devrimci sanat engellenemez!

Transkript

devrimci sanat engellenemez!
ön koþulu olarak kalacaktýr. Kafa ve kol emeði tek bir gövdede, kolektif emekçide birleþmiþtir. Bilimsel teknolojik ilerleme, ileri sürüldüðü gibi sanayi proletaryasýný ortadan
kaldýrmamýþtýr, onu entelektüel emekle tek
bir yapýda birleþtirmiþtir. Kafa emeði ve kol
emeði, tek emek ordusunu oluþturuyor.
Kapitalist üretim bir kere geliþmeye baþlayýnca tüm üretim alanlarýna doðru geniþler,
her alaný egemenliði altýna alýr. Bu amaçla
doða güçlerini ve bilimi sonuna kadar kullanýr. O güne kadarki üretim biçimlerinin içinde
yalnýzca kapitalist üretim biçimi doða bilimini ve genel olarak bilimi üretime uygulamýþtýr. Bilimin üretime uygulanmasý yalnýzca geliþmiþ kapitalist
ülkelerde deðil, Türkiye gibi daha geri kapitalist ülkelerde de
egemen bir uygulamadýr. Ulusal ve uluslararasý rekabet her ülkeyi emek üretkenliðini yükseltmek için daha fazla bilime ve
teknolojiye baþvurmaya yöneltir. Tekelciliðin egemenliðiyle
birlikte, rekabet tekeller arasý temele oturur, etkisi daha büyük,
sonuçlarý daha yýkýcý olur. Bilim ve doðal güçler, daha az elde
yoðunlaþýr. Bilim, teknik, toplumsal üretim bireyin evrensel
geliþiminin önündeki engelleri, kýsýtlamalarý hýzla aþar, fakat
yine de emek ürünleri olan makine, bilimin teknolojik uygulamasý emeðe yabancýlaþmaktan kurtulamaz. Emekçi, teknolojinin bir parçasý olmaya devam eder. Sermayenin emrindeki bilim emekçiye tahakküm eder. Onu zorbalýk altýnda tutar.
Bilim ve tekniðin iþçinin teknik eðitim düzeyini nasýl etkilediði, Türkiye ve Kürdistan tarýmý gözlemlenerek de anlaþýlabilir. Tarýmda hâlâ bugün de kol emeði yaygýn olarak kullanýlmakla birlikte, makineli üretim, alanýný daima geniþletiyor.
Büyük ölçekli tarýmsal üretim alanlarýnda makinenin iþe koyulmasý çok belirgin. Tarým iþçisi artýk makine kullanýyor ve
bilimsel-teknik bilgiye sahip. Makineleþmenin emekçinin bileþimini etkilediði, deðiþtirdiði baþka bir alan da inþaat sektörüdür. Özellikle de yol çalýþmalarý. Yol, tünel, köprü ve kentlerin
alt-yapý çalýþmalarý geçmiþte çoðunlukla kol emeði kullanýlarak yapýlýyordu. Kullanýlan araçlar, el aleti niteliðindeydi. Emekçi ise “mevsimlik iþçi”, yani yarý-köylüydü. Ama sermayenin kar dürtüsü, bu alaný da deðiþime zorladý. Yol-yapý iþleri
ayný zamanda sanayi için modern araçlarýný sattýklarý bir iþ haline geldi. Sonuçta, burasý makine ve dev araçlar parkuru oldu.
Daha düne kadar kazma, kürek sallayan amele, artýk geliþmiþ
makine kullanýyor. Teknik yetenek sahibidir. Mühendis, mimar, elektrik teknisyeni, makine operatörü gibi teknik kadrolar
iþçi ile daha bir içiçe geçmiþ, çalýþma kafa ve kol emeðinin
bütünlüðüne dayanýr olmuþtur. Hiç þüphesiz, kapitalizm tarým
ve yol-yapý alanýnda geleneksel emek aðýrlýklý çalýþmayý ortadan kaldýrmaz; çünkü bu onun kar oranýný yükseltiyor. Ancak
dünya pazarýna dahil olmuþ bir ekonomi için emek üretkenliðini artýrmak üzere modern tarýma ve modern alt-yapý çalýþmalarýna geçiþ de bir zorunluluktur.
Hiç þüphesiz teknik düzeyi yükselebilen, yani nitelikli iþçi
miktarý genel iþçi sayýsý içinde çok küçük bir azýnlýk. Bilimin
üretime uygulanmasýyla emekçinin var olagelen zihinsel üreti-
EMEÐÝN
CUMHURÝYETÝNE
DOÐRU
H
er þey gibi, iþçi sýnýfý da duraðan deðil, sürekli deðiþim ve hareket halindedir. Ýþçi sýnýfý, üretim araçlarýndaki geliþime baðlý olarak, deðiþikliðe uðruyor. Üretimde her yeni düzene geçiþ, iþçilerin yapýsýný etkiliyor ve onlarý yeni bir iþbölümüne sokuyor. Bu geliþmelere
baðlý olarak, iþçi sýnýfýnýn bileþimi daima yenilenmek durumunda kalýyor. Emekçi sýnýfýn uðradýðý her deðiþim, sýnýf mücadelesini ve bu mücadeledeki durumunu etkiliyor. Komünistler, sýnýf mücadelesinin gidiþini etkileyen tüm geliþmeleri ve
koþullarý dikkatle gözlemler ve sonuçlar çýkarýrlar.
Ýnsani istemin sýnýrsýzlýðý ve üretimin çeþitliliði, her defasýnda yeni yararlý nesnelerin üretildiði yeni üretim dallarý yaratýyor. Sermayenin emrindeki bilim doðayý, denizleri, atmosferi
bu amaçla araþtýrýyor. Sermayenin amacý, insanlara yararlý yeni bir nesne bulmak, onu kullanýma hazýr hale getirmek deðildir. Sermayenin amacý üretim de deðildir, artý-deðer üretimidir, kardýr, kendini geniþletmektir. O, bunu, insanlarýn kullanýmýna sunduðu yararlý nesneler üzerinden yapar. Marx’ýn ünlü
deyiþiyle söyleyecek olursak “Kapitalizm, gölgesini satamadýðý aðacý keser”. Sermayeyi geniþlettiði sürece, yeni bir nesne
araþtýrma çalýþmalarýndan geri durmayacaktýr. Bilimsel araþtýrmalarýn teknolojik uygulamasý üretim araçlarýnýn geliþtirilmesi
demektir. Geliþmiþ üretim araçlarýnýn üretime sokulmasý demek, eski iþbölümünün yerini, yeni iþbölümünün almasý demektir. Bu da, iþçi sýnýfýnýn bileþimini deðiþikliðe zorlar. Ýþçiler, yeni üretim kolunun ihtiyaçlarýný karþýlamak için, sanayi
tarafýndan yeni teknikleri, yeni üretim düzenini öðrenmek üzere eðitilir. Burjuvazi, iþçi sýnýfýnýn teknik seviyesini yükseltir
ve çeþitlilik kazandýrýr. Ancak, üretimdeki çeþitliliðe raðmen,
makinenin bir diþlisi haline gelen iþçinin tekdüze, yorgun ve usandýrýcý çalýþma yaþamý deðiþmeden kalýr.
Büyük sanayinin geliþimiyle birlikte, makineleþme ve giderek üretimde otomasyona geçiþ, günümüzde bilgisayarýn
büyük ölçüde kullanýlmasý iþçi sýnýfýnýn bileþimini deðiþtirdiði
gibi, artý-deðerin elde ediliþini de büyük oranda deðiþtirmiþtir.
Üretim koldan baþlayýp kolda sona ermiyor. Dolayýsýyla artýdeðerin kol gücünden gelmesi yasasý yerini, artý-deðerin makine baþýndaki, bilgisayar baþýndaki iþçiden gelmesi yasasýna býraktý. Otomasyon, artý-deðerin biricik kaynaðý olan iþçinin emek-gücünü ortadan kaldýrmaz, fakat artý-deðerin elde ediliþini deðiþtirir. Toplumsal emek-zamaný deðerin ön koþuludur,
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
3
mi baský altýna alýnmýþtýr. Bilim pratik uygulamasýyla emekten
ayrýlýr; ama ayný zamanda teknik uygulamasýyla emeðin nesnel
koþullarýný oluþturur. Kapitalizmde, emeðin nesnel koþullarý bilimin pratik uygulamasý da dâhil- emeðe yabancýlaþmýþtýr.
Emeðe düþmandýr; emeðin sömürülmesi koþullarýný oluþtururlar. Maddileþmiþ emek, canlý emeðin sömürülmesinin koþullarýný yaratýr. Ýþçinin zihinsel üretimiyle birlikte, mesleksel geliþimi de, sermaye niteliði almýþ olan, bilgi, bilim, makine tarafýndan baský altýna alýnýr. Öte yandan üretimin çeþitliliði yasasý
gereði, iþçi yeni üretim dallarýnýn gereksinmelerini karþýlayacak þekilde mesleki eðitime zorlanýr. Böylece iþçinin çok-yönlü geliþimi bir ölüm-kalým sorunu haline gelir.
Bilimin ve doðal güçlerin toplumsal üretimin emrine verilmesiyle, baþka bir ifadeyle sermaye olma nitelikleriyle, bireyin evrensel geliþmesine yol açmalarýyla birlikte, yine de insan-doða ve birey-toplum iliþkileri burjuva sýnýrlýlýktan, kurtulamaz. Söz konusu emekçi olunca, ekonomik statüsü, emekçinin kendini çok yönlü geliþtirmesine uygun deðildir. Bireyin
burjuva sýnýrlýlýktan kurtulmuþ evrensel geliþimi ancak komünizmde mümkündür.
Makineleþme, bilim ve teknik, emeðin toplumsal karakterini derinleþtirir. Üretim araçlarý sermayenin elinde toplandýkça, buna baðlý olarak, emekçiler de üretim araçlarýnýn toplandýðý yerde toplaþýrlar. Ýþçilerin belli yerlerde toplaþmasý, üretim araçlarýnýn örneðin fabrikalarda yoðunlaþmasýna baðlýdýr.
Gerçi-tekniðin ilerlemesi ve bilimin üretime uygulanmasýyla
daha fazla sayýda emekçi yerinden olur; bu durum, iþçinin sayýsýný daima azaltýr, fakat emeðin toplumsal karakterini ortadan kaldýrmaz. Bilimin gücünün ve doðal güçlerin üretimde ileri düzeyde kullanýldýðý geliþmiþ kapitalist ülkelere baktýðýmýzda, oralarda emeðin sosyal karakterinin güçlendiðini görürüz. Üretimde ileri teknik yöntemlerin kullanýlmasý, üretimin
toplumsal karakterini bozmaz; çünkü hiçbir kapitalist, kendini
toplumsal üretimin avantajlarýndan yoksun býrakmak istemez.
Üstelik, tüm bilimsel ve teknik geliþme, ulaþým ve iletiþim sistemi, bir að gibi birbirine baðlanmýþtýr ve üretimin dünya çapýndaki toplumsal biçiminin genel koþulunu oluþturuyor. Kapitalizm bu koþullarla birlikte varlýðýný sürdürüyor.
Üretimin toplumsal karakterinin, kapitalizmin geliþimi,
bilim ve teknik ilerlemeyle birlikte boyutlanmasý zorunluluðunun, sýnýflar mücadelesi açýsýndan da kaçýnýlmaz sonuçlarý olmuþtur. Hem iþçi sýnýfý sürekli olarak büyümüþ, hem de fabrikalarda daha fazla iþçi niceliði bir araya toplanmýþtýr. Bunun
sonucu olarak fabrikalar, iþçilerin birer sýnýfsal örgütlenme alaný ve sýnýf mücadelesinin mevzileri haline gelmiþtir. Belli bir
niceliðe ulaþmasý kendi içinde örgütlü ve sýnýf birliðini (mücadele birliðini) saðlamýþ ve sýnýf disiplini ile fabrikalar, sýnýf savaþýmýnda, iþçi sýnýfýnýn birer kaleleri olmuþtur. Kapitalizm
zorunlu olarak emek araçlarýyla birlikte, emekçileri bir araya
toplarken, böylece kendini yýkacak güçleri de birleþtirmiþ oluyor. Ýþçi sýnýfýnýn genel eðitim düzeyi yükselirken, ayný zamanda kapitalizmi yenecek niceliklerini de sýký bir birlik içinde birleþtirmiþ oluyor. Ýþçi sýnýfý, her bakýmdan, kapitalizmi yýkacak ve onun yerine daha yüksek bir toplumsal sistem kuracak düzeye sahiptir.
4
Ýþçi sýnýfý uzun bir ekonomik mücadele sürecinden geliyor. Ekonomik mücadelesi boyunca birleþmiþ, eðitilmiþ ve savaþým kapasitesini pekiþtirmiþtir. Emekçiler politik mücadeleye giriþirken, kendilerini militanlaþtýran mücadelelerden geçip
gelmiþlerdir. Politik mücadeleden önce, ekonomik mücadele
yoluyla kapitalistler üzerinde baský uygulayacak bir güç durumuna gelmiþlerdir. Ancak, kapitalistlere karþý verilen ekonomik mücadele sonuç getirmeyince, iþçiler eylemlerini politik
alana kaydýrmýþlardýr. Kapitalistlere kabul ettirilmiþ ne kadar
yasal ve politik hak varsa bunlarýn tümü politik baský yoluyla
elde edilmiþtir. Bugüne dek gelen sürecin bütünlüðüne baktýðýmýzda, emekçi sýnýfýn uzun bir ekonomik ve politik mücadele
tarihine sahip olduðunu ve bu tarihi dönem içinde kapitalizmi
devirebilecek teorik, politik ve ekonomik (pratik) mücadele
kapasitesi kazanmýþ olduðunu söyleyebiliriz.
Kapitalistler üzerinde politik baský uygulayarak iþçi sýnýfý,
onlarý çeþitli ödünler vermeye zorlamýþtýr. Emekçiler yararýna
yapýlan pek çok düzenlemeler, kapitalizm var olduðu sürece,
ona baský uygulamaktan bir an bile vazgeçemeyecektir. Yalnýz, þu gerçeði de akýldan hiç çýkarmamak gerekir: sýnýf savaþýmý politik iktidarý ele geçirilmedikçe, emekçi sýnýf kapitalizm çerçevesini aþamaz, burjuva diktasý altýnda kalmaya devam eder. Kaldý ki kapitalistler çýkarlarý gereði, emekçi kitlelere çeþitli tavizler vermeye hazýrdýr. Sýrf kapitalist sistemi ayakta tutabilmek için kimi uzlaþmalara yanaþabilirler. Ýþçi sýnýfý, ödünler uðruna, günlük mücadelenin sonuçlarýný abartarak
toplumsal devrim hedefinden vazgeçmemelidir. Sistemin yýrtýðýný-söküðünü dikmek uðruna, komünist devrimi ileriye ertelememelidir. Ödüncü, uzlaþmacý anlayýþlarý bir kenara itip,
devrimci programýný yaþama geçirmelidir.
Sýnýf mücadelesinin koþullarý deðiþti. Maddi koþullar, önceki dönemlerle karþýlaþtýrýlmayacak kadar olgun. Bu olgunlaþma burjuva toplumun yýkýmýný sonuçlarýna vardýracak düzeyde. Toplumsal üretici güçlerin geliþme derecesiyle tam bir
çatýþma içinde olan bireysel mülkiyetin tüm gerekirliði anlamýný yitirmiþ durumda. Sistemin iç-çeliþkileri en ileri aþamada. Sistemin çöküþ dinamikleri tüm gücüyle iþliyor. Burjuvazi,
insanlarý mevcut sistemde tutacak “ikna ediciliðini” yitirdi.
Nesnel þartlar, insanlarý, koþullarý oluþmuþ olan daha yüksek
bir toplum biçimine ikna ediyor. Komünist topluma geçiþ için
ortaya çýkan tarihi ikna ediciler çok daha fazla. Hiçbir þey, oluþmuþ olan yeni sisteme geçiþin maddi öðeleri kadar insanlarý
ikna edemez. Tarihsel geliþme, komünist devrim için bu denli
olgun ve ikna edici.
Devrimci iþçi sýnýfý hareketi, þimdiye kadar, sýnýf mücadelesinin çeþitli aþamalarýndan geçti. Her aþamada yeni mücadele deneyimleri kazandý. Tüm bu mücadele safhalarý boyunca
öylesine büyük birikimler elde etti ve teori ile donandý ki, burjuvazinin dayatacaðý her mücadele biçimine hazýrlýklýdýr. Ýþçi
sýnýfý gibi, yüksek bir savaþým kapasitesine sahip devrimci bir
sýnýf, bu niteliðiyle “En Güzel Dünya”yý kurabilir. Marx’ýn
sözünü ettiði “Emeðin Cumhuriyeti”ni gerçekleþtirebilir.
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
C.DAÐLI
BARAJ
YIKILIYOR
A
ylardýr, neredeyse günlük
rutin haline gelen “güvenlik zirve”leri, Newroz sonrasýnda hýzýndan bir þey kaybetmeden
sürüyor. Tekelci basýnýn yýllarca Ankara’yý mesken tutmuþ kalemþörleri
bile, bu yoðun trafikten þapþala dönmüþ durumdalar. Herkes, yaþanan dönemin olaðanüstü olduðu konusunda
hemfikir. Fakat, tekelci egemenliði “olaðanüstü gizli” toplantýlarda terleten
asýl kaygýnýn ne olduðu konusunda,
boðazlara takýlýp kalan sözcük, “devrim” olmalý. Devrimin baskýsý, egemenlik kurumlarýný yýpratýyor, iþlemez
hale getiriyor ve sermaye iktidarýný
kapalý kapýlar ardýna itiyor, yasadýþý
konum ve faaliyetlere zorluyor. Sermayeyi açmaza sürükleyen de bu. Yasadýþý iktidar, artýk iktidar deðil, sadece savaþan bir taraftýr. Dahasý, yasadýþý
bu savaþ gücünün, istendiði an devreye sokulabilecek esneklik ve etkinliðe
sahip olmadýðý, 2006 Newroz’unda
anlaþýldý.
Newroz öncesinde, gerilimin adým
adým týrmandýrýlmasý ve Newroz’un
kanlý geçeceðine dair imalar, yalnýzca
katýlýmý düþürmek amacý taþýmýyordu.
Bu da var. Ama, tekelci egemenliðin
Newroz’u kanlý bir hesaplaþmaya dönüþtürmek için operasyonel hazýrlýklar
yürüttüðüne dair bir çok iþaret var:
2005 Newroz’unun hemen ardýndan
patlatýlan bayrak provokasyonlarý, sokak linçleri ve Bozüyük’te kitleye yönelik açýk katliam giriþimleri yanýnda,
faþist güruhlarýn gizlice silahlandýrýlýp
özel eðitime tabi tutulduklarýna dair
haberler, yýl boyunca yapýlan hazýrlýk-
larý iþaret ediyordu. Bu operasyonel
hazýrlýklara, psikolojik hazýrlýklar da
eklendi. Böylece, karþý-devrim saflarýnda estirilen fýrtýna, uyuþturucudan
tütsülenmiþ kafalarý okþama edebiyatýna dönüþtükçe, kitle gösterileri karþýsýndaki tahammül düzeyi epeyce düþürülmüþ oldu. Öyle ki, karþý-devrim,
devrimin güçlü bir kitle gösterisini
kaldýramayacak denli “duyarlý” hale
getirildi. Ve Ulusal Kurtuluþ Hareketi
(UKH), 2006 Newroz’unu kendi siyasi iradesinin referandumu biçimine
büründürdüðünde, karþý-devrimin hem
psikolojik hem de operasyonel hazýrlýklarýnýn, nerede patlayacaðý merak
konusu olmuþtu. Yaklaþan kanlý hesaplaþmanýn reformizmi ne denli korkuttuðu biliniyordu ya, tekelci egemenliðin bir kesimi de, Newroz’da
meydana gelebilecek kanlý olaylarýn
esasýnda devrimin iþine yarayacaðý
düþüncesindeydi. Ama frene kim basacaktý? Ne reformizm, ne de gidiþin
tehlikesini gören tekelci kesim, geliþmeleri belirleyebilecek güce sahipti.
Bu gidiþe fren koyan en önemli olay, Þemdinli’de, geçen Kasým ayýnda
patladý. Þemdinli halkýna yakayý ele
veren organizasyon tam da bu türden,
77 Taksim’i gibi katliamlarýn organizasyonunda yer alan gayet resmi bir
kurumdu. Eðer Þemdinli’de, bölgedeki
bazý kentleri bir hafta boyunca “kurtarýlmýþ bölge” durumuna getiren büyük
kitlesel serhýldanlar gerçekleþmeseydi
ve dahasý, bu “beceriksiz” tayfa yüzünden en üst düzey kurumlar arasýnda kavga, bu derece su yüzüne çýkmasaydý, kuþku yok ki Newroz, kanlý bir
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
kýþkýrtmaya sahne olacaktý. Newroz
geldi, geçti. Kürt halký bir kez daha
gücünü örgütlülüðünü ve cesaretini
gösterdi; karþý-devrimin baðrýnda kocaman bir ukde býrakarak.
Tartýþmanýn ve Çatýþmanýn
Yeni Alaný: Sokaklar
