ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 26
SAYI: 1
YIL: 2009
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof.Dr. Kadir SALTALI
Dekan
Yayın Kurulu
Prof.Dr. Kemal ESENGÜN
Prof.Dr. Sabri GÖKMEN
Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ
Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM
Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER
Yayına Hazırlayan
Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI
BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI
Prof.Dr. Abdurrahman HANAY
Prof.Dr. Zehra SARIÇİÇEK
Prof.Dr. Ali Kerim ÇOLAK
Doç.Dr. Bahattin TANYOLAÇ
Prof.Dr. Ali Osman ÖZDEMİR
Doç.Dr. Hüseyin ŞİMŞEK
Prof.Dr. A. Zafer GÜRLER
Doç.Dr. Vedat CEYHAN
Prof.Dr. Emine Erman KARA
Yrd.Doç.Dr. Emin BARLAS
Prof.Dr. Ergün DEMİR
Yrd.Doç.Dr. Emine TURGUT
Prof.Dr. Fahri YAVUZ
Yrd.Doç.Dr. Halil KIZILASLAN
Prof.Dr. İbrahim YILDIRIM
Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI
Prof.Dr. Hasan Rüştü KUTLU
Yrd.Doç.Dr. Rasim KOÇYİĞİT
Prof.Dr. Kadir SALTALI
Yrd.Doç.Dr. Ümran ENSOY
Prof.Dr. Yaşar AKÇAY
Yrd.Doç.Dr. Yonca YÜCEER
Yazışma Adresi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı
(Yayın Kurulu Başkanlığı)
60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile
özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır.
2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir.
4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere
yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden
alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci
tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir.
9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların
makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz.
11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu
Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir.
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5,
sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract,
anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada
0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime
işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10
sayfayı geçmemelidir.
2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş
harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale
başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde
yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk
harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır.
Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş,
2. Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.).
Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle
yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf
girintisi 0.75 cm olmalıdır.
3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç,
teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır
aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır.
4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı
aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’
kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih
sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla
bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’
başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni
Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme
Metotları (İstatistik Metotları II). A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayın No: 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R.
Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I.
Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil
olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin
içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boşluk bırakılmalıdır.
Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun
kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır.
Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük
olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto,
varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 1-5
Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L.) Çelik Tiplerinde
Köklenme Başarısının Belirlenmesi*
Kenan Yıldız
Çetin Çekiç
Mehmet Güneş
Mustafa Özgen
Yakup Özkan
Yaşar Akça
Resul Gerçekçioğlu
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Çalışmada kara duttan (Morus nigra L) alınan odun, yarı odun ve yeşil çeliklerin köklenme durumu
incelenmiştir. Kontrol grubu yanında, odun ve yarı odun çeliklerinde 6000 ve 7500 ppm, yeşil çeliklerde ise
4000 ve 6000 ppm indol bütirik asit (IBA) uygulamaları yapılmıştır. Odun çeliklerinde, kontrol grubunda
%9.5 oranında köklenme olurken, 6000 ppm IBA uygulamasından %24 oranında köklenme elde edilmiştir.
7500 ppm IBA uygulanan odun çeliklerinin hiç biri köklenmemiştir. Yarı odun çeliklerinde, kontrol
uygulamasından %13.33 oranında bir köklenme elde edilirken bu oran 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan
çeliklerde sırasıyla %60.00 ve %76.67 olarak gerçekleşmiştir. Yeşil çeliklerde ise hormon uygulaması
yapılmayan kontrol çeliklerin %25’i köklenirken, 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerin sırasıyla
%55.9 ve %68.5’i köklenmiştir. Çelik başına kök sayısı, odun çeliklerinde hem kontrol hem de hormon
uygulamasında düşük bulunmuştur. Yarı odun çeliklerinde kök sayısı kontrolde 1.0 iken, 7500 ppm IBA
uygulanan çeliklerde 5.07’ye ulaşmıştır. Yeşil çeliklerde ise kontrol grubunda kök sayısı 4.38 olarak
belirlenirken, bu değer 6000 ppm IBA uygulananlarda 10.33, 7500 IBA uygulananlarda ise 11.34 olarak
tespit edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Çelik, çoğaltma, kara dut, Morus nigra
The Determination of Rooting Success of Different Types of Black Mulberry
(Morus nigra L.) Cuttings
Abstract: In this study, rooting performances of the hardwood, semi hardwood and soft wood cuttings of
black mulberry (Morus nigra L.) were investigated. In addition to control group, hardwood and semi
hardwood cuttings were treated with 6000 and 7500 ppm IBA. Soft wood cuttings were dipped to 4000 and
6000 ppm indole butyric acid (IBA) solutions. While the rooting ratio remained at 9.5%, it was 24% in
hardwood cuttings treated with 6000 ppm. On the other hand, no root formation was observed in the
hardwood cuttings treated with 7500 ppm IBA. Higher rooting ratios were observed in semi hardwood and
soft wood cuttings than hardwood cuttings. The rooting ratios in semi hardwood were 13.33% in control,
60% in 6000 ppm treatment and 76.67% in 7500 ppm IBA treatment. The rates of root formation in soft
wood cutting were 25% in control, 55.9% in 6000 ppm IBA treatment and 68.5% 7500 IBA treatment. The
number of roots per cutting was low in hardwood cutting both with and without hormone. While the average
number of roots per cutting of semi hardwood cuttings was 1.00 in control, it was increased by 7500 IBA
treatment to 5.07. In the soft wood cutting, average 4.38 roots per cutting were formed in control group. The
number of root per cutting in 6000 and 7500 ppm IBA treatments was 10.33 and 11.34, respectively.
Key word: Cutting, propagation, black mulberry, Morus nigra
1. Giriş
Ekonominin bir çok alanında olduğu gibi,
günümüzde meyve yetiştiriciliğinde de standart
ürün elde etmek modern yetiştiriciliğin ön
koşulu durumundadır. Meyvecilikte standart
ürün elde etmenin yolu ise vejetatif çoğaltma
yöntemleri kullanılarak üretilen fidanlardan
geçmektedir. Fidan üretiminde aşı, daldırma,
doku kültürü ve çelikle çoğaltma gibi vejetatif
yöntemlerden biri kullanılmaktadır. Bu
yöntemlerden her birinin kendine özgü avantaj
ve dezavantajları vardır. Çelikle çoğaltma
yöntemi kolay ve pratik olması nedeniyle diğer
vejetatif
çoğaltma
yöntemlerine
göre
üstünlükleri olan bir yöntemdir. Bu nedenle
çelikle çoğaltılması mümkün olan bir çok tür ve
çeşitte fidan üretimi doğrudan bu üretim
metodu ile sağlanmaktadır. Diğer taraftan bütün
meyve türlerinde çelikle çoğaltmadan istenen
başarı düzeyi elde edilememektedir. Bazı
türlerde çelikler kolay köklenirken bazılarında
adventif kök oluşumu düşük seviyelerde
kalmakta veya hiç olmamaktadır. Çelikle
çoğaltmanın pratik öneminden dolayı, çelikle
çoğaltılması zor olan meyve türlerinde
köklenme performansını artırmaya yönelik bir
çok çalışma yapılmış ve yapılmaya devam
etmektedir. Kara dut da bu meyve türlerinden
bir tanesidir.
*Bu çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Bilimsel Projeler Komisyonu tarafından desteklenmiştir.
Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L) Çelik Tiplerinde Köklenme Başarısının Belirlenmesi
Eski çağlarda şarap yapımında kullanılan
kara dut meyvelerinin gerek ekonomik gerekse
besin değerinin anlaşılmasından sonra, son
yıllarda bu meyve türüne olan üretici ve tüketici
ilgisi giderek artmaktadır (Yaltırık, 1988). Kara
dutun
vejetatif
olarak
çoğaltılmasında
karşılaşılan sorunlar nedeniyle artan fidan talebi
karşılanamamaktadır. Aşı ile çoğaltmada iş
gücü gereksiniminin çok olması, farklı
nedenlerden kaynaklanan aşı başarısının düşük
olması
ekonomik
bir
üretimi
sınırlandırmaktadır (Yılmaz, 1992; Özkan ve
Arslan, 1996). Uzmanlaşmış personel ve pahalı
alt yapı ve donanıma ihtiyaç duyulan in vitro
çoğaltma yöntemi için ise günümüzde henüz
kesinleşmiş ve pratiğe aktarılmış bir protokol
bildirilmemiştir (Zakynthinos et al, 2000; Bhau
ve Wakhlu, 2001). Çelikle çoğaltma klonal
rejenerasyon yeteneği olan bitkiler için en ucuz
ve en pratik yöntemdir. Kara dutta çelikle
çoğaltılması konusunda şimdiye kadar yapılan
çalışmalarda farklı sonuçlar alınmıştır (Özkan
ve Arslan, 1996; Koyuncu ve ark., 2004).
Yapılan çalışmaların çoğunda düşük köklenme
yüzdesi elde edildiği bildirilmesine rağmen
(Ayfer ve ark. 1986; Ünal ve ark. 1992;
Koyuncu ve Şenel, 2003; Karadeniz ve Şişman
2004; Koyuncu ve ark,. 2004), bazı
çalışmalarda ise yeterli seviyede bir köklenme
başarısı elde edildiği bildirilmiştir (Yıldız ve
Koyuncu 2000; Erdoğan ve Aygün 2006).
Bu çalışmada, farklı dönemlerde alınan
kara dut çeliklerinin, alttan ısıtmalı, sisleme
sistemine sahip çoğaltma ünitesinde, köklenme
başarılarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Metot
Araştırma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü
araştırma
ve
uygulama
arazisinde
yürütülmüştür. Araştırmada, kara dut türüne ait
odun, yarı odun ve yeşil çelikler kullanılmıştır.
Odun çelikleri 12 Şubat 2007 tarihinde
alınarak alttan ısıtmalı (22±2 °C) perlit
ortamına dikilmiştir. Yeşil çelikler 16 Haziran
2008, yarı odun çelikleri ise 6 Ekim 2008
tarihinde alınarak köklendirme ortamına
dikilmiştir. Dikim öncesinde yeşil çeliklere
kontrol dışında 4000 ve 6000 ppm IBA
uygulaması; yarı odun ve odun çeliklerine ise
6000 ve 7500 ppm IBA uygulamaları
yapılmıştır. Odun çelikleri 15-20 cm
uzunluğunda, yeşil ve yarı odun çelikleri ise 1215 cm uzunluğunda hazırlanmıştır. Yeşil ve yarı
odun çelikleri yapraklı olarak hazırlanmış olup,
transpirasyonla su kaybını en aza indirmek için
sisleme sistemi çalıştırılmıştır. Sisleme,
köklendirme yastıkları üzerine yerleştirilen ve
otomatik olarak kontrol edilebilen başlıklarla 5
dakikada
5
saniye
çalışacak
şekilde
ayarlanmıştır. Köklendirme ortamında odun
çelikleri 90, yeşil ve yarı odun çelikleri ise 60
gün bekletildikten sonra sökülerek köklenme
oranı, çelik başına kök sayıları, kök uzunluğu
ve kök çapları tespit edilmiştir.
Deneme, tam şansa bağlı deneme desenine
göre 3 tekerrürlü olarak kurulmuş ve her
tekerrürde 20 çelik kullanılmıştır.
3. Bulgular
Dinlenme döneminde (12 Şubat 2007)
alınan kara dut odun çeliklerinden elde edilen
köklenme oranı, kök uzunluğu, kök sayısı ve
kök kalınlığı verileri toplu olarak Çizelge 1’de
verilmiştir. Çizelgeden de görüldüğü gibi kış
döneminde alınan odun çeliklerinde köklenme
başarısı düşük oranda gerçekleşmiştir. Kontrol
olarak
kullanılan
çeliklerin
%9.5’inde
köklenme olurken, 6000 ppm uygulanan
çeliklerde köklenme başarısı %24 olarak tespit
edilmiştir. Bu dönemde 7500 ppm IBA
uygulanan çeliklerde köklenme meydana
gelmemiştir.
Çizelge 1. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut odun çeliklerinin köklenme performansları
Köklenme oranı
Kök uzunluğu
Kök kalınlığı
Uygulama
Kök sayısı/çelik
(%)
(mm)
(mm)
Kontrol
9.5 b
2.0 a
16.63 b
1.00 b
6000 ppm IBA
24.0 a
3.5 a
66.64 a
2.03 a
7500 ppm IBA
0.0 c
0.0 b
0.00 c
0.00 c
Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05)
2
K.YILDIZ, Ç.ÇEKİÇ, M.GÜNEŞ, M.ÖZGEN, Y.ÖZKAN, Y.AKÇA, R.GERÇEKÇİOĞLU
Odun çeliklerinde çelik başına kök
sayısı da düşük olmuştur. Uygulanan hormon
dozları da kök sayısında önemli bir artışa
neden olmamıştır. Kök uzunluğu ve kök çapı
ise kontrolle karşılaştırıldığında 6000 ppm
IBA uygulamasıyla önemli derecede artmıştır
(Çizelge 1).
Yaz döneminde (16.07.2008) alınan
yeşil çeliklerde ise daha yüksek köklenme
oranları elde edilmiştir. Yeşil çeliklerde hem
4000 ppm hem de 6000 ppm IBA uygulaması
köklenme oranını kontrole göre önemli
derecede artırmıştır. Bu dönemde alınan
çeliklerde köklenme oranı kontrol grubunda
%25 olarak belirlenirken, 4000 ppm IBA
uygulanan çeliklerde %55.9, 6000 ppm IBA
uygulanan çeliklerde ise %68.5 olarak tespit
edilmiştir (Çizelge 2).
Yeşil çeliklerde çelik başına kök sayısı
kontrolle karşılaştırıldığında, hem 4000 hem de
6000 ppm IBA uygulamasında önemli derecede
bir artış göstermiştir. Aynı şekilde kök uzunluğu
ve kök çapı da hormon uygulamasına bağlı olarak
artış göstermiştir. Her iki hormon dozu arasında
ise köklenme yüzdesi, kök sayısı, kök uzunluğu
ve kök çapı açısından önemli bir fark tespit
edilememiştir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut yeşil çeliklerinin köklenme performansları
Köklenme oranı
Kök uzunluğu
Kök kalınlığı
Uygulama
Kök sayısı/çelik
(%)
(mm)
(mm)
Kontrol
25.0 b
4.38 b
49.35 b
1.45 b
4000 ppm IBA
55.9 a
10.33 a
74.35 a
2.33 a
6000 ppm IBA
68.5 a
11.34 a
75.51 a
2.57 a
Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05)
Ekim ayında alınan yarı odun çeliklerinde
de yine oldukça ümit verici sonuçlar alınmıştır.
Bu dönemde alınan çeliklerde kontrol
uygulamasından %13.33 oranında bir köklenme
elde edilirken, bu oran 6000 ppm IBA
uygulanan çeliklerde %60’a, 7500 ppm IBA
uygulananlarda ise %76.67’ye yükselmiştir.
Yine bu dönemde uygulana IBA’nın her iki
dozu da çelik başına kök sayısı, kök uzunluğu
ve kök çapında önemli artışlara neden olmuştur.
Yarı odunsu çeliklerde 6000 ppm ile 7500 ppm
IBA uygulamaların arasında istatistiki açıdan
fark bulunmamıştır (Çizelge 3).
Çizelge 3. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut yarı odun çeliklerinin köklenme performansları
Köklenme oranı
Kök uzunluğu
Kök kalınlığı
Uygulama
Kök sayısı/çelik
(%)
(mm)
(mm)
Kontrol
13.33 b
1.00 b
43.55 b
0.37 b
6000 ppm IBA
60.00 a
4.88 a
92.86 a
1.46 a
7500 ppm IBA
76.67 a
5.07 a
95.83 a
1.31 a
Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05)
4. Tartışma ve Sonuç
Kara dutta çelikle çoğaltılma konusunda
günümüze kadar yapılan çalışmalardan farklı
sonuçlar alınmıştır. Ünal ve ark. (1992), odun
çeliklerinde en yüksek köklenme oranının
%14.4 olduğunu ifade etmişlerdir. Köklenme
oranı, Karadeniz ve Şişman (2004)’ın yaptığı
çalışmada 2000 ppm IBA uygulaması ile
%23.4’e, Koyuncu ve ark. (2004)’nın yaptığı
çalışmada ise 5000ppm IBA uygulaması ile
%33.3 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuçlar,
çalışmamızda odun çeliklerinden elde etmiş
olduğumuz
başarı
düzeyine
benzerlik
göstermektedir. Nitekim çalışmamızda da odun
çeliklerinde en yüksek köklenme oranı %24 ile
6000 ppm IBA uygulamasından elde edilmiştir.
Diğer taraftan odun çeliklerinde alttan ısıtmanın
köklenme
başarısını
önemli
derecede
arttıracağını bildiren Yıldız ve Koyuncu (2000),
%89’luk köklenme başarısı elde etmişlerdir. Bu
çalışmada da alttan ısıtma uygulanmasına
rağmen başarı düzeyi söz konusu araştırıcıların
belirttiği seviyeye ulaşamamıştır. Bu durum
genotipik farklılık yanında, çelik alma
3
Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L) Çelik Tiplerinde Köklenme Başarısının Belirlenmesi
zamanındaki farklılıktan kaynaklanmış olabilir.
Nitekim bu araştırıcılar, bu başarı düzeyine 3
Kasımda aldıkları çeliklerde ulaşmışlardır.
Çalışmamızda ise odun çelikleri 12 Şubatta
alınmıştır.
Çalışmada odun çeliklerinden istenen
başarı düzeyi elde edilemezken, yeşil ve yarı
odun
çeliklerinden
tatminkar
sonuçlar
alınmıştır. Haziran döneminde alınan yeşil
çeliklerde, 6000 ppm IBA uygulaması ile
köklenme oranı %68.5’e çıkarılabilmiştir. Ekim
ayı başında alınan yarı odun çeliklerinde ise
7500 ppm IBA uygulamasından %76.67
oranında bir köklenme başarısı elde edilmiştir.
Bu başarı seviyesi şimdiye kadar kara dutta
yeşil çelikle yapılan çalışmalardan elde edilen
sonuçlarla karşılaştırıldığında oldukça yüksek
bir seviyedir. Koyuncu ve ark. (2004), kara
dutta yeşil çeliklerle yaptıkları çalışmada hiç
köklenme elde edemediklerini belirtmişlerdir.
Öte yandan Özkan ve Arslan (1996), 6000 ppm
IBA uygulamasında %55 oranında, Erdoğan ve
Aygün (2006) ise %60 oranında bir köklenme
elde ettiklerini bildirmişlerdir.
Aynı uygulamalardan bu denli farklı
sonuçların elde edilmesi genotipik farklılık
yanında, çelik alınan ana bitkinin yaşı,
beslenme durumu gibi faktörlerin etkisinden
kaynaklanmış olabilir. Hatta aynı bitkiden
alınan çeliklerin ağaç üzerindeki yeri ve çeliğin
sürgünün hangi kısmından alındığı bile
köklenme oranını etkileyebilmektedir. Nitekim
Erdoğan ve Aygün (2006), kara dutta yeşil
çeliklerle
yaptıkları
çoğaltmada
aynı
uygulamanın tekerrürleri arasında bile önemli
derecede farklılıklar olduğunu bildirmişlerdir.
Çelikle çoğaltmada, köklenme oranı
yanında kök kalitesi de önemli bir parametredir.
Çünkü
köklenen
çeliklerin
köklenme
ortamından alındıktan sonraki performansları
büyük oranda kök kalitesine bağlıdır. Bu
amaçla köklenen çeliklerde kök kalitesini
belirlemek için çelik başına kök sayıları, kök
uzunluğu ve kök çapları da belirlenmiştir.
Köklenme yüzdesi gibi, çelik başına kök sayısı
yeşil ve yarı odun çeliklerine göre odun
çeliklerinde daha düşük bulunmuştur. Odun
çeliklerinde, çelik başına ortalama 3.5 adet
olarak 6000 ppm uygulamasında elde edilen
kök sayısı, Yıldız ve Koyuncu (2000)’nun 7.4
adet, Koyuncu ve ark. (2004)’nın 8.0 adet
olarak belirledikleri değerlerden düşük;
Koyuncu ve Şenel (2003)’in 2.2 adet olarak
buldukları değere ise benzerlik göstermektedir.
Yeşil çeliklerde ise çelik başına kök sayısı
kontrol uygulamasında 4.38 iken, 6000 ppm
IBA uygulanan çeliklerde bu değer 11.34 olarak
belirlenmiştir. Bu değer Özkan ve Arslan
(1996)’ın 4.34 olarak belirtikleri değerden
oldukça yüksek, Erdoğan ve Aygün (2006)
tarafından belirlenen 12.95’lik değere ise
benzerlik göstermiştir. Çalışmada, yarı odun
çelikleriyle
yapılan
denemde
kontrol
uygulamasında çelik başına kök sayısı 1.00
iken, 7500 ppm uygulamasında 5.07 olarak
belirlenmiştir.
Çeliklerde kök uzunluğu ve kök kalınlığı,
her üç dönemde de hormon uygulaması ile
önemli derecede artmıştır.
Sonuç olarak, bu çalışmayla kara dutların
çelikle ticari olarak çoğaltılabileceği sonucuna
varılmıştır. Literatürde bu konuda farklı
sonuçların alınmış olması, köklendirme
ortamındaki ekolojik koşuların farklılığı
yanında çelik alma zamanlarındaki farklılıkların
bir sonucu olabilir. Ekolojik şartlara bağlı
olarak,
uygun çelik alma
zamanının
belirlenmesine yönelik yapılacak çalışmalarla
kara dut çeliklerinde
köklenme başarısı
artırılabilir. Çalışmamızda uygulanan farklı
hormon dozlarında; özellikle yeşil ve yarı odun
çeliklerdeki köklenme başarılarında istatistiki
açıdan fark olmamasına karşın, doz artışıyla
köklenme yüzdesinin arttığı gözlemlenmiştir.
Dolayısıyla ticari olarak yapılacak çoğaltmada,
hormon dozunun belirlenmesinde, girdi
maliyeti ve elde edilecek köklü fidan gelirleri
de göz önüne alınmalıdır.
Kaynaklar
Alexandrow, A., 1988. Effect of temparature on the
rooting of ripe wood mulberry cutting. Plant Sci.,
XXV(2), 56-68.
Ayfer M., Gülşen, Y. ve Kantarcı, M., 1986. Ayaş
dutunun çelikle çoğaltımı üzerine bir araştırma. Ank.
Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, 35: 289-297, Ayrı Basım.
4
Baksh, S., Mir, M.R., Darzi, G.M ve Khan, M.A., 2000.
Performance of hard wood stem cuttings of mulberry
genotypes under temperate climatic conditions of
Kashmir. Indian J. Seric. 39(1): 30-32.
Bhau, B.S ve Wakhlu, A. K., 2001. Effect of genotype,
explant type and growth regulators on orgonogenesis
in Morus alba. Plant Cell Tiss. Org. Cult., 66:25-29.
K.YILDIZ, Ç.ÇEKİÇ, M.GÜNEŞ, M.ÖZGEN, Y.ÖZKAN, Y.AKÇA, R.GERÇEKÇİOĞLU
Erdoğan, V. ve Aygün, A., 2006. Kara dutun (Morus nigra
L) yeşil çelikle çoğaltılması üzerine bir araştırma. II.
Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu, 172-175
(14-16 Eylül 2006)
Karadeniz, T. ve Şişman, T., 2004. Beyaz dut ve kara
dutun meyve özellikleri ve çelikle çoğaltılması.
Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu
Kitabı, 428-432, Trabzon.
Konarlı, O., Çelebioğlu, G. ve Çıragil., N. 1977. Yaprak
dut çeşitlerinin odun çeliği ile üretilmesi. Bahçe,
8(2): 35-40.
Koyuncu, F. ve Şenel, E. 2003. Rooting of black mulberry
(Morus nigra L.) hardwood cuttings. J. Fruit Ornam.
Plant Res., 11: 53-57.
Koyuncu, F. Emel, V. ve Çelik, M., 2004. Kara dut
(Morus nigra L) çeliklerinin köklenmesi üzerine
araştırmalar. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler
Sempozyumu, 23-25 Ekim, Ordu.
Özkan, Y. ve Arslan, A., 1996. Kara dut’un (Morus nigra
L.) odun ve yeşil çelikle çoğaltılması üzerine
araştırmalar. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 13(1):
15-27.
Soylu, A., Akbudak, B., Gümüş, C. ve Mert, C., 1997.
Değişik uygulamaların “Ichinosa” dut odun
çeliklerinin köklenmesi üzerine etkileri. I.
Köklendiricilerin etkileri. U.Ü. Ziraat Fakültesi
Dergisi, 13: 11-20.
Ünal, A., Özçağıran,R. ve Hepaksoy, S., 1992. Kara dut ve
mor dut çeşitlerinde odun çeliklerinin köklenmesi
üzerinde bir araştırma. I. Ulusal Bahçe Bitkileri
Kongresi, Cilt 1, 267-270, İzmir.
Yaltırık, F., 1988. Dendroloji Ders Kitabı II.
Angiospermae (Kapalı tohumlular) Bölüm 1. İstanbul
Üniv. Orman Fak. Yay. No:390.
Yıldız, K. ve Koyuncu, F., 2000. Kara dutun (M. nigra L.)
odun çelikleri ile çoğaltılması üzerine bir araştırma.
Derim, 17(3): 130-135.
Yılmaz, M., 1992. Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği.
Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana, 151 s.
Zakynthinos, G. Kolovou, A. ve Rouskas D., 2000. The
explant type and hormones combination on Morus
nigra
micropropagation
Cost
843,
WGI,
Developmental Biology of Regeneration. 1. Meeting
12-15 Geisenheim, Germany.
5
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 7-11
Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin
Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi
Yemliha Edizer 1
Fatih Hancı 2
Mehmet Güneş 1
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
2- Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova
Özet: Bu araştırma, Kastamonu ilinde doğal olarak yetişen ve anaçlık özelliği iyi olan bazı kuş kirazı
tiplerinin çimlenme özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 2007-2008 yıllarında yürütülmüştür. Materyal
olarak, Devrekani ilçesi Kızacık ve Kuz köylerinden temin edilen 4 tip ile Bozkurt ilçesi Esentepe köyünden
temin edilen 3 tipe ait tohumlar kullanılmıştır. Tohumlar, canlılık testi sonrası GA3’in, 0 (kontrol), 500, 1000
ve 1500 ppm dozlarında, 24 saat süreyle bekletilmiş ve katlama ortamına konulmuştur. Tohumlar, katlama
ortamından 60., 75., 90., 105. ve 120. günlerde çıkartılarak, çimlendirme ortamına alınmış ve çimlenme
özellikleri belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre değişik GA3 dozlarının, çimlenme özelliklerine
etkisinin, katlama süresi ve tiplere göre değiştiği tespit edilmiştir. En yüksek çimlenme oranı, Tip-E’de 1000
ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlama sonrası % 90 olarak saptanmıştır. Bütün tiplerde
çimlenmenin en erken 2. günden itibaren başladığı ve Tip-E dışında 8. günden sonra hiç çimlenme
gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre çalışılan tiplerde genel olarak 1000 ppm GA3
çözeltisinde 24 saat beklettikten sonra 105 gün boyunca +4°C’de katlama uygulamasının tavsiye
edilebileceği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Prunus avium L., kuş kirazı, GA3, katlama, çimlenme
Determination of Seed Germination of Some Wild Cherry (Prunus avium L.)
Genotypes Grown in Kastamonu Province
Abstract: This research was carried out in 2007 and 2008 to determine of the germination characteristics of
seven wild cherry genotypes naturally grown in Kastamonu region, which have good capability as rootstock.
Four of these genotypes used in the study were obtained from Kızacık and Kuz villages in Devrekani and
three of them were collected from Esentepe village in Bozkurt. The seeds were treated with 0, 500, 1 000 and
1 500 ppm doses of GA3 for 24 hours and transferred on stratification media after viability tests. Seeds were
taken from stratification media on 60th, 75th, 90th, 105th and 120th days and transferred the germination media.
Effect of different GA3 doses on germination capacity were also varied by the stratification period and
genotypes. The highest germination rate was obtained from the seeds of Genotype-E that treated 1 000 ppm
GA3 + 105 days stratification (% 90,00). The dose of 1000 ppm GA3 application and 105 days of
stratification period were advisable. In all genotypes, the earliest germination began at 2nd day and no
germination was obtained after 8th day except type-E.
Key Words: Prunus avium L., wild cherry, GA3, stratification, germination
1. Giriş
Anavatanı Güney Kafkasya, Hazar Denizi
civarı ve Kuzey Doğu Anadolu olan kirazın
(Eriş ve Barut, 2000), başlıca üretici ülkeleri;
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İran,
Romanya, İtalya ve İspanya’dır. 2007 yılı
verilerine göre dünya kiraz üretimi 1.995.751
ton olup bunun 392.001 tonu (%19,64)
ülkemizde gerçekleşmiştir (Anonim, 2007a).
Anavatanı olmasının getirdiği avantaj,
kiraza Türkiye’de geniş bir yayılma alanı
sağlamıştır. Bunun dışında, halkın severek
tükettiği bir meyve türü olması da kirazın
yayılma alanının artmasında etkili olmuştur.
Ancak, ülkemizde özellikle son 10 yıldır kiraz
üretiminde görülen artış; esas olarak dış
pazarda yakaladığı taleple açıklanmaktadır
(Öztürk ve ark., 2005). Meyve üretiminde
gerçekleşen yıllık artış hızı incelendiğinde
kirazın ülkemizdeki üretim artış hızının
(%3,87), dünya geneli (%0,86) artış hızından
çok daha fazla olduğu görülmektedir. Buna
bağlı olarak Türkiye’nin dünya kiraz üretimi
içerisindeki payı da sürekli artmaktadır.
Ülkemiz ve dünya meyveciliğinde, bu
denli büyük yere sahip olan kirazın, çoğaltımı
konusu oldukça önem arz etmektedir.
Meyvecilikte çoğaltma, generatif veya vejetatif
yolla yapılmaktadır. Generatif çoğaltmada
tohum kullanmaktadır. Ancak bu yöntemle
elde edilen yeni bireyler, ebeveynlerinin
Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi
istenen
özelliklerini
büyük
ölçüde
yansıtmamaktadır. Bu nedenle generatif
çoğaltma daha çok anaç elde etmek için
kullanılır. Birçok meyve türünde olduğu gibi
kirazda da ağırlıklı olarak vejetatif çoğaltma
yöntemi kullanılmaktadır. Kirazda en uygun
vejetatif çoğaltma metodu, aşı ile çoğaltmadır.
En uygun aşı şekli ise, durgun göz aşısıdır (Eriş
ve Barut, 2000).
Değişik koşullara iyi adapte olabilen,
standart çeşitlerle uyuşma durumu bilinen
anaçların temini ve meyvecilikte kullanımı
konusunda ülkemiz meyveciliğinde ciddi
sorunlar bulunmaktadır (Çelik, 1983). Çöğür
anaçlarını elde etmede, özellikle sert çekirdekli
meyve türlerinin tohumlarında, çimlenme ve bir
örnek materyal elde etme problemlerinin
yaşandığı; yabani meyve türlerine ait
tohumların, uzun yıllar devam eden doğal
seleksiyonlar sonucunda çevre şartlarına ve
hastalıklara daha dayanıklı olduğu ve birbirine
oldukça benzer çöğürler meydana getirdiği, bu
yüzden
fidancılık
kuruluşlarının
damızlıklarının, yabani meyve türlerinin en
uygun tiplerinden selekte edilerek kurulması
gerektiği bildirilmiştir (Güleryüz, 1991).
Tarım
ve
Köyişleri
Bakanlığı’nca
oluşturulan Fidan Kayıt Sistemi verilerine göre,
ülkemizde 2003-2007 yılları arasında, kayıtlı
kiraz fidanı üretiminde, ortalama %40,19
oranında anaç olarak kuş kirazı kullanılmıştır
(Anonim, 2007b).
Kuş kirazı anaçları, mahlep (P. mahaleb)
anaçlarına göre daha yüzlek köklü ağaçlar
meydana getirmesi nedeniyle taban suyu
problemi olan ve ağır topraklarda rahatlıkla
kullanılabilmektedir. Ayrıca çeşitlerle uyuşması
oldukça iyidir (Özçağıran ve ark., 2003).
Ülkemizin Karadeniz Bölgesinde, orman
kenarlarında ve nadiren de sık karışık
ormanlarda, fertler, küçük gruplar veya sıralar
halinde kuş kirazı ağaçları bulunmaktadır.
Genelde düşük rakımlı sahaları tercih eden bu
türün fertlerine, ülkemizde, 1700 m’li
yükseltilere kadar rastlanabilmektedir (Yaman,
2003). Kastamonu il genelinde, özellikle Küre,
Devrekani ve Bozkurt ilçeleri sınırları
içerisindeki orman alanlarında doğal olarak
yetişmiş bol miktarda kuş kirazı (P. avium L.)
ağacı mevcuttur. Bunlardan yerleşim yerlerine
yakın olan bazılarının üzerine geçmiş yıllarda
değişik çeşitler aşılanmış olmasına rağmen,
birçoğu aşısız olarak doğal ortamlarında
8
varlığını sürdürmektedir. Bu çalışmanın amacı,
anaçlık özellikleri ön plana çıkan bazı kuş
kirazı tiplerinin tohumlarında canlılık ve
çimlenme özelliklerini ortaya koymaktır.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmanın materyalini, Kastamonu ili
Devrekani ve Bozkurt ilçelerinde doğal yayılış
gösteren kuş kirazı (P. avium L.) tohumları
oluşturmuştur. Bu amaçla 2006 ve 2007
yıllarında saha taraması yapılarak, herhangi bir
hastalık belirtisi göstermeyen, gelişimi iyi, yedi
adet kuş kirazı ağacı belirlenmiştir. Her ağaç bir
tip olarak kabul edilmiştir. Belirlenen tiplerin
koordinatları tespit edilmiş ve gövdeleri
belirgin şekilde işaretlenmiştir. Kuşların olgun
meyvelerin tümünü toplama riski söz konusu
olduğundan (Eşen ve ark., 2005), meyveler tam
olgunlaştığında toplanmış, dolayısıyla tohum
toplama tarihleri farklılık arzetmiştir.
Toplanan meyveler etli kısımlarından
ayrılmış, yıkanarak gölge ve serin bir yerde
kurutulmuştur. Kurutulan çekirdekler, bez
torbalar içinde, serin ve havadar bir ortamda
saklanmıştır. Çalışmada tüm uygulamalar
kabuklu tohumlarda denenmiştir.
Tohumların
canlılık
durumlarını
belirlemek amacıyla, tetrazolium ve çıplak
embriyo testleri yapılmıştır. Bu amaçla, her
tipten rastgele 100’er adet çekirdek ayrılmıştır.
Ayrılan çekirdeklerin sert kabukları, tohumlara
zarar vermeyecek şekilde kırılmıştır. Çıkarılan
tohumlar 24 saat süreyle suda bekletilerek
şişmeleri beklenmiştir. Daha sonra tohum
kabukları (testa) steril toplu iğne yardımıyla
soyulmuştur. Tetrazolium testi için, her tipten
50 adet embriyo beherlere konmuş ve bunların
üzerine tamamen örtünceye kadar, 2,3,5
Trifeniltetrazolium kloridin bu test için önerilen
%1’lik eriyiği ilave edilmiştir. Işık ortamında
bozulmayı önlemek amacıyla alüminyum folyo
ile sarılarak, 23±1 ºC’de 24 saat süreyle
bekletilmişlerdir. Geriye kalan, testaları
soyulmuş 50’şer adet embriyoya çıplak embriyo
testi uygulanmıştır. Bu amaçla embriyolar,
steril petri kaplarına konulan nemli kurutma
kağıtlarıyla oluşturulmuş, 21±2 °C’deki,
kontrollü oda koşullarında çimlendirme
ortamına alınmıştır. Embriyoların çimlenme
durumları 14 gün boyunca gözlemlenmiştir
(Özçağıran, 1979).
Tohumlara, çimlenmeyi teşvik etmek
amacıyla, katlama yapılmadan önce GA3’in 0
Y.EDİZER, F.HANCI, M.GÜNEŞ
(kontrol), 500, 1000 ve 1500 ppm dozları
uygulanmıştır. Bu amaçla, her tipten 12 adet
50’şerli tohum grubu oluşturulmuş, üç tekerrür
esasına göre, her üç grup, bir farklı GA3
uygulamasına maruz bırakılmıştır. Tohumların
çözeltide bekletilme süresi 24 saat olmuştur.
