ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Transkript
ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa University ISSN: 1300 – 2910 CİLT: 26 SAYI: 1 YIL: 2009 Sahibi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına Prof.Dr. Kadir SALTALI Dekan Yayın Kurulu Prof.Dr. Kemal ESENGÜN Prof.Dr. Sabri GÖKMEN Prof.Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ Doç.Dr. Zeliha YILDIRIM Yrd.Doç.Dr. Metin SEZER Yayına Hazırlayan Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI BU SAYIDA HAKEMLİK YAPAN BİLİM ADAMLARI Prof.Dr. Abdurrahman HANAY Prof.Dr. Zehra SARIÇİÇEK Prof.Dr. Ali Kerim ÇOLAK Doç.Dr. Bahattin TANYOLAÇ Prof.Dr. Ali Osman ÖZDEMİR Doç.Dr. Hüseyin ŞİMŞEK Prof.Dr. A. Zafer GÜRLER Doç.Dr. Vedat CEYHAN Prof.Dr. Emine Erman KARA Yrd.Doç.Dr. Emin BARLAS Prof.Dr. Ergün DEMİR Yrd.Doç.Dr. Emine TURGUT Prof.Dr. Fahri YAVUZ Yrd.Doç.Dr. Halil KIZILASLAN Prof.Dr. İbrahim YILDIRIM Yrd.Doç.Dr. Murat SAYILI Prof.Dr. Hasan Rüştü KUTLU Yrd.Doç.Dr. Rasim KOÇYİĞİT Prof.Dr. Kadir SALTALI Yrd.Doç.Dr. Ümran ENSOY Prof.Dr. Yaşar AKÇAY Yrd.Doç.Dr. Yonca YÜCEER Yazışma Adresi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığı (Yayın Kurulu Başkanlığı) 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60240 Taşlıçiftlik Yerleşkesi - TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ YAYIN VE YAZIM KURALLARI A. YAYIN KURALLARI 1. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler, kısa bildiri ve editöre mektup türünde Türkçe ve İngilizce yazılar yayınlanır. 2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir. 3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde, imzalanmış “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığı’na gönderilmelidir. 4. Hakemler tarafından yayınlanmaya değer bulunan ve son düzeltmeleri yapılarak basılmak üzere yayın kuruluna teslim edilen makalelerin basım ücreti ve posta giderleri makale sahiplerinden alınır. Bu ödeme yapılmadan makalelerin son şekli teslim alınmaz ve basım işlemlerine geçilmez. 5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma yapılamaz. 6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli, bir disket ile birlikte bir nüsha halinde Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığına iletilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üzere en fazla üç eseri basılabilir. 8. Dergide yayınlanan eserin yazarına 10 (on) adet ücretsiz ayrı baskı verilir. 9. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir. 10. Hakemlere gönderilme aşamasından sonra iki defa makalesini geri çeken araştırıcıların makaleleri bir daha dergide yayınlanmaz. 11. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz. 12. Hazırlanan makaleler, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Yayın Kurulu Başkanlığı, 60250 TOKAT adresine gönderilmelidir. B. YAZIM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek eser, A4 (210 x 297 mm) boyutundaki birinci hamur kağıda üst 3.5, alt 2.5, sol 3.0, sağ 2.5 ve cilt payı 0 cm olacak şekilde, makale başlığı, yazar ad ve adresleri, özet, abstract, anahtar kelimeler ve keywords bölümleri tek sütun halinde; metin ve kaynaklar bölümü ise ortada 0,5 cm boşluk bırakılarak 7,5 cm’lik iki sütun halinde hazırlanmalıdır. Makaleler, Word 7 kelime işlemcide, Times New Roman yazı tipinde ve tek satır aralığı ile yazılmalı ve makale toplam 10 sayfayı geçmemelidir. 2. Makale başlığı (Türkçe ve İngilizce) kısa ve konuyu kapsayacak şekilde olmalı, kelimelerin baş harfi büyük olmak üzere küçük harflerle, 13 punto ve bold olarak yazılmalıdır. Yazar adları makale başlığından sonra bir satır boş bırakılarak 11 punto ile kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde yazılmalıdır. Yazar adları ortalı yerleştirilmeli ve ünvan kullanılmamalıdır. Adresler kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında ortalı olarak 10 punto olarak yazılmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır (1. Giriş, 2. Materyal ve Metot, 3. Bulgular ve Tartışma, 3.1. Tane Verimi vb.). Başlıklar paragraf başından başlamalı, kelimelerin ilk harfi büyük olmak üzere küçük harfle yazılmalıdır. Tüm başlıklar bold olmalıdır. Başlıklarda üstten bir satır boş bırakılmalıdır. Parağraf girintisi 0.75 cm olmalıdır. 3. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç, teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümleri tek satır aralığında ve 11 punto olarak yazılmalıdır. 4. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve bir aralık ile yazılmalıdır. Türkçe yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır. 5. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda makale Türkçe ise ‘ark.’, İngilizce ise ‘et al.’ kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir. Yararlanılan kaynak makale ise; Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım. Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457. Yararlanılan kaynak kitap ise; Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik Metotları II). A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayın No: 1021, 381 s., Ankara. Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and Ashman, B., 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ise; Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2: 623-628. Anonim ise; Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara. İnternet ortamından alınmışsa; http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html olarak verilmelidir. 6. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır boşluk bırakılmalıdır. Şekil ve çizelgeler iki veya tek sütun halinde verilebilir. Ancak genişlikleri, tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır. Şekil ve çizelge adları şekillerin altına, çizelgelerin ise üstüne, ilk kelimelerin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 1-5 Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L.) Çelik Tiplerinde Köklenme Başarısının Belirlenmesi* Kenan Yıldız Çetin Çekiç Mehmet Güneş Mustafa Özgen Yakup Özkan Yaşar Akça Resul Gerçekçioğlu Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat Özet: Çalışmada kara duttan (Morus nigra L) alınan odun, yarı odun ve yeşil çeliklerin köklenme durumu incelenmiştir. Kontrol grubu yanında, odun ve yarı odun çeliklerinde 6000 ve 7500 ppm, yeşil çeliklerde ise 4000 ve 6000 ppm indol bütirik asit (IBA) uygulamaları yapılmıştır. Odun çeliklerinde, kontrol grubunda %9.5 oranında köklenme olurken, 6000 ppm IBA uygulamasından %24 oranında köklenme elde edilmiştir. 7500 ppm IBA uygulanan odun çeliklerinin hiç biri köklenmemiştir. Yarı odun çeliklerinde, kontrol uygulamasından %13.33 oranında bir köklenme elde edilirken bu oran 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerde sırasıyla %60.00 ve %76.67 olarak gerçekleşmiştir. Yeşil çeliklerde ise hormon uygulaması yapılmayan kontrol çeliklerin %25’i köklenirken, 6000 ve 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerin sırasıyla %55.9 ve %68.5’i köklenmiştir. Çelik başına kök sayısı, odun çeliklerinde hem kontrol hem de hormon uygulamasında düşük bulunmuştur. Yarı odun çeliklerinde kök sayısı kontrolde 1.0 iken, 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerde 5.07’ye ulaşmıştır. Yeşil çeliklerde ise kontrol grubunda kök sayısı 4.38 olarak belirlenirken, bu değer 6000 ppm IBA uygulananlarda 10.33, 7500 IBA uygulananlarda ise 11.34 olarak tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Çelik, çoğaltma, kara dut, Morus nigra The Determination of Rooting Success of Different Types of Black Mulberry (Morus nigra L.) Cuttings Abstract: In this study, rooting performances of the hardwood, semi hardwood and soft wood cuttings of black mulberry (Morus nigra L.) were investigated. In addition to control group, hardwood and semi hardwood cuttings were treated with 6000 and 7500 ppm IBA. Soft wood cuttings were dipped to 4000 and 6000 ppm indole butyric acid (IBA) solutions. While the rooting ratio remained at 9.5%, it was 24% in hardwood cuttings treated with 6000 ppm. On the other hand, no root formation was observed in the hardwood cuttings treated with 7500 ppm IBA. Higher rooting ratios were observed in semi hardwood and soft wood cuttings than hardwood cuttings. The rooting ratios in semi hardwood were 13.33% in control, 60% in 6000 ppm treatment and 76.67% in 7500 ppm IBA treatment. The rates of root formation in soft wood cutting were 25% in control, 55.9% in 6000 ppm IBA treatment and 68.5% 7500 IBA treatment. The number of roots per cutting was low in hardwood cutting both with and without hormone. While the average number of roots per cutting of semi hardwood cuttings was 1.00 in control, it was increased by 7500 IBA treatment to 5.07. In the soft wood cutting, average 4.38 roots per cutting were formed in control group. The number of root per cutting in 6000 and 7500 ppm IBA treatments was 10.33 and 11.34, respectively. Key word: Cutting, propagation, black mulberry, Morus nigra 1. Giriş Ekonominin bir çok alanında olduğu gibi, günümüzde meyve yetiştiriciliğinde de standart ürün elde etmek modern yetiştiriciliğin ön koşulu durumundadır. Meyvecilikte standart ürün elde etmenin yolu ise vejetatif çoğaltma yöntemleri kullanılarak üretilen fidanlardan geçmektedir. Fidan üretiminde aşı, daldırma, doku kültürü ve çelikle çoğaltma gibi vejetatif yöntemlerden biri kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden her birinin kendine özgü avantaj ve dezavantajları vardır. Çelikle çoğaltma yöntemi kolay ve pratik olması nedeniyle diğer vejetatif çoğaltma yöntemlerine göre üstünlükleri olan bir yöntemdir. Bu nedenle çelikle çoğaltılması mümkün olan bir çok tür ve çeşitte fidan üretimi doğrudan bu üretim metodu ile sağlanmaktadır. Diğer taraftan bütün meyve türlerinde çelikle çoğaltmadan istenen başarı düzeyi elde edilememektedir. Bazı türlerde çelikler kolay köklenirken bazılarında adventif kök oluşumu düşük seviyelerde kalmakta veya hiç olmamaktadır. Çelikle çoğaltmanın pratik öneminden dolayı, çelikle çoğaltılması zor olan meyve türlerinde köklenme performansını artırmaya yönelik bir çok çalışma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Kara dut da bu meyve türlerinden bir tanesidir. *Bu çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Bilimsel Projeler Komisyonu tarafından desteklenmiştir. Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L) Çelik Tiplerinde Köklenme Başarısının Belirlenmesi Eski çağlarda şarap yapımında kullanılan kara dut meyvelerinin gerek ekonomik gerekse besin değerinin anlaşılmasından sonra, son yıllarda bu meyve türüne olan üretici ve tüketici ilgisi giderek artmaktadır (Yaltırık, 1988). Kara dutun vejetatif olarak çoğaltılmasında karşılaşılan sorunlar nedeniyle artan fidan talebi karşılanamamaktadır. Aşı ile çoğaltmada iş gücü gereksiniminin çok olması, farklı nedenlerden kaynaklanan aşı başarısının düşük olması ekonomik bir üretimi sınırlandırmaktadır (Yılmaz, 1992; Özkan ve Arslan, 1996). Uzmanlaşmış personel ve pahalı alt yapı ve donanıma ihtiyaç duyulan in vitro çoğaltma yöntemi için ise günümüzde henüz kesinleşmiş ve pratiğe aktarılmış bir protokol bildirilmemiştir (Zakynthinos et al, 2000; Bhau ve Wakhlu, 2001). Çelikle çoğaltma klonal rejenerasyon yeteneği olan bitkiler için en ucuz ve en pratik yöntemdir. Kara dutta çelikle çoğaltılması konusunda şimdiye kadar yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar alınmıştır (Özkan ve Arslan, 1996; Koyuncu ve ark., 2004). Yapılan çalışmaların çoğunda düşük köklenme yüzdesi elde edildiği bildirilmesine rağmen (Ayfer ve ark. 1986; Ünal ve ark. 1992; Koyuncu ve Şenel, 2003; Karadeniz ve Şişman 2004; Koyuncu ve ark,. 2004), bazı çalışmalarda ise yeterli seviyede bir köklenme başarısı elde edildiği bildirilmiştir (Yıldız ve Koyuncu 2000; Erdoğan ve Aygün 2006). Bu çalışmada, farklı dönemlerde alınan kara dut çeliklerinin, alttan ısıtmalı, sisleme sistemine sahip çoğaltma ünitesinde, köklenme başarılarının belirlenmesi amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Metot Araştırma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü araştırma ve uygulama arazisinde yürütülmüştür. Araştırmada, kara dut türüne ait odun, yarı odun ve yeşil çelikler kullanılmıştır. Odun çelikleri 12 Şubat 2007 tarihinde alınarak alttan ısıtmalı (22±2 °C) perlit ortamına dikilmiştir. Yeşil çelikler 16 Haziran 2008, yarı odun çelikleri ise 6 Ekim 2008 tarihinde alınarak köklendirme ortamına dikilmiştir. Dikim öncesinde yeşil çeliklere kontrol dışında 4000 ve 6000 ppm IBA uygulaması; yarı odun ve odun çeliklerine ise 6000 ve 7500 ppm IBA uygulamaları yapılmıştır. Odun çelikleri 15-20 cm uzunluğunda, yeşil ve yarı odun çelikleri ise 1215 cm uzunluğunda hazırlanmıştır. Yeşil ve yarı odun çelikleri yapraklı olarak hazırlanmış olup, transpirasyonla su kaybını en aza indirmek için sisleme sistemi çalıştırılmıştır. Sisleme, köklendirme yastıkları üzerine yerleştirilen ve otomatik olarak kontrol edilebilen başlıklarla 5 dakikada 5 saniye çalışacak şekilde ayarlanmıştır. Köklendirme ortamında odun çelikleri 90, yeşil ve yarı odun çelikleri ise 60 gün bekletildikten sonra sökülerek köklenme oranı, çelik başına kök sayıları, kök uzunluğu ve kök çapları tespit edilmiştir. Deneme, tam şansa bağlı deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak kurulmuş ve her tekerrürde 20 çelik kullanılmıştır. 3. Bulgular Dinlenme döneminde (12 Şubat 2007) alınan kara dut odun çeliklerinden elde edilen köklenme oranı, kök uzunluğu, kök sayısı ve kök kalınlığı verileri toplu olarak Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelgeden de görüldüğü gibi kış döneminde alınan odun çeliklerinde köklenme başarısı düşük oranda gerçekleşmiştir. Kontrol olarak kullanılan çeliklerin %9.5’inde köklenme olurken, 6000 ppm uygulanan çeliklerde köklenme başarısı %24 olarak tespit edilmiştir. Bu dönemde 7500 ppm IBA uygulanan çeliklerde köklenme meydana gelmemiştir. Çizelge 1. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut odun çeliklerinin köklenme performansları Köklenme oranı Kök uzunluğu Kök kalınlığı Uygulama Kök sayısı/çelik (%) (mm) (mm) Kontrol 9.5 b 2.0 a 16.63 b 1.00 b 6000 ppm IBA 24.0 a 3.5 a 66.64 a 2.03 a 7500 ppm IBA 0.0 c 0.0 b 0.00 c 0.00 c Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05) 2 K.YILDIZ, Ç.ÇEKİÇ, M.GÜNEŞ, M.ÖZGEN, Y.ÖZKAN, Y.AKÇA, R.GERÇEKÇİOĞLU Odun çeliklerinde çelik başına kök sayısı da düşük olmuştur. Uygulanan hormon dozları da kök sayısında önemli bir artışa neden olmamıştır. Kök uzunluğu ve kök çapı ise kontrolle karşılaştırıldığında 6000 ppm IBA uygulamasıyla önemli derecede artmıştır (Çizelge 1). Yaz döneminde (16.07.2008) alınan yeşil çeliklerde ise daha yüksek köklenme oranları elde edilmiştir. Yeşil çeliklerde hem 4000 ppm hem de 6000 ppm IBA uygulaması köklenme oranını kontrole göre önemli derecede artırmıştır. Bu dönemde alınan çeliklerde köklenme oranı kontrol grubunda %25 olarak belirlenirken, 4000 ppm IBA uygulanan çeliklerde %55.9, 6000 ppm IBA uygulanan çeliklerde ise %68.5 olarak tespit edilmiştir (Çizelge 2). Yeşil çeliklerde çelik başına kök sayısı kontrolle karşılaştırıldığında, hem 4000 hem de 6000 ppm IBA uygulamasında önemli derecede bir artış göstermiştir. Aynı şekilde kök uzunluğu ve kök çapı da hormon uygulamasına bağlı olarak artış göstermiştir. Her iki hormon dozu arasında ise köklenme yüzdesi, kök sayısı, kök uzunluğu ve kök çapı açısından önemli bir fark tespit edilememiştir (Çizelge 2). Çizelge 2. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut yeşil çeliklerinin köklenme performansları Köklenme oranı Kök uzunluğu Kök kalınlığı Uygulama Kök sayısı/çelik (%) (mm) (mm) Kontrol 25.0 b 4.38 b 49.35 b 1.45 b 4000 ppm IBA 55.9 a 10.33 a 74.35 a 2.33 a 6000 ppm IBA 68.5 a 11.34 a 75.51 a 2.57 a Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05) Ekim ayında alınan yarı odun çeliklerinde de yine oldukça ümit verici sonuçlar alınmıştır. Bu dönemde alınan çeliklerde kontrol uygulamasından %13.33 oranında bir köklenme elde edilirken, bu oran 6000 ppm IBA uygulanan çeliklerde %60’a, 7500 ppm IBA uygulananlarda ise %76.67’ye yükselmiştir. Yine bu dönemde uygulana IBA’nın her iki dozu da çelik başına kök sayısı, kök uzunluğu ve kök çapında önemli artışlara neden olmuştur. Yarı odunsu çeliklerde 6000 ppm ile 7500 ppm IBA uygulamaların arasında istatistiki açıdan fark bulunmamıştır (Çizelge 3). Çizelge 3. Farklı uygulamalara tabi tutulan kara dut yarı odun çeliklerinin köklenme performansları Köklenme oranı Kök uzunluğu Kök kalınlığı Uygulama Kök sayısı/çelik (%) (mm) (mm) Kontrol 13.33 b 1.00 b 43.55 b 0.37 b 6000 ppm IBA 60.00 a 4.88 a 92.86 a 1.46 a 7500 ppm IBA 76.67 a 5.07 a 95.83 a 1.31 a Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark Duncan çoklu karşılaştırma testine göre önemli değildir (P<0.05) 4. Tartışma ve Sonuç Kara dutta çelikle çoğaltılma konusunda günümüze kadar yapılan çalışmalardan farklı sonuçlar alınmıştır. Ünal ve ark. (1992), odun çeliklerinde en yüksek köklenme oranının %14.4 olduğunu ifade etmişlerdir. Köklenme oranı, Karadeniz ve Şişman (2004)’ın yaptığı çalışmada 2000 ppm IBA uygulaması ile %23.4’e, Koyuncu ve ark. (2004)’nın yaptığı çalışmada ise 5000ppm IBA uygulaması ile %33.3 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, çalışmamızda odun çeliklerinden elde etmiş olduğumuz başarı düzeyine benzerlik göstermektedir. Nitekim çalışmamızda da odun çeliklerinde en yüksek köklenme oranı %24 ile 6000 ppm IBA uygulamasından elde edilmiştir. Diğer taraftan odun çeliklerinde alttan ısıtmanın köklenme başarısını önemli derecede arttıracağını bildiren Yıldız ve Koyuncu (2000), %89’luk köklenme başarısı elde etmişlerdir. Bu çalışmada da alttan ısıtma uygulanmasına rağmen başarı düzeyi söz konusu araştırıcıların belirttiği seviyeye ulaşamamıştır. Bu durum genotipik farklılık yanında, çelik alma 3 Farklı Dönemlerde Alınan Kara Dut (Morus nigra L) Çelik Tiplerinde Köklenme Başarısının Belirlenmesi zamanındaki farklılıktan kaynaklanmış olabilir. Nitekim bu araştırıcılar, bu başarı düzeyine 3 Kasımda aldıkları çeliklerde ulaşmışlardır. Çalışmamızda ise odun çelikleri 12 Şubatta alınmıştır. Çalışmada odun çeliklerinden istenen başarı düzeyi elde edilemezken, yeşil ve yarı odun çeliklerinden tatminkar sonuçlar alınmıştır. Haziran döneminde alınan yeşil çeliklerde, 6000 ppm IBA uygulaması ile köklenme oranı %68.5’e çıkarılabilmiştir. Ekim ayı başında alınan yarı odun çeliklerinde ise 7500 ppm IBA uygulamasından %76.67 oranında bir köklenme başarısı elde edilmiştir. Bu başarı seviyesi şimdiye kadar kara dutta yeşil çelikle yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlarla karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir seviyedir. Koyuncu ve ark. (2004), kara dutta yeşil çeliklerle yaptıkları çalışmada hiç köklenme elde edemediklerini belirtmişlerdir. Öte yandan Özkan ve Arslan (1996), 6000 ppm IBA uygulamasında %55 oranında, Erdoğan ve Aygün (2006) ise %60 oranında bir köklenme elde ettiklerini bildirmişlerdir. Aynı uygulamalardan bu denli farklı sonuçların elde edilmesi genotipik farklılık yanında, çelik alınan ana bitkinin yaşı, beslenme durumu gibi faktörlerin etkisinden kaynaklanmış olabilir. Hatta aynı bitkiden alınan çeliklerin ağaç üzerindeki yeri ve çeliğin sürgünün hangi kısmından alındığı bile köklenme oranını etkileyebilmektedir. Nitekim Erdoğan ve Aygün (2006), kara dutta yeşil çeliklerle yaptıkları çoğaltmada aynı uygulamanın tekerrürleri arasında bile önemli derecede farklılıklar olduğunu bildirmişlerdir. Çelikle çoğaltmada, köklenme oranı yanında kök kalitesi de önemli bir parametredir. Çünkü köklenen çeliklerin köklenme ortamından alındıktan sonraki performansları büyük oranda kök kalitesine bağlıdır. Bu amaçla köklenen çeliklerde kök kalitesini belirlemek için çelik başına kök sayıları, kök uzunluğu ve kök çapları da belirlenmiştir. Köklenme yüzdesi gibi, çelik başına kök sayısı yeşil ve yarı odun çeliklerine göre odun çeliklerinde daha düşük bulunmuştur. Odun çeliklerinde, çelik başına ortalama 3.5 adet olarak 6000 ppm uygulamasında elde edilen kök sayısı, Yıldız ve Koyuncu (2000)’nun 7.4 adet, Koyuncu ve ark. (2004)’nın 8.0 adet olarak belirledikleri değerlerden düşük; Koyuncu ve Şenel (2003)’in 2.2 adet olarak buldukları değere ise benzerlik göstermektedir. Yeşil çeliklerde ise çelik başına kök sayısı kontrol uygulamasında 4.38 iken, 6000 ppm IBA uygulanan çeliklerde bu değer 11.34 olarak belirlenmiştir. Bu değer Özkan ve Arslan (1996)’ın 4.34 olarak belirtikleri değerden oldukça yüksek, Erdoğan ve Aygün (2006) tarafından belirlenen 12.95’lik değere ise benzerlik göstermiştir. Çalışmada, yarı odun çelikleriyle yapılan denemde kontrol uygulamasında çelik başına kök sayısı 1.00 iken, 7500 ppm uygulamasında 5.07 olarak belirlenmiştir. Çeliklerde kök uzunluğu ve kök kalınlığı, her üç dönemde de hormon uygulaması ile önemli derecede artmıştır. Sonuç olarak, bu çalışmayla kara dutların çelikle ticari olarak çoğaltılabileceği sonucuna varılmıştır. Literatürde bu konuda farklı sonuçların alınmış olması, köklendirme ortamındaki ekolojik koşuların farklılığı yanında çelik alma zamanlarındaki farklılıkların bir sonucu olabilir. Ekolojik şartlara bağlı olarak, uygun çelik alma zamanının belirlenmesine yönelik yapılacak çalışmalarla kara dut çeliklerinde köklenme başarısı artırılabilir. Çalışmamızda uygulanan farklı hormon dozlarında; özellikle yeşil ve yarı odun çeliklerdeki köklenme başarılarında istatistiki açıdan fark olmamasına karşın, doz artışıyla köklenme yüzdesinin arttığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla ticari olarak yapılacak çoğaltmada, hormon dozunun belirlenmesinde, girdi maliyeti ve elde edilecek köklü fidan gelirleri de göz önüne alınmalıdır. Kaynaklar Alexandrow, A., 1988. Effect of temparature on the rooting of ripe wood mulberry cutting. Plant Sci., XXV(2), 56-68. Ayfer M., Gülşen, Y. ve Kantarcı, M., 1986. Ayaş dutunun çelikle çoğaltımı üzerine bir araştırma. Ank. Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, 35: 289-297, Ayrı Basım. 4 Baksh, S., Mir, M.R., Darzi, G.M ve Khan, M.A., 2000. Performance of hard wood stem cuttings of mulberry genotypes under temperate climatic conditions of Kashmir. Indian J. Seric. 39(1): 30-32. Bhau, B.S ve Wakhlu, A. K., 2001. Effect of genotype, explant type and growth regulators on orgonogenesis in Morus alba. Plant Cell Tiss. Org. Cult., 66:25-29. K.YILDIZ, Ç.ÇEKİÇ, M.GÜNEŞ, M.ÖZGEN, Y.ÖZKAN, Y.AKÇA, R.GERÇEKÇİOĞLU Erdoğan, V. ve Aygün, A., 2006. Kara dutun (Morus nigra L) yeşil çelikle çoğaltılması üzerine bir araştırma. II. Ulusal Üzümsü Meyveler Sempozyumu, 172-175 (14-16 Eylül 2006) Karadeniz, T. ve Şişman, T., 2004. Beyaz dut ve kara dutun meyve özellikleri ve çelikle çoğaltılması. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu Kitabı, 428-432, Trabzon. Konarlı, O., Çelebioğlu, G. ve Çıragil., N. 1977. Yaprak dut çeşitlerinin odun çeliği ile üretilmesi. Bahçe, 8(2): 35-40. Koyuncu, F. ve Şenel, E. 2003. Rooting of black mulberry (Morus nigra L.) hardwood cuttings. J. Fruit Ornam. Plant Res., 11: 53-57. Koyuncu, F. Emel, V. ve Çelik, M., 2004. Kara dut (Morus nigra L) çeliklerinin köklenmesi üzerine araştırmalar. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu, 23-25 Ekim, Ordu. Özkan, Y. ve Arslan, A., 1996. Kara dut’un (Morus nigra L.) odun ve yeşil çelikle çoğaltılması üzerine araştırmalar. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 13(1): 15-27. Soylu, A., Akbudak, B., Gümüş, C. ve Mert, C., 1997. Değişik uygulamaların “Ichinosa” dut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine etkileri. I. Köklendiricilerin etkileri. U.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 13: 11-20. Ünal, A., Özçağıran,R. ve Hepaksoy, S., 1992. Kara dut ve mor dut çeşitlerinde odun çeliklerinin köklenmesi üzerinde bir araştırma. I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, Cilt 1, 267-270, İzmir. Yaltırık, F., 1988. Dendroloji Ders Kitabı II. Angiospermae (Kapalı tohumlular) Bölüm 1. İstanbul Üniv. Orman Fak. Yay. No:390. Yıldız, K. ve Koyuncu, F., 2000. Kara dutun (M. nigra L.) odun çelikleri ile çoğaltılması üzerine bir araştırma. Derim, 17(3): 130-135. Yılmaz, M., 1992. Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana, 151 s. Zakynthinos, G. Kolovou, A. ve Rouskas D., 2000. The explant type and hormones combination on Morus nigra micropropagation Cost 843, WGI, Developmental Biology of Regeneration. 1. Meeting 12-15 Geisenheim, Germany. 5 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 7-11 Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi Yemliha Edizer 1 Fatih Hancı 2 Mehmet Güneş 1 1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat 2- Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Yalova Özet: Bu araştırma, Kastamonu ilinde doğal olarak yetişen ve anaçlık özelliği iyi olan bazı kuş kirazı tiplerinin çimlenme özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 2007-2008 yıllarında yürütülmüştür. Materyal olarak, Devrekani ilçesi Kızacık ve Kuz köylerinden temin edilen 4 tip ile Bozkurt ilçesi Esentepe köyünden temin edilen 3 tipe ait tohumlar kullanılmıştır. Tohumlar, canlılık testi sonrası GA3’in, 0 (kontrol), 500, 1000 ve 1500 ppm dozlarında, 24 saat süreyle bekletilmiş ve katlama ortamına konulmuştur. Tohumlar, katlama ortamından 60., 75., 90., 105. ve 120. günlerde çıkartılarak, çimlendirme ortamına alınmış ve çimlenme özellikleri belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre değişik GA3 dozlarının, çimlenme özelliklerine etkisinin, katlama süresi ve tiplere göre değiştiği tespit edilmiştir. En yüksek çimlenme oranı, Tip-E’de 1000 ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlama sonrası % 90 olarak saptanmıştır. Bütün tiplerde çimlenmenin en erken 2. günden itibaren başladığı ve Tip-E dışında 8. günden sonra hiç çimlenme gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre çalışılan tiplerde genel olarak 1000 ppm GA3 çözeltisinde 24 saat beklettikten sonra 105 gün boyunca +4°C’de katlama uygulamasının tavsiye edilebileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Prunus avium L., kuş kirazı, GA3, katlama, çimlenme Determination of Seed Germination of Some Wild Cherry (Prunus avium L.) Genotypes Grown in Kastamonu Province Abstract: This research was carried out in 2007 and 2008 to determine of the germination characteristics of seven wild cherry genotypes naturally grown in Kastamonu region, which have good capability as rootstock. Four of these genotypes used in the study were obtained from Kızacık and Kuz villages in Devrekani and three of them were collected from Esentepe village in Bozkurt. The seeds were treated with 0, 500, 1 000 and 1 500 ppm doses of GA3 for 24 hours and transferred on stratification media after viability tests. Seeds were taken from stratification media on 60th, 75th, 90th, 105th and 120th days and transferred the germination media. Effect of different GA3 doses on germination capacity were also varied by the stratification period and genotypes. The highest germination rate was obtained from the seeds of Genotype-E that treated 1 000 ppm GA3 + 105 days stratification (% 90,00). The dose of 1000 ppm GA3 application and 105 days of stratification period were advisable. In all genotypes, the earliest germination began at 2nd day and no germination was obtained after 8th day except type-E. Key Words: Prunus avium L., wild cherry, GA3, stratification, germination 1. Giriş Anavatanı Güney Kafkasya, Hazar Denizi civarı ve Kuzey Doğu Anadolu olan kirazın (Eriş ve Barut, 2000), başlıca üretici ülkeleri; Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İran, Romanya, İtalya ve İspanya’dır. 2007 yılı verilerine göre dünya kiraz üretimi 1.995.751 ton olup bunun 392.001 tonu (%19,64) ülkemizde gerçekleşmiştir (Anonim, 2007a). Anavatanı olmasının getirdiği avantaj, kiraza Türkiye’de geniş bir yayılma alanı sağlamıştır. Bunun dışında, halkın severek tükettiği bir meyve türü olması da kirazın yayılma alanının artmasında etkili olmuştur. Ancak, ülkemizde özellikle son 10 yıldır kiraz üretiminde görülen artış; esas olarak dış pazarda yakaladığı taleple açıklanmaktadır (Öztürk ve ark., 2005). Meyve üretiminde gerçekleşen yıllık artış hızı incelendiğinde kirazın ülkemizdeki üretim artış hızının (%3,87), dünya geneli (%0,86) artış hızından çok daha fazla olduğu görülmektedir. Buna bağlı olarak Türkiye’nin dünya kiraz üretimi içerisindeki payı da sürekli artmaktadır. Ülkemiz ve dünya meyveciliğinde, bu denli büyük yere sahip olan kirazın, çoğaltımı konusu oldukça önem arz etmektedir. Meyvecilikte çoğaltma, generatif veya vejetatif yolla yapılmaktadır. Generatif çoğaltmada tohum kullanmaktadır. Ancak bu yöntemle elde edilen yeni bireyler, ebeveynlerinin Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi istenen özelliklerini büyük ölçüde yansıtmamaktadır. Bu nedenle generatif çoğaltma daha çok anaç elde etmek için kullanılır. Birçok meyve türünde olduğu gibi kirazda da ağırlıklı olarak vejetatif çoğaltma yöntemi kullanılmaktadır. Kirazda en uygun vejetatif çoğaltma metodu, aşı ile çoğaltmadır. En uygun aşı şekli ise, durgun göz aşısıdır (Eriş ve Barut, 2000). Değişik koşullara iyi adapte olabilen, standart çeşitlerle uyuşma durumu bilinen anaçların temini ve meyvecilikte kullanımı konusunda ülkemiz meyveciliğinde ciddi sorunlar bulunmaktadır (Çelik, 1983). Çöğür anaçlarını elde etmede, özellikle sert çekirdekli meyve türlerinin tohumlarında, çimlenme ve bir örnek materyal elde etme problemlerinin yaşandığı; yabani meyve türlerine ait tohumların, uzun yıllar devam eden doğal seleksiyonlar sonucunda çevre şartlarına ve hastalıklara daha dayanıklı olduğu ve birbirine oldukça benzer çöğürler meydana getirdiği, bu yüzden fidancılık kuruluşlarının damızlıklarının, yabani meyve türlerinin en uygun tiplerinden selekte edilerek kurulması gerektiği bildirilmiştir (Güleryüz, 1991). Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca oluşturulan Fidan Kayıt Sistemi verilerine göre, ülkemizde 2003-2007 yılları arasında, kayıtlı kiraz fidanı üretiminde, ortalama %40,19 oranında anaç olarak kuş kirazı kullanılmıştır (Anonim, 2007b). Kuş kirazı anaçları, mahlep (P. mahaleb) anaçlarına göre daha yüzlek köklü ağaçlar meydana getirmesi nedeniyle taban suyu problemi olan ve ağır topraklarda rahatlıkla kullanılabilmektedir. Ayrıca çeşitlerle uyuşması oldukça iyidir (Özçağıran ve ark., 2003). Ülkemizin Karadeniz Bölgesinde, orman kenarlarında ve nadiren de sık karışık ormanlarda, fertler, küçük gruplar veya sıralar halinde kuş kirazı ağaçları bulunmaktadır. Genelde düşük rakımlı sahaları tercih eden bu türün fertlerine, ülkemizde, 1700 m’li yükseltilere kadar rastlanabilmektedir (Yaman, 2003). Kastamonu il genelinde, özellikle Küre, Devrekani ve Bozkurt ilçeleri sınırları içerisindeki orman alanlarında doğal olarak yetişmiş bol miktarda kuş kirazı (P. avium L.) ağacı mevcuttur. Bunlardan yerleşim yerlerine yakın olan bazılarının üzerine geçmiş yıllarda değişik çeşitler aşılanmış olmasına rağmen, birçoğu aşısız olarak doğal ortamlarında 8 varlığını sürdürmektedir. Bu çalışmanın amacı, anaçlık özellikleri ön plana çıkan bazı kuş kirazı tiplerinin tohumlarında canlılık ve çimlenme özelliklerini ortaya koymaktır. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmanın materyalini, Kastamonu ili Devrekani ve Bozkurt ilçelerinde doğal yayılış gösteren kuş kirazı (P. avium L.) tohumları oluşturmuştur. Bu amaçla 2006 ve 2007 yıllarında saha taraması yapılarak, herhangi bir hastalık belirtisi göstermeyen, gelişimi iyi, yedi adet kuş kirazı ağacı belirlenmiştir. Her ağaç bir tip olarak kabul edilmiştir. Belirlenen tiplerin koordinatları tespit edilmiş ve gövdeleri belirgin şekilde işaretlenmiştir. Kuşların olgun meyvelerin tümünü toplama riski söz konusu olduğundan (Eşen ve ark., 2005), meyveler tam olgunlaştığında toplanmış, dolayısıyla tohum toplama tarihleri farklılık arzetmiştir. Toplanan meyveler etli kısımlarından ayrılmış, yıkanarak gölge ve serin bir yerde kurutulmuştur. Kurutulan çekirdekler, bez torbalar içinde, serin ve havadar bir ortamda saklanmıştır. Çalışmada tüm uygulamalar kabuklu tohumlarda denenmiştir. Tohumların canlılık durumlarını belirlemek amacıyla, tetrazolium ve çıplak embriyo testleri yapılmıştır. Bu amaçla, her tipten rastgele 100’er adet çekirdek ayrılmıştır. Ayrılan çekirdeklerin sert kabukları, tohumlara zarar vermeyecek şekilde kırılmıştır. Çıkarılan tohumlar 24 saat süreyle suda bekletilerek şişmeleri beklenmiştir. Daha sonra tohum kabukları (testa) steril toplu iğne yardımıyla soyulmuştur. Tetrazolium testi için, her tipten 50 adet embriyo beherlere konmuş ve bunların üzerine tamamen örtünceye kadar, 2,3,5 Trifeniltetrazolium kloridin bu test için önerilen %1’lik eriyiği ilave edilmiştir. Işık ortamında bozulmayı önlemek amacıyla alüminyum folyo ile sarılarak, 23±1 ºC’de 24 saat süreyle bekletilmişlerdir. Geriye kalan, testaları soyulmuş 50’şer adet embriyoya çıplak embriyo testi uygulanmıştır. Bu amaçla embriyolar, steril petri kaplarına konulan nemli kurutma kağıtlarıyla oluşturulmuş, 21±2 °C’deki, kontrollü oda koşullarında çimlendirme ortamına alınmıştır. Embriyoların çimlenme durumları 14 gün boyunca gözlemlenmiştir (Özçağıran, 1979). Tohumlara, çimlenmeyi teşvik etmek amacıyla, katlama yapılmadan önce GA3’in 0 Y.EDİZER, F.HANCI, M.GÜNEŞ (kontrol), 500, 1000 ve 1500 ppm dozları uygulanmıştır. Bu amaçla, her tipten 12 adet 50’şerli tohum grubu oluşturulmuş, üç tekerrür esasına göre, her üç grup, bir farklı GA3 uygulamasına maruz bırakılmıştır. Tohumların çözeltide bekletilme süresi 24 saat olmuştur. Ortam sıcaklığı ise 21±2°C olacak şekilde ayarlanmıştır. Her uygulama sonrasında tohumlar 4±1°C sıcaklıkta 60, 75, 90, 105 ve 120 gün süre ile katlamaya alınmıştır. Katlama ortamı olarak tarım perliti kullanılmıştır. Her biri 50 adet tohum içeren gruplar, delikli plastik kaseler içerisinde, bir kat nemli perlit bir kat tohum olacak şekilde ve buzdolabında bekletilmiştir. Katlama süresi boyunca zaman zaman ortamının havalandırılması sağlanmış ve nem kontrolleri yapılmıştır. Çimlendirme testleri sıcaklığı 21±2°C ve nispi nemi %70-80 olan kontrollü oda koşullarında, 14 günlük periyotlar halinde gerçekleştirilmiştir (AOSA, 2004). Çimlendirme, nemlendirilmiş kurutma kağıdı yerleştirilmiş steril petri kaplarında yapılmıştır. Katlama süresi sonunda tohumlar hiçbir işlem uygulanmadan çimlendirmeye alınmışlardır. Deneme sonrasında her bir uygulama için tiplere ait çatlama oranı (%), çimlenme oranı (%) ve çimlenme hızı katsayıları belirlenmiştir (Özçağıran, 1979; Hartmann, 1997). 3. Araştırma Bulguları 3.1. Tetrazolium Testi Sonuçları Tetrazolium testi sonucunda, embriyoların boyanma dereceleri, tam boyanmış, ¾’ü boyanmış, radisili boyanmış (½’si), az boyanmış (½’den daha az), boyanmamış olarak gruplandırılmıştır (Özçağıran, 1979). Öztunç (1986)’a atfen Çetinbaş (2004)’ın kullandığı ayrım skalasına göre, tamamen boyananlar ve ¾’ü boyanmış olanlar canlı, radisili boyanmış (½’si), az boyanmış (½’den daha az) ve hiç boyanmamış olanlar ise cansız tohumlar olarak yorumlanmıştır. Buna göre, tetrazolium testi sonucunda en düşük canlılık oranı Tip-B ve Tip-G’ye ait olan tohumlarda tespit edilmiştir (%80). En yüksek canlılık oranı ise Tip-F’ye ait tohumlarda %96 oranında tespit edilmiştir Tetrazolium testi (TTC) sonuçları Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Kuş kirazı tohumlarına ait TTC canlılık testi sonuçları (%) Boyanma Tipler dereceleri A B C D E F G Tamamı 28 22 24 34 30 38 28 boyanmış 64 58 58 60 64 58 52 ¾’ü boyanmış Radisili 4 6 6 4 2 2 10 boynmış (½’si ) Az boyanmış 2 6 4 0 2 0 6 (½’den az) Boyanmamış 2 8 8 2 2 2 4 Canlılık oranı (%) 92 80 82 94 94 96 80 3.2. Çıplak Embriyo Testi Sonuçları Çizelge 2’deki sonuçlara göre, en düşük canlılık oranı Tip-B ve Tip-G’ye ait tohumlarda (%82), en yüksek canlılık oranı ise Tip-F’ye ait tohumlarda (%96) tespit edilmiştir. Çizelge 2. Çıplak Embriyo Testi Sonuçları Tiplerin canlılık oranları (%) A B C D E F 94 82 84 94 94 96 G 82 3.3. Çatlama Oranlarına Ait Sonuçlar Araştırma sonucunda, çatlama oranlarının, tiplere göre farklılık gösterdiği, ancak bütün tipler için en yüksek çatlama oranlarının 105 ve 120 gün katlanan tohumlarda, 1000 ve 1500 ppm GA3 uygulamasından elde edildiği görülmüştür. Tüm uygulamalar ve tipler göz önüne alındığında, en yüksek çatlama, 1000 ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlanan Tip-E’ye ait tohumlarda ve %100 oranında gerçekleşmiştir. 3.4. Çimlenme Oranlarına Ait Sonuçlar En yüksek çimlenme oranları, Tip-A’da 1000 ve 1500 ppm GA3 +105 gün katlama ile 1500 ppm GA3+120 gün katlama uygulamalarında; Tip-B ve Tip-C’de 1000 ppm ve 1500 ppm GA3+120 gün katlama uygulamasında; Tip-D’de 500 ppm, 1000 ppm ve 1500 ppm GA3 +105 gün katlama ile 1000 ppm GA3+120 gün katlama uygulamalarında; Tip-E’de 500 ppm, 1000 ppm ve 1500 ppm GA3+105 ve 120 gün katlama uygulamalarında; Tip-F’de 1000 ppm GA3+105 ve 120 gün katlama uygulamasında; Tip-G’de 1000 ppm ve 1500 ppm GA3+105 ve 120 gün katlama uygulamalarından elde edilmiştir. 9 Kastamonu Yöresinde Yetişen Bazı Kuş Kirazı (Prunus avium L.) Tiplerinin Çimlenme Özelliklerinin Belirlenmesi Her bir tip için, bütün uygulamaların, çimlenme oranlarına etkileri, Çizelge 3’te sunulmuştur. Denemenin tamamında, en yüksek çimlenme oranı, Tip-E’ye ait tohumlarda, 1000 ppm GA3 ve 105 gün katlama uygulamasından elde edilmiştir (%90). GA3 uygulanmamış kontrol grubu tohumlarda ise en yüksek çimlenme oranı Tip-E’ye ait tohumlarda ve 120 gün katlama uygulamasından elde edilmiştir (%40). Tüm tipler için, ortalama çimlenme oranlarına ait sonuçlar Çizelge 4 ve Çizelge 5’te sunulmuştur. Çizelge 4 incelendiğinde, tüm tiplerin ortalama çimlenme oranlarına göre, en iyi katlama süresinin 105 ve 120 gün olduğu anlaşılmaktadır. Çizelge 5 incelendiğinde ise uygulanan GA3 dozlarından en iyi sonucun 1000 ppm GA3 uygulamasından elde edildiği anlaşılmaktadır. Tüm uygulamalara ait tiplerin ortalama çimlenme oranları Çizelge 6’da sunulmuştur. Buna göre en yüksek ortalama çimlenme oranı, Tip-E’ye ait tohumlarda (%41,76) ve Tip-F’ye ait tohumlarda (%37,50) gerçekleşmiştir. Çizelge 3. Deneme süresince elde edilen çimlenme oranlarının toplu sonuçları (%) Katlama Tipler GA3 dozu süresi ( ppm) A B C D E (gün) Kontrol 0,00e 0,00g 0,00g 0,00g 0,00e 500 0,00e 0,00g 6,67fg 3,33fg 6,67ef 60 1000 3,33e 10,00efg 3,33fg 26,67cd 43,33b 1500 3,33e 0,00g 3,33fg 20,00cde 23,33bcd Kontrol 0,00e 0,00g 0,00g 0,00g 0,00e 500 0,00e 10,00efg 6,67fg 6,67efg 10,00def 75 1000 0,00e 20,00cde 13,33efg 16,67cdef 16,67cde 1500 13,33cde 10,00efg 6,67fg 13,33defg 33,33bc Kontrol 6,67e 3,33fg 6,67fg 20,00cde 0,00e 500 13,33cde 6,67efg 6,67fg 30,00bcd 43,33b 90 1000 13,33cde 16,67def 26,67de 53,33ab 76,67a 1500 10,00de 20,00cde 10,00fg 36,67bc 43,33b Kontrol 26,67bcd 23,33bcde 20,00def 23,33cde 36,67b 500 33,33ab 33,33abcd 33,33bcd 70,00a 73,33a 105 1000 53,33a* 40,00abc 50,00ab 73,33a 90,00a 1500 53,33a 43,33ab 50,00abc 70,00a 76,67a Kontrol 30,00abc 33,33abcd 26,67cde 23,33cde 40,00b 500 33,33ab 33,33abcd 30,00bcde 66,67a 73,33a 120 1000 50,00ab 50,00a 60,00a 66,67a 76,67a 1500 53,33a 53,33a 60,00a 50,00ab 70,00a Ortalama 19,83 20,33 21,00 33,50 41,67 F G 0,00h 0,00f 6,67gh 6,67ef 30,00cdef 6,67ef 13,33fgh 30,00bc 0,00h 0,00f 20,00efg 20,00cde 46,67bc 23,33c 23,33defg 13,33cdef 23,33defg 3,33f 33,33cde 13,33cdef 66,67ab 46,67ab 30,00cdef 46,67ab 36,67cde 23,33cd 43,33bcd 50,00ab 83,33a 70,00a 66,67ab 66,67a 33,33cde 26,67bc 46,67bcd 46,67ab 80,00a 66,67a 66,67ab 63,33a 37,50 31,17 Ort. 0,00 4,29 17,62 13,33 0,00 10,48 19,52 16,19 9,05 20,95 42,86 28,10 27,14 48,09 65,71 60,95 30,48 47,14 64,29 59,52 * Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki farklar istatistiksel olarak önemlidir (Duncan çoklu karşılaştırma testi, P<0,05) Çizelge 4. Katlama sürelerinin karşılaştırılması Katlama süresi (gün) Çimlenme oranı (%) 60 8,80d 75 11,55c 90 25,24b 105 50,48a* 120 50,36a * Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu karşılaştırma testi, P<0,05). Çizelge 5. GA3 dozlarının karşılaştırılması GA3 dozu (ppm) Çimlenme oranı (%) 0 (Kontrol) 13,33d 500 26,19c 1000 42,00a* 1500 35,62b * Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu karşılaştırma testi, P<0,05). 10 Çizelge 6. Tüm uygulamalara göre tiplerin ortalama çimlenme oranları (%) Tip Çimlenme oranı (%) A 19,83c B 20,33c C 21,00c D 33,50b E 41,66a* F 37,50a G 31,16b * Aynı sütunda değişik harflerle gösterilen değerler arasındaki farklar, istatistiksel olarak önemlidir. (Duncan çoklu karşılaştırma testi, P<0,05). 4. Tartışma ve Sonuç Kastamonu yöresinde doğal olarak yetişen bazı kuş kirazı tiplerinin, çimlenme özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yürütülen Y.EDİZER, F.HANCI, M.GÜNEŞ bu çalışmada, tüm uygulama ve gözlemler her tip için ayrı olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamızda, çimlenme özellikleri araştırılan yedi tipe ait tohumların da, farklı ekim öncesi uygulamalarda çatlama ve çimlenme performanslarının değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir. Örneğin, 1000 ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlanan TipE’ye ait tohumlarda çatlama oranı %100 olurken, Tip-B ve Tip-C’de bu oran %66,67 olmuştur. Aynı şekilde 1500 ppm GA3 uygulandıktan sonra 105 gün katlanan Tip-G’ye ait tohumlarda çimlenme oranı %86,67, TipC’ye ait tohumlarda ise %53,33 olmuştur. Çalışmamızda, en yüksek çatlama ve çimlenme oranı için, tüm GA3 dozlarında, en ideal katlama süresinin, tiplere göre değişmekle birlikte ağırlıklı olarak (Tip-A, Tip-B, Tip-C, ve Tip-G için) 105 ve 120 gün olduğu tespit edilmiştir. Bazı tipler için ise (Tip-D, Tip-E, ve Tip-F), 105 ve 120 gün katlamayla birlikte, 90 günlük katlamanın da, bazı GA3 dozlarında yüksek çatlama ve çimlenmeye neden olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar, çimlenme oranının, aynı türün değişik orijinleri arasında, tohum kaynakları arasında, tohum kaynakları içinde ve bireyler arasında farklılık gösterebileceği tezini doğrulamaktadır. Bununla birlikte genelde en yüksek çimlenme oranları 105 ve 120 gün katlanmış tohumlarda elde edilmesine rağmen, bu gruptaki kontrol ve 500 ppm GA3 uygulamalarında düşük sonuçların alınması, tohumlarda dinlenmenin kırılması için birkaç uygulamanın beraber yapılması gerekliliğini göstermektedir. Tiplerin çimlenme hızları incelendiğinde, bütün tiplerde çimlenme en erken 2. günden itibaren başlamış ve Tip-E dışında 8. günden sonra hiç çimlenme gerçekleşmemiştir. Ortalama olarak en yüksek çimlenme 2., 3. ve 4. günlerde gerçekleşmiştir. Ülkemizin zengin tabii florası içerisinde bulunan yabani türlerin, yetiştiricilik amacına uygun değişik tiplerinden, yapılacak seleksiyon çalışmalarıyla, fidancılık kuruluşlarımızın istenen miktar ve kalitede anaçlık tohum bulamama sorunu ortadan kaldırılabilecektir. Yürüttüğümüz bu çalışmada elde ettiğimiz bulgular, Kastamonu yöresinde birçok tip arasından seçilen yedi kuş kirazı tipinin, aynı ön işlemler uygulanmasına rağmen, çatlama ve çimlenme oranları ile çimlenme hızı katsayılarının birbirinden farklı olduğunu göstermektedir. Buna göre, fidancılık kuruluşlarının, tohum kaynaklarını rastgele belirlememeleri gerektiği, değişik ön işlemler uygulayarak yüksek çimlenme oranına sahip tipleri seçmeleri gerektiği tavsiye edilebilir. Araştırma bulgularına göre bu tiplerde genel olarak 1000 ppm GA3 çözeltisinde 24 saat beklettikten sonra 105 gün boyunca +4°C’de katlama uygulamasının yapılması tavsiye edilebilir. Kaynaklar Anonim, 2007a. Food and Agriculture Organization of the United Nations, http://faostat.fao.org (01.09.2008). Anonim, 2007b. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Fidan Kayıt Sistemi. AOSA, 2004. Seedling Evaluation Handbook. Assoc. of Official Seed Analysts. No: 35, USA. Çelik, M., 1983. Meyve Yetiştiriciliğinde Anacın Önemi ve Türkiye Meyveciliğinde Anaç Sorunu, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 886, 29 s, Ankara. Çetinbaş, M., 2004. Bazı Kimyasal Uygulamaların ve Katlamanın Kuş Kirazı (P. avium), Tohumlarının Çimlenme Yeteneği Üzerine Araştırmalar. (Y. Lisans Tezi), Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bil. Ens., Bahçe Bit. ABD, Isparta. Eriş, A., ve Barut, E., 2000. Ilıman İklim Meyveleri –1, Uludağ Üniversitesi Ders Kitabı No: 6, 83 s, Bursa Eşen, D., Yıldız, O., Kulaç, Ş. ve Sargıncı, M., 2005. Türkiye Ormanlarının İhmal Edilen Değerli Yapraklı Türü: Yabani Kiraz. TMMO Orman Mühendisleri Odası Dergisi, 42, 4-6 s. Güleryüz, M., 1991. Ülkemizde Meyve Fidancılığında Anaç Sorunu ve Dünyada Anaç Islahı İle İlgili Çalışmalar. Türkiye I. Fidancılık Sempozyumu, 273-285 s, Ankara. Hartmann, H.T., Kester, D.E., Davies, Jr.F. and Geneve, R.L., 1997. Plant Propagation Principles and Practies. Sixth Edition, Prentice Hall, New Jersey. Özçağıran, R., 1979. Meyve Ağaçlarını Çoğaltmanın Biyolojik Esasları. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yüksek Lisans Dersi Notu. Özçağıran, R., Ünal, A., Özeker, E. ve İsfendiyaroğlu, M., 2003. Ilıman İklim Meyve Türleri. Sert Çekirdekli Meyveler Cilt I. Ege Üniversitesi Zir. Fak. Yayınları No: 553, 161-164, s İzmir. Öztürk, F.P., Karamürsel, D., Bayav, A. ve Öztürk, G., 2005. Türkiye'de Kiraz Üretimi, Pazarlaması ve Dış Satım Potansiyeli, IV. GAP Tarım Kongresi, 21-23 Eylül, Şanlıurfa. Bildiriler kitabı 1. Cilt. 225-231 s. Yaman, B. 2003. Yabani Kiraz (Cerasus avium L.). G.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 3, No 1, 114-122 s. 9 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 13-18 Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması Emine Turgut Gülistan Özgül Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bolümü, 60240 Tokat Özet: Parazitlerin pek çoğu karmaşık yaşam döngüsüne ve farklı yaşam evrelerine sahip canlılardır. Bu yaşam döngülerinde parazitler farklı ihtiyaçlara sahip olup çevresel değişimlere de hassastırlar. Bunlardan dolayı da parazitler, çeşitli şekillerde ortaya çıkan çevresel kirlilikle etkileşim halindedirler. Bu çevrede gerçekleşen değişimler enfeksiyon düzeyinde ve tür çeşitliliğinde azalma veya çoğalma şeklinde görülmektedir. Ayrıca, bazı parazitler ağır metalleri konak balığın dokusundakinden ve sucul çevredekinden çok daha fazla oranda biriktirebilirler. Bu derlemede, bir biyoindikatör olarak balık parazitlerinin sucul ekosistem kirliliğinin izlenmesinde kullanımının önemi tartışılacaktır. Anahtar kelimeler: parazitler, kirlilik, biyoindikatör, balık The Use of Fish Parasites as Pollution Bioindicator in Monitoring Aquatic Ecosystem Abstract: Parasites have complex life cycles and different life stages which has different requirement and sensitive to environmental changes. Therefore, parasites interact with environmental pollution in variety of ways. Reduction or increase in their level of infection and diversity of species shows that changes are occurring in the environment. Also, certain parasites can accumulate heavy metals at concentration that are orders of magnitude higher than those in the host tissue or aquatic environment. In this review, the value of fish parasites as a bioindicator in monitoring aquatic ecosystem will be discussed. Keywords: Parasites, pollution, bioindicator, fish. 1. Giriş Sucul çevre devamlı olarak evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklara maruz kalarak kirlenmekte ve kirliliğin ekosistem üzerindeki olumsuz etkisi gittikçe artmaktadır. Bu da su kaynaklarının kalitelerinin bozulmasına ve sucul ekosistemin sürekli değişmesine neden olur. Bunun bir sonucu olarak da doğada balık populasyonlarında görülen hastalık ve anormalliklerde de artış gözlemlenmektedir. Bu hastalıklar genellikle virüsler, bakteriler ve parazitlerden kaynaklanmaktadır. Bu hastalık etkenlerinden, özellikle parazitler üzerine yapılan çalışmalar genellikle balık sağlığını tehdit eden paraziter hastalıklarla ilgilidir (Woo, 1996). Bunun yanında, doğal ortamdaki balıklarda yaygın olarak bulunan ve balıklarda hastalıklara neden olmayan parazitler de bulunmaktadır. Parazitleri direk olarak çevresel faktörler etkileyebileceği gibi çevresel faktörlerin konak üzerine etkisi de parazitleri dolaylı yoldan etkiler. Parazitler, besin zincirinde en üste, bulunmasından dolayı kirleticilerin besin zincirindeki olumsuz etkilerini bütünleştirirsek ekosistem içinde önemli yere sahiptirler. Parazitler çevresel stres, besin ağı yapısı, işleyişi ve biyolojik çeşitlilik hakkında (Marcogliese, 2003; 2004) ve kendi konaklarının göç, üreme ve filogenisi gibi biyolojik özellikleri hakkında da önemli bilgiler verirler (Williams et al., 1992). Ayrıca, bunlar sucul ortamın kirlilik düzeyinin belirlenmesinde iyi bir biyoindikatör olarak kullanılabilmekte (Khan and Thulin, 1991; Sures et al., 1994; MacKenzie et al., 1995; Marcogliese and Cone, 1997) ve yine kirlilik düzeyinin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan kimyasal analiz, bakteri sayımı ya da omurgasızların değerlendirilmesi şeklinde yapılan biyolojik analizlerin tamamlayıcısı olarak da iş görebilmektedirler (Sasal et al., 2007). Çeşitli çevresel stres faktörlerine bağlı olarak oluşan biyolojik çeşitlilikteki ve biyolojik topluluk yapısındaki değişimler son yıllarda ekosistemin bütünlüğünü belirlemek için uygulamalarda önem kazanmıştır. Bundan dolayı, çevresel parametrelerin izlenmesinde parazitlerin kirliliğe karşı tepkilerinin belirlenmesi son yıllarda büyük ilgi çekmektedir. Bu nedenle, bu derlemenin amacı sucul ekosistemin kirliliğinin izlenmesinde parazit topluluklarının biyoindikatör olarak kullanımını anlamaya katkıda bulunmaktır. Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması 2. Biyoindikatör Organizmalar ve Parazitlerin Kirlilikte İndikatör Olarak Kullanımı İyi bir biyoindikatör organizma çevresel değişikliklere karşı hassas olmalıdır Ayrıca, bulguların çalışılan alanı temsil edebilmesi için organizmanın belli bir alanda yayılış göstermesi ve konak canlılarının da tanımlanmış olması gerekir. Bunun yanında, organizmanın analizler için kullanılmaya uygun büyüklükte, kolaylıkla toplanabilen ve tanımlanabilen özellikte olması gerekmektedir. Biyoindikatör organizmaların biyolojisi, mevsimsel değişimleri ve üreme özellikleri çalışılmış olmalı ve bu organizmalar yaşam süreleri boyunca ve zaman içerisinde kirleticileri vücutlarında biriktirebilen yapıda olmalıdırlar (Sures, 2004). Parazitler kirliliğe karşı konak canlıya göre daha hassas organizmalardır. Bu özelliklerinden dolayı da bunlar kötüleşen koşulları göstermede bir uyarı mekanizması şeklinde kullanılabilir (Sures, 2004). Kirleticilerin sucul çevre üzerine etkilerini izlemede parazitlerin kullanılmasının nedenleri şu şekillerde sıralanabilir (Sures, 2004): Bunlar: 1) Poulin ve Morand (2000) omurganlı konak türünden (45000) %50 daha fazla parasitic helminth türü bulunduğunu belirtmişlerdir. Parazitler ayrıca konaklarına karşı yüksek özgüllük göstermektedirler. Dopson (et al., 2008) ortalama olarak kemikli balıklarda konak başına düzen parazitik helminth türü 1.5 olarak belirtilmiştir. Parazitler çok farklı konak türlerinde, alanlarda veya çevrelerde parazit yaşam sürdürebilmektedirler ve çevresel şartlar değiştiği zaman yeni yaşam biçimlerine uyum sağlamayabilirler. 2) Bazı metazoan parazitler karmaşık bir yaşam döngüsüne sahip olup farklı gelişim devreleri ve çok farklı biyolojik gereksinimleri vardır. Ancak, bu şekilde her aşama ayrı ayrı değerlendirilebilir; bu nedenle de potansiyel indikatör sayısı artmaktadır. 3) Birçok parazitin kırılgan ve bağımsız yaşam evreleri vardır ve bunlar çevresel değişimlere karşı oldukça duyarlıdır. Bu nedenle, parazitler çok küçük çevresel değişimlerden bile olumsuz yönde etkilenebilirler ve bu durum bu organizmaların yaşam döngülerinin zayıf halkaları olarak görülürler. Bazı parazitler çevre değişimlerine karşı çok hassasken bazıları da konaklarına göre daha dayanıklı olup kirlenme durumlarında sayıca artabilirler. Örneğin, 14 MacKenzie (1999), kirlenme arttıkça, karmaşık ve dolaylı yaşam döngüsü olan endoparazit helmint enfeksiyonlarının azalma eğilimi, doğru ve tek konaklı yaşam döngüleri olan ektoparazit enfeksiyonlarının ise artma eğilimi gösterdiğini belirtmiştir. 2.1. Balık Parazitlerinin Çevresel Kirliliğin Belirlenmesinde Kullanımı Hem konaklar hem de parazitler çevresel kirlilikten farklı şekilde etkilenmektedirler. Kirliliğin parazit popülasyonu üzerinde, çoğu zaman tür çeşitliliği ve yoğunluğuna etkisi hakkında bir çok veri bulunmaktadır (Çizelge 1) (Khan and Thulin, 1991; Poulin, 1992; MacKenzie et al., 1995; Lafferty, 1997; Sures, 2004). Konağın savunma mekanizmasının kirlilikten olumsuz etkilenmesi sonucu parazitizm artabilir.Bu konaktaki mukusun artışı yada mikrobial aktivitenin artışı sonucu, mukus ve bakterilerle beslenen parazitlerin artışı şeklinde olabilir. Bu durumun tersi olarak da kirleticiler balık parazitlerini doğrudan etkilemeyebilirler; örneğin dolaylı yoldan hareket ederek serbest-yaşam evrelerini veya kabuklu, copepod ve diğer omurgalı veya omurgasız konaklar içindeki gelişme evrelerini etkileyebilirler. Böylece, çevresel kirlilik sonucu ortamda bulunan parazit için gerekli olan ara konak canlılar yok olabileceğinden parazitizm azalabilir (Mackenzie, 1999). Nematotlar yaşam döngülerini sucul ortamdaki konaklarda geçirirler ve çevresel değişiklikler yaşam döngülerindeki konakları olumsuz etkilediği zaman buda dolaylı olarak parazitizmi azaltır (Geetanj et al., 2002). Balıkların solungaçlarında yaşayan monogenean parazitler çevresel kirliliğin belirlenmesinde kullanılabilecek parazitlere bir örnek teşkil etmektedir. Burada parazit hem dış ortam hem de canlı balıkla temas halinde olduğundan önemli bir kirlilik göstergeci olarak karşımıza çıkmaktadır. Morova Nehri’nde (Çek Cumhuriyeti) tatlısu kefali balıklarının parazitleri üzerine yapılan çalışmada, nehrin kirli bölgesindeki balıklarda bulunan parazit topluluğundaki tür çeşitliliğinin temiz bölgeye göre daha az olduğunu belirtilmiştir (Dusek et al., 1998). Parazit çeşitliliğindeki bu fark özellikle monogenean türlerinde gözlemlenmiş, kirli bölgelerde monogenean cinslerinden Dactylogyrus, Gyrodactylus ve Paradiplozoon’ ların balık türlerine olan seçiciliği azalmış ve E. TURGUT, G.ÖZGÜL tür çeşitliliğinde de azalma görülmüştür. Kirliliğin etkisinin Dactylogyrus ve Paradiplozoon’ların yaygınlığını olumsuz etkilediği fakat, Gyrodactylus cinsinde ise önemli bir değişiklik oluşturmadığı bildirilmiştir (Dusek et al., 1998). Çizelge 1. Çevresel kirliliğin parazit populasyonları ve toplulukları üzerine etkisi (Sures, 2004) Parazit Grubu Konak Kirlilik Parazitlerde Etkisi Hippoglossoides platessoides Gyrodactylus sp. Sedimentte kirlilik Parazit yoğunluğunda artış (Atlantik pisi balığı) Parazit yoğunluğunda Trichodine sp. H. platessoides Sedimentte kirlilik azalma Trichodinid Yaygınlıkta ve yoğunlukta Platichthys flesus (Pisi Balığı) Ötrifikasyon ciliates artış Ötrifikasyon, genel Yaygınlıkta ve yoğunlukta T. ciliates P. flesus deniz kirliliği artış Rutilus rutilus (Kızılgöz) ve Parazit topluluğu Perca fluviatilis (Tatlısu Ötrifikasyon Parazit çeşitliliğinde artış Levreği) Tautogolabrus adspersus Kentsel ve Yaygınlıkta ve yoğunlukta Acanthocephalans (cunner) endüstriyel atıklar artış Gasterosteus aculeatus T. ciliates Organik kirlilikte Yoğunlukta artış (Dikence Balığı) Leuciscus cephalus (Tatlısu Parazit topluluğu Organik kirlilikte Tür çeşitliliğinde azalma Kefali) Tür çeşitliliği ve Dactylogyrids R. rutilus Kâğıt fabrika atıkları yoğunluğunda azalma Rhipidocotyle R. rutilus Kâğıt fabrika atıkları Yoğunlukta artış fennica (Digenea) Rostellascaris Arius folcaris Petrol atıkları Yoğunlukta azalma Ayrıca, Galli et al. (2001), farklı derecede kirlenmiş iç sulardaki tatlı su kefali balığında yaptıkları çalışmalarda Lamproglena pulchella ve Pomphoryncus laevis’i temiz ve az kirli nehir kollarında gözlemlemelerine rağmen, Asymphylodora tincae, Glochidia sp. ve Diplostomum spathaceum larvalarını aşırı kirlenmiş bölgelerde gözlemlemediklerini bildirmişlerdir. Bu araştırıcılar su kirliliğinin parazit topluluğunun yapısını, parazit türleri arasındaki etkileşimleri ve tür zenginliğini etkilediğini bildirmişlerdir. Ayrıca, mezgitlerde (Merlangius merlangus) parazitik olarak yaşayan Trichodina spp’nin mevsimsel yaygınlığı ve yoğunluğunun organik kirlilikten etkilendiği ve artış gösterdiği de bildirilmiştir (Öğüt and Palm, 2005). Khan and Billiard (2007), Amerikan pisi balığı (Pleuronectes americanus) üzerine yaptıkları çalışmada bir ektoparazit olan Cryptocotyle lingua’nın sanayi atıklarının bulunduğu kirlenmiş bölgede referans alanına göre daha fazla görüldüğünü bildirmişler. Ayrıca, kirlenmiş bölgedeki balıkların büyüklüğünde anormal dağılım, iç ve dış lezyonlar, büyümüş karaciğer ve gelişmemiş gonadlar gözlemlemişler ve bu değişiklikleri kirlilikle ilişkilendirmişlerdir. Valtonen et al. (2003), Finlandiya’da 1986-1995 yılları arasındaki 9 yıllık dönemde kirleticilerin etkisinin belirgin olarak azaldığı, biri kirlenmiş 3 gölde yaptığı karşılaştırmalı çalışmada kontrol olarak kullanılan göldeki parazit topluluklarında değişim bildirmemişlerdir. Bununla birlikte, araştırıcılar kirlenmiş olan göldeki levreklerde (Perca fluviatilis) Anodonta piscinalis, kızılgözde R. fennica ve her iki balıkta da Rhipidocotyle campanula sayısında belirgin artış gözlemlemişlerdir. Diğer taraftan, levreklerdeki Dermocystidium percae ve kızılgözlerdeki Ichtyophthirius multifiliis’in azalması, su kalitesinin iyileşmesi sonucu balıkların bağışıklık sisteminin güçlendiğini göstermektedir. Ayrıca, nematodlar sucul ortamdaki değişimlere çok hızlı cevap vermektedir. Örneğin; bir nematod olan Rostellascaris 15 Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması denizsel ortamda kirliliğe karşı hassasiyeti bazı araştırmacılar tarafından belirlenmiştir (Geetanj et al., 2002) 2.2. Ağır Metal Kirliliğinin Parazitler Tarafından Biriktirilmesi Balıklar metal ve pestisitleri kirleticilerin bulundukları ortamdan su, besin yolu ve solungaçları ile pasif difüzyonla alırlar (Lloyd, 1992). Metaller solungaç ve sindirim sistemi ile vücudun diğer doku ve organlarına, organizmada iz elementler ve toksik metallerin metabolizmasında rol oynayan, özellikle de ağır metalleri bağlayan bir protein olan metallothionein aracılığıyla dağılmaktadır (Stagg and Shuttleworth, 1982). Balık parazitlerinin kirleticiler için biyoindikatör olarak kullanımı ve parazitlerin vücutlarında metalleri biriktirmesi konusunda değişik çalışmalar yapılmıştır (Gelnar et al., 1997; Dusek et al., 1998; Halmetajo et al., 2000). Farklı helmint türlerinin ağır metal biriktirme kapasitelerini belirlemeye yönelik çalışmalar (Sures et al., 1999; 2003) özellikle Acanthocephala gurubu üzerine yoğunlaşmıştır. Buna karşılık diğer helmint grupları (Monogenea, Digenea, Cestoda ve Nematoda) ile kirleticilerin ilişkisi, parazit olarak yaşadığı balık ve helmintlerdeki ağır metal birikimlerinin karşılaştırılmasına yönelik çalışmaların sayısı ise azdır. Bunun yanında Cestodların da ağır metalleri oldukça yüksek düzeyde biriktirebildikleri bildirilmektedir (Sures et al., 1999; Sures, 2001; 2004). Nematodlar ise metalleri düşük miktarlarda biriktirmeleri sebebiyle bu tür çalışmalarda genellikle göz ardı edilmişlerdir. Monogenea grubu helmintlerde metal birikimleriyle ilgi çalışmalara bu güne kadar rastlanılmamış, Digenea grubunda ise ağır metal birikimi henüz tam olarak bilinmemektedir (Retief et al., 2006). Dolayısıyla Cestodlar ve Acanthocephalalar yüksek metal biriktirme kapasitelerinden dolayı metal kirliliklerinin biyoindikatörü olarak en çok çalışılan parazitler olmuş ve ümit verici bulunmuşlardır. Helmint türlerinin bulundukları ortamdan metalleri alımları da gruplara göre değişmektedir. Yapılan çalışmalarda genel olarak balık helmintlerinin konaktan ve bulunduğu ortamdan daha fazla ağır metal biriktirebildikleri ortaya konulmuştur (Sures et al., 1999; Sures, 2001, 2003, 2004). Örneğin, 16 Acanthocephalalar ağır metalleri üzerinde yaşadıkları son konaklarına göre 2700 kat fazla, sudakinden ise 11000 kat daha fazla biriktirebilmektedir. Ayrıca, Schludermann et al., (2003) Pomphorynchus laevis’teki kadmiyum (Cd), çinko (Zn) ve kurşun (Pb) birikiminin bu parazitin konağı olan Barbus barbus’a göre 2860 kere daha fazla olduğunu bildirmişlerdir. Abramis brama’da görülen Ligula intestinales’in (Cestod) konak balıktan 18, Monobothrium wageneri’nin (Cestod) 150 ve nematod türü olan Philometra ovata’nın da 120 kat daha fazla Cd ve krom (Cr) biriktirdikleri bildirilmiştir (Sures, 2004). Bu nedenle de çalışmaların çoğunluğu Acanthocephalan’lar üzerinde yoğunlaşmıştır (Sures et al.,1994; 1999; 2003; Sures, 2001; 2004). Türkiye’de balıklarda parazit olarak yaşayan helmintlerde ağır metal birikimleriyle ilgili çalışma sayısı oldukça sınırlı düzeydedir (Tekin-Özan ve Kır, 2005; 2007; Genç ve ark, 2008). Tekin-Özan ve Kır (2005), Kovada Gölü suyunda, sedimentte, kadife balığında (kas, karaciğer ve solungaç) ve Ligula intestinalis pleurocercoidlerinde bakır (Cu), demir (Fe), mangan (Mn), Zn, Cr, Cd ve Pb miktarlarını karşılaştırdıkları çalışmalarında parazitdeki Cu, Fe, Zn ve Cd düzeyini kadife balığından daha yüksek oranlarda bulmuşlardır. Genç ve ark. (2008), Asi Nehrinden yakaladıkları Anguilla anguilla’nın (Avrupa yılan balığı) değişik dokularında (hava keseciği, karaciğer, kas, deri) Cd, Cr, Cu, , Mn, Fe, Pb, Zn ve civa (Hg) miktarlarının kabul edilebilir sınırlarda olduğunu; bu balıklarda parazit bir nematod olan Anguillicola crassus’daki Fe oranının ise bu balıklardakine göre 25,52 kat daha fazla bulduklarını bildirmişlerdir. 