Yasal önlemlerle durdurulamayacak kadar derin bir içerik ve yaygýnlýk
kazanan devrim, burjuvazinin, ister yasal, ister yasa dýþý, tüm iç savaþ kurumlarýný da kötürümleþtiriyor. Yine de bu
durum, burjuvaziyi kanlý bir hesaplaþmadan vazgeçirmez, sadece ertelenir.
Ýç savaþýn yasadýþý kurumlarý, artýk
5
burjuva düzenin kurumsal iþleyiþinin asli bir parçasýdýr.
Þemdinli sanýklarýnýn demir parmaklýklar ardýnda olmasý, ya
da Newroz’un beklenenin aksine sakin geçmesi kimseyi yanýltmasýn. Ýç savaþýn yasadýþý kurumlarý, kiþilere baðlý deðildir; düzenin kendini koruma reflekslerine uygun bir kurumsal iþleyiþleri vardýr. Zaman zaman kitle hareketinin baskýsýyla kötürümleþebilirler ama, düzen ayakta kaldýkça, onlar
da varlýklarýný sürdüreceklerdir.
Devrimci kitle hareketi burjuvazinin iç savaþ kurumlarýný nasýl bir açmaza sokuyor? Her þeyden önce burjuvazi, iç
savaþýný yürütürken, onun toplumsal-siyasal nedenlerini gizlemeye özen gösterir. Bunun için, hemen her zaman sarýldýðý söylem þudur: Ulusun kaderi büyük bir tehdit altýndadýr,
iç ve dýþ düþmanlar ulusun güçlenmesini önlemek için “terörizm”i kýþkýrtmaktadýr; bu durumda ulusun kaderini korumak, devletin bekasýný saðlamakla eþdeðerdir, öyleyse toplum burjuva iç savaþý desteklemelidir. Bu söylem, iç savaþý
kaçýnýlmaz hale getiren sýnýf mücadelelerini, toplumsal çeliþkileri ve yaralarý, bir bütün olarak barajýn arka tarafýnda
tarafýnda tutmaya yarar. Barajdan sýzanlar, yalnýzca burjuva
söylemlerdir. Ama, suyun basýncý önce barajý çatlatýr ve
sonra yýkarsa, burjuva iç savaþýn sürdürülmesi imkansýz hale gelir.
Ardarda ve üst üste gelen büyük devrimci kitle eylemleri, bir noktadan sonra, gerçekleri gizleyen burjuva barajýný
yýkmaya baþladý. Böylece toplum, iç savaþýn daha da derinleþtirdiði toplumsal sorunlarla yüzleþmeye baþlýyor. Dün ki
“terör” sorunu, bugün “yoksulluk, ezilmiþlik” sorunu olarak, sokaklarda tartýþýlýyor. Emekçiler gözlerini ve bütün
dikkatlerini, burjuvazinin gösterdiði yere deðil, kendi sorunlarýna ve bunlarýn nedenlerine odaklýyorlar. Barajýn arkasýnda kalan sýnýf gerçekleri, emekçilerin hareket noktasý haline
geliyor. Derbentli emekçiler, yüzlerce polis ve yýkým ekiplerinin arkasýnda gizlenen gerçek düþmaný görüyor ve öfkesini
mahallenin hemen yaný baþýnda bulunan lüks-zengin sitelere
yöneltiyor.
Burjuva iç savaþýn yalan ve demagojiyle örülü barajýnýn
yýkýlmasýnda, Kürt Halkýnýn özel bir yeri vardýr. Yoksul
Kürt emekçilerinin devrimci kitle eylemleri, barajda büyük
çatlaklara neden oldu. Tekelci sermaye, ilk baþlarda, barajý
zorlayan basýncý biraz düþürebilmek için, pandoranýn kutusunu biraz aralamak zorunda kaldý. Sermayenin asýl amacý,
Kürtler içinden kendine en yakýn iþbirlikçi adaylarýný, “sorunun muhatabý” haline getirmekti. Ama ne oldu? Burjuvazinin araladýðý çatlaktan, Kürt halký sýzdý. Kürt sorunu tartýþmalarý sokaða indi, genel yaygýnlýk kazandý. Ve burjuvazinin denetleyebileceðinin çok ötesine geçti.
MÝT müsteþarýnýn geçen yýl yaptýðý “sorunun siyasallaþmasý” uyarýsý, buna yöneliktir. Kimilerinin anladýðý gibi, silahlarýn býrakýlýp, siyasi ve barýþçý yolun güç kazanacaðýna
dair bir uyarý deðildi. MÝT, “terörizm” söylemi içine yedirilen bu köklü toplumsal sorunun, gerçek yüzüyle toplumun
karþýsýna çýkacaðýndan dolayý endiþe duyuyordu. Yani Kürt
Halký, artýk yalnýzca kendi varlýðýný kabul ettirmekle kalmayacaktý, sorunun bir þekilde çözümünü de dayatacaktý ve bu
6
kez burjuvazi, olanlarý “terörizm” demagojileriyle barajýn öte tarafýna gönderemeyecekti.
Öyle de oldu. Ardý ardýna gelen devrimci kitle eylemleri, yoksul Kürt emekçilerinin moralini yükseltti. Onlarý daha
açýk, daha cesur, daha cüretli faaliyetlere yöneltti. Halkýn bu
cüretli çýkýþlarý, yasal parti ve belediye yöneticilerini de cesaretlendirdi. Kürt halký, geniþ kitlelerden oluþan bir koruma duvarý inþa etmeye giriþti. Parti binasý baskýnlarý ya da
tutuklamalar, týpký gerilla cenazeleri gibi, serhýldanlara dönüþtü. Sokaklar, çatýþmanýn ve tartýþmanýn esas adresi haline
geldi.
Macun Tüpten Çýkýnca...
Kesin olan bir þey var. Bundan böyle ne “terörizm”, ne
de “bir avuç kýþkýrtýcý” söylemleri, emekçi yýðýnlar üzerinde
etkili olabilir. Nasýl ki gecekondu yoksullarý, baþlarýna gelen
yýkým felaketini kýsa süre de sýnýfsallaþtýrmýþsa, iþçiler özelleþtirmeye karþý mücadelelerini nasýl ki toplumsallaþtýrýyorlarsa, Kürt halký da sorununu siyasallaþtýrdý. Ama, reformizmin kulaðýný okþayan anlamda deðil; Kürt halkýnýn devrimci
zor araçlarýna dayalý mücadelesi, topluma “çözüm” tartýþmalarý dayattý. Her alanda macun tüpten çýktý, geri girmez.
Elbette, macunu tüpe sokmaya çalýþanlar olacak. Çatýþmalardan sonra kaldýrýlan her asker cenazesi, bu amaçla
kullanýlacak. Ancak her çatýþma, akan her kan, “terörizm”
demagojilerini deðil, artýk çözümün kaçýnýlmazlýðý fikrini
güçlendirecektir. Burjuva iç savaþýn yalan ve demagojilerle
örülü barajý yýkýlýyor. Geliþmelerin nereye doðru gittiðini
gören burjuvazinin bu kesimi, olasý çözüm tartýþmalarýna
giriþti bile. Özel üniversite kürsüleri, köþe yazýlarý, tekelci
basýnýn kitapçýlarý, giderek daha fazla, sorunun nasýl çözümlenebileceði tartýþmalarýna ayrýlýyor.
Tekelci sermaye açýsýndan “kötünün en iyisi”, “kültürel
özerklik” olarak özetlenebilecek olan çözüm paketidir. En
temel deðiþimler, anayasal vatandaþlýk, anadilde eðitim ve
de diðer kültürel haklarýn kabul edilmesidir. UKH’nin yöneticilerinin de üzerinde uzlaþtýklarý çözüm formülü budur.
Ancak, böyle bir çözümün, Kürt halkýna tam hak eþitliði getirmeyeceði, ilhakçý statükoyu ve ezen ulusun konumunda
deðiþiklik yaratmayacaðý biliniyor. UKH, burjuvaziyi kötünün iyisi bir çözümle rahatlatmak amacýnda. Burjuvazinin
bazý kesimlerinin tartýþma alanýna giren böyle bir “çözüm”ü, en baþta AB emperyalizmi destekliyor.
Kürt halkýnýn kitle hareketi güç kazandýkça, sermayenin
en gerici akýl hocalarý bile, diðer olasý çözümlerin (UKKTH
gibi) gerçek bir felaket olacaðýný görüyorlar. Ezen ulusun
konumunu ve ilhakçý statükoyu bu tartýþmalarýn dýþýnda tutmaya özen gösteriyorlar. Bütün çabalarý, yýkýlan barajý daha
geride bir yerlerde yeniden inþa edebilmek.
Eðer geniþ kitleler, yaþadýklarý sorunlarýn gerçek nedenlerini tartýþmaya baþlamýþlarsa, hareket halindeki kitleler bu
sorunlarýn gerçek çözümlerine doðru evrilirler. Kürt sorunun
en tutarlý, en demokratik, bu yüzden de tek gerçek çözümü
UKKTH’dýr (Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký). Þimdi, geniþ kitleler içinde UKKTH’nin gündelik ajitasyonunun
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
Günümüzde Anti-Emperyalizm
ve
Anti-Emperyalist Hareket
Dünya 2000’li yýllarý yeni bir devrimci yükseliþle karþýladý.
Emperyalizmin yeni evresi, kendi karþýtlarýný hýzla toparlanmaya,
harekete geçmeye zorluyordu. O günden bu yana kitle hareketlerinde zaman zaman yükseliþler, ileri atýlýmlar, zaman zaman geriye çekilmeler oldu. Bu süreçte bu yükselen dalgayý kendi amaçlarý, hedefleri için kullanmaya çalýþan burjuva, küçük-burjuva çevreler olduðu gibi, kendi devrimci amaçlarý için, dünyayý deðiþtirmek için deðerlendirmeye çalýþanlar da oldu, kendi reformist hayalleri için kullanmaya çalýþanlar da. Ama bütün bu sürece genel
olarak anti-emperyalist mücadele ve bu mücadelede yer alanlara
da anti-emperyalist güçler denildi. Þimdi bu 5-6 yýllýk süreçten
sonra, bunun bir deðerlendirmesini yapmak gerekiyor.
20. yüzyýl, emperyalizmin dünya pazarlarýndaki egemenlik
uðruna yaptýðý iki büyük ve pek çok yerel savaþta; sosyalizm mücadeleleri ve sosyalizmin iktidar deneyimleriyle geçti. Emek-sermaye çeliþkisinin tek tek ülkelerde olduðu kadar bütün dünyada
da olgunlaþtýðý, sert sýnýf savaþlarýnýn, iç savaþlarýn, baþarýlý olmuþ
ve yenilmiþ devrimlerin yaþandýðý bütün bir 20. yüzyýla sosyalizm
damgasýný vurdu.
1914’te baþlayan I. Emperyalist savaþa kadar sosyal demokrat
partileri tek merkezde örgütleyen ve anti-emperyalist mücadeleyi
yöneten II. Enternasyonal vardý. Savaþla beraber II. Enternasyonal’de sosyal-þovenizm egemen oldu ve kýsa süre sonra çöküþ yaþandý. Ama ayný zamanda III. Enternasyonal’in (Komintern -Komünist Enternasyonal) þafaðý bu. Çünkü gerek savaþ boyunca, gerek savaþtan sonra yýkýmýn yaþandýðý bütün ülkelerde yükselen
devrim dalgasý proletaryanýn kurtuluþunun yeni imkanlarýný yaratýyordu. Ekim Devrimi ve Sovyetlerin iktidarýyla birlikte Leninist
Parti anlayýþý uluslararasý proletarya saflarýnda egemen oldu ve
Komintern’in kuruluþu gerçekleþti.
Komintern, Avrupa, Asya ve Latin Amerika’da onlarca ülkede sosyalizm mücadelelerini yönetiyor; proletaryayý yeni yeni zaferlerle tanýþtýrýyor ve sosyalizmin bir dünya sistemi haline gelmesinde önemli rol üstleniyordu. Kapitalist dünyada da anti-emperyalist hareketi kendi etrafýnda örgütleyen, mücadeleye öncülük eden Komintern, bütün bu süreçte proletaryanýn bir dünya örgütü
olarak görevini yerine getirdi. 1960’larda ise sýký merkezi bir örgüt
olmamakla birlikte Kominform bu görevi yerine getirmeye çalýþtý.
1980’li yýllarýn sonunda emperyalist-kapitalist sistem, sosyalizmin geriye düþüþüyle birlikte dünyanýn efendisi olduðunu, sosyalizmin bittiðini ilan ederek proletarya ve emekçi yýðýnlara karþý
dünya ölçeðinde kapsamlý bir saldýrý baþlattý. Bu saldýrý ideolojikekonomik-politik-toplumsal her alanda ve Somali, Irak örneklerinde olduðu gibi, askeri araç ve yöntemler de dahil her yolla, her biçimde sürdü.
Emperyalizmin 20. yüzyýlýn sonlarýna doðru bütün dünyada
proletaryaya ve emekçi yýðýnlara yönelik saldýrýlarýný, emekçi kitleler Seattle’da baþlayan yaygýn eylemlerle karþýladý. Milyonlar
ABD’de, Avrupa’da ve dünyanýn her yerinde emperyalizme karþý
yaygýn, kitlesel eylemler gerçekliþtirdi. Bu eylemlerde yer alanlarýn çok çeþitli örgütlenme biçimlerine, pratik eylem anlayýþlarýna
ve hedeflere sahip olduðunu biliyoruz. Tek tek ülkelerde proletaryanýn devrimci görevlerini yerine getirmeye çalýþan komünist parti, örgüt ve hareketler olsa da henüz, tek bir merkezden yönetilen,
emperyalist-kapitalist sistemi yýkýp, yerine daha ileri bir toplum
kurmayý hedefleyen dünya ölçeðinde sýký-merkezi bir örgütlenme
yok. Burada bunu belirtmekle yetinip devam ediyoruz.
Emperyalistler arasý çýkar çatýþmalarý ve egemenlik kurma giriþimlerini de bu yazýnýn konusu dýþýnda tutarak devam edersek;
yeni evrede emperyalizmin halklara saldýrýsýnda baðýmlý ülkelerin
ekonomik ilhakýný amaçlayan politikalar önemli yer tutuyor. Bu
saldýrý politikalarýnýn öne çýkanlarý hemen bütün baðýmlý ülkelerde
uygulandýðý gibi, ortak özellikler de taþýyor. Bunlarý iki ana baþlýk
altýnda toplayabiliriz: Özelleþtirme ve Serbest Ticaret.
Özelleþtirme Saldýrýsý
Özelleþtirmelerle ilgili olarak ilk akla gelen, iþçiler açýsýndan
temel bir deðiþiklik olmadýðýdýr. Yani kapitalist sömürü devlet eliyle ya da özel sektör eliyle sürüyor. Burasý doðru, ancak yeterli
deðil. Son yýllarda özelleþtirmelerin yaþandýðý pek çok ülkede ortaya çýkan sonuçlara bakýnca þunlar hemen görülüyor:
Özellikle banka, sigorta yani finans, enerji ve elektrik, telekomünikasyon, petrol, madencilik, kamu hizmetleri ve su gibi sektörler büyük oranda emperyalist tekellerinin eline geçmiþ durumda. Emperyalizmin ekonomik ilhaký çok yönlü bir þekilde iþliyor.
Bunun sonuçlarý ise kitlesel iþten atmalar, artan fiyatlar, emekçi yýðýnlarýn yaþam araçlarýndan yoksun býrakýlmasý, baðýmlý
ülke kaynaklarýnýn ve birikimlerinin büyük bölümünün þu ya da
bu yoldan emperyalist merkezlere aktarýlmasý oldu. Ayný biçimde
rüþvet, yolsuzluk, hortumlama gibi yollarla yerli iþbirlikçilerin ihya edilmesi de unutulmadý. Onlar da bu sayede semirdi ve büyüdüler.
Latin Amerika’dan Asya’ya kadar dünyanýn her yerinde bu
durum, yeni özelleþtirmeler ve özelleþtirmelere karþý mücadele, iþçi sýnýfýnýn mücadelesinde önemli bir yer tuttu. Ancak burada özelleþtirmelere karþý mücadelenin emperyalist finans kuruluþlarýna, emperyalizmin þu ya da bu politikasýna odaklanmasý da ayný
süreçte bir eksiklik, bir zaaf olarak yaþandý. Oysa sorun þu ya da
bu emperyalist politikanýn deðiþtirilmesi deðil, bir bütün olarak
emperyalist-kapitalist sistemin, sermayeye dayalý üretim ve yaþam
biçiminin deðiþtirilmesidir.
Serbest Ticaret Saldýrýsý
Kapitalizmin kendi iþleyiþ yasalarýndan biri, serbest ticaretin
ya da rekabetin her zaman büyük sermayenin lehine iþlemesidir.
Çünkü büyük sermaye, çoðunlukla teknoloji yoðun üretim demektir ve genellikle teknoloji yoðun üretim emek yoðun üretimin önünde gider: Birim maliyetini düþürdüðü gibi, pazardaki ortalama
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
7
fiyatlar nedeniyle, daha doðrusu deðer yasasý nedeniyle emek yoðun üretim yapan kapitalistin karýnýn bir bölümünü de yutar.
Bugün açýsýndan emperyalist finans kuruluþlarýnýn baþýnda
yer alan IMF ve DTÖ eliyle baðýmlý, ülkelere dayatýlan “pazarýn
liberalleþmesi” ise baðýmlý ülkelerin emperyalist tekellerin yaðmasýna tamamen açýlmasýdýr. Bu, birkaç yolla iþlenmektedir. NAFTA, ALCA, ASEAN gibi bölgesel serbest ticaret anlaþmalarýna,
birliklerine dayanarak sürdürülmekte, bu olmadýðý zaman devreye
“serbest pazar ekonomisinin demir yumruðu” ABD ordusu, uçaklarý, bombalarý girmektedir. Tabii bundan önce de BM ambargolarý, kuþatmalarý var.
Serbest ticaretle, ya da bu tür “neo-liberal” pazar iliþkilerinde
ABD ve AB’nin durum þöyle: Ýmalat sanayi denen alanlarda zaten
gerek makineli üretim açýsýndan olsun, gerekse patent ve telif haklarý gibi düzenlemelerle olsun avantaj kedilerinde. Tarým sektöründe ise nasýl eþitsiz olduðunu göstermek için bir aktarma yapacaðýz.
“ABD ve AB, 50 milyardan fazla bir tutara ulaþan doðrudan
ödemelerle ve devletin sulama sistemlerine, teknik yardýma, elektrik ve enerji fiyatlarýnda indirime, pazarlama promosyonlarýna,
alt yapýya, þebeklere ve ‘þartlý yardýma’ verdiði bir kaç milyarla
tarýmsal üretimi sübvansiyonla destekler. Buna ek olarak hem
ABD hem de AB, Üçüncü Dünya’dan (siz baðýmlý ülkeler okuyunb.n.) gelen tarýmsal ve mamul ihraç mallarýna gümrük duvarlarý,
kotalar, geleneksel ticaret engelleri koyar. Sonuç olarak Üçüncü
Dünya ticarette yaklaþýk 200 milyar dolarlýk, yani emperyalist
yöntemlerden gelen tüm borçlarýn, yatýrým, tahsisat ve transferlerin iki katýna yakýn bir zarara uðrar” (J. Petras, Latin Amerika ve
Emperyalizm)
Bu “serbest ticaret”in baðýmlý ülkelerde yarattýðý sonuçlarla
ilgili bir-iki þeyin altýný çizip geçelim. Emperyalist merkezlerden
bu sübvanse edilmiþ tarým ürünlerinin (mýsýr, soya, kahve, pirinç,
buðday, pamuk, tütün vb. vb.) hepsine uygulanan “serbest piyasa”
dayatmasý aracýlýðýyla girdiði bütün baðýmlý ülkelerde orta ve küçük topraklý köylüler hýzla mülksüzleþti, mülksüzleþmeye devam
ediyor. Mülklerini kaybeden milyonlarca çiftçi ya tarým alanlarýnda ya da kentlerde iþsizler ordusunun saflarýný büyütmeye devam
ediyor.
Öte yandan küçük ve orta üreticinin mülkleri, ayný hýzla tekellerin elinde toplandý. Tarýmsal alanda halen yaþamýný sürdürme
baþarýsý gösterebilen küçük ve orta üretim de doðrudan dev tekellerin eline geçiyor.
Özelleþtirme ve serbest ticaret silahýyla vurulan baðýmlý ülkelerde sadece sanayi ve tarým sektörleri deðil, bütün alanlar; saðlýk,
eðitim, su, kara-hava-deniz yoluyla yapýlan taþýmacýlýk gibi bütün
hizmet sektörleri de, uzun lafýn kýsasý üretken sermayenin faaliyet
gösterdiði bütün alanlar emperyalist tekellerin eline geçiyor.
Durum böyle kavranýnca, öbür cephedeki durum daha rahat
anlaþýlýr oluyor. Bütün baðýmlý ülkelerde olduðu gibi emperyalist
