Kosova Cumhurbaşkanı - EA-SK
Transkript
Kosova Cumhurbaşkanı - EA-SK
Kosova Cumhurbaşkanı Editör’den ŞevketBALLA www.ea-sk.com [email protected] [email protected] twitter.com/İnfoEask www.facebook.com/eask.kulubu Bahar… Bahar tatili bir başkadır. Bahar havası bir başkadır. Bahar enerjisi de başkadır. Yeşillik ise de farklıdır. İlkbahar için konuşuyorum, belirlemek zorundayım. Çünkü; sonbahar farklıdır ama mevsimler arasında ayrımcılık yapmak istemiyorum. Fakat her mevsimin kendine has dokusu ve özellikleri bulunmaktadır . İlkbaharda, insanların en çok istediği durumların başında; yemyeşil çimlere sereserpe uzanıp, piknik havasının tadını çıkartabilmektir… Gece karanlığında ve şehir gürültüsünden uzakta, salatalık yetiştirme serasına girdiğinde çıtır çıtır sesler gelmektedir. Bilmeyenler için bu ses korkutabilir, çünkü hakikaten devamlı şekilde aralıksızca gelmektedir. Doğal olarak; “biri mi var” acaba diye şüphelenmemek elde değildir. Bu işi yapan köylüler ise; bunu bildiği için hemen diyorlar ki “salatalıklar büyüyor”. Sizce de çok ilginç değil mi ? İlkbahar mevsimi, elbette insanları da etkilemektedir. Fakat çıtırtılar ile değil, kanın bünyedeki değişimi ile gerçekleşiyor. Sonucunda ise; insan kendini çok farklı hisseder duruma gelmektedir., yani çok enerjik. Bu gibi hatıralar bize ilkbaharı hatırlatıyor. … Bu ilk baharda ise, Balkan yarımadasında değişikler görünüyor ve bir şekilde etrafta sergilenmektedir. Kosova’da muhalefet hükümete çok zor günler yaşatmıştır ve sonunda yeni cumhurbaşkanını seçti. Sırbistan ise yeni seçimler yaparak iktidarda olan parti, dört yıl daha iktidara kalmayı başardı. Arnavutluk başbakanı uluslararası bir tv kanalında ABD deki başkanlık seçimlerini eleştirdi. Eleştiri esnasında moderatör ikaz ederek "farkındasın ki başka bir ülkenin seçimleri ile ilgili eleştiri yapıyorsun, hakkınız var mı” diye sordu. Aslında eleştirmekte haklı idi çünkü seçilecek ihtimal başkanı Müslümanlar hakkında hakaret seviyesinde açıklama yapmaktadır. Yunanistan da ilginç bir çıkış oldu, o da bir yunan milletvekilli açıklamasında diyor ki “Yunanistan iki halk tarafından oluşmuştur yarısını Arnavut diğer yarısı da Yunan” diye söylüyor. Aslında bu açıklama bana göre doğru fakat yunan meclisinde bu şekilde konuşmak farklı bir şey çünkü Yunan yasalarına göre Yunanistan’da azınlık tanımı yoktur. Ve gelelim Makedonya’ya, işi zor, orada ilkbahar olduğuna inanmıyorum, Çünkü tam seçim arifesinde cumhurbaşkanı suçlu olan tüm politikacılara af kanunu çıkartarak onları affetti. Normal suçluları değil yalnız politikacıları affetti. Bu da bir mutsuzluk yarattı. Bazıları şunu soruyorlar Makedonya Cumhurbaşkanı attı imzayı fakat Makedonya’nın dağılmasını mı imzaladı ? Yoksa ikinci bir Yugoslavya’yımı bekliyoruz. Umarım değildir çünkü çıtırtılılar seradaki salatalık çıtırtılarına benzemez. Neye benzer? Söylemek için insanın dili varmıyor... Değerli okurlar; EA Siyaset Kulübü dergisinde bu sayıda sizin için Balkan yarımadasında olan birkaç önemli olayı paylaşıyoruz…. Bir dahaki sayımızda buluşmak dileği ile. 03 YazıİşleriMüdürü Kosova Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Seçildi s.09 UNESCO ve Kosova Cumhuriyeti s.13 İyi niyet anlayışı, Sırbistan Devleti’ni terbiye etmiyor s.17 Şehitlik Mertebesi s.20 Sosyal ağların 7 temel kuralı s.22 Fotoğraflarla Salihli s.24 500 Euro Banknotları Tedavülden Kaldırılacak s.29 Kosova’da Türk Caz haftası s.29 Sırbistan’da olan üstü seçim s.31 Preşeva’da yeni bir başlangıç s.33 Çameria Sorunu s.35 AB, Kosovalılara Vizelerin Kaldırılması için Tavsiye Kararı Aldı s.39 Kosova, UEFA tarafından üyeliğe kabul edildi Tivar Katliamı 1945 Anılar… s.42 s.44 Kosova UEFA tarafından üyeliğe kabul edildi UEFA'nın yıllık kongresinde yapılan oylamada, Kosova'nın başvurusu 28 evet ve 24 hayır oyuyla kabul edildi. Kosova Milli Takımı, bundan böyle Avrupa şampiyonalarına katılmak için mücadele edebilecek. Kosova kulüpleri de Avrupa kupalarında mücadele edebilecek. Yazarlar İsaVatovci ÇlirimGashi FatmirBeka MariaMitiç EjupGojnovci FatlumHetemi ŞebnemYakup MilosavMilicic JelenaTrajkovic AlbulenaKelmendi EsatOlgunBuharalıoğlu YayınTürü:Süreli Muhasebe: CenkDİZDAR Tel;05553124692 Reklamsorumlusu: KadriŞENAY Tel:05335428396 YönetimYeri: DonanmacıMah.1721sok. No.14/1D.4 Karşıyaka–İZMİR Tel/Fax: 00902323698857 www.ea-sk.com [email protected] [email protected] t wit t er. co m / İnfo Ea s k BASIMYERİ:KanyılmazMatbaası SanatCad.5609sok No.13.Çamdibi İzmir BASIMTARİHİ:18.05.2016 www.facebook.com/eask.kulubu Resam:SevalB. 05 Prizr UNESCO'nun 200.000 Dolar desteği ile restore edilen hamamda birkaç hafta önce yarıda kalan çalışmalar Kosova Kültür Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 57 bin Avro desteğiyle yeniden başlatıldı. Çatıya kurşun döşendikten sonra kubbelerin tepe pencerelerinin açılacağını ve dış cephenin temizleneceğini söyleyen Fikret Tikveş, bu işleri Kültür Bakanlığı desteğiyle tamamlamamaya çalışacaklarını vurguladı. Tikveş, Gazi Mehmet Paşa Hamamı restorasyonun ilk aşaması dış cephe restorasyonun bununla sona ereceğini söyledi. Son Aşamada Gazi Mehmet Paşa Hamamı’nın iç restorasyonu için tahminen 400 bin Avro gerektiğini belirten Prizren Bölge Kültürel Miras Merkezi yetkilisi Fikret Tikveş, hazırlanan projelerin UNESCO tarafından onaylandığını ancak henüz donörlerin bulunamadığını da belirtti. Tekrar alıcı bekliyor.. Sırbistan’ın Novi Sad şehrinde bulunan uluslararası limanı (Danub nehri) devletin tek limanıdır. Sırbistan hükümeti bu limanı satmak için yabancı yatırımcıları tekrar davet etmeye başladı. Voyvodina bölgesel hükümeti ise bu satışa karşı çıkmaktadır. Bölgesel hükümetin ekonomiden sorumlu sekreteri Mirosllav Vasin ise; “Bu alan (Liman) tam şehrin ortasında bulunduğundan dolayı 06 bu yer kesinlikle özelleştirilmemelidir. Ayrıca bu alan özelleştirildiği takdirde ileriki zamanlarda amacın dışında kullanılabilir, hükümet bu alanı kesinlikle satmamalıdır. Bu alan devletin tek limanıdır ve devlet bu limanı kendisi işletmelidir” şeklinde konuştu. Bu liman daha önce 2009 ve 2013 yılında satışa çıkarılmış, ancak satılamamıştı. Son Sekiz Ay İçerisinde Kosova Başbakanı İsa Mustafa ve İçişleri Bakanı Hyseni, ülkede güvenlik durumu memnun edici olarak değerlendirdiler. Başbakan Mustafa, İçişleri Bakanlığı’nın Kosova Polisi ve ülkedeki diğer güvenlik kurumları yansıra bölgede güvenliğe katkıda bulunan bölge ülkeleri ile iyi işbirliğini sürdürdüğünü açıkladı. Başbakan Isa Mustafa terörizme de değinirken güvenlik kurumların çalışmaları sayesinde son sekiz ay içerisinde Kosova’nın hiçbir vatandaşının Suriye ve Irak’taki savaşlara dahil olmadığını söyledi. İçişleri Bakanı Skender Hyseni ise terörle mücadelede elde edilen sonuçlardan Kosova’nın gurur duyduğunu ifade etti. Olumlu çalışmalar ve bilinçlendirme kampanyalarıyla memnun edici sonuçların elde edildiğine vurgu yaparken Bakan Hyseni, Yakın Doğu’daki silahlı çatışmalarda Kosova’nın yaklaşık 70 vatandaşının olabileceğini söyledi. Almanya Federal Maliye Bakanlığı'nda yapılan açıklamaya göre, 14 Nisan 2016 tarihinden itibaren madeni 5 eurolar bankalar ve kamu kurumları üzerinden tedavüle girdi. Madeni 5 eurolar ilk etapta 22,5 milyon adet olarak piyasaya sürüldü. 07 08 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’yı bağımsızlığına kavuşturdu ve Kosova Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı Seçildi Kosova Demokratik Kosova bağımsızlığını ilan ettikten sonra Thaçi, Kosova Cumhuriyetinin dördüncü Cumhurbaşkanıdır. İlk cumhurbaşkanı İbrahim Rugova daha sonra Fatmir Sejdiu, Behgjet Pacolli ve Atifete Jahjaga. Thaçi’n Cumhurbaşkanı seçilme sürecini ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye ve Dünyada önemli ülkeler tarafından kabul edilerek selamlanmıştır. Hashim Thaçi’nin Cumhurbaşkanlığı süresi 2021 yılına kadar sürecektir. Cumhurbaşkanı olarak seçti. 