Kosova Cumhurbaşkanı - EA-SK

Transkript

Kosova Cumhurbaşkanı - EA-SK
Kosova Cumhurbaşkanı
Editör’den
ŞevketBALLA
www.ea-sk.com
[email protected]
[email protected]
twitter.com/İnfoEask
www.facebook.com/eask.kulubu
Bahar…
Bahar tatili bir başkadır.
Bahar havası bir başkadır.
Bahar enerjisi de başkadır.
Yeşillik ise de farklıdır.
İlkbahar için konuşuyorum, belirlemek zorundayım. Çünkü;
sonbahar farklıdır ama mevsimler arasında ayrımcılık yapmak
istemiyorum. Fakat her mevsimin kendine has dokusu ve özellikleri
bulunmaktadır . İlkbaharda, insanların en çok istediği durumların
başında; yemyeşil çimlere sereserpe uzanıp, piknik havasının tadını
çıkartabilmektir…
Gece karanlığında ve şehir gürültüsünden uzakta, salatalık
yetiştirme serasına girdiğinde çıtır çıtır sesler gelmektedir.
Bilmeyenler için bu ses korkutabilir, çünkü hakikaten devamlı
şekilde aralıksızca gelmektedir. Doğal olarak; “biri mi var” acaba
diye şüphelenmemek elde değildir. Bu işi yapan köylüler ise; bunu
bildiği için hemen diyorlar ki “salatalıklar büyüyor”. Sizce de çok
ilginç değil mi ?
İlkbahar mevsimi, elbette insanları da etkilemektedir. Fakat çıtırtılar
ile değil, kanın bünyedeki değişimi ile gerçekleşiyor. Sonucunda ise;
insan kendini çok farklı hisseder duruma gelmektedir., yani çok
enerjik.
Bu gibi hatıralar bize ilkbaharı hatırlatıyor.
…
Bu ilk baharda ise, Balkan yarımadasında değişikler görünüyor ve
bir şekilde etrafta sergilenmektedir.
Kosova’da muhalefet hükümete çok zor günler yaşatmıştır ve
sonunda yeni cumhurbaşkanını seçti. Sırbistan ise yeni seçimler
yaparak iktidarda olan parti, dört yıl daha iktidara kalmayı başardı.
Arnavutluk başbakanı uluslararası bir tv kanalında ABD
deki başkanlık seçimlerini eleştirdi. Eleştiri esnasında moderatör
ikaz ederek "farkındasın ki başka bir ülkenin seçimleri ile ilgili
eleştiri yapıyorsun, hakkınız var mı” diye sordu. Aslında
eleştirmekte haklı idi çünkü seçilecek ihtimal başkanı Müslümanlar
hakkında hakaret seviyesinde açıklama yapmaktadır. Yunanistan da
ilginç bir çıkış oldu, o da bir yunan milletvekilli açıklamasında diyor
ki “Yunanistan iki halk tarafından oluşmuştur yarısını Arnavut
diğer yarısı da Yunan” diye söylüyor. Aslında bu açıklama bana
göre doğru fakat yunan meclisinde bu şekilde konuşmak farklı bir
şey çünkü Yunan yasalarına göre Yunanistan’da azınlık tanımı
yoktur. Ve gelelim Makedonya’ya, işi zor, orada ilkbahar olduğuna
inanmıyorum, Çünkü tam seçim arifesinde cumhurbaşkanı suçlu
olan tüm politikacılara af kanunu çıkartarak onları affetti. Normal
suçluları değil yalnız politikacıları affetti. Bu da bir mutsuzluk
yarattı. Bazıları şunu soruyorlar Makedonya Cumhurbaşkanı attı
imzayı fakat Makedonya’nın dağılmasını mı imzaladı ? Yoksa ikinci
bir Yugoslavya’yımı bekliyoruz. Umarım değildir çünkü çıtırtılılar
seradaki salatalık çıtırtılarına benzemez.
Neye benzer?
Söylemek için insanın dili varmıyor...
Değerli okurlar; EA Siyaset Kulübü dergisinde bu sayıda sizin için
Balkan yarımadasında olan birkaç önemli olayı paylaşıyoruz….
Bir dahaki sayımızda buluşmak dileği ile.
03
YazıİşleriMüdürü
Kosova Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Seçildi s.09
UNESCO ve Kosova Cumhuriyeti s.13
İyi niyet anlayışı, Sırbistan Devleti’ni terbiye etmiyor s.17
Şehitlik Mertebesi s.20
Sosyal ağların 7 temel kuralı s.22
Fotoğraflarla Salihli s.24
500 Euro Banknotları Tedavülden Kaldırılacak s.29
Kosova’da Türk Caz haftası s.29
Sırbistan’da olan üstü seçim s.31
Preşeva’da yeni bir başlangıç s.33
Çameria Sorunu s.35
AB, Kosovalılara Vizelerin Kaldırılması için
Tavsiye Kararı Aldı s.39
Kosova, UEFA tarafından üyeliğe kabul edildi
Tivar Katliamı 1945 Anılar…
s.42
s.44
Kosova UEFA
tarafından
üyeliğe kabul
edildi
UEFA'nın yıllık kongresinde yapılan oylamada,
Kosova'nın başvurusu 28 evet ve 24 hayır oyuyla kabul edildi.
Kosova Milli Takımı, bundan böyle Avrupa şampiyonalarına
katılmak için mücadele edebilecek. Kosova kulüpleri de Avrupa
kupalarında mücadele edebilecek.
Yazarlar
İsaVatovci
ÇlirimGashi
FatmirBeka
MariaMitiç
EjupGojnovci
FatlumHetemi
ŞebnemYakup
MilosavMilicic
JelenaTrajkovic
AlbulenaKelmendi
EsatOlgunBuharalıoğlu
YayınTürü:Süreli
Muhasebe:
CenkDİZDAR
Tel;05553124692
Reklamsorumlusu:
KadriŞENAY
Tel:05335428396
YönetimYeri:
DonanmacıMah.1721sok.
No.14/1D.4
Karşıyaka–İZMİR
Tel/Fax:
00902323698857
www.ea-sk.com
[email protected]
[email protected]
t wit t er. co m / İnfo Ea s k
BASIMYERİ:KanyılmazMatbaası
SanatCad.5609sok
No.13.Çamdibi
İzmir
BASIMTARİHİ:18.05.2016
www.facebook.com/eask.kulubu
Resam:SevalB.
05
Prizr
UNESCO'nun 200.000 Dolar desteği ile
restore edilen hamamda birkaç hafta önce yarıda
kalan çalışmalar Kosova Kültür Gençlik ve Spor
Bakanlığı’nın 57 bin Avro desteğiyle yeniden
başlatıldı.
Çatıya
kurşun
döşendikten
sonra
kubbelerin tepe pencerelerinin açılacağını ve dış
cephenin temizleneceğini söyleyen Fikret Tikveş,
bu
işleri
Kültür
Bakanlığı
desteğiyle
tamamlamamaya çalışacaklarını vurguladı.
Tikveş, Gazi Mehmet Paşa Hamamı
restorasyonun ilk aşaması dış cephe restorasyonun
bununla sona ereceğini söyledi.
Son Aşamada
Gazi Mehmet Paşa Hamamı’nın iç
restorasyonu için tahminen 400 bin Avro
gerektiğini belirten Prizren Bölge Kültürel Miras
Merkezi yetkilisi Fikret Tikveş, hazırlanan
projelerin UNESCO tarafından onaylandığını
ancak henüz donörlerin bulunamadığını da belirtti.
Tekrar alıcı bekliyor..
Sırbistan’ın Novi Sad şehrinde bulunan
uluslararası limanı (Danub nehri) devletin tek
limanıdır. Sırbistan hükümeti bu limanı satmak için
yabancı yatırımcıları tekrar davet etmeye başladı.
Voyvodina bölgesel hükümeti ise bu satışa
karşı çıkmaktadır. Bölgesel hükümetin ekonomiden
sorumlu sekreteri Mirosllav Vasin ise; “Bu alan
(Liman) tam şehrin ortasında bulunduğundan dolayı
06
bu yer kesinlikle özelleştirilmemelidir. Ayrıca bu
alan özelleştirildiği takdirde ileriki zamanlarda
amacın dışında kullanılabilir, hükümet bu alanı
kesinlikle satmamalıdır. Bu alan devletin tek
limanıdır ve devlet bu limanı kendisi işletmelidir”
şeklinde konuştu.
Bu liman daha önce 2009 ve 2013 yılında
satışa çıkarılmış, ancak satılamamıştı.
Son Sekiz Ay İçerisinde
Kosova Başbakanı İsa Mustafa ve
İçişleri Bakanı Hyseni, ülkede güvenlik durumu
memnun edici olarak değerlendirdiler.
Başbakan
Mustafa,
İçişleri
Bakanlığı’nın Kosova Polisi ve ülkedeki diğer
güvenlik kurumları yansıra bölgede güvenliğe
katkıda bulunan bölge ülkeleri ile iyi işbirliğini
sürdürdüğünü açıkladı.
Başbakan Isa Mustafa terörizme de
değinirken güvenlik kurumların çalışmaları
sayesinde son sekiz ay içerisinde Kosova’nın
hiçbir vatandaşının Suriye ve Irak’taki
savaşlara dahil olmadığını söyledi.
İçişleri Bakanı Skender Hyseni ise
terörle mücadelede elde edilen sonuçlardan
Kosova’nın gurur duyduğunu ifade etti.
Olumlu çalışmalar ve bilinçlendirme
kampanyalarıyla memnun edici sonuçların elde
edildiğine vurgu yaparken Bakan Hyseni,
Yakın
Doğu’daki
silahlı
çatışmalarda
Kosova’nın
yaklaşık
70
vatandaşının
olabileceğini söyledi.
Almanya Federal Maliye Bakanlığı'nda yapılan açıklamaya göre, 14 Nisan 2016 tarihinden itibaren
madeni 5 eurolar bankalar ve kamu kurumları üzerinden tedavüle girdi. Madeni 5 eurolar ilk etapta 22,5
milyon adet olarak piyasaya sürüldü.
07
08
17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’yı bağımsızlığına kavuşturdu
ve
Kosova Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı Seçildi
Kosova Demokratik
Kosova bağımsızlığını ilan ettikten sonra
Thaçi,
Kosova
Cumhuriyetinin
dördüncü
Cumhurbaşkanıdır. İlk cumhurbaşkanı İbrahim
Rugova daha sonra Fatmir Sejdiu, Behgjet Pacolli ve
Atifete Jahjaga.
