Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010-1

Transkript

Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010-1
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 1-8
Orta Karadeniz Bölgesi İçin Geliştirilen Kişniş (Coriandrum sativum L.)
Çeşitlerinin Bazı Tarımsal Özelliklerinin Belirlenmesi, Verim ve Uçucu Yağ
Oranının Stabilite Analizi
Arslan Uzun 1
Hüseyin Özçelik 1
Yıldırım Şamil Özden 2
1- Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, 55001 Samsun
2- Tohum Tescil ve Sertifikasyon Merkezi Müdürlüğü, 06172 Ankara
Özet: Kişniş, Apiaceae familyasına mensup önemli bir baharat bitkisi olup, bugün ülkemizin bilhassa Göller
yöresi olmak üzere bir çok yerinde tarımı yapılmaktadır. Bu çalışmanın amacı saf hat yöntemi ile geliştirilen
6 kişniş genotipinin adaptasyon kabiliyetleri ile verim ve uçucu yağ özelliklerine ait stabilite parametrelerinin
belirlenmesidir. Araştırma 2002 ve 2003 yıllarında Samsun (Gelemen ve Bafra) ve Amasya (Taşova)
koşullarında yürütülmüştür. Çalışmada bitki boyu, sap kalınlığı, şemsiye sayısı, bin meyve ağırlığı, dekara
verim, uçucu yağ oranı ve uçucu yağ verimi saptanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre hatların çiçeklenme
gün sayıları 58-66 gün arasında değişmiştir. Fizyolojik olgunluk dönemine en erken Hatay hattı, en geç
Kudret-K hattı ulaşmıştır. Verim bakımından Gamze çeşidi (141.42 gr/da) en yüksek tohum verimini
sağlarken, en az verimi Pel-Mus hattı sağlamıştır. Buna karşın en yüksek uçucu yağ oranı Pel-Mus hattından
(%0.54) elde edilmiştir. Ayrıca stabilite parametrelerinden regresyon değerlerine bakıldığında verim
bakımından Erbaa (b= 0.979) hattı gösterdiği değerler bakımından diğerlerine göre daha stabil olduğu
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Kişniş (Coriandrum sativum L.), Tane Verimi, Uçucu yağ oranı, Stabilite
Determination of Some Agricultural Traits of Corainder Cultivars
Developed for The Middle Black-Sea Region of Turkey, Stability Analyze of
the Yield and Volatile Oil Rate Values Aid to Cultivars
Abstract: Coriander is an important spices plant aid to Apiaceae family and has been cultivated in different
places of Turkey, especially in the lakes district. The aim of this study was to determine stability parameters
aid to volatile oil traits and adaptation capabilities of 6 Coriander genotypes developed with pure line
method. This research was carried out under the Samsun (Gelemen and Bafra counties) and Amasya (Taşova
counties) provinces conditions in the years 2002 and 2003. Plant height, stalk thickness, umbrella number,
1000 fruits weight, yield per hectare, volatile oil rate and volatile oil yield values were determined in this
study. According to study results it was established that days to flowering for the lines varied between 58-66.
Earliest physiological maturing line was Hatay but latest one was Kudret-K. The cultivar Gamze gave
maximum grain yield (141.42 gr/ha) whereas minimum yield was obtained from Pel-Mus line. On the other
hand, maximum volatile oil rate (0.54%) was obtained from Pel-Mus line. In addition, according to
regression values from stability parameters, Erbaa (b= 0.979) line regarding the yield was more stabile than
the other lines in respect to its performance values.
Keywords: Coriander (Coriandrum sativum L.), Grain Yield, Volatile Oil Rate, Stability
1. Giriş
Kişniş
(Coriandrum
sativum
L.),
aromatizan ve tedavi edici özelliklerinden
dolayı başta gıda, ecza, parfümeri ve kozmetik
olmak üzere birçok alanda geniş çapta
kullanılmakta olup (Karaca ve ark., 1999),
anavatanı
Anadolu
ve
Kafkasya’dır
(Diederichsen, 1996). Türkiye florasında 2 tür
(Davis, 1984) ve 2 varyete (Zeybek ve ark.,
1994) ile temsil edilmektedir. Bugün dünyada
Rusya,
Polonya,
Bulgaristan,
İngiltere,
Hollanda, Fas, Mısır gibi ülkeler ile ülkemizde
Göller bölgesi, Ankara, Eskişehir, Mardin,
Gaziantep, Burdur, Erzurum, Denizli ve Konya
gibi illerde tarımı yapılmaktadır (Kaya ve ark.,
2000; Ayanoğlu ve ark., 2002; Kan ve ark.,
2004).
Taze
herba
ve
baharat
olarak
tüketilmesinin yanı sıra asıl kullanılan
tohumlarıdır (Baytop, 1994). Tohumları
doğrudan baharat olarak kullanılabildiği gibi,
şekerleme, sos, et ve süt ürünlerinde, içki ve
parfümeri sanayinde kullanılmaktadır (Doğan
ve ark., 1987). Ayrıca iştah açıcı, gaz
söktürücü, ve hazmettirici özelliklerinden
dolayı
tıbbi
amaçlı
olarak
ta
kullanılabilmektedir (Kırıcı ve ark., 1997).
Orta Karadeniz Bölgesi İçin Geliştirilen Kişniş (Coriandrum sativum L.) Çeşitlerinin Bazı Tarımsal Özelliklerinin
Belirlenmesi, Verim ve Uçucu Yağ Oranının Stabilite Analizi
Ülkemizin ihraç ettiği tıbbi bitkiler içerisinde
bulunan kişniş, 2003 yılı verilerine göre 68 ton
kadar ihraç edilmiştir (Anonim, 2006; Özgüven
ve ark., 2005). Tohum verimi, kullanılan
çeşidin genetik özelliklerine ve uygulanan
sulama, gübreleme ve yabancı ot kontrolü gibi
bakım işlemlerine bağlı olarak 50-200 kg/da
arasında değişmektedir (Baydar, 2005).
Kişnişte verim yanında önemli bir kalite
özelliği olan uçucu yağ oranı %0,18 - %0,60
arasında değişmektedir (Kırıcı ve ark., 1997;
Mert ve Kırıcı, 1998; Kaya ve ark., 2000;
Ayanoğlu ve ark., 2002). Uçucu yağ oranları
çeşitlerin genetik yapısı ve yetiştiği çevre
şartlarına göre değişmektedir. Bu nedenle
değişen çevre şartlarına karşı verim ve kalite
bakımından en uygun çeşitlerin geliştirilmesi
zorunludur.
Islahçı bakımından bir bölge için
geliştirilen yeni çeşit, o bölgenin kötü çevre
şartlarında bile ortalama verimin altına
düşmeyecek, iyi çevre şartlarında ise en yüksek
verimi
verecek
gücü
stabil
olarak
gösterebilmesidir (Özgen, 1994).
Tescile aday hatların seçilmesinde stabilite
değerlerinin önemli bir yeri vardır. Yani
genotip x çevre interaksiyonu ıslahçı açısından
önemli bir kriterdir. Çünkü bu değerin önemsiz
çıkması durumunda çeşit seçimi kolay
olacaktır. Ancak önemli çıkması durumunda
her lokasyon için ayrı bir çeşit geliştirme
gerekliliği doğar. Her bölge için ayrı bir çeşit
ıslah etmek pahalı olacağından bütün çevrelerde
yüksek performans gösteren stabil çeşitlerin
seçimi tercih edilir (Keser ve ark., 1999;
Özberk, 1990).
Geliştirilen çeşit adaylarının seçiminde
stabilite parametreleri olarak regresyon
katsayısı (b) (Finlay and Wilkinson, 1963;
Eberthart and Russel, 1966), ortalama (x)
(Eberthart and Russel, 1966), regresyondan
sapma (S2d), belirtme katsayısı (r2), varyasyon
katsayısı (VK) ve regresyon sabitesi (a)
(Francis
and
Kannenberg,
1978)
kullanılmaktadır. Bir genotipin stabil olarak
değerlendirilebilmesi için verimin ortalamanın
üzerinde olması, pozitif regresyon sabitesi,
düşük VK, yüksek belirtme katsayısına sahip
olması ve regresyon katsayısının 1’e yakın
olması gerekir.
Baharat bitkilerinde ekolojik faktörlerin
verim ve kaliteye etkisi diğer kültür bitkilerine
göre daha fazladır. Bu faktörler farklı zaman ve
ekolojilerde
yapılan
ekimlerde
de
görülmektedir. Burada uygun ekolojinin
bulunması kadar farklı ekolojilerde yüksek
verim ve kaliteyi sağlayan çeşitlerin bulunması
da önemlidir. Bu amaçla çalışmada farklı
lokasyonlarda yetiştirilen hatların incelenen
özellikler bakımından adaptasyon kabiliyetleri
araştırılarak verim ve kalite değerleri
bakımından en stabil olanlar belirlenmeye
çalışılmıştır.
2. Materyal ve Metod
Çalışmada materyal olarak Pel-Mus,
Kudret-K, Gamze, Erbaa çeşitleri ile Hatay ve
Uşak hatları olmak üzere 6 kişniş genotipi
kullanılmıştır. Denemeler 3 farklı lokasyonda
(Gelemen, Bafra ve Taşova) 2 yıl süreyle
çizelge 1’de belirtilen tarihlerde ekilmiştir.
Denemeler 4 tekerrürlü olarak düzenlenmiş
olup, her bir parsel alanı 8 m2, 4 sıralı ve sıra
arası 40 cm olarak kurulmuştur. Denemelerde
bitkiler ihtiyaç duydukça sulama yapılmıştır.
Dekara 6 kg saf azot ve fosfor dozu
kullanılmıştır. Hasat tarihleri ise Hatay hattı ile
Gamze çeşidinin erken hasat olgunluğuna
gelmesi nedeniyle iki farklı zamanda hasat
edilmişlerdir.
Çizelge 1. Kişniş çeşit ve hatların lokasyonlara göre ekim ve hasat tarihleri
EKİM TARİHİ
HASAT TARİHİ
LOKASYONLAR
2002
2003
2002
2003
Bafra
07 Mayıs
07 Mayıs
16-22 Ağustos 11-28 Ağustos
Gelemen
17 Mayıs
14 Mayıs
14-05 Ağustos 20-22 Ağustos
Taşova
23 Mayıs
30 Mayıs
27-07 Ağustos 27-07 Ağustos
Farklı yıllara ait denemeler farklı birer
çevre olarak ele alınarak toplam 6 lokasyon
üzerinden
değerlendirme
yapılmıştır
(Bozoğlu ve ark., 1998).
2
Denemelerde %50 çiçeklenme süresi ile
birlikte bitki boyu, gövde kalınlığı, şemsiye sayısı,
bin meyve ağırlığı, verim, uçucu yağ oranı ve
uçucu yağ verimi gibi ölçümler yapılmıştır. Elde
edilen veriler MSTATC istatistik analiz programı
A.UZUN, H.ÖZÇELİK, Y.Ş.ÖZDEN
ile tesadüf blokları deneme desenine göre
lokasyonlar üzerinden birleştirilmiş varyans
analizi yapılmıştır. Ayrıca incelenen bu
özellikler arasındaki ikili ilişkileri incelemek
amacıyla korelasyon (r) katsayıları elde
edilmiştir (Düzgüneş ve ark., 1987).
Hatların tohum verimi ve uçucu yağ
oranı stabilite parametrelerini belirlemek için
ortalama,
regresyon
katsayısı
(b)
regresyondan sapma (S2d) ve belirtme
katsayısı (r2) parametreleri kullanılmıştır
(Eberthart ve Russel, 1966; Özgen, 1994;
Emeklier ve Birsin, 2000).
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. % 50 Çiçeklenme Süresi (gün)
Yapılan analiz sonucu %50 çiçeklenme
süresi bakımından geotipler arasında ki
farklılık önemli (P<0.01) olup, en kısa süre
Hatay (58 gün) hattı ile Gamze çeşidinde
görülmüştür. Kudret-K, Uşak ve Erbaa %50
çiçeklenme dönemine en geç ulaşan
genotipler olmuştur (Çizelge 2).
Ayrıca bin tohum ağırlığı ile %50
çiçeklenme süresi arasında P<0.05 düzeyinde
ters ilişki (r = -184) olduğu gözlenmiştir
(Çizelge 5). Yani bin tohum ağırlığı arttıkça
bitkilerin generatif döneme girme süresi
kısaldığı anlaşılmaktadır.
3.2. Bitki Boyu (cm)
Birleştirilmiş analize göre ortalama bitki
boyu 66.14 cm olup (Kırıcı ve ark., 1997;
Mert ve Kırıcı, 1998; Kaya ve ark., 2000;
Ayanoğlu ve ark., 2002), genotipler arasında
bitki boyu bakımından farklılıklar önemli
(P<0.01)
bulunmuştur
(Çizelge
2).
Genotiplerden Kudret-K çeşidi en yüksek
(75.23 cm), Hatay hattı ise en küçük (52.45
cm)
bitki
boyuna
sahip
oldukları
belirlenmiştir (Karaca ve ark., 1999).
Ayrıca
bitki
boyu
bakımından
lokasyonlar arasında farklılıklar tespit
edilmiş, ortalama bitki boyu Gelemen/2002
lokasyonunda 79.03 cm, Taşova/2003
lokasyonunda 55.11 cm olarak tespit
edilmiştir (Çizelge 2). Lokasyonlar arasında
oluşan bu farklılığın nedeni çevresel
faktörlerin etkilerinden kaynaklanmaktadır.
Yağış ve nem miktarının daha fazla olduğu
sahil kesiminde daha fazla bitki boyu elde
edilirken, iç kesimlere doğru gidildikçe bitki boyu
azalmaktadır.
Ayrıca Çizelge 5’de görüldüğü gibi bu
çalışmada bitki boyu ile bin meyve ağırlığı
arasında P<0.01 düzeyinde bir ters ilişki (r =
-0.346) olduğu görülmüş olup, bin tohum ağırlığı
küçük olan genotiplerde bitki boyunun daha
yüksek olduğu tespit edilmiştir (Karadoğan ve
Oral, 1994; Arslan ve Gürbüz, 1994).
3.3. Sap Kalınlığı
Lokasyonların
birleştirilmiş
analiz
sonuçlarına göre sap kalınlığı bakımından
genotipler arasında önemli bir farklılık (P<0,01)
görülmüştür. Genotiplerden en yüksek sap
kalınlığına Uşak hattının (2.56 mm), en düşük sap
kalınlığına Hatay hattının (1.83 mm) sahip
olduğu tespit edilmiştir (Özyazıcı ve ark., 1999).
Bunun yanında sap kalınlığı bakımından
lokasyonlar arasında farklılık tespit edilmiştir. Bu
lokasyonlardan Gelemen/2002 lokasyonunda sap
kalınlığı 2.70 mm olurken, Taşova/2003
lokasyonunda 1.85 mm olarak elde edilmiştir.
Buna göre kişnişte sap kalınlığı daha yüksek
rakımlara
ve
kurak
şartlara
gidildikçe
azalabilmektedir.
Bitki boyunda olduğu gibi sap kalınlığının
artması diğer özellikleri olumlu yönde etkilediği,
ancak bin meyve ağırlığı ile P<0.01 düzeyinde
ters ilişki (r = -293) içerisinde olduğu görülmüştür
(Çizelge 5).
3.4. Şemsiye Sayısı
Kişnişte bitki başına düşen şemsiye sayısı
bakımından lokasyonların birleştirilmiş analizine
göre genotipler arasında önemli bir farklılık
(P<0.01) görülmüştür. Çizelge 2’ de görüldüğü
gibi Kudret-K çeşidi en fazla (16.94 adet/bitki),
Hatay hattı en az (8.94) şemsiyeyi oluşturmuştur.
Elde edilen bu değerler Kan ve ark. (2004); ’nın
farklı genotipler de ve Kaya ve ark. (2000)’nın
Mardin,
Denizli
ve
Erzurum
orijinli
popülasyonlarda tespit etmiş olduğu değerlerden
yüksek olduğu görülmüştür. Bunun nedeni verimi
arttıran unsurlardan, şemsiye sayısına göre yapılan
seleksiyondan kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Birleştirilmiş analize göre
lokasyon X
Genotip interaksiyonu P<0.01 düzeyinde önemli
bulunmuş olup, buna göre genotipler, şemsiye
sayısı bakımından farklı lokasyonlarda farklı
performans göstermekte ve çevresel faktörlerden
farklı düzeyde istifade ettikleri anlaşılmıştır.
3
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 1-8
Çizelge 2. Kişniş çalışmalarında tespit edilen morfolojik ve kalite ölçümleri
Lokasyonlar
Hatlar
Hatlar
Ortalaması
TAŞOVA
2003
TAŞOVA
2002
BAFRA2003
BAFRA 2002
GELEMEN
2003
GELEMEN
2002
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Gelemen-2002 Ortalamaları
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Gelemen-2003 Ortalamaları
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Bafra-2002 Ortalamaları
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Bafra-2003 Ortalamaları
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Taşova-2002 Ortalamaları
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Taşova-2003 Ortalamaları
Lokasyonlar Ortalaması
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
F / LSD Lokasyonlar
F / LSD Genotipler
F / LSD Lokasyon X Genotip
CV (%):
% 50
Çiç. Sür.
(gün)
Bitki
Boyu
(cm)
Sap
Kalın.
(mm)
Şems.Say.
(Adet)
B.Tan.Ağ.
(gr)
58
59.55
2.11
8.35
9.62
64
83.55
2.55
21.52
6.27
67
90.35
2.89
29.05
7.62
61
66.30
2.67
23.97
8.90
64
85.35
3.10
23.27
6.32
65
89.10
2.86
20.90
7.12
63.17
79.03 A
2.70 A
21.18 A
7.65 BC
57
45.55
1.53
9.22
12.25
65
65.40
1.91
13.55
7.70
67
75.50
2.19
18.60
9.57
61
50.80
2.00
11.95
12.05
67
70.40
2.06
13.67
8.27
66
66.05
2.15
14.35
9.02
63.83
62.28 C
1.97 C
13.56 B
9.81 A
59
52.10
2.44
11.35
8.30
64
74.10
2.40
29.10
5.67
64
79.95
2.63
23.55
7.10
62
51.65
2.83
13.21
7.80
66
80.85
3.30
31.12
5.97
66
80.45
3.30
27.07
6.97
63.50
69.85 B
2.82 A
22.57 A
6.97 C
57
55.95
2.25
12.75
10.50
66
73.25
2.57
10.70
7.00
67
77.95
2.69
13.20
6.00
62
62.55
2.05
11.85
10.25
67
74.85
2.68
14.80
7.25
67
68.70
2.32
11.77
8.25
64.33
68.87 B
2.43 B
6.93 B
8.21 B
60
57.80
1.59
6.60
8.40
68
57.95
1.97
6.90
6.17
68
67.15
1.96
7.40
7.87
64
56.25
1.81
6.75
8.85
68
66.72
1.94
6.90
6.50
68
64.25
1.91
7.02
7.57
66.00
61.69 C
1.86 C
6.93 C
7.56 BC
57
43.75
1.02
5.35
8.90
65
58.20
2.09
8.40
5.55
65
60.47
2.38
9.85
6.95
61
49.25
1.24
6.85
8.20
65
60.15
2.26
8.60
6.50
65
58.85
2.07
8.30
5.90
63.00
55.11 D
1.85 C
7.89 C
7.00 C
63.97
66.14
2.27
14.11
7.92
58.00 c
52.45 e
1.83 d
8.94 d
9.66 a
65.33 ab
68.74 c
2.25 bc
15.03 b
6.39 c
66.33 a
75.23 a
2.46 ab
16.94 a
7.52 b
61.83 bc
56.13 d
2.10 c
12.43 c
9.34 a
66.17 a
73.05 ab
2.56 a
1640 ab
6.80 c
66.17 a
71.23 bc
2.44 ab
14.90 b
7.47 b
n.s.
** / 4.209 ** / 0.2346 ** /1.737 ** /0.6693
**/1.874
** / 4.206 ** /0.2346 ** /1.7377 ** /0.6692
n.s.
n.s.
n.s.
**
n.s.
2.41
11.11
18.04
21.51
14.8
** P<0.01 düzeyinde önemli, n.s. : önemli değil
Yapılan korelasyon analizine göre şemsiye
sayısı ile bitki boyu, sap kalınlığı, verim, uçucu
yağ verimi pozitif ilişki içerisinde olurken,
1000 meyve ağırlığı ile ters ilişki içerisinde
olduğu görülmüştür (Çizelge 5). Yani bitki
boyu ile sap kalınlığının artması şemsiye
Tane
Verimi
(kg/da)
Uç.Yağ
Or.
(%)
190.62
0.56
135.87
0.52
185.87
0.45
212.25
0.47
147.12
0.46
163.00
0.56
172.46 A
0.50 AB
78.00
0.46
70.85
0.59
82.52
0.43
120.97
0.50
67.80
0.35
83.50
0.43
83.96 E
0.46 B
141.12
0.46
93.63
0.61
109.62
0.37
168.50
0.55
105.62
0.55
103.12
0.61
120.27 D
0.53 A
127.37
0.32
119.30
0.45
149.55
0.36
134.55
0.44
144.15
0.36
134.17 C
0.44
134.84
0.39 C
88.38
0.53
151.37
0.54
192.37
0.50
145.37
0.47
151.50
0.50
149.37
0.52
146.40 B
0.51 AB
58.47
0.44
61.25
0.55
72.10
0.48
66.97
0.68
66.07
0.45
59.97
0.58
64.14 F
0.53 A
120.34
0.49
114.01 b
0.46 b
105.38 c
0.54 a
132.09 a
0.43 b
141.42 a
0.52 a
113.71 bc
0.45 b
115.52 b
0.52 a
** /10.25 ** /0.05431
** /8.6 **/ 0.05112
**
n.s.
14.89
19.73
Uç.Yağ.Ver
(ml/da)
1110.25
707.35
832.56
1017.03
679.00
905.25
875.24 A
355.24
417.93
359.37
605.46
241.73
358.39
389.71 D
643.71
566.95
559.81
943.,47
594.59
629.79
656.30 B
409.07
534.84
539.40
595.45
516.94
580.82
529.42 C
471.70
807.22
960.47
700.09
769.59
778.47
747.92 B
257.73
332.78
344.53
461.24
302.44
342.16
340.15 D
589.79
541.18 b
561.18 b
599.36 ab
720.46 a
517.38 b
599.15 ab
** /92.41
**/ 134.3
**
26.44
sayısında arttırıcı etki yaparken, şemsiye
sayısının artması tohum verimini ve dolayısıyla
uçucu yağ oranını arttırdığı görülmüştür. Ancak
şemsiye sayısının artması, bin meyve ağırlığını
azaltıcı yönünde etki yaptığı tespit edilmiştir.
A.UZUN, H.ÖZÇELİK, Y.Ş.ÖZDEN
3.5. 1000 Tohum (Meyve) Ağırlığı (g)
Lokasyonlar üzerinde yapılan birleştirilmiş
analize göre 1000 tohum ağırlığı bakımından
genotipler arasında önemli (P<0.01) farklılık
bulunduğu görülmüştür. Genotiplerden Hatay
(9.66 gr) ve Gamze (9.34 gr) en fazla 1000
tohum ağırlığına sahipken, Pel-Mus (6.39 gr) ve
Uşak (6.80 gr) en az 1000 tane ağırlığı
oluşturmuştur. Daha önce Kan ve ark.
(2004)’nın farklı hatlarda (8.9 – 13.6 g
arasında) ve Kaya ve ark. (2000)’nın Mardin,
Denizli ve Erzurum orjinli populasyonlarda (en
yüksek 9.35 g, 7.10 g ve 7.00 g) yapılan
çalışmalarda görüldüğü gibi bu çalışmada da
1000 tohum ağırlığında meydana gelen
farklılık, genotiplerin birbirlerinden olan
faklılıklarından kaynaklanmaktadır.
Farklı çevre şartlarının 1000 tohum ağırlığı
üzerine etkisi P<0.01 düzeyinde önemli olduğu
ancak lokasyonxGenotip interaksiyonu önemli
çıkmadığı tespit edilmiştir (Çizelge 2). Buna
göre kişnişte meyve iriliğindeki değişim bütün
hatlarda değişik lokasyonlarda paralel değişim
gösterdiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca yapılan korelasyon analizine göre
1000 tohum ağırlığı incelenen özelliklerden
çiçeklenme gün sayısı, bitki boyu (Kaya ve
ark., 2000), sap kalınlığı, şemsiye sayısı ve
uçucu yağ oranı ile ters ilişki içerisinde olduğu,
1000 meyve ağırlığının artması durumunda bu
özelliklerin ölçülen değerlerinde bir azalma
görülmektedir.
3.6. Tohum (Meyve) Verimi (kg/da)
Tüm lokasyonları içeren birleştirilmiş
varyans analizi sonucuna göre verim
bakımından genotipler arasındaki farklılık
önemli (P<0.01) olduğu görülürken, en fazla
verimi Gamze (141.42 kg/da) ve Kudret-K
(132.09 kg/da) çeşitlerinin verdiği tespit
edilmiştir.
Bu bulgular Kan ve ark. (2004)’nın farklı
genotiplerde tespit ettiği verim farklılığı (86.6 –
124.3 kg/da) ile uyum içerisinde olduğu
görülmüştür.
Bu çalışmada farklı çevre şartlarının
kişnişte tohum verimi üzerine önemli (P<0.01)
etkisinin bulunduğu, ayrıca lokasyon x Genotip
interaksiyonunun
önemli
çıktığı
tespit
edilmiştir. Buna göre farklı çevre şartlarına her
bir hat farklı düzeylerde tepki vermektedir.
Yani lokasyonlara göre incelendiğinde sahil
kesiminde (Gelemen ve Bafra ) Gamze hattının,
daha içerilere doğru yüksek kesimlerde KudretK çeşidinin daha fazla verim verdiği
belirlenmiştir. Pel-Mus çeşidi sahil kesiminde
(Gelemen ve Bafra) en az verimi verirken, iç
kesimlerde verimi biraz daha yükselmektedir
(Çizelge 5).
3.6.1. Tohum Veriminin Stabilite Analizi
Çizelge 3 ve şekil 1’de görüldüğü gibi
Eberthart ve Russel (1966)’ın kriterlerine göre
yapılan stabilite analizinde regresyon katsayısı
(b) 0.832 – 1.211, regresyondan sapma (S2d)
66.74 ile 1002.54 arasında değişmiştir. Tohum
verimi bakımından lokasyonlar ortalaması
120.34 kg/da olup, Kudret-K ve Gamze çeşitleri
genel ortalamanın üzerinde bir değer gösterdiği
görülmektedir. Bu iki çeşitten Gamze’nin b
değeri 1’e S2d değeri 0’a en yakın olanı olarak
tespit edilmiştir. Buna göre Erbaa ve Gamze
çeşitleri tüm çevrelere orta uyum gösterirken,
Gamze ortalamanın üzerinde verim verdiği
görülmüştür. Bunun yanı sıra Kudret-K
çeşidinin iyi çevrelerde iyi uyum gösterdiği de
anlaşılmaktadır.
Çizelge 3. Kişniş Hatlarına ait lokasyon verim değerleri ile stabilite değerleri
Hatlar
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Lokasyon
Ortalaması **
VK(%)
Gelemen
2002**
190.6 ab
135.9 c
185.9 ab
212.3 a
147.1 c
163.0 bc
Gelemen
2003*
78.1 b
70.9 b
82.5 b
120.9 a
67.8 b
83.5 b
172.45 a
83.95 e
12.3
14.0
Bafra
2002**
141.1 ab
93.6 c
109.6 bc
168.5 a
105.6 c
103.1 c
Bafra
2003
127.4
119.3
149.6
134.5
144.2
134.2
120.27 d 134.84 c
13.9
15.6
LSD
32.0
17.7
34.9
** P<0.01 düzeyinde önemli, * P<0.05 düzeyinde önemli,
Taşova
2002**
88.4 c
151.4 b
192.4 a
145.4 b
151.5 b
149.4 b
Taşova
2003*
58.5 c
61.2 bc
72.1 a
66.9 ab
66.1 ab
59.9 bc
146.40 b
64.14 f
Ortalama**
b
S2d
r2
VK
114,01 b
105,38 c
132,098 a
141,425 a
113,712 bc
115,525 b
120.34
LSD:
0,983
0,832
1,211
1,066
0,929
0,979
1002,54
230,62
376,57
646,34
232,68
66,74
0,661
0,858
0,887
0,78
0,882
0,967
27,77
14,41
15,47
17,98
12,95
7,08
13.3
7.7
10,77
40.7
7.4
8,6
5
Orta Karadeniz Bölgesi İçin Geliştirilen Kişniş (Coriandrum sativum L.) Çeşitlerinin Bazı Tarımsal Özelliklerinin
Belirlenmesi, Verim ve Uçucu Yağ Oranının Stabilite Analizi
b (Regresyon Katsayısı)
1,25
1,2
1,15
1,1
1,05
1
0,95
0,9
0,85
0,8
0,75
100 105
Hatay
110 115 120
125 130 135 140
VerimPel-Mus
(kg/da)
Erbaa
Uşak
145 150
Kudret-K
Erbaa
Şekil 1. Farklı yerlerde yetiştirilen kişniş hatlarının tane verimi için belirlenen adaptasyon sınıfları
3.7. Uçucu Yağ Oranı (%)
Lokasyonların birleştirilmiş analizine göre
uçucu yağ oranı bakımından genotipler
arasında önemli farklılık (P<0.01) bulunduğu
görülmüştür (Çizelge 1). Buna göre
genotiplerden Pel-Mus (%0.54), Gamze ve
Erbaa çeşitleri (%0.52) en fazla, Uşak hattı ve
Kudret-K çeşidi (%0.43 ve %0.45) en az
uçucu yağ oranı ortalamasına sahip oldukları
tespit edilmiştir. Yapılan analize göre uçucu
yağ oranı bakımından lokasyonlar arasında
önemli farklılık (P<0.01) tespit edilmiştir.
Buna göre uçucu yağ oranı üzerinde çevresel
faktörlerin etkisi bulunduğu ve sahil
kesimlerinden iç kesimlere doğru gidildikçe
uçucu yağ oranının arttığı görülmüştür.
Bunun yanında elde edilen sonuçlara göre
uçucu yağ oranı, 1000 meyve ağırlığı ile
P<0.05 düzeyinde ters ilişki (r = -0.163)
içerisinde olduğu görülmüştür (Çizelge 5).
Yani 1000 meyve ağırlığı en yüksek olan
Hatay hattı düşük (%0.46) düzeyde uçucu yağ
oranı oluştururken, 1000 meyve ağırlığı en
düşük olan Pel-Mus çeşidi en yüksek uçucu
yağ oranına sahip olduğu anlaşılmış olup;
Karaca ve ark. (1999); Kaya ve ark. (2000)’nın
yapmış oldukları çalışmalar bu çalışmayı
destekler niteliktedir. Ancak Gamze çeşidi,
Kıbrıs populasyonundan saf hat seleksiyonu ile
seçilen iri meyveli ve uçucu yağ oranı
bakımından en yüksek değeri veren hatlardan
elde edilmiştir. Bu nedenle 1000 meyve
ağırlığı ile uçucu yağ oranı arasındaki ters
ilişkinin Gamze çeşidi için geçerli olmadığı
görülmüştür.
6
3.7.1. Uçucu Yağ Oranının Stabilite Analizi
Genotiplere ait bütün lokasyonlarda tespit
edilen uçucu yağ oranları (Çizelge 4’de ve Şekil
2’de) kullanılarak Eberthart ve Russel (1966)’ın
kriterlerine göre yapılan stabilite analizinde
regresyon katsayısı (b) 0.625 – 1.248 arasında,
regresyondan sapma (S2d) 0.002 ile 0.006
arasında değiştiği görülmüştür. Uçucu yağ oranı
bakımından lokasyonlar ortalaması %0.49 iken,
en yüksek değeri veren Pel-Mus (%0.54),
Gamze (%0.52) ve Erbaa (%0.52) çeşitleri genel
ortalamanın üzerinde bir değer göstermişlerdir.
Bu çeşitlerden b değeri 1’e en yakın olan
Gamze’nin S2d değeri 0.006 olarak görülmüştür.
Buna göre Gamze çeşidi tüm çevrelere orta
uyum gösterirken, Erbaa çeşidi Gamze çeşidine
göre iyi çevrede iyi uyum gösterdiği
görülmüştür. Ayrıca Pel-Mus çeşidi ise uçucu
yağ oranı bakımından kötü çevrede iyi uyum
gösterdiği görülmüştür.
3.8. Uçucu Yağ Verimi (mlt/da)
Birleştirilmiş varyans analizine göre hatlar
arasında
farklılık
(P<0.01
düzeyinde)
görülmüştür. En fazla uçucu yağ verimi Gamze
(720.46 mlt/da) hattından, onu takiben Kudret-K
ve Erbaa hatlarından 599.36 ve 599.15 mlt/da
uçucu yağ elde edilmiştir. Bu hatlardan KudretK ve Erbaa hatları bütün çevre şartlarında aynı
düzeyde uçucu
yağ verimi verdikleri
gözlenmiştir. Geriye kalan Hatay, Pel-Mus ve
Uşak hatlarında aynı durum görülememiştir.
Elde edilen bu değerler Karaca ve ark.
(1999)’nın tespit etmiş olduğu değerlerden
düşük olduğu görülmüştür.
A.UZUN, H.ÖZÇELİK, Y.Ş.ÖZDEN
Çizelge 4. Kişniş Hatlarına ait lokasyon/uçucu yağ oranı(%) değerleri ile stabilite değerleri
Hatlar
Hatay
Pel-Mus
Kudret-K
Gamze
Uşak
Erbaa
Lokasyon
Ortalaması **
VK (%)
Gelemen
2002**
0.56
0.52
0.45
0.47
0.46
0.55
Gelemen
2003*
0.46 bc
0.59 a
0.43 c
0.50 b
0.35 d
0.43 c
Bafra
2002**
0.46
0.61
0.37
0.55
0.55
0.61
0.50 ab
0.46 c
0.53 b
19.58
11.92
18.72
Bafra
2003
0.32
0.45
0.36
0.44
0.36
0.44
0.39
ab
Taşova
2002**
0.53
0.54
0.50
0.47
0.50
0.52
Taşova
2003*
0.44 d
0.55 a
0.48 c
0.68 b
0.45 cd
0.58 b
0.51 a
0.53 a
13.56
22.5
LSD
0.0615
** P<0.01 düzeyinde önemli, * P<0.05 düzeyinde önemli.
b (Regresyon Katsayısı)
1,3
1,2
1,1
1
0,9
0,8
0,7
0,6
0,5
0,4
0,42
0,44 0,46
0,48
Ortalama**
b
S2d
r2
VK
0,46 b
0,54 a
0,43 b
0,52 a
0,45 b
0,52 a
0.49
(LSD:0.054)
1,117
0,705
0,625
1,094
1,248
1,21
0,005
0,002
0,003
0,006
0,003
0,002
0,683
0,668
0,586
0,64
0,816
0,861
18,51
10,24
12,93
17,19
17,89
14,13
10.87
17,65
0.0337
0,0512
0,5
0,52
0,54
0,56
Uçucu Yağ Oranı (%)
Hatay
Pel-Mus
Kuretk
Gamze
Uşak
Erbaa
Şekil 2. Farklı yerlerde yetiştirilen kişniş hatlarının uçucu yağ oranı için belirlenen adaptasyon sınıfları
Çizelge 5. Ele alınan kişniş hatlarında incelenen özellikler arası ilişkiler
YEC
BITBOY
SKAL
SSAY
BTA
VERIM
UYO
UYV
YEC
1.000
0.126ns
0.069ns
-0.034ns
-0.184*
0.043ns
-0.051ns
0.000ns
BITBOY
1.000
0.603**
0.647**
-0.346**
0.283**
-0.096ns
0.189*
YEC : %50 Çiçeklenme Zamanı
BTA : Bin Tane Ağırlığı
SKAL
SSAY
1.000
0.693**
-0.293**
0.328**
-0.016ns
0.274**
1.000
-0.192*
0.190*
0.017ns
0.161*
BİTBOY : Bitki Boyu
VERİM : Verim
4. Sonuç ve Öneriler
Pazarı bulunduğu takdirde kişniş Orta
Karadeniz Bölgesinde alternatif ürün olarak
yetiştirilebilir.
Yazlık ekimlerde ele alınan hatlardan en
fazla verimi Gamze ve Kudret-K verirken,
bunları Erbaa hattı takip etmiştir. Uçucu Yağ
oranı bakımından ise Pel-Mus hattı önde
gelirken, onu Erbaa hattı izlemiştir.
BTA
1.000
0.017ns
-0.173*
-0.047ns
VERIM
UYO
1.000
-0.033ns
0.837**
1.000
0.481**
SKAL : Sap Kalınlığı
UYO : Uçucu Yağ Oranı
UYV
1.000
SSAY : Şemsiye Sayısı
UYV : Uçucu Yağ Verimi
Çalışmada ele alınan hatların iç
bölgelerdeki
yazlık
ekimlerinde
verim
düşmesine rağmen kalitelerinde yükselme
olduğu görülmüştür. Buna göre yazlık
ekimlerde kaliteli ürün için iç bölgelerde tarımı
tercih edilmelidir.
Yazlık ekimlerde olabilecek kuraklık
problemlerine karşı bu hatlar ile kışlık olarak
ekim zaman denemesi kurulmalıdır.
7
Orta Karadeniz Bölgesi İçin Geliştirilen Kişniş (Coriandrum sativum L.) Çeşitlerinin Bazı Tarımsal Özelliklerinin
Belirlenmesi, Verim ve Uçucu Yağ Oranının Stabilite Analizi
Kaynaklar
Arslan, N., Gürbüz, B., 1994. Değişik Bölgelerden
Toplanan Kişniş (Coriandrum sativum L.)
Populasyonlarında Verim ve Diğer Karakterler
Üzerine Bir Araştırma. Tarla Bitkileri Kongresi.
25-29 Nisan 1994 İzmir. Cilt 1 Agronomi
Bildirileri, 132-136.
Baydar, H., 2005. Tıbbi ve Aromatik ve Keyf Bitkileri
Bilimi ve Teknolojisi. Süleyman Demirel
Üniversitesi Ziraat Fakültesi SDÜ Yayın No: 51,
154 s., Isparta.
Baytop, T., 1994. Türkçe Bitki Adları Sözlüğü. Türk
Dil Kurumu Yayınları No: 578, Ankara, 508.
Bozoğlu, H., A.Gülümser 1998. Kuru Fasülyede
(Phaseolus vulgaris L.) Bazı Tarımsal
Özelliklerin Genotip Çevre İnteraksiyonları ve
Stabilitelerinin
Belirlenmesi
Üzerine
Bir
Araştırma. Turk J. Agri. For, 24: 211-220.
Davis, P.H., 1984. Flora of Turkey and East Aegean
Islands Vol: 4, Edinburg Universty Pres.
Doğan, A., Akgül, A., 1987. Kişniş Üretimi, Bileşimi
ve Kullanımı. Doğa Türk Tarım ve Ormancılık
Dergisi. 11(2): 326-333.
Diederichsen. A., 1996. Results of Characterization of
Germplasm Collection of Coriander (Criandrum
sativum L.) in the Gatersleben Genebank. Inter.
Symp. Breeding Res. On Med. And Aromatic
Plants, June 30-July 4. Quedlinburg. Germany.
45-48.
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., Gürbüz, F.,
1987. Araştırma ve Deneme Metodları (İstatistik
Metodları – II) s.298 Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No:1021 Ders Kitabı: 295298 s., Ankara.
Eberthart, S.A. and W.A. Russel, 1966. Stability
parameters for comparing varieties. Crop
Science, 6, 36-40.
Emeklier, H.Y., Birsin, M.A., 2000. Mısırda verim ve
bazı verim öğelerinin adaptasyonu ve stabilite
analizi. A.Ü.Z.F. Tarım Bil.Dergisi, 6: 4.
Finlay, K.W., and G.N Wilkinson, 1963. The analysis
of adaptation in a plant-breeding programme.
Aust., J. Agric. Res.14: 742-754.
Francis, T.R. and L. W. Kannenberg, 1978. Yield
Stabilty studies in short season maize. Can. J.
Plant Sci. 58: 1029-1034.
Kan Y., İpek, A., 2004. Seçilmiş Bazı kişniş
(Coriandrum sativum L) hatlarının verim ve bazı
özellikleri. 14. Bitkisel İlaç ham maddeleri
Toplantısı, Bildiriler, 29-31 Mayıs 2002,
Eskişehir.
8
Karaca, A., Kevseroğlu, K., 1999. Farklı Orjinli Kişniş
(Coriandrum sativum L.) ve Rezene (Feoniculum
vulgare Mill.) Bitkilerinin Önemli Tarımsal Özellikleri
Üzerine Bir Araştırma. J.,Agric., Fac. O.M.U., 14(2):
65-77.
Karadoğan, T., Oral E., 1994. Farklı sıra aralıkları uygulanan
kişniş varyetelerinin verim ve verim unsurları ile
kalitesi üzerine bir araştırma. Atatürk Üni. Zir. Fak.
Der. 27: 50-56.
Kaya, N., Yılmaz, G., Telci, İ., 2000. Farklı Zamanlarda
Ekilen
Kişniş
(Coriandrum
sativum
L.)
Populasyonlarının
Agronomik
ve
Teknolojik
Özellikleri. Türk J Agri For., 24: 355-364.
Keser, M., N. Bolat, F. Altay, M.T. Çetinel , N.Çolak ve A.L.
Sever, 1999. Çeşit geliştirme çalışmalarında bazı
stabilite parametrelerinin kullanımı. Hububat Semp.,
s.64-69, Konya
Kırıcı, S., Mert, A. ve F. Ayanoğlu, 1997. Hatay ekolojisinde
azot ve fosfor’un kişniş (Coriandrum sativum L.)’de
verim değerleri ile uçucu yağ oranlarına etkisi. Türkiye
II. Tarla Bitkileri Kongresi. 22-25 Eylül 1997, Samsun,
347-351.
Mert, A., Kırıcı, S., 1998. Hatay ekolojisi koşullarında bazı
baharat bitkilerinin yetiştirime olanakları. XII Bitkisel
İlaç Hammaddeleri Toplantısı,. 20-22 Mayıs, 1998,
Ankara, 175-181.
Özgen, M. 1994. Orta Anadolu koşullarında kışlık arpanın
verim ve verim öğelerinde adaptasyon ve stabilite
analizi. Tr. J. Of Agriculture and Forestry. 18: 169-177.
Özgüven M., Sekin S., Gürbüz B., Şekeroğlu N., Ayanoğlu
F., Erken S. 2005. Tütün, Tıbbi Aromatik Bitkiler
Üretimi ve Ticareti, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI.
Teknik Kongresi, 481-501
Özyazıcı, G., Kevseroğlu K., 1999. Ekim zamanları ve
Azotlu Gübre Dozlarının Kişniş Bitkisinin Verim ve
Bazı Özelliklerine Etkileri. Karadeniz Bölgesi Tarım
Sempozyumu Bildirileri. 4-5 Ocak 1999, Samsun, 445455.
Özberk, İ., 1990. GenotipxÇevre interaksiyonu. Seminer
TOKB Güney Doğu Anadolu Tar. Araş. Enst. Md.
Denemeleri: 1.1990
Zeybek, N., Zeybek, U., Farmasötik Botanik. Ege Ü.,
Eczacılık Fak. Yayın No: 2, İzmir, 436. 199.
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve
Kalitesine Etkileri
Ali Beyhan Uçak 1
Ahmet Ertek 2
Mustafa Güllü 3
Sait Aykanat 1
Ahmet Akyol 1
1- Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 01321 Adana
2- Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 32260 Isparta
3- Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 01321 Adana
Özet: Bu çalışma, 1996- 2006 yılları arasında geçen süreçte Türkiye’nin en büyük mısır üretim potansiyeline
sahip Çukurova’da meydana gelen iklimsel olayların mısır yetiştiriciliği üzerine olan doğrudan ve dolaylı
etkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Sonuçta, incelenen bölgede 11 yıllık süreçte bazı yıllarda mısır
verimindeki azalmanın temel nedeninin iklimsel değişikliklerine bağlı olarak görülen yüksek sıcaklık ve
istenmeyen düşük oransal nem değerleri ile yüksek sıcaklık ve yüksek oransal nem değerleri olduğu
belirlenmiştir. Mısırın yetişme dönemi ortalama sıcaklık ve nispi nem değerleri ile verim değerleri arasında
önemli polinomsal ilişkiler olduğu belirlenmiştir. Mısırın gelişim ve verimi üzerine oldukça etkili olan anılan
değerlerin bitkinin istediği sınırı aşmasıyla mısır verimi üzerinde olumsuz etkiler yapmıştır. Söz konusu,
olumsuz iklim koşullarında danelerin içleri dolmamakta veya koçanlar yeterli olarak büyüyememekte
olduğundan mısır veriminde önemli ölçüde düşüşlerin olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Çukurova Bölgesi, iklim, sıcaklık, nispi nem, mısır
Impacts of Some Climate Parameters on the Yield and Quality of Maize
Growth in the Çukurova Region, Turkey
Abstract: In this study was conducted to investigate of direct and indirect impacts of climatic events during
the last 11 years (1996-2006) in the Çukurova Region, the greatest maize production potential of Turkey. In
conclusion, it was determined that decreases in maize yield in Çukurova region was depending on both high
temperature and low relative humidity or high temperature and high relative humidity. In growth stage of
maize was determined to be important polynomial relationships among yield with average temperature and
relative humidity values. It can be said that generative and vegetative growth of maize crop slows down
under the unfavorable climate conditions.
Key words: Çukurova Region, climate, temperature, relative humidity, maize
1. Giriş
Mısır, Zea mays L. bitkisinin anavatanı
Amerika kıtası olup dünyaya yayılması bu
kıtanın keşfinden sonra olmuştur. Mısırın
Türkiye’ye
1600
yıllarında
geldiği
bilinmektedir (Kün, 1997). İnsan ve hayvan
beslenmesinde önemli rol oynayan mısır, dünya
tahıl ekilişi içerisinde buğday ve çeltikten sonra
üçüncü ve üretimde ise buğdaydan sonra ikinci
sırada yer almaktadır. Mısır, endüstride nişasta,
şurup, şeker, bira ve alkol yapımında kullanılan
önemli bir hammaddedir (Süzer, 2003).
Türkiye’de mısırın ekiliş alanı, 500.000600.000 ha ve üretim ise 1.850.000-4.200.000
ton ve verim ise ortalama 364 -741 kg/da
arasındadır. Çukurova’da sadece Adana ilinde,
ekiliş alanı 103.893 –143.465 ha, üretim
853.618 – 1.423.105 ton ve verim ise 739 –
1.047 kg/da (ort. 836 kg/da) dır. Bu haliyle
Adana, Türkiye mısır üretiminde %34.3’ lük bir
payla ilk sırada yer almaktadır (TÜİK, 2008).
18
Çukurova’da mısırın yaygınlaşması, 1982
yılında “İkinci Ürün Araştırma ve Yayım
Projesi” çerçevesinde başlamış ve günümüze
kadar artarak devam etmiştir. Mısırın, at dişi
mısır, sert mısır, cin mısır veya patlak mısır ve
şeker mısırı gibi birçok çeşitleri olmakla
birlikte, Çukurova’da birinci ve ikinci ürün
olarak FAO (Dünya Gıda Teşkilatı)’nün değişik
olum gruplarına ait farklı at dişi mısır çeşitleri
çiftçilerce
benimsenmiş
ve
yaygınlık
göstermiştir.
Çukurova, Akdeniz iklimine sahip bir
ovadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve
yağışlıdır. Akdeniz ikliminin görüldüğü
yerlerde şiddetli yaz kuraklıkları ve yüksek
sıcaklık değerleri hâkimdir. Yaz günlerinde
sıcaklık değerlerinin çoğu kere 40°C üstüne
çıktığı görülür. Yıllık yağış tutarları ise 600-700
mm arasındadır. Yağışlar genelde kış ile kışa
yakın aylarda yağmur şeklinde oluşur (Anonim,
2009a). Yazın yağmur yağmadığından mısır
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
bitkisi
ancak
sulanabilen
alanlarda
yetiştirilmektedir. Diğer bitkilerde olduğu gibi
mısır yetiştiriciliğinde de, hastalık, yabancı ot
ve zararlı böcekler gibi biyotik ve toprak,
gübre, sulama, toprak işleme ve iklim gibi
abiyotik faktörler doğrudan ve dolaylı olarak
önemli rol oynamaktadır. Yağış, sıcaklık ve
nispi nem değerleri iklimin en önemli üç
öğesini
oluşturmaktadır.
İklimin,
tarım
alanlarında bitkisel üretimi kısıtlayıcı en önemli
etmenlerden biri olduğu bildirilmektedir (Kapur
ve ark, 2008). Ayrıca, Jones (2000), atmosferik
faaliyetlerin
tarım
ürünlerinin
üretim
miktarlarında, verimliliğinde ve kalitesinde
oldukça etkili olduğunu bildirmiştir.
İklim sınıflandırmasında; Erinç’e göre
Çukurova’nın yarı nemli, Thornthwait’e göre
yarı nemli-yarı kurak ve Koppen’e göre nemli
iklime yakın olduğu kaydedilmektedir (FAO,
1997; Şensoy, 2007).
Normal olarak mısır bitkisi 10-11 0C’de
çimlenmeye başlayabilmektedir. 5-10 cm
derinliğindeki toprak sıcaklığı 15 0C’ye
ulaştığında çimlenme olayı hızlanır.
Çimlenme sırasında, kök ve sap uzama
miktarı ile sıcaklığın 10-30 0C arasında yer
almasıyla doğrusal ilişkisi vardır. Sıcaklık 32
0
C’ye ulaştığında kök ve sap uzamasında ani bir
azalma görülür ve sıcaklık 40 0C’ye ulaşınca
çimler ölür. Öte yandan sıcaklık 9 0C’nin altına
düşerse de kök uzaması durur. Mısır üretimi
için ideal sıcaklık 24-32 0C’ler arasıdır. Mısır
bir sıcak iklim bitkisi olmasına rağmen aşırı
sıcaklık isteyen bir bitki değildir. Sıcaklık 38
0
C’ye ulaştığında sulama şartlarında bile
transprasyonla
kaybettiği
suyu
kökler
vasıtasıyla karşılayamaz. Bitki turgoritesini
kaybeder. Bu durum bir kaç gün devam ederse
hücre yapısı esnekliğini kaybeder ve tekrar eski
formuna dönemez (Cerit ve ark., 2001)
Bu çalışmada, Akdeniz Bölgesi’nde mısır
yetiştiriciliğinde çok önemli bir yere sahip olan
Çukurova’da, 1996-2006 yılları arasındaki 11
yıllık süreçte yaşanan iklim olaylarının, mısır
yetiştiriciliği üzerine olan doğrudan ve dolaylı
etkileri incelenmiştir.
2. Materyal ve Metot
Çukurova, Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yer
alan, bereketli toprakları, Ceyhan ve Seyhan
nehirlerini barındıran verimli bir ovadır. Yazları
sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen tipik
bir Akdeniz iklimine sahiptir. Ekolojinin
18
sağladığı üstün avantajlar, Çukurova’da birçok
tarla bitkisinin yetiştirilmesine olanak vermiştir.
Bu bitkilerden biri de mısır (Zea mays L.) dır.
Çukurova’da ticari anlamda ilk olarak 1982
yılında başlayan hibrid mısır yetiştiriciliği,
günümüze kadar giderek artış kaydetmiş ve
bölge çiftçilerinin vazgeçilmez bir ürünü haline
gelmiştir. Çukurova, mısır yetiştiriciliği
bakımından
Türkiye’de
ve
Akdeniz
Bölgesi’nde ilk sırada yer almaktadır. Mısır
yetiştiriciliğinde, biyotik faktörler kadar
abiyotik faktörler de çok önemli rol
oynamaktadır. Abiyotik faktörler içerisinde de
iklim olayları, mısır yetiştiriciliğini doğrudan
ve dolaylı olarak çok önemli derecede
etkilemektedir (Öztürk, 2007).
Çalışmada, Çukurova Tarımsal Araştırma
Enstitüsü’nün mısır bitkisi ile ilgili araştırma
yıllıkları, literatür taramaları, arazi gözlemleri,
çiftçi görüşmeleri, 1996 – 2006 yılları tarımsal
üretim karneleri, bu dönemlere ait meteorolojik
veriler ve çeşitli kaynaklar materyal olarak
kullanılmıştır. İncelenen yıllara ilişkin iklim
verileriyle verim değerleri grafiksel olarak
ilişkilendirilerek,
parametreler
arasındaki
korelasyon katsayılarına göre yorumlanmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Sıcaklık ve Nispi Nemin Mısır Bitkisine
Etkisi
Mısır bitkisi, hemen her tür toprakta
yetiştiğinden, toprak kısıtlayıcı bir faktör
değildir. Ancak mısır yetiştiriciliğini kısıtlayan
en önemli etmenler yüksek sıcaklık, yağış ve
çok yüksek ve düşük nem değerleridir.
Çukurova’da ana ürün ekimi mart sonu ve nisan
ayında yapılır. II. ürün mısır ekimi ise ön
bitkinin tarlayı terk edişi ve haziranın ilk
yarısından itibaren başlar ve ay sonuna kadar
devam eder, olum gruplarına sıcaklık ve nem’e
bağlı olmak kaydıyla yaklaşık 50- 55 gün sonra
tepe püskül çıkarmaya başlar bunu takip eden
2-3 gün içinde koçan püskülleri çıkar. II. Ürün
mısır’ın Çukurova’da döllenmeye başladığı
dönem, Ağustos ayının ilk haftalarına tekabül
eder ve çiçeklenmeye başladığı bu dönemde,
aşırı sıcaklık ve düşük nemden oldukça fazla
etkilenir. Bundan dolayı 1996-2006 yılları
arasındaki 11 yılın Ağustos ayının bu
günlerindeki iklim verileri ile verim arasındaki
bağıntı araştırılmış ve 1998 ve 2001 yılı iklim
değerlerinin mısır verimini azaltıcı yönde etkide
bulunduğu saptanmıştır. Çizelge 1’de 1996 ve
A.B.UÇAK, A.ERTEK, M.GÜLLÜ, S.AYKANAT, A.AKYOL
2006 yıllarına ilişkin verim değerleri ve Çizelge
2 ve 3’de ise iklimsel veriler görülmektedir.
Çukurova’da ikinci ürün mısır Ağustos
ayının ilk haftalarında döllenmeye başlar ve bu
nedenle Ağustos ayını aylık bazda değil, ayın
döllenmeye tekabül ettiği günlerini incelemek
iklimin verim üzerine olumsuz etkisini
belirlemek açısından faydalı olacaktır. 1998 yılı
Ağustos ayının ilk haftalarında görülen yüksek
sıcaklık, düşük nispi nem ve buna bağlı olarak
ortaya çıkan kuraklık etkisi, mısır verimindeki
azalmaların temel nedenini oluşturmuştur.
Görüldüğü gibi 40˚C’ye varan yüksek
sıcaklıklar ve %30-40 civarlarına düşen nispi
nem değerleri döllenmeyi olumsuz yönde
etkilemiş, yeterince döllenme sağlanamamış,
tane bağlama oranı düşmüş ve verimde önemli
ölçüde azalma olmuştur. Ayrıca, aynı yılda
yapılan mısır kendileme ve melezleme
çalışmalarında önceki yıllara oranla düşüşler
gerçekleşmiştir. Çünkü ıslah çalışmalarının
başarısını, yani tutma oranını aşırı sıcaklık ve
düşük nispi nem sınırlamaktadır. Bundan dolayı
Çukurova’da ıslah çalışmaları ikinci üründe
iklime dayalı strese maruz kalabilme
korkusuyla ana üründe yapılmaktadır.
Çizelge 1. Çukurova Mısır Ekim Alanı ve Üretim Değerleri (1996- 2006)
Yıllar
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Ortalama
Cv (%)
St.Sapma
Korelâsyon (%)
1. Ürün Mısır
2. Ürün Mısır
Üretim
Verim
Ekim
Üretim
Verim
Ekim
(ton)
(ton/ha) Alanı (ha)
(ton)
(ton/ha)
Alanı (ha)
34929
343699
9.84
68964
509919
7.39
33937
346863
10.22
71200
614600
8.63
49850
488706
9.80
76300
543400
7.12
45530
427990
9.40
89800
719000
8.01
39853
384632
9.65
85300
657100
7.70
38115
362285
9.51
78720
500850
6.36
46413
464548
10.01
59125
446252
7.55
35506
358086
10.09
92680
776220
8.38
42285
490365
11.60
94550
749175
7.92
53385
600210
11.24
90080
778990
8.65
57672
655546
11.37
78208
757559
9.69
43407
444817
80448
653006
18,19
23,53
13,89
19,34
7,89
105,31
11,17
124,06
Ekim
Alanı (ha)
103893
105137
126150
135330
125153
116835
105538
128186
136835
143465
135880
125650
TOPLAM
Üretim
(ton)
853618
961463
1032106
1136990
1041732
863135
910800
1134306
1239540
1379200
1423105
1051000
Verim
(ton/ha)
8.216
9.145
8.182
8.402
8.324
7.388
8.630
8.849
9.059
9.613
10.473
8.365
44
81
100
Çizelge 2. Aylık Maksimum ve Minimum Sıcaklık Değerleri (ºC )
Yıl
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Sıc.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
Max.
Min.
AYLAR
Ocak
Şubat
18.5
1.4
19.7
-1.5
17.5
-0.2
19.5
1.0
20.0
-3.2
21.8
1.0
20.0
-0.5
20.8
2.0
17.4
-0.7
20.5
0.7
19.1
-1.2
21.5
-0.2
22.0
-6.4
23.4
-1.3
21.2
-0.1
19.3
0.7
23.0
1.0
23.8
2.0
18.3
-0.5
20.5
-1.8
22.3
-2.9
24.1
-1.2
Mart
24.0
4.7
22.0
-1.4
23.5
2.9
26.5
1.7
24.2
-1.8
28.4
7.7
28.4
4.5
24.4
1.6
30.3
0.6
23.3
4.2
25.2
3.8
Nisan
Mayıs
31.8
4.7
31.0
-1.3
34.5
6.0
33.2
6.5
32.2
4.6
36.2
8.8
25.8
7.7
31.0
7.0
32.2
5.7
34.0
5.7
30.2
7.5
35.3
12.8
37.5
10.0
34.8
12.0
36.2
12.6
31.0
12.2
34.6
12.0
35.0
11.0
38.0
12.3
32.2
12.0
35.2
9.2
38.1
11.5
Haziran Temmuz Ağus.
38.8
13.7
36.6
14.8
35.0
15.0
34.0
17.0
39.0
16.3
38.2
16.9
41.3
13.8
37.5
15.8
35.2
16.5
35.2
15.8
34.5
17.0
36.6
21.5
40.0
21.0
39.5
21.4
36.8
20.0
40.0
19.8
36.0
22.0
39.0
22.3
39.0
22.8
39.5
20.0
35.2
22.2
35.0
20.0
36.5
22.0
33.3
20.2
43.8
22.0
40.2
20.0
40.9
20.2
38.2
20.0
39.0
19.8
38.6
20.4
37.0
22.2
37.0
21.6
39.0
23.1
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
34.2
17.0
38.0
14.8
38.0
16.8
38.8
16.0
39.2
15.0
36.0
18.8
38.2
16.3
37.0
16.7
36.4
15.8
35.1
16.1
38.4
14.7
34.0
6.0
36.2
11.5
36.0
10.5
37.3
9.8
35.4
9.8
37.0
9.0
37.8
10.8
34.7
4.8
34.5
14.6
33.2
7.7
33.0
14.0
26.5
6.0
27.0
8.0
28.8
9.8
28.8
1.0
29.5
7.5
28.0
1.0
29.2
7.4
31.3
3.7
30.9
0.8
27.8
3.6
24.3
3.7
22.2
5.6
20.0
1.7
21.0
1.2
22.6
4.0
22.4
1.0
20.6
1.0
22.8
-2.0
22.4
1.7
22.1
-3.8
27.4
-0.2
22.6
-3.0
11
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
Çizelge 3. Aylık Ortalama Sıcaklık (ºC ), Nispi Nem (%) ve Yağış (mm) Değerleri
Yıl
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Sıcaklık
Nem
Yağış
Ocak
9.6
70.3
153
9.6
67.4
38.0
8.5
69.5
46.4
10.6
71.9
83.1
6.7
71.3
93.6
10.6
72.6
8.6
7.8
66.1
109
11.1
75.1
84.5
9.0
76.8
252
10.0
66.1
51.0
8.8
62.8
36.3
Şubat
10.8
69.3
108.6
7.9
67.5
67.0
9.9
63.8
6.3
10.6
70.3
102.3
9.3
69.2
120.4
10.9
72.8
74.9
12.3
64.6
68.1
8.1
68.8
107.5
9.7
68.8
117.5
10.2
63.8
75.6
10.5
72.9
131.6
Mart
12.2
78.1
123
10.1
65.2
19.4
11.2
71.7
92.9
13.2
67.2
40.0
11.7
69.7
33.1
16.5
73.5
46.6
14.6
67.4
40.3
11.5
63.9
92.3
14.6
57.9
5.6
13.9
71.7
61.1
14.0
76.3
46.2
Nisan
15.5
74.8
51.7
14.2
72.8
104
18.1
68.7
56.2
17.3
76.1
99.1
18.1
74.7
86.0
18.7
67.8
8.8
16.4
75.9
88.8
17.0
68.8
61.1
17.6
57.8
24.8
18.0
68.6
53.0
18.5
71.2
9.3
Mayıs Haziran Temmuz Ağus.
22.8
26.5
28.6
28.5
73.4
66.6
76.9
75.2
16.4
15.8
1.5
22.5
25.5
28.7
26.6
68.2
73.2
72.7
80.1
20.1
11.4
0.9
6.2
21.6
26.1
28.5
30.7
70.5
74.9
77.9
73.1
32.9
0.2
9.7
23.1
25.8
28.6
29.2
67.4
77.8
78.3
73.3
6.2
22.6
0.5
0.5
21.4
27.3
29.7
29.4
72.3
60.8
73.1
66.1
68.1
21.8
26.6
28.4
29.2
60.1
61.5
76.3
75.2
130.4
31.1
21.3
26.5
29.0
28.2
68.3
62.7
70.7
71.4
22.0
0.8
4.8
32.7
24.4
26.4
28.6
29.3
56.1
70.8
74.6
75.8
14.8
6.7
1.0
21.1
25.5
28.5
28.4
71.2
69.6
70.3
75.1
19.8
0.2
4.5
22.0
25.7
28.7
29.1
67.8
72.3
79.3
76.3
41.2
16.1
7.6
24.4
22.4
25.9
27.8
29.1
68.9
73.1
78.7
78.9
19.8
4.5
41.3
-
Çizelge 1 ile 4a ve 4b karşılaştırılırsa,
döllenme olduğu süreçte özellikle yüksek
sıcaklık ve düşük nispi rutubetin verimde
önemli oranda düşüşlere sebep olduğu açıkça
görülecektir 1998 yılında Çukurova’da II.
Ürün mısır’ın döllenme dönemi olan Ağustos
ayının ilk haftasında özellikle 6-9 ağustos
tarihleri arasında, tam döllenme dönemindeki
hava sıcaklığı 43.8˚C’ ye kadar çıkmış ve nispi
nemde %29.7‘ye kadar düşmüştür. Bunun
sonucu olarak verimde çok önemli oranda
verim kayıpları oluşmuştur. Ayrıca 2001
yılında da verimin düştüğü görülmekte ve bu
düşüşün asıl nedeni o yılda mısırda görülen
cücelik hastalığı olduğu belirlenmiştir. Adana
Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünde konu
uzmanları ile yapılan görüşmelerde bu
hastalığın sıcaklık ve nem değerlerinin yüksek
olduğu yıllarda görüldüğü ve hastalık
etmeninin üremesi için optimum koşulları
bulamadığı yıllarda ise görülmediği ifade
edilmiştir. Bu nedenle, 2001 yılı mısır
12
Eylül
25.7
71.0
3.4
24.4
63.4
12.6
26.8
69.1
43.2
25.8
69.2
56.5
26.2
68.4
41.2
26.7
71.4
34.1
26.2
66.1
1.9
25.7
65.8
9.3
26.4
63.8
26.0
69.1
28.1
26.1
67.6
37.4
Ekim
19.5
71.3
73.2
20.2
73.0
89.7
22.2
57.8
16.3
22.4
68.7
7.7
20.1
67.7
135.7
22.0
58.8
13.4
22.3
57.1
6.0
22.3
66.8
17.0
23.4
58.4
7.3
19.7
60.5
37.9
21.4
70.7
156.3
Kasım
16.2
62.1
13.6
15.4
74.6
107.3
17.3
79.0
112.8
15.5
61.1
3.0
15.4
66.8
30.8
13.9
67.4
88.1
16.4
64.2
25.7
15.4
59.8
22.3
15.6
63.5
141.1
13.9
66.6
64.6
13.2
65.0
91.5
Aralık
12.7
76.7
122.5
10.6
79.3
177.8
11.6
77.4
173.9
12.0
70.4
36.8
10.8
70.6
37.7
10.7
78.2
320.9
8.7
61.0
77.9
11.0
66.6
167.2
9.5
61.7
27.0
12.1
69.6
64.1
9.3
57.6
-
verimindeki düşüşün nedeni, o yılda görülen
yüksek sıcaklık ve neme bağlanabilir.
Öte yandan, 1. ürün mısırın yetişme dönemi
olan Nisan-Ağustos; ikinci ürün mısırın HaziranEkim ayları dikkate alınarak verim değerleri ile
ortalama sıcaklık ve nem değerleri arasında
grafiksel olarak değerlendirme yapıldığında,
polinomsal ilişkilerin olduğu görülebilir. Birinci
ürün mısır verimi ile yetişme dönemine ait 5
aylık ortalama sıcaklık ortalaması ve nem
değerleri dikkate alındığında verim ile sıcak ve
nem değerleri arasında herhangi bir ilişkinin
olmadığı
belirlenmiştir.
Ayrıca,
yetişme
dönemine ait 5 aylık ortalama maksimum
sıcaklık ortalamaları ile verim arasında %1 (Şekil
2); döllenmenin olduğu haziran ayındaki,
sıcaklık ve nem değerleri ile verim arasında ise
%5 (Şekil 3) önem düzeyinde polinomsal bir
ilişkinin olduğu saptanmıştır. Sonuçta, I. ürün
mısırda sıcaklık değerlerin nem değerlerine göre
verime etkisinin daha fazla olduğu söylenebilir.
A.B.UÇAK, A.ERTEK, M.GÜLLÜ, S.AYKANAT, A.AKYOL
II. ürün mısırın yetişme dönemi ortalama
sıcaklık ve nispi nem değerleri ile verim
değerleri arasında %5 düzeyinde önemli
polinomsal ilişkiler olduğu belirlenmiştir
(Şekil 4). Ayrıca, iklimsel etmenlerin daha
önemli olduğu yetişme döneminin ilk üç
ayındaki ortalama maksimum sıcaklık ve
ortalama nispi nem değerleri ile verim arasında
da benzer ilişkiler olduğu saptanmıştır (Şekil
4). Tozlaşma dönemine rastlayan Ağustos
ayında, maksimum ve ortalama sıcaklık
değerlerinin verimle ilişkisi bulunmazken,
nispi nem değerlerinin %1 önem düzeyine
sahip olduğu belirlenmiştir (Şekil 6). Sonuçta,
ikinci üründe I. Ürünün aksine sıcaklık
değerlerindense, nispi nem değerlerinin
verimle olan ilişkileri daha yüksek çıkmıştır.