merkezlerde de yaþamlarý sarsýlan, yaþam standartlarýnda ciddi bir
gerileme yaþayan ve mülklerini hýzla kaybeden orta sýnýflar, küçük
üreticiler ve iþçi-emekçi sýnýflardan milyonlarca kitle, sermayenin
bu kapsamlý saldýrýsýna karþý harekete geçti. Küresel iç savaþ tek
tek ülkelerde olduðu gibi küresel çapta da bütün sýnýflarý ve toplumsal katmanlarý kendi sýnýf çýkarlarýný ve sýnýfsal konumlarýný
korumak, kendi taleplerini gerçekleþtirmek üzere örgütlenmeye,
harekete geçmeye zorluyor.
Her sýnýf ve tabakadan insanýn örgütlenip harekete geçtiði bir
yerde, doðal olarak çok çeþitli örgütlenmeler olduðu gibi, her örgütün de meþrebine göre hedefleri ve eylem tarzlarý gündeme geldi ve geliyor. ATTAC gibi sermayenin vergilendirilmesini (toloin
vergisi) ve bu yolla bir takým reformlar yapýlmasýný öne sürenler
olduðu gibi, emperyalizm þu veya bu politikasýna karþý geliþtirilen
tek amaca yönelik de olabilir. Örneðin Irak iþgaline karþý olduðu
gibi, iþgalden önce on milyonlarca kitle dünyanýn her yerinde so-
8
kaklara çýkýyor, çok çeþitli eylemlerle mücadeleye atýlýyor; ama iþgal gerçekleþtikten sonra sonuna kadar gidemiyor, güç kaybediyordu. Ya da Dünya Sosyal Forumu’nda olduðu gibi “Kapitalizm
öldürür, kapitalizmi öldürün”, “Bir baþka dünya mümkün” gibi ileri sloganlarla yola çýkmýþ olsa da giderek rutinleþen ve yýðýnlara
verdiði mesajda da gerileyen bir hale gelebiliyor.
Sosyalizmin daha önceki biçimlerden farkýný koyarken Lenin’in belirttiði bir yan var: proletarya diktatörlüðüne kadar varmayan bir hareket marksist olamaz diyordu. Þu son yaþanan 5-6
yýllýk süreç, bu sözü tamamýyla doðruluyor. Emperyalizmin þu ya
da bu politikasýna karþý harekete geçmek, örgütlenmek, mücadele
etmek anti-emperyalizm deðildir. Anti-emperyalist olabilmek veya öyle kalabilmek, kapitalizme karþý olmayý da gerektirir. Zira
emperyalizm, zaten kapitalizmin geliþiminin belirli bir aþamasýnda
vardýðý yer; kapitalizm, emperyalizmin üzerinde yükseldiði temeldir. Emperyalizmi ortadan kaldýrmak için onun temeli olan kapitalizmi ortadan kaldýrmak gerekir. Yoksa anti-emperyalizm denen
þey ya reformist bir çizgide süren ya da þu veya bu emperyalist
politikaya, uygulamaya karþý çýkan, o ortadan kalktýðýnda da gerileyen ve daðýlan bir muhalefet derecesine düþer. Hatta Alman Yeþiller Partisi örneðinde olduðu gibi emperyalizmin politikalarýnýn
uygulayýcýlarý konumuna gelmek iþten bile deðildir.
En yakýn örneklerden birisi olan dinci-gerici hareketlerin durumuna da deðinmek gerek. Dünyanýn pek çok ülkesinde Afganistan ve Irak’ýn iþgalinden bu yana, islamcý hareket anti-emperyalist
olarak görülmeye, deðerlendirilmeye, hatta bizde olduðu gibi ortalama sol hareket tarafýndan ittifak gücü olarak ele alýnmaya, ortak
eylemler gerçekleþtirmeye kadar vardý.
Oysa yaþanan þu son “karikatür krizi” olayýna bakmak bile
durumun rahat anlaþýlmasýna yetiyor. “Deðiþim geçirdiler”, “kendilerine raðmen emperyalizme karþý mücadele etmek zorunda kaldýlar” gibi hikayelerle açýklanmaya çalýþýlýp, “adým adým hak ve
özgürlük kazanma” mücadelesinde, türban eylemlerinde, savaþa
karþý eylemlerde “ittifak” olarak deðerlendirilen dinci-gerici hareketin durumuna yakýndan baktýðýmýzda çok net görülen þey þudur:
emperyalistler ve islami gericilik devrim ve komünizmi önlemek,
önleyebilmek için birbirlerine güç veriyorlar.
Elbette bu durum sadece bizde deðil, bütün dünyada böyle.
Yukarýdaki örneði vermemiz, bizim ortalama sol hareketin görmek
istemediði gerçeðin altýný biraz daha kalýnca çizmek istememizdendi.
Yeniden konumuza dönersek, emperyalistler ve dinci-gerici
hareket devrim ve komünizme karþý birbirine güç veriyor dedik.
Karþý kutuplardaymýþ gibi davranýyor, görünüyor ama ayný amaç
için hareket ediyorlar. Emek-sermaye çeliþkisinin üstünü örtmek,
her geçen gün derinleþen dünya çapýndaki bu temel çeliþkiyi gölgeleyip perdeleyerek, yýðýnlarýn enerjisini sermayeye karþý, emperyalist-kapitalist sisteme karþý mücadelede seferber etmelerini engelleyerek boþa tüketmek; böylelikle devrim ve komünizm mücadelesini zayýflatmak, yenmek istiyorlar. Uzun lafýn kýsasý emperyalizm ve “yeþil kuþak” dün olduðu gibi bugün de devrim ve komünizme karþý elele vermiþ durumda.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, emperyalizmin þu ya da
bu politikalarýna karþý olmak tek baþýna anti-emperyalizm deðildir. Anti-emperyalist hareketin dünya çapýnda tek bir çatý altýnda
toplanmasýný ne sosyal forumlar ne de savaþ karþýtý-iþgal karþýtý
tek hedefli giriþimler saðlayabilir. Bunu ancak uluslararasý proletaryanýn devrimci sýnýf politikasý temelindeki sýký merkezi örgütlülüðü saðlayabilir. Proletarya nihai hedefi olan sýnýflarý ortadan
kaldýrmaya, ancak sermayeye dayalý toplumsal sistem olan kapitalizmi yýkarak, yerine daha ileri bir toplumsal sistemi kurarak
yönelebilir.r
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
ANTEP’TE LÝNÇ GÝRÝÞÝMÝ
BOÞA ÇIKARILDI
10 Nisan Pazartesi günü sabah saatlerinde 1 Mayýs afiþi yapan üç okurumuz Düztepe semtinde durdurulmuþ güvenlik þube
polislerince tehdit edilmiþlerdir 1 saat bekletildikten sonra býrakýlmýþ bir daha gördüklerinde gözaltýna alýnacaklarý söylenerek
tehdit edilmiþlerdir. Afiþ yapmaya devam eden okurlarýmýz, tekrar Esentepe’de durdurularak afiþlerine zorla el konulmuþtur. Polisler “nerede Erzincan’ýmýz nerede Trabzon’umuz” diyerek çevredeki insanlarý kýþkýrtmaya çalýþmýþ ama sonuç alamamýþtýr.
12 Nisan akþam saatlerinde 2 okurumuz da “6 Mayýs’ta Ankara’da Buluþuyoruz” pullarýný yaparken Yukarýbayýr semtinde
KÜRT HALKINA
KALKAN ELLERÝ
KIRACAÐIZ!
F
aþist devlet iþçiler, emekçiler ve Kürt halký üzerindeki
baský ve saldýrýlarýný pervasýzca arttýrýyor. Bir yandan özelleþtirmeler, iþten atmalar yaþanýrken Kürt Halký’na da
imha dayatýlýyor.
Kendi yaþama koþullarýný Kürt Halký’nýn inkarýna ve imhasýna
baðlayan faþist devlet katliamlarýna bir yenisini daha ekledi. Muþ
kýrsalýnda 14 HPG gerillasýnýn kimyasal silahlar kullanýlarak katledilmesi ile devlet, ulusal harekete ve Kürt Halký’na karþý tavrýnýn net
olduðunu bir kez daha göstermiþtir. Gerillalarýn cenaze törenlerinde
yaþanan çatýþmalar ipleri tamamen kopararak yeni serhýldanlarý ortaya çýkarmýþtýr. Amed’in dýþýnda diðer illere de sýçrayan serhýldan
günlerce sürdü ve 13 kiþinin ölümü, yüzlercesinin yaralanmasý ve
150’yi aþkýn kiþinin tutuklanmasý ile sonuçlandý.
Antep’te de faþist devletin bu saldýrýlarýna karþý 1 Nisan Cumartesi günü DTP tarafýndan bir eylem gerçekleþtirildi. Bizim de
Mücadele Birliði Platformu olarak destek verdiðimiz eylem DTP
parti binasýnýn önünden AKP binasýna yürüyüþ þeklinde gerçekleþti.
AKP önüne siyah çelenk býrakýlan eylemde “Þehid Namýrýn”, “Amed Halký Yalnýz Deðildir”, “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak”,
MÜCADELEMÝZE
SAHÝP ÇIKALIM
Ben Antep’te gýda sektöründe çalýþan bir iþçiyim. Bu sektörde
çalýþan iþçiler, gece ve gündüz vardiyasý olarak on iki saat çalýþýyor.
Baþpýnar dediðimiz, büyük fabrikalarýn olduðu yer, yerleþim
yerinden hayli uzak. Varoþ semtleri þehrin bir ucunda, Baþpýnar bir
ucunda. Günde üç saatimiz yolda geçiyor. Çalýþma saatimizle beraber on beþ saat. Geriye kalan dokuz saat. Bu süreye neyi sýðdýrabiliriz ki? Bu da yetmezmiþ gibi, on iki saat çalýþmaya asgari ücret ödeniyor. Pazar günü de zorunlu kýlýnýyor. Öðle yemeði arasý ise yarým
saat ve çarçabuk yeyip kalkmak zorundasýnýz.
Ýþçilerin büyük bir kýsmý sigortasýz. Bütün sosyal haklarýndan
yoksun. Ramazan Bayramý ve Kurban Bayramý dýþýndaki resmi tatil
durdurulmuþtur. Çevrede toplanan esnafa polisler, “siz bunlara
vurun, biz hallederiz” diyerek kýþkýrtmaya çalýþmýþtýr. Mücadele
Birliði okurlarýnýn Yukarýbayýr’da toplanmasýyla polis bundan da
sonuç alamamýþtýr. Ceza yazdýklarý kaðýtlarý imzalamayan okurlarýmýzý tehdit ettikten sonra býrakmýþlardýr.
Devletin bundan sonraki günlerde daha sýk baþvuracaðý bu
linç giriþimi “kampanyasý” elbet halklarýmýz tarafýndan boþa çýkarýlacaktýr. Zaman, devrimci çalýþmalarýmýzla bu “kampanyayý”
bertaraf etme zamanýdýr. Linç giriþimlerine karþý devrimci þiddeti
örgütleyelim, faþistlere anladýklarý dilden cevap verelim.
BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!
Antep Mücadele Birliði Okurlarý
“Biji Serok Apo”, “Selam Selam Ýmralýya Bin Selam” sloganlarý atýldý.
DTP il baþkaný Abdulkadir Ýnce, okuduðu basýn açýklamasýnda,
“Bir Halkýn kendi evlatlarýna, onlarýn cansýz bedenlerine sahip çýkmasý kadar doðal bir hak olamaz. Fakat katliamý bir politika olarak
yürütenler bu kez silahsýz, savunmasýz halkýn üzerine kurþun yaðdýrarak öldürdüklerine yenilerini eklemekten çekinmemiþlerdir.
… Ýçlerinde 3, 5, 8 yaþlarýnda çocuklarýn da olduðu 13 kiþinin
öldürülmesi bir katliamdýr. Bu katliamý lanetliyor, Diyarbakýr halký
baþta olmak üzere tüm halkýmýzýn acýlarýný paylaþýyor ve onlarýn yanýnda olduðumuzu ilan ediyoruz…” dedi.
Açýklamanýn ardýndan katýlan yaklaþýk 150 kiþinin sloganlarla
yaptýðý yürüyüþ, DTP il binasýnda sona erdi.
Bizler de Antep Mücadele Birliði Platformu olarak Kürt Halký’nýn yaþadýðý acýlarý paylaþýyor ve Kürt ve Türk iþçi ve emekçilerini faþist devlete karþý mücadele birliðini örmeye çaðýrýyoruz. Bütün dünyada yükselen devrim dalgasý ülkemizde de yükselmeye devam ediyor. Mücadelemizi devrimle taçlandýrabilmek için Kürt ve
Türk halklarýnýn mücadele birliðinden baþka bir yol yoktur.
ÞEHÝD NAMIRIN!
KÜRT HALKI DEVRÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK!
YAÞASIN KÜRT - TÜRK HALKLARININ
MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
ANTEP MÜCADELE BÝRLÝÐÝ PLATFORMU
günlerinden haberimiz bile olmuyor. Oysa bu günlerde çalýþtýðýmýzda çift yevmiye almamýz gerekir.
Son zamanlarda deðiþen iþ yasalarýndan haberimiz bile yok. Ýktidardaki partinin getirilerinden faydalanarak iþçiler üzerine git gide
baskýyý yoðunlaþtýran patronlar, iþçilerin bütün haklarýný elinden alan sözleþmeleri imzalatýyorlar. Ýmzalamayaný iþe almýyorlar.
Ýþçi arkadaþlarým! Bizi kurtarmasýný baþkalarýndan beklemeyelim. Kendi mücadelemize sahip çýkalým. Emeðin ürettiði her þey emekçinin olmalý. Dünyanýn kurtuluþu iþçi sýnýfýnýn kendi ellerindedir; iþçi sýnýfý emeðiyle geleceðe umut taþýyacaktýr.
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
Antep’ten Bir Ýþçi
9
GÜNCEL
MÜCADELEDE
TARÝHSEL DÜÐÜM
M
arx’ýn “kehaneti”, artýk
herkesin dilinde. Oysa,
“kehanet”le hiçbir ilgisi
olmayan, 25 yýllýk titiz bir bilimsel araþtýrmanýn en önemli sonuçlarýný dile
getirdiði Kapital’in o ünlü paragrafýnýn
sonuna ne yazmýþtý Marx: “Kapitalist özel mülkiyetin çaný çalýnmýþtýr: Mülksüzleþtirenler, mülksüzleþtirilirler.” Kapitalist üretimin üzerine yükseldiði ve
en uç noktasýna götürdüðü uzlaþmaz
karþýtlýk, yine uzlaþmaz bir karakter taþýyan bu çözüme ulaþacaktýr.
Marx’ýn bu bilimsel ve olabildiðine
yalýn öngörüsünün iþaretleri, tüm dünyada birikmeye baþlayýnca, “kehanet”de
tartýþýlýr oldu elbette. Sermayenin merkezileþmesine eþlik eden sefalet, baský,
kölelik, soysuzlaþma, sömürünün alabildiðine artmasý, tarihsel dönüþümün
doðum sancýlarý olarak, artýk her yerde
karþýmýza birikerek, yayýlarak çýkýyor.
Bu tarihsel dönüþüm, kendisini gösterdikçe, özellikle iþçi sýnýfýnýn tarihsel
görevlerini bir kenara býrakýp, ona yalnýzca “güncel ödevler” hazýrlayanlarý
da zor durumda býrakýyor.
Ýþte Hendek Ýþte Deve
Sermayenin merkezileþmesi dünya
çapýnda hýzlanýyor ve Marx’ýn sözünü
ettiði “mülksüzleþtirme”, tek tek firmalar, endüstriler düzeyinde deðil, koca
koca baðýmlý ülkeler düzeyinde yaþanýyor. Arjantin’in burjuvalarý, bir avuç iþbirlikçi tekelcileri dýþýndakiler, bu süreci 1992-2002 yýllarýnda yaþadýlar ve sýranýn artýk Türkiye’de olduðuna dair bir
kuþku yok. Türkiye’nin en yaygýn ser-
10
maye gruplarýný besleyen tekstil, küçük
üreticiliðin temeli tarým ve küçük perakendecilik, topun aðzýna kondu ve fitil
yanýyor. Ortaya çýkan yýkýmýn þiddetinin, kapitalist düzeni ciddi anlamda
tehdit ettiði kavrandýkça, mülk sahibi
sýnýflarýn temsilcileri -ki bunlarýn arasýnda sosyal-reformistler de vardýr-,
“hamamýn namusunu kurtarmak” adýna
konuþmaya ve “çözümler” üretmeye
baþladýlar.
Ýþbirlikçi tekelciler için sorun ve
çözüm basittir: Üretim, dünya kapitalist
pazarlarýna baðýmlý hale geldikçe, “rekabete dayanamayan, kimseden aman
dilemesin”. Bu söz yalnýzca sermaye
sahiplerine deðil, esas olarak iþçileredir.
Tekelciliðin þimdi iþçilere söylediði basittir: “Topun aðzýndasýnýz ama eðer aþýrý çalýþmaya ve alabildiðine düþük ücrete razý olursanýz, bir süre daha varlýðýnýzý koruyabilirsiniz.” Elbette bu düþüncelerini, böyle açýk sözlerle ifade etmiyorlar. Açýk ve alçakça niyetlerini
saklayan söz, “verimlilik artýþý ve dünyayla rekabetin gerektirdiði kapasiteye
sahip olmak”týr. Milliyet’ten Güngör
Uras gibi, bugüne kadar sureti haktan
görünen kimi burjuva yazarlarý bile artýk, sendikalarýn “ücret-hak” gibi taleplerden çok, varolan iþin (yani sermayenin) korunmasý için gerekli verimlilik
artýþýný saðlamaya odaklanmasýný istiyor.
Sermaye sýnýfý iþçilere “daha çok
çalýþ, daha az ücrete razý ol” dese de,
bu çözümün süregiden yýkýmý durdurabileceði hayli kuþkulu. Özellikle, 2,5
milyon iþçiyi barýndýran tekstil sektö66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
ründe, aþýrý çalýþma, düþük ücretler ve
sigortasýzlýk bir gerçek deðil mi? Ýstanbul’da bir tekstil iþçisinin aldýðý ortalama ücret 700 YTL, bu ücret baþka illere gittikçe daha da düþüyor ve Adýyaman-Antep gibi yerlerde tabana, 150180 YTL’ye kadar iniyor. Açlýk sýnýrýnýn da altýndaki bu ücretlere raðmen
tekstil, sadece son bir yýlda 100 bin iþsiz üretti. Geriye kalanlar, atýlanlarýn
yerini doldurmak için daha fazla çalýþtý.
Peki ya sonuç? Sonucu, bu sektörün sermaye sözcüsü Oðuz Satýcý açýklýyor. Bu alanda ihracat yapan 40 bin
firmanýn toplam karý, tek bir bankanýn,
Akbank’ýn kârý kadar etmiyor. Bu hesaptan yola çýkan Satýcý, tekstildeki karýn ortalama %1-2 arasýnda olduðuna iþaret ediyor.
Tekstilde kar oranlarýný neredeyse
sýfýra indiren “dünya rekabeti” için, daha çok çalýþma, daha az ücret yolu artýk
kapalýdýr. Ýki nedenden dolayý. Birincisi, bu olanda dünya fiyatlarýný belirleyen ülkelerde iþçi ücretleri çok düþüktür. Fakat, Çin-Doðu Avrupa gibi sosyalist bir deneyimi olan ülkelerde, halen daha “sosyal ücretlendirme” uygulamasý geçerlidir. Yani, iþçinin aldýðý
ücrete, parasýz eðitim, saðlýk, kira vb.
yardýmlar dahil deðil. Bu nedenle, Türkiye’de ücret ortalamasýný bu ülkeler
düzeyine indirmek mümkün deðil.
Öte yandan, aþýrý çalýþma saatleri
ve düþen ücretler, belli bir sýnýrýn ötesine geçtiðinde, artýk yarar deðil, zarar
getirmeye baþlýyor. Ýþ kazalarýnýn artmasý, üretimin bozulmasý, bu yoðun
tempoya dayanamayanlarýn sýk sýk iþ
býrakmasý yüzünden tecrübeli iþçi bulmakta çekilen zorluklar, sermayenin
kar oranýna yansýyor. Ýþ alanýný terk eden emekçi, ya suça itiliyor, ya kaçak
göçten kurtuluþ umudu arýyor.
Aþýrý düþük ücretler ve aðýr çalýþma
koþullarý nedeniyle emek alanýnda yaþanan bu hareketliliðe, orta büyüklükteki
sermayenin hareketliliði eþlik ediyor.
Bu kesimler, düþen karlara ve borçlara,
iþin tasfiye edilmesi yoluyla çýkýþ buluyorlar. Ucuz ve kolay kredi imkanlarý,
bu kesimlerin iþ deðiþtirmelerine imkan
saðlarken, büyük iþletmelerin bir çok iþi fasona yaptýrmalarý, bu hareketliliði
destekliyor. Emekte ve sermayede, var
olmak için yaþanan bu hareketlilik sonucunda, belli bir iþ yerinde birkaç yýldan fazla çalýþan iþçilerin sayýsý giderek
azalýyor.
Bu koþullarýn sýnýf açýsýndan bir
bedeli olduðu açýk. Günü kurtarmak için, günü yaþayanlar, sýnýf içerisinde
