
55
51
58
4.95
5.11
4.55
4.86
4.19
4.85
4.78
5.16
4.14
4.14
4.43
3.84
4.52
3.88
4.20
4.06
4.19
4.07
3.59
3.85
3.38
3.97
3.68
3.66
3.83
3.86
3.76
[4]
2014-2015 raporunda geçen yıl olduğu gibi rekabet edebilirliği en yüksek düzeyde olan ülke olarak
İsviçre birinci sıradaki yerini korumuştur. İkinci sırada Singapur yer alırken 2014-2015 yılı
hesaplamalarına göre 2 sıra yükselerek dünyanın en rekabetçi 3. ülkesi olarak yer alan ABD’nin,
rekabetçilikteki yerinde geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ilerleme kaydettiği, kurumsal çerçeve ve
inovasyon puanlarını yükselttiği görülmektedir.
Raporda, dünyanın en büyük gelişmekte olan piyasa ekonomilerinden bazılarının rekabet gücünün
artırılması konusunda güçlüklerle karşılaşmaya devam ettikleri belirtilmektedir. Ayrıca dünyanın en
rekabetçi ekonomilerinin belirlenmesinde yetenek geliştirme, kurumsal güç ve inovasyon alanlarının
belirleyici rol oynamaya devam ettiğine dikkat çekilmektedir.
Küresel Rekabetçilik Alt Endeksi bileşenlerine bakıldığında 2014-2015 yılı raporunda Türkiye’nin
temel gerekliliklerde 56, etkinlik artırıcı unsurlarda 45. ve inovasyon ve çeşitlilik faktörlerinde 51.
sırada yer aldığı görülmektedir. Bir önceki yıla göre temel gereklilikler ve etkinlik artırıcı unsurlarda
değişim yaşanmazken, inovasyon ve çeşitlilik faktörlerinde 4 sıra ilerleme görülmektedir. [4]
WIPO, INSEAD ve Cornell University işbirliğiyle hazırlanan, 81 kritere göre değerlendirme yapılarak
inovatif girdi ve çıktıların ölçümlendiği Küresel İnovasyon Endeksi'nin 2014 verilerine göre Küresel
Rekabetçilik Endeksinde olduğu gibi İsviçre 1nci sırada yer alırken Türkiye 54ncü sırada yer almıştır.
Tablo 2. Küresel İnovasyon Endeksi
32
Country/Economy
Switzerland
Unıted Kingdom
Sweden
Finland
Netherlands
United States of America
Singapore
Denmark
Luxembourg
Hong Kong(China)
Ireland
Canada
Germany
Norway
Israel
Korea, Rep.
Australia
New Zealand
Iceland
Austria
Japan
France
Belgium
Estonia
Malta
Czech Republic
Spain
Slovenia
China
Cyprus
Italy
Portugal
Malaysia
Latvia
Hungary
United Arab Emirates
Slovakia
Saudi Arabia
Lithuania
Mairitius
Barbados
Croatia
Moldova,Rep.
Bulgaria
Poland
Chile
Qatar
Thailand
Russian Federation
Greece
Seychelles
Panama
South Africa
Turkey
Romania
Score(0-100)
64.78
62.37
62.29
60.67
60.59
60.09
59.24
57.52
56.86
56.82
56.67
56.13
56.02
55.59
55.46
55.27
55.01
54.52
54.05
53.41
52.41
52.18
51.69
51.54
50.44
50.22
49.27
47.23
46.57
45.82
45.65
45.63
45.60
44.81
44.61
43.25
41.89
41.61
41.00
40.94
40.78
40.75
40.74
40.74
40.64
40.64
40.31
39.28
39.14
38.95
38.56
38.30
38.25
38.20
38.08
[5]
33
Rank
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
Rapora göre Türkiye'nin düşük performans alanları: arge, bilginin özümsenmesi, inovasyon ağları
olarak öne çıkmıştır. İyi alt performans alanları: kümelenme, ticaret&rekabet, yerli marka/faydalı
model başvuruları, yazılım harcamaları iken kötü alt performans alanları: politik istikrar, basın
özgürlüğü, eğitim harcamaları, e-katılımcılık, risk sermayesidir. [5] Küresel Rekabetçilik Endeksi ve
Küresel İnovasyon Endeksi sıralamalarının ikisinde de ilk 5te 3 aynı ülke yer almaktadır (İsviçre,
Amerika Birleşik Devletleri, Finlandiya). Bu durum küresel rekabette inovasyonun rolünü net bir
şekilde ortaya çıkarmıştır.
2.1. SAVUNMA SANAYİİNDE İNOVASYONUN ROLÜ
Bir ülkenin güvenliği, sahip olunan savunma sistemlerinin gerektirdiği teknolojiye bağlıdır. Teknoloji
ise ancak yeni buluşlar ve inovasyon faaliyetleri ile gelişir. Bu nedenle ülkenin güvenliği; bu
teknolojik ve yenilikçi girişiminin sonucunda geliştirdiği silah sistemlerinin gelişmişliğine dayanır.
Savaşlarda kullanılan teknoloji, hükümetlerin sanayideki ve üniversitedeki mühendislerle bilim
adamlarını seferber ettiği büyük Ar-Ge projelerinin sonuçlarıdır. Savaş sonrası hemen hemen bütün
sanayileşmiş ülkelerde benzer hızlı gelişmeler cereyan etmiştir. Ülke bu şekilde bir refah döngüsü
içine girer, gelişir ve güçlenir. [6]
3. TÜRKİYE’DE SAVUNMA SANAYİİ
Çeşitli sanayi dallarının birleşiminden meydana gelen savunma sanayii, ülke sanayiinden ayrı
düşünülemez. Uygun vizyon ve misyon seçildiğinde; savunma sanayiinin geliştirilmesi, ülke
sanayiinin, dolayısıyla ülke ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunabilir. Bu nedenle savunma
sanayii politikaları oluşturulurken, çeşitli unsurların dikkatle analiz edilmesi, amaç ve hedeflere
ulaşmada iyi bir koordinasyonun sağlanması gerekmektedir.
Amerikalı tarihçi Bernard Lewis bir makalesinde; Türklerin Avrupalılardan bir şeyler öğrenmeyi ilk
defa 1683 II. Viyana kuşatmasındaki başarısızlıktan sonra düşündüklerini ve işe ordunun
modernleştirilmesi ve savunma sanayiinin geliştirilmesi ile başlamayı kararlaştırdıklarını yazar. Bu
bilgi ışığında ülkemiz yüz yıllardır savunma sanayisini geliştirmeye çalışmaktadır. Bugün gelinen
noktada Türkiye savunma sistemlerinin büyük bir kısmını ithalat yoluyla karşılayan bir ülkedir. [1]
Son yıllar baz alındığında 2012 yılı ithalatına kıyasla 2013 yılı ithalatında % 6 bir azalma
gözlenmektedir. Aslında ithalat rakamlarından ziyade ithal edilen mal ve hizmetin ne olduğu önem
kazanmaktadır. Türkiye bu gün tüm ana sektörlerde güç birimlerini ithal etmek durumundadır. İthalat
kalemlerinin büyük bir bölümü bu kapsamdadır. Diğer ikinci bir mal ithalatı ise nitelikli malzeme
(sensörler/detektörler/özel alaşım metaller kimyasallar v.b), yarı mamul ve mamul maddeler önemli
kalemler olarak ithalatımızda sıralanmaktadır. [7]
1985 yılından bu güne kadar geçen süreçte büyük bir Savunma ve Havacılık Sanayii seferberliği ile
Türkiye bugün önemli güç odaklarından biri durumuna gelmiştir. Yurt içinde Silahlı Kuvvetlerin
ihtiyaçlarını yerli katkısı yüksek ve özgün teknolojilerle üretilmiş ürünlerle karşılama çabasını devam
ettirirken ülke ekonomisine doğrudan ve en fazla katkıyı sağlamaktadır. Büyüklü küçüklü sektördeki
tüm firmaları ile devletin teşvik ve destekleri ile gerçekten önemli gelişmeler kaydedilmektedir.
Çıkarılan teşvik yasaları, teşkil edilen teknokentler, üniversite sanayii iş birliği çalışmaları ile sektör
yurt dışı pazarlarında söz sahibi olmaya başlamıştır.
34
Savunma ve Havacılık Sanayii Sektörü ülkemizdeki tüm sektörler arasında ürün ve teknoloji
geliştirme harcaması en yüksek olanıdır. Sektörde, 2012 yılında, yaklaşık 200 milyon doları öz
kaynaklardan olmak üzere, ürün ve teknoloji geliştirme alanında 772 milyon dolar harcanmıştır. Bu
rakam toplam cironun % 16’sına denk gelir. 2013 yılında bu kapsamda yapılan harcama tutarı 927
milyon dolar olup, bu harcama 2013 yılı satış gelirlerinin (cironun) % 18’i dir. Ürün ve teknoloji
geliştirme için, bu ölçekte bir harcama diğer sektörlerle karşılaştırıldığında sektör adına önemli bir
fark yaratmaktadır. Kişi başı toplam ürün ve teknoloji geliştirme harcaması 29.186 dolar olarak
hesaplanmıştır. Ciro, ihracat sonuçlarına bakıldığında, ürün ve teknoloji geliştirmeye yapılan destek ile
öz kaynaklardan yapılan harcamaların sektörümüzün gereksinimi, özgün ürün ve teknolojilerini
geliştirmeye aracılık ettiği ve yatırımlarda doğru istikamette olduğumuzu göstermektedir. [7]
Tablo 3. Ürün ve Teknoloji Geliştirme Harcamaları
SON 4 YIL ÜRÜN VE TEKNOLOJİ GELİŞTİRME
HARCAMALARI(MİLYON$)
Toplam
2013
2012
Özkaynak ile
772
572
200
221
927
690
238
2011
2010
Proje Teşvik ile
672
451
523
143
666
[7]
Önümüzdeki yıllarda teknolojik gelişmelerin belirli alanlarda yoğunlaşarak ekonomik, sosyal ve askeri
gelişmeleri şekillendirmesi beklenmektedir. Bu sektörlerin başında bilgi teknolojileri, otomasyon ve
ileri üretim teknikleri gelmektedir. Özellikle dijital iletişim, nanoteknoloji, yüzey teknolojileri,
malzeme bilimleri, ölçümleme cihazları, biyoteknoloji ve çevre teknolojileri hızlı gelişen alanlar
olarak öne çıkmaktadır. Beklenen bu gelişmeler, yeni olanaklar sağlamakla birlikte, etik ve çevre
boyutlarıyla da karşımıza çıkacaktır. Ülkemizin de genç nüfusunu kullanarak işgücünün niteliğini ve
yenilikçilik kapasitesini artırması, bilgiye dayalı üretime dönüşü ve ekonomide verimliliği artırması
durumunda kalkınma hızını ve rekabet gücünü artıracaktır.
Ekonomik kalkınmanın devam edebilmesi için büyümenin istikrarlı şekilde sağlanması ve büyüme
finansmanın dış kaynaklara daha az bağlı olması gerekmektedir. Düşük seviyede tasarrufları olan
ülkemizin tasarruf oranlarını biraz daha artırması, potansiyelini daha fazla öne çıkarmasına imkân
tanıyacaktır. [8]
Türkiye teknoloji transferinde 1960’lı yıllardan başlayarak çok başarılı olmuştur. Günün uygun
teknolojilerini anlayabilmek ve uygulamaya koymak zor bir iş olsa da Türkiye bunu başarmıştır. Fakat
35
bugün, artık teknoloji üretim zamanıdır. Bu hususu, önemli bir stratejinin tespiti olarak görmek
gerekir. Günümüzde ortaya konmuş olan teknolojilere bakıldığında ve gelişmiş ülkelerin yüksek
teknoloji projeleri incelendiğinde karşımıza; hayalet uçak, hayalet gemi, yıldız savaşları, hayalet
bomba, etkili zırh, akıllı mermi, akıllı giysi, uzaktan savunma ve uzaktan saldırı gibi alanlar
çıkmaktadır. İşte bu hızlı gelişim içinde Türkiye de kararlarını bir an önce vermeli ve bir şeyler
yapmak istiyorsa hedeflerini tespit etmelidir. Önemli olan, bir şekilde teknoloji üretmektir. Bu, ya
ortak üretim projelerinde yer alarak gerçekleştirilebilir ya da AR-GE faaliyetlerine ayrılacak
kaynakların kullanılması ve Türk patentli ürünlerin üretilmesi ile olur.
Gençliği savunma sanayii sektöründe teşvik etmek, istihdam etmek, önlerindeki kapıları açmak, onları
yetiştirmek ve onlardan gerekli verimi almak sektördeki idarecilerin birinci görevidir. Genç
müteşebbislerimizin kurmuş oldukları genç işletmelerin de teşvik edilmesinde önemli yararlar vardır.
Genç tasarım mühendislerimizi, AR-GE faaliyetlerine özendirmemizde yarar vardır. Teknolojiyi
olduğu yerden yakalamak kolay, teknolojinin üzerine yeni bir şey ilâve etmek ise oldukça zordur.
Mevcudu özümlemek, tasarım yeteneğini kazanmak ve yeni ihtiyaçları üretmek gerekir. Dünyada
Japonya’nın, Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Hindistan’ın ve İsrail’in bunu yaptığı söylenebilir. Çok emek
verilmesine rağmen, yapılan çalışmadan başarılı sonuçlar alınmayabilir. Bu konuda teşvik ve sabır;
gerekli ve önemlidir. Çeşitli birimler tarafından yürütülen AR-GE faaliyetleri koordine edilmeli ve
entegrasyon sağlanmalıdır.
4. ÜNİVERSİTE SANAYİİ İŞBİRLİĞİ
Üniversiteler ve araştırma enstitüleri, tüm dünyada bilgi ve teknolojinin en yoğun üretildiği
merkezlerdir. Teorik bilginin üretildiği üniversiteler, elde ettiği bilgi ve yetiştirdiği insan kaynağını
üretim sistemleri ile bütünleştirmesi durumunda, ekonomik kalkınmaya önemli bir katkıda bulunacağı
aşikârdır.
Bu çerçevede geliştirilecek üniversite-sanayi işbirliği ile üniversitede üretilen bilginin sanayiye
aktarımı ve sanayiden de üretime yansıması sağlanacaktır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
dünyada giderek yayılan üniversite-sanayi işbirliğinin temelinde, ortak girişimle, sanayiye yönelik ArGe faaliyetlerini gerçekleştirme, endüstriyel anlamda güçlenme ve ülkenin rekabet gücünü arttırma
çabası yatmaktadır. [9]
Üniversite-sanayi işbirliğinde üniversitelerin rolünü; ürün geliştirme ve üretim süreçlerinde yenilik
üretmek, izleme ve değerlendirme yoluyla katkıda bulunmak, kalifiye insan gücü yetiştirmek,
sanayinin problemlerine çözüm yolları üretmek olarak tanımlayabiliriz. Sanayi ise üniversitede
üretilen teorik bilgiler için uygulama alanı oluşturmakta, bilginin ekonomik değerlere dönüşümünü
sağlamakta, üniversite öğrencileri, mezunlar ve akademisyenler için iş olanakları yaratmakta ve üniversiteye finansal destek sağlamakta etkin rol almaktadır. Bu işbirliğinin gerçekleştirilmesi, sanayi
firmalarının Ar-Ge faaliyetlerini yürütebilmelerinde uzun proje süresi gerekliliği ve karşılaşılan
yüksek maliyetleri aşmaları açısından da önemlidir. [9]
20. yüzyılda yaygınlaşan üniversite sanayi işbirliği, teknoparkların kurulmasında ilk adımı
oluşturmuştur. Üniversite sanayi işbirliğinin kurumsallaştığı birimler olan teknoparklar, üniversitelerin
veya araştırma kuruluşlarının tahsis ettiği mekânlarda, yeni teknolojiler üretmek isteyen girişimcilerin
yer aldığı yerlerdir. Teknoparklar, inovasyon ve rekabetçilik kültürünü destekleyerek, insan
kaynaklarını kullanılarak ekonomik kalkınma hedefi doğrultusunda, Ar-Ge kuruluşları ve pazar
arasında bilgi-teknoloji akışını yönetir. [10]
36
Üniversite ve sanayi işbirliğini gerçekleştirmede önemli araçlardan birisi olan teknoparklar,
üniversiteler için daha çok araştırma fırsatı yaratma açısından önemlidir. Yani teknoparkların sağladığı
olanaklar, salt firmaları değil üniversiteleri de kapsar. Teknoparklar, üniversiteler ile firmaların Ar-Ge
birimlerinin ortak araştırma projeleri geliştirerek daha etkin işbirlikleri kurabilmede, üniversitedeki
araştırmaların ekonomik değere dönüştürmede, bu sayede ülkenin uluslararası rekabet gücünü
arttırarak refah düzeyinin yükseltilmesinde, yenilikçi firmaların oluşmasını sağlayacak insanların
yetişmesi anlamında üniversite mezunlarına istihdam sağlamakta önemli rol oynar.
Sanayii açısından önem taşıyan bir diğer husus da geliştirilen ürünlere ilişkin geri dönüş
alınabilmesidir. Bu nedenle geliştirilen sistemler kullanılırken elde edilen verilerin sanayiye akışı için
bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Askeri tatbikatlar genellikle bu amaçlar için kullanılmaktadır.
Sistemi ya da ürünü geliştiren mühendislerin tatbikatlar süresince bizzat bölgede bulunması, hem
yaşanacak sıkıntıların yerinde görülmesi hem de geliştirdikleri ürünün test edilmesi esnasında yeni
fikirler oluşması açısından yararlı olacaktır. Özgün ürün geliştirme yeteneği ancak tasarım ve test alt
yapısının imkân verdiği ölçüde başarıya ulaşabilecektir. Oluşturulacak test altyapısı mutlaka
uluslararası düzeyde ve akredite olmalı; mümkün olduğunca sivil ve uluslararası taleplere de cevap
verebilmelidir. [11]
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Küresel rekabet ortamında ayakta kalmanın en önemli yolu Ar-Ge ve teknolojik inovasyondur. Bu
bağlamda ülkemizin küresel rekabet edebilirlik sıralamasını değiştirmenin en önemli yolu Ar-Ge ve
inovasyondan geçmektedir. Ancak ülkemizin üretim portföyü incelendiğinde rakiplerinden daha az
katma değerli ürünlere yöneldiği görülmektedir. Türkiye, tekstil, deri, otomotiv, metal, demir-çelik,
makine teçhizat, çimento, doğal taş ve tarım sektörleri ile küresel alanda rekabet etmekteyken dünya
Ar-Ge yatırımlarının sektörel dağılımına bakıldığında ilaç ve biyoteknoloji, teknolojik ekipman,
savunma sanayii gibi endüstrilerde Ar-Ge harcamalarının daha fazla olduğunu görmekteyiz.
Türkiye’nin inovasyon kapasitesini geliştirecek eylemler oldukça kapsamlı ve karmaşık bir yapıdadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı olan 2023 senesini hedefleyen birçok amaç için değişik kurumlar
tarafından eylem planları yapılmıştır. Fakat bu hedefler Türkiye için önemli olmakla birlikte yeterli
hedefler değildir. Refah, şeffaflık, iş kolaylığı, rekabetçilik, bilimsel çalışmalar, inovasyon kapasitesi
gibi hedeflerimizin de olması şarttır. Ekonomik hedeflerimizle Ar-Ge ve inovasyon hedeflerimiz
uyumlu olmak zorundadır. [12]
Bir ülkenin savunma yetkinliği, ülkenin silahlı kuvvetleri ve onu etkin şekilde destekleyen güçlü bir
savunma sanayiinin varlığına bağlıdır. Savunma sanayiinin gücü ise ülkelerin teknolojik yeterliliği ile
doğru orantılıdır. Bu durumda önemli hedeflerimizden birisi de ülkemizin teknolojik yeterlilik
seviyesini yükseltmek olmalıdır. Milli teknoloji üretimi devlet tarafından desteklenmelidir.
Uluslar arası ortaklıkların ulusal teknolojiyi geliştirmesinden ziyade bu gelişimi engelleyeceği gerçeği
iyice idrak edilmelidir. Ülkemiz savunma sanayii halen gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen,
savunma sanayii sistemleri ithalatında ABD ve AB ülkelerine kıyasla gereğinden fazla liberaldir.
Unutulmamalıdır ki dünyanın savunma sanayinde lider konumundaki ülkeleri, geliştirme ve inovasyon
faaliyetlerini milli kurum ya da şirketleri aracılığıyla yürüterek yoluna devam etmektedir.
Devlet, özel sektör, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve medya arasında etkin bir iletişim ve
işbirliği ağı kurulması, yenilikçilik merkezleri gibi ARGE ve girişimciliği destekleyici kurumlar ile
37
bütünlük içinde, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerin gelişimi için uygun ortamların hazırlanması ulusal
patent sayımızın artmasında önemli katkı sağlayacaktır.
Özellikle savunma sanayinin endüstri tarafındaki şirketlerin sahip olmayı hedeflediği teknolojik yol
haritasındaki alanlara uygun olarak ulusal ve uluslararası işbirlikleri ile kurumun ar-ge ve inovasyon
ortamını beslemesi, bilginin olduğu kanallara doğru sosyal, süreçsel ve teknolojik olarak evrimleşmesi
gerekmektedir. Bunu yaparken tedarikçileri ekosistemde tutabilmek üzere IPR ve Fikri mülkiyet
haklarının korunması konuları çalışılması ve çözülmesi gereken konular olarak ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu faaliyetler icra edilirken sürdürülebilir inovasyon kavramı da göz ardı edilmemelidir.
Savunma sanayii inovasyonları yapıları itibari ile gerek fazla enerji kullanımı gerekse kimyasal madde
atığı olan teknolojilerin kullanımı ihtiva ettikleri için doğaya duyarlılık konusu diğer inovasyon
türlerine göre biraz daha ön plana çıkmaktadır. Bu sebeple devlet, savunma sanayii inovasyonu yapan
kuruluşlar için rijit düzenlemeler getirmelidir.
Sonuçta, savunma sanayiinin açık inovasyon modelini, kendi imkanlarını ve sınırları dahilinde test
ederek; teknolojik değişim, bütçe kısıtları ve getirdiği katma değerler olarak incelemesi gerekecektir.
Yeni iş modelleri denemek yöntemi ile başkaları tarafından yapılan AR-GE faaliyetlerinin savunma
kabiliyetleri açısından önemli bir değer yaratıp yaratmayacağının ve bu değerin sanayii tarafından
soğurulma kapasitesinin tecrübe edilmesi gerekmektedir. Hem hükümet hem de sanayinin, fırsatları en
üst düzeye çıkarıp tehditleri en aza indirebilmek için, yeniçağın açık inovasyon olgusunun yeşertilmesi
için gerekli beceri ve yetkinlikleri geliştirmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
[1] Savunma Havacılık ve Uzay Sanayii Panel Raporu TÜBİTAK (2003, Temmuz)
[2] Yücel İ.H., (1997) “Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu”, Devlet Planlama
Teşkilatı
[3] İnovasyon Çerçeve Raporu (2006, Ekim) Ulusal İnovasyon Girişimi
[4] Demir S.Ü., (2015) Küresel Rekabet Endeksi 2014 - 2015 Raporu
http://www.rekabet.gov.tr/tr-TR/Rekabet-Yazisi/Kuresel-Rekabet-Endeksi-2014-2015-Raporu
[5] Cornell University, INSEAD, and WIPO (2014): The Global Innovation Index 2014: The Human
Factor In innovation, Fontainebleau, Ithaca and Geneva.
[6] Ersöz F., (2009) “Savunma Yeteneklerinin Geliştirilmesinde Bilgi&Teknoloji, Ar-Ge Ve
İnovasyonun Rolü İle İnovasyon Göstergelerine Göre Türkiye’nin Yeri”, TÜBAV Bilim Dergisi
Cilt:2, Sayı:3, 364-371
[7] Savunma ve Havacılık Sanayii Performans Raporu SASAD (2013)
[8] Ulengin F., Ekici Ş.Ö., Tamer E., (2014) “Küresel Endekslerde Türkiye’nin Rekabet Gücüne
İlişkin Bir Değerlendirme”, Türkiye’nin Küresel Rekabet Düzeyi 2013-2014
[9] Bayrak S., Halis M., (2003),“Öğretim Elemanları ve Sanayici Açısından Üniversite-Sanayi
İşbirliğinin Değerlendirilmesi”, Manas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 3 (5), s.64-85.
[10] Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu Uygulamalarının Değerlendirilmesi ile Uygulamada
Ortaya Çıkan Sorunların Çözümüne İlişkin Öneri Geliştirilmesi (2009) Devlet Denetleme Kurulu
İnceleme Raporu
[11] Savunma Sanayii Müsteşarlığı Performans Programı (2014) Savunma Sanayii Müsteşarlığı
[12] Küresel Rekabet İçin Ar-Ge ve İnovasyon Stratejik Dönüşüm Önerisi (2012) MÜSİAD
38
TÜRKİYE’DE E-TİCARET WEB SİTELERİNİN
KULLANILABİLİRLİĞİ
İdris KIZILBOĞA1, Nurcan YÜCEL2
ÖZET
E-Ticaret, ürün ve hizmetlere ait alım-satım işlemlerinin bilgisayar ağları üzerinden
yapılmasıdır. E-Ticaretin önemi ve ekonomik hacmi gün geçtikçe artmaktadır. 2013 verilerine
bakıldığında; ülkemizdeki e-ticaret hacminin 14 milyar TL’ye ulaştığı görülmüştür. Birçok firma
e-ticaret aracılığıyla potansiyellerini artırma çabasındayken, e-ticaret sayesinde az bir sermaye ile
ticarete başlayan ve sermayesini hızlı bir şekilde artıran çok sayıda firma da mevcuttur. Ayrıca, eticaret web sitelerinin, müşteri ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kullanılabilir olmaları çok önemlidir.
Kullanılabilirlik günlük hayatımızın içerisinde yer alan bir kavramdır. Yeni alınan bir bilgisayarın
kullanımını öğrenmeye çalışmak, internetten alışveriş yapmaya çalışmak ya da yeni bir arabanın
özelliklerini anlamaya çalışmak kullanılabilirlik kavramı ile açıklanabilinir. Bu çalışmada;
“Türkiye’nin En Çok Beğenilen Online Alışveriş Siteleri” ele alınmış ve ilk üç sırada yer alan web
sitelerine yönelik kullanılabilirliği ölçmek amacıyla bir anket formu düzenlenmiştir. Anket formu;
belirlenen web sitelerinden en az bir defa alışveriş yapan müşterilere uygulanmıştır. E-ticaret web
sitelerinin kullanılabilirlik sonuç değerleri oldukça iyi çıkmıştır. Kullanılabilirlik değerlendirmelerinde
esnek ve disiplinler arası modellerin kullanılması karşımıza farklı değerler çıkarmıştır. E-ticaret web
sitelerinin müşteriye uygun ürün fiyatının yanında her türlü güveni vermesi gerektiği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: E-ticaret Web Sitesi, Kullanılabilirlik, Kullanılabilirlik Modeli,
Kullanılabilirlik Değerlendirme Metotları
ABSTRACT
E-Commerce is the trade of the products and services are done over the computer networks.
E-commerce increases its economic importance and volume every day. According to the 2013 data;
the volume of e-commerce in our country has seen 14 billion TL. While many companies try to
increase their potential with e-commerce, on the other hand also many companies began to trade with
little capital and their capital increases rapidly. In addition, it is very important to meet customer needs
for e-commerce websites. Usability is a concept that contained in our daily lives. While trying to use a
new computer, trying to do shopping from the internet or trying to understand the features of a new car
can be illustrated with the concept of usability. In this study, "Turkey's Most Admired Online
Shopping Sites" were discussed and a questionnaire is organized to measure the usability for the first
three ranked websites. The questionnaire; was applied to shoppers who shopped at least once from the
designated websites. Usability result values of the e-commerce websites were quite well. Using
flexible and interdisciplinary models of usability evaluation have brought us different values.
Providing trust and website security is as necessary as selling products to customers with reasonable
prices for e-commerce websites.
Keywords: E-Commerce Web Site, Usability, Usability Model, Usability Evaluation Methods.
Uzman, Enformatik Bölümü, Bingöl Üniversitesi, Bingöl, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Yrd. Doç. Dr., İşletme Bölümü, Fırat Üniversitesi, Türkiye,
e-posta: [email protected]
1
39
1. GİRİŞ
İnternetin hayatımıza girmesi ile bireysel ve kurumsal anlamda yapılan işlemler sanal dünyada
kendine yer bulmaktadır. İnternet denince aklımıza ara yüz, metin, resimler, videolar, farklı tasarımlar
vs. diğer bir ifadeyle, web sitesi gelmektedir. Web ile son kullanıcılar; sadece bir ürüne, hizmete veya
işletmeye bağlanmayı bırakarak farklı alternatifleri değerlendirmektedirler. Web sitesinin kullanım
amacına göre fonksiyonel olması ve kullanıcıya kolay bir kullanım sunması oldukça önemlidir.
Ticari alanda faaliyet gösteren işletmelerin sunmuş oldukları hizmet ve ürünlerin sanal ortama
taşınması ile e-ticaret web sitelerine gereksinim duyulmuştur. E-ticaret web sitesi ile ürün ve
hizmetlere ait tanıtım, satış, dağıtım ve ödeme işlemleri bilgisayar ağları üzerinden yapılmaya
başlanmıştır. Bu döngünün sağlıklı işlemesi ve rakiplere göre daha avantajlı hâle getirilmesi önem
kazanmıştır. Bu sebeple, e-ticaret web sitelerinde kullanılabilirlik, işlevsellik, kullanıcı dostu olma ve
tasarımı ele alan yaklaşımların yanı sıra yeni kriterleri ele alan yaklaşımların da olduğu görülmüştür.
Lang (2001), web geliştirmede en önemli sorunlardan birini, kavramsal model tekniklerin ve
araçların eksikliği olarak ifade etmiştir . Bir bilgi sisteminde tekbir tekniğin tüm durumlar için yeterli
olmadığı, bunun yerine birçok seriden oluşan birbiri ile iç içe ve bir biri üzerine yerleştirilen sabit bir
model gerekliliği vurgulanmıştır (Brooks, 1987). Sınırlı bir pazarda işletmelerin ürün ve hizmet
sunumunda kullanacakları web sitelerinin işletmenin imajında önemli bir yer edinmesi nedeni ile iyi
bir web sitesine sahip olmak hayati derecede önemlidir. “Kullanıcı tercihlerinde kullanılan kriterlerde
ise; kullanılabilirlik, performans, estetik, fiyat, bilgi kalitesi, marka ve diğerleri önemli olduğu ifade
edilmiştir (Keinonen, 1997). Bu özellikler bazen bir bütün olarak ele alınırken, bazen sadece bir
özellik ön planda tutulmuştur. Offut (2002), kullanılabilirliğin bir e-ticaret web sitesinin kalitesini
belirlemede en önemli faktörlerden biri olduğunu belirtmiştir. Kullanılabilirlik geniş anlamda, bir
sistemin kullanıcılarına görevlerini güven içinde, etkili, verimli ve zevk alarak yerine getirirken
sağlamış olduğu kapasitedir (Preece vd., 2002).
Türkiye e-Ticaret Pazarı (2013) Raporuna göre; ülkemizdeki e-ticaret hacmi 14 milyar TL’dir
(Demirel, 2014). Elektronik, ayakkabı, ev-dekorasyon, ulaşım, konaklama vb. kategorilerde e-ticaretin
etkinliği görülmüştür. E-ticaret pazarı Türkiye’de gelişmiş ülkelere kıyasla geride olsa bile büyük bir
gelişim potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli değerlendirmek için birçok e-ticaret web sitesi hizmet
vermektedir ve bu sitelerin sayıları sürekli artmaktadır. Daha kullanıcı dostu e-ticaret web sitelerinin
geliştirilmesi için, e-ticaret web sitelerinin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu çalışma; 4 bölümden oluşmaktadır. 2. Bölümde; kullanılabilirlik modelinin anlatımı ve
toplanılan veriler hakkında bilgi verilmiştir. 3. Bölümde; eldeki verilerin kullanılabilirlik modeline
uygulanması ve elde edilen bulgular üzerinde durulmuştur. 4. Bölümde ise; sonuç ve sonraki
çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur.
2. E-TİCARET WEB SİTELERİNDE KULLANILABİLİRLİK DEĞERLENDİRMESİ
2.1. Kullanılabilirlik Değerlendirme Modeli
Web sitelerinin kullanılabilirlik değerlendirmesinde birçok farklı metotlar kullanıldığı tespit
edilmiştir (Monique, 2009). Bunlardan ilki; uzman denetim tabanlı değerlendirme metodudur.
Konusunda uzman kişiler tarafından web sitesi daha önceden belirlenen kriterlere göre değerlendirilir.
İkincisi, kullanıcı tabanlı test metodudur. Bu metotta ise; kullanıcıların web sitesi ile olan etkileşimleri
hakkındaki veriler toplanır. Bu veriler; anket, gözlem, röportaj veya bunların karışımı şeklinde elde
edilebilir. Son olarak kullanılan metot, bilişsel süreç metodudur. Bu metot; disiplinler arası bakış açısı
ile bilişsel psikoloji, bilgisayar bilimleri ve sistem mühendisliğini kapsar (Kushniruka ve Patelb,
2003). Rasmussen vd. (1994), teknolojinin çok hızlı değişiminden dolayı mevcut konseptlerin sürekli
değiştiği, bunun yerine ortak bir çerçeve etrafında sistemin sürekliliğinin sağlanması için mühendislik,
bilişsel psikoloji, yönetim, bilişim ve bilgisayar bilimleri alanlarının beraber ele alınması gerektiğini
belirtmiştir.
40
Bu çalışmada; kullanılan e-ticaret web sitesi değerlendirme modeli daha önce Çin’de Taobao
and Eachnet web siteleri kullanıcılarından elde edilen anket verilerinden yola çıkarak oluşturulan
modeldir. Taobao web sitesi, yaklaşık olarak 500 milyon kayıtlı kullanıcısı, günlük 60 milyon
ziyaretçisi olan, 800 milyonu aşkın ürün çeşidi ve ortalama dakikada 48 bin adet ürünün satıldığı bir eticaret web sitesidir (Taobao, 2015). Bu model kullanıcı tabanlı test metodunu ve bilişsel süreç
metodunu göz önüne alarak oluşturulmuştur.
Kullanılabilirlik Değerlendirme Kriterleri
Web Sitesi Bilişim
Teknolojisi
Ürün
Kataloğu
Site
Güvenliği
Site
Popülaritesi
Navigasyon
Sistemi
Gizlilik
Güvenliği
Ödeme
Sistemi
Arama
Verimliliği
Katalog
Güncelleme
si
Web Sitesi
Hata Oranı
Web Sitesi
Hata Oranı
Özel İlişki
Ürün
Fiyatı
Promosyonları
Müşteri
Değerlendirmesi
Ürün
Fiyatı
Ürün
Promosyonları
Ürün
Satıcı ve
Ürünlerin
Güvenirliği
Şekil 1. E-ticaret Web Siteleri İçin Kullanılabilirlik Modeli (Li ve Li, 2011).
Şekil-1‘de görülen e-ticaret web sitesi kullanılabilirlik değerlendirme modelinde; beş temel
kriter olan web sitesi bilişim teknolojisi, web sitesi hata oranı, özel ilişki, ürün fiyatı ve ürün
promosyonları ve bunların alt özellikleri bulunmaktadır. Web sitesi bilişim teknolojisi ve web sitesi
hata oranı sistemin teknik yönü ile ilgili olmaktadır. Özel ilişki kriterinde ise; müşteriden alınan geri
bildirimler belirtilmektedir. Siegel ve Wood (2003) tarafından ortaya atılan çok boyutlu değerlendirme
yaklaşımında; dört ana kriterden biri de kullanıcılardan gelen geri bildirimlerdir. Ürün fiyatı ve ürün
promosyonları kriterleri ile bilişsel süreç de kullanılabilirlik değerlendirmesinin içine alınmıştır.
2.2. Verilerin Elde Edilmesi
Mastercard desteği ile Turkishtime Ekonomi Dergisi ve Trendbase tarafından ikincisi
gerçekleştirilen “Türkiye’nin En Çok Beğenilen Online Alışveriş Siteleri” araştırmasında
hepsiburada.com, sahibinden.com ve gittigidiyor.com en çok beğenilen alışveriş siteleri olmuştur
(Eticaretmag, 2014). Bu çalışmada; bahsedilen bu üç web sitesinin herhangi birinden en az bir defa
alışveriş yapmış 67 kullanıcıdan, anket yöntemi ile veriler elde edilmiştir. Anket, beşli Likert tipi
sorulardan oluşturulmuştur.
3. KULLANILABİLİRLİK ANKETİNİN SONUÇLARI
Kullanılabilirlik değerlendirmesi için anketlerden elde edilen veriler; E-ticaret Web Siteleri için
Kullanılabilirlik Modelinde bulunan beş temel kritere göre düzenlenmiştir.
41
Kullanılabilirlik Değerlendirme Kriterleri
Web Sitesi Bilişim
Teknolojisi 4.3
4,1
4,9
4,3
4,1
4,9
4,2
4,1
3,9
Web Sitesi
Hata Oranı
3.3
Özel İlişki
4.3
Ürün
Fiyatı
4.9
Promosyonları
3.9
3,3
3,9
4,9
3,9
Ürün
4,8
Şekil 2. Anket Verilerinin Kullanılabilirlik Değerlendirme Modeline Uygulanması.
Model; beş temel kritere göre değerlendirildiğinde, kullanılabilirlik değeri 4.1 çıkmaktadır.
Yüzde olarak ifade edildiğinde; bu oran 82 olmaktadır. 100 üzerinden 82 olan kullanılabilirlik skoru
oldukça yüksek olduğu ifade edilmektedir. Userports tarafından gerçekleştirilen çalışmada; Dünya’da
e-ticaret web sitelerinin kullanılabilirlik skor ortalaması 78, ülkemizde ise 67 olduğu, bu oranın Dünya
ortalamasının altında olduğu görülmektedir. Amazon web sitesinin ise; 89.3’lük kullanılabilirlik skoru
ile en yüksek skora sahip olduğu belirlenmektedir (Eticaretmag, 2013).
Ülkemizde bulunan en başarılı üç e-ticaret web sitesini ölçüt olarak alınması, kullanılabilirlik
skorunun 82 çıkmasında çok önemli bir etken olmaktadır. Userports tarafından gerçekleştirilen
kullanılabilirlik değerlendirmesi ise uzman denetim metoduna göre yapılmıştır. Bu çalışmada ise;
kullanıcı tabanlı test metodu ve bilişsel süreç metodu kullanılmıştır. Kullanıcılar tarafından algılanan
ile uzmanlar tarafından algılanan değerler arasında önemli bir fark oluşmuştur.
Temel kriterlere bakıldığında, ürün fiyatının 4.9 ile kullanıcı için en önemli kriter olduğu
görülmektedir. Web sitesinin teknik alt yapısı ve özel ilişki kriterleri 4.3 ile aynı değere sahiptir.
Müşterilerin web sitesinin kullanımından memnun oldukları görülmektedir. Promosyonlar 3.9 ile
sayılan kriterlerin biraz gerisinde olsalar bile önemli bir değere sahiptirler. Ürün fiyatının,
promosyonlara göre müşterileri oldukça güdülediği açıkça tespit edilmiştir. Ancak aradaki bu fark,
promosyonların hafife alınmasına neden olmamalıdır. Web sitesindeki hata oranı 3.3 ile en düşük
değere sahiptir ve diğer kriterlerin oldukça gerisinde kalmıştır. Müşterilerin, diğer kriterlere oranla
daha fazla hata ile karşılaştıkları görülmüştür.
Temel kriterlere bağlı alt başlıklara incelendiğinde; ürün fiyatı, site güvenliği, gizlilik güvenliği
değerleri 4.9 değerine, satıcı ve ürünlerin güvenirliği ise 4.8 gibi yüksek bir değere sahip olduğu
görülmüştür. Müşteriler için ürün fiyatı çok önemli olduğu gibi, kişisel, ürün ve site güvenliği de ürün
fiyatı kadar önemlidir. Ürün fiyatının yanında her türlü güven ve güvenirlik de müşterinin
vazgeçilmezidir.
4. SONUÇ
Ülkemizde en başarılı üç tane e-ticaret web sitesi; web sitesi bilişim teknolojisi, web sitesi hata
oranı, özel ilişki, ürün fiyatı ve ürün promosyonları kriterlerine göre oluşturulmuş kullanılabilirlik
modeline göre değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucunda bu web sitelerinin kullanılabilirlik
skorunun oldukça iyi olduğu görülmüştür. Kullanıcı test metodu ve bilişsel süreç tabanlı
kullanılabilirlik değerlendirmelerin, uzman denetim metoduna dayalı değerlendirmelerden oldukça
farklı olabileceği görülmüştür. E-ticaret web sitelerinin kullanılabilirlik değerlendirmelerinde sabit ve
42
esnekliği zor olan modellerden ziyade esnek ve disiplinler arası modellerin önemli olduğu göz ardı
edilmemelidir. Müşterinin kişisel güvenlik, satıcı - ürün güvenliği, web sitesi güvenliği ile ürün
fiyatını bir bütün hâlinde algıladığı görülmüştür. E-ticaret web sitelerinin sadece ürün fiyatını uygun
tutmalarının yeterliği olmadığı; bunun yanında her türlü güven ve güvenliği sağlamaları gerektiği
görülmüştür.
Kaynaklar
Brooks, F. P (1987),; “No Silver Bullet / Essence and Accidents of Software Engineering,”
United States: IEEE Computer.
Demirel F., (2014). Türkiye E-Ticaret Pazarının Büyüklüğü 14 Milyar Tl, Perakende İçindeki Payı İse
Yüzde 1,3. Http://Webrazzi.Com/2014/06/26/Turkiye-Eticaret-Pazari-Tubisad-Raporu/. Erişim
Tarihi: 15/03/2015.
Eticaretmag, (2013). Userspots: ‘’Türk Web Sitelerinin Kullanılabilirlik Skoru Dünya Ortalamasının
Altında’’. http://eticaretmag.com/userspots-turk-web-sitelerinin-kullanilabilirlik-skoru/. Erişim
tarihi: 15/03/2015.
Eticaretmag, (2014). Türkiye’nin En Beğenilen Online Alışveriş Siteleri Açıklandı.
Http://Eticaretmag.Com/Turkiyenin-En-Begenilen-Online-Alisveris-Siteleri-Aciklandi-3/.
Erişim tarihi: 16/03/2015.
Keinonen T., (1997). Expected Usability And Product Preference, İn: Proceedings Of The
Conference On Designing Interactive Systems, Amsterdam, The Netherlands, (1997),
s. 197–204.
Lang M (2001),; “Issues and Challenges In The Development of Hypermedia Information
Systems,” Ireland: National University of Ireland.
Li F., Li Y., (2011). Usability Evaluation Of E-Commerce On B2C Websites İn China. Procedia
Engineering 15, s.5299 – 5304.
Monique W.M.J. (2009). A comparison of usability methodsfor testing interactive health
technologies: Methodological aspects and empiricalevidence. International journal of
medical informatics; s.340-353.
Kushniruka A. W., Patelb V. L.,(2004). Cognitive And Usability Engineering Methods For The
Evaluation Of Clinical İnformation Systems, Journal Of Biomedical Informatics, 37,
s.56–76.
Offutt J. (2002). Quality Attributes Of Web Software Applications. IEEE Software: Special
Issue On Software Engineering Of Internet Software; S.25–32.
Preece J, Rogers Y, Sharp H. (2002). Interaction Design: Beyond Human–Computer İnteraction. New
York: Wiley.
Rasmussen J, Pejtersen A, Goodstein L. (1994). Cognitive systems engineering. New York:
Wiley.
Siegel E.R, Wood F.B. (2003),; “A Practical Approach to E-Government Web Evaluation,” United
States: Information Technology Professional.
Taobao.
http://www.taobao.com/about/intro.php?spm=0.0.0.0.S4rNQt.
Erişim
tarihi:
03/04/2015.
43
TUTUMLU İNOVASYON: İNTERNETTE YABANCI DİL ÖĞRETİMİ
ÜZERİNE BİR UYGULAMA
İdris KIZILBOĞA1
ÖZET
Globalleşen dünyada inovasyon kavramının önem kazandığı görülmektedir. İnovasyon niteliği
ve niceliği açısından değerlendirildiğinde sürekli artış göstermektedir. Yeni ve gelişmekte olan
pazarlardan pay almak isteyen uluslararası işletmeler ve ülkeler, bireylerin ihtiyaçları ve imkanları
doğrultusunda ürün ve hizmetleri daha uygun şartlarda sunmak istemektedirler. Tutumlu inovasyon ile
ürün ve hizmetler yerel pazarlarda “yeterince iyi” özellikleri ile daha ekonomik olarak piyasaya
sunulmaktadırlar. Bu çalışmada; 2012 yılında internet ortamında video dersleri şeklinde başlayan ve
devam etmekte olan ingilizce dil öğretimine ait uygulamanın girdileri ve sonuçları üzerinde
durulmaktadır. Uygulamanın sonuçlarına bakıldığında, Youtube ile İngilizce dil öğretiminin, tutumlu
inovasyonun temel dayanağı olan daha ucuza elde etme prensibine tam uyduğu görülmektedir.
Ülkemizde kronik bir sorun haline gelen İngilizce öğrenimi, Youtube İngilizce ders uygulaması ile
kullanıcılara çok yarar sağlamaktadır. Video derslerinin ücretsiz olması, tüm yaş gruplarına açık
olması, tüm ülkelerde herkese hizmet sunması ve derslerin zamandan - mekandan bağımsız olması
kullanıcılar tarafından çok önemli görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon, Tutumlu İnovasyon, İngilizce Dil Eğitimi, Youtube.
ABSTRACT
In a globalizing world, the concept of innovation has gained importance. In terms of innovation,
quality and quantity are continuously increasing. International companies and countries that want to
get a share of the new and emerging markets, offering more favorable conditions to the needs of the
individuals with product and services. With frugal innovation products and services are available with
affordable price for local markets with "good enough" features. In this study, we focused on the inputs
and results of ongoing teaching English language lessons in the form of video on the internet that we
started in 2012. When we look at the the results, we see that English language teaching lessons on
Youtube, fit the basic principle of frugal innovation that obtaining products and services cheaper.
While learning English has become a chronic problem in our country, Youtube lessons was clearly
seen to be very useful for the users. It was seen very important by users that lessons are free of charge,
open to all age groups, providing services to everyone in all countries and indepency of the time &
place.
Keywords: Innovation, Frugal Innovation, English Language Education, Youtube.
1. GİRİŞ
İnsanların hayatı teknolojinin sunmuş olduğu büyük imkanlar ile birlikte özellikle 21. Yüzyılda
sürekli değişen bir hal almıştır. Dünyanın bir ucunda meydana gelen olumlu veya olumsuz bir gelişme
hızlı bir şekilde dünyanın geneline yayılabilmektedir. Büyük işletmeler ve gelişmiş ülkeler üretim ve
pazar payları ile önemli bir ekonomik büyüklüğe ulaşmışlardır. Rekabet kaynaklı hizmet ve ürünlerde
farklılaşmaya gidilerek inovasyon ön planda tutulmaya başlanmıştır. İnovasyon sayesinde fikirler
somutlaşarak pazarda kendilerine yer bulmuş (Fitzgerald vd., 2011), ürün ve hizmetler yeniden
Uzman, Bingöl Üniversitesi, Bingöl,
e-posta: [email protected]
1
44
tasarlanarak farklı ihtiyaçlara cevap verilmiştir. Phills vd. (2008), inovasyonda iki temel kriter
olduğunu, bunların süreç veya çıktı temelli özgünlük ve verimlilik olduğunu söylemiştir. Birçok
hizmet web ortamında internetin sunmuş olduğu imkanlar ile daha kolay, daha ucuz, daha verimli ve
daha etkili bir şekilde yapılmaktadır. Uluslararası şirketler üretmiş oldukları ürün ve hizmetler ile
devasa büyüklüklere ulaşıp ekonomik büyüklük olarak ülkeleri bile geri de bırakmışlardır. Kullanıcı
için inovasyon çağında ürün ve hizmetlerden yararlanmanın bir bedeli bulunmaktadır. Yeni teknolojik
ürün ve hizmetlerden yararlanmak için insanların belirli bir maddi imkana sahip olması gerekmektedir.
Fakat dünyadaki gelir dağılımına baktığımızda karşımıza olumsuz bir tablo çıkmaktadır.
Şekil 1. Ekonomik piramit (Prahalad, 2005)
Ekonomik piramit; zengin, gelişen orta sınıf ve piramit altı (Bottom of the Pyramid - BoP)
olarak üçe ayrılmıştır. Dünya nüfusunun yüzde 63’ten fazlası yıllık $1,500 daha az gelire sahiptir. Bir
milyar insan en az gelişmiş ülkelerde dört milyar insan da gelişmekte olan ülkelerde yaşamaktadır
(Collier, 2007). Doğal olarak BoP’un orta ve zengin sınıf için üretilen ürün ve hizmetlerden
yararlanması nerede ise imkansızdır. Aynı zamanda rekabet ortamının acımasızlığından dolayı
şirketlerin karlılıklarını devam ettirmek için yeni müşterilere ulaşmaları gerekmektedir. Prahalad
(2005), kurumsal dünya için fırsatların bir buzdağı gibi görünmez kaldığını ve fakirleri bir sorun gibi
düşünmeyi bırakıp onları fırsat olarak değerlendirmemiz gerektiğini belirtir.
Dünya nüfusunun çoğunluğunun fakir olması ve bunların büyük bir tüketim potansiyeline sahip
olması nedeni ile ürün ve hizmetlerin daha ucuz ve karşılanabilir olmasını gerekmiştir. İnovasyon
içerisinde tekrar bir yenilik yapılarak tutumlu inovasyon (frugal innovation) ortaya çıkmıştır.
2. LİTERATÜR TARAMASI
Son yıllarda inovasyon niteliği ve niceliği açısından değerlendirildiğinde sürekli artış
göstermektedir. Son dönemde özellikle gelişmekte olan ülkeler üzerine bir çok akademik çalışma
yapılmıştır. İnovasyon, şirket ve ülkeler için ekonomik büyüme aynı zamanda rekabet avantajı
bakımından kritik öneme sahiptir (Brem, 2011).
Ortaya bir çok teori atılmış, “jugaad”, “ters inovasyon”, “dağıtık inovasyon” ve “tutumlu
inovasyon” gibi yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Tüm bu teorilerin temelinde belirli bir bölgenin özel
ihtiyaçları için ürün ve süreçlerin en baştan düşük fiyata yeniden tasarlanması ve geliştirilmesi yer alır
(Agarwal ve Brem, 2012). Zeschky vd. (2011) tutumlu inovasyonu “yeterince iyi, kısıtlı kaynağa sahip
tüketiciler için uygun fiyatlı ürünler” olarak tanımlamıştır. Tutumlu inovasyon ile amaç tüketici için
düşük fiyatlı ve temel özellikleri içinde barındıran ürün ve hizmetler sunmaktır. Ürün veya sunulan
45
hizmette bulunan özellik olmazsa olmaz değilse, fiyatın daha uygun olması amacı ile bu özellik
sunulmaz. Özellikle yerel pazarlar ve düşük gelir düzeyine sahip tüketiciler tutumlu inovasyonun
hedef kitlesinde bulunurlar.
Pazar
Karşılanabilirlik
Kısıtlamaları
Tutumlu İnovasyon
Kaynak Kıtlığı /
Kısıtlamalar
Kurumsal
Boşluklar veya
Karmaşıklıklar
Şekil 2. Gelişmekte olan piyasalar için kavramsal inovasyon modeli (Bhatti ve Ventresca, 2013)
Tutumlu inovasyon karşılanabilirlik, kısıtlar ve kurumsal karmaşıklıkların üçgeninde
bulunmaktadır. Bu sorunlar yeni grişimciler ve yerel ürün / hizmetler ile aşılabilmektedir. Bu
sorunlara rağmen, belkide bu sorunlardan dolayı yerel ve uluslar arası girişimciler ve firmalar gelişen
pazarlarda yeni inovasyonlar ile yerel çözümler sunmakta, aynı zamanda bunu genişleterek komşu
gelişmekte olan ülkelere hatta bunun ötesinde gelişmiş pazarlara ulaştırmaktadırlar (Khanna ve
Palepu, 2006).
3. ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ
Bu çalışmada; tutumlu inovasyon ile internet ortamında İngilizce dil öğretimi uygulamasına
değinilecektir. 2012 yılı Ekim ayından başlanarak bilgisayar ortamında ekran kaydı alınarak yapılan
dersler Youtube web sitesine video olarak aktarılmakta ve herkese açık hizmet vermektedir. “İngilizce
Öğreniyorum” serisi olarak adlandırılan bu video dersler ücretsiz olarak kullanıcıların faydasına
sunulmuştur. İnternetin olduğu her yerden zaman sınırlaması olmaksızın bilgisayar, cep telefonu ve
tablet ile tüm videolara ulaşılabilmektedir. Aynı zamanda bir blog ve facebook sayfası ile “İngilizce
Öğreniyorum” uygulaması zenginleştirilmiş ve farklı platformlara taşınmıştır.
İngilizce günümüzde bilim, teknoloji, sinema, sanat, ticaret ve iletişim gibi ekonomik ve sosyal
hayatın tüm alanlarına hakimdir. Ülkemizde ilk okuldan başlayarak verilen ilgilizce eğitimi
milyonlarca öğrenciye verilmekte ve bunun için kamu bütçesinden büyük kaynaklar ayrılmaktadır. EF
İngilizce Yeterlilik İndeksi 2013 verilerine göre Türkiye 60 ülke arasından 41. sırada bulunmaktadır
(EF, 2013).
İngilizce dil eğitiminin verildiği Youtube platformu devasa bir büyüklüğe sahiptir. Youtube, bir
milyar kullanıcı, her dakika da 300 saatlik video yükleme, 75 ülkede yerelleştirilmiş ve 61 dilde
hizmet sunan ve izlenimlerinin yarısı mobil olan web tabanlı bir video platformudur (Youtube, 2015).
46
4. İNGİLİZCE DİL ÖĞRETİMİ UYGULAMASI
“İngilizce Öğreniyorum” serisi 3 yıl önce, 2012 yılında başladı. Kanalın şu anda bir milyondan
fazla izlenimi ve 6 bini aşkın abonesi bulunmaktadır. Ders dili Türkçe olan seri, sadece Türkiye’den
değil, aynı zamanda bir çok ülkeden takip edilmektedir. Gramer derslerinin yanında konuşma, dinleme
ve okuma dersleri güncel ve yabancı kaynaklar eşliğinde yapılmaktadır. Şu anda 72 videoya ulaşan
ders sayısı, sürekli olarak yeni dersler ile artırılmaktadır.
4.1. Derslerin Hazırlanması ve Youtube Ders Ortamı
Dersler bilgisayar ortamında bir program ile kayıt edilmekte ve ders kaydından sonra video
tekrar düzenlenmektedir. Düzenlenen video Youtube’a yüklenmektedir. Yüklenen videonun başlığı,
açıklama bilgileri ve etiketleri eksiksiz olarak girilip oynatma listesine eklenmektedir. Aynı ders
videosu sosyal medya; Google+, Blogger, Facebook ve Twitter’da paylaşılmaktadır. Dersler bir araya
getirilerek aynı zamanda bir blog oluşturulmuş ve öğrenciler-hoca, öğrenciler-öğrenciler arasında
karşılıklı etkileşim sağlanmıştır.
Derslerden faydalanmak için herhangi bir ücret ödemeye gerek yoktur. İnternet ortamında
bilgisayar ve akıllı cihazlar ile istenen anda derslere erişim sağlanmaktadır. Dersler giriş seviyesinden
başlanarak anlatılmış ve ilerleyen derslerde okuma, konuşma, dinleme ve yazma konuları yabancı
kaynaklar ile ele alınmaktadır. Öğrenciler gmail hesapları ile Youtube’a giriş yaparak soru
sorabilmekte, dersi beğenebilmekte / beğenmeyebilmekte ve videoyu paylaşabilmektedirler. Kullanıcı
anlamadığı konu hakkında ilgili videoda sorusunu sorabilmektedir. Daha önce sorulan ve cevaplanan
sorularıda ilgili dersin yorum kısmından görerek yararlanmaktadır.
Dersler yayınlandıktan sonra sürekli olarak kullanıcılar tarafından değerlendirilmektedir.
Binlerce göz tarafından dersin eksik veya yanlış kısımları belirtilerek verimli öğrenme ortamı
sağlanmaktadır. Kullanıcıların herhangi bir yorumu anında bildirim şeklinde hocaya iletilmektedir.
Kullanıcılardan gelen geri bildirimlere göre derslerin açıklamaları yeniden güncellenmektedir. Gerek
görülmesi halinde bilgi notları kullanılarak video üzerinde beliren notlar ile yönlendirme
yapılmaktadır. Derslere destek amaçlı olarak bir blog sitesi de kullanılmaktadır. Burada Youtube’da
bulunan dersler paylaşılmış ve dersler tablo olarak detaylı şekilde düzenlenmiştir. Youtube
platformunda yapılan yorum, düzeltme ve fikirlerin paylaşımı aynı şekilde blog ortamında da
yapılmaktadır.
4.2. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Çıktıları
Youtube’un sağlamış olduğu ara yüz ile tek tek veya genel istatistiklere detaylı bir şekilde
anında bakılabilir. Demografik bilgilerden, yorumlara, beğenme /beğenmeme sayılarına, paylaşımlara,
izlenim sürelerine vb. anında ulaşılır.
47
Şekil 3. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Performans İstatistikleri
İngilizce derslerinde bir milyon iki yüzbinden fazla izlenim alınmıştır. Dersler 158 ülkede en az
bir defa izlenerek tüm dünyaya yayılmıştır. İzlenimlerin %86’ı Türkiyeden, %3,8’i Azerbaycan’dan,
%1,8’i Amerika’dan, %1,5’i Birleşik Krallık’tan ve geri kalan yüzde ise diğer ülkelerden gelmiştir.
Dersler toplam 5,457,916 dakika izlenmiştir. Haftada bir öğretmenin 40 saat ders verdiğini ders
süresinin 40 dakika olduğunun düşünürsek, ayda 160 saat, bir yılda 9 ay üzerinden 1440 ders saati
yapar. Bir öğretmenin bu uygulamada yukarıda geçen dakika kadar ders vermesi için 94 yıl çalışması
gerekmektedir. Henüz üç yılı tamamlanmamış bir uygulama ile bir öğretmenin tüm ömrünün
yetmeyeceği kadar hizmet verilmiştir. Tüm bunlar için ihtiyaç duyulan bir adet bilgisayar, bir adet ders
kaydetme programı ve video internete yüklenirken internet erişimidir. Diğer taraftan, klasik okul için
sınıfın aydınlatılması, ısınması, öğrencilerin su ihtiyacı, demirbaş giderleri, kalem, kitap vb. hesaba
kattığımızda maliyetleri oldukça artırmaktadır.
Hizmeti alan kullanıcılar açısından düşündüğümüzde ders için belirlenen fiziki ortama ulaşmak
bile önemli bir konudur. Özellikle büyük şehirlerdeki trafik yoğunluğunu göz önüne alırsak, internet
ortamından sağlanan bu hizmetin zamanın verimli kullanılması üzerindede oldukça olumlu etkisini
görürüz.
Şekil 4. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Demografik İstatistikleri
48
Derslere katılan kullanıcıların %78,8’i erkek, %21,2’i ise bayandır. En büyük izlenim aralığı
18-24 yaş aralığıdır. 35 ve üzeri yaş %22,8’dir. Bu kullanıcıların çalıştıklarını hesaba katarsak bu
hizmetin onlar için can suyu niteliğinde olacağı açıktır. Gün içinde çalışan bu yaş grubunun klasik
eğimdeki sınıf derslerinden yararlanmaları zordur.
Şekil 5. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Katılım İstatistikleri
Teknolojinin sunmuş olduğu en önemli özelliklerden biri de; büyük bir esneklik sunmasıdır.
Video derslerinin etrafında atılacak doğru adımlar ile, öğretim ortamı çok zengin ve etkili hale
gelmektedir. Beğenme / beğenmeme oranına bakıldığında da, bu oran ezici bir üstünlük ile beğenme
lehine %90’ın üzerinde durmaktadır. Derslerden memnun olan kitle büyük bir yüzdeye sahiptir.
Buradan derslerin kullanıcılara çok faydalı olduğunu çıkarılmaktadır.
Daha önce belirtildiği gibi dersler ile ilgili soru, düzeltme ve öneriler ilgili dersin hemen altına
kullanıcı tarafından yazılabilmektedir. Dersler hakkında binden fazla yorum yapılmıştır. Bu fikirler
ders veren eğitimci ve diğer öğrenciler için yol gösterici olmaktadır. Ders hakkında yapılan eleştiriler
göz önüne alınarak ders hakkında yeni açıklamalar yapılarak, düzeltme işlemi esnek bir şekilde yerine
getirilir. Aynı zamanda, bu yorumlar diğer kullanıcılar için çok yararlı olmaktadır. Burada sorulan
sorulara tüm kullanıcılar dahil olup, fikirlerini paylaşabilmekte böylece, daha önce sorulan sorular
sayesinde aynı soruların tekrar sorulma gereği bulunmamaktadır.
Faceboo
k
Twitter
İngilizce
Öğreniyoru
m
Google+
Blogger
Şekil 6. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Sosyal Medya Etkileşimi
Facebook, Twitter, Google+, Blogger vb. sosyal platformlarda yapılan paylaşımlar ile
uygulamanın etkinliği oldukça artmaktadır. Özellikle ülkemizde milyonlarca sosyal medya
49
kullanıcısını düşünürsek, bu sosyal medya yolu ile çok fazla sayıda kişiye ulaşmak mümkün
olmaktadır.
Dersler sürekli olarak güncellenmekte ve kanala abone olan kullanıcılar yeni ders eklendiğinde
anında görmektedirler. Altı binin üzerinde abone sayısı sürekli olarak artış göstermektedir. Derslerin
favori olarak kaydedilmesi, kullanıcı hesabında tutulur ve kullanıcı daha önce eklemiş olduğu videoyu
aramadan buradan izleyebilir.
Şekil 7. İngilizce Dil Öğretimi Uygulamasının Blog İstatistikleri
Destek amaçlı kullanılan blog ile 85 binin üzerinde sayfa görüntülemesi sağlanmıştır. “İngilizce
Öğreniyorum” (http://ingilizceogreniyor.blogspot.com.tr/) blogu sayesinde dersler tablo halinde
düzenlenerek kullanıcılar için tek sayfada tüm derslerin içerik konuları ile birlikte görmeleri
sağlanmıştır. Özellikle Youtube’u kullanmayan kullanıcılara ulaşmak için önemli bir adım atılmıştır.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Uygulamanın sonuçlarına bakıldığında, Youtube ile İngilizce dil öğretiminin tutumlu
inovasyonun temel dayanağı olan daha ucuza elde etme prensibine tam uyduğu görülmektedir.
Ülkemizde kronik bir sorun haline gelen ingilizce öğrenimine yönelik oluşturulan Youtube
uygulamasının kullanıcılar tarafından çok yararlı olduğu açıkça tespit edilmiştir. Video derslerinin
ücretsiz olmasının yanında, özellikle çalışan kişiler için derslerin zaman ve mekandan bağımsız olması
çok önemlidir.
Teknolojinin ve internetin sürekli olarak artan etkisi ev, iş, ekonomik, eğitim, sosyal ve kültürel
hayatımızda kendisini sürekli olarak göstermektedir. Günümüzde yapılan işler on yıl öncesine göre
bile büyük farklılıklar göstermektedir. Sanal dünyanın sunmuş olduğu fırsatları sadece elektronik
cihazlardan ürün ve hizmetlere erişim olarak kullanmanın ötesinde, inovasyon ile bütünleşik hale
getirerek problemlerimizin çözümünde ve iş yapma modellerinde daha ucuz ve verimli yollar bulmada
etkin olarak kullanabiliriz. Dünyada ve ülkemizde ürün ve hizmetlere maddi ve diğer nedenlerden
dolayı ulaşmakta sıkıntı çeken kişilere yönelik olarak internet ile hizmet ve ürünlerin daha ucuza elde
edilmesi, daha etkin sunulması ve zamanın daha verimli kullanılması mümkündür. Piyasada proje ve
diğer isimler altında destek veren tüm kamu ve özel kuruluşların, inovasyon destekli çalışmalara daha
fazla kaynak aktarmaları ve teşvik etmeleri, hizmeti sunan ve kullananlar için çok fazla yarar
sağlayacaktır.
50
Kaynaklar
Agarwal, N., Brem, A., 2012. Frugal and Reverse Innovation – Literature Overview and Case Study
Insights from a German MNC in India and China. Proceedings of the 2012 18th International
Conference on Engineering, Technology and Innovation.
Bhatti, Y. A., Ventresca, M., 2013. How Can ‘Frugal Innovation’ Be Conceptualized? Available at
SSRN: http://ssrn.com/abstract=2203552 or http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.2203552
Brem, A., ( 2011). Linking innovation and entrepreneurship - literature overview and introduction of a
processoriented framework, International Journal of Entrepreneurship and Innovation
Management, Vo1.l4, No.1,ss 6-35.
Collier, P., 2007. The bottom billion: Why the poorest countries are failing and what can be done
about it. Oxford University Press.
EF
English
Proficiency
Index
2013.
Third
Edition.
http://www.ef.com.tr/__/~/media/efcom/epi/2014/full-reports/ef-epi-2013-report-masternew.pdf., erişim tarihi: 23/03/2015.
Fitzgerald, E., Wankerl A., Schramm C., 2011. Inside Real Innovation. World Scientific Publishing
Co. Pte. Ltd. 5 Toh Tuck Link, Singapore 596224: s 13.
Khanna, T. and Palepu, K. G., 2006. Emerging Giants: Building World-Class Companies in
Developing Countries. Harvard Business Review. 84(10):60-72.
Phills, J. A., Deiglmeier, K., & Miller, D. T., 2008. Rediscovering social innovation. Stanford Social
Innovation Review, 6(4): 34-43.
Prahalad, C. K., (2005). The fortune at the bottom of the pyramid – Eradicating poverty through
profits. New Jersey: Wharton School Publishing.
Youtube, Statistics. https://www.youtube.com/yt/press/statistics.html, erişim tarihi: 23/03/2015.
Zeschky, M., Widenmayer, B., Oliver, G., (2011). Frugal Innovation in Emerging markets: The case
of Mettlet Toledo, Research Technology Management; Ju1lAug2011, Vol. 54 Issue 4, ss 38-45.
51
GİRİŞİMSEL İŞBİRLİKLERİNİN BAŞARISINDA GÜVENİN ROLÜ
Muhsin HALİS 1
ÖZET
Güven ortamını destekleyici kurumsal uygulamalar ve bu uygulamalara bağlı olarak oluşan güven
ilişkisi için öncelikle literatür taraması yapılmış olup, bu literatüre bağlı olarak ölçekler
geliştirilmiştir. Bu ölçekler aracılığıyla toplanan veriler istatistiksel paket programlar aracılığıyla
analize tabi tutularak sonuçlar yorumlanmıştır. Bu araştırmada çoğunluğu küçük ve orta ölçekli
olmak üzere işletmelerden elde edilmiş veriler kullanılarak, girişimsel ortaklıkların (işbirliklerinin)
sürekliliği ve başarısı açısından güvenin önemi analiz edilmiştir. Öncelikle hem demografik
bilgilerin niteliği hakkında bilgi vermek hem de diğer grup sorulara ait fikir edinilmesini sağlamak
amacıyla aritmetik ortalama, standart sapma, frekans ve yüzde dağılımları içeren tanımlayıcı
istatistikler sunulacaktır. Güven ölçeklerine, ölçekte yer alan değişkenlerin aralarındaki içsel
ilişkileri ortaya çıkararak bir araya getirmek suretiyle daha az sayıda kavramsal olarak anlamlı yeni
faktörlerle ifade etmek için temel bileşenler analizi uygulanacaktır. Güven ve ortaklık ilişkilerini
belirlemek için regresyon analizi, farklı alt ölçeklerde yer alan faktörler arasında varlığı tahmin
edilen mantıksal ilişkinin istatistiksel anlamlılığını ölçmek için korelasyon analizi ve bireysel
değişkenlere göre farklılığı ortaya koymak için ise ANOVA (tek yönlü varyans analizi)
uygulanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ortaklık, Güven, İşbirliği, Girişim Başarısı
GİRİŞ
Yukarıda da belirtildiği üzere güven, işbirliklerin nasıl işleyeceği konusunda önemli bir faktördür.
Son dönemlerde çoğu kaynak güvenin işbirliklerin performansı üzerindeki etkisini hem teorik hem
de deneysel düzeyde incelemiştir. Teorik çalışmalar işlem maliyetlerinin azaltılmasına, istenen
davranışların ortaya çıkmasına ve resmi sözleşmelerin daha az kullanımına odaklanmaktadır.
Deneysel çalışmalar ise en çok güvenin ittifak bağlamında geliştirilmesine odaklanmaktadır.
Jennings ve diğerleri (2000); Johnson ve Cullen (1996); Lorenz (1988, 1993, 1999); Moore (1998);
Selenes (1998); Volery ve Mensik, (1998) güvenin geliştirilmesini işlemlerin başarılı bir biçimde
yenilenmesiyle ilişkilendirmektedir.
Jap ve Anderson’ın (2003) ve Kauser ve Shaw’ın (2004) yaptıkları araştırmalarda davranışsal ve
örgütsel karakteristiklerin stratejik işbirliklerin başarısı üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Jap ve
Anderson çeşitli ilişki tedbirlerinin performans çıktılarını saklama yeteneğini uzun soluklu bir teste
tabi tutmuştur. Ulaştıkları sonuçlar, düşük düzeyli bir fırsatçılığın ve yüksek bir güven düzeyinin
performansı arttırdığını ve güvenin fırsatçılık düzeyi yükseldikçe daha az etkili hale geldiğini
göstermiştir. Kauser ve Shaw partnerin karakteristiklerinin, iletişim davranışlarının ve çatışmaları
çözme tekniklerinin işbirliklerin başarılarını nasıl etkilediğini analiz etmiştir. Bu yazarlar güven
düzeyinin başarılı ittifaklarda daha az başarılı ortaklıklara nazaran daha yüksek olacağı şeklindeki
önermelerine deneysel destek bulmuştur.
Ekonomi literatüründe ittifakın kesin bir tanımı yoktur. İktisatçılar bu terimi çeşitli etkileşim
tiplerini tarif etmek için kullanırlar. Bu tarifler genellikle araştırmacının akademik geçmişine ve
üzerinde çalışılan projeye dayanır. Sonuç olarak, akademisyenler ekonomik değişimin belirli
görünümlerini vurgular ve sonuç olarak farklı tarifler benimser.
Bir işletmenin işbirliğine gitmesindeki temel motivatör, başka türlü mümkün olandan daha yüksek
bir başarı düzeyine ulaşma isteğinde yatar. Ortak çaba ve güçle birlikte, işletmeler tek başlarına
1
Kastamonu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. [email protected]
52
ulaşamayacakları amaçlara ulaşmaya çalışırlar. İşbirliği amaçları sinerji etkilerinden ve maliyetlerin
azaltılmasından öğrenme etkilerine, ölçek ekonomilerine, zaman avantajlarına veya risk azaltılmasına
kadar geniş bir çeşitlilik gösterebilir. Günümüzde işletmeler, yeni ürünlerin ve kaynakların geliştirilmesi
gibi girişimsel amaçlar için gittikçe daha çok inovasyon gereksinimi duymaktadırlar. Bu girişimsel
başarı için hayati derecede önemli bir sorundur.
İşbirliklerinin başarısında güvenin rolü daha önce sınırlı sayıda analizlere konu olduğundan bu araştırma
da içinde barındırdığı noksanlıklarla daha sonra yapılacak araştırmalar için cesaret verici olabilecektir.
Çünkü bu konu, denenmemiş ilişkilerin sorgulanması için bir kapı aralayacak ve günümüz işletmecilik
dünyasında yenilikçi işbirlikleri konusu üzerinde çalışmaların sürdürüldüğü birçok konuya kapı
aralayacak bir kapsama sahip olması arzulanmaktadır. Son zamanlarda bölgesel gelişme, sürdürülebilir
kalkınma ve benzeri toplulukçu ve sosyal odaklı rekabetçi yaklaşımların önemsendiği görülmektedir.
Ortaklaşa rekabet ve kümelenme gibi yıkıcı rekabete karşı koyabilme girişimleri, girişimsel işbirliğini
ya da klasik ismiyle ortaklığı önemli bir hale getirmektedir.
Bu açıdan yenilikçi işbirlikleri yeni rekabetçi alanlara girişi ve yüksek risk almayı içeren çok yönlü bir
kavramdır. Ürün yenilikçiliği, nitelik yenilikçiliği, teknolojik risk ve işbirliği riskleri gibi girişimciliğe
ait konulardaki güven sorunu, işbirliği başarısı, işbirliğinden elde edilen tatmin düzeyi ve firmanı
finansal performansını geliştirmek gibi işbirlikçi karakteristiklerin değerlendirilmesini de içermelidir.
Teorik araştırmalar, işbirliğinin güvene bağlı bir değişken olduğunu, güvenin kültürel bir bağlamda
anlamlandırılabileceğini ve dolayısıyla, işbirliğinin ve işbirliği ilişkisi ve tutumlarının kültürel normlara
bağlı olduğunu göstermektedir. Stratejik işbirlikleri ve ortak girişimler gibi firmalar arası işbirlikleri,
hem yeni girişimlere hem de kaynaklara ve yeni vasıflara ulaşmaya imkân sağlayan ve dışsal bilgiye
ihtiyaç duyan işletmeler tarafından kullanılan önemli bir stratejik araç olarak görülmektedir. Örneğin,
1990’lı yıllardan bu yana ulusal ve uluslararası stratejik işbirliklerinin sayısında ciddi artışların meydana
geldiği gözlenmektedir. Şirket birleşmeleri, şirket evlilikleri ve benzeri işbirlikleri gittikçe önemli bir
stratejik büyüme yöntemi olarak kabul görmektedir.
Girişimsel işbirlikleri konusunda, güvenin firmalar arası işbirliklerinin performansı üzerindeki etkileri
bilinen bir olgudur. Ürün geliştirmeye yönelik işbirliklerinde ortaklar arasındaki güvenin, tarafların
etkileşimi ve girişimin sonuçları açısından hayati bir konudur. İşbirliğinin ve işbirliği ilişkisine dair
sonuçları ifade eden işbirliği çıktılarının taraflar arasındaki ilişkiyi şekillendiren güven unsurunun
(bağlılık davranışı, karşılıklı dürüst etkileşim, fırsatçı olmayan tutumlar, prosedürel adalet) ve firmanın
daha önce yaşadığı işbirliği deneyimi, girişimsel eğilimleri, firma yaşı ve firma büyüklüğü gibi
değişkenlerin bir fonksiyonu olarak ifade edilir (Garvis, 2000). Bu çerçevede ifade edilen fonksiyon şu
model ile şematik olarak gösterilebilir.
GÜVEN




Bağlılık
Karşılıklı dürüstlük
Fırsatçı olmamak
Adil davranmak
İŞBİRLİĞİ
(Ortaklık)
—
—
—
—
—
ÇIKTILAR
—
—
Yenilikçilik
Risk paylaşımı
Sinerji
Rekabet
Güç artırımı
—




Kontrol değişkenleri
Firmanın yaşı
Firmanın büyüklüğü
Ortaklık deneyimi
Girişimsel oryantasyon
Şekil–1: İşbirliği ve Güven İlişkisi
53
—
—
Ortaklığın başarısı
Ortakların
memnuniyeti
Finansal
performans
Karlılık
Artan Pazar payı
Firmalar arası işbirliklerinin sonuçları üzerine yapılan çalışmalar, işbirliğinin sürekliliğini başarı,
işbirliğinin sona ermesini ise başarısızlık olarak değerlendirmiştir. Ancak başarısız işbirliklerinin
uygun bir şekilde sonlandırılması başarı, uygun bir kaçış stratejisi olmaması nedeniyle işbirliğinin
devam etmesi ise başarısızlık olarak kabul edilebilir. Yine birçok ortaklığın, işbirliği amaçlarına
ulaşılması sonucunda sona ermesi de başarısızlık sayılmamalıdır (Blodgett, 1992).
ARAŞTIRMANIN ARAÇ VE YÖNTEMİ
Çalışmanın bu bölümünde sırasıyla araştırmanın modeline, evren ve örnekleme, araştırma için veri
toplama aracının geliştirilmesi sürecine, geçerlilik ve güvenirlik çalışmalarına, verilerin nasıl
toplandığına ve analizine ilişkin bilgilere yer verilmektedir. Araştırma modeli, araştırmanın
amacına uygun olarak verilerin toplanması ve analiz edilebilmesi için gerekli koşulların
düzenlenmesini ifade eden bir kavramdır. Genellikle araştırmacılar, amacına göre tarama ve
deneme olmak üzere iki temel yaklaşımdan birini kullanır.
Bu araştırma tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Tarama modeli, geçmişte ve mevcut
durumda var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan bir araştırma
yaklaşımıdır. Bu modelde araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde var
olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası
gösterilmez. Araştırmamızda kullanmadığımız diğer araştırma modeli yaklaşımı ise deneme modeli
yaklaşımıdır. Bu modelde, neden-sonuç ilişkilerini belirlemek amacı ile doğrudan araştırmacının
kontrolü altında, gözlenmek istenen verilerin üretildiği araştırma modelleridir. Tarama modelleri ile
var olan durum gözlemlenirken, deneme modelinde, gözlenmek istenenlerin araştırmacı tarafından
üretilmesi söz konusudur. Deneme modelli bir araştırmada, amaçlar genellikle, denence (hipotez)
şeklinde ifade edilir. Böylece, olayların olası nedenlerine ilişkin yargılar sınanmış olur.
Bu çerçevede, özelde Ankara ve çevresinde bölgesinde faaliyet gösteren işletme sahip ve
yöneticilerinin “ortaklık ve güven” kavramları etrafındaki tutumları incelemek ve bu iki kavram
arasında nedensellik ilişkisini tespit etmek amacıyla tasarlanmıştır. Çalışmaya konu olan olay ya da
nesnenin kendi koşulları içinde olduğu gibi tanımlanmaya çalışıldığı bu araştırma, belli bir zaman
kesitinde, araştırılan konu çerçevesinde işletmelerin sahip ve/veya yöneticilerinin tutumlarını tespit
etmeye çalışmaktadır.
Bu amaçla, araştırma konusu çerçevesinde işletmelerin sahip ve/veya yöneticilerinin tutumlarını
tespit etmeyi amaçlayan bu çalışma kapsamında, güven eğilimi bağımlı değişken ve ortaklık
eğilimi, yenilik ve risk eğilimi, işbirliği eğilimi, açıklık ve şeffaflık ve kurumsal ilişkiler ise
bağımsızı değişkenler olarak incelenecektir. Araştırma kavramsal modeli aşağıdaki şekilde
gösterilmektedir.
Kurumsal Nitelik ve
Uygulamalar
Güven
Şekil–2: Güven ve Ortaklık İlişkisinin Teorik Modeli
Şekilde gösterilen modele göre güven ve ortaklık arasındaki ilişkiler belirlenmeye çalışılacaktır.
Araştırma tasarımı, araştırma sürecinde izlenecek aşamaları, neyin, nasıl ve ne zaman yapılacağının
önceden belirlenerek araştırmaya bir yol haritası vermesi açısından önemlidir..
Bu araştırmanın evrenini, 2014 yılında Ankara’da faaliyette bulunan işletmeler oluşturmaktadır.
Evrenin genişliği ve örneklem oluşturmanın zorluğu nedeniyle kolayda örnekleme yöntemi
seçilmiştir. Kolayda örnekleme yöntemi, örnekleme kolay ulaşılabilmek amacıyla seçilen birimleri
araştırmak için belirlenen bir örneklem oluşturma işlemidir. Tesadüfî olmayan bir yöntem olduğu
54
için daha çok pilot çalışmalar ve ölçekler için ön testler yapmaya uygundur. Güven düzeyi % 90 ve
örneklem büyüklüğü n=530 olarak belirlenmiştir.
Araştırma amacıyla geliştirilen ölçeğin firmalara ulaştırılması ve verilerin toplanması süreci
araştırmanın kısıtlı zamanına oranla çalışma için harcanan emeğin büyük bir kısmına mal olmuştur.
Verilerin toplanmasında ticaret odasından, çeşitli sivil toplum örgütlerinden destek talep edilmiş ve
çoğu anketin yapılmasında araştırmacılar ve onların koordine ettiği kişiler tarafından yüz yüze
görüşme yöntemiyle veriler toplanmıştır. Toplam olarak 800 firmaya ulaştırılan anketten geriye
gelen anket sayısı 614’dir. Anketlerden 33 tanesinde istenen bilgilerin noksan doldurulmuş olması
ve verilen cevapların gelişigüzel oluşu veya boş bırakılan cevapların çoğunlukta olması nedeniyle
değerlendirilmesi araştırmanın sağlığı açısından uygun görülmemiştir. Bu bilgilere göre, anketlerin
geri dönüş oranı % 73’dir. Bu sonuca göre, örnek büyüklüğü değerlendirmeye alınan anketler
kadardır.
ARAŞTIRMA VERİLERİNİN ANALİZİ
Bu başlık altında, toplanan verilere ilişkin istatistiksel çözümlemeler yer almaktadır. Bu
çerçevede yapılacak istatistikî analizler temel olarak iki ana grupta ele alınmıştır. İlk olarak
bireysel değişkenlere ilişkin tanımlayıcı istatistikler, ikinci olarak araştırma değişkenlerini test
etmeye yönelik olarak sonuç çıkarıcı istatistikî analizler yapılmıştır. Araştırma verilerinin
analizinde SPSS kullanılmıştır. Demografik veri toplama ölçeği ile toplanan veriler bu başlık
altında frekans ve yüzdelerle özetlenecektir. Okuyucuların araştırma örneklemi hakkında
kanaat oluşturabilmesi için bu verilerin tasnifi ve sunumu önem arz etmektedir. Katılımcıların
demografik yapılarına göre frekans ve yüzde dağılımı Tablo 1’de görülmektedir.
Tablo–1:Anket Katılımcısı Bilgileri ve Veri Toplanan Firma Bilgileri
Yaş
18–24 yaş
25–34 yaş
35–44 yaş
45– ve yukarısı
Toplam
Cinsiyet
Bayan
Erkek
Toplam
Çalışan sayısı
1–11 kişi
12–25 kişi
26–50 kişi
50–200 kişi
251- kişi
Toplam
Firma Ölçeği
KOBİ
Büyük işletme
Toplam
Firma Ortaklık mı?
Evet
Hayır
Toplam
Firma Yönetimi
Aile üyeleri yönetiyor
Profesyonel
Toplam
Frekans
71
259
153
98
581
Frekans
139
442
581
Frekans
109
232
152
55
41
581
Frekans
540
41
581
Frekans
217
366
581
Frekans
412
169
581
%
12
45
26
17
100
%
24
76
100
%
19
40
26
9
7
100
%
93
7
100
%
37
63
100
%
71
29
100
Eğitim Durumu
İlk ve Orta
Lise
Üniversite ve Y. Okul
Y. lisans ve Doktora
Toplam
Medeni durum
Evli
Bekâr
Toplam
Faaliyet alanınız
Otomotiv yan sanayi
Kimya
Ticaret
Eğitim
Turizm ve sağlık
Elektronik
Reklam ve pazarlama
Hizmet
Tekstil
Gıda
İmalat
Toplam
Firma yaşı
1–5 yıl
6–15 yıl
16–25 yıl
26- yıl
Toplam
Frekans
25
112
423
21
581
Frekans
528
53
581
Frekans
12
17
12
20
36
36
53
80
84
95
136
581
Frekans
77
255
241
8
581
%
4
19
73
3
100
%
91
9
100
%
2
3
2
3
6
6
9
14
14
17
23
100
%
13
44
41
1
100
Tablodaki verilere göre; katılımcı erkeklerin oranı % 76 ve kadınların oranı % 24’tür.
Katılımcıların çoğunluğu evlidir. Eğitim durumuna bakıldığında üniversite mezunlarının
55
çoğunlukta olduğu görülmektedir. Yaş kriteri açısından değerlendirildiğinde ise 25–45 yaş
arası grubun oranı ise % 70’in üzerindedir.
Firma bilgilerinin özetlendiği tablodaki verilere göre; araştırma örneklemine dâhil edilen
firmaların büyük bir çoğunluğu KOBİ’lerdir. Firmaların mülkiyet yapılarına bakıldığında
ortaklık olarak nitelendirilen firmaların %37’lerde olduğu görülmektedir. Ancak, görüşmelerde
ortaklıktan kastedilen anlam karmaşıktır. Aile şirketleri, bazı katılımcılar tarafından aile
mülkiyeti olarak değerlendirilip ortaklık diye tanımlanmış bazı katılımcılar tarafınd an ise
ortaklık olarak tanımlanmamıştır. Firmaların çoğunluğu ortaklar, sahipler veya aile üyeleri
tarafından yönetilmekte (% 71), bir kısmı ise profesyonel yöneticiler tarafından
yönetilmektedir.
Araştırmada anket yoluyla toplanan verilerin analizi yapılmıştır. Güven ve ortaklıklar ile ilgili
ölçekte yer alan soru/önermelerin çözümlemesi yapılarak ve sonuçlar yorumlanmıştır. İlk önce
araştırmanın birinci ana değişkeni çerçevesinde “Ortaklık eğilimini belirleyen faktörler
nelerdir?” sorusunun cevabı aranmıştır. Bunun için 47 değişkeni içeren ve geçerlilik güvenirlik analizlerinden sonra bazı değişkenlerin ölçekten çıkarılmasıyla oluşan 40 değişken e
faktör analizi uygulanmıştır. Bartlett Testi sonucuna göre değişkenlerin birim matris olmadığı,
dolayısıyla faktör analizine uygun olduğu belirlenmiş (Ki-kare:14761,075 ve p< 0,001). İkinci
olarak Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) testi yapılmış ve KMO testi sonucu 0,78 olarak bulunmuştur.
Yapılan faktör analizinde 40 değişken 5 faktör ile özetlenmiştir. Faktörler altında toplanan
değişkenler anlamlı bir bütünlük oluşturmuş ve literatür taraması sonrasında hipotetik olarak
yapılan değişken sınıflamasına uygun bir görünüm sergilemiştir. Oluşan faktör yapısı ölçeğin %
67,773’ünü açıklamaktadır. Bu rakam faktör analizinin gücünün kabul edilebilir olduğunu
göstermektedir.
Ortaklık eğilimi ile ilgili boyutta ortaklık yapabilme potansiyeli itibariyle sahip olunan kültürün
önemi vurgulanmaktadır. Bu faktörü oluşturan önermelere bakıldığında, “her koşulda bize yol
gösteren bir planlama felsefesi hâkimdir” ifadesi işlerin gelişigüzel değil de planlama ile ve vizyon
ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Bu açıdan, yapılması düşünülen her iş en ince ayrıntısına kadar
planlanır, yenilikleri destekleyici nitelikte ortaklık kararları alınabilir, yeni yatırım girişimlerinin
piyasaya uyum yeteneğini geliştireceği ve bu nedenle risk almaktan ve yeni yatırımlara girişmekten
çekinilmeyen bir kültürün ortaklık güdüsü açısından önemli olduğu ifade edilebilir. Risk ve fırsat
birlikte vardır. Bu nedenle yatırımcıların, risk taşısa bile başarı ve etkinlik için ortaklık geliştirmesi
beklenir. Katılımcıların ortaklarından duydukları memnuniyeti belirlemek için kurumsal yapı
içinde “güven göstergeleri” adını verdiğimiz değişkenler analiz edilmiştir. Değişkenlerin
boyutlandırılması için faktör analizine başvurulmuştur. Yapılan analizde güven göstergeleri dört
boyutta açıklanmıştır (KMO: 0.84; BTS: 416,04”, “sig. 0.001).
Tablo–3: Değişkenlere İlişkin Faktör Analizi Sonuçları
Croanbach
Alpha
Açıklanan
Varyans
Ort.
S.Sap.
Faktör–1: Ortaklık Eğilimi
0,74
21,1
3,72
0,84
Faktör–2: Yenilik ve Risk Alabilme
0,65
17,45
4,06
0,91
Faktör–3: İşbirliği Eğilimi
0,78
13,92
4,37
0,80
Faktör–4: Açıklık ve Şeffaflık
0,68
8,71
4,14
0,82
Faktör–5: Kuralcılık
0,73
6,55
3,86
0,95
Faktör–1: Dürüstlük
0,79
27,56
4,4
0,69
Faktör–2: Doğru bilgi paylaşımı
0,87
22,84
4,29
0,745
Faktör–3: Yardım severlik
0,82
17,37
4,2225
0,72
Faktör–4: Samimiyet
0,73
15,06
4,35
0,64
Güven ortamının kurumsal göstergeleri (Öncüller)
Güven Göstergeleri (Sonuçlar) :
56
Katılımcıların, ortaklarına güvene ilişkin yaptıkları değerlendirmeler şüphesiz ki önemlidir.
İnsanlar arası ilişkilerin önemli belirleyicilerinden biri olan güvenirlik konusu ortakların bir
diğerini değerlendirmesi açısından da anlamlıdır. Var olan ortaklık sadece finansal başarıyla
açıklanamaz. Ortaklığı meydana getiren taraflar arasında güven, samimiyet ve adanmışlığın
oluşması ortaklığın başarısı açısından önemlidir. Bu değişkenlere ilişkin yapılan faktör analizinde
dört faktör belirlenmiştir.
K1 Ortaklık
Eğilimi
KURUMSAL NİTELİK
VE UYGULAMALAR
G1 Dürüstlük
Risk Eğilimi
GÜVEN
GÖSTERGELERİ
K2 Yenilik ve
G2 Doğru bilgi
paylaşımı
K3 İşbirliği
Eğilimi
G3 Yardım
severlik
K4 Açık ve
şeffaf ilişkiler
G4 Samimiyet
K5 Kurumsal
İlişkiler
Kurumsal Nitelikler (Öncüller)
Güven
Göstergeleri
(Sonuçlar)
K1
K2
K3
K4
K5
G1
.**
.**
.**
.**
.**
G2
G3
G4
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
.**
**. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
SONUÇ
Çalışma, güvenin ve işbirliğinin pozitif ilişkili olduğunu göstermiştir. Güven temelli işbirliği
düzenlemeleri, güveni ittifak başarılarının iyi bir öncüsü haline getirmek suretiyle, caydırıcı temelli
ilişkilerden daha iyi işler. Ulaşılan bulgular güven-performans ilişkileri üzerine yapılmış önceki
çalışmaları doğrulamaktadır. Üstelik ortaklar arasında güven düzeyi yüksek işbirliklerin daha az
tedbir gerektireceği bulgusuna da ulaşılmıştır. Tedbirler kaynakları tükettiğinden, güven Barney ve
Hansen, Gulati ve Jennings ve diğerlerinin de belirttiği üzere, işlem maliyetlerini azaltmanın bir
kaynağı olabilir. Sonuç olarak, ortağın fırsatçı davranışları nedeniyle daha fazla zarara uğrayan
ittifaklar bir ilişkiye girmeden önce daha fazla tedbir gerektirir. Bu sonuç, Larson ve Parkhe
tarafından gerçekleştirilen teorik araştırmayı doğrular. Girişte belirtildiği gibi, sonuçların çoğu
doğru gibi görünmektedir. Bu çalışmanın amacı, bazı deneysel kanıtlara ulaşmaktır.
Gelecekteki araştırmalar bu çalışmayı birkaç açıdan yenileyebilir ve katkı sağlayabilir. Partnerler
arasındaki sözleşme öncesi tanışmışlığın ve etkileşimin geçmişi bir değişken olarak eklenmişken;
belli bir işbirliği anlaşmasının geçmişi eklenmemiştir. Dolayısıyla, anket esas olarak kesitsel “anlık
bir görüntü” sunmaktadır. İşbirlikçi ilişkinin sürekliliği veya hangi aşamada olduğu hakkında bilgi
toplanmamıştır. Ne var ki, güvene ilişkin yargılara verilen anlık cevaplar mevcut durumdaki
sözleşmenin bulunduğu aşamadan etkileneceği de unutulmamalıdır. Örneğin, işletmeler bir
ilişkinin performansını işbirliğinin farklı dönemlerinde farklı biçimlerde değerlendirebilir. Ayrıca,
ortaklar tedbirleri azaltmayabilir veya sözleşmenin başlangıcında yatırımlar yapabilir; ancak, bunu
57
ancak ilişki iyi düzenlendikten sonra yapabilirler. Gelecekteki çalışmalar hem sözleşme öncesi
dönemi hem de belirli bir işbirliği geçmişini analiz sürecine bir arada dâhil edebilir.
Ayrıca bu çalışmada birçok veri kısıtlaması da mevcuttur. Tüm katılımcılar Türkiye’de yaşıyorlar
ve bu durum belirli bir kültürün yansımalarının evrenselleştirilemeyeceğini ya da
genelleştirilemeyeceğini anlamak açısından önemlidir. Çalışma sonuçları, örneklemin sahip olduğu
kısıtlarla yorumlanabilir. Kültür hem işbirlikçi etkileşim sürecini hem de güvenin geliştirilmesini
etkilediği için, sonuçlar ülkeler arasında farklılık gösterebilir. Ayrıca, bu çalışmada ortaklar
arasındaki muhtemel kültürel farklılıkların da hesaba katılamadığı ifade edilmelidir. Gelecekteki
çalışmalar, kültürel unsurları da içerebilir ve kültürün ortaklık oluşumu, istikrar ve performans
üzerindeki muhtemel etkisi araştırılabilir.
Sonuç olarak, ortaklık anlaşmasının sadece bir tarafına ilişkin bilgi toplanmıştır. Diğer ortaklarla
irtibata geçmek ve katılımcıların birbirleriyle ya da örneklemde kapsanmayan taraflarla işbirliğine
gidip gitmediğini belirlemek mümkün olamamıştır. Daha kesin bir sonuca ulaşmak için,
gelecekteki çalışmalar belli bir ittifakın tüm üyelerine anket uygulamaya çalışabilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Blodgett, L. L, (1992). “Factors in the instability of international joint ventures: An event history
analysis”, Strategic Management Journal, 13: 475–481.
Garvis, M. Dennis. (2000). Characteristics and Outcomes of Entrepreneurial Collaborations: The
Effect of Trust on Partnership Success, Partner Satisfaction, and Financial
Performance. Georgia State University. Unpublished Dissertation.
Jap, Sandy ve Erin Anderson (2003), Safeguarding Interorganizational Performance and Continuity
Under Ex Post Opportunism, Management Science 49, 1684-1702.
Jennings, Daniel F., Kendall Artz, Murry Gillin, and Christodoulos Christodouloy (2000),
Determinants of trust in global strategic alliances: Amrad and the Australian
biomedical industry, Competitiveness Review 10, 25-44.
Johnson, Jean L. and John B. Cullen (1996), Setting the stage for trust and strategic interaction in
Japanese-US. cooperative alliances, Journal of International Business Studies 27,
Special Issue Supplement, 981-1004.
Kauser, Saleena and Vivienne Shaw (2004), The influence of behavioural and organizational
characteristics on the success of international strategic alliances, International
Marketing Review 21, 17-52.
Lorenz, Edward H. (1988), Neither Friends nor Strangers: Informal Networks of Subcontracting in
French Industry, in Diego Gambetta (ed.), Trust: Making and Breaking Cooperate
Relations, Oxford: Blackwell, 194-210.
Lorenz, Edward H. (1993), Flexible production systems and the social construction of trust,
Politics and Society 21, 307-324.
Lorenz, Edward H. (1999), Trust, contract and economic cooperation, Cambridge Journal of
Economics 23, 301315.
Moore, Kristina R. (1998), Trust and Relationship Commitment in Logistics Alliances: A Buyer
Perspective, International Journal of Purchasing and Materials Management 34,
24-37.
Selenes, Fred (1998), Antecedents and Consequences of Trust and Satisfaction in Buyer-Seller
Relationships, European Journal of Marketing 32, 305-322.
Volery, Thierry ve Stan Mensik (1998), The role of trust in creating effective alliances: A
managerial perspective, Journal of Business Ethics 17, 987-994.
58
İNNOVASYON VE REKABET GÜCÜ İLİŞKİSİ: GLOBAL
REKABETÇİLİK ENDEKSİNE GÖRE KIRGIZİSTAN’A İLİŞKİN BİR
DEĞERLENDİRME
Yrd. Doç. Dr. Mine HALİS 1
Kastamonu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. [email protected]
ÖZET
Ülkelerin gelişmişlik ve refah düzeyleri, sürdürülebilir ekonomik büyüme performansları,
kalkınmışlıkları ve eşitsizlikleri en aza indirmedeki başarıları incelendiğinde, tüm bu olumlu etkileri
sağlayan itici gücün “yenilik yapmak” olduğu görülür. Sürdürülebilir ekonomik büyümenin ana
belirleyicisi olan ve verimliliği arttıran en önemli faktör olan yenilikçilik sayesinde; işletmeler, devlet
kurumları, sivil toplum kuruluşları, eğitim ve araştırma kuruluşları gibi çok farklı kaynaklar bir araya
getirilip ekonomik ve toplumsal artı değer üretilir. Bu iktisadi varsayıma bağlı olarak Kırgızistan
ekonomisinde yenilikçilik göstergeleri ve diğer ekonomik göstergeler arasındaki ilişki test edilerek
sonuçlar yorumlanmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İnnovasyon, Kırgıizstan ekonomisi, Dünya Ekonomik Forumu, Rekabet
gücü
GİRİŞ
Günümüzde bir ülkenin en önemli amaçlarından biri uluslararası alanda rakiplerine karşı
rekabet gücü sağlamak ve bunu korumaktır. Ülkelerin küresel kapsamda ulusal rekabet gücünün
değerlendirilmesine yönelik en güvenilir çalışmalardan biri Dünya Ekonomik Forumun her sene
düzenli olarak yayınladığı araştırma raporudur.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından geliştirilen yeni Küresel Rekabetçilik Endeksi çok sayıda
parametreyi dikkate alarak ülkeler arasında bir sıralama yapmayı önermektedir. Burada asıl gaye,
ülkelerin verimlilik düzeyini belirleyen etmenleri ortaya koyup, o ülkenin güçlü ve zayıf tarafını
ortaya koymak ve politika yapıcılara yol göstermektir. Bu forum ülkelerin kalkınmışlık düzeylerini üç
kategoriye ayırmaktadırlar. Bu kategoriler ve rekabet gücüne dair bileşenler aşağıda gösterilmiştir.
1
Kastamonu Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü. Kastamonu
E-Posta: [email protected]
59
Şekil-1: Global Rekabetçilik Endeksi Alt İndeksler ve Ekonomik Kalkınmışlık İlişkisi
Küresel Rekabetçilik Endeksi rekabet gücünü etkileyen çok sayıda bileşenin ağırlıklı
ortalamasıdır. Her bir bileşen rekabetçilik olarak anılan karmaşık kavramın bir boyutunu yansıtır. Söz
konusu tüm bileşenler rekabetçiliğin dayandığı on iki adet bileşenin neler olduğunu ve bu bağlamda
özelliklerini tanımlar. Küresel Rekabet Endeksi, her bir ülkenin verimlilik ve rekabet açısından kritik
verilerini içeren üç alt endeksin ağırlıklı ortalamasından oluşmaktadır. Ağırlıklar ise, ülkelerin içinde
bulunduğu gelişme aşamasına göre farklılık arz etmektedir. Bu bağlamda ülkeler; beş ana gruba
ayrılmaktadır.
Tablo – 1: Ülkelerin Ekonomik Gelişmişlik Kriteri
Ülke Grubu
GSMH (USD)
1. Birinci grup ülkeler Üretim faktörleri odaklı
2000 USD’a kadar olan ülkeler
2. Birinci gruptan ikinci gruba geçiş ülkeleri
2000 – 3000 USD arası olan ülkeler
3. İkinci grup ülkeler (Verimlilik odaklı)
3000 – 9000 USD arası olan ülkeler
4. İkinci gruptan üçüncü gruba geçiş ülkeleri
9000 – 17000 USD arası olan ülkeler
5. Üçüncü grup ülkeler (İnovasyon odaklı)
17000’nin üzerinde olan ülkeler
Yukarıdaki tabloda GSMH’sına göre ülkeler için yapılan ekonomik kalkınmışlık ya da
ekonomik durum itibariyle Kırgızistan Üretim Faktörleri Odaklı sınıfta yer almaktadır. Ayrıca,
endeks; zenginlikleri, makroekonomik rekabetçilik ve mikro ekonomik rekabetçiliği de ölçmektedir.
Kapsamında; doğal kaynaklar, coğrafi konum ve iç piyasa gibi bir ülke rekabet gücü için önemli
avantajların yer aldığı bu zenginlikler refah düzeyini doğrudan etkilemektedir. Bu durum aşağıdaki
şekilde gösterilmektedir.
Tablo – 2: Global Rekabet Endeksi İndikatörleri
TEMEL GEREKLİLİKLER
TEMEL GEREKLİLİKLER
İNNOVASYON
1. Kurumlar
5. Y. Öğretim ve İş Eğitimi
11. İş Dünyasının Gelişmişlik Düzeyi
a. Kamu kurumları
a Eğitimin nicel performansı
Yerel tedarikçilerin sayısı
1. Mülkiyet hakları
b Eğitimin nitel performansı
Yerel tedarikçilerin niteliği
2. Etik ve yolsuzluk
c İş Başında eğitim
Kümelerin gelişmişlik durumu
3. Görevi kötüye kullanma
6. Piyasa Etkinliği
Rekabetçi avantaja durumu
4. Kamunun Verimsizliği
a Rekabet
Değer zincirinin genişliği
5. Güvenlik
b Talep koşullarının niteliği
Uluslararası dağıtımın kontrolü
b. Özel Sektör Kuruluşları
7. Emek Piyasalarının Etkinliği
Üretim süreçlerinin gelişmişliği
1. Kurumsal etik
a Esneklik
Pazarlama ulaştığı aşama
2. Hesap verebilirlik
b Yeteneklerin etkin kullanımı
Yetki delege etme istekliliği
2. Alt Yapı
8. Finans Piyasalarının Gelişmişliği
12. İnovasyon
a Ulaştırma Altyapısı
a Etkinlik
Inovasyon kapasitesi,
b Enerji ve telefon altyapısı
b Güvenilirlik ve emniyet
Bilimsel araştırma kurumlarının kalitesi
3. Makroekonomi
9. Teknolojik Altyapı
Firmaların Ar-Ge harcamaları
4. Sağlık Ve Temel Eğitim
a Teknolojiyi benimseyebilme
Ar-Ge için Üniversite-sanayi işbirliği,
a Sağlık
b Bilişim teknolojileri kullanımı
İleri Teknolojide Kamu tedariki desteği
b İlköğretim
10. Pazar Büyüklüğü
Bilim adamları ve mühendislerin varlığı
60
a İç Pazarın Büyüklüğü
Faydalı model ve patentler
b Dış Pazarın Büyüklüğü
Kaynak: http://www.weforum.org
Dünya ekonomik forumu (DEF) araştırmayı yaparken iki tür veriden yararlanır. İlk grup
veriler uluslararası rakamsal göstergeleri, ikinci grup veriler ise, Yönetici Görüşü Anketi adı verilen bir
anketten elde edilir. DEF’u ülke başına ortalama 95–100 anketin değerlendirdiğini belirtmektedir.
Araştırma KRE’nin on iki bileşenin çerçeveleyen toplam 13 bölümden oluşmaktadır. Anket çalışması
içinde bulunan sorular 1ile 7 arasında bir puan verilecek biçimde yapılmıştır. Bu anketlerde 1 en kötü
notu, 7 ise en iyi notu temsil eder. Anketler farklı ülkelerden toplam 150 adet ortak kurum aracılığıyla
geçekleştirilmektedir.
Ülkelerin ulusal rekabet gücünü anlaşılır ve ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi politika
yapıcıların ve devlet kurumlarının üst düzey yöneticilerinin karar verme süreçlerinde, politikaların
belirlenmesi sırasında diğer ülkelerle kıyaslanma olanağı sağlamak, ülkenin performans düzeyinin
zaman içerisindeki gelişimini izlemek ve salt şirketlerin değil ülkelerinde dünya pazarında nasıl
rekabet ettiklerini analiz etmek konularında rol gösterici bir rol oynayacaktır. Bu bölümde temel amaç
Kırgızistan’ın rekabet gücü Dünya Ekonomik Forumu (DEF) tarafından yapılan değerlendirmeleri
araştırmaktır.
Tablo - 3: Temel Gereklilikler (Faktör Odaklı Ekonomi Göstergeleri) Değer: min:1; max:7
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Puan
Sıra
Puan
Sıra
2,57
118
3,25
119
2,75
123
3,18
130
2,97
124
3,36
127
2,88
124
3,27
127
2,87
131
3,44
125
2,72
137
3,45
129
2,74
137
3,44
130
Puan
Sıra
Puan
Sıra
2,32
104
5,17
105
2,48
106
10,29
110
2,71
99
23,70
107
2,83
112
40,78
109
2,40
131
2,53
113
2,46
130
3,08
103
2,30
140
2,88
105
Değer
Sıra
Değer
Sıra
2,51
118
4,26
55
2,81
118
2,84
107
3,04
114
3,02
103
3,03
123
4,30
76
3,69
120
3,37
118
3,88
119
3,48
116
3,87
126
3,59
101
Değer
Sıra
Değer
Sıra
5,19
11
2,08
114
5,17
68
3,45
124
4,89
86
3,84
108
4,56
26
2,25
126
5,11
26
3,73
105
5,29
15
3,80
88
4,92
32
3,79
103
Değer
Sıra
Değer
Sıra
3,57
96
1,97
120
0,00
0,00
2,76
125
2,95
125
2,65
114
7,00
36
2,63
130
4,44
86
2,37
136
4,56
75
2,33
140
4,52
81
Değer
Sıra
Değer
Sıra
0,05
91
2,56
106
3,80
125
2,20
117
3,73
127
2,20
117
14,11
81
2,30
114
3,40
139
2,09
80
3,35
141
1,85
98
3,54
141
1,71
109
Değer
Sıra
Değer
Sıra
3,86
102
2,94
102
2,88
121
3,64
123
2,90
123
3,70
125
3,21
127
3,49
124
3,27
109
12,10
124
2,33
118
3,15
117
2,37
118
3,20
115
Kurumlar
A. Kamu kurumları
B. Özel Sektör Kuruluşları
Alt Yapı
A Ulaştırma Altyapısı
B Enerji ve telefon altyapısı
Piyasa Etkinliği
A Rekabet
B Talep koşullarının niteliği
Emek Piyasalarının Etkinliği
A Esneklik
B Yeteneklerin etkin kullanımı
Finans Piyasalarının Gelişmişliği
A Etkinlik
B Güvenilirlik ve emniyet
Teknolojik Altyapı
A Teknolojiyi benimseyebilme
B Bilişim teknolojilerinin kullanımı
Pazar Büyüklüğü
A İç Pazarın Büyüklüğü
B Dış Pazarın Büyüklüğü
61
Kaynak: Veriler “http://www.weforum.org (03.02.2013)” adresinden uyarlanmıştır.
Bir ülkede ya da ülkeler arasında verimliliği ve refah düzeyini etkileyen unsurların neler
olduğunun belirlenmesi ekonomistlerin araştırmalarına konu olagelmiştir. Teorik modeller öncelikle
ekonomik büyüme sürecinde sermaye birikimini irdelemiştir. Son yıllarda ise artan bir biçimde daha
çok "bilgi" alanına odaklanma söz konusudur.
Çok sayıda göstergeyi barındıran veri grupları ile yapılan gözleme dayalı araştırmalar,
verimliliği etkileyen unsurların etki düzeylerini test edebilme şansı tanımıştır. Bu etmenlerin
sınıflandırılması durumunda önemli olanlar arasında; kurumsal yapının rolü, ticarete ve yatırıma
açıklığı, coğrafi konumu ve iş ortamının kalitesini, verimliliği ortaya koyan unsurlar bulunmaktadır.
Ancak etmenler ve bu etmenlerin rolleri üzerinde genel bir mutabakat sağlanmış olsa da, tartışmalar
halen devam etmektedir. Araştırma sonuçları, dikkate alınan ülkelerin kendi özel durumlarına göre
değişkenliğin olabileceğini ortaya koymaktadır.
Hem teorik, hem de gözleme dayalı bulgular, rekabetçiliğin çok sayıda belirleyici bileşene
sahip olduğunu göstermektedir. 1987 yılından beridir ulusların rekabet gücünü ölçen Dünya Ekonomik
Forumu (WEF) tarafından geliştirilen Küresel Rekabetçilik Endeksi çok sayıda parametreyi dikkate
alarak ülkeler arasında bir sıralama yapmayı önermektedir. Buradaki asıl gaye, ülkelerin verimlilik
düzeyini belirleyen etmenleri ortaya koyup, o ülkenin güçlü ve zayıf yanlarını ortaya koymak ve
politika yapıcılara yol gösterebilmektir. Global rekabet endeksi indikatörleri dünya ekonomik forumu
tarafından (yaklaşık olarak 140’ye ilişkin veriler) 1 en az– 7 en çok olacak şekilde puanlandırılmıştır.
Kırgızistan’a ilişkin rakamlar (puan ve sıralama rakamları) tablolarda gösterilmiştir.
1.1. Temel gereklilikler alt indeksi
Yukardaki tablodan Kırgızistan’ın temel gereklilikler endeksinin alt değişkenleri açısından
puanları ve dünya sıralaması görülmektedir.