09 Kosova Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Kimdir 17 Kasım 2007 tarihinde Kosova’da yapılan genel seçimlerde halktan hükümet kurma yetkisini kazanıyor ve 9 Ocak 2008 tarihinde Kosova hükümetini kurar ve başbakanı olarak görevini üstlenir. Başbakanlık süresinde Kosova Meclisi tarafından 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’nın bağımsızlığını ilan eder. Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından Kosova özel temsilcisi olarak atanan Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari 2005-2007 yıllarında Kosova Statüsü ile ilgili devam eden sürecin içinde Hashim Thaçi Kosova tarafından kurulan Birliği Komisyon üyesi olarak görev yapmıştır. “Ahtisaari Belgesi” tanılan raporun sayesinde Kosova bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır. 6 - 22 Şubat 1999 tarihinde Fransa Rambuje kentinde yapılan Kosova Uluslararası Konferansı sırasında Hashim Thaçi Kosova Delegasyon Başkanlığı görevini üstlemiştir. O, Kosova Kurtuluş Ordusunun (UÇK) kuruculardan birisidir. ve uluslararası cemiyetinde tanınması için görüşmelerini sürdürmüştür. Mart 1999 – ocak 2000 tarihleri arasıda Kosova Geçici Hükümet (Birlik Hükümeti) Başbakanı olarak görev yapmıştır. Ekim 1999 tarihinde Kosova Demokratik Partisini kurdu ve 26 Şubat 2016 yılına kadar genel başkan olarak görevini sürdürdü. 1968 doğumlu Hashim Thaçi Priştine Universtesinde iken öğrenci haklarını savunması için protestolar organize etmiştir. 1996-1998 İsveç Cyrih Üniverisinde Doğu Avrupa Tarihi ve Siyaset Bilimlerini okudu. 19 Nisan 2013 tarihinde ABD ve Avrupa Birliği desteği ile Sırbistan ve Kosova arasında ilişkileri normalleştirme sürecini yürüttüğü için Hashim Thaçi’yi Avrupa Parlamentosu ve bir grup ABD milletvekilleri tarafından 2014 yılı Barış Ödülü için aday gösterilmiştir. Bill Klinton, (ABD eski başkanı) kasım 1999 Priştine Havaalanında; Senin demokratik yönelimlerini daha önce dinlemeğim için özgünüm. Madeline Albriht, ABD eski dış işleri bakanı (Washington, Ağustos 2001); Rambuje Konferansında “sen doğuştan bir politikacısın” dediğimden dolayı hata yapmadım. Savaş esnasında ve savaştan sonra gösterdiğin çabaları büyük bir politikacı olduğun düşüncemi güçlenmiştir. Senin vizyonuna inanıyorum çünkü bu Kosova’nın vizyonudur. James Rubin, ABD eski sözcüsü (2000); Biz onunla uzlaşma yolunu bulduk (Rubin- Thaçi) ve konferansını kurtardık. Wolfgang Petritsch, Viyana 20 Ocak 2015, “Golden Arrow Lifetime Achievement Award” (Golden Arrow Yaşam Boyu Başarı Ödülü) ödülünü H. Thaçi’ye taktim ederken; Hashim Thaçi liderliğine iki önemli olayıda Avrupa’nın tarihine yazmıştır, - 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova’nın bağımsızlığını getirdi. - Nisan 2013 Avrupa Birliği aracılığı ile Sırbistan ve Kosova arasında ilişkileri normalleşme sürecini yürüttü ve iki devlet arası daki tarihi anlaşmayı imzalandı. James Petiffer, İngiliz araştırmacı (Kasım 2001); UÇK’nın kalbi Hashim Thaçi idi bundan dolayı gelecekte tarihimizi yazarken dikkat edilmesi gereken bir liderdir. Değerli bir kişiliği vardır savaş esnasında ve savaştan sonra kendini kanıtlamıştır. Yeni Kosova’nın ana temsilcisidir. 11 Gamze Matracı, 1957 yılında Makedonya’nın Köprülü (Veles) şehri, Veniçani köyünden ; Manisa'nın Kuşlubahçe mahallesine göç etmiş bir ailenin torunudur. Büyük klarnet ustası Aytunç Nevzat Matracı’nın kızı olarak anne karnından beri müzikle iç içe yaşamıştır. Babasının müzisyen oluşu ile çok küçük yaşlardan itibaren sahnelerde şarkı söylüyor. Ege üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı Ses Eğitimi bölümünden 2010 yılında mezun olmuş. 2006 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu'nun Klarnet sanatçısı aynı zamanda Solistlerinden biri. Balkan Coğrafyasının hemen hemen hepsinden şarkılar söylüyor. Genç ,dinamik oluşu sahne performanslarında dikkatleri üstüne çekiyor. TRT televizyonlarında ve radyolarında bir çok programda onu görmeniz, sesini dinlemeniz mümkün. Festivallerdeki konser performanslarıyla, Balkan Derneklerinin Organizasyonlarındaki sahne performanslarıyla adından söz ettiren Sanatçı, dinleyicilerine keyifli anlar yaşatıyor. Şarkılarına , halaylarla ve danslarla eşlik eden dinleyicilerine, kimi an ise balkanların hüznünü yaşatıyor... Gamze Matracı şu aralar Albüm hazırlığı içerisinde. Kısa bir süre sonra Kalan müzik etiketiyle , Balkan dilleri ve Türkçe rumeli şarkı ve türkülerinden oluşturduğu repertuarıyla hazırladığı albümü tüm müzik marketlerde ve dijital platformlarda yerini alacak. Sosyal medya üzerinden onu takip edebilirsiniz; Facebook; https://www.facebook.com/gamzematraciofficial Twitter; @GamzeMATRACI Instagram; @gamzematraci 12 ve Kosova Cumhuriyeti Kosova halkı, kendi kültürü ile birlikte diğer Balkan ülkelerinden ayrı değildir. Balkan Yarımadasında bulunan ülkeler UNESCO’ya üyedir. Nasıl ki diğer ülkeler kendi kültürünü korumuş ise, Kosova Cumhuriyeti de korumuştur. Kültürler, siyaset ve politika ile belirlenemez, bu nedenledir ki, UNESCO’ya üye olmak her ülkenin hakkıdır. Kosova Cumhuriyeti’nin üyeliğe kabul edilmemesi, dünya kültürünün en büyük örgütü olan UNESCO’nun resmen ayrımcılık yaptığını göstermiştir. Bir ülke kültürünü kabul edelim, diğer bir ülkenin kültürünü kabul etmeyelim mantığı ile bölgeye ve dünyaya barış ve istikrar getirmek mümkün değildir. Balkan yarımadasında olan kültür mozağini yaşatmak ve onu korumak herkesin görevidir. Bu nedenle ayrımcılık yapılamaz. Kosova’nın UNESCO’ya yani “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü”ne üyeliği için yapılan oylama da 92 evet, 59 hayır ve 29 çekimser oy kullanılmıştır. UNESCO 2015 yılın çalışmalarını 03-18 Kasım tarihleri arasında sürdürmüştür. Dünya kültürleri için önemli kararlar alınmış, fakat bu çalışma çerçevesinde bu yıl Kosova için çok özel bir durum yaşanmıştır. Kosova Cumhuriyeti meclisi 17 Şubat 2008 yılında bağımsızlığını ilan ederek devletleşme sürecine başlamıştır, bu süreç devam etmektedir. Kosova Cumhuriyeti UNESCO üyeliğini de bu sürecin bir parçası olarak görmektedir ve bu süreç Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye olarak sonlanacaktır. Kosova Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını şu ana kadar 111 ülke resmi olarak tanımış bulunuyor. Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ülkeler olduğu halde ve aynı zamanda UNESCO üyesi olan ülkeler, Kosova Cumhuriyeti’nin UNESCO’ya üye olması oylarını “hayır” yönünde kullandılar. Kosova’nın UNESCO’ya yani “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü”ne üyeliği için yapılan oylama da 92 evet, 59 hayır ve 29 çekimser oy kullanılmıştır. 13 Doğal olarak biz de şunu sormamız gerekiyor: Politika olarak Kosova’nın bağımsızlığını kabul ettiniz, Kosova Cumhuriyeti içerisinde bulunan kültürün koruması için Kosova’nın UNESCO üyeliğini neden kabul etmediniz? Bu sorumuz için çok fazla cevap vardır, fakat birkaç cevabı vermeden önce geçmişe gitmemiz gerekiyor. Çünkü geçmişi görüp anlamadan geleceği değerlendirmek doğru değildir. Evet Kosova Avrupa kıtasında en yeni devlet olabilir fakat bugün Kosova sınırları içerisinde yaşanan kültür yeni değildir. Buna örnek verecek olursak arkeolojik kalıntılar bizi 6 bin yıl öncesine götürmektedir. Daha sonra Roma, Bizans ve Osmanlı kültürüne rastlamak mümkündür. Yine bir örnek vermek gerekirse Prizren(Kosova) kenti Balkan yarımadasında tarihçiler tarafından “Kültürün Başkenti” olarak telaffus edilmektedir. Bu bölgenin yerli kültürü bilinen “İlir” (Arnavut) kültürüdür. İlir kültürünün kanıtlarını ise toprağın her metre karesinde bulmak mümkündür. Osmanlı döneminde yerli kültürünü yok etmeye yönelik bir olaya rastlanmamıştır. Kültürü yok etme çaba ve olayları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan Yarımadasından çekilişi ile birlikte başlamıştır. Balkan Yarımadasında kurulan yeni devletler kendi varlığını göstermek için yerli kültürünü yok ederek kendi kültürünü ön plana çıkartmak istediler. Hatta bunu bilimsel yollarla yaptılar. 