çoðalýyor. Gelecekten umudunu kesmiþ, ne sigorta ne de garantili bir iþ görme þansýna hiç sahip olmayan bu kitle,
özellikle iþçi sýnýfýnýn genç kesimleri içinden çýkýyor.
Bu tabloya bakýp da, gelecekle ilgilenmeyen bir sýnýfýn gelecek için nasýl
kavga vereceði konusunda karamsarlýða
kapýlmaya hazýr olanlar için, Marx’ýn
“kehanetini” hatýrlatmakta yarar var.
Bütün bunlar, sermayenin merkezileþmesinin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr. Ve iþçilerin ayaklanmalarýný hazýrlayan da
ayný karanlýk tablodur. Kapitalist üretimin çaný böyle çalýyor. Tek bir ýþýðýn
bile sýzmadýðý bir karanlýkta, küçük bir
kývýlcým her taraftan görünür hale gelir.
Kendini Tüketen
Geleneksel Sendikacýlýk
Sermayenin merkezileþmesi taþlarý
alt üst ederken, sendikalarýn saf dýþý olmalarý nasýl engellenecek? Ya da þöyle
soralým: Sendikal mücadelede ortaya
çýkan büyük gerilemeden, yalnýzca burjuva sendikacýlarý sorumlu tutmak, sorunu çözer mi?
Hayýr. Ýþin gerçeði, bugünkü sendika yöneticilerini burjuvalaþtýran, geçmiþten devralýnan geleneksel sendikal
mücadele anlayýþýdýr. Sermaye sýnýfýnýn
bu yöneticileri satýn almýþ olmalarý, bürokratik mekanizmalarla yönetimde yapýþýp kalmalarý, sorunun ancak ikincil
yönünü oluþturur. Türkiye’de geleneksel sendikal anlayýþ þöyle özetlenebilir:
Partisiz, sosyalizmsiz, ücret pazarlýðýný
temel alan bir faaliyet. Müteveffa
TKP’nin tohumlarýný attýðý bu geleneksel anlayýþla, en mücadeleci sendika olan 70’lerin DÝSK’i bile teslim olmaya
zorlandý.
Oysa, ücret pazarlýklarýna bu geleneksel sendikacýlýðýn temelinde, kapitalizmin meþruiyeti, sermayenin zorunluluðunun kabulü var. Sendikanýn görevi;
üretimden emeðin hak’kýný talep etmek
oluyor. Bu geleneksel anlayýþla üretim,
kapitalist niteliðinden soyutlanýyor, adeta iþçi ile patronun bir “ortaklýðý” durumuna geliyor. Nasýl ki 20. yüzyýlýn
baþýnda emek ve sermaye arasýnda bir
denge unsuru olarak ortaya çýkan sosyal demokrasi, yüzyýlýn sonunda tekelci
sermayenin has partileri haline geldiyse, ayný emek-sermaye dengesine dayanan geleneksel sendikacýlýk da, burjuva
sendikacýlýða dönüþtü.
Ücret artýþlarýnýn sermaye birikimini tehlikeye attýðý bu son dönemde burjuva sendikacýlar, artýk yanlýzca “istihdam sendikacýlýðý” yapmaya baþladýlar.
Ücret pazarlýklarý yerine, kaç kiþinin iþten çýkarýlmasýyla fabrikanýn (sermayenin) varlýðý korunabilir, bunun pazarlýðý
yapýlýyor.
Sendikalar kan kaybýný durduramayýnca, iþ, yasal-reformistlerle ortalama
sol düþünceye kaldý. Onlar, bugüne kadar geçerli olan ücret-hak-istihdam sendikacýlýðýný sorgulamak yerine, yöneticilere “vurun abalýya” tavrýyla yüklenmekten baþka bir þey yapmýyorlar.
Hepsinin aðýzýnda ayný ortalama “sihirli” formül: Sýnýf sendikacýlýðý. Evet ama, deðiþen þartlarda, bu sendikacýlýðýn
temelleri neler olmalý, hangi taktikler
ve faaliyetlerle iþçi sýnýfý kazanýlmalý,
üzerinde fikir yürütülmüyor.
Sermayenin merkezileþmesinin emek güçleri arasýnda yarattýðý yýkým, acýmasýz emek rekabeti, iþsizlik, sermayenin ve emeðin karmaþayý attýran hareketliliði vs. gözönüne alýndýðýnda, bir
“sýnýf” ancak þu koþullarda örgütlenirse, sermayeye karþý zafer kazanma þansý elde edecektir.
1)Ücret, istihdam veya “hak” sendikacýlýðýnýn yerine, politik mücadeleyi
öne çýkaran toplumsal hareket sendikacýlýðý.
2)Tüm çalýþanlara, en baþta, emeðin gerçek kurtuluþunun, ancak toplumsal mülkiyet temelinde mümkün olacaðýnýn benimsetilmesi.
3)Mesleki bölümlere deðil, sýnýfýn
bütününe dayanarak örgütlenmek
4)Bütün bunlarýn sonucu olarak, e66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
mek-sermaye dengesine deðil, bu uzlaþmaz çeliþkinin çözümüne araç olmak.
Burada sayýlanlar, masa baþýnda üretilen bir “model” deðildir. Günümüz
koþullarý, sýnýfýn güncel-ekonomik mücadelesinin, ancak toplumsal bir mücadele ile tamamlanýrsa, sýnýf için bir yarar taþýdýðý bir ortam yarattý. Tüm dünyada proletaryanýn eðilimleri de ayný
yöndedir. Dünya proletaryasý, giderek
artan ölçüde, kendi mesleki ve ekonomik sorunlarýndan baþka, toplumsal sorunlarýný gündemlerine alýyorlar. Bu
toplumsal kaynaktan güç almadýkça,
güncel-ekonomik mücadelelerinde sonuç verici olmadýðýný süreç içinde gördüler. Bu eðilimlere dünyada sosyalizmin yükseliþi eþlik ediyor.
Burjuva yöneticilerin bürokratik
yapýlarýný aþarak, sendikalarý yukarýdaki ilkeler temelinde deðiþtirmek için,
ömrümüz yeter mi? Devrimci komünist, yalnýzca ilkeleri ortaya koymaz,
pratikte nasýl yaþama geçeceðine dair öneri ve öngörülerini de ortaya koyar. Bu
konuda, her zaman olduðu gibi, en büyük müttefikimiz, bizzat devrimin kendisidir. Devrim, sýnýfýn sendikal örgütlenme, düzeyine baðlý deðildir. Devrim,
sýnýfýn eðilimlerine, birikimlerine ve genel sýnýflar mücadelesi koþullarýna baðlýdýr. Ve, bütün bu koþullara baktýðýmýzda, devrimin, proletaryanýn “sýnýf sendikacýlýðý” temelinde örgütlenmesini
beklemeyeceðini gösteriyor.
Bunu görebilmek için, tekstil sektöründe yaþanan ve konuþulanlara bakmak yeter. Sýnýfýn en örgütsüz, en daðýnýk, en genç unsurlarýnýn yoðunlaþtýðý
bu sektör, 2006 yýlý için alarm veriyor.
Burjuvazi tekstil sektöründe yaþanan iþçi çýkarmalarýnýn yaratacaðý sokak isyanlarýndan korkuyor. Ama oportünizmin mantýðýnýn nasýl çalýþtýðýný biz iyi
biliriz. Bir oportüniste göre, kendi hakkýný bile arayamayan bir iþçi, toplumsal
devrime nasýl kalkýþýr? Mümkün deðil!!!
Devrim, günü kurtarmaktan umudu
kesecek hale gelen mülksüzlerin hiç bir
engel tanýmayan hareketinin gücüyle,
tarihin düðümlerini çözecektir. Ýþçi sýnýfý o büyük günlere, komitelerle hazýr
olmalýdýr.
11
KÜRT HALKININ SOYLU ÖFKESÝ VE
SOSYAL-ÞOVENÝZM TUZAÐI
A
med’de baþlayan ve Ýstanbul’a
kadar sýçrayan þiddet eylemleri kimleri ürküttü? Elbette
burjuvaziyi, ama onun tanký-topu var; bu
yüzden korkusuna kibirli bir histeri bulaþmýþ. Peki ya reformizm? Onlar da korkuyor þiddet eylemlerinden; ve ellerinde
tank-top olmadýðýndan, duygularýnda korku daha fazla yer tutuyor.
Devrim öyle bir ateþ yakar ki, kuzu
postuna bürünmüþ kurtlarý da, mangalda
kül býrakmayan iç boþ postallarý da açýða
çýkartýr. Bütün program ve tasarýlarýn, bütün sözlerin ve amentülerin, sokaklarda
kurþun yaðmuru altýnda sýnandýðý günler
yaþýyoruz. Bu zorlu sýnavdan, ateþlerle dolu bu sýrat köprüsünden geçmeyen bir
program, bir tasarý, bir söz; tarihi olaylarýn
asýl yaratýcýsý olan halklarýn yüreðine ve
bilincine nasýl nüfuz eder?
Burjuva egemenliðin terörü varsa,
halklarýn kitlesel þiddeti var. Halklar elinde ne varsa onunla, hatta çoðu zaman çýplak bedenleriyle burjuva terörün karþýsýna
çýkýyorsa, bir devrimin sürpriz ve mucizelerle dolu evresinden geçiyoruz demektir.
Elbette iþimiz kolay deðil; elbette saflarýmýzý yeniden yeniden düzenlemek zorunda
olduðumuz olaðanüstü karmaþýk bir dönemin içindeyiz. Ýç-savaþlar, sürekli kabaran
þiddette toplumun iki kutbunu karþý karþýya getirir ancak kitleler, devrimin nihai aþamasýna dek, açýk-berrak renkli bayraklarla yürümez. Bu durum, görevlerimizi
ayný oranda karmaþýk ve zorlu hale getirir.
Barýþçýl siyaset dönemleri, sözlerin,
nutuklarýn havada uçuþtuðu ve çarpýþtýðý
bir arenadýr. Bu arenada reformistlerin karný tok, sýrtý pektir. Eðer bir “karmaþa” varsa, sadece bir “yanlýþ anlaþýlma”dan kaynaklanmýþtýr ve reformistimiz o büyük hitabet yeteneði ile yanlýþý nasýl olsa düzeltecektir. Nice kitaplar devirmiþ, nice yazýlar
kaleme almýþtýr her konuda. Çözümleri
çoktan bulmuþ, formüle etmiþtir. Geriye
sadece, bu kurtuluþ reçetesini egemenlere
de kabul ettirebilmek için, kitlelerin rýzasýný kazanýmda kalýr. Ýþte bir reformistin ka-
12
fasýndaki, karmaþadan uzak, pürüzsüz asfalt yol.
Amma ve lakin, ne halklarýn artýk ertelenemez hale gelen acil özlem ve ihtiyaçlarý, ne de egemenliði kaybetme korkusuyla yaþayan burjuvazi için, reformistimizin
bu pürüzsüz yolu bir anlam ifade eder. Bütün sýnýflar için için kaynar, fokurdar ve
her olayda tepkisini öfke dolu hareketlerle
ifade etmeye baþlar. Þiddet dolu duygularýn pençesinde, en büyük hayal kýrýklýðýný
yaþayanlar, toplumun en genç üyeleridir.
Liselerin önünde satýrlar, býçaklar elden ele dolaþýyor. Ve kendi kafasýnýn aydýnlýðýnda yaþayan reformist, toplumun çözülemeyen sorunlarýn bir dað gibi birikmesinin
yol açtýðý þiddet olgusunu, TV dizilerine
baðlayarak iþin içinden çýkar. Cevap hazýr,
çözümü kolaydýr. Þiddet dolu dizileri yayýndan kaldýrmak. 150 yýl önce Marx, tarihin gördüðü en büyük kahramanlarýn bile,
ancak sýnýrlý etkilere sahip olduðunu ortaya koymuþtu. Günümüzün “sanal” kahraman müsveddelerinin bir toplumu þekillendirebileceðini, ancak bir reformist hayal
edebilirdi herhalde.
Bir toplum bu denli yaygýn bir þiddet
sarmalý içindeyken, burjuva egemenliðin
en aþaðýlýk baskýlarýna maruz kalan ezilen
uluslarýn gözü kara bir öfkeyle hareket etmesine kim þaþýrabilir? Amed’den baþlayýp
Ýstanbul’a sýçrayan þiddeti gören reformizm, alarm çanlarý çalýyor. Asýl soru þudur: Þiddetin bu denli güncel bir olgu olduðu bir süreçte, ezilen Kürt halký þiddeti
neden bu denli az gündemlerine alýyor? Bir
reformistten farklý olarak, bir devrimcinin
sorusu budur
Reformizm. Bildiðiniz Gibi
Amed’de bir halkýn göðü fethetme giriþimine tanýk olduk. Çýplak gövdeleriyle
tanklarýn üzerine yürüdüler, burjuvazinin
en iyi korunan kurumlarýný kuþattýlar, meydan okudular. Fakat yüz karasý reformist,
bakýn nasýl yaklaþýyor bu tarihi olaya:
“Diyarbakýr’da baþlayýp yayýlan olaylarýn ana özelliði: cenazelere katýlan kimi
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
gençlerin böyle bir kitle eyleminin duygusallýðý içinde her zaman olabilecek ve olan
bazý taþkýnlýklarýna polisin müdahalesiyle
yayýlýp geliþmiþtir” (Ý. Çaralan. Evrensel, 3
Nisan)
Mesaj yerini tam bulsun diye, ilgili
yerleri yazar kendisi vurgulamýþ. Böylece,
tek bir kalem darbesiyle, bu ayaklanmanýn
asýl öznesi Kürt halký deðil, olsa olsa kimi
gençler haline getiriliyor. Bütün bölge gerici ülkelerini korkutan, politik alaný altüst
eden bu tarihi olaylar, bir reformistin kafasýna aynen böyle yansýyor: duygusallýkla
hareket eden kimi gençlerin taþkýnlýklarý.
Kürt halkýna, onun savaþan ve kanýný akýtan en fedakar unsurlarýna karþý, bundan
daha büyük bir hakaret olabilir mi? Korku
ve beklenti dolu kuru baðýrsak, hep ayný
“fos” sesini çýkarmaya devam ediyor: Burjuvaziyi teskin ediyor; altý üstü duygusal
bir taþkýnlýk!!
Ayný zamanda uyanýktýr o. Kürt halkýnýn yüzbinler halinde toplandýðý alanlarda
konuþma yapmýþ, alkýþ ve tezahürat açlýðýný defalarca gidermiþtir. Alkýþý caný gönülden kabul ederken, öfke ve þiddet dolu
duygulara karþý yüzünü buruþturur. Gerçek
duygu ve düþüncelerini saklayabilmek için, kaleminin ustalýðýndan hiç beklenmeyen anlaþýlmasý zor laflar üretip, arkasýna
siper alýr: “Türkiye’yi bir zenginlikler ülkesi ve kendilerini de bu ülkeyi yönetecek tek
güç olduðunu iddia eden güçlerin yeni bir
hamlesiyle karþý karþýyayýz. Bu görülmeden, sadece ‘gösteri’ydi, ‘bomba patlamýþ’tý gibi birebir olaylara dayanarak çözümler üretmek, bu asýl gücün amaçlarýna
hizmet eder. Bunu da unutmayalým.” (agy)
Bu ülkeyi yöneten asýl güçlerin amaçlarýna hizmet etme suçlamasý kime yöneltiyor? Söz ve kalem erbabý, burada lafý karmakarýþýk edip, gerçek niyetini gizlemeye
çalýþýyor ama nafile. Reformiste göre Kürt
halký cenazelerini akýllý uslu gömmeli, öyle taþkýn gösterilerden medet ummamalý,
hele bomba-momba iþlerine hiç tevessül
etmemeli. Eðer Kürt halký, soylu öfkesini
þiddetle dile getirirse, reformizme göre ka-
ranlýk güçlerin hizmetçisi olur. Reformizmin “dost”luðu, buraya kadardýr. Ve daha
baþlangýçtýr bu. Kitlesel þiddetin daha kanlý aþamalarý geldiðinde, bugün gerçek niyetini anlaþýlmaz laflar arkasýna gizleyen
reformizm, yarýn küfrünü açýktan savuracak. Geçmiþte bunu gördük, yaþadýk. Kürt
halký ve emekçiler ne zaman kan, barut kokulu sýrat köprüsünden geçse, reformizmin
çelmeleriyle karþýlaþtý. Emep ve çevresi
kitlesel þiddetin ön plana çýktýðý her eylemi “sýnýf mücadelesini gölgeliyor” laflarýyla karalamaktan hiç vazgeçmedi. Bazen
göreli, bazen açýktan. Reformizmde deðiþen bir þey yok.
Aþýrýlýklar ve Devrim
Amed’de baþlayan ayaklanmanýn Ýstanbul gibi metropollerdeki yankýsý þiddet
doluydu. Ve bu þiddet, kimi aþýrýlýklarý beraberinde taþýyarak, olaylarla alakasý olmayan insanlarýn ölümlerine neden oldu. Böylesi durumlar ilk kez yaþanmýyor. Geçmiþten bu yana proleter devrimciler bu türden
istem dýþý olaylar karþýsýnda enternasyonalizme uyumlu bir tavýr sergilediler. Bu tavrýn ana unsuru neydi?
Birincisi, ele aldýðýmýz olaylar, bir kitle hareketinin, geniþ çaplý bir isyanýn parçasýdýr. Böyle bir isyana, geniþ kitleler olmadan, bir halk hareketine dayanmadan,
giriþilemez bile. Kitlesel bir halk hareketi
içinde, örgütlü ve hedeflerin yüceliði ile
donanmýþ bilinçli insanlar kadar; yalnýzca
düþmana duyduðu soylu-haklý öfkeyle
davranan ve hedefleri konusunda belirgin
hiçbir fikri olmayan insanlar da bulunur.
Hatta daha ileri gidelim: bu geniþ kitleler
içerisinde kýþkýrtýcýlar, satýlmýþlar, hasta
ruhlu insanlar bile olabilir. Eðer söz konusu olan, geniþ kitlelere dayanan yaygýn bir
hareketse, bu tür insanlarýn genel akýþ içerisinde kitlelerin arasýna karýþmasýný engellemek imkânsýzdýr. Bu imkânsýzlýðý bahane
ederek, kitlelerin soylu öfkelerini þiddet
yoluyla dile getirmelerini suçlamak, en hafifinden devrim düþmanlýðýdýr.
Ýkincisi, ele aldýðýmýz kitlesel þiddet,
ezilen ulusun þiddetidir. Ve ezilen uluslara
özgü karakter taþýyor. Hayatýn hemen her
alanýnda baský altýna alýnan, aþaðýlanan,
dýþlanan ve inanýlmaz þiddete maruz kalan,
bu nedenlerden ötürü “Türk olan her þeye
öfke duyma” hakký olan yüz binler var. Ezilen uluslara özgü bu öfkeyi suçlu ilan etmek, þovenizme verilen bir ödüldür. En
kritik anlarda burjuvazinin aðzýndan konuþmaktýr. Kürt halký, 25 milyonluk bir
halk ve “Türk olan her þeye öfke” duygusunu taþýyanlar, hiç de az deðil. Hem bu
öfke, hem de ezilen ulusun ezen ulusa
duyduðu güvensizlik, haklý nedenlere dayanýyor. Enternasyonalist devrimci tavýr,
bu güvensizliði ezen ulus emekçilerinin
çabasýyla tamir etmeye giriþmektir.
Oysa, kimi küçük-burjuva devrimcileri, sosyal-þoven bir tutum içine girerek,
“Kürt halkýnýn Türk halkýna güven vermesi” gerektiðinden söz edebiliyorlar. Bu türden sakat görüþler, iki halk arasýndaki güvensizliðin, ezen-ezilen ulus çeliþkisine dayandýðýný unutarak, suçu “UKH’nin halka
zarar veren eylem çizgisi”ne yüklüyorlar.
Elde edilen tek sonuç, Kürt halkýnýn -böylelerine taktýðý adla- “Türk Solu”na olan
güvensizliðini derinleþtirmesi oluyor. Mavi
Çarþý olayý sonrasýnda bu türden “Türk
Solu”nun içine girdiði olumsuz tutum, belleklerde hala çok tazedir. Küçük-burjuva
devrimcileri, halklar arasýndaki birleþik
mücadele eðilimlerine bu tutumlarýyla darbe vururken, þovenizm at oynatabileceði
daha geniþ alanlar buluyor.
Ezen ulus þovenizminden nefret edenler olmadan, Kürt halkýnýn kitlesel hareketini yaratmak mümkün mü? Onbinlerin sokaða döküldüðü ve kitlesel þiddetle burjuvazinin üzerine yürüdüðü çatýþma ortamýnda, ezen ulusun bireylerine karþý bu duygularla ya da baþka kaygýlarla hareket edenleri, týpký maydanoz ayýklar gibi ayýklayabileceðini iddia eden var mý? Bunun garantisini kim verebilir? “Ben veririm” diyenler, ya bugüne kadar tek bir gerçek kitle hareketi yönetmemiþtir ya da toplumsal
bir devrimin ancak en geniþ yýðýnlar tarafýndan gerçekleþtirileceðini anlayamayacak denli dar kafalýdýr.
Üçüncüsü, iç savaþlar olaðanüstü karmaþa dönemleridir ve þiddet dolu bu dönemler, kaçýnýlmaz olarak aþýrýlýklarý içerir.