3. Sonuç Parazit topluluklarının biyoindikator olarak kullanılmasının diğer bir avantajı da trofik ilişkilerle ilgilidir. Parazitler besin ağları boyunca hareket eder ve çeşitli kirleticilerin olumsuz etkilerini bütünleyerek, trofik ilişkilerde en tepede dururlar. Parazit-kirlilik çalışmalarında halen araştırılması gereken konular bulunmaktadır. Birçok parazitin kirlilik ekolojisi hala bilinmezliğini korumakta ve tüm konak balıklar çevresel araştırmalar için ideal olmamaktadır Kirlilik seviyesi arttıkça kirliliğe dolaylı ya da E. TURGUT, G.ÖZGÜL doğrudan hassas olan parazit türleri kaybolmaktadırlar. Sonuç olarak parazitler, olumsuz çevresel olaylara karşı bir erken teşhis indikatörü ve sucul ekosistem kirliliğinin belirlenmesinde faydalı ve güvenilir bir biyoindikatör olarak kullanılabilirler.Ülkemizde balık parazitolojisi konusundaki çalışmalar, parazitlerinin biyolojisi, taksonomisi, dağılımı ve mevsimsel dinamiği üzerine yoğunlaşmıştır. Sucul ekosistemdeki değişikliklerin parazit toplulukları üzerine olan etkileri üzerine çalışmalar yeni başlamıştır ve bu konuda farklı su kaynaklarında ve farklı balık ve parazit türleri üzerine çalışmalara gerek duyulmaktadır. Kaynaklar Dopson, A., Lafferty, K. D., Kuris, A. M., Hechinger R. F., Jetz, W. 2008. Homage to Linnaeus: How many parasites? How many hosts?. Proceedings of the Nacional Academy of Science. 105, 11482-11489. Dusek, L. M., Gelnar M. and Sebelova S. 1998. Biodiversity of parasites in a freshwater environment with respect to pollution: metazoan parasites of chub (Leuciscus cephalus L.) as a model for statistical evaluation. International Journal of Parasitology, 28 (10), 1555–1571. Gali, P., Crosa, G., Mariniello, M., Ortis, M. And Amelio, S.D. 2001. Water quality as a determinant of the composition of fish parasite communities. Hydrobiologia., 452, 173–179. Geetanj A., Malhotra, S. K., Malhotra, A., Ansari, Z., Chatterji, A. 2002. Role of nematodes as bioindicators in marine and freshwater habitats. Current Science, 82 (5), 505-507. Gelnar, M., Sebelová, S., Du ek, L., Koubková, B., Jurajda, P. and Zahrádková S. 1997. Biodiversity of parasites in freshwater environment in relation to pollution. Parasitology. 39,189–199. Genç, E., Sangun, M.K., Dural, M., Can, M. F. and Altunhan, C. 2008. Element concentrations in the swimbladder parasite Anguillicola crassus (nematoda) and its host the European eel, Anguilla anguilla from Asi River (Hatay-Turkey). Environmental Monitoring Assessment, 141, 59-65 Halmetoja, A., Valtonen, ET., Koskenniemi, E. 2000. Perch (Perca fluviatilis L.) parasites reflect ecosystem conditions: a comparison of a natural lake and two acidic reservoirs in Finland. International Journal of Parasitology, 30,1437–1444. Khan, R. and Billiard, S. 2007. Parasites of winter flounder (Pleuronectes americanus) as an additional bioindicator of stress-related exposure to untreated pulp and paper mill effluent: a 5-year field study. Archive Environmental Contamination Toxicology, 52(2), 243–50 Khan, RA., Thulin, J. 1991. Influence of pollution on parasites of aquatic animals. Parasitology, 30, 201– 238. Lafferty, KD., 1997. Environmental parasitology: What can parasite tell us about human impact on the environment?. Parasitol Today, 13, 251-252. Lloyd, R., 1992. Pollution and Freshwater Fish. Blackwell Scientific Publications Ltd. England, pp. 176. MacKenzie, K., 1999. Parasites as pollution ındicators in marine ecosystems: a proposed early warning system. Marine Pollution Bulleting, 38(11), 955– 959. MacKenzie, K., Williams, HH., Williams, B., McVicar AH., Siddall, R., 1995. Parasites as indicators of water quality and the potential use of helminth transmission in marine pollution studies. Advance in Parasitology, 35, 85–114. Marcogliese, DJ., 2003. Food webs and biodiversity: are parasites the missing link?. Journal of Parasitology, 89, 106-113 Marcogliese, DJ., 2004. Parasites: small players with crucial roles in the ecological theatre. Ecohealth., 1, 151-164. Marcogliese, DJ., Cone, DK. 1997. Parasite communities as indicators of ecosystem stress. Parasitology, 39, 227–232. Ogut, H., Palm, HW. 2005. Seasonal dynamics of Trichodina spp. on whiting (Merlangius merlangus) in relation to organic pollution on the eastern Black Sea Coast of Turkey. Parasitolology Research, 96, 149–153. Poulin, R., 1992. Toxic pollution and parasitizimin freshwater fish. Parasitology Today, 8, 58-61. Poulin, R., Morand, S. 2000. The diversity of parasites. The Quarterly Review of Biology. 75, 277-293. Retief, NR., Avenant, A., Oldewage, H., Preez, D., 2006. The use cestodes parasites from the largemouth yellowfish, Lbeobarbus kimberleyensis Gilchrist and Thompson, 1913 in the Vaal Dam, South Africa as indicators of heavy metal bioaccumulation. Physics and Chemistry of the Earth, 31, 840 -847. Sasal, P., Mouillot, D., Fichez, R., Chifflet, S., Kulbicki, M., 2007. The use of fish parasites as biological indicators of anthropogenic influences in coral-reef lagoons: A case study of Apogonidae parasites in New-Caledonia. Marine Pollution Bulleting, 54, 1699–1706. Schludermann, C., Konecny, R., Laimgruber, S., Lewis JW., Schiemer, F., Chovanec, A., Sures, B. 2003. Fish macroparasites as indicators of heavy metal pollution in river sites in Austria. Parasitology, 126, 61–69. Stagg, RM., Shuttleworth, TJ., 1982. The accumulation of copper in Platichthys flesus L. And its effects on plazma electrolyte concentrations. Journal of Fish Biology, 20, 491 – 500. Sures, B. 2001. The use of fish parasites as bioindicators of heavy metals in aquatic ecosystems: review. Aquatic Ecology, 35 (11), 245-255. Sures, B. 2003. Accumulation of heavy metals by intestinal helminths in fish: an overview and perspective. Parasitology, 126, 53–60. 17 Sucul Ekosistemin İzlenmesinde Kirlilik Biyoindikatörü Olarak Balık Parazitlerinin Kullanılması Sures, B. 2004. Environmental parasitology: relevancy of parasites in monitoring environmental pollution. Trends in Parasitology, 20, 170-177. Sures, B., Siddall, R., Taraschewski, H. 1999. Parasites as accumulation indicators of heavy metal pollution. Parasitology Today, 15 (1), 16–21. Sures, B., Taraschewski, H., Jackwert, E., 1994. Comparative study of lead accumulation in different organs of perch (Perca fluviatilis) and its intestinal parasite Acanthocephalus lucii. Bullleting of Environmental Contamination and Toxicology, 52, 269–273. Sures, B., Zimmerman, S., Sonntag, C., Strüben, D., Tarashewski, H. 2003. The acanthocephalan Paratenuisentis ambiguus as a sensitive indicator of the precious metals Pt and Rh from automobile catalytic converters. Environmental Pollution, 122, 401–405. Tekin-Özan, S., Kır, İ. 2007. Seasonal variations of some heavy metals in pikeperch (Sander lucipperca L., 1758) and crucian carp (Carassius carassius L.1758) from Kovada Lake, Turkey. Fresen Envıron Bull., 16 (8), 904-909. 18 Tekin-Özan, S., Kır İ, 2005. Comparative study on the accumulation of heavy metals in different organs of tench (Tinca tinca L. 1758) and plerocercoides of its endoparasite Ligula intestinalis. Pasitology Research, 97(2), 196-199. Valtonen, ET., Holmes, JC., Aronen, J., Rautalahtı, I., 2003. Parasite communities as indicators of recovery from pollution: parasites of roach (Rutilus rutilus) and perch (Perca fluviatilis) in Central Finland. Parasitology, 126, 43–52. Williams, HH., MacKenzie, K., MacCarthy, AM., 1992. Parasites as biological indicators of the population biology, migration, diet and phylogenetics of fish. Fish Biology, 2, 144-176. Woo, PTK. 1996. Protozoan and Metazoan Infections in Fish Diseases and Disorders. Volume Vol. 2nd edition, CABI International, Oxford, pp. 16-4. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27 Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi* Bilge Gözener 1 Osman Karkacıer 2 1 2 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, 60240 Tokat Özet: Bu araştırma Tokat ili Kazova Bölgesinde şeftali yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerini kapsamaktadır. Araştırmanın amaçları; işletmelerin yapısal özelliklerinin belirlenmesi ve işletme sonuçlarının ortaya konulmasıdır. Çalışmanın örnek hacmi Neyman yöntemi ile belirlenmiştir. Veriler direkt mülakat yöntemi ile sağlanmıştır. 20 da’lık bir bahçe tesisi için yapılan fizibilite etüdünde ise, ortalama işletme sermayesi ihtiyacı 5485.20 TL, toplam yatırım tutarı 14369.60 TL, projenin basit karlılık oranı %24, iç karlılık oranı %24 ve geri ödeme süresi 5.1 yıl olarak hesaplanmıştır. Araştırma sonuçları 20 da’lık bir şeftali bahçesi tesisinin çiftçinin karlılığını ve böylece gelirini arttırabileceğini açıkça göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Şeftali Yetiştiriciliği, Fizibilite Etüdü, Meyve Bahçesi. Establisment of Peach Orchard Investment and Evolution from Economic Point of View Abstract: This study covers farms engaged in peach growing in Kazova District of Tokat Province. The aims of the study are to determine structural features of farms, and find out the results of economic activities performed in the farms. Sample size of the study was determined using Neyman Method. Data were obtained via personel interviews. The result of the feasibility calculated for 20 decare orchards, average farm capital need, total investment, simple rate of return, internal rate of return and pay-back period were calculated as TL 5485.20, 14369.60, 24%, 24% and 5.1 years, respectively. The result of the survey clearly indicated that establishing a peach orchard at 20 da would increase the farmer’s income the profitability thus. Key words: Peach Growing, Feasibility, Orchard. 1. Giriş Türkiye’de son yıllarda tarıma dayalı sanayinin hızla gelişmesine bağlı olarak hammadde olarak meyve sebze üretimi de artmıştır (Anonim, 2006a). Meyve üretimi içerisinde gelişme gösteren önemli meyve türlerinden birisi de taş çekirdekli meyveler grubunda yer alan şeftalidir. Şeftali taze olarak tüketilebilmekte, meyve suyu konsantresi ise uzun süre saklanabilmektedir. Ayrıca reçel ve marmelat gibi mamûl hale getirilebilmekte, bu yöndeki sanayiye hammadde teşkil etmektedir. 70’in üzerinde farklı şeftali çeşidi Türkiye’de bulunmaktadır. Ayrıca yıl içerisinde devamlı olarak 5 ay pazara taze şeftali sevketmek mümkündür. Şeftali ülke ve bölge ekonomisi, insan beslenmesi, hammadde olması ve dış ticaret açısından önemli bir ürün olmasına karşın, şeftali yetiştiriciliğinin ekonomisi ile ilgili olarak bugüne kadar çok fazla araştırma yapılmamıştır. Oysa bölgesel düzeyde yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. 2006 kayıtlarına göre Tokat ilinde işlenen 379 680 ha alan bulunmaktadır. Bunun 14 989.1 ha’ında meyvecilik yapılmaktadır. Tokat’ta yılda yaklaşık 65 ton meyve 24 üretilmektedir. Araştırma bölgesinde ise 299 şeftali yetiştiricisi bulunmaktadır. Bölgede yaklaşık olarak 7000 ton şeftali yetiştirilmiştir (Anonim, 2006b). Bölgede üretilen ürünler bölge için önemli bir gelir kaynağı iken, aynı zamanda hem yakın illere hem de büyük yerleşim merkezlerine ve yurt dışına pazarlanması yapılmaktadır (Çiçek ve Sayılı, 1996). 1995-2006 yılları arasında Tokat ilinde şeftali üretim durumu incelendiğinde, çok büyük miktarlarda olmasa da, yıllar itibarı ile artış ve azalışlar görülmektedir. Nitekim ildeki şeftali üretim alanı 741 ha iken %64.24’lük bir artış ile 1217 ha’a çıkmıştır. Meyve veren şeftali ağacı sayısı, 293295 adet iken %30.30’luk bir artışla 382168 adete çıkmıştır. Aynı artış miktarı, %37.73 ile meyve vermeyen ağaç sayısında da mevcuttur. Buna karşın, aynı yıl aralığı itibariyle ildeki şeftali üretim miktarı 7253 tondan 6748.90 tona gerilemiştir (Anonim, 2006b). Bu araştırmanın temel amacı; Tokat ili Kazova bölgesinde şeftali üretimi yapan tarım işletmelerinden anket yöntemiyle toplanan Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi veriler ışığında yapılan analizler sonucunda şeftali bahçesi tesisinin fizibil olup olmadığını görmektir. Proje için gerekli teşvik, sübvansiyon gibi tarım politikaları uygulamalarına destek veren kurumlara bilgi sunabilme imkanına kavuşulacaktır. Kredi veren kuruluşlara projelerin fizibil olup olmadığı ispatlanabilecektir. Bu açıdan karşılaşılan sorunları belirlenerek, bu sorunlara çözüm önerileri geliştirilebilir. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmada kullanılan veriler, Tokat ili Kazova bölgesindeki 229 adet şeftali yetiştiriciliği yapan işletmeden, yoğun olarak şeftali yetiştiriciliği yapan 15 köyden gayeli olarak seçilen 6 köydeki 83 tarım işletmesi ile görüşülerek anket yoluyla toplanmıştır. Örnek hacmin belirlenmesinde %10 hata payı ve %99 güven sınırları içerisinde Neyman Yöntemine ait formül ile çalışılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996). 2 n N2 ( Nh * Sh) * D Nh * ( Sh) 2 2 Formülde; n = Örnek hacmi Nh = h’ ıncı tabakadaki birim sayısı (frekans) Sh = h’ ıncı tabakanın standart sapması N = Toplam birim sayısı D=d/t d = Ortalamadan sapma t = Standart normal dağılım değeridir. Şeftali bahçesi tesisinin fizibilite etüdü çalışmasında, pazar analizi, teknik analiz, finansal analiz ve ekonomik analiz yapılmıştır. Pazar analizinde; projenin içinde yer alacağı sistemin mevcut ve gelecek durumunu, işleyişini gösteren gerekli veri ve bilgiler toplanmıştır. Teknik analiz aşamasında; üretimin teknik olarak mümkün olup olmadığını, mümkün ise nasıl bir teknik kullanılacağı ve maliyeti hesaplanmıştır. Finansal analiz; projenin tesis dönemindeki yatırım tutarı, üretim dönemindeki işletme giderleri ile gelirleri tahmin edilerek, bu tahminler çerçevesinde projenin başarı derecesi belirlenmeye çalışılmıştır. Ekonomik analiz kısmında ise; karlılık analizleri yapılarak, projenin değerlendirilmesi yapılmıştır. Projenin 20 finansal analiz aşamasında; projenin giderleri, projenin gelirleri, projenin ortalama işletme sermayesi ihtiyacı, projenin sermaye yapısı belirlenmiştir. Projenin bahçe tesis dönemindeki giderler hesaplanırken, lisans – patent kaleminde, herhangi bir teknoloji transferi söz konusu olmadığından lisans ödemesi hesaplanmamıştır. Toprak bedeli olarak arazinin kira bedeli verilmiştir. Bina inşaat giderleri olarak bahçe etrafındaki çit ve duvarların maliyeti kabul edilmiştir. Beklenmeyen giderler, toplam giderlerin %5’i alınarak hesaplanmıştır. Projenin gelirleri tesis döneminde, ilk 3 yılında ara ziraatinden elde edilen gelir bulunmaktadır. Bunun yanı sıra üçüncü ve dördüncü yılda az miktarda da olsa ürün geliri söz konusudur. Projenin artık değeri son yıla gelir olarak eklenmiştir. Artık değer, projedeki ağaçların odun değerinin ortalama işletme sermayesine eklenmesi şeklinde hesaplanmıştır. Amortismanlar ise Vergi Usul Kanuna göre amortismana tabi kalemler ve ilişkili oranlar üzerinden, ortalama yıllık amortisman oranları kullanılarak hesaplanmıştır(Sarıaslan, 2006). Ortalama işletme sermayesi ihtiyacı çalışma devri katsayısı yöntemine göre hesaplanmıştır. İşletmenin ilk yılındaki giderlerini kredi kullanarak karşıladığı varsayılmıştır. Kullanılan kredinin faiz oranı T. C. Ziraat Bankası’nda uygulanan tarımsal kredi faizi olan yıllık %17.5 olarak alınmıştır. İşletmenin borç anapara ve faizlerinin hesaplanmasında eşit taksit hesapları aracılığı ile, PVIFA=∑ 1/ (1+k)t =1-(1/(1+k)n)/k formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Formülde; PVIFA (Present Value Interest Factor of an Annuity)=Belli bir faiz oranı üzerinden belli bir zaman süresi boyunca faiz faktörünün bugünkü değerini temsil etmektedir. n = Yıl sayısı k = Faiz oranıdır. Kapama şeftali bahçeleri yatırım analizinde ekonomik analiz (ekonomik açıdan değerlendirilme) aşamasında; “Basit Karlılık Oranı (BKO)”, “Geri Ödeme Süresi (GÖS)”, “Net Bugünkü Değer (NBD)” ve “İç Karlılık Oranı (İKO)” kriterleri kullanılmıştır. B. GÖZENER, O.KARKACIER Şeftali çok yıllık bir bitki olduğu için gelecek yıllara ait gelirler ve giderler analizlerin yapıldığı yıla biriktirilmiştir. NBD; NBD= ∑ A t /(1+r)t biçimde hesaplanır. Formülde; At = t’inci yıldaki net nakit akımı (artık değer son yıla gelir olarak eklenmiştir.) n = Projenin yaşam devri r = İskonto oranını ifade eder. İKO’ya aşağıdaki formül ile enterpolasyon yapılarak ulaşılmıştır. (NBDp) İKO= rp+ * (rn-rp) NBDp + NBDn Formülde; rp = Net bugünkü değeri pozitif yapan en son indirgeme oranı rn = Net bugünkü değeri negatif yapan ilk indirgeme oranı, NBDp = Pozitif en son net bugünkü değer, NBDn = Negatif ilk net bugünkü değerin mutlak değeri (Sarıaslan, 2006) . 3. Araştırma Bulguları Bu çalışmada, şeftali bahçesi tesisi için yapılacak bir yatırımın ekonomik açıdan karlı (fizibil) olup olmadığını belirlemeye yönelik bir analiz yapılmıştır. Böylece çiftçilerin şeftali bahçesi tesisi için bir örnek proje ve proje uygulama işlemlerinin nasıl bir durumla karşılaşacağı önceden tahmin edilmeye çalışılmıştır. Fizibilite analizi ile çiftçi bir rehber niteliği taşıyan yol haritasına sahip olacaktır. Tesisin sermaye ihtiyacı, finansman ihtiyacı (kredi ihtiyacı), pazarlama stratejisi, teknolojik gelişmeleri ve teknik ilerlemeleri görebilme gibi yatırımın hazırlanmasına ilişkin değerlendirmeler ile “ekonomik analiz” de denilen yatırımın karlılığını ortaya koyan değerlendirmeleri önceden görebilme imkanına ulaşabilecektir. Araştırma bölgesinde şeftali üreticiler tarafından direkt pazara sürülebilmekte veya genellikle toplayıcılar, mahalli alıcılar, pazarcılar, komisyoncular gibi aracılar kanalı ile pazarlamaktadır. Ayrıca haller ve marketler aracılığı ile de pazarlanabilmektedir. Samsun, Amasya ve Tokat’ta kurulmuş olan meyve suyu fabrikaları özellikle Samsun ve Amasya gibi illerin şeftali üretim yerlerine alım merkezleri kurarak toplu alım yapmaktadırlar. Bölgede oldukça fazla üretim yapılması nedeni ile bu alım merkezleri her yıl kurulmaktadır Bölgede üretilen şeftali gıda sanayinde meyve suyu, konserve, reçel yapımında kullanılmaktadır. Araştırma bölgesinde üretici birliklerinin kurulması daha iyi üretim ve pazarlama modeli oluşmasına yardımcı olacaktır. Tokat ilinde yetiştirilen meyveler içerisinde bu işletmelerdeki kullanım durumuna bakıldığında (Çizelge 1) % 96.88 ile vişne ilk sırada gelmektedir. Vişneden sonra ise ilde üretilen meyvelerden şeftalinin %31.74’ü doğrudan ve aracılar ile taze olarak tüketiciye ulaşırken, %68.26’sı meyve işleme sanayinde değerlendirilmektedir. Şeftali üreticilerinin başlıca sorunları iklim koşullarından etkilenerek verimin azalması ve düşük fiyatlardır . Çizelge 1. Tokat’ta Üretilen ve İşlenen Meyve Miktarı ÜRÜNLER Üretim (ton) İşlenen (ton) % Şeftali 6748 4606 68.26 Kayısı 142.1 15 10.56 Elma 13993 600 4.29 Üzüm 26337.5 1985 7.55 Vişne 3169.2 3070 96.88 Ayva 216.2 30 1.39 Çilek 531 7 1.32 Kaynak: Anonim, 2006b. Pazar, rekabetin olduğu bir ortamdır. Bu nedenle, proje ürününün nasıl pazarlanacağına ilişkin bir pazarlama planının ya da bir pazarlama stratejisinin saptanması gerekir. Pazarlama stratejisi proje ürününün kalitesi ve fiyatı müşteri ihtiyacına göre belirlenmiş olmalıdır. Proje ürünü doğrudan meyve işleme sanayilerine satıldığı gibi, mahalli pazarlarda da tüketime sunulmaktadır. Bunun yanı sıra ürün aracıya da verilmektedir. Bölgede şeftali üretici birliğinin olmayışı da büyük bir eksikliktir. Özellikle 1990’lı yıllarda şeftalinin yüksek gelir getirmesi bölgedeki şeftali bahçelerinin hızla artmasına neden olmuştur. Ancak şeftali bahçelerinin bir üretim stratejisi oluşturmadan ve planlama yapılmadan pazar şartları irdelenmeksizin bu denli artışı son yıllarda bu üründe ciddi bir pazarlama sorununu da beraberinde getirmiştir. Bölgede üretici birliğinin kurulması, daha iyi bir üretim ve pazarlama modeli oluşmasına yardımcı 21 Şeftali Bahçesi Yatırım Tesisinin Hazırlanması ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi olacaktır. Şeftali üreticiler birliğinin kurulması ile çiftçiler, alım yapan meyve işleme sanayileri ve komisyoncular ile daha iyi şartlarda pazarlık yapabilme gücüne sahip olacak, ürüne alternatif pazarlar bulunacaktır (Anonim, 2007). Proje ürününün hedeflediği pazarın yapısı ve işleyişi açıklığa kavuşturulduktan sonra, bu pazarın mevcut ve potansiyel talep hacminin yani pazar büyüklüğünün tahmin edilmesi gerekir. Bugün küçük görünen bir pazar gelecekte büyüyebilir, ya da tersi biçimde, bugün yeterli görünen bir pazar küçülebilir. Bu nedenle bir pazar analiz çalışmasında pazarın gelecekteki büyüklüğü yıllara göre tahmin edilmelidir. Talep tahmini amacı ile kullanılabilecek birçok teknik ve yöntem vardır. Bu çalışmada trend analizi yöntemi ile hesaplanan 2007-2011 yıllarını içeren 5 yıllık şeftali üretim miktarı çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2. Tokat’ta Şeftali Üretim Miktarı Tahmini (ton) Yıllar Üretim miktarı (Ton) 2007 7513.92 2008 7531.70 2009 7549.49 2010 7567.27 2011 7585.05 Yt=7282.72 + 17.7843*t Çizelge incelendiğinde şeftali üretiminde çok büyük olmasa da bir artış beklendiği görülmektedir. Artışın yüksek olmayışına bakılarak, ürünün tamamının önceki yıllarda olduğu gibi tüketime sunulabileceği ve ürünün pazarlanmasında sorun yaşanmayacağı söylenebilir. Meyve yetiştiriciliği uzun yıllar uğraşı gerektiren bir faaliyet alanıdır. Bundan dolayı herhangi bir sebeple üretimden vazgeçmek esnekliği oldukça düşüktür. Bu itibarla şeftali gibi çok yıllık bitkilerde maliyet ve karlılık analizinin büyük öneme sahip olduğu ifade edilir (Akçay ve Uzunöz, 1999). Bu çalışmada şeftali bahçesi tesis maliyeti önemli bir yere sahiptir. İşletmecilikte temel amaç kar maksimizasyonudur, kar maksimizasyonu yöntemlerinden biri de maliyet minimizasyonudur (Karkacıer, 2000). 22 Projede şeftali bahçesi tesis dönemi 4 yıl, üretim dönemi ise 15 yıl olarak belirlenmiştir (Özçelik ve Sayılı, 1998). Dekara 40 adet fidan dikilmektedir. İkinci yılda tutmayan fidanların yerine yenileri dikilmektedir. Tesisin üçüncü yılından itibaren çok düşük miktarlarda da olsa şeftali hasadına başlanılabilmektedir. İlk üç yıl sonuna kadar şeftali bahçelerinde ara ziraati (yonca) yapılmaktadır. Projede şeftali bahçesinin büyüklüğü 20 da olarak varsayılmıştır. Projede uygulanan teknik işlemler çizelge 3’de verilmiştir. İlk yıl dikim yerinin hazırlanması, fidan dikimi işlemleri gerçekleşmektedir. Birinci yıl budama yapılmamakta, ilaçlama az miktarda yapılmaktadır. Şubat-Mart aylarında toprak hazırlığı ve dikim işlemleri son bulmaktadır. Haziran-Ağustos aylarında 5 kez sulama yapılmaktadır. İkinci yıl bakım işlemlerine yılda bir kez olmak üzere budama da eklenmektedir. İlaçlama miktarı artmaktadır. Sulama işlemi ikinci yıl itibarı ile artmaya başlamaktadır. Üçüncü yıl ile de az miktarlarda da olsa hasat başlamaktadır. Hasat – Ambalaj - Taşıma işlemlerine Temmuz ayında başlayıp Eylül ortalarına kadar devam edilmektedir. Üretim dönemine beşinci yıl geçilmektedir. Ancak şeftali bahçesinde normal üretim yılı dokuzuncu yıl olarak bilinmektedir. Projenin tesis masrafları çizelge 4’de görülmektedir. Şeftali yetiştiriciliğinde değişken masrafları ilk iki yıl için bakım işlemleri ve çeşitli üretim girdileri olarak iki grupta incelemek mümkündür. Üçüncü yıl itibarı ile değişken masraflara hasat-ambalajtaşıma masraflarını içeren satış giderleri de eklenmektedir. Sabit masraflar ise su, arazi kirası ve amortismandan oluşmaktadır. İşgücü ihtiyacı genellikle işletme yöneticisi ve aile fertleri tarafından karşılanmaktadır. Bunun yanı sıra hasat döneminde ücretli işçiliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Şeftali bahçesinin yeri, iklim ve sulama olanakları bakımından önemlidir. Bazı bölgeler dondan etkilenmekte ve önemli miktarda ürün kaybı ile karşılaşılmaktadır. Fakat araştırma bölgesi genel olarak şeftali yetiştiriciliğine uygun ekolojik özelliklere sahiptir. B. GÖZENER, O.KARKACIER Çizelge 3. Projede Uygulanan Teknik İşlemler 1.Yıl 2. Yıl Sürüm Çiftlik gübresi taşıma Çiftlik gübresi Serme Toprak Hazırlığı Dikim Yeri İşaretleme Çukur Açma Fidan Dikimi Arasürüm + İkileme Bakım İşlemleri Hasat-Ambalaj Taşıma İşlemleri 3. Yıl Arasürüm + İkileme - İlaçlama Gübreleme Çapalama Sulama - - İlaçlama Gübreleme Budama Çapalama Sulama Fidan yenileme - İlaçlama Gübreleme Budama Çapalama Sulama Hasat-Ayrım-Ambalaj Yükleme-Boşaltma Taşıma 4. Yıl Arasürüm + İkileme Çiftlik gübresi taşımaserme İlaçlama Gübreleme Budama Çapalama Sulama Hasat-Ayrım-Ambalaj Yükleme-Boşaltma Taşıma Çizelge 4. Projenin Tesis Masrafları (TL/da) MASRAF UNSURLARI Toprak hazırlığı Sürüm+ İkileme Çiftlik gübresi taşıma Çiftlik gübresi Serme Dikim Yeri İşaretleme Çukur Açma Fidan Dikimi Bakım işlemleri Sürüm + İkileme Çiftlik gübresi taşıma-serme İlaçlama Gübreleme Budama Çapalama Sulama Fidan yenileme Satış giderleri Hasat- Yükleme-Taşıma Çeşitli Üretim Girdileri TOPLAM 1.Yıl 2. Yıl GİDERLER (TL) 3. Yıl 4. Yıl 58.72 3.04 3.06 2.53 9.75 2.56 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 4.14 2.56 0.00 3.87 28.08 0.00 58.72 0.00 5.25 6.34 4.28 2.71 40.01 4.80 58.72 0.00 6.01 6.49 9.97 8.56 33.03 0.00 58.72 53.46 6.47 8.79 14.71 4.95 35.36 0.00 0.00 172.20 290.51 0.00 63.05 185.16 36.35 42.32 201.45 72.71 45.69 300.86 Bölgede meyve işleme sanayilerinin bulunması şeftali yetiştiriciliğini önemli ölçüde arttırmış olup, üreticinin ürününün pazar sorunu yaşamasını da azaltmaktadır. çiftçinin elindeki tüketime sunulamayan ürünün meyve işleme sanayilerince kullanılması da şeftali yetiştiricisinin lehine bir olaydır. Üretici elindeki ekonomik değeri olmayan ürünü düşük fiyatlarla da olsa meyve işleme sanayilerine satabilmektedir. Bu bulgular doğrultusunda şeftali yetiştiriciliğinin teknik olarak uygunluğu görülmekte olup pazar araştırması ve finansal hesap sonuçlarına da bakılmak suretiyle karlı bir yetiştiriciliğin söz konusu olduğu söylenebilmektedir. Fizibilite etüdünün son aşaması olan finansal analiz, projenin kuruluş döneminde gerekli toplam yatırım tutarı ve üretime geçtikten sonraki işletme dönemi boyunca gereken işletme giderleri ile sağlayacağı gelirleri tahmin etmek ve bu tahminler çerçevesinde yatırım önerisinin değerlendirilip başarı derecesinin belirlenmesini amaçlar (Sarıaslan, 2006). Projenin yatırım ve sabit giderleri çizelge 5’de verilmiştir. 