Thaçi’n Cumhurbaşkanı seçilme sürecini
ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye ve Dünyada
önemli
ülkeler
tarafından
kabul
edilerek
selamlanmıştır. Hashim Thaçi’nin Cumhurbaşkanlığı
süresi 2021 yılına kadar sürecektir.
Cumhurbaşkanı olarak
seçti.
09
Kosova Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Kimdir
17
Kasım 2007 tarihinde Kosova’da
yapılan genel seçimlerde halktan hükümet kurma
yetkisini kazanıyor ve 9 Ocak 2008 tarihinde
Kosova hükümetini kurar ve başbakanı olarak
görevini üstlenir. Başbakanlık süresinde Kosova
Meclisi tarafından 17 Şubat 2008 tarihinde
Kosova’nın bağımsızlığını ilan eder.
Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından
Kosova
özel
temsilcisi
olarak
atanan
Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari 2005-2007
yıllarında Kosova Statüsü ile ilgili devam eden
sürecin içinde Hashim Thaçi Kosova tarafından
kurulan Birliği Komisyon üyesi olarak görev
yapmıştır. “Ahtisaari Belgesi” tanılan raporun
sayesinde Kosova bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır.
6 - 22 Şubat 1999 tarihinde Fransa
Rambuje kentinde yapılan Kosova Uluslararası
Konferansı sırasında Hashim Thaçi Kosova
Delegasyon Başkanlığı görevini üstlemiştir. O,
Kosova Kurtuluş Ordusunun (UÇK) kuruculardan
birisidir.
ve
uluslararası
cemiyetinde
tanınması için görüşmelerini sürdürmüştür.
Mart 1999 –
ocak 2000 tarihleri
arasıda
Kosova
Geçici
Hükümet
(Birlik
Hükümeti)
Başbakanı
olarak
görev yapmıştır.
Ekim 1999
tarihinde
Kosova
Demokratik Partisini
kurdu ve 26 Şubat
2016 yılına kadar
genel başkan olarak
görevini sürdürdü.
1968 doğumlu Hashim Thaçi Priştine
Universtesinde iken öğrenci haklarını savunması
için protestolar organize etmiştir. 1996-1998
İsveç Cyrih Üniverisinde Doğu Avrupa Tarihi ve
Siyaset Bilimlerini okudu.
19 Nisan 2013 tarihinde ABD ve Avrupa
Birliği desteği ile Sırbistan ve Kosova arasında
ilişkileri normalleştirme sürecini yürüttüğü için
Hashim Thaçi’yi Avrupa Parlamentosu ve bir
grup ABD milletvekilleri tarafından 2014 yılı
Barış Ödülü için aday gösterilmiştir.
Bill Klinton, (ABD eski
başkanı) kasım 1999 Priştine
Havaalanında; Senin demokratik
yönelimlerini
daha
önce
dinlemeğim için özgünüm.
Madeline Albriht,
ABD eski
dış işleri bakanı (Washington,
Ağustos
2001);
Rambuje
Konferansında “sen doğuştan bir
politikacısın” dediğimden dolayı
hata yapmadım. Savaş esnasında
ve savaştan sonra gösterdiğin
çabaları büyük bir politikacı
olduğun düşüncemi güçlenmiştir.
Senin
vizyonuna
inanıyorum
çünkü bu Kosova’nın vizyonudur.
James Rubin, ABD eski sözcüsü (2000);
Biz onunla uzlaşma yolunu bulduk (Rubin- Thaçi)
ve konferansını kurtardık.
Wolfgang Petritsch,
Viyana 20 Ocak 2015,
“Golden Arrow Lifetime
Achievement
Award”
(Golden Arrow Yaşam Boyu
Başarı Ödülü) ödülünü H.
Thaçi’ye taktim ederken;
Hashim Thaçi liderliğine iki
önemli olayıda Avrupa’nın
tarihine yazmıştır,
- 17 Şubat 2008
tarihinde Kosova’nın bağımsızlığını getirdi.
- Nisan 2013 Avrupa Birliği aracılığı ile
Sırbistan ve Kosova arasında ilişkileri
normalleşme sürecini yürüttü ve iki devlet arası
daki tarihi anlaşmayı imzalandı.
James Petiffer, İngiliz araştırmacı
(Kasım 2001); UÇK’nın kalbi Hashim Thaçi idi
bundan dolayı gelecekte tarihimizi yazarken
dikkat edilmesi gereken bir liderdir. Değerli bir
kişiliği vardır savaş esnasında ve savaştan sonra
kendini kanıtlamıştır. Yeni Kosova’nın ana
temsilcisidir.
11
Gamze Matracı, 1957 yılında
Makedonya’nın Köprülü
(Veles) şehri, Veniçani
köyünden ; Manisa'nın
Kuşlubahçe mahallesine göç
etmiş bir ailenin torunudur.
Büyük klarnet ustası
Aytunç Nevzat
Matracı’nın kızı olarak
anne karnından beri
müzikle iç içe
yaşamıştır. Babasının
müzisyen oluşu ile çok
küçük yaşlardan itibaren
sahnelerde şarkı
söylüyor. Ege
üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı Ses Eğitimi
bölümünden 2010 yılında mezun olmuş. 2006 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediye
Bandosu'nun Klarnet sanatçısı aynı zamanda Solistlerinden biri. Balkan Coğrafyasının
hemen hemen hepsinden şarkılar söylüyor. Genç ,dinamik oluşu
sahne performanslarında dikkatleri üstüne çekiyor. TRT
televizyonlarında ve radyolarında bir çok programda onu görmeniz,
sesini dinlemeniz mümkün.
Festivallerdeki konser performanslarıyla, Balkan Derneklerinin
Organizasyonlarındaki sahne performanslarıyla adından söz ettiren
Sanatçı, dinleyicilerine keyifli anlar yaşatıyor. Şarkılarına ,
halaylarla ve danslarla eşlik eden dinleyicilerine, kimi an ise
balkanların hüznünü yaşatıyor...
Gamze Matracı şu aralar Albüm hazırlığı içerisinde. Kısa bir süre
sonra Kalan müzik etiketiyle , Balkan dilleri ve Türkçe rumeli şarkı
ve türkülerinden oluşturduğu repertuarıyla hazırladığı albümü tüm
müzik marketlerde ve dijital platformlarda yerini alacak.
Sosyal medya üzerinden onu takip edebilirsiniz;
Facebook; https://www.facebook.com/gamzematraciofficial
Twitter; @GamzeMATRACI
Instagram; @gamzematraci
12
ve
Kosova Cumhuriyeti
Kosova halkı, kendi kültürü ile
birlikte diğer Balkan ülkelerinden ayrı
değildir. Balkan Yarımadasında bulunan
ülkeler UNESCO’ya üyedir. Nasıl ki diğer
ülkeler kendi kültürünü korumuş ise, Kosova
Cumhuriyeti de korumuştur. Kültürler,
siyaset ve politika ile belirlenemez, bu
nedenledir ki, UNESCO’ya üye olmak her
ülkenin hakkıdır. Kosova Cumhuriyeti’nin
üyeliğe kabul edilmemesi, dünya kültürünün
en büyük örgütü olan UNESCO’nun resmen
ayrımcılık yaptığını göstermiştir. Bir ülke
kültürünü kabul edelim, diğer bir ülkenin
kültürünü kabul etmeyelim mantığı ile
bölgeye ve dünyaya barış ve istikrar getirmek
mümkün değildir. Balkan yarımadasında olan
kültür mozağini yaşatmak ve onu korumak
herkesin görevidir. Bu nedenle ayrımcılık
yapılamaz.
Kosova’nın
UNESCO’ya
yani
“Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü”ne üyeliği için yapılan oylama da 92
evet, 59 hayır ve 29 çekimser oy
kullanılmıştır.
UNESCO 2015 yılın çalışmalarını
03-18 Kasım tarihleri arasında sürdürmüştür.
Dünya kültürleri için önemli kararlar alınmış,
fakat bu çalışma çerçevesinde bu yıl Kosova
için çok özel bir durum yaşanmıştır. Kosova
Cumhuriyeti meclisi 17 Şubat 2008 yılında
bağımsızlığını ilan ederek devletleşme
sürecine başlamıştır, bu süreç devam
etmektedir. Kosova Cumhuriyeti UNESCO
üyeliğini de bu sürecin bir parçası olarak
görmektedir ve bu süreç Birleşmiş Milletler
Örgütü’ne üye olarak sonlanacaktır.
Kosova
Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığını şu ana kadar 111 ülke resmi
olarak
tanımış bulunuyor. Kosova’nın
bağımsızlığını tanıyan ülkeler olduğu halde
ve aynı zamanda UNESCO üyesi olan
ülkeler,
Kosova
Cumhuriyeti’nin
UNESCO’ya üye olması oylarını “hayır”
yönünde kullandılar.
Kosova’nın UNESCO’ya
yani “Birleşmiş Milletler
Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü”ne üyeliği için
yapılan oylama da 92 evet,
59 hayır ve 29 çekimser oy
kullanılmıştır.
13
Doğal olarak biz de şunu sormamız
gerekiyor:
Politika
olarak
Kosova’nın
bağımsızlığını kabul ettiniz, Kosova Cumhuriyeti
içerisinde bulunan kültürün koruması için
Kosova’nın UNESCO üyeliğini neden kabul
etmediniz?
Bu sorumuz için çok fazla cevap vardır,
fakat birkaç cevabı vermeden önce geçmişe
gitmemiz gerekiyor. Çünkü geçmişi görüp
anlamadan geleceği değerlendirmek doğru
değildir. Evet Kosova Avrupa kıtasında en yeni
devlet olabilir fakat bugün Kosova sınırları
içerisinde yaşanan kültür yeni değildir. Buna
örnek verecek olursak arkeolojik kalıntılar bizi 6
bin yıl öncesine götürmektedir. Daha sonra Roma,
Bizans ve Osmanlı kültürüne rastlamak
mümkündür. Yine bir örnek vermek gerekirse
Prizren(Kosova) kenti Balkan yarımadasında
tarihçiler tarafından “Kültürün Başkenti” olarak
telaffus edilmektedir. Bu bölgenin yerli kültürü
bilinen “İlir” (Arnavut) kültürüdür. İlir kültürünün
kanıtlarını ise toprağın her metre karesinde
bulmak mümkündür. Osmanlı döneminde yerli
kültürünü yok etmeye yönelik bir olaya
rastlanmamıştır. Kültürü yok etme çaba ve
olayları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan
Yarımadasından çekilişi ile birlikte başlamıştır.
