Baba Eğitimi - Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi

Transkript

Baba Eğitimi - Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi
T.C.
ÜNYE KAYMAKAMLIĞI
Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü
ÇOCUK EĞİTİMİ Mİ ANNE BABA EĞİTİMİ Mİ?
(Çocuklarımız için okuyalım)
Ocak-2013
Ünye-Ordu
1
GĠRĠġ
ÇOCUK EĞĠTĠMĠ MĠ ANNE BABA EĞĠTĠMĠ MĠ?
Çocuğunuz öfkeyle karĢınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun
nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir Ģey
söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir Ģey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı
kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu
söylüyor mu? Ġnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatıĢıyor
mu? Ġsteklerini yerine getirmediğinizden Ģikâyet ediyor mu? Bu soruların
hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her
çocuğun çeĢitli istekleri olur, davranıĢla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir.
Meselâ, arkadaĢı veya kardeĢiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eĢya veya giyim
ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kiĢilerle arkadaĢlık
eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boĢ
zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaĢamaz.
Bu tip problemler karĢısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi
çalıĢıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk
çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor,
suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düĢüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya
ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düĢüncede olduğunuzu
belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalıĢmayı mı
tercih ediyorsunuz? Veya onun davranıĢ ve düĢüncelerini analiz edip yüzüne
karĢı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular
sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz?
Bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez.
Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletiĢim kurulmasını engeller. Emir ve
yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O
hâliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düĢmanca
hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli
yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat
etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma
kabiliyetimin olmadığını düĢünüyor" anlamına gelir. Böylece çocuk düĢünmeye
2
değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aĢağılık duygusuna kapılabilir.
Çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler.
Bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düĢüncesini verir.
Yargılamak, eleĢtirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal,
değersiz hissettirir. Tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. Ad
takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kiĢiliği üzerinde olumsuz etki
yapar. Söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalıĢabilir. Oyalamak ve
konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da
reddettiğimiz zannını uyandırır. AĢırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz
tesire sahiptir. Sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme
veya yargılanma olarak algılayabilirler. ArkadaĢlarının yanında övülen çocuk
utanır ve rahatsız olur.
Anne babalar, çocuklarına nasıl bir eğitim verecekleri ve onlara nasıl
davranacakları konusunda deneyimsizdirler. Bazen anne-babalar uyguladıkları
yöntem konusunda çeliĢkiye düĢerler. Çünkü, bütün diğer sanat ve meslekler
öğrenildiği halde, yaĢamın aĢağı yukarı 20 yılını kapsayacak anne/baba mesleğini
hiçbir okul öğretmemektedir. Dünün genç kız ve delikanlısı aniden bugünün anne
ve babası olmuĢlardır. Sanki aniden yaĢlanmıĢlardır, sorumlulukları artmıĢtır
ve aynı zamanda bir günden diğerine onlardan beklentiler de farklılaĢmıĢtır;
herĢeyi bilen, bilmesi gereken, doğru hareket etmesi ve yanlıĢ yapmaması
gereken anne ve baba... Ve anne-baba rolü oynamaya baĢlarlar. Ancak
rollerini kimse öğretmemiĢtir onlara. En geçerli güvence yine de kendi annebabalarını, bir yakınlarını örnek almak veya okudukları yazı ve kitaplardan
esinlenmektir.
O hâlde ebeveyn olarak ne yapacağız? Çocuklarla iliĢkilerimiz neye
dayanacak? Onları nasıl etkileyeceğiz? Etkili anne-baba eğitimi ile bu ve buna
benzer sorulara sağlıklı cevap alınabilmesi mümkündür.
NEDEN AĠLE EĞĠTĠMĠ ?
Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almalarının çok temel
gerekçeleri vardır:
 Bunlardan en önemlisi, anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletiĢim içinde
olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların geliĢiminde annebabaların gözlemlerinden ve görüĢlerinden yararlanmak çocukların geliĢimini
kolaylaĢtırıcı bir anlam taĢımaktadır.
 Toplumumuza genel olarak
bakıldığında özellikle annelerin eğitim
düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında
çeĢitli beceriler kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik
katkılara yeterince cevap vermemelerine yol açmaktadır. Aile katılım
3






programları bu yönden yetiĢkin eğitim programı olarak da algılanmakta ve
toplumda anne babaların özellikle de annelerin geliĢimine önemli katkılar
sağlamaktadır.
Ailelerin okulu tanıması, kendilerini bir parçası olarak hissetmesi, onların
okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için de fırsat sağlamaktadır.
Ailelerin katılımında bir diğer gerekçe de çocuklarının akademik
performanslarının, okulun akademik standartlarının da yükselmesine katkı
sağlayacak olmasıdır.
Sınıf ve okul ortamı içerisinde ortak bir kültürün oluĢması için ailelerin
eğitim sürecine iliĢkin bazı etkinlikleri ev ortamına taĢımaları ve bunları
geliĢtirmeleri de çok yararlı olacaktır.
Ailelerin çocukların geliĢimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için
çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman
zaman bu ip uçlarını bulmakta
zorlanmaktadırlar.
Aile katılımı ile gerçekleĢtirilen etkinlikten hem aile hem çocuk yarar
görmektedir.
Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir.
Ailelerin okula ve eğitime karĢı olumlu tutumlar geliĢtirmelerine yardımcı
olmaktadır.
4
BÖLÜM 1
AĠLE ĠÇĠ ĠLETĠġĠM
ĠLETĠġĠMĠN TANIMI, ÖNEMĠ VE ĠLETĠġĠM MODELĠ
ĠletiĢimin Tanımı
ĠletiĢim sözcüğü son yıllarda çok sık kullanılan genel bir terimdir.
Günümüzde bu terimin yaygın olarak kullanılması ve çeĢitli disiplinlerin uğraĢı
alanına girmesi nedeni ile iletiĢimin tek bir tanımını vermek zordur. Yapılan
tanımlardan bazılarına göz atılacak olursa;
- ĠletiĢim, insanlar arasında anlamları ortak kılma iĢlemidir (Oskay 1982; Okan
1983).
- ĠletiĢim, vericiden alıcıya gönderilen bilgi ya da haber sürecidir (Gökçe 1993).
- ĠletiĢim, dil kullanarak ya da kullanmaksızın insanlar arasındaki duygu,
düĢünce ve yaĢantıların ifade edilme yöntemidir (Dönmez 1986).
Yukarıdaki tanımlardan hareketle iletiĢimin, iki birim arasında gerçekleĢen
iki yönlü bir mesaj alıĢveriĢi ve devam eden bir süreç olduğu söylenebilir.
ĠletiĢimin Önemi
ĠletiĢim, toplumsal bir varlık olan insan yaĢantısının kaçınılmaz ve önemi bir
boyutunu oluĢturur. Belirli bir sosyal çevre içinde yaĢayan insanlar, farkında
olsun ya da olmasınlar, birbirleriyle iletiĢim içindedirler. Ġnsanlar günlük
yaĢamda karĢılaĢtıkları sorunlarını çözümlemek için düĢünce alıĢveriĢinde
bulunurlar. BaĢka bir deyiĢle iletiĢim kurarlar.
KiĢiler arası ve toplumsal sorunların çözümü, eğitimin yanı sıra iletiĢimi
gerektirir. Sağlıklı iletiĢim becerilerinin geliĢtirilmediği toplumlarda, insanların
sorunlarını çözümlemek için baĢlattıkları iletiĢim, çatıĢmaya dönüĢebilir. Böylece
mevcut olan sorun çözümlenemediği gibi, bu sorunlara yenileri de eklenebilir.
BaĢkaları ile sağlıklı iletiĢim kuramayan insan, yalnız ve iç dünyasındaki
gerilimleri ile baĢ baĢa yaĢamak durumundadır. Bu nedenle çağdaĢ bir toplum
olabilmek ve sorunlara demokratik çözümler getirebilmek için bireylerde sağlıklı
iletiĢim becerileri geliĢtirilmelidir. Bu da toplumların eğitime verdikleri önemi
iletiĢime de vermeleri ile mümkündür.
ĠletiĢim Modeli
KarĢılıklı olarak konuĢan iki kiĢiden biri kaynak, diğeri hedef birimi
oluĢturur. Bu iki birim arasında, mesajın gidip gelebileceği bir kanal vardır.
5
Mesaj, bir yaĢantıya ait duygu ve düĢüncelerin kodlanarak sözlü, sözsüz ya
da yazılı bir anlatımla alıcı kiĢiye ulaĢmasını sağlayan sembollerdir. Mesaj,
kaynak birim tarafından tasarlanıp düzenlenerek hedef birimin çözümleyip,
algılayacağı bir biçime dönüĢtürülerek, uygun bir kanalla hedef birime
gönderilir. Hedef birim ise kendisine gelen mesajı alarak çözümler ve yorumlar.
Hedef birim kaynak birim konumuna geçtiği zaman bu süreç tekrarlanır.
Kaynak Birim
(Gönderici)
KANAL
Mesaj
Hedef Birim
(Alıcı)
ĠLETĠġĠM ENGELLERĠ VE ÇOCUK ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ
ĠletiĢim engelleri duygu, düĢünce ve sorununu anlatmaya çalıĢan çocuğun
susmasına, konuyu değiĢtirmesine ya da önemsenmediği duygusuna kapılarak
kırılıp küsmesine neden olabileceği gibi savunucu bir tutum içine girmesine de
neden olabilir. Anne-babaların çocukları ile iletiĢimlerinde kullandıkları iletiĢim
engelleri 12 grupta toplanabilir. Bunlar:
1. Emir Vermek, Yönlendirmek
“Yapman gerekir..”/“…yapacaksın.”/“Yapmak zorundasın.”
Örnekler:
“Odanı sen toplayacaksın.”/“KardeĢine sen bakacaksın.”/“Gürültüyü
kes.”/“ArkadaĢın Ali’den uzak duracaksın.”/”Ödevlerini yapmak zorundasın.”
2. Uyarmak Tehdit Etmek (Gözdağı Vermek)
“…..yapamazsın…..olur.”/“Ya yaparsın, yoksa…”
Örnekler:
“Televizyonun sesini kısmazsan piĢman olursun.”/“Tabağındaki yemeği
bitirmezsen tokadı yersin.”/“Hemen susmazsan dıĢarı atarım.”/“Dayak
yemek istemiyorsan onu yapmazsın.”
3. Ahlak Dersi Vermek
“…yapmamalıydın.”/”Senin sorumluluğun.”/”…Ģöyle yapmak gerekir.”
Örnekler:
“Öğretmenine teĢekkür etmeliydin.”/“Olumsuz düĢünmemelisin.”/“Büyükler
konuĢurken sözü kesilmez.”/“Sorumluluklarını yerine getirmelisin.”
4. Öğüt Vermek, Çözüm ve Öneri Getirmek
“Ben olsam…”/”Neden…yapmıyorsun?”/”Sana Ģunu önereceğim.”
6
Örnekler:
“Ben olsam kardeĢime öyle davranmazdım.”/“Neden gidip arkadaĢınla
oynamıyorsun?.”/“Bence sen baĢka çocuklarla arkadaĢlık et.”/“Sana
arkadaĢına küsmemeni öneririm.”
5. Mantık Yoluyla Ġnandırmak, TartıĢmak
“ĠĢte Ģu nedenle hatalısın…”/”Evet ama…”/”Gerçek Ģu ki…”
Örnekler:
“KardeĢinin elinden oyuncağını aldığın için sen hatalısın.”/“Evet ama
kardeĢin henüz çok küçük.”/“Gerçek Ģu ki arkadaĢın çok haklı.”/“Kitaplar
karalamak için değil okumak içindir.”
6. Yargılamak, EleĢtirmek, Suçlamak
“Olgunca…”/”Doğru…”/”Sen zaten tembelsin.”
Örnekler:
“Doğru
düĢünmüyorsun.”/“Bu
çok
çocukça
bir
düĢünce.”/“Çok
tembelsin.”/“Çok kötü bir çocuk oldun.”/”Sen zaten hep kolaya kaçarsın.”
7. Övmek, Aynı DüĢüncede Olmak, TeĢhis Koymak
“Çok güzel!...”/”Haklısın o arkadaĢın yaramaz bir çocuğa…”/”Çok
güzel…yapıyorsun.”
Örnekler:
“Çok akıllısın.”/“Sen haklısın.”/“Bence harika Ģiir okuyorsun.”/“Sana
katılıyorum0.”/”KardeĢine çok iyi davranıyorsun.”
8. Ad Takmak, Alay Etmek, Utandırmak
“Koca bebek…”/”Geri zekalı.”
Örnekler:
“Hey koca bebek, yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?”/“Sivri zekalı
oğlum buraya gel.”/“Hadi sen de sulu göz.”/“Sen Ģımarığın birisin.”/”Tembel
çocuk.”
9.Yorumlamak, Analiz Etmek, Tanı Koymak
“Senin Derdin…”/”Galiba çok…”/”Sen öyle demek…”
Örnekler:
“Senin
derdin
yine
uyumak.”/“Aslında
sen
biraz
arkadaĢını
kıskanıyorsun.”/“Yorgun olduğum zaman beni hep rahatsız etmek
istiyorsun.”/“Aslında sen öyle söylemek istemiyorsun.”/”Sanırım çok
öfkelisin.”
7
10.Güven Vermek, Desteklemek, Duygularını PaylaĢmak
“Aldırma…”/”Hadi biraz…”/”Zamanla…”
Örnekler:
“Aldırma, düzelir boĢver.”/“Hadi biraz neĢelen.”/“Zamanla kendini daha iyi
hissedersin.”/“Benim için üzülme.”/”Ben de senin gibi düĢünüyorum.”
11. Ġncelemek, AraĢtırmak, SoruĢturmak
“Neden…?”/”Kim…?”/”Sen ne yaptın?”/”Nasıl…?”
Örnekler:
“Neden okuldan nefret ediyorsun?”/“Kim yaptı?”/“Bunu sana kim
söyledi?”/“Ne zaman böyle hissetmeye baĢladın?”/”Okula gitmeyeceksen ne
yapacaksın?”
12. Konuyu DeğiĢtirmek, ĠĢi Alaya Vurmak, ġakacı Davranmak,
Oyalamak
“Unut…”/”Daha güzel Ģeylerden…”
Örnekler:
“Bu konuyu unut gitsin.”/“Daha güzel konulardan bahsedelim.”/“Bütün
bunları biz de yaĢadık.”/“TV.deki o saçma programı izleyeceğine resim
yapsan daha iyi olmaz mı?”/”Okulları kapatalım gitsin.”
ĠletiĢim Engellerinin Çocuk Üzerindeki Etkileri
 Korku, kaygı ya da direnç oluĢturabilir.
 Ġsyankar davranıĢlara, söylenenlerin tersini yapmaya davet edebilir.
 Anne-babaya karĢı düĢmanca duygular beslemesine ve iletiĢimi kesmesine
yol açabilir.
 Çocukta anlaĢılmamıĢlık, incinme, suçluluk, aĢağılanmıĢlık duygularına yol
açabilir.
 Kendisini savunmasına yol açabilir.
 Çocukta kendi sorunlarını çözmede yetersiz, aciz olduğu düĢüncesine yol
açabilir.
 Bağımlılık yaratabilir, sürekli övgüye ihtiyaç duyabilir.
 Anne-babasını eleĢtirmesine yol açabilir.
 Kendisinin kötü olduğunu, sevilmediğini ve değersiz olduğunu düĢünebilir.
 Genellikle kaçamak cevaplar vermesine yol açabilir.
 Kendisine güvenilmediğini, saygı duyulmadığını düĢünebilir.
 Sorunları ile mücadele etmek yerine onlardan kaçmak gerektiğini
düĢünebilir.
8
ANNE-BABA-ÇOCUK ĠLETĠġĠMĠNĠ KOLAYLAġTIRAN ETMENLER
Ebeveyn bireyin yetiĢmesinde ilk ve önemli etken olmaktadır. Diğer bir
deyiĢle eğitimin ilk basamağı ailede baĢlamaktadır. Dolayısıyla sağlıklı iletiĢim
becerilerine sahip bireylerin yetiĢmesi yine sağlıklı iletiĢim becerilerine sahip
ebeveynlerle gerçekleĢebilir.
KABUL
Ġnsanlar arasındaki iletiĢim sürecinde temel ilke “kabul etmektir”.
BaĢkasını olduğu gibi kabul etmek, karĢıdaki kiĢiye verilen değerin bir
göstergesidir. Özellikle anne-babalar, çocuklarını farklı bir birey olarak
görmelidirler. Duygu, düĢünce ve davranıĢlarında özgür olduklarını düĢünerek
onları oldukları gibi kabul etmelidirler. Kabul, çocuğun sevildiğini ve değer
verildiğini hissederek kendisine olan güven duygusunun artmasına, daha üretken
yaratıcı bir birey olmasına, sorunlarını çözmeyi öğrenmesine yardımcı olur.
Anne-babalar, çocuklarını kabul edebilirler. Ancak çocuklarının bazı
davranıĢlarını bazı günler kabul ederken, bazı günler aynı ya da benzer
davranıĢını kabul etmeyebilirler. Bunu bir davranıĢ penceresinden göstermek
mümkündür. Pencerenin yukarı bölümünde kalan davranıĢlar kabul edilebilir
davranıĢlardır. Pencerenin aĢağı bölümündeki davranıĢlar ise kabul edilmez
davranıĢlardır. Pencereyi ikiye bölen çizgi ise kabul çizgisidir.
DAVRANIġ PENCERESĠ
Kabul Çizgisi
A
Kabul Edilebilir
DavranıĢlar
B
Kabul edilemez
DavranıĢlar
A. Anne sağlıklı, neĢeli ve bir iĢle uğraĢmazken çocuğun müziğin sesini çok
yüksek seste açması.
B. Annenin baĢı ağrırken, çocuğun müziğin sesini çok yüksek seste açması.
Anne-babaların, çocuğun davranıĢını kabul edip etmemeleri, o anda
yaĢadıkları duygulara bağlıdır. Anne-baba, çocuğun davranıĢı sırasında olumsuz
duygular yaĢıyor ise davranıĢı kabul etmezler. Olumsuz duygular yaĢamıyorlar
ise aynı davranıĢı görmezlikten gelebilirler. Bu nedenle kabul çizgisinin yeri
değiĢkendir.
9
Kabul çizgisinin değiĢkenliği anne-babaya, çocuğa ya da çevreye bağlı
nedenlerden kaynaklanabilir;
Bazı anne-babaların çocuklarının davranıĢlarına karĢı kabulleri daha
fazladır. Böyle anne-babalar tüm insanlara karĢı kabulkar bir tutum
içerisindedirler. Kabul onların bir kiĢilik özelliğidir. Böyle anne-babalarla
birlikte olmak çocuğu rahatlatır, rahatça konuĢmasını ve kendini ifade etmesini
sağlar. Öte yandan bazı anne-babaların çocuklarının davranıĢlarına karĢı
kabulleri çok azdır. Çocuklarının kabul edilebilecek olumlu davranıĢlarını bile
kabul etmezler. Örneğin; süpermarkette alıĢveriĢ yaparken anne, sessizce
kendisi ile dolaĢan çocuğunu sürekli olarak “Yanımdan ayrılma”, “Yiyeceklere
dokunma”, “Kenara çekil”, “YavaĢ konuĢ”, “Elini arabadan çek” diyerek uyarır.
Böyle anne-babaların sadece çocuklarına karĢı değil, baĢkalarına karĢı da
kabulleri oldukça azdır. Bu onların bir kiĢilik özelliğidir.
Anne-babanın çocuğun davranıĢlarını kabul etmemeleri, çocuğun yaĢına,
cinsiyetine ve kendilerine benzerliğine bağlı olabilmektedir. Örneğin 2 yaĢındaki
bir çocuğun biberondan süt içmesi normal karĢılanırken, 6 yaĢındaki çocuğun
biberondan süt içmesi normal karĢılanmaz. Bazı anne-babalar kendilerine
benzeyen çocuklarının davranıĢlarına daha çok kabul edici tepkiler gösterirler.
Bazı anne-babalar ise kendilerinden farklı, ancak kendi beğenilerine uygun olan
davranıĢları gösteren çocuklarına karĢı daha hoĢgörülü ve kabul edici tepkiler
gösterirler. Yine aile bireylerinden sevilen birine benzetilen çocukların
davranıĢlarına anne-babalar daha çok kabul tepkisi gösterebilirler. Bazı annebabaların istemedikleri cinsiyette dünyaya gelen, fiziksel çekiciliği olmayan,
huysuz, yaramaz, sürekli ağlayan ya da engelli olan çocuklarının davranıĢlarına
karĢı kabulleri de daha az olabilmektedir.
Anne-babaların, çocuklarının davranıĢlarını kabul edip etmemelerinin
temelinde yatan nedenlerden biri de çevreye verdikleri önemdir. Örneğin; annebaba çocuğun evde yemek yerken özensiz yemek yemesine hoĢgörü gösterebilir.
Ancak aynı anne-baba, çocuğun aynı davranıĢını misafirlerin yanında ya da
restoranda yemek yerken kabul etmeyebilir.
Anne-babanın kabulü çocuğa ulaĢmadıkça, açıkça gösterilmedikçe çocuk
üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Örneğin; anne-babanın kumsalda kule yapan
çocuklarına karıĢmayarak onun kendi düĢündüklerini yapmasına izin vermeleri,
çocuklarına gönderdikleri sözsüz bir kabul iletisidir. Çünkü bu durumda çocuk
“Annem-babam yaptığımı beğendi” diyerek kabul edildiğini düĢünür. Ancak bazı
anne-babalar, çocuklarının yaptıklarına karıĢarak, yardım etmeye çalıĢarak ona
kabul edilmediği duygusunu yaĢatırlar. Çocuğa kabul edildiğini iletmenin bir
baĢka yolu da onu dinlemektir.
10
DĠNLEME
Edilgin Dinleme
ĠletiĢim denince akla genellikle konuĢmak gelir. Oysa iletiĢim dinleme ile
baĢlar. Anne-babaların çocukları ile etkili bir iletiĢim kurabilmeleri, konuĢmaya
olduğu kadar dinlemeye de önem vermeleri ile mümkündür. Çocukla iletiĢimde ve
onun sorularını çözmede önemli olan çocuğa konuĢması için uygun ortamı
hazırlamak ve onu dinlemektir.
Dinleme çocuğa; “Sen varsın”, “Sen değerlisin”, “Sen güçlüsün”, “Seni
seviyorum” gibi mesajlar iletir. Bu tür mesajlar çocuğun olumlu bir benlik saygısı
geliĢtirmesine, kendisine güvenmesine, kendisine değer verildiğini hissetmesine
ve sorunlarını kendi kendine çözümleyebilmesine yardımcı olur. Anne-baba
dinleyerek çocuğu var eder. Dinlenmeyen çocuk sevildiğini bilmez ve konuĢmak
istemez.
Sessizlik, çocuğu konuĢmaya baĢladıktan sonra devam etmesi için
yüreklendiren güçlü bir etkendir. Sessizlik çocuğa, “Seni kabul ediyorum”,
“Duygularını duymak istiyorum” gibi mesajlar iletir. Onu konuĢmaya güdüleyerek,
duygu ve düĢüncelerini daha rahat ifade etmesine imkan sağlar. Böylece
sorulmak istenen bir çok sorunun cevabının alınmasına yardımcı olur. Özellikle
sorunu olan çocuğun, sorununu anlatmak için sessizliğe daha çok ihtiyacı vardır.
Sessizlik sık tekrarlandığı zaman çocukta mesajın kabul edilmediği izlenimi
uyandırabilir. Bu nedenle anne-babalar, dikkatle dinlediklerini belirtmek için
bazı tepkiler vermelidirler. Bunlara “Onay tepkileri” ya da “Kabul tepkileri”
denir. Bu tepkiler: baĢı öne eğme, aĢağı-yukarı sallama, gülümseme Ģeklinde
sözsüz olabileceği gibi, “Hımmm”, “Evet dinliyorum”, “Hı, hı, anlıyorum” gibi
sözel de olabilir. Kabul tepkileri çocuğun rahat konuĢmasına imkan sağlar.
Çocuklar konuĢurken bazı sorunlarını ya da duygularını açıklamakta
zorlanabilirler. Bu yüzden konuĢmak için yüreklendirmeye ihtiyaç duyarlar.
Böyle durumlarda kapı aralayıcıları;
“Anlıyorum”, “Öyle mi?”, “Ġlginç”, “Doğru mu?”, “Yaa”
Ya da konuĢmaya davet cümlelerini kullanmak gerekir.
“Bu konuda konuĢmak ister misin?”
“Bana ondan söz et.”
“Duygularını merak ediyorum.”
“Senin görüĢlerin ilgimi çekiyor.”
“Anlatacaklarını dinlemek istiyorum.”
“Bu konu senin için önemli gibi görünüyor.“vb.
11
Kapı aralayıcı ve konuĢmaya davet cümleleri genellikle açık uçlu olduğundan
çocuğa konuĢması için kapıyı aralar. Duygularını paylaĢıp paylaĢmama konusunda
onu özgür bırakır. Çocuğa;
“Duygularını açıklamaya hakkın var.”
“Senin düĢüncelerini gerçekten öğrenmek istiyorum.”
“Seni daha iyi tanımak istiyorum.”
“DüĢüncelerin dinlemeye değer.” gibi mesajlar iletir. Böylece çocuk kabul
edildiğini ve kendisine saygı duyulduğunu hisseder.
Etkin Dinleme
Etkin Fiziki Dinleme
Anne-baba çocuğu dinlerken bedensel olarak da dinler duruma geçmelidir.
Dinlerken bacağını sallamak, kalemle oynamak, sık sık saate bakmak, baĢka bir
iĢle ilgilenmek, parmakları masaya vurmak, pencereden dıĢarıya bakmak gibi
çocuğun dikkatini dağıtacak ve onu rahatsız edecek davranıĢlardan kaçınmalıdır.
Çünkü bu tür davranıĢlar; çocuğa önemsenmediği, değer verilmediği, dinlenmek
istenmediği mesajını iletir.
Dinlerken anne-babanın, çocuğun elini tutması, omzuna dokunması, baĢını
okĢaması, kucaklaması aralarında yakınlık ve sıcaklığın oluĢmasını sağlar. Annebabanın çocuğun baĢını Ģefkatle okĢaması, saatlerce yapacakları açıklamadan
daha etkili olabilmektedir. Dokunmak ya da sarılmak, özellikle çocuğun sorunu
olduğu zaman, kendisini güven içerisinde hissetmesini sağlar.
Anne-baba-çocuk arasında sağlıklı bir iletiĢimin oluĢmasında göz kontağı
kurma da önemli bir etkendir. Anne-baba çocuğu ile iletiĢim kurarken onun
yüzüne bakarak gözle iletiĢim kurmaya çalıĢmalıdır. Böylece çocuğun yüz
ifadesinden, söylediklerinin ötesinde baĢka mesajların da olabildiği gözlenebilir.
Örneğin; konuĢurken çocuğun yüzünün kızarması, gözlerini kaçırmaya çalıĢması,
dudaklarının titremesi, kaĢlarının çatılması, vb. ifadeler, çocuğun söylediği
sözlerin içeriğine zenginlik kattığı gibi, sözlerin içeriği ile söylemek istediği
mesaj arasında bir çeliĢkinin olup olmadığının da anlaĢılmasını sağlar. Örneğin;
bardağındaki sütü içmeyip lavaboya döken çocuğun “sütümü içtim” derken
gözlerini kaçırmaya çalıĢması ya da yüzünün kızarması vb. davranıĢları doğruyu
söyleyip söylemediği hakkında bazı ip uçları verir. Çocuk konuĢurken, göz
kontağı kurmadan “Tamam sen anlat ben seni dinliyorum” deyip gazetesini
okuyan babasına ya da “Seni dinliyorum” deyip mutfakta yemek yapmak için
koĢuĢturan annesine anlatma isteği duymaz. Bu anne-baba-çocuk arasında etkili
bir iletiĢimin geliĢmesini engeller.
12
Katılımlı Dinleme
Katılımlı dinleme, gönderdiği mesaja ayna tutup geri ileten sözlü bir
tepkidir. Dinleyen kiĢi duyduğunu tekrar eder; ancak dinleyen kiĢi gelen mesajın
anlamını değiĢtirmeden, yalnızca kendi sözcükleri ile ifade etmelidir.
Edilgin dinleme ve etkin fiziki dinleme çocuğun bir sorunu olduğu zaman ona
yardımcı olur. Ancak çocuk, bazı sorunlarını çok yoğun duygularla birlikte yaĢar
ve bu duygularını dile getirmekte zorlanabilir. Böyle durumlarda çocuğa
yardımcı olabilmek için onu iyice anlamaya çalıĢıp söylediklerini:
1. Kısaca tekrar edebiliriz ya da kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz.
Örneğin: Çocuk: “KardeĢim bebeğimi aldı vermiyor.”
Anne: “KardeĢinle oyuncakları paylaĢmayı öğrenemedin.” Yerine:
Anne: “Demek kardeĢin bebeğini aldı vermiyor.” (Sözleri özümleme,
duyduğunu tekrar etme)
2. Çocuğun duygularını dile getirebiliriz.
Örneğin: Çocuk: “KardeĢim bebeğimi aldı vermiyor.”
(Çocuk ne hissediyor? Kızgınlık, öfke)
Anne: “Bu da seni çok kızdırıyor.”
Katılımlı dinleme konuĢan kiĢi ile aynı düĢünceyi paylaĢmayı gerektirmez.
KiĢinin tüm dikkatini, konuĢan kiĢiye vermesi esasına dayanır.
1.
Katılımlı Dinleme Örnekleri
Çocuk: “KardeĢim kitabımı aldı vermiyor.”
Anne : “KardeĢinin kitabını alması hoĢuna gitmiyor.”
Çocuk: “Evet hoĢlanmıyorum.”
2. Çocuk: “Anneciğim bugün okulda ne oldu biliyor musun?Müzik öğretmeni
beni koroya seçti.”
Anne : “Bu da seni çok mutlu etti.”
Çocuk: “Evet çok mutluyum.”
3.
Çocuk: “Anneciğim babam neden gecikti?”
Anne : “Baban geç kaldığı için merak ediyorsun.”
Çocuk: “Evet merak ediyorum.”
4.
Çocuk: “Bugün okula gitmek istemiyorum. KeĢke Ali okula gelmese. ”
Anne : “Ali’ye kızgınsın,”
Çocuk: “Evet sürekli kavga ediyor.”
5. Çocuk: “Matematik dersini hiç anlamıyorum.”
Anne: “Matematik dersi sana zor geliyor.”
Çocuk: “Evet, baĢaramayacağım diye kaygılanıyorum.”
13
Katılımlı Dinlemenin KoĢulları
 Çocuğun duyguları anne-babanın duygularından ne kadar farklı olursa
olsun onun duygularını gerçekten kabul etmek gerekir.
 Çocuk sorununu anne-babasına anlatmak istediğinde kullanılmalıdır.
Çocuğun duygularını paylaĢmak istemediği, onlarla yalnız kalmak
istediği zamanlar olabilir. Böyle durumlarda duygularına saygı
duyulmalı ve konuĢmaya zorlanmamalıdır.
 Anne-babanın eğer zamanı yoksa, o anda kendilerinin de sorunları
varsa katılımlı dinlemeyi kullanmamalıdırlar. Bu iletiĢimi zedeleyebilir.
 Anne-baba katılımlı dinlemeyi, istediği bir çözümü çocuğa zorla kabul
ettirmek amacı ile kullanmamalıdırlar. Çocuk anne-babasının niyetini
anlayıp iletiĢimi kesebilir. Katılımlı dinleme çocuğun kendi sorunlarını
kendisinin çözebilmesine yardımcı olmak amacıyla kullanılır.
 Çocuğun sorununa çözüm önerisi getirmek yerine, önce onun sorununa
kendisinin çözüm yolları bulmasına fırsat verilmelidir. Bu konuda
çocuğa güven duyulmalıdır.
 Anne-babalar duyguların geçici olduğunu kabul etmelidirler. Duygular
değiĢebilir. Örneğin; nefret sevgiye dönüĢebilir, hayal kırıklığı yerini
umuda bırakabilir. Duygular hiçbir zaman çocuğun içinde yerleĢip
kalmaz. Bu nedenle duyguların dile getirilmesinden korkmamak
gerekir.
 Katılımlı dinleme, çocuğun sözle iletiĢim kurmaya hazır olduğu 2 yaĢ
civarında baĢlatılmalıdır.
Bazı
anne-babalar,
çocuklarının
sorunlarından
dolayı
duydukları
rahatsızlıktan kurtulmak için, hemen sorundan kurtulmak isterler. Çocuğu
dinlemek için gereken zamanı harcamazlar. Çocuğa sorununu çözmek için öğüt
vermeyi, çözüm önerileri getirmeyi tercih ederler. Bu nedenle iletiĢim
engellerini kullanırlar.
Bazı anne-babalar da çocuklarının, sorunlarından dolayı üzülmelerine
dayanamazlar. Çocuklarını, yaĢamakta oldukları olumsuz duygulardan kurtarmak
için acele ederler. Sorunu kısa sürede çözümleyebilmek için de iletiĢim
engellerini kullanırlar.
Anne-babaların, iletiĢim engellerinin çocukları ile iletiĢimlerini nasıl
engellediğini ve çocuğun davranıĢlarını değiĢtirmede etkili olmadığını anlamaları
için kendilerini çocuklarının yerlerine koymalıdırlar. Böylece iletiĢim
engellerinin, kendilerinin ne tür olumsuz duygular yaĢamalarına ve tepkiler
vermelerine yol açtığını anlamaya çalıĢmalıdırlar.
14
ÇOCUKLA ĠLETĠġĠMDE KULLANILAN DĠL
Sen Dili
Çocuğun olumsuz davranıĢları ya da sözleri anne-babaların korku, kaygı,
öfke gibi olumsuz duygular yaĢamalarına neden olabilmektedir. Bu duygular
karĢısında tepkilerini; “Ne laf anlamaz çocuksun”, “Neden böyle yapıyorsun?”,
“Neden dikkat etmiyorsun?”, “Çocuk gibi davranıyorsun”, “Sen adam olmazsın”,
“Salak, geri zekalı, aptalın birisin”, “Böyle davranmamalısın” gibi cümlelerle
ifade edebilmektedirler. Dikkat edilirse kullanılan ifade tarzı çocuğa yönelik
sen-mesajı, sen kelimesi yani sen dilidir. Örneğin; anne kitap okurken TV’nin
sesini çok yüksek açan çocuğuna “Ne laf anlamaz çocuksun”, “BaĢımın belası
çocuk”, “Saygısızın tekisin”, “Kes Ģunun sesini”, Ģeklinde ifadede bulunursa,
annenin çocuğu ile iletiĢimde kullandığı dil sen dilidir.
Sen dili çocuğun, olumsuz davranıĢlarını değiĢtirmesinde etkili olmaz; çünkü
kabul edilmeyen olumsuz davranıĢın açık tanımı yoktur. Bu nedenle çocuk hangi
davranıĢına kızıldığını ya da düzeltmesi gereken davranıĢın hangisi olduğunu
bilemez. Ayrıca olumsuz davranıĢın karĢı tarafta nasıl bir etki yarattığı ve bu
etkinin sonucunda oluĢan duygu belirtilmediğinden, çocuk davranıĢının karĢıdaki
kiĢiyi nasıl etkilediğini bilemez. Oysa çocuklar davranıĢlarını değiĢtirmek için
güçlü bir neden duymak isterler.
1.
2.
Sen Dili ile KonuĢmanın Çocuk Üzerindeki Olumsuz Etkileri
Sen dili ile gönderilen “Ne laf anlamaz çocuksun”, “BaĢımın belasısın”,
“ġımarığın birisin”, “Geri zekalı”, “Aptal” gibi kızgınlık ifadeleri çocuğun
davranıĢına değil, kiĢiliğine yönelik açık saldırı niteliğindedir. Bu çocuğu
sarsar, üzer, gücendirir, kızdırır. Onuru kırıldığı için direnmesine ve
karĢılık vermesine yol açar. Çünkü bu tür ifadeler “Seni kabul etmiyorum”,
“Seni önemsemiyorum”, “Sen iyi değilsin”, “Sen değersizsin” gibi mesajlar
iletir. Zamanla çocuk anne-babası ile iletiĢimini keser ve içine kapanır.
Gençlerde ayrıca ev dıĢına yönelmelere de neden olabilir.
Sen dilinde kullanılan “geri zekalı”, “aptal”, “sersem”, “dağınık”, “pis
pasaklı”, “ĢiĢko” gibi lakaplar çocuklar tarafından ciddiye alınabilir. Çocuk
bu lakapların kendisine uygun olduğu için söylendiğini düĢünür ve buna uygun
davranıĢlarda geliĢtirmeye baĢlar. Bu tür sözlerle küçümsenen, aĢağılanan
çocuğa önemsiz, değersiz olduğu vurgulanmıĢtır. Çocuk sevilmediğini,
beceriksiz olduğunu, kabul edilmediğini düĢünmeye baĢlar. Bu da düĢük
benlik saygısının oluĢmasına neden olur.