23 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27 Çizelge 5. Projenin Yatırım ve Sabit Giderleri (TL) (20 da Şeftali Bahçesi Tesisi İçin) KURULUŞ DÖNEMİ (4 yıl) GİDER TÜRÜ t0 t1 t2 Etüt proje giderleri 1907.00 Lisans – Patent Toprak bedeli (kira) 2000.00 2000.00 2000.00 Toprak hazırlığı 1600.00 Bakım giderleri 773.00 2442.20 2455.60 Cari giderler 3444.00 1261.00 846.40 Satış giderleri 727.00 Bina inşaat (duvar-çit) 825.60 Genel giderler 438.40 375.20 384.80 Beklenmeyen giderler 454.00 304.00 320.60 TOPLAM 11442.00 6382.40 6734.40 Projenin yatırım aşamasındaki giderler; etüd proje giderleri, lisans–patent, toprak bedeli, toprak hazırlığı, bakım işlemleri, üretim girdileri (cari giderler), genel giderler, satış giderleri, beklenmeyen giderler ve bina inşaat giderleri kalemlerinden oluşmaktadır. Etüd proje giderleri toplam giderin %20’si alınmak suretiyle 1907.00 TL olarak hesaplanmıştır. Lisans–patent kaleminde, herhangi bir teknoloji transferi söz konusu olmadığından lisans ödemesi hesaplanmamıştır. Toprak bedeli olarak arazinin kira bedeli verilmiştir. Toprak hazırlığı, sürüm, çiftlik gübresi taşıma, serme, dikim yeri işaretleme fidan dikimi masraflarından oluşmaktadır ve yalnızca yatırımın ilk yılında gerçekleştirilen, bahçenin hazırlanması aşamasındaki giderlerdir. Bakım işlemleri; ilaçlama, çapalama, sulama ve gübreleme işlemlerindeki işçilik giderleridir. Tesis dönemindeki işlemler yabancı işgücüne ihtiyaç duyulmadan gerçekleştirilebileceği için kullanılan işçilik sabit masraf unsurlarına dahil edilmiştir. Üretim girdileri (cari giderler); üretimde kullanılan ilaç, gübre masraflarıdır ve buna ek olarak ilk yıl fidan ücreti de dahil olmaktadır. Satış giderleri, üçüncü yıldan itibaren başlayan masraf unsurlarıdır. Hasat, ayırım, ambalaj, yükleme, boşaltma, taşıma masraflarının tümü satış giderleri başlığı altında hesaplanmıştır. Bahçe tesisinde herhangi bir inşaata, binaya ihtiyaç duyulmamaktadır. Ancak bina inşaat giderleri olarak bahçe etrafındaki çit ve duvarların maliyeti kabul edilmiştir. Genel giderler; işletmenin yönetim giderleri ve üretimde kullanılan su ücretinden meydana gelmektedir. Beklenmeyen giderler, 24 t3 2000.00 3649.20 913.80 1454.20 444.60 423.00 8884.40 Toplam Yatırım 1907.00 8000.00 1600.00 9319.56 6465.20 2181.20 825.60 1643.00 1501.60 33443.16 toplam giderlerin %5’i alınarak hesaplanmıştır. Toplam yatırım tutarı 33443.16 TL olarak hesaplanmıştır. Çizelge 6’da da üretim dönemine ait giderler ve Çizelge 7’de projenin yıllara göre gelir dağılımı görülmektedir.Yapılan anketler sonucunda normal üretim döneminde şeftali verimi 1204.66 kg/da olarak tespit edilmiştir. Şeftali fiyatı ise 0.85 TL kabul edilerek hesaplamalar yapılmıştır. Projenin tesis döneminde, ilk 3 yılında şeftalilerin dikim aralıklarında yetiştirilen ürünlerin (ara ziraatinde) geliri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra üçüncü ve dördüncü yılda az miktarda da olsa ürün geliri söz konusudur. Projenin artık değeri son yıla gelir olarak eklenmiştir. Çizelge 8’de projenin net nakit akımlarının yıllara göre dağılımı görülmektedir. Projede kapasite olarak 20 da düşünüldüğünden kurumlar vergisinden muaftır. Bu çalışmada işletme sermayesi ihtiyacının hesaplanması için “çalışma devri katsayısı” yöntemi kullanılmıştır. Projenin yatırım tutarı ve sermaye yapısı çizelge 9’da verilmiştir. Ortalama işletme sermayesi de artık değer içinde düşünülmüştür. Tarımda çalışma süresi yıl içerisinde 300 gün olarak kabul edilmektedir. Projedeki çalışma devresi de üretim tüm yıl sürdüğü için 300 kabul edilmiştir. Normal yıl (dokuzuncu yıl) işletme dönemi giderleri (10970.40 TL) çalışma devri katsayısına (2) bölünerek ortalama işletme sermayesi hesaplanmıştır. B. GÖZENER, O.KARKACIER Çizelge 6. İşletme Üretim Dönemi Proje Giderleri (TL) Dönem (Yıl) t4 t5 t6 t7 t8 t9 t10 t11 t12 t13 t14 t15 t16 t17 t18 Toprak Bedeli (Kira) 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 2000.00 Bakım Giderleri 3718.00 3966.00 4213.80 4461.60 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 4957.40 Cari Giderler 1308.40 1395.60 1482.80 1570.00 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 1744.40 Satış Giderleri 526.60 561.60 596.80 631.80 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 702.00 Genel Giderler 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 878.40 Amortisman TOPLAM 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 688.20 9119.60 9489.80 9860.00 10230.00 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 10970.40 Net Kar** 6239.80 6893.60 7547.40 8201.20 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 22994.00 Net Nakit Akımı 10442.00 6132.60 1490.20 3065.60 6928.00 7581.80 8235.60 8889.40 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 10197.00 23682.20 Çizelge 7. Projenin Yıllara Göre Gelir Dağılımı (TL) GELİRLER 1.Satış Gelirleri 2.Artık Değeri* t0 1000.00 t1 2000.00 t2 6502.00 t3 11985.00 t4 15359.40 t5 16383.40 t6 17407.40 t7 18431.20 t8 20479.20 t9 20479.20 t10 20479.20 t11 20479.20 t12 20479.20 t13 20479.20 t14 20479.20 t15 20479.20 t16 20479.20 t17 20479.20 t18 20479.20 13485.20 * Projenin artık değeri son yıla gelir olarak eklenmiştir. Dönem (yıl) Yıllık Toplam 1000.00 2000.00 6502.00 11985.00 15359.40 16383.40 17407.40 18431.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 20479.20 33964.40 Çizelge 8. Projenin Proforma Gelir ve Net Nakit Akımlarının Yıllara Göre Dağılımı (TL) İlk Yatırım İşletme Faiz Amortisman Gideri Giderleri t0 1000.00 11442.00 t1 2000.00 6382.60 1750.00 t2 6502.00 6734.20 1258.00 t3 1198.00 14369.60 681.00 t4 15359.40 8431.40 688.20 t5 16383.40 8801.60 688.20 t6 17407.40 9171.80 688.20 t7 18431.20 9541.80 688.20 t8 20479.20 10282.20 688.20 t9 20479.20 10282.20 688.20 t10 20479.20 10282.20 688.20 t11 20479.20 10282.20 688.20 t12 20479.20 10282.20 688.20 t13 20479.20 10282.20 688.20 t14 20479.20 10282.20 688.20 t15 20479.20 10282.20 688.20 t16 20479.20 10282.20 688.20 t17 20479.20 10282.20 688.20 t18 33964.40 10282.20 688.20 * Projede arazi 20 da alındığından vergiden muaftır. **Kurumlar vergisi olmadığından dolayı Brüt kar Net kara eşittir. Gelirler Brüt Kar 6239.80 6893.60 7547.40 8201.20 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 9508.80 22994.00 Kurumlar Vergisi* - 25 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 19-27 Çizelgeden görüleceği üzere, projenin yıllara göre toplam yatırım tutarı ilk yıl 11442.00 TL, ikinci yıl 6382.60 TL, üçüncü yıl 6734.20 TL ve son yıl 14369.60 TL gerekmektedir. İlk yıl yatırımın 10000.00 TL’si kredi kullanılarak karşılanacağı varsayılmıştır. 442.00 TL’si ise öz kaynaktan sağlanacaktır. Alınacak 10000.00 TL kredi 3 yılda eşit taksitlerle yıllık % 17.5 faizi ile birlikte her yıl sonunda ödenecektir. Buna projenin borç anapara ve faiz ödeme planı yöntem kısmında belirtilen formüller kullanılarak hesaplanmıştır. İhtiyaç duyulan kredi tesis döneminin son yılında alınacak ve üretim döneminin ilk üç yılında faizi ile beraber eşit taksitler halinde ödenecektir. Buna göre yapılan hesaplamalar sonucunda yıllık ödeme, faiz ve anapara tutarları çizelge 10’daki gibi olacaktır. Çizelge 9. Projenin Yatırım Tutarı ve Sermaye Yapısı (TL) KURULUŞ DÖNEMİ (4 Yıl) t1 t2 t0 I. Toplam Yatırım Sabit Sermaye Ortalama İşletme Sermayesi Yıllık Yatırım Toplam Yatırım Tutarı II. Finansman Öz Kaynak Yabancı Kaynak Finansman İhtiyacı 11442.00 11442.00 6382.60 6382.60 6734.20 6734.20 8884.40 5485.20 14369.60 38928.40 442.00 10000.00 10000.00 6382.60 - 6734.20 - 14369.60 - Çizelge 10. Projenin Yıllık Ödeme, Faiz ve Anapara Tutarları (TL) YILLAR Yıllık Ödeme Faiz 1 4559.00 1750.00 2 4559.00 1258.00 3 4559.00 681.00 TOPLAM 13679.00 3689.00 Yatırım projesinin ticari karlılık açısından değerlendirilmesinde, paranın zaman değerini göz önüne alınarak NBD yöntemi ve İKO yöntemi kullanılmıştır. Yatırım önerilerinin değerlendirilmesinde en pratik yöntem olarak bilinen BKO aşağıdaki gibi hesaplanmıştır: BKO = P / I = 9508.80 / 38928.36 = 0.24 P =Normal yıla ait net karı göstermektedir. I =Kuruluş dönemindeki faiz giderleri hariç olmak üzere yapılan toplam yatırım tutarını göstermektedir. Bu çalışmanın basit karlılık oranı %24 olarak hesaplanmıştır. Normal yıla (tek bir yıla) ait verilere göre hesaplanan basit karlılık oranı yöntemi paranın zaman değerini göz önüne almamaktadır. Yatırım harcaması kuruluş döneminde yapılmışken, kar işletme döneminde seçilen normal bir yıla göre alınmaktadır. Projenin yatırım tutarının finansmanında yabancı kaynak kullanıldığı için faiz giderleri 24 t3 Anapara 2810.00 3310.00 3880.00 10000.00 Kalan 7191.00 3890.00 - eklenerek BKO da hesaplanmıştır. Faiz gideri (F) olarak faiz giderleri ortalaması alınmıştır. BKO = P+F/I BKO=9508.80 +1229.67/38928.36=0.28 Faiz giderlerinin dahil edildiğinde, projenin basit karlılık oranı %28 olarak hesaplanmıştır. Bir proje değerlendirme aracı olarak kullanılan bu yöntemde söz konusu yatırım önerisinin toplam yatırım tutarını, kaç yılda geri ödediği net kara göre hesaplanır (Sarıaslan, 2006). 38928.36=6239.80+6893.60+7547.40+820 1.20+9508.80+9508.80 38928.36=47899.6 Eşitlik tam sağlanamadığı için, 38928.36-38390.80= 537.56 GÖS=5+(537.56/9508.80)=5.1 şeklinde hesaplanmıştır. Araştırmada, projenin geri ödeme süresi 5.1 yıl olarak hesaplanmıştır. Projede üretim dönemi 15 yıl olan bu çalışmada, 5.1 yıllık geri B. GÖZENER, O.KARKACIER ödeme süresi projenin kabul edilebilmesi açısından uygunluk göstermektedir. Çalışmada %25 iskonto oranı ile hesaplanan net bugünkü değer, -2184.12 TL bulunurken, %20 iskonto oranı ile hesaplanan net bugünkü değer 9937.70 TL olarak bulunmuştur. Net bugünkü değer hesaplanırken kullanılacak iskonto oranları arasındaki farkın %5’lik dilimi aşmamasına dikkat edilmiştir. Dikkate alınması gerekli diğer bir kriter de “İç Kârlılık Oranı”dır. Daha önce yöntem kısmında belirtilen formül yardımı ile enterpolasyon işlemine başvurularak iç kârlılık oranına ulaşılmıştır (Sarıaslan, 2006): r = 0,20+(9937.70/12121.82)*(0,25-0.20) = 0.24 Projenin tüm yıl nakit giriş ve çıkışları paranın zaman değeri dikkate alındığında iç karlılık oranı %24 olarak hesaplanmıştır. Araştırmadan elde edilen bütün bu bulgular ışığında; incelenen işletmelerde kapama şeftali bahçelerine yapılan yatırımın ekonomik yönden uygulanabilir olduğu tespit edilmiştir. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER 20 da’lık bir şeftali bahçesinin tesisi için yapılacak yatırımın karlı olup olmadığını görmek için yapılan fizibilite çalışması sonucunda, ortalama işletme sermayesi ihtiyacı 5485.20 TL, toplam yatırım tutarı 14369.60 TL, Kaynaklar Anonim, 2006a. www.tarim.gov.tr Anonim, 2006b. Tarım İl Müdürlüğü Proje İstatistik Şube Müdürlü Kayıtları, Tokat. Anonim, 2007. Tarım İl Müdürlüğü Strateji Geliştirme Birimi, Samsun. Akçay, Y. ve Uzunöz, M., 1999. Meyve Plantasyonlarında Yatırım Analizi (Tokat Merkez İlçe Kapama Şeftali Bahçeleri Örneği), GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:16, Sayı: 1, Tokat. Çiçek,A. ve Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri, GOÜ Ziraat Fakültesi Yayınları No:12, Tokat. Çiçek, A. ve Sayılı, M.,1996. Tokat İli Kazova Yöresi Tarım İşletmelerinde Bazı Önemli Tarla Ürünlerinin Fiziki Üretim Girdileri ve Karlılıkları Üzerine Bir Araştırma, GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt: 13, Sayı:1, Tokat. projenin basit karlılık oranı %24, iç karlılık oranı %24 olarak hesaplanmış ve geri ödeme süresi 5.1 yıl olarak belirlenmiştir. İç karlılık oranının tarımsal kredi faiz oranından yüksek olması, geri ödeme süresinin üretim döneminin yaklaşık 1/3’i gibi kısa sürede gerçekleşmesi göz önünde bulundurularak şeftali bahçesi için yapılacak yatırımın karlı olduğu söylenebilir. Yukarıdaki sonuçlara bakıldığında, araştırma bölgesinde faaliyet gösteren işletmelerin karlı çalıştıkları söylenebilir. Bölgede hemen her işletme için gelir kaynağı olan şeftali üretiminin geleneksel yöntemlere bağlı olarak gerçekleştirilmesi ve şeftali üretiminin ekolojik koşullardan etkilenmesi üretici gelirini olumsuz yönde dolaylı ya da dolaysız etkileyen nedenler arasındadır. Tokat İli Kazova Bölgesinde şeftali üretiminden beklenilen faydanın arttırılması, üretim kalitesinin arttırılması için özetle şu önerilerde bulunabilir; - Üreticiler modern yetiştiricilik konusunda eğitilmeli. - Birim masraf azaltılıp, ürün kaybını önleyici önlemler alınmalı. - Özellikle donlara karşı tarımsal sigorta yaygınlaştırılmalı. - Üreticiye daha etkin bir yayım hizmeti sunulmalı ve bu yayım kuruluşları daha aktif hale getirilmeli. Karkacıer, O., 2000. İktisadi Matematik, GOÜ Ziraat Fakültesi Yayınları, No:45, Ders Notları Serisi No: 23, Tokat. Özçelik, A. ve Sayılı, M., 1998. Tokat Merkez İlçede Şeftali Üretim Maliyetinin Tespiti Üzerine Bir Araştırma, Kooperatifçilik Dergisi, Sayı: 121, Ankara. Sarıaslan, H., 2006. Yatırım Projelerinin Hazırlanması ve Değerlendirilmesi, Ankara. 27 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 29-37 Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri Meral Uzunöz Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat Özet: Bu çalışmada; iç ticaret hadlerinin uzun dönem içinde (1984-2007) tarım (özellikle baklagiller) ve sanayi sektörlerinden hangisi lehine geliştiğini belirlemek amaçlanmıştır. İç ticaret hadleri; net değişim hadleri kapsamında toptan eşya fiyat indeksine ve çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre hesaplanmıştır. Ortaya çıkan bulgular dikkate alındığında, ele alınan dönem itibariyle iç ticaret hadleri tarım lehinde bir seyir izlese de, genel olarak baklagil üreticisinin reel gelirinde bir azalma olduğunu söylemek mümkündür. Tarım kesimi için çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre iç ticaret hadleri incelendiğinde, çiftçilerin fiyatlardaki değişmelerden kuru fasulye ve mercimek üreticilerine göre daha az etkilendiği söylenebilir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut için son yıllarda net değişim ticaret hadlerinin düşme eğilimine girmesinin, bu üreticilerin reel gelirlerinde de bir gerileme yaşamalarına neden olduğu ifade edilebilir. Anahtar Kelimeler: İç Ticaret Hadleri, Net Değişim Ticaret Hadleri, Baklagil Üretimi Internal Terms of Trade for Pulses Production in Turkey Abstract: In this study, it was aimed to determine which of the two sectors, agriculture (especially pulses) or industry improved internal terms of trade during the period of 1984-2007. Internal terms of trade were computed in terms of wholesale price index and average prices received by farmer’s index with in the context of net barter terms of trade. According the results, it can be said that real income of farmers generally decreased in investigated term, although internal terms of trade improved in favor of agriculture sector. For agricultural sector within the context of average prices received by farmers’ index, it can be implied that farmers were affected lesser in terms of dry bean and lentils producers. Recently, downfall of net barter terms of trade indicates that real incomes of dry bean, lentils and chickpea producers have decreased. Keywords: Internal Terms of Trade, Net Barter Terms of Trade, Pulses Production 1. Giriş Baklagiller, insanlık tarihinin başlangıcından beri kültür bitkisi olarak yetiştirilen en önemli ürün gruplarından biridir ve bu ürün grubu mercimek, nohut, fasulye ve bakladan oluşmaktadır. Türkiye bir çok baklagil ürününün anavatanıdır ve uzun yıllardan beri yetiştirilip fazla miktarlarda tüketilmektedir ve Türkiye’de yetiştiriciliği yapılan baklagil bitkileri başlıca mercimek, nohut, kuru fasulye ve bakladan oluşmaktadır (Akova, 2008). Beslenmede temel besin maddelerinden olan yemeklik baklagiller gelişmekte olan birçok ülkede düşük gelirli insan gruplarının önemli besin maddesini oluşturmaktadır (Şehirali ve ark., 2000). Yemeklik dane baklagil bitkilerinin insan beslenmesindeki önemi tartışılmazdır. Baklagiller aynı zamanda protein, vitamin ve mineral açısından mükemmel bir kaynaktır. İnsan beslenmesinin yanısıra, yem, yeşil gübre, silaj olarak kullanılmaktadırlar. Ayrıca bu bitkiler, havanın serbest azotunu fikse edebilme özellikleri, kendisinden sonra ekilecek ürünler için temiz ve verimli toprak bırakması açısından da önemlidir (Direk ve ark., 2002; Ofuya ve Akhidue, 2005). Toplam baklagil üretimi dikkate alındığında, Türkiye dünyanın en büyük üreticileri arasındadır. 1980 yılından sonra uygulanan tarım politikaları ile bağlantılı olan ikinci ürün projesinin bir sonucu olarak, Türkiye’de, baklagil üretimi göze çarpan bir artış göstermiştir. Toplam üretimdeki bu artış, temel olarak mercimek ve nohut üretimindeki artışlardan kaynaklanmaktadır. Bu artışlarla birlikte Türkiye, dünyada mercimek ve nohut üreten ülkelerin başta gelenlerinden biri olarak yer almıştır. Son yıllarda baklagil üretiminde bir düşme eğilimi görülse de, Türkiye hala dünyada önemli bir baklagil üreticisidir (Akova, 2008). 2007 yılında, üretim miktarları dikkate alındığında dünyada en önemli mercimek üreticisi ülkeler sırasıyla Hindistan, Kanada ve Türkiye, nohut üreticisi ülkeler Hindistan, Pakistan ve Türkiye’dir (FAO, 2008). 2007 yılı verileri dikkate alındığında, Türkiye’de baklagil üretimi 1,493 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam baklagil üretimi Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri içerisinde mercimeğin payı %38,86 iken bunu sırasıyla nohut (%35,07), fasulye (%11,65) ve diğerleri (%14,01) (bakla, fiğ vb.) izlemektedir (FAO, 2008). Türkiye’de 2007 yılında kuru fasulye üretim alanı 116000 ha, üretim miktarı 174000 ton ve verimi 1500 kg ha-1’dır. Nohut için bu değerler 500000 ha, 523553 ton ve 1047,1 kg ha-1, mercimek için 490000 ha, 580260 ton ve 1184,2 kg ha-1’dır (FAO, 2008). Baklagil üretiminin geleceği dikkate alındığında, Türkiye’nin dünyadaki en şanslı ülkelerden biri konumunda olduğunu söylemek mümkündür. 2010’lu yıllarda, Güneydoğu Anadolu Projesinin tamamlanmasıyla, baklagil üretiminde göze çarpan artışlar sağlanacağı ifade edilmektedir. (Akova, 2008). Bağımsız çiftçiliğin ve küçük-orta ölçekli üreticiliğin yaygın olduğu bir tarımsal yapıda, çiftçinin eline geçen fiyatlarla, çiftçinin sanayi kesimine ödediği fiyatlar arasında oluşan makasın hareketleri, sanayi sermayesi ile çiftçi arasındaki bölüşüm ilişkilerinin seyrini belirler. Bu makas “iç ticaret hadleri” olarak tanımlanmaktadır (Akşin ve ark., 1997) ve sektörler arasındaki kaynak transferini ve sektörlerin enflasyonist gelişmeden nasıl etkilendiğini belirlemenin en iyi yolu iç ticaret hadleridir (Mazgirt ve Uysal, 1996). Tarımın ticaret hadlerinin bozulması, bölüşüm ilişkilerinin çiftçi aleyhine, sanayi sermayesi (ya da sanayi ürünlerini pazarlayan ticaret sermayesi) lehine döndüğü anlamına gelir. İç ticaret hadlerinin tarım veya sanayi lehine dönmesinin ülke ekonomisinin gelişme yönü ve derecesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir (Uzunöz ve ark., 2004). Yemeklik tane baklagiller Türkiye tarımının geleneksel ürünlerinden olup istihdama katkıda bulunması ve yüksek ihracat potansiyeli nedeniyle ekonomi açısından önemli bir tarımsal ürün grubudur (Anonim, 2006). Bu bağlamda, Türkiye’de baklagil üretiminin ekonomik yönü ile ilgili birçok çalışma bulunmasına rağmen (Direk ve ark., 2002; Gül ve Işık, 2002; Gündüz ve Esengün, 2004; Özberk ve ark., 2006; Dölekoğlu; 2007; Sayılı ve ark., 2008a; Sayılı ve ark., 2008b; Akova, 2008), bu ürünlerde iç ticaret hadlerine ilişkin çalışmalara rastlanmamıştır. Gerçekte baklagil üretiminde çiftçinin eline geçen fiyatların, üretici açısından irdelenmesini içeren 30 çalışmalara ihtiyaç bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu ifadelerden hareketle çalışmanın temel amacı; iç ticaret hadlerinin uzun dönem içinde (1984-2007) tarım (özellikle baklagiller) ve sanayi sektörlerinden hangisi lehine geliştiğini saptamak ve elde edilen sonuca göre, iç ticaret hadlerinin tarımdan sanayiye kaynak aktarıcı bir araç olarak kullanılıp kullanılmadığını tespit etmektir. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmada 1984-2007 dönemini kapsayan ikincil veriler kullanılmış ve 24 yıllık verilerin değerlendirilmesine yer verilmiştir. Çalışmanın ana materyalini bu dönemdeki veriler oluşturmaktadır. Veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve İstanbul Ticaret Odası (İTO )‘ndan elde edilmiştir. İç ticaret hadleri fiyat makasının açılması oranında tarım lehine veya aleyhine olabilir. Fiyat makası iki mal veya mal grupları arasındaki fiyat hareketlerini gösteren bir şekildir. Fiyat makasını oluşturan eğrilerin gittikçe açılması tarım ya da sanayi lehine fiyatların değiştiğini gösterir (Eraktan, 1988). Net değişim ticaret hadlerinin indeks değerinin 100’ün üzerinde olması, net değişim ticaret hadlerinin o indeksin temsil ettiği tarım kesimi lehine, 100’ün altınsa olması ise aleyhine olduğunu göstermektedir. Yani tarımın ticaret hadlerinin bozulması, bölüşüm ilişkilerinin çiftçi aleyhine döndüğü anlamına gelir. İç ticaret hadlerinin tarım veya sanayi lehine dönmesinin ülke ekonomisinin gelişme yönü ve derecesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir. Çalışmada iç ticaret hadleri; net değişim ticaret hadleri yoluyla hesaplanmış ve yorumlanmıştır. Çiftçinin yetiştirerek piyasaya arz ettiği ürünler karşılığında eline geçen fiyatlar indeksinin, çiftçinin kendi tüketim ihtiyaçları veya tekrar üretimde bulunabilmek için satın aldığı girdilere ödediği fiyatlar indeksine oranıdır ve şu şekilde formüle edilir (Kip, 1981). N= Pt Ps Formülde; N= Net değişim ticaret hadleri, M.UZUNÖZ Pt= Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksi, Ps= Çiftçinin ödediği fiyatlar indeksidir. Net değişim ticaret hadlerinin, tarım sektöründeki ekonomik refah değişmelerinin göstermek bakımından bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Birincisi, tarım ve sanayi sektörleri arasındaki ticaret hacminde ortaya çıkan değişmeleri kapsamaz. Net değişim ticaret hadlerindeki bir yükselme reel tarımsal gelirin kesin olarak arttığı anlamına gelmez. Örneğin; tarımsal ürünlerin ticaret hadlerindeki yükselme, tarım ürünleri satışının büyük ölçüde daralması pahasına gerçekleşmişse, bu durumda tarım sektörü belki de öncekine göre daha düşük bir refah düzeyine inmiş olacaktır (Çolakoğlu, 1986). İkincisi, bu tanım verimlilik değişmelerini de yansıtmaktadır. Eğer ticaret hadlerindeki düşmenin nedeni, örneğin tarım kesiminde daha ileri tekniklerin uygulanışı sonucu çiftçinin eline geçen fiyatlardaki düşme ise, ya da sanayi kesiminde ileri teknik kullanımı sonucu çiftçinin ödediği fiyatlardaki düşme ise, bu, ülkenin bir refah kaybına uğradığı anlamına gelmeyebilir (Kip, 1981). Çalışmada, baklagil üretiminde en yüksek paylara sahip olan mercimek (%38,83), nohut (%35,07) ve kuru fasulye (%11,65) (FAO, 2008) dikkate alınmış ve bu ürünler itibariyle iç ticaret hadleri hesaplamıştır. Hesaplanan indekslerin dönem içerisinde değişimleri, bu indekslerin ilk ve son yıl değerlerine göre hesaplandığı için dönem içinde yıllık ortalama artış hızları hakkında bir fikir vermemektedir. Bu yüzden indekslere orijinal değerler itibariyle yarı logaritmik trend denklemleri uygulanmıştır. Geometrik artış gösteren indekslerin (Y) doğal logaritması alındığında seri doğrusal özellikler gösterecektir. Böylece regresyonun varsayımlarından biri olan “doğrusallık” gerçekleşmiş olacaktır) (Çolakoğlu, 1986). Ayrıca doğrusal trend doğrusu dönemler itibariyle sabit mutlak değişmeleri ifade ettiğinden ve uygulamada birçok durumda sabit mutlak değişmelerden çok, dönem başına artış hızı ya da nispi değişmeler anlamlı olduğundan, regresyon analizlerinde üssel trend kullanılmıştır (Korum,1981). 3. Araştırma Bulguları 3.1. Toptan Eşya Fiyat İndeksine Göre Net Değişim Ticaret Hadleri TUİK tarafından yayınlanan tarım, sanayi ve hayvansal ürünler kesimi indekslerinden yararlanılarak toptan eşya fiyatları endekslerine göre net değişim ticaret hadleri hesaplanmış ve çizelge 1’de verilmiştir. 1984-2007 yılları arasındaki 24 yıllık döneme ilişkin toptan eşya fiyat indeksleri incelendiğinde serinin geometrik bir şekilde değiştiği göze çarpmaktadır. Tarım kesimi indeksi 1984 yılına göre 7737,53 kat, sanayi indeksi 9601,83 kat ve baklagiller indeksi 9897,23 kat kadar yükselme göstermiştir. Çizelge 1’deki serilere ilişkin trend denklemi yıllık ortalama artış hızı açısından önemlidir. Buna göre tarım kesiminin ve baklagillerin net değişim ticaret hadlerinde yıllık ortalama artış hızı %1 ile oldukça düşük değerdedir (Çizelge 2). 1970’li yılların ortalarından başlayarak iç ticaret hadleri sürekli olarak üreticinin aleyhine gelişmiştir (Kip,1981; Çolakoğlu, 1986; Güçlü ve Bilen, 1995). Özellikle 1980 yılı sonrası uygulanan politikalar gereği tarım kesimine yapılan desteklerin en aza indirilmesi, tarımdan diğer sektörlere sürekli kaynak akışına neden olmuştur (Kutlu ve ark, 2003). Baz yıl olarak 1987 dikkate alındığında, iç ticaret hadleri 1984-1987 yılları arasında 100’ün üzerinde gerçekleşse de 1984 yılından 1987 yılına kadar %12,6’lık bir azalma göstermiştir. 1988 yılında ise %79,3 oranına kadar gerileme meydana gelmiştir. 1988-1993 yılları arasında tarıma yönelik destekleme politikaları 1993 yılın sonunda canlanmış, %21 oranında tarım lehine bir düzelme meydana gelmiştir. 1988-1988 1993 yılları arasında tarım sektöründen sanayi sektörüne fiyat hareketleri yoluyla kaynak transferi yapıldığı söylenebilir. 1994 krizi nedeniyle tarımın girdi fiyatları yaklaşık %14,00 oranında aşınmış ve iç ticaret hadleri %86,60’a gerilemiştir. 1995-1998 yılları arasında iç ticaret hadlerinde %18,3’lük bir düzelme meydana gelmiştir (Çizelge 1). 31 Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri Çizelge 1. Toptan Eşya Fiyat İndeks Sayıları (1987=100) ve İç Ticaret Hadleri (%) Tarım Sanayi Baklagiller Net Değişim Ticaret Net Değişim Ticaret (1) (2) (3) Hadleri (Tarım) (1/2) Hadleri (Baklagiller) (3/2) 1984 44,8 39,8 30 112,6 75,4 1985 61,6 56,5 58 109,0 102,7 1986 77,1 74,9 85 102,9 113,5 1987 100,0 100,0 100 100,0 100,0 1988 144,0 181,5 130 79,3 71,6 1989 247,3 293,3 282 84,3 96,1 1990 421,9 430,8 430 97,9 99,8 1991 636,4 669,1 633 95,1 94,6 1992 1035,6 1068,4 949 96,9 88,8 1993 1679,6 1672,9 1316 100,4 78,7 1994 3323,6 3837,8 3541 86,6 92,3 1995 7267,3 7040,6 8342 103,2 118,5 1996 12924,8 12083,5 10478 107,0 86,7 1997 23172,4 22060,6 18881 105,0 85,6 1998 44059,4 36263,1 35882 121,5 98,9 1999 61532,6 57369,5 58611 107,3 102,2 2000 83008,1 90723,9 85837 91,5 94,6 2001 115752,6 151613,5 124951 76,3 82,4 2002 180394,0 224542,0 153929 80,3 68,6 2003 236405,0 279669,0 155572 84,5 55,6 2004 288113,0 311437,0 172489 92,5 55,4 2005 286182,0 348043,0 217649 82,2 62,5 2006 321800,9 361939,1 272061 88,9 75,2 2007 346641,5 382152,8 296917 90,7 77,7 Kaynak: TUİK, 2001. İstatistiki Göstergeler (1923-1998), TUİK Yayınları No: 2252, Ankara. TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK Yayınları No: 3114, 1300-0535, Ankara. TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK Yayınları No: 3144, Ankara. . http://www.ito.org.tr , Toptan Eşya Fiyat İndeksi, İstanbul Ticaret Odası (web site) Yıllar Çizelge 2. İç Ticaret Hadlerine İlişkin Trend Eşitlikleri Net Değişim Ticaret Hadleri (Tarım) Net Değişim Ticaret Hadleri (Baklagiller) 1999 yılında iç ticaret hadleri %107,0’a gerilemiş aynı zamanda GSMH açısından Türkiye tarihinde en büyük gerilemelerinden birisi yaşanmış, tarım sektörü katma değerinde de benzer bir gelişme olmuş ve tarımsal gelirler %4,6 oranında azalmıştır. 2000 yılında sanayi fiyatları %56,1; 2001 yılında %66,7 oranında artmasına rağmen, tarım ürünleri fiyatları 2000’de %38,0; 2001’de %42,3 oranında artmış (Anonim, 2003) ve çiftçiler reel gelir kaybına uğramışlardır (Anonim, 2001). Dolayısıyla şubat krizinin de etkisi ile (Anonim, 2001) 2001 yılında iç ticaret hadleri %76,3’e gerilemiştir. 2002 ile 2007 yılları arasında bu değerler 100’ün altında gerçeklemiş, yani tarımın ticaret hadleri çiftçi aleyhine 32 Trend Eşitlikleri Y = 103,24*1,0067t Y = 103,21*1,0157t bozulmuştur. 1999-2002 yılları arasında tarımsal fiyatlarla sanayi fiyatları arasındaki makasın yüzde 36 oranında tarım aleyhine açıldığı, yani bu yıllarda bölüşüm ilişkilerinin çiftçi/köylü aleyhine, yerli ya da yabancı sınai sermaye lehine dönüştüğü vurgulanmaktadır (Anonim, 2007). IMF ile imzalanan anlaşma ve 1999'daki stand-by ile tarıma dönük politikalarda önemli değişimler gerçekleşmiştir. 1998-2006 yılları arasında tarımsal fiyatlar yıllık ortalama %1,8 ve 8 yılda %39 gerilemiştir. 2000 ile 2001 yıllarında yaşanan iki ekonomik kriz fiyatlarda %23’lük bir düşüşe yol açmış ve 1994 krizinden farklı olarak, 2001 krizinin tarımsal M.UZUNÖZ fiyatlardaki olumsuz etkisi geçici olmamıştır (Boratav, 2007). Dünya gıda fiyatlarındaki büyük artışların 2007 yılında Türkiye’de yaşanan kuraklıkla birleşerek temel ürünlerde yarattığı son dönemdeki fiyat etkileri, tarım üreticilerinin gelirini artırıcı yönde bir etkisinin en iyi olasılıkla 2008 yılında görülmesi beklenmekte olup, tüketici gelirinde ise aşınma yaratmıştır (Kıymaz ve Saçlı, 2008). İç ticaret hadleri toptan eşya fiyat indeksine göre baklagiller alt sektörü açısından incelendiğinde, durumun tarım sektöründen farklı olmadığı görülmektedir. Ancak 19961998 yılları arasında baklagil ürünlerinde iç ticaret hadleri, tarımın iç ticaret hadlerinden daha düşük bir değerde gerçekleşmiştir (Çizelge 1). İncelenen dönem itibariyle baklagiller için iç ticaret hadleri, hemen bütün yıllarda tarım sektöründen daha düşük değerlerde gerçekleşmiştir. Ayrıca 1985-1987, 1995 ve 1999 yılları hariç diğer tüm yıllarda iç ticaret hadleri baklagil üreticisi aleyhine bir seyir izlemiştir Özellikle 1999 yılından itibaren iç ticaret hadleri hem 100’ün altında bir değere sahiptir, hem de düşüş eğilimindedir. Dolayısıyla iç ticaret hadlerinin, genel olarak baklagil üreticileri aleyhine bir seyir izlediği ifade edilebilir. 3.2. Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar İndeksine Göre Net Değişim Ticaret Hadleri Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre net değişim ticaret hadleri çizelge 3’de verilmiştir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut açısından hesaplanan net değişim ticaret hadleri çiftçinin eline geçen fiyat indeksinin sanayi fiyat indeksine oranlanması sonucu elde edilmiştir (Çizelge 3). Çizelge 3. Çiftçinin Eline Geçen Ortalama Fiyatlar ve Net Değişim Ticaret Hadleri (%) Yıllar 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 ÇEGF ÇEGFİ ÇEGF ÇEGFİ (K.Fasulye) (K.Fasulye) (Mercimek) (Mercimek) (TL/kg) (1987=100) (TL/kg) (1987=100) 155 282 540 927 1007 1482 2878 3837 5101 7847 26934 53347 72944 113138 233779 390656 604386 888173 1362993 1641535 1802419 1900000 1960000 2001000 16,7 30,4 58,3 100,0 108,6 159,9 310,5 413,9 550,3 846,5 2905,5 5754,8 7868,8 12204,8 25218,9 42142,0 65198,1 95811,5 147032,7 177080,4 194435,7 204962,2 211434,7 215857,6 133 297 423 424 506 893 1390 2234 3708 5530 14658 33143 49749 82948 162757 257096 417733 644215 915116 1102052 1203350 1230000 1280000 1300000 31,4 70,1 99,8 100,0 119,3 210,6 327,8 526,9 874,5 1304,3 3457,1 7816,8 11733,3 19563,2 38386,1 60635,9 98521,9 151937,5 215829,2 259917,9 283809,0 290094,3 301886,8 306603,8 ÇEGF (Nohut) (TL/kg) 124 241 309 318 414 884 1294 1796 2949 4800 14887 38950 54430 78359 144381 245776 434964 627262 625187 1130174 1244875 1270000 1140000 1240000 ÇEGFİ (Nohut) (1987=100) 39,0 75,8 97,2 100,0 130,2 278,0 406,9 564,8 927,4 1509,4 4681,5 12248,4 17116,4 24641,2 45402,8 77288,1 136781,1 197252,2 196599,7 355400,6 391470,1 399371,1 358490,6 389937,1 Net Değişim Net Değişim Net Değişim ÇEGFİ Ticaret Ticaret Ticaret (Tarımsal Hadleri Hadleri Hadleri Ürünler) (K.Fasulye) (Mercimek) (Nohut) (1987=100) (%)(*) (%)(*) (%)(*) 31,0 55,6 76,0 100,0 156,3 272,3 443,3 674,4 1184,9 1949,8 3715,2 7414,5 14240,4 26979,8 51448,1 78283,0 111615,8 157283,0 242665,7 331418,1 371189,3 375272,4 406420,0 484046,2 42,0 53,8 77,8 100,0 59,9 54,5 72,1 61,9 51,5 50,6 75,7 81,7 65,1 55,3 69,5 73,5 71,9 63,2 65,5 63,3 62,4 58,9 58,4 56,5 78,8 124,0 133,2 100,0 65,8 71,8 76,1 78,8 81,9 78,0 90,1 111,0 97,1 88,7 105,9 105,7 108,6 100,2 96,1 92,9 91,1 83,4 83,4 80,2 98,0 134,1 129,7 100,0 71,7 94,8 94,5 84,4 86,8 90,2 122,0 174,0 141,7 111,7 125,2 134,7 150,8 130,1 87,6 127,1 125,7 114,8 99,1 102,0 Net Değişim Ticaret Hadleri (Tarımsal Ürünler) (%)(*) 77,9 98,4 101,5 100,0 86,1 92,8 102,9 100,8 110,9 116,6 96,8 105,3 117,9 122,3 141,9 136,5 123,0 103,7 108,1 118,5 119,2 107,8 112,3 126,7 ÇEGF= Çiftçi Eline Geçen Fiyatlar ÇEGFİ= Çiftçi Eline Geçen Fiyatlar İndeksi (*) Çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksinin sanayi indeksine bölünmesi yoluyla hesaplanmıştır. Kaynak: TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK Yayınları No: 3114, ISSN 1300-0535, Ankara. TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK Yayınları No: 3144, ISSN 0082-691X, Ankara. http://www.tuik.gov.tr/, Çiftçinin Eline Geçen Ortalama Fiyatlar İndeksi, Türkiye İstatistik Kurumu http://www.tcmb.gov.tr/kurlar/, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (web site). http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/ , Temel Ekonomik Göstergeler, Devlet Planlama Teşkilatı Kuru fasulye için incelenen tüm yıllar boyunca iç ticaret hadleri 100’ün altında gerçekleşerek kuru fasulye üreticileri aleyhine bir seyir izlemiştir. 1994 yılına kadar düşüş eğilimde olan iç ticaret hadleri, 1994 ve 1995 yıllarında bir miktar düzelme göstermiştir. 33 Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri Ancak diğer yıllarda yaklaşık aynı değerlere sahip olan iç ticaret hadleri 2007 yılında %56,5 gibi oldukça düşük bir değere gerilemiş ve bu dönemde kuru fasulye üreticisi aleyhine bir durum ortaya çıkmıştır. Ayrıca tarımsal ürünler ticaret hadleri dikkate alındığında, ele alınan dönem itibariyle kuru fasulye iç ticaret hadleri, tarımsal ürünler iç ticaret hadlerinin altında gerçekleşmiştir (Grafik 1). Mercimek için 1984-1987 yılları arasında üretici lehine bir durum söz konusu iken 1988 yılında %65,8’e gerilemiştir. 1989-1994 yılları arasında mercimek için iç ticaret hadleri bir ivme kazanmış ve 1994 yılında %111’lik e ulaşmıştır. 1997-1998 yıllarında üretici aleyhine gelişen iç ticaret hadleri, 1998-2001 yılları arasında bir gelişme göstermiştir. 2002 yılından itibaren yaşanan düşüşle birlikte 2007 yılında mercimek için iç ticaret hadleri %80,2’ye gerilemiştir. Bu dönemde üreticinin reel gelirinde bir gerileme olduğu söylenebilir. İlave olarak, tarımsal ürünler ticaret hadleri dikkate alındığında, ele alınan dönem itibariyle mercimek iç ticaret hadleri, tarımsal ürünler iç ticaret hadlerinin altında gerçekleşmiştir (Grafik 2). Nohut için 1984-1985-1988-1989 ve 1994 yılları dışında iç ticaret hadleri 100’ün üzerinde gerçekleşmiştir. Bu durumda iç ticaret hadlerinin, belirtilen yıllar hariç üreticilerin lehine bir seyir izlediğini söylemek mümkündür (Grafik 3). Ancak, iç ticaret hadleri her ne kadar 100’ün üzerinde gerçekleşse de, 1995 yılından itibaren göreceli olarak düşüşler yaşanmış olmasının, nohut üreticilerinin zamanla reel gelir açısından kayba uğradıklarını gösterdiği söylenebilir. Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye) (%) NDTH 160 140 120 100 80 60 40 20 0 86 19 84 19 88 19 92 19 90 19 94 19 96 19 98 19 Kuru Fasulye 00 20 02 20 04 20 06 20 Yıllar Tarımsal Ürünler Grafik 1. Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye) (%) Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek) (%) NDTH 280 240 200 160 120 80 40 0 19 84 19 86 19 88 90 19 19 92 19 94 96 19 19 98 20 00 20 02 04 20 20 06 Yıllar Mercimek Tarımsal Ürünler Grafik 2. Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek) (%) 34 M.UZUNÖZ Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut) (%) NDTH 200 160 120 80 40 0 84 19 86 19 88 19 90 19 92 19 94 19 96 19 Nohut 98 19 00 20 02 20 04 20 06 20 Yıllar Tarımsal Ürünler Grafik 3. Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut) (%) Her bir ürün için belirlenen indekslerin yıllık ortalama artış hızını belirlemek için seriye uygulanan trend denklemi Çizelge 4’teki gibidir. Çizelgeden de görülebileceği gibi kuru fasulye, mercimek ve nohuta ait net değişim ticaret hadlerinde yıllık ortalama artış hızı %1 ile oldukça düşük değerdedir. Çizelge 4. Net Değişim Ticaret Hadlerine İlişkin Trend Eşitlikleri Trend Eşitlikleri Net Değişim Ticaret Hadleri (Kuru Fasulye) Y = 62,863*1,0005t Net Değişim Ticaret Hadleri (Mercimek) Y = 91,482*1,0002t Net Değişim Ticaret Hadleri (Nohut) Y = 101,652*1,0073t Net Değişim Ticaret Hadleri (Tarımsal Ürünler) Y = 92,183*1,0131t 4. Sonuç Bu çalışmada Türkiye’de baklagil üretimde 1984-2007 dönemi itibariyle iç ticaret hadlerinin analizine yer verilmiştir. Ortaya çıkan bulgular dikkate alındığında; ele alınan dönem itibariyle iç ticaret hadleri tarım lehinde bir seyir izlese de, genel olarak baklagil üreticisinin reel gelirinde bir azalma olduğunu söylemek mümkündür. Tarım kesimi için çiftçinin eline geçen fiyatlar indeksine göre iç ticaret hadleri incelendiğinde, çiftçilerin fiyatlardaki değişmelerden kuru fasulye ve mercimek üreticilerine göre daha az etkilendiği söylenebilir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut için son yıllarda net değişim ticaret hadlerinin düşme eğilimine girmesinin bu üreticilerin reel gelirlerinde de bir gerileme yaşamalarına neden olduğu ifade edilebilir. Kuru fasulye, mercimek ve nohut üretiminde girdi kullanımı ve teknoloji kullanımının oldukça düşük seviyede olması, verim düşüklüğü, üretim maliyetinin yüksek olması, destekleme kapsamında olmaması, hastalık ve zararlılar, ürünün pazarlanmasında yaşanan sorunlar, ürün fiyatlarının dünya piyasası üzerinde olması (Türkiye’de kullanılan girdilerin pahalı oluşu ve birim alandan alınan verimim düşüklüğüne bağlı olarak), ürün kayıpları gibi nedenler, üreticileri temel olarak gelir kaybına uğratmaktadır. Türkiye’de incelenen dönem itibariyle baklagil ürünleri için özel bir destekleme programı uygulanmamaktadır. Fakat gerek genel destekleme politikaları ve gerekse yemeklik tane baklagillere uygulanan destekleme politikaları doğrultusunda çeşitli destekler verilmektedir. Destekleme temel olarak Doğrudan Gelir Desteği kapsamında yapılmıştır. Diğer taraftan Hükümet tarafından da kabul edilen Tarım Stratejisi (2006-2010) Belgesi doğrultusunda baklagillerin ve dolayısıyla baklagil ürünlerinin de prim 35 Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri ödemesi kapsamına alınması düşünülmüş (Anonim, 2006) ve Resmi Gazete’de yayımlanan 17 Aralık 2008 tarihli 2008/68 No’lu Uygulama Tebliğinde “Hububat ve Baklagil Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesi” kararına varılmıştır. Buna göre, yurt içinde 2008 yılında kuru fasulye, nohut ve mercimek üreterek satışını yapan üreticilere destekleme primi kapsamında kilogram başına kuru fasulye için 10 Ykr, nohut için 10 Ykr ve mercimek için 10 Ykr ödenmesi kararlaştırılmıştır (www.tzob.org.tr). Bilindiği gibi, ürünlerle ilgili olarak izlenen politika ve teşvikler, destekler iç ticaret hadleri gibi kavramları doğrudan etkileyen faktörlerdir. Belirtildiği üzere, incelenen dönem açısından ele alındığında baklagil ürünlerini üreten üreticiler için özel bir destekleme ve teşvik uygulaması bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Kaynaklar Akova, Y., 2008. Pulses. Export Promotion Center of Turkey, http://www.igeme.org.tr/Assets/sip/tar/ Pulses.pdf Anonim, 2001. TUSİAD. Türkiye Ekonomisi 2001, TÜSİAD Yayınları No: TÜSİAD – T 2001-12-316, Aralık 2001, İstanbul. Anonim, 2003. DİE. Ekonomik ve Sosyal Göstergeler. http://www.die.gov.tr Anonim, 2006. “Yemeklik Tane Baklagiller Ortak Piyasa Düzeni Alt Çalışma Grubu Raporu”, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Haziran, 2006, Ankara. Anonim, 2007. Haftalık Sektörel Gelişmeler 27 Ağustos-3 Eylül 2007. Vakıfbank Hazine Başkanlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü. Boratav, K., 2007. Tarımsal Fiyatlar, İstihdam ve Köylülüğün Kaderi. Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu, www.bagimsizsosyalbilimciler.org/ Yazilar_Uye/BoratavHaz07.pdf Çolakoğlu, 1986. Türkiye’de İç Ticaret Hadleri, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ekonometri Bölümü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara. Direk, M., Bayramoğlu, Z., Paksoy, M., 2002. Konya İlinde Fasulye Üretiminde Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri. S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 16(30): 21-27. Dölekoğlu C.Ö., 2007. Baklagiller. TEAE/Bakış. (http://www.aeri.org.tr) Eraktan, G., 1988. Tarım Politikası II, A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1038, Ders Kitabı: 301, Ankara. FAO, 2008. Statistical Databases/Agriculture/ Production/Crops Primary. www.fao.org Güçlü, S., M. Bilen, 1995. “1980 Sonrası Dönemde Gelir Dağılımında Meydana Gelen Değişmeler”, Yeni Türkiye Dergisi Sayı:6, Eylül-Ekim,1995, ss 160171, İstanbul. 36 çalışmadan elde edilen sonuçlar ile birlikte yorumlanacak destekleme değerleri bulunmamaktadır. Ancak 2008 yılından itibaren baklagil ürünlerinde uygulanan prim desteği uygulamasının, bu ürünleri üreten üreticiler için olumlu bir gelişme olduğunu söylemek de mümkündür. Diğer bir anlatımla bu uygulama, üretimden vazgeçen üreticilerin yeniden baklagil üretime yönelebilmesini sağlayacaktır. Ayrıca, baklagil üretimine yönelik üretici birliklerinin kurulması ve bu birliklerin; üretimin yönlendirilmesinde, fiyat oluşumunun sağlanmasında, ürünün pazarlamasında, üretici kesimini temsil etme gibi konularda üreticilere hizmet vermesi sağlanmalıdır. Özellikle ürün borsaların kurulmasının pazarlama sorunlarının çözümünde önemli bir aşama olacağı ifade edilebilir. Gül, M., Işık, H., 2002. Dünyada ve Türkiye’deki Baklagiller Dış Ticaretindeki Gelişmeler. M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 7(1–2): 59–72. Gündüz, O., Esengün, K., 2004. Türkiye’de Yemeklik Dane Baklagiller Üretiminde Verim ve Fiyat Riski. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(1):33-42. Kıymaz, T., Saçlı,Y., 2008. Tarım ve Gıda ürünleri Fiyatlarında Yaşanan Sorunlar ve Öneriler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi, Yayın No: 2767, Ankara. Kip; E., 1981. Tarımsal Ürünlerde İç Ticaret Hadleri, Ata.Ü. Yayınları Yayın No. 580, Ziraat Fakültesi Yayınları No: 263, Araştırma Serisi No: 174, Ata.Ü. Basımevi, Erzurum. Korum, U., 1981. İstatistiğe Giriş, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 483, A.Ü. Basımevi, Ankara. Kutlu, H.R., A. Gül ve M. Görgülü, 2003. Türkiye Hayvancılığı; Hedef 2023 – Sorunlar, Çözüm Yolları ve Politika Arayışları, Adana. Mazgirt, İ., Y. Uysal, 1996. “Sektörel Fiyat Hareketleri ve İç Ticaret Hadlerinin Gelişimi”, Türkiye II. Tarım Ekonomisi Kongresi, Ayrı Basım, Adana. Ofuya, Z.M., Akhidue, V., 2005. The Role of Pulses in Human Nutrition: A Review, J. Appl. Sci. Environ., 9(3): 99-104. Ozberk, İ., Atlı, A., Özberk, F., Yücel, A., 2006. The effect of lygus bugs (Exolygus prantensis L.) on marketing price of red lentil in Anatolia, Turkey. Crop Protection, 25 (2006): 1227–1230. Sayılı, M., Düzdemir, O. Akça, H., 2008a. Economic and Technical Analysis of Dry Bean Production: The Case of Turkey. Proceedings. 43rd Croatian and 3rd International Symposium on Agriculture. Opatija. Croatia, Agricultural Economics and Rural Sociology (203- 206). M.UZUNÖZ Sayılı, M., Akça, H., Düzdemir, O., 2008b. Functional Analysis of Fertiliser Use on Chickpea (Cicer arietinum) Farms: A Case Study from Turkey. New Zealand Journal of Crop and Horticultural Science, 36(2): 131-136. Şehirali, S., Gençtan, T., Birsin, M.A., Zencirci, N., Uçkesen, B., 2000. Türkiye Tahıl ve Yemeklik Tane Baklagil Üretiminin Bugünkü ve Gelecekteki Boyutları, V. Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi, s. 431-452, Ankara. Akşin, S., Boratav, K., Tanör, B., 1997. Türkiye Tarihi 5: Bugünkü Türkiye 1980-1995, Cem Yayınevi, İstanbul. TUİK, 2001. İstatistiki Göstergeler (1923-1998), TUİK Yayınları No: 2252, ISBN 975-19-2230-5, Ankara. TUİK, 2007. İstatistiki Göstergeler (1923-2006), TUİK Yayınları No: 3114, ISSN 1300-0535, Ankara. TUİK, 2008. Türkiye İstatistik Yıllığı 2007, TUİK Yayınları No: 3144, ISSN 0082-691X, Ankara. Uzunöz, M., Akçay, Y., Esengün, K., 2004. Türkiye’de Süt Üretiminde İç Ticaret Hadleri ve Risk Analizleri. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(2):39-49. http://www.tuik.gov.tr/, Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar İndeksi, TUİK (web site) http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/, Temel Ekonomik Göstergeler, Devlet Planlama Teşkilatı (web site) http://www.ito.org.tr, Toptan Eşya Fiyat İndeksi, İstanbul Ticaret Odası (web site) http://www.tcmb. gov.tr/kurlar/, Türkiye Cumhuriyet merkez Bankası (web site). http://www.tzob.org.tr/tzob_web/genelge/2008/tzob_gene lgeler_2008_57.htm 37 Dünyada ve Türkiye’de Yumurtacı Hibritlerin Performansındaki Gelişmeler Ahmet Şekeroğlu Alper Pekin Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 60240Tokat Özet: Kanatlı üretimi son otuz yılda modern üretim metotları ve geliştirilen hibrit materyal ile sağlık koruma ve beslemedeki gelişmelerin katkısıyla hızlı bir gelişme göstermiştir. Bunun sonucunda 1950–1993 yılları arasında yumurta verimi 267’den 344 adete; yumurta ağırlığı 58.2 gramdan 65 grama; g yemle g yumurta üretimi 0.315’den 0.417’e çıkmıştır. Verim artışındaki bu gelişmelere karşın hayvan refahı ve davranışlarıyla ilgili sorunlar artmıştır. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkelerinde kafeste yumurta tavuğu yetiştiriciliği 2012 yılına kadar sonlandırılacaktır. Kafes sistemi yerine zenginleştirilmiş kafes veya alternatif üretim sistemleri gelişmektedir. Ayrıca entansif yumurta üretimi gelişmekte olan ülkelere ve Asya kıtasına kaymaktadır. Anahtar kelimeler: Yumurtacı hibrit, performans değişimi, yumurta verimi, yumurta ağırlığı, yem tüketimi Developments of Performance Change in Hybrid of Egg’s Product Abstract: Winged production has quickly growth with contribution of modern production methods, improved hybrid material and feeding progress in last thirty years. After this happen, between 1950-1993, numbers of egg production were increased from 267 to 344; egg weight, from 58.2 to 65 g and feed conversion ratio in term of egg production increase from 0.315 to 0.417 per g. Concerns about animal welfare and behavior have increased along side yield growing. Therefore, intensive egg production is extending towards developing countries and Asia Continent. Alternative production systems are progressed in developed countries. Keywords: hybrid of egg’s product, performance change, egg production, egg weight, feed consumption 1. Giriş Tavukçuluk ilk zamanlarda ailelerin yumurta ve tavuk eti ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılmaktaydı ve genellikle her aile 510 adet tavuk yetiştirmekteydi, bu sistemde tavuklar evin etrafında açık havada serbest dolaşarak, besinlerini temin etmiş ve gerektiğinde az bir ek yem de verilmiştir. Böylelikle hem aileler ihtiyacını karşılamış hem de ihtiyaç fazlası ürünler satılarak gelir sağlanmıştır (Sarıca ve Türkoğlu, 2004) . Daha sonraki dönemde nüfus artışı, şehirleşme, yerleşim alanlarının genişlemesi tavuk yumurtasına olan talebini arttırmıştır. Şehirler ve ülkeler arasında ulaşım ve depolama şartlarındaki gelişmelerle yumurta ticareti artmıştır. Tavuk yetiştiriciliğinde entegrasyona gidilmesi, hayvan sağlığı bakımından önemli olan aşı-ilaç endüstrisinin gelişmesi, yumurtaların işleme teknolojilerinin gelişmesi, verim ve kârlılığı arttırmıştır. Bunların yanı sıra 1940 yıllarında başlayan ve hızla gelişen genetik bilimi, tavukçuluğun gelişmesine çok büyük katkı yapmıştır. Bu çalışmaların sonucunda kombine ve yumurta verim yönlü standart tavuk ırklarının yerini ticari hibritler almıştır (Sarıca ve Türkoğlu, 2004). Tavuk başına yıllık yumurta verimi yaklaşık 100 yıl kadar önce 100 iken, günümüzde 300 adeti aşmış, yemden yararlanma oranı 2’ye yaklaşan yumurtacı hibritler geliştirilmiştir.Bu makalede Dünyada ve Türkiye de yumurtacı hibritlerdeki performans değişimleri incelenmiştir. 2. Dünya Tavuk Yumurta Üretiminde Ülkeler Arasındaki Değişim Dünya yumurta üretiminde sürekli bir artış olmaktadır. Dünya yumurta üretimi 1970 yılında 19 538 bin ton’dan, 2005 yılında 1970 yılına oranla %203’lük bir artış göstererek 59 233 bin ton’a ulaşmıştır (Çizelge 1). Dünya yumurta üretiminde gelişmiş ülkelerin payı azalırken, gelişmekte olan ülkelerin payı sürekli artmaktadır. Örneğin 1970 yılında, gelişmiş ülkeler toplam dünya yumurta üretiminin yaklaşık %76’nı karşılarken, 2005 yılında %29’nu karşılamaktadır. Fakat 2005 yılında gelişmekte olan ülkelerin yumurta üretimi %757.5’lik artarak dünya yumurta üretiminin %68’i karşılar duruma gelmiştir. Çizelge 1. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin 1970 ve 2005 yılları arasındaki yumurta üretimi* Dünya Artış Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Gelişmekte Olan Yıl (bin ton) (%) (bin ton) Ülkeler (bin ton) Ülkelerin Payı (%) 1970 19 538 14 866 4 672 23.9 1975 22 232 14 16 204 6 028 27.1 1980 26 215 34 17 950 8 265 31.5 1985 30 764 57 18 667 12 097 39.3 1990 35 232 80 18 977 16 255 46.1 1995 42 857 119 17 490 25 367 59.2 2000 51 690 265 18 263 33 427 64.7 2005 59 233 203 19 170 40 063 67.6 Artış (%) 203 29.0 757.5 * Verrier, 2004;Windhorst, 2006, Mutaf, 2007 Dünya yumurta üretimi 1970-2005 yılları arasında kıtalara göre değişim göstermiştir (Çizelge 2). Örneğin 1970 yılında dünya yumurta üretiminin %30.9’unu Avrupa, %25.3’ü Kuzey Amerika karşılarken, 2005 Türkiye (ton) 95 700 129 835 206 739 291 880 384 930 550 000 810 000 830 000 767.29 yıllarında bu ülkelerin payları sırasıyla %16.9 ve %5.1’e gerilemiştir. Fakat Dünya yumurta üretiminde Asya kıtasının payı, 1970 yılında %23.7 iken, 2005 yılında %60.4’e yükselmiştir. Çizelge 2. Kıtalara göre dünya tavuk yumurtası üretimi (%) (1970-2005)* KITA 1970 1990 2005 Afrika 3.0 4.4 3.7 Asya 23.7 39.2 60.4 Avrupa 30.9 20.1 16.9 Sovyetler Birliği 11.5 13.0 13.6 Kuzey Amerika 25.3 16.4 5.1 Güney Amerika 4.3 6.3 5.1 Okyanus 1.2 0.7 0.4 Dünya 100.0 100.0 100.0 * Windhorst, 2006 Dünya yumurta üretiminde, 1970-2005 yılları arasında önemli yere sahip olan ülkeler ve bu ülkelerin paylarında büyük değişikler olmuştur (Çizelge 3). Dünya yumurta üretiminde, 1970 yılında ilk on ülkeden bir olan Sovyetler Birliği (%11.5), Almanya (%5.9), Birleşik Krallık (%4.6) ve İtalya (%3.1) gibi ülkeler, 2005 yılında yerlerini Meksika (%3.2), Hindistan (%4.2), Endonezya (%1.5) ve Türkiye’ye (%1.4) bırakmışlardır. Türkiye’de 1970-2005 yılları arasında tavuk yumurtası üretiminde %767.29’luk bir artışla 830.000 ton’a ulaşmıştır (Çizelge 1). Çinde yumurta tavukçuluğunun çok hızlı gelişmesi sonucunda (Çizelge 3) yumurta üretimi çok hızlı artış göstermiş ve sonuçta dünya yumurta üretiminin %41.1’i karşılar duruma gelmiştir. 1970 yılında Dünya yumurta üretimini %70.5’ni karşılayan on ülke, 2005 yılında %72.4’nü karşılar duruma gelmiştir. Dünya yumurta ihracatı 1970-2004 yılları arasında 403 618 ton’dan 1 038 442 ton’a çıkmıştır. Dünya yumurta ihracatının yaklaşık %81-83’ünü on ülke karşılamaktadır (Çizelge 4). Yumurta ihrac eden ülkeler ve bu ülkelerin ihracattaki payları 1970- 2004 yılları arasında değişmiştir. Daha önce (1970 yılı) önemli yumurta ihraç eden Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya, Finlandiya ve Lübnan gibi ülkeler, 2004 yılında yerlerini İspanya, ABD, Malezya, Hindistan, Fransa ve Belarus’a bırakmışlardır. Dünyada yumurta ithalatı 1970-2004 yıları arasında 397 615 ton’dan 998 109 ton’a çıkmıştır. Dünya ithalatının yaklaşık %73’ü on ülke yapmaktadır. Yumurta ithal eden ülkelerin bazılarının aynı zamanda yumurta ihraç eden ülkeler arasında bulunmaktadır (Çizelge 5). Çizelge 3. Tavukçuluğu gelişmiş ülkelerdeki tavuk yumurtası üretimi (1970 ve 2005)* 1970 Yılı Üretimi 2005 Yılı Üretimi ÜLKELER % ÜLKELER (bin ton) (bin ton) ABD 4 053 20.7 ABD 5 330 SSCB 2 248 11.5 Rusya 2 054 Japonya 1 766 9.0 Japonya 2 465 Çin 1 533 7.8 Çin 24 348 Almanya 1 162 5.9 Hindistan 2 492 Birleşik Krallık 892 4.6 Meksika 1 906 Fransa 658 3.4 Fransa 1 045 İtalya 607 3.1 Brezilya 1 560 İspanya 464 2.4 Endonezya 876 Polonya 389 2.0 Türkiye 830 Ülkeler toplamı 13 722 70.5 Ülkeler toplamı 42 906 Dünya toplamı 19 538 100.0 Dünya toplamı 59 233 * Windhorst, 2006 % 9.0 3.5 4.2 41.1 4.2 3.2 1.8 2.6 1.5 1.4 72.4 100.0 Çizelge 4. En fazla yumurta ihraç eden ülkeler (1970 - 2004)* ÜLKELER 1970 Yılı İhracatı (ton) % ÜLKELER Belçika 88 088 21.8 Belçika Hollanda 79 682 19.7 Hollanda Çin 33 532 8.3 Çin Bulgaristan 27 514 6.8 İspanya Macaristan 22 828 5.7 ABD Polonya 22 391 5.5 Belarus Romanya 17 333 4.3 Malezya Finlandiya 16 793 4.2 Hindistan Lübnan 14 604 3.6 Fransa Almanya 11 178 2.8 Almanya Ülkeler toplamı 339 942 82.7 Ülkeler toplamı Türkiye Dünya 403 618 100.0 Dünya * Windhorst, 2006; Çakı, 2007 2004 Yılı İhracatı (ton) 77 993 265 288 86 534 103 257 72 018 31 196 54 596 48 582 39 241 63 044 841 749 10 737 1 038 442 % 7.5 25.5 8.3 9.9 6.9 3.0 5.3 4.7 3.8 6.1 81.0 1.03 100.0 Çizelge 5. En çok yumurta ithal eden ülkeler (1970 - 2004)* ÜLKELER 1970 Yılı İthalatı (ton) % ÜLKELER Almanya 126 823 31.9 Almanya Hong Kong 44 610 11.2 Çin SSCB 33 461 8.4 Kanada Fransa 24 800 6.2 Fransa İsviçre 24 301 6.1 İsviçre Avusturya 18 937 4.8 Belçika ABD 13 814 3.5 Singapur Hollanda 13 243 3.3 Hollanda Birleşik Krallık 11 342 2.9 Birleşik Krallık İtalya 10 014 2.5 Danimarka Ülkeler toplamı 321 345 80.8 Ülkeler toplamı Dünya 397 615 100.0 Dünya * Windhorst, 2006 2004 Yılı İthalatı (ton) 251 293 91 619 52 233 71 002 27 084 47 387 47 044 79 583 37 277 23 587 728 109 998 123 % 25.2 9.2 5.2 7.1 2.7 4.7 4.7 8.0 3.7 2.4 72.9 100.0 3. Dünyada Ticari Yumurtacı Hibritlerin Performanslarındaki Değişim Yumurta tavuklarının yumurta verimi, yumurta ağırlığı ve kalitesini artırmak, yem tüketimi ve ölüm oranını azaltarak karlılığı yükseltmek için yoğun çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar bir çok ülkede yürütülmesine karşın, Lohmann, ISA, HPB ve ARBOR/ROSS gibi ıslah firmalar, dünya yumurtacı hibrit üretiminin büyük bir kısmını gerçekleştirmektedir (Çizelge 6). Lohmann ıslah işletmesi dünya beyaz yumurtacı hibritlerin %45’ini, ISA şirketi ise dünya kahverengi yumurtacıların %60’ı karşılamaktadır. Çizelge 6. Yumurtacı hibrit üreten ıslah işletmelerinin pazar payları (%)* Beyaz Islah Kahverengi Beyaz Yumurtacılar Yumurtacıların İşletmesi Yumurtacılar Pazar Payı (%) LSL, Brown, Lohmann Silver, Sandy 45 Tradition Isa White, Bobcock, Isa White, Bobcock, ISA 30 Shaver Shaver Hisex, Bavans, Hisex, Bavans, HPB 20 Dekalb Dekalb Arbor/Ross Ross * Verier, 2004; Anonim, 2008a; Anonim, 2008b Ticari yumurtacı hibrit piyasasındaki rekabetten dolayı yumurtacı hibritlerin verimleri sürekli artmaktadır. Örneğin yumurtacı hibritlerin yumurta verimi 1954 yılında 161 adet/yıl, 1990 yılında 251 adet/yıl Kahverengi Yumurtacıların Pazar Payı (%) 15 60 15 5 iken (Çizelge 7), günümüzde ise yumurtacı hibritlerin yumurta verimleri 300 adeti geçmiştir (Presinger ve Flock, 2000; Anonim, 2008a; Anonim 2008b). Çizelge 7. İngiltere’de tavukların ortalama yumurta verimleri* Yıl Yumurta verimi (adet) 1954 161 1961 185 1968 208 1971 224 1972 233 1975 236 1978 247 1990 251 2008 305** * Erensayın, 1992; Anonim, 2008a ** Kahverengi ve beyaz Lohmann yumurtacı hibritlerin 72 haftalık ortalama verimleri Tavukların performanslarındaki değişim rasgele örnekleme test sonuçlarından da görülebilir. Nitekim Çizelge 8’de görüldüğü gibi; Almanyada yapılan bir çalışmada, on yılık süre içerisinde beyaz ve kahverengi yumurtacılarda ölüm oranının sırasıyla %0.6 ve %3.2 oranında azaldığı, yumurta veriminin 14 ve 11 adet, yumurta ağırlığının 2.5 g ve 1.11 gr arttığı, günlük yem tüketiminin 2 ve 8 g azaldığı, yem değerlendirme oranlarının 0.24 ve 0.28 iyileştiği, canlı ağırlığın ise 10 ve 280 g azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca Çizelge 9’da görüldüğü gibi 1980- 1997 yılları arasında Lohmann LSL yumurtacı hibritlerle Almanyada yapılan bir başka çalışmada ise, her bir yumurtacı tavuğun 72 hafta kümülatif yumurta ağırlığında 2.23 kg artış, canlı ağırlıkta 140 g azalma ve yemden yararlanma oranında 0.36’lık bir iyileşme sağlanmıştır. Anderson (1996), 1950, 1958, 1972 ve 1993 yıllarında elde edilmiş kontrol hatlarından CS5, CS7, CS10 ve ticari yumurtacı Leghorn soylarının (CCS) 40 yıllık performans değişimini karşılaştırmak için yaptıkları çalışmada 82. haftalık verim dönemi sonunda yumurta veriminde 77 adet, yumurta ağırlığında 6.8 g, yemden yararlanmada 0.8’lik bir ilerleme sağlanmıştır (Çizelge 10). Çizelge 8. Bazı beyaz ve kahverengi yumurtacı hatların rastgele örnekleme testlerine göre performans değişimi (1984/85 – 1994/95)* Ölüm Yumurta Yumurta Kümülatif Yem Yem Vücut GENOTİP Oranı Verimi (adet, ağırlığı yumurta ağırlığı tüketimi değerlendirme ağırlığı (%) tav-küm) (g/adet) (kg, tav-küm) (g/gün/tav) oranı (kg/kg) (g) Beyaz Yumurtacı Hatlar Lohmann 3.8 304 63.1 19.19 120 2.29 1896 Hisex 5.2 298 62.3 18.60 118 2.31 1839 Dekalb 3.7 299 61.3 18.29 115 2.30 1879 Shaver 3.8 294 62.6 18.42 118 2.34 1944 Babcock 3.8 290 61.4 17.81 113 2.32 1853 Ortalama 4.0 299 62.5 18.69 117 2.30 1882 Değişim/10 yıl +0.6 +14 +2.5 +1.70 -2 -0.24 -10 Kahverengi Yumurtacı Hatlar ISA 5.4 296 65.2 19.33 121 2.30 2180 Lohmannn 5.6 296 65.4 19.33 121 2.30 2217 Hısex 5.1 291 65.6 19.11 123 2.35 2281 Tetra 4.9 292 65.1 19.03 124 2.38 2272 Dekalb 5.1 290 64.1 18.59 124 2.44 2292 Ortalama 5.2 295 65.0 19.17 122 2.33 2219 Değişim/10 yıl +3.2 +11 +1.2 +1.11 -8 -0.28 -280 * Presinger ve Flock, 2000 Çizelge 9. Lohmann LSL yumurtacı hibritlerin performansları (1980-1997)* Kümülatif Yumurta Ağırlığı Vücut Ağırlığı Yem Değerlendirme Yıl (kg/tavuk 72.hafta tav-kümes) (kg) Oranı (kg/kg) 1980-1983 17.70 1.94 2.46 1983-1985 18.50 1.87 2.39 1986-1988 18.67 1.83 2.35 1989-1991 18.80 1.88 2.32 1992-1994 19.77 1.96 2.25 1995-1997 19.93 1.80 2.10 Değişim 2.23 -0.140 -0.36 * Presinger ve Flock, 2000 Çizelge 10. Farklı yıllarda elde edilen ticari bazı yumurtacıların performans ve yumurta kalitesindeki değişimler* 1950 (CS5) 1958 (CS7) 1972 (CS10) 1993 (CCS) Değişim Yumurta Ağırlığı (g) 58.7 59.81 62.91 63.88 6.8 Yumurta Verimi (adet) 267 284 307 344 77 Yem Dönüşüm Oranı (kg/kg) 3.2 3.0 2.7 2.4 -0.8 Ölüm Oranı (%) 16.0 12.0 11.7 17.1 1.1 Şekil İndeksi (%) 71.54 72.48 73.59 74.76 3.22 Haugh Birimi 67.70 67.32 70.19 72.66 4.96 Sarı Ağırlığı (g) 17.96 18.19 18.34 18.24 0.28 Ak Ağırlığı (g) 35.34 36.18 38.94 39.80 4.46 Kabuk Ağırlığı (g) 5.28 5.40 5.63 5.84 0.56 Kabuk (%) 9.03 9.06 8.97 9.16 0.13 Sarı (%) 30.64 30.40 29.16 28.54 -2.1 Ak (%) 60.33 60.52 61.86 62.29 1.96 Yumurta Özgül Ağırlığı (g/cm3) 1.082 1.081 1.080 1.080 -0.002 pH 9.12 9.14 9.14 9.10 -0.02 * Anderson, 1996; Tharrington ve ark., 1999 Yumurta ağırlığındaki artışa paralel olarak yumurta sarısı, yumurta akı ve kabuk ağırlıklarında da sırasıyla 0.28, 4.46 ve 0.56 g artış olmuştur. Tavukçuluktaki bu gelişmeler yıllardır uygulanan yumurta verimini ve ağırlığını artırmak için uygulanan ıslah çalışmaları sonucunda sağlanmıştır. Fakat oransal olarak baktığımızda 1950-1992 yılları arasındaki yumurtacıların yumurta sarı ağırlığında %2.1 azalma olurken, yüzde olarak yumurta ak ve kabuk ağırlığında sırayla %0.13 ve %1.96 artış olmuştur. Ayrıca yumurta uzun yumurta şeklinden ideal olan yumurta şekline gelmiştir. Günümüzde yetiştirilen beyaz ve kahverengi yumurtacı hibritlerin performansları incelendiğinde 80 haftalık yumurta verimi 354 ve 348 adet, yumurta ağırlığı 61.6 ve 63.1 g, kümülatif yumurta ağırlığı 21.6 kg ve 21.9 kg, yem değerlendirme oranı 2.18 ve 2.23 kg/kg , canlı ağırlık 1 727 g ve 2 045 g arasında değişmektedir (Çizelge 11) (Anonim, 2008a; Anonim, 2008b). Çizelge 11. Günümüzde yetiştirilen yumurtacı hibritlerin performansları* %50 Yumurta Toplam