Ortam sıcaklığı ise 21±2°C olacak şekilde
ayarlanmıştır. Her uygulama sonrasında
tohumlar 4±1°C sıcaklıkta 60, 75, 90, 105 ve
120 gün süre ile katlamaya alınmıştır. Katlama
ortamı olarak tarım perliti kullanılmıştır. Her
biri 50 adet tohum içeren gruplar, delikli plastik
kaseler içerisinde, bir kat nemli perlit bir kat
tohum olacak şekilde ve buzdolabında
bekletilmiştir. Katlama süresi boyunca zaman
zaman ortamının havalandırılması sağlanmış ve
nem kontrolleri yapılmıştır. Çimlendirme
testleri sıcaklığı 21±2°C ve nispi nemi %70-80
olan kontrollü oda koşullarında, 14 günlük
periyotlar halinde gerçekleştirilmiştir (AOSA,
2004).
Çimlendirme, nemlendirilmiş kurutma
kağıdı yerleştirilmiş steril petri kaplarında
yapılmıştır. Katlama süresi sonunda tohumlar
hiçbir işlem uygulanmadan çimlendirmeye
alınmışlardır.
Deneme sonrasında her bir
uygulama için tiplere ait çatlama oranı (%),
çimlenme oranı (%) ve çimlenme hızı
katsayıları belirlenmiştir (Özçağıran, 1979;
Hartmann, 1997).
3. Araştırma Bulguları
3.1. Tetrazolium Testi Sonuçları
Tetrazolium testi sonucunda, embriyoların
boyanma dereceleri, tam boyanmış, ¾’ü
boyanmış, radisili boyanmış (½’si), az
boyanmış (½’den daha az), boyanmamış olarak
gruplandırılmıştır (Özçağıran, 1979). Öztunç
(1986)’a atfen Çetinbaş (2004)’ın kullandığı
ayrım skalasına göre, tamamen boyananlar ve
¾’ü boyanmış olanlar canlı, radisili boyanmış
(½’si), az boyanmış (½’den daha az) ve hiç
boyanmamış olanlar ise cansız tohumlar olarak
yorumlanmıştır. Buna göre, tetrazolium testi
sonucunda en düşük canlılık oranı Tip-B ve
Tip-G’ye ait olan tohumlarda tespit edilmiştir
(%80). En yüksek canlılık oranı ise Tip-F’ye ait
tohumlarda %96 oranında tespit edilmiştir
Tetrazolium testi (TTC) sonuçları Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1. Kuş kirazı tohumlarına ait TTC canlılık testi
sonuçları (%)
Boyanma
Tipler
dereceleri
A
B
C
D
E
F
G
Tamamı
28 22 24 34 30 38 28
boyanmış
64 58 58 60 64 58 52
¾’ü boyanmış
Radisili
4
6
6
4
2
2
10
boynmış (½’si )
Az boyanmış
2
6
4
0
2
0
6
(½’den az)
Boyanmamış
2
8
8
2
2
2
4
Canlılık oranı
(%)
92
80
82
94
94
96
80
3.2. Çıplak Embriyo Testi Sonuçları
Çizelge 2’deki sonuçlara göre, en düşük
canlılık oranı Tip-B ve Tip-G’ye ait tohumlarda
(%82), en yüksek canlılık oranı ise Tip-F’ye ait
tohumlarda (%96) tespit edilmiştir.
Çizelge 2. Çıplak Embriyo Testi Sonuçları
Tiplerin canlılık oranları (%)
A
B
C
D
E
F
94
82
84
94
94
96
G
82
3.3. Çatlama Oranlarına Ait Sonuçlar
Araştırma sonucunda, çatlama oranlarının,
tiplere göre farklılık gösterdiği, ancak bütün
tipler için en yüksek çatlama oranlarının 105 ve
120 gün katlanan tohumlarda, 1000 ve 1500
ppm GA3 uygulamasından elde edildiği
görülmüştür. Tüm uygulamalar ve tipler göz
önüne alındığında, en yüksek çatlama, 1000
ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlanan
Tip-E’ye ait tohumlarda ve %100 oranında
gerçekleşmiştir.
3.4. Çimlenme Oranlarına Ait Sonuçlar
En yüksek çimlenme oranları, Tip-A’da
1000 ve 1500 ppm GA3 +105 gün katlama ile
1500
ppm
GA3+120
gün
katlama
uygulamalarında; Tip-B ve Tip-C’de 1000 ppm
ve 1500 ppm GA3+120 gün katlama
uygulamasında; Tip-D’de 500 ppm, 1000 ppm
ve 1500 ppm GA3 +105 gün katlama ile 1000
ppm GA3+120 gün katlama uygulamalarında;
Tip-E’de 500 ppm, 1000 ppm ve 1500 ppm
GA3+105 ve 120 gün katlama uygulamalarında;
Tip-F’de 1000 ppm GA3+105 ve 120 gün
katlama uygulamasında; Tip-G’de 1000 ppm ve
1500 ppm GA3+105 ve 120 gün katlama
uygulamalarından elde edilmiştir.
9
Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi
Her bir tip için, bütün uygulamaların,
çimlenme oranlarına etkileri, Çizelge 3’te
sunulmuştur. Denemenin tamamında, en yüksek
çimlenme oranı, Tip-E’ye ait tohumlarda, 1000
ppm GA3 ve 105 gün katlama uygulamasından
elde edilmiştir (%90). GA3 uygulanmamış
kontrol grubu tohumlarda ise en yüksek
çimlenme oranı Tip-E’ye ait tohumlarda ve 120
gün katlama uygulamasından elde edilmiştir
(%40). Tüm tipler için, ortalama çimlenme
oranlarına ait sonuçlar Çizelge 4 ve Çizelge 5’te
sunulmuştur. Çizelge 4 incelendiğinde, tüm
tiplerin ortalama çimlenme oranlarına göre, en
iyi katlama süresinin 105 ve 120 gün olduğu
anlaşılmaktadır. Çizelge 5 incelendiğinde ise
uygulanan GA3 dozlarından en iyi sonucun
1000 ppm GA3 uygulamasından elde edildiği
anlaşılmaktadır. Tüm uygulamalara ait tiplerin
ortalama çimlenme oranları Çizelge 6’da
sunulmuştur. Buna göre en yüksek ortalama
çimlenme oranı, Tip-E’ye ait tohumlarda
(%41,76) ve Tip-F’ye ait tohumlarda (%37,50)
gerçekleşmiştir.
Çizelge 3. Deneme süresince elde edilen çimlenme oranlarının toplu sonuçları (%)
Katlama
Tipler
GA3 dozu
süresi
( ppm)
A
B
C
D
E
(gün)
Kontrol
0,00e
0,00g
0,00g
0,00g
0,00e
500
0,00e
0,00g
6,67fg
3,33fg
6,67ef
60
1000
3,33e
10,00efg
3,33fg
26,67cd
43,33b
1500
3,33e
0,00g
3,33fg
20,00cde 23,33bcd
Kontrol
0,00e
0,00g
0,00g
0,00g
0,00e
500
0,00e
10,00efg
6,67fg
6,67efg
10,00def
75
1000
0,00e
20,00cde 13,33efg 16,67cdef 16,67cde
1500
13,33cde 10,00efg
6,67fg
13,33defg 33,33bc
Kontrol
6,67e
3,33fg
6,67fg
20,00cde
0,00e
500
13,33cde
6,67efg
6,67fg
30,00bcd
43,33b
90
1000
13,33cde 16,67def
26,67de
53,33ab
76,67a
1500
10,00de
20,00cde
10,00fg
36,67bc
43,33b
Kontrol
26,67bcd 23,33bcde 20,00def 23,33cde
36,67b
500
33,33ab 33,33abcd 33,33bcd
70,00a
73,33a
105
1000
53,33a*
40,00abc
50,00ab
73,33a
90,00a
1500
53,33a
43,33ab
50,00abc
70,00a
76,67a
Kontrol
30,00abc 33,33abcd 26,67cde 23,33cde
40,00b
500
33,33ab 33,33abcd 30,00bcde
66,67a
73,33a
120
1000
50,00ab
50,00a
60,00a
66,67a
76,67a
1500
53,33a
53,33a
60,00a
50,00ab
70,00a
Ortalama
19,83
20,33
21,00
33,50
41,67
F
G
0,00h
0,00f
6,67gh
6,67ef
30,00cdef
6,67ef
13,33fgh
30,00bc
0,00h
0,00f
20,00efg 20,00cde
46,67bc
23,33c
23,33defg 13,33cdef
23,33defg
3,33f
33,33cde 13,33cdef
66,67ab
46,67ab
30,00cdef 46,67ab
36,67cde
23,33cd
43,33bcd 50,00ab
83,33a
70,00a
66,67ab
66,67a
33,33cde
26,67bc
46,67bcd 46,67ab
80,00a
66,67a
66,67ab
63,33a
37,50
31,17
Ort.
0,00
4,29
17,62
13,33
0,00
10,48
19,52
16,19
9,05
20,95
42,86
28,10
27,14
48,09
65,71
60,95
30,48
47,14
64,29
59,52
* Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki farklar istatistiksel olarak önemlidir (Duncan çoklu karşılaştırma testi, P<0,05)
Çizelge 4. Katlama sürelerinin karşılaştırılması
Katlama süresi (gün)
Çimlenme oranı (%)
60
8,80d
75
11,55c
90
25,24b
105
50,48a*
120
50,36a
* Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki
farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu
karşılaştırma testi, P<0,05).
Çizelge 5. GA3 dozlarının karşılaştırılması
GA3 dozu (ppm)
Çimlenme oranı (%)
0 (Kontrol)
13,33d
500
26,19c
1000
42,00a*
1500
35,62b
* Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki
farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu
karşılaştırma testi, P<0,05).
10
Çizelge 6. Tüm uygulamalara göre tiplerin ortalama
çimlenme oranları (%)
Tip
Çimlenme oranı (%)
A
19,83c
B
20,33c
C
21,00c
D
33,50b
E
41,66a*
F
37,50a
G
31,16b
* Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki
farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu
karşılaştırma testi, P<0,05).
4. Tartışma ve Sonuç
Kastamonu yöresinde doğal olarak yetişen
bazı
kuş
kirazı
tiplerinin,
çimlenme
özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yürütülen
Y.EDİZER, F.HANCI, M.GÜNEŞ
bu çalışmada, tüm uygulama ve gözlemler her
tip için ayrı olarak değerlendirilmiştir.
Çalışmamızda,
çimlenme
özellikleri
araştırılan yedi tipe ait tohumların da, farklı
ekim öncesi uygulamalarda çatlama ve
çimlenme
performanslarının
değişiklik
gösterdiği tespit edilmiştir. Örneğin, 1000 ppm
GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlanan TipE’ye ait tohumlarda çatlama oranı %100
olurken, Tip-B ve Tip-C’de bu oran %66,67
olmuştur. Aynı şekilde 1500 ppm GA3
uygulandıktan sonra 105 gün katlanan Tip-G’ye
ait tohumlarda çimlenme oranı %86,67, TipC’ye ait tohumlarda ise %53,33 olmuştur.
Çalışmamızda, en yüksek çatlama ve
çimlenme oranı için, tüm GA3 dozlarında, en
ideal katlama süresinin, tiplere göre değişmekle
birlikte ağırlıklı olarak (Tip-A, Tip-B, Tip-C, ve
Tip-G için) 105 ve 120 gün olduğu tespit
edilmiştir. Bazı tipler için ise (Tip-D, Tip-E, ve
Tip-F), 105 ve 120 gün katlamayla birlikte, 90
günlük katlamanın da, bazı GA3 dozlarında
yüksek çatlama ve çimlenmeye neden olduğu
belirlenmiştir. Bu sonuçlar, çimlenme oranının,
aynı türün değişik orijinleri arasında, tohum
kaynakları arasında, tohum kaynakları içinde ve
bireyler arasında farklılık gösterebileceği tezini
doğrulamaktadır. Bununla birlikte genelde en
yüksek çimlenme oranları 105 ve 120 gün
katlanmış tohumlarda elde edilmesine rağmen,
bu gruptaki kontrol ve 500 ppm GA3
uygulamalarında düşük sonuçların alınması,
tohumlarda dinlenmenin kırılması için birkaç
uygulamanın beraber yapılması gerekliliğini
göstermektedir.
Tiplerin çimlenme hızları incelendiğinde,
bütün tiplerde çimlenme en erken 2. günden
itibaren başlamış ve Tip-E dışında 8. günden
sonra hiç çimlenme gerçekleşmemiştir.
Ortalama olarak en yüksek çimlenme 2., 3. ve
4. günlerde gerçekleşmiştir.
Ülkemizin zengin tabii florası içerisinde
bulunan yabani türlerin, yetiştiricilik amacına
uygun değişik tiplerinden, yapılacak seleksiyon
çalışmalarıyla,
fidancılık kuruluşlarımızın
istenen miktar ve kalitede anaçlık tohum
bulamama sorunu ortadan kaldırılabilecektir.
Yürüttüğümüz bu çalışmada elde ettiğimiz
bulgular, Kastamonu yöresinde birçok tip
arasından seçilen yedi kuş kirazı tipinin, aynı
ön işlemler uygulanmasına rağmen, çatlama ve
çimlenme oranları ile çimlenme hızı
katsayılarının birbirinden farklı olduğunu
göstermektedir.
Buna
göre,
fidancılık
kuruluşlarının, tohum kaynaklarını rastgele
belirlememeleri gerektiği, değişik ön işlemler
uygulayarak yüksek çimlenme oranına sahip
tipleri seçmeleri gerektiği tavsiye edilebilir.
Araştırma bulgularına göre bu tiplerde genel
olarak 1000 ppm GA3 çözeltisinde 24 saat
beklettikten sonra 105 gün boyunca +4°C’de
katlama uygulamasının yapılması tavsiye
edilebilir.
Kaynaklar
Anonim, 2007a. Food and Agriculture Organization of the
United Nations, http://faostat.fao.org (01.09.2008).
Anonim, 2007b. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Fidan
Kayıt Sistemi.
AOSA, 2004. Seedling Evaluation Handbook. Assoc. of
Official Seed Analysts. No: 35, USA.
Çelik, M., 1983. Meyve Yetiştiriciliğinde Anacın Önemi
ve Türkiye Meyveciliğinde Anaç Sorunu, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 886, 29
s, Ankara.
Çetinbaş, M., 2004. Bazı Kimyasal Uygulamaların ve
Katlamanın Kuş Kirazı (P. avium), Tohumlarının
Çimlenme Yeteneği Üzerine Araştırmalar. (Y.
Lisans Tezi), Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen
Bil. Ens., Bahçe Bit. ABD, Isparta.
Eriş, A., ve Barut, E., 2000. Ilıman İklim Meyveleri –1,
Uludağ Üniversitesi Ders Kitabı No: 6, 83 s, Bursa
Eşen, D., Yıldız, O., Kulaç, Ş. ve Sargıncı, M., 2005.
Türkiye Ormanlarının İhmal Edilen Değerli Yapraklı
Türü: Yabani Kiraz. TMMO Orman Mühendisleri
Odası Dergisi, 42, 4-6 s.
Güleryüz, M., 1991. Ülkemizde Meyve Fidancılığında
Anaç Sorunu ve Dünyada Anaç Islahı İle İlgili
Çalışmalar. Türkiye I. Fidancılık Sempozyumu,
273-285 s, Ankara.
Hartmann, H.T., Kester, D.E., Davies, Jr.F. and Geneve,
R.L., 1997. Plant Propagation Principles and
Practies. Sixth Edition, Prentice Hall, New Jersey.
Özçağıran, R., 1979. Meyve Ağaçlarını Çoğaltmanın
Biyolojik Esasları. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yüksek Lisans Dersi Notu.
Özçağıran, R., Ünal, A., Özeker, E. ve İsfendiyaroğlu, M.,
2003. Ilıman İklim Meyve Türleri. Sert Çekirdekli
Meyveler Cilt I. Ege Üniversitesi Zir. Fak. Yayınları
No: 553, 161-164, s İzmir.
Öztürk, F.P., Karamürsel, D., Bayav, A. ve Öztürk, G.,
2005. Türkiye'de Kiraz Üretimi, Pazarlaması ve Dış
Satım Potansiyeli, IV. GAP Tarım Kongresi, 21-23
Eylül, Şanlıurfa. Bildiriler kitabı 1. Cilt. 225-231 s.
Yaman, B. 2003. Yabani Kiraz (Cerasus avium L.). G.Ü.
Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 3, No 1, 114-122 s.
9
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 13-18
Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık
Parazitlerinin Kullanılması
Emine Turgut
Gülistan Özgül
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bolümü, 60240 Tokat
Özet: Parazitlerin pek çoğu karmaşık yaşam döngüsüne ve farklı yaşam evrelerine sahip canlılardır. Bu
yaşam döngülerinde parazitler farklı ihtiyaçlara sahip olup çevresel değişimlere de hassastırlar. Bunlardan
dolayı da parazitler, çeşitli şekillerde ortaya çıkan çevresel kirlilikle etkileşim halindedirler. Bu çevrede
gerçekleşen değişimler enfeksiyon düzeyinde ve tür çeşitliliğinde azalma veya çoğalma şeklinde
görülmektedir. Ayrıca, bazı parazitler ağır metalleri konak balığın dokusundakinden ve sucul çevredekinden
çok daha fazla oranda biriktirebilirler. Bu derlemede, bir biyoindikatör olarak balık parazitlerinin sucul
ekosistem kirliliğinin izlenmesinde kullanımının önemi tartışılacaktır.
Anahtar kelimeler: parazitler, kirlilik, biyoindikatör, balık
The Use of Fish Parasites as Pollution Bioindicator in Monitoring Aquatic
Ecosystem
Abstract: Parasites have complex life cycles and different life stages which has different requirement and
sensitive to environmental changes. Therefore, parasites interact with environmental pollution in variety of
ways. Reduction or increase in their level of infection and diversity of species shows that changes are
occurring in the environment. Also, certain parasites can accumulate heavy metals at concentration that are
orders of magnitude higher than those in the host tissue or aquatic environment. In this review, the value of
fish parasites as a bioindicator in monitoring aquatic ecosystem will be discussed.
Keywords: Parasites, pollution, bioindicator, fish.
1. Giriş
Sucul çevre devamlı olarak evsel,
endüstriyel ve tarımsal atıklara maruz kalarak
kirlenmekte ve kirliliğin ekosistem üzerindeki
olumsuz etkisi gittikçe artmaktadır. Bu da su
kaynaklarının kalitelerinin bozulmasına ve
sucul ekosistemin sürekli değişmesine neden
olur. Bunun bir sonucu olarak da doğada balık
populasyonlarında
görülen
hastalık
ve
anormalliklerde de artış gözlemlenmektedir. Bu
hastalıklar genellikle virüsler, bakteriler ve
parazitlerden kaynaklanmaktadır. Bu hastalık
etkenlerinden, özellikle parazitler üzerine
yapılan çalışmalar genellikle balık sağlığını
tehdit eden paraziter hastalıklarla ilgilidir
(Woo, 1996). Bunun yanında, doğal ortamdaki
balıklarda yaygın olarak bulunan ve balıklarda
hastalıklara neden olmayan parazitler de
bulunmaktadır. Parazitleri direk olarak çevresel
faktörler
etkileyebileceği
gibi
çevresel
faktörlerin konak üzerine etkisi de parazitleri
dolaylı yoldan etkiler.
Parazitler, besin zincirinde en üste,
bulunmasından dolayı kirleticilerin besin
zincirindeki olumsuz etkilerini bütünleştirirsek
ekosistem içinde önemli yere sahiptirler.
Parazitler çevresel stres, besin ağı yapısı,
işleyişi ve biyolojik çeşitlilik hakkında
(Marcogliese,
2003;
2004) ve
kendi
konaklarının göç, üreme ve filogenisi gibi
biyolojik özellikleri hakkında da önemli bilgiler
verirler (Williams et al., 1992). Ayrıca, bunlar
sucul ortamın kirlilik düzeyinin belirlenmesinde
iyi bir biyoindikatör olarak kullanılabilmekte
(Khan and Thulin, 1991; Sures et al., 1994;
MacKenzie et al., 1995; Marcogliese and Cone,
1997) ve yine kirlilik düzeyinin belirlenmesinde
yaygın olarak kullanılan kimyasal analiz,
bakteri sayımı
ya
da
omurgasızların
değerlendirilmesi şeklinde yapılan biyolojik
analizlerin tamamlayıcısı olarak da iş
görebilmektedirler (Sasal et al., 2007).
Çeşitli çevresel stres faktörlerine bağlı
olarak oluşan biyolojik çeşitlilikteki ve
biyolojik topluluk yapısındaki değişimler son
yıllarda ekosistemin bütünlüğünü belirlemek
için uygulamalarda önem kazanmıştır. Bundan
dolayı, çevresel parametrelerin izlenmesinde
parazitlerin
kirliliğe
karşı
tepkilerinin
belirlenmesi
son
yıllarda
büyük
ilgi
çekmektedir. Bu nedenle, bu derlemenin amacı
sucul ekosistemin kirliliğinin izlenmesinde
parazit topluluklarının biyoindikatör olarak
kullanımını anlamaya katkıda bulunmaktır.
Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması
2. Biyoindikatör Organizmalar ve Parazitlerin
Kirlilikte İndikatör Olarak Kullanımı
İyi bir biyoindikatör organizma çevresel
değişikliklere karşı hassas olmalıdır Ayrıca,
bulguların çalışılan alanı temsil edebilmesi için
organizmanın belli bir alanda yayılış göstermesi
ve konak canlılarının da tanımlanmış olması
gerekir. Bunun yanında, organizmanın analizler
için kullanılmaya uygun büyüklükte, kolaylıkla
toplanabilen ve tanımlanabilen özellikte olması
gerekmektedir. Biyoindikatör organizmaların
biyolojisi, mevsimsel değişimleri ve üreme
özellikleri çalışılmış olmalı ve bu organizmalar
yaşam süreleri boyunca ve zaman içerisinde
kirleticileri vücutlarında biriktirebilen yapıda
olmalıdırlar (Sures, 2004).
Parazitler kirliliğe karşı konak canlıya göre
daha hassas organizmalardır. Bu özelliklerinden
dolayı da bunlar kötüleşen koşulları göstermede
bir uyarı mekanizması şeklinde kullanılabilir
(Sures, 2004). Kirleticilerin sucul çevre üzerine
etkilerini izlemede parazitlerin kullanılmasının
nedenleri şu şekillerde sıralanabilir (Sures,
2004): Bunlar:
1) Poulin ve Morand (2000) omurganlı
konak türünden (45000) %50 daha fazla
parasitic
helminth
türü
bulunduğunu
belirtmişlerdir. Parazitler ayrıca konaklarına
karşı yüksek özgüllük göstermektedirler.
Dopson (et al., 2008) ortalama olarak kemikli
balıklarda konak başına düzen parazitik
helminth türü 1.5 olarak belirtilmiştir. Parazitler
çok farklı konak türlerinde, alanlarda veya
çevrelerde parazit yaşam sürdürebilmektedirler
ve çevresel şartlar değiştiği zaman yeni yaşam
biçimlerine uyum sağlamayabilirler.
2) Bazı metazoan parazitler karmaşık bir
yaşam döngüsüne sahip olup farklı gelişim
devreleri ve çok farklı biyolojik gereksinimleri
vardır. Ancak, bu şekilde her aşama ayrı ayrı
değerlendirilebilir; bu nedenle de potansiyel
indikatör sayısı artmaktadır.
3) Birçok parazitin kırılgan ve bağımsız
yaşam evreleri vardır ve bunlar çevresel
değişimlere karşı oldukça duyarlıdır. Bu
nedenle, parazitler çok küçük çevresel
değişimlerden
bile
olumsuz
yönde
etkilenebilirler ve bu durum bu organizmaların
yaşam döngülerinin zayıf halkaları olarak
görülürler. Bazı parazitler çevre değişimlerine
karşı çok hassasken bazıları da konaklarına
göre
daha
dayanıklı
olup
kirlenme
durumlarında sayıca artabilirler. Örneğin,
14
MacKenzie (1999), kirlenme arttıkça, karmaşık
ve dolaylı yaşam döngüsü olan endoparazit
helmint enfeksiyonlarının azalma eğilimi, doğru
ve tek konaklı yaşam döngüleri olan ektoparazit
enfeksiyonlarının ise artma eğilimi gösterdiğini
belirtmiştir.
2.1. Balık Parazitlerinin Çevresel Kirliliğin
Belirlenmesinde Kullanımı
Hem konaklar hem de parazitler çevresel
kirlilikten farklı şekilde etkilenmektedirler.
Kirliliğin parazit popülasyonu üzerinde, çoğu
zaman tür çeşitliliği ve yoğunluğuna etkisi
hakkında bir çok veri bulunmaktadır (Çizelge
1) (Khan and Thulin, 1991; Poulin, 1992;
MacKenzie et al., 1995; Lafferty, 1997; Sures,
2004). Konağın savunma mekanizmasının
kirlilikten olumsuz
etkilenmesi
sonucu
parazitizm artabilir.Bu konaktaki mukusun
artışı yada mikrobial aktivitenin artışı sonucu,
mukus ve bakterilerle beslenen parazitlerin
artışı şeklinde olabilir. Bu durumun tersi olarak
da kirleticiler balık parazitlerini doğrudan
etkilemeyebilirler; örneğin dolaylı yoldan
hareket ederek serbest-yaşam evrelerini veya
kabuklu, copepod ve diğer omurgalı veya
omurgasız konaklar içindeki gelişme evrelerini
etkileyebilirler. Böylece, çevresel kirlilik
sonucu ortamda bulunan parazit için gerekli
olan ara konak canlılar yok olabileceğinden
parazitizm azalabilir (Mackenzie, 1999).
Nematotlar yaşam döngülerini sucul ortamdaki
konaklarda geçirirler ve çevresel değişiklikler
yaşam döngülerindeki konakları olumsuz
etkilediği zaman buda dolaylı olarak
parazitizmi azaltır (Geetanj et al., 2002).
Balıkların
solungaçlarında
yaşayan
monogenean parazitler çevresel kirliliğin
belirlenmesinde kullanılabilecek parazitlere bir
örnek teşkil etmektedir. Burada parazit hem dış
ortam hem de canlı balıkla temas halinde
olduğundan önemli bir kirlilik göstergeci olarak
karşımıza çıkmaktadır. Morova Nehri’nde (Çek
Cumhuriyeti)
tatlısu
kefali
balıklarının
parazitleri üzerine yapılan çalışmada, nehrin
kirli bölgesindeki balıklarda bulunan parazit
topluluğundaki tür çeşitliliğinin temiz bölgeye
göre daha az olduğunu belirtilmiştir (Dusek et
al., 1998). Parazit çeşitliliğindeki bu fark
özellikle monogenean türlerinde gözlemlenmiş,
kirli bölgelerde monogenean cinslerinden
Dactylogyrus, Gyrodactylus ve Paradiplozoon’
ların balık türlerine olan seçiciliği azalmış ve
E. TURGUT, G.ÖZGÜL
tür çeşitliliğinde de azalma görülmüştür.
Kirliliğin
etkisinin
Dactylogyrus
ve
Paradiplozoon’ların yaygınlığını olumsuz
etkilediği fakat, Gyrodactylus cinsinde ise
önemli
bir
değişiklik
oluşturmadığı
bildirilmiştir (Dusek et al., 1998).
Çizelge 1. Çevresel kirliliğin parazit populasyonları ve toplulukları üzerine etkisi (Sures, 2004)
Parazit Grubu
Konak
Kirlilik
Parazitlerde Etkisi
Hippoglossoides platessoides
Gyrodactylus sp.
Sedimentte kirlilik
Parazit yoğunluğunda artış
(Atlantik pisi balığı)
Parazit yoğunluğunda
Trichodine sp.
H. platessoides
Sedimentte kirlilik
azalma
Trichodinid
Yaygınlıkta ve yoğunlukta
Platichthys flesus (Pisi Balığı) Ötrifikasyon
ciliates
artış
Ötrifikasyon, genel
Yaygınlıkta ve yoğunlukta
T. ciliates
P. flesus
deniz kirliliği
artış
Rutilus rutilus (Kızılgöz) ve
Parazit topluluğu
Perca fluviatilis (Tatlısu
Ötrifikasyon
Parazit çeşitliliğinde artış
Levreği)
Tautogolabrus adspersus
Kentsel ve
Yaygınlıkta ve yoğunlukta
Acanthocephalans
(cunner)
endüstriyel atıklar
artış
Gasterosteus aculeatus
T. ciliates
Organik kirlilikte
Yoğunlukta artış
(Dikence Balığı)
Leuciscus cephalus (Tatlısu
Parazit topluluğu
Organik kirlilikte
Tür çeşitliliğinde azalma
Kefali)
Tür çeşitliliği ve
Dactylogyrids
R. rutilus
Kâğıt fabrika atıkları
yoğunluğunda azalma
Rhipidocotyle
R. rutilus
Kâğıt fabrika atıkları Yoğunlukta artış
fennica (Digenea)
Rostellascaris
Arius folcaris
Petrol atıkları
Yoğunlukta azalma
Ayrıca, Galli et al. (2001), farklı derecede
kirlenmiş iç sulardaki tatlı su kefali balığında
yaptıkları çalışmalarda Lamproglena pulchella
ve Pomphoryncus laevis’i temiz ve az kirli
nehir kollarında gözlemlemelerine rağmen,
Asymphylodora tincae, Glochidia sp. ve
Diplostomum spathaceum larvalarını aşırı
kirlenmiş
bölgelerde
gözlemlemediklerini
bildirmişlerdir. Bu araştırıcılar su kirliliğinin
parazit topluluğunun yapısını, parazit türleri
arasındaki etkileşimleri ve tür zenginliğini
etkilediğini bildirmişlerdir. Ayrıca, mezgitlerde
(Merlangius merlangus) parazitik olarak
yaşayan Trichodina spp’nin mevsimsel
yaygınlığı ve yoğunluğunun organik kirlilikten
etkilendiği ve artış gösterdiği de bildirilmiştir
(Öğüt and Palm, 2005).
Khan and Billiard (2007), Amerikan pisi
balığı (Pleuronectes americanus) üzerine
yaptıkları çalışmada bir ektoparazit olan
Cryptocotyle lingua’nın sanayi atıklarının
bulunduğu kirlenmiş bölgede referans alanına
göre daha fazla görüldüğünü bildirmişler.
Ayrıca,
kirlenmiş bölgedeki balıkların
büyüklüğünde anormal dağılım, iç ve dış
lezyonlar, büyümüş karaciğer ve gelişmemiş
gonadlar gözlemlemişler ve bu değişiklikleri
kirlilikle ilişkilendirmişlerdir.
Valtonen et al. (2003), Finlandiya’da
1986-1995 yılları arasındaki 9 yıllık dönemde
kirleticilerin etkisinin belirgin olarak azaldığı,
biri kirlenmiş 3 gölde yaptığı karşılaştırmalı
çalışmada kontrol olarak kullanılan göldeki
parazit
topluluklarında
değişim
bildirmemişlerdir. Bununla birlikte, araştırıcılar
kirlenmiş olan göldeki levreklerde (Perca
fluviatilis) Anodonta piscinalis, kızılgözde R.
fennica ve her iki balıkta da Rhipidocotyle
campanula
sayısında
belirgin
artış
gözlemlemişlerdir. Diğer taraftan, levreklerdeki
Dermocystidium percae ve kızılgözlerdeki
Ichtyophthirius multifiliis’in azalması, su
kalitesinin iyileşmesi sonucu balıkların
bağışıklık
sisteminin
güçlendiğini
göstermektedir.
Ayrıca, nematodlar sucul ortamdaki
değişimlere çok hızlı cevap vermektedir.
Örneğin; bir nematod olan Rostellascaris
15
Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması
denizsel ortamda kirliliğe karşı hassasiyeti bazı
araştırmacılar tarafından belirlenmiştir (Geetanj
et al., 2002)
2.2. Ağır Metal Kirliliğinin Parazitler
Tarafından Biriktirilmesi
Balıklar metal ve pestisitleri kirleticilerin
bulundukları ortamdan su, besin yolu ve
solungaçları ile pasif difüzyonla alırlar (Lloyd,
1992). Metaller solungaç ve sindirim sistemi ile
vücudun diğer
doku
ve
organlarına,
organizmada iz elementler ve toksik metallerin
metabolizmasında rol oynayan, özellikle de ağır
metalleri
bağlayan
bir
protein
olan
metallothionein aracılığıyla
dağılmaktadır
(Stagg and Shuttleworth, 1982).
Balık parazitlerinin kirleticiler için
biyoindikatör olarak kullanımı ve parazitlerin
vücutlarında metalleri biriktirmesi konusunda
değişik çalışmalar yapılmıştır (Gelnar et al.,
1997; Dusek et al., 1998; Halmetajo et al.,
2000). Farklı helmint türlerinin ağır metal
biriktirme kapasitelerini belirlemeye yönelik
çalışmalar (Sures et al., 1999; 2003) özellikle
Acanthocephala gurubu üzerine yoğunlaşmıştır.
Buna
karşılık diğer helmint
grupları
(Monogenea, Digenea, Cestoda ve Nematoda)
ile kirleticilerin ilişkisi, parazit olarak yaşadığı
balık
ve
helmintlerdeki
ağır
metal
birikimlerinin
karşılaştırılmasına
yönelik
çalışmaların sayısı ise azdır. Bunun yanında
Cestodların da ağır metalleri oldukça yüksek
düzeyde biriktirebildikleri bildirilmektedir
(Sures
et al., 1999; Sures, 2001; 2004).
Nematodlar ise metalleri düşük miktarlarda
biriktirmeleri sebebiyle bu tür çalışmalarda
genellikle göz ardı edilmişlerdir. Monogenea
grubu helmintlerde metal birikimleriyle ilgi
çalışmalara bu güne kadar rastlanılmamış,
Digenea grubunda ise ağır metal birikimi henüz
tam olarak bilinmemektedir (Retief et al.,
2006).
Dolayısıyla
Cestodlar
ve
Acanthocephalalar yüksek metal biriktirme
kapasitelerinden dolayı metal kirliliklerinin
biyoindikatörü olarak en çok çalışılan parazitler
olmuş ve ümit verici bulunmuşlardır. Helmint
türlerinin bulundukları ortamdan metalleri
alımları da gruplara göre değişmektedir.
Yapılan çalışmalarda genel olarak balık
helmintlerinin
konaktan
ve
bulunduğu
ortamdan
daha
fazla
ağır
metal
biriktirebildikleri ortaya konulmuştur (Sures et
al., 1999; Sures, 2001, 2003, 2004). Örneğin,
16
Acanthocephalalar ağır metalleri üzerinde
yaşadıkları son konaklarına göre 2700 kat fazla,
sudakinden ise 11000 kat daha fazla
biriktirebilmektedir. Ayrıca, Schludermann et
al.,
(2003)
Pomphorynchus
laevis’teki
kadmiyum (Cd), çinko (Zn) ve kurşun (Pb)
birikiminin bu parazitin konağı olan Barbus
barbus’a göre 2860 kere daha fazla olduğunu
bildirmişlerdir. Abramis brama’da görülen
Ligula intestinales’in (Cestod) konak balıktan
18, Monobothrium wageneri’nin (Cestod) 150
ve nematod türü olan Philometra ovata’nın da
120 kat daha fazla Cd ve krom (Cr)
biriktirdikleri bildirilmiştir (Sures, 2004). Bu
nedenle
de
çalışmaların
çoğunluğu
Acanthocephalan’lar üzerinde yoğunlaşmıştır
(Sures et al.,1994; 1999; 2003; Sures, 2001;
2004).
Türkiye’de balıklarda parazit olarak
yaşayan helmintlerde ağır metal birikimleriyle
ilgili çalışma sayısı oldukça sınırlı düzeydedir
(Tekin-Özan ve Kır, 2005; 2007; Genç ve ark,
2008). Tekin-Özan ve Kır (2005), Kovada Gölü
suyunda, sedimentte, kadife balığında (kas,
karaciğer ve solungaç) ve Ligula intestinalis
pleurocercoidlerinde bakır (Cu), demir (Fe),
mangan (Mn), Zn, Cr, Cd ve Pb miktarlarını
karşılaştırdıkları çalışmalarında parazitdeki Cu,
Fe, Zn ve Cd düzeyini kadife balığından daha
yüksek oranlarda bulmuşlardır. Genç ve ark.
(2008), Asi Nehrinden yakaladıkları Anguilla
anguilla’nın (Avrupa yılan balığı) değişik
dokularında (hava keseciği, karaciğer, kas, deri)
Cd, Cr, Cu, , Mn, Fe, Pb, Zn ve civa (Hg)
miktarlarının kabul
edilebilir
sınırlarda
olduğunu; bu balıklarda parazit bir nematod
olan Anguillicola crassus’daki Fe oranının ise
bu balıklardakine göre 25,52 kat daha fazla
bulduklarını bildirmişlerdir.