Balkan Yarımadasında kurulan yeni devletler
kendi varlığını göstermek için yerli kültürünü yok
ederek kendi kültürünü ön plana çıkartmak
istediler. Hatta bunu bilimsel yollarla yaptılar.
14
Özellikle Belgrat Üniversitesi Arnavutların
kültürünü ve varlığını yok etmek için yazılı bir
strateji hazırladılar ve bu strateji 100 yıldır Sırplar
tarafından uygulanmaktadır. Hatta o kadar ileri
gittiler ki, arkeolojik kazılar yapılırken “İlir”
(Arnavut) kültürünün kanıtlarına rastlanınca hemen
devlet tarafından müdahale edilerek kazı
çalışmaları durdurulmuş ve bulunan kalıntılar
üzerine fabrikalar yapılıp, yollar açtılar. İpek(Pej)
kenti yakınlarında arkeolojik kazı çalışmalarını
korumak yerine, üzerinde büyük bir bira fabrikası
kurdular. Daha
sonra 1990’lı yıllarda savaş
esnasında
Kosova’da buluna cami ve
ibadethaneleri yakıp-yıktılar. Son olaylara hepimiz
şahit olduk. Kosova hükümeti son on yılda mevcut
olan kültürünü yaşatmak ve korumak için
ekonomik sıkıntıları olduğu halde yaklaşık 10
milyon Euro harcamıştır.
Ülkelerin eğitim ve kültürünü kayıt
altında tutarak korunması için en büyük örgüt
UNESCO’dur. Bundan dolayı da doğal olarak
Kosova Cumhuriyeti üyelik sürecindeki tüm
prosedürleri yerine getirerek bu örgüte üye olmak
istedi. UNESCO üyesi olan Arnavutluk
Cumhuriyeti bir yıl önce hazırlıklara başlamış,
hemen ardından Kosova hükümeti bir ekip
kurarak lobi çalışmalarını sürdürmüştür. Kosova
başkaban yardımcısı ve dışişleri bakanı sayın
Hashim Thaçi Türkiye Cumhurbaşkanı sayın
Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek Türkiye’nin
desteğini almıştı. Ayrıca Türkiye yalnız destek
değil bu konu ile ilgili lobi çalışmalarını kardeş
ülke olan Kosova için yapacağına söz vermişti. 09
Kasım 2015 tarihinde Paris’te Kosova’nın üyeliği
için oylama yapıldı. Şu an UNESCO’nun 196
üyesi vardır. (Son olarak Kasım 2011’de Filistin
katılmıştır). Üyelik için geçerli Kabul oyu 95’tir.
Maalesef Kosova Cumhuriyeti 92 kabul oyu aldı
(yani 3 kabul oyu eksik, üyeliğin bir daha ki
yapılacak genel kurulda oylanması bekleniyor).
Kosova’da muhalefet partileri, UNESCO
üyeliği için mevcut hükümetin dış politika da ki
başarısızlığı
olarak dile getirdiler. Zaten
Kosova’da günlerdir politik anlamda kriz devam
etmektedir. UNESCO üyeliğinin olmaması
muhalefet cephesi için bir koz daha ele geçmiş
oldu.
Muhalefete göre bu başarısızlık kesinlikle
hükümetindir. Fakat bana göre başarısızlığın tümü
hükümetin değildir. Şöyle ki; Kosova’nın
UNESCO üyesi olması için çok fazla dost ülke
destek verdi fakat bu yetmedi. Kosova’nın
UNESCO üyeliğine baştan beri karşı olan
Sırbistan ve Sırp Ortodoks Kilisesi devamlı
olumsuz kampanyalar yapmıştır.
Hatta o kadar ileri gittiler ki tehtid ederek şöyle
dediler: “Eğer Kosova UNESCO’ya üye olarak
kabul edilirse 200 bin imza toplayarak üyeliğin iptali
için gereken her şeyi yapacağız”. İster istemez
Kosova olumsuz kampanyalar karşısında etkisiz
kaldı. İkinci olarak, Sırbistan ile yapılan uzlaşmadan
sonra (ikili görüşmelerde) bir nevi moral olması
bekleniyordu çünkü ikili anlaşmalardan sonra
Kosova halkında artık Sırbistan Kosova’dan elini
çektiği algısı oluşmuştu.
Aslında
UNESCO
üyeleri
açısından
Sırbistanın
Kosova
için
yaptığı
karalama
kampanyaları o kadar fazla etkili olmamıştır.
Kosova’nın üye olmamasında başka etkenler neden
olmuştur. Bu etkenleri “hayır” oyu kullanan ülkeleri
gördüğümüzde net olarak görebiliriz ki, aslında
Kosova ile alakası olamayan nedenler olmuştur.
“Hayır” oyu veren ülkelerden bazıları Japonya,
Portugali ve Güney Kore’dir. Bu ülkeler Kosova
Cumhuriyeti’ni bağımsız ülke olarak kabul
etmişlerdir ve şimdi Kosova’ya karşı red oyu
kulandılar. Diğer ülkeler ise Filistin, Kazakistan ,
Rusya, Çin, Brazilya, Endonezya ve devam ediyor…
Bu ülkelere baktığımızda aslında onlar Avrupa
Birliğine “hayır“ oyu verdiler, Kosova’ya değil!
Paris aslında yalnız medeniyetler arası bir savaş alanı
idi. Eğitim ve kültürle alakalı hiç bir bağalantısı
yoktu.
15
Balkan yarımadasında olan kültür sorunları
yine öksüz kaldı ve 100 yıldır devam eden ve
çözüm isteyen sorunlar yine ortada kaldı. Bir
atasözü şöyle diyor: “ateş düştüğü yeri yakar”
gerçekten bu çok doğrudur. Çözülmemiş sorunlar,
Kosova Cumhuriyeti’nin sırtında bir yük olarak
kaldı. Bu durumun ardından Kosova başbakanı
açıklama yaparak: “Kosova’nın devletleşme
sürecini kimse engelleyemeyecektir” dedi. Evet
bence de bu doğru bir cümledir. Çünkü bazı
gelişmeler Kosova dışında oluşmaktadır.
16
Sonuç olarak, Kosova Cumhuriyeti kendine
göre dış politikasında bazı gelişmeleri tekrar
gözden geçirmesi gerekiyor. Bana göre Kosova
hükümeti bu durumu kullanarak Sırbistan ile olan
ilişkilerini bir kez daha gözden geçirmesi
gerekiyor. İkili görüşmelerde yeni şartlar veya
yapılan anlaşmaların maddeleri gözden geçirilip
gündeme getirilmesi gerekiyor.
Şevket BALLA
Araştırmacı Yazar
S
on günlerde Kosova Cumhuriyeti
Ejup GOJNOVCİ
Hükümeti Ticaret ve Sanayi Bakanlığı,
Sırbistan’dan gelen gaz ve petrol ürünlerinin
Kosova gümrüklerinden içeri sokulmaması
kararı aldı. Bu kararı alma sebebi ise
Sırbistan’ın Kosova Cumhuriyeti ile ticari
anlamda yaptığı anlaşmaları tanımamasıdır.
Yaklaşık
8
yıldır
(Kosova
Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ettiğinden
beri), Sırbistan hep Kosova ekonomisinin
olumsuz yönde etkilenmesi için elinden gelen
her türlü oyunu oynamaktan çekinmiyor.
Örnek
verecek
olursak,
Kosova’nın
ürünlerinin Sırbistan’a girmesini veya
Sırbistan’dan transit olarak diğer Avrupa
ülkelerine geçişine izin vermiyor. İşin ilginç
tarafı ise böyle durumlarda Kosova’nın
garantör gözüyle baktığı
ülkeler adeta
gözlerini ve kulaklarını kapıyor. Ayrıca AB
ülkeleri de, Sırbistan tarafından yapılan bu
haksızlık karşısında hiçbir şey yapmadan
sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu durum
göstermiş ki Sırbistan, Kosova için kuralları
hiçe sayıp Kosova’nın ticari faaliyetlerine
karşı böylesine çirkinleşebiliyor. Oysa yapılan
ticari anlaşmalar AB ülkeleri aracılığı ile
yapılmıştır. Ancak, uygulama noktasında
Sırbistan maalesef kasıtlı bir şekilde bu
anlaşmaları yerine getirmiyor. Bu da şu
anlama geliyor; Sırbistan iyi niyet ve anlayış
dilinden anlamıyor, özellikle altına imza attığı
anlaşmaları hiç tanımıyor ve uygulamıyor.
İmza atmış olduğu anlaşmalardan bir taneside
CEFTA’dır.
Sonuç
olarak
Sırbistan’ı
yönetenler tolerans uygulamaları ile hala
terbiye olmamaktadır.
17
Kosova Cumhuriyeti ise, geçen bu süre
içerisinde ilk defa üç yıl önce böyle engeller
koymuştur. Fakat bu haber tüm dünyada yankı
buldu ve Kosova’ya karşı eleştiriler ve tepkiler hiç
gecikmedi. Bu eleştiriler ve tepkiler çoğalınca
Sırbistan bu konuyu “Birleşmiş Milletler Konseyi”
gündemine sokmayı başardı. Son günlerden
Kosova Ticaret ve Sanayi Bakanlığı tarafından
Sırbistan’dan gelen tehlikeli maddelerin (gaz ve
petrol ürünleri) Kosova’ya girişinin yasaklanması
yönünde isabetli bir karar aldı.
Zamanın etkisi ve özeleştiri
Aslında Kosova’nın aldığı bu karar
gecikmiş bir karardır, çünkü Kosova daha ilk başta
Sırbistan’ın imzalamış olduğu anlaşmalara rağmen
uyguladığı kural tanımazlıklara karşı, aynı şekilde
cevap vermesi gerekiyordu. Sırbistan’ın yaptığı
ihracat sıralamasında Kosova birinci sırada yer alır,
yani Sırbistan en büyük ihracatını Kosova’ya
yapmaktadır. Kosova’dan Sırbistan’a büyük oranda
gelir gitmesine rağmen Sırbistan’ın Kosova’ya
karşı yaptığı kural tanımaz uygulamaları ile
Kosova’nın normal bir şekilde ihracat yapmasına
engel olmaktadır. Bu adaletli bir davranış değildir.
Kosova her yıl için Sırbistan’dan 300
milyon Euro’luk ithalat yapmaktadır, savaş
bittiğinden bu yana rakamlar birkaç milyar Euro
olmuştur. Tabii ki bu rakamlar resmi rakamlardır,
bize göre bu rakamlar daha büyüktür. Çünkü bir o
kadar mal da Sırbistan’dan kaçak olarak Kosova’ya
girmektedir.