Kitleler, politik tavýrlarýný zora dayalý eylemlerle dile getirir. Aþýrýlýklardan kaçýnabilmiþ tek bir iç savaþ dönemi, tek bir toplumsal devrim gösterilebilir mi? Özellikle
uzun yýllar iç savaþ içerisinde yaþamýþ ve
keskin kutuplaþmalarla biçimlenmiþ bir
toplumda, kural tanýmayan aþýrýlýklar, dizginlenemeyen öfkeli kabarýþlar, karmaþayý
daha da artýrýrlar. Ýç savaþlar uzadýkça, aþýrýlýklara meydan veren karmaþa azalmaz,
aksine çoðalýr. Devrimci sýnýflar, yüzlerce
kez sarstýklarý ama bir türlü deviremedikleri burjuva egemenliðin hala iktidarda oluþunun semeresini, iþte böyle çekerler.
Proletaryanýn
Özgeci Tutumu
Uzun iç savaþlarýn artýk kaçýnýlmaz
bir parçasý haline gelen aþýrýlýklarý suçlamak, ezilen ulusun güvensizlik duygularýný
derinleþtirmekten baþka bir iþe yaramýyor.
Kaldý ki reformizm, devrimin kitlesel zor
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
yöntemlerini karalamak için, bu tür aþýrýlýklara küfretme þansýný hiç kaçýrmýyor.
Proletaryanýn tavrý her zaman, devrimin aþýrýlýklarýnýn temelindeki haklý ve soylu öfkeye biçim vermek için çabalamak olmuþtur. Verili durumu göz önüne alarak, bu
tavrý bir kez daha somutlayalým.
Amed’de patlak veren; kýsa sürede
Kürt halkýnýn en yoksul kesimlerinin kitlesel isyanýna dönüþen olaylarda, burjuvazi,
þiddette sýnýr tanýmadý. Hedef gözetilerek
yapýlan atýþlarla çocuklar öldürüldü. Burjuva terörün sýnýr tanýmadýðýna dair bu açýk mesaj, Kürt halkýnýn öfkesini daha da
alevlendirdi. Bu aþamada, kitlesel zorun,
hedefini þaþýran aþýrýlýklara kaymasý, neredeyse kaçýnýlmaz hale geldi.
Proletarya dahil, hiçbir devrimci kesim, ateþler çemberi içinde kalan bir halka,
ezberden ve hariçten gazel okuyarak yön
veremez. Kürt halký, ateþ çemberi dýþýndan
kendisine yönelen eleþtiri ve yönlendirmeleri, ne denli haklý ve doðru olursa olsun,
samimi saymaz, özgecil görmez. Devrimci
bir halk, ancak bu þekilde davranarak saðlam, devrimci karakter kazanýr. Hariçten
gazel okuyanlarý ciddiye alabilecek bir
halk, elbette devrimci kalamazdý.
Elbette özgecilik var, özgecilik var.
SDP gibi reformistlerin özgeciliðine bir
bakýn hele: Her zaman Kürt halkýnýn yanýnda olduklarýný söylerler. Ama ne zaman
ki Kürt halký kitlesel þiddetle ayaða kalkar
ve ateþ çemberlerine dalar, o zaman bu
parti, çemberin dýþýnda kendini tutmak için, teori yapmaya baþlar: bölgede devrimci bir kriz var ama bizde yok. Dolayýsýyla,
onlar ateþ çemberinden geçmeye devam
etsinler, biz de barýþ için barýþçýl çabalar
gösterelim. SDP türü özgecilik böyledir iþte.
Bugüne dek proletarya, devrimin aþýrýlýklarýný deðil, burjuvazinin sýnýr tanýmayan vahþetini ön plana çýkardý, çýkarmaya
devam edecektir. Kürt halkýnýn haklý ve
soylu öfkesini, kimi zaman aþýrýlýklara
kaçtýðý için suçlamak yerine bu öfkeyi birleþik mücadeleyi güçlendiren bir unsura
çevirmek, enternasyonalist devrimcilerin
omuzlarýndadýr, baþka kimsenin deðil.
Kürt halkýnýn içinden geçtiði ateþ çemberlerine cesaret ve cüretle dahil olmadan, bu
görev omuzlanamaz. Proletarya, haklý ve
soylu öfkeye, hedeflerinin netliði ile biçim
verir. Kürt halkýna, eðer zafer kazanmak
istiyorlarsa, diðer halklarla mücadele birliðini geliþtirmesi gerektiðini döne döne anlatmak, yalnýzca o ateþ çemberi içindeyken
samimi bulunabilir. Ve Kürt halký, mücadele birliðinin önemini kavradýðý oranda,
kendi içinde aþýrýlýklara temel olan unsurlarýn etkisini köreltmeyi öðrenecektir.
13
Zindanlarý Yýkacak
ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!
ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR
Serpil Cabadan Ölüm Orucu Eylemi’nin 305. Gününde
Tüm dünya üzerinde devrimin büyük fýrtýnalarýnýn estiði bu tarihsel dönemde, zindanlardaki büyük tarihsel eylem
devam ediyor. Devrimin kýzýl karanfilleri, gün be gün eriyen bedenlerinde devrimi büyütüyorlar.
Þiþli’deki direniþ evi’nde Ölüm Orucu Eylemi’ni büyük bir kararlýlýkla sürdüren Fatma Koyupýnar, 23 Nisan itibarýyla eyleminin 351. gününde. F Tipi zindanlarda Ölüm Orucu Eylemi’ni sürdüren Serpilimiz bugün 305. gününde. Þeyhmuz Poyraz ise 139. günüde. Müvekkilerinin haklarýný savunmaya devam eden ve Þiþli’deki direniþ evinde Ölüm Orucu
Eylemi’ni sürdüren Avukat Behiç Aþçý ise eyleminin 22. gününde.
Onlar tarihin en güzel yerinde son sözü hep direnenlerin söyleyeceði bilinciyle “merdivenlerinin çengelini yýldýzlara
asarak” güneþi içenlerin türküsünü söylemeye devam ediyorlar.
ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR SÜRECEK ZAFERE KADAR!
Avukat Behiç Aþçý ve Fatma Koyupýnar’a Ziyaret
Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin davetlisi olarak “Savaþ ve Kadýn” konulu
sempozyuma katýlmak için Türkiye’ye
gelen Avukat Saher Mahdi, eþi Abu
Ali ve þair dostumuz Ruhan Mavruk ile birlikte, Þiþli’deki direniþ evinde Ölüm Orucu eylemini sürdüren Behiç
Aþçý ve Fatma Koyupýnar’ý ziyarete
gittik. Saher Mahdi açýsýndan, meslektaþ dayanýþmasýnýn çok ötesinde anlamlara sahip olan bu ziyarette, çok sýcak ve duygulu anlar yaþandý. Ayný
zamanda da þair olan Saher Mahdi’in
Arapça okuduðu ve direniþteki Baðdat’ý anlatan þiiri dize dize Türkçeye
çevrilerek de okundu. Ýki ayrý ülkenin direniþçilerinin bir araya gelmesi, enternasyonal dayanýþmanýn güzel bir örneðini oluþturdu.
Saher Mahdi, yaptýðý konuþmada, Irak’ta açýktan bir iþgal yaþandýðýný ve emperyalizmin saldýrýlarýna karþý direndiklerini, bundan sonra da direnmeye devam edeceklerini vurguladý. Türkiye’de
ise gizli bir iþgal yaþandýðýnýn altýný çizen Saher Mahdi, Behiç Aþçý
gibi insanlarýn da emperyalizme karþý direndiklerini söyledi. Saher
Mahdi, bu direniþten çok þey öðrendiklerini, avukat olarak kendisinin özel dersler çýkardýðýný belirtti. Bu cesur ve kararlý insanlarýn direniþini desteklediðini ve zaferi kazanacaklarýna inandýðýný söyleyen
Saher Mahdi, ayný zamanda Irak Özgürlük Cephesi’nin dayanýþma
mesajýný iletti. Avukat Behiç Aþçý ise, kendisinin müvekkillerini savunmaya devam ettiðini, Ölüm Orucu Eylemi’ne baþlamasýnýn avu-
katlarý sarstýðýný ve harekete geçirdiðini,
verilen mücadelenin Irak’ta ve Türkiye’de emperyalizme karþý olduðunu, Irak
direniþinin kendilerine bu mücadelede
güç verdiðini söyledi.
Bu sýcak sohbetler olurken, uykuda
olan Fatma Koyupýnar’ýn uyandýðýnýn haberinin gelmesiyle, hep birlikte, direniþinin 345. gününde olan Fatma Koyupýnar’ýn yanýna geçtik. Siper yoldaþýmýz, bizi her zamanki gülen gözleriyle karþýladý.
Saher Mahdi, burada yaptýðý konuþmada,
böyle büyük direniþçileri tanýmaktan dolayý onur duyduðunu, zaferi kazanacaklarýna inandýðýný, Irak Direniþ Savaþýnýn
Türkiye’deki devrimci ve komünistler hakkýnda yeterli bilgiye sahip
olmadýðýný, ama burada gördüklerinin kendisini çok etkilediðini ve
kendisiyle birlikte Irak’a götüreceðini, Fatma Koyupýnar’ý zaferi kazanmýþ ve saðlýðýna kavuþmuþ olarak görmek istediklerini belirtti.
Fatma Koyupýnar da yaptýðý konuþmada, ülkelerini iþgal etmeye gelen emperyalistlerin bunu asla baþaramayacaklarýný, alýnlarýnýn ortasýna bir kurþun yiyerek çýkýp gideceklerini söyledi. Fatma Koyupýnar’ý daha fazla yormak istemeyen konuklarýmýz, onun elini sýmsýký
tuttuktan sonra yanýndan ayrýldýlar.
Daha sonra Avukat Behiç Aþçý’nýn bulunduðu bölümde, açýlan
deftere Saher Mahdi, Þair Ruhan Mavruk ve biz, duygu ve düþüncelerimizi yazdýk. Bir müddet daha süren sýcak sohbetlerin sonrasýnda
direniþ evinden ayrýldýk.r
DETAK’a ulaþmak için e-mail adresi: [email protected]
14
66. Say / 26 Nisan-10 May s 2006
DEVRÝMCÝ SANAT
SUSTURULAMADI
Açýldýðý günden bu yana uðradýðý yoðun baskýlara;
dinci gerici AKP’li belediye baþkaný ve jandarmanýn
iþbirliðiyle defalarca mühürlenmesine, kurum çalýþanlarýnýn alçakça bir komplo ile tutuklanmasýna raðmen
devrimci sanat üretiminden vazgeçmeyen Sarýgazi Ekin
Sanat Merkezi, 15 Nisan Cumartesi günü “Sanatla
Dayanýþma” adý altýnda bir etkinlik düzenledi.
Etkinlik öncesi hummalý bir çalýþma ve herkeste heyecan vardý. Salon düzenlendi, her þey tekrar kontrol edildi.
Ve etkinlik saatine dek hiç durmadan çalýþýldý. Etkinlik
akþam saat 19:00’da, ölümsüzleþen tüm devrim neferleri
adýna bir dakikalýk saygý duruþu ile baþladý. Daha sonra
geçmiþten bugüne Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi faaliyetleri
ile ilgili bir slayt gösterimi yapýldý. Hemen ardýndan þiir
grubu sahne alarak dillendirdiði þiirlerle duygu dolu anlar
yaþattý. Sonra Iraklý konuk Saher Mahdi sahneye davet
edildi. Mahdi, konuþmasýna Baðdat adlý bir þiir okuyarak
baþladý daha sonra Irak’taki direniþten ve zaferin çok
yakýnda olduðundan bahsetti. Her ne kadar dilimizi
konuþamasa da söylediklerini çeviriyle anlasak da
okuduðu þiir herkesi büyüledi ve adeta direniþi salondaki
herkesin yüreðine iþledi. Zafere olan inanç bir kez daha
yinelendi.
Mahdi’nin konuþmasýnýn ardýndan DÝK (Devrimci Ýþçi
Komiteleri) ve Zafere Kadar Genç Yoldaþ Dergisi’nin
gönderdiði mesajlar okundu. Ayýþýðý Ekin Sanat
Merkezi’nin desteklendiði dile getirilen mesajlarda, tüm
iþçi-emekçi ve öðrenciler 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na,
Taksim’e çaðrýldý ve 6 Mayýs’ta Ankara’da yapýlacak olan
Denizlerin anmasýna ve mitingine herkes davet edildi.
Salonda etkinlik boyunca aralarla “Umudumuz Kavgada
Kavgamýz Sanatýmýzla” sloganý atýldý.
Artýk onca þiir ve konuþmanýn ardýndan müzik zamaný
gelmiþti ve Grup Çöl Rüzgarý sahne aldý. Ýlk önce bir
semah parçasý söyledi ardýndan da halay parçalarýyla
salondaki herkesi coþturdu. Uzun bir süre omuz omuza
halaylar çekildi. Hemen ardýndan Kazým Koyuncu’nun iki
parçasý söylenerek halaylara son verildi. Ama müzik daha
bitmedi. Daha sýrada yýllardýr söylediði parçalarla
gönüllere taht kuran Ali Asker vardý. Ali Asker söylediði
parçalarý zaman zaman mücadele eden devrimcilere ithaf
etti. Ali Asker’in söylediði türkülerle etkinlik sona erdi.
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
15
Ne Yaparsanýz Yapýn Devrimi
Engelleyemeyeceksiniz
6 Mayýs Çalýþmalarý Saldýrýlarla Baþladý
Ve büyük yürüyüþ, büyük heyecan baþladý...
Ýdam ediliþlerinin 34. yýlýna giriyoruz. Katledildiklerinden bu güne
kadar, onlar için hiç miting yapýlmadý. 34 sene sonra
ilk kez, Denizlerin yoldaþlarý Leninistler olarak, Denizlere layýk, Ankara’da bir miting hazýrlýyoruz. Bu
mitingin ilk çalýþmasý olarak bölgemiz Ýkitelli’de 9
Nisan Pazar sabah saat 07.30 sýralarýnda hazýrladýðýmýz “6 Mayýs / Halkýn Denizi Denizleþen Halkla
Buluþuyor / Ekin Sanat Merkezi”
þablonlarýyla iþçilerin, emekçilerin göreceði yerlere yazýlamalar
yaptýk. Parseller Caddesi Onur
Market karþýsýna geldiðimizde gezici polis karakolu aracýnda bulunan polisler, yazýlama yapan Leninistlere
vahþice saldýrmýþ, okurumuz Süleyman KAÞIKÇI
gözaltýna alýnmýþtýr. Gözaltýna alýnýrken iþkenceci katil polislerin tekme yumruklarla saldýrýsýna maruz kalan Süleyman Kaþýkçý yere zorla
yatýrýlarak, yerlerde sürüklenmiþ ve elleri aradan
ters þekilde zorla kelepçelenerek, son kertesine
kadar sýkýlmýþ, bilekleri yaralanmýþtýr.
Karakolda fiziki ve sözlü saldýrý sürmüþ, arkadaþýmýz
tehdit ve hakaretlere maruz kalmýþtýr. Daha sonra karakola gelen 7 tane
Sefaköy sivil TMÞ polisleri Süleyman Kaþýkçý’ya saldýrmýþ, ormana
götürüp öldürmekle tehdit etmiþtir. Çeþitli sorular sorarak, bölgedeki
konumunu öðrenmek istemiþler, istediklerini alamayýnca polislerin þefi,
“bizim yüzümüze iyi bak beni unutma sana yakýnda öyle bir iz býrakacaðým ki, ömür boyu unutamayacaksýn” diyerek tehdit etmiþtir. Arkadaþýmýz bu tehditlere gereken cevabý vermiþ, devrimin o ve onun gibilerinin peþinde olduðunu suratlarýna haykýrmýþtýr. Arkadaþýmýz daha
sonra aranmasý olduðu gerekçesiyle Beyoðlu adliyesine götürülmüþ,
serbest býrakýlýnca da baþka aranmasý var diyerek Ýstanbul Adliyesi’ne
götürülmüþ, akþam 17:00 sularýnda Aksaray’da serbest býrakýlmýþtýr.
Faþist devlet þunu iyi bilmelidir ki Leninist politikalar, Denizlerin
yoldaþlarý tarafýndan emekçi halka ulaþtýrýlmaya devam edecek. Biliyoruz ki, bu saldýrý onlarýn bir çöküþe girmiþ olmalarýnýn acizliðindendir.
Þimdi Denizler gibi ileri atýlmanýn zamanýdýr. Baskýlar devrimi engelleyemez.
Ýkitelli’de Saldýrýlar ve Tehditler Sürüyor!
Ýkitelli’de saldýrýlar devam ediyor. 6 Mayýs mitingi hazýrlýklarý çerçevesinde 13 Nisan Perþembe akþamý, saat 21:00 sularýnda “Halkýn
Denizi Denizleþen Halkla Buluþuyor Mücadele Birliði” imzalý afiþleri
asarken Mücadele Birliði okurlarý Süleyman Kaþýkçý ve Haydar Bayar
gözaltýna alýnmýþ ve Ýkitelli karakoluna götürülmüþlerdir. Daha sonra
karakola gelen Vatan ve Sefaköy Terörle Mücadele Þubesi polisleri, 3
gün aradan sonra tekrar gözaltýna alýnan okurumuz Süleyman Kaþýkçý’yý tekrar tehdit etmiþlerdir. Bir de okurumuzun tutuklanmasý için
“sana muhtarlýðýn molotoflanmasý eylemini de yýkalým da gör, bir cezaevinde söyleyelim de sana özel yönelim göstersinler, sen bizim baþýmýza bela mýsýn, bir daha gelirsen þubeden ölün çýkar” diyerek tehditler
savurmuþlar ve sinirden kudurmuþ bir þekilde saldýrmýþlardýr. Sonrasýnda ise para cezasý kesmiþlerdir. Gece 02:00 de serbest kalan okurlarýmýza bu ilk saldýrý deðildir. Biz biliyoruz ki son da olmayacak. Ama onlarýn tehditler savururken unuttuklarý bir þey var: DEVRÝM katillerin, iþkencecilerin, tecavüzcülerin peþinde...
16
Ýkitelli’de Saldýrýlar
1 Mayýs’ýn yaklaþtýðý þu günlerde çeliþkiler iyiden iyiye netleþti.
Kýzýl 1 Mayýs geçen senelerde olduðu gibi bu sene de Leninistler tarafýndan özüne uygun bir þekilde Taksim’de saat 12:00’de kutlanacak.
Geçen sene, “bir dahaki sene kesin Taksim’deyiz” diyenler, yine Taksim’e sýrt çevirdiler. Bilmiyorlar ki Taksim’e sýrt çevirmek demek devrime sýrt çevirmek demektir...
“Söylemenin en iyi yolu yapmaktýr” diyen
Leninistler, bu sene de söylediðini yapýyor
ve Taksim’e çýkmaya hazýrlanýyor.
Bunun karþýlýðýnda burjuvazinin de
saldýrýlarý gün geçtikçe artýyor. Bu
saldýrýlar Ýkitelli’de daha yoðun yaþanýyor. Her bölgede olduðu gibi
Ýkitelli’de de önlükler giyip megafonla sesli ajitasyon yapan
Mücadele Birliði okurlarý, akþam saatlerinde evlere, yoldan
geçen insanlara, kahvelere, iþyerlerine bildiri daðýtýyor ve Leninistlerin 1 Mayýs’ta yine saat 12:00’de Taksim Meydaný’nda olacaðýný duyurarak
tüm emekçileri Taksim’e çaðýrýyor. 21 Nisan
akþamý saat 20:00 sularýnda Leninistler, önlükler
giyerek megafonla sesli ajitasyon yaparak bildiri daðýtýmýna baþladý. Ýnsanlarýn ilk sokaktan itibaren ilgiyle karþýladýðý çalýþmada balkonlardan insanlar zafer iþareti ve alkýþla Leninistlere destek veriyorlardý. Esnaflar ise, “Ýkitelli sizinle gurur duyuyor” diyorlardý. Dört sokak boyunca ajitasyon yapan Leninistlere 5.sokakta
saldýran polis, Parseller Caddesi’nde 1 hafta içinde iki kere gözaltýna
aldýðý arkadaþýmýz Süleyman Kaþýkçý’ya saldýrmýþ ve tekrar gözaltýna
almaya çalýþmýþtýr. Kelepçeyi uzun süre takamayan iki polis 20 dakika
arkadaþýmýzý polis otosuna sokamamýþtýr. Slogan atan ve bir anda otonun etrafýnda toplanan esnaf ve emekçilere ajitasyon yapan okurumuzu
yerde sürükleyerek saldýrmýþlar ve halk iyiden iyiye toplanýp tepki gösterince, polisler geri adým atmýþlardýr. “Halk galeyana gelecek bindir
þunu gidelim” diyen polisler birbirleri ile tartýþmýþ, arkadaþýmýzý arabaya sokamayýnca “bu PKK’lý” diyerek halký kýþkýrtmaya çalýþmýþtýr. Bir
kaç faþist de akýllarýnca polise destek vermek istemiþ ama arkadaþýmýz
“burasý sizin faþist mahalleniz deðil, devrimcilerin mahallesi” diyerek
polisi ve sivil faþistleri uyarmýþtýr. Bunun üzerine geri adým atmýþlardýr.
Bu esnada yoldaþýna yardýma gelen bir bayan Leninist polise müdahale