3. Sonuç
Parazit topluluklarının biyoindikator olarak
kullanılmasının diğer bir avantajı da trofik
ilişkilerle ilgilidir. Parazitler besin ağları
boyunca hareket eder ve çeşitli kirleticilerin
olumsuz
etkilerini
bütünleyerek,
trofik
ilişkilerde en tepede dururlar.
Parazit-kirlilik
çalışmalarında
halen
araştırılması gereken konular bulunmaktadır.
Birçok parazitin kirlilik ekolojisi hala
bilinmezliğini korumakta ve tüm konak balıklar
çevresel araştırmalar için ideal olmamaktadır
Kirlilik seviyesi arttıkça kirliliğe dolaylı ya da
E. TURGUT, G.ÖZGÜL
doğrudan
hassas
olan parazit
türleri
kaybolmaktadırlar. Sonuç olarak parazitler,
olumsuz çevresel olaylara karşı bir erken teşhis
indikatörü ve sucul ekosistem kirliliğinin
belirlenmesinde faydalı ve güvenilir bir
biyoindikatör olarak kullanılabilirler.Ülkemizde
balık parazitolojisi konusundaki çalışmalar,
parazitlerinin biyolojisi, taksonomisi, dağılımı
ve mevsimsel dinamiği üzerine yoğunlaşmıştır.
Sucul ekosistemdeki değişikliklerin parazit
toplulukları üzerine olan etkileri üzerine
çalışmalar yeni başlamıştır ve bu konuda farklı
su kaynaklarında ve farklı balık ve parazit
türleri üzerine çalışmalara gerek duyulmaktadır.
Kaynaklar
Dopson, A., Lafferty, K. D., Kuris, A. M., Hechinger R.
F., Jetz, W. 2008. Homage to Linnaeus: How many
parasites? How many hosts?. Proceedings of the Nacional
Academy of Science. 105, 11482-11489.
Dusek, L. M., Gelnar M. and Sebelova S. 1998.
Biodiversity of parasites in a freshwater
environment with respect to pollution: metazoan
parasites of chub (Leuciscus cephalus L.) as a model
for statistical evaluation. International Journal of
Parasitology, 28 (10), 1555–1571.
Gali, P., Crosa, G., Mariniello, M., Ortis, M. And Amelio,
S.D. 2001. Water quality as a determinant of the
composition of fish parasite communities.
Hydrobiologia., 452, 173–179.
Geetanj A., Malhotra, S. K., Malhotra, A., Ansari, Z.,
Chatterji, A. 2002. Role of nematodes as
bioindicators in marine and freshwater habitats.
Current Science, 82 (5), 505-507.
Gelnar, M., Sebelová, S., Du ek, L., Koubková, B.,
Jurajda, P. and Zahrádková S. 1997. Biodiversity of
parasites in freshwater environment in relation to
pollution. Parasitology. 39,189–199.
Genç, E., Sangun, M.K., Dural, M., Can, M. F. and
Altunhan, C. 2008. Element concentrations in the
swimbladder
parasite
Anguillicola
crassus
(nematoda) and its host the European eel, Anguilla
anguilla from Asi River (Hatay-Turkey).
Environmental Monitoring Assessment, 141, 59-65
Halmetoja, A., Valtonen, ET., Koskenniemi, E. 2000.
Perch (Perca fluviatilis L.) parasites reflect
ecosystem conditions: a comparison of a natural lake
and two acidic reservoirs in Finland. International
Journal of Parasitology, 30,1437–1444.
Khan, R. and Billiard, S. 2007. Parasites of winter
flounder (Pleuronectes americanus) as an additional
bioindicator of stress-related exposure to untreated
pulp and paper mill effluent: a 5-year field study.
Archive Environmental Contamination Toxicology,
52(2), 243–50
Khan, RA., Thulin, J. 1991. Influence of pollution on
parasites of aquatic animals. Parasitology, 30, 201–
238.
Lafferty, KD., 1997. Environmental parasitology: What
can parasite tell us about human impact on the
environment?. Parasitol Today, 13, 251-252.
Lloyd, R., 1992. Pollution and Freshwater Fish. Blackwell
Scientific Publications Ltd. England, pp. 176.
MacKenzie, K., 1999. Parasites as pollution ındicators in
marine ecosystems: a proposed early warning
system. Marine Pollution Bulleting, 38(11), 955–
959.
MacKenzie, K., Williams, HH., Williams, B., McVicar
AH., Siddall, R., 1995. Parasites as indicators of
water quality and the potential use of helminth
transmission in marine pollution studies. Advance in
Parasitology, 35, 85–114.
Marcogliese, DJ., 2003. Food webs and biodiversity: are
parasites the missing link?. Journal of Parasitology,
89, 106-113
Marcogliese, DJ., 2004. Parasites: small players with
crucial roles in the ecological theatre. Ecohealth., 1,
151-164.
Marcogliese, DJ., Cone, DK. 1997. Parasite communities
as indicators of ecosystem stress. Parasitology, 39,
227–232.
Ogut, H., Palm, HW. 2005. Seasonal dynamics of
Trichodina spp. on whiting (Merlangius merlangus)
in relation to organic pollution on the eastern Black
Sea Coast of Turkey. Parasitolology Research, 96,
149–153.
Poulin, R., 1992. Toxic pollution and parasitizimin
freshwater fish. Parasitology Today, 8, 58-61.
Poulin, R., Morand, S. 2000. The diversity of parasites.
The Quarterly Review of Biology. 75, 277-293.
Retief, NR., Avenant, A., Oldewage, H., Preez, D., 2006.
The use cestodes parasites from the largemouth
yellowfish, Lbeobarbus kimberleyensis Gilchrist and
Thompson, 1913 in the Vaal Dam, South Africa as
indicators of heavy metal bioaccumulation. Physics
and Chemistry of the Earth, 31, 840 -847.
Sasal, P., Mouillot, D., Fichez, R., Chifflet, S., Kulbicki,
M., 2007. The use of fish parasites as biological
indicators of anthropogenic influences in coral-reef
lagoons: A case study of Apogonidae parasites in
New-Caledonia. Marine Pollution Bulleting, 54,
1699–1706.
Schludermann, C., Konecny, R., Laimgruber, S., Lewis
JW., Schiemer, F., Chovanec, A., Sures, B. 2003.
Fish macroparasites as indicators of heavy metal
pollution in river sites in Austria. Parasitology, 126,
61–69.
Stagg, RM., Shuttleworth, TJ., 1982. The accumulation of
copper in Platichthys flesus L. And its effects on
plazma electrolyte concentrations. Journal of Fish
Biology, 20, 491 – 500.
Sures, B. 2001. The use of fish parasites as bioindicators
of heavy metals in aquatic ecosystems: review.
Aquatic Ecology, 35 (11), 245-255.
Sures, B. 2003. Accumulation of heavy metals by
intestinal helminths in fish: an overview and
perspective. Parasitology, 126, 53–60.
17
Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması
Sures, B. 2004. Environmental parasitology: relevancy of
parasites in monitoring environmental pollution.
Trends in Parasitology, 20, 170-177.
Sures, B., Siddall, R., Taraschewski, H. 1999. Parasites as
accumulation indicators of heavy metal pollution.
Parasitology Today, 15 (1), 16–21.
Sures, B., Taraschewski, H., Jackwert, E., 1994.
Comparative study of lead accumulation in different
organs of perch (Perca fluviatilis) and its intestinal
parasite Acanthocephalus lucii. Bullleting of
Environmental Contamination and Toxicology, 52,
269–273.
Sures, B., Zimmerman, S., Sonntag, C., Strüben, D.,
Tarashewski, H. 2003. The acanthocephalan
Paratenuisentis ambiguus as a sensitive indicator of
the precious metals Pt and Rh from automobile
catalytic converters. Environmental Pollution, 122,
401–405.
Tekin-Özan, S., Kır, İ. 2007. Seasonal variations of some
heavy metals in pikeperch (Sander lucipperca L.,
1758) and crucian carp (Carassius carassius L.1758)
from Kovada Lake, Turkey. Fresen Envıron Bull.,
16 (8), 904-909.
18
Tekin-Özan, S., Kır İ, 2005. Comparative study on the
accumulation of heavy metals in different organs of
tench (Tinca tinca L. 1758) and plerocercoides of its
endoparasite
Ligula
intestinalis.
Pasitology
Research, 97(2), 196-199.
Valtonen, ET., Holmes, JC., Aronen, J., Rautalahtı, I.,
2003. Parasite communities as indicators of recovery
from pollution: parasites of roach (Rutilus rutilus)
and perch (Perca fluviatilis) in Central Finland.
Parasitology, 126, 43–52.
Williams, HH., MacKenzie, K., MacCarthy, AM., 1992.
Parasites as biological indicators of the population
biology, migration, diet and phylogenetics of fish.
Fish Biology, 2, 144-176.
Woo, PTK. 1996. Protozoan and Metazoan Infections in
Fish Diseases and Disorders. Volume Vol. 2nd
edition, CABI International, Oxford, pp. 16-4.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27
Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik
Açıdan Değerlendirilmesi*
Bilge Gözener 1
Osman Karkacıer 2
1
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu araştırma Tokat ili Kazova Bölgesinde şeftali yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerini
kapsamaktadır. Araştırmanın amaçları; işletmelerin yapısal özelliklerinin belirlenmesi ve işletme sonuçlarının
ortaya konulmasıdır. Çalışmanın örnek hacmi Neyman yöntemi ile belirlenmiştir. Veriler direkt mülakat
yöntemi ile sağlanmıştır. 20 da’lık bir bahçe tesisi için yapılan fizibilite etüdünde ise, ortalama işletme
sermayesi ihtiyacı 5485.20 TL, toplam yatırım tutarı 14369.60 TL, projenin basit karlılık oranı %24, iç
karlılık oranı %24 ve geri ödeme süresi 5.1 yıl olarak hesaplanmıştır. Araştırma sonuçları 20 da’lık bir şeftali
bahçesi tesisinin çiftçinin karlılığını ve böylece gelirini arttırabileceğini açıkça göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Şeftali Yetiştiriciliği, Fizibilite Etüdü, Meyve Bahçesi.
Establisment of Peach Orchard Investment and Evolution from Economic
Point of View
Abstract: This study covers farms engaged in peach growing in Kazova District of Tokat Province. The
aims of the study are to determine structural features of farms, and find out the results of economic activities
performed in the farms. Sample size of the study was determined using Neyman Method. Data were obtained
via personel interviews. The result of the feasibility calculated for 20 decare orchards, average farm capital
need, total investment, simple rate of return, internal rate of return and pay-back period were calculated as TL
5485.20, 14369.60, 24%, 24% and 5.1 years, respectively. The result of the survey clearly indicated that
establishing a peach orchard at 20 da would increase the farmer’s income the profitability thus.
Key words: Peach Growing, Feasibility, Orchard.
1. Giriş
Türkiye’de son yıllarda tarıma dayalı
sanayinin hızla gelişmesine bağlı olarak
hammadde olarak meyve sebze üretimi de
artmıştır (Anonim, 2006a). Meyve üretimi
içerisinde gelişme gösteren önemli meyve
türlerinden birisi de taş çekirdekli meyveler
grubunda yer alan şeftalidir. Şeftali taze olarak
tüketilebilmekte, meyve suyu konsantresi ise
uzun süre saklanabilmektedir. Ayrıca reçel ve
marmelat gibi mamûl hale getirilebilmekte, bu
yöndeki sanayiye hammadde teşkil etmektedir.
70’in üzerinde farklı şeftali çeşidi Türkiye’de
bulunmaktadır. Ayrıca yıl içerisinde devamlı
olarak 5 ay pazara taze şeftali sevketmek
mümkündür. Şeftali ülke ve bölge ekonomisi,
insan beslenmesi, hammadde olması ve dış
ticaret açısından önemli bir ürün olmasına
karşın, şeftali yetiştiriciliğinin ekonomisi ile
ilgili olarak bugüne kadar çok fazla araştırma
yapılmamıştır.
Oysa
bölgesel
düzeyde
yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
2006 kayıtlarına göre Tokat ilinde işlenen
379 680 ha alan bulunmaktadır. Bunun 14
989.1 ha’ında meyvecilik yapılmaktadır.
Tokat’ta yılda yaklaşık 65 ton meyve
24
üretilmektedir. Araştırma bölgesinde ise 299
şeftali yetiştiricisi bulunmaktadır. Bölgede
yaklaşık olarak 7000 ton şeftali yetiştirilmiştir
(Anonim, 2006b). Bölgede üretilen ürünler
bölge için önemli bir gelir kaynağı iken, aynı
zamanda hem yakın illere hem de büyük
yerleşim merkezlerine ve yurt dışına
pazarlanması yapılmaktadır (Çiçek ve Sayılı,
1996).
1995-2006 yılları arasında Tokat ilinde
şeftali üretim durumu incelendiğinde, çok
büyük miktarlarda olmasa da, yıllar itibarı ile
artış ve azalışlar görülmektedir. Nitekim ildeki
şeftali üretim alanı 741 ha iken %64.24’lük bir
artış ile 1217 ha’a çıkmıştır. Meyve veren
şeftali ağacı sayısı, 293295 adet iken
%30.30’luk bir artışla 382168 adete çıkmıştır.
Aynı artış miktarı, %37.73 ile meyve vermeyen
ağaç sayısında da mevcuttur. Buna karşın, aynı
yıl aralığı itibariyle ildeki şeftali üretim miktarı
7253 tondan 6748.90 tona gerilemiştir
(Anonim, 2006b).
Bu araştırmanın temel amacı; Tokat ili
Kazova bölgesinde şeftali üretimi yapan tarım
işletmelerinden anket yöntemiyle toplanan
Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi
veriler ışığında yapılan analizler sonucunda
şeftali bahçesi tesisinin fizibil olup olmadığını
görmektir.
Proje için
gerekli
teşvik,
sübvansiyon
gibi
tarım
politikaları
uygulamalarına destek veren kurumlara bilgi
sunabilme imkanına kavuşulacaktır. Kredi
veren kuruluşlara projelerin fizibil olup
olmadığı ispatlanabilecektir. Bu açıdan
karşılaşılan sorunları belirlenerek, bu sorunlara
çözüm önerileri geliştirilebilir.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmada kullanılan veriler, Tokat ili
Kazova bölgesindeki 229 adet şeftali
yetiştiriciliği yapan işletmeden, yoğun
olarak şeftali yetiştiriciliği yapan 15 köyden
gayeli olarak seçilen 6 köydeki 83 tarım
işletmesi ile görüşülerek anket yoluyla
toplanmıştır. Örnek hacmin belirlenmesinde
%10 hata payı ve %99 güven sınırları
içerisinde Neyman Yöntemine ait formül ile
çalışılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996).
2
n
N2
 ( Nh * Sh)
* D   Nh * ( Sh)
2
2
Formülde;
n = Örnek hacmi
Nh = h’ ıncı tabakadaki birim sayısı
(frekans)
Sh = h’ ıncı tabakanın standart sapması
N = Toplam birim sayısı
D=d/t
d = Ortalamadan sapma
t = Standart normal dağılım değeridir.
Şeftali bahçesi tesisinin fizibilite etüdü
çalışmasında, pazar analizi, teknik analiz,
finansal analiz ve ekonomik analiz yapılmıştır.
Pazar analizinde; projenin içinde yer alacağı
sistemin mevcut ve gelecek durumunu,
işleyişini gösteren gerekli veri ve bilgiler
toplanmıştır. Teknik analiz aşamasında;
üretimin teknik olarak mümkün olup
olmadığını, mümkün ise nasıl bir teknik
kullanılacağı ve maliyeti hesaplanmıştır.
Finansal analiz; projenin tesis dönemindeki
yatırım tutarı, üretim dönemindeki işletme
giderleri ile gelirleri tahmin edilerek, bu
tahminler çerçevesinde projenin başarı derecesi
belirlenmeye çalışılmıştır. Ekonomik analiz
kısmında ise; karlılık analizleri yapılarak,
projenin değerlendirilmesi yapılmıştır. Projenin
20
finansal analiz aşamasında; projenin giderleri,
projenin gelirleri, projenin ortalama işletme
sermayesi ihtiyacı, projenin sermaye yapısı
belirlenmiştir.
Projenin bahçe tesis dönemindeki giderler
hesaplanırken, lisans – patent kaleminde,
herhangi bir teknoloji transferi söz konusu
olmadığından lisans ödemesi hesaplanmamıştır.
Toprak bedeli olarak arazinin kira bedeli
verilmiştir. Bina inşaat giderleri olarak bahçe
etrafındaki çit ve duvarların maliyeti kabul
edilmiştir. Beklenmeyen giderler, toplam
giderlerin %5’i alınarak hesaplanmıştır.
Projenin gelirleri tesis döneminde, ilk 3
yılında ara ziraatinden elde edilen gelir
bulunmaktadır. Bunun yanı sıra üçüncü ve
dördüncü yılda az miktarda da olsa ürün geliri
söz konusudur. Projenin artık değeri son yıla
gelir olarak eklenmiştir. Artık değer, projedeki
ağaçların odun değerinin ortalama işletme
sermayesine eklenmesi şeklinde hesaplanmıştır.
Amortismanlar ise Vergi Usul Kanuna göre
amortismana tabi kalemler ve ilişkili oranlar
üzerinden, ortalama yıllık amortisman oranları
kullanılarak hesaplanmıştır(Sarıaslan, 2006).
Ortalama işletme sermayesi ihtiyacı
çalışma devri katsayısı yöntemine göre
hesaplanmıştır.
İşletmenin ilk yılındaki giderlerini kredi
kullanarak karşıladığı varsayılmıştır. Kullanılan
kredinin faiz oranı T. C. Ziraat Bankası’nda
uygulanan tarımsal kredi faizi olan yıllık %17.5
olarak alınmıştır. İşletmenin borç anapara ve
faizlerinin hesaplanmasında eşit taksit hesapları
aracılığı ile,
PVIFA=∑ 1/ (1+k)t =1-(1/(1+k)n)/k
formülü kullanılarak hesaplanmıştır.
Formülde;
PVIFA (Present Value Interest Factor of an
Annuity)=Belli bir faiz oranı üzerinden belli
bir zaman süresi boyunca faiz faktörünün
bugünkü değerini temsil etmektedir.
n = Yıl sayısı
k = Faiz oranıdır.
Kapama
şeftali
bahçeleri
yatırım
analizinde ekonomik analiz (ekonomik açıdan
değerlendirilme) aşamasında; “Basit Karlılık
Oranı (BKO)”, “Geri Ödeme Süresi (GÖS)”,
“Net Bugünkü Değer (NBD)” ve “İç Karlılık
Oranı (İKO)” kriterleri kullanılmıştır.
B. GÖZENER, O.KARKACIER
Şeftali çok yıllık bir bitki olduğu için
gelecek yıllara ait gelirler ve giderler analizlerin
yapıldığı yıla biriktirilmiştir. NBD;
NBD= ∑ A t /(1+r)t
biçimde hesaplanır.
Formülde;
At = t’inci yıldaki net nakit akımı (artık
değer son yıla gelir olarak eklenmiştir.)
n = Projenin yaşam devri
r = İskonto oranını ifade eder.
İKO’ya aşağıdaki formül ile enterpolasyon
yapılarak ulaşılmıştır.
(NBDp)
İKO= rp+
* (rn-rp)
NBDp + NBDn
Formülde;
rp = Net bugünkü değeri pozitif yapan en
son indirgeme oranı
rn = Net bugünkü değeri negatif yapan ilk
indirgeme oranı,
NBDp = Pozitif en son net bugünkü değer,
NBDn = Negatif ilk net bugünkü değerin
mutlak değeri (Sarıaslan, 2006) .
3. Araştırma Bulguları
Bu çalışmada, şeftali bahçesi tesisi için
yapılacak bir yatırımın ekonomik açıdan karlı
(fizibil) olup olmadığını belirlemeye yönelik bir
analiz yapılmıştır. Böylece çiftçilerin şeftali
bahçesi tesisi için bir örnek proje ve proje
uygulama işlemlerinin nasıl bir durumla
karşılaşacağı önceden tahmin edilmeye
çalışılmıştır. Fizibilite analizi ile çiftçi bir
rehber niteliği taşıyan yol haritasına sahip
olacaktır. Tesisin sermaye ihtiyacı, finansman
ihtiyacı (kredi ihtiyacı), pazarlama stratejisi,
teknolojik gelişmeleri ve teknik ilerlemeleri
görebilme gibi yatırımın hazırlanmasına ilişkin
değerlendirmeler ile “ekonomik analiz” de
denilen yatırımın karlılığını ortaya koyan
değerlendirmeleri önceden görebilme imkanına
ulaşabilecektir.
Araştırma bölgesinde şeftali üreticiler
tarafından direkt pazara sürülebilmekte veya
genellikle toplayıcılar,
mahalli
alıcılar,
pazarcılar, komisyoncular gibi aracılar kanalı
ile pazarlamaktadır. Ayrıca haller ve marketler
aracılığı ile de pazarlanabilmektedir. Samsun,
Amasya ve Tokat’ta kurulmuş olan meyve suyu
fabrikaları özellikle Samsun ve Amasya gibi
illerin şeftali üretim yerlerine alım merkezleri
kurarak toplu alım yapmaktadırlar. Bölgede
oldukça fazla üretim yapılması nedeni ile bu
alım merkezleri her yıl kurulmaktadır
Bölgede üretilen şeftali gıda sanayinde
meyve suyu, konserve, reçel yapımında
kullanılmaktadır. Araştırma bölgesinde üretici
birliklerinin kurulması daha iyi üretim ve
pazarlama modeli oluşmasına yardımcı
olacaktır.
Tokat
ilinde
yetiştirilen
meyveler
içerisinde bu işletmelerdeki kullanım durumuna
bakıldığında (Çizelge 1) % 96.88 ile vişne ilk
sırada gelmektedir. Vişneden sonra ise ilde
üretilen meyvelerden şeftalinin %31.74’ü
doğrudan ve aracılar ile taze olarak tüketiciye
ulaşırken, %68.26’sı meyve işleme sanayinde
değerlendirilmektedir. Şeftali üreticilerinin
başlıca
sorunları
iklim
koşullarından
etkilenerek verimin azalması ve düşük
fiyatlardır .
Çizelge 1. Tokat’ta Üretilen ve İşlenen Meyve Miktarı
ÜRÜNLER Üretim (ton) İşlenen (ton)
%
Şeftali
6748
4606
68.26
Kayısı
142.1
15
10.56
Elma
13993
600
4.29
Üzüm
26337.5
1985
7.55
Vişne
3169.2
3070
96.88
Ayva
216.2
30
1.39
Çilek
531
7
1.32
Kaynak: Anonim, 2006b.
Pazar, rekabetin olduğu bir ortamdır. Bu
nedenle, proje ürününün nasıl pazarlanacağına
ilişkin bir pazarlama planının ya da bir
pazarlama stratejisinin saptanması gerekir.
Pazarlama stratejisi proje ürününün kalitesi ve
fiyatı müşteri ihtiyacına göre belirlenmiş
olmalıdır.
Proje ürünü doğrudan meyve işleme
sanayilerine satıldığı gibi, mahalli pazarlarda da
tüketime sunulmaktadır. Bunun yanı sıra ürün
aracıya da verilmektedir. Bölgede şeftali üretici
birliğinin olmayışı da büyük bir eksikliktir.
Özellikle 1990’lı yıllarda şeftalinin yüksek
gelir getirmesi bölgedeki şeftali bahçelerinin
hızla artmasına neden olmuştur. Ancak şeftali
bahçelerinin bir üretim stratejisi oluşturmadan
ve planlama yapılmadan pazar şartları
irdelenmeksizin bu denli artışı son yıllarda bu
üründe ciddi bir pazarlama sorununu da
beraberinde getirmiştir. Bölgede üretici
birliğinin kurulması, daha iyi bir üretim ve
pazarlama modeli oluşmasına yardımcı
21
Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi
olacaktır. Şeftali üreticiler birliğinin kurulması
ile çiftçiler, alım yapan meyve işleme sanayileri
ve komisyoncular ile daha iyi şartlarda pazarlık
yapabilme gücüne sahip olacak, ürüne alternatif
pazarlar bulunacaktır (Anonim, 2007).
Proje ürününün hedeflediği pazarın yapısı
ve işleyişi açıklığa kavuşturulduktan sonra, bu
pazarın mevcut ve potansiyel talep hacminin
yani pazar büyüklüğünün tahmin edilmesi
gerekir. Bugün küçük görünen bir pazar
gelecekte büyüyebilir, ya da tersi biçimde,
bugün yeterli görünen bir pazar küçülebilir. Bu
nedenle bir pazar analiz çalışmasında pazarın
gelecekteki büyüklüğü yıllara göre tahmin
edilmelidir.
Talep tahmini amacı ile kullanılabilecek
birçok teknik ve yöntem vardır. Bu çalışmada
trend analizi yöntemi ile hesaplanan 2007-2011
yıllarını içeren 5 yıllık şeftali üretim miktarı
çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Tokat’ta Şeftali Üretim Miktarı Tahmini (ton)
Yıllar
Üretim miktarı (Ton)
2007
7513.92
2008
7531.70
2009
7549.49
2010
7567.27
2011
7585.05
Yt=7282.72 + 17.7843*t
Çizelge incelendiğinde şeftali üretiminde
çok büyük olmasa da bir artış beklendiği
görülmektedir. Artışın yüksek olmayışına
bakılarak, ürünün tamamının önceki yıllarda
olduğu gibi tüketime sunulabileceği ve ürünün
pazarlanmasında
sorun
yaşanmayacağı
söylenebilir.
Meyve yetiştiriciliği uzun yıllar uğraşı
gerektiren bir faaliyet alanıdır. Bundan dolayı
herhangi bir sebeple üretimden vazgeçmek
esnekliği oldukça düşüktür. Bu itibarla şeftali
gibi çok yıllık bitkilerde maliyet ve karlılık
analizinin büyük öneme sahip olduğu ifade
edilir (Akçay ve Uzunöz, 1999). Bu çalışmada
şeftali bahçesi tesis maliyeti önemli bir yere
sahiptir. İşletmecilikte temel amaç kar
maksimizasyonudur,
kar
maksimizasyonu
yöntemlerinden
biri
de
maliyet
minimizasyonudur (Karkacıer, 2000).
22
Projede şeftali bahçesi tesis dönemi 4 yıl,
üretim dönemi ise 15 yıl olarak belirlenmiştir
(Özçelik ve Sayılı, 1998). Dekara 40 adet fidan
dikilmektedir. İkinci yılda tutmayan fidanların
yerine yenileri dikilmektedir. Tesisin üçüncü
yılından itibaren çok düşük miktarlarda da olsa
şeftali hasadına başlanılabilmektedir. İlk üç yıl
sonuna kadar şeftali bahçelerinde ara ziraati
(yonca) yapılmaktadır.
Projede şeftali bahçesinin büyüklüğü 20 da
olarak varsayılmıştır.
Projede uygulanan teknik işlemler çizelge
3’de verilmiştir. İlk yıl dikim yerinin
hazırlanması,
fidan
dikimi
işlemleri
gerçekleşmektedir.
Birinci
yıl
budama
yapılmamakta,
ilaçlama
az
miktarda
yapılmaktadır. Şubat-Mart aylarında toprak
hazırlığı ve dikim işlemleri son bulmaktadır.
Haziran-Ağustos aylarında 5 kez sulama
yapılmaktadır.
İkinci yıl bakım işlemlerine yılda bir kez
olmak üzere budama da eklenmektedir.
İlaçlama miktarı artmaktadır. Sulama işlemi
ikinci yıl itibarı ile artmaya başlamaktadır.
Üçüncü yıl ile de az miktarlarda da olsa hasat
başlamaktadır. Hasat – Ambalaj - Taşıma
işlemlerine Temmuz ayında başlayıp Eylül
ortalarına kadar devam edilmektedir. Üretim
dönemine beşinci yıl geçilmektedir. Ancak
şeftali bahçesinde normal üretim yılı dokuzuncu
yıl olarak bilinmektedir.
Projenin tesis masrafları çizelge 4’de
görülmektedir.
Şeftali
yetiştiriciliğinde
değişken masrafları ilk iki yıl için bakım
işlemleri ve çeşitli üretim girdileri olarak iki
grupta incelemek mümkündür. Üçüncü yıl
itibarı ile değişken masraflara hasat-ambalajtaşıma masraflarını içeren satış giderleri de
eklenmektedir. Sabit masraflar ise su, arazi
kirası ve amortismandan oluşmaktadır.
İşgücü ihtiyacı genellikle işletme yöneticisi
ve aile fertleri tarafından karşılanmaktadır.
Bunun yanı sıra hasat döneminde ücretli işçiliğe
ihtiyaç duyulmaktadır.
Şeftali bahçesinin yeri, iklim ve sulama
olanakları bakımından önemlidir. Bazı bölgeler
dondan etkilenmekte ve önemli miktarda ürün
kaybı ile karşılaşılmaktadır. Fakat araştırma
bölgesi genel olarak şeftali yetiştiriciliğine
uygun ekolojik özelliklere sahiptir.
B. GÖZENER, O.KARKACIER
Çizelge 3. Projede Uygulanan Teknik İşlemler
1.Yıl
2. Yıl
Sürüm
Çiftlik gübresi taşıma
Çiftlik gübresi Serme
Toprak
Hazırlığı
Dikim Yeri İşaretleme
Çukur Açma
Fidan Dikimi
Arasürüm + İkileme
Bakım
İşlemleri
Hasat-Ambalaj
Taşıma İşlemleri
3. Yıl
Arasürüm + İkileme
-
İlaçlama
Gübreleme
Çapalama
Sulama
-
-
İlaçlama
Gübreleme
Budama
Çapalama
Sulama
Fidan yenileme
-
İlaçlama
Gübreleme
Budama
Çapalama
Sulama
Hasat-Ayrım-Ambalaj
Yükleme-Boşaltma
Taşıma
4. Yıl
Arasürüm + İkileme
Çiftlik gübresi taşımaserme
İlaçlama
Gübreleme
Budama
Çapalama
Sulama
Hasat-Ayrım-Ambalaj
Yükleme-Boşaltma
Taşıma
Çizelge 4. Projenin Tesis Masrafları (TL/da)
MASRAF UNSURLARI
Toprak hazırlığı
Sürüm+ İkileme
Çiftlik gübresi taşıma
Çiftlik gübresi Serme
Dikim Yeri İşaretleme
Çukur Açma
Fidan Dikimi
Bakım işlemleri
Sürüm + İkileme
Çiftlik gübresi taşıma-serme
İlaçlama
Gübreleme
Budama
Çapalama
Sulama
Fidan yenileme
Satış giderleri
Hasat- Yükleme-Taşıma
Çeşitli Üretim Girdileri
TOPLAM
1.Yıl
2. Yıl
GİDERLER (TL)
3. Yıl
4. Yıl
58.72
3.04
3.06
2.53
9.75
2.56
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
0.00
4.14
2.56
0.00
3.87
28.08
0.00
58.72
0.00
5.25
6.34
4.28
2.71
40.01
4.80
58.72
0.00
6.01
6.49
9.97
8.56
33.03
0.00
58.72
53.46
6.47
8.79
14.71
4.95
35.36
0.00
0.00
172.20
290.51
0.00
63.05
185.16
36.35
42.32
201.45
72.71
45.69
300.86
Bölgede meyve işleme sanayilerinin
bulunması şeftali yetiştiriciliğini önemli ölçüde
arttırmış olup, üreticinin ürününün pazar sorunu
yaşamasını da azaltmaktadır. çiftçinin elindeki
tüketime sunulamayan ürünün meyve işleme
sanayilerince
kullanılması
da
şeftali
yetiştiricisinin lehine bir olaydır. Üretici
elindeki ekonomik değeri olmayan ürünü düşük
fiyatlarla da olsa meyve işleme sanayilerine
satabilmektedir.
Bu
bulgular
doğrultusunda
şeftali
yetiştiriciliğinin teknik olarak uygunluğu
görülmekte olup pazar araştırması ve finansal
hesap sonuçlarına da bakılmak suretiyle karlı
bir yetiştiriciliğin söz konusu olduğu
söylenebilmektedir.
Fizibilite etüdünün son aşaması olan
finansal analiz, projenin kuruluş döneminde
gerekli toplam yatırım tutarı ve üretime
geçtikten sonraki işletme dönemi boyunca
gereken işletme giderleri ile sağlayacağı
gelirleri tahmin etmek ve bu tahminler
çerçevesinde yatırım önerisinin değerlendirilip
başarı derecesinin belirlenmesini amaçlar
(Sarıaslan, 2006). Projenin yatırım ve sabit
giderleri çizelge 5’de verilmiştir.
23
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27
Çizelge 5. Projenin Yatırım ve Sabit Giderleri (TL) (20 da Şeftali Bahçesi Tesisi İçin)
KURULUŞ DÖNEMİ (4 yıl)
GİDER TÜRÜ
t0
t1
t2
Etüt proje giderleri
1907.00
Lisans – Patent
Toprak bedeli (kira)
2000.00
2000.00
2000.00
Toprak hazırlığı
1600.00
Bakım giderleri
773.00
2442.20
2455.60
Cari giderler
3444.00
1261.00
846.40
Satış giderleri
727.00
Bina inşaat (duvar-çit)
825.60
Genel giderler
438.40
375.20
384.80
Beklenmeyen giderler
454.00
304.00
320.60
TOPLAM
11442.00
6382.40
6734.40
Projenin yatırım aşamasındaki giderler;
etüd proje giderleri, lisans–patent, toprak
bedeli, toprak hazırlığı, bakım işlemleri, üretim
girdileri (cari giderler), genel giderler, satış
giderleri, beklenmeyen giderler ve bina inşaat
giderleri kalemlerinden oluşmaktadır. Etüd
proje giderleri toplam giderin %20’si alınmak
suretiyle 1907.00 TL olarak hesaplanmıştır.
Lisans–patent kaleminde, herhangi bir teknoloji
transferi söz konusu olmadığından lisans
ödemesi hesaplanmamıştır. Toprak bedeli
olarak arazinin kira bedeli verilmiştir. Toprak
hazırlığı, sürüm, çiftlik gübresi taşıma, serme,
dikim
yeri
işaretleme
fidan
dikimi
masraflarından oluşmaktadır ve yalnızca
yatırımın ilk yılında gerçekleştirilen, bahçenin
hazırlanması aşamasındaki giderlerdir. Bakım
işlemleri; ilaçlama, çapalama, sulama ve
gübreleme işlemlerindeki işçilik giderleridir.
Tesis dönemindeki işlemler yabancı işgücüne
ihtiyaç duyulmadan gerçekleştirilebileceği için
kullanılan işçilik sabit masraf unsurlarına dahil
edilmiştir. Üretim girdileri (cari giderler);
üretimde kullanılan ilaç, gübre masraflarıdır ve
buna ek olarak ilk yıl fidan ücreti de dahil
olmaktadır. Satış giderleri, üçüncü yıldan
itibaren başlayan masraf unsurlarıdır. Hasat,
ayırım, ambalaj, yükleme, boşaltma, taşıma
masraflarının tümü satış giderleri başlığı altında
hesaplanmıştır. Bahçe tesisinde herhangi bir
inşaata, binaya ihtiyaç duyulmamaktadır.
Ancak bina inşaat giderleri olarak bahçe
etrafındaki çit ve duvarların maliyeti kabul
edilmiştir. Genel giderler; işletmenin yönetim
giderleri ve üretimde kullanılan su ücretinden
meydana gelmektedir. Beklenmeyen giderler,
24
t3
2000.00
3649.20
913.80
1454.20
444.60
423.00
8884.40
Toplam Yatırım
1907.00
8000.00
1600.00
9319.56
6465.20
2181.20
825.60
1643.00
1501.60
33443.16
toplam giderlerin %5’i alınarak hesaplanmıştır.
Toplam yatırım tutarı 33443.16 TL olarak
hesaplanmıştır.
Çizelge 6’da da üretim dönemine ait
giderler ve Çizelge 7’de projenin yıllara göre
gelir dağılımı görülmektedir.Yapılan anketler
sonucunda normal üretim döneminde şeftali
verimi 1204.66 kg/da olarak tespit edilmiştir.
Şeftali fiyatı ise 0.85 TL kabul edilerek
hesaplamalar yapılmıştır.
Projenin tesis döneminde, ilk 3 yılında
şeftalilerin dikim aralıklarında
yetiştirilen
ürünlerin (ara ziraatinde) geliri bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra üçüncü ve dördüncü yılda az
miktarda da olsa ürün geliri söz konusudur.
Projenin artık değeri son yıla gelir olarak
eklenmiştir.