18
Diğer yönden bakıldığında ise, Kosova’dan
Sırbistan’a yapılan ihracat hacmi çok düşüktür.
Yani yaklaşık rakam yılda 15 milyon euro’dur.
Aslında Kosova, Sırbistan’ın kural
tanımazlıklarına karşı aynı oranda misilleme
hamlesi yapmalıydı, şayet bunu başarabilseydi
Sırbistan derhal geri adım atacak ve böyle bir
uygulama içerisinde olmayacaktı.
Birkaç yıl önce Kosova, Sırbistan ürünleri
için misilleme (boykot) yapmıştı ve bu misilleme
o zamanlar Kosova üreticisi açısından çok iyi
olmuş ve pozitif etkisi hemen görülmüştü. Birkaç
ay da olsa Kosova’da üretim kapasitesi artmıştı.
Kosova’da üretimi yapılmayan ürünler için
yapılan alımlar alternatif ülkelerden (Türkiye,
Arnavutluk) alınmakta ve ihtiyaçlar bu şekilde
karşılanmaktadır. Hal böyle olunca, Sırbistan’da
bulunan üreticiler Kosova pazarı için kendi
politikacılarına çözüm yolu bulunması noktasında
büyük baskı yapmaktadır.
Esat Olgun BUHARALIOĞLU
Türkiye'de
hep
tartışa
gelen
meselelerden biri de; "Şehitlik mertebesi"dir.
Gayri-Müslim
yahut
Ateist
bir
T.C.
vatandaşının askerlik esnasında ölmesi ile şehit
olması üzerine... Şehit olan kişinin "seküler /
resmi" manada şehit sayılmasına rağmen; Allah
katında şehit olup - olmadığı gerçekten derin
bir mütalaa gerektiren bir mevzu... "Şehit"
söylemi her ne kadar içerisinde İslami ögeleri
barındıran bir kelime ise; modern devirde
sekürlerleşmiştir. Zamanlar içerisindeki dini
anlam ve bütünlük yerini bir "resmi kademe
mertebesine" bırakmıştır.
Aslolan;
Ahiret
gününde
Hz.
Peygamber'in yanında "şahadet ederek şahit"
olma esasıyla var olmuş ve türemiştir... Ancak
değişen dünya düzeni ve devlet sistematiği ile
bu kavram aslını kaybetmiş ve evrilmiştir. 18.
yy - 19. yy'da Fransız Devrimi'nin de etkisiyle
kurulan yeni "Ulusal Devlet"ler ve içerisinde
bulunan farklı tebaadan insanlar bunun
nedenidir.
Osmanlı
Devleti
içerisinde
uygulanan "Müslim - Gayri Müslim" ayrımı
daha da çetrefilli hale gelmişti. İçerisinde farklı
dili konuşan ve dine mensup insanlar "tek" ve
"aynı" sayıla gelmişti.
20
(Her ne kadar öyle olmasa bile) Özellikle İslam
coğrafyası üzerinde kurulan yeni ulus devletler de bu
sıkıntıyla karşı karşıya kalmışlardı.
Bunların arasında Türkiye'nin konumu ve
durumu da çok önem arz etmişti. Hem Osmanlı
Devleti'nin maddi & manevi "mirasçısı" konumunda
olan yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bundan
payını aldı. Modern dünya jargonları ve kavramları
ile İslami geleneğini bütünleştirme zorunluluğunu
hissetti. Geçmiş döneminde "Haçlı" zihniyeti ile
savaşında kaybettiği insanlarına "İslamiyet’i
kurtarma" prensibiyle "Şehit" ünvanlı yerinde uygun
düşüyordu. Lakin zaman geçtikçe son 20-30 yıla
gelindiğinde, düşman sınıf ve taraf değiştiriyordu.
İç mihraklar tarafından "terörist" eylemler
gerçekleşiyordu.. Aynı toprağın / memleketin
insanı, hem de aynı dine mensup kişi sizin bir anda
"düşmanınız" oluyordu... Ona karşı yürütülen
savaşta hayatını kaybeden askerinize "Şehit"
mertebesi veriliyordu. Elbette bu ulvi & yüce
makama kimin haiz olduğunu belirleyen ve bilen
Yüce Yaradan'dan başka kimse olamaz. Lakin
"şehit" olma kriteri artık gayri-Müslime karşı
savaştan, "vatan / ülke savunması" ile "ar / namus /
değerleri savunma" başlığı altında yer almaya
başlıyordu...
Tüm bu değişim içerisinde "şehitlik"
kavramı modernizeme yenik düşerek, İslami
özelliğini
kaybediyordu... “Allah
yolunda
öldürülenlere "ölü" demeyin.
Bilakis, onlar diridirler fakat siz
bunun farkında değilsiniz.” [Bakara 154] ayetinde olduğu
üzere içerisinde olan inanç faktörü
zamanla
sekteye
uğruyordu.
Askerlik görevi içerisinde üstleri
tarafından
ihmal
yüzünden
hayatını kaybeden ve kayıtlara
"eğitim zayiatı" olarak geçen
Mehmetçik de "şehit" olarak
anlam kazanıyordu . Elbette
Allah'tan (c.c.) başka kimse bu
kademeyi tayin edemez ve hakkı
da değildir. Ancak anlatmak
istediğim "şehitlik" tabakasının
anlam yitirdiği üzerinedir.
Mesela, T.C. vatandaşı olan ama Ateist
olan birisinin şehit mertebesinin ona atfedilmesi,
onun için ne kadar bağlayıcı olabilir? O kavramı
arzu edip - etmediğinin kararı ona ait değil ki...
Bırakın daha onu; askerliğin "zorunlu" olduğu bir
ülke sistematiğinde "şehit" olmak gerçekten
yerinde midir? Harp zamanında vatan-millet
savunması ile İslam'ın bayrağı yere düşmesin, Kafir
bu topraklarda hüküm sürmesin, ayak basmasın
diye "gönüllü" olarak cepheye gidip canını veren;
arkasında ailesini ve sevdiklerini bırakan insanın
"şehit" ünvanlıyla bizim "şehitlik" anlayışımız aynı
mı? Bence bu gerçekten derinlemesine mütalaa
edilip, uzun
soluklu tartışılması gereken
bir mevzudur.
21
1
Sosyal iletişimimizi mümkün
kılan şey tek başına teknoloji
değil,
sosyal
iletişimimiz
sayesinde teknolojimiz var. Bu
teknolojileri bizim çok kadim
ihtiyaçlarımızı karşılamak için
kullanıyoruz.
4
Sanal ve gerçek ağlar, aynı
matematiksel kurallara sahip.
Ancak sanal ve yüz yüze iletişim
kurmanın, ölçek gibi farklılar da
var.
5
Bir maske veya kostüm
giyerek başka biri gibi
davranmak her zaman
mümkündü.
Ancak
sanal dünyada farklı
kimlikler edinebilmek
çok daha kolay.
6
Günümüzde sosyal medya
sosyal iletişimin ölçeğini
büyüttü. 4-5 kişi yerine
artık
yüzlerce kişiyle
takılabilirsiniz. Ancak bu
kişiler sizin arkadaşınız
değil tanıdıklarınızdır.
3
Facebook icat edildi diye
sosyal iletişimin kuralları
değişmedi, insanların hala
birkaç çok iyi arkadaşı var.
Binlerce arkadaşınız yok,
binlerce facebook arkadaşınız
var.
22
Arkadaşlarımız
taklit
ediyoruz. Sosyal medya
bunu çok daha sık bir
hale
getirdi.
Sosyal
medya toplumu daha
işbirlikçi, daha yenilikçi,
daha verimli yapmak için
kullanılabilir.
7
Hindistan’ın fakir köylerdeki bireylerin “yüzde 5’inin veya
10’unun hijyen alışkanlıklarını değiştirerek köyün yüzde
80’ini değiştirebiliriz” gibi sonuçlar veren matematiksel
algoritmalar yarattık. Bu kamu sağlığı için de ürün
pazarlamak için de kullanılabilir.
Resam:SevalB.
23
Fotoğraflarla
Sardes, Lidia Devletin Başkenti
24
Salihli´nin tarihini anlatmaya Antik Sardes
(SART) kenti ile başlamak gerekmektedir.
Sardes/Sart Gediz havzasında, Sart Çayı kıyısında ve
Bozdağ´ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları
üzerinde Meles adlı bir kral tarafından kurulmuştur.
M.Ö.1750-1200
yıllarında
Hititler
döneminde Sardes´in de içinde bulunduğu bölge
ASSUWA olarak anılmaktadır. Sardes´in bu
dönemde köy mü kasaba mı yoksa saraya bağlı bir
şehir mi olduğu bilinmemektedir. M.Ö.1200-1000
yılları arasında önemli bir yerleşim merkezi olmakla
birlikte özellikle M.Ö.7-6 yüzyıllarında büyük
gelişme göstermiş, Lidya devletinin başkenti olmuş
ve büyük önem kazanmıştır.
Endüstriyel buluşlar, para, ülkeler arası
hicret, lirik şiir-müzik felsefe-astronomi-coğrafya ve
heykelcilik M.Ö.6 ve 7. Yüzyıllarda Sardesle başladı
ve gelişti diyebiliriz. Sardes Lidya Devleti sona
erdikten sonra da önemini korumuş, Persler
döneminde Satraplık merkezi, Romalılar zamanında
eyalet merkezi, Bizans döneminde ise Theme
merkezi olmuştur. Dünya ticaret yollarının değişmesi
sonucunda
Bizans
imparatorluğunun
son
zamanlarında önemini yitirmiştir.
1075 yıllarında Selçuklu Türkleri Sardes´i
aldılar. O günden sonra da Sart diye anılmaya
başlanıldı. Sart 1098 yılında Haçlıların desteği ile
Bizans´ın eline geçti ise de 1313 yılında
Germiyanoğulları´nın
komutanı
Aydın
Bey
tarafından kesin olarak Türk egemenliği altına alındı.
Salihli´nin güneyindeki Bozdağ eteklerindeki
tepelerde ve Çakallar deresinde eski devirlerden
kalma mezarlar bulunmaktadır. Son olarakta M.Ö.6.
Yüzyıla ait olduğu anlaşılan bir tümülüs mezar
bulunmaktadır.
Mezarlar
genellikle
yerleşim
merkezleri çevresinde bulunduğuna göre bugünkü
Salihli´nin güneyinde antik bir yerleşim merkezi
bulunduğu kesindir.