Kurumsal Yapı: Kurumsal yapı, bireylerin, firmaların ve kamunun bir ekonomi içinde
gelir ve refah oluşturmak üzere ilişkide olduğu hukuksal ve yönetsel çerçevedir. İyi
yapılanmış bir kurumsal ortamın varlığı içinde bulunduğumuz kriz döneminde
kendisine duyulan gereksinimi daha çok ön plana çıkarmış; devletin düzenleyici rolünü
anımsatmıştır. Kurumsal yapının niteliği yatırım kararlarını ve üretimin örgütlenmesini
etkiler (Ulengin, 2009).

Altyapı: Gelişmiş bir altyapının varlığı bölgeler arasındaki mesafenin yaratacağı
olumsuz etkileri azaltır. Karayollarının kalitesi, demiryolları, limanlar ve hava ulaşımı,
girişimcilerin mallarının güvenli ve zamanında değişimini mümkün kılar; ayrıca
işgücünün hareketliliğini sağlar.

Makroekonomik İstikrar: Her ne kadar makroekonomik istikrarın tek başına var olması
verimlilik artışını sağlamasa da genel kabul istikrarsızlığın ekonomiye zarar verdiği
yönündedir.

Sağlık ve temel eğitim: Sağlıklı bir işgücü, bir ülkenin rekabetçiliğinde ve
üretkenliğinde önemli bir girdidir. Sağlık sorunları iş dünyasına maliyetler
yükleyebilmektedir. Diğer yandan temel eğitim, çalışanların verimini artırmaktadır.
Özellikle bu iki alana yapılacak kaynak aktarımı üzerinde yapılan kısıtlamaların önüne
geçmek gerekir.
1.2. Verimlilik arttırıcılar alt indeksi
Ulusal ve sektörel düzeydeki verimlilik artırıcılar indeksleri, ekonomik performansı, sosyal ve
ekonomik politikaların niteliğini değerlendirmemize yardımcı olur. Verimlilik ölçümü, çeşitli
62
ekonomik sektörler arasındaki gelir ve yatırım dağılımına etki eden faktörlerin belirlenmesine ve karar
almada kullanılacak önceliklerin saptanmasına yardımcı olur.

Yükseköğretim ve Eğitim: Bu bileşen lise ve yükseköğretim kurumlarına başvuru
düzeylerini dikkate alır. Aynı zamanda iş dünyasının talebine karşılık ne denli iyi
eğitilmiş bir işgücü olduğuna dair ölçümlemeyi yapar. Verimlilik artırıcılarının ilk
kriteri ülkede yüksek eğitim ve öğretimin durumudur. Dünyada ve Kırgızistan’da
değişimin bu kadar hızlı yaşandığı bu zamanda işgücünün değişime uyacak esneklikte
olması gerekmektedir. Dolayısıyla, Kırgızistan’ın daha verimli olması için nitelikli
işgücüne ve yüksek eğitim ve öğretimin rekabet avantajı durumunda olması
gerekmektedir.

Finansal Piyasaların Gelişmişliği: Dünya ekonomik forumu mali piyasayı, bir ülkede
fon kullanılanlar ile fon arz edenler arasında fon akımlarını düzenleyen kurumlar, akımı
sağlayan araç ve gereçler ile bunları düzenleyen hukuki ve idari kurallardan oluşan yapı
olarak tanımlamaktadır.

Teknolojik Altyapı: Bu ölçüt, bir ekonominin tüm endüstrilerinin üretkenliğini
artırabilmek adına teknolojiyi ne denli içselleştirdiğini dikkate alır.

Pazar Büyüklüğü: Pazar büyüklüğü üretkenliği etkiler, çünkü firmalara toplu üretimin
avantajlarından yararlanma imkânı sunar. Uluslararası pazarların varlığı ise (iç
piyasalara bir tamamlayıcı unsur olarak) özellikle küçük ülkeler için önemli hale
gelmiştir. Gözleme dayalı çalışma sonuçlarına göre ticarette açıklık, yani dış ticaret
kapasitesi bir ülkenin büyümesi ile doğrudan bağlantılıdır.
1.3. İnovasyon ve gelişmişlik alt indeksi
İnovasyon ve iş gelişmişliği faktörleri endeksi Porter tarafından geliştirilmiş olup iki başlıkta
gerçekleştirilmektedir. Dünya Ekonomik Forumu her sene ülkelerin yenilik ve iş gelişmişliğini
ülkelerin rekabetçilik avantajlarına göre sıralamaktadır. Küresel boyutta rekabet avantajı
sağlayabilmek için ülkenin küresel rekabet yapısını doğru tanımlamak gerekir. Bu tanımlamalar içinde
ülkelerin diğer ülkelerle kıyaslandığında rekabet avantajı kazanmasında önemli olan faktörler ülkenin
iş gelişmişliği ve yeniliğinde atılan adımlar ve durumlarıdır. Kırgızistan’ın yenilik ve iş gelişmişlik
faktörlerinin genel durumu aşağıda ki tabloda gösterilmiştir.
Tablo - 4: İnovasyon Güdümlü Ekonomik Göstergeleri
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2,99
92
114
114
2,82
88
2,83
107
2,21
113
2,07
114
2,50
119
3,28
111
2,94
99
114
114
3,15
107
2,53
120
2,91
82
2,99
113
2,46
117
2,36
112
2,98
98
109
109
3,56
97
2,51
121
2,78
90
2,90
123
2,50
118
2,47
120
3,47
101
108
108
2,40
128
2,62
97
2,65
124
2,32
125
2,41
128
2,49
131
2,64
121
111
111
2,90
118
2,97
133
2,54
130
3,15
116
2,91
116
2,12
139
4,08
93
129
129
2,47
130
2,53
134
3,26
127
2,40
133
3,56
97
3,06
115
4,23
109
107
107
2,33
142
2,52
135
2,52
137
3,56
113
2,55
133
3,76
91
XI İş Dünyasının Gelişmişlik Düzeyi
Yerel tedarikçilerin sayısı
Yerel tedarikçilerin niteliği
Kümelerin gelişmişlik durumu
Rekabetçi avantaj durumu
Değer zincirinin genişliği
Uluslararası dağıtımın kontrolü
Üretim süreçlerinin gelişmişliği
Pazarlamanın gelişmişliği
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
63
Yetki delege etme istekliliği
Değer
Sıra
2,56
128
2,58
127
3,28
112
2,21
131
2,01
141
3,00
125
5,05
123
5,40
89
2,00
138
2,18
139
2,38
138
2,77
136
1,99
139
1,84
141
1,97
141
2,41
136
2,87
133
2,14
140
2,11
140
1,95
141
2,03
141
2,37
138
2,98
135
0,07
102
XII İnovasyon
Inovasyon kapasitesi,
Bilimsel araştırma kurumları kalitesi
Firmaların Ar-Ge harcamaları
Ar-Ge için Üniversite-sanayi işbirliği,
Ileri Teknolojide Kamu tedariki desteği
Bilim adamları ve mühendislerin varlığı
Faydalı model ve patentler
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
Değer
Sıra
3,75
122
5,40
89
112
0,02
114
115
4,57
126
5,50
91
4,62
130
Kaynak: Veriler “http://www.weforum.org (03.02.2013)” adresinden uyarlanmıştır.
a. İş Dünyasının Gelişmişlik Düzeyi: İş dünyasının gelişmişliği üretkenliğini artırmakta,
ülkenin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemektedir. İş dünyasının gelişmişliği; ülkenin iş dünyasının
genel yapısının ve bir firmanın özelinde operasyonlarının ve stratejilerinin niteliği ile ilgilenir.
Belirgin bir sektöre ait olan firmaların ve bu firmaların tedarikçileri olan firmaların coğrafi olarak
birbirine yakın bağlantılı gruplar oluşturabilmişse (kümeler) verimlilik artacak, inovasyon için daha
fazla fırsat yaratılabilecek, yeni firmaların sisteme girişinin önündeki engeller azaltılabilecektir.
Bireysel olarak firmaların operasyonlarının ve stratejilerinin modern iş süreçlerine yol açacağı
bilinmektedir. Bu operasyonlardan ve stratejilerden bazıları marka yaratma, pazarlama, değer
zincirlerinin varoluşu ve gelişmiş ürünlerin piyasaya sunulması olarak sayılabilir (Ulengin, 2009).
b. İnovasyon: Yenilik ekonomik ve toplumsal fayda yaratmak için ürünlerde, hizmetlerde,
süreçlerde, organizasyonda ve ürünlerin, hizmetlerin sunumunda, pazarlanmasında değişiklik, farklılık
ve yenilik yapma sürecidir. İnovasyon, ülkelerin sürdürülebilir ekonomik büyümeyi yakalaması ve
toplumsal refah ve yaşam kalitesini artırması için en önemli araçtır. Uzun vadede refah düzeyindeki
artış inovasyonla geliştirilebilmektedir.
Tablo - 5: Ekonomik İndikatörler ve İnovasyon İlişkisi
Bağımlı
değişkenler
Temel
Gereklilikler
Verimlilik
Artırıcılar
Tahmin ediciler
İş dünyasının gelişmişliği
İnovasyon
İş dünyasının gelişmişliği
İnovasyon
B değeri
T değeri
P
-,897
1,403
,365
,642
-,558
,873
1,509
2,651
,633
,475
,270
,118
R2 değeri
F değeri
P değeri
,405
,681
,595
,987
73,085
,013*
**. Significant at the 0.05 level (2-tailed).
Kırgızistana ilişkin ekonomik göstergeler ve İnovasyon ilişkisini araştırmak amacıyla yapılan
regresyon analizine göre verimlilik artırıcıların kalitesi, innovasyon ve iş dünyasının gelişmişliğini
poizitif olarak etkilemektedir. İstatistiksel olarak, literatüre uygun böyle bir sonuç ifade edilmiş olsa
da Kırgızista’a ilikin rakamların yetersizliği araştırma sonuçlarının güvenirliğini tartışmalı hale
getirmektedir.
SONUÇ
Ekonomik yazının ağırlıklı olarak kamu kurumlarına odaklanmış olmasına rağmen, refah
düzeyinin artırılmasında özel sektör kuruluşlarının da önemli olduğu görülmektedir. Özel sektörün
şeffaflığı iş dünyası için vazgeçilmez bir ögedir. Şeffaf bir ortam yaratabilmek için ise standartların
kullanılması ve standartlarla birlikte doğru zamanda bilgiye ulaşabilmek adına denetim ve muhasebe
uygulamalarının getirilmesi gerekmektedir. Dünya ekonomik forumu iş gücü piyasa etkinliğini
verimliliğin bir alt kriteri olarak ölçse de bunun içinde iş piyasa etkinliğinin on kriterde değerlendirmiş
64
ve sıralamaya almıştır. Emek piyasalarının etkinliği ve esnekliği, işgücünün bir ekonomi içinde en
doğru şekilde konumlandığını sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca etkinlikteki artışın
işgücüne sağlanan teşviklerle de doğrudan ilgisi olduğu görülmektedir. Bu nedenle emek piyasalarının
işgücünün bir ekonomik aktiviteden bir diğerine kolaylıkla ve düşük maliyetle geçiş yapabilmelerini
sağlayabilecek esnekliğe sahip olmaları beklenir. Etkin işgücü piyasalarının, çalışanlara sunulan
teşviklerle birlikte işgücünün sunduğu emek arasında olması gereken ilişkinin şeffaflığını sağlamaları
gerekir.
Aynı zamanda finansal sitemin iyi işleyebilmesi güvenilir ve şeffaf bir bankacılık sistemine,
mali sistemin tümü uygun düzenlemelere, mevzuata; bu düzenleme ve mevzuatın ise yatırımcıları ve
ekonomi içindeki diğer oyuncuları korumaya ihtiyacı vardır.
Gelişmenin önemli bir ayağı olan bilişim teknolojilerinin genel amaçlı teknolojilere dönüşmesi
önemi bir kriterdir. Bilişim teknolojilerinin varlığı ve bu teknolojilere ulaşılabilirlik bir ülkenin
rekabet gücünde teknolojiye ne denli hazır olduğuna dair dikkate alınan önemli bir bileşendir. Bu
bağlamda, bir teknolojinin ülkenin kendi sınırları içinde geliştirilmiş olmasının veya olmamasının,
teknolojinin rekabet gücü üzerinde yaratacağı etkiyle ilgisi yoktur. Ana nokta, firmaların teknolojik
olarak gelişmiş ürünlere ve kullanım imkânlarına erişebilmeleridir.
Daha az gelişmiş ekonomiler mevcut teknolojileri kullanarak/içselleştirerek veya daha farklı
alanlarda iyileştirmeler yaparak üretkenliklerini artırabilirler. Gelişmiş ekonomilerde ise az gelişmiş
ülkelerin uyguladıkları reçeteler üretkenliği artırmak için yetersiz olacağı için daha farklı alanlarda
çalışmaları gerekir. Bu çalışmalardan bazıları rekabetçiliği sürdürebilmek için yeni ürün ve süreçlerin
tasarımı ve hayata geçirilmesidir. İnovatif bir ortamın yaratılabilmesi için özellikle özel sektörün ArGe'ye yatırım yapması, nitelikli bilimsel araştırmaları yapacak olan araştırma kurumlarının, bununla
birlikte üniversiteler ve özel sektör arasında kapsamlı bir işbirliği platformunun var olması, son olarak
da fikri mülkiyet haklarının korunduğu bir düzenin varlığına ihtiyaç duyulur. İçinde bulunduğumuz
ekonomik kriz döneminde gerek kamu, gerekse de özel sektör üzerinde var olan Ar-Ge bütçelerinin
kısılması baskısına direnmek uzun vadeli ve sürdürülebilir büyüme için kritiktir. Dünya ekonomik
forumunun yenilik rekabet indeksinin alt kriterlerinden yenilik kapasitesi, bilimsel araştırma
kurumlarının kalitesi, Ar-Ge’de üniversite sanayi işbirliği, hükümetin gelişmiş teknoloji ürünlerin
tedariki, bilim adamı ve mühendis mevcudiyetine göre rekabet gücü avantajlı konumda olduğu
belirtilmiştir. Diğer, patentler ve ülkede faaliyet gösteren yerel firmalarda araştırma geliştirme
harcamaları faaliyetlerinin durumu ise rekabet gücü dezavantajlı olarak gösterilmektedir.
İlave olarak daha az gelişmiş ekonomiler mevcut teknolojileri kullanarak veya içselleştirerek
ve daha farklı alanlarda iyileştirmeler yaparak üretkenliklerini artırabilirler. Gelişmiş ekonomilerde ise
az gelişmiş ülkelerin uyguladıkları reçeteler üretkenliği artırmak için yetersiz olacağı için yeni ürün ve
süreçlerin tasarımı ve hayata geçirilmesi ile ilgili politikalar daha önemlidir.
KAYNAKLAR
Ulengin, 2009
Veriler “http://www.weforum.org (03.02.2013)”
http://www.weforum.org
Halis, Mine (2013).
65
İNOVASYON VE GİRİŞİMSEL FİNANS
İlhan EGE 1
ÖZET
OECD’nin Oslo kılavuzunda “ürün inovasyonu, bir ürün veya hizmetin yeni veya önemli oranda
değişiklik yapılmış olmasıdır. Teknik özelliklerde, bileşenlerinde ve parçalarında, ürününün
yazılımında, kullanım dostu olmasında veya diğer fonksiyonel özelliklerinde önemli değişiklikler
yapılmasını da kapsar.” Küresel dünyada, girişimciliğin başarısı innovasyona bağlı olmaktadır.
Son yıllarda genel olarak finansın çeşitleri artmıştır, fakat girişimsel finans ile ilgili konularda gelişme
olmamıştır. Girişimsel finans, pazarlama, satış, insan kaynakları, finansal yönetim ve stratejik
planlamayı kapsayan çok daha bütünsel bir kavramdır. İşletmenin nakit akışı, değerlemesi, firma
değeri, finansmanı girişimsel finansmanın önemli konularıdır.
Girişimsel finansın amacı yöneticilerin daha doğru yatırımlar yapması ve kararlar almasına girişimsel
bakış açısında yardımcı olmaktır. Girişimsel finans literatüründe melek yatırımcılar veya risk
sermayedarları gibi erken aşamadaki finansörler girişimcileri yatırım yaparken gerçek anlamda
etkilerler. Bu çalışmanın amacı yeni girişimcilerin büyümesi ve başarılı olmasını etkileyen girişimsel
finansörlerin etkilerini analiz etmektir.
Anahtar Kelimeler: Girişimsel finans, Girişimcilik, İnovasyon, Risk sermayesi
ABSTRACT
In the OECD’s product innovation was defined, “it is a good or service that is new or significantly
improved. This includes significant improvements in technical specifications, components and
materials, software in the product, user friendliness or other functional characteristics.” Succcess of
entrepreneurship relative to innovation in global world.
Recent years has been kind to finance generally, but no area has prospered as much as the field of
entrepreneurial finance. Entrepreneurial finance is more integrative, including the analysis of
qualitative issues such as marketing, sales, human resources, financial management, and strategic
planning, Managing the cash flow, valuation and value of the company, financing the business are
important subjects of entrepreneurial finance.
The goal of entrepreneurial finance is to help managers make better investment and financing
decisions in entrepreneurial perpective. In the entrepreneurial finance literature is to what extent earlystage financiers such as angels or venture funds have a real impact on the entrepreneurs in which they
invest. This paper aims that analysing entrepreneurial financiers affect the success and growth of new
entreprneurs.
Keywords: Entrepreneurial finance, Entrepreneurship, Innovation, Venture capital.
1
Doç. Dr., İşletme Bölümü, Mersin Üniversitesi, Mersin, Türkiye,
e-posta: [email protected], [email protected]
66
GİRİŞ
Günümüz küresel sisteminde rekabet edebilmek hem ülkeler hem de firmalar için önem arz
etmektedir. Artık başarı değer yaratma ile gerçekleşmektedir. Firma değerinin artırılması firmaların
temel amacı olmuştur. Bu değerin yaratılması için günümüz bilgi toplumunda inovasyon önemli bir
yer tutmaktadır.
Ülkeler, genellikle yeniliklere önem verdikleri ölçüde dinamizme kavuşmakta ve ekonomik başarıya
ulaşmaktadır (Eren, 1982). Ekonomik gelişmişlik düzeyine çıkabilmek için inovasyon yaratmak
gereklidir.
Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ), ülke ekonomilerinde önemli bir yer tutmaktadır. Kuruluşlar ve
ülkeler farklı KOBİ tanımları yapmışlar ve kullanmışlardır. Çünkü gerek kuruluşların çalışma
konuları, gerekse ülkelerin gelişmişlik düzeyleri birbirinden farklıdır. Bu farklılığın doğal sonucu
olarak da farklı KOBİ tanımları ortaya çıkmıştır (Ege, 1997). Fakat KOBİ’lerin önemi inovasyon
yaratma potansiyelleri ise sınırlıdır. KOBİ’lerin büyümeleri ve rekabet edebilmeleri için inovasyon
yaratmaları önemlidir. Bunun içinde KOBİ’lerin ve yeni girişimlerin finansmanı önem taşımaktadır.
Bu ihtiyaçtan finans sektörü iki şekilde etkilenmiştir. Birincisi girişimcilerin ihtiyacı olan finansal
yenilik olarak adlandırılan yeni finansal araçlara ortaya çıkmıştır. İkincisi de direk olarak
girişimcilerin finansman ihtiyacı ile ilgilenen yeni bir alan olan girişimsel finans ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmanın temel amacı da inovasyon kavramı çerçevesinde girişimsel finans, girişimsel finans
açısından risk ve girişim sermayesinin gelişimi, mevcut durumu ve önemi Türkiye açısından
incelenmesidir. Bu kapsamda çalışmanın birinci bölümünde inovasyon ve finansal yenilik ilişkisi,
ikinci bölüm girişimsel finans kavramı, üçüncü bölümde risk ve girişim sermayesi, melek yatırımcı
kavramları, dördüncü bölümde Türkiye’de risk sermayesi kuruluşları ve mevcut durumu incelenmiştir.
İNOVASYON VE FİNANSAL YENİLİK
İnovasyon (yenilik), OECD’ye göre “süreç olarak bir fikrin pazarlanabilir ürüne, hizmete, yeni veya
geliştirilmiş imalat veya dağıtım yöntemine, yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüştürülmesini
ifade etmektedir.” (TUBİTAK, 1997).
Yenilik (inovasyon), “işletme tarafından bir düşüncenin, aracın, sistemin, politikanın, programın,
ürünün, hizmetin veya sürecin ilk kez sunulması ya da kullanılması” olarak tanımlanabilir (Güleş ve
Bülbül, 2004: 125). Ayrıca inovasyon, işletmelerin rekabet üstünlüğü elde etmesinde, karlarının ve
nakit akışlarının artmasında, sektörde rakiplerin önünde yer almasında belirleyici bir yol, güçlü bir
rekabet silahıdır (Tekin, Güleş ve Öğüt, 2003).
İnovasyon ile ilgili farklı tanımlar yapılmakla birlikte tüm tanımların ortak noktası yeniliğin bir değer
yaratmasıdır. Bu kapsamda inovasyon, yeni bir ürün, hizmet, yöntem, teknoloji, hatta yen bir fikir
olabilmektedir.
Finansal yenilikler sık sık regülasyonların yan ürünü olarak görülmektedir. Regülasyonlarla, finansal
yeniliklerin ilişkisi yadsınamaz, fakat bu anlayış dar kapsamlıdır (Silber, 1983). Finansal yenilik
kavramı, zaman ve/veya yer açısından yenilik niteliği gösteren ve piyasadaki taraflara yatırım ve/veya
finansman olanakları sağlayan gelişmeler olarak tanımlanabilir. Bu tanıma göre finansal yenilikler;
yeni ürünleri, yeni teknikleri, yeni yöntemleri veya yeni kurumları içerebilir (Fettahoğlu, 1991).
Finansal yeniliklerin en önemli özelliği finansal yenilik türlerinin zamana göre değişmesidir. Finansal
yenilikleri değişken faizli tahviller, çift para birimli tahviller, kuponsuz tahviller, iskontolu tahviller,
döviz opsiyonlu tahviller, mevduat sertifikası, Euro-borçlanma senetleri, Euro-finansman bonoları,
birleşik finans olanakları, leasing, forfaiting, faktoring işlemleri, risk sermayesi, menkul
67
kıymetleştirme, swap, future, opsiyon, forward sözleşmeleri olarak gösterilebilir. Swap, futures,
opsiyon ve swap gibi birçok finansal araç veya işlemler gelişmiş ülkelerde 1960’lı yıllarda finansal
yenilik kabul edilmekte iken ve yıllardır kullanılmaktayken Türkiye’de bunlar halen finansal yenilik
olarak kabul edilmektedir (Ceylan, 2003; Fettahoğlu, 1991; Miller, 1986). Son yıllarda hibrid bir çok
yeni finansal araç da ortaya çıkmıştır.
Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde finansal yenilik faaliyetleri, yaşanan değişim hızına
ayak uyduramayan finans kurumları için de zorluklar doğurmaktadır (Bayrakdaroğlu ve Ege, 2008).
Bu gelişmelere ayak uyduramayan bir çok finans kurumu faaliyetlerine devam edememektedir.
GİRİŞİMSEL FİNANS
Son yıllarda yapılan araştırmalar, işletme sahiplerinin finansal yönetim, muhasebe, sermayenin
artırılması, nakit akışının günlük yönetimi gibi konularda seviyelerinin zayıf olduğunu göstermektedir.
Ayrıca işletme sahipleri zamanlarının büyük bir kısmını finansal işlere ayırmaktadırlar. Girişimsel
finansın temel amacı girişimcilere finansal yönetimin temellerinin, finansal kaynakları nasıl daha iyi
kullanacaklarının ve ekonomik değer yaratacaklarının açıklanmasıdır. Girişimsel finans, pazarlama,
satış, insan kaynakları, finansal yönetim ve stratejik planlamayı kapsayan çok daha bütünsel bir
kavramdır. İşletmenin nakit akışı, değerlemesi, firma değeri, finansmanı girişimsel finansmanın
önemli konularıdır (Rogers, 2009).
Girişimsel finansın amacı yöneticilerin daha doğru yatırımlar yapması ve kararlar almasına girişimsel
bakış açısında yardımcı olmaktır. Girişimsel finans literatürün de melek yatırımcılar veya risk
sermayedarları gibi erken aşamadaki finansörler girişimcileri yatırım yaparken gerçek anlamda
etkilerler.
RİSK SERMAYESİ, GİRİŞİM SERMAYESİ VE MELEK YATIRIMCI
Risk sermayesi yatırımlar yapı itibariyle küçük ve orta ölçekli işletmelere yapılır. Bu nedenle risk
sermayedar işletme ile kendisine yatırım yapılan işletme arasında, kredi ve finansman ilişkisi içinde
olan diğer işletmelerden daha yakın bir ilişki kurulmaktadır (Toroslu, 2000).
Risk sermayesi yatırımında varolan risk; yeni bir ürün yaratılması ve piyasada tutulması riskidir.
Ancak yüksek riskin yüksek getiriyi getireceğinden yola çıkan bu finansman modelinde; alınan riskin
başarıya dönüşmesi durumunda sağlanacak yüksek kar marjı ve büyük satış hacminden kaynaklanan
verimlilik artışı bu şirketlere ortak olmak suretiyle finansman sağlayan yatırımcıların faydasını
oluşturur (SPK, 2010).
“Girişim sermayesi” kavramı ise “risk sermayesi” kavramını da kapsayacak şekilde, fikirlere ve henüz
başlangıç aşamasındaki yeni kurulmuş şirketlere yapılan yatırımların yanında, satın almaları, yeniden
yapılandırmaları ve büyüme stratejisi güden genellikle 3-10 yıllık şirketlere yapılan büyüme ve
genişleme yatırımlarını da kapsayacak şekilde kullanılmaktadır (SPK, 2010) .
Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları kayıtlı sermayeli olarak kurulan ve çıkarılmış sermayelerini
esas olarak girişim sermayesi yatırımlarına yönelten ortaklıklardır. GSYO girişim sermayesi
yatırımlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan araçlardan biridir. Sonuçta girişim sermayesi yatırımı
bir yatırım kararı olup, bunu kişiler veya herhangi bir şirket de yapabilir. Sermaye piyasası mevzuatına
göre Türkiye'de kurulmuş veya kurulacak olan, gelişme potansiyeli taşıyan ve kaynak ihtiyacı olan
şirketleri ifade etmektedir. Girişim şirketlerinin, sınai, zirai uygulama ve ticari pazar potansiyeli olan
araç, gereç, malzeme, hizmet veya yeni ürün, yöntem, sistem ve üretim tekniklerinin meydana
getirilmesini veya geliştirilmesini amaçlamaları ya da yönetim, teknik veya sermaye desteği ile bu
amaçları gerçekleştirebilecek durumda olmaları gereklidir. Borsada işlem gören diğer bir deyişle halka
68
açık şirketler de girişim şirketi niteliğini taşıyabilir. Ancak GSYO'lar bu kapsamdaki şirketlerin sadece
borsada işlem görmeyen paylarına diğer bir deyişle halka açık olmayan paylarına yatırım yapabilirler
(SPK, 2010).
Melek yatırımcı ismi ilk kez 1981’de New Hampshire Üniversitesi’nden finans profesörü William E.
Wetzel tarafından telaffuz edildi. Melek yatırımcıların, yönetimde rol alma, satış ve pazarlama desteği,
çalışanların işe alınması ve eğitimi, kendi sosyal şebekelerinden girişimciyi de yararlandırma gibi
sadece finansman kaynağı yerine sosyal, fiziksel ve insan kaynağının sağlanmasında da aktif rol
aldıkları için işletmeye katacakları değer risk sermayedarlarından çoğunlukla daha fazla olmaktadır.
Melek yatırımcıların sadece sermaye desteğiyle yetinmeyip, firmaya bu tür katkılar da yapması
girişimin başarısı açısından oldukça önemlidir (Karabayır ve diğ., 2012).
TÜRKİYE’DE RİSK SERMAYESİ
Türkiye’de Risk Sermayesinin Gelişimi
Teşebbüs Destekleme Ajansı
TC Devlet Bakanlığı'nın 5.1.1986 tarihli genelgesiyle kurulan “İşsizlikle Mücadele ve İstihdamı
Geliştirme Yüksek Koordinasyon Kurulu” KOBİ'lere destek sağlamak için birçok düzenleme yapmış
ve faaliyet başlatmıştır. Bunlardan birisi de Türkiye’de ilk olarak küçük ve orta büyüklükteki
girişimcileri desteklemek amacıyla Teşebbüs Destekleme Ajansı’dır (TDA) (Çiller ve Çızakça, 1989).
Bu ajanslar bazen, ortaklarının hepsi özel sektör kuruluşları olan tam bir özel ticari şirket olabildiği
gibi, bazen de içinde yerel idareler, gönüllü kuruluşlar, hatta Devlet bulunabilmektedir. Hisse yapısı ve
ticari türü ne olursa olsun TDA’nın genel bir amacı vardır: Kişilerde girişimcilik arzularını
uyandırmak ve girişimcilik arzusu bulunan girişimcilere (müteşebbis), küçük ve orta büyüklük türünde
kurmuş ya da kuracakları işleri desteklemek (Titiz, 2001).
Teşebbüs Destekleme Ajansı, küçük teşebbüslere “Çok Yönlü Destek” adı verilen teknik, idari,
yönetsel vb. desteklerden oluşan bir yardım paketi veren ve böylece teşebbüsün başarı şansını artırarak
istihdamın gelişmesine katkıda bulunan bir 'araç' tır. İş Vakfi'na bağlı bir 'ticari şirket' olarak kurulan
TDA'nın, bütün illere yaygınlaştırılması planlanmıştır (Beşkardeşler, 2010: 61). 1989 yılında TDA‟nın
faaliyetleri durmuş ve risk sermayesi şirketi kurma çalışmalarına ara verilmiştir (Aypek, 1998).
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
1 Haziran 1991 tarihinde kurulan TTGV, teknolojik yenilik faaliyetlerini destekleyen ve başta
KOBİ‟ler olmak üzere özel sektöre yatırımlar yapmayı ve bu yatırımları ülke geneline yaymayı
planlayan kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. Altısını özel sektör, diğerlerini Hazine Müsteşarlığı,
KOSGEB ve TÜBİTAK temsilcilerinin oluşturduğu dokuz kişilik bir yönetim kurulu ile
yönetilmektedir. Finansal kaynaklarını Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dünya Bankası
Grubu (World Bank Group) ve kendi kaynaklarından elde eden TTGV, bu kaynaklarla AR-GE proje
destekleri ve teknolojik girişimcilik destekleri gibi uygulamaları yürütmektedir (Aydın ve Baş, 1992).
TTGV’ye, 1992 yılından 2011 yılı ortasına kadar toplam 2337 teknoloji geliştirme proje başvurusu
yapılmıştır. Bu başvuruların 898’i desteklenmiş olup, desteklenen projelere ilişkin toplam sözleşme
tutarı 310 milyon ABD dolarıdır. Desteklenen projelerden 32 tanesi Stratejik Odak Noktası Projesi
olup, bu projelere 3,4 milyon ABD doları kullandırılmıştır. Sağlanan destek ile 2011 yılı ortası itibari
özel sektörümüzün 620 milyon ABD dolarını aşan bir Ar-Ge hacminin oluşumuna katkıda
bulunulmuştur. 2010 yılı Ağustos ayından itibaren T.C Ekonomi Bakanlığı DFİF kaynağından fon
aktarımı yapılmadığından, şu anda “Teknoloji Geliştirme Projeleri” kapsamında proje başvurusu
alınamamaktadır (http://www.ttgv.org.tr/tr/genel-bilgi, 07.03.2015).
69
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)
Türkiye’de ilk olarak 1973 yılında, küçük ölçekli işletmelere teknik danışmanlık hizmeti vermek
üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde "Küçük Sanayi Geliştirme Merkezi" (KÜSGEM)
kurulmuş ve Gaziantep'te pilot proje niteliğinde hizmete başlamıştır. KÜSGEM çalışmalarının
değerlendirilmesi sonucu 6.9.1983 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan milletlerarası antlaşma
çerçevesinde, yine aynı bakanlığa bağlı, proje niteliğinde "Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı"
(KÜSGET) kurulmuştur. Küçük ölçekli sanayi işletmelerine verilen hizmetlerin yurt sathına yayılması
ve daha geniş işkollarını kapsaması ve verilen hizmetlerin yaygınlaştırılması ihtiyacı 1989 yılının
sonlarında ortaya çıkmış ve proje statüsündeki KÜSGET’in yasal bir statüye kavuşturulması
çalışmalarına başlanmıştır (Gücelioğlu, 1994).
1990 yılında KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Destekleme ve Geliştirme İdaresi Başkanlığı)
adı altında birleşecek olan SEGEM (Sınai Eğitim ve Geliştirme Merkezi) ve KÜSGET (Küçük Sanayi
Geliştirme Teşkilatı) kurulmuştur (OECD: 9, http://www.oecd.org/cfe/smes/33705673.pdf,
08.03.2015).
KOSGEB bünyesindeki Girişimciliği Geliştirme Enstitüsü, yerel ve bölgesel bazda girişimciliği
geliştirici önerileri derlemek ve uygun model ve programlar oluşturarak bu programları
gerçekleştirmek, ülke girişimciliğinin gelişmesini engelleyen idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi
amacıyla gerekli incelemeleri yaparak öneriler geliştirmek ve ilgili kuruluşlar nezdinde gerekli
çözümleri üretmek, girişimci adaylarının eğitim ve danışmanlık desteğiyle bilgi ve beceri düzeylerini
yükselterek başarılı olmalarına katkıda bulunmak gibi, girişimciliğin desteklenmesi ve
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır (Akgemci, 2001).
Türkiye Halk Bankası
Türkiye Halk Bankası’nın, kuruluş amaçlarından birisi de KOBİ’lere finansal destek sağlamaktır.
KOBİ’lerin kredi gereksinimlerini karşılamak, örgütlenmesine ve eğitimlerine yardımcı olmak,
pazarlama çalışmalarına katkıda bulunmak, danışmanlık hizmeti sağlamak THB’nın görevleri
arasındadır. Her ne kadar Halk Bankası'nın görevleri arasında KOBİ'lerin gereksinimlerini karşılamak
üzere bu işletmelere katılma yer alıyorsa da, banka, faaliyetlerini daha çok kredilendirme alanında
yoğunlaştırmıştır (Canbaş, 1992).
Hazine Müsteşarlığı
Başbakanlığa bağlı bir kurum olan Hazine Müsteşarlığı, KOBİ’lere yönelik olarak uygulanan teşvik
programlarının uygulayıcısı olması nedeniyle Türkiye risk sermayesi sektörü açısından önem arz
etmektedir. Teşvik programlarının uygulanışı, Müsteşarlıkça çıkarılan tebliğlerle düzenlenmektedir.
Müsteşarlık ayrıca, ülke genelinde KOBİ’lerin desteklenmesi ve risk sermayesi sektörünün gelişimine
yönelik çalışmaları ve çeşitli organizasyonları da desteklemektedir (Alması, 2014).
Hazine Müsteşarlığı, güzel fikirleri, yeni projeleri olan iş kurmak isteyen fakat maddi imkansızlardan
dolayı proje ve fikirlerini gerçekleştiremeyenlerin girişimcileri “Bireysel Katılımcı Yatırımcısı”
(BKY) sisteminde "melek yatırımcı" olarak sertifikalandırırak destekliyor. 2013 yılında başlanan
sisteme
şu
ana
kadar
241
başvuru
sahibinin
lisans
işlemleri
tamamlandı.
BKY olmak için Hazine'den lisans almak gerekiyor. 5 yılda bir yenilenen melek yatırımcı lisansı
almak için yüksek gelir veya servete sahip olmak gerekiyor. Son iki yılki geliri 200 bin liranın altında
olmaması veya en az 1 milyon liralık mal varlığının olması gerekiyor. Lisans sahibi kişilerin banka ve
finansal kuruluşlarda, yüksek cirolu şirketlerde, yurt içi kuluçka merkezlerinde, yönetici olarak iş
tecrübesine sahip olmaları şartı aranıyor. Bu sistemde melek yatırımcılar, e-ticaret ve yazılım
alanlarında 5 şirkete 2.8 milyon lira yatırım yaptı (Sabah Gazetesi, 13.08.2014).
İstanbul Risk Sermayesi Girişimi (iVCi)
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV), Avrupa Yatırım Fonu (EIF), KOSGEB, Türkiye
Kalkınma Bankası (TKB), Garanti Bankası ve National Bank of Greece Group (NBG Group)
tarafından İstanbul Risk Sermayesi Girişimi (iVCi) 13 Kasım 2007’de Lüksemburg’da kurulmuştur.
iVCi'nin misyonu bağımsız yönetim ekiplerince kurulan fonlara yapılan yatırımlar ve eş-yatırımlar
70
yoluyla Türkiye'de girişim sermayesi sektörünün gelişmesinde katalizör rolü oynayarak Türk
şirketlerinin finansmana erişimini sağlamaktır. Bu amaçla faaliyetlerine başlayan iVCi ilk yatırımını
Aralık 2009'da yapmıştır (http://www.ttgv.org.tr/tr/istanbul-risk-sermayesi-girisimi, 14.04.2015).
Türkiye’de Risk Sermayesinin Mevcut Durumu
Türkiye’de teknolojinin AB ve OECD ülkelerine göre düşük seviyede olması yeniliklerin
yaratılmasındaki zayıflıkla bağlantılıdır. Dünya Bankası tarafından yapılan bir araştırmaya göre bu
durumu açıklayana aşağıdaki faktörler vardır:

Türkiye’de yürütülen AR-GE çalışmalarına özel kesimden çok az miktarda katılım olmaktadır.
Toplam AR-GE harcamaları içerisinde özel sektörün payı, bu faaliyetlere katılan firmaların
sayısında 1996 ile 2000 yılları arasında yaşanan artışa rağmen, OECD ortalaması olan %65’e
kıyasla, %35’lerde kalmıştır. AR-GE altyapısının geriye kalan büyük bir bölüm¸ devlet
laboratuarlarının kullanımındadır (OECD, 2004).
Daha sonraki dönemlerde Şekil 1’de görüldüğü gibi Ar-Ge yatırımlarına hükümetin önem
vermesi ile bu harcamaların GSYİH’ya oranları %0,48’lerden %0,95’lere çıkmıştır. 2014 yılında
beklenti ise bu oranın %1’lere ulaşmasıdır. Oranın iki katına çıkmasına rağmen tabiî ki bu oranlar
diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşük kalmaktadır. Ar-Ge Faaliyetleri Araştırması
kapsamında kamu kuruluşları, vakıf üniversiteleri ve özel sektördeki anket sonuçları ile devlet
üniversitelerinin bütçe ve personel dökümlerine dayalı olarak yapılan hesaplamalara göre
Türkiye’de Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge Harcaması 2013 yılında bir önceki yıla göre %13,4 artarak
14 milyar 807 milyon TL olarak hesaplanmıştır. Türkiye’de Gayri Safi Yurtiçi Ar-Ge
harcamasının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı %0,95’tir.
Şekil 1: Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı
Kaynak: http://www.tubitak.gov.tr/tr/kurumsal/politikalar/icerik-bty-istatistikleri, 24.03.2014.

Üniversite tabanlı fikri potansiyel yüksek olmasına rağmen, üniversitelerle işbirliği içerisinde
yürütülebilecek projeler için yeterli finansman kaynağı bulunmaması ve kimi fakültelerin kısıtlı
laboratuar ve ekipman olanaklarından dolayı, üniversiteler ile sanayi arasındaki etkileşim zayıftır
(OECD, 2004).
Üniversitelerin bu eksikliklerine gidermek için TUBİTAK bir çok yeni başlıkta çağrılara
çıkmıştır. Ayrıca TÜBİTAK’ın ilk kez 2012’de hazırladığı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite
71
Endeksi ile her yıl Türkiye’nin en girişimci ve yenilikçi 50 üniversitesi belirleniyor. Bu endekste
Üniversitelerin girişimcilik ve yenilikçilik konusunda teşvik etmektedir.

Yenilik ve AR-GE için finansman yetersizliği bulunmaktadır. Vergi kolaylıkları ise bu güne
kadar ancak sınırlı oranda gerçekleşmiş olup bunlar da sadece büyük firmaların işine yaramıştır
(OECD, 2004).
KOSGEB ve TUBİTAK gibi kuruluşların destekleri bu finansman sorunlarını son yıllarda
azaltmakta. Ayrıca risk sermayesi şirketleri de bu finansman ihtiyacını karşılamaktadır. Daha
sonra Türkiye’de Girişim Sermayesi Yatırım Ortakları’na (GSYO) ilişkin çeşitli vergi
muafiyetleri ve kolaylıkları sağlanmıştır. Bu muafiyetler ve kolaylıklar şunlardır GSYO’ların.
portföy işletmeciliği kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. GSYO’ların portföy
işletmeciliği kazançları için stopaj oranı %0’dır (Tohmatsu, 2007).
Şekil 2’de görüldüğü üzere özel sektörün Ar-Ge harcamaları ciddi anlamda artmaktadır. Bu artışa
paralel olarak kamu sektörü ve üniversitelerinde katkıları artmaktadır. 2013 yılında Gayri Safi
Yurtiçi Ar-Ge harcamalarında özel sektör %47,5 ile en büyük paya sahipken bunu %42,1 ile
yükseköğretim sektörü ve %10,4 ile kamu sektörü takip etti. Bir önceki yıl özel sektör %45,1 ile
yine ilk sırada yer alırken, bunu %43,9 ile yükseköğretim, %11 ile kamu sektörü takip etti.
Şekil 2: Finans Kaynağına Göre Ar-Ge Harcamaları (2014 Fiyatları ile)
Kaynak: http://www.tubitak.gov.tr/tr/kurumsal/politikalar/icerik-bty-istatistikleri, 24.03.2014.
72
Risk Sermayesi ve Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları
Sermaye Piyasası Kurulu’nun, 06.07.1993 tarih ve 21629 sayılı Resmi Gazete’de Seri: VIII, No: 21
sayılı Risk Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu tebliğ ile risk sermayesi Türkiye de ilk defa yasal düzenlemeye kavuşmuştur. Sermaye Piyasası
Kurulu düzenlemelerine göre, Türkiye’de risk sermayesi kurumu olarak üçlü bir yapı vardır:



Risk sermayesi yatırım fonları,
Risk sermayesi yatırım ortaklıkları,
Risk sermayesi yönetim şirketleri
Türkiye’de ilk risk sermayesi şirketi 1996 yılında Vakıf Risk Sermayesi Yatırım Ortaklığı Vakıfbank
tarafından kurulmuştur. Yapılan düzenlemedeki kuruluş sermayesi şartları risk sermayesi yatırım
ortaklığı kurmak isteyen kişi ve kurumlara ağır gelmesi nedeniyle fazla ilgi görmemiştir. Bu nedenle
1998 yılında tebliğ de yapılan değişiklik ile kuruluş sermayesi şartları daha azaltılmış ve yatırım
alanları da çeşitlendirilmiştir.
21 Ocak 2009 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren “Girişim Sermayesi Yatırım
Ortaklıklarına İlişkin Esaslar Tebliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile Türkiye'de kurulu
girişim sermayesi fonları, artık Türkiye'deki KOBİ'lere yatırım yapmak amacıyla yurtdışında
kurulacak olan fonlara iştirak edebilecektir. Böylece, Türkiye'de yatırıma dönüştürülmek üzere önemli
miktarda yabancı kaynak girişi sağlanması beklenmektedir.
Tablo 1’de girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının portföy değerlerinin yıllara göre dağılımı
görülmektedir. Girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının sayısı 2003 yılına kadar bir adet iken 2004
yılından sonra iki olan şirket sayısı 2011 yılında ise 4’e çıkmıştır. Son yıllarda girişim sermayesine
olan ilgi artmaktadır. Portföy değerlerinde de bu artış görülmektedir. 2004 ve 2011 yılları portföy
büyüklüğünde de önemli artışlar olmuştur.
Tablo 1: Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları Portföy Değeri
Yıl
Sayısı
Portföy Değeri (TL)
2000
1
3.000
2001
1
4.000
2002
1
4.000
2003
1
4.000
2004
2
104.000
2005
2
93.000
2006
2
127.000
2007
2
129.000
2008
2
141.000
2009
2
153.291
2010
2
187.056
2011
4
653.443
Kaynak: Alptekin, 2012.
Tablo 2’de görüldüğü gibi 2014 yılında girişim sermayesi yatırım ortaklıkları sayısı 6 olmuştur. 2011
yılında 4 olan bu sayının 2014 yılında 6 olması önemli bir gelişmedir. Bu firmalardan sermaye
açısından en büyüğü ise Gözde Girişim Yat. Ort. Aş.’dir.
73
Tablo 2: Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarının Mevcut Durumu
1
2
3
4
5
6
Ortaklığın Unvanı
EGELİ & CO GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
EGELİ & CO TARIM GİRİŞİM
YAT.ORT.A.Ş.
GEDİK GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
GÖZDE GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
İŞ GİRİŞİM SERMAYESİ
YAT.ORT.A.Ş.
RHEA GİRİŞİM SERMAYESİ
YAT.ORT.A.Ş.
Kayıtlı
Sermaye
Tavanı
(TL)
300.000.000
Çıkarılmış
Sermaye
(TL)
20.000.000
Hisse Sayısı
(pay)
20.000.000
200.000.000
20.000.000
2.000.000.000
22.000.000
20.000.000
385.000.000
22.000.000
20.000.000
385.000.000
250.000.000
74.652.480
74.652.480
360.000.000
41.550.000
41.550.000
Kaynak: http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=1, 02.03.2015
Tablo 3’de girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının portföy dağılımı ve piyasa değerleri verilmiştir.
Gözde Girişim Yat. Ort. AŞ’nin piyasa değeri diğer firmalarla karşılaştırıldığında çok ciddi boyutlara
ulaşmıştır. Buna karşın Rhea Girişim Sermayesisi Yat. Ort. AŞ’nin girişim sermayesi yatırımları
portföylerinde %85 ağırlıktadır. Bu şirketi Egeli & Co Tarım Girişim Yat. Ort. AŞ ve Egeli & Co
Girişim Yat. Ort. AŞ. izlemektedir.
Tablo 3: Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarının Portföy Dağılmı ve Piyasa Değerleri
Ortaklığın Unvanı
1
2
3
4
5
6
EGELİ & CO GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
EGELİ & CO TARIM GİRİŞİM
YAT.ORT.A.Ş.
GEDİK GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
GÖZDE GİRİŞİM YAT.ORT.A.Ş.
İŞ GİRİŞİM SERMAYESİ
YAT.ORT.A.Ş.
RHEA GİRİŞİM SERMAYESİ
YAT.ORT.A.Ş.
Portföy Dağılımı %
Para ve
Girişim
Sermaye
Sermayesi
Piyasası
Yatırımları
Araçları
79,05
14,90
Hisse
Fiyatı
(TL)
5,920000
80,61
23,13
60,90
0,04
12,52
18,31
0,970000
1,070000
2,890000
21.340.000
21.400.000
1.112.650.000
42,01
57,55
2,210000
164.981.981
85,00
0,00
0,780000
32.409.000
Piyasa Değeri
(TL)
118.400.000
Kaynak: http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=1, 02.03.2015
74
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Türkiye’de firmaların %98’i KOBİ olmalarına rağmen bu firmaların katma değere katkıları daha
düşüktür. Bunun en önemli nedeni KOBİ’lerin inovasyon yaratamamalarıdır. Ayrıca yeni girişimlerin
sayısının da artması gereklidir. Bu kapsamda girişimsel finansın önemi daha da artmaktadır.
Girişimsel finansın en önemli konusu da risk ve girişim sermayesidir.
Türkiye’de girişim yatırım ortaklıklarının 2004 ve 2011 yılları sıçrama yılı olmuştur. Bu yıllarda hem
firma sayısı hem de portföy büyüklüğünde de ciddi artışlar olmuştur. 2014 yılında ise sektörün
büyüklüğü daha önceki yıllara göre ciddi anlamda büyümüştür.
Bu gelişmeler yeterli olmamakla birlikte Türkiye’deki inovasyon ve girişimciliğin gelişmesi açısından
ümit vadetmektedir. Bilgi teknolojilerindeki gelişmelere ve bilgi teknolojileri firmalarındaki artışa
paralel olarak bu artışın daha da hızla artacaktır. Türkiye genç nüfusu, üniversiteleri ile bilgi üreten,
inovasyon yapan ve diğer ülkelerle rekabet edebilen bir konuma gelecektir.
KAYNAKLAR
Akgemci, T., 2001. KOBİ'lerin Temel Sorunları ve Sağlanan Destekler, KOSGEB Yayınları, Ankara.
Alması, M., 2014. KOBİ’lerde Risk Sermayesinin Etkisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
Alptekin, E., 2012. “Girişim Sermayesinin Önemi, Daha Ülkemizde Yeterince Keşfedilmedi”, Ar-Ge
Bülten,
Ocak.
http://www.izto.org.tr/portals/0/iztogenel/dokumanlar/girisim_sermayesi_e_alptekin_4-172012%206-23-52%20pm.pdf
Aydın, O. ve Baş M., 1992. “2000’li Yıllara Doğru Risk Sermayesi ve Türkiye İçin Bir Model
Önerisi”, İzmir 3. İktisat Kongresi Bildirisi.
Aypek, Nevzat, Sermaye Piyasası Aracı Olarak Risk Sermayesi ve Türk Sermaye Piyasasında
Uygulanabilirliği, KOSGEB Yayınları, Ankara, 1998.
Bayrakdaroğlu, A. ve Ege, İ., 2008. “Finansal Piyasalarda Yenilik (İnovasyon) ve Türkiye Üzerine Bir
Uygulama”, Küreselleşme Sürecinde İşletmelerde Yeni Yaklaşımlar ve Yenilikçilik (İnovasyon),
VII. Anadolu İşletmecilik Kongresi, 8-10 Mayıs, Çorum.
Beşkardeşler, H., 2010. Türkiye ve Dünyada Risk Sermayesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Canbaş, S., 1992. “Modern Finansman Araçlarının Esnaf, Sanatkâr ve Küçük İşletmeler Açısından
Değerlendirilmesi”. Seminer Tebliği, Tes-Ar Yayınları, Ankara.
Ceylan, A., 2003. Finansal Teknikler, 5. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa.
Çiller, T. ve Çızakça, M., 1989. Türk Finans Kesiminde Sorunlar ve Reform Önerileri, İstanbul Sanayi
Odası, Yayın No: 1989/7, İstanbul, 145.
Ege, İ. , 1997. KOBİ’lerde Tanımlama Sorunu, Dünya Gazetesi.
Eren, E., 1997. İşletmelerde Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayınları, İstanbul.
Fettahoğlu, A., 1991. Finansal Piyasalarda Yenilikler ve 1980 Sonrası Türkiye, Banka ve Ticaret
Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Gücelioğlu, Ö., 1994. Küçük Ölçekli İşletmelerin KOSGEB'den Beklentileri. Tes-Ar Yayınları,
Ankara.
Güleş, H. K. ve Bülbül, H., 2004. Yenilikçilik – İşletmeler İçin Stratejik Rekabet Aracı, Nobel
Yayınları, Ankara.
http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=1, (Erişim Tarihi: 02.03.2015).
http://www.ttgv.org.tr/tr/genel-bilgi, (Erişim Tarihi: 07.03.2015)
http://www.ttgv.org.tr/tr/istanbul-risk-sermayesi-girisimi, (Erişim Tarihi: 14.04.2015).
http://www.tubitak.gov.tr/tr/kurumsal/politikalar/icerik-bty-istatistikleri, (Erişim Tarihi: 24.03.2014).
75
Karabayır, M. E., Gülşen. A. Z., Çifci, S. ve Muzaffer H. (2012), Melek Yatırımcıların Yatırım
Kararlarında Girşimci Odaklılığın Rolü: Türkiye’deki Melek Yatırımcılar Üzerine Bir Çalışma,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 67, No 2, s. 69-93.
Miller, M. H., 1986. “Financial Innovation: The Last Twenty Years and the Next”, Journal of
Financial and Quantitative Analysis, Vo. 21, No 4, 459-471.
OECD, http://www.oecd.org/cfe/smes/33705673.pdf, (Erişim Tarihi: 08.03.2015).
Rogers, S., 2009. Entrepreneurial Finance, Second Edition, McGrawHill, USA.
Sabah
Gazetesi,
Girişimciyi
Melek
Yatırımcı
Uçurdu,
13.08.2014,
http://www.sabah.com.tr/ekonomi/2014/08/13/girisimciyi-melek-yatirimci-ucurdu.
Silber, W., 1983. “Recent Structural Change in The Capital Markets, The Process of Financail
Innovation”, The American Economic Review, Vol. 73, No. 2, 89-95.
SMUH, 2001. Girişim Destekleme Ajansları: İş Yaratmanın Güçlü Bir Aracı, Tınaz Titiz- Sistem
Mühendisliği
Uygulama
Hizmetleri,,s.3
http://www.tinaztitiz.com/dosyalar/Yerel_Gelişim_Araclari/Girişim_AjansiTA01.pdf
(Erişim
Tarihi, 31.08.2010)
SPK, 2010. Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıkları, Ankara.
Tekin, M., Güleş, H. K. ve Öğüt, A., 2003. Teknoloji Yönetimi, Nobel Yayınları, Ankara.
Tohmatsu, Deloitte Touche, 2007. Yatırım Ortaklığı ve Yatırım Fonları Vergilendirmesi, Vergi ve
Mali Mevzuat Hizmetleri Yayınları.
Toroslu, M. V., 2000. “Risk Sermayesi Finansman Modeli”, Activeline, Mayıs, sayı 2.
TÜBİTAK, 1997. Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikası ve TÜBİTAK’ın Misyonu, Bilim ve
Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, TÜBİTAK BTP 97/3, Mayıs, Ankara.
76
TEKNOKENTLERDE FAALİYET GÖSTEREN İŞLETMELERİN
YENİLİK YAPMA KAPASİTELERİNİN SEKTÖREL ANALİZİ
Zafer AYKANAT 1, Tayfun YILDIZ 2
ÖZET
Yenilik; firmalar, sektörler, bölgeler ve ülkeler bazında kalkınmanın itici güçlerinden biri olarak
gösterilmektedir. Yenilik ve yenilik yapma kapasitesi daha çok teknoloji ile uğraşan işletmeler
tarafından uygulanmaktadır. Günümüzde rekabet avantajının elde edilmesi için işletmelerin yenilik
yapma zorunluluğu kaçınılmaz bir olgudur. Çünkü yenilik işletmelere rekabet avantajı sağlamaktadır.
İşletmelerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için ürünlerin, hizmetlerin, süreçlerin ve yöntemlerin
sürekli olarak yenilemeleri gerekmektedir. Yenilik, ürün, hizmet, pazar ve üretim yöntemi geliştirmek
için yürütülen tüm süreçleri kapsamaktadır. Bir kümelenme örneği olarak gösterilen teknokentlerdeki
işletmelerin yenilik yapma kapasitelerinin kümelenmeyen işletmelere nazaran yüksek olması
beklenmektedir. Çünkü kalifiye işgücü, rakipleri gözlemleme, bilgi paylaşımı ve stratejik işbirliği gibi
faktörlerin kümelenen işletmelerde yenilik algısını daha da güçlendirmektedir. Türkiye’deki
teknokentler üzerine yapılan bu çalışma e-posta yoluyla, aktif olarak çalışan 36 teknokente
uygulanmıştır. Bu teknokentlerden 21 tanesinden geri dönüş sağlanmıştır. Bu teknokentler içinde
sektörel bazda en yüksek katılım yazılım ve bilişim teknolojileri sektörlerinden olurken, en az katılım
ise otomotiv sektöründen olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kümelenme, Yenilik, Teknokent, Yenilikçi Kümeler.
SECTORAL ANALYSIS OF INNOVATIN CAPACITIES FOR FIRMS
OPERATING IN TECHNOCITIES
ABSTRACT
Innovation is regarded as one of the driving forces of development in terms of companies, industries,
regions and countries. Innovation and innovation capacity is mostly implemented by firms which
frequently deal with technology. Nowadays, the essence of making innovation for firms is an
indispensable concept to have a competitive advantage, since innovation provides firms a competitive
advantage. Products, processes and methods must be modernized for the sustainability of firms.
Innovation includes all carrying out processes to improve product, service, marketing and production
methods. Technocities are adopted as a clustering example and clustered firms in technocities are
expected to have higher innovation capacities than non-cluster counterparts. Because, factors such as
qualified workforce, monitoring opponents, information sharing and strategic alliances facilitate to
strengthen innovation perception for clustered firms. The survey in the present study was conducted to
thirty-six active technocities in Turkey through e-mail and twenty-one technocities have successfully
responded. Software and informatiıon sector and automotive industries had the most and the least
responded industries to the corresponding survey, respectively.
Keywords: Clustering, Innovation, Technocity, Innovative Clusters
1
Yrd. Doç. Dr., Spor Yöneticiliği Bölümü, Ardahan Üniversitesi, Ardahan, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Öğr. Gör., İşletme Bölümü, Ardahan Üniversitesi, Ardahan, Türkiye,
e-posta: [email protected]
77
GİRİŞ
Özellikle 1980’lerden sonra meydana gelen yeni global ekonomi olgusu sebebiyle işletmeler
rekabetin cok kuvvetli bir dünyada ayakta kalabilmek için üretim yöntem ve süreçlerini yeniden
tasarlamak zorunda kalmışlardır. Ülkeler rekabet avantajı sağlamak amacıyla AR-GE ve inovasyon
gibi fonksiyonlara çok daha ilgi duymuş ve bu fonksiyonlar örgütlerin odağında yer almaya
başlamıştır. Daha hızlı ürün ve hizmet üretme çabası işletmelerin yapılarını da gözden geçirmelerine
sebep olmuş ve özellikle üniversitelerde elde edilen bilgilerin inovasyona dönüşmeleri sürecinde
teknokent kavramları önem kazanmaya başlamıştır. ABD ve Avrupa ülkelerinin temeli 1920’lerde
Marshall’a dayanan endüstriyel bölgeler kavramı günümüz rekabet dünyasında kendine yeniden vücut
bulmaya başlamıştır. Özellikle bilgisayar ve telekomünikasyon alanında meydana gelen hızlı
değişimleri yönlendirebilecek işletme örnekleri ise teknokentlerden çıkmaktaydı. ABD California’daki
Silikon Vadisi ve California Şarap Kümesi örnekleri başta Avrupa ve Uzak Doğu ülkelerine ilham
kaynağı olmuştur.
UNESCO (United Nations Education Scientific Cultural Organization) tarafından yapılan uluslararası
niteliğe sahip 400 teknokentin bulunduğu belirtilmektedir. Listenin ilk sırasında 150’den fazla
uluslararası niteliğe sahip teknokentle ABD bulunurken, onu 111 teknokentle Japonya ve 100’e yakın
teknokentle Çin takip etmektedir. Bu listeye Türkiye ise sadece ODTÜ Teknokent ile girebilmektedir.
(www.unesco.org). Uluslararası tanınırlığa sahip teknoloji tabanlı işletmelerin büyük bir kısmı
teknokentlerde faaliyet göstermektedir. Bu bilgiler ışığında yerel işletmelerin rekabet avantajı
sağlayabilmesi için teknokentler önemli bir konuma sahiptir. Türkiye’deki teknokentlerin yenilik
yapma kapasiteleri ve yenilik algıları incelenmeye çalışılmıştır.
KÜME VE KÜMELENME KAVRAMLARI
Kümelenme yaklaşımı, küresel değer zincirinde yerel şirketlerin rekabet güçlerini ve şirketlerin
performansını nasıl arttırılabileceği gibi konulara yeni bir analiz çerçevesi sunabilmektedir. Bu
bağlamda, kümelenme yaklaşımı son yıllarda pek çok ülkedeki ulusal ve yerel kalkınma planlarını
güçlendirmeye yönelik girişimleri ön plana çıkarmakadır (Çağlar, 2006).
Türk Dil Kurumu, kümeyi “birbirine benzer veya aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu bütün, takım,
öbek, grup”, kümelenmeyi ise “bir yere toplanma veya yığılma eylemi” olarak tanımlamaktadır.
(http://www.tdk.gov.tr)
Kümelenme kavramını bu kavramın literatürde bugünkü anlamını yükleyen Michael Porter,
birbirlerine karşılıklı bağları olan işletme ve organizasyonların coğrafik bir bölgede yoğunlaşmaları
olarak tanımlamaktadır. Bu yoğunlaşmalar ilgili endüstri ve rekabette önemli diğer oyuncular
tarafından sarılmıştır. Bunlar, makine, servis, altyapı sağlayan tedarikçiler vb. oyunculardır.
Kümelenmeler dikey olarak müşterilere, yatay olarak da teknoloji üreten firmalara kadar uzanır. Bir
çok kümelenme devlet kuruluşlarını, üniversite ve standart koyucu ajansları, düşünce kuruluşlarını,
meslek eğitim kuruluşlarını ve ticaret kuruluşlarını kapsamaktadır (Porter, 1998).
Başka bir ifadeyle kümeler, yerleşim yerlerinin bir ağında ya da belli bir yerde sosyal yaşam içerisinde
yer alan sınırlandırılmış bir alanda temel üretim faaliyeti ile bağlantılı mal ve hizmetler sağlayan
küçük ölçekli firmaların fazla olduğu bölgesel yoğunlaşmalardır (Becattini, 2004).
Rosenfeld’e göre “Kümelenme en basit anlamda, coğrafi yakınlıklarından ve bağımlılıklarından dolayı
sinerji yaratabilecek işletme ya da kurumların, istihdam düzeyi her ne kadar fazla olmasa da,
yoğunlaşması olarak tanımlanabilir” (Rosenfeld, 2005).
Bir kümelenmenin nasıl tanımlanabileceği ya da analiz edilebileceğine dair şu önermelere dikkat
edilmelidir (Waxell ve Malmberg, 2007);
78