Çizelge 8’de projenin net nakit akımlarının
yıllara göre dağılımı görülmektedir.
Projede
kapasite
olarak
20
da
düşünüldüğünden
kurumlar
vergisinden
muaftır.
Bu çalışmada işletme sermayesi ihtiyacının
hesaplanması için “çalışma devri katsayısı”
yöntemi kullanılmıştır.
Projenin yatırım tutarı ve sermaye yapısı
çizelge 9’da verilmiştir. Ortalama işletme
sermayesi de artık değer içinde düşünülmüştür.
Tarımda çalışma süresi yıl içerisinde 300 gün
olarak kabul edilmektedir. Projedeki çalışma
devresi de üretim tüm yıl sürdüğü için 300
kabul edilmiştir. Normal yıl (dokuzuncu yıl)
işletme dönemi giderleri (10970.40 TL) çalışma
devri katsayısına (2) bölünerek ortalama işletme
sermayesi hesaplanmıştır.
B. GÖZENER, O.KARKACIER
Çizelge 6. İşletme Üretim Dönemi Proje Giderleri (TL)
Dönem
(Yıl)
t4
t5
t6
t7
t8
t9
t10
t11
t12
t13
t14
t15
t16
t17
t18
Toprak Bedeli
(Kira)
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
2000.00
Bakım
Giderleri
3718.00
3966.00
4213.80
4461.60
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
4957.40
Cari Giderler
1308.40
1395.60
1482.80
1570.00
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
1744.40
Satış
Giderleri
526.60
561.60
596.80
631.80
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
702.00
Genel
Giderler
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
878.40
Amortisman
TOPLAM
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
688.20
9119.60
9489.80
9860.00
10230.00
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
10970.40
Net
Kar**
6239.80
6893.60
7547.40
8201.20
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
22994.00
Net Nakit
Akımı
10442.00
6132.60
1490.20
3065.60
6928.00
7581.80
8235.60
8889.40
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
10197.00
23682.20
Çizelge 7. Projenin Yıllara Göre Gelir Dağılımı (TL)
GELİRLER
1.Satış Gelirleri
2.Artık Değeri*
t0
1000.00
t1
2000.00
t2
6502.00
t3
11985.00
t4
15359.40
t5
16383.40
t6
17407.40
t7
18431.20
t8
20479.20
t9
20479.20
t10
20479.20
t11
20479.20
t12
20479.20
t13
20479.20
t14
20479.20
t15
20479.20
t16
20479.20
t17
20479.20
t18
20479.20
13485.20
* Projenin artık değeri son yıla gelir olarak eklenmiştir.
Dönem (yıl)
Yıllık Toplam
1000.00
2000.00
6502.00
11985.00
15359.40
16383.40
17407.40
18431.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
20479.20
33964.40
Çizelge 8. Projenin Proforma Gelir ve Net Nakit Akımlarının Yıllara Göre Dağılımı (TL)
İlk Yatırım
İşletme
Faiz
Amortisman
Gideri
Giderleri
t0
1000.00
11442.00
t1
2000.00
6382.60
1750.00
t2
6502.00
6734.20
1258.00
t3
1198.00
14369.60
681.00
t4
15359.40
8431.40
688.20
t5
16383.40
8801.60
688.20
t6
17407.40
9171.80
688.20
t7
18431.20
9541.80
688.20
t8
20479.20
10282.20
688.20
t9
20479.20
10282.20
688.20
t10
20479.20
10282.20
688.20
t11
20479.20
10282.20
688.20
t12
20479.20
10282.20
688.20
t13
20479.20
10282.20
688.20
t14
20479.20
10282.20
688.20
t15
20479.20
10282.20
688.20
t16
20479.20
10282.20
688.20
t17
20479.20
10282.20
688.20
t18
33964.40
10282.20
688.20
* Projede arazi 20 da alındığından vergiden muaftır.
**Kurumlar vergisi olmadığından dolayı Brüt kar Net kara eşittir.
Gelirler
Brüt Kar
6239.80
6893.60
7547.40
8201.20
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
9508.80
22994.00
Kurumlar
Vergisi*
-
25
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27
Çizelgeden görüleceği üzere, projenin
yıllara göre toplam yatırım tutarı ilk yıl
11442.00 TL, ikinci yıl 6382.60 TL, üçüncü yıl
6734.20 TL ve son yıl 14369.60 TL
gerekmektedir. İlk yıl yatırımın 10000.00 TL’si
kredi kullanılarak karşılanacağı varsayılmıştır.
442.00 TL’si ise öz kaynaktan sağlanacaktır.
Alınacak 10000.00 TL kredi 3 yılda eşit
taksitlerle yıllık % 17.5 faizi ile birlikte her yıl
sonunda ödenecektir. Buna projenin borç
anapara ve faiz ödeme planı yöntem kısmında
belirtilen formüller kullanılarak hesaplanmıştır.
İhtiyaç duyulan kredi tesis döneminin son
yılında alınacak ve üretim döneminin ilk üç
yılında faizi ile beraber eşit taksitler halinde
ödenecektir.
Buna göre yapılan hesaplamalar sonucunda
yıllık ödeme, faiz ve anapara tutarları çizelge
10’daki gibi olacaktır.
Çizelge 9. Projenin Yatırım Tutarı ve Sermaye Yapısı (TL)
KURULUŞ DÖNEMİ (4 Yıl)
t1
t2
t0
I.
Toplam Yatırım
Sabit Sermaye
Ortalama İşletme Sermayesi
Yıllık Yatırım
Toplam Yatırım Tutarı
II.
Finansman
Öz Kaynak
Yabancı Kaynak
Finansman İhtiyacı
11442.00
11442.00
6382.60
6382.60
6734.20
6734.20
8884.40
5485.20
14369.60
38928.40
442.00
10000.00
10000.00
6382.60
-
6734.20
-
14369.60
-
Çizelge 10. Projenin Yıllık Ödeme, Faiz ve Anapara Tutarları (TL)
YILLAR
Yıllık Ödeme
Faiz
1
4559.00
1750.00
2
4559.00
1258.00
3
4559.00
681.00
TOPLAM
13679.00
3689.00
Yatırım projesinin ticari karlılık açısından
değerlendirilmesinde, paranın zaman değerini
göz önüne alınarak NBD yöntemi ve İKO
yöntemi kullanılmıştır.
Yatırım önerilerinin değerlendirilmesinde
en pratik yöntem olarak bilinen BKO aşağıdaki
gibi hesaplanmıştır:
BKO = P / I
= 9508.80 / 38928.36 = 0.24
P =Normal yıla ait net karı göstermektedir.
I =Kuruluş dönemindeki faiz giderleri hariç
olmak üzere yapılan toplam yatırım tutarını
göstermektedir.
Bu çalışmanın basit karlılık oranı %24
olarak hesaplanmıştır. Normal yıla (tek bir yıla)
ait verilere göre hesaplanan basit karlılık oranı
yöntemi paranın zaman değerini göz önüne
almamaktadır. Yatırım harcaması kuruluş
döneminde yapılmışken, kar işletme döneminde
seçilen normal bir yıla göre alınmaktadır.
Projenin yatırım tutarının finansmanında
yabancı kaynak kullanıldığı için faiz giderleri
24
t3
Anapara
2810.00
3310.00
3880.00
10000.00
Kalan
7191.00
3890.00
-
eklenerek BKO da hesaplanmıştır. Faiz gideri
(F) olarak faiz giderleri ortalaması alınmıştır.
BKO = P+F/I
BKO=9508.80 +1229.67/38928.36=0.28
Faiz giderlerinin dahil edildiğinde,
projenin basit karlılık oranı %28 olarak
hesaplanmıştır.
Bir proje değerlendirme aracı olarak
kullanılan bu yöntemde söz konusu yatırım
önerisinin toplam yatırım tutarını, kaç yılda geri
ödediği net kara göre hesaplanır (Sarıaslan,
2006).
38928.36=6239.80+6893.60+7547.40+820
1.20+9508.80+9508.80
38928.36=47899.6
Eşitlik tam sağlanamadığı için,
38928.36-38390.80= 537.56
GÖS=5+(537.56/9508.80)=5.1
şeklinde hesaplanmıştır.
Araştırmada, projenin geri ödeme süresi
5.1 yıl olarak hesaplanmıştır. Projede üretim
dönemi 15 yıl olan bu çalışmada, 5.1 yıllık geri
B. GÖZENER, O.KARKACIER
ödeme süresi projenin kabul edilebilmesi
açısından uygunluk göstermektedir.
Çalışmada %25 iskonto oranı ile
hesaplanan net bugünkü değer, -2184.12 TL
bulunurken, %20 iskonto oranı ile hesaplanan
net bugünkü değer 9937.70 TL olarak
bulunmuştur. Net bugünkü değer hesaplanırken
kullanılacak iskonto oranları arasındaki farkın
%5’lik dilimi aşmamasına dikkat edilmiştir.
Dikkate alınması gerekli diğer bir kriter de
“İç Kârlılık Oranı”dır. Daha önce yöntem
kısmında belirtilen formül yardımı ile
enterpolasyon işlemine başvurularak iç kârlılık
oranına ulaşılmıştır (Sarıaslan, 2006):
r = 0,20+(9937.70/12121.82)*(0,25-0.20)
= 0.24
Projenin tüm yıl nakit giriş ve çıkışları
paranın zaman değeri dikkate alındığında iç
karlılık oranı %24 olarak hesaplanmıştır.
Araştırmadan elde edilen bütün bu
bulgular ışığında; incelenen işletmelerde
kapama şeftali bahçelerine yapılan yatırımın
ekonomik yönden uygulanabilir olduğu tespit
edilmiştir.
4. SONUÇ VE ÖNERİLER
20 da’lık bir şeftali bahçesinin tesisi için
yapılacak yatırımın karlı olup olmadığını
görmek için yapılan fizibilite çalışması
sonucunda, ortalama işletme sermayesi ihtiyacı
5485.20 TL, toplam yatırım tutarı 14369.60 TL,
Kaynaklar
Anonim, 2006a. www.tarim.gov.tr
Anonim, 2006b. Tarım İl Müdürlüğü Proje İstatistik Şube
Müdürlü Kayıtları, Tokat.
Anonim, 2007. Tarım İl Müdürlüğü Strateji Geliştirme
Birimi, Samsun.
Akçay, Y. ve Uzunöz, M., 1999. Meyve Plantasyonlarında
Yatırım Analizi (Tokat Merkez İlçe Kapama Şeftali
Bahçeleri Örneği), GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi,
Cilt:16, Sayı: 1, Tokat.
Çiçek,A. ve Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde
Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri, GOÜ Ziraat
Fakültesi Yayınları No:12, Tokat.
Çiçek, A. ve Sayılı, M.,1996. Tokat İli Kazova Yöresi
Tarım İşletmelerinde Bazı Önemli Tarla Ürünlerinin
Fiziki Üretim Girdileri ve Karlılıkları Üzerine Bir
Araştırma, GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt: 13,
Sayı:1, Tokat.
projenin basit karlılık oranı %24, iç karlılık
oranı %24 olarak hesaplanmış ve geri ödeme
süresi 5.1 yıl olarak belirlenmiştir. İç karlılık
oranının tarımsal kredi faiz oranından yüksek
olması, geri ödeme süresinin üretim döneminin
yaklaşık 1/3’i gibi kısa sürede gerçekleşmesi
göz önünde bulundurularak şeftali bahçesi için
yapılacak yatırımın karlı olduğu söylenebilir.
Yukarıdaki
sonuçlara
bakıldığında,
araştırma
bölgesinde
faaliyet
gösteren
işletmelerin karlı çalıştıkları söylenebilir.
Bölgede hemen her işletme için gelir
kaynağı olan şeftali üretiminin geleneksel
yöntemlere bağlı olarak gerçekleştirilmesi ve
şeftali
üretiminin
ekolojik
koşullardan
etkilenmesi üretici gelirini olumsuz yönde
dolaylı ya da dolaysız etkileyen nedenler
arasındadır.
Tokat İli Kazova Bölgesinde şeftali
üretiminden beklenilen faydanın arttırılması,
üretim kalitesinin arttırılması için özetle şu
önerilerde bulunabilir;
- Üreticiler modern yetiştiricilik konusunda
eğitilmeli.
- Birim masraf azaltılıp, ürün kaybını
önleyici önlemler alınmalı.
- Özellikle donlara karşı tarımsal sigorta
yaygınlaştırılmalı.
- Üreticiye daha etkin bir yayım hizmeti
sunulmalı ve bu yayım kuruluşları daha aktif
hale getirilmeli.
Karkacıer, O., 2000. İktisadi Matematik, GOÜ Ziraat
Fakültesi Yayınları, No:45, Ders Notları Serisi No:
23, Tokat.
Özçelik, A. ve Sayılı, M., 1998. Tokat Merkez İlçede
Şeftali Üretim Maliyetinin Tespiti Üzerine Bir
Araştırma, Kooperatifçilik Dergisi, Sayı: 121,
Ankara.
Sarıaslan, H., 2006. Yatırım Projelerinin Hazırlanması ve
Değerlendirilmesi, Ankara.
27
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 29-37
Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri
Meral Uzunöz
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu çalışmada; iç ticaret hadlerinin uzun dönem içinde (1984-2007) tarım (özellikle baklagiller) ve
sanayi sektörlerinden hangisi lehine geliştiğini belirlemek amaçlanmıştır. İç ticaret hadleri; net değişim
hadleri kapsamında toptan eşya fiyat indeksine ve çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre hesaplanmıştır.
Ortaya çıkan bulgular dikkate alındığında, ele alınan dönem itibariyle iç ticaret hadleri tarım lehinde bir seyir
izlese de, genel olarak baklagil üreticisinin reel gelirinde bir azalma olduğunu söylemek mümkündür. Tarım
kesimi için çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre iç ticaret hadleri incelendiğinde, çiftçilerin
fiyatlardaki değişmelerden kuru fasulye ve mercimek üreticilerine göre daha az etkilendiği söylenebilir. Kuru
fasulye, mercimek ve nohut için son yıllarda net değişim ticaret hadlerinin düşme eğilimine girmesinin, bu
üreticilerin reel gelirlerinde de bir gerileme yaşamalarına neden olduğu ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: İç Ticaret Hadleri, Net Değişim Ticaret Hadleri, Baklagil Üretimi
Internal Terms of Trade for Pulses Production in Turkey
Abstract: In this study, it was aimed to determine which of the two sectors, agriculture (especially pulses) or
industry improved internal terms of trade during the period of 1984-2007. Internal terms of trade were
computed in terms of wholesale price index and average prices received by farmer’s index with in the context
of net barter terms of trade. According the results, it can be said that real income of farmers generally
decreased in investigated term, although internal terms of trade improved in favor of agriculture sector. For
agricultural sector within the context of average prices received by farmers’ index, it can be implied that
farmers were affected lesser in terms of dry bean and lentils producers. Recently, downfall of net barter terms
of trade indicates that real incomes of dry bean, lentils and chickpea producers have decreased.
Keywords: Internal Terms of Trade, Net Barter Terms of Trade, Pulses Production
1. Giriş
Baklagiller,
insanlık
tarihinin
başlangıcından beri kültür bitkisi olarak
yetiştirilen en önemli ürün gruplarından biridir
ve bu ürün grubu mercimek, nohut, fasulye ve
bakladan oluşmaktadır. Türkiye bir çok baklagil
ürününün anavatanıdır ve uzun yıllardan beri
yetiştirilip fazla miktarlarda tüketilmektedir ve
Türkiye’de yetiştiriciliği yapılan baklagil
bitkileri başlıca mercimek, nohut, kuru fasulye
ve bakladan oluşmaktadır (Akova, 2008).
Beslenmede temel besin maddelerinden
olan yemeklik baklagiller gelişmekte olan
birçok ülkede düşük gelirli insan gruplarının
önemli besin maddesini oluşturmaktadır
(Şehirali ve ark., 2000). Yemeklik dane baklagil
bitkilerinin insan beslenmesindeki önemi
tartışılmazdır. Baklagiller aynı zamanda
protein, vitamin ve mineral açısından
mükemmel bir kaynaktır. İnsan beslenmesinin
yanısıra, yem, yeşil gübre, silaj olarak
kullanılmaktadırlar. Ayrıca bu bitkiler, havanın
serbest azotunu fikse edebilme özellikleri,
kendisinden sonra ekilecek ürünler için temiz
ve verimli toprak bırakması açısından da
önemlidir (Direk ve ark., 2002; Ofuya ve
Akhidue, 2005).
Toplam
baklagil
üretimi
dikkate
alındığında, Türkiye dünyanın en büyük
üreticileri arasındadır. 1980 yılından sonra
uygulanan tarım politikaları ile bağlantılı olan
ikinci ürün projesinin bir sonucu olarak,
Türkiye’de, baklagil üretimi göze çarpan bir
artış göstermiştir. Toplam üretimdeki bu artış,
temel olarak mercimek ve nohut üretimindeki
artışlardan kaynaklanmaktadır. Bu artışlarla
birlikte Türkiye, dünyada mercimek ve nohut
üreten ülkelerin başta gelenlerinden biri olarak
yer almıştır. Son yıllarda baklagil üretiminde
bir düşme eğilimi görülse de, Türkiye hala
dünyada önemli bir baklagil üreticisidir
(Akova, 2008). 2007 yılında, üretim miktarları
dikkate alındığında dünyada en önemli
mercimek üreticisi ülkeler sırasıyla Hindistan,
Kanada ve Türkiye, nohut üreticisi ülkeler
Hindistan, Pakistan ve Türkiye’dir (FAO,
2008).
2007 yılı verileri dikkate alındığında,
Türkiye’de baklagil üretimi 1,493 milyon ton
olarak gerçekleşmiştir. Toplam baklagil üretimi
Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri
içerisinde mercimeğin payı %38,86 iken bunu
sırasıyla nohut (%35,07), fasulye (%11,65) ve
diğerleri (%14,01) (bakla, fiğ vb.) izlemektedir
(FAO, 2008).
Türkiye’de 2007 yılında kuru fasulye
üretim alanı 116000 ha, üretim miktarı 174000
ton ve verimi 1500 kg ha-1’dır. Nohut için bu
değerler 500000 ha, 523553 ton ve 1047,1 kg
ha-1, mercimek için 490000 ha, 580260 ton ve
1184,2 kg ha-1’dır (FAO, 2008).
Baklagil üretiminin geleceği dikkate
alındığında, Türkiye’nin dünyadaki en şanslı
ülkelerden biri konumunda olduğunu söylemek
mümkündür. 2010’lu yıllarda, Güneydoğu
Anadolu Projesinin tamamlanmasıyla, baklagil
üretiminde göze çarpan artışlar sağlanacağı
ifade edilmektedir. (Akova, 2008).
Bağımsız çiftçiliğin ve küçük-orta ölçekli
üreticiliğin yaygın olduğu bir tarımsal yapıda,
çiftçinin eline geçen fiyatlarla, çiftçinin sanayi
kesimine ödediği fiyatlar arasında oluşan
makasın hareketleri, sanayi sermayesi ile çiftçi
arasındaki bölüşüm ilişkilerinin seyrini belirler.
Bu makas “iç ticaret hadleri” olarak
tanımlanmaktadır (Akşin ve ark., 1997) ve
sektörler arasındaki kaynak transferini ve
sektörlerin enflasyonist gelişmeden nasıl
etkilendiğini belirlemenin en iyi yolu iç ticaret
hadleridir (Mazgirt ve Uysal, 1996).
Tarımın ticaret hadlerinin bozulması,
bölüşüm ilişkilerinin çiftçi aleyhine, sanayi
sermayesi (ya da sanayi ürünlerini pazarlayan
ticaret sermayesi) lehine döndüğü anlamına
gelir. İç ticaret hadlerinin tarım veya sanayi
lehine dönmesinin ülke ekonomisinin gelişme
yönü ve derecesi üzerinde önemli bir etkiye
sahip olduğu ifade edilebilir (Uzunöz ve ark.,
2004).
Yemeklik tane baklagiller Türkiye
tarımının geleneksel ürünlerinden
olup
istihdama katkıda bulunması ve yüksek ihracat
potansiyeli nedeniyle ekonomi açısından
önemli bir tarımsal ürün grubudur (Anonim,
2006). Bu bağlamda, Türkiye’de baklagil
üretiminin ekonomik yönü ile ilgili birçok
çalışma bulunmasına rağmen (Direk ve ark.,
2002; Gül ve Işık, 2002; Gündüz ve Esengün,
2004; Özberk ve ark., 2006; Dölekoğlu; 2007;
Sayılı ve ark., 2008a; Sayılı ve ark., 2008b;
Akova, 2008), bu ürünlerde iç ticaret hadlerine
ilişkin çalışmalara rastlanmamıştır. Gerçekte
baklagil üretiminde çiftçinin eline geçen
fiyatların, üretici açısından irdelenmesini içeren
30
çalışmalara ihtiyaç bulunduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır.
Bu ifadelerden hareketle çalışmanın temel
amacı; iç ticaret hadlerinin uzun dönem içinde
(1984-2007) tarım (özellikle baklagiller) ve
sanayi sektörlerinden hangisi lehine geliştiğini
saptamak ve elde edilen sonuca göre, iç ticaret
hadlerinin tarımdan sanayiye kaynak aktarıcı
bir araç olarak kullanılıp kullanılmadığını tespit
etmektir.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmada 1984-2007 dönemini kapsayan
ikincil veriler kullanılmış ve 24 yıllık verilerin
değerlendirilmesine yer verilmiştir. Çalışmanın
ana materyalini bu dönemdeki veriler
oluşturmaktadır. Veriler Türkiye İstatistik
Kurumu (TUİK), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO),
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve İstanbul
Ticaret Odası (İTO )‘ndan elde edilmiştir.
İç ticaret hadleri fiyat makasının açılması
oranında tarım lehine veya aleyhine olabilir.
Fiyat makası iki mal veya mal grupları
arasındaki fiyat hareketlerini gösteren bir
şekildir. Fiyat makasını oluşturan eğrilerin
gittikçe açılması tarım ya da sanayi lehine
fiyatların değiştiğini gösterir (Eraktan, 1988).
Net değişim ticaret hadlerinin indeks değerinin
100’ün üzerinde olması, net değişim ticaret
hadlerinin o indeksin temsil ettiği tarım kesimi
lehine, 100’ün altınsa olması ise aleyhine
olduğunu göstermektedir. Yani tarımın ticaret
hadlerinin bozulması, bölüşüm ilişkilerinin
çiftçi aleyhine döndüğü anlamına gelir. İç
ticaret hadlerinin tarım veya sanayi lehine
dönmesinin ülke ekonomisinin gelişme yönü ve
derecesi üzerinde önemli bir etkiye sahip
olduğu ifade edilebilir.
Çalışmada iç ticaret hadleri; net değişim
ticaret hadleri yoluyla hesaplanmış ve
yorumlanmıştır. Çiftçinin yetiştirerek piyasaya
arz ettiği ürünler karşılığında eline geçen
fiyatlar indeksinin, çiftçinin kendi tüketim
ihtiyaçları veya tekrar üretimde bulunabilmek
için satın aldığı girdilere ödediği fiyatlar
indeksine oranıdır ve şu şekilde formüle edilir
(Kip, 1981).
N=
Pt
Ps
Formülde;
N= Net değişim ticaret hadleri,
M.UZUNÖZ
Pt= Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksi,
Ps= Çiftçinin ödediği fiyatlar indeksidir.
Net değişim ticaret hadlerinin, tarım
sektöründeki ekonomik refah değişmelerinin
göstermek bakımından bazı eksiklikleri
bulunmaktadır. Birincisi, tarım ve sanayi
sektörleri arasındaki ticaret hacminde ortaya
çıkan değişmeleri kapsamaz. Net değişim
ticaret hadlerindeki bir yükselme reel tarımsal
gelirin kesin olarak arttığı anlamına gelmez.
Örneğin; tarımsal ürünlerin ticaret hadlerindeki
yükselme, tarım ürünleri satışının büyük ölçüde
daralması pahasına gerçekleşmişse, bu durumda
tarım sektörü belki de öncekine göre daha
düşük bir refah düzeyine inmiş olacaktır
(Çolakoğlu, 1986). İkincisi, bu tanım verimlilik
değişmelerini de yansıtmaktadır. Eğer ticaret
hadlerindeki düşmenin nedeni, örneğin tarım
kesiminde daha ileri tekniklerin uygulanışı
sonucu çiftçinin eline geçen fiyatlardaki düşme
ise, ya da sanayi kesiminde ileri teknik
kullanımı sonucu çiftçinin ödediği fiyatlardaki
düşme ise, bu, ülkenin bir refah kaybına
uğradığı anlamına gelmeyebilir (Kip, 1981).
Çalışmada, baklagil üretiminde en yüksek
paylara sahip olan mercimek (%38,83), nohut
(%35,07) ve kuru fasulye (%11,65) (FAO,
2008) dikkate alınmış ve bu ürünler itibariyle iç
ticaret hadleri hesaplamıştır.
Hesaplanan indekslerin dönem içerisinde
değişimleri, bu indekslerin ilk ve son yıl
değerlerine göre hesaplandığı için dönem içinde
yıllık ortalama artış hızları hakkında bir fikir
vermemektedir. Bu yüzden indekslere orijinal
değerler itibariyle yarı logaritmik trend
denklemleri uygulanmıştır. Geometrik artış
gösteren indekslerin (Y) doğal logaritması
alındığında
seri
doğrusal
özellikler
gösterecektir.
Böylece
regresyonun
varsayımlarından biri olan “doğrusallık”
gerçekleşmiş olacaktır) (Çolakoğlu, 1986).
Ayrıca doğrusal trend doğrusu dönemler
itibariyle sabit mutlak değişmeleri ifade
ettiğinden ve uygulamada birçok durumda sabit
mutlak değişmelerden çok, dönem başına artış
hızı ya da nispi değişmeler anlamlı olduğundan,
regresyon
analizlerinde
üssel
trend
kullanılmıştır (Korum,1981).
3. Araştırma Bulguları
3.1. Toptan Eşya Fiyat İndeksine Göre Net
Değişim Ticaret Hadleri
TUİK tarafından yayınlanan tarım,
sanayi ve hayvansal ürünler kesimi
indekslerinden yararlanılarak toptan eşya
fiyatları endekslerine göre net değişim
ticaret hadleri hesaplanmış ve çizelge 1’de
verilmiştir. 1984-2007 yılları arasındaki 24
yıllık döneme ilişkin toptan eşya fiyat
indeksleri incelendiğinde serinin geometrik bir
şekilde değiştiği göze çarpmaktadır. Tarım
kesimi indeksi 1984 yılına göre 7737,53 kat,
sanayi indeksi 9601,83 kat ve baklagiller
indeksi 9897,23 kat kadar yükselme
göstermiştir.
Çizelge 1’deki serilere ilişkin trend
denklemi yıllık ortalama artış hızı açısından
önemlidir. Buna göre tarım kesiminin ve
baklagillerin net değişim ticaret hadlerinde
yıllık ortalama artış hızı %1 ile oldukça düşük
değerdedir (Çizelge 2).
1970’li yılların ortalarından başlayarak iç
ticaret hadleri sürekli olarak üreticinin aleyhine
gelişmiştir (Kip,1981; Çolakoğlu, 1986; Güçlü
ve Bilen, 1995). Özellikle 1980 yılı sonrası
uygulanan politikalar gereği tarım kesimine
yapılan desteklerin en aza indirilmesi, tarımdan
diğer sektörlere sürekli kaynak akışına neden
olmuştur (Kutlu ve ark, 2003). Baz yıl olarak
1987 dikkate alındığında, iç ticaret hadleri
1984-1987 yılları arasında 100’ün üzerinde
gerçekleşse de 1984 yılından 1987 yılına kadar
%12,6’lık bir azalma göstermiştir. 1988 yılında
ise %79,3 oranına kadar gerileme meydana
gelmiştir. 1988-1993 yılları arasında tarıma
yönelik destekleme politikaları 1993 yılın
sonunda canlanmış, %21 oranında tarım lehine
bir düzelme meydana gelmiştir.
1988-1988 1993 yılları arasında tarım
sektöründen sanayi sektörüne fiyat hareketleri
yoluyla kaynak transferi yapıldığı söylenebilir.
1994 krizi nedeniyle tarımın girdi fiyatları
yaklaşık %14,00 oranında aşınmış ve iç ticaret
hadleri %86,60’a gerilemiştir. 1995-1998 yılları
arasında iç ticaret hadlerinde %18,3’lük bir
düzelme meydana gelmiştir (Çizelge 1).
31
Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri
Çizelge 1. Toptan Eşya Fiyat İndeks Sayıları (1987=100) ve İç Ticaret Hadleri (%)
Tarım
Sanayi
Baklagiller
Net Değişim Ticaret
Net Değişim Ticaret
(1)
(2)
(3)
Hadleri (Tarım) (1/2)
Hadleri (Baklagiller) (3/2)
1984
44,8
39,8
30
112,6
75,4
1985
61,6
56,5
58
109,0
102,7
1986
77,1
74,9
85
102,9
113,5
1987
100,0
100,0
100
100,0
100,0
1988
144,0
181,5
130
79,3
71,6
1989
247,3
293,3
282
84,3
96,1
1990
421,9
430,8
430
97,9
99,8
1991
636,4
669,1
633
95,1
94,6
1992
1035,6
1068,4
949
96,9
88,8
1993
1679,6
1672,9
1316
100,4
78,7
1994
3323,6
3837,8
3541
86,6
92,3
1995
7267,3
7040,6
8342
103,2
118,5
1996
12924,8
12083,5
10478
107,0
86,7
1997
23172,4
22060,6
18881
105,0
85,6
1998
44059,4
36263,1
35882
121,5
98,9
1999
61532,6
57369,5
58611
107,3
102,2
2000
83008,1
90723,9
85837
91,5
94,6
2001
115752,6
151613,5
124951
76,3
82,4
2002
180394,0
224542,0
153929
80,3
68,6
2003
236405,0
279669,0
155572
84,5
55,6
2004
288113,0
311437,0
172489
92,5
55,4
2005
286182,0
348043,0
217649
82,2
62,5
2006
321800,9
361939,1
272061
88,9
75,2
2007
346641,5
382152,8
296917
90,7
77,7
Kaynak: TUİK, 2001. İstatistiki Göstergeler (1923-1998), TUİK Yayınları No: 2252, Ankara.
TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK Yayınları No: 3114, 1300-0535, Ankara.
TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK Yayınları No: 3144, Ankara.
. http://www.ito.org.tr , Toptan Eşya Fiyat İndeksi, İstanbul Ticaret Odası (web site)
Yıllar
Çizelge 2. İç Ticaret Hadlerine İlişkin Trend Eşitlikleri
Net Değişim Ticaret Hadleri (Tarım)
Net Değişim Ticaret Hadleri (Baklagiller)
1999 yılında iç ticaret hadleri %107,0’a
gerilemiş aynı zamanda GSMH açısından
Türkiye tarihinde en büyük gerilemelerinden
birisi yaşanmış, tarım sektörü katma değerinde
de benzer bir gelişme olmuş ve tarımsal gelirler
%4,6 oranında azalmıştır. 2000 yılında sanayi
fiyatları %56,1; 2001 yılında %66,7 oranında
artmasına rağmen, tarım ürünleri fiyatları
2000’de %38,0; 2001’de %42,3 oranında artmış
(Anonim, 2003) ve çiftçiler reel gelir kaybına
uğramışlardır (Anonim, 2001). Dolayısıyla
şubat krizinin de etkisi ile (Anonim, 2001)
2001 yılında iç ticaret hadleri %76,3’e
gerilemiştir. 2002 ile 2007 yılları arasında bu
değerler 100’ün altında gerçeklemiş, yani
tarımın ticaret hadleri çiftçi aleyhine
32
Trend Eşitlikleri
Y = 103,24*1,0067t
Y = 103,21*1,0157t
bozulmuştur. 1999-2002 yılları arasında
tarımsal fiyatlarla sanayi fiyatları arasındaki
makasın yüzde 36 oranında tarım aleyhine
açıldığı, yani bu yıllarda bölüşüm ilişkilerinin
çiftçi/köylü aleyhine, yerli ya da yabancı sınai
sermaye lehine dönüştüğü vurgulanmaktadır
(Anonim, 2007).
IMF ile imzalanan anlaşma ve 1999'daki
stand-by ile tarıma dönük politikalarda önemli
değişimler gerçekleşmiştir. 1998-2006 yılları
arasında tarımsal fiyatlar yıllık ortalama %1,8
ve 8 yılda %39 gerilemiştir. 2000 ile 2001
yıllarında yaşanan iki ekonomik kriz fiyatlarda
%23’lük bir düşüşe yol açmış ve 1994
krizinden farklı olarak, 2001 krizinin tarımsal
M.UZUNÖZ
fiyatlardaki olumsuz etkisi geçici olmamıştır
(Boratav, 2007).
Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışların
2007 yılında Türkiye’de yaşanan kuraklıkla
birleşerek temel ürünlerde yarattığı son
dönemdeki fiyat etkileri, tarım üreticilerinin
gelirini artırıcı yönde bir etkisinin en iyi
olasılıkla 2008 yılında görülmesi beklenmekte
olup, tüketici gelirinde ise aşınma yaratmıştır
(Kıymaz ve Saçlı, 2008).
İç ticaret hadleri toptan eşya fiyat
indeksine göre baklagiller alt sektörü açısından
incelendiğinde, durumun tarım sektöründen
farklı olmadığı görülmektedir. Ancak 19961998 yılları arasında baklagil ürünlerinde iç
ticaret hadleri, tarımın iç ticaret hadlerinden
daha düşük bir değerde gerçekleşmiştir (Çizelge
1). İncelenen dönem itibariyle baklagiller için iç
ticaret hadleri, hemen bütün yıllarda tarım
sektöründen
daha
düşük
değerlerde
gerçekleşmiştir. Ayrıca 1985-1987, 1995 ve
1999 yılları hariç diğer tüm yıllarda iç ticaret
hadleri baklagil üreticisi aleyhine bir seyir
izlemiştir Özellikle 1999 yılından itibaren iç
ticaret hadleri hem 100’ün altında bir değere
sahiptir, hem de düşüş eğilimindedir.
Dolayısıyla iç ticaret hadlerinin, genel olarak
baklagil üreticileri aleyhine bir seyir izlediği
ifade edilebilir.
3.2. Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar İndeksine
Göre Net Değişim Ticaret Hadleri
Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine
göre net değişim ticaret hadleri çizelge 3’de
verilmiştir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut
açısından hesaplanan net değişim ticaret hadleri
çiftçinin eline geçen fiyat indeksinin sanayi
fiyat indeksine oranlanması sonucu elde
edilmiştir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Çiftçinin Eline Geçen Ortalama Fiyatlar ve Net Değişim Ticaret Hadleri (%)
Yıllar
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
ÇEGF
ÇEGFİ
ÇEGF
ÇEGFİ
(K.Fasulye) (K.Fasulye) (Mercimek) (Mercimek)
(TL/kg)
(1987=100)
(TL/kg) (1987=100)
155
282
540
927
1007
1482
2878
3837
5101
7847
26934
53347
72944
113138
233779
390656
604386
888173
1362993
1641535
1802419
1900000
1960000
2001000
16,7
30,4
58,3
100,0
108,6
159,9
310,5
413,9
550,3
846,5
2905,5
5754,8
7868,8
12204,8
25218,9
42142,0
65198,1
95811,5
147032,7
177080,4
194435,7
204962,2
211434,7
215857,6
133
297
423
424
506
893
1390
2234
3708
5530
14658
33143
49749
82948
162757
257096
417733
644215
915116
1102052
1203350
1230000
1280000
1300000
31,4
70,1
99,8
100,0
119,3
210,6
327,8
526,9
874,5
1304,3
3457,1
7816,8
11733,3
19563,2
38386,1
60635,9
98521,9
151937,5
215829,2
259917,9
283809,0
290094,3
301886,8
306603,8
ÇEGF
(Nohut)
(TL/kg)
124
241
309
318
414
884
1294
1796
2949
4800
14887
38950
54430
78359
144381
245776
434964
627262
625187
1130174
1244875
1270000
1140000
1240000
ÇEGFİ
(Nohut)
(1987=100)
39,0
75,8
97,2
100,0
130,2
278,0
406,9
564,8
927,4
1509,4
4681,5
12248,4
17116,4
24641,2
45402,8
77288,1
136781,1
197252,2
196599,7
355400,6
391470,1
399371,1
358490,6
389937,1
Net Değişim Net Değişim Net Değişim
ÇEGFİ
Ticaret
Ticaret
Ticaret
(Tarımsal
Hadleri
Hadleri
Hadleri
Ürünler)
(K.Fasulye) (Mercimek)
(Nohut)
(1987=100)
(%)(*)
(%)(*)
(%)(*)
31,0
55,6
76,0
100,0
156,3
272,3
443,3
674,4
1184,9
1949,8
3715,2
7414,5
14240,4
26979,8
51448,1
78283,0
111615,8
157283,0
242665,7
331418,1
371189,3
375272,4
406420,0
484046,2
42,0
53,8
77,8
100,0
59,9
54,5
72,1
61,9
51,5
50,6
75,7
81,7
65,1
55,3
69,5
73,5
71,9
63,2
65,5
63,3
62,4
58,9
58,4
56,5
78,8
124,0
133,2
100,0
65,8
71,8
76,1
78,8
81,9
78,0
90,1
111,0
97,1
88,7
105,9
105,7
108,6
100,2
96,1
92,9
91,1
83,4
83,4
80,2
98,0
134,1
129,7
100,0
71,7
94,8
94,5
84,4
86,8
90,2
122,0
174,0
141,7
111,7
125,2
134,7
150,8
130,1
87,6
127,1
125,7
114,8
99,1
102,0
Net Değişim
Ticaret
Hadleri
(Tarımsal
Ürünler)
(%)(*)
77,9
98,4
101,5
100,0
86,1
92,8
102,9
100,8
110,9
116,6
96,8
105,3
117,9
122,3
141,9
136,5
123,0
103,7
108,1
118,5
119,2
107,8
112,3
126,7
ÇEGF= Çiftçi Eline Geçen Fiyatlar
ÇEGFİ= Çiftçi Eline Geçen Fiyatlar İndeksi
(*) Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksinin sanayi indeksine bölünmesi yoluyla hesaplanmıştır.