14 Özellikle Belgrat Üniversitesi Arnavutların kültürünü ve varlığını yok etmek için yazılı bir strateji hazırladılar ve bu strateji 100 yıldır Sırplar tarafından uygulanmaktadır. Hatta o kadar ileri gittiler ki, arkeolojik kazılar yapılırken “İlir” (Arnavut) kültürünün kanıtlarına rastlanınca hemen devlet tarafından müdahale edilerek kazı çalışmaları durdurulmuş ve bulunan kalıntılar üzerine fabrikalar yapılıp, yollar açtılar. İpek(Pej) kenti yakınlarında arkeolojik kazı çalışmalarını korumak yerine, üzerinde büyük bir bira fabrikası kurdular. Daha sonra 1990’lı yıllarda savaş esnasında Kosova’da buluna cami ve ibadethaneleri yakıp-yıktılar. Son olaylara hepimiz şahit olduk. Kosova hükümeti son on yılda mevcut olan kültürünü yaşatmak ve korumak için ekonomik sıkıntıları olduğu halde yaklaşık 10 milyon Euro harcamıştır. Ülkelerin eğitim ve kültürünü kayıt altında tutarak korunması için en büyük örgüt UNESCO’dur. Bundan dolayı da doğal olarak Kosova Cumhuriyeti üyelik sürecindeki tüm prosedürleri yerine getirerek bu örgüte üye olmak istedi. UNESCO üyesi olan Arnavutluk Cumhuriyeti bir yıl önce hazırlıklara başlamış, hemen ardından Kosova hükümeti bir ekip kurarak lobi çalışmalarını sürdürmüştür. Kosova başkaban yardımcısı ve dışişleri bakanı sayın Hashim Thaçi Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek Türkiye’nin desteğini almıştı. Ayrıca Türkiye yalnız destek değil bu konu ile ilgili lobi çalışmalarını kardeş ülke olan Kosova için yapacağına söz vermişti. 09 Kasım 2015 tarihinde Paris’te Kosova’nın üyeliği için oylama yapıldı. Şu an UNESCO’nun 196 üyesi vardır. (Son olarak Kasım 2011’de Filistin katılmıştır). Üyelik için geçerli Kabul oyu 95’tir. Maalesef Kosova Cumhuriyeti 92 kabul oyu aldı (yani 3 kabul oyu eksik, üyeliğin bir daha ki yapılacak genel kurulda oylanması bekleniyor). Kosova’da muhalefet partileri, UNESCO üyeliği için mevcut hükümetin dış politika da ki başarısızlığı olarak dile getirdiler. Zaten Kosova’da günlerdir politik anlamda kriz devam etmektedir. UNESCO üyeliğinin olmaması muhalefet cephesi için bir koz daha ele geçmiş oldu. Muhalefete göre bu başarısızlık kesinlikle hükümetindir. Fakat bana göre başarısızlığın tümü hükümetin değildir. Şöyle ki; Kosova’nın UNESCO üyesi olması için çok fazla dost ülke destek verdi fakat bu yetmedi. Kosova’nın UNESCO üyeliğine baştan beri karşı olan Sırbistan ve Sırp Ortodoks Kilisesi devamlı olumsuz kampanyalar yapmıştır. Hatta o kadar ileri gittiler ki tehtid ederek şöyle dediler: “Eğer Kosova UNESCO’ya üye olarak kabul edilirse 200 bin imza toplayarak üyeliğin iptali için gereken her şeyi yapacağız”. İster istemez Kosova olumsuz kampanyalar karşısında etkisiz kaldı. İkinci olarak, Sırbistan ile yapılan uzlaşmadan sonra (ikili görüşmelerde) bir nevi moral olması bekleniyordu çünkü ikili anlaşmalardan sonra Kosova halkında artık Sırbistan Kosova’dan elini çektiği algısı oluşmuştu. Aslında UNESCO üyeleri açısından Sırbistanın Kosova için yaptığı karalama kampanyaları o kadar fazla etkili olmamıştır. Kosova’nın üye olmamasında başka etkenler neden olmuştur. Bu etkenleri “hayır” oyu kullanan ülkeleri gördüğümüzde net olarak görebiliriz ki, aslında Kosova ile alakası olamayan nedenler olmuştur. “Hayır” oyu veren ülkelerden bazıları Japonya, Portugali ve Güney Kore’dir. Bu ülkeler Kosova Cumhuriyeti’ni bağımsız ülke olarak kabul etmişlerdir ve şimdi Kosova’ya karşı red oyu kulandılar. Diğer ülkeler ise Filistin, Kazakistan , Rusya, Çin, Brazilya, Endonezya ve devam ediyor… Bu ülkelere baktığımızda aslında onlar Avrupa Birliğine “hayır“ oyu verdiler, Kosova’ya değil! Paris aslında yalnız medeniyetler arası bir savaş alanı idi. Eğitim ve kültürle alakalı hiç bir bağalantısı yoktu. 15 Balkan yarımadasında olan kültür sorunları yine öksüz kaldı ve 100 yıldır devam eden ve çözüm isteyen sorunlar yine ortada kaldı. Bir atasözü şöyle diyor: “ateş düştüğü yeri yakar” gerçekten bu çok doğrudur. Çözülmemiş sorunlar, Kosova Cumhuriyeti’nin sırtında bir yük olarak kaldı. Bu durumun ardından Kosova başbakanı açıklama yaparak: “Kosova’nın devletleşme sürecini kimse engelleyemeyecektir” dedi. Evet bence de bu doğru bir cümledir. Çünkü bazı gelişmeler Kosova dışında oluşmaktadır. 16 Sonuç olarak, Kosova Cumhuriyeti kendine göre dış politikasında bazı gelişmeleri tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Bana göre Kosova hükümeti bu durumu kullanarak Sırbistan ile olan ilişkilerini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. İkili görüşmelerde yeni şartlar veya yapılan anlaşmaların maddeleri gözden geçirilip gündeme getirilmesi gerekiyor. Şevket BALLA Araştırmacı Yazar S on günlerde Kosova Cumhuriyeti Ejup GOJNOVCİ Hükümeti Ticaret ve Sanayi Bakanlığı, Sırbistan’dan gelen gaz ve petrol ürünlerinin Kosova gümrüklerinden içeri sokulmaması kararı aldı. Bu kararı alma sebebi ise Sırbistan’ın Kosova Cumhuriyeti ile ticari anlamda yaptığı anlaşmaları tanımamasıdır. Yaklaşık 8 yıldır (Kosova Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ettiğinden beri), Sırbistan hep Kosova ekonomisinin olumsuz yönde etkilenmesi için elinden gelen her türlü oyunu oynamaktan çekinmiyor. Örnek verecek olursak, Kosova’nın ürünlerinin Sırbistan’a girmesini veya Sırbistan’dan transit olarak diğer Avrupa ülkelerine geçişine izin vermiyor. İşin ilginç tarafı ise böyle durumlarda Kosova’nın garantör gözüyle baktığı ülkeler adeta gözlerini ve kulaklarını kapıyor. Ayrıca AB ülkeleri de, Sırbistan tarafından yapılan bu haksızlık karşısında hiçbir şey yapmadan sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu durum göstermiş ki Sırbistan, Kosova için kuralları hiçe sayıp Kosova’nın ticari faaliyetlerine karşı böylesine çirkinleşebiliyor. Oysa yapılan ticari anlaşmalar AB ülkeleri aracılığı ile yapılmıştır. Ancak, uygulama noktasında Sırbistan maalesef kasıtlı bir şekilde bu anlaşmaları yerine getirmiyor. Bu da şu anlama geliyor; Sırbistan iyi niyet ve anlayış dilinden anlamıyor, özellikle altına imza attığı anlaşmaları hiç tanımıyor ve uygulamıyor. İmza atmış olduğu anlaşmalardan bir taneside CEFTA’dır. Sonuç olarak Sırbistan’ı yönetenler tolerans uygulamaları ile hala terbiye olmamaktadır. 17 Kosova Cumhuriyeti ise, geçen bu süre içerisinde ilk defa üç yıl önce böyle engeller koymuştur. Fakat bu haber tüm dünyada yankı buldu ve Kosova’ya karşı eleştiriler ve tepkiler hiç gecikmedi. Bu eleştiriler ve tepkiler çoğalınca Sırbistan bu konuyu “Birleşmiş Milletler Konseyi” gündemine sokmayı başardı. Son günlerden Kosova Ticaret ve Sanayi Bakanlığı tarafından Sırbistan’dan gelen tehlikeli maddelerin (gaz ve petrol ürünleri) Kosova’ya girişinin yasaklanması yönünde isabetli bir karar aldı. Zamanın etkisi ve özeleştiri Aslında Kosova’nın aldığı bu karar gecikmiş bir karardır, çünkü Kosova daha ilk başta Sırbistan’ın imzalamış olduğu anlaşmalara rağmen uyguladığı kural tanımazlıklara karşı, aynı şekilde cevap vermesi gerekiyordu. Sırbistan’ın yaptığı ihracat sıralamasında Kosova birinci sırada yer alır, yani Sırbistan en büyük ihracatını Kosova’ya yapmaktadır. Kosova’dan Sırbistan’a büyük oranda gelir gitmesine rağmen Sırbistan’ın Kosova’ya karşı yaptığı kural tanımaz uygulamaları ile Kosova’nın normal bir şekilde ihracat yapmasına engel olmaktadır. Bu adaletli bir davranış değildir. Kosova her yıl için Sırbistan’dan 300 milyon Euro’luk ithalat yapmaktadır, savaş bittiğinden bu yana rakamlar birkaç milyar Euro olmuştur. Tabii ki bu rakamlar resmi rakamlardır, bize göre bu rakamlar daha büyüktür. Çünkü bir o kadar mal da Sırbistan’dan kaçak olarak Kosova’ya girmektedir. 