Benzer ya da ilişkili ekonomik faaliyetler mekansal olarak bir yerde toplanmalıdır.
Bu faaliyetler değişik ilişkiler, işlemler ve etkileşimler yoluyla birbirlerine fonksiyonel olarak
bağlanmalıdır.
Öz farkındalık olmalıdır. Kümelenme içindeki aktörler kendilerini “küme üyesi” olarak
tanımlamalı ve kümelenmede bir tür koordinasyon mekanizması bulunmalıdır.
Firmalar ve küme bir bütün olarak çok iyi bir yenilikçi performans sergilemelidir.
YENİLİK KAVRAMI
Bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin daha önceki dönemlere nazaran görülmemiş boyutlara ulaşması,
çağımızın değişim ve yenilik kavramıyla nitelendirilmesine yol açmıştır. Başarının daha hızlı ortaya
çıktığı günümüz dünyasında, bilgi devrimi, teknolojik gelişmeler ve küreselleşmenin ortaya çıkardığı
dinamikler, örgütlerin faaliyet gösterdikleri çevrenin unsurlarında birbirini besleyen değişimlere neden
olmaktadır. Artık modern dünya; hiper rekabet, hız, risk, belirsizlik, dinamizm ve çalkantı gibi
kavramlarla açıklanmaya başlamıştır. Çağdaş dünyanın temel taşı olan örgütlerin bu değişimlerden
etkilenmeden yaşamlarını sürdürmeleri beklenemez bir gerçektir. Örgütler, dışsal çevre koşullarında
yaşanan büyük değişim ve oluşumlara cevap vermek amacıyla ürün, yapı, sistem, süreç ve stratejilerini
sürekli yenileme ve değiştirme zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bu zorunluluğu yerine getirmenin yolu
ise örgütlerin yaratıcı ve yenilikçi olmalarından geçmektedir (Naktiyok, 2007).
Yenilik (inovasyon), Latince bir sözcük olan "innovatus"tan türemiştir. "Toplumsal, kültürel ve idari
ortamda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması" anlamındadır. Webster, yeniliği "yeni ve farklı bir
sonuç" olarak tanımlar. Türkçe de "yenilik", "yenileme" gibi sözcüklerle karşılanmaya çalışılsa da,
anlamı tek bir sözcükle ifade edilemeyecek kadar geniştir. Bir yenilik için asgari koşul, ürün, süreç,
pazarlama yöntemi veya organizasyonel yöntemin firma için yeni (veya önemli derecede iyileştirilmis)
olmasıdır. Bu, firmaların ilk defa geliştirdikleri ve diğer firma veya organizasyonlardan uyarlamış
oldukları ürünler, süreçler ve yöntemleri kapsar (Bingöl, 2006).
Peter Drucker ise yenilik kavramını; girişimciliğin belli bir fonksiyonu olarak tanımlamaktadır.
Yenilik, girişimcinin yeni kaynaklar yaratarak veya mevcut kaynakların kullanım potansiyelini
artırarak refah yaratması olarak tanımlamaktadır (Drucker, 1998).
Yenilik kavram olarak teknolojik bir olgudan çok ekonomik bir kavramdır. Pek çok teknolojik buluş
inovasyon olarak adlandırılamaz. Çünkü bu buluşlar ekonomik literatürde ekonomik bir değere
dönüşmemektedir. İnovasyon süreç olarak analiz edilirken sadece işletmedeki yaratıcılığın derecesi
değil aynı zamanda yaratıcılığın ve inovasyonun sonuçlarına da bakmak gerekir. İnovasyon pazarda
görünür bir şekilde somut olmadır (Hıne ve Ryan, 1999).
KÜMELENME VE YENİLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ
İşletmeler arası ilişkiler üzerine yapılan birçok çalışmada başarılı bir yenilik için ilişki ağlarının
kurulmasında coğrafi şartların önemli bir kaynak olduğu görülmektedir. Belirli bir coğrafi alanda
bulunan işletmelerin (Türkiye‘de organize sanayi bölgeleri gibi) rekabet düzeyi, işletmeler arası
ilişkilerde oluşan yenilik ağ yapılarına bağlanabilmeleri ile doğru orantılıdır. Öte yandan, KOBİ‘lerin
farklı işbirliği ortakları ile olan ilişkilerinin boyutu ve bu işbirliğinin yerel ortaklarla
gerçekleştirebilme düzeyi açısından bölgesel yenilik sistemlerinde dikkate değer bir farklılaşma
mevcuttur. Üstelik bölgesel sistemlerin ulusal sistemlerden daha önemli hale geldiği de söylenebilir
(Akdeve, 2009).
Kümelenme ve yenilik kavramları küme içindeki firmaları ilgilendiren bir durumdan ziyade,
tedarikçiler, alıcılar ve endüstri içindeki tüm aktörleri de içine alan yekpare bir yapıyı kapsamaktadır.
Bu durumda kümeler bölgesel rekabetin en önemli dinamiklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
79
Yenilikçi kümelerin ortak özellikleri şu şekilde özetlenebilir; bir küme olarak yenilikçi davranışı
benimsemiş, bilgi transfer kanallarına sahip, bilgi kaynaklarını elinde bulunduran kümeler yenilikçi
küme olarak adlandırılır. (Verbeek, 1999).
Kümeler içindeki firmaların, bu bölgeler dışındaki firmalara nispeten daha yenilikçi olmaları
gerektiğini iddia eden çeşitli kavramsal argümanlar geliştirilmiştir. Çok sayıdaki ampirik gözlemi ve
teorik perspektifi tek bir kümelenme modeli içinde bir araya getirerek kümelenmenin firmaların
inovasyon kapasiteleri üzerindeki etkilerinin iki özellik tarafından belirlendiğini öne sürebiliriz:
yığılma ekonomileri ve toplanma dışsallıklarıdır (Beaudry ve Breschi, 2003). Kümeler bir tür
mekansal yakınlık ile tanımlanmış bir ortam içindeki aktörlerden oluşan sistemler yoluyla bilgi tabanlı
rekabet yaratmayı vaat eder. Kümelenme kavramını bu şekilde ifade etmek biraz şaşırtıcı gelebilir zira
Porter tarafından ortaya konan ve daha sonra yine kendisi, meslektaşları ve diğerleri tarafından
geliştirilen yaklaşımda sosyal bilimcilerin meseleye bakış şekilleri benimsenmiş ve ekonomik
coğrafyanın temel yönlerinin analizine bazı önemli katkılar yapılmıştır (Waxell ve Malmberg, 2007).
Bir kümelenmenin parçası olmanın firmanın inovasyon kapasitesine getirileri şu şekilde ifade edebilir:
birincisi, geçmiş araştırmalarda kümelenmeye yeni giren firmalarla bu firmaların coğrafi olarak
yakınlarında bulunan örgütler arasındaki bilgi taşmalarının önemi incelenmekteydi. Bu bilgi
taşmalarının bir sonucu olarak kümelenmeye yeni giren firmalar coğrafi açıdan kısıtlı olan araştırma
süreçlerini geliştirmeye devam etmektedir; ikincisi, inovasyon süreci için gerekli olan soyut bilgi
(yazılı olmayan) kümelenmelerin önemini artırmaktadır. Hızlı gelişen teknolojiler kolayca
iletilemeyen ya da kodlanamayan soyut bilgilerin aktarılmasıyla ortaya çıkarlar. Bu bağlamda, bilgi
transferi yüz yüze görüşmeler ya da yakın seviye ilişkileri gibi etkileşimlere bağlıdır. Bu aktiviteler
yapıları bilgi transferini coğrafi açıdan kısıtlamasına ve bilginin eskimesine neden olmaktadır
(Morales ve Langa, 2012).
Yenilikçi kümeler olarak gösterilen teknokentlerin oluşmasında başat faktörler olan ve en sık görülen
organizasyon yapıları olarak bilim parkı, araştırma merkezi, kuluçka/inkübatör merkezi, teknoloji
geliştirme bölgeleri gösterilmektedir. Bu yapıların daha rekabetçi ve sağlam bir üst yapıya kavuşmuş
şekli ise teknokentler olarak gösterilebilir.
ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
Kümelenme ve yenilikçilik konusunda ülkemizde yeteri kadar çalışma yapılmamış ve özellikle
teknokentler üzerine yapılan araştırmalar ise genellikle ODTÜ Teknokent ve Bilkent Cyberpark gibi
Ankara merkezli ve daha çok firmayı içinde barındıran kümeler üzerine yoğunlaşılmıştır. Ancak
ülkemizde son yıllarda üniversitelerin sürekli olarak teknokentler üzerine odaklanması ve daha yeni
sayılabilecek geçmişleri 5-10 yıl olan teknokentlerinde yenilik yapma kapasitelerinin ölçülmesi
gerekliliği bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Araştırmanın Yöntemi
Bu kısımda örneğin seçimi, veri toplama aracının geliştirilmesi, veri toplama süreci, anketteki
ifadelerin niteliği ve veri toplamada kullanılan istatistiksel yöntem ve teknikler açıklanmıştır.
Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi
Yenilik ve yenilik yapma kapasitesi literatürü incelendiğinde, analiz birimi olarak endüstri, işletme,
işletme birimleri ve ortaya konulan yenilikler bazında değerlendirme yapıldığı görülmektedir (Koçak
ve Karaca, 2013). Bu noktadan hareketle, araştırmanın amacına uygun olarak, analiz için
teknokentlerde faaliyet yapan sektörler, analiz birimi olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada Türkiye’nin
değişik illerinde faal durumda bulunan 36 teknokent de ki 1.451 şirket çalışma evrenini
oluşturmaktadır. (www.konyateknokent.com.tr). Araştırma evreni için minimum örneklem %5 önem
düzeyinde ve %5 hata payı ile anket uygulanacak örnek kitlesinin büyüklüğünü belirlemek için eşitlik
(1)’de yeralan;
80
(1)
Örnek büyüklüğü hacmi formülünden yararlanılmış ve eşitlik (2)’de hesaplanan değer
bulunmuştur. Bu değer minumun örnek sayısını göstermektedir.
(2)
Araştırmada eksik ve hatalı olmayan 407 anket değerlendirmeye alınmıştır. En fazla katılım ODTÜ
Teknokent 115 firma ve % 28.26 katılım ile sağlarken, ODTÜ’yü Gazi Teknopark 41 firma ve %
10.07 ile takip ederken, İTÜ Arı Teknokent 34 firma %8.35 İzmir Teknopark ise 33 firma ve %
8.11 ve Ankara Üniversitesi Teknokent 31 firma ve % 7.62 ile ankete en çok katılım sağlayan 5
teknokent olmuştur.
Soru Formlarının Oluşturulması
Bu araştırmada, temelde nicel verilere dayalı araştırma ve ölçme yöntemi benimsenmiştir.
Araştırmada veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Anket üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, firmadaki pozisyonu, firmada çalışma
süresi, firmanın bulunduğu teknokent, firmanın bulunduğu sektör, firmanın kuruluş yılı gibi
araştırma kapsamındaki çalışanların kişisel özelliklerini belirlemeye yönelik kapalı uçlu sorulara
yer verilmiştir.
Anketin ikinci bölümünde, firmanın sahip olduğu patent sayısı, marka sayısı, tescilli süreç ve
sayıları ile son beş yılda ki patent ve marka başvuruları sorulmuştur. Bu 5 maddelik soru ise Elif
Türkan Aslan’ın “İnovasyon ile İç Girişimcilik Etkileşimi: Bilişim 500 Şirketlerinde Bir
Araştırma” konulu doktora tezinde uyarlanarak alınmıştır. (Aslan, 2012).
Anketin üçüncü bölümünde yenilik ve boyutları ile ilgili ölçeklere yer verilmiştir. İlk bölümünde
teknokent içindeki firmaların “Yenilik Algısı” 4 maddeden oluşan ve Vila ve Kuster (2007)
tarafından geliştirilen ölçekten yararlanılmıştır. İlgili ölçek; Durdu Mehmet Biçkes tarafından
hazırlanan, “Örgütsel Öğrenme, İnovasyon ve Firma Performansı Arasındaki İlişkiler: İnovasyonun
Aracılık Etkisine Yönelik Büyük Ölçekli İşletmelerde Bir Araştırma” konulu doktora tezinden
uyarlanmıştır. (Biçkes, 2011). Bu bölümde ayrıca örgütsel yenilikçilik düzeyini ölçmek amacıyla,
Wang ve Ahmed (2004) tarafından geliştirilen ve Kadir Aksay tarafından hazırlanan “Yenilikçilik
Kültürünün Örgütsel Yenilikçilik Üzerine Etkisi: Konya İlinde Faaliyet Gösteren Özel
Hastanelerde Bir Uygulama”
adlı doktora tezinden uyarlanmıştır. Bu ölçek; “Örgütsel
Yenilikçilik” ve boyutlarını ölçmek amacıyla, Davranışsal Yenilik (4 Soru), Ürün/Hizmet Yeniliği
(3 Soru), Pazar Yeniliği (3 Soru) ve Süreç Yeniliği (3 Soru) dan oluşmaktadır. (Aksay,2011).
Geçerlilik ve Güvenilirlik Analizleri
Lisrel 8.80 programı kullanılarak ölçeklerin doğrulayıcı faktör analizleri (DFA) yapılmış, uyum
iyiliği değerleri tablo 1’de verilmiştir. DFA uyum iyiliği değerlerinin tümü kabul edilebilir
değerler üretmiş ve ölçeklerin yapı geçerliliği sağlanmıştır.
Tablo 1. DFA Uyum İyiliği Değerleri
Kabul Edilebilir
Değerler
DFA Uyum
Değerleri
n/a
df
n/a
< 3.0
CFI
> 0.9
GFI
> 0.9
NFI
> 0.9
RMSEA
< 0.08
PNFI
>0.5
AGFI
>0.9
325,27
113
2,878
0.980
0.910
0.980
0.068
0.820
0.870
81
SPSS 20 Windows paket programında iç tutarlılık analizleri yapılmış ve ölçeklerin güvenirlilikleri
0,89, 0,87 ve 0,93 olarak bulunmuştur. Dolayısıyla tüm değişkenlerin güvenilirlikleri kabul
edilebilir 0,70’lik iç tutarlılık (α) düzeyinin üzerinde değerlere sahiptir. Tablo 2’de değişkenlerin iç
tutarlılık katsayıları gösterilmiştir.
Tablo 2. Değişkenlerin Güvenilirlik Analizi
Değişkenler
Soru Sayısı
İç Tutarlılık Katsayıları (α)
Yenilik Algısı
4
0,89
Davranışsal Yenilik Algısı
4
0,87
Ürün/Hizmet/Pazar/Süreç Yenilik
Algısı
9
0,93
Bulgular ve Yorum
Bu bölümde çalışmanın araştırma kısmı için toplanan verilerin analizi sonucu elde edilen bulgular yer
almaktadır.
Araştırmaya katılan 407 firma incelendiğinde, en yüksek oranın %36,61 ile (n=149) yazılım
sektöründe faaliyet gösterdiği görülmektedir. Bu sektörü % 19,10 ile (n=78) bilişim teknolojileri
sektöründe faaliyet gösterenler, %8,85 (n=36) Sağlık Teknolojileri ve %8,11 (n=33) ile Savunma
sanayi firmaları takip etmektedir.
Tablo 3. Araştırmaya Katılan Firmalara Bulunduğu Sektöre İlişkin Bilgiler
Firmanın Bulunduğu Sektör
Yazılım
Bilişim Teknolojileri
Savunma Sanayi
Telekomünikasyon
Sağlık Teknolojileri
İleri Malzemeler
Enerji
Otomotiv
Kimya
Çevre
Diğer
Toplam
F (Frekans)
149
78
33
15
36
25
18
5
7
11
30
407
Yüzde (%)
36.61
19.1
8.11
3.69
8.85
6.14
4.42
1.23
1.72
2.70
7.37
100
Sektörlerdeki Firmaların Yenilik Yapma Kapasiteleri
Araştırma bulgularına göre firmaların yenilik algısında en düşük ortalama (3,86) ile “Yeni bir ürünü
başarılı bir şekilde oluşturmada, firmamızın teknolojik yetenekleri ve bu yetenekleri ortaya çıkaran
faktörler arasındaki uyum düzeyi yüksektir” ifadesidir. En yüksek ortalama ise (4.10) ile
“Firmamızda yeni ürün geliştirme sürecinde müşteri beklentilerinin dikkate alınma düzeyi yüksektir”
ifadesidir. Bu sonuçlardan hareketle firmaların yenilik süreçlerinde müşteri beklentileri doğrultusunda
hareket ettikleri ve yeniliğe adapte olma konusunda bilinçli bir süreç yürüttükleri söylenebilir.
Aşağıdaki şekil 1’de katılımcıların %73,43 oranında olumlu görüş bildirmesi, olumsuz görüşleri %
15,68 ve kararsızlarında %10,89 kalması teknokent firmalarının yeniliği özümsediğinin bir kanıtı
olarak gösterilebilir.
Bulgulara gore firmaların davranışsal yenilik algısı en düşük ortalamaya (4,10) ile “Yaptığım iş ile
ilgili yenilikleri yapmak adıma yöneticilerden destek alırım.” Ifadesidir. En yüksek ortalama ise
(4.30) “Alışılmamış yöntemler ve çözümler kullanarak yeni metotlar deneyen kişilere olumlu gözle
bakılır” ifadesidir. Bu sonuçlardan hareketle çalışanların büyük çoğunluğunun yeni bir süreç, teknik,
metot vs. denediğinde cesaretlendirildiği ve özellikle grup içerisinde daha fazla destek aldığı ortaya
çıkmaktadır. Sonuçlardan hareketle yöneticilerden alınan destekler doğrultusunda grup içi desteğin
82
daha fazla olması yenilik sürecinde ekip çalışmasının daha cesaretlendirici bir faktör olduğu sonucunu
söylenebilir. Şekil 1’de katılımcıların %83,22 oranında olumlu görüş bildirmesi, olumsuz görüşleri %
6,82 ve kararsızlarında %9,96’da kalması teknokent firmalarının davranışsal yeniliği özümsediğinin
bir kanıtı olarak gösterilebilir.
Ürün, hizmet, pazar ve süreç yeniliği algısında en düşük ortalama (3,55) ile “Sunduğumuz hizmetlerin
müşterilere tanıtılmasında uyguladığımız pazarlama yöntemleri sektörde devrim niteliğindedir”
ifadesidir. Bu gruptaki en yüksek ortalama ise (4,17) ile “Geleneksel Yöntemler kullanarak sorunu
çözemediğimizde yeni yöntemler buluruz” ifadesidir. Bu sonuçlardan da anlaşılmaktadır ki, firmaların
pazarlama süreçlerinde çokta öncü atılımlar yapmaya çekindikleridir. Daha çok denenmiş ve başarılı
olmuş teknikler firmaların pazarlama bütçelerini de azaltacağından mantıklı bir seçimdir. Bu grupta en
yüksek ifadenin daha önce yukarıda bahsedilen şekilde süreçlerde yeni yöntemler denenmesi
konusundaki irade ve başarıdır. Süreçlerini sürekli olarak yenilemeye çalışma çabası bu soru grubunda
da benzer ifadeler ile tekrarlanmıştır. Aşağıdaki şekil 1’de katılımcıların %73,76 oranında olumlu
görüş bildirmesi, olumsuz görüşlerin % 10,53 ve kararsızlarında % 15,70’de kalması teknokent
firmalarının ürün/hizmet/süreç yeniliği boyutlarını da önemli bir şekilde içselleştirdiğinin kanıtı olarak
gösterilebilir.
Şekil 1. Firmaların Yenilik, Davranışsal Yenilik ve Ürün/Hizmet/Pazar/Süreç Yenilik Algıları
Firmaların Yenilik Algısı
Firmaların Davranışsal Yenilik Algısı
6,82%
10,89%
9,96%
15,68%
73,43%
Katılmıyorum
Katılmıyorum
Kararsızım
Kararsızım
Katılıyorum
83,22%
Katılıyorum
Firmaların
Ürün/Hizmet/Pazar/Süreç
Yeniliği
10,53%
15,70%
Katılmıyorum
Kararsızım
Katılıyorum
73,76%
Aşağıdaki tablo 4’te sektör değişkeni açısından firmaların yenilik yapma kapasitelerini oluşturan
faktörlere ve genel olarak yenilik yapma kapasitelerine verdikleri öneme ilişkin tek yönlü varyans
analizi sonuçları verilmiştir. Tablodan da izlenebileceği gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren
firmaların yenilik yapma kapasitelerine verdileri öneme ilişkin ortalamaları arasındaki farklılık %99
(p<,01) ve %95 (p<,05) önem düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı değildir.
83
Tablo 4. Sektör Değişkeni Açısından Tek Yönlü Varyans Analizi
Faktörler
Yenilik Algısı
Davranışsal Yenilik Algısı
Ürün/Hizmet/Pazar/Süreç
Yenilik Algısı
Değişim
Kaynağı
Grup Arası
Grup İçi
Toplam
Grup Arası
Grup İçi
Toplam
Grup Arası
Grup İçi
Toplam
Kareler
Toplamı
8,248
292,659
300,907
9,062
235,634
244,696
8,695
236,248
244,943
S.D.
10
395
405
10
395
405
10
391
401
Kareler
Ortalaması
,825
,741
F
1,113
Önem
Düzeyi
,351
,906
,597
1,519
,130
,870
,604
1,439
,161
Tablo 5. Yenilik Yapma Kapasitelerinin Sektörlere Göre Dağılımı
YENİLİK YAPMA
KAPASİTESİ
Patent
Marka
Tescil Sayısı
Son 5 Yılda
Başarısız
İnovasyon Sayısı
SEKTÖRLER
Bilişim (78 Firma)
Çevre (11 Firma)
Diğer (30 Firma)
Enerji (18 Firma)
İleri Malzemeler (25
Firma)
Kimya (7 Firma)
Otomotiv (5 Firma)
Sağlık Teknolojileri (36
Firma)
Savunma Sanayi (33
Firma)
Telekomünikasyon (15
Firma)
Yazılım (149 Firma)
Toplam (407 Firma)
Sayı
50
1
9
12
30
Ort.
0,64
0,09
0,30
0,67
1,20
%
13,3
0,3
2,4
3,2
8,0
Sayı
117
1
28
17
38
Ort.
1,50
0,10
0,93
1,00
1,52
%
20,8
0,2
5,0
3,0
6,8
Sayı
9
0
9
0
2
Ort.
0,12
0
0,30
0
0,08
%
10,2
0
10,2
0
2,3
Sayı
13
1
--8
4
Ort.
1,44
1
--4,0
1,33
%
11,8
0,9
--7,3
3,6
6
1
63
0,86
0,20
1,75
1,6
0,3
16,7
13
3
45
1,86
0,60
1,29
2,3
0,5
8,0
0
0
9
0
0
0,25
0
0
10,2
3
-15
1,50
-3,0
2,7
-13,6
48
1,45
12,7
44
1,38
7,8
22
0,67
25,0
9
1,50
8,2
80
5,33
21,2
73
4,87
13,0
3
0,20
3,4
4
2,0
3,6
77
377
0,52
0,93
20,4
100
183
562
1,23
1,39
32,6
100
34
88
0,23
0,22
38,6
100
53
110
2,41
2,12
48,2
100
Araştırmaya katılan 407 firma içerisinde yenilik yapma kapasitesi en yüksek olan sektör
“Telekomünikasyon Sektörü” olurken, en düşük sektör ise “Çevre Sektörü ”nün olduğu tablo 5’te
görülmektedir. Telekomünikasyon sektöründen sonra yenilik yapma kapasiteleri yüksek olan sektörler
savunma sanayi ve sağlık teknolojileri sektörleridir. Çevre sektöründen sonra yenilik yapma kapasitesi
en düşük olan sektör ise otomotiv sektörüdür. Ülkemizde son yıllarda telekomünikasyon, savunma
sanayi ve sağlık teknolojileri sektörlerinde atılım yapması ile araştırma bulgularından ortaya çıkan
sonuçlar örtüşmektedir. Son 5 yıl içerisinde başarısızlıkla sonuçlanan inovasyon en çok enerji
sektöründe görülmektedir. İnovasyon ile ilgili son 5 yılda başarısızlıklarını en aza indirgeyen sektörler
ileri malzemeler ve bilişim sektörleridir.
SONUÇ
Teknokentler, üniversitelerdeki AR-GE sonuçlarının ekonomik değere dönüşmesini amaçlayan ve
yenilikçi firmaların oluşmasına liderlik eden girişimcilerin yetişmesi için olanaklar sağlamaktadır.
Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin ortak özelliklerine bakıldığında, teknoloji üretebilme ve bunu
pazarlayabilme yetenekleri ilk göze çarpan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Teknoloji odaklı
küresel şirketler ile ön plana çıkan dev ekonomilerin, yenilik yapabilme kapasiteleri onları katma
değeri yüksek ürün ile pazarlara yöneltmekte ve dünya ekonomisinden büyük payı bu sayede
almaktadırlar. Ülkemizde faaliyet gösteren teknokent firmalarının birçoğunun yazılım üzerine
84
odaklandığı görülmektedir. Yazılım sektörünü ise bilişim, savunma sanayi sektörleri ve sağlık
teknolojileri sektörleri takip etmektedir.
Telekomünikasyon sektörü tüm dünyada hemen her sektörden daha fazla gelişme göstermektedir.
Ülkemizde de en fazla AR-GE yatırımı bu sektörde yapılmaktadır. Ancak bu yatırımlara rağmen halen
daha ABD ve Avrupa standartları sağlanabilmiş değildir. Yenilik yaratabilmenin temelinde sürekliliği
sağlayacak politikaların belirlenmesi ve izlenmesi ile iç dinamiklerin geliştirilmesi gelmektedir. Bunun
için de inovasyonu artırıcı teşvikler ve yasal çerçevenin daha da genişletilmesi gerekmektedir.
Sağlık sektörü son yıllarda büyük bir değişim dönüşüm içerisindedir. Bilgi çağının gerekleri
bağlamında sağlık sektöründe bilişim sistemleri üzerine kurulu yeniliklerin ön plana çıktığı
söylenebilir. Sağlık teknolojileri alanında faaliyet gösteren firmaların yeni teknolojilere
odaklanmalarının ana nedenleri arasında; yaşlanan nüfus, çevresel etkiler, genetik faktörler ve
hastalıkların yapısında meydana gelen değişimler gösterilebilir. Sağlık teknolojilerinin değişim
göstermesi, sağlık turizmi yönünde ülkemize önemli katkılar sağlamaktadır.
Uluslararası arenada söz sahibi olabilmek için güçlü bir milli savunma sanayisine ihtiyaç vardır. Milli
savunma sanayisinde Ar-Ge’ye dayalı yenilikçi modellerin uygulanması gerekliliği bir zorunluluktur.
Savunma sanayi sektörü genellikle yeni teknolojilere gereksinim duyan, teknolojinin kritik önemde
olduğu sektörlerin başında gelmektedir. Sektörde geliştirilen teknolojiler, sonralarda sivil amaçlarla da
kullanılmakta, böylece ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasına dolaylı ancak çok büyük çapta katkıda
bulunmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında, telekomünikasyon, sağlık teknolojileri ve savunma sanayi sektörleri yenilik
yapma kapasiteleri açısından lokomotif sektörlerdir. Yenilik yapma kapasiteleri düşük olan sektörlerin
yenilikçi duruma gelebilmeleri için AR-GE faaliyetlerine gereken özeni göstermeleri gerekmektedir.
Bu bağlamda bu sektörlere devlet teşvikleri artırılmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Firmalarda yenilik algısı, yenilik yapma kapasitesi ile yenilikçi sonuçlarla (yenilik yapma kapasitesi ve
yenilik) bereber incelenmesi, yenilikçi işletmelere hakim olan faktörlerin anlaşılmasına imkan
sağlamaktadır. Araştırma bulguları yenilik yapma kapasitelerini artırma arayışı içinde olan işletmelere
yol göstermesi açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
85
KAYNAKLAR
Akdeve, E., 2009. Sanayi Kümeleri, Teknolojik Yenilik, İşletmelerarası İlişkiler ve Yakınlıklar
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 277 s.
Aksay, K., 2011. Yenilikçilik Kültürünün Örgütsel Yenilikçilik Üzerine Etkisi: Konya İlinde Faaliyet
Gösteren Özel Hastanelerde Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 244 s.
Aslan, E.T., 2012. İnovasyon ile İç Girişimcilik Etkileşimi: Bilişim 500 Şirketlerinde Bir Araştırma,
Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 296 s.
Beaudry, C., Breschi, S., 2003. “Are firms in clusters really more innovative?”, Economic Innovation
New Technology., Vol. 12(4), pp. 325–342.
Becattini, G., 2004. “From Marshall’s to the Italian “Industrial Districts A Brief Critical
Reconstruction,” Edward Elgar Published Northampton, Mass, pp. 83-106.
Biçkes, M., D., 2011. Örgütsel Ögrenme, İnovasyon Ve Firma Performansı Arasındaki İlişkiler:
İnovasyonun Aracılık Etkisine Yönelik Büyük Ölçekli İşletmelerde Bir Araştırma, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı,
368 s.
Bingöl, M., 2006. İşletmelerde Bilişim Teknolojileri ve Yenilikçilik: Erzurum, Erzincan ve
Bayburt’taki İmalat İşletmeleri Üzerine Bir Araştırma, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
142 s.
Çağlar, E., 2006. “Türkiye’de Yerelleşme ve Rekabet Gücü: Kümelenmeye Dayalı Politikalar ve
Organize Sanayi Bölgeleri, Bölgesel Kalkınmada Yeni Açılımlar,” TEPAV, ss.305-316.
Hine, D,, Ryan, N., 1999. “Strategy Small Service Firms - Creating Value Through Innovation”,
Managing Service Quality, Volume 9 . Number 6, pp. 411-422.
Koçak, A., Karaca K., 2013. “İşletmelerde Örgütsel Karakteristiklerin Yenilik Kapasitesi Üzerine
Ortaklaşa Etkisinin Belirlenmesi” Pazarlama ve Pazarlama Araştırmaları Dergisi, Sayı: 11, ss. 21-60.
Naktiyok, A., 2007. “Yenilik Yönelimi ve Örgütsel Faktörler”, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:
21, Sayı: 2, ss.211-230.
Porter, M.E., 1998. “Clusters and the New Economics of Competition,” Harvard Business Review,
Vol: 76, No:6 , pp.77-90.
Rosenfeld, S., 2005. “Industry Clusters: Business Choice, Policy Outcome, or Branding Strategy?”
Journal of New Business Ideas and Trends Vol. 3., pp. 4-13.
Verbeek, H.,, 1999. Innovative Clusters Identification of value-adding production chains and their
Networks of innovation, an international studies, Doctoral Thesis, Algemene Economie aan de
Faculteit der Economische Wetenschappen van de Erasmus Universiteit te Rotterdam.
Waxell, A., Malmberg, A., 2007. “What is global and what is local in knowledge-generating
interaction? The case of the biotech cluster in Uppsala, Sweden”, Entrepreneurshıp & Regıonal
Development, Vol.19, pp. 137-159.
86
Xavier, F.,M,. Langa, M., E.,, 2012. “The impact of cluster connectedness on firm innovation: R&D
effort and outcomes in the textile industry,” Entrepreneurship & Regional Development Vol. 24, pp.
685-704.
http://www.tdk.gov.tr Erişim 02.03. 2015
http://www.unesco.org/new/en/natural-sciences/science-technology/university-industrypartnerships/science-parks-around-the-world/, Erişim Tarihi: 25.02.2015
http://www.konyateknokent.com.tr/d/f/tgb-listesi.pdf Erişim Tarihi: 21.02.2015
87
ADIYAMAN TEKSTİL VE HAZIR GİYİM KÜMELENMESİ
Pınar DUMAN
ÖZET
Avrupa Birliğine Katılım Öncesi Mali Yardım Programı (AB-IPA) çerçevesinde sağlanan fonların bir
kısmının kümeleme çalışmalarına ayrılması ile 2004 yılından itibaren Türkiye’de kümeleme ve küme
geliştirme çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların en önemlilerinden birisi de AB, UNDP ve GAP Bölge
Kalkınma İdaresi’nin ortak proje yapılanması olan Girişimci Destekleme Merkezleri’nin (GİDEM)
Güneydoğu Anadolu Bölgesi merkezli başlattığı çalışmadır. Türkiye’deki pamuk üretiminin %60’ını
karşılayan Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, Türkiye’nin emek yoğun ve lokomotif sektörü olan tekstil
ve hazır giyimin merkezi haline gelmesi amacıyla Adıyaman ilinde GAP-GİDEM tarafından proje
yürütülmüştür. Yürütülen bu proje ile Adıyaman’daki işsizlik oranını erkeklerde %11, kadınlarda ise
%4 oranına düşmüştür. Bu kapsamda kümelenme ile doğan ihtiyaçları karşılama amacıyla Adıyaman’da
şirket sayısı 70’e çıkmıştır. Açılan bu fabrikalar sayesinde ildeki özel sektördeki istihdamın %70’i tekstil
alanında çalışmış ve bu fabrikalarda dünyaca ünlü markalar üretilmiştir.
Hazır giyim sektörü Türkiye’nin ihracat ve istihdamı açısından büyük önem taşımaktadır. Dünya Ticaret
Örgütüne Uzakdoğu’nun katılması ve kotaların kalkmasıyla; bir yandan karlılığı düşen hazır giyim
sektöründe markalaşmaya ihtiyaç duyan Türk imalat sanayi, diğer bir yandan Çin ve Hindistan gibi ucuz
işgücü maliyetlerinin rekabeti ile karşı karşıya kalmaktadır. Böylelikle; firmalara rekabet avantajı
sağlayan ve bölgesel kalkınmada önemli bir unsur olan kümelenme, hem artan ihracatta itici güç
oluşturmakta, hem de yabancı yatırımlar için cazibe merkezleri oluşturmaktadır. Bu üstünlüğe sahip
olan Adıyaman’da 2005 yılında kurulan Tekstil ve Hazır Giyim Kümelenme Derneği’nin (ATEKS)
yeniden etkin hale gelmesi sektörün rekabet gücünün artmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu
amaçla sektörün günümüz durumu incelenmiş (istatistik veriler, istihdam, ticaret, işletme sayısı vb.)
ardından Adıyaman Organize Sanayi Bölgesi'de hazırgiyim ve konfeksiyon sektöründe üretim yapan
ATEKS’e üye 11 firma yöneticisi / temsilcisi ile derinlemesine mülakat yapılmıştır. Elde edilen firma
görüşleri SPSS ortamında incelenmiş; SWOT analizi ve kümelenme analizi-üç yıldız yöntemi-;
ATEKS’de de aktif olan özel ve kamu temsilcileri ile sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla gerçekleşen
çalıştayda değerlendirilmiştir. Farklı bakış açıları ile yapılan katkıların daha olumlu çözümlerle
ulaşılabileceği düşüncesiyle çalıştayda beş ana önemli sorun ve çözüm önerileri dikkate alınarak
Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim Stratejik Planı oluşturulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Adıyaman, Tekstil ve Hazır Giyim, Kümelenme, GAP-GİDEM projesi
ABSTRACT
After Pre-Accession Financial Assistance Programme of the European Union (EU- IPA) of a portion of
the funds have been allocated to cluster studies, clustering and cluster development activities have been
carried out in Turkey since 2004. One of the most important of these studies is the joint project of the
EU, UNDP and the Southeastern Anatolia Project Regional Development Administration Entrepreneur's
Support Centres (GIDEM) study based in the Southeastern Anatolia Region. Southeastern Anatolia
Region provides 60% cotton production of Turkey, so a project carried out in Adıyaman by GAPGIDEM for the purpose of to become the center of textile and clothing sector which is the leading and
the labor-intensive sector of Turkey. This project provided to fall the unemployment rate in Adıyaman
for men11% and for the women 4%. In this context, the number of companies in Adiyaman has increased
to 70 in order to provide the needs arising with the clustering. Thanks to these factories, 70% of
88
employment in the private sector of the city has worked in the textile field and the world-famous brands
are produced in these factories.
Clothing sector is very important in terms of Turkey's exports and employment. After the Far East joined
the World Trade Organization and the removal of quotas; on the one hand Turkish manufacturing starts
to need branding because of the falling profitability in the ready made sector and on the other hand it is
faced with competition from cheap labor costs such as China and India. Thus; the cluster, which is an
important element in regional development and provides a competitive advantage to firms , is the driving
force in growing exports, as well as constitute attraction centers for foreign investment. Adıyaman has
this advantage with the establishing of Adiyaman Textile and Apparel Cluster Association (ATEKS) in
2005 and it is expected to contribute increasing the competitiveness of the industry by becoming active
again. For this purpose, the present status of sector was examined (statistical data, employment, trade,
business number, etc.) and then we made depth interviews with 11 companies’ manager / delegates who
are members of ATEKS and producing in clothing sector in Adıyaman Organized Industrial Zone. The
resulting of firm opinions were analyzed with SPSS program; SWOT analysis and cluster analysis
method- three stars; they were evaluated in workshop with the participation of non-governmental
organizations and the private and public representatives who are active in ATEKS. For the purpose of
contributions made with different perspectives can be reached with more positive solution, Adıyaman
Textile and Clothing Strategic Plan was created considering five main important problems and solutions
in the workshop.
Keywords: Adiyaman, Textile and Clothing, Clustering, Project of GAP-GIDEM
GİRİŞ
ADIYAMAN
Coğrafi Yapısı
Adıyaman ili merkezi Orta Fırat bölümü içinde yer alır. Kuzeyde bulunan Çelikhan ile Gerger
ilçesinin bir kısmı Doğu Anadolu Bölgesine, Batıda bulunan Gölbaşı ile Besni ilçesinin bir kısmı ise
Akdeniz Bölgesine dahil edilmiştir. Adıyaman ilinin Kuzeyinde Malatya ili (Pütürge, Yeşilyurt ve
Doğanşehir ilçesi), Batıda Kahramanmaraş ili (Merkez ile Pazarcık ilçesi), Güneybatıda Gaziantep
(Araban ilçesi), Güneydoğuda Şanlıurfa ili (Siverek, Hilvan, Bozova ve Halfeti ilçeleri), Doğuda ise
Diyarbakır ili (Çermik ile Çüngüş ilçesi) bulunmaktadır. Merkez ilçe dahil 9 ilçesi ile 406 köyü vardır.
İlçeleri Merkez, Besni, Çelikhan, Gerger, Gölbaşı, Kahta, Samsat, Sincik ve Tut ilçeleridir. Adıyaman
ilinin toplam nüfusu 597.184 kişi olup nüfusun yaklaşık 225 bini merkez ilçe de yaşamaktadır.
Sanayi Yapısı
Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik sıralamasında (SEGE 2011) 66.
sırada bulunan Adıyaman ili; sanayi ile 1955 yılında ‘Adıyaman Pamuklu Dokuma Sanayi Türk Anonim
Şirketi’nin kurulmasıyla tanışmıştır. 1955 yılında inşaatına başlanan ve 1960 yılında kesin kabulü
yapılan fabrika aynı yılın Eylül ayında mevcut hükümetin fabrikayı terk listesine alması sebebiyle
üretime geçememiş, terk kararının 1963 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılması sonrası 1967
yılında deneme üretimine başlanabilmiştir. Sümerbank İplik Fabrikası olarak adlandırılan bu tesis aynı
zamanda Adıyaman ilinde ilk fabrika tipi sanayi tesisi olma özelliği kazanmıştır. 1991 yılında Adıyaman
Organize Sanayi Bölgesi’nin inşaat çalışmalarına başlanması da ilde sanayinin gelişmesi yönündeki
faaliyetleri hızlandırmış, ili modern sanayi hamlelerinin yaşandığı bir döneme taşımıştır. Sanayi
yatırımlarının başlangıçta devletçe daha fazla desteklenmesi, ardından özel sektörün de sanayi
yatırımlarına yönelmesi çok sayıda yeni işletmenin temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır.
89
1990’lı yılların sonlarına kadar, başta gıda sanayi olmak üzere tarıma dayalı sanayi işletmeleri
yoğunlukla yer alırken, bu dönemden itibaren tekstil imalat kolu Adıyaman’da öne çıkmaya başlamıştır.
Adıyaman’da tekstil sektörünün gelişmesinde, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde tekstil
alanında deneyim kazanan yöre insanlarının kendi memleketlerine yatırım yapma istekleri etkili
olmuştur. Özellikle düşük işgücü maliyetleri ve enerji teşvikleri de burada işletme kurmayı cazip hale
getirmiştir. Ancak ildeki tekstil sanayi doğrudan ihracata yönelik olmaktan ziyade daha çok büyük
şehirlerde faaliyet gösteren şirketlerin fason işlerini yapma niteliğindedir. Tekstil ana sanayi kolu içinde
alt faaliyetlere bakıldığında hazır giyim üretimi gerçekleştiren işletmelerin ağırlıkta olduğu
görülmektedir(BAKIRCI,2012).
2013 yılında Adıyaman ilinde değişik alan ve sektörde sanayi sicil belgesi almış 245 işletme mevcut
olup, toplam 278 işletmede 10.271 kişi istihdam etmiştir. Yine aynı yıl il genelinde sanayi işletmelerin
sektörel dağılımına baktığımızda ise, %32,73’lük oranla Tekstil ürünleri imalatının ilk sırada geldiği
görülmektedir1.
Şekil 1.Adıyaman İli Sanayi Sektörel Dağılımı
40
30
20
10
0
32,73%
21,22%
16,91%
6,83%
4,32%
3,66%
2,52%
11,81%
Buna ek olarak, Adıyaman ilinin toplam istihdamının %20’sini hazır giyim sektöründe çalışanlarının
oluşturması, tekstil ve konfeksiyon sektörünün istihdam yaratan önemli sektörler arasında yer aldığını
göstermektedir. Bu veriler ışığında; sektöre dair ilin ekonomik kalkınmasında ihracata yönelik
sürükleyici bir faktör olacağını söylemek mümkündür.
Kümelenme Yapısı
Kümeleme “aynı sektörde faaliyet gösteren, aralarında işbirliği ve aynı zamanda rekabet olan
işletmelerin, onlara mal/hizmet sunan tedarikçilerin, ilgili kurumsal yapıların (üniversiteler, meslek
kuruluşları, iş koluyla ilgili standartları belirleyen ve kontrol eden kurumlar, gibi) aynı coğrafi bölgede
yoğunlaşmaları” olarak tanımlanmaktadır. Kümelenmenin firmaların rekabet avantajı yaratabilmesi
açısından birçok avantajından bahsedilebilir. Örneğin, kümede yer alan firmalar mevcut bir uzmanlaşma
seviyesine ulaşmış ve deneyimli işçi havuzuna ulaşabilir, işe alımlardaki maliyetleri azaltabilir.
Kümeler, iş fırsatları sunduğu ve iş gören devri riskini azalttığı için uzman iş görenleri daha kolay çeker,
bu da bazı sanayiler için önemli bir avantajdır. Bir kümenin parçası olmak firmalara girdi kaynaklarını
bulmada, bilgiye, teknolojiye ve gerekli kurumlara ulaşmada, ilgili şirketlerle koordinasyonda,
gelişmeyi ölçmede ve motive etmede daha verimli çalışma imkânı verir. Her türlü bilgi küme içinde
birikir ve her üye bunlara ulaşma hakkına sahip olur. Buna ilaveten kişisel ilişkiler ve topluluk bağları,
güven sağlar ve bilgi akışını kolaylaştırır. Bu şartlar firmalar arasında bilgi transferini mümkün kılar.
Kümenin üyeleri karşılıklı olarak bağımlı olduklarından birinin iyi performansı diğerlerinin başarılarını
da etkileyebilir(PORTER,1998). Bir arada bulunan firmalar birbirlerini tamamlama özellikleri
sayesinde zamanında üretim gerçekleşir. Siparişten sevkiyata kadar tüm süreçler hızlanır. Destek
1
T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan " Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve Deri Ürünleri
Sektörler Raporu- Sektörel Raporlar ve Analizler Serisi" ‘2014’
90
faaliyetlerini yakından temin ederler. Nakliye, stoklama gibi fonksiyonlar ekonomik şekilde
gerçekleşir(KAVRAKOĞLU vd.,2002).
Avrupa Birliğine Katılım Öncesi Mali Yardım Programı çerçevesinde sağlanan fonların bir kısmının
çeşitli sektörlerde kümeleme çalışmalarına ayrılması ile Türkiye’de kümeleme ve küme geliştirme
çalışmaları 2004 yılından itibaren hız kazanmış ve birçok çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların en
önemlilerinden birisi de AB, Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu (UNDP) ve GAP idaresinin ortak proje
yapılanması olan ‘Girişimci Destekleme Merkezi (GİDEM)’in Güneydoğu Anadolu Bölgesi merkezli
başlattığı çalışmadır(ALÜFTEKİN vd.,2012).
Türkiye’deki pamuk üretiminin %60’ını karşılayan GAP Bölgesi’nin, on yıllık bir perspektifte, emek
yoğun olan tekstil ve hazır giyim sektörünün merkezi haline gelmesi amacıyla Adıyaman ilinde GAPGİDEM uzmanlarının öncü olduğu, Adıyaman Valiliği, Adıyaman Belediyesi, Adıyaman Ticaret ve
Sanayi Odası, Adıyaman Üniversitesi, Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü, KOSGEB, sektörel dernekler ve
sektörden iş adamlarının da bulunduğu geniş bir ekiple proje yürütülmüştür. Bu çalışma 2004 yılı
sonunda tamamlanmış olup küme geliştirme aşamasına geçilebilmesi için “Adıyaman Küme Geliştirme
Komitesi” nin kurulmasına karar verilmiştir. Adıyaman Küme Geliştirme Komitesi, sektörü temsil eden
on beş kişiden oluşarak Şubat 2005’de kurulmuştur. Bir buçuk yıl boyunca yaklaşık iki ayda bir olmak
üzere sürekli toplanan komite, aşağıda yer alan ve dokuz ana başlıkta anılan toplam 38 adet sektör
geliştirme projelerini üretmiş ve her bir proje için sorumlu olarak bir yerel paydaş belirlenmiştir;
1.Adıyaman’da altyapı (hava alanı, yol, sulama ve enerji) imkânlarının geliştirilmesi,
2.İş gücü yeteneğinin KOSGEB, Çıraklık Okulu ve Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim Eğitim Merkezi
(ATEM) gibi imkânlar ile geliştirilmesi,
3.Tekstil ve hazır giyim ürünlerinin ulusal ve uluslararası pazarlarda tanıtım imkânlarının
geliştirilmesi,
4.OSB ile ilgili işlemlerde stratejik veya operasyonel düzeyde tekstil ve hazır giyim ürünlerine öncelik
verilmesi,
5.Adıyaman’da bu sektörde girişimciliği geliştirmek üzere eksik oyuncular için elverişli yatırım
ortamının tesisi ve yatırım promosyon faaliyetleri yapılması,
6.Adıyaman’da sosyal çevrenin, sanatsal faaliyet kurumlarının, otellerin, lokantaların tesis edilerek
geliştirilmesi,
7.Adıyaman kümelenme komitesinin faaliyet ve çalışmalarını tanıtan Web sayfasının ve sektörün
aktörleri arasında e-posta iletişim platformunun oluşturulması,
8.Adıyaman Üniversitesi Tekstil ve Hazır Giyim Meslek Yüksek Okulu’nun imkânları ve çalışmaları
ile sektörün ihtiyaçları ve çalışmaları arasında bütünlük sağlanması
9.Adıyaman Kümelenme Komitesi’nin hukuki kimlik kazanması ve kümelenmenin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasını teminen bu programın sekretaryasını üstlenmesidir.
Bu kapsamda GİDEM Ekibi tarafından yöreye yatırımcı çekilmesini teminen sektörün ulusal ölçekte
hizmet veren İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri(İTKİB) ve Türkiye Giyim
Sanayicileri Derneği (TGSD) gibi sivil toplum kuruluşu niteliğindeki kuruluşları ile çeşitli işbirliği
programları geliştirilmiştir(SAYIN,2006).
Adıyaman tekstil ve hazır giyim küme geliştirme programının önemli bir çıktısı da “yerel kümelenme
komitesi” nin sivil toplum kimliği kazanarak dernekleşmesine katkı sağlanmasıdır. Derneğin yürüttüğü
bu program; 2011 yılına kadar 1.700 işçiye istihdam sağlamış, Adıyaman’daki işsizlik oranını
erkeklerde %11, kadınlarda ise %4 oranına düşürmüştür. Bu kapsamda doğan ihtiyaçları karşılama
amacıyla Adıyaman’da 18 çırçır fabrikası, 10 iplik fabrikası ve bir örme dokuma fabrikası, bir boyahane,
iki adet baskı ve 4 adet nakış firmasıyla bölgedeki çalışan şirket sayısı 70’e çıkmıştır. Açılan bu
fabrikalar sayesinde ildeki özel sektördeki istihdamın %70’i tekstil alanında çalışmış ve bu fabrikalarda
dünyaca ünlü markalar üretilmiştir2.
2
http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/presscenter/news-from-new-horizons/2007/05/adiyaman-hot-spot-for-clusters/ web
sitesinden alındı
91
Kümelenme Analizi
Üç yıldız analizi, Avrupa Komisyonu’nca finanse edilen European Cluster Observatory3 platformu
tarafından geliştirilen bir teknik olup AB(28) ve ABD’de yürütülen haritalama çalışmalarında
uygulanmaktadır.
3 farklı parametre üzerinden yapılmış olan 3-yıldız yöntemi bu çalışmada Burdur ilinin rekabet
geliştirilmesi için tarım sektöründeki işletmelerin yapısının incelenmesi ve kümelenme yaklaşımının
araştırılması çalışmasından uyarlanmıştır4.
Bu üç temel parametre, istihdam değerlerinden elde edilmiştir. Bunlar sırasıyla büyüklük, başatlık ve
uzmanlaşma olup bu kriterlerin değerleri şu şekilde hesaplanmaktadır;
Büyüklük (Size)(ei/Ei): Bölgedeki sektör verisinin, sektörün toplam (Türkiye) verisine oranı
Başatlık (Dominance)(ei/en): Bölgedeki sektör verisinin, bölge toplam verisine oranı
Uzmanlaşma (Specialization)[(ei/en) / (Ei/En)]: Sektörün bölgedeki payının, sektörün ülkedeki payına
oranını göstermektedir.
Burada;
ei: Adıyaman ilinde Hazır Giyim ve Konfeksiyon sektöründe SGK’ da kayıtlı çalışan aktif sigortalı
sayısını,
Ei: Türkiye’de Hazır Giyim ve Konfeksiyon sektöründe SGK’ da kayıtlı aktif sigortalı çalışan sayısı,
en: Adıyaman ilindeki toplam SGK’ da kayıtlı aktif sigortalı çalışan sayısı,
En: Türkiye’de toplam SGK’ da kayıtlı aktif sigortalı çalışan sayısı,
İfade etmektedir.
Üç yıldız analizinde, her bir kriter (büyüklük, başatlık ve uzmanlaşma) için bir eşik değer belirlenmekte
ve kriterin hesaplanan değeri bu eşik değerini aşarsa, ilgili sektör bu kriterden bir yıldız almaktadır.
Bölgeler bazında analiz edilen sektörler eşik değeri aştığı her kriter bazında bir yıldız aldığından,
herhangi bir kriterin eşik değerini aşan sektör bir yıldız, herhangi iki kriterin eşik değerini aşan sektör
iki yıldız, üç kriterde de eşik değerini aşan sektör üç yıldız almaktadır. Üç yıldız alan sektörün o bölgede
“kümelenme” gösterdiği kabul edilmektedir.
Üç yıldız analizinde temel sorun, eşik değerin belirlenmesidir. Eşik değerin uygulanmasında genelde ilk
iki kriter için (büyüklük ve başatlık) eşik değer yüzde 7 olarak alınırken, uzmanlaşma katsayısı için
genellikle 1 olarak alınmaktadır. Burada bilhassa, ilk iki kriter için seçilecek değerin teorik ya da tematik
bir değeri bulunmadığından, farklı çalışmalarda farklı eşik değerler kullanıldığı
görülmektedir(KÜÇÜKKİREMİTÇİ,2012).
Adıyaman ili için yapılacak değerlendirmede ise, eşik değerin belirlenmesinde daha objektif ve daha
rasyonel bir değer tespit edilmesi için şu yöntem izlenmiştir:
Büyüklük kriteri için Adıyaman ilindeki Hazır Giyim ve Konfeksiyon sektörü istihdam değerinin
Türkiye’de Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü istihdam toplamı içindeki payı (ei/Ei) kriteri için,
ülkede tekstilde istihdam olan 81 ilimiz hesaplamalara alınmıştır. Sektörün her bir il için beklenen en az
değerinin (1/81=0,01234568) olması gerektiği sonucundan hareketle, bu değer büyüklük kriteri için eşik
değer olarak alınmıştır.
Başatlık kriteri için (ei/en), ilde 13 sektörde5 istihdam olmasından hareketle, sektörün tüm sektörler
içindeki payının beklenen değeri de (1/13=0,076923) olacağından, bu değer eşik değer olarak kabul
edilmiştir.
3
www.clusterobservatory.eu
Burdur Ticaret Borsası. (2014). (http://burdurtb.org.tr/belgeler/Projeler/Borsa_BAKA_proje.pdf. 24.11. 2014 tarihinde
Burdur Ticaret Borsası Resmi WEB Sitesi: www.burdurtb.org.tr adresinden alındı
4
5
13 sektör: Tekstil ürünleri imalatı-Gıda ürünleri imalatı-Seramik, Kil, madencilik ve taş ocakçılığı-Ham Petrol ve Doğal Gaz, kok-Lastik ve
plastik ürünleri imalatı-Makine imalatı, tarım makineleri, elektrikli makineler-Mobilya imalatı-Demir Çelik ve Demir dışı metaller-CamÇimento-Kimya-Gübre-Deri ve deri ürünleri
92
Uzmanlık katsayısı için de [(ei/en) / (Ei/En)] beklenen değer 1 olacağından (sektörün bölgedeki payının
sektörün ülkedeki payına oranının eşit olması bekleneceğinden), eşik değer olarak 1 alınmıştır.
Sektörlerin aldıkları yıldızlara göre kümelenme karakteristiklerinin isimlendirilmesinde; üç yıldız alan
sektörler için “olgun kümeler”, iki yıldız alan sektörler için “potansiyel kümeler” ve tek yıldız alan
sektörler için de “aday kümeler” ifadeleri kullanılmaktadır (KÜÇÜKKİREMİTÇİ,2012).
Adıyaman’ da Hazır Giyim ve Konfeksiyon sektörünün üç yıldız analizi aşağıdaki şekildedir; (2014
aktif sigortalı verileri Adıyaman ili için Bilim-Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü’nden alınmış olup
Türkiye için TÜİK’ ten elde edilmiştir.)
Tablo 1.Adıyaman İli Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü Kümelenme Kriteri
HAZIR GİYİM
VE
KONFEKSİYON
SEKTÖRÜ
KÜMELENME
KRİTERİ
İstihdam
SEKTÖRDEKİ İSTİHDAM
TÜRKİYE
ADIYAMAN
26.313.000
42.095
TÜRKİYE ADIYAMAN
763.866
5.224
SONUÇ
DEĞERLENDİRME
Büyüklük
0.012345679
0.00684
Başatlık
0.076923077
0.1241
*
1
4.2749
*
Uzmanlaşma
Tablo 1’de görüldüğü üzere Adıyaman Hazır Giyim ve Konfeksiyon sektörü için yapılan üç yıldız
analizinin sonucunda sektör iki yıldız alarak “ potansiyel küme” nitelemesini kazanmıştır.
Swot Analizi
Güçlü Yanlar
1-Hammadde ve malzeme zenginliği
2-Adıyaman’da Türkiye genelinde tanınmış tekstil markalarının üretimi yapılıyor olması
3-Genç ve dinamik işgücü potansiyelinin bulunması
4-Modern makine parkuru ve ekipman
5-Adıyaman ilinin huzur kenti olarak biliniyor olması
6-Adıyaman ilinde Tekstil kümelenmesinin var olması
7-Adıyaman Halk Eğitim Merkezi’nin ve İŞ-KUR’ un sektöre yönelik eğitimlerinin bulunması
8-Yerleşik tekstil geleneği
Zayıf Yanlar
1-Üretim maliyetlerinin yüksek olması
2-Firmaların verimli çalışamamasından dolayı kapasite kullanım oranının düşük olması
3- Sektörde pazarlama faaliyetlerini geliştirecek etkinliklere katılımdaki yetersizlik
4-Firmaların fason ağırlıklı üretim yapması
5-Nitelikli işgücü eksikliği
6-Küme aktörleri arasında işbirliğin ve diyaloğun kurulmaması
7-Adıyaman ilinin lojistik, ulaşım ve pazar ağına erişimdeki yaşadığı güçlükler
8-AR-GE, kalite kontrol ve süreç otomasyonu teknolojilerinin yeterli düzeyde gelişmemiş olması
Fırsatlar
1- 2011 yılı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ Endeksi
5.bölgede yer alan Adıyaman ilinin teşviklerde avantaj sahibi olması
2-Sektörün sürekli büyüme eğilimi ve katma değeri yüksek bir sektör olması
3-Kamu kurumlarının kümelenmeyi desteklemesi
4-Ulusal ve uluslararası düzeyde genel giyim ürünlerine talebin artması
5-Ekonomi Bakanlığı teşviki, Ajans ve KOSGEB mali desteklerinin bulunması
6-Üniversite-Sanayi işbirliğini destekleyen teşviklerin bulunması
93
Tehditler
1-Fizibilite çalışmasına dayanmadan gerçekleşen yatırımlar
2-Sigortasız işçi çalıştırmanın yarattığı haksız rekabet
3-İhracatın daha çok kırılgan piyasalara bağlı oluşu
4-Kotaların kalkması ve Dünya Ticaret Örgütü’ne Uzakdoğu’nun katılmasıyla oluşan haksız rekabet
ortamı
5-İthal ürünlerin satış kanallarının gelişmesi nedeniyle iç pazar kaybı
SAHA ÇALIŞMASI
Adıyaman ilinde hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün mevcut durumunu, işletmelerin rekabet
güçlerini, sektörün bölgeye sağladığı katma değeri tespit etmek için merkez Organize Sanayi
Bölgesi’nde üretim yapan 11 şirket ile detaylı bir mülakat yapılmıştır.
Saha Çalışmasının Önemi
Bir yandan kârlılığı düşen hazır giyim sektöründe markalaşmaya ihtiyaç duyan Türk imalat sanayi, diğer
yandan da Çin ve Hindistan gibi ucuz işgücü maliyetlerinin rekabeti ile karşı karşıya kalmaktadır.
Firmalara rekabet avantajı sağlayan ve bölgesel kalkınmada önemli bir unsur olan kümelenme, hem
büyüyen ihracatta itici güç oluşturmakta, hem de yabancı yatırımlar için cazibe merkezleri
oluşturmaktadır. Bu üstünlüğe sahip olan 2005’te kurulan Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim
Kümelenme Derneği (ATEKS)’in yeniden etkin hale gelmesi sektörün rekabet gücünün artmasına katkı
sağlayacağı düşünülmektedir.
Saha Çalışmasının Amacı
Saha araştırmasının amacı, ilde bu sektörde üretici olan firmaların rekabet etmede karşılaştıkları
güçlükleri tespit etmek, firma yöneticilerinin önerileri doğrultusunda çözüm seçenekleri sunarak hazır
giyim ve konfeksiyon sektörü için bir yön haritası oluşturmaktır.
Saha Çalışmasının Yöntemi ve Örneklem Seçimi
Adıyaman Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü için öncelikle hem Dünya’da hem Türkiye hem de
TRC1 Bölgesi’nde sektörün mevcut durumu için literatür taranarak, mevcut durum tespit edilmiştir.
Araştırmada sektörün geniş bir faaliyet alanına sahip olması, ulaşılabilirlik, veri toplama güçlüğü gibi
karşılaşabilecek sorunlar nedeniyle ana hedef; gömlek, pantolon, tişört, spor giyim, palto gibi dış giyim
ürünleri üreten firmalarla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlama altında araştırmada önce ATEKS’ e üye olan
firmaların listesi temin edilmiştir. Sonrasında bu firmalardan Adıyaman Merkez Organize Sanayi’sinde
hazır giyim ve konfeksiyon sektöründe hala faaliyet gösteren Adıyaman Ticaret ve Sanayi Odası’na 17
Mart 2014 tarihinde kayıtlı 46 firma örneklem havuzuna alınmıştır. Araştırmada, Adıyaman hazır giyim
sektörünü temsil etmek amacıyla seçilecek örneğe girecek firmaların tesadüfi değil tamamen
araştırmacının kendi seçtiği firmalardan oluşan olasılıklı olmayan örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu
örnekleme çeşidinden de temsilci bir örnek yerine, soruna en uygun bir ya da birkaç alt kesimi gözlem
konusu yapan amaçlı örnekleme yöntemi seçilmiştir. Olasılıklı olmayan örnekleme yöntemlerinden
amaçlı örnekleme seçilmesinin nedeni ise, ihracat yapan veya yapmayan firmaların ortak ya da farklı
sorunların olup olmadığı ortaya koymaktır. Bu firmalarla irtibata geçilerek, araştırmanın amacı
açıklanmıştır. 26 firmadan görüşmeyi kabul eden 11 firma yöneticileri ile kendi işyerlerinde birer saat
görüşülerek mülakat uygulanmıştır. Mülakatta firmaların demografik yapılarını belirleyici ve rekabet
güçlerini tespit edici soruların yanı sıra firmaların beklenmedik giderlerini de belirlemek amacıyla
işletmelerin üretim maliyetlerini ölçmeye yönelik sorular da yer almaktadır. Mülakata başlamadan önce
firmalara anketin gizliliği hakkında bilgi verilmiştir. 10 firma yöneticisi mülakatın tüm sorularına cevap
verirken, 1 firma yöneticisi firmalarının maliyet hesaplamalarına ilişkin bilgileri vermekten kaçınıp,
ancak anketin diğer bölümlerle ilgili bölümlerini cevaplamıştır. Ayrıca form doldurulurken, firma
yöneticilerinden Adıyaman’da sektördeki kümelenme çabalarının kazandırdıkları, teşvikle ve devletten
beklenen görüşler hakkında ek bilgiler toplanmıştır.
94
Saha Çalışması Verilerinin Analizi
Mülakatta; araştırma kapsamına alınan firma yöneticisi ve personel profilini, firma ve firmanın satış
profilini, kümelenmenin kazandırdıklarını, üretime ilişkin sorunlar ve üretim sürecine ilişkin tüm
aşamalardaki giderleri tespit etmeye yönelik sorulara yer verilmiştir. Elde edilen veriler SPSS istatistik
programı ile çözümlenerek yüzde dağılımları alınmış, EXCEL tabloları halinde sunulup açıklanmıştır.
Şekil 2.Firma Yetkililerinin Eğitim Durumuna İlişkin Dağılım
100%
0%
9%
55%
36%
0%
İLKÖĞRETİM
LİSE
ÜNİVERSİTE
YÜKSEKLİSANS
Şekil 2’ye göre firma yöneticilerinin %55’inin lise mezunu olduğu, bunu %36 ile üniversite mezunu
yöneticilerin izlediği anlaşılmaktadır. Bulgulardan firma yetkilerinin %9’unun ilköğretim mezunu
olmasının yanı sıra yüksek lisans mezunu olan bir firma yöneticisinin olmaması dikkat çekmektedir.
Şekil 3.Firma Yöneticisinin Cinsiyetine İlişkin Dağılım
0,00%
100,00%
0,00%
100,00%
ERKEK
KADIN
Şekil 3’te firmalarda yetkilerinin hepsinin erkek olduğu, kadın yöneticinin bulunmadığı görülmektedir.
Şekil 4.Personelin Eğitim Durumuna İlişkin Dağılım
100%
0%
63%
34%
3%
0%
İLKÖĞRETİM
LİSE
ÜNİVERSİTE
YÜKSEKLİSANS
Şekil 4’e göre firmada çalışan personelin eğitim durumları incelendiğinde yarısından çoğunun (%63)
ilköğretim mezunu, %34’ünün lise mezunu olduğu görülmektedir.
Şekil 5.Personelin Cinsiyetine İlişkin Dağılım
100%
0%
71%
29%
KADIN
ERKEK
Şekil 5’e göre firmaların personel cinsiyetine bakıldığında %71’inin kadın, %29’unun da erkek olduğu
görülmektedir. Bu dağılımdan hazır giyim sektöründe daha fazla kadın çalıştığı anlaşılmaktadır.
100,00%
0,00%
63,67%
Şekil 6.Firmaların Faaliyet Yılına İlişkin Dağılım
9,10%
1-5 yıl
6-10 yıl
27,30%
11-20 yıl
Şekil 6’ya göre firmaların faaliyet yılı dağılımına bakıldığında %63,67’lik oranla 1-5 yıl, bunu %27,30
ile 11-20 yıl ve %9,10 ile 6-10 yılın izlediği görülmektedir. Firmaların faaliyet yıllarının 5 yılın altında
yoğunlaşmasından, işletmenin genç makine parkuru ile üretim yaptığı anlaşılmaktadır.
Şekil 7.Firmaların Hukuki Yapısına İlişkin Dağılım
ANONİM, 27%
ŞAHIS, 9%
LIMITED, 64%
Şekil 7’ye göre firmaların ticari unvanlarına bakıldığında %9’unun şahıs, %27’sinin anonim şirketi
olduğu görülmektedir. Bu dağılımdan firmaların büyük çoğunlukla limitet şirketi yapısında olduğu
anlaşılmaktadır.
95
Tablo 2.Firmada Çalışan Sayısına İlişkin Dağılım
FİRMADA ÇALIŞAN SAYISI
Katılımcı Sayısı
%
3
27.3
0-100 KİŞİ
5
45.4
101-250 KİŞİ
3
27.3
251-500 KİŞİ
11
100
TOPLAM
Tablo 2’ye göre, firmaların çoğunun (%45,5) 101-250 kişi ile çalıştıkları görülmektedir. Buna göre
işletmelerin ortalama 189 kişi çalışanı ile 3624 Sayılı KOSGEB KOBİ Kanununa göre, orta ölçekli
işletmeler olduğu söylenebilir.
Tablo 3.Firmada AR-GE Durumuna İlişkin Dağılım
FİRMADA AR-GE MEVCUTLUĞU
Katılımcı Sayısı
%
2
18.2
EVET
9
81.8
HAYIR
11
100
TOPLAM
Tablo 3’e göre firmaların AR-GE çalışmalarına yönelik dağılıma bakıldığında %18,2’lik oranında
mevcut çalışmaların olduğu, büyük bir çoğunluğu oluşturan %81,8’lik oranının herhangi bir AR-GE
departmanına sahip olmadığı belirlenmiştir.
Tablo 4.AR-GE Olmama Nedenine İlişkin Dağılım
NEDENLER
Kaynak Yetersizliği
İhtiyaç Duyulmaması
Personel Eksikliği
TOPLAM
ÖNEM DERECESİ
1
2
3
*
*
*
8
*
*
1
*
*
AĞIRLIKLI
TOPLAM
%
*
*
24
88.89
3
11.11
27
100
Ağırlıklı toplam=( 1.derece frekansı x3+ 2.derece frekansı x2+ 3.derece frekansı x1)
Tablo 4’te işletmelerde AR-GE olmama nedenlerine bakıldığında yaklaşık %11’lik kısmın personel
eksikliğinden kaynaklandığını düşünürken, geriye kalan büyük çoğunluğun AR-GE’ ye ihtiyaç
duymadığı görülmektedir.
Tablo 5.Firmaların Satış Şekline İlişkin Dağılım
Katılımcı
SATIŞ ŞEKLİ
Sayısı
%
3
27.3
Kendi Markası ile
8
72.7
Müşterinin İstediği Marka ile
0
0
Her İkisi
11
100
TOPLAM
Tablo 5’teki satış şekline ilişkin dağılıma bakıldığında (%72,7) müşterinin istediği marka ile satışa
ağırlık verildiği dikkat çekmektedir. Kendi markası ile satış yapan firmanın yalnızca %27,3’lük bir orana
sahip olduğu görülmektedir. Her ikisi ile satış yapan bir firmanın olmaması ise Adıyaman ilinde hazır
giyim sektöründeki firmaların ya sadece kendi markası ile ya da yalnızca fason çalışarak satış yapmayı
tercih ettikleri anlaşılmaktadır.
Tablo 6.Firmaların Rekabet Etmede Karşılaştıkları Güçlüklerin Önem Derecesine İlişkin Dağılımı
NEDENLER
Kalifiye İşgücü Eksikliği
Finansman Eksikliği
Teknoloji Eksikliği
Hammadde Temini
Yüksek Maliyet
ÖNEM DERECESİ
1
2
3
1
5
*
*
*
*
*
*
1
*
*
1
10
*
*
96
4
*
*
*
1
*
AĞIRLIKLI
TOPLAM
%
14
22.96
*
*
2
3.27
3
4.92
40
65.58
*
*
1
*
2
3.27
Diğer…..Ortadoğu
TOPLAM
61
100
Tablo 6’da firmaların rekabet etmede en çok (%65,58) yüksek maliyet sorunuyla karşılaştığı, bunu
22,96’lık oranla kalifiye işgücü eksikliği sorununun izlediği görülmektedir.
Tablo 7.İhracat Yapılma Durumuna İlişkin Dağılım
Katılımcı
İHRACAT YAPILMA DURUMU
Sayısı
6
EVET
5
HAYIR
11
TOPLAM
Tablo 7’de görüldüğü gibi firmaların ihracat gerçekleştirme durumuna ilişkin soruya
%45,5 ile hayır yanıtını verdikleri anlaşılmaktır.
%
54.5
45.5
100
%54,5 ile evet,
Tablo 8.İhracatı Gerçekleştirme Yöntemlerine İlişkin Dağılım
Katılımcı
İHRACATI GERÇEKLEŞTİRME YÖNTEMİ
Sayısı
%
KENDİ İMKANLARI İLE
4
66.7
YURT DIŞI TEMSİLCİLİKLERİ İLE
0
0
ACENTALAR
2
33.3
TOPLAM
6
100
Tablo 8’de görüldüğü üzere Adıyaman’da ihracat yapan firmaların %66,7’sinin kendi imkânları ile,
%33,3’ünün ise aracı acentalarla ihracat yaptığı saptanmıştır.
Şekil 8.İhracat Yapılan Ülkelere İlişkin Dağılım
60%
40%
20%
0%
46%
10%
18%
2%
1%
6%
8%
6%
3%
Şekil 8’de görüldüğü üzere araştırma kapsamında görüşülen firmaların ihracat yaptıkları ülkelerin
başında Almanya gelmektedir. Bunu sırasıyla %18’lik oranla İngiltere ve %10’luk oranla Fransa takip
etmektedir.
Tablo 9.İhracatta Karşılaşılan Sorunların Önem Derecesine İlişkin Dağılım
İHRACATTA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Markalaşma
Üretim Maliyetlerinin Diğer Firmalardan Yüksek
Olması
Yabancı Piyasalarda Rekabetin Giderek Yoğunlaşması
Bürokratik İşlemlerin Yoğunluğu
İhracatta Uzman Personelin Yetersizliği
İç Piyasada Daha iyi Mal Satabilme
Kapasite Kullanım Oranının Düşük Olması
İhracatta Bilgi Yetersizliği
TOPLAM
ÖNEM
DERECESİ
1
2
3
1
*
*
*
4
*
1
5
*
*
1
*
1
*
*
1
1
*
1
*
*
*
*
*
AĞIRLIKLI
TOPLAM %
3
7.14
2
13
2
3
15
2
2
41
4.76
30.96
4.76
7.14
35.72
4.76
4.76
100
Ağırlıklı toplam=(1.derece frekansı x3+ 2.derece frekansı x2+ 3.derece frekansı x1)
97
Tablo 9’da firmaların ihracatta karşılaştığı sorunların en başında iç piyasada daha iyi mal satabilme
olduğu görülmektedir. Ayrıca firmaların %30,96’sının yabancı piyasalarda rekabetin giderek
yoğunlaşmasından dolayı ihracata olumlu bakmadıkları dikkat çekmektedir.
Şekil 9.Kümelenmenin Sektöre Kazandırdıklarına İlişkin Dağılım
EVET, 0%
HAYIR, 100%
Şekil 9’da firma yetkilerinin tümünün Adıyaman Tekstil kümelenmesinin sektörü geliştirip
geliştirmediğine ilişkin sorusuna hayır cevabını verdiği görülmektedir.
Şekil 10.Üretim Yöntemlerine İlişkin Dağılım
Siparişe Göre Üretim, 64%
Sürekli Üretim, 9%
Parti Üretim, 27%
Üretim yapan firmaların %9’u sürekli üretim yaparken, %27’si parti üretimi yapmaktadır. Siparişe göre
üretim yapan firmaların oranının %64 ile en büyük paya sahip olduğu dikkat çekmektedir.
100,0%
0,0%
0,0%
%0-25
Şekil 11.Üretim Kapasite Kullanım Oranlarına İlişkin Dağılım
36,4%
45,4%
18,2%
%26-50
%51-75
%76-100
72,0%
ORTALAMA
Şekil 11’de üretim kapasite kullanım oranlarına ilişkin dağılıma bakıldığında Adıyaman ili hazır giyim
sektörü firmalarının genellikle ortalama %72 kapasiteyle çalıştığı tespit edilmiştir.
Tablo 10.Tam Kapasite Kullanamama Nedenlerinin Önem Derecesine Göre Dağılım
NEDENLER
Hammadde Temin Yetersizliği
Finansal Kaynak Yetersizliği
İşgücü Yetersizliği
Teknoloji Yetersizliği
Enerji Altyapı Yetersizliği
Yüksek Maliyet Nedeniyle Talep Yetersizliği
TOPLAM
ÖNEM DERECESİ
1
2
3
*
1
*
1
*
*
7
1
*
*
1
*
*
*
*
3
1
*
AĞIRLIKLI
TOPLAM
%
2
4.88
3
7.32
23
56.09
2
4.88
*
*
11
26.83
41
100
Ağırlıklı toplam=(1.derece frekansı x3+ 2.derece frekansı x2+ 3.derece frekansı x1)
Tablo 10’da Adıyaman’da hazır giyim ve konfeksiyon sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin tam
kapasite ile çalışamama nedenlerine ilişkin dağılıma bakıldığında yaklaşık %56’lık oranla işgücü
sorununun en önemli sorun olduğu, bunu yüksek maliyet nedeniyle talep yetersizliği (%26,83)
sorununun izlediği görülmektedir.
Şekil 12.Üretim Maliyetine İlişkin Dağılım
98
33%
40,00%
20,00%
0,00%
11%
25%
7%
13%
2%
9%
11,65% 3,07% 5,14%
TÜRKİYE İÇİN ORTALAMA MALİYET
25,27%12,20% 38,12%
ADIYAMAN İLİ TOPLAM MALİYET
4,55%
ADIYAMAN İLİ TOPLAM MALİYET
TÜRKİYE İÇİN ORTALAMA MALİYET
Şekil 12’de görüldüğü üzere gerek Adıyaman ili gerekse Türkiye için hazır giyim ve konfeksiyon
ortalama maliyetinde kumaş birim maliyeti önemli bir paya sahiptir. Ancak Adıyaman için ortalama
maliyette en büyük pay %38,12 ile işçilik maliyeti iken, Türkiye ortalama maliyetinde %33 lük pay ile
kumaş birim maliyetidir. Adıyaman kumaş hammaddesine yakınlığı, bu kalem maliyetinin Türkiye
ortalaması altında olmasına katkı sağlamaktadır. Adıyaman ili sektör işletmelerinin faaliyet yıllarının 5
yılın altında olması ve genç makine parkuruna sahip olması amortisman gider kaleminin düşük
olmasını sağlamaktadır. Maliyetler içerisinde önemli gider olan enerji kalemi Adıyaman için, hem ilin
bu sektördeki tüm maliyetleri arasında hem de Türkiye ortalama maliyetlerine oranla daha küçük bir
oran teşkil ederek, Adıyaman’a büyük avantaj sağlamaktadır.
ÇALIŞTAY VE STRATEJİK ANALİZ
Verimli bir biçimde çözüm yolları üretmek amacıyla Adıyaman Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü,
Adıyaman Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü, Adıyaman Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü,
KOSGEB Adıyaman Hizmet Merkezi Müdürlüğü, Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman Ticaret ve Sanayi
Odası, Adıyaman Tekstil ve Hazır Giyim Kümelenme Derneği, Adıyaman Giyim Sanayicileri Derneği
ve özel sektör temsilcilerinin katılımıyla çalıştay gerçekleşmiştir.
Çalıştayda tespit edilen 16 sorun tartışmalar sırasında yeniden derlenip birleştirilmiş ve oylama yöntemi
ile 4 önemli ana soruna indirgenmiştir. Adıyaman hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün yol haritasına
aynı konuya farklı bakış açıları ile yapılan katkıların daha olumlu çözümlerle ulaşılabileceği
düşüncesiyle paydaşlara, tespit edilen bu 4 önemli ana soruna çözüm yolları önermeleri talep edilmiştir.
Çalıştayda paydaşlar tarafından belirlenen dört ana sorun ve bunlara karşı izlenebilecek stratejiler şu
şekildedir:
Ana Sorun 1: Yatırım Teşvik Sisteminde Adıyaman’ın 5. Bölgede yer alması
20.06.2012 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren 2012/1 sayılı Yatırımlarda Devlet
Yardımları Hakkında Kararın Uygulanmasına İlişkin Tebliğ’e göre komple yeni, tevsi, modernizasyon
ve ürün çeşitlendirme yatırımları desteklenmektedir. Söz konusu destekler coğrafi olarak farklılaşarak
il düzeyinde kademelendirilmiştir. Altı kademeden oluşan sistemde Adıyaman ili 5. Bölgede, sosyoekonomik gelişmişliği Adıyaman’a çok yakın olan Diyarbakır ve Şanlıurfa 6. Bölgede yer almıştır. Bu
durum Adıyaman’ın bölgesel rekabet edebilirliğini olumsuz etkilemiş, özellikle emek yoğun sektörlerde
SGK prim ödemelerinden ötürü işletmelerin üretim maliyetleri görece yüksek kalmıştır. Yeni yatırımcı
ise 5. Bölgede yer alan Adıyaman yerine daha uygun üretim maliyeti elde edebileceği komşu illerden
birini tercih etmektedir.
Strateji
İlgili Kuruluş
Sorumlu Kuruluş
1

Tebliğ’in revize edilerek Adıyaman için
bölgesel rekabet şartlarının eşitlenmesi
gerekmektedir.
99
Ekonomi
Bakanlığı



STK
Meslek Odaları
İşveren
Birlikleri
Ana Sorun 2: İşletmelerin pazarlama sıkıntısı
Son yıllarda artan küreselleşme ve teknolojik gelişmeler beraberinde yenilik faaliyetlerinin önemini
arttırmaktadır. Firmaların rekabet edilebilirlik güçleri yapmış oldukları yeniliklerle doğru orantılı bir
şekilde artmaktadır. Pazara sunulan ürün, marka sahibi olması ile avantajlı olabilir ancak öncelikli
tüketicinin istek ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte olmalıdır. Bu da hazır giyim ve konfeksiyon
sektörünün aynı zamanda tüketici odaklı olduğunu göstermektedir. Bir ürünün kalıcılığını sağlayan
marka rekabet etmede son derece önemli bir faktör iken; Adıyaman ili bu sektörde fason olarak yer
alarak; marka ve koleksiyon çalışmalarını göz ardı etmektedir. Aynı zamanda pazarlamada cazip konum
sağlayan kent imajının olmayışı ile dezavantajlı duruma düşmektedir.
Strateji
1
İlgili Kuruluş

Kent imajı elde edilebilmesi için yerel marka
çalışmaları yapılmalıdır
Türk Patent
Enstitüsü
Sorumlu Kuruluş





2
3
4
Öncelikle kalite bilinci oluşturulmalı ve ARGE çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Marka
oluşturmak uzun süreli bir stratejide
uygulanabilir ancak koleksiyon çıkarmak
markalaşma konusunda atılan ilk adım
olmalıdır.


Her firmanın ihtiyacını karşılayabilecek
kamusal AR-GE kurumları veya hazır giyim
araştırma merkezleri kurulmalıdır.

Firmaların tüketicilerin isteklerini doğrudan
karşılayabilmesi ve müşterileriyle daha yakın
ilişkilerde bulunabilmesi için sektörde niş
pazarlar aranmalıdır.









Adıyaman
Valiliği
Adıyaman OSB
Adıyaman TSO
Adıyaman
Üniversitesi
İKA(İpekyolu
Kalkınma
Ajansı)
İşveren
Birlikleri
STK
Bilim, Sanayi
ve Teknoloji İl
Müdürlüğü
TÜBİTAK
İKA

Adıyaman
Üniversitesi
İKA
TÜBİTAK
Bilim, Sanayi
ve Teknoloji
Bakanlığı
İTKİB
GAİB
Adıyaman TSO
İKA

Bilim, Sanayi ve
Teknoloji İl
Müdürlüğü

İşveren
Birlikleri
Ana Sorun 3: Teknolojinin yeteri düzeyde takip edilememesi
Giderek küreselleşen dünya ekonomisinde yoğunlaşan rekabet, maliyette düşük, kalitede yüksek ve
verimli üretimleri ön plana çıkarmıştır. Adıyaman’a en fazla istihdam sağlayan lokomotif sektörü
hazır giyim, çok fazla prosesi olan ve emek yoğun bir sektördür. Bu sektörde, çalışma sistemi
personellerin bir işi tamamlayıp diğer personele devretmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Devir etme
sürecinde yapılan küçük bir hata; özellikle fason üretim yapan işletmelerde zincirleme büyük bir
hatayı doğurur. İş takibinin; işin gerçekleştiği anda kontrolü iş akışını kolaylaştırdığı gibi hata oranını
100
düşürür ve zamanında sevkiyat sağlar. Bu da beraberinde müşteride güvenirlik, rekabette ve maliyette
avantaj getirir. Ancak Adıyaman hazır giyim ve konfeksiyon sektöründe; kurumsallaşmış bir yapıda
olması gereken üretimde-kontrolde-sevkiyatta teknolojik uygulamaların varlığından söz edilemezken;
hiçbir bilgisayar destekli yazılım da mevcut değildir.
Strateji
İlgili Kuruluş
Sorumlu Kuruluş
1
Yüksek üretim kapasite ve kalitesi ile tercih
edilen işletme olmak için teknolojik
gelişmeleri takip etmek gerektiği bilinci
işverenlere kazandırılmalıdır.


KOBİ

Bilim, Sanayi ve
Teknoloji İl
Müdürlüğü
İKA
2
Teknolojik aletler ve kullanıcılar en az 5 yıl
desteklenmelidir.


KOSGEB
İKA

KOBİ
3
Teknolojilerin gün geçtikçe hızla
ilerlemesinden dolayı işverenlere bu konuda
destek ve eğitim verilmelidir.

Adıyaman
Üniversitesi
Makine
Mühendisleri
Odası
İKA

İşveren Birlikleri


Ana Sorun 4: Nitelikli eleman eksikliği
Adıyaman ili hazır giyim ve konfeksiyon sektöründeki pek çok firmanın makine ve ekipman yatırımları
yeni olmasına rağmen verimin çok düşük olduğu görülmektedir. Çünkü verimlilik; teknolojik
donanımın yanı sıra bu donanımı kullanacak bilgi ve beceriye sahip insan gücü ile anlamlanmaktadır.
Ekonomik büyüme ve teknolojik gelişmeler, ticarette üretim şeklini değiştirmektedir. Kalifiye iş gücü;
hem kaliteli üretimi hem de üretimin çeşitlenmesini etkileyen temel unsurdur. Özel sektör-üniversitepersonel kombinasyonunun kurulması; bu rekabet ortamında hem zamandan tasarruf sağlarken hem de
gereksiz maliyetlere engel olacaktır. Bunun için maddi olarak yapılan yatırımın yanı sıra beşeri sermaye
de önem arz etmektedir.
Strateji
İlgili Kuruluş
Sorumlu Kuruluş
1

Üniversite-Sanayi işbirliği olmalıdır.



2
Üniversitede Tekstil Mühendisliği bölümü
açılmalıdır.

3
Sektörde istihdam edilecek insanları verimli
kılacak yetileri kazandırma adına hizmet içi ve
mesleki eğitimlere ağırlık verilmelidir.



Adıyaman
Üniversitesi
Bilim, Sanayi ve
Teknoloji İl
Müdürlüğü
İKA
Adıyaman
Valiliği
Yükseköğretim
Kurulu
Başkanlığı


Adıyaman
Üniversitesi
Adıyaman
Üniversitesi
İl Milli Eğitim
Müdürlüğü
İŞ-KUR

Adıyaman
Organize Sanayi
Bölgesi


Adıyaman
Organize Sanayi
Bölgesi
Adıyaman
Üniversitesi
ATSO
SONUÇ
Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü Adıyaman istihdamının ve ekonomisinin lokomotifi konumundadır.
2014 yılında ilin ihracat gelirinin %87’sini gerçekleştiren sektör, imalat sanayindeki toplam
101
istihdamın %70’ini oluşturmakta, Adıyaman’ın tüm sosyal denge ve ekonomik göstergelerini
etkileyecek stratejik bir konumda bulunmaktadır. Özellikle Adıyaman’da kadın işgücüne istihdam
sağlayan sektör, genellikle fason üretim yapan KOBİ’lerden oluşmaktadır.
Adıyaman’da tekstil ve hazır giyim sektörüne girişlerin kolay olması; yapılan yatırımların uzman ve ön
fizibiliteden yoksun yatırımcılar tarafından yapılmasına ve verimlilikten yoksun bir rekabet ortamı
oluşmasına neden olmaktadır. Sektörde firmaların kurumsal olmamalarından; üretim, yönetim ve
pazarlama gibi konularda bütünleşik çalışmalarından kaynaklanan sorunlar mevcuttur. Sektörün fason
çalışması pazarlama ve ihracatı etkileyen önemli bir faktördür. Sektörde, kopyalama yaygın olup;
firmanın kendine özgü koleksiyonları ve ürün çeşitliliği yetersizdir. Pazarlamada karşılaşılan
sorunlardan bir diğeri de kent imajının ticarette önemli rolü söz konusu iken Adıyaman’ı simgeleyen bir
coğrafi işaretin bulunmamasıdır.
Adıyaman’ın ihracat yapabilmesi ve teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilmesi için, marka ve
tasarımın yanı sıra AR-GE’ ye önem vermesi gerekmektedir. Sektörde klasik yönteme dayalı satış ve
pazarlama mevcutken aynı zamanda yeni pazarlar için yeni stratejiler belirlenmelidir. Yeni ürün
geliştirmede, gelişen teknolojide, ihtiyaç duyulan programlarda, otomasyonda, pazar stratejilerinde,
pazarlama araştırmalarında üniversite-sanayi işbirliği önem kazanmaktadır.
Adıyaman ilinin, emek yoğun bir sektör olması sebebiyle önceden ucuz işçilikten avantaj sağladığı
tekstilde, yeni teşvik sistemi ile işgücü başta olmak üzere hammadde maliyetlerinden oluşan temel
maliyet unsurlarında rekabet avantajını kaybetmiştir. Sektördeki pek çok firmanın makine ve
ekipmanları yeterli düzeyde teknolojik donanıma sahipken, yeterli verimlilik ve kapasitede
çalışmamaktadır, çünkü firmalar verimliliği yalnızca teknolojiye yapılan yatırımla kısıtlamaktadır. Oysa
verimlilik, teknoloji ile birlikte teknolojiyi kullanabilecek bilgi ile donatılmış insan gücü ile
anlamlanmaktadır. Sanayide üretimi artırmak, maliyetleri azaltmak, ürün çeşitliliği sağlamak ve kaliteyi
arttırmak için nitelikli işgücü ve teknoloji gerekir. Bunlar ise, nitelikli eğitim ve AR-GE ile sağlanabilir.
Burada, konusunda iyi eğitim almış işgücü ve güncellenen teknolojiye uyumu kolaylaştıran hayat boyu
öğrenmenin önemi ortaya çıkmaktadır.
İş dünyasının aradığı insan gücü profiline uygun eleman yetiştirmesi gereken üniversiteler, sanayi
işbirliğinde son derece verimsiz kalmıştır. Ortak bir çalışma yeterince sağlanamamış, rollerin iyi
tanımlandığı bir işbirliği oluşmamıştır. Adıyaman Üniversitesi, hem şehrin tüm imalat sanayisinin
ihtiyaç duyduğu hem de üretim süreçlerinde kullanılacak teknolojiyi üreterek geleceğe taşıyan
donanımda insan gücü yetiştirmelidir.
2005’te kurulan Adıyaman Tekstil Kümelenme Derneği’ne üye firmalarının geçmişte yaptığı ortak
çalışmalarda başarı elde edememeleri, firmaların küresel rekabette tek başına ilerleyebilecekleri
düşüncesine itmiş ve sektördeki kümelenme çalışmalarının sonlanmasına neden olmuştur. Oysa hem
mevcut durumdan hem de küresel krizden dolayı ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmaya çalışan
kümelenme, “ortaklık”, “ortak alım-satım” ve “ortak hareket” stratejileri sayesinde de firmalara
hammadde maliyetlerinde avantajlı konum kazandıracaktır. Yine kümelenme ile Üniversite-Sanayi
işbirlikleri geliştirilebilecek ve tek başına AR-GE departmanı kuramayan firmalar ortak
laboratuvarlardan yararlanarak gelişen teknolojiyi kolayca ve düşük maliyetlerle takip edebilecektir. Bu
sayede firmalar tasarım ve koleksiyon oluşturabilecek ve yalnızca kendilerine ait ürünlerle pazarda hak
ettikleri konuma ulaşabileceklerdir.
Adıyaman Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü’ nün rekabet gücünün yükselmesi yalnızca ticari
anlamda değil; ilin tüm sosyal yaşantısı ve refahı için de önemlidir. Bu açıdan Adıyaman ili için önemli
bir yere sahip olan hazır giyim ve konfeksiyon sektöründe globalleşen ekonomide avantaj sağlayacak
kümelenme yeniden aktifleşmeli; dernek üyeleri arasındaki mevcut ilişkiler gelişmeli; geliştirilecek
ortak stratejiler göz ardı edilmemelidir.
102
KAYNAKLAR
ALÜFTEKİN, N., YÜKSEL, Ö., TAŞ, A., ÇAKAR, G., BAYRAKTAR, F., Küresel Krizden Çıkışta
Kümelenme Modeli: Tekstil ve Hazır Giyim sektörü örneği. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme
Dergisi, Y.2012, C.5, S.10, s.1-19.
BAKIRCI, Muzaffer. "Adıyaman’da İmalat Sanayinin Gelişimi ve Yapısı." Türk Coğrafya
Dergisi S.59,Y.2012, s.45-58
KAVRAKOĞLU, İ. , GEDİK S., BALKIR M. (2002), “Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayi”,
TÜSİAD Yayınları, No: TÜSİAD-T/200-07/322.
KÜÇÜKKİREMİTÇİ O., (2012). “İmalat Sanayi ve Ana Sektörlerinin Performansı Yapısal ve
Mekansal Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi”, Türkiye İmalat Sanayiinin Analizi (2005-2010
Dönemi, 22 Ana Sektör İtibariyle) içinde. Mustafa Şimşek 26 (edt.). Ankara: Türkiye Kalkınma Bankası
Yayınları Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü.
PORTER, Michael , “Cluster and the New Economics of Competition”, Harvard Business Review,
November –December,Y.1998, p.77-90
SAYIN, M. "Yerel Ekonomik Kalkınma Modeli Olarak GAP-GİDEM Projesi." (2006)
(http://www.tepav.org.tr/sempozyum/2006/bildiri/bolum5/5_3_sayin.pdf
sitesinden
14.04.2014
tarihinde erişilmiştir.)
103
AR-GE TEŞVİKLERİNİN MALİ YÖNÜ
Fehmi Ali ILDIR 1
ÖZET
Ar-Ge harcamaları ve rekabetçilik açısından halen dünyada arzu edilen sıralarda yer
alamamasına karşın, Türkiye’de de özellikle son on yıllık dönemde bu alanında önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. 2008 yılında yürürlüğe giren 5746 sayılı AR-GE Kanunu ile ülke içinde gerçek
anlamda bir araştırma ve geliştirme bilincinin oluşturulması amaçlanmış ve firmalara çeşitli mali
destekler getirilmiştir. Türkiye’nin, hedeflendiği gibi 2023 yılı itibarıyla küresel bazda ilk on ekonomi
arasında yer alabilmesi için, ülke genelinde üretim yapısında araştırma ve geliştirme destekli bir
dönüşüm gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Bu çalışmada AR-GE desteklerinin 5746 sayılı AR-GE Kanunu ve 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu çerçevesince firmalara sağlayacakları getirileri ve vergi kanunları karşısında
oluşabilecek belgelendirme problemlerinin nasıl aşılacağı üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: AR-GE Harcamaları AR-GE teşvikleri, AR-GE indirimleri.
ABSTRACT
Although still unable to take part in the desired order in terms of competitiveness and R & D
expenditures in the world, Turkey has also made significant progresses, especially in the last decade,
in this area. The R & D Law No. 5746, which entered into force in the year 2008, has aimed to create a
real sense of awareness of research and development in the country, and various financial supports
have been made available. Turkey, as it aims to be among the top ten economies on a global basis as
of 2023, has to perform a conversion supported by research and development in the structure of
production in the country.
In this study, the benefits of the R & D supports in the frame of the R & D Law No. 5746 and
Corporation Tax Law No. 5520 for the firms, and how to overcome the possible problems of
recognition and documentation of the tax laws will be focused on.
Keywords: Research and development expenses R&D incentives, R&D reductions
1
Doç. Dr. Fehmi Ali ILDIR., İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, Uludağ Üniversitesi, Bursa , Türkiye
e-posta: [email protected]
104
GİRİŞ
Günümüzde ülkeler istikrarlı bir ekonomik büyümeye kavuşabilmek için ekonomik
verimliliklerini ve üretim yapılarını üst düzeyde tutabilecek çeşitli çalışmaların içine girmektedir. Bu
çalışmaların başında da araştırma & geliştirme faaliyetleri gelmektedir. Ancak yapısı gereği yüksek
harcama kalemlerine sahip olan bu çalışmalar, mikro bazda firmaları oldukça zorlamaktadır. Ayrıca
ülkelerin daha az kaynakla daha fazla katma değer yaratma çabası içerisinde oldukları da göz önüne
alındığında bu faaliyetlerin ülke bazında teşvik edilmesi ve desteklenmesi zorunlu hale gelmektedir.
Ar-Ge ve rekabetçilik açısından halen dünyada arzu edilen sıralarda yer alamamasına karşın,
Türkiye’de de özellikle son yıllarda bu alanda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İlk olarak teknoloji
geliştirme bölgelerinde faaliyette bulunan kurumlara yönelik Ar-Ge ve yazılım geliştirme
faaliyetlerine teşvikler sağlayan 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu 2001 yılında
yürürlüğe girmiştir. Belirli bir bölge içinde kalmasına rağmen Ar-Ge bilinci ve farkındalığı
oluşturması açısından etkin bir rol oynamıştır. Daha sonra 03/04/2007 tarihinde yayımlanan Kurumlar
Vergisi Kanunu 1.nolu Tebliğ ile firmaların bir “Ar-Ge Departmanı” oluşturmaları koşulu ile Ar-Ge
harcamalarının tamamının kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak tanınmıştır. Son olarak
da 1 Nisan 2008 tarihi itibariyle yürürlüğe giren ve %100 Ar-Ge indirimi yanında Ar-Ge personeline
yönelik teşvikler de içeren 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin
Kanun ile Ar-Ge faaliyetlerine sağlanan teşviklerde önemli bir noktaya gelinmiştir.
5746 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihlerde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bu kanunla
birlikte sağlanan teşviklerin yardımıyla 2013 yılında Ar-ge harcamalarının GSMH içindeki payının
%2 olması hedeflenmişti ( TUSİAD Raporu Aralık-2009). 2008 yılından itibaren TUİK verilerine göre
Ar-Ge harcamalarının GSMH içinde gerçekleşen payları aşağıdaki gibi olmuştur.
YILLAR
AR-GE HARCAMA /GSMH (BİNDE)
2008
7,25
2009
8,49
2010
8,43
2011
8,60
2012
9,20
2013
9,46
Görüldüğü gibi ülke içinde Ar-Ge yatırımları için yapılan harcamaların oranı hedeflenen orana
yaklaşamamıştır. Bunun temel nedeni, son yıllarda Ar-Ge ile ilgili olarak artan farkındalığa ve
geliştirilen mevzuata rağmen teşvik ve destek uygulamalarında sorunlar ile karşılaşılması ve konu ile
ilgili değişik mevzuat düzenlemeleri nedeniyle kurumlar arasında uyum ve koordinasyon ihtiyacı
bulunmasıdır. Özellikle Ar-Ge teşviklerinin işleyişi ile bu teşvik kapsamında oluşan mali işlemlerin
tabi olduğu hükümlerinin farklı kanunlarda belirlenmiş olması uygulamada vergisel sorunların
oluşmasına ve Ar-Ge yatırımı yapacak olan firmaların bu yatırımlarını ertelemelerine neden
105
olmaktadır. Bu çalışmada 5520 ve 5746 sayılı kanunlarda sağlanan teşvik uygulamaları karşılaştırmalı
olarak irdelenerek firmalara sorun oluşturabilecek noktalar açıklığa kavuşturulmaya çalışılacaktır.
1. AR-GE İNDİRİMLERİNE İLİŞKİN MALİ SORUNLAR
Hem 5520 hem de 5746 sayılı kanunlarda Ar-Ge harcamalarının tamamının kurumlar vergisi
matrahından indirilebilmesine ilişkin bir teşvik uygulaması getirilmiş ve Ar-Ge harcaması kapsamında
değerlendirilen gider unsurlarının neler olduğu açıklanmıştır. Çoğu gider unsuru birbirine benzemekle
birlikte indirim konusu işlemlerde birbirlerinden farklılıklar gösterebilmektedir. Konunun daha iyi
irdelenmesi açısından ilgili kanunlarda açıklanan gider unsurları karşılaştırmalı olarak aşağıda
verilmiştir.
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Her türlü direkt ilk madde, yardımcı
madde, işletme malzemesi, ara mamul,
yedek parça ve benzeri giderleri ile
amortisman uygulamasına konu olmayan
maddi ve gayrimaddi kıymet iktisaplarına
ilişkin giderleri kapsar. Hammadde ve
diğer
malzeme
stoklarından
Ar-Ge
faaliyetlerinde fiilen kullanılan kısma ilişkin
maliyetler
Ar-Ge
harcaması
kapsamındadır. Bu nedenle, henüz Ar-Ge
faaliyetlerinde
kullanılmamış
olan
hammadde ve diğer malzemelere ilişkin
maliyet tutarlarının stoklar hesabında;
kullanılan,
satılan
ya
da
elden
çıkarılanların da stoklar hesabından
mahsup edilmek suretiyle izlenmesi
gerekmektedir.
Her türlü doğrudan ilk madde, yardımcı
madde, işletme malzemesi, ara mamul,
yedek parça, prototip ve benzeri giderler ile
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul
Kanununa göre amortismana tabi tutulması
mümkün
olmayan
maddi
kıymetlerin
iktisabına
ilişkin
giderleri
kapsar.
Hammadde ve diğer malzeme stoklarından
Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde fiilen
kullanılan kısma ilişkin maliyetler Ar-Ge ve
yenilik harcaması kapsamındadır. Bu
nedenle,
henüz
Ar-Ge
ve
yenilik
faaliyetlerinde
kullanılmamış
olan
hammadde ve diğer malzemelere ilişkin
maliyet tutarlarının stok hesaplarında;
kullanılan, satılan ya da elden çıkarılanların
da stok hesaplarından mahsup edilmek
suretiyle izlenmesi gerekir.
1.1. İlk Madde ve Malzeme Giderleri
Her iki kanunda da ilk madde ve malzeme giderlerine ilişkin tek önemli koşul madde ve
malzemelerin Ar-Ge çalışmalarında kullanılması ve bunların belgelenmesidir. Mali denetimlerde
yaşanan sorunların başında alınan veya ana stoktan Ar-Ge’ye çekilen madde ve malzemelerin ne
tutarda kullanıldığının ispat edilemeyişidir. Kimi zaman ar-ge stoğunda madde ve malzeme
görünmesine rağmen, bu malzemelerin toplam tutarının çalışmalarda kullanılmış gibi indirim konusu
yapıldığı görülmektedir. Her iki kanununda da açıkça ifade edildiği gibi ar-ge çalışmalarında
kullanılmak üzere alınan stokların kullanılmayan kısmının ya ana stoğa geri gönderilmesi yada stokta
kalanların alına stok tutarından mahsup edilerek indirim konusu olacak madde ve malzeme tutarının
doğru belirlenmesi sağlanmış olacaktır.
106
1.2. Personel Giderleri
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Ar-Ge
faaliyetlerinin
yürütülmesi
amacıyla
çalıştırılan
ve
faaliyetin
gerektirdiği nitelikte personel ile ilgili
olarak tahakkuk ettirilen ücretler ile bu
mahiyetteki giderlerdir.
Kanun kapsamında gerçekleştirilen ArGe ve yenilik faaliyetlerinin yürütülmesi
amacıyla çalıştırılan Ar-Ge personeliyle
ilgili olarak tahakkuk ettirilen ücretler ile
bu mahiyetteki giderlerdir.
İşletmenin
Ar-Ge
departmanında
çalıştırılan hizmetliler ve benzeri vasıfsız
personel ile Ar-Ge departmanına tahsis
edilmemiş olup günün bir kısmında ArGe departmanında çalışan personele
ödenen
ücretler
bu
kapsamda
değerlendirilmeyecektir.
Tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısının
%10’unu aşmamak üzere, Ar-Ge ve
yenilik faaliyetlerine katılan ve bu
faaliyetlerle doğrudan ilişkili destek
personelinin ücretleri ile bu mahiyetteki
giderler
de
personel
gideri
kapsamındadır.
Kısmi çalışma hâlinde, personelin ArGe ve yenilik faaliyetlerine ayırdığı
zamanın toplam çalışma zamanına oranı
dikkate alınmak suretiyle bulunan ücret
tutarları, Ar-Ge ve yenilik harcaması
olarak dikkate alınır.
İki kanun arasında en belirgin fark 5746 sayılı Kanun’un uygulanmasına ilişkin yayımlanan
yönetmelikte, Ar-Ge faaliyeti kapsamında kısmi çalışan personelin ücret giderlerinin toplam
çalışma zamanına oranlama yapılarak Ar-Ge harcaması kapsamında değerlendirilebileceği
belirtilmiş iken,. 5520 sayılı Kanun’a ilişkin yayımlanan 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel
Tebliği’ne göre ise Ar-Ge faaliyetlerinde kısmi çalışan personele ödenen ücretler Ar-Ge harcaması
kapsamında değerlendirilmemesidir.
Bu durumda her iki kanun kapsamında Ar-Ge indirimi tutarının hesaplanmasında, dikkate
alınacak personel gideri tutarı önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Aynı mantıkla hazırlanmış
bir indirim teşvik unsurunun farklı tutarlarda indirim teşviki oluşturması mükelleflere uygulamada
zorluk çıkarmaktadır. Zira maliyet artışına neden olmaması için firma çalışanlarının bazılarının
hem ar-ge’de hem de ana faaliyet içinde çalıştırılması günümüz çalışma koşullarının bir gereği
olmaktadır(Ernst&Young; 2011).
Ayrıca bir diğer önemli sorun 5746 sayılı kanun kapsamında çalışan ar-ge merkezine sahip
firmaların, en az 30 tam zamanlı çalışana sahip olmaları ve bu çalışanların ar-ge merkezi dışında iş
nedeniyle bile olsa geçirdikleri süreler ar-ge harcaması olarak indirim konusu yapılamamasıdır. Bu
durum özellikle çalışan sayısının alt sınırlarda seyrettiği firmalarda tam zamanlı çalışan sayısının
hesaplanmasında problemlere yol açmakta ve hatta ar-ge merkezi belgesinin iptal edilmesine yol
açabilmektedir.
107
1.3.
Genel Giderler
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Ar-Ge faaliyetlerini yürütmek amacıyla
elektrik,
su,
gaz,
bakım-onarım,
haberleşme,
nakliye
ile
Ar-Ge
faaliyetlerinde kullanılan makine ve
teçhizata ilişkin bakım ve onarım
giderleri
gibi
Ar-Ge
faaliyetinin
devamlılığını sağlamak için katlanılan
diğer giderleri kapsar. Sigorta giderleri,
Ar-Ge faaliyetlerinin bizzat yürütülmesi
amacıyla kullanılan tesis için ödenen kira
giderleri ile kitap, dergi ve benzeri
bilimsel yayınlara ait giderler de bu
kapsamdadır.
Münhasıran Ar-Ge merkezlerinin elektrik,
su, gaz, bakım-onarım, haberleşme,
nakliye giderleri ile bu merkezlerde
kullanılan makine ve teçhizata ilişkin
bakım ve onarım giderleri gibi bu
merkezlerde
yürütülen
faaliyetin
devamlılığını sağlamak için yapılan
giderleri kapsar.
Bu giderlerin, Ar-Ge harcaması olarak
değerlendirilebilmesi
için
Ar-Ge
departmanında fiilen kullanıldığının tespit
ve tevsik edilmesi gerekmektedir. Çeşitli
kıstaslara göre genel işletme giderleri
üzerinden hesaplanacak paylar bu
kapsamda değerlendirilmez.
Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine ilişkin
sigorta giderleri, kitap, dergi ve benzeri
bilimsel yayınlara ait giderler de bu
kapsamdadır. Ancak, büro ve kırtasiye
gibi sarf malzemelerine ilişkin giderler bu
kapsamda değerlendirilmez.
Bu
giderlerin,
Ar-Ge ve
yenilik
harcaması olarak değerlendirilebilmesi
için
Ar-Ge merkezinde
fiilen
kullanıldığının tespit ve tevsik edilmesi
gerekmektedir. Çeşitli kıstaslara göre
genel
işletme
giderleri
üzerinden
hesaplanacak paylar bu kapsamda
değerlendirilmez.
5520 sayılı Kanun’a ilişkin yayımlanan 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde
genel giderler için herhangi bir sınırlama getirilmemiş olup, giderlerin Ar-Ge harcaması olarak
değerlendirilebilmesi için Ar-Ge departmanında fiilen kullanıldığının tespit ve tevsik edilmesi
gerektiği belirtilmiştir. 5746 sayılı Kanun kapsamında ise genel giderler elektrik, su, gaz, bakımonarım, haberleşme, nakliye giderleri ile Ar-Ge merkezlerinde kullanılan makine ve teçhizata ilişkin
bakım ve onarım giderleri gibi bu merkezlerde yürütülen faaliyetin devamlılığını sağlamak için
yapılan giderler olarak tanımlanmış olup, söz konusu genel giderlerin Ar-Ge indiriminin hesaplanması
esnasında sadece Ar-Ge merkezleri için geçerli Ar-Ge harcaması olarak kabul edildiği gibi bir sonuç
çıkmaktadır(KVK Uygulama Yönetmeliği;2007).
Ancak 5746 sayılı Kanun kapsamında Ar-Ge indirimi uygulaması sadece Ar-Ge merkezi belgesi
alan kurumlara yönelik getirilen bir düzenleme olmayıp, teknoloji merkezi işletmelerinde, kamu
kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ArGe ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde ve teknogirişim sermaye desteklerinden
yararlanan işletmelerce gerçekleştirilen Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamına uygulanmak üzere
getirilmiştir. Bu yanlış algı yine Ar-ge merkezi olmayan, ancak 5746 sayılı kanunun öngördüğü diğer
projelerde ar-ge faaliyeti yapan firmalarda uygulama sorunlarına yol açmaktadır. Ar-Ge çalışması
yapan pek çok firma genel gider başlığı altında yaptığı harcamaları çoğunlukla indirim konusu
yapmamaktadır(Ar-Ge Kanunu;2008).
108
Bir diğer farklılık ise 5520 sayılı kanun kapsamında Ar-Ge faaliyetleri için kiralanan gayri
menkullere ilişkin kiralar indirim konusu olarak kabul edilir iken 5746 sayılı kanunda kira gideri
indirim konusu genel giderler içinde zikredilmemiştir. Böylece Ar-Ge faaliyetinin sürdürülebilmesi
için en önemli gider unsuru bu kanun kapsamında dışarıda bırakılmıştır.
1.4. Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Normal bakım ve onarım giderleri
dışında Ar-Ge faaliyetleriyle ile ilgili
olarak işletme dışında yerli veya yabancı
diğer kurum ve kuruluşlardan mesleki
veya teknik destek alınması veya
bunlara yaptırılan analizlerle ilgili olarak
yapılan ödemelerle, bu mahiyetteki diğer
ödemelerdir.
Normal bakım ve onarım giderleri hariç
olmak
üzere,
Ar-Ge ve
yenilik
faaliyetleriyle ilgili olarak işletme dışında
yerli veya yabancı diğer kurum ve
kuruluşlardan mesleki veya teknik destek
alınması
veya
bunlara
yaptırılan
analizlerle ilgili olarak yapılan ödemelerle,
bu mahiyetteki diğer ödemelerdir. Bu
şekilde alınan danışmanlık hizmeti ve
diğer hizmet alımlarına ilişkin harcamalar
Ar-Ge ve yenilik harcaması kapsamında
gerçekleştirilen toplam harcama tutarının
%20’sini geçemez.
İki kanun arasındaki en belirgin fark dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetlerin toplam Ar-Ge
harcamaları içinde 5746 sayılı kanun kapsamında %20 gibi bir oran kısıtlamasının olması, 5520 sayılı
kanunda böyle bir kısıtlamanın olmamasıdır. Ar-Ge harcamasının firmanın kendi bünyesinde ve kendi
bilgi birikimi ile yapılması esası olması tabiidir. 5746 sayılı kanunda bu esas içinde alınabilecek
destek %20 ile sınırlandırılmış iken diğer kanunda böyle bir sınırlandırmanın olmaması teşvik
uygulamasında uygulama dengesizliği yaratmaktadır. Zira 5520 sayılı kanun kapsamında sınırsız
destek alarak Ar-Ge birikimi olmadan bir firmanın Ar-ge çalışması yapması ve bu harcamaları indirim
konusu yapması söz konusu olabilmektedir.
Uygulamada sorun yaratan bir diğer önemli konu %20 oranının tüm Ar-ge faaliyetleri
üzerinden mi, yoksa ilgili döneme düşen tutarları üzerinden mi hesaplanacağıdır. Zira tüm harcamalar
üzerinden bir hesaplama yapılır ise ve %20’lik tutar aşıldığında indirim konusu yapılmış olan Ar-Ge
harcamalarının geçmişe dönük olarak yeniden düzeltilmesi söz konusu olmakta yada bazı durumlarda
vergi ziyaı ile karşılaşılmaktadır.
1.5.
Amortisman ve Tükenme Payları
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Doğrudan
Ar-Ge
faaliyetlerinde
kullanılan bina, makine-tesis ve cihazlar,
taşıtlar, döşeme ve demirbaş gibi maddi
ve maddi olmayan duran varlıklar için
ayrılan
amortisman
ve
tükenme
paylarından oluşur. Diğer taraftan,
iktisadi kıymetin münhasıran Ar-Ge
faaliyetlerinde
kullanılması
ve
bu
kullanımın sürekli olması gerekmektedir.
Ar-Ge departmanı dışında başka
faaliyetlerde de kullanılan iktisadi
Ar-Ge ve
yenilik
faaliyetlerinin
yürütülmesi
amacıyla
iktisap
edilen amortismana tabi
iktisadi
kıymetler için ayrılan amortismanlardan
oluşur.
109
Ar-Ge ve yenilik faaliyeti dışında başka
faaliyetlerde de kullanılan makine ve
teçhizata ilişkin amortismanlar, bunların
Ar-Ge ve
yenilik
faaliyetlerinde
kıymetlere ilişkin amortismanlar Ar-Ge
harcaması kapsamında değildir.
kullanıldığı
hesaplanır.
gün
sayısına
göre
İki kanun karşılaştırıldığında ortaya çıkan en belirgin fark 5746 sayılı Kanun’un kapsamında,
Ar-Ge harcamalarının tespitinde Ar-Ge ve yenilik faaliyeti dışında başka faaliyetlerde de
kullanılan makine ve teçhizata ilişkin amortismanların, bunların Ar-Ge faaliyetlerinde kullanıldığı
gün sayısına göre dikkate alınmasıdır. Oysa 5520 sayılı Kanun’a ilişkin yayımlanan 1 Seri No’lu
KV Genel Tebliği’nde Ar-Ge departmanı dışında başka faaliyetlerde de kullanılan iktisadi
kıymetlere ilişkin amortismanların hiç bir şekilde Ar-Ge harcaması kapsamında
değerlendirilmeyeceği açıklanmıştır.
Birçok işletme üretim faaliyetlerinde kullandığı makineleri Ar-Ge projeleri sırasında
kullanmakta ve seri üretim aşamasında yine bu makinelerden faydalanmaktadır. 5520 sayılı
Kanun’a ilişkin yukarıda belirtilen düzenleme seçimlik hakkını 5520 sayılı Kanun’dan yana
kullanan mükelleflerin aleyhine bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira makinelerini hem
Ar-Ge faaliyetlerinde hem de üretim aşamasında kullanan işletmelerin söz konusu makinelere
ilişkin
amortisman
giderleri
hiçbir
şekilde
Ar-Ge
harcaması
olarak
değerlendirilmemektedir(TUSİAD Raporu;2009).
Ayrıca 5520 sayılı kanun kapsamında ar-ge faaliyetin yürütüldüğü binaya ilişkin amortisman
uygulaması indirim konusu yapılırken 5546 sayılı kanun kapsamında bina amortismanına ilişkin
herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Teçhizatın kısmen ar-ge faaliyetinde kullanıldığı
durumlarda bu faaliyete düşen amortisman oranı gibi binalar içinde bir hesaplamanın olması
gerektiği açıktır. Ancak ilgili yönetmelikte bir açıklama olmaması nedeni ile bu uygulamada
sorunlara yol açmaktadır.
1.6. Finansman Giderleri
5520 sayılı Kanun’a Göre
5746 sayılı Kanun’a Göre
Ar-Ge projesi bazında yerli, yabancı ve
uluslararası kurumlardan temin edilen
kredilere ilişkin finansman giderleridir.
İndirimi Konusu Dışında
Finansman giderleri 5520 sayılı Kanun’a ilişkin yayımlanan 1 Seri No’lu KV Genel
Tebliği’nde Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilmiş ancak 5746 sayılı Kanun’un uygulanmasına
ilişkin yayımlanan yönetmelikte finansman giderlerine hiç değinilmemiştir. Bilindiği üzere A-Ge
yatırımları girişimciler tarafından gerek özkaynaklardan gerekse de iç ve d ış kaynaklardan
finansman temin edilerek yapılmaktadır. Yatırımlarını özkaynaklar yerine dış finansman temin
ederek sağlayan girişimciler olduğu düşünüldüğünde, finansman giderlerinin 5746 sayılı Kanun
uygulamasında Ar-Ge harcaması olarak dikkate alınmıyor olması, özellikle gelir vergisi stopajı
teşviki, sigorta primi desteği vb. avantajlardan yararlanmak için seçimlik hakkını 5746 sayılı
Kanun’dan yana kullanan birçok kurumun aleyhine bir durum teşkil etmektedir(TUSİAD
Raporu;2009).
110
2. GELİR VERGİSİ STOPAJINA İLİŞKİN MALİ SORUNLAR
5746 sayılı kanun kapsamında Teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu
kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya
da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde
ve tekno girişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin;
bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için %90’ı, diğerleri için %80’i
gelir vergisinden müstesnadır. Bu istisnanın hesaplanmasında, bu kapsamdaki personelin fiilen ArGe ve yenilik faaliyetlerine ayırdıkları zamanın toplam çalışma zamanına oranı dikkate alınmaktadır.
Teşvik uygulamasında, istisna, Ar-Ge ve yenilik faaliyeti kapsamında çalışmaya ilişkin ücret
matrahına uygulanır ve sadece vergiye tabi ücret üzerinden tevkif edilen tutar muhtasar beyannameye
yansıtılmaktadır.
Denetim uygulamalarında en sık rastlanılan sorunların başında ar-ge faaliyetlerinde kısmi zamanlı
olarak görünen personelin, ar-ge faaliyetinde geçirdiği süre dikkate alınarak bu süreye isabet eden
ücreti üzerinden hesaplanacak gelir vergisi stopaj teşviki istisna kapsamına alınması gerekirken, tam
ücreti üzerinden hesaplama yapılarak istisna kapsamına alınmasıdır. Bu durum kimi zaman bilgi
eksikliğinden, kimi zaman da gün hesaplamasında yapılan yanlışlıklardan kaynaklanmaktadır.
Bir diğer sorun ise SGK tarafından yapılan denetimlerde Ar-ge faaliyetinde çalışan personelin
denetimin yapıldığı günlerde firma dışında olmasına rağmen, daha sonra yapılan stopaj
hesaplamalarında ilgili personelin firmada o gün itibariyle çalışıyormuş gibi istisna hesaplaması
yapılmasıdır. Maliye ile SGK denetimlerinin bu kapsamda birlikte değerlendirildiği düşünülür ise
firmaların yapacağı bu tarz yanlışlıkların vergi ziyaı oluşturduğu unutulmamalıdır.
3. SİGORTA PRİM DESTEĞİNE İLİŞKİN MALİ SORUNLAR
Kamu personeli hariç olmak üzere, teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu
kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya
da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde
ve teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge personeli ile destek
personelinin, Ar-Ge kapsamındaki çalışmaları nedeniyle elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan
sigorta primi işveren hissesinin yarısı Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten
karşılanmaktadır.
Ayrıca 6111 sayılı Kanun ile 5510 sayılı Kanunda yapılan değişiklik sonucunda, 1/3/2011
tarihinden itibaren gerek diğer bir prim desteği kapsamına, gerekse beş puanlık prim desteği
kapsamına giren bir sigortalı için, ilgili kanunda mükerrer yararlanılamayacağı hususunda bir
düzenleme bulunmayan hallerde, aynı dönemde aynı sigortalı için iki ayrı kanunda öngörülen prim
desteklerinden yararlanılması mümkün hale getirilmiştir. Bu durumda, her iki destek kapsamına giren
sigortalılardan dolayı öncelikle beş puanlık prim desteğinden, ardından diğer kanunda öngörülen
destekten yararlanılabilmektedir(İş bankası Yayınları;2013).
5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yapılan bu düzenleme ile
2011/Mart ayına ilişkin aylık prim ve hizmet belgesinden başlamak üzere kapsama giren ve yasal
ödeme süresi geçmiş prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı
111
borcu bulunmayan işverenlerce; 5746 Kanunun 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
sigorta prim desteğinden yararlanılması sırasında, öncelikle 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin
birinci fıkrasının (ı) bendinde öngörülen beş puanlık prim desteğinden yararlanılacak, ardından 5746
sayılı Kanun’da öngörülen destekten, işveren hissesine isabet eden beş puanlık kısım düşüldükten
sonra kalan işveren hissesi üzerinden 5746 sayılı Kanunda öngörülen oranlar üzerinden
yararlanılabilecektir(Ar-Ge Kanunu Uygulama Yönetmeliği;2008).
Mali denetimlerde sıklıkla karşılaşılan hataların başında da firmaların Ar-Ge faaliyetlerinde
çalıştırdıkları personeli için hem yukarıda açıklanan 5510 sayılı kanun kapsamındaki %5, hem de 5746
sayılı kanundaki işveren hissesinin yarısına isabet eden desteğin her ikisinden de yararlanmaları
gelmektedir. Oysa 5746 sayılı kanun kapsamında Ar-ge faaliyeti gösteren firmaların %5 lik kısmı
düştükten sonra kalan işveren hissesi üzerinden öngörülen oranda yararlanmaları gerekmektedir.
4. SONUÇ
Yukarıdaki başlıklarda açıklanmaya çalışılan mali nitelikli sorunların başında Ar-Ge
faaliyetlerinin desteklenmesinde birden fazla mevzuat içinde belirlenmiş olan teşvik unsurları
gelmektedir. Özüne bakıldığında teşvik unsurlarının hemen hemen hepsi aynı niteliği taşımakla
birlikte uygulama farklılıkları içermektedir. Dolayısıyla desteklerin farklı kanunlarda ele alınması
öncelikle Ar-Ge faaliyetinde bulunan firmalarda uygulama karışıklığına yol açmakta, daha sonra da
imkanlardan yeterince yararlanılamamasına ya da teşvikten yararlanırken bir takım vergisel risklerin
üstlenilmesine neden olabilmektedir.
Dolayısıyla çıkarılan Ar-Ge desteklerinin tam olarak uygulanabilmesi ve ülke hedefi olan Ar-Ge
harcamalarının GSMH içindeki payının artırılarak yeni teknoloji ve ürünlerin elde edilebilmesi için en
kısa zamanda tüm teşvik unsurlarının tek bir mevzuat kapsamında birleştirilmesi atılacak ilk adım
olması gerekmektedir.
112
KAYNAKLAR
Araştırma Ve Gelıştırme Faalıyetlerının Desteklenmesı Hakkındakı Kanun; 2008
Araştırma Ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun;
Yönetmeliği; No:1; 2008
Uygulama
Arslanalp Hasan Ali; “Gelir Ve Kurumlar Vergisi Mükelleflerinde Ar-Ge Harcamaları İndirimi Ve
Muhasebesi”, www.muhasebetr.com.
Bağriaçik Atila; “Ar-Ge Ve Yenilik Projelerinin Finansal Yönetiminde Dikkat Edilecek
Hususlar”, www.denib.gov.tr
Ernst&Young ; “100 Soruda Ar- Ge Teşvikleri”, www.vergidegundem.com;
Grounhaug Kjell &Ghaurı Pervez; 2010, “Research Methods İn Business Studies”,
İş Bankası Yayınları; Haziran 2013, “Dünya’da Ve Türkiye’de Ar-Ge Faaliyetleri” İktisadi
Araştırmalar Bölümü www.ekonomi.isbank.com.tr,
Kiraz Abdullah; “Tübitak’tan Alınan Sanayi Ar-Ge Desteklerinin Vergi Uygulamaları Yönünden
Muhasebeleştirilmesine Bakış, www.mustafagulsen.com
Karslioğlu Hüseyin; “Ar-Ge İndirimi Uygulama Esasları”, www.denib.gov.tr
Kurumlar Vergisi Kanunu; 2006,
Kurumlar Vergisi Kanunu; Uygulama Yönetmeliği No. 1; 03/04/2007
Marzano Robert, Marzano Jana,Pıckerıng Debra; ”, 2003, “Classroom Management That
Works:Research-Based Strategies For Every Teacher
Öğrendik Güray; “Araştırma Ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun”,
www.muhasebetr.com.
Smıth Mark, Thorpe Richhard, Jackson Poul; 2012, “Management Research”
Toçu Hülya; “Ar-Ge Harcamalarının Muhasebe Kayıtlarına İntikali Ve Kurumlar Beyanname
Üzerinde İndirim”, www.muhasebetr.com.
TUSİAD Raporu; 2009; “Mevcut Ar-Ge Düzenlemelerinde Karşılaşılan Sorunlar”.
113
114
YEREL KALKINMADA SOSYAL İNOVASYON VİZYONU
Aslı ÖZTOPCU1
İnovasyon; büyüme ve rekabet edebilme avantajı için kullanılan araçlardan biridir. Sosyal inovasyon
ise üretimdeki yeniliklerden çok daha geniş kapsamlı ve toplumu etkileyen bir inovasyon türüdür.
Küreselleşme ile birlikte işletmeler rekabet edilebilirliğini artırmak için inovasyondan
yararlanmaktadır. Ancak yerel kalkınma açısından değerlendirildiğinde bireysel inovasyon
çalışmalarının yetersiz kaldığı görülmektedir.
Küreselleşmeyle birlikte aynı şekilde yerelleşme çabalarında da artış görülmektedir. Bu bağlamda
yerel kalkınmada bölgesel sorunların giderilmesi, bölgenin iyileştirilmesi ve rekabet edilebilirliğinde
artış sağlanması için yerel kalkınma politikaları geliştirilmektedir. Kalkınma politikaları içinde
kullanılan araçlardan biri de sosyal inovasyondur. Ancak yerel yönetimlerin bu kavram altında
çalışmaya başlaması çok eskilere dayanmamakla birlikte, inovasyonun ar-ge çalışmalarındaki geçmişi
oldukça eskilere dayanmaktadır. Sosyal inovasyonun biraz daha zor yapılandırılmasından dolayı bu
anlamda uzak durdukları görülmektedir. Çünkü sosyal inovasyonun gerçekleştirilmesinde sadece bir
kurum değil bölgedeki yerel yönetimin, işletmelerin ve bölge halkının da katılımının olması
gerekmektedir. Bu bağlamda yapılacak çalışmalar sayesinde bölgenin sosyo-ekonomik gelişimi ve
bireylerin yaşam kalitesinin artışına da katkıda bulunulmaktadır. Bölgesel kalkınma açısından sosyal
inovasyon çalışmalarının en çok sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir.
Ancak STK’lar yerel yönetim organı olarak devlet sisteminde yer almamaktadır. Dolayısıyla bir
bölgenin sürdürülebilir kalkınma çalışmalarında bölgenin sosyal sermayesinden yararlanan ve
bireylerle de en yakın ilişkide bulunan bir kurum olarak belediyelerin bu projeleri geliştirmesi veya
desteklemesiyle sosyo-ekonomik kalkınmada pozitif sonuçlar oluşturabileceği görülmektedir.
Özellikle etnik çeşitliliğe sahip bölgelerde kültürlerin birbirine yakınlaşması ve bölgede güvenli,
huzurlu yaşam alanına sahip bireylerin yaşaması devlet beklentileri arasında olmaktadır. Sosyal
inovasyon bu bağlamda toplumun kendi kendini geliştirmesi için de fırsat alanı oluşturmaktadır.
Sosyo-ekonomik kalkınma amaçlı çalışmalarla sosyal problemlere ve ihtiyaçlara çözüm
üretilebilmektedir. Belediyelerin organize edeceği sosyal inovasyon çalışmalarıyla bölgesel sosyoekonomik gelişime katkıda bulunulacaktır.
Bu çalışmanın amacı, yerel kalkınma planlarında yerel yönetimlerin sosyal inovasyon çalışmalarına
ağırlık vermesinin sağlayacağı katkıyı araştırmaktır. Yerel kalkınma için belediyelerin yapacağı sosyal
inovasyon çalışmalarının bölge kalkınmasına pozitif etkiler oluşturacağı hipotezi üzerine araştırma
yapılacaktır.
Anahtar kelimeler: İnovasyon, sosyal inovasyon, yerel kalkınma, belediye
1
Öğr.Gör. Aslı ÖZTOPCU, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, Maltepe Üniversitesi, İstanbul, Türkiye,
e-posta: [email protected]
1
115
SOCIAL INNOVATION VISION AT LOCAL DEVELOPMENT
Aslı ÖZTOPCU2
Innovation is one of the tools used for the advantage of growth and competition. Sosyal innovation is a
kind of innovation that is more comprehensive than the renewals in production and influences the
society. Through the globalization, corporations benefit from innovation for increasing the
competitiveness. However, it is observed that the individual innovation studies are inadequate when it
is evaluated from the view of local development.
An increase is observed in the localization efforts through the globalization. In this context, local
development politics are being refined in order to remove the regional problems at local development,
to improve the region and to provide an increase in competitiveness. One of the instruments used at
development politics is social innovation. However, the local governments’ starting to study under this
context does not have a long history, while the history of innovation at research and development
studies is really long. It is seen that, they stay away because of the hard structuring of social
innovation. Because, in order to realize social innovation, not only the participation of one institution,
but also the participation of the local governments in the region, corporations and resident population
are needed. Through the studies that will be made in this context, the socio-economic development of
the region and the increase in the life quality of individuals are being contributed. Within the view of
regional development, the social innovation studies are conducted mostly by non governmental
organizations. However, the NGOs’ do not take place as a local government organ at governmental
system. Accordingly, as the closest institution to the individuals and most contributed by the regional
social capital for the sustainable development studies of a region, the municipalities’ improving and
supporting these projects will create positive results. The integration of cultures especially in the
regions that has etnic diversity and the existence of secure and peaceful life in the region are within the
expectations of the governments. Social innovation constitutes opportunity area for the society to
develop itself. By the studies aiming the socio-economic development, the solutions can be produced
for social problems and needs. The social innovation studies organized by municipalities will
contribute to regional socio-economic development.
The purpose of this study is to survey the contribution of the local governments’ giving importance to
social innovation projects at their local development plans. A research will be conducted on the
hypothesis that the municipalities’ social innovation studies for local development will make positive
impact on regional development.
Key words: Innovation, social innovation, local development, municipality.
2
Öğr.Gör. Aslı ÖZTOPCU, Banking and Insurance Department, Maltepe University, İstanbul, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
116
1.YEREL KALKINMADA SOSYAL İNOVASYON VİZYONU
Klasik iktisat anlayışından bugüne kadar yaşanan gelişmeler çok hızlı ilerlemekle birlikte iktisat
disiplini ile diğer sosyal bilimler alanındaki disiplinlerin bir arada çalışması da tartışma içinde
ilerlemektedir. Ekonomik büyümeye odaklanan iktisat anlayışı için insan odaklı çalışmaların yer
alması eskiye dayanmakla birlikte bazı platformlarda eleştirilmektedir. Diğer taraftan düşünsel olarak
bu konular sorgulanmaktayken bilimsel olarak daha geniş kapsamda da ilerleme gösterdiği
söylenebilir. Özellikle kalkınma iktisadı açısından ülkeler arası rekabet; ekonomik parametrelerle
birlikte inovasyon, yeni gelişim teorileri, farklılaştırılmış yerel kalkınma politikaları, sosyal
girişimcilik, fiziksel sermaye dışındaki diğer sermaye türleri ve sosyal belediyecilik anlayışı gibi
yenilikçi kavramlar üzerinden bölgesel ve ülkesel kalkınma çalışmalarına odaklanılmaktadır.
Küreselleşmeyle birlikte birey yaşam alanının daha yaşanabilir kılmak için iktisat disiplini gibi diğer
sosyal bilimler ve fen bilimleri disiplinleri de aynı gayret içinde hareket etmektedir.
Bu bağlamda inovasyon; bireysel ve kurumsal yenilenme, ilerleme ve ekonomik kalkınma sağlamak
için sıkça başvurulan alternatiflerden biridir. İnovasyon genellikle yenilenmiş ya da değiştirilmiş
üretim sürecinin çıktılarının tüketiciye ulaştırılması ve yeni pazarlama anlayışı içinde sahip olduğu
payı artırma çabası olarak tanımlanmaktadır. Sosyal inovasyon ise bireysel beklentilerin karşılanması
için değil, toplumsal gelişimin, ihtiyaçların giderilmesi, eşit gelir dağılımı, yoksulluğun azalması gibi
sosyal ihtiyaçların çözümüne odaklı yapılan sürdürülebilir çalışmaları ifade etmektedir (Tolunoğlu,
2015).
Sosyal inovasyon çalışmalarının biraz daha kompleks olması ve işbirliğine ihtiyaç duyması nedeniyle
bireysel çalışmaların bu anlamda yetersiz kaldığı görülmektedir. Firmaların yapmış olduğu inovasyon
çalışmalarının Ar-Ge odaklı olması kendi kârlılıklarını artırmak için yaptığı çalışmalardır. Ancak
toplumsal inovasyon kâr kaygısı duyulmadan gerçekleştirildiğinde gerçek amacına ulaşmaktadır. Bu
nedenle sosyal inovasyon çalışmalarının en çok sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirildiği
görülmektedir. Ancak yeterli katılım ve beklenen sonuçların oluşmamasının nedeni, kuruluşların
bireylere ulaşıp sosyal ağlar oluşturamamalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla yapılacak
çalışmaların bölge halkına rahatça ulaşabilen, güçlü sosyal ağlara sahip olan belediyeler tarafından
yapılandırılması yerel kalkınmada daha pozitif değerler üretilmesini sağlayacaktır. Belediyelerle
sosyal inovasyon ilişkisini kurmadan önce, inovasyon ve sosyal inovasyon kavramlarının tarihsel
süreçteki rotasını takip ederek bugünkü anlayışı belirlemek daha kolay olacaktır.
1.1.İnovasyon Kavramı
İnovasyon; “yeni ve değişik bir şey yapmak” anlamına gelmektedir. Bu nedenle var olan her ürünün
geliştirilmesi ve birey için daha çok yarar sağlayacak şekillerde oluşturulması amacıyla yapılan
çalışmaları ifade etmektedir. Bir açısından değerlendirildiğinde ise diğer firmalardan daha farklı bir
yenilik bulabilmek için üretimin Ar-Ge çalışmalarına yatırım yapılmasıdır (Bal, 2011). Aynı şekilde
OECD’nin Oslo kılavuzunda da inovasyon için değiştirilen ürün ve hizmet süreci, pazarlama
faaliyetleri, iş yeri organizasyonu olarak tanımlanmaktadır (OECD-Eurostat, 2055).
“Ar-Ge parayı bilgiye çevirirken, yenilik (inovasyon) bilgiyi paraya çeviren süreçtir, ancak sadece
para değil aynı zamanda insanlığın yaşamını da iyileştiren süreçtir. İşin içinde bir de yaşam kalitesini
artırmak da vardır” görüşü yaşamdaki tüm yeniliklerin birey yaşamının kalitesini artırmaya yönelik
olması gerekliliğini vurgulamaktadır (Çakır, 2015). Bazen yapılan buluşlarında inovasyon olarak ele
alınmasına karşın çoğu zaman var olan ürünler üzerinde farklılıklar oluşturmak, kelimenin anlamıyla
daha çok örtüşmektedir. Daha soyut bir açıklamada ise sosyal, kültürel ve idari alanlarda her tür yeni
yöntemleri ifade etmektedir. Dolayısıyla somut anlamda üretimdeki yenilikleri soyut anlamda da
yönetimsel ve sosyo-ekonomik oluşumları göstermektedir. Değişim ve yenilik amacındaki inovasyon
özellikle son on yıldır işletmeler için rekabet edebilme stratejileri içinde yer almaktadır. Tarihsel
süreçte incelendiğinde en çok firmaların kârlılığını artırmak için kullanılan yöntemlerden biri olduğu
anlaşılmaktadır. Yeni ürün geliştirmede en son teknolojinin kullanılması kadar mevcut ürünlerin
yenilenmesi için de inovasyondan yararlanılmaktadır.
3
117
İnovasyonun kapsamıyla ilgili tartışmalar ise bugün hala devam etmektedir. Buluş yapmanın ya da
sadece mevcut ürünlerde yenilenme yapmanın ya da her ikisinin de inovasyon kabul edildiği farklı
görüşler bulunmaktadır. Bir ürünün ilk çıkışı önemli olmakla birlikte o ürünün geliştirilmesi de o
kadar önemlidir. Bu nedenle inovasyon; üretime girmiş ya da girecek ürünün teknoloji ve kreatif
düşünce ile geliştirilip piyasaya sunulması ile aynı kapsamda ele alınabilmektedir (Güngör, 2013).
Dolayısıyla inovasyon ve teknolojinin yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ileri
teknoloji kullanımı nedeniyle inovasyondan yararlanmanın da gelişmekte olan ülkelere göre daha
başarılı olduğu görülmektedir. Bu sayede firmalar maliyetin düşmesi, verimlilik artışı, istihdam artışı
ve kârlılık elde etmektedir. Üretim hacminin ve karlılığın artışı da firmayla birlikte bölge ekonomisini
de etkilemektedir (şekil1).
Şekil 1. İnovasyon Kavramı
Yenilikçilik denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Avusturya İktisat Okulu’nun önemli
teorisyenlerinden Schumpeter olmaktadır. Ona göre inovasyon kalkınmada itici güçtür ve kalkınma
için ihtiyaç duyulan yenilikleri kapsamaktadır (Bölgesel İnovasyon Merkezleri Raporu, 2015). Son
yayını olan ve Türkçeye de çevrilen Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi kitabında sıkça inovasyona
yer vermektedir. Burada inovasyonu ekonomik ve sosyal boyutuyla birlikte ayrıştırarak irdelemekte ve
yapılacak yeniliklerin sınırlı olmasının oluşturacağı tehlikenin de göz önünde bulundurulması
gerektiğinden bahsetmektedir (Schumpeter, 2013). Schumpeter’in teorisine göre; inovasyonun temelde
belirlenen kriterleri şu şekildedir (Ünal, 2014):