Kaynak: TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK Yayınları No: 3114, ISSN 1300-0535, Ankara.
TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK Yayınları No: 3144, ISSN 0082-691X, Ankara.
http://www.tuik.gov.tr/, Çiftçinin Eline Geçen Ortalama Fiyatlar İndeksi, Türkiye İstatistik Kurumu
http://www.tcmb.gov.tr/kurlar/, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (web site).
http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/ , Temel Ekonomik Göstergeler, Devlet Planlama Teşkilatı
Kuru fasulye için incelenen tüm yıllar
boyunca iç ticaret hadleri 100’ün altında
gerçekleşerek kuru fasulye üreticileri aleyhine
bir seyir izlemiştir. 1994 yılına kadar düşüş
eğilimde olan iç ticaret hadleri, 1994 ve 1995
yıllarında bir miktar düzelme göstermiştir.
33
Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri
Ancak diğer yıllarda yaklaşık aynı değerlere
sahip olan iç ticaret hadleri 2007 yılında %56,5
gibi oldukça düşük bir değere gerilemiş ve bu
dönemde kuru fasulye üreticisi aleyhine bir
durum ortaya çıkmıştır. Ayrıca tarımsal ürünler
ticaret hadleri dikkate alındığında, ele alınan
dönem itibariyle kuru fasulye iç ticaret hadleri,
tarımsal ürünler iç ticaret hadlerinin altında
gerçekleşmiştir (Grafik 1).
Mercimek için 1984-1987 yılları arasında
üretici lehine bir durum söz konusu iken 1988
yılında %65,8’e gerilemiştir. 1989-1994 yılları
arasında mercimek için iç ticaret hadleri bir
ivme kazanmış ve 1994 yılında %111’lik e
ulaşmıştır. 1997-1998 yıllarında üretici aleyhine
gelişen iç ticaret hadleri, 1998-2001 yılları
arasında bir gelişme göstermiştir. 2002 yılından
itibaren yaşanan düşüşle birlikte 2007 yılında
mercimek için iç ticaret hadleri %80,2’ye
gerilemiştir. Bu dönemde üreticinin reel
gelirinde bir gerileme olduğu söylenebilir. İlave
olarak, tarımsal ürünler ticaret hadleri dikkate
alındığında, ele alınan dönem itibariyle
mercimek iç ticaret hadleri, tarımsal ürünler iç
ticaret hadlerinin altında gerçekleşmiştir
(Grafik 2).
Nohut için 1984-1985-1988-1989 ve 1994
yılları dışında iç ticaret hadleri 100’ün üzerinde
gerçekleşmiştir. Bu durumda iç ticaret
hadlerinin, belirtilen yıllar hariç üreticilerin
lehine bir seyir izlediğini söylemek mümkündür
(Grafik 3). Ancak, iç ticaret hadleri her ne
kadar 100’ün üzerinde gerçekleşse de, 1995
yılından itibaren göreceli olarak düşüşler
yaşanmış olmasının, nohut üreticilerinin
zamanla reel gelir açısından kayba uğradıklarını
gösterdiği söylenebilir.
Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye) (%)
NDTH
160
140
120
100
80
60
40
20
0
86
19
84
19
88
19
92
19
90
19
94
19
96
19
98
19
Kuru Fasulye
00
20
02
20
04
20
06
20
Yıllar
Tarımsal Ürünler
Grafik 1. Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye) (%)
Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek) (%)
NDTH
280
240
200
160
120
80
40
0
19
84
19
86
19
88
90
19
19
92
19
94
96
19
19
98
20
00
20
02
04
20
20
06
Yıllar
Mercimek
Tarımsal Ürünler
Grafik 2. Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek) (%)
34
M.UZUNÖZ
Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut) (%)
NDTH
200
160
120
80
40
0
84
19
86
19
88
19
90
19
92
19
94
19
96
19
Nohut
98
19
00
20
02
20
04
20
06
20
Yıllar
Tarımsal Ürünler
Grafik 3. Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut) (%)
Her bir ürün için belirlenen indekslerin
yıllık ortalama artış hızını belirlemek için seriye
uygulanan trend denklemi Çizelge 4’teki
gibidir. Çizelgeden de görülebileceği gibi kuru
fasulye, mercimek ve nohuta ait net değişim
ticaret hadlerinde yıllık ortalama artış hızı %1
ile oldukça düşük değerdedir.
Çizelge 4. Net Değişim Ticaret Hadlerine İlişkin Trend Eşitlikleri
Trend Eşitlikleri
Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye)
Y = 62,863*1,0005t
Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek)
Y = 91,482*1,0002t
Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut)
Y = 101,652*1,0073t
Net Değişim Ticaret Hadleri (Tarımsal Ürünler)
Y = 92,183*1,0131t
4. Sonuç
Bu çalışmada Türkiye’de baklagil üretimde
1984-2007 dönemi itibariyle iç ticaret
hadlerinin analizine yer verilmiştir. Ortaya
çıkan bulgular dikkate alındığında; ele alınan
dönem itibariyle iç ticaret hadleri tarım lehinde
bir seyir izlese de, genel olarak baklagil
üreticisinin reel gelirinde bir azalma olduğunu
söylemek mümkündür. Tarım kesimi için
çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre iç
ticaret hadleri incelendiğinde, çiftçilerin
fiyatlardaki değişmelerden kuru fasulye ve
mercimek üreticilerine göre daha az etkilendiği
söylenebilir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut
için son yıllarda net değişim ticaret hadlerinin
düşme eğilimine girmesinin bu üreticilerin reel
gelirlerinde de bir gerileme yaşamalarına neden
olduğu ifade edilebilir.
Kuru fasulye, mercimek ve nohut
üretiminde girdi kullanımı ve teknoloji
kullanımının oldukça düşük seviyede olması,
verim düşüklüğü, üretim maliyetinin yüksek
olması, destekleme kapsamında olmaması,
hastalık ve zararlılar, ürünün pazarlanmasında
yaşanan sorunlar, ürün fiyatlarının dünya
piyasası üzerinde olması (Türkiye’de kullanılan
girdilerin pahalı oluşu ve birim alandan alınan
verimim düşüklüğüne bağlı olarak), ürün
kayıpları gibi nedenler, üreticileri temel olarak
gelir kaybına uğratmaktadır.
Türkiye’de incelenen dönem itibariyle
baklagil ürünleri için özel bir destekleme
programı uygulanmamaktadır. Fakat gerek
genel destekleme politikaları ve gerekse
yemeklik
tane
baklagillere
uygulanan
destekleme politikaları doğrultusunda çeşitli
destekler verilmektedir. Destekleme temel
olarak Doğrudan Gelir Desteği kapsamında
yapılmıştır. Diğer taraftan Hükümet tarafından
da kabul edilen Tarım Stratejisi (2006-2010)
Belgesi
doğrultusunda
baklagillerin
ve
dolayısıyla baklagil ürünlerinin de prim
35
Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri
ödemesi kapsamına alınması düşünülmüş
(Anonim, 2006) ve Resmi Gazete’de
yayımlanan 17 Aralık 2008 tarihli 2008/68
No’lu Uygulama Tebliğinde “Hububat ve
Baklagil Üreticilerine Destekleme Primi
Ödenmesi” kararına varılmıştır. Buna göre, yurt
içinde 2008 yılında kuru fasulye, nohut ve
mercimek üreterek satışını yapan üreticilere
destekleme primi kapsamında kilogram başına
kuru fasulye için 10 Ykr, nohut için 10 Ykr ve
mercimek
için
10
Ykr
ödenmesi
kararlaştırılmıştır (www.tzob.org.tr). Bilindiği
gibi, ürünlerle ilgili olarak izlenen politika ve
teşvikler, destekler iç ticaret hadleri gibi
kavramları doğrudan etkileyen faktörlerdir.
Belirtildiği üzere, incelenen dönem açısından
ele alındığında baklagil ürünlerini üreten
üreticiler için özel bir destekleme ve teşvik
uygulaması bulunmamaktadır. Dolayısıyla,
Kaynaklar
Akova, Y., 2008. Pulses. Export Promotion Center of
Turkey,
http://www.igeme.org.tr/Assets/sip/tar/
Pulses.pdf
Anonim, 2001. TUSİAD. Türkiye Ekonomisi 2001,
TÜSİAD Yayınları No: TÜSİAD – T 2001-12-316,
Aralık 2001, İstanbul.
Anonim, 2003. DİE. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler.
http://www.die.gov.tr
Anonim, 2006. “Yemeklik Tane Baklagiller Ortak Piyasa
Düzeni Alt Çalışma Grubu Raporu”, Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığı Strateji Geliştirme
Başkanlığı, Haziran, 2006, Ankara.
Anonim, 2007. Haftalık Sektörel Gelişmeler 27 Ağustos-3 Eylül 2007. Vakıfbank Hazine Başkanlığı
Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü.
Boratav, K., 2007. Tarımsal Fiyatlar, İstihdam ve
Köylülüğün Kaderi. Bağımsız Sosyal Bilimciler
İktisat Grubu, www.bagimsizsosyalbilimciler.org/
Yazilar_Uye/BoratavHaz07.pdf
Çolakoğlu, 1986. Türkiye’de İç Ticaret Hadleri, G.Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ekonometri Bölümü
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara.
Direk, M., Bayramoğlu, Z., Paksoy, M., 2002. Konya
İlinde Fasulye Üretiminde Karşılaşılan Sorunlar ve
Çözüm Önerileri. S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi,
16(30): 21-27.
Dölekoğlu C.Ö., 2007. Baklagiller. TEAE/Bakış.
(http://www.aeri.org.tr)
Eraktan, G., 1988. Tarım Politikası II, A.Ü. Ziraat
Fakültesi Yayınları: 1038, Ders Kitabı: 301,
Ankara.
FAO,
2008.
Statistical
Databases/Agriculture/
Production/Crops Primary. www.fao.org
Güçlü, S., M. Bilen, 1995. “1980 Sonrası Dönemde Gelir
Dağılımında Meydana Gelen Değişmeler”, Yeni
Türkiye Dergisi Sayı:6, Eylül-Ekim,1995, ss 160171, İstanbul.
36
çalışmadan elde edilen sonuçlar ile birlikte
yorumlanacak
destekleme
değerleri
bulunmamaktadır. Ancak 2008 yılından itibaren
baklagil ürünlerinde uygulanan prim desteği
uygulamasının, bu ürünleri üreten üreticiler için
olumlu bir gelişme olduğunu söylemek de
mümkündür. Diğer bir anlatımla bu uygulama,
üretimden vazgeçen üreticilerin yeniden
baklagil üretime yönelebilmesini sağlayacaktır.
Ayrıca, baklagil üretimine yönelik üretici
birliklerinin kurulması ve bu birliklerin;
üretimin yönlendirilmesinde, fiyat oluşumunun
sağlanmasında, ürünün pazarlamasında, üretici
kesimini temsil etme gibi konularda üreticilere
hizmet vermesi sağlanmalıdır. Özellikle ürün
borsaların kurulmasının pazarlama sorunlarının
çözümünde önemli bir aşama olacağı ifade
edilebilir.
Gül, M., Işık, H., 2002. Dünyada ve Türkiye’deki
Baklagiller Dış Ticaretindeki Gelişmeler. M.K.Ü.
Ziraat Fakültesi Dergisi, 7(1–2): 59–72.
Gündüz, O., Esengün, K., 2004. Türkiye’de Yemeklik
Dane Baklagiller Üretiminde Verim ve Fiyat Riski.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(1):33-42.
Kıymaz, T., Saçlı,Y., 2008. Tarım ve Gıda ürünleri
Fiyatlarında Yaşanan Sorunlar ve Öneriler. Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, İktisadi Sektörler
ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi,
Yayın No: 2767, Ankara.
Kip; E., 1981. Tarımsal Ürünlerde İç Ticaret Hadleri,
Ata.Ü. Yayınları Yayın No. 580, Ziraat Fakültesi
Yayınları No: 263, Araştırma Serisi No: 174,
Ata.Ü. Basımevi, Erzurum.
Korum, U., 1981. İstatistiğe Giriş, A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayın No: 483, A.Ü. Basımevi, Ankara.
Kutlu, H.R., A. Gül ve M. Görgülü, 2003. Türkiye
Hayvancılığı; Hedef 2023 – Sorunlar, Çözüm
Yolları ve Politika Arayışları, Adana.
Mazgirt, İ., Y. Uysal, 1996. “Sektörel Fiyat Hareketleri
ve İç Ticaret Hadlerinin Gelişimi”, Türkiye II.
Tarım Ekonomisi Kongresi, Ayrı Basım, Adana.
Ofuya, Z.M., Akhidue, V., 2005. The Role of Pulses in
Human Nutrition: A Review, J. Appl. Sci. Environ.,
9(3): 99-104.
Ozberk, İ., Atlı, A., Özberk, F., Yücel, A., 2006. The
effect of lygus bugs (Exolygus prantensis L.) on
marketing price of red lentil in Anatolia, Turkey.
Crop Protection, 25 (2006): 1227–1230.
Sayılı, M., Düzdemir, O. Akça, H., 2008a. Economic
and Technical Analysis of Dry Bean Production:
The Case of Turkey. Proceedings. 43rd Croatian and
3rd International Symposium on Agriculture.
Opatija. Croatia, Agricultural Economics and Rural
Sociology (203- 206).
M.UZUNÖZ
Sayılı, M., Akça, H., Düzdemir, O., 2008b. Functional
Analysis of Fertiliser Use on Chickpea (Cicer
arietinum) Farms: A Case Study from Turkey. New
Zealand Journal of Crop and Horticultural Science,
36(2): 131-136.
Şehirali, S., Gençtan, T., Birsin, M.A., Zencirci, N.,
Uçkesen, B., 2000. Türkiye Tahıl ve Yemeklik
Tane Baklagil Üretiminin Bugünkü ve Gelecekteki
Boyutları, V. Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi,
s. 431-452, Ankara.
Akşin, S., Boratav, K., Tanör, B., 1997. Türkiye Tarihi 5:
Bugünkü Türkiye 1980-1995, Cem Yayınevi,
İstanbul.
TUİK, 2001. İstatistiki Göstergeler (1923-1998), TUİK
Yayınları No: 2252, ISBN 975-19-2230-5, Ankara.
TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK
Yayınları No: 3114, ISSN 1300-0535, Ankara.
TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK
Yayınları No: 3144, ISSN 0082-691X, Ankara.
Uzunöz, M., Akçay, Y., Esengün, K., 2004. Türkiye’de
Süt Üretiminde İç Ticaret Hadleri ve Risk
Analizleri. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi, 21(2):39-49.
http://www.tuik.gov.tr/, Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar
İndeksi, TUİK (web site)
http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/,
Temel
Ekonomik
Göstergeler, Devlet Planlama Teşkilatı (web site)
http://www.ito.org.tr, Toptan Eşya Fiyat İndeksi, İstanbul
Ticaret Odası (web site) http://www.tcmb.
gov.tr/kurlar/, Türkiye Cumhuriyet merkez Bankası
(web site).
http://www.tzob.org.tr/tzob_web/genelge/2008/tzob_gene
lgeler_2008_57.htm
37
Dünyada ve Türkiye’de Yumurtacı Hibritlerin Performansındaki Gelişmeler
Ahmet Şekeroğlu
Alper Pekin
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 60240Tokat
Özet: Kanatlı üretimi son otuz yılda modern üretim metotları ve geliştirilen hibrit materyal ile sağlık koruma
ve beslemedeki gelişmelerin katkısıyla hızlı bir gelişme göstermiştir. Bunun sonucunda 1950–1993 yılları
arasında yumurta verimi 267’den 344 adete; yumurta ağırlığı 58.2 gramdan 65 grama; g yemle g yumurta
üretimi 0.315’den 0.417’e çıkmıştır. Verim artışındaki bu gelişmelere karşın hayvan refahı ve davranışlarıyla
ilgili sorunlar artmıştır. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkelerinde kafeste yumurta tavuğu yetiştiriciliği 2012
yılına kadar sonlandırılacaktır. Kafes sistemi yerine zenginleştirilmiş kafes veya alternatif üretim sistemleri
gelişmektedir. Ayrıca entansif yumurta üretimi gelişmekte olan ülkelere ve Asya kıtasına kaymaktadır.
Anahtar kelimeler: Yumurtacı hibrit, performans değişimi, yumurta verimi, yumurta ağırlığı, yem tüketimi
Developments of Performance Change in Hybrid of Egg’s Product
Abstract: Winged production has quickly growth with contribution of modern production methods,
improved hybrid material and feeding progress in last thirty years. After this happen, between 1950-1993,
numbers of egg production were increased from 267 to 344; egg weight, from 58.2 to 65 g and feed
conversion ratio in term of egg production increase from 0.315 to 0.417 per g. Concerns about animal
welfare and behavior have increased along side yield growing. Therefore, intensive egg production is
extending towards developing countries and Asia Continent. Alternative production systems are progressed
in developed countries.
Keywords: hybrid of egg’s product, performance change, egg production, egg weight, feed consumption
1. Giriş
Tavukçuluk ilk zamanlarda ailelerin
yumurta ve tavuk eti ihtiyacını karşılamak
amacıyla yapılmaktaydı ve genellikle her aile 510 adet tavuk yetiştirmekteydi, bu sistemde
tavuklar evin etrafında açık havada serbest
dolaşarak, besinlerini temin etmiş ve
gerektiğinde az bir ek yem de verilmiştir.
Böylelikle hem aileler ihtiyacını karşılamış hem
de ihtiyaç fazlası ürünler satılarak gelir
sağlanmıştır (Sarıca ve Türkoğlu, 2004) .
Daha sonraki dönemde nüfus artışı,
şehirleşme, yerleşim alanlarının genişlemesi
tavuk yumurtasına olan talebini arttırmıştır.
Şehirler ve ülkeler arasında ulaşım ve depolama
şartlarındaki gelişmelerle yumurta ticareti
artmıştır. Tavuk yetiştiriciliğinde entegrasyona
gidilmesi, hayvan sağlığı bakımından önemli
olan
aşı-ilaç
endüstrisinin
gelişmesi,
yumurtaların işleme teknolojilerinin gelişmesi,
verim ve kârlılığı arttırmıştır. Bunların yanı sıra
1940 yıllarında başlayan ve hızla gelişen
genetik bilimi, tavukçuluğun gelişmesine çok
büyük katkı yapmıştır. Bu çalışmaların
sonucunda kombine ve yumurta verim yönlü
standart tavuk ırklarının yerini ticari hibritler
almıştır (Sarıca ve Türkoğlu, 2004).
Tavuk başına yıllık yumurta verimi
yaklaşık 100 yıl kadar önce 100 iken,
günümüzde 300 adeti aşmış, yemden
yararlanma oranı 2’ye yaklaşan yumurtacı
hibritler geliştirilmiştir.Bu makalede Dünyada
ve Türkiye de yumurtacı hibritlerdeki
performans değişimleri incelenmiştir.
2. Dünya Tavuk Yumurta Üretiminde
Ülkeler Arasındaki Değişim
Dünya yumurta üretiminde sürekli bir artış
olmaktadır. Dünya yumurta üretimi 1970
yılında 19 538 bin ton’dan, 2005 yılında 1970
yılına oranla %203’lük bir artış göstererek 59
233 bin ton’a ulaşmıştır (Çizelge 1). Dünya
yumurta üretiminde gelişmiş ülkelerin payı
azalırken, gelişmekte olan ülkelerin payı sürekli
artmaktadır. Örneğin 1970 yılında, gelişmiş
ülkeler toplam dünya yumurta üretiminin
yaklaşık %76’nı karşılarken, 2005 yılında
%29’nu karşılamaktadır. Fakat 2005 yılında
gelişmekte olan ülkelerin yumurta üretimi
%757.5’lik artarak dünya yumurta üretiminin
%68’i karşılar duruma gelmiştir.
Çizelge 1. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin 1970 ve 2005 yılları arasındaki yumurta üretimi*
Dünya
Artış
Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Gelişmekte Olan
Yıl
(bin ton)
(%)
(bin ton)
Ülkeler (bin ton) Ülkelerin Payı (%)
1970
19 538
14 866
4 672
23.9
1975
22 232
14
16 204
6 028
27.1
1980
26 215
34
17 950
8 265
31.5
1985
30 764
57
18 667
12 097
39.3
1990
35 232
80
18 977
16 255
46.1
1995
42 857
119
17 490
25 367
59.2
2000
51 690
265
18 263
33 427
64.7
2005
59 233
203
19 170
40 063
67.6
Artış (%)
203
29.0
757.5
* Verrier, 2004;Windhorst, 2006, Mutaf, 2007
Dünya yumurta üretimi 1970-2005 yılları
arasında kıtalara göre değişim göstermiştir
(Çizelge 2). Örneğin 1970 yılında dünya
yumurta üretiminin %30.9’unu Avrupa,
%25.3’ü Kuzey Amerika karşılarken, 2005
Türkiye
(ton)
95 700
129 835
206 739
291 880
384 930
550 000
810 000
830 000
767.29
yıllarında bu ülkelerin payları sırasıyla %16.9
ve %5.1’e gerilemiştir. Fakat Dünya yumurta
üretiminde Asya kıtasının payı, 1970 yılında
%23.7 iken, 2005 yılında %60.4’e yükselmiştir.
Çizelge 2. Kıtalara göre dünya tavuk yumurtası üretimi (%) (1970-2005)*
KITA
1970
1990
2005
Afrika
3.0
4.4
3.7
Asya
23.7
39.2
60.4
Avrupa
30.9
20.1
16.9
Sovyetler Birliği
11.5
13.0
13.6
Kuzey Amerika
25.3
16.4
5.1
Güney Amerika
4.3
6.3
5.1
Okyanus
1.2
0.7
0.4
Dünya
100.0
100.0
100.0
* Windhorst, 2006
Dünya yumurta üretiminde, 1970-2005
yılları arasında önemli yere sahip olan ülkeler
ve bu ülkelerin paylarında büyük değişikler
olmuştur (Çizelge 3). Dünya yumurta
üretiminde, 1970 yılında ilk on ülkeden bir olan
Sovyetler Birliği (%11.5), Almanya (%5.9),
Birleşik Krallık (%4.6) ve İtalya (%3.1) gibi
ülkeler, 2005 yılında yerlerini Meksika (%3.2),
Hindistan (%4.2), Endonezya (%1.5) ve
Türkiye’ye (%1.4) bırakmışlardır. Türkiye’de
1970-2005 yılları arasında tavuk yumurtası
üretiminde %767.29’luk bir artışla 830.000
ton’a ulaşmıştır (Çizelge 1).
Çinde yumurta tavukçuluğunun çok hızlı
gelişmesi sonucunda (Çizelge 3) yumurta
üretimi çok hızlı artış göstermiş ve sonuçta
dünya yumurta üretiminin %41.1’i karşılar
duruma gelmiştir. 1970 yılında Dünya yumurta
üretimini %70.5’ni karşılayan on ülke, 2005
yılında %72.4’nü karşılar duruma gelmiştir.
Dünya yumurta ihracatı 1970-2004 yılları
arasında 403 618 ton’dan 1 038 442 ton’a
çıkmıştır. Dünya yumurta ihracatının yaklaşık
%81-83’ünü on ülke karşılamaktadır (Çizelge
4). Yumurta ihrac eden ülkeler ve bu ülkelerin
ihracattaki payları 1970- 2004 yılları arasında
değişmiştir. Daha önce (1970 yılı) önemli
yumurta ihraç eden Bulgaristan, Macaristan,
Polonya, Romanya, Finlandiya ve Lübnan gibi
ülkeler, 2004 yılında yerlerini İspanya, ABD,
Malezya, Hindistan, Fransa ve Belarus’a
bırakmışlardır.
Dünyada yumurta ithalatı 1970-2004 yıları
arasında 397 615 ton’dan 998 109 ton’a
çıkmıştır. Dünya ithalatının yaklaşık %73’ü on
ülke yapmaktadır. Yumurta ithal eden ülkelerin
bazılarının aynı zamanda yumurta ihraç eden
ülkeler arasında bulunmaktadır (Çizelge 5).
Çizelge 3. Tavukçuluğu gelişmiş ülkelerdeki tavuk yumurtası üretimi (1970 ve 2005)*
1970 Yılı Üretimi
2005 Yılı Üretimi
ÜLKELER
%
ÜLKELER
(bin ton)
(bin ton)
ABD
4 053
20.7
ABD
5 330
SSCB
2 248
11.5
Rusya
2 054
Japonya
1 766
9.0
Japonya
2 465
Çin
1 533
7.8
Çin
24 348
Almanya
1 162
5.9
Hindistan
2 492
Birleşik Krallık
892
4.6
Meksika
1 906
Fransa
658
3.4
Fransa
1 045
İtalya
607
3.1
Brezilya
1 560
İspanya
464
2.4
Endonezya
876
Polonya
389
2.0
Türkiye
830
Ülkeler toplamı
13 722
70.5
Ülkeler toplamı
42 906
Dünya toplamı
19 538
100.0 Dünya toplamı
59 233
* Windhorst, 2006
%
9.0
3.5
4.2
41.1
4.2
3.2
1.8
2.6
1.5
1.4
72.4
100.0
Çizelge 4. En fazla yumurta ihraç eden ülkeler (1970 - 2004)*
ÜLKELER
1970 Yılı İhracatı (ton)
%
ÜLKELER
Belçika
88 088
21.8 Belçika
Hollanda
79 682
19.7 Hollanda
Çin
33 532
8.3 Çin
Bulgaristan
27 514
6.8 İspanya
Macaristan
22 828
5.7 ABD
Polonya
22 391
5.5 Belarus
Romanya
17 333
4.3 Malezya
Finlandiya
16 793
4.2 Hindistan
Lübnan
14 604
3.6 Fransa
Almanya
11 178
2.8 Almanya
Ülkeler toplamı
339 942
82.7 Ülkeler toplamı
Türkiye
Dünya
403 618
100.0 Dünya
* Windhorst, 2006; Çakı, 2007
2004 Yılı İhracatı (ton)
77 993
265 288
86 534
103 257
72 018
31 196
54 596
48 582
39 241
63 044
841 749
10 737
1 038 442
%
7.5
25.5
8.3
9.9
6.9
3.0
5.3
4.7
3.8
6.1
81.0
1.03
100.0
Çizelge 5. En çok yumurta ithal eden ülkeler (1970 - 2004)*
ÜLKELER
1970 Yılı İthalatı (ton)
%
ÜLKELER
Almanya
126 823
31.9 Almanya
Hong Kong
44 610
11.2 Çin
SSCB
33 461
8.4 Kanada
Fransa
24 800
6.2 Fransa
İsviçre
24 301
6.1 İsviçre
Avusturya
18 937
4.8 Belçika
ABD
13 814
3.5 Singapur
Hollanda
13 243
3.3 Hollanda
Birleşik Krallık
11 342
2.9 Birleşik Krallık
İtalya
10 014
2.5 Danimarka
Ülkeler toplamı
321 345
80.8 Ülkeler toplamı
Dünya
397 615
100.0 Dünya
* Windhorst, 2006
2004 Yılı İthalatı (ton)
251 293
91 619
52 233
71 002
27 084
47 387
47 044
79 583
37 277
23 587
728 109
998 123
%
25.2
9.2
5.2
7.1
2.7
4.7
4.7
8.0
3.7
2.4
72.9
100.0
3. Dünyada Ticari Yumurtacı Hibritlerin
Performanslarındaki Değişim
Yumurta tavuklarının yumurta verimi,
yumurta ağırlığı ve kalitesini artırmak, yem
tüketimi ve ölüm oranını azaltarak karlılığı
yükseltmek
için
yoğun
çalışmalar
yürütülmektedir. Bu çalışmalar bir çok ülkede
yürütülmesine karşın, Lohmann, ISA, HPB ve
ARBOR/ROSS gibi ıslah firmalar, dünya
yumurtacı hibrit üretiminin büyük bir kısmını
gerçekleştirmektedir (Çizelge 6). Lohmann
ıslah işletmesi dünya beyaz yumurtacı
hibritlerin %45’ini, ISA şirketi ise dünya
kahverengi
yumurtacıların
%60’ı
karşılamaktadır.
Çizelge 6. Yumurtacı hibrit üreten ıslah işletmelerinin pazar payları (%)*
Beyaz
Islah
Kahverengi
Beyaz Yumurtacılar
Yumurtacıların
İşletmesi
Yumurtacılar
Pazar Payı (%)
LSL, Brown,
Lohmann
Silver, Sandy
45
Tradition
Isa White, Bobcock,
Isa White, Bobcock,
ISA
30
Shaver
Shaver
Hisex, Bavans,
Hisex, Bavans,
HPB
20
Dekalb
Dekalb
Arbor/Ross
Ross
* Verier, 2004; Anonim, 2008a; Anonim, 2008b
Ticari yumurtacı hibrit piyasasındaki
rekabetten
dolayı
yumurtacı
hibritlerin
verimleri
sürekli
artmaktadır.
Örneğin
yumurtacı hibritlerin yumurta verimi 1954
yılında 161 adet/yıl, 1990 yılında 251 adet/yıl
Kahverengi
Yumurtacıların
Pazar Payı (%)
15
60
15
5
iken (Çizelge 7), günümüzde ise yumurtacı
hibritlerin yumurta verimleri 300 adeti
geçmiştir (Presinger ve Flock, 2000; Anonim,
2008a; Anonim 2008b).
Çizelge 7. İngiltere’de tavukların ortalama yumurta verimleri*
Yıl
Yumurta verimi (adet)
1954
161
1961
185
1968
208
1971
224
1972
233
1975
236
1978
247
1990
251
2008
305**
* Erensayın, 1992; Anonim, 2008a
** Kahverengi ve beyaz Lohmann yumurtacı hibritlerin 72 haftalık ortalama verimleri
Tavukların performanslarındaki değişim
rasgele örnekleme test sonuçlarından da
görülebilir. Nitekim Çizelge 8’de görüldüğü
gibi; Almanyada yapılan bir çalışmada, on yılık
süre içerisinde beyaz
ve
kahverengi
yumurtacılarda ölüm oranının sırasıyla %0.6 ve
%3.2 oranında azaldığı, yumurta veriminin 14
ve 11 adet, yumurta ağırlığının 2.5 g ve 1.11 gr
arttığı, günlük yem tüketiminin 2 ve 8 g
azaldığı, yem değerlendirme oranlarının 0.24 ve
0.28 iyileştiği, canlı ağırlığın ise 10 ve 280 g
azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca Çizelge 9’da
görüldüğü gibi 1980- 1997 yılları arasında
Lohmann LSL yumurtacı hibritlerle Almanyada
yapılan bir başka çalışmada ise, her bir
yumurtacı tavuğun 72 hafta kümülatif yumurta
ağırlığında 2.23 kg artış, canlı ağırlıkta 140 g
azalma ve yemden yararlanma oranında
0.36’lık bir iyileşme sağlanmıştır.
Anderson (1996), 1950, 1958, 1972 ve
1993 yıllarında elde edilmiş kontrol hatlarından
CS5, CS7, CS10 ve ticari yumurtacı Leghorn
soylarının (CCS) 40 yıllık performans
değişimini karşılaştırmak için yaptıkları
çalışmada 82. haftalık verim dönemi sonunda
yumurta veriminde 77 adet, yumurta ağırlığında
6.8 g, yemden yararlanmada 0.8’lik bir ilerleme
sağlanmıştır (Çizelge 10).
Çizelge 8. Bazı beyaz ve kahverengi yumurtacı hatların rastgele örnekleme testlerine göre performans
değişimi (1984/85 – 1994/95)*
Ölüm
Yumurta
Yumurta
Kümülatif
Yem
Yem
Vücut
GENOTİP
Oranı Verimi (adet, ağırlığı yumurta ağırlığı tüketimi değerlendirme ağırlığı
(%)
tav-küm)
(g/adet) (kg, tav-küm) (g/gün/tav) oranı (kg/kg)
(g)
Beyaz Yumurtacı Hatlar
Lohmann
3.8
304
63.1
19.19
120
2.29
1896
Hisex
5.2
298
62.3
18.60
118
2.31
1839
Dekalb
3.7
299
61.3
18.29
115
2.30
1879
Shaver
3.8
294
62.6
18.42
118
2.34
1944
Babcock
3.8
290
61.4
17.81
113
2.32
1853
Ortalama
4.0
299
62.5
18.69
117
2.30
1882
Değişim/10 yıl +0.6
+14
+2.5
+1.70
-2
-0.24
-10
Kahverengi Yumurtacı Hatlar
ISA
5.4
296
65.2
19.33
121
2.30
2180
Lohmannn
5.6
296
65.4
19.33
121
2.30
2217
Hısex
5.1
291
65.6
19.11
123
2.35
2281
Tetra
4.9
292
65.1
19.03
124
2.38
2272
Dekalb
5.1
290
64.1
18.59
124
2.44
2292
Ortalama
5.2
295
65.0
19.17
122
2.33
2219
Değişim/10 yıl +3.2
+11
+1.2
+1.11
-8
-0.28
-280
* Presinger ve Flock, 2000
Çizelge 9. Lohmann LSL yumurtacı hibritlerin performansları (1980-1997)*
Kümülatif Yumurta Ağırlığı
Vücut Ağırlığı
Yem Değerlendirme
Yıl
(kg/tavuk 72.hafta tav-kümes)
(kg)
Oranı (kg/kg)
1980-1983
17.70
1.94
2.46
1983-1985
18.50
1.87
2.39
1986-1988
18.67
1.83
2.35
1989-1991
18.80
1.88
2.32
1992-1994
19.77
1.96
2.25
1995-1997
19.93
1.80
2.10
Değişim
2.23
-0.140
-0.36
* Presinger ve Flock, 2000
Çizelge 10. Farklı yıllarda elde edilen ticari bazı yumurtacıların performans ve yumurta kalitesindeki
değişimler*
1950 (CS5) 1958 (CS7) 1972 (CS10) 1993 (CCS)
Değişim
Yumurta Ağırlığı (g)
58.7
59.81
62.91
63.88
6.8
Yumurta Verimi (adet)
267
284
307
344
77
Yem Dönüşüm Oranı (kg/kg)
3.2
3.0
2.7
2.4
-0.8
Ölüm Oranı (%)
16.0
12.0
11.7
17.1
1.1
Şekil İndeksi (%)
71.54
72.48
73.59
74.76
3.22
Haugh Birimi
67.70
67.32
70.19
72.66
4.96
Sarı Ağırlığı (g)
17.96
18.19
18.34
18.24
0.28
Ak Ağırlığı (g)
35.34
36.18
38.94
39.80
4.46
Kabuk Ağırlığı (g)
5.28
5.40
5.63
5.84
0.56
Kabuk (%)
9.03
9.06
8.97
9.16
0.13
Sarı (%)
30.64
30.40
29.16
28.54
-2.1
Ak (%)
60.33
60.52
61.86
62.29
1.96
Yumurta Özgül Ağırlığı (g/cm3)
1.082
1.081
1.080
1.080
-0.002
pH
9.12
9.14
9.14
9.10
-0.02
* Anderson, 1996; Tharrington ve ark., 1999
Yumurta ağırlığındaki artışa paralel olarak
yumurta sarısı, yumurta akı ve kabuk
ağırlıklarında da sırasıyla 0.28, 4.46 ve 0.56 g
artış olmuştur. Tavukçuluktaki bu gelişmeler
yıllardır uygulanan yumurta verimini ve
ağırlığını artırmak için uygulanan ıslah
çalışmaları sonucunda sağlanmıştır. Fakat
oransal olarak baktığımızda 1950-1992 yılları
arasındaki
yumurtacıların yumurta
sarı
ağırlığında %2.1 azalma olurken, yüzde olarak
yumurta ak ve kabuk ağırlığında sırayla %0.13
ve %1.96 artış olmuştur. Ayrıca yumurta uzun
yumurta şeklinden ideal olan yumurta şekline
gelmiştir.