etmiþtir. Polis onu da gözaltýna almak istemiþ, ama buna etrafa toplanan esnaflar engel olmuþ, arkadaþýmýzý iþkencecilerin eline vermemiþlerdir. Arkadaþýmýz karakola götürülürken, bir bayan okurumuz yere
düþen bildirileri insanlara daðýtmýþ ve ajitasyon yapmýþtýr.
Karakola gelen Sefaköy timleri, “yine mi sen geldin, artýk yeter,
muhtarlýðýn molotoflanmasýný sana yýkacaðýz, o gittiðin Ekin Sanat’ý da
tinercilere yaktýrýcam, buradan da kurtulursan, seni sokak arasýnda indiricem, kayýplar listesine yazacaðým seni, sana bundan sonra özel önlem
alacaðýz ona göre kendine dikkat et” diyerek arkadaþýmýzý tehdit etmiþ,
daha sonra da saldýrmýþlardýr. Karakolda bekletilen arkadaþýmýz, gece
12:00’de para cezasý kesilerek serbest býrakýlmýþtýr.
Saldýrýlar Ýkitelli’de gün be gün artýyor. Çünkü onlar da Leninist
Partinin politikalarýnýn Ýkitelli’de emekçi halký tam anlamýyla sardýðý
zaman, onlarý ne gibi tehlikelerin beklediðini çok iyi biliyorlar...
BASKILAR GÖZALTILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!
1 MAYIS’TA 1 MAYIS ALANI’NA TAKSÝM’E
DENÝZ, YUSUF, ÝNAN, SAVAÞA DEVAM!
Ýkitelli’den Mücadele Birliði Okurlarý
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
býndan yola çýkarsak bunu aylýða vurduðumuzda çok komik
bir ücret karþýlýðý bu iþi yaptýðýmýzý görebilirsiniz. Bu ücret
karþýlýðýnda yaptýðýmýz iþin her türlü tehlikesi var. Örneðin;
bilinçsizce çöp poþetinin içine konulan cam kýrýklarýnýn açtýðý
derin kesiklikler. Böyle bir durumda parmaðýný kaybeden iþçi
arkadaþlarýmýz dahi var. Zamanýnda çöpünü çýkartmayýp, sýrf
çöpü alýnsýn da ne olursa olsun deyip 5. kattan hýzla atan bilinçsiz vatandaþlarýmýzdan kaynaklý sakatlanan ve hatta Zeytinburnu beldesinde yaþamýný kaybetmiþ bir iþçinin olduðunu biliyor
musunuz? Bize verilen malzemelerin iþ elbisemizin dýþýnda ayný zamanda iþ kazalarýna ve mesleki oluþabilecek hastalýklara karþý koruduðunu söylemek komik olsa gerek. Bize verilen yaðmurluklarýn su
almasýndan kaynaklý, iþin doðasý gereði bir de sokaktayýz, tabii ki
saatlerce yaðan yaðmurun altýnda ne durumda olduðumuzu tahmin
edebilirsiniz. Her yanýmýz su içinde, soðuk rüzgarla birlikte parmaklarýnýn ucunu dahi hissetmeyen iþçilerin homurdanmalarýna belki
þahit olmuþsunuzdur. Hele hele o soðuk kýþ aylarýnda kulaklarýmýzý
boðan o soðuðun sesi beynimde yer ediyor ve sýrtýmýzdan geçinenlere rahmet okutan küfürlerimiz geliyor aklýma.
Ýki kez greve giriþtik, ikisinde de patron galip çýktý. Niye mi?
Sýnýf bilinçli iþçi olamadýðýmýzdan yani örgütsüz oluþumuzdan kaynaklý. Patrona yalakalýk yapanlardan kaynaklý kazanamadýk. Ama
mutlaka bir gün biz kazanacaðýz. Yazýnýn baþýnda da belirttiðim gibi, temizlik iþçisiyim, günde 12-30 ton arasýnda çöp atan bir emekçiyim. Asgari ücret alan, bir de SSK’dan baþkaca hiçbir þeyi olmayan, zincirlerimi katmazsak, bu þartlarda yaþamýný idame ettirmeye
çalýþan bir emekçi... Ýnanýr mýsýnýz onlarca çöp atmama raðmen,
haftada bir çöp poþetini dahi zor dolduruyorum. Çünkü aldýðýmýz
ücretle tüketim yapma olanaðýmýz yok, saðlýklý beslenemiyoruz.
Yetmiyor!.. Evli olup en az bir veya iki çocuða sahip olan iþçi arkadaþlarýmýz direnip haklarýný örgütlü bir þekilde almak yerine çareyi ek bir iþte çalýþmakta bulmuþlar. Ee, iyi beslenemeyen yorgun ve
uykusuz düþen vücut nereye kadar dayanabilir ki? Ýnsan sosyal bir
varlýktýr diyoruz, býrakýn sosyal bir etkinlikte olmayý, çocuklarýnýn
dahi yüzünü göremeyen iþçiler var. Ýnsanlarla iletiþim kurmakta dahi zorlanabiliyoruz. Eve geç saatlerde giden bu insanlar doðal olarak o saatte uyuyan çocuðuyla görüþemiyor. Nasýl bir tiyatroya, sinemaya ya da toplumu ilgilendiren toplumsal içerikli bir söyleþiye
katýlsýn? “Yazýklar olsun” demek geliyor içimden “yazýklar olsun”.
Gazi’den Bir Ýþçi
“Ama Mutlaka
Bir Gün Biz Kazanacaðýz”
Merhaba Y.E. Mücadele Birliði okurlarý;
Ben emekçiyim, yaþadýðýmýz þehrin sokaklarýnýn toplumsal açýdan daha temiz olabilmesi için emek harcayan bir temizlik iþçisiyim. Halkýmýzýn deyimiyle çöpçüyüm. Her emekçinin yaþadýðý bin
bir zorluðun kendisini bu iþ kolunda da görebilirsiniz. Öncelikle bu
sorunlarýn doðmasýndaki asýl nedenin kendisini iyi bilmeliyiz ve anlamalýyýz. Tabii ki bu sorunun ana nedeni iþçi sýnýfýnýn örgütsüz oluþudur. Bilindiði üzre belediyenin asli görevlerinden bir tanesi de beldenin temizliðidir. Yerel Yönetimler Yasasý’na göre, taþeron firma aracýlýðýyla belediyeler temizlik, park, bahçe, yol vb. iþlerini taþeron
firmalara verebilir ve hatta taþeron firma da baþka bir firmaya iþini
yaptýrabilir. Bu düzenlemenin kendisi aslýnda iþçi sýnýfýnýn mücadelesini hedef almaktadýr. Amaç, kelimenin tam anlamýyla iþçi sýnýfý
mücadelesini baltalamaktýr. Özelleþtirmenin esprisi tekellere yeni
rant alanlarý yaratmak, para babalarýnýn parasýna para katmaktan
baþka bir þey deðildir. Özelleþtirmeden önce belediye bünyesinde
çalýþan iþçiler sendikalýydý, yani örgütlüydü de diyebiliriz. Tabii ki
asgari ücretin üzerinde bir ücretle çalýþýyorlardý ve iþçiler diðer sosyal haklarýný sendikal yollardan elde ediyorlardý. Özelleþtirmeyle
birlikte bu kazanýlmýþ haklarýn kendisini iþçiden alan yerel yönetimler daha büyük maliyetlerle bugün için taþeron firmalara peþkeþ çekiyorlar. Evet belki, özelleþtirmeyle birlikte artan bir iþçi sayýsý oldu
ve hatta sokaklarýmýzda süpürgeci iþçileri de görebiliriz. Bu iþçiler o
beldenin de ayný zamanda sakinleridir. Bilindiði gibi çevre ve temizlik vergisi adý altýnda alýnan bu ödenekleri biz temizlik iþçileri
de ödüyoruz. Taþeron firmalar bu durumda sadece organizasyonu
saðlayan konumlarýnýn dýþýnda, hiçbir iþ görmeyen birer para babasýdýr. Bunlar, belediye ile iþçiler arasýnda bir köprü konumundadýr.
Eline bir çöp dahi deðdirmeden trilyonlar kazanan birer sömürücüdürler. Her yýl aldýðý ihalelerle trilyonlarýna trilyon katar. Akmercan
Temizlik bunlardan bir tanesidir. Akmercan iþçileri asgari ücretle çalýþmaktadýr. Saatlerce arabanýn arkasýndan koþan biz iþçiler günlük
en az 12 ton, en fazla 30-40 ton arasýnda çöp atmaktayýz. Ton hesa-
GAZÝ’DE 1 MAYIS
ÇALIÞMALARI
Proletaryanýn kapitalizme karþý birlik, dayanýþma ve mücadele günü olan 1 Mayýs yaklaþtýkça heyecanlar artýyor. Bu
sene de 1 Mayýs, içi boþaltýlarak anlam ve öneminin dýþýnda
yerlerde kutlanýyor, Leninistler dýþýnda. 1 Mayýs’ý “Kýzýl
Meydan”da Taksim’de kutlayacak olan Leninistler, çalýþmalarýna aralýksýz devam ediyor.
Bu çalýþmalardan birisi de Gazi Mahallesi’nde düzenli olarak her gün yapýlan sesli ajitasyon propaganda çalýþmalarý.
21 Nisan’da yapýlan çalýþmalarý sizlerle paylaþmak istiyoruz:
Akþam saat 18:30’da üzerinde “1 Mayýs’ta Taksim’e” yazýlý Deniz tiþörtleri giyildi. Daha sonra mikrofonla Heykel
Park, Sekizevler Caddesi’nden Cemevi önüne kadar sesli ajitasyonla Gazi halký 1 Mayýs’ta Taksim’e çaðrýldý: “Ýþçiler, e-
mekçiler, gençler, kadýnlar kapitalizmin bize sunduðu yoz
kültüre hayýr demek için, ücretsiz saðlýk, ulaþým, eðitim hakký
için, 1 Mayýs’ta, saat12:00’da Taksim Meydaný’nda buluþalým. Kapitalizm öldürür sosyalizm güldürür. Gülmek herkesin
hakký.” Kuþlama ve pullamalar yapýldý, 1 Mayýs’ta Taksim’e
çaðrý yapan bildiriler daðýtýldý.
Yapýlan sesli ajitasyona ve daðýtýlan bildirilere Gazi halký
yoðun bir ilgi gösterdi. Geçilen yol boyunca balkonlarda aileler kimi zaman alkýþlayarak, kimi zaman da 1 Mayýs’ta Taksim’de olmanýn anlamýný sorarak ilgisini gösteriyordu. Bu þekilde yapýlan ajitasyon ve propaganda çalýþmasý, akþam saat:
21:00’a kadar sürdü. Daha sonra Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde
içlerinde çeþitli iþ kollarýndan iþçilerin bulunduðu iþçilerle 1
Mayýs’ýn tarihi üzerine sohbet edildi. 1 Mayýs’ta neden Taksim’de olmak gerektiði konuþuldu. Tüm Gazi sokaklarý gezilerek bu çalýþmalar 1 Mayýs’a kadar her gün yapýlacak.
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
17
Erzincan Faþizme
Mezar Olacak
Bütün dünya ile beraber üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda da
kapitalizmin yaþadýðý buhran, sýnýf çatýþmasýný kaçýnýlmaz hale getirmiþtir. Tarihi süreç içinde edinilen tecrübeler göstermiþtir ki sýnýf
savaþýmýnýn kaçýnýlmaz hal aldýðý dönemlerde kapitalist sistem varlýðýný devam ettirebilmek, sýnýf savaþýmýnýn üstünü örterek içinde bulunduðu yýkýmý geciktirmek için faþist örgütlerle iþbirliði içine girmiþ ve birçok katliam gerçekleþtirmiþtir.
8 Nisan günü Erzincan Gençlik Derneði üyelerinin tecridi protesto için Vakýflar Ýþhaný önünde düzenledikleri basýn açýklamasýna
polisin toplayarak getirdiði ‘Alperenler Ocaklarý’ mensubu 100 ka-
dar faþist, polisin de desteðini alarak saldýrmýþtýr. Saldýrý sonucu linç edilmeye çalýþýlan protestocu eylemciler, bu faþist saldýrýlarý da protesto etmek için iki gün sonra gene Vakýflar Ýþhaný önünde toplanmýþlardýr. Ve yine faþist polis, yine faþist
köpeklerini yanýna alarak bu gruba saldýrmýþ, tesadüfen eylem
alanýnýn olduðu yerden geçmekte olan DTP Ýl Baþkaný Hüseyin ÞAHÝN’i hedef göstererek, yine salyalý köpekleriyle beraber saldýrmýþtýr. Alevi halkýn yoðunlukta olduðu Cumhuriyet
Mahallesi’ne yönelmiþ ve polis ile faþist köpeklerinin mahalle sakini
birçok insana saldýrmasý kýsa zamanda birçok yerde yanký bulmuþtu.
Biz de Eskiþehir’de bu faþist saldýrýyý protesto etmek için Mücadele Birliði, SDP, ESGD, Devrimci Demokrasi, BDSP, ESP, EHP,
Halkevleri olarak saat 14:00’da Vardar Ýþ Merkezi’nin önünde toplanarak “Erzincan Faþizme Mezar Olacak” dövizlerimizle ve bayraklarýmýzla eyleme katýldýk. “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”,
“Yaþasýn Halklarýn Mücadelesi”, “Faþizme Karþý Omuz Omuza”,
“Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði” sloganlarý eþliðinde Hamamyolu’ndan, basýn açýklamasýnýn yapýlacaðý Migros Adalar önüne doðru
yürüyüþe geçtik. Yürüyüþ esnasýnda bir kiþi “Kahrolsun PKK” diye
baðýrarak provokasyon yaratmaya çalýþtý. Halktan kimsenin desteðini almadý, tam tersine faþist saldýrýlara karþý yapýlan bu eylemimizi
halkýmýzýn desteklediðini gözlemledik. Adalar Migros önünde basýn
açýklamasý okunarak faþist saldýrýlar kýnandý ve faþizme karþý sessiz
kalýnmayacaðý belirtilerek, son günlerde özellikle Anadolu Üniversitesi ile Osmangazi Üniversitesi’ndeki devrimci öðrenciler ile Kürt
öðrencilere saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý vurgulandý. Basýn açýklamasýnýn
ardýndan, müzik eþliðinde marþlar söylenerek halaylar çekildi ve eylem sona erdirildi.
YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!
FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA!
DENÝZ, YUSUF, ÝNAN SAVAÞA DEVAM!
Eskiþehir Mücadele Birliði Platformu
“Emperyalizm Irak’ta Son
Nefesini Alýyor”
Emperyalist-kapitalist sistemin krizden
kurtulmak için dünya halklarýna karþý baþlattýðý III. Dünya Savaþý tüm þiddetiyle sürüyor. Afganistan’dan sonra Irak’a saldýran
ABD Irak’ta hiç ummadýðý büyük bir direniþle karþýlaþtý. Irak’ta sürmekte olan direniþin sesini daha gür duyurabilmek için Gazi
Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde bir panel düzenlendi. 9 Nisan’da gerçekleþen “Irak
Direniþ Cephesi” konulu panele konuþmacý olarak Irak Özgürlük Cephesi’nde yer alan Irak Kadýn Haklarý Savunma Merkezi üyesi Saher Mahdi
katýldý.
Panel, bugüne kadar ölümsüzleþen tüm devrim savaþçýlarý anýsýna
saygý duruþu ile baþladý. Daha sonra
oturumun ilk bölümüne geçildi. Irak’ta
direniþin rolüne deðinen Iraklý sosyalist bir konuk: “Irak iþgalinin baþladý-
18
ðý ilk gün de ABD
ve onun iþbirlikçileri kolay olmayacaðýný tahmin
ediyorlardý ama
ilk günden beri
direniþ var büyüyerek devam ediyor. Onlar
büyük kayýplar veriyor.
... ABD ve iþbirlikçileri Baðdat’ýn kapýsýnda idam edilecekler. Ýþgalle gelen iktidarý tanýmýyoruz. Þu anda Irak’ýn tüm alt yapý
sistemleri tahrip edilmiþtir. Direniþ Irak’tan
tüm iþgalci askerler çýkýp gidene kadar sürecek.” dedi. Daha sonra Irak’taki direniþi,
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
direniþte kadýnlarýn rolünü anlatmak üzere
Saher Mahdi söz aldý. Mahdi, emperyalizmin Irak’ta son günlerini yaþadýðýný söyleyerek: “Direniþ þu an Irak halkýnýn tamamýný temsil etmektedir. Dünyanýn en zor koþullarýnda direniþ sürmektedir. Þu anda direniþ
dünyanýn en büyük, en güçlü emperyalistlerine karþý savaþýyor. ...Direniþ bir haktýr. Irak’ta iþbirlikçiler direniþi kötülemek için
direniþ adýný kullanarak operasyonlar düzenliyorlar, camileri bombalýyorlar. Ama
halk onlarýn iþbirlikçiler olduðunu biliyor.
...Direniþin daha yýllarca sürecek cephanesi ve maddi gücü var. Bizler þeçimleri
boykot ettik. Direniþ baþarýdan baþarýya
koþuyor. Irak’ta iþgal güçlerine,
ABD’nin resmi olarak kabul ettiði rakama göre, günde 300-500 arasý saldýrý
düzenleniyor, ama bu, gerçeði yansýtmýyor. Gerçekte iþgalcilere karþý 700-100
arasý direniþçiler tarafýndan operasyon
düzenleniyor. Direniþ kurtuluþa kadar.”
dedi. Konuþmacýlarýn söz almasýndan
sonra panelin ikinci bölümüne geçildi.
Soru cevap bölümünden sonra panel sona erdirildi.
kan devrimci basýnýn sesini kesmek,
vahþetini gizlemek için giriþtiði son
katliam, Devrimci Demokrasi muhabiri Ýlyas Aktaþ’ýn katledilmesi oldu.
Muþ kýrsalýnda katledilen HPG
gerillalarýnýn Diyarbakýr’da düzenlenen cenaze töreninin ardýndan gerçekleþen protesto eylemleri esnasýnda halka pervasýzca ateþ açan, kadýn, çocuk
demeden katleden devlet, Ýlyas Aktaþ’ý da kafasýndan aðýr yaraladý.
29 Mart günü, Diyarbakýr’da yapýlan eylemler sýrasýnda polisin ateþ açarak vurduðu bir çocuða yardým etmek isterken polis tarafýndan engellemeyle ve tehditle karþýlaþan Ýlyas Aktaþ, ertesi gün, Yeniköy Mezarlýðý yolu üzerinde gene polisin açtýðý ateþ sýrasýnda baþýndan yaralanarak hastaneye kaldýrýldý. Durumu aðýr olduðu için Ankara’ya Hacettepe Hastanesi’ne getirilen Ýlyas Aktaþ’a
vurulmasýnýn ancak 7. gününde müdahale edi-
DEVRÝMCÝ BASIN
SUSTURULAMAZ
Faþizm, iþçi ve emekçilerin sesi olan
devrimci basýna, devrimci basýn emekçilerine
her yönden saldýrmaya devam ediyor. Devletin iþçi ve emekçilerin, devrimcilerin, tutsaklarýn sesini dünyaya duyurmak üzere yola çý-
AMED SERHILDANLARI ÝÇÝN
ALMANYA’DA
BÝLGÝLENDÝRME STANDI
Geçtiðimiz ay Amed’de baþlayýp Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir yanýna yayýlan ayaklanmalar hakkýnda bilgi vermek ve faþist Türk devletini teþhir etmek amacýyla
Almanya’nýn Reutlingen kentinde Kürt yutseverleriyle birlikte ortak bir stand açtýk.
Reutlingen’in en iþlek meydanýnda Reutlingen Kürt Kültür Derneði ile Emek Kültür
Merkezi’nin ortak açtýðý ve onbeþ kiþinin görev aldýðý stand ve çevresinde biri YekKom imzalý, diðeri Yurtsever dostlarýmýzla ortak hazýrladýðýmýz bildirileri daðýttýk.
Karþýlaþtýðýmýz yoðun ilgi nedeniyle bildiriler kýsa sürede tükendi.
Stand çadýrý etrafýnda konan büyütülmüþ katliam resimleri, Alman emekçilerinin dikkatini çekti. TC Baþbakaný Erdoðan`ýn “kadýn da olsa çocuk da olsa gereken yapýlacaktýr” sözüyle biten konuþmasýnýn bir bölümünü Almancaya çevirip katledilmiþ çocuklarýmýzýn resimlerinin yanýna koyduk. Ayrýca standda detaylý bilgi vermek üzere
iki adet dosya hazýrladýk.
Denilebilir ki, en son seçimlerde Alman burjuva partilerinin kurduðu seçim standlarýndan daha yoðun bir ilgi gördük.
Bu çalýþma ve ilgi, Türkiyeli faþistleri rahatsýz etti, ancak herhangi bir provokasyona
cesaret edemediler.
Yerel düzeyde de olsa mücadele birliði saðlandýðý takdirde,
basit mücadele araçlarýnýn bile
etkili olduðunu dostlarýmýzla
bir kez daha görmüþ olduk. Bulunduðumuz yerlerde bu mücadele birliðinin saðlanmasý için