15
3.
Anne-baba tarafından suçlayıcı ve yargılayıcı sen mesajları alan
çocuk, zamanla kendisini savunmaya ve anne-babasını yargılayarak karĢılık
vermeye baĢlar, onları örnek alır. O da duygularını sen mesajı ile
göndermeye baĢlar. Örneğin; “Sen de zaman zaman hata yapıyorsun”, “Sen
de yapma”, “Sen çok mu iyi bir annesin?”, “Çok dırdırcısın” gibi mesajlar
gönderir. Anne-baba bu tür mesajlar karĢısında daha fazla sinirlenir,
çocuğa daha çok ceza vermesine ya da baskı yapmasına yol açar. Ceza ve
suçlamalar çocukta ve gençte baĢkaldırma ve isyan duygularını arttırır.
4.
Anne-babaların, sürekli çocuğun olumsuz davranıĢlarından söz
etmeleri, çocuğun bu özellikleri ile tanınmasına neden olur. Çocuk,
arkadaĢları ve yakın çevresi tarafından o Ģekilde algılanmaya baĢlar. Bu da
çocuğun kabul edilmeyen davranıĢlarını değiĢtirmek için çabalamasını
engeller.
Ben Dili
Ben dili ile konuĢmak, kiĢinin kendisinden söz etmesi ya da kendisini övmesi
demek değildir. Ben dili, kabul edilmeyen davranıĢın tanımlandığı, davranıĢın
karĢıdaki kiĢiyi nasıl etkilediğinin ve ne tür duygular uyandırdığının açıklandığı
dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir. Örneğin; baba iĢten yorgun gelmiĢtir,
ancak çocuk oyun oynamak istemektedir. Baba bu durumda “BaĢımın belasısın”
Ģeklinde bir sen dili mesajı göndermek yerine; “Çok yorgunum”, “Canım oynamak
istemiyor”, “Dinlenmek istiyorum” Ģeklinde ben dili mesajları gönderdiğinde
çocuk, babasının yaĢadığı duyguları anlayacaktır. Sen dili mesajları duyguları
iletmede yetersiz kalır.
Ben dili ile sen dili arasındaki en önemli fark; ben dilinin anne-babanın,
o anda kendilerinde oluĢan gerçek duygularını ifade etmeleridir. Duyguların
ifade ediliĢinde suçlama ve yargılamanın olmayıĢıdır. Sen dilinde ise suçlama
ve yargılama vardır.
Etkili bir ben dili üç öğeyi içermelidir. Bunlar:
1.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın yargılamadan ve suçlamadan
tanımlanması.
“Oyuncaklarla oynadıktan sonra onları toplamadığın zaman…..”
“Ben konuĢurken sen sözümü kesince…..”
“Televizyonun sesini çok yüksek açınca…..”
“Salonda top oynayınca…..”
“Yemek yerken üzerini kirletince…..”
16
2.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın anne-baba üzerindeki somut,
gerçek ve kesin etkisinin söylenmesi.
“BaĢım ağrıyor.”
“Yoruluyorum.”
“Okuduğumu anlamıyorum.”
“Kapının çalındığını duyamıyorum.”
“ĠĢime engel oluyor.”
“Tekrar yıkamak zorunda kalıyorum.”
3.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın anne-babada yarattığı
duyguların ifade edilmesi.
“Öfkeleniyorum.”
“Korkuyorum.”
“Üzülüyorum.”
“AĢağılanmıĢ hissediyorum.”
“Değersiz hissediyorum.”
“Kızıyorum.”
Örnek: Anne salonda arkadaĢı ile konuĢurken, çocuk sürekli bir Ģey
sorarak ve isteyerek anneyi rahatsız eder.
Çocuk: “Anne sarı saçlı bebeğim nerede?”
Anne: “Kim bilir nereye attın! Git ara bul! Ne dağınık bir çocuksun!”
Çocuk: “Anneeee bulamıyorum.”
Anne: “Ġki söz ettirmiyorsun. Git baĢımdan diyorum. Odana git ve
oynayacak baĢka bir bebek bul.”
Çocuk: (Odasına gider bir süre sonra tekrar gelir.) “Anne meyve suyu
istiyorum.”
Anne: “Ne laf anlamaz çocuksun. Hiç rahat vermiyorsun.”
Çocuk: “Sen de önce meyve suyumu hazırla sonra arkadaĢınla konuĢursun.”
Anne: “Bir de bana akıl veriyor. Çabuk odana git, beni yanına getirtme.”
Çocuk: “Ne zaman bir Ģey istesem hep bağırırsın zaten.”
Annenin etkili bir ben dili mesajı Ģöyle olabilirdi:
“ArkadaĢımla konuĢurken sürekli bir Ģey sorduğun zaman (davranıĢ)
öfkeleniyorum (duygu). Çünkü ne söyleyeceğimi unutuyorum (somut etki).”
17
Ben Dili ile KonuĢmanın Yararları
Anne-babaya Sağladığı Yararlar
1.Ben dilinde duygu ve düĢünceler anında iletildiği için anne-babayı
rahatlatır. Öfke, kızgınlık gibi duyguların birikimini önler.
2.Olumsuz davranıĢın kendileri üzerindeki somut etkisini düĢünen annebaba, bazen belirgin bir etkinin olmadığını fark ederler. Kızgınlığın çocuğun
davranıĢından kaynaklanmadığını düĢünürler. Böylece kızgınlığın iĢ yerindeki
sorunlardan, yorgunluktan ya da baĢka bir kiĢiye duyulan öfke gibi özel
yaĢantılarında karĢılaĢtıkları durumlardan kaynaklanabileceğini anlarlar. Bu
durum da anne-babanın çocuğun davranıĢını kabulünü arttırır.
Çocuğa Sağladığı Yararlar
1.Kabul edilmeyen davranıĢın tanımlanmıĢ olması, çocuğun hangi
davranıĢının anne-babasında sorun yarattığını anlamasını sağlar.
2. Kabul edilmeyen davranıĢın somut etkisinin ve yaĢanan duygunun ifade
edilmesi; çocuğun, anne-babasının da bazı haklarının, beklentilerinin ve
duygularının olduğunu anlamasını sağlar. Böylece çocuk, sorun yaratan
davranıĢının anne-babası üzerindeki etkisini fark ederek bu davranıĢı
değiĢtirmek için daha istekli hale gelir.
3.Ben dili mesajları çocuğun baĢkalarını düĢünerek bencillikten
kurtulmasına yardımcı olur.
4.Ben dili mesajları çocuğun benlik saygısını ve kiĢiliğini zedelemez,
kendisine olan güven duygusunu da sarsmaz.
5.Ben dili mesajlarında suçlama ve yargılama olmadığı için çocuk savunucu
bir tutum içine girmez.
6.Ben dili mesajları çocuğa, anne-babasının duygularını iletir. Ancak
davranıĢını değiĢtirip değiĢtirmeme konusunda çocuğu özgür bırakır, sorumluluk
çocuğa aittir. Bu durum da çocuğun büyümesine, davranıĢının sorumluluğunu
almasını öğrenmesine yardımcı olur.
7.Ben dili mesajları, çocuğun da ileride kendisini ben dili mesajları ile ifade
etmesini sağlar.
8.Ben dili mesajları ile gerçekleĢtirilen iletiĢim, anne-baba ve çocuğu
birbirlerine daha çok yaklaĢtırır.
Ben-Dilini Kullanırken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
1.Çocuk davranıĢın neden kabul edilmediğini ve yarattığı
anlayamaz. Ben dili mesajları çocuğa tam olarak iletilmelidir.
18
duyguyu
2.Anne-babalar ben dili mesajlarında çocuklarına, o an hissettikleri birincil
duyguyu dile getirmelidirler. Örn. Kalabalık bir mağazada çocuğunu kaybeden
annenin birincil duygusu endiĢedir. Ancak çocuğunu bulunca ikincil duygu olan
kızgınlık ortaya çıkar. Bu nedenle annenin ben dili mesajı “Seni göremeyince
korktum” gibi korku içerikli olmalıdır.
3.Ben dili mesajlarında duygular çocuğun anlayabileceği Ģekilde açık ve net
olmalıdır.
4.Ben dili mesajları anne-babanın gerçek duygularını yansıtmalıdır.
Duygular eksik ya da abartılı ifade edilmemelidir. Örn. Çocuğun sabah kalkınca
yatağını düzeltmemesi anneyi sinirlendiriyor ise anne, “Sinirleniyorum” demeli,
aynı davranıĢı bir daha tekrarlamasın diye “Çok kızgınım” dememeli.
5.Bazı durumlarda en iyi hazırlanmıĢ ben dili mesajları bile, çocuğun kendini
savunmasına ve özellikle gençlerin “Ben böyle yapmak istiyorum”, “Senin kızman
beni ilgilendirmiyor”, “Müziğin sesi o kadar rahatsız edici değil” gibi cevaplar
verebilir. Böyle durumlarda katılımlı dinlemeye geri dönülmelidir.
6.Ben dili mesajları sadece olumsuz duyguları belirtmek için değil, olumlu
duyguları belirtmek için de kullanılmalıdır.
19
BÖLÜM 2
UYUM PROBLEMLERĠ
UYUM BOZUKLUKLARI
Uyum; bireyin sahip olduğu özelliklerinin kendi benliği ile içinde bulunduğu
çevre arasında dengeli bir iliĢki kurabilmesi ve bu iliĢkiyi sürdürebilmesi
Ģeklinde tanımlanabilir.
Gün geçtikçe hızlı sosyal, teknolojik, ekonomik, bilimsel değiĢmeler ve
geliĢmeler oldukça, bireyin uyması gereken yeni yeni koĢullar artmaktadır. Bu
durumun uyumsuzlukları da arttırdığı bir gerçektir. Uyumsuz çocukların okul
çağında olanların nüfusumuzun % 2’sine tekabül ettiği görülmektedir.
GeliĢim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara yakın çevrenin olumsuz
etkileri katıldığında çocukta bunlara tepki olarak çoğunlukla duygusal düzeyde
bozukluklar görülebilir. Bu olumsuz tepkilere “Uyum Bozuklukları” diyoruz.
KiĢilik en uygun ortamda bile bir çok sorunları çözülüp engeller aĢılarak
geliĢtirilir. Çocuk bir yandan yeni yetenekler, yeni beceriler kazanarak
çevresine uyum sağlamakta bir yandan da geliĢmenin gereği olarak yeni
sorunlarla karĢılaĢmaktadır. Bu sorunlarla baĢedebilme olumlu çevreyi
oluĢturmak, güven veren, anlayıĢlı, sevgi dolu yaklaĢımlara bağlıdır. Bu çevreyi
bulamayan çocuk güvensiz olur. KarmaĢık duygu, düĢünceler ve çeliĢkiler içinde
bunalır. Kendi yaĢ düzeyine göre, geliĢim düzeyine göre karmaĢık duygular içine
girer. Kimsenin kendini sevmediği, istemediği kuĢkusuna kapılarak
çevresindekilere inanmaz, güvenmez. Büyüklerin ilgisini çekebilmek için gereksiz
davranıĢlar yapar. Bu davranıĢlar ilk zamanlar belli bir ölçüde devam ettiği için
aile ve çevreyi rahatsız etmez. Belli bir sınırdan sonra çocuğun davranıĢı
bozularak çevreye uyum sorunu ortaya çıkar. Bu tür bozuklukların baĢında
sürekli hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, yalancılık, kavgacılık, söz dinlememe,
kaygı ve korku hali gelir. YaĢ büyüdükçe bu tür davranıĢlar aileye ve topluma
uyum bozukluğu Ģekline dönüĢür.
Evden, okuldan kaçma, hırsızlık, sürekli baĢkaldırma, saldırganlık,
yankesicilik, alkol alma, kuralları çiğneme, kavga, tahrip, bıçak ve tabanca
taĢıma, yaralama gibi davranıĢ bozuklukları gösterir.
Uyumsuzluğun Nedenleri
1. Kalıtım: Uyumsuzluğun ortaya çıkmasında kalıtımın bir etkisi olduğu
gerçektir. Ancak uygun eğitim ortamı hazırlanarak ya bertaraf edilebilir ya
da derecesi azaltılabilir.
20
2. Bedensel nedenler: Körlük, ĢaĢılık, ağır iĢitme, kamburluk, çolaklık, topallık,
ĢiĢmanlık, sürekli ve kronik hastalıklar, ani kazalar ve Ģoklar. Bu tip bedensel
özürlülerin
kendiliğinden
uyumsuzluk
nedeni
olmayıp
çocuğun
çevresindekilerin bu özüre karĢı takındıkları olumsuz tutum ve davranıĢlar
göstermesine sebep olur.
3. Temel ihtiyaçların doyurulmaması: Bu ihtiyaçları 3’e ayırabiliriz.
a) Biyolojik ihtiyaçlar; beslenme, barınma, giyinme, nefes alma, boĢaltım,
dinlenme, asgari düzeyde doyurulması gerekir.
b) Psikolojik temel ihtiyaçlar; sevmek-sevilmek, öğrenme ihtiyacı, korkuendiĢe ve güvensizlikten korunma ihtiyacı, baĢarılı olma ihtiyacı, kendisine
saygı duyulma ihtiyacı.
c) Sosyal temel ihtiyaçlar; arkadaĢlık kurma, bir gruba ait olma, statü,
prestij sahibi olma, bağımsızlık ihtiyacı.
Yukarıda bahsedilen ihtiyaçların doyurulmaması halinde uyum bozukluğu
oluĢma olasılığı yüksektir.
4. Çevre ve sosyo-ekonomik etmenler:
a) Aile çevresi: Çocuğun ihmal edilmesi, ihtiyaçlarının karĢılanmaması, aĢırı
sevgi ve hoĢgörü, sevgisizlik ve hoĢgörüsüzlük, anne babanın çocuk önünde
tartıĢmaları, kavgaları evi terk etmeleri, kovma, dövme, ve sövmeleri
uyumsuzluğa neden olabilir.
b) Çocuğun yakın çevresi: Çocuğun her gün birlikte olduğu, oynadığı
arkadaĢlarının, büyüklerinin sevgi ve davranıĢlarından etkilenir. Ayrıca TV
seyretmek, tiyatro, sinema çocuğu etkiler. Ġyiyi, güzeli görürse olumlu
etkilenir; ancak hoĢgörüsüzlük, güvensizlik ortamında bulunursa
uyumsuzluk olabilir.
c) Okul: Çocuğun psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının okulda karĢılanmaması bir
çok uyum bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep olabilir.
5. YanlıĢ eğitim: Çocuk, kendinde ve çevresinde olup bitenleri, toplumun
isteklerini uygun bir eğitim ile öğrenebilir, çocuğu uygun bir eğitim ile önceden
kendi ilgi ve yetenekleri, sonra çevre ve toplumun değer yargıları tanıtılmalıdır.
Nerede, nasıl davranacağı, problemlerini nasıl çözeceği öğretilmelidir. Çocuğun
bütün arzularını yerine getirmek veya sınırlandırmak onda çeĢitli
uyumsuzlukların geliĢtirilmesine sebep olmaktadır.
Problemli çocukların tanısı kadar tedavisi de uzun ve titiz bir çalıĢmayı
gerektirir. Bu çalıĢmada sabırlı ve etkin yaklaĢımlar ile anne-babaya görev
21
düĢtüğü gibi uzman pedagog, çocuk psikiyatristi ve klinik psikologuna da
görevler düĢmektedir.
UYUMSUZ ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIġLAR
1. Sinirli hareketleri vardır.
2. Huzursuz ve rahatsızdırlar.
3. Adale seğirmeleri görülür.
4. Okul çalıĢmalarına karĢı ilgisizdirler.
5. Okula sık sık devamsızlık yaparlar.
6. Okuldan hoĢlanmazlar.
7. Kıskançtırlar.
8. YarıĢmaktan hoĢlanırlar.
9. Tırnaklarını yer, ısırırlar.
10. Dikkatsizdirler.
11. EleĢtirilere tahammülsüzdürler.
12. Oyun bozandırlar.
13. Kolayca hüsrana kapılırlar.
14. Devamlı gerilim içindedirler.
15. Sık sık titreme görülür.
16. Daima kendilerinin savunurlar.
17. Sık sık çalarlar.
18. Otoriteye karĢı direnirler.
19. Övünmeyi severler.
20. Akranlarından hoĢlanmazlar.
21. Yalan söylerler.
22. Kronik Ģekilde hastalıklarından Ģikayet ederler.
23. Babaları tarafından baskıya maruz kaldıklarını söylerler.
24. Öfke nöbetleri gösterirler.
25. NeĢesiz ve yalnız olular.
26. Utangaç, korkak, ürkek, endiĢeli olurlar.
27. Hallüsünasyon (gerçekte varolmayan bir Ģey varmıĢ gibi davranmak) ları
vardır.
28. Çözemediği problemleri içine atar.
29. BaĢkalarıyla çalıĢmaktan hoĢlanmazlar.
30. Kendi kendine güvenmez, fikirlerini değersiz görür, aĢağılık duygusu
vardır.
31. Sık sık iç çekme, saçlarını kıvırma ve çekmeler görülür.
32. Gereksiz yere bağırıp çağırırlar.
22
UYUM PROBLEMLERĠNĠN SINIFLANDIRILMASI
1- DAVRANIġ BOZUKLUKLARI
 Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
 Hırsızlık Yapan Çocuklar
 Evden Kaçan Çocuklar
 Uyku Bozukluğu Olan Çocuklar
 Yemek Sorunu Olan Çocuklar
2- ALIġKANLIK BOZUKLUKLARI
 Alt Islatma (Enoresis)
 DıĢkı Kaçırma (Enkopresis)
 Tırnak Yeme
 Tikli Çocuklar
 Parmak Emme
3- DUYGUSAL BOZUKLUKLAR
 Öfkeli Çocuklar
 Saldırgan Çocuklar
 Kıskanç Çocuklar
 Yalan Söyleyen Çocuklar
 Okul Fobisi
 Utangaç Çocuklar
1- DAVRANIġ BOZUKLUKLARI
1- DĠKKAT EKSĠKLĠĞĠ VE HĠPERAKTĠVĠTE
Çocuklar genellikle canlı, hareketli ve yaĢam doludurlar. Gün boyu oynar,
koĢar ve zıplarlar. Sürekli bir gidiĢ geliĢ Ģeklinde durmadan bir Ģeyler yaparlar.
Yorulmak nedir bilmezler. DıĢarıda oynadıkları yetmiyormuĢ gibi evde de çoğu
kez anneleri kızdıran koĢmalı, atlamalı oyunlar oynarlar. Çocukların çoğunda
sınırsız bir enerjinin bulunduğu görülür. Hızla etrafa koĢuĢtururlar ki bu
enerjiyi tüketsinler.
Hiperaktif çocukları anlayabilmek için hayalimizde yeni, parlak fiyakalı bir
araba canlandıralım. Bu arabanın Ģoförü arabayı gaza basarak yokuĢtan aĢağı
sürüyor, virajları tekerlekleri gıcırdatarak alıyor ve son sürat yoluna devam
ediyor. Derken Ģoför arabayı durdurmak istiyor ama yavaĢlatamıyor. Bu
arabanın her Ģeyi var, ama frenleri yok. Araba her an yoldan çıkabilir. Hatta bir
yerlere çapıp parçalanabilir.
23
ĠĢte DEHP olan çocukların durumu; güzel bir spor araba, iyi bir motor
(güçlü bir düĢünme yetisi) var ama arabanın frenleri yok. DEHB bebeklikten ya
da 5 yaĢından önce baĢlayan davranıĢta görülen geliĢimsel bir bozukluktur.
Belirtileri; yönerge alamama, kendini kontrol edememe, problem
çözümüne gidememe, davranıĢını değerlendirememe, düĢünmeden hareket
etmedir. Çocuğun dikkat süresi yaĢının ve zekasının gerektirdiğinden daha kısa
olmasıdır.
Bu çocukların zekası normaldir, ancak dikkatleri yetersizdir. Bu da
okulda öğrenme sorunlarıyla karĢılaĢmalarına sebep olur.
DEHB yaĢamın dört alanını etkiler;
 Hareketlilik
 Dikkat
 Sosyal iliĢkiler
 Duygusal yaĢam
Hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratır. YaĢ ilerledikçe
hareketlilik azalır.
Dikkat yaĢamın ilk yılları önemsizdir, okul yıllarında önem kazanır, çocuk
büyüdükçe dikkat süresi de uzar.
Sosyal iliĢkiler ve duygusal yaĢam yetiĢkin yaĢta daha etkindir.
Ülkemizde, genellikle hiperaktif çocuklara “çok zeki, o yüzden yerinde
duramıyor.” olarak bakılır ve çocukların gerçekte bir sorunu olduğu
düĢünülmezdi. Ne zamanki çocuk okula baĢlar ve öğrenme ile ilgili sorunlar
ortaya çıkar ana babalar çocukları için kaygılanmaya baĢlar.
Hiperaktif Çocukların Belirtileri
Üç temel belirti vardır:
1. Dikkat eksikliği: Çocuklar dikkatlerini belli bir konuya yöneltemezler.
Okumak, birisini dinlemek, oyun oynamak gibi faaliyetlerde dikkatlerini
toplayamazlar. Kısa bir süre toplasalar bile herhangi bir sesten, hareketten,
kokudan ya da akıllarına baĢka bir konu geldiğinde dikkatleri çabuk dağılır.
Dikkat eksikliği tek baĢına görülebildiği gibi aĢırı hareketlilikle beraber de
görülebilir. Hareketli olmayan, durgun çocuklarda da dikkat eksikliği olabilir.
2. Hiperaktivite: Kelime olarak aĢırı hareketlilik demektir. Her hareketli çocuk
hiperaktif değildir. Onlar doğuĢtan enerji doludurlar ve hareketleri uyumlu,
amaca yönelik ve devamlılığı olan niteliktedir. DEHB olan çocukların
hareketliliği ise keyfi ve amaçsızdır. Çevreye karĢı olan tepkilerini kontrol
altına alamadıkları için baĢıboĢ bir hareketlilik sergilerler.
3. Dürtülerine hakim olamama: DüĢünmeden harekete geçerler, konuĢarak
düĢünürler. Arabalara dikkat etmeden topun ardından caddeye koĢar; oda
içinde koĢtururken bir saksıya çarpıp devirir. Soruyu doğru anlasa bile
24
düĢünmeden cevap verdiğinden yanlıĢ cevabı seçer. Söylenenleri
dinlemedikleri için kendilerinin de ne istediklerini bilmezler; dolayısıyla
disipline edilemezler.
Ruh halleri değiĢken, kavgacı, sinirli, doyumsuz, sabırsız, çabuk düĢ
kırıklığına uğrayıp sıklıkla ağlar, çabuk heyecanlanır, oturduğu yerden sık sık
kalkıp dolaĢır. Okul ve ailenin kurallarına uyamaz.
Nedenleri:
1. DoğuĢtan gelir.
2. Yapısal özelliklerden biridir.
3. Hamilelik, doğum ve erken çocukluk dönemlerindeki travmalar oluĢumu
hızlandırır.
4. Bazı vitaminlerin azlığı veya çokluğu, bazı gıda maddelerinin, çinko gibi eser
elementler etkisi ile ilgili tartıĢmalar sürmektedir.
5. Ailede kural ve yasaklarla sorun yaĢayan kiĢilerin olması, tutarsız davranan,
sık sık iĢ değiĢtiren kiĢilerin olması çocukta bu bozukluğun oluĢmasına
katkıda bulunur.
Ne Zaman Ortaya Çıkar:
1. Çoğunlukla 3 yaĢından sonra kendini belli etmeye baĢlar, ancak okulun ilk
yıllarında öğrenme sorunu ile dikkati çeker.
2. Bazılarında bebeklikle kendini belli eder. Uyku, yeme düzensizlikleri,
huzursuz olma.
Ne Yapmalı?
1. Bozukluk Ģüphesi olduğunda bir çocuk psikiyatrisine baĢvurmalı.
2. 6 yaĢtan itibaren ilaç tedavisi uygulanmakta ve %80’in üzerinde baĢarı elde
edilmektedir.
3. Okul Rehberlik Servisleri veya Rehberlik ve AraĢtırma Merkezleri ile
iĢbirliği yapılmalıdır.
Anne – Baba Olarak Yapmanız Gerekenler:
 Çocuğunuzun yapmakta zorluk çektiği Ģeyleri ve diğer çocuklardan farklı ve
güçlü yanlarını belirleyiniz. Bu neler yapabileceğiniz konusunda size yol
gösterecektir.
 Evde yaĢayan herkes çocuğun sorununu tam olarak bilmelidir.
 Çocuğunuza karĢı beklentilerinizi belirlerken aĢırıya kaçılmamalı çocuğunuzu
bıktırmamalısınız. Diğer çocuklarla kıyaslama yapmamalısınız.
 Çocuğunuz sizi dinlemiyor gibi davranıyor sizi görmezden geliyorsa, göz
teması kurun konuĢmaya baĢlayın.
25
 Okul ödevlerini yaparken, çalıĢma süresini kısaltın, kısa aralar verin.
 Çocuğunuzun zorlandığını veya sıkıntıya girdiğini gördüğünüz zaman gerginliği
azaltmak ve öfkesini engellemek için ona cesaret verin, iĢ yükünü azaltın.
 Kesin olarak yapılmasını istemediğiniz davranıĢlarla izin verebileceğiniz
davranıĢları onunla konuĢunuz ve kararlı olunuz.
 Çocuğunuza açık kısa ve kesin yönergeler veriniz.
 Ev dıĢında sosyal ya da sportif faaliyetlere katılmasına yardımcı olun.
 Ev içinde ufak sorumluluklar veriniz.
 Doktor, aile ve öğretmen iĢbirliği kurmaya ve sürdürmeye çalıĢın.
2-ÇALMA
Çalma konusu, çocuklara, aile çevresinin çocuğa mülkiyet ve baĢkalarının
mülkiyetine saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alıĢkanlıkları
öğretememesinden kaynaklanır.
HoĢuna giden ya da ilgi duyduğu eĢyayı çocuk kendine mal etmeye ya da
düĢünmeden kullanmaya giriĢir. Her çalma olayını hırsızlık olarak görmemek
gerekir. Ancak süreklilik arz ediyorsa ve alıĢkanlık haline getirmiĢse hırsızlık
olarak görülebilir. Çalma bir uyum ve davranıĢ bozukluğu belirtisi olarak kabul
edilmeli ve bunun bir tehlike sinyali olduğu bilinmelidir.
Çalma olayı 5 yaĢına kadar bir sorun oluĢturmaz. Her çocuk baĢkalarına ait
olan Ģeyleri alamayacağını öğrenmelidir. Bunu öğretmenin en iyi yolu baĢkasına
ait bir Ģeyi aldığı zaman kendisine bunların kime ait olduğu hatırlatılmalı; bunları
ancak izin verildiği takdirde alabileceği öğretilmelidir. Kendisine ait eĢyaları
olması sağlanmalı ve yeterince büyüyünce harçlık verilmelidir.
Ġhtiyacı yokken, özel bir heyecan ve haz duymak için yapılan hırsızlığa
kleptomani denilmektedir. Ruhsal bir hastalığın etkisiyle yapılmaktadır. Bunlar
hastadır, menfaat için hırsızlık yapmazlar ve yaptıkları hırsızlıkları anlatmaktan
haz duyarlar. Kesinlikle tedavi ihtiyaçları vardır.
Çalma Olayının Önlenmesi:
 Çocukların haklarına saygı gösterilmelidir. Sahip olma düĢüncelerine engel
koyabilmesi öğretilmelidir.
 Çocuklara 7-8 yaĢlarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmelidir.
 Çocuklara baĢkalarının mülkiyetine saygı gösterilmesi öğretilmelidir.
 Anne baba iyi örnek olmalıdır.
 Anne babalar, çocukların bağımsız yaĢamalarını kısıtlamadan korumaya özen
göstermelidirler.
26
3-EVDEN KAÇAN ÇOCUKLAR
Bu çocuk ve gençlerin bulunması gereken yeri terk edip izinsiz baĢka bir
yere gitmesine kaçma denir.
Kaçma davranıĢını 2 gruba ayırabiliriz: 1.Okuldan kaçma, 2. Evden kaçma
1. Okuldan Kaçma: Genelde derslerinde çok baĢarısız veya baĢarılı olan
öğrenciler okuldan kaçmaktadır. BaĢarısız öğrenciler; arkadaĢları tarafından
dıĢlanması ve öğretmeni tarafından gerekli takdiri görememesi; okulda
sıkılması nedeniyle okuldan kaçmaktadır. Çok baĢarılı öğrenciler ise; diğer
arkadaĢları tarafından kıskanılması arkadaĢ ortamı oluĢturamaması ve
sıkılması, aĢırı disiplinli yönetici ve öğretmenlerin baskıları nedeniyle okuldan
kaçma davranıĢına yönelmektedirler.
2. Evden Kaçma: Evden kaçmanın temelinde aile içi problemler vardır. Bu
kaçmanın nedenleri;
 Aile içi çatıĢmalar, çocuğun kendisinin sevilmediğine inanması,
 Aile içi Ģiddete maruz kalma, korku yaratan hallerden kurtulma isteği,
 Evden ve okuldan kovulma,
 Lüks hayat yaĢama arzusu,
 BaĢkalarının dikkatini çekmek için (sevdiğine verilmeyen, evlenmesine izin
verilmeyen gençlerin dikkat çekmek için evden kaçması),
 Para kazanmak için,
 ArkadaĢ baskısı ve teĢviki ile,
 Aile bağlarının zayıflaması, sürekli aile kavgaları.
Önlenmesi:
Kaçma davranıĢının önlenebilmesi için öncelikle çocukla birebir iletiĢime
geçilerek kaçmaya neden olacak faktörlerin tespit edilmesi gerekmektedir.
Çocukla konuĢurken bağırmadan, hakaret etmeden, sakin bir ortamda nedenleri
tartıĢılmalıdır. Çocuğa sık sık söz hakkı verilmelidir. Sözgelimi problem aileden
kaynaklanıyorsa aile bireylerini bir araya toplayarak problemin ortadan
kaldırılmasına çalıĢılmalıdır. Çocuğa güven duygusu aĢılanmalıdır.
Okuldan veya yakın çevresinden kaynaklanan problemler varsa okul ve
yakın çevresi ile iĢbirliğine gidip bunların önlenmesine çalıĢılmalıdır.
Sonuç olarak kaçma davranıĢı gösteren bir çocukta, aile, çocuk, yakın
çevresi, psikolojik danıĢman, psikoterapist ile iĢbirliğine gidilmelidir.
4-YEMEK SORUNU OLAN ÇOCUKLAR
Çocukların yemek sorununu anlamak için önce beslenme konusuna açıklık
getirilmelidir. Çocuğun sağlıklı bir Ģekilde geliĢebilmesi için dengeli olarak
beslenmesi gerekmektedir. Çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri
üretilenlere, hazırlanan besin maddelerine, anne-baba ve öğretmenlerin
27
beslenme konusundaki bilgilerine bağlıdır. Yeterli ve dengeli beslenmenin temeli
çocukluk yıllarında atılır. Bunun için çocuğa Ģu becerilerin kazandırılması
gerekir: Çocuğun masaya gelmesi, sessiz ve çabuk masaya oturması, kaĢığı veya
çatalı ile yemeğini yemesi, sofranın toplanmasına yardım etmesi.
Çocuğa derin sevgi ve Ģefkat gösterilmeli, beslenme zamanları belirli ve
düzenli olmalıdır. Beslenme karın doyurmak değildir. Çocuk kendine gerekli
olan besinleri almalıdır.
3-4 yaĢına kadar yemeye direnme normaldir. Çocuklarda yemeğe karĢı
direnme, beslenme ile anne sevgisini bir tutmasından kaynaklanır. Anneyi
zorlayınca kendisiyle daha çok ilgileneceğini düĢünür.
Nedenleri:
 Yeni doğan bebeğe annenin kızgınlıkla meme vermesi,
 Beslenirken çocuğun azarlanması, sevgi gösterilmemesi,
 Çocuğa bebeklik döneminden itibaren sevmediği besinin zorla verilmesi,
 Doyduğu halde yemesi için zorlanması,
 Düzensiz aralıklarla beslenmek, çocuğun her istediğini yaparak ve
eğlendirerek yedirmek, acele ettirmek,
 BaĢka çocuklarla kıyaslama yapmak, ödüllendirmek veya cezalandırmak,
 Çocuğun sağlığıyla gereğinden fazla ilgilenerek yeme olayına aĢırı ilgi
göstermek.
Çocuklarda yemek yeme sorunu oluĢmasına neden olur.
Önlenmesi:
 Annenin doğumdan itibaren düzenli bir beslenme alıĢkanlığı kazandırması
gerekir. Çocuğun yaĢına göre anne masayı hazırlamalı, yemekten sonra sofrayı
toplamasına izin vermelidir.
 Yemeği döküp saçsa da kendisi yemeli.
 Yemek yemesi için çocuğa yalvarmamalı, zor kullanılmamalı, ödül
vadedilmemeli.
 Çocuğa seçme hakkı tanınmalı “Yumurtayı haĢlanmıĢ mı yoksa sahanda mı
istersin?”, “Süt mü yoksa portakal suyu mu içersin?”.
 Sofra düzenli ve temiz olmalı, güleryüzlü yemek yenmeli.
 Beslenme saatleri çocuğun istediği mutlu bir olay durumuna getirilmeli.
 Ara besinlerde iĢtah kapatıcı yiyecekler verilmemeli.
 Çocuğun yemek yememesi süreklilik arzediyor ve kilo kaybı varsa doktora
baĢvurulmalıdır.
 Sevmediği besinler sevimli hale getirilmelidir. “Ispanak, börek Ģeklinde;
patates, kızartılarak; yoğurt, çorba Ģeklinde verilebilir.”
28
 Eğer problem çocuğun duygusal özelliklerine ve iliĢkilerine dayanıyorsa
psikiyatriste baĢvurulmalıdır.
5-UYKU BOZUKLUKLARI
Bazı çocuklarda uyku bozuklukları yaĢanır. Ancak anne-babaları en çok
rahatsız eden Ģey, çocuğun bütün gece onları uyutmaması yada sabah erken
saatlerde uyandırmasıdır. Uyku bozuklukları 2 yaĢına kadar olan çocukların
%2’sinde, 4,5 yaĢına kadar olan çocukların %10’nunda görülür.
Nedenleri:
Çocuğun Annesinin kendisini unutacağını düĢünmesi. Aile içerisinde geçimsizlik,
huzursuzluk, uyku öncesi izlenen bir film ya da korkutucu bir öykü kitabı,
çocuğun uykusunu olumsuz etkileyebilir.
Beslenme düzensizlikleri, az emme, diĢ çıkarma,
Çocuk-anne iliĢkisinin gerginliği,
Çocuğun uyku konusunu annenin aĢırı abartması, gerginlik oluĢturması,
AĢırı hareketli çocukların uykuları da huzursuzdur.
Önlenmesi:
Çocukların dinlenme ve uyku saatleri her gün aynı zamana ayarlanmalıdır.
Çocukları yatmaya hazırlamak için onları sakinleĢtirecek bir takım faaliyetler
hazırlanmalıdır.
Gece lambası kullanılması, hoĢlanılan bir bebek veya oyuncak çocuğa rahatlık
verir.
Çocuk uyurken evde bırakıp gidilmemelidir. Uyandığında paniğe kapılıp
kendisinin terk edildiğini düĢüneceğinden hem uyuma bozukluğu baĢlar hem de
kiĢilik geliĢimi olumsuz etkiler.
Çocuk suç iĢlediğinde ceza olarak yatağa sokulmamalıdır. Çocuk uyku ile ceza
arasında olumsuz bir bağ kurarak uyku bozukluğu oluĢabilir.
Uykudan önce çocukla mutlaka ilgilenilmelidir.
Uyku ortamının fiziksel koĢulları sağlıklı olmalıdır. Oda sessiz olmalı, sık sık
girilmemelidir.
Geceleri uyanan çocuklara aĢırı tepki gösterilmemelidir.
Uykudan önce ürkütücü hikayeler veya olaylar anlatılmamalıdır.
29
2- ALIġKANLIK BOZUKLUKLARI
1- ALT ISLATMA (ENORESĠS)
Altını ıslatmanın problem olabilmesi için 5 yaĢından sonra en az ardıĢık
olarak üç ay süreyle haftada iki kez ortaya çıkan bir sıklıkta olması
gerekmektedir. Alt ıslatma gece ve gündüz olarak ikiye ayrılmaktadır. Her ikisi
bir arada ele alınacaktır. Alt ıslatmanın nedenlerini tespit etmek tedavi için
vazgeçilmez bir gerekliliktir. KuĢkusuz tanının konabilmesi için doktor veya
psikiyatriste baĢvurulması gerekmektedir. Ġlaç tedavisi uygulanıyor ve sonuç
alınamıyorsa veya ilaç tedavisi ile birlikte uyulması gereken kurallar vardır.