Bu durum, ikinci ürünün yetiştirildiği aylarda
yüksek sıcaklığın yanı sıra, nispi nemin yüksek
olmasının mısır verimine daha fazla etki etmiş
olmasına bağlanabilir. Ayrıca, polinomsal
ilişkilerin çıkmış olmasının nedeni, incelenen
yıllarda çok yüksek ve çok düşük nispi nem
değerlerinin her ikisinin de verime olumsuz
etki yapmasına bağlanabilir.
Mısır bitkisi normal olarak 10-11 0C’de
çimlenebilmekte ve 5-10 cm derinliğindeki
toprak sıcaklığı 15 0C’ye ulaştığında, çimlenme
olayı hızlanmaktadır. Çimlenme sırasında, 10-30
0
C arasındaki sıcaklıklar ile kök ve sap uzama
miktarları
arasında doğrusal
bir
ilişki
bulunmaktadır. Sıcaklık 32 0C’ye ulaştığında kök
ve sap uzamasında ani bir azalma görülür ve 40
0
C’de ise çimler ölmektedir. Öte yandan 9 0C’nin
altındaki sıcaklıklarda ise kök uzaması
durmaktadır (Kırtok, 1998).
Mısır bir sıcak iklim bitkisi olmasına
rağmen aşırı sıcaklık isteyen bir bitki değildir.
Mısır üretimi için ideal sıcaklık 24-32 0C’
arasıdır. Sıcaklık 38 0C’ye ulaştığında, sulama
şartlarında bile mısır bitkinin transpirasyonla
kaybettiği suyu kökleri vasıtasıyla karşılayamaz.
Bu durum bir kaç gün devam ederse hücre yapısı
esnekliğini kaybeder ve tekrar eski formuna
dönemez. Tepe püskülü çıkışı ve tozlanma
sırasında sıcaklık 32 0C’nin üzerine çıktığında,
üreme organlarındaki farklılaşma çok hızlı
gelişir. Koçan, püskülleri çabuk kurur.
Çizelge 4-a. Çukurova’da 1996-2006 yılları arasında Ağustos ayında ikinci ürün mısırda
döllenmenin gerçekleştiği günlerdeki iklim verileri (Anonim, 2008).
İstasyon
No
Yıl
17351
1996
17351
17351
1997
1998
Meteorolojik
Değerler
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
6
Ağus
34,3
26,0
29,2
7
Ağus
34,2
25,2
29,2
8
Ağus
36,2
24,6
29,4
9
Ağus
33,6
23,7
28,8
6
Ağus
34,0
26,0
29,6
7
Ağus
35,9
25,5
29,5
8
Ağus
34,8
24,8
29,0
9
Ağus
34,5
26,6
30,2
75,3
76,0
72,0
76,0
78,3
76,3
79,0
79,0
0
32,5
23,0
27,6
0
33,3
24,3
27,9
0
33,0
23,0
27,8
0
32,0
25,0
27,6
0
36,2
25,5
29,9
0
35,0
25,3
29,6
0
34,5
25,4
29,6
0
34,5
26,0
30,2
83,3
83,0
86,0
86,0
69,7
73,0
77,0
72,7
0
42,0
27,0
34,0
0
43,8
27,0
35,0
0
42,0
27,9
34,5
0
40,5
25,0
32,5
0
35,5
27,3
30,4
0
35,5
26,8
30,0
0
36,0
27,0
30,2
0
35,3
27,0
28,0
52,7
43,7
29,7
55,3
80,0
77,7
82,0
77,7
0
0
0
0
0
0
0
0
Bu nedenle püskül içerisinde polen
tozlarının
çimlenip
tüpte
ilerlemesini
sağlayacak yeteri kadar rutubeti bulamaz.
Polen keseleri kuruduğundan polenleri dışarıya
çıkaramaz veya polenler kendi canlılıklarını
kaybederler ve koçanda tane bağlama oranı
Yıl
1999
2000
2001
azalır (Şekil 1). Çoğu üretici mısır bitkisinin
sıcak gecelerde de iyi geliştiğine inanırlar.
Bunun aksine mısır bitkisi sıcak ve rutubetli
gecelerde iyi bir gelişme göstermez. Sıcak ve
rutubetli gecelerde solunum oldukça artar ve
böylece daha çok enerji sarf edilir. Klimaya
13
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
ihtiyaç duyulduğu geceler, mısırın gelişimi için
uygun olmayan gecelerdir. Mısır için en ideali
serin geceler, güneşli günler ve orta sıcaklıktır
(Kırtok, 1998). Sıcak iklim bitkisi olan mısır
bol güneşli ve sıcak günler ile nemin %60’ın
altına düşmediği zamanlar optimum düzeyde
büyür ve gelişir. Vejetasyon süresi boyunca
toplam sıcaklık gereksinimi çeşitlerin FAO
olum gruplarına, yöreye göre değişmekle
birlikte
2500-4000°C’ler
arasındadır.
Sıcaklığın 30°C’ nin üzerine çıkması ve nemin
%60’ın altına düşmesi arzu edilmez.
Mısır için optimum ve minimum nispi
nem değerleri, sıcaklığa ve alınabilen su
miktarına bağlı olmakla birlikte, genel olarak
%60’ın altına düşmemesi istenir (Kırtok,
1998). Nispi nemin %50 düzeylerine indiği
ortamda bitki, maksimum transpirasyondan sonra
stomalarını kapatmak zorunda kalmakta ve
nemin %75’den %50’ye düşmesi ise su
tüketimini iki katına çıkarmaktadır. Mısır
bitkisinin özellikle tozlanma dönemindeki düşük
hava neminden olumsuz etkilenmesi tane
bağlamayı aksatır ve transprasyonla su
kayıplarını arttırır. Döllenme dönemindeki nem
stresi (nemin %50 veya altında seyretmesi),
bitkilerin %6’sı dişi çiçekteyken, her gün için %3
verim kaybı ve %75 dişi çiçekteyken, her gün
için %7verim kaybı olduğu belirtilmektedir.
Dane doldurma dönemdeki nem stresinden
dolayı stresli her gün için verim düşüşünün %4.1
olduğu bildirilmektedir (Kırtok, 1998).
Çizelge 4-b. Çukurova’da 1996-2006 yılları arasında Ağustos ayında ikinci ürün mısırda
döllenmenin gerçekleştiği günlerdeki iklim verileri (Anonim, 2008).
İstasyon
No
Yıl
17351
2002
17351
17351
2003
2004
Meteorolojik
Değerler
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
Max. Sıcaklık (˚C)
Min. Sıcaklık (˚C)
Günlük Ort. Sıc. (˚C)
Günlük Ort Nis. Nem
(%)
Yağış Miktarı (mm)
6
Ağus
35,0
25,1
28,8
7
Ağus
34,0
21,9
29,6
8
Ağus
33,2
26,2
28,6
9
Ağus
33,0
24,1
30,2
6
Ağus
33,9
26,5
29,8
7
Ağus
31,5
26,2
28,4
8
Ağus
35,4
24,0
29,2
9
Ağus
33,7
23,7
28,8
72,0
69,0
74,7
72,3
0
36,0
26,4
31,1
2,7
38,6
27,8
29,7
79,7
73,3
76,7
82,0
0
34,3
26,5
30,0
0
35,3
26,7
29,1
0
34,2
27,0
29,5
0
32,7
26,6
28,8
0
33,0
26,3
28,3
0
32,3
23,8
28,5
78,0
71,7
81,3
80,0
78,3
83,3
83,3
76,0
0
33,9
25,0
29,1
0
33,3
24,7
28,6
0
32,3
26,0
28,4
0
33,6
25,7
29,0
0
0
0
0
78,3
78,0
79,0
76,7
0
0
0
0
3.2. Yağışın Mısır Bitkisine Etkisi
Mısır bitkisinin yetişme döneminde en
kritik aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Bu
aylar ana ürün yetiştiriciliğinde iklimden
kaynaklı stres etmeni yaratmazken, ikinci ürün
mısır
yetiştiriciliğinde tüm
vejetasyon
süresince zararlı etki yapma yönünde bir
eğilim gösterebilmektedir. Çünkü mısır’ın
tozlaşması ve dane doldurması bu aylarda
olmaktadır (Anonim, 2001). Bu yüzden yağışın
düzensiz ve yetersiz olduğu yörelerde kuraklık
risk modelleri geliştirilmiştir (WU, 2004).
Yağışın verimi ve döllenmeyi olumlu
yönde etkileyen önemli bir etmen olmasına
karşın, Çukurova’da Ağustos ayında hemen
14
Yıl
2005
2006
hiç yağış düşmemektedir. Çukurova’da II. Ürün
mısır ekiminin haziran ayının sonuna kadar
tamamlanması gerekir ve daha geciktirilmiş
ekimler
vejetasyon
süresi
yeterli
gelmeyeceğinden riskli olabilmektedir. Mısır
bitkisinin hasadı ise olum gruplarına,
yetiştirildiği yörenin sıcaklık, nem ve yağış
değerlerine, bitkinin nemini hızla kaybedip
kaybetmeme özelliklerine bağlı olmak kaydıyla
Ağustos’tan Kasım ayına kadar devam
edebilmektedir. Çukurova’ya yaz aylarında
yağmur yağmadığı, yağsa bile yağışın etkili kök
derinliğine ilerleyecek miktarda olmadığı
(yaklaşık 5 mm) belirlenmiş olup, tozlaşma
döneminde yağan yağmur’un ise serin hava
A.B.UÇAK, A.ERTEK, M.GÜLLÜ, S.AYKANAT, A.AKYOL
yaratarak döllenme süresini uzatma yönünde
önemli bir katkı sağladığı görülmüştür. Ayrıca,
kıştan arta kalan ve toprakta tutulan yağış
sularının da mısır verim ve gelişmesine katkısı
bulunmaktadır. Bu çalışmada, I. ve II. Ürün
mısır yetişme döneminde düşen toplam yağış
miktarları ile verim değerleri arasında %5 önem
düzeyinde ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Ayrıca,
II. Üründe yağış ve verim arasındaki korelasyon
katsayısı daha yüksek çıkmıştır (Şekil 7).
Şekil 1. Yüksek sıcaklık ve düşük nispi nemin koçan üzerindeki zararları
Mısır yetiştiriciliğinde yağış önemli bir
faktördür. Mısır tarımı yapılabilmesi için yıllık
yağış toplamının 600–1200 mm arasında
olması gerekmekte ve 600 mm’den daha az
yağış
alan yerlerde sulama yapılması
gerekmektedir. Mısır bitkisinin yetişme
dönemleri boyunca istediği su miktarı diğer
tahıllara göre daha fazladır. Bu nedenle mısırın
yetişme dönemi olan yaz mevsiminde
yağışların aralıklı olarak yağması ve önemli bir
kısmının olgunlaşma döneminde olması
gereklidir (Şahin, 2001). Mısırın vejetasyon
dönemi, yaz aylarına denk geldiğinden yetiştiği
dönemdeki yüksek sıcaklık ve buharlaşma
nedeniyle su isteği fazladır. Kaya ve
Yanıkoğlu (1990)’da mısırın vejetasyon
dönemi boyunca toplam 500 mm. suya ihtiyaç
duyduğunu
belirtmektedir.
Ayrıca,
uygulanacak sulama suyu dağılımının Mayıs’ta
75 mm, Haziran’da 100 mm, Temmuz’da 175
mm, Ağustos’ta 100 mm, Eylül’de 50 mm
olması gerektiğini belirtmiştir. Bu rakamlar
genel değerler olup, bölgeden bölge
değişebilmektedir. Woodward (1967), yapmış
olduğu çalışma sonucunda Kaliforniya’nın
merkez ovalarında yetiştirilen mısır’ın, gelişme
dönemleri süresince bitki su tüketim değerlerinin
farklı olduğunu ve 90-150 günlük gelişim
döneminde günlük bitki su tüketiminin 5-5,6 mm
arasında olduğunu saptamıştır (Derviş, 1986).
Oylukan ve Güngör (1975), Eskişehir tarla
koşullarında yaptıkları çalışmalarda, mısır’ın su
tüketimini 725 mm ve sulama suyu gereksinimini
400 mm olarak bulmuşlardır. Ayrıca sulama
zamanı için bitki boyu 40-45 cm olunca 1.su,
tepe püskülünde 2.su, koçan oluşumunda 3.su ve
süt olum döneminde de 4 kez su verilmesi
önerisinde bulunmuş ve her sulamada verilecek
suyu
100
mm
olarak
belirlemişlerdir
(Bayrak,1997).
Günbatılı (1979), Tokat–Kozova’da mısır’ın
su tüketimini belirlemek amacıyla 1974, 1975,
1976 ve 1977 yıllarında yapmış olduğu
çalışmalarda mısırın gelişim döneminde 3-4 kez
sulanması gerektiğini ve su tüketiminin 569-670
mm ve sulama suyu gereksiniminin ise 358-437
mm arasında değiştiğini belirlemiştir. Ayrıca,
mısır’ın gelişme dönemindeki su ihtiyacı 637
mm, sulama suyu gereksinimi ise 386 mm ve
ortalama olarak günlük su tüketiminin ise 4,2
mm olduğunu belirlemiştir.
15
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
I.Ürün Mısır
12
y = 0,8944x 2 - 65,667x + 1214,7
R2 = 0,85 **
Verim, t/ha
11
10
9
8
35
35,5
36
36,5
37
37,5
38
0
Yetişm e Dönem i Maksim um Sıcaklık Ortalam ası, C
Şekil 2. I. Ürün mısır yetişme dönemi ortalama maksimum sıcaklık-verim ilişkisi
I. Ürün Mısır
12
11
11
Verim, t/ha
Verim, t/ha
I. Ürün Mısır
12
10
9
10
9
y = 0,4696x 2 - 25,543x + 356,94
R2 = 0,39 *
y = -0,0192x 2 + 2,6724x - 81,95
R2 = 0,49 *
8
8
25
26
27
60
28
65
70
75
80
Haziran Ayı Ortlam a Nispi Nem , %
Haziran Ayı Ortalam a Sıcaklık, 0C
Şekil 3. I. Ürün mısır Haziran ayı ortalama sıcaklık ve nispi nem-verim ilişkisi
II. Ürün Mısır
II. Ürün Mısır
12
12
10
10
8
Verim, t/ha
Verim, t/ha
8
6
2
2
0
24,5
y = 0,0567x 2 - 7,75x + 272,04
R2 = 0,43 *
4
y = -1,013x 2 + 51,718x - 651,45
R2 = 0,35 *
4
6
0
25
25,5
26
26,5
Yetişm e Dönem i Ortlam a Sıcaklık, 0C
27
64
66
68
70
72
74
Yetişme Dönem i Ortalm a Nispi Nem , 0C
Şekil 4. II. Ürün mısır yetişme dönemi ortalama sıcaklık ve nispi nem-verim ilişkisi
18
76
A.B.UÇAK, A.ERTEK, M.GÜLLÜ, S.AYKANAT, A.AKYOL
II. Ürün Mısır
II. Ürün Mısır
12
12
11
y = 0,041x 2 - 5,7667x + 209,99
R2 = 0,48 *
10
10
6
y=
4
9
Verim, t/ha
Verim, t/ha
8
0,2352x 2
- 18,204x + 359,48
R2 = 0,46 *
8
7
6
2
5
0
4
35
36
37
38
39
40
41
66
68
70
72
74
76
78
Haz.-Tem .-Ağus. Ortlam a Nispi Nem , %
Haz.-Tem. Ağus. Ortalama Maksimum Sıcaklık, 0C
Şekil 5. II. Ürün mısır Haziran-Temmuz ve Ağustos ayı ortalama maksimum sıcaklık ve ortalama
nispi nem-verim ilişkisi
II. Ürün Mısır
12
10
Verim, t/ha
8
6
4
2
y = 0,021x - 2,9571x + 111,46
2
R = 0,44 *
2
0
60
65
70
75
80
85
Ağustos Ayı Ortalama Nispi Nem, %
Şekil 6. II. Ürün mısır Ağustos ayı ortalama nispi nem-verim ilişkisi
I. Ürün Mısır
II. Ürün Mısır
12
13
11
12
10
Verim, t/ha
Verim, t/ha
11
10
9
y=
0,0002x 2
- 0,0546x + 13,658
R2 = 0,37 *
8
9
8
7
y = 7E-05x 2 - 0,0109x + 8,0394
R2 = 0,43 *
6
7
5
0
50
100
150
Yetişm e Dönem i Toplam Yağış, m m
200
0
50
100
150
200
250
300
Yetişm e Dönem i Toplam Yağış, m m
Şekil 7. I. ve II ürün mısır yetişme dönemi toplam yağış-verim ilişkisi
17
Bazı İklim Parametrelerinin Çukurova’da Yetiştirilen Mısır Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkiler
4. Sonuç ve Öneriler
1997 yılında Çukurova’da toplam mısır
ekiliş alanı 105,37 ha ve üretimi 961.463 ton
iken, sıcaklık zararından dolayı 1998 yılında
126.150 ha ekiliş alanı ve üretim 1.032.106 ton
olarak gerçekleşmiştir. I. ve II. ürün dâhil bir
önceki yılda birim alandan alınan verim 9,14
ton/ha olmasına karşın, 1998 yılında birim
alandan elde edilen verim 8,18 ton/ha
düşmüştür. Bir önceki yıla göre %10.5 oranında
verim kaybı oluşmuştur.
11 yılın ortalamasına göre 1998 yılında
ikinci ürün mısırda birim alan başına 0.607 t/ha,
toplam da ise 46314 ton daha az ürün alınmıştır.
Bir önceki yılın ikinci ürününden toplam 79744
ton ve bir sonraki yılın ürününden ise toplam
38660 ton eksik ürün alınmıştır. 1998 yılında
iklimsel değişikliklere bağlı olarak %15
düzeyinde verim kaybı oluşmuştur. Sonuç
olarak verimdeki azalmanın temel sebebi
iklimde görülen değişiklikler ile bağıntılı olarak
yüksek sıcaklık ve istenmeyen düşük oransal
nem değerleri ile yüksek sıcaklık ve yüksek
oransal nem değerler olduğu söylenebilir. Her
ikisinin de sınır değerlerin üzerine çıkması
mısır verimi üzerinde olumsuz etki yapmıştır.
Dane içini dolduramamakta veya koçan
büyüyememekte bunun sonucu olarak verimde
azalmalar görülmektedir.
İncelenen dönemlerde ekim alanlarının ve
üretim değerlerinin gösterdiği eğilim birbirine
benzerlik gösterirken, verimlilik değerleri iklim
koşullarının da etkisiyle düşme yönünde bir
farklılık göstermiştir. Mısır tarımını etkileyen
diğer önemli iklim unsurları sıcaklık, yağış ve
nemliliktir. Özellikle düşük nem değerlerinin
yıl içerisindeki dağılımından daha çok döllenme
olduğu dönemde görülmüş ve bu değer 29.7’ye
kadar düşmüştür. İncelenen dönemde sadece
1998 yılında ortalama sıcaklık ve maksimum
sıcaklık değerlerinin mısırın generatif gelişme
döneminde sınır değerin üstüne çıkması, bu
yıllardaki üretimi ve verimliliği önceki yıllara
oranla olumsuz yönde etkilediği tespit
edilmiştir. Bu yüzden döllenme döneminde
iklimsel streslere dayanıklı mısır çeşitlerinin
ıslah yoluyla geliştirilmesi ve tozlaşma
döneminde
elverişli
nemin
%50’sinin
tüketilmesini beklemeksizin sık aralıklarla
sulama yapılması ve damla sulamaya geçilmesi
faydalı olacaktır. Çünkü damla sulama ile bitki
kök bölgesindeki nem tarla kapasitesine yakın
bir değerde olduğu için bitki nem stresine
maruz kalmayacak, bitki istediği dönemde
istediği nemi bitki kök bölgesinde hazır bulacak
ve bu durum gerek tozlaşmayı gerekse verimi
artırıcı yönde etkide bulunabilecektir.
Kaynaklar
Anonim, 2001. Ana ürün Mısır Tarımı. T.C. Tarım Orman
ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve
Geliştirme Genel Müdürlüğü, Ankara
Anonim, 2003. Cotton: Review of the World situation.
İnternational Cotton Advisory Committee.
Anonim, 2008. Meteorolojik Veriler (1997-1998). T.C.
Başbakanlık Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, Adana Bölge Müdürlüğü.
Anonim,
2009-a.
Türkiye'nin İklim Özellikleri
http://www.aof.anadolu.edu.tr
Anonim, 2009-b. Türkiye’ de İklim Tipleri.
http://tr.wikipedia.org
Ateş, F., 2009. Polen Tohumculuk Teknik Arşivi.
Bayrak,F., 1997. Bafra Ovası Koşullarında İkinci Ürün
Mısır’ın Su Tüketimi T.C. Başbakanlık Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Samsun Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Genel Yayın No:91,
Samsun.
Cerit, İ., Turkay, M. A., Sarıhan, H, Şen, H.M., 2001.
“Mısır Yetiştiriciliği”. www.tarimsalbilgi.org.
Derviş, Ö., 1986, Çukurova Koşullarında Buğdaydan
Sonra İkinci Ürün Mısır’ın Su Tüketimi T.C.
Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Tarsus Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları,
Genel Yayın No: 106 Tarsus.
18
Evans,R.O., 1969. Biological and agricultural engineering
department, North Carolina State University,
Raleigh,NC.
FAO, 1997. Food And Agriculture Organization.
www.fao.org
Gençoğlan C, 2008. Sulama Programlama Ders Notları,
Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal
Yapılar ve Sulama Bölümü, Kahramanmaraş.
Günbatılı, F., 1979. Tokat-Kazova Koşullarında Mısır’ın
Su Tüketimi, T.C. Köy İşleri ve Kooperatifler
Bakanlığı, Toprak Su Genel Müdürlüğü , Tokat
Bölge Topraksu Araştırma Enst. Müd. Yayınları,
Gen. Yay. No:33 Rapor Serisi No:21, Tokat.
Jones, Jr. J.B., Wolf, B. and Mills, H.A., 2000. Plant
Analysis Handbook. A Practical Sampling,
Preparation, Analysis and Interpretation Guide.
Micro-Macro Publishing Inc. Athens, Georgia, USA.
Kapur, B, Kanber, R. ve Ünlü, M., 2008. Aşağı Seyhan
Ovasında İklim Değişikliği ve Buğday-Mısır ve
Pamuk Üretimi Üzerine Etkileri, T.C. Çevre ve
Orman Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü, DSİ VI.
Bölge Müdürlüğü, 5. Dünya Su Forumu Bölgesel
Hazırlık Süreci DSİ Yurtiçi Bölgesel Su Toplantıları
Sulama –Drenaj Konferansı Bildiri Kitabı, 10 – 11
Nisan 2008, Adana.
A.B.UÇAK, A.ERTEK, M.GÜLLÜ, S.AYKANAT, A.AKYOL
Kaya, M.; Yanıkoğlu, S., 1990. Adapazarı İklim
Koşullarında Sulama Yapmanın Mısır Verimine
Etkisi, T.C. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı,
Mısır Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Adapazarı.
Kaymaz, B., İkiel, C., 2004. The Effects of Climatic
Conditions on Fruit Productions in Geyve.
Proceedings of International Symposium on Earth
System Sciences, Sf: 801-810, Istanbul-Turkey
Kırtok, Y., 1998. Mısır Üretimi ve Kullanımı. Akoluk
Yayınları, İstanbul.
Kün, E., 1997. Tahıllar II (Sıcak İklim Tahılları). Ankara
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayın No: 1452, Ders
kitabı No: 432, Ankara.
Oylukan, S. ve Güngör, H., 1975. Orta Anadoluda Mısır
Su Tüketimi. Eskisehir Bölge Topraksu Arastırma
Enstitüsü Yayınları. Genel Yayın No: 129. Rapor
Seri No: 88, Eskisehir. 43 s.
Öztürk, P.K., 2007. Doğu Akdeniz Bölgesinde Yetiştirilen
Yerfıstıklarında
Zararlı
Virüs
Hastalılarının
Saptanması
ve
Tanımlanması.
Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü,
Master tezi, Adana.
Süzer, S., 2003. Mısır Tarımı. Trakya Tarımsal Araştırma
Enstitüsü, Edirne.
Şahin, S., 2001. Türkiye’de Mısır Ekim Alanlarının
Dağılışı ve Mısır Üretimi. Gazi Üniv. Eğitim
Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı:1, 73-90, Ankara.
Şensoy, S., 2007. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müd.
http://www.meteor.gov.tr/2005/genel/iklim/iklim.
TÜİK, 2008. Türkiye İstatistik Kurumu Yıllığı, Adana
Bölge Müdürlüğü.
Tümertekin, E., Özgüç, N., 1997. Ekonomik Coğrafya,
Çantay
Kitabevi,
İstanbul
http://www.gap.gov.tr/Turkish/Tarim/Tarlayt/misir.h
tml
Uçan, K., 2009. Kuraklık Model ve Analizleri Ders
Notları, Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarımsal
Yapılar
ve
Sulama
Bölümü,
Kahramanmaraş.
WU, H.; Hubbard, K.G., Wilhite, D.A., 2004 “An
Agricultural Drought Risk-Assessment Model For
Corn And Soybeans” International Journal of
Climatology, volume: 24, pp: 723-741.
19
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 21-26
Table Fig (Ficus carica L.) Selection in Mardin Province of Turkey
Mikdat Şimşek
Bingöl University, Faculty of Agriculture, Department of Horticulture, 12000, Bingöl
Abstract: Turkey has great variations in distributions of wild fig forms as well as cultivated figs. Beşkonak
village has a special importance with respect to the genetic resources of figs. This study was carried out
during 2002-2003 in Beşkonak village of Derik county of Mardin province, which is located in the South
East Anatolia Region of Turkey. Five different fig genotypes have the same name were selected in this
research. According to the results of the weighted ranked method, 47-02-1 and 47-02-4 genotypes which had
the highest scores (934 and 924) among the fig types were determined to be the best table figs. In the this
study, fruit weight, fruit width, ostiolum width, TSS and titrable acidity of the genotypes were determined as
72.38-56.48 g, 61.35-46.73 mm, 5.15-2.35 mm, 23.53-18.12% and 0.26-0.20%, respectively. In general,
these fig genotypes have been consumed to be fresh.
Keywords: Ficus carica, Fresh Consumption, Fruit Quality, Selection, Mardin
Türkiye’nin Mardin İlinde Sofralık İncir (Ficus carica L.) Seleksiyonu
Özet: Türkiye kültüre edilmiş incirlerin yanı sıra yabani incir formlarının yayılmasında büyük varyasyonlara
sahiptir. Beşkonak köyü incir genetik kaynakları açısından özel bir öneme sahiptir. Bu çalışma Mardin’in
Derik ilçesine bağlı Beşkonak köyünde 2002-2003 yıllarında yapılmıştır. Burası, Türkiye’nin Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde bulunmaktadır. Bu araştırmada, aynı isme sahip olan 5 farklı incir genotipi seçilmiştir.
Tartılı derecelendirme metodu sonuçlarına göre, bütün incir genotipleri içinde en yüksek puana (934 ve 924)
sahip olan 47-02-1 ve 47-02-4 genotipleri en iyi sofralık incirler olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada
genotiplerin meyve ağırlığı, meyve çapı, ostiol çapı, toplam kuru madde ve titre edilebilir asitliği sırasıyla
72.38-56.48 g, 61.35-46.73 mm, 5.15-2.35 mm, %23.53-18.12 ve %0.26-0.20 olarak bululmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ficus carica, Taze Tüketim, Meyve Kalitesi, Seleksiyon, Mardin
1. Introduction
Turkey is an important genetic source for
horticultural crops with varieties which have
multiplied numerously during the centuries.
Some temperate fruit species as well as figs are
also originated in Anatolia (Özbek, 1978;
Küden, 1995). North, West and South regions
of Turkey contain rich fruit germplasm and the
fig is one of the most important one among
them (Aksoy et al., 1992; Küden and Tanrıver,
1997). Because of the wide adaptability of
varieties to the soil and the climatic conditions,
the fig is widely grown and extended to the
South East Anatolia, the Aegean and the
Mediterranean regions (Küden, 1995).
On the way of the extension of the fig to
the neighbouring countries such as Caucasia,
Caspian Sea, Iraq and Syria, a rich genotype
population
occurs in Anatolia. Therefore,
South East Anatolia region has a special place
of containing rich fig germplasm (Ilgın, 1995).
The total fig production of Turkey is
210.152 tons (Anonymous, 2007). Fig has long
been cultivated in the dried form. In Turkey, a
lot of the researches about the fig also have
been directed towards dry fig culture. However,
recently, the increased possibility for
transportation and the developments in
packaging for table fruits have led to an
increase in the production and export of table
figs (Ilgın and Küden, 1997) and there has been
a big demand for fresh figs in the European
markets. So, the fresh figs from Turkey should
have a big market in the very near future (Polat
and Ozkaya, 2005).
Bursa Siyahı is one of the best quality
fresh fig cultivar grown in Turkey and there is
an increase in its export (Çalışkan, 2003). In
addition to Bursa Siyahı, there are many other
good quality fresh cultivars (Polat and Ozkaya,
2005). The importance of fresh fig production
and exportation tended the researches to find
good quality fig cultivars. So, the fig selection
studies have begun since 1990’s with the
experiments of Kaşka et al. (1990); Aksoy et al.
(1992); Polat and Ozkaya (2005); Alper (2006);
Calışkan and Polat (2008); Şimsek and Kuden
(2008); Şimşek (2009a) and Şimşek (2009b). In
the present study, the selection work has been
continued in the Beşkonak village of Derik
county of Mardin province to find out the best
Table Fig (Ficus carica L.) Selection in Mardin Province of Turkey
table fig genotypes, with emphasis on the
quality characteristics.
2.Materials and Method
This study was carried out during 2002 –
2003 in Beşkonak village of Derik county of
Mardin province, which is located in the
Southeast Anatolia Region of Turkey. Female
fig trees growing in conditions with appropriate
nutrition were surveyed and the selected
genotypes were evaluated according to the fig
descriptors of Aksoy (1991). Five fig genotypes
were included in the study and their fruit
qualities were determined. In this context, 30
fruits were randomly selected from the each fig
tree in each year. Harvested fruits were
immediately transferred to ice boxes and then
stored at 00C. After that, they were analysed
with 3 replication and 10 fruits in each
replication for the each year. To provide
positive contributions to the production and
export of the fig, the quality evaluation of the
genotypes was performed according to a
weighted ranked method (Table 1). The data
were subjected to analysis of variance using
JMP 5.0.1. The means were separated by
Tukey’s test at 0.05.
The fruit weight was measured with a scale
sensitive to 0.01 g. The fruit length and width,
neck length and the ostiolum width were
measured by a digital compass. The total
soluble solids were determined with a handheld refractometer. The titrable acidity was
determined by titrating with 0.1 N NaOH to an
endpoint of pH 8.10. The fruit shape index was
calculated by dividing the width by length. The
coordinates and the altitudes of the genotypes
were determined with CPS tool.
3.Results and Discussion
During the research, five genotypes were
selected with special emphasis on the fruit
quality characteristics of the figs. Table 2
presents the important characteristics of the fig
genotypes in two years. Considering two years
mean results, the fruit weight, width and length,
the fruit shape index, neck length, ostiolum
width, TSS and titrable acidity of the these
genotypes were determined statistically
different from each other at 5% level.
The fruit weight is one of the most
significant components for determining size of
the fruits. According to the averages in two
22
years, the fruit weight was found to be lowest
at 56.48 g in 47-02-6 and highest at 72.38 g in
47-02-1 g. These results were found to be better
than the those of Koyuncu (1997). He
determined the fruit weight ranged between
9.00 g and 39.37 g. The fruit width was found
to be lowest at 46.73 mm in 47-02-7 and
highest at 61.35 mm in 47-02-6. These results
were found to be higher than the results of
Bostan and Islam (1999) and Küden et al.
(2008). They determined the fruit width ranged
between 42.00 mm and 51.00 mm, between
49.97 mm and 32.97 mm, respectively. The
fruit length was found to be lowest at 34.80 mm
in 47-02-5 and highest at 41.21 mm in 47-02-1.
Controversy, the results in this study with
respect to the fruit length were lower than the
results of Şen et al. (1993). They determined
the fruit length ranged from 39.00 mm to 72.00
mm. In addition, no neck was observed in 1
genotype (47-02-7) while the others had necks
and the their neck lengths were changed
between 3.25 mm in 47-02-6 and 6.17 mm in
47-02-4. Küden et al. (2008) found that the
neck length changed from 4.80 mm to 9.00 mm
and Ilgın (1995) found the neck length changed
between 14.50 mm (462-1 Bardak) and 7.30
mm (462-6 Bardak). Similarly, both Küden et
al. (2008) and Ilgın (1995) also found the
neckless fig types. The fruits with neck that are
too long one aren’t desired by the table fig
industry. The neck length, the fruit length and
width can change according to the
charactetistics of the genotypes, maintenance
requirements and the ecological conditions.
In this study, the ostiolum width was
changed between 2.35 mm in 47-02-5 and 5.15
mm in 47-02-4. These results were between the
maximum and minimum values of Aksoy et al.
(1992). They determined the ostiolum width
changed between 9.10 mm and 0.60 mm. But,
The maximum and minimum ostiolum values in
the this study were lower than the those of
Şahin et al. (1994). They determined the
ostiolum width changed between 3.17 mm and
6.15 mm. A large ostiolum on the fig is an
undesirable characteristic as pests and
pathogens enter the fruit (Can, 1993). The fruit
shape index was found to be lowest at 1.16 in
47-02-7 and highest at 1.58 in 47-02-6. These
results were similar group to the results of all
the Abbas types of Ilgın (1995). She determined
the fruit shape index ranged from 1.20 to 1.40
M.ŞİMŞEK
of Abbas types. The fruit shape index can
change according to the genetic characteristics.
In addition, the peeling of skin of all the fig
genotypes was observed to be ease and their
fruit skin cracks were observed to be none.
These observations in terms of the peeling of
skin and the fruit skin cracks were perfect for
the genotypes. In addition, the results were
better than those of Şimsek and Küden (2008),
Polat and Ozkaya (2005) and Ilgın and Küden
(2007).
According to the averages in the two years,
The TSS ratio of the selected fig genotypes was
found to be lowest at 18.12% in 47-02-5 and
highest at 23.53% in 47-02-1. These results
were found to be better than the results of
Koyuncu (1997). He determined the TSS ratio
ranged from 11.90 % to 24.30 % in the fig type
under Sanlıurfa conditions. For high quality
table figs, TSS contents should be between
13.0% and 25.1% (Aksoy et al., 1992). In
addition, the titrable acidity was found to be the
lowest at 0.20% in 47-02-5 and highest at
0.26% in 47-02-1. These results were between
the maximum and minimum values of Küden et
al. (2008). They determined the titrable acidity
ratio changed from 0.18% to 0.48% in 3 years
experiment. High quality table figs with respect
to the titrable acidity contents are best if they
are between 0,226% and 0.300 (Aksoy et al.,
1992). The reason for the difference between
the results of this research in term of the titrable
acidity can change according to the
characteristics, harvested earlier or later and the
ecological conditions of the genotypes.
According to the weighted ranked method,
it was determined that all the fig genotypes had
100 scores of the peeling of skin and the fruit
skin cracks and 54 scores of the fruit shape
(average of years 2002-2003). These results
about the scores of the peeling of skin and the
fruit skin cracks were higher than the results of
Polat and Ozkaya (2005). It is showed that the
scores of the fruit weight and the total points of
all the fig genotypes are in figure 1. The scores
of the neck length, the ostiolum width, TSS and
the titrable acidity of all the genotypes are
shown in figure 2. In this context, the results
about the scores of the neck length, the
ostiolum width, the TSS, the titrable acidity and
the total points were higher than those of
Çalışkan (2003). The more the scores of the fig
genotypes according to the weighted ranked
method are high, the more the fruit qualities are
good.
Names, origins, coordinates and altitudes
of all the fig genotypes were shown in Table 3
in 2002. All the these genotypes was selected in
Beşkonak village of Derik county of Mardin
province. In this context, the local name of all
the genotypes was Zerık. The coordinates of 4702-1 were 37603070 E-4135219 N and the
coordinates of 47-02-7 were 37603078 E4135483 N. In addition, 47-02-7 had lowest
altitude (544 m) and 47-02-1 had highest
altitude (600 m).
4.Conclusions
Turkey is the world’s largest fig producing
country. She represents more than half of the
world fig export. To increase in the fig export,
in addition to transportation and packaging, its
quality also should be good. The Southeast
Anatolia region are one of the most important
centres of table fig genotypes in Turkey. The
fruit quality characteristics of the genotypes
should be determined and the genotypes which
hsve good quality should be export to increase
revenue in Turkey. Additionally, the fig is a
very important fruit species for the world. It can
be consumed in several ways, can easily be
propagated, is adaptable to various conditions
and very nutritional for the consumers. In
general, the selected fig genotypes have good
quality according to the scores of the weighted
ranked method. If figs which have good guality
are taken into conservation, the world will get
the opportunity to produce and consume this
fruit and have their nutritional advantages,
which is especially adventages for poorer parts
of the world.
23
Table Fig (Ficus carica L.) Selection in Mardin Province of Turkey
References
Aksoy, U., 1991. Descriptors for Fig (Ficus carica L. and
related Ficus sp.) Ege University, Faculty of
Agriculture, Department of Horticulture, İzmir,
Turkey.
Aksoy, U., Seferoglu, G., Mısırlı, A., Kara, S., Şahin, N.,
Bülbül, S. and Düzbastilar, M., 1992. Ege Bölgesi
Koşullarına Uygun Sofralık İncir Çeşit Seleksiyonu.
Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 9-13
Ekim, 1992,Cilt 1:545-548.
Alper, M.S., 2006. Şanlıurfa İlinde Yetiştirilen İncirlerin
Morfolojik ve Pomolojik Olarak Belirlenmesi.
Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ms.C
Thesis, p,55, Şanlıurfa.
Anonymous,2007.www.fao.org/faostat/production/fig.
Bostan, S.Z. and İslam, A., 1999. Vakfıkebir’de
Yetiştirilen Önemli Mahalli İncir Çeşitlerinin
Pomolojik Özellikleri. Türkiye III. Bahçe Bitkileri
Kongresi, 14-17 Eylül, 751-755.
Can HZ (1993). The Investigation of Some Horticultural
Characteristics of Some Selected Fig Genotypes in
Aegean Region. Master Thesis, Ege Uni. Izmir,
Turkey (in Turkish, with English abstract).
Çalışkan, O., 2003. Baz İncir Çeşit ve Tiplerinin Dörtyol
Koşullarındaki Fenolojik, Morfolojik ve Meyve
Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. Mustafa Kemal
Üniversitesi,
Sci. Inst. Ms.C. Thesis, Hatay,
Türkiye.
Calışkan, O. and Polat. A.A., 2008. Fruit Characteristics of
Table Fig (Ficus carica L) Cultivars in Subtropical
Climate Conditions of the Mediterranean Region. Sci.
Hort. 115 (4), pp. 360-367.
Ilgın, M., 1995. Kahramanmaraş Bölgesi’nde İncir
Seleksiyonu ve Selekte Edilen Bazı Önemli Tiplerin
Meyve Doğuşları ve Döllenme Biyolojileri Üzerinde
Çalışmalar. Cukurova University. Sci. Inst. PhD.
Thesis, Adana, Türkiye.
Ilgın, M. and Küden A.B., 1997. Table Fig Selection
Study in the Kahramanmaraş Province of Turkey.
Fifth International Symposium on Temperate Zone
Fruits in the Tropics and Subtropics. 29th May-1st
June, 1996, Acta Hort. 441: 351-358.
Kaşka, N., Küden, A.B., Küden, A. and Çetiner, S., 1990.
Studies on the adaptation of Aegean Figs and Figs
Selected from Cukurova Region in Adana. Cukurova
University. Journal of the Faculty Agriculture 5(4):
77-86.
Koyuncu, M.A., 1997. A Study on Some Fruit
Characteristics in Local Fig Cultivars Grown in
Hilvan (Sanlıurfa, Turkey) Acta Hort. 480:83-85.
24
Küden, A.B., 1995. Plant Genetic Resources on Fig in
Turkey. Proceedings of the First Plant Genetic
Resources Meeting Organized under the Auspices of
FAO. MESFIN, Tenerife, Canary Islands, Spain,
October 2-4, 188-229.
Küden, A.B. and E. Tanrıver., 1997. Plant Genetic
Resources and Selection Studies on Figs in the East
Mediterranean and South East Anatolia Regions.
First International Symposium on Figs. Izmir,
Turkey, June 24-28, 49-54.
Küden, A.B., Beyazit, S. and Cömlekçioğlu, S., 2008.
Morphological and Pomological Characteristics of
Fig Genotypes Selected from Mediterranean and
South East Anatolia Regions. Proceedings of the
Third International Symposium on Fig. ISHS, Acta
Hort. 798:95-102.
Özbek, S., 1978. Özel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayınları 128, Ders Kitabı: 11,
485s.
Polat, A. and M. Ozkaya., 2005. Selection Studies on Fig
in the Mediterranean Region of Turkey. Pakistan, J.
Boti., 37(3); 567-574.
Şahin, N., Aksoy, U., Urel, N. ve Ozkan, R., 1994. Ege
Bölgesi Koşullarına Uygun Sofralık İncir
Seleksiyonu Uygulama Sonuç Projesi. Erbeyli İncir
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, İncirliova-Aydın,
Turkey.
Şen, B., Yılmaz, H. and Sağlamer, M., 1993. Sofralık İncir
Seleksiyonu ve Çeşit Adaptasyon Projesi. Alata
Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,
Erdemli-Mersin, Turkey, 17s.
Şimşek, M., 2009a. Evaluation of selected fig genotypes
from Southeast Turkey. African Journal of
Biotechnology, Vol. 8 (19), PP.4969-4976, 5
October, 2009, ISSN 1664-5315Q2009 Academic
Journals.
Şimşek, M., 2009b. Fruit performances of the selected fig
types in Turkey. African Journal of Agricultural
Research, Vol. 4 (11), pp.1260-1267,November,
2009, ISSN 1991-637XQ2009 5315Q2009 Academic
Journals.
Şimşek, M. and Küden, A.B., 2008. Diyarbakır
Koşullarında
İncir
Genetik
Materyalinin
Seleksiyonu ve Tanımlanması. Cukurova University
Institute of Natural and Applied Science, J.of sci.
and Eng. Cilt 18, Sayı 2, 94-102.
M.ŞİMŞEK
Table 1. Evaluation of the selected fig genotypes according to the weighted ranked method
Characteristics
Total points Classification and points
Fruit weight
40
<20.0 g
0
20.1 -30.0 g
2
30.1 -40.0 g
4
40.1 -50.0 g
6
50.1 -60.0 g
8
> 60.0 g
10
Fruit shape index
9
I<0.9
8
I=0.9-1.1
10
I>1.1
6
Neck length
6
<5.0 mm
0
5.1-10.0 mm
10
10.1-15.0 mm
6
>15.0 mm
2
Fruit skin cracks
10
none-little
10
medium
6
high
0
Peeling of skin
10
easy
10
medium
6
difficult
0
Ostiolum width
5
0.0-2.0 mm
10
2.1-4.0 mm
8
4.1-6.0 mm
6
>6.1 mm
2
Total soluble solid
content
10
< 13.0%
2
13.1-16.0%
4
16.1-20.0%
10
20.1-25.1%
8
> 25.1%
6
Titrable acidity
10
< 0. 050%
0
0.051-0.125%
6
0.126-0.225%
8
0.226-0.300%
10
> 0.301%
4
Total
100
Table 2. The fruit characteristics of the selected fig genotypes (average of years 2002-2003)
Fruit
Fruit
Fruit
Neck
Ostiole
Fruit shape
Titrable
Code no weight length
width
length width
TSS (%)
index
acidity (%)
(g)
(mm)
(mm)
(mm)
(mm)
47-02-1 72.38 a 41.21 a
56.41 b
1.37 b
5.29 b 2.91 c 23.53 a
0.26 a
47-02-4 66.20 b 37.28 bc 55.12 b
1.48 a
6.17 a 5.15 a 21.38 b 0.24 ab
47-02-5 56.82 c 34.80 c
53.13 c
1.53 a
5.58 b 2.35 d 18.12 d 0.20 c
47-02-6 56.48 c 38.80 ab 61.35 a
1.58 a
3.25 c 3.43 b 18.91 c
0.24 ab
47-02-7 58.08 c 40.44 a
46.73 d
1.16 c
0.00 d 2.76 c 19.32 c
0.22 bc
Mean separation within columns by Tukey’s test at 0.05 level
Table 3. Names, origins, coordinates and altitudes of the selected fig genotypes in Mardin in 2002
Code no Names
Origins
Coordinates
Altitudes (m)
47-02-1
Zerık
Beşkonak village
37603070 E-4135219 N
600
47-02-4
Zerık
Beşkonak village
37603165 E-4135349 N
584
47-02-5
Zerık
Beşkonak village
37602998 E-4135445 N
598
47-02-6
Zerık
Beşkonak village
37602975 E-4135225 N
570
47-02-7
Zerık
Beşkonak village
37603078 E-4135483 N
544
25
Table Fig (Ficus carica L.) Selection in Mardin Province of Turkey
Figure 1. The scores of the fruit weight and the total point of all the fig genotypes (average of years
2002-2003).
Figure 2. The scores of the neck length, the ostiolum width, the TSS and the titrable acidity of all the
fig genotypes (average of years (2002-2003).
26
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 27-34
Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Önemli
Yabancı Ot Türleri, Rastlanma Sıklıkları ve Yoğunlukları
Muhittin Sırma 1
İzzet Kadıoğlu 2
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, 60240 Tokat
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu çalışma Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi buğday ekim alanlarındaki yabancı ot türlerini, yoğunluklarını
ve rastlanma sıklıklarını belirlemek amacı ile 2006 yılında yürütülmüştür. Çalışmanın yapıldığı yörede
buğdayda yabancı otlara karşı ilaçlı mücadele yapılmamakta, buna bağlı olarak da ilaçlama aletleri de
bulunmamaktadır. Dar bir mikro-klima olan ve ilaçlamanın yapılmadığı bu bölgede yabancı otların türleri ile
yaygınlık ve yoğunlukları açısından mevcut durumun tespit edilmesi amacıyla bölümlü örnekleme yöntemine
göre 3 lokaliteye ayrılan 36 tarlada survey yapılmıştır. Survey sonucunda 20 familyaya ait 51 adet yabancı ot
türü belirlenmiştir. Araştırma alanında hakim olan yabancı otların bazıları yoğunluk sırasıyla; Caucalis
platycarpos L. (küçük pıtrak), Secale cereale L. (çavdar), Centaurea deprassa Bieb. (mavi peygamber
çiçeği), Cirsium arvense (L.) Scop. (köy göcüren), Melampyrum arvense L. (pembe ot), Agrostemma githago
L. (karamuk), Polygonum aviculare L. (çoban değneği), Convolvulus arvensis L. (tarla sarmaşığı), Vaccaria
pyramıdata Medik. (arap baklası), Bromus sterilis L. (kıraç çayırı) olarak belirlenmiştir. Ayrıca C. deprassa,
C. platycarpos, A. githago, M. arvense, S. cereale, C. arvense, C. arvensis, P. aviculare, Papaver rhoeas L.
(gelincik), C. orientalis sırasıyla en çok rastlanan yabancı ot türleri olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Buğday, yabancı ot, survey, Otlukbeli
Determination of main weed species, their distributions and densities in wheat
growing areas of Erzincan-Otlukbeli County
Abstract: This study was carried out to determine the main weed species, their distributions and densities in
wheat growing areas of Erzincan-Otlukbeli county in 2006. In this areas, there was no herbicides application
in wheat so that wheat growers did not have any equepments for chemical control of weeds. This is a case
study which was done in a small microclimate areas in where no chemical control was used against weed
species. Based on the results of surveys, which were done in 36 wheat fields by using devided sampling
methods, 51 different weed species belinging to the 20 families were determined. In survey area, main weed
species were as follows; Caucalis platycarpos L. (small bur parsley), Secale cereale L. (rye), Centaurea
deprassa Bieb. (dark blue bottle), Cirsium arvense (L.) Scop. (canada thistle), Melampyrum arvense L.
(puple cow wheat), Agrostemma githago L. (corn corkle), Polygonum aviculare L. (prostrate knotweed),
Convolvulus arvensis L. (field bindweed), Vaccaria pyramıdata Medik. (cow corkle), Bromus sterilis L.
(barren brome). Additionaly C. deprassa, C. platycarpos, A. githago, M. arvense, S. cereale, C. arvense, C.
arvensis, P. aviculare, Papaver rhoeas L. (corn pappy), C. orientalis were the most frequently observed
weed species respectively.
Keywords: Wheat, weed, survey, Otlukbeli
1. Giriş
İnsanların sağlıklı bir şekilde yaşamalarını
sürdürebilmeleri için çeşitli gıda maddelerini
zamanında, yeterli ve dengeli bir şekilde
almaları gerekir. Her toplumun da kendine özgü
beslenme alışkanlıkları vardır. Halkımızın
günlük 2860 kalorilik ihtiyacının %63,4’ü olan
1814 kalorisi tahıldan sağlanmaktadır. Bu
durumda buğday, tarım kesiminin emeğini
değerlendiren, beslenmesini sağlayan, kazancını
oluşturan temel ürün olmakta; bu nedenle tarım
alanlarının büyük kısmını kaplamaktadır
(Aydeniz ve Dincer, 1983).
Erzincan ilinde 63.763 hektar alanda
buğday ekimi yapılmakta ve 178.039 ton ürün
alınmaktadır. Otlukbeli ilçesinde ise 1100
hektar alanda buğday ekilişi yapılmakta ve
1780 ton ürün alınmaktadır. İl genelinde dekara
verim 279 kg, Otlukbeli ilçesinde ise 162 kg’dır
(Anonim, 2006a).
Artık sınırları zorlanmış olan ülkemizin
ekim
alanlarının
genişletilme
imkanı
bulunmadığı gibi son yıllarda tarım alanlarının
büyük bir kısmı sanayi ve yerleşim alanları
tarafından da işgal edilmektedir. Bu durumda
yıldan yıla besin ihtiyacı artan ülkemizin
üretiminin artırılması için üretim tekniklerinin
bir arada kullanılması gerekmektedir. Nitekim;
önceleri dünyada her yıl tarımsal üretimin
%13,8’i
böceklerle,
%11,6’sı
bitki
Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Önemli Yabancı Ot Türleri, Rastlanma
Sıklıkları ve Yoğunlukları
hastalıklarıyla ve %9,5’i yabancı otlardan
dolayı yok olmakta (Cramer, 1967) olduğu
bildirilirken, bugün bu oran mücadele
yapılmadığı takdirde sadece yabancı otlardan
dolayı %24’e varan ürün kayıplarının olduğu
şeklindedir (Oerke ve Steiner, 1996).
Ülkemizde ise hububat üretiminde yabancı
otlardan dolayı meydana gelen kayıp Ege
Bölgesi’nde %30 (Bilgir, 1965), Erzurum
yöresinde %24 olarak (Güncan, 1972) ifade
edilmektedir.
Bugün
bu
rakamlar
güncellendiğinde daha da fazla oranlarda
olabileceği beklenmektedir.
Yabancı otlar kültür bitkisi ile ışık su ve
besin maddeleri yönünden rekabete girmekte;
böylelikle, kültür bitkisinin gelişmesini
geciktirerek ürünün kalite ve kantitesinin
düşmesine sebep olmaktadır (Kuntay, 1944;
Yeğen, 1984; Çınar ve Uygun, 1987, Özer ve
ark., 2003).
Ülkemizde tahıllar içerisinde en fazla
üretimi yapılan buğday tarlalarında sorun olan
yabancı otlara karşı ilaçlı mücadele yöntemleri
bir ölçüde ortaya konmuş ise de günümüzde
daha köklü çözümler aranmakta, hatta bütün
veriler değerlendirilerek entegre ve erken uyarı
mücadele
sistemleri
ortaya
konulmaya
çalışılmaktadır (Durutan,1987; Güncan, 2009).
Bu temel araştırmaları yapabilmek için özellikle
yabancı otlarda hangi türlerin ne oranda yaygın
ve yoğun olduğunun sürvey çalışmaları ile
ortaya konulması gerekmektedir. Bu amaçla
Ülkemizde farklı bölgelerde farklı araştırıcılar
tarafından buğday ekim alanlarında sorun olan
yabancı otların belirlenmesi, yoğunluk ve
yaygınlıklarının saptanması, ekonomik zarar
eşikleri ve mücadelelerine yönelik çalışmalar
yapmışlardır (Uygur ve ark., 1986; Tepe, 1989;
Boz ve ark., 1993. Mennan ve Uygur, 1994;
Taştan ve Erciş, 1994; Boz, 1997; Kadıoğlu ve
ark., 1998; Boz ve ark., 2000; Tursun, 2002;
Sırma ve Güncan, 1997). Ancak yeni tarım
tekniklerinin yabancı ot popülasyonunda sürekli
değişmelere yol açtığı, daha önce sorun
olmayan bazı türlerin yoğunluk kazandığı da
bilinmektedir (Holm, 1982; Eggres, 1984;
Taştan ve Erciş, 1991).
Bu güne kadar Otlukbeli ilçesi buğday
ekim alanlarındaki yabancı otlara karşı bir
çalışma yapılmamıştır. Araştırmanın yapıldığı
yörede buğdayda yabancı otlara karşı ilaçlı
mücadele de yapılmamakta olup elde edilen
28
veriler bundan sonra yapılabilecek çalışmalara
ışık tutacaktır.
Kültür bitkisi çeşitliliği de çok olmayan
Otlukbeli’nde çoğunlukla buğday yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Genç nüfusun yüksek oranda
olmaması nedeni ile de ekim alanları zorunlu
olarak nadasa bırakılmaktadır. Yeni tekniklere
göre ekim uygulamalarının yapılmadığı bu
yörede pestisit kullanımı neredeyse sıfırdır. Bu
sonuca burada hiç ilaçlama aletinin olmaması
ile de varılabilir.
Bu çalışma ile; Erzincan İli Otlukbeli
İlçesinde buğday ekiliş alanlarında sorun olan
yabancı ot türleri ve bunların yaygınlık ve
yoğunluklarının tespiti amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Erzincan ilinin Otlukbeli ilçesi; Doğu
Anadolu Bölgesi ve Karadeniz geçit bölgesinde
yer alır. İlçe, 254 km²’lik alana sahiptir. İlçe
merkezinin rakımı 1750 metre olup, sürvey
yapılan köylerinin yüksekliği 1700 –1900 m
arasında değişmektedir.
Otlukbeli ilçesine karasal iklim hakimdir.
Kışları oldukça uzun ve soğuk, yazları ise ılık
geçmektedir. Yağmur genelde İlkbahar ve
Sonbahar ortalarında yağmaktadır (Anonim,
2006b).
Bu çalışma 2006 yılında Erzincan İli
Otlukbeli İlçesinin buğday ekim alanlarının en
yoğun olduğu ve yöreyi temsil eden 3 mikroklima bölgesinde yapılmıştır. Survey Otlukbeli
ilçesinin 11 000 da buğday ekim alanı
içerisinde
toplam
405
dekar
tarlada
gerçekleştirilmiştir (Çizelge 1). Çalışma yöreyi
temsil edecek şekilde bölümlü örnekleme
yöntemine göre oransal olarak köylere dağıtılan
toplam 36 tarlada yapılmıştır (Bora ve Karaca,
1970). Survey çalışmaları arazi koşullarında
yabancı otların teşhisinin kolay olduğu HaziranTemmuz aylarında gerçekleştirilmiştir. Survey
yapılan tarlalar arasında en az 3 km uzaklık
olmasına özen gösterilmiştir.
Sürveyler yapılırken tarlanın büyüklüğüne
göre 5–10 dekar arasında ise 5, 10 dekardan
daha büyük tarlalar için en az 8 çerçeve atılarak
içerisine giren yabancı otlar sayılmıştır.
Sayımlarda 1 m²’lik çerçeve kullanılmıştır.
Çerçeve atımları kenar tesirlerinden korunmak
için tarla içine girilerek rastgele yapılmış ve
çerçeve içerisine giren yabancı otlar sayılmıştır.
Yabancı otların yoğunlukları cins ve tür
bazında ayrı ayrı aritmetik ortalama ile m2’de
M.SIRMA, İ.KADIOĞLU
adet olarak belirlenmiş, araştırma alanlarındaki
bitki türlerinin dağılışları hakkında bilgi
edinmek amacıyla ise rastlanma sıklığı
aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır (Uygur,
1985; Odum, 1971; Zengin, 1993):
Rastlanma Sıklığı (%) = M / S x 100
Burada;
M : Bir türün rastlandığı çerçeve sayısı.
S : Atılan toplam çerçeve sayısıdır
Surveylerde teşhisi yapılamayan türler
numaralandırılarak herbaryumları yapılmış ve
laboratuvarda mevcut herbaryum örneklerinden
ve kaynaklardan (Davis, 1965–1985; Hanf,
1983) yararlanarak teşhisleri yapılmıştır.
Türkçe isimlendirmelerde Akalın, (1952) ve
Uluğ ve ark. (1993)’dan yararlanılmıştır.
Çizelge 1. Erzincan-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekiliş Alanı ile Survey Yapılan Alan ve Tarla Sayıları
Toplam Buğday
Sürvey Yapılan
Sürvey Yapılan
İlçe ve Köyleri
Ekiliş Alanı (da)
Alan (da)
Tarla Sayısı (adet)
Merkez ilçe – Boğazlı Köyü
158
14
Ağamçağam - Umurlu Köyleri
150
15
11 000
Yeniköy - Söğütlü Köyleri
97
7
Toplam
405
36
3. Bulgular ve Tartışma
Erzincan İli Otlukbeli İlçesi buğday ekim
alanlarında saptanan yabancı otların ekiliş
alanlarına göre, familya, cins ve türlerinin
dökümü Çizelge 2’de, rastlanma sıklıkları
Çizelge 3’de verilmiştir.
Yapılan survey sonucu 20 familyaya ait 51
adet yabancı ot türü belirlenmiştir. Poaceae,
Asteraceae ve Caryophyllaceae familyaları
altışar adet yabancı ot türü ile en fazla türü
bulunan familyalar olarak tespit edilmiştir. Bu
yabancı otlardan Caucalis platycarpos (küçük
pıtrak) (2,36 bitki/m²), Secale cereale (cavdar)
(1,83 bitki/m²), Centaurea deprassa (mavi
peygamber çiçeği) (1,72 bitki/m²), Cirsium
arvense (köy göçüren) (1,05 bitki/m²),
Melampyrum arvense (pembe ot) (1,04
bitki/m²), Agrostemma githago (karamuk) (0,85
bitki/m²), Polygonum aviculara (çoban
değneği) (0,80 bitki/m²), Convolvulus arvensis
(tarla sarmaşığı) (0,71 bitki/m²), Vaccaria
pyramidata (arap baklası) (0,70 bitki/m²),
Bromus sterilis (kıraç çayırı) (0,63 bitki/m²)
türleri ilçe çapında en yoğun 10 tür olarak
belirlenmiştir.
Rastlanma
sıklıklarına
bakıldığında ise; C. deprassa (%64,55), C.
platycarpos (%59,02), A. githago (%52,20), M.
arvense (%45,33), S. cereale (%39,83), C.
Arvens e(%36,94), C. arvensis (%33,10), P.
aviculara (%28,25), Papaver rhoeas (gelincik)
(%27,10), C. orientalis (%19,37) türleri ilk 10.
sırada yer alan yabancı otlar olmuştur.
Yoğunluk ve yaygınlıkta ilk 10 yabancı
otun 8’i, hem yoğunlukta, hem de yaygınlıkta
ortak olan yabancı otlar olarak görülmüştür.
Genelde yoğunluk arz eden yabancı otlardan V.
pyramidata ve B. sterilis yerine yaygınlıkta P.
rhoeos (0,51 bitki/m²) ve C. orientalis (0,40
bitki/m²)’in ilk 10 yabancı otun içerisine girdiği
belirlenmiştir.
Ülkemizde
yapılan
bazı
survey
çalışmalarında buğday tarlalarında Tokat’ta 23
familyaya ait 73 tür (Sırma ve Güncan,1997),
Niğde’de 26 familyaya ait 93 tür (Üstüner ve
Altın, 2003), Kahramanmaraş’ta 27 familyaya
ait 68 tür (Tursun, 2001), Isparta’da 24
familyaya ait 159 tür (Kitiş ve Boz, 2003),
Aydın’da 26 familyaya ait 94 tür (Boz, 2000)
yabancı ot tespit edilmiştir. Daha önceki
çalışmalarda ise tür bazında Erzurum’da 88
(Güncan,1972), Van’da 84 (Tepe,1989), Orta
Anadolu Bölgesi’nde 76 (Taştan ve ark., 1995)
yabancı ot belirlenmiştir.
Bu çalışma ile Otlukbeli ilçesinde buğday
ekim alanlarında yukarıdaki çalışmalara göre
daha az yabancı ot türüne rastlanmıştır. Ancak
yukarıdaki
çalışmalara
bakıldığında
Anadolu’nun çok farklı ekolojilerinde yapıldığı
anlaşılmaktadır. Ancak bu farklılıkları sadece
ekoloji ile sınırlamak da doğru değildir. Çünkü
yapılan kültürel işlemler, toprağın işleme
sıklığı, kullanılan tohumluğun özellikleri,
ilaçlama, gübreleme, münavebe, ürün deseni
gibi oldukça farklı faktörlerden bu farklılığın
kaynaklanabileceği kanaatindeyiz. İfade edilen
29
Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Önemli Yabancı Ot Türleri, Rastlanma
Sıklıkları ve Yoğunlukları
bu faktörlerden dolayı yabancı ot florasında
değişiklikler olabileceği gibi önceden sorun
olmayan bazı türlerin hakim duruma
geçebileceği
bir
çok
kaynakta
da
bildirilmektedir (Eggers, 1984; Ferrari ve ark.,
1984).
Otlukbeli ilçesinde survey çalışmasının
yapıldığı alanlar 1700-1900 m rakımlı yerler
olup karasal iklim hakimdir. Tarım açısından
kültür bitkisi çeşitliliği fazla bulunmamakta,
münavebe yapılmamaktadır. Çoğunlukla arazi
nadasa bırakılmakta, sonrasında ise buğday
yetiştiriciliği ön plana çıkmaktadır. Buna
rağmen Caucalis platycarpos L., Secale cereale
L., Cirsium arvense (L.) Scop., Polygonum
aviculare L., Convolvulus arvensis L. gibi bu
çalışmada en yaygın ve yoğun on tür içerisinde
bulunan yabancı otlar Niğde, Tokat, Isparta,
Van ve Kahramanmaraş buğday ekim
alanlarında da ilk sıralarda yer almışlardır.
Özellikle bu çalışmaların yapıldığı yerlerde
yöresel uygulanan kültürel işlemlerde benzerlik
olmasının yanında rakım olarak da benzerlik
olmasından
kaynaklandığı
kanaatindeyiz.
Çünkü bu yörelerde Otlukbeli’ne yakın rakımlı
yerler bulunmaktadır. Bu durum farklı
araştırıcılarca da bildirilmektedir (Özer ve ark.,
2003; Tepe, 1989; Güncan, 2009).
Bazı yabancı otların yaygınlık ve
yoğunluklarında buğday tohumluğuna yabancı
ot tohumlarının karışmasının da önemi
bulunmaktadır (Sırma ve ark., 1997; Güncan,
2002). S. cereale, Centaurea deprassa Bieb., C.
platycarpos gibi yabancı otların hem
yoğunlukta hem de yaygınlıkta ön planda
olmasının
nedeni
temiz
tohumluk
kullanılmamasına bağlı olabilir. Özellikle
tohum
temizleme
selektörlerinin
bulunmamasının da önemi bulunmaktadır.
Ayrıca bu yabancı otların bazılarının (S.
cereale, C. deprassa, C. arvense gibi) tohumları
selektör bulunsa dahi buğday tanesi ile yakın
boyutta
olması
nedeniyle
buğday
tohumluğundan
tamamıyla
temizlenememektedir.
Ülkemiz buğday ekim alanlarındaki en
önemli yabancı otlardan olan yabani yulaf
türlerinden Avena fatua serin iklim bölgelerine
.
30
adapte olmuştur (Kadıoğlu,1989; Kadıoğlu ve
ark., 1998). Çok yoğun ve yaygın olmasa da bu
bölgede bulunması doğaldır. Deniz seviyesine
daha yakın ılıman bölgelerdeki hakim tür A.
sterilis
olup
bu
türe
Otlukbeli’nde
rastlanmamıştır. A. sterilis gibi A. fatua’nın da
ekonomik zarar eşiği oldukça düşük olup bu
yörede yaygınlaşmaması için gerekli özen
gösterilmelidir. Burada belirlenen bir çok
yabancı ot tek tek ele alındığında Ülkemizde
yapılan bazı yabancı otlara yönelik ekonomik
zarar eşiği çalışmalarının altında yoğunlukta
oldukları görülmektedir. Ancak toplam yabancı
ot yoğunluğuna baktığımızda m2’de oldukça
fazla bir yoğunluğun olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bunlar içerisinde insan sağlığında
problem oluşturabilecek C. syriaca, C.
orientalis, Lolium spp gibi zehirli yabancı otlar
da bulunmaktadır.
Sonuç olarak tarımın ileri seviyede
yapılmadığı bir bölgede bu çalışma yapılmış
olup Otlukbeli buğday ekim alanlarında
azımsanmayacak tür ve yoğunlukta yabancı ot
bulunmuştur. Bu yörede herbisit uygulaması
yapılmamakta diğer bulaşmayı engelleyici veya
azaltıcı
yöntemler
uygulanmamaktadır.
Monokültür tarım nedeniyle yabancı ot vardır
ve bu yoğunluk ile ürün kayıplarının olması
kaçınılmazdır.
Kanımızca
ilk
önce
yabancı
ot
tohumlarından
temizlenmiş
tohumluk
kullanımına önem verilmelidir. Bu nedenle bu
yörede
tohum
temizleme
evleri
bulundurulmalıdır.
Kimyasal
mücadele
bulunmadığı için buradan elde edilen ürünler
sağlıklı yaşam için önem arz etmekte,
dolayisiyle üretim doğal olarak organik tarıma
uygun yapılmaktadır. Bu nedenle kimyasal
mücadelenin
burada
yaygınlaştırılmasının
yerine özellikle münavebe yapılarak diğer
yöntemlere önem verilmeli, yabancı otların
zararlarını azaltma yönüne gidilmelidir.
Otlukbeli’ne ait ilk tespit olan bu tür
çalışmaların
peryodik
olarak
yapılarak
değişimler kayıt altına alınmalıdır. Bu çalışma
bundan sonraki çalışmalara ilk kayıt olması
açısından önem arz edeceğini ümit ediyoruz.