18 Diğer yönden bakıldığında ise, Kosova’dan Sırbistan’a yapılan ihracat hacmi çok düşüktür. Yani yaklaşık rakam yılda 15 milyon euro’dur. Aslında Kosova, Sırbistan’ın kural tanımazlıklarına karşı aynı oranda misilleme hamlesi yapmalıydı, şayet bunu başarabilseydi Sırbistan derhal geri adım atacak ve böyle bir uygulama içerisinde olmayacaktı. Birkaç yıl önce Kosova, Sırbistan ürünleri için misilleme (boykot) yapmıştı ve bu misilleme o zamanlar Kosova üreticisi açısından çok iyi olmuş ve pozitif etkisi hemen görülmüştü. Birkaç ay da olsa Kosova’da üretim kapasitesi artmıştı. Kosova’da üretimi yapılmayan ürünler için yapılan alımlar alternatif ülkelerden (Türkiye, Arnavutluk) alınmakta ve ihtiyaçlar bu şekilde karşılanmaktadır. Hal böyle olunca, Sırbistan’da bulunan üreticiler Kosova pazarı için kendi politikacılarına çözüm yolu bulunması noktasında büyük baskı yapmaktadır. Esat Olgun BUHARALIOĞLU Türkiye'de hep tartışa gelen meselelerden biri de; "Şehitlik mertebesi"dir. Gayri-Müslim yahut Ateist bir T.C. vatandaşının askerlik esnasında ölmesi ile şehit olması üzerine... Şehit olan kişinin "seküler / resmi" manada şehit sayılmasına rağmen; Allah katında şehit olup - olmadığı gerçekten derin bir mütalaa gerektiren bir mevzu... "Şehit" söylemi her ne kadar içerisinde İslami ögeleri barındıran bir kelime ise; modern devirde sekürlerleşmiştir. Zamanlar içerisindeki dini anlam ve bütünlük yerini bir "resmi kademe mertebesine" bırakmıştır. Aslolan; Ahiret gününde Hz. Peygamber'in yanında "şahadet ederek şahit" olma esasıyla var olmuş ve türemiştir... Ancak değişen dünya düzeni ve devlet sistematiği ile bu kavram aslını kaybetmiş ve evrilmiştir. 18. yy - 19. yy'da Fransız Devrimi'nin de etkisiyle kurulan yeni "Ulusal Devlet"ler ve içerisinde bulunan farklı tebaadan insanlar bunun nedenidir. Osmanlı Devleti içerisinde uygulanan "Müslim - Gayri Müslim" ayrımı daha da çetrefilli hale gelmişti. İçerisinde farklı dili konuşan ve dine mensup insanlar "tek" ve "aynı" sayıla gelmişti. 20 (Her ne kadar öyle olmasa bile) Özellikle İslam coğrafyası üzerinde kurulan yeni ulus devletler de bu sıkıntıyla karşı karşıya kalmışlardı. Bunların arasında Türkiye'nin konumu ve durumu da çok önem arz etmişti. Hem Osmanlı Devleti'nin maddi & manevi "mirasçısı" konumunda olan yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bundan payını aldı. Modern dünya jargonları ve kavramları ile İslami geleneğini bütünleştirme zorunluluğunu hissetti. Geçmiş döneminde "Haçlı" zihniyeti ile savaşında kaybettiği insanlarına "İslamiyet’i kurtarma" prensibiyle "Şehit" ünvanlı yerinde uygun düşüyordu. Lakin zaman geçtikçe son 20-30 yıla gelindiğinde, düşman sınıf ve taraf değiştiriyordu. İç mihraklar tarafından "terörist" eylemler gerçekleşiyordu.. Aynı toprağın / memleketin insanı, hem de aynı dine mensup kişi sizin bir anda "düşmanınız" oluyordu... Ona karşı yürütülen savaşta hayatını kaybeden askerinize "Şehit" mertebesi veriliyordu. Elbette bu ulvi & yüce makama kimin haiz olduğunu belirleyen ve bilen Yüce Yaradan'dan başka kimse olamaz. Lakin "şehit" olma kriteri artık gayri-Müslime karşı savaştan, "vatan / ülke savunması" ile "ar / namus / değerleri savunma" başlığı altında yer almaya başlıyordu... Tüm bu değişim içerisinde "şehitlik" kavramı modernizeme yenik düşerek, İslami özelliğini kaybediyordu... “Allah yolunda öldürülenlere "ölü" demeyin. Bilakis, onlar diridirler fakat siz bunun farkında değilsiniz.” [Bakara 154] ayetinde olduğu üzere içerisinde olan inanç faktörü zamanla sekteye uğruyordu. Askerlik görevi içerisinde üstleri tarafından ihmal yüzünden hayatını kaybeden ve kayıtlara "eğitim zayiatı" olarak geçen Mehmetçik de "şehit" olarak anlam kazanıyordu . Elbette Allah'tan (c.c.) başka kimse bu kademeyi tayin edemez ve hakkı da değildir. Ancak anlatmak istediğim "şehitlik" tabakasının anlam yitirdiği üzerinedir. Mesela, T.C. vatandaşı olan ama Ateist olan birisinin şehit mertebesinin ona atfedilmesi, onun için ne kadar bağlayıcı olabilir? O kavramı arzu edip - etmediğinin kararı ona ait değil ki... Bırakın daha onu; askerliğin "zorunlu" olduğu bir ülke sistematiğinde "şehit" olmak gerçekten yerinde midir? Harp zamanında vatan-millet savunması ile İslam'ın bayrağı yere düşmesin, Kafir bu topraklarda hüküm sürmesin, ayak basmasın diye "gönüllü" olarak cepheye gidip canını veren; arkasında ailesini ve sevdiklerini bırakan insanın "şehit" ünvanlıyla bizim "şehitlik" anlayışımız aynı mı? Bence bu gerçekten derinlemesine mütalaa edilip, uzun soluklu tartışılması gereken bir mevzudur. 21 1 Sosyal iletişimimizi mümkün kılan şey tek başına teknoloji değil, sosyal iletişimimiz sayesinde teknolojimiz var. Bu teknolojileri bizim çok kadim ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanıyoruz. 4 Sanal ve gerçek ağlar, aynı matematiksel kurallara sahip. Ancak sanal ve yüz yüze iletişim kurmanın, ölçek gibi farklılar da var. 5 Bir maske veya kostüm giyerek başka biri gibi davranmak her zaman mümkündü. Ancak sanal dünyada farklı kimlikler edinebilmek çok daha kolay. 6 Günümüzde sosyal medya sosyal iletişimin ölçeğini büyüttü. 4-5 kişi yerine artık yüzlerce kişiyle takılabilirsiniz. Ancak bu kişiler sizin arkadaşınız değil tanıdıklarınızdır. 3 Facebook icat edildi diye sosyal iletişimin kuralları değişmedi, insanların hala birkaç çok iyi arkadaşı var. Binlerce arkadaşınız yok, binlerce facebook arkadaşınız var. 22 Arkadaşlarımız taklit ediyoruz. Sosyal medya bunu çok daha sık bir hale getirdi. Sosyal medya toplumu daha işbirlikçi, daha yenilikçi, daha verimli yapmak için kullanılabilir. 7 Hindistan’ın fakir köylerdeki bireylerin “yüzde 5’inin veya 10’unun hijyen alışkanlıklarını değiştirerek köyün yüzde 80’ini değiştirebiliriz” gibi sonuçlar veren matematiksel algoritmalar yarattık. Bu kamu sağlığı için de ürün pazarlamak için de kullanılabilir. Resam:SevalB. 23 Fotoğraflarla Sardes, Lidia Devletin Başkenti 24 Salihli´nin tarihini anlatmaya Antik Sardes (SART) kenti ile başlamak gerekmektedir. Sardes/Sart Gediz havzasında, Sart Çayı kıyısında ve Bozdağ´ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde Meles adlı bir kral tarafından kurulmuştur. M.Ö.1750-1200 yıllarında Hititler döneminde Sardes´in de içinde bulunduğu bölge ASSUWA olarak anılmaktadır. Sardes´in bu dönemde köy mü kasaba mı yoksa saraya bağlı bir şehir mi olduğu bilinmemektedir. M.Ö.1200-1000 yılları arasında önemli bir yerleşim merkezi olmakla birlikte özellikle M.Ö.7-6 yüzyıllarında büyük gelişme göstermiş, Lidya devletinin başkenti olmuş ve büyük önem kazanmıştır. Endüstriyel buluşlar, para, ülkeler arası hicret, lirik şiir-müzik felsefe-astronomi-coğrafya ve heykelcilik M.Ö.6 ve 7. Yüzyıllarda Sardesle başladı ve gelişti diyebiliriz. Sardes Lidya Devleti sona erdikten sonra da önemini korumuş, Persler döneminde Satraplık merkezi, Romalılar zamanında eyalet merkezi, Bizans döneminde ise Theme merkezi olmuştur. Dünya ticaret yollarının değişmesi sonucunda Bizans imparatorluğunun son zamanlarında önemini yitirmiştir. 