Bunun için öncelikle Ģu soruların sorulması gerekir:
1. Çocuk her sabah altı ıslak kalkıyor mu?
2. Gündüzleri de kaçırıyor mu?
3. Tuvalet alıĢtırma eğitimine ne zaman son verdiniz?
4. ÇiĢ yaparken özel belirtileri var mı? (yanma,acı hissi)
5. Çocukta karın ağrısı, nedeni açıklanamayan ateĢ var mı?
6. Çocuğun okul, aile ve çevreyle büyük sorunları var mı?
7. Anne-baba- çocuk iliĢkisi nasıl?
8. Çocuk kaç yaĢında?
Bu sorulara verilen cevaba göre altını ıslatmanın nedeni veya nedenlerine
ulaĢılabilir. Genellikle aileler yatak ıslatmayı daha basit sorunlara indirgerler ve
sorunun çözümünü direk çocuktan beklerler. Çocuğun sorununu tek baĢına
çözmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü alt ıslatma olayını çok nedenleri olabilir
ve doğru yorum ile uygun tedaviyi bulabilmek için anne-babanın bu nedenlerin
hepsini bir bir bulup çıkarması gerekir.
Çocukların çoğu sinir sistemi üzerinde gereken egemenliği geliĢtiremezler ve
dolu mesaneyi denetleyemezler. Bu geliĢim dönemlerinde normaldir. Ġleriki
dönemlerde kontrolsüzlük devam ediyor ise doktora baĢvurulması
gerekmektedir.
Genellikle çocuklar mesaneyi kontrol gerçekleĢtirinceye kadar ortalama
olarak 2-3 yaĢlarına kadar altlarını ıslatırlar. Gündüz kontrol 2, gece kontrol
3.5-4.5 yaĢları arasında kazanırlar. Alt ıslatma hem sık rastlanması hem de
çocuk-anne-baba için zor bir durum olması açısından davranıĢ bozuklukları
içinde en sık rastlanılanıdır. % 80’i geceleri, %5’i gündüzleri, %15’i de hem gece
hem gündüzleri altını ıslatırlar.
Alt ıslatma olayı sinir-kas geliĢimindeki yetersizlik, mesanenin
geliĢmemesinden kaynaklanır. Bu da anne-babanın yetersiz tuvalet eğitimi
verilmesinden kaynaklanır.
Alt ıslatmanın bir diğer boyutu da sosyo-ekonomik düzeyi düĢük duygusal
etkileĢiminin az olduğu sevginin az gösterildiği toplumlarda daha sık rastlanır.
30
Nedenleri:
 Kıskançlık, özellikle yeni bir kardeĢin dünyaya gelmesi,
Otoriter eğitim, sert anne baba tutumuna karĢı protesto olarak,
Ġlgisizlik, sevgisizlik ve ihmal durumlarında,
Ağır ceza verilen durumlarda,
Sinirli davranıĢlara, çocuğu korkutan davranıĢlara tepki olarak,
Özürlü çocuklarda, tepki olarak alt ıslatma görülür.
Maddi durumu zayıf ailelerde daha sık görülür.
Çok erken yaĢta (2 yaĢından önce) tuvalet eğitimine baĢlayan ailelerde
daha sık görülür.
Ailelerin Yaptığı Hatalar:
Çocuğun zamanında tuvalete götürülmemesi ve altı ıslak Ģekilde bırakılarak
çocukta pis kokuya karĢı bir ilgi ve istek uyanması,
Hastalık sırasında gösterilen aĢırı özen gösterilip iyileĢtikten sonra bu
özenin kesilmesi,
Çocuğun alıĢık olmadığı Ģekilde sinirli hareketlerde bulunma, çocukta ani
korkma ve ürkmeler oluĢturmaktadır.
KardeĢler veya arkadaĢlar ile kıyaslama,
Çocuğun sık sık üĢütülmesi,
Anne baba boĢanmaları, babanın sık sık uzun süreli seyahatlere çıkması.
Ailelerin Alması Gereken Önlemler:
Büyükbaba, babaanne, amca, komĢuların vb. çocuğu eleĢtirmelerine izin
verilmemeli
AkĢamları sıvı tüketimi kısıtlanmamalı,
Çocuk belli bir yaĢ dönemini aĢmıĢ ise altına bez bağlanmamalı,
Çocuğa doğduğu günden itibaren uygun bakım ve özen gösterilmelidir.
Çocuk sürekli olarak kardeĢleri ve arkadaĢları ile kıyaslanmamalıdır.
Çocuk geceleri üĢütülmemelidir.
Çocuk yeni kardeĢi doğduğu zaman ihmal edilmemelidir.
Bu çocukların, mümkün olduğu kadar sosyal etkinliklere katılımı
sağlanmalıdır.
Çocukların altını ıslatması için bir organik bozukluk varsa tıbbi açıdan
tedavi ettirilmelidir.
ÇiĢ yaparken ara sıra tutma bırakma hareketi yaptırılmalıdır.
Gündüzleri sıkıĢmadan tuvalete gönderilmemesi
Altını ıslatmadığı günler ödül verilmelidir.
31
2-DIġKI KAÇIRMA (ENKOPRESĠS)
Çocuğun kakasını tutma ve bırakma iĢlemini kontrol edebileceği yaĢa
gelmesine karĢın, dıĢkısını kontrol edemeyerek altını kirletmesidir.
Çocuk bu davranıĢı sadece ilaç kullanımı ya da kabızlık gibi genel tıbbi bir
sorunu olmadan yapıyor ise alıĢkanlık bozukluğu vardır diyebiliriz. Erkeklerde
daha sık görülür.
Nedenleri:
 Bağırsak yapısal bozukluklar, uygun olmayan ilaç kullanımı, diyet değiĢiklikleri,
kabızlık neden olur.
 Tuvalet eğitimini ailenin zamanından önce vermesi ve eğitimine sert ve katı
Ģekilde vermesi çocuk ebeveynlerine karĢı bir direnme belirtisi olarak altına
kaçırır.
 Annenin aĢırı titizliğe düĢkün olması, çocuğun sık sık temizlik kuralları
yüzünden cezalandırılması çocuğun özgüvenini azaltır, bu da altına kaçırmaya yol
açar.
 Yeni doğan kardeĢi olan çocuk ilgiyi kendisine çekebilmek için küçük kardeĢi
gibi altına kaçırabilir.
 Ölümler, ayrılıklar, okula baĢlama, hastalanma veya bir türlü dıĢa vurulamayan
saldırganlık duygusu bu yolla dıĢa vurulabilir.
Tedavi :
1. Doğrudan çocuğa karĢı uygulanacak tedavi yöntemi: Oyun terapisi,
psikoterapi, ya da grup terapisi
Çocukla görüĢmede suçluluk ve utangaçlık duygusunu hafifletici bir görüĢme
iliĢkisi kurulur sorunu iĢbirliği ile çözülebileceği kabul ettirilir.
2. Dolaylı tedavi: Aile, öğretmen ve çevresindeki ilgili kiĢilerle görüĢülerek
çevre Ģartlarını iyileĢtirmeyi amaçlayan tedavi yöntemi.
3. Aile terapisi: Aile ile görüĢülerek çocuğu yetiĢtirmedeki genel tutumları,
kaka kaçırma konusundaki duygu, düĢünce ve davranıĢları anlaĢılmaya çalıĢılır.
AĢırılıklar kendilerine gösterilir ve öneriler yapılır. Bunlar;
- AĢırı hoĢgörülük
- Cezalandırıcı tutum
-Çocukla olumlu iletiĢim kurma
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir.
 Aile içinde aĢırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması,
 Çocuğun sürekli azarlanması ve eleĢtirilmesi,
 Kıskançlık, yetersiz ilgi, sıkıntı, gerginlik,
 Çocuğun karĢılaĢtığı ve çözemediği korku, kaygı ve endiĢeler,
32
 AĢağılık duygusu, arkadaĢlarının ilgisizliği,
 KardeĢ kıskançlığı.
Önlenmesi:
 Çocuk tırnak yeme alıĢkanlığından tamamen men edilmemelidir,
zorlanmamalıdır.
 Çocuğu üzen durumu bulup ortadan kaldırmalı, onun dikkati dolaylı olarak
baĢka bir yöne kaydırılmalıdır.
 Çocuğun geliĢim durumuna göre eline bir oyuncak veya anahtarlık verilerek
dikkati o noktada yoğunlaĢtırılmalıdır.
 Heyecanlı anlarda sakız çiğnetmek, TV, sinema seyrederken ağzını meĢgul
edecek yiyecekler verilmelidir.
 YumuĢak bir üslupla yargılamadan eleĢtirmeden tırnak yemenin sağlık
açısından hoĢ bir Ģey olmadığı anlatılmalıdır.
 Uyurken tırnak yeme alıĢkanlığı varsa ellerine eldiven veya çorap
giydirilmelidir.
 Öğretmen-aile iĢbirliği içinde olmalıdır.
4-TĠKLĠ ÇOCUKLAR
Tik; adale gruplarının maksatsız veya istem dıĢı hareketleridir.
Nedenleri:
 Tikler genellikle iç gerilimlerin veya çatıĢmaların öncüleri ya da belirtileridir.
Bazen çocuğun yaptığı tik iç gerilimden kurtulma çabası içinde olduğunun
belirtisidir.
 Tikler genellikle erkek çocuklarda ve erken yaĢlarda baĢlar, ruhsal nedenlerle
ortaya çıkar. Çocuğun iç dünyasında psikolojik çatıĢmaları dıĢarı vuramadığı kimi
öfke ve saldırganlık duyguları tiklerin oluĢmasına yol açar.
 Tiklerin en önemli nedenlerinden biri de taklittir. Bazen küçük yaĢtaki
çocuklar yetiĢkinleri taklit ederken onların iyi yönlerinin yanında kusurlarını da
davranıĢ bozukluğu olarak edinebilirler.
 Erken yaĢlarda baĢlayıp sürüp giden korku, tedirginlik, kaygı, gerilim, annebaba ile olumsuz iliĢkileri tiklerin oluĢmasına yol açar.
 YaĢadığı çevrenin kavgacı ve güvensiz olması.
 KardeĢ ya da arkadaĢlarıyla kıyaslanması, küçümsenmesi ve hor görülmesi.
Önlemler:
 Çocukta tik görüldüğünde psikiyatriste baĢvurulması gerekir.
 Çocuğun ailedeki, okuldaki ve yakınlarıyla olan çatıĢmaları bulup ortadan
kaldırılmalıdır.
33
 Taklit etmekten, tenkit etmekten, akranlarıyla kıyaslamaktan sakınılmalıdır.
 Hakaret, azarlama, dayak atma tiki iyice pekiĢtirir. Bu davranıĢlar
yapılmamalıdır.
 Anne-baba çocuğuna güven vermeli, ondan utanmamalı, utandırmamalı.
 Okul dıĢı sportif faaliyetlere katılması sağlanmalıdır.
5-PARMAK EMME
Parmak emme normal çocuklarda psikopatolojik etken olmaksızın 3-4
yaĢlarına kadar görülen bir olgudur. Parmak emmenin hemen hemen tüm
bebeklerde görülmesinin en önemli nedeni anne karnında öğrenmiĢ olmalarıdır. 9.
aydan itibaren uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürmesi ile uyku ile
parmak emme arasında yakın bir iliĢki olduğunu gösterir. Çocuğu parmak emme
için yapılan çabalar 3 yaĢına kadar çocuk tarafından dirençle karĢılanır. 5-6
yaĢına kadar belli aralıklarla parmak emme normal sayılabilir. Devamı durumunda
psikolojik sorun ve gerginlik olduğunu gösterir.
Nedenleri: 6 yaĢından sonra parmak emme devam ediyorsa;
 Yeterince anne sütü ile beslenmediği,
 Huzursuz bir aile ortamında büyümüĢ olması,
 Yetersiz ve düzensiz beslendiğinden,
 Güvensiz, sevgisiz aile ortamından yetiĢmesinden,
 Engelli anne-baba sahip olması,
 Kıskançlık, korku, kaygı ve yalnızlık.
Önlemleri:
 Parmak emme davranıĢının nedenini bulup ortadan kaldırmak, bunu en iyi
yapacak olan ailedir. (Bu nedenler yeni doğan kardeĢe duyulan kıskançlık olabilir,
sık sık baĢkalarıyla kıyaslama olabilir, babanın ilgisizliği, aile içi Ģiddet)
 Anne-babalar telaĢa kapılmadan sabırla karĢılamalı, sürekli ilgilenmekten
kaçınılmalıdır.
 Çocuğa bu alıĢkanlığının bebekçe bir davranıĢ olduğu, baĢkalarının gözüne hoĢ
görülmediği uygun bir dille anlatılmalıdır. Çocuğu eleĢtirmek, gerginleĢtirmek
ailenin yapacağı yanlıĢ davranıĢlardır.
 Parmak emme sabırlı ve sürekli bir eğitimsel yöntemle çözümlenir.
34
3-DUYGUSAL BOZUKLUKLAR
1-ÖFKELĠ ÇOCUKLAR
Öfke: Engellenme, incinme ya da gözdağı karĢısında gösterilen
saldırganlık tepkisidir.
Öfke Nöbeti: Özellikle küçük çocukların herhangi bir Ģeyi yapmaları
engellendiği zaman gösterdikleri güçlü ve olağanüstü kızgınlıktır.
Zaman zaman hepimiz kızdığımız, üzüldüğümüz olaylar karĢısında duygusal
ifadeye baĢvurarak boĢalma ihtiyacı duyarız. Bu boĢalma belli bir seviyede
olursa faydalı olur. BirikmiĢ sıkıntılarımızı dıĢlamamıza aracılık eder, ancak sık
sık ve artarak devam ederse öfkeye dönüĢür.
Öfkenin Belirtileri:
Öfkeli kimselerin, öfke halinde iken adaleleri gerginleĢir, yumrukları sıkılır.
Yüz ifadeleri sert, alın kırıĢık, kaĢlar çatılmıĢtır.
Kırıp dökme, ısırma hareketleri yaparlar.
Yüz ifadesinde nefret hakimdir. Yüzde kızarma veya sararma olabilir.
Nefes alıp vermede sıklaĢma görülür, kusma, baĢını sert bir yere vurma
görülebilir.
Vücutta titremeler görülür.
Nedenleri:
 Çocuklarda görülen bedeni rahatsızlıklar ve sıkıntılar. Çocuklar hasta
olduklarında veya sıkıntı yaratan bir durumla karĢılaĢtıkları zaman ilgi
görmezlerse öfkelenirler (Altını ıslatma, ateĢlenme).
 Zamanında yedirilip yatırılmayan, uygun Ģekilde dinlendirilmeyen çocuklar
bundan mahrum olunca öfkelenirler. (okuldan gelen çocuğun evde annesini
bulamaması ve bunun sonucunda kapıyı tekmelemesi).
 Anne-baba veya öğretmenin çocuğun gösterdiği herhangi bir davranıĢı birinin
takdir etmesi, diğerinin cezalandırılması veya aynı kiĢinin, aynı davranıĢa farklı
davranması çocuğu çileden çıkarabilir.
 Çocuğun aç, susuz veya yorgun olması.
 Çocuğun çevresindeki kimselerin öfkeli, hiddetli davranıĢlar sergilemesi,
çocuğun bu davranıĢları taklit etmesi.
 Çocuklara sert ve zalimce uygulanan cezalar.
 Anne-baba ve öğretmenlerin çocukları yargılama ve değerlendirmede
yaptıkları hatalar.
Ailede herhangi bir kimsenin hiddetlenerek, öfkelenerek istediğini elde etmesi
ve anne-babanın bu öfkeye taviz vermesi hem öfkeyi tehdit olarak kullanan
çocuklarda hem de olayı gözlemleyen diğer çocuklarda öfkeye yönelme olur.
35
Öfkeyi Önlemenin Yolları:
Çocuğunuzu öfkelendirecek, sıkıntı veren hastalık ve rahatsızlıklardan
koruyunuz. Çocuğunuz öfkelendiği zaman hemen ihtiyacını sorunuz.
Çocuğunuzun yeme, içme, giyinme, dinlenme gibi ihtiyaçlarını zamanında asgari
düzeyde karĢılayınız. Onları kendi zevkiniz için ihmal etmeyiniz (anne bulaĢık
yıkarken çocuk öfkelenmez, ama anne onu bırakıp komĢuya giderse öfkelenir).
Çocuk öfkelendiği zaman çivi çiviyi söker ilkesine dayanarak hiddetlenmeyiniz,
sakin olunuz. Mantıklı bir nedene bağlı olarak hiddetleniyorsa, istediği Ģeyi
yerine getiriniz. Mantıklı bir neden yoksa ona, “hiddetlendiği için istediğini
yapmadığınızı” veya “tehditle bir Ģey elde edemeyeceğini” söyleyiniz.
Çocuklarınızın aynı davranıĢına anne-baba ve öğretmenler olarak aynı tepkiyi
gösteriniz.
Çocuklara haksız cezalar vermeyiniz.
Çocuklarınıza öfkelenerek örnek olmayınız.
Çocuklarınıza yargılama ve değerlendirmede adil olunuz.
Çocuklarınızın içki içmelerine engel olunuz.
Çocuğunuz sürekli öfkeleniyor, öfke nöbetleri geçiriyorsa sosyal faaliyetlere
yönlendiriniz.
Çocukları mümkün olduğu kadar açık havada bulundurunuz. Sportif faaliyetlere
yönlendiriniz.
Çocuklarınız için çeĢitli iĢ ve uğraĢlar hazırlayınız ve sık sık bu uğraĢları
değiĢtiriniz.
2-SALDIRGAN ÇOCUKLAR
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları yüzünden, yaĢıtları ve genel olarak
çevresiyle uyumlu iliĢkiler kuramayan çocuktur. AĢırı derecede geçimsizdir,
kavgacıdır. Sık sık kuralları çiğner ve ceza alır. Anne-baba ve öğretmenlerine
karĢı gelir. Öfkesini yenemez, hep kendini haklı çıkartma eğilimindedir.
DavranıĢlarından utansa bile tekrarlamaktan kendini alamaz, cezalardan hiç
etkilenmez.
Çocuklukta sık görülen yaramazlık, itiĢip kakıĢma ara sıra geçimsizlik ve
kavgalar bir çocuğu saldırgan olarak tanımlamaya yeterli değildir. Tutum ve
davranıĢında süreklilik gösteriyorsa saldırgan diyebiliriz.
Nedenleri:
 Kısıtlanmak ve engellenmek, (oyun dönemindeki bir çocuğun oyun oynamasının
engellenmesi)
36
 Anne-babanın aĢırı düĢkünlüğü, çocuğun her istediğinin yerine getirilmesinin
alıĢkanlık haline gelmesi nadiren de olsa ihtiyaçların yerine getirilmemesi
durumunda saldırgan tutum takınması,
 Erkek çocuklarda baba yoksunluğu ve kendi cinsiyetine uygun bir özdeĢleĢme
yapamaması da saldırganlığa neden olabilir.
 TV’de yer alan bazı programlar olumsuz model teĢkil eder. Bu da saldırgan
tutum oluĢmasına yol açar.
 Aile tarafından kendini korumak için dahi olsa kendini savunmasına izin
verilmeyen çocuklarda görülür.
 Anne-baba tutumlarının baskıcı olması, yasakçı olması çocukta saldırganlık
dürtüsü oluĢturur.
 Fiziksel bir engeli veya herhangi bir özürü bulunan çocuklarda görülebilir.
Saldırganlığı Önleme Yolları:
 Saldırgan davranıĢlar karĢısında sakin olmalı, çocuk sakinleĢtikten sonra
yaptığı davranıĢın yanlıĢ olduğu, böyle devam ederse isteklerinin yerine
getirilmeyeceği anlatılmalıdır.
 Çocuğa ne baskı yapılmalı ne de gevĢek davranılmalıdır. Bu ikisinin dozu çok iyi
ayarlanmalıdır.
 Saldırganlığı dayak ile cezalandıramayız. Her türlü maddi cezadan
kaçınılmalıdır. Bu tür maddi cezalar çocukta düĢmanlık duygularını geliĢtirebilir.
 Çocuğa her yaĢta yaĢına uygun sorumluluk verilmelidir.
 Çocuğun temel ihtiyaçları mümkün olduğunca zamanında karĢılanmalıdır.
 Çocukta saldırgan davranıĢlar varsa enerjisini boĢaltacak imkanlar
sağlanmalıdır. (çekiçle bir Ģeyler kırmasına, çuvalı yumruklamasına, makasla bir
Ģeyleri kesmesine izin verilmelidir.)
 Sportif faaliyetlere ve etkinliklere katılımları sağlanmalıdır.
 Ana-baba, öğretmen ve çevresindeki diğer insanların saldırganlık örneği
göstermemeleri gerekir.
 Çocuk sık sık toplum içine çıkarılmalı, insanlara alıĢtırılmalıdır.
 Saldırganlık içeren filmler izletilmemelidir.
3-KISKANÇ ÇOCUKLAR
Kıskançlık, insanın en doğal ve evrensel duygusudur. Sevginin
paylaĢılmasına katlanmamak durumudur. Kıskançlık duygusu öfke, intikam,
kendine acıma, üzüntü gibi duyguların birleĢmesinden oluĢur.
Her insan gibi çocukta küçük yaĢlarda o zamana kadar kendisine ait olan
bir Ģeyin baĢkasına verilmesi veya kısmen kısıtlanarak baĢka biriyle paylaĢmak
durumunda bırakılması çocuğu üzer ve kıskançlığa sevk eder.
37
KardeĢ Kıskançlığı
Genellikle kıskançlık küçük bir ikinci kardeĢin dünyaya gelmesiyle ilk
çocukta görülür. Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu baĢkalarıyla
paylaĢmak kolay, dayanılır bir duygu değildir. Çocuk kendisi varken ikinci bir
çocuğa ailenin neden ihtiyaç duyduğunu anlamakta zorluk çeker. Annesinin,
kendisini bir daha sevmeyeceğini düĢünür. Annesinin sevgisini sınamaya giriĢir,
çevresinde dolaĢır, olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaĢır, ağlar.
Bazı çocuklar kıskançlığını doğrudan açığa vurmaz. KardeĢine büyük bir
düĢkünlük gösterir, onu sevmeye doyamaz. Bebeğin bakımında anneye yardım
eder. Aslında çocuk kıskançlık duygusundan kurtulmamıĢ, içine atmıĢtır.
Kıskançlığını dıĢarı vurursa annenin kendisinden büsbütün uzaklaĢacağını
düĢünür. Gösterdiği sevginin yapmacıklığı ve aĢırılığı asıl duygusunun bunun tersi
olduğunu gösterir. Bu gibi çocuklar fırsat buldukça bebeğe zarar vermeye
çalıĢırlar ve buna kaza süsü verirler.
Kıskançlığı Önlemenin Yolları:
Bu çocuk kardeĢi doğduğunda;
 Bebeğin eĢyalarına dokunmasına izin verilmeli, ondan yardım etmesi istenmeli.
Bebeği kucaklamasına izin vererek, onda koruyuculuk duygusu uyandırılmalıdır.
 Gelen misafirlerin, bebekten önce onunla ilgilenmeleri sağlanmalı. Hatta
bebeğe değil, büyük olana hediye getirerek yeni bir kardeĢi geldiği için o tebrik
edilmelidir.
 Büyük çocuğun da çocuk olduğu unutulmamalıdır. Onunla oynamak için yeteri
kadar zaman ayrılmalıdır.
 Çocuğu tahrik edecek “ pabucun dama atıldı, taçtan oldun” gibi Ģakalar
yapılmamalıdır.
 Çocuğunuzu ne kardeĢiyle ne de arkadaĢlarıyla kıyaslayınız.
 Çocuğunuza gereğinden fazla sevgi gösterisinde bulunmayınız.
 Çocuğunuza küçük yaĢtan itibaren sahip oldukları Ģeyleri baĢkalarıyla
paylaĢtırmaya alıĢtırınız.
 Çocuk kardeĢini sevmek zorunda bırakılmamalıdır. Olumsuz duygularını dıĢa
vurunca çocuğuna “ona kızmakta haklısın bak beni de uğraĢtırıyor, bak ara sıra
beni de kızdırıyor” demek çocuğu da yatıĢtırır.
4-YALAN SÖYLEYEN ÇOCUKLAR
Yalan, bir hatayı gizlemek amacıyla bir giriĢimde bulunmaktır. Bu giriĢim
sözle olabileceği gibi jest, yazı ve susmayla da olabilir. Ġnsanlar yalancı
doğmazlar ama yalan söylemenin öğrenildiği bir geliĢim süreci yaĢarlar.
5 yaĢına kadar çocukların söylemiĢ olduğu yalandan endiĢe etmeye gerek
yoktur. Gerçeğe sadık kalma çocukta zamanla geliĢen bir olgudur.
38
Çocuğa yalan söylememesi konusunda nutuk çekmek veya yalan söylediğini
ispat giriĢiminde bulunmak yanlıĢtır. Çocuk açıkça yalan söylediği zaman,
endiĢeyle karĢılanmamalıdır. Çocuğun yalan söylenmesiyle etkili mücadele için
öncelikle yalanın ne tür olduğu bilinmeli, yalandan çok buna neden olan psikolojik
faktörler ele alınmalıdır. Küçük çocukların söylediği yalanlar, gerçek yalandan
farklıdır, gerçek yalanla yüzeysel benzerliği karıĢtırılmasına neden olur. Bunun
ayrımını yapmadan önce, çocuğa yalancı damgası vurmak yanlıĢ olur.
Nedenleri:
Yalancılık olayı çevresel iliĢkilerle birlikte ele alınmalıdır. Öncelikle çocukta
yalancılığın geliĢmesini kolaylaĢtıran nedenler bulunması gerekir.
 Çocuğa yalanı öğrenmesini kolaylaĢtıran diğer bir yol da taklittir. Yalan
söylemeyi taklit yoluyla öğrenen çocuk öncelikle yalanın ona bazı olanak ve
avantajlar sağladığını saptar.
 AĢağılık duygusu, suçluluk duygusu, saldırganlık, kıskançlık, korku, çekingenlik,
baskı görme çocuğu yalana itmektedir.
Yalanın Psikolojik Nedenleri:
 Çocuğun sevgi ve ilgi ihtiyacının anne-baba
karĢılanamaması,
 Çevresindeki insanların kötü örnek olması,
 Çocuklar arasında kıyaslanma yapılması,
 Çocuğa gücünün üzerinde sorumluluk verilmesi,
 Çocuğun yaptığı hatalar sonucu sert cezalar verilmesi.
tarafından
yeterince
YALAN ÇEġĠTLERĠ
Yalanın bir çok türü vardır ancak burada günlük yaĢantımızda
çocuklarımızda en çok karĢılaĢtığımız yalan çeĢitlerini ele alacağız.
1-Hayali Yalanlar: Bazı anne-babalar tarafından hayaller, yalan olarak görülür,
gereksiz heyecana neden olabilir.
Çocuk bu dünyada aptalca bulduğu ve hoĢlanmadığı Ģeylerden kaçar. O
zaman hayal ile gerçeği karıĢtırır, kasıtlı olmadan yalan söyleyebilir. Bu tip
yalanlarda, çocukların söylediklerinde en ufak mantıki düĢünme görülmez. Çocuk,
duyduklarının etkisinde kalarak periler, ejderhalar, cinler, Ģeytanlar gördüğünü
söyleyebilir. Hayvanlarla konuĢur, oyunlarında hikayeler uydurur.
Çocuk bu tür bir yalan söylediği zaman yalanın bitmesi beklenerek,
onaylamadan ve itiraz etmeden, hayal ve gerçeğin uygun anlatılması gerekir.
Örneğin, inanılmayacak bir masal anlattığı zaman “bu inanılır Ģey midir” diye
onun dikkatinin çekilmesi ve mantığının çalıĢtırılması, onun gerçek dıĢı Ģeyler
39
karĢısında durup düĢünmesine yardımcı olabilir. Hayatın ilgisiz yönleri onlar için
ilgili ve cazibeli Ģekilde sunulmalıdır.
2-AbartılmıĢ Yalanlar: Çocuklarda abartma genel bir özelliktir. Çoğu zaman
taklit olarak baĢlar ve geliĢir. Çoğu Ģeyin gerçekte olup olmadığını bilmez sadece
duymuĢtur. Heyecan yaratmak için o da olayları büyütür, abartır.
3-Sosyal Yalanlar: Bu yalanlar en yaygın olan yalan türüdür. Çoğu zaman
yetiĢkinlerin söyledikleri ve çocuklara söylettikleri yalanlardır. Örneğin, bir
davete katılmak istemiyorsak, daveti “bir akrabam ziyarete geldi,
gelemeyeceğim üzgünüm” diyerek reddeden bir anne-baba o an çocuğun
kendisini dinlediğinin farkında olsa bile umursamaz. Çocukta “anne ne zaman
geldi, ben görmedim” dediği zaman da muhtemelen Ģu cevabı alır:“sen sus, senin
aklın ermez”. KarĢı tarafı kırmamak için bu ve buna benzer nice yalanları günlük
yaĢantımızda sık sık kullandığımızda öncelikle çocuklar bizi taklit ederler, sonra
da kendisi de aynı Ģekilde yapmak istemediği bir iĢin yapılması istendiğinde aynı
Ģeyleri uygular.
Sosyal yalanlar belki iki arkadaĢ arasında iliĢkileri düzeltmek için
kullanılabilir, ancak bunun dıĢında çocukların huzurunda yapılması son derece
sakıncalıdır.
4-Savunma Yalanları: Bir çocuğun veya gencin kendisini korumak için söylediği
yalanlardır. Fazla tehdit, yasak kullanıldığında, itaate zorlandığı zamanlarda,
sorguya çekildiğinde bu tip yalanlara baĢvururlar.
Çocuğa karĢı güvensizlik, Ģüphe duyulması, çocuğun doğru sözlerine karĢı
yalan söylüyorsun diye ithamlar, çocukta savunma yalanlarını savunma yalanlarını
alıĢkanlık haline getirecektir.
4-Dikkat Çekme Yalanları: Çocuklar anne-baba ve öğretmenlerinin dikkatlerini
çekmek için onların arzu, istek ve eğilimlerine ters düĢen davranıĢları yapmıĢ
gibi göstererek, yalan söyleyerek dikkat çekerler. Örneğin okula gittiği halde
dikkat çekmek için gitmedim demesi.
5-YüceltilmiĢ Yalanlar: Çocuklar baĢkalarının hayranlığı ve takdirini almak için
yalan söylerler. Çocuğun baĢkalarının takdirini kazanmak ve ödül almayı arzu
etmesi temel bir ihtiyaçtır. Çocuk bu ihtiyaçlarını normal yollardan
baĢaramadığı veya doyuracak imkan verilmediği takdirde çocuk bunu baĢka
yollardan telafi edecektir.
YüceltilmiĢ Yalanın Nedenleri:
- Çocuklarda yapamayacağı Ģeyleri bekleme ve isteme
- Çocuğun baĢarısızlığını yalanla, bahane bularak kapatmaya çalıĢması ve bunun
aile tarafından onaylanması; örneğin derslerindeki baĢarısızlığının payını
öğretmenlerinde bulması
40
Önlenmesi:
Çocuğa güvenmek, onu her hatasında cezalandırmamak, karĢılıklı güven
hislerini geliĢtirmek suretiyle yalanlardan korunmak mümkündür. Yalanın
önlenmesinde titizlikle uyulması gereken kurallar Ģu Ģekildedir:
 Anne-baba, öğretmen yalan söylemekten kaçınmalıdır.
 Çocukların istenmeyen davranıĢlarına mümkün olduğu kadar yumuĢak ve
hoĢgörülü davranılmalıdır.
 Çocuklardan yapamayacakları Ģeyler istenmemelidir.
Özellikle küçük çocuklar yalan söyledikleri zaman cezalandırılmamalıdır.
 Çocuklar, baĢka çocuklar ile kıyaslanmamalıdır.
 Sık sık çocuklarla sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate
alınmalıdır.
5-OKUL FOBĠSĠ
Okul fobisi, kuvvetli bir endiĢe nedeni ile çocuğun okula gitmeyi
reddetmesi ya da bu konuda isteksiz olmasıdır. Okul fobisi olan çocuklar, okula
gitmemek için mide bulantısı, karın ya da baĢ ağrısı gibi bedensel Ģikayetlerde
bulunurlar. Bilinmeyene duyulan korku ve ayrılık endiĢesi çocuğun geliĢiminde
normal bir durumdur, ancak aĢırıya kaçıp çocuğun fonksiyonlarını engellemeye
baĢlasa sorun yaratabilir. Okul korkusu her çocukta rastlanan bir durum
olmayıp, ortaya çıkması halinde çocuğun okul baĢarısını alt üst edebilir.
Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı birbirine karıĢtırmamak gerekir. Okul
fobisi olan çocuklar anne-babasının bilgisi dahilinde okula gitmek istemezler.
Çocuğun okula gitmek istememesinin temelinde baĢarısızlık korkusu, sınıf içinde
aktif olamama ve annenin kendisini okulda unutacağı endiĢesi yer alır. Okuldan
kaçan çocuklar ise okulu sevmezler, aynı zamanda tembeldirler ve annebabalarından habersiz okuldan ayrılırlar. Okul fobisi olan çocuklar evden
uzaklaĢmazlar, evde mutlu ve neĢelidirler. Bu çocukların okul baĢarıları orta
düzeydedir.
Okul fobisi ilkokuldan üniversiteye kadar her yaĢta görülebilir.
Nedenleri:
 Çocuğun anne-babasının yokluğunda kendisine ya da anne babasına bir Ģey
olacağına korkması,
 BoĢanma, anne ya da babanın baĢka biriyle evlenmesi veya maddi sorunlardan
kaynaklanan stresli bir ev yaĢamı,
 Yeni bir kardeĢin doğumu, taĢınma, hastalık, yakın birinin ölümü gibi stres
faktörünün olması,
 Annenin çocuğunun okula baĢlamasına iliĢkin endiĢelerini yansıtması,
41
 Asıl korkulan Ģey okul değil evden, anneden ayrılmaktır.
 Anne-babanın kendilerine ve çocuklarına bir Ģey olacağı konusunda yoğun kaygı
duyması çocukta da kaygı ve korku yaratır.
 Yetersiz uyku çocukluk çağında bitkinliğin en önemli nedenlerinden biridir. Çok
geç yatıp çok erken kalkan çocuklar yeterince dinlenemezler. Sabah yorgunluğu
okuldan kaçmaya sebep verebilir.
 Okulda baĢarısızlık,
 Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ya da okul personelinin olması,
 Çocuğun sınıf önünde ders anlatma, sesli okuma ve bazı etkinliklerden
korkması.
Önlenmesi:
 Anne babanın çocuğa karĢı duydukları endiĢeleri gizlemeleri gerekir.
 KardeĢleri ve arkadaĢlarıyla kıyaslama yapılmaması gerekir.
 Öğretmeni ile sıkı bir iĢbirliğine gidilerek sınıf içi olumsuz faktörlerin (oturma
Ģekli, arkadaĢ grubu) giderilmesi gerekir.
 Çocuk korkularını açığa vurdukça ve okuldan korksa da gitmeye devam
ediyorsa övülmeli, ödüllendirilmelidir.
 BoĢ zaman ve oyun becerileri kazandırarak anne-babaya bağımlılık azaltılabilir.
 Sempati ile değil empatiyle yaklaĢılmalıdır. “Senin neler hissettiğini
anlayabiliyorum, daha önceden ben de böyle Ģeyler hissetmiĢtim.” diyerek
çocuğun korkularını anladığınızı hissettirebilirsiniz.
 Anne babanın beklenti düzeyini gerçekçi düzeyde tutup çocuğa zaman tanıması
korkuya yenmesini kolaylaĢtırır.
 Annelerin okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir
süre sınıfta oturmaları sağlanabilir.
 Çocuk sınıfa girmiyorsa bile okuldan uzak kalmamalı, belli bir süre okul
bahçesinde ya da öğretmenler odasında bekletilmelidir.
 Öğretmen okuldan korkan çocuğa alay edilmesini ve korkutulmasını
engellemelidir.
 Öğretmen okulu sevimli hale getirmelidir. (çikolata dağıtmak, sınıf içi
eğlenmeye dayalı etkinlikler)
6-UTANGAÇ ÇOCUKLAR
Bu çocuklar, alıĢmadığı durumlarda serbest davranmazlar, aĢırı derecede
utanırlar ve kendi kabuğuna çekilirler. Kimse için tehlike arz etmezler ama
belirgin derecede duygusal problemleri vardır. Bu çocuklar yetiĢkinler
tarafından çok uyumlu görülür ve sevilirler fakat kendi benlikleri ile çatıĢma
halindedir.