M.SIRMA, İ.KADIOĞLU
Çizelge 2. Erzincan İli Otlukbeli İlçesinde 2006 Yılında Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Yabancı Ot
Türlerinin Familyalara göre Dağılımı ve Yoğunlukları (adet/m²)
YABANCI OTLAR
Monocotyledoneae
Familya
Poaceae
Liliaceae
Amaranthaceae
Asteraceae
(Compositae)
Apıaceae
(Umbelliferae)
Boraginaceae
Brassicaceae
(Cruciferae)
Dicotyledoneae
Caryophyllaceae
Chenopodiaceae
Convolvulaceae
Dipsaceae
Euphorbiaceae
Lamiaceae
Leguminosae
Malvaceae
Papaveraceae
Polygonaceae
Ranunculaceae
Rosaceae
Scrophulariaceae
Bilimsel Adı
Avena fatua L.
Bromus squarrosus L.
Bromus sterilis L.
Lolium spp.
Secale cereale L.
Setaria glauca (L.) P.B.
Allium vineale L.
Ornithogalum narbonense L.
Amaranthus retroflexus L.
Anthemis tinctoria L.
Carduus spp.
Centaurea deprassa Bieb.
Chondrilla juncea L.
Cirsium arvense (L.) Scop.
Tragopogon dubius Scop.
Caucalis platycarpos L.
Caucalis latifolia L.
Anchusa azurea Miller.
Heliotropium europaeum L.
Boreava orientalis Jaub and Spach.
Isatis tinctoria L.
Cerastium dichotomum L.
Gypsophila pilosa Hudson
Silene conoidea L.
Silene vulgaris (Moench) Garcke.
Agrostemma githago L.
Vaccaria pyramidata Medik
Atriplex spp.
Convolvulus arvensis L.
Convolvulus galaticus Roston.
ex.Choisy
Cephalaria syriaca (L.) Schrad.
Euphorbia helioscopia L.
Euphorbia spp.
Salvia spp.
Lamium amplexicaule L.
Melilotus spp.
Vicia narbonensis L.
Vicia sativa L.
Vicia tenuifolia Roth.
Abutilon theophrastii Medik
Glaucium flavum Crantz.
Papaver rhoeas L.
Polygonum aviculare L.
Polygonum convolvulus L.
Rumex crispus L.
Adonis aestivalis L.
Consolida orientalis (Gay) Schrid.
Nigella arvensis L.
Ranunculus arvensis L.
Sanguisarba minor Scop.
Melampyrum arvense L.
BÖLGELER
Merkez İlçe Ağamcağam
Boğazlıyan
Umurlu
Yeniköy
Söğütlü
İlçe
Ort.Yoğ.
(adet/m²)
0,30
0,05
0,29
0,02
2,82
0,05
0,02
0,06
0,02
0,03
0,03
1,74
0,05
0,56
0,32
2,50
0,03
0,15
0,02
0,03
0,06
0,03
0,28
0,15
0,04
0,73
0,40
0,04
1,16
0,24
0,12
0,07
0,03
0,08
0,88
0,18
1,70
0,10
2,30
0,04
0,08
0,02
0,04
0,08
0,02
0,14
0,18
0,02
0,14
0,17
0,03
0,44
0,06
0,43
0,02
2,41
0,06
0,06
0,06
0,03
0,02
0,04
2,54
0,14
0,90
0,25
2,27
0,14
0,02
0,04
0,04
0,18
0,43
0,38
0,06
0,95
0,24
0,05
0,63
0,02
1,83
0,04
0,07
0,06
0,02
0,03
0,03
1,72
0,13
1,05
0,22
2,36
0,01
0,08
0,03
0,07
0,09
0,02
0,07
0,14
0,01
0,85
0,70
0,05
0,71
0,66
0,10
0,21
0,33
0,12
0,17
0,09
0,13
0,03
0,03
0,08
0,06
0,03
0,11
0,70
0,08
0,08
0,08
0,24
0,05
0,05
0,02
1,44
0,80
0,24
0,02
0,08
0,02
0,02
0,15
0,06
0,04
0,13
0,24
0,08
0,24
0,15
0,15
0,66
0,14
0,07
0,04
0,06
0,02
1,29
1,32
0,86
0,46
0,72
1,02
0,04
0,03
0,19
0,001
0,07
0,04
0,02
0,06
0,07
0,02
0,03
0,51
0,80
0,31
0,03
0,18
0,40
0,10
0,07
0,007
1,04
31
Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Önemli Yabancı Ot Türleri, Rastlanma
Sıklıkları ve Yoğunlukları
Çizelge 3. Erzincan İli Otlukbeli İlçesinde 2006 Yılında Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Yabancı Ot Türleri ve
Rastlanma Sıklıkları (%)
Merkez İlçe Ağamcağam
Yeniköy
YABANCI OTLAR
Türkçe Adı
İlçe Ort.
Boğazlıyan
Umurlu
Söğütlü
Abutilon theophrastii Medik.
İmam pamuğu
2,68
0,89
Adonis aestivalis L.
Yaz kanavcı otu
2,68
23,21
8,63
Agrostemma githago L.
Karamuk
16,96
8,46
26,78
52,20
Allium vineale L.
Bağ sarımsağı
1,80
6,92
5,35
4,69
Amaranthus retroflexus L.
Kırmızı köklü tilki kuyruğu
1,78
3,57
1,78
Anchusa azurea Miller.
İtalyan sığır dili
5,39
14,28
6,55
Anthemis tinctoria L.
Boyacı papatyası
2,68
1,54
1,78
2,00
Atriplex spp.
Karapazı
3,57
2,30
5,35
3,74
Avena fatua L.
Yabani yulaf
7,14
13,00
6,71
Boreava orientalis Jaub and Spach. Sarı ot
13,40
3,07
5,49
Bromus sguarrosus L.
Sert pullu brom
3,57
2,30
5,40
3,75
Bromus sterilis L.
Kıraç çayırı
11,60
16,92
14,29
14,27
Corduus spp.
Kangal
2,68
0,77
3,57
2,34
Caucalis platycarpos L.
Küçük pıtrak
57,14
53,85
66,07
59,02
Caucalis latifolia L.
Geniş yapraklı pıtrak
2,30
0,77
Centaurea depressa Bieb.
Mavi peygamber çiçeği
66,96
39,23
87,50
64,56
Cephalaria syriaca (L.) Schrad.
Pelemir
6,25
2,08
Cerastium dichotomum L.
Boynuz otu
1,53
3,57
1,70
Chondrilla juncea L.
Akhindiba
3,57
7,70
14,28
8,51
Cirsium arvense (L.) Scop.
Köygöçüren
22,32
49,23
39,28
36,94
Consolida orientalis (Gay) Schröd. Doğu tarla hezeranı
9,82
12,30
36,00
19,37
Convolvulus arvensis L.
Tarla sarmaşığı
27,68
27,00
44,64
33,10
Convolvulus galaticus Roston.ex
Boz tarla sarmaşığı
17,86
3,85
12,50
11,40
Choisy
Euphorbia helioscopia L.
Güneş sütleğeni
4,61
1,53
Euphorbia spp.
Sütleğen
13,40
12,50
8,63
Glaucium flavum Crantz.
Sarı boynuzlu gelincik
2,68
3,08
1,79
2,51
Gypsophila pilosa Hudson
Yağlı ot
2,67
8,46
3,57
4,90
Heliotropium europaeum L.
Boz ot
2,68
1,54
1,78
2,00
Lamium amplexicaule L.
Ballıbaba
4,46
3,08
2,51
Lolium spp.
Delice
0,90
1,79
0,90
Isatis tinctoria L.
Yabani civit otu
1,78
0,77
0,85
Melampyrum arvense L.
Pembe ot
59,00
34,00
43,00
45,33
Melilotus spp.
Yonca
2,68
1,54
5,36
3,19
Nigella arvensis L.
Tarla cörek otu
1,78
0,60
Ornithogalum narbonense L.
Tükrük otu
4,46
4,62
3,58
4,22
Papaver rhoeos L.
Gelincik
8,92
15,38
57,00
27,10
Polygonum aviculare L.
Çoban değneği
23,21
11,54
50,00
28,25
Polygonum convolvulus L.
Sarmaşık çoban değneği
6,25
37,50
14,58
Ranunculus arvensis L.
Tarla düğün çiçeği
3,57
6,15
3,24
Rumex crispus L.
Kıvırcık labada
5,36
0,77
2,04
Salvia spp.
Ada çayı
0,89
1,54
0,81
Sanguisorba minor Scop.
Küçük çayır düğmesi
1,78
0,60
Secale cereale L.
Çavdar
59,00
6,92
53,58
39,83
Setaria glauca (L.)P.B
Sarı tüylü darı
2,67
3,57
2,08
Silene vulgaris (Moench) Garcke. Adı nakıl
1,78
1,53
1,10
Silene conoidea L.
Yapışkan nakıl
4,46
14,61
16,07
11,71
Tragopogon dubius Scop.
Büyük yemlik
19,64
4,61
17,85
14,03
Vaccaria pyramidata Medik
Arap baklası
12,50
12,30
19,64
14,81
Vicia narbonensis L.
Kaba fiğ
1,78
1,53
1,10
Vicia tenuifolia Roth.
Zarif yapraklı fiğ
6,25
5,38
3,57
5,06
Vicia sativa L.
Adi fiğ
3,84
1,79
1,88
ORTALAMA YOĞUNLUK (adet/m²)
99,06
86,13
109,42
98,20
32
M.SIRMA, İ.KADIOĞLU
Kaynaklar
Akalın, S., 1952. Büyük Bitkiler Kılavuzu. Ankara Basım
ve Cilt Evi, 752s Ankara
Anonim, 2006a. http://www.erzincantarim.gov.tr
Anonim, 2006b. http://www.otlukbeli.gov.tr/tarim.mud
Aydeniz, A. ve Dincer, D., 1983. İç Anadolu’da çeşitli
Etkenlerin Buğday Verimine Etkileri. Merkez Top.
Arş. Ens. Yayınları. Genel Yayın No: 92, Rapor
Yayın No: 35, Ankara
Bilgir, S., 1965. Ege Bölgesi Hububat Tarlalarında
Görülen Önemli Yabancı Otlar ve Savaş İmkanları
Üzerine Bazı İncelemeler. Tarım Bakanlığı
Yayınları Tek. Böl. No : 14, Ankara
Bora, T. ve Karaca, I., 1970. Kültür Bitkilerinde
Hastalığın ve Zararın Ölçülmesi. Ege Üniv. Zir. Fak.
Yardımcı Ders Kitabı, Yayın No: 167 43s İzmir.
Boz, Ö., 1997. Buğday Ekim Alanlarında Yabani Hardal
(Sinapis arvensis L.) ve Yabani Fiğin (Vicia sativa
L.) Bazı Biyolojik Özellikleri ve Ekonomik Zarar
Eşiklerinin Belirlenmesi ile İlgili Araştırmalar. Ç.Ü.
Fen Bilimleri Enstitüsü (Doktora Tezi).
Boz, Ö., 2000. Aydın İli Buğday Ekim Alanlarında
Bulunan Yabancı Otlar ile Rastlama Sıklıkları ve
Yoğunluklarının Saptanması. Türkiye Herboloji
Dergisi, 3(2), 1-11.
Boz, Ö., Doğan, M. N. ve Dura, S., 2000. Denizli İli
Buğday Ekim Alanlarındaki Yabancı Otların
Yaygınlık ve Yoğunluklarının Saptanması. Türkiye
Herboloji Dergisi, 3(1), 37-52.
Boz, Ö., Uygur, F. N. ve Yabaş, N., 1993. Çukurova
Bölgesi Buğday Ekim Alanlarındaki Dar Yapraklı
Yabancı Ot Türleri ve Yoğunluklarının Saptanması.
Türkiye I. Herboloji Kongresi, 3-5 Şubat, 125-131.
Cramer, H. H., 1967. Pflanzenschutz und Welternte.
Pflanzenschutz
Nachricten”Bayer”
20:1-523s.,
Leverkusen, Germany.
Çınar, A. ve Uygun, N., 1987. Bitki Koruma. Çukurova
Üniv. Zir. Fak. Ders Kitabı, 285 s., Adana.
Davis, P. H., 1965-1985. Flora of Turkey and The East
Regean Island. Edinburg University Pres. Volume
(1-9), Edinburg.
Durutan, N., 1987. Orta Anadolu Bölgesi Koşullarında
Buğdayda Entegre Yabancı Ot Kontrolü. Türkiye
Tahıl Simpozyumu, 6-9 Ekim 1987, 211-223 Bursa.
Eggres, T., 1984. Some Remorks On Endangered Weed
Species in Germany. Weed Abs. 35(1): 355.
Ferrari, C., Speranze, M.; Catizone, P.,1984. Weed and
Crop Management of Wheat in Northern Italy. Weed
Abstr., 35(1): 354.
Güncan, A., 2002. Anadolu’nun Doğusunda Buğday
Ürününe Karışan Yabancı Ot Tohumları Bunların
Yoğunlukları. Konya Ticaret Borsası, 5(11): 36-41,
Konya.
Güncan, A., 1972. Erzurum Çevresinde Problem Teşkil
Eden
Yabancı
Otlar
ve
Bu
Bölgede
İsimlendirilmeleri. Ata.Üniv. Zir. Fak. Dergisi, 3(2):
135-140, Erzurum.
Güncan, A., 2009. Yabancı Otlar ve Mücadele Prensipleri,
Kitap, 282 s, Konya.
Hanf, M., 1983. The Arable Weeds of Eurape with their
Seedling and Seeds. BASF Actiengesellschaft, 494
p.
Holm, E., 1982. The Composition of Weed Flora and
Changes in it Due to Seed Crops of Some Common
pasture Plants, Weed Abst. 26(6): 1500.
Kadıoğlu, İ., 1989. Çukurova Bölgesi Buğday Ekim
Alanlarında Görülen Yabani Yulaf (Avena spp),
Türleri, Gelişme Biyolojileri, Buğday ile Karşılıklı
Etkileşimleri ve Kontrol Olanakları Üzerinde
Araştırmalar. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Doktora
Tezi), Adana.
Kadıoğlu, İ., Üremiş, İ., Uluğ, E., Boz, Ö. ve UYGUR, F.
N., 1998. Researches on Economical Threshold of
Wild Oat (Avena sterilis L.) in Wheat Fields in
Çukurova Region of Turkey, Türkiye Herboloji
Dergisi Vol.:1(2), Adana
Kitiş, Y. E. ve Boz, Ö., 2003. Isparta İli Buğday Ekim
Alanlarındaki Yabancı Otların Yaygınlık ve
Yoğunluklarının Saptanması. Türkiye Herboloji
Dergisi, 6(1): 24-25.
Kuntay, S., 1944. Türkiye Hububat Mahsulü İçinde
Tohumları Bulunan Yabancı Otlar Üzerinde
Araştırmalar. Yük.Zir.Ens. Basımevi, 126 s, Ankara.
Mennan, H. ve Uygur, F. N., 1994. Samsun İli Buğday
Ekim Alanlarında Görülen Yabancı Otların
Saptanması. OMÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 9(2): 2535.
Odum, E. P., 1971. Fundamentals of Ecology. W. B.
Sounders Company, Philadelphia, London, Toronto,
574 p.
Oerke, E. C. ve Steiner, U., 1996. Ertragsverluste und
Planzenschutz. Schriftenreihe der Deutschen
Phytomedizinischen Gesselchaft. ISBN 3-80018927-8 Eugen Ulmer Verlag, Stutgart, 156 p.
Özer, Z., Kadıoğlu, İ., Önen, H. ve Tursun, N., 2003.
Herboloji. Gaziosmanpaşa Üniv. Zir. Fak. Yayınları
No: 20, Kitaplar Serisi 10, 314 s., Tokat.
Sırma, M. ve Güncan, A., 1997. Tokat ve Yöresinde
Buğday Ekim Alanlarında Sorun Oluşturan Yabancı
Otlar ve Önemlilerinden Bazılarının Topluluk
Oluşturma Durumları Üzerine Bir Araştırma.
Türkiye II. Herboloji Kongresi, 1-4 Eylül, 289-296,
İzmir-Ayvalık.
Sırma, M., Kadıoğlu, İ. ve Güncan, A., 1997. Tokat ve
Yöresinde Tohumluk Buğdayda Selektörden Önce
ve Sonra Ürüne Karışan Yabancı Ot Tohumlarının
ve Yoğunluklarının Belirlenmesi, Türkiye II.
Herboloji Kong. 1-4 Eylül, 279-287, İzmir-Ayvalık.
Taştan, B. ve Ercis, A., 1991. Orta Anadolu Bölgesi
Buğday Tarlalarında Sorun Olan Yabancı Otların
Yayılışı ve Yoğunluklarının Tespiti ile Önemli
Olanların
Çimlenme
Biyolojileri
Üzerinde
Araştırmalar, Nihai Rapor. No:01-H-031 Zir. Müc.
Arş. Ens. Ankara.
Taştan, B. ve Erciş, A., 1994. Researches on the
Distribution and Density of Weeds in Wheat Fields
in Central Anatolia Region. Plant Protection
Bulletin, Cilt: 31, No: 1-4.
Taştan, B., Ercis, A. ve Yıldırım, A., 1995. Orta Anadolu
Bölgesi Buğday Tarlalarında Sorun Olan Yabancı
Otların Yayılışı ve Yoğunluklarının Tespiti ile
Önemli Olanların Çimlenme Biyolojileri Üzerinde
Araştırmalar, Zir. Müc. Arş. Yıllığı.No:26–27
(1991–1992), 142-143 s., Ankara.
33
Erzincan İli-Otlukbeli İlçesi Buğday Ekim Alanlarında Saptanan Önemli Yabancı Ot Türleri, Rastlanma
Sıklıkları ve Yoğunlukları
Tepe, I., 1989. Van ve Yöresinde Hububat Alanlarında
Yabancı Otlar ve Dağılışları. Doğa Tarım ve
Ormancılık Dergisi, 13(36): 1315-1329.
Tepe, İ., 1997. Türkiye’de Tarım ve Tarım Dışı
Alanlarında Sorun Olan Yabancı Otlar ve
Mücadelesi, YY. Üniv. Zir. Fak. Yay. No:18, 1213, Van.
Tursun, N., 2001. Kahramanmaraş İli ve İlçelerinde
Buğday Ekim Alanlarında Sorun Olan Yabancı
Otların Belirlenmesi Üzerinde Araştırmalar. Türkiye
III. Herb. Kong., 7-12 Ekim, Bildiri Özetleri, 14 s.,
Ankara.
Tursun, N., 2002. Kahramanmaraş İli ve İlçelerinde
Buğday Ekim Alanlarında Sorun Olan Yabancı
Otların Belirlenmesi. Türkiye Herboloji Dergisi,1(34).
Uluğ, E., Kadıoğlu, İ ve Üremiş, İ., 1993. Türkiye’nin
Yabancı Otları ve Bazı Özellikleri. T.C. Tarım ve
Köy. Bak., Zir. Müc. Arş. Ens.Yayın No:78, 513 s.,
Adana.
34
Uygur, F. N., 1985. Untersuchungen zu Art und
Bedeutung Der Berucksictigung von Cynodon
dactylon(L.)Pers, Und Sorghum halepense(L.) Pers.
PLITS 1985/3 (5), Verlog: Josef Margrof, Stuttgart.
Uygur, F.N., Koch, W. ve Walter, H., 1986. Çukurova
Bölgesi Buğday-Pamuk Ekim Sisteminde Önemli
Yabancı Otların Tanımı, PLITS 1984/4 (1) 169 s.
Üstüner, T. ve Altın, B., 2003. Niğde Yöresinde Buğday
Tarlalarında Sorun Olan Yabancı Otlar ve
Yoğunlukları. Türkiye Herboloji Dergisi 6(2):32-41.
Yeğen, O., 1984. Yabancı Otlar ve Mücadelesi. Ank.
Üniv. Zir. Fak. Yayınları : 917, Ankara.
Zengin, H., 1993. Erzurum ve Aşkale Yöresinde Tabii
Çayır ve Meralarda Bulunan Bitkiler Yoğunlukları
ve Oluşturdukları Topluluklar Üzerinde Araştırmalar
(Doktora Tezi) Erzurum.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 35-41
Demirdöven Sulama Sahası İçin Optimum Bitki Deseninin Belirlenmesi
Aynur Fayrap 1
Fatih M. Kızıloğlu 2
1- DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü, 25100 Erzurum
2- Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, 25240 Erzurum
Özet: Bu araştırmada Demirdöven sulama şebekesinde sulamaya açılmış olan 8328 hektarlık alanda
yetiştirilen bitkilerin mevsimlik su gereksinimleri, sulama alanı büyüklüğü, su kaynağı, bitkilerin
ekilebilecekleri maksimum ve minimum alan büyüklükleri, birim alan için toplam ve net gelir miktarları göz
önüne alınarak, doğrusal programlama yöntemiyle kurak, normal ve yağışlı yıllara ilişkin optimum bitki
deseni belirlenmiştir. Doğrusal programlamada QSBWIN paket programı kullanılmıştır. En yüksek geliri
sağlayan bitki deseni kurak yıl için %32,94 yem bitkileri, %25 hububat, %25 endüstri bitkileri, %2 lahana,
%5,06 bostan; normal yıl için %37,39 yem bitkileri, %25 hububat, %25,61 endüstri bitkileri, %4 lahana, %8
bostan; ve yağışlı yıl için %43 yem bitkileri, %16,59 hububat, %28,41 endüstri bitkileri, %4 lahana ve %8
bostan olarak belirlenmiştir. Kurak yılda ekilebilir alan oranı %90 düzeyinde kalmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sulama, Bitki Deseni, Doğrusal Programlama.
Determination of Optimal Crop Pattern for the Irrigation Project Area of
Demirdöven
Abstract:This study was carried out to determine optimal crop pattern in sustainable irrigation project area
of 8328 hectare in the Demirdöven Irrigation Project Area for the arid, normal and rainy years by taking into
consideration seasonal water requirements, irrigation area size, water sources, maximum or minimum
cropped area sizes and total and net income per unit area by using a linear programming method. In order to
determine optimal crop pattern, QSBWIN packed program was used. According to result of this study, the
crop pattern resulting in the highest income values were determined as the forage crops of 32,94%, cereal
grains of 25%, industrial crops of 25%, cabbage of 2% and vegetable garden of 5,06% for the arid years.
These values for the normal year was determined as forage crops of 37,39%, cereal grains of 25%, industrial
crops of 25,61%, cabbage of 4% and vegetable garden of 8% and rainy year was determined as forage crops
of 43%, cereal grains of 16,59%, industrial crops of 28,41%, cabbage of 4% and vegetable garden of 8%
respectively. Sustainable plantable area was determined as the level of 90% for arid year.
Key words: Irrigation, Crop Pattern, Linear Programming.
1. Giriş
Türkiye’de tarımda su kullanım etkinliği
göstergelerinden sulama oranı ve sulama
randımanı çok düşüktür. Sulama randımanı
genel anlamıyla sulama suyu ihtiyacının
kaynaktan sulama için saptırılan suya oranı
olarak tanımlanabilir. 2009 yılı verilerine göre
DSİ tarafından işletilen ve işletme, bakım ve
yönetim sorumluluğu devredilen sulamalarda
uzun yıllar ortalaması gözönüne alındığında
sulama oranı %65 iken sulama randımanı
%45’dir(Anonymous,
2009a).
Türkiye’de
sulama randımanını düşüren en önemli problem
tarımda aşırı su kullanımıdır (Kızıloglu, 2002).
Sulamada
gereğinden
fazla
su
kullanılmaktadır. Bugün ülkemizde sulama
şebekelerinde suyun fazla kullanılmasının
başlıca nedenlerinden biri, şebekelerde su
kayıplarının çok yüksek olmasıdır. Bu nedenle
tarımda su tasarrufu sağlayıcı önlemler
alınmasının yanında mevcut suyla daha yüksek
getiriyi sağlayabilecek üretim planlarının
yapılarak devreye sokulması gerekmektedir
(Çakmak ve Aküzüm, 2006).
İyi planlamış ve etkin bir şekilde işletilen
sulama sistemlerinde, sınırlı kaynakları
kullanarak en yüksek geliri sağlayabilmek
mümkündür. Böyle sistemlerin planlanmasında,
sistemin tüm gereklerini yerine getirebilecek ve
aynı zamanda suyun etkin şekilde kullanımını
sağlayarak, elde edilecek geliri en yüksek
düzeye çıkaracak,
uygun
optimizasyon
tekniklerinin kullanımı yararlıdır.
Optimizasyon işleminin amacı, sınırlı
kaynakları kullanarak en yüksek kazancı
sağlayan ürün deseninin belirlenmesi ve buna
uygun su yönetimi planlarının devreye
sokulmasıdır. Bu tür çalışmaların yeterli oranda
yapılmaması nedeniyle sulama sistemlerinden
beklenilen yarar sağlanamamaktadır. Bu amaçla
yapılan çalışmalarda su kaynağının durumu, su
dağıtım şebekesinin sorunları, toplam sulama
Demirdöven Sulama Sahası İçin Optimum Bitki Deseninin Belirlenmesi
randımanı, ürün girdileri, işletme ve bakım
masrafları ile birim alanın sulama maliyeti göz
önüne alınarak tesiste herhangi bir geliştirme
yapmadan, mevcut olanaklar ölçüsünde tarım
alanlarından en yüksek geliri almak amacıyla
doğrusal programlama yöntemi yaygın olarak
kullanılmaktadır (Delibaş, 1992).
Sulamaya yeni açılacak şebekelerde,
projede öngörülen ekonomik ve teknik
yararlılığın gereği gibi sağlanabilmesi ve
iletilen su ile sulanabilir arazi potansiyelinin
tamamının sulanabilmesi için bitki deseninin
alternatif
planlar
şeklinde
saptanması
önerilmelidir (Şahin ve Hanay, 1996). Su
kaynağının kapasitesi ve bitki su tüketimleri
göz önüne alınarak, uygun alternatif bitki
desenleri devreye sokulmalı, en yüksek gelirin
elde edilmesi amaçlanmalıdır (Tekinel ve
Çevik, 1980). Bu amaçla ülkemizde potansiyeli
yüksek bazı sulama şebekeleri için benzer
çalışmalar
yürütülmüş
olup
bunlardan
bazılarının sonuçları aşağıda verilmiştir.
Delibaş
(1992),
optimizasyon
tekniklerinden yararlanarak Tekirdağ –
Hayrabolu sulaması için yıllık net geliri
maksimum yapacak şekilde bir doğrusal
programlama modeli oluşturmuş, sulama
alanını ve su kaynağını kısıt olarak aldığı
modelde optimum bitki desenini, %39 şeker
pancarı, %11 ayçiçeği, %18 mısır, %6 yem
bitkileri, %2 sebze, %6 patates, %7 bostan, %7
baklagil ve %4 hububat olarak belirlemiştir.
Uçan (1999), Kahramanmaraş’ta sulama
suyu kullanım etkinliğinin belirlenmesi
amacıyla yaptığı araştırmada, yetiştirilen
bitkilerin mevsimlik su gereksinimleri, sulama
alanı, su kaynağı kapasitesi, bitkilerin en fazla
ekilebilecekleri alan ve birim alanın gelirleri ile
işgücü kullanımını göz önüne alarak doğrusal
programlama modeli oluşturmuş ve optimum
bitki desenini, %46,3 hububat, %8,8 pamuk,
%10 kırmızı biber, %9,9 şeker pancarı %10
ikinci ürün mısır, %10 kuru soğan ve %5
meyve bahçesi olarak belirlemiştir.
Erdem (1989), Ankara ili Güvenç köyü
göletinden yapılan sulamanın ürün ve gelir
artışına etkisini belirlemek amacıyla yürüttüğü
bir çalışmada, doğrusal programlama yöntemi
ile optimum bitki desenini, %50 domates, %39
fasulye ve %11 şeker pancarı olarak
saptamıştır.
Albut ve Güngör (1996), doğrusal
programlama modeli kullanarak, İpsala -
36
Altınyazı - Karasaz sulama şebekesinde
optimum bitki desenini; %2,4 hububat, %18
ayçiçeği, %31,1 çeltik, %16,8 şeker pancarı,
%10 bostan, %6,6 mısır, %4 sebze, %5,2
yonca, %2,9 bakliyat ve %3 susam olarak
belirlemişlerdir.
Baştepe ve Güngör (1984), Kayseri
Sarımsaklı Ovası’nda sulama tesislerinden
optimum şekilde yararlanmayı sağlayabilecek
seçeneklerin belirlenmesi amacıyla yaptıkları
araştırmada, optimum bitki deseni, su iletim
sistemlerinin geliştirilmesinin sağlanması ve
tarla
içi
su
dağıtım
sistemlerinin
düzenlenmesini ele almış ve araştırma
sonucunda sulama suyu kısıtı göz önüne
alınarak optimum su kullanımını sağlayacak
dokuz adet doğrusal programlama modeli
geliştirerek modellerin çözümlenmesi ile en
yüksek geliri sağlayan bitki desenini, %10
hububat, %10 sebze, %22 şeker pancarı, %33
ayçiçeği, %10 patates, %10 yonca ve %5 bostan
olarak saptamışlardır.
Bu araştırmada; hizmete açılışından
günümüze
kadar
proje
öngörülerinde
amaçlanan tarımsal gelirin sağlanamadığı
gözlenen Demirdöven sulama sahası için
optimum bitki deseninin belirlenmesi ve
araştırılan sulama alanının işletimine ilişkin
sorunlardan kaynaklı ekonomik kayıpların
alternatif üretim desenleriyle minimize edilmesi
amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Sulama
tesisi
Demirdöven
Barajı,
Büyükdere Regülatörü ve Esendere Regülatörü
ile sulanmaktadır. Demirdöven Barajı sağ sahil
ana kanalı maksimum debisi 2,685 m³/sn olup
bu kanaldan 2898 ha alan sulanmaktadır; sol
sahil ana kanalının ise maksimum debisi 3,210
m³/sn’dir ve bu kanaldan 4118 ha alan
sulanmaktadır. Büyükdere regülatörünün ana
kanal maksimum debisi 2 m³/sn suladığı alan
923 ha’dır. Esendere regülatörünün ana kanal
maksimum debisi 0,350 m³/sn olup suladığı
alan 389 ha’dır. Proje alanı, Erzurum iline bağlı
Pasinler ilçe merkezi dolayında Yukarı Pasinler
ovasının sol sahilindeki tarım arazilerini
kapsamaktadır. Sulama alanı 20º-50º doğu
boylamları ile 27º-39º kuzey enlemleri arasında
yer almaktadır. Aras nehrinin kuzeyinde
bulunan sulama alanının ortalama denizden
yüksekliği
1600-1750
m
arasında
A.FAYRAP, F.M.KIZILOĞLU
değişmektedir. Eğimi kuzeyden güneye doğru
%4 ile %1 arasında değişmekte olan ovanın
toprakları
taban
arazi
niteliğindedir
(Anonymous, 1979).
Sulama sahası karasal iklimin etkisi altında
olup kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar sıcak ve
kuraktır. Yağışlar en fazla ilkbahar aylarında
düşmektedir. Yıllık ortalama yağış 400 mm,
yıllık ortalama sıcaklık 6.1 ºC dolayındadır.
Yılda ortalama 109 gün karla örtülü geçer.
Sulama tesisi yapılmadan önce, mevcut
koşullarda derelerden kısmi olarak sulama
yapabilen çiftçiler, sulu şartlarda tarım
yapmaya başladıktan sonra, bölge tarımında
hayvancığın önemli olması ve ilde hayvancılığa
uygulanan yaygın teşvikler nedeniyle yem
bitkileri ekim alanlarını daha da artırmışlardır.
Sulamaya başlanması ile nadas önemli oranda
azalmış olup çapa ve yem bitkisi tarımı
gelişmiş,
dolayısıyla
hayvancılık
desteklenmiştir. Böylece sulama alanındaki
yerleşim birimlerinde yaşayan çiftçi ailelerinin
Çizelge 1. Ekiliş alanlarının alt ve üst sınırları
Ekiliş alanı (%)
BİTKİ ADI
En az
En çok
Buğday
10
15
Arpa
5
10
Yulaf
3
5
Fiğ
5
10
Yonca
15
25
Çayır otu
10
12
2.2. Yöntem
Demirdöven
sulama
şebekesinde
yetiştirilen
bitkilerin
mevsimlik
su
gereksinimleri toplam sulama alanı, su kaynağı
kapasitesi, bitkilerin ekilebilecekleri maksimum
ve minimum alan miktarları, birim alan için
toplam ve net gelir göz önüne alınarak, Delibaş
(1992)’ın
önerdiği
şekilde
doğrusal
programlama modeli ile oluşturulmuştur. Bu
amaçla hazırlanmış QSBWIN bilgisayar
programı yardımıyla su kaynağı, kanallarda
oluşan iletim kayıpları ve ürün maliyetleri ile
sabit ve değişken giderlere bağlı olarak
maksimum
geliri
veren
bitki
deseni
belirlenmiştir. Proje alanı için öngörülen
doğrusal programlamanın amaç fonksiyonu ve
kısıtları verilmiştir. Amaç fonksiyonu; proje
alanında yetiştirilebilecek ürünlerden elde
edilebilecek toplam gelirin en yüksek gelir
ekonomik bakımdan kalkınmasına katkıda
bulunulmuştur. Ancak bu katkı beklenilen
düzeyde gerçekleşmemiştir. Teknik anlamda
sulamaya geçiş öncesinde kuru koşullarda
hububat ekimi daha yaygın olan bölgede;
yetersiz su temini koşulu ile sulu buğday ve
şeker pancarı ekimi de yapılmıştır. Şebeke
yetersizliği ve su teminine ilişkin sorunlar
nedeniyle 2008 yılında ekiliş oranları hububatta
%42,2 iken şeker pancarında %4,9, yem
bitkilerinde ise %15,6 olarak gerçekleşmiştir
(Anonymous, 2009b). Sulu dönemde ekonomik
beklentiler yükselmiştir.
Yörede yetiştirilen bitkilerin ekilebileceği
maksimum ve minimum alan yüzdeleri DSİ
proje öngörüleri, yapılan benzer çalışmalar
(Şahin ve Hanay, 1996) ve çiftçi alışkanlıkları
göz önüne alınarak belirlenmiş ve Çizelge 1’de
verilmiştir. Yörede hayvancılık yapılması
nedeniyle yem bitkileri üretim alanının daha
fazla olması gerektiği düşünülmüş ve yem
bitkileri ağırlıklı bitki deseni seçilmiştir.
BİTKİ ADI
Patates
Ayçiçeği
Şeker pancarı
Lahana
Bostan
Ekiliş alanı (%)
En az
En çok
10
15
5
10
10
15
2
4
5
8
düzeyine ulaşacağı göz önüne alınarak
kurulmuştur. Maksimum geliri sağlayacak amaç
fonksiyonu aşağıdaki eşitlik yardımıyla
belirlenmiştir.
n
Maksimum Gelir =
∑ Cj. Xj
j =1
Eşitlikte; Cj : j’inci bitkinin brüt geliri
(TL/da), Xj : j’inci bitkinin ekim alanını (da), n:
bitki çeşidini göstermektedir. Proje alanında
üretimi yapılan bitkilerin uzun yıllar verim
ortalaması, birim fiyatı, brüt üretim değerleri,
yıllık sabit ve toplam giderler ile toplam net
gelir değerleri Çizelge 2’ de verilmiştir.
Çalışmada baz alınan 2008 yılı verilerine göre
cazibe tipi sulama şebekelerinde yatırım tutarı
ile bakım ve onarım gereksinimi toplamı
57,64TL olarak hesaplanmıştır.
37
Demirdöven Sulama Sahası İçin Optimum Bitki Deseninin Belirlenmesi
Çizelge 2. Proje alanında üretilen ve üretilmesi önerilen bitkilere ilişkin gelir - gider dağılımı
Dane–Yumru–Baş
Ot-Posa-Saman
Verimi Bir.Fiyatı Verimi Bir.Fiyatı
(kg / da) (TL/kg) (kg/da) (TL/kg)
Buğday
250
0,55
500
20
Arpa
275
0,40
550
20
Yulaf
250
0,35
450
20
Şeker P.
3750
0,11
1250
5
Patates
2000
0,40
Ayçiçeği
220
2,00
Lahana
7750
0,15
Bostan
1100
0,75
Fiğ
0
0
600
40
Yonca
0
950
35
Ç.Üçgülü
0
650
30
Toplam
Gelir
(TL/da)
237,50
220,00
177,50
475,00
800,00
440,00
1.162,50
825,00
240,00
332,50
195,00
Doğrusal programlamada 2008 yılı üretim
değerleri ve birim fiyatları temel alınmıştır.
Amaç fonksiyonunda yer alan sabit masrafların
bulunabilmesi için proje sahasında inşaatı
devam eden alanların dekara sulama alanı inşa
masrafları konulmuş ve dönüştürme işlemi
uygulanmamıştır.
Amaç
fonksiyonunda
değişken masraflar kalemi içerisinde yer alan
işletme ve bakım giderleri, 2008 yılı birim
fiyatlarıyla, DSİ Genel Müdürlüğünden
alınmıştır. Yörede sulu koşullarda yetiştirilen
bitkilerin ortalama verimleri, ürün maliyetleri,
toplam ve net gelir miktarları Erzurum İl Tarım
Müdürlüğü Proje İstatistik Şube Müdürlüğü ve
DATAE
Erzurum
Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğü’nden
alınmıştır
(Anonymous,
2008a; Anonymous, 2008b). Bulut(2005)’a
göre buğday, arpa ve yulaf bitkileri için hasat
indeksi, başka bir anlatımla dane veriminin
toplam verim içerisindeki payı %28-35 arasında
değişmektedir. Toplam değişken giderler ve
yörede yetiştirilen ürünlere ilişkin ürün girdi ve
maliyetleri Boyacıoğlu (1981); Erkuş ve
Demirci (1985) tarafından belirtilen ölçütlere
göre belirlenmiştir.
Kısıtlar; bitkilerin ekilebileceği alanın
toplam sulama alanından daha fazla
olamayacağını gösterir. Başka bir anlatımla
alan kısıtlı unsurlardan biri olup, alan kısıdı;
n
Sulama Alanı =
∑ Xj ≤ At
J =1
şeklinde oluşturulmuştur. Eşitlikte; Xj; J’inci
bitkinin ekilebileceği alan (da), At; toplam
sulama alanını (da) göstermektedir. Belirli bir
zaman dilimine ilişkin yağış miktarı yıldan yıla
önemli ölçüde değişiklik göstermektedir. Kodal
vd (1992), sulama suyu miktarlarının
38
Yıllık Toplam Gider (TL/da)
Kurak Normal Yağışlı
Yıl
Yıl
Yıl
121,04 112,53 103,84
130,20 121,60 110,85
93,98
85,38
78,93
253,23 227,43 205,93
256,69 237,34 217,99
206,44 195,69 184,94
474,37 455,02 435,67
245,34 225,99 206,64
166,80 153,90 141,00
146,99 127,64 108,29
119,19 112,10 105,22
Toplam Net Gelir (TL/da)
Kurak Normal Yağışlı
Yıl
Yıl
Yıl
116,46 124,97 133,66
89,80
98,40 109,15
83,52
92,12
98,57
221,77 247,57 269,07
543,31 562,66 582,01
233,56 244,31 255,06
688,13 707,48 726,83
579,66 599,01 618,36
73,20
86,10
99,00
185,51 204,86 224,21
75,81
82,90
89,78
belirlenmesi amacıyla %80 (kurak yıl), %50
(normal yıl) ve %20 (yağışlı yıl) güvenilir yağış
değerlerini hesaplamışlardır. Smith (1992)
tarafından geliştirilen yönteme uygun olarak
uzun yıllık yağış verileri log–normal olasılık
kağıdına işlenerek bir doğru elde edilmiştir. Bu
doğruya olasılık eksenindeki %80, %50 ve %20
noktalarından dikler çıkılarak doğruyu kestiği
yerler belirlenmiş ve bu noktalardan da olasılık
eksenine paralel doğrular çizilerek yağış
değerlerinin bulunduğu eksende bu yüzdelere
karşılık gelen yağış değerleri bulunmuştur.
Kurak, normal ve yağışlı yıllardaki aylara
ilişkin
etkili
yağış
değerlerinin
hesaplanmasında;
Peff = Ptot (125 − 0,20 Ptot ) / 125
eşitliğinden yararlanılmış, bulunan değerler
Çizelge 3’te verilmiştir (Kızıloğlu, 2002).
Eşitlikte; Ptot(mm) belirli bir zaman dilimindeki
toplam yağış miktarını göstermektedir.
Proje sahasındaki topoğrafik yapının
homojen ve yağış değerlerinin küçük olması
nedeniyle düşen yağışın tamamına yakını bitki
kök bölgesinde depolanarak bitkinin su
tüketimini karşılamış yani etkili yağış olmuştur.
Proje alanında yetiştirilen bitkilerin su
tüketimlerinin, sulama zamanlarının ve
verilecek
sulama
suyu
miktarlarının
belirlenmesinde FAO tarafından geliştirilen
CROPWAT (Version 5.5) bilgisayar programı
kullanılmıştır. Hesaplamalar normal, kurak ve
yağışlı yıllar için yapılmıştır. Programda,
yörenin çok yıllık meteorolojik değerleri
kullanılarak bitki su tüketimleri aşağıdaki FAO
Modifiye Penman eşitliği ile hesaplanmıştır.
ETo = c[wRn + (1 − w) f (u )(ea − ed )]
A.FAYRAP, F.M.KIZILOĞLU
Eşitlikte;
ETo;
referans
evapotranspirasyonu (mm/gün), c; düzeltme
faktörünü, w; ağırlık faktörünü, Rn; net
radyasyon miktarını (mm/gün), f(u); rüzgar
fonksiyonunu, ea; ortalama hava sıcaklığında
doygun buhar basıncını (mb) ve ed; ortalama
hava sıcaklığında gerçek buhar basıncını (mm)
göstermektedir. Hesaplanan bitki su tüketimleri
ile bitkilerin net sulama suyu gereksinimleri
Çizelge 4’de görülmektedir.
Çizelge 3. Aylık güvenilir yağış ve etkili yağış değerleri (mm)
Kurak yıl
Normal yıl
Aylar
Yağış
Etkili yağış
Yağış
Etkili yağış
Ocak
8,7
8,6
24,4
23,4
Şubat
15,0
14,6
28,1
26,8
Mart
16,4
16,0
33,3
31,4
Nisan
25,3
24,2
41,6
38,7
Mayıs
26,0
24,9
57,3
51,8
Haziran
25,5
24,4
45,2
41,8
Temmuz
13,8
13,5
25,7
24,6
Ağustos
7,3
7,2
15,8
15,4
Eylül
8,2
8,1
19,8
19,1
Ekim
13,5
13,2
36,1
33,9
Kasım
15,4
15,0
32,5
30,7
Aralık
9,8
9,6
22,6
21,8
Toplam
184,9
179,4
382,5
359,3
3. Bulgular ve Tartışma
Araştırma alanında yetiştirilen bitkilerin
ekilebileceği maksimum ve minimum alan
yüzdeleri yörede hayvancılığın yaygın oluşu ve
buna bağlı olarak yem bitkileri üretim alanının
daha fazla olması gereği dikkate alınarak, yem
bitkileri ağırlıklı bitki deseni olarak seçilmiştir.
Proje alanındaki bitkilerin optimum ekiliş
alanları, oranları ve her bitki için elde edilen
gelir ile proje sahasından elde edilen toplam
gelir değerleri Çizelge 5’te verilmiştir.
Çizelgeden de izlenebileceği gibi kurak yılda
şebekenin mevcut randıman düzeyi ve bitki su
tüketim değerlerine bağlı olarak ancak
%90’ında ekim yapılabileceği belirlenmiştir.
Normal ve yağışlı yıllarda, sulama suyu
gereksiniminin azalmasına bağlı olarak alanın
tamamında ekim yapılabileceği saptanmıştır.
Yağışlı yılda proje sahası toplam gelirinde
kurak ve normal yıllara nazaran belirgin artışlar
olacağı görülmüştür. Bu durum; yağışlı yıl ürün
deseninde endüstri bitkilerinin ağırlıklı yer
almasından kaynaklanmıştır.
Ürün
girdileri
bakımından
sulama
işçiliğindeki artışlar ve yüksek su ücretlerine
bağlı olarak kurak yıldaki ürün girdilerinin daha
yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak su
fiyatlarındaki değişim ve kullanım düzeylerinin
giderlerde ve değişken masraflarda farklılık
oluşturması nedeniyle normal ve yağışlı yıl
Yağış
40,1
41,2
50,2
58,1
88,5
65,2
37,6
24,1
31,2
58,7
49,6
35,5
580,1
Yağışlı yıl
Etkili yağış
37,4
38,4
45,9
52,4
75,3
58,0
35,2
23,2
29,5
52,9
45,4
33,4
527,3
gelirleri arasında toplamda %10,45 artış
meydana getirmiştir.
DSİ proje öngörülerinde net sulama alanı
8328 ha’dır. Bu alanda buğday (%20), arpa
(%16), şekerpancarı (%15), patates (%15),
salatalık (%5), fasulye (%4), ayçiçeği (%3), arta
kalan kısımlarda yonca, çayır otu ve bostan
ekimi düşünülmüştür (Anonymous, 1979).
Oysa 2008 yılı verilerine göre ekim alanlarının;
hububat için %42,2, patates için %15,6, şeker
pancarı için %4,9 düzeyinde olduğu daha önce
belirtilmişti. Bu verilerin ışığında proje
ekonomik
etüdüne
ilişkin
beklentilerin
gerçekleşmediği görülmektedir.
Planlama verileri dikkate alındığında,
proje alanı için öngörülen bitki deseni ile
optimizasyon çalışması sonucu elde edilen bitki
desenine bağlı olarak kurak yılda %0,5 gelir
azalışına karşın; normal yılda %25,6 ve yağışlı
yılda ise %38,7’lik bir gelir artışı olmuştur.
Kurak yıldaki gelir azalışının nedeni su
gereksinimindeki artışa bağlı olarak alanın
%90’lık kısmının ekilebilmesi ve kalan
%10’luk kısmının da ekilememesidir. Yem
bitkileri ekiliş alanları oranı kurak yılda
%32,94, normal yılda %37,39 ve yağışlı yılda
ise %43 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum
anılan bitkilerin mevsimlik su tüketim değerleri
ile vejetasyon periyodlarının uzunluğu ile
açıklanabilir.
39
Demirdöven Sulama Sahası İçin Optimum Bitki Deseninin Belirlenmesi
Çizelge 4. Aylık ve mevsimlik bitki su tüketimleri
Net sulama suyu gereksinimi (mm)
Bitki
Buğday
Arpa
Yulaf
Şeker
Pancarı
Patates
Ayçiçeğ
i
Çayır
Üçgülü
Fiğ
Yonca
Lahana
Bostan
Yıllar
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Kurak
Normal
Yağışlı
Nisan
8,5
3,3
0,0
17,5
2,3
1,5
53,5
38,3
23,8
-
Mayıs
17,8
0,0
61,8
33,5
8,7
12,8
34,8
6,5
23,6
49,8
21,5
46,8
18,5
59,8
31,5
6,7
21,8
-
Hazir Temmu
an
z
108,3
83,8
90,0
72,1
72,9
60,9
128,3
0,0
110,0
92,9
49,3
82,8
31,0
71,1
13,9
59,9
44,3
134,8
26,0
123,1
8,9
111,9
67,3
163,8
49,0
152,1
31,9
140,9
45,3
82,3
29,8
72,3
15,2
62,8
74,3
117,8
56,0
106,1
38,9
94,9
120,3
7,8
102,0
84,9
78,3
138,8
60,0
127,1
42,9
115,9
4,3
73,8
62,1
50,9
61,3
95,8
43,0
84,1
25,9
72,9
Ağust
os
12,4
3,8
0,0
0,0
199,4
190,8
182,6
258,4
249,8
241,6
226,4
217,8
209,6
117,6
110,3
103,4
112,4
103,8
95,6
137,4
128,8
120,6
184,4
175,8
167,6
64,4
55,8
47,6
Eylül
9,5*
0,0
0,0
109,5
97,9
86,9
162,5
150,9
139,9
118,5
106,9
95,9
59,1
49,2
39,9
62,5
50,9
39,9
135,5
123,9
112,9
156,5
144,9
133,9
-
Ekim
26,1*
4,3*
0,0
0,0
17,1
41,1
19,3
25,1
3,3
53,5
61,1
39,3
19,3
-
Mevsimlik
sulama
suyu
230,8
gereksinimi
169,2
(mm)
133,8
190,1
143,5
101,6
441,0
390,8
343,3
629,9
549,8
502,3
651,9
551,6
478,3
327,9
261,6
221,3
459,4
343,9
269,3
176,4
120,5
84,9
656,8
509,6
422,8
480,1
422,1
371,7
243,3
182,9
146,40
Bitki su
tüketimi
(mm)
432,3
331,2
470,0
536,0
660,0
681,2
593,0
350,6
660,9
445,2
528,8
* 2. yıl ekimleri için
Çizelge 5. Kurak, normal ve yağışlı yıllarda bitki deseni dağılımı ile bu desene ait net gelirler
KURAK YIL
NORMAL YIL
YAĞIŞLI YIL
Ekim
Ekim
Ekim
BİTKİ Ekim Alanı
Net Gelir Ekim Alanı
Net Gelir Ekim Alanı
Oranı
Oranı
Oranı Net Gelir (TL)
(da)
(TL)
(da)
(TL)
(da)
(%)
(%)
(%)
Buğday
12.492,00 15,00 1.454.818,32 12.492,00 15,00 1.561.125,24 9.652,15
11,59 1.290.106,64
Arpa
8.328,00 10,00 747.854,40
10,00 819.475,20 4.164,00
5,00 454.500,60
Yulaf
2.498,40 3,00 208.666,37 2.498,40 3,00 230.152,61 2.498,40
3,00 246.267,29
Şeker P.
8.328,00 10,00 1.846.900,56 8.328,00 10,00 2.061.762,96 8.328,00
10,00 2.240.814,96
Patates
8.328,00 10,00 4.524.685,68 8.836,01 10,61 4.971.669,39 11.167,85
13,41 6.499.799,21
Ayçiçeği
4.164,00 5,00 972.543,84 4.164,00 5,00 1.017.306,84 4.164,00
5,00 1.062.069,84
Lahana
1.665,60 2,00 1.146.149,33 3.331,20 4,00 2.356.757,38 3.331,20
4,00 2.421.216,10
Bostan
4.213,97 5,06 2.442.668,69 6.662,40 8,00 3.990.844,22 6.662,40
8,00 4.119.761,66
Fiğ
8.328,00 10,00 609.609,60 7.819,99 9,39 673.301,14 12.492,00
15,00 1.236.708,00
Yonca
12.492,00 15,00 2.317.390,92 12.492,00 15,00 2.559.111,12 12.492,00
15,00 2.800.831,32
Ç.Üçgülü
4.114,03 4,94 311.884,77 8.328,00 10,00 690.391,20 8.328,00
10,00 747.687,84
TOPLAM
74.952,00 90,00 16.583.172,47 83.280,00 100,00 20.931.897,29 83.280,00 100,00 23.119.763,46
40
A.FAYRAP, F.M.KIZILOĞLU
4. Sonuç
Sulanan alanlarda sulama oranının
artırılması; planlama aşamasında yörenin
ekolojik, ekonomik ve sosyal durumu göz
önüne alınarak, uygulamada gerçekleşme
olanağı yüksek, suyun optimum kullanımını ve
tarım işletmelerine en yüksek net geliri
sağlayabilecek ürün deseninin belirlenmesi ile
gerçekleşebilir.
Zamanla
yıpranan
ve
amortisman
giderlerini
gerektirecek
duruma
gelen
tesislerden gerekli önlemler alınmadıkça
beklenilen yararın sağlanması mümkün olamaz.
Ülkemizde
sulama
yönteminin
seçimi,
uygulanacak ürün deseninin belirlenmesi ve
uygulanacak su düzeylerinin tespiti çiftçinin
istek ve kontrolüne bırakılmıştır. Bu durum
hazırlanışları
bakımından
başarılı
birer
mühendislik yapıtı olan sulama projelerinin
işletiminde başarısızlığa yol açmakta ve söz
konusu alanlardan elde edilen gelirin düşmesine
neden olmaktadır. Tesislerin zaman içerisinde
yeniden değerlendirilerek değişen ve gelişen
koşullara uygun, toprak ve su kaynaklarından
optimum düzeyde yararlanmayı da mümkün
kılabilecek alternatif işletim planlarının
hazırlanarak devreye sokulması gerekir.
Kaynaklar
Albut, S., Güngör, Y., 1996. İpsala – Altınyazı - Karasaz
Sulama Şebekesinde Su Dağıtım ve Kullanım
Etkinliğinin Belirlenmesi. (Doktora Tezi Özeti).
Trakya Üniversitesi Tekirdağ Ziraat Fakültesi Yayın
No: 248, Tekirdağ.
Anonymous, 1979. Erzurum Projesi Yapılabilirlik Raporu.
DSİ VIII. Bölge Müdürlüğü, Erzurum.
Anonymous, 2008a. Erzurum İlinde Sulu Koşullarda
Üretimi Yapılan Bitkilerin 2000 Yılı Ürün
Maliyetleri. İl Tarım Müdürlüğü, Erzurum.
Anonymous, 2008b. Erzurum İlinde Sulu ve Kuru
Koşullarda Üretimi Yapılan Bitkilerin Ortalama
Verimleri. Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Erzurum.
Anonymous,
2009a.
http://www.dsi.gov.tr/hizmet/tarim.htm
Anonymous, 2009b.DSİ’ce İnşa Edilerek İşletmeye Açılan
Sulama ve Kurutma Tesisleri 2008 Yılı Mahsul
Sayımı Sonuçları. s:125-131, Ankara..
Baştepe, E., Güngör, Y.,1984. Kayseri Sarımsaklı Sulama
Şebekesi Alanında Optimum Su Kullanımı Üzerine
Bir Araştırma. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Yayınları. No: KT – 2 . Ankara.
Boyacıoğlu, R., 1981. Toprak ve Su Kaynaklarının
Geliştirilmesi Projelerinde Ekonomik Analiz.
Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı Topraksu
Genel Müdürlüğü Yayınları No : 704, Ankara.
Bulut, S., 2005. Ekim Zamanı ve Ekim Sıklığının Kırık
Buğday Çeşidinde Bitki Gelişmesi ve Verim
Üzerine Etkisi. (Yüksek lisans Tezi). Atatürk
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
Çakmak, B., Aküzüm, T. 2006. Türkiye’de Tarımda Su
Yönetimi, Sorunlar ve çözüm Önerileri. TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası Su Politikaları kongresi.
Cilt:2, s.349-359, Ankara.
Delibaş, L., 1992. Büyük Sulama Şebekelerinde Optimum
Planlama ve Yönetimi. IV. Ulusal Tarımsal Yapılar
ve Sulama Kongresi Bildirileri, s. 25 –35, Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve
Sulama Bölümü, Erzurum.
Erdem, G., 1989. Ankara Güvenç Köyü Sulama
Göletinden Yapılan Sulamanın Ürün ve Gelir
Artışına Etkisi. Tarım Orman ve Köy İşleri
Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Erkuş, A., Demirci, R., 1985. Tarımsal İşletmecilik ve
Planlama. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları, No :944, Ankara.
Kızıloglu, F.M., 2002. Aşağı Pasinler Ovası Sulama
Sisteminin Performansı, sorunları ve Çözüm
Önerileri Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi).
Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Erzurum.
Kodal, S., Tokgöz, M . A., Olgun, M., Öztürk, F., Selenay,
M. F.,Beyribey, M.,1992. Yağış, Toprak ve Bitki
Deseninin Sulama Suyu Miktarı ile Sistem
Kapasitesine Etkisi. IV. Ulusal Tarımsal Yapılar ve
Sulama Kongresi Bildirileri, 2, 8 – 13.Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi , Erzurum.
Smith, M.,1992. Cropwat a Computer Programme for
Irrigation Planning and Management. FAO
Organization of the United Nations, Rome.
Şahin,Ü., Hanay, A.,1996. Erzurum Daphan Ovasında
Yetiştirilmesi Planlanan Bitkilerde Pratik Sulamanın
Bilgisayar Programı ile Belirlenmesi. Journal of
Agriculture and Forestry, (20), 415 – 423, Ankara.
Tekinel, O., Çevik, B.,1980. Türkiye’ de Toprak ve Su
Kaynaklarından Etkin Biçimde Yararlanmada
Karşılaşılan Sorunlar. Su ve Toprak Kaynaklarının
Geliştirilmesi Konferansı, DSİ Genel Müdürlüğü
Yayınları. Ankara.
Uçan, K., 1999. Kahramanmaraş Sulamasında Sulama
Suyu Etkinliğinin Belirlenmesi.(Doktora Tezi)
Trakya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Edirne.
41
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 43-56
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi,
Üretim ve Pazarlama Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma*
Erdal Sıray 1
Yaşar Akçay 2
1- Fındık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 28100 Giresun
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Araştırmada kullanılan veriler fındık yetiştiriciliği yapan 126 adet işletmeden anket yoluyla elde
edilmiştir. Örnek hacminin belirlenmesinde Neyman yöntemi uygulanmıştır. Analizde işletmelerin sosyo ekonomik yapısı ortaya konmuştur. İlk kuşak işletmelerde aktif sermaye yüksek kuşak işletmelere göre daha
yüksek hesaplanmıştır. Üretim faaliyetleri bazında brüt marj analiz yöntemi uygulanmış ve brüt hasıla içinde
fındık üretimi ilk kuşak işletmelerde %99,43 ve yüksek kuşak işletmelerde de %98,43 oranla en büyük paya
sahip olduğu görülmüştür. İşletme bir bütün olarak ele alınmış ve faaliyet sonuçları tespit edilmiş, tarımsal
gelir yıllık (her iki kuşak için de geçerli) yaklaşık 3.000 TL civarında hesaplanmıştır. Toplam aile geliri
içinde tarımsal gelir her iki kuşak işletmelerde de ancak yaklaşık 1/3 oranında yer almakta olduğu, kişi başına
ortalama yıllık aile gelirinin de ilk ve yüksek kuşakta 2,8 bin TL civarında olduğu belirlenmiştir.
Araştırmanın ana konusunu teşkil eden fındığın maliyet analizi yapılmış ve kilograma ilk kuşakta 7,91 TL/kg
ve yüksek kuşakta ise 7,53 TL/kg olduğu hesaplanmıştır. Ayrıca üretimde en önemli sorunun girdilerin pahalı
olması yer alırken, pazarlama sürecinde ise serbest piyasada ürün fiyatının düşüklüğü en önemli sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Giresun, Ekonomik Analiz, Fındık, Fındık Maliyeti, Üretim ve Pazarlama Sorunları
A Research on the Determination of the Production and Marketing Problems,
Economic Analysis of Farms Growing Hazelnut in Central District of Giresun
Province
Abstract: In this study, the data used in the study were obtained with a face to face questionnaire of 126
hazelnut growers. The Neyman method was applied to determine the sample size. Socio-economic structures
of the farmers were found out with the analyses. The active capital in the first group farms was calculated
higher than those located in the second group farms. Gross margin analyses method was applied at the
production activities level and hazelnut production within the gross income occupied 99,43% in the first
group farms and 98,43% in the second group farms, respectively. The farm was evaluated as a whole and
outputs of the activities were determined. The annual agricultural income (for both groups of farms) was
calculated as somewhere around 3.000 TL. The agricultural income was approximately 1/3 of the family
income in both farm groups. Annual income per family for both farms was determined as 2,8 thousand TL.
The total cost required for the hazelnut production was calculated as 7,91 TL/kg in the first group farm and
7,53 TL/kg in the second group farm. The most important problem in the production was the high cost of the
inputs, and in the marketing; the price of hazelnut is considered the most important handicap.
Keywords : Giresun, Economic Analysis, The Cost of Hazelnut, Pruduction and Marketing Problems
1. Giriş
Tarım sektörünün, gelişmişlik düzeyleri
hangi seviyede olursa olsun, tüm ülkelerin
ekonomik ve sosyal yapısında önemli bir yeri
vardır. İnsanların beslenebilmesi için gerekli
hammaddeyi üretmesi gibi stratejik bir öneme
sahip olan tarım sektörü, aynı zamanda
ekonomi için katma değer artışı sağlamakta ve
Türkiye’de büyük bir nüfus kitlesi için istihdam
oluşturmaktadır. Türkiye’de, gayri safi milli
hâsılanın %7,7’sini karşılamakta olan tarım
sektörünün, istihdamdaki payı %27,3’tür
(Anonim, 2009a).
Dünya fındık üretiminin önemli bir kısmını
üreten Türkiye, bu açıdan üstün bir
konumdadır. Türkiye, dünya fındık üretiminde
yaklaşık %70’lik pay ile birinci sıradadır.
Üretimi çok eskilere dayanan fındık için
dünyadaki en uygun ekolojik koşullar,
Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’ne kıyı illerinde
bulunmaktadır (Ayfer ve ark., 1986). Türkiye,
fındığın en önemli yabani türlerinin ve kültür
çeşitlerinin anavatanı olması nedeniyle, çok
zengin bir çeşitliliğe sahiptir (Demir, 1997).
Dünya fındık üretim ve ihracatında
Türkiye’nin bu kadar büyük bir payı olmasına
rağmen, bu üründen arzu edilen ölçüde
yararlanıldığını söylemek mümkün değildir.
Bunun iki temel nedeni vardır. Bunlardan birisi,
işlenmiş fındık ürünleri üretim ve ihracatının
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
çok düşük olmasıdır. İkincisi ise, geleneksel
pazarımız olan AB pazarı dışına çok az
çıkılmasıdır (Usta, 2002).
Yoğun olarak Karadeniz Bölgesi’nde
üretilen fındık, bölge halkının başlıca geçim
kaynaklarından biridir. Tarım ürünleri içinde
Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünlerinden biri
olan fındık, ülkeye önemli miktarda döviz
girdisi sağlamaktadır. 2008 yılında gerçekleşen
tarım ürünleri ihracatı Türkiye toplam ihracatı
içinde %10’luk paya sahipken, fındık ve fındık
mamulleri ihracatı tek başına bir ürün olarak
tarım ürünleri ihracatındaki payı 1,4 milyar $
ile %10’dur (Anonim, 2009b).
Başlangıçta sadece Doğu Karadeniz
Bölgesi’nde üretilen fındık, zamanla Batı
Karadeniz Bölgesi’ne doğru yayılmıştır. Fındık
yetiştirilen alanların genişlemesinde, devletin
fındığa alım garantisi vermesi ve bazı yıllar
uygulanan yüksek destekleme fiyatlarının
etkisinin büyük olduğu söylenebilir.
Anadolu fındığın anavatanı, en değerli
yabani türlerinin doğal yayılma alanı ve kültür
çeşitlerinin kaynağıdır. Fındık üretimine
elverişli geniş ekolojik alanlara ve dünyanın en
kaliteli fındık çeşitlerine sahiptir. Diğer taraftan
Anadolu,
ekonomik
anlamda
fındık
yetiştiriciliği ve fındık ticaretinin yapıldığı ilk
yerdir (Ayfer ve ark., 1986; Köksal, 2002).
Türkiye’de fındık üretimi 33 ilde
yapılmasına karşın, üretimin tamamına yakın
kısmı 6 ilde toplanmıştır. Bu iller; eski üretim
bölgesi olarak adlandırılan Ordu, Giresun ve
Trabzon ile yeni üretim bölgesi olarak
adlandırılan Sakarya, Düzce ve Samsun illeridir
(Anonim, 2009c).
Giresun ili, 2008 yılı fındık üretim
verilerine göre 136 bin ton ile Türkiye fındık
üretiminde %17’lik bir paya sahiptir (Anonim,
2009d). İlde fındık üretimi merkez ile beraber
13 ilçede yapılmaktadır. Merkez ilçe, Giresun
İli 2007 yılı toplam fındık üretiminin %8’ini
gerçekleştirmiştir (Anonim, 2009e).
Tombul fındık, uzun yıllar boyunca
yetiştirici seleksiyonlarıyla ortaya çıkmış
dünyanın en önemli çeşidi konumundadır.
Giresun ili, tombul fındık çeşidini en fazla
yetiştiren illerden biridir.
Giresun - Merkez İlçesinin ilk kuşak ve
yüksek
kesimindeki
fındık
yetiştiren
işletmelerin ekonomik analizinin, üretim ve
44
pazarlama sorunlarının tespitinin yapıldığı bu
çalışmanın amaçları şunlardır:
- İşletmelerin yapısal özellikleri, nüfus,
işgücü ve eğitim durumu, sermaye bileşimi,
arazi kullanım durumu, bitkisel ve hayvansal
üretimi saptamak,
- Brüt marj analizi ile işletmelerin üretim
dalları itibariyle faaliyet sonuçlarını belirlemek,
- İşletmelerin bir bütün olarak yıllık
faaliyet sonuçlarından brüt hasıla, işletme
masrafları, net hasıla, tarımsal gelir,
harcanabilir tarımsal gelir ve toplam aile
gelirini hesap etmek,
- Fındık üretiminde maliyet analizi
yapmak,
- Üretim ve pazarlama sorunlarının
tespiti ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerileri
ortaya koymak.
2. Materyal ve Yöntem
Giresun Merkez İlçede bulunan 4457 adet
işletmeyi temsil niteliğine sahip örnekleme yolu
ile seçilen 126 adet işletmeyle birebir yapılan
anket yoluyla elde edilen birincil nitelikte
veriler
araştırmanın
ana
materyalini
oluşturmuştur. Anketle elde edilen veriler 20082009
üretim
dönemini
kapsamaktadır.
İşletmeler iki kuşakta (ilk kuşak 0-499 m,
yüksek kuşak 500 + m rakımdan)
değerlendirmeye alınmıştır.
Örnekleme için popülasyona alınan
işletmeler arazi büyüklüğü itibariyle birbirinden
çok farklılıklar göstermiştir. Varyasyon
katsayısının yüksek çıkmasından dolayı
(%76,30)
tabakalı
örnekleme
yöntemi
kullanılması uygun görülmüş ve grafik yöntemi
sonucu 3 adet tabakaya ayrılmıştır.
Örnek hacminin tespitinde tabaka sınırları
dikkate
alınarak,
tabakalı
örnekleme
yöntemlerinden
olan
Neyman
Yöntemi
kullanılmıştır.
Yapılan
hesaplamalar
sonucunda,
örnek
hacmi
126
olarak
belirlenmiştir. Örnek hacminin tespitinde %95
güven aralığında ve ortalamadan %5 (t=1,96)
sapma ile çalışılmıştır.
İşletmelerdeki nüfus yapısı; cinsiyet, yaş
ve eğitim durumları yönünden ele alınmıştır.
Aile işgücünün işletme içinde ve dışında
çalışma durumu ile birlikte aile işgücü yanında
yabancı işçilerin işletmede çalışma süreleri
tespit edilmiştir. Bölgede çalışılan gün sayısının
300 gün olduğu kabul edilmiştir (Sayılı, 2001).
E.SIRAY, Y.AKÇAY
İşgücü günleri Erkek İşgücü Birimi (EİB)
cinsinden hesaplanarak ortaya konulmuştur.
Nüfusu erkek işgücü birimine çevirmede,
kişilerin yaş ve cinsiyete göre değişen iş
başarma katsayıları dikkate alınmıştır.
İşletme arazileri miktarları, mülkiyet
durumu, parsel sayısı ve parsele düşen ortalama
alanlar belirlenmiştir. Daha sonra arazinin
nevine göre ve üzerinde yetiştirilen ürünlere
göre dökümleri çıkarılmıştır.
Sermaye yapısının belirlenebilmesi için
sermaye çeşitlerinin fonksiyonlara göre
sınıflandırılması tekniği uygulanmıştır (Aras,
1988).