1075 yıllarında Selçuklu Türkleri Sardes´i aldılar. O günden sonra da Sart diye anılmaya başlanıldı. Sart 1098 yılında Haçlıların desteği ile Bizans´ın eline geçti ise de 1313 yılında Germiyanoğulları´nın komutanı Aydın Bey tarafından kesin olarak Türk egemenliği altına alındı. Salihli´nin güneyindeki Bozdağ eteklerindeki tepelerde ve Çakallar deresinde eski devirlerden kalma mezarlar bulunmaktadır. Son olarakta M.Ö.6. Yüzyıla ait olduğu anlaşılan bir tümülüs mezar bulunmaktadır. Mezarlar genellikle yerleşim merkezleri çevresinde bulunduğuna göre bugünkü Salihli´nin güneyinde antik bir yerleşim merkezi bulunduğu kesindir. Altın akan nehir Çok eskiden, ne zaman yaşanmış olduğu kesin olarak bilinmeyen. Sardes kentinde yaşayan bir kız varmış. Ormanda yiyecek topluyormuş. Fakat toplandıkları yiyecekler, kendisine Sardes'te yaşamak için yetmiyormuş. Sardes kenti dönemin Lidya başkentiydi ve bu şehirde yaşamak gerçekten de zordu. Kentin etrafında olan orman bol yiyecek barındırıyordu. Bu nedenle, bu kız sık sık ormana gidiyordu. Bir gün Tanrı önüne çıktı. Selamlaştıktan sonra, kız zorlu hayatını anlatmaya başladı. Tanrı, bu üzücü hikayeyi duyunca ona çok üzüldü ve ona dedi ki : - Ne diliyorsun bu hayattan ? Kız bir an düşündü ve kentteki lüks hayatı aklına geldi. Fakat bu hayatı yaşamak için çok altına ihtiyacı olduğunu biliyordu. Birden “altın” aklına geldi – “ne kadar çok altınım olursa, kentte lüks yaşayabilirim” diye düşündü. - "Altın istiyorum" diyerek devam etti - "her şey altından olsun" dedi. "İsteğinden emin misin?" diye bir soruyla karşılaşınca da; - "Evet, çok istiyorum" diye cevap verdi. Ormandan çıktı ve evinin yolunu tuttu. Yoluna doğru giderken, her dokunduğu şey altın olmaya başlamıştı. Kız, mutlu ve heyecanlı bir şekilde Sardes kentinde lüks hayatını yaşamaya başladı. Gel zaman git zaman derken, kız sıkıldı çünkü dokunduğu her şey altın olunca hayattan zevk almamaya başlamıştı. Hatta; çok zorluklar da oldu. Çünkü; meyveleri yemek için eline alınca, meyveler hemen altına dönüşüyordu. Kız, kendisine bahşedilen bu yeteneği geri alır umudu ile ormanın yolunu tuttu. Ormana yeniden döndü ve tekrar Tanrı ile görüştü. Kız çok sıkılıyordu, gitmediği yer ve sormadığı kişi kalmadı . Çare bulamıyordu. Bir çare var, o da, Sardes nehrinin kaynağını bulup orada yıkanmaktır. Kendisine; ancak bu şekilde kurtulacağını söylediler. Genç kız bu durumdan o kadar sıkılmıştı ki, hiç düşünmeden, kaynığını yolunu tuttu. Çok zor bir yolculuk yaptıktan sonra dağlar arasından nehrin kaynağını buldu ve girip yıkandı. Suyundan çıkar çıkmaz ilk gördüğü elma ağacından bir tane koparıp yemeye başladı. Çok mutlu oldu ve artık dokundukları altına çevirmeden meyveleri yiyebiliyordu. Nehir ise o günden beri altın pul tanecikler ile yüzüyordu. Lidya halkı duyar duymaz, hemen herkes nehre doğru koştu. Herkes altın toplamaya başladı. Söylentilere göre insanlar nehre elbiseler ile giriyordu çıkınca elbiseler sapsarı oluyordu. Altınlar elbiselerin üzerinde yapışıyordu. Böylece bu nehir altın nehri olarak adlandırıldı. Hatta bugünlerde bazen nehrin içine girildiğinde hala altınlar takılabilmektedir. 26 18 Mart 2016 tarihinde Salihli Belediyesi, KIBATEK ve Celal Bayar Universitesi işbirliği ile 53. Şiir İkindileri organize edilmiştir. Sayın A. Kemal Baysak (Bosna Hersek İzmir fahri Baş Konsolosu) ve Sayın Makvala Kharevaba (Gürcistan İzmir Konsolosu-Türkolog) Onur konukları olarak katıldılar. Yedi yabancı ülkeden şair ve yazarlar katılarak 53.Şiir İkindilerine renk katmışlardır. 27 Hakkı Beytaş “Bizim ailemiz Çameria / Salisa bölgesinden gelmiştir” Davut Dafna sülalesi olarak bizi tanıyorlar. Ailemiz İzmir’e 1926 yılında gelmiş ve Karşıyaka Soğukkuyu semtine yerleşmiştir. 26 “Çameria” hakkında konuştuğumuzda Hakkı bey farklılaşıyor ve hemen anlatmaya başlıyor. “Bizim ailemiz Çameria / Salisa bölgesinden gelmiştir” diyerek devam ediyor – Davut Dafna sülalesi olarak bizi tanıyorlar. Ailemiz İzmir’e 1926 yılında gelmiş ve Karşıyaka Soğukkuyu semtine yerleşmiştir. Balkan yarımadasında komünist sistemi uzun süre iktidarda idi, 1990 yıllarından sonra sistem değişince Arnavutluk’taki akrabaları ile temas kurmaya başladık. “Çameria” ile ilgili bağımız her geçen gün daha da fazla güçlenmektedir. Dedem toprakları isteyerek bırakmamıştır, zülüm gördükleri için Türkiye’ye hayatını kurtarmak için mecburen gelmiştir – diyor. Hakkı Hakkı Beytaş işadamı, evli ve üç çocuk babası (İsmail, İslam ve Neslihan), Çameria Arnavutları Kültür ve Dayanışma Derneğinin kurucularındandır. bey ve eşi Adile Beytaş ile yaptığımız sohbetimizde mutluluk dolu anlar yaşadık. Adile hanım gülerek – 1975 yılında evlendik – diyerek devam ediyor – ailem Çameria / Sparta kentinden Hacı Latif sülalesi, göç etmek zorunda kalmış ve Avustralya’ya yerleşmişlerdir. Hakkı bey ailesi ve benim babam Çameria’dayken tanışıyorlarmış ve devamlı mektupla haberleşiyorlar. Babam Müslüman olmayan bir ülkede çocukları büyütmek istemiyormuş. Bir gün babam mektupla Hakkı Bey’in babasına yazmış “Hakkı kime benziyor”? . Mektuptan gelen cevap ise “Dino’ya benziyor”(ortak akrabaları idi) ve diğer mektupta ise “evet Adile’yi Hakkı’ya veriyorum” yazmış. İlginç değil mi? Mektupta yazan birkaç satır ile evlenmişler. Tabi ki o günden beri çok mutlu bir evlilik sürdürüyorlar. Hakkı ve Adile Beytaş sohbetimizde yalnız bu konu ile ilgili konuşmadık, fakat ben bu bölümü sizinle paylaşıyorum çünkü kendi topraklarından (Çameria) göç etmek zorunda kalan aile dramları ile ilgili dikkatinizi çekmek istedim. “Türkiye her zaman ki gibi o gün ve bugünde de zor durumda olanlara derman olmuştur”. Hakkı bey ve Adile hanımla yaptığım söyleşinin özeti bu cümlelerdir. 29 Yazar:ShefqetBALLA ISBNNo:9789951878043 YayınYılı:2011 SayfaSayısı:191Ebat:13,5×19,5 Dili:İngilizce 26 Sırbistan’da olağan üstü seçimi Kazanan Aleksander Vuçiç oldu Sırbistan’da Vuçiç’in partisi üçüncü sefer iktidarını daha güçlü şekilde devam ettirecektir. Muhalefet ise güçsüz kaldı. Radikaller (Shesheli) sayesinde bir nevi mecliste muhalefet kendilerini gösterme şansı olacaktır. 25-04-2016 tarihinde Sırbistan Merkez Seçim Komisyonu yaptığı açıklamada şunları belirtti: Bu zamana kadar oyların %93.19’nun sayımı tamamlanmıştır. Kesin olmayan sonuçları ise şöyledir; Aleksander Vuçiç – (SNS) %48.22 oy almıştır. Sonuçlara göre; Sırbistan meclisine girmeye hak kazanan ise Sırbistan Sosyalist Partisi (SPS- JS İvica Daçiç ve Dragan Markoviç Palma), Sırbistan Demokratik partisi (DS, Bojan Pajtiq), Sırp Radikal Partisi (SRS, Vojsllav Shesheli), Yeter Hareketi (Sasha Raduloviq), SDS-LPD-LSV koalisyonu ve DSSDveri koalisyonudur. Mecliste bulunan partiler SRS ve Dveri haricinde diğer tüm partiler Avrupa Birliği (AB) üyeliğine tam destek vermektedirler. JelenaTRAJKOVİC Sırbistan’da Vuçiç’in partisi üçüncü sefer iktidarını daha güçlü şekilde devam ettirecektir. Muhalefet ise güçsüz kaldı. Radikaller (Shesheli) sayesinde bir nevi mecliste muhalefetin kendilerini gösterme şansı olacaktır. Sırbistan’da olağanüstü seçimlerin sonuçları şunu göstermektedir ki; Aleksander Vuçiç planı işlemiştir. Büyük ihtimal ile; yönetimin merkezi hükümet haricinde Voyvodina Bölgesel yönetiminde yer alması bekleniyor. Devlet düzeyinde olan salt çoğunluğu oldukları ise; artık tartışılmaz bir gerçektir. 2014 yılında SNS yani Aleksander Vuçiç tek başına kurabilirdi fakat Sosyalistler (İvica Daçiq) ile koalisyon kurmayı tercih etmişti. Bu seçimlerde ise; İvica Daçiq’in oyları hiç değişmedi. Bundan dolayı; SNS ile koalisyon yapmaya ve konuşmalara katılma hakkı kazandılar. 