Yumurta Yem Yem Vücut Verim Verimi Yumurta Ağırlığı Tüketimi Değerlendirme Ağırlığı Yaşı (adet, tavAğırlığı (g/adet) (g/gün/tav) Oranı (kg/kg) (g) (gün) küm) (kg/tav-küm) Beyaz Yumurtacı Hatlar Lohmann LSL** 147 310 62.5 19.5 110 2.1 1800 Lohmann Sandy** 145 305 63.0 19.2 115 2.1 1850 ISA White*** 141 352 61.8 21.8 110 2.6 1750 Babcock White*** 145 351 61.5 21.6 107 2.14 1685 Shaver White*** 147 355 60.9 21.3 105 2.07 1660 Hisex White*** 145 355 61.4 21.8 108 2.12 1690 Dekalb White*** 144 354 61.8 21.9 108 2.12 1700 Bavans White*** 140 358 60.4 21.6 108 2.13 1680 308** 19.4** ORTALAMA 144 61.6 109 2.18 1727 354*** 21.7*** Kahverengi Yumurtacı Hatlar Lohmann Brown** 145 310 64.0 20.5 115 2.15 2000 Lohmann Tradition** 145 300 64.0 20.4 120 2.15 2000 Lohmann Silver** 145 300 61.8 18.5 120 2.20 2200 ISA Brown*** 143 351 63.1 22.1 111 2.14 2000 Babcock Brown*** 142 349 62.8 21.9 114 2.23 2000 Shaver Brown*** 145 349 63.2 22.1 114 2.22 2000 Hisex Brown*** 143 352 62.5 22.0 112 2.17 2000 Bovans Brown*** 144 350 63.8 22.4 115 2.21 2000 Dekalp Brown*** 143 351 62.7 22.0 113 2.20 2000 Shaver Black*** 147 340 62.8 21.3 120 2.41 2140 Bovans Black*** 146 342 62.5 21.4 123 2.45 2150 303** 19.8** ORTALAMA 144 63.1 116 2.23 2045 348*** 21.9*** * Anonim, 2008a; Anonim, 2008b ** 72. haftalık verim; *** 80. haftalık verim; Türkiye de yumurtacı ırkların performans verimlerini belirleme ve yumurtacı hibrit soyları geliştirme çalışmalarının geçmişi eskidir. Bu çalışmalar sonucunda dış kaynaklı yumurtacı hibritlerle rekabet edebilecek ATAK-S, ATAK ve ATABEY gibi yumurtacı hibritler geliştirilmiştir. Türkiye’de yumurtacı hibritlerle yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar Çizelge 12a ve 12b’de verilmiştir. Çizelge 12b incelendiğinde Türkiye’de 19972006 yılları arasındaki yumurtacı hibritlerin cinsi olgunluk yaşlarının ortalama 41- 47 gün azaldığı, bu özellik bakımından dünyada yaygın olarak kullanılan yumurtacı (Çizelge 11) hibritlerle aynı seviyeye gelmiştir. Ayrıca yumurta veriminde de bu dönem içinde 63-74 adet arttığı görülmesine karşın yumurta ağırlığında 1-9 g azalma görülmektedir. Yine 1997-2006 yılları arasında ATAK-S ve ATAK yumurtacıların canlı ağırlıklarında artış, ATABEY yumurtacılarda ise bir azalış olmuştur. Yerli yumurtacıların yumurta verimi ve ağırlığı dış kaynaklı ticari yumurtacılarla aynı seviyede iken, canlı ağırlıkları daha yüksek görülmektedir. Kısaca yumurta verimi ile yumurta ağırlığı arasında ters bir ilişki olmasından dolayı yumurta verimi artarken yumurta ağırlığı azalmıştır. Bu aşamadan sonra yerli yumurtacıların yumurta ağırlığını artıracak ve canlı ağırlığını azaltacak ıslah çalışmalarına önem verilmelidir. Çizelge 12a. Türkiye’de yumurtacı hibritlerle yapılan çalışma sonuçları Yumurta verimi Cinsi Olgunluk (adet) Yaşı (gün) L 158.4 189.6 1960-19611 RIR 131.4 211.5 NH 155.6 207.3 L 190 1962-19731 LxNH 181 BY*** 230-245 175-180 KY*** 215-222 180-185 1974-19801 TYYH*** 225 176 YYH*** 259 175 Saylam, 1988** KY 134-163 154-167 Sarıca ve Testik, 1988** BY 147-156 169-184 KY 235-248 Düzgüneş, 1985*** BY 241-254 Uysal ve Boğa, 1990** BY 124 153 KY 228-238 162-169 Akın ve Büyükbebeci, 1991*** BY 242-263 160-163 KY 189 154 Şekeroğlu, 2002** BY 169 164 Yumurta Ağırlığı (g) 46.8* 53.5* 52.9* 47* 47* 59.1-60.0 59.5-61.0 52-60 58-59 59-62 59-62 56 63-66 60-61 63 60 1 : Kadıoğlu,1981, L: Leghorn, RIR: Rhodo Island Red, NH: New-Hampshire, BY: Beyaz yumurtacı, KY: Kahverengi yumurtacı, TYYH: Türkiye’de yerli yumurtacı hibrit, YYH: Yabancı yumurtacı hibrit, *:İlk on gün yum. ağırlığı, **: 52 hafta yumurta , ***: 72 hafta yumurta Çizelge 12b. Türkiye’de yumurtacı hibritlerle yapılan çalışma sonuçları* Cinsi Olgunluk 72. Hafta Toplam Ortalama Yumurta Genotip Yıl Yaşı (gün) Yumurta Verimi (adet) Ağırlığı (g) 1997 187 243 67 ATAK-S 2006 143 312 63 (Siyah) Değişim -44 69 -4 1997 193 240 69 ATAK 2006 146 303 60 (Kahverengi) Değişim -47 63 -9 1997 187 234 61 ATABEY 2006 146 308 60 (Beyaz) Değişim -41 74 -1 * Mızrak ve ark., 2007 Sonuç olarak genetik çalışmalar sonucunda, yumurtacı hibritlerin yumurta verimleri 300 adeti geçmiş, yumurta ağırlığı 63 g’ı, yem değerlendirme oranı 2’ye, yumurta şekil indeksi ise ideal olan 74’e yaklaşmıştır. Yumurta üretiminde kıtalar arasında değişim 80. Hafta Canlı Ağırlık (g) 2246 2430 184 2149 2170 21 1927 1800 -127 sonucu, Asya kıtası dünya yumurta üretiminin yaklaşık %60’nı karşılar duruma gelmiştir. Ayrıca yumurta üretiminde gelişmekte olan ülkelerin payıda artmaktadır. Türkiyede ise yumurta tavukçuluğu gelişmiş durumumdadır ve yerli yumurtacı hibritlerin perfrmansları yabancı yumurtacıların performanslarına yakındır. Bu nedenle Türkiyede yerli yumurtacı hibritlerin kullanımının özendirilmesi ülke tavukçuluğunun geliştirilmesi açısından yerinde olacaktır. Kaynaklar Anderson, K.E.1996. Comparison of the Ottawa Historical Egg Strains with a Current Commerical Strain. Proc. Natl. Breeder’s Roundtable, St Louis, Mo, may 2-3. p. 123-149. Anonim, 2008a. Lohmannn TIERZUCHT. Performance data. Httr://www.ltz.de (15 Mart 2008). Anonim, 2008b. Layer Breeding, www.hendrixgenetics.com and www.aviagen.com Erişim :(15 Mart 2008). Akın, U., Büyükbebeci, İ. 1991. Ülkesel Tavukçuluk Projesi Sonuç Raporları, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Ankara. Çakı, Ş. 2007. Tavukçuluk sektörünün türk ekonomisindeki yeri ve durumu. Ege Akademik Bakış, 7 :153-189. Düzgüneş, O.1985. Memleketimizde Hibrit Ebeveyn Soyları Geliştirme Çalışmaları, Ulusal Tavukçuluk Sempozyumu 85, 9-10 Mayıs 1985, Çukurova Üniversitesi Büyük Anfisi, Adana, s. 66-73. Erensayın, C. 1992. Bilimsel-Teknik-Pratik Tavukçuluk, Cilt II. , Ankara Kadıoğlu, B. 1981. Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünde Geçmiş Yıllarda Yapılmış Olan Araştırma Çalışmaları ve Bunların Alınmış Sonuç Özetleri. Seminer, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü, Ankara. Mızrak, C., Göğer, H., Boğa, A.G., Durmuş, İ. 2007. Türkiye’de Yumurtacı Damızlık ve Hibrit Üretim Çalışmaları. Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum Sürecinde Türkiye Tavukçuluğu Sempozyumu, 15 Kasım 2007, İzmir, Bildiriler Kitabı, s. 143-152. Mutaf, S.2007. Türkiye Tavukçuluğu ve Ulusal Islah Stratejileri. Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum Sürecinde Türkiye Tavukçuluğu Sempozyumu, 15 Kasım 2007, İzmir, Bildiriler Kitabı, s.131-142. Preisinger, R., Flock, D.K. 2000. Genetic Changes In Layer Breeding: Historical Trends and Future Prospects. In the Challenge of Genetic Change in Animal Production (eds. W G Hill, S C Bishop, B McGuirk, J C McKay, G Simm& A J Webb). British Society of Animal Science, Edinburgh. Occasional publication no. 27, pp-20-28. Sarıca, M., Testik, A., 1988. Beyaz Yumurtacı Yerli Otoseks Hibritlerin Elde Edilmesinde Ikili ve Dörtlü Melezleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması. Teknik Tavukçuluk Dergisi, 62:8-16. Sarıca, M., Türkoğlu, M. 2004. Tavukçuluktaki Gelişmeler ve Türkiye Tavukçuluğu . Ed. M. Türkoğlu ve M. Sarıca, Tavukçuluk Bilimi, Yetiştirme ve Hastalıkları. Bey Ofset Matbaacılık, Ankara, s. 1-32. Saylam, S.K. 1988. Kahverengi Yumurtacı Yerli Otoseks Hibritlerin Elde edilmesinde Kullanılan İkili ve Dörtlü Melezleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması. Teknik Tavukçuluk Dergisi, 60:19-28. Şekeroğlu, A., Sarıca, M. 2002. Serbest Yetiştirme (FreeRange) Sisteminin Beyaz ve Kahverengi Yumurtacı Genotiplerin Yumurta Verim ve Kalitesine Etkisi, Gaziosmanpaşa Üni. Fen Bil. Enst. Zootekni Anabilim Dalı, Doktora Tezi (Basılmamış). Tharrington, J.B., Curtis, P.A., Jones, F.T., Anderson, K.E. 1999. Comparison of Physical Quality and Composition of Eggs From Historic Strains of Single Comb White Leghorn Chickens. Poultry Science, 78: 591-594. Uysal, A., Boğa, A.G. 1990. Yeni Hibrit Ebeveynlerinin Elde Edilmesi Ön Çalışması.Teknik Tavukçuluk Dergisi, 69:3-9. Verrier, E. 2004. Domestication and Development of Genetic Resources Selection- The Examle of Chicken Introduction to Animal Breeding. Hanoi, december.www.agroraristech.fr.sus/genereluvf/AG/ hanoi/case%20study%20l.pdf. Windhorst, H.W. 2006. Changes in Poultry Production and Trade Worldwide. World’s Poultry Science, 62:585-602. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 47-51 Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü ve Büyüme Özelliklerinin Sivas Şartlarında Belirlenmesi* Yusuf Ziya Oğrak 1 Ahmet Altınel 2 1- Cumhuriyet Üniversitesi, Kangal Köpeği Araştırma ve Yetiştirme Merkezi, 58140 Sivas 2- İstanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Zootekni Anabilim Dalı, 34320 Avcılar, İstanbul Özet: Çalışmada, Sivas ilindeki özel bir işletmede bulunan Afrika Karası devekuşlarından alınan yumurtalardan elde edilen 55 adet civcive ait Haziran-Eylül ayları arasındaki ilk üç aylık dönemi kapsayan yaşama gücü ve büyüme özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Civcivlerin ilk üç aylık dönemlerine ait yaşama gücü değeri %76.36 olarak bulurken; aynı dönem boyunca 0, 15, 30 60 ve 90. günler için ortalama canlı ağırlıkları sırasıyla, 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg olarak elde edilmiştir. Bu araştırma ile devekuşlarının önemli verim özelliklerinden en kritik yetiştirme dönemi kabul edilen civcivlerdeki ilk üç aylık döneme ait büyüme ve yaşama gücüne ait verim özellikleri Sivas koşullarında incelenmiş ve elde edilen sonuçların literatürden farklı olmadığı görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Devekuşu, yaşama gücü, büyüme özellikleri Investigations on the Chick Growth and Chick Survival Rate of African Black Ostrich in Sivas Conditions Abstract: This study was carried out to determine the chick growth and chick survival rate of African Black ostriches. In the study, 55 ostrich chicks were used obtained from private ostrich farm in Sivas between July and September. The survival rate of chicks at three months of age was 76.36%. The average 0, 15, 30, 60 and 90th day live weights of chicks were 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 and 24.82 kg, respectively. In this study, growth and survival results in the first three months which is regarded as the most critical rearing period of ostrich chicks were investigated in the environmental conditions of Sivas. The results were in accordance with the references. Key words: Ostrich, chick survival rate, chick growth 1. Giriş Rhea, Cassowarie, Emu ve Kiwi gibi türlerin yer aldığı koşucu kuşlar olarak da adlandırılan modern Ratitler’in en büyüğü olan devekuşları, platal yapıya sahip ‘palaegnathous’ diye adlandırılan uçamayan kuşlardır (Cooper, 1999). Devekuşu (Struthio camelus) türünün, altı ırk veya alt türü (Subsp.) vardır. Bunlardan birinin soyu tükenmiş, biri de kalan diğer dört alt türe karışmıştır (Ullrey and Allen, 1996). Afrika Karası olarak adlandırılan, daha küçük ve kompakt vücuda sahip, mükemmel tüy kalitesi ile yaygın bir şekilde ticari amaçlı olarak yetiştirilen Struthio camelus var. domesticus, Kuzey Afrika ırkı Struthio camelus camelus ve Güney Afrika ırkı Struthio camelus australis arasındaki melezleme sonucu ortaya çıkmıştır (KreibichSommer,1995; Horbaňczuk ve ark., 1998). Dünyada ilk olarak 1863 yılında Güney Afrika’da kurulan devekuşu yetiştiriciliği, 1914 yılına kadar altın gibi değerli olan tüyleri için, daha sonra II. Dünya Savaşı bitimi yıllarına kadar * Birinci yazarın doktora tezinden alınmıştır derisi için yapılmıştır (Ciliers ve ark., 1998). 1990 yılından itibaren ABD, Avustralya ve İsrail’i takiben devekuşu yetiştiriciliği Avrupa’da da başlamıştır (Paleari et al., 1998). Yine de günümüzde Güney Afrika 350 çiftlikte yaklaşık 200 bin devekuşu ile bu sektörün çok iyi yapılandığı bir ülkedir (Gobbel, 1994). Devekuşları bir çift caecum (körbağırsak) ve iyi gelişmiş colon (kalınbağırsak) sayesinde geniş fermentasyona sahip olduklarından selülozu etkin biçimde sindirebilirler. Enerji gereksinimlerinin %50’den fazlasını ham-selülozdan sağlamak üzere, selülozu %38, hemiselülozu ise %66 oranında değerlendire-bilirler (Swart ve ark., 1993). Ayrıca verimli yaşam süresi uzun, koyun ve sığıra göre üreme gücü ile yemden yararlanma yeteneği yüksek hayvanlardır (İşgüzar, 1999; Sarıca ve ark, 2003). Devekuşu endüstrisinin gelişebilmesi için özellikle kuluçka, civcivlerin ilk üç aylık yaşam dönemi ve hastalıklar üzerinde önemle Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü ve Büyüme Özelliklerinin Sivas Şartlarında Belirlenmesi durulmalıdır (Şahan, 2001). Ölüm oranının en yüksek olduğu bu dönemde hayvanlar, strese, aşırı sıcaklık değişmelerine ve hastalıklara duyarlıdırlar (Samson, 1997; İşgüzar, 1999). Erişkin devekuşları birçok hastalığa karşı oldukça dirençli iken, devekuşu yetiştiriciliğin-de en önemli dönem olan civcivlerin yumurta-dan çıktıktan sonraki ilk üç aylık periyotta, civciv ölümlerinin birinci nedeni olarak yetersiz beslenme, diğer sebepler olarak da aşırı kalabalık yetiştirme, aşırı sıcak, yetersiz havalandırmanın getirdiği hastalıklar ve beslenme stresi gösterilebilir (Shivaprasad, 1993). Bir diğer problem olarak da 2-26 haftalık civcivlerde, rasyondaki kalsiyum ve fosfor eksikliğine bağlı gelişebilen bacak bozuklukları ki bunların başında tibiotarsal bölgede görülen dönmeler sayılabilir (Cooper, 2000). En iyi şartlardaki üreticiler, % 90’ın üzerinde bir yumurta döllülük oranı, % 90’ın üzerinde çıkım gücü ve % 90’ın üzerinde yaşama gücü elde edebilirken, civciv yetiştirme bölümündeki yüksek nem ve amonyağın sebep olduğu hastalıklar % 60-100 arasında bir mortaliteye sebep olabilir (Cooper, 2000). Kuluçkadan çıkan devekuşu civcivlerinin ağırlığı, yumurta ağırlığına bağlıdır ve ilk bir haftalık süreçte bu ağırlığın % 20’sini kaybeden civcivler 3 aylık yaşta 30-40 kg canlı ağırlığa ulaşırlar. Civcivlerde büyüme hızı rasyonun özellikle protein içeriği, kuluçka çıkış mevsimi, sosyal gruplandırma ve hastalıklara göre değişirken, genelde ilkbahar çıkışlı civcivlerde büyüme hızı en yüksektir (Petek, 2003). Sivas, 1285m rakıma sahip, yıllık ortalama sıcaklığın 8.7 °C, yıllık yağış ortalamasının 417 mm olduğu, yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve kar yağışlı olduğu bir ildir (Akbulut ve Oğrak, 2005). Devekuşlarında, üretimdeki en kritik devre olarak kabul edilen ilk üç aylık dönemdeki civcivlerin, yaşama gücü ve büyüme özellikleri gibi bazı verim özelliklerinin belirlenmesini hedefleyen bu çalışma ile ülkemiz için yeni sayılabilecek devekuşu yetiştiriciliği konusundaki bilgi açığına katkı sağlanması amaçlanmaktadır. 48 2. Materyal ve Metot Araştırmanın materyalini, Sivas ve Kayseri illerindeki özel devekuşu işletmelerinde, iki dişi bir erkekten oluşan üçlü gruplar (trio) şeklinde yetiştirilen, 2-5 yaşlı 10 dişi ve 5 erkek Afrika Karası (African Black) devekuşlarından NisanMayıs 2003 dönemimde elde edilen yumurtalardan çıkan, cinsiyet ayrımı yapılmamış, 55 adet devekuşu civcivi oluşturmaktadır. Devekuşu civcivlerinin çıkımdan sonra göbek kordonu dezenfeksiyon işlemi için sprey tarzındaki dezenfektanlar kullanılmış, ilk tartımları ile birlikte hem boyun hem de ayaklarına takılan ve hayvanın gelişmesiyle beraber genişletilen plastik numaralar ile tanımlamaları yapılmıştır. Civcivler, gündüzleri kendileri için ayrılan açık bölmede, geceleri ise ahırdan bozma kapalı ortamda bakılmış ve üç aylık dönem boyunca özel devekuşu başlangıç yemi ve kıyılmış yonca ile beslenmişlerdir. Granül formunda, %22 protein, %5 ham selüloz ve 2900 kcal/kg ME içeren yem ve su civcivlere adlibitum olarak verilmiştir. Civcivlerin kapalı olarak tutulduğu alanın zemini talaş üzerine çuval ve kalın lastik paspaslar kullanılarak kaplanmış, 15-20 adetlik civcivler tahta çevirmelerden oluşan küçük bölmelerde tutulurken, özellikle geceleri infrared ısıtıcılarla ısıtma işlemi uygulanmıştır. Yetiştirme periyodunca civcivlere ait ölümler, ilk bir hafta, ilk on beş gün, ilk ay, ilk iki ay ve ilk üç aylık dönem için kayıt edilmiş; üç ay sonundaki civciv sayısının başlangıçtaki civciv sayısına oranlanmasıyla ilk üç aylık yaşama gücü değeri hesaplanmıştır. Devekuşu civcivlerinin ilk üç aylık gelişmelerinin ölçülmesi amacıyla, çıkımın ardından çıkım makinesinde bir süre daha bekletilerek kurutulduktan sonraki elde edilen kuru civciv ağırlığını takiben 15, 30, 60 ve 90 günlük canlı ağılıkları sabah yemlemesi yapılmadan önce tartılmak suretiyle kayıt edilmiştir. Araştırmada, civcivlerde büyüme değerlerinin çok yönlü varyans analizi ile değerlendirilmesinde Tukey HSD ve Bonferroni testleri, civcivlerde yaşama gücü değerleri arasındaki farkların kontrolünde khi-kare testi kullanılmıştır (Ozdamar, 2001). İstatistiksel Y.Z.OĞRAK, A.ALTINEL hesaplamalarda, Windows Xp altında çalışan SPSS 10.0 paket programından yararlanılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma Araştırmada kullanılan civcivler, elde edildikleri yumurtaların büyüklüğüne göre küçük (≤ 1450 gr), orta (> 1450 ve ≤ 1650 gr) ve büyük (> 1650 gr) boy yumurtalar olarak üç grup altında değerlendirilmişlerdir. Çalışmada ilk üç aylık dönem için gözlemlenen 55 adet civcive ait ölümler ve yaşama gücü değerleri yumurta büyüklüğüne göre Çizelge 1’de verilmiştir. Buna göre küçük, orta ve büyük boy yumurtalardan elde edilen civcivlere ait ilk üç aylık yaşama gücü değerleri aynı sırayla %71.43, %77.14 ve %83.33 olurken farklar istatistikî açıdan önemsiz bulunmuştur (P>0.05). İlk üç aylık dönemde görülen 13 adet civciv ölümünün civciv yaşına göre dağılımı da Şekil 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Yumurta büyüklüğüne göre civciv ölümleri ve yaşama gücü Yumurta Büyüklüğü n Civciv Ölümü (Adet) Yaşama Gücü (%) Küçük 14 4 71.43 Orta 35 8 77.14 Büyük 6 1 83.33 ORTALAMA 55 13 76.36 X2 0.36n.s P>0.05 n.s : Önemli Değil 9 9 8 Ölen Hayvan Sayısı 7 5 6 5 4 4 2 3 2 2 1 0 0-7 gün 0-15 gün 0-30 gün 31-60 gün 61-90 gün Civciv Yaş Aralığı Şekil 1. Yaşa göre civciv ölümleri Çalışmada ilk üç aylık döneme ait canlı ağırlık ortalamaları 0, 15, 30, 60 ve 90 ıncı günler için 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg elde edilmiş ve başlangıç yumurta ağırlığına göre Çizelge 2’de verilmiştir. Yumurta büyüklüğüne göre küçük, orta boy ve büyük olarak gruplandığında, bunlardan elde edilen civcivlere ait canlı ağırlıklardan çıkım ve 15. gün ortalamaları arasındaki fark önemli (P<0.05), diğer yaş grupları için farklar önemsiz bulunmuştur. Civcivlerin ilk üç aylık dönem süresince gelişmeleri Şekil 2’de gösterilmiştir. 49 Yumurta Büyüklüğüne Göre Afrika Karası Devekuşu Civcivlerinin Yaşama Gücü ve Büyüme Özelliklerinin Sivas Şartlarında Belirlenmesi Çizelge 2. Civcivlerin yumurta büyüklüğüne göre, ilk ağırlıkları, 15-30-60 ve 90 günlük ağırlıkları ve yaşama gücü değerleri Yumurta Civciv 15. gün 30. gün 60. gün 90. gün n Büyüklüğü Ağırlığı (kg) Ağırlığı (kg) Ağırlığı (kg) Ağırlığı (kg) Ağırlığı (kg) Küçük 14 0.87a ± 0.02 1.42 a ± 0.03 3.44 a ± 0.11 12.57 a ± 0.42 23.54a ± 0.79 b b a a Orta 35 1.02 ± 0.01 1.64 ± 0.02 3.70 ± 0.71 13.51 ± 0.26 25.30a ± 0.48 c c a a Büyük 6 1.14 ± 0.02 1.83 ± 0.05 3.62 ± 0.16 13.23 ± 0.60 24.77a ± 1.12 GENEL 55 0.99 ± 0.01 1.61 ± 0.02 3.63 ± 0.06 13.25 ± 0.21 24.82 ± 0.40 CANLI AGIRLIK (kg) * Aynı sütunda farklı harflerle ifade edilen değerler arasındaki fark önemlidir (P<0.05) 30 20 10 0 0 gün 30 gün 60 gün 90 gün Civciv Yas Şekil 2. Civcivlerin ilk üç aylık dönem süresince gelişimleri Çalışmada, ilk üç aylık dönem için gözlemlenen civcivlere ait ortalama yaşama gücü değeri % 76.36 elde edilmiştir. Elde edilen bu değer az sayıdaki benzer çalışma içerisinde, Cloete ve ark. (2001)’nın sonuçlarından yüksek olurken; Ak ve ark. (1999)’nın sonuçlarından daha düşük olmuştur. Çalışmada ilk üç aylık döneme ait canlı ağırlık ortalamaları 0., 15., 30., 60. ve 90. günler için 0.99, 1.61, 3.63, 13.25 ve 24.82 kg elde edilmiştir. Başlangıç yumurta ağırlığına göre gruplandırılan civcivlerde canlı ağırlık ortalamaları arasında sadece ortalama çıkım ağırlığı ve 15. gün ortalama canlı ağırlık değerleri arasında farklar önemli bulunmuş, diğer yaş 50 grupları arasındaki ortalamalar arasındaki fark önemsiz olmuştur. Civcivlerin canlı ağırlık artışları içinde en hızlı yükselme üç aylık dönem içerisinde 60-90 gün arasında gerçekleşmiş, benzer sonucu Degen ve ark. (1991), 350 güne kadar gelişme-lerini gözlemledikleri devekuşlarında 70-98. günler arasında elde etmişlerdir. Elde edilen ortalama canlı ağırlıklara göre Ak ve ark. (1999), civcivlerde gözlemledikleri 2 ve 4 haftalıktaki canlı ağırlık değerlerini daha düşük elde etmişlerdir. Buna karşılık, Angel (1996)’ın ve Eltıgani (2000)’nin 90. güne ait değerleri daha yüksek olmuştur. Y.Z.OĞRAK, A.ALTINEL 4. Sonuç Yapılan çalışmada, Afrika Karası devekuşu civcivlerinin en önemli ve kritik yetiştirme dönemi olan ilk üç aylık periyotta görülen ölümlerin 9 adetle birinci ayda yoğunlaştığı, yine bu üç aylık dönemdeki canlı ağırlık artışları açısından birinci ayın diğer aylara göre daha düşük kaldığı söylenebilir ki bu da yumurtadan çıkan civcivlerin ilk bir hafta 10 günlük dönemdeki ağırlık kaybına bağlanabilir. Tespit edilen bu bulgular doğrultusunda, devekuşlarının dengeli ve sabit nitelikli yemlerle beslenmesi, şartların optimum sağlanması durumunda Sivas koşullarında elde edilen sonuçların, devekuşlarına ait incelenen verim özellikleri yönünden literatürlerden çok farklı olmadığı söylenebilir. Kaynaklar Ak, İ., İpek, A. ve Şahan, Ü., 1999. Türkiye’de devekuşu yetiştiriciliği. GAP I. Tarım Kongresi, 1999, Şanlıurfa. Akbulut, G. ve Oğrak Y.Z., 2005. Kangal Köpeklerinin Doğal Ortam Özelliklerinin Belirlenmesi. II. Uluslar arası Kangal Köpeği Sempozyumu, 2005, Alacahan, Sivas. Angel, C. R., 1996. A review of ratite nutrition. Animal Feed Science Tecnology, 60, 241-246. Ciliers, S.C., Hayes, J.P., Sales, J., Chawalibog, A. and Du Preez, J.J., 1998. The additivity of TME n values of various ingredients in a complete diet for ostriches and adult roosters. Animal Feed Science Technology, 71, 369-373. Cloete, S.W., Lambrechts, H., Punt, K. and Brand, Z., 2001. Factors related to high levels of ostrich chick mortality from hatching to 90 days of age in an intensive rearing system. Journal of the South African Veterinary Association, 72, 197-202. Cooper, R.G., 1999. Ostrich meat, an important product of the ostrich industry: a southern African perspective. World’s Poultry Science Journal, 56, 389-402. Cooper, R.G., 2000. Manegement of Ostrich Chicks. World’s Poultry Science Journal, 55, 33-44. Degen, A., Kam, M., Rosenstrauch A. and Plavnik I., 1991. Growth rate, total body water volume, dry matter intake and water consumption of domesticated ostriches (Struthio camelus). Animal Production, 52, 225-232. Eltıgani, M.S., 2000. Yüksek selülozlu yemlerin siyah Afrika ırkı devekuşlarının sindirim büyüme performansı ve üretimleri üzerindeki etkileri, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Zootekni Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara. Gobbel, T., 1994. Ostrich - Farm-Animals. Deutsche Tierarztliche Wochenschrift, 101, 88-91. Horbaňczuk, J., Sales, J., Celeda, T., Konecka, A., Ziẽba, G. and Kawka, P., 1998. Cholesterol content and fatty acid composition of ostrich meat as influenced by subspecies. Meat Science, 50, 385-388. İşgüzar, E., 1999. Devekuşu yetiştiriciliğinde barındırma ve bakım-yönetim. IV. Poultry Yutav Uluslararası Tavukçuluk Konferansı, 1999, İstanbul. Kreibich, A. and Sommer, M., 1995. Ostrich Farm Management. Landwirtschaftsverlag Gmbh, MünsterHiltrup. Özdamar, K., 2001. SPSS ile Bioistatistik. 4. Basım. Kaan Kitabevi, ISBN:975.6787.03.1, Eskişehir. Paleari, M.A., Camisasca, S., Beretta, G., Renon, P., Corsico, P., Bertolo, G. and Crivelli, G., 1998. Ostrich meat: Physico-chemical characteristics and comparision with turkey and bovine meat. Meat Science, 48, 205-210. Petek, M., 2003. Devekuşu: Bakım, Besleme, Kuluçka, Başlıca Hastalıklar ve Canlı Güvenliği (Biosecurity). 1. Basım. Medisan Yayınevi. ISBN: 975-7774-54-5, Ankara. Samson, J., 1997. Prevalent diseases of ostrich chicks farmed in Canada. Can. Vet. J., 38, 425-428. Sarıca, M. Camcı, Ö. ve Selçuk, E., 2003. Bıldırcın, Sülün, Keklik, Etçi Güvercin, Beç Tavuğu ve Devekuşu Yetiştiriciliği. O.M.Ü. Zir. Fak. Baskı Ünitesi, III. Baskı, 145-178s., Samsun. Shivaprasad, H.L., 1993. Neonatal mortality in ostriches: an overview of possible causes. Association of Avian Veterinarians, 282-293. Swart, D., Mackie, R. and Hayes, J., 1993. Influence of live mass, rate of passage and site of digestion on energymetabolism and fiber digestion in the ostrich (Struthio camelus var. domesticus). South African Journal of Animal Science, 23, 119-126. Şahan, Ü., 2001. Devekuşu üretiminde civciv bakım ve yönetimi. Tavukçuluk Araş. Derg., 3, 57-62. Ullrey, D.E. and Allen, M.E., 1996. Nutrition and feeding of ostriches. Animal Feed Science Technology, 59, 2736. 51 GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 53-59 Genetic Study of Milk Production and Reproduction Traits of Local Born Simmental Cattle in Turkey Zafer Ulutaş Metin Sezer Gaziosmanpasa University, Faculty of Agriculture, Department of Animal Science, 60240 Tokat Abstract: Data from 232 Simmental cows calved between 1990 to 2000 obtained from Kazova state farm were used to estimate phenotypic and genetic parameters for milk (305-day milk yield, lactation length, dry period) and reproduction traits (service period and calving interval). Estimates of variance components and parameters of milk and reproduction traits were obtained by restricted maximum likelihood analyses fitting an animal model. Heritability estimates were 0.15, 0.04, 0.04, 0.07 and 0.02 for 305-day milk yield, LL, DP, SP and CI, respectively. Genetic correlations between 305-day MY and each of SP and DP were negative, whereas the correlation between 305-day MY and each of LL and CI are positive. Phenotypic correlation between 305-day MY and each of LL, SP and CI were positive except DP. Results indicate that the heritability of fertility traits in dairy cattle is lower than the other economically important milk traits. The low heritability of fertility traits indicates that the influence of herd management and other environmental effects are greater than the genetic background. The heritabilities and genetic correlations estimated in this study also indicate that selection to improve some of the traits will be possible, but response to selection will be slow. Keywords: Dairy Cattle, Milk Production, Fertility Traits, Genetic Parameters Yerli Simmental Sığırlarının Süt ve Döl Verim Özelliklerine ait Genetik Çalışmalar Özet: Bu çalışma Kazova Devlet Üretme Çiftliğinde yetiştiriciliği yapılan 232 Simmental ineğinin süt (305gün süt verimi, laktasyon uzunluğu, kuruda kalma süresi) ve döl (servis periyodu ve buzağılama aralığı) verim özelliklerine ait fenotipik ve genetik parametreleri hesaplamak için yapılmıştır. Süt ve döl verim özelliklerine ait varyans bileşenleri ve parametreler bireysel hayvan modeli esas alınarak REML yöntemiyle tahminlenmiştir. 305-gün süt verimi, laktasyon uzunluğu, kuruda kalma süresi, servis periyodu ve buzağılama aralığına ait kalıtım derecesi sırası ile 0.15, 0.04, 0.04, 0.07 ve 0.02 hesaplanmıştır. 305-gün süt veriminin servis periyodu ve kuruda kalma süresi arasındaki genetik korelasyon negatif, laktasyon uzunluğu ve buzağılama aralığı ile pozitif olarak bulunmuştur. 305-gün süt veriminin laktasyon uzunluğu, servis periyodu ve buzağılama aralığı arasındaki fenotipik korelasyon pozitif kuruda kalma süresi ile negatif bulunmuştur. Sonuçlardan döl verim özelliklerine ait kalıtım derecesinin ekonomik olarak önemli süt verim özelliklerinden düşük olduğu görülmektedir. Döl verim özelliklerine ait kalıtım derecesinin düşük olması sürü idaresi ve diğer çevresel faktörlerin etkisinin genetik faktörlerden daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada elde edilen kalıtım derecesi ve genetik korelasyonların bazı karakterlerin geliştirilebileceğine ancak genetik ilerlemenin yavaş olacağına işaret etmektedir. Anahtar kelimeler: Süt sığırı, süt verimi, döl verim karakterleri, genetik parametreler 1. Introduction Cattle husbandry is one of the main area of the animal breeding due to having great marketing impact on breeding stock with exporting sperm, embryos or alive. Although, the relative importance of the characters in cattle breeding programmes may change from country to country according to farmer and consumer requirements, milk yield traditionally has been the most important trait of dairy cattle selection programs in every country. Additionally, many secondary traits such as reproduction traits (Haile-Mariam et al. 2003) and health (Pryce, 1997) are also economically important for dairy enterprise. Many studies have shown that relationship between milk yield and fertility traits are antagonistic (Damatawewa and Berger, 1998; Bagnato and Oltenacu, 1993; Pryce et al., 1997; Haile-Mariam et al., 2003). This antagonistic relationship between milk production and reproduction is becoming more important for dairy breeders, because the maximum level of milk production is nearly achieved. Generally, selection for increased milk yield reduces reproductive performance and this could affect culling rates and reduce the genetic gain from primary traits (Grosshans et al., 1997; Damatawewa and Berger, 1988, Pryce, 1997; Haile-Mariam et al., 2003). Many authors have stated that the main reason for this antagonistic relationship is assumed to be influenced by the level of production and management systems (Nebel and McGillard, 1993, Grosshans et al., 1997; Damatawewa and Berger, 1988, Pryce, 1997). On the other hand, relationships between milk yield and fertility traits and health were assumed to be that cows produce milk at a maximum level when they are expected to show oestrous and conceive (Haile-Mariam et al. 2003). Consequently, fertility traits should be included in breeding programmes besides production traits. Lately, in Scandinavia some health and fertility traits were already included in breeding programmes to counter the deterioration in health and fertility due to selection for increased milk yields (Ericson and Wretler, 1990). In the UK, several dairy recording services now offer comprehensive recording of health, fertility and culling information (Pryce, 1997). The main objectives of this study are to estimate variance components, genetic and phenotypic parameters for 305 day milk yield, dry period, lactation length, service period and calving interval for Simmental cattle reared in Kazova state farm. 232 cows which are daughters of 67 sires. Milk records were pre-adjusted for 305-day lactation length. Characteristics of the data set are given in Table 1. 