İşletmelerin yıllık faaliyet sonuçlarına
ilişkin
analizler,
iki
aşamada
gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada üretim
dalları düzeyinde analizler yapılmış, ikinci
aşamada da işletme bir bütün olarak ele alınarak
faaliyet sonuçları ortaya konulmuştur.
Üretim
dalları
düzeyinde
yapılan
analizlerde
Brüt-Marj
analiz
yöntemi
kullanılmıştır. Bir üretim dalının brüt üretim
değerinden, değişken masrafların çıkarılmasıyla
elde edilen brüt marj, üretim faaliyetlerinin
nispi karlılık durumunu açıklamaktadır (Aras,
1988).
Üretim dönemine ait faaliyet sonuçları
olarak; Brüt Hâsıla (Gayri Safı Hâsıla), İşletme
Masrafları ve Gerçek Masraflar, Net Hâsıla (Saf
Hâsıla), Tarımsal Gelir (Net Çiftlik Geliri),
Harcanabilir Tarımsal Gelir ve Toplam Aile
Geliri değerleri hesaplanmış ve yorumlanmıştır.
Amortismanların hesabındaki oranlar; aletmakine varlığı için %10, küçük el aletleri için
%25, bina varlığı için ahşap ve kerpiç binalarda
%4, beton binalarda %2, arazi ıslah varlığı için
de %5 alınmıştır (Esengün, 1990).
Çalışmanın
ana
konusunu
fındık
oluşturmaktadır. Bu nedenle fındıkta maliyet
çalışması ayrı bir konu olarak ele alınmıştır.
Maliyet çalışması tesis dönemi masrafları ve
üretim dönemi maliyeti olarak iki grupta
incelenmiştir.
Tesis dönemi masrafları hesaplanırken
tesis dönemi 4 yıl olduğu kabul edilmiştir.
Yönetim masrafı değişken masrafların % 3’ü
olarak alınmıştır. Üretim dönemi sonunda
çıplak arazinin cari alım satım değeri üzerinden
%5 reel faiz uygulaması ile çıplak arazi değeri
faizi hesaplanmıştır. Yatırım cari faizi ise tesis
dönemi boyunca her yıl yapılan işlemlerin
değerleri toplamına %5 reel faiz uygulaması
sonucu belirlenmiştir. Toplam tesis dönemi
masrafları, 4 yıl için ayrı ayrı elde edilen
değişken ve sabit masrafların toplamından elde
edilmiştir (Kıral ve ark, 1999).
Üretim dönemi masrafları değişken ve
sabit masraflar olarak ikiye ayrılmıştır. Üretim
dönemi değişken masrafların belirlenmesinde
işletmecinin verdiği bilgiler kabul edilmiştir.
Döner sermaye faizi ve tesis sermaye faizi
alınırken TC Ziraat Bankası’nın 2009 tarımsal
kredi oranı dikkate alınarak yıllık %13,3
üzerinden 6 aylık olarak (%6,65) alınmıştır
(Anonim,
2009f).
Makine tamir-bakım
masrafları değişken masraf olarak alınmıştır.
Kullanılan alet ve makineler fındık için kaç saat
çalıştığı bilinemediği için ve işletmede başka
faaliyetler içinde kullanılabildiği için fındık
üretim alanı oranında kullandırılmıştır (Kıral ve
ark, 1999). Tesis dönemi amortisman payı
hesabı yapılırken fındığın ekonomik ömrü 60
yıl olarak alınmıştır (Koral ve Altun, 2005).
Fındık yetiştiriciliğinde ve pazarlamasında
sorunların tespitinde yine anket yolu ile elde
edilen veriler analiz edilerek yorumlanmıştır.
Burada açık uçlu, çoktan seçmeli ve çok
seçmeli soru tipleri kullanılmış, bu sorulara
verilen cevaplar değerlendirilmiştir.
3. Bulgular
3.1. İncelenen İşletmelerde Sosyal ve
Ekonomik Yapı
İşletme başına düşen toplam nüfus
mevcudu ilk kuşak kesiminde 4,02 kişi, yüksek
kesimde ise 4,97 kişidir. Her iki kesimde de
nüfusun en büyük kısmını 15-49 yaş
grubundaki aktif nüfus oluşturmaktadır.
İşgücünün esas kaynağını oluşturan aktif
nüfusun payı ilk kuşak kesiminde %48,02,
yüksek kesimde ise % 46.23’dür. Elli ve üzeri
yaştaki nüfusun payı ilk kuşak kesiminde
%39,59 iken, yüksek kesimde %36,67’dir. İlk
kuşakta erkek ve kadın nüfusu oranı sırasıyla
%56 ve %44’tür. Yüksek kuşakta ise erkek
nüfus %46 ve kadın nüfus %54 şeklindedir.
İncelenen işletmelerdeki nüfusun eğitim
durumlarına bakıldığında, ilk kuşakta %82,9 ve
yüksek kuşakta da %85,9 oranında okuryazarlığın olduğu saptanmıştır. İki kuşakta da
okur-yazar içinde en fazla ilkokul mezunları yer
almaktadır.
İncelenen işletmelerde çalışılan gün sayısı,
Erkek İşgücü (EİG) cinsinden hesaplanmıştır.
Bu çerçevede, tarımsal üretimde ilk kuşak
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
kesiminde 350,23 EİG, yüksek kesimde ise
410,35 EİG çalışıldığı tespit edilmiştir. İlk
kuşak kesiminde çalışılan toplam işgücünün
%60,72’si aile işgücü tarafından, %39,28’i ise
yabancı işgücü tarafından karşılanmaktadır.
Yüksek kesimde ise çalışılan işgücünün
%60,46’sı aile işgücü ile karşılanırken,
%39,54’ü
yabancı
işgücü
tarafından
karşılanmakta olduğu belirlenmiştir. İncelenen
işletmelerde %50’nin üzerinde atıl işgücünün
kaldığı belirlenmiştir.
Aile işgücünün işletme dışı tarımda
çalışma miktarları oldukça düşük, ancak işletme
dışında tarım harici çalışma miktarları
çalışabilir aile işgücüne göre ilk ve yüksek
kuşakta sırasıyla %11,30 ile %17,22
oranlarındadır.
İncelenen işletmelerde kullanılan arazi
varlığının işletme başına ortalaması ilk kuşak
bölgelerde 28,03 da, yüksek kuşak bölgelerde
ise 30,46 da’dır. İncelenen işletmelerde kiraya
veya ortağa kullanılan arazi miktarı çok azdır.
Genellikle bahçe ziraatı yapılması buna etken
olabilir. İşletme arazilerinin ilk kuşakta
%98,64’ü ve yüksek kuşakta da %98,18’i
bahçedir. İncelenen işletmelerin mülk arazi
oranı ortalama %89,21, arazi parsel sayısı
ortalaması işletme başına 4,58 adet ve ortalama
parsel alanı ise 5,91 da’dır.
İncelenen işletmelerde %98 oranla en fazla
yetiştirilen ürün fındıktır. Yine bu ilk kuşak ve
yüksek
kuşak
bölgede
farklılık
göstermemektedir. İlk kuşakta 27,53 da ve
yüksek kuşakta ise 29,91 da işletmeler
ortalamasında fındık alanı hesaplanmıştır.
İşletmelerin
sermaye
yapılarına
bakıldığında, aktif sermayenin içinde arazi
sermayesinin büyük pay tuttuğu belirlenmiştir.
Bu oran ilk kuşakta %98,23 ve yüksek kuşakta
%98,28’dir (Çizelge 1). İşletme sermayesinin
düşük olması işletmelerin modern teknolojilere
ve girdilere verdiği önemin çok az olduğu
anlamına gelmektedir.
Çizelge 1. İşletme Başına Aktif Sermayenin Dağılımı
İLK KUŞAK
SERMAYE UNSURLARI
I. Grup
(23)
II. Grup
(38)
III. Grup
(25)
YÜKSEK KUŞAK
İşl.Ort.
(86)
I. Grup
(10)
DEĞER (TL)
41 813,04 133 098,68 257 296,80 144 789,18 18 357,50
695,65
513,16
680,00
610,47
540,00
45 565,22 66 815,79 64 440,00 60 441,86 25 000,00
4 523,70 11 907,77 24 125,74 13 484,70 4 751,50
117,24
35,20
5,76
48,58
6,00
92 714,85 212 370,60 346 548,30 219 374,79 48 655,00
658,70
684,74 1 228,00
835,70
381,50
636,96
1 007,89 1 730,00 1 118,60
555,00
247,35
217,29
454,60
294,31
111,00
4 148,26
506,32
216,20 1 395,99
262,50
5 691,26
2 416,24 3 628,80 3 644,60 1 310,00
98 406,11 214 786,84 350 177,10 223 019,39 49 965,00
11 311,05
9 362,98 6 539,25 7 956,45 5 545,50
ORAN (%)
Toprak Sermayesi
42,49
61,97
73,48
60,11
36,74
Arazi Islahı Sermayesi
0,71
0,24
0,19
0,35
1,08
Bina Sermayesi
46,30
31,11
18,40
31,48
50,04
Bitki (Nebat) Sermayesi
4,60
5,54
6,89
5,68
9,51
Tarla Demirbaşı Sermayesi
0,12
0,02
0,00
0,04
0,01
ARAZİ SERMAYESİ TOPL.
94,22
98,88
98,96
97,66
97,38
0,67
0,32
0,35
0,42
0,76
Sabit İşletme Alet-Makine Ser.
Sermayesi
Hayvan Sermayesi
0,65
0,47
0,50
0,52
1,11
Malz ve Müh.Ser.
0,25
0,10
0,13
0,15
0,22
Döner İşl.
Sermayesi
Para Sermayesi
4,21
0,23
0,06
1,25
0,53
İŞLETME SERMAYESİ TOPL.
5,78
1,12
1,04
2,34
2,62
AKTİF SERMAYE
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
İŞLETME
İŞLETME
46
SERMAYESİ
ARAZİ
SERMAYESİ
SERMAYESİ
ARAZİ
SERMAYESİ
Toprak Sermayesi
Arazi Islahı Sermayesi
Bina Sermayesi
Bitki (Nebat) Sermayesi
Tarla Demirbaşı Sermayesi
ARAZİ SERMAYESİ TOPL.
Sabit İşletme Alet-Makine Ser
Sermayesi
Hayvan Sermayesi
Malz ve Müh.Ser.
Döner İşl.
Sermayesi
Para Sermayesi
İŞLETME SERMAYESİ TOPL.
AKTİF SERMAYE (TL/işletme)
AKTİF SERMAYE (TL/da)
II. Grup
(19)
III. Grup
(11)
69 396,05 202 000,00
1 713,16 1 590,91
56 710,53 102 363,64
11 755,16 24 032,17
300,63
220,91
139 875,53 330 207,63
780,00
709,09
2 761,48 1 713,64
301,42
186,82
95,53 1.212,73
3 938,43 3 822,27
143 813,96 334 029,90
5 065,66 6 237,72
48,25
1,19
39,43
8,17
0,21
97,26
0,54
1,92
0,21
0,07
2,74
100,00
60,47
0,48
30,65
7,19
0,07
98,86
0,21
0,51
0,06
0,36
1,14
100,00
İşl.Ort.
(40)
93 102,50
1 386,25
61 337,50
13 380,42
205,05
169 411,72
660,87
1 921,70
222,30
444,50
3.249,38
172 661,10
5 668,45
48,73
0,97
39,67
8,24
0,12
97,73
0,50
1,33
0,17
0,27
2,27
100,00
E.SIRAY, Y.AKÇAY
Pasif sermaye yapısı incelendiğinde, tüm
gruplarda öz sermaye toplamının bir hayli
yüksek olduğu görülmektedir. Bu durumda
incelenen isletmelerin çeşitli etkenler sebebiyle
isletmelerin yabancı sermayeye ulaşamadıkları
anlamına gelir. İlk kuşakta yabancı sermaye
27.015,01 TL, yüksek kuşakta ise 12.718,77
TL’dir (Çizelge 2).
Pasif sermayenin ilk kuşakta %87,89’unu
öz sermaye, %2,49’unu borçlar, %9,62’sini
kiraya ve ortağa tutulan arazinin değeri (itibari
borç) oluşturduğu görülmektedir. Yüksek
kuşakta ise pasif sermayenin %92,63’ünü öz
sermaye, %3,21’ini borçlar, %4,16’sını kiraya
ve ortağa tutulan arazinin değeri (itibari borç)
oluşturduğu görülmektedir.
Çizelge 2. İşletme Başına Pasif Sermayenin Dağılımı
Sermaye Unsurları
I. Grup
(23)
Borçlar
4 970,91
Yabancı
İtibari Borçlar
8 769,57
Sermaye
YABANCI SERMAYE TOP. 13 740,48
ÖZ SERMAYE
84 665,63
PASİF SERMAYE (TL/işletme)
98 406,11
YABANCI SERMAYE (TL/da)
1 579,37
Borçlar
Yabancı
İtibari Borçlar
Sermaye
YABANCI SERMAYE TOP.
ÖZ SERMAYE
PASİF SERMAYE
5,05
8,91
13,96
86,04
100,00
İLK KUŞAK
II. Grup
III. Grup
(38)
(25)
İşl.Ort.
I. Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL)
5 814,47 5 684,00 5 550,94 8 186,60
11 368,42 48 488,40 21 464,07
0,00
17 182,90 54 172,40 27 015,01 8 186,60
197 603,94 296 004,70 196 004,38 41 778,40
214 786,84 350 177,10 223 019,39 49 965,00
749,04 1 011,62
963,79
908,61
ORAN (%)
2,71
1,62
2,49
16,38
5,29
13,85
9,62
0,00
8,00
15,47
12,11
16,38
92,00
84,53
87,89
83,62
100,00
100,00
100,00
100,00
Araştırmanın ana konusunu teşkil eden
fındığın işletme başına ortalama üretim
miktarları; ilk kuşakta ortalama 3 567,73 kg ve
yüksek kuşakta ise 3 323,85 kg’dır. incelenen
işletmelerin fındık verim durumu işletmeler
ortalaması itibariyle ilk kuşakta 131,44 kg/da ve
yüksek kuşakta 111,44 kg/da’dır. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun 2008 yılı verilerine
bakıldığında Türkiye fındık üretiminde verim
ortalaması 126 kg/da’dır (Anonim, 2009e).
Araştırma bulgularına göre Giresun-Merkez
İlçesinde ilk kuşakta fındık verimliliği Türkiye
ortalamasının üzerinde, yüksek kuşakta ise
altındadır.
İncelenen işletmelerde üretimin pazara
yönelik olduğu, büyük oranda satılarak
değerlendirildiği saptanmıştır. Oransal olarak
değerlendirildiğinde, toplam bitkisel üretimin
ilk kuşakta %94,39 ve yüksek kuşakta ise
%93,66’sı satılmaktadır.
Hayvansal üretim bölgede ticari anlamda
yapılmamaktadır. Hayvansal üretim genelde
aile tüketimine yöneliktir. Hayvansal üretimin
değerlendiriliş şekli incelendiğinde, ailede
tüketim değeri ilk kuşakta %65,51 ve yüksek
YÜKSEK KUŞAK
II. Grup III. Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
6 533,42 1 431,82 5 543,78
5 894,74 15 909,09 7 175,00
12 428,16 17 340,91 12 718,77
131 385,79 316 688,99 159 942,33
143 813,95 334 029,90 172 661,10
437,77
323,83
417,56
4,54
4,10
8,64
91,36
100,00
0,43
4,76
5,19
94,81
100,00
3,21
4,16
7,37
92,63
100,00
kuşakta ise %63,27’dir. Hayvansal ürünlerin
satış oranı düşüktür.
3.2. Üretim Dalları İtibariyle Yıllık Faaliyet
Sonuçları
İncelenen işletmelerde üretim dalları
itibariyle brüt üretim değerleri, değişken
masraflar ve brüt marjlara yer verilmiştir.
Bitkisel üretimde brüt üretim değeri
hesaplanırken; bahçe, tarla, sebze ve ağaçlık
olarak farklı üretim dallarına bölünmüştür.
Araştırmanın ana konusu olan fındık, bahçe
dalında ve toplam üretim içinde en yüksek
üretim değerine sahip olup, bahçe oransal
olarak sırasıyla ilk kuşakta %99,45 ve yüksek
kuşakta %98’47’dir (Çizelge 3). Bitkisel
üretimde ekonomik anlamda sadece fındık
üretimi yapılmaktadır.
Hayvansal üretim büyükbaş, küçükbaş,
kümes hayvancılığı ve arıcılık olarak dört
üretim dalına ayrılmıştır. Hayvansal üretimde
brüt üretim değeri oransal olarak en fazla ilk
kuşakta %85,36 ve yüksek kuşakta %90,17 ile
büyükbaş hayvancılıktır (Çizelge 4).
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
Çizelge 3. Bitkisel Üretimde Brüt Üretim Değeri
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
I.Grup
(23)
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
TOPLAM
4 711,74
45,65
89,13
0,00
4 846,52
12 145,36
22,76
24,21
2,63
12 194,96
24 711,99
6,00
55,00
0,00
24 772,99
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
TOPLAM
97,22
0,94
1,84
0,00
100,00
99,59
0,19
0,20
0,02
100,00
99,75
0,02
0,22
0,00
100,00
İşl.Ort.
I.Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL/işletme)
13 810,39
4 861,36
24,01
30,00
50,52
60,10
1,16
0,00
13 886,08
4 951,46
ORAN (%)
99,45
98,18
0,02
0,61
0,36
1,21
0,01
0,00
100,00
100,00
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
11 781,22
80,00
221,68
0,00
12 082,90
24 615,88
27,27
139,09
0,00
24 782,24
13 580,79
53,00
158,57
0,00
13 792,36
97,50
0,66
1,83
0,00
100,00
99,33
0,11
0,56
0,00
100,00
98,47
0,80
1,15
0,00
100,00
Çizelge 4. Hayvansal Üretimde Brüt Üretim Değeri
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
I.Grup
(23)
Büyükbaş
Küçükbaş
Kümes Hayvancılığı
Arıcılık
TOPLAM
672,82
0,00
0,00
0,00
672,82
1 238,66
0,00
0,00
88,16
1 326,82
650,80
405,40
1,20
0,00
1 057,40
Büyükbaş
Küçükbaş
Kümes Hayvancılığı
Arıcılık
TOPLAM
100,00
0,00
0,00
0,00
100,00
93,36
0,00
0,00
6,64
100,00
61,55
38,34
0,11
0,00
100,00
Bitkisel üretimde brüt üretim değerinde
olduğu gibi değişken masraflar içinde en büyük
payı; ilk kuşakta %99,59 ve yüksek kuşakta
%99,08 ile bahçe dalında değişken masraflar
yer almaktadır (Çizelge 5).
İşl.Ort.
I.Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL/işletme)
916,44
424,00
117,85
0,00
0,35
19,50
38,95
0,00
1 073,59
443,50
ORAN (%)
85,36
95,60
10,98
0,00
0,03
4,40
3,63
0,00
100,00
100,00
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
1 646,85
0,00
0,00
200,00
1 846,85
772,72
69,99
3,18
0,00
845,89
1 100,75
19,25
5,75
95,00
1 220,75
89,17
0,00
0,00
10,83
100,00
91,35
8,27
0,38
0,00
100,00
90,17
1,58
0,47
7,78
100,00
Hayvansal üretimin çoğunluğunu oluşturan
büyükbaş hayvancılığın değişken masrafları da
toplam değişken masraflar içinde ilk kuşakta
%84,96 ve yüksek kuşakta %95,97’lik pay ile
en yüksek orana sahiptir (Çizelge 6).
Çizelge 5. Bitkisel Üretimde Değişken Masraflar
I.Grup
(23)
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
TOPLAM
3 844,87
15,87
31,48
0,00
3 892,21
10 113,14
18,55
29,87
0,00
10 161,56
23 058,73
18,60
38,40
0,00
23 115,73
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
TOPLAM
98,78
0,41
0,81
0,00
100,00
99,52
0,18
0,29
0,00
100,00
99,75
0,08
0,17
0,00
100,00
48
İşl.Ort.
I.Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL/işletme)
12 199,99
4 161,12
17,85
6,70
32,78
9,00
0,00
0,00
12 250,62
4 176,82
ORAN (%)
99,59
99,62
0,15
0,16
0,27
0,22
0,00
0,00
100,00
100,00
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
11 033,48
97,63
58,95
0,00
11 190,06
19 924,74
53,18
61,36
0,00
20 039,29
11 760,49
62,68
47,13
0,00
11 870,29
98,60
0,87
0,53
0,00
100,00
99,43
0,27
0,31
0,00
100,00
99,08
0,53
0,40
0,00
100,00
E.SIRAY, Y.AKÇAY
Çizelge 6. Hayvansal Üretimde Değişken Masraflar
I.Grup
(23)
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
Büyükbaş
Küçükbaş
Kümes Hayvancılığı
Arıcılık
TOPLAM
499,43
0,00
0,00
0,00
499,43
891,71
0,00
0,00
9,21
900,92
373,20
372,00
1,28
0,00
746,48
Büyükbaş
Küçükbaş
Kümes Hayvancılığı
Arıcılık
TOPLAM
100,00
0,00
0,00
0,00
100,00
98,98
0,00
0,00
1,02
100,00
49,99
49,83
0,17
0,00
100,00
İşl.Ort.
I.Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL/işletme)
636,07
335,00
108,14
0,00
0,37
22,50
4,07
0,00
748,65
357,50
ORAN (%)
84,96
93,71
14,44
0,00
0,05
6,29
0,54
0,00
100,00
100,00
Ekonomik anlamda yetiştirilen bahçe
(fındık) dışında diğer üretim dallarında brüt
marja göre bir istikrar görülememiştir. Bahçe
dalında brüt marj; ilk kuşakta 1 610,40 TL ve
yüksek kuşakta 1 820,30 TL’dir (Çizelge 7).
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
1 544,58
0,00
0,00
22,63
1 567,21
392,27
63,64
18,18
0,00
474,09
925,30
17,50
10,63
10,75
964,18
98,56
0,00
0,00
1,44
100,00
82,74
13,42
3,84
0,00
100,00
95,97
1,82
1,10
1,11
100,00
Hayvansal üretim dallarından büyükbaş
hayvancılık dalında brüt marjların diğer dallara
göre yüksek olduğu görülmektedir (Çizelge 8).
Çizelge 7. Bitkisel Üretimde Brüt Marjı
I.Grup
(23)
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
TOPLAM
866,87
29,78
57,65
0,00
954,32
2 032,22
4,21
-5,66
2,63
2 033,40
1 653,26
-12,60
16,60
0,00
1 657,26
Bahçe
Tarla
Sebze
Ağaçlık
104,44
102,69
524,09
0,00
89,84
24,76
-56,60
52,60
31,14
-315,00
166,00
0,00
İşl.Ort.
I.Grup
(86)
(10)
DEĞER (TL/işletme)
1 610,40
700,24
6,16
23,30
17,74
51,10
1,16
0,00
1 635,47
774,64
DEĞER (TL/da)
58,24
79,57
38,50
233,00
177,43
464,55
9,68
0,00
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
İşl.Ort.
(40)
747,74
-17,63
162,74
0,00
892,85
4 691,14
-25,91
77,73
0,00
4 742,96
1 820,30
-9,68
111,44
0,00
1 922,08
27,02
-48,97
452,03
0,00
88,51
-112,65
242,91
0,00
60,84
-37,23
398,01
0,00
YÜKSEK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(19)
(11)
102,27
380,45
0,00
6,35
0,00
-15,00
177,37
0,00
279,64
371,80
157,85
493,94
İşl.Ort.
(40)
175,45
1,75
-4,88
84,25
256,57
220,80
Çizelge 8. Hayvansal Üretimde Brüt Marjı (TL/işletme)
Büyükbaş
Küçükbaş
Kümes Hayvancılığı
Arıcılık
TOPLAM
Ort. Brüt Marj (TL/BBHB)
I.Grup
(23)
173,39
0,00
0,00
0,00
173,39
295,41
İLK KUŞAK
II.Grup III.Grup
(38)
(25)
346,95 277,60
0,00
33,40
0,00
-0,08
78,95
0,00
425,90 310,92
432,27 273,22
3.3. İşletme Bir Bütün Olarak Yıllık Faaliyet
Sonuçları
3.3.1. Brüt Hasıla (Gayri Safi Hasıla)
Brüt hasıla, “bir muhasebe dönemini
kapsayan üretim faaliyeti sonunda yaratılan
İşl.Ort.
(86)
280,37
9,71
-0,02
34,88
324,94
351,99
I.Grup
(10)
89,00
0,00
-3,00
0,00
86,00
189,43
nihai mal ve hizmetlerin değer toplamı” olarak
kısaca tanımlanmaktadır (Erkuş ve ark., 1995).
İncelenen işletmelerde hesaplanan brüt
hasıla Çizelge 9’da verilmiştir. Brüt hasılayı
oluşturan
unsurlar
incelendiğinde,
brüt
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
hasılanın büyük bir kısmı nakdi gelirlerden
(ürünlerin satış tutarları) oluşmaktadır.
İncelenen işletmelerde brüt hasılanın en
büyük kısmını ilk kuşakta %76,34 ve yüksek
kuşakta %73,98 oranı ile bitkisel ürünler satış
tutarı
(özellikle
fındık
yetiştiriciliği)
oluşturmaktadır.
Çizelge 9. Brüt Hasıla (Gayri Safi Hasıla)
İLK KUŞAK
II.Grup III.Grup
(38)
(25)
I.Grup
(23)
Bitkisel Ürünler Satış Tutarı
Hayvansal Ürünler ve Hayvan Satış Tutarı
Ailede Tüketilen Çiftlik Ürünleri Değeri
İşçilere Verilen Çiftlik Ürünleri Değeri
İşletmede Kullanılan Ürünler Değeri
Envanter Kıymet Artışı
İkametgah Kira Karşılığı
Hizmet Gelirleri
BRÜT HASILA TOPLAMI (TL/işletme)
BRÜT HASILA (TL/da)
Brüt Hasılanın Aktif Sermayeye Oranı (%)
Bitkisel Ürünler Satış Tutarı
Hayvansal Ürünler ve Hayvan Satış Tutarı
Ailede Tüketilen Çiftlik Ürünleri Değeri
İşçilere Verilen Çiftlik Ürünleri Değeri
İşletmede Kullanılan Ürünler Değeri
Envanter Kıymet Artışı
İkametgah Kira Karşılığı
Hizmet Gelirleri
BRÜT HASILA TOPLAMI
4 104,74 11 196,89
136,96
513,82
852,40 1 285,84
7,65
17,89
176,09
115,76
45,65
38,16
1 366,96 2 004,47
475,82
47,37
7 166,27 15 220,20
823,71
662,90
7,28
7,09
57,28
1,91
11,89
0,11
2,46
0,64
19,07
6,64
100,00
73,57
3,38
8,45
0,12
0,76
0,25
13,17
0,31
100,00
3.3.2. İşletme Masrafları ve Gerçek
Masraflar
İşletmelerde faaliyet dönemi sonunda gayri
safi hasıla için, üreticinin işletmesine yatırdığı
aktif sermayenin faizi dışında yaptığı her türlü
masraflar, işletme masraflarını oluşturmaktadır
(Bülbül, 1979). İşletme masrafları Çizelge
10’da verilmiştir. İşletme masrafları içinde en
YÜKSEK KUŞAK
İşl.Ort.
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(86)
(10)
(19)
(11)
(40)
DEĞER (TL/işletme)
23 244,83 12 802,46 4 313,30 11 019,03 23 369,61 12 739,01
876,40
518,43
700,00
830,00
289,09
648,75
1 348,50 1 188,13
707,16 1 721,20 1 042,68 1 281,10
44,36
22,85
38,90
70,16
121,05
76,34
201,60
156,85
209,00
499,89
94,82
315,78
254,00
102,91
0,00
373,68
118,18
210,00
1 933,20 1 813,26
750,00 1 701,32 3 070,91 1 840,13
60,00
165,63
0,00
227,37
0,00
108,00
27 962,89 16 770,51 6 718,36 16 442,65 28 106,34 17 219,09
522,18
598,09
745,66
578,97
524,86
565,12
7,99
7,58
13,45
11,43
8,41
9,79
(%)
83,13
76,34
64,20
67,01
83,15
73,98
3,13
3,09
10,42
5,05
1,03
3,77
4,82
7,08
10,53
10,47
3,71
7,44
0,16
0,14
0,58
0,43
0,43
0,44
0,72
0,94
3,11
3,04
0,34
1,83
0,91
0,61
0,00
2,27
0,42
1,22
6,91
10,81
11,16
10,35
10,93
10,69
0,21
0,99
0,00
1,38
0,00
0,63
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
büyük payı işgücü masrafları almakta olup, ilk
kuşakta işgücü masrafları %62,45 ve yüksek
kuşakta ise %62,80 orana sahiptir.
Gerçek
masraflar
ise
işletme
masraflarından aile işgücü karşılığı çıkarılarak
ve buna kiralar ve ortakçı için verilen paylar ile
borç faizleri ilave edilerek bulunmuştur
(Çizelge 11).
Çizelge 10. İşletme Masrafları (TL/işletme)
YÜKSEK KUŞAK
İşl.Ort.
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(86)
(10)
(19)
(11)
(40)
DEĞER (TL/işletme)
İşçilik Masrafları
4 981,30 12 111,48 18 744,30 12 132,72 4 838,50 11 190,84 22 179,55 12 624,66
Cari Masraflar (*)
1 770,08 3 597,91 6 052,80 3 822,70 1 738,08 4 876,45 4 951,00 4 112,36
Amortismanlar
1 073,48 1 497,98 1 542,00 1 397,25
623,75 1 598,03 2 345,01 1 559,88
Envanter Kıymet Eksilişleri
828,77 1 803,81 3 638,82 2 076,48 1 495,35 1 389,53 2 811,45 1 807,01
İŞLETME MASRAFLARI
8 653,63 19 011,18 29 977,92 19 429,15 8 695,68 19 054,86 32 287,01 20 103,90
İŞLETME MASRAFI (TL/da)
994,67
828,01
559,81
692,91
965,11
670,95
602,93
659,79
ORAN (%)
İşçilik Masrafları
57,56
63,71
62,53
62,45
55,64
58,73
68,69
62,80
Cari Masraflar (*)
20,45
18,93
20,19
19,68
19,99
25,59
15,33
20,46
Amortismanlar
12,40
7,88
5,14
7,19
7,17
8,39
7,26
7,76
Envanter Kıymet Eksilişleri
9,58
9,49
12,14
10,69
17,20
7,29
8,71
8,99
İŞLETME MASRAFLARI TOPLAMI
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
* Bitkisel ve hayvansal üretim dalları değişken masrafları (işçilik hariç), alet-makine ve bina tamir-bakım masrafları, vergi-harç, traktör
yakıt-yağ gibi masraflar
I.Grup
(23)
50
İLK KUŞAK
II.Grup
III.Grup
(38)
(25)
E.SIRAY, Y.AKÇAY
Çizelge 11. Gerçek Masraflar
İşletme Masrafları Toplamı
(A) İşgücü Ücret Karşılığı
Aile
(B)
Kiralar
ve Ortakçı Payı (C)
Borç Faizleri (D)
GERÇEK MASRAFLAR
(TL/işletme) (A–B) + (C+D)
GERÇEK MASRAFLAR
(TL/da)
İLK KUŞAK
II.Grup III.Grup
İşl.Ort.
I.Grup
(23)
(38)
(25)
(86)
8 653,63 19 011,18 29 977,92 19 429,15
3 944,29 8 174,67 7 861,00 6 952,11
220,65
204,74 1 799,80
672,67
359,96
543,97
181,40
389,36
YÜKSEK KUŞAK
I.Grup
II.Grup III.Grup
İşl.Ort.
(10)
(19)
(11)
(40)
8 695,68 19 054,86 32 287,01 20 103,90
4 558,75 6 552,30 9 075,00 6 747,66
0,00
307,89
772,73
358,75
752,40
292,89
155,45
369,98
5 289,95 11 585,22 24 098,12 13 539,08
4 889,33 13 103,34 24 140,19 14 084,97
608,04
505,02
450,01
3.3.3. Net Hasıla (Saf Hasıla)
Net hasıla borçsuz ve kirasız bir işletmenin
işe yatırmış olduğu toplam aktife karşılık elde
edilen faiz geliri, müteşebbis payı ve kârdan
oluşmaktadır. Net hasıla işletme analizlerinde,
elde edilen başarı bakımından işletmelerin
karsılaştırılmasında kullanılan güvenilir bir
başarı ölçütüdür (Aras, 1988).
483,02
542,66
461,55
450,80
462,41
İncelenen
işletmelerde
net
hasıla
hesaplanarak Çizelge 12’de verilmiştir.
İşletmeler ortalamasına göre net hasıla ilk
kuşakta -2 658,64 TL ve yüksek kuşakta ise
-2 884,81 TL değer olarak hesaplanmıştır.
İşletmelerin net hasılası eksi (negatif)
çıktığından rantabl olmadıkları da ortadadır.
Çizelge 12. Net Hasıla (Saf Hasıla)
Brüt Hasıla (A)
İşletme Masrafları (B)
NET HASILA
(TL/işletme) (A - B)
NET HASILA (TL/da)
İLK KUŞAK
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(23)
(38)
(25)
(86)
7 166,27 15 220,20 27 962,89 16 770,51
8 653,63 19 011,18 29 977,92 19 429,15
YÜKSEK KUŞAK
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(10)
(19)
(11)
(40)
6 718,36 16 442,65 28 106,34 17 219,09
8 695,68 19 054,86 32 287,01 20 103,90
-1 487,36 -3 790,98 -2 015,03 -2 658,64 -1 977,32 -2 612,21 -4 180,66 -2 884,81
-170,96
-165,26
-37,63
3.3.4. Tarımsal Gelir (Net Çiftlik Geliri) ve
Harcanabilir Tarımsal Gelir
“İşletmecinin, işletmesine tahsis etmiş
olduğu öz sermayesinin faizi ile kendisinin ve
aile bireylerinin işletmede çalışmaları karşılığı
elde ettiği ücretlerin toplamı” şeklinde
tanımlanan tarımsal gelir, bu amaca ne ölçüde
ulaşılabildiğini belirlemeye yarayan en önemli
göstergelerden biridir (Esengün, 1990).
Çizelge 13’te incelenen işletmelerde
hesaplanan tarımsal gelir gösterilmektedir.
Tarımsal gelirin aktif sermayeye oranına ilk
kuşakta %1,46 ve yüksek kuşakta %1,78 olarak
gerçekleşmiş olup, Sivas İli Merkez İlçede
yapılan benzer bir çalışmada (Kılıç, 2006)
işletmeler ortalamasında %18,38 olarak
hesaplanmıştır.
Tarımsal gelirden envanter kıymet artışları
çıkarılması ile harcanabilir tarımsal gelire
ulaşılmıştır. Tarımsal gelirin ne kadarının aile
ihtiyaçları için harcanabileceğinin belirlenmesi
amacıyla hesaplanır (Çizelge 13).
-94,85
-219,46
-92,01
-78,07
-94,71
3.3.5. Toplam Aile Geliri
Toplam aile geliri, işletmelerin tarımsal
gelirleri ile tarım sektörü dışındaki gelirleri
(aile işgücünün tarım dışında çalışmalarından
elde edilen gelir, kira geliri, emekli maaşı vb.)
toplamından oluşmakta olup; işletmeci ve
ailesinin
geçimi,
işletme
masraflarının
karşılanması ve yatırımlar için ele geçen para
miktarını göstermektedir (Sayılı, 2001).
İncelenen işletmelerde toplam aile geliri
içerisindeki payın büyük bir kısmını tarım
sektörü dışı gelir oluşturmaktadır. Tarımsal
gelir aile geliri içinde ilk kuşakta %28,20 ve
yüksek kuşakta ise %22,42 oranındadır
(Çizelge 14). Kişi başına gelir; ilk kuşakta
2 850,22 TL (2 204,52 $) ve yüksek kuşakta ise
2 813,00 TL (2 175,73 $)’dir. Türkiye’de 2008
yılı itibariyle kişi başına düşen milli gelir 10
436 $’dır (Anonim, 2009g). Bu durumda
incelenen işletmelerde kişi başına toplam aile
geliri Türkiye kişi başına milli gelirinden çok
azdır.
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
Çizelge 13. Tarımsal Gelir (Net Çiftlik Geliri) ve Harcanabilir Tarımsal Gelir
Brüt Hasıla (A)
Gerçek Masraflar (B)
TARIMSAL GELİR
(TL/işletme) (C = A – B)
TARIMSAL GELİR
(TL/da)
Tarımsal Gelirin Aktif
Sermayeye Oranı (%)
Envanter Kıymet Artışı (D)
Harcanabilir Tarımsal Gelir
(C - D)
Dekara Harcanabilir
Tarımsal Gelir
İLK KUŞAK
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(23)
(38)
(25)
(86)
7 166,27 15 220,20 27 962,89 16 770,51
5 289,95 11 585,22 24 098,12 13 539,08
YÜKSEK KUŞAK
I.Grup
II.Grup
III.Grup
İşl.Ort.
(10)
(19)
(11)
(40)
6 718,36 16 442,65 28 106,34 17 219,09
4 889,33 13 103,34 24 140,19 14 084,97
1 876,32
3 634,98
3 864,77
3 231,43
1 829,03
3 339,31
3 966,15
3 134,12
215,67
158,46
72,17
115,28
203,00
117,62
74,06
102,89
1,91
1,69
1,10
1,46
3,66
2,32
1,19
1,78
45,65
38,16
254,00
102,91
0,00
373,68
118,18
210,00
1 830,67
3 596,82
3 610,77
3 128,52
1 829,03
2 965,63
3 847,97
2 924,12
210,40
156,79
67,43
111,61
203,00
104,46
71,86
96,00
3.3.5. Toplam Aile Geliri
Toplam aile geliri, işletmelerin tarımsal
gelirleri ile tarım sektörü dışındaki gelirleri
(aile işgücünün tarım dışında çalışmalarından
elde edilen gelir, kira geliri, emekli maaşı vb.)
toplamından oluşmakta olup; işletmeci ve
ailesinin
geçimi,
işletme
masraflarının
karşılanması ve yatırımlar için ele geçen para
miktarını göstermektedir (Sayılı, 2001).
İncelenen işletmelerde toplam aile geliri
içerisindeki payın büyük bir kısmını tarım
sektörü dışı gelir oluşturduğu görülmektedir.
Tarımsal gelir aile geliri içinde ilk kuşakta
%28,20 ve yüksek kuşakta ise %22,42 oranında
olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 14). Kişi
başına gelir ilk kuşakta 2 850,22 TL ve yüksek
kuşakta 2 813,00 TL olarak hesaplanmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumu 2008 yılı istatistiki
verilerine göre kişi başına düşen milli gelir
10 436 $’dır (Anonim, 2009g). Bu durumda
incelen işletmelerde kişi başına toplam aile
geliri Türkiye kişi başına milli gelirinden çok az
olup, ilk kuşakta 2 204,52 $ ve yüksek kuşakta
ise 2 175,73 $ olarak hesaplanmıştır.
Çizelge 14. Toplam Aile Geliri
Tarımsal Gelir (A)
Tarım Dışı Gelir (B)
TOPLAM AİLE GELİRİ
(TL/işletme) (A+B)
TOPLAM AİLE GELİRİ
(TL/kişi)
TOPLAM AİLE GELİRİ
($/kişi)*
Tarımsal Gelir (A)
Tarım Dışı Gelir (B)
Toplam Aile Geliri (A+B)
I.Grup
(23)
İLK KUŞAK
II.Grup III.Grup
(38)
(25)
YÜKSEK KUŞAK
İşl.Ort.
I.Grup
II.Grup III.Grup
İşl.Ort.
(86)
(10)
(19)
(11)
(40)
DEĞER (TL/işletme)
3 864,77 3 231,43 1 829,03 3 339,31 3 966,15 3 134,12
9 107,60 8 226,44 11 723,00 11 230,53 9 386,36 10 846,50
1 876,32
5 684,53
3 634,98
9 185,26
7 560,85 12 820,24 12 972,37 11 457,87 13 552,03 14 569,84 13 352,51 13 980,62
2 071,46
3 119,28
3 059,52
2 850,22
3 011,56
2 943,40
2 450,00
2 813,00
1 602,18
2 412,62
2 366,40
2 204,52
2 329,31
2 276,59
1 894,96
2 175,73
24,82
75,18
100,00
28,35
71,65
100,00
29,79
70,21
100,00
ORAN (%)
28,20
13,50
71,80
86,50
100,00
100,00
22,92
77,08
100,00
29,70
70,30
100,00
22,42
77,58
100,00
(*) 2008 yılı aylık ortalama döviz kuru 1$ = 1,2929TL kullanılmıştır (Anonim, 2009g)
3.3. Fındık Yetiştiriciliğinde Maliyet Tespiti
Fındık yetiştiriciliğinde tesis maliyeti,
dikimden ürün verinceye kadar geçen sürede
yapılan masraf unsurlarından hesaplanmıştır.
Fındık yetiştiriciliğinde tesis dönemi 4 yıl
olarak alınmıştır (Kıral ve ark. 1999). Masraflar
52
tesis döneminde toplam ilk kuşakta 3 060,28
TL ve yüksek kuşakta da 2 488,27 TL’dir.
Tesis dönemi masrafları içinde ilk yıl
masrafları en çok tesis masraf yılını
oluşturmaktadır ve ilk kuşakta 1 337,14 TL,
yüksek kuşakta 1 152,31 TL hesaplanmıştır.
E.SIRAY, Y.AKÇAY
Diğer 3 yılda tesis masrafları aynı hesaplanmış
olup; ilk kuşakta 574,38 TL hesaplanırken
yüksek kuşakta 445,32 TL olarak belirlenmiştir.
Tesis masrafları incelendiğinde, ilk yıl
tesis masrafları unsurları içinde en büyük pay
toprak işleme ve dikim masrafları olup, her iki
kuşakta da yaklaşık %50’nin üzerindedir. Diğer
3 yıl tesis masrafları içerisinde en büyük paya
yine her iki kuşakta da bakım işleri sahiptir.
Üretim maliyeti hesabında; işgücü ücret
karşılıkları ve harcamaları, girdi alımları, çeşitli
cari ödemeler ve makine tamir bakım masrafları
gibi
unsurlarla
değişken
masraflar
belirlenmiştir. Sabit masraflar; yönetim gideri,
amortismanlar, tamir bakım masrafları ve
çıplak arazi kıymetinin faizi unsurlarından
hesaplanmıştır.
İncelenen işletmelerde toplam üretim
masrafları ilk kuşakta 1 054,94 TL/da ve
yüksek kuşakta ise 858,45 TL/da olarak
hesaplanmıştır (Çizelge 15).
Çizelge 15. Fındık Üretim Maliyeti (TL/da ve %)
SABİT
MASRAFLAR
DEĞİŞKEN MASRAFLAR
1. Fidan Yenileme
a- İşçilik
b- Fidan Bedeli
2. Bakım Masrafları
a- Budama, Sürgün Kesimi
b- Çapalama
c- Belleme
d- Ot Biçme
3. Gübre ve Gübreleme Mas.
a- Çiftlik gübresi bedeli
b- Çiftlik gübresi işçiliği
c- Fosforlu gübre bedeli
d- Fosforlu gübre işçiliği
e- Azotlu gübre bedeli
f- Azotlu gübre işçiliği
4. İlaç ve İlaçlama Mas.
a- Kireç Uygulaması
b- İlaç Bedeli
c- İlaçlama İşçiliği
5. Sulama Masrafları
6. Hasat – Harman Masrafları
a. Hasat öncesi ocak altı temizliği
b. Fındık toplama işçiliği
c. Harmana taşıma işçiliği
d. Harmanlama masrafları
e. Nakliye
f. Diğer harmanlama masrafları (*)
7. Döner Sermaye Faizi (***)
8. Makine Tamir Bakım Mas.
Değişken Masraflar Top. (A)
1. Yönetim Mas.(D.M. %3’ü)
2. Arazi Kıymeti Faizi (%5’i)
3. Amortismanlar
4. Tamir Bakım Masrafları (**)
5. Tesis Sermayesi Faizi (***)
6. Tesis Mas. Amortisman Payı
Sabit Masraflar Toplamı (B)
Genel Masraflar Toplamı (C = A + B)
Yan Gelirler (****) (D)
Üretim Maliyeti (TL/da) (C - D)
Üretim Maliyeti (TL/kg)
İLK KUŞAK
YÜKSEK KUŞAK
I.Grup II.Grup III.Grup
İşl.Ort.
(23)
(38)
(25)
(86)
Değer Değer Değer Değer
(%)
I.Grup II.Grup III.Grup
İşl.Ort.
(10)
(19)
(11)
(40)
Değer Değer Değer Değer
(%)
0,47
0,47
0,00
0,00
1,52
0,00
0,88
0,04
0,11
0,00
0,57
0,00
3,39
0,16
0,00
0,00
1,53
0,07
0,23
0,01
63,30
4,45
4,19
8,30
70,64
1,98
1,69
22,39
55,07
0,11
1,52
30,33
61,38
1,14
1,80
25,67
7,67
0,14
0,22
3,21
49,66
13,13
5,45
20,91
68,56
1,52
0,00
14,84
67,17
0,00
0,00
19,64
66,50
1,63
0,40
17,63
10,21
0,25
0,06
2,71
8,54
12,83
14,00
6,04
32,94
12,97
10,26
15,56
15,31
3,40
27,48
8,80
15,72
13,74
17,50
5,40
27,99
9,71
13,16
14,33
16,42
4,73
28,20
9,64
1,64
1,79
2,05
0,59
3,52
1,20
12,39
6,93
16,82
5,08
29,05
9,89
10,33
18,57
11,07
3,75
30,12
10,47
6,08
7,70
9,86
4,73
28,35
9,97
8,41
12,42
10,91
4,33
29,18
10,18
1,29
1,91
1,67
0,66
4,48
1,56
1,40
4,46
12,61
0,79
2,26
4,68
9,10
0,00
2,79
4,50
6,82
0,00
2,49
4,56
8,12
0,06
0,31
0,57
1,01
0,01
1,41
5,63
11,25
0,00
0,71
2,70
9,61
0,00
1,01
4,38
6,26
0,00
0,91
3,73
8,10
0,00
0,14
0,57
1,24
0,00
43,14
133,18
9,95
44,32
15,01
0,97
28,88
12,69
475,93
13,10
238,35
125,43
61,81
203,02
50,88
692,60
1168,53
24,20
1144,33
8,32
35,41
139,06
7,64
35,26
7,66
0,75
27,88
5,81
453,00
12,58
289,59
65,50
44,30
214,68
53,80
680,45
1133,45
18,62
1114,83
8,27
24,94
150,46
8,39
26,25
6,64
0,14
27,24
4,77
441,57
12,29
238,98
28,79
20,31
190,55
47,76
538,68
980,24
12,77
967,47
8,01
30,20
2,86
144,92 13,74
8,24
0,78
30,97
2,94
7,69
0,73
0,43
0,04
27,60
2,62
5,79
0,55
448,44 42,51
12,46
1,18
257,27 24,39
49,90
4,73
32,36
3,07
203,51 19,29
51,00
4,83
606,50 57,49
1054,94 100,00
15,81
1039,13
7,91
33,18
137,44
9,43
55,63
19,55
0,00
29,48
6,51
479,37
13,30
101,92
67,93
71,81
151,03
37,85
443,85
923,21
20,95
902,26
6,80
29,06
116,21
4,21
29,21
9,13
0,34
24,87
4,77
403,61
11,22
122,60
56,21
47,89
156,78
39,29
434,00
837,61
22,94
814,67
8,34
25,81
121,36
8,49
25,46
6,23
0,00
23,44
2,36
378,30
10,57
189,11
43,95
25,92
176,40
44,21
490,16
868,46
15,55
852,91
7,36
27,78
3,24
120,29 14,01
6,68
0,78
29,33
3,42
8,48
0,99
0,15
0,02
24,52
2,86
3,73
0,43
396,90 46,23
11,06
1,29
153,50 17,88
51,11
5,95
38,95
4,54
165,47 19,28
41,47
4,83
461,56 53,77
858,45 100,00
19,20
839,26
7,53
(*) Batöz ve çuval, ip vs. masrafları kapsamaktadır.
(**) Bina ve arazi ıslahı sermayelerinin bakım masraflarıdır.
(***) TC Ziraat Bankası 2009 yılı Çiftçiye T.Kredi oranı %13,3’den yarısı %6,65 olarak alınmıştır.
(****) Yan Gelirler; odun, kuru ot, zuruf (hayvan altlığı olarak) vs. unsurlardan oluşmaktadır.
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
Toplam üretim masrafları içinde ilk kuşak
işletmelerde değişken masraflar %42,51 ve
sabit masraflar %57,49 orana sahipken, yüksek
kuşak işletmelerde ise değişken masraflar
%46,23 ve sabit masraflar %53,77 olarak
hesaplanmıştır.
Fındık maliyeti ilk kuşak işletmeler
ortalamasında 7,91 TL/kg hesaplanırken, bu
değer yüksek kuşak işletmelerde 7,53 TL/kg
olarak hesaplanmıştır.
3.4. Fındık Yetiştiriciliği, Üretim ve
Pazarlama Sorunları
İşletmelerde büyük oranda (her iki kuşakta
da %98 oranında) fındık yetiştiriciliği
yapılmaktadır. İncelenen işletmelerin ortalama
dekara ocak sayısı ilk kuşakta 52,35 adet ve
yüksek kuşakta ise 51,93 adet olarak
belirlenmiştir. Bu işletmelerin ortalama ocak
aralıkları ise ilk kuşakta 3,31 m ve yüksek
kuşakta ise 3,21 m’dir. Ocak yaşlarına
bakıldığında ise ilk kuşakta 48,90 ve yüksek
kuşakta ise 43,75 yaş ortalamaları dikkat
çekmektedir.
İncelenen
işletmelerde
işletmeciler
bahçelerine gübre uygulamalarında büyük
çoğunlukla kendi tecrübeleri (ilk kuşakta
%80,23 ve yüksek kuşakta %95 oranında) ile
gübre çeşidine ve miktarına karar verdikleri,
bunun yanında gübrelerin fiyatının da etkili
olduğunu ilk kuşakta %24,42 ve yüksek kuşakta
da %35 oranında beyan etmişlerdir. Ayrıca ilk
kuşak işletmelerdeki işletmeciler gübre
kullanımında tarım uzmanına danıştıklarını
(%24,42) ve yaptırılan analiz sonuçlarına göre
uygulama yaptıklarını (%19,77) da beyan
ederken;
yüksek
kuşak
işletmelerdeki
işletmeciler ise komşu ve arkadaşlarına
danıştıklarını
(%32,50)
ve
satıcının
tavsiyelerine uyduklarını (%27,50) ifade
etmişlerdir.
İşletmeciler, her iki kuşak işletmelerde de
toprak ve yaprak
analizini yeterince
yaptırmadıklarını beyan etmişlerdir. İlk kuşakta
%39 ve yüksek kuşakta ise %20 oranında
işletmeci toprak veya yaprak analizini
yaptırdığını bildirirken, bu işletmelerin bu
zamana kadar analiz yaptırma sayıları ise ilk
kuşak ve yüksek kuşak işletmelerde sırasıyla
ortalama 1,58 adet ve 1,08 adet’tir.
Toprak ve yaprak analizi yaptırmayan
işletmelerde işletmecilerin çoğunluğu analizin
önemini bilmediklerini bildirmişlerdir. İlk
54
kuşakta %92 ve yüksek kuşakta ise %84
oranında işletmeci analizin önemini bilmediğini
bildirirken, bu konuda bilgilendirilmeleri
gerektiğini de beyan etmişlerdir.
İncelenen işletmelerde işletmeciler ilk
kuşakta %63,95 ve yüksek kuşakta ise %82,50
oranında bahçelerinde ilaç kullanırken ilaç
çeşidine ve miktarına kendi tecrübeleri ile karar
verdiklerini belirtmişlerdir. Yine işletmeciler
önemli oranlarda (ilk kuşakta %39,53 ve
yüksek kuşakta %52,50) ilaç satan kişilerden
aldıkları bilgilerle de ilaç uygulaması
yaptıklarını bildirmişlerdir.
İşletmeciler bahçelerine ilaç aldıkları
zaman ilaç satan kişilerden ilk kuşak
işletmelerde %55,81 oranında ve yüksek kuşak
işletmelerde de %57,50 oranında her zaman
bilgi aldıklarını, ilacı satan kişinin devamlı ilaç
ve kullanımı konusunda kendilerine bilgi
verdiğini beyan etmiştir.
İncelenen işletmelerin tamamı herhangi bir
sivil toplum kuruluşuna üye olduğunu beyan
etmiş olup, en fazla ilk kuşak işletmelerde
%62,79 ve yüksek kuşak işletmelerde de
%72,50 oranında Ziraat Odalarına üye
olduklarını belirtmişlerdir. İşletmelerin yine çok
bir kısmı Tarım Kredi Kooperatiflerine ve
Fiskobirlik’e üye olduklarını (sırasıyla ilk
kuşakta %56,00 ve %48,00, yüksek kuşakta da
%40,00 ve %15,00 oranlarında) bildirmişlerdir.
İncelenen işletmelerde işletmeciler büyük
oranlarda (ilk kuşakta %82,56 ve yüksek
kuşakta %82,50) fındık üretim sürecinde
girdilerin pahalı olduğunu belirtmişlerdir.
İşletmeciler ürün fiyatının düşüklüğünü de
fındık üretim sürecinde büyük problem olduğu
ilk ve yüksek kuşakta sırasıyla %61,63 ve 62,50
oranlarda beyan etmişlerdir. Bunların yanında
işletmeciler her iki kuşak işletmelerde de fındık
üretiminde piyasaların belirsizliği, ilkbahar don
tehlikesi ve finansman yetersizliğini sorun
olarak öne çıkarmışlardır.
İşletmeciler ilk kuşakta %98,84 ve yüksek
kuşakta %90,00 oranla serbest piyasada fındık
fiyatının düşük oluşu, fındığın üretimden
pazarlanması aşamasına kadar ve pazarlama
esnasında görülen en önemli sorun olduğunu
bildirmişlerdir. Diğer taraftan ilk kuşak
işletmeler %82,56 ve yüksek kuşak işletmeler
%75,00 oranıyla üreticilerin birlikte hareket
etmediğini ve bunun da fındığın üretimden
pazarlanması aşamasına kadar ve pazarlama
esnasında görülen ikinci sorun olduğu
E.SIRAY, Y.AKÇAY
belirtilmiştir. Ayrıca emanete fındık bırakılması
ve kadastro çalışmalarının tamamlanmaması
veya mülkiyet problemleri nedeniyle Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
kayıt olamamanın da bu süreçte bir önemli bir
sorun olduğu beyan edilmiştir.
4. Sonuç
İşletmelerde okur-yazar oranı yüksektir,
ancak bu oranın büyük kısmını ilkokul
mezunları oluşturmaktadır. Bu da işletmelerin
üretim ile pazarlamada girdi ve bilgi
kullanımında yetersiz kalmalarına neden
olmaktadır. Bu durum her iki kuşakta da
geçerlidir.
Bölgedeki
eğitim şartlarının
iyileştirilmesi ve geliştirilmesi konusunda
devlete büyük görevler düşmektedir.
Bölgede büyük oranda fındık yetiştiriciliği
yapılmakta ve fındık yetiştiriciliğinde de işgücü
büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda
işletmelerin mevcut işgücü zaman zaman atıl
bırakılmakta ve yabancı işgücüne ihtiyaç
duyulmaktadır.
Yıl
içerisinde
işgücü
planlamaları yapılarak atıl işgücü devreye
sokulmalı ve bunu değerlendirici diğer
faaliyetlere (hayvancılık, arıcılık, vb.) ağırlık
verilmelidir.
İşletmelerin aktif sermayelerinde işletme
sermayelerinin düşük olduğu görülmüş, bunun
nedeni olarak da modern teknolojilerin
kullanılamadığı, üretim tekniklerinin daha ilkel
olduğu, girdi kullanımı ve nakit sıkıntılarının
yaşanması
olarak
görülebilmektedir.
İşletmelerde pasif sermaye içinde yabancı
sermaye oranı çok düşük olup, bu durum
işletmelerin borçlanmayı sevmediği veya
borçlanma imkanlarına yeterince ulaşamadıkları
anlamına gelmektedir.
İncelenen işletmelerde üretim dalları
itibariyle bahçe üretim dalı brüt marjı daha
yüksektir. Bunun sebebi fındık üretiminin %98
oranında seyretmesidir. Giresun Ziraat Odası
Başkanlığı’nın 2008 yılında yapmış olduğu
fındıkta maliyet çizelgesinde (Anonim, 2009m),
değişken
masrafların
içinde
işgücü
masraflarının daha az olduğu, bunun sebebinin
de Giresun Ziraat Odası’nın çalışmasında
kullanılan işgücü miktarlarının incelenen
işletmelere göre daha az kullanıldığı olarak
görülmektedir.
Toplam aile geliri içinde en dikkat çekici
nokta tarım dışı gelirin %70 seviyelerinde
olmasıdır. Tarımsal gelirin düşük kaldığı
durumda işletmelerin tarım dışı gelire
yönelmeleri uygun görülebilmektedir. Ancak
işletmeler tarafından yabancı işgücü talep
edilirken aile işgücünün tarım dışında
kullanılması da rantabiliteyi düşürmektedir.
İşletmelerin üretim sürecinde yaptıkları
uygulamalara bakıldığında teknolojiyi daha az
kullandığı, kendi tecrübelerine daha fazla yer
verdikleri görülmektedir. Toprak ve yaprak
analizi yaptırma oranları çok düşük olduğu gibi,
gübre ve ilaç gibi girdilerin kullanımında
geçmişten
gelen
kendi
tecrübelerini
kullandıkları da tespit edilmiştir. İşletmelerin
çoğunluğunun analizin önemini bilmediği,
analiz yaptırma sayılarının da çok düşük olduğu
görülürken,
analize
dayalı
uygulama
sonuçlarından ise genelde memnun kalındığı,
bu amaçla yayım faaliyetlerine biraz daha fazla
önem verilmesi ve analiz desteklerinin
çoğaltılmasına ihtiyaç vardır.
İncelenen işletmelerden hareketle bölgede
fındık üretiminde karşılaşılan sorunların
başında “girdilerin pahalı olması” gelmektedir.
Fındığın üretimden pazarlanması aşamasına
kadar ve pazarlama esnasında görülen
bölgedeki problem, incelenen işletmeler
bazında değerlendirildiğinde “serbest piyasada
fındık fiyatının düşük olması” en önemli sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer sorunlar
sırasıyla
“üreticilerin
birlikte
hareket
etmemesi”, “emanete fındık bırakılması”,
“kadastro çalışmalarının yapılmaması veya
mülkiyet problemleri nedeniyle Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
kayıt olamamak” olarak incelenen işletmelere
göre tespit edilmiştir.
55
Giresun İli Merkez İlçede Fındık Yetiştiren İşletmelerin Ekonomik Analizi, Üretim ve Pazarlama
Sorunlarının Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
Kaynaklar
Anonim, 2009a. İl Tarım Müdürlüğü, Haberler,
http://www.giresuntarim.gov.tr/tarm2/genhaber.aspx?
kod=347. (Erişim Tarihi: 01.12.2009)
Anonim, 2009b. Türkiye İhracatçılar Meclisi, İhracat Kayıt
Rakamları,
http://www.tim.org.tr/index.php?option=com_content
&view=article&id=625&Itemid=135. (Erişim Tarihi:
12.11.2009)
Anonim, 2009c. Fiskobirlik Genel Müdürlüğü, Dosya
Kayıtları, Giresun.
Anonim, 2009d. İl Tarım Müdürlüğü, Giresun İli’nin Genel
Tarımsal
Durumu,
http://www.giresuntarim.gov.tr/tarm2/tyapi.aspx.
(Erişim Tarihi: 20.11.2009)
Anonim, 2009e. Fındık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,
Dosya Kayıtları, Giresun.
Anonim, 2009f. TC Ziraat Bankası, Çiftçilere Uygulanan
Tarımsal Kredi Oranları, http://www.ziraat.com.tr.
Anonim, 2009g. Devlet Planlama Teşkilatı, Temel
Ekonomik Göstergeler, Aylık Döviz Kuru Raporu,
http://ekutup.dpt.gov.tr/teg/2009/12/tv.25.xls.,
(Erişim Tarihi: 20.12.2009)
Aras, A., 1988. Tarım Muhasebesi, E.Ü. Ziraat Fakültesi
Yayınları No:486, E.Ü. Basımevi, Bornova-İzmir.
Ayfer, M., Uzun, A. ve Baş, F., 1986. Türk Fındık
Çeşitleri. Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları
Birliği Yayınları, 95 s., Ankara.
Bülbül, M., 1979. “Bafra İlçesi Tütün İşletmelerinin
Ekonomik Yapısı, Yatırım ve Cari Harcamaların
Dağılımı ve Bunların Gelir Üzerine Etkisi”, A.Ü.
Ziraat Fakültesi Yayınları:710, Ankara.
Demir, T., 1997. Samsun İlinde Yetiştirilen Fındıkların
Seleksiyonu Üzerine Bir Ön Araştırma, Yüksek
Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı,
59 s., Samsun.
56
Erkuş, A., Bülbül, M., Kıral, T., Açıl, A.F. ve Demirci, R.,
1995. Tarım Ekonomisi, A.Ü. Ziraat Fakültesi
Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları
No:5, Ankara.
Esengün, K., 1990. Tokat İlinde Meyve Yetiştiriciliği
Yapan İşletmelerin Ekonomik Durumu ve İşletme
Sonuçlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi
Üzerinde Bir Araştırma, E.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü
Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi,
Bornova-İzmir.
Kılıç, S., 2006. Sivas Merkez İlçede Şeker Pancarı
Yetiştiriciliği Yapan Tarım İşletmelerinin Ekonomik
Analizi, GOÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım
Ekonomisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Tokat
Kıral, T., Kasnakoğlu, H., Tatlıdil, F.F., Fidan, H. ve
Gündoğmuş, E., 1999. Tarımsal Ürünler İçin Maliyet
Hesaplama Metodolojisi ve Veri Tabanı Rehberi,
Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayını, Proje
Raporu 1999-13, Yayın No:37, Ankara.
Koral A. İ. ve Altun A., 2005. Türkiye’de Üretilen Tarım
Ürünlerinin Üretim Girdileri Rehberi, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Toprak ve Su Kaynakları
Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları, Yayın No:
104, Rehber No: 16, Ankara
Köksal, İ., 2002. Türk Fındık Çeşitleri. Fındık tanıtım
Grubu Yayınları, s.84, Ankara.
Sayılı, M., 2001. Amasya İli Suluova İlçesinde Sığır
Besiciliği Yapan İşletmelerin Ekonomik Analizi,
GOÜ. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi
Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Tokat.
Usta, R., 2002. Türkiye’nin Fındık İhracatında Pazar ve
Mamul Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma,
http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/Taniti
m KoordinasyonDb/fındık.doc. (Erişim Tarihi:
01.12.2009)
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 57-65
Almus Baraj Gölü Su Kalitesinin Alabalık Yetiştiriciliği Açısından
Değerlendirilmesi ve Taşıma Kapasitesinin Tahmini*
Ekrem Buhan1
M.A.Turan Koçer2
Fatih Polat3
5
Saliha Dirim
Emine Turgut Neary1
H.Mete Doğan4
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bölümü, 60240 Tokat
2- Su Ürünleri Araştırma Üretim ve Eğitim Enstitüsü , 07001 Antalya
3- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Almus Meslek Yüksekokulu, 60240 Tokat
4- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240 Tokat
5- Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Çevre Müh. ABD., 41400 Kocaeli
Özet: Türkiye`nin diğer baraj göllerinde olduğu gibi, Almus Baraj Gölü’nde de; alabalık yetiştiriciliği hızlı
bir artış göstermektedir. Ağ kafeslerde yapılan yetiştiricilik sisteminde en önemli unsurlar; ortamın ekolojik
şartlarını oluşturan su kalitesi parametreleri ve çevresel taşıma kapasitesidir. Bu çalışmada Almus Baraj
Gölünün bazı su kalitesi parametreleri bir yıl boyunca izlenmiş ve elde edilen sonuçlar gözönüne alınarak
gölde alabalık yetiştiriciliği, kaldırma kapasitesi ve gölün trofik seviyesi üzerinde bazı değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Çalışılan su kalitesi parametrelerinden sıcaklık değerlerinin 5.6 ile 22.8 °C, çözünmüş oksijen
konsantrasyonunun 8.2 ile 11.2 mg/l, pH değerleri 8.3 ile 8.6, seki diski derinliği 200 cm ile 980 cm, nitrit
konsantrasyonu 0.005 ile 0.016 mg/l, nitrat konsantrasyonu 0.04 ile 0.38 mg/l, amonyak konsantrasyonu 0.11
ile 0.52 mg/l, ortofosfat fosforu değerlerinin ise 0.009 ile 0.09 mg/l arasında değişim gösterdiği saptanmıştır.
Belirlenen kurallara uyulduğunda, Almus Baraj Gölü alabalık yetiştiriciliği için uygun bulunmuş ve fosfora
dayalı taşıma kapasitesine göre gölde 5530 ton civarında alabalık yetiştiriciliği yapılabileceği tahmin
edilmiştir.
Anahtar kelimeler: Su kalitesi, kaldırma kapasitesi, kafes kültürü, Gökkuşağı alabalığı, Almus Baraj Gölü
Evaluation of Almus Dam Lake Water Quality for Trout Culture
and Estimating of Carrying Capacity
Abstract: Trout culture has showed a rapid increase in Almus Dam Lake which is similar to the other dam
lakes of Turkey. The most important components in net the cage culture systems are the water quality
parameters and environmental carrying capacity. In this study, water quality of Almus Dam Lake has been
observed for one year period, and some evaluations have been done on trout culture, carrying capacity and
trophic level of the lake by considering the obtained results. Studied water quality parameters changed
between 5.6 and 22.8 oC in temperature, 8.2 and 11.2 mg/l in dissolved oxygen, 8.3 and 8.6 in pH, 200 cm
and 980 in secchi depth, 0.005 and 0.016 mg/l in nitrite, 0.04 and 0.38 mg/l in nitrate, 0.11 and 0.52 mg/l in
ammonia, 0.009 and 0.09 mg/l orthophosphate. Complying with determined rules, Almus Dam Lake was
found suitable for trout culture and it was estimated that 5530 ton trout culture can be reared in the lake
according to carrying capacity depending on phosphorus.
Key words: water quality, carrying capacity, cage aquaculture, Rainbow trout, dam lake of Almus
1. Giriş
Sucul bitki ve hayvanların yetiştiriciliği
olan su ürünleri yetiştiriciliği, küresel olarak
hızlı
gelişen
vazgeçilemez
bir
gıda
endüstrisidir. Avcılık yoluyla elde edilen balık
miktarının 1975-1995 yılları arasında iki katına
çıkması ve küresel olarak deniz balıkları
stoklarının %60’ından fazlasının ileri derecede
sömürülmüş olması (UNEP, 1997), balık
ürünleri arz ve talebi arasındaki açığı azaltma
çabasıyla su ürünleri yetiştiriciliğinin gelişimini
hızlandırmıştır (EC, 2000). Toplam üretimdeki
payının %8’den % 16’ya artması su ürünleri
yetiştiriciliğinin dünyada olduğu gibi ülkemizde
de hızlı bir yükseliş içerisinde olduğunu
göstermektedir (FAO, 2006; TÜİK, 2006).