Günümüzde
yetiştirilen
beyaz
ve
kahverengi yumurtacı hibritlerin performansları
incelendiğinde 80 haftalık yumurta verimi 354
ve 348 adet, yumurta ağırlığı 61.6 ve 63.1 g,
kümülatif yumurta ağırlığı 21.6 kg ve 21.9 kg,
yem değerlendirme oranı 2.18 ve 2.23 kg/kg ,
canlı ağırlık 1 727 g ve 2 045 g arasında
değişmektedir (Çizelge 11) (Anonim, 2008a;
Anonim, 2008b).
Çizelge 11. Günümüzde yetiştirilen yumurtacı hibritlerin performansları*
%50
Yumurta
Toplam
Yumurta
Yem
Yem
Vücut
Verim
Verimi
Yumurta
Ağırlığı
Tüketimi Değerlendirme Ağırlığı
Yaşı (adet, tavAğırlığı
(g/adet)
(g/gün/tav) Oranı (kg/kg)
(g)
(gün)
küm)
(kg/tav-küm)
Beyaz Yumurtacı Hatlar
Lohmann LSL**
147
310
62.5
19.5
110
2.1
1800
Lohmann Sandy**
145
305
63.0
19.2
115
2.1
1850
ISA White***
141
352
61.8
21.8
110
2.6
1750
Babcock White***
145
351
61.5
21.6
107
2.14
1685
Shaver White***
147
355
60.9
21.3
105
2.07
1660
Hisex White***
145
355
61.4
21.8
108
2.12
1690
Dekalb White***
144
354
61.8
21.9
108
2.12
1700
Bavans White***
140
358
60.4
21.6
108
2.13
1680
308**
19.4**
ORTALAMA
144
61.6
109
2.18
1727
354***
21.7***
Kahverengi Yumurtacı Hatlar
Lohmann Brown**
145
310
64.0
20.5
115
2.15
2000
Lohmann Tradition** 145
300
64.0
20.4
120
2.15
2000
Lohmann Silver**
145
300
61.8
18.5
120
2.20
2200
ISA Brown***
143
351
63.1
22.1
111
2.14
2000
Babcock Brown***
142
349
62.8
21.9
114
2.23
2000
Shaver Brown***
145
349
63.2
22.1
114
2.22
2000
Hisex Brown***
143
352
62.5
22.0
112
2.17
2000
Bovans Brown***
144
350
63.8
22.4
115
2.21
2000
Dekalp Brown***
143
351
62.7
22.0
113
2.20
2000
Shaver Black***
147
340
62.8
21.3
120
2.41
2140
Bovans Black***
146
342
62.5
21.4
123
2.45
2150
303**
19.8**
ORTALAMA
144
63.1
116
2.23
2045
348***
21.9***
* Anonim, 2008a; Anonim, 2008b
** 72. haftalık verim; *** 80. haftalık verim;
Türkiye de yumurtacı ırkların performans
verimlerini belirleme ve yumurtacı hibrit
soyları geliştirme çalışmalarının geçmişi
eskidir. Bu çalışmalar sonucunda dış kaynaklı
yumurtacı hibritlerle rekabet edebilecek
ATAK-S, ATAK ve ATABEY gibi yumurtacı
hibritler geliştirilmiştir. Türkiye’de yumurtacı
hibritlerle yapılan çalışmalardan elde edilen
sonuçlar Çizelge 12a ve 12b’de verilmiştir.
Çizelge 12b incelendiğinde Türkiye’de 19972006 yılları arasındaki yumurtacı hibritlerin
cinsi olgunluk yaşlarının ortalama 41- 47 gün
azaldığı, bu özellik bakımından dünyada yaygın
olarak kullanılan yumurtacı (Çizelge 11)
hibritlerle aynı seviyeye gelmiştir. Ayrıca
yumurta veriminde de bu dönem içinde 63-74
adet arttığı görülmesine karşın yumurta
ağırlığında 1-9 g azalma görülmektedir. Yine
1997-2006 yılları arasında ATAK-S ve ATAK
yumurtacıların canlı ağırlıklarında artış,
ATABEY yumurtacılarda ise bir azalış
olmuştur. Yerli yumurtacıların yumurta verimi
ve ağırlığı dış kaynaklı ticari yumurtacılarla
aynı seviyede iken, canlı ağırlıkları daha yüksek
görülmektedir. Kısaca yumurta verimi ile
yumurta ağırlığı arasında ters bir ilişki
olmasından dolayı yumurta verimi artarken
yumurta ağırlığı azalmıştır. Bu aşamadan sonra
yerli yumurtacıların yumurta ağırlığını artıracak
ve canlı ağırlığını azaltacak ıslah çalışmalarına
önem verilmelidir.
Çizelge 12a. Türkiye’de yumurtacı hibritlerle yapılan çalışma sonuçları
Yumurta verimi
Cinsi Olgunluk
(adet)
Yaşı (gün)
L
158.4
189.6
1960-19611
RIR
131.4
211.5
NH
155.6
207.3
L
190
1962-19731
LxNH
181
BY***
230-245
175-180
KY***
215-222
180-185
1974-19801
TYYH***
225
176
YYH***
259
175
Saylam, 1988**
KY
134-163
154-167
Sarıca ve Testik, 1988**
BY
147-156
169-184
KY
235-248
Düzgüneş, 1985***
BY
241-254
Uysal ve Boğa, 1990**
BY
124
153
KY
228-238
162-169
Akın ve Büyükbebeci,
1991***
BY
242-263
160-163
KY
189
154
Şekeroğlu, 2002**
BY
169
164
Yumurta Ağırlığı
(g)
46.8*
53.5*
52.9*
47*
47*
59.1-60.0
59.5-61.0
52-60
58-59
59-62
59-62
56
63-66
60-61
63
60
1
: Kadıoğlu,1981, L: Leghorn, RIR: Rhodo Island Red, NH: New-Hampshire, BY: Beyaz yumurtacı, KY: Kahverengi
yumurtacı, TYYH: Türkiye’de yerli yumurtacı hibrit, YYH: Yabancı yumurtacı hibrit, *:İlk on gün yum. ağırlığı, **: 52
hafta yumurta , ***: 72 hafta yumurta
Çizelge 12b. Türkiye’de yumurtacı hibritlerle yapılan çalışma sonuçları*
Cinsi Olgunluk
72. Hafta Toplam
Ortalama Yumurta
Genotip
Yıl
Yaşı (gün) Yumurta Verimi (adet)
Ağırlığı (g)
1997
187
243
67
ATAK-S
2006
143
312
63
(Siyah)
Değişim
-44
69
-4
1997
193
240
69
ATAK
2006
146
303
60
(Kahverengi)
Değişim
-47
63
-9
1997
187
234
61
ATABEY
2006
146
308
60
(Beyaz)
Değişim
-41
74
-1
* Mızrak ve ark., 2007
Sonuç
olarak
genetik
çalışmalar
sonucunda, yumurtacı hibritlerin yumurta
verimleri 300 adeti geçmiş, yumurta ağırlığı 63
g’ı, yem değerlendirme oranı 2’ye, yumurta
şekil indeksi ise ideal olan 74’e yaklaşmıştır.
Yumurta üretiminde kıtalar arasında değişim
80. Hafta Canlı
Ağırlık (g)
2246
2430
184
2149
2170
21
1927
1800
-127
sonucu, Asya kıtası dünya yumurta üretiminin
yaklaşık %60’nı karşılar duruma gelmiştir.
Ayrıca yumurta üretiminde gelişmekte olan
ülkelerin payıda artmaktadır. Türkiyede ise
yumurta tavukçuluğu gelişmiş durumumdadır
ve yerli yumurtacı hibritlerin perfrmansları
yabancı
yumurtacıların
performanslarına
yakındır. Bu nedenle Türkiyede yerli yumurtacı
hibritlerin kullanımının özendirilmesi ülke
tavukçuluğunun geliştirilmesi açısından yerinde
olacaktır.
Kaynaklar
Anderson, K.E.1996. Comparison of the Ottawa Historical
Egg Strains with a Current Commerical Strain. Proc.
Natl. Breeder’s Roundtable, St Louis, Mo, may 2-3.
p. 123-149.
Anonim, 2008a. Lohmannn TIERZUCHT. Performance
data. Httr://www.ltz.de (15 Mart 2008).
Anonim, 2008b. Layer Breeding, www.hendrixgenetics.com and www.aviagen.com Erişim :(15
Mart 2008).
Akın, U., Büyükbebeci, İ. 1991. Ülkesel Tavukçuluk
Projesi Sonuç Raporları, Tavukçuluk Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Ankara.
Çakı,
Ş.
2007. Tavukçuluk sektörünün türk
ekonomisindeki yeri ve durumu. Ege Akademik
Bakış, 7 :153-189.
Düzgüneş, O.1985. Memleketimizde Hibrit Ebeveyn
Soyları Geliştirme Çalışmaları, Ulusal Tavukçuluk
Sempozyumu 85, 9-10 Mayıs 1985, Çukurova
Üniversitesi Büyük Anfisi, Adana, s. 66-73.
Erensayın, C. 1992. Bilimsel-Teknik-Pratik Tavukçuluk,
Cilt II. , Ankara
Kadıoğlu, B. 1981. Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünde
Geçmiş Yıllarda Yapılmış Olan Araştırma
Çalışmaları ve Bunların Alınmış Sonuç Özetleri.
Seminer, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü, Ankara.
Mızrak, C., Göğer, H., Boğa, A.G., Durmuş, İ. 2007.
Türkiye’de Yumurtacı Damızlık ve Hibrit Üretim
Çalışmaları. Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum
Sürecinde Türkiye Tavukçuluğu Sempozyumu, 15
Kasım 2007, İzmir, Bildiriler Kitabı, s. 143-152.
Mutaf, S.2007. Türkiye Tavukçuluğu ve Ulusal Islah
Stratejileri. Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum
Sürecinde Türkiye Tavukçuluğu Sempozyumu, 15
Kasım 2007, İzmir, Bildiriler Kitabı, s.131-142.
Preisinger, R., Flock, D.K. 2000. Genetic Changes In
Layer Breeding: Historical Trends and Future
Prospects. In the Challenge of Genetic Change in
Animal Production (eds. W G Hill, S C Bishop, B
McGuirk, J C McKay, G Simm& A J Webb). British
Society of Animal Science, Edinburgh. Occasional
publication no. 27, pp-20-28.
Sarıca, M., Testik, A., 1988. Beyaz Yumurtacı Yerli
Otoseks Hibritlerin Elde Edilmesinde Ikili ve Dörtlü
Melezleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması. Teknik
Tavukçuluk Dergisi, 62:8-16.
Sarıca, M., Türkoğlu, M. 2004. Tavukçuluktaki
Gelişmeler ve Türkiye Tavukçuluğu . Ed. M.
Türkoğlu ve M. Sarıca, Tavukçuluk Bilimi,
Yetiştirme ve Hastalıkları. Bey Ofset Matbaacılık,
Ankara, s. 1-32.
Saylam, S.K. 1988. Kahverengi Yumurtacı Yerli Otoseks
Hibritlerin Elde edilmesinde Kullanılan İkili ve
Dörtlü Melezleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması.
Teknik Tavukçuluk Dergisi, 60:19-28.
Şekeroğlu, A., Sarıca, M. 2002. Serbest Yetiştirme (FreeRange) Sisteminin Beyaz ve Kahverengi Yumurtacı
Genotiplerin Yumurta Verim ve Kalitesine Etkisi,
Gaziosmanpaşa Üni. Fen Bil. Enst. Zootekni
Anabilim Dalı, Doktora Tezi (Basılmamış).
Tharrington, J.B., Curtis, P.A., Jones, F.T., Anderson,
K.E. 1999. Comparison of Physical Quality and
Composition of Eggs From Historic Strains of
Single Comb White Leghorn Chickens. Poultry
Science, 78: 591-594.
Uysal, A., Boğa, A.G. 1990. Yeni Hibrit Ebeveynlerinin
Elde Edilmesi Ön Çalışması.Teknik Tavukçuluk
Dergisi, 69:3-9.
Verrier, E. 2004. Domestication and Development of
Genetic Resources Selection- The Examle of
Chicken Introduction to Animal Breeding. Hanoi,
december.www.agroraristech.fr.sus/genereluvf/AG/
hanoi/case%20study%20l.pdf.
Windhorst, H.W. 2006. Changes in Poultry Production
and Trade Worldwide. World’s Poultry Science,
62:585-602.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 47-51
Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü
ve Büyüme Özelliklerinin Sivas Şartlarında Belirlenmesi*
Yusuf Ziya Oğrak 1
Ahmet Altınel 2
1- Cumhuriyet Üniversitesi, Kangal Köpeği Araştırma ve Yetiştirme Merkezi, 58140 Sivas
2- İstanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Zootekni Anabilim Dalı, 34320 Avcılar, İstanbul
Özet: Çalışmada, Sivas ilindeki özel bir işletmede bulunan Afrika Karası devekuşlarından alınan yumurtalardan
elde edilen 55 adet civcive ait Haziran-Eylül ayları arasındaki ilk üç aylık dönemi kapsayan yaşama gücü ve
büyüme özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Civcivlerin ilk üç aylık dönemlerine ait yaşama gücü değeri
%76.36 olarak bulurken; aynı dönem boyunca 0, 15, 30 60 ve 90. günler için ortalama canlı ağırlıkları sırasıyla,
0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg olarak elde edilmiştir. Bu araştırma ile devekuşlarının önemli verim
özelliklerinden en kritik yetiştirme dönemi kabul edilen civcivlerdeki ilk üç aylık döneme ait büyüme ve yaşama
gücüne ait verim özellikleri Sivas koşullarında incelenmiş ve elde edilen sonuçların literatürden farklı olmadığı
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Devekuşu, yaşama gücü, büyüme özellikleri
Investigations on the Chick Growth and Chick Survival Rate of African Black
Ostrich in Sivas Conditions
Abstract: This study was carried out to determine the chick growth and chick survival rate of African Black
ostriches. In the study, 55 ostrich chicks were used obtained from private ostrich farm in Sivas between July and
September. The survival rate of chicks at three months of age was 76.36%. The average 0, 15, 30, 60 and 90th day
live weights of chicks were 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 and 24.82 kg, respectively. In this study, growth and survival
results in the first three months which is regarded as the most critical rearing period of ostrich chicks were
investigated in the environmental conditions of Sivas. The results were in accordance with the references.
Key words: Ostrich, chick survival rate, chick growth
1. Giriş
Rhea, Cassowarie, Emu ve Kiwi gibi türlerin
yer aldığı koşucu kuşlar olarak da adlandırılan
modern Ratitler’in en büyüğü olan devekuşları,
platal yapıya sahip ‘palaegnathous’ diye
adlandırılan uçamayan kuşlardır (Cooper, 1999).
Devekuşu (Struthio camelus) türünün, altı ırk
veya alt türü (Subsp.) vardır. Bunlardan birinin
soyu tükenmiş, biri de kalan diğer dört alt türe
karışmıştır (Ullrey and Allen, 1996). Afrika
Karası olarak adlandırılan, daha küçük ve
kompakt vücuda sahip, mükemmel tüy kalitesi ile
yaygın bir şekilde ticari amaçlı olarak yetiştirilen
Struthio camelus var. domesticus, Kuzey Afrika
ırkı Struthio camelus camelus ve Güney Afrika
ırkı Struthio camelus australis arasındaki
melezleme sonucu ortaya çıkmıştır (KreibichSommer,1995; Horbaňczuk ve ark., 1998).
Dünyada ilk olarak 1863 yılında Güney
Afrika’da kurulan devekuşu yetiştiriciliği, 1914
yılına kadar altın gibi değerli olan tüyleri için,
daha sonra II. Dünya Savaşı bitimi yıllarına kadar
* Birinci yazarın doktora tezinden alınmıştır
derisi için yapılmıştır (Ciliers ve ark., 1998).
1990 yılından itibaren ABD, Avustralya ve
İsrail’i takiben devekuşu yetiştiriciliği Avrupa’da
da başlamıştır (Paleari et al., 1998). Yine de
günümüzde Güney Afrika 350 çiftlikte yaklaşık
200 bin devekuşu ile bu sektörün çok iyi
yapılandığı bir ülkedir (Gobbel, 1994).
Devekuşları bir çift caecum (körbağırsak) ve
iyi gelişmiş colon (kalınbağırsak) sayesinde geniş
fermentasyona sahip olduklarından selülozu etkin
biçimde sindirebilirler. Enerji gereksinimlerinin
%50’den fazlasını ham-selülozdan sağlamak
üzere, selülozu %38, hemiselülozu ise %66
oranında değerlendire-bilirler (Swart ve ark.,
1993). Ayrıca verimli yaşam süresi uzun, koyun
ve sığıra göre üreme gücü ile yemden yararlanma
yeteneği yüksek hayvanlardır (İşgüzar, 1999;
Sarıca ve ark, 2003).
Devekuşu endüstrisinin gelişebilmesi için
özellikle kuluçka, civcivlerin ilk üç aylık yaşam
dönemi ve hastalıklar üzerinde önemle
Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü ve Büyüme Özelliklerinin
Sivas Şartlarında Belirlenmesi
durulmalıdır (Şahan, 2001). Ölüm oranının en
yüksek olduğu bu dönemde hayvanlar, strese,
aşırı sıcaklık değişmelerine ve hastalıklara
duyarlıdırlar (Samson, 1997; İşgüzar, 1999).
Erişkin devekuşları birçok hastalığa karşı oldukça
dirençli iken, devekuşu yetiştiriciliğin-de en
önemli dönem olan civcivlerin yumurta-dan
çıktıktan sonraki ilk üç aylık periyotta, civciv
ölümlerinin birinci nedeni olarak yetersiz
beslenme, diğer sebepler olarak da aşırı kalabalık
yetiştirme, aşırı sıcak, yetersiz havalandırmanın
getirdiği hastalıklar ve beslenme stresi
gösterilebilir (Shivaprasad, 1993). Bir diğer
problem olarak da 2-26 haftalık civcivlerde,
rasyondaki kalsiyum ve fosfor eksikliğine bağlı
gelişebilen bacak bozuklukları ki bunların
başında tibiotarsal bölgede görülen dönmeler
sayılabilir (Cooper, 2000).
En iyi şartlardaki üreticiler, % 90’ın üzerinde
bir yumurta döllülük oranı, % 90’ın üzerinde
çıkım gücü ve % 90’ın üzerinde yaşama gücü
elde edebilirken, civciv yetiştirme bölümündeki
yüksek nem ve amonyağın sebep olduğu
hastalıklar % 60-100 arasında bir mortaliteye
sebep olabilir (Cooper, 2000).
Kuluçkadan çıkan devekuşu civcivlerinin
ağırlığı, yumurta ağırlığına bağlıdır ve ilk bir
haftalık süreçte bu ağırlığın % 20’sini kaybeden
civcivler 3 aylık yaşta 30-40 kg canlı ağırlığa
ulaşırlar. Civcivlerde büyüme hızı rasyonun
özellikle protein içeriği, kuluçka çıkış mevsimi,
sosyal gruplandırma ve hastalıklara göre
değişirken, genelde ilkbahar çıkışlı civcivlerde
büyüme hızı en yüksektir (Petek, 2003).
Sivas, 1285m rakıma sahip, yıllık ortalama
sıcaklığın 8.7 °C, yıllık yağış ortalamasının 417
mm olduğu, yazların sıcak ve kurak, kışların
soğuk ve kar yağışlı olduğu bir ildir (Akbulut ve
Oğrak, 2005).
Devekuşlarında, üretimdeki en kritik devre
olarak kabul edilen ilk üç aylık dönemdeki
civcivlerin, yaşama gücü ve büyüme özellikleri
gibi bazı verim özelliklerinin belirlenmesini
hedefleyen bu çalışma ile ülkemiz için yeni
sayılabilecek devekuşu yetiştiriciliği konusundaki bilgi açığına katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
48
2. Materyal ve Metot
Araştırmanın materyalini, Sivas ve Kayseri
illerindeki özel devekuşu işletmelerinde, iki dişi
bir erkekten oluşan üçlü gruplar (trio) şeklinde
yetiştirilen, 2-5 yaşlı 10 dişi ve 5 erkek Afrika
Karası (African Black) devekuşlarından NisanMayıs 2003 dönemimde elde edilen yumurtalardan çıkan, cinsiyet ayrımı yapılmamış, 55 adet
devekuşu civcivi oluşturmaktadır.
Devekuşu civcivlerinin çıkımdan sonra
göbek kordonu dezenfeksiyon işlemi için sprey
tarzındaki dezenfektanlar kullanılmış, ilk
tartımları ile birlikte hem boyun hem de
ayaklarına takılan ve hayvanın gelişmesiyle
beraber genişletilen plastik numaralar ile
tanımlamaları yapılmıştır. Civcivler, gündüzleri
kendileri için ayrılan açık bölmede, geceleri ise
ahırdan bozma kapalı ortamda bakılmış ve üç
aylık dönem boyunca özel devekuşu başlangıç
yemi ve kıyılmış yonca ile beslenmişlerdir.
Granül formunda, %22 protein, %5 ham selüloz
ve 2900 kcal/kg ME içeren yem ve su civcivlere
adlibitum olarak verilmiştir.
Civcivlerin kapalı olarak tutulduğu alanın
zemini talaş üzerine çuval ve kalın lastik
paspaslar kullanılarak kaplanmış, 15-20 adetlik
civcivler tahta çevirmelerden oluşan küçük
bölmelerde tutulurken, özellikle geceleri infrared
ısıtıcılarla ısıtma işlemi uygulanmıştır.
Yetiştirme periyodunca civcivlere ait
ölümler, ilk bir hafta, ilk on beş gün, ilk ay, ilk iki
ay ve ilk üç aylık dönem için kayıt edilmiş; üç ay
sonundaki civciv sayısının başlangıçtaki civciv
sayısına oranlanmasıyla ilk üç aylık yaşama gücü
değeri hesaplanmıştır.
Devekuşu civcivlerinin ilk üç aylık
gelişmelerinin ölçülmesi amacıyla, çıkımın
ardından çıkım makinesinde bir süre daha
bekletilerek kurutulduktan sonraki elde edilen
kuru civciv ağırlığını takiben 15, 30, 60 ve 90
günlük canlı ağılıkları sabah yemlemesi
yapılmadan önce tartılmak suretiyle kayıt
edilmiştir.
Araştırmada, civcivlerde büyüme değerlerinin çok yönlü varyans analizi ile
değerlendirilmesinde Tukey HSD ve Bonferroni
testleri, civcivlerde yaşama gücü değerleri
arasındaki farkların kontrolünde khi-kare testi
kullanılmıştır (Ozdamar, 2001). İstatistiksel
Y.Z.OĞRAK, A.ALTINEL
hesaplamalarda, Windows Xp altında çalışan
SPSS 10.0 paket programından yararlanılmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
Araştırmada kullanılan civcivler, elde
edildikleri yumurtaların büyüklüğüne göre küçük
(≤ 1450 gr), orta (> 1450 ve ≤ 1650 gr) ve büyük
(> 1650 gr) boy yumurtalar olarak üç grup altında
değerlendirilmişlerdir. Çalışmada ilk üç aylık
dönem için gözlemlenen 55 adet civcive ait
ölümler ve yaşama gücü değerleri yumurta
büyüklüğüne göre Çizelge 1’de verilmiştir. Buna
göre küçük, orta ve büyük boy yumurtalardan
elde edilen civcivlere ait ilk üç aylık yaşama gücü
değerleri aynı sırayla %71.43, %77.14 ve %83.33
olurken farklar istatistikî açıdan önemsiz
bulunmuştur (P>0.05). İlk üç aylık dönemde
görülen 13 adet civciv ölümünün civciv yaşına
göre dağılımı da Şekil 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Yumurta büyüklüğüne göre civciv ölümleri ve yaşama gücü
Yumurta Büyüklüğü
n
Civciv Ölümü (Adet)
Yaşama Gücü (%)
Küçük
14
4
71.43
Orta
35
8
77.14
Büyük
6
1
83.33
ORTALAMA
55
13
76.36
X2
0.36n.s
P>0.05
n.s : Önemli Değil
9
9
8
Ölen Hayvan Sayısı
7
5
6
5
4
4
2
3
2
2
1
0
0-7 gün
0-15 gün
0-30 gün
31-60 gün
61-90 gün
Civciv Yaş Aralığı
Şekil 1. Yaşa göre civciv ölümleri
Çalışmada ilk üç aylık döneme ait canlı
ağırlık ortalamaları 0, 15, 30, 60 ve 90 ıncı günler
için 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg elde
edilmiş ve başlangıç yumurta ağırlığına göre
Çizelge 2’de verilmiştir.
Yumurta büyüklüğüne göre küçük, orta boy
ve büyük olarak gruplandığında, bunlardan elde
edilen civcivlere ait canlı ağırlıklardan çıkım ve
15. gün ortalamaları arasındaki fark önemli
(P<0.05), diğer yaş grupları için farklar önemsiz
bulunmuştur. Civcivlerin ilk üç aylık dönem
süresince gelişmeleri Şekil 2’de gösterilmiştir.
49
Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü ve Büyüme Özelliklerinin
Sivas Şartlarında Belirlenmesi
Çizelge 2. Civcivlerin yumurta büyüklüğüne göre, ilk ağırlıkları, 15-30-60 ve 90 günlük ağırlıkları ve yaşama
gücü değerleri
Yumurta
Civciv
15. gün
30. gün
60. gün
90. gün
n
Büyüklüğü
Ağırlığı (kg)
Ağırlığı (kg)
Ağırlığı (kg)
Ağırlığı (kg)
Ağırlığı (kg)
Küçük
14
0.87a ± 0.02
1.42 a ± 0.03
3.44 a ± 0.11
12.57 a ± 0.42
23.54a ± 0.79
b
b
a
a
Orta
35
1.02 ± 0.01
1.64 ± 0.02
3.70 ± 0.71
13.51 ± 0.26
25.30a ± 0.48
c
c
a
a
Büyük
6
1.14 ± 0.02
1.83 ± 0.05
3.62 ± 0.16
13.23 ± 0.60
24.77a ± 1.12
GENEL
55
0.99 ± 0.01
1.61 ± 0.02
3.63 ± 0.06
13.25 ± 0.21
24.82 ± 0.40
CANLI AGIRLIK (kg)
* Aynı sütunda farklı harflerle ifade edilen değerler arasındaki fark önemlidir (P<0.05)
30
20
10
0
0 gün
30 gün
60 gün
90 gün
Civciv Yas
Şekil 2. Civcivlerin ilk üç aylık dönem süresince gelişimleri
Çalışmada, ilk üç aylık dönem için
gözlemlenen civcivlere ait ortalama yaşama gücü
değeri % 76.36 elde edilmiştir. Elde edilen bu
değer az sayıdaki benzer çalışma içerisinde,
Cloete ve ark. (2001)’nın sonuçlarından yüksek
olurken; Ak ve ark. (1999)’nın sonuçlarından
daha düşük olmuştur.
Çalışmada ilk üç aylık döneme ait canlı
ağırlık ortalamaları 0., 15., 30., 60. ve 90. günler
için 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg elde
edilmiştir. Başlangıç yumurta ağırlığına göre
gruplandırılan
civcivlerde
canlı
ağırlık
ortalamaları arasında sadece ortalama çıkım
ağırlığı ve 15. gün ortalama canlı ağırlık değerleri
arasında farklar önemli bulunmuş, diğer yaş
50
grupları arasındaki ortalamalar arasındaki fark
önemsiz olmuştur.
Civcivlerin canlı ağırlık artışları içinde en
hızlı yükselme üç aylık dönem içerisinde 60-90
gün arasında gerçekleşmiş, benzer sonucu Degen
ve ark. (1991), 350 güne kadar gelişme-lerini
gözlemledikleri devekuşlarında 70-98. günler
arasında elde etmişlerdir.
Elde edilen ortalama canlı ağırlıklara göre
Ak ve ark. (1999), civcivlerde gözlemledikleri 2
ve 4 haftalıktaki canlı ağırlık değerlerini daha
düşük elde etmişlerdir. Buna karşılık, Angel
(1996)’ın ve Eltıgani (2000)’nin 90. güne ait
değerleri daha yüksek olmuştur.
Y.Z.OĞRAK, A.ALTINEL
4. Sonuç
Yapılan çalışmada, Afrika Karası devekuşu
civcivlerinin en önemli ve kritik yetiştirme
dönemi olan ilk üç aylık periyotta görülen
ölümlerin 9 adetle birinci ayda yoğunlaştığı, yine
bu üç aylık dönemdeki canlı ağırlık artışları
açısından birinci ayın diğer aylara göre daha
düşük kaldığı söylenebilir ki bu da yumurtadan
çıkan civcivlerin ilk bir hafta 10 günlük
dönemdeki ağırlık kaybına bağlanabilir.
Tespit edilen bu bulgular doğrultusunda,
devekuşlarının dengeli ve sabit nitelikli yemlerle
beslenmesi, şartların optimum sağlanması
durumunda Sivas koşullarında elde edilen
sonuçların, devekuşlarına ait incelenen verim
özellikleri yönünden literatürlerden çok farklı
olmadığı söylenebilir.
Kaynaklar
Ak, İ., İpek, A. ve Şahan, Ü., 1999. Türkiye’de devekuşu
yetiştiriciliği. GAP I. Tarım Kongresi, 1999, Şanlıurfa.
Akbulut, G. ve Oğrak Y.Z., 2005. Kangal Köpeklerinin
Doğal Ortam Özelliklerinin Belirlenmesi. II. Uluslar
arası Kangal Köpeği Sempozyumu, 2005, Alacahan,
Sivas.
Angel, C. R., 1996. A review of ratite nutrition. Animal
Feed Science Tecnology, 60, 241-246.
Ciliers, S.C., Hayes, J.P., Sales, J., Chawalibog, A. and Du
Preez, J.J., 1998. The additivity of TME n values of
various ingredients in a complete diet for ostriches and
adult roosters. Animal Feed Science Technology, 71,
369-373.
Cloete, S.W., Lambrechts, H., Punt, K. and Brand, Z., 2001.
Factors related to high levels of ostrich chick mortality
from hatching to 90 days of age in an intensive rearing
system. Journal of the South African Veterinary
Association, 72, 197-202.
Cooper, R.G., 1999. Ostrich meat, an important product of
the ostrich industry: a southern African perspective.
World’s Poultry Science Journal, 56, 389-402.
Cooper, R.G., 2000. Manegement of Ostrich Chicks.
World’s Poultry Science Journal, 55, 33-44.
Degen, A., Kam, M., Rosenstrauch A. and Plavnik I., 1991.
Growth rate, total body water volume, dry matter
intake and water consumption of domesticated
ostriches (Struthio camelus). Animal Production, 52,
225-232.
Eltıgani, M.S., 2000. Yüksek selülozlu yemlerin siyah
Afrika ırkı devekuşlarının sindirim büyüme
performansı ve üretimleri üzerindeki etkileri, Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Zootekni
Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara.
Gobbel, T., 1994. Ostrich - Farm-Animals. Deutsche
Tierarztliche Wochenschrift, 101, 88-91.
Horbaňczuk, J., Sales, J., Celeda, T., Konecka, A., Ziẽba, G.
and Kawka, P., 1998. Cholesterol content and fatty
acid composition of ostrich meat as influenced by
subspecies. Meat Science, 50, 385-388.
İşgüzar, E., 1999. Devekuşu yetiştiriciliğinde barındırma ve
bakım-yönetim. IV. Poultry Yutav Uluslararası
Tavukçuluk Konferansı, 1999, İstanbul.
Kreibich, A. and Sommer, M., 1995. Ostrich Farm
Management. Landwirtschaftsverlag Gmbh, MünsterHiltrup.
Özdamar, K., 2001. SPSS ile Bioistatistik. 4. Basım. Kaan
Kitabevi, ISBN:975.6787.03.1, Eskişehir.
Paleari, M.A., Camisasca, S., Beretta, G., Renon, P.,
Corsico, P., Bertolo, G. and Crivelli, G., 1998. Ostrich
meat:
Physico-chemical
characteristics
and
comparision with turkey and bovine meat. Meat
Science, 48, 205-210.
Petek, M., 2003. Devekuşu: Bakım, Besleme, Kuluçka,
Başlıca Hastalıklar ve Canlı Güvenliği (Biosecurity).
1. Basım. Medisan Yayınevi. ISBN: 975-7774-54-5,
Ankara.
Samson, J., 1997. Prevalent diseases of ostrich chicks
farmed in Canada. Can. Vet. J., 38, 425-428.
Sarıca, M. Camcı, Ö. ve Selçuk, E., 2003. Bıldırcın, Sülün,
Keklik, Etçi Güvercin, Beç Tavuğu ve Devekuşu
Yetiştiriciliği. O.M.Ü. Zir. Fak. Baskı Ünitesi, III.
Baskı, 145-178s., Samsun.
Shivaprasad, H.L., 1993. Neonatal mortality in ostriches: an
overview of possible causes. Association of Avian
Veterinarians, 282-293.
Swart, D., Mackie, R. and Hayes, J., 1993. Influence of live
mass, rate of passage and site of digestion on energymetabolism and fiber digestion in the ostrich (Struthio
camelus var. domesticus). South African Journal of
Animal Science, 23, 119-126.
Şahan, Ü., 2001. Devekuşu üretiminde civciv bakım ve
yönetimi. Tavukçuluk Araş. Derg., 3, 57-62.
Ullrey, D.E. and Allen, M.E., 1996. Nutrition and feeding of
ostriches. Animal Feed Science Technology, 59, 2736.
51
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 53-59
Genetic Study of Milk Production and Reproduction Traits of Local Born
Simmental Cattle in Turkey
Zafer Ulutaş
Metin Sezer
Gaziosmanpasa University, Faculty of Agriculture, Department of Animal Science, 60240 Tokat
Abstract: Data from 232 Simmental cows calved between 1990 to 2000 obtained from Kazova state farm
were used to estimate phenotypic and genetic parameters for milk (305-day milk yield, lactation length, dry
period) and reproduction traits (service period and calving interval). Estimates of variance components and
parameters of milk and reproduction traits were obtained by restricted maximum likelihood analyses fitting
an animal model. Heritability estimates were 0.15, 0.04, 0.04, 0.07 and 0.02 for 305-day milk yield, LL, DP,
SP and CI, respectively. Genetic correlations between 305-day MY and each of SP and DP were negative,
whereas the correlation between 305-day MY and each of LL and CI are positive. Phenotypic correlation
between 305-day MY and each of LL, SP and CI were positive except DP. Results indicate that the
heritability of fertility traits in dairy cattle is lower than the other economically important milk traits. The low
heritability of fertility traits indicates that the influence of herd management and other environmental effects
are greater than the genetic background. The heritabilities and genetic correlations estimated in this study
also indicate that selection to improve some of the traits will be possible, but response to selection will be
slow.
Keywords: Dairy Cattle, Milk Production, Fertility Traits, Genetic Parameters
Yerli Simmental Sığırlarının Süt ve Döl Verim Özelliklerine ait Genetik
Çalışmalar
Özet: Bu çalışma Kazova Devlet Üretme Çiftliğinde yetiştiriciliği yapılan 232 Simmental ineğinin süt (305gün süt verimi, laktasyon uzunluğu, kuruda kalma süresi) ve döl (servis periyodu ve buzağılama aralığı)
verim özelliklerine ait fenotipik ve genetik parametreleri hesaplamak için yapılmıştır. Süt ve döl verim
özelliklerine ait varyans bileşenleri ve parametreler bireysel hayvan modeli esas alınarak REML yöntemiyle
tahminlenmiştir. 305-gün süt verimi, laktasyon uzunluğu, kuruda kalma süresi, servis periyodu ve
buzağılama aralığına ait kalıtım derecesi sırası ile 0.15, 0.04, 0.04, 0.07 ve 0.02 hesaplanmıştır. 305-gün süt
veriminin servis periyodu ve kuruda kalma süresi arasındaki genetik korelasyon negatif, laktasyon uzunluğu
ve buzağılama aralığı ile pozitif olarak bulunmuştur. 305-gün süt veriminin laktasyon uzunluğu, servis
periyodu ve buzağılama aralığı arasındaki fenotipik korelasyon pozitif kuruda kalma süresi ile negatif
bulunmuştur. Sonuçlardan döl verim özelliklerine ait kalıtım derecesinin ekonomik olarak önemli süt verim
özelliklerinden düşük olduğu görülmektedir. Döl verim özelliklerine ait kalıtım derecesinin düşük olması
sürü idaresi ve diğer çevresel faktörlerin etkisinin genetik faktörlerden daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bu çalışmada elde edilen kalıtım derecesi ve genetik korelasyonların bazı karakterlerin geliştirilebileceğine
ancak genetik ilerlemenin yavaş olacağına işaret etmektedir.