31 Fakat, İvica Daçiq artık iyi biliyor ki pazarlık payı düşmüştür. Çünkü seçme hakkı sadece A. Vuçiç’in elinde bulunuyor. Radikal görüş olan V. Shesheli ise Vuçiç için pek tehlike gözükmüyor. Yani korkacak bir durum teşkil etmiyor. Fakat; V. Sheshli oyların % 8 ‘i ile mecliste hoş olmayan hamleler yapabilir. Fakat diğer tarafta ise; Vuçiç onu Batı’ya karşı kullanma fırsatı doğacaktır ve şöyle bir imaj gösterecektir ki; AB ile ancak Vuçiç işbirliği yapabilme imkanına kavuşuyor. Muhalif tarafta ise; V. Sheshel haricinde diğer muhalifleri ise gerçek muhalefet yapmaya gücü yoktur. Böyle güçsüz bir muhalefet ile hükümet istediğini yapabilir. Bu yüzden, çok rahat bir biçimde diyebiliriz ki; gelecek dört yıl Sırbistan A. Vuçiç’in elinde olacaktır. Dış politikası ise AB üyeliği için çalışacaktır ara sıra Moskova ile flört yapabilecektir. Kosova ve Hırvatistan ile hata yapmamaya çalışacaktır. Kosova ve Hırvatistan ile olası bir çatışma ortamının doğmasını görmeyeceğimizi söyleyebilirim. Seçimleri kazanan diyor ki; artık her şey gül, bal ve süt olmayacaktır. Çünkü; çok acımasız reformlar yapmak zorunda kalacağız. Resmi olmayan kanallar ile medyayı yönlendirmeye çalışacaktır, görüntüde ise medya savunucusu olarak kendini gösterecektir. 32 Sırbistan’da Preşeva Bölgesi’nde yaşayan Arnavutlar son seçimlerde kendileri çok açık bir şekilde kendi kültürlerini gösterdi. Sakin ve hiçbir sorun olmadan seçimlerde oylarını kullandılar. Halkı, bu seçimlere katılarak ve özgür bir şekilde oyunu kullandı. 12 yıllık yönetimin Preşeva Belediyesi’nde ve dört yIllık Bujanoc Belediyesi’ndeki yönetimi değiştirmeyi başardı. Arnavut halkı, Preşeva Belediyesi’nin yönetiminde değişim yapmak istediğini aslında APN (Değişim için Alternatif) partisine verdiği oyları göstermiştir. Aynı şekilde PVD (Eylem Demokratik Partisi) de yeni seçmenleri kendi saflarına getirmeyi başarmıştır. Artık halkı değişim için oyunu verdi ve yeni yönetimde değişiklik yapmasını bekliyor. Tabi ki söylemeden geçemiyorum; Preşeva’da PDSH (Arnavut Demokratik Partisi) son seçimlerde birinci parti çıktığı halde belediye yönetimini ele alamayacaktır. Çünkü; onun seçmeni ona çok fazla oy vermedi, üstelik diğer partiler de onunla koalisyon yapmaya yanaşmadılar. Böylece Preşeva yönetiminin yeni kurulan partisi APN ve PVD arasında yapılan koalisyon ile yönetilecektir. Preşeva Belediyesi’nde diğer bir özelliği ise; Sırp partiler birlikte seçime girmişlerdi fakat bu da bir işe yaramadı. Çünkü; onlar belediye meclisine temsilcilerini gönderemediler. FatlumQ.Hetemi Preşeva Belediyesi’nin diğer bir özelliği ise; Sırp partiler birlikte seçime girmişlerdi fakat bu da bir işe yaramadı. Çünkü; onlar belediye meclisine temsilcilerini gönderemediler. 33 Bujanoc Belediyesi’ndeki yönetim de değişime uğradı. Bu belediyede PVD ve UDSH koalisyonda olan iki parti seçimleri kazandılar (Bu belediye daha önce PD ve LPD tarafından yönetiliyordu) Seçim kampanyasında PVD ve UDSH koalisyonu Shaip Kamberi yönetiminde verdikleri sözü ve aynı zamanda gençler için yaptığı açılımı, seçimleri kazanacağının ilk işaretleriydi. Tabi ki bu belediyede hiçbir parti tek başına yönetemez olduğundan dolayı; bir şekilde bir koalisyona gidileceği gözükmektedir. Sırp partiler toplam 12 meclis üyesi çıkardılar. Bunlardan SNS (Aleksander Vuçiç’in partisi) 7 meclis üyesi çıkarmıştır. Tabi ki bu seçimlerde Arnavut partisi olan PVD, Sırbistan parlamentosunda bir milletvekilli (Fatmir Hasani) ile temsil hakkı kazanmıştır. Parlameto için destek veren partiler ise UDSH , APN ve diğer Arnavut partileri parlamento için destek vermediler. 34 Sonuç olarak; bu seçim bir değişim getirdi. Bu değişimin temelinde; halkın bilinçli bir şekilde oy kullanmaya başlamış olması yatmaktadır. Buna bağlı olarak; politik partilerin artık daha temkinli hareket etmesini de beraberinde getirecektir. ÇAMERİASORUNU Kitabındanbirbölümalıntısı ETNOSİD 4. Etnosid’in üçüncü dalgası Haziran 1944 ayında, Yunanistan Cumhuriyetin Ulasal Birliği (EDES) güçlerinin başında olan General Napoleon Zerva, Çameria bölgesindeki Paramithia kasabasında, Müslüman 600 kadın, yaşlı, çocuk ve erkeği katletti. Bazıları öldürülmeden önce tecavüze uğradılar ve işkence gördüler. Bu katliam ile üçüncü dalganın çirkin yüzü kendini göstermeye başladı. Bu başlangıca gelmek için birkaç yıl önceye gitmeliyiz. Yani Yunanistan – İtalya arasındaki savaşa ve daha sonra ikinci dünya savaşına. Balkan Yarımadası’nda politik durumu kritik bir noktadaydı. Kuzeydeki Yugoslavya her gecen gün güçleniyordu. Rusya, Komünizmi dünyaya yaymak için çok iyi bir müttefik olarak gördüğü için Yugoslavya’ya askeri ve ekonomik yardımlarını esirgemiyordu. Hata Arnavutluk topraklarını, Yugoslavya egemenliğine sokmaya çalışıyordu. İtalya durumu şansa bırakamazdı ve 07 Nisan 1939 tarihinde Arnavutluk’u işgal etti. Bu süreç içerisinde İtalyan hükümeti Balkan Yarımadası’ndaki etnik çatışmalarla daha fazla ilgilenmeye başladı. Buna Yunanistan’ın Çameria halkına karşı yaptıkları da dahildi. Diğer yandan, İngilizler, gizlice Yunanistan topraklarına her geçen gün daha fazla yerleşiyordu. Hatta İtalyan hükümetinin kaynaklarına göre, Yunan topraklarında asker ve mühimmat haricinde İngiliz uçakları da gizlenmekteydi. Bu durum İtalya için risk teşkil ediyordu. Müdahale edilmek kaçınılmazdı. 1940 yılının yaz aylarında, İtalya ile Yunanistan arasındaki ilişkiler çok gergindi. Ağustos 1940 ayında Yunan askerleri Çamerialı bir çobanı kafasını keserek öldürmüşlerdi. Bu olaya İtalyan medyasında çok geniş yer verildi. Aynı yılın Ekim ayında İtalya Yunanistan’a saldırdı. “ÇAMERİA”,Arnavutluk’ungüneyde veYunanistan’ınkuzeyindebulunan bölgeninadıdır,bubölgedenüfusu ArnavutMüslümanve Ortodokslardanoluşmaktadır.Bu kitapta,ÇamerialıhalkınakarşıYunan hükümetitarafındanyapılanEtnosid hakkındagenişbilgibulmak mümkündür.1912-1946yılarıarası yapılankatliamlarıdeğerlendirdim. Nedenyapıldı?Nasılyapıldı?Yapılan Etnosidnedenreddediliyor?1990 Arnavutluk’taKomünistsisteminin çöküşüilebirlikteÇameriaSorunu yenidengündemegelişi.Uluslararası kurumlarbusorunakarşıdüşünceleri nedir!BalkanülkelerininÇameria Sorunuileilgiliaçıklamalarıveaynı zamandaTürkiyecumhuriyetindebu konuileilgiliyapılanaçıklamalaryer almaktadır. Yazar:ŞevketBALLA ISBNNo:9786058702004 YayınYılı:2012 SayfaSayısı:142Ebat:13,5×19,5 Dili:Türkçe 35 Bu saldırı konusunda, İtalyan General Visconti Prasca, 10 Ağustos 1940 tarihinde İtalyan Dışişleri Bakanı ile görüşmesini şöyle anlatıyor; “Dışişleri Bakanı bana; Musolini politik gerekçe göstererek kuvvetlerimizin Yunanistan’a doğru ilerlemesini ve Çameria bölgesinin işgal edilmesini istiyor, çünkü orası da (Çameria) Arnavutluk toprağıdır.” ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi, saldırı ile ilgili günlüğünde şöyle yazmaktadır; “Büyük ihtimalle İtalya, Arnavutluk’un sınır değişikliğine pek sıcak bakmıyordu. Çameria sorunu ise sebeplerden birisiydi”. Yunanistan, bu saldırının hemen sonrasında meclisten çıkardığı 2636/1940 sayılı kanun ile İtalya ve Arnavutluk’a savaş ilan etti. Bu kanun “Savaş Kanunu” diye bugün de karşımıza çıkmaktadır. 1940 yılından beri hala bu kanun Yunan hükümeti için geçerlidir. Tabi yalnız Arnavutluk’a karşı. Bu kanun bugün de Çameria sorununun çözümü için bir engel teşkil etmektedir. Yunan meclisi, Aynı günde çıkardığı 2637 sayılı kanunla, Arnavutların ve İtalyanların Yunanistan’daki bütün mal varlığını kamulaştırdı. Burada çok net görmekteyiz ki Yunanistan hem İtalyanları hem de Arnavutlara aynı tepkiyi göstermektedir. Oysa Yunanistan’a saldıran ülke Arnavutluk değil İtalya idi. Bir yıl geçmeden Yunan orduları karşı saldırı ile İtalyan askerlerini Yunanistan sınırları dışına püskürttü. Çok geçmeden de Balkan Yarımadası Alman işgali altına girdi. İkinci dünya savaşı sırasında, Almanlara karşı, Yunan ve Arnavut Müslüman halkı birlikte savaştılar.Bu yılarda fazla ırk ayırım görünmüyordu. 