Ülkemizdeki 1 345 000 ha’lık içsu alanının
yaklaşık %32’ini (425 000 ha) DSİ
rezervuarları oluşturmaktadır. Baraj gölleri ve
göletlerden oluşan bu rezervuarların bilinen
inşa amaçlarına ilaveten yeni gelir kaynakları
oluşturmak, göçleri önlemek ve deniz
kaynaklarından uzak yöre insanlarının taze ve
kaliteli protein ihtiyacını karşılamak vb. gibi
yan faydaları da bulunmaktadır. Su ürünleri
yetiştiriciliği; sağlıklı beslenme, doğal balık
stoklarına olan av baskısının azaltılması,
istihdam, döviz girdisi ve kırsal kalkınmaya
katkı sağlaması gibi yönlerden önemli bir
üretim sektörüdür. Bu nedenle dünya hayvansal
* Bu makalede Gaziosmanpaşa Üniversitesi 2004/12 nolu BAB Projesinin verilerinden de yararlanılmıştır
Almus Baraj Gölü Su Kalitesinin Alabalık Yetiştiriciliği Açısından Değerlendirilmesi ve Taşıma Kapasitesinin Tahmini
gıda üretim sektörleri arasında en hızlı büyüyen
sektör konumundadır (Tüfek ve Yalçın, 2007).
Alabalıkların doğal yaşam ve kültür
şartları için geçmişe dönük geniş bir bilgi
birikimi vardır. Alabalıklar hem doğal ortamda
hemde kültür ortamında çeşitli çevresel
etkenlerden (sıcaklık, tuzluluk, pH, ç.oksijen ve
amonyak) başta büyüme ve üreme faaliyetleri
olmak üzere etkilenmeleri söz konusudur ve
bunların uç ve normal sınırları bulunmakta
olup, bu çevresel etkenler tek başlarına etkili
olabileceği gibi birlikte katlamalı etkide
yapabilmektedir. Yetiştiricilik öncesi bu
çevresel şartlar iyi bilinmesi gerekmektedir
(Molony, 2001). Çevresel şartlardaki değişimler
balıkta stres yaparak balığın direncini etkiler ve
balığı enfeksiyonlara karşı hassaslaştırır. Bunlar
genel stres yapıcı etmenler olup; kötü su
kalitesi, yoğun stoklama, müdahale ve hastalık
tedavisinde kullanılan ilaçlar en önemlileridir.
Stres genelde ölümle sonlanır, ancak davranış
değişikliği, kötü iştah, büyüme, direnç düşmesi,
ilave streslere karşı koyamama gibi direnme
seviyeleri yaşanır (Edmonson, 1991).
Karasal hayvan çiftlikleri gibi su ürünleri
yetiştiriciliği de, ticari üründe artış sağlamak
için hayvanların beslenerek büyütülmesine
dayanır. Su ürünleri yetiştiriciliği ile ilişkili
temel kaygı, organik atık üretimidir. Alabalık
yetiştiriciliği metotlarının tümü, balık dışkısı ve
tüketilmeyen yemden kaynaklanan çeşitli
atıklar üretir (Beveridge, 1984). Balık
çiftliklerinin uygulamalarına bağlı olarak,
beklenen atık miktarını tahmin etmek için çok
sayıda çalışma yapılmıştır. Tüm çalışmalar
kullanılan yem miktarı ile atık çıkışı arasında
bir ilişki olduğuna göstermektedir. Clark ve ark.
(1985), balık büyüklüğü ile atık üretiminin ters
orantılı olduğunu ve ana kirleticilerin amonyum
(0.3-0.8 g/kg balık/gün), fosfat (0.067-0.17 g/kg
balık/gün), nitrat (0.13-0.21 g/kg balık/gün) ve
askıda katı madde (0.8-0.94 g/kg balık/gün)
olduğunu
bulmuştur.
Su
ürünleri
yetiştiriciliğinin çevresel etkileri yetiştiricilik
yöntemine ve uygulamalarına, bölgenin
hidrografisine, stok yoğunluğuna ve yem tipine
sıkı sıkıya bağlıdır (Wu, 1999).
Çevresel kapasite; diğer adıyla alabilme,
hazmedebilme, kaldırabilme kapasitesi, “belirli
bir aktiviteye bu aktivitenin hızına kabul
edilemez ölçüde zararlı etki görülmeden
tahammül
edebilme
ölçüsü”
olarak
58
tanımlamaktadır. Yani ekosistemin atık
maddelerin
belirli
konsantrasyonlarıyla,
belirgin zararlı bir etki ortaya çıkmadan baş
edebilme kapasitesinin ifade eden bilimsel bir
anahtardır (FAO, 1996; 1997). Su kalitesi
modelleri çeşitli su kaynaklarının özelliklerini,
noktasal veya dağınık kaynakların neden
olduğu alıcı su kalitesini tahmin ederler (Şen ve
Koçer, 2003). İç sularda kafes kültürünün
çevresel etkisini tahmin etmek için kullanılan
modellerin durum değişkenleri kültür metoduna
göre değişiklik göstermektedir. Yoğun kafes
kültürü için özellikle sisteme giren fosfor yükü
kullanılırken, yarı yoğun ve yoğun olmayan
kafes kültür metotları için sistemin birincil
üretiminden yararlanılması önerilmektedir.
Böylece entansif yetiştiricilikte çevreye yemle
giren ne kadar fosforu sistemin taşıyabileceği
ve ne kadar balık üretimi yapılabileceği tahmin
edilebilir (Beveridge, 1984). Bu modeller
birçok veritabanı kullanılarak ayarlanmış, test
edilmiş ve doğrulanmıştır (Beveridge, 1987). İç
sularda kafes kültürü taşıma kapasitesini tahmin
etmek için, Dillon and Rigler (1974) tarafından
geliştirilen fosfor kütle dengesi modeli; ılıman
ve tropikal bölgelerin sığ, derin göl ve baraj
göllerinde kullanılarak da test edilmiştir
(Mueller, 1982).
2007 yılı istatistik verilerine göre,
Türkiye’nin 772 bin ton olan su ürünleri
üretiminin 140 bin tonu (%18) yetiştiricilikten
elde edilmektedir. Bu üretim değerinin ise 58
bin ton’u (%44) alabalık üretiminden
kaynaklanmakta olup, üretim değeri 260 milyon
TL civarındadır. Tokat ilinde 355 ton alabalık
üretilmekte (%0.006) ve 2 milyon TL (%0.007)
üretim değerine ulaşılmaktadır (Anonim, 2008).
Bu değerin tamamına yakını 3300 hektarlık
Almus Baraj Gölünden elde edilmektedir.
Tokat İli ve Almus Baraj Gölü üretim
potansiyeli dikkate alınarak bu değerler onlarca
kat arttırılabilir bir durum sergilemektedir. Su
kaynakları açısından ülkemizde ilk sıralarda
yeralan Tokat ili, bu zenginliğini balık
üretimine yansıtamamıştır. Bu noktadan
hareketle; sulama, taşkın ve enerji amaçlı
olarak, 1960 yılında kurulan 3300 hektarlık
Almus Baraj Gölü su kalitesinin alabalık
yetiştiriciliği açısından uygunluğu ve taşıma
kapasitesini ortaya koymak bu çalışmanın
amaçlarını oluşturmuştur.
E.BUHAN, M.A.T.KOÇER, F.POLAT, H.M.DOĞAN, S.DİRİM, E.TURGUT NEARY
2. Materyal ve Metot
Bu çalışmada Almus Baraj Göl’ündeki beş
adet alabalık çiftliğini temsilen gölde belirlenen
istasyonlarda su kalitesi parametreleri (sıcaklık,
bulanıklık, çözünmüş oksijen, seki derinliği,
amonyak azotu (NH3-N), nitrit azotu (NO2-N),
nitrat azotu(NO3-N), ortofosfat fosforu-(PO-34-P)
2006-2007 yılı boyunca aylık periyotlarla
izlenmiştir.
Su örneklemeleri ve yerinde ölçümde;
yüzey suyunu temsilen 30 cm yüzey altı sudan
1000 ml’lik ışık geçirmez plastik şişelere alınan
sular birkaç saat içinde laboratuara taşınarak
analize tabii tutulmuştur. Sıcaklık ve çözünmüş
oksijen YSİ 85D taşınabilir çoklu parametre
ölçüm cihazı, pH ölçümleri ise WTW Multi
340İ taşınabilir çoklu parametre ölçüm cihazı
ile
yerinde
problu
sistemler
ile
gerçekleştirilmiştir. Seki derinliği ölçümünde
ise 25 cm çaplı siyah-beyaz parçalı
∆[P ] =
seki disk tercih edilmiştir (APHA,1995).
Spektrofotometrik analizlerde (nitrit azotu,
nitrat azotu, amonyak azotu ve ortofosfat
fosforu);
“Standart
Methods
for
the
Examination of Water and Wastewater”
(1995)’de verilen yöntemler takip edilmiş
(APHA, 1995), ve tayinlerde Hach DR/2400
Spektrofotometre kullanılmıştır. Kimyasalların
su analizlerinde kullanımı EPA tarafından kabul
görmüştür (EPA, 2007).
Taşıma kapasitesinin tahmininde; bir su
kütlesindeki toplam fosfor konsantrasyonuyla
ilgili Vollenweider’ın ait 1968’de geliştirilen
orijinal model;
Dillon ve Rigler (1974)
tarafından su yenilenme süresi, giren fosfor ve
sedimentte tutulan fosfor ilişkilendirerek
oluşturduğu fosfor yüklenmesi modeli bu
çalışmada kullanmış ve aşağıdaki formülde
sunulmuştur.
L B − (1 − R B )
∆[P ]. z . ρ
= LB =
( L: toplam fosfor yüklenmesi (g/m2yıl-1),
z.ρ
1- R B
z: ortalama derinlik(m), ρ : göl suyu yenilenme süresi (yıl-1) , R:sediment tarafından tutulan fosfor kısmı )
Bu araştırmaya esas teşkil eden arazi
çalışmalarında
göl
üzerinde
belirlenen
istasyonlarda GPS kullanılarak coğrafik
referanslı arazi örneklemesi yapılmıştır. Elde
edilen veriler daha sonra Microsoft-Excel`e
girilerek göl uzaysal veri tabanı oluşturumuştur.
Bu veri tabanı CBS ortamında Kriking
(spherical variogram) metodu kullanılarak
çözünmüş oksijen ve sıcaklık değişkenlerinin
(dört mevsim) alansal dağılım haritalarına
başka bir deyişle kareler ağı (raster veya grid)
haritalarına dönüştürülmüştür. Çalışmamızda
bu dönüştürme işlemi ARCGIS 9.1 (ESRI
2004, 2005) coğrafi bilgi sistemleri yazılımında
gerçekleştirilmiş ve çözünmüş oksijen ve
sıcaklık haritaları elde edilmiştir.
3. Bulgular
3.1. Bazı Su Kalitesi Bulguları
Almus Baraj Gölü yüzey suyu sıcaklık
değerlerinin 5.6 ile 22.8 °C arasında değişim
gösterdiği en yüksek değerin Eylül, en düşük
değerin ise Mart ayında gerçekleştiği,
çözünmüş oksijen konsantrasyonunun 8.2 ile
11.2 mg/l arasında değişim göstermiş, en
yüksek Ağustos, en düşük Eylül ayında
saptanmıştır. pH değerleri 8.3 ile 8.6 arasında
değiştiği en yüksek pH bahar aylarında, en
düşük pH ise kış aylarında ölçülmüştür. Seki
diski görünürlüğü 200 cm ile 980 cm arasında
değişim göstermiş ve en yüksek Eylül ayında,
en düşük ise Kasım ayında ölçülmüştür. Göl
suyunun ölçülen fizikokimyasal bulguları
Çizelge 1 ve Şekil 1’de verilmiştir. Almus
Baraj Gölü yüzey suyu nitrit konsantrasyonu
0.005 ile 0.016 mg/l arasında değişim göstermiş
ve en yüksek nitrit Temmuz ayında, en düşük
nitrit ise Mart ayında bulunmuştur. Nitrat
konsantrasyonu 0.04 ile 0.38 mg/l arasında
değişim gösterdiği ve en yüksek Ağustos
ayında, en düşük ise Temmuz ayında
ölçülmüştür. Amonyak konsantrasyonu ise 0.11
ile 0.52 mg/l arasında değişmiş ve en yüksek
Kasım ayında, en düşük ise Nisan ayında
saptanmıştır. Ortofosfat fosforu (PO4-P);
değerlerinin 0.009 ile 0.09 mg/l arasında
dağılım gösterdiği en yüksek değerlerin
ağustos ayında, en düşük değerlerin ise mart
ayında gerçekleştiği saptanmıştır. Göl suyunun
ölçülen fizikokimyasal bulguları Çizelge 1 ve
Şekil 1’de verilmiştir.
59
Almus Baraj Gölü Su Kalitesinin Alabalık Yetiştiriciliği Açısından Değerlendirilmesi ve Taşıma Kapasitesinin Tahmini
Çizelge 1. Almus Baraj Gölünde ölçülen bazı su kalitesi değerleri
Seki
Sıcaklık Ç.Oksijen
Nitrit Azotu
pH
Derinliği
(ºC)
(mg/l)
(mg/l)
(m)
8.9
11.0
8.6
8.5
9.1
8.5
11.2
8.2
10.0
11.2
8.2
9.3±1.1
8.3
8.6
8.6
8.6
8.5
8.5
8.5
8.4
8.3
8.6
8.3
8.5±0.1
2.20
2.35
4.05
8.10
6.85
5.00
6.98
9.80
2.00
9.8
2.0
5.25±2.5
0.01
0.005
0.013
0.012
0.01
0.016
0.013
0.010
0.012
0.016
0.005
0.011±0.003
Amonyak
Azotu
(mg/l)
Ortofosfat
Fosforu
(mg/l)
0.18
0.30
0.06
0.18
0.26
0.04
0.38
0.04
0.16
0.38
0.04
0.18±0.12
0.34
0.20
0.11
0.23
0.28
0.41
0.28
0.21
0.52
0.52
0.11
0.29±0.09
0.019
0.090
0.009
0.069
0.025
0.021
0.009
0.022
0.013
0.090
0.009
0.031±0.028
25
12
10
20
Sıcaklık oC
8
15
6
10
4
Sıcaklık (ºC)
Ç.Oksijen(mg/l)
pH
Seki derinliği (m)
5
K
A
S
IM
E
Y
LÜ
L
H
A
Zİ
R
A
N
TE
M
M
U
Z
A
Ğ
U
S
T
O
S
M
A
Y
IS
N
İS
A
N
0
M
A
R
T
O
C
A
K
0
2
Çözünmüş Oksijen (mg/l), pH, Seki (m)
Ocak
7.9
Mart
5.6
Nisan
10.5
Mayıs
10.8
Haziran
20.5
Temmuz
22.5
Ağustos
21.0
Eylül
22.8
Kasım
11.5
En yüksek
22.8
En düşük
5.6
Ort.± S.Sap. 14.8±6.7
Nitrat
Azotu
(mg/l)
Şekil 1. Almus Baraj Gölünde ölçülen yüzey suyu fizikokimyasal değerlerinin aylık değişimleri
0,1
0,6
Ortofosfat(mg/l)
0,08
Amonyak azotu(mg/l)
0,5
Nitrat azotu(mg/l)
0,07
0,4
0,06
0,3
0,05
0,04
0,2
0,03
0,02
Nitrat-Amonyak (mg/l)
Nitrit-Ortofosfat (mg/l)
Nitrit azotu(mg/l)
0,09
0,1
0,01
K
A
S
IM
E
Y
LÜ
L
H
A
Zİ
R
A
N
TE
M
M
U
Z
A
Ğ
U
S
T
O
S
M
A
Y
IS
N
İS
A
N
0
M
A
R
T
O
C
A
K
0
Şekil 2. Almus Baraj Gölünde ölçülen yüzey suyu bazı su kalitesi değerlerinin aylık değişimleri
60
E.BUHAN, M.A.T.KOÇER, F.POLAT, H.M.DOĞAN, S.DİRİM, E.TURGUT NEARY
3.2. Taşıma Kapasitesi Bulguları
Almus Baraj Gölünün alabalık kültürü için
fosfora dayalı taşıma kapasitesi 5536 ton/yıl
tahmin edilmiştir. Kullanılan formüller,
simgeler ve açıklamalar ile elde edilen bulgular
Çizelge 2’de özetlendiği gibidir.
Çizelge 2. Almus Baraj Gölünün alabalık kültürü için fosfora dayalı taşıma kapasitesi bulguları
Göl alanı (m2)
A
Göl hacmi (m3)
V
Çıkan su hacmi (m3/yıl)*
Q
Ortalama derinlik (m)
z = V/A
313x105m2
950x106
750x 106
30.351 m
Yenilenme süresi (1/yıl)
ρ= Q/V
0.789
Fosfor tutulma katsayısı (R)
1/(1+0,515 ρ 0,551)
0.689
Balıkçılık için sedimente fosfor tutulma oranı
RB=x + [(1 - x) R]
0.845
.
6
Fosfor yüklenmesi modelinin açılımı
LB= ∆ [P]. z . ρ.A / (1-RB ) 10 .Pçevre
Entansif balık kültüründen kaynaklanan fosforun sediment tarafından tutulan kısmı
RB
LB
Entansif balık kültürü için göl veya baraj göllerinin taşıma kapasitesi (mg/m2 yıl)
Ölçülen ortalama toplam fosfor (ortofosfat ölçümünden): 0.031 mg/l= 31 mg/m3
Piort
Pçevre: Pyem - Pbalık : 18.75 - 4.80: 13.95 kg P/ton balık (Almus Baraj Gölü çiftliklerinde yemden yararlanma oranı 1.25
kabul edilmiştir, YYO=1.25)
Fosfor yüklenmesi (mg/m3): ∆[P] (kabul edilebilir Kabul edilebilir fosfor konsantrasyonu oligotrof yapıdan ötrofa
maksimum fosfor konsantrasyon [Pf] ile kafes doğru 30 mg/l ile 60 mg/l olarak varsayılmaktadır. Almus Baraj
kültüründen önceki ölçülen fosfor konsantrasyon Gölünün yapısı ağırlıklı mesotrof olması nedeniyle 45 mg/l
[Pi] arasındaki fark) ∆[P] = [Pf] - [Pi] = 45-31 = 14
varsayılmıştır. Kaldırma kapasitesi tahmini: 5536 ton/yıl
*EÜAŞ Almus Müdürlüğünden 2008 yılında alınan akım verilerinden üretilmiştir
4. Tartışma ve Sonuç
4.1. Gölün Trofik Yapısı ve Su Kalitesi
Göllerin trofik seviyesi, söz konusu
ekosistemin temel ekolojik karakterini ortaya
çıkarması yanında; su ürünleri yetiştiriciliği
stratejilerinin belirlenmesinde de en temel
ölçüttür. Çizelge 3’de verilen trofi seviyelerinin
tümünü kapsayan bir veri mevcut olmamasına
karşılık gölün seki derinlikleri ile fosfor
değerleri (Çizelge 1) göz önüne alındığında
OECD
(1982)
ve
Hakanson
and
Jansson(1983)’in kategorilerine göre gölün
ağırlıklı mesotrofik yapıda olduğunu, kışın
oligotrofiye yazın ise ötrofiye kaydığını
söylemek mümkündür. OECD (1982) ve
Hakanson
and
Jansson
(1983)’un
kategorilerindeki balık türlerine bakıldığında
ise doğal olarak alabalık gölde bulunmamasına
karşılık aşılanan ve çiftliklerden kaçan
alabalıkların gölde yaşam ortamı bulması yine
beyazbalık karakterindeki sazangillerin gölde
ağırlıklı olması da gölün ağırlıklı mesotrofik
karakterde olduğunu göstermektedir. Keza bu
durum gölün; oligotrofiden ötrofiye uzanan
değişken trofi seviyesine sahip olduğunu da
ortaya koyan diğer bir işarettir. Daha sonra
Almus Baraj Gölü ile ilgili Polat (2009)
tarafından su kalitesi ile ilgili yapılan çalışmada
da benzer sonuçlar ortaya konmuştur. Gölün su
sıcaklığı değerlerinin yaz mevsimi hariç düşük;
çözünmüş oksijen değerlerinin ise yıl boyu
yüksek olması ile ilginç trofi yapısı doğal balık
stoklarının gelişimi için iyi bir ortam
yaratmakta, gölde değişik karakterde balık
türlerinin gelişimine zemin hazırlamaktadır.
Göller, göletler, bataklıklar ve baraj
haznelerinin ötrofikasyon kontrolü sınır
değerlerine göre toplam fosfor 0.1 mg/l’yi
geçmemelidir (SKKY, 1988). Bu açıdan
değerlendirildiğinde ise Almus Baraj Gölünün
ortofosfat fosforu değerleri (min.0.009,
maks.0.090, ort.0.031 mg/l) ötrofikasyon sınır
değerlerinin altındadır. Yine Su Kirliliği
Kontrolü
Yönetmeliği
(SKKY,
1988)
ortofosfat değerlerine göre (kıta içi sular I.sınıf
0.02 mg/l, II.sınıf 0.16 mg/l, III.sınıf 0.65 mg/l
ve IV.sınıf 0.65 mg/l’nin üzeri); Almus Baraj
Gölü suyu 1. ve 2.sınıf su kalite kriterleri
arasında değişim göstermektedir.
Beveridge (1987) balık yetiştiriciliğinde
yer seçimi ve çevresel durumları önem sırasına
göre üç kategoriye ayırmıştır. birincisi; sıcaklık,
tuzluluk, oksijen, pH, bulanıklık, kirlenme,
algal patlama, hastalık amilleri, su değişimi,
fouling, ikincisi; hava şartları, akıntılar,
derinlik, substrat ve üçüncüsü ise; resmi
61
Almus Baraj Gölü Su Kalitesinin Alabalık Yetiştiriciliği Açısından Değerlendirilmesi ve Taşıma Kapasitesinin Tahmini
gereksinimler, servis ve kıyı araçları, güvenlik,
pazara yakınlıktır. Bu durum özellikle su
kalitesi parametrelerinin uygunluğunu çevresel
yönetimde ön plana çıkarmaktadır (Dikel,
2005).
Alabalıklar, kuzey yarım kürenin soğuk ve
ılıman bölgelerin yerli balıkları olmasına
karşılık, birkaç türü sıcak ortamlara da yaygın
olarak taşınmışlardır. Örneğin Gökkuşağı
alabalığı (Oncorhynchus mykiss) birçok ülkeye
giriş yapmıştır (Molony ve ark., 2004). Bu
durum Gökkuşağı alabalığının geniş ekolojik
şartlara
uyum
gösterebildiğini
ortaya
koymaktadır.
Almus Baraj Gölü su kalitesi alabalık
yetiştiriciliği açısından oldukça iyi fırsatlar
sunmaktadır. Göldeki birçok çiftlikte yem
değerlendirme
oranı
1:1-1.25
arasında
değişmesi ve yılda iki hasat yapılabilme
durumu; göl su kalitesinin alabalık yetiştiriciliği
için iyi nitelikler taşıdığını göstermektedir.
Gölün su kalitesini ayrı ayrı irdelediğimizde;
Sıcaklık; 5.6 ile 22.8 °C arasındaki su sıcaklığı
değişimi iyi bir planlama ile ilk ve sonbahar
mevsimlerinde yılda iki kez alabalık hasatı
yapılmasına izin vermektedir. Çizelge 1 ve
Şekil 1’deki sıcaklık değerlerine bakıldığında
Çizelge 4’de Molony (2001), FAO (12-21 °C)
ve Robert and Shepherd(1997)’un (ort.16 °C)
bildirdiği alabalık yetiştiriciliği için uygun
değerlere; büyük oranda uyum göstermektedir.
Ancak 20 °C’in üzerine çıkılan Temmuz-Eylül
ayları arasında çevresel yönetime son derece
dikkat edilmesi gereklidir.
Çizelge 3. Farklı trofik kategorilerdeki göllerin karakteristik özellikleri (OECD,1982; Hakanson and Jansson,1983).
Trofik
Seviye
Oligotrofik
Seki Diski
Görünürlüğü (m)
>5
Mesotrofik
Eutrofik
Hipertrofik
Almus Baraj Gölü
Klorofil-a
(mg/m3)
<2.5
Top-P
(mg/l)
<0.01
Top-N
(mg/l)
<0.35
Baskın
Balık Türleri
Alabalık, Beyazbalık
3-6
2-8
1-4
6-35
0.008-0.025
0.3-0.5
Beyazbalık, Sudak
0.02-0.1
0.35-0.6
Sudak, Kızılgöz
0-2
30-400
>0.08
>0.6
Kızılgöz, Çapak
2.0-9.8
-
0.009-0.090
-
Sazangiller-Alabalık
Çözünmüş oksijen; Çizelge 1 ve Şekil
1’deki çözünmüş oksijen değerlerine
(ort.14.8,
min.8.2,
maks.11.2
mg/l)
bakıldığında Çizelge 4’de Molony (2001),
Robert and Shepherd (1997)’un (5 mg/l
fazla) bildirdiği alabalık yetiştiriciliği için
uygun değerlere; büyük oranda uyum
göstermektedir. Gölün çözünmüş oksijen
değerleri doygunluk derecesinde olup,
alabalık kültürü için oldukça iyi bir tablo
ortaya çıkmaktadır. pH; Çizelge 1 ve Şekil
1’deki pH değerlerine (ort.8.5, min.8.3,
maks.8.6) bakıldığında Çizelge 4’de Molony
(2001), FAO ve Robert and Shepherd (1997)
’un (6.4-8.4) bildirdiği alabalık yetiştiriciliği
için uygun değerlere; büyük oranda uyum
göstermektedir. Gölün pH değerleri alabalık
kültürü için oldukça iyi düzeydedir. Nitrit
(NO2-N); Çizelge 1 ve Şekil 2’deki nitrit
değerlerine (ort.0.011, min.0.003, maks.0.016
mg/l) ve Edmonson (1991)’un bildirdiği
alabalık yetiştiriciliği için uygun değerlere;
büyük oranda uyum göstermektedir. Gölün
nitrit değerleri alabalık kültürü için sorun
62
oluşturacak kadar yüksek düzeyde değildir. Nitrat
(NO3-N); Çizelge 1 ve Şekil 2’deki nitrat
değerlerine (ort.0.18, min.0.04, maks. 0.38 mg/l)
bakıldığında Çizelge 4’de Molony (2001) ve
Edmonson (1991)’un
bildirdiği alabalık
yetiştiriciliği için uygun değerler yakın olmakla
birlikte, sınır değerler kısmen aşılmaktadır. Ancak
gölün nitrat değerleri alabalık kültürü için sorun
oluşturacak kadar yüksek düzeyde değildir.
Amonyak (NH3-N); Çizelge 1 ve Şekil 2’deki
amonyak
değerlerine
(ort.0.29,
min.0.11,
maks.0.52 mg/l) bakıldığında Çizelge 4.’de
Molony (2001), Roberts ve Shepherd(1997) (0.02
mg/l’den az) ve Edmonson (1991)’un bildirdiği
değerlerin alabalığın gelişimi için uygun sınır
değerleri
aştığı görülmektedir. Ancak gölün
amonyak değerleri alabalık yaşamı için sorun
oluşturacak kadar yüksek düzeyde değildir. Sertlik
(mg/l –kalsiyum); Gölün su sertliği hafif sert sular
grubuna girmekte olup, 17 mg/l bulunmuştur. Bu
değer Çizelge 4’de Molony (2001) ve Edmonson
(1991)’un bildirdiği alabalık yetiştiriciliğinde
balığın gelişimi için uygun sınır değerler içinde
kalmaktadır.
E.BUHAN, M.A.T.KOÇER, F.POLAT, H.M.DOĞAN, S.DİRİM, E.TURGUT NEARY
Şekil 3. Almus Baraj Gölünde Sıcaklık ve Çözünmüş Oksijen Değerlerinin Mevsimlere Bağlı Uzaysal Dağılımı
Çizelge 4. Kültür alabalıkların iyi gelişimi ve hayatta kalması için gerekli su kalitesi sınırları (Molony, 2001’ den
uyarlanmıştır).
Sedgwick
Stevenson
Barton
Wedemeyer
Brannon
Almus
Parametre
(1985)
(1987)
(1996)
(1996)
(1991)
B.Gölü
10-16 (G)
10-22 (G)
10-15 (G)
9-16 (G)
en iyi 20
Sıcaklık(°C)
5.6-22.8
en iyi 21 altı,
>26,5 letal
altı,
<26 (S)
(S)
>25-27 letal(S)
>25 letal (S)
Tuzluluk %o
0-30 (S)
7-7.5 (G)
7-7.6 (G)
6.5-8 (G)
7-8 (G)
pH
6’dan az
6’dan az
6’dan az
6.7-8.5 (G)
8.3-8.6
6-9 (S)
olamaz(S)
olamaz (S)
olamaz (S)
Ç.Oksijen (mg/l)
>7 (S)
7 (G)
8.2-11.2
Sertlik mg/l
>50 en iyi (G)
>150 (G)
10-400 (G)
50-200 (S)
(kalsiyum)
4-160 (S)
17 mg/l
Amonyak
< 0.0125 (G)
Smith and Piper (1975) in Soderberg et al.(1983) (Balıkçılık
0.11-0.52
NH3-N mg/L
< 1.8 (S)
Bölümü, balık sağlığı kayıtları, B.Jones personel bildirişi)
Nitrit
< 0.000012 (G) Westin (1974)
0.005-0.016
NO2-N mg/l
< 0.23 (S)
Birkbeck (1973) in Brown and Mcleay (1975)
Nitrat
< 0.025 (G)
Westin
0.04-0.38
NO3-N mg/l
< 0.25 (S)
(1974)
G: gelişme sınırları, S: hayati sınırlar
4.2. Çevresel Etkiler ve Taşıma Kapasitesi
Su ürünleri yetiştiriciliği kültürü yapılan
türe, coğrafi konuma ve sosyo-ekonomik
koşullara göre değişir. Bununla birlikte,
yetiştiriciliği yapılan tüm su ürünleri türleri,
doğal kaynakların ve biyolojik sistemlerin
kullanımına bağlıdır. Su ürünleri yetiştiricilik
sistemlerinin çoğu, üretim için besin maddesi
ve enerji teminine dayanır. Böylece atık besin
maddesi ve enerji üretir. Bu nedenle diğer
kullanıcılar gibi su ürünleri yetiştiriciliği de,
yararlandığı yüzey suları üzerinde çeşitli
etkilere neden olur (Frankic and Hershner,
2003). Yem ve yeme dayalı dışkı atıkları
sediment tabakasında birikirken, çözülebilir
atıklar su kolonunda dağılır. Genel olarak
yetiştiricilik sistemine yem olarak giren
fosforun % 85 kadarı, karbonun % 80-88’i ve
azotun % 52-95’i metabolik atıklar (dışkı,
solunum, salgı) ve yem israfı olarak çevreye
verilmektedir (Tsutsumi ve ark., 1991). Su
ürünleri yetiştiriciliği ile ilişkili temel kaygı,
organik atık üretimidir. Alabalık yetiştiriciliği
metotlarının tümü, balık dışkısı ve tüketilmeyen
yemden kaynaklanan çeşitli atıklar üretir
(Beveridge,
1984).
Balık
çiftliklerinin
63
Almus Baraj Gölü Su Kalitesinin Alabalık Yetiştiriciliği Açısından Değerlendirilmesi ve Taşıma Kapasitesinin Tahmini
uygulamalarına bağlı olarak, beklenen atık
miktarını tahmin etmek için çok sayıda çalışma
yapılmıştır. Tüm çalışmalar kullanılan yem
miktarı ile atık çıkışı arasında bir ilişki
olduğunu
göstermektedir.
Clark ve ark.
(1985), balık büyüklüğü ile atık üretiminin ters
orantılı olduğunu ve ana kirleticilerin amonyum
(0.3-0.8 g/kg balık/gün), fosfat (0.067-0.17 g/kg
balık/gün), nitrat (0.13-0.21 g/kg balık/gün) ve
askıda katı madde (0.8-0.94 g/kg balık/gün)
olduğunu bulmuştur (Foy ve Rosell, 1991).
Bu çalışmada; 3130 hektar yüzey alanına,
33.4 m ortalama derinliğe ve 0.79 yıllık su
yenilenmesi oranına sahip Almus Baraj
Gölünün taşıma kapasitesini 5536 ton/yıl
alabalık olarak tahmin etmiştir. Tahminde
Dillon ve Rigler (1974) ‘in fosfor yüklenmesi
modeli kullanılmıştır.
Büyükçapar
ve
Alp
(2006)
Kahramanmaraş Menzelet Baraj Gölünün
kaldırma kapasitesini 6998 ton/yıl alabalık
olarak tahmin etmiştir. Dillon and Rigler (1974)
‘in fosfor yüklenmesi modeli kullanılmış ve
4200 ha yüzey alanına, 33.7 m ortalama
derinliğe ve 0.51 yıllık su yenilenmesi oranı ile
Almus Baraj Gölü şartlarına benzeşen Menzelet
Baraj Gölü sonuçları ile bu çalışma sonuçları
arasında uyum bulunmaktadır. Verep ve ark.
(2003) ise Uzungöl’ün genel hidrografik
özellikleri ve taşıma kapasitesi üzerine
yaptıkları çalışmada; Dillon and Rigler
(1974)’in ılıman bölge gölleri için önerdiği
fosfor konsantrasyonuna dayanarak kaldırma
kapasitesini 930 ton/yıl ile 503 ton arasında
olacağını hesaplamışlardır. Pulatsü (2003);
yüzey alanı 650 hektar, ortalama derinliği 14.6
m olan Kesikköprü Baraj Gölü için taşıma
kapasitesinin tahmininde Beveridge (1984)
tarafından geliştirilen fosfor bütçe modelini
uygulamıştır. Nisan 2000’de su örneklerinin
ortalama fosfor miktarı 53.1 mg/m3 olarak tayin
edilmiştir. Bu çalışmada fosfor miktarı Almus
Baraj gölüne göre yüksektir. Dillon and Rigler
(1974) tarafından ılıman bölge gölleri için
kabul
edilebilir
maksimum
fosfor
konsantrasyonuna (60 mg/m3) dayanarak,
yemden yararlanma oranının 1.24 üzerinden
taşıma kapasitesinin 3335 ton/yıl olacağını
tahmin etmiştir. Polat (2009) aynı metedoloji
kullanılarak yemden yararlanma oranını 1:1-1.5
arasında hesaplıyarak Almus baraj gölü için
4023-6981 ton/yıl değerleri arasında bir
kaldırma kapasitesi tahmin etmiş olup, ortalama
değer göz önüne alındığında bu çalışma ile
benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Yine Polat
(2009)’un çalıştığı su parametrelerine göre gölü
mesotrof ile ötrof arasında göstermesi, kalite
kriterlerini ise I. ve II. sınıfa dahil etmesi bu
çalışma ile uyumludur.
Kullanılan modellerin tahmin hataları alanı
geniştir. OECD (1982) verilerin ±%20 hatalı
olabileceğini ileri sürerken, Rechow (1983) su
kütlesinin üst havza karakteristikleri ve
hidrolojik değişkenlerden fosfor konsantrasyonunun tahmininin çoğu zaman ± %30 hataya
neden olabileceğini bildirmiştir. Bu noktadan
hareketle ve Almus Baraj Gölünün Yeşilırmak
üst havzasında yeralması nedeniyle yaklaşık
300 km’ lik alt havzada çevresel sorunlar
oluşturmaması, bölgenin turistik potansiyelide
dikkate alınarak; sektörel çatışmalara fırsat
vermemek için gölün beşbin tonluk kaldırma
kapasitesine uyulması ve üç bin ton kapasiteye
ulaşılmasını takiben ötrofikasyon izleme
programının oluşturulması gerekmektedir.
Sonuç olarak; Almus Baraj Gölü su
kalitesi; alabalık kültürü ve alabalıkların yaşam
sınırları için genelde uygun özelliklerde olup,
üretim planlamasında yılda iki kez (ilkbahar ve
sonbahar) fingerling boyu veya 20-30 g’lık
yavru
balıklarların
kafeslere konularak
büyütülmesi, sindirim oranı yüksek yemler
kullanılması, kış ve yaz mevsimlerinde kısmi
nadas (stok yoğunluğu, yemleme sıklığı ve
çevresel yönetim) uygunlanması sonucunda
başarılı
bir
işletmecilik
yapılabileceği
öngörülmüştür.
Kaynaklar
Anonim, 2008. Su Ürünleri Üretim, Fiyat ve Üretim
Değeri İstatistikleri 2007. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, TÜGEM, Ankara.
APHA, 1995. Standart Methods for the Examination of
Water and Wastewater. 19th edition. American
Public Health Association, Washington, DC. 1075
pp.
64
Beveridge, M.C.M. 1984. Cage and pen fish farming:
Carrying capacity models and environmental
impacts. FAO Fisheries Technical Paper No. 255,
Rome. 129pp.
Beveridge, M. C. M. 1987. Cage Aquaculture Fıshıng
News books Ltd.352 p.
E.BUHAN, M.A.T.KOÇER, F.POLAT, H.M.DOĞAN, S.DİRİM, E.TURGUT NEARY
Buyukcapar, H.M. and A.Alp. 2006. The Carrying
Capacity and Suitability of the Menzelet Reservoir
(Kahramanmaras-Turkey) for Trout Culture in
Terms of Water Quality. Journal of Applied
Sciences 6 (13): 2774-2778.
Clark, E.R., Harman, J.P. and Forster, J.R.M. 1985.
Production of metabolic and waste products by
intensively farmed rainbow trout, Salmo gairdneri
Richardson. Journal of Fish Biology, 27:381-393.
Dikel,S., 2005. Kafes Balıkçılığı. Çukurova Üniversitesi,
Su Ürünleri Fak., 212 s.
Dillon, P.J. and Rigler, F.H. 1974. A test of simple
nutrient budget model predicting the phosphorus
concentrations in lake water. J.Fish.Res.Board.Can.
31 (14): 1771-1778 pp.
EC, 2000. Opinion of the Scientific Committee on Animal
Nutrition on the Dioxin Contamination of Feeding
stuffs and their Contribution to the Contamination of
Food of Animal Origin. European Commission,
Health & Consumer Protection Directorate-General,
105pp.
Edmonson, J. 1991. Envıronment And Fish Health Water
Quality for Aquaculture. Training Course On
Disease Diagnosis And Prevention, Bodrum,
November 17-30 1991.FAO Corporate Document
Repository, Fisheries Department, 32 p.
EPA, 2007. Federal Register, Rules and Regulations,
Vol.72, No:47.
ESRI, 2004, ArcGIS 9, Geoprocessing in ArcGIS.
Environmental
Systems
Research
Institute,
Redlands, California, U.S.A.
ESRI, 2005, ArcGIS 9, What is in ArcGIS 9.1.
Environmental
Systems
Research
Institute,
Redlands, California, U.S.A.
FAO, 1996. Monitoring the ecological effects of coastal
aquaculture
wastes.
IMO/FAO/UNESCOIOC/WMO/WHO/IAAEM/UN/UNEP. GESAMP.
Reports and studies No.57.
FAO, 1997. Technical Guidelines for Responsible
Fisheries-5, Food and Agriculture Organization,
Rome, 40pp.
FAO, 2006. Global Fishery Statistics. www.fao.org/figis/
Foy, R.H. and Rosell, R. 1991. Fractionation of
phosphorus and nitrogen loadings from a Northern
Ireland fish farm. Aquaculture, 96: 31-42.
Frankic, A. and Hershner, C. 2003. Sustainable
aquaculture: developing the promise of aquaculture.
Aquaculture International, 11: 517–530.
Hakanson, L. and Jansson, M. 1983. Principles of lake
Sedimentology, -Springer, 316 p., Berlin.
Molony, B.W., 2001. Environmental requirements and
tolerances of rainbow trout (Oncorhynchus mykiss)
and brown trout (Salmo trutta) with special
reference to Western Australia: a review. Fish. Res.
Rep. West. Aust. 130 (28 pp.).
Molony, B.W., Church, A.R., Maguire, G.B. 2004. A
comparison of the heat tolerance and growth of a
selected and non-selected line of rainbow trout,
Oncorhynchus mykiss, in Western Australia.
Aquaculture 241 (2004) 655–665.
Mueller, D.K., 1982. Mass balance model estimation of
phosphorus concentrations in reservoirs. Water Res.
Bull., 18: 377-382 pp.
OECD,1982. Eutrophication of Waters, Monitoring,
Assessment and Control. 154 p., Paris.
Polat,F. 2009. Almus Baraj gölünde Bazı Fizikokimyasal
Paremetrelerin Coğrafik Bilgi Sistemleri ile
Değerlendirilmesi ve Gölün Fosfor Taşıma
Kapasitesinin Belirlenmesi. Fırat Üniversitesi fen
Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 139 s.,Elazığ.
Pulatsü, S., 2003. The Application of a Phosphorus Budget
Model Estimating the Carrying Capacity of
Kesikköprü Dam Lake. Turkish Journal of
Veterinerian and Animal Science, 27: 1127-1130 pp.
Rechow, K.H., 1983. A method for the reduction of lake
model prediction error. Water Res., 17: 911-916 pp.
Roberts R.J. and Shepherd J.C., 1997. Handbook of Trout
& Salmon Diseases. Fishing News Boks, ISBN: 085238-244-8.
SKKY (Su kirliliği ve Kontrolü Yönetmeliği), 1988. TKB,
Ankara
Şen, B. ve Koçer, M.A.T., 2003a. Ekolojik Modelleme ve
Su Kalitesi Modelleri, XII. Ulusal Su Ürünleri
Sempozyumu, 2-5 Eylül 2003, 573-581 s., Elazığ.
TÜİK, 2006. Su Ürünleri İstatistikleri, Kültür Balıkları
Üretimi.
Türkiye
İstatistik
Kurumu.
http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikÇizelge.do?istab_
id=147
Tüfek, M.Ö. ve Yalçın, N. 2007. Rezervuarlarda Su
Ürünleri Yetiştiriciliği, Türk Sucul Yaşam Dergisi,
Yıl 3-5, Sayı 5-8 , Sayfa 704-716.
Tsutsumi, H., Kikuchi, T., Tanaka, M., Higashi, T,
Imasaka, K. and Miyazaki, M., 1991. Benthic faunal
succession in a cove organically polluted by fish
farming. Marine Pollution Bulletin, Vol.23:233-238
pp.
UNEP, 1997. Global Environment Outlook (GEO-1).
United Nations Environment Programme, Global
State
of
the
Environment
Report.http://www.unep.org/geo/geo1/
Verep, B., Çelikkale, M.S., Düzgüneş, E. ve Okumuş, İ.,
2003. Uzungöl’ün Genel Hidrografik Özellikleri ve
Taşıma Kapasitesi. Türk Sucul Yaşam Dergisi.
TÜDAV, 148-157 s., Ankara.
Wu, J-T., 1999. A generic index of diatom assemblages as
bioindicator of pollution in the Keelung River of
Taiwan. Hydrobiologia, 397:79-87.
65
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 67-72
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Su ve Balıkçılık Kaynakları Uzaysal Veri
Tabanının Coğrafi Bilgi Sistem (CBS) Temelli Tanıtımı
H.Mete Doğan 1
Ekrem Buhan 2
Ahmet Sesli 3
M.A.Turan Koçer 3
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240 Tokat
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Su Ürünleri Bölümü, 60240 Tokat
3- Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü, 23000 Elazığ
Özet: GAP Bölgesi`ndeki su kaynaklarının su ürünleri açısından etkin şekilde kullanılabilmesi için GAP
Bölgesi balıkçılığının sürdürülebilir yönetim stratejilerinin belirlenmesi önemlidir. Bu stratejiler belirlenirken
bölgenin biyolojik çeşitliliğinin korunması, ekosistem ve insan sağlığı duyarlılığı bu belirleme sürecinde göz
önüne alınmalıdır. Bu aşamada, coğrafi bilgi sistemleri (CBS) içinde ayrıntılı uzaysal veri tabanlarının
oluşturulması ve değerlendirilmesi günümüz karar vericileri için vazgeçilmez olmuştur. Bu çalışmada CBS
teknikleri kullanılarak, GAP bölgesinde yer alan önemli su kaynakları, balıkçı kooperatifleri ve balık
çiftliklerine ait uzaysal veri tabanları hazırlanmış ve açıklanmıştır.
Anahtar kelimeler: GAP, uzaysal veri tabanı, coğrafi bilgi sistemleri, balıkçılık
Introduction of the Southeastern Anatolia Region Water and Fishery
Resources Spatial Database on the Basis of
Geographic Information System (GIS)
Abstract: Determining sustainable management strategies of GAP Region`s fishery is important for the
efficient water resources usage within the frame of aquaculture and fisheries. Protection of bio-diversity,
ecosystem, and human health sensitivity should be considered throughout of this determination process. At
this stage, establishing and evaluating spatial database in geographic information systems (GIS) are
indispensable for today`s decision makers. In this study, a detailed spatial database that belongs to important
water sources, fishery cooperatives, and fish enterprises in GAP region has been developed and explained.
Key words: GAP, spatial database, geographic information systems, fisheries
1.Giriş
GAP Bölgesi Fırat ve Dicle Havzasında
olmak üzere; 2235 km uzunluğunda akarsu,
6481 ha doğal göl ve 129 987 ha baraj gölü
gibi büyük bir su kaynağı potansiyeline
sahiptir. GAP Bölgesinde yapımı öngörülen
baraj göllerinin tamamlanması ile birlikte
yaklaşık 198473 ha su yüzey alanı oluşacaktır.
Bu
potansiyel
akılcı
bir
şekilde
değerlendirildiğinde, bölgenin su ürünleri
üretim ve tüketimi artış gösterecek, ulusal
ekonomiye önemli bir katkı sağlanacaktır
(Anonim, 2004).
Balıkçılık, GAP Master Planı`nda
tarımsal kalkınma stratejileri arasında yer
almaktadır. Bölgedeki baraj göllerinin
tamamlanması ile su ürünleri üretiminin 43152
ton, üretim değerinin ise yaklaşık 23.2 milyon
TL olacağı ve 19.2 milyon TL katma değer
(2000 yılı fiyatları ile) sağlayarak, 21576
kişiye de istihdam sağlayacağı tahmin
edilmektedir. Ülkemizde, özellikle de GAP
Bölgesinde; su ürünleri yetiştiriciliği ve
balıkçılık faaliyetleri için değerlendirilmesi
gereken oldukça iyi bir kaynak, atıl veya yarı
atıl olarak değerlendirilmeyi beklemektedir
(Anonim, 2004). Bölgenin su kaynaklarında,
başta DSİ Genel Müdürlüğünce yapılmış ve
sürmekte olan balıkçılık çalışmaları olmak
üzere, üniversiteler ve diğer kamu kurumları
tarafından yürütülmüş çalışmalar mevcuttur.
Ancak proje çıktıları düşünüldüğünde bu
çalışmalar bölgenin balıkçılık yönetim
stratejilerini belirlemede gerekli olan yeterli
verileri ihtiva etmemektedir. Mevcut literatür
incelendiğinde; çoğunluğunun özelleşmiş
akademik amaçlı tez ve makale çalışmaları
yada bilimsel kaygı taşımayan teknik amaçlı
“durum değerlendirme raporlarından” oluştuğu
görülmektedir.
GAP
Bölgesinde
balıkçılığının
sürdürülebilir
yönetim
stratejilerinin
belirlenmesi
önemlidir.
Bu
stratejiler
belirlenirken bölgenin biyolojik çeşitliliğinin
korunması, ekosistem ve insan sağlığı
duyarlılığı göz önüne alınmalıdır. Bütün bu
önemli noktaların göz önünde tutularak etkili
ve
sürdürülebilir
yönetim
planlarının
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Su ve Balıkçılık Kaynakları Uzaysal Veri Tabanının Coğrafi Bilgi Sistem
(CBS) Temelli Tanıtımı
hazırlanmasında
ayrıntılı
uzaysal
veri
tabanlarının oluşturulması ve coğrafi bilgi
sistemleri (CBS) içinde değerlendirilmesi
günümüz karar vericileri için vazgeçilmez
olmuştur. Bu çalışmada CBS teknikleri
kullanılarak, GAP bölgesinde yer alan önemli
su kaynakları, balıkçı kooperatifleri ve balık
çiftliklerine ait sorgulanabilir uzaysal veri
tabanları hazırlanmıştır.
2.Materyal ve Metot
Çalışma alanı GAP bölgesinde yer alan
Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Mardin, Siirt,
Şırnak ve Şanlıurfa illerini kapsamaktadır
(Şekil 1). Ayrıntılı uzaysal veri tabanlarının
oluşturulmasında
arazi
çalışmalarından
toplanan koordinatlı verilerden, Türkiye
Coğrafik Veri Tabanı`ndan ve LANDSAT
ETM+ 2000 yılı uydu görüntülerinin
birleştirilmesi ile oluşturulan MrSID (x.sid)
dosya tipindeki dönüştürülmüş (mozaik) uydu
görüntüsünden faydalanılmıştır. Coğrafik
koordinatların toplanmasında 5 m hassasiyetli
Magellan Sportract marka küresel konumlama
cihazından
faydalanılmıştır.
Uydu
görüntülerinin birleştirilmesi ve MrSID dosya
tipine dönüştürülmesinde ERDAS-Imagine
yazılımı kullanılmıştır (ERDAS, 2003).
Türkiye Coğrafik Veri Tabanı ve MrSID
formatındaki mozaik uydu görüntüsü, GAP
bölgesinde yer alan ve koordinatları yer
çalışmaları ile tespit edilen önemli su
kaynakları, balıkçı kooperatifleri ve balık
çiftlikleri ile buraların coğrafik pozisyonunu
daha iyi anlamak amacıyla kullanılmıştır.
Çalışmada uygulanan metodolojinin akış
diyagramı Şekil 2`de verildiği gibidir.
Çalışmada veri tabanı yapısı olarak
ilişkisel veri tabanı (relational database)
sistemi kullanılmıştır (DeMers, 1997; İşlem,
2004; ESRI, 2004; ESRI, 2005). İlişkisel veri
tabanının seçilmesinin nedeni farklı tipteki
verilerin araştırılmasına, birleştirilmesine ve
karşılaştırılmasına izin vermesidir. İlişkisel
veri tabanının anlamı tablosal verilerin
grafiksel
veya
haritasal
bilgilerle
ilişkilendirilmesi esasına dayanmaktadır. XYZ
verileri ile özetlenebilen bu veri dizaynı ile
herhangi bir coğrafik yer X ve Y koordinatları
ile belirlenir ve bu yere ait tüm özellikler Z
değerleri olarak tablolara girilir (Z1, Z2,
Z3,…Zn). İlişkisel veri tabanları yapılarının
çok esnek olması nedeniyle çok büyük
avantaja sahiptir ve var/yok (Boolean) mantığı
ve matematik operasyonların kurallarını
kullanarak bütün sorgulama ihtiyaçlarını
karşılayabilecek yapıdadır.
Şekil 1. Çalışmanın yürütüldüğü GAP bölgesi illeri
68
H.M.DOĞAN, E.BUHAN, A.SESLİ, M.A.T.KOÇER
Şekil 2. Çalışmada uygulanan metodolojiye ait akış diyagramı
Araziden toplanan coğrafik referanslı
veriler CBS teknikleri kullanılarak ilişkisel
veri tabanına (XYZ olarak) işlenmiştir
(Çizelge 1). Böylece coğrafik referansı alınmış
noktalarla toplanan bilgiler ilişkilendirilmiştir.
İlişkiler (relation) olarak bilinen iki boyutlu
tablolarda gruplandırılan özellik değerlerinin
sıralanmış bir setini içeren ve tuples olarak
bilinen
basit
kayıtlarda depolanmıştır.
Belirlenen bir prosedürle ilişkisel veri
tabanından elde edilen veriler sorgulama için
uygun bir şekilde dizayn edilmiştir. İlişkinin
mevcut dosyalarda bulunmasına gerek
kalmadan kontrol altındaki programla yeni
tabloları oluşturmak üzere ilişkisel cebir
metodları geçerlidir. Oluşturulan ilişkisel veri
tabanında verilerin eklenmesi veya çıkarılması
da kolaydır çünkü bu sadece bir tuple’ nin
eklenmesi veya çıkarılmasını kapsamaktadır
(Burrough, 1986). İlişkisel veri tabanlarının
oluşturulmasında CBS yazılımı olarak
Arc/Info ve ArcGIS kullanılmıştır (ESRI,
2004; ESRI, 2005). Oluşturulan veri tabanının
yine CBS içinde sorgulanması ve analizi ile
önemli su kaynakları, balıkçı kooperatifleri ve
balık çiftliklerine ait GAP bölgesini içeren bir
set konulu (tematik) harita üretilmiştir. Ayrıca
sahada çekilen fotoğraflar ile coğrafik
koordinatlar sıcak bağlantı (hot-link) ile
ilişkilendirilmiştir.
Çizelge 1. İlişkisel veri tabanına esas XYZ veri setinin oluşturulması
X
39º 00 534'
................
................
Y
37º 00 156'
.................
.................
Z1
Su ürünleri Koop.
.........................
.........................
Z2
Kuruluş Yılı
...................
...................
3.Bulgular ve Tartışma
GAP bölgesinde toplam 89 adet ve 24940
lt/sn’lik su kaynağı tespit edilmiştir. Ancak söz
konusu suların ancak %30’luk kısmına karşılık
gelen 7500 lt/sn’lik su kapasitesi balık
yetiştiriciliği
açısından
uygundur.
Bu
kapasitenin içme, sulama ve çiftlik kurumu
açısından uygun yerleşim alanı darlığı vb.
nedenlerden kullanılmasında da sıkıntılar
bulunmaktadır. Bütün bunlar göz önünde
tutularak yapılan değerlendirme sonucunda
Z3
Adresi
...........
...........
Z4
Tel
.........
.........
.........
................
.................
.................
Zn
Yıllık Üretim
.........................
.........................
bölgede yer alan 66 adet önemli su kaynağının
coğrafik dağılımları Şekil 3`de gösterildiği gibi
belirlenmiştir.
Çalışma alanında toplam 11 adet
balıkçılık kooperatifi tespit edilmiştir. Bunlar
sırasıyla; (1) Açma, (2) Geldibuldu, (3)
Oluklu, (4) Fıstıklı, (5) Kızılöz, (6)
Kızılcapınar, (7) Taşpınar, (8) Yazıca, (9)
Çelikhan, (10) Bozova ve (11) Tekağaç
balıkçılık kooperatifleridir. Bunların coğrafik
dağılımı Şekil 4`de gösterildiği gibidir.
69
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Su ve Balıkçılık Kaynakları Uzaysal Veri Tabanının Coğrafi Bilgi Sistem
(CBS) Temelli Tanıtımı
Şekil 3. Bölgede yer alan önemli su kaynaklarının coğrafik dağılımı
Şekil 4. Çalışma alanındaki balıkçılık kooperatiflerinin coğrafik dağılımı
Çalışmada toplam 26 adet balık çiftliği
tespit edilmiştir. Bunlar sırasıyla; (1) Kıyı
Alabalık, (2) Harmanlı Belediye Tesisleri, (3)
Müslüm Çakır, (4) Mustafa İlhan, (5)
Yakamoz, (6) Adem Yelboğa, (7) Akel, (8)
Güzelçay, (9) Kahta Meslek Yüksek Okulu,
(10) İleri, (11) İlkay, (12) Akdağ, (13) Fırat,
(14) Bozova, (15) DSİ 16. Bölge Müdürlüğü,
(16) Taşlıköy, (17) Öztürk, (18) Kayapınar,
(19) Karaca, (20) Karacalar, (21) Sason, (22)
Karasu, (23) İsa Tırpan, (24) Beyazsubaşı, (25)
Yusuf Armağan ve (26) Buzlupınar balık
çiftlikleridir.
70
Bunlardan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 13, 14,
15 ve 20 numaralı işletmeler GAP Bölgesi Batı
bölümündeki balık çiftliklerini oluşturmaktadır
ve coğrafik dağılımları Şekil 5`de görüldüğü
gibidir. Doğu bölümünde yer alan balık
çiftlikleri ise 10, 11, 12, 16, 17, 18, 19, 21, 22,
23, 24, 25, 26 numaralı çiftliklerdir ve coğrafik
dağılımları
Şekil
6`da
verilmiştir.
İşletmelerden 1, 3-9, 13 ve 14 numaralı
çiftlikler kafes, diğerleri (2, 10, 11, 12, 15-26)
kara işletmesidir.
H.M.DOĞAN, E.BUHAN, A.SESLİ, M.A.T.KOÇER
Şekil 5. GAP Bölgesi batı bölümündeki balık çiftliklerinin coğrafik dağılımı
Şekil 6. GAP Bölgesi doğu bölümündeki balık çiftliklerinin coğrafik dağılımı
4. Sonuç
Su kaynakları, kooperatifler ve balık
çiftliklerine ait ayrıntılı uzaysal veri tabanının
oluşturulması ve CBS içinde değerlendirilmesi
karar vericiler için önemli bir veri kaynağı
oluşturmuştur. Söz konusu veri tabanı,
LANDSAT ETM+ ve Türkiye Veri Tabanı
gibi diğer altlık veri tabanlarıyla birlikte
kullanıldığında
olağanüstü
avantajlar
sağlamakta böylece hem teknik hem de
coğrafik veriler bir arada daha anlamlı hale
gelmektedir. Çalışma ile bu bölgede daha önce
elde edilmemiş orijinal veri tabanları
geliştirilerek konu ile ilgili çalışan uzman ve
işletmecilerin hizmetine sunulmuştur.
Teşekkür
Çalışmaya verdikleri destekler için Elazığ
Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü ve GAP
İdaresi Başkanlığı yönetici ve personeline
teşekkür ederiz.
71
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Su ve Balıkçılık Kaynakları Uzaysal Veri Tabanının Coğrafi Bilgi Sistem
(CBS) Temelli Tanıtımı
Kaynaklar
Anonim, 2004. GAP Bölgesi Su Ürünleri Üretimini ve
Tüketimini Arttırma Etüt Projesi, 5 Cilt, Elazığ
Su Ürünleri Raporları.
Burrough, P. A., 1986. Principles of geographical
information systems for land resources
assessment. Monographs on Soil and Resources
Survey No:12, Oxford Science Publications,
London.
Demers, M.N., 1997. Fundamentals of Geographic
Information Systems. John Wiley Sons, Inc. New
York.
72
ERDAS, 2003, Erdas Field Guide, Seventh Edition.
Leica Geosystems, GIS and Mapping LLC,
Atlanta Georgia, pp. 146, 180-184.
ESRI, 2004, ArcGIS 9, Geoprocessing in ArcGIS.
Environmental Systems Research Institute,
Redlands, California, U.S.A.
ESRI, 2005, ArcGIS 9, What is in ArcGIS 9.1.
Environmental Systems Research Institute,
Redlands, California, U.S.A.
İşlem, 2004. ArcGIS-9 Uygulama Dökümanı. İşlem
Şirketler Grubu Eğitim Dökümanları, Ankara.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 73-83
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
Tugay Ayaşan
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Adana
Özet: Cassava, orjini Güney Amerika olan bir bitki olup, Manihot esculenta, maniok, yukka ve tapiyoka gibi
çeşitli isimlerle adlandırılmaktadır. Kök kısmının bir parçası ve yaprakları, yem kaynağı olarak kullanılmakta
olup, Afrika, Güney ve Kuzey Amerika, Hindistan ile Güneydoğu Asya gibi ülkelerde başlıca üründür. Bu
makalede, hayvan beslemede kullanılan cassava ve ürünleri ile bu yem maddeleriyle çeşitli hayvanlar
üzerinde yapılan besleme çalışmaları ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Cassava, besleme, kümes hayvanları, ruminantlar
Use of Cassava and Products in Animal Nutrition
Abstract: Cassava is a plant originating from South America and is known under various names: Manihot
esculenta, manioc, yucca and tapioca. The tubers (part of the root system) and the leaves are used as food
sources. It is an important staple in many developing countries of Africa, South and Central America, India
and Southeast Asia. In this paper, feeding studies made on the cassava and cassava products used in nutrition
of various animal species have been reviewed.
Key words: Cassava, nutrition, poultry, ruminant
1. Giriş
Cassava, orjini Güney Amerika olan bir
bitki olup, Manihot esculenta, maniok, yukka ve
tapiyoka
gibi
çeşitli
isimlerle
adlandırılmaktadır. 2002 yılında dünyadaki
üretimi 184 milyon ton olan kurutulup öğütülen
cassava yumrusunun 99.1 milyon tonu
Afrika’da, 51.5 milyon tonu Asya’da, geri kalan
miktarı da Latin Amerika ile bazı Hint
adalarında üretilmiştir. Nijerya en büyük
cassava üreticisi olmasına rağmen, Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (Food and
Agriculture Organization of the United Nations
- FAO) 2004 yılı verilerine göre, Tayland’ın
2005 yılında %77’lik kuru cassava ihracatı
yapan en büyük ülke olduğu, bunu %13.6 ile
Vietnam’ın izlediği açıklanmıştır. Dünyadaki
cassava üretimi 1988–1990 arasında %12.5
artış gösterirken, 2007’deki cassava üretiminin
228 milyon tona ulaştığı bildirilmektedir (FAO,
2008).
FAO (2004) cassavanın pirinç ve mısırdan
sonra en önemli 3. enerji kaynağı olduğunu
açıklamıştır. Cassava Afrika, Asya ve Latin
Amerika’da yaşayan milyonlarca insanın geçim
kaynağını oluşturmaktadır. Cassava, kökleri
yenebilir hale gelene kadar bir dizi işlemden
geçmektedir. Bunun için kökler önce
soyulmakta, rendelenmekte, kaynatılıp sıkılarak
suyu çıkarılmakta ve güneşte kurumaya
bırakılmaktadır. Su buharlaştığında geriye
beyaz bir toz kalmaktadır. Elde edilen bu
undan; ekmek, lapa, çorba gibi çeşitli
yiyecekler ile uzun süre bozulmadan kalan
peksimetler yapılmaktadır. Cassava köklerinden
elde edilen bu ürünler, karoten ve diğer
karotenoidler bakımından fakirdir (Kanto ve
Juttupornpong, 2005).
Pek çok ülke bugün cassavanın etanol
biyoyakıt olarak kullanımı üzerinde önemli
araştırmalar yapmaktadır. Çin, 11. 5 yıllık
kalkınma planı çerçevesinde 2010 yılına kadar
200 bin tonluk biyodizel üretmeyi amaçlamıştır.
Bu da 10 milyon tonluk petrole denktir (Aho,
2007).
Ülkemizde de bu konu ile ilgili çalışmalar
yapılmıştır. Yavuz ve ark. (1996), besi kuzusu
rasyonlarındaki tahılların yerine iyi bir
adaptasyon dönemi uygulanmak şartıyla,
herhangi bir sağlık problemine yol açmaksızın
%40 oranına kadar tapiyokanın katılabileceğini
bildirirken; Tuncer ve ark. (2005), kuzu
beslemede protein kaynağı olarak soya küspesi
ya da üre içeren konsantre yemlere arpanın %0,
35, 70 ve 100’ü oranlarında katılan tapiyokanın
besi performansına olan etkilerini araştırdıkları
çalışmalarında üre katılan rasyonlarda %20
oranında tapiyoka kullanılabileceğini ifade
etmişlerdir.
Bu derlemede önemi son yıllarda giderek
artış gösteren cassava ve ürünlerinin hayvan
beslemede kullanımı üzerinde durulmuştur.
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
2. Cassava Ürünleri ve Özellikleri
Cassavanın iki çeşidi mevcut olup, tatlı
olanı insan tüketimi için kullanılırken; acı olanı,
yüksek hidrosiyanik asit (HCN) içermesi
nedeniyle insan tüketimi için uygun olmayıp,
sadece
işlenmiş
cassava
endüstrisinde
kullanılmaktadır. Cassava yaprakları insan
gıdası ve hayvan yemi olarak kullanılmaktadır
(Food Safety Network, 2005).
Kurutulmuş-öğütülmüş
cassavanın
metabolik enerji içeriği 12.0 MJ/kg’dan 14.6
MJ/kg’a
kadar
değişim
gösterirken
(Chauynarong ve ark. 2009), çok az yağ
içerdiği (Hudson ve Ogunsua, 1974), A, B1, B2
vitamini ve niasin içeriğinin düşük düzeyde
olduğu, vitamin C miktarının ise yüksek
düzeyde olduğu bildirilmiştir (Onwueme,
1978). Cassava köklerinden elde edilen unun
ham proteini %2.0–2.5 olarak saptanmıştır
(Garcia ve Dale, 1999).
Cassava yaprakları, protein, mineral ve
vitaminlerce zengindir (Bokanga, 1994).
Cassava yapraklarının protein içeriği %20–23
arasındadır
(Ravindran,
1991).
Ayrıca
karbonhidratlarca özellikle, nişasta bakımından
zengin olup, temel enerji kaynağıdır (Tewe ve
Egbunike, 1988). Şeker kamışı dışında en
yüksek karbonhidrat kaynağıdır. Buna karşılık
yağ ve bazı mineral maddeler ile vitaminler
bakımından yetersizdir. Besin değeri tahıllardan
ve tatlı patates gibi diğer yumru yemlerden
daha azdır. Cassava yaprakları, yumrulardan
daha fazla protein içerir fakat esansiyel
aminoasitlerce
özellikle
de
metiyonin
bakımından fakirdir (Phuc ve Lindberg, 2000).
Cassava yapraklarının tek mideli hayvanlarda
kullanımını sınırlandıran şey, içermiş olduğu
HCN ve taninler gibi anti-besinsel faktörler
(Awoyinka ve ark. 1995) ile selüloz içeriğidir
(Diaz ve ark. 1997). Cassava yaprakları ile
köklerindeki anti-besinsel faktörleri azaltmak
için güneşte kurutma, kaynatma, fermentasyon
ve silolama gibi teknikler uygulanmaktadır.
Çizelge 1’de cassava yapraklarının ham
protein ve amino asit içerikleri gösterilmiştir
(Phuc ve Lindberg, 2000; An ve ark. 2004).
Çizelge 1 incelendiğinde cassava yapraklarının
soya küspesiyle karşılaştırıldığında pek çok
esansiyel aminoasit bakımından yüksek
konsantrasyonda bulunduğu, sülfür içeren
74
amino asitler bakımından da yetersiz olduğu
görülmektedir (Eggum, 1970).
Cassava çeşitlerinin ham protein içerikleri
arasında önemli bir varyasyon bulunmakta
olup, vejetasyon dönemiyle de değişim
göstermektedir. Ravindran ve Ravindran
(1988), genç yaprakta %38.1 olan ham
proteinin, olgun yaprakta %19.7 oranında
olduğunu saptamışlardır. Yine aynı araştırıcılar
cassavanın özellikle kalsiyum ve iz mineraller
bakımından zengin olduğunu da ifade
etmişlerdir. Borin ve ark. (2005), cassava
yapraklarının ağaç sapı ile yaprak sapına göre
daha yüksek protein içeriğine sahip olması
nedeniyle kümes hayvanları gibi tek mideli
hayvanlarda kullanılabileceğini bildirmişlerdir.
Afris (2004), yağmurlu ve kurak sezondaki
cassava yapraklarının ham protein içeriğini
%22.8-24.1
ve
%25.4-29.0
olarak
bildirmektedir.