Anahtar kelimeler: Süt sığırı, süt verimi, döl verim karakterleri, genetik parametreler
1. Introduction
Cattle husbandry is one of the main area of
the animal breeding due to having great
marketing impact on breeding stock with
exporting sperm, embryos or alive. Although,
the relative importance of the characters in
cattle breeding programmes may change from
country to country according to farmer and
consumer requirements, milk yield traditionally
has been the most important trait of dairy cattle
selection programs in every country.
Additionally, many secondary traits such as
reproduction traits (Haile-Mariam et al. 2003)
and health (Pryce, 1997) are also economically
important for dairy enterprise.
Many studies have shown that relationship
between milk yield and fertility traits are
antagonistic (Damatawewa and Berger, 1998;
Bagnato and Oltenacu, 1993; Pryce et al., 1997;
Haile-Mariam et al., 2003). This antagonistic
relationship between milk production and
reproduction is becoming more important for
dairy breeders, because the maximum level of
milk production is nearly achieved. Generally,
selection for increased milk yield reduces
reproductive performance and this could affect
culling rates and reduce the genetic gain from
primary traits (Grosshans et al., 1997;
Damatawewa and Berger, 1988, Pryce, 1997;
Haile-Mariam et al., 2003). Many authors have
stated that the main reason for this antagonistic
relationship is assumed to be influenced by the
level of production and management systems
(Nebel and McGillard, 1993, Grosshans et al.,
1997; Damatawewa and Berger, 1988, Pryce,
1997). On the other hand, relationships between
milk yield and fertility traits and health were
assumed to be that cows produce milk at a
maximum level when they are expected to show
oestrous and conceive (Haile-Mariam et al.
2003).
Consequently, fertility traits should be
included in breeding programmes besides
production traits. Lately, in Scandinavia some
health and fertility traits were already included
in breeding programmes to counter the
deterioration in health and fertility due to
selection for increased milk yields (Ericson and
Wretler, 1990). In the UK, several dairy
recording services now offer comprehensive
recording of health, fertility and culling
information (Pryce, 1997).
The main objectives of this study are to
estimate variance components, genetic and
phenotypic parameters for 305 day milk yield,
dry period, lactation length, service period and
calving interval for Simmental cattle reared in
Kazova state farm.
232 cows which are daughters of 67 sires. Milk
records were pre-adjusted for 305-day lactation
length. Characteristics of the data set are given
in Table 1.
2. Material and Methods
2.1. Data
Data consisted of lactation records of 232
cows born from 1987 and onwards and
recorded between 1990 to 2000. Pedigree
information and the data used in this study were
obtained from the Kazova state farm. Prior to
analyses, abnormal records affected by diseases
or abortion and animals having calving interval
less than 310 and greater then 650 days, and
lactation length less then 220 and greater then
550 days were excluded from the data set.
Additionally, parities more than 5 were also
removed form the data set due to less number of
observations. Productive traits studied were 305
day milk yield (305-day MY), lactation length
(LL), dry period. Reproductive traits were
service period (SP) and calving interval (CI).
The calving months were grouped into four
seasons: December to February (winter), March
to May (spring), June to August (summer), and
September to November (autumn).
After editing, the data set consisted of 691
multiple lactation records (up to parity 5) on
Where, Yijklm is the observation of cow
milk yield; al is the random direct additive
genetic effect of lth animal; pl is the random
permanent environmental effect lth animal; cmi
is the effects of calving season (1,..,4); cyJ is the
effects of calving year (1990,..,2000); lk is the
effects of lactation (1,..,5); βj is the regression
coefficient for age at calving (Age) nested
within lactation k (lk); and eijklm the random
residual term. Genetic and phenotypic
correlations were estimated using bivariate
animal model. (Co) variance components and
genetic parameters and correlations were
estimated using the statistical software package,
ASREML (Gilmour et al., 1998).
Table 1. Characteristics of the Data Set Used
for Genetic Parameter Estimates.
Description
Total
Records in data
691
Cows in data
232
Sires in data
67
Dams in data
163
Animals in pedigree
407
Years (1990-2000)
11
Seasons
4
Lactation classes
5
2.1. Statistical analyses
Preliminary analyses were conducted for
the traits to identify the significant fixed effects,
eliminating non-significant terms by backwards
elimination until all factors were significant
(P<0.05) using a General Linear Model
(Minitab, 1998). The univariate animal model
used to estimate for heritabilities, permanent
environmental effects described below was
fitted to each trait:
Yijklm = μ+ cmi + cyj+ lk+βjAge(lk)+al+pl+eijklm
3. Results and Discussion
3.1. Descriptive Statistics
Lactation-wise and overall phenotypic
means of fertility traits and production traits
were presented in Table 2.
Table 2. Lactation-wise and Overall Phenotypic Mean (Standard Deviations) of Fertility and Production Traits
Parity
0-1
1-2
2-3
3-4
4-5
Overall
N
232
191
159
66
42
305-Day MY
3773(894)
4104(915)
4425(954)
4599(930)
4699(1046)
4150(978)
LL
300(37)
298(33)
298(30)
301(31)
296(26)
299(33)
Mean (±standard deviations) for age at
calving were 29.4 ± 3.42, 41.9±3.90, 54.7±4.25,
66.0±4.91 and 79.4±5.75 months, for lactations
1 to 5 respectively. First calving age were
reported as 30-36 months and 27-30 months for
Simmentals originated from Switzerland and
Germany respectively (French et al., 1966).
More recent studies indicate that first calving
age for Switzerland originated Simmentals were
30-30.5 months (Kunzi et al., 1996; Schmitz,
1998).
Means of calving interval and dry period
were estimated to be as 371±41 and 71±34 days
respectively. Calving intervals were reported as
374-382 and 391-398 days in the studies carried
out in Switzerland (Schmitz, 1998) and Poland
(Polanski et al. 1995), respectively. Studies in
Turkey indicate that there is a regular decrease
in calving intervals
for
Simmentals.
Chronologically, 439.2, 408.4 and 394.6 days
were reported for calving intervals of
Simmentals by Ilaslan et al. (1978), Tumer et
al. (1985) and Deliomeroglu et al. (1996). Dry
period should be between 45 and 60 days to be
ready for the next lactation period and to
provide the increased needs of calf during the
last months of the pregnancy. Dry period mean
was estimated as 71±34 days indicating that the
scheme for a calf per year and optimum
lactation length (305 days) were achieved.
305-day MY (4150 kg) obtained in this
study were higher than that estimated for
Simmentals raised in Turkey (Alpan et al.,
GL
284(10)
285( 8)
283( 9)
284(14)
284(15)
284(10)
CI
373(41)
367(36)
368(45)
381(46)
371(41)
DP
72(32)
70(33)
71(37)
73(42)
71(34)
SP
88(41)
84(36)
84(48)
97(48)
87(41)
1976; Tümer et al., 1985 and Deliömeroğlu et
al., 1996) which ranged from 2350 to 3559 kg.
This could be as a result of improvement of
management system and/or adaptation to the
environment.
Mean lactation lengths were estimated as
299±33, near to standard 305 days, the
difference could arise from the 3-4 days longer
gestation length of Simmentals than the other
comparable well known breeds. On the other
hand, lactation length reported here was longer
than that in some other studies (Ivanov 1978a,
1978b, Rycken 1997) and shorter than the
others (Brinzej ve Rostija 1976, Panic et al.,
1985). Generally, differences between studies
in terms of characters examined here could
arise from differences in climatic and
management conditions and genetic potential of
the herds.
3.2. Genetic Parameters
The heritability (h2) and the ratio of the
permanent environmental variance (c2) due to
animal and (co) variance components for milk
yield and reproduction traits from single trait
analysis are given in Table 3. Estimates of
heritability for SP and CI were lower than 305day MY, while they were similar to the other
milk production traits LL and DP (Table 4).
Estimates of c2 were within the range of
0.0000012 (for CI) to 0.002 (for LL) and much
lower than 305-day milk yield.
Table 3. Estimates of (Co) Variance Components and Genetic Parameters (Standard Errors) for Milk Yield
and Reproduction Traits
Traits
h2
c2
σ2 A
σ2PEA
σ2 E
σ2 P
305-day MY
0.15 (<0.001)
0.19 (<0.001)
85513
103658
370135.0
559306
LL
0.04 (0.056)
0.002 (0.064)
44.6
2.07
1002.0
1048.67
DP
0.04 (0.070)
0.15e-05 (0.079)
44.90
0.0019
1219.7
1264.60
SP
0.07 (0.068)
0.64e-05 (0.080)
73.25
0.00683
997.0
1070.26
CI
0.02 (0.065)
0.12e-05 (0.079)
23.62
0.00149
1228.0
1251.62
Heritability estimate for 305-day MY was
0.15. Lower estimates of h2 for milk yield were
also reported by many authors, that ranged from
0.07 to 0.17 (Hansen et al., 1983; Sallam et al.,
1990; Dahlin, et al., 1998; Saatci et al., 2000;
Ertugrul et al., 2002 and Ulutas et al., 2004).
However, Visscher and Thompson (1992),
Pryce (1997), Gomez and Tewolde (1999)
Kadermideen, et al. (2003), Kaya et al. (2003)
and Akman and Kumlu (2004) reported high h2
for 305-day milk yield ranged from 0.22 to
0.49.
The h2 estimate of LL was 0.04± 0.056.
The present estimate is similar to the values of
0.01, 0.09, 0.10 and 0.13 reported by Ertugrul
et al. (2002), Tuzemen et al. (1999), Khattab
and Atil (1999) and Atil et al. (2001)
respectively. On the other hand, higher h2
estimates for LL were also reported by Murdia
and Tripatti (1991), Atay et al. (1995) and
Kaygisiz and Vanli (1997) using different
breed’s data sets and ranged from 0.17 to 0.48.
The h2 estimate for DP was 0.04 ± 0.070.
This result was in agreement with the findings
of Katoch et al. (1991), who found that
heritability for DP were between 0.05 and 0.06.
The major part of the variation in lactation
length and dry period is due to non-genetic
factors and rapid response could be expected by
improving environmental conditions such as
feeding regime and management system.
The heritability estimate for SP was 0.07
(Table 4). Berger et al. (1981), Hansen et al.
(1983), Faust et al. (1989), Hayes et al. (1992)
Marti and Funk, (1994), and Atil et al. (2001)
reported similar h2 estimates for SP (between
0.00 and 0.09) although there were marked
differences in data sets, breed types, estimation
models and procedures among researches.
The heritability of calving interval reported
here was close to 0.022 reported by
Kadarmideen et al. (2003), but slightly lower
than 0.032 reported by Pryce et al. (1997).
However, Dong and Van Vleck (1988),
Campos et al. (1994), Ertugrul et al. (2002) and
Ulutaş et al. (2004) reported higher heritability
estimates for CI than this study, ranged 0.07 to
0.16.
The heritabilities of fertility traits in dairy
cattle are lower than many other economically
important traits. The low heritability of fertility
traits indicate that the influence of herd,
management and other environmental effects
greater than the genetic background. This was
also reported by Schaffer and Henderson (1972)
and Kadarmideen et al. (2003).
3.3. Genetic and Phenotypic Correlations
Estimates of genetic and phenotypic
correlations (r g and rp, respectively) among the
six traits studied are presented in Table 4.
Table 4. Genetic Correlations (below diagonal) and Phenotypic Correlations (above diagonal) with Standard
Errors Between Fertility and Production Traits
Traits
305-day MY
LL
DP
SP
CI
305-day MY
0,65±0.081
-0.07±0.065
0.13±0.143
0.41±0.094
LL
0.49±0.061
-0.05±0.112
-0.04±0.105
0.78±0.084
DP
-0.47±0.234
-0.17±0.293
0.10±0.078
0.09±0.102
SP
-0.60±0.272
-0.32±0.195
0.51±0.243
0.70±0.005
CI
0.35±0.072
0.89±0.076
-0.1±0.017
0.37±0.037
-
Phenotypic correlation between 305-day
MY and each of LL, SP and CI were positive
except DP. This indicates that the average 305day MY will increase with the increase of SP,
LL and CI. Negative rp between 305-day MY
and DP indicate that cows with shorter DP will
produce more milk. Estimates of rp obtained in
this study for the same traits are also followed
similar direction in some of the studies (Khattab
and Atil, 1999: Kadarmideen et al; 2003).
Genetic correlations between 305-day MY
and each of SP and DP were negative, whereas
the correlation between 305-day MY and each
of LL and CI are positive. Negative r g between
305-day MY and each of SP and DP indicates
that selection for these traits will also increase
milk yield. The rp between 305-day MY and LL
ranged from 0.6 to 0.9 (see for a review
Syrstad, 1993).
Observed antagonistic r g between 305-day
MY and CI (0.35) was higher than that reported
for dairy cattle in New Zealand (0.19)
(Groshans et al., 1997) and lower than that
reported for Australian Holstein-Friesian (0.48)
(Haile-Mariam et al., 2003) and for Turkish
Holstein-Friesian (0.69) (Ulutas et al., 2004). A
recent review showed that the r g between CI
and MY was in the range of 0.22 to 0.59 (Pryce
and Veerkamp, 2001).
Genetic correlation between SP and each
of CI and DP were positive and being 0.37 and
0.51, respectively. Basu and Gahi (1980)
reported that DP was positively correlated with
CI and SP. Khattab and Atil (1999),
Kadarmideen et al. (2003) have also reported
positive and high genetic correlation between
SP and CI, being 0.44 and 0.97 respectively.
The estimates of r g suggested that selection for
reduced SP would result in reduced CI
(Kadearmideen et al, 2003; Khattab and Atil,
1999). Genetic and phenotypic correlation
between LL and CI were positive and very
high, whereas the correlation between LL with
DP and SP negative (Table 5). Present results
were in agreement with Khattab and Atil (1999)
who were also reported high rg between LL and
CI and low negative r g between LL with DP but
low positive rp between LL and SP. High
positive rp between 305-day MY and LL
indicate that MY can be used for evaluating the
milk producing ability of cows (Khattab and
Atil, 1999).
Finally, estimates of heritability, genetic and
phenotypic correlations were in agreement with
the most of the earlier reports. Selection for
short dry period, service period and calving
interval will lead to increase in milk production.
Low h2 estimates of fertility traits also indicate
that a major part of variation in these characters
was environmental and selection would
contribute little improvement for reproductive
traits. On the other hand, high h2 estimated for
305-day MY indicated that it could be
improved through selection. The heritabilities
and genetic correlations estimated in this study
also indicate that selection to improve some of
the traits will be possible, but response to
selection will be slow.
The estimates were obtained from a
relatively small data set, and analysis should be
evaluated with care. Therefore, a similar study
with a larger data may bring more reliable
results. In any case applying these kind of
analyses, together with milk and reproduction
traits, in country-wide rage helps to bring the
livestock industry to a defined level in order the
compare with other countries outputs.
References
Akman, N. and Kumlu, S., 2004. Genetic and phenotypic
parameters fro 305-day milk yield of Turkish
Holstein population. Tarım Bilimleri Dergisi, 10,
281-286.
Alpan, O., Yosunkaya, H. and Alıç, K. 1976. Türkiye’ye
ithal edilen Esmer Holştayn ve Simmental sığırlar
üzerinde karşılaştırmalı bir adaptasyon çalışması.
Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 6,
3-18
Atay, O., Yener, S.M., Bakır, G. and Kaygısız, A. 1995.
Estimates of genetic and phenotypic parameters of
milk production characters of Holstein cows raised at
the Ataturk foresty farm in Ankara. Turk J. Vet.
Anim. Sci. 19, 441-446.
Atil, H., Khattab, S. and Yakupoglu, C., 2001. Genetic
analyses for milk traits in different herds of Holstein
Friesian cattle in Turkey. Online J. of Biological Sci.,
1, 737-741.
Bagnato, A. and Oltenacu, P.A., 1993. Genetic study of
fertility traits and production in different parities in
Italian Friesian cattle. J. Anim. Breed. Genet., 110,
126-134.
Basu, S.B. and Ghai, A.S., 1980. Studies on inheritance of
some reproductive and relationship with milk
production in cross-breed cattle. Indian J. Anim. Sci.,
50, 119-125.
Berger, P.J., Shanks, R.D., Freeman, A.E. and Laben, R.C.,
1981. genetic aspects of milk yield and reproductive
performance in jersey cattle. J. Dairy Sci., 64, 114124.
Brinzej, M. and Rastija, T., 1976. Dairy performance at
large farms and body conformation of Yugoslav and
imported Austrian Simmentals. Stocarstvo, 30, 419430.
Campos, M.S., Wilcox, C.J., Beceril, C.M. and Diz, A.,
1994. Genetic parameters for yield and reproductive
traits of Holstein and Jersey cattle in Florida. J. of
Dairy Sci., 77, 867-873.
Dahlin, A., Khan, U.N., Zafar, A.H., Saleem, M.,
Chaudhry, M.A. and Philipsson, J. 1998. Genetic and
environmental causes of variation in milk production
traits of Sahiwal cattle in Pakistan. Anim. Sci., 66,
307-318.
Deliomeroglu, Y., Bakir, A. and Alpan, O. 1996. İthal
Simmental sığırların Kazova Tarım İşletmesi
şartlarında süt ve döl verimleri. Lalahan Hayvancılık
Araştırma Enstitüsü Dergisi, 362, 42-53.
Dematawewa, C.M.B. and Berger, P.J., 1998. Genetic and
phenotypic parameters for 305-day yield fertility and
survival in Holsteins. J. Dairy Sci., 84, 266-275.
Dong, M.C. and Van Vleck, L.D., 1988. Estimates of
genetic and environmental covariances for milk yield
survival and calving interval. Genetics Research
1987-1988 Report to Eastren Artificial Insemination
Cooperative Inc., pp: 58.
Eriksson, J.A., Wretler, E., 1990. Sire evaluation for
diseases in Sweden. World Review of Animal
Production, 25, 29-32.
Ertugrul, O., Orman, M.N. and Guneren, G., 2002. Some
genetic parameters of milk yield the Holstein breed.
Turk. J. Vet. Anim. Sci., 26, 463-469.
Faust, M.A., McDaniel, B.T. and Robison, O.W., 1989.
Genetics of reproduction in primiparous Holsteins. J.
of Dairy Sci., 72, 194-201.
French, M.H., Johansson, I., Joshi, N.R. and Mclaughlin,
E.A., 1966. European Breeds of Cattle Vol I and II.
FAO Agricultural Studies No: 67 Rome.
Gilmour, A.R., Cullis, B.R., Welham, S.J. and Thompson,
R., 1998. “ASREML”. NSW Agriculture Orange
Australia.
Gomez, C.H. and Tewolde, A., 1999. Genetic parameters
of milk production evaluation of sires and
characterization of dairy farms in the humid tropics
of Costa Rica. Archivos Latinoamericanos de
Produccion Animal, 7, 19-37.
Grosshans, T., Xu, Z.Z., Burton, L.J., Johnson, D.L. and
Macmillan, K.L., 1997. performance and genetic
parameters for fertility of seasonal dairy cows in New
Zealand. Livest. Prod. Sci., 51, 41-51.
Haile-Mariam, M., Bowman, P.J. and Goddard, M.E.,
2003. Genetic and environmental relationship among
calving interval survival persistency of milk yield and
somatic cell count in dairy cattle. Livest. Prod. Sci.,
80, 189-200.
Hansen, L.B., Freeman, A.E. and Berger, P.J., 1983. Yield
and fertility relationship in dairy cattle. J. Dairy Sci.,
66, 293-305.
Hayes, J.F., Cue, R.I. and Monardes, H.G., 1992, Estimates
of repeteability of reproductive traits in Canadian
Holsteins. J. of Dairy Sci., 75, 1701-1706.
Ilaslan, M., Aşkin, Y., Geliyi, C. and Alatas, I., 1978. Kars
Deneme ve Üretme İstasyonunda Yetiştirilen Esmer
ve Simmental Irkı Sığırların Vücut Yapısı Süt ve Döl
Verimleri ile İlgili Özellikleri. Kars Deneme ve
Üretme İstasyonu Yayınları, No:5. Kars.
Ivanov, M., 1978a. Ayrshire crossbreds deserve more
attention. Zhivotnovdstvo, 3210, 11-14.
Ivanov, M., 1978b. Husbandry value and biological
characteristics of crosses of Bulgarian Simmental
cows with Ayrshire bulls. III. Milk production of F1
crosses. Zhivotnovdstvo, 154, 3-10.
Kadarmideen, H.N., Thompson, R., Coeffey, M.P. and
Kossaibati, M. A., 2003. Genetic parameters and
evaluation from single- and multiple- trait analyses of
dairy cow fertility and milk production. Livest. Prod.
Sci., 81, 183-195.
Katoch, S., Yadav, M.C. and Manuja, N.K., 1991. Factors
affecting first dry period in jersey cows in Himachal
Pradesh. Indian Vet. J., 684, 323-326.
Kaya I., Akbas Y., Uzmay C. 2003, Estimation of breeding
values for dairy cattle using test-day milk yilds. Turk.
J. Vet. Anim. Sci., 27, 459-464.
Kaygısız, A. and Vanlı, Y.C., 1997. genetic analyses of the
Brown cattle herd of Van Agricultural Vacational
High School. Tarım Bilimleri Dergisi, 2, 111-115.
Khattab, A.S. and Atil, H., 1999. Genetic study of fertility
traits and productive in a local born Friesian cattle in
Egypt. Pakistan J.Biological Sciences, 24, 11781183.
Kunzi, N., Wuest, A., Kaufmann, A. and Leuenberger, H.,
1996.
Wirtschaftlicher
Vergleich der
drei
Rindertypen,
Holstein
Jersey
Simmentaler.
Ergebnisse der Rindertypenversuche der ETH 4. Teil
An economic comparison of 3 dairy cattle breeds,
Holstein Jersey and Simmental. Results of
investigations into different dairy cattle breeds
conducted by the ETH Part 4. KB-Mitteilungen, 34,
28-29.
Marti, C.F. and Funk, D.A., 1994. Relationship between
production and days open at different levels of herd
production. J. of Dairy Sci., 77, 1682-1690.
Minitab, 1998. “Minitab reference manual. Release 12 for
Windows”. Minitab Inc.
Murdia, C.K. and Tripathi, V.N. 1999. Direct and
correlated responses to selection in performance traits
in Jersey cattle. Indian J. of Anim.Sci., 6110, 10961100.
Nebel, R.L. and McGillard, M.L., 1993. Interactions of
high milk yield and reproductive performance in
dairy cows. J. Dairy Sci., 76, 3257-3268.
Panic, M., Novogradic, M. and Latinovic, D., 1985. Long
lactations and their effect on milk yield and fertility
of cows. Anim. Breed. Abst.; 53, 2651-2660.
Polanski, S., Felenczak, A. and Gil, Z. 1995. Ksztaltowanie
sie dlugosci okresu miedzywycieleniowego u krow
rasy simentalskiej i jego wplyw na wydajnosc
mleczna The effect of calving interval on dairy
performance of Simmental cows. Zeszyty Naukowe
Akademii Rolniczej im.
Pryce, J.E. 1997. Genetics of health and fertility in dairy
cattle. PhD thesis. The University of Edinburg UK.
Pryce, J.E. and Verkamp, R.F., 2001. The incorporation of
fertility indices in genetic improvement programmes.
In,Diskin M.G. Ed.. fertility in the High-producing
dairy Cow vol.1. British Society of Animal Sci., 237250.
Rycken, M., 1997. Ergebnisse der Milchleistungsprufungen
beim Schweizer Fleckvieh im Kontrolljahr 1996/97.
Milchmenge und Eiweissgehalt wieter steigend
Results of milk recording in Simmental cows in
1996-97. Milk yield and milk protein yield are still
increasing Schweizer Fleckvieh; 7, 26-41.
Saatci, M., Ulutas, Z., Dewi, I.A. and Akkus, I., 2000.
Environmental effects variance components and
estimated breeding values of milk yield for Holstein
cows in Dalaman State farm. Ataturk Univ. Ziraat
Fakultesi Dergisi, 312, 97-101.
Sallam, M.T., El-Feel, F.M. and Khattab, A.S., 1990.
Effect of genetic. and non-genetic fa ctors for
productive and reproductive traits in Friesian cows in
Egypt. El-Minia. J. Agric. Res. Egypt, 12, 521-528.
Schaeffer, I.R., Henderson, C.R. 1972. Effects of days dry
and days open on Holstein milk production. J. Dairy
Sci., 55, 107-114.
Schmitz,
H.F.,
1998.
Die
wichtigsten
Milchleistungsergebnisse im Kontrolljahr 1996/97
The most important milk recording results in 199697. Schweizer Fleckvieh; 1,2-8.
Syrstad, O., 1993. Milk yield and lactation length in
tropical cattle. World Animal Review, 74, 68-72.
Tumer, S., Kircalioglu, A. and Nalbant, M., 1985. Ege
Bölge Zirai Araştırma Enstitüsünde Yetiştirilen
Siyah-Alaca Esmer ve Simmental Sığırların Çeşitli
Verim Özellikleri Üzerinde Araştırmalar. Ege Bölge
Zirai Araştırma Enstitüsü Yayınları No:53. İzmir.
Tuzemen, N., Yanar M., Aydın, R. and Akbulut, O., 1999.
Estimates of genetic and phenotypic parameters of
milk characteristics of Holstein cows raised in the
farm of Agriculture College at Ataturk University.
Uluslararası Hayvancılık Kongresi 21-24 Eylul 1999
Izmir Turkey.
Ulutas, Z., Akman, N. and Akbulut, O., 2004. Estimates of
genetic and environmental Co variances for 305-day
milk yield and calving intervals in Holstein Friesian
cattle. Turk. J. Vet. Anim. Sci., 28, 101-105.
Visscher, P. M. and Thompson R., 1992. Univariate and
multivariate parameter estimates for milk production
traits using an animal model. I. Description and
results of REML analyses. Genetics Selection
Evoluation, 24, 415-430.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 61-70
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin
Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi*
Hakan Polatcı
Sefa Tarhan
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makineleri Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Kurutma, yaş tarımsal ürünlerin hasat sonrası işlemlerinden birisi olup çok farklı biçimlerde
uygulanmaktadır. Tıbbi ve aromatik bitkiler için uygun kurutma yönteminin seçimi başarılı kurutma için en
önemli aşamadır. Bu çalışmada aromatik bitkilerden olan reyhan (Ocimum basilicum), farklı kurutma
yöntemleriyle ve farklı kurutma şartlarında kurutulmuştur. Araştırma kapsamında beş farklı kurutma yöntemi
(doğrudan değmeli kurutucuda kurutma, etüvde kurutma, gölgede kurutma, güneşte kurutma ve mikrodalga
fırında kurutma) kullanılmıştır. Kurutma denemeleri üç tekerrürlü yapılmıştır. Çalışma kapsamında reyhanın
kuruma özellikleri, renk değerleri ve uçucu yağ oranı belirlenmiştir. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma
işlemi 63-66 saat sürmüştür. Doğrudan değmeli kurutucuda iki farklı karıştırma sıklığında kurutma yapılmış
ve karıştırmanın kuruma zamanına ve kuru ürün kalitesine önemli bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Etüvde
kurutma işlemi iki farklı sıcaklıkta (45ºC, 55ºC ) yapılmış ve kurutma işlemi sırası ile 50 ve 34 saat
sürmüştür. Mikrodalgada kurutma iki farklı güç seviyesinde yapılmıştır. Mikrodalgada kurutma işlemi diğer
yöntemlerine kıyasla çok hızlı olmuş ve 9-22 dakika içerisinde tamamlanmıştır. Ancak mikrodalgada
kurutmanın kalite özellikleri bakımından reyhan bitkisi kurutmak için uygun olmadığı belirlenmiştir.
Gölgede ve güneşte kurutma yöntemlerinin aromatik bitkilerin kalite özelliklerini bozduğu görülmüştür.
Araştırma sonuçları, 45-55 ºC sıcaklıktaki havayla kurutmanın reyhanbitkisi için uygun olduğu görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Kurutma, tıbbi ve aromatik bitkiler, kuruma kinetiği, uçucu yağ analizi, renk analizi,
reyhan
The Effects of Various Drying Methods on The Drying Time and Quality of
Basil (Ocimum Basilicum)
Abstract: Drying is one of the postharvesting operation used to process various fresh agricultural products.
There are several drying methods used to dry agricultural materials today. The selection of an appropriate
drying method is the key step for successful drying. Basil (Ocimum basilicum), one of the aromatic plants,
was dehydrated using five different drying methods (contact drying, oven drying, shaded-open atmosphere
drying, sun drying and microwave drying). All drying trials were performed in three replicates. The drying
performance (drying time, final moisture content), drying kinetics, color analysis, essential oil analysis, were
performed for all drying methods. Contact drying continued for 63-66 hours without getting affected by
mixing frequency. Oven drying continued from 34 hours to 50 hours depending on drying temperature.
Microwave drying was the fastest drying but reduced the quality of dried basil. Shaded-open atmosphere
drying and sun drying are not appropriate at industrial level since they were slow and affected the quality of
dried basil adversely. Research results show that the drying basil with air heated up to 45-55 ºC is
appropriate.
Keywords: Drying, aromatic plants, drying kinetics, essential oil analysis, color analysis, basil
1.Giriş
Tıbbi ve aromatik bitkiler gerek
yiyeceklerin tatlandırılması korunması gerekse
insan sağlığının korunması iyileştirilmesi
amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadırlar.
Dünya nüfusundaki artış, insan ihtiyaçlarının
çeşitliliği ve doğal ürünlere talebin artması tıbbi
ve aromatik bitkilerin önemi de artmaktadır.
Dünya baharat üretimi 5 milyon tondan
fazladır. Baharat ticareti ise 2,5-3 milyar dolar
arasında değişmektedir. Türkiye, her yıl 50-60
milyon dolar değerinde yaklaşık 30 bin tonluk
bir baharat ihracatı gerçekleştirmektedir.
Türkiye’nin baharat ihracatında kekik (8-9 bin
ton), kimyon (5-6 bin ton), defne (4-5 bin ton),
anason (3-4 bin ton) ve kırmızı biber (1-2 bin
ton) ilk beş sırayı almaktadır (Baydar, 2005).
Ülkemizde son yıllarda dış kaynaklı doğal
sağlık ürünlerinin kullanımında büyük bir artış
izlenmektedir. Dışalımı yapılan bu ürünlerden
ülkemiz koşullarında üretimi yapılabilecek
olanların belirlenmesi ve en kısa sürede
üretimlerine başlanması ülke ekonomisi
açısından önem taşımaktadır.
Tıbbi ve baharat bitkilerinin tüketiciye
ulaşıncaya kadar geçen süreçte içerdiği etken
* Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tarım Makineleri Anabilim Dalı’nda Hakan POLATCI tarafından hazırlanan
yüksek lisans tezinden türetilmiştir.
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi
maddelerin muhafazası için hasattan hemen
sonra işlenmeleri gerekmektedir. Kurutma
işlemi; tıbbi ve aromatik bitkilerin hasat sonrası
sahip oldukları yüksek nem (% 70- 85 yb)
içeriğinden güvenli depolamak için uygun nem
seviyesine (% 10-15 yb) indirmek için
kullanılan işlemdir. Kurutma işleminin hedefi,
ürün kalitesinde herhangi bir bozulmaya imkan
vermeden ürün nemini en kısa sürede ve en az
enerji
harcayarak son
nem
değerine
düşürmektir.
Tıbbi ve aromatik bitkilerin özel
durumlarından dolayı ürüne has tasarlanmış
kurutucularda kurutulmalıdır. Yüksek oranda su
içeren bu bitkiler hasattan sonra en kısa sürede
kurutulmalıdır. Tıbbi ve aromatik bitkilerin
kurutulmasında en önemli faktör kurutma
ortamı sıcaklığı olup, 30 ile 50 C arasında
olması uygundur (Müller ve Heindl., 2005).
Reyhan kurutulması en zor
aromatik
bitkilerden bir tanesidir. Oda sıcaklığında
kurutmada reyhan bitkisinin uçucu yağ
içeriğindeki kayıp % 36-45 iken kekiğin uçucu
yağ içeriğindeki kayıp ise % 6-17 arasında
olduğu bildirilmiştir (Nykanen ve Nykanen,
1987). Reyhan bitkisinin uçucu yağları yaprak
yüzeyine çok yakın bölgede sentezlediği ve
depoladığı bilinmektedir (Diaz-Maroto ve ark.,
2004). Kurutma ortamı sıcaklığındaki artış
yaprak yüzeyini kaplayan cuticle tabakasındaki
mumsu maddeleri faz değişimine zorlayarak
bunların geçirmezlik özelliğini azaltarak uçucu
yağların dışarı çıkmasına yol açmaktadır
(Makinen ve Paakkonen, 1999). 45 C
sıcaklıkta fırında kurutma ve dondurarak
kurutma reyhan bitkisinin uçucu yağ içeriğini
sırasıyla % 28.6 ve % 27.4 oranında azaltmıştır.
Oda sıcaklığında kurutmada ise kayıp % 13.6
olmuştur. Oda sıcaklığında (ortalama sıcaklık
29 C ) reyhan kurutma 15 günde
tamamlanırken, 45 C sıcaklıkta fırında reyhan
kurutma 15 saatte tamamlanmıştır (DiazMaroto ve ark., 2004). Aynı şartlar altında nane
kurutulduğunda ise 45 C sıcaklıkta fırında
kurutma ile oda sıcaklığında kurutmanın ürün
kalitesini olumsuz etkilemediği belirlenmiştir
(Diaz-Maroto ve ark., 2003).
62
Bu çalışmada, farklı kurutma yöntemleri ve
şartlarının
reyhan
bitkisinin
kuruma
karakteristiğine ve kurutulmuş ürün kalitesine
etkisinin belirlenmesi hedeflenmiştir.
2.Materyal Yöntem :
Bu
araştırmada,
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi
araştırma
arazisinde yetiştirilen Reyhan (Ocimum
bailicum
L.)
bitkisi
kullanılmıştır.
Denemelerde kullanılacak materyal öncelikle
viyollere ekilip sera ortamında fide olarak
yetiştirilmiştir. Hasat, bitkinin çiçeklenme
zamanında yapılmıştır.
Materyalin hasat
sonrası ilk nem seviyesini belirlemek amacıyla
etüvde nem tayini yapılmıştır. Nem tayini için
50 g’lık üç örnek kullanılmıştır. Nem tayini
105° C’de 24 saat etüvde bekletilerek
yapılmıştır.
2.1. Kurutma yöntemleri
Denemelerde beş farklı kurutma yöntemi
kullanılmıştır. Bunlar; 1.Doğrudan değmeli
kurutucuda kurutma, 2.Etüvde kurutma,
3.Güneşte kurutma, 4.Gölgede kurutma ve
5.Mikrodalgada kurutma işlemleridir. Bu
çalışmada kullanılan kurutma yöntemleri
aşağıda ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.
Çalışmada yaş ürün nemini %10-15 neme
düşürmek amaçlanmıştır. Buna göre her
deneme için kullanılan materyalin üç
tekerrürden ikisi uygun ağırlığa ulaştığında
denemelere son verilmiştir. Kurutma sonucunda
elde edilen materyal kavanozlara konularak +
4° C’de buzdolabında saklanmıştır.
2.1.1. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma
Doğrudan değmeli kurutucuda hedef,
kurutulacak materyale gerekli olan ısının ısıl
iletim (kondüksyon) yoluyla daha hızlı
verilmesiyle nem kaybını hızlandırmak ve
enerji kaybını azaltmaktır. Bu sayede, ürün az
havayla temas etmekte ve oksijenin sebep
olduğu oksidasyon reaksiyonları yavaşlatma
imkânı doğmaktadır. Şekil 1'de imalatı yapılmış
olan laboratuar tipi küçük kapasiteli doğrudan
değmeli kurutucunun şematik resmi verilmiştir.