Yeni ürünlerin geliştirilmesi
Yeni üretim metodları
Yeni pazarlar
Yeni hammadde kaynakları
Yeni endüstriyel örgütlenme metodları
Beş temel yaklaşımdan yola çıktığımızda bugüne kadar en çok kullanılan ürün inovasyonu, süreç
inovasyonu, pazarlama inovasyonu, örgütsel inovasyon ve toplumsal inovasyon şeklinde
yapılandırılan alanların içinde en geniş kapsamlı olanın toplumsal inovasyon olduğunu görmekteyiz.
Diğer inovasyon çeşitlerinin hepsinin bireysel ya da kurumsal amaçlara hizmet ederken, toplumsal
inovasyon çalışmalarının ise bir toplumda oluşturacağı fayda ile sağlanacak sosyo-ekonomik
gelişmelere hizmet etmektedir. Bu nedenle iktisat açısından her bir firmanın oluşturacağı ekonomik
4
118
çıktıların dışında ekonomik parametrelerle ilgilenen iktisat için toplumsal inovasyon çalışmaları da
değerlendirilmektedir.
Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’deki firmalar da sektörel rekabeti artırmak için sıkça inovasyona
başvurmaktadır. Ulusal düzeyde ise oluşturduğu değer suretiyle kalkınma planlarında inovasyonla
ilgili belirlenen programların olduğu görülmektedir. Örneğin; Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu,
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000) kapsamında oluşturduğu politikalarda inovasyon
odaklı hareket ettiklerini açıklamaktadır. Daha ileriki dönemlere gelindiğinde ise Dokuzuncu
Kalkınma Planı (2007-2011) kapsamında inovasyon stratejisi ve eylem planı hazırlandığı
görülmektedir. Son olarak Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) kapsamında Özel İhtisas
Komisyonu’yla birlikte çalışma gruplarının Ar-Ge’de oluşturulacak yenilikler için destek verme kararı
aldığı anlaşılmaktadır (Köse, 2013). Kalkınma planlarında inovasyona yer verilmesi Türkiye açısından
da ilerleme olarak görülmektedir. Ancak bu aşamada daha çok üretim artışı için oluşturulan
politikalarla yapılan kalkınma çabası görülmektedir. Bu nedenle çalışmanın amacı olan toplumsal
değer üretmek için sosyal inovasyonun belediyeler tarafından organize edilmesi varsayımı üzerinde
çalışmanın diğer bölümlerinde sosyal inovasyon ve belediyelerin çalışmaları araştırılacaktır.
1.2. Sosyal İnovasyon Kavramı
Sosyal inovasyon genel olarak çevre, ekonomi, kültür ve toplumla ilgili sorunlara yenilikçi çözümler
üretmek ve uygulamaktır. Daha çok girişimciliğe önem verilmekle birlikte son yıllarda sosyal
girişimcilikle birlikte sosyal inovasyondan da yararlanılmaya başlanmıştır. Sosyal girişimciler de
çevre, sağlık, eğitim ve insan hakları gibi konularda mevcut sorunların giderilmesi için inovasyon
temeliyle hazırladıkları sürdürülebilir projeler gerçekleştirmektedir.
Sosyal inovasyon Austin vd. göre; diğer inovasyonlardan çok farklıdır. Sahip olunan sorumlulukla
diğerlerinden tamamen ayrılmaktadır. Biri kâr amacıyla inovasyonu kullanmaktayken diğeri sosyal
oluşumlar kazandırma amacıyla hareket etmektedir. Sosyal inovasyonda girişimcilikte oluşturulan tek
tip standartlar yokken üretim inovasyonunda standartlaştırılmış yapılara ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun
dışında firmalardaki inovasyonun başarısı üretim artışı ve finansal kazanç ile ölçülmektedir. Sosyal
inovasyonda ise sosyal ihtiyaçların giderilmesi ve bunlardan dolayı ekonomik etkiler oluşmaktadır.
Son olarak (en önemlisi beklide); firmalar Ar-Ge çalışmaları için gerekli kaynağı çok rahatlıkla temin
edebilirken sosyal inovasyon için kaynak bulunması ve kullanımı çok daha zor ve zahmetli olmaktadır
(Aktaran: Certo, Miller, 2008). Finansman yetersizliği ya da diğer kaynakların zayıflığı nedeniyle bazı
projelerin sonuç alınamadan sonlandırılmak zorunda olduğu durumları da göz önünde bulundurmak
gerekmektedir.
Şekil 2. Sosyal İnovasyonun Temel ve Ortak Unsurları
Kaynak: Tucker, S. 2014. Social Innovation for Public Service Excellence. Singapur: UNDP Global Centre for
Public Service.
5
119
Sosyal inovasyonun (Şekil 2) açıklandığı gibi kompleks, avantajlı ama bazen zorlayan özelllikleri
bulunmaktadır. Buna göre, sosyal inovasyonlar uzun ömürlü ve dayanıklıdır. Toplumun çok çeşitli
unsurlarını aynı çatı altında buluşturabilir. Sosyal inovasyonlar, sosyal girişimciliği gerekli kılar.
Negatif veya pozitif sonuçları itibariyle geniş toplumsal kesimleri etkileme gücüne sahiptir. Sosyal
inovasyonlar, sosyal problemlerin uzun süreli analizini gerektirir. Üstelik sosyal farkındalık ve desteğe
gereksinim duymaktadır. Son olarak, teknoloji, medya gibi bir takım alt yapı faktörleriyle
desteklenmesi gerekmektedir (Koç, 2010).
Başta yerel kalkınma olmak üzere bireylerin çeşitli nedenlerle bireysel gelişime ihtiyaç duydukları göz
önünde bulundurulursa sosyal inovasyon uygulamalarına duyulan ihtiyacın nedenlerini de şu şekilde
sıralayabiliriz (Mulgan, 2007):







Yükselen yaşam beklentisi (Sürekli değişen kent ihtiyaçları)
Ülke ya da şehirlerde büyüyen çeşitlilik (Bölgesel farklılıklar, sorunlar)
Eşitsizlik
Hastalıklar (kronik rahatsızlıklar, mental rahatsızlıklar, diyabet, kanser vb.)
Refah davranış sorunları (obezite, kötü beslenme, bağımlılıklar vb.)
Ergenlik sorunları (yetiştirme, eğitim, kariyer vb.)
Mutluluk sorunu (birey başına düşen GSYH’nın düşük olmasına karşın hayat pozitif bakma
ihtiyacı).
Gelişen ekonomilerde, toplumsal sorunların çözümünde ilk akla gelen sosyal duyarlılığı yüksek olan
sivil toplum kuruluşları olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları birçok konuda çalışmalara öncülük ettiği
gibi sosyal inovasyon konusunda da en çok faaliyet düzenleyen kurumların başında gelmektedir.
Sosyo-kültürel faaliyetler ile toplumda sosyo-ekonomik çıktılar elde edilmektedir. Sivil Toplum
kuruluşları genellikle kamu-özel sektör işbirliği açısından yaşanan sorunlar göz önünde
bulundurulduğunda kamu kurumlarına kıyasla kâr kaygısı olan firmalara göre daha güvenilir bir
izlenim bırakmaktadır. Diğer taraftan sivil toplumla olan ilişkileri ve yeni bir oluşum başlatma
sorumluluğunu yerine getirmesi nedeniyle kaygıları da azalttığı görülmektedir. Ayrıca sivil toplum
kuruluşlarında gönüllü katılanların sosyal yaşamda daha üretken olması, daha az sorunla uğraşması da
çalışmaların
verimliliğini
artırmaktadır.
Kamudaki
yönetim
yaklaşımları
açısından
değerlendirildiğinde de yerel yönetimlerden daha çok yönetişim yaklaşımı ile çalıştıkları
görülmektedir. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ile ilgili toplumdaki genel yargı, oluşacak sosyal
problemlerin hemen kurumlarca fark edilip her tür çözüm için uğraşacakları şeklindedir (Anheier,
2013).
Sivil toplum örgütleri dışında toplumsal sorunlara çözüm sunan başka araçlarda bulunmaktadır.
Örneğin tüm toplumların ortak sorunu olan işsizlik ile ilgili çalışmaların sayısı oldukça çoktur.
Gelişmekte olan ülkelerde bile işsizlik ve kadın çalışan sayısının düşük olması gelişmekte olan ülkeler
açısından daha çok tehdit içermektedir. Çözüm için sürekli alternatifler değerlendirilmektedir. Örneğin
New York Times’da bir makalede kendi işini kendin yarat şeklindeki girişimciliği teşvik eden
makaleler sosyal sorunların çözümünde alternatif yaklaşımlar olmaktadır (Güven, 2013). Her bölgenin
kültürel ve ekonomik yapısı farklı olduğundan bölgesel sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik
farklılıklarda bölgelere göre farklı sosyal inovasyona ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle tek tip
geliştirilen bir modelin farklı ihtiyaçlara sahip bölgeler için bir yararı olmayacaktır.
Sosyal sermayeden yararlanarak yapılan çalışmalarda belediyenin sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı
çalışmalarda önem kazanmaktadır. Sosyal belediyecilik yaklaşımında sivil toplum kuruluşlarının
olması ve bunların üye sayısı önemlidir. Dünya Değerler Araştırması'na göre; İsveç vatandaşların %
85'i, Hollanda'da vatandaşların % 84, Amerika Birleşik Devletleri'nde % 71, Almanya’da ise % 67
oranında vatandaşın en az bir derneğe üyeliği bulunmaktadır. Meksika’da % 24, Hindistan’ da
%13’dir. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında kurumlara katılımın yüzdesi de azalmaktadır
(Krishina, 2002: 3).
6
120
Sivil toplum kuruluşlarının varlığı toplumda sorunları olan birey ve kurumlar için çözüm alternatifi
olmakta, güvenlik ve sosyal sorumluluk açısından katkı sağlamaktadır. Ancak birey yaşam alanını
ilgilendiren sorunların devlet tarafından ele alınması gerekirken sadece sivil toplum kuruluşlarıyla
bunlara çözüm oluşturma çabasına destek olunmaması bölgesel düzeyde bireylerin yaşam kalitesini
artıran çaba olarak görülememektedir. Sivil toplum kuruluşlarının bu anlamdaki misyonu toplumsal
sorunların çözülmesi ve bölgesel ekonomiye katkıda bulunması açısından son derece yarar sağlayan
çabalardır. Ancak devletin organları olarak görülen yerel yönetimlerde özellikle belediye gibi stratejik
konumu olan ve bölgede en geniş yetki alanına sahip olan kurum olması nedeniyle daha farklı
çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Sosyo-ekonomik düzeyde mevcut piyasa düzenine uygun çalışmalar için devlet, halkın katılımı,
firmaların hangi sorumlulukları alacağı konusunda politikaların belirlenmesi gerekmektedir. Örneğin,
bir bölgedeki yoksulluk sorunu çözülecekse ihtiyaç duyulacak olan alt yapı, teknik sistem, hizmet ve
finansal yarar sağlayacak birey ve kurumların görevleri nasıl olacaktır sorularının cevaplarının
belirlenmiş olması gerekmektedir (Novogratz, 2013). Bu alt yapının hazırlanması için STK’lardan ve
özel frmalardan daha fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır.
1.3. Dünyada Sosyal İnovasyon
Sosyal inovasyon yakın zamanda daha sık kullanılmakla birlikte kavram olarak eskiden beri varlığını
korumaktadır. İlk örnek olarak köleliğe karşıt görüşte olan Garrison tarafından 1833 yılında American
Anti-Salavery Society ve 1889’da Adams tarafından yoksul insanlara hizmet için kurulan Hull House
gösterilebilir. Daha sonra 1976’ da Yunus’un Bangladeşte yoksulluk ve kadınlar için kurduğu
Grameen Bank ile 1980’de Drayton tarafından kurulan Ashoka sosyal inovasyonun ilk oluşumlarına
gösterilecek örneklerdendir (Mair &Marti, 2006). Örneklerdeki gibi sosyal faaliyetlerde bulunan
girişimciler; kâr amacı olmadan toplumdaki bireyler için yarar sağlamak adına faaliyetler
düzenlemektedir. Bu projeler sayesinde hem sorunların çözümüne katkı sağlanmakta hem de o
konularla ilgili genel ön yargılarında da değişim sağlamaktadır (Sagawa & Segal, 2000). Sosyal
inovasyon için bahsedilen isimlerden Muhammed Yunus aynı zamanda 2006 yılında mikro kredi ile
yaptığı yenilikle ilgili Nobel Ödülünü almıştır.
Bu ve benzeri çalışmalar sosyal inovasyonun daha çok dikkat çeken ve değer oluşturan bir kavram
olmasını sağlamaktadır. Bu sayede işletmelerle sosyal gelişim arasında bağ kurulması da mümkün
olmaktadır. Bireysel veya kurumsal yapılan hayırseverlik ve sosyal sorumluluk projeleri toplumsal
duyarlılığı göstermek için önemlidir. Ancak hayırsever olmak sadece vicdanı rahatlatmak değil aynı
zamanda bireylerin yaşam kalitesini artıran türdeki çabalardan oluşmalıdır (Güven, 2013). Sosyal
amaçlı gerçekleştirilen her faaliyette hem ekonomik kâr elde edilmekte hem de bu kârın yine sosyal
amaçlı kullanılması ile sonuçlanmaktadır. İstihdam imkânı oluşturan faaliyetler aynı şekilde bölgesel
ekonomik büyüme ve mutlu bölge halkı oluşumuna destek sağlamaktadır.
Örneğin, kamu sektöründe inovasyon konusunda lider olan Danimarka’da 2002 yılında kurulan
MindLab etnograf, tasarımcı ve kamu politikaları uzmanları ile birlikte çalışılmaktadır. Oluşturdukları
faaliyetler ile bireylerin sosyal yaşamdaki problemlerin giderilmesi için çaba verilmektedir. Atık
yönetimi, istihdam sorunu, cezaevindeki hükümlülerle gardiyanlar arasındaki sorunlar, engelli bireyler
gibi birçok alanda yaratıcı fikir ve çalışmalarla bölgesel kalkınmaya destek sağlamaktadır. Bunun
dışında İngiltere’de LiveWork, Engine, Participle ve Think Public gibi danışmanlık şirketleri, Ulusal
Sağlık Hizmetleri’nin Institute for Innovation and Improvement (İnovasyon ve Gelişim Enstitüsü), UK
Design Council’ın Public Services by Design programı gibi kuruluşların sayısında artış olduğu
görülmektedir. Amerika da IDEO ve Local Projects şirketi, Bloomberg Philanthropies Sivil toplum
kuruluşu, New Urban Mechanics kurumu ve US Office of Personnel Managment’ ait olan İnnovation
Lab gibi kurumlar bulunmaktadır (Bason, 2013). Yine DFID (İngiltere Kalkınma Örgütü) ve GIZ
(Almanya Kalkınma Örgütü) 2012’de düzenlenen zirve sosyal inovasyon çalışmaları için önemlidir.
Hindistan’da yapılan zirvede hem sosyal girişimciler tanıtılırken aynı zamanda Sosyal Girişimcilik
Ödülleri de dağıtılmıştır (George, 2013).
7
121
Bu güzel örneklerin yanı sıra bu anlamda doğru olmayacak ülke çalışmalarıyla da karşılaşmaktayız.
Örneğin; Meksika’da bu anlamda hayırseverlik kavramı çok zayıf olduğu için sosyal sorunların
çözümü için çok fazla çalışma yapılmadığı görülmektedir. Diğer taraftan sosyal girişimcilerin
karşılaştığı en büyük sorun da bu anlamda yapılacak olan çalışmalara yasal olarak izin verilmemesidir.
Dolayısıyla ülke ya da bölgeler açısından değerlendirildiğinde bölge kalkınması için ekonomik
verilerin artışını sağlayan üretim dışında sosyal temelli faaliyetlerin de ekonomik katkılarının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Hükümet politikalarının yerel kalkınma için çaba gösteren kurum ve
diğer kuruluşlara destek olması ya da imkân sağlaması da ülke politikalarında yer alması gereken
yaklaşımlardan biridir.
Türkiye bu açıdan biraz daha avantajlı olan ülkeler arasında yer almaktadır. Şu ana kadar hükümet
politikalarında bazı dönemlerde insan odaklı yaklaşımlara çok fazla önem verilmese de bu anlamda
çalışan birey ve kurumlara engelleyici bir politika sürdürdükleri de görülmemektedir. Ayrıca birey
ilişkilerine değer veren bir toplum olmamız açısından oluşan sorunlara hep birlikte çözüm bulunması
gibi çabalarla da karşılaşılmaktadır. Diğer taraftan nüfus yoğunluğu gençlerden oluşan ve büyük
nüfusa sahip olan bir ülke olarak gelişmiş ekonomiler arasında yer almıyor olmak bölgeler arasında
büyük sosyo-ekonomik farklılıklar olması nedeniyle sorunlarda süreklilik arz etmektedir.
Sosyal inovasyon açısından bakıldığında Türkiye’de son yıllarda çalışmalarda artış görülmektedir.
Örneğin; TÜSEV (Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı)’in yaptığı çalışmalar sosyal girişimciliğe öncülük
yapmaktadır. Sosyal İnovasyon Merkezi, uluslararası platformda destek sağlayan Ashoka, Sabancı
Üniversitesi, Özyeğin Üniversitesi gibi kurumların rehberlik ve çalışmaları da toplumsal kalkınma
sürecine destek veren kurumlar arasında yer almaktadır.
Türkiye’de Türk girişimci birey ve kurumların yapmış olduğu çalışmaların yanı sıra, küresel bazda
dünyanın birçok yerinde üyeleri bulunan kurumlarla da çalışmalar bulunmaktadır. Örneğin, 1980
yılında Bill Drayton tarafından kurulan Ashoka sosyal girişimcilere fon sağlamak amacıyla
kurulmuştur ve dünyanın neredeyse her bölgesinden üyeleri bulunmaktadır. Türkiye’de Avrupa
bölgesi içinde faaliyetlere katılmaktadır. Toplamda 24 Türk üyesi bulunmaktadır. Yurttaş katılımı,
çevre, sağlık, insan hakları toplamında %1.27 paya sahiptir (Kayalar ve Arslan, 2013). Diğerlerine
göre çok düşük bir oran olmasına karşın ülkemiz adına atılan adımlar için örnek teşkil etmektedir.
Ancak Türkiye’de sadece sosyal girişim faaliyetlerini ele alacak ve bölgesel gelişmeler için çalışacak
bir kamu desteği hala bulunmamaktadır. Sadece Türkiye açısından değerlendirildiğinde kamu
tarafından finans desteğinin olmaması yapılacak sosyal girişimlerin gerçekleşmesinde sorunlara neden
olmaktadır ( Ersen ve Ekmekçi, 2013).
2. YEREL EKONOMİK KALKINMA VE SOSYAL İNOVASYON
Bugün için dünyayı genel olarak tehdit eden sorunların bir kısmı artık bilinmektedir. Salgın
hastalıklar, iklim değişiklikleri, nükleer silahlardaki artış, otizm, su tasarrufu gerekliliği gibi küresel
sorunların varlığı her ülke için aynı tehdidi oluşturmaktadır. Dünyayı ilgilendiren bu sorunlarla
mücadele edebilmek içinse bireylerin birbiriyle iletişim halinde olması ve ortak sorunlara ortak
çözümler oluşturmak için işbirliği yapması gerekmektedir. Dolayısıyla böyle durumlarda daha geniş
sosyal inovasyon çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Makro düzeyde hükümetler arasında yapılacak
işbirlikleri ile bu sorunlara çözüm aranması söz konusuyken mikro düzeyde bakıldığında bölgesel
mücadeleye indirgenmesi gerekmektedir. Tüm ülkeler açısından değerlendirilecek olursa bölgesel
farklılıklar ve ülke kaynaklarının farklı dağılımı nedeniyle her bölgenin farklı uygulamalarla sorunları
çözmeleri gerekmektedir. Küresel sorunların dışında ülke sosyo-ekonomik yapısında mevcut olan
sorunlar ve bölgelere göre de ayrıca oluşan sorunlar bir araya getirildiğinde bir bölgeyi etkisi altına
alan ve çözüm bekleyen sorunların çok da az olmadığı görülmektedir.
8
122
Üretim ve iletişim teknolojilerindeki inovasyon kullanımı ile gerçekleştirilen sosyal inovasyonlar
toplumda ekonomik gelişime katkı sağlamaktadır. Ayrıca bazı uzun vadede gelişen sorunlara (iklim
değişikliği, yaşlı nüfus artışı vb.) ancak sosyal inovasyon gibi kompleks ve sürdürülebilir planlarla
katkı sağlanabilmektedir.
Bir bölgenin yerel kalkınma faaliyetleri açısından bakıldığında ise, öncelikli amacın bölgenin sosyokültürel ve sosyo-ekonomik olarak sorunlarının ele alınması ve çözümü için yine sosyo-ekonomik
politika ve çalışmalar yürütülmesi olmaktadır. Diğer taraftan gelişmiş bölgelerin diğer bölgelere karşı
rekabet edilebilirliğindeki artış da bölge halkı açısından önemlidir.
Geleneksel anlayışta yerel kalkınma veya toplumsal kalkınmayı etkileyen unsurlar basit bir bakış
açısından oluşmaktadır. Ancak sadece ekonomik büyümenin yeterli olmadığı ve eksik olan alanların
fark edilmesi ile entelektüel sermaye, insan sermayesi, beşeri sermaye ve nihayetinde sosyal sermaye
de bu eksiklikleri açıklamada kullanılmaya başlanmıştır. Kalkınmayı etkileyen diğer faktörlere göre
ölçülebilmesi ve saptanması daha zor olsa da kalkınma sonuçlarında bir paya sahip olduğu da kabul
edilmektedir.
Şekil 3. Firmaların İnovasyon Performanslarını Etkileyen Ulusal
İnovasyon Politikaları
Kaynak: Yavuz, A., Albeni M. ve Kaya, D. G. . 2009. Ulusal İnovasyon Politikaları ve Kamu Harcamaları:
Çeşitli Ülkeler Üzerine Bir Karşılaştırma. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi. C.14, S.3 s.73.
Ekonomik büyümenin dışında kalan sosyo-kültürel alandaki gelişmeler hayat standardını gösteren
unsurlardır. İktisat açısından bireylerin hayat standartlarına bakılırken bahsedilen göstergeler
genellikle otomobil, kamyon, otobüs sayısı, ileri teknoloji ürün sayısı, sinema salonu sayısı gibi
göstergeler olmaktadır. Sadece bu açıdan bile ele alınsa bireylerin eşit gelir dağılımına sahip olması ya
da yoksulluğun azaltılması ya da bireysel yaşam kalitesinde artış sağlanması açısından sosyal
sermayeden yararlanma ile belirlenen faktörlerde artış sağlanabilecektir. Bölgesel yatırımlardaki artış,
istihdam olanaklarının artışı ve yapılan işbirliği sayesinde kent ya da bölgenin rekabet edilebilirliği
artacaktır.
Ancak bireylerin gelir düzeyindeki artış yaşam alanına etki etse de bunun hangi şekilde yapılacağını
göstermediğinden bu defada yaşam kalitesi sorunları ile karşılaşılmaktadır. Bu aşamada biraz sosyal
sermayeden bahsetmek iyi olacaktır. Sosyal sermaye; ilgili gruptaki bireyler arası ilişkileri
9
123
göstermektedir. Bireyler arası güven, kurulan sosyal ağların gücü, karşılıklılık, işbirliği ile oluşan
çıktılardır. Bölgesel olarak sosyal sermaye o bölgedeki kalkınma çabalarının gerçekleştirilmesi
açısından verimlilik, süreç, çalışmaların kolay uygulanabilirliği ve dolaylı oluşturacağı bölge
ekonomisine olan katkısı açısından önemli olmaktadır. Dolayısıyla sosyal sermayesi yüksek olan
bölgelerde yapılacak sosyal inovasyon çalışmalarında da beklenen sonuçlara ulaşmak daha kolay ve
kısa sürede olacaktır.
Sosyal sermayenin inovasyonla yakın ilişkisi vardır. Yeni bir buluş ya da üretimde yenilenme
sosyal sermayesi yüksek olan bölgelerde hemen gerçekleşmekteyken sosyal sermayesi düşük olan
bölgelerde daha uzun zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla yüksek sosyal sermayeye sahip
bölgelerin ekonomisi, ileri teknoloji kullanımına da açık olmaktadır (Iyer, Kitson, Toh., 2005).
Bahsedilen çalışmaların yapılabilmesi için küresel boyutta öncelikli olarak hükümetlerin kurumsal ve
hukuki alt yapıyı oluşturmaları gerekmektedir. Ekonomik, toplumsal ve siyasal amaçların
gerçekleşmesi için inovasyon stratejilerine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu sayede etkin kaynak kullanımı
sağlanacak ve toplumların refahıyla ekonomik büyüme doğru orantıda geliştirilebilecektir (Yavuz,
Albeni ve Kaya, 2009).
Bu nedenler bireylerin toplum içinde var olma mücadelesinde karşılaştığı sorunlardır. Bireylerin tek
başına verdiği bu mücadelede yer almak, destek olmak ya da birey sorunlarının toplumsal sorun
olduğunu kabul etmek sosyo-ekonomik iyileştirme için kullanılabilecek araçlardan biridir. Bunların
giderilmesi için birey yakın çevrenin maddi manevi ilgisine ihtiyaç duymaktadır. Bu ilgiyi sağlayacak
öncü kurum ise sadece sivil toplum örgütleri değil belediyeler gibi devleti temsil eden organlar
olmalıdır. Belediyelerin organize etmesi için çalışmanın bu kısmında belediyelerin çalışma ortamları
ele alınacaktır.
2.1. Belediyeler ve Sosyal İnovasyon
Yerel kalkınma ve toplumsal duyarlılık çalışmalarını gerçekleştiren kurumlar arasında kalkınma
ajansları, belediyeler, kent konseyleri, muhtarlıklar, ilçelerde özel il idareleri, sivil toplum kuruluşlar
ve diğer dernekler bulunmaktadır. Bu kurumların içinde kalkınma ajansları bölgesel kalkınma
açısından en çok yarar sağlayacak kurumlar gibi görünse de kuruluşu gereği devlet organı olarak bir
sorumluluğu bulunmamaktadır. Kalkınma Ajansları 26074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5449
sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun ile Kalkınma
Ajanslarının kurulması kanuni bir temele bağlanmıştır. Dolayısıyla hükümet politikalarında işbirliği
olarak yer almakla birlikte bölgesel birey (vatandaş) açısından bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Diğer kurumların içinde en kompleks ve geniş yetki alanına sahip kurum belediyelerdir. Bu nedenle
yerel kalkınmada en üst rolü üstlenen belediyeler olmaktadır. Diğer taraftan belediyelerin kentsel
yönetişim anlayışı ile yerel demokrasinin sağlanması ve bölgesel sorunların çözümünde yerel ölçekte
bilgi ve kapasitenin doğru kullanılması gerekmektedir. Bunun sağlıklı şekilde yapılabilmesi için ise
katılımcılık ve işbirliğinin olması gerekmektedir (Chashin, Garg, 1997).
Bölgesel inovasyon çalışmalarının önemi yapılan araştırmalarda da vurgulanmaktadır. Bu konuda
yapılan çalışmalarda inovasyonun bölge halkının üzerinde oluşturduğu sosyo-ekonomik düzeydeki
pozitif etkileri de görülmektedir. Bu bağlamda bölgenin en yetkili kurumu olan belediyeler tarafından
yapılacak olan sosyal inovasyon çalışmaları ise diğer bölgesel inovasyon çabalarına göre çok daha
fazla etki oluşturacaktır. Hayırseverlik ya da toplumsal duyarlılık olarak yapılan çalışmalarda sosyal
sorumluluk bilinci ile gerçekleştirilen her faaliyetin bölgenin toplumsal durumuna ve bireysel yaşam
alanına da etki edecektir. Belediyelerin organizasyonunda hazırlanacak olan sosyal inovasyon
projelerinin bulunduğu bölgeye etkisi şu şekilde olacaktır:
10
124
Şekil 4. Sosyal İnovasyonun Bölgesel Etki Alanları
Birey Yaşam Kalitesi
Eğitim, Sağlık, çevre, insan hakları, gönüllü
katılım, sosyal sermaye
Ekonomik büyüme
Yerel yönetimlerde sorumluluğu olan ve gönüllü sorumluluk alan tüm kurumlar yaptıkları çalışmalarla
yerel halkın işbirliği, iletişim, güven, gönüllü katılım, sosyal değerlerinin korunması gibi faktörlerle
sosyal sermayeyi geliştirmektedir. Sosyal sermayesi yüksek olan bölgelerde sosyo-kültürel ve sosyoekonomik etkileri daha çabuk görülecektir.
Ancak belediyelerin sosyal sermaye ve yönetişim temelli çalışmalarında en çok karşılaşılan sorunların
yönetimsel karar faaliyetlerinde demokratik katılımın sağlanamayışı, verilen kararlarda ve
uygulamalarda istenildiği ölçüde şeffaflık ve hesap vermede eksikliklerin olmasıyla diğer kurumlarla
olan işbirliği ve haberleşme, koordinasyonda ihmal olduğu anlaşılmaktadır (Ak, 2009). Bu nedenle
sosyal inovasyon organizasyonları için öncelikle belediyelerin yönetim biçimleriyle ilgili eksikliklerini
gidermeleri gerekmektedir. Burada sosyal inovasyonun sağlayacağı yararlardan biri de belediyelerin
yönetim biçimlerine dair yapacakları sosyal inovasyondur. Dolayısıyla öncelikle kendi sistemlerini
kurup sürdürülebilir hale getirmesi ve sonra bölge halkının refah düzeyini artırmak için sosyal
inovasyon çalışmalarını gerçekleştirmesi doğru bir strateji olacaktır.
Bu bağlamda belediyelerin öncelikle hazırladıkları yerel kalkınma planlarında bölgesel sosyoekonomik sorunların tespiti ve bunların giderilmesine yönelik alternatiflerin belirlenmesi
gerekmektedir (bu çalışmalar her belediye tarafından gerçekleştirilse de genellikle durum
saptamalarında zayıf kalındığı gözlenmektedir). Karar verilen faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için
gerekli kaynak ve diğer etkenleri de belirledikten sonra STK, işletme, bölge kaynakları ile belirli süreli
işbirlikleri ile uygulamaya geçilebilecektir. Dolayısıyla ilgilenen her aktörün bireysel çabası yerine
organize edilmiş ve bir devlet organının liderliğinde yürütülmesiyle halkın katılımını da sağlamak
kolay olacaktır. Bu anlamda çalışmaları olan belediyelerin örnek alınması ya da belirlenen
stratejilerden yararlanarak sosyal inovasyon uygulamaları yapılması da yerel kalkınma faaliyetlerinde
başarı sağlayacaktır.
Diğer ülkelerin belediyelerinin sosyal inovasyon çalışmalarında ye alan çalışmalara öneri olabilecek
uygulamalar şunlar olabilir:
 Sosyal girişimcilik okulu kapsamında
 Teknoloji
 Kentsel gelişim
 Bölgesel ulaşım geliştirme
 Toplumsal gelişim
 Kamu politikaları
 Kentsel dönüşüm
 Kendi kendine yardım grupları
11
125








 Mahalle fidanlığı kurma
 Tüketici kooperatifleri
 Kendi konutunu inşa etme
Organik tarım teşviki
Halk sağlığı projeleri
Çocuk bakımı (sağlık, yetiştirme ve pedagoji)
Çevre bilinci
Kadın ve çocuk hakları
Enerjiden yararlanma (rüzgâr, güneş, yenilebilir enerji)
Kronik rahatsızlıkların tedavisi
Diyabet, böbrek yetmezliği vb. rahatsızlıkların tedavisi
Örnek projeler ve yeni oluşturulabilecek sosyal inovasyon uygulamalarının alt yapısı hazırlanırken
geçici çözümler değil kalıcı çözümler oluşturmak için çalışılması gerekmektedir. Sadece hayırseverlik
ya da sosyal sorumluluk projeleri ile yapılacak sosyal inovasyon yerel kalkınmada geçici etkiler
oluşturacaktır. Kalkınmanın amacı sorunları azaltmak değil sosyo-ekonomik gelişim elde edilmesidir.
Sonuç olarak sosyal inovasyon çalışmaları geçici değil kalıcı çözümler üretmek amacıyla hazırlanmalı
ve sürdürülebilir olmalıdır.
Victor HUGO’nun da dediği gibi; “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz. Biz ise, ortadan
kaldırılmış yoksulluk. Bu yüzden anlaşamıyoruz”.
Teşekkür
Makalemi hazırlarken yardımını esirgemeyen oda arkadaşım Öğr.Gör. Nuran KARAAĞAOĞLU’na
teşekkürü borç bilirim.
Kaynaklar
Ak, A. (2009). “Ulusal Kalkınma Aracı Olarak Belediyelerin Kaynak Kullanım Meselesine Güncel
Bir Yaklaşım”. Ankara: Ulusal Kalkınma ve Yerel Yönetimler Sempozyumu. S:385-396.
Anheier, H. K. 2013. “2005’in Sivil Toplum Kuruluşları”. Optimist Dergisi özel sayısı. 5. sayı. S: 1617.
Bal,O. 2011. “İnovasyonun Ekonomik Kalkınmaya Etkileri”. İKDER.
Bason, C. 2013. “İnovasyonun Devlet Boyutu”. Optimist Dergisi özel sayısı. 5. sayı. S: 13-14.
Certo, T., Miller, t. 2008. “Social entrepreneurship: Key issues and concepts”. Business Horizon 51,
267-271.
Çakır, S. 2015. Ar-Ge , Yenilik (Innovation), Buluş (Invention) Arasında Ne Fark Var?
https://www.linkedin.com/groups/ArGe-Yenilik-Innovation-Bulu%C5%9F-Invention4243516.S.225485285?trk=groups_most_popular-0-b-ttl&goback=.gmp_4243516
Drucker, p. 2007. İnnovation and entrepreneurship. Burlington : Charon Tec ltd.
Ersen, T. B. ve Ekmekçi, A. 2013. “Sosyal Girişimcilik ve Türkiye”. Optimist Dergisi özel sayısı. 5.
sayı. S: 6-8.
Güven, S. 2013. “Sosyal Etki Yaratmak”. Optimist Dergisi özel sayısı. Sayı: 5. s: 4-5.
George, M. M. 2013.” Londra ve Newyork’ta Sosyal İnovasyon”. Optimist Dergisi özel sayısı. Sayı:
5. s: 14-15.
Iyer, S., Kitson, M., Toh, B. 2005.“Social Capital, Economic Growth and Regional Development.
Regional Studies. Vol.39.8.
Kayalar, M. ve Arslan, T. E., 2013. “Ashoka’ya üye Sosyal Girişimcilerin Türkiye ve Dünyadaki
Faaliyet Alanlarının Karşılaştırılması”. Süleyman Demirel Üniversitesi Elektronik Dergi Sistemi.
http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sduvd/article/view/1365/1452
Koç, O. 2010. “Toplumsal Sorunlarla Mücadelede Bir Kaldıraç Olarak Sosyal İnovasyon ve Sosyal
Girişimcilik Açısından Önemi”. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi (5:2). S: 205-212.
Köse, S. 2013. Sürdürülebilirlik Perspektifi İçinde Sosyal Devlet Yaklaşımı: STK’ların Sosyal
12
126
İnovasyon Rolü ve Yoksullukla Mücadelede Son Modeli. Yüksek lisans Tezi.
Mair, J., Martı, I.; 2006. “Social Entrepreneurship Research: A Source of Explanation, Prediction, and
Delight”, Journal of World Business, 41, ss. 36-44.
Mulgan, G. 2007. Social İnnovation. What it is, why it Matters and how it can be accelerated. London:
The Basingstoke Press. First published.
Novogratz, J. 2013. “Yoksulların Yanında Durmak”. Optimist Dergisi özel sayısı. Sayı: 5. s: 20-21.
Schumpeter, J. A. 2013. Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi. Ankara: Alter yayınları.
Tolunoğlu, M. 2015. Sosyal İnovasyon Nedir, Örnekleri ve Mekanizması.
http://isfam.org/sosyal-inovasyon-nedir-ornekleri-ve-mekanizmasi/
Ünal, G. T. 2014. İnovasyon nedir?
www.abprojeyonetimi.com/inovasyon-nedir
Yavuz, A., Albeni M. ve Kaya, D. G. . 2009. “Ulusal İnovasyon Politikaları ve Kamu Harcamaları:
Çeşitli Ülkeler Üzerine Bir Karşılaştırma”. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi. C.14, S.3 s.65-90
13
127
TR41 BÖLGESİ İÇİN AKILLI UZMANLAŞMA ALANININ
BELİRLENMESİNDE GÖSTERGELER YAKLAŞIMI
Emine ARSLAN PAULİ 1, Yasin DALGIÇ2
ÖZET
Akıllı uzmanlaşma, bir ülke ya da bölgenin bir alanda AR-GE ve yenilikçiliğe önem vererek rakipler
arasında uzmanlaşmasını ve böylelikle amaca dönük politikalarla ekonomisini güçlendirmesini
amaçlar. Ele alınan ülke ya da bölgede akıllı uzmanlaşmanın sağlanabileceği alanın belirlenmesi,
doğru ve gerçekçi bir yol haritası çıkarılması adına önem taşımaktadır. Akıllı uzmanlaşmanın
sağlanacağı alanın belirlenmesinde farklı yöntemlere başvurulmaktadır. Bunlar, bilim ve teknoloji
alanındaki göstergelerin analizi, istihdamın sektörel dağılımı, ihracat göstergeleri ve öngörüler içeren
yaklaşımlardır. Bu yöntemlerden göstergeler yöntemi, uzmanlaşılacak alanın belirlenmesinin yanında,
AR-GE ve yenilikçilik politikalarının akıllı uzmanlaşmadaki etkilerinin ölçülmesi ve değerlendirmesi
adına da önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye’de TR41 Bursa Eskişehir Bilecik Bölgesi için, AR-GE ve
yenilikçiliğe yönelik göstergelerin kullanılmasıyla bölge için akıllı uzmanlaşma alanların
belirlenmesine çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: TR41 Bursa Eskişehir Bilecik, SMART, akıllı uzmanlaşma, AR-GE ve
yenilikçilik göstergeleri
ABSTRACT
INDICATOR APPROACH TO DETERMINE SMART
SPECIALISATION AREA IN TR41 REGION
Smart specialisation aims to make a region or a country specialise among its competitors by putting
emphasis on R&D and innovation and therefore strengthen its economy with policies towards the
target. To determine the area in which the country or region may provide smart specialisation is
important in order to create a right and realistic road map. The different methods are used to determine
in which area the smart specialisation will be provided. These are the approaches including analysis of
the indicators in science and technology, sectoral distribution of employment, export indicators and
forecasts. Among these methods, indicator method is also important for measuring the effect and
evaluation of R&D and innovation policies beside determining the specialisation area. In this article,
by using R&D and innovation indicators, it is aimed to determine smart specialisation areas for TR41
Bursa Eskişehir Bilecik Region in Turkey.
Keywords: TR41 Bursa Eskisehir Bilecik, SMART, smart specialisation, R&D and innovation
indicators
GİRİŞ
Akıllı uzmanlaşma, önceleri, bir bölgeyi varolan ya da yeni alanlarda, diğerlerine kıyasla daha
avantajlı hale getirebilecek faaliyetlerde bilgi yatırımlarının nasıl yönlendirileceğiyle ilgili bir
1
Uzman, Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA), Bursa, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Uzman, Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA), Bursa, Türkiye,
e-posta: [email protected]
128
kavramken, artık bu ilk tanımının ötesinde, politika uygulamalarını da içine alan daha kapsamlı bir
kavrama dönüşmüştür.
Akıllı uzmanlaşmanın rolleri:
1. Bilimsel, teknolojik ve ekonomik uzmanlaşmanın diğer bölgelere kıyasla avantaj sağlaması ve
ekonomik kalkınmayı tetiklemesi,
2. Avantaj sağlayan ya da gelecekte sağlayabilecek alanların tanımlanması için politika
yaklaşımı oluşturulması
3. Uzmanlaşma stratejilerinin ekonomik ve sosyal çıktılara dönüştürülmesi için bölgelere, özel
sektör paydaş ve girişimcilere kilit rol veren yönetişim uygulamalarının geliştirilmesidir.
Avrupa Birliği, 2020 yılına kadar olan süre için oluşturduğu Avrupa 2020 adındaki büyüme
stratejisinde; akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomi olmayı amaçlamaktadır. Avrupa
Birliği’nin 2020’ye kadar ulaşmak istediği beş güçlü hedefinden biri olan ‘yenilikçilik’ hedefine
ulaşılması için, ulusal ve bölgesel düzeyde girişimcilik süreçlerinde ‘akıllı uzmanlaşma’ stratejilerinin
oluşturulması ve böylelikle Avrupa Birliği (AB) yapısal fonlarının daha etkin kullanılması ile AB,
kamu ve özel yatırımlar arasındaki sinerjinin artırılması amaçlanmaktadır.
RIS3 (Research and Innovation Strategies for Smart Specialisation- Akıllı Uzmanlaşma için Araştırma
ve Yenilikçilik Stratejileri)’ün amacı:
 Tüm bölgeler için yenilikçiliği bir öncelik haline getirmek
 Yatırımda odaklanmak ve sinerji oluşturmak
 Yenilik sürecini iyileştirmek
 Yönetişimi artırmak ve paydaşların daha yoğun bir şekilde katılımını sağlamaktır.
Bu stratejilerin ekonomik amaçları arasında özellikle bölgeleri uluslararası yatırımcılar için daha
görünür kılmak, kalkınma stratejilerinde çakışmalardan ve tekrarlardan kaçınmak ile bilgi yayılımını
ve teknolojik çeşitlendirmeyi teşvik etmek yer almaktadır.
‘Akıllı Uzmanlaşma için Araştırma ve Yenilikçilik Stratejileri’ Avrupa Birliği kaynaklı bir strateji
olmakla birlikte OECD ülkeleri de akıllı uzmanlaşma yaklaşımını yakından takip etmektedir.
Akıllı uzmanlaşma barındırdığı rolleriyle, ülke ya da bölgelerin yenilikçiliğe yönlenen, bilgi yoğun
dinamiklerini yerel olarak harekete geçirmeleri, bir ekonomik gelişme politikası yürütmeleri yararlı
olmaktadır. Böylelikle, bölge ve ülkelerin özellikle krizden uzak bir ekonomi sürdürebilmelerine
yardımcı olmaktadır.
AKILLI UZMANLAŞMA ALANI
Akıllı uzmanlaşmanın sağlanabileceği alanların belirlenmesinde farklı yöntemler uygulanmaktadır.
Bunun için kullanılabilecek tek başına yeterli olabilecek bir yöntem olmadığı gibi birçok farklı
yöntemin biraraya getirildiği yaklaşımlar takip edilebilmektedir.
Bunlardan ilki bilimsel ve teknolojik uzmanlaşmanın analizidir. Bu grupta değerlendirilebilecek
olanlar, AR-GE yatırım harcamalarının, bilimsel yayınların ve patent başvurularının alanlar itibariyle
dağılımının analizidir.
Bu analizde, gösterge değerlerinin kıyaslanan diğer bölgelerin üzerinde ya da ülke geneline göre
üzerinde olup olmadığına bakılır. Burada farklı göstergelerin sektörlerle ilişkilendirilmesine çalışılır.
Bu analizin avantajlı olduğu yön, çoğunlukla kıyaslamalı yorum yapılamasına olanak sağlamasıdır.
Dezavantajı ise, bilim ve teknolojiyle ilgili göstergelerin alan belirlemesinin ilk adımı olması, daha
sonra aday alanların ticari ve yenilikçi yönünün incelenmesi gerekir.
Diğeri ise bölgesel ekonomik uzmanlaşma alanının analizidir. Bu analizde istihdam ya da katma
değere göre nasıl bir uzmanlaşmayla karşılaşıldığına bakılır. Diğer bölge ekonomilerine kıyasla,
129
bölgede hangi sektörlerin öne çıktığına ve sektörlerde kümelenmenin görülüp görülmediği analiz
edilir. Kullanılabilecek ekonomik göstergeler her ne kadar sektörler arası etkileşimi ortaya koymasa da
sektörlerde varolan yığınlaşmaları ortaya çıkarabilmektedir. Bu sebeple, yapılan ekonomik analizin
ardından sektörler arası ilişkileri ortaya koyan bir çalışmanın yanında, sektörlerin içinde yenilikçiliğin
katkıda bulunabileceği sektörler sıralanmalıdır.
Bu çalışmanın kapsamına, ayrıntılı ekonomik uzmanlaşma analizi ve içinde yer alan kümelenme
analizleri dahil edilmemiştir. Çalışmada, temel olarak bilimsel ve teknolojik uzmanlaşmanın analizi
kapsamında yeralan akıllı uzmanlaşma alanının belirlenmesinde göstergeler yaklaşımına değinilmiştir.
Bu kapsamda, AR-GE ve yenilikçiliğe yönelik göstergelerin kullanılmasıyla bölge için akıllı
uzmanlaşma alanların belirlenmesinde TR41 Bölgesi Bölgesi örnek olarak çalışılmıştır.
TR41 BÖLGESİ
TR41 Bölgesi İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS)’na göre Türkiye’de oluşturulan 26
istatistiki bölgeden biridir. Bu bölgeye, Bursa, Eskişehir ve Bilecik illeri dahil edilmiştir. Coğrafi
olarak, İç Anadolu ve Marmara Bölgeleri üzerinde olan bölgenin yüzölçümü göl hariç 28565,54 km2,
2014 nüfusu ise 3 809 784’tür. Bölge, 2011 yılı itibariyle 73 528 milyon TL Gayri Safi Katma Değeri
(GSKD) ile ülke GSKD’nin %6,39’unu oluşturarak 26 bölge içinde dördüncü sırada gelmektedir.
TR41 BÖLGESİNDE AKILLI UZMANLAŞMA ALANLARI
Bilimsel Araştırma Uzmanlaşması
TR41 Bölgesinde, Bursa’da biri vakıf, ikisi devlet üniversitesi olmak üzere 3, Eskişehir’de 2 devlet
üniversitesi, Bilecik’te 1 devlet üniversitesi olmak üzere toplamda 6 üniversite bulunmaktadır. Bu
üniversitelerden en eski olanlarından Anadolu Üniversitesi’nin temelini 1958’de kurulan Eskişehir
İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi oluşturur, üniversite 1982’de Anadolu Üniversitesi’ne
dönüşmüştür. Bölgenin diğer köklü üniversitesi olan Bursa’da bulunan Uludağ Üniversitesi ise
temelini 1970 yılında İstanbul Üniversitesi'ne bağlı olarak kurulan Bursa Tıp Fakültesi ile 1974 yılında
kurulan Bursa İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nden almaktadır.
Bilimsel uzmanlaşmanın belirlenmesi için kullanılan en yaygın göstergeler, üniversitelerin bilimsel
yayınlarıyla ilgili göstergelerdir. Bilimsel yayınların bölgelerde uzun yıllar boyunca, hangi konularda
ana olarak yoğunlaştığının belirlenmesi AR-GE ve yenilikçiliğin temel taşı olan bilim alanındaki
uzmanlaşmayı ortaya koymaktadır.
Bu kapsamda, öncelikle TR41 Bölgesi illerindeki üniversitelerin bilimsel yayınlarına hem sayı olarak
hem de her il toplamındaki payları olarak bakılmış, bu paylar Türkiye’deki tüm bilimsel yayınların
dağılımıyla kıyaslanmıştır.
130
Konularına Göre Bilimsel Yayın Sayısı 2000-2012
Hukuk
Ekonomi ve İşletme
Ortak Disiplinler
Yer Bilimleri
Eğitim
Matematik
Bilgisayar Bilimleri
Sosyal Bilimler
Psikoloji ve psikiyatri
Moleküler biyoloji ve genetik
Mühendislik, malzeme bilimleri
Biyoloji, kimya, fizik, astrofizik
Zirai Bilimler, bitki ve hayvan Bilimleri, ekoloji ve…
Klinik tıp, farmakoloji, immünoloji, mikrobiyoloji,…
0
Bilecik
500 1000 1500 2000 2500 3000
Eskişehir
Bursa
Şekil 1. Konularına Göre Bilimsel Yayın Sayısı
Veri Kaynağı: TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM) üniversiteler yayın sayısı, Şubat
2013.
Bursa, Eskişehir ve Bilecik illerindeki üniversitelerden yapılan yayınların %41,21’si Bursa’dan,
%57,33’ü Eskişehir’den, %1,46’sı ise Bilecik’ten gelmektedir. Bilimsel yayınlara konular itibariyle
bakıldığında; Bursa, 2000-2012 yıllarında ‘klinik tıp, farmakoloji, immünoloji, mikrobiyoloji ve
nörolojik bilimler’ alanı, ilden yapılan toplam yayınların %41,04’üne karşılık gelmektedir. Bu alanda
verilen yayınların %79’unu klinik tıp alanında verilen yayınlar oluşturmaktadır. Alanın toplam
içindeki oranı, klinik ve tıp bilimlerinin Türkiye toplamındaki oranı olan %38,04’ün üzerine çıkarak il
için öne çıkan bir alan olmaktadır. Bursa’da bunun yanında zirai bilimler, bitki ve hayvan bilimleri,
ekoloji ve çevre alanında yapılan yayınlarıyla (toplamın %22,71’i) Türkiye’deki oranın (%10,56)
oldukça üzerindedir. Bu alandaki yayınların alt kırılımına bakıldığında, yoğunlukla ‘bitki ve hayvan
bilimleri’ alanında (%61 oranıyla) yayınlar yapıldığı görülmektedir.
‘Biyoloji, kimya, fizik, astrofizik’ ile ‘mühendislik, malzeme bilimleri’ alanlarında verilen yayın oranı
hem Eskişehir hem de Bilecik için Türkiye oranlarının, sırasıyla %18,88 ve %16,58, çok üzerindedir.
Bu oranlar sırasıyla Eskişehir için %26,46 ve %23,06 iken Bilecik için %28,94 ve %42,98’tir. Bilecik
için mühendislik, malzeme bilimleri alanında yapılan yayınlar önemli bir oranda öne çıkmaktadır.
Eskişehir için ise ‘klinik ve temel tıp bilimleri’, ‘biyoloji, kimya, fizik, astrofizik’ ile ‘mühendislik,
malzeme bilimleri’ üç alanda yapılan yayınlar birbirine yakın oranda öne çıkan alanlardır.
Yayın konularının toplam içindeki paylarına genel olarak bakıldığında, Bursa üniversitelerinin
bilimsel yayınları ‘klinik tıp, farmakoloji, immünoloji, mikrobiyoloji ve nörolojik bilimler’ alanında
yığınlaşmıştır. Eskişehir ili ise ‘biyoloji, kimya, fizik, astrofizik’ ile ‘mühendislik, malzeme
bilimleri’nde, Bilecik de ‘mühendislik, malzeme bilimleri’ndeki bilimsel uzmanlaşma eğilimini ortaya
koymuştur.
131
Bilimsel Yayın Yapılan Konuların Payları (%)
Klinik tıp, farmakoloji,
immünoloji,…
Hukuk
50
40
Ekonomi ve İşletme
Zirai Bilimler, bitki ve
hayvan Bilimleri, ekoloji…
Biyoloji, kimya, fizik,
astrofizik
30
20
Ortak Disiplinler
Mühendislik, malzeme
bilimleri
10
0
Moleküler biyoloji ve
genetik
Yer Bilimleri
Eğitim
Psikoloji ve psikiyatri
Matematik
Sosyal Bilimler
Bilgisayar Bilimleri
Bursa
Eskişehir
Bilecik
Şekil 2. Bilimsel Yayın Yapılan Konuların Payları (%)
Veri Kaynağı: TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM) üniversiteler yayın sayısı, Şubat
2013.
Teknolojik Uzmanlaşma
Teknolojik uzmanlaşma için kullanılan en yaygın göstergeler, patentle ilgili göstergelerdir. Genel
olarak fikri mülkiyet hakları yenilikçilikle ilgili başlatılan ve yürütülmekte olan faaliyetlerle ilgili bilgi
verir. Fikri mülkiyet haklarına başvuru süreci belli basamakların izlenmesi gereken uzun bir süreç
olduğundan, patent başvuru sayısı göstergesi, yenilikçilikle ilgili potansiyeli daha iyi temsil eden bir
göstergedir.
Uzmanlaşmanın belirlenmesinde önemli olan yürütülen çalışmaların sürekliliği ve
sürdürülebilirliğinim incelenmesi için bu gösterge, 2005-2014 yılları için hesaplanmış, göstergenin
değişim eğilimine bakılarak da yenilikçilik alanında uzmanlaşılan/ uzmanlaşılacak alan
gözlemlenmeye çalışılmıştır.
Bu kapsamda, TR41 illeri için sektörel verilen patent başvuruları nüfusa oranlanarak, hem bölge
illerinin birbiriyle kıyaslanması sağlanmış hem de ülke içinde, bölge illerin yenilikçilik bakımından
fikri mülkiyet girişimleriyle ilgili öne çıkabilecek sektörleri olup olmadığına bakılmıştır.
Bursa’da ‘Diğer özel amaçlı makinelerin imalatı’ sektörü için yüz bin kişi başına patent başvurusu
göstergesi ön plana çıkmaktadır. Bu sektörde, tekstil, gıda vb. alanlar için üretilen makineler yer
almaktadır. İl için ikinci gelen sektör ise ‘Başka yerde sınıflandırılmamış aletlerin imalatı’ sektörüdür.
Ancak, Bursa’da patent başvurularının hemen hemen mevcut tüm sektörlerden geldiği bu sebeple de
başvuruların ana olarak yoğunlaştığı bir sektörün bulunmadığı gözlenmektedir.
Eskişehir için önemli ilk sektör Bursa’da da ön plana çıkan sektör olan ‘Diğer özel amaçlı makinelerin
imalatı’dır. İkinci sırada ise farklı bir sektör olarak ‘Ana kimyasal maddelerin üretimi sektörü’
bulunmaktadır ve ardından ‘Başka yerde sınıflandırılmamış ev aletleri imalatı’ gelmektedir.
Eskişehir’de başvuruların ana olarak söz konusu üç sektörden geldiği ve bu üç sektörde önemli bir
yoğunlaşma olduğu görülmektedir. Eskişehir’in ‘Diğer özel amaçlı makinelerin imalatı’ sektöründeki
yüz bin kişi başına patent başvurusu 2005-2014 yılları arası 2,03’e kadar çıkarak Türkiye için en
yüksek 0,25 olarak gerçekleşen değerlerinin üzerine çıkmıştır.
132
Bursa- Sektörlere Göre Yüz Bin Kişi Başına Patent Başvurusu
4,50
4,00
3,50
3,00
2,50
2,00
1,50
1,00
0,50
0,00
Diğer özel amaçlı
makinelerin imalatı
Başka yerde
sınıflandırılmamış ev
aletleri imalatı
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Eskişehir- Sektörlere Göre Yüz Bin Kişi Başına Patent Başvurusu
4,50
4,00
3,50
3,00
2,50
2,00
1,50
1,00
0,50
0,00
Diğer özel amaçlı
makinelerin imalatı
Başka yerde
sınıflandırılmamış ev
Ana kimyasal maddelerin aletleri imalatı
imalatı
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Bilecik- Sektörlere Göre Yüz Bin Kişi Başına Patent Başvurusu
4,50
4,00
3,50
3,00
2,50
2,00
1,50
1,00
0,50
0,00
Diğer özel amaçlı
makinelerin imalatı
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Şekil 3. Sektörlere Göre TR41 İllerinde Yüz Bin Kişi Başına Patent Başvuru Sayısı
Veri Kaynağı: Türkiye Patent Enstitüsü sektörlerine göre patent istatistikleri ve Türkiye İstatistik Kurumu nüfus
istatistikleri kullanılarak hesaplanmıştır, Mart 2015.
Bilecik için gösterge incelendiğinde patent başvurusu için bir sektörde yığınlaşma olmadığı
görülürken, en fazla patent başvurusunun 'Başka yerde sınıflandırılmamış ev aletleri imalatı'
sektöründe olduğu görülmektedir. Bu gösterge Türkiye için 2005-2014 yıllarında 0,23-0,63 arasında
gerçekleşirken, Bilecik için Türkiye değerinin çok üzerinde 2,07-3,98 arasında değişmiştir.
Özellikle, hem Bursa ilinin hem de Eskişehir ilinin ‘Diğer özel amaçlı makinelerin imalatı’
sektöründeki sürekli ve istikrarlı patent çalışmaları, bu alanda bu iki ilin geçmişten gelen sanayisinin
yenilikçilik alanına da kayarak, teknoloji ve yenilik üreten kimliklerini ortaya koymaktadır.
133
SONUÇ
Çalışmada, TR41 Bölgesi illeri olan Bursa, Eskişehir ve Bilecik’teki üniversitelerin uzun yıllar
boyunca bilimsel yayınlarının konulara göre dağılımı incelenerek illerin bilimsel araştırma
uzmanlaşmasına bakılmıştır. Diğer taraftan yenilikçilikle ilgili eğilimi ortaya koyan fikri mülkiyet
haklarından patentle ilgili patent başvurularının ele alındığı göstergeyle de illerin teknolojik
uzmanlaşması incelenmiştir.
Her iki uzmanlaşmanın analizinin temel taşları göstergeler olmuştur. Akıllı uzmanlaşmanın
belirlenmesinde göstergeler tek başına yeterli bir yaklaşım olmamakla birlikte, alan belirlenmesinde
göstergeler yaklaşımı, analizlerin ilk adımı olmaktadır. Söz konusu göstergeler, akıllı uzmanlaşma için
bölge/ ülke potansiyellerinin kıyaslamalı olarak ortaya konmasını sağlar. Bu sebeple, göstergeler
yaklaşımı bölge/ ülkelerin uzmanlaşarak farklılaşmasını ve rekabetçi olmasını sağlayacak sektörlerin
belirlenmesinde, kapsamlı analizlerin başlangıcı olarak alınabilir.
Akıllı uzmanlaşma alanının belirlenmesindeki analizlerin önemi, akıllı uzmanlaşmanın hangi alanda
gerçekleştirileceğinin belirlenmesinin önemine bağlı olarak büyüktür. Alan belirlemenin önemi
özellikle, bölgelerin bölgesel yetenekleri, fırsatları ve ihtiyaçlarına göre gerçekçi politikaların
oluşturulmasında ortaya çıkmaktadır. Akıllı uzmanlaşma alanının belirlenmesiyle, her bölgenin aynı
öncelikleri tekrarlayarak ve aynı konularda kamu fonlarının kullanmasının önüne geçilebilir, daha az
rekabetçi bölge/ ülkelerin ekonomilerini güçlendirecek farklı alanlarda uzmanlaşması sağlanabilir.
KAYNAKÇA
Glänzel, W., Thijs, B., Callaert, J., du Plessis, M., Andries, P., Debackere, K., Larosse, J., Geerts, N.
‘OECD Smart Specialization Project Constructing the Baseline’, ECOOM (Expertisecentrum O&O
Monitoring)
KU
Leuven
&
EWI,
http://s3platform.jrc.ec.europa.eu/documents/10157/63241/Andries_130124,
Erişim
tarihi:
01.02.2015
European Commision. National/Regional Innovation Strategies For Smart Specialisation (RIS3)
Cohesion Policy 2014-2020,
Foray, D., Goddard, J., Beldarrain, X.G., vd., ‘Guide to Research and Innovation Strategies for Smart
Specialisation (RIS 3)’, S3 Smart Specialisation Platform, European Union Regional Policy, Mart
2012.
OECD, 2012. ‘Draft Synthesis Report On Innovation Driven-Growth In Regions: The Role Of Smart
Specialisation’.
OECD, 2013. ‘Innovation-driven Growth in Regions: The Role of Smart Specialisation’,
http://www.oecd.org/sti/inno/smart-specialisation.pdf, Erişim tarihi: 01.02.2015.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Genel Nüfus Sayımı ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
İstatistikleri, Mart 2015.
Türkiye Patent Enstitüsü Patent İstatistikleri, Mart 2015.
TÜBİTAK Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM) Verileri, Şubat 2013.
134
ENDÜSTRİYEL AR-GE PROJELERİNDE ZAMAN YÖNETİMİ VE PROJE BAŞARISINA
ETKİSİ
Sabriye Coşkun ÖZTOP1, Hakan F. ÖZTOP2,*
1
Fırat Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fak. Girişimcilik ve Yenilik Yönetimi ELAZIĞ
2
Fırat Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Makine Müh. Böl. ELAZIĞ
*
İrtibat kurulacak yazar: E-mail: [email protected]
ÖZET
Son yıllarda desteklenen proje kalemlerindeki artış ve firmaların yeni ürün arayışları Endüstriyel ArGe projelerinin sayısında da artış meydana getirmektedir. Ar-Ge çalışmaları yürütülürken en önemli
unsurlardan biri de zaman yönetimidir. Bu çalışmada, firmaların kabul edilen projelerinin iş-zaman
çizelgesine göre yürütülebilmesi esnasındaki problemler ve çözüm önerileri üzerine bir çalışma
yapılmıştır. Çalışmada, farklı tipteki Endüstriyel Ar-Ge projeleri için öncüllük ilişkileri ve bunların
projenin başarı ile yürütülmesindeki etkileri sunulmuş ve bazı örnekler verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Zaman Yönetimi, Proje Yönetimi, Ar-Ge
ABSTRACT
Numbers of Research and Development (R&D) projects are increased rapidly in recent years due to
some Project support foundation by government or special sector. One of the main factors which affect
the Project management is the time management. The time management is the main member of the
Project management. In this work, some problems and solution methods on time-management and
work plan are discussed for ongoing R&D Project of firms. In the study, work plan and order of the
works on the plan for different R&D projects are discussed and some examples are discussed.
Keyworks: Time management, Project management, R&D
GİRİŞ
Proje, kavramından anladığımız, operasyonel işler dışında, birbiriyle ilişkili işler grubunun
belli bir hedefe ulaşmak üzere belirli bir plan dahilinde optimum süre ya da maliyetle tamamlanması
sürecidir. Son yıllarda, özellikle artan teşviklerin yaygınlaşması küçük Kobilerden uluslar arası
markaya sahip üretim yapan firmalara kadar Ar-Ge birim ve merkezlerinin kurulmasını ve sadece bu
kısımda istihdam edilen özelikle de beyaz yakalı çalışan sayısının artışını sağlamıştır. Bu birim ve
merkezlerde yapılan çalışmalar proje bazlı yürütülmekte olup, proje sonunda da bir prototip üretimi
esasına dayanır. Dolayısıyla, proje temelli bir çalışma esastır. Proje, tanımı gereği belirlenen bir hedefe
yoğunlaşmış olup, süresi ne kadar uzun olursa olsun, projeler geçicidir. Kalıcı olan, proje sonunda,
elde edilen prototip ve bu prototipin seri imalata dönük alt yapısının hazırlanmasıdır. Projelerde
kullanılan temel kaynaklar, finans, malzeme, alet/teçhizat ve bazı hizmet alımları olmakla beraber, en
temel kaynak zamandır.
Trietsch ve Baker (2012) yapmış oldukları çalışmada, CPM (Critical Path Method), Kritik Yol
Metodu ve PERT (Project Evaluation and Review Technique), Proje Değerlendirme ve İrdeleme
Tekniği gibi sistemlerin proje yönetiminde önemli çalışmalar olduklarını ancak, bu çalışmalarında
1
135
halen tartışma konusu olduğunu vurgulamışlardır. Yine bu sistemleri esas alan günümüz proje
yönetimine yönelik olarak PERT21 sistemini önermişlerdir.
Maravas ve Pantouvakis (2013) proje ve program yönetiminde bazı belirsizliklerin maliyet ve
zaman yönetimi üzerindeki etkilerini tartışmış ve çözüm yolları önermişlerdir. Çözüm yöntemi olarak
bütünsel (holistik) çözüm yaklaşımı önerilmiştir. Hazır (2015) tarafından yapılan derleme bir
çalışmada, proje yönetimini etkileyen temel unsurlar ve bu unsurların modellemesi üzerinde
durulmuştur. Çalışmada, zaman yönetiminin temel proje yönetimi etkenlerinden biri olduğu
vurgulanmıştır. Özellikle de, proje performans kriteri konusunda performans analizi yapan EVA
(Earned Value Analysis) tekniği ile ilgili yapılan çalışmalar derlenmiştir.
Bu derleme çalışmasında, özellikle endüstriyel Ar-Ge projelerinde zaman yönetiminin proje
yönetimi üzerine etkileri araştırılacak ve etkin bir proje yönetimi için öneriler ortaya konaraki zaman
yönetimini etkileyen bazı örnekler verilecektir.
FAALİYET PLANLAMA
Endüstride, araştırma enstitülerinde ya da üniversitelerde faaliyette bulunulan hemen her alanda, proje
uygulaması yapmak mümkündür. Bununla birlikte, projeler icra edilirken, proje kaynak ve süreleri
faaliyet alanının gerektirdiği şekilde planlanır. Yukarıda da belirtildiği üzere, hangi proje olursa olsun,
süre sınırlıdır. Bir başka deyişle, belirli bir sayıdaki insan kaynağı, belirli bir süre için, projeye odaklı
çalışmak zorundadır.
Faaliyet planları arasında en önemli kıstaslardan biri proje süresidir. Bir projenin minimum maliyette
tamamlanması beklendiği gibi, minimum sürede de tamamlanması beklenmektedir.
Proje Yönetiminde iki temel yaklaşım kullanılır. Bunlardan biri, PERT (Proje Degerlendirme ve
Gözden Geçirme Teknigi): Faaliyetlerin tamamlanma zamanları, belirli olasılık dagılımları sergileyen
rassal degiskenler balgamında tahmin edilir. Yani, Olasılıksal Yaklasım diğeri ise, CPM (Kritik Yol
Yöntemi): Faaliyetlerin tamamlanma zamanları, belirli bir faaliyetin tamamlanması için harcanan
maddi kaynağa bağlıdır. Yani, Deterministik Yaklasımdır.
Proje için gerekli zamanın doğru tahmin edilmesi proje başarısında ciddi rol oynar. Bu da risklerin
dikkate alınması ile orantılıdır.
Kritik faaliyetlerin planlanması ciddi önem taşır. Örneğin, bir malzemenin aşınma deneyleri
yapılacaksa, öncesinde numunenizin hazırlanması şarttır. Eğer, numune hazırlaması için yeterli zaman
bulunamazsa, ya domino etkisi gibi birinci iş paketinde uzayan zaman diğerlerini etkileyecek ya da
diğer iş paketlerinin süresinin kısaltılması sağlanacaktır.
Yolda durup plan yapmak önemlidir. Projelerde kalan işin tamamlanması için gerekli zamanın belirli
aralıklarla durup gözden geçirilmesi önemlidir.
Hizmet Alımları, proje yönetimi sırasında çoğu zaman elzem ve kabul edilebilir konulardan biridir.
Örneğin, firma bir numunenin sonucunu ve analizini yurtiçi ya da yurtdışı bir laboratuarda yaptırabilir.
Bunun için, gerekli süre önceden tahmin edilebilmeli, ön görüşmeler yapılmalı ve hizmet alımının
yapılacağı tarih ve sürede laboratuar yoğunluğu önceden belirlenmelidir.
Danışmanlık Hizmetleri ve süre ilişkisi de önemlidir. Firma, yapacağı proje sürecinde, yurtiçi ve
yurtdışı, firma, araştırma enstitüsü ya da üniversitelerden danışmanlık hizmeti alabilir. Burada, proje
faaliyetini etkileyebilecek en önemli parametre, danışmanın konu ile ilgili yetkinliği, faaliyeti içeren iş
2
136
paketi sürecinde danışmanın iş yoğunluğu ve belirlenen sürede seyahat ya da çalışmaya engel bir
probleminin olup olmayışı proje sürecini etkiler. Özellikle, kritik faaliyetlerde, muhakkak surette bu
durum B planına yansıtılmalı ya da ön tedbirler alınmalıdır.
ZAMAN YÖNETİMİ
Proje yönetiminin temel unsurları arasında, kapsam, maliyet, kalite, insan kaynakları, iletişim, Risk,
tedarik ve entegrasyon yönetimi yer alır. Bunun dışında en temel unsurlardan biri de zaman
yönetimidir. Toplamda proje yönetimi dokuz temel unsurdan oluşmaktadır. Günümüzde iş yaşamında
bir çok kişiden duyarız. Zaman Yetmiyor. Bir çok proje için de bu durum geçerlidir. Zaman neden
yetmez? Proje için ön görülen zaman ve belirlenen zaman içerisinde projenin tamamlanması için
gerekli kriterler nelerdir? Proje faaliyetlerinde, En Erken Başlangıç Zamanı (Bir faaliyete, öncelik
ilişkisi doğrultusunda başlanabilecek en erken süre), En Geç Başlangıç Zamanı (Bir faaliyetin, projeyi
geciktirmeden başlayabileceği en geç süre), En Erken Sonlanma Zamanı (Bir faaliyetin
sonlanabileceği en erken süre), En Geç Sonlanma Zamanı (Bir faaliyetin, projeyi geciktirmeden
sonlanabileceği en geç süre) gibi temel kavramlar iyi belirlenmelidir.
Projenin başarı kriterlerinden biri de projenin taahhüt edilen zamanda ya da daha öncesinde
bitirilmesidir. Çıktılar için “Ne zaman?” sorusu anlamlıdır (Barutçugil, 2008). Günlük hayatta
yaptığımız öncelikler sıralaması projelerde de yer almaktadır. Zaman yönetiminde aktivitelerin süreleri
belirlenirken, eş zamanlı yürüyecek aktiviteler, ardışık yürüyecek aktiviteler ve eş bitişli aktiviteler
olarak sıralanabilir. Projenin zamanında bitirilebilmesi için aktivitelerin çok iyi planlanması
gerekmektedir.
RİSKLER
Özellikle, iş dünyasında firmaların yaptıkları üretimler ya da faaliyetler zamanla belirli riskleri
üzerinden atmış ve belirli bir karlılık ve Pazar payı ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak, her proje
ne kadar ön hazırlığı olursa olsun, belirli riskler taşır. Kısacası, projeler operasyonel işlere göre risk
oranı daha yüksek faaliyetlerdir. Projelerde ortaya çıkabilecek risklerin ilk ve en şiddetli olarak
etkilediği proje unsuru zaman yönetimidir. Risk yönetimi ne kadar iyi tanımlanır ve B planı ne kadar
güçlü yapılırsa, proje iş paketleri bundan minimal derecede etkilenir.
Risk analizleri için beyin fırtınası, SWOT analizi, Delphi, mülakat vb gibi yöntemler uygulanabilir
(Proje Yönetimi Klavuzu). Firmada ya da projede çalışan ekibin riskler konusunda fikri alınmalı ve
muhakkak surette değerlendirilmelidir. Risk yönetimi proje büyüklüğü ile doğru orantılı olup, geniş
kapsamlı projelerde riskler daha fazla ve riskleri gidermek için maliyetlerde o oranda etkilidir.
UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Testler ve Denemelerden dolayı proje süresinin uzamasına bir örnek:
A Firması prorotip bir tesis için bir proje gerçekleştirsin ve bu proje için de bir araştırma fonundan
proje finansmanı sağlasın. Proje tüm iş paketlerinde başarı ile yürütülmüş, tesis kurulmuş ancak
devreye alınması noktasında, tesis bir başka firmaya yapılıp satıldığından, firma diğer yatırımlarını
tamamlamadığı için devreye alınamamıştır. Bu durumda, projenin en son paketi olan, testler ve
denemeler iş paketi yapılamamış ve proje nihayetlendirilememiştir. Sonuçta, iki alternatif ortaya
çıkmıştır. Biri projenin dondurularak, daha sonra testlerin yapılması. Diğeri de son iş paketindeki
3
137
giderlerden muafiyet. Birinci iş paketi takip edilerek proje tahmin edilenden 8 ay sonra
tamamlanmıştır.
Öncelik sıralamasının projeyi aksamasına örnek:
Bir C firması patentini de almış olduğu bir ürünü, projelendirmek amacıyla, bir proje desteği
almıştır. Ancak, firma ve proje yetkilisi ürünlerine son derece güvenmektedir. Projenin ön testleri de
yapılmış ancak prototip ürün henüz ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle henüz ortaya çıkmamış bir ürün
için piyasayı kaptırmamak adına reklam ve tanıtım yatırımları yaparak, finansal planlamayı
yapamamış ve projenin zaman açısından öncelikler sıralamasını bozduklarından dolayı projenin
neticelenme süresi gecikmiştir.
Patent ve fikri haklar ve proje yönetimi:
Bir firma, ortakları ve mühendisleri ile birlikte bir proje geliştirmiştir. Ancak, mühendislerden
biri işten ayrılır ve yurtdışına gider. Firma ortaya atılan ve ön çalışmaları yapılan fikri projelendirmeyi
dener ve bir destek kaleminden projelerine destek alır. Proje başvurusu yapılır, proje onaylanır ve hatta
ilk iş paketi tamamlanır. Bu durumu haber alan firmanın eski çalışanı yurtdışından döner ve konuyu
ilgili makamlara ileterek projenin durdurulmasını sağlar. Ancak, sonuçta mühendis haksız görülür.
Fakat proje süresi geçer, uzatmalarda kifayet etmez ve firma projeyi iptal etmek zorunda kalır. Burada
temel sorun, riskler ve zaman planlaması yapılmadan, fikri haklar gözetilmeden önemli bir projenin ve
emeğin heba edilmesidir.
Yurtdışı alımlar ve zamanlama:
Projelerde ve proje yönetiminde temel unsurlardan biri de tedarik yönetimi dir ki bu da zaman
yönetimini doğrudan etkiler. Bu konuya bir örnek olarak, bir firmanın geliştirdiği bir proje fikrinde,
firma bir ürünü yurtdışından bir Uzakdoğu ülkesinden ithal etmek durumundadır. Projenin destek
kararı çıkar ve firma çalışmalarına başlar. Ancak, yurtdışı cihazın siparişini basit nedenlerle bugünden
yarına sürekli olarak ertelemektedir. Verilen sipariş neticesinde, ürünün en az 3-4 ay sonra gemiye
verilebileceği, bu tarihten sonra da en az 1 ayda ellerinde olacağı ve 15-20 gün sürede de cihazın
kurulabileceğini ve risklerle beraber kendilerine 6 ay bir süre verilmesi gerektiğini karşı firma ifade
eder. Halbuki proje planında bu süre 2 ay kadar ön görülmüştür. Belirtilen kilit cihazdan dolayı proje
süresi beklenenden en az 1 yıl kadar uzamıştır.
İklim Şartları ve zaman yönetimi:
Özellikle iklime bağlı olarak gerçekleştirilen projelerde zaman planlaması çok daha dikkatli
yapılmalıdır. Örneğin, Güneş Enerjisi projeleri, zirai ya da tarımsal projeler, toprak ya da bina, beton
ile ilgili projeler, laboratuarda şartlandırma yapılmayacaksa, doğrudan doğa koşullarında
gerçekleştirilecekse, zaman planlaması projeyi daha önemli bir ölçüde etkileyecektir.
Makine Kapasitesinin proje yönetimine etkisi:
Firmada mevcutta bulunan ancak, kapasitesi net olmayan makinelerin kapasitesinin önceden
belirlenmesi proje zaman planının belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Firma bünyesinde
bulunan bir torna ile yapılabileceği tahmin edilebilen bir iş ya da firma laboratuarında bulunan bir
cihazla yapılması planlanan bir ölçümün iş paketinde vakti geldiğinde yapılamaması, proje süresini ve
kalitesini önemli ölçüde etkiler.
4
138
SONUÇLAR
Yapılan çalışmalardan ortaya çıkarılabilecek temel sonuç, proje başarısını etkileyen en temel
faktörlerden biri, zaman ve zamanın iyi yönetimidir.





Proje başarısında kilit faktörlerden biri zamandır.
Projede, zamanı iyi kullanabilmek için öncelikler listesi kesinlikle yapılmalıdır.
Karmaşık ve çok bileşenli projelerde, PERT, CPM gibi analitik yöntemler kullanılmalıdır.
Zaman, personel performansı ve maliyetler konusunda da ciddi rol oynar.
Zamanı iyi yönetebilmenin en önemli kriterlerinden biri de projedeki risklerin iyi belirlenerek,
B planının iyi hazırlanmasıdır.
KAYNAKLAR
Barutçugil, İ., (2008) Proje Yönetimi, Kariyer Yayıncılık.
Hazır, Ö., (2015) A review of analytical models, approaches and decision support tools in Project
monitoring and control, Int. J. Proj. Management, vol. 33, pp. 808-815
Maravas, A., Pantouvakis, J.P., Guidelines for modelling time and cost uncertainty in Project and
programme management, Procedia-Socical and Behavioral Sci. 74 (2013) 203-211.
Proje Yönetimi Klavuzu, ISO-KATEK, http://www.iso.org.tr/sites/1/upload/files/9-Proje_Yonetimi21.pdf?AspxAutoDetectCookieSupport=1
Trietsch, D., Baker, K. R. , (2012) “PERT 21: Fitting PERT/CPM for use in the 21st century”, Int. J.
Project Management, vol. 30, pp. 490-502.
www.pmi.org
5
139
ÖRGÜTSEL İNOVASYON BOYUTUNDA GİRİŞİMCİ ÜNİVERSİTE
MODELİ: KARABÜK ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ
Abdullah KARAKAYA1, Lokman DOĞAN2
ÖZET
Temel misyonu, riski yönetmek ve kuruluşun varlığını devam ettirebilmek olan girişimcilik, yaratıcı
ve inovatif fikirlerin oluşturulması ve uygulanmasını gerektirir. Günümüzde önemi sürekli artan ve
birçok çalışmaya konu olan girişimci üniversite modelinde de girişimcilik bu yönüyle ön plana
çıkmaktadır.
Üniversite kurumu, klasik anlayışta sadece öğrenci yetiştiren ve araştırma yapan kurumlar olarak
tanımlanırken; girişimciliği ve inovasyonu ana etken olarak kabul eden modern anlayışta, teknolojinin
ve bilginin bölgeye transfer edildiği, girişimci yönü kuvvetli ve inovasyon odaklı kurumlar olarak
tanımlanmıştır. Böylece üniversiteler, inovasyon olgusu paralelinde; piyasayla yakın ilişki kuran,
piyasanın taleplerini dikkate alan ve daha çok bölgesel kalkınma için işbirliği sağlayan bir kurum
durumuna gelmiştir.
Bu çalışmada; Karabük Üniversitesi’nin faaliyetleri, üniversitelerde girişimciliğin ve inovasyonun
artırılması ve rekabet ortamının oluşturulması amacıyla TUBİTAK – YÖK – TÜİK işbirliğinde
hazırlanan “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi” kapsamında değerlendirilmiştir.
Bu kapsamda faaliyetler; doküman inceleme, mülakat ve gözlem yöntemiyle elde edilmiş ve analize
tabi tutulmuştur. Sonuçlar; Karabük Üniversitesi’nin girişimci ve inovatif faaliyetleri desteklediğini
göstermektedir. Bu girişimci ve inovatif faaliyetler paralelinde; Teknopark, Teknoloji Merkezleri,
Kuluçka Merkezleri ve Teknoloji Transfer Ofisleri’nin kurulması ile patent ve faydalı model
geliştirme yönünde çalışanların teşvik edilmesi öneri niteliğinde sunulabilir.
Anahtar Kelimeler: Girişimci, Girişimcilik, İnovasyon, Girişimci Üniversite.
ABSTRACK
Entrepreneurship, whose primary mission is risk management and maintaining the existence of the
institution, requires creative and innovative ideas to be applied. In this respect, entrepreneurship
becomes prominent in “entrepreneurial university model” which becomes increasingly important and
has recently been the subject of many studies.
Classical approach defines universities as institutions just educating students and doing research
whereas modern approach which accepts entrepreneurship and innovation as the main determinant
defines them as institutions transferring technology and information to the field and being highly
entrepreneurial and innovation-focused. In this way, universities, parallel with the concept of
innovation, have become more involved with the market and its demands and cooperative for regional
development.
In this study, the activities of Karabuk University are evaluated within the scope of “Entrepreneurial
and Innovative University Index” prepared jointly by The Scientific and Technological Research
1
Doç. Dr., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Karabük Üniversitesi, Karabük, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ABD, Karabük Üniversitesi, Karabük, Türkiye,
e-posta: [email protected]
140
Council of Turkey – CoHE – Turkish Statistical Institute in order to increase entrepreneurship and
innovation and create a competitive atmosphere in universities.
Within this framework; the activities are gathered by examining documents and making interviews
and observations and then they are analyzed. The result shows that Karabuk University supports
entrepreneurial and innovative activities. Therefore; it can be suggested to establish Technopark,
Technology Centers, Incubation Centers and Technology Transfer Offices and to encourage
employees to develop patent and useful model.
Keywords: Entrepreneur, Entrepreneurship, Innovation, Entrepreneur Universities.
GİRİŞ
Bilgiye dayalı, küresel ekonomik yarış ile birlikte bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan önemli
gelişmeler, ülkelerin her alanda olduğu gibi yükseköğretim alanında da sistemlerini yeniden
değerlendirmelerini ve gelişmeler ışığında yeniden yapılandırmalarını beraberinde getirmiştir. Bu
süreçte üniversitelerin ve dolayısı ile de ülkelerin kaderini belirleyecek inovatif stratejiler
oluşturulmaya ve uygulanmaya başlanmıştır.
Üniversiteler; günümüzde, teknolojinin ve bilginin bölgeye transferini sağlayan, girişimci ve inovatif
yönü kuvvetli, piyasa ile yakın ilişki kuran, piyasanın taleplerini dikkate alan ve sosyal kalkınma için
işbirliği sağlayan kurumlar olarak tanımlanmaya başlanmıştır.
Üniversitelerin; sisteminin mevcut yapısındaki kısıtlamalara rağmen, güncel eğilimlere uygun bir
biçimde, gelişim ve değişime ayak uydurmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu süreçte, yeniden
yapılanma yolunda göz önüne alınması gereken en önemli husus; gerek eğitim-öğretim gerekse
bilimsel araştırmalar açısından niceliğin yanında niteliğin, yani kalitenin artırılması yönündeki inovatif
faaliyetlerdir. Bu da girişimci üniversite olgusunun temel amaçlarındandır. Bu amaçların yerine
getirilmesi ve plânlamasının iyi yapılabilmesi için analizler yapılır ve bu analizlere göre hangi yönde
hareket edileceği belirlenir.
Bu çalışmada; Karabük Üniversitesi’nin faaliyetleri; üniversitelerde girişimciliğin ve inovasyonun
artırılması ve rekabet ortamının oluşturulması amacıyla TUBİTAK – YÖK – TÜİK işbirliğinde
hazırlanan “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi” kapsamında değerlendirilmiştir. Bu kapsamda
faaliyetler; doküman inceleme, mülakat ve gözlem yöntemiyle elde edilmiş ve analize tabi
tutulmuştur.
KURAMSAL ÇERÇEVE
İnovasyon Kavramı ve Çeşitleri
İnovasyon, kavram olarak hem yenileme sürecini hem de bu süreç sonunda ortaya çıkan bir sonucu
anlatmaktadır (Mutioğlu ve Gözlü, 2011). Yeniliğin hammaddesi yaratıcılık, yaratıcılığın hammaddesi
düşünce, düşüncenin hammaddesi hayal gücüdür. Hayal gücünü harekete geçiren şey insanın
fizyolojik ve psikolojik özelliklerinin yanı sıra ihtiyaçlarıdır (Ürper, 2005).
İnovasyon Sistemi; öğrenmeyi, araştırmayı ve keşif yapmayı etkileyen iktisadi yapı ve kurumsal
örgütlenmenin tüm bölümlerini ve yönlerini içermektedir (Cooke vd., 2007).
İnovatif faaliyetlerin nihai amacı, işletmenin etkinlik ve performansını arttırmaktır. Değişen iç ve dış
koşullara bir cevap olarak veya organizasyonun dış çevresini etkileme gerekliliğinde doğan değişim
faaliyetlerinin temeli, inovasyona yönelik stratejik eğilimlerdir. Değişen iç ve dış koşullara uyum
sağlamak ve ticari faaliyeti sürdürmek isteyen kurumlar zaman içinde inovasyonu benimserler (Bulut
ve Arbak, 2012).
141
İnovasyonun, sürekli gelişmeyi içeren, tekrarlanan bir karakteri bulunmaktadır. Yeni ürün, hizmet ve
süreçler geliştikçe, bu çabalarla ilişki ancak farklı inovasyonlarla ortaya çıkmaktadır (Kanter, 2006).
İnovasyon; derecelerine, alanlarına, özelliklerine göre birçok farklı sınıflandırmalara tabi tutulmuştur.
Meydana getirdiği değişim ve farklılığın derecesine göre inovasyon, genel olarak radikal ve artırımsal
olarak sınıflandırılmıştır. Radikal inovasyonlar, radikal fikirler sonucu daha önce denenmemiş ürün,
hizmet veya yöntemlerin geliştirildiği büyük atılımlarla oluşur. Artırımsal inovasyonlar ise, adım adım
yapılan, bir dizi geliştirme ve iyileştirme faaliyetini içeren çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkar
(Elçi; 2006).
Literatürde yapılan farklı bir sınıflandırmada ise yönetimsel ve teknik inovasyondan bahsedilmektedir.
Teknik inovasyonlar, organizasyonun teknik sisteminde oluşan ve organizasyonun öncelikli iş
faaliyetleri ile ilgili iken, yönetimsel inovasyonlar, organizasyonun sosyal sisteminde oluşurlar. Oslo
Manual Kılavuzu’nda inovasyon konusunda; ürün inovasyonu, süreç inovasyonu, pazarlama
inovasyonu ve organizasyonel inovasyon olarak dörtlü bir ayrım yapılmıştır (Yavuz; 2010):

Ürün İnovasyonu: Önemli ölçüde geliştirilmiş ürün veya hizmetin ifadesidir. Teknik özelliklerde,
bileşenlerde, materyallerde, bütünleşik yazılımlarda veya diğer fonksiyonel özelliklerde önemli
gelişimleri içerir.

Süreç İnovasyonu: Üretim veya teslimat yöntemindeki değişimler ile ara basamakların
uygulanması faaliyetidir. Bu yöntem; tekniklerde, ekipmanda ve yazılımdaki önemli gelişmeleri
içerir.

Pazarlama İnovasyonu: Ürün tasarımında veya paketlemede, ürün konumlandırma ve
tutundurmada, ürün promosyonu veya fiyatlamada önemli değişimleri içeren yeni pazarlama
yöntemlerinin uygulanmasıdır. Bu tür inovasyonlar, satın alma süreci boyunca olası müşterilerle
gelişecek etkileşimi farklılaştırmaya odaklanır.