Altın akan nehir
Çok eskiden, ne zaman yaşanmış olduğu kesin olarak
bilinmeyen. Sardes kentinde yaşayan bir kız varmış.
Ormanda yiyecek topluyormuş. Fakat toplandıkları
yiyecekler, kendisine Sardes'te yaşamak için
yetmiyormuş. Sardes kenti dönemin Lidya başkentiydi
ve bu şehirde yaşamak gerçekten de zordu. Kentin
etrafında olan orman bol yiyecek barındırıyordu. Bu
nedenle, bu kız sık sık ormana gidiyordu. Bir gün Tanrı
önüne çıktı. Selamlaştıktan sonra, kız zorlu hayatını
anlatmaya başladı. Tanrı, bu üzücü hikayeyi duyunca
ona çok üzüldü ve ona dedi ki :
- Ne diliyorsun bu hayattan ?
Kız bir an düşündü ve kentteki lüks hayatı aklına geldi.
Fakat bu hayatı yaşamak için çok altına ihtiyacı
olduğunu biliyordu. Birden “altın” aklına geldi – “ne
kadar çok altınım olursa, kentte lüks yaşayabilirim”
diye düşündü.
- "Altın istiyorum" diyerek devam etti - "her şey
altından olsun" dedi.
"İsteğinden emin misin?" diye bir soruyla karşılaşınca
da;
- "Evet, çok istiyorum" diye cevap verdi.
Ormandan çıktı ve evinin yolunu tuttu. Yoluna doğru
giderken, her dokunduğu şey altın olmaya başlamıştı.
Kız, mutlu ve heyecanlı bir şekilde Sardes kentinde
lüks hayatını yaşamaya başladı.
Gel zaman git zaman derken, kız sıkıldı çünkü
dokunduğu her şey altın olunca hayattan zevk
almamaya başlamıştı. Hatta; çok zorluklar da oldu.
Çünkü; meyveleri yemek için eline alınca, meyveler
hemen altına dönüşüyordu.
Kız, kendisine bahşedilen bu yeteneği geri alır umudu
ile ormanın yolunu tuttu. Ormana yeniden döndü ve
tekrar Tanrı ile görüştü. Kız çok sıkılıyordu,
gitmediği yer ve sormadığı kişi kalmadı . Çare
bulamıyordu. Bir çare var, o da, Sardes nehrinin
kaynağını bulup orada yıkanmaktır. Kendisine; ancak
bu şekilde kurtulacağını söylediler. Genç kız bu
durumdan o kadar sıkılmıştı ki, hiç düşünmeden,
kaynığını yolunu tuttu. Çok zor bir yolculuk yaptıktan
sonra dağlar arasından nehrin kaynağını buldu ve girip
yıkandı.
Suyundan çıkar çıkmaz ilk gördüğü elma ağacından bir
tane koparıp yemeye başladı. Çok mutlu oldu ve artık
dokundukları
altına
çevirmeden
meyveleri
yiyebiliyordu. Nehir ise o günden beri altın pul
tanecikler ile yüzüyordu. Lidya halkı duyar duymaz,
hemen herkes nehre doğru koştu. Herkes altın
toplamaya başladı. Söylentilere göre insanlar nehre
elbiseler ile giriyordu çıkınca elbiseler sapsarı
oluyordu. Altınlar elbiselerin üzerinde yapışıyordu.
Böylece bu nehir altın nehri olarak adlandırıldı. Hatta
bugünlerde bazen nehrin içine girildiğinde hala altınlar
takılabilmektedir.
26
18
Mart 2016 tarihinde Salihli
Belediyesi, KIBATEK ve Celal Bayar Universitesi
işbirliği ile 53. Şiir İkindileri organize edilmiştir.
Sayın A. Kemal Baysak (Bosna Hersek
İzmir fahri Baş Konsolosu) ve Sayın Makvala
Kharevaba (Gürcistan İzmir Konsolosu-Türkolog)
Onur konukları olarak katıldılar.
Yedi yabancı ülkeden şair ve yazarlar
katılarak 53.Şiir İkindilerine renk katmışlardır.
27
Hakkı Beytaş
“Bizim ailemiz
Çameria / Salisa
bölgesinden
gelmiştir” Davut
Dafna sülalesi olarak
bizi tanıyorlar.
Ailemiz İzmir’e 1926
yılında gelmiş ve
Karşıyaka
Soğukkuyu semtine
yerleşmiştir.
26
“Çameria”
hakkında konuştuğumuzda
Hakkı bey farklılaşıyor ve hemen anlatmaya
başlıyor. “Bizim ailemiz Çameria / Salisa
bölgesinden gelmiştir” diyerek devam ediyor –
Davut Dafna sülalesi olarak bizi tanıyorlar. Ailemiz
İzmir’e 1926 yılında gelmiş ve Karşıyaka
Soğukkuyu
semtine
yerleşmiştir.
Balkan
yarımadasında komünist sistemi uzun süre iktidarda
idi, 1990 yıllarından sonra sistem değişince
Arnavutluk’taki akrabaları ile temas kurmaya
başladık. “Çameria” ile ilgili bağımız her geçen
gün daha da fazla güçlenmektedir. Dedem
toprakları
isteyerek
bırakmamıştır,
zülüm
gördükleri için Türkiye’ye hayatını kurtarmak için
mecburen gelmiştir – diyor.
Hakkı
Hakkı Beytaş işadamı, evli ve üç çocuk babası (İsmail,
İslam ve Neslihan), Çameria Arnavutları Kültür ve
Dayanışma Derneğinin kurucularındandır.
bey ve eşi Adile Beytaş ile
yaptığımız sohbetimizde mutluluk dolu anlar
yaşadık. Adile hanım gülerek – 1975 yılında
evlendik – diyerek devam ediyor – ailem
Çameria / Sparta kentinden Hacı Latif sülalesi,
göç etmek zorunda kalmış ve Avustralya’ya
yerleşmişlerdir. Hakkı bey ailesi ve benim
babam Çameria’dayken tanışıyorlarmış ve
devamlı mektupla haberleşiyorlar. Babam
Müslüman olmayan bir ülkede çocukları
büyütmek istemiyormuş. Bir gün babam
mektupla Hakkı Bey’in babasına yazmış “Hakkı
kime benziyor”? . Mektuptan gelen cevap ise
“Dino’ya benziyor”(ortak akrabaları idi) ve
diğer mektupta ise “evet Adile’yi Hakkı’ya
veriyorum” yazmış. İlginç değil mi? Mektupta
yazan birkaç satır ile evlenmişler. Tabi ki o
günden beri çok mutlu bir evlilik sürdürüyorlar.
Hakkı ve Adile Beytaş sohbetimizde yalnız bu
konu ile ilgili konuşmadık, fakat ben bu bölümü
sizinle
paylaşıyorum
çünkü
kendi
topraklarından (Çameria) göç etmek zorunda
kalan aile dramları ile ilgili dikkatinizi çekmek
istedim. “Türkiye her zaman ki gibi o gün ve
bugünde de zor durumda olanlara derman
olmuştur”. Hakkı bey ve Adile hanımla
yaptığım söyleşinin özeti bu cümlelerdir.
29
Yazar:ShefqetBALLA
ISBNNo:9789951878043
YayınYılı:2011
SayfaSayısı:191Ebat:13,5×19,5
Dili:İngilizce
26
Sırbistan’da olağan üstü seçimi
Kazanan Aleksander Vuçiç oldu
Sırbistan’da
Vuçiç’in
partisi
üçüncü sefer iktidarını daha güçlü
şekilde devam ettirecektir. Muhalefet
ise güçsüz kaldı. Radikaller (Shesheli)
sayesinde bir nevi mecliste muhalefet
kendilerini gösterme şansı olacaktır.
25-04-2016 tarihinde Sırbistan
Merkez Seçim Komisyonu yaptığı
açıklamada şunları belirtti: Bu zamana
kadar
oyların
%93.19’nun
sayımı
tamamlanmıştır. Kesin olmayan sonuçları
ise şöyledir; Aleksander Vuçiç – (SNS)
%48.22 oy almıştır. Sonuçlara göre;
Sırbistan meclisine girmeye hak kazanan
ise Sırbistan Sosyalist Partisi (SPS- JS
İvica Daçiç ve Dragan Markoviç Palma),
Sırbistan Demokratik partisi (DS, Bojan
Pajtiq), Sırp Radikal Partisi (SRS, Vojsllav
Shesheli),
Yeter
Hareketi
(Sasha
Raduloviq), SDS-LPD-LSV koalisyonu ve DSSDveri koalisyonudur. Mecliste bulunan partiler SRS
ve Dveri haricinde diğer tüm partiler Avrupa Birliği
(AB) üyeliğine tam destek vermektedirler.
JelenaTRAJKOVİC
Sırbistan’da Vuçiç’in partisi üçüncü
sefer iktidarını daha güçlü şekilde devam
ettirecektir. Muhalefet ise güçsüz kaldı.
Radikaller (Shesheli) sayesinde bir nevi
mecliste muhalefetin kendilerini gösterme şansı
olacaktır.
Sırbistan’da olağanüstü seçimlerin
sonuçları şunu göstermektedir ki; Aleksander
Vuçiç planı işlemiştir. Büyük ihtimal ile;
yönetimin
merkezi
hükümet
haricinde
Voyvodina Bölgesel yönetiminde yer alması
bekleniyor. Devlet düzeyinde olan salt
çoğunluğu oldukları ise; artık tartışılmaz bir
gerçektir. 2014 yılında SNS yani Aleksander
Vuçiç tek başına kurabilirdi fakat Sosyalistler
(İvica Daçiq) ile koalisyon kurmayı tercih
etmişti. Bu seçimlerde ise; İvica Daçiq’in
oyları hiç değişmedi. Bundan dolayı; SNS ile
koalisyon yapmaya ve konuşmalara katılma
hakkı kazandılar.
31
Fakat, İvica Daçiq artık iyi biliyor ki
pazarlık payı düşmüştür. Çünkü seçme hakkı
sadece A. Vuçiç’in elinde bulunuyor. Radikal
görüş olan V. Shesheli ise Vuçiç için pek
tehlike gözükmüyor. Yani korkacak bir durum
teşkil etmiyor. Fakat; V. Sheshli oyların % 8
‘i ile mecliste hoş olmayan hamleler yapabilir.