elimizden geleni yapmaya devam edeceðiz.
YAÞASIN KÜRT VE TÜRK
HALKLARININ
MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
Reutlingen
Emek Kültür Merkezi
lerek yoðun bakýma kaldýrýldý. 7 Nisan günü
beyin ölümü gerçekleþen Ýlyas Aktaþ, ailesinin isteði doðrultusunda birkaç gün daha yaþam ünitesine baðlý olarak yaþatýldý.
Devletin devrimci basýna, çalýþanlarýna,
devrimci gazetecilere yönelik ilk saldýrýsý deðil bu. Büro baskýnlarý, tutuklamalar, katletmeler yýllardýr sürüyor. Bunun için 13 Nisan
günü Galatasaray Postanesi önünde bir basýn
açýklamasý düzenlendi. “Susmadýk, Susmayacaðýz, Devrimci Demokrasi” pankartý açan
Devrimci Demokrasi gazetesi çalýþanlarý ve okurlarý, geçmiþte Musa Anterlerin, Ferhat Tepelerin, Metin Göktepelerin de devlet tarafýndan katledildiðini belirttiler. Ve Ýlyas Aktaþ’ýn
katledilmesindeki tek sorumlunun devlet olduðunu söylediler. Okunan açýklamanýn ardýndan sloganlar atan Devrimci Demokrasi çalýþanlarý, basýn açýklamasýný sona erdirdiler.
DEVRÝMCÝ BASIN SUSTURULAMAZ!
ÝLYAS AKTAÞ ÖLÜMSÜZDÜR!
DEVRÝMCÝ SANAT
ENGELLENEMEZ!
23 Mart Perþembe günü Ayýþýðý Sanat Merkezi, Yeni Kapý Tiyatrosu, Ada Kültür Merkezi, Duvara Karþý Tiyatro Topluluðu, Tiyatro Ankara,
Devrim Tiyatrosu, Van Þehir Tiyatrosu ve Meþale
Organizasyon ortak bir basýn açýklamasý yaparak
devrimci sanat üzerindeki baskýlarý protesto etti.
Açýklama saat 13.30 da Konak Devlet Opera ve
Balesi binasýnýn önünde baþladý. Devrimci Sanat
Engellenemez yazýlý pankart açan grup adýna açýklamayý Yeni Kapý Tiyatro oyuncusu okudu. Açýklamada;
“Akþam evine giderken baþýndan vurularak
öldürülen Önder Babat, kaçýrýlarak tecavüz edilen
Sevda Aydýn, ve cezaevleri ile ilgili film çekerken
kendisini cezaevinde bulan Serap Kervancý hatýralarýmýzdaki sýcaklýðýný koruyor....
Bizler bu ülkede sanat yapmaya çalýþanlar, ritüelden sahneye uzanan yolda tek engelimizin,
yoksulluk, sahne bulamamak, dekor ve kostüm olmadýðýný ne yazýk ki yaþayarak öðreniyoruz. Oyunlarýmýzý kimi ödenekli tiyatrolar gibi politik mesajlarýný keserek vermediðimiz için olsa gerek, sansürsüz oyundan payýmýza; iþkence, tecavüz, gözaltý, tutuklama, oyun yasaklarý ve hatta kurþun düþüyor” denildi.
Ardýndan en son Yeni Kapý Bilim Kültür Sanat Topluluðu’nu kuran ve geçtiðimiz günlerde tutuklanan Uður Güdük’ten bahsedildi.
Açýklamanýn sonunda “Sarýgazi Ekin Sanat
Merkezi’ne Düzenlenen Komployu Kýnýyoruz”,
“Uður Güdük Serbest Býrakýlsýn”, “Baskýlar Bizi
Yýldýramaz”, “Yaþasýn Devrimci Sanat” ve “Yaþasýn Sanatçý Dayanýþmasý” sloganlarý atýldý
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
Mücadele Birliði/Ýzmir
19
EMPERYALÝZMÝN
BOÐAZINDAKÝ
KILÇIK:
MÝLOSEVÝÇ
A
BD ve AB emperyalistleri, Yugoslavya’yý parçalayan iç savaþta iþledikleri insanlýk suçlarýnýn en
önemli tanýðýný ortadan kaldýrdýlar. NATO’nun
katliamlarýný örtbas etmek amacýyla kurulan utanç verici Lahey Mahkemesi, Miloseviç’e hüküm giydirmek için çok çabaladý. Ancak Miloseviç, aleyhindeki tanýklýklarý ve kanýtlarý tek
tek çürüttü. Ne emperyalist basýn, ne de Türkiye’de faþist basýn, Miloseviç’in mahkemesi sürecinde emperyalizmin yalanlarýný açýða çýkaran bu savunmalarýna tek satýr olsun yer verdi.
Dünya halklarý, bu utanç mahkemesinde olan bitene dair hiçbir þey öðrenemedi.
Nihayet mahkemede karar aþamasýna gelindiðinde, bütün
tanýklar ve kanýtlarýn parmaklarý gerçek suçluyu göstermeye
baþlayýnca, “dosya kapandý”. Miloseviç, kendisine verilen ilaçlarýn ona korkunç bir son hazýrladýðýný fark etti. Ölümünün ardýndan mahkeme, Miloseviç’in bilerek o ilaçlarý aldýðýný iddia
etti. Yalanlarla kurulan bir mahkeme, görevini yerine getirdi:
Emperyalizmin boðazýna takýlmýþ bir kýlçýk olan Miloseviç,
yok edildi.
Miloseviç, Balkanlar için, ne bir Beloyannis’ti, ne de Dimitrov. Ama en azýndan Dreyfus’tan daha fazla sahiplenmeyi
hak ediyordu. “Karanfilli adam” Beloyannis ve “proletaryanýn
yiðit evladý” Dimitrov, faþizmin mahkemeleri karþýsýnda hiçbir
zaman yalnýz olmadýlar. Dünya komünist hareketi tek vücut,
bu büyük önderleri desteklemiþti. 19. yüzyýlýn sonunda Fransa’da casuslukla suçlanan Yahudi kökenli subay Dreyfus’a da
benzer bir destek yaðmýþtý. Ama Miloseviç, bu desteði görmedi. Hak etmediðinden deðil. Emperyalist basýnýn beyinleri kirletmek, ruhlara tecavüz etmek ve vicdanlarý aþaðýlamak için
bir laðým çukuru gibi akýtýlan yalanlarý, en baþta Avrupa’nýn
pembe renkli komünistlerini, troçkist çevreleri ve her türden
oportünistleri de etkilemiþti. Onlar, ya Miloseviç’in açýkça
düþmaný kesildiler ya da tarafsýzlýk adýna, emperyalizme bu
konuda dolaylý destek verdiler. Emperyalist basýnýn laðým çukurunun beyinleri nasýl etkilediðini görmek isteyenler, Bosna
ve Kosova savaþlarý sýrasýnda, Türkiye’nin ortalama solunun
20
neler yazdýðýna bakabilirler. Söz uçar ama yazýlar, tarihe belge
olarak kalýrlar. Miloseviç’i faþist, UÇK (NATO’nun silahlandýrdýðý suç çetesi)’yý kahraman ilan edenler; Kosova’da toplu
mezarlarý ve onbinlerce tutsak olduðu iddialarýný tekrarlayanlar... Yalanlar, utanç ve vicdan duygularýný öldürdüðü için, o
yazýlarý gördükçe, havaya bakýp ýslýk çalan oportünizmi anlayabiliyoruz.
NATO’dan Önce IMF Bombardýmaný
Miloseviç’i emperyalizmin baþ hedefi haline getiren süreç, Yugoslavya’da patlak veren iç savaþ öncesine dayanýyor.
Yugoslavya, aldýðý dýþ kredileri geri ödemekte zorlanýnca,
IMF’nin “yapýsal uyum” dayatmalarýna teslim oldu. Bu teslimiyette, o zaman (1986-1990) federal hükümetin baþý ve federal bütçeyi yönetme yetkisine sahip baþbakan Markoviç’in
ABD yanlýsý oluþunun etkisi vardý. IMF’nin esas hedefi, “toplumsal mülkiyet”li iþletmelerin hepsinin kapatýlmasý ve yaðmalanmasýný saðlamaktý. Federal bütçe ve merkez bankasýný
kontrol eden Markoviç’in desteðiyle, IMF programý hayata
geçti. 89 yýlýnda enflasyon, %1000’in üzerine çýktý, devalüasyonlar birbirini izledi, sanayide çalýþanlarýn üçte biri kýsa sürede iþsiz kaldý. Federal bütçeden, cumhuriyetlere ayrýlan ödenekler, borç ödemeye harcandý.
89 yýlýnda Yugoslavya’yý oluþturan cumhuriyetlerden Sýrbistan’ýn hükümet baþkaný seçilen Miloseviç, federal baþbakan
Markoviç’in ekonomik programýný resmen reddetti. Ocak
1990’da 650 bin iþçi, Miloseviç’in çaðrýsýyla Belgrad sokaklarýný doldurdu. Boþnaklar, Hýrvatlar, Slovenler, Makedonlar,
Sýrp kardeþlerini desteklediler. IMF programýný çöpe atan Miloseviç, emperyalizmin düþmaný haline gelmiþti bile.
Tito, döneminde bolluk ve kardeþlik ülkesi olan Yugoslavya, iþbirlikçi Markoviç’in elinde yalnýzca birkaç yýlda, yoksulluðun ve sefaletin kol gezdiði, umutsuzluk içine düþen insanlarýn milliyetçilik zehrini içmeye hazýr olduðu bir ülke haline
geldi. 1990’da yapýlan seçimlerde, birleþmiþ karþý-devrim,
Hýrvatistan, Bosna ve Slovenya’da komünist partileri yenilgi-
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
ye uðrattý.
Hýrvatistan’da baþa gelen Tudjman, II. Dünya Savaþý’nda
Nazilerle iþbirliði yapan faþist Ustaþa Partisi’nin savunucusuydu. Hýrvatistan’ýn baðýmsýzlýðýný ilan eden Tudjman’ý hemen 4
gün sonra tanýyan Almanya, iç savaþý baþlatan iþaret fiþeðini
ateþlemiþ oldu. Tudjman’ýn izinden giden bir diðer faþist-gerici, Aliya Ýzzetbegoviç oldu. Cezayir’de kitleleri boðazlayan
dinci-gericiler, Afganistan ve Çeçenistan’da CIA’nýn emrinde
savaþanlar; dünyanýn en kanlý dinci-faþistleri Bosna’ya akýn
ettiler.
Sorunun barýþçý yollardan çözümü için 1992’de Londra’da bir araya gelen taraflar, Bosnalý Sýrplarýn lideri olarak tanýtýlan Karadziç’i masada buldular. Karadziç’i “taraf” olarak
bu görüþmelere sokan, bizzat Ýngiltere oldu. Emperyalizm,
Bosna-Hersek’i tam bir sömürge haline getirebilmek, halklar
arasýndaki her tür dayanýþmayý önlemek çabasýndaydý. Karadziç, Bosna Sýrplarýnýn gerici örgütlenmesinin baþýna geçerek,
1995’e kadar süren kanlý bir iç savaþýn yürütücüsü oldu. Halen
daha aranan Karadziç, her seferinde kendisini yakalamak için
yapýlan operasyonlardan kurtuldu. BM askeri yetkilileri, Karadziç’in NATO tarafýndan korunduðuna dair kuþkularýný defalarca dile getirdiler.
Baðýmsýzlýklarýný ilan eden Slovenya, Bosna ve Hýrvatistan, kýsa sürede emperyalizmin uydularý haline geldiler. Tüm
iþletmeler yaðmalandý, altýndan kalkýlmaz borç bataðýna gömüldüler, petrol ve maden yataklarýna el kondu, üretim çöktü.
Sayýlarý 70 bini aþan NATO askerleri, toplumda çürümenin ve
yozlaþmanýn belkemiðini oluþturdu.
Kosova: Son Darbe
Ve yýl 1999. Hýrvatistan, Bosna ve Slovenya, sömürgelere
layýk bir yaþam sürerken, Miloseviç, Sýrbistan, Karadað ve
Kosova’yla birlikte, Yugoslavya’yý ayakta tutmaya çalýþýyordu. Sarhoþ Yeltsin’in arkasýndan ülkeyi yöneten Primakov’un
Rusyasýna giderek daha fazla yaklaþýyor ve ne NATO’nun, ne
de IMF’nin dayatmalarýna boyun eðiyordu.
ABD, bu durumu Balkanlar’daki egemenliði için büyük
bir tehdit olarak gördü.
Yugoslavya’nýn Rusya ile
yakýnlaþma örneðini, diðer
Balkan ülkeleri izleyebilirdi. Diðer taraftan ABD,
Dolarýn karþýsýna Euro’yu
çýkartan, NATO’yu zayýflatýp kendi birlik ordusunu
kurma yolunda adýmlar atan AB emperyalizmine,
dünyada hala kendisinin
patron olduðunu göstermeliydi.
CIA tarafýndan organize edilen, Ýngiliz, Alman
ve Türkler tarafýndan eðitilen bir kýyým çetesi,
UÇK adýyla Kosova’ya
gönderildi. UÇK, en adi
suçlara bulaþmýþ serserilerden ve mafya çetelerinden oluþturuldu. Bu çetenin bir Arnavut köyünü basýp, onlarca insaný
toplu mezarlara gömdüðü, tarafsýz gözlemcilerin kanýtlarýna
raðmen, tekelci basýnda hemen hiç yer bulmadý. Oysa UÇK
çetelerini temizlemek için Kosova’ya giren Yugoslavya Federal Ordusunun operasyonlarý karþýsýnda, tekelci basýnýn histerik çýðlýklarý anýnda yükseldi. Bu alçaklar güruhunun yalanlarýna göre, Miloseviç Kosova’da soykýrým yapýyordu.
Hepsi birer utanç abidesi olarak tarihe geçen bu tür haberlerin þahikasýna, Türkiye’den Mithat Bereket imza attý. Rastgele ve alelacele gömüldüðü belli insan giysileriyle dolu bir
tarlanýn üzerinde, aðzýndan salyalar akarak dolaþan bu yalancý,
kameralara þöyle diyordu: “Ýþte tam burada, yüzlerce Kosovalý
Arnavut’un gömülü olduðu bir toplu mezar var”. Alçaklýkta
sýnýr tanýmayan bu gazeteci müsveddesi, o tarladan çýkan tek
bir ceset dahi gösteremedi. Tarlanýn bir mizansen için kazýlmýþ
olduðunu bir çocuk bile anlayabilirdi.
Mithat Bereket gibi alçaklarýn yalan yaðmuru altýnda,
NATO Yugoslavya’ya bomba yaðdýrmaya baþladý. 78 günün
sonunda ülke, altyapýsý çökmüþ, 50 yýl öncesine dönmüþtü.
Ayný uçaklar, Kosova’ya da bomba yaðdýrdý. Acýmasýz bombardýmandan kaçmak için, binlerce Kosovalý sýnýra yýðýldý. Ve
tabi bu da, Miloseviç’in “savaþ suçu” olarak ilan edildi.
Emperyalizm, iþte bu aþaðýlýk günahlarýnýn üstünü örtebilmek için, utanç verici Lahey Mahkemesi’ni hazýrladý. Miloseviç, eþkýya tarzý bir operasyonla kaçýrýldý ve mahkemenin karþýsýna çýktý.
Miloseviç, emperyalizmin Balkanlardaki en büyük hedefi
ve düþmanýydý. Onun sosyalizme dair fikirlerini ve uygulamalarýný paylaþmayabiliriz. Yine de o, hiçbir zaman milliyetçi olmadý. Tersine, milliyetçiliði Yugoslavya için en büyük tehlike
olarak görüyordu. 1989 yýlýnda Kosova’da yaptýðý bir konuþmada, tam da bunu dile getirmiþti. Alman gerici basýn tekeli,
Frankfurter Allgemaine Zeitung, bu konuþmayý çarpýtarak
dünyaya duyurduðunu, yakýn zamanda itiraf etti. Miloseviç,
Tito’nun mirasýný izleyerek, “Baðlantýsýzlar Hareketi”ni sürdürmek isteyen, topraklarýnda NATO ve IMF varlýðýný reddeden; bir zamanlar kardeþliðin boy verdiði ülkesinde,
emekçilere kaybettiklerini
geri kazandýrmaya çalýþan
bir liderdi.
Birgün, Lahey’deki utanç mahkemesinin kayýtlarýný tüm dünya öðrenecek. Miloseviç, utanç
mahkemesiyle uzlaþmak
yerine, emperyalist yalanlarý tek tek açýða çýkardýðý
için, infaz edildi. Ama tarihe emperyalist kudurganlýðýn ülkesinde yol açtýðý yýkým ve vahþetin belgelerini býraktý.
O, son görevini böyle
yerine getirdi.r
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006
21
Anlamýný Bulmuþ Bir Yaþam:
Güneþimiz Sibelimiz
“Yaþamayý ciddiye alacaksýn
Hem de o derece, öylesine ki
Mesela kollarýn baðlý arkanda sýrtýn duvarda
Yahut kocaman gözlüklerinle bir laboratuvarda
Ýnsanlar için ölebileceksin
Hem de yüzünü bile görmediðin insanlar için
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamýþken
Hem de en güzel, en gerçek þeyin
Yaþamak olduðunu bildiðin halde”
“Tüy kadar hafif/ Tarih kadar aðýr” bir savaþçýydý Sibelimiz. Nazým’ýn “Yaþamaya Dair” adlý bu þiirini çok severdi.
Ve tam da bu þiirdeki gibi yaþamayý ne kadar ciddiye aldýðýný
göstererek ölümsüzleþti. “Yüzünü bile görmediði” insanlar için yaþamýný feda etti. Hem de bir çocuk merakýyla yaþamý
keþfe çýkmýþken, hem de en güzel, en gerçek þeyin yaþamýný
bir davaya adamanýn bilincine varmak olduðunu anlamýþken,
hem de Marie Crue gibi, yaþatmak için ölmenin yani ölümsüzlüðün sýrrýna varmýþken… Denize dönmek için. Deniz gibi olmak için.
Bir güneþ gibi, sularýn aynasýnda boy verip görünmek istiyordu canyoldaþýmýz. Mavi Atlasa kýzýl bir þerit daha çekerek, güneþin kýzýllýðýný içimize yayarak, baþka kýtalarda, baþka okyanuslarda, baþka yýldýzlarda, baþka bir evrende doðmaya gitti. Ýpincecik bedeniyle evrenin türküsünü söylemeye
gitti…
Hala ufak tefek bir kadýn savaþçý, kollarýnýn altýna sýkýþtýrdýðý Kapital ciltleriyle geçer gözümüzün önünden. Hala,
durup dinlenmeden çalýþan bir iþçi arý dolaþýr gecekondu sokaklarýný. Beyniyle bal yoðurur, yoksul gecekondu çocuklarýna sunmak için. Kapýlarý çalar birer birer. Þeker de yiyebilsinler, bütün çocuklar “kýrmýzý elmalar gibi gülebilsinler” diye erkenden çýkar yollara. Çocuklar bir daha aç kalmasýnlar
diye, genç ömrünü pay eder onlara…
Bir damla gözyaþýdýr yüreðinde biriktirip son an’a sakladýðý. Bu sömürü ve zulüm düzeninin hala yýkýlmamýþ olduðuna bir hayýflanýþtýr belki de, hala dünyanýn bir çok yerinde
çocuklarýn açlýktan ölüþüne duyduðu öfkedir. Belki zaferin
müjdesini yoldaþlarýyla paylaþamayacak olmanýn hüznüdür…
Ama o büyük bir yürek ferahlýðýyla, yaþamýnýn anlamýný
bulmanýn müthiþ bahtiyarlýðýyla uzanmýþtýr ölümsüzlük yataðýna… Komünistlerin ancak böylesine hilesiz and içebile-
22
ceklerini göstermenin huzuruna sahiptir gencecik yüzü. “Sizsiz bir yaþamý asla kabul etmeyeceðim” dediði yoldaþlarýna
verdiði sözü tutmuþ olmanýn kývancýyla doludur. Eriyen bedeninde büyüttüðü devrimin coþkusuyla doludur…
119 gün boyunca, her gün, her saat, her an çarpýþmýþtýr
düþmanla. Her aný eylem olan bir süreçten, baþý hep dik çýkmýþtýr. Kendisini Nazi iþgaline karþý savaþan Sovyet partizanlarýna benzetiyordu. Sovyet partizanlarý en nihayetinde ölüyorlar ama geleceðe güneþten köprüler kuruyorlardý. Faþistler onlarýn yaptýklarý köprüleri yýkýyorlar. Sovyet partizanlarý, yeniden yapýyorlardý. Ve kýzýl bir nehir akýyordu köprülerin üzerinden… Nazi ordularýný bozguna uðratan, faþist saflarý daðýtan, kýzýl bir nehir…
Ve Sibelimiz, en ön sýrada, en ön safta sürdürüyordu bu
savaþý. O, “acemi kaptanlarýn seyir defteri”nden öðrenmemiþti bu yolu. O, kendi kaptanýnýn bilgelikle dolu defterinden öðrenmiþti ve hep “alarga / daha alarga / daha, daha…”
diyordu.
Ve düþlerinin sonsuza koþtuðu yerde ve sabrýnýn çiçeklerinin açtýðý yerde son sözü söylemek için çýktýðý yolda ölümsüzleþti. O zaferi kazanmýþtý. Tarihin en güzel yerinde, direnmeyi, savaþmayý bilmiþ, Leninist saflarda, devrim mücadelesi içinde bulduðu yaþamýn anlamýný þimdi yoldaþlarýna býrakmýþtý. Yaþamýn türküsünü artýk onlar söyleyecekti.
O ise artýk, bütün gözlerin çevrili olduðu yerdedir. Sýmsýcak parýldýyor.
Zafere Kadar, Daima…
66. Sayý / 26 Nisan-10 Mayýs 2006