Organizasyonel İnovasyon: Organizasyonların iş alanı içinde veya dış ilişkilerde uygulayacağı
yeni yöntemlerle ilgilidir. Kaynakların en optimal şekilde bir araya getirilmesi ve kullanılması
yönündeki farklı yapılanmaları ifade eder.
Girişimci Üniversitede Organizasyonel İnovasyon
Bu çalışmada; inovasyonun önemli bir parçası olan bilginin çoğunlukla üniversite kaynaklı olması
nedeniyle, girişimci üniversitelerin inovatif faaliyetleri ile ilgilenen organizasyonel inovasyon konusu
ele alınmıştır. Bilgiyi üreten ve yayan kuruluşlar olarak üniversiteler, inovasyon konusunda endüstri
çevreleri ile beraber daha büyük rol oynamaya başlamışlardır. Üniversiteler, bilgi toplumunda hem
entellektüel insan sermayesi sunucusu olarak hem de yeni iş fikirleri oluşturulması, yeni iş yerleri
kurulmasında öncülük rolü ile yaratıcı girişimcilik sisteminin ana unsuru durumuna gelmektedirler
(Odabaşı, 2006).
Üniversitelerin rollerine bakıldığında bir taraftan geleneksel olarak insan kaynağı yetiştiren, bilgi
birikim merkezi olduğu; sanayileşme devriyle birlikte ise bilgi üretim fabrikası rolünü üstlendiği
görülmektedir. Ancak günümüz bilgi ekonomisi içerisinde üniversitelerin üçüncü rolü de yerel
ihtiyaçlarla entegre inovatif ve girişimci üniversite olmak olarak nitelendirilmektedir. Üniversitelerin
eğitim yolu ile nitelikli insan kaynağı oluşturma ve araştırma yaparak bilgi üretme misyonu yanında,
ürettikleri bilginin yenilik faaliyetlerine katkı sağlaması ve ekonomiye kazandırılması konusu da öne
çıkmaktadır. Üniversiteler böylelikle ulusal yenilik sistemi içerisinde inovasyon ve girişimcilik
ekosistemini destekleyici bilgi merkezleri haline gelmektedir ((a) www.tubitak.gov.tr).
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (2011/104)’nun 23. toplantısında Üniversitelerde inovatif
faaliyetleri ve girişimciliği desteklemek amacıyla politikalar geliştirilmesine yönelik kararlar
alınmıştır. Bu kapsamda; ilk aşamada aşağıdaki faaliyetlerin gerçekleştirilmesi plânlanmıştır:
142




Teknoloji transfer ofislerinin desteklenmesi
Kuluçka merkezlerinin desteklenmesi
Akademik yükseltme ölçütlerinin girişimcilik ve inovasyonu teşvik edecek şekilde yeniden
tasarımı
Girişimci ve inovatif üniversite endekslerinin oluşturulması
Girişimci ve inovatif üniversite endeksleri, araştırmamıza model olduğu için çalışmada bu kavram
üzerinde durulmuştur. Üniversitelerde girişimcilik ve inovasyon alanında rekabetin hızlandırılması ve
bu sayede üniversite girişimciliğini ve inovatif faaliyetleri arttırmak amacıyla TÜBİTAK – YÖK –
TÜİK işbirliğinde çalışma grubu oluşturularak “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksleri”nin
oluşturulmasına ve girişimci üniversitelerin kamuoyuna duyurulmasına karar verilmiştir. Girişimci ve
inovatif üniversiteler, “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi Gösterge Seti”ne göre puanlamaya
tabi tutulmuştur. Bu gösterge seti Şekil 1’de gösterilmektedir.
Şekil 1: Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi Gösterge Seti
Bilimsel ve
Teknolojik
Araştırma
Yetkinliği
Ekonomik
Katkı ve
Ticarileşme
Fikri
Mülkiyet
Havuzu
Girişimci ve
İnovatif
Üniversite
Girişimcilik
ve
Yenilikçilik
Kültürü
İşbirliği ve
Etkileşim
Kaynak: (b) http://www.tubitak.gov.tr
23 gösterge kapsamında veriler; TÜBİTAK, YÖK, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TPE,
Kalkınma Bakanlığı, KOSGEB, TTGV ve TÜBA tarafından sağlanmıştır. Tablo 1’de, gösterge setine
ait beş ana madde ve altındaki 23 alt madde gösterilmektedir.
Tablo 1. Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi Boyutları
Boyutlar / Veri
Sağlayan Kurumlar
1: Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Yetkinliği
TÜBİTAK, Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı,
TTGV, YÖK, TÜBA,
Üniversiteler
Alt Maddeler
-Bilimsel Yayın Sayısı
-Atıf sayısı
-Ar-Ge ve Yenilik Destek Programlarından Alınan Proje sayısı
-Ar-Ge ve Yenilik Destek Programlarından Alınan Fon Tutarı
-Ulusal ve Uluslararası Bilim Ödülü Sayısı
-Doktoralı Mezun Sayısı
143
%
%20
2: Fikri Mülkiyet Havuzu
TPE, Üniversiteler
3: İş Birliği ve Etkileşim
TÜBİTAK, YÖK, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, TTGV,
Üniversiteler
4: Girişimcilik ve
Yenilikçilik Kültürü
Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı,
KOSGEB, Üniversiteler
5: Ekonomik Katkı ve
Ticarileşme
Bilim, sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı,
YÖK, KOSGEB, TPE,
Üniversiteler
-Patent Başvuru Sayısı
-Patent Belge Sayısı
-Faydalı Model / Endüstriyel Tasarım Belge Sayısı
-Uluslararası Patent Başvuru Sayısı
%15
-Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Yapılan Ar-Ge ve Yenilik Projeleri
Sayısı
- Üniversite-Sanayi İşbirliğinde Yapılan Ar-Ge ve Yenilik
Projelerinden Alınan Fon Tutarı
-Uluslararası İşbirliği İle Yapılan Ar-Ge ve Yenilik Proje Sayısı
-Uluslararası Ar-Ge ve Yenilik İşbirliklerinden Elde Edilen Fon
Tutarı
-Dolaşımdaki Öğretim Elemanı / Öğrenci Sayısı
-Lisans ve Lisansüstü Seviyesinde Girişimcilik, Teknoloji
Yönetimi ve İnovasyon Yönetimi Ders Sayısı
-Teknoloji Transfer Ofisi, Teknopark, Kuluçka Merkezleri ve
TEKMER’lerin Yönetiminde Tam Zaman Çalışan Kişi Sayısı
-Teknoloji Transfer Ofisi Yapılanmasının Varlığı
-Üniversite Dışına Yönelik Düzenlenen Girişimcilik, Teknoloji
Yönetimi ve İnovasyon Yönetimi Eğitim/Sertifika Program Sayısı
-Akademisyenlerin Teknoparklarda, Kuluçka Merkezlerinde,
TEKMER’lerde Ortak Veya Sahip Olduğu Faal Firma Sayısı
-Üniversite Öğrencilerinin veya Son Beş Yıl İçinde Mezun
Olanların, Teknoparklarda, Kuluçka Merkezlerinde,
TEKMER’lerde Ortak Veya Sahip Olduğu Firma Sayısı
- Akademisyenlerin Teknoparklarda, Kuluçka Merkezlerinde,
TEKMER’lerde Ortak Veya Sahip Olduğu Firmalarda İstihdam
Edilen Kişi Sayısı
-Lisanslanan Patent / Faydalı Model / Endüstriyel Tasarım Sayısı
%25
%15
%25
Kaynak: (b) http://www.tubitak.gov.tr
TÜBİTAK’ın ilk olarak 2012 yılında hazırladığı “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksi” dikkate
alınarak her yıl Türkiye’nin en girişimci ve inovatif üniversiteleri belirlenmektedir. Bu çalışma ile
üniversitelerde, girişimcilik ve inovasyon odaklı rekabetin artması, böylece girişimcilik ekosisteminin
geliştirilmesi hedeflenmektedir.
KARABÜK ÜNİVERSİTESİ’NİN İNOVATİF FAALİYETLERİ VE SONUÇLARI
Karabük Üniversitesi’nin Kısa Tanıtımı:
Türkiye’nin en genç üniversitelerinden birisi olan Karabük Üniversitesi, 29 Mayıs 2007 tarihli ve
26536 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5662 sayılı “Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile kurulmuştur.
Yeni kurulan üniversiteler içinde yer alan Karabük Üniversitesi hızla büyümeye başlamış ve birçok
alanda ilklere imza atmayı başarmıştır. Üniversitenin hızlı büyüme eğilimi gösterdiği bazı önemli
alanlar Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2. Karabük Üniversitesi Gelişim Süreci
Ölçütler
2007
144
2014
Akademik Birim Sayısı
Öğrenci Sayısı
Personel Sayısı
Bütçe Tutarı
6
5.062
251
14.2343
29
42.472
1.267
116.521.000
Kaynak: (a) www.karabuk.edu.tr
Yeni bir üniversite olması ve kısa bir sürede hızla gelişme göstermesi Karabük Üniversitesi’nin
girişimci ve inovatif faaliyetlere önem vermesi sonucu gerçekleşmiştir. Üniversite’nin 2014 yılına ait
ayrıntılı kısmi verileri Tablo 3’de gösterilmektedir.
Tablo 3. Üniversiteyi Tanıtıcı 2014 Yılı Sonu Kısmi Verileri
Akademik Birimler
Fakülte
Yüksekokul
Enstitü
Meslek Yüksekokulu
Toplam
Sayı
14
4
4
7
29
Öğretim Düzeyi
Önlisans
Lisans
Yüksek Lisans
Doktora
Toplam
Öğrenci
11.016
29.516
1.687
253
42.472
Çalışan Türü
Kişi
Akademik
İdari
850
417
Toplam
1.267
Kaynak: (a) www.karabuk.edu.tr
Karabük Üniversitesi’nin Girişimci ve İnovatif Faaliyetleri:
Karabük Üniversitesi’nin girişimci ve inovatif faaliyetleri; Girişimci ve İnovatif Üniversite
Endeksi’nde belirtilen, bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği, fikri mülkiyet havuzu, işbirliği ve
etkileşim, girişimcilik ve yenilikçilik kültürü, ekonomik ve sosyal katkı ile ticarileşme maddelerine
göre analiz edilmiştir.
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Yetkinliği İle İlgili Faaliyetler:
Ocak 2010 - Aralık 2014 tarihleri arasında Karabük Üniversitesi tarafından desteklenen toplam 233
adet devam eden ve tamamlanmış, 70 adet başvuru aşamasında olan bilimsel araştırma projesi (BAP)
olduğu bilgisi elde edilmiştir.
(Cevaplayıcı 4: Şu an devam eden ya da bitmiş 233 tane BAP projemiz var. 70 tane de başvuru
değerlendirilmeyi bekliyor.)
(Cevaplayıcı 7: En son aldığım bilgiye göre 70 adet proje başvurusu var. 233 proje de devam etmekte.
Bu 233 projeden tamamlananlar da mevcut. Ancak tamamlananlarla ilgili elimde sayısal bir veri yok.)
Karabük Üniversitesi ile ilişkili olarak yürütülen projeler ve destek tutarları Tablo 4’de sunulmuştur.
Tablo 4. Bilimsel Araştırma Projeleri
Proje Tipi
Adet
Üniversite Destekli Proje
Sanayi Tezi Programı Kapsamındaki Projeler (SANTEZ)
Kalkınma Bakanlığı Ar-Ge Projesi
TUBİTAK Destekli Proje
Avrupa Birliği (AB) Destekli Sosyal Proje
Öğrenci Projeleri
Toplam
233
2
1
22
4
10
272
Yıllık Ortalama
Destek Tutarı (TL)
306.000 TL
320.000 TL
6.400 TL
300.000 TL
595.000 TL
20.000 TL
1.547.400 TL
Kaynak: web.karabuk.edu.tr
3
Üniversite kurulduğu yılda bir bütçeye sahip olmadığından 2008 yılı bütçesi yazılmıştır.
145
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilim İnsanı Destekleme Daire
Başkanlığı (BİDEB), Üniversitelerde öğrenim görmekte olan lisans öğrencilerini, projeler yoluyla
araştırma yapmaya teşvik etmek amacıyla lisans öğreniminde yapacakları araştırma projelerine destek
vermektedir. Bu kapsamda Karabük Üniversitesi’nin, 2014 birinci döneminde, desteklenen 486
projeden 50’sine; 2014 altıncı döneminde, desteklenen 202 projeden 24’üne sahip olduğu görülmüştür.
Buna göre toplam desteklenen projelere göre oran %10 iken %12’ye çıkmıştır. Karabük
Üniversitesi’nin 2014 birinci döneminde 50 başvuru ile Üniversiteler arasında 2. sırada yer aldığı
bilgisine varılmıştır ((b) www.karabuk.edu.tr).
Karabük Üniversitesi’nin üst yönetiminin yurt dışında eğitim faaliyeti veren başka Üniversiteler ile
doktora protokolleri imzaladığı ve farklı alanlarda sempozyumlar düzenlendiği öğrenilmiştir. Bu
alanda, Degil Studi Di Sassari Üniversitesi ile doktora protokolü imzalandığı ve her yıl Karabük
Üniversitesi tarafından organize edilen 17 ülkeden akademisyenlerin katıldığı Uluslararası
Mühendislik ve Fen Bilimlerinde Yenilikçi Teknolojiler Sempozyumu’na (ISITES) ev sahipliği
yapıldığı bilgisine varılmıştır.
(Cevaplayıcı 1: İmzalanan doktora protokolleri ve katılınan sempozyumlar var. Bu yıl KBÜ ev
sahipliğinde düzenlenen ve 17 ülke akademisyeninin katıldığı ISITES sempozyumu vardı. Açılımı,
Uluslararası Mühendislik ve Fen Bilimlerinde Yenilikçi Teknolojiler Sempozyumu’dur. Degil Studi Di
Sassari Üniversitesi ile imzalanan protokolü de doktora protokolüne örnek olarak verebilirim.)
Teknoloji alanında Karabük Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalardan bazıları aşağıdaki gibi tespit
edilmiştir:






2013 yılında hizmete giren Demir Çelik Enstitüsü, demir-çelik sektörünün ihtiyaç duyduğu test ve
analizleri yapmaktadır (Demir Çelik Store, 2014).
Tarımda, zararlı böceklerle ilgili mücadelede kullanılmak üzere güneş enerjisi ile çalışan ve
sadece zararlı erkek böcekleri yakalayan robot geliştirilmiştir (Sabah Ankara, 2014).
Tıbbi cihaz üretiminde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak için Tıp Mühendisliği Lisans Programı
açılmıştır (Yeni Şafak Ankara, 2014).
Elektrikli Araç Takımı (KBÜELAR) tarafından en iyi tasarım ödülü alan Nar isimli elektrikli
otomobil üretilmiştir (Sabah Ankara, 2014).
Robot kulübü tarafından geliştirilen ve Motorobot Yarışması’nda farklı kategorilerde iki ödüle
layık görülen Hırçın adlı robot üretilmiştir (Son-An, 2014).
Uzaktan kumandalı prototip ekskavatör üretilmiştir (video.karabuk.edu.tr).
Karabük Üniversitesi’nin bilimsel ve teknolojik alanlarda gelişmesindeki en büyük payın öğrenci
kulüplerinin kurulması ve Üniversite’nin bu kulüplere büyük destek vermesi olduğu bilgisi alınmıştır.
(Cevaplayıcı 5: Teknolojik olsun, bilimsel olsun bir şeyler üretmede öğrenci kulüplerinin çok etkisi
var. Üniversite’nin de bu kulüpleri desteklemesi bu yöndeki gelişmeleri daha da
kuvvetlendirmektedir.)
Karabük Üniversitesi’nin
www.karabuk.edu.tr).
50
civarında
öğrenci
kulübünü
barındırdığı
öğrenilmiştir
((a)
Fikri Mülkiyet Havuzu İle İlgili Faaliyetler:
Karabük Üniversitesi bünyesindeki fakültelerde, AHCI, SSCI, SCI-Exsp4 indeksli değerlerde yer alan,
her fakülte için ortalama 90-100 civarında yayın ve atıf olduğu, öğretim üyesi başına düşen yayın
sayısının 1,5 olduğu görülmüştür. Patent ve faydalı modelin ise fakülte başına düşen sayısının 0.63
olduğu bilgisi elde edilmiştir. Patent ve faydalı modelin en çok mühendislik alnında olduğu tespit
edilmiştir (web.karabuk.edu.tr).
İşbirliği ve Etkileşim İle İlgili Faaliyetler:
4
SCI, SCIE, SSCI ve AHCI, merkezi Philadelphia (ABD)'da bulunan ISI'nin kullanıldığı indekslerdir. ISI
kısaca, düzenli olarak binlerce bilimsel dergiyi tarayarak, içeriğini okuyucularına duyuran bir sistemdir.
146
Karabük ilinde demir-çelik sanayi kuruluşlarının yoğun olması ve Kardemir A.Ş. gibi büyük bir
kuruluşun Karabük’te bu alanda faaliyet göstermesi sebebiyle üniversite-sanayi işbirliğinin genellikle
demir çelik alanında yoğunlaştığı gözlemlenmiştir. Mülakat, doküman incelemeleri ve gözlem
sonucunda Karabük Üniversitesi’nin bazı işbirliği ve etkileşim faaliyetlerinin aşağıdaki gibi olduğu
bilgisi elde edilmiştir:





Bölgedeki haddehane denilen sanayi kuruluşları ile Üniversite arasında toplam 21 işbirliği projesi
ve bu projelerden elde edilen 1.000.000 TL civarında gelir vardır.
(Cevaplayıcı 9: Kardemir A.Ş. haricinde, işbirliği için uygun haddehaneler ile toplamda 21 adet
anlaşmamız var. Sadece bu anlaşmaların Üniversite’ye getirisi 1.000.000 TL olmuştur.)
Yurtdışında test edilen, Kardemir A.Ş.’nin 72 metre uzunluğundaki hızlı tren rayları artık
Karabük Üniversitesi Demir Çelik Enstitüsü’nde test edilmektedir (Demir Çelik Store, 2014).
Türk Standartları Enstitüsü ile Karabük Üniversitesi arasında; Türk Standartları Enstitüsü
tarafından Karabük Üniversitesi öğrencilerine ve personeline; belgelendirme, eğitim,
standardizasyon ve laboratuvar hizmetleri eğitimi ve buna karşılık, Karabük Üniversitesi’nin Türk
Standartları Enstitüsü teknik personeline teknik alan eğitimi verilmesi konusunda protokol
imzalanmıştır (www.tse.org.tr),
Türk Standartları Enstitüsü ile Karabük Üniversitesi arasında; Ar-Ge projeleri geliştirme
konusunda protokol imzalanmıştır (www.tse.org.tr),
Değişim programları kapsamında; diğer üniversiteler ile protokoller imzalanmıştır. Anlaşma
kapsamında öğrenci ve akademisyen değişimleri gerçekleştirilmiştir. Programlara ait veriler
Tablo 5’de sunulmuştur.
Tablo 5. Değişim Programları
Program Adı
Mevlana
Erasmus
Farabi
Toplam
Protokol
Sayısı
21
140
76
237
Gelen
Öğr.
23
73
20
116
Giden
Öğr.
9
431
440
Gelen
Akad.
3
83
73
159
Giden
Akad.
4
188
73
265
Kaynak: web.karabuk.edu.tr






Karabük Üniversitesi eğitimde akademik işbirliği ve etkileşimi sağlamak amacıyla Degil Studi
Sassari Üniversitesi ile Doktora Protokolü imzalamıştır ((c) www.karabuk.edu.tr).
Kardemir A.Ş.’de yıllık ortalama 5.500 kursiyere toplamda 4.000 saat eğitim verilmiştir
(Cevaplayıcı 3: KABUSEM olarak Kardemir A.Ş. firmasına her yıl eğitim verilmektedir. Yıllar
itibariyle bakarsak ortalama 5.500 civarında kursiyere 25’li gruplar halinde toplamda 4.000 saat
eğitim verilmektedir),
Karabük ilinde faaliyet gösteren Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi de Sağlık Bakanlığı ile
imzalanan protokol sonucunda hizmet vermektedir.
Karabük Üniversitesi ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki işbirliği sonucu, KBÜ’de pedogojik
formasyon alan öğrenciler, MEB okullarında Tarih ve Coğrafya alanlarında öğretmenlik stajlarını
yapmaktadırlar (www.meb.gov.tr).
Avrupa Birliği’nin Leonardo Da Vinci hibe programı tarafından desteklenen, Türkiye, Fransa,
Portekiz ve İtalya ortaklığında, sertifikalı yenilenebilir enerji teknisyeni yetiştirilmesi yönünde
anlaşma yapılmıştır ((d) www.karabuk.edu.tr).
TUBİTAK ve diğer kurum/kuruluşlarla proje destek programları yapılmaktadır.
Girişimcilik ve Yenilikçilik Kültürü İle İlgili Faaliyetler:
Karabük Üniversitesi web sitesi taramasında; girişimcilik ve yenilikçilik alanında, aşağıda sayılan ve
Türkiye’de ilk olan faaliyetlerin gerçekleştirildiği bilgisi elde edilmiştir ((e) www.karabuk.edu.tr):
147




Girişimcilik, Risk Yönetimi, Tıp Mühendisliği, Raylı Sistemler Mühendisliği Lisans Programları
açılmıştır.
Demir Çelik Enstitüsü kurulmuştur.
Üstten bakıldığında, hilal ve yıldız şeklinde görünen Türkiye’de ilk Ay Yıldızlı Stadyum
açılmıştır.
Kadın mehteran takımı kurulmuştur.
Karabük Üniversitesi’nin yukarıda sayılan girişimci ve inovatif faaliyetleri sonucu şu ödüllere layık
görüldüğü bilgisine varılmıştır ((e) www.karabuk.edu.tr):





EFQM “3 Yıldız Mükemmellikte Yetkinlik” Belgesi
Dünya İş Konfederasyonu tarafından verilen THE BIZZ 2013 (İş Mükemmelliği Uluslararası
Tanıma) Yılın En İyi Üniversitesi ve Yılın En İyi Rektörü Ödülü
Avrupa Komisyonu tarafından verilen ECTS Label Ödülü
Avrupa İş Konseyi (EBA) tarafından verilen Yılın En İyi Üniversitesi ve Yılın En İyi Rektörü
Ödülü
DS Label Diploma Eki Etiketi Ödülü
Ekonomik ve Sosyal Katkı İle Ticarileşme İle İlgili Faaliyetler:
Karabük Üniversitesi’nin öğrenci sayısındaki ve personel sayısındaki artışta devamlılık
gözlemlenmiştir. 2014 yılı sonu itibariyle öğrenci sayısının 42.472, akademik ve idari personel
sayısının ise 1.267 olduğu bilgisi elde edilmiştir ((a) www.karabuk.edu.tr). KBÜ öğrenci ve personel
sayısındaki artışın Karabük ili ekonomisine büyük katkı sağladığı öğrenilmiştir.
(Cevaplayıcı 1: Öğrenci sayısındaki artış Karabük ili ekonomisini beslemektedir. Ayrıca akademik ve
idari personel sayıları da Karabük için ciddi bir gelir kaynağını ifade etmektedir.)
Karabük ilinin Üniversite’ye yakın veya tek vasıta ile ulaşılabilecek yerlerinde ev kiralarının aylık 600
TL – 1.000 TL arasında olduğu, yine özel yurt ücretlerinin aylık 400 TL – 750 TL arasında olduğu
gözlemlenmiştir. 42.472 kişilik bir öğrenci grubu ve 1.267 kişilik bir çalışan grubu düşünüldüğünde,
kira bazında dolaşımda olan paranın aylık 30.000.000 TL’nin üstünde olduğu bilgisine varılmaktadır.
Her ay esnaf alışverişinde ortalama 200 TL harcama yapıldığı varsayımıyla öğrenci ve personel
grubunun Karabük ekonomisine sağladığı katkının aylık yaklaşık 10.000.000 TL olduğu söylenebilir.
Karabük Üniversitesi’nin öğrenci ve personel grubunun barınma, ulaşım, yemek, sağlık, eğlence gibi
ihtiyaçları için açılan yeni teşebbüslerin çok sayıda eleman aldığı ve böylelikle istihdam yarattığı
gözlemlenmiştir. Bu teşebbüslerin, ekonomik katkı yanında sosyal katkı da sağladığı bilgisi elde
edilmiştir.
Üniversite’nin sosyal alanda bölgeye katkı sağlayan bazı uygulamaları şu şekilde tespit edilmiştir:










Üstten bakıldığında hilal ve yıldız şeklinde görünen ilk Ay Yıldızlı Stadyum; sportif faaliyetlere,
kültürel faaliyetlere ve eğlence faaliyetlerine ev sahipliği yapmaktadır (Bizim Gazete, 2014).
Sivil Havacılık Yüksek Okulu’na paralel olarak Havaalanı yapımı çalışmaları başlamıştır
(Karabük Postası, 2014).
Bölgenin en büyük Eğitim ve Araştırma Hastanesi kurulmuştur (Türkiye Ankara, 2014).
Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Birimi’nde Misafir Anne
Oteli açılmıştır (Türkiye Ankara, 2014).
Safranbolu konukevleri barınma alanında hizmet vermektedir.
Dünyada ilk olan, kadın mehteran takımı kurulmuştur.
Kızılay’a 2023 ünite kan bağışı yapılmıştır (Günboyu, 2014),
25.000 adet raptiye ile yapılan Fatih Sultan Mehmet portresinin geliri Soma’daki öğrencilere
bağışlanmıştır (Haber Vaktim, 2014).
Robot yarışlarından kazanılan parasal ödüller Soma’ya bağışlanmıştır (Son-An, 2014).
Dünya çevre ödülü alınmıştır (Ekovitrin, 2014).
148

Hastane hizmetleri ve konukevlerinin sunduğu hizmetler ticarileşme faktörüne örnek teşkil
etmektedir.
SONUÇ
Üniversitelerde, girişimci ve inovatif yönü kuvvetlendirmek için bu tür faaliyetleri destekleyecek
nitelikte planlanma, organizasyon ve uygulama gerekmektedir. Bu araştırmada; üniversitelerde
girişimcilik ve inovasyon alanında rekabetin hızlandırılması ve bu sayede üniversite girişimciliğini ve
inovatif faaliyetleri arttırmak amacıyla TÜBİTAK – YÖK – TÜİK işbirliğinde çalışma grubu
oluşturularak hazırlanan “Girişimci ve İnovatif Üniversite Endeksleri” model alınmış ve Karabük
Üniversitesi’nin faaliyetleri bu kapsamında aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilmiştir:





Bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği
Fikri mülkiyet havuzu
İşbirliği ve etkileşim
Girişimcilik ve yenilikçilik kültürü
Ekonomik ve sosyal katkı ile ticarileşme
Yapılan değerlendirmelerde; Karabük Üniversitesi’nin girişimci ve inovatif faaliyetleri desteklediği
anlaşılmaktadır. Bu faaliyetlerin nicelik ve nitelik yönünden zenginleştirilmesinin, Üniversite’nin
girişimci ve inovatif yönünü geliştirmede yararlı olacağı söylenebilir. Ayrıca, bilimsel ve teknolojik
araştırma yetkinliğinin geliştirilmesi için de bilimsel yayın sayısı, atıf sayısı, ar-ge proje sayısı ve
alınan fon tutarı ile ulusal ve uluslararası ödül sayısının artırılması yönünde çalışanların desteklenmesi
yararlı olacaktır.
Patent ve faydalı model çalışmalarına teşvik, ulusal ve uluslararası patent başvuruları ve alınan belge
sayılarının artırılması, fikri mülkiyet havuzunun gelişmesi yönünde faydalı olabilecektir. Bununla
birlikte, üniversite-sanayi işbirliği ve uluslararası alandaki işbirlikleri kapsamında yapılan, ar-ge ve
diğer girişimci - inovatif proje sayısı ile bu projelerden alınan fon tutarlarının artırılması, bu alandaki
potansiyele önemli katkılar sağlayacaktır.
Girişimcilik, Teknoloji Yönetimi ve İnovasyon Yönetimi ders sayılarının artırılması, bilgi ve teknoloji
birimlerinin kurulması, girişimci ve inovatif yeteneği artırabilecektir. Teknoparkların, Teknoloji
Merkezleri’nin ve Kuluçka Merkezleri’nin kurulması, yeterli sayıda öğrenci ve yeterli sayıda
akademisyenin bu merkezlerde hizmet veren firmalara ortak veya firmaların sahibi olması ise
ekonomik ve sosyal katkı ile ticarileşme kapsamında verimi artıracaktır.
KAYNAKÇA
Bulut, C. ve Arbak, H. 2012. İnovasyon, Direnç ve İletişim: Kavramsal Bir Tartışma, Inovasyon
Dünyasına Bir Yolculuk, Ed. S. Karaata, İzmir: EGIAD, 5-19.
Cooke, P., Laurentis C. D., Tödtling, F. ve Trippl, M. 2007. Regional Knowledge Economies,
England: Edward Elgar Publishing.
Demir ve Çelik Testlerinde Dışa Bağımlılık Ortadan Kalktı (2014, Temmuz 01) Demir Çelik Store.
İlk Ay Yıldızlı Stat Tamamlandı (2014, Haziran 15) Bizim Gazete.
Kanter, R.M. (2006). Innovation: The Classic Traps, Harvard Business Review, 84 (11), 70.
Elçi, Ş. (2006) İnovasyon Kalkınma ve Rekabetin Anahtarı, Nova Yayınları.
Karabük Havaalanı İstiyor (2014, Eylül 1) Karabük Postası.
Karabük Üniversitesi’ne Dünya Çevre Ödülü (2014, Mayıs 01) Ekovitrin.
KEAH’ta Misafir Anne Oteli Hizmeti (2014, Haziran 09) Türkiye Ankara.
Mutioğlu, H. Ve Gözgü, F. 2011. “Küreselleşme ve Yeni Ekonomi Spiralinde Baş Aktör: İnovasyon”
3.Uluslararası iktisatçılar Zirvesi, Tebliğler Kitabı, 3, 122.
149
Nar İle Siftahı Bakan Işık Yaptı (2014, Ağustos 25) Sabah Ankara.
Odabaşı, Y. 2006. Değişimin ve Dönüşümün Aracı Olarak Girişimci Üniversite, Araştırma Makaleleri,
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 1(1), 87-104.
Robot Kulübümüzün Ödülleri Somaya (2014, Mayıs 19) Son-An.
Tek Noktada 2023 Kan Bağışı İle Rekor Kırıldı (2014, Mayıs 14) Günboyu
Tıbbi Cihaz Üretiminde Yerli Dönem Başlayacak (2014, Mayıs 21) Yeni Şafak Ankara.
Üniversiteli Öğrencilerinin Rekor Denemesinin Geliri Soma’ya (2014, Mayıs 29) Haber Vaktim.
Ürper, Y. 2005. ”Girişimcilikte Yaratıcılık”, Girişimcilik, Ed: Y. Odabaşı, Eskişehir: Anadolu
Üniversitesi Yayını, 21.
Yavuz, Ç. 2010. İşletmelerde İnovasyon-Performans İlişkisinin İncelenmesine Dönük Bir Çalışma,
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 5 (2), 145-147.
(a) http://www.karabuk.edu.tr/katalog/index.html, (27 Şubat 2015).
(b) http://www.karabuk.edu.tr/etk_detail.asp?etkinlikID=1552, (03 Mart 2015).
(c) http://www.karabuk.edu.tr/etk_detail.asp?etkinlikID=572, (03 Mart 2015).
(d) http://www.karabuk.edu.tr/etk_detail.asp?etkinlikID=1585, (28 Şubat 2015).
(e) http://www.karabuk.edu.tr/index.asp, ( 07 Mart 2015).
(a) http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/BTYK/btyk23/2011_104.pdf, (12 Mart
2015).
(b) http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/gyue_gosterge_seti.pdf, (05 Mart 2015).
(c) http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/2014_gyue_siralama.pdf, (12 Mart2015).
http://web.karabuk.edu.tr/bap, (02 Mart 2015).
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/78/01/215775/icerikler/okulumuz-ve-karabukuniversitesi-isbirligi_1082413_gorme_engelli.html, (08 Mart 2015).
http://www.tse.org.tr/haberler/2014/10/20/tse-ile-karabük-üniversitesi-arasında-işbirliği-ve-yükseklisans-programı-protokolleri-imzalandı, (08 Mart 2015).
http://video.karabuk.edu.tr/?p=1145, (02 Mart 2015).
150
TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİNİN BELİRLEYİCİLERİ:
TÜRKİYE ÖRNEĞİ
Murat Mustafa KUTLUTÜRK1, Özlem FİKİRLİ2, Ahmet Kibar ÇETİN3
ÖZET
Günümüzde gelişmiş ülkelerin refah düzeyini sürekli artıran en önemli faktör, verimlilik odaklı
ekonomik politikaları başarılı bir şekilde uygulamalarıdır. Bu çalışmanın amacı, sürdürülebilir yüksek
bir büyüme için büyük önem taşıyan toplam faktör verimliliğinin (TFV) belirleyicilerini bulmaktır.
Çalışmada Türkiye’nin 1983 – 2012 dönemini kapsayan yıllık veriler kullanılmıştır. Literatürde mikro
ve makro yaklaşımlar kullanılarak birçok değişkenle açıklanmaya çalışılan TFV, bu çalışmada makro
değişkenlerden açıklık oranı (dış ticaret hacmi/GSYH), doğrudan yabancı yatırım oranı ve beşeri
sermaye değişkenleri kullanılarak modellenmiştir. TFV’nin kısa ve uzun dönem belirleyicilerini
bulmak için eşbütünleşme ve hata düzeltme modelleri kullanılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Toplam faktör verimliliği, eşbütünleşme
THE INVESTIGATION OF DETERMINANTS OF TOTAL FACTOR
PRODUCTIVITY: CASE OF TURKEY
ABSTRACT
Today the most important factor of the continuous increase of the level of welfare in developed
countries is their success to implement the productivity oriented economic policies. The aim of this
study is to find the determinants of total factor productivity (TFP), which has great importance for
sustainable high level of growth. In the study, annual data of Turkey covering the period 1980-2012 is
used. TFP, explained by using different micro and macro variables in the literature, is modeled by the
macro variables openness ratio (trade volume/GDP), foreign direct investment and human capital in
this study. To investigate the short and long run determinants of TFP cointegration and error
correction models are used.
Keywords: Total factor productivity, cointegration
1
Yrd. Doç. Dr., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Araş. Gör., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
3
Doç. Dr., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
1
151
GİRİŞ
Toplam faktör verimliliği iktisadi büyümenin ayırt edici bir özelliği olarak son yıllarda öne
çıkan bir kavramdır. Özellikle içsel büyüme modellerinde üretim faktörlerinin kullanımı kadar
bunların etkin kullanılıp kullanılmadıkları önem kazanmıştır. Bu bağlamda toplam faktör
verimliliğinin hesaplanması ve belirleyicilerinin araştırılması dikkat çeken bir araştırma konusu
olmuştur.
Romer (1986) bilgi ve beşeri sermayeye yapılan yatırımların Solow’un (1956) belirtiğinin
aksine azalan verimler yasasına tabi olmadığını ifade etmiştir. Çünkü elde edinen kazanımlar
ekonominin geneline yayılma eğilimindedir. Romer’e (1956) göre ekonomik büyümenin temelinde
bilgi birikimi vardır. Yazar bilginin üretim sürecinin yan etkileri arasında daha etkin üretimin
olacağını ifade etmiştir. İçsel büyümenin olması için ortaya koyduğu temel şartlar içinde etkinliğin
sağlanması için teknoloji düzeyinin tespitinin önemini ifade etmiştir. Lucas (1988), Romer’in ortaya
koyduğu modeli irdeleyerek daha da geliştirmiştir. Buna göre emeğin verimliliğindeki artışa bağlı
olarak artan getiriler açığa çıkmaktadır. 1990 yılında Romer teknolojik gelişmenin ekonomik
büyümenin önemli bir dinamiği olduğu gibi piyasa teşviklerinin bir sonucu olarak da gerçekleştiğini
belirtmiştir. Grossman ve Helpman (1994) teknolojideki gelişmeleri büyümenin önünde görünen
sınırları ortadan kaldırmanın bir yolu olabileceğini düşünmektedirler.
Teknolojideki gelişmeler bilgi birikimiyle, bilgi birikimi de AR-GE harcamalarıyla ve bunun
sonucu inovatif buluşlarla önemli ölçüde ilintilidir. Burada inovasyon, teknolojik gelişmeleri yeniden
güdüleyerek sürekli bir akım yaratmaktadır. Teknolojideki gelişmeler de üretim süreçlerini doğrudan
etkilediği için verimlilik artışını uzun dönemde etkilemektedir.
Bu bağlamda çalışmamızın amacı Türkiye için toplam faktör verimliliğini hesaplamak ve
bunu etkileyen faktörleri belirlemektir. Bu amaçla üniversite eğitimi, ülkenin dışa açıklığı, doğrudan
yabancı yatırımların TFV üzerine etkileri eşbütünleşme analizi ile incelenmiştir.
TEORİ
Ekonomik büyümenin hesaplanmasına ilişkin ilk yaklaşımı Solow (1957) tarafından ortaya
koymuştur. Solow geometrik indeks olarak adlandırdığı TFV ölçme sürecinde artık (residual)
yaklaşımı adı verilen ve fiziki üretim girdilerinin üretime katkıları belirlendikten sonra arta kalan
kısmın hesaplanmasına dayanan büyüme hesaplamasındaki eşitliği kullanmıştır. Bu sürece Kendrick
aritmetik ölçüm yaklaşımını getirmiştir. Denison vd (1990) ve Lau vd. (1993) bu sürece katkıda
bulunmuşlardır. Üretimdeki artış tamamen üretim faktörleri olan sermaye ve emek ile açıklanamayıp,
teknolojik ilerlemenin bir sonucu olarak da açığa çıkmaktadır. Toplam faktör verimliliğinin ifadesi
olan teknolojik ilerleme hem sermayenin verimliliğini hem de emeğin verimliliğini artırmayı içeren bir
kavram olarak literatürde yer almaya başlamıştır. Solow (1956), Lucas (1988) ve Romer (1990) uzun
dönemde verimlilik artışının ana kaynağı olarak teknolojik gelişmeyi ön plana çıkarmışlardır. Toplam
faktör verimliliğini de bu gelişmenin bir göstergesi olarak ele almışlardır.
Eğitim
Genellikle eğitim düzeyindeki ilerleme olarak kabul edilen beşeri sermayenin TFV üzerine
etkileri bu makalenin inceleme konularından birdir. Nelson ve Phelps (1966) eğitimin bir ülkenin yeni
teknolojilere uyum sağlamasında anahtar role sahip olduğunu ifade etmektedir. Sharpe (1998) diğer
faktörlerin yanında eğitimin ekonomideki genel verimlilik düzeyini güçlendirdiğini göstermiştir.
Yazar ilk ve orta öğretimin verimlilik üzerine etkisi olduğunu belirlemiştir. Akinlo (2005) ve Njikam
vd. (2006) orta eğitimin TFV üzerine etkilerini araştırmışlardır. Nachega ve Fontaine (2006) iyi
eğitimli iş gücünün TFV üzerine doğrudan ve dolaylı olumlu etkileri olduğunu tespit etmiştir. Bu
çalışmada üniversite mezun sayısını beşeri sermayenin gelişiminin bir göstergesi olarak modele dâhil
edilmiştir.
2
152
Ekonomik açıklık
Dışa açık olan ekonomilerin ileri teknolojilere, ucuz girdilere, ara mallara ve büyük pazarlara
ulaşma olanakları olduğu için ekonomiye genel anlamıyla olumlu bir etkisi olduğu düşünülmektedir.
Özellikle ileri teknoloji üretim mal ithalatının TFV üzerinde olumlu etkileri olmaktadır. (Lewis 1980,
Grossman ve Helpman 1994, Miller and Upadhay 2000, Miller ve Upadhay 2002, Akinlo 2005, Khan
2006). Mayer (2001) ithalatı yabancıların geliştirdiği bilginin ürün üzerinden taşındığı noktasına vurgu
yapmış ve bu durumun ithalatçı ülkede kullanılan teknolojiyi geliştirerek TFV üzerinde olumlu etkileri
olduğunu ifade etmiştir. Özellikle ARGE de kullanılan araç ve gereçlerin teknoloji transferindeki rolü
çok daha büyük olmaktadır. Yazar burada eğitimli iş gücünün bilginin aktarılması ve kullanılması
süreçlerinde önemli bir rol oynadığına yani özümseme kapasitesine vurgu yapmıştır.
Literatürde ekonomik açıklığın ifadesi olarak ihracatın GSYH’ya oranı veya ithalat ve
ihracatın toplamının GSYH’ya oranı kullanılmaktadır (Miller ve Upadhay 2002, Akinlo 2005,Khan
2006, Nachega ve Fontaine 2006, Njikman vd., 2006). Bu çalışmada ekonomik açıklık ithalat ve
ihracat toplamının GSYH’ya oranı olarak ifade edilmiştir. Sonuç olarak ticaret, teknolojinin
gelişmesinde önemli bir yeri olmakla beraber, ülkenin özümseme kapasitesine önemli derecede
bağlıdır.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Bilgi birikimi üzerinde, eğitim ve ekonominin dünyaya açıklık düzeyi yanında doğrudan
yabancı yatırımlar (DYY) da etkilidir. DYY’ler aracılığıyla gelişmiş ülkelerin ileri teknolojileri diğer
ülkelere transfer etmelerinin bir sonucu olarak ekonomik büyüme potansiyeli üzerinde artırıcı bir
etkisi vardır. DYY’ler ekonomi üzerinde bilginin yayılması ve ticaretin artması gibi pozitif dışsallıklar
açığa çıkartmaktadır. Keller ve Yeaple (2003) DYY ile büyüme arasında güçlü bir ilişki bulmuşlardır.
Griffith vd. (2003) DYY’lerin endüstri kolları içinde verimliliklerin artırılmasında önemli bir faktör
olduğunu ifade etmiştir. Graner ve Isaksson (2002) yabancı yatırımların verimlilik artışı üzerinde
olumlu etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Bununla beraber Aitken ve Harison (1999) DYY’lerin
verimlilik üzerine etkilerinin negatif olduğunu tespit etmişlerdir.
AMPİRİK MODEL VE VERİLER
TFV artışı üzerinde farklı makro değişkenlerin incelenmesine ilişkin modelimiz aşağıdaki gibi
oluşturuldu:
TFV = F(AÇIKLIK, DYY, EĞİTİM)
Değişken
TVF
AÇIKLIK
DYY
EĞİTİM
Tablo 1. Değişkenlere ilişkin bilgi tablosu
Tanım
Toplam faktör verimliliğinin logaritması
TFVt = Yt / Kβ. L1-β formülüyle elde edildi.
Kt = (1 – g) Kt-1 + It
g = 1 – ((Kt – It) / Kt-1 )
I, sermaye birikimi hesaplanan yılda gerçekleşen sabit sermaye
yatırımlarını göstermektedir.
İthalat ve ihracatın toplamının GSYH içindeki payının
logaritması.
AÇIKLIK = ((İhracat + İthalat) / GSYH) * 100
Doğrudan Yabancı Yatırımların GSYH içindeki payının
logaritması (net, % GSYH)
Yüksek öğretimden mezun olan öğrenci sayısının logaritması
(1)
Kaynak
Dünya Bankası,
TUİK
Dünya Bankası
Dünya Bankası
Dünya Bankası
3
153
Modelde kullanılan verilerin tamamı Dünya Bankası ve TÜİK veri bankasından alınmıştır.
1983-2012 yılları arasında yıllık veriler kullanılmıştır. 2 yıla ilişkin veri olmadığı için bu değerler
tahmin edilerek veri setine dâhil edilmiştir.
Birim kök durağanlık testi
Zaman serisi analizlerinde yalancı regresyon sorunuyla karşılaşmamak için veri setlerinin
durağan olup olmadığı, başka bir ifadeyle birim kök barındırıp barındırmadığı testi yapılır (Engle ve
Granger, 1987). Bu çalışmada bu amaçla geliştirilmiş olan Augmented Dickey-Fuller (ADF) ve
Phillips-Perron (PP) testi uygulanmıştır. Aşağıdaki tabloda test sonuçlar özetlenmiştir:
Tablo 1. Birim Kök Testi Sonuçları
Düzey
Birinci fark
Düzey
Birinci fark
Augmented Dickey Fuller (ADF)
test istatistiği
Sabit+ trendli
Sabitli model
model
-1,246
-2,113
-5,935***
-5,839***
-1,206
-5,939***
Sabit+ trendli
model
-2,166
-5,845***
EĞİTİM
Düzey
Birinci fark
-0,584
-4,194***
-2,145
-4,062**
-0,580
-4,121***
-2,411
-3,964**
AÇIKLIK
Düzey
Birinci fark
-1,5406
-5,2499***
-3,026
-5,156***
-1,307
-8,237***
-2,846
-7,364***
DYY
Düzey
Birinci fark
-2,196
-6,366***
-3,3259
-6,245***
-2,145
-11,908***
-3,262
-12,620***
Değişken
TFV
Philips-Perron (PP) test istatistiği
Sabitli model
Not: *, **, *** sırasıyla %10, %5 ve %1 düzeyinde anlamlı olduğunu göstermektedir.
Bu sonuçlar tüm değişkenlerin düzeyde durağan olmadığını ancak birinci farklarının durağan
olduğunu, I(1), göstermektedir.
Eşbütünleşme Analizi
Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliştirilen eşbütünleşme metodu ile birinci farkları
durağan olan değişkenler arasında uzun dönem ilişki olup olmadığı araştırılabilmektedir. Test süreci
trace (iz) ve Max-Eigenvalue (en büyük özdeğer) istatistiği kullanılarak eşbütünleşme var boş hipotezi
sınanır. Herhangi bir anlamlılık düzeyinde modellerden hangisi olursa olsun bu testi geçerse, I(1)
verilerinin lineer kombinasyonları uzun dönemde durağandır. Lütkepohl vd. (2000) küçük
örneklemlerde daha anlamlı sonuçlar vereceği için iz istatistiğinin tercih edilmesi gerektiğini ifade
etmiştir. Modelimize ilişkin eşbütünleşme analiz sonuçları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir:
Tablo 2. Johansen eşbütünleşme test istatistik sonuçları
hipotezler
Trace (iz) testi
Maximum Eigenvalue
(En Büyük Öz Değer) testi
Test
alternatif
Kritik değer
istatistiği
r=1
51,35996*
28,5881
r≥1
Test
istatistiği
77,67110*
54,079
r≤1
r≥2
26,31114
35,1927
r=2
13,98977
22,2996
r≤2
r≥3
12,32137
20,2618
r=3
7,563755
15,8921
r≤3
r≥4
4,757617
9,1645
r=4
4,757617
9,1646
sıfır
alternatif
r=0
Kritik değer
Not: * 0,05 anlamlılık düzeyinde boş hipotezin reddedildiğini ifade etmektedir.
En büyük öz değer (Maximum Eigenvalue) ve iz (trace) istatistiklerine göre % 5 anlamlılık
düzeyinde “değişkenler arasında eşbütünleşme yoktur” hipotezi reddedilmiştir. İkinci satırda bulunan
“en fazla bir ilişki olduğu” hipotezi ise reddedilmemiştir. Dolayısıyla değişkenler arasına bir ilişki
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
4
154
TFV = 0.344649 - 0.273153*EĞİTİM + 0.732809 *AÇIKLIK + 0.119404 *DYY
(0.35340) (0.06047)
(0.11936)
(0.02079)
t-test
(0,975)
(4,517)
(6,139)
(5,743)
(2)
İlgili değişkene, ekonominin dışa açıklığının ve DYY’lerin pozitif ve beşeri sermayeyi
temsilen kullandığımız üniversite eğitiminin negatif etkisi olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuç Deniz ve
Doğruel (2008), Erdoğan ve Yıldırım (2009) ve Yakışık ve Çetin (2014) çalışmalarındaki bulgularla
örtüşmektedir. Yakışık ve Çetin (2014) üniversite eğitiminin etkilerinin negatif olmasının, ülkenin
düşük ve orta-düşük teknoloji kullanan sektörlerinde yoğunlaşmasının bir sonucu olarak piyasada
yükseköğretim mezunu talebinin düşük olması şeklinde yorumlanabileceğini ifade etmişlerdir. Yani
yükseköğretim mezunları sayısı artarken bunların istihdam edileceği ileri teknoloji yatrımları aynı
oranda gelişmemekte ve bu mezunlar düşük ve orta teknoloji gerektiren üretim süreçlerinde istihdam
edilmektedirler. Ülkenin dışa açıklığına ilişkin katsayı beklentilerimize uygun olarak pozitif çıkmıştır.
İthaalat yeni ürünlere yerli piyasada pazar oluşturması (bilginin yayılması), yeni üretim
teknolojileriyle verimliliğin artırılması ve ARGE merkezlerinde ve araştırma enstütülerinde yenilikçi
aktivitelerin artırma gibi TFV üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Bir ülkenin ihracatı o ülkenin
dünya piyasasında fiyat ve kalite bağlamında rekabet gücünün yüksekliğine işaret ettmektedir. Daha
önce yapılan çalışmalarda DYY’lerin verimlilik artışına katkılarına ilişkin farklı sonuçlar tespit
edilmişti. Bu çalışmada DYY’lerin TFV üzerinde olumlu ekileri olduğu gözlemlenmiştir. Ülkeye
gelen DYY’ler teknoloji transferi yoluyla verimlilik üzerinde yapıcı katkıları olmaktadır.
Hata Düzeltme Modeli
Modelimizde yer alan değişkenlerin durağan hale getirilmesi sürecinde birinci farkların
alınması bilgi kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle model kısa dönemde denge değerinden sapabilir.
Hata düzeltme modeli eşbütünleşme modelindeki hata teriminin bir gecikmesini (EC t-1) kısa dönem
denklemde değişken olarak kullanarak kısa dönemdeki sapmaları kısmen düzetmektedir.
Tablo 3. Hata düzeltme modeli
D(TFV)
Standart
t-test
-0,29599
0,13346
-2,21788
D(TFV(-1))
0,068807
0,22408
0,30707
D(TFV(-2))
-0,13929
0,22634
-0,61538
D(EĞİTİM(-1))
0,476171
0,18659
2,55192
D(EĞİTİM (-2))
0,194094
0,20266
0,95772
D(AÇIKLIK(-1))
-0,19814
0,10922
-1,81413
D(AÇIKLIK (-2))
-0,1914
0,12688
-1,50853
D(DYY(-1))
0,014491
0,02205
0,65725
D(DYY(-2))
0,000667
0,01850
0,03606
(EC)t-1
Eşbütünleşme denklemindeki hata teriminin bir dönem gecikmeli teriminin -1 ile 0 arasında ve
istatistikî olarak anlamlı çıkması kısa dönem denge düzeyinde sapmanın düzeltildiğini göstermektedir.
Bu bağlamda hata düzeltme modeline göre, değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki kısa dönemli
sapmaların %29,6’sı aynı dönem içinde düzeltilmektedir.
SONUÇ
Bu çalışmanın amacı, sürdürülebilir yüksek bir büyüme için büyük önem taşıyan TFV
belirleyicilerini bulmaktır. Çalışmada Türkiye’nin 1983 – 2012 dönemini kapsayan yıllık veriler
kullanılmıştır. Literatürde mikro ve makro yaklaşımlar kullanılarak birçok değişkenle açıklanmaya
çalışılan TFV, bu çalışmada makro değişkenlerden dışa açıklık oranı, doğrudan yabancı yatırım oranı
ve beşeri sermaye değişkenleri kullanılarak modellenmiştir. TFV’nin kısa ve uzun dönem
5
155
belirleyicilerini bulmak için eşbütünleşme ve hata düzeltme modelleri tahmin edilmiştir. Modelimiz,
üniversite eğitiminin TFV üzerinde azaltıcı, doğrudan yabancı yatırımlarla dışa açıklığın ise olumlu
yönde bir etkisi olduğunu önermektedir.
KAYNAKLAR
Aitken, B. ve Harrison, A., 1999. “Do domestic firms benefit from foreign direct investment?
Evidence from Venezuela”, American Economic Review, vol. 89, pp. 605-18.
Akinlo, A. E., 2005. “Impact of Macroeconomic Factors on Total Factor Productivity in Sub-Saharan
African Countries”. Research Paper # 2005/39, World Institute for Development Economics
Research, UNU.
Akinlo, A. E., 2005. “Impact of Macroeconomic Factors on Total Factor Productivity in Sub-Saharan
African Countries”. Research Paper # 2005/39, World Institute for Development Economics
Research, UNU.
Denison, E.F., 1962. The Sources of Economic Growth in the United States and the Alternatives
Before us. CED Supplementary Paper No. 13. Committee for Economic Development, New York.
Deniz, Z., Dogruel, A.S., 2008. “Disaggregated Education Data growth:some facts from Turkey and
MENA Countries”, Topics in Middle Eastern and North Africam Economies (Electronic Journal)
Erdoğan, S., Yıldırım, D.Ç., 2009. “Türkiye’de Eğitim-İktisadi Büyüme İlişkisi üzerine Ekonometrik
bir inceleme”, Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, vol. 4(2), 11-22.
Graner, M., Isaksson, A., 2002. “Export Performance”, in A. Bigsten and P. Kimuyu (Eds.), Structure
and Performance of Manufacturing in Kenya, London: Palgrave.
Griffith, R., Redding, S., Simpson H., 2003. “Productivity Convergence and Foreign Ownership at the
Establishment Level”, Discussion Paper No. 572, London: Centre for Economic Performance.
Grossman, G., Helpman, E., 1994. “Endogenous Innovation in the Theory of Growth”. Journal of
Economic Perspectives, vol. 8, pp. 23-44.
Grossman, G. M., Helpman, E., 1994. "Endogenous Innovation in the Theory of Growth." Journal of
Economic Perspectives, 8 (1): 23-44.
Jorgenson, D. W., Griliches Z., 1967. The explanation of productivity change. Review of Economic
Studies, vol. 34 (3): 249–83.
Keller, W., Yeaple, S.R., 2003. “Multinational Enterprises, International Trade, and Productivity
Growth: Firm-Level Evidence from the United States”, NBER Working Paper No. 9504,
Cambridge, MA: NBER.
Kendrick, J. W., 1961. Productivity Trends in the United States, NBER, Princeton University Press.
Khan, S., 2006. “Macro Determinants of Total factor Productivity in Pakistan”. Working Paper Series
#10, State Bank of Pakistan, Karachi.
Lau, L. J., Jamison, D. T., Liu, S.C., Rivkin, S., 1993 “Education and Economic Growth: Some CrossSectional Evidence From Brazil”. Journal of Development Economics, vol. 41, 45-70
Lewis, A. W., 1980. “The Slowing Down of the Engine of Economic Growth”. American Economic
Review, Vol. 70, 555-564.
Lucas, R.E., 1988. On the mechanics of economic development. Journal of Monetary Economics 22
(1) 3–42.
Lutkepohl, H., Saıkkonen, P., Trenkler C., 2000. “Maximum EigenValue Versus Trace Test for the
Cointegration
Rank
of
a
VAR
Process”,
1-29.
http://econstor.eu/bitstream/10419/62268/1/723857962.pdf. Erişim tarihi: 30.03.2015.
Mayer, J. 2001. “Technology Diffusion, Human Capital and Economic Growth in Developing
Countries”, Discussion Papers, No. 154, Geneva: United Nations Conference on Trade and
Development.
Miller, S. M., Upadhyay, M. .P., 2002. “Total Factor Productivity, Human Capital and Outward
Orientation: Differences by Stage of Development and Geographic Regions”. University of
Connecticut, Department of Economics Working Paper Series, Working Paper No. 2002-33.
6
156
Miller, S. M., Upadhay, M. P. 2000. “The Effect of Openness, Trade Orientation, and Human Capital
on Total Factor Productivity”. Journal of Development Economics, Vol. 63, pp. 399-423.
Nachega, J., Fontaine, T., 2006. “Economic Growth and Total factor Productivity in Niger”.
International Monetary Fund (IMF), working paper, No. WP/06/208.
Nelson, R.R., Phelps, E.S., 1966. “Investment in Human, Technological Diffusion, and Economic
Growth”, American Economic Review Proceedings, LVI, 69-75.
Njikam, O., Binam J. N., Tachi S., 2006. “ Understanding Total Factor Productivity Growth in Sub
Saharan Africa Countries”. WP No.2006/3, Secretariat for Institutional Support for Economic
Research in Africa.
Otani, I., Villanueva, D., 1990. “Long term growth in developing countries and its determinents an
Empirical analysis”. World Development 18 (6), 769-783.
Romer, P.M., 1986. “Increasing returns and long-run growth”. Journal of Political Economy 94 (5)
1002–1037.
Romer, P.M., 1990. “Endogenous technological change”. Journal of Political Economy 98 (5) S71–
S102.
Sharpe, A., 1998. “Productivity: Key to Success”. The Report, Ottawa: Centre for the Study of Living
Standards. http://www.csls.ca/reports/productivity.pdf. Erişim tarihi: 27.03.2015
Solow, R., 1956. “A contribution to the theory of economic growth”. Quarterly Journal of Economics,
70, 65–94.
Solow, R. M., 1957. Technical Change and the Aggregate Production Function, Review of Economics
and Statistics, 39: 312-20.
Yakışık, H., Çetin, A., 2014., “Eğitim, Sağlık ve Teknoloji Düzeyinin Ekonomik Büyüme Üzerindeki
Etkisi: ARDL Sınır Testi Yaklaşımı”, Sosyo Ekonomi, 2014-1, 169-186
7
157
GİRİŞİMCİLİĞİN DİNAMİKLERİ: ÜLKE KURUMSAL YAPISININ GİRİŞİMCİLİĞİN
YOĞUNLUĞUNA ETKİSİNE DAİR AMPİRİK BİR İNCELEME
Mehmet Nasih TAĞ1, İlhan TABUR2
ÖZET
Girişimcilik, inovasyon için insanın ekonomik risk üstlendiği süreci ifade eder. Başarılı olması
durumunda girişimcilik kişi ve toplum için değer yaratır. Bu önemine rağmen, girişimciliğin
dinamiklerine dair kanıtlara dayalı bilgimiz kısıtlıdır. Özellikle bir ülkedeki hukuki, bürokratik ve
normatif sistemleri kapsayan kurumsal çevrenin girişimciliğe etkisini inceleyen geniş örnekleme dayalı
sınırlı sayıda ampirik çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada, kurumsal ekonomi ve kurumsal teori
literatürü ışığında girişimciliğin dinamiklerinden kabul edilen ülkelerin kurumsal yapı ve sistemlerinin
girişimcilik yoğunluğuna etkisi panel veri kullanılarak incelenmektedir. Bulgular, ülkelerin kurumsal
çevresinin unsurlarından olan hukukun üstünlüğü, yolsuzluk algısı, devlet düzenlemelerinin etkinliği
ve ekonomik açıklık gibi faktörlerin girişimciliğin yoğunluğunu önemli derecede etkilediği fikrini güçlü
bir şekilde desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: girişimcilik, kurumsal ekonomi, kurumsal çevre, bürokratik etkinlik
DYNAMICS OF ENTREPRENEURSHIP: AN EMPIRICAL EXAMINATION OF THE
EFFECT OF COUNTRY INSTITUTIONAL ENVIRONMENT ON ENTREPRENEURSHIP
DENSITY
Mehmet Nasih TAĞ1, İlhan TABUR2
ABSTRACT
Entrepreneurship is the process by which people undertake risk to innovate a product. If successful,
entrepreneurship creates value both for the individual and for the society. Despite its importance, our
evidence based knowledge of the dynamics of entrepreneurship is limited. Especially, there are few
empirical studies that investigate the effect of country institutional environment on entrepreneurship in
large sample setting. Using the lenses of institutional economics and institutional theory and utilizing a
large sample of country level panel data, this study investigates the effects of institutional environment
on the density of entrepreneurship. The results provide a strong support for the proposition that aspects
of institutional environment such as rule of law, corruption perception, regulatory efficiency and open
markets have a significant effect on the density of entrepreneurship.
Key words: Entrepreneurship, institutional economics, institutional environment, government
efficiency
1
Yrd. Doç. Dr., İşletme Bölümü, Mersin Üniversitesi, Mersin, Türkiye
e-posta: [email protected]
2
Doktora Öğrencisi, İşletme Bölümü, Mersin Üniversitesi, Mersin, Türkiye
e-posta: [email protected]
158
GİRİŞ
Girişimcilik bir ekonomide değişimin ve gelişmenin temel dinamiğidir. Girişimciliğin bu etkisinin
bilinmesine rağmen ülkeler arasında girişimcilik oranı açısından ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Son
yıllarda bazı araştırmacılar bu farklılıkları ülkelerin kurumsal yapı ve sistemleri ile ilişkilendiren teorik
ve ampirik araştırmalara odaklanmıştır (Acs, Desai ve Hessels, 2008; Aidis, Estrin ve Mickiewicz,
2008; Anokhin ve Schulze, 2009; Baumol, 1990; Bruton, Ahlstrom ve Li, 2010; Busenitz, Gomez ve
Spencer, 2000; Nyström, 2008) . Bu araştırmalara göre bir ülkenin kurumsal yapı ve sistemlerinin
kalitesi potansiyel girişimcileri ekonomik açıdan yararlı alanlara odaklanmaya teşvik etmekte ve
dolayısıyla üretken girişimcilik oranını artırmaktadır (Acemoglu, Johnson ve Robinson, 2001; North,
1990; Sobel, 2008). Kurumların önemli olduğuna dair görüş birliği olmasına rağmen, ne tür kurumların
girişimciliği teşvik edip artırdığına dair tartışmalar devam etmektedir. Bu çalışmanın amacı ekonomik
faaliyet ve süreçlerdeki serbestliği artıran kurumsal yapı ve sistemlerin girişimcilik ile ilişkisini analiz
etmektir.
TEORİK ARKAPLAN ve HİPOTEZLER
Bazı araştırmacılar girişimcilik kavramını girişimci kişinin “ne yaptığı” çerçevesinde tanımlar. Ancak
bu tanımlamalar girişimciliğin çevresini ve dolayısıyla kişi dışındaki dinamiklerini gözden
kaçırmaktadır. Bu çalışmada girişimcilik ekonomik fırsatların algılanması ya da yaratılması,
değerlendirilmesi ve bu fırsatlardan belirsizlik altında yararlanılması süreci olarak tanımlanmaktadır
(Shane ve Venkataraman, 2000; Henrekson, 2007). Schumpeter (1934), liberal kapitalist gelişmenin
itici gücü olarak yeniliği ve bunun gerçekleştiği süreç olarak girişimciliği merkeze oturtmaktadır. Pek
çok teorik ve ampirik çalışma bu nosyonu desteklemekte (Baumol, 1993; Boettke ve Coyne, 2009;
Kirzner, 1973) ve günümüzün küreselleşen ortamında ülkelerin kalkına ve gelişmesinin sağlayan bir en
önemli unsurlardan biri olarak kabul görmektedir (Reynolds, 1997; Busenitz, Gomez ve Spencer, 2000;
Manolova, Eunni ve Giyoshev, 2008). Reynolds, Hay ve Camp’a (1999) göre ülke düzeyinde ekonomik
gelişme farklılıklarının yaklaşık yüzde elliye yakını ülkeler arasındaki girişimcilik oranı
farklılıklarından kaynaklanmaktadır.
Girişimciliğin ülkelerin ekonomik kalkınmalarına olumlu yönde katkı sağladığına ilişkin bir çok
akademik çalışma mevcut olmasına rağmen; günümüzde girişimciliğin bazı ülkelerde daha başarılı
olmasını ve girişimcilikte başarının ve verimliliğin ülkelere göre farklılık göstermesini açıklayan sınırlı
sayıda çalışma mevcuttur (Aronson, 1991; Rondinelli ve Kasarda, 1992; Busenitz vd., 2000).
Bazı araştırmacılar ülkeler arasındaki girişimcilik oranı farkını ülkelerin kurumsal yapı ve sistemlerine
atfetmektedir (Acemoglu, Johnson ve Robinson, 2005; Baumol, 1990). North (1990) girişimcilere
ekonomik değer yaratmak için cesaret veren en önemli faktörün, bir ekonominin sahip olduğu
kaynaklardan ziyade, kurumsal çevrenin özellikleri olduğunu ileri sürmektedir. Bu özellikler kısaca
“kurumlar” olarak bilinmektedir. Kurumlar genelde yasalarla belirlenmiş ya da sosyal sistemde kabul
görmüş “oyunun kuralları” olarak tanımlanmaktadır. Yasalarla belirlenmiş resmi kurumlar yasama,
yürütme ve yargının gücünü, yetkilerini ve işleyişini belirlemektedir. Resmi olmayan kurumlar ise
kültür ve ticari gelenek ve göreneklerdir. Sosyal açıdan kabul görmüş resmi olmayan kurumlar resmi
kurumların gerçekte nasıl işleyeceğini de belirlemektedir. Dolayısıyla kurumlar, nasıl dizayn
edildiklerine bağlı olarak girişimcilik sürecini kolaylaştırabileceği gibi aynı zamanda da zorlaştırabilir.
Ülkelerin sahip olduğu kurumsal yapılar ve düzenlemeler, girişimcilerin yapacağı inovasyon türünün
tercihine (Nelson, 1993) yapılacak yatırımların seçimine, yatırımın büyüklüğüne kadar birçok hususa
etki etmektedir. Örneğin kurumlara ulaşımın kolaylığı, girişimi başlatma ve sürdürme maliyetleri,
kamusal destek ve teşvikler gibi birçok husus girişimin başarısında önemli etkenlerdir.
159
Resmi olmayan kurumlar zamanla oluştukları ve dolayısıyla kolayca değişmedikleri için araştırmacılar
daha çok göreceli olarak daha kolay değiştirilebilen resmi kurumların girişimcilik üzerindeki etkisine
odaklanmışlardır. Bu noktada önemli bir soru ne tür resmi kurumların girişimcilik oranını artırdığıdır.
Bu çalışmada potansiyel girişimcilerin karşı karşıya oldukları ve resmi kurumsal çevreden kaynaklanan
ekonomik özgürlüklerin girişimciliğe etkisi analiz edilmektedir. Ekonomik özgürlük sayesinde
potansiyel bir girişimci sahip olduğu imkanları kendi hedefleri doğrultusunda değerlendirme şansına
sahip olacaktır. Bu özgürlükler bir kişiye veya gruba ırk, cinsiyet, etnisite, aile bağlantıları vb.
faktörlerden dolayı avantaj sağlamak yerine herkese kendi kabiliyetleri ve eforu doğrultusunda
girişimde bulunma ve başarı şansını artırma olanağı sağlamaktadır. Bireyin güçlendiren, bireyler
arasında ayrımcılığı mümkün olduğunca azaltan ve bireyler arasında açık rekabeti teşvik eden resmi
kurumların ekonomik özgürlüğü artıracağı beklenmektedir. Bu prensipler çerçevesinde Heritage Vakfı
tarafından yayımlanan Ekonomik Özgürlük İndeks’i ekonomik özgürlükleri dört ana kategoride
incelemektedir.3 Bunlar, hukukun üstünlüğü, devletin ekonomideki ağırlığı, devlet düzenlemelerinin
etkinliği ve ekonomik açıklık olarak sıralanmaktadır. Bu çalışmada bu dört faktör ile beraber yine aynı
indeks tarafından ölçülen ve yayımlanan yolsuzluk algısı ile girişimcilik arasında pozitif bir ilişki
olduğu ileri sürülmektedir. Dolayısıyla, aşağıdaki beş hipotez test edilecektir.
Hipotez 1: Bir ülkede hukukun üstünlüğü artıkça o ülkede girişimcilik oranı da artmaktadır.
Hipotez 2: Bir ülkede devletin ekonomideki ağırlığı artıkça artıkça o ülkede girişimcilik oranı da
azalmaktadır.
Hipotez 3: Bir ülkede devlet düzenlemelerinin etkinliği artıkça o ülkede girişimcilik oranı da
artmaktadır.
Hipotez 4: Bir ülkede ekonomik açıklık artıkça o ülkede girişimcilik oranı da artmaktadır.
Hipotez 5: Bir ülkede yolsuzluk algısı azaldıkça o ülkede girişimcilik oranı da artmaktadır.
VERİ ve YÖNTEM
Veriler
Hipotezlerimizi test etmek için Dünya Bankası, Dünya Ekonomi Forumu ve Heritage Vakfı’na ait veri
tabanlarından yararlanarak analizlerde kullandığımız bütün değişkenler için 2006 ve 2011 arası dönemi
kapsayan yıllar için ülke düzeyinde veri toplanmıştır. İstatistiksel analizler, herhangi bir değişkene dair
verisi olmayan ülkeler çıkarıldıktan sonra 94 ülke için 464 veriden oluşan ve dengeli olmayan bir panel
veri örneklemi kullanılarak yapılmıştır. Örneklem içindeki ülke sayısı yeni girişim verisi rapor eden
bütün dünya ülkelerini kapsamıyor olmasına rağmen, örneklem periyodu içinde herhangi bir yılda
kurulan yeni girişimlerin oldukça büyük bir bölümünün o yıl temsil edildiğini düşünmekteyiz. Örneğin
2008 yılı içinde tüm dünyada kurulan yeni girişimlerin %84’üne yakını örnekleme ve dolayısıyla
analizlere dâhil olmuştur.
Bağımlı Değişken
Bu araştırmada bağımlı değişken olarak Dünya Bankası’nın girişimcilik anketi ile ülke düzeyinde
topladığı verilerinden yeni firma yoğunluğu (new business density) kullanılmıştır. Bu ankete göre yeni
firma yoğunluğu bir ülkede bir takvim yılı içinde 15-64 yaş arası kişiler tarafından kurulan 1000 kişi
başına düşen firma sayısı olarak tanımlanmaktadır. Kurulan yeni firma sayısı yerine yeni firma
yoğunluğunu bağımlı değişken olarak analiz etmenin en büyük avantajı yeni firma yoğunluğu
değişkeninin ülkeler arasındaki nüfus farklılıklarından kaynaklanan yeni firma kurma farkını dikkate
almasıdır.
3
Bu indeks ve indekste kullanılan ölçekler metodoloji kısmında daha genişçe tartışılacaktır.
160
Bağımsız Değişkenler
Temel bağımsız değişkenleri ölçmek için Heritage Vakfı’nca her yıl yayımlanan Ekonomik Özgürlük
İndeksi (EÖİ) verileri kullanılmıştır. Bu indeks 1995’ten beri 184 ülkenin ekonomik ve politik
kurumlarına dair çeşitli verilere dayalı hesaplanıp yayımlanmaktadır.4 Bu çalışmada indeksin 20062011 yılları arası verileri kullanılarak hukukun üstünlüğü, devletin ekonomideki ağırlığı, devlet
düzenlemelerinin etkinliği, ekonomik açıklık ve yolsuzluk algısı düzeyi değişkenleri ölçülmüştür.
Hukukun üstünlüğü, EÖİ’nin iki alt unsuruna dayanılarak hesaplanmıştır: mülkiyet hakları ve yolsuzluk
algısı. Bir ülkedeki kanunların ve kanunları uygulayan mahkeme ve polis gücünün özel mülkiyet
haklarını koruma ve kollama derecesi özel mülkiyet hakları düzeyini vermektedir. Yolsuzluk algısı
düzeyi ise bir ülkede yolsuzluk algısının ne derece düşük olduğu ile ölçülmektedir. Mülkiyet hakları
derecesi ve yolsuzluk algısı düzeyinin ortalaması ile bir ülkedeki hukukun üstünlüğü düzeyi
ölçülmektedir.5
Devletin ekonomideki ağırlığı’nı ölçmek için indeksin iki alt unsuru kullanılmıştır: mali özgürlük ve
devlet harcamaları. Mali özgürlük bir ülke vatandaşlarının karşı karşıya oldukları doğrudan veya dolaylı
vergi yükü ile ölçülmektedir. Devlet harcamaları da devletçe yapılan tüketim, yatırım ve transfer
harcamalarını içermektedir.
Devlet düzenlemelerinin etkinliği indeksin üc unsuru ile ölçülmektedir: iş kurma özgürlüğü, çalışma
özgürlüğü ve parasal özgürlük. İş kurma özgürlüğü bir kişinin bir iş kurma ve yönetme önündeki
devlet/hükümet kaynaklı resmi ve resmi olmayan engellerin azlığını ölçmektedir. Çalışma özgürlüğü
bir kişinin istediği yerde ve zamanda çalışması önündeki engellerin azlığı ve işgücü piyasalarının
esnekliği ile ölçülmektedir. Parasal özgürlük döviz kurunun stabil olması ve piyasa tarafından
belirlenmesi düzeyini ölçmektedir.
Ekonomik açıklık değişkenini ölçmek için indeksin üç unsuru kullanılmıştır: ticaret yapma özgürlüğü,
yatırım yapma özgürlüğü ve finansal özgürlük. Ticaret yapma özgürlüğü ithalat ve ihracat önündeki
engel ve gümrük tarifelerinin ne derece var olduğunu ölçer. Yatırım yapma özgürlüğü belirli bir alana
ülke içinden veya dışından sermaye yatırımı yapma veya ülke dışında bir bölgede yatırım amacı güden
sermaye çıkışı önündeki engelleri ölçer. Finansal özgürlük bankacılık hizmetlerinin etkinliği ile beraber
sermaye piyasalarında devletin rolünü ve etkisini ölçer.
Yukarıda ölçekleri tanımlanan bağımsız değişkenler teorik modelimiz ile ortaya konan ve girişimciliği
etkilediği düşünülen ülke kurumsal ve politik çevresi ile ilgili temel faktörleri ölçmektedir. Bu faktörler
yanı sıra, girişimciliğin gerçekleşmesi için bir takım üretim faktörlerinin bir araya gelmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla, bu faktörlerin bir ülkede ne derece bulunduğu girişimciliğin oranını
etkileyecektir. Bu mantıktan hareketle ekonometrik modelimizde girişimciliği etkileyebileceğini
düşündüğümüz altı faktör için kontrol uygulanmıştır. Bu faktörlerden doğal kaynaklar, Dünya Bankası
verilerinden yararlanılarak bir ülkenin doğal kaynaklardan (petrol, doğal gaz, kömür, mineral ve orman)
elde ettiği gelirin brüt milli gelire oranı ile ölçülmektedir. Geri kalan beş kontrol değişkenini ölçmek
için Dünya Ekonomi Forumu’nun Küresel Rekabetçilik İndeksi verileri kullanılmıştır. Bir ülkedeki
girişimcilik oranının gelir düzeyi ile doğru orantılı olarak artacağı varsayımıyla analizlerimizde ülke
brüt milli gelir’i için kontrol uyguluyoruz. Ayrıca, yükseköğretimin gelişmiş olduğu ülkelerde beşeri
sermayenin de yüksek olacağı ve dolayısıyla girişimcilik oranının artacağı varsayımıyla ülke düzeyinde
4
Bu indeks ile ilgili detaylı açıklama ve metodolojiye indeksin web sayfasından
(http://www.heritage.org/index/) ulaşılabilir.
5
Yolsuzluk algısının düzeyinin tek başına girişimciliğe etkisi ayrıca analiz edilip sonuçları analizler kısmında
tartışılmaktadır.
161
yükseköğretim kalitesi için kontrol uyguluyoruz. Bir ülkede iş kurmanın basit ve hızlı olması
girişimcilik oranını artırabileceğinden, analizlerimizde iş kurma süresi için kontrol uyguluyoruz.
Girişimciliği kolaylaştıran ve artıran bir unsur da teknoloji olacağı varsayımıyla, ileri teknolojilerin
varlığı için kontrol uyguluyoruz. Son olarak, ulaştırma ve enerji altyapısının gelişmiş olduğu ülkelerde
girişimcilik oranının yüksek olacağını dikkate alarak fiziki altyapı için analizlerimizde kontrol
uyguluyoruz.
Ekonometrik Model ve Analiz Tekniği
Yukarıda ölçekleri verilen değişkenlerin girişimcilik üzerindeki etkisini ölçmek için aşağıda verilen
regresyon modeli analiz edilecektir.
lnYFY = β + ∑
β (KNT ) + β (HÜ ) + β (DA ) + β (DE ) + β (EA ) + ν + ε
(1)
Bu eşitlikte i bir ülkeyi ve t yılı ifade etmektedir. lnYFY, girşimcilik ölçeğimiz olan yeni firma
yoğunlığunun doğal logaritmasını, HÜ, hukukun üstünşüğünü, DA, devletin ekonomideki ağırlığını,
DE, devlet düzenlemelerinin etkinliğini ve EA ekonomik açıklığı ifade etmektedir. Son olarak KNT
yukarıda verilen kontrol değişkenlerimizin vektörünü ifade etmektedir. Kontrol değişkenlerimizden
doğal kaynaklar ve brüt milli gelirin doğal logaritmaları alınarak regresyon analizimize dahil
edilmişlerdir.
Çalışmamızda 2006 ile 2011 yılları arası dönemi kapsayan panel veriler kullanılmaktadır. Panel
verilerin en önemli avantajı paneller arası varyans ile beraber panel-içi varyansın bağımlı değişken ile
ilişkisini analiz etmeye imkân vermesi ve analiz edilen üniteye özgü ölçülemeyen faktörlerin etkisini
ölçülen ve dolayısıyla analiz edilen faktörlerin ektisinden arındırmasıdır. Yukarıda verilen eşitlikte ν
ölçülüp analize dahil edilmemiş üniteye (ülkeye) özgü etkileri ifade etmektedir. Bu etkileri modelleyip
ölçmenin iki temel yolu vardır. Bunlardan sabit-etki (fixed effects) modeli panel-içi varyansının bağımlı
değişkendeki varyans ile ilişkisini analiz etmeye odaklanırken, rassal-etki (random effects) modeli ise
hem panel-içi hem de paneller arası varyansın bağımlı değişkendeki varyans ile ilişkisini analiz
etmemize imkan vermektedir. Hangi modelin (analiz tekniğinin) uygun olduğu verilerin yapısına
bağlıdır. Örneklemdeki veriler incelendiğinde paneller arası varyans oldukça yüksek iken, panel-içi
varyans oldukça düşük düzeyde kalmakta ve sabit-etki modelinin kullanımını yararsız hale
getirmektedir. Dolayısıyla bütün analizlerimiz rassal-etki modeli kullanılarak yapılmıştır. Ayrıca,
modeldeki hata teriminin (ε ) varyansının sabit olmadığı varsayımıyla katsayıların standart sapmaları
hesaplanmıştır.
AMPİRİK BULGULAR ve DEĞERLENDİRME
Tanımlayıcı istatistik ve korelasyonlar Tablo 1’de verilmektedir. Bu istatistiklere göre incelediğimiz
dönemde yeni firma yoğunluğu 29 görülmektedir. Bir başka değişle bütün dünyada ortalama 1000 kişi
başına 29 firma kurulmuştur. Bu istatistik ile ilgili dikkati çeken önemli bir nokta standart sapmanın
çok yüksek olmasıdır. Bir başka değişle girişimcilik oranı açısından ülkeler arasında çok büyük bir fark
olduğu göze çarpmaktadır. Korelasyonlara baktığımızda bu farkın ülkelerin kurumsal yapı ve sistemleri
ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu görmekteyiz. Bu ilişkilerin regresyon analizleri daha yakından
incelenmeleri gerektiği açıktır.
Tablo 2, (1)’de verilen eşitliğin rassal-etkiler panel regresyon sonuçlarını vermektedir. Model 1 sadece
kontrol değişkenlerinin girişimcilik ile olan ilişkisini vermektedir. Bu sonuçlara göre girişimcilik ile
kontrol değişkenlerinden yükseköğretim kalitesi, brüt milli gelir ve ileri teknolojinin yaygınlığı arasında
162
pozitif bir ilişki olduğu söylenebilir. Ancak doğal kaynak zenginliğinin girişimcilik ile negatif bir
ilişkisi olduğu görülmektedir. R2’lere bakıldığında bu ilişkinin önemli bir
163
Tablo 1. Tanımlayıcı İstatistik ve Korelasyonlar
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Değişken
Yeni Firma Yoğunluğu
Doğal Kaynaklar
Brüt Milli Gelir
Yüks. Öğr. Kalitesi
İş Kurma Süresi
İleri Teknoloji
Fiziki Altyapı
Hukukun Üstünlüğü
Devletin Ekon. Ağırlığı
Dev. Düzenlem. Etkinliği
Ekonomik Açıklık
Yolsuzluk Algısı
Ort.
28.71
7.65
229,921
4.16
29.22
4.82
4.07
49.26
68.86
70.50
61.80
46.14
Std. Sap.
301.87
14.82
584,819
0.91
38.48
1.09
1.25
22.83
16.27
9.33
15.23
23.30
1
1.00
-0.19
-0.08
0.43
-0.12
0.29
0.35
0.51
-0.13
0.45
0.47
0.49
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
1.00
-0.02
-0.30
0.07
-0.26
-0.25
-0.29
0.23
-0.21
-0.38
-0.26
1.00
0.15
0.05
0.10
0.18
0.11
-0.14
0.09
-0.07
0.10
1.00
-0.25
0.78
0.83
0.84
-0.53
0.62
0.59
0.84
1.00
-0.25
-0.25
-0.22
0.12
-0.31
-0.31
-0.22
1.00
0.85
0.78
-0.44
0.54
0.55
0.79
1.00
0.85
-0.48
0.64
0.62
0.86
1.00
-0.54
0.69
0.73
0.98
1.00
-0.27
-0.37
-0.54
1.00
0.61
0.69
1.00
0.72
164
Tablo 2. Rassal-Etki (Random Effects) Regresyon Sonuçları
Model 1
Model 2
Model 3
Model 4
Sabit
Yüks. Öğr. Kalitesi
Doğal Kaynaklar
Brüt Milli Gelir (ln)
İş Kurma Süresi
İleri Teknoloji
Fiziki Altyapı
Hukukun Üstünlüğü
Devletin Ekon. Ağırlığı
Dev. Düzenlem. Etkinliği
Ekonomik Açıklık
Yolsuzluk Algısı
n
Wald Chi
R^2 (panel-içi)
R^2 (paneller arası)
R^2 (genel)
Katsayı
-1.163
0.257
-0.129
0.027
-0.002
0.114
-0.048
466
49.7
0.06
0.24
0.23
P>|z|
0.00
0.03
0.09
0.00
0.14
0.01
0.65
Katsayı
-1.430
0.238
-0.115
0.024
-0.002
0.102
-0.095
0.012
464
57.94
0.04
0.32
0.3
P>|z|
0.00
0.06
0.15
0.00
0.18
0.02
0.35
0.04
Katsayı
-0.576
0.235
-0.124
0.027
-0.002
0.119
-0.063
P>|z|
0.30
0.06
0.11
0.00
0.14
0.00
0.56
-0.007
0.14
464
52.17
0.07
0.25
0.23
Katsayı
-2.299
0.234
-0.137
0.025
-0.002
0.114
-0.071
P>|z|
0.00
0.05
0.07
0.00
0.30
0.01
0.52
0.019
0.04
464
49.2
0.05
0.33
0.29
165
Model 5
Katsayı
-2.313
0.263
-0.118
0.030
-0.001
0.094
-0.045
P>|z|
0.00
0.03
0.08
0.00
0.45
0.03
0.68
0.018
0.00
464
74.91
0.05
0.39
0.36
Model 6
Katsayı
-1.343
0.208
-0.101
0.022
-0.002
0.070
-0.103
P>|z|
0.00
0.08
0.17
0.00
0.17
0.11
0.34
0.018
464
59.78
0.06
0.35
0.33
0.00
bölümünün paneller arası varyanstan kaynaklandığı görülmektedir. Bu da rassal-etkiler panel regesyon
modelinin kullanımını desteklemektedir.
Model 2’den Model 6’ya kadar olan sonuçlar ülke kurumsal yapı ve sistemlerini karakterize eden temel
bağımsız değişkenlerimizin girişimcilik ile ilişkisini vermektedir. Bu değişkenlerin etkilerini ayrı
regresyonlar ile analiz etmemizin nedeni bu bağımsız değişkenler arasındaki yüksek korelasyonun
çoklu bağlanım (multicollinearity) sorunu yaratması ve bunun da regresyon sonuçlarını önemli ölçüde
etkilemesidir. Bu gibi durumlarda araştırmacılar değişkenleri ayrı regresyon modelleri ile analiz etmeyi
tercih etmektedirler. Sonuçlara bakıldığında, devletin ekonomideki ağırlığı hariç kurumsal yapı ve
sistemlerle ilgili bütün değişkenlerin girişimcilik ile önemli ölçüde ilişkili olduğu görülmektedir. Yanı
sıra, doğal kaynaklar dışında kalan kontrol değişkenlerin girişimcilik ile olan ilişkisi bütün modellerde
devam etmektedir.6 Bu modellerdeki R2’ler Model 1’deki R2’ler ile karşılaştırıldıklarında önemli ölçüde
artıklarını görmekteyiz.
Sonuç olarak, ampirik bulgular potansiyel girişimcilerin içinde bulunduğu kurumsal yapı ve sistemlerin
girişimcilik oranını önemli ölçüde etkilediği tezini güçlü bir şekilde desteklemektedir. Dolayısıyla,
girişimciliğin bir ekonomideki kaynakların bolluğundan ziyade kurumsal çevrenin özellikleri ile ilişkili
olduğunu söyleyebiliriz.
6
Model 6’da ileri teknolojinin etkisi marjinal kalmaktadır. Ancak tek taraflı hipotez testi uygulanması
durumunda ileri teknolojinin katsayısının Model 6’da da istatistiksel açıdan anlamlı olduğu görülmektedir.
166
KAYNAKLAR
Acemoglu, D., Johnson, S., & Robinson, J. A. (2001). Reversal of fortune: Geography and institutions
in the making of the modern world income distribution (No. w8460). National bureau of economic
research.
Acemoglu, D., Johnson, S., & Robinson, J. A. (2005). Institutions as a fundamental cause of long-run
growth. Handbook of economic growth, 1, 385-472.
Acs, Z. J., Desai, S., & Hessels, J. (2008). Entrepreneurship, economic development and institutions.
Small Business Economics, 31(3), 219-234.
Aidis, R., Estrin, S., & Mickiewicz, T. (2008). Institutions and entrepreneurship development in Russia:
A comparative perspective. Journal of Business Venturing, 23(6), 656-672.
Anokhin, S., & Schulze, W. S. (2009). Entrepreneurship, innovation, and corruption. Journal of
Business Venturing, 24(5), 465-476.
Aronson, R. L. (1991). Self-employment: A labor market perspective (No. 24). Ilr Pr.
Baumol, W. J. (1990). Entrepreneurship: Productive, unproductive, and destructive. Journal of Political
Economy, 98(5), 893-921.
Baumol, W. J. (1993). Formal entrepreneurship theory in economics: Existence and bounds. Journal of
business venturing, 8(3), 197-210.
Boettke, P. J., & Coyne, C. J. (2009). Context matters: Institutions and entrepreneurship. Now
Publishers Inc.
Bruton, G. D., Ahlstrom, D., & Li, H. L. (2010). Institutional theory and entrepreneurship: where are
we now and where do we need to move in the future?. Entrepreneurship theory and practice, 34(3),
421-440.
Busenitz, L. W., Gomez, C., & Spencer, J. W. (2000). Country institutional profiles: Unlocking
entrepreneurial phenomena. Academy of Management journal, 43(5), 994-1003.
Henrekson, M. (2007). Entrepreneurship and institutions. Available at SSRN 996807.
Kirzner, I. M. (1973). Competition and entrepreneurship. University of Chicago press. Chicago, IL.
Manolova, T. S., Eunni, R. V., & Gyoshev, B. S. (2008). Institutional environments for
entrepreneurship: Evidence from emerging economies in Eastern Europe. Entrepreneurship Theory
and Practice, 32(1), 203-218.
Nelson, R. R. (1993). A retrospective. In R. Nelson (Ed.), National Innovation Systems, 505-534.
Oxford University Press, NY.
North, D. C. (1990). Institutions, institutional change and economic performance. Cambridge
university press.
Nyström, K. (2008). The institutions of economic freedom and entrepreneurship: evidence from panel
data. Public Choice, 136(3-4), 269-282.
Reynolds, P. D. (1997). New and small firms in expanding markets. Small business economics, 9(1),
79-84.
Reynolds, P. D., Hay, M., & Camp, S. M. (1999). Global entrepreneurship monitor. Kansas City,
Missouri: Kauffman Center for Entrepreneurial Leadership.
Rondinelli, D. A., & Kasarda, J. D. (1992). Foreign trade potential, small enterprise development and
job creation in developing countries. Small Business Economics, 4(4), 253-265.
Schumpeter, J. A. (1934). The theory of economic development: An inquiry into profits, capital, credit,
interest, and the business cycle (Vol. 55). Transaction publishers.
Shane, S., & Venkataraman, S. (2000). The promise of entrepreneurship as a field of research. Academy
of management review, 25(1), 217-226.
Sobel, R. S. (2008). Testing Baumol: Institutional quality and the productivity of entrepreneurship.
Journal of Business Venturing, 23(6), 641-655.
167
KÜMELENEN KOBİLER İÇİN HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM
FAALİYETLERİNİN ÖNEMİ: KAYSERİ ORGANİZE SANAYİ
BÖLGESİ MOBİLYA İŞ KÜMESİNDE BİR UYGULAMA1
Hasan AYYILDIZ2, Eda DİŞLİ3
ÖZET
Kümelenme, birbirleri ile rekabet eden aynı zamanda ilişkili veya birbirlerinin tamamlayıcısı olan ürünleri üreten ve satan
işletmeler ile destek kuruluşlarının (üniversite, finans kurumları, lojistik, pazarlama, halkla ilişkiler ve tanıtım, vb.), sektörel
ve coğrafi temelde yoğunlaşmalarıdır. Dünyada hızla gelişen kümelenme kavramı, Türkiye’de de ekonomi alanında kendine
yer bulmuştur. Çünkü kümelenme, firmalara sektörle ilgili piyasa bilgisine ulaşma ve bilimsel gelişmeleri yakından takip
edebilme imkânlarının yanında firmaların, ürün kalitesini ve verimliliğini arttırması, yenilikçi bir yapı çerçevesinde,
pazarlama, finansmana ulaşım gibi kaynakları daha etkin kullanabilmesi için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu çalışmanın
ana amacı, “Kayseri Organize Sanayi Bölgesi Mobilya İş Kümesi” içinde yer alan KOBİ’lerin halkla ilişkiler ve tanıtım ile
ilgili sorunlarını ve bunlara yönelik çözüm önerilerini ortaya koymaktır. Çalışmada ayrıca, kümelenmenin tarihi gelişim
süreci, ülkemizdeki durumu, halkla ilişkiler nedir ve kümelenme ile ilişkisi nedir gibi soruların cevapları da yer almaktadır.
Kümelenen Kobi’ler için halkla ilişkiler ve tanıtımın öneminin incelendiği bu çalışmada, firmalara üç bölüm ve 44 sorudan
oluşan bir anket uygulanmıştır. Anketin birinci bölümünü, şirketi tanımaya yönelik bilgiler oluşturmaktadır. İkinci ve üçüncü
bölüm ise, işletmelerin bölgedeki tanıtım faaliyetlerinden duydukları memnuniyet düzeyleri, eksiklikler ve önerilerinin neler
olduğu gibi sorulardan oluşmaktadır. Anket verileri SPSS paket programında test edilmiş ve sonuçlar ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kümelenme, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Halkla ilişkiler ve Tanıtım.
IMPORTING OF PUBLIC RELATIONS AND PUBLICITY ACTIVITIES
FOR CLUSTERING SME'S: AN APPLICATION FOR KAYSERİ
ORGANIZED INDUSTRIAL ZONE FURNITURE BUSINESS CLUSTER
ABSTRACT
Clustering is the concentration of businesses which produce and sell the products that are competing with each other and at
the same time related to each other or complementary to each other and supporting organizations  (universities, financial
institutions, logistics, marketing, public relations and publicity, etc) in sectoral and geographical basis. The concept of
clustering which develops rapidly in the world, has found its place in the economic field also in Turkey. This is because
that, clustering gives opportunities such as reaching market information related to the sector and following scientific
developments intimately in addition to an important chance with which firms can increase the product quality and the
productivity under an innovative structure and can use resources such as marketing, finance, and transportation more
efficiently. This study is to put forward the problems related to public relations and promotion of SMBs standing in
“Kayseri Organized Industrial Zone Furniture Business Cluster” and the solutions regarding these problems. The
questionnaire consists of 2 parts and 44 questions. The first section consists of questions intended to recognize the
company.The second section consists of the questions to measure the companies’ satisfaction regarding public relations and
publicity in cluster region, its weaknesses and their requests. The survey data is tested in SPSS software and then the result is
put forward.
Key Words: Clustering, Small and Medium Sized Enterprises, Public Relations and Publicity.
1
Bu çalışma, Eda DİŞLİ tarafından Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme/Pazarlama ABD’de,
Doç.Dr Hasan AYYILDIZ danışmalığında hazırlanmış ve 2014 yılında kabul edilmiş olan “Kümelenen Kobiler İçin Halkla
İlişkiler ve Tanıtım Faaliyetlerinin Önemi” başlıklı yayınlanmamış yüksek lisans tezinden türetilmiştir.
2
Doç.Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü, [email protected].
3
Öğretim Görevlisi, Gümüşhane Üniversitesi, Köse İrfan Can Meslek Yüksekokulu, [email protected].
168
I.
LİTERATÜR ARAŞTIRMASI
1.1. Kümelenme Kavramı ve Önemi
İşletmelerin, varlıklarını sürdürebilmeleri ve rekabet güçlerini artırabilmeleri için ürünlerini,
hizmetlerini ve iş yapış yöntemlerini sürekli olarak geliştirmeleri, yenilemeleri, içinde yer aldıkları
ağlardan en iyi şekilde faydalanabilmeleri kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir. Bu kapsamda
kümelenme yaklaşımı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bölgelerin ve işletmelerin rekabet
güçlerini artırmada önemli bir araç olarak kullanılmaya başlanmıştır (Cansız, 2011: 5).
Dünyada ve Türkiye’de kümelenme ile ilgili birçok tanım yapılmıştır:
Küme, belli bir alanda coğrafi olarak yakın yerleşmiş, ortak özellikler ve tanımlayıcılar ile birbirine
bağlı olan firmaların ve kurumların oluşturduğu gruptur (Porter 1998a, 1990b). Crouch and Farrell
2004, “Küme kavramı, benzer türde işler yapan firmalara birbirine yakın yerleşmeyi önermektir.”
Rosenfeld 1997, “Küme en basit ifadesiyle, coğrafi yakınlık ve karşılıklı dayanışmadan ötürü sinerji
üretebilme yeteneği olan firmaların toplanmalarını ifade eder.” Feser 1998, İktisadi kümeler, yalnızca
ilişkili ve destekleyici endüstriler ve kurumlardan ibaret değildir. Kümeler daha çok kendi aralarındaki
ilişkilerin sağladığı güç sayesinde daha rekabetçi olabilen ilişkili ve destekleyici kurumlardan
oluşmaktadır.” Swann ve Prevezer 1996, “Kümeler, bir coğrafi alan içinde yer alan, tek bir endüstri
temeline dayalı firmalar grubudur. Simmie ve Sennett 1999, “Yenilikçi bir küme, özellikle bir tedarik
zinciri boyunca yüksek derecede işbirliği yapan ve aynı piyasa koşulları altında çalışan, birbirine bağlı
çok sayıdaki endüstri ve/veya hizmet firmasından oluşmaktadır.” Roelandt ve Hertog 1999 “İktisadi
kümeler, bir üretim zinciri içinde birbirine güçlü şekilde bağlı olan firmarın oluşturduğu ağlardır.”
Enright 1996, “Küme, içinde bulunulması her bir firmanın bireysel rekabetçiliği için önemli olan
firma ve kuruluşların oluşturduğu bir gruptur (Martin ve Sunley 2002’den aktaran, Kalay, 2009,
Eroğlu ve Yalçın 2013, Alsaç 2010). Birbirine katma değer ekleyen üretim zinciri ile bağlı, karşılıklı
bağımlı tedarikçileri de içeren firmalar ve/veya işletmeler bilgi üreten kurumlar, destekleyici kurumlar,
müşteriler, kümelenmeyi destekleyen ilgili kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yerel
yönetimler tarafından oluşturulmuş ağdır (Bulu 2004 ve Eraslan 2009).
Literatürde sanayi bölgeleri ve ağ yapılanmaları gibi bazı kavramlar kümelenme ile karıştırılmaktadır.
Bu kavramlar kümelenme ile benzer kavramlar olup, birçok yönden birbirlerinden ayrılmaktadırlar.
Özellikler
Üyelik
İlişkiler
Tablo 1: Kümelenmeyle Benzer Kavramlar ve Aralarındaki Farklar
Ağ Yapılanmaları
Kümelenme
Sanayi Bölgeleri
Sınırlı
Açık
Sınırlı
İşbirliği ile beraber
İşbirliği yoluyla
İşbirliği
yoluyla
rekabet
rekabet
Aktör
Ortak İş hedefleri
Kollektif vizyon
Temel İlişki
Biçimsel Ortaklık
Biçimsel
İlişki
Ölçek
Limitli,
arası
İlişkiler
Geniş
İşletmeler
Olmayan
Ortak çıkarlar ve
hedefler
Bilginin
genelde
başka
yerlerden
alınması
Genelde bir
birkaç sanayi
İlişkiler
veya
Bilgi
Transferi
Mekan, Yakınlık
Şekli
Kaynak: Cooke 2001‟den, aktaran Akdeve, 2008 ve 2009, Alsaç, 2010, Eroğlu, t. y, Cansız, 2011
Son yirmi yıl boyunca dünya çevresindeki politikacılar, inovasyonu (yenilik) hızlandırmak ve küme
oluşumunu, büyümeyi ve rekabet dinamiklerini desteklemek için çeşitli programlar başlatmışlardır
169
(Sölvell ve Williams, 2013). Örneğin; Silikon Vadisi dünyanın ilk bilişim kümesidir. Silikon vadisinde
kurulan teknoloji odaklı şirketlerin bilişim devrimi sayesinde yüksek karlılığa ulaşması ile finans
kurumları silikon vadisine gelmeye başlamış, finansmanın bölgeye gelmesi de firmaların yeteneklerini
arttırmış ve girişimcilik kültürüne güç vermiştir (www.aka.com). Apple, Google, Microsoft, Wal-Mart
Stores, Facebook ve Twitter gibi dünyaca ünlü şirketlerin çıkış yeri Silikon Vadisi’dir
(www.netvalley.com). Dünyanın en çok bilinen ikinci kümesi ise, Hollywood’dur. Geçtiğimiz
yüzyılın ilk yarısında Amerikan halkının artan alım gücüne bağlı olarak sinemaya olan ilgisindeki artış
sayesinde dünyanın en geniş film yapımcısı haline gelmiştir. Hollywood şu anki yapısı itibariyle hem
bir sektörü hem de coğrafi bir alanı temsil etmektedir. (Cangel, 2009).
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Porter’ın rekabet teorisiyle ses bulan kümelenmeler, son
yüzyılın en çok konuşulacak rekabet gücü belirleyicisi olarak genel kabul görme yolunda
ilerlemektedir. Competitive Advantage of Turkey (CAT) sonra 2004 yılında kurularak faaliyetlerine
başlayan Ulusal Rekabet Araştırmaları Kurumu (URAK) ve Dış Ticaret Müşteşarlığı’nın “Türkiye’de
Kümelenme Politikalarının Geliştirilmesi” adıyla yürütmekte olduğu projedir (Dulupçu ve Keskin,
2010). Sultanahmet Turizm kümelenmesi Türkiye’nin ilk kümelenme örnekleri içesindedir. Bu küme
bölgesinde, coğrafi olarak birbirine çok yakın turistik destinasyonların varlığı ve büyük holdinglerin
sektöre girmesiyle artan ve hızlanan sermaye akışı, sektörün rekabetçiliği üzerinde olumlu katkıda
bulunmuştur (Kuşat, 2010).
1.2. KOBİ’ler ve Kümelenme
Yönetmelik, KOBİ’leri üç gruba ayırarak tanımlamaktadır. Bunlar, “mikro”, “küçük” ve “orta”
büyüklükteki işletmeler olarak belirtilmiştir. Tanımda, iki ana kriterden yararlanılmaktadır. Birincisi
istihdam edilen personel sayısı, ikincisi ise işletmelerin mali büyüklükleridir. Yönetmelikte,
KOBİ’lerin sınıflandırıldığı beşinci maddede yapılan tanımlara göre (Taş, 2010: 45):
Mikro işletme: 10 kişiden az (1-9 arası) yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı (ya da
mali bilançosu) 1 milyon TL’yi aşmayan çok küçük ölçekli işletmelerdir.
Küçük işletme: 50 kişiden az (10-49 arası) yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya
mali bilançosu 5 milyon TL’yi aşmayan işletmelerdir.
Orta büyüklükteki işletme: 250 kişiden az (50-259 arası) yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net
satış hasılatı veya mali bilançosu 25 milyon TL’yi aşmayan işletmelerdir.
Kümelenme politikası genellikle Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere odaklanmaktadır. Birçok kümeye
bir veya birkaç büyük şirket egemendir. KOBİ’ler kesinlikle her kümenin yapı unsurudur. Kümeler
büyük şirketleri barındırabilirler ve onlar tarafından yönlendirilebilirler, fakat kümenin
sürdürülebilirliği ve büyümesi için çok sayıda KOBİ’nin mevcut olması şarttır
(www.smenetworking.com).
Şirket ve bölgeler için küme girişimlerinden beklenen potansiyel fayda umudu, hükümetleri ve diğer
kamu kişilerini, küme geliştirme politikaları başlatmak için cesaretlendirir, onları bu konuda teşvik
eder. Genelde iyi ilişkilerin geliştirildiği kümeler üç önemli faaliyete katkıda bulunurlar. Bunlar;
ulusal ve uluslararası kilit aktörleri harekete geçirmek, lider konumda olan firmaların kümelenme
üzerinde liderlik konumlarını arttırabilmeleri ve kümelenmenin gelişimine katkıda bulunmaktır (Cloe,
2006). Ayrıca kümelenmeler, iş-hükümet diyaloğunun kurulması içinde bir başlangıç noktası oluşturur
(Roelandt ve Hertog, t.y). KOBİ’ler birlikte kümelenerek ölçek ve kapsam ekonomilerine ulaşabilir,
coğrafi yakınlık ve sıklıkla güvene dayalı olarak oluşturulmuş karşılıklı etkileşimler sayesinde, iş
görme maliyetlerini azaltabilirler (OECD, 2007).
1.3. Kümelenme ve Halkla İlişkiler
Avrupa’da binlerce küme ve bunlara liderlik eden binlerce küme organizasyonu, belli bir alanda en
mükemmel ve en rekabetçi olarak tanınmak için çaba göstermektedirler. İşte bu rekabetçi ve dinamik
170
çevrede, kümeler için önemli olan stratejik pazarlamaya, marka geliştirmeye ve tanıtım faaliyetlerine
verdikleri önem ve bu yönlerden farklılaşma ölçütleridir (Boesso ve diğerleri, 2012).
Kümenin halkla ilişkiler ve tanıtımı için; makale ve yazılar, reklam kampanyaları, potansiyel ortaklar
ve müşterilerle doğrudan bağlantılar kurmak, küme temsilcilerinin doğrudan tanıtım ziyaretleri,
uluslararası fuarlarda stant açmak gibi tanıtım faaliyetleri örnek olarak gösterilebilir
(www.smenetworking.com). Ayrıca, küme içindeki firmaların web sayfaları oluşturmaları sadece
kendi şirketlerini değil kümenin bulunduğu bölgeyi tanıtmaları, kümedeki diğer şirketlerin web
sayfalarına linkler vermeleri de iletişim uygulamalarına örnek olarak verilebilir (Nasır, 2009). Ayrıca
ayrıntılı bir küme veri tabanı oluşturmak da, kümeleşme bilgisini ve küme ortaklarının yönetimini
sağlayabilmek için çok önemlidir. Bu veri tabanı ortaklar hakkında en azından adresleri, ciroları,
çalışan sayısı gibi bilgileri ve verdikleri hizmet cinsini kapsamalıdır (Altay, 2011).
Etkin kümelenme için gerekli ön koşullar sağlandıktan sonra, küme oyuncularının pazarlama, tanıtım
ve iletişim kaynak ve yetkinliklerini paylaşarak hareket etmeleri de önemlidir. Böylelikle küme
oyuncuları için kaynaklar ve yetkinlikler arttırılır, maliyetler daha etkili bir şekilde azaltılır, sadece
yerel pazarlarda değil, uluslararası piyasalarda da daha fazla tanınırlık sağlanır, daha cazip bir imaj
yaratılır, daha etkin bir dağıtım ağı oluşturulur ve daha etkin bir satış sağlanır (Nasır, 2009). Kümedeki
halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyeti, kümenin pazarlanmasında, markalaşmasında ve uluslararası alanda
tanınmasında çok önemli katkılar sağlar. Güçlü küme markası ise kümeye, daha güçlü ve daha karlı
işbirliklerinin oluşmasında, daha ileri bir sosyalleşme sağlanmasında, marka lisanslamada düşük
maliyet ve iletişim maliyetlerinin düşmesi gibi birçok yönde fayda sağlar (Boesso ve diğerleri, 2012).
Kümelerdeki halkla ilişkiler planının geliştirilmesi yapısal planlamaya dayanır. Kümelenmede halkla
ilişkiler sadece planlı, kalıcı ve sistematik bir şekilde olursa başarı elde edilir (Scheer and Zallinger,
2008). Küme tanıtımı kümenin sorumluluk alanlarından birisidir. Tanıtım faaliyetleri güçlü olan bir
kümede üyelerinin iş birliği motivasyonu da daha yüksek olmaktadır. Üyelerin tanınırlık düzeyleri
artmaktadır.
Tanıtım ve halkla ilişkiler için kullanılacak araçlar ve faaliyetlerin en uygun bileşimi, kümenin tanıtım
hedefleri, tanıtım yapacağı gruplar, aktarmak istediği mesajlar ve iletişim tarzına göre tasarlanmalıdır.
Aşağıda örnek araç ve faaliyetler verilmiştir (www.smenetworking.com):
Küme sunumu: Film, kısa ve çarpıcı bilgiler ve görseller içeren genel tanıtım broşürleri, heyet
gezileri ve firma ziyaretlerinde kullanılmak üzere, daha ayrıntılı bilgi içeren dokümanlar,
tamamlanmış projelerin kısa tanıtımı, bu dokümanların sunum şekli, logo, standart kartvizit ve bayrağı
da içeren kurumsal kimlik, posterler, promosyon malzemeleri (post-in, not defteri, kalem gibi), küme
etkinliklerini ve bilgilerini içeren duvar/masa takvimi
Web sitesi: Ana sayfası kolay açılan, hızlı, güncel ve sık sık yenilenen, sosyal medya ve küme
ağlarına
(XING,
Linkendln,
facebook,
Twitter)
üyeliklerin
gerçekleştirilmesi
(www.clustercollaboration.eu).
Dergi: Küme, küme üyeleri ve sektör hakkında bilgi içermeli, ayrıca bir ana tema olmalı, röportaj ve
araştırma sonuçları içerebilir.
Konferans, Panel, Kongre, Fuar vb. Ortamlar: Tanıtımın hedef kitlesini bir araya getiren, sektör,
proje, küme temalı bu tür etkinlikler kümenin tanınırlığı için ideal ortamlardır.
Üye/Ürün Kataloğu: Kümenin ve küme üyelerinin sağladığı ürün ve hizmetler hakkında bilgiler
içermelidir.
Stratejik İş Birlikleri ve (Uluslararası) Projeler: Kümenin neler yaptığı, ortalık kapasitesi ve
işbirliği durumunda sunabileceği faydaları gerçekçi bir şekilde yansıttığı için inandırıcı ve etkileyici
bir tanıtım aracıdır.
171
II.
ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
2.1. Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Kısıtları
Küme bölgesinde bulunan KOBİ’ler için yapılan tanıtım faaliyetleri, işletmelerin ne kadar sıklıkla
reklam verdikleri, bir halkla ilişkiler ve tanıtım biriminin olup olmaması, tanıtım yaparken en çok
hangi reklam aracını kullandıkları gibi soruların cevaplarının ortaya konulması bu araştırmanın temel
amaçlarını oluşturmaktadır. Bu amaçla, Türkiye’de kümelenme örneklerinde biri olan Kayseri
Organize Sanayi Bölgesi Mobilya İş Kümesinde yer alan işletmeler üzerinde araştırma
gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırmanın bulgularının yorumlanmasında bazı kısıtların göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. Bu bağlamda ilk kısıt küme bölgesinde bulunan 450 firmayla sekiz günlük süre
içerisinde görüşülmesinin imkânlar dâhilinde olmamasıdır. Bu araştırma 12-20 Mart 2104 tarihleri
arasında yapılmıştır. Dolayısıyla zaman kısıtı bu araştırmaya dâhil edilecek KOBİ sayısını da
etkilemiştir. Araştırmada maliyet kısıtı nedeniyle iki anketör görevlendirilmiştir.
2.2. Araştırmanın Evren ve Örneklemi
Bu çalışmanın evrenini, Kayseri OSB’ye kayıtlı 450 mobilya şirketi oluşturmaktadır. Bu bağlamda
küme bölgesinde bulunan 450 firmayla görüşülmesinin imkânlar dâhilinde olmaması nedeniyle ana
kütleyi temsilen tesadüfi örnekleme ile 217 işletme örnek kütle olarak seçilmiştir.
2.4.Araştırmanın Hipotezleri
H1: İşletmelerin faaliyet süreleri ile halkla ilişkiler ve tanıtım birimine sahip olma durumu arasında
anlamlı bir ilişki vardır.
H2: Yöneticinin eğitim durumu ile halkla ilişkiler ve tanıtım birimine sahip olma durumu arasında
anlamlı bir ilişki vardır.
H3: işletmede çalışan sayısı ile çalışanlar için düzenlenen eğitim, seminer vb. etkinliklerin yeterli olup
olmaması durumu arasında anlamlı bir ilişki vardır.
H4: İşletmenin bir internet sitesinin olması ile e-posta/SMS ile bilgilendirme almak istemeleri durumu
arasında anlamlı bir ilişki vardır.
III.
ARAŞTIRMANIN BULGULARI
3.1. Araştırmaya Katılan Şirketlerin Temel Özellikleri
Kümelenen Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler için halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetlerinin
öneminin araştırıldığı çalışmanın bu bölümünde, araştırmaya katılan şirketlerin temel özellikleri
verilmiştir.
Tablo 2: Araştırmaya Katılan Şirketlerin Temel Özellikleri
İşletmenin
Sayı
%
faaliyet
süresi
1-5 yıl
86
39,6
6-10 yıl
86
39,6
11-15 yıl
26
12,0
16-20 yıl
21 yıl ve
üstü
8
11
3,7
5,1
172
İşletmenin
hukuki
durumu
Anonim
Sayı
%
41
%18,9
Limited
Şahıs
İşletmede
çalışan
sayısı
1-9 kişi
137
39
Sayı
%63,1
%18,0
%
14
6,5
10-49 kişi
148
68,2
50-249 kişi
İşletmedeki
İthalat
Durumu
Evet
55
Sayı
25,3
%
89
41
Hayır
128
59
İşletme
yöneticisin
in eğitim
durumu
Master
Ön
lisanslisans
Lise
Ortaokul
İlkokul
Sayı
%
9
100
4,1
46,1
59
24
25
27,2
11,1
11,5
Tablo 2’de araştırmaya katılan işletmelerin temel özellikleri verilmiştir. Tablodaki verilere göre,
şirketlerin %39,6’sının 1-5 yıl, %39,6’sının da 6-10 yıl faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Küme
bölgesinde bulunan mobilya işletmelerin çoğunluğunu Limited şirketler oluşturmaktadır. Elde edilen
verilere göre, işletmelerin %63’ünü limited şirketler oluşturmaktadır. Tablodaki veriler incelendiği
zaman, işletmeler bünyelerinde en çok 10-49 arası işçi çalıştırmaktadırlar. Bu oran %68,2’dir.
Tablodaki diğer önemli bir bulgu ise, işletme yöneticilerinin eğitim seviyeleri ile ilgilidir. Buna göre
üniversite mezunu yöneticilerin bulunduğu işletmelerin oranı %46,1’dir. Tabloya göre, işletmelerin
%59’u henüz ithalat yapmaya başlamamışlardır. Araştırmaya katılan işletmeler içerisinde ithalat yapan
işletmelerin oranı ise azımsanmayacak derecededir. İşletmelerin %41’i ithalat yapmaktadır.
3.2. Kümelenme Bölgesindeki Halkla İlişkiler ve Tanıtım Faaliyetleri İle İlgili Bulgular
Bu bölümde, araştırmaya katılan işletmelerin kendi bünyesindeki halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetleri
ile ilgili bulgulara yer verilmiştir.
Tablo 3: Kümedeki KOBİ’lerin Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Faaliyetleriyle İlgili Bulgular
İşletmede
Sayı
%
halkla ilişkiler
ve tanıtım
birimi var mı?
Evet
25
11,5
Hayır
192
88,5
173
İşletmeye ait
bir internet
sitesi var mı?
Evet
Hayır
Sayı
%
197
90,8
20
9,2
Tablo 3’e göre; araştırmaya katılan şirketlerin, %88,5’inin bünyesinde bir halkla ilişkiler ve tanıtım
birimi yoktur. 217 şirketin sadece %11,5’inde halkla ilişkiler birimi mevcuttur. Bu da genellikle orta
büyüklükteki işletmelerde görülmektedir. Tabloya göre, işletmelerin %90,8’i internet sitesine sahiptir.
Bu sayede işletmeler, internet sitelerinde ürünlerinin tanıtımını yapıp daha çok müşteriye
ulaşabilmektedirler.
Tablo 4: İşletmelerin Reklam Kampanyalarına İlişkin Bulguları
İşletmelerin bir yıl
içerisinde reklam verme
sıklıkları
Her ay
2 ayda bir
3-6 ayda bir
7-10 ayda bir
Yılda bir kez
Hiç reklam vermiyoruz
Reklam verirken en çok
kullandığınız
halkla
ilişkiler ve tanıtım aracı
hangisi/hangileri
Televizyon
Radyo
Billboard
Gazete, dergi, bülten
Reklam Vermeyen
İşletmeler
Sayı
%
10
11
7
12
46
131
Sayı
4,6
5,1
3,2
5,5
21,2
60,4
%
33
15,2
3
21
12
29
1,4
9,7
5,5
13,4
Tablo 4’e göre araştırmaya katılan işletmelerin %4,6’sı her ay reklam vermektedir. Yılda sadece bir
kez reklam veren işletmelerin oranı ise, %21,2’dir. Araştırmaya katılan şirketlerin %60,4’ü bir yıl
içerisinde hiç reklam vermemektedir. Reklam aracı olarak %15,2 ile televizyon tercih edilirken, ikinci
sırada %13,4 ile gazete, dergi, vs. gelmektedir. Reklam aracı olarak billboard tercih eden işletmelerin
oranı ise %9,7’dir.
Tablo 5: Küme Bölgesindeki İşletmeleri Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Faaliyetleri Konusunda İstek ve İhtiyaçları
Küme yönetimi
tarafından, kümenin
Sayı
%
internet sitesinde ve
hazırlanan
kataloglarda hangi
dilde/dillerde tanıtım
yapılmasını istersiniz?
İngilizce
34
15,7
Almanca
27
12,4
174
Rusça
4
1,9
Arapça
137
63,1
Farsça
5
2,3
Sayı
%
68
21
11
74
31,3
9,7
5,1
34,1
Sayı
%
159
73,3
Kısmen
13
6,0
Hayır
45
20,7
Küme aşağıdaki
sosyal medya
araçlarından
hangilerine üye
olmalıdır?
Facebook
Twitter
Linkedln
Avrupa küme işbirliği
platformu
Küme bölgesinde
düzenli olarak bir
radyo yayını
yapılması fikrine
katılıyor musunuz?
Evet
3.3. Araştırmanın Hipotez Testleri
Araştırmanın bu bölümünde işletme bilgileri, işletmenin halkla ilişkiler faaliyetleri ile küme
bölgesinde KOBİ’ler için yapılan halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetleri, bu konudaki eksiklikler ve
beklentilerin neler olduğu soruları arasında çapraz tablo yapılmıştır. Verilerin anlamlılık ve Ki-Kare
değerleri bulunup, hipotezler test edilmiştir.
Tablo 6: İşletmenin Faaliyet Süresi İle Halkla İlişkiler ve Tanıtım Birimi Arasındaki İlişki
Evet
Hayır
Toplam
İşletmenin
1-5 yıl
faaliyet süresi
6-10 yıl
11-15 yıl
16 yıl ve
üstü
Sayı
4
82
86
%
4,7%
95,3%
100,0%
Sayı
13
73
86
%
15,1%
84,9%
100,0%
Sayı
2
24
26
%
7,7%
92,3%
100,0%
Sayı
6
5
11
%
54,5%
45,5%
100,0%
X2: 26,464 α: 0,05 P:0,00 C:0,330
Tablo 6’daki veriler istatistiksel olarak yorumlandığı zaman, işletmenin faaliyet süresi ile halkla
ilişkiler ve tanıtım birimine sahip olma arasında (X 2=26,464 ve P=0,00˂0,05) anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. İşletmenin faaliyette bulunduğu süre arttıkça bir halkla ilişkiler ve tanıtım birimine sahip
olma oranı da artmaktadır. Bu ilişkinin gücünü gösteren (C=0,330) değeri ise yüksektir. Elde edilen bu
sonuçlara göre, H1 hipotezi kabul edilmiştir. Tabloda 21 ve daha fazla süredir faaliyette olan
175
işletmelerin %54,5’inde bir halkla ilişkiler ve tanıtım birimi mevcutken, 1-5 yıl arasında faaliyette
olan işletmelerde bu oran %4,7’dir.
Tablo 7. Yöneticinin Eğitim Durumu İle Halkla İlişkiler ve Tanıtım Birimine Sahip Olma
Evet
Hayır
Toplam
Yöneticinin eğitim
Lisans/Yüksek
Sayı
durumu nedir?
lisans/Doktora
%
23
86
109
%14
86,0%
100,0
%
İlkokul
Sayı
%
2
23
25
8,0%
92,0%
100,0
%
Toplam
Sayı
%
25
192
217
11,5%
88,5%
100,0
%
X2:80,834 α:0,05 P:0,00 C:0,521
Tablo 7’deki veriler incelendiği zaman; iki değişken aralarında istatistiksel olarak anlamlıdır
diyebiliriz. Çünkü tablo verileri (X2=80,834 ve P˂0,05) şeklindedir. Bu ilişkinin gücü ise (C:0,521)
yüksektir. Tabloya göre üniversite mezunu yöneticilere sahip işletmelerin %14’ünde halkla ilişkiler
birimi mevcuttur. İlkokul mezunu yöneticilerin olduğu işletmelerin ise %8’inde bir halkla ilişkiler ve
tanıtım birimi mevcuttur. Bu sonuçlara göre H2 hipotezi kabul edilmiştir.
Tablo 8: İşletmede Çalışan Sayısı İle Küme Bölgesindeki İşletmeler İçin Yapılan
Eğitim ve Danışmanlık Hizmetlerinin Yeterli Olup Olmaması Arasındaki İlişki
Yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerini yeterli buluyor
Toplam
Evet
Kısmen
Hayır
musunuz?
İşletmede
1-9 kişi
çalışan sayısı
TOPLAM
Sayı
%
10-49
Sayı
kişi
%
50-249
Sayı
kişi
%
Sayı
%
2
5
7
14
14,3%
35,7%
50,0%
100,0%
18
39
91
148
12,2%
26,4%
61,5%
100,0%
11
17
27
55
20,0%
30,9%
49,1%
100,0%
31
61
125
217
14,3%
28,1%
57,6%
100,0%
X2:3,543 α:0,05 P:0,471 C:0,127
Tablo 8’de, işletmede çalışan sayısı ile çalışanlar için düzenlenen eğitim, seminer vb. etkinliklerin
yeterli olup olmaması arasındaki ilişki test edilmiştir. Tablo verileri yorumlandığı zaman, işletmede
toplam çalışan sayısı değişkeni ile onlar için yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin yeterli olup
olmaması değişkeni arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki (X2=3,543 ve P˃0,05)
bulunmamıştır. Bu ilişkinin gücü ise (C=0,127) yüksektir. Bu durumda H3 hipotezi kabul edilmemiştir.
Tablo 8’e göre 1-9 işçi çalıştıran işletmelerin %14,3’ü yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerini
yeterli bulurken, %35,7’si kısmen yeterli ve %50’si yetersiz bulmaktadır. 10-49 işçi çalıştıran
işletmelerin ise, %12,2’si yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerini yeterli bulurken, %26,4’ü
kısmen yeterli ve %61,5’i yetersiz bulmaktadır. 50-249 arasında işçi çalıştıran işletmelerin ise, %49,1
kendileri için yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerini yeterli bulmazken %30,9’u kısmen yeterli ve
%20’si yeterli bulmaktadır.
176
Tablo 9. İşletmelerin İnternet Sitesine Sahip Olmaları İle e-posta İle Bilgilendirme
Almak İstemeleri Arasındaki İlişki
E posta ile bilgilendirme almak ister misiniz?
Toplam
Evet
Hayır
İşletmenize ait bir
Evet
internet sitesi var
mı?
Sayı
%
Hayır
Sayı
%
TOPLAM
Sayı
%
174
23
197
88,3%
11.7%
100,0%
15
5
20
75,0%
25,0%
100,0%
189
28
217
87,1%
12.9%
100,0%
X2:4,053 α:0,05 P:0,256 C:0,135
Tablo 9’da araştırmaya katılan işletmelerin internet sitesine sahip olup olmamaları ile e-posta veya
SMS ile bilgilendirme almak istemeleri arasındaki ilişki incelenmiştir. İki değişken arasında
istatistiksel olarak, anlamlı bir ilişki (X2=4,053 ve P˃0,05) bulunmamıştır. Bu ilişkinin gücünü
gösteren (C:0,135) değeri ise yüksektir. Tabloya göre, işletmeye ait bir internet sitesi olan işletmelerin
%88,3’ü e-pota ile bilgilendirme almak isterken, %7,6’sı almak istememektedir. İnternet sitesine sahip
olmayan işletmelerin ise %75’i bilgilendirme almak isterken, %25’i e-posta veya SMS ile
bilgilendirmeyi gerekli görmemektedir. H4 hipotezi reddedilmiştir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Araştırma Kayseri ili mobilya kümelenmesindeki KOBİ’leri kapsamaktadır. Bu araştırmada literatür
verileri dışında, esas olarak anket tarama modeli uygulanmıştır. Bu çerçevede ihtiyaç duyulan veriler,
yüz yüze görüşme yoluyla yapılan anket yöntemi ile elde edilmiştir. Böylelikle, ana kütleyi temsilen
seçilen örnek kütleye hazırlanan anketler uygulanmış ve sonuçlar SPSS paket programında
değerlendirilmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, ankete katılan 217 işletmelerin sadece %5,1’i 21 yıl ve daha fazla süredir
faaliyet göstermektedir. Araştırmaya katılan işletmelerin önemli bir kısmının ise en fazla 10 yıllık
şirketler olduğu anlaşılmaktadır. Küme bölgesinde bulunan mobilya işletmelerinin çoğunluğunu
Limited şirketler oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan işletmelerin azımsanmayacak bir kısmı %41
ithalat yapmaktadır. Bu nedenle, hem yurt içinde hem de yurtdışında tanıtım faaliyetlerinin
iyileştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Araştırmadaki diğer bir önemli bulgu ise, işletme
yöneticilerinin eğitim seviyeleridir. Araştırma sonuçlarına göre, araştırmaya katılan işletmelerin
%46,1’inin yöneticisi bir üniversite mezunudur. Araştırmadan çıkarılabilecek başka bir önemli bulgu
ise, işletmelerin %88,5’inde halkla ilişkiler ve tanıtım biriminin mevcut olmamasıdır. Bu oran
azımsanmayacak derece yüksektir. İşletmelerde bu birimin yapacağı işlerin büyük kısmı muhasebe
biriminde çalışanlar veya diğer departmanlar tarafından yürütülmektedir. Bu konuda işletmelere eğitim
verilmesi ve desteklenmesi gerekli görülmüştür. İşletmelerin %90,8’i bir internet sitesine sahiptir. Bu
işletmeler ürün tanıtımlarını internet sitelerinden gerçekleştirmektedirler. Bu konuyla ilgili olarak,
internet sayfasının düzeni, şeffaflığı ve yabancı dil seçeneklerinin bulunması müşterinin işletmeye
rahat ulaşması açısından önemlidir. Araştırmadaki diğer bir önemli bulgu ise, işletmelerin reklam aracı
olarak en çok görsel medyayı (TV) tercih etmeleridir. Bu nedenle küme bölgesinde profesyonel
reklam ajanslarının var olması işletmeler açısından önemlidir.
Araştırmaya katılan işletmelerin küme yönetiminden beklentilerine bakıldığı zaman ise, ithalat yapan
işletmeler satışlarının büyük kısmını Arap ülkelerine yapmaktadırlar. Bu nedenle oluşturulacak bir
küme web sayfasında veya kataloglarda yabancı dil olarak en çok Arapça tercih edilmektedir. En az
oranda %5 tercih edilen dil ise Farsça’dır. Araştırma sonuçlarına göre işletmelerin %73,3’ü küme
bölgesinde yapılacak radyo yayını fikrine sıcak bakmaktadır. Bu durum, bölgede meydana gelen
olayları anında öğrenmek ve tedbir almak açısından işletmelere fayda sağlayacaktır.
177
Araştırmanın hipotez testleri yorumlandığı zaman; araştırmaya katılan işletmelerin faaliyette
bulundukları süre ile bir halkla ilişkiler ve tanıtım birimine sahip olma arasında anlamlı bir
(X2=26,464 ve P=0,00˂0,05) ilişki bulunmuştur. En uzun yıl faaliyette olan işletmeler için birimlerin
görev farklılıklarını özümsediklerini söylemek mümkündür. Hipotez testlerindeki diğer bir önemli
bulgu ise, işletme yöneticilerinin eğitim seviyeleri ile işletmede halkla ilişkiler ve tanıtım birimine
sahip olma arasında anlamlı bir ilişkinin olmasıdır. Araştırma sonuçlarına göre, üniversite mezunu
işletme yöneticilerinin bulunduğu işletmelerin hepsinde bir halkla ilişkiler ve tanıtım birimi mevcuttur.
Bu yöneticiler halkla ilişkiler ve tanıtım biriminin, hem işletmenin işleyişi hem de sürekliliğinin
sağlanmasında halkla ilişkiler biriminin önemini kavrayabilmişlerdir. Bu konuda, küme bölgesinde
bulunan diğer işletmelerin de bilinçlendirilmesi gerekli görülmektedir. Ayrıca araştırma
sonuçlarından, küme bölgesinde işletme çalışanları için yapılan eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin
de yetersiz olduğu sonucu çıkarılabilir. Hipotez test sonucuna göre, internet sitesine sahip olan
işletmeler ile işletmelerin e-posta ile bilgilendirme almak istemeleri arsında anlamlı bir ilişki
(X2=4,053 ve P˃0,05) bulunmamıştır. İşletmeye ait internet sitesi olan şirketlerin %88,3’ü e-pota ile
bilgilendirme almak isterken, %7,6’sı almak istememektedir. İnternet sitesine sahip olmayan
işletmelerin ise %75’i bilgilendirme almak isterken, %25’i e-posta veya SMS ile bilgilendirmeyi
gerekli görmemektedir. H4 hipotezi reddedilmiştir.
Kayseri Organize Sanayi Bölgesi Mobilya İş Kümesinde gerçekleştirilen bu çalışma, bundan sonra bu
alanda yapılacak çalışmalara faydalı olabilir. Türkiye’de KOBİ’ler için genel bir sorun niteli taşıyan
halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetleri, kümelenen KOBİ’ler içinde yetersiz görülmüştür. Bununla ilgili
küme yöneticilerine önemli görevler düşmektedir. Bunlar:
1.
2.
3.
4.
Web sitesinin sürekli güncellenmesi ve işletme bilgilerine eksiksiz yer verilmesi,
Fuarlar, seminerle ve toplantılarla ilgili KOBİ’lerin bilgilendirilmesi,
Küme bölgesinde meydana gelen olayların anında işletmelere iletilmesi,
Çeşitli dillerde tanıtım broşürleri hazırlayarak yurt içi ve yurt dışı fuarlarda işletmelerin
tanıtılması,
5. Çalışanların performansını arttırmak amacıyla özel aktivitelere yer verilmesi,
6. Küme bölgesinde yabancı müşterilerin ilgisini çekecek çalışmalara yer verilmesi gibi küme
yöneticilerine ve işletme sahiplerine önemli görevler düşmektedir.
178
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Akdeve, E., 2008, Sanayi Kümelerinde Yenilik, İşletmeler arası İlişkiler ve Yakınlıklar Organize
Sanayi Bölgesinde Uygulama, Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Akdeve, E., 2009, “Kümeleşme Bağlamında Yerel Potansiyelimiz OSB’ler”, Çerçeve Dergisi, 17(51),
s.112-120.
ALSAÇ, Filiz., 2010. Bölgesel Gelişme Aracı Olarak Kümelenme Yaklaşımı ve Türkiye İçin
Kümelenme Destek Modeli Önerisi, Uzmanlık Tezi, DPT, Ankara.
Altay, T.A., 2011. Küme ve Kümeleşme, http://www.inovasyon.org/pdf/TA.K%C3%BCme.v
e.K%C3%BCmele%C5%9Fme.2011.pdf (15.01.2014).
Ankara Kalkınma Ajansı Bilgi Notu 2012., Ankara Kalkınma Ajansı Silikon Vadisi Ziyareti ve
Bilişim Ekosistemi Dünya Örnekleri, http://www.ankaraka.org.tr/tr/files/yayinlar/raporlar/silikonvadisiziyaret.pdf (19.01.2014)
Boesso, Ivan., , Maria Sole D’Orazio., Alessandra, Torresan 2012., Cluster Marketing and Branding,
www.http://abclustersorg/wp-content/uploads/2013/12/Cluster-marketing-andbranding.pdf
(22.01.2014).
Bulu, M., 2009, “Rekabet İçin Kümelenme Temelli Yaklaşımlara İhtiyacımız Var”, Çerçeve Dergisi,
17(51), 16-22.
Bulu, Melih., 2004. Elmas Modeli İle Ankara Bilişim Kümelenmesi Rekabet Analizi, 3. Ulusal Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi, 143- 153, 25- 26 Kasım 2004, Eskişehir.
Cangel, Ayça., 2009. Dünya Genelinde Sektörel Kümelenme Örnekleri, Çerçeve Dergisi, 17(51), 4450.
Cansız,
M.,
2011,
Türkiye’de
Kümelenme
Politikaları
ve
Uygulamaları,
http://www.smenetworking.gov.tr/userfiles/pdf/webclusterskaynakca/Yeni%20Klas%C3%B6r/mehme
t-cansiz-kumelenme.pdf , (23.01.2014).
Cleo, 2012., Cluster Marketing and Branding www.http://abclusters.org/wpcontent/upload
s/2013/12/Cluster-marketing-and-branding.pdf , (06.03.2014).
Eraslan, Hakkı., 2009. Kümelenme Temelli Kalkınma Stratejileri, Çerçeve Dergisi, 17(51), 22-30
Eroğlu, Osman., ve Yazıcı, Azmi., 2013 “Rekabet ve Mekânsal Kuramlara İlişkin Bir Değerlendirme”,
Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 4(6), 81-95.
Keskin, H., ve Dulupçu, M., 2010, “Kümelenmeler Bir Literatür İncelemesi”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 15(1), 441-461.
Kuşat, N., 2010, “Kobiler İçin Kümelenmelerin Önemi ve Turizm İçin Kümelenmenin Uygunluğunun
araştırılması”, Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 2(2), 115-118.
Kuşat, Nurdan., 2010. Kobiler İçin Kümelenmelerin Önemi ve Turizm İçin Kümelenmenin
Uygunluğunun araştırılması, Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, 2(2), 115-118.
Nasır, Aslıhan., 2009. Kümelenmeler ve Pazarlama, Çerçeve Dergisi, 17(51), 98-102.
OECD,
2007,
Competitive
Regional
Clusters,
USA:
http://www.oecd.org/gov/regional-policy/38678677.pdf, (20.03.2014).
OEDC
Publishers.
Porter, E.M., 1990, “The Competıtıve Advantage of Nations”, Harvard Business Review, 90211, 7491.
Porter, E.M., 1998, “Cluster And New Economic of Competıtıon”, Harvard Business Review, 98609,
77-90.
179
Roelandt, T.J.A., ve Hertog, P., “Summary Report of TheGroup on Clusters” (t.y.),
http://www.oecd.org/sti/inno/2369025.pdf, (17.02.2014).
Roelandt, T.J.A., ve Hertog, P., t.y.
Summary
http://www.oecd.org/sti/inno/2369025.pdf , (17.02.2014).
Scheer, Guntar., ve Zallinger, Lucasvon.,
gtz.de/dokumente /bib/07-1498.pdf , (27.03.2014).
2007,
Report
of
TheGroup
Cluster-Practial
Guise,
on
Clusters
http://www2.
Sölvell, Ö., ve Williams, M., 2013, “Building the Cluster Commons”, Ivory Tower Publishing,
113(51), 27.
T.C EKONOMİ BAKANLIĞI., 2009, “Küme Oluşumu Kayseri Mobilya İş Kümesi Analizi”,
www.smenetworking.kayserimobilyakümelenmesianalizi, (28.02.2014).
T.C EKONOMİ BAKANLIĞI., t.y, “Kümeler İçin Uluslararasılaştırma Stratejileri ve Pazarlama
Kılavuzu” http://www. smenetworking.gov.tr /userfiles/ pdf/belgeler /ekonomiBakanligi/5_
uluslararasilasma.pdf, (04.02.2014).
Taş, Yunus., 2010, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Kobilerin İstihdam Arttırıcı Etkileri, 2.Baskı,
İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları.
180
ÜLKELERİN KÜLTÜREL BOYUTLARININ İNOVASYON
KAPASİTELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Emre Şahin DÖLARSLAN1, Harun YAKIŞIK2, Berna Şafak Zülfikar SAVCI3
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, güç mesafesi, bireyci-toplulukçu, erillik-dişilik ve belirsizlikten kaçınma gibi kültürel
boyutların, ülkelerin yenilikçi yapılarıyla ilişkilerini araştırmaktır. Ülkelerin kültürel boyutlarının yenilikçi
seviyeler üzerine etkilerinin olup olmadığı literatürde uzun bir süredir incelenmektedir. Çalışmada, Dünya
Bankası’nın tüm ülkeler için hazırladığı inovasyon göstergelerinden biri olan araştırma-geliştirme (AR-GE)
harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) payları ve Hofstede’nin kültürel ülke endeksleri
kullanılmıştır. Bu amaçla, Hofstede’nin endekslediği 101 ülkeden, Dünya Bankası’nın verilerine göre 45 ülke
örneklem grubu oluşturulmuştur. Bu ülke gruplarına ait AR-GE harcamalarının GSYİH içindeki payı 2004 2010 yılları arasındaki verilerin ortalaması alınarak hesaplanmıştır. Çalışma kapsamında ülkelerin kültürel
boyutları ile yenilikçi kapasiteleri arasındaki ilişkiyi ve yönünü tespit etmek amacıyla korelasyon ve regresyon
analizi yapılmıştır.
Elde edilen regresyon analizi sonucuna göre, güç mesafesi ile inovasyon arasında anlamlı bir ilişki bulunmuş ve
gücün merkezde toplanması yönünde davranış sergileyen ülkelerin AR-GE yatırımlarına daha az kaynak ayırdığı
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Kültürel Boyutlar, Yenilik, Korelasyon, Regresyon
IMPACT OF CULTURAL DIMENSIONS ON INNOVATION
CAPACITY OF COUNTRIES
ABSTRACT
This study investigates the relationship between the level of innovative structures of countries and cultural
dimensions such as power distance, individualism versus collectivism, masculinity versus femininity and
uncertainty avoidance. Whether the cultural dimensions of countries have an impact on the level of innovative
capacity has been analyzed in literature. In this study, the share of research and development expenditures, which
represent innovative capacity of countries, in gross domestic products (GDP) according to World Bank (WB)
and cultural indices of countries by Hofstede are used. For this purpose, a sample of 45 countries is selected
according to data of WB out of 101 countries by Hofstede. The shares of R&D expenditures are calculated as the
average data from 2004 to 2010. In the context of the country group, the correlation table is depicted in order to
determine whether there is a relationship between cultural dimensions and innovative capacity, and the direction
of the relation as well.
According to the results of the regression analysis, it is found that power distance is significantly correlated to
level of innovative capacity of the countries. Moreover, countries which tend to behave in order to create power
in the center, share less resource for the R&D investment.
Key Words: Cultural Dimensions, Innovation, Correlation, Regression
Yrd. Doç. Dr., İşletme Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Yrd. Doç. Dr., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
3
Arş. Gör., İktisat Bölümü, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı, Türkiye,
e-posta: [email protected]
1
181
GİRİŞ
Yenilikçilik faaliyetlerinin hız kazandığı günümüzde, yeniliklerin temel belirleyicilerini tespit etmenin
önemi yadsınamaz. Eğer bu belirleyiciler tespit edilirse geleceğe dönük politik önermelerde
sapmaların kontrolü kolaylaşacaktır. Bu bağlamda araştırmacıların yoğunlaştığı konuların başında
kültürün yenilikler üzerinde etkileri gelmektedir (Hofstede, 1980; Mokyr, 2002; Fukuyama, 2008;
Tayeb, 1992). Hofstede (1980)’nin çalışması, kültürün ülkelerin yenilikçi kapasiteleri üzerinde
etkilerini inceleyen çalışmaların başında gelmektedir. Kültürün içeriğine baktığımızda; bilim, inanç,
sanat, ahlaki değerler, hukuk, gelenek ve diğer yaşam biçimleri gibi çok sayıda bileşeni içerdiğinden
kapsayıcı tanımı güçleşmektedir (Tylor, 1958). Dolayısıyla araştırmacıların kültürü farklı şekillerde
tanımladığı görülmektedir. Hofstede (1980) kültürü, iki grup arasında farklılık arz eden ve grubu özel
hale getiren programlanmış akıl, Trompenaars ve Hampden-Turner (1997) bir toplumun sorunlar
karşısında geliştirdikleri kurallar ve mototlar, Koçel (2003) değerler, inançlar, davranış ve semboller,
Tayeb (1992) ise insanların ortaklaşa sahip olduğu değer ve tutumlar olarak tanımlamaktadır. Tanımın
içerdiği boyutlar gereği kültür, hem çok sayıda bileşen tarafından etkilenmekte hem de toplumların
evrilmesinde çok sayıda alanı etkilediği görülmektedir. Özellikle kültürün etkilediği alanları şu şekilde
özetleyebiliriz; (i) toplumun ekonomik dönüşümüne (Smith, 1776; Yeldan, 2010; Knack ve Keefer,
1997), (ii) hükümetlerin politikalarına (Fukuyama, 2008), (iii) kurumlar ve işletmelerdir (Fukuyama,
2008; Hampden-Turner & Trompenaars, 1997; Hofstede,1980; Lipset, 1990).
Böylece, toplumda hemen hemen her alanı etkileyen kültürün ülkenin yenilikçi kapasitesi üzerinde
önemli bir faktör olduğu belirgin hale gelmektedir. Bu bağlamda Hofstede, ülkelerin kültürel
yapılarını temsilen, 72 farklı ülkede faaliyette bulunan IBM firması çalışanları üzerinde, kültürel
değerleri içeren anket soruları sonuçlarına göre endeksler oluşturmuştur. Hofstede çalışmasını 1968 ve
1972 yıllarında yapılan 116,000 anket sonuçlarına göre gerçekleşmiştir. Bu çalışma sonucunda
ülkelerin kültürel yapıları dört farklı boyutta değerlendirilmiştir. Bu boyutlar; güç mesafesi endeksi
(power distance index), bireyci-toplulukçu endeksi (individualism index), erillik-dişilik endeksi
(masculinity index) ve belirsizlikten kaçınma endeksi (masculinity index)’dir (Hofstede, 2001).
Boyutların içeriği Tablo 1’de görülmektedir.
Kültürel Boyutlar
Tablo 1. Kültürel Boyutlar ve İçeriği
Boyutların İçeriği
Hofstede’in güç mesafesi endeksi kurumlardaki gücün eşit olmayan bir
şekilde dağılmış olmasıyla ilişkilidir. Güç mesafesi yüksek olan
toplumlar veya kurumlar merkezileşmiş bir yönetim biçimini kabul
Güce Mesafesi Endeksi (GME)
ederken, dar güç mesafesine sahip yapılarda çalışanlar üstleri ile
iletişimde daha rahat hareket ederler ve karar alma süreçlerine eleştiri
yoluyla katkı sağlayabilirler. Hofstede’in çalışmalarına göre dar güç
mesafesine Batılı ülkelerde daha sık rastlanmaktadır.
Bu endeks incelenen kurum veya toplumlardaki kişilerin birey olarak
mı yoksa bir yapının üyesi olarak mı davrandığını belirlemeye çalışır.
Bireycilik – Toplulukçuluk (BTE)
Bireyciliğin yoğun olduğu yapılarda kişiler bağımsız hareket ederken,
toplulukçuluğun baskın olduğu yapılarda gruplar, grup başarıları ve
biz kavramları önem kazanır.
Hofstede toplumları eril ve dişil toplumlar olarak ikiye ayırmıştır. Dişil
toplumlar, eşitlik, yaşam kalitesi, işbirliği, iş ve insani ilişkilere değer
Erillik - Dişilik (EDE)
verilmesi gibi karakteristikleri öne çıkarırken eril toplumlar, rekabet,
para, hırs gibi değerleri öne çıkaran toplumlardır.
Hofstede bu boyut ile kurum veya toplumlardaki bireylerin belirsizlik
karşısında neler yaptıklarını değerlendirir. Belirsizlikten kaçınmanın
yüksek olduğu kurum veya toplumlarda bireyler kural merkezli
Belirsizlikten Kaçınma (BKE)
oldukları için kuralların açık ve net olması beklenir. Belirsizlikten
kaçınmanın zayıf olduğu toplumlarda ise kurallar esnektir ve bu durum
bireyleri rahatsız etmez dolayısıyla daha az stres sözkonusudur.
Kaynak: http://geert-hofstede.com/national-culture.html (Erişim Tarihi: 21.01.2015)
182
Çalışma bulgularına göre Hofstede, insanların zihinsel programlarını tecrübeleri ve yaşadığı toplumun
kültürel yapılarıyla geliştirdiğini ortaya koymaktadır (Hofstede, 1980). Dolayısıyla ülkeler, genel
kültürün belirleyici bileşenleriyle temsil edilir ve ülkenin yönetim ve organizasyonel yapısına etki
ettiği söylenebilir. Bu durumda bireylerin ya da bir organizasyon içerisinde faaliyette bulunan
insanların rolleri ve ilişkileri kültürel yapının etkisi altında olmaktadır (Hoecklin, 1996).
Aynı zamanda yüksek milli gelire sahip ülkelerin yenilikçi yapılarının öne çıktığı görülmektedir. Bu
ülkelerin yenilikçi yapılarıyla sahip oldukları kültürel yapıları arasında nasıl bir etkileşim olduğu
dikkatleri çekmektedir. Bunun yanında, düşük gelire sahip olan ülkelerin yenilikçi durumlarındaki
olumsuz yapının kültürel yapıyla ilişkisi önem arz etmektedir (Shane, 1993). Eğer düşük gelire sahip
ülkeler kültürel dönüşümün etkisiyle gelişmiş ülke standartlarına doğru evrilmek istiyorlarsa
yaratıcılık, inovasyon ve inisiyatif yapılarını da dönüştürmek durumundadırlar (Nadler ve Tushman,
1996). Yaratıcı ve inovasyon kapasitelerini geliştirmeden gelişmiş ülke standartlarına ulaşmanın zor
olduğunu ortaya koyan çalışmalar mevcuttur (Ford ve Gioia, 1995; King ve Anderson, 2002).
Bu çalışma, Hofstede’nin gelitirdiği kültürel boyutlarla (güç mesafesi, bireyci-toplulukçu, erillikdişilik ve belirsizlikten kaçınma) Dünya Bankası’nın tüm ülkeler için hazırladığı inovasyon
göstergelerinden biri olan araştırma-geliştirme (AR-GE) harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla
(GSYİH) payları arasında ilşkiyi ortaya koymaktır. Hofstede’nin endekslediği 101 ülkeden, Dünya
Bankası’nın verilerine göre 45 ülke örneklem grubu oluşturulmuştur. Bu ülke gruplarına ait AR-GE
harcamalarının GSYİH içindeki payı 2004 - 2010 yılları arasındaki verilerin ortalaması alınarak
hesaplanmıştır. Çalışma kapsamında ülkelerin kültürel boyutları ile yenilikçi kapasiteleri arasındaki
ilişkiyi ve yönünü tespit etmek amacıyla korelasyon ve regresyon analizi yapılmıştır. Çalışma üç ana
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ülkelerin yenilikçi kapasiteleriyle kültürel yapıları arasında
yapılan literatür özeti, ikinci bölümde ülkelerin yenilikçi kapasiteleri ve kültürel yapıları arasında ilişki
ve bulgular verilmiş, son bölümde ise elde edilen bulgular ışığında öngörülerde bulunulmuştur.
LİTERATÜR ÖZETİ
Son dönemlerde, kültürel faktörlerle inovasyon arasındaki ilişki araştırmacıların yoğunlaştığı
konuların başında gelmektedir. İnovasyonun ülke ekonomisine etkileri sanayi devrimimin başladığı
döneme kadar götürülmektedir. Sanayi devriminin neden İngiltere’de başladığı inovasyon tarihinde
önemli yer tutmaktadır. Bunun ötesinde, İngiltere’nin endüstriyel başarısının kaynağının bilimsel bilgi
temelli olmadığı yapılan çalışmalarda ortaya konulmaktadır. Çünkü Çin, M.S. 2. ve 4. yüzyıllar
arasında el arabası, kâğıdı, hidroelektrik tekniklerden yararlanarak gemi imalatını, tarım aletlerini,
gübre ve veterinerlik tekniklerini geliştirmiş ancak Avrupalılar bu teknikleri Çin’den çok sonra
kullanmaya başladıkları bilinmektedir. İslam toplumlarının da dönemin bilimsel gelişmelerinde
Avrupalılardan önde olduğu bilinmektedir. Bu gerçekler akıllara, bilimsel teknikler özellikle
İngiltere’de daha sonra ortaya çıkmasına rağmen endüstriyel başarısında başka faktörlerin etkin olup
olmadığı sorusunu getirmektedir (Yeldan, 2010). Bu gelişmelerin yanında dikkate alınması gereken
konu, Çin ve İslam toplumlarındaki gelişmelerin sürekli ve sürdürülebilir olmayışıdır. Bu bilimsel
gelişmeler ticarileştirilemediğinden süreklilik kazanamamış ve kısa süre sonra kesintiye uğramıştır.
Buna karşılık İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ve tetiklediği teknolojik yenilikler kar güdüsüyle
ticarileştirildiğinden sürekli hale gelmiştir.
Bilimsel tekniklerde gösterdikleri başarılara rağmen, Çin’in 1400’lü yıllardan sonra İslam
toplumlarının ise 1187’den sonra durgunluk sürecine girerken özellikle İngiltere’de bilimsel bilginin
endüstriyel devrimi gerçekleştirecek zihniyet dönüşümü dikkatleri çekmektedir. Bu zihniyet
dönüşümünün dinamikleri; (i) tüccar sınıfının karları ve özel mülkiyet haklarını güvence altına alan
1215 Magna Carta’nın İngiltere’de imzalanması (ii) bilimsel yöntemlerle araştırma için akılcı ve
çoğulcu ortamlar yaratmaları (iii) endüstriyel girişimciler için yaratıcı fikirleri destekleyen sistem
yaratmaları (iv) kapitalist zihniyetin yönettiği tekelleşmiş küresel ticareti yaratmaları (v) tekelleşen
183
kapitalist zihniyetin kar amacına odaklanması (v) bu dönemde Asya ve İslam ülkelerinde yönetimle
halk arasında keyfi vergiler ve servetlere el koymalar yaygınken Avrupalı tüccarlar kanuna dayalı
vergi, sözleşmeler ve şirket oluşumlarından yararlanmaları (vi) özellikle 1750-1850 arasında yeni
şeyler icat edenlerin belli eğitim düzeyine sahip olmayan ve kazanç peşinde koşanlar değil,
sezgileriyle risk alan ve deneme yanılma yoluyla yenilikleri geliştiren faktörlerdir (Yeldan, 2010).
İngiltere’nin sanayi devrimini gerçekleştirmesi bilimsel bilgi stokundan çok verimlilik artışıyla
sermaye birikimi sağlayacak sistemin devlet politikası haline gelmesi, özgürlük ve eşitliğe dayalı
toplum yapısının inşası ve kültürel devinim olduğu ileri sürülmektedir (Landes, 1999, aktaran Yelden,
2010). Ayrıca İngiltere’nin bu dönemde (1982-1986) devlet politikası haline gelen koloniyal
ticaretten elde ettiği kazançların da endüstriyel devrimin hızlanmasında etkili olduğunun gözden
kaçmaması gereken bir faktör olduğu vurgulanmaktadır (Foreman ve Peck, 1983, aktaran Yeldan,
2010).
Genel olarak teknolojik değişim kültürünün 18.YY sonrası başlaması; (i) telif haklarının güvence
altına alınması, (ii) 18.YY’da gelişmeye başlayan ulus devlet aygıtının sonuçlandırdığı kurumsal yapı
ve kamusal güven oluşumu, (iii) teknolojik değişimi tetikleyecek kar güdüsünün oluşması sebeplerine
dayandırılmaktadır (Mokyr, 2002).
Bu bağlamda, İngiltere’de ticari zihniyet değişiminin sanayi devrimindeki önemi yadsınamaz.
Dolayısıyla sanayi devriminin başlamasında kültürel yapının etkisi öne çıkmaktadır. İngiltere’de
ortaya çıkan sanayi devrimini başlatan faktörlerin salt bilimsel tekniklerdeki ilerleme temelinde
düşünülmesi durumunda resmin bütününü görmemizde eksik kalacağı açıktır. Sanayi devrimi öncesi
özellikle İngiltere’de mucitlere halkın bakışı onların illistyonist olduğu yönündeydi. Bu algıların
değişmesi ancak kültürel dönüşümün etkisiyle olduğu açıktır. Avrupa’da meydana gelen bu dönüşümü
kültürel çevre ve iş ilişkileri bağlamında değerlendiren Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin
Ruhu” çalışması özetlemektedir (Weber, 1904). Doğu toplumlarının halen teknolojik gelişmeye kapalı
olmaları ve kültürel algılarının bu gelişmelere engel olmasında, kültürel yapının yenilik yaratmadaki
etkisi belirgin hale gelmektedir.
Toplumların zihniyet dönüşümünde devletin rolü yadsınamaz. Fukuyama, devletin ticari kültürel
dönüşümde üstleneceği birincil işlevlerini; kamusal malların temini, adalet sisteminin işler hale
getirilmesi ve mülkiyet haklarının teminat altına alınması, bunun yanında devletin etkin işlevi olarak
isimlendirdiği endüstriyel politikaların oluşturulması ve piyasalara işlerlik kazandırılması şeklinde
vurgulamaktadır. Ayrıca Fukuyama, devletin minimum işlevlerinden olan adaletin iyileştirilmesi,
mülkiyet haklarının korunması ve kamusal mallarının temininde etkin bir yapının ticari kültürün
oluşmasında kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır (Fukuyama, 2008).
Kültürel dönüşümün etkinliğini sanayi devrimini temel alarak geliştirdiği yaklaşımda Smith (1776,
aktaran Ünsal, 2007), işbölümü ve uzmanlaşmanın bir ülkenin teknolojik yeniliklerin ortaya çıkmasına
yol açacağını vurgulamaktadır. Smith işbölümünün yaratacağı verimlilik artışının, imalat sektöründe
çalışan işçilerin yaratıcılıkları sonucu meydana geleceğini ortaya koymaktadır. Schumpeter ise
ekonominin dinamik halde sürekli büyümesini sağlayan unsurun yenilikler olduğunu belirtmektedir.
Yenilikleri yaratacak olan kesimlerin ise girişimciler olduğunu formüle etmektedir. Girişimcileri
yenilik yapmaya iten faktörlerin kar güdüsünden psikolojik faktörlere kadar rol oynadığını
belirtmektedir. Bu faktörleri harekete geçiren temel unsurun ise yenilik yapma kültürünün dinamik
hale gelmesi olduğunu açıklamaktadır (Ünsal, 2007).
Yukarıda ülkelerin yenilik yapma kapasitelerini açıklayan yaklaşımların (Smith, Schumpeter, Landes,
Foreman ve Peck, Mokyr, Yeldan ve Fukuyama) son dönemlerde yapılan çalışma bulgularıyla daha
da zenginleştiği görülmektedir.
Rosenberg (1972) yaptığı çalışmada ülkelerin yenilik kapasiteleri verimliliklerini etkileyerek
sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ortaya koyacaklarını değerlendirmektedir. Dolayısıyla
sürdürülebilir büyümede teknolojinin ve teknolojinin geliştirdiği verimliliğin oynadığı rol büyüktür.
Ancak teknolojiyi geliştirecek yeniliklerin yaratılmasını sağlayacak en temel faktörün ise kültür
olduğu belirgin hale gelmektedir.
184
Literatürde kültürel yapının ülkelerin yenilik kapasitesininin etkilediğini destekleyen çok sayıda
çalışma bulunmaktadır (Westwood ve Low, 2003; Kaasa ve Vadi, 2008; Herbig ve Dunphy, 1998).
Özellikle bu çalışmalardan Westwood ve Low’un yaptıkları çalışmada, toplumların yenilik yapısını
belirleyen ve gerekli ortamları sağlayan en önemli faktörlerden birisi kültür olduğunu ileri
sürülmektedir (Westwood ve Low, 2003). Ülkelerin kültürel yapısının yenilik kapasitelerine olumlu
etkisi yanı sıra gerçekleşen yeniliklerin toplum tarafından benimsenme ve özümsenmesine olumlu
katkı yapacağı önemli faktörlerdendir (Herbig ve Dunphy, 1998).
Kültürel yapının neden ülkelerin yenilik kapasitesine etkilerinin olduğu akademik çalışmalarda elde
edilen bulgu sonuçlarına göre çeşitlilik arz ettiğini görmekteyiz. Png vd. (2001) yaptıkları çalışmada
kültürün toplumun yenilikleri kabullenme davranışı üzerine olumlu etkileri olması yönünden
değerlendirmektedir.
Dolayısıyla kültürel yapının etkilediği yenilik, hem firma hem de milli gelir açısından hızla artan
rekabet şartlarında sürdürülebilir büyümenin temel belirleyicisidir. Yeniliğin sadece yeni bir ürün
geliştirmek olmadığı aynı zamanda teknoloji, ürün, pazarlama ve süreç yönetimini geliştirdiği
bilinmektedir. Sözü edilen alanları da kapsayan yenilik, özellikle firmalara önemli rekabet avantajı
kazandırarak firma değerini geliştiren faktör olarak kendini göstermektedir. Böylece firmaların artan
karlılık ve başarılı organizasyonel yapıları sayesinde geleceğe daha güvenli planlamalarına katkı
yapacaktır (Kumar, 2014).
Buna karşılık kültürel yapının yeniliklere sebep olduğu gibi yenilik yapmayı engelleye bileceği uzun
zamandır araştırmacıların dikkatlerini çekmiştir. Kültürün bu engelleyici özelliğini farklı kültürlere
sahip olan ülkeler bazında ortaya koymak için OECD’nin Oslo Manual çalışması önemlidir (Carvaho,
2006).
Oslo Manual’in geliştirilmiş şekli olan CIS (Topluluk İnovasyon Araştırması) 1992 yılından beri
Avrupa ülkelerinde uygulanmaktadır. Çalışmanın hareket noktasını imalat sektöründeki yenilik süreci
oluşturmaktadır. CIS’in 1992 ve 1997 yıllarında yaptığı çalışmalar, teknolojik yenilik süreçlerinin
belirleyicilerini ortaya koymaya çalışırken, 2005 yılında yaptığı çalışmanın içeriğini hizmet
sektöründeki yenilikler ve teknolojik olmayan yenilikler oluşturmuştur. CIS’in sonuçlarının
güvenilirliği farklı kültürlere sahip ülkelerde uygulanarak yeniliklerle kültürel yapılar arasında nasıl
bir bağıntının olduğunun ortaya konulması önemlidir (Beyhan vd., 2009). Osla Manual yenilikleri
daha geniş perspektifte alırken, CIS daha dar anlamda kullanarak yenilik endeksleri oluşturmuştur.
Oslo Manual yeniliği Schumpeter’in yenilik tanımlamasını temel alarak, “Yeni bir ürün üretmek ya da
mevcut üründe önemli değişikler meydana getirmek, yeni bir pazarlama metodu geliştirmek,
süreçlerde yenilik meydana getirmek, iş uygulamalarında organizasyonla ilgili yeni bir metot
geliştirmek ve işyeri organizasyonu ya da dış ilişkilerde yenilikler yapmak” şeklinde tanımlamıştır
(Oslo Manual, p.46). Çalışma sonuçlarına göre kurumsal yapı içerisinde farklı birimler arasında ortak
iş yapma kültürünü geliştiren toplumların daha yenilikçi olacağı belirtilmektedir (Casson, 1990).
Hofstede’nin indekslerinden güç mesafesi, bireyci-toplulukçu, erillik-dişilik ve belirsizlikten kaçınma
boyutlarını dikkate alarak farklı sonuçlar elde eden çalışmalar bulunmaktadır. Elizur vd., (1991)
yaptıkları çalışmada Çin, Tayvan, Kore ve İsrail’in yenilikçi kapasitelerinde toplulukçu yapılarının
daha etkin olduğu sonucunu elde etmişlerdir. Shane (1992, 1993) yaptığı çalışmada risk alan
toplumların riskten kaçınan toplumlara göre daha yenilikçi oldukları sonucuna ulaşmıştır. Çünkü risk
alan toplumlarda organizasyon içerisindeki birey rollerinin daha yenilikçi olma yönünde
sistemleştirildiği görülmektedir. Yine aynı çalışmasında Shane, bireyselci toplumların toplulukçu
toplumlara göre daha yenilikçi oldukları sonucuna ulaşmıştır. Bireyselci toplumlarda öğrencilerin daha
yenilikçi ancak toplulukçu toplumlarda öğrencilerin daha az yenilikçi oldukları tespit edilmiştir
(Jellen ve Urban, 1989; Zha vd., 2006). Çünkü bireyci toplumların öğrencileri öğrenmekten çok nasıl
öğrenildiği yönünde daha fazla beyin fırtınası yaptıkları görülmüştür (Hofstede, 2010). Toplulukçu
toplumlarda ise eğitimin odaklandığı nokta nasıl yapıldığı yönündedir (Hofstede, 2010).
185
Ayrıca Fukuyama (1995) ortaklaşa iş yapma kültürü güçlü toplumların daha büyük ölçekli işletmelere
sahipken düşük güven duygusuna sahip toplumların ise işletme büyüklüğünün aile ilişkilerine bağlı
kaldığını ifade etmektedir. Fukuyama düşük güven duygusuna sahip toplumlara örnek olarak İtalya ve
Çin’i örnek göstererek bu ülkelerde devletin iş dünyasına müdahale ederek büyük ölçekli işletme
kurulmasına yardımcı olduğunu belirtmektedir.
Shane (1992, 1993) yaptığı çalışmalarda güç mesafesi ile yenilikçilik arasında negatif ilişki elde
etmiştir. Yüksek güç mesafesine sahip toplumların, bireyleri inovasyon yapma konusunda motive
etmede zorlandıkları görülmüştür. Bunun yanında düşük güç mesafesine sahip toplumlarda ise insanlar
arasında eşit hak ve fırsatların mevcut olduğuna inanılmaktadır (Hofstede, 2010). Buna karşın yüksek
güç mesafesine sahip toplumlarda genel algı, güce ne kadar yakın olunursa özel ayrıcalıklar elde
edildiği yönündedir (Hofstede, 2010).
Ülkelerin yenilikçi kapasitelerini engelleyen kültürel faktörlerin yanında, yönetim ve organizasyon
kültürün, yenilikçi yatırımları destekleyecek dış finansal kaynaklara ulaşma kültürü, pazarı domine
eden mevcut rakip firmalarla rekabet etme kültürü, bilim ve teknoloji altyapıdan yoksunluk ve bu
eksikliğin farkındalığı kültürü gibi kültürel bileşenler de ülkelerin yenilikçi kapasitelerini etkileyen
kültür bileşenleri önemli hale gelmektedir (D'Estea vd.,2014).
Kültürel yapının ülkelerin yenilikçi kapasiteleri üzerine etkilerinin yanında, ülkelerin yenilikçi
kapasitelerine etki eden faktörleri üç grupta toplanmaktadır. Birinci olarak ülkenin güçlü yenilikçi
altyapısına sahip olması ve bunun da ülkenin genel bilim ve teknoloji politikalarıyla bağlantılı olduğu,
ikinci olarak ülkenin sanayi kümelenmesindeki durumu ve son olarak ülkenin genel yenilik altyapısı
ile sanayi kümelenmesi arasındaki ilişkinin derecesi olarak gruplanmaktadır (Furmana vd., 2002). Bu
sistemin işlerliğinin yine de ülkenin yeniliklere verdiği önem kültürüne bağlı olduğu söylenebilir.
Sonuçta kültürün dışındaki teknik altyapının ve süreç yönetimi gibi yenilikleri doğrudan etkileyecek
kültürün alt bileşenleriyle ilgili olduğu açıktır. Uzun dönemde yenilikçi sistemin işlerliği ve
sürdürülebilirliği bilime, teknolojiye ve yeniliğe önem verecek ve absorbe edecek kültürel zihniyet
dönüşümünün gerekli olduğu önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
VERİLER, YÖNTEM VE AMPİRİK BULGULAR
Çalışmada bağımsız değişken olarak Hofstede’nin 101 ülke için geliştirdiği kültürel boyut
endekslerinden güç mesafesi endeksi (GME), bireyci-toplulukçu endeksi (BTE), erilik-dişilik endeksi
(EDE) ve belirsizlikten kaçınma endeksi (BKE), kültürel yapıyı temsil eden boyut endeksleri
kullanılmıştır. Bu ülkelerden AR-GE harcama payları verilerine ulaşılan 45 ülke grubu
oluşturulmuştur. Bağımlı değişken, Dünya Bankası’nın hazırladığı inovasyon göstergelerinden biri
olan araştırma-geliştirme (AR-GE) harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) payları olarak
verilerine ulaşılan 45 ülkenin 2004 - 2010 yılları arasındaki verilerin ortalaması alınmıştır. İnovasyon
göstergesi olarak AR-GE harcamalarının GSYİH payları alınmıştır. Dünya Bankası ülkelerin fikri
mülkiyet hakları ödemeleri, AR-GE harcamalarının GSYİH içerisindeki payları, bilimsel ve teknik
makale sayısı, ülkede yerleşik ve yerleşik olmayanların patent başvuru sayıları, ticari marka
başvuruları, AR-GE sektöründe çalışan araştırmacıların sayıları, AR-GE sektöründe çalışan teknik
personel sayıları ve toplam mamul ihracatı içerisinde ileri teknoloji ürünlerinin paylarını inovasyon
göstergeleri olarak kullanmıştır (DB, 2015).
Çalışma kapsamında ülkelerin kültürel boyutları ile yenilikçi kapasiteleri arasındaki ilişkiyi ve yönünü
tespit etmek amacıyla korelasyon ve regresyon analizi yapılmıştır.
Analiz sonuçları;
186
Tablo 2. Korelasyon Sonuçları
GM E
BTE
E DE
B KE
ARGE/GS
Yİ H
**
,1 8 2
,0 0 0
45
**
Pearson Correlation
GM E
1
Pearson Correlation
BTE
45
45
45
45
1
-,101
-,262
,468**
,5 0 9
,0 8 2
,0 0 1
45
45
45
45
Pearson Correlation
,1 8 2
-,101
1
,1 0 0
-,086
Sig. (2-tailed)
,2 3 1
,5 0 9
,5 1 5
,5 7 6
45
45
45
45
45
*
-,262
,1 0 0
1
-,285
,0 1 6
,0 8 2
,5 1 5
45
45
45
45
45
**
**
-,086
-,285
1
,0 0 0
,0 0 1
,5 7 6
,0 5 7
45
45
45
45
Pearson Correlation
,3 5 9
Sig. (2-tailed)
N
Yİ H
,0 0 0
,3 5 9
45
N
ARGE/GS
,0 1 6
,0 0 0
N
B KE
,2 3 1
-,647
Sig. (2-tailed)
E DE
-,605**
-,647
Sig. (2-tailed)
N
*
Pearson Correlation
-,605
Sig. (2-tailed)
N
,4 6 8
,0 5 7
45
**. Korelasyon 0.01 seviyesinde anlamlıdır (2 yönlü).
*. Korelasyon 0.05 seviyesinde anlamlıdır (2 yönlü).
Korelasyon analizi sonucunda AR-GE/GSYİH ile GME değişkeni arasında 0,01 anlamlılık
seviyesinde anlamlı bir ilişki ve negatif korelasyon vardır (-,605; p<0,05). Yine AR-GE/GSYİH
bağımlı değişkeni ile BTE arasında 0,01 anlamlılık seviyesinde anlamlı bir ilişki ve pozitif bir
korelasyon vardır (,468; p<0,05). Diğer yandan, AR-GE/GSYİH ile EDE ve BKE değişkenleri
arasında ilişki olmadığı tespit edilmiştir.
Tablo 3. Model Özeti
Model
R
,618a
1
,618
R Square
Adjusted R
S t d . E rro r o f t h e
Square
Estimate
,381
,320
,87861037
a. Değişkenler: (Sabit), GME, BTE, EDE, BKE
Tablo 3’te görüldüğü gibi AR-GE/GSYİH bağımlı değişkenindeki değişimin yüzde 38,1’inin modele
dâhil edilen güç mesafesi endeksi, bireyselci-toplulukçu endeksi, erillik-dişilik endeksi ve
belirsizlikten kaçınma endeksi değişkenleri tarafından açıklandığı görülmektedir.
Tablo 4. ANOVAa
Model
1
Sum of Squares
df
Mean Square
Regression
19,041
4
4,760
Residual
30,878
40
,772
Total
49,919
44
F
6,167
a. Bağımlı Değişken: ARGE/GSYİH b. Bağımsız Değişkenler: (Sabit), GME, BTE, EDE, BKE
187
Sig.
,001b
Tablo 4’te ANOVA sonuçlarına bakıldığında 6,167 F tablo değeri (sig. 0,001) modelimizin bir bütün
olarak anlamlı olduğunu göstermektedir.
Tablo 5. Katsayılara
Model
Unstandardized
Standardized
Coefficients
Coefficients
B
1
S t d . E rro r
(Sabit)
2,596
,869
GME
-,024
,008
BTE
,006
EDE
BKE
t
Sig.
Collineraty Statistics
Tolerance
Beta
V IF
2,988
,005
-,499
-2,932
,006
,533
1,876
,008
,128
,786
,436
,580
1.723
,001
,006
,026
,203
,840
,965
1,036
-,004
,006
-,075
-,564
,576
,869
1,151
a. Bağımlı Değişken: ARGE/GSYİH
Tablo 5’te modeldeki değişkenlerin katsayı değerleri ve bunlara ilişkin t değerleri gösterilmektedir.
Modele dâhil edilen değişkenlerden sadece bağımlı değişken ve GME değişkenin katsayıları anlamlı
iken BTE, EDE ve BKE değişkenlerinin katsayılarının anlamlı olmadığı görülmektedir. Ayrıca
bağımsız değişkenler arasında çoklu bağlantı sorunu olup olmadığını belirlemek üzere VIF
değerlerinin önerilen sınırlar dâhilinde olduğu görülmektedir.
SONUÇ
Ülkelerin inovasyon kapasiteleriyle kültürel yapıları arasındaki ilişki uzun zamandır araştırmacıların
odaklandığı konuların başında gelmektedir. Bu çalışmada Hofstede’nin geliştirdiği kültürel ülke
endeksleri ile ülkelerin AR-GE harcamalarının GSYİH payları arasındaki ilişki incelenmiştir.
Hofstede’nin endekslediği 101 ülkeden, Dünya Bankası’nın verilerine göre 45 ülke örneklem grubu
oluşturulmuştur.
Elde edilen sonuçlara göre, güç mesafesi ile inovasyon arasında negatif ilişki bulunmuş ve elde edilen
negatif bir ilişki beklenen bir sonuçtur. Elde edilen bu sonuç, Shane (1992, 1993) ve Hofstede (2010)
çalışma bulgularını desteklemektedir. Dolayısıyla gücün merkezde toplanması yönünde davranış
sergileyen ülkelerin AR-GE yatırımlarına daha az kaynak ayırdığı görülmüştür. Yine çalışma
bulgularına göre bireyci ile inovasyon arasında pozitif ve güçlü bir ilişki bulunmuştur. Aynı şekilde
bireysci toplumların toplulukçu toplumlara göre daha yenilikçi oldukları bulgusu, Shane (1992, 1993),
Hofstede (2010), llen & Urban (1989) ve Zha vd., (2006) çalışma bulgularını desteklemektedir.
Çalışma sonuçları Türkiye açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin GME ve BTE boyutları
açısından gelişmiş batı toplumlarıyla kıyaslandığında önemli sapmalar göstermektedir. Kültürel
boyutlardan GME ve BTE değerleri EK Tablo ’da detaylı olarak verilmiştir. Türkiye’nin GME 66
değeri alırken BTE ise 37 değeri almıştır. Gelişmiş toplumlarda GME değerlerinin daha düşük ve BTE
değerlerinin ise daha yüksek olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak kültürün güç mesafesi ve bireyci-toplulukçu boyutlarıyla yenilikleri temsilen kullanılan
AR-GE harcamalarının GSYİH payları arasında anlamlı ve güçlü bir ilişki bulunmuş, sürdürülebilir
bir yenilik yapısı yaratmak isteyen toplumların, daha çok bireysel kararların gelişmesini sağlayıcı
188
ortamların hazırlanmasının önem arz ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda pozitif eleştiri
geliştiren toplumların merkeze bağımlılıktan çok gücün bireyde olduğu algısına katkı yapacağı daha
belirgin hale gelmektedir.
189
KAYNAKLAR
Beyhan, B., Dayar, E., Fındık, D., ve Tandoğan, S., 2009. Comments and Critics on the
Discrepancies between the Oslo Manual and the Community Innovation Surveys in
Developed and Developing Countries, Tekpol Working Paper Series.
Carvalho, F., 2006. The measurement of Innovation in developing countries: an overview of
the main criticisms and suggestions regarding the adoption of the Oslo Manual
approach. Available Online: http://www.ocw.unu.edu/maastrichteconomic-and-socialresearch-and-training-centre-on-innovation-and-technology/economic-developmentand-innovationstudies/Flavia_Carvalho_Paper_Verspagen_2006.pdf
Casson, M., 1990. “Entrepreneurship”, Edward Elgar Publishing Company, Wermont.
D'Estea, P. Rentocchinia, F. and Vega-Jurado, J., 2014. The Role of Human Capital in
Lowering the Barriers to Engaging in Innovation: Evidence from the Spanish
Innovation,
Survey,
Industry
and
Innovation,
21:1,
1-19,
DOI:
10.1080/13662716.2014.879252
Elizur, D., Borg, I., Hunt, R., & Beck, I., 1991. The structure of work values: A crosscultural comparison. Journal of Organizational Behavior, Volume 12, Issue 1, 21-38.
Ford, C.M., & Gioia, D.A.,1995. Creative action in organizations: Ivory tower visions and
real world voices. Thousand Oaks, CA: Sage.
Fukuyama, F.,1995. Trust: The social virtues and the creation of prosperity. New York, NY:
Free Press.
Fukuyama, F., 2008. Devlet İnşası, Türkçesi: Devrim Çetinkasap, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Furmana, J. L., Porter, M. E. and Stern, S., 2002. The determinants of national innovative
capacity, Research Policy 31, 899-933.
Herbig, P. and Dunphy, S., 1998. “Culture and Innovation”, Cross Cultural Management,
Volume 5, Issue 4, 13–21.
Hoecklin, L., 1996. Managing Cultural Differences: Strategies for Competitive Advantage,
Addison-Wesley, Wokingham.
Hofstede, http://geert-hofstede.com/national-culture.html (Erişim Tarihi: 21.01.2015)
Hofstede, G., Hofstede, G. J., Minkov, M., 2010. Cultures and organizations: Software of the
mind (3rd ed.). New York, NY: McGraw Hill.
Hofstede, G.H., 1980. Culture Consequences: International Differences in Work-related
Values, Sage Publications, London, 225 s.
Jellen, H. U., and Urban, K., 1989. Assessing creative potential worldwide: The first crosscultural application of the test for creative thinking-drawing production (TCT_DP).
Gifted Education, 6, 78-86.
Kaasa, A., and Vadi, M., 2008. How Does Culture Contribute To Innovation? Evidence From
European Countries, University of Tartu, Faculty of Economics and Business
Administration.
http://www.mtk.ut.ee/orb.aw/class=file/action=preview/id=423461/febawb63.df
(Erişim Tarihi: 24.02.2015)
King, N., & Anderson, N., 2002. Managing innovation and change: A critical guide for
organizations. London: Thomson.
Knack S., and Keefer, P., 1997. Does Socail Capital Have an Economic Payoff: A Cross
Country Invetsigation, Quarterly Journal of Economics, Volume 112, 1254.
Koçel, T., 2003. İşletme Yöneticiliği. 9. Bası, Beta, İstanbul, s.29
Kumar, V., 2014. Understanding Cultural Differences in Innovation: A Conceptual
190
Framework and Future Research Directions, Journal of International Marketing, Vol.
22, No. 3, 1-2.
Lipset, S. M., 1990. Continental divide: The value and institutions of the United States and
Canada. New York, NY: Routledge.
Mokyr, J., 2002. The Gifts of Athena. Historical Origins of the Knowledge Economy.
Princeton, Oxford.
Nadler, D.A., and Tushman, M.L., 1996. Implementing new designs: Managing
organizational change. In M.L. Tushman and P. Anderson (Eds.), Managing strategic
innovation and change: A collection of readings (pp. 595–605). New York: Oxford
University Press.
Png, I. P. L., B. C. Y. Tan. and Wee, K.L., 2001. "Dimensions of National Culture and
Corporate Adoption of IT Infrastructure." IEEE Transactions an Engineering
Management, Volume 48, Issue 1, 36-45.
Rosenberg, N., 1972. Factors affecting diffusion of technology. Explorations in Economic
History, Volume 10, Issue 1, 3-33.
Shane, S., 1992. Why do some societies invent more than others? Journal of Business
Venturing, Volume 7, Issue 1.
Shane, S., 1993. Cultural influences on national rates of innovation. Journal of Business
Venturing, Volume 8, Issue 1, 59-73.
Smith, A., 1776. An inquiry into the nature and causes of the wealth of nations. London, UK:
Methuen.
Tayeb, M. H., 1992. The Global Business Environment, Sage Publications, London.
Trompenaars, F., and Hampden-Turner, C., 1997. Riding the waves of culture. Nicholas
Brealey Publishing, London
Tylor, E. B., 1958. Primitive culture. New York, NY: Harper, p.1
UNDP, Human Development Report, 1990
Ünsal, E.M., 2007. İktisadi Büyüme, İmaj Yayınevi, Ankara, 41-75.
Weber, M., 2009. Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu, Çeviren: Gülistan Solmaz, Alter
Yayıncılık, Ankara, 23-25.
World Bank, http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx
(Erişim Tarihi:04.02.2015)
Westwood R., and Low, D. R., 2003. “The Multicultural Muse: Culture, Creativity and
Innovation, International”, Journal of Cross Cultural Management, Volume 3, Issue 2,
9–259.
Yeldan,. E., 2010. İktisadi Büyüme ve Bölüşüm Teorileri, Elif Yayınevi, Ankara, 17-18
Zha, P., Walczyk, J. J., Griffith-Ross, D., Tobacyk, J., and Walczyk, D., 2006. The impact of
culture and individualism-collectivism on the creative potential and achievement of
American and Chinese adults. Creativity Research Journal, 18, 355-366.
191
Ek. Ülkelerin Kültürel Boyut Endeksleri
Ülkeler
GMB
BTB
EDB
B KB
Arjantin
49
46
56
86
Avusturya
11
55
79
70
Belçika
65
75
54
94
Brezilya
69
38
49
76
Bulgaristan
70
30
40
85
Kanada
39
80
52
48
Çin
80
20
66
40
Kolombiya
67
13
64
80
Hırvatistan
73
33
40
80
Çek Cumhuriyeti
57
58
57
74
Danimarka
18
74
16
23
Mısır
80
38
52
68
Estonya
40
60
30
60
Finlandiya
33
63
26
59
Fransa
68
71
43
86
Almanya
35
67
66
65
Hong Kong
68
25
57
29
Macaristan
46
55
88
82
İrlanda
28
70
68
35
İsrail
13
54
47
81
İtalya
50
76
70
75
Japonya
54
46
95
92
Kuveyt
80
38
52
68
Letonya
44
70
9
63
Litvanya
42
60
19
65
Lüksemburg
40
60
50
70
M a lta
56
59
47
96
Meksika
81
30
69
82
Hollanda
38
80
14
53
Norveç
31
69
8
50
Panama
95
11
44
86
Polonya
68
60
64
93
Portekiz
63
27
31
104
Romanya
90
30
42
90
Rusya
93
39
36
95
Sırbistan
86
25
43
92
Singapur
74
20
48
8
Slovakya
100
52
100
51
Slovenya
71
27
19
88
İspanya
57
51
42
86
192
İsveç
31
71
5
29
Trinidad ve Tobago
47
16
58
55
Türkiye
66
37
45
85
İngiltere
35
89
66
35
Amerika
40
91
62
46
193
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN DÜŞÜNME STİLLERİNİN YARATICILIK
DÜZEYLERİNE ETKİSİ
Özge ÖZTÜRK 1, Zeynep ÖZTEKİN2
ÖZET
Araştırmanın amacı, lise öğrencilerinin düşünme stillerinin; yaratıcılık düzeylerine etkisinin
incelenmesidir. Tarama modellerinden genel tarama modeli ile yapılan araştırmanın çalışma grubu,
Elazığ ilindeki farklı sosyo-ekonomik düzeylerde belirlenen lise öğrencileridir. Çalışma grubu onuncu
sınıfta öğrenim görmekte olan onbeş-onaltı yaş grubundaki öğrencilerdir.
Veriler, Sternberg
tarafından geliştirilen ‘Düşünme Stilleri Ölçeği’nden ve Raudsepp tarafından geliştirilen ‘Yaratıcılık
Düzeyini Belirleme Anketi’nden derleyerek oluşturulan envanterin lise öğrencilerine uygulanması
sonucunda elde edilmiştir. Araştırmanın verileri SPSS programı kullanılarak analiz edilmiştir. Elde
edilen verilerden yola çıkılarak araştırmacılar ve uygulayıcılar için çeşitli öneriler geliştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Düşünme stilleri, yaratıcılık
ABSTRACT
The main aim of this study is to investigate thinking styles of high school students’ to effect of their
level of creativity..The working group of study with the general screening model of the screening
models are the highschool students determined in different socio-economic levels in Elazığ. The
working group are 15-16 year-old students who are studying in tenth grade. Data developed by
Sternberg 'Thinking Styles Questionnaire from and developed by Raudsepp created by compiling an
inventory of Determining the Level of Creativity survey of high school students have been obtained as
a result of the implementation. The research data are analyzed using SPSS software. Starting from the
data obtained several recommendations for researchers and practitioners have been developed.
Key words : Thinking styles , creativity
1
Özge ÖZTÜRK, Teknoloji ve Bilgi Yönetimi Bölümü, Fırat Üniversitesi, Elazığ, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Zeynep ÖZTEKİN, Teknoloji ve Bilgi Yönetimi Bölümü, Fırat Üniversitesi, Elazığ, Türkiye,
e-posta: [email protected]
194
1.GİRİŞ
Bireysel farklılıklar eğitim ve öğretim sürecinde bireylerin başarılarına etki eden ve bu sürecin
şekillenmesinde etkili rolü olan önemli faktörler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda bireysel
farklılıklar günümüzde araştırmacıların ilgilendiği, sorguladığı konular arasında sıkça bulunmaktadır.
Yapılan araştırmalarda bireysel farklılıkları tek boyutta değerlendirmek mümkün olmadığı için bu
farklılıklar sınıflandırılmış ve her biri başka değişkenlerle incelenerek, ilişkisi veya farklılıkları ortaya
koyularak çalışmalarda yerini almıştır. Zeka, yetenek, özgüven, motivasyon, öğrenme ve düşünme
stilleri, yaratıcılık düzeyi önemli bireysel farklılıklardandır. Ülkemizde yapılan araştırmalar
incelendiğinde düşünme stilleri ile yaratıcılık düzeyi arasındaki ilişkiyi veya farklılığı inceleyen
çalışmaya pek rastlanmamıştır. Literatüre katkıda bulunmak amacıyla yapılan bu araştırmada düşünme
stillerinin yaratıcılık düzeyleri ile ilişkisi incelenmiştir.
1.1. Düşünme Stilleri ve Yaratıcılık
Düşünme nedir? Böyle bir soruyu oluşturma yeteneği, düşünme konusunda insanoğlunun yeteneğinin
farklılığını göstermektedir. Diğer hiçbir canlı, tasarlayamaz, analiz edemez, hatırlayamaz ya da
insanların gösterebildiği davranışları planlayamaz. Düşünme bilginin zihinsel olarak ortaya konuşunun
(sunumunun) işlenmesidir. Bu sunum; bir kelime olabilir, görsel bir tasarı olabilir, bir ses ya da
herhangi bir fikir olabilir. Düşünme eylemi, bir amaca ulaşmaya rehberlik etmek, bir soruya cevap
vermek ya da bir problemi çözmek amaçlandığında, yeni ve farklı bir biçime bilginin düzenlenişini
transfer etmektir. Düşünme bir beceridir, doğrudan öğretilebilir, öğretilmelidir. Birinin düşünme
yetenekleri ve etkililiği iyi düşünme araçları kullanılarak kesinlikle geliştirilebilir. Toplumların
geleceği, bireylerin, yaratıcı, muhakeme gücü yüksek, düşünebilen bireyler yetiştirebilmesiyle
mümkündür. Bu bağlamda, eğitimin amacı, sadece bilginin kazandırılması değil, aynı zamanda
yaratıcılık ve problem çözme için üst düzeyde düşünme stratejilerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesini
kapsamalıdır(Çubukçu, 2004). Düşünme ayrıca dış dünyada olup bitenlerin yansıması ile zihinde
yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçekliklerin, fikirlerin oluşması düşünme olarak adlandırılır. Bu
tanıma ek olarak düşünme; gözlem, deneyim, sezgi, akıl yürütme ve diğer kanallarla elde edilen bilgiyi
kavramsallaştırma,
uygulama,
analiz
ve
değerlendirmenin
disipline
edilmiş
şekli
olarak
tanımlanmaktadır.
Stil kavramı, moda, spor alanları, sanat, medya ve eğitim psikolojisi de dâhil olmak üzere birçok
akademik disiplinlerde, çeşitli anlamlarda kullanılır. Stil bir şeyleri yaparken ya da düşünürken tercih
edilen yoldur. Stil bir yetenek değildir, daha ziyade insanların sahip olduğu yeteneklerini
kullanımındaki tercihleridir. Bu, kişilikle yetenek arasındaki bir ara yüzdür. (Sternberg, 1997). Bu
195
kavramın çok yönlü olması tanımında ve anlaşılmasında bazı zamanlarda zorluk oluşturmaktadır. Yine
de bu kavram bireysellikle ilgilidir ve çoğunlukla bireysel kalite, form, faaliyet veya davranışları
tanımlamak için kullanılır. Bunların yanı sıra stil, bir kişinin düşünme, öğrenme, konuşma ya da
öğretme yolu olabilir. (Smith ve Pellegrini, 2000).
Düşünme stilleri, yeteneklerle değil insanların yeteneklerini kullanmayı nasıl tercih ettiği ile ilgilenen
akademik performanslarındaki bireysel farklılıkları kendine kaynak edinmektedir. Düşünme stillerinin
alternatif teorileri vardır ki hepsi ortak bir hedefi işaret eder “yetenekler ile açıklanamayan
performansı bireysel farklılıklar ile açıklamak” (Stemberg, 1997).
Öğrencilerin günlük etkinliklerini gerçekleştirirken ve öğrenme sürecinde davranış edinmeye
çalışırken, becerilerini işe koşmak için tercihen kullandıkları yaklaşımları ve yolları bilmek ve
açıklamak, bunlardan yaratıcılık ve sorgulama temelli olanları geliştirmek, akademik alan başta olmak
üzere her alanda performansı yükseltmek ve okulun üretkenliğini arttırmak bakımından önemli
yararlar sağlar. Bu bağlamda, stil kavramı eğitim öğretim süreçlerinde bireylerin yaratıcılığını
geliştirmede önemli bir unsurdur (Buluş, 2005). Eğitim öğretim sürecinde öğrencilerin farklı düşünme
stillerine sahip olması bireysel farlılıkların şekillenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Aynı şekilde
yine yaratıcılık düzeyi ile düşünme stilleri arasında da ilişki kurulabilir. Bir kişinin düşünme stili onun
bireysel bütün farklılıklarını etkilediği gibi yaratıcılık düzeyini de etkilemektedir.
“Yaratıcı düşünceyi tanımlamak amacıyla farklı bilim dallarından birçok uzman çeşitli tanımlamalar
yapmış olmalarına rağmen yaratıcı düşüncenin henüz kesin bir tanımı bulunmamaktadır. “Yaratıcılık”,
son derece karmaşık bir olaydır (Meissner, 2006).
Toplumların gelişmesinde yaratıcı düşünce önemli bir rol oynamaktadır. Yaratıcılık, toplumlarda daha
çok estetik ve sanatla uğraşan kişilere yakıştırılan bir özelliktir. Ancak insanlar sanatçı olmasalar da
yaratıcı olabilir. Bir ev hanımı, doktor, satıcı, yönetici, bilim adamı vb. yaratıcı olabilir. Yaratıcılık bir
öğrenme, düşünme, algılama biçimidir. Yaşantımızın her yönünde yaratıcı düşünmelerden
yararlanabiliriz. Pek çok buluş yaratıcı düşünmenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır (Erden, 2007).
Yaratıcılık; henüz doğru cevabı bulunmayan problemlere yeni yollar, yeni çözümler, yeni fikirler, yeni
buluşlar üretme yeteneğidir. Yaratıcılığın genel yetenekle yüksek ilişki göstermediğine ilişkin kanıtlar
bulunmaktadır(Tuckman, 1991; Gage ve Berliner, 1989’dan akt. Senemoğlu, 2007). Gibson ve
Chandler (1988)’e göre yaratıcılıkta önemli olan, bireyin geleneksel olmayan yollarla problemlere
196
çözüm üretmesidir. Yaratıcı birey, problemin farklı yönlerini görerek alternatif çözümler
üretebilir(Senemoğlu, 2007).
Yaratıcılığın temelinde akıcı, esnek ve özgün düşünebilme, dolayısıyla sorun çözebilme becerisi
yatmaktadır. Sezgi, merak ve mecaz yaratıcılığa ortam hazırlayan en önemli unsurlardır. Yaratıcılık
kişilerin doğuştan getirdikleri bir özelliktir. Sınırları olmayan, geliştirilebilen bir eylemdir.
Öğrenilmez, fakat uygun koşullar sağlandığı taktirde geliştirilebilir (Artut 2001).
2. YÖNTEM
Bu çalışma, nicel tarama modellerinden genel tarama modelidir. Veriler, Sternberg tarafından
geliştirilen ‘Düşünme Stilleri Ölçeği’nden ve Raudsepp tarafından geliştirilen ‘Yaratıcılık Düzeyini
Belirleme Anketi’nden derleyerek oluşturulan envanterin lise öğrencilerine uygulanması sonucunda
elde edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan Sternberg,J ve Wagner (1988, 1997) tarafından geliştirilen,
Seval Fer tarafından Türkçeye uyarlanan, düşünme stilleri envanterinin temelleri yine Sternberg
tarafından öne sürülen zihinsel özyönetim teorisine dayanmaktadır. Aşağıda bulunan Tablo 1’ de
zihinsel özyönetim kuramına göre düşünme stilleri ve temel özellikleri yer almaktadır.
Tablo 1. Zihinsel Özyönetim Kuramına Göre Düşünme Stilleri ve Temel Özellikleri
197
Tablo 1 incelendiğinde, düşünme stillerinin beş temel boyuta ve on üç alt boyuta sahip olduğu
görülmektedir. Bu çalışmada eğilimler ve yönelimler temel boyutları incelenmiştir. Buna göre
öğrencilerin sahip olduğu düşünme stilinin yaratıcılık düzeyiyle olan ilişkisi incelenmiştir.
Araştırmanın çalışma grubu, Elazığ ilinde farklı sosyo-ekonomik seviyelerde (düşük, orta ve yüksek
olarak) belirlenen mahallelerde öğrenim gören 10. sınıf lise öğrencilerinden seçilmiştir. Çalışma
grubunda yer alan öğrenciler 15-16 yaş grubundadır. Ayrıca çalışma grubu oluşturulurken farklı lise
türlerinden öğrenciler seçilmiştir. Anketlerden elde edilen veriler, SPSS programı ile analiz edilmiştir.
Araştırmanın çalışma grubunda 157 öğrenci bulunmaktadır. Çalışma grubunun 84’unu (%53,50) kız,
73’ünü (% 46,50) ise erkek öğrenciler oluşturmuştur. Çalışma grubundaki öğrencilerin anne-baba
birliktelik durumları ve öğrencinin kimin yanında yaşadığına dair bilgilerde elde edilmiştir. Yine
öğrencilerin anne ve babalarının eğitim durumları da anket sonucunda elde edilmiştir.
4.BULGULAR, SONUÇ VE ÖNERİLER
Tablo 2. Lise Öğrencilerinin Düşünme Stilleri İle Yaratıcılık Düzeyleri Arasındaki İlişki
Yaratıcılık Düzeyi ve
N
p
Düşünme Stilleri
157
0.00
Yukarıdaki tablo incelendiğinde, araştırmaya toplam 157 öğrencinin katıldığı görülmektedir. Tablo
2‘ye göre lise öğrencilerinin düşünme stilleri ile yaratıcılık düzeyleri arasında (p=0,00, p<0,05)
anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre lise öğrencilerinin yaratıcılık düzeyleri
düşünme stillerine göre değişmektedir. Dışadönük düşünme stiline sahip öğrencilerin içedönük
düşünme stiline sahip öğrencilere kıyasla yaratıcılık düzeylerinde farklılık olduğu görülmüştür. Bu
farklılık dışadönük düşünme stiline sahip öğrencilerden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde yenilikçi
düşünme stiline sahip öğrencilerin tutucu düşünme stiline sahip öğrencilere göre daha yaratıcı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
198
Araştırmanın ikinci sorusu olan lise öğrencilerinin ailelerinin gelir düzeyi ile yaratıcılık arasındaki
ilişkiye ait Anova değerleri Tablo 3’ de verilmiştir.
Tablo 3. Lise Öğrencilerinin Ailelerinin Gelir Düzeyi İle Yaratıcılık Arasındaki İlişkiye
Ait Anova Değerleri
Gelir Düzeyi
N
SS
Düşük
33
3.52
0.39
Orta
106
3.52
0.37
Yüksek
18
3.37
0.23
Toplam
157
3.50
0.36
p
0.23
Analizler sonucunda elde edilen Tablo.3’ deki verilere göre ailelerin gelir düzeyi ile lise öğrencilerinin
yaratıcılık düzeyleri arasında (p=0.23, p>0.05) anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Bu sonuca göre
sosyo-ekonomik farklılıkların yaratıcılığa etki etmediği söylenebilir.
Tablo 4. Lise Öğrencilerinin Babalarının Eğitim Seviyeleri İle Öğrencilerin Yaratıcılık
Düzeyleri Arasındaki İlişkiye Ait Anova Değerleri
Babanın Eğitim
N
SS
p
Seviyesi
Okur Yazar Değil
4
3.41
0.58
İlkokul Mezunu
24
3.62
0.32
Ortaokul Mezunu
28
3.57
0.45
Lise Mezunu
39
3.51
0.39
Üniversite
50
3.43
0.32
12
3.51
0.26
157
3,50
0.36
0.27
Mezunu
Lisansüstü
Mezunu
Toplam
Tablo 4’teki verilere göre anlamlılık değeri p= 0.27, p>0.05 olduğundan lise öğrencilerinin yaratıcılık
düzeyleri babanın eğitim seviyesine göre farklılık göstermemektedir.
199
Tablo 5. Lise Öğrencilerinin Annelerinin Eğitim Seviyeleri İle Öğrencilerin Yaratıcılık
Düzeyleri Arasındaki İlişkiye Ait Anova Değerleri
Annenin Eğitim
N
SS
p
Seviyesi
Okur Yazar Değil
21
3.49
0.26
İlkokul Mezunu
43
3.60
0.42
Ortaokul Mezunu
25
3.56
0.31
Lise Mezunu
32
3.44
0.48
Üniversite
28
3.44
0.21
8
3.49
0.22
157
3,51
0.36
0.28
Mezunu
Lisansüstü
Mezunu
Toplam
Uygulanan anketler sonucunda elde edilen verilere göre lise öğrencilerinin annelerinin eğitim
seviyeleri ile öğrencilerin yaratıcılıkları arasında anlamlı bir farklılık (p=0.28,
p>0,05)
bulunmamaktadır.
Yapılan araştırmaya ilişkin bulgular, yaratıcılık düzeyinin düşünme stillerine göre farklılık
gösterdiğini ancak ailenin gelir düzeyine ve ebeveynlerin eğitim seviyesine göre farklılık
göstermediğini ortaya koymuştur.
Bu çalışma sonucunda uygulayıcılar; öğrenciler ortaöğretime geçiş yapmadan onların düşünme
stillerine ilişkin bilgi sahibi olarak okul seçiminde yönlendirmede bulunabilir, öğrencilerin düşünme
stillerini dikkate alarak öğrenme ortamlarını her okulda farklı hazırlayabilirler.
Araştırmacılar, öğrencilerin yaratıcılık ve düşünme stillerini diğer faktörlerle ( cinsiyet, okul
türü…gibi) karşılaştırabilirler. Bu çalışma sadece 10. Sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Aynı şekilde
bu tarz çalışmalar ilk ve orta seviyedeki okulların farklı sınıfları için ve daha çeşitli okul türleri için
yapılabilir.
200
KAYNAKLAR
Artut, K. 2001. Sanat Eğitimi Kuramları ve Yönetimleri. Anı Yayıncılık, Ankara.
Buluş, Mustafa. 2005. “İlköğretim Bölümü Öğrencilerinin Düşünme Stilleri Profili Açısından
İncelenmesi”. Ege Eğitim Dergisi s. 1–24.
Çubukçu, Zühal. 2004. “Öğretmen Adaylarının Düşünme Stillerinin Öğrenme Biçimlerini Tercih
Etmelerindeki Etkisi”. XIII.Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı.
Erden, M, 2007. Eğitim Psikolojisi. Gelişim-Öğrenme-Öğretme. Ankara:Arkadaş Yayınevi.
Fer, S., "Aday Öğretmenlerin Düşünme Stilleri Nedir?" XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi,
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 28-30 Eylül 2005, Denizli.
Meissner H. 2006. “Creativity and Mathematics Education”, İlköğretim Online c. 5(1), s.65-72.
Senemoğlu, Nuray. 2007. Gelişim Öğrenme ve Öğretim:Kuramdan Uygulamaya. Ankara:Gönül
Yayıncılık.
Smith, P. (Editör) ; Pellegrini, A.D. (Editör). 2000. Psychology of Education, Major Themes: Pupils
and Learning.
Stemberg, R. J. (1997). Thinking styles. New York: Cambridge University Press.
201
AR-GE ÇALIŞMALARININ HASTA VE ÇALIŞAN
MEMNUNİYETİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: MALATYA DEVLET
HASTANESİ ÖRNEĞİ
Songül IŞIK, Derya CENGİL, Özal Erkan DEMİR, Uzm. Dr. Erhan BERK
(ÖZET)
Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde, kalkınma ile ilgili olarak seksenli yıllarla
birlikte yeni bir model arayışı içerisine girilmiş, bunun neticesinde Ar-Ge çalışmaları, inovasyon ve
bilgi ön plana çıkmıştır.
Günümüz modern dünyasında bir ülke için gelişmişliğin ölçüsü, bilim ve teknolojiye verilen
önemle yakından ilişkilidir. Bu noktada Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) içerisinde
Araştırma‐Geliştirme (Ar‐Ge) harcamalarına ayrılan pay büyük bir önem arz etmektedir. Ar-Ge,
bilgiye ve teknolojiye dayalı olarak yeni ürünlerin oluşturulması, geliştirilmesi ve yeni üretim
tekniklerinin gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir. Nitekim literatürde bu oranın %2’den fazla
olması ülkenin gelişmişliğinin önemli bir ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından yayınlanan “Temel Bilim ve Teknoloji Göstergeleri 2009/2”
raporuna göre, Ar‐Ge harcamalarının 2008 yılı OECD ortalaması yaklaşık 30 milyar dolar, Avrupa
Birliği (AB) ortalaması 10 milyar dolardır. Yayınlanan rakamların işaret ettiği üzere Ar-Ge
çalışmalarının ve “bilgiye yatırım yapmanın” önemini kavrayan Avrupa ülkeleri bu uğurda harcama
yapmaktan geri durmamıştır.
Kalkınmışlık
düzeyinin
ölçümünde
kullanılan
en
önemli
göstergelerden biri de sağlık harcamalarıdır.
Ülkemizde sağlık alanında yapılmakta olan Ar- Ge çalışmaları Sağlık Bakanlığı, Refik
Saydam Hıfzıssıhha Merkezi, Kamu ve Özel Sağlık Kuruluşları ile TÜBİTAK tarafından; genellikle
sağlık teknolojileri, ilaçlar, sağlığın korunması ve tedavisi alanlarında gerçekleştirilmekte, bu
çalışmaların sosyal etkileri üzerinde durulmamaktadır. Oysaki Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “ Sadece
hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil kişinin bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik
hali” olarak tanımlamaktadır. Bu da inovasyon ve Ar- Ge faaliyetlerinin sağlık sektöründe etkin bir
biçimde uygulanmasını gerekli kılmıştır.
Bildirimizde, Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge birimi tarafından,
hasta memnuniyetini
arttırmak, personel, hasta ve yönetim üçlüsünün ilişkisini güçlendirmek amacıyla yürütülen “Bir
Fikrim Var” Projesi ile zamandan ve iş gücünden tasarruf sağlamak amacıyla geçiş yaptığımız “Online
Eğitim Sistemi” çalışmalarının hasta ve çalışan memnuniyetleri üzerindeki etkileri tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık, Ar-Ge, İnovasyon, Hasta ve Çalışan Memnuniyeti
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
202
THE EFFECTS OF RESEARCH-DEVELIPMENT UNIT OF MALATYA STATE
HOSPITAL’S STUDİES ON PATİENT AND PERSONEL PLEASURE
medical expert Erhan BERK, Özal Erkan DEMİR, Songül IŞIK, Derya CENGİL
ABSTRACT
It has been in seaarch quest of a new model about progress along with 1980 in developed and
developing countries of world as a result of this, research- development (arge) activities, innovation
and information come to the frefront.
In our modern-day world, the accuracy of development for a country is closely related to the
valve of science and techonology. Herein, percentage of research-development outlay offers a great
importance within gross domestic product setting great store.
Research-Development can be identified as creating developing new products based on information
and techology, and implementing new production techniques.
Thus,this rate being more than %2 is accepted as a big accuracy of the country’s development
in literature. According to the report “ basic sciense and ındicotors of Techology 2009/2 “ which is
broad casted by Economic Cooperation and development expense in 2008 is approximately 30 billion
dolars, and the average of the European Union is 10 billion dolars. The broadcasted numbers as
pointed out, European countries understanding the impertance of Researc-Development activities and
“investing in knowledge” don’t retrain to spend Money. One of the most important indicater in
measurement of development level is also health expense research-development activities based on
healthcare field in our country are usually carried out in the fields of health techrologies, drugs
preserving health and treatment by Ministry of Health, Refik Saydam hıfzısıhha Merkezi,Public and
Private Health Foundattions, TÜBİTAK, but social effects of these studies are passed off. However,
world Health Organization(WHO) identifies healt as ” well-being is not only physically, spiritually
and secially, but also not being pesture in disease and disability. “ This makes essential carrying out
innovation and research-development studies in health field effectively.
The effects of “Online Education System” studies which switched on the intent of saving time
and laber force in patient and personel pleasure and in an attempt to increase patient plesure, to
stregthen relation in.patient, personennel and moragement triad with the Project of “I have an idea“
will be discussed in our declaration by Research-Development of Malatya State Hospital.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
203
GİRİŞ
Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) kelimesi son zamanlarda sıkça kullanılmakla beraber herkes
tarafından farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Kimilerine göre Ar-Ge yeni bir ürün üretmek iken,
kimilerine göre salt bilimsel çalışmalar yapmaktır. Tanım olarak ise Ar-Ge, bilimsel ve teknik bilgi
birikimini artırmak amacıyla, sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen, yaratıcı çaba ve bu bilgi
birikiminin yeni uygulamalarda kullanımıdır (Gemici, 2015).
Ar-Ge, bilim ve teknoloji altyapısını oluşturarak, mevcut ürünlerin geliştirilmesi ve
işletmelerin varlıklarını sürdürebilmesi için temel bir işletme fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır
(Şimşek ve Çelik, 2010:275). İşletmelerin yeni ürün ve üretim tekniklerinin geliştirilmesine yönelik
gerçekleştirdikleri sistemli ve yaratıcı çalışmalar veya çalışmalar topluluğu Ar-Ge olarak adlandırılır
(Can ve Güney, 2007:517). Eğitim, bilim ve teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde
etmek veya mevcut bilgilerle yeni ürünler ve bilgiye dayalı yeni projeler üretmek veya mevcut olanları
geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmalar da Ar-Ge olarak tanımlanır (TOBB, 2004: 10).
Ar-Ge faaliyetlerini sadece işletmeler bazında ekonomik amaçlı ürün geliştirilmesi olarak
düşünmek doğru değildir. Hastalıklara yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi, enerji, su, gıda, çevre
vb. küresel sorunlar için yeni çözüm yollarının bulunması, yeni iletişim yollarının veya güvenlik
araçlarının keşfedilmesi gibi tüm alanlarda Ar-Ge faaliyetlerinden söz etmek mümkündür. Bu nedenle,
Ar-Ge faaliyetlerine stratejik boyutta artan ölçüde önem vermek gereklidir (Akbulak ve Akbulak,
2010:7).
Günümüzde giderek artan küresel rekabet, işletmeleri yeni ürünler, hizmetler, süreçler ve
örgüt yapıları geliştirmeye, yenilikçi olmaya zorlamaktadır. Yenilik, bir düşüncenin, aracın, sistemin,
politikanın, programın, ürünün veya hizmetin işletme tarafından ilk kez sunulması veya kullanılması
olarak tanımlanabilir (Güleş ve Bülbül, 2004:125). İnovasyon, örgütlerde daha önce var olan bilgilerin
farklı kullanımını ya da yeni bilgi üreterek değer yaratmanın nasıl yapılacağını ifade eden bir terimdir.
Bu kavram genellikle yeni bir ürün veya hizmet geliştirme anlamında kullanılırsa da, yeni iş modelleri,
yönetim teknikleri ve yeni örgütsel yapıları da kapsamaktadır (Jamrog ve diğ., 2006: 10).
İnovasyon uygulamalarında temel amaç, daha önce keşfedilmemiş olanı keşfetmek değil;
gözden kaçan her türlü yöntemsel aksaklığı veya organizasyonel bozukluğu tespit edip mevcut
sorunları yeni fikirlerle çözmek ve sorun yaşanmayan sistemleri ise daha iyi işler hale getirmektir
(Cambaz, 2009). İnovasyon kavramı bilinenin aksine mutlaka yeni teknoloji anlamına gelmemekle
birlikte önemli olan yeni, farklı, sıra dışı veya karşılanmamış ihtiyaçlara hitap eden fikir üretmektir.
Ar-Ge faaliyetleri birbiriyle bağlantılı üç aşamadan oluşmaktadır;
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
204
1) Temel Araştırma: Belirli, özgün bir uygulama veya kullanım düşünülmeden, kuramsal
veya deneysel çalışmalarla olguların ve gözlemlenebilir durumların altında yatana ilişkin yeni bilgi
edinmeye denir.
2) Uygulamalı Araştırma: Uygulamalı araştırma da özgün bilgi üretmeye yöneliktir. Ana
hedef olarak doğrudan özgün ve pratik bir amaç içerir.
3) Endüstriyel Geliştirme: Araştırma ve/veya pratik deneyimden edinilmiş ve halen var olan
bilginin üzerinde yükselen, ancak yeni materyaller, ürünler, devreler üretmeye; yeni süreçler, sistemler
hizmetler oluşturmaya veya halen üretilmiş veya oluşturulmuş olanları büyük ölçüde iyileştirmeye
yönelik sistemli çalışmalardır (Gemici, 2015).
Araştırma geliştirme faaliyetleri ve inovasyon uygulamaları tüm dünyada büyümenin,
verimliliğin ve rekabet edebilirliğin önemli bir parçasıdır. Bugün genellikle gelişmiş ülkeler, Ar-Ge
faaliyetlerine ve özellikle temel araştırmalara büyük önem verirken, gelişmekte olan ülkelerde bu
faaliyetler daha az yapılmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2001).
SAĞLIKTA AR- GE
Ar-Ge faaliyetleri, özellikle 2. Dünya savaşından sonra önem kazanmış ve birçok ülkede
"Devlet Politikası" olarak ön plana çıkmış, bilim ve teknolojideki en önemli atılım bu yıllarda kendini
göstermiş ve teknik ilerlemenin iktisadi kalkınmaya etkisi araştırılmaya başlanmıştır (Sağlık
Bakanlığı, 2001).
Ar-Ge faaliyetlerinin belirleyici özelliği; yeni bilgi ve ürün üretmek veya mevcut ürünleri daha
yüksek bir verimlilik artışı ve daha düşük bir maliyetle üretmek imkanı sağlamasıdır. Ar-Ge
faaliyetlerini benzer etkinliklerden ayıran temel ölçüt, Ar-Ge' de çok yüksek derecede yenilik
(özgünlük) bulunmasıdır (Sağlık Bakanlığı,2001).
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayırımı dikkate alınarak konuya bakıldığında; halen
kalkınmış ülkelerde yapılan Ar-Ge faaliyetleri, dünyada yapılan araştırmaların %95'ini, dünya patent
mülkiyetinin %94’ünü oluştururken, dünya nüfusunun %70'ini oluşturan kalkınmakta olan ülkeler bu
faaliyetlerin ancak %5'ini gerçekleştirmekte, dünya patent mülkiyetinin yalnızca %6'sına sahiptirler
(United Nations, 1998: 29). Ayrıca, gelişmiş ülkelerin Ar-Ge harcamaları GSMH'nın %2-3'ü
dolayında iken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran %0.2-0.3 civarındadır. Aynı şekilde, gelişmiş
ülkelerde iktisaden faal on bin nüfusa düşen araştırmacı sayısı 90-120 arasında değişirken, gelişmekte
olan ülkelerde bu oran en fazla %40’dır (Sağlık Bakanlığı, Ankara, Kasım,2001).
Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan kaynakların içindeki payı, 1997 yılında, AB ülkelerinde ortalama
%2, ABD'de %2.8, Japonya'da %3 civarındadır. Türkiye'de ise bu pay %1 olarak hedeflenmiş ancak,
yaklaşık %0.5 civarında gerçekleşmiştir. Toplam harcama içinde özel sektörün payı %30 olarak
hedeflenmiş ancak 1996’da %26’ya ve 1997’de %32’ye yükselmiştir. Özel sektörün toplam içindeki
payı, Japonya’da %72, ABD’de %74, Almanya’da %67, Kore’de %72’dir. İktisaden faal on bin kişiye
düşen tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli sayısı, 1996 yılında, Türkiye'de 10 olmasına karşılık, AB
ülkelerinde ortalama 94, ABD'de 80 ve Japonya’da 130'dur (Sargutan, 1996:70).
Diğer taraftan sağlık sektörünün temel kurumlarından olan hastaneler, sürdürülebilirlik ve
rekabet gücü sağlama ve hastaların, sağlık personelinin ve paydaşların ihtiyaçlarına daha iyi yanıt
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
205
verebilme düşüncesiyle yenilikçi olmak durumundadırlar (Boutros, 2007: 51). Bu düşünceden
hareketle son on yılda inovasyonun sağlık sektörü ve hastaneler için önemi daha fazla gündeme
gelmiş, akademisyen ve uygulayıcıların bu yöne eğilimleri artmıştır. Ne var ki sağlık hizmetlerinin,
neyi yapmanın etkili ve gerekli olduğunu belirlemeyi güçleştiren karmaşık yapısı inovasyon yapmayı
da güçleştirmektedir (Price, 2006:49). Hastanelerde yenilikçilik, sanayi sektörüne göre
uygulanabilirliği daha güç bir olgu olarak kabul edilebilir. Buna ek olarak yenilikçilik kavramının,
hastaneler açısından sanayi sektörüne göre daha yeni bir olgu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır
(Aksay ve Orhan, 2013).
Sağlık hizmeti -doğası gereği- meydana gelebilecek küçük bir hatayla insan hayatı için
tehlikeli olabilecek sonuçlar doğurabilir. Bu durum ilk bakışta hastane işletmelerinde yenilikçilik
yapmanın –risk almada çekimser kalınabileceği düşüncesi ile- daha zor olacağı algısını doğurmaktadır.
Ancak tıp bilimindeki sürekli ilerlemelerin hastane işletmelerinde sunulan teşhis, tedavi ve
rehabilitasyon süreçlerine entegrasyonu çabaları beraberinde yenilikçiliği getirecektir. Bunun yanı sıra
otelcilik, yemek, teknik hizmetler, eğitim ve hasta kayıt gibi teşhis ve tedavi süreçlerine bileşen olan
daha pek çok faaliyetin gerçekleştiği yerler olan hastanelerin, yenilikçilik yapabilme adına zengin
işletmeler olduğu görülmektedir (Aksay ve Orhan, 2013).
Sağlık sektörünün çıktıları hizmet alanlara somut bir şekilde sunulmadığı için; hizmet alan
hastalarımızın memnuniyeti hizmet kalitesini belirlemede ön plana çıkmaktadır.
Sağlık
hizmetlerinde
yenilikleri
2
ayrı
başlık
altında
inceleyebiliriz:
1.Teknolojik
yani
hizmetin
sunuş
biçimini
değiştirebilecek
nitelikte
yenilikler
2.Hizmetin sunum biçiminden ziyade mevzuatsal / kanunsal biçimde yenilikler
Sağlık işletmeleri temel çıkış noktası olarak kaliteli, sürekli ve hızlı hizmet üretmek zaruriyetinde olan
kuruluşlardır. Bu çerçeveden hareket ile dünyada sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi anlamında birçok
alanda araştırma ve yenilikler gerçekleştirilmektedir. Kişisel sağlıktan, toplumu etkileyen önleyici
sağlık çalışmalarına dek yapılan tüm faaliyetlerin temelinde yukarıda bahsi geçen noktalar yer
almaktadır (Cambaz, 2009).
HASTANEMİZDE AR- GE
Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge Birimi çok yakın bir geçmişe sahip olup; hasta/çalışan hak ve
güvenliği çerçevesinde, yenilikçi yaklaşımıyla, ekip çalışmasına inanarak, iyileştirmede
sürdürülebilirlik bilincini ilke edinmiştir. Ar-Ge Birimimiz sağlık hizmetlerinin daha etkin ve verimli
olmasını amaçlayan, hizmet kalitesinin sürekli olarak yükseltilmesi gerekliliğine inanan, toplumun
sağlık düzeyinin yükseltilmesi için projeler geliştiren, karşılanmamış ihtiyaçlara etik değerleri
gözeterek maliyet etkin çözümler üreten bir hizmet anlayışına sahiptir.
Malatya Devlet Hastanesinde görev yapan tüm personelin yönetime katılımının sağlanması,
hasta, personel ve yönetim üçlüsünün ilişkisinin güçlendirilmesi, hizmet sunumunda minimum iş gücü
ve maliyet ile maximum faydanın sağlanması için gerekli eylem planlarının oluşturulması temel
misyonumuz olmuştur.
Sağlık sektörünün her alanında hizmet veren personellerin hizmet içi eğitimlerinin Sağlık
Bakanlığının belirlemiş olduğu eğitim programları çerçevesinde tam ve verimli olacak şekilde
verilmesinin sağlanması, Hastanemizde yapılan sosyal faaliyetler ile personellerle bir araya gelinerek
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
206
önemli günlerinde yanlarında olduğumuzun hissettirilmesiyle sağlık hizmetlerini sunanların ve
alanların memnuniyetlerinin arttırılması ilke edinilmiştir.
1) Ar- Ge Birimi Çalışma Prensibi
Yenilikçi olmak, yeni teknolojiler, ürün ve süreçler geliştirmek, rekabet oyununda ayakta
kalmanın temel koşulu olarak görülmektedir. İşletmelerin başarı kriterleri arasında üst sıralarda yerini
alan inovasyon yeteneği açısından Ar-Ge hayati önem taşıyan faaliyetlerden birisi olarak kabul
görmektedir (Nunes vd., 2010:292). Bu noktada işletmelerin Ar-Ge faaliyetlerine gereken önemi
vermesi gerekmektedir. Ancak girişimsel inovasyon yoksa başka bir ifadeyle Ar-Ge faaliyetlerini
yapanların girişimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz ve Ar-Ge sonuçları inovasyona
dönüştürülemez (Zerenler vd., 2007:662). Çünkü işletmeler için günümüzde ve gelecekte yaşamsal
öneme sahip olacak inovasyon, işletmenin sahip olduğu insan kaynakları ile doğrudan ilişki
içerisindedir (Pfeffer, 1995:26; Tokmak, 2008:31). Dolayısıyla inovasyon kavramını soyut olmaktan
çıkartıp somut olarak bir ürün veya hizmete çeviren Ar-Ge faaliyetleri de işletmelerde rakipler
tarafından taklit edilemeyecek rekabet üstünlüğü sağlamanın en önemli unsuru sayılan insan
kaynakları ile doğrudan ilişkili olarak değerlendirilmektedir (Yaşar, 1999:62).
Ar-Ge faaliyetlerinde başarıya ulaşmanın koşulu nitelikli personelin istihdam edilmesinden
geçmektedir. Ancak işletmeler Ar-Ge faaliyetlerinin insan boyutunu ihmal etmekte, daha çok ArGe’nin finansal boyutlarına ve çıktılarına odaklanmaktadırlar. Oysa, yenilikçiliğin ve Ar-Ge’nin en
önemli girdisini beyin gücü oluşturmaktadır (Bakan, Doğan ve Kıllı, 2013:36).
Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge Birimi olarak hizmette katkıyı arttırmak amacıyla,
paylaşımcı ve teknik kabiliyetleri ortaya çıkarıp birleştirerek, potansiyel beyin gücü ve bilgi birikimini
tanıyıp tetikleyerek, kurumumuz çalışanlarının ve kurumumuzdan hizmet alanların istifadesine
sunarak memnuniyetini artırmayı amaçladık. Bu hedeflerden hareketle ekip ruhu ile çalışmalar
yapmak, teknik, idari ve mali konularda proje üretmek için tamamen gönüllülük esasına dayalı bir ekip
oluşturduk.
Ülkemizde çalışan iş gücü içinde 10.000 kişide sadece 10 kişi Ar-Ge çalışmalarında görev
alıyorken bu oran kurumumuzda çalışan 3565 personel içinde 50 kişi olup bu kişiler kendi görevlerine
ek olarak Ar-Ge çalışmalarında görev almaktadırlar.
Ar-Ge ekibimiz; Ar-Ge Birim çalışanları ve çemberlerden oluşmaktadır (Şekil 1).
Çemberlerimiz, en az 3 kişi olacak şekilde değişen sayılarda üyelerden oluşmaktadır. Her çemberin
üyelerinin koyduğu faaliyet alanlarına özgü isimleri vardır. Faaliyet alanlarını, alt çember sayılarını ve
programlarını kendileri belirlerler. Her faaliyet ya da projenin bir yürütücüsü vardır ve yürütücüleri
yine çember üyeleri seçerler. Her branştan gönüllü kişiler birlikte Ar-Ge çemberi oluşturabilir ve
herkesin çalıştığı alanda çember oluşturmaları tercih edilir. Çemberlerimizin Ar-Ge konuları teknik,
tıbbi, mali ve idari, yaşamı kolaylaştıran, karşılanmamış ihtiyaçları gideren, sosyal faaliyet ve
sorumlulukları da içeren geri dönüşümlü, uygulanabilir ve sürdürülebilir öğeler içerir. Kendi faaliyet
alanlarında Ar-Ge çalışmaları yapan çemberler, başka alanlarda Ar-Ge çalışması yapan çemberlerle
etkileşim içinde olur ve birbirlerine yol gösterebilirler. Ar-Ge birimi ve çemberler kendi belirledikleri
periyotlarla toplantılar yaparlar.
2) Ar-Ge Biriminin Görevleri