Fakat diğer tarafta ise; Vuçiç onu Batı’ya karşı
kullanma fırsatı doğacaktır ve şöyle bir imaj
gösterecektir ki; AB ile ancak Vuçiç işbirliği
yapabilme imkanına kavuşuyor. Muhalif
tarafta ise; V. Sheshel haricinde diğer
muhalifleri ise gerçek muhalefet yapmaya
gücü yoktur.
Böyle güçsüz bir muhalefet ile
hükümet istediğini yapabilir. Bu yüzden,
çok rahat bir biçimde diyebiliriz ki; gelecek
dört yıl Sırbistan A. Vuçiç’in elinde
olacaktır. Dış politikası ise AB üyeliği için
çalışacaktır ara sıra Moskova ile flört
yapabilecektir. Kosova ve Hırvatistan ile
hata yapmamaya çalışacaktır. Kosova ve
Hırvatistan ile olası bir çatışma ortamının
doğmasını görmeyeceğimizi söyleyebilirim.
Seçimleri kazanan diyor ki; artık
her şey gül, bal ve süt olmayacaktır. Çünkü;
çok acımasız reformlar yapmak zorunda
kalacağız. Resmi olmayan kanallar ile
medyayı
yönlendirmeye
çalışacaktır,
görüntüde ise medya savunucusu olarak
kendini gösterecektir.
32
Sırbistan’da Preşeva Bölgesi’nde
yaşayan Arnavutlar son seçimlerde kendileri
çok açık bir şekilde kendi kültürlerini
gösterdi. Sakin ve hiçbir sorun olmadan
seçimlerde oylarını kullandılar. Halkı, bu
seçimlere katılarak ve özgür bir şekilde oyunu
kullandı. 12 yıllık yönetimin Preşeva
Belediyesi’nde ve dört yIllık Bujanoc
Belediyesi’ndeki
yönetimi
değiştirmeyi
başardı.
Arnavut halkı, Preşeva Belediyesi’nin
yönetiminde değişim yapmak istediğini
aslında APN (Değişim için Alternatif)
partisine verdiği oyları göstermiştir. Aynı
şekilde PVD (Eylem Demokratik Partisi) de
yeni seçmenleri kendi saflarına getirmeyi
başarmıştır. Artık halkı değişim için oyunu
verdi ve yeni yönetimde değişiklik yapmasını
bekliyor. Tabi ki söylemeden geçemiyorum;
Preşeva’da PDSH (Arnavut Demokratik
Partisi) son seçimlerde birinci parti çıktığı
halde belediye yönetimini ele alamayacaktır.
Çünkü; onun seçmeni ona çok fazla oy
vermedi, üstelik diğer partiler de onunla
koalisyon yapmaya yanaşmadılar. Böylece
Preşeva yönetiminin yeni kurulan partisi APN
ve PVD arasında yapılan koalisyon ile
yönetilecektir.
Preşeva Belediyesi’nde diğer bir
özelliği ise; Sırp partiler birlikte seçime
girmişlerdi fakat bu da bir işe yaramadı.
Çünkü; onlar belediye meclisine temsilcilerini
gönderemediler.
FatlumQ.Hetemi
Preşeva Belediyesi’nin
diğer bir özelliği ise;
Sırp partiler birlikte
seçime girmişlerdi fakat
bu da bir işe yaramadı.
Çünkü; onlar belediye
meclisine temsilcilerini
gönderemediler.
33
Bujanoc Belediyesi’ndeki yönetim de
değişime uğradı. Bu belediyede PVD ve UDSH
koalisyonda olan iki parti seçimleri kazandılar
(Bu belediye daha önce PD ve LPD tarafından
yönetiliyordu) Seçim kampanyasında PVD ve
UDSH koalisyonu Shaip Kamberi yönetiminde
verdikleri sözü ve aynı zamanda gençler için
yaptığı açılımı, seçimleri kazanacağının ilk
işaretleriydi. Tabi ki bu belediyede hiçbir parti
tek başına yönetemez olduğundan dolayı; bir
şekilde bir koalisyona gidileceği gözükmektedir.
Sırp partiler toplam 12 meclis üyesi çıkardılar.
Bunlardan SNS (Aleksander Vuçiç’in partisi) 7
meclis üyesi çıkarmıştır.
Tabi ki bu seçimlerde Arnavut partisi
olan PVD, Sırbistan parlamentosunda bir
milletvekilli (Fatmir Hasani) ile temsil hakkı
kazanmıştır. Parlameto için destek veren partiler
ise UDSH , APN ve diğer Arnavut partileri
parlamento için destek vermediler.
34
Sonuç olarak; bu seçim bir değişim
getirdi. Bu değişimin temelinde; halkın bilinçli bir
şekilde oy kullanmaya başlamış olması
yatmaktadır. Buna bağlı olarak; politik partilerin
artık daha temkinli hareket etmesini de
beraberinde getirecektir.
ÇAMERİASORUNU
Kitabındanbirbölümalıntısı
ETNOSİD
4. Etnosid’in üçüncü dalgası
Haziran
1944
ayında,
Yunanistan
Cumhuriyetin Ulasal Birliği (EDES) güçlerinin
başında olan General Napoleon Zerva, Çameria
bölgesindeki Paramithia kasabasında, Müslüman 600
kadın, yaşlı, çocuk ve erkeği katletti. Bazıları
öldürülmeden önce tecavüze uğradılar ve işkence
gördüler. Bu katliam ile üçüncü dalganın çirkin yüzü
kendini göstermeye başladı. Bu başlangıca gelmek
için birkaç yıl önceye gitmeliyiz. Yani Yunanistan –
İtalya arasındaki savaşa ve daha sonra ikinci dünya
savaşına.
Balkan Yarımadası’nda politik durumu
kritik bir noktadaydı. Kuzeydeki Yugoslavya her
gecen gün güçleniyordu. Rusya, Komünizmi
dünyaya yaymak için çok iyi bir müttefik olarak
gördüğü için Yugoslavya’ya askeri ve ekonomik
yardımlarını esirgemiyordu. Hata Arnavutluk
topraklarını, Yugoslavya egemenliğine sokmaya
çalışıyordu. İtalya durumu şansa bırakamazdı ve 07
Nisan 1939 tarihinde Arnavutluk’u işgal etti. Bu
süreç
içerisinde
İtalyan
hükümeti
Balkan
Yarımadası’ndaki etnik çatışmalarla daha fazla
ilgilenmeye başladı. Buna Yunanistan’ın Çameria
halkına karşı yaptıkları da dahildi.
Diğer yandan, İngilizler, gizlice Yunanistan
topraklarına her geçen gün daha fazla yerleşiyordu.
Hatta İtalyan hükümetinin kaynaklarına göre, Yunan
topraklarında asker ve mühimmat haricinde İngiliz
uçakları da gizlenmekteydi. Bu durum İtalya için
risk
teşkil
ediyordu.
Müdahale
edilmek
kaçınılmazdı.
1940 yılının yaz aylarında, İtalya ile
Yunanistan arasındaki ilişkiler çok gergindi. Ağustos
1940 ayında Yunan askerleri Çamerialı bir çobanı
kafasını keserek öldürmüşlerdi. Bu olaya İtalyan
medyasında çok geniş yer verildi. Aynı yılın Ekim
ayında İtalya Yunanistan’a saldırdı.
“ÇAMERİA”,Arnavutluk’ungüneyde
veYunanistan’ınkuzeyindebulunan
bölgeninadıdır,bubölgedenüfusu
ArnavutMüslümanve
Ortodokslardanoluşmaktadır.Bu
kitapta,ÇamerialıhalkınakarşıYunan
hükümetitarafındanyapılanEtnosid
hakkındagenişbilgibulmak
mümkündür.1912-1946yılarıarası
yapılankatliamlarıdeğerlendirdim.
Nedenyapıldı?Nasılyapıldı?Yapılan
Etnosidnedenreddediliyor?1990
Arnavutluk’taKomünistsisteminin
çöküşüilebirlikteÇameriaSorunu
yenidengündemegelişi.Uluslararası
kurumlarbusorunakarşıdüşünceleri
nedir!BalkanülkelerininÇameria
Sorunuileilgiliaçıklamalarıveaynı
zamandaTürkiyecumhuriyetindebu
konuileilgiliyapılanaçıklamalaryer
almaktadır.
Yazar:ŞevketBALLA
ISBNNo:9786058702004
YayınYılı:2012
SayfaSayısı:142Ebat:13,5×19,5
Dili:Türkçe
35
Bu saldırı konusunda, İtalyan General Visconti
Prasca, 10 Ağustos 1940 tarihinde İtalyan Dışişleri
Bakanı ile görüşmesini şöyle anlatıyor; “Dışişleri
Bakanı bana; Musolini politik gerekçe göstererek
kuvvetlerimizin Yunanistan’a doğru ilerlemesini
ve Çameria bölgesinin işgal edilmesini istiyor,
çünkü orası da (Çameria) Arnavutluk toprağıdır.”
ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi, saldırı
ile ilgili günlüğünde şöyle yazmaktadır; “Büyük
ihtimalle İtalya, Arnavutluk’un sınır değişikliğine
pek sıcak bakmıyordu. Çameria sorunu ise
sebeplerden birisiydi”.
Yunanistan,
bu
saldırının
hemen
sonrasında meclisten çıkardığı 2636/1940 sayılı
kanun ile İtalya ve Arnavutluk’a savaş ilan etti. Bu
kanun “Savaş Kanunu” diye bugün de karşımıza
çıkmaktadır. 1940 yılından beri hala bu kanun
Yunan hükümeti için geçerlidir. Tabi yalnız
Arnavutluk’a karşı. Bu kanun bugün de Çameria
sorununun çözümü için bir engel teşkil etmektedir.
Yunan meclisi, Aynı günde çıkardığı 2637 sayılı
kanunla,
Arnavutların
ve
İtalyanların
Yunanistan’daki bütün mal varlığını kamulaştırdı.
Burada çok net görmekteyiz ki Yunanistan hem
İtalyanları hem de Arnavutlara aynı tepkiyi
göstermektedir. Oysa Yunanistan’a saldıran ülke
Arnavutluk değil İtalya idi.
Bir yıl geçmeden Yunan orduları karşı
saldırı ile İtalyan askerlerini Yunanistan sınırları
dışına püskürttü. Çok geçmeden de Balkan
Yarımadası Alman işgali altına girdi. İkinci dünya
savaşı sırasında, Almanlara karşı, Yunan ve
Arnavut Müslüman halkı birlikte savaştılar.Bu
yılarda fazla ırk ayırım görünmüyordu. 1944
yılında Almanlar Yunanistan’dan çekilmeye
başladı. Bundan sonra kendi topraklarında yaşayan
Müslümanlar artık iç düşman olarak görülmeye
başladılar. Bu yılda (1944) zaten Çamerialı
Müslüman halka karşı yapılan en büyük Etnosid
gerçekleşti.