42
Nedenleri:
 Çocukların sınırlı bir sosyal yaĢantıya sahip, hatta yoksun olması,
 Çocuklara yapılan yanlıĢ telkinlerin etkisi,
 Çocukların, güvensizlik yaratan durumlarda kendilerine karĢı güvensizlik
duygusu geliĢtirmeleri,
 Çocukların küçük hataları karĢısında ayıplanması, azarlanması ve onlardan
mükemmellik beklenmesi.
Önlenmesi:
 Çocukların mümkün olduğu kadar sosyal yaĢantılar yoluyla gerekli becerileri
kazanmalarını sağlamak.
 Çocuklara oyun, güzel konuĢma ve toplu yerlerde nasıl davranılacağını
yaĢatarak öğretme ve kendine güvenini sağlamak.
ANNE-BABA TUTUMLARI
Anne-baba olmak kuĢkusuz sadece çocuğunuzu dünyaya getirerek ve bir
takım fiziksel ihtiyaçlarını karĢılayarak (yeme, içme, giyinme, barınma) demek
değildir. Duygusal manada tutarlı ve dengeli yaklaĢmak gerekir. Her çocuğun
yapısını ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri farklı farklıdır. Kendi ayakları üzerinde
durmaya baĢladığı andan itibaren yapacağı iĢlerin, karĢılaĢacağı olayları
kendisinin belirlemesi imkansızdır. Dolayısıyla çocuklar karĢılaĢtıkları her
sorunla mücadele edemeyebilirler. DıĢarıdan kısmi veya tamamen yardıma
ihtiyaçları olabilir. Kendileri sorunlarını çözmeye çalıĢırlar ise bazen olumsuz
davranıĢlar kazanabilirler.
Çocukları sorunlara karĢı korumak veya karĢılaĢılan soruna karĢı mücadele
vermek için geçmiĢten gelen klasik yöntemleri uygulayamayız. Çocuklarımızın
karĢılaĢacağı uyum sorunlarına karĢı birtakım koruyucu önlemler almak
zorundayız. Bu önlemler yapılması kolay ancak aileler tarafından genelde ihmal
edilen davranıĢlardır. Çocuğunuzun problemi olduğunu hissettiğiniz anda
problemin ne olduğunu ve çözüm yolları öğrenmek için tanı konulmalıdır. Bu tanı
iĢin ehli kiĢilerce konulmalıdır. Bunlar, psikiyatrist, pedagog, psikolojik
danıĢmanlardır.
Doğabilecek uyum problemlerine karĢı ailelerin yapması gereken tutum ve
davranıĢlar aĢağıdaki gibi olmalıdır:
43
1. Günlük aile oturumu: Ailedeki bireylerin bir araya gelip konuĢacağı,
sorunların paylaĢılacağı herkesin eĢit söz hakkına sahip olacağı zaman
dilimidir.
2. Etkin Dinleme: Etkin dinleme sadece zaman değil iç huzuru da gerektirir.
Zamanı ayırmanın zor olduğu bir ortamda yaĢayan yetiĢkinler koĢuĢturma
içinde çocuklarına zaman ayıramayabilirler. Yine de çocuğun veya gencin içini
dökebilmesi için bir takım yollar ve araçlar bulmak ve ona Ģans tanımak
gerekir. “ġu anda sana ayıracak zamanım yok” sözü çıkmamalıdır. Çocuğun
konuĢmasını günlük yaĢantılarını ve problemlerini anlatmasına izin verilmelidir
ve bunu yaparken konuya iliĢkin sorular sorarak gözümüzü çocuğun üzerinden
ayırmadan yapılmalıdır.
3. Çocuğun arkadaĢlarını tanımak: Çocuğun arkadaĢlarının çocuk üzerinde
büyük etkisi olabilir hatta egemen bile olabilirler. ArkadaĢlarını tanımanın
günlük yaĢamda ne gibi baskılarla karĢı karĢıya olduğu görülebilir. Çocuğu
bekleyen tehlikeler tespit edilebilir. ArkadaĢlarını tanımanın yolları doğum
günü kutlamaları, arkadaĢlarının ailelerini yemeğe çağırma Ģeklinde olabilir.
Çocuğun arkadaĢları hoĢunuza gitmese bile kesinlikle ona kötü olduğunu
söyleyip küçük düĢürücü imalarda bulunulmamalıdır.
4. Ödüller ve Cezalar: Belli durumların oluĢması halinde her çocuğun
ödüllendirilmesi veya cezalandırılması gerekir. Bunun için aile içerisinde
hangi davranıĢın ödül veya cezayı gerektirdiğinin belirlenip çocuğa
bildirilmesi gerekir.
5. Çocuğun bağımsızlık kazanacağı ödevler: Çocuğun olgunluk derecesinin bir
belirtisi de bağımsız olabilme yeteneğidir. Elbette çok büyük sorumluluk
yüklenemez, ama küçük yaĢtan itibaren üstlenebileceği ufak tefek
sorumluluklar vardır. YaĢına göre alıĢ veriĢ yapmasına, telefon, su, elektrik
faturası yatırmasına izin verilmelidir. Çocuk hata yaparsa azarlanmamalı,
suçlanmamalı, hatasını öğrenmek için olanak verilmelidir. Bağımsızlık duygusu
sorumluluk duygusu ile geliĢir.
6. Sorunları önceden tahmin etmek: Doğal geliĢim sürecinde çocuk, annebabanın önceden bildikleri bazı sorunlarla karĢılaĢacaklardır. Bu özellikle
ergenlik çağında daha sık rastlanır. Anne-baba hata oluĢmadan gerekli ikazı
yapmalıdır. Ancak bunu yaparken emretme gücünü kullanmamalıdır, teĢvik
edici olmalıdır.
44
7. Yuva sıcaklığı: Anne-baba sevginden o kadar çok söz edilir ki sanki her çocuk
sevgi ve Ģefkat içinde büyüyor sanılır. EĢine ve çocuğuna “seni seviyorum”
diyebilen kaç kiĢi vardır. Kaldı ki bu bile yeterli değildir. Sevginin
gösterilmesi çok basittir. Bebeğin kucağa alınması, çocuğun elinden
tutulması, ergenlik çağındaki bir gencin elin omzuna konması, babanın
çocuğuna sarılması ve dinlemesi gibi Ģekillerde gösterilebilir. Anne-babanın
hatalı olmaları durumunda çocuklarından özür dilemesi evdeki sıcaklığı
arttırır.
-
-
Sonuç olarak iyi bir anne-baba olabilme;
Tutarlı davranma
HoĢgörülü ve sabırlı olma
Abartılı sevgi göstermeme
Hataları hakaret ederek veya eleĢtirerek düzeltmeme
BaĢkalarıyla kıyaslamama
Hep olumlu davranıĢları görme
Çocuğun kaldıramayacağı sorumluluklar vermeme
Çocukların yapamayacağı Ģeylerin istenmemesi
Ödül ve cezanın zamanında ve ölçülü verilmesi
Sık sık sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate alınmalıdır.
Çocuğun bir birey olduğu unutulmamalıdır.
45
BÖLÜM 3
GELĠġĠM DÖNEMLERĠ
ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMĠ (OKUL ÇOCUĞU)
FĠZĠKSEL GELĠġĠM
Orta çocukluk dönemi kızlarda 6-11 yaĢ, erkeklerde ise 6-13 yaĢlarına
denk gelir. Dönemin baĢlarında dengesiz ve olumsuz bir geliĢim dikkatimizi
çeker. 7 yaĢından itibaren giderek düzenli ve dengeli bir dönem baĢlar.
7-12 yaĢ arasında yer alan ve ilkokul yıllarına denk gelen bu dönemde,
ben-merkezci konuĢma ve düĢüncenin önemli ölçüde azaldığını, çocuğun biliĢsel
güçlüklerin üstesinden gelmeye baĢladığı görülür. Fiziksel geliĢimi Ģu Ģekilde
sıralayabiliriz :
A. Bedenin ve Hareketlerin GeliĢimi:
Bu dönemde fiziksel geliĢim önceki yaĢlara göre daha yavaĢ olmaktadır.
DeğiĢmeler yavaĢ olduğu için de çocuk hareket (motor) becerilerini daha iyi
Ģekilde kullanmayı ve kontrol etmeyi öğrenir.
Çocuğun bedensel yapısında ve fiziki görünümünde de değiĢiklikler olur.
6 yaĢla beraber çocuğun süt diĢleri dökülür. Dönemin sonlarına doğru kızların
vücut hatları yuvarlaklaĢır, kalça ve göğüs bölgesinde yağ birikimi baĢlar.
Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüĢ kazanır. Çene, göğüs ve boyun
hatlarının yuvarlaklaĢtığı görülür.
7 yaĢındaki erkek çocuklarının ortalama olarak 127 cm. boyunda
olduklarını ve 10 yaĢlarına geldiklerinde ise 138 cm.’ye ulaĢtıklarını belirtmiĢtir.
Bu çağdaki kızlar erkeklerden ortalama 4-5 cm. daha kısadırlar.
B. Kas ve Ġskelet Sistemleri:
Ġlkokul döneminde fiziksel büyüme-geliĢmenin yavaĢ fakat kas dokusu
geliĢiminin hızlı olduğu belirlenmiĢtir. Fakat kasların iĢlevleri henüz tam
değildir. Çocuk bu yüzden uzun süre bir yerde oturamaz ve hareketlerinde bir
uyumsuzluk, ahenksizlik söz konusudur. Erken çocuklukta kemikler yumuĢaktır
46
ve kıkırdaktan oluĢur. Okul çağında kemikler sertleĢir. Ġskelet sistemi
kemikleĢme merkezleri üretmeye devam eder. KemikleĢme fosfor ve kalsiyum
mineralleriyle gerçekleĢtiği için bu minerallere gereksinimi fazladır. Kemik
geliĢimi iĢlemi 20 yaĢına kadar devam eder.
C. Hareket Becerilerinin GeliĢimi:
Bu dönemdeki çocukların büyük kas hareketlerini gerektiren, güç ve
enerji sarf edilen aktivitelere katılmaya istekli oldukları görülür. Çocuk bu
devrede çok hareketli ve canlıdır. Ġlgisi evden sokağa kaymıĢtır.
Hareket becerilerinde, okul öncesi döneme oranla her iki cinste de
geliĢmelerin olduğu görülür. Ġlkokul çocukları rahatlıkla koĢar, tırmanır.
Özellikle ilkokulun ilk üç yılında yürüme, koĢma gibi kaba hareket kontrolünü
gerektiren becerilerinin gerçekleĢtirilmesinde hiçbir sorun olmamasına karĢılık,
özellikle erkek çocukların ince hareket kontrolünü gerektiren becerilerinde
sorunları vardır. Küçük kas becerilerinde yaĢla artan düzenli ve sürekli bir
geliĢme söz konusudur. Örneğin 6 yaĢındaki çocukların %35’i düğüm
yapabilirken, 7 yaĢındaki çocukların %69’u, 9 yaĢındaki çocukların %94 düğüm
yapabilmektedirler. Çocuklar kollarını, omuzlarını,bileklerini, parmaklarını
kontrol edebilmeyi öğrenirken, el-göz iliĢkisi de geliĢir. Bu geliĢim yazma,
boyama, hamurla oynama, makas kullanma faaliyetlerini daha iyi yapmalarını
sağlar.
YAZI YAZMA:
Ġlkokul 1. sınıfta çocuklar yazı yazmayı öğrenecek geliĢim düzeyine
eriĢirler. Yazı yazmanın küçük kas hareketlerinin kazanılmasıyla ilgilidir. Bu
yüzden çocuklara yazı yazmayı öğretmeden önce bazı grafik desenlerin
çizdirilmesi faydalı olur.
Daha önce de belirttiği gibi özellikle erkek çocukların ince motor
kasların koordinasyonunda sorunları vardır. Bu nedenle çok uzun süreli kalem
tutma ve küçük puntolarla yazı yazmayı gerektiren ödev ve okul çalıĢmaları
okula karĢı olumsuz bir tutum geliĢtirmelerine neden olabilir.
Desenleri kopya etmek zihinsel bir iĢlemdir. Çocukların bu desenleri
kopya ederken, görsel düĢünme ile elle düĢünme arasındaki zihinsel bağı
güçlendirirler. Bu sayede çocuğun el-kol ve göz hareketleri iliĢkisi üzerinde
kontrolü geliĢir.
Bu çalıĢmalar sayesinde ilkokulun II. yarısına gelindiğinde ince hareket
kaslarının kontrolü büyük ölçüde baĢarılıdır. Buna bağlı olarak çocuklar
ayrıntılarla uğraĢmayı gerektiren iĢlerden (el sanatları, müzik aleti çalma vb.)
hoĢlanmaya baĢlarlar.
Bu tür faaliyetleri desteklemek çocuğun yazma becerisini geliĢtirir.
47
BEDENSEL YAPI VE KĠġĠLĠK GELĠġĠMĠ:
Ġlkokul çocuğu fiziksel varlığının farkına varır. Çocuk sadece beden
geliĢiminin değil çeĢitli hareket becerilerinin etkinliğinin arttığını farkeder,
bunu farkettikçe benliği geliĢir. Bu yaĢ döneminde benliğin yeterli olması
demek, çocuğun giyinmeyi, yıkanmayı, ayakkabı bağlamayı yani diğer çocukların
yapabildiklerini yapabilmesidir. Diğerlerinin yaptıklarını yapabilme, çocuğun
kafasında oluĢturduğu görüntüsünü etkiler. Çünkü çocuklar bu dönemde
kendilerini diğer çocuklarla kıyaslarlar.
Bu dönemde çocuklarda çalıĢma isteği yaratmak ve onlara baĢarı
duygusunu tattırmak büyük önem taĢır. Çocukların yaptıkları iĢleri takdir eden,
baĢarılı olabileceği alanlarda kendini sınamasına olanak veren anne-baba ve
öğretmenler, bu geliĢim döneminde yer alan baĢarılı olmaya karĢı aĢağılık
duygularına kapılma korkusunun üstesinden gelinmesinde çocuğa yardımcı
olurlar. “Ben baĢarılıyım.” inancı ile kiĢilik geliĢimi olumlu olarak etkilenmiĢ
çocuk, bir sonraki geliĢim dönemine güvenle girer. Aksi halde kendisini yeteri
derecede baĢarılı olarak algılamayan, yaptıkları iĢler ve çalıĢmalar çoğunlukla
akranları ve yetiĢkinler tarafından onaylanmayan çocuklar aĢağılık duygusunun
çekirdeklerini kiĢilik yapısına eklemiĢ olurlar.
AHLAKĠ GELĠġĠM
Ġnsan zekasının temelinde yatan zihinsel iĢlemler yaĢa bağlı devreler
boyunca geliĢir ve ahlak geliĢiminin de bu geliĢime paralel bir oluĢum gösterir.
Ahlak geliĢimi bireyin doğru, yanlıĢ davranıĢları bilinçli olarak benimsemesiyle
gerçekleĢir. Kabul gören davranıĢlar iyi, görmeyenler ise kötüdür. 8-9 yaĢından
önce çocuklar kuralların nedenini bilmeden öğrenirler. 9-10 yaĢından itibaren
kuralların nedenlerini ve anlamlarını öğrenirler.
Ahlaki geliĢim ile biliĢsel geliĢim arasında varolan bağ doğrultusunda,
çocukların yaĢları ilerledikçe dıĢa bağlı dönemden, özerk döneme geçerler. DıĢa
bağlı dönemde çocuk yetiĢkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan
kabul eder. Özerk dönemde ise çocuklar baĢkalarının değerlendirmelerinden çok
kendi yaptıkları değerlendirmeye uygun davranmaya baĢlarlar. Ġlkokul son sınıfa
doğru (10-11 yaĢ) çocukların ahlaki değerlendirmelerinde özerk döneme özgü
özellikler ortaya çıkmaya baĢlar.
OKUMA
Ġlkokula baĢlayan çocuktan beklenti okumayı öğrenmesidir. Okumayı
öğrenmek zor bir iĢtir, tıpkı karmaĢık bir Ģifreyi çözmeye benzer. Okumayı
öğrenecek çocuğun üç görevi vardır.
 Harfleri öğrenme
48
 Harflerin karĢıladığı sesleri öğrenme
 Harfleri birleĢtirip sözcüğü okumayı öğrenme
YaklaĢık her sınıfta öğrenme güçlüğü çeken çocuklar çıkabilir. Normal
zekalı hatta bazen parlak zekalı öğrencilerde de öğrenme güçlüğü görülebilir.
Bunun nedeni; dikkatsizlik, aĢırı hareketlilik, dalgınlık, eksik ya da yanlıĢ yazma
olabilir.
ġekilleri çizemeyen ilkokul çocuğunda okuma yazma sorunları da varsa, o
zaman beyne bağlı olarak ortaya çıkan öğrenme güçlüğünden Ģüphelenilir.
BĠLĠġSEL GELĠġĠM
Somut iĢlemler döneminde olan çocukta mantıksal düĢünme ve sayı,
zaman, mekan, boyut, hacim, uzaklık kavramlarının yerleĢmeye baĢladığını
söyler. Bu dönemdeki çocuklar korunum ilkesini anlayabilirler çünkü soyut
iĢlemleri tersine döndürebilirler. Piaget somut iĢlemler dönemindeki çocukların
yeni bir dizi kural geliĢtirdiklerini söyler. “Gruplandırma” adı verilen bu iĢlem
okul çağındaki çocuğun düĢünüĢünün baĢlıca özelliğidir. Bundan sınıflama,
sıralama,serileme, değiĢmezlik, sayı, mekan kavramları oluĢur.
Sınıfların en yalın mantıksal gruplaması “sınıflar hiyerarĢisi” dir. Örneğin çocuk
kafasında hayvanları etoburlar ve etobur olmayanlar diye sınıflandırır. Çocuk
dokuz yaĢına kadar sınıflar arasındaki iliĢkileri anlamakta zorluk çeker. Örneğin
çiçekler sınıfının altında güller, laleler vardır. Çocuk çiçeklerin öldüğünü bilir
ancak güllerin hep aynı kaldığını düĢünür. Çünkü bu yaĢ grubundaki çocuklar için
alt sınıflar ayrı bir varlığa sahiptir.
ĠliĢkilerin ikincil gruplaması farklılıkları ifade eden iliĢkileri bir araya
toplama yeteneğine dayanır. Örneğin beden dersinde çocukların boylarına göre
sıraya girmeleri, adlarını alfabetik sıraya koymaları, uzaklık, ağırlık, hacim, alan
karĢılaĢtırmaları yapmaları gibi.
Bu yaĢ grubundaki çocuklar bir Ģeyi baĢka Ģeyin yerine koyabilirler. Örneğin
matematikte aynı sonuca değiĢik yollardan varabilirler: 8=7+1=6+2=4+4
Çocuk nesneleri biçim ve renklerine göre alt sınıflara ayırabilir. Örneğin
kırmızı kareler, sarı kareler, mavi kareler gibi. Çocuklar bu Ģekilde sınıfları
çoğaltırlar.
Bunlar tam olarak kavrandığında 4 temel mantık gerçeğini değerlendirebilirler.
Bu gerçeklerden en önemlisi ; A B’ye eĢitse, B’de C’ye eĢitse o zaman A=B
sonucunu bulmak için ölçüm yapmaya gerek yoktur.
Bütün bunların yanı sıra duygusal yaĢamda da geliĢmeler olur. Artık
düĢündükleri ve merak ettikleri çeĢitli becerileri kazanmaya baĢlarlar.
Sözcükleri diledikleri gibi kullanırlar, yazı yazmayı öğrenirler, istedikleri Ģeyleri
okuyabilirler.
49
Zihin ve dil açısından bakıldığında ilk ve orta çocukluk dönemi arasında
çok büyük farklılıklar vardır. Örneğin 5 yaĢındaki bir çocuk için “top” oynanılan
birĢeydir yani sadece iĢlevsel bir anlam ifade eder. 8 yaĢındaki çocuk için ise
topu maddesi, Ģekli, rengi ve iĢleviyle tanımlar. Artık sözcük dağarcığı 3000
kelimeyi bulmuĢtur. Bunların çoğu edat ve sıfattır. Çünkü çocuk sadece olayların
ve nesnelerin adlarını değil özelliklerini, farklılıklarını, benzerliklerini de
öğrenir. Çocuk önce farklılıkları (6 yaĢ), daha sonra benzerlikleri öğrenir (8
yaĢ).
SOSYAL GELĠġĠM
Çocuk kendini sınıf,arkadaĢ ve oyun grubunda bulur. Bu, çocuğu grupta
faaliyetlere katılmaya, arkadaĢlarıyla iletiĢim kurmaya yönlendirir.
Ü. Korkmazlar(1995: 81-82) okul çocuk için yeni ve karmaĢık bir sosyal
çevreye girmek, birey olarak toplumda yer almak, dıĢ dünyaya açılmaktır
demektedir. Eğer çocuk belli bir bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal olgunluğa
eriĢmiĢse önemli sorunlar yaĢanmaz. Çocuğun kendi yaĢına uygun bir öğrenme,
anlama, kavrama düzeyine, çocuğun kendi yaĢına uygun zihinsel geliĢim düzeyine,
anne-babadan kopup okula uyacak kadar ruhsal olgunluğa sahip olması gerekir.
Ġlkokula uyum dönemini 2-3 haftada atlatan çocukların tepkileri sağlıklıdır. Bu
süre uzarsa ortada bir problem var demektir. Bu problem ebeveyn ve öğretmen
iĢbirliği ile ortadan kaldırılabilir. Bazı çocuklarda okul fobisi görülebilir. Okul
fobisi oluĢmuĢ çocuklarda okula gitme saatlerinde karın, mide ağrıları, ateĢ
çıkması gibi belirtiler gözlemlenebilir.
Çocuğun okulda bir takım hakları ve zorunlulukları vardır. Çocuk okula
devam etmek, derslerine çalıĢmak ve okul çalıĢmalarına katılmak zorundadır.
Akran grupları da çocuğun sosyalleĢmesinde çok büyük rol oynar. U.
Korkmazlar’ın (1995:81) belirttiğine göre akran grupları bazı ihtiyaçları, örneğin
yetiĢkin denetiminden kaçmak gibi bir isteği karĢıladığı için oluĢur. Akran
grupları 6-12 yaĢ döneminde geliĢir. Bu gruplar seçicidir. Özellikle cinsiyet, yaĢ
ve sosyal statü bu yaĢta akran grubuna seçilmede önemli kriterlerdendir. G. Gül
(2000:131) arkadaĢlık grubunun toplumsal örgütü aile ve okuldan çok farklıdır
der. Akran grubunun üyeleri hemen hemen aynı yaĢtadır. Yüz yüze iliĢkileri
kuvvetlidir. Ġlgileri gelecekten çok günlük ve anlıktır.
H. Yavuzer (1987:115-116) son çocukluk döneminde görülen toplumsal
özellikleri Ģöyle açıklamaktadır:
Kolay etkilenme; çocuk kendi arzusunun baĢkaları doğrultusunda olduğuna
inanır.
KarĢıt görüĢte olma; çocuk düĢünce ve hareketleriyle diğer çocuklara karĢıttır.
Kendi akranlarının düĢüncelerini kabul ediyorsa eriĢkinlerin görüĢlerine karĢı
koyar. Bu çocukluk dönemi boyunca devam eder.
50
Rekabet; orta çocukluk dönemindeki Çete Çağı boyunca rekabet üç biçimde
görülür.
· Grup üyeleri arasında
· Kendi grupları ile rakip gruplar arasında
· Grupla sosyal kurumlar arasında
Sorumluluk; kalabalık aileden gelen çocuklarda, zorunluluk nedeniyle kendi
iĢlerini yapmak ve kendilerinden küçük kardeĢlerine bakmakla yükümlü
olduklarından sorumluluk duygularının daha çok geliĢtiğini göstermektedir. Kendi
evlerinde sorumluluk üstlenen çocuklar hem daha baĢarılı bir uyum göstermekte
hem de lider rolüne daha uygundurlar.
ORTA ÇOCUKLUKTA KRĠTĠK YAġLAR:
YaĢamda uygun ve uygun olmayan durumların sürekli ve geri dönülmez
sonuçlar yaratabildiği belirli zamanlar vardır. Bazı davranıĢların ortaya
çıkmasında organizmanın karĢılaĢtığı belirli zaman dilimleri içindeki uyarıcıların
niteliği ve miktarı geliĢimi desteklemekte ya da engelleyebilmektedir. Bazı
öğrenmeler için kiĢinin her yönden en uygun bulduğu ya da bulunamadığı bir
hazır bulunuĢluk düzeyi vardır. Bunlara kritik dönem ya da zamanlar denir.
(Gülbahar Gül 2000:17)
H. Yavuzer (1987:116-118) orta çocukluk döneminde 6 ve 10 yaĢların
kritik dönemler olduğunu belirtmiĢtir.
6 YAġ:
2.5 yaĢındayken görülen olumsuz evrelerin belirtileri tekrar görülür.
Çocuk dengesiz, kurallara karĢı olan, isyankar tutum ve davranıĢlar gösterir.
Tembel ve karasızdır. Gesell çocuğun eylemlerinde çift motivasyondan oluĢmuĢ
“iki kutupluluk” tan söz eder. Örneğin çocuk bir an annesini çok severken hemen
sonra ondan nefret edebilir.
6 yaĢ çocuğunun diĢleri dökülür, burun ve boğaz hastalıkları sık görülür. Daha
çok arkadaĢlarıyla iliĢki kurduğu için aile iliĢkileri zayıflar. Bireysel oyunun
yerini grup oyunu alır ve sosyal bilinç artar.
10 YAġ:
Düzenli, huzurlu, elde edilen bilgilerin çözümlendiği bir evredir. Bu yaĢ
geliĢimin dengelendiği altın çağdır. 9 yaĢındaki çocuk büyük bir gerginlik
içindeyken 10 yaĢ çocuğu uyum ve hoĢgörü içindedir. Bedence, ruhsal ve olgunluk
olarak 9 yaĢa göre daha geliĢmiĢtir.
Sağlık Durumu ve Bedensel GeliĢimi: Daha önceden çok hasta olan çocuğun
sağlık durumu düzelir. Kızlar erkeklerle aynı boydadırlar ama daha hızlı
51
büyürler, vücut hatları yuvarlaklaĢır kalça ve göğüs bölgelerinde yağ birikimleri
oluĢur. Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüm kazanır. Çene ve boyun
hatlarının yuvarlaklaĢtığı görülür.
10 yaĢ çocuğu isteyerek ve devamlı yer. Belirli saatte yatmaya
isteksizdirler. Duygusal yaĢam açısından; hoĢgörü ve uyum içerisindedirler. Açık
sözlü, tarafsız ve kolay anlaĢılırlar. Sorunlar üzerinde fazla durmazlar, kendileri
haklarında endiĢeleri yoktur, hayatı olduğu gibi kabul ederler. Öfkenin en az
olduğu devredir.
GELĠġĠM GÖREVLERĠ
Orta çocuklukta biliĢsel görevlere paralel toplumsal geliĢim
görevleri vardır. En önemli toplumsal görevlerden üçü, kiĢisel bağımsızlık
kazanma, yaĢıtlarla geçinmeyi öğrenme ve bir cinsiyet rolü öğrenmedir.
KiĢisel bağımsızlık kazanma
Okul yıllarının baĢında çocuklar ana-babalarından duygusal
bağımsızlıklarını değil, fiziksel bağımsızlıklarını kazanırlar. Bağımsızlık
kazanma orta çocukluğun bitiminde bile tamamlanmayan yavaĢ bir süreçtir. Bu
görev ergenlik boyunca ve hatta bir süre yetiĢkinlikte de sürer. Fakat birçok
ilerleme kaydedilir, ikinci görev olan yaĢıtlarla geçinmeyi öğrenmede baĢarılı
olmak bağımsızlık kazanmakla yakından iliĢkilidir ve yaĢıt grubu bunun
baĢarılmasında destek ve olanaklar sağlar. Ana-babalarla ve öğretmenlerle
karĢılıklı anlayıĢa dayalı iliĢkilerin kurulması elemek olan üçüncü görev de
Çocukların bağımsızlıklarını kazanmalarına yardım eder.
YaĢıtlarla geçinmeyi öğrenme
Okul
bu
görevin
baĢarılmasında
öncelikli
ortamdır.
ToplumsallaĢmadaki bu adım çocuğun ilerki yıllarda diğer insanlarla kuracağı
iliĢkileri büyük ölçüde etkiler. Öğretmenin rolü çok önemlidir. Çocuğun
“Toplumsal KiĢilik” kazanmasını sağlar.
Uygun bir kadın ya da erkek toplumsal rolü öğrenme
Bu görev ailede bebeklik sırasında geliĢmeye baĢlar ve orta çocuklukta,
çocuk ana-babadan biriyle ya da diğeriyle özdeĢleĢirken pekiĢir. Orta
çocuklukta cinsiyet rolü beklentileri yaĢıt gruplarına üye olmakla güçlenir.
52
ERGENLĠK DÖNEMĠ
ERGENLĠK DÖNEMĠNĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ
Sınava hazırlanan bir öğrenciye ailenin yapacağı en önemli yardım, onu
anlayabilmektir. Onu anlayabilmenin yolu ise onu tanıyabilmeyi, içinde bulunduğu
dönemin özelliklerini bilmeyi gerektirir. Ergenlik çağında bulunan bir kiĢi çok
yönlü değiĢim içindedir. Bu değiĢim, doğal olarak ergenin davranıĢlarını da
etkiler. Ergenler temel olarak fiziksel ve duygusal bir geliĢim sürecindedirler.
BEDENSEL GELĠġĠM
Birey önce yaĢadığı doğal çevresinin etkisinde kalır. Toplum ve doğa
iliĢkileri ve bunların bireye yansıması kiĢiliğin ilk çizgilerini ortaya çıkartır.
Bebek öğrenilmemiĢ, türe özgü ve tüm insanlar için evrensel olan içgüdülerle
doğar ve zaman içersinde uyumlu ve yararlı davranmayı öğrenerek toplumsal
sisteme girer. Bu sistem içinde artık amaca yönelik davranmaya baĢlar. Ailenin
temel tutumu, anne-babanın ayrı ayrı tutumları, çocuğun cinsiyeti, ailenin cinsel
konulardaki tutumu ve bilgisi, gelenek ve görenekler, din, dil, kamu düzeni gibi
temel toplumsal yapılar, kurumlar ve değerler bireyin kiĢilik geliĢiminin
biçimlenmesinde büyük rol oynar. Temel toplumsal yapıların içinde ailenin
ekonomik düzeyinin belirlediği beslenme, konut, üretim ve sağlık koĢulları gencin
davranıĢlarına değiĢiklik getirir. KiĢiliğin geliĢmesini etkileyen değiĢkenler
arasında arkadaĢlık iliĢkileri, yaĢanılan ve öğrenim görülen çevrenin niteliksel ve
niceliksel özellikleri, boĢ zamanları değerlendirme olanakları baĢta gelir. Kısaca
genç içinde yaĢadığı kültürel ortamdan doğrudan doğruya ve dolaylı olarak
etkilenerek kiĢiliğini kazanır. Gençlik çağının yaĢ dilimleri arasındaki yerine
gelince; insan doğumundan ölümüne dek belirli çağlar içinde geliĢir, duraklar ve
çöker. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaĢlılık olarak bilinen bu çağlar birbirinden
keskin sınırlarla ayrılmaz. Bir önceki çağın etkisi altında oluĢur, bir sonraki çağı
etkiler. Çocukluk gençliği, gençlik olgunluğu yaratır. Bu çağların birinden
diğerine geçiĢ, sadece bireyin bedensel durumu ile ilgili olmayıp, ruhsal,
toplumsal, ekonomik, kültürel etkenlerin rol oynadığı bir geliĢim ve oluĢumdur.
Diğer taraftan, her çağ kendine özgü ve belirli bedensel, ruhsal, toplumsal
özellikler taĢır.
Fiziki ve Fizyolojik DeğiĢmeler: Fiziksel değiĢiklikler ergenlik döneminin
baĢlangıcı kiĢiden kiĢiye değiĢebilir. Ama genel olarak kızlarda 12-14 yaĢları
53
buluğ, 14 yaĢ sonrası ergenlik, erkeklerde 13-15 yaĢ buluğ, 15 yaĢ sonrası ise
ergenlik dönemi olarak nitelendirilir. Bu dönemde fiziki büyüme hızının artığı
görülür. Bunlar 1. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması( cinsiyet
organlarının büyüyüp geliĢmesi), 2. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması
(göğüslerin büyümesi, ses tonu ve deri dokusunun değiĢmesi; cinsi bölgeler
,koltuk altları ve yüzde tüylenmeler) , vücut organlarının değiĢmesi
(kol,bacak,boyun;baĢ ve gövdeye göre daha hızlı büyür), yüz organlarının
değiĢmesi (çene ve burun çıkıntıların da artma görülür) ile boy ve kilodaki hızlı
artıĢıdır. Organizmanın fiziki olarak geliĢmesi neticesinde erkeklerde gece
boĢalmaları , kızlarda ise ay hali (Regl) görülmeye baĢlar.
Bedensel geliĢimindeki bu değiĢim ergenin davranıĢlarını da doğrudan
ilgilendirir. Hızlı büyüme ve bedendeki değiĢimlere , yorgunluk ve huzursuzluk
gibi belirtilerde katılır. Hatta bu belirtiler abartılır. Çünkü çocuğun o güne
kadar olan görev ve sorumlulukları değiĢmiĢtir ve bu ona ağır gelmektedir.
Yorgunluk Ģikayetleri ardından sinirlilik ve huzursuzlukta görülür. Sindirim
sisteminde düzensizlikler, iĢtah dalgalanmaları olur. Bunlar hem hormonlarındaki
değiĢikliklere göre hem de iç organlarındaki büyümelere bağlıdır. Halsizlik,baĢ
ve sırt ağrıları,bitkinlik hissi görülür.
Hormonlar vücudun kimyasal dengesinde etkili olur ve pek çok davranıĢını
doğrudan etkiler genel anlamda ergen de Ģu olumsuz öğeler görülür:
-Yalnızlık isteği
-ÇalıĢmaya karĢı isteksizlik
-Ahenksizlikler
-Can sıkıntısı
-Huzursuzluk
-Toplumsal zıtlık
-Otoriteye karĢı direniĢ
-KarĢı cinse yönelmiĢ zıtlık
-Duygusallığın artması
-Kendisine güvensizlik
-Cinsellikle fazla uğraĢma
-AĢırı çekingenlik
-Hayal dünyasında kaçma
Fiziksel büyüme tüm vücutta farklı hızlarda meydana gelir, önce eller ve
ayaklar büyür, öyle ki 13-14 yaĢlarındaki genç, eriĢkin çağında giyeceği
ayakkabıyı giymeye baĢlar. Yüzde, önce burun ve çene büyür. Kalçalar
omuzlardan önce geliĢir. Kızlarda kalçalar, erkeklerde omuzlar geniĢler.
Bedende en son geliĢen bölüm gövdedir. Bu yüzden kollar ve bacaklar ile gövde
arasında bir uyumsuzluk gözlenir.
54
Genellikle ergenlik ve gençlik çağı en sağlıklı yaĢam dönemidir. Çocukluk
hastalıkları geride kalmıĢtır. YetiĢkinlik çağına özgü hastalıklar ise çok uzaktır.
Hastalıklardan ileri gelen ölüm oranı 10 yaĢından sonra birden düĢmektedir.
Ergenlik döneminde görülen ölümlerin baĢlıca iki nedeni vardır:Trafik kazaları
ve intihar.
Ergenliğe özgü denebilecek tek hastalık belki de ergenlik sivilceleridir.
Ter ve yağ bezlerinin salgıları artmakta ve birikim olmaktadır.
Gençlik, çocukluk ve eriĢkinlik arasında yer alan geliĢme, ruhsal olgunlaĢma
ve yaĢama hazırlık dönemidir. Ergenlikle baĢlayan hızlı büyüme gençlik çağının
sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla biter. Bu evreye bir “baĢkalaĢım”
ya da “farklılaĢma” evresi gözü ile de bakılabilir. Nasıl kozadan çıkan tırtıl ne
kozadaki biçimine ne de kelebeğe benziyorsa aynı biçimde ergen de ne eriĢkin
ne de çocuk olan kimliğini belirleme savaĢı içinde olan bireydir. BaĢka bir deyiĢle
eriĢkin adayı olan ergen ne çocuktur ne de eriĢkin.
Fırtına ve gerginlik dönemi olarak da açıklanabilen ergenlik hangi toplumda
olursa olsun, her bireyin yaĢadığı bir evredir.
Ortaokul yıllarına denk düĢen ilk gençlik ya da yeni yetmelik
yıllarında,cinsel uyanıĢla birlikte yeni ruhsal özellikler ve davranıĢlar kendini
gösterir. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider,yerine oldukça tedirgin,güç
beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. Duyguları hızlı bir iniĢ çıkıĢ
gösterir. Çabuk sevinir çabuk üzülür. Çabuk sinirlenir, olur olmaz Ģeyi sorun
yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur. Derslere ilgisi azalmıĢ,çalıĢma
düzeni bozulmuĢtur. Ġstekleri artmıĢtır. Kendisine tanınan hakları yetersiz
bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. Ana-babanın
uyarılarına birden tepki gösterir ,ters yanıtlar verir. Sürekli bir gidiĢ geliĢ
içindedir. Evde pek durmak istemez. DönüĢ saatine aldırmaz,yemeğe geç kalır.