Cassava cipsleri, hayvan beslemede
kullanılan çoğunlukla da Malezya, Tayland ve
Afrika’nın bazı yerlerinde üretimi yapılan bir
üründür. Nem içeriği %14’e düşene kadar hava
koşullarına
bağlı
olarak
2-3
gün
kurutulmaktadır.
Cipsler maksimum %14 nem, minimum
%65 nişasta, maksimum %5 selüloz,
maksimum %3 toprak kontaminasyonu
içermektedir (Balagopalan, 2002, Chauynarong
ve ark. 2009). Çizelge 2’de cassava peletleri ile
cipslerinin besin madde içerikleri verilmiştir.
Peletleme ile daha kompleks ürün
oluşmaktadır. Cassava peletleri cassava cipslerine
göre daha az besin değerine sahiptir. Çünkü
cassava peletinde selüloz ve külün fazlalaştığı
filiz kısmı bulunmaktadır.
Cassava
posası,
Saccharomyces
cerevisae’nın saf ırkı ile Lactobacillus
delbruckii ve Lactobacillus coryneformis’den 3
günde fermente edilmektedir (Oboh, 2006).
Iyayi ve Losel (2001), Aspergillus niger’li bir
ortamda, fermentasyon süresi uzadıkça cassava
posası ve yaprağındaki protein içeriğinin
arttığını, protein düzeyinin yüksek olması için
optimum 12–15 günlük süreye ihtiyaç
duyulduğunu, Saccharomyces cerevisae’lı
ortamda tutmadaki ham protein içeriğinin,
cassava posasında Aspergillus niger’li ortamda
tutmaya
göre
azalma
gösterdiğini
açıklamışlardır.
T.AYAŞAN
Çizelge 1. Cassava yapraklarının ham protein ve amino asit içerikleri (Phuc ve Lindberg, 2000; An ve ark. 2004)
Kurutulmuş
Dondurulup
Kurutulmuş
Dondurulup
Soya
Ham protein
cassava
saklanmış
tatlı patates
saklanmış tatlı
küspesi
(g/kg Kuru Maddede)
yaprağı
cassava yaprağı
yaprağı
patates yaprağı
264
245
482
269
234
Esansiyel
Amino Asit
(g/16 g N)
Arginin
5.9
5.6
7.5
5.2
5.0
Histidin
1.9
1.7
2.5
2.0
1.9
İsolözin
4.4
4.2
4.2
4.2
3.6
Lözin
8.0
8.3
7.6
8.8
9.0
Lizin
5.6
5.4
5.3
4.1
3.9
Metionin
1.5
1.2
1.1
1.6
1.2
Fenilalanin
5.7
5.6
5.6
6.9
7.1
Treonin
4.0
3.9
3.5
5.2
5.2
Tirozin
4.0
4.4
3.7
4.0
3.7
Valin
5.3
5.3
4.7
5.7
5.4
Esansiyel
Olmayan
Amino Asit ,
(g/16 g N)
Alanin
5.7
6.4
4.3
5.4
5.0
Aspartik asit
9.7
9.3
11.2
11.0
11.2
Glutamik asit
11.2
9.6
17.5
9.9
10.0
Glisin
4.1
4.1
3.6
3.5
2.7
Prolin
3.6
4.3
4.4
3.4
3.4
Serin
4.7
3.8
5.3
4.1
4.7
Toplam amino asitler
85.3
83.1
92.0
85.0
83.0
Çizelge 2. Cassava peletleri ile cipslerinin besin madde içerikleri (CVB, 1988; INRA, 1989)
Cassava
Peletleri
Cassava
Cipsleri
Analizler, %
INRA
CVB
INRA
CVB
Kuru Madde
85.0
88.8
87.0
88.0
AMEn kcal/kg
2860
2832
2990
Nişasta
62.0
62.3
69.5
69.3
Ham protein
2.5
2.5
2.2
2.5
Ham yağ
0.7
0.4
0.7
0.4
Ham Selüloz
4.6
5.2
3.0
3.7
Kül
5.2
5.9
3.1
4.1
Lizin
0.09
0.09
0.08
0.09
Metionin
0.03
0.03
0.03
0.03
Metionin+sistin
0.06
0.06
0.04
0.06
Kalsiyum
0.30
0.53
0.20
0.20
Fosfor
0.19
0.09
0.15
0.09
Sodyum
0.04
0.01
0.03
0.01
Potasyum
1.10
0.64
0.40
0.73
Kurutulup-öğütülen cassavanın kabuk unu,
posadan daha fazla siyagenik glukosidaz içerir.
Bu da onu hayvan yemi olarak uygun olmaktan
uzaklaştırır. İnokule edilmiş, fermente olmuş
kurutulup-öğütülen cassavanın kabuk unundaki
siyanid 6.2 mg/kg iken, doğal ortamda fermente
etmede 23.3 mg/kg, fermente edilmemiş
ortamda ise 44.6 mg/kg’dır (Oboh, 2006).
Cassava ununun besin madde içeriği
incelendiğinde
yaklaşık
olarak
%80.4
karbonhidrat, %1.7 protein, %1.6 yağ, %12
selüloz, %0.1 su ve %4.2 mineral’den oluştuğu
görülmektedir (Anonymous, 2009).
Cassava potansiyel olarak siyanogenik
glukosidler gibi toksik maddeler içermektedir.
Fazla miktarlarda tüketilmesi durumunda bu
bileşikler, akut siyanid zehirlenmesine ve
sonuçta da ölüme neden olmaktadır. Bu toksik
bileşiklerin miktarı ekim yeri, acı veya tatlı
olup olmaması ile yetiştirme şartlarına göre
değişim göstermektedir. Tatlı cassava 40-130
ppm siyanid, acı cassava 80-412 ppm, çok acı
cassava ise 280-490 ppm siyanid içermektedir.
75
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
50 ppm’den daha az düzeylerin zararsız olduğu
düşünülmektedir (Food Safety Network, 2005).
Bununla birlikte dünyada düşük siyanogenetik
glikozidli yeni çeşitlerin kullanılmasının artış
gösterdiği de görülmektedir. Ravindran ve ark.
(1986), kurutulup-öğütülen yaprak ununun 84
mg/kg hidrosiyanik asit içerdiğini belirtmiştir.
3. Etlik Civciv ve Piliçlerde Cassava ve
Ürünlerinin Kullanımı
Cassava ve ürünlerinin etlik civciv ve piliç
yemlerinde kullanılmasıyla ilgili çalışmalar
incelendiğinde,
yeme
katılan
cassava
düzeylerinin çok geniş varyasyon gösterdiği
anlaşılmaktadır.
Kurutulup-öğütülen cassava yumru ununun
etlik civciv ve piliçlerdeki maksimum
kullanılma düzeyi üzerine yapılan çalışmalarda
Osel ve Duodu (1986) %10, Gomez ve ark.
(1987) %30, Brum ve ark. (1990) %40–60
düzeyine kadar ilave etmişlerdir. Avrupa Birliği
ise karma yeme katılması gerekli cassava
düzeyinin maksimum %25 (başlangıç yemine
%10–15) olması gerektiğini açıklamıştır.
Çizelge 3’te cassava ürünlerinin etlik
civciv ve piliç yemlerine ilave edilmesi önerilen
düzeyleri verilmiştir.
Stevenson ve Jackson (1983), karma yeme
%50 oranında kurutulup-öğütülen cassava
yumru ununun katılmasının etlik civciv ve
piliçlerin canlı ağırlığını etkilemediğini
bildirirken; Gowdh ve ark. (1990), karma yeme
%48.6 oranında kurutulup-öğütülen cassava
yumru ununun katılmasının büyümede bir
gecikmeye neden olduğunu ifade etmişlerdir.
Garcia ve Dale (1999), karma yeme mısır
yerine cassava katılması durumunda kümes
hayvanlarından elde edilen ürünlerde renk
kayıplarına rastlanılacağına işaret ederek, bunu
önlemek
için
sentetik
karotenoidlerin
kullanılmasının zorunlu olduğunu bildirmiştir.
Tada ve ark. (2004), mısır yerine karma
yeme %0, 25, 50, 75 ve 100 düzeylerinde
cassava unu katkısının canlı ağırlık kazancı,
yemden yararlanma oranı ve kesim ağırlığında
bir kötüleşmeye neden olduğunu, cassavanın
katılma düzeyinin sınırlı olması gerektiğini
ifade etmişlerdir. Eruvbetine ve ark. (2003),
güneşte kurutmadan önce %50:50 oranında
karıştırılan cassava yumruları ile yapraklarının
etlik piliçlerde en iyi sonucu verdiğini, en
düşük HCN içerikli en yüksek ham proteinini
sağladığını, karma yeme %10 düzeyinde
katılmasının hayvanların performans, karkas ve
kan parametreleri üzerine herhangi bir olumsuz
etkisinin olmadığını gözlemlemişlerdir.
Adeyemi ve Sipe (2004), cassava yumru
ununun kullanılmasının ham protein düzeyinde
bir iyileşmeye yol açtığını bildirirken, Adeyemi
ve ark. (2004)’de, cassava yumru ununun ham
protein değerinin iyi olduğunu belirtmiştir.
Loan (2004), karma yeme farklı
düzeylerde kurutulup-öğütülen cassava yaprak
unu katkısının yem maliyetini azalttığını;
yapısında bulunan siyanik asid ve yüksek
selüloz içeriği nedeniyle %10’dan daha fazla
kullanılmaması gerektiğini açıklamıştır.
Çizelge 3. Cassava ürünlerinin etlik civciv ve piliçler için tavsiye edilen düzeyleri
CASSAVA
YEME KATILMA
PARAMETRELER
KAYNAKLAR
ÜRÜNLERİ
DÜZEYİ (g/kg)
575
Büyüme
Khajarern ve ark. (1980)
200
Büyüme
Gomez ve ark. (1983)
Kurutulup330
Büyüme
Waldroup ve ark. (1984)
öğütülen cassava
500
Büyüme
Ekpenyong ve Obi, (1986)
yumru unu
600
Büyüme
Brum ve ark. (1990)
500
Büyüme, Karkas ölçütleri Babiker ve ark. (1991)
200
Büyüme, Karkas ölçütleri Ravindran ve ark. (1986)
Büyüme, Besin madde
Supriyati ve Kompiang
Kurutulup100
kullanımı
(2002)
öğütülen cassava
Büyüme
karkas
kabuk unu
%10 yapraklar ve yumru
komposizyonu,
Eruvbetine ve ark. (2003)
olarak (1:1)
Hematolojik parametreler
KurutulupBüyüme, Karkas ölçütleri,
200
Tada ve ark. (2004)
öğütülen cassava
Maliyet
yaprak unu
200
Büyüme, Maliyet
Oyebimpe ve ark. (2006)
76
T.AYAŞAN
Yapılan bir çalışmada cassava ununun
rasyonda %0–25 arasında kullanılmasının
civcivlerin canlı ağırlık kazancı ile deneme
sonu canlı ağırlığını azalttığı bildirilirken
(Akinfala ve ark. 2003), Eruvbetine ve Afolami
(1992), kurutulup-öğütülen cassava yumru
ununun %30’un üzerinde kullanılmasının canlı
ağırlık üzerine herhangi bir zararının olmadığını
söylemişlerdir. Iheukwumere ve ark. (2007),
kurutulup-öğütülen cassava yaprak ununun etlik
piliç bitirme rasyonunda %5 düzeyinde
kullanılmasının büyüme, kan parametreleri ile
karkas randımanı üzerine zararlı bir etkisinin
olmadığını ifade etmiştir.
Yapılan başka çalışmalarda kurutulupöğütülen cassava yaprak ununun %10–15
oranında kullanılmasının büyümeyi baskı
altında tuttuğu saptanmıştır (Ash ve Akoh,
1992; Opara, 1996). Bu düzeylerde yapılan
katkıların olumsuz etki göstermesinin sebebi,
muhtemelen yüksek selüloz içeriği nedeniyle
yem tüketiminin düşük oluşudur. Bu da hızlı
büyüme için gerekli protein ve enerji gibi
sindirilebilir besin maddelerinin tüketiminde
azalmaya neden olmaktadır. Adeyemi ve ark.
(2008), yem formunun etlik civcivlerin besi
performansı üzerine etkisini araştırdıkları
çalışmalarında, karma yeme artan düzeylerde
kurutulup-öğütülen cassava yumru ununun
katılmasının, yemin ince yem formunda olması
durumunda canlı ağırlık kazancını azalttığını;
yemin peletlenmesinin abdominal yağ ağırlığını
artırıcı etki yaptığını açıklamışlardır.
Büyüme faktörü olarak antibiyotiklerin
kullanımı Avrupa’da ve ABD’de yasaklanmış
olduğundan,
beslemeciler
antibiyotiklere
dayanıklı
yem
katkıları
üzerinde
durmaktadırlar. Saccharomyces cerevisiae gibi
maya ürünleri son yıllarda probiyotik kaynağı
olarak kullanılmaktadır. Bu amaçla son yıllarda
cassava
mayasının
kullanımı
üzerinde
çalışmalara başlanmıştır. Chumpawadee ve ark.
(2008), etlik piliçlerin yemine cassava mayası
katkısının performans parametreleri üzerine
olan etkisinin minimal olduğunu, bu konuda
özellikle de doz ve form konusunda çalışmalar
yapılmasının gerekliliği üzerinde durmuşlardır.
4. Yumurtacı Tavukların Beslenmesinde
Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
Yumurtacı tavuklarda rasyona, %15’ten
%40’a kadar değişen oranlarda cassava
katkısının etkileri incelenmiştir. Bu kadar farklı
varyasyonun sebebinin anti-besinsel faktörler,
cassava yumru ununun işleme metodları ile
besinsel
ve fiziksel faktörler olduğu
bildirilmiştir (Garcia ve Dale, 1999).
Çizelge 4’de cassava ürünlerinin yumurtacı
tavukların rasyonuna ilave edilmesi önerilen
düzeyleri verilmiştir.
Yumurtacı tavuklarla yapılan çalışmaların
sayısı azdır. Bu çalışmalarda karma yemdeki
mısırın %40-60’ının yerine cassava yumru unu
kullanılmasının yumurta verimi üzerine
herhangi bir zararlı etki oluşturmadığı ifade
edilmiştir (Chauynarong ve ark. 2009).
Khajarern ve Khajerern (1986), cassavanın
yumurtacı tavukların yemlerinde enerji kaynağı
olarak kullanılabileceğini bildirirken; Aina ve
Fanimo (1997), cassava unu kullanarak
yaptıkları araştırmalarında günlük yumurta
veriminin azaldığını, buna karşılık yumurta
ağırlığı ile yumurta kabuk kalitesinin
etkilenmediğini tespit etmişlerdir.
Saparattananan ve ark. (2005), mısırlı veya
cassava içeren yemle beslemenin yumurta
verimi ve yumurta kalitesi üzerine etkisinin
benzer olduğunu, buna karşılık yumurta sarısı
renginin cassavalı yemleri tüketen grupta daha
açık olduğunu açıklamışlardır. Idowu ve ark.
(2005) ise mısırın yerine %10’dan fazla cassava
katkısının plazma ve yumurtadaki kolesterol
düzeyini azalttığını bildirmişlerdir.
Yapılan araştırmalarda kronik cassava
fazlalığının düşük yumurta verimi ile kötü
kabuk kalitesine yol açtığı (Omole, 1977),
yumurta kabuk kalınlığını azalttığı, kuluçkalık
yumurta oranının ise düştüğü ifade edilmektedir
(Ngoka ve ark. 1982).
Kurutulup-öğütülen
yaprak
protein
konsantresinin yumurtacı tavuklar üzerindeki
etkilerini araştıran Oludare (2006), kurutulupöğütülen yaprak protein konsantresinin balık
unu yerine başarıyla kullanılabileceğini, karma
yeme %8.04 oranında kurutulup-öğütülen
yaprak protein konsantresi katkısının, yumurta
verimi ile ilgili parametreler üzerinde herhangi
bir olumsuz etkisinin olmadığını açıklamıştır.
Probiyotik kaynağı olarak yumurtacı
tavukların karma yerine cassava mayası
katkısının yumurta üretimi ile yumurta kabuk
kalitesine olan etkilerinin araştırıldığı başka bir
araştırmada, cassava mayasının yumurta ağırlığı
ile yumurta kabuk kalınlığını artırdığı, yumurta
veriminin ise olumsuz yönde etkilendiği
bildirilmiştir (Chumpawadee ve ark. 2009a).
77
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
Çizelge 4. Cassava ürünlerinin yumurtacı tavuklar için tavsiye edilen düzeyleri
CASSAVA
YEME KATILMA
PARAMETRELER
ÜRÜNLERİ
DÜZEYİ (g/kg)
Kurutulup-öğütülen
cassava yumru unu
400
Yumurta Verimi
500
Yumurta Verimi
Yumurta Verimi,
Yumurta Kabuk Kalitesi
200
Kurutulup-öğütülen
cassava kabuk unu
Kurutulup-öğütülen
cassava yaprak unu
165
Yumurta Verimi,
Canlı Ağırlık
Yumurta Verimi
Tamamıyla mısırın yerine
Yumurta Verimi
Literatür incelendiğinde cassava ve
ürünlerinin etlik civciv ve piliçler, yumurtacı
tavuklar ve ruminantlarda kullanılması dışında,
Japon bıldırcını (Ayasan ve ark. 2005;
Chumpawadee ve ark. 2009b) ile tavşanlar
(Ojebiyi ve ark. 2008) üzerinde de denendiği
görülmektedir. Ayasan ve ark. (2005)
yumurtacı Japon bıldırcınlarının karma
yemlerine yukka katkısının yemden yararlanma
oranı ile yumurta ağırlığını artırdığını, buna
karşılık yumurta kabuk kalınlığını azalttığını
bildirirken; Chumpawadee ve ark. (2009b)
probiyotik kaynağı olarak cassava mayasının
kullanılmasının besi performansı ile karkas
parametreleri üzerine etkisinin önemsiz
olduğunu açıklamışlardır. Ojebiyi ve ark.
(2008), kurutulup öğütülen cassava ile kan unu
karışımının
tavşanlardaki
etkilerini
araştırdıkları çalışmalarında ise, büyütme
dönemindeki tavşanların besi performansı
üzerine herhangi bir olumsuz etki göstermeden
kullanılabileceğini tespit etmişlerdir.
5. Ruminantların Beslenmesinde Cassava ve
Ürünlerinin Kullanımı
İklimsel değişiklikler, tropik bölgelerde
yetişen ruminantların yemlerini gerek kalite
gerekse de nitelik yönünden etkilemektedir.
Kuru dönemin uzun olması durumunda, süt
inekleri iyi kaliteli kaba yeme ihtiyaç duyarlar.
Cassava veya tapiyoka sıcak, uzun kuru sezon
esnasında yetiştirilecek önemli bitkilerden birisi
olup, yüksek protein içeriği nedeniyle ruminant
beslemede başarıyla kullanılmaktadır. Buna
karşılık kurutulmuş cassava yaprakları ile silajı,
içerdiği yüksek düzeydeki taninler nedeniyle
sınırlı düzeyde kullanılmaktadır (Wanapat ve
78
Eshiet ve Ademosun,
(1976)
Khajarern ve ark. (1980)
Obioha ve ark. (1984)
Khajarern ve Khajerern
(1986)
Tamamıyla mısırın yerine
%50 mısırın yerine
KAYNAKLAR
Salami (2000)
Khajarern ve ark. (1979)
Saparattananan ve ark.
(2005)
ark. 2000). Tropik bölgelerde daha çok ekimi
yapılan cassavanın ruminant beslemede
potansiyel kullanım alanları bulunmaktadır.
Yüksek düzeyde enerji içeren cassava
yumruları, ruminant rasyonlarında fermente
edilebilir enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır
(Wanapat, 2003). Sommart ve ark. (2000), yem
fiyatlarındaki artışın önlenemez olması
nedeniyle ucuz yem kaynaklarına olan ihtiyacın
arttığını, enerji kaynağı olarak da ucuz olan
cassava cipslerinin kullanılabileceğini ifade
etmişlerdir.
Cassava kuru otunun hayvan yemi olarak
kullanılmasını araştıran Wanapat (2004),
cassava kuru otunun %25 ham protein
içerdiğini, yonca kuru otu ile soya küspesiyle
karşılaştırıldığında iyi bir aminoasit profiline
sahip olduğunu, üstelik yüksek düzeyde kuru
madde tüketimi (canlı ağırlığın 3.2’si) ile
yüksek kuru madde sindirilebilirliğine (%71)
sahip olduğunu, rasyona hayvan başına günlük
1-2 kg katılabileceğini ifade etmişlerdir. Buna
karşılık Wanapat ve ark. (2000), cassava kuru
otunun %23.6 ham protein içerdiğini, bu
değerin daha önce bildirilen değerlerden biraz
daha az olduğunu söylemişlerdir. Araştırıcılar
cassava kuru otunun yüksek düzeyde izolösin,
glutamin, asparagin ve alanin gibi amino asit
içeriğine de sahip olduğunu tespit etmişlerdir
(Çizelge 5).
Silaj,
organik
besin
maddelerinin
korunmasında önemli rol oynamaktadır. Silaj
inokulasyonu, hayvan beslemedeki ürünlerin
daha iyi korunmasına yol açmaktadır. Yapılan
bir çalışmada laktobacilli inokulasyonunun
cassava silajı üzerine olumlu etkisinin olduğu
görülmüştür (Saucedo ve ark. 1990).
T.AYAŞAN
Koakhuntod ve ark. (2001), cassava kuru
otunun, laktasyondaki süt inekleri için yüksek
kaliteli bir protein kaynağı olduğunu, rumen
ekolojisinin, süt veriminin ve komposizyonun
iyileştiğini söylemişlerdir. Phengvichith ve
Ledin
(2007),
soldurulmuş
cassava
yapraklarıyla beslemenin büyütme dönemindeki
keçilerin performansı üzerine etkilerini
incelemişlerdir.
Araştırıcılar
soldurulmuş
cassava yapraklarının rasyona katılım düzeyinin
rasyon kuru maddesinin %30-40’ından daha
fazla olmaması gerektiğini bildirmişlerdir.
Chantaprasarn ve Wanapat (2008), cassava
kuru otuna dayalı rasyonlara ayçiçeği yağı
katkısının rumen ekolojisini, süt verimi ile süt
kalitesini özellikle de konjuge linoleik asit
düzeyini iyileştirdiğini saptamışlardır.
Cassavadan elde edilen cassava tozunun
ruminant rasyonlarına katkısı yapılmaktadır.
Bu konuda yapılan bir çalışmada, yem katkısı
olarak cassava tozunun canlı ağırlığın %0.7 si
ile %1.0’i arasında kullanılması gerektiği
bildirilmiş, cassava tozu kuru maddesinin %86
olduğu tespit edilmiştir (Ba ve ark. 2008).
Brossard ve ark. (2006), süt ineklerinin
rasyonlarına maya katkısının süt verimi ile
büyütme dönemindeki sığırların canlı ağırlık
kazancını artırdığını bildirirken; bu noktadan
hareket eden Khampa ve ark. (2009a), rumen
fermentasyon etkinliği üzerine maya ile
fermente edilmiş cassava cipslerinin, düvelerde
besinlerin rumen fermentasyon etkinliği ile
besinlerin
sindirilebilirliğini
artırdığını
açıklamışlardır. Khampa ve ark. (2009b),
cassava
cipslerinin
rumende kolaylıkla
yıkılabileceğini, ruminal pH’nın azaldığını,
malat katkısının S. ruminantium tarafından
laktat kullanımını uyarabileceğini, bu nedenle
mayalı
malat
katkısının
bakteriyal
populasyonun
artmasında
önemli
rol
oynayabileceğini ifade etmişlerdir. Yine
Khampa ve ark. (2009c), maya katkılı cassava
cipsinin
rumende
bakteri
ve
mantar
populasyonunu artırması sonucunda rumen
fermentasyon etkinliğinde artış olduğunu
bildirmişlerdir. Khampa ve ark. (2009d),
yüksek düzeyde cassava cipsine dayalı yemlerle
beslemede bakteri populasyonunun arttığını,
fakat protozoa populasyonunun azaldığını,
cassava cipsinin malat ve maya ile
kullanılmasının rumen ekolojisini etkilediğini
açıklamışlardır.
Çizelge 5. Cassava kuru otunun besin madde içeriği (Wanapat ve ark. 2000, Wanapat, 2004)
Cassava Kuru Otu
Kuru Madde (%)
86.3
Aminoasit (g/100 g)
Kuru Maddede
Kuru Madde’de (%) Alanin
6.3
Ham protein
25.0
Valin
2.4
Sindirilebilir ham protein
22.0
Prolin
2.9
Toplam sindirilebilir besin, 65.0
Tirozin
1.8
TDN
NDF
44.3
Metionin
0.6
ADF
30.3
Isolözin
13.1
ADL
5.80
Lözin
2.9
Ham yağ
6.20
Sistin
0.3
Ham kül
12.50
Asparagin
6.8
Kalsiyum
2.40
Lizin
1.7
Fosfor
0.03
Glutamin
9.6
Ülkemizde de bu konu ile ilgili çalışmalar
bulunmaktadır. İnal (1992), kuzu beslemede
enerji kaynağı olarak tapiyokanın farklı azot
kaynakları ile birlikte kullanılma imkânlarını
araştırdığı çalışmasında, enerji kaynağı olarak
arpa yerine tapiyokanın soya küspesi veya üre
ile birlikte kullanılma imkânlarını araştırmıştır.
Araştırıcı deneme gruplarında, deneme sonu
canlı ağırlıklar ile günlük canlı ağırlık artışları
bakımından gerek protein kaynakları gerekse de
tapiyoka düzeyleri arasında herhangi bir
farklılığın
gözlenmediğini;
konsantre
yemlerdeki tapiyoka miktarının artışı ile kg
konsantre yemin maliyetinde düşüş, kg canlı
ağırlık artışının maliyetinde ise bir yükselme
olduğunu saptamıştır. Yavuz ve ark. (1996)
konsantre yeme %40 oranına kadar tapiyoka
katılabileceğini, fakat ekonomik şartların göz
79
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
önünde
bulundurulmasının
gerekliliğini
vurgulamıştır. Kurutulmuş şeker pancarı posası
ve tapiyoka katkılı karma yemlere üre ve niasin
ilavesinin rumende kimi besin maddelerinin
yıkılımı üzerine etkisini araştıran Demirel ve
Bolat (1997), Akkaraman koçlar kullanarak
kontrol,
tapiyoka,
tapiyoka+niasin,
tapiyoka+niasin+üre
katkılı
grupları
oluşturmuşlardır. Araştırıcılar rumende 48 saat
kalan
kimi
besin
maddelerinin
yıkılabilirliklerinin %77.89, %78.35, %79.05 ve
%81.10 olduğunu ifade etmişlerdir.
Tuncer ve ark. (2005) üre kapsayan
konsantre yemlere 400 ppm’e kadar yukka
schidigera ekstraktı katılmasının kuru madde,
organik madde ve ham protein sindirilme
dereceleri üzerine önemli bir etkisinin
olmadığını saptamışlardır.
Aflatoksin üreten Aspergillus spp ve
aflatoksin düzeyinin depolanmış cassavadaki
etkileri ile işleme tekniklerinin önemini
araştıran Essono et al. (2009) aflatoksin içeren
örneklerde
depolama
süresinin,
pH’ın,
aflatoksin üreten tür populasyonunun ve
cassava cips türünün, önemli derecede etkin
olduğunu ifade etmişlerdir.
6. Sonuç
Cassava ve yan ürünleri kümes hayvanları
ile
ruminantların
karma
yemlerinde
kullanılmaktadır. İçermiş olduğu anti-besinsel
faktörlerin varlığı, Aspergillus ve Eschericia
türlerinin sayısı, kurutma işlemi esnasındaki
diğer kontaminantların düzeyleri ve nem içeriği
gibi özellikler, cassava ve yan ürünlerinin
karma yeme katılması esnasında dikkate
alınmalıdır. Ayrıca bu konu ile ilgili olarak
ülkemizde daha fazla çalışmanın yapılmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
Adeyemi, O.A., Eruvbetine, D., Oguntona, T.O., Dipeolu,
M.A., Agunbiade, J.A., 2004. Improvement in the
crude protein value of whole cassava root meal by
rumen filtrate fermentation. In, Tukur HM, Hassan
WA, Maigandi SA, Ipinjolu JK, Danejo AI, Baba
KM, Olorede BR (Eds): Sustaining Livestock
Production Under Changing Economic Fortunes
Proceedings. 29th Ann Conference, Nig Soc. Anim
Prod. pp. 1-5.
Adeyemi, O.A., Eruvbetine, D., Oguntona, T., Dipeolu,
M., Agunbiade, J.A., 2008. Feeding broiler chicken
with diets containing whole cassava root meal
fermented with rumen filtrate. Arch Zootec, 57
(218): 247–258.
Adeyemi, O.A., and Sipe, B.O., 2004. In vitro
improvement in the nutritional composition of whole
cassava root-meal by rumen filtrate fermentation.
Indian J Anim Sci, 74, 321- 323.
Afris, 2004. Animal feed resources information systems.
Updated from B. Göhl (1981). Tropical feeds. Food
and
Agriculture
Organization.
http://www.fao.org./ag/AGa/agap/
FRG/AFRIS/DATA/535.htm. 2004. Accessed: 6
August 2009.
Aho, P., 2007. Impact on the world poultry industry of the
global shift to biofuels. Poult Sci, 86, 2291–2294.
Aina, A.B.J., and Fanimo, A.O., 1997. Substitution of
maize with cassava and sweet potato meal as the
energy source in the rations of layer birds. Pertanika
J Tropic Agric Sci, 20, 163–167.
Akinfala, E.O., Aderibigbe, A.O., Matanmi, O., 2003.
Evaluation of the nutritive value of whole cassava
plant as replacement for maize in the starter diets for
broiler chicken. Liv Res Rural Dev, 14, 1-6.
80
An, L.V., Hong, T.T.T., Lindberg, J.E., 2004. Ileal and
total tract digestibility in growing pigs fed cassava
root meal diets with inclusion of fresh, dry and
ensiled sweet potato (Ipomoea batatas L.) leaves.
Anim Feed Sci Tech, 114, 127–139.
Anonymous, 2009. Cassava. Ministry and Agricultural
and Rada E-Newsletter.
Ash, A.J., and Akoh, D,L., 1992. Nutritional value of
sesbania grandiflora leaves for ruminants and
monogastrics. Tropic Agric (Trinidad).
Awoyinka, A.F., Abegunde, V.O., Adewusi, S.R., 1995.
Nutrient content of young cassava leaves and
assessment of their acceptance as a green vegetable
in Nigeria. Plant Foods for Human Nutrition
(Dordrecht, Netherlands), 47, 21-28.
Ayasan, T., Yurtseven, S., Baylan, M., Canogullari, S.,
2005. The effects of dietary yucca schidigera on egg
yield parameters and egg shell quality of laying
Japanese quails (Coturnix coturnix Japonica). Int J
Poult Sci, 4 (3): 159-162.
Ba, N.X., Van, N.H., Ngoan, L.D., Leddin, C.M., Doyle,
P.T., 2008. Amount of cassava powder fed as a
supplement affects feed intake and live weight gain
in Laisind cattle in Vietnam. Asian-Aust J Anim Sci,
21 (8): 1143–1150.
Babiker, S.A., Mousa, H.M., Muawia, H., 1991. Cassava
root meal as an alternative source of energy to grain
sorghum in broiler feeding. Sudan J Anim Prod, 4,
11–22.
Balagopalan, C., 2002. Cassava utilization in food, feed
and industry, in: Hillock RJ, Thresh JM, Bellotti
AC (Eds): Cassava: Biology, Production and
Utilization, pp. 301–318 (Kerala, India).
Bokanga, A., 1994. Processing of cassava leaves for
human consumption. Acta Hort, 373, 203–207.
T.AYAŞAN
Borin, K., Chhay, T., Ogle, R.B., Preston, T.R., 2005.
Research on the use of cassava leaves for livestock
feeding in Cambodia. in: Proceeding of the regional
workshop on “The use of cassava roots and leaves
for on-farm animal feeding”, Hue, Vietnam. January
17-19.
Brossard, L., Chaucheyras-Durand, F., Michalet-Doreau,
B., Martin, C., 2006. Dose effect of live yeasts on
rumen microbial communities and fermentations
during butyric latent acidosis in sheep: Newtype of
interaction. J Anim Sci, 82, 1–11.
Brum, P., Guidoni, A.L., Albino, L.F.T., Cesar, J.S., 1990.
Whole cassava meal in diets for broiler chickens.
Pesq Agropec Bras, 25, 1367–1373.
Central Veevocderbureau (CVB), 1988. Veevoedertabel.
CVB, Lelystad, The Netherlands.
Chantaprasarn, N., and Wanapat, M., 2008. Effects of
sunflower oil supplementation in cassava hay based
–diets for lactating dairy cows. Asian-Aust J Anim
Sci, 21 (1): 42.
Chauynarong, N., Elangovan, A.V., Iji, P.A., 2009. The
potential of cassava products in diets for poultry.
World's Poult Sci J, 65, 23–35.
Chumpawadee, S., Chinrasri, O., Somchan, T., Ngamluan,
S., Soychuta, S., 2008. Effect of dietary inclusion of
cassava yeast as probiotic source on growth
performance, small intestine (ileum) morphology
and carcass characteristic in broilers. Int J Poult Sci,
7 (3): 246–250.
Chumpawadee, S., Chantiratikul, A., Sataweesuk, S.,
2009a. Effect of dietary inclusion of cassava yeast as
probiotic source on egg production and egg quality
of laying hens. Int Poult Sci, 8 (2): 195–199.
Chumpawadee, S., Chinrasri, O., Santaweesuk, S., 2009b.
Effect of dietary inclusion of cassava yeast as
probiotic source on growth performance and carcass
percentage in Japanese quails. Pakistan J Nutr, 8 (7):
1036–1039.
Demirel, M., ve Bolat, D., 1997. Kurutulmuş şeker pancarı
posası ve tapioka katkılı karma yemlere üre ve
niasin ilavesinin rumende kimi besin maddelerinin
yıkılımı üzerine etkisi. Tr Vet Anim Sci, 21, 371–
378.
Diaz, B.J., Mondrigon, C.C., Molina, C.R., Saldana, L.A.,
1997. Production of cassava whole meal (M.
esculenta Crantz) to prepare a feed for growing
chicks. I. Chemical and nutritive characterization of
leaves, roots and cassava whole meal. Archivos
Latinoamericanos de Nutr, 47, 382–386.
Eggum, O.L., 1970. The protein quality of cassava leaves.
Br J Nutr, 24, 761–769.
Ekpenyong, T.E., and Obi, A.E., 1986. Replacement of
maize with cassava in broiler rations. Archiv für
Geflügelkunde, 50, 2–6.
Eruvbetine, D., and Afolami, C.A., 1992. Economic
evaluation of cassava (M. esculenta) as a feed
ingredient for broilers. in: proc. World's Poultry
Congress. Amsterdam, Netherlands. 3, 151–155.
Eruvbetine, D., Tajudeen, I.D., Adeosun, A.T., Olojede,
A.A., 2003. Cassava (Manihot esculenta) leaf and
tuber concentrate in diets for broiler chickens.
Biores Tech, 86, 277–281.
Eshiett, N., and Ademosun, A.A., 1976. Cassava for
poultry. Progress report on the use of cassava as
animal feed in Nigeria. IDRC, Ottawa.
Essono, G., Ayodele, M., Akoa, A., Foko, J., Filtenborg,
O., Olembo, S., 2009. Aflatoxin-producing
Aspergillus spp. and aflatoxin levels in stored
cassava chips as affected by processing practices.
Food Control, 20 (7): 648–654.
Food and Agriculture Organization of the United Nations
(FAO) 2004. The global cassava development
stragety and implementation plan. Proceedings of
the validation forum on the global cassava
development strategy. 1. Retrieved March.
Food and Agriculture Organization (FAO), 2008.
FAOSTAT production database. Food and
Agriculture Organization of the United Nation,
downloaded
from
http://faostat.fao.org/site/567/DesktopDefault.aspx?
PageID=567#ancor. Accessed: 11 November 2008.
Food Safety Network, 2005. What is cassava.
www.foodsafetynetwork.ca.
Garcia, M., Dale, N., 1999. Cassava root meal for poultry.
J Appl Poult Res, 8, 132–137.
Gomez, G., Tellez, G., Cailcedo, J., 1987. Effects of the
addition of vegetable oil or animal tallow to broiler
diet containing cassava root meal. Poult Sci, 66,
725–732.
Gomez, G., Valdivieso, M., Santos, J., Hoyos, C., 1983.
Evaluation of cassava root meal prepared from lowcyanide or high-cyanide containing cultivars in pig
and broiler diets. Nutr Rep Int, 28, 693–704.
Gowdh, G.V., Reddy, C.V., Reddy, V.R., 1990.
Utilization of tapioca ( Manihot esculenta Crantz)
meal in broilers. Indian J Anim Sci, 60, 1491–1494.
Hudson, B.J.F., and Ogunsua, A.O., 1974. Lipids of
cassava (Manihot esculenta crantz) tubers. J Sci
Food Agric, 25, 1503–1508.
Idowu, O.M.O., Oduwefo, A., Eruvbetine, D., 2005.
Performance and hypocholesterolaemic response of
laying hens fed cassava root sievate-based diets.
Nigerian J Anim Prod, 32, 215–223.
Iheukwumere, F.C., Ndubuisi, E.C., Mazi, E.A.,
Onyekwere, M.U., 2007. Growth, blood chemistry
and carcass yield of broilers fed cassava leaf meal
(Manihot esculenta Crantz). Int J Poult Sci, 6 (8):
555–559.
Institute National de la Recherche Agronomique (INRA),
1989. L’Alimentation des animaux monogastriques:
Porc, lapin, volalilles. INRA, Paris, France.
Iyayi, E.A., Losel, D.M., 2001. Protein enrichment of
cassava by-products through solid state fermentation
by fungi. J Food Tech Africa, 6 (4): 116–118.
İnal, F., 1992. Kuzu beslemede enerji kaynağı olarak
tapiokanın farklı azot kaynakları ile birlikte
kullanılma imkânları. Selçuk Ün Vet Fak Sağlık
Bilimleri
Doktora
Tezi,
Erişim:
www.sagbil.selcuk.edu.tr/tez/veteriner/hayvanbes/dk
/inal.doc, Konya.
Kanto, U., and Juttupornpong, S., 2005. Advantages of
cassava in animal rations. Cassava in animal
nutrition: With reference to Thailand cassava. 99,
19-50.
81
Hayvan Beslemede Cassava ve Ürünlerinin Kullanımı
Khajarern, S., Hutanuwatr, N., Khajarern, J., Kipanit, N.,
Phalaraksh, R., Terapuntuwat, S., 1979. The
improvement of nutritive and economic value of
cassava root products. Annual Report, IDRC,
Ottawa, Canada. Department of Animal Science,
Faculty of Agriculture, Khon Kaen University,
Khon Kaen, Thailand.
Khajarern, S., Hutanuwatr, N., Khajarern, J., Kitpanit, N.,
Phalaraksh, R., Terapuntuwat, S., 1980. The
improvement of nutritive and economic value of
cassava root products. Annual Report, IDRC,
Ottawa, Canada. Department of Animal Science,
Faculty of Agriculture, Khon Kaen University, Khon
Kaen, Thailand.
Khajarern, S., and Khajarern, J., 1986. Utilization of
cassava for animal feed. Proceeding of 24th
Kasetsart University, Bangkok, Thailand, pp. 64-72.
Khampa, S., Chaowarat, P., Singhalert, R., Pilajun, R.,
Wanapat, M., 2009a. Supplementation of yeast
fermented cassava chip as a replacement concentrate
on rumen fermentation efficiency and digestibility of
nutrients in heifer. J Anim Vet Adv, 8 (6): 1091–
1095.
Khampa, S., Chaowarat, P., Singhalert, R., Pilajun, R.,
Wanapat, M., 2009b. Effects of supplementation of
yeast-malate fermented cassava chip as a
replacement concentrate on rumen fermentation
efficiency and digestibility of nutrients in cattle.
Pakistan J Nutr, 8 (4): 447–451.
Khampa, S., Chaowarat, P., Singhalert, R., Pilajun, R.,
Wanapat, M., 2009c. Supplementation of yeast
fermented cassava chip (YFCC) as a replacement
concentrate and ruzi grass on rumen ecology in
native cattle. Pakistan J Nutr, 8 (5): 597–600.
Khampa, S., Chaowarat, P., Koatdoke, M., Singhalert, R.,
Wanapat, M., 2009d. Manipulation of rumen
ecology by malate and yeast in native cattle.
Pakistan J Nutr, 8 (7): 1048–1051.
Koakhunthod, S., Wanapat, M., Wachirapakorn, C.,
Nontaso, N., Rowlinson, P., Sornsungnern, N., 2001.
Effect of cassava hay and high quality feed block
supplementation milk production in lactating dairy
cows. in: proc. intern workshop on “Current research
and development on use of cassava as animal feed”
held in Khon Kaen, Thailand, July 23-24, pp. 21–25.
Loan, C.P., 2004. Utilization of cassava to improve the
productivity of chicken in lower mekong. MEKARN
research
reports.
http://www.mekarn.org/Research/loanchick.htm.
Accessed: 10 August 2009.
Ngoka, D.A., Chike, E.C., Awoniyi, A.B., Enyinnia, T.,
Odurukwe, S.O., 1982. Effect of the cassava meal on
the hatchability of chickens. in: proc. I1 Triennial
Symp of Intl. E: for Tropical Root Crops, Ottawa,
ON, Canada. p.117.
Obioha, F.C., Azubuike, G.O., Ene, L.S.O., Okereke,
H.E., Okoli, O.O., 1984. The effect of partial
replacement of maize with cassava peel on layer
performance. Nutr Reports Int, 30, 1423–1429.
Oboh, G., 2006. Nutrient enrichment of cassava peels
using a mixed culture of Saccharomyces cerevisae
and Lactobacillus spp solid media fermentation
techniques. J Biotech, 9 (1): 15.
82
Ojebiyi, O.O., Farinu, G.O., Babatunde, G.M., Aderinola,
O.A., 2008. Evaluation of the nutritive potential of
cassava (peels-blood meal mixture) on the
performance characteristics of female growing
rabbits in the derived savannah zone of Nigeria. 9th
World Rabbit Congress, Italy. 769–773.
Oludare, F.A., 2006. Protein replacement value of cassava
(Manihot esculenta, Crantz) leaf protein concentrate
(CLPC): Effects on egg quality, biochemical and
haematological indices in laying birds. J Food Agric
Environ, 4 (2) : 54–59.
Omole, T.A., 1977. Cassava in the nutrition of layers. in:
Cassava as Animal Feed. Netsel B, Graham M, e&.
Int Develop Res Ctr, London, England. p:51–55.
Onwueme, I.C.,1978. The tropical tuber crops. John Wiley
and Sons Ltd. New York. 274.
Opara, C.C., 1996. Studies on the use of alchornia
cordifolla leaf meal as feed ingredient in poultry
diets. MSc Thesis, Federal University of
Technology, Owerri, Nigeria.
Osel, S.A., and Duodu, S., 1986. Effect of fermented
cassava peel meal on the performance of broilers. Br
Poult Sci, 29, 671–675.
Oyebimpe, K., Fanimo, A.O., Oduguwa, O.O., BiobakuI,
W.O., 2006. Response of broiler chickens to cassava
peel and maize offal in cashewnut meal-based diets.
Arc de Zootec, 55, 301–304.
Phengvichith, V., and Ledin, I., 2007. Effect of feeding
different levels of wilted cassava foliage (Manihot
esculenta, Crantz) on the performance of growing
goats. Small Rum Res, 71 (1–3): 109–116.
Phuc, B.H.N., and Lindberg, J.E., 2000. Ileal digestibility
of amino acids in growing pigs fed cassava root
meal diet with inclusion of cassava leaves, leucaena
leaves and groundnut foliage. Anim Sci, 71, 301308.
Ravidran, V., 1991. Preparation of cassava leaf product
and their use as animal feeds. Proceeding of the
FAO expert consultation, CIAT, Cali, Columbia, 8195.
Ravindran, G., and Ravindran, V., 1988. Changes in the
nutritional composition of the cassava (Manihot
esculenta Crantz) leaves during maturity. Food
Chem, 27, 299–309.
Ravindran, V., Kornegay, E.T., Rajaguru, A.S.B., Potter,
L.M., Cherry, J.A., 1986. Cassava leaf meal as a
replacement for coconut oil meat in broiler diets.
Poult Sci, 65, 1720–1727.
Salami, R.I., 2000. Preliminary studies on the use of
parboiled cassava peel meal as a substitute for maize
in layers’ diets. Tropic Agric, 77, 199–204.
Saparattananan, W., Kanto, U., Juttuornpong, S.,
Engkkagul, A., 2005. Utilization of cassava meal
and cassava leaf in layer diets on egg quality and
protein content in egg: Animals. Proceedings of 43rd
Kasetsart University Annual Conference, Bangkok,
Thailand.
Saucedo, G.C., Gonzalez, P.B., Revah, S.M., Viniegra,
G.G., Raimbauit, M., 1990. Effect of lactobacilli
inoculation on cassava (Manihot escrilenta) silage:
Fermentation pattern and kinetic analysis. J Sci Food
Agric, 50, 467–477.
T.AYAŞAN
Sommart, K., Wanapat, M., Rowlinson, P., Parker, D.S.,
Climee, P., Panishying, S., 2000. The use of cassava
chips as an energy source for lactating dairy cows
fed with rice straw. Asian-Aust J Anim Sci, 13 (8):
1094–1101.
Stevenson, M.H., and Jackson, M., 1983. The nutritional
value of diet dried cassava root meal in broiler diets.
J Sci Food Agric, 34, 1361–1367.
Supriyati, P.T., and Kompiang, I.P., 2002. The chemical
changing during fermentation of cassava tuber skin
and its utilization in broiler chicken ration. J Ilmu
Ternak dan Vet, 7, 150–154.
Tada, O., Mutungamiri, A., Rukuni, T., Maphosa, T.,
2004. Evaluation of performance of broiler chicken
fed on cassava flour as a direct substitute of maize.
African Crop Sci J, 12, 267–273.
Tewe, O.O., and Egbunike, G.N., 1988. Utilization of
cassava in nonruminant livestock feeds. in: proc.
IITA/IlCA/Univ. of Ibadan Workshop on the
potential utilisation of cassava as livestock feed in
Africa, IITA, Ibadan, November 14–18, pp. 28–38.
Tuncer, Ş.D., Selçuk, Z., Saçaklı, P., 2005. Üre içeren
konsantre yeme farklı düzeylerde katılan yucca
schidigera ekstraktının bazı besin maddelerinin
sindirilme derecesine etkisi. III. Ulusal Hayvan
Besleme Kongresi, 7–10 Eylül, 573–577.
Waldroup, P.W., Ritchie, S.J., Reese, G.L., Ramsey,
B.E.,1984. The use of blends of cassava flour and
extruded full-fat soybeans in diets for broilerchickens. Arch Latinoam Nutr, 34, 550–563.
Wanapat, M., Puramongkon, T., Siphuak, W., 2000.
Feeding of cassava hay for lactating dairy cows.
Asian-Aust J Anim Sci, 13 (4): 478–482.
Wanapat, M., 2003. Manipulation of cassava cultivation
and utilization to improve protein to energy biomass
for live stock feeding in the tropics. Asian-Aust J
Anim Sci. 16, 463–472.
Wanapat, M., 2004. The role of cassava hay as animal
feed.
www.ciat.cgiar.org/asia_cassava/pdf/proceedings...0
2/504.pdf. Accessed: 12 August 2009
Yavuz, H.M., Türkmen, İ.İ., Umman, O., Kardeş, S.,
Akgündüz, V., 1996. Tapyokanın kuzu besi yeminde
kullanılma olanakları. Uludağ Ün Vet Fak Derg, 15
(1–2–3): 229–236.
83
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 85-93
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in
Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
Mikdat Simsek
Bingöl University, Faculty of Agriculture, Department of Horticulture, 12000 Bingöl
Abstract: This study was conducted out to determine of walnut genotypes with high fruit bearing and fruit
quality within seedling population in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy townships of Diyarbakir province and
their villages during years 2004 and 2005. During this research, firstly 800 walnut trees were surveyed and
110 genotypes of them were marked and evaluated. Based on the results of these evaluations, 10 walnut
genotypes were selected. Kernel ratio, fruit weight and kernel weight of the selected genotypes changed
between 57.2-39.1%, 13.2-9.7 g and 7.13-5.62 g, respectively. The protein, the oil, the moisture, the ash the
other matter contents of the genotypes changed between 20.0-13.7%, 66.2-57.8%, 4.9-1.8%, 2.98-1.76% and
20.2-9.0%, respectively. The protandrous, the protogynous and the homogymous of these genotypes were
determined to be 5, 4 and 1, respectively. In addition, first leafing time, first bud breaking, fruit bearing in the
lateral shoots and harvest time of them were found to be 2-6 April, 6-18 April, 75-90% and 15 September –
10 October, respectively.
Keywords: Walnut, Selection, Fruit and tree properties, Diyarbakır
Dicle, Hani, Eğil ve Kocaköy Yörelerinde Meyve Verim ve Kalitesi Yüksek
Olan Ceviz Genotiplerinin Belirlenmesi
Özet: Bu çalışma 2004 ve 2005 yıllarında Diyarbakır ilinin Dicle, Hani, Eğil ve Kocaköy ilçeleri ile bunlara
bağlı köylerde tohumdan yetişmiş populasyon içinden meyve verim ve meyve kalitesi yüksek olan ceviz
genotiplerini belirlemek için yürütülmüştür. Bu araştırma esnasında, ilk olarak 800 ceviz ağacı survey
edilmiştir ve onların içinde 110 genıotip işaretlenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucunda
10 genotip seçilmiştir. Seçilen genotiplerin iç oranı, meyve ağırlığı ve iç ağırlıkları sırasıyla %57.2-39.1,
13.2-9.7 g ve 7.13-5.62 g arasında değişmiştir. Seçilen genotiplerin protein, yağ, nem, kül ve diğer madde
içerikleri sırasıyla %20.0-13.7, %66.2-57.8, %4.97-1.83, %2.98-1.76 ve %20.2-9.00 arasında değişmiştir. Bu
genotiplerin protandrous, protogynous and homogymous sırasıyla 5, 4 ve 1 olarak belirlenmiştir. Ayrıca,
genotiplerin ilk yapraklanma zamanı, ilk tomurcuk patlaması, yan tomurcuklardaki meyve verimi ve hasat
zamanı sırasıyla 2-6 nisan, 6-18 nisan, %75-90 ve 15 eylül – 10 ekim olarak tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ceviz, Seleksiyon, Meyve ve ağaç özellikleri, Diyarbakır
1. Introduction
Walnut is an significant fruit in the nut
species. The walnut (Juglans regia L.) is
economically very important tree species
cultivated throughout the world for their timber
and nutritional value. The walnut species are
found throughout the world such as in the West
Indies, Japan, China, Southern Asia from India
and Turkey, in South Eastern Europe to the
Carpathian Mountains of Poland, in the eastern
and southern parts of the United States, in
Mexico and Central America from Colombia to
Argentina (Sen, 1986; McGranahan and Leslie,
1990). The Persian walnuts are the most
economically significant member of the genus
and the species is cultivated for its timber and
edible nuts throughout the temperate regions of
the world.
This species is probably originated from
the Afghanistan-Iran region. Then, it was
introduced to China, Russia and Eastern Europe
mainly by ancient tribes. Turkey with various
eco-geographical regions is one of the major
centers for Persian walnut diversity. Native
walnut populations are widely present in this
region (Jay-Allemand et al., 1996) and are
found as scattered individuals or groups of
several trees in the borders of agricultural lands,
orchards or by the rivers, usually close to
human settlements (Fernandez-lopez et al.,
2003).
Turkey has a population of 4.926.985
walnut trees (Anonim, 2007), most of which are
wild walnut trees grown from seed. With this
number of walnut trees, Anatolia is one of the
top walnut producers in the world (Germain, E.
1986; Sen, S.M. 1988; Sen, S.M. 1998).
Nevertheless, lack of standardization in these
products may cause some problems in
marketing and some problems even in domestic
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
consumption of these products will be
inevitable in near future. This potential
constitutes a very rich genetic source for
Turkey. So, the first and the most important
thing to do is to select the walnuts with highest
fruit bearing and fruit quality properties by
using selection method and to promote the
plantation of these genotypes throughout the
country. In this context, various studies made
in several regions of Turkey have started for
last years. It was obtained walnut genotypes
with high fruit bearing and fruit quality
properties by several researchers (Olez, H.
1976; Sen, S.M. 1980; Akca and Sen, 1994;
Askin and Gun, 1995; Kuden et al. 1995; Akca
and Ayhan, 1996; Akca and Osmanoglu, 1996;
Akça and Muratoglu, 1996; Karadeniz and
Sahinbas, 1996; Beyhan, 2005; Simsek and
Kuden, 2008; Simsek, 2009a; Simsek, 2009b).
Similarly, some walnut cultivars like Payne,
Corne, Marbot, Parisienne and Sibisel were
obtained by means of selection (Germain, 1980;
Radicati et al., 1990; Hsu et al., 1969). In
addition, these have been grown as standart
varieties in several countries up to now.
No studies have been made about walnut
trees in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy
townships of Diyarbakir province and their
villages up to now. Therefore, this study is very
significant with respect to be beginning about
the walnut genotypes in these areas. In this
context, it was selected of walnut genotypes
with high fruit bearing and fruit quality in this
regions. In addition, it was also determined to
physical, chemical and phenologic properties of
these genotypes. These genotypes may be used
in plant breeding being made in future and the
physical, chemical and phenologic properties of
them may be guidance to the other studies
being made with respect to walnut genotypes
and cultivars in next years.
2. Materials and Method
This study was carried out during 2004–
2005 on walnut population naturally grown in
Dicle, Hani, Egil and Kocaköy townships of
Diyarbakır province and their villages. 110
walnut genotypes were marked and evaluated
from about 800 walnut trees. In this context, 30
fruits were randomly taken from the each
walnut tree in each year. After having taken the
fruit samples from the genotypes, their husts
were peeled and these fruits were dried in a
86
shade for a week. Then, they were dried in a
drying chamber at 30°C for 24 hours in order to
homogenise their moisture levels (Szentivanyi,
1990; Solar, 1990). According to specifications
of these walnut genotypes, ten genotypes were
selected via weighted ranked method (Table 1)
of Sen (1980). According to the Table 1, it was
multiplied weighting factor with cassification
point for each property of the genotypes. Then,
the scores of all the properties of each genotype
were collected. While determining the selected
genotypes, flower habits, opening time of male
and female flowers, numbers of protogynous,
protandrous and homogamous trees were taken
into account in 2005. The fruit weight and
kernel weight were measured with a scale
sensitive to 0.01 g. The fruit height, the fruit
length, the fruit width and the fruit thickness of
the genotypes were measured by a digital
compass. In addition, dry matter was
determined by using a 5±0.01 g sample and
drying in a thermostat at 105 oC (24 h) to a
constant weight. The moisture was calculated
on a dry weight and fresh weight basis. The ash
contents of the genotypes were determined by
using a ash furnace at 200 oC with 24 h and
then at 600 oC with 10-12 h. Protein contents of
the samples were determined by using kjeldahl
method (Jung et al. 2003). The standard method
for analyzing the oil content of the samples was
made by hexan extraction in a soxhlet extractor
(Seung, 1981). The altitudes and coordinates of
the genotypes were determined by using GPS
tool in 2005.
3. Results and Discussion
3.1. Pomological Characteristics of The
Selected Walnut Genotypes
In this research, Dicle, Hani, Egil and
Kocaköy townships of Diyarbakır province and
their villages thought to be rich in walnut tree
population were visited and about 800 walnut
trees were observed and the the fruit samples
were taken from 110 trees according to their
fruit and tree traits in 2004. In 110 walnut
genotypes in the same year, 50 genotypes
which have less than 9.50 g of the fruit weight,
less than 5.00 g of the kernel weight and less
than 37.50% of the kernel ratio were
eliminated. Afterwards, data regarding some
fruit properties were obtained from 60 walnut
genotypes in years 2004 and 2005 were given
in Table 2.
M.ŞİMŞEK
Table 1. Fuit quality evaluation of the selected walnut genotypes according to the weighted ranked method
Weighting
Weighting
Classifications and
Classifications
Characteristics
factor
Characteristics
factor
Points
and Points
(coeficient)
(coeficient)
17 g <
25
50%<
20
Fruit weight
25
20
15-17 g
20 Kernel ratio
45%-50%
15
<15 g
15
<45%
10
Smooth
15
Light
15
Shell
15
15
Medium
10 Peel Color
Dark
10
roughness
Roughness
5
Brown
5
35 mm<
5
Weak
5
Fruit width
5
Shell adhesion
5
30-35 mm
3
Strong
3
90%-100%
5
90%-100%
5
Fullness ratio
Wholeness
5
5
80%-90%
3
80%-90%
3
of kernel
ratio of kernel
<80%
1
<80%
1
<1.2 mm
5
Shell
5
1.2 mm-1.5 mm
3
thickness
1.5 mm <
1
Table 1 (Cont’d)
Characteristics
Weighting
factor
(coeficient)
Kernel weight
25
Inward color
20
Fullness ratio
of kernel
5
Ratio of nonsheriveling
kernel
5
Classifications and
Points
8.0 g <
7-8 g
<7.0 g
Light
Dark yellow
Brown
90%-100%
80%-90%
<80%
90%-100%
80%-90%
<80%
25
20
15
20
15
10
5
3
1
5
3
1
Characteristics
Weighting
factor
(coeficient)
Kernel ratio
20
Shell removal
15
Wholeness
ratio of kernel
5
Table 2. Some fruit properties of the selected walnut genotypes
Means
Range
PROPERTİES
(2004)
(min-max) (2004)
Fruit weight (gr)
12.3
9.55-16.2
Fruit length (mm)
38.5
33.1-42.5
Fruit width (mm)
31.8
28.9-35.4
Fruit height (mm)
32.0
27.7-34.9
Shell thickness (mm)
1.54
1.18-1.86
Kernel weight (gr)
6.10
5.02-7.37
Kernel ratio (%)
50.0
37.5-61.5
Shape index
1.21
1.01-1.36
According to the means in the first year,
the fruit weight, the kernel weight, the kernel
ratio, the shell thickness, the fruit length, the
fruit width, the fruit height and the shape index
of selected walnut genotypes were determined
to be 12.3 g, 6.10 g, 50.06%, 1.54 mm, 38.5
mm, 31.8 mm, 32.0 mm and 1.21, respectively.
Means
(2005)
12.1
37.9
31.1
31.9
1.52
6.07
50.7
1.20
Classifications
and Points
50%<
45%-50%
<45%
Easy
Medium
Hard
90%-100%
80%-90%
<80%
20
15
10
15
10
5
5
3
1
Range
(min- max) (2005)
9.7-15.9
32.9-46.9
27.9-33.9
28.5-35.2
1.16-1.86
5.02-7.52
35.2-65.3
1.02-1.40
In the same year, the min. and max. ranges in
these figures were changed between 9.55-16.2
g, 5.02-7.37 g, 37.5-61.5%, 1.18-1.86 mm,
33.1-42.5 mm, 28.9-35.4 mm, 27.7-34.9 mm
and 1.01-1.36, respectively. In addition,
according to the means in the second year, the
fruit weight, the kernel weight, the kernel ratio,
87
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
the shell thickness, the fruit length, the fruit
width, the fruit height and the shape index of
the genotypes were determined to be 12.1 g,
6.07 gr, 50.7%, 1.52 mm, 37.9 mm, 31.1 mm,
31.9 mm and 1.20, respectively. Also, in the
second year, the min. and max. ranges in these
figures were changed between 9.73-15.9 gr,
5.02-7.52 gr, 35.2-65.3%, 1.16-1.86 mm, 32.946.9 mm, 27.9-33.9 mm, 28.5-35.2 mm and
1.02-1.40, respectively. These results were
similar to mostly those of Beyhan (2005) and
Beyhan and Ozatar (2007). Beyhan (2005)
determined that the fruit weight, the kernel
weight, the kernel ratio, the shell thickness, the
fruit length, the fruit width, the fruit height and
the shape index of the genotypes were 14.2 g,
7.45 g, 52.7%, 1.09 mm, 43.0 mm, 35.1 mm
and 36.9 mm, respectively. Also, Beyhan
(2005) determined that the min. and max.
ranges in the figures changed between 11.1–
16.0 g, 6.18–9.88 g, 43.4%-67.7%, 0.66–1.33
mm, 39.3-44-5 mm, 32.9-37.2 mm and 34.240.2 mm, respectively. According to the means
of the walnut genotypes in first year, they
determined that the fruit weight, the kernel
weight, the kernel ratio, the shell thickness, the
fruit length, the fruit width and the fruit height
changed 14.7 g, 7.08 g, 49.0%, 1.51 mm, 40.2
mm, 33.8 mm and 34,9 mm, respectively. In
addition, they determined that the min. and
max. ranges in the figures changed between
10.3–23.1 g, 6.05–10.4 g, 40.00-60.08%, 0.91–
1.90 mm, 34.9–50.0 mm, 28.2-40.4 mm and
28.9-40.0 mm.
Pomological properties of the selected
walnut genotypes were showed in Table 3.
Table 3. Some pomological properties of the selected walnut genotypes (means of years 2004-2005)
Fruit
Fruit
Fruit
Shell
Type
Fruit
Kernel
Kernel
Shape
length
width
height
thickness
no
Weight (g)
weight (g) ratio (%)
index
(mm)
(mm)
(mm)
(mm)
DC-1 13.5± 0.35 41.6 ±0.46 30.6±0.88 32.6±0.52 1.71± 0.06 7.13±0.25 52.5±0.65 1.32±0.03
DC-14 10.9 ±0.06 34.2 ±0.54 30.4±0.67 30.5±0.18 1.28±0.01 6.26±0.48 57.2±4.24 1.12±0.02
DC-25 15.9±0.27 39.2 ±0.09 32.7±0.46 33.7±0.39 1.64±0.02 6.25±0.28 39.1±2.31 1.18±0.01
EG-12 10.3 ±0.19 34.6 ±0.83 30.6±0.84 29.1±0.61 1.63±0.02 5.62±0.33 54.2±3.78 1.16±0.01
EG-20 11.9 ±0.53 40.1 ±0.61 31.5±0.62 32.6±0.69 1.66±0.02 5.89±0.15 49.4±1.33 1.25± 0.01
EG-33 12.3 ±0.09 45.8 ±0.70 33.1±0.10 34.6±0.50 1.42±0.04 5.87±0.16 47.8±1.74 1.35±0.03
KO-15 12.1 ±0.15 37.6 ±0.88 33.7±0.59 32.8± 0.21 1.57±0.04 6.36±0.31 52.3±2.10 1.13±0.02
KO-16 9.75 ±0.23 38.9 ±0.85 28.9±0.82 29.6±0.69 1.50±0.04 5.24±0.34 53.8±4.39 1.33±0.02
KO-20 13.2 ±0.07 35.6 ±0.47 30.9±0.02 30.6±0.65 1.33±0.04 6.31±0.42 47.5±2.93 1.16±0.03
HA-18 11.8 ±0.39 33.9 ±0.53 32.2±0.62 33.2±0.62 1.56±0.04 5.89±0.17 49.8±3.03 1.04±0.02
Table 3 (Cont’d)
Genotype
Shell
Internal
no
roughness core status
DC-1
Medium
Coreless
DC-14
Smooth
Coreless
DC-25
Medium
Smooth
EG-12
Smooth
Smooth
EG-20
Medium
Smooth
EG-33
Smooth
Smooth
KO-15
Smooth
Coreless
KO-16
Smooth
Smooth
KO-20
Smooth
Coreless
HA-18
Medium
Coreless
Ratio of nonShriveling kernel (%)
90
100
90
100
90
100
90
100
100
90
The fruit weight, the fruit length, the fruit
width, the fruit height, the shell thickness, the
kernel weight, the kernel ratio and the shape
index of the selected walnut genotypes changed
between 13.2±0.07-9.7±6.23 g, 45.8±0.70 mm 33.9±0.53 mm, 33.7±0.59 mm – 28.9±0.82 mm,
88
Kernel
colour
Light
Brown
Brown
Light
Light
Light
Light
Brown
Brown
Light
Peel
Colour
Light
Dark
Dark
Light
Dark
Light
Light
Dark
Dark
Dark
Shell
removal
Easy
Easy
Medium
Easy
Easy
Easy
Easy
Easy
Easy
Easy
Shell
adhesion
Weak
Weak
Strong
Weak
Weak
Weak
Weak
Weak
Weak
Weak
34.6±0.50 mm–29.1±0.61 mm, 1.71±0.06 mm 1.28±0.01 mm, 7.13±0.03-5.62±0.02 g,
57.2±4.24-39.1±2.31% and 1.35±0.03 1.04±0.02, respectively. The results in this
research were partly different from those of
Akça and Sen (2001), Kuden et al. (1995),
M.ŞİMŞEK
Beyhan and Ozatar (2007) and Oguz and Askın
(2007). Akça and Sen (2001) determined that
the fruit weight, the kernel weight, the shell
thickness, the fruit width and the fruit length
were changed between 7.49 g - 13.9 g, 2.61 g 5.73 g, 1.32 - 2.45 mm, 22.3 - 32.2 mm and
32.9 - 49.2 mm, respectively. Kuden et al.
(1995) determined that the kernel ratio changed
between 51.2 and 56.25% except D-1 (41.4%).
Beyhan and Ozatar (2007) determined that the
form index changed between 1.03 and 1.52.
Oguz and Askın (2007) determined that the
fruit height changed between 27.9 and 33.2
mm. The fruit weight, the fruit length, the fruit
width, the fruit height, the shell thickness, the
kernel weight, the kernel ratio and the shape
index of walnut genotypes and cultivars can
chance according to properties such as genetic
characteristics, the maintenance requirements
and the ecolojical conditions.
The shell roughness is one of the most
significant criteria for the fruit quality
properties. In this study, the shell roughnesses
of six genotypes were smooth and four
genotypes were medium. The kernel colours of
the genotypes were light or brown. The peel
colours of the genotypes were light or dark. The
internal core status of them were smooth or
coreless. The ratio of non-shriveling kernel
were 90% or 100%. Shell removal of the
genotypes were easy or medium. Shell
adhesions of the genotypes were strong or
weak. The results in this study were mostly
similar to those of Beyhan and Ozatar (2007).
They determined to be fair or smoorh of shell
roughness, dark or light of peel color, light
yellow, yellow, yellow brown and brown of
kernel colour and the higher than 90% of
internal ratio of non-shriveling of types. In
addition, it was determined that all the
genotypes had easy shell removal, strong shell
adhesion, 0.00% empty fruit ratios, 100%
wholeness and fullness ratios of kernel and no
internal decayness. Kernel colour and peel
colour of walnut genotypes and cultivars can
change according to the genetic properties and
light density.
3.2. Chemical and Phenological Properties of
The Selected Walnut Genotypes
According to the Means values of years
2004-2005, the chemical properties of the
selected walnut genotypes were given in Figure
1 and 2. According to the Figure 1, the moisture
and the ash ratios of the genotypes were
changed between 4.97-1.83% and 2.98-1.76%.
According to the Figure 2, the oil ratio of the
genotypes were changed between 64.61 and
57.87%. The protein and the other matters
ratios also were changed between 20.0513.76% and 20.29-9.00%. In this research, the
results with respect to the protein, the oil, the
moisture and the ash contents of the genotypes
were mostly similar to the results of Dogan and
Akgul (2005) and Oguz and Askın (2007).