36
Yunanistan için artık temiz bir Yunan
Irkı yaratmak için fırsat kapıya gelmişti. Yeni
Yunanistan için savaşma zamanıydı. Bu durumda
en büyük hedef Çameria’da yaşayan Arnavut
Müslümanlardı. Bu bölgede artık çoğunluğun
Ortodoks çoğu olması gerekiyordu. Yunanistan
tarafından desteklenen çetelerin hedefinde de
düşman olarak Çameria’da yaşayan Arnavut
Müslümanlar vardı.
İkinci dünya savaş esnasında Yunanistan
hükümeti hiçbir zaman boş durmadı. Sürekli
olarak İngiltere veya Amerika ile işbirliği
yaparak
Arnavut
topraklarının
kendi
egemenliğine girmesi için çaba gösteriyordu.
Sürekli
planlar
yapıyordu.
Bu
planlar
çerçevesinde Yunanistan Dışişleri Bakan
Yardımcısı Panajot Pipineli, Amerika’ya giderek
barış planı adı altında ABD Hükümeti’ne bir
teklifler sundu.
Birinci teklif; Arnavutluk bölünsün, bir
bölüm Yugoslavya’ya verilsin, diğer bölüm ise
Yunanistan ile birleşsin. Ayrıca İtalya’yı
memnun etmek için çok küçük bir toprak da
İtalya’ya verilsin.
İkinci teklif; Arnavutluk’un yönetimi
uluslar arası bir kuruma verilsin.
Üçüncü teklif; Arnavutluk tamamen
Yunanistan’a verilsin. Çünkü Arnavutlar ve
Slavlar
arasında
ırkçı
sürtüşmeler
yaşanmaktaydı1.
Arnavutluk’un bölünmesine karşı olan
Amerikan hükümeti bu tekliflerden hiçbirisini
kabul etmedi.
İngiltere ise bölünmeyi destekliyordu.
İngiltere Dışişleri Bakanı bu konuyu çözmek için
Oxford
Üniversitesi’nden
Prof.
Arnold
Toynbee’yi
görevlendirdi.
Görevlendirme
yapılırken Prof.A.Toynbee, konu ile ilgili
araştırma yaparken, bölgeyi etnik kökenler
bazında değil ekonomik çıkarlar bazında
incelemesi konusunda da
yönlendirilmişti. Araştırma
sonunda Prof. A.Toynbee,
İngiltere
Hükümeti’nin
istekleri doğrultusunda bir
rapor hazırladı. Raporda;
Orta
Arnavutluk’un
İtalya’ya,
Kuzey
Arnavutluk’un Yugoslavya
Federasyonu’na,
Güney
Arnavutluk’un da tamamen
Yunanistan’a
verilmesi
konusunda görüş belirtti,
Bu şekilde Yunanistan’ın
istedikleri
de
yerine
getiriliyordu.
Bölünme karşıtı olan ABD’nin Paris
Büyükelçisi ise görüşlerini şöyle açıklamıştı:
“Yunanistan’ın isteği, Balkan Yarımadası’nda yeni
bir sorun yaratacaktır. Kendi topraklarında yaşayan
500.000 Arnavut’u, azınlık olarak Yunanistan’ın
egemenliği altına sokmak yanlıştır. Zaten bu
bölgede yaşayan Yunan (Ortodoks) sayısı
50.000’den azdır”.
Yunanistan’ın acilen Arnavutluk ile
arasındaki etnik açıdan temizlemesi gerekiyordu.
Bu sınır bölgesinde Çameria halkı yaşamaktaydı
ve Yunanistan her ne pahasına olursa olsun bu
halktan kurtulması gerektiğine inanmıştı. Çameria
halkı, hem Almanlarla hem de İtalyanlarla
Yunanistan’a karşı işbirliği yaptığı için düşman
ilan edilmişti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Enver
Hoxha, Arnavutluk’a Komünist rejimi getirerek
iktidar oldu. E.Hoxha; “Yunanistan’ın, Arnavut
topraklarına bir müdahalesi olursa karşılık
vereceğini” belirterek Yunanistan’ı tehdit etmişti.
Arnavutluk’ta istikrarlı bir yönetim işbaşına
gelince Yunanistan’ın faaliyetleri bir miktar azaldı
fakat kesinlikle durmadı. Yunanistan, günümüzde
dahi Arnavutları asimile etmek için çabalarına
devam etmektedir.
İngiltere, İtalya saldırısı esnasında ve
İkinci Dünya Savaşı sırasında her zaman
Yunanistan’ı
desteklemişti.
İngilizlerin
Arnavutlardan bir çıkarı yoktu. Fakat Yunanistan
ile ortak çıkarları bulunuyordu. İngilizler
açısından, Ege Adaları ve Kıbrıs için, Güney
Arnavutluk feda edilebilirdi. Yunan çeteler
Çameria halkına katliam yaparken ve etnik
temizlik (etnosid) yapılırken İngiltere, uluslar
arası
arenada
Yunanistan’ın
en
büyük
destekleyicisiydi.
İkinci dünya savaşı bitmek üzereydi ve
Almanlar
savaşı
kaybediyordu.
Balkan
Yarımadası’nda yeni bir jeopolitik durum
oluşmaya başladı.
Fakat bu doğru değildir. Hatta, tam aksine
Çamerialıların Yunanistan orduları ile birlikte
Almanlar ve İtalyanlara karşı savaştığı yönünde
pek çok kanıt bulunmaktadır. Diğer yandan
Almanlar ile işbirliği yapanlar ise Yunanlılardı.
1947 yılında Amerikan senatosunda açıklanan bir
belgede1, çok net görünmektedir ki, Yunanistan
Cumhuriyeti Ulusal Birliği Güçleri (EDES)’nin
başında olan General Napoleon Zerva ile
Çamerida bulunan Alman birlikleri komutanı
arasında anlaşma yapılmıştı.
Genocide Watch’ın (Soykırım Gözlem
Örgütü) başkanı Gregory Stanton’un “Soykırımın
8 Aşaması” isimli raporundaki 6. aşamaya gelmiş
bulunuyoruz. Yani “Hazırlık”. "Kurbanlar etnik
ya da dinsel kimlikleri nedeniyle belirlenip ortaya
çıkarılırlar ....”.
Almanlar ve Yunan General Zerva
arasındaki
işbirliği hakkında,
o
dönem
Arnavutluk’ta bulunan İngiliz bir Binbaşı olan
Palmer, raporunda şöyle yazmaktadır; “Almalar
uzaklaştıktan hemen sonra, Zerva komutasındaki
Yunan kuvvetleri Çameria’ya girdi. Bütün
Arnavutların evlerine girdiler, Çameria halkını
katlederek göç etmeye zorladılar”.
37
AB, Kosovalılara Vizelerin
Kaldırılması için Tavsiye Kararı Aldı
Avrupa
Birliği’nin Göçten Sorumlu
Komiseri Dimitris Avramapolous düzenlenen basın
toplantısında, Kosova’ya vizelerin kaldırılması
yönünde tavsiye kararın alındığını açıklayarak
bunun Kosova için ne denli önemli olduğu
bilincinde olduklarını söyledi.
AB-nin bu süreci yakından gözetleyeceğini
belirten Avramopolous, “Bu konunun Kosova için
ne denli önemli olduğunu biliyorum ve bunu
tavsiye ediyorum.” dedi.
AB-nin Göçten Sorumlu Komiseri Dimitris
Avramopolous ayrıca icap etmesi halinde
Kosova’ya vize serbestisi kararı geriye alına
bilineceğine de dikkati çekti.
Schengen üyesi olmadıkları için
İngiltere ve İrlanda için vize uygulaması
sürecek.
VİZESİZ
AVRUPA
SÜRECİ
NASIL İŞLEYECEK? Alınan karar, AB
Konseyi'ne gönderilecek. AB Adalet ve
İçişleri Konseyi'ndeki oylamada ise çifte
nitelikli çoğunluk esas alınacak. Çifte
nitelikli çoğunlukta oylamaya katılan
üyelerin yüzde 55'inin kabul oyu vermesi
gerekiyor. Mevcut durumda 28 üyeden en az
16'sının onayı aranacak. Ancak kabul oyu
veren ülkelerin toplam nüfusunun AB'nin
nüfusunun
yüzde
65'ini
oluşturması
şart. Eğer burada da beklendiği gibi vize
serbestisi onaylanırsa, karar AB Resmi
Gazetesi'nde yayımlanarak yürürlüğe girmiş
olacak.
Ancak
AP'nin
reddetmesi
durumunda karar, AB Komisyonu'na geri
gönderilecek. AP, genel kuruldaki oylama
öncesi AB Konseyi'nden görüş bildirmesini
de isteyebilir.
39
SCHENGEN ÜYESİ ÜLKELER
Eğer vizelere kalkarsa Kosova
vatandaşları, haziran ayı sonu gibi
Almanya,
Avusturya,
Belçika,
Çek
Cumhuriyeti,
Danimarka,
Estonya,
Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya,
İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Letonya,
Liechtenstein,
Litvanya,
Lüksemburg,
Macaristan, Malta, Norveç, Polonya,
Portekiz,
Slovakya,
Slovenya
ve
Yunanistan'a giderken vize almaya ihtiyaç
duymayacak. Bunlara ek olarak, şehir
devletleri olan Monako, San Marino ve
Vatikan'a
da
gidilebilecek.
Kosova
vatandaşları turistlik ve ziyaret amaçlı
seyahatlerinde bu ülkelerde 180 güne kadar
kalabilecek.
Zbogar, AK-nın Vizeler Tavsiyesini Mustafa’ya Sundu
Başbakan
Isa
Mustafa,
Avrupa
Komisyonu’ndan gelen haberden sonra Avrupa
Birliği’nin Kosova Özel Temsilcisi Samul Zbogar
ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede AB
Temsilcisi Zbogar, AB-nin Kosova tavsiyesini
Başbakan Mustafa’ya sundu.Bu vesileyle Başbakan
Isa Mustafa, Kosova’ya gelen bu önemli haber
nedeniyle AB ve Zbogar’a teşekkür etti. “Biraz
önce haberini aldığım tavsiyeyi bana getiren
Zbogar ile bir araya geldiğimden memnuniyet
duymaktayım. Bu büyük bir başarıdır ve
çalışmalarından dolayı Zbogar ve sürekli çalışan
herkese teşekkür ediyorum.” diye belirtti Başbakan
Mustafa.