H.POLATÇI, S.TARHAN
Şekil 1. Doğrudan değmeli kurutucunun şematik resmi
Şekil 1.’de 1 numara ile gösterilen
rezistans yardımı ile 2 numaralı sıcak su
banyosu içerisindeki su ısıtılmaktadır. Sıcak su
banyosunda suyun sıcaklığı dijital göstergeli bir
termostatla
1
C
hassasiyetinde
ayarlanabilmektedir. Sıcak su banyosundan
suyun çıkışı rezistansa yakın kısımdan, suyun
girişi ise tam zıt köşeden yapılmıştır. Böylece
kurutma ünitesine giden suda sıcaklık kaybı en
aza indirilmiştir. Borular yalıtım malzemesiyle
kaplanmıştır.
Santrifüj pompa standart bir kat kaloriferi
pompasıdır. Ayrıca pompanın çalışması için
kapalı devre kullanılmıştır.
Sistemdeki borular pompa giriş ve
çıkışında 1″, diğer bütün tesisatta ise ½ ″ olarak
kullanılmıştır. Boruların tamamı plastiktir.
Kurutma ünitesi 50 x 45 x 5 cm
boyutlarında 1 mm’lik paslanmaz sacdan
dikdörtgen prizma şeklinde imal edilmiştir.
Kurutma ünitesinin içine Şekil 1‘de ince
çizgilerle gösterilmiş olan saç perdeler
yerleşilmiştir. Bu perdeler ısıtılan suyun
kurutma ünitesi içerisinde homojen dağılımını
ve girişten itibaren bütün yüzeye temas
etmesini sağlamaktadır.
Kurutma ünitesinin yan ve alt kısımları ısı
yalıtımı için 4 cm kalınlığında strafor ile
kaplanmıştır. Kurutma ünitesinden geçen suyun
sıcaklığı yaklaşık 1-2 C düşmektedir.
Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma işlemi
sıcaklık
45°
C’de
sabit
tutularak
gerçekleştirilmiştir.
Materyalin
kurutma
ünitesine
yerleştirilebilmesi ve denemelerin eş zamanlı
sürdürülebilmesi için tel kafesler kullanılmıştır.
Bu kafesler 25 x 15 x 15 cm olarak ince ahşap
çıtalardan imal edilmiş ve bütün yüzeyleri tel
eleklerle kaplanmıştır. Bu kafeslerin ortalama
ağırlıkları 270 g’dır.
Doğrudan değmeli kurutucuda denemeler
her kafese 150 ± 0,09 g yaş örnek koyularak
yapılmıştır. Ürünlerin bir kısmı her denemeden
önce etüvde nem tayini için ayrılmıştır.
Her denemede kurutma ünitesinin üzerine
3 adet kafes yerleştirilmiştir. İlk denemede
kafesler 15 dakikada bir karıştırılmış ikinci
denemede ise kafesler 30 dakikada bir
karıştırılmıştır. Doğrudan değmeli kurutucuda
karıştırma işlemi kafeslerin uzun ekseni
boyunca saat yönünde çeyrek tur çevrilerek
gerçekleştirilmiştir. Kurutmada örneklerde
ağırlık kaybını belirlemek amacıyla 1 saatte bir
tartım yapılmıştır. Tartımlarda 0,01 g
hassasiyetindeki Sartorious marka BA3100P
model hassas terazi kullanılmıştır (Almanya).
2.1.2. Etüvde kurutma
Etüvde kurutma yapılırken doğrudan
değmeli kurutucu için imal edilen kafesler
kullanılmıştır. Örnekler 150 ± 0,09 g olarak
kafeslere hazırlanmıştır. Etüvde kurutmada iki
farklı sıcaklıkta kurutma yapılmıştır. Kullanılan
sıcaklıklar 45° C ve 55° C’dir. Bütün denemeler
üçer tekerrür olarak yapılmıştır. Etüvde
kurutma yapılırken saatte bir örneklerin ağırlık
kaybını belirlemek için tartım yapılmıştır.
Araştırmada kullanılan etüv NÜVE Marka F
500 modeldir (Türkiye).
63
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi
2.1.3. Mikrodalga fırında kurutma işlemi
Bu çalışmada Sinbo marka ve SMO 3606
model mikrodalga kullanılmıştır.(Türkiye)
Mikrodalgada 280 W ve 595 W olmak üzere iki
farklı güç seviyesinde kurutma yapılmıştır.
Bunlar 280 W ve 595 W’ tır. Kurutma her güç
seviyesinde üçer tekerrür yapılmıştır. Her
deneme için 50 g örnek kullanılmıştır. Kurutma
işlemi her iki güçte de 1 dakika işlem, 5 dakika
havalandırma olarak yapılmıştır. Yapılan ön
denemelerde
işlemin
ara
vermeden
(havalandırmadan) yapılması halinde ürün
kararmakta hatta iç kısımlarında yanmalar
oluşmaktadır. Mikrodalganın kısmen kurumuş
ürünün kurutulmasında kendi kendine zarar
vermemesi için içine plastik bir bardak ile su
konulmuştur.
Su
konulmadığı
takdirde
kurutmanın sonuna doğru mikrodalga fırının
zarar gördüğü tespit edilmiştir.
Örneklerde kurutma
yapılırken bir
dakikada bir kuruma düzeyini belirlemek
amacıyla tartım yapılmıştır.
2.1.4. Gölge ve güneşte kurutma işlemi
Gölgede ve güneşte kurutma işleminde
diğer deneylerde olduğu gibi tel ile kaplanmış
kafesler kullanılmıştır. Örnekler 150 ± 0,09 g
olarak kafeslere hazırlanmıştır. Denemelerde
ürünün toprak yüzeyi ile temasını ve ısı
alışverişini engellemek ve kafeslerin her
tarafından hava girişi sağlamak amacıyla
yerden 15 cm yüksekliğinde orta kısmı delikli
tel örgü ile kaplanmış sehpalar kullanılmıştır.
Gölgede kurutmada ürünü güneşten
korumak için sehpa üzerindeki deney
materyalinin üzerine alt kısmı açık olmak üzere
mukavva karton kutu koyulmuştur. Ayrıca hava
geçişini sağlamak amacıyla bu karton kutunun
üst kısmında delikler açılmıştır.
Her iki denemede üçer tekerrür halinde
yapılmıştır. Örneklerde kurutma yapılırken her
iki saatte bir ağırlık değişimini belirlemek
amacıyla tartım yapılmıştır.
2.2. Uçucu yağların çıkartılması
Yaş ve kuru reyhan örneklerinin uçucu yağ
oranları Neo Clevenger aparatı kullanılarak
belirlenmiştir. Yaş örneklerin uçucu yağ
oranları belirlenirken, alınan örnekler suyla
temas ettirilmemiştir. İçlerinden su buharı
geçirilerek analiz yapılmıştır. Bu analizlerde alt
kısımda ısıtılan tüplere 200 ml su konulmuştur.
Üst kısımdaki tüplere ise 50 g yaş reyhan
64
örnekleri konulmuştur. Isı kaybını azaltmak
amacıyla üst tüpe yalıtım yapılmıştır. Örnekler,
saf su kaynama noktasına ulaştıktan sonra 3
saat süreyle distilasyona tabi tutulmuştur.
Kurutulmuş reyhan örnekleri ise saf suyun
içine koyulmuş ve kaynatılmıştır. Kaynatma
işlemi 200 ml saf su ve 20 g kurutulmuş örnek
tüp içine konularak gerçekleştirilmiştir. Kuru
ürünler ve saf su tüp içine konulduktan sonra
ocakta 3 saat 15 dakika işleme tabi tutulmuştur.
15 dakikalık süre saf suyun kaynaması için
gereken süredir. Uçucu yağ oranı, 100 g kuru
madde miktarından elde edilen uçucu yağın
hacmi cinsinden hesaplanmıştır (ml uçucu yağ
/100 g kuru madde). Uçu yağ çıkarma işlemleri
üçer tekerrürlü olarak yapılmıştır.
2.3. Renk analizi
Taze ve kurutulmuş reyhan örneklerinde
renk tayini yapılmıştır. Renk Ölçer (Minolta,
CR300, Japonya) kullanılarak örneklere ait L*,
a* ve b* değerleri belirlenmiştir.
“L*” değeri parlaklığı ifade etmekte ve 0
ile 100 arasında değerler alabilmektedir. “L*”,
0 değerini siyah renkte hiçbir yansımanın
olmadığı durumda alırken 100 değerini tam
yansımanın olduğu beyaz renkte almaktadır.
“a*” değeri ise, kırmızılık değeri olarak
bilinmektedir. Pozitif “a*” değerleri kırmızılığı
temsil eterken, negatif “a*” değerleri yeşil rengi
temsil etmektedir. “b*” değeri sarılık değeri
olarak bilinmektedir. Pozitif “b*” değerleri
sarılığı temsil ederken, negatif “b*” değerleri
maviliği temsil etmektedir. Sıfır kesim
noktasında (a* = 0 ve b*= 0) renksizlik yani
grilik olmaktadır (McGuire, 1992).
Kroma değeri, rengin doygunluğunu
göstermektedir. Donuk renklerde kroma
değerleri düşerken, canlı renklerde ise kroma
değeri yükselmektedir. Hue açısı ve kroma
değeri aşağıdaki eşitliklerle hesaplanmıştır.
 b 
(1)
h o  tan -1   
a 
2
 2
C*   a   b   1/2


(2)
Bir diğer ifade ise kahverengileşme
indeksidir.
Kahverengileşme
indeksi,
kahverengi rengin saflığını temsil etmektedir
ve kahverengileşme reaksiyonlarının ürün
renginde meydana getirdiği değişmeleri
tanımlamada önemli bir parametredir (Plou ve
H.POLATÇI, S.TARHAN
ark., 1999). Kahverengileşme indeksi aşağıdaki
eşitliklerle hesaplanmıştır;
100  x - 0,31
BI 
(3)
0,17
Eşitlikte yer alan x değeri aşağıdaki
eşitlikten hesaplanmıştır;
x
a
*
 1,75  L*
5,645  L  a
*
*

 3,012  b*

(4)
2.4. İnce tabaka kuruma modeli oluşturma
Kuruyan ürünlerin zamana bağlı olarak
Nem Oranı (NO) değerleri aşağıdaki formüle
göre hesaplanmıştır.
ANO 
Mt
M0
2.5. İstatistik analizi
Denemede kullanılan bütün standart hata
değerleri Minitab programında hesaplanmıştır.
Renk ve uçucu yağ analizi sonuçları için SPSS
programında Duncan testi yapılmış ve
ortalamalar arasında farklıkların önem derecesi
belirlenmiştir.
….. (5)
ANO : Ayrılabilir Nem Oranı
Mt : Kurutma işlemi sırasında herhagi bir t
anındaki nem içeriği (kb)
M0 : İlk nem (kb)
Bu çalışmada ince tabaka kuruma modeli
olarak Page eşitliği seçilmiştir;
ANO  exp   k  t n 


programı kullanılarak Page eşitliği elde edilen
kuruma verilerine (ortalama nem oranı ve
zaman eşleri) uydurulmuştur. Sigma Plot
programı, modele ait parametrelerin sayısal
değerlerini, model için varyans analiz
sonuçlarını (p değeri) ve kararlılık katsayısı
(R2) değerlerini vermiştir.
(6)
Yukarıda verilen eşitlikte t, kuruma
süresini; k ve n, model parmetrelerini temsil
etmktedir.
Önceki çalışmalarda tıbbi ve aromatik
bitkilerin kuruma eğrilerinin tanımlanması için
Page eşitliği kullanılmış olup, başarılı sonuçlar
elde edilmiştir (Doymaz, 2006). Page eşitliği
sadece iki parametreye sahip olan ve kullanımı
kolay bir ince tabaka kuruma modelidir.
Tekerrürlere ait nem oran değerlerinin
ortalaması alınarak, her bir faktöre ait tek bir
kuruma eğrisi elde edilmiştir. Sigma Plot
2.6. Çevre havası sıcaklığı ölçümü
Onset Hobo marka sıcaklık ölçer/kayıt
eder cihazıyla deneme boyunca gölgede hava
sıcaklığı her 15 dakikada bir ölçülmüş ve kayıt
edilmiştir.
3. Bulgular ve Tartışma
Hasat sonrası materyalin ilk nemi %85 ±
0,1 (yb) olarak bulunmuştur. Kurutma
denemelerine ait son nem ve kuruma süreleri,
matematiksel modelleme, renk analizi ve uçucu
yağ analizine ait sonuçlar alt başlıklar halinde
ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
3.1. Kurutma performans değerleri
Çizelge 1’de her kurutma denemesi için
üçer tekerrürün ortalaması olarak son nem
değerleri yaş baza göre verilmiştir. Ayrıca, aynı
çizelgede kuruma süreleri saat veya dakika
olarak verilmiştir.
Çizelge 1. Kurutulan reyhanların son nem oranları (% yb) ve kuruma süreleri
Ortalama son nem
Kuruma süreleri
Kurutma Yöntemi
Kurutma Şartları
(y.b.)
(Saat/Dakika)
15 dak. karıştırma
13,75±4*
63 (saat)
Doğrudan Değmeli
Kurutucu (45° C)
30 dak. karıştırma
9,24±5
66 (saat)
45° C
12,97±1
50 (saat)
Etüv’de Sıcak Hava İle
Kurutma
55° C
14,24±2
34 (saat)
Gölgede Kurutma
27,69±4
58 (saat)
Güneşte Kurutma
15,23±2
58 (saat)
Mikrodalgada Kurutma (280 W)
9,93±2
22 (dak.)
Mikrodalgada Kurutma (595 W)
11,20±2
9 (dak.)
* İlk değer ortalama nem içeriğini ve ikinci değer standart hatayı vermektedir
65
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi
Çizelge 1’ de doğrudan değmeli
kurutucuda 15 dakikada bir karıştırılarak
yapılan kurutmada denemeleri kesintisiz olarak
63 saat devam etmiştir. Bu denemede, yaş baza
göre %13,75±4 nem seviyesine kadar kurutma
devam etmiştir. 30 dakikada bir karıştırılarak
yapılan doğrudan değmeli kurutma işlemi ise
66 saat sürmüştür. Bu kurutma işlemi sonunda
yaş baza göre %9,24±5 nem seviyesine kadar
kurutma yapılmıştır. Bu sonuçlar, karıştırma
sıklığının 30 dakikadan 15 dakikaya
düşürmenin
reyhan
kurutmayı
hızlandırmadığını göstermiştir.
Etüvde kurutmada kurutma sıcaklığının 45
°C’den 55 °C’ye artırılması kuruma süresini 16
saat kısaltmıştır. Önceden yapılmış diğer
çalışmalar da sıcak havalı kurutmada hava
sıcaklığı artışının kuruma süresini kısalttığını
rapor etmiştir (Simal ve ark, 1996; Özdemir ve
Devres, 1999; Ertekin ve Yaldız, 2004;
Doymaz, 2006). Son nem değerleri bir birlerine
yakın olup istenilen nem seviyesi aralığındadır.
45 °C’de etüvde kurutma aynı kurutma
sıcaklığında (45 °C sıcaklığında su kullanılarak)
doğrudan
değmeli
kurutucuda
yapılan
kurutmadan yaklaşık 13-16 saat daha kısa
sürmüştür. Bu durum, kurutmada hava
kullanımının etkinliğini göstermektedir. Reyhan
örneklerinde olduğu gibi, yığın oluşturan
kurutma materyallerinde ürünlerin arasında
hava dolaşımının sağlanması ürünlerin hepsinin
aynı anda ısınmasını ve çıkan neminde aynı
anda uzaklaştırmasını sağlamaktadır. Eğer
ürünler arasında hava dolaştırılmaz ise yığının
üst kısmında kalan ürünler sıcak yüzeye temas
etmemekte ve daha az ısınmaktadır. Bu durum
ürünün karıştırılmasıyla bir miktar ortadan
kaldırılabilir. Doğrudan değmeli kurutucuda
yapılan denemeler etüvde kurutmaya göre daha
uzun sürede tamamlanmış olmasına rağmen,
kesin bir yorum yapmak için enerji tüketim
değerlerinin de bilinmesi gerekmektedir.
Doğrudan
değmeli
kurutucu,
havanın
ısıtılmasına gerek olunmadığı ve üründen
geçmiş olmasına rağmen hala kurutma
potansiyeli olan havanın dışarı atımı söz konusu
olmadığı için önemli bir enerji tasarrufu
sağlayabilir. Ayrıca, doğrudan değmeli
kurutucular, sıcak su ile ısıtıldığı için güneş
enerjili su ısıtma sistemleri ile birlikte
kullanılabilir.
Güneşte kurutma ise kesintisiz olarak 58
saat devam etmiş ve kurutulan reyhanların son
66
nem değerleri yaş baza göre %15,23±2
düşmüştür. Diğer taraftan, gölgede kurutmada
kurutma işlemi kesintisiz olarak 58 saat devam
etmiş ve kurutulan reyhanların son nem değeri
%27,69±4’e düşmüştür. Gölgede kurutmada
tekerrürlerin tamamında belirlenen kuruma
süreleri nem içeriğinin istenilen seviyeye
ulaşmasına yetmemiştir. Bu deneme güneşte
kurutma ile eş zamanlı ve aynı ortamda
yapıldığı için süreler eşit tutulmuştur. Sürelerin
eşit tutulmasının diğer bir sebebi ise denemede
amacın direk güneş altında ve gölgede kurutma
yöntemlerini
birbiriyle
karşılaştırmaktır.
Gölgede ve güneşte kurutmada kurutma havası
sıcaklık değerleri çevre şartlarına bağlı olarak
değişmiştir. Deneme sonunda gölgede hava
sıcaklık değeri ortalama 31,66±4,56 olmuştur.
Güneş altında kurutma doğrudan değmeli
kurutucuda ve 45°C’de etüvde yapılan kurutma
denemeleri ile benzer kuruma sürelerine sahip
iken 55°C’de etüvde kurutmadan daha uzun
sürmüştür. Güneş altında kurutmada, gerek
çevre havasının kurutma potansiyelinden
kurutmada faydalanılırken gerekse örnekler
üzerine düşen güneş ışınımının ısıtma
etkisinden de faydalanılmaktadır.
Güneş
ışınlarıyla doğrudan yapılan ilave ısıtma etkisi,
güneş altında kuruyan örneklerin son nem
içeriğinin gölgede kuruyan örneklerin son nem
içeriğinin yaklaşık yarısına düşmesine sebep
olan faktördür.
Mikrodalgada kurutmada ise iki farklı güç
seviyesinde kurutma yapılmıştır. Kullanılan güç
seviyeleri 280 W (orta düşük) ve 595 W (orta
yüksek) dir. Çizelge 1’de görüldüğü gibi 280 W
güç seviyesindeki deneme 22 dakika, 595 W ile
gösterilen güç seviyesindeki deneme ise 9
dakika devam etmiştir. Mikrodalgada kurutma
işleminde
örnekler
1
dakika
süreyle
mikrodalgada ısıtılmış ve 5 dakika süreyle
mikrodalga fırından çıkarılarak karıştırılmış
havalandırılmıştır. Kuruma zamanları 5’er
dakika karıştırma ve havalandırma zamanı göz
ardı edilerek hesaplanmıştır. Bu kurutma
işlemlerinde yaş baza göre 280 W güç seviyesi
için % 9,93±2 nem seviyesine kadar kurutma
yapılmıştır. 595 W güç değerinde yapılan
kurutmada ise 11,20±2 nem seviyesine kadar
kurutma yapılmıştır. Çizelge 1 incelendiğinde,
en hızlı kurumanın mikrodalgada kurutmada
olduğu ve en uzun kurumanın ise gölgede
kurutmada gerçekleştiği görülmektedir. Ayrıca,
mikrodalga güç seviyesinin 280 W’ dan 595
H.POLATÇI, S.TARHAN
W’a çıkarılması kuruma süresini yarıdan fazla
kısaltmıştır.
Çizelge 1’de verilen standart hata değerleri
son nem değerleri ile kıyaslandığında kısmen
yüksek olduğu görülmektedir. Bunun sebebinin
ürünün sap ve yaprak kısımlarının bir arada
kurutulmasından
kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Denemeler
yapılırken
yaprak/sap oranında homojen bir dağılım
sağlamak için çaba gösterildiyse de her tekerrür
için alınan örneklerin yaprak/sap oranları
birbirine eşit sağlamak mümkün değildir.
Sapların yapraklara göre kuruma süresinin uzun
olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun tekerrürler
arasındaki kuruma süresi farkını arttırmış
olabileceği
düşünülmektedir.
Dolayısıyla,
yaprak/sap oranındaki farklılığın her muamele
içinde bile kuruma sürelerini etkilediği
düşünülmektedir. Standart hata oranlarının
yüksek olmasının diğer bir sebebi de; tartım ve
karıştırma sırasında tel kafeslerin boşlukları
arasından meydana gelen küçük kayıplar
olabilir.
3.2 İnce tabaka kurutma model değerleri
Modelleme işleminde kullanılan Page
eşitliği parametre değerleri ve Varyans analizi
sonucu elde edilen p değerleri Çizelge 2’ de
verilmiştir. Ayrıca, aynı çizelgede kararlılık
Çizelge 2’de verilen “k” değerleri kurutma
yöntemine ve kurutma şartlarına bağlı olarak
0,0009 ile 0,1663 arasında değişmiştir. En
düşük “k” değeri 280 W’da mikrodalgada
kurutmada elde edilirken en yüksek değer ise
45 °C’de etüvde kurutmada elde edilmiştir.
“n” değerini incelediğimizde kurutma
yöntemine ve kurutma şartlarına bağlı olarak
0,8184 ile 1,6694 arasında değişmiştir. En
düşük “n” değeri gölgede kurutmada elde
edilirken en yüksek değer ise mikrodalgada 280
W güç seviyesinde yapılan kurutmada elde
edilmiştir.
Modelin
yeterlilik
kriterini
geçebilmesi için Varyans analizi sonuçlarına
göre elde edilen p değerinin 0,05’in altında
çıkmalıdır. Bütün kurutma yöntemleri için p
değeri 0,05’in altındadır. Bu sonuca göre Page
eşitliği bütün kurutma yöntemlerine ait kuruma
eğrilerini tanımlamada istatistikî açıdan önemli
bulunmuştur. Kararlılık katsayısı (R²) değerleri
ise modelin tahmin etme başarısını ölçmektedir.
Model tahmini ile gerçek değerin tam birbirinin
aynısı olması durumunda R² değerleri 1’dir.
Elde edilen R² değerleri 1’e çok yakın
bulunmuştur. Bu verilere göre Page eşitliği elde
ettiğimiz
verileri
çok
iyi
derecede
tanımlamaktadır. R² değerlerine göre kullanılan
Page eşitliği etüvde 45º C’ de kurutma, etüvde
55º C’ de kurutma ve mikrodalgada 595 W güç
seviyesinde kurutmada en iyi sonuçları
vermektedir. En düşük R² değeri ise güneşte
kurutma işleminde elde edilmiştir. Bunun
sebebinin
güneşte
kurutmada,
kurutma
sıcaklığının zamana bağlı olarak değişmesi ve
kurutma işleminin günün farklı dönemlerinde
farklı hızlara sahip olması olabilir.
Çizelge 2. Page eşitliği parametrelerinin sayısal değerleri ve modele ait R² ve p Değerleri
Varyans Analizi
Kurutmada
k
n
R²
Tablosu
Kullanılan Yöntem
15 dakikada
0,0331
1,0242
0,993
Doğrudan
karıştırma
Değmeli
30 dakikada
Kurutucu (45°C)
0,0209
1,1517
0,993
karıştırma
45° C’ de kurutma
0,1663
0,7520
0,998
Etüv’de Kurutma
55° C’ de kurutma
0,0693
1,0884
0,998
Gölgede Kurutma
0,0874
0,8184
0,990
Güneşte Kurutma
0,0957
0,8251
0,980
Mikrodalgada Kurutma (280 W)
0,0009
1,6694
0,994
Mikrodalgada Kurutma (595 W)
0,0092
1,4623
0,998
Çizelge 3’te renk analizinde ölçülen
değerlerin ortalamaları ve standart hata
değerleri verilmiştir. Aynı çizelgede Duncan
testine göre kurutma yöntemleri arasında fark
p
<0,0001
<0,0001
<0,0001
<0,0001
<0,0001
<0,0001
<0,0001
<0,0001
olup olmadığı üst indislerle (a, b, c, d ve e )
gösterilmiştir. Çizelge 4’te ise L*, a* ve b*
değerleri kullanılarak hesaplanan renk değerleri
verilmiştir.
67
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi
Çizelge 3. Ölçülen renk değerlerinin ortalamalarının kıyaslanması (P<0,01)
Kurutma Yöntemleri
L*(Parlaklık)
a*(Kırmızılık)
31,59±2,34bc
1,12±0,99ab
Doğrudan Değmeli 15 dakikada karıştırma
b
Kurutucu (45 °C)
30 dakikada karıştırma
34,27±0,92
0,83±0,31ab
a
45 °C’ de kurutma
41,16±1,56
-3,20±0,44d
Etüv’de Sıcak
a
Hava İle Kurutma
55 °C’ de kurutma
39,79±1,97
-1,15±0,24c
bc
Gölgede Kurutma
30,90±2,11
1,70±0,52a
cd
Güneşte Kurutma
28,24±0,68
1,05±0,57ab
e
Mikrodalgada Kurutma (280 W)
22,36±1,67
2,21±0,32a
de
Mikrodalgada Kurutma (595 W)
24,69±1,27
0,12±0,41bc
a
Taze Ürün
44,48±0,59
-14,32±0,23e
Çizelge 4. Hesaplanan renk değerleri
Kurutma Yöntemleri
C* (Doygunluk)
15,66
Doğrudan Değmeli 15 Dakikada Karıştırma
Kurutucu (45 °C)
30 Dakikada Karıştırma
15,23
45 °C’ de Kurutma
21,15
Etüv’de Sıcak
Hava İle Kurutma 55 °C’ de Kurutma
21,17
Gölgede Kurutma
13,61
Güneşte Kurutma
12,89
Mikrodalgada (280 W)
10,74
Mikrodalgada (595 W)
11,57
Taze Ürün
27,00
Kurutma yöntemlerinin hepsinin farklı
oranlarda renk değişimine sebep oldukları
Çizelge 3’de görülmektedir. En az renk
değişimine sebep olan kurutma yöntemi etüvde
kurutmadır. Etüvde kurutulan örneklerin
parlaklık ve sarılık değerleri yaş ürüne ait
değerler ile aynı iken sadece kırmızılık
değerinde bir farklıklaşma olmuştur. Doğrudan
değmeli kurutucuda kurutma işleminde ise renk
değerleri orijinal yaş ürün değerlerinden farklı
olmakla birlikte bu değişim güneşte ve
mikrodalgada kurutma sonuçlarına göre daha
azdır. Etüvde kurutmaya göre doğrudan
değmeli kurutucuda daha fazla renk değişiminin
olmasının sebebi ise daha uzun kuruma süresi
olabilir. Diğer taraftan, mikrodalga kurutma
işlemleri çok kısa sürmesine rağmen renk
değişimleri en fazla olmuştur. Bunun sebebi,
mikrodalgada
ısıtma
sırasında
ürün
sıcaklıklarının anlık yüksek değerlere erişmesi
sonucunda renk maddelerinin parçalanması
olabilir. Mikrodalgada kurutmada uygulanan
güç değerleri birbirine kıyasla renk değerlerinde
çok önemli bir farklılığa sebep olmamıştır.
Mikrodalga kurutma yapılması durumunda ürün
sıcaklığının aşırı yükselmemesi için hava ile
soğutma ve mikrodalga ile ısıtma rejimlerinin
68
h°(Hueaçısı)
85,90
86,89
-81,30
-86,89
82,82
85,34
78,13
89,41
-57,97
b*(Sarılık)
15,62±0,71b
15,21±1,09bc
20,91±0,92a
21,14±0,82a
13,51±0,95bcd
12,85±0,72cde
10,51±0,67e
11,57±0,84de
22,89±1,01a
BI (Kahverengilik)
68,23
58,51
61,30
69,74
59,89
61,46
68,96
61,20
40,30
çok iyi ayarlanması gerekir. Bunu sağlamak
amacıyla, temassız sıcaklık ölçüm cihazı
kullanılarak ürün sıcaklıkları ölçülebilir ve
ısıtma işlemine ara verilerek soğuma işlemi
başlatılabilir. Markette müşterilerin beğenisini
en iyi tanımlayan renk kriterleri olan doygunluk
ve hue açısı değerleri incelendiğinde ise sadece
etüvde kurutma denemelerinin taze ürün
değerlerine
yakın
sonuçlar
verdiği
görülmektedir. Kahverengilik indeksi değerleri
kıyaslandığında ise taze örneklere en yakın
değerlerin 30 dakikada bir karıştırılan doğrudan
değmeli kurutucuda kurutma denemelerinde
elde edildiği görülmektedir. Bu sonuçlar,
kahverengilik indeksinin reyhan bitkisinde
kurumaya bağlı renk değişimlerini temsil eden
iyi bir kriter olmadığı sonucunu ortaya
çıkarmıştır.
3.4. Uçucu yağ oranları
Çizelge 5’te uçucu yağ analizi sonuçları
verilmiştir. Çizelgede verilen a, b, c, d ve e
indisleri SPSS programında yapılan Duncan
testine göre kurutma yöntemlerine ait
ortalamalar arası farklılıkları gruplandırılmak
amacıyla kullanılmıştır.
H.POLATÇI, S.TARHAN
Çizelge 5.Uçucu yağ oranları
Uçucu yağ analizi
Taze Ürün
15 Dakikada Karıştırma
30 Dakikada Karıştırma
45 °C’ de Kurutma
Etüv
55 °C’ de Kurutma
Gölgede Kurutma
Güneşte Kurutma
Mikrodalgada 280 W Güç
Mikrodalgada 595 W Güç
Doğrudan Değmeli
Kurutucu (45 °C)
Doğrudan değmeli kurutucuda ve etüvde
yapılan kurutma denemeleri taze ürüne kıyasla
istatistik açısından önemli kabul edilebilecek
bir düzeyde değişime sebep olmamıştır. Fakat,
önemsiz çıkmasına rağmen 55 °C’ de etüvde
kurutma, 0,13 ml/100 g kuru madde’lik bir
uçucu yağ oranında azalma görülmektedir. Bu
fark % 17.6’lık bir azalmaya karşılık gelmekle
birlikte kontrol edilemeyen hatalardan dolayı
önemsiz çıkmıştır. Önceki çalışmalarda oda
sıcaklığında kurutulan reyhan örneklerinde bile
önemli uçucu yağ kayıplarının olduğu tespit
edilmiş iken mevcut çalışmada özellikle 45
°C’de etüvde kurutmada uçucu yağ oran değeri
taze örneğe çok yakın bulunmuştur. Bu
farklılık, kullanılan reyhan çeşitlerinin farklı
olmasından
kaynaklanabilir.
Reyhan
çeşitlerinin bazıları kurutmaya daha uygun iken
bazıları
kurutmadan
kolayca
olumsuz
etkilenebilecek bir yapıya sahip olabilir.
Mikrodalgada ve güneşte kurutma büyük
oranda uçucu yağ kaybına sebep olmuştur. 595
W’lık güçte yapılan mikrodalgada kuruma
denemesinde kayıp % 86,5 seviyelerine kadar
çıkmıştır.
Mikrodalgada
kurutma
denemelerinde yüksek uçucu yağ kayıplarının
oluşmasının sebebi ürün sıcaklığındaki anlık ve
yüksek artışların bitki yüzeyini kaplayan
mumsu dokuyu bozarak uçucu yağların kaçışını
hızlandırması olabileceği düşünülmektedir.
Diğer taraftan güneş altında yapılan kurutma da
ise doğrudan bitki üzerine gelen güneş
ışınlarının yaprak yüzeyinde depolanan uçucu
yağlara fotokatalitik etki yaparak parçalaması
söz konusu olabilir. Güneşte kurumada
mikrodalgada kurutmada olduğu gibi anlık ve
yüksek sıcaklık artışları söz konusu değildir.
Kurutulmuş ve Taze Örnekler İçin Uçuğu Yağ
Değerleri (ml/100g kuru madde)
0,74±0,07a
0,70±0,001a
0,58±0,03ab
0,69±0,06a
0,61±0,06ab
0,52±0,1bc
0,41±0,001c
0,25±0,03d
0,10±0,02e
5. Sonuç
Tıbbi ve aromatik bitkiler dünya
pazarlarında önemli bir yere sahiptir. Tıbbi ve
aromatik bitkiler; gıda, ilaç, kozmetik, temizlik
ve doğal boya endüstrilerinde hammadde olarak
kullanılmaktadır. Ülkemiz bu bitkilerin bir
bölümünün anavatanı olup ve bir bölümünün de
yetişebildiği floraya sahiptir. Yüksek nemlerde
hasat edilen tıbbi ve aromatik bitkilerin
değerlendirilmesinde en çok kullanılan ilk işlem
kurutma olup üretim maliyetinin yaklaşık
yarısını kapsamaktadır. Bu çalışmada reyhan
bitkisi kurutmak için uygun kurutma yöntemi
ve kurutma şartı belirlenmiştir. Bu amaçla beş
farklı kurutma yöntemi (doğrudan değmeli
kurutucuda kurutma, etüvde kurutma, güneşte
kurutma, gölgede kurutma ve mikrodalga
fırında kurutma) kullanılmıştır. Etüvde sıcak
hava yardımıyla kurutmada en yüksek
kurutulmuş ürün renk kalitesi ve en yüksek
uçucu yağ oranı elde edilmiştir. Mikrodalgada
kurutma ve güneş altında kurutma bitki
kalitesinde önemli değişikliklere sebep olduğu
için reyhan kurutmada kullanılması tavsiye
edilmemektedir. Diğer taraftan doğrudan
değmeli kurutucuda reyhan kurutmada kurutma
sıklığının önemli bir etkisi belirlenmemiş olup
30 dakikada bir çeyrek turlu döndürme uygun
görülmüştür. Etüvde 45-55 °C kurutma havası
sıcaklık aralığında yapılacak kurutma reyhan
için uygun bulunmuştur.
Tıbbi ve aromatik bitkilerde yapılacak
kurutma çalışmalarında bitkilerin sap ve
yaprakları birbirinden ayrılması örneklerde
daha homojen bir nem içeriği elde edilmesini
sağlayacaktır. Ancak büyük ölçekli kurutma
işlemlerinde sap ve yaprakların ayrılması
mümkün değildir.
69
Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi
Kaynaklar
Baydar, H., 2005. Tıbbi, Aromatik ve Keyf Bitkileri
Bilimi ve Teknolojisi. Süleyman Demirel
Üniversitesi, Yayın No:55.
McGuire, R.G., 1992. Reporting of objective color
measurements. HortScience, 27, 1254-1255
Simal, S., Mullet, A., Tarranzo, J. and Rosello, C., 1996.
Drying models for gren peas. Food Chemistry, 55,
121-128
Öztekin, S., Başçetinçelik, A. ve Soysal, Y., 1999. Crop
drying programme in Turkey. Renewable Energy,
16:789-794.
Diaz-Maroto, M.C.,Palomo, E.S., Castro, L., Vinas
M.A.G., Perez-Coello, M.S. 2004. Changes
produced in the aroma compounds and stuructural
integrity of basil (Ocimum basilicum
L.) during drying. J. Sci. Food Agric. 84:2070-2076.
Diaz-Maroto, M.C., Perez-Coello, M.S., Vinas M.A.G.,
Cabezudo, M.D. 2003. Influence of drying on the
flavor quality of sperm'nt (Mentha spicata L.). J.
Agric. Food Chem. 51:1265-1269.
70
Doymaz, İ., 2006. Thin layer drying behaviour of mint
leaves. Jornel of food engineering 74, 370-375.
Makinen, S.M., Paakkonen, K.K. 1999. Processing and
use of basil in foodstuffs beverages and in food
preparation. In: (Editörler: R. Hiltunen ve Y. Holm)
Basil, The Genus Ocimum. Harwood Academic
Publishers.
Müller, J., Heindl, A. 2005. Drying of medical plants
(Chapter 17). In: (Editörler: R.J. Bogers, L.E.
Craker, D. Lange) Proceedings of the Frontis
Workshop on Medicinal and Aromatic Plants,
Wageningen, The Netherlands, 17-20 April 2005.
Nykanen, L., Nykanen, I. (1987) The effect of drying on
the composition of the esential oil of some Labiatae
hebs cultivated in Finland.
Palou, E., Lopez-Malo, A., Barbosa-Canovas, G. V.,
Welti-Chanes, J., & Swanson, B. G. (1999).
Polyphenoloxidase activity and color of blanced and
high hydrostatic pressure treated banana puree.
Journal of Food Science, 64, 42-45.

Benzer belgeler