Dağınık ve savruk olur. Sık sık bir Ģey devirip kırar. OburlaĢır, girip çıkıp bir
Ģeyler atıĢtırır.
Ġlgileri artmıĢ, gelgeç hevesleri çoğalmıĢtır. Gürültülü müziğe bayılır. Süse
ve giyime düĢkünlük gösterir. Genç kız ayna karĢısında saatler geçirir. Bir
sivilceyle gün boyu uğraĢır, kaygılanır. Genç erkek boyasız ayakkabısına bakmaz
ama saçını günün modasına göre kestirmekte direnir. Zayıflık-ĢiĢmanlık, uzun
boy-kısa boy, yüz çizgilerinin düzgün olup olmadığı sorun olmaya baĢlar. Gizliliğe
önem verir. Odası varsa saatlerce odasına kapanır hatta kapısını kilitli tutmaya
özen gösterir. Duvarlara renkli resimler ve sanatçıların posterlerini asar.
ArkadaĢlarıyla gizli konuĢmaları ve fısıldaĢmaları olur. KardeĢlerini yanına
sokmaz,tersleyip uzaklaĢtırır. Uzun uzun düĢler kurar. Günlük tutmaya baĢlar.
ġiir ve öykü yazmaya özenir. Kendinden habersiz mektuplarının ve yazdıklarının
okunmasına büyük tepkiler gösterir.
55
Toplumsal olaylara ve politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma ya da ödünç
alınmıĢ düĢünceler savunulur. Büyüklerle tartıĢmaya giriĢir. Bunu yaparken anababasına aykırı gelen düĢünceleri ileri sürer. Ana-babasını eleĢtirmek fırsatını
kaçırmaz. Öğütleriyle davranıĢları arasındaki aykırılığı yüzüne vurur. Anababasının hoĢuna gitmeyecek davranıĢlarda bulunmaktan adeta tat alır. Onların
seçtiklerini giymez. Aykırı renkler ve kıyafetler seçer. Ana-babasına karĢı
çıkmak için karĢı çıkar. Saçma olduğunu bilse dahi bazı fikirleri savunmaktan
zevk alır.
Kısacası ilk gençlik ve gençlik çağı oldukça fırtınalı bir dönemdir. Bu
dönemde genç kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaĢ içinde görülür.
Psikoloji açısından bu çeliĢki duyuĢ ve davranıĢ özellikleri bu dönem için olağan
sayılır. Ancak kimi gençte bu dönem daha gürültülü geçer. Kimi gençte daha az
çalkantı ile atlatır. Gençlerdeki bu coĢkuyu,tedirginliği ve tutarsızlığı en iyi
tanımlayan kelimeyi Türkçe’mizde buluyoruz; ”delikanlılık”.
ġimdiye dek sayılan belirtiler,bu çağdaki gencin bocalamalar, çeliĢkiler ve
bunalımlar içinde olduğunu göstermeye sanırım yeter. Gencin içine düĢtüğü bu
ruhsal çalkantının bir nedeni, anlamı vardır. Hızlı beden geliĢmesiyle birlikte
gelen cinsel uyanıĢ, genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır. Çünkü
doğanın bir oyunu ile bedensel büyüme hızlanmakta, ruhsal olgunlaĢma ise geride
kalmaktadır. Dengesi bozulan genç bu yeni duruma alıĢmaya çabalamaktadır.
Tepkilerindeki iniĢ çıkıĢlar, davranıĢlarındaki tutarsızlıklar, duygularındaki
değiĢkenlik hep bu uyum çabası ile açıklanabilir. BaĢka bir deyiĢle genç, içten
gelen saldırganlık ve cinsel dürtülerin baskısı altında bulunmakta,kendisi için
yeni ve yabancı olan bu duyguları bir düzene sokmaya çalıĢmaktadır. Tıpkı toy
bir sürücü gibi arabasını doğru yolda tutmaya çabalamakta ama sağa sola yalpa
yapmadan yol alamamaktadır.
Genç bir yandan büyümek için sabırsızlanmakta,öte yandan çocuksu
davranıĢlardan sıyrılamamaktadır. Ergenlik belirtilerini yaĢıtlarından çok önce
gösteren gençlerde bu bocalama daha da belirginleĢir. YetiĢkin boyutlarına
ulaĢmıĢ bir bedende çocuk kiĢiliği vardır. Dün sek sek oynayan kız çocuğu, ilk
aybaĢısını gördü diye kendini bir günde yetiĢkin gibi davranmaya zorlayamaz. Bu
çeliĢkiyi kendi içinde gören genç,ana-babasının çeliĢkili tutumlarıyla büsbütün
bocalar. Anne kızını sokakta oynatmak istemez, “Artık genç kız oldun.” der.
KardeĢine sataĢan ağabeye baba, “Utanmıyor musun, koskoca adam oldun.”der.
Öte yandan “Daha o kadar büyümedin.”diye tek baĢına ya da arkadaĢlarıyla
gezmeye yollamaz.
Bu çağ gencin yeni arayıĢlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her Ģeyden
önce kendini aramaktadır. Kendi kiĢiliğine çeki düzen vermeye çalıĢır. Kendi
kimliğine kavuĢabilmesi için genç, önce ana-baba etkisinden sıyrılmaya çalıĢır.
Onun gözünde ana-babası hiç yanlıĢ yapmayan kiĢiler değildir. Onları
56
eleĢtirmeye baĢlar. Beğenileriyle alay eder. Sanki ana-babadan öğrenilecek bir
Ģey kalmamıĢtır. Öğütleri batar,uyarıları onu kızdırır. Bunu yaparken de çok
aĢırıya gider. Altı yaĢındaki çocuk babayı en güçlü, en çok bilen, hiç yanılmayan
biri olarak tanır. On altı yaĢındaysa onu tahtından indirir.
Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Genç evden kopar, çevreye yönelir. Evde
oturmak ona iĢkence gibi gelir. Spora ilgi artar. Kendisini arkadaĢlarıyla
karĢılaĢtırır. Onlarında aynı sorunları yaĢaması kümeleĢmelere sebep olur. Anababasından değiĢik olma çabası onu bir anlamda boĢluğa itmiĢtir. Bu boĢluğu
arkadaĢlarıyla doldurmak ister. Onlar gibi argo konuĢur, kendine sırdaĢ ve dert
ortağı seçer. ArkadaĢ kümesi içinde bağlılığa önem verir. Küme dıĢına itilmemek
için kendisine aykırı davranıĢlarda bile bulunur. Evde arkadaĢlarının
eleĢtirilmesini tepkiyle karĢılar. Onlara söz söyletmez. Ana-babada gencin kötü
arkadaĢlara uyup baĢtan çıkacağından korkar. Sıkı denetleme ve kimi
arkadaĢlarıyla görüĢme yasağı koyar. Bu ise çocuğu daha çok sokağa iter.
Evde ana-babasıyla çatıĢması olan bir gencin arkadaĢlarına kendini tümden
kaptırması olasılığı daha yüksektir. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve
yetersiz bir genç, daha atılgan ve becerikli yaĢıtlarının egemenliği altına girer.
Ana-babasından yeter destek bulamayan genç,olumsuz arkadaĢlıklara yönelir.
Ancak ana-babasının denetlemesi ve uyarısı gereklidir. En sağlıklı gençler bile
ara sıra yoldan çıkma eğilimi gösterirler.
Gençlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol olduğu bir dönemdir.
Gençler bir yandan ana-baba etkisinden sıyrılırken,öte yandan kendilerine yeni
örnekler seçerler. Bir öğretmen, bir sporcu, bir Ģarkıcı vb. onların benzemek
istedikleri kiĢiler olurlar. Yeteneklerinden kusurlarına değin her türlü
özelliklerini körü körüne beğenirler. Sürekli olarak hayran oldukları kiĢiler
değiĢir. Bu değiĢiklik gencin ileride ne olmak istediği ile ilgilidir.
KuĢkusuz, gençlik çağında ortaya çıkan değiĢikliklerin tümü olumsuz
değildir. Ruhsal alanda yaĢanan çalkantı yanında,gençte pek çok olumlu geliĢme
gözlenir. Gencin düĢünme yeteneğinde önemli sıçramalar olur. Soyut kavramları
daha iyi anlar ve kullanır. Ġlgi alanı geniĢler ve çeĢitlilik kazanır. Ġleride
seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Bir Ģeyler yapmak,baĢarılı olmak eğilimi
çok güçlenmiĢtir. Toplumsal olaylara ilgi duyar. Hiçbir Ģeyi beğenmez tutumu
giderek yerinde eleĢtirilere ve yorumlara dönüĢür. CoĢkuludur. Duygu ve
düĢüncelerini inançla savunur. YaĢanan gerçeklere pek aldırmadan, toplum
düzeninin birden değiĢmesini ister. Bu amaçla bazı ideolojik görüĢlere girer.
Problemleri çözmek için yalancı önderlerin peĢinden sürüklenir. Amaçları uğruna
kendilerine ve baĢkalarına zararı dokunacak eylemlere araç olabilir.
57
GeliĢimin Gencin Üzerindeki Etkileri
Bu dönemde bedensel değiĢim gencin ilgi alanının temelini oluĢturur, yani
onun için en önemli Ģey dıĢ görünüĢüdür. Bu yüzden gençler vakitlerinin büyük
bir kısmını ayna karĢısında geçirmeye baĢlarlar.
Gencin beden yapısıyla ilgili tepkileri birbiriyle çeliĢkilidir. Bir yandan
beden yapısının, yüzünün çirkinleĢtiğini sanıp kaygı duyar, sıkılır, üzülür hatta
utanır. Öte yandan bedenindeki değiĢmeleri baĢkalarına göstermek sergilemek
ister. Örneğin; bir taraftan sakalından utanan hatta iğrenen genç erkek, öbür
taraftan sık sık tıraĢ olup onları büyütmeye çalıĢır.
Genç, bedensel görünümüne ait dıĢ iletilere aĢırı duyarlıdır. Kendisiyle
ilgili olan veya gencin öyle olduğunu zannettiği bir bakıĢ, mimik, jest ya da bir iki
sözcük onu olabildiğine kaygılı, endiĢeli ya da sevinçli ve neĢeli yapabilir.
Genç, kendisini çirkin olarak değerlendiriyorsa bütün bakıĢları, mimikleri
veya sözcükleri çirkinliğine delil olan iletiler olarak algılar, eğer genç kendisini
güzel buluyorsa aynı Ģekilde bunları güzelliğiyle ilgili veriler olarak algılar.
Sivilceler ergenin kabusudur. Sivilcelerin geçici olduğunun söylenmesi
onları kaygılanmaktan alıkoymaz. Sivilceler gençler için karĢı cinsle aralarındaki
en büyük engel olarak algılanır.
Gençlik çağında bir önemli sorun da boy ve kilodur. Özellikle genç kızlar
güzel görünmek, kilo vermek, zayıflamak için aĢırı çaba harcarlar. Anne-babanın
kilonun normal olduğunu söylemesi ve rejim yapmama konusundaki uyarıları onun
için hiç önemli değildir.
GeliĢmiĢ ülkelerden farkımız, çocuklarımıza “kariyer yönlendirmesi”
yapmıyor olmamızdır. Çünkü bizde olumluyu görme alıĢkanlığı yok. Gelin bundan
sonra herkesin (özellikle çocuklarımızın) kabiliyetlerine göre yönlendirme
yapalım ve onların iyi ve olumlu yönlerini görelim...
Anne Babaya Tavsiyeler
 Öncelikle ebeveyn, vücudunda meydana gelecek değiĢiklikler konusunda genci
bilgilendirmelidir. Bu bilgilendirme ergenin, bedenindeki değiĢim karĢısında
yaĢayacağı ĢaĢkınlığı hatta korku ve kaygıyı azaltacaktır.
 Ergenlik çağında, önce ellerin ve ayakların büyümesi gençlerde bir sakarlığın
doğmasına neden olur. Bu sakarlık doğaldır. Yani gencin kendi elinde olan bir
Ģey değildir. Bu sebepten ebeveyn genci sakarlığı konusunda eleĢtirmekten,
hatta alay etmekten uzak durmalıdır.
 Gencin bu çağda bedeniyle ilgili kafasında oluĢan imaj, ömür boyu devam
eder. Bu yüzden çevresindekilerin bedeniyle ilgili görüĢleri, eleĢtirileri,
Ģakaları onun için çok önemlidir. Ebeveyn, gencin kaĢı-gözü, boyu-posu ile
ilgili espri yaptığını sanırken genç bundan çok etkilenir, kaygı ve kedere
58
kapılabilir. Bu açıdan ebeveynler, çocuklarının bedensel görünüĢleriyle ilgili
olumsuz Ģeyler söylemekten kaçınmalıdır.
 Öyle ya belki çocuk matematiği sevmiyor. Belki tarih gibi sözel branĢlarda
baĢarılı olacak... Veya müzik dersi çok iyi. iyi bir müzisyen olacak,
konservatuara gitmesi onun için daha iyi.
DUYGUSAL GELĠġĠM
Ergenlik Çağı Duyguları
 Buluğ çağından baĢlayarak ergenin duygularının yoğunluğunda artma olur.
Artan bu duygu yoğunluğu, ergenin davranıĢlarına coĢkulu tepkiler (bazen
Ģiir, hikaye yazma, günlük tutma) olarak yansır.
 Artan duygulanımla birlikte duygularda istikrarsızlık göze çarpar. Ergenin
aynı olaya bir gün ara ile gösterdiği tepkiler farklı olabilir. Genç, neĢeli ve
mutlu iken, çok kısa bir sürede tamamen farklı bir hale gelebilir.
 Hayal kurma bu dönemde artar. Hayallerin konusu geleceğe yönelik
tasarımlar olabileceği gibi gerçekleĢmesini istediği bir arzusu da olabilir.
 Kendisiyle baĢ baĢa, yalnız kalma isteği bu çağdaki kız ve erkeklerde görülen
genel bir durumdur. · Ergenlerin sevgi ve aĢk gibi duyguları artmakla birlikte,
bu konuda aĢırılıklar gözlenebilir. Bir gün çok beğenip, göklere çıkardığı bir
Ģey kısa bir süre sonra ergenin gözünde sönükleĢebilir.
 Ergenlik çağında kaygılarda bir artıĢ gözlenir. Bu çağda en çok görülen
kaygılar ise Ģunlardır: o Bedensel görünüĢle ilgili kaygılar. o Gelecek ile ilgili
kaygılar. (Özellikle okul ve meslek seçimiyle ilgilidir. Üniversite sınavı
bunların en önemlisidir) o Kendine olan güvensizlikten kaynaklanan sosyal
kaygılar (topluluk karĢısında konuĢmaktan utanma, çabuk heyecanlanma,
kızarma Ģeklinde) gözlenebilir.
 Aile ve arkadaĢ çevresiyle iletiĢimdeki olumsuzluklardan kaynaklanan
kaygılar.
Ergenlik Dönemi DavranıĢları ve Ebeveyn Tepkisi
 Bebeklik çağında büyümeleri anne-baba tarafından dört gözle beklenen
çocuklar, ergenlik çağına geldiklerinde “keĢke hep bebek kalsalardı” dedirtecek
hale gelebilirler. Belki haklı olan bu tepkilerin verilmesinin nedeni, annebabaların çocuklarının bu çağdaki davranıĢları hakkında bilgisiz olmalarıdır. Anne
babalar da bu dönemde huzursuzdur, çünkü; her Ģeyin yoluna gireceğini
sandıkları bir dönemde birden bire ortaya çıkan huysuzluklara, nedensiz öfke
patlamalarına anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir Ģeyi
59
beğenmeyen, en ılımlı uyarılara sert karĢılık veren genç karĢısında, soğukkanlı
olmak gerçekten güçtür.
 Gence verilen öğütler, iyi niyetli sözler geri teper, böylece bir süre sonra
iletiĢim kopar. Gencin kurallara aldırmayıĢı, yasaklara boĢ veriĢi, anne-babayı
çileden çıkarır. “Bu evde yaĢanmaz” diyerek kapıyı çarpıp çıkan genç, bir süre
sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi eve dönebilir. Ertesi gün sınavı varken az önce
ayrıldığı arkadaĢıyla telefonla uzun süre konuĢur, sınavı hatırlatılınca “Ben
çocuk muyum, ne yaptığımı biliyorum” diyebilir.
 Bu çağda genç, ana-babaya ters gelecek sözleri seçmede ustalaĢmıĢtır, onları
eleĢtiri fırsatını hiç kaçırmaz, insanı deli edecek sözleri çok rahat söyler.
“Okuyup da ne olacağım, futbolcular babamdan çok kazanıyor” deyiverir. Annebabanın savundukları Ģeylerin tam tersini savunur, onlarla tartıĢmaya girmekten
çekinmez. Sözgelimi babasının siyasi görüĢünün tam tersini savunur; tutmadığı
partiyi tutar görünür, sevmediği politikacıları göklere çıkarır, toplumu birden
düzene koyacak reçeteler üretir. Sonunda baba dayanamaz; “Sen düzeni
değiĢtireceğine, önce otur da derslerini düzene koy” der. Ama aslında gencin
istediği de budur, yani baba yenik düĢmüĢtür, çünkü gencin istediği ailesinden
farklı ve bağımsız fikirlerinin olabileceğini ispatlamaktır.
 Ergenlik çağına gelen gencin gözünde anne-baba eski gizemini yitirmiĢtir.
çocukluğunda çok üstün ve güçlü varlıklar olarak gördüğü anne-babasına artık
gerçekçi bir gözle bakar.
 Bunu ispatlamak için anne-babasını, yakın çevresini sürekli eleĢtirir, onları
küçümser ve alabildiğine bağımsız olmak ister.
 Anne-babalar iĢte böyle bir tablo ile karĢı karĢıyadırlar. çocuklarına nasıl
yaklaĢmaları gerektiği hakkında kafası karıĢmıĢ ebeveyn için, bu konuda
yapılacak yardım ve bilgilendirmeler sağlıklı bir iletiĢim ve huzurlu bir aile
ortamı için büyük önem taĢımaktadır.
 Motivasyon, insanın istek ve ihtiyaçlarının farkına varması ve bunları
gerçekleĢtirmek için harekete geçmesidir.
 Motivasyonu olumlu ya da olumsuz etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlardan
biri ailedir. Aile, farkında olarak ya da olmayarak, gencin motivasyon düzeyini
etkiler. Bu etkileme olumlu yönde olabildiği gibi zaman zaman da olumsuz yönde
olabilir. Tabii ki hiçbir anne baba, bu kadar önemli bir dönemde çocuğunun
motivasyonunu olumsuz etkilemek istemez. Ancak gencin iyiliği adına yapılan
bazı davranıĢlar ya da söylenen bazı sözler onu olumsuz etkileyebilir;
motivasyonunu düĢürüp, kaygı düzeyini yükseltebilir. Bu da gencin kaygılı,
mutsuz ve verimsiz bir hazırlık süreci geçirmesine neden olur. Eminiz ki hiçbir
anne baba çocuğuna böyle bir zarar vermek istemez. )
60
Anne - Babaya Tavsiyeler
Ebeveyn Ģunu unutmamalıdır.
 Genç, “kendisinin bütün duyguları en yoğun biçimde yaĢadığını, elemlerinin,
kaygı ve sıkıntılarının derin ve sonsuz, neĢesinin, sevincinin, sevgisinin, umudunun
parlak, düĢüncelerinin doğru ve kesin” olduğuna inanır.
 Gençlerin sağlıklı geliĢmesi için onlarla sürekli iliĢki içinde olunmalıdır.
KiĢiliklerine sevgi ve saygı göstermek gerekir. Evde anne ve babasından anlayıĢ
göremeyen, onlarla çatıĢma içinde olan genç, evde bulamadığı güveni arkadaĢ
çevresinde arar; onlara daha çok bağlanır ve benimser. ArkadaĢlarından ayrı
kalmamak için kendisine aykırı gelen düĢünce, tutum, davranıĢ ve eylemleri bile
benimseyebilir.
 Gençlerle iletiĢimde ilk kural, gencin tepkileri ve çeliĢkili davranıĢları
karĢısında soğukkanlı kalabilmektir. Genci ne pahasına olursa olsun sindirmeye
kalkan anne-babalar beklenmedik çıkmazlara girebilirler. Eve geç gelen kızına
bağırıp çağıran anne ve tokat atan baba, genç kendi canına kıymaya kalktığında,
ya da duruma boyun eğmiĢ gibi görünen gencin dokuz dersten bütünlemeye
kaldığını gördüğünde ne yapacağını bilemez. ·
 Gencin kimi davranıĢları ana-babayı çileden çıkaracak cinsten olabilir. Bu
durumda öfkelenmemek elde değildir. Anne-babanın aĢırı sabır göstermesi de
gerekmez. Öfkeyi kabaca dıĢa vurmakla, öfkelendiğimizi belli etmek ayrı
Ģeylerdir. “Bu davranıĢın beni çok kızdırdı” diyebiliriz. Saçma bir davranıĢ
karĢısında “Sen aptalın birisin, ne zaman akıllanacaksın bilmem ki” demek yerine
“Bu yaptığın saçma ve aptalca bir iĢ” demek daha az yaralayıcıdır. Birincisi
“kiĢiliğe yönelmiĢ” bir suçlama “ikincisi davranıĢı eleĢtiren” bir sözdür. Genel bir
kural olarak; eleĢtiriler gencin kiĢiliğine değil, beğenilmeyen söz ya da davranıĢa
yöneltilmelidir. “Zaten senden baĢka bir Ģey beklenilmezdi ki”. “Sen ne zaman
adam olacaksın” gibi sözler umut kırıcıdır. Genci, davranıĢını düzeltmeye değil,
inatlaĢmaya götürür.
 Gencin öfkesinden ürkerek, ondan korkarak her davranıĢı alttan alıp “Canım
yavrum, cicim kuzum” diyerek her isteğini yerine getirmek, genci kazanmada
kısa vadede etkili, ama etkisi çabuk geçen bir yöntemdir. Gençler bir yandan
yerli yersiz isteklerle anne-babasının karĢısına çıkarken, öte yandan içten içe
dizginlenmeyi beklerler. HoĢlarına gitmese de neye niçin karĢı çıktığını anlatan
anne-babaya uyarlar. Bu nedenle anne-baba, kesin tutum sergilemekten
çekinmemelidir. Ancak yürütemeyecekleri bir kararı da almamalıdırlar. Gencin
çekiĢe çekiĢe, anne-babayı usandırarak koparacağı izni, ona baĢtan vermek daha
uygundur.
 Bir baĢka önemli kural, ayrıntılar üzerinde gençle sürtüĢmeye girmemektir.
Saç biçimi, giyimi kuĢamı, oturuĢu, kalkıĢı gibi konuların üstünde çok durmak,
gereksiz tartıĢmalara girmek anne-babanın genç üzerindeki otoritesini aĢındırır.
61
 Gençlik çağında özgürlükleri artırarak gence daha geniĢ bir serbestlik tanımak
gerekir, ama gence ev içinde değiĢmeyen ve herkesin uyduğu kesin kuralların
olduğunu hissettirmek yerinde olur.
 Son olarak Ģu unutulmamalıdır; bir arada yaĢayan insanların ara sıra
sürtüĢmeleri kaçınılmazdır. Her sağlıklı ailenin bir anlaĢmazlık ve çatıĢma payı
vardır.
ERGENLĠK DÖNEMĠNDE YAġANAN KAYGILAR
AĠLELERĠN ġĠKAYETLERĠ
“HırçınlaĢtı. Ders çalıĢmıyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor
diyor. En küçük isteklerini sert bir dille bildiriyor. KardeĢlerini kızdırmaktan
zevk alıyor.”
“Okuduğunu anlamıyor gibi. DurgunlaĢtı,dalgınlaĢtı. Çabuk karamsarlığa
düĢüyor. Ara sıra hiç yoktan huysuzlaĢıyor. Sert karĢılıklar veriyor.”
“Ġleri derecede alıngan. Derslerinde gene baĢarılı ama oyuna,eğlenceye
çok düĢtü. Olur olmaz her Ģeye ağlıyor. Evde huzursuz dıĢarıda sıkılgan.”
“Her istediğini yaptırmak istiyor. AĢırı süsleniyor. Siz bana karıĢmazsınız
diyor. Babasından çekindiği için dolambaçlı yollara sapıyor.”
“Derslerinde baĢarılı. Hiç sorun çıkartmayan bir çocuk. Ġki kez okula
gitmemiĢ. ArkadaĢlarıyla gezmiĢ. Sorunca yalan söyledi. Bu davranıĢı bizi çok
ĢaĢırttı.”
“Çok harçlık istiyor. Çok geziyor,eve girmek istemiyor. Spora çok düĢtü.
Derslerine boĢ veriyor. Banyoya sokamıyoruz. Ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını
kestiremiyoruz.”
“Son derece asi ve hırçın olmaya baĢladı. BaĢına buyruk olmak istiyor.
Dayak,kötü söz,tatlı söz hiçbiri sonuç vermiyor. Bir psikologla mı görüĢmeliyim?”
ÇOCUKLARIN ġĠKAYETLERĠ
Büyüklerin anlayıĢsızlığı ve baskısı,onur kırıcı davranıĢlar.
ArkadaĢ edinmede güçlük.
Kız-erkek arkadaĢlığının olmaması.
Kız erkek arkadaĢlığının aile ve çevre tarafından anlaĢılmaması
ve karĢı
çıkılması.
BoĢ
zamanlarını etkin bir biçimde değerlendirecekleri yerlerin,olanakların
olmaması.
Evde ve okulda dayağın bir eğitim aracı olarak kullanılması.
Cinsel sorunlarını aile üyeleriyle konuĢamamak.
Çocuk yerine konmak,ana-babaya karĢılık verememek.
Ana-babanın arkadaĢ seçimlerine karıĢmaları.
62
Yeni tanıĢtıkları insanlarla rahat konuĢamamak.
Ġzinsiz dıĢarı çıkamamak.
Kendine güven duymamak,sık sık yaptığı hatalardan dolayı utanmak.
Ölüm korkusu,dini konulara aĢırı eğilim,neyin doğru neyin yanlıĢ olduğunun
araĢtırılması.
Dikkati toplayamamak, ders çalıĢırken zamanını iyi değerlendirememek.
Ders çalıĢmasını engelleyecek bir çok yan uğraĢların olması.
NEDEN ERGENLĠK DÖNEMĠ PROBLEMLER VE ÇATIġMALAR DÖNEMĠ
OLARAK YAġANIR? :
Yüzyıllardır ergenlik dönemi problemlerin ve çatıĢmaların en yoğun
yaĢandığı ; hem aile hem de çocuk için oldukça zor atlatılan bir dönem olmuĢtur.
Aslında bunun temelinde yatan nedenleri hemen herkes üç aĢağı-beĢ yukarı bilir.
Çünkü herkes çeĢitli Ģiddetlerle de olsa bu dönemden geçmiĢtir. Ana baĢlıklar
altında bu dönemin, ergende kaybı yaratan boyutlarını Ģöylece sıralamak
mümkündür:
1-Genç ergenin statüsü belli değildir. Kısa bir süre öncesine kadar çocuktu ve
ondan bu davranıĢ örüntülerini sergilenmesi beklenirdi. Oysa bu kez büyük biri
gibi davranması istenir hatta bu konuda uyarılar alır. Ergen nasıl davranacağını
ĢaĢırmıĢtır. Yani bir statü karmaĢası yaĢar. Bu karmaĢa toplumdan gelen bazı
nedenlerle artar.
2-Ergenlik dönemi bir değiĢim dönemi olduğundan , kiĢinin biyolojik yapısında bir
geçiĢ dönemidir . Bu biyolojik değiĢimde gencin her boyutuyla değiĢim sürecine
girmesini sağlıyor. ĠĢte kimi zaman bu süreç davranıĢ örüntülerine kaygıçatıĢma olarak yansıyabilir.
3-Ergenlikte duygusal yoğunluk artar. Dolayısıyla davranıĢlarda aĢırıya kaçılır ve
duygular-allak bulaktır. Ergen tabir yerindeyse havadan nem kapar. Her
bakıĢı,her davranıĢı kendi ruh haline göre yorumlar. Dolayısıyla içsel çatıĢmaları
yoğunlukla yaĢar.
4-Ergenlik döneminde dengesizlikler yoğundur. Göz yaĢları kendini aniden
kahkahaya, kendine güven yerini güvensizliğe,ilgi yerine vurdum duymazlığa
bırakabilir. Bu dalgalanmalar kendini ergenin bireysel ve soysal davranıĢlarında
da gösterir. Dolayısıyla uyumsuzluk yaĢaması kaçınılmaz bir sonuç olur.
Ana hatlarıyla ergenlik döneminde ortaya çıkan çatıĢma ve problemlerin
nedenleri verilmeye çalıĢıldı. Peki ama bu dönemdeki problemleri sıralamak
gerekirse nasıl bir kategori grubu geliĢtirilebilir ? Yapılan araĢtırmalara göre en
yoğun yaĢananları Ģu maddelerde sıralayabiliriz:
a) Fiziksel görünüĢ ve sağlıkla ilgili olan problemler.
b) Evde -dıĢarıda toplumsal iliĢkilerle ilgili problemler.
c) KarĢı cinsle olan iliĢkilerdeki problemler.
63
d) Okul-ödevlerle ilgili olan problemler.
e) Gelecekle ilgili planlar üzerindeki problemler.
f) Töresel ve dinsel birtakım problemler.
g) Mali durumla ilgili problemler.
Ergenin yaĢadığı bu tip problemleri çözmedikçe kendine bir yetersizlik
duygusu geliĢtirir. Zihni devamlı kendi problemi ile uğraĢır. Bu nedenle dikkat
toplaması ve çalıĢması zorlaĢır.( Ya da bazen tam tersi kendini aĢın güven ve
mutluluğun arkasına saklar.) Ergen hırpalanmadan bu uyumsuz davranıĢ
örüntülerden kendini kurtarabilirse huzura kavuĢur ve yeterlik duygusu geliĢir.
ANNE-BABA VE ÖĞRENCĠ ARASINDAKĠ ETKĠLĠ ĠLETĠġĠM
Ergenlik çağındaki bir öğrenciye ailesinin yapabileceği en büyük yardım;
onu anlamak, sorunları konusunda, yanında olduğunu hissettirebilmektir. Ancak,
ne var ki bu dönemde anne-baba ile öğrenci arasındaki iliĢkiler çoğu zaman
olumsuz olabilmektedir. Anne-babaların sık sık “Oğlum çok değiĢti, eskiden hiç
böyle yapmazdı” , “Kızım hiç sözümü dinlemiyor, her zaman dediklerimin tersini
yapıyor” gibi yakınmalarını duymaktayız. Bu gibi yakınmalar ergenler tarafından
da dile getirilmektedir. Problemin çözümü ise ebeveyn ile öğrenci arasında etkili
ve sağlıklı, iletiĢim kurulmasından geçmektedir.
KuĢak ÇatıĢması
Çocukluktan yetiĢkinliğe geçiĢte, yani ergenlik döneminde; ergenin
çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi, bilinç dıĢındaki ana-baba
kavramlarında yapmak zorunda olduğu değiĢikliklerdir. Bu yalın bir bağımsızlık
dürtüsünden öte, çocuğun davranıĢlarına o güne dek rehberlik etmiĢ olan
dayanakların önemli ölçüde değiĢtirilmesi gereğini de içerir. Çocuk güvenini, anababasının herĢeyi bilen ve herĢeyin üstesinden gelebilen kiĢiler olduğu
inancından alır. Eğer çocuğun yaĢantıları ana-babayı bu kavramlarla birlikte
algılamasını engeller nitelikteyse anksiyete ve güvensizlik duyguları belirir.
Ergenlik çağına ulaĢan çocuk ana-babasının güçlü imgelerini yıkma çabasında, ilk
adım olarak, onların yerine geçecek baĢka kiĢiler arar. Ancak bir süre
sonra,aradığını bu yolla bulamayacağının bilincine varır. Giderek yetiĢkinliğe
ulaĢmak için gerekli olan gücü ve bilgeliği kendi içinde yaratma zorunluluğunu
kabul etmeye baĢlar.
Bu dönem süresinde ana-baba ergenin gözünde geçici olarak değerini
yitirir. Bu durumda ergen yalancı önderlerin güç gösterilerine kolayca
kapılabilir. DavranıĢlarını baĢkalarının denetiminden çıkarıp otorite etkisinden
sıyrılmak için ergenin çok çaba göstermesi ve sürekli denemelerde bulunması
gerekir. Bu deneylerin baĢarıyla sonuçlanmasıyla yetiĢkin yaĢamın temeli atılmıĢ
64
olur. Burada üzerinde durulması gereken konu ise bu süreci atlatırken bir kuĢak
çatıĢmasına sahne olması yada en az zararla atlatmaya çalıĢmasıdır.
Bu dönemde ergen için 2 olumsuz durum vardır. Ġlki anne ile baba
arasındaki anlaĢmazlıklara tanık olmak, ikincisi ise bizzat kendilerinin anne ve
babayla anlaĢmazlık yaĢamasıdır.
Geçimsizlikleri, kavga ve tartıĢmaları seyretmek (anne ile baba
arasındaki) ergen için yaralayıcıdır. Anne babanın bu eylemi karĢısında eleĢtirici
bir tutumu olan ergen onların tartıĢmalarını tüm yetiĢkinlere özgü bir durum
olarak kabul edilebilir. Bazen ergen ana-baba anlaĢmazlığı ergende iki olumsuz
tepki yaratır. Önce bir terk edilme duygusu (çünkü kendi polemiklerine dalan
yetiĢkinler ergene en ufak ilgi gösteremez olurlar.)sonra geleneksel eğitimin o
kadar övdüğü aileye özgü rol, uygulamada hiçbir Ģeye karĢı değildir. Bu durumun
en sık görülen sonucu gencin olgunlaĢmasında bir engellenmeyle ortaya çıkar.
Çocuksu duygusal bağların sürdüğüne de tanık olunabilir.
Bazense otorite ahlaki bir uyarı olmaktan çıkar. Çünkü ana babaların ergen
karĢısındaki davranıĢlarında kararsızlık vardır .Bu durumda ergen,yetiĢkinlerin
davranıĢlarında akılcı bir ilke olmadığını düĢünür ve onları tutarsızlıkla damgalar.
Yine sevginin çocuklar (yani kardeĢler) arasında eĢit dağıtılmaması da aile ve
ergen arasında kutuplaĢmalara yol açar.
Ergenler geleceğin yetiĢkinleri olarak bir takım haklara sahiptirler. Oysa
ana-baba ya da çevredeki yetiĢkinlerin çoğu, ergenin kiĢiliğini yetiĢkin
otoritesinin uygulandığı bir nesne olarak görür. Oysa ergeni toplumun tanıdığı
uygarlık haklarından yararlanması gereken bir kiĢilik olarak tanımak gerekir.
Ana babalar genellikle çocukların olgunlaĢmasına bilinçdıĢı bir biçimde karĢı
koyar. Bu nedenle ergenin toplumla iliĢkiye girmesi onları rahatsız eder. Aile
dıĢındaki yaĢam ergene olumsuzluklar yumağı gibi sunulur. Böylece onu
kendilerine bağımlı kılmaya çalıĢırlar.
Aileler ergen hakkında yargıya varırken genellikle kendi ön yargılarını
devreye sokarlar. Onları anlamak yerine , yargılamayı ve yanlıĢ olduklarını
söylemeyi tercih ederler. ĠĢte bu da zaten patlamaya hazır olan genç ve
ebeveyn arasında ciddi çatıĢmalara yol açar.
Unutulmaması gereken bir Ģey vardır; ailenin , ergenlik sırasında çocukta
meydana gelen değiĢimlere karĢı çıkmasının altında yatan en önemli neden , bu
değiĢimlerin çocuk ile aile arasındaki kopmanın baĢlangıcı olmasıdır. Anne-baba
bunu kabullenemez. Oysa bu yaĢanması gereken bir süreçtir ve YAġANMAK
ZORUNDADIR. Baskı , psikolojik savaĢ , küskünlük vs. yöntemler bu sürecin
kalıcı izler (her iki taraf içinde) bırakmasına sebep olur. Anne- baba ergenin
davranıĢlarını ne kadar çok kötüleyip eleĢtir ve engellerse karĢılığında o kadar
nefret kazanır.