40
41
Kosova UEFA tarafından üyeliğe kabul edildi
UEFA'nın yıllık
kongresinde yapılan
oylamada, Kosova'nın
başvurusu 28 evet ve 24 hayır
oyuyla kabul edildi. Kosova
Milli Takımı, bundan böyle
Avrupa şampiyonalarına
katılmak için mücadele
edebilecek. Kosova kulüpleri
de Avrupa kupalarında
mücadele edebilecek.
42
03 Mayıs 2016 tarihinde UEFA Balkan
ülkesini (Kosova) resmen tanıdı, FIFA'nın da
kabul etmesinin önü açıldı.
UEFA'nın yıllık kongresinde yapılan
oylamada, Kosova'nın başvurusu 28 evet ve 24
hayır oyuyla kabul edildi. Kosova Milli Takımı,
bundan böyle Avrupa şampiyonalarına katılmak
için mücadele edebilecek. Kosova kulüpleri de
Avrupa kupalarında mücadele edebilecek.
Kosova ayrıca FIFA'ya da üyelik için
müracaat edebilecek. Başvurunun kabul edilmesi
halinde Kosova 2018 Dünya Kupası grup
elemelerine katılacak. Kosova Milli Takımı, iki yıl
önce verilen özel izinle dostluk maçları
yapabiliyordu.
Kosova,
Sırbistan'dan
bağımsızlığını
2008'de ilan etmişti.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), UEFA
Olağan Kongresi'nde tam üyeliği kabul edilen
Kosova için tebrik mesajı yayımladı.
TFF'nin internet sitesinde yer alan mesajda, şu
ifadeler kullanıldı:
"Macaristan'ın başkenti Budapeşte'deki
kongrede yapılan oylamayla UEFA'nın 55. üyesi
olarak kabul edilen dost ülke Kosova'yı tebrik eder,
Avrupa futbol ailesinin bir üyesi olmasından
duyduğumuz mutluluğu başta Kosova Futbol
Federasyonu Başkanı Fadıl Vokri olmak üzere tüm
Kosova halkıyla paylaşırız."
43
Nusret Şentürk
1945 yılı Mart ayında Kosova'da zorunlu
seferberlik ilan edilmiş.10 Mart 1945 yılında
babam ve köyden 2 genç ve yaşlı erkekler
zorla alınmışlar, sayı 14 imiş. Bazı erkekler
saklanmayı başarmış. Onlardan birisi babamın
amcası Rıfat, o katılmamış.
Benim
anılarım 1945-1965 arası.1944
yılında doğduğum için;1950 yılına kadar çocuk aklı
ile ve daha sonra,1950 yılından sonra büyüklerden
dinleyerek anılarımı kuvvetlendirdim. Babamın
babası ve annesi erken ölmüşler, babam yalnız
kalmış. Onu sahiplenen anneannesi, tek başına
yaşayan 75 yaşında yaşlı bir kadın imiş. Torunu
yani babam 17 yaşına geldiği zaman köyden Hanife
isimli bir kız ile evlendirmiş. Bu evlilikten dünyaya
2 çocuk gelmiş, biri kız biri oğlan. Kız ölünce
geriye oğlan kalmış o da benim; Nusret Bilibani
baba adı Mustafa, anne adı Hanife...
1945 yılı Mart ayında Kosova'da zorunlu
seferberlik ilan edilmiş.10 Mart 1945 yılında
babam ve köyden 2 genç ve yaşlı erkekler zorla
alınmışlar, sayı 14 imiş. Bazı erkekler saklanmayı
başarmış. Onlardan birisi babamın amcası Rıfat, o
katılmamış. Bu insanlar 27 Mart 1945 senesinde
Prizren'den alınıp Arnavutluk üzerinden KukesŞkodra-Bar yoluyla Karadağ'a götürülmüş.Sayıları
8000 civarında Arnavut,Boşnak ve diğer
Müslümanlar katledilmiş.Çok az sayıda kişi yaralı
olarak
kurtulmuş,köyümden
kurtulan
5
kişi.Köyümden 9 kişi ise orada şehit kalmış.
Onların arasında benim babam da dahil,9 şehit...
Rahmetli paranenem dul annemle ve benimle
kalmış. Bir sene sonra annem köyden bir başka
adamla evlenmiş. Paranenem ve ben bir başımıza
kalmışız, böylece bizim kara günlerimiz başlamış.
Ailenin geçimini sağlayacak erkek veya genç bayan
yoktu...
Seferberliğe
katılmayan
babamın
amcalarından olan Rıfat, vatan haini ilan edilmiş.
Sene 1945 ormanlarda yaşamaya başlamış.
44
1948 senesinde Sırp güçleriyle çatışmaya girmiş;
6 saat çarpışmış, cephanesi bitince sakladığı son
kurşunla kendisini vurmuş, canlı teslim olmamış...
Sene 1945-1948 arası geçen yıllarda
bizim bütün aile bireyleri işkenceye maruz
bırakılmış, hatta bizim bütün köy baskı altında
imiş.3 yıl boyunca her gün köylüler Rıfat'ı
aramaya mecbur edilmiş. Kardeşleri ve yakın
akrabalarına da işkence ediliyormuş. Aileden 3
erkek hapishaneye atılmış kız kardeşinin kocası
dahil. Kız kardeşi Fata hamile iken; o aylar kış
mevsimi, geceler boyu buz gibi dere sularının
içinde saatlerce tutulmuş. Sudan çıkardıkları
zaman üzerindeki elbise 10 dakika sonra
donuyormuş ve tekrar suya sokuyorlarmış. Bu
işkenceler saatlerce sürüyormuş ve günlerce,
aylarca, tam üç yıl boyunca. Erkek kardeşlerini ise
hapishanede çürütmüşler. Rıfat'a bir Sırp polisi
beste yazmış; Oy Rıfate emi sine trazimote tri leta
i tri zime... Türkçe tercümesi şöyledir; Ey kara
oğlan Rıfat üç yaz üç kıştır seni arıyoruz, bir türlü
bulunamadın.1945
senesindeki
seferberliğe
katılmayan ve Bar katliamından kurtulan
Arnavutlar, Boşnaklar ve diğer Müslümanlar 1950
senesine kadar Kosova ve Karadağ ormanlarında
av olarak avlanmışlar, cesetleri ise yaban
hayvanlarına yem olarak bırakılmış..1940 ve 1950
arası 10 yıl içinde 90 bin Kosovalı erkek
öldürülmüş. Bu insanların çoğunun mezarı yok.
Nüfüs
dairelerinden
isimleri
silinmemiş,
kayıtlarda hala yaşıyor gözüküyorlar. Bu
sene(2015) başvurdum babam ve bizim köyden 20
kişi için ancak, nüfus dairesi tarafından ölüm
belgeleri bize verilmedi.
Birkaç satır 1948 senesinden
yazmak istiyorum. O sene komünist
partisi ve Tito karar almışlar, Stalin'den
ve Sovyetler Birliği'nden ayrılmak için.
Bu karardan halk büyük zarar gördü.
Halkın
genç
nüfusundan
Sovyetler'de eğitim görenler Moskova'ya
sürüldü. Gitmek istemeyen ya da
gidemeyecek
durumda
olanlar
hapishaneye atıldılar, çıplak olarak
hücrelerde tutuldular, yıllarca işkence
gördüler. Bu insanların çoğunluğu eve
dönememiş dönenler ise özürlü(delirmiş)
olarak dönmüş. Bu insanların içinde
bulunanların çoğunun eğitimi en az lise,
yüksek okul düzeyinde. Astsubaylar,
Subaylar, devlet kademesinde görev
yapanlar.. Bu kararın adı; Rezoluciya İn
Fobiroa..
Bu karardan dolayı Stalin ve
Sovyet Polit Büro Yugoslavya'yı
ekonomik ve politik ablukaya almışlar.
Yugoslav sınırları kapatılmış, tek açık
kalan kapı Avusturya hudutu olmuş.
Fakirlik, açlık, hastalıklar diz boyu
olmuş, Verem ve Tifo hastalıklarından
yeni askere alınanların çoğu telef olmuş.
Bu olaya bizzat ben şahit olabilirim.
Sene 1950'den sonra Sırbistan
parlamentosunda alınan bir karar ile
Kosova otonomi bölgesinde silah
toplama kampanyası başlatılmış. Bu
kampanya sadece Sırp olmayan halka
uygulanmış, Arnavut, Boşnak ve
diğerlerine.
Silahı
olanlar
ve
olmayanlara da yıllarca işkence ve eziyet
edilmiş.
Babamın amcaları,yaşlılar ve köydeki diğerleri
ayda iki haftanın bir haftası işkence görüyor,bir haftası
mola veriliyordu.Eve döndüklerinde ise eski usûllerde
tedavi görüyorlardı. Koyun, keçi ya da küçük dana
kesiliyor; postları işkence görenlerin bedenlerine sarılarak
tedavide kullanılıyordu. Hatırladığım kadarıyla postların iç
tarafına da pul biber ve tuz karışımı serpiyorlardı ve bu
şekilde onların çıplak bedenlerine sarılıyordu.Yaşlı amcalar
gözyaşı dökerken dilleri dönmüyordu,acılarını ifade
edemiyorlardı. Benim içimde en büyük iz bırakan bu
oldu,hala unutamıyorum.. … Gelecek sayı devam edecek…
45
ABONELİK FORMU
YAYIN ADI
EA SİYASET KULÜBÜ
12 Aylık Yurtiçi Abonelik Bedeli
12 Aylık Yurtdışı Abonelik Bedeli
48 TL
84 $
Adı Soyadı:
Adres:
TC
Posta Kodu:
Telefon:
Şehir / Ülke:
/
Cep Telefonu:
Faks:
e-posta:
Ödeme Şekli:
Nakit
Banka Havalesi
Posta Havalesi
İMZA
TARİH
………………………..
……/……/20……
Garanti Bankası /
Önemli Not: Banka ve Posta Havalesi ile yapılan ödemelerde, ilgili dekontun Abone Formu ile birlikte posta, faks veya e-posta
yoluyla abonelik merkezimize ulaştırılması zorunludur. Fiyatlar KDV dahildir.
ABONE İŞLERİ
Tel/Faks : 0 232 369 88 57 e-posta: [email protected]
Adres: 1721 sok. No. 14/1 D. 4 Karşıyaka / İZMİR
TÜRKİYE

Benzer belgeler