2. Material and Methods 2.1. Data Data consisted of lactation records of 232 cows born from 1987 and onwards and recorded between 1990 to 2000. Pedigree information and the data used in this study were obtained from the Kazova state farm. Prior to analyses, abnormal records affected by diseases or abortion and animals having calving interval less than 310 and greater then 650 days, and lactation length less then 220 and greater then 550 days were excluded from the data set. Additionally, parities more than 5 were also removed form the data set due to less number of observations. Productive traits studied were 305 day milk yield (305-day MY), lactation length (LL), dry period. Reproductive traits were service period (SP) and calving interval (CI). The calving months were grouped into four seasons: December to February (winter), March to May (spring), June to August (summer), and September to November (autumn). After editing, the data set consisted of 691 multiple lactation records (up to parity 5) on Where, Yijklm is the observation of cow milk yield; al is the random direct additive genetic effect of lth animal; pl is the random permanent environmental effect lth animal; cmi is the effects of calving season (1,..,4); cyJ is the effects of calving year (1990,..,2000); lk is the effects of lactation (1,..,5); βj is the regression coefficient for age at calving (Age) nested within lactation k (lk); and eijklm the random residual term. Genetic and phenotypic correlations were estimated using bivariate animal model. (Co) variance components and genetic parameters and correlations were estimated using the statistical software package, ASREML (Gilmour et al., 1998). Table 1. Characteristics of the Data Set Used for Genetic Parameter Estimates. Description Total Records in data 691 Cows in data 232 Sires in data 67 Dams in data 163 Animals in pedigree 407 Years (1990-2000) 11 Seasons 4 Lactation classes 5 2.1. Statistical analyses Preliminary analyses were conducted for the traits to identify the significant fixed effects, eliminating non-significant terms by backwards elimination until all factors were significant (P<0.05) using a General Linear Model (Minitab, 1998). The univariate animal model used to estimate for heritabilities, permanent environmental effects described below was fitted to each trait: Yijklm = μ+ cmi + cyj+ lk+βjAge(lk)+al+pl+eijklm 3. Results and Discussion 3.1. Descriptive Statistics Lactation-wise and overall phenotypic means of fertility traits and production traits were presented in Table 2. Table 2. Lactation-wise and Overall Phenotypic Mean (Standard Deviations) of Fertility and Production Traits Parity 0-1 1-2 2-3 3-4 4-5 Overall N 232 191 159 66 42 305-Day MY 3773(894) 4104(915) 4425(954) 4599(930) 4699(1046) 4150(978) LL 300(37) 298(33) 298(30) 301(31) 296(26) 299(33) Mean (±standard deviations) for age at calving were 29.4 ± 3.42, 41.9±3.90, 54.7±4.25, 66.0±4.91 and 79.4±5.75 months, for lactations 1 to 5 respectively. First calving age were reported as 30-36 months and 27-30 months for Simmentals originated from Switzerland and Germany respectively (French et al., 1966). More recent studies indicate that first calving age for Switzerland originated Simmentals were 30-30.5 months (Kunzi et al., 1996; Schmitz, 1998). Means of calving interval and dry period were estimated to be as 371±41 and 71±34 days respectively. Calving intervals were reported as 374-382 and 391-398 days in the studies carried out in Switzerland (Schmitz, 1998) and Poland (Polanski et al. 1995), respectively. Studies in Turkey indicate that there is a regular decrease in calving intervals for Simmentals. Chronologically, 439.2, 408.4 and 394.6 days were reported for calving intervals of Simmentals by Ilaslan et al. (1978), Tumer et al. (1985) and Deliomeroglu et al. (1996). Dry period should be between 45 and 60 days to be ready for the next lactation period and to provide the increased needs of calf during the last months of the pregnancy. Dry period mean was estimated as 71±34 days indicating that the scheme for a calf per year and optimum lactation length (305 days) were achieved. 305-day MY (4150 kg) obtained in this study were higher than that estimated for Simmentals raised in Turkey (Alpan et al., GL 284(10) 285( 8) 283( 9) 284(14) 284(15) 284(10) CI 373(41) 367(36) 368(45) 381(46) 371(41) DP 72(32) 70(33) 71(37) 73(42) 71(34) SP 88(41) 84(36) 84(48) 97(48) 87(41) 1976; Tümer et al., 1985 and Deliömeroğlu et al., 1996) which ranged from 2350 to 3559 kg. This could be as a result of improvement of management system and/or adaptation to the environment. Mean lactation lengths were estimated as 299±33, near to standard 305 days, the difference could arise from the 3-4 days longer gestation length of Simmentals than the other comparable well known breeds. On the other hand, lactation length reported here was longer than that in some other studies (Ivanov 1978a, 1978b, Rycken 1997) and shorter than the others (Brinzej ve Rostija 1976, Panic et al., 1985). Generally, differences between studies in terms of characters examined here could arise from differences in climatic and management conditions and genetic potential of the herds. 3.2. Genetic Parameters The heritability (h2) and the ratio of the permanent environmental variance (c2) due to animal and (co) variance components for milk yield and reproduction traits from single trait analysis are given in Table 3. Estimates of heritability for SP and CI were lower than 305day MY, while they were similar to the other milk production traits LL and DP (Table 4). Estimates of c2 were within the range of 0.0000012 (for CI) to 0.002 (for LL) and much lower than 305-day milk yield. Table 3. Estimates of (Co) Variance Components and Genetic Parameters (Standard Errors) for Milk Yield and Reproduction Traits Traits h2 c2 σ2 A σ2PEA σ2 E σ2 P 305-day MY 0.15 (<0.001) 0.19 (<0.001) 85513 103658 370135.0 559306 LL 0.04 (0.056) 0.002 (0.064) 44.6 2.07 1002.0 1048.67 DP 0.04 (0.070) 0.15e-05 (0.079) 44.90 0.0019 1219.7 1264.60 SP 0.07 (0.068) 0.64e-05 (0.080) 73.25 0.00683 997.0 1070.26 CI 0.02 (0.065) 0.12e-05 (0.079) 23.62 0.00149 1228.0 1251.62 Heritability estimate for 305-day MY was 0.15. Lower estimates of h2 for milk yield were also reported by many authors, that ranged from 0.07 to 0.17 (Hansen et al., 1983; Sallam et al., 1990; Dahlin, et al., 1998; Saatci et al., 2000; Ertugrul et al., 2002 and Ulutas et al., 2004). However, Visscher and Thompson (1992), Pryce (1997), Gomez and Tewolde (1999) Kadermideen, et al. (2003), Kaya et al. (2003) and Akman and Kumlu (2004) reported high h2 for 305-day milk yield ranged from 0.22 to 0.49. The h2 estimate of LL was 0.04± 0.056. The present estimate is similar to the values of 0.01, 0.09, 0.10 and 0.13 reported by Ertugrul et al. (2002), Tuzemen et al. (1999), Khattab and Atil (1999) and Atil et al. (2001) respectively. On the other hand, higher h2 estimates for LL were also reported by Murdia and Tripatti (1991), Atay et al. (1995) and Kaygisiz and Vanli (1997) using different breed’s data sets and ranged from 0.17 to 0.48. The h2 estimate for DP was 0.04 ± 0.070. This result was in agreement with the findings of Katoch et al. (1991), who found that heritability for DP were between 0.05 and 0.06. The major part of the variation in lactation length and dry period is due to non-genetic factors and rapid response could be expected by improving environmental conditions such as feeding regime and management system. The heritability estimate for SP was 0.07 (Table 4). Berger et al. (1981), Hansen et al. (1983), Faust et al. (1989), Hayes et al. (1992) Marti and Funk, (1994), and Atil et al. (2001) reported similar h2 estimates for SP (between 0.00 and 0.09) although there were marked differences in data sets, breed types, estimation models and procedures among researches. The heritability of calving interval reported here was close to 0.022 reported by Kadarmideen et al. (2003), but slightly lower than 0.032 reported by Pryce et al. (1997). However, Dong and Van Vleck (1988), Campos et al. (1994), Ertugrul et al. (2002) and Ulutaş et al. (2004) reported higher heritability estimates for CI than this study, ranged 0.07 to 0.16. The heritabilities of fertility traits in dairy cattle are lower than many other economically important traits. The low heritability of fertility traits indicate that the influence of herd, management and other environmental effects greater than the genetic background. This was also reported by Schaffer and Henderson (1972) and Kadarmideen et al. (2003). 3.3. Genetic and Phenotypic Correlations Estimates of genetic and phenotypic correlations (r g and rp, respectively) among the six traits studied are presented in Table 4. Table 4. Genetic Correlations (below diagonal) and Phenotypic Correlations (above diagonal) with Standard Errors Between Fertility and Production Traits Traits 305-day MY LL DP SP CI 305-day MY 0,65±0.081 -0.07±0.065 0.13±0.143 0.41±0.094 LL 0.49±0.061 -0.05±0.112 -0.04±0.105 0.78±0.084 DP -0.47±0.234 -0.17±0.293 0.10±0.078 0.09±0.102 SP -0.60±0.272 -0.32±0.195 0.51±0.243 0.70±0.005 CI 0.35±0.072 0.89±0.076 -0.1±0.017 0.37±0.037 - Phenotypic correlation between 305-day MY and each of LL, SP and CI were positive except DP. This indicates that the average 305day MY will increase with the increase of SP, LL and CI. Negative rp between 305-day MY and DP indicate that cows with shorter DP will produce more milk. Estimates of rp obtained in this study for the same traits are also followed similar direction in some of the studies (Khattab and Atil, 1999: Kadarmideen et al; 2003). Genetic correlations between 305-day MY and each of SP and DP were negative, whereas the correlation between 305-day MY and each of LL and CI are positive. Negative r g between 305-day MY and each of SP and DP indicates that selection for these traits will also increase milk yield. The rp between 305-day MY and LL ranged from 0.6 to 0.9 (see for a review Syrstad, 1993). Observed antagonistic r g between 305-day MY and CI (0.35) was higher than that reported for dairy cattle in New Zealand (0.19) (Groshans et al., 1997) and lower than that reported for Australian Holstein-Friesian (0.48) (Haile-Mariam et al., 2003) and for Turkish Holstein-Friesian (0.69) (Ulutas et al., 2004). A recent review showed that the r g between CI and MY was in the range of 0.22 to 0.59 (Pryce and Veerkamp, 2001). Genetic correlation between SP and each of CI and DP were positive and being 0.37 and 0.51, respectively. Basu and Gahi (1980) reported that DP was positively correlated with CI and SP. Khattab and Atil (1999), Kadarmideen et al. (2003) have also reported positive and high genetic correlation between SP and CI, being 0.44 and 0.97 respectively. The estimates of r g suggested that selection for reduced SP would result in reduced CI (Kadearmideen et al, 2003; Khattab and Atil, 1999). Genetic and phenotypic correlation between LL and CI were positive and very high, whereas the correlation between LL with DP and SP negative (Table 5). Present results were in agreement with Khattab and Atil (1999) who were also reported high rg between LL and CI and low negative r g between LL with DP but low positive rp between LL and SP. High positive rp between 305-day MY and LL indicate that MY can be used for evaluating the milk producing ability of cows (Khattab and Atil, 1999). Finally, estimates of heritability, genetic and phenotypic correlations were in agreement with the most of the earlier reports. Selection for short dry period, service period and calving interval will lead to increase in milk production. Low h2 estimates of fertility traits also indicate that a major part of variation in these characters was environmental and selection would contribute little improvement for reproductive traits. On the other hand, high h2 estimated for 305-day MY indicated that it could be improved through selection. The heritabilities and genetic correlations estimated in this study also indicate that selection to improve some of the traits will be possible, but response to selection will be slow. The estimates were obtained from a relatively small data set, and analysis should be evaluated with care. Therefore, a similar study with a larger data may bring more reliable results. In any case applying these kind of analyses, together with milk and reproduction traits, in country-wide rage helps to bring the livestock industry to a defined level in order the compare with other countries outputs. References Akman, N. and Kumlu, S., 2004. Genetic and phenotypic parameters fro 305-day milk yield of Turkish Holstein population. Tarım Bilimleri Dergisi, 10, 281-286. Alpan, O., Yosunkaya, H. and Alıç, K. 1976. Türkiye’ye ithal edilen Esmer Holştayn ve Simmental sığırlar üzerinde karşılaştırmalı bir adaptasyon çalışması. Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 6, 3-18 Atay, O., Yener, S.M., Bakır, G. and Kaygısız, A. 1995. Estimates of genetic and phenotypic parameters of milk production characters of Holstein cows raised at the Ataturk foresty farm in Ankara. Turk J. Vet. Anim. Sci. 19, 441-446. Atil, H., Khattab, S. and Yakupoglu, C., 2001. Genetic analyses for milk traits in different herds of Holstein Friesian cattle in Turkey. Online J. of Biological Sci., 1, 737-741. Bagnato, A. and Oltenacu, P.A., 1993. Genetic study of fertility traits and production in different parities in Italian Friesian cattle. J. Anim. Breed. Genet., 110, 126-134. Basu, S.B. and Ghai, A.S., 1980. Studies on inheritance of some reproductive and relationship with milk production in cross-breed cattle. Indian J. Anim. Sci., 50, 119-125. Berger, P.J., Shanks, R.D., Freeman, A.E. and Laben, R.C., 1981. genetic aspects of milk yield and reproductive performance in jersey cattle. J. Dairy Sci., 64, 114124. Brinzej, M. and Rastija, T., 1976. Dairy performance at large farms and body conformation of Yugoslav and imported Austrian Simmentals. Stocarstvo, 30, 419430. Campos, M.S., Wilcox, C.J., Beceril, C.M. and Diz, A., 1994. Genetic parameters for yield and reproductive traits of Holstein and Jersey cattle in Florida. J. of Dairy Sci., 77, 867-873. Dahlin, A., Khan, U.N., Zafar, A.H., Saleem, M., Chaudhry, M.A. and Philipsson, J. 1998. Genetic and environmental causes of variation in milk production traits of Sahiwal cattle in Pakistan. Anim. Sci., 66, 307-318. Deliomeroglu, Y., Bakir, A. and Alpan, O. 1996. İthal Simmental sığırların Kazova Tarım İşletmesi şartlarında süt ve döl verimleri. Lalahan Hayvancılık Araştırma Enstitüsü Dergisi, 362, 42-53. Dematawewa, C.M.B. and Berger, P.J., 1998. Genetic and phenotypic parameters for 305-day yield fertility and survival in Holsteins. J. Dairy Sci., 84, 266-275. Dong, M.C. and Van Vleck, L.D., 1988. Estimates of genetic and environmental covariances for milk yield survival and calving interval. Genetics Research 1987-1988 Report to Eastren Artificial Insemination Cooperative Inc., pp: 58. Eriksson, J.A., Wretler, E., 1990. Sire evaluation for diseases in Sweden. World Review of Animal Production, 25, 29-32. Ertugrul, O., Orman, M.N. and Guneren, G., 2002. Some genetic parameters of milk yield the Holstein breed. Turk. J. Vet. Anim. Sci., 26, 463-469. Faust, M.A., McDaniel, B.T. and Robison, O.W., 1989. Genetics of reproduction in primiparous Holsteins. J. of Dairy Sci., 72, 194-201. French, M.H., Johansson, I., Joshi, N.R. and Mclaughlin, E.A., 1966. European Breeds of Cattle Vol I and II. FAO Agricultural Studies No: 67 Rome. Gilmour, A.R., Cullis, B.R., Welham, S.J. and Thompson, R., 1998. “ASREML”. NSW Agriculture Orange Australia. Gomez, C.H. and Tewolde, A., 1999. Genetic parameters of milk production evaluation of sires and characterization of dairy farms in the humid tropics of Costa Rica. Archivos Latinoamericanos de Produccion Animal, 7, 19-37. Grosshans, T., Xu, Z.Z., Burton, L.J., Johnson, D.L. and Macmillan, K.L., 1997. performance and genetic parameters for fertility of seasonal dairy cows in New Zealand. Livest. Prod. Sci., 51, 41-51. Haile-Mariam, M., Bowman, P.J. and Goddard, M.E., 2003. Genetic and environmental relationship among calving interval survival persistency of milk yield and somatic cell count in dairy cattle. Livest. Prod. Sci., 80, 189-200. Hansen, L.B., Freeman, A.E. and Berger, P.J., 1983. Yield and fertility relationship in dairy cattle. J. Dairy Sci., 66, 293-305. Hayes, J.F., Cue, R.I. and Monardes, H.G., 1992, Estimates of repeteability of reproductive traits in Canadian Holsteins. J. of Dairy Sci., 75, 1701-1706. Ilaslan, M., Aşkin, Y., Geliyi, C. and Alatas, I., 1978. Kars Deneme ve Üretme İstasyonunda Yetiştirilen Esmer ve Simmental Irkı Sığırların Vücut Yapısı Süt ve Döl Verimleri ile İlgili Özellikleri. Kars Deneme ve Üretme İstasyonu Yayınları, No:5. Kars. Ivanov, M., 1978a. Ayrshire crossbreds deserve more attention. Zhivotnovdstvo, 3210, 11-14. Ivanov, M., 1978b. Husbandry value and biological characteristics of crosses of Bulgarian Simmental cows with Ayrshire bulls. III. Milk production of F1 crosses. Zhivotnovdstvo, 154, 3-10. Kadarmideen, H.N., Thompson, R., Coeffey, M.P. and Kossaibati, M. A., 2003. Genetic parameters and evaluation from single- and multiple- trait analyses of dairy cow fertility and milk production. Livest. Prod. Sci., 81, 183-195. Katoch, S., Yadav, M.C. and Manuja, N.K., 1991. Factors affecting first dry period in jersey cows in Himachal Pradesh. Indian Vet. J., 684, 323-326. Kaya I., Akbas Y., Uzmay C. 2003, Estimation of breeding values for dairy cattle using test-day milk yilds. Turk. J. Vet. Anim. Sci., 27, 459-464. Kaygısız, A. and Vanlı, Y.C., 1997. genetic analyses of the Brown cattle herd of Van Agricultural Vacational High School. Tarım Bilimleri Dergisi, 2, 111-115. Khattab, A.S. and Atil, H., 1999. Genetic study of fertility traits and productive in a local born Friesian cattle in Egypt. Pakistan J.Biological Sciences, 24, 11781183. Kunzi, N., Wuest, A., Kaufmann, A. and Leuenberger, H., 1996. Wirtschaftlicher Vergleich der drei Rindertypen, Holstein Jersey Simmentaler. Ergebnisse der Rindertypenversuche der ETH 4. Teil An economic comparison of 3 dairy cattle breeds, Holstein Jersey and Simmental. Results of investigations into different dairy cattle breeds conducted by the ETH Part 4. KB-Mitteilungen, 34, 28-29. Marti, C.F. and Funk, D.A., 1994. Relationship between production and days open at different levels of herd production. J. of Dairy Sci., 77, 1682-1690. Minitab, 1998. “Minitab reference manual. Release 12 for Windows”. Minitab Inc. Murdia, C.K. and Tripathi, V.N. 1999. Direct and correlated responses to selection in performance traits in Jersey cattle. Indian J. of Anim.Sci., 6110, 10961100. Nebel, R.L. and McGillard, M.L., 1993. Interactions of high milk yield and reproductive performance in dairy cows. J. Dairy Sci., 76, 3257-3268. Panic, M., Novogradic, M. and Latinovic, D., 1985. Long lactations and their effect on milk yield and fertility of cows. Anim. Breed. Abst.; 53, 2651-2660. Polanski, S., Felenczak, A. and Gil, Z. 1995. Ksztaltowanie sie dlugosci okresu miedzywycieleniowego u krow rasy simentalskiej i jego wplyw na wydajnosc mleczna The effect of calving interval on dairy performance of Simmental cows. Zeszyty Naukowe Akademii Rolniczej im. Pryce, J.E. 1997. Genetics of health and fertility in dairy cattle. PhD thesis. The University of Edinburg UK. Pryce, J.E. and Verkamp, R.F., 2001. The incorporation of fertility indices in genetic improvement programmes. In,Diskin M.G. Ed.. fertility in the High-producing dairy Cow vol.1. British Society of Animal Sci., 237250. Rycken, M., 1997. Ergebnisse der Milchleistungsprufungen beim Schweizer Fleckvieh im Kontrolljahr 1996/97. Milchmenge und Eiweissgehalt wieter steigend Results of milk recording in Simmental cows in 1996-97. Milk yield and milk protein yield are still increasing Schweizer Fleckvieh; 7, 26-41. Saatci, M., Ulutas, Z., Dewi, I.A. and Akkus, I., 2000. Environmental effects variance components and estimated breeding values of milk yield for Holstein cows in Dalaman State farm. Ataturk Univ. Ziraat Fakultesi Dergisi, 312, 97-101. Sallam, M.T., El-Feel, F.M. and Khattab, A.S., 1990. Effect of genetic. and non-genetic fa ctors for productive and reproductive traits in Friesian cows in Egypt. El-Minia. J. Agric. Res. Egypt, 12, 521-528. Schaeffer, I.R., Henderson, C.R. 1972. Effects of days dry and days open on Holstein milk production. J. Dairy Sci., 55, 107-114. Schmitz, H.F., 1998. Die wichtigsten Milchleistungsergebnisse im Kontrolljahr 1996/97 The most important milk recording results in 199697. Schweizer Fleckvieh; 1,2-8. Syrstad, O., 1993. Milk yield and lactation length in tropical cattle. World Animal Review, 74, 68-72. Tumer, S., Kircalioglu, A. and Nalbant, M., 1985. Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsünde Yetiştirilen Siyah-Alaca Esmer ve Simmental Sığırların Çeşitli Verim Özellikleri Üzerinde Araştırmalar. Ege Bölge Zirai Araştırma Enstitüsü Yayınları No:53. İzmir. Tuzemen, N., Yanar M., Aydın, R. and Akbulut, O., 1999. Estimates of genetic and phenotypic parameters of milk characteristics of Holstein cows raised in the farm of Agriculture College at Ataturk University. Uluslararası Hayvancılık Kongresi 21-24 Eylul 1999 Izmir Turkey. Ulutas, Z., Akman, N. and Akbulut, O., 2004. Estimates of genetic and environmental Co variances for 305-day milk yield and calving intervals in Holstein Friesian cattle. Turk. J. Vet. Anim. Sci., 28, 101-105. Visscher, P. M. and Thompson R., 1992. Univariate and multivariate parameter estimates for milk production traits using an animal model. I. Description and results of REML analyses. Genetics Selection Evoluation, 24, 415-430. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2009, 26(1), 61-70 Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi* Hakan Polatcı Sefa Tarhan Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Makineleri Bölümü, 60240 Tokat Özet: Kurutma, yaş tarımsal ürünlerin hasat sonrası işlemlerinden birisi olup çok farklı biçimlerde uygulanmaktadır. Tıbbi ve aromatik bitkiler için uygun kurutma yönteminin seçimi başarılı kurutma için en önemli aşamadır. Bu çalışmada aromatik bitkilerden olan reyhan (Ocimum basilicum), farklı kurutma yöntemleriyle ve farklı kurutma şartlarında kurutulmuştur. Araştırma kapsamında beş farklı kurutma yöntemi (doğrudan değmeli kurutucuda kurutma, etüvde kurutma, gölgede kurutma, güneşte kurutma ve mikrodalga fırında kurutma) kullanılmıştır. Kurutma denemeleri üç tekerrürlü yapılmıştır. Çalışma kapsamında reyhanın kuruma özellikleri, renk değerleri ve uçucu yağ oranı belirlenmiştir. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma işlemi 63-66 saat sürmüştür. Doğrudan değmeli kurutucuda iki farklı karıştırma sıklığında kurutma yapılmış ve karıştırmanın kuruma zamanına ve kuru ürün kalitesine önemli bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Etüvde kurutma işlemi iki farklı sıcaklıkta (45ºC, 55ºC ) yapılmış ve kurutma işlemi sırası ile 50 ve 34 saat sürmüştür. Mikrodalgada kurutma iki farklı güç seviyesinde yapılmıştır. Mikrodalgada kurutma işlemi diğer yöntemlerine kıyasla çok hızlı olmuş ve 9-22 dakika içerisinde tamamlanmıştır. Ancak mikrodalgada kurutmanın kalite özellikleri bakımından reyhan bitkisi kurutmak için uygun olmadığı belirlenmiştir. Gölgede ve güneşte kurutma yöntemlerinin aromatik bitkilerin kalite özelliklerini bozduğu görülmüştür. Araştırma sonuçları, 45-55 ºC sıcaklıktaki havayla kurutmanın reyhanbitkisi için uygun olduğu görülmüştür. Anahtar kelimeler: Kurutma, tıbbi ve aromatik bitkiler, kuruma kinetiği, uçucu yağ analizi, renk analizi, reyhan The Effects of Various Drying Methods on The Drying Time and Quality of Basil (Ocimum Basilicum) Abstract: Drying is one of the postharvesting operation used to process various fresh agricultural products. There are several drying methods used to dry agricultural materials today. The selection of an appropriate drying method is the key step for successful drying. Basil (Ocimum basilicum), one of the aromatic plants, was dehydrated using five different drying methods (contact drying, oven drying, shaded-open atmosphere drying, sun drying and microwave drying). All drying trials were performed in three replicates. The drying performance (drying time, final moisture content), drying kinetics, color analysis, essential oil analysis, were performed for all drying methods. Contact drying continued for 63-66 hours without getting affected by mixing frequency. Oven drying continued from 34 hours to 50 hours depending on drying temperature. Microwave drying was the fastest drying but reduced the quality of dried basil. Shaded-open atmosphere drying and sun drying are not appropriate at industrial level since they were slow and affected the quality of dried basil adversely. Research results show that the drying basil with air heated up to 45-55 ºC is appropriate. Keywords: Drying, aromatic plants, drying kinetics, essential oil analysis, color analysis, basil 1.Giriş Tıbbi ve aromatik bitkiler gerek yiyeceklerin tatlandırılması korunması gerekse insan sağlığının korunması iyileştirilmesi amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Dünya nüfusundaki artış, insan ihtiyaçlarının çeşitliliği ve doğal ürünlere talebin artması tıbbi ve aromatik bitkilerin önemi de artmaktadır. Dünya baharat üretimi 5 milyon tondan fazladır. Baharat ticareti ise 2,5-3 milyar dolar arasında değişmektedir. Türkiye, her yıl 50-60 milyon dolar değerinde yaklaşık 30 bin tonluk bir baharat ihracatı gerçekleştirmektedir. Türkiye’nin baharat ihracatında kekik (8-9 bin ton), kimyon (5-6 bin ton), defne (4-5 bin ton), anason (3-4 bin ton) ve kırmızı biber (1-2 bin ton) ilk beş sırayı almaktadır (Baydar, 2005). Ülkemizde son yıllarda dış kaynaklı doğal sağlık ürünlerinin kullanımında büyük bir artış izlenmektedir. Dışalımı yapılan bu ürünlerden ülkemiz koşullarında üretimi yapılabilecek olanların belirlenmesi ve en kısa sürede üretimlerine başlanması ülke ekonomisi açısından önem taşımaktadır. Tıbbi ve baharat bitkilerinin tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen süreçte içerdiği etken * Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tarım Makineleri Anabilim Dalı’nda Hakan POLATCI tarafından hazırlanan yüksek lisans tezinden türetilmiştir. Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi maddelerin muhafazası için hasattan hemen sonra işlenmeleri gerekmektedir. Kurutma işlemi; tıbbi ve aromatik bitkilerin hasat sonrası sahip oldukları yüksek nem (% 70- 85 yb) içeriğinden güvenli depolamak için uygun nem seviyesine (% 10-15 yb) indirmek için kullanılan işlemdir. Kurutma işleminin hedefi, ürün kalitesinde herhangi bir bozulmaya imkan vermeden ürün nemini en kısa sürede ve en az enerji harcayarak son nem değerine düşürmektir. Tıbbi ve aromatik bitkilerin özel durumlarından dolayı ürüne has tasarlanmış kurutucularda kurutulmalıdır. Yüksek oranda su içeren bu bitkiler hasattan sonra en kısa sürede kurutulmalıdır. Tıbbi ve aromatik bitkilerin kurutulmasında en önemli faktör kurutma ortamı sıcaklığı olup, 30 ile 50 C arasında olması uygundur (Müller ve Heindl., 2005). Reyhan kurutulması en zor aromatik bitkilerden bir tanesidir. Oda sıcaklığında kurutmada reyhan bitkisinin uçucu yağ içeriğindeki kayıp % 36-45 iken kekiğin uçucu yağ içeriğindeki kayıp ise % 6-17 arasında olduğu bildirilmiştir (Nykanen ve Nykanen, 1987). Reyhan bitkisinin uçucu yağları yaprak yüzeyine çok yakın bölgede sentezlediği ve depoladığı bilinmektedir (Diaz-Maroto ve ark., 2004). Kurutma ortamı sıcaklığındaki artış yaprak yüzeyini kaplayan cuticle tabakasındaki mumsu maddeleri faz değişimine zorlayarak bunların geçirmezlik özelliğini azaltarak uçucu yağların dışarı çıkmasına yol açmaktadır (Makinen ve Paakkonen, 1999). 45 C sıcaklıkta fırında kurutma ve dondurarak kurutma reyhan bitkisinin uçucu yağ içeriğini sırasıyla % 28.6 ve % 27.4 oranında azaltmıştır. Oda sıcaklığında kurutmada ise kayıp % 13.6 olmuştur. Oda sıcaklığında (ortalama sıcaklık 29 C ) reyhan kurutma 15 günde tamamlanırken, 45 C sıcaklıkta fırında reyhan kurutma 15 saatte tamamlanmıştır (DiazMaroto ve ark., 2004). Aynı şartlar altında nane kurutulduğunda ise 45 C sıcaklıkta fırında kurutma ile oda sıcaklığında kurutmanın ürün kalitesini olumsuz etkilemediği belirlenmiştir (Diaz-Maroto ve ark., 2003). 