1944 yılında Almanlar Yunanistan’dan çekilmeye başladı. Bundan sonra kendi topraklarında yaşayan Müslümanlar artık iç düşman olarak görülmeye başladılar. Bu yılda (1944) zaten Çamerialı Müslüman halka karşı yapılan en büyük Etnosid gerçekleşti. 36 Yunanistan için artık temiz bir Yunan Irkı yaratmak için fırsat kapıya gelmişti. Yeni Yunanistan için savaşma zamanıydı. Bu durumda en büyük hedef Çameria’da yaşayan Arnavut Müslümanlardı. Bu bölgede artık çoğunluğun Ortodoks çoğu olması gerekiyordu. Yunanistan tarafından desteklenen çetelerin hedefinde de düşman olarak Çameria’da yaşayan Arnavut Müslümanlar vardı. İkinci dünya savaş esnasında Yunanistan hükümeti hiçbir zaman boş durmadı. Sürekli olarak İngiltere veya Amerika ile işbirliği yaparak Arnavut topraklarının kendi egemenliğine girmesi için çaba gösteriyordu. Sürekli planlar yapıyordu. Bu planlar çerçevesinde Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Panajot Pipineli, Amerika’ya giderek barış planı adı altında ABD Hükümeti’ne bir teklifler sundu. Birinci teklif; Arnavutluk bölünsün, bir bölüm Yugoslavya’ya verilsin, diğer bölüm ise Yunanistan ile birleşsin. Ayrıca İtalya’yı memnun etmek için çok küçük bir toprak da İtalya’ya verilsin. İkinci teklif; Arnavutluk’un yönetimi uluslar arası bir kuruma verilsin. Üçüncü teklif; Arnavutluk tamamen Yunanistan’a verilsin. Çünkü Arnavutlar ve Slavlar arasında ırkçı sürtüşmeler yaşanmaktaydı1. Arnavutluk’un bölünmesine karşı olan Amerikan hükümeti bu tekliflerden hiçbirisini kabul etmedi. İngiltere ise bölünmeyi destekliyordu. İngiltere Dışişleri Bakanı bu konuyu çözmek için Oxford Üniversitesi’nden Prof. Arnold Toynbee’yi görevlendirdi. Görevlendirme yapılırken Prof.A.Toynbee, konu ile ilgili araştırma yaparken, bölgeyi etnik kökenler bazında değil ekonomik çıkarlar bazında incelemesi konusunda da yönlendirilmişti. Araştırma sonunda Prof. A.Toynbee, İngiltere Hükümeti’nin istekleri doğrultusunda bir rapor hazırladı. Raporda; Orta Arnavutluk’un İtalya’ya, Kuzey Arnavutluk’un Yugoslavya Federasyonu’na, Güney Arnavutluk’un da tamamen Yunanistan’a verilmesi konusunda görüş belirtti, Bu şekilde Yunanistan’ın istedikleri de yerine getiriliyordu. Bölünme karşıtı olan ABD’nin Paris Büyükelçisi ise görüşlerini şöyle açıklamıştı: “Yunanistan’ın isteği, Balkan Yarımadası’nda yeni bir sorun yaratacaktır. Kendi topraklarında yaşayan 500.000 Arnavut’u, azınlık olarak Yunanistan’ın egemenliği altına sokmak yanlıştır. Zaten bu bölgede yaşayan Yunan (Ortodoks) sayısı 50.000’den azdır”. Yunanistan’ın acilen Arnavutluk ile arasındaki etnik açıdan temizlemesi gerekiyordu. Bu sınır bölgesinde Çameria halkı yaşamaktaydı ve Yunanistan her ne pahasına olursa olsun bu halktan kurtulması gerektiğine inanmıştı. Çameria halkı, hem Almanlarla hem de İtalyanlarla Yunanistan’a karşı işbirliği yaptığı için düşman ilan edilmişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Enver Hoxha, Arnavutluk’a Komünist rejimi getirerek iktidar oldu. E.Hoxha; “Yunanistan’ın, Arnavut topraklarına bir müdahalesi olursa karşılık vereceğini” belirterek Yunanistan’ı tehdit etmişti. Arnavutluk’ta istikrarlı bir yönetim işbaşına gelince Yunanistan’ın faaliyetleri bir miktar azaldı fakat kesinlikle durmadı. Yunanistan, günümüzde dahi Arnavutları asimile etmek için çabalarına devam etmektedir. İngiltere, İtalya saldırısı esnasında ve İkinci Dünya Savaşı sırasında her zaman Yunanistan’ı desteklemişti. İngilizlerin Arnavutlardan bir çıkarı yoktu. Fakat Yunanistan ile ortak çıkarları bulunuyordu. İngilizler açısından, Ege Adaları ve Kıbrıs için, Güney Arnavutluk feda edilebilirdi. Yunan çeteler Çameria halkına katliam yaparken ve etnik temizlik (etnosid) yapılırken İngiltere, uluslar arası arenada Yunanistan’ın en büyük destekleyicisiydi. İkinci dünya savaşı bitmek üzereydi ve Almanlar savaşı kaybediyordu. Balkan Yarımadası’nda yeni bir jeopolitik durum oluşmaya başladı. Fakat bu doğru değildir. Hatta, tam aksine Çamerialıların Yunanistan orduları ile birlikte Almanlar ve İtalyanlara karşı savaştığı yönünde pek çok kanıt bulunmaktadır. Diğer yandan Almanlar ile işbirliği yapanlar ise Yunanlılardı. 1947 yılında Amerikan senatosunda açıklanan bir belgede1, çok net görünmektedir ki, Yunanistan Cumhuriyeti Ulusal Birliği Güçleri (EDES)’nin başında olan General Napoleon Zerva ile Çamerida bulunan Alman birlikleri komutanı arasında anlaşma yapılmıştı. Genocide Watch’ın (Soykırım Gözlem Örgütü) başkanı Gregory Stanton’un “Soykırımın 8 Aşaması” isimli raporundaki 6. aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Yani “Hazırlık”. "Kurbanlar etnik ya da dinsel kimlikleri nedeniyle belirlenip ortaya çıkarılırlar ....”. Almanlar ve Yunan General Zerva arasındaki işbirliği hakkında, o dönem Arnavutluk’ta bulunan İngiliz bir Binbaşı olan Palmer, raporunda şöyle yazmaktadır; “Almalar uzaklaştıktan hemen sonra, Zerva komutasındaki Yunan kuvvetleri Çameria’ya girdi. Bütün Arnavutların evlerine girdiler, Çameria halkını katlederek göç etmeye zorladılar”. 37 AB, Kosovalılara Vizelerin Kaldırılması için Tavsiye Kararı Aldı Avrupa Birliği’nin Göçten Sorumlu Komiseri Dimitris Avramapolous düzenlenen basın toplantısında, Kosova’ya vizelerin kaldırılması yönünde tavsiye kararın alındığını açıklayarak bunun Kosova için ne denli önemli olduğu bilincinde olduklarını söyledi. AB-nin bu süreci yakından gözetleyeceğini belirten Avramopolous, “Bu konunun Kosova için ne denli önemli olduğunu biliyorum ve bunu tavsiye ediyorum.” dedi. AB-nin Göçten Sorumlu Komiseri Dimitris Avramopolous ayrıca icap etmesi halinde Kosova’ya vize serbestisi kararı geriye alına bilineceğine de dikkati çekti. Schengen üyesi olmadıkları için İngiltere ve İrlanda için vize uygulaması sürecek. VİZESİZ AVRUPA SÜRECİ NASIL İŞLEYECEK? Alınan karar, AB Konseyi'ne gönderilecek. AB Adalet ve İçişleri Konseyi'ndeki oylamada ise çifte nitelikli çoğunluk esas alınacak. Çifte nitelikli çoğunlukta oylamaya katılan üyelerin yüzde 55'inin kabul oyu vermesi gerekiyor. Mevcut durumda 28 üyeden en az 16'sının onayı aranacak. Ancak kabul oyu veren ülkelerin toplam nüfusunun AB'nin nüfusunun yüzde 65'ini oluşturması şart. Eğer burada da beklendiği gibi vize serbestisi onaylanırsa, karar AB Resmi Gazetesi'nde yayımlanarak yürürlüğe girmiş olacak. Ancak AP'nin reddetmesi durumunda karar, AB Komisyonu'na geri gönderilecek. AP, genel kuruldaki oylama öncesi AB Konseyi'nden görüş bildirmesini de isteyebilir. 39 SCHENGEN ÜYESİ ÜLKELER Eğer vizelere kalkarsa Kosova vatandaşları, haziran ayı sonu gibi Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Letonya, Liechtenstein, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan'a giderken vize almaya ihtiyaç duymayacak. Bunlara ek olarak, şehir devletleri olan Monako, San Marino ve Vatikan'a da gidilebilecek. Kosova vatandaşları turistlik ve ziyaret amaçlı seyahatlerinde bu ülkelerde 180 güne kadar kalabilecek. Zbogar, AK-nın Vizeler Tavsiyesini Mustafa’ya Sundu Başbakan Isa Mustafa, Avrupa Komisyonu’ndan gelen haberden sonra Avrupa Birliği’nin Kosova Özel Temsilcisi Samul Zbogar ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede AB Temsilcisi Zbogar, AB-nin Kosova tavsiyesini Başbakan Mustafa’ya sundu.Bu vesileyle Başbakan Isa Mustafa, Kosova’ya gelen bu önemli haber nedeniyle AB ve Zbogar’a teşekkür etti. “Biraz önce haberini aldığım tavsiyeyi bana getiren Zbogar ile bir araya geldiğimden memnuniyet duymaktayım. Bu büyük bir başarıdır ve çalışmalarından dolayı Zbogar ve sürekli çalışan herkese teşekkür ediyorum.” diye belirtti Başbakan Mustafa. 