65
Gençlerin sağlıklı geliĢmesi için onlarla sürekli iletiĢim halinde olmak,
özelliklerini bilmek, kiĢiliklerine saygı göstermek gereklidir. Böyle
davranılamadığında gençler ile eriĢkinler arasında çatıĢma baĢlar. KuĢak
çatıĢması denen bu durumda, gençler ve yetiĢkinler arasında iliĢki kurma,
etkileĢim ve iletiĢim oluĢturma olanağı bulunamaz. Gençler ile eriĢkinler
arasında meydana gelen kuĢak çatıĢmasının baĢlıca nedenleri Ģunlardır:
 Eve dönüĢ ve yemek saati
 Ders çalıĢma, eğlenme ve gezme zamanı
 Giyinme ve süslenme biçimi
 ArkadaĢ seçimi ve arkadaĢ iliĢkileri
 Kız - erkek arkadaĢlığı
 Büyüklere karĢı saygı
 Gelenek, görenek ve değer yargıları
 Dünya görüĢü ve fikirlerin tutarsızlığı
KuĢak çatıĢmasının onarılmaz boyutlara ulaĢması, genç ile aileyi
birbirinden koparır. Ailesiyle sağlıklı ve doyurucu iliĢkiler kuramayan genç, bu
gereksinimini baĢka kiĢiler ve gruplarda arar.
Gençlerin bir arkadaĢ grubunun olması onun kimliğini bulması,
sosyalleĢmesi ve kendini ifade edebilmesi için doğal olarak çok gereklidir; ancak
ailesiyle kopmuĢ bir genç, çok farklı ve tehlikeli grupların etkisinde de
kalabilmektedir.
Anne-babalar kuĢak çatıĢmasının onarılmaz boyutlara ulaĢmasını önlemek
için Ģu ilkelere dikkat etmelidirler:
 Her Ģeyden önce genç, artık kendisini bir yetiĢkin gibi görmektedir, siz de
öyle görün ve ona saygı gösterin; “Hadi oradan, daha dünkü çocuğun söylediğine
bak” türü yaklaĢımlardan kaçının.
 Gençlik çağına ait ruhsal, fiziksel özelliklerin neler olduğunu ve bunun gence
olan etkisini öğrenip göz önünde bulundurun.
 Gencin bu dönemde birbiriyle tutarsız olan davranıĢları karĢısında soğukkanlı
olun, kırıcı ve yıkıcı tepkiler göstermeyin. · Eviniz ve ailenizle ilgili alacağınız
kararlarda onun da görüĢünü almaktan çekinmeyin.
 KonuĢma ve tartıĢmalarda doğru düĢündüğü, gerçeği bulup söylediği
durumlarda ona hak verip, ona katıldığınızı söylemekten çekinmeyin. Bir genç,
arkadaĢ grubuyla iliĢkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri, sıkıntıları ve
sevinçlerinde ailesinin yanında olduğunu hissetmelidir. · Gencin tutum ve
davranıĢlarına yön verirken “Benim gençliğimde...” diye baĢlayan nutuk ve
öğütlerden kaçının. Ona öğüt vermek yerine örnek davranıĢlarda bulunun.
 Tabii ki çatıĢmalarda gençlerin de üzerine düĢen bazı görev ve sorumluluklar
vardır. Gençlere Ģunları öğütleyebiliriz: “Gençler bilse, yaĢlılar yapabilse”
deyiĢini unutmayınız.
66
 Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda gerçekleĢemeyebileceğini bilin.
 Her yerde ve her zaman yetiĢkinlerden öğreneceğiniz bilgi ve deneyimler
olduğunu kabul edin!
 KonuĢma ve tartıĢmalarda kırıcı ve sert olmayın!
 Engeller ve sorunlar karĢısında en büyük destekçinizin anne ve babanız
olduğunu unutmayın! Motivasyonun sağlanmasında ailenin olumlu rol
oynayabilmesinin ilk Ģartı, genci anlamaktır. Ne denli zor bir dönem yaĢadığının
farkında olmak ve bunu da gence yansıtmak gerekmektedir. Bu da ancak aile
içinde "Olumlu bir iletiĢim ortamı" kurulmasıyla olur. Olumlu bir iletiĢim
ortamının olduğu ailelerde, aile üyeleri birbirini anlar, olduğu gibi kabul eder,
hiçbir koĢula bağlı olmaksızın sever ve birbirine güvenirler. Böyle bir ortamda
yetiĢen genç, sevildiğini, kendisine güven duyulduğunu, anlaĢıldığını bilir, bu da
ona güç verir.
ERGENLĠKTE TOPLUMSALLAġMA
Ergen toplumda prestij kazanmaya ve statü sahibi olmaya ihtiyaç duyar.
Toplumsal uyum geniĢ ölçüde bu ihtiyacın karĢılanmasına bağlıdır. Ergenlik
yılları, bir anlamda toplumsal geliĢim ve uyum- uyumsuzluk yılları olarak da
değerlendirilebilir. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu uyum ergenlik
döneminde bazı deneyimlerle geliĢir. Bu devrede birey kendi cinsinden
oluĢturduğu faaliyetlerini düzenlemeye çalıĢır.
11-20 yaĢ dilimleri arasındaki, ergenlik çağı kiĢiliğin toplumsal nitellik
kazandığı bir arayıĢ dönemidir. Bu arayıĢ içinde ergen kim olduğunu , neye değer
vereceğini , kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalıĢır. Çevresinde daima
''onun gibi olmak'' istediği kiĢiler arar. Böylece özdeĢleĢerek kiĢiliğine biçim
verirken, yetiĢtiği çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel koĢullarının etkisi
altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister.
Zamanla karĢı cinse karĢı duyulan antagonizmin (husumet) yerini ilgi alır.
Bu ilgi erkeklerde genelde on altı yaĢ sonrasında geliĢir. Ergenlik dönemi
sonunda toplumsal davranıĢlarda olgunlaĢma ve grupta geniĢleme görülür. Bu
dönemde birey ait olduğu gruba fazla önem verir. Grup normlarına uymak için
büyük çaba harcar. Bu uyum yalnızca dıĢ görünüĢ ve davranıĢları değil ayna
zamanda fikirleri de kapsar. Birey genel olarak benimsemediğini beğenmez
yapmadığını yapmaz. Grup normlarından ayrılmaktan çekinir. O grup standartları
doğrultusunda , gereksinme ve isteklerine doyum sağlamak amacıyla sürekli
faaliyet giriĢimlerinde bulunur. Ergen değiĢen ve geliĢen kiĢiliği içinde , çevrede
yeni değerler aramaya, kiĢiliğin olgunlaĢmasında rol oynayan özdeĢleĢme
özerklik, sorumluluk kavramlarına yanıt bulmaya çalıĢır. Bu kavramlar gence
kiĢilik kazandırır toplumda iliĢkilerini biçimlendirir, toplumdaki yerini ve rolünü
oluĢturur. O halde gencin kiĢiliğini baĢka bir deyiĢle duygu- düĢünce tutum ve
67
eylemini değerlendirmek, ancak onun içinde yaĢadığı ya da içinden çıktığı çevreyi
tanımak bu çevre içinde sözü edilen temel kavramların ne Ģekilde geliĢtiğini
bilmekle olur.
ERGENLĠK DÖNEMĠNĠ PROBLEMSĠZ GEÇĠRMEDE AĠLEYE DÜġEN
GÖREVLER
1-Anne-baba kendi arasındaki problemleri ve anlaĢmazlıkları ergenden izole
ortamlarda tartıĢıp sonuca ulaĢtırmalıdır .Ergenin önünde oluĢan tartıĢma ve
kavgalar onun ilerideki hayatını etkileyecek kadar olumsuz sonuçlara yol açar.
Sevilmediği ve terk edileceği hissine kapılan ergen bu duyguları üzerinden uzun
süre atamaz.
2-Anne ve baba ergen konusunda (okul hayatı, sosyal-psikolojik dünyası vs)
tutarlı ve kararlı tavırlar sergilemelidir. Aksi halde tutarsızlık ergende otorite
boĢluğu ve uyum güçlüğü oluĢturabilir.
3-Anne-baba çocuklar arasında eĢit sevgi ve ilgi dağılımı yapmalıdır. Aksi durum
özellikle ergenlerde ağır sonuçlara yol açar ( evden kaçma,intihar teĢebbüsü vs )
4-Aile ergeni sevdiğini ve değer verdiğini her davranıĢıyla gence sergilemeli.
Onun kararlarına saygılı davranmalıdır.
5-Ergenin olumsuz davranıĢlarını değerlendirirken bile,aile onu yargılamak
yerine anlamaya çalıĢmalıdır .
6-Ergenin,ailesi tarafından onore edilmesi ve baĢarılarının takdir edilmesi onda
güven ve değerlilik duygusu geliĢtirir. Aile buna azami özen göstermelidir.
Aile, gencin zorluklarını anlamalı ve bunu ona aktarmalıdır. "Hem okulu
hem dershaneyi birlikte götürmenin zor ve yorucu olduğunu biliyorum ve bu zor
dönemde senin yanındayım, benden istediğin desteği vermeye hazırım." Ģeklinde
bir ifade gencin aileye olan güvenini daha da pekiĢtirecektir. AnlaĢıldığının
farkına varan genç yaĢadığı zorlukları rahatça ailesiyle paylaĢacak,
sorumluluklarına da daha sıkı sarılacaktır.
ERGENLĠK DÖNEMĠNDE SĠGARA-ĠÇKĠ VE MADDE BAĞIMLILIĞI:
Ergenlik döneminin duygularda ve davranıĢlarda eĢgüdümün olmadığı bir
dönem olduğu önceki baĢlıklarda ele alınmıĢtı. O halde ergen kaygı yaratan bu
olumsuzluklar ve çeliĢkiler içinde nasıl bir kaçıĢ yolu izleyecektir? Sağlıklı ve
güvenli kiĢilik yapısına sahip birey , bu kaygı sürecini hem kendi hem de toplum
lehine çevirebilir. Herhangi bir enstrüman çalmaya yönelme,çeĢitli sanatsal ve
kültürel aktiviteler yada spor faaliyetleri gibi... Ama ne yazık ki gençliğin bir
kısmı sigara,alkol ya da uyuĢturucu madde bağımlılığıyla aĢmaya çalıĢıyor. Peki
neden bu yollar izleniyor ve her geçen gün bu zehirler gençler arasında
yaygınlaĢıyor. Bunu maddeler halinde sıralayacak olursak :
68
1-Kendini gösterme,büyüdüğünü kanıtlama çabası. Ergen özellikle büyüdüğünü
kanıtlamak için ilk basamak olan sigara ile iĢe baĢlar. Elinde sigara ile (özellikle
yetiĢkinlere) meydan okur. Aslında ilk etapta içtiği sigara kendisi için de
rahatsız edici ve zevk vermeyen bir maddedir. Ama ergen kendini ortaya
koymak için bunu yapar. Buda yaĢamın sonuna kadar sürecek kötü bir alıĢkanlık
kazanmasına,bedenine ve etrafındakilere zarar vermesine neden olur.
2-ArkadaĢ gurubuna dahil olma,dıĢlanmama ve kendini yalnız hissetmemek için o
grubun kurallarına uymaya çalıĢır. Genelde de sigara-içki-uyuĢturucu madde
kullanımı yaygın olan bu tarz sağlıksız gruplar,içine aldıkları üyeleri de bu
kurallara uyması için baskı altında tutarlar. Ergen zaten acizlik duyguları içinde
ait olmak, ait olduğu gruptan dıĢlanmamak için bu kötü alıĢkanlıklarla tanıĢır.
Zaten zamanla bu bağımlılık yapıcı maddelerin esiri olur ömrünü ya hastane ya
hapishane (veya ıslahevi)-ya da intiharla noktalar.
3-Ergen,bu maddelerin gençlik bunalımlarını aĢmada yardım edeceğini düĢünür.
Düzensiz fikirler, içsel ve toplumsal çatıĢmalar, ailevi sorunlar, cinsel kimlik
arayıĢı gibi nedenler ergeni bunalıma sürükler. Kendisini anlaĢılamadığını
düĢünen ergen,bu çaresizliğini içki veya uyuĢturucu madde ile gidermeye çalıĢır.
Oysa zamanla yalnızlık ve çaresizliği artar, toplumdan dıĢlanır. Yani düĢündüğü
gibi, bu maddeler yalnızlığı ve çaresizliğine ilaç olmak yerine; onu iyice aciz ve
yalnız kılar.
4- Merak. Bir kısım gençte bu tarz bağımlılık yapan maddeleri sadece merak
ettiklerinden deneme ihtiyacı duyarlar. Onları ''Bir kereden bir Ģey
olmaz.''zihniyeti bağımlılığa iter. Sonuçta pek çoğu da bu bağımlılıktan geri
dönemez.
Sigara-içki ya da uyuĢturucu madde bağımlılığı ergenin gücü , büyüdüğünün
göstergesi olmaktan ziyade onun yalnızlıkla acizliğinin kanıtıdır. Bu nedenle
yetiĢkinler, ana-babalar-öğretmenler böyle bir durumda kızıp sinirlenmek
çocuğu cezalandırmak yerine ; ona yardım edebileceği yöntemler aramalıdır.
1-Öncelikli ve en önemli husus inandırıcılıktır. Özellikle ebeveynlerini ve
öğretmenlerini model alacak olan ergen onlar gibi davranmaya ve yaĢamaya
çalıĢacağından zararlı madde bağımlısı böyle bir yetiĢkinin vereceği öğütler ,
gencin gözünde hiçbir öneminin olmadığını bilin. (elinde sigara ve içki kadehiyle
bunların zararlarını anlatan bir yetiĢkinin sözleri gence ne derece inandırıcı
gelebilir?)
2-Çocuklarınızı-öğrencilerinizi önemseyin. Sizler onlara ne kadar güvenir ,ne
kadar gurur duyduğunuzu hissettirir ona zaman ayırıp problemleriyle
ilgilenirseniz; onlarda kendilerini o kadar değerli hissederler. Dolayısıyla
problemlerinden kaçmak için zararlı madde bağımlılığına yönelmezler.
3-Çocuklarınızın hayatına gereksiz müdahale etmeyin. Ama yaĢam Ģekillerini ,
arkadaĢ çevrelerini ortamlarını ve harçlıklarını nereye harcadıklarını ; onlara
69
hissettirmeden araĢtırın. Böylece hatalı bir adım atmalarını engellemek daha
kolay olur.
4-Bu tür madde bağımlılığı batağına sürüklenen gencin ihtiyacı olan en son Ģey
ebeveynlerinin ya da öğretmenlerinin baskıları,sözlü ya da fiziksel Ģiddet
kullanmalarıdır. Bu nedenle ana – baba ve öğretmenler gence yardım etmeye
çalıĢmalı , onu dinlemeli ve çözüm için birlikte kararlar almalıdır.
Çocuk ve Gençte Madde Kullanımını DüĢündüren Belirtiler:
Ergenlik dönemi, puberte ile baĢladığı, gencin kendi ekonomik
bağımsızlığının kazandığı yaĢlara kadar sürdüğü kabul edilen bir geliĢim
dönemidir. Biyolojik, psikolojik ve ruhsal olarak hızlı değiĢimlerin yaĢandığı bu
cağ; kendine özgü bazı özellikler taĢımaktadır. 10’ lu yaĢların baĢından, 20’li
yaĢların baĢı ya da ortasına kadar uzayabilen bu dönemde; bir çocuğu yetiĢkin
hale gelmesi söz konusudur.
Her çocuk ve gencin kendine özgü biçimde yaĢadığı bu dönemde, bireysel
ruhsal bağımsızlığın kazanılması, uygun ve tutarlı akran iliĢkilerinin
kurulabilmesi, kimlik duygusunun Ģekillenmesi, geleceğe yönelik planların
oluĢturulması, karĢı cinse iliĢkin tutum ve davranıĢların tutarlı hale gelmesi, iĢ
ve meslek yolunun çizilmesi, aile ve toplum değer yargılarının harmanlanıp kiĢinin
kendine özgü bir değerler sistemi oluĢturulması, ekonomik bağımsızlın
sağlanması, davranıĢlarının sorumluluğunu üstlenir hale gelebilmesi gibi bir çok
görev beklenmektedir.
Ergenlik döneminin uzun zaman sürmesi yanısıra, ergenden beklenen
görevlerin çeĢitliliği ve zorluğu; bu dönemde ergenlerin bazı sorunlar
yaĢamasına yol açabilir. Bu dönemin kendine özgü ruhsal ve davranıĢsal
özellikleri, duygusal çalkantıları, uyum güçlükler, kimlik sorunları, bocalamaları,
otoriteyle çatıĢmaları çoğu kez büyük sarsıntılara neden olmaksızın çözülür.
Ancak bazı ergenler için, bu özellikler, ciddi ve ağır biçimde sorun yaĢanmasına
neden olabilir. Madde kullanımı da bu ciddi sorunlar arasında sayılmaktadır.
Ergenlik döneminin olağan geliĢimsel çalkantılar arasında; derslerdeki
baĢarısında dalgalanmalar, aileyle çatıĢma ve aile yaĢamından uzaklaĢma isteği,
ruhsal yönden duygusal ve davranıĢsal sorunlar gösterme, ilgi ve isteklerinde
kararsızlık ve değiĢkenlik, okul ya da meslek eğitimine iliĢkin sorun ve
bocalamalar yerini değiĢtirme gibi önemli kararlar söz konusu olabilir.
Çocuk ve gençlerde, madde bağımlılığının baĢlangıcını gösteren kesin bir
iĢaret yoktur. Ergenliğin olağan duygusal sorunları ya da baĢka ruhsal
bozuklukların da benzer belirtilere yol açabileceği akılda tutulmalı; ancak,
ergende madde kullanımı kuĢkusunu akla getirebilecek bazı ciddi davranıĢ
değiĢiklikleri
gözden
kaçırılmamalıdır.
Bu
belirtilerin
ciddiyetinin
değerlendirilmesi, baĢka ruhsal sorunlarla ayırıcı tanının yapılması, çözüm
70
önerileri ve tedavi yaklaĢımı; madde kullanımı konusunda özelleĢmiĢ çocuk/ergen
psikiyatristleri ve eriĢkin psikiyatrislerinin görev ve sorumluluk alanı içindedir.
Çocuk ve Gençte Madde Kullanım KuĢkusu Yaratabilecek Belirtiler
 Derslerdeki baĢarı oranı tamamen ve her derste birden düĢmesi,
 Sık sık arkadaĢ değiĢtirme,
 ArkadaĢlarına tamamen sırt çevirme,
 Çevreyle iliĢkilerden kaçınma,
 Tamamen içine kapanma,
 Hiçbir Ģeye ilgi duymama ve her Ģeyden uzak kalma,
 Zaman zaman aĢırı neĢe ile öfke/saldırganlık arasında gidip dalgalanmalar,
 Evde odasına kapanma,
 Kendi bakım ve temizliğine dikkat etmez hale gelme,
 Fazla para harcama,
 Okulu ya da iĢ eğitimini tamamen bırakma,
 Kendi geleceği için hiçbir yol görmeme,
 Geleceğe dönük hiçbir adım atmak istememe,
 Ellerde titreme,
 AĢırı derecede terlemek,
 Uykusuzluk.
UyuĢturucu Madde Kullanımını Önlemek Ġçin Anne Ve Babaların Dikkatine..
a) Çocuk ve gence örnek olma
Çocukların hergün karĢı karĢıya kaldıkları anne baba tutum, davranıĢ ve
iliĢki biçimlerinin; onların eğitiminde çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.
Aile iliĢkileri, çocuklar için, davranıĢ biçimleri ve insan iliĢkilerinin öğrenildiği
bir sahne oluĢturmaktadır. Madde kullanım konusunda da, benzer mekanizma
iĢlenmekte olup; çocuklar, anne babanın maddeler konusundaki tutum ve
davranıĢlarını gözlemlemekte ve benzer Ģeyleri uygulamaktadır. Toplumda, anne
baba baĢta olmak üzere, öğretmenler ve diğer etkili yetiĢkinlerin madde
kullanımı konusundaki tutum ve davranıĢları; çocuk ve gençler için çoğu kez
kavram karmaĢası yaratmaktadır. Çocuk ve gençler, zararlı etkisi kesin olarak
kanıtlanmıĢ olan sigara ve alkol gibi maddelerin, neden eriĢkinler tarafından
kullanıldıklarını tam olarak kavrayamamakta; kendilerinin de bu ve buna benzer
maddeleri kullanabileceği düĢüncesi oluĢmaktadır. Anne babalar, her ne kadar,
çocuk ve gençleri bağımlılık yapan maddeler konusunda uyarsa da; kendi
sergiledikleri davranıĢ modelleri, mantıklı uyarılarından çok daha etkin
71
olmaktadır. Bu nedenle, anne babaların, kendilerinin kullanımı konusundaki tutum
ve davranıĢlarının nasıl olduğunu irdelemeleri gerekir. Örneğin alkol, sigara, ilaç
kullanımı konularında bu maddeleri kullanma nedenleri, sıklıkları, bu maddelere
gereksinimleri, kullanıp-bırakma paternleri, bu alandaki güçlülük ve zayıflıkları
gibi özelliklerin hepsi önem taĢımaktadır. Çocuklar, anne babanın davranıĢlarını
görerek öğrenir, anne-babanın birbirlerine olan tutum ve davranıĢlarını da
kendilerine örnek alır, sorunların çözümünde anne babanın davranıĢlarını kopya
ederler.
b) Aile içi eğitim
EĢler arasındaki iliĢkilerin her zaman çok pürüzsüz olması beklenemez.
Zaman zaman sürtüĢme, anlaĢmazlık ve tartıĢmalar da olması doğaldır. Önemli
olan, anlaĢmazlıklar karĢısında, eĢlerin olaya yaklaĢımları, birbirlerine karĢı
davranıĢları ve çözüme ulaĢmada izlenen yolların nasıl olduğudur.
AnlaĢmazlıklarda eĢlerin karĢılıklı oturup konuĢabilmesi, her iki tarafın da
kabullenebileceği bir çözüm yolu bulabilme becerisi önem taĢımaktadır. Hiç
sorun yokmuĢçasına olayları görmezden gelip sahte bir uyum içinde yaĢıyor
olmak, hep birinin boyun eğmek zorunda sağlıksız bir iliĢki biçimini sürdürmek,
sorunların çözümünde çocuklara sarılmak ya da çatıĢmayı onların üzerine
yansıtmak sağlıksız iletiĢim modelleridir.
Çocukların eğitiminde eĢlerin beklentileri, istekleri, rolleri, sorumlulukları,
eğitime yaklaĢım biçimleri kuĢkusuz birbiriyle tümüyle aynı paralelde
olmayabilir. Ancak, temel konulardaki eğitim anlayıĢında, tutarlı ve uyumlu bir
birlikteliğin sağlanması çocuklar adına önem taĢımaktadır.
c) Özgür, bağımsız, sorumlu, sınırlarını bilen, güvenli çocuk yetiĢtirme:
Madde bağımlılığı tehlikesi ile ilgili olarak anne babaların bilmesi gereken
önemli
özelliklerden
biri;
çocukları
ve
gençleri
bağımsız
olarak
yetiĢtirebilmenin, onları madde bağımlılığından uzak tutabilecek en önemli
etkenlerden biri olduğudur.
Maddeler, ancak kullanıldığında bağımlılık yaratırlar. Bağımlılık yapan
maddelerin tümü ortadan kaldırılması mümkün olmayacağına göre; kiĢinin bu
maddeleri kullanmama gücünün geliĢmiĢ olması en temel özellik gibi
görünmektedir. KiĢinin madde kullanması için, maddeye hayır deme gücünün
olmaması ve madde kullanımı konusunda önceden istekli olması gerekir. Bir
baĢka deyiĢle, maddeye hayır diyemeyen ve kendisiyle ilgili sorumluluk duygusu
yeterince geliĢmemiĢ olan kiĢilerde maddeye alıĢma tehlikesi çok daha fazla
olduğu söylenebilir.
Çocuklara sorumluluk duygusunu verebilmek, onları madde bağımlılığından
uzak tutabilecek en önemli unsurdur. Çocukları bağımsız olarak yetiĢtirmenin ne
72
olduğu; onlara güven ve bağımsızlık duygusunu kazandıran bir eğitim yaklaĢımının
nasıl olacağı soruları hep akla gelmektedir. Bunu anlayabilmek için, çocukların,
kendilerine özgü bir özgürlük ve serbestlikleri olması; ancak her Ģeyde olduğu
gibi, bu özgürlüğünde sınırlarının iyi tanımlanması gerektiği bilinmelidir.
Çocukların kendilerine güvenebilmeleri, kiĢilik sahibi olabilmeleri için
yalnız baĢlarına, anne-babasız hareket edebilecekleri alanlara gereksim
bulunmaktadır. Anne-babaya düĢen görev, çocuklarına bu serbest alanda yol
göstermek; ancak bu serbestliğin sınırlarını da açık olarak belirlemektir.
Bu nedenle; çocukların belirli konularda; yaĢlarına uygun olarak ve kendi
baĢlarına serbest hareket edebilmeleri, onların kendi davranıĢlarını kontrol
edebilmeleri için çok önemlidir.
Çocuk kendi baĢına bir karar verdiğinde; bu kararın kendi yaĢamı
üzerindeki etkileri konusunda bir sorumluluk alacak ve belli oranda bir riske
girecektir. Bu risk ona ağır gelse bile, sonuçta kendisine bazı deneyimler
kazandıracaktır. Kendi verdiği kararlar sonucu çocuğun olumlu Ģeyler elde
etmesi, ona verdiği kararın doğru olduğunu öğrenecek; olumsuz Ģeyler yaĢaması
ise, bu deneyimin ona daha sonraki denemeler için katkıda bulunmasına
sağlayacaktır. Bu deneyimler sonuçta, çocukta güven ve sorumluluk duygusunun
geliĢmesinde önemli adımlar olarak düĢünülmektedir.
Bağımsızlık ve kiĢisel sorumluluk ancak uzun zaman süreci içinde, yavaĢ
yavaĢ ve alıĢtırmalarla verilebilir.
Hangi yaĢta olursa olsun, herkesin belirli sınırlara gereksinimi vardır. Hem
toplumsal yaĢantıda uyumlu olabilmek, hem kiĢisel iç huzuru ve dengeyi
sağlayabilmek için; kiĢinin belirli sınırlarının olmasına gerek vardır. Bu sınırlar,
kiĢisel bütünlüğü koruyabilmek ve baĢkalarıyla iletiĢimde açık ve net olabilmek
için de gereklidir. Bu sınırlar aynı zamanda, kiĢinin kendini hangi alanlarda ve
nereye kadar geliĢtirebileceğinin da bir ölçüsü gibi düĢünülebilir. Çocukların
sınırları, önce anne baba olmak üzere çevre ve toplum tarafından
belirlenmektedir. Aile, okul, meslek eğitimi, maddi durum, ev durumu gibi aileye
değiĢen etkenler yanı sıra; ailenin çocuk yetiĢtirme biçimleri, tüm alanlarıyla
eğitim ve öğretim, toplumdaki sosyal ve kültürel değer yargıları da bu sınırların
belirlenmesinde çok önem taĢıyan değiĢkenlerdir.
Çocukların sınırlarının nasıl ve ne oranda olması gerektiği aile tarafından
belirlenirken; kuĢkusuz, çocuğun kendinden getirdiği yaratılıĢ özellikleri de
bunda etkili olmaktadır.
Daha bebeklikten baĢlayan bu sınırlar, çocuğun gereksinimleri ve ailenin
tutumuna göre, her yaĢ için farklı düzey ve biçimde olmak üzere yeniden
ayarlanmalıdır.
Çocuk ve gencin sınırları; “esnek ama gevĢek değil”, “belirli ama katı değil”,
“ tutarlı ama değiĢmez değil”, “yaptırımı olan ama zorlayıcı değil” nitelikte
73
olmalıdır. KuĢkusuz, bu sınırların belirlenmesine, çocuk ve gencin gereksinimleri,
beklentileri, dilekleri de önemsenmeli; geliĢen topluma göre güncel değerler göz
önüne alınmalı; çocuk ve gencin de bu oluĢumda payının olmasına dikkat
edilmelidir. Çocuğa belirlenen sınırların çok geniĢ ve gevĢek olması; bir anlamda
“sınır olmaması” anlamına gelmektedir. Bu durumda çocuk ve genç, gerçek
yaĢamda neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağını öğrenmemekte; davranıĢlarını
ayarlama ve kontrol edebilmeyi becerememekte; gerçek yaĢamdaki iliĢkileri
tam anlamıyla kavrayamamakta; insanlarla ve toplumla olan iliĢkilerini
ayarlayamamakta; kendi sınırlarının nerede bittiği ve baĢkalarının özgürlüğünün
nerede baĢladığını kestirememekte; sosyal uyum ve iletiĢimde ciddi sorunlarla
karĢı karĢıya kalmaktadır.
Bunun tersine, çocuğa gereksiz engellemeler ve yasaklardan oluĢan bir
sınır belirlenmesi; “çocuğun kiĢiliğinin aĢırı sınırlanması” demektir. Bu durum,
çocuk ve gencin yaĢam becerilerinin geliĢmesinde engelleyici rol oynamakta;
güvensizlik, karamsarlık ve kuĢku duyguları ve bunların neden olduğu yeni
psikososyal sorunlara yol açmaktadır.
Sınır ve sorumlulukların kesin olarak belirlenmediği, anne baba arasında
belirgin tutum farklılıkları olduğu, aynı konuda farlı zamanlarda farklı sınırların
söz konusu olduğu durumlar; “belirsizlik, tutarsızlık ve güvenilmezlik” olarak
değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda, çocuk ve genci, kendi davranıĢlarını
ayarlama, karar verme ve sorumluluk almada sorun yaĢamasına neden olacaktır.
Çocuk ve genç,
Duygusal açıdan sevgi, ilgi, yakınlık, onaylama, saygı görme, önem verilme,
övgü alma, cesaretlendirme, kendini özgürce anlatabilme, belli sınırlar içinde
bağımsız davranabilme, sağlıklı bir ortamda büyüyüp geliĢme, uygun biçimde
eğitilme, umut ve beklentilerinin desteklenmesini ister.
Anne baba davranıĢlarını görerek öğrenir,
Anne babayı kendine örnek alıp taklit eder,
Anne babanın birbirlerine karĢı davranıĢlarını gözler,
Sorun çözümünde anne babadan gördüklerini yapar.
Anne babanın ona zaman ayırmasına gereksinim duyar,
Ailede olumsuz iliĢkiler varsa onarılmasını ister,
Sorumlulukları üstlenmede yol gösterilme ve destek arar.
Çocuk ve gence sorumluluk duygusu verilmelidir, çünkü, sorumluluk duygusu
madde bağımlılığından uzak olabilmede önemli bir unsurdur.
Alkol/Madde Kullanan KiĢiyi Tedaviye Yönlendirmede Temel YaklaĢım
 Alkol/Madde kullanan kiĢi, sorunun varlığını inkar etme eğilimindedir. Bir Ģey
söylemek yerine, aktif biçimde çok iyi dinlemek,
74
 Alkol/Maddenin, kiĢinin yaĢamı üzerindeki olumsuz etkilerinin neler olduğunu
farketmesini sağlamak,
 TartıĢmadan kaçınmak, yargılamamak, kendine güvenmesini sağlamaya
çalıĢmak,
 Onu olduğu gibi kabul etmek,
 Alkol/Madde kullanımıyla ilgili sorunların sorumluluğunu ona bırakmamak;
kendi kararlarını vermesini desteklemek.
ERGENLĠK DÖNEMĠNDE ARKADAġ GRUPLARI VE ÇETELERE YÖNELME
Ergenliğin baĢlamasıyla birlikte daha önce aile tarafından karĢılanan
iĢlevlerden bir çoğunu akran grubu üstlenir. Bu gittikçe artan bir biçimde
aileden bağımsızlaĢmanın ilerlemesi için önemlidir. Akran grubu ergen için
çocukluktan yetiĢkinliğe, bağımlılıktan gittikçe -artan bağımsızlığa; aile
denetiminden, gittikçe artmakta olan kendini denetime hızla geçiĢ döneminde
tutulacak bir dal olmaktadır. Bu geçiĢ doğası itibarıyla tedricidir ve grup
içindeki akranlarla özellikle Liderle yapılan özdeĢimle geçiĢ kolaylaĢır. Ergenliğin
ilk yıllarında , özdeĢimler genellikle aynı cinsten olan üyelerle kurulur. Ergenliğin
ortalarına doğru ise karĢı cinsten gruplara doğru bir eğilim ortaya çıkar. Bu
eğilim arttıkça ergenler için daha önem kazanmaya baĢlar ve ergenliğin sonların
da her iki cinsten akranlarla sürekliliği olan iliĢkiler kurulmaya baĢlanır.
GruplaĢmalar anlaĢılacağı üzere erinlik-ergenlik döneminde önüne geçilmez
bir oluĢum sürecidir. Bu süreç kimi zaman gencin kendini bulması , özdenetiminin
sağlanması ve sosyalleĢmesi açısından gereklidir ve sağlıklı sonuçlar doğurur.
Ama kimi zamanda denetimden uzak problem kaynağı gruplaĢmalar oluĢur ki bu
gencin geleceğini bile tehlikeye sokabilecek bir tehdittir.
ÇeteleĢme ya da çete grupları diye adlandırılan oluĢumlara gelince; çete ,
dıĢarıdan herhangi bir yardım görmeyen ve sosyal bir hedefi olmayan ,
kendiliğinden oluĢan yöresel bir gruptur. Ortak ilgilere sahip çocukların
oluĢturdukları gruplaĢmadır.
Anne babaların , öğretmenlerin ya da gençlik liderlerinin her hangi bir
desteği olmadan ergenler tarafından kurulmuĢtur. Çete, otorite nedeniyle
yetiĢkinlere düĢman olmayabilir. Bununla birlikte çeteler ne yetiĢkin onayına
ihtiyaç duyar , ne de dıĢardan bir kontrole tabi olmak ister. Onlar kendi
otoritelerini kendileri sağlarlar.
Özellikle Avrupa'da amaçsız , çocukça suç iĢleyen çeteler toplumsal bir
sorun oluĢturmaktadır. Ülkemizde de özellikle son yıllarda bu tarz
çeteleĢmelerin olumsuz sonuçlarını yaĢamaya baĢladık. Özellikle ortaokul ve lise
düzeyinde oluĢan bu çetelerin üyeleri, henüz yerleĢmeyen kiĢilikleri -yetersiz
75
özgüvenleri ve kendilerini değersiz hissetmelerini (grubunda verdiği rahatlıkla)
Ģiddet ve kavga yoluyla bastırmaya çalıĢırlar. En basit ifadeleri ile ; kız
meselesi, maç meselesi, senin-benim mahallem ya da grubum gibi sudan
bahanelerle; taĢlı sopalı hatta bıçaklı kavgalara girmekte , yaralanmakta hatta
ölüme gitmekteler. Bu gençlerin dıĢardan çok güçlü , hiçbir Ģeyden korkmayan
bir görüntü ya da daha doğru bir ifadeyle imajları vardır. Oysa psikolojik
yapıları incelendiğinde, kendine ''dayı''maskesi takan bu gençlerin , aslında
zayıf kiĢiliğe sahip , öz güvenden yoksun çeliĢkilerle dolu tutarsız bireyler
olduğu görülür. Bu aciz yönlerini gizlemek için kabadayılığa baĢ vurduğu
saklanamaz bir gerçektir.
Toplumsal uyumu zedeleyici ve gençlerin hem yaĢamını hem geleceğini
tehdit eden bu oluĢumların önüne geçmekte ana-baba ve eğitimcilere
düĢmektedir. Özellikle okullarda , bu grupları dıĢlayıp cezalandırmak çözüm
değil tam aksine çözümsüzlüktür. Bu gençleri anlamak onları kabullenmek
problemi çözmenin yarısıdır. Ailelerin çocuklarıyla yeterli ve gerekli iletiĢim
kurmaları, onları kendilerini ortaya koymaları için zemin hazırlamaları gençlerin
böylesi gruplaĢmalara yönelmelerine de engel olacaktır.
ERGENLĠK DÖNEMĠNDE CĠNSELLĠK
Ergen cinselliği, ergenlikten olgunluğa kadar süren dönemdeki insan cinsel
yaĢamının bir görünümü olarak tanımlanabilir. Bu görünüm içinde; cinsel
organların cinsel etkinliğe hazırlığı, bedenin değiĢik bölümlerinin cinsel uyarımı,
cinsel uyanma, orgazm ve çoğalma gibi olgulardan birini ya da bunların herhangi
bir birleĢimini amaçlayan davranıĢ, düĢlem, duygu ve tutum koĢulları girer.
Pratik açıdan,olağan ergen cinselliği yaklaĢık olarak 12-21 takvim yaĢları
arasındaki insan cinsel yaĢamının koĢullarını konu alır. Söz konusu dönem 12-17
yaĢlar arası ön ergenlik ve 17-21 yaĢlar arası son ergenlik olmak üzere ikiye
ayrılır.