Ar-Ge projeleri üretmek ve Ar-Ge çalışmalarının bizzat içinde olmak,
Ar-Ge süreç yönetiminde çemberler arasında koordinasyonu sağlamak,
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
207
 Ar-Ge çemberleri’ nin oluşumunda lokomotif olmak,
 Ar-Ge birimi ve Ar-Ge çemberi toplantıları düzenlemek,
 Sağlık bakanlığı ve diğer kurumların, Ar-Ge birimleri ile koordinasyonunu sağlamak.
 Teknolojik gelişim fuar ve seminerlerini takip etmek, ürün ve hizmet konulu AR-GE
gezileri düzenlemek ve çember üyeleri ile katılım organizasyonu yapmak,
 Projelerin gereklerine göre, kamu kurumlarından ve gönüllü teşvik ve destek
kuruluşlarından, direk ve dolaylı destek sağlamak.
3) Ar-Ge Çemberleri
Şekil 1
Sosyal Faaliyet Çemberi: Belirli gün ve haftalara uygun olarak ilgili etkinliklerin
planlanması, personele duyurulması ve gerçekleştirilmesini, doğum, ölüm, düğün vb. durumlarda tüm
personelin haberdar olmasını sağlar. Çemberin temel amacı personeli sosyal etkinliklerle motive
etmek, yönetimin personelin yanında olduğunu hissettirerek, personel-yönetim ilişkisini güçlendirmek,
Ar-Ge faaliyetlerine katılım için personeli yüreklendirmek ve böylece çalışan memnuniyetinin
artırılmasını sağlamaktır. Bu kapsamda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 14 Mart Tıp Bayramı
Etkinliği gibi faaliyetler gerçekleştirilmiş olup, personellerin memnuniyetini yapmış olduğumuz anket
çalışması ile ölçülmüştür.
Eğitim Çemberi: Hastanemizde hizmet veren personellerin Sağlık Bakanlığının belirlemiş
olduğu eğitim programları ile ihtiyaç olduğu tespit edilen konularda hizmet içi eğitimlerinin
verilmesinin sağlanması amaç edinilmiştir. Personelin eğitim ihtiyacının saptanmasını, eğitim
komitesinin aldığı kararların geliştirilerek uygulanmasını, üniversiteler, bakanlık vb. kurumlar
tarafından gerçekleştirilen kongre, sempozyum, panel gibi etkinliklerin duyurusunun yapılması ve
personelin katılımının sağlanması ve kurum dışından alınacak olan eğitimlerin organizasyonu
sağlanmaktadır.
Sağlık Turizmi Çemberi: Bu çemberimizin amacı; sağlık bilişim altyapısının sağlık
turizmine uyumlu hale getirilmesine, uluslar arası alanda sağlık lansman ve pazarlamasının yapılarak,
nitelikli insan potansiyelinin oluşturulup sağlık tesislerine erişilebilirliğin arttırılmasını sağlamaktır.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
208
Malatya Devlet Hastanesini küresel sağlık turizimi için cazibe merkezi
haline getirerek,
kurumumuzun rekabet edilebilirlik düzeyinin geliştirilmesine katkı sağlamayı hedeflemiştir.
Yeşil Hastane Çemberi: Bu çember; hastanemiz atıklarının standartlara uygun şekilde
ayrıştırılması, doğaya zarar vermeyecek şekilde geri dönüşümünün sağlanması, tıbbi atıkların
minimizasyonunu sağlayarak mali giderinin azaltılması ve doğaya katkı sağlayacak projelerin
geliştirilmesi faaliyetlerini yürütmektedir. Yürüttüğü tüm faaliyetlerde sürekli iyileştirmeyi, doğal
kaynakların etkin kullanılmasını, yasalara tam uyumlu kirliliğin önlenmesini, faaliyetleri sırasında
oluşan atıkların öncelikli olarak kaynağında azaltılmasını ve ayrıştırılmasını, geri dönüşüme
kazandırılmasını ve en uygun yöntemlerle bertaraf edilmesini amaç edinmektedir.
Tıbbi Cihaz ve Teknoloji Çemberi: Yeni bir tıbbi ürünün tasarlanması, var olan
teknolojilerin geliştirilmesi ya da uygulanabilirliğin artırılmasını hedeflemektedir.
Görsel Tasarım, Reklam ve Tanıtım Çemberi: Hastanemizle ilgili yeni uygulamaların hasta
ve personellerimize duyurulması, ilklerin tanıtımının yapılması, görünürlük faaliyetlerinin geliştirilip
uygulanması, web sitesinin düzenlenmesi, basınla koordinasyonun sağlanması, yapılacak sosyal
faaliyetlerin duyurusunun ve görsel tanıtımının yapılması amaçlamıştır.
Sosyal Sorumluluk Çemberi: Malatya Devlet Hastanesi sosyal sorumluluk faaliyetlerini asli
faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmektedir. Bu çember sürdürülebilir gelişme için
yenilikçi ürünler kadar sağlıklı, eğitimli ve temiz bir çevrede yaşayan kuşakların yetiştirilmesini ilke
edinerek, toplumun, sağlık konusunda bilinçlendirilmesi ve sağlıklı bir neslin yetişmesini, yürütülen
faaliyetlerin eğitim ekseninde yapılanmasını ve toplumun entelektüel sermayesinin gelişimine katkı
sağlamayı hedefler.
4) Ar-Ge Birimi Proje ve Faaliyetleri
Bir fikrim Var Projesi: İşletmelerde Ar–Ge departmanlarının çalışmaları sonucu olsun ya da
olmasın inovasyon süreci üç temel aşamada gerçekleşir (Aksay ve Orhan, 2013: 10-23). Bunlar, fikir
üretimi, fikirlerin gerçekleştirilmesi ve fikirlerin ticarileşmesi aşamalarıdır.
İnovasyon sürecinin birinci aşamasını fikir üretimi ve uygun fikirlerin seçilmesi
oluşturmaktadır. Bu aşamada örgüt, iç ve dış çevre faktörleri üzerinde gerçekleştirilecek araştırmalarda
inovasyon için yeni fikirler toplar ve seçer. Bu fikirler, mevcut teknolojik imkânların itmesi ya da
pazarda oluşan talebin çekmesi ile de şekillenebilmektedir (Sattler, 2011: 12)
Ar-Ge ile inovasyon ayrılmaz bir bütündür. Ar-Ge yenilikçi fikirlerin gelişmesini sağlarken,
yenilikçi bir kurum kültürü veya imajı da Ar-Ge’yi destekler. “Bir Fikrim Var Projesi” ile
kurumumuzun inovatif kültür ve imajına çalışanlarımızı paydaş alarak yeni fikirlerle yeni uygulamalar
kazandırmaktır.
“Bir Fikrim Var Projesi” aylık periyotlarla gerçekleştirilen, birimimize teslim edilen fikirlerin
Ar-Ge ekibince değerlendirildiği, fayda maliyet analizi yapılarak uygulanabilir ve sürdürebilir
fikirlerden bir projenin seçilerek hayata geçirildiği bir uygulamadır. Hayata geçirilen fikir sahibine
teşekkür etmek ve diğer personellerin katılımını teşvik etmek için ödüllendirme yapılmaktadır. Bu
proje kurumumuzun her alanında çalışan kadrolu ve hizmet alımı bütün personelleri kapsamaktadır.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
209
“Bir Fikrim Var Projesi” Şubat ayı itibariyle hayata geçmiş olup 2 proje gerçekleştirilmiştir.
Bunlardan birincisi; temizlik personelimizin fikri olan “Servislerde Anı Köşesi Oluşturulması” fikri
olup hasta çalışan ilişkisinin güçlendirilmesi ve memnuniyetinin artırılması hedeflenmektedir. İkinci
fikir ise servis hemşiresinden gelen “Hasta Mahremiyetinin Sağlanması” fikri olup, bu kapsamda hasta
odalarının kapısında bulunan gözlem pencereleri uygun şekilde yeniden dizayn edilmiştir. Böylece
hem hasta mahremiyeti hem de hastanın güvenliği sağlanarak hastanemizde misafir olduğu günlerini
daha konforlu geçirmesini ve hasta memnuniyetinin artırılmasını hedeflemekteyiz.
Sağlıkta Hippotherapy Turizmi Projesi : Hippotherapy; fiziksel, sosyal ve psikolojik
gelişimi doğal ortamlarda ve keyifli bir şekilde sağlayan eşsiz bir programdır. Ülkemizde bulunan 10
milyonun üzerinde çoğu bedensel ve zihinsel engelli vatandaşımız, hippotherapy merkezlerinin yaygın
olmaması veya maddi imkansızlıklarından dolayı bu yöntemden yararlanamamaktadır.
Malatya Devlet Hastanesi olarak amacımız; sağlık bilişim altyapısının sağlık turizmine
uyumlu hale getirilmesine, uluslar arası alanda sağlık lansman ve pazarlamasının yapılarak, nitelikli
insan potansiyelinin oluşturulup sağlık tesislerine erişilebilirliğin arttırılmasına, Malatya Sultansuyu
Tarım İşletmesi’nin küresel sağlık turizmi için cazibe merkezi haline getirilmesine ve kurumumuzun
rekabet edilebilirlik düzeyinin geliştirilmesine katkı sağlamaktır.
Combine Oksi-vapor Maske (buhar ve oksijenin aynı anda kullanılmasını sağlayacak
maske) Projesi: Ürün, ameliyat olmak için anestezi almış hastaların uyandırılma safhasında, yoğun
bakımlarda, acil servis veya müşahedelerinde ve diğer servislerde, buhar ve oksijeni beraber verme
endikasyonu görüldüğü zaman buharın daha efektif yani daha verimli uygulanabilmesi için
tasarlanmıştır. Combine Oksi-vapor Maske, kullanılan buharın daha efektif olmasını, işgücünden
tasarrufu ve konforun sağlanmasını hedeflemektedir.
Desteğim Ebem Olsun Projesi: Bir eğitim projesi olan “Desteğim Ebem Olsun” Projesi ile
amacımız; modern tıp eğitimi alarak mezun olan ebelerin, anne ve bebeğe dost, yürekten iletişim
becerilerine sahip, kadın bedeninin doğal bir fonksiyonu olan doğumun tüm güzelliği ile yaşanmasına
katkı sağlayacak eğitim bilgilerini tazeleyecek, kendilerine güven ve motivasyon sağlayacak eğitimler
planlanmaktadır.
Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge Birimi olarak bu proje ile profesyonel ebeliğin desteklenmesi
ve güçlenmesi yoluyla, kadın ve çocuk sağlığının dolayısıyla toplum sağlığının yükseltilmesi ve
iyileştirilmesi, ilimizdeki tüm kadınların ve bebeklerin, kaliteli ebelik bakımı almasını ve bu sayede
toplumsal gelişmenin sağlanması amaçlanmaktadır.
Sağlıkta Gönül Turizmi: İnsanoğlunun hayatta tutunduğu en önemli dal inancıdır. Bu
doğrultuda, inandığı değerlere sahip çıkma ve kavuşma arzusu vardır. İnsanoğlu gönül bağı kurduğu
mekanları görme ve ziyaret etme isteği içindedir. Ancak bu arzusunu yerine getirmesi için sağlığının
yerinde olması gerekmektedir. Biz bu proje ile, insanımızın inandığı değerlere sahip çıkmayı
istedikleri halde kronik rahatsızlıkları ve engelinden dolayı Darende Somuncu Baba Külliyesi’ne
gönül bağı olup da gelemeyen insanlara hizmet etmeyi amaçlıyoruz. Böylece adına gönül turizmi
dediğimiz bu proje ile sağlık turizmine katkı sağlamak istiyoruz.
Bizimle Büyüyen Orman Projesi: Orman İşletme Müdürlüğü’nün paydaşlığında
yürüttüğümüz bu proje ile hastanemize tahsis edilen arazinin ağaçlandırma faaliyetleri
gerçekleştirilmiş olup, personelimizin aileleriyle katılımları sağlanarak çevre ve doğa bilincinin
artırılması hedeflenmiştir. Bu da hem ilimiz, hem hastanemiz hem de toplumun bilinçlenmesini
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
210
sağlayan bu proje, sosyal sorumluluk çemberi ve yeşil hastane çemberinin ortak olarak yürüttüğü bir
faaliyettir.
Sağlıklı Birey, Sağlıklı Toplum Projesi: İlimiz Malatya genelinde ağır ruhsal bozukluğu olan
yaklaşık 400 hasta olduğu tahmin edilmektedir. Bu hastaların birçoğunun sosyo-ekonomik düzeyi
düşük çevrelerde yaşadığı, aralarında engelli hastaların da olduğu, bu hastaların birçoğunun maddi
yetersizlikler ve bedensel engelleri nedeni ile evlerinden çıkamadıkları bilinmektedir. Ağır ruhsal
bozukluğu olan bu hastaların ilaç tedavisinden sonra sosyal hayata katılımları, sanatsal ve sportif
faaliyetlerde bulunmaları, kısacası sosyal hayata katılmaları oldukça zorlaşmaktadır.
Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge Birimi olarak, bu proje ile ilimizdeki ağır ruhsal bozukluğu
olan hastalara ulaşarak, hastalara sanatsal ve sportif faaliyetler düzenlemek, hastaları topluma yeniden
kazandırmak, hasta yakınlarına rehberlik etmeyi amaçlamaktayız. Yine bu proje ile toplumda ruhsal
hastalıklarla ilgili damgalama eğiliminin azaltılmasına katkıda bulunulması, ağır ruh sağlığı sorunu
bulunan yakınlarına bakan aileler için odaklı destek ve psiko-eğitim sunulması, sosyal işlevin istikrarlı
hale getirilmesi ve bireyin toplum hayatı içerisinde geçirdiği sürenin artırılması hedeflenmektedir. Bu
proje sonunda hastalara, toplum temelli ruh sağlığı modeli çerçevesinde psiko-sosyal destek hizmetleri
verilerek yataklı kurumlara daha az ihtiyaç duyan bir hasta kitlesi oluşturulması hedeflenmektedir.
Online Eğitim Projesi: Eğitim çemberinin ilk faaliyeti olan “Online Eğitim Sistemi”
çalışanların işgücünden maximum oranda istifade etmeyi, zamandan tasarruf sağlamayı ve ilgili
eğitimlerin tüm personele ulaşmasını sağlamayı hedefler. Hastanemiz Şubat ayı itibariyle bu sisteme
geçmiş olup uygulama Kayseri ilinden örnek alınmıştır. Online Eğitim Sistemi ülkemiz için yeni bir
kavram olmayıp, hastanemiz için yeni bir uygulamadır. Çalışan sayısının 3565 olduğu bir hastanede
personelin eğitim ihtiyacını aynı oranda karşılamak, eğitim katılım oranlarını yükseltmek ve nöbet
tutan personele eğitim planlamak kolay olmamaktadır. Bu da online eğitim sistemini gerekli kılmıştır.
Personelin unvanına ve çalıştığı birime göre zorunlu eğitimler sisteme yüklenmekte olup, kişiler web
sayfamızın online eğitim modulünden kullanıcı adı ve parola girerek eğitime erişim sağlamaktadır.
Sistem eğitim kayıtlarını yazılı doküman olarak vermekte, bu da gerek raporlama da gerekse de
istatistiki veri elde etmede kolaylık sağlamaktadır. Her vardiya grubuna eğitim planlamanın mümkün
olmadığı ve 6 kampüsü olan bir hastane için online eğitim sistemi zamandan ve işgücünden maximum
tasarruf sağlamaktadır. Çalışanlarımızın online eğitim sistemi ile ilgili memnuniyet oranları yapılan
anket çalışmasıyla ölçülmüş olup, her geçen gün oranlar artmakta ve sisteme kabul görmektedir.
ANKET ANALİZİ VE YORUMU
Ar-Ge çalışmalarının hasta ve çalışan memnuniyeti üzerindeki etkilerini ölçmek için hasta ve
çalışanlara ayrı olmak üzere iki anket hazırlanmıştır. Anket çalışması birebir görüşme yöntemi
kullanılarak yapılmış ve verilen cevaplar kayıtlara alınmıştır.
Anket çalışması 150 hasta ve 150 çalışan grubu örneklem alınarak gerçekleştirilmiştir. Çalışan
anketleri için her branştan meslek grubunun katılımı sağlanmış ve hasta anketleri yapılırken de;
servislerde yatan, poliklinik hizmeti alan, acil ünitelerine başvuru yapan hastaların ankete katılımı
sağlanmıştır.
Çalışanlara yönelik olarak hazırlanan anket 26 sorudan oluşmuştur. İlk 5 soru demografik
bilgilere ilişkin düzenlenmiş, 21 soru ise hastanemizde yürütülen Ar-Ge faaliyetleri ve inovasyon
konularına ayrılmıştır.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
211
Hasta memnuniyeti üzerine geliştiren anket formunda ise ilk 5 soru yine demografik bilgilere
ayrılırken 14 soru hastanede geliştirilen Ar-Ge faaliyetlerine ve hastanenin iyileştirilen fiziki şartlarına
ilişkin olarak düzenlenmiştir.
Çalışmaya katılan çalışanlardan, 88 tanesi kadın, 62 tanesi erkek olup, 20-35 yaş grubundan
olanların ağırlıklı olduğu görülmüştür.
1) Çalışan Anketleri Analizi
150
6. SORU
“Hastanemizde AR-GE biriminin kurulduğunu
biliyor muydunuz?” Sorusuna 128 katılımcı evet cevabını
verirken, 18 katılımcı hayır cevabını vermiş, 9 kişi ise
AR-GE ile ilgili bir fikir beyan etmemiştir.
128
katılımcının AR-GE biriminin kurulduğunu bilmesi
hastanede böyle bir birimin varlığından önemli oranda
haberdar olduğunun göstergesidir.
7 SORU
Fakat hemen arkasından sorulan “AR-GE
biriminin faaliyetlerinden haberdar mısınız?” sorusuna 71
katılımcı evet cevabını vermiş, 46 katılımcı biraz/bazen
cevabını vermiş, 33 kişi ise haberdar olmadığı cevabını
vermiştir. Bu durum hastanemizde AR-GE biriminin
kurulduğunun bilindiği fakat faaliyetlerinde önemli
ölçüde haberdar olunmadığı sonucunu göstermektedir.
8.SORU
“AR-GE biriminin faaliyetlerinde memnun
musunuz?” sorusuna ise 72 kişi evet, 50 kişi biraz/bazen
28 kişi ise hayır cevabını vermiştir. Bu yanıtlar
değerlendirmeye tabi tutulduğunda genel bir memnuniyet
halinin varlığından söz edebiliriz.
100
50
0
80
60
40
20
0
80
60
40
20
0
150
100
50
0
100
50
9.SORU
150
100
50
0
11.SORU
0
10.SORU
“Yapılan faaliyetleri destekliyor musunuz?”
sorusuna verilen cevaplardan 101 katılımcı evet, 35
katılımcı biraz/bazen, 14 katılımcının verdiği hayır
cevabından da anlaşılacağı üzere hastanemizde uygulanan
AR-GE çalışmaları büyük oranda desteklendiğini görmekte
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
212
ve bunu anketin 11. Sorusu olan “AR-GE çalışmalarına aktif destek olmak ister misiniz?” sorusuna
verilen 102 evet, 22 biraz/bazen, 26 hayır cevabı da desteklemektedir.
150
100
50
0
12.SORU
150
100
100
50
0
“Hastanemizin
AR-GE
birimi
tarafından
uygulamaya sokulan ’Bir fikrim var’ projesinde 106
katılımcının haberdar olduğu, 22 katılımcının ise haberdar
olmadığı, 22 katılımcının ise projenin içeriğinden bilgi
sahibi olmadığı sonucu çıkmaktadır.
50
13.SORU
0
14SORU
Büyük bir çoğunluğu “Bir fikrim var” projesinden haberdar olan katılımcıların “Herhangi bir
fikirle başvuru yaptınız mı?” sorusuna verdikleri 12 evet, 138 hayır cevabı hastanede yapılan AR-GE
etkinliklerine yeterli destek verilmediğini, fakat 14. Soruda “Yapmadıysanız başvuru yapmayı
düşünür müsünüz?” sorusuna verilen 84 evet, 41 hayır cevabı ile çalışmalara destek vermeye hazır
büyük bir grubun varlığından söz edilebilir.
100
50
0
150
100
50
0
15SORU
16SORU
Soru da sorulan, “Bir fikrim var projesi ile
görüşlerinizin yönetim tarafından değerlendirileceğini
düşünüyor musunuz? Sorusuna verilen 92 evet cevabının
ise, çalışanların yenilikçi fikirlere sahip çıkma konusunda
hastane yönetimine güvendiği sonucu çıkmaktadır.
Sorulan ve “Bir fikrim var” projesinin uygulama
sonuçlarından birisi olan servislerde bulunan hasta
odalarındaki pencerelerin estetik kaygılar gözetilerek,
hasta mahremiyetinin gözetilmesi ve hasta konforu için
kapatılması uygulamasının değerlendirilmesine 103 evet
cevabı ile destek verildiği görülmüştür.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
213
150
100
50
0
17SORU
Sorulmuş olan, “Servislerde anı köşesi
oluşturulması uygulamasını yerinde buluyor musunuz?”
sorusuna 106 evet cevabı, 22 hayır cevabı uygulamanın
benimsendiğini göstermektedir.
150
150
100
100
50
50
0
18SORU
0
19SORU
Sorulan “online eğitim sistemi hakkında bilgiye sahip misiniz?” sorusuna 127 evet, cevabı
veren katılımcıların büyük bir çoğunluğunu bilgi sahibi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Aynı şekilde
“Online eğitim sistemine giriş yaptınız mı?” sorusuna verilen 122 katılımcı evet cevabı vermiştir.
120
100
80
60
40
20
0
20.SORU
150
100
50
0
21.SORU
Sorulmuş olan, ”Online eğitim sisteminin gerekli
olduğunu düşünüyor musunuz ”sorusuna verilen 113 evet
yanıtı ve bir önceki soruya verilen 122 evet yanıtı online
eğitim sisteminin kurumda benimsediğini göstermektedir.
100
80
60
40
20
0
23.SORU
“Online eğitim zamandan ve işgücünden tasarruf sağlıyor mu?” sorusuna verilen 120 evet
yanıtı da bu değerlendirmeyi doğrular mahiyettedir. Fakat online sistem eğitimlerinin verimli
olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna verilen cevaplar incelendiğinde 93 evet cevabı verilirken,
hayır cevapları 21 biraz/ bazen cevabı ise 36 olmuştur. Bu durum online eğitim sisteminin verimlilik
açısında değerlendirilmesi gereken bir ölçek vermektedir.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
214
150
100
50
0
120
100
80
60
40
20
0
24.SORU
“Online eğitim sistemine geçişten memnun
musunuz?” sorusuna verilen cevap 113 evet şeklinde
oluşmuştur. Bu hal, sistemin süreç içerisinde tam olarak
yerleşeceğinin de göstergesi olarak değerlendirilebilir.
150
100
25.SORU
26.SORU
50
0
KURUM
İÇİ
KURUM
DIŞI
Bir bakıma ve iş götürmekle olarak da ifade edilen “Sisteme evde giriş yapma imkanınınız var
mı?” Sorusuna 100 evet 50 hayır cevabı çıkmış, fakat sisteme yoğunlukla olarak 122 kişi ile kurum
içinde yapıldığı görülmüştür.
2) Hasta Anketleri Analizi
80
60
40
20
0
200
150
100
50
0
Hastalara sorulan “Hastanemize ilk başvurunuz
mu?” sorusuna 76 evet 74 hayır cevabı verilmiştir.
6. SORU
7. SORU
Hastalara yönlendirilen “Hastanemizde olumlu
gelişmeler olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna
verilen 145 evet, 2 biraz/ bazen, 3 hayır cevabı
bulunmaktadır.
6.soru
ile
7.
soruyu
birlikte
değerlendirdiğimizde, hastaneye daha önce gelmemiş
kişilerin hastane hakkında olumlu gelişmeler olduğunu
ifade etmesi, akraba, komşu ve basından takip ettikleri ile
bir fikir sahibi olduğu sonucu çıkarılabilir.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
215
150
100
50
0
200
150
100
50
0
200
150
100
50
0
100
80
60
40
20
0
80
60
40
20
0
8. SORU
9. SORU
10. SORU
11. SORU
12. SORU
Hastalara sorulan “Hastanemize ilk başvurunuz
mu?”
sorusuna
76
evet,
74
hayır
cevabı
verilmiştir.“Hastanemizin yenilikçi bir hizmet anlayışını
benimsediğini düşünüyor musunuz” sorusuna 136 evet, 10
biraz/bazen ve 4 hayır cevabı verilmiştir.
“Hastanemizin koğuş sisteminin tek yataklı oda
sistemine geçişte memnun musunuz?” sorusuna bütün
katılımcılar evet cevabı verilmiştir.
“Hasta odalarında wc ve banyo olmasından
memnun musunuz? “ sorusuna ise 3 hayır cevabı
verilirken 3 biraz/ bazen cevabı 144 evet cevabı
verilmiştir.
Hastanede AR-GE birimi tarafından takip edilen
“Bir fikrim var projesi “ kapsamında gerçekleştirilen oda
kapılarındaki camların, hasta mahremiyeti ve konforu
düşünülerek estetik kaygılar gözetilerek kapatılması
uygulaması 94 evet ile karşılık bulurken 53 hayır, 3 biraz/
bazen cevabı ile değerlendirilmiştir.
Hastalara yöneltilen “Servislerde oluşturacağımız
anı köşesinde yer almak ister misiniz?” sorusuna verilen
71 evet 70 hayır 9 biraz/ bazen cevabı ile, hastaların
önemli bir kısmının anı köşesinde yer almak istediği
sonucuna ulaşılabilir.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
216
150
150
100
100
50
0
13. SORU
50
14. SORU
0
Hastalara yönlendirilen “Başka bir sağlık kurumunda hizmet aldınız mı?” sorusuna verilen 113
evet cevabı, “Kurumumuzu hizmet aldığınız diğer kurumlardan daha yenilikçi buluyor musunuz?”
sorusuna verilen 137 evet cevabı, kurumun hastalar tarafından daha yenilikçi bir hastane olarak kabul
edildiğini göstermektedir.
200
150
100
50
0
15. SORU
“Personelin motivasyonunun yüksek olmasının,
hastalara olumlu etkilerinin olacağını düşünüyor
musunuz?” sorusuna verilen 146 evet cevabının, hastalar
tarafından, personel motivasyonunun önemsendiği
göstermektedir.
150
100
50
0
100
80
60
40
20
0
16. SORU
17. SORU
Hastaların personele yapılacak hizmet içi
eğitimlerinin
kendilerine
olumlu
yansıyacağını
düşünenlerin sayısı 137 olup, sadece 7 kişi biraz/bazen, 1
kişi hayır demektedir.
100
80
60
40
20
0
18. SORU
Hastanemizde AR-GE birimi tarafından takip edilen “Yöneticilerin hastalarla öğle yemeği
yemesi” uygulamasından 90 hastanın haberdar olmadığı, 45 hastanın da haberdar olduğu görülmüştür.
Aynı soru ile bağlantılı olarak sorulan “Bu kapsamda yöneticilerimizle yemek yemek ister misiniz?
Sorusuna ise 92 evet, 56 hayır cevabı verilmiştir.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
217
140
120
100
80
60
40
20
0
19. SORU
Son soru ile “Hastalarla öğle yemeği”
uygulamasının hasta-yönetim ilişkisini güçlendirip
güçlendirmeyeceği sorulmuştur. Bu soruya ise 125 evet
cevabı, 16 hayır cevabı verilirken, 9 biraz/bazen cevabı
verilmiştir.
SONUÇ
Günümüzde giderek artan küresel rekabet, işletmeleri yeni ürünler, hizmetler, süreçler ve
örgüt yapıları geliştirmeye, yenilikçi olmaya zorlamaktadır. İnovasyon uygulamalarında temel amaç,
daha önce keşfedilmemiş olanı keşfetmek değil; gözden kaçan her türlü yöntemsel aksaklığı veya
organizasyonel bozukluğu tespit edip mevcut sorunları yeni fikirlerle çözmek ve sorun yaşanmayan
sistemleri ise daha iyi işler hale getirmektir. İnovasyon kavramı bilinenin aksine mutlaka yeni
teknoloji anlamına gelmemekle birlikte önemli olan yeni, farklı, sıra dışı veya karşılanmamış
ihtiyaçlara hitap eden fikir üretmek olduğu daha önce ifade edilmişti.
Araştırmada, Malatya Devlet Hastanesi Ar-Ge birimi tarafından, hasta memnuniyetini
arttırmak, personel, hasta ve yönetim üçlüsünün ilişkisini güçlendirmek amacıyla yürütülen “Bir
Fikrim Var” Projesi ile zamandan ve iş gücünden tasarruf sağlamak amacıyla geçiş yaptığımız “Online
Eğitim Sistemi” çalışmalarının hasta ve çalışan memnuniyetleri üzerindeki etkileri araştırılmış ve
yapılan faaliyetlere ilişkin memnuniyet olduğu görülmüştür.
Sağlık hizmetlerinin sunumunda yapılan her yenilik, üretilen her hizmet, toplumun yaşam
kalitesini ve hayat standardını artırmaya yönelik faaliyetler olduğundan sağlık sektörü için inovasyon
ve Ar-Ge faaliyetleri diğer sektörlere göre daha fazla önem arz etmektedir. Gelişen teknolojiye ayak
uyduran sağlık kurumları, hasta konforu ve memnuniyeti açısından öncü kurumlar olmaktadırlar. Biz
de bu amaçla sürdürdüğümüz Ar-Ge yolculuğunun başında olan bir hastane olarak, yaptığımız anket
çalışmalarının sonucunda personelimizin Ar-Ge ve faaliyetlerinden, hastalarımızın ise Ar-Ge
faaliyetlerinin ürünü olan yeni uygulamalardan oldukça memnun oldukları görülmüştür.
KAYNAKÇA
Akbulak, Y. ve Akbulak, S. (2010) “Türkiye’nin Rekabet Gücü Bağlamında Araştırma ve Geliştirme
(Ar-Ge) Faaliyetlerinin Özendirilmesi”, Finans Politik Ekonomik Yorumlar Dergisi, 47 (544) Haziran,
7-14.
Aksay, K. ve Orhan, F. (2013). “Hastanelerde İnovasyon Sürecinin Risk Yönetimi Bağlamında
Değerlendirilmesi: Bir Model Önerisi”, Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
C:2 S:3 (10-23)
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
218
Bakan, İ., Doğan, İ.F. ve Kıllı, Mustafa “Ar-Ge Faaliyetlerinde İnsan Kaynaklarının Önemi”
Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 36, Mayıs – Haziran 2013
Boutros, Akram., “How To Make Innovation Happen”, Physician Exucative, March-April 2007.
Cambaz, A., (2009, 10 Aralık) “Sağlık Hizmetlerindeki Yeniliklerin (Inovasyon) Sağlık İşletmelerinin
(Kurumlarının) Rekabet Gücü Üzerindeki Etkileri” Cambaz@Everywhere. 27 Mart 2015 tarihinde
(http://acambz.blogspot.com.tr/2009/12/reserved-8.html, adresinden erişildi.
Can, H. ve Güney, S. (2007), Genel İşletme İlkeler, Kavramlar, Kurumlar, Arıkan Yayınları, İstanbul.
GEMİCİ Z. , “Ar-Ge Nedir? Nasıl Yapılmalıdır?” Uluslar arası Teknoloji Birliği Web Sitesinden (
//www.utb.org.tr/makaleler), 26/06/2015 tarihinde erişildi.
Güleş, H.K. ve Bülbül, H. (2004), Yenilikçilik: İşletmeler İçin Stratejik Rekabet Aracı, Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara.
Jamrog, Jay.;Vickers, Mark.; Bear, Donna.; “Building and Sustaining a Culture That Supports
Innovation”, Human Resources Planning, Cilt: 29, Sayı: 3, 2006.
Nunes, P.M., Serrasqueiro, Z., Mendes, L. ve Sequeira, T. N. (2010). “Relationship Between Growth
And R&D İntensity İn Low-Tech And High Tech Portuguese Service SMES”, Journal of Service
Management, Vol. 21 No. 3, 291-320.
Pfeffer, J. (1995). Rekabette Üstünlüğün Sırrı: İnsan, Çev., Sinem Gül, 2. Baskı, Sabah Kitapları,
İstanbul
Sağlık Bakanlığı, Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, Avrupa Birliğinde ve Türkiye’de
Sağlık Sektöründe Ar-Ge Faaliyetleri, Ankara, Kasım, 2001).
Sargutan, Erdal 1996 “Türk Bilim ve Teknoloji Politikasının Bir Unsuru Olarak Sağlık İdaresinde
Teknik ve Teknoloji Politikaları” (Sağlık Yayınları)
Sattler, Markus.; “Excellence in Innovation Management: A Meta-Analytic Review on thePredictors
of InnovationPerformance”, Gabler Verlag Springer Fachmedien Wiesbaden GmbH, 2011.
Şimşek, Ş. ve Çelik, A. (2010), Genel İşletme, Eğitim Akademi Yayınları, Konya.
TOBB (Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği) (2004). Teknoloji Geliştirme ve Yenilik Destekleri
Rehberi, Sayı 3.
Tokmak, İ. (2008). “Stratejik İnsan Kaynakları Yönetiminin İşletmelerin Yenilikçilik Yeteneğine
Etkisi Ve Elektronik Sanayisine Yönelik Bir Araştırma”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Doktora tezi.
United Nations 1998 Trade and Development Transfer of Techonology. It's Implications for
Development and Environment, (United Nations Conference,TD/B/C.6/22).
Yaşar, M. (1999). “İşletmelerde 2000’li Yılların En Önemli Rekabet Stratejisi: Yenilikçilik”,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Zerenler, M,. Türker, N. ve Şahin, E. (2007), “Küresel Teknoloji, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) ve
Yenilik İlişkisi”, Selçuk Üniversitesi SBED, sayı 17, ss.653-668.
1
Songül IŞIK, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2 Derya CENGİL, Malatya Devlet Hastanesi, Malatya, Türkiye,
e-posta: [email protected]
219
TÜRKİYEDE İNOVASYON ALANINDA YAPILAN LİSANÜSTÜ
TEZLERE YÖNELİK BİR İÇERİK ANALİZİ: 2000-2014 DÖNEMİ
Tekin ERDOĞAN 1, Ömür Yaşar SAATÇIOĞLU2
ÖZET
Ülkelerde yapılan inovasyon konulu araştırmalar bir ülkenin inovasyona verdiği önemin önemli bir
göstergesidir. Bu kapsamda araştırmamızın amacı, Türkiye’de “inovasyon” alanında yapılmış
lisansüstü tezlerini analiz etmektir. Araştırma evrenini, Türkiye’de 2000-2014 yılları arasında
“inovasyon” anahtar sözcüklerinde tanımlanmış ve YÖK Ulusal Tez Merkezi’ne ulaştırılmış sosyal
bilimler alanında, işletme ve işletme ile ilgili lisansüstü tezlerden oluşturmaktadır. Çalışmada bu
kriterlere uyan 136 adet erişime açık lisansüstü tezden oluşmaktadır. Tezlerin analizinde içerik analizi
tekniği uygulanmış, veriler frekans ve yüzdelikler ile analiz edilmiştir.Araştırmada elde edilen
sonuçların, inovasyon alanında yeni araştırma konusu seçiminde araştırmacılara yardımcı olacağı
düşünülmektedir. Araştırma, inovasyon konusunun hangi yöntemler kullanılarak araştırma yaptıklarını
ana hatları ile inceleyerek, lisansüstü düzeyde araştırılmış konuları sentezlemeyi hedeflemiş ve hangi
konularında araştırma yapılmadığını belirlemeye çalışmıştır. Araştırma bulguları, inovasyon
konusunda yapılmış çalışmaların sınıflandırılmasını oluşturacak ve yapılmasının faydalı olacağı
düşünülen çalışma konuları ile ilgili öneriler getirecektir.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon, yenilikçilik, lisansüstü tez, işletme, içerik analizi.
ABSTRACT
Researches on innovation made in the country are an important indicator of the importance given to
innovation in a country. The goal of our research is to analyze multiple graduate theses written on
“innovation in Turkey”. Research universe compromises theses which are defined in the "innovation"
keyword between the years of 2000-2014 in Turkey and have been sent the Council of Higher
Education National Thesis Centre in social sciences in the business administration and businessrelated post-graduate theses. With meet these criteria in this study consists of 136 accessible postgraduate theses. Content analysis techniques applied in the analysis of the theses and the data is
analyzed using frequencies and percentages. The results obtained in the study should be considered as
help for researchers for the selection of new research topics in the field of innovation. The goal of this
research is to analyze which topics on regard of innovation have already been discussed in existing
theses and which topics have not been given professional attention. The findings will form
classifications on studies of innovation and will offer recommendations in regard to activities which
might be open for discussion in future writings.
Keywords: Innovation, modernism, postgraduate theses, business, content analyses
1
Dr.Öğrencisi, Denizcilik İşletmeleri Yönetimi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir , Türkiye,
2
e-posta: [email protected]
Doç. Dr., Denizcilik İşletmeleri Yönetimi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir , Türkiye,
e-posta: [email protected]
220
GİRİŞ
21. yüzyılla hayatımıza giren bir kavram gibi görünen inovasyon aslında insanlığın tarihi kadar eski
bir kavram olan yenilik ve yenilikçiğin yerine günümüzde kullanılan bir kavramdır. Geçmişte bilgiye
ulaşmak öyle zordu ki, yenilikçilik başka bir ülkede veya uzak bir coğrafyada yapılan bir şeyi ifade
etmekteydi. Sonraları yenilikçilik bilim ve teknolojiden Ar-Ge yapmaya dönüşmüş, günümüzde ise,
yenilik için bilim ve teknoloji tek başına yeterli gelememekte, bilim ve teknolojinin yanında başka
yenilikler üretmek, farklılıklar oluşturmak gerekmektedir. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”
sözü ise inovasyonun en basit anlatımlarındandır. Bu bağlamda inovasyon yenilikçiliğin yenilik
yapmada anlatılan aksiyon durumunun kelimelere dökülmüş halidir.
Aynı suda iki kere yıkanılamayacağını belirten bir filozof gibi, bulunduğumuz şartlar ve ortam sürekli
değişim içindedir. İnovasyon yalnızca ürünlerde veya çıktılarda yapılacak bir yenilik süreci değil,
hizmetlerde veya süreçlerde ve birçok konuda ele alınabilir.
Dünya üzerindeki birçok ülke sanayisinin gelişmesi, bilişim teknolojilerinin gelişmesi, bilgiye
ulaşmanın kolaylaşması gibi nedenler; sadece bilimsel ve teknolojik gelişmelerin özellikle uluslararası
ticari rekabette tek başına yetersiz kalabilmesine sebep olmuştur. Bilimin ve teknolojinin gelişmesi
çok gerekli ve önemli olduğu kesindir, fakat artık bu gelişmeleri ticari başarılara dönüştürmek
gerekmektedir.
Porter (1990)’a göre inovasyonla birlikte ülkeler küresel pazarda sürdürülebilir rekabet gücü
kazanabilir ve şirketler, ancak inovasyon ile rekabet avantajı yakalayabilirler. Ayrıca Porter,
“Firmalari rekabetçi olmadikça bir ülke ekonomisi rekabetçi olamaz” tespitinde bulunmaktadir
(Porter,2004;47-48) Inovasyon bir ülkenin rekabetçi pozisyonun göstergesidir.Bir ülke’de yapılan
inovasyon ile ilgili akademik çalışmalar, o ülkede yapılan inovasyon faliyetlerinin ve inovasyona olan
ilginin bir yansımasıdır. Bu çalışma Türkiye’de inovasyon çalışmalarının mevcut durumunun resmi
ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
ARAŞTIRMANIN AMACI
Araştırmamızın amacı, inovasyon alanında yapılmış lisansüstü tezlerini analiz etmektir. Türkiye’de
2000-2014 yılları arasında “inovasyon” veya “yenlikçilik” konulu anahtar sözcüklerinde tanımlanmış
ve YÖK Ulusal Tez Merkezi’ne ulaştırılmış sosyal bilimler alanında, işletme ve işletme ile ilgili
lisansüstü tezler araştırma evreni olarak belirlenmiştir. Tarama sonucunda kriterlere uyan erişime açık
lisansüstü tezler 136 adet olarak belirlenmiştir. Tezlerin analizinde biblometrik araştırmalar içersinde
yer alan, içerik analizi tekniği uygulanmış, veriler frekans ve yüzdelikler ile analiz edilmiştir.
Araştırmada elde edilen sonuçlar neticesinde, özellikle inovasyon alanında yeni araştırma konusu ve
sektör seçiminde araştırmacılara yardımcı olacağı değerlendirilmektedir. Araştırma, inovasyon
konusunun hangi yöntemlerle yapıldıklarını ana hatları ile inceleyerek, lisansüstü düzeyde araştırılmış
konuları sentezlemeyi hedeflemiş ve hangi sektörde araştırma yapılmadığını belirlemeye çalışmıştır.
Kısaca özetlemek gerekirse araştırmanın amacı, inovasyon ve yenlik alanında yapılmış yüksek lisans
ve doktora tezlerinin analizini yapmaktır. Bu genel amaca uygun olarak sırasıyla şu sorulara cevap
aranmıştır:
a)
b)
c)
d)
e)
f)
g)
h)
i)
j)
Tezlerin lisansüstü eğitim düzeyine göre dağılımı
Tezlerin üniversitelere göre dağılımı
Tezlerin çalışıldığı danışmanlara göre dağılımı
Tezlerin yöntemlerine göre dağılımı
Tezlerin yıllara göre dağılımı
Tezlerin uygulama düzeyine göre dağılımı
Tezlerin kesit alanına göre dağılımı
Tezlerin araştırılan değişkenlerine göre dağılımı
Tezlerin araştırma düzeylerine göre dağılımları
Tezlerinde araştırma yapılan sektörlere göre dağılımı
221
TÜRKİYE’DE İNOVASYON ALANINDA YAPILAN LİSANSÜSTÜ TEZLER
Literatürde inovasyonu ölçen ve ülkelerin inovasyon performanslarını ortaya koyan birçok gösterge
mevcuttur. Bilgi yoğun sektörlerdeki istihdam, Toplam Faktör Verimliliği (TFV), AR&GE
harcamaları, patent başvuru ve tescil sayıları, girişimci, araştırmacı ve teknisyen sayıları, ileri teknoloji
ihracatı, royalti ve lisans ücretleri, inovasyon kapasitesi ile Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT)’nin
ihracatı bu göstergelerden sadece bir kaçıdır (Şahinli&Kılınç, 2013). Bununla birlikte bir ülkede
yapılan eğitim faaliyetleri de inovasyon ölçütleri arasında yer almaktadır. Kişi başına düşen makale
sayısı bu ölçütlerden biridir (Köksoy et al, 2010).
Akademik araştırmalar inovasyon üretim kaynaklarından birisidir. Akamdemik araştırmalar ülkelerin,
firmaların, kurumların, ürünlerin, hizmetlerin vb. inovasyonu ile ilgili bir çok konuyu araştırır ve
yeniliklerin üretilmesine, eleştirilmesine ve iyileştirilmesine yardımcı olur.
Bu nedenlerle inovasyon ile ilgili yapılmış lisansüstü tezlerin sayısı, bir ülkede yapılan inovasyon
faaliyetleri ile doğru orantılı olduğunu söylemek yanlış bir çıkarım olmaz. Bu kapsamda Türkiye’de
inovasyon ile alakalı lisansüstü tezleri inceleyen bir çalışmaya rastlanılamamıştır. Bu nedenle
çalışmamız bu konuda yapılacak ilk çalışma olacaktır. Yapacağımız bu çalışma ile inovasyon alanında
yapılmış lisansüstü tezlerin durumunu ve genel hatlarıyla çalışmaların içeriklerini ortaya koymaya
çalışılacaktır.
YÖNTEM
Araştırma Modeli
Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniği kullanılmaktadır. Nitel
araştırmalar var olan görünümü, konuyu ve durumu derinlemesine çalışılmasına olanak sağlar.
Doküman incelemesi tekniği ile yapılan bu çalışma bibliyometrik araştırmalar seklinde de
tanımlanmaktadır. Bibliyometrik araştırmalar yayınların farklı yöntemlerle analiz edilmesine ve
bilimsel amaçlı çalışmaların sentezlenmesine olanak sağlayan araştırmalardır. Bu kapsamda
biblometrik çalışmalar araştırmaların etkinliğini ve sonuçlarının ölçülmesinde kullanılır (Coşkun et
al.,2014). Bibliyometrik araştırmalar bilim dallarının kendi alanlarındaki yayın düzeylerini; yayın
sayısı, yayın niteliği, yayın yapılan platformların ait olduğu endekslerin seçimi gibi ölçütler ışığında
değerlendirerek geleceğe yönelik bilim politikalarının oluşturulmasına yardımcı olabilir (Alkan,
2014). Bu araştırma tarama modelinde desenlenmiş, bibliyometrik betimsel bir çalışma olup,
biblometrik araştırmaların ele aldığı ölçütlerden bir kaçı kullanılmıştır. İnovasyon ile ilgili tezlerin
analizinde içerik analizi tekniği uygulanmış ve veriler, frekans ve yüzdelikler ile analiz edilmiştir.
Analiz Birimi/Örneklem
Çalışmada “inovasyon” veya “yenilik” veya “yenikçilik” anahtar kelimeleriyle YÖK’ün Tez Tarama
Merkezi’nde yayınlanmış ve erişime açık olan lisansüstü toplam 136 teze ulaşılmış ve bu tezler analize
tabi tutulmuştur. Bu tezlerden 61 tanesi yüksek lisans 11 tanesi de doktora tezidir. Tezler en yoğun
yapıldıkları dönemler dikkate alınarak 2000-2014 (15 yıl) tarihleri arasında hazırlanan tezlerden
oluşmaktadır.
Veri toplama sürecinin başlangıcında inovasyon alanında yapılan lisansüstü tez çalışmaları yıl
sınırlaması getirilmeden incelenmesine karar verilmiş, ancak ulusal tez merkezinin 2000 yılı öncesi
tezlerin sayıca az olması ve mevcudun da birçoğunun erişime kapalı olması; benzer şekilde 2015
yılına ait tezlerin de sayısının az olması ve yazar tarafından makale çalışması yapmak amacıyla
erişiminin kısıtlanması nedeniyle bu araştırmaya 2000’den önceki ve 2015 yılında yapılan tezler dâhil
edilmemiştir. İncelemeye tabi tutulan tezler YÖK’ün ulusal tez merkezinden 07.10.2000-07.12.2014
tarihleri arasında kalan zaman diliminde edinilmiş. Edinilen bu tezlerin yıllara ve düzeylerine göre
dağîlimi Tablo 1’deki gibidir:
222
Tablo 1. İncelenen Tezlerin Düzeyi ve Hazırlanan Yıllara Göre Dağılımı
Tezin Tezlerin 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Düzeyi Sayısı
Yüksek
Lisans
Doktora
Toplam
98
-
1
-
-
6
2
3
6
7
15
17
11
14
11
5
38
136
1
1
1
-
1
1
6
2
4
3
6
6
4
11
3
18
6
23
7
18
9
23
1
12
1
6
Sınırlılık
Grafik 1’de 2000-20014 yılları arasında inovasyon alanında yapılan ve hiçbir kıstas getirilmeden
lisansüstü tez sayıları gösterilmektedir. Erişime açık 181, erişime kapalı 122 ve tolamda 303 adet tez
bulunmaktadır.
Grafik 1: Yıllara Göre İnovasyon Alanında Lisansüstü Tez Sayıları
Ancak bu araştırmada 2014 yılına kadar YÖK Tez Dokümantasyon merkezinde kayıtlı “inovasyon”,
ve “yenilik” anahtar sözcüklerinde taranmış ve inovasyon konusuyla ilgili olduğu düşünülen sosyal
bilimler enstitüsü altında işletme anabilim dalında yapılmış lisansüstü tezlerle sınırlandırılımıştır. Bu
sınırlanırma ile ulaşılan tez sayısı 136 adet olarak belirlenmiştir.
Verilerin Toplanması
Araştırmanın verileri doküman incelemesi tekniğiyle toplanmıştır. 2000-2014 yılları arasında yazılmış
yüksek lisans tezlerine www.yok.gov.tr adresi kullanılarak ulaşılmaya çalışılmış; izinli durumunda
olan yüksek lisans tezler enstitülerine göre sıralanmış, işletme anabilim dalı ile ilgili olanlar araştırma
konusu olarak ele alınmıştır. Bu kapsamda tablo 2, tezleri sınıflandırmamızı sağlayan en önemli ölçüt
olmuştur.
Tablo 2’de görüldü üzere işletme anabilim dalı 48 tez ile en çok inovasyon çalışmasının yapıldığı
bölüm olmuştur. Yönetim ve organizasyon bilim dalı 26 tez ile ikinci sırada olurken, ilerleyen
bölümler de tablo 4’de göreceğimiz 23 tez ile en çok inovasyon araştırması yapan Gebze Yüksek
Teknoloji Enstitüsün’de çalışmaların büyük bir kısmının yapıldığı Strateji Bilimi Anabilim Dalı, 14
lisansüstü çalışmasıyla en çok inovasyon araştırması yapan üçüncü bilim dalı olmuştur.
223
Tablo 2: Tezlerin Enstitü, Anabilim Dalı, Bilim Dallarına Göre Dağılımı
Enstitü, Anabilim Dalı ve Bilim Dallarına Göre Dağılım
Bilgi ve İnovasyon Yönetimi Bilim Dalı
Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları Anabilim Dalı
Bilim ve Teknoloji Stratejileri Anabilim Dalı
İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı
İnsan Kaynakları Yönetimi ve Kariyer Danışmanlığı Anabilim Dalı
İşletme Anabilim Dalı
İşletme Yönetimi ve Organizasyon Bilim Dalı
Frekans
1
5
1
2
1
48
11
Muhasebe Finansman Bilim Dalı
Örgütsel Davranış Bilim Dalı
Pazarlama Bilim Dalı
Üretim Yönetimi ve Endüstri İşletmeciliği Bilim Dalı
Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı
Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı
Sağlık Kurumları İşletmeciliği Anabilim Dalı
Strateji Bilimi Anabilim Dalı
Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Anabilim Dalı
Sosyal Bilimler Enstitüsü
1
1
5
2
6
26
1
14
6
5
136
Yüzde
1%
4%
1%
1%
1%
35%
8%
1%
1%
4%
1%
4%
19%
1%
10%
4%
4%
100%
BULGULAR VE YORUM
Tezlerin lisansüstü eğitim düzeyine göre dağılımı
Yüksek lisans ve doktora düzeyindeki tezlerin dağılımı Tablo 3’de gösterilmiştir.
Tablo 3: Tezlerin lisansüstü eğitim düzeyine göre dağılımı
Lisans Üstü Tez Düzeyi
Frekans
Yüzde
Yüksek Lisans
98
72%
Doktora
38
28%
136
100%
İnovasyon ile ilgili yapılan tezlerin çoğunluğu (% 72,9) yüksek lisans düzeyindedir. Doktora
düzeyindeki çalışma sayısı ise otuz sekiz adettir (%28). Bu verilere göre, işletme alanında yapılan ve
erişime açık olan tezlerin sayısı 15 yıllık bir zaman aralığı ile ele alındığında sayıca ülkemiz için
yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
Tezlerin üniversitelere göre dağılımı
Tezlerin üniversitelere göre dağılımı Tablo 4’te gösterilmiştir.
“İnovasyon” alanında en çok, sırasıyla Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (23), Atatürk Üniversitesi (10),
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (9), İstanbul Üniversitesi’nde (9) tez yapılmıştır. Diğer 32 üniversitede
de bu alanda yapılmış çalışmalara rastlanmaktadır.
İnovasyon veya yenlik veya yenilikçilik anahtar kelimeleri ile enstitü ve üniversite gözetilmeden
arama yapıldığında çıkan tez sayısı 319 olarak ortaya çıkmıştır. Bu anahtar kelimeler ile tıp alanında
yapılan çalışma sayısı yalnızca 2’dir ve fen bilimlerinde ise bu anahtar sözcükler ile yapılmış çalışma
39’dur. İnovasyon kelimesinin bir lisansüstü tezinde kullanılmaması o tezin inovasyon araştırması
olmadığı anlamına gelmeyecektir. Ancak arama kriterleri gereği işletme alanında yapılan tezler
yalnızca 136 çıkmış ve çalışmaların yapıldığı üniversite sayısı yalnızca 36’dır.
224
Tablo 4: Tezlerin üniversitelere göre dağılımı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Üniversite
Akdeniz Üniversitesi
Atatürk Üniversitesi
Başkent Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Dumlupınar Üniversitesi
Gaziantep Üniversitesi
Adnan Menderes Üniversitesi
Afyon Kocatepe Üniversitesi
Aksaray Üniversitesi
Anadolu Üniversitesi
Bahçeşehir Üniversitesi
Balıkesir Üniversitesi
Beykent Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi
Düzce Üniversitesi
Erciyes Üniversitesi
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Hacettepe Üniversitesi
İnönü Üniversitesi
İstanbul Teknik Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Kocaeli Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Sakarya Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi
Süleyman Demirel Üniversitesi
Yaşar Üniversitesi
Yeditepe Üniversitesi
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi
Frekans
1
10
2
7
6
6
1
2
1
1
1
1
3
2
2
1
3
4
2
4
23
5
1
1
9
1
2
3
3
9
2
7
2
3
5
1
136
Yüzde
1%
7%
1%
5%
4%
4%
1%
1%
1%
1%
1%
1%
2%
1%
1%
1%
2%
3%
1%
3%
17%
4%
1%
1%
7%
1%
1%
2%
2%
7%
1%
5%
1%
2%
4%
1%
100%
Danışmanlara göre dağılımı
“İnovasyon” alanında tez çalıştıran akademisyenlerin kariyerlerine ilişkin dağılım Tablo 5’te
gösterilmiştir.
Tablo 5. Danışmanlara göre tezlerin dağılımı
Danışman Unvan
Yrd. Doç.Dr.
Doç.Dr.
Prof.Dr.
Frekans
38
49
49
136
Yüzde
28%
36%
36%
100%
Tablo 5 incelendiğinde “inovasyon” alanında tez yönetenlerin % 36,6’sı Profesör, % 36’sı Doçent Dr.,
% 28’i de Yardımcı Doçent Dr. unvanını taşımaktadır. İnovasyon alanında tez çalışmaları yeniliklere
daha açık olması beklenen genç akademisyenlerin çalışmalarının ağırlıkta olmadığı görülmüştür.
225
Tezlerin yöntemlerine göre dağılımı
Tezlerin araştırma yöntemleri inovasyon alanında yapılan çalışmaların türü ve niteliği konusunda bir
ipucu verebilir. Tablo 6’de tezlerde kullanılan yöntemlerin dağılımına yer verilmiştir.
Tablo 6. Tezlerin yöntemlerine göre dağılımı
Araştırma Yöntemleri
Yüksek Lisans
Doktora
Frekans
Yüzde
Nicel
89
65%
Nitel
8
6%
Nicel
37
27%
Nitel
2
1%
136
100%
Tezlerdeki araştırmalara temel teşkil eden yöntemler incelendiğinde nicel araştırma yöntemlerinin
vazgeçilmez olduğu görülmektedir (% 93). Nicel yöntemlerde ise açık ara veri toplama aracı olarak
anket yönteminin tercih edildiği görülmüştür. Nicel araştırmalarda veriler gözlem, mülakat ve anket
yoluyla toplanabilir ancak analiz edilen tezlerin yalnızca çok küçük kısmında mülakat ve gözlem veri
toplama aracı olarak kullanıldığı görülmüştür. Bazı tezlerde yöntemin ne olduğuna değinilmeden
araştırılan konu betimlenmeye çalışılmıştır. Bu tür çalışmalar genelde derleme niteliğindedir ve
literatür taraması şeklinde yapılmıştır.
Tezlerin yıllara göre dağılımı
Tezlerin yıllara göre dağılımı Tablo 7’de gösterilmiştir.
Tablo 7: Tezlerin Yıllara Göre Dağılımları
Yıllara Göre Tezler
Frekans
Yüzde
2000
1
1%
2001
1
1%
2002
0
0%
2003
1
1%
2004
6
4%
2005
4
3%
2006
6
4%
2007
6
4%
2008
11
8%
2009
18
13%
2010
23
17%
2011
18
13%
2012
23
17%
2013
12
9%
2014
6
4%
136
100%
Tablo 7’de 2000-2014 yılları arasında inovasyon alanında yapılan lisansüstü tezlerin yıllara göre; 2010
ve 2012 yılları arasında 23’er çalışma ile en çok çalışma yapılan yıllar olduğu görülmüştür. 2007
yılından sonra inovasyon alanında çalışma sayılarında artış olduğu görülmektedir.
226
Tez yazım sürecinin genel itibari ile yüksek lisans tezleri için en az iki yıl, doktora tezleri için dört yıl
olduğu düşünüldüğünde, 2008 ekomik krizi baz alındığında, yüksek lisans tezlerinde 2010 yılında,
doktora tezlerinde ise 2012 yılında sayıca en yüksek noktaya ulaşılmış, ekonomik kriz ve tez
sayıkarının arasında anlamsal bir ilişki olduğu sonucu çıkarılmıştır. Ancak 2013 ve 2014 yıllarında
erişme izin verilmeyen birçok tez olduğu için sayı olarak düşüş görülmektedir. YÖK veri tabanı
araştırıldığında erişme açık olamayan bu sayı 2013-2014 yılları için 21 olarak tespit edilmiş, grafik
1’den de görüleceği üzere 2009 yılından itibariyle erişilen 18 sayısından, yıl bazında yazılan tez
sayısında önemli ölçüde bir artışın olmadığı görülmüştür.
Tezlerin Uygulama düzeyine göre dağılımı
Tezlerin uygulama düzeylerine göre dağılımları Tablo 8’de gösterilmiştir.
Tablo 8: Tezlerin Uygulama Düzeylerine Göre Dağılımları
Uygulama Düzeyi
Yüksek Lisans
Doktora
Frekans
Yüzde
Alan Çalışması
Literatür
Taraması
91
67%
7
5%
Alan Çalışması
38
28%
136
100%
Literatür Taraması
Tablo 7’den anlaşılacağı üzere tezlerin neredeyse tamamına yakını alan çalışması olarak ele alınmıştır.
Yüksek lisans tezlerinin bir kısmında (%7) yalnızca literatür çalışması olarak ele alınmıştır.
Tezlerin veri kesit düzeyine göre dağılımı
Veri kesit çalışmaları kesitsel ve boylamasal olarak iki şekilde gruplanabilir. Kesitsel çalışmalar
(Cross sectional) popülâsyon alt gruplarını temsil eden rastgele örneklemlerde sadece bir defa veri
toplayarak yürütülen çalışmalardır. Boylamsal çalışmalarda bunun aksine sadece belli, kısa bir süre
zarfında toplanan veriler üzerinden değil de uzun bir zaman diliminde, her bir dilimi için ayrı veri
toplanarak yapılan çalışmadır. Tezlerin veri kesit düzeylerine göre dağılımları Tablo 8’de
gösterilmiştir.
Tablo 9: Tezlerin Veri Kesit Düzeylerine Göre Dağılımları
Veri Kesit Düzeyi
Yüksek Lisans
Doktora
Frekans
Yüzde
Kesitsel
83
61%
Boylamsal
15
11%
Kesitsel
34
25%
4
3%
136
100%
Boylamsal
Burada esas olan, kullandığınız zaman dilimlerinin her birinde bütün değişkenler için veri elde
edilmesidir. Araştırmamıza konu olan lisansüstü tezlerin yüzde 86’sı anlık ve bir kerelik verilerle
kullanılarak elde edilmiş elemsel kesit çalışmalarıdır. Daha çok veri setine ihtiyaç duyulan ve verilerin
daha zor elde edildiği ancak daha anlamlı verilerin elde edilebildiği boylamsal çalışmalar tezlerin
yalnızca yüzde 14’lük bir kesimini oluşturmaktadır.
Tezlerinde araştırılan değişkenlerine göre dağılımı
Çalışmada kullanılan tezler incelendiğinde temel olarak inovasyon değişkenlerinin üç değişken
üzerinde araştırıldığı görülmüştür. Bunlardan birincisi; bireylerin özelliklerinin ele alındığı kişiden
kişiye fark edilen değişkenleri araştıran, bireysel değişkenler, ikincisi; kişlerin davranışlarının
araştırıldığı değişkenler, son olarak; örgütsel değişkenlerin kullanıldığı değişkenler olarak tespit
edilmiştir. Tezlerin araştırılan değişkenlerine göre dağılımları Tablo 10’de gösterilmiştir.
227
Tablo 10: Tezlerin Uygulama Düzeylerine Göre Dağılımları
İnovasyon Ölçülerine Göre
Frekans
Bireysel Değişkenler
Yüzde
2
2
Davranışsal Değişkenler
20
15
Örgütsel Değişkenler
98
75
Tümü
10
8
130
100.00%
Tablo 10’da görüleceği üzere yapılan çalışmalarda bireysel, davranışsal ve örgütsel değişkenler veya
birkaçı bir arada kullanılarak araştırmalar yapılmıştır. Bireysel değişkenleri ölçen, müşterilerin
ihtiyaçları vb. araştırmaların çok düşük bir düzeyde kaldığı tablo 10’da görülmektedir. İnovasyonda
örgütsel değişkenlerin araştırıldığı analiz edildiği tezler ise çalışmaların yüzde 75’ile en büyük bir
çoğunluğunu oluşturmuştur. tablo 10’da görüleceği üzere değişkenlerin kullanımına göre 130 tez ile
karşılaşılmış bunun nedeninin ise nicel yöntemler ile yapılan çalışmaların bir kısmında bu
değişkenlerin kullanılmadığıdır.
Tezlerinde Araştırma Düzeylerine göre dağılımı
Tezler incelendiğinde genel itibari ile 3 ana grup üzerinde inovasyon araştırmaları yapılmıştır. Bunlar
sırası ile, şirketler, bireyler ve diğerleri olarak sınıflandırdığımız, ülkeleri, uygulamaları ve
sınıflandırılamayan inovasyonları kapsayan gruptur. Tezlerin araştırma düzeylerine göre dağılımları
Tablo 10’de gösterilmiştir.
Tablo 10: Tezlerin Araştırma Düzeylerine Göre Dağılımları
Araştırma Alanı
Yüksek Lisans
Doktora
Frekans
Yüzde
Şirket
70
51%
Birey
15
11%
Diğer (Ülke, Uygulama vb.)
13
10%
Şirket
31
23%
Birey
7
5%
136
100%
Tablo 10’da görüleceği üzere çalışmaların yüzde 74’lük bir kısmı, şirketlerin araştırıldığı
çalışmalardır. Bireyler üzerinde yapılan çalışmalar ise yapılan tüm çalışmaların yüzde 16’sını
oluşturmaktadır. Bir önceki bölümde yer alan tablo 9’da görülen kullanılan değişkenlerde bireysel
değişkenleri kullanan makale sayısı 2 adettir. Buradan çıkarılacak sonuç bireyler üzerinde yapılan
çalışmalarda da örgütsel ve davranışsal değişkenlerin araştırıldığıdır. Çalışmaların yüzde 10’luk bir
kısmında ise eğitim kurumları, STK’lar veya ülkeler düzeyinde çalışmaların olduğu belirlenmiştir.
Tezlerinde Araştırma Yapılan Sektörlere göre dağılımı
Tezlerin araştırma yapılan sektörlere göre dağılımları Tablo 10’de gösterilmiştir. Tablo 10’da
görüleceği üzere çalışmalarda yüzde 33 ile en fazla ele alınan işletmeler KOBİ’ler olmuştur. Tez’lerde
bazı işletmelere herhangi bir ayırt edici özellik getirilmediğinden, araştırılmanın yapıldığı işletmeler
KOBİ olarak sınıflandırılmıştır. Ardından üzerine en fazla araştırma konusu olan 12 şer tez ile imalat
sanayi ve teknoloji-bilişim sektörü olmuştur. Özellikleri ayırt edilebilecek KOBİ’ler ve büyük ölçekli
işletmeler dışında belli başlı 19 adet sektörün araştırıldığı görülmüştür. Şirket düzeyinde araştırılan tez
sayısı tablo 10’da 101 iken tablo 11’de 117 sayısının yer aldığı görülmüştür bunun nedeninin bireyler
üzerinde yapılan çalışmalarında sektör gözeterek yapılması nedeniyledir. Örneğin, teknoloji üzerine
müşteri alışkanlıklarını inceleyen bir çalışma, araştırılan sektörün teknoloji olması nedeni ile bu
kapsamda yer almıştır. Bazı çalışmalarda ise ülke, ürün vb. alanların incelenmesi nedeniyle listeye
giremediği görülmüştür.
228
Tablo 11: Tezlerin Araştırma Düzeylerine Göre Dağılımları
Sektör
Frekans
Yüzde
Ayakkabı sektörü
2
2%
Bankacılık
3
3%
Boya Sanayi
1
1%
Büyük Ölçekli Şirketler
4
3%
Cam Sanayi
2
2%
Çay Sektörü
1
1%
Metal
3
3%
Eğitim
4
3%
Gıda
5
4%
Hizmet Sektörü
2
2%
İmalat Sanayi
12
10%
Kalkınma ajansları
1
1%
Kimya sektörü
1
1%
39
33%
Lojistik
2
2%
Medikal
4
3%
Mermer sanayi
1
1%
Otomotiv
2
2%
Sanayi işletmeleri
6
5%
Savunma Sanayi
1
1%
Seramik İşletmeleri
1
1%
12
10%
8
7%
117
100%
KOBİ
Teknoloji
Turizm
SONUÇ: TARTIŞMA VE ÖNERİLER
YÖK verilerine göre Türkiye genelinde üniversite sayısı 181’dir. Bu kadar üniversite arasından
yalnızca 136 adet işletme bölümünde yapılmış inovasyon ile ilgili tezin olması inovasyon
çalışmalarında ne kadar geri kaldığımızın bir işaretçisidir. “İnovasyon” veya “yenilik” veya
“yenilikçilik” anahtar sözcükleri ile hiçbir kıstas gözetmeden yapılan çalışma sayısı yalnızca 319’dur.
Bu sonuç bile inovasyon liginde nerede olduğumuzun bir göstergesidir.
Yenidünya düzeninde inovasyon bireylerin, firmaların ve ülkelerin merkezinde kümelendiği
yapıtaşıdır. İnovasyon yapmayan şirketlerin, ülkelerin öleceği, ilerlemeyeceği çok açıktır. Bu
kapsamda inovasyon ile ilgili öyküler, çalışmalar her yerde mevcuttur. Ancak bunların incelenip
lisansüstü düzeyde teze, makaleye dönüştürülememesi, gerekli incelemelerin kısır kalmasına ve
gelecek çalışmalarda yapı taşı olmasına engel olacak bir durum olacaktır. Türkiye’de ele alınan,
üzerinde çalışılan sektör sayısının 21 olması, inovasyon çalışmalarının incelenmesi gerektiği daha
birçok sektörün olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
229
Kamu sektörü, hayvancılık, havacılık, deniz bilimleri, ulaştırma gibi Türkiye için önem arz eden ve
güncel konular neredeyse hiç araştırılmamıştır. Bu alanlar inovasyon ile ilgili yapılmak istenen
çalışmalara özgün olunması açısından faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
İnovasyon kavramı her geçen gün popülerliğini artıran bir kavram haline gelmiş ve bunun yansıması
lisansüstü tezlerde de beklenirken, yıllar bazında belirgin bir artış trendinin olmadığı görülmüştür. Bu
durumun izine kapalı olan tez sayılarının ele alınması ile bile değişmemiştir. Grafik 1’de bu durum
açıkça görülebilmektedir.
Ayrıca ürün ve hizmet düzeyinde inovasyonları inceleyen araştırmalar çok kısıtlı sayıdadır. Özellikle
hizmet düzeyinde inovasyonların incelenmesi Türkiye’nin en güçlü sektörlerinden olan hizmet sektörü
için önemli bir çalışma konusudur.
İnovasyon ile ilgili lisansüstü tezlerden büyük çoğunluğu kesitsel veriler ile nicel yöntemleri kullanmış
ve bu nicel yöntemlerin içerisinden veri toplama amacıyla anket yöntemi tercih edilmiştir. Veri
toplama araçları olarak diğer araçların yeterince kullanılmadığı sonucu ortaya açık bir şekilde
çıkmıştır.
Bu çalışmanın bir benzerinin Türk akademisyenler tarafından inovasyon ile ilgili yapılan yayınların
indeksli dergilerde taranması ile yapılabileceği ve bu çalışmada çıkan sonuçların benzerliklerinin
incelenmesi önerilmektedir. Ayrıca bu kapsamda, inovasyon ile ilgili lisansüstü makale ve tezler ile
ülkelerin inovasyon güçlerinin karşılaştırmaları faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
KAYNAKLAR
Alkan, G. (2014). Türkiye’de muhasebe alaninda yapilan lisansüstü tez çalismalari üzerine
bir arastirma (1984-2012). Muhasebe ve Finansman Dergisi, 61, 41-52.
Coskun,İ, Dündar, Ş, Parlak C. (2014). “Türkiye’de Özel Egitim Alaninda Yapilmis Lisansüstü
Tezlerin Çesitli Degiskenler Açisindan Incelenme(2008-2013)” Ege Egitim Dergisi 2014 (15) 2:
375-396
ELÇI, Ş. (2007). “Inovasyon Kalkinmanin ve Rekabetin Anahtari”, Ankara: Technopolis Group.
Köksoy FN, Gönüllü D, Bulut T, Başak M, Soybir GR, Kuru B. (2010). Bilim ve Ekonomi:
Türkiye’nin dünyadaki yeri. Ulusal Cerrahi Dergisi 2010; 26: 65-72.
Porter, M. (1990). The Competitive Advantage of Nations, The Free Press, New York.
PORTER, M.E., (2004), “Building the Microeconomic Foundations of Prosperity: Findings from the
Business Competitiveness Index”, Global Competitiveness Report 2003-2004, World Economic
Forum, s. 39-56,s. 31;, M.E.Porter, Delgado, M., Ketels, C., Stern, S., (2008), “Moving to a New
Global Competitiveness Index”, Global Competitiveness Report 2008-2009, World Economic
Forum, pp. 43-63
Şahinli MA., Kılınç, E. (2013). İnovasyon ve İnovasyon Göstergeleri: AB Ülkeleri ve Türkiye
karşilaştirmasi, Selçuk Ün.İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,ISSN: 1303 – 8370 /
Nisan / Sayı: 25
230
BÖLGESEL BİR KÜME YAPILANMASI ÖRNEĞİ: İNEGÖL MOBİLYA
KÜMESİ
Yasin DALGIÇ1, Emine ARSLAN PAULİ 2
ÖZET
Günümüz dünyasında ülkelerin, bölgelerin ve yerel düzeyde firmaların, ağır rekabet koşulları ile
mücadele edebilmek için işbirliği içinde çalışma eğilimleri artmaktadır. Genel olarak bir mal ve/veya
hizmet üretirken bu üretim sürecinde birbirleri ile işbirliği içinde çalışan firmalar, tedarikçiler, hizmet
sağlayıcılar ve üretim sürecini destekleyici diğer kurum ve kuruluşların bir araya geldiği yapılar olarak
tanımlanabilen kümeler rekabet gücünün hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde artırılması
bağlamında önemli bir araç olarak görülmektedir. Çoğu zaman ulusal düzeyde makro politikalarla da
desteklenen bu yapıların en başarılı örneklerini, doğrudan firmaların inisiyatifiyle oluşan, zaman
içinde paydaşları arasında işbirliği düzeyini geliştiren ve diğer pazarlarda rekabetçiliğini arttıran
kümeler oluşturmaktadır. Türkiye’nin farklı bölgelerinde var olan bu yapılar arasında en iyi
örneklerden biri olan İnegöl Mobilya Kümesi; kuruluş ve gelişim aşamaları göz önüne alındığında
ülkemizde farklı sektör ve üretim süreçlerinde faaliyet gösteren diğer küme yapılarına örnek
olabilecek nitelikler taşımaktadır. İnegöl Mobilya Sanayicileri Derneği çatısı altında faaliyet gösteren
firmaların odak noktasında yer aldığı İnegöl Mobilya Kümesi aynı zamanda kamu kurum ve
kuruluşları, üniversite, finans sektörü gibi kümenin gelişimi için ihtiyaç duyulan yapılarla işbirliği
ilişkilerini geliştirmeye devam etmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarından alınan teşvik ve finansman
destekleri, ihtiyaç duyulan alanlarda üniversitelerle yapılan ortak araştırma ve geliştirme faaliyetleri,
yurtdışındaki ticari işbirliklerinin sürekli geliştirilmesi gibi özellikler, kümenin hem ulusal hem de
uluslararası alanda ön plana çıkan önemli başarıları arasında yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mobilya, kümelenme, ağ yapısı, rekabet.
ABSTRACT
The tendencies of countries, regions and at the local level small firms for working together in order to
compete under heavy competition conditions have increased in today’s world. Cluster, which has
generally defined as collaboration of firms, suppliers, service providers and other institutions and
organizations coming together while producing goods and/or services, are seen as an important tool
for increasing competition in both regional and international levels. Among the clusters, the ones
which are composed through own initiatives of the firms and which increase the collaboration level
among the shareholders and competitiveness in the markets, are seen as the best examples. İnegöl
Furniture Cluster, when evaluated in terms of its establishment and development stages, has unique
features that set the pace to other clusters that are established in different regions of Turkey and are
operating in different sectors and production processes. İnegöl Furniture Cluster, which stands under
focus of the firms operating under the Association of İnegöl Furniture Manufacturers, continues to
increase the relationship between the governmental organizations and institutions, universities, finance
institutions, which are necessary for the development of cluster. Funding and promotion supports
granted from the governmental institutions and organizations, collaborative research and development
activities with universities in needed areas, increasing level of international trade cooperation can be
sited among the main successes of the cluster.
Keywords: Furniture, clustering, network structure, competition.
1
Uzman, Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA), Bursa, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Uzman, Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA), Bursa, Türkiye,
e-posta: [email protected]
231
GİRİŞ
Günümüz dünyasında ülkelerin, bölgelerin ve daha da mikro ölçekte firmaların, ağır rekabet
koşullarına karşı mücadele etmenin çok zor olduğunun farkına varmaları ile birlikte birçok alanda
ortak işbirliklerine gitme çabalarının arttığı görülmektedir. Özellikle üretim faaliyetinin temelinde yer
alan işletmelerin etkin rol oynadığı bu süreçlerde, ortak çalışmaların artması farklı özelliklerde işbirliği
yapılanmalarının oluşmasını sağlamıştır. Genel olarak belli bir coğrafyada belli bir sektör ya da üretim
süreci odaklı firma yoğunlaşmaları olarak ortaya çıkan bu işbirlikleri, 1900’lü yılların başında
öncelikle coğrafi yerleşim kapsamında değerlendirilmiştir. Bu düşüncenin ilk incelemeleri Alfred
Marshall (Marshall, 1920) tarafından ele alınmıştır. Bir sektörün bir bölgede yoğunlaşmasının
temelinde, fiziksel koşulların ön planda olduğunu öne süren bu görüşler, sektörel yoğunlaşmalara bağlı
olarak ortaya çıkan işbirliklerinin ilk düşünsel incelemeleri olması bakımından önemlidir.
Tarihsel süreç içinde farklı kavramlar üzerinden oluşumları devam eden sektörel yoğunlaşmaların
büyüme kutupları, geri ve ileri bağlantılar, yığışım ekonomileri, ekonomik coğrafya, kentsel ve
bölgesel ekonomiler, ulusal inovasyon sistemleri, bölgesel bilim, sanayi bölgeleri ve sosyal ağlara
ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere çok sayıda tanımı yapılmaya çalışılmış ve ilgili birçok araştırma
bu yoğunlaşmalar üzerine odaklanmıştır (Porter, 2008).
Kümelenmenin Tanımı ve Amacı
Sektörel yoğunlaşmalar ve yığınlaşma ekonomileri kavramlarından kümelenme kavramına geçişte
Michael Porter ilgili literatüre ve sektörel yapılanmalara ilişkin tanımlama ve çalışmaları açısından
çok önemli bir yere sahiptir (Cansız, 2011). Porter (2008) kümelenmeyi “birbiriyle rekabet eden, ama
aynı zamanda işbirliği de yapan belirli alanlarda birbirine bağlı şirketler, uzman tedarikçiler, hizmet
sağlayıcılar, ilgili sektörlerdeki firmalar ve bağlantılı kurumlardan (örneğin, üniversiteler, standart
kurumları ve ticaret birlikleri) oluşan coğrafi yoğunlaşmalar” olarak nitelendirmektedir. Dolayısı ile
kümelenmeyi, sadece belirli veya benzer sektörde faaliyet gösteren firmalar ya da sektörel yığınlaşma
olgusundan çok farklı bir boyuta taşımak gerekmektedir. bu çerçevede aynı veya benzer işi yapan
işletmeler yanında, bu yapılanmayı en etkili ve rekabetçi olacak şekilde tamamlayacak olan
destekleyici kurumların da bu yapılanmanın içinde mutlaka var olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Kümelenme yapılanmasının temelinde, firmaların karlılığı ve sürdürülebilirliği yer almaktadır.
İşbirliği içinde hareket eden firmalar başta girdi maliyetlerinin azalması olmak üzere birçok alanda,
tek başlarına ulaşamayacakları bazı avantajlara sahip olabilmektedir. Küme içindeki firmaların ihracat,
satış ve verimliliğinin artırılması, yenilik ve yeni teknolojilerin teşvik edilerek yenilikçilik düzeyinin
yükseltilmesi ve işletmeler arasında ağ oluşturulması ile yeni işletmelerin bölgeye çekilmesi
kümelenme yapılanmasının firmalara sağladığı başlıca faydaları arasında sayılmaktadır (Cansız,
2011). Ayrıca aynı veya benzer alanlarda faaliyet gösteren firmaların bir araya gelmesi, lobi
faaliyetleri ve ortak sorunlara çözüm bulma konusunda firmaların elini güçlendirmektedir.
Küme Aktörleri
Kümeler belli bir sektör kapsamında yoğunlaşmış olmalarına rağmen sadece belli başlı malların
ticaretinin yapıldığı bir sistem olarak algılanmamalıdır (Krugman, 1991). Kümeler genel olarak mal
veya hizmet üretimlerinin gerçekleştirildiği yapılar olmakla beraber, aynı zamanda bilginin üretildiği
ve yayıldığı, yeni buluşlar, iş fikirleri ve inovasyonun doğduğu yapılar olarak da düşünülebilir.
Dolayısı ile kümeler bazen işlev, çıktı, amaç ve aktörlerine göre sanayi kümesi, yenilik kümesi ve risk
kümesi olarak da sınıflandırılmaktadır (Andersson, 2004). Sınıflandırma yöntemi farklı olsa da, küme
yapılanmasında mal ve hizmet akımlarını gerçekleştiren firmalar/işletmeler yanında küme yapısını
tamamlayıcı ve destekleyici birçok farklı kurumun da yer alması gerektiği farklı küme tanımlarında
ortak bir nokta olarak ortaya çıkmaktadır.
Ana faaliyetleri gerçekleştiren ve genelde özel sektörde faaliyet gösteren firmalar hem büyük ölçekli
hem de KOBİ statüsünde olabilir. Bazı küme yapılanmalarında büyük ölçekli firmalar kümenin
merkezinde yer alıp kümede liderlik rolü üstelenebildiği gibi bazı küme yapılanmalarında da genel
232
olarak KOBİ’lerin ağırlığı olabilmektedir. Küme bünyesinde yer alan firmalar, hammadde veya girdi
tedarikçileri, hizmet sağlayıcılar (danışmanlık, lojistik vb.), üretici ve pazarlamacı firmalar olarak
sınıflandırılabilir. Finans sektöründe faaliyet gösteren kurumlar, girişim sermayesi şirketleri, leasing
firmaları özellikle firmalara kaynak sağlamaları açısından kritik öneme sahipken kamu kurum ve
kuruluşları, izledikleri makro ve mikro politikalar ile küme üyelerini yönlendirici veya destekleyici
düzenlemeler yapabilmektedirler.
Bilginin üretilmesinde üniversiteler, araştırma merkezleri, teknoparklar ve laboratuvarlar, yayılması
aşamasında teknoloji transfer ofisleri büyük önem taşımaktadır. Kümenin gelişmesi, tanıtımının
yapılması, eksik veya ihtiyaç duyulan yeni aktörlerin kümeye dâhil edilmesi aşamasında medya ve
iletişim firmalarına görev düşerken küme aktörleri arasında işbirliğinin devamlı hale getirilmesi, lobi
faaliyetleri ve ortak ihtiyaçların karşılanması aşamasında da çatı kuruluşların etkin olması
beklenmektedir.
Dünyada Başarılı Küme Örnekleri
Kümelenme yapılanmasına bağlı olarak ortaya çıkan dolaylı avantajlar da hem bölgesel hem de ülke
bazında rekabetçiliğin önemli bileşenleri arasında yer almaktadır. Belli bir sektör, üretim veya hizmet
sürecinde ulusal ve uluslararası alanda rekabetçiliği ile ön plana çıkan bölgeler yatırım, turizm ve
ticaret anlamında daha çok ilgi çekmekte ve durum aynı zamanda diğer alanlarda da çarpan etkisi
yaratabilmektedir. Kümelenme yapısının, bu şekilde, sadece firma bazında değil, aynı zamanda ulusal
rekabeti artırıcı bir unsur olarak ortaya çıkması, doğal olarak oluşan küme yapılanmalarının yanı sıra,
birçok ülkenin makro politikalarında sektörel yığınlaşma ve kümelenme politikalarını ön plana
çıkarmıştır. Bu politikaların da etkisi ile dünya genelinde, başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere birçok
küme oluşmuştur. Özellikle ABD, İtalya, Almanya, Portekiz, İsveç gibi ülkelerde birçok farklı
sektörde başarılı kümelenme yapıları görülmektedir (Porter, 2008).
ABD’de farklı eyaletlerde farklı kümelenmeler oldukça yoğun bir şekilde yer almaktadır. Bu kümeler
arasında San Francisco’da yer alan Silikon Vadisi teknoloji ve bilişim sektöründe dünyada çok önemli
bir yere sahip olan Microsoft, Apple, İntel, HP gibi firmaların ortaya çıktığı ve dünyaya yayıldığı
merkez olarak bilinmektedir. Bu küme, ortaya çıkan yeni teknolojik bilginin, mühendisler, bilim
adamları, savunma bakanlığı finansmanı, risk sermayesi şirketlerinin verimli bir ağ geliştirmesi ve
daha ilk aşamalarda Stanford Üniversitesi’nin kurumsal liderliğinin tek elde toplanması sonucu ortaya
çıkmıştır (Cansız, 2011). Aynı şekilde New York’ta yer alan Manhattan bölgesi de finans sektörü
açısından dünyada Londra ile birlikte bir merkez konumundadır.
Çin’de de özellikle ülkenin doğu bölgesinde oldukça yoğun sektörel kümelenmeler bulunmaktadır.
Hazır giyim ve tekstil havzası olarak nitelendirilebilecek Zheijang ve Guangdong bölgelerinde başta
sentetik iplik üretimi olmak üzere, iplik boyama, kürk, deri tekstili, çocuk giyimi, gündelik kıyafet
üretimi ve iç giyim ürünleri ön plana çıkmaktadır. Geleneksel olarak nitelendirilebilecek olan tekstil
ve hazır giyim sektörü yanında son dönemde gelişen, daha ileri teknoloji barındıran ve dolayısı ile
katma değeri yüksek olan elektrikli araç ve fotovoltaik sistemler (Wuxi), elektronik sektörü (Shenzen)
ve güneş enerjisinin ısıtma sistemlerinde kullanımı ile ilgili üretim yapan sektörlerin (Dezhou)
geliştiği görülmektedir (Li&Fung Research Centre, 2010). Bu sektörlerin gelişmesinde özellikle
merkezi ve yerel otoritelerin ülke genelinde inovasyon odaklı üretimi teşvik etmesi, sektörlerin katma
değerini artırıcı politikalar izleyerek ve bu sektörleri desteklemesinin önemli rol oynadığı
bilinmektedir.
Türkiye’de Kümelenme Çalışmaları
Türkiye’de kümelenme faaliyetlerinin Devlet Planlama Teşkilatı’nın (şimdiki adı ile Kalkınma
Bakanlığı) kurulmasıyla birlikte ülke genelinde “planlı kalkınma modeli”nin esas alınmasıyla
başladığı söylenebilir. 1960’lı yıllardan itibaren uygulamaya konulan sanayi odaklı büyüme
politikaları kapsamında sanayileşme ve kentleşme amacıyla Organize Sanayi Bölgeleri ve Küçük
Sanayi Siteleri kurulmaya başlanmıştır (Cansız, 2011). OSB’ler (ve KSS’ler) aynı zamanda benzer
faaliyetlerde bulunan firmaları aynı coğrafi yerleşke içinde barındırması sebebi ile firmaların birbirleri
arasındaki işlemlerde maliyetler düşürmekte ve sinerji yaratarak verimliklerini artırmada önemli
233
avantajlar sunmaktadır (TEPAV, 2006). Benzer faaliyette bulunan ve coğrafi olarak belli bir bölgede
yoğunlaşan bu firmalar ülkemizde kümelenme yapılanmasının ilk aşamalarını oluşturmaktadır.
Ülkemizde kümelenme konusunda özellikle 2000’li yılların başından itibaren çeşitli istatistiki veri
toplama ve analiz çalışmaları yapılmıştır. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile
Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan ve 2005 yılında yayımlanan “Türkiye’de Bölgesel
Gelişme Politikaları Sektör-Bölge Yığınlaşmaları” isimli çalışmada Türkiye’de sektörlerin hangi
Düzey 2 bölgelerinde hangi derecede yoğunlaştığını tespit etmek amacı ile yığınlaşma oranları
hesaplanmıştır (Alsaç, 2010). İlgili çalışma sadece imalat sanayi sektörlerinin yığınlaşmasını
incelemesi sebebi ile kümelenme olgusunu tam yansıtmamakla beraber sektörlerin bölgeler özelinde
kümelenme potansiyellerini ortaya koyması açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.
Kümelenme konusunda diğer benzer analizler yapılmış ve bu konuda AB projeleri uygulanmış
olmakla birlikte konuya ilişkin kapsamlı çalışmalar Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)
döneminde başlamıştır (Cansız, 2011). Bu kapsamda Türkiye’de uygulanmış en kapsamlı proje olarak
nitelendirilebilecek olan AB destekli Ulusal Kümelenme Politikasının Geliştirilmesi Projesi (UKPGP),
2007-2009 döneminde yürütülmüştür. Paydaş analizleri, eğitim programları ve uluslararası tecrübe
paylaşımlarının gerçekleştirildiği projede, ulusal seviyede makro küme haritalarının oluşturulması için
analiz çalışmaları yer almıştır. Çalışma kapsamında 20 küme belirlenmiş ve bu kümelerin haritalama
çalışmaları yapılmıştır.
Bölgesel ölçekte kümelerin ortaya konması ve haritalama çalışmalarının yapıldığı başka bir proje de
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (şimdiki adı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı) tarafından
uygulamaya konulan Bölgesel Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programıdır. İlgili projede Avrupa
Birliği katılım sürecinde katılım öncesinde sunulan yardımların etkili bir şekilde kullanılabilmesi için
bölgelerin rekabet edebilirlik potansiyellerinin ortaya konulması amacı ile ülke genelinde yığınlaşma
gösteren sektörler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu çalışma, sadece imalat sanayi sektörleri odaklı
olmayıp, tarım ve hizmetler sektörünün de analizlere katılması açısından önem arz etmektedir (Cansız,
2011).
Mevcut durumda ülkemizde kümelenme çalışmalarına, ulusal ve bölgesel analiz çalışmalarına ek
olarak başta bazı bakanlıklar olmak üzere yerel otoriteler tarafından hız verilmiştir. Kalkınma
Bakanlığı koordinasyonunda faaliyet gösteren kalkınma ajansları tarafından sağlanan bazı fonlar, ilgili
bölgelerde sektörel işbirliği ve ortak çalışma uygulamalarını geliştirmeye katkı sağlama amacını
taşımaktadır. Bunun dışında Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı (KOSGEB) tarafından işbirliği-güçbirliği kapsamında sağlanan destekler de küme
girişimlerini desteklemeye yönelik olarak sağlanan fonlar arasında değerlendirilebilir.
Yerel kurum ve kuruluşlar dışında, makro çerçevede ve bakanlıklar düzeyinde yürütülen ve
kümelenme çalışmalarını destekleyen birçok uygulama da son dönemde faaliyete geçirilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı tarafından koordine edilen “KOBİ İşbirliği ve Kümelenme Projesi”; belirlenmiş
bazı bölgelerde rekabet gücü taşıyan sektörlerin geliştirilerek ulusal kümelenme politikasına temel
oluşturması ve sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak rekabetçi yapının geliştirilmesine katkı
sağlaması amacını taşımaktadır. Bu proje aynı zamanda 2007-2009 döneminde uygulanan “Ulusal
Kümelenme Politikasının Geliştirilmesi Projesi”’nin devamı niteliğindedir. Yine Ekonomi Bakanlığı
bünyesinde kümelenme yaklaşımını esas alan yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi ve işbirliği
kuruluşlarının önderliğinde ihracat seferberliğinin başlatılmasını amaçlayan uluslararası rekabetçiliğin
geliştirilmesine yönelik destek mekanizması da ülke genelinde önemli bir ivme kazandırmıştır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da, 2012 yılında yayınlanan yönetmelik3 ile belirlenen şartlar
çerçevesinde küme oluşumlarında önemli ölçüde destek vermektedir. Yine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından yürütülen Zeytin ve Zeytinyağı Sektörü Ulusal Kümelenme
3
Ayrıntılı bilgi için bkz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 15/09/2012 tarihli ve 28412 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan Kümelenme Destek Programı Uygulama Yönetmeliği.
234
Stratejileri Geliştirilmesi Projesi, makro ölçekli olarak yürütülen kümelenme çalışmaları kapsamında
yürütülen projeler arasında yer almaktadır.
İnegöl Mobilya Sektörü
Ülkemizde makro politikalar çerçevesinde yürütülen bu çalışmalar kümelenme çalışmalarını ve
kümelerin faaliyetlerini oldukça arttırmış olmakla beraber, genel olarak politikalardan bağımsız
gelişmiş ve doğal bir süreç sonunda işletmelerin ve diğer kurumların kendi inisiyatifleriyle oluşan
ortak çalışma ve işbirliği platformlarının daha başarılı olduğu görülmektedir. Rekabet içinde işbirliği
amacı ile bir araya gelen işletmeler ve diğer kurumlar çoğu zaman bir dernek çatısı altında bir araya
gelmekte ve küme faaliyetlerini bu şekilde sürdürmektedirler. Ülkemizde bu şekilde gelişmiş ve
alanında başarılı kümelerden biri olan Bursa’nın İnegöl ilçesinde faaliyetlerini sürdüren İnegöl
Mobilya Kümesi’dir.
Ülkemizde mobilya sektörünün bölgesel olarak yoğunlaşmasında genel olarak başta orman ürünleri
olmak üzere hammaddeye yakınlık ve pazar olanakları önemli rol oynamıştır. Türkiye'nin birçok
bölgesinde büyüklü küçüklü mobilya üreticileri var olmakla birlikte bu üreticiler yoğun olarak
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri, Antalya ve Mersin illerinde yer almaktadır (TOBB, 2013).
Kayseri, üretim ve ihracat değerleri bağlamında ilk sırada yer alırken İstanbul mobilya sektöründe bir
perakende merkezi olarak ortaya çıkmaktadır (Yılmaz, 2014). Bursa-İnegöl bölgesi de işletme başı
istihdam ortalaması 10,9 ile Kayseri’den sonra en yüksek istihdam ortalamasına sahip bölgedir
(TOBB, 2013).
İnegöl ve yakın çevresinde, İpek Yolu üzerinde olması, zengin orman varlığı barındırması sebebiyle
çok eski dönemlerden itibaren ağaç ve kerestecilik faaliyetleri görülmektedir. Orman ürünleri varlığı
ve ticaretine bağlı olarak gelişen sandalye, döğen imalatı, at arabası ve araba başlığı üretimi
cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren evrim geçirmiş ve bu alanda imalat sanayi gelişmiştir.
1943’ten sonra bireysel girişimlerle İnegöl’de mobilya imalatına başlanmış ve o yıllara kadar at
arabası, tahta kaşık, sandalye ve sandık imal eden İnegöl’deki zanaatkârlar artık mobilya imal etmeye
başlamışlardır (İTSO, 2013).
Özellikle 1950'li yıllardan sonra mobilya imalatı küçük atölyelerde yaygınlaşmış ve 1960’lı yılların
ortalarında mobilya için önemli bir hammadde olan sunta üretimi ilçede başlamıştır. Bu durum,
üreticilerin modern ve modüler mobilya üretimi için önemli bir gelişme olmuştur. 2006 yılında
Türkiye’nin ilk mobilya ihtisas organize sanayi bölgesi yine İnegöl ilçesinde faaliyet ine başlamış ve
mobilya imalathanelerinin fabrikalaşma ve markalaşma ivmesini arttırmıştır. Bunun yanında 2011
yılında, üretilen mobilyalarda kalite ve standartlara uyumun test edilmesi için Türkiye’nin ilk mobilya
test laboratuvarı kurulmuştur (Yılmaz, 2014).
Günümüzde, ilçede ana üretici veya tedarikçi konumunda olan 3.000 civarında iş yerinde üretilen
mobilyaların çeşitleri ve modelleri oldukça zengindir. Modern ve klasik koltuk takımları, yatak odası
ve yemek odası takımları, oturma grupları, çekyat, kanepe, çocuk ve genç odası mobilyaları, mutfak ve
mobilya aksesuarları üretilmekte ve bölgede ortak markalaşma faaliyetleri de hız kazanmaktadır.
(İTSO, 2013). Bu bağlamda, ilçedeki ağaç işçiliği ve mobilyacılığın İnegöl’deki yüzlerce yıllık
gelişimini kronolojik olarak anlatmak, tarihine ilişkin bilgi vermek, araştırma ve arşivleme yapmak ve
bu sanatın kültürünü geniş kitlelere yaymak için 2014 yılında oluşturulan “İnegöl Belediyesi Mobilya
Ağaç Sanayi Müzesi” bu alanda kurulan ilk müze niteliğini taşımaktadır.
İnegöl Mobilya Sektörü Dış Ticareti
İnegöl ilçesinin, dış ticaret anlamında da Bursa’da ve ülkemizde önemli bir konuma sahip olduğu
söylenebilir. 2012 yılı dış ticaret verilerine göre ilçe, 500 milyon doları aşan bir dış ticaret fazlasına
sahiptir.
Tablo 1. İnegöl İhracat Verileri (2012)
İHRACAT
SEKTÖR
Tekstil
TUTAR ($)
356.673.616
İTHALAT
SEKTÖR
Tekstil
235
TUTAR ($)
104.967.504
Mobilya
Orman Ürünleri
Gıda
Otomotiv Yan Sanayi
Kimya
Makine & Metal
Diğer Sektörler
Genel Toplam
251.244.071
52.574.514
49.944.471
25.738.501
11.642.877
3.678.189
25.216.942
776.713.181
Orman Ürünleri
Gıda
Kimya
Otomotiv Yan Sanayi
Mobilya
Makine & Metal
Diğer Sektörler
Genel Toplam
83.426.513
22.742.751
18.855.277
17.466.530
4.152.937
1.258.877
21.664.754
274.535.143
Kaynak: İnegöl TSO raporu, 2013, s29-30.
Mobilya sektörü, tek başına ele alındığında tekstil sektörünü takiben 427 milyon dolarlık değeriyle en
fazla dış ticaret fazlasına sahip sektör olarak ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda ilçenin toplam
ihracatının %32’si doğrudan mobilya sektörüne aittir. Mobilya sektörü ve bu sektörün temel girdilerini
sağlayan orman ürünleri sektörü birlikte değerlendirildiğinde bu sektörlerin toplam ilçe ihracatı
içindeki payı %39’un üzerine çıkmaktadır. Yurtiçi mobilya satışları dikkate alındığında da İnegöl
ilçesinin bir mobilya üretim ve ticaret merkezi konumunda olduğu görülmektedir. Zira İnegöl’de
mobilya sektörü, ülkenin toplam mobilya ihracatının %15’ini, yurtiçi mobilya talebinin ise %40’ını
gerçekleştirmektedir (TÜMSİAD, 2014).
İnegöl Mobilya Kümesi Yapılanması
İnegöl ilçesindeki bir küme yapılanmasında yer alması gereken bütün aktörlerin mobilya kümesi
içinde yer aldığı söylenebilir.
Şekil 1. İnegöl Mobilya Kümesi Ağ Yapısı
Geniş bir tedarikçi yelpazesine sahip olan mobilya kümesi yerel yönetimler, STK’lar ve kamu
kurumları ile sürekli iletişim halindedir. Tasarım, markalaşma ve Ar-Ge konusunda da önemli
çalışmaları takip eden küme tanıtım, markalaşma ve pazarlama faaliyetlerinin tamamına yakınını
kendi yürütmektedir. Çoğunlukla KOBİ statüsünde sahip olan küme üyeleri, büyük çoğunlukla nihai