40 41 Kosova UEFA tarafından üyeliğe kabul edildi UEFA'nın yıllık kongresinde yapılan oylamada, Kosova'nın başvurusu 28 evet ve 24 hayır oyuyla kabul edildi. Kosova Milli Takımı, bundan böyle Avrupa şampiyonalarına katılmak için mücadele edebilecek. Kosova kulüpleri de Avrupa kupalarında mücadele edebilecek. 42 03 Mayıs 2016 tarihinde UEFA Balkan ülkesini (Kosova) resmen tanıdı, FIFA'nın da kabul etmesinin önü açıldı. UEFA'nın yıllık kongresinde yapılan oylamada, Kosova'nın başvurusu 28 evet ve 24 hayır oyuyla kabul edildi. Kosova Milli Takımı, bundan böyle Avrupa şampiyonalarına katılmak için mücadele edebilecek. Kosova kulüpleri de Avrupa kupalarında mücadele edebilecek. Kosova ayrıca FIFA'ya da üyelik için müracaat edebilecek. Başvurunun kabul edilmesi halinde Kosova 2018 Dünya Kupası grup elemelerine katılacak. Kosova Milli Takımı, iki yıl önce verilen özel izinle dostluk maçları yapabiliyordu. Kosova, Sırbistan'dan bağımsızlığını 2008'de ilan etmişti. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), UEFA Olağan Kongresi'nde tam üyeliği kabul edilen Kosova için tebrik mesajı yayımladı. TFF'nin internet sitesinde yer alan mesajda, şu ifadeler kullanıldı: "Macaristan'ın başkenti Budapeşte'deki kongrede yapılan oylamayla UEFA'nın 55. üyesi olarak kabul edilen dost ülke Kosova'yı tebrik eder, Avrupa futbol ailesinin bir üyesi olmasından duyduğumuz mutluluğu başta Kosova Futbol Federasyonu Başkanı Fadıl Vokri olmak üzere tüm Kosova halkıyla paylaşırız." 43 Nusret Şentürk 1945 yılı Mart ayında Kosova'da zorunlu seferberlik ilan edilmiş.10 Mart 1945 yılında babam ve köyden 2 genç ve yaşlı erkekler zorla alınmışlar, sayı 14 imiş. Bazı erkekler saklanmayı başarmış. Onlardan birisi babamın amcası Rıfat, o katılmamış. Benim anılarım 1945-1965 arası.1944 yılında doğduğum için;1950 yılına kadar çocuk aklı ile ve daha sonra,1950 yılından sonra büyüklerden dinleyerek anılarımı kuvvetlendirdim. Babamın babası ve annesi erken ölmüşler, babam yalnız kalmış. Onu sahiplenen anneannesi, tek başına yaşayan 75 yaşında yaşlı bir kadın imiş. Torunu yani babam 17 yaşına geldiği zaman köyden Hanife isimli bir kız ile evlendirmiş. Bu evlilikten dünyaya 2 çocuk gelmiş, biri kız biri oğlan. Kız ölünce geriye oğlan kalmış o da benim; Nusret Bilibani baba adı Mustafa, anne adı Hanife... 1945 yılı Mart ayında Kosova'da zorunlu seferberlik ilan edilmiş.10 Mart 1945 yılında babam ve köyden 2 genç ve yaşlı erkekler zorla alınmışlar, sayı 14 imiş. Bazı erkekler saklanmayı başarmış. Onlardan birisi babamın amcası Rıfat, o katılmamış. Bu insanlar 27 Mart 1945 senesinde Prizren'den alınıp Arnavutluk üzerinden KukesŞkodra-Bar yoluyla Karadağ'a götürülmüş.Sayıları 8000 civarında Arnavut,Boşnak ve diğer Müslümanlar katledilmiş.Çok az sayıda kişi yaralı olarak kurtulmuş,köyümden kurtulan 5 kişi.Köyümden 9 kişi ise orada şehit kalmış. Onların arasında benim babam da dahil,9 şehit... Rahmetli paranenem dul annemle ve benimle kalmış. Bir sene sonra annem köyden bir başka adamla evlenmiş. Paranenem ve ben bir başımıza kalmışız, böylece bizim kara günlerimiz başlamış. Ailenin geçimini sağlayacak erkek veya genç bayan yoktu... Seferberliğe katılmayan babamın amcalarından olan Rıfat, vatan haini ilan edilmiş. Sene 1945 ormanlarda yaşamaya başlamış. 44 1948 senesinde Sırp güçleriyle çatışmaya girmiş; 6 saat çarpışmış, cephanesi bitince sakladığı son kurşunla kendisini vurmuş, canlı teslim olmamış... Sene 1945-1948 arası geçen yıllarda bizim bütün aile bireyleri işkenceye maruz bırakılmış, hatta bizim bütün köy baskı altında imiş.3 yıl boyunca her gün köylüler Rıfat'ı aramaya mecbur edilmiş. Kardeşleri ve yakın akrabalarına da işkence ediliyormuş. Aileden 3 erkek hapishaneye atılmış kız kardeşinin kocası dahil. Kız kardeşi Fata hamile iken; o aylar kış mevsimi, geceler boyu buz gibi dere sularının içinde saatlerce tutulmuş. Sudan çıkardıkları zaman üzerindeki elbise 10 dakika sonra donuyormuş ve tekrar suya sokuyorlarmış. Bu işkenceler saatlerce sürüyormuş ve günlerce, aylarca, tam üç yıl boyunca. Erkek kardeşlerini ise hapishanede çürütmüşler. Rıfat'a bir Sırp polisi beste yazmış; Oy Rıfate emi sine trazimote tri leta i tri zime... Türkçe tercümesi şöyledir; Ey kara oğlan Rıfat üç yaz üç kıştır seni arıyoruz, bir türlü bulunamadın.1945 senesindeki seferberliğe katılmayan ve Bar katliamından kurtulan Arnavutlar, Boşnaklar ve diğer Müslümanlar 1950 senesine kadar Kosova ve Karadağ ormanlarında av olarak avlanmışlar, cesetleri ise yaban hayvanlarına yem olarak bırakılmış..1940 ve 1950 arası 10 yıl içinde 90 bin Kosovalı erkek öldürülmüş. Bu insanların çoğunun mezarı yok. Nüfüs dairelerinden isimleri silinmemiş, kayıtlarda hala yaşıyor gözüküyorlar. Bu sene(2015) başvurdum babam ve bizim köyden 20 kişi için ancak, nüfus dairesi tarafından ölüm belgeleri bize verilmedi. Birkaç satır 1948 senesinden yazmak istiyorum. O sene komünist partisi ve Tito karar almışlar, Stalin'den ve Sovyetler Birliği'nden ayrılmak için. Bu karardan halk büyük zarar gördü. Halkın genç nüfusundan Sovyetler'de eğitim görenler Moskova'ya sürüldü. Gitmek istemeyen ya da gidemeyecek durumda olanlar hapishaneye atıldılar, çıplak olarak hücrelerde tutuldular, yıllarca işkence gördüler. Bu insanların çoğunluğu eve dönememiş dönenler ise özürlü(delirmiş) olarak dönmüş. Bu insanların içinde bulunanların çoğunun eğitimi en az lise, yüksek okul düzeyinde. Astsubaylar, Subaylar, devlet kademesinde görev yapanlar.. Bu kararın adı; Rezoluciya İn Fobiroa.. Bu karardan dolayı Stalin ve Sovyet Polit Büro Yugoslavya'yı ekonomik ve politik ablukaya almışlar. Yugoslav sınırları kapatılmış, tek açık kalan kapı Avusturya hudutu olmuş. Fakirlik, açlık, hastalıklar diz boyu olmuş, Verem ve Tifo hastalıklarından yeni askere alınanların çoğu telef olmuş. Bu olaya bizzat ben şahit olabilirim. Sene 1950'den sonra Sırbistan parlamentosunda alınan bir karar ile Kosova otonomi bölgesinde silah toplama kampanyası başlatılmış. Bu kampanya sadece Sırp olmayan halka uygulanmış, Arnavut, Boşnak ve diğerlerine. Silahı olanlar ve olmayanlara da yıllarca işkence ve eziyet edilmiş. Babamın amcaları,yaşlılar ve köydeki diğerleri ayda iki haftanın bir haftası işkence görüyor,bir haftası mola veriliyordu.Eve döndüklerinde ise eski usûllerde tedavi görüyorlardı. Koyun, keçi ya da küçük dana kesiliyor; postları işkence görenlerin bedenlerine sarılarak tedavide kullanılıyordu. Hatırladığım kadarıyla postların iç tarafına da pul biber ve tuz karışımı serpiyorlardı ve bu şekilde onların çıplak bedenlerine sarılıyordu.Yaşlı amcalar gözyaşı dökerken dilleri dönmüyordu,acılarını ifade edemiyorlardı. Benim içimde en büyük iz bırakan bu oldu,hala unutamıyorum.. … Gelecek sayı devam edecek… 45 ABONELİK FORMU YAYIN ADI EA SİYASET KULÜBÜ 12 Aylık Yurtiçi Abonelik Bedeli 12 Aylık Yurtdışı Abonelik Bedeli 48 TL 84 $ Adı Soyadı: Adres: TC Posta Kodu: Telefon: Şehir / Ülke: / Cep Telefonu: Faks: e-posta: Ödeme Şekli: Nakit Banka Havalesi Posta Havalesi İMZA TARİH ……………………….. ……/……/20…… Garanti Bankası / Önemli Not: Banka ve Posta Havalesi ile yapılan ödemelerde, ilgili dekontun Abone Formu ile birlikte posta, faks veya e-posta yoluyla abonelik merkezimize ulaştırılması zorunludur. Fiyatlar KDV dahildir. ABONE İŞLERİ Tel/Faks : 0 232 369 88 57 e-posta: [email protected] Adres: 1721 sok. No. 14/1 D. 4 Karşıyaka / İZMİR TÜRKİYE