Ergenlik döneminde gencin hem fiziksel hem de duygusal açıdan
değiĢtiğini-geliĢtiğini biliyoruz. Sağlıklı olan bir genç bu dönemde cinsel açıdan
da geliĢir ve birtakım ilkler yaĢar. Bu cinsel deneyimler- geliĢimler kızlarda ve
erkeklerde ciddi bir farklılık göstermez. (Bu fark fizyolojik olmaktan ziyade
toplumsal baskılar sonucudur). Genellikle karĢı cinse duyulan ilgi-istek ve
mastürbasyon temeline dayalı olan ergen cinselliği, aslında hassas bir geçiĢ
dönemidir. Özellikle ebeveynler unutulmamalıdır ki bu her gencin yaĢaması
gereken fizyolojik bir süreçtir. Bu dönemde ergen ya da onun bu tür
aktivasyonlarını engellemek , aĢağılamak ya da en sık yapılan Ģekliyle suçlamak,
gençte tamiri zor izler bırakabilir. Kendini suçlu ve hata yapan biri gözüyle
gören genç ya cinsel aktivasyonunu tamamen bilinç altına iter ve hiçbir ihtiyacı
yokmuĢ gibi davranır.( ki bu gelecekteki cinsel hayatını son derece olumsuz
76
etkiler) veya sapkın davranıĢlarıyla adeta kendini suçlayanlardan intikam
alır.(eĢcinsellik,hayvanlarla cinsel iliĢki,sürekli mastürbasyon vs gibi. Ama
bunların da çoğunluğunun geçici olduğu unutulmamalıdır.)
Bu durumu en sağlıklı çözüme oluĢturacak kiĢiler yine ebeveynlerdir.
Anne kız çocuğa baba ise erkek çocuğa sağlıklı bir model olmalı, onları bu
dönemde yalnız bırakmamalı,destek çıkmalıdır. Cinselliğin doğal bir süreç
olduğunu gencin bundan dolayı korkup, kendini suçlamaması gerektiği ergene
anlatılmalıdır. Onun kaygıları azaltmaya çalıĢılmalı ve sağlıklı cinsel bilgiler
verilmelidir.
Ergenin cinsel davranıĢları ile ilgili daha doğrusu bu davranıĢlara
yönlendiren bir takım dıĢ etkenler vardır. Bunlar:
1-Kültür: Kültür gence cinselliği yaĢama sınırlarını çizer. Nereye kadar
kabullenir olacağını ,nereden sonra aĢağılanacağını belirler.
2-Din: Dinin yasak koyucu müeyyideleri cinselliğin sınırlarını belirleyici
niteliktedir.
3-Çevre
4-Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi.
ERGENLĠK DÖNEMĠ VE ĠNTĠHARLAR
Ġntiharın ( öze kıyım ) tanımını yapmak güçtür. Durkheim'e göre
intihar''Bir insanın doğuracağı sonucu bilerek olumlu ya da olumsuz bir eyleme
doğrudan doğruya ya da araçlı olarak kendini ölüme sürüklemesidir.'' Birçok
intihar kaza biçiminde gerçek intihar vakalarını yansıtmamaktadır.
YaĢamın sürdürülmesi ve haz elde edilmesi temel amaç olduğuna göre
intiharlar bir tür yabancılaĢmadır. Ġntihar olaylarındaki veriler incelendiğinde
toplumsal ve dinsel bağları güçlü olanlar zayıf olanlara göre,evlilerde bekarlara
göre, çocuklularda çocuksuzlara göre intihar oranı daha azdır. Ayrıca yine kırsal
alanda kentlere oranla daha az, erkeklerde kadınlara oranla daha fazla intihar
vakası saptanmıĢtır.
Ġntiharın tanım ve kapsamı kısaca belirtildikten sonra, ergenlik
döneminde görülen intiharlar üstünde durmakta fayda vardır. Çünkü ergenliğin
bir çeliĢki ve tutarsızlıklar dönemi olduğu, gencin saldırgan, umutsuz, isyankar
tavırlarla hareket ettiğini belirtmiĢtik. Bir noktada saldırganlığın insanın
kendisine yönelmesi anlamını taĢıyan intihara, ergenin yakın olması
kaçınılmazdır. ġimdi ergenlik döneminde ortaya çıkan intiharların sebeplerini
sıralayalım:
1-Ailevi nedenler: Aile bireylerinin yeterince model oluĢturamaması,genci
anlamak yerine ona karĢı baskıcı ve cezalandırıcı ya da sevgiyi esirgeyici tutum
sergilemesi, anne-baba geçimsizliği ve kavgaların çocuğa yansıtılması ya da
77
doğrudan çocuğun hedef alınması,ailenin aĢırı ilgisi veya ilgisizliği, aile bireyleri
arasındaki iletiĢim kopukluğu gibi nedenler sayılabilir.
2-0kuldan kaynaklanan nedeler: Öğretmen (ya da okul idaresi ) ile öğrenci
arasında sonu Ģiddet kullanmaya kadar varan problemler-iletiĢim kopukluğu,
eğitimcilerin özellikle ergenlik dönemi gençlerin hassasiyetlerine özen
göstermemesi veya bu hassasiyetlerden haberdar olmaması. Okul rehberlik
servislerine gereken önemin verilmemesi ve yaygınlaĢtırılamayıĢı, okul aile
iletiĢiminde güçlükler kopukluklar olması. Okulun baĢarıyı öğrenciden üstün ve
önemli görüp baĢarısızlığı öğrenciye mal etmesi.
3-Çevresel nedenler: Kitle iletiĢim araçlarının zaman zaman intiharı özendirici
yayınlar yapması, çocuğun çevresindeki yetiĢkinlerin tutarsız davranıĢları,gencin
sosyo-ekonomik ve kültürel yoksunluklar içinde olması .
Ġntihara karĢı alınabilecek önlemleri Ģöyle sıralayabiliriz :
1-Aile çocuklarının içinde bulundukları geliĢim döneminin özelliklerini iyi tanımalı
ona bu hassasiyetle yaklaĢmalı, dinlemeli ve anlamaya çalıĢmalıdır.
2-0kul ve öğretmen ders baĢarısının her Ģey demek olmadığını, gencin kendisi
olarak değerli olduğunu ona hissettirmeli, genci anlamaya ve doğru
yönlendirmeye çalıĢmalıdır.
3-Gerek kitle iletiĢim araçları ve gerekse sağlıksız çevrenin gençte yol açacağı
yıkıcı etkileri azaltmak için, gence seçiciliği konusunda aile-okul-yetiĢkin çevresi
yardımcı olmalıdır.
GENÇLĠK DÖNEMĠ VE KĠMLĠK OLUġUMU
Gençlik döneminin en önemli psikososyal yanı, kimliğin kazanılmasıdır.
Gencin bu dönemde sağlam bir kimlik duygusu geliĢtirebilmesi gerekir. Kimliğin
en kısa tanımı "kiĢinin kim olduğunun ve nereye gittiğinin farkında olması"dır.
Yani genç insanın "ben kimim?" sorusuna verebilecek cevabı bulunmasıdır. Kimlik,
özdeĢimlerin bittiği yerde baĢlar. Çocuk, ruhsal geliĢimi sırasında çeĢitli
özdeĢimler kurar. Yani çevresindeki yetiĢkin insanları, dar anlamıyla da anababayı model alır, onların davranıĢlarını taklit eder içine sindirerek kendi
özellikleri
haline
getirir.
Çocukluktaki
bu
özdeĢimlerin
birbiriyle
bütünleĢtirilmesi ve gençlik dönemindeki arkadaĢ gruplarının değerlerinin
alınmasıyla kimlik oluĢur. Yani kimlik, çocuklukta çevredeki kiĢilerden kazanılan
özelliklerin bütünleĢerek benliğe yerleĢmesiyle oluĢur. Kimlik duygusu ise bu
bütünleĢmenin yaĢanması ve buna bağlı güven duygusudur. Kimlik duygusu sağlam
bir bireyin "ben neyim?", "kimim?" soruları karĢısında duraksamadan vereceği
cevapları vardır. Bunun rahatlıkla yapılabilmesi için kiĢinin kendi bireysel
benliğine yerleĢmiĢ olan süreklilik ve aynılık duygusuna gereksinim duyulur.
78
Kimlik duygusu güçlü olan bireyler, kendilerini diğer insanlardan ayrı bir kimse
olarak ayırabilirler. Zaman içinde kendileri ile ilgili devamlılık, tamlık ve
bütünlük hissine sahip olurlar. Kimliğin geliĢimi için toplumsal ortam, çevre önem
taĢır; yani kiĢinin kendisini nasıl gördüğü diğer insanların onu nasıl gördüğü ile
bağlantılıdır. Gençlik döneminde kiĢi, yaĢamının önceki dönemlerinde yaptığı
özdeĢimleri birleĢtirerek tek ve bir kimliğe dönüĢtürebilmelidir. Bu da gençlik
döneminde ulaĢılan biliĢsel kapasiteyle baĢarılabilecek bir durumdur.
Kimlik oluĢumunda aile ile olan iliĢkiler de büyük önem taĢır. Kimliği ile ilgili
tam bir netliğe ulaĢamamıĢ kimlik araĢtırması içinde olan gençler, aileye daha
bağımlı olan, bağımsızlığın ve atılganlığın hoĢ görülmediği ailelerden çıkan
gençlerdir. Kimlik geliĢimi, çeĢitli biçimlerde yolla duraklar veya bozulabilir.
Kimlik duygusu oluĢmamıĢ kimselerin yaĢamla ilgili seçimleri amaçları sağlıksız
seyredecek; sonuçta ortaya çıkan durum ise kimlik karmaĢası olacaktır. Kimlik
krizi ise, kiĢisel aynılık ve tarihsel süreklilik duygusunun yitimi, toplum
tarafından kiĢiden beklenilen rolü kabullenememe veya yerine getirememe
durumudur. Bunun sonucunda toplumsal yalıtılma ve geriye çekilme, aĢırılıklar,
isyankarlık veya her Ģeyi reddetme gibi tutumlar ortaya çıkarlar.
Güçlü bir kimlik duygusuna sahip olan insanlar, daha otonom, yaratıcı,
çevrenin uyum için yapacağı baskılara direnebilen, yakınlık kurabilme
kapasitesine sahip kimselerdir.
Kimliğin önemli bir bileĢeni de cinsel kimliktir. Cinsel kimlik, bedensel
biyolojik cinsel yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya erkek
kabul etmekle kazanılır. Gençlik döneminde toplum, genç insandan açık bir
Ģekilde tanımlanmıĢ bir cinsel kimlik kazanmasını bekler ve ona bunun için bir
imkan sunar. Gençlik dönemindeki bu geliĢme cinsiyet yoğunlaĢması olarak
adlandırılır. Ġlk gençlik döneminde gerçekleĢen bedensel değiĢiklikleri izleyerek
erkeksi veya kadınsı görünüĢün daha belirginleĢmesine erkeksi ve kadınsı
toplumsal rollerin alınması eĢlik eder. Sağlıklı bir Ģekilde cinsel kimliğin
kazanılması halinde genç insan, erkek veya kadın olmak durumuyla ilgili kendisini
rahat hissetmelidir. Ancak özellikle bu dönemde gençlerde beden imgesi ile
cinsel kimliğin uyumu konusunda -örneğin yeterince erkek görünümlü veya
yeterince kadın görünümlü olunup olunmadığıyla ilgili- kaygı çıkabilir.
AHLAKĠ GELĠġĠM
Ġnsan yaĢamının hiçbir döneminde ahlaki değerler, gençlik döneminde
olduğu kadar önem taĢımazlar. Birçok insan için sınırları belirlenmiĢ net bir
ahlak duygusunun geliĢimi gençlik döneminde tamamlanır. Ahlakı "içinde
bulunulan çevre ve toplum tarafından paylaĢılan kurallar, haklar ve görevler
manzumesi" olarak tanımlayabiliriz. Ancak bazen kabul edilen kuralların
79
birbiriyle çeliĢtiği olabilir, bu durumda birey kendi bilinçli seçimiyle ahlaki bir
tercih yapmayı öğrenmek durumundadır.
Gencin biliĢsel açıdan olgunlaĢması, toplumsal beklentiler ve talepler,
ahlaki geliĢimi hızlandırır. Genç insan, kendisine sunulan çok çeĢitli değerlerden
kimilerini alır ve benimserken kimilerini reddeder. Her gencin yaĢamına
kılavuzluk eden Ģöyle ya da böyle bir değerler sistemi vardır. Güçlü bir kimlik
duygusu ile değerlere sahip olma arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır.
Genç için ahlak ve değerler alanının önem taĢıdığını hemen herkes kabul
etmesine karĢın ahlaki değerlerin geliĢimiyle ilgili tam bir fikir birliği yoktur.
Ahlaki geliĢimi anlayabilmek için değiĢik teoriler ortaya atılmıĢtır. Bunlardan
biliĢsel yaklaĢımı savunanlar, ahlaki değerlerin ahlaki bir duruma uygun Ģekilde
düĢünebilme yeteneği ile gerçekleĢebileceğini öne sürerler. Bazılarına göre ise
ahlak, insanların ne düĢündükleri ile değil ne yaptıkları ile ilgilidir. Jean
Piaget'nin zihinsel geliĢimle ilgili çalıĢmaları, bu konuda önem taĢırlar. Piaget,
ahlakın biliĢsel geliĢime paralel olarak kademeli biçimde geliĢtiğini belirmiĢtir.
Buna bağlı olarak küçük çocuğun sahip olduğu ahlaki değerlerle gencin sahip
olduğu
ahlaki değerlerin, biliĢsel kapasitelerinin farklı olması nedeniyle
birbirinden farklı olduğunu öne sürmüĢtür. ĠĢlem öncesi zihinsel düzeyde olan
çocuk, basit bir Ģekilde ana babanın koyduğu kuralları izler; somut iĢlemler
döneminde çocuk, kuralları kabul etmekle birlikte bunların istisnası olabileceğini
anlar. Gençlik döneminde gelinen zihinsel düzey olan soyut iĢlemler
dönemindeyse artık genç insan, kuralları geniĢ ölçekte toplumun ve diğer
insanların yararına göre değerlendirmeyi öğrenir.
Lawrence Kohlberg, Piaget'nin kavramlaĢtırmasını geniĢleterek ahlaki
geliĢmenin üç temel devreden oluĢtuğunu belirlemiĢtir: Gelenek-öncesi,
geleneksel ve gelenek-sonrası. Her dönem de kendi içinde iki alt-gruba
ayrılmaktadır. Ġlk düzey olan gelenek-öncesi ahlak döneminde ceza ve ana
babaya uyma temel belirleyici etkendir; ikinci düzey olan geleneksel rol
uyumunda ise çocuk, onaylanmak, takdir edilmek için diğer insanlarla iyi iliĢkiler
sürdürmeye çalıĢır. Ahlaki geliĢimin son aĢaması olan gelenek-sonrası dönemde
ahlaki ilkelere gönüllü olarak uyulur ve gerektiğinde belli durumlarda bu
kuralların istisnası olabileceği bilinir.
Gençlik döneminde önce geleneksel ahlaki düĢünce baskındır: Buna göre
doğru davranıĢ, kiĢinin yapması gereken Ģeyleri yapması, otoriteye saygı
göstermesi, ve varolan sosyal düzeni sürdürmesidir. Önceden savunulanın aksine
son araĢtırmalar, birçok gencin bu aĢamadan öteye geçmediğini ve burada
kaldığını ortaya koymuĢtur. Bazı gençler ise gelenek-sonrası döneme geçerler.
Bu dönemde herhangi bir toplumsal gruba ait olmayan, evrensel olarak kabul
edilebilir, soyut ahlaki ilkeler kazanılır.
80
BiliĢsel olarak ahlaki ilkelerin kazanılması, onlara uyulacağı anlamına
gelmez. Ġnsanların doğru bildikleri Ģeyi yapmaları, ahlakın kendi kiĢiliklerinde ve
kimliklerinde tuttuğu yerin önemine bağlıdır. Ahlaki değerlerin genç tarafında
içselleĢtirilmesinin güce ve disipline ya da sevgiden yoksun bırakmaya dayanan
bir eğitimle değil; ilgi ve sıcaklığın eĢlik ettiği açıklama ve anlatmaya dayanan
bir eğitimle sağlanabileceği çeĢitli çalıĢmalarla gösterilmiĢtir. Gençliğin değer
sistemi ile ilgili olarak Batı'da yapılan araĢtırmalarda günümüze doğru
yaklaĢtıkça giderek daha fazla sayıda gencin kendi finansal ve genel iyiliğini
toplumunkinden daha önemli gördüğü izlenmektedir. Yine 1970'li yıllarda yapılan
araĢtırmalarda iyi eğitim daha ön plandayken, 80'li yıllarda daha fazla para
kazanmak öne geçmiĢtir. Yeterince sistemli bir Ģekilde yapılmasalar da son
yıllarda ülkemizde yapılan daha ziyade popüler nitelikli çalıĢmaların sonuçları da
bu doğrultudadır.
GENÇLERDE DĠNĠ VE SĠYASĠ FĠKĠRLERĠN GELĠġĠMĠ
Gençlerde siyasi ve dini düĢüncelerin geliĢimi de ahlaki değerlerde olduğu
gibi biliĢsel geliĢimle bağlantılıdır. Dini ve siyasi düĢüncelerin yaĢ arttıkça daha
soyut bir nitelik kazanmaları beklenir. ABD'nde yapılan bir araĢtırmada erken
gençlik döneminde siyasi düĢüncede otoriteryanizmin baskın bir özellik olduğu
ortaya çıkmıĢtır. YaĢ ilerledikçe siyasi düĢünce daha az otoriteryan, soyut,
diğer insanların gereksinimlerini ve amaçlarını dikkate alan bir nitelik
kazanmaktadır. Dini düĢünce de 12-18 yaĢları arasında giderek daha soyut ve
daha az sözel bir Ģekle dönüĢür. Batı'da yapılan araĢtırmalarda 1960'lı yıllardan
itibaren genç insanlar arasında dini, yaĢamın en önemli değeri olarak görenlerin
sayısı azalırken bir yandan da belli bir azınlık kesimde köktenci
(fundamentalist) dinsel geleneklere olan ilgide artıĢ izlenmektedir.
GENÇLĠK DÖNEMĠNDE SALDIRGANLIK
Tüm bu özelliklerinden dolayı gençlik, insanoğlunun Ģiddete ve
saldırganlığa en yatkın dönemlerinden biridir. Ġstatistikler, Ģiddet olaylarının
daha çok gençler tarafından gerçekleĢtirildiğini ve gençlerin daha çok suça
eğilim gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bunun nedenleri çok çeĢitlidir. En
baĢta gelen nedenler arasında bu dönemde saldırgan dürtülerde artma olması
gelir. Tepkilerin sözden çok eylemler ve davranıĢlarla gösterilmesi; hormonal ve
biyolojik değiĢiklikler; fiziksel güç ve enerjideki artıĢ, bu durumun diğer
nedenleri arasında sayılabilir. Gençler tarafından yapılan kanuna aykırı iĢlerin
baĢında hırsızlık, çevreyi ve eĢyaları tahrip etme, tecavüz, saldırı ve cinayet
gelmektedir. Bu tür suçları iĢleyen gençlerin sayısında baĢta A.B.D olmak üzere
çeĢitli Batılı ülkelerde yıldan yıla artıĢ görülmektedir. Cinsiyetler arasında bu
81
tür suçlara eğilim açsından bir farklılık görülmektedir. Erkeklerde bu tür
eylemlere karıĢma daha sıktır; fakat giderek erkek/kadın oranı azalmaktadır.
Yakın zamanlarda yapılan araĢtırmalar, genel olarak suça yönelik
davranıĢların baĢlamasında ve sürdürülmesinde akranların ve arkadaĢ grubunun
önemini ortaya koymuĢtur. Yakın zamanlarda yapılan uzunlamasına bir çalıĢmada,
üç yıllık bir süre içinde suça eğilimli arkadaĢ grubu olan gençlerde böyle bir
arkadaĢ grubu olmayanlara göre daha fazla oranda bu tür davranıĢ görüldüğü
saptanmıĢtır. Özellikle sosyoekonomik açıdan az geliĢmiĢ kent kesimlerinde
yaygın olan gençlik çeteleriyle ilgili yapılan araĢtırmalarda, bunların suça eğilimi
arttırmakla birlikte, eğer iyi organize olmuĢ, Ģiddet eğilimi az olan bir grup ise
gencin kiĢisel değer, akranlar tarafından kabul edilme ve kendini koruma gibi
doğal eğilimlerini doyurmaya yardım edebileceği ortaya konmuĢtur. Genellikle
suça eğilimli gençlerin zeka düzeyleri, diğer gençlerden daha düĢüktür. KiĢisel
etkenler de saldırganlık ve Ģiddet eylemlerinin de içinde yer aldığı suça yönelik
tutumları etkilerler. Erken okul yıllarından itibaren bu tür gençlerin zor uyum
sağlayan, az arkadaĢlık kuran, hesapsız, dürtüsel davranıĢlar gösteren ve
otoriteye karĢı çıkan çocuklar oldukları araĢtırmalarla gösterilmiĢtir.
Gençlerde suça ve Ģiddete eğilimin en iyi öngörücüsü ana baba ile olan
iliĢkinin Ģeklidir. Çocuklukta ihmal edilen, aĢırı katı veya dengesiz, daha çok da
fiziksel cezalandırmaya, dayağa dayanan bir disiplin uygulanan çocuklarda
gençlik döneminde bu tip davranıĢlar daha sık izlenmektedir. Ana baba çocuk
iliĢkisinde karĢılıklı düĢmanlık, aile kaynaĢmasının yokluğu, ana babanın çocuğu
reddi, ilgisizliği bu tür gençlerin ailelerinde sık rastlanan durumlardır.
Alt-gelir gruplarında yer alan gençlerin suça eğilimlerinde ruhsal
sorunlardan çok toplumsal ve kültürel etkenlerin daha fazla rol oynadığı
düĢünülmektedir.
Gençlik döneminde politik eylemler ve Ģiddet
Ġnsan, gençlik döneminde düĢünce yapısı olarak büyük dönüĢümler yaĢar.
Gençlik dönemine girilmesiyle birlikte düĢünce iĢleyiĢi somuttan soyuta doğru
kayar; insanlığın durumu, moral ve etik değerler ve din konuları kökten ve yeni
baĢtan ele alınır. Zekanın en iĢlek olduğu dönem olan 18-24 yaĢ arasında gençler,
herĢeyi sorgularlar. Kendileri, dünya, varoluĢun nedenleri gibi konularda enine
boyuna düĢünmeye baĢlarlar. Genç insan, sadece görünen gerçekliğe bağlı
değildir. Olabilecek alternatifler üzerine düĢünebilir. Bu dünyanın nasıl baĢka
türlü olabileceğini de kapsayan bir sorgulamayı getirir bu. OlumsuzlaĢma bu
dönemin en tipik özelliklerindendir ve politik seçimlerde dahil olmak üzere
yaĢamın tüm alanlarını kapsar. Ana babanın sahip olduğu tüm değerler
olumsuzlaĢabilir. Genç ailesinden kopmaya ve bireyselleĢmeye baĢladıkça "ben
kimim?" ve "nereden gelip, nereye gidiyorum?" soruları sorulmaya baĢlanır.
82
Genç, kuralları incelemeye, bu kuralların ardında yatan ilkeleri tartıĢmaya
baĢlar. Soyut ve kurgusal bazen de pratikle pek doğrudan iliĢkisi olmayan bu
düĢünme tarzıyla genç insan, ahlaki, dini ve politik alanlarda varolan sistemi
yetersiz bulabilir ve bu nedenle köktenci karĢı çıkıĢlara yönelebilir. Çok ortada
ve ayan beyan olan yanlıĢlıkları gördükleri halde düzeltmedikleri için eriĢkinleri
ikiyüzlülükle suçlayabilir. YaĢ ilerledikçe kafasında kurduğu ideal dünya ile
gerçek dünya arasındaki fark ortaya çıktıkça hayal kırıklıkları yaĢayabilir.
Gençlik döneminde ailenin dıĢındaki dünya ve arkadaĢ grupları daha birincil
bir konuma geçer. Genç insan, kendisini akranlarının gözüyle değerlendirir;
arkadaĢ grubunun normlarından sapma kendine güvenini azaltan ve istenmedik
bir Ģey olur. Birçok insan için gençlik dönemi ahlaki geliĢmenin ve değerlerin
Ģekillendiği bir dönemdir aynı zamanda. Soyut düĢünce döneminde artık sadece
ailenin değil, geniĢ ölçüde toplumun ve insanlığın çıkarları da devreye girer.
Gençlik döneminin bir diğer özelliği de gençlerin kolaylıkla tehlikeli ve
riskli davranıĢlar sergileyebilmesidir. Bunun için zaten toplumu savunmak hep
onlara kalmıĢtır; toplumun vurucu gücü gençler olmuĢ, onlar öne çıkmıĢtır.
Benzer Ģekilde ideolojik, ulusal mücadelelerde, spor karĢılaĢmalarında gençleri
görürüz hep. Fiziksel bedensel gücün zirveye ulaĢtığı yaĢlardır gençlik yılları.
Ġstatistiklere göre gençlerin ölüm nedenleri arasında kazalar özellikle de
motorlu taĢıt kazaları birinci sırada yer almaktadır. Bu durumun kolay risk alıcı
davranıĢlara girme eğilimi ile iliĢkisi olduğu sanılmaktadır. Gençlerin kolay
tehlikeye atılmaları yetersizlik duygularını örtmeye yönelik aĢırı tepkiler, gruba
benzeme ve uyma, kendisini çok güçlü, zedelenemez ve ölümsüz görme gibi
nedenlerle açıklanmaktadır.
Gençlik döneminin bu özelliklerini alt alta sıraladığımızda tablo daha
netleĢiyor; gençlerin kurulu düzene olan sorgulayıcı tavırları, köktenci ve ödün
vermez düĢünce biçimleri, arkadaĢlığa verdikleri önemleri, enerji dolu olmaları
ve kolay tehlikeye atılabilmeleri neden siyasi mücadelelerde ön saflarda yer
aldıklarını açıklıyor. Hele de böyle bir mücadele norm haline geldiğinde yani
diğer gençler de aynı Ģeyi yaptıklarında arkadaĢ grubunun kuralları genç için
önem kazandığından ailenin tutumu ne olursa olsun genç, politik grupların içinde
yer alabiliyor. Gencin içinde yer aldığı politik grubu seçimi, bireysel özellikleri
de hesaba katan ayrı bir tartıĢmayı gerektiriyor.
80 sonrası gençlerin siyasi katılımları, en azından görünürde de olsa
azaldı. Bir kere genelde tüm toplum için siyasi mücadele daha az önemli hale
geldi. Politikacılar özelinde tüm bir politika, olumsuzlaĢtı, onların "uğruna
mücadele vermeye değmeyecek insanlar olduğu" vurgulandı. Ġnsanların
kendilerini tanımlamasında politik kimlik daha ikincil oldu. Bu gençleri de etkiledi
ister istemez. 80 öncesinde hemen tüm gençler için siyasi tercih, kiĢisel
kimliklerinin en önde yer alan bir bileĢeni idi. Neredeyse bazı gençlerin bu alan
83
dıĢında uğraĢıları kalmamıĢtı: okul, eğitim, meslek, arkadaĢlık iliĢkileri, karĢı
cinsle iliĢkiler, hobiler, özel zevkler, sanat ve güncel politika dıĢındaki düĢünsel
etkinlikler hep ikinci planda kaldı. Dolayısıyla gençlik döneminin diğer
özellikleriyle birleĢtiğinde 80 öncesi yıllar, gençlerin "siyasi Ģiddet"e
yönelmeleri için çok elveriĢli bir vasat oluĢturdu.
ġüphesiz gençlik döneminde hız kazanan siyasi ilgi ve etkinlikler, gençlerin
sağlıklı bir geliĢim gösterebilmesi için olduğu kadar dünyamızın yenilenmesi ve
değiĢimi için de gereklidir. Üstelik bu tür ilgi ve etkinlikler, barıĢçı bir mecrada
sürdürüldüğünde, gençlik dönemindeki Ģiddete yönelmenin de gerçek
panzehiridirler. Ancak sağlıklı bir kiĢisel geliĢim için gencin politik alanların
dıĢındaki tüm diğer alanlarda da belli bir varlık gösterebilmesi, olgunlaĢması,
seçimler yapması gereklidir. Ülkemizin gençleri 1980'lerden yakın zamanlara
gelene kadar politik alanının önceki kıyıcı ve bıktırıcı hegomonyasından
kurtulmanın verdiği rahatlıkla hareket etmiĢlerdir. Artık enerjiler oralara
akıtıldığından sanatta, ticarette, ekonomide gençlerin etkisi daha fazla
hissedilmiĢ, Yuppiler her yerde boy göstermiĢlerdir. Politik olmak, belli bir
siyasi gruptan yana tavır almak, bir norm olmaktan çıkmıĢ, gençler hem kendi
seçimlerini daha rahat belirleyebilmiĢler hem de seçenekleri daha
fazlalaĢmıĢtır. Ne var ki bu olumlu atmosferin ülke geneli için geçerli olduğunu
söyleyebilmeye imkan yoktur. Tam tersine bir yandan depolitizasyon süreci
iĢlerken diğer yandan toplumun bıçak sırtında duran dengeleri alt-üst olmuĢ,
toplumun ve dolayısıyla gençlerin çok büyük kesimi için yoksullaĢma, göç, ani
kültürel değiĢim, teknomedyatik dünyadan gelen uyaran bombardımanı gündeme
gelmiĢtir. Kaosa gidiĢ, gençlerin büyük bölümünün yaĢam karĢısındaki seçim
yapma, sağlıklı bir bireysel kimlik oluĢturabilme fırsatlarını ortadan kaldırmıĢ,
öfkelerini biriktirmiĢtir. Ortaya çıkan tablo, 1990-1996 arasındaki dönemin
karakteristiklerini belirlemiĢ; özellikle daha tutucu bir ahlaki geliĢim düzeyinde
olan lise gençliğinin özellikle umutsuz ve lümpen kesimlerinin amaçsız ve sudan
gerekçelerle birbirlerine kıyasıya saldırılarını ve çete cinayetlerini gündeme
getirmiĢtir.
1996'dan sonra yeniden gençliğin siyasallaĢması gündemdedir.
SiyasallaĢma ve barıĢçı bir siyasi mücadele ortamı olmadığından "siyasi Ģiddet"e
yönelme eğilimi, yüksek okullardan liselere doğru hızla yayılmaktadır.
Biz, hepimiz, gençlerimizin neden Ģiddete baĢvurdukları olgusu üzerinde
yeterince kafa yormazsak ve uygun tedbirler almazsak toplumumuzun yeni genç
boğazlaĢmalarına sahne olmasını istemesek bile en azından seyirci konumunu
benimsediğimizi itiraf etmek, bu suçun sorumluluklarına hazır olmak
durumundayız.
84
BÖLÜM 4
OKUL BAġARISI
1-BAġARI
NEDĠR?=
BaĢarı öğrencinin yetilerini en üst düzeyde
kullanabilmesidir. Bu nedenle her öğrenci için baĢarı aynı Ģey yada not değildir.
Her insan bir dünya olduğu ve birbirine benzemediği için tüm öğrencilerden aynı
yönde ve derecede baĢarı beklemek aslında öğrencinin tekliğini,özelliklerini hiçe
saymakla eĢ anlamlıdır. Örneğin bir öğrenci sözel alanda,bir öğrenci sayısal
alanda bir baĢka öğrenci ise mekanik alanda üst düzey yeteneğe sahip olabilir.
Bu üç öğrenciden matematik,Türkçe,fen,iĢ eğitimi gibi derslerde aynı notu
almalarını beklemek en hafif deyimiyle adaletsizlik olur. Anne ve babanın yüksek
beklentisi,çocuğun özelliklerinin farkına varmaya çalıĢmadan baĢka bir alanda
yada tüm alanlarda baĢarı beklemesi anlaĢılabilir fakat geçerli olmayan bir
tutumdur.
Bu nedenle ilk yapmamız gereken Ģey;çocuğunuzun özelliklerini
tanımaya çalıĢmak ve bu özelliklerini geliĢtirmesine uygun ortam hazırlamaya
çalıĢmaktır.
2-KARAR VERME= Çocuğunuz ileride kendi hayatında neler yapmak istiyor,
nasıl para kazanmak istiyor, okuyarak mı, yoksa ticaret yaparak mı, iĢçi olarak
çalıĢarak mı ? nasıl bir iĢ istiyor bunun üzerine tartıĢın konuĢun. Eğer çocuğunuz
liseye devam etmek istemiyorsa bir ilköğretim mezununun nasıl bir iĢte
çalıĢabileceğini düĢünmesini isteyin. Çevrenizde bu konumda olan insanlarla
konuĢmasını sağlayın. Göreceksiniz ki liseye devam etmeye karar verecektir.
3-AMAÇ BELĠRLEME= Çocuğunuz hayatını okuyarak kazanmak istiyorsa o
zaman birlikte istediği hedefe varmak için hangi basamakları nasıl geçmesi
gerektiğini bir bir tartıĢarak yazın. Ġlköğretimde öğrenciler henüz gelecekte
yapmak istedikleri mesleğe yönelme gücüne sahip değildir. Ġlgiler ortalama 16
yaĢında belirginleĢmeye baĢlar. Fakat belirlenmiĢ bir amacı olmak baĢarı için son
derece önemli bir etkendir. Önemli olan kendine bir amaçlar belirlemesidir,bu
amaçlar yaĢ ilerledikçe değiĢecektir.
Çocuğunuza yardımcı olup, uzun süreli, yıllık ve aylık amaçlar belirlemesini
sağlayabilirseniz iĢin zor olan kısmını halletmiĢ olursunuz. Çünkü amaçsız öğrenci
dümensiz gemiye benzer nereye gideceğini kestirmek oldukça güçtür.
4-PROGRAM= ġimdi bu hedeflere varmak için hangi gün ve ne kadar ders
çalıĢması gerektiğini konuĢun ve kendisine bir haftalık ders çalıĢma programı
yapmasına yardımcı olun ve az konuĢup onu çok konuĢturarak neler yapması
85
gerektiğini kendisi öğrensin kendisi karar versin kendisi planlarını yapsın. Siz
ise bu planları takip edin. Ders çalıĢmayı planladığı saatlerde çalıĢması için
uygun ortamı sağlayın. KardeĢleri varsa rahatsız etmemelerini sağlayın,herhangi
bir iĢ yapmasını istemeyin ve programa uyup uymadığını kontrol edip;programa
uyma konusunda onu yüreklendirin.
5-ODA
DÜZENĠ=
Çocuğunuzun ders çalıĢabilmesi için gerekli ortamı
hazırlayın. En uygun olanı kendine ait bir odasının olmasıdır. Eğer oda sağlama
imkanı yoksa evin en sessiz odasının bir köĢesini çalıĢma köĢesi olarak
düzenlemesine yardımcı olun. Asla ders çalıĢ demeyin !
Bir çok anne baba çocuklarına hep ders çalıĢmalarını tekrar tekrar çocuğu
bıktırana kadar söylerler. O zaman ne diyelim yada ne yapalım da çocuklarımız
derslerine çalıĢsınlar baĢarılı olsunlar? Diye bir soru gelebilir.
 Çocuklara derslerin günlük hayatta
ne iĢe yaradıklarını konuĢun
faydalarını anlatın göreceksiniz daha çok ilgilenecekler. Matematiğin
hayatımızın her alanında lazım olacağını, sosyal derslerle toplumu ve
ülkemizi tanıyarak ona göre hedefler belirleyeceğimizi anlatabiliriz. Fen
dersleri ile vücudumuzu, maddenin yapısını öğrenirsek kendimizi
hastalıklardan ve zararlı maddelerden
korumayı öğreniriz. Acil
durumlarda
ilk yardım yapabiliriz. vb. gibi sözlerle derse olan bakıĢ
açılarını geniĢletmeye çalıĢın.
 Çağımızda bilginin önemli olduğunu ,bilgiyi elinde bulunduranların hayatta
baĢarı sağlayacakları aksi durumlarda ise bilgisiz insanın sıradan olacağı
ve diğer bilgili insanlara bağımlı olacağı , günümüzde insanın değeri sahip
olduğu para ,mal, mülk ile değil kafasındaki bilgiler ile doğru orantılı
olduğu anlatılmalı. Çünkü bilgili insan her zaman zengindir , zengin ise malı
olduğu sürece. Bilgi kaybolmaz ,mal para kaybedilebilir.
 “Bir insanın maddi ve manevi olarak mutlu olması kafasındaki bilgi ve
kalbindeki sezgi ile mümkün olur bunu sağlamanın yolu ise okumak,
düĢünmek, üretmekle mümkün olabilmektedir.” DüĢüncesini içine
sindirmesine yardımcı olun.
6-AĠLE TUTUMLARI VE DĠSĠPLĠN=
Olumsuz Aile Tutum ġekilleri
1. AĢırı sevgi ve gevĢek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa
Ģımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan
çok az Ģey beklenir. Bu tarz yetiĢtirilen çocuklar genellikle eriĢkinlik
yaĢamlarında sorumluluk taĢımayan, hep alıcı bireyler olarak karĢımıza çıkar.