kullanıcıya doğrudan ulaşmaktadır. Bu durum da kar marjlarını arttırmakta ve müşteriye özel ürünlerle
piyasada talep gören bir yapıya sahip olmalarını sağlamaktadır.
236
Firmalar
İnegöl mobilya kümelenmesi yapılanmasının temelinde genellikle küçük ve orta ölçekli, KOBİ niteliği
taşıyan firmalar yer almaktadır. Dernek bünyesinde 100’e yakın firma yer almakta ve bu firmalarda
6.000’in üzerinde kişi istihdam edilmektedir (İMOS, 2014). İnegöl’de faaliyet gösteren kayıtlı firma
ve çalışan sayıları incelendiğinde de bu bölgede önemli bir yoğunlaşma olduğu görülmektedir.
Tablo 2. İnegöl İşyeri ve İstihdam Verileri (Haziran 2013)
İşyeri Sayısı İnegöl’ün Payı İstihdam İnegöl’ün Payı
İnegöl
1.088
%100,0
15.310
%100,0
Bursa
1.885
%57,7
21.470
%71,3
Türkiye
20.589
%5,3
153.493
%10,0
Kaynak: SGK Verileri
Sektördeki firmaların önemli bir bölümü, İnegöl Mobilya Sanayicileri Derneği çatısı altında
örgütlenmiştir. Bu dernek aynı zamanda küme organizasyon şemasının merkezinde yer almakta ve
kümenin diğer aktörleri ile sektör arasındaki işbirliği ve koordinasyonu sağlamaktadır. Sektördeki
kümelenme çalışmaları sebebiyle İnegöl Mobilya Sanayicileri Derneği, 2013 Avrupa Küme Analizleri
Sekretaryası (European Secretariat for Cluster Analysis-ESCA) tarafından bronz kalite etiketiyle
ödüllendirilmiştir.
Küme yapısındaki firmaların, iç finansman açısından oldukça güçlü bir konumda olduğu söylenebilir.
Genel olarak belli başlı projelerde farklı kurum ve kuruluşlardan hibe ve destek yolu ile finansman
sağlanmakla beraber, yatırım ve finansman gerektiren diğer projeler için kendi öz kaynaklarını
kullanmaktadırlar. Bu kapsamda, yaklaşık 200 milyon dolar maliyeti olan ve İnegöl mobilyasını
uluslararası platformda tanıtımını ve pazarlanmasını amaçlayan Mobilya Kent projesi, İnegöl’deki
yaklaşık 100 mobilya üreticisinin tamamen kendi imkânlarıyla finanse edilmektedir. Firmaların ortak
hedefler için kendi finansmanlarını kullanmaları, küme yapılanmasının sürdürülebilirliği ve firmalar
arası güven olgusunun tahsis edilmesi bağlamında önemli bir husustur.
Tedarikçiler
Mobilya sektörü, tedarik zincirinde çok farklı sektörlerden beslenen bir sektörüdür. Başta mobilya
üretim makine çeşitleri, deri ve kumaşçılar, sünger satıcıları, nalbur malzemecileri, boya firmaları,
metalciler, başlıkçılar, orman ürünleri olmak üzere çok çeşitli alanlarda faaliyet gösteren mobilya
sektöründe tedarik zincirini oluşturmaktadırlar. İnegöl’de yer alan firmaların çoğunun güçlü tedarik
altyapısı bulunmaktadır. Tedarikçilerin önemli bir kısmı yakın çevrede faaliyet göstermektedir. Bu
durum malzeme temininde özellikle zaman konusunda bölgeye önemli avantajlar sağlarken, hem de
işletmeler arasında işbirliği olanaklarını arttırmaktadır. Bölgedeki üretici firmaların ihtiyaç duyduğu
hammadde ve diğer ürünlerin, önemli bir kısmı bölgede yer alan işletmeler tarafından
karşılanmaktadır. Sunta, kumaş, metal vb. malzeme üreticileri gibi bölgede ve yakın çevrede yerleşik
tedarikçi firmalar, güçlü bir küme yapısının oluşmasında son derce etkin rol oynamaktadırlar.
Kamu Kurumları ile İşbirliği
İnegöl’de yer alan mobilya üreticileri hem bölgedeki hem de ülke genelindeki birçok kamu kurumu ile
yakın ilişki ve işbirliği içindedir. Başta yerel yönetimler olmak üzere, ticaret ve sanayi odası, bölgede
faaliyet gösteren kalkınma ajansı ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkiler sürekli gelişme
halindedir. İlçedeki birçok mobilya üreticisi, Kalkınma Ajansı, KOSGEB, Ekonomi Bakanlığı gibi
hem bölgesel hem de ülke rekabetçiliğinin geliştirilmesi kapsamında hibe ve destek sağlayan
kurumlardan önemli derecede yararlanmaktadır.
Ar-Ge, Tasarım Merkezleri, Laboratuvarlar
İnegöl’deki mobilya üreticileri, ülkemiz açısından değerlendirildiğinde hem yerel hem de ulusal
pazarda önemli bir yere sahiptir. Özellikle uluslararası pazarlara girebilmek ve bu pazarlarda kalıcı
olabilmek için mobilya üretiminde güvenilirlik, dayanıklılık, emniyet ve işçilik kalitesi gibi özellikler
tüketiciler tarafından başlıca aranan özellikler arasında yer almaktadır. Bu özelliklere yönelik
sertifikasyonların alınması, uluslararası pazarlardaki talebin hem miktarı hem de sürdürülebilirliği
237
açısından kritiktir. Başta İnegöl’de faaliyet gösteren mobilya üreticileri olmak üzere, ülkemizdeki
birçok mobilya üreticisi, sektörde önem arz eden sertifika ve kalite belgelerinin alınması için çok
yakın geçmişe kadar yurtdışında farklı bölgelerde bulunan test merkezlerine başvurmak zorunda
kalmışlardır. Bu kapsamda, hem İnegöl’ün mobilya sektöründeki konumunu güçlendirmek, hem de
ülkemizdeki diğer mobilya üreticilerinin maliyetlerin azaltmak için Mobilya Test Laboratuvarı, TUV
Rheinland tarafından Ekim 2011’de İnegöl’de faaliyete geçirilmiştir. Fakat karlılık ile ilgili sorunları
sebebiyle yakın zamanda ilgili laboratuvar kapanmıştır. Özellikle Avrupa ülkelerine ihracat için
gerekli olan belli başlı sertifikasyonların elde edilmesi için talepte bulunan firmaların sayısının ilçe
genelinde az olması sebebiyle kapanan laboratuvar yerine farklı alternatiflerin araştırılması için
çalışmalar başlatılmıştır.
İnegöl ilçesinin mobilya sektörü kapsamında ön plana çıkan girişimlerinden biri de son dönemde
bölgedeki kalkınma ajansı tarafından desteklenen ve İMOS tarafından yürütülen İnegöl Mobilya
Tasarım ve Rekabet Merkezi projesidir. İnegöl ve bölgedeki mobilya imalatçılarının işbirliği
çerçevesinde ortak kullanabilecekleri “tasarım ve rekabetçilik” merkezinin kurulmasını amaçlaya proje
yetkin is gücü eksikliğinin karşılanmasına yönelik olarak değer zincirinin süreçlerine yönelik tasarım,
üretim ve yönetim genel baslıklarında ortak eğitim programlarının geliştirilmesi, üniversite-sanayi
işbirliğini arttırması, bilgi ve teknoloji transferlerini sağlayacak platformların geliştirilmesine yönelik
olarak hem ilçedeki mobilya sektörü hem de bölge açısından önemli bir gelişme olarak
değerlendirilmektedir.
Sonuç
Ülkemizde farklı bölgelerde sektörel bağlamda rekabet ve işbirliği çerçevesinde belli başlı
birlikteliklerin ortaya çıktığı görülmektedir. Gene anlamda küme yapısı adı verilen bu
organizasyonların bazıları belli otoritelerin plan ve program çerçevesinde yönlendirmesiyle ortaya
çıkarken birçoğu tamamen ilgili aktörlerin kendi çabaları ve istekleriyle oluşmuştur. İnegöl Mobilya
Kümesi, ilgili bölgede yer alan birçok mobilya üreticisinin, ilgili tedarikçiler, kamu kurumları,
araştırma kurumları gibi birçok aktörle bir araya gelerek oluşumunu gerçekleştirdiği ve İnegöl
Mobilya Sanayicileri Derneği çatısı altında faaliyet gösterdikleri bir yapı şeklinde ortaya çıkmıştır.
Kümenin sürekli yenilik, yeni uluslararası pazar araştırmaları ve rekabetçiliğin geliştirilebilmesi için
tasarım, ortak marka yaratılması ve pazarlama alanında yürütmüş olduğu çalışmalar, kamu kurumları
ve yerel yönetimlerle beraber yürüttükleri projeler ülkemizde oluşum aşamasındaki ya da gelişme
evrelerinde bulunan birçok kümeye örnek teşkil edebilecek bir yapıya sahiptir.
238
KAYNAKLAR
Alsaç, F., 2010. Bölgesel Gelişme Aracı Olarak Kümelenme Yaklaşımı ve Türkiye için Küme Destek
Modeli Önerisi. Ankara: Kalkınma Bakanlığı, s138.
Andersson, T., Kind, J., & Andersen, C. L., 2004. Towards a New Growth and Innovation Policy in
Norway. Malmö: IKED, s30.
Cansız, M., 2011. Türkiye’de Kümelenme Politikaları ve Uygulamaları. Ankara: OSBÜK, s7-77.
İMOS, 2014. İnegöl Haber. www.inegolhaber.com.tr: http://www.inegolhaber.com.tr/en-cok-boyaciustasi-araniyor-102120h.htm adresinden alınmıştır
İTSO, 2013. İnegöl Ekonomi Raporu. Bursa: İnegöl Ticaret ve Sanayi Odası, s5-45.
Krugman, P., 1991. Geography and Trade. London: MIT Press/Leuven UP, s142.
Li&Fung Research Centre, 2010. Industrial Cluster Series(10).
Marshall, A., 1920. Industrial Organizaton. A. Marshall içinde, Principles of Economics. London:
Macmillan and Co., Ltd, s27.
Porter, M., 2008. Rekabet Üzerine. İstanbul: Optimist Yayınları, s253.
TEPAV, 2006. Organize Sanayi Bölgeleri ve Kamusal Yetkiler: Faydalar ve Sorunlar Nelerdir?
TEPAV, s2.
TOBB, 2013. Türkiye Mobilya Ürünleri Meclisi Sektör Raporu. Ankara: TOBB, s7-8.
TÜMSİAD, 2014. www.tümsiad.org.tr: http://tumsiadankara.org.tr/news.asp?Page=28 adresinden
alınmıştır
UKPGP Basın Bilgi Notu, 1-6-2015 tarihinde http://www.bodto.org.tr/:
http://www.bodto.org.tr/images/other/kumelenme_kapanis_etkinligi_basin_%20bilgi_%20not
u.pdf adresinden alındı
Yılmaz, N. N., 2014. Türkiye Ev Mobilyası Sektörünün Değer Zinciri Analizi Yöntemiyle İncelenmesi.
Ankara: Kalkınma Bakanlığı, s54-55
239
YAZILIM SEKTÖRÜNDE İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİĞİN ÖNEMİ
Asaf VAROL 1
ÖZET
Günümüzde en hızlı gelişen sektörlerden birisi yazılımdır. Son yıllarda yazılım alanlarında farklı
yenilik ve girişimcilik örnekleri mevcuttur. Birçok otomasyon sisteminin kontrolü, yazılımlar
sayesinde yapılmaktadır. Akıllı telefon sistemleri için binlerce uygulama geliştirilmekte ve mobil
iletişim günden güne yaşamın bir parçası haline gelmektedir.
Yazılım sektörü için büyük yatırımlar gerekmemektedir. İnternet bağlantısı olan bir kişi sadece bir
bilgisayarla dahi yazılım sektöründe yenilikler yapılabilir ve kendisine finansal gelirler sağlayabilir.
Evini işyeri gibi kullanıp yazılım alanında dünyada şirketlere yazılım ihracatı yapılabilir.
Hindistan yazılım sektöründe önemli gelişmeler kaydeden ve dünya şirketlerine yazılım ihraç eden bir
özelliğe sahiptir. Dünya yazılım sektörünün büyük şirketleri maliyetlerin düşük olması nedeniyle
Hindistan’a yönelmektedirler.
Türkiye yazılım sektöründe yaptığı ithalat ve ihracat potansiyelleri arasında büyük farklılıklar vardır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Girişimci Bilgi Sisteminin 2013 yılı verilerine göre Türkiye
yazılım sektöründe 6,8 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaşmıştır. Bu rakam içerisinde ihracat
tutarının 690 milyon dolar olduğu göz önüne alınırsa, Türkiye’nin yazılım ihraç etmesinde daha kat
edeceği uzun bir yolun olduğu görülür.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Çalışma Grupları Yönetmeliğine dayanılarak yeni bir Yazılım
Sektörü Çalışma gurubu oluşturulmuştur. Bu grubun amacı yazılım alanlarında yeni stratejiler
belirlemek ve kişilerin yazılım sektöründe kendi şirketlerini kurmaya, yenilikçi ve girişimci olmalarına
cesaretlendirmektir. Türkiye’de yazılım sektörünün geleceğini belirlemek için bir GZFT
(Güçlü ve Zayıf Yönler ile Fırsat ve Tehditler) analizi yapılmıştır.
Bu çalışmada yazılım sektörünün Türkiye’de gelişmesi için ne tür stratejilerin belirlenmesi gerektiği
üzerinde durulacaktır. Buna ilave olarak, yazılım sektöründe girişimcilerin nasıl yetiştirilebileceği ele
alınacak ve gelecek için bazı öneriler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Yazılım sektörü, İnovasyon, girişimcilik.
THE INPORTANCE OF INNOVATION AND ENTREPRENEURSHIP
IN THE SOFTWARE SECTOR
ABSTRACT
Nowadays, software is one of the rapidly developing sector. There have been a lot of innovations and
entrepreneurships in the field of software within the last decades. The control of many automation
systems are done by software. That is why various applications have been developed for smart phones
and mobile communications that are part of our daily lives.
Software sector does not require huge investments. Someone who has internet connection at its home
can create software and generates an income out of it. India is a country where many people develop
1
Prof. Dr. Yazılım Mühendisliği Bölümü, Fırat Üniversitesi, Elazığ, Türkiye
e-posta: [email protected]
240
software products for variety of purposes. India also has an important role in exporting software to
overseas, because software companies have headed to India due to low labor costs.
There are vital differences between export and import potentials of Turkey in software sector.
According to the data obtained from the 2013 Entrepreneurship Information System from Ministry of
Science, the Turkish software trading volume has reached to 6.8 billion dollars. If we consider that the
export potential of Turkey was only 690 million dollars, it is clear that Turkey has a very long way in
terms of exporting software.
Recently, Working Group in Software Sectors based on the regulation called “Working Groups” of the
Ministry of Science, Industry and Technology was established. The aim of this group is to define new
strategies in software development and encourages the people to create their companies, to be
innovators or entrepreneurs in software sectors. A SWOT (Strengths, Weaknesses, Opportunities and
Threats) analysis was done to define the future of the software sectors in Turkey.
In this study possible strategies will be analyzed in order to further improve the software development
business in Turkey. In addition, we will discuss about how entrepreneurs should be trained in software
area and some recommendations will be provided for future.
Keywords: Software sector, Innovation, entrepreneurship.
GİRİŞ
Uluslararası Telekom Birliğinin (ITU); 24-26 Kasım 2014 tarihleri arasında Gürcistan’ın Başkenti
Tiflis’te düzenlediği 12. Dünya Telekomünikasyon ve ICT Göstergeleri Sempozyumunda “Bilgi
Toplumunun Ölçümlenmesi Raporu 2014 (Measuring the Information Society Report=MIS Report
2014)” yayımlanmıştır. Bu rapora göre, sanayi toplumundan bilgi toplumuna dönüşümün temelinde
Enformasyon ve Bilişim Teknolojilerinin yer aldığı ve son yıllarda en büyük gelişmenin mobil
cihazlarda yaşandığı belirtilmiştir. Dünya genelinde geniş bant mobil telefon kullanımının son 5 yılda
yüzde 9’luk artıştan yüzde 32’lik bir artış oranına çıktığı gözlemlenmiştir. Rapora göre mobil
telefondaki abonelik sayısı 7 milyara ulaşmıştır (Erkan, 2014).
Dünya’da internet kullanımı yüzde 6,6 büyüme hızına sahiptir. Dünya nüfusunda internet
kullananların sayısı 3 milyarı aşarken; internet kullanan ev halkının oranı yüzde 44’e ulaşmış
bulunmaktadır. Konuya dijital bölünmüşlük açısından yaklaşıldığında, Dünya’da 450 milyon insanın,
henüz mobil hatlara ulaşamadığı ve 4,3 milyar insanın da internet kullanımından yoksun bulunduğunu
ortaya koymaktadır. Bu arada, Dünya’da telekomünikasyondan elde edilen hasılat, 1.88 trilyon ABD
doları düzeyinde durağanlaşmakta olup; bu rakam Dünya GSMH’sının (Gayri Safi Milli Hasıla) yüzde
2,7’sine karşılık gelmektedir (Erkan, 2014).
2009 yılından beri ülkelerin ICT Kalkınma Endeksleri (ICT Development Index= IDI)
hesaplanmaktadır. Bu endeks 11 ayrı değişken esas alınarak yapılmaktadır. Bu endekslerden ilk 5
tanesi ICT donanımına giriş alt endeksidir. Bu alt endeks, toplam endeks içerisindeki payı yüzde 40
oranındadır. Alt endeks içerisinde mobil ve sabit telefon hat bağlantıları, ev halkının bilgisayar ve
internet bağlantıları yanında internet bant genişliği değişkenleri yer almaktadır. ICT Kullanımı için
kullanılan endekslerden ikincisi ise üç değişkenden oluşmaktadır. Bu endeksler içerisinde, her 100
kişiden kaçının sabit geniş bant aboneliği, kaçının kablosuz geniş bant aboneliği olduğu ve internetin
kişisel kullanım oranı bilgileri yer almakta olup, bu endeksin de payı yüzde 40’tır. Bu değişkenler,
sosyal medya, iş dünyası, kamu ve okullardaki ICT kullanım yoğunluğunu yansıtmaktadır. Son endeks
ise ICT Yetenek Endeksi olarak adlandırılmakta olup, yetişkinlerin eğitim oranı ile uzmanlığa dayalı
ikinci ve üçüncü düzey eğitimli nüfusun oranını kapsamaktadır ve payı yüzde 20’dir. Söz konusu üç
241
alt endeksin ayrıntılı analizi sonucunda birleştirilmesi ile elde edilen IDI endeksi, ICT’nin bilgi
toplumu yönündeki gelişimi düzeyini yansıtmaktadır (Erkan, 2014).
2014 yılı Raporunda 2013 yılı için 166 ülkenin ICT (Information and Communication Technologies)
Kalkınma Endeksi (ICT Development Index-IDI) hesaplanmıştır. Hesaplamada endeksin en üst değeri
10 olarak belirlenmiştir. Dünya ortalaması 4.77 değerini alırken, en yüksek endeks değerine 8,86 ile
Danimarka ve en düşük değere 0.96 ile Merkezi Afrika Cumhuriyeti sahiptir. IDI değerlerinde, ülkeler
arasındaki farklılık ve sapma boyutu daha çok, ICT Kullanımı endeks grubundan kaynaklanmaktadır
(MISR, 2014).
IDI endeksinde en yüksek değerlere ulaşan ilk 10 ülke, 8.86 ile 8.26 arasında değişen değerlere
sahiptir. Bu 10 ülke sırasıyla şunlardır: Danimarka (8.86), Güney Kore (8.85), İsveç (8.67), İzlanda
(8.64), İngiltere (8.50), Norveç (8.39), Hollanda (8.38), Finlandiya (8.31), Hong Kong (8.28) ve
Lüksemburg (8.26). Bunları 11. Sırada Japonya (8.22), 14. sırada ABD (8.02) ve 17. sırada Almanya
(7.90) izlemektedir. Listenin en sonunda ise Çat (1.11), Nijerya (1.03) ve Merkezi Afrika Cumhuriyeti
(0.96) değerleri ile yer almaktadır (Erkan, 2014).
Türkiye’nin IDI endeksleri 2012 ve 2013 yılları için sırası ile 5.12 ve 5.29 değerlerinde olup; buradaki
kısmi iyileşme 166 ülke içindeki 68 inci sıradaki konumunun değişmesine yetmemiştir. Başka bir
ifade ile diğer çoğu ülke, Türkiye’den daha hızlı biçimde konumunu düzeltmektedir. Örneğin 2012
yılından 2013 yılına konumunu hızlı yükselten ülkeler grubunda, Birleşik Arap Emirlikleri, 14 sıra;
Fiji 12 sıra; Tayland 10 sıra; Oman 9 sıra ve Katar 8 sıra ile en başlarda yer almaktadırlar (Erkan,
2014).
Türkiye’nin daha önceki yıllardaki konumuna bakıldığında, 2010 yılında 155 ülke içinde 4.17 endeksi
ile 66. Sırada yer alırken; 2011 yılında 4.38 endeksi ile 69. Sıraya gerilemiştir. Buna karşın 2011’den
2012’ye geçerken, 5.12 endeksi ile 166 ülke içinde durumunu bir basamak düzeltmiştir. Oysa
2012’den 2013’e geçerken sıradaki konumu değişmemiştir (Tablo 1) (Erkan, 2014, MISR, 2014).
Tablo 1: Türkiye’nin IDI Endeksi açısından değişimi ve
Dünya ülkeleri arasındaki sıralaması (MISR, 2014).
Türkiye
2010
2011
2012
2013
IDI Değeri
4,17
4,38
5.12
5.29
66/155
69/155
68/166
68/166
Konumu
Türkiye’nin IDI endeksinde daha iyi bir konuma gelebilmesi, ICT Donanım altyapısını daha hızlı
geliştirmesi ve ICT kullanım alanlarının daha etkin olarak yönlendirilmesine bağlı bulunmaktadır
(Erkan, 2014, MISR, 2014).
Türkiye’nin IDI endeksleri açısından dünya ülkeleri arasındaki sıralaması dikkate alındığında, yazılım
sektöründe çok başarılı bir gidişatın sergilenemediği söylenebilir. Bu başarısızlığın altında yatan temel
nedenlerin başında yazılım sektöründe yetişmiş kalifiye eleman eksikliği sayılabilir. Bunun haricinde
alt yapı eksikliği de bu sektörde istenilen düzeyde gelişmenin önündeki engeller arasında yer
almaktadır.
TÜRKİYE ÖLÇEĞİNDE YAZILIM SEKTÖRÜNDE GZFT ANALİZİ
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yazılım sektöründe Türkiye’nin inovasyon yapabileceği, genç
girişimci yazılımcılar yetiştirilerek sektörün büyük atılımlar gerçekleştirebileceği düşüncesinden
242
hareket ederek, 19.11.2014 tarihinde Bakanlık “Yazılım Sektörü Stratejisi Çalıştayını” düzenlenmiştir.
Bu çalıştayda 18 numaralı masada akademisyenler, özel sektör yetkilileri, kamu kurum ve
kuruluşlardan temsilciler yer almıştır (Tablo 2). Bu çalışma gurubunun yapmış olduğu GZFT analizi
sonrasında aşağıdaki sonuçlar saptanmıştır (Varol, 2014).
Tablo 2: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
Yazılım Sektörü Stratejisi Çalıştayı 18 numaralı masa ekibi
Adı ve Soyadı
Kurumu
Prof. Dr. Asaf Varol
Fırat Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yazılım Mühendisliği Bölümü
Mehmet Akyelli
TOBB-Türkiye Bilgisayar Yazılımı Meclis Başkanı
Dr. Mustafa Kemal
Akgül
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü-Danışmanlık
ve Eğitim Dairesi Başkanı
Dr. Mahmut
Karaman
Yıldız Teknik Üniversitesi-Teknopark Genel Müdürü
Dr. Ahmet Tümay
TÜBİTAK-Yazılım
Yöneticisi
Mesut Aktekin
Erciyes Teknoloji Transferi Ofisi TTO Uzmanı
Ramazan Polat
SSK
Nezihe Saygı
Mersin Üniversitesi Teknopark
Gökhan Köseoğlu
Enerji Bakanlığı
Serkan Ulu
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı-Uzman
Teknolojileri Araştırma Enstitüsü-Proje
Yönetim
Ofisi
Tablo 3’de Türkiye’de Yazılım Sektöründeki Fırsatlar ve Tehditler ile sektörün Güçlü ve Zayıf
yönlerinin analiz sonuçları verilmiştir. Ülkede doymamış bir yazılım pazarın olması, Türkiye’nin
coğrafik konumunun yazılım ihracatını artırabilecek özellikler taşıması, Bakanlığın bu sektörü
stratejik sektörler arasında görmesi, ülkede bilişim alt yapısının nispeten yeterli olması ve ülkenin
genç bir nüfusa sahip olması, fırsatlar olarak saptanmıştır.
Ülkede yazılım strateji belgesinin olmaması, yabancı şirketlerin bu alanda ülkeye hâkim olması, açık
kod yazılımlarının yaygın bulunmaması, yazılım standartlarının şirketlere uygulanamaması ve mevcut
ihale mevzuatının yazılım sektörü ihalelerine uygun olmaması, Yazılım sektörünü tehdit eden unsurlar
olarak değerlendirilmiştir.
Genç nüfusunun bulunması, ülkede şu dönemlerde mühendislik alanları içerisinde en saygın
mesleklerden biri olarak yazılımın görülmesi, internet alt yapısının nispeten yeterli olması, mevcut
uzaktan öğretim alt yapısı ile yazılım sektöründe eğitim almak isteyenlere imkânların sunulabilmesi ve
üniversitelerde yazılım mühendisliği bölümlerinin son yıllarda çoğalması durumları, Türkiye’de
yazılım sektörünün güçlü yönleri olarak öngörülmüştür.
Yazılım sektörünün zayıf yönleri ise bu alanda çalışan personelin İngilizce dil sorunları, yazılım
envanterlerinin ve istatistiklerinin olmaması, üniversite-sanayi işbirliğinin eksikliği, ülkede güçlü
yazılım markalarının henüz yeterince yaygınlaşmaması, yazılım sektörüne Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı dışındaki kamu kurumlarının yeterince sahip çıkmaması, proje yönetimlerinin sürdürülebilir
olmaması, yazılım üretim standartlarının yaygınlaşmamasıdır.
243
Tablo 3: Türkiye’de Yazılım Sektöründeki Fırsatlar, Tehditler, Güçlü ve Zayıf Yönlerin Analiz
Sonuçları (Varol, 2014).
FIRSATLAR
TEHDİTLER
GÜÇLÜ YÖNLER
ZAYIF YÖNLER
Türkiye’de doymamış
bir iç pazarın olması
Türkiye’de Yazılım
Strateji Belgesinin
olmaması
Mevcut ve
potansiyel iş
gücünün olması
(genç nüfus ve
yazılım know-how’ı)
Yazılım sektöründe
çalışan personelin
İngilizce yetersizliği
Türkiye’nin konumu
itibariyle komşu
bölgelere yazılım
ihraç etme potansiyeli
Açık kod yazılımlarının
kamu uygulamalarında
yaygınlaşmaması
Yazılım mesleğinin
güçlü bir mesleki
imajının olması
Yazılım envanterinin ve
istatistiklerinin olmaması
Türkiye yazılım
sektörünün Devlet
tarafından stratejik
sektörler arasında
görülmeye
başlanması
Yabancı yazılım
şirketlerinin Türkiye
pazarına hâkim olması
Yazılım üretimi için
güçlü bir İnternet
altyapısının olması
Üniversite ve sanayi
işbirliğinin yetersizliği
Türkiye bilişim alt
yapısının yazılım
sektörünün
gelişmesini
destekleyecek
düzeyde olması
Sektörün ihtiyaç duyduğu
nitelikli ve eğitimli eleman
eksikliği (önemli boyutta)
Yazılım
potansiyelinin
uzaktan eğitim ile
düşük maliyetli
olarak eğitilebilmesi
Güçlü markaların
olmaması
Yazılım sektörünün
en az maliyet ve
sermayeye ihtiyaç
duyması
Sektörel işbirliğinin
yapılandırılamaması
Birçok sektörü
içeren yazılım
analizlerinin var
olması
Yazılım sektörünün
kamuda sahiplenen bir
kurumun olmaması
Türkiye’de yazılım
sektörünün kaynak
verimliliği en yüksek
sektör olması
Dünyada geçerli olan
yazılım standartlarının
yazılım şirketlerinde
uygulanmaması
Üniversitelerde
yazılım bölümlerinin
artması
Yazılım proje yönetimin
yeterli ve sürdürülebilir
olmaması
İnternet ve akıllı
telefon kullanımının
genç nüfus arasında
yaygın olması
Kamu ihalelerindeki
mevzuatın ulusal yazılım
sektörüne uygun
olmaması
Yazılım geliştirmesine
yönelik olarak
teknopark
yerleşkelerinin varlığı
ve Devlet destekli
olması
Kamu sektöründe yazılım
projelerinin
değerlendirilmesini
sağlayacak nitelikli
personelin eksikliği
Yazılım üretim
standartlarının
yaygınlaşmaması
Tablo 4’de Türkiye’deki yazılım sektörünün ihtiyaçları, öncelikler ve hedef önerileri verilmektedir
(Varol, 2014). Yazılım sektöründe nitelikli eleman eksikliği en önemli sorun olarak ortaya
çıkmaktadır. Yazılım alanında eğitim veren kurum ve kuruluşların müfredatlarının pazara uygun hale
getirilmesi zorunludur. Türkiye’de internet alt yapısının iyileştirilmesi gerekmektedir. Dünya
standartlarının ulusal yazılım şirketlerinde yaygınlaştırılması beklenmektedir. Mesleki Yeterlilik
Kurumunca tanımlanıp Resmi Gazetede yayınlanan ulusal yazılım standartlarının öngördüğü
sertifikaların yaygınlaştırılması, yazılım sektöründe eğitim veren kurumların öğrencilerinin son yıl
244
içerisinde en az bir yarıyıl süre ile işyeri eğitimine tabi tutulması, yazılım sektörü için yeni teşviklerin
belirlenmesi, üniversite-sanayi işbirliklerinin artırılması gibi hedefler belirlenmiştir (Tablo 4).
Tablo 4: Türkiye’deki yazılım sektörünün ihtiyaçları ve öncelikleri (Varol, 2014)
İHTİYAÇLAR/ÖNCELİKLER
İHTİYAÇLAR/ÖNCELİKLER
HEDEF ÖNERİLERİ
HEDEF
ÖNERİLERİ
Yazılım sektöründe nitelikli
eleman eğitimi (Üniversite
eğitim müfredatının pazara
uygun hale getirilmesi)
Yazılım sektöründe eğitim
veren kurumların
öğrencilerinin son yıl
içerisinde en az bir yarıyıl
süre ile işyeri eğitimine tabi
tutulması
Türkiye’deki
Teknoloji Fakülteleri
modeline benzer
uygulamalı bir
eğitimin yazılım
alanında hayata
geçirilmesi
Ulusal açık
kaynak kodlu
ürünlerin
(PARDUS)
hayata
geçirilmesi
İnternet altyapısının
iyileştirilmesi
Destek ve teşviklerin ulusal
yazılım üretiminin
geliştirilmesine uygun hale
getirilmesi
Mesleki Yeterlilik
Kurumu
sertifikasyonlarının
kamuda
yaygınlaşmasının
sağlanması
Yazılım
ihracatını
arttırılması
Dünya standartlarının ulusal
yazılım şirketlerinde
yaygınlaştırılması
Üniversite-Sanayi
işbirliklerinin artırılması
Yazılım şirketlerinin
kümeleşmesini
sağlayacak
modellerin
oluşturulması
İthal yazılımların
yeni ürünlerle
ikame edilmesi
Mesleki Yeterlilik
Kurumunca tanımlanıp
Resmi Gazetede yayınlanan
ulusal yazılım standartlarının
öngördüğü sertifikaların
yaygınlaştırılması
Yazılım sektörünü
sahiplenen bir birimin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığında olmaması
Kamudaki yazılım
ihalelerinde rekabeti
ve kaliteyi artırıcı,
ulusal yazılıma
öncelik veren
düzenlemelerin
hayata geçirilmesi
Türkiye’de yazılım sektörü için çalışma gurubunca belirlenen hedeflere ait eylem önerisi, sorumlu
kurum ve kuruluşlar ve öngörülen dönemler Tablo 5’te verilmiştir.
Tablo 5: Türkiye’de yazılım sektörü için belirlenen bazı hedefler, eylem önerileri ve sorumlu
kurum ve kuruluşlar (Varol, 2014)
HEDEF ÖNERİSİ NO: 1
Türkiye’deki Teknoloji
Fakülteleri modeline
benzer uygulamalı bir
eğitimin yazılım
alanında hayata
geçirilmesi
EYLEM ÖNERİSİ
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Eğitim müfredatının sektör ve üniversite
temsilcileriyle birlikte hazırlanması
ÜAK, YÖK, BSTB,
Üniversiteler, STK
(TOBB)
Kısa
vade
Uygulamalı eğitimin (örneğin: Teknoloji
Fakülteleri, TOBB ETÜ, Gaziantep
Üniversitesi) bir yarıyıl veya 1 yıl süreli
intörn biçiminde yürütülmesi
YÖK, TSO’lar,
Üniversiteler
Kısa
vade
Üniversitelerde 2+2 modeli çift diplomaya
yönelik eğitim sistemlerinin çoğaltılması
(Örneğin: Fırat Üniversitesi, Yazılım
Mühendisliği Bölümü)
YÖK, Üniversiteler
Kısa
vade
Uygulamalı eğitimin ABD’deki ACM,
ABET ve Türkiye’deki MÜDEK
ABET, MÜDEK
Kısa
vade
245
akreditasyon standartlarına yükseltilmesi
Artan siber tehditler karşısında uzman
eleman yetiştirmek amacıyla “Adli Bilişim
Mühendisliği” bölümlerinin çoğaltılması
(Örneğin: Fırat Üniversitesi)
HEDEF ÖNERİSİ NO: 2
Mesleki Yeterlilik
Kurumu
sertifikasyonlarının
kamuda
yaygınlaşmasının
sağlanması
HEDEF ÖNERİSİ NO: 3
Yazılım şirketlerinin
kümeleşmesini
sağlayacak modellerin
oluşturulması
HEDEF ÖNERİSİ NO: 4
Kamudaki yazılım
ihalelerinde rekabeti ve
kaliteyi artırıcı, ulusal
yazılıma öncelik veren
düzenlemelerin hayata
geçirilmesi
YÖK, ÜAK,
Üniversiteler
Orta
vade
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Kamu personel alımlarında MYK
sertifikalı personele öncelik verilmesi
Başbakanlık, MYK
Kısa
vade
Kamu ihalelerinde, ihaleye giren
şirketlerin personelinin MYK sertifikasına
sahip olmalarının avantaj sağlanması
Başbakanlık, KİK
Orta
vade
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Teknoloji geliştirme bölgelerinin yazılım
firmalarının işbirliğini geliştirmek için
çalışmalar yapılması
BSTB, Ekonomi
Bakanlığı
Orta
vade
TGB (Teknoloji Geliştirme Bölgesi)
dışındaki yazılım firmalarının TSO’lar
(Ticaret Sanayi Odaları) vasıtasıyla
(rekabet öncesi işbirliği) geliştirilmesi
TOBB
Orta
vade
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Yerli yazılımların hizmet statüsünden
çıkarılıp, mal statüsüne (yabancı
yazılımlarda olduğu gibi) sokulması
KİK
Kısa
vade
Kamu yazılım alımlarında, fiyat dışı
unsurların kullanımına ilişkin kılavuzların
(2. Mevzuat) hazırlanması
Sayıştay, Maliye
Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı
Orta
vade
Firma derecelendirmenin hayata
geçirilmesi
BSTB, TOBB
Orta
vade
Firma derecelendirmesi sağlayacak
sektörel standartların ortaya konulması
TSE, TOBB, BSTB,
Üniversiteler
Orta
vade
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
EYLEM ÖNERİSİ
EYLEM ÖNERİSİ
EYLEM ÖNERİSİ
HEDEF ÖNERİSİ NO: 5
EYLEM ÖNERİSİ
Ulusal açık kaynak
kodlu işletim sistemi
olan PARDUS’un hayata
geçirilmesi
PARDUS’un hayata geçirilmesi için eylem
planlarının oluşturulması
TÜBİTAK,
Kalkınma
Bakanlığı, BSTB
Kısa
vade
Kamu kurumlarındaki yazılımların açık
kaynak kodlu yazılımlara dönüştürülmesi
BSTB, TÜBİTAK,
TOBB
Orta
vade
HEDEF ÖNERİSİ NO: 6
EYLEM ÖNERİSİ
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Yurtdışı Pazar araştırması yurtdışı
firmalarla eşleştirmeyi sağlamak için
yönetmeliklerin düzenlenmesi
Ekonomi Bakanlığı,
BSTB, TOBB
Orta
vade
Yerli yazılımların çok dilli hale getirilmesi
STK, TOBB
Orta
vade
İhracat yapan yazılım firmalarına yönelik
teşvik desteklerinin artırılması
Ekonomi Bakanlığı,
BSTB
Orta
vade
Yerli yazılımların, ulusal yazılım
standartlarına uygun hale getirilmesi
BSTB, TSE, TOBB,
MYK
Orta
vade
Yazılım ihracatını
arttırmak
246
HEDEF ÖNERİSİ NO: 7
İthal yazılımların yeni
ürünlerle ikame edilmesi
Uluslararası hizmet tedarikine girebilmek
için, ilgili standartlarının yaygınlaştırılması
TSE, BSTB, TOBB,
MYK
Uzun
vade
EYLEM ÖNERİSİ
SORUMLU
KURUM/KURULUŞ
DÖNEM
Açık kaynak kodlu ürün geliştirmenin
teşvik edilmesi
TÜBİTAK, BSTB,
STK
Orta
vade
Yabancı firmalarının ülkemize
satışlarında engelleyici faktörlerin
geliştirilmesi
BSTB, Ekonomi
Bakanlığı
Uzun
vade
Yazılım envanterinin en kısa sürede
çıkartılması
TOBB, BSTB
Orta
vade
Sanayi kapasite raporunun karşılığı
olacak derecelendirmenin yazılım
firmaları için yapılması
TOBB, BSTB
Orta
vade
TEKNOGİRİŞİM SERMAYESİ DESTEĞİ
Örgün öğrenim yapan üniversitelerin herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek
durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans veya doktora
derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik
odaklı iş fikirlerini, desteği veren merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından
desteklenmesi uygun bulunan bir iş planı çerçevesinde, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma
potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmek için, 5746 sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun düzenlenmiştir (Teknogirişim, 2008).
Son yıllarda Teknogirişim Sermayesi adı altında verilen bu desteklerden yararlanan ve kendi
şirketlerini kuran yüzlerce girişimci bulunmaktadır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı “Fikir
Sizden 100 bin TL Destek Bizden” sloganı ile üniversitelerden mezun olmuş ya da bir yıl içerisinde
mezun olabilecek kişilere imkân sağlayarak kendi şirketlerini kurmaya teşvik etmektedir. Bu
kategoriye giren kişilerin Bakanlığa sundukları projeler, farklı üniversitelerden oluşturulan jürilerce
incelenmekte, proje sahibinin raporunu jüri önünde sunması sonrasında, uygun şartları sağlayanlara
maddi destek verilmektedir. Bakanlığın bu desteği sayesinde Teknopark’larda faaliyetlerini sürdüren
yüzlerce şirket bulunmaktadır.
Teknogirişim desteğinden faydalanan projelerin önemli bir bölümünün, bilişim alanında olması dikkat
çekicidir. Bu da yazılım sektöründe son yıllarda önemli gelişmelerin yaşandığına işarettir. Bakanlığın
farklı isimler altında verdiği çeşitli desteklere ilave olarak yeni uygulamaya koyduğu Yazılım Sektörü
Çalışma Gurubu sayesinde yakın gelecekte yazılım sektöründe önemli gelişmelerin yaşanması
beklenmektedir.
Yazılım Sektörü Çalışma Gurubu içerisinde Ekonomi Bakanlığı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,
Kalkınma Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Kamu İhale
Kurumu, KOSGEB, Türk Standartları Enstitüsü, TÜBİTAK, Türkiye İstatistik Kurumu,
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, YASAD Yazılım Sanayicileri
Derneği, Bilgisayar Mühendisleri Odası, Bilgi Güvenliği Derneği; İstanbul, Yıldız Teknik, Bilkent,
Orta Doğu Teknik, Boğaziçi ve Gazi Üniversiteleri yer almaktadır. Bu gurubun üyelerinin farklı kamu
kurum ve kuruluşlarından seçilmiş olması, topyekûn bir kalkınma sağlama hedefinden
kaynaklanmaktadır.
YAZILIM ALANINDA ALINAN DERECELER
ÖSYM 2014 yılı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) Yükseköğretim Programları ve
Kontenjanları Kılavuzunda bilgisayar alanında alınan dereceleri Tablo 6’daki isimler altında
toplamıştır (ÖSYM, 2014).
247
Tablo 6: Bilgisayar ve yazılım alanlarında alınan dereceler
Adli bilişim mühendisliği
Bilgisayar bilimleri
Bilgisayar mühendisliği
Bilgisayar teknolojisi ve bilişim sistemleri
Bilgisayar ve yazılım mühendisliği
Bilişim sistemleri mühendisliği
Bilişim sistemleri ve teknolojileri
İstatistik ve bilgisayar bilimleri
Matematik ve bilgisayar bilimleri
Matematik-bilgisayar
Yazılım mühendisliği
Türkiye’de bilgisayar mühendisliği programları içerisinde derslerin bir bölümü donanım ağırlıklı
verilmektedir. Örneğin bilgisayar mühendisliği bölümlerinde okuyan öğrenciler elektronik ve kontrol
gibi donanım ağırlıklı dersler de almaktadırlar. Yazılım sektörü için Türkiye koşullarında donanımdan
ziyade kodlamanın daha önemli olduğu görüldüğünden, son yıllarda sadece yazılım alanında eğitim
veren yeni bölümler oluşturulmuştur.
Yazılım mühendisliği bilişim alanında oldukça rağbet gören bölümlerden birisidir. Hatta
üniversitelerin bazılarının bünyelerinde bilgisayar mühendisliği bölümleri bulunmasına karşın yazılım
mühendisliği adı altında da bölümler açmaya başlamışlardır. Örneğin Fırat Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi bünyesinde Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mevcut iken daha sonradan Teknoloji Fakültesi
bünyesinde 2009 yılında Yazılım Mühendisliği bölümü kurulmuştur. Hatta buna ilave olarak
Mühendislik Fakültesi bünyesinde de Yazılım Mühendisliği Bölümü kurulmuş ve 2015-2016 yılından
itibaren öğrenci alma çalışmaları devam etmektedir. Yani Fırat Üniversitesi bünyesinde hem Teknoloji
Fakültesinde hem de Mühendislik Fakültesinde Yazılım Mühendisliği bölümleri yer almaktadır.
Yazılım mühendisliği adı altında Türkiye’de eğitim veren üniversiteler Tablo 7’de verilmiştir (ÖSYM,
2014).
Tablo 7: Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yazılım mühendisliği bölümlerini
ihtiva eden ve öğrencisi olan üniversiteler
Üniversite
adı
Atılım
Bahçeşehir
Beykent
Celal Bayar
Fırat
Işık
İstanbul
Aydın
İzmir
Ekonomi
Fakültesi
Üniversite adı
Mühendislik
Mühendislik
Mühendislik-Mimarlık
İzmir
Karadeniz
Maltepe
Hasan Ferdi Turgutlu
Teknoloji
Teknoloji
Mühendislik
Toros
Mühendislik
Mühendislik ve Bilgisayar
Bilimleri
Yaşar
Doğu Akdeniz- KKTCGazimağusa
Lefke Avrupa- KKTC-Lefke
Yakın Doğu-KKTC-Lefkoşa
Fakültesi
Mühendislik
Of Teknoloji
Mühendislik ve Doğa
Bilimleri
Bilgisayar ve Yazılım
Mühendisliği
Mühendislik
Mühendislik
Mühendislik
Mühendislik
Fırat Üniversitesi Teknoloji Fakültesi bünyesinde kurulan Yazılım Mühendisliği Bölümü içerisinde iki
ayrı program yer almaktadır. Bu programlardan birisi Uluslararası Ortak Lisans Programı (UOLP)
olarak adlandırılmaktadır. Çift diploma adıyla da bilinen bu programda eğitim tamamen İngilizce
verilmektedir. Öğrenciler bir yıl yoğun İngilizce dil eğitimi aldıktan sonra birinci ve ikinci sınıflarına
ait mesleki derslerini gene Fırat Üniversitesi bünyesinde tamamlamaktadırlar. Daha sonra Amerika
Birleşik Devletleri Texas eyaletinde yer alan Sam Houston State Üniversitesinde eğitimlerinin üçüncü
ve dördüncü sınıflarını tamamlayacaklardır. Eğitimlerini başarı ile bitiren öğrenciler hem Fırat hem de
Sam Houston State Üniversitelerinden ayrı ayrı diplomalar alacaklardır. Fırat Üniversitesinde Yazılım
Mühendisliği diploması, Sam Houston State Üniversitesinde de Software Engineering Technology
diplomasına sahip olacaklardır. Bu programın projelendirilmesi Prof. Dr. Asaf Varol ve Prof. Dr. Peter
Alan Cooper tarafından gerçekleştirilmiştir (Cooper&Varol, 2013).
248
Fırat Üniversitesi Teknoloji Fakültesi bünyesinde Yazılım Mühendisliğinin Türkçe eğitim veren bir
diğer programı daha bulunmaktadır. Bu programda 2015-2016 akademik yılından itibaren dersler %30
oranda İngilizce verilecektir.
Adli Bilişim Mühendisliği Türkiye’de ilk ve tek olarak Fırat Üniversitesinde mevcuttur. Bu
mühendislik alanının Türkiye’de kurulmasını sağlayan ve projelendiren de gene Prof. Dr. Asaf Varol,
Prof. Dr. Peter Alan Cooper ve Doç. Dr. Cihan Varol’dur (Varol&Cooper&Varol, 2013). Bu
bölümden mezun olacak mühendisler yazılım mühendisliğinin bir alt bilim kolu olan siber suçlar, bilgi
güvenliği ve ağ güvenliği alanında uzmanlaşmış olacaklardır.
YAZILIM SEKTÖRÜNDE GİRİŞİMCİLERİN YETİŞTİRİLMESİ VE ÖNERİLER
Türkiye yazılım sektöründe Hindistan gibi dünyada söz sahibi olabilir. Bunun için GZFT analizinde
belirtilen hedefler doğrultusunda ülke genelinde bir eylem planı yapılması gerekir. Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı tarafından 2014 yılı sonunda başlatılan Yazılım Sektörü Stratejisi ciddi bir şekilde
sürdürülebilir kılınmalıdır.
GZFT analizi bölümünde de belirtildiği gibi yazılım sektörü ile doğrudan ilişkili kurum ve kuruluşlar
Başbakanlık, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Üniversitelerarası Kurulu (ÜAK), Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), üniversiteler, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
(BSTB), Sivil Toplum Kuruluşları (STK), Ticaret Sanayi Odaları (TSO), Ekonomi Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Sayıştay, Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB), kamu İlan
Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü (TSE), Mesleki Yeterlilik Kurumudur. Bu kurum ve kuruluşlar
koordineli bir biçimde yazılım sektörü için belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için eylem planları
hazırlamalıdır.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı girişimcilere sunduğu maddi destekleri artırılmalıdır.
TÜBİTAK, Kalkınma Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı yazılım sektörünün maddi açıdan
desteklenebilmesi için yeni stratejileri belirlemelidir.
Yazılım Mühendisliği bölümlerinin çoğaltılması gerekir. Bu bölümlerde eğitim dilinin İngilizce
olması benimsenmelidir. Fırat Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Yazılım Mühendisliği Uluslararası
Ortak Lisans Programı (UOLP) benzeri ortak programlar çoğaltılmalıdır.
KAYNAKLAR
Erkan, H., 2014. “Uluslararası Telekom Birliğinin (ITU), Bilgi Toplumunun Ölçümlenmesi Raporu
2014 (Measuring the Information Society Report= MIS Report 2014)”, Raporda Türkiye’yi
ilgilendiren kısımların Türkçe özet tercümesi (yayınlanmamış).
Cooper, P., A.; Varol, A., 2013, The Development of International Collaborative Undergraduate
Degree Programs, Süleyman Demirel University Journal of Natural and Applied Science, 17(1),
Özel Sayı, 2013, p. 64-67.
MISR, 2014. “Measuring the Information Society Report”, International Telecommunication Union
(ITU), CH-1211 Geneva Switzerland
ÖSYM, 2014., Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) Yükseköğretim Programları ve
Kontenjanları Kılavuzu.
Teknogirişim, 2015, Teknogirişim Sermaye Desteği, 2008,
https://biltek.sanayi.gov.tr/Sayfalar/tgsdDetay.aspx, Resmi Gazete, 28.02.2008, Sayı: 26814.
Varol. C., Cooper, P., A., Varol, A., 2013 ,” Türkiye’de Adli Bilişim Eğitimi”, 1st International
Symposium on Digital Forensics and Security (ISDFS’13), 20-21 May 2013, Elazığ, Turkey, p.
74-80
Varol, A, 2014, “Yazılım Sektörü Stratejisinin Odağındaki Fırat Üniversitesi”, KAPI Dergisi, Elazığ,
Aralık 2014, Sayı: 4.
249
TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERİN YENİLİK FAALİYETLERİ VE
KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN BELİRLENMESİ
Mehmet KARAHAN 1, Hasan DİNÇ2
ÖZET
Küreselleşmenin ortaya çıkardığı dinamikler, örgütlerin faaliyet gösterdikleri çevre üzerinde birçok
değişime neden olmuştur. Modern dünya, son zamanlarda daha çok rekabet, hız, risk, verimlilik ve
dinamizm gibi kavramlarla ilgilenir olmuştur. Tabiidir ki modern dünyanın yapı taşlarından biri olan
örgütlerde bu değişimlerden etkilenmiştir. Örgütler, yaşanan bu büyük değişime ayak uydurabilmek
için ürün, yapı, sistem, süreç ve stratejilerini sürekli olarak yenilemek zorunluluğunda kalmışlardır.
Bunun yolu ise yaratıcı ve yenilikçi olmaktır. Yeniliğe ve yaratıcılığa daha fazla önem vererek
fırsatlardan yararlanabilen, yeni müşteriler kazanan veya var olanları koruyan, müşterileri için yeni
değerler oluşturarak sürdürülebilir bir rekabet avantajı yakalayan işletmelerin başarıya ulaşmada
rakiplerine oranla daha şanslı oldukları oldukça açıktır.
Araştırmada, sektörlerin teknolojik yenilik yapma, yeni ürün ve süreç geliştirme, yeni teknolojileri
kullanma durumları, teknolojiyi yayma konusundaki çalışmaları ve yenilik yapabilme yeteneklerinin
tespiti amaçlanmıştır. Bu sonuçları elde edebilmek için çalışmada; TUİK tarafından dönemsel olarak
gerçekleştirilip yayınlanan yenilik araştırması 2010-2012 dönemi istatistik verilerinden ve yine yenilik
düzeyinin tespiti için en önemli göstergelerden biri sayılan ARGE faaliyetleri araştırmasından elde
edilen verilerden yararlanılmıştır. Araştırma verilerinden elde edilen bilgilere göre 2010-2012
döneminde Türkiye’de yenilik faaliyeti yürüten girişimlerin oranı % 48,5, ürün ve süreç yeniliği yapan
girişimlerin oranı % 27 olduğu belirlenmiştir. Ayrıca pazarlama yeniliği yapan girişimlerin %
58,6’sının ürün ve hizmetlerin fiyatlandırmasında yeni yöntemler kullandığı tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yenilik için Engeller, Ürün Yeniliği, Ulusal Yenilik Sistemi.
ABSTRACT
The dynamics of globalization lead to many changes on the environments in which organizations carry
out their activities. Modern world has become more interested in competition, speed, risk, productivity
and dynamism. Of course, the building blocks of the modern world are affected by these changes. The
organizations have to renovate their products, systems, processes and strategies. The way of this is to
be creative & innovative. The organizations which give priority to creativity and innovation, gain new
costumers, obtain a sustainable competitive advantage by producing new values to its customers are
obviously advantageous over their rivals.
The goal of this research is to determine the industry’s, technological innovation, new product and
process development, using new technology situations, the ability to spread new technology. The
results of this research is based on the 2010-2012 seasonal statistic database (which is prepared by
TUIK, Turkish Statistical Institute), also research and development activities’ research data’s.
According to the research statics, percentage of ones who makes innovative enterprises is 48,5 %, who
works on product and process innovation is 27 %. Also 58,6 % of the enterprises that works on
marketing innovations uses new methods of pricing the product and services.
Keywords: Obstacles for Innovations, Product Innovation, National Innovative System.
1
Yrd.Doç.Dr., İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, Türkiye,
e-posta: [email protected]
2
Doktora Öğrencisi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Bölümü, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır, Türkiye,
e-posta: [email protected]
250
1. GIRIŞ
Ekonomik yapıların değiştiği ve sosyal ilişkilerin yeniden şekillendiği son yüzyılda, teknolojik
gelişmelerin ve küreselleşmenin etkileri çok büyüktür. Küreselleşme sonucunda gelişen teknoloji ve
bilgi sistemleri, ekonomik yapıları hatta ülkelerin hukuk sistemlerini bile etkilenmiştir. Kısacası,
insanların hayatları birbirine daha fazla benzemiş ve daha yaklaşmıştır (Atik, 2005). Bilim ve
teknolojinin avantajları ile özellikle iletişim ve taşımacılığın hızlı değişimiyle, küreselleşme
uluslararası konjüktür ve sosyo-ekonomik nedenlerin oluşturduğu bir durum oluşturmuştur. Bu
gelişmeler sayesinde piyasalar tek bir piyasa içinde toplanmıştır. Bu süreç, yenilikler yapmak ve
araştırma-geliştirme çalışmalarına dayandırılmaktadır.
Yenilik, bilginin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesi süreci olarak tanımlanır. Bu
nedenle de teknik, ekonomik ve sosyal süreçlerin oluşturduğu bir bütündür. Bireylerde ve toplumda
değişime olan istek, yeniliğe açıklık ve girişimcilik ruhuyla özdeşleşen bir kültür gerektirir. Yenilikten
(inovasyon) beklenen, bilim ve teknoloji etkinliğinde bir fikrin kuram, eylem ve sonuç bakımından
yarara dönüşmesidir. Yenilik, duruma göre yerel ve ulusal özelikleri olan bir etkinliktir (Langvik vd.,
2005). Ülkeler ulusal öncelliklerine göre kendi yenilik stratejilerini çizmek zorundadır. Günümüzün
hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini ve
üretim yöntemlerini sürekli olarak değiştirmeleri, yenilemeleri ve başarısız denemelerinden bile
deneyim kazanma bağlamında bir şeyler öğrenmeleri gerekmektedir (Maslach, 2015). Bu değişim
"yenilikçilik" olarak adlandırılmaktadır.
Yenilikçilik, rekabetçi piyasada sürdürülebilir bir avantaj sağlamak, lider firmalardan biri
olmak ve performans artırmak gibi fırsatları yaratan bir metottur. Firmalar piyasada ürettikleri hizmeti
ve ürünleri iyileştirerek daha değerli müşteri kitlesi elde etmeye çalışarak rekabetçi piyasada diğer
firmaların önüne geçmeye çalışırlar. Bunu başarmak için maliyet liderliği, farklılaşma, maliyet
oryantasyonu içinde en çok farklılaşmaya odaklanırlar. Bu noktada inovasyon rekabetçi piyasada
karlılığı artırır ve maliyetleri ciddi anlamda düşürerek, inovasyon yapmayan firmalara göre birkaç
adım daha öne çıkmasını sağlar.
Günümüz rekabet ortamında firmaların rakipleriyle mücadele etmesi ve onlara karşı üstünlük
sağlamasında rakiplerine göre rekabetçi öncelikleri daha başarılı uygulaması gerekmektedir. Öte
yandan, firmaların dinamik bir örgüt olarak rakiplerine kolay hedef olmaması için ise yenilikçi
olmaları büyük önem taşımaktadır. Yenilikçilik ekonomik hayatın tüm döneminde önemli bir unsur
iken, günümüz rekabet ortamında firmaların ürünlerini, süreçlerini ve örgütsel yapılarını sürekli
yenilemeleri, varlıklarını devam ettirebilmeleri için kaçınılmaz olmuştur (Cozijnsen vd., 2000;
Karahan ve Karhan, 2013). İnovasyona ulaşmak için yapılan Ar-Ge çalışmaları hem bölgesel, hem
yerel, hem de küresel olabilmektedir. Esasen, inovasyonun kendisi evrensel bir olgudur ve bu nedenle
inovasyonun ölçümlenebilmesi için hem Ar-Ge çalışmalarına hem de inovasyonu etkileyen diğer
faktörlere uluslararası boyutta bakılmalıdır.
2. YENİLİK KAVRAMI ve ÇEŞİTLERİ
“İnovasyon”, Latin köküne bakıldığında hem yenileme sürecini, hem de bu sürecin sonunda
ortaya çıkan bilgiyi, teknolojiyi veya ürünü ifade eder. Kısacası; bu sözcük içinde yenilik ve
yenilemek anlamlarını birlikte bulundurur. Dolayısıyla bilimde olsun, teknolojik gelişmede veya
üretimde olsun, inovasyon anlamında yenilik, bir önceki duruma göre önemli karşılaştırmalı
üstünlükler getirir (Gökalp, 2007:1).
Türkçeye “yenilik” olarak tercüme edilen ve Latince “innovationem” sözcüğünden gelen
“inovasyon” kelimesi ‘yenileme’, ‘değiştirme’, ‘öncü’ ve ‘ilk’ gibi değişik anlamlara gelmektedir
(Naktiyok, 2007; Arpacı, 2011). Yenilik kavramı Schumpeter (1934) tarafından ‘yapıcı/yaratıcı bir
yıkım’ olarak tanımlanmıştır. Schumpeter’e göre yenilik sadece yeni bir ürünün yaratılması değil, aynı
zamanda bir ürünün ticari değere kavuşturulması (Love vd., 2009), yeni bir sistemin oluşturulması,
ticari bir amaç doğrultusunda mevcut ürün ve hizmetlerde yapılan iyileştirmeler ile mevcut ürün,
yöntem veya hizmetin bir başka alan veya sektörde uygulanması da yeniliktir.
İnovasyon, işletmedeki yeni fikirlerin, yeni pazarların, uygulamaların yeni ürün ve hizmete
dönüştürülmesi, uyarlanması, uygulanması ve bütünleşmesini içeren bir süreçtir (Demirkaya ve
251
Zengin, 2014). Keşif ya da icattan farklı olarak inovasyon, bir fikrin oluşumundan pazara gelmesine
kadarki tüm faaliyetlerin yönetimini, yeniliğin kendisinden çok, sonucunu farklılaştırma ve
değiştirmeye bağlı ekonomik ve toplumsal bir sistemi ifade eder. Yaratıcılık inovasyondan farklıdır;
işletmedeki yaratıcı fikirlerin harekete geçirilmesini içermekle birlikte yaratıcılık, inovasyon için
başlangıç noktası olarak görülmektedir (Akın ve Reyhanoğlu, 2014; Erkan, 2014).
Bülbül (2007) yaptığı çalışmasında, gıda sanayinde rekabetçi strateji olarak firmaların
çoğunluğunun maliyet liderliği stratejisini tercih ettiklerini, bununla birlikte farklılaşma stratejisini
uygulayan firmaların sayısının da oldukça yüksek olduğunu ifade etmiştir. Günümüz pazarlarında
rakiplerinden kendilerini farklılaştırabilenler başarılı olduklarını ve dolayısıyla bu bulgu rekabette
geleneksel olarak ifade edilebilecek düşük maliyet ve fiyata dayalı rekabet anlayışının Türk gıda
sanayinde değişmeye başladığı şeklinde yorumlamıştır.
Akın ve Reyhanoğlu (2014) yaptıkları çalışmada, inovasyon türleri, işletme büyüklükleri, satış
hâsılatı, küresel pazar durumu, inovasyon harcamaları, işletmeye inovasyon konusunda finansal destek
sağlanması, inovasyonu geliştirecek çeşitli bilgi kaynaklarının kullanılması ve inovasyon için diğer
kurumlarla işbirliğinin birbiriyle ilişkili olduğunu ifade etmişler ve bu boyutların inovasyon türlerine
etkisinin olduğunu savunmuşlardır.
Oslo Kılavuzu (2005)’na göre yenilik türleri dört ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; ürün
yeniliği (Product Innovation), süreç yeniliği (Process Innovation), pazarlama yeniliği (Marketing
Innovation), organizasyonel yeniliktir (Organizational Innovation).
Ürün yeniliği, teknolojik ürün yeniliği ve teknolojik süreç yeniliği kavramları ile yakından
ilgiliyken, pazarlama ve organizasyonel yenilik türleri Oslo Kılavuzuna sonradan dâhil edilmiştir.
Oslo Kılavuzunda ürün yeniliğini “Mevcut özellikleri veya öngörülen kullanımlarına göre yeni ya da
önemli derecede iyileştirilmiş bir mal veya hizmetin ortaya konulması” olarak tanımlanmıştır. Ürün
yeniliği bazı araştırmacılar (Dibrell vd., 2008; Tidd, 2001) tarafından ise bir firma ve/veya kurumun
ürettiği mallarda (ürün/hizmet) yapılan yenilikler ve değişiklikler olarak tanımlanmıştır. Örneğin bir
otomobil firması için üretilen her yeni model bir ürün yeniliğidir.
Süreç yeniliği, “Yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir üretim veya teslimat yönteminin
gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bir firmanın ürün/hizmet üretim ve sunum süreçlerinde
yaptıkları yenilikler ve değişikliklerdir. Bu tür yenilikler üretim yöntemleri, mal ve hizmet üretmek
amacıyla kullanılan teknikleri, teçhizatı ve yazılımları kapsamaktadır.
Pazarlama yeniliği, “ürün tasarımı veya ambalajlaması, ürün konumlandırması, ürün tanıtımı
veya fiyatlandırmasında önemli değişiklikleri kapsayan yeni bir pazarlama yöntemi” olarak
tanımlanmaktadır. Pazarlama yeniliği ile hedeflenen firmaların yeni pazarlara erişmesi ve yeni
pazarlama/tanıtım yöntemleri ile satışların artırılmasıdır.
Organizasyonel yenilik, “Bir firmanın ticari uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya
dış ilişkilerinde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması” olarak tanımlanmıştır (OECD, 2005).
Organizasyonel yenilik ile idari ve işlem maliyetlerini düşürmek, işyeri memnuniyetini ve dolayısı ile
çalışanların verimliliğini iyileştirmek, ticari olmayan varlıklara erişim kazanmak ya da araç gereç
maliyetlerini düşürmek suretiyle firmanın performansının artırılması hedeflenmektedir (İZKA, 2012).
3. ARAŞTIRMANI AMACI, KAPSAMI, YÖNTEMİ VE BULGULARI
3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı
Yapılan bu çalışmada, sektörlerin teknolojik yenilik yapma, yeni ürün ve süreç geliştirme,
yeni teknolojiyi kullanma ve teknolojiyi yayma konusundaki çalışmalarının ve yenilik yapabilme
yetenekleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Böylelikle ülkemizde faaliyet göstermekte olan girişimlerin
yenilik düzeylerinin artırılması, yenilik yapmalarını engelleyen sebeplerin ortaya çıkarılıp, sorunların
çözümlenmesi mümkün olabilecektir. Bunun yanı sıra yenilik çalışmalarının ekonomik büyümeye ve
rekabete etkisi daha iyi anlaşılacak, ülkemizin yenilik performansı diğer ülkeler ile karşılaştırılmalı
olarak incelenebilecektir.
Araştırmada kullanılan veriler; sanayi sektöründeki (madencilik ve taşocakçılığı, imalat
sanayi, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme, su temini, kanalizasyon) girişimler ile hizmet
252
sektöründeki (toptan ticaret, ulaştırma ve depolama, finans ve sigorta, bilgi ve iletişim, bilimsel
araştırma ve geliştirme faaliyetleri, mimarlık, mühendislik faaliyetleri) girişimlerden örnekleme
yöntemi ile TUİK tarafından elde edilmiştir. Ayıca araştırmanın coğrafi kapsamı Türkiye olarak
belirlenmiştir.
3.2. Araştırmanın Yöntemi
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından dönemsel olarak yapılan ve kurumun resmi web sitesinde
yayınlanan Teknolojik Yenilik İstatistikleri; sektörlerin teknolojik yenilik yapma, yeni ürün ve süreç
geliştirme, yeni teknolojiyi kullanma, teknolojiyi yayma konusundaki çalışmalarını ve yenilik
yapabilme yeteneklerinin tespiti amacıyla, OECD metodolojisi ve “Oslo Kılavuzu”na uygun olarak
Topluluk Yenililik Anketi Model Soru Kâğıdının uyarlanması ile iki yılda bir, üç yıllık dönemler
halinde yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmada, referans yılı 2013 olan ve 2010 - 2012 yıllarını kapsayan
üç yıllık döneme ait sonuçlarının verildiği bültenden faydalanılmıştır (TÜİK, 2014).
Türkiye’de yenilik istatistiklerinin kaynağı; örnekleme yöntemi ile belirlenen kapsam
dâhilindeki girişimlerdir. Yenilik istatistikleri yüz yüze görüşme ile TÜİK bölge müdürlükleri kanalı
ile derlenmektedir. Veri derleme işlemi Web tabanlı soru kâğıdı ile yapılmış ve veri işleme de yine
TÜİK bölge müdürlükleri tarafından gerçekleştirilmiştir.
3.3. Araştırmadan Elde Edilen Bulguların Değerlendirilmesi
3.3.1. İnovasyon Faaliyetlerinde Bulunan Yenilikçi Girişimler
Türkiye’de 2010-2012 yılları arasında yenilik faaliyetlerinde bulunulan girişimler ve yenilik
türleri; genel, sanayi ve hizmet sektöründeki yenilik oranları olmak üzere üç ayrı sınıflandırma,
aşağıda Şekil 1’de gösterilmiştir. Şekil 1 incelendiğinde, 2010-2012 yılları arasında yenilik
girişiminde bulunan firmaların % 48,5 olduğu ve en yüksek yenilik oranın % 49,8 ile ‘’sanayi’’
sektöründe olduğu ve % 47’sinin de ‘’hizmet’’ üreten girişimler olduğu görülmektedir.
Şekil 1: Yenilikçi Girişimler ve Yenilik Türleri, 2010-2012
Genel
48,5 49,8
Sanayi
Hizmet
47
31,7 31,2 32,3
17,7 19,2
Yenilikçi girişimler
20,4 21,9
15,8
34,7
37,1
31,6
18,6
Ürün yeniliği yapanlar Süreç yeniliği yapanlar Organizasyon yeniliği
yapanlar
Pazarlama yeniliği
yapanlar
Şekil 1’de görüldüğü gibi, ürün yeniliği yapan girişimlerin genel oranı % 17,7 olup, sanayide
% 19,2 ve hizmet üreten girişimlerde bu oran % 15,8’dir. Yine yenilikçi girişimlerden süreç yeniliği
yapan girişimlerin genel oranı % 20,4 olup, sanayide % 21,9 ve hizmet üreten girişimlerde % 18,6
olarak gerçekleşmiştir. Organizasyon yeniliği yapan işletmelerin oranı % 31,7 olup, bunlardan %
31,2’si sanayi ve % 32,3’ü hizmet sektöründe yapılmıştır. Pazarlama yeniliği yapan girişimlerde ise
genel oran % 34,7 olup, sanayide % 37,1, hizmet üreten girişimlerde ise % 31,6 olarak belirlenmiştir.
Elde edilen bu verilere göre, Türkiye’de 2010 – 2012 yılları arasında % 34,7 oranı ile en fazla
pazarlama yeniliği yapılmıştır. Pazarlama yeniliği en çok % 37,1 oranında sanayi sektöründe ve %
31,6 oranında hizmet sektöründe yapılmıştır.
253
3.3.2. Türkiye’de 2010-2012 Yılları Arasında Ürün Yeniliği Faaliyeti Yapan Girişimler
Bu bölümde ürün yeniliği yapan girişimlerin bu yeniliği hangi alanda yaptıkları incelenmiştir.
Şekil 2’de görüldüğü gibi, ürün yeniliği genel olarak en fazla % 77,1 ile “mal yeniliğinde” yapılmıştır.
Ürün yeniliğini hizmet sektöründe yapan girişimlerin oranı ise genel olarak % 61,3’tür.
Şekil 2: Ürün Yeniliği Yapan Girişimler, 2010-2012
Genel
Sa na yi
Hizmet
90,3
79,7
77,1
61,3
57,5
48,9
Mal yeniliği
Hizmet yeniliği
Şekil 2’de görüldüğü gibi, 2010-2012 yılları arasında ürün yeniliği yapan girişimlerin
çoğunluğu mal yeniliği yapmışlardır ve (% 90,3) sanayi sektöründedir. Mal yeniliği yapan hizmet
sektöründeki girişimlerin oranı ise % 57,5’dir. Buna göre mal yeniliği en fazla sanayi kesiminde
yapılmıştır. Yine ürün yeniliği yapan girişimlerin çoğunluğu bu yeniliği daha ziyade (% 80) hizmet
sektöründe ve hizmet yeniliği olarak yapmışlardır. Bu sonuçlara göre, işletmeler ürün yeniliğini daha
ziyade, mal yeniliği olarak ve sanayi sektöründe yapmaktadırlar.
3.3.3. Türkiye’de 2010-2012 Yılları Arasında Süreç Yeniliği Yapan Girişimler
Şekil 3’de görüldüğü gibi, Türkiye’de süreç yeniliği yapan girişimlerin çoğunluğu bu yeniliği
mal ve hizmet üretimi süreçlerinde ve sanayi sektöründe (% 87) yapmıştır. Destekleme faaliyetleriyle
ilgili yapılan yenilik çalışmalarının çoğunluğu da (% 64) hizmet sektöründe yapılmıştır. Lojistik,
teslimat ve dağıtım süreçlerinde yapılan yenilik faaliyetlerinin çoğunluğunun da (% 48) yine hizmet
sektöründe yapıldığı tespit edilmiştir.
Şekil 3: Süreç Yeniliği Yapan Girişimler, 2010-2012
Genel
Sanayi
Hizmet
86,6
79,9
70,2
63,9
58,4
45,3
Mal veya hizmet üretim süreçleri
43,4
54,5
48,1
Lojistik, teslimat ve dağıtım süreçleri
Destekleme faaliyetleri ile ilgili
Şekil 3’de görüldüğü gibi, 2010-2012 yılları arasında süreç yeniliği yapan girişimlerin
çoğunluğu bu yeniliği mal ve hizmet üretimi sürecinde, sonra destekleme faaliyetleri ile ilgili
254
konularda, daha sonra da lojistik teslimat ve dağıtım süreçlerinde yapmışlardır. Buna göre süreç
yeniliği yapan işletmelerin çoğunluğunun, mal ve hizmet üretim süreçlerinde yenilik yapma ihtiyacı
duydukları ifade edilebilir.
3.3.4. Türkiye’de 2010-2012 Yılları Arasında Organizasyon Yeniliği Yapan Girişimler
Girişimlerin 2010-2012 yılları arasında uyguladıkları organizasyon yeniliği faaliyetleri Şekil
4’de gösterilmiştir. Şekil 4 incelendiğinde, girişimlerin uyguladıkları organizasyon yeniliği
faaliyetlerinden genel olarak en yüksek oranda “iş sorumlulukları ve karar alma sürecinde yeni
yöntemler (% 83) kullandıkları, sonra “organizasyon süreci için yeni iş yöntemleri” ortaya koymaya
çalıştıkları (% 68) görülmektedir.
Şekil 4: Girişimlerin Uyguladıkları Organizasyon Yeniliği Faaliyetleri, 2010-2012
Genel
Sa na yi
82,9
68,1
70,3
Hizmet
83,4
82,6
65,5
22,9
Organizasyon süreci için yeni iş
yöntemleri ortaya koymak
İş sorumlulukları ve karar alma
sürecinde yeni yöntemler
24,3
21,8
Diğer girişimler veya kamu kuruluşları
ile işbirliği, ortaklık, taşeronluk vb.
yollarla
Şekil 4’de görüldüğü gibi işletmeler, organizasyon yeniliği faaliyetlerinden iş sorumlulukları
ve karar alma süreçlerinde yeni yöntemler kullanmayı daha çok hizmet sektöründe (% 83) tercih
etmekte, organizasyon süreci için yeni iş yöntemleri arayışlarını da çoğunlukla sanayi sektöründe (%
70) ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Diğer girişimler veya kamu kuruluşları ile işbirliği, ortaklık,
taşeronluk gibi yollarla organizasyon yeniliği yapmayı ise daha çok (% 24) hizmet sektöründe tercih
etmektedirler. Bu verilere göre araştırmaya katılan işletmelerin çoğunluğunun organizasyon yeniliği
uygulamalarından, iş sorumlulukları ve karar alma süreçlerinde yeni yöntemler kullanmayı tercih
ettikleri ifade edilebilir.
3.3.5. Türkiye’de 2010-2012 Yılları Arasında Uygulanan Pazarlama Yeniliği Faaliyetleri
Şekil 5’de görüldüğü gibi Türkiye’de 2010-2012 yılları arasında uygulanan pazarlama yeniliği
faaliyetlerinden, genel olarak en yüksek oran % 58,6 ile “ürün ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında yeni
metotlar” kullanmışlardır. Bu konuda en düşük oran ise (% 41,8), “yeni bir satış veya dağıtım
yönteminin” kullanılmasıdır.
Şekil 5: Girişimlerin Uyguladıkları Pazarlama Yeniliği Faaliyetleri, 2010-2012
Genel
Sa na yi
Hizmet
62,4
55,9
55,7
54,9
58,6
57,3
46,2
41,8
41,2
60,6
42,7
Ürünün tasarımı veya
Ürün tanıtımı için yeni ortam Yeni bir satış veya dağıtım
ambalajının estetiğinde
veya reklam tekniklerinin
yönteminin uygulanması
önemli değişiklik yapılması
kullanılması
255
57,1
Ürün ve hizmetlerin
fiyatlandırmasında yeni
metodların uygulanması
Şekil 5’de görüldüğü gibi girişimlerin uyguladıkları pazarlama yeniliği faaliyetleri
kapsamında; en çok ürünün tasarımı veya ambalaj estetiğindeki önemli değişiklikler sanayi sektöründe
yapılmış (% 62), ürün ve hizmetlerin fiyatlandırmasında yeni metotların uygulaması (% 60) ve ürün
tanıtımı için yeni ortam veya reklam tekniklerinin kullanılması (% 57) faaliyetleri de hizmet
sektöründe tercih edilen faaliyetlerdir.
3.3.6. Yenilik Faaliyetlerinde Bulunan Girişimlerin Devamlılığı
Bu kısımda girişimlerin 2010-2012 yılları arasında yaptıkları yenilik faaliyetlerinin
sürdürülebilirliği konusu incelendiğinde; Şekil 6’da görüldüğü gibi genel olarak Türkiye’deki yenilikçi
girişimlerin bu faaliyetlerini sürdürdükleri (% 48), bir kısmının da bu faaliyetlere henüz devam
etmekte oldukları (% 14) ve çok az bir kısmının da yaptıkları yenilik faaliyetlerinin sonuçsuz kaldığı
(% 4) görülmektedir.
Şekil 6: Yenilikçi Girişim ve Sürdürebilirlik, 2010 – 2012
Genel
49,8
48,5
Sa na yi
Hizmet
47
14,2
3,9
3,7
12,6
3,4
Yenilik faaliyeti sonuçsuz kalan
girişimler
Yenilikçi girişimler
15,6
Yenilik faaliyeti devam eden
girişimler
Şekil 6’da görüldüğü gibi 2010-2012 yılları arasında, yenilik faaliyeti devam girişimlerin
çoğunluğu sanayi sektöründe (%16), bir kısmı da (% 13) hizmet üreten girişimlerdir. Yenilik faaliyeti
sonuçsuz kalan işletmelerin çoğunluğu sanayi (% 4) sektöründe faaliyet göstermektedir. Bu sonuçlara
göre, ilgili dönemde Türkiye’de yenilik faaliyeti yapan girişimlerin büyük çoğunluğu sanayi
kesiminden olup bu faaliyetleri büyük çoğunlukla başarılı olmuştur.
3.3.7. Yenilik Faaliyetlerinde Bulunan Girişimlerin Finansal Destek Alma Durumları
2010 – 2012 yılları arasında Türkiye’de yenilik faaliyetlerinde bulunan girişimlerin genel
olarak çoğunluğu başka kaynaklardan finansal destek almışlardır. Şekil 7’de görüldüğü gibi finansal
destek alan girişimlerin % 26’sı sanayi kesiminden, % 21’i ise hizmet sektöründe faaliyet gösteren
girişimlerdir.
Şekil 7: Girişimlerin Çeşitli Kaynaklardan Finansal Destek Alma Durumları, 2010-2012
Genel
Sa na yi
Hizmet
26
24,1
24
21,2
22
19
3,6
Finansal destek alan
girişimler
Merkezi kamu
kurum/kuruluşları
3,2
4,1
Yerel veya bölgesel kamu
kuruluşları
256
1,8
1,6
1,9
Avrupa Birliği
Şekil 7’de görüldüğü gibi yenilik faaliyeti yürüten sanayi girişimlerinin çoğunluğu merkezi
kamu kurum/kuruluşlarından (% 24), bir kısmı yerel veya bölgesel kamu kuruluşlarından (% 3) ve çok
azı da Avrupa birliği kaynaklarından (% 2) finansal destek almışlardır. Hizmet sektöründe faaliyet
gösteren girişimlerin çoğunluğu merkezi kamu kurum/kuruluşlarından (% 19), yerel veya bölgesel
kamu kuruluşlarından (% 4) ve çok azı da Avrupa birliği kaynaklarından (% 2) finansal destek
almışlardır.
Bu sonuçlara göre, yenilik faaliyeti yapan girişimler daha ziyade merkezi kamu kurumlarından
finansal destek almaktadırlar. Yerel ve Avrupa birliği kaynaklarından finansal destek alan girişimlerin
oranı ise oldukça azdır.
3.3.8. Girişimlerin Yenilik Yapma Amaçları
Türkiye’de 2010 – 2012 yılları arasında yapılan yenilik faaliyetlerinin genel amacı, Şekil 8’de
görüldüğü üzere işletme cirosunu artırmaktır (% 60). Bu amaç sanayi ve hizmet sektörü için de
yaklaşık olarak aynı oranlardadır denilebilir.
Şekil 8: Girişimlerin Yenilik Yapma Amaçları, 2010-2012
Genel
59,8
60
59,6
56,5
56,7
Sanayi
56,3
50,6
Cironun artması
Hizmet
Pazar payının artması
52,6
48
Maliyetlerin düşmesi
50,3
49,9
50,8
Kar marjının artması
Şekil 8’de görüldüğü gibi Türkiye’deki girişimlerin yenilik yapma amaçları incelendiğinde,
yenilikçi girişimlerin cirolarını arttırmak amaçlarının, sanayide % 60 ve hizmet sektöründe ise % 59
olduğu görülmektedir. Pazar payının artırmak amacı ile yenilik yapan girişimler; sanayi sektöründe %
57 ve hizmet sektöründe % 56 olduğu görülmektedir. Yenilik yapma amaçları arasındaki maliyetin
düşürülmesi amacı ise, sanayide % 53, hizmet sektöründe % 48 oranında tercih edilmiştir. Kar marjını
artırmak amacı ile yenilik yapan girişimlerin oranı da sanayide % 50 ve hizmet sektöründe % 51
oranındadır. Bu sonuçlara göre, işletmelerin yenilik yapma amacı çoğunlukla cirolarını artırmaktır.
Bunun yanı sıra pazar payının ve kar marjının artırılması amacıyla da işletmelerin bir kısmı yenilik
yapma ihtiyacı duymaktadırlar.
3.3.9. Yenilikçi Girişimlerin Karşılaştıkları Engeller
Türkiye’de 2010-2012 yılları arasında yenilik faaliyetlerinde bulunan girişimlerin
karşılaştıkları engeller incelendiğinde, Şekil 9’da görüldüğü gibi genel olarak en çok güçlü fiyat
rekabetinin (% 49), daha sonra devlet düzenlemelerinin (% 34) ve yeni pazarlara girişin yüksek
maliyetlerinin (% 33) girişimler tarafından engel olarak değerlendirildiğini söyleyebiliriz.
257
Şekil 9: Yenilik Faaliyetinde Bulunan Girişimlerin Karşılaştıkları Engeller, 2010-2012
Genel
Sanayi
Hizmet
49,5 50,5 48,1
29,8 31,7
27,3
32,6 34,2
29,1 30,6
30,5
34,4 35,6 32,8
25,8
Güçlü fiyat rekabeti Ürün kalitesi, tanınırlığı Yeterli parasal kaynağa Yeni pazarlara girişin
Devlet
ve markası üzerindeki
sahip olunmaması
yüksek maliyeti
düzenlemelerinin ya da
güçlü rekabet
yasal gerekliliklerin
maliyeti
Şekil 9’da görüldüğü gibi, yenilikçi girişimlerin karşılaştıkları engeller arasında güçlü fiyat
rekabetini sanayi kesiminde % 50, hizmet sektöründen % 48 oranında engel olarak görmektedirler.
Devlet düzenlemelerinin ya da yasal gerekliliklerin maliyetini engel olarak görenler ise sanayi
kesiminin % 36 ve hizmet sektörünün % 33’üdür. Yeni pazarlara girişin yüksek maliyetli olmasını
engel olarak değerlendiren girişimler ise sanayi sektöründen % 34 ve hizmet sektöründen % 30
oranındadır. Yeterli parasal kaynağa sahip olmamayı engel olarak değerlendiren girişimler ise sanayi
sektöründen % 31 ve hizmet sektöründen % 26 oranındadır. Ürün kalitesi, tanınırlığı ve markası
üzerindeki güçlü rekabeti engel olarak değerlendiren girişimlerin oranı da, sanayi kesimi için % 32 ve
hizmet sektörü için % 27’dir. Bu sonuçlara göre, yenilik faaliyeti yapan girişimler çoğunlukla güçlü
fiyat rekabetini engel olarak değerlendirmekte, daha sonra devlet düzenlemelerinin, yasal
gerekliliklerin ve yeni pazara girişin yüksek maliyetlerinin engel olduğu görüşünü taşımaktadırlar.
3.3.10. Girişimlerin Yenilik Faaliyetlerinde Bulunmama Nedenleri
Türkiye’de girişimlerin neden yenilik faaliyetlerinde bulunmadığı Şekil 10 üzerinden genel
olarak değerlendirildiğinde, girişimlerin % 41’i “güçlü fiyat rekabetinden” dolayı yenilik faaliyeti
yapmadığı, % 28’i devlet düzenlemelerinden dolayı, % 28’i yeterli parasal kaynağa sahip
olmadığından, % 26’sı yeni pazarlara girişin yüksek maliyetli oluşundan ve % 24’ü talep eksikliğinden
dolayı yenilik faaliyeti yapmadığı görülmektedir. Yenilik faaliyetlerinde bulunmayan girişimlerin
sektörel bakımdan oranlarına bakıldığındaysa, sanayi kesiminde % 42’si ve hizmet sektöründe ise %
40 olduğu görülmektedir.
Şekil 10: Girişimlerin Yenilik Faaliyetinde Bulunmama Nedenleri, 2010-2012
41,2
42
Genel
40,2
Sanayi
Hizmet
31,9
24,4 25,8
Güçlü fiyat rekabeti
23,3
22,8
Talep eksikliği
27,9 29,2
28,6
27,9
25,8
26,4
22,6
Yeterli parasal kaynağa Yeni pazarlara girişin
Devlet
sahip olunmaması
yüksek maliyeti
düzenlemelerinin ya da
yasal gerekliliklerin
maliyeti
258
Şekil 10’da görüldüğü gibi, sanayi sektöründeki girişimlerin yenilik faaliyetlerinde
bulunmama nedenleri sırasıyla; güçlü fiyat rekabeti (% 42), yeterli parasal kaynağa sahip olmama (%
32), devlet düzenlemelerin ya da yasal gerekliliklerinin maliyeti (% 29), yeni pazarlara girişin yüksek
maliyeti (% 29) ve talep eksikliği (% 26) şeklinde sıralanmaktadır. Hizmet sektöründe faaliyet
gösteren girişimler için bu oranlar sırasıyla; güçlü fiyat rekabeti (% 40), devlet düzenlemelerin ya da
yasal gerekliliklerinin maliyeti (% 26), yeterli parasal kaynağa sahip olmama (% 23), talep eksikliği
(% 22,8) ve yeni pazarlara girişin yüksek maliyeti (% 22,6) şeklindedir. Bu sonuçlara göre ilgili
dönemde yenilik faaliyetlerinde bulunmayan girişimlerin çoğunluğunun güçlü fiyat rekabetinden
dolayı ve yeterli parasal kaynağa sahip olmadıklarından dolayı yenilik yapamadıkları ifade edilebilir.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
İnovasyon faaliyetlerinin ürün kalitesi gelişiminin, yeni pazarlara açılma ve birim maliyetleri
düşürme gibi avantajları bulunmaktadır. İnovasyona etki eden devlet, sektör, araştırma kurumları gibi
aktörlerin inovasyon koşullarını sağlama; teknik bilgi akışını ve değişimini kolaylaştırma; en iyi
teknoloji transferini geliştirme; rekabette yoğunlaşma, fırsatları görme ve iletişimi arttırma;
işletmelerin üretim yeteneklerini kolaylaştırma gibi katkıları vardır (Haihua ve Song, 2009).
Günümüz rekabet ortamında işletmelerin rakipleriyle mücadele etmesi ve onlara karsı
üstünlük sağlamasında rakiplerine göre rekabetçi öncelikleri daha başarılı uygulaması
gerekmektedir. Öte yandan, işletmelerin dinamik bir örgüt olarak rakiplerine kolay hedef
olmaması için ise yenilikçi olmaları büyük önem taşımaktadır. Yenilikçilik ekonomik hayatın
tüm dönemlerinde önemli bir unsur iken, günümüz rekabet ortamında firmaların ürünlerini,
süreçlerini ve örgütsel yapılarını sürekli yenilemeleri, varlıklarını devam ettirmelerinin temel
unsuru haline gelmiştir.
Yapılan bu çalışmada, yenilik faaliyetinde bulunan işletmeler, yenilik türleri, yenilik sürecinin
sürdürülebilirliği, yenilik harcamaları, işletmelerin inovasyon konusunda finansal destek alma
durumları, girişimlerin yenilik yapma amaçları, girişimlerin karşılaştıkları engeller, işletmelerin
yenilik faaliyetlerinde bulunmama nedenleri ayrıntılı bir şekilde incelenerek aşağıdaki sonuçlar elde
edilmiştir.
Araştırmadan elde edilen verilere göre, genel olarak ürün yeniliği yapan girişimlerin çoğunluğu
sanayi kesiminden olup hizmet üreten girişimlerde bu oran daha düşüktür. Yine yenilikçi girişimlerden
süreç yeniliği yapan girişimler, genel olarak sanayi kesiminde daha çok ve hizmet üreten girişimlerde
daha az yapılmaktadır. Organizasyon yeniliği yapan işletmelerin çoğunluğu sanayiden olup hizmet
sektöründe bu oran biraz düşüktür. Pazarlama yeniliği yapan girişimlerde bu oran yine sanayi sektörü
lehine daha fazla ve hizmet üreten girişimlerde ise biraz daha azdır. Bu verilere göre, Türkiye’de
2010-2012 yılları arasında en fazla pazarlama yeniliği yapılmıştır. Pazarlama yeniliğini en çok sanayi
sektöründe faaliyet göstermekte olan işletmeler yapmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, 2010-2012 yılları arasında ürün yeniliği yapan girişimlerin
çoğunluğu bunu mal yeniliği olarak gerçekleştirmişlerdir. Verilere göre mal yeniliği en fazla sanayi
kesiminde yapılmıştır. Hizmet yeniliğini ise çoğunlukla hizmet sektörünün yaptığını söylemek
mümkündür. Bu verilere göre, işletmeler ürün yeniliğini daha çok mal yeniliği olarak ve sanayi
sektöründe yapmaktadırlar.
Araştırma sonuçlarına göre, 2010-2012 yılları arasında süreç yeniliği yapan girişimlerin
çoğunluğu bu yeniliği mal ve hizmet üretimi sürecinde, sonra destekleme faaliyetleri ile ilgili
konularda, daha sonra da lojistik teslimat ve dağıtım süreçlerinde yapmışlardır. Buna göre süreç
yeniliği yapan işletmelerin çoğunluğunun, mal ve hizmet üretim süreçlerinde yenilik yapma ihtiyacı
duydukları ifade edilebilir.
Araştırma sonuçlarına göre, işletmeler organizasyon yeniliği faaliyetlerinden iş sorumlulukları
ve karar alma süreçlerinde yeni yöntemler kullanmayı daha çok hizmet sektöründe tercih etmekte,
organizasyon süreci için yeni iş yöntemleri arayışlarını da çoğunlukla sanayi sektöründe ortaya
koymaya çalışmaktadırlar. Diğer girişimler veya kamu kuruluşları ile işbirliği, ortaklık, taşeronluk gibi
yollarla organizasyon yeniliği yapmayı ise daha çok hizmet sektörü tercih etmektedir. Bu verilere
259
göre, araştırmaya katılan sanayi işletmelerinin çoğunluğunun organizasyon yeniliği uygulamalarından,
iş sorumlulukları ve karar alma süreçlerinde yeni yöntemler kullanmayı tercih ettikleri ifade edilebilir.
Araştırma sonuçlarına göre, girişimlerin uyguladıkları pazarlama yeniliği faaliyetleri
kapsamında; en çok ürünün tasarımı veya ambalaj estetiğindeki önemli değişiklikler sanayi sektöründe
yapılmış, ürün ve hizmetlerin fiyatlandırmasında yeni metotların uygulaması ve ürün tanıtımı için yeni
ortam veya reklam tekniklerinin kullanılması faaliyetleri de hizmet sektöründe daha çok tercih edilen
faaliyetlerdir.
Araştırma sonuçlarına göre, Şekil 6’da görüldüğü gibi 2010-2012 yılları arasında, yenilik
faaliyetlerini sürdürebilen girişimlerin çoğunluğu sanayi sektöründe, bir kısmı da hizmet üreten
girişimlerdir. Yenilik faaliyeti sonuçsuz kalan işletmelerin çoğunluğu sanayi sektöründe faaliyet
göstermektedir. Bu sonuçlara göre, ilgili dönemde Türkiye’de yenilik faaliyeti yapan girişimlerin
büyük çoğunluğu sanayi kesiminden olup bu faaliyetleri büyük çoğunlukla başarılı olmuştur.
Araştırma sonuçlarına göre, yenilik faaliyeti yürüten sanayi girişimlerinin çoğunluğu merkezi
kamu kuruluşlarından, bir kısmı yerel veya bölgesel kamu kuruluşlarından ve çok azı Avrupa birliği
kaynaklarından finansal destek almışlardır. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren girişimlerin
çoğunluğu merkezi kamu kurum/kuruluşlarından, yerel veya bölgesel kamu kuruluşlarından ve çok azı
da Avrupa birliği kaynaklarından finansal destek almışlardır. Bu sonuçlara göre, yenilik faaliyeti
yapan girişimler daha ziyade merkezi kamu kurumlarından finansal destek almaktadırlar. Yerel ve
Avrupa birliği kaynaklarından finansal destek alan girişimlerin oranı ise oldukça azdır.
Türkiye’deki girişimlerin yenilik yapma amaçları incelendiğinde; yenilikçi girişimlerin
çoğunun sanayi sektöründe faaliyet gösterdikleri ve cirolarını arttırmak amacıyla yenilik yaptıkları
görülmektedir. Pazar payını artırmak amacıyla yenilik yapan girişimlerin çoğunluğu sanayi
sektöründen olduğu görülmektedir. Maliyetlerin düşürülmesi amacıyla yenilik yapan girişimlerin
çoğunluğu da sanayi sektöründendir. Kar marjını artırmak amacı ile yenilik yapan girişimlerin oranı da
sanayide ve hizmet sektöründe aynı oranlardadır. Bu sonuçlara göre, araştırmaya katılan işletmelerin
yenilik yapma amacı çoğunlukla cirolarını artırmaktır. Bunun yanı sıra pazar payının ve kar marjının
artırılması amacıyla da işletmelerin bir kısmı yenilik yapma ihtiyacı duymaktadırlar.
Araştırma sonuçlarına göre, yenilikçi girişimlerin karşılaştıkları engeller arasında en fazlası
güçlü fiyat rekabetidir. Devlet düzenlemelerinin ya da yasal gerekliliklerin maliyetini engel olarak
görenlerin, yeni pazarlara girişin yüksek maliyetli olmasını engel olarak değerlendiren girişimlerin,
yeterli parasal kaynağa sahip olmamayı engel olarak değerlendiren girişimlerin ve ürün kalitesi
tanınırlığı ve markası üzerindeki güçlü rekabeti engel olarak değerlendiren girişimlerin çoğunluğu
sanayi sektöründendir. Bu sonuçlara göre, yenilik faaliyeti yapan girişimler çoğunlukla güçlü fiyat
rekabetini engel olarak değerlendirmekte, daha sonra devlet düzenlemelerinin, yasal gerekliliklerin ve
yeni pazara girişin yüksek maliyetlerinin engel olduğu görüşünü taşımaktadırlar.
Araştırma sonuçlarına göre, sanayi sektöründeki girişimlerin çoğunluğunun yenilik
faaliyetlerinde bulunmama nedenleri sırasıyla; güçlü fiyat rekabeti, yeterli parasal kaynağa sahip
olmama, devlet düzenlemelerin ya da yasal gerekliliklerinin maliyeti, yeni pazarlara girişin yüksek
maliyeti ve talep eksikliği şeklinde sıralanmaktadır. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren girişimler
için bu sıralama; güçlü fiyat rekabeti, devlet düzenlemelerin ya da yasal gerekliliklerinin maliyeti,
yeterli parasal kaynağa sahip olmama, talep eksikliği ve yeni pazarlara girişin yüksek maliyeti
şeklindedir. Bu sonuçlara göre ilgili dönemde yenilik faaliyetlerinde bulunmayan girişimlerin
çoğunluğunun güçlü fiyat rekabetinden ve yeterli parasal kaynağa sahip olmadıklarından dolayı
yenilik yapamadıkları ifade edilebilir.
260
KAYNAKLAR
Akın, Ö. ve Reyhanoğlu, M., 2014. ‘’İşletme Büyüklükleri Bağlamında Türkiye’nin İnovasyon
Portresi (2002-2008 Dönemi)’’. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt
16, Sayı 1, s.23-51.
Arpacı, İ., 2011. ‘’Kamu kurumlarında Teknolojik İnovasyon ve İnovasyon Politikası’’. ODTÜ
Gelişme Dergisi, 38 (Ağustos), s.111-123
Atik, H., 2005.’’National Competitiveness and Innovation’’. Ankara: Detay Publication.
Bülbül, H., 2007. ‘’Türkiye’deki Büyük Gıda Sanayi Firmalarının Rekabetçi ve Yenilikçi
Uygulamaları’’. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 1,
2007, s.91-120.
Cozijnsen, A., J., Vrakking, W.J. and Ijzerloo, M., 2000. “Success and Failure of 50 Innovation
Projects in Dutch Companies”, European Journal of Innovation Management, 3(3), 150-159.
Demirkaya, H. ve Zengin, R., 2014. ’’Hizmet İnovasyonu ve Bir Uygulama Örneği’’, Elektronik
Mesleki Gelişim ve Araştırma Dergisi (EJOİR), Cilt:2 Sayı:1, 106-116.
Dibrell, C., Davis, P.S. and Craig, J., (2008). Fuelling Innovation through Information Technology in
SMEs, Journal of Small Business Management, 46(2).
Erkan, H., 2014. ‘’Bilgi Toplumunda Yenilikçilik’’. Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve Inovasyon
Dergisi, Şubat 2014, 10-19.
Gökalp, İ. (2007) “Türkiye Yenilikçi ARGE stratejisini ne zaman kuracak? Fransa Ulusal
Bilimsel Araştırma merkezi, Erişim Tarihi: 12.6.2008, http://www.otam.itu.edu.tr/
index_f/duyuru_f/48/Inovasyon_6_mayis_2007.pdf
Haihua, C. ve Song, C. (2009). “Study on motivations, institutional form organizations of innovation
cluster”. 2009 International Conference on Information Management and Industrial Engineering,
26-27, December 2009, Xi’an, China. http://ieeexplore.ieee.org/stamp/stamp.jsp?tp=
&arnumber=5369701, 4: 436-439.
İZKA (2012). İzmir Bölgesel Ar-Ge ve Yenilik Kapasitesi Analizi, İzmir Kalkınma Ajansı Yayınları.
Karahan, M. ve Karhan, G., 2013. ‘’A case study on innovation activities in Turkey and the obstacles
for innovation’’. Procedia - Social and Behavioral Sciences, 75, 129–138.
Langvik, T.A., Johansen, F.R., Callisen, F., Norman, S., Thoresen, J., 2005. ‘’Innovation and Regional
Development’’. Al & Soc. (2005) 19: 384-406.
Love, J.H., Roper, S., Jun, D., 2009.’’Onnovation, Ownership and Profitability’’. International Journal
of Industrial Organization 27, 424-434.
Maslach, D., 2015. ‘’Change And Persistence With Failed Technological Innovation’’. Strategic
Managment Journal, DOI: 10.1002/smj.2358.
Naktiyok, A., 2007. ‘’Yenilik Yönelimi ve Örgütsel Faktörler’’, Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt: 21, Haziran 2007 Sayı: 2, s.211-230.
OECD (2005). Oslo manual guidelines for collecting and interpreting innovation data. 3rd Edition.
OECD ve Eurostat ortak yayını, http://browse.oecdbookshop.org/oecd/pdfs/free/9205111e.pdf.
Schumpeter, J.A. (1934). The theory of economic development. Cambridge, M.A.: Harvard University
Press. http://books.google.com.tr/books/about/The_Theory_of_Economic_ Development.html?id=OZwWcOGeOw C&redir_esc=y (10.03.2014).
Tidd, J., (2001). Innovation management in context: Environment, organization and performance,
International Journal of Management Reviews, 3(3).
TÜİK, (2014). Yenilik Araştırması, 2012 İstatistikleri Analiz Veri Kütüğü. 04.12.2013.
261

Benzer belgeler