Dogan and Akgul (2005) determined that the oil
contents of the walnut genotypes changed
between 65.00 and 70.00%. Oguz and Askın
(2007) determined that the protein, the oil, the
moisture and the ash contents of the walnut
genotypes changed between 12.11-20.75%,
54.07-67.63%, 2.70-3.79% and 1.00-2.22%,
respectively. The protein, the oil, the moisture
and the ash contents of walnut genotypes and
cultivars can change according to the genetic
properties, the maintenance requirements and
the ecological conditions.
Phenological properties of the selected
genotypes were given in Table 4. According to
the Table 4, it was determined that first leafing
time, the opening time of male and female
flowers, the date of the first bud breaking and
the time of full flowering, the fruit breaking in
the lateral shoots and the harvest time of the
selected genotypes were changed between 2-3
April and 5-6 April, 11 April and 18 April, 7
April and 18 April, 5-6 April and 18 April, 1213 April and 26-27 April, 90-75% and 15-25
September and 1-10 October, respectively. In
addition, it was determined that numbers of the
protandrous, the protogynous and the
homogomous of the selecte genotypes were
determined to be 5, 4 and 1, respectively. The
results in this study were partly different from
the those of Beyhan and Ozatar (2007). They
determined that the flowering habits were found
to be 58.59% protandrous, 28.30% protogynous
and 13.20% homogomous. Many phenological
properties of walnut genotypes and cultivars
can change according to the genetic
characteristics and the climatic conditions. In
addition, both flowering properties and dates of
them can be determined by altitudes and
geographical locations of trees.
89
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
4.97
5.00
Moisture (%)
Ash (%)
4.51
4.50
4.00
4.00
3.50
3.49
3.87
3.53
3.41
3.00
2.50
2.71
2.59
2.51
2.91
3.29
2.98
2.75
2.68
2.55
2.21
2.13
2.00
1.76 1.83
1.50
1.00
0.50
0.00
DC-1 DC-14 DC-25 EG-12 EG-20 EG-33 KO-15 KO-16 KO-20 HA-18
Figure 1. Moisture and ash contents of the selected walnut genotypes
110,00
90,00
Protein (%)
Other matters (%)
Oil (%)
59,92
66,24
64,41
62,21
62,68
64,61
20,29
9,00
16,60
11,61
12,80
16,40
20,05
17,94
63,70
63,05
57,87
58,34
70,00
50,00
30,00
19,47
10,00
-10,00
13,79
DC-1
DC-14
13,76
17,89 17,11
11,33
11,00
18,65
19,68
16,98
14,57
DC-25
17,37
EG-12
EG-20
EG-33
KO-15
KO-16
KO-20
HA-18
Figure 2. Protein, oil and other matters contents of the selected walnut genotypes
Table 4. Some phenological properties of the selected walnut genotypes in 2005
Genotype
no
First
leafing
time
Flower habit
Opening
time of
male
flowers
DC-1
DC-14
DC-25
EG-12
EG-20
EG-33
KO-15
KO-16
KO-20
HA-18
2-3 April
4-5 April
3-4 April
3-4 April
4-5 April
5-6 April
4-5 April
4-5 April
2-3 April
5-6 April
Protandrous
Protogynous
Protogynous
Protandrous
Protandrous
Protogynous
Protogynous
Protandrous
Protandrous
Homogomous
11 April
11 April
13 April
11 April
12 April
14 April
10 April
10 April
10 April
18 April
Opening
time of
female
flowers
First bud
breaking
Time of
full
flowering
17 April
8 April
10 April
17 April
18 April
10 April
7 April
17 April
18 April
18 April
14-15 April
5-6 April
8-9 April
14-15 April
15-16 April
8-9 April
6-7 April
13-14 April
14-15 April
18 April
21-22 April
13-14 April
15-16 April
22-23 April
23-24 April
16-17 April
12-13 April
21-22 April
20-21 April
26-27 April
3.3.
Scores,
Botanical
Properties,
Coordinates and Altitudes of The Selected
Walnut Genotypes
Scores, botanical properties coordinates
and altitudes of the selected genotypes were
90
Fruit
bearing
in the
lateral
shoots
(%)
90
75
80
80
90
75
90
88
90
75
Harvest time
25-30 September
20-25 September
25-30 September
15-25 September
20-25 September
1-10 October
20-25 September
20-25 September
25-30 September
15-20 September
shown in Table 5. It was determined that
estimated age, branching height and trunk
circumferences of the genotypes were changed
between 15–70, 180-430 cm and 80-390 cm,
respectively. In addition, the tree habits were
M.ŞİMŞEK
determined to be Upright for 2 types, semiupright for 3 types, dropping for 3 genotypes
and spreading for 2 genotypes. Ozatar (1996)
determined that ages, the brancing height and
the trunk circumference of the walnut
genotypes were determined to be 9–35, 104–
350 cm and 67–150 cm, respectively. The
branching height, the tree habit and the trunk
circumference of walnut genotypes and
cultivars can chance according to the genetic
characteristics, the maintenance requirements
and the ecolojical conditions.
In this research, DC-1, DC-14 and DC-25
genotypes were selected from Dicle, EG-12,
EG-20 and EG-33 genotypeswere selected from
Egil, KO-15, KO-16 and KO-20 genotypes
were selected from Kocaköy and HA-18 type
also was selected from Hani. The coordinates
of DC-1 genotypes were 37595205E-4247043N
and the coordinates of HA-18 were 37618283E4247826N. In addition, according to Figure 3,
the altitudes of selected walnut genotypes were
changed between 824 m and 895 m. According
to the means in the two years, the total scores of
walnut with shell and with kernel were changed
between
1320–1060
and
1600–1000,
respectively. The results of the scores in this
research were similar to mostly those of Ozatar
(1996). He determined that the total scores of
walnut with kernel and shell of the selected
genotypes were found to be between 1320–
1475, 1070–1290, respectively. Scores of
walnut genotypes and cultivars can chance
according to the genetic characteristics, the
maintenance requirements and the ecolojical
conditions.
Table 5. Scores, botanical properties coordinates and altitudes of the selected walnut genotypes
Scores
Scores
Trunk According to according to
Estimated Branching
Circum
Genotype
quality
quality
Coordinate
Age of
height
Tree habit
no
ference
factors of
factors
(East)
tree
(cm)
(cm)
walnut with walnut with
shell
kernel
DC-1
70
410
Dropping
240
1245
1600
37595205
DC-14
35
430
Upright
150
1255
1275
37595640
DC-25
35
180
Spreading
125
1085
1000
37595606
EG-12
60
350
Dropping
390
1320
1475
37594487
EG-20
50
400
Upright
170
1070
1375
37594795
EG-33
15
180
Semi-Upright
80
1230
1375
37594863
KO-15
20
300
Spreading
115
1320
1475
37630273
KO-16
60
390
Dropping
212
1245
1275
37633380
KO-20
45
290
Semi-Upright 160
1155
1175
37630313
HA-18
17
230
Semi-Upright 110
1060
1375
37618283
920
Coordinate
(North)
4247043
4248415
4248458
4233900
4232790
4234672
4240267
4239215
4240200
4247826
Altitudes (m)
894
900
895
888
876
880
863
869
870
864
860
860
824
840
820
800
780
DC-1
DC-14 DC-25 EG-12
EG-20 EG-33 KO-15 KO-16 KO-20 HA-18
Figure 3. The altitudes of the selected walnut genotypes
91
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
4. Conclusions
In the research, the walnut genotypes
within seedling population of Dicle, Hani, Egil
and Kocaköy districts of Diyarbakir province
and their villages were seen their outperform in
point of the properties and some important
results were been obtained with regard to the
pomological properties which had important
measures as “selection criteria”. This could be
explained by the fact that ecological factors do
not solely affect the composition of walnuts,
genetic factors and horticultural applications
might also be responsible for their composition.
In addition, these genotypes should be done of
their adaptations in the same ecological
conditions with standard walnut genotypes and
cultivars. Then, as a result of adaptation,
superior walnut genotypes and cultivars can
produce and may contribute to the economy of
our country. As a conclusion, I believe that if
the production and growing processes of walnut
genotypes with high fruit bearing and fruit
quality are controlled scientifically, these
results can be much more satisfactory.
References
A non i m,
2 00 7 .
http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul.
Akca, Y. and Ayhan, C., 1996. Adilcevaz Ceviz (J. regia
L.) Populasyonu İçinde Genetik Degiskenlik ve
Üstün Özellikli Ceviz Tiplerinin Seleksiyonu
Üzerinde Bir Araştırma. Fındık ve Diğer Sert
Kabuklu Meyveler Sempozyumu, Samsun, Turkey:
379 – 387.
Akca, Y. and Muratoglu, F., 1996. Ahlat Ceviz
Populasyonu (J. regia L.) İçinde Üstün Nitelikli
Tiplerin Seleksiyon Yoluyla Islahı Üzerinde
Araştırmalar. Fındık ve Diğer Sert Kabuklu
Meyveler Sempozyumu, Samsun, Turkey: 394 –
401.
Akca, Y. and Osmanoglu, A., 1996. Gevaş Ceviz
Populasyonu İçinde Üstün Nitelikli Ceviz Tiplerinin
(J. regia L.) Seleksiyonu Üzerinde Bir Araştırma.
Fındık ve Diğer Sert Kabuklu Meyveler
Sempozyumu, Samsun, Turkey: 388 – 393.
Akca, Y. and Sen, S.M., 1994. Studies on Selection of
Walnut (J. regia L.) in Gürün, Turkey, Progress in
Temperate Fruit Breeding: 179 – 181.
Aksin, A. and Gun, A., 1995. Çameli ve Bozkurt
Cevizlerinin (J. regia L.) Seleksiyon Yolu ile Islahı
Üzerinde Araştırmalar. Turkiye II. Ulusal Bahçe
Bitkileri Kongresi, Adana (Turkey) Cilt I: 461 –
463.
Akca, Y. and Sen, S.M., 2001. Study on The Selection of
Superior Walnut Trees in Hizan (Bitlis) Populations.
Proc. IV Int. Walnut Symp. Ed. E. Germain, D.
Calvi Acta Hort. 544, ISHS 2001.
Akyuz, N. and Kaya, I., 1992. Gıda Kimyası Laboratuarı
Ders Notları.Yüzüncü Yıl Üniv. Fen-Edeb. Fak.
Kimya Böl., Van.
Beyhan, O., 2005. Darende Cevizlerinin Seleksiyon
Yoluyla Islahı Üzerinde Araştırmalar. Sakarya Üniv.
Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt.9 (1) 35-42,
Sakarya.
Beyhan, O. and Ozatar, H.O., 2007. Breeding by Selection
of Walnuts (Juglans regia L.) in Kahramanmaras.
International Journal of Natural and Engineering
Sciences 2(3); 93–97, ISSN, 1307–1149.
Dogan, M. and Akgül, A., 2005. Fatty Acid Composition
of Some Walnut (Juglans regia L.) Cultivars from
East Anatolia. Grasasy Aceites 328 Vol. 56. Fasc. 4
(2005), 328-331
92
Ferna´ndez-lopez, J., Aleta, N. and Ricardo, A., 2003.
Walnut (Juglans regia L.) Genetic Resources.
European Forest Genetic Resources Programme.
International Plant Genetic Resources Institute.
http://www.ipgri.cgiar.org/networks/euforgen/Netwo
rks/Scattered_Broadleaves/NHStrategies/JuglansSpp
ConsStrategy.htm.
Germain, E., 1980. Walnut Production and Industry in
Europa. The Middle East and North Afrıca, Nut
Productıon and Ind. Near East and North Arr. Reur
Tech.Series.13, Mafra Atatürk Cent. Hort. Res. Enst.
June.19-22,119-131, Yalova/Turkey.
Germain, E., 1986.Walnut Breeding in France, Survey
And Outland Camptes-Rendus- Des-Scances DeAcademie Agriculture De France 72:4, 253-301,
9Ref. FRANCE.
Hsu,W.Y., Chu, H.Y. and Hu G.L., 1969 Improved
Walnut Varieties for Our Country Obtained By
Selection Studies of Superior Indıvidual Plants in
Nonpiencheng in The Fenyang District of Shinasi.Pl.
Breeding Abs. 39(2),448 (3310).
Jay-Allemand, C., Faby, B. and Becquery, J., 1996.
Walnut Trees for Woodland use in Mediterranean
Countries: Current Situation and Prospects. FAO
NUCIS Newsletter, vol. 5, pp. 10–13.
Jung, S., Rickert, D. A., Deak, N. A., Aldin,
E. D., Recknor, J., Johnson, L. A. and Murphy,
P. A., 2003. Kjeldahl and Dumas Methods for
Determining Protein Contents of Soybean Products,
Journal of the American Oil Chemists' Society,
Volume 80, Number 12 pp. 1169-1173, DOI:
10.1007/s11746-003-0837-3.
Karadeniz, T. and Sahinbaş, T., 1996. Çatakda Yetiştirilen
Cevizlerin (Juglans regia L.) Meyve Özellikleri ve
Ümitvar Tiplerin Seçimi. In: Fındık ve Diğer Sert
Kabuklu Meyveler Sempozyumu, Samsun, Turkey,
pp. 317–323.
Kuden, A., Kaska, N. and Turemis, N., 1995. Walnut
Selection in Middle Taurus Mountains. III.
International Walnut Congress, 13 – 16 June, 1995,
Alçobaça, Portugal. Acta Hort. 442 :117-119.
McGranahan, G. and Leslie, C., 1990. Walnuts (Juglans).
In: Moore, J.N., Balington, J.R. (Eds.), Genetic
Resources of Temperate Fruit and Nut Crops, vol. 2.
ISHS, Wageningen, The Netherlands, pp. 907–951.
M.ŞİMŞEK
Oguz, H.A. and Askın, A., 2007. Ermenek Yöresi
Cevizlerinin (Juglans regia L.) Seleksiyon Yoluyla
Islahı Üzerine Bir Araştırma. Yüzüncü Yıl Üniv.
Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi (J. Agric.
Sci.), 17(1): 21–28, Van.
Olez, H., 1976. Marmara Bölgesi Cevizlerinin Seleksiyon
Yoluyla Islahı Üzerinde Araştırmalar. Bahçe
Kültürleri Araştırma ve Eğitim Merkezi Dergisi, 4,
(1/4); 7-21, Yalova.
Ozatar, H.O., 1996. Kahramanmaraş Merkez İlçe
Cevizlerinin (Juglans regia L.) Seleksiyon Yoluyla
Islahı Üzerinde Araştırmalar. (Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi) Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Fen
Bilimleri Enstitüsü. 60s, Kahramanmaraş.
Radicati, L., Vergano, G. and Zannını, P., 1990,
Vegetatıve and Productıve Evaluatıon of 19 Walnut
Cultivars in Pıamonte (Italy). Fırst Int. Symp. On
Walnut
Prod.
Acta
Hort.Sept.
25-29,
Budapeşt/Hungary.
Solar, A., 1990. Phenolgical and Pomological
Characteristics of Walnut Cultivars In Northeastern
Slovenia First Int. Symp. of Walnut Prod. Acta Hort.
Sept.284-293, Budapeşt/Hungary.
Seung, K. L., 1981. Methods for Percent Oil Analysis of
Avocado Fruit, California Avocado Society 1981
Yearbook 65: 133-141.
Szentivanyi, P., 1990. Breeding Early Fruiting High
Producing Walnut Cultıvars Leafing after Late
Spring Frosts. First Int. Symp. of Walnut Prod. Acta
Hort. Sept.25-29, Budapeşt/Hungary.
Sen, S.M., 1980. Kuzeydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz
Cevizlerinin Seleksiyon Yoluyla Islahı Üzerinde
Araştırmalar. Doçentlik tezi, Basılmamış, Atatürk
Univ., Erzurum.
Sen, S.M., 1986. Ceviz Yetiştiriciliği. In: Eser Matbaası,
Samsun, 229 pp.
Sen, S.M., 1988. Anatolia is A Walnut Garden I. Inter.
Cong. On Walnuts. Atatürk Central Hort. Resarch
Enst. Sept. 19-23,21-27 Yalova/Turkey.
Sen, S.M., 1998. Production and Economics of Nut Crops
Courses Booklets. 18-29 May. Adana.
Simsek, M., 2009a. Evaluation of selected fig genotypes
from Southeast Turkey. African Journal of
Biotechnology, Vol. 8 (19), PP.4969-4976, 5
October, 2009, ISSN 1664-5315Q2009 Academic
Journals.
Simsek, M., 2009b. Fruit performances of the selected fig
genotypesin Turkey. African J. of Agricultural
Research, Vol. 4 (11), pp. 1260-1267, November,
2009,
ISSN
1991-637XQ2009
5315Q2009
Academic Journals.
Simsek, M., A.B. Kuden, 2008. Diyarbakır koşullarında
incir genetik materyalinin seleksiyonu ve
tanımlanması. Çukurova Üniv. Fen Bil. Enst.
Dergisi, Cilt 18, Sayı 2, Adana, Türkiye.
93
Determination of Walnut Genotypes with High Fruit Bearing and Quality in Dicle, Hani, Egil and Kocaköy Townships
94
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 95-104
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
Saniye Demir
Mustafa Kılıç
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Şişme problemleri genellikle yarı-kurak iklimlerde görülen montmorillonit kil minerali içeren
zeminlerde meydana gelmekte olup, gerekli önlemler alınmadığında tek veya birkaç katlı binalara, boru
hatlarına, yollara, hava limanlarına, istinat ve bahçe duvarlarına vb. hafif yapılara hasar vererek önemli
maddi kayıplara neden olabilmektedir. Bu tür zeminlerin şişme davranışlarının ve bunlara etkiyen faktörlerin
önceden belirlenmesi ile oluşabilecek zararlar azaltılabilmekte, ya da tamamen önlenebilmektedir. Bu tür
killerin şişme özelliğini ölçmeye yönelik çok sayıda yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerin çoğunda şişme
basıncı geleneksel boyutlu konsolidasyon yöntemiyle dolaylı olarak ölçülmektedir. Bu derlemede, şişen
zeminlerin tanımlanması ve sınıflandırılması genel hatlarıyla açıklanmış olup, iyileştirme yöntemlerinden
bahsedilmiştir. Şişen zeminleri çalışmaya yeni başlayacak olan araştırmacılar ve uygulamacılar için faydalı
olacağı düşünülmüştür.
Anahtar kelimeler: Şişen zeminler, şişme deneyi yöntemleri
Identification of Expansive Soils and Ground Improvement Methods
Abstract: Swelling problems generally occur in soils containing montmorillonit group clay minerals which
are often present in semi arid regions. Swelling soils may cause considerable financial loss due to damages of
one or two storey light structures, pipelines, roads, airports, retaining or garden walsl etc. Through early
determination of swelling behavior of soils of this type and factors affecting it, possible damages can be
decreased or prevented. There are numerous studies focusing on the measurement of swelling properties of
such soils, most of which use the conventional one-dimensional consolidation test that measures the swelling
pressure indirectly. In this study, the swelling of soils, identification are described in general terms and
methods of improvement are discussed. It was considered that the study useful for the researchers and
practitioners who study on the swelling soils.
Key words: Swelling soils, swelling test methods.
1. Giriş
Su içeriğinin artmasıyla birlikte hacminde
artış, su içeriği azaldığında ise büzülme oluşan
zeminlere “şişen zeminler” denilmektedir.
Zeminlerin su içeriğindeki değişikliğin başlıca
nedeni mevsim değişiklikleri olup, yağışlı
mevsimlerde yüzeyde biriken yağış sularının
zeminin
içerisine
infilitre
olmasıyla
(sızmasıyla) zeminin su içeriği artmakta, sıcak
mevsimlerde
ise buharlaşma
nedeniyle
azalmaktadır. Su içeriğindeki bu değişikliğin
sonucunda ise zeminde şişme-büzülme çevrimi
oluşmaktadır.
Şişen killerdeki hacimsel değişmeden en
çok etkilenen mühendislik yapıları; hafif yapılar
(tek katlı az yüklü binalar), yollar ve tretuvarlar,
havaalanları, park alanları, altyapı tesisleri
(kullanım suyu ve atık su boruları), tüneller,
sulama kanalları ve bahçe duvarlarından
oluşmaktadır. Suyla temas ettiklerinde şişen
zeminler çoğunlukla montmorillonit tipi kil
minerali içeren zeminler olup, genellikle dört
mevsim yağış almayan kurak, yarıkurak
iklimlerde görülmektedir. Şişen zeminler
Amerika, Kanada, İsrail, Güney Afrika,
Avustralya, Hindistan, Sudan, Peru, İspanya
(Akawwi ve ark., 2001;Coduto, 2001; Popescu,
1979; Sridharan ve ark., 2004; Xeidakis vd.,
2004), Ürdün,Yunanistan, Kuzey Kıbrıs, Çin ve
Romanya gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’de de
bulunmaktadır. Türkiye’de şişen zeminlerin en
yoğun olduğu illerden birisi de Ankara’dır.
Literatürde “Ankara Kili” olarak da bilinen
kilin büyük ölçüde şişme potansiyeli gösterdiği
birçok
araştırmacı
tarafından
ortaya
konulmuştur (Birand, 1963; Ordemir ve ark.,
1965; Doruk, 1968; Omay, 1970; Üner, 1977;
Furtun, 1989; Cokça, 1991; Ergüler ve Ulusay,
2003a; Avşar ve ark., 2009) (Şekil 1). Bu
çalışmaların yanı sıra Ergüler ve Ulusay
(2003b)
tarafından
Ankara’nın
güneybatısındaki yerleşim birimlerini kapsayan
bir şişme haritası da hazırlanmıştır.
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
Ankara 100. Yıl Mahallesi
Şişmeden etkilenmiş
hafif yapı
Yapı duvarlarında hasarlar
Kapı ve pencerelerde burulma
Yolda kabarma
(d)
Bahçe duvarında çatlama
Şekil 1. Şişen zeminlerin oluşturduğu zararlar
2. Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve
Sınıflanması
Şişen zeminlerin projenin keşif ve ön
araştırma aşamasında tanımlanması, ileride
yapılması
gereken
örneklerin
alınması,
deneylerin yapılması ve en son yapılacak
tasarım
işlemlerinin
doğru
yapılmasını
sağlayacaktır. Bu amaçla yapılacak olan
çalışmalar iki önemli aşamaya yönelik
olmalıdır. İlk aşama zeminin şişen zemin olarak
tanımlanması, ikinci aşama ise uygun
örneklerin alınarak tasarımda kullanılacak
değerlerin belirlenmesidir
Şişme özelliği olan zeminlerin şişme
karakteristiklerini ölçmek amacıyla çok sayıda
deney ve değerlendirme yöntemi bulunmasına
karşın, bunlardan hiçbiri uluslararası geniş
kullanım alanına sahip değillerdir. Bu durum
hatalara ve sonuçta farklı değerlendirmelere yol
açmaktadır (Mollamahmutoğlu ve Taşkıran,
2000). Bu yöntemler temelde iki gurupta
toplanabilirler. Bunlardan ilki niteliksel
yöntemler olup; Atterberg limitleri, kolloid
içeriği, birim hacim ağırlıkları vb. yaygın zemin
parametreleri ile korelasyonlara gidilerek
zeminin şişme potansiyelini düşük, orta,
yüksek, çok yüksek gibi ifadelerle, ve ampirik
yöntemle değerlendirmeye dayanmaktadırlar.
İkinci grup ise niceliksel yöntemleri
96
içermektedir. Bu yöntemde ise, ödometre
kullanılarak zeminin tek eksenli şişme değerleri
elde edilir. Bununla beraber tarım ve jeolojik
amaçlı olarak farklı deney yöntemleri
kullanılmaktadır. Bu deneyler, zeminin
kimyasal ve mineralojik yapısı hakkında ek
bilgiler verdiği için ihmal edilmemelidir.
2.1. Tanımlama Deneyleri
2.1.1. Zemin Sınıflandırma Deneyleri
Atterberg limitleri, kolloid oranı, kil
yüzdesi, birim hacim ağırlıkları, başlangıç su
içeriği vb. gibi zeminin indeks özellikleri şişen
zeminlerin
tanımlanmasında
ve
sınıflandırılmasında en yaygın kullanılan
yöntemdir. Atterberg limitleri ince taneli
zeminlerin kıvam limitlerindeki su içeriğini
belirler. İnce taneli bir zemin dört farklı kıvama
sahip olabilir. Şekil 2’de bu kıvam ölçüleri ve
bunları belirlemede kullanılan su içeriği
değerleri görülmektedir. Bu kıvam değerleri
zeminin likit, plastik ve büzülme limitleri ile
belirlenir.
Atterberg limitleri ve zeminin doğal su
içeriği belirlenerek iki kullanışlı değere
ulaşılabilir. Bunlar plastiklik indisi (PI) ve
likitlik indisi (LI) dir. Özellikle plastiklik indisi
(PI) şişen zeminlerin sınıflandırılmasında sıkça
kullanılır ve ön araştırmalar sırasında mutlaka
belirlenmelidir.
S.DEMİR, M.KILIÇ
Şekil 2. Atterberg limitleri ve zemin kıvamı arasındaki ilişki
2.1.2. Mineralojik yöntemler
Kil mineralojisi şişen zemin davranışını
kontrol eden en temel faktörlerden biridir. Kil
mineralleri çeşitli yöntemlerle belirlenebilir.
Bunlar arasında en yaygın olanları; X-ray
difraksiyon (XRD), diferansiyel termal analiz
(DTA), tarayıcı elektron mikroskobu (SEM),
kızılötesi spektroskopisi ve boya adsorbsiyonu
olarak sıralanabilir (Tovey, 1986).
Bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Xray difraksiyon (XRD) yöntemidir. X ışını
analizinde; X ışını dalga boyunun kil
mineralinin atom düzlem aralığı ile uyumu, bu
yöntemin kil minerallerini belirlemede en
uygun yöntem olmasının temel nedenidir.
Diğer sık kullanılan mineralojik yöntemler;
diferansiyel termal analiz (DTA) ve elektron
mikroskobu yöntemidir. DTA analizinde bir kil
örneği eş zamanlı olarak ısıtılır ve hareketsiz bir
nesneden yararlanılır. Sonuçta uygulanan ısıya
karşı değişen sıcaklığı gösteren tomografiler
elde edilerek, saf minerallerin tomografileri ile
karşılaştırılır. Her mineral tomografiler
üzerinde farklı endotermik ve egzotermik
reaksiyonlar göstermektedir.
Elektron mikroskopları kil minerallerini
doğrudan gözlemleme olanağı vermiştir.
Elektron
mikroskobu
kullanarak
kil
minerallerinin şekli ve boyutu hakkında
yalnızca nitel tanımlamalar yapılabilmektedir.
2.1.3. Katyon değişim kapasitesi (KDK)
Kil taneleri üzerindeki negatif yüklerin
dengelenebilmesi için gereken değişebilir
katyonların miktarı, katyon değişim kapasitesi
(KDK) olarak bilinir ve meq/100g ile ifade
edilir. Katyon değişimi, zeminlerin temel
elektro-kimyasal özelliklerinden biridir ve
özellikle killerin davranışı üzerinde önemli
etkilere sahiptir.
Katyon
değiştirme
kapasitesinin
belirlenmesi için birkaç yöntem geliştirilmiştir.
İlk geliştirilen yöntemlerden biri; kilin bir
katyona doyurulması ve artık tuzların
yıkanması;
ardından
başka
katyonlarla
doyurularak, yıkama işlemlerinin tekrarlanması
şeklinde uygulanmaktadır. Toplam çözeltiler ise
değişen katyon miktarının belirlenmesi için
kullanılmaktadır. Diğer yöntemler kilin
amonyum (NH4) iyonlarıyla doyurulması,
setilpiridinyum iyonları, kobalt hekzamin, bakır
dietilendiamin ve bakır trietilentetramin gibi
metal-organik karışımlarının kullanılmasıdır.
KDK’ nın metal organik karışımlarla
belirlenmesi hızlı ve kesin sonuç vermektedir.
Bununla birlikte, amonyum asetat yöntemi
önemini korumakta ve uzun zaman almasına
karşın diğer yöntemlerin doğrulanmasında
kullanılmaktadır (Ammann, 2003).
KDK kil minerolojisi ile ilgilidir. Yüksek
KDK değerleri yüksek yüzey aktivitesini
gösterir. Genelde şişme potansiyeli KDK
değerleri ile artar. Çizelge 1’de farklı kil
mineralleri için verilen katyon değiştirme
kapasitesi değerleri verilmiştir.
KDK değerinin ölçülmesi genellikle zemin
mekaniği laboratuarlarında bulunmayan detaylı
ve hassas deney teknikleri gerektirir. Bununla
beraber bu deney birçok toprak laboratuarında
kolaylıkla yapılmakta olup pahalı bir deney
değildir.
97
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
Çizelge 1. Çeşitli kil mineralleri için katyon değiştirme kapasitesi değerleri (Grim, 1962)
Kil minerali
KDK(meq/100gr)
Montmorillonit
80-150
Vermikülit
100-150
Haloysit 4H2O
10-40
İllit
10-40
Klorit
10-40
Sepiyolit – Atapulgit
20-30
Haloysit 2 H2O
5-10
Kaolinit
3-15
2.1.4. Serbest Şişme
Serbest şişme indisi deneyi, zeminlerin
şişme potansiyelinin tahmin edilmesinde çok
yaygın kullanılan, basit bir yöntemdir. Deney,
belirli miktardaki zeminin hacim ölçekli
dereceli silindir içerisinde suda çökelen
hacminin belirlenmesi şeklinde yürütülmekle
birlikte, literatürde farklı araştırmacılar
tarafından önerilmiş birkaç deney yöntemi
bulunmaktadır.
Zeminin serbest şişmesi; hacimdeki ilk
değişmenin ilk hacmine olan oranı ile ifade
edilir. Yüksek kaliteli ticari bentonitin (sodyum
montmorillonit) serbest şişmesi, %12002000’dir. Holtz ve Gibs (1956), %100 gibi
düşük şişme yüzdesine sahip bir zeminin
arazide hafif yükleme altında ıslatıldığında
önemli
miktarda
şişme
oluştuğunu
göstermişlerdir. %50’nin altında serbest şişme
gösteren zeminlerin önemli şişme değişimi
göstermediği kabul edilmektedir.
2.1.5. Potansiyel Hacim Değiştirme (PVC)
Deneyi
Deney, doğal su içeriğinde yoğrulmuş
örneğin, 2600 kj/m3 lük modifiye proktor
sıkıştırma gücüyle bir odometre ringine
yerleştirilmesi, örneğin ıslatılması ve yük
halkasına karşı şişmesine izin verilmesi
şeklinde uygulanır. Şişme indisi, yük
halkasındaki basınç olarak kaydedilmektedir.
Şişme–büzülme potansiyelinin, potansiyel
hacim değiştirme deneyinin sonuçlarına bağlı
olarak
sınıflandırılmasında
Çizelge
2
kullanılmaktadır (Anonim, 1993).
Çizelge 2. Şişme – büzülme potansiyelinin PVC deneyi sonuçlarına bağlı olarak sınıflandırılması
(Anonymous, 1993)
Şişme Basıncı (kPa)
Şişme – Büzülme Potansiyeli
< 81
Düşük
81–153
Orta
153–225
Yüksek
> 225
Çok Yüksek
2.1.6. Kaliforniya taşıma oranı (CBR)
CBR deneyi, karayolu ve havaalanı
kaplamalarının projelendirilmesinde yoğun
olarak kullanılan bir penatrasyon direnci
deneyidir. Zemin, 6 inç (152 cm) çapındaki
CBR deney silindirine farklı su içeriklerinde ve
yoğunluklarda sıkıştırıldıktan sonra bir sürşarj
yükü altında 4 gün suda bırakılır. Sürşarj yükü
zeminin arazide maruz kalacağı statik
gerilmeye uygun olarak seçilir. Şişme
okumaları 4 günlük ıslatma periyodundan önce
ve sonra bir ölçüm saatiyle alınır.
96
2.1.7. Doğrusal Genişleyebilirlik Katsayısı
(COLE)
Doğrusal
genişleyebilirlik
katsayısı
(COLE) deneyi, şişen zeminlerin karakterize
edilmesi için kullanılan bir büzülme deneyidir.
Deney örselenmemiş örneğin 33 kPa emme
durumu ile fırında kurutulmuş emme (1000
kPa)
durumu
arasındaki
doğrusal
deformasyonunun belirlenmesinden oluşur.
Örselenmemiş zemin örneği, su için geçirimsiz
ancak su buharı için geçirimli olan esnek plastik
reçine ile kaplanır. Daha sonra bu doğal zemin
toprakları, basınçlı bir kap içinde 33 kPa zemin
emmesine getirilir. Zeminlerin hacimleri
S.DEMİR, M.KILIÇ
Arşimet prensibi yardımıyla belirlenir. Daha
sonra örnekler fırında kurutulur ve benzer
şekilde diğer hacim ölçümleri yapılır. COLE,
nemli durumdan kuru duruma geçirildiğinde,
örnek boyutundaki değişimin ölçümüdür ve 33
kPa emme ile fırında kurutulmuş toprağın
hacim ağırlıklarından belirlenir.
COLE yüzde olarak da hesaplanabilmekte
ve bu durumda doğrusal genişleyebilirlik
Yüzdesi (LEP) olarak isimlendirilmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Tarım Departmanı
Doğal Kaynakları Koruma Servisi tarafından
verilen
şişme–
büzülme
potansiyeli
sınıflandırması Çizelge 3’te görülmektedir
(Anonim, 2005).
Çizelge 3 Şişme–büzülme potansiyelinin doğrusal genişleyebilirlik katsayısı ve doğrusal genişleyebilirlilik
yüzdesine bağlı olarak sınıflandırılması (Anonim, 2005).
COLE
LEP
Şişme – Büzülme Potansiyeli
< 0.03
<3
Düşük
0.03 - 0.06
3-6
Orta
0.06 - 0.09
6-9
Yüksek
≥ 0.09
≥9
Çok Yüksek
2.2. Şişen zeminlerin sınıflandırılması
Şişen zeminlerin tanımlama deneyleri ile
belirlenmesinden sonra elde edilen parametreler
bazı
sınıflandırma
şemaları
ile
birleştirilmişlerdir. Ancak, henüz standart bir
sınıflama yöntemi geliştirilmemiştir. Bu yüzden
farklı bölgelerde farklı sınıflandırma sistemleri
kullanılmaktadır.
Şişen
zeminlerin
sınıflandırılmasını
güçleştiren
en
önemli
neden
şişme
potansiyelinin standart tanımının olmamasıdır.
Şişme deneylerinin yapıldığı örneğin özellikleri
(örselenmiş, örselenmemiş), sürşaj yükü ve
deneye etki eden diğer faktörler değişiklikler
gösterir. Mollamahmutoğlu ve Taşkıran’ın
(2000), temel mühendislik özellikleri ile şişme
potansiyeli arasındaki korelasyonlara ilişkin
önerileri ile şişme potansiyelinin yaygın zemin
deneyleri arasındaki korelasyonları Çizelge
4’deki gibidir.
Şişen killerin tanımlanmasında; genellikle
tane boyu dağılımı, kil içeriği ve plastiklik gibi
zemin özellikleri kullanılır. Plastiklik indisi
(PI = LL - PL) ile kıvam limitleri ve doğal su
içeriğine bağlı olarak belirtilen likitlik indisi
(LI=[wn- LL]/[LL-PL]); iki önemli kriter olarak
göz önüne alınır. Özellikle plastiklik indisi,
şişen killerin sınıflandırılmasında sıkça
kullanılmaktadır. Plastiklik indisine göre
belirlenen şişme potansiyelinin gruplandırılması
Çizelge 5’de olduğu gibidir.
Hafif binalar (1 veya 2 katlı), yollar, hava
alanları ve yer altı tesislerinin (su,
kanalizasyon, telekomünikasyon vb. tesisler)
yer aldığı zeminlerdeki hacim değişikliği ise,
şişme basıncı ile hafif yapılardaki olası hasar
durumu Wayne ve ark. (1984) tarafından
Çizelge 6’ de verilmiştir.
Çizelge 4. Zeminin mühendislik özellikleri ile şişme dereceleri arasındaki korelasyon (Mollamahmutoğlu ve
Taşkıran, 2000).
Laboratuar ve Arazi verileri
Şişme dereceleri
200 nolu
Likit
Standart Penetrasyon
Muhtemel
Şişme Basıncı
Şişme
elekten geçen
limit
Deneyi (N) değerleri
şişme (%)
(%)
Potansiyeli
< 30
< 30
<10
<1
50
Düşük
30-60
30-40
10-20
1-5
150-250
0rta
60-90
40-60
20-30
3-10
250-1000
Yüksek
<95
>60
>30
<10
>1000
Çok yüksek
Çizelge 5. Plastiklik indisi ile şişme potansiyeli arasındaki bağıntı (Yıldırım ve Acar 1994)
Plastiklik indisi
Şişme potansiyeli
0-15
Düşük
10-35
Orta
20-35
Yüksek
≥35
Çok yüksek
97
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
Çizelge 6. Hacim değişikliği, şişme basıncı ve muhtemel hasar arasındaki ilişki (Wayne, 0sman and Elfatih,
(1984)
Hacim değişikliği
Şişme basıncı
Hafif yapılarda olası hasar
0-1,5
0,5
Düşük
1,5-5
50-250
Orta
5-25
250-1000
Yüksek
>25
>1000
Çok yüksek
Şişen zeminlerin sınıflandırılmasında
yaygın olarak Van Der Merwe (1964)
tarafından önerilen abak kullanılmaktadır.
Modifiye Van Der Merve abağı, kil içeriği ve
plastiklik indisi değerlerinden hareketle şişme
yüzdelerini derecelendirmiştir (Van Der Merve
1964) (Şekil 3).
Şekil 3. Şişme potansiyeli abağı (Van Der Merve,1964)
3. Şişen Zeminlerin İyileştirilmesi
Zemin iyileştirme yöntemleri aşağıdaki
başlıklar altında toplanabilir:
1. Kimyasal katkı maddeleri
2. Temeller ve döşemeler inşa edilmesi
3. Ön ıslatma
4. Sıkıştırma kontrolü ile zeminin
iyileştirilmesi
5. Sürşaj yükleme
6. Yol kaplamaları
7. Su içeriğinin korunması
3.1. Kimyasal Katkı Maddeleri
3.1.1. Kireç Stabilizasyonu
Kireç stabilizasyonu şişen zeminlerin
iyileştirilmesinde çok sık kullanılan yöntemdir.
Genellikle ağırlıkça %3-8 oranında sönmüş
96
kireç zeminin üst 10-50 cm’lik kısmını stabilize
etmek
için
kullanılır.
Oluşan
temel
reaksiyonlar; katyon değişim kapasitesi,
folukasyon-aglomerasyon,
kireç
karbonatlaşması ve puzolonik reaksiyonlardır.
Kireç stabilizasyonu zeminin plastikliğini
azaltarak çalışabilirliği artırır. Aşağıda yer alan
zemin
özellikleri,
zeminin
kireç
ile
reaktivitesini etkilemektedir (Amer A. AlRawas.,1998) .
1. pH değeri 7 civarında olan zeminlerin
kireç reaktivitesi yüksektir
2. Organik karbon varlığı zemin- kireç
reaksiyonunu yavaşlatır
3. Zayıf drenaj özelliklerine sahip
zeminler iyi drenaj özelliklerine sahip
S.DEMİR, M.KILIÇ
zeminlere oranla daha yüksek reaktiviteye
sahiptir
4. Kalkerli
zeminler iyi reaktivite
özelliğine sahiptirler
5. Sülfatlar ve bazı demir bileşikleri kireç
reaksiyonunu engellerler
6. Alçı taşı (Gypsum) içeren zeminlerde
kireç gereksinimi daha fazladır
Puzolonik reaksiyonlar; kil yüzdesi, kilin
mineralojisi, zeminin pH’sı, organik madde
içeriği ve drenaj koşulları gibi zemin
özelliklerine bağlıdır. Zemin stabilizasyonunu
sağlayan diğer reaksiyonlar; kireç, su ve
alüminyum
veya
silikatlı
maddelerin
oluşturduğu güçlü çimentolaşmış yapılardır.
Kireç stabilizasyonu kum ve silt ağırlıklı
zeminlerde etkin sonuçlar vermeyebilir. Zemine
kireç ile birlikte uçucu kül veya benzeri
puzolonik özellikler gösteren malzemelerin
ilavesi,
zemin
özelliklerini
olumlu
etkileyecektir (Çetin, 2003).
nedene stabilizasyonun belirli sürelerde
tekrarlanması gerekmektedir. Bu da yöntemin
ekonomik olmamasına neden olmaktadır (Çetin,
2003).
3.1.2. Çimento Stabilizasyonu
Zemini, çimento ile stabilize edilmesi kireç
stabilizasyonuna benzer reaksiyonlar oluşturur.
Çimento stabilizasyonu; likit limit, plastiklik
indisi ve hacim değiştirme potansiyelini
azaltırken rötre limitini artırır. Ancak çimento
stabilizasyonu yüksek plastiklikli killerin
stabilizasyonunda kireç stabilizasyonu kadar
etkili değildir. Zeminlerin kirece karşı reaktif
olmadığı durumlarda çimento stabilizasyonu
avantajlı olmaktadır. Bu sebeple karıştırma
işlemi kireç stabilizasyonuna göre daha kısa
sürede tamamlanmalıdır (Çetin, 2003).
3.2. Temeller ve Döşemeler İnşa Edilmesi
Binalar (özellikle hafif olanlar) şişebilen
zeminlerin neden olduğu hasara eğilimlidir.
Kabarmanın ve büzülmenin miktarı genellikle
binanın bir kenarından, diğer kenarına değişir.
Böylece aşırı farklı oturmalar ile ilgili olanlara
benzer problemlere neden olur. Bunlar
çatlakları, çalışmayan kapılar ve pencereleri vb.
kapsar (N. K. Ameta). Yaygın koruyucu
önlemler şunlardır:
1. Temelleri daha büyük derinliklere
uzatmak (böylece en büyük nem değişim
bölgesini geçmek ve binayı daha kararlı zemin
üzerine inşa etmek amaçlanmaktadır) (Şekil 4)
2. Temellere ve döşemelere ilave donatı
çeliği koymak (Bazı durumlarda önceden
gerdirmeli veya sonradan gerdirmeli döşemeler
kullanılır)
3. Tesviye üzeri plak döşemelerden
kaçınmak
4. Özellikle bina etrafında iyi yüzey
drenajı sağlamak ve sürdürmek için dikkatli
olmak
5. Binaya yakın sulama yeşil alan
yerleştirilmesinden kaçınmak
6. Yapım öncesinde zemini ıslatmak,
böylece bina dikilmeden önce şişmeye neden
olmak
3.1.3. Tuz ile Stabilizasyon
Özellikle kalsiyum klorit ve sodyum klorit
şişen zeminlerin iyileştirilmesinde çoğunlukla
kullanılmaktadır. Tuzların zemin üzerindeki
etkisi zemin özelliğine bağlı olarak değişiklik
gösterebilmektedir.
Genelleme
yapmak
gerekirse; özellikle yüksek limit değerlerine
sahip olan zeminlerde etkili olmaktadırlar.
Zeminlerin su içeriklerini korunmasını,
büzülme limitinin ve kayma dayanımının
artmasını sağlarlar. Suyun donma derecesini
düşürdüklerinden donmadan kaynaklanan şişme
probleminin çözümünde başarılı olarak
kullanılmışlardır. Ancak zaman içerisinde
zeminden ayrılmaları problem oluşmaktadır. Bu
3.1.4. Uçucu Kül Stabilizasyonu
Uçucu küller genel olarak puzolonik
reaksiyonları arttırmak amacıyla kireç ile
birlikte kullanılmaktadır. Uçucu küller çok
farklı mekanik ve kimyasal özellikler
taşıyabilmektedirler. Bu nedenle doğru tasarım
yapılabilmesi
için
çok
sayıda deney
yapılmalıdır (Çetin, 2003).
3.1.5. Organik Bileşikler İle Stabilizasyon
Zemin iyileştirilmesinde çok sayıda
organik madde denenmiştir. Ancak bu maddeler
kireç kadar etkili ve ucuz değildir. Bazı organik
maddeler iyileştirme için uygun değerler
vermiştir. Ancak bunların arazide kullanımları
ile ilgili kuşkuları vardır (Çetin, 2003).
97
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
3.3. Ön Islatma
Bu yöntem; su içeriği yüksek olan
zeminlerin daha düşük şişme göstereceği
ilkesine dayanır. Eğer zemin yeterince yüksek
su içeriğine sahip ise önemli bir hacim değişimi
olmayacağı kabul edilebilir. Plastik limit
değerinin üzerine kadar ıslatılan zeminlerde
şişme potansiyeli önemli ölçüde azalmaktadır.
Ancak bu yöntemin kullanımını sınırlandıran
önemli sakıncalar mevcuttur. Şişen zeminler
genellikle çok düşük permeabilite değerlerine
sahiptirler bu nedenle zemini yeterince ıslatmak
çok uzun zaman alabilir. Ayrıca zeminin su
içeriği artırıldığında zemin dayanımının ve şev
stabilitesinin önemli ölçüde azalabileceği
unutulmamalıdır. Su içeriği arttırılan kısımdaki
su zamanla alt tabakadaki zemini etkiyecektir.
Bunun da yapı üzerinde beklenmeyen hasarlara
neden olabileceği unutulmamalıdır.
Nem kaybı
Kabarma ve çatlak
Aktif Zon
Hasarsız
Kazık
Duraylı zemin
Çözüm: Derin kazık temel
Şekil 4. Şişen zeminlerin iyileştirilmesine örnek.
3.4. Sıkıştırma Kontrolü İle Zemin
İyileştirmesi
3.4.1. Kaldırıp Yeniden Yerleştirme
Şişme özelliği gösteren bir zemini
kaldırarak yerine şişmeyen zemin konulması
sağlam temel zemini oluşturmak için kullanılan
bir yöntemdir. Bu yöntem şişen tabaka düşük
bir kalınlığa sahip ise bu tabakanın tamamının
kaldırılması, şişen tabakanın çok kalın olması
durumunda ise yeterli kalınlığın belirlenip bu
noktaya kadar olan kısmın değiştirilmesi
ilkesine dayanır. Kaldırılması gereken kısmın
kalınlığı, alttaki zeminin şişme potansiyeline
bağlı olarak belirlenir. Dolgu malzemesi olarak
kullanılacak zeminin, alt tabakaya su
iletmemesini sağlamak
amacıyla dolgu
malzemesi
olarak
granüler
zeminlerin
kullanılması önerilmez. Dolgu tabakası yüksek
yoğunluklarda sıkıştırılarak, yüksek taşıma
gücü elde edilebilir. Bu yöntem özel aletler
gerektirmediği ve kısa sürede tamamlanabildiği
için ekonomik olabilir. Ancak dolgu
malzemesinin yapıya yakın bölgede bulunması
gereklidir. Aksi halde malzemenin taşınması
fazladan maliyet getirebilir. Bazı durumlarda
kaldırılması gereken tabaka pratik olarak
uygulanmayacak kadar yüksek olabilir.
96
3.4.2. Örseleyip Yeniden Sıkıştırma
Şişen zeminlerde şişme potansiyeli kuru
yoğunluğu azaltarak düşürülebilir. Optimum su
içeriğinin üzerinde en az kuru yoğunluk
sağlayacak şekilde hazırlanan zeminler daha
düşük şişme potansiyeline sahiptirler. Arazide
bulunan zeminin dolgu malzemesi olarak
kullanılması, uygulamaların ekonomik olmasını
sağlar. Eğer doğru sıkıştırma uygulanırsa,
zemin yeterince geçirimsiz olur, bu da alt
tabakalara suyun geçmesini engeller. Ancak
yoğunluğun düşük olması taşıma gücü
problemlerine neden olur.
3.5. Sürsaj Yüklemesi İle Zeminin
İyileştirilmesi
Şişen killerde şişme basıncı değerine yakın
değerlerde bir sürsaj yüklemesi yapılarak şişme
engellenebilir. Bu yöntem ancak düşük-orta
derecede şişme potansiyeline sahip zeminlerde
pratik olarak kullanılabilmektedir. Şişme
değerleri ile şişme basıncı arasındaki ilişkinin
doğrusal olmaması, şişme basıncının artması
yöntemin uygulanmasını güçleştirmektedir.
S.DEMİR, M.KILIÇ
3.6. Yol Kaplamaları
Karayolu
kaplamaları
da şişebilen
zeminlerden kaynaklanan hasara meyillidir.
Yaygın koruyucu önlemler aşağıdakileri kapsar:
1. Alt
temel
zeminlerden
suyu
uzaklaştırmak amacıyla kapsamlı yüzey ve yer
altı drenajı sağlamak
2. Şişmeyen
alt
temel
malzemesi
kullanmak
3. Şişme özelliklerini azaltmak için alt
temel zeminlerini kireç veya bazı diğer
malzemeler ile ıslah etmek (Şekil 5)
4. Daha fazla çelik donatısı sağlamak
3.7. Su İçeriğinin Korunması İle Zemin
İyileştirmesi
Zemindeki
şişme
problemleri
su
içeriğindeki değişimlerden kaynaklanmaktadır.
Eğer zemin içerisindeki su içeriğinin değişimi
uygun yöntemle engellenebilirse şişme
problemleri büyük ölçüde çözümlenebilir. Su
tutucu bariyerleri zeminlerde su içeriğinin
değişimini engellemek için kullanılabilir.
Burada amaç yapıya yakın bölgelere geçirimsiz
tabaka oluşturarak yapının altında kalan
zeminlerde oluşabilecek su içeriği değişimlerini
en aza indirmektedir. Yapımdan önce olduğu
gibi koruma amaçlı olarak da uygulanabilir.
Düşey ve yatay su tutma bariyerleri olarak iki
farklı şekilde üretilebilirler.
Şekil 5. Şişen zeminlerin kireçle
iyileştirilmesi
olabilmekte
ve hafif yapılarda ciddi hasarlar
oluşturulabilmektedir. Şişen zeminlerin yaygın
4.Sonuçlar
Şişme
problemleri
çoğunlukla olarak görüldüğü bazı ülkelerde bu maddi
montmorillonit kil minerali içeren zeminlerde kayıplar, diğer doğal afetlerin neden olduğu
görülmekte
olup,
gerekli
önlemler maddi kayıplardan çok daha ileri düzeylere
alınmadığında maddi kayıplara neden
ulaşabilmektedir.
Kaynaklar
Amer A. Al-Rawas., 1998. The factors controlling the
expansive nature of the soils and rocks of northern
Oman. Engineering Geology 53 (1999) 327–350.
Ammann L., 2003. Cation exchange and adsorption on
clays and clay minerals. Submitted for the degree
Dr. rer. nat.of the faculty of mathematics and natural
sciences
Christian-Albrechts-Universität
Kiel,
Germany.
Akawwi, E., ve Al-Kharabsheh, A., 2001. “Consolidation
Coefficient and Swelling Potential for the Expansive
Soils in Jordan”, Electronic Journal of Geotechnical
Engineering, (EJGE), Volume 6.
Anonim,
1999.
430-VI.
[Online]
Available:
http://soils.usda.gov/technical/handbook/ .Vanapalli,
S.K., Fredlund, D.G., and Pufahl, D.E.
Anonymous, 1993. Soil survey manual, USDA-SCS
Agric. Handb. 18. U.S. Gov. Print. Office,
Washington, DC.
Anonymous, 2005. National Soil Survey Handbook,
title430-VI / .
Avsar, E., Ulusay, R., Sonmez, H., 2009. “Assessments of
swelling anisotropy of Ankara clay”, Engineering
Geology, 105: 24–31.
Birand, A.A., 1963. Study of the characteristics of Ankara
Clays showing swelling properties. MSc Thesis,
Department of Civil Engineering, Middle East
Technical University, Ankara, Turkey.
Cokca, E., 1991. Swelling potential of expansive soils
with a critical appraisal of the identification of
swelling of Ankara soils by methylene blue tests.
PhD Thesis, Department of Civil Engineering,
Middle East Technical University, Ankara, Turkey.
Coduto, D.P., 2001. Foundation Design-Principles and
Practices. Second Ed., pp. 655 – 694, Prentice-Hall,
New Jersey, USA.
97
Şişen Zeminlerin Tanımlanması ve Zemin İyileştirme Yöntemleri
Çetin, M., 2003. Değişik çevresel koşullar altında, şişen
zeminlerin özelliklerinin belirlenmesi, Yüksek
Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü, 58 s.
Doruk, M., 1968. Swelling properties of clays on the
METU Campus. MSc Thesis, Department of Civil
Engineering, Middle East Technical University,
Ankara, Turkey.
Erguler, Z. A., Ulusay, R., 2003a. A simple test and
predictive models for assessing swell potential of
Ankara (Turkey) Clay. Engineering Geology, 67:
331–352.
Erguler, Z. A., Ulusay, R., 2003b. “Engineering
characteristics and environmental impacts of the
expansive Ankara Clay, and swelling maps for SW
and central parts of the Ankara (Turkey)
metropolitan area”, Environmental Geology, 44:
979–992.
Furtun, U., 1989. An investigation on Ankara soils with
regard to swelling. MSc Thesis, Department of Civil
Engineering, Middle East Technical University,
Ankara, Turkey.
Grim, R.E., 1962. Applied Clay Mineralogy. McGraw Hill
Book Co. NewYork, 422p.
Holtz, W. G., Gibbs, H.J., 1956. Engineering Properties of
Expansive Clays, ASCE Transactions, 121, 641-663.
Mollamahmutoğlu, M. ve Taşkıran, T., 2000. Diyarbakır
İli, Kayapınar – Yeniköy - Bağcılar Yöresi Kilinin
şişme Potansiyelinin İrdelenmesi, Yüksek lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği.
Ankara, 52 s.
Omay, B., 1970. Swelling clays on METU Campus. MSc
Thesis, Department of Civil Engineering, Middle
East Technical University, Ankara, Turkey.
96
Ordemir, I., Alyanak, I., Birand, A.A., (1965), Report on
Ankara Clay. METU Publication No. 12, Ankara,
Turkey.
Sridharan, A. Gurtug, Y., 2004. Swelling behaviour of
compacted
fine-grained
soils.
Engineering
Geology,72: 9 –18.
Tovey, N. K., 1986. Microfabric, chemical and
mineralogical studies of soils: techniques,
Geotechnical Engineering, 17 (2), 131-166.
U.S. Department of Agriculture, Natural Resources
Conservation Service, 2005.
Uner, A.K., 1977. A comparison of engineering properties
of two soil types in the Ankara region. MSc Thesis,
Department of Civil Engineering, Middle East
Technical University, Ankara, Turkey.
Van der Merwe, D.H., 1964. “The prediction of heave
from the plasticity index and the percentage clay
fraction”, The Civil Engineer in South Africa (South
African Institution of Civil Engineer) 6, 103–107
(Day, 2001’den).
Xeidakis, G., Koudoumakis, P., Tsirambides, A., 2004.
“Road construction on swelling soils: the case of
Strymi Soils, Rhodope, Thrace, Northern Greece”,
Bulletin of Engineering Geology and the
Environment, 63: 93–101.
Wayne, AC, Osman, MA, Elfatih, M.A., 1984.
Construction on expansive soils in Sudan, Journal of
Construction Engineering and Management, ASCE,
Vol. 110, No.3, pp.359-379.
Yıldırım, H. ve Acar, C., 1994. ‘Killi Zeminlerin şişme
Davranışına Ön Yüklemenin Etkisi’, Yüksek Lisans
Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü, İstanbul, 60 s.
S.DEMİR, M.KILIÇ
97
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 105-112
Markör Destekli Seleksiyonun Buğday Islahında Kullanımı
Özlem Ateş Sönmezoğlu1
Ahmet Yıldırım2
Tuğba Eserkaya Güleç1
Nejdet Kandemir1
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
2- Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70100 Karaman
Özet: Temel besin maddesi olan buğday, Dünya’da ve Türkiye’de en fazla yetiştirilen kültür bitkisidir. Ekim
alanlarını daha fazla genişletmenin mümkün olmadığı günümüzde, artan nüfusun besin ihtiyacını
karşılamanın en etkili yolu, birim alan verimini artırmaktır. Buğdayda verimdeki artış ancak hastalık ve
zararlılara dayanıklı, stabilitesi yüksek ve her yörenin kendi ekolojik koşullarına uygun çeşitlerin
geliştirilmesi ile sağlanabilir. Uzun yıllar süren seleksiyonlarla genlerin belirli yönde seçilmesi ve
melezlemelerde ortak anaçların kullanılması buğdayda genetik varyasyonu daraltmış ve istenen özellikleri
taşıyan çeşitlerin klasik bitki ıslahıyla geliştirilmesini zorlaştırmıştır. Markör destekli seleksiyon (MAS)
klasik bitki ıslahında karşılaşılan sorunları çözmek için kullanılan alternatif ve yardımcı bir tekniktir. Markör
destekli seleksiyon agronomik olarak önem arz eden ve birden fazla gen veya lokus tarafından kontrol edilen
karakterlerin hızlı bir şekilde aktarılmasını sağlamaktadır. Bu teknik klasik ıslahı tamamlayıcı, oldukça hızlı,
etkin, doğru ve ekonomik bir seleksiyon yöntemidir.
Anahtar Kelimeler: Buğday, Bitki Islahı, Markör Destekli Seleksiyon, MAS
Using Marker Assisted Selection in Wheat Breeding
Abstract: Wheat is a basic nutrition and is the most widely grown crop in the world and Turkey. Since
further expansion of cultivated area is not possible, the most efficient way of supplying necessary nutrition
for increasing population is to increase yield per area. Increases in wheat yield can be achieved through
improvement of varieties which are resistant to disease and insect pests, which have stability across different
environments. Selections toward specific purposes during long breeding programs and use of common
parents in crosses made the genetic base of cultivated wheat narrow and made it difficult to develop new
varieties through classical plant breeding. Marker assisted selection (MAS) is a alternative and helpful
method to solve problems of classical plant breeding. Marker assisted selection facilitates transfer of traits
are agronomically important and controlled by one or more gene/locus. This technique is a rapid, efficient,
reliable and economical selection method and is complement of classical breeding.
Key Words: Wheat, Plant Breeding, Marker Assisted Selection, MAS
1. Giriş
Bitki ıslahında kantitatif karakterleri
etkileyen genlerin klasik ıslah metotlarıyla
aktarılmasında özellikle bağlantı sürüklenmesi
(linkage drag) gibi birçok problemle
karşılaşılmaktadır. Buğday ıslahında markör
destekli seleksiyon (MAS) ve embriyo kültürü
ile ısı-ışık kontrollü seraların kullanılması
klasik bitki ıslahına oldukça yardımcı olan
modern teknolojik yaklaşımlardır. Geleneksel
veya klasik ıslah metotlarının başarısını ve
hızını artırıcı tekniklerin başında MAS
gelmektedir.
Markör destekli seleksiyon agronomik
olarak önem arz eden ve birden fazla gen veya
lokus tarafından kontrol edilen karakterlerin
etkin bir şekilde aktarılmasını sağlar.
Günümüzde markör destekli ıslah çalışmaları
çoğunlukla geriye melezleme yönteminde
uygulanmaktadır (Yıldırım, 2005). Klasik
ıslaha kıyasla, moleküler markörlerin kullanımı
geri
melez
ıslahının
etkinliğini
ve
güvenilirliğini artırmaktadır (Francia ve ark.,
2005).
Moleküler markörlerin geliştirilmesinden
sonra markör destekli seleksiyon hız
kazanmıştır. Özellikle tahıllarda verim, kalite
ile hastalık ve zararlılara dayanıklılık gibi
konularda yapılan çalışmalar giderek artmakta
ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir. MAS
yardımıyla buğdayda uzun yıllar sürecek olan
ıslah çalışmaları çok daha kısa sürede
tamamlanarak sarı pas (Yıldırım ve ark., 2004),
yaprak pası (Kolmer, 1996) ve külleme (Huang
ve ark., 2003a) gibi önemli hastalıklara
dayanıklılık genlerinin yeni çeşitlere aktarımı
sağlanmıştır. Francia ve ark. (2005) ise
birbiriyle çok sıkı bağlantılı olan düşük
sıcaklığa toleranslılıkla ilgili iki kantitatif
karakter bölgesini (QTL) Polimeraz Zincir
Reaksiyonuna (PZR) dayalı markörlerin
Markör Destekli Seleksiyonun Buğday Islahında Kullanımı
yardımıyla transfer etmişlerdir. Li ve ark.
(2009) yaptıkları çalışmada, geri melezleme
ıslahıyla markör destekli seleksiyon yöntemini
kombine bir şekilde kullanarak yeni bir
küllemeye dayanıklılık genini (pm41) ekmeklik
buğdaya aktarmayı başarmışlardır. Buğdayda,
ekmek (Zamani ve ark., 2009) ve makarna
yapma kalitesi (Watson, 2008) ile ilgili markör
destekli ıslah çalışmaları da yapılmaktadır.
Markör destekli seleksiyon ile ıslah
çalışmaları daha kısa sürede ve daha az işgücü
ile tamamlanabilmekte ve bunların yanısıra
gereksinim duyulan populasyon büyüklüğü de
klasik ıslaha nazaran çok daha küçük
olmaktadır (Gupta ve Rustgi, 2004).
2. Moleküler Markörler
Markör destekli seleksiyonda kullanılan
markör tipleri morfolojik, biyokimyasal
(protein) ve moleküler olmak üzere üç ana
gruba ayrılmaktadır. Morfolojik belirleyiciler
(markörler); çiçek rengi ve tohum şekli gibi
görsel olarak karakterize edilebilen analizleri
oldukça kolay olan fenotipik karakterlerdir
(Yıldırım ve Kandemir, 2001). Ancak
sayılarının az oluşu yanında çevreden ve diğer
lokuslardan etkilenmeleri nedeniyle günümüzde
fazla kullanılmamaktadırlar. Bunların yanısıra
birbirine oldukça yakın genotipler arasında
sınırlı düzeyde polimorfizm göstermeleri ve
dominant özellikte olmalarından dolayı sadece
dominant fenotipi (AA ve Aa) resesif fenotipten
(aa) ayırmaları da morfolojik markörlerin diğer
dezavantajlarıdır (Mohan ve ark., 1997).
Moleküler
belirleyiciler
diğer
belirleyicilere göre daha güvenilir olmaları,
çevreden
etkilenmemeleri,
bitkilerin
gelişmelerinin
her
aşamasında
kullanılabilmeleri, bitkinin olgunlaşmasının
beklenmesine gereksinim olmaması ve geniş bir
varyasyon göstermeleri gibi avantajları
nedeniyle son yıllarda yaygın olarak
kullanılmaktadırlar. Bu belirleyiciler farklı
genotiplere ait DNA nükleik asit diziliş
farklılığını çeşitli şekillerde ortaya koyarlar.
Ayrıca bu belirleyicilerin DNA polimorfizmi
klasik
morfolojik
veya
biyokimyasal
belirleyicilerden çok daha fazladır (Özcan ve
ark., 2001).
Moleküler DNA belirleyicilerden buğday
ıslahında kullanılanların en önemlilerini
hibridizasyona dayalı olan restriksiyon parça
uzunluğu polimorfizmi (RFLP) (Bolstein ve
106
ark., 1980) ve PZR’ye dayalı olan rasgele
çoğaltılmış polimorfik DNA (RAPD) (Welsh ve
McClelland, 1990), basit dizi tekrarları
(mikrosatelitler veya SSR) (Hamada ve ark.,
1982), çoğaltılmış parça uzunluğu polimorfizmi
(AFLP) (Vos ve ark., 1995), dizisi etiketlenmiş
alanlar (STS) (Talbert ve ark., 1994) ve tek
nükleotid farklılıkları (SNP) (Ravel ve ark.,
2007) gibi belirleyiciler oluşturmaktadır.
DNA belirleyicileri son yıllarda kuramsal
ve uygulamalı genetik çalışmalarda, bitki ve
hayvan türlerinde çok çeşitli alanlarda
kullanılmaktadır. Bu alanların en önemlileri
genetik ve fiziksel kromozom haritaları ve
markör destekli seleksiyondur (Yıldırım ve ark.,
2004). Bunlara ek olarak moleküler markörler
bitkiler
aleminde
genetik
materyalin
karakterizasyonu,
genetik
teşhis,
transformantların karakterize edilmesi ve
filogenetik analizlerde de yaygın bir biçimde
kullanılmaktadır (Rafalski ve ark., 1996). Bu
belirleyiciler kullanılarak genetik varyasyon
araştırılmakta
ve
türlerin
taksonomik
tanımlaması yapılarak, filogenetik akrabalıkları
saptanabilmektedir (Lowe ve ark., 1996; Ateş
Sönmezoğlu, 2006; Dede, 2007). Moleküler
belirleyiciler, bitkilerin DNA parmak izlerinin
çıkarılması ve çeşit tanımlamasında da yoğun
bir şekilde kullanılmaktadır. Parmak izi
analizleri kullanılarak tescile sunulan çeşit
adaylarının genetik özellikleri belirlenebildiği
gibi çeşit adayının elde edilmesinde kullanılan
anaçlar da saptanabilmektedir. Bu durum,
ekonomik açıdan önemli genetik kaynakların
belirlenmesi ve Türkiye gibi bir çok bitkinin
gen merkezi durumunda olan ülkelerde, yabani
gen kaynaklarının korunması açısından son
derece önemlidir.
Moleküler markörler agronomik olarak
önem arz eden tek (major) bir genin geri
melezleme yöntemiyle hızlı ve etkin bir şekilde
aktarımını sağlarlar. Geri melezleme ıslahında
tekrarlanan anacın mümkün olan en yüksek
oranda tekrar geri elde edilmesinde de
kullanılırlar.
Fenotipik
gözleme
gerek
kalmaksızın geni taşıyan geri melez hatlarının
doğru seleksiyonunda moleküler markörler
oldukça etkilidirler. Ayrıca farklı karakterlere
etki eden birden fazla genin eş zamanlı
aktarılmasını da mümkün kılarlar (Yıldırım,
2008).
Moleküler markörler, agronomik olarak
önem arz eden ve birden fazla gen veya lokus
Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, T.ESERKAYA GÜLEÇ, A.YILDIRIM, N.KANDEMİR
tarafından kontrol edilen karakterlerin etkin bir
şekilde aktarılmasını da sağlamaktadırlar. Çevre
şartlarından
oldukça
fazla
etkilenen
karakterlerin, fenotipik gözlem zorluklarını
aşarak doğru bir şekilde seçilmelerine yardımcı
olmaktadırlar.
3. Protein Markörleri
Biyokimyasal markörler depo proteinleri
ve enzim proteinleri olarak iki ana grupta
incelenmektedirler.
Buğday
tohumunda
bulunan iki depo protein grubu olan gliadin ve
glutenin, depo protein markörleri amacıyla
yaygın
olarak
kullanılmaktadır.
Depo
proteinleri bir jel üzerinde hareket ettirilip
boyandıklarında genotipler arasında ortaya
çıkan farklılıklar genetik belirleyici olarak
kullanılabilir. Bu markörlerin temel avantajları
analizlerinin çabuk, ucuz, güvenilir ve
tekrarlanabilir olmasıdır. Çevreden ve diğer
lokuslardan
etkilenmezler.
En
büyük
dezavantajları sayılarının çok az olması ile
yalnızca özel dokularda ve belli bir gelişme
döneminde gözlenebilir olmalarıdır (Yıldırım
ve Kandemir, 2001).