86
Burada verilen sevgi, aĢırı vericilik ve aĢırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin
tarzları ise yalancı bir hoĢgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin
güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüĢ olursa
olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir.
Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile
varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz
kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına baĢlama olasılığı artar.
Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememiĢlerdir; bunlar çocuklarına
gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında
yetiĢmiĢlerdir. Kendi yaĢamadıklarını çocuklarına yaĢatmak isterler ve dolaylı
olarak doyum sağlamaya çalıĢırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar
iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu
gibi çocuklarda baĢkaldırıcı ve toplumdıĢı davranıĢlar daha sık gözlenir.
2. AĢırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi
aĢırı verici ve koruyucu bir davranıĢla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek
gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir Ģey esirgenmez;
özel dersler aldırılır, çeĢitli olanaklar sağlanır. Buna karĢılık çocuktan ileri
düzeyde baĢarı beklenir. Bu tutumla yetiĢtirilen çocukların nevrotik olma
olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan
çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen
çocuk bu özellikleri çok sindirmiĢtir ve kendisini aĢırı derecede kontrol eder;
böylece acımasız bir üst benliğe sahip eriĢkin olarak yetiĢir.
3. Yetersiz sevgi ve aĢırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aĢırı
cezalarla uygulanır; en küçük Ģeyde cezalandırma (dayak, Ģiddet) yoluna gidilir.
Çocuk çoğunlukla aĢağılanır ve horlanır. Böyle yetiĢtirilen çocuklarda saldırgan
ve antisosyal davranıĢlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karĢı
çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç
dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.
4. GevĢek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde
gözlenir. Çocuğa düĢen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir.
Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayıĢı ile yetiĢir. Çocuk, kendi
yolunu bulmaya çalıĢır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da
disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk
ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluĢu aĢırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli
sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an
önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir.
87
Diğer olumsuz aile tutumları:
a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa
annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan
sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranıĢlarında tutarlı olması
gerekir.
b. Aile içindeki kardeĢlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasında
ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını
ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.
c. Aile içi kutuplaĢmalar: Aile içinde bazen klikleĢmeler, aile içindeki bir
grubun baĢka gruba ya da kiĢiye karĢı çıkması, gizli anlaĢmalar oldukça sık
görülür. Bazen anne-baba çocuklara karĢı, çocuklar anne-babaya karĢı, bazen de
bir çocukla baba, bir baĢka çocukla anneye karĢı kutuplaĢabilir. Çocuk aile içinde
herkesin yüklendiği bir Ģamar oğlanı da olabilir.
Sağlıklı Tutum
Ailenin çocuğa karĢı tutumunun iki temel öğesi vardır;1. Sevgi, 2. Disiplin.
Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde
karĢılayan, kiĢide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliĢtiren, iki temel öğeyi
en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur.
Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluĢturulmasında büyük önem taĢır.
Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eĢanlamlı olarak
değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık"
gibi kavramları çağrıĢtırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar
ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaĢtıran davranıĢın
yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğa istenilen davranıĢ ve alıĢkanlıkları
öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak geliĢimini
sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve
baskıcı disiplinle davranıĢı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun
kendilerine karĢı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa
saldırgan olmayı ve sorunlarını Ģiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve
ahlak geliĢimine yol açar.
AraĢtırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten
daha etkili olduğu saptanmıĢtır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun
yaĢına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi
gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne
değil de davranıĢlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayıĢ,
sabır ve hoĢgörü ile disiplin vermelidir.
88
Anne-baba-çocuk iliĢkilerini içinde yaĢanan toplumun etkileri belirler.
Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aĢırı
koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baĢ eğici,
pasif ve uysal kiĢilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranıĢlar
ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranıĢların cezalandırıldığı
görülmektedir. BaĢka bir deyiĢle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen
çocuklar anne-babayla olumlu iliĢkilere girmekte, kendi görüĢlerini ifade
edebilen aktif ve giriĢken çocuklar ise çatıĢma kaynağı olmaktadır. HoĢgörülü ve
demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaĢları ile iliĢkilerinde daha etkin,
daha giriĢken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde
görülen çocuklar olmaktadır.
Sevgi ve Ģefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okĢayıcı duygulardır.
Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu
hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın
fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetiĢmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının
etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik
tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barıĢık, dengeli,
huzurlu ve birbirlerine karĢı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.
DĠSĠPLĠN=
"Disiplin nedir?
Nasıl tanımlanmalı?
Nasıl uygulanmalı?" konularına geçmeden önce eğitimci ve
düĢünürlerin disiplin kavramına nasıl baktıklarından örnekler vermek
istiyoruz.
Ġbni Sina, yaklaĢık bin yıl önce, "Kanun" isimli yapıtında çocuk yetiĢtirme
konusunda su sözleri söylemiĢ: "Çocuklar özenle bakılmalı, davranıĢlarında ölçüyü
kaçırmamaları için desteklenmelidirler. Öfkeli tepkileri, korkuları ve kaygıları
giderilmelidir. Bu, en iyi biçimde, çocuğun istek ve eğilimleri yanında
hoĢlanmadığı Ģeyler de göz önünde tutularak sağlanır. Çocuğun doğal yetenekleri
desteklenirken, onu tedirgin eden nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Böyle bir
yetiĢtirme hem beden, hem de ruh için yararlıdır. Çünkü kazanılan iyi
alıĢkanlıklar ve davranıĢlar daha ilk yıllarda kiĢiliğe siner. Çocuk altı yasına
gelince, öğretim ve eğitim için bir öğretmenin yanına verilmeli; onu gereksiz
bilgilerle yüklemeden, basamak basamak giden bir öğretim yolu izlemeye
çalıĢılmalıdır."
Eğitimde disiplin söz konusu olunca ünlü eğitimci Pestollozzi söyle diyor:
"Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim baĢarısızlığa uğramaz." Eğitimde disiplin
anlayıĢını bu sözden süzüp çıkarmalıyız.
89
Disiplin, çoğu zaman baskı ve otoriteyi açıklayan anlamda kullanılmaktadır.
Oysa disiplinin gerçek anlamı bu değildir. Disiplin, çocuğun eğitimindeki sağlıklı
tutum ve kuralları içerir. Aynı zamanda disiplin, bireysel hak ve özgürlüklerin
sınırlanmadığı, doğallığın ayıplanmadığı, kiĢiler arası iliĢkileri düzenleyen,
yetenek geliĢiminin sağlandığı, sorumlulukların paylaĢıldığı ilke ve kurallar
bütünüdür.
Böylelikle ailenin disiplin konusunda yapması gereken; çocuklarında var olan
olumlu geliĢmeleri desteklemeleri, olumsuzları ise düzeltmeye çalıĢmalarıdır.
Bunu gerçekleĢtirmeye çalıĢırken yani disiplin oluĢturmaya çalıĢırken sevgi ve
özgürlük kavramlarını da birlikte düĢünmeleri gerekmektedir. Bu üç kavram
yetiĢkin yaĢamında da birlikte düĢünülmesi gereken önemli unsurlardır.
 Anne-babalar, çocuklarını disipline etmeye çalıĢırlarken onların sadece
olumsuz ve cezalandırılması gereken davranıĢlarını görmekle kalmayıp,
olumlu davranıĢlarını da ödüllendirmelidirler.
 Ailelerce çocuklara ceza verilecek davranıĢ ya da konular çok iyi tespit
edilmelidir. Çünkü "Çok konuĢuyor. Soru soruyor. Hareketli. Cinsel
konulara ilgi duyuyor." gibi anlatımlarla dile getirilen davranıĢların ceza
görmesi, çocukların ruhsal yaĢamlarına zarar verebilir.
 Ebeveynler, cezayı istenmeyen davranıĢı ortadan kaldırmak üzere
uygularlar. Ceza, yapılan davranıĢın ardından hemen uygulanırsa doğru
sonuç verir. Cezanın etkili olmasının belirleyicileri,
ebeveyn
davranıĢlarındaki zamanlama ve tutarlılıktır.
 Ayrıca anne-babaların, çocuklarından bekledikleri bir davranıĢın
oluĢumunu sağlamak için ceza yöntemini tek baĢına uygulamaları yetersiz
kalacaktır. Bunun yanında çocuklara yanlıĢ davranıĢın yerine konulması
gereken olumlu davranıĢ modelleri de sunulmalıdır. Ceza, çocuğun "ne
yapmaması" gerektiğini öğretir. Oysa önemli olan Çocuğa; uygun olmayan
davranıĢın yerine "ne yapması" gerektiğinin öğretilmesidir.
Ebeveynlerin çocukları üzerinde disiplin kurmasını etkileyen en önemli etken
iletiĢim yolu ve biçimidir. Ailelerin, çocuğu ile iletiĢim kurarken bazı ilkelere
uymaları gerekir.
Bu ilkeleri söyle sıralamak mümkündür:
I. KoĢulsuz Sevgi: Her anne-baba çocuğunu çok sever ve onun için tüm
fedakarlıklara katlanır. Fakat sevgi KoĢulsuz olmalıdır. "Eğer derslerindeki bu
baĢarısız durum böyle devam ederse korkarım sana olan sevgim azalacak." gibi
iletiĢim örnekleri kurulur ise yanlıĢ davranılmaya baĢlanmıĢ demektir. Çünkü
sevgiyi belli koĢullara bağlayarak disiplin sağlanamaz. Hatta istenmeyen
davranıĢ, zaman içinde daha da pekiĢtirilmiĢ olur.
90
II. BeĢ Temel Özgürlüğün YaĢanması: Doğan Cüceloglu'nun ünlü terapist
Virginia Satır'dan aktardığı ve her bireyin doğuĢtan bu özgürlüklere sahip
olması gerektiğini söylediği bu temel özgürlükler Ģunlardır:
1. Bir Ģeyi isteme ve reddetme özgürlüğü: Çocuk, kendi arzusuna göre
bir yemeği yeme ya da yememe özgürlüğüne sahiptir. Fakat bunun yanında
vermiĢ olduğu bu kararın sorumluluğunu da taĢımalıdır. Yemeğini yemediği zaman
diğer öğün zamanına kadar ona bir Ģey verilmeyeceğini bilmeli ve ona uygun
davranmalıdır.
2. Etrafında olan bir Ģeyi görme ve iĢitme (algılama) özgürlüğü: Kimi
zaman ebeveynler çocuklarında o anda oluĢan olumlu bir geliĢmeyi görmek
yerine, geçmiĢte olmuĢ veya gelecekte olabilecek bir olumsuzluğu göz önüne
getirmeye çalıĢırlar. Ailenin "Evet, Ģu anda derslerinde önemli bir ilerleme
kaydetmiĢ durumdasın; ama çalıĢmayı azaltırsan notların hemen düĢecektir,
unutma." gibi yollarla iletiĢim kurması çocuğun motivasyonunu kırar,
performansını düĢürür.
3. Duygularını olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar, dönem
dönem yaĢanan olaylara karĢı yetiĢkinden farklı duygusal tepkiler
gösterebilirler. Ebeveyne göre hiç komik olmayan bir Ģey onu güldürebilir ya da
tam tersi, ağlatabilir. Çocuğun bu duygusal tepkileriyle alay etme, önemsememe
veya reddetme davranıĢları içine giren anne-babalar yanlıĢ davranmıĢ olurlar.
Çünkü çocuğun, bu duygularını ifade etme ve saygı görme özgürlüğü olmalıdır.
Aksi takdirde çocuğun da anne-babasının duygularını anlamaya ve dinlemeye
özen göstermesi beklenemez.
4. DüĢüncelerini olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar istedikleri
konu ile ilgilenme ve konu üzerinde istedikleri zaman düĢünme özgürlüğüne sahip
olmalıdırlar. Bu düĢüncelerini de algıladıkları biçimi ile ifade edebilmelidirler.
Anne-babalar "Haydi, misafirlere dünkü gezi ile ilgili neler düĢündüğünü anlat!"
dedikleri zaman çocuk bu konu ile meĢgul olmak istemiyorsa zorlama ve baskı ile
karsılaĢmamalıdır.
5. Var olan potansiyelini kendi istediği yönde geliĢtirme özgürlüğü:
Anne - babalar, kimi zaman çocuğun küçük yaĢlarda iken ne ile, nasıl
oynayacağına, resmini hangi renklerle boyayacağına karar verme aĢamasında
yönlendirme yaparlar. Tabi bu yönlendirmelerin çeĢidi ve konusu çocuğun yaĢı
ilerledikçe değiĢimler gösterir. Çocuk büyüdükçe meslek seçimi hatta eĢ seçimi
91
konularına kadar varabilir. Oysa bu konularda çocuklar özgür bırakılmalıdır. Aksi
halde kendini baskı altında hissedecek ve mutsuz olacaktır. Aile, çocuğun
geliĢim dönemi özelliklerini iyi tanımalıdır : Anne- babalar, çocuklarında yaĢ ile
beraber değiĢen fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel geliĢimleri
gözlemektedirler. Bu geliĢim alanları ile ilgili olumlu değiĢimler olabileceği gibi
olumsuz değiĢimler de olabilir. Tabi bu değiĢimlerin anne-baba-çocuk iletiĢimine
getireceği farklılıklar kaçınılmaz olacaktır. Aile, çocuğun yasadığı dönemin
özelliklerini bilir ise iletiĢimde çok daha anlayıĢlı ve doğru davranıĢlar içine
girecektir. Bunun tam tersi durumda ise anne-baba-çocuk iletiĢimi zedelenebilir.
III. Ödül Ve Cezanın Uygulanma Biçimi : Aile içinde kabul gören bir
davranıĢın sonucunda bir öpücük, bir aferin sözü ödül olabileceği gibi pahalı bir
oyuncak da ödül olarak kabul edilebilir. Yine aynı Ģekilde ceza uygulamalarında,
sert bir bakıĢ veya bir söz ceza sayılabileceği gibi fiziksel bir tepki de
gösterilebilir. Ancak anne-baba bu ödül ve ceza kavramının sınırlarını,
derecesini iyi belirlemeli ve uygulamalıdır. Maddi ödüllerin ve fiziksel cezaların
sık kullanılması disiplin ilkelerine pek uygun olmayacak ve bir süre sonra iĢe
yaramayacaktır.
IV. Çocuğa Ev Ġçinde Belli Konularda Sorumluluk Verilmesi: Anne-babalar
çocuklarını birçok konuda ailenin bir bireyi olarak kabul etmelidirler. Aynı
zamanda aileler, çocuğun düĢünce ve duygularına önem verirken ona sorumluluk
da vermelidirler. Çocukların, anne-baba iĢ yaparken yardım etme istekleri geri
çevrilmemelidir. Ayrıca ev içinde yapabilecekleri görevler çocukların
sorumluluğunda olmalıdır. Örneğin; odasının düzenlenmesi, sofra kurulmasına
yardım etmesi, ekmek alması, çöpleri dökmesi gibi.
Bütün bu hususların yanında, disiplin kurallarını belirlerken ve bu kararları
uygularken ailenin su üç özelliği bünyesinde bulundurması gerekir:
* Anne-babanın uygulanacak kurallar konusunda görüĢ birliğinde olması.
* Anne-babanın davranıĢlarında tutarlılık göstermesi.
* Anne-babanın davranıĢlarında süreklilik göstermesi.
Bu üç önemli özellik, disiplin kurallarının uygulama baĢarısını da belirleyen
etmenlerdir. Anne-babadan birinin "yap" dediğine diğeri "yapma" dememelidir.
Ebeveynler Aynı görüĢü paylaĢmaya çalıĢmalı ya da alınan karara uygun
davranmalıdırlar. Aynı zamanda disiplin konusundaki uygulamalarında da tutarlı
olmalıdırlar. Örneğin; çocuğun gösterdiği bir davranıĢa bir gün ceza uygularken,
bir baĢka gün aynı davranıĢ görmezlikten gelinmemelidir. Tabi tüm bunların
yanında, alınmıĢ olan kararların sürekliliğinin sağlanması da çok önemli, fakat
oldukça güçtür.
92
Ailenin, disiplin kurallarını belirleyip, uygularken dikkat etmesi gereken
önemli noktalar nelerdir? Aynı zamanda çocuk-aile çatıĢmasında yapılması
gerekenler nelerdir?
Bu iki önemli soru ile ilgili cevap ve uyarıları Ģöyle sıralayabiliriz:
 Ebeveynlerin çocuğuyla arkadaĢlık iliĢkisi kurabilmesi çok önemlidir.
Çocuğun duygu ve düĢüncelerini dinleyen, kendi duygu ve düĢüncelerini ona
aktaran anne-babalar olmak gerekir.
 Zaman zaman çocuklar aile sorunlarının tartıĢılmasına katılabilir,
fikirlerini söyleyebilirler. Bu hoĢgörülü ve aynı zamanda da demokratik bir
aile tutumunun örneği olacaktır.
 Aileler, çocuklarının sosyal deneyim kazanmaları için fırsatlar yaratmalı,
arkadaĢları ile birlikte zaman geçirebilmeleri için olanak sağlamalıdırlar.
 Ebeveynler, çocuklarının okul baĢarısı ile ilgili beklentilerini onların
yeteneklerine, fiziksel ve zihinsel güçlerine göre ayarlamalıdırlar.
 Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatıĢmalarda çözüm yöntemi olarak
demokratik bir yöntem belirlemek en doğru yol olacaktır. Çünkü bu
yöntemde kazanan ya da kaybeden taraf yoktur. Yöntem güce dayalı
değildir. Demokratik yöntem; dinleme, duyguları ifade etme, iĢbirliği
kurma, karĢılıklı güven, sevgi ve saygıyı gerektiren bir süreci anlatmalıdır.
 Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatıĢmalar çözümlenmeye çalıĢılırken
kaba ve kırıcı sözler kullanmak oldukça yanlıĢtır.
 Ebeveynler, çocuklarının yanlıĢ bir davranıĢı ile karĢılaĢtıklarında bu
davranıĢın gerekçelerini dinlemeyi gözardı ederler. Oysaki gerekçeler
sonuna kadar dinlenmelidir. Aile, hatalı olan davranıĢa karĢı duygu ve
düĢüncelerini ifade etmeli fakat diyalogu kesme yoluna gitmemelidir.
 Anne-baba ve çocuğun birbirine güvenmelerinin anlaĢmazlığın çözümünde
çok etkili olduğu bir gerçektir. Bu noktada aile, çocuğuna ne koĢulsuz
güvenmeli ne de güvensizlik saplantısını yaĢatmalıdır. Sadece temkinli
olmak yeterli olacaktır.
 Aile, çatıĢma esnasında çocuğa karĢı yargılayıcı sözler kullanmamalıdır.
Her zaman çok uzun konuĢmalardan ve öğütlerden uzak durmalıdır.
Gözlenen davranıĢ ne ise onun üzerinde ayrıntılı konuĢulmalıdır. Çünkü
yargılayıcı sözler ve uzun konuĢmalar çocuğun ele alınan konudan çıkarması
gereken sonucu yani dersi anlamasını zorlaĢtırır. Disiplinin amacı, çocuğun
kendi davranıĢlarını düzenlemesini sağlamak, onu kendi kendini
denetleyecek bir güce eriĢtirmektir. Önemli olan çocuğun, anne-baba
korkusu ile onların isteklerine göre değil, yerine, zamanına ve koĢullara
uygun davranmayı öğrenmesidir.
93
 Anne-baba okula geldiğinde sadece çocuğunun ders baĢarısını değil aynı
zamanda arkadaĢ iliĢkilerini,uyumunu,sosyal ve psikolojik geliĢini de
sormalı,konuyla ilgili fikir ve duygu paylaĢımı yapmalıdır.
7-GÜVEN= Çocuk yetiĢtirmedeki ve özellikle çocuğun kiĢiliğini yerleĢtirmedeki
temel ilkelerden biri de övgünün harikalar yaratan gücünü kullanmaktır. Bütün
çocukların övülmeye ihtiyacı, hepsinin de övgüye ve takdire değer yanları vardır.
Övgüye değer yanlarını arayın! O yönleri hakkında övgünüzü esirgemeyin! Bir
çocuğun iyi yanlarını övmek, kötü yanlarını cezalandırmaktan daha önemlidir.
Olumlu davranıĢların üzerinde durun.
Onu toplum içinde övün. Liderlik hakkındaki bir kitabın yazarı olan
Kenneth Blanchard " Ġnsanları iyi bir Ģey yaparken yakalayın ve yaptıklarını
herkese anlatın" der. Hak eden birine toplumsal güveni vermek dünyanın en iyi
liderlik tekniğidir. Toplum önünde teĢhir etmenin çok caydırıcı bir yol olması
gibi, toplum önünde övgü de kiĢinin performansını arttırmada en etkili yoldur. Bu
tavsiye sadece yetiĢkinler için değil, aynı zamanda yetiĢtirilmekte olan çocuklar
için de geçerlidir.
New York Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi. Sirgay Sanger "Evet demek;
Evet, her zaman hayır demekten daha etkilidir. Övgü disipline sokmanın en iyi
yoludur. Övgü çocuğunuzun hem gereksinimlerini hem de isteklerini sınırlar"
der.
Dr. Sanger "HoĢunuza gideni coĢkuyla karĢılarsanız, coĢkunun eksikliği
hoĢunuza gitmediğini gösterir. Çocuğunuzun yemeğini dökmemesini bekleyin,
sonra temizliği için övün" der.
Dr. Lubetkin "Asla, odanı temizlediğin için seni seviyorum demeyin" der.
"Sen kötü bir çocuksun yerine, dur yaptığın hiç hoĢ değil" deyin. Bir çocuğa asla
hüsran kaynağı olduğunu söylemeyin. "Bana ne yaptığına bak" asla demeyin.
Doğrularını överek ve hatalarını konuĢarak, baĢarıya doğru adım atmasına
yardımcı olun. BaĢarısızlığa uğradıklarında onlara yardım etmek için yanlarında
olduğunuzu
gösterin.
Çocuğunuzun bir iĢi ters gidip, hüsrana uğradığında engeli aĢmak için
övgüyü kullanın. Örneğin; "Geçen gece Ali ödevini son dakikaya bırakmıĢtı ve
bitirmemek için elinden geleni yapıyordu." diyor annesi. "Ali ödevinin çoğunu
yaptın, aferini hak ettin. Biraz daha gayret ettin mi bitireceksin, ben de seninle
gurur duyacağım" dedim. ĠĢine döndü, bitirdi ve yaptığından memnun oldu.
"Neticede O'nu baĢarıya götüren gücün kendisinde olduğunu öğrendi.
Bir çok çocuk aĢağıdaki durumları sık sık yaĢamaktadır.
“Hata yapınca aileme söylemeye çekiniyorum “
94
“Evde çocuk muamelesi görmek beni üzüyor”
“Ailemle özel sorunlarımı konuĢamıyorum”
“Hata yapmaktan korkuyorum”
“BaĢarısızlıktan ve küçük düĢmekten korkuyorum”
Eğer bir çocuk hatadan ,baĢarısızlıktan, küçük düĢmekten korkuyorsa
kendine güveni zayıf demektir. Anne ve babalar çocuklarına hep mükemmel
olmaları konusunda bilerek veya bilmeden telkinlerde bulunuyorlarsa tabi ki
çocuklarda derslerde kırık not alınca ,okulda bir hata yapınca veya herhangi bir
konuda düĢüncesi sorulduğunda kendini olduğu gibi ortaya koymayacaktır. Çocuk
ailesine hatalarını söylemiyorsa ; anne baba çocuğu çok eleĢtiriyor, kızıyor
veya çocuğa açıklama yapma fırsatı verilmiyor yada çocukla alay ediliyorsa
tabi ki çocuğun kendine güveni sarsılır, yalan söylemeye baĢlar, olduğundan
farklı davranıĢlar sergileyebilir.
Bu durumda anne baba ne yapabilir ; çocuğun davranıĢların eleĢtirebilir
ama genel değerlendirmelerde bulunmamalı. Örneklersek ; çocuk mutfakta
elindeki bardağı düĢürüp kırdığı zaman bir anne Ģöyle diyor beceriksiz ,aptal
vb . BaĢka bir anne Ģöyle diyor; bardağı kırmandan dolayı sana kızgınım lütfen
dikkatli ol. Sizce hangi anne doğru davranmıĢ olur.
Herhalde ikincisi çünkü davranıĢı eleĢtirmiĢ , genelleme yapmamıĢtır.
Çocukların en çok rahatsız oldukları evde anne babaların kendileri ile alay
etmeleri, ciddiye almamalarıdır. Örnek verelim; bir sınavdan zayıf alan öğrenci
üzülüp ağladığında bu üzüntünün evde paylaĢılması gerekirken , çocuk hem
eleĢtirilir hem zırlama , adam olmazsın vb gibi ifadeler ile çocuğun kendilerine
karĢı içine kapanmasına neden olabilir. BaĢka zamanda anne baba çocukla
konuĢmak istediklerinde çocuk onlarla konuĢmaktan kaçmaktadır.
Bu durumlarla sık sık karĢılaĢan çocuklar
giriĢimci
olamaz, hata
yapmaktan korkar, yalana alıĢır,kendine güveni sarsılır, bu duyguları yaĢayan
çocuklar duygu ve düĢüncelerini ifade etmekte sıkıntı çekebilirler, asilik
yapabilirler, içlerine kapanabilirler. Eğer bunların olmasını istemiyorsak ki bunu
kimse istemez o zaman bu ve benzeri davranıĢlardan vazgeçmeliyiz.
Son olarak çocuklarla iliĢkilerimizde “sen dili” ile değil “ben dili “ ile
(çocuğun hatalarına geri zekalı, aptal ,adam olmaz gibi ifadeler yerine ;bu
davranıĢın beni rahatsız etti , dersten zayıf alman hem bizi hem seni üzdü bu
durumdan nasıl kurtulabiliriz vb) konuĢmalıyız. Böyle davranmak çocuklarımızın
kendilerine olan güvenlerini artırır, size olan sevgileri azalmaz , evden
uzaklaĢmak istemezler, her zaman düĢüncelerini ,duygularını açıklayabilirler tek
baĢına ayakta durmasını öğrenmiĢ , haklarını savunabilen , giriĢimci bir çocuk
yetiĢtirmiĢ oluruz.
Birkaç soru:
- En son ne zaman çocuğunuzla ciddi olarak sohbet ettiniz?
95
- Onlarla derslerin dıĢındaki konularla ilgili en son ne zaman konuĢtunuz?
- Onlara hep nasihat ediyorsunuz ,acaba siz hiç konuĢmadan onu can kulağı ile ne
zaman dinlediniz?
- Onlara hep nasıl olmaları gerektiğini söylüyorsunuz., onlar nasıl biri olmak
istiyor biliyor musunuz?
Öğrencilerin baĢarılı olmaları için anne babaların dikkat etmesi gereken
noktalar.
1. Bir çok öğrencinin dinleme becerileri yeterli değil. Bunu geliĢtirmek için
radyo dinlemelerini öneriyoruz.
2. Bu yaĢtaki çocukların eğitim ve öğretim ile ilgili hedefleri olması
gerekirken , daha çok eĢya, ev , araba vb. materyalleri hayal ediyorlar.
Bu durum onların ders çalıĢmalarını engeller. Çocuklarımızla eğitimle
ilgili hedefleri üzerine sohbet edelim.
3. AĢırı derecede TV seyrediyorlar . Özellikle ders çalıĢtıktan sonra TV
seyredilmesi unutkanlığa sebep olmaktadır çocuklarımızı uyarmalıyız.
Onların seyretmelerini istemiyorsak kendimizde seyretmemeliyiz.
4. Ciddi dergi gazete okuyan öğrencilerin sayısı çok az, daha çok magazin
dergileri okunuyor bu onları görselliğe alıĢtırır okumayı engeller.
Görselliğe alıĢan kiĢiye ders çalıĢmak zor gelir. Bu nedenle daha ciddi
(bilim teknik, edebiyat vb) dergiler okumaları için onları teĢvik etmeliyiz.
5. Kitap okuma alıĢkanlığı yeterli değil. Bu alıĢkanlığı kazandırmak istiyorsak
birlikte kitap okuma günleri düzenlememiz gerekir. Bir çok öğrencinin
yazıları harf hataları ,kelime hataları ve devrik cümle hataları ile dolu
bunların giderilmesi için bol bol okumak, yazmak ve konuĢmak gerekir.
6. Ders çalıĢırken müzik dinleyen çok fazla. Ders çalıĢırken müzik
dinlenmemesini öneriyoruz. Çünkü müzikler dikkati dağıtır,unutkanlığı
artırır.
7. Planlı çalıĢma alıĢkanlığı yeterli değil. Yapılan bir araĢtırmada yazılı planı
olanların hedeflerine ulaĢtıkları ortaya çıkmıĢtır. Planlar genel ve taslak
Ģeklinde olursa uygulama kolay olur.
8. Sorumluluk kazanmaları için kendi odalarının yönetimlerini onlara
bırakalım, onların yapması gereken iĢleri biz yapmayalım.
9. Onları dinleyelim. Nasihat, nutuk çekmeden.
10. KoĢulsuz sevgi gösterelim. Onlara olan sevgimizi Ģartlara bağlamayalım.
11. KiĢiliklerini olduğu gibi kabul edelim.
12. Liderse onun geliĢmesine yardım edelim.
13. Melankolikse düĢünmesini icat etmesine izin verelim.
14. BarıĢçıl soğukkanlı ise çok arkadaĢı olmasını engellemeyelim.
15. Popüler optimist ise unutkanlığını hoĢ görelim, esprilerine gülelim.
96
16. KiĢiliğinin güçlü yanlarını geliĢtirelim ,zayıf yanlarını güçlendirmeye
çalıĢalım.
17. Ne yapmalarını istiyorsak önce kendimiz yapalım.
18. Sevgi dillerini tespit edelim; Onay sözlerinden mi? Hizmet edilmesinden
mi? Hediye alınmasından mı? Nitelikli beraberlikten mi? Fiziksel temastan
mı? HoĢlanıyorlar ona göre davranıĢlarımızı ayarlayalım.
19. Maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarının da doyurulması ruh
sağlığı açısından çok önem taĢır. Özellikle kendi kültürel değerlerimizi
anlatmalıyız yoksa kimlik bunalımına girerler.
20.Ben duygusu ve biz duygusu dengeli olarak geliĢmeli. Denge sağlanmazsa
çocuklarımız ya aĢırı bencil yada aĢırı pasif duruma düĢerler.
21. Anne ve babaların bir çoğu
çocukları ile konuĢurken sen dilini
kullanıyorlar bunun yerine ben dili kullanılmalıdır. Örneğin: BaĢarısız
dersleri olan çocuğa bu dersler nedeni ile geri zekalı demek baĢka, bu
derslerin nedeni ile sana kızgınım demek baĢkadır. Birinde kiĢiliğine saldırı
vardır diğerinde ise kendi duygunuzu ifade etme vardır.
22. Kendi senaryolarınızı onlara zorla kabul ettirmeye çalıĢmayın. Yani
kendi hayalinizdeki mesleği, çalıĢmayı, baĢarıyı, onların kabul etmesini
beklemeyin.
23. Kıyaslamalar yapmayın. Kendinizle ,komĢunun çocuğu ile , arkadaĢları ile
asla karĢılaĢtırmayın.
Çocuklarınıza uygun davranıĢları öğretebilmek için kendiniz model olun
Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları
ve davranıĢlarının onlar üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden
ve akrabalarımızdan gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir
güç ve güven kaynağı olabilirler. Çocuğunuzun olumsuz arkadaĢ baskısı altında
olduğu, Ģiddetin yoğun rastlandığı bir ortamda yaĢadığı ya da davranıĢ
bozuklukları olan öğrencilerle aynı okullara gittiği durumlarda bu değerler
özellikle önemlidir.
“UNUTMAYIN KĠ; ÇOCUKLARIN NASĠHATE DEĞĠL, ĠYĠ ÖRNEĞE
ĠHTĠYAÇLARI VARDIR.”
97
KAYNAKÇA
ACAR, BaltaĢ. Üstün BaĢarı Ġstanbul:Remzi Kitabevi .1997.
AÇIKALIN, A.; YAVUZER, H.; YAVUZER, N. Ve SELÇUK, Z. Çocuklarımız Ġçin Eğitim
Sohbetleri. Ankara: Pegem Yayıncılık 2001.
AKSOY, A.B. Nasıl Bir Disiplin? YaĢadıkça Eğitim, 2000. 66, 27-29.
ASLAN, G.F. Ġlkokul Öğrencilerinin BaĢarı ve BaĢarısızlıklarında Aile Faktörü.
YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü. 1994.
AYDOĞMUġ,K.;
BALTAġ,A.;
DAVASLIGĠL,Ü.;
GÜNGÖRMÜġ,O.;
KONUK,E.;
KÖKNEL,Ö.; NAVARO,L.; OKTAY,A.; RAZON,N.; YAVUZER,H. Ana Baba Okulu.
Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 1998.
BAYHAN, P. Çocuğun Okul BaĢarısını Etkileyen Etmenler. Sosyal Hizmetler Dergisi,
1999, 1, (10), 6-12.
CÜCELOĞLU, Doğan. Yeniden Ġnsan Ġnsana. 18. Basım. Ġstanbul:Remzi Kitabevi. 1998.
ÇAĞDAġ, Aysel. Anne-Baba Çocuk ĠletiĢimi. 1. Basım. Ankara:Nobel Yayınevi. 2002.
ÇAĞLAR, Doğan. Uyumsuz Çocuklar Ve Eğitimi Ankara: A.Ü. EBF Yay. No:103 1981.
Çocuklardaki Psikiyatrik Durumlar http//www. çocukaile.com.
DÖKMEN, Üstün. Sanatta ve Günlük YaĢamda ĠletiĢim ÇatıĢmaları ve Empati. 2.
Baskı. Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1995.
FENDER, G. Öğrenmenin ABC'si. Öğrenmeyi Öğrenmek ve Beyin Gücünüzü
GeliĢtirmek. (Çev: Osman AKINHAY). Ġstanbul: Sistem Yayıncılık. 2000.
GANDER, M. J.; GARDĠNER, H. W. Çocuk ve Ergen GeliĢimi (Çev.: Bekir Onur).
Ankara: Ġmge Kitabevi. 1993.
GÜL, Gülbahar. GeliĢim ve Öğrenme, 2000.
GORDON,Thomas. Etkili Ana-Baba Eğitimi Aile ĠletiĢim Dili. 8. Basım. (Çev.Emel
Aksay) Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1999.
-------------------- Etkili Ana-Baba Eğitiminde Uygulamalar 2. Basım. (Çev.Emel
Aksay) Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1997.
HUMPHREYS, T. Disiplin Nedir? Ne Değildir? Ġstanbul: Epilson Yayıncılık. 1997.
ĠNAM, A. BaĢarısızlıkların Öğretebileceği. Cumhuriyet Bilim Teknik, 2002. 775, 2.
Kırıkkale RAM Yayınları Uyumsuz Çocuklar ve Eğitimleri Kırıkkale:1998.
98
KORKMAZLAR, Ümran. Ana-Baba Okulu, Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1995.
KULAKSIZOĞLU, Adnan. Ergenlik Psikolojisi. 2. Basım. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.
1997.
KÜLAHOĞLU, ġ. Çocuğunuzla SöyleĢin. Bir Eğitimcinin Annelik Serüveni. Bursa: Ezgi
Kitabevi. 2001.
MARTĠN, M.G. Ve REENWOOD, C.W. Çocuğunuzun Okulla Ġlgili Sorunlarını
Çözebilirsiniz. Amerikan Okul Psikologları Birliği. Ġstanbul: Sistem Yayıncılık
2000.
NAVARO, Leyla. Gerçekten Beni Duyuyor musun?. 5. Basım. Ġstanbul: Remzi
Kitabevi. 2001.
ÖZABACI, N. ġ. Okul BaĢarısızlığının Nedenleri. YayınlanmamıĢ Doktora Tezi,
Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1999.
-------------------- Öğrencilerin KiĢisel Özellikleri Okuldaki BaĢarısını Belirler mi?
YaĢadıkça Eğitim, 2000. 65, 27-28.
SARGIN, N. Çocuklarda Ruh Sağlığı. Ankara: Nobel Yayınevi. 2001.
TĠLTON, B. Ve GRAY, M. Anne Babaların Küçük El Kitabı. (Çev: Bülent TOKSÖZ)
Ġstanbul: Ġnkılap Yayınları. 1998.
YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi Ġstanbul:Remzi Kitabevi. 1993.
------------------- Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi, Ġstanbul:
Remzi Kitabevi, 1987.
-------------------- Çocuk Eğitimi El Kitabı. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.1999.
-------------------- Ana-Baba Ve Çocuk. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 1999.
YÖRÜKOĞLU, Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. Ġstanbul: Özgür Yayınevi. 1993.
YURDAKUL, S.
Ana Baba El Kitabı. Adana: Nobel Kitabevi. 2001
99

Benzer belgeler