62 Bu çalışmada, farklı kurutma yöntemleri ve şartlarının reyhan bitkisinin kuruma karakteristiğine ve kurutulmuş ürün kalitesine etkisinin belirlenmesi hedeflenmiştir. 2.Materyal Yöntem : Bu araştırmada, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi araştırma arazisinde yetiştirilen Reyhan (Ocimum bailicum L.) bitkisi kullanılmıştır. Denemelerde kullanılacak materyal öncelikle viyollere ekilip sera ortamında fide olarak yetiştirilmiştir. Hasat, bitkinin çiçeklenme zamanında yapılmıştır. Materyalin hasat sonrası ilk nem seviyesini belirlemek amacıyla etüvde nem tayini yapılmıştır. Nem tayini için 50 g’lık üç örnek kullanılmıştır. Nem tayini 105° C’de 24 saat etüvde bekletilerek yapılmıştır. 2.1. Kurutma yöntemleri Denemelerde beş farklı kurutma yöntemi kullanılmıştır. Bunlar; 1.Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma, 2.Etüvde kurutma, 3.Güneşte kurutma, 4.Gölgede kurutma ve 5.Mikrodalgada kurutma işlemleridir. Bu çalışmada kullanılan kurutma yöntemleri aşağıda ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. Çalışmada yaş ürün nemini %10-15 neme düşürmek amaçlanmıştır. Buna göre her deneme için kullanılan materyalin üç tekerrürden ikisi uygun ağırlığa ulaştığında denemelere son verilmiştir. Kurutma sonucunda elde edilen materyal kavanozlara konularak + 4° C’de buzdolabında saklanmıştır. 2.1.1. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma Doğrudan değmeli kurutucuda hedef, kurutulacak materyale gerekli olan ısının ısıl iletim (kondüksyon) yoluyla daha hızlı verilmesiyle nem kaybını hızlandırmak ve enerji kaybını azaltmaktır. Bu sayede, ürün az havayla temas etmekte ve oksijenin sebep olduğu oksidasyon reaksiyonları yavaşlatma imkânı doğmaktadır. Şekil 1'de imalatı yapılmış olan laboratuar tipi küçük kapasiteli doğrudan değmeli kurutucunun şematik resmi verilmiştir. H.POLATÇI, S.TARHAN Şekil 1. Doğrudan değmeli kurutucunun şematik resmi Şekil 1.’de 1 numara ile gösterilen rezistans yardımı ile 2 numaralı sıcak su banyosu içerisindeki su ısıtılmaktadır. Sıcak su banyosunda suyun sıcaklığı dijital göstergeli bir termostatla 1 C hassasiyetinde ayarlanabilmektedir. Sıcak su banyosundan suyun çıkışı rezistansa yakın kısımdan, suyun girişi ise tam zıt köşeden yapılmıştır. Böylece kurutma ünitesine giden suda sıcaklık kaybı en aza indirilmiştir. Borular yalıtım malzemesiyle kaplanmıştır. Santrifüj pompa standart bir kat kaloriferi pompasıdır. Ayrıca pompanın çalışması için kapalı devre kullanılmıştır. Sistemdeki borular pompa giriş ve çıkışında 1″, diğer bütün tesisatta ise ½ ″ olarak kullanılmıştır. Boruların tamamı plastiktir. Kurutma ünitesi 50 x 45 x 5 cm boyutlarında 1 mm’lik paslanmaz sacdan dikdörtgen prizma şeklinde imal edilmiştir. Kurutma ünitesinin içine Şekil 1‘de ince çizgilerle gösterilmiş olan saç perdeler yerleşilmiştir. Bu perdeler ısıtılan suyun kurutma ünitesi içerisinde homojen dağılımını ve girişten itibaren bütün yüzeye temas etmesini sağlamaktadır. Kurutma ünitesinin yan ve alt kısımları ısı yalıtımı için 4 cm kalınlığında strafor ile kaplanmıştır. Kurutma ünitesinden geçen suyun sıcaklığı yaklaşık 1-2 C düşmektedir. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma işlemi sıcaklık 45° C’de sabit tutularak gerçekleştirilmiştir. Materyalin kurutma ünitesine yerleştirilebilmesi ve denemelerin eş zamanlı sürdürülebilmesi için tel kafesler kullanılmıştır. Bu kafesler 25 x 15 x 15 cm olarak ince ahşap çıtalardan imal edilmiş ve bütün yüzeyleri tel eleklerle kaplanmıştır. Bu kafeslerin ortalama ağırlıkları 270 g’dır. Doğrudan değmeli kurutucuda denemeler her kafese 150 ± 0,09 g yaş örnek koyularak yapılmıştır. Ürünlerin bir kısmı her denemeden önce etüvde nem tayini için ayrılmıştır. Her denemede kurutma ünitesinin üzerine 3 adet kafes yerleştirilmiştir. İlk denemede kafesler 15 dakikada bir karıştırılmış ikinci denemede ise kafesler 30 dakikada bir karıştırılmıştır. Doğrudan değmeli kurutucuda karıştırma işlemi kafeslerin uzun ekseni boyunca saat yönünde çeyrek tur çevrilerek gerçekleştirilmiştir. Kurutmada örneklerde ağırlık kaybını belirlemek amacıyla 1 saatte bir tartım yapılmıştır. Tartımlarda 0,01 g hassasiyetindeki Sartorious marka BA3100P model hassas terazi kullanılmıştır (Almanya). 2.1.2. Etüvde kurutma Etüvde kurutma yapılırken doğrudan değmeli kurutucu için imal edilen kafesler kullanılmıştır. Örnekler 150 ± 0,09 g olarak kafeslere hazırlanmıştır. Etüvde kurutmada iki farklı sıcaklıkta kurutma yapılmıştır. Kullanılan sıcaklıklar 45° C ve 55° C’dir. Bütün denemeler üçer tekerrür olarak yapılmıştır. Etüvde kurutma yapılırken saatte bir örneklerin ağırlık kaybını belirlemek için tartım yapılmıştır. Araştırmada kullanılan etüv NÜVE Marka F 500 modeldir (Türkiye). 63 Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi 2.1.3. Mikrodalga fırında kurutma işlemi Bu çalışmada Sinbo marka ve SMO 3606 model mikrodalga kullanılmıştır.(Türkiye) Mikrodalgada 280 W ve 595 W olmak üzere iki farklı güç seviyesinde kurutma yapılmıştır. Bunlar 280 W ve 595 W’ tır. Kurutma her güç seviyesinde üçer tekerrür yapılmıştır. Her deneme için 50 g örnek kullanılmıştır. Kurutma işlemi her iki güçte de 1 dakika işlem, 5 dakika havalandırma olarak yapılmıştır. Yapılan ön denemelerde işlemin ara vermeden (havalandırmadan) yapılması halinde ürün kararmakta hatta iç kısımlarında yanmalar oluşmaktadır. Mikrodalganın kısmen kurumuş ürünün kurutulmasında kendi kendine zarar vermemesi için içine plastik bir bardak ile su konulmuştur. Su konulmadığı takdirde kurutmanın sonuna doğru mikrodalga fırının zarar gördüğü tespit edilmiştir. Örneklerde kurutma yapılırken bir dakikada bir kuruma düzeyini belirlemek amacıyla tartım yapılmıştır. 2.1.4. Gölge ve güneşte kurutma işlemi Gölgede ve güneşte kurutma işleminde diğer deneylerde olduğu gibi tel ile kaplanmış kafesler kullanılmıştır. Örnekler 150 ± 0,09 g olarak kafeslere hazırlanmıştır. Denemelerde ürünün toprak yüzeyi ile temasını ve ısı alışverişini engellemek ve kafeslerin her tarafından hava girişi sağlamak amacıyla yerden 15 cm yüksekliğinde orta kısmı delikli tel örgü ile kaplanmış sehpalar kullanılmıştır. Gölgede kurutmada ürünü güneşten korumak için sehpa üzerindeki deney materyalinin üzerine alt kısmı açık olmak üzere mukavva karton kutu koyulmuştur. Ayrıca hava geçişini sağlamak amacıyla bu karton kutunun üst kısmında delikler açılmıştır. Her iki denemede üçer tekerrür halinde yapılmıştır. Örneklerde kurutma yapılırken her iki saatte bir ağırlık değişimini belirlemek amacıyla tartım yapılmıştır. 2.2. Uçucu yağların çıkartılması Yaş ve kuru reyhan örneklerinin uçucu yağ oranları Neo Clevenger aparatı kullanılarak belirlenmiştir. Yaş örneklerin uçucu yağ oranları belirlenirken, alınan örnekler suyla temas ettirilmemiştir. İçlerinden su buharı geçirilerek analiz yapılmıştır. Bu analizlerde alt kısımda ısıtılan tüplere 200 ml su konulmuştur. Üst kısımdaki tüplere ise 50 g yaş reyhan 64 örnekleri konulmuştur. Isı kaybını azaltmak amacıyla üst tüpe yalıtım yapılmıştır. Örnekler, saf su kaynama noktasına ulaştıktan sonra 3 saat süreyle distilasyona tabi tutulmuştur. Kurutulmuş reyhan örnekleri ise saf suyun içine koyulmuş ve kaynatılmıştır. Kaynatma işlemi 200 ml saf su ve 20 g kurutulmuş örnek tüp içine konularak gerçekleştirilmiştir. Kuru ürünler ve saf su tüp içine konulduktan sonra ocakta 3 saat 15 dakika işleme tabi tutulmuştur. 15 dakikalık süre saf suyun kaynaması için gereken süredir. Uçucu yağ oranı, 100 g kuru madde miktarından elde edilen uçucu yağın hacmi cinsinden hesaplanmıştır (ml uçucu yağ /100 g kuru madde). Uçu yağ çıkarma işlemleri üçer tekerrürlü olarak yapılmıştır. 2.3. Renk analizi Taze ve kurutulmuş reyhan örneklerinde renk tayini yapılmıştır. Renk Ölçer (Minolta, CR300, Japonya) kullanılarak örneklere ait L*, a* ve b* değerleri belirlenmiştir. “L*” değeri parlaklığı ifade etmekte ve 0 ile 100 arasında değerler alabilmektedir. “L*”, 0 değerini siyah renkte hiçbir yansımanın olmadığı durumda alırken 100 değerini tam yansımanın olduğu beyaz renkte almaktadır. “a*” değeri ise, kırmızılık değeri olarak bilinmektedir. Pozitif “a*” değerleri kırmızılığı temsil eterken, negatif “a*” değerleri yeşil rengi temsil etmektedir. “b*” değeri sarılık değeri olarak bilinmektedir. Pozitif “b*” değerleri sarılığı temsil ederken, negatif “b*” değerleri maviliği temsil etmektedir. Sıfır kesim noktasında (a* = 0 ve b*= 0) renksizlik yani grilik olmaktadır (McGuire, 1992). Kroma değeri, rengin doygunluğunu göstermektedir. Donuk renklerde kroma değerleri düşerken, canlı renklerde ise kroma değeri yükselmektedir. Hue açısı ve kroma değeri aşağıdaki eşitliklerle hesaplanmıştır. b (1) h o tan -1 a 2 2 C* a b 1/2 (2) Bir diğer ifade ise kahverengileşme indeksidir. Kahverengileşme indeksi, kahverengi rengin saflığını temsil etmektedir ve kahverengileşme reaksiyonlarının ürün renginde meydana getirdiği değişmeleri tanımlamada önemli bir parametredir (Plou ve H.POLATÇI, S.TARHAN ark., 1999). Kahverengileşme indeksi aşağıdaki eşitliklerle hesaplanmıştır; 100 x - 0,31 BI (3) 0,17 Eşitlikte yer alan x değeri aşağıdaki eşitlikten hesaplanmıştır; x a * 1,75 L* 5,645 L a * * 3,012 b* (4) 2.4. İnce tabaka kuruma modeli oluşturma Kuruyan ürünlerin zamana bağlı olarak Nem Oranı (NO) değerleri aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır. ANO Mt M0 2.5. İstatistik analizi Denemede kullanılan bütün standart hata değerleri Minitab programında hesaplanmıştır. Renk ve uçucu yağ analizi sonuçları için SPSS programında Duncan testi yapılmış ve ortalamalar arasında farklıkların önem derecesi belirlenmiştir. ….. (5) ANO : Ayrılabilir Nem Oranı Mt : Kurutma işlemi sırasında herhagi bir t anındaki nem içeriği (kb) M0 : İlk nem (kb) Bu çalışmada ince tabaka kuruma modeli olarak Page eşitliği seçilmiştir; ANO exp k t n programı kullanılarak Page eşitliği elde edilen kuruma verilerine (ortalama nem oranı ve zaman eşleri) uydurulmuştur. Sigma Plot programı, modele ait parametrelerin sayısal değerlerini, model için varyans analiz sonuçlarını (p değeri) ve kararlılık katsayısı (R2) değerlerini vermiştir. (6) Yukarıda verilen eşitlikte t, kuruma süresini; k ve n, model parmetrelerini temsil etmktedir. Önceki çalışmalarda tıbbi ve aromatik bitkilerin kuruma eğrilerinin tanımlanması için Page eşitliği kullanılmış olup, başarılı sonuçlar elde edilmiştir (Doymaz, 2006). Page eşitliği sadece iki parametreye sahip olan ve kullanımı kolay bir ince tabaka kuruma modelidir. Tekerrürlere ait nem oran değerlerinin ortalaması alınarak, her bir faktöre ait tek bir kuruma eğrisi elde edilmiştir. Sigma Plot 2.6. Çevre havası sıcaklığı ölçümü Onset Hobo marka sıcaklık ölçer/kayıt eder cihazıyla deneme boyunca gölgede hava sıcaklığı her 15 dakikada bir ölçülmüş ve kayıt edilmiştir. 3. Bulgular ve Tartışma Hasat sonrası materyalin ilk nemi %85 ± 0,1 (yb) olarak bulunmuştur. Kurutma denemelerine ait son nem ve kuruma süreleri, matematiksel modelleme, renk analizi ve uçucu yağ analizine ait sonuçlar alt başlıklar halinde ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. 3.1. Kurutma performans değerleri Çizelge 1’de her kurutma denemesi için üçer tekerrürün ortalaması olarak son nem değerleri yaş baza göre verilmiştir. Ayrıca, aynı çizelgede kuruma süreleri saat veya dakika olarak verilmiştir. Çizelge 1. Kurutulan reyhanların son nem oranları (% yb) ve kuruma süreleri Ortalama son nem Kuruma süreleri Kurutma Yöntemi Kurutma Şartları (y.b.) (Saat/Dakika) 15 dak. karıştırma 13,75±4* 63 (saat) Doğrudan Değmeli Kurutucu (45° C) 30 dak. karıştırma 9,24±5 66 (saat) 45° C 12,97±1 50 (saat) Etüv’de Sıcak Hava İle Kurutma 55° C 14,24±2 34 (saat) Gölgede Kurutma 27,69±4 58 (saat) Güneşte Kurutma 15,23±2 58 (saat) Mikrodalgada Kurutma (280 W) 9,93±2 22 (dak.) Mikrodalgada Kurutma (595 W) 11,20±2 9 (dak.) * İlk değer ortalama nem içeriğini ve ikinci değer standart hatayı vermektedir 65 Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi Çizelge 1’ de doğrudan değmeli kurutucuda 15 dakikada bir karıştırılarak yapılan kurutmada denemeleri kesintisiz olarak 63 saat devam etmiştir. Bu denemede, yaş baza göre %13,75±4 nem seviyesine kadar kurutma devam etmiştir. 30 dakikada bir karıştırılarak yapılan doğrudan değmeli kurutma işlemi ise 66 saat sürmüştür. Bu kurutma işlemi sonunda yaş baza göre %9,24±5 nem seviyesine kadar kurutma yapılmıştır. Bu sonuçlar, karıştırma sıklığının 30 dakikadan 15 dakikaya düşürmenin reyhan kurutmayı hızlandırmadığını göstermiştir. Etüvde kurutmada kurutma sıcaklığının 45 °C’den 55 °C’ye artırılması kuruma süresini 16 saat kısaltmıştır. Önceden yapılmış diğer çalışmalar da sıcak havalı kurutmada hava sıcaklığı artışının kuruma süresini kısalttığını rapor etmiştir (Simal ve ark, 1996; Özdemir ve Devres, 1999; Ertekin ve Yaldız, 2004; Doymaz, 2006). Son nem değerleri bir birlerine yakın olup istenilen nem seviyesi aralığındadır. 45 °C’de etüvde kurutma aynı kurutma sıcaklığında (45 °C sıcaklığında su kullanılarak) doğrudan değmeli kurutucuda yapılan kurutmadan yaklaşık 13-16 saat daha kısa sürmüştür. Bu durum, kurutmada hava kullanımının etkinliğini göstermektedir. Reyhan örneklerinde olduğu gibi, yığın oluşturan kurutma materyallerinde ürünlerin arasında hava dolaşımının sağlanması ürünlerin hepsinin aynı anda ısınmasını ve çıkan neminde aynı anda uzaklaştırmasını sağlamaktadır. Eğer ürünler arasında hava dolaştırılmaz ise yığının üst kısmında kalan ürünler sıcak yüzeye temas etmemekte ve daha az ısınmaktadır. Bu durum ürünün karıştırılmasıyla bir miktar ortadan kaldırılabilir. Doğrudan değmeli kurutucuda yapılan denemeler etüvde kurutmaya göre daha uzun sürede tamamlanmış olmasına rağmen, kesin bir yorum yapmak için enerji tüketim değerlerinin de bilinmesi gerekmektedir. Doğrudan değmeli kurutucu, havanın ısıtılmasına gerek olunmadığı ve üründen geçmiş olmasına rağmen hala kurutma potansiyeli olan havanın dışarı atımı söz konusu olmadığı için önemli bir enerji tasarrufu sağlayabilir. Ayrıca, doğrudan değmeli kurutucular, sıcak su ile ısıtıldığı için güneş enerjili su ısıtma sistemleri ile birlikte kullanılabilir. Güneşte kurutma ise kesintisiz olarak 58 saat devam etmiş ve kurutulan reyhanların son 66 nem değerleri yaş baza göre %15,23±2 düşmüştür. Diğer taraftan, gölgede kurutmada kurutma işlemi kesintisiz olarak 58 saat devam etmiş ve kurutulan reyhanların son nem değeri %27,69±4’e düşmüştür. Gölgede kurutmada tekerrürlerin tamamında belirlenen kuruma süreleri nem içeriğinin istenilen seviyeye ulaşmasına yetmemiştir. Bu deneme güneşte kurutma ile eş zamanlı ve aynı ortamda yapıldığı için süreler eşit tutulmuştur. Sürelerin eşit tutulmasının diğer bir sebebi ise denemede amacın direk güneş altında ve gölgede kurutma yöntemlerini birbiriyle karşılaştırmaktır. Gölgede ve güneşte kurutmada kurutma havası sıcaklık değerleri çevre şartlarına bağlı olarak değişmiştir. Deneme sonunda gölgede hava sıcaklık değeri ortalama 31,66±4,56 olmuştur. Güneş altında kurutma doğrudan değmeli kurutucuda ve 45°C’de etüvde yapılan kurutma denemeleri ile benzer kuruma sürelerine sahip iken 55°C’de etüvde kurutmadan daha uzun sürmüştür. Güneş altında kurutmada, gerek çevre havasının kurutma potansiyelinden kurutmada faydalanılırken gerekse örnekler üzerine düşen güneş ışınımının ısıtma etkisinden de faydalanılmaktadır. Güneş ışınlarıyla doğrudan yapılan ilave ısıtma etkisi, güneş altında kuruyan örneklerin son nem içeriğinin gölgede kuruyan örneklerin son nem içeriğinin yaklaşık yarısına düşmesine sebep olan faktördür. Mikrodalgada kurutmada ise iki farklı güç seviyesinde kurutma yapılmıştır. Kullanılan güç seviyeleri 280 W (orta düşük) ve 595 W (orta yüksek) dir. Çizelge 1’de görüldüğü gibi 280 W güç seviyesindeki deneme 22 dakika, 595 W ile gösterilen güç seviyesindeki deneme ise 9 dakika devam etmiştir. Mikrodalgada kurutma işleminde örnekler 1 dakika süreyle mikrodalgada ısıtılmış ve 5 dakika süreyle mikrodalga fırından çıkarılarak karıştırılmış havalandırılmıştır. Kuruma zamanları 5’er dakika karıştırma ve havalandırma zamanı göz ardı edilerek hesaplanmıştır. Bu kurutma işlemlerinde yaş baza göre 280 W güç seviyesi için % 9,93±2 nem seviyesine kadar kurutma yapılmıştır. 595 W güç değerinde yapılan kurutmada ise 11,20±2 nem seviyesine kadar kurutma yapılmıştır. Çizelge 1 incelendiğinde, en hızlı kurumanın mikrodalgada kurutmada olduğu ve en uzun kurumanın ise gölgede kurutmada gerçekleştiği görülmektedir. Ayrıca, mikrodalga güç seviyesinin 280 W’ dan 595 H.POLATÇI, S.TARHAN W’a çıkarılması kuruma süresini yarıdan fazla kısaltmıştır. Çizelge 1’de verilen standart hata değerleri son nem değerleri ile kıyaslandığında kısmen yüksek olduğu görülmektedir. Bunun sebebinin ürünün sap ve yaprak kısımlarının bir arada kurutulmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Denemeler yapılırken yaprak/sap oranında homojen bir dağılım sağlamak için çaba gösterildiyse de her tekerrür için alınan örneklerin yaprak/sap oranları birbirine eşit sağlamak mümkün değildir. Sapların yapraklara göre kuruma süresinin uzun olduğu bilinen bir gerçektir. Bunun tekerrürler arasındaki kuruma süresi farkını arttırmış olabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla, yaprak/sap oranındaki farklılığın her muamele içinde bile kuruma sürelerini etkilediği düşünülmektedir. Standart hata oranlarının yüksek olmasının diğer bir sebebi de; tartım ve karıştırma sırasında tel kafeslerin boşlukları arasından meydana gelen küçük kayıplar olabilir. 3.2 İnce tabaka kurutma model değerleri Modelleme işleminde kullanılan Page eşitliği parametre değerleri ve Varyans analizi sonucu elde edilen p değerleri Çizelge 2’ de verilmiştir. Ayrıca, aynı çizelgede kararlılık Çizelge 2’de verilen “k” değerleri kurutma yöntemine ve kurutma şartlarına bağlı olarak 0,0009 ile 0,1663 arasında değişmiştir. En düşük “k” değeri 280 W’da mikrodalgada kurutmada elde edilirken en yüksek değer ise 45 °C’de etüvde kurutmada elde edilmiştir. “n” değerini incelediğimizde kurutma yöntemine ve kurutma şartlarına bağlı olarak 0,8184 ile 1,6694 arasında değişmiştir. En düşük “n” değeri gölgede kurutmada elde edilirken en yüksek değer ise mikrodalgada 280 W güç seviyesinde yapılan kurutmada elde edilmiştir. Modelin yeterlilik kriterini geçebilmesi için Varyans analizi sonuçlarına göre elde edilen p değerinin 0,05’in altında çıkmalıdır. Bütün kurutma yöntemleri için p değeri 0,05’in altındadır. Bu sonuca göre Page eşitliği bütün kurutma yöntemlerine ait kuruma eğrilerini tanımlamada istatistikî açıdan önemli bulunmuştur. Kararlılık katsayısı (R²) değerleri ise modelin tahmin etme başarısını ölçmektedir. Model tahmini ile gerçek değerin tam birbirinin aynısı olması durumunda R² değerleri 1’dir. Elde edilen R² değerleri 1’e çok yakın bulunmuştur. Bu verilere göre Page eşitliği elde ettiğimiz verileri çok iyi derecede tanımlamaktadır. R² değerlerine göre kullanılan Page eşitliği etüvde 45º C’ de kurutma, etüvde 55º C’ de kurutma ve mikrodalgada 595 W güç seviyesinde kurutmada en iyi sonuçları vermektedir. En düşük R² değeri ise güneşte kurutma işleminde elde edilmiştir. Bunun sebebinin güneşte kurutmada, kurutma sıcaklığının zamana bağlı olarak değişmesi ve kurutma işleminin günün farklı dönemlerinde farklı hızlara sahip olması olabilir. Çizelge 2. Page eşitliği parametrelerinin sayısal değerleri ve modele ait R² ve p Değerleri Varyans Analizi Kurutmada k n R² Tablosu Kullanılan Yöntem 15 dakikada 0,0331 1,0242 0,993 Doğrudan karıştırma Değmeli 30 dakikada Kurutucu (45°C) 0,0209 1,1517 0,993 karıştırma 45° C’ de kurutma 0,1663 0,7520 0,998 Etüv’de Kurutma 55° C’ de kurutma 0,0693 1,0884 0,998 Gölgede Kurutma 0,0874 0,8184 0,990 Güneşte Kurutma 0,0957 0,8251 0,980 Mikrodalgada Kurutma (280 W) 0,0009 1,6694 0,994 Mikrodalgada Kurutma (595 W) 0,0092 1,4623 0,998 Çizelge 3’te renk analizinde ölçülen değerlerin ortalamaları ve standart hata değerleri verilmiştir. Aynı çizelgede Duncan testine göre kurutma yöntemleri arasında fark p <0,0001 <0,0001 <0,0001 <0,0001 <0,0001 <0,0001 <0,0001 <0,0001 olup olmadığı üst indislerle (a, b, c, d ve e ) gösterilmiştir. Çizelge 4’te ise L*, a* ve b* değerleri kullanılarak hesaplanan renk değerleri verilmiştir. 67 Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi Çizelge 3. Ölçülen renk değerlerinin ortalamalarının kıyaslanması (P<0,01) Kurutma Yöntemleri L*(Parlaklık) a*(Kırmızılık) 31,59±2,34bc 1,12±0,99ab Doğrudan Değmeli 15 dakikada karıştırma b Kurutucu (45 °C) 30 dakikada karıştırma 34,27±0,92 0,83±0,31ab a 45 °C’ de kurutma 41,16±1,56 -3,20±0,44d Etüv’de Sıcak a Hava İle Kurutma 55 °C’ de kurutma 39,79±1,97 -1,15±0,24c bc Gölgede Kurutma 30,90±2,11 1,70±0,52a cd Güneşte Kurutma 28,24±0,68 1,05±0,57ab e Mikrodalgada Kurutma (280 W) 22,36±1,67 2,21±0,32a de Mikrodalgada Kurutma (595 W) 24,69±1,27 0,12±0,41bc a Taze Ürün 44,48±0,59 -14,32±0,23e Çizelge 4. Hesaplanan renk değerleri Kurutma Yöntemleri C* (Doygunluk) 15,66 Doğrudan Değmeli 15 Dakikada Karıştırma Kurutucu (45 °C) 30 Dakikada Karıştırma 15,23 45 °C’ de Kurutma 21,15 Etüv’de Sıcak Hava İle Kurutma 55 °C’ de Kurutma 21,17 Gölgede Kurutma 13,61 Güneşte Kurutma 12,89 Mikrodalgada (280 W) 10,74 Mikrodalgada (595 W) 11,57 Taze Ürün 27,00 Kurutma yöntemlerinin hepsinin farklı oranlarda renk değişimine sebep oldukları Çizelge 3’de görülmektedir. En az renk değişimine sebep olan kurutma yöntemi etüvde kurutmadır. Etüvde kurutulan örneklerin parlaklık ve sarılık değerleri yaş ürüne ait değerler ile aynı iken sadece kırmızılık değerinde bir farklıklaşma olmuştur. Doğrudan değmeli kurutucuda kurutma işleminde ise renk değerleri orijinal yaş ürün değerlerinden farklı olmakla birlikte bu değişim güneşte ve mikrodalgada kurutma sonuçlarına göre daha azdır. Etüvde kurutmaya göre doğrudan değmeli kurutucuda daha fazla renk değişiminin olmasının sebebi ise daha uzun kuruma süresi olabilir. Diğer taraftan, mikrodalga kurutma işlemleri çok kısa sürmesine rağmen renk değişimleri en fazla olmuştur. Bunun sebebi, mikrodalgada ısıtma sırasında ürün sıcaklıklarının anlık yüksek değerlere erişmesi sonucunda renk maddelerinin parçalanması olabilir. Mikrodalgada kurutmada uygulanan güç değerleri birbirine kıyasla renk değerlerinde çok önemli bir farklılığa sebep olmamıştır. Mikrodalga kurutma yapılması durumunda ürün sıcaklığının aşırı yükselmemesi için hava ile soğutma ve mikrodalga ile ısıtma rejimlerinin 68 h°(Hueaçısı) 85,90 86,89 -81,30 -86,89 82,82 85,34 78,13 89,41 -57,97 b*(Sarılık) 15,62±0,71b 15,21±1,09bc 20,91±0,92a 21,14±0,82a 13,51±0,95bcd 12,85±0,72cde 10,51±0,67e 11,57±0,84de 22,89±1,01a BI (Kahverengilik) 68,23 58,51 61,30 69,74 59,89 61,46 68,96 61,20 40,30 çok iyi ayarlanması gerekir. Bunu sağlamak amacıyla, temassız sıcaklık ölçüm cihazı kullanılarak ürün sıcaklıkları ölçülebilir ve ısıtma işlemine ara verilerek soğuma işlemi başlatılabilir. Markette müşterilerin beğenisini en iyi tanımlayan renk kriterleri olan doygunluk ve hue açısı değerleri incelendiğinde ise sadece etüvde kurutma denemelerinin taze ürün değerlerine yakın sonuçlar verdiği görülmektedir. Kahverengilik indeksi değerleri kıyaslandığında ise taze örneklere en yakın değerlerin 30 dakikada bir karıştırılan doğrudan değmeli kurutucuda kurutma denemelerinde elde edildiği görülmektedir. Bu sonuçlar, kahverengilik indeksinin reyhan bitkisinde kurumaya bağlı renk değişimlerini temsil eden iyi bir kriter olmadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. 3.4. Uçucu yağ oranları Çizelge 5’te uçucu yağ analizi sonuçları verilmiştir. Çizelgede verilen a, b, c, d ve e indisleri SPSS programında yapılan Duncan testine göre kurutma yöntemlerine ait ortalamalar arası farklılıkları gruplandırılmak amacıyla kullanılmıştır. H.POLATÇI, S.TARHAN Çizelge 5.Uçucu yağ oranları Uçucu yağ analizi Taze Ürün 15 Dakikada Karıştırma 30 Dakikada Karıştırma 45 °C’ de Kurutma Etüv 55 °C’ de Kurutma Gölgede Kurutma Güneşte Kurutma Mikrodalgada 280 W Güç Mikrodalgada 595 W Güç Doğrudan Değmeli Kurutucu (45 °C) Doğrudan değmeli kurutucuda ve etüvde yapılan kurutma denemeleri taze ürüne kıyasla istatistik açısından önemli kabul edilebilecek bir düzeyde değişime sebep olmamıştır. Fakat, önemsiz çıkmasına rağmen 55 °C’ de etüvde kurutma, 0,13 ml/100 g kuru madde’lik bir uçucu yağ oranında azalma görülmektedir. Bu fark % 17.6’lık bir azalmaya karşılık gelmekle birlikte kontrol edilemeyen hatalardan dolayı önemsiz çıkmıştır. Önceki çalışmalarda oda sıcaklığında kurutulan reyhan örneklerinde bile önemli uçucu yağ kayıplarının olduğu tespit edilmiş iken mevcut çalışmada özellikle 45 °C’de etüvde kurutmada uçucu yağ oran değeri taze örneğe çok yakın bulunmuştur. Bu farklılık, kullanılan reyhan çeşitlerinin farklı olmasından kaynaklanabilir. Reyhan çeşitlerinin bazıları kurutmaya daha uygun iken bazıları kurutmadan kolayca olumsuz etkilenebilecek bir yapıya sahip olabilir. Mikrodalgada ve güneşte kurutma büyük oranda uçucu yağ kaybına sebep olmuştur. 595 W’lık güçte yapılan mikrodalgada kuruma denemesinde kayıp % 86,5 seviyelerine kadar çıkmıştır. Mikrodalgada kurutma denemelerinde yüksek uçucu yağ kayıplarının oluşmasının sebebi ürün sıcaklığındaki anlık ve yüksek artışların bitki yüzeyini kaplayan mumsu dokuyu bozarak uçucu yağların kaçışını hızlandırması olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan güneş altında yapılan kurutma da ise doğrudan bitki üzerine gelen güneş ışınlarının yaprak yüzeyinde depolanan uçucu yağlara fotokatalitik etki yaparak parçalaması söz konusu olabilir. Güneşte kurumada mikrodalgada kurutmada olduğu gibi anlık ve yüksek sıcaklık artışları söz konusu değildir. Kurutulmuş ve Taze Örnekler İçin Uçuğu Yağ Değerleri (ml/100g kuru madde) 0,74±0,07a 0,70±0,001a 0,58±0,03ab 0,69±0,06a 0,61±0,06ab 0,52±0,1bc 0,41±0,001c 0,25±0,03d 0,10±0,02e 5. Sonuç Tıbbi ve aromatik bitkiler dünya pazarlarında önemli bir yere sahiptir. Tıbbi ve aromatik bitkiler; gıda, ilaç, kozmetik, temizlik ve doğal boya endüstrilerinde hammadde olarak kullanılmaktadır. Ülkemiz bu bitkilerin bir bölümünün anavatanı olup ve bir bölümünün de yetişebildiği floraya sahiptir. Yüksek nemlerde hasat edilen tıbbi ve aromatik bitkilerin değerlendirilmesinde en çok kullanılan ilk işlem kurutma olup üretim maliyetinin yaklaşık yarısını kapsamaktadır. Bu çalışmada reyhan bitkisi kurutmak için uygun kurutma yöntemi ve kurutma şartı belirlenmiştir. Bu amaçla beş farklı kurutma yöntemi (doğrudan değmeli kurutucuda kurutma, etüvde kurutma, güneşte kurutma, gölgede kurutma ve mikrodalga fırında kurutma) kullanılmıştır. Etüvde sıcak hava yardımıyla kurutmada en yüksek kurutulmuş ürün renk kalitesi ve en yüksek uçucu yağ oranı elde edilmiştir. Mikrodalgada kurutma ve güneş altında kurutma bitki kalitesinde önemli değişikliklere sebep olduğu için reyhan kurutmada kullanılması tavsiye edilmemektedir. Diğer taraftan doğrudan değmeli kurutucuda reyhan kurutmada kurutma sıklığının önemli bir etkisi belirlenmemiş olup 30 dakikada bir çeyrek turlu döndürme uygun görülmüştür. Etüvde 45-55 °C kurutma havası sıcaklık aralığında yapılacak kurutma reyhan için uygun bulunmuştur. Tıbbi ve aromatik bitkilerde yapılacak kurutma çalışmalarında bitkilerin sap ve yaprakları birbirinden ayrılması örneklerde daha homojen bir nem içeriği elde edilmesini sağlayacaktır. Ancak büyük ölçekli kurutma işlemlerinde sap ve yaprakların ayrılması mümkün değildir. 69 Farklı Kurutma Yöntemlerinin Reyhan (Ocimum Basilicum) Bitkisinin Kuruma Süresine Ve Kalitesine Etkisi Kaynaklar Baydar, H., 2005. Tıbbi, Aromatik ve Keyf Bitkileri Bilimi ve Teknolojisi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Yayın No:55. McGuire, R.G., 1992. Reporting of objective color measurements. HortScience, 27, 1254-1255 Simal, S., Mullet, A., Tarranzo, J. and Rosello, C., 1996. Drying models for gren peas. Food Chemistry, 55, 121-128 Öztekin, S., Başçetinçelik, A. ve Soysal, Y., 1999. Crop drying programme in Turkey. Renewable Energy, 16:789-794. Diaz-Maroto, M.C.,Palomo, E.S., Castro, L., Vinas M.A.G., Perez-Coello, M.S. 2004. Changes produced in the aroma compounds and stuructural integrity of basil (Ocimum basilicum L.) during drying. J. Sci. Food Agric. 84:2070-2076. Diaz-Maroto, M.C., Perez-Coello, M.S., Vinas M.A.G., Cabezudo, M.D. 2003. Influence of drying on the flavor quality of sperm'nt (Mentha spicata L.). J. Agric. Food Chem. 51:1265-1269. 70 Doymaz, İ., 2006. Thin layer drying behaviour of mint leaves. Jornel of food engineering 74, 370-375. Makinen, S.M., Paakkonen, K.K. 1999. Processing and use of basil in foodstuffs beverages and in food preparation. In: (Editörler: R. Hiltunen ve Y. Holm) Basil, The Genus Ocimum. Harwood Academic Publishers. Müller, J., Heindl, A. 2005. Drying of medical plants (Chapter 17). In: (Editörler: R.J. Bogers, L.E. Craker, D. Lange) Proceedings of the Frontis Workshop on Medicinal and Aromatic Plants, Wageningen, The Netherlands, 17-20 April 2005. Nykanen, L., Nykanen, I. (1987) The effect of drying on the composition of the esential oil of some Labiatae hebs cultivated in Finland. Palou, E., Lopez-Malo, A., Barbosa-Canovas, G. V., Welti-Chanes, J., & Swanson, B. G. (1999). Polyphenoloxidase activity and color of blanced and high hydrostatic pressure treated banana puree. Journal of Food Science, 64, 42-45.