Benzer belgeler

Tam sayfa faks yazdırma

Tam sayfa faks yazdırma Devrimci kitle hareketi burjuvazinin iç savaþ kurumlarýný nasýl bir açmaza sokuyor? Her þeyden önce burjuvazi, iç savaþýný yürütürken, onun toplumsal-siyasal nedenlerini gizlemeye özen gösterir. Bu...

Detaylı

izmir`de ajanlık dayatması

izmir`de ajanlık dayatması Nesnel þartlar, insanlarý, koþullarý oluþmuþ olan daha yüksek bir toplum biçimine ikna ediyor. Komünist topluma geçiþ için ortaya çýkan tarihi ikna ediciler çok daha fazla. Hiçbir þey, oluþmuþ olan...

Detaylı

ayışığı`nda konferans sarıgazi`de basın açıklaması

ayışığı`nda konferans sarıgazi`de basın açıklaması Emeðe düþmandýr; emeðin sömürülmesi koþullarýný oluþtururlar. Maddileþmiþ emek, canlý emeðin sömürülmesinin koþullarýný yaratýr. Ýþçinin zihinsel üretimiyle birlikte, mesleksel geliþimi de, sermaye...

Detaylı

F atma Koyupınar`ın eyleminin 354. gününde

F atma Koyupınar`ın eyleminin 354. gününde proletaryanýn devrim yolunun gerçekleþmediði yerlerde, burjuva yol tüm zorbalýðýyla uygulandý. Ancak devrimci iþçi sýnýfý hareketi, burjuva terörü yýllarý boyunca mücadelesini çeþitli biçimlerde sü...

Detaylı