Biyokimyasal markörlerin buğday kalite
ıslahında
kullanımı
oldukça
yaygındır.
Buğdayda bu alanda en çok kullanılan depo
proteini glutendir. Bu proteinlerden en
önemlileri yüksek gluten kuvveti ile ilişkili olan
γ-45 gliadin ile zayıf gluten ve viskoelastik
özellik ile ilişkili olan γ-42 gliadindir. Benzer
şekilde LMW-2 glutenin alt ünitesinin durum
buğdayının gluten kuvvetini ve kalitesini
(Pogna ve ark., 1990; Clarke ve ark., 1998),
HMW glutenin alt ünitelerinin ise ekmek
yapma kalitesini (Bustos ve ark., 2001) olumlu
yönde etkilediği tespit edilmiştir.
Biyokimyasal markörlerden izoenzimler
buğdayda çoğunlukla geliştirilen yeni çeşit ile
anaçların tanımlanmasında ve çeşitlerin
saflıklarının muhafazasında kullanılmaktadırlar
(Sipahi, 2004). Depo proteinleri ise buğday
ıslahında
genellikle
seleksiyon
amaçlı
kullanılmaktadır. Depo protein markörlerinde
gözlenen farklılıklar ile kalite ve diğer bazı
özelliklerin
ilişkilendirilmesi
ve
erken
generasyonlarda hat seçimi yapılabilmektedir.
Bu alanda en çok kullanılan markör
sistemlerinden
biri
HMW
ve
LMW
gluteninlerdir. Uluslararası Tohumculuk Test
Kuruluşu (ISTA) morfolojik özelliklerin
yanısıra buğday çeşitlerinin tanımlanmasında
gliadini, arpa çeşitlerinin tanımlanmasında ise
hordeini kullanmaktadır (Cooper, 1987).
Abdel-Hady ve Naggar (2007), protein ve
moleküler markörler yardımıyla yapılan
seleksiyon ile geri melez ıslah yönteminin
yapılacak ıslah çalışmalarında kombine bir
şekilde
başarıyla
kullanılabileceğini
bildirmişlerdir. Markör destekli seleksiyon
yardımıyla yapılan ıslah çalışmalarında farklı
markör tiplerinin kombinasyonunun çalışmanın
güvenilirliğini ve etkinliğini artırdığı da
saptanmıştır.
4. Markör Destekli Seleksiyonun Buğday
Islahındaki Uygulama Alanları
Son 15 yılda araştırmacılar buğdayda
3000’den fazla moleküler markörü kapsayan
detaylı genetik haritalar ve 16000 lokusdan
fazlasını
içeren
fiziksel
haritalar
geliştirmişlerdir (Cenci ve ark., 2003;
Dubcovsky, 2004). Haritalama çalışmalarına
ilave olarak 1,109,486 buğday EST’si de
sekanslanmıştır (Anonymous, 2009). Bu
araştırmalar buğdayda bölgesel klonlama
çalışmalarına ait başarılı sonuçlar getirmiştir
(Feuillet ve ark., 2003; Huang ve ark., 2003b;
Yahiaoui ve ark., 2004; Yan ve ark., 2004).
MAS ile buğday ıslahında klasik
yöntemlerle seleksiyonun zor veya mümkün
olmadığı
karakterlerin
seleksiyonu
yapılabilmektedir.
Geleneksel
ıslah
çalışmalarında
karşılaşılan
en
büyük
zorluklardan biri istenilen özellikle ilişkili
dominant genleri taşıyan bireylerin heterozigot
bireylerden ayrılmasıdır. Yürütülen bir başka
çalışmamızda (Yıldırım ve ark., 2009) MAS
tekniği sayesinde gerek moleküler gerekse
biyokimyasal markörler kullanılarak istenen
geni/karakteri taşıyan homozigot ve heterozigot
bireylerin kolaylıkla ayırt edilebildiği tespit
edilmiştir (Resim 1 ve 2).
107
Markör Destekli Seleksiyonun Buğday Islahında Kullanımı
Kyle Selçuklu A
H
A
H
H
B
B
H
H
H
Resim 1. Selçuklu melez ailesine ait GM3F2 bitkilerinin moleküler markörler ile taramaları
(A: Transfer edilen gen bölgesini taşımayan anaç tip geri melez bitkilerini, B: Transfer edilen gen bölgesini
taşıyan homozigot geri melez bitkilerini, H: Transfer edilen gen bölgesini taşıyan heterozigot geri melez
bitkilerini göstermektedir.)
TMB 1 BC3F2
1
H
2
H
Kyle Sarıçanak
γ-45 γ-42
M
3
4
5
6
7
8
9
10
B
H
A
B
A
B
H
H
11
H
12
H
Resim 2. Sarıçanak melez ailesine ait GM3F2 bitkilerinin biyokimyasal markörler ile taramaları
Genel olarak markör destekli seleksiyonun
buğday bitkisindeki uygulama alanları genotip
tanımlama, çeşit tescili, ıslah hatlarının
tanımlanması, tohum saflık testleri, hibrit çeşit
saflık testleri, genetik çeşitliliğin belirlenmesi,
gen
kaynaklarının
genetik
kökeninin
araştırılması,
tarımsal
performansın
ve
adaptasyon
yeteneğinin
tahmini,
basit
karakterlerin kalıtımı, kantitatif karakterlerin
(QTL) aktarımı ve gen piramitlerinin
oluşturulması şeklinde özetlenebilir. MAS
teknolojisinin buğday ıslahında kullanımına
ilişkin çok farklı örnekler mevcuttur. Bunlardan
108
bazıları aktarımı yapılan karakter veya gen
belirtilerek Tablo 1’de verilmiştir. Gelişen
markör teknolojisi sayesinde buğdayda gluten
sağlamlığı (Watson, 2008), nişasta özellikleri
(waxy genleri) (Briney ve ark., 1998), tane
sertliği (puroindoline genleri) (Beecher ve ark.,
2002), vernalizasyon (Yan ve ark., 2003; 2004),
yarı cücelik (Peng ve ark., 1999), yaprak pasına
(Lr10 ve Lr2) (Feuillet ve ark., 2003) ve
küllemeye (Huang ve ark., 2003a) dayanıklılık
gibi agronomik açıdan önemli genlerin aktarımı
mümkün olmuştur.
Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, T.ESERKAYA GÜLEÇ, A.YILDIRIM, N.KANDEMİR
Tablo 1. Buğdayda yapılan markör destekli seleksiyon çalışmaları örnekleri
KARAKTER/GEN
KULLANILAN MARKÖR
KAYNAK
Yaprak pasına dayanıklılık (Puccinia
STS ve CAPS
Seyfarth ve ark. (1999)
recondita f.sp. tritici) / Lr35 geni
Yaprak ve sap pasına dayanıklılık / Lr57
Kuraparthy ve ark.
SSR
ve Yr40 genleri
(2009)
Sarı pasa dayanıklılık (Puccinia
RAPD ve SSR
Chague` ve ark. (1999)
striiformis f.sp. tritici) / Yr15 geni
Sarı pasa dayanıklılık / Yr26 geni
SSR
Yıldırım ve ark. (2004)
Tepe yanıklığına dayanıklılık (Fusarium
RFLP
Anderson ve ark. (2001)
graminearum) / 3BS geni
Buğday sineğine dayanıklılık
SCAR
Thomas ve ark. (2001)
(Sitodiplosis mosellena) / Sm1 geni
Rusya buğday afidine dayanıklılık / Dn2
SSR
Miller ve ark. (2001)
geni
Sap pasına dayanıklılık (Puccinia
STS
Mago ve ark. (2002)
graminis f.sp. tritici) / Sr31 geni
Sarı
pasa
dayanıklılık
(Puccinia
SSR
Smith ve ark. (2002)
striiformis f.sp. tritici) / YrMoro geni
Yaprak pasına dayanıklılık (Puccinia
SSR
Suenaga ve ark. (2003)
recondita f.sp. tritici) / Lr34 geni
Yaprak pasına dayanıklılık
Endopeptidase (protein
Slikova ve ark. (2003)
(Puccinia triticina) / Lr19 geni
markörü)
Küllemeye dayanıklılık
SSR
Tucker (2005)
Tepe yanıklığına dayanıklılık /3BS
SSR
Nishio ve ark. (2008)
kromozomundaki ilgili genler
Küllemeye dayanıklılık (Blumeria
SSR
Huang ve ark. (2003a)
graminis f.sp. tritici) / Pm5e geni
Küllemeye dayanıklılık (Blumeria
graminis
CAPS
Ma ve ark. (2004)
f.sp. tritici) / Pm4a geni
Yaprak pası ve kahverengi pasa
STS
Lagudah ve ark. (2006)
dayanıklılık / Lr34, Yr18 genleri
Fusarium head blight’a dayanıklılık/
SSR ve SNP
Anderson (2007)
Fhb1geni
Septoria yaprak lekesi (Septoria tritici)
SSR
Botez ve ark. (2009)
hastalığına dayanıklılık
Vernalizasyon / VRN1 geni
PZR’ye dayalı markörler
Yan ve ark. (2003)
Kuraklığa tolerans
SSR
Cıucă ve ark. (2009)
Bor elementine dayanıklılık / Bo-1 geni
SSR
Jefferies ve ark. (2000)
Kalite özellikleri
SSR
Watson (2008)
Hamur gücü / Glu1BX geni
STS
Juhasz ve ark. (2003)
γ-45 gliadin ve LMW-2 glutenin için
SSR, A-PAGE, SDS-PAGE
Yıldırım ve ark. (2009)
kalite ıslahı
Buğday tane protein içeriği
SSR
Berzonsky (2006)
Ekmek yapma kalitesi ile igili HMW
STS, SDS-PAGE
Zamani ve ark. (2009)
glutenin allelleri
HMW glutenin proteinleri
AFLP, RAPD,
Bustos ve ark. (2001)
Ekmek yapma kalitesi ile igili HMW PZR markörleri ve
Ahmad (2000)
glutenin proteinlerini geliştirmek
SDS-PAGE
Ekmek yapma kalitesi ile igili HMW-GS
PZR’ye dayalı markörler
Abdel-Mawgood (2008)
glutenin proteinlerini geliştirmek
(* Bu tabloda verilen referanslar kaynak kısmına alınmamıştır)
109
Markör Destekli Seleksiyonun Buğday Islahında Kullanımı
Buğday
ıslahında
markör
destekli
seleksiyonun yaygın kullanım alanlarından biri
de özellikle pasa dayanıklılık ve herbisitlere
tolerans genleri için gen pramitlerinin
oluşturulmasıdır. Üç pas hastalığının herbirine
dayanıklı etki gösteren genlerin bir bitkide
toplanması buğday ıslahında istenen temel
hedeflerden biridir (Cakir ve ark., 2008). Geri
melezleme ıslahında markör destekli seleksiyon
aracılığı ile yaprak (Puccinia recondita f. sp.
tritici) ve sap pasına (Puccinia striiformis f. sp.
tritici) dayanıklılık genleri (Lr21, Lr34, Lr37,
Yr5, Yr15 ve Yr26) ile gen pramidinin
oluşturulması sayesinde bu dayanıklılık
genlerinin tek bir genotipte toplanması
sağlanmıştır (Chen ve ark., 2005). Farklı bir
çalışmada da benzer şekilde yaprak pasına
dayanıklı buğday hatları geliştirmek amacıyla
MAS tekniği yardımıyla gen piramitleri
oluşturulmuştur (Hudcovicová ve ark., 2008).
Moullet ve ark. (2009) SSR markörleri
kullanarak iki yaprak pasına daynıklılık genini
(Lr9 ve Lr24) buğday hatlarında toplamayı
başarmışlardır.
Araştırmacılar
MAS’ın
hastalıklara dayanıklılık konusunda yürütülen
ıslah çalışmalarında çok etkili bir araç olduğunu
bildirmişlerdir.
Markör destekli seleksiyon buğdayda
yürütülen geleneksel veya klasik ıslah
metodlarının başarısını ve hızını artırıcı bir
tekniktir. MAS tekniği sayesinde buğdayda
yılda iki veya daha fazla generasyon alınarak
uzun yıllar sürecek bir ıslah çalışması çok daha
kısa sürede tamamlanabilmektedir. Böylece
zaman ve işgücü açısından tasarruf edilerek
hem ıslah etkinliği artırılabilmekte hem de yeni
çeşitlerin geliştirilmesi veya mevcut çeşitlerin
iyileştirilmesi hızlandırılmaktadır. International
Triticeae Mapping Initiative (ITMI) tarafından
başlatılan 80 adet MAS projesi kapsamındaki
350 adet geri melezleme programı yılda
ortalama iki gerenerasyon ilerlenerek klasik
ıslah metodundan çok daha kısa bir sürede
tamamlanmıştır (Dubcovsky, 2004). Fenotipik
seleksiyon yapan bir ıslahcı MAS’ı kullanan bir
ıslahcıya göre yaklaşık 16.7 kat daha fazla
generasyon elde etmek zorundadır (Francia ve
ark., 2005). Davies ve ark. (2006) buğday
ıslahında fenotipik ve moleküler seleksiyonu
birlikte kullandıkları çalışma sonucunda geri
melez ıslahında moleküler markörler ile
seleksiyonun daha avantajlı olduğunu ve sonuca
çok daha kısa bir sürede ulaşıldığını tespit
etmişlerdir. MAS yöntemi yardımıyla ıslah
süresinin kısalması yanında ıslahın etkinliği de
artırılmaktadır. Babu ve ark. (2004) mısır
bitkisinde protein kalitesi ile ilgili yürüttükleri
ıslah çalışmasında MAS yöntemini kullanarak
BC2F1 generasyonunda tekrarlanan anaç
genomunun yüzdesinin %83.7-94.8 arasında
olduğunu bildirmişlerdir.
5. Sonuç
Markör destekli seleksiyon tekniğinin
başta buğday olmak üzere tahıllarda kullanım
alanı oldukça geniştir. Bu teknik oldukça hızlı,
etkin, doğru ve ekonomik bir seleksiyon
yöntemidir. Ancak tek başına klasik ıslah
metotlarının yerine kullanılabilecek bir yöntem
değil, aksine klasik ıslahın başarısını arttıran
tamamlayıcı ve yardımcı bir tekniktir.
Markör destekli seleksiyon buğdayda geri
melez
ıslahında,
gen
piramitlerinin
oluşturulmasında,
resesif
genlerin
seleksiyonunda, çevre faktörlerinin ekstrem
olduğu, karakterin bitki gelişiminin geç
dönemlerinde gözlemlenebildiği durumlarda,
zaman ve ekonomik avantajlar sağlayarak ıslah
etkinliğini
artıran
ve
yeni
çeşitlerin
geliştirilmesini hızlandıran bir tekniktir. Gelişen
markör teknolojisi ve markör destekli
seleksiyon tekniği sayesinde yapılacak olan
buğday ıslahı çalışmaları daha etkili bir şekilde
yürütülebilmekte ve klasik ıslaha oranla çok
daha kısa bir sürede başarılı ve güvenilir
sonuçların elde edilmesi mümkün olmaktadır.
Kaynaklar
Abdel-Hady, M.S. and Naggar, M.H., 2007. Wheat
genotypic variation and protein markers in relation
with in vitro selection for drought tolerance. Journal
of Applied Sciences Research, 3(10), 926-934.
Anonymous, 2009. Biotechnology Information (NCBI,
Bethesda, MD) GenBank dbEST database.
http://wheat.pw.usda.gov/genome.
Ateş Sönmezoğlu, Ö., 2006. Mikrosatelit DNA
belirleyicileri kullanılarak yerel makarnalık buğday
110
çeşitlerinin tanımlanması (Yüksek Lisans Tezi).
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi,
Fen
Bilimleri
Enstitüsü, Tarla Bitkileri Anabilim Dalı, Tokat.
Babu, E.R., Mani, V.P. and Gupta, H.S., 2004. Combining
high protein quality and hard endosperm traits
through phenotypic and marker assisted selection in
maize. 4th International Crop Science Congress.
Brisbane, Australia.
Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, T.ESERKAYA GÜLEÇ, A.YILDIRIM, N.KANDEMİR
Beecher, B., Bettge, A., Smidansky, E. and Giroux, M.J.,
2002. Expression of wild-type pinB sequence in
transgenic wheat complements a hard phenotype.
Theor. Appl. Genet., 105, 870-877.
Bolstein, D., White, R.L., Skolnick, M. and Davis, R.W.,
1980. Construction of A Genetic Linkage Map in
Man Using Restriction Fragment Length
Polymorphism. American Journal Human Genetics,
32, 314-331.
Briney, A., Wilson, R., Potter, R.H., Barclay, I., Crosbie,
G. and Appels, R., 1998. A PCR-based marker for
selection of starch and potential noodle quality in
wheat. Mol. Breed., 4, 427-433.
Bustos, A., Rubio, P., Soler, C., Garcia, P. and Jouve, N.,
2001. Marker assisted selection to improve HMWglutenins in wheat. Euphytica, 119, 69-73.
Cakir, M., Drake-Brockman, F., Ma, J., Jose, K., Connor,
M., Joe Naughton, J., Bussanich, J., Naisbitt, M.,
Shankar, M., McLean, R., Barclay, I., Wilson, R.,
Moore, C. and Loughman, R., 2008. Applications
and challenges of marker-assisted selection in the
Western Australian Wheat Breeding Program.
Ses.library.usyd.edu.au/bitstream.pdf.
Cenci, A., Chantret, N., Xy, K., Gu, Y., Anderson, O.D.
and Fahima, T., 2003. Construction and
characterization of a half million clones: Bacterial
Artificial Chromosome (BAC) library of durum
wheat. Theor. Appl. Genet., 107, 931-939.
Chen, Z., Johnson, J., Bland, D. and Wang, M., 2005.
Pyramiding Genes for Coliar Disease Resistance in
Red Soft Winter Wheat Using DNA Marker
Assisted Selection (MAS). American Society of
Agronomy Abstracts.
Clarke, J.M., Marchylo, B.A., Kovacs, M.I.P., Noll, J.S.,
McCaig, T.N. and Howes, N.K., 1998. Breeding
durum wheat for pasta quality in Canada. Wheat:
Prospects for Global Improvement, Eds: Braun, H.J.
Kluwer Academic Publishers, 229-236, New York.
Cooper, S.R., 1987. Report of the rules commitee. Seed
Science and Technology, 15, 555-575.
Davies, J., Berzonsky, W.A. and Leach, G.D., 2006. A
comparison of marker-assisted and phenotypic
selection for high grain protein content in spring
wheat. Euphytica, 152(1), 117-134.
Dede, B., 2007. Mikrosatelit DNA belirleyicileri
kullanılarak yerel ekmeklik buğday çeşitlerinin
tanımlanması (Yüksek Lisans Tezi). Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri
Anabilim Dalı, Tokat.
Dubcovsky, J., 2004. Symposıum on genomics and plant
breeding: the experience of the initiative for future
agricultural and food systems. Crop Science, 44,
1895-1898
Feuillet, C., Travella, S., Stein, N., Albar, L., Nublat, A.
and Keller, B., 2003. Map-based isolation of the leaf
rust disease resistance gene Lr10 from the hexaploid
wheat (Triticum aestivum L.) genome. Proc. Natl.
Acad. Sci. USA 100, 15253-15258.
Francia, E., Tacconi, G., Crosatti, C., Barabaschi, D.,
Bulgarelli, D., Dall’Aglio, E. and Valè, G., 2005.
Marker assisted selection in crop plants. Plant Cell,
Tissue and Organ Culture, 82, 317-342.
Gupta, P.K. and Rustgi, S., 2004. Molecular markers form
the transcribed/expressed region of the genome in
higher plants. Funct Integr Genomics, 4, 139-162.
Hamada, H., Petrino, M.G. and Kakunaga, T., 1982. A
Novel Repeated Element with Z-DNA-Forming
Potential is Widely Found Evolutionary Diverse
Eucaryotic Genomes. Proceedings of National
Academy of Science, 79, 6465-6469, USA.
Huang, X.Q., Wang, L.X., Xu, M.X. and Röder, M.S.,
2003a. Microsatellite mapping of the powdery
mildew resistance gene Pm5e in common wheat
(Triticum aestivum L.). Theor Appl. Genet., 106,
858-865.
Huang, L., Brooks, S.A., Li, W.L., Fellers, J.P., Trick,
H.N. and Gill, B.S., 2003b. Map-based cloning of
leaf rust resistance gene Lr21 from the large and
polyploid genome of bread wheat. Genetics, 164,
655-664.
Hudcovicová, M., Šudyová, V., Šliková, S., Gregová, E.,
Kraic, J., Ordon, F., Mihálik, D., Horevaj, V. and
Šramková, Z., 2008. Marker-assisted selection for
the development of improved barley and wheat
lines. Acta Agronomica Hungarica, 56(4), 385-392.
Kolmer, J.A., 1996. Genetics of resistance to wheat leaf
rust. Annu. Rev. Phytopathol, 34, 435-455.
Li, G., Fang, T., Zhang, H., Xie, C., Li, H., Yang, T.,
Nevo, E., Fahima, T., Sun, Q. and Liu, Z., 2009.
Molecular identification of a new powdery mildew
resistance gene Pm41 on chromosome 3BL derived
from wild emmer (Triticum turgidum var.
dicoccoides). Theor Appl Genet., 119 (3), 531-539.
Lowe, A.J., Hinotte, O. and Guarino, L., 1996.
Standardization of Molecular Genetic Techniques
for The Characterization of Germplasm Collections:
The Caase of Random Amplified Polymorphic DNA
(RAPD). Plant Genetic Resources Newsletter, 107,
50-54.
Mohan, M., Nair, S., Bhagwat, A., Krishna, T.G., Yano,
M., Bhatia, C.R. and Sasaki, T., 1997. Genome
mapping, moleküler markers and marker-assisted
selection in crop plants. Mol. Breed., 3, 87-103.
Moullet, O., Fossati, D., Mascher, F., Guadagnolo, R. and
Schori, A., 2009. Use of marker-assisted selection
(MAS) for pyramiding two leaf rust resistance
genes,
(Lr9
and
Lr24)
in
wheat.
(www.agroscope.admin.ch/data/publikationen.pdf)
Özcan, S., Gürel, E. ve Babaoğlu, M., 2001. Bitki
Biyoteknolojisi II. Genetik Mühendisliği ve
Uygulamaları, Konya.
Peng, J.R., Richards, D.E., Hartley, N.M., Murphy, G.P.,
Devos, K.M. and Flintham, J.E., 1999. ‘Green
revolution’ genes encode mutant gibberellin
response modulators. Nature, 400, 256-261.
Pogna, N.E., Autran, J.C., Mellini, F., Lafiandra, D. and
Feillet, P., 1990. Chromosome 1B-encoded gliadins
and glutenin subunits in durum wheat: Genetics and
relationship to gluten strength. Journal of Cereal
Science, 11, 15-34.
Rafalski, A., Morgante, M., Powell, W., Vogel, J.M. and
Tingey, S.V., 1996. Generating and Using DNA
Markers in Plants. In: Birren B., Lai E. (Eds.):
Analysis of Non-Mammalian Genomes - A Practical
Guide. Academic Pres., New York.
111
Markör Destekli Seleksiyonun Buğday Islahında Kullanımı
Ravel, C., Praud, S., Canaguier, A., Dufour, P., Giancola,
S., Balfourier, F. and Charmet, G., 2007. DNA
sequence polymorphisms and their application to
bread wheat quality. Euphytica, 158, 331-336.
Sipahi, H., 2004. Türkiye’de tescili yapılan arpa
çeşitlerinin
hordein
elektroforegramlarının
belirlenmesi ve bunların malt kalitesi ile ilişkisinin
saptanması (Doktora Tezi). Ankara Üniversitesi,
Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Ankara.
Talbert, T.E., Blake, N.K., Chee, P.W., Blake, T.K. and
Magyar, G.M., 1994. Evaluation of SequenceTagged-Site PCR Products As Molecular Markers in
Wheat. Theoretical and Applied Genetics, 87, 789794.
Vos, P., Hogers, M., Bleeker, M., Reijans, M., Lee, T.,
Hornes, M., Frijters, A., Pot, J., Pelemen, J., Kuiper,
M. and Zabeau, M., 1995. AFLP; A New Technique
for DNA Fingerprinting . Nucleic Acid Research,
23, 4407-4414.
Watson, B., 2008. Use of Marker Assisted Selection for
the Introgression of Quality Traits from Australian
into Chinese Wheats. University of Southern
Queensland. Master of Science thesis (PhD).
Welsh, J. and Mcclelland, M., 1990. Fingerprinting
Genomes Using PCR with Arbitrary Primers.
Nucleic Acids Research, 18, 7313-7318.
Yahiaoui, N., Srichumpa, P., Dudler, R. and Keller, B.,
2004. Genome analysis at different ploidy levels
allows cloning of the powdery mildew resistance
gene Pm3b from hexaploid wheat. Plant J., 37, 528538.
Yan, L., Loukoianov, A., Tranquilli, G., Helguera, M.,
Fahima, T. and Dubcovsky, J., 2003. Positional
cloning of wheat vernalization gene VRN1. Proc.
Natl. Acad. Sci., 100, 6263-6268.
112
Yan, L., Loukoianov, A., Tranquilli, G., Blechl, A., Khan,
I.A. and Ramakrishna, W., 2004. The wheat VRN2
gene is a flowering repressor down-regulated by
vernalization. Science, 303, 1640-1644.
Yıldırım, A. ve Kandemir, N., 2001. Genetik Markörler ve
Analiz Metotları. Bitki Biyoteknolojisi II., Bölüm
23, 334-363.
Yıldırım, A., 2005. Molecular marker facilitated
pyramiding of resistance genes for fungal diseases of
wheat. Workshop on Genomics and Marker Assisted
Selection (MAS) in Plant Breeding. 3-7 Ekim 2005
(Sunulu Bildiri), İzmir.
Yıldırım, A., 2008. Bitki Islahında Markörler Yardımıyla
Seleksiyon.
(googlepages.com/AY-Markörler
Yardımıyla Seleksiyon.pdf.).
Yıldırım, A., Karadağ, Y., Sakin, M.A., Gökmen, S.,
Kandemir, N., Akkaya, M.S. and Yıldırım, F., 2004.
Transfer of stripe rust resistance gene Yr26 to
Turkish wheats using microsatellite markers. Cereal
Research Communications, 32(1), 25-30.
Yıldırım, A., Ateş Sönmezoğlu, Ö., Eserkaya, T.,
Kandemir, N. ve Sayaslan, A., 2009. Makarnalık
Buğdayda
Modern
Teknolojik
Yöntemlerle
Hızlandırılmış Kalite Islahı. Türkiye VIII. Tarla
Bitkileri Kongresi, 19-22 Ekim 2009. Hatay. Sunulu
Bildiri.
Zamani, M.J., Bihamta, M.R., Naserian, B., Hallajian,
M.T. and Shu, Q.Y., 2009. Selection of Wheat
Mutant Genotypes Carrying HMW Glutenin Alleles
Related to Baking Quality by Using PCR (STS
method). Induced Plant Mutations in the Genomics
Era. Food and Agriculture Organization of the
United Nations, 436-438, Rome.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(1), 113-120
Makarnalık Buğdaylarda Kalite ve Kaliteyi Etkileyen Faktörler
Tuğba Eserkaya Güleç1
Özlem Ateş Sönmezoğlu1
Ahmet Yıldırım2
1- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
2- Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kamil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70100 Karaman
Özet: Türkiye yıllık üç milyon ton üretim miktarı ile önemli üretici ülkeler arasında yer almasına rağmen
makarnalık buğday ithal etmektedir. Bunun en önemli nedeni, üretilen ürünün kalite değerinin istenilen
düzeyde olmamasıdır. Makarnalık buğdayın kalitesini belirleyen temel kriter makarnalık kalitesidir. Bu
kriter; tanenin sertlik ve camsılık oranı, test (hektolitre) ağırlığı, protein miktarı ve kalitesi (gluten kuvveti),
öğütme kalitesi, sarı pigment konsantrasyonu ile sarı renk kaybı veya renk kararmasına neden olan
lipoksijenaz/lipoksidaz (LOX), polifenol oksidaz (PPO) gibi oksidatif enzimlerin aktiviteleri tarafından
etkilenmektedir. Bahsedilen bu özellikler; çeşit özelliği, sertifikalı tohumluk kullanımı, ekolojik faktörler ve
yetiştirme tekniklerine bağlı olarak değişmekte ve kaliteyi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir.
Makarnalık kalitesi, son ürüne, üreticiye, öğütme sanayisine, tohum firmalarına, makarna sanayisine ve
tüketiciye göre değişmektedir. Talep edilen kaliteli ürünü elde edebilmek ve ihracatta diğer üretici ülkelerle
rekabet edebilmek için, kalite ıslahı çalışmalarına önem verilmesi gerekmektedir. Bu anlamda, tarımsal
biyoteknoloji ve genetik mühendisliğinden faydalanılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Gluten, Kalite, Makarnalık Buğday, Protein
Quality in Durum Wheat and Factors Affected Quality
Astract: Although Turkey is among the major producing countries with annual production capacity of 3
million tons, she imports durum wheat in recent years. The most important reason is that quality of product
is not.desired level. Pasta quality is the basic criteria for determining the quality of durum wheat. This criteria
is influenced by the rate of hardness and vitreousness of grain, test weight, the quality and amount of protein,
milling quality, concentration of yellow pigment, activities of oxidative enzymes such as LOX and PPO.
Cultivation techniques, use of certified seeds and ecological factors change the features and affected quality
directly or indirectly. Pasta quality varies according to the end product, producer, milling industry, seed
companies, pasta industry and consumers. To obtain high-quality products and to compete with producers
countries in exporting should be regarded quality breeding studies. In this context, should benefit from
agricultural biotechnology and genetic engineering.
Keywords: Gluten, Quality, Durum Wheat, Protein
1. Giriş
Buğday,
gerek
dünyada
gerekse
Türkiye’de stratejik bir bitki olup, insanların
temel enerji ve protein kaynağı durumundadır.
Türkiye’de günlük enerji ihtiyacının ortalama
%40’ı
buğday
ürünleri
tarafından
karşılanmaktadır
(Anonymous,
2008).
Ülkemizin ekili alanları dikkate alındığında, bu
alanların yaklaşık % 50’sini tahıllar, tahılların
ekim alanlarının da yaklaşık % 70’ini buğday
oluşturmaktadır (Anonymous, 2008).
Makarnalık
buğdaylar
tetraploid
(2n=4x=28, AABB) bitkiler olup, kalite
özellikleri ve kullanım alanları bakımından
hexaploid (2n=6x=42, AABBDD) T. aestivum
ve T. compactum buğdaylarından çok farklı ve
özel bir konuma sahiptir. Makarnalık
buğdayların ana kullanım şekli makarna
çeşitleridir ve özellikle Avrupa ve Kuzey
Amerika ülkelerinde bu amaca yönelik
üretilmektedir. Bunun yanında Türkiye, Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerini içeren diğer
bölgelerde makarna üretimi yanında bulgur,
kuskus ve değişik ekmek çeşitlerinin üretiminde
de kullanılmaktadır (Liu ve ark., 1996).
Makarnalık buğdayın kalitesini belirleyen
temel kriter, makarnalık kalitesidir. Kaliteli
makarna üretimi ancak uygun bir durum
buğdayı ve işleme teknolojisi ile mümkündür.
Makarnalık buğdayın makarnalık kalitesi;
tanenin sertlik ve camsılık oranı, test
(hektolitre) ağırlığı, protein miktarı ve kalitesi
(gluten kuvveti), öğütme kalitesi (irmik verimi
ve kül oranı), sarı pigment konsantrasyonu ile
sarı renk kaybı veya renk kararmasına neden
olan lipoksijenaz/lipoksidaz (LOX), polifenol
oksidaz (PPO) gibi oksidatif enzimlerin
aktiviteleri
tarafından
etkilenmektedir.
Bunlardan özellikle tanenin protein miktarı ve
kuvveti ile sarı pigment içeriği ve sarı parlak
rengi olumsuz yönde etkileyen oksidatif
Makarnalık Buğdaylarda Kalite ve Kaliteyi Etkileyen Faktörler
enzimlerin aktiviteleri oldukça önemlidir. Zira
bu parametreler kaliteli bir makarnada istenen
sarı parlak renk ve pişme kalitesini (pişirilirken
dağılmayan ve yapışmayan, tüketilirken ağızda
hissedilebilir sertlikte bir tekstür “al dente”)
tayin eden başlıca özelliklerdir (Clarke ve ark.,
1998). Söz konusu kalite unsurları çevre
faktörleri
ve
yetiştirme
koşullarından
etkilenmekle birlikte, büyük oranda çeşidin
genotipik
karakteri
tarafından
kontrol
edilmektedir (Aalami ve ark., 2007).
2.Makarnalık Buğdayların Genel Özellikleri
Makarnalık buğday Rusya orijinlidir, genel
olarak soğuk ve yarı kurak iklimlerde
yetiştirilmektedir. En önemli makarnalık
buğday yetiştiren ülkeler; A.B.D, Kanada,
Rusya, Arjantin, Kuzey Afrika ülkeleri, İtalya,
Fransa ve Türkiye'dir. I. ve II. Dünya savaşları
sırasında makarnalık buğday ihraç eden en
önemli ülkeler Kanada, A.B.D ve Cezayir iken,
bugün
Avrupa’nın
birçok
ülkelerinin
makarnalık buğday ihtiyacı A.B.D ve Kuzey
Afrika ülkeleri tarafından karşılanmaktadır.
Makarnalık buğday, kırmızı ve amber
renkli
olmak
üzere
iki
şekilde
değerlendirilmektedir. Kırmızı renkli olanlar,
daha çok hayvan yemi olarak kullanılır ve
makarna sanayi için bir öneme sahip değillerdir.
Bu çeşit buğdaylar daha çok Arjantin’de
yetişmektedir. Amber renginde olanlar ise,
makarna sanayinde kullanılmaktadır. En sert
buğday amber renkli olanlardır. Protein miktarı
çevreye bağlı olarak değişse de genellikle
yüksektir.
Makarna yapımında yüksek protein
istenmektedir. Ancak makarnalık buğdayların
proteini ekmeklik buğdaylar kadar uygun
değildir.
Makarnalık
buğdaylarda
endospermdeki protein taneleri ve nişasta
taneleri şeffaftır. Bu nedenle tane camsı yapıda
gözükür. Tanenin şeker oranı diğer tür
buğdaylara göre daha yüksektir. Fakat diastatik
aktivitesi ve gaz meydana getirme gücü
düşüktür. Fazla miktarda karetonoid pigmenti
içermektedir. Özellikle xantofil ve traxhantin
miktarı daha yüksektir. Makarnalık buğdaylar
diğer buğdaylara kıyasla yaklaşık iki kat daha
büyük danelidir. Bin dane ağırlığı ve hektolitre
ağırlığı daha fazladır ve endospermdeki kül
miktarı daha yüksektir (Finney ve ark., 1987;
Morris, 2004; Sissons, 2004).
114
2.1. Makarnalık Buğday Danesinin Kimyasal
Bileşimi
Su (nem): Danedeki su, tohumun ticari
değerinin tayin edilmesinde, depolamada,
çimlenme zararının engellenmesinde ve
danenin teknolojik işlemlerinde (tavlama,
öğütme vb.) oldukça önemlidir. Buğdayda
kritik nem seviyesi %10-14 arasındadır
(Sayaslan, 2007).
Karbonhidrat: Danedeki karbonhidrat,
nişasta ve diğer karbonhidratlar olarak iki
kısımdan oluşmaktadır. Danede toplam
karbonhidrat oranı % 70 civarındadır. Toplam
karbonhidrat içerisinde nişastanın oranı %
90’dan daha fazladır. Danede nişasta dışında
selüloz, hemiselüloz ve dekstrinler vardır.
Selüloz
sadece
kabukta
bulunurken,
endospermde yoktur ve danede oransal olarak
%2-3 civarındadır. Hemiselüloz ise (β-glukan
ve pentozanlar) danede %3-5 oranında
bulunmaktadır. Suda çözünen ve çözünmeyen
olarak iki grup hemiselüloz vardır. Suda
çözünen hemiselüloz, beslenme açısından daha
faydalıdır. Hemiselülozun teknolojik açıdan
önemi
ve
fonksiyonu,
ürüne
göre
değişmektedir. Dekstrinler ise nişasta ve maltoz
arasında bir yapıya sahiptir. Bitkilerde doğal
olarak bulunmamakta, çevre şartları ile
nişastanın hidrolizi sonucu oluşmaktadır
(Sayaslan, 2007).
Proteinler: Proteinler, çözünürlüklerine
göre albuminler, globulinler, prolaminler ve
glutenler
olarak
sınıflandırılmaktadır.
Albuminler, suda çözünür ve biyolojik olarak
aktif proteinlerdir, besleyicidirler. Globulinler,
tuzlu suda çözünür ve bağışıklık sistemi ile
ilgilidir. Prolaminler ve gluteninler ise depo
proteinleridir, danede oransal olarak daha
fazladır. Kalitede asıl belirleyici olan bu
proteinler, sadece endospermde bulunurlar.
Glutenler (gliadin ve glutenin) makarnalık
buğdayda
viskoelastikliği
sağlamaktadır.
Danede % 80-85 oranında prolamin ve gluten
proteinleri vardır (Sayaslan, 2007).
3. Makarnalık Buğdayda Kalite
Kalite, kısaca sanayiin ve tüketicinin talep
ettiği özeliklerin bütünüdür. Ancak durum
buğdayında kaliteyi belirlemek kolay değildir.
Çünkü makarnalık buğdayda kalite; son ürüne,
üreticiye,
öğütme
sanayisine,
tohum
firmalarına, tohum satıcılarına, makarna
T.ESERKAYA GÜLEÇ, Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, A.YILDIRIM
sanayisine ve tüketiciye göre değişmektedir
(Dziki ve Laskowski, 2005).
3.1. Makarnalık Buğdayda Kalite Kriterleri
Buğdayın kalitesi ile doğrudan ilişkili olan
öğütme verimi ve makarnacılık kalitesi olmak
üzere iki önemli kalite kriteri mevcuttur.
Öğütme verimi, birim buğdaydan alınan belli
özellikteki birim un veya irmik öğütme
kapasitesidir. Makarna endüstrisinde irmiğe
öğütülecek buğdayda aşağıdaki özellikler
aranmaktadır:
3.1.1. Çeşit ve Derece
Türler içinde bir çok çeşit bulunmaktadır.
Bu
çeşitlerin
makarnalık
kaliteleri
birbirlerinden oldukça farklıdır. Buğdaylar
değişik faktörlere göre derecelere ayrılır.
Bunlar; hektolitre ağırlığı, camsı dane oranı,
rutubet miktarı, bozuk dane miktarı ve diğer
buğdayların yüzdesi gibi faktörlerdir (Bushuk,
1998).
3.1.2. Hektolitre Ağırlığı
Test ağırlığı, buğday yoğunluğunun bir
ölçüsüdür. Genellikle belli hacimdeki buğdayın
ağırlığı olarak verilmektedir. Test ağırlığı ile
irmik verimi arasında bir korelasyon olduğu
için hektolitre ağırlığının yüksek olması istenir.
Makarnalık buğdayların test ağırlığı diğer
buğdaylara göre %9-10 kat daha fazladır
(Bushuk, 1998).
3.1.3. Bin Dane Ağırlığı
Bin dane ağırlığı, bin tane buğday
danesinin ağırlığı anlamına gelmektedir.
Makarnalık buğdayların bin dane ağırlığı
diğerlerine göre daha yüksektir ve genellikle
30-35 gr. gelmektedir. Dane büyüdükçe kabuk
oranı
azaldığından
irmik
verimi
yükselmektedir. Ancak bu ilişki danenin
camsılığı, dane büyüklüğünün homojenliği,
danenin şekli ve dane içerisindeki yabancı
madde miktarı ile ilişkilidir (Hoseney, 1994).
3.1.4. Camsı Dane Oranı
Danenin sertliği ve camsılığı arasında
pozitif bir ilişki vardır. Dane ne kadar sertse,
endospermi o kadar camsı yapı göstermektedir.
Dane ne kadar camsı yapı gösterirse, irmik
verimi o kadar artmaktadır. Danenin camsılığı
ile protein ve gluten miktarı arasında
çoğunlukla olumlu bir ilişki bulunmaktadır.
Camsı dane oranının genellikle en az %20
olması istenmektedir (Morris, 2004; Dziki ve
Laskowski, 2005).
3.1.5. Buğday İçindeki Tr. avestivum Oranı
Ekmeklik buğday türü makarnalık buğdaya
ne kadar karışırsa kaliteyi o kadar
düşürmektedir. Değirmenlerde ayrılması da
imkansızdır. Maksimum miktarı %10 ile
sınırlıdır (Sayaslan, 2007).
3.1.6. Kül Miktarı
Kül miktarı, çeşit farklılığından çok çevre
farklılığı ile ilgilidir. Nemli koşullarda yetişen
buğdayın külleri daha fazla olmaktadır.
İrmikteki kül miktarının artması irmik rengini
olumsuz etkilemektedir. belirtilse de aksi de
savunulmaktadır (Sayaslan, 2007).
3.1.7. Protein ve Yaş Gluten Miktarı
Protein ve yaş gluten miktarının yüksek
olması istenmektedir. Çünkü bu iki özellik
makarnanın
pişme
kalitesini
doğrudan
etkilemektedir. Doğrudan doğruya protein
miktarından çok pişme kalitesini etkileyen
faktör protein kalitesidir. Ayrıca çoğu kez
küçük daneli ve hektolitre ağırlığı düşük
buğdayların proteini daha yüksek çıktığı için
protein miktarının çok yüksek olması da tercih
edilmemektedir.
Makarnalık
buğday
danelerinin protein içeriğinin %13’ten yüksek
olması istenmektedir (Troccoli ve ark., 2000;
D’Ovidio ve Masci, 2004)
3.1.8. Pigment Miktarı
Makarnalık buğdaylarda pigment maddesi
miktarı ne kadar fazla olursa o kadar kaliteli
olarak kabul edilmektedir. Aslında makarnalık
buğdayların sarı renk maddesi diğer
buğdaylardan fazladır. Ancak öğütme sırasında
buğdaydaki tüm pigment maddesi irmiğe
geçmemektedir.
Makarnalık
buğdaylarda
endospermdeki sarı renk maddesi kabuktakine
kıyasla daha fazla beyazlaşma eğilimindedir.
İrmikteki pigment miktarı 4-8 ppm arasında
değişmektedir. Bu miktar, extrakte edilmiş sarı
renk maddesi miktarıdır. İrmik veya durum
buğdayındaki sarı renk maddesi beta karoten
cinsinden ifade edilmektedir. Beta karoten
toplam renk maddeleri içinde %2 kadardır
(Aalami ve ark., 2007).
115
Makarnalık Buğdaylarda Kalite ve Kaliteyi Etkileyen Faktörler
3.1.9. Lipoksidaz Aktivitesi
Buğdayda lipoksidaz aktivitesi ne kadar
düşük olursa; buğdayın makarnaya elverişliliği
o kadar iyi olmaktadır. Lipoksidaz enzimi
danede kabuk ve kabuğa yakın kısımda
bulunmaktadır. Öğütme sırasında büyük bir
kısım kepekle ayrılmaktadır. Buğdaydaki
lipoksidaz aktivitesi irmiğe göre 5-6 kat daha
fazladır. Lipoksidaz aktivitesi, bazı teknolojik
işlemlerle
azaltılabilmektedir.
Örneğin,
buğdayın 45-55 οC sıcakta ve buharda kısa süre
tavlanmasıyla
enzim
aktivitesi
sıfıra
düşürülürken;
buğdayın diğer özelliklerine
zarar verilmemektedir (Borrelli ve ark., 2003).
3.1.10. Gluten Kalitesi
Makarnalık buğdaylardan elde edilen
gluten, glutenin ve gliadin proteinlerinden
oluşmaktadır. Gliadin hamurun viskoz (akıcı)
özelliğinde etkilidir. Hamura akıcı ve sünebilir
özellik katar ve hamurun kohezyonunu
sağlamaktadır. Glutenin ise hamurun elastik
özelliğinde etkilidir. Hamurda sünmeye karşı
direnç sağlar ve gaz tutma özelliği vardır.
Makarnalık buğdaylar için protein miktarı
dışında bu proteinlerin istenilen özellikte olması
da bir kalite kriteridir (Edwards ve ark., 2007).
3.1.11. Öğütme Verimi
Birim buğdaydan alınan irmik veya un
miktarı; danenin şekli, iriliği, bin dane ağırlığı
ve hektolitre ağırlığına bağlıdır. Şekli yuvarlak
ve büyük daneli buğdayların öğütme verimi
yüksek, irmik verimi fazladır. Ancak irmiğin
öğütme verimi daha çok buğdayların
standardize edilmiş laboratuar değirmenlerinde
belli koşullarda öğütülerek saptanmaktadır.
Birim buğdaydan alınan irmik verimi ne kadar
fazla olursa öğütme verimi o kadar iyi kabul
edilmektedir (Fraignier ve ark., 2000).
3.1.12. Sertlik
Dane sertliği, daha çok genetik yapı ile
ilgilidir. Bisküvi, kek, kraker yapımında
yumuşak buğdaylar kullanılırken ekmek ve
makarna yapımında sert buğdaylar tercih
edilmektedir. Sertlik, protein ve nişasta ile
ilgilidir. Proteinlerin yüzeyi hidrofobiktir ve
protein ağları sert buğdaylarda nişastanın
çevresini sarmaktadır. Yumuşak buğdaylarda
ise bu durum tam olarak söz konusu değildir
(Troccoli ve ark., 2000; Turnbull ve Rahman,
2002).
116
4. Kalite Kriterlerini Etkileyen Faktörler
Kalite kriterleri çeşit, sertifikalı tohumluk
kullanımı, iklim ve yetiştirme tekniği ile
doğrudan ilgilidir. Kaliteyi etkileyen önemli
faktörler şöyledir:
Çeşit: Makarnalık buğdaylarda kalite için
doğru çeşit seçimi çok önemlidir. Camsılık,
protein miktarı, protein kalitesi, renk maddesi,
pişme özelliği gibi hususlar doğrudan çeşidin
genetik özelliği ile bağlantılı bulunmaktadır.
Bunu
karşılayan
çeşitlerin
seçilmesi
gerekmektedir. Çeşidin, sanayicinin istediği
kalite kriterlerini genetik olarak karşılaması
yeterli değildir. O çeşidin üretici açısından da
tarımsal özelliklerinin iyi olması gerekmektedir.
Yüksek
verimli,
hastalıklara dayanıklı,
yatmayan, gübreye reaksiyonu iyi ve soğuklara
dayanıklı olması da çok önemlidir (Aalami ve
ark., 2007).
Sertifikalı tohumluk: Çeşidin doğru
olarak seçimi tek başına yeterli değildir.
Makarnalık buğdaylarda safiyeti ve kaliteyi
sağlamak için sertifikalı tohumluk kullanmak
şarttır. İçerisine arpa ve yumuşak buğday
karışmış, tohumluk vasfında olmayan ürünün
tohumluk olarak kullanılması kaliteyi olumsuz
etkileyen faktörlerin başında gelmektedir
(Aalami ve ark., 2007).
Ekolojik Faktörler: Kaliteli makarnalık
buğday üretmek için ekolojik yönden uygunluk
oldukça önemlidir. Makarnalık buğdayda kalite
iklim
özelliklerinden
etkilenmektedir.
Başaklanma ve çiçeklenme dönemlerinde
yağışlar ‘dönmeyi’ artırmaktadır. Dane dolum
süresinin uzamasıyla sağlanan yüksek verim,
genellikle dönmeye yol açmaktadır. Döllenmeyi
izleyen dönemde düşük nem ve yüksek sıcaklık
danenin kalitesini artırmaktadır (Aalami ve ark.,
2007).
Yetiştirme
Tekniği:
Makarnalık
buğdaylar
yetiştirme
tekniğinden
etkilenmektedir. Yetiştirme şartları yönüyle
ekmeklik buğdaylardan daha fazla bakım ve
itina isterler. Gübreleme, kaliteyi en çok
etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.
Yetersiz gübreleme ve özellikle azot eksikliği,
dane kalitesini düşürür ve dönmeyi arttırır.
Makarnalık
buğdaylar
mikroelement
eksikliklerine, ekmeklik buğdaylardan daha
hassastır. Hem su ve hem azot miktarı az
olduğunda, hem un-irmik verimi hem de protein
miktarı düşük olmaktadır. Tersi olduğunda ise
irmik verimi yüksek, protein miktarı düşük
T.ESERKAYA GÜLEÇ, Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, A.YILDIRIM
olmaktadır. Yağmur miktarı ve dönemi de
önemlidir. Bitki büyümesinin ilk devresinde
yağış fazla, daha sonraki dönemlerde az
olduğunda,
danenin
protein
miktarı
azalmaktadır (Aalami ve ark., 2007).
Küf Tahribatı : Küf tahribatı başaktayken
de olabilmektedir. Fakat daha çok depolama
sırasında küf tahribatı, küflenmenin derecesine
bağlıdır. Özellikle yağışlı havalarda hasat
edilmiş buğdayın depoda küflenme olasılığı
daha fazladır. Bu durum da kaliteyi olumsuz
etkilemektedir (Aalami ve ark., 2007).
Çimlenme
Tahribatının
Etkisi:
Çimlenme tahribatının etkisi, çimlenme
derecesine göre değişmektedir. Çimlenme
hasattan önce fakat daha çok depoda
olabilmektedir. Danenin diastatik aktivitesiyle,
hem teknolojik aktivitesi hem irmik verimi
arasında ters bir ilişki söz konusudur. Eğer
çimlenme ilerlemiş ve danenin diastatik
aktivitesi artmışsa, danelerin irmiklerinin su
absorbsiyonu artar. Makarnacılıkta bunun
yüksek olması istenmez. Hamurun preslenmesi
sırasında pres başlığında yapışma olur ve
dolayısıyla kayıp artar (Aalami ve ark., 2007).
nemi etkileri altındaki mekanizmalar daha
komplekstir. Yüksek nem, üründeki azot
konsantrasyonunu azaltmasına rağmen toplam
nitrojen verimini artırır. Nem, kök büyümesini
teşvik eder ve böylece nitrojen verimini artırır.
Bununla birlikte kurak şartlarda, düşük nişasta
birikimi sonucu dane buruşur. Danedeki
nitrojen konsantrasyonundaki artışın normal
olarak camsı danelerin oranı, sedimentasyon
seviyesi, gluten konsantrasyonu ve hamur
kuvvetindeki artış ile sonuçlanması beklenir.
Nebraska’da tarla şartlarında yetiştirilen buğday
varyeteleri ile yapılan iki yıllık çalışmada, dane
dolumu boyunca SDS (sodyumdodecyl sulfate)
sedimentasyon seviyesinin 32 OC ve %40
üstündeki nemle negatif ilişkili olduğu
görülmüştür. Yüksek sıcaklık ve düşük nem
koşullarında danede nitrojen konsantrasyonu
artarken gluten kalitesi ve hamur kuvveti
azalmaktadır. Bunun nedeni, bu durumda
buruşuk tane oluşmasıdır ve iyi dolumlu daneye
göre buruşuk dane daha yüksek oranda kabuk
içermektedir. Çiftçi için kalite kriteri, her yıl
yüksek ve stabil üretim garantisi olan
varyetelerin varlığıdır (Troccoli ve ark., 2000).
5. Farklı Kesimlere Göre Kalite
5.1. Üretici İçin Kalite
Akdeniz ülkelerinde geleneksel olarak
durum buğdayı yetiştirilmektedir ve çiftçiler,
ihracatta rekabeti sağlayan ürün temizliği,
protein oranı gibi parametrelerle ve pazar
stratejileri ile Avustralya, Kanada gibi ihracatçı
ülkelerin baskıları altındadırlar. Ülkeler, ithal
edilen buğdaylar arasındaki rekabeti kalite ile
değiştirmektedir.
Yetiştirici ülkelerde makarnalık buğdayın
verimi çoğunlukla çeşitlerin çevre şartlarına
adaptasyonuna bağlıdır. Bu amaçla, makarnalık
buğday çeşitlerindeki ıslah amacını verim
stabilitesi oluşturmaktadır. Çeşitlerde ıslah
amacı, abiyotik ve biyotik stres koşullarına
dayanıklılık ve elverişsiz çevre şartları altında
yüksek verim elde etmek içindir. Abiyotik
çevre faktörleri verim azalmasının asıl kaynağı
olarak düşünülebilir. Kuraklık, yüksek sıcaklık
ve hastalık-zararlı stresi makarnalık buğday
verimini ve sonuçta ürün kalitesini etkileyen
önemli faktörlerdir.
Yüksek kalitede makarna, kaliteli ürünle
başlamaktadır. Üründe protein sentez oranı,
yüksek sıcaklıklarda nişasta sentezi oranından
daha fazla teşvik edilmektedir. Yağış ve toprak
5.2. Tohum Satıcıları İçin Kalite
Çoğu zaman tahmin edilemeyen iklim
şartları, tohum satıcıları için kalite özelliklerini
devam ettirmede zorluk oluşturmaktadır.
Tohum satıcıları için kalitede başlıca
parametreler; danenin nem içeriği, grubun
homojenliği ve temizliğidir.
Uzun süre depolama için danenin temizliği
şarttır. Küçük, buruşuk daneler çıkarıldığında
bin dane ağırlığı ve test ağırlığı artar. Bu durum
saf ve temiz danenin fiyatı ve satışının
kolaylığını etkileyen parametrelerdir (Troccoli
ve ark., 2000).
5.3. Tohum Firmaları İçin Kalite
Çeşit
saflığı,
yabancı
dane
kontaminasyonu ve yabancı ot varlığı tohum
firmaları için önemlidir. Saflık derecesi, başlıca
kalite kriteridir. Tohum firmaları için bu
karakterin kontrolü oldukça zordur. Tohum
sertifikasyonu için firmalar, saflığı tespit
edebilmek amacıyla günümüzde mevcut teknik
olan elektroforetik jeller üzerinde gliadin
ayrımını kullanmaktadır (Cook, 1987; Troccoli
ve ark., 2000).
117
Makarnalık Buğdaylarda Kalite ve Kaliteyi Etkileyen Faktörler
5.4. Öğütme (Değirmencilik) Sanayisi İçin
Kalite
Değirmenci için kalite, yüksek irmik
verimidir. Değirmenciler irmiğin verimini
maksimize etmeye ve irmik altı un verimini
minimize etmeye çalışmaktadırlar. Öğütme
özelliklerini ve irmiğin potansiyel pazar fiyatını
etkileyen
faktörlerin
bilinmesi,
farklı
ülkelerdeki
kalite
kontrol
sistemlerini
geliştirmede vazgeçilmezdir.
Değirmenciler için öğütme konusundaki
diğer bir kriterse test (hektolitre) ağırlığıdır. Bu
kriter çeşidin şekli ve tohum büyüklüğü, çevre,
yağış
zararı
ve
diğer
olaylardan
etkilenmektedir. Test ağırlığı büyük ölçüde
kalıtsal olduğu için, test ağırlığı ile bağlantılı
olan
ve
ıslah
programlarında
erken
generasyonda kullanılabilen faktörleri bulmak
için birkaç çalışma yapılmıştır. Araştırıcıların
test ağırlığı ile ilgilenmesinin nedeni, irmik
verimi ile doğrudan ilişkili olmasıdır. Yüksek
test ağırlığı ve yüksek un verimi arasında
pozitif bir korelasyon vardır. Test ağırlığı ve
dane ağırlığı, danenin farklı özelliklerini ifade
etmektedir.
Danenin nem içeriği değirmenciler için
önemli olan diğer bir kalite kriteridir. Protein ve
nişasta gibi diğer komponentlerinin % oranı,
nem
içeriği
ile
doğrudan
ilişkilidir.
Değirmenciler yüksek nem içeriğine sahip
daneleri aldıklarında, su için de ayrıca fiyat
ödeyecekleri için ekonomik olmamaktadır.
Danedeki %13.5’ten daha fazla nem depolama
boyunca kızışmaya neden olmaktadır ve
danenin çimlenmesi ile fungal hastalık ve
yıkımlar olabilmektedir. Bunların yanı sıra,
dane nem içeriği test ağırlığını da
etkilemektedir.
Danenin camsılığı da öğütme için önemli
bir kalite kriteridir. İrmik granüllüğü ve protein
içeriği ile ilişkili olmasının yanı sıra, camsı
olmayan daneler irmik verimini düşürmektedir.
Endospermin camsı kısımları unsu kısımlarına
kıyasla daha fazla protein içermektedir. Bu
nedenlerle öğütme için camsı daneler tercih
edilmektedir (Matsuo ve Dexter, 1980).
5.5. Makarna Sanayii İçin Kalite
Makarnalık buğday işleme sanayii nem
içeriğinde, test ağırlığında ve protein içeriğinde
homojenlik istemektedir. İşleme endüstrisinin
başlıca ürünü olan makarna işlemesi için irmik
seçimi; son ürünün kül içeriği, irmik rengi ve
118
pişme performansı gibi kalite özellikleri ve
hamur oluşumunu etkileyen faktörlere bağlıdır.
Hamur oluşumu, partikül çapı ve partikül
büyüklük dağılımından etkilenmektedir. µm ile
ifade edilen partikül büyüklüğü mekanik
çalkalayıcılar ile belirlenmektedir. İrmiğin
uniform un başarısı ve hamur oluşumu, irmiğin
çok iyi ve uniform olmasına bağlıdır. İrmikte
istenen granülasyon oranı ülkeden ülkeye
değişmektedir. İtalya’da 180 µm eleklerde
%10’dan fazla değilken, Kanada’da ise
granülasyon
oranında
birkaç
sınıf
bulunmaktadır (Troccoli ve ark., 2000).
İrmik kalitesinde kül içeriği önemli bir
kriterdir. Endosperm partiküllerinin bulunması
ve uzun ekstraksiyon süresi ile donuk renk
irmik elde edilir ve bunun sonucunda makarna
kahverengi olur. Buğday ve irmikteki
peroksidaz aktiviteleri, üretilen ürünlerde
istenmeyen kahverenk oluşturan en önemli
faktörler arasındadır. Böylece makarnalık
buğday irmiğinde makarna işlemesi boyunca
sarı rengin kaybı enzimler tarafından
etkilenmektedir. Parlak sarı renk,
kaliteli
makarna ürünü için önemli bir kriterdir. Bu
renk, danede bulunan doğal karotenoid
pigmentlerinin
irmik
ya
da
danenin
depolanması sonrası lipo-oxygenase (LOX)
tarafından oksidasyonu ve işleme şartları
sonucu oluşmaktadır. Karotenoid pigmentleri
karotenler, sature edilmiş hidrokarbonlar ve
ksantofiller içinde sınıflandırılır. Bu bileşikler
antioksidanttır. Karotenoidler embriyo, kepek
ve az miktarda endosperm ile danenin dış
tabakalarında bulunur. İrmikteki karotenoid
pigmentleri yüksek değildir. Ancak aynı
zamanda makarnanın rengini garanti eder.
Makarnalık buğdayda LOX seviyesi çevre
şartlarına ve çeşide bağlıdır. Bu karakterin
genotipik kontrolü, ıslah programlarında
irmikteki düşük LOX seviyesine sahip hatların
seleksiyonuna izin vermektedir (Payne ve ark,
1982).
Makarna yapımı ile ilgili diğer bir husus
pişirme kalitesidir. Bu özellik, pişme sonrası
sertliği sağlayan viskoelastik davranış ve
pişirilen
makarnanın
yüzey
özellikleri
tarafından belirlenir. Bu nedenle iyi kalitede
pişirilen makarna, yüzey parçalanması ve
yapışmaya dayanıklı ve sağlam yapıyı
kaybetmeyen ya da al dente uyumu olandır.
Makarna kalitesini; elastikliği, su absorbsiyonu,
pişme suyuna geçen tuz oranı, şişme derecesi
T.ESERKAYA GÜLEÇ, Ö.ATEŞ SÖNMEZOĞLU, A.YILDIRIM
ve irmik proteinlerinin miktarı gibi özelikler de
etkilemektedir. İşleme sırasında protein içeriği
ile ilgili olarak özellikle gluten varlığı makarna
kalitesini olumlu yönde etkileyen faktördür.
Gluten, yapı ve özellikleri farklı olan alkolde
çözünen gliadin ve alkolde çözünmeyen
glutenin olarak iki protein grubunda
incelenmektedir.
Gluteninler
gluten
viskoelastikliğini sağlarken, gliadinler gluten
yığınını plastikleştirmede etkilidir.
Protein kalitesi genotip ve çevresel
faktörlerinin kombinasyonunun bir sonucudur
ve SDS sedimentasyonu olarak kabul edilen
gluten kalitesi genotiple ilişkilidir. Her iki
karakterde de genotipxçevre interaksiyonu
önemlidir. Son çalışmalar bu interaksiyonun
protein içeriği ve son ürünün tekstürünü
belirlemede
oldukça
önemli
olduğunu
göstermiştir (Gupta ve ark, 1994).
5.6. Tüketici İçin Kalite
Tüketici için kalite; aroma, tat ve rengin
yanı sıra pişme kalitesi ile ilgilidir. Pişme
kalitesi tüketicinin bireysel istekleri ve damak
tadına göre değişmesine rağmen genel olarak
yapışmayan ve piştikten sonra iyi tekstürünü
koruyan makarna, tüketici için kaliteli ürün
anlamına gelmektedir (D’Egidio ve ark., 1993).
Pişme performansı, öğütme boyunca irmik
ekstraksiyon oranının yanı sıra belli yapım
şartlarından etkilenmesine rağmen kullanılan
makarnalık buğdayın irmik özelliklerine
bağlıdır. Makarna kalitesinin değerlendirilmesi
reolojik testler ile tahmin edilebilmektedir.
Ancak pişme kalitesi için standart laboratuvar
metotları bulunmamaktadır. Son ürünün
değerlendirmesini içeren deneysel makarna
yapımı, en gerçek değerlendirme sağlar.
Bununla birlikte pişirme kalitesi objektif
deneylerle
belirlenebilmektedir.
Duyusal
değerlendirme; yapışkanlık, sertlik, suya geçen
kuru madde ve büyük hacimlilik gibi
komponentlerle açıklanmaktadır. Makarna
kalitesi için son ürün değerlendirme metodunda
bu faktörler de göz önüne alınmaktadır
(Troccoli ve ark., 2000).
6. Sonuç
Ülkemiz makarnalık buğday yetiştirmeye
en uygun ekolojilerden birine sahip olmasına
rağmen, makarnalık buğday ithalatı yapıldığı
düşünüldüğünde,
üretilen
makarnalık
buğdaylarının makarnalık kalitelerinin düşük ya
da
yetersiz
olduğu
gerçeğiyle
karşılaşılmaktadır. Ürettiği makarnalık buğday
miktarı Türkiye’den yaklaşık %25 daha fazla
olan Kanada, dünya makarnalık buğday
piyasasının yaklaşık %70’ini kontrol etmektedir
(Anonim, 2007). Bu başarı temelde makarnalık
buğdayların makarnalık kalitelerini tayin eden
fiziksel, kimyasal ve teknolojik özelliklerini
iyileştirme yönünde son 20 yılda yapılan
araştırma ve ıslah çalışmalarının sonucudur.
Kalite kantitatif bir özellik olduğu için
birçok faktör etkilidir, bu nedenle kalite ıslahı
kompleks bir çalışmadır. Ancak markörler
yardımıyla bu zorluk büyük ölçüde azalacaktır.
Diğer ülkelerle makarnalık buğday ihracatında
rekabet edebilmek için üretilen makarnalık
buğdayın kalitesinin ıslah programları ile
arttırılması
gerekmektedir.
Genetik
transformasyon sisteminin son gelişmeleri
kalite ıslahı için yeni hedefler sunmaktadır.
Tohum proteinlerinin fonksiyonel yapısı,
kompozisyonu ve tekstürü bu yeni teknik ve
sistemlerle kalite tanımı için daha uygun hale
getirilebilir.
Üretici, işleme sanayisi ve tüketici için
makarnalık buğdayın uygun hale gelmesinde
potansiyel hedefler stabilite, renk, sertlik ve
pişirme özelliği ile ilgilidir. Genetik
modifikasyon ile makarnalık buğdayının
viskoelastik
özelliğinin
arttırılması
mümkündür. Yine gliadin gibi özel spesifik
proteinlerin oranı, antisens mRNA sentezi ya da
gen
kopyalama
introdüksiyonu
ile
değiştirilebilir. Uluslararası düzeyde rekabet
için
makarnalık
buğdayının
kalitesinin
arttırılması çalışmalarına gidilmeli ve bu
anlamda tarımsal biyoteknoloji ve genetik
mühendisliğinden
büyük
ölçüde
faydalanılmalıdır.
Kaynaklar
Aalami, M., Leelavathi, K., and Rao, U.J.S.P., 2007.
Spaghetti making potential of Indian durum wheat
varieties in relation to their protein, yellow pigment
and enzyme contents. Food Chemistry, 100, 12431248.
Anonim, 2007. http://www.tmsd.org.
Anonymous, 2008. http://www.fao.org.
Borrelli, G.M., DeLeonardis, A.M., Fares, C., Platani, C.,
and DiFonzo, N., 2003. Effects of modified
processing conditions on oxidative properties of
semolina dough and pasta. Cereal Chemistry, 80,
225-231.
119
Makarnalık Buğdaylarda Kalite ve Kaliteyi Etkileyen Faktörler
Bushuk, W., 1998. Wheat breeding for end-product use.
Euphytica, 100, 137-145.
Cook, R.J., 1993. The classification of wheat cultivars
using a standart reference electroforesis method.
Journal of the National Institute of Agricultural
Botany. 17, 273-281.
D’Egidio, M.G., Mariana, B.M. and Novaro, P., 1993.
Viscoelastograph measures and total organic matter
test: suitability in evaluating textural characterics of
cooked pasta. Cereal Chemistry. 70, 67-72.
D’Ovidio, R., and Macsi, S., 2004. The low-molecularweight glutenin subunits of wheat gluten. Journal of
Cereal Science, 39, 321-339.
Dziki, D., and Laskowski, J., 2005. Wheat kernel physical
properties and milling process. Acta Agrophysica, 6,
59-71.
Edwards, N.M., Gianibelli, M.C., McCaig, T.N., Clarke,
J.M., Ames, N.P., Larroque, O.R., and Dexter, J.E.,
2007. Relationships between dough strength,
polymeric protein quantity and composition for
diverse durum wheat genotypes. Journal of Cereal
Science, 45, 140-149.
Fares, C., Novembre, G., Di Fonzo, N, Galterio, G. and
Pogna, N.E., 1997. Relationship between storage
protein composition and quality in breeding lines of
durum wheat. Agriculture Mediterranea, 127, 137144.
Finney, K.F., Yamazaki, W.T., Youngs, V.L. and
Rubenthaler, G.L., 1987. Quality of hard, soft and
durum wheats. Wheat and Wheat İmprovement, 10,
727-741.
Fraignier, M.P., Michaux-Ferriere, N., and Kobrehel, K.,
2000. Distribution of peroxidases in durum wheat
(Triticum durum). Cereal Chemistry, 77, 11-17.
120
Gupta, R.B., Paul, J.G., Cornish, G.B., Palmer,G.A.,
Bekes, F. and Rathjen, A.J., 1994. Allelic variation
at glutenin subunits and gliadin loci, Glu-1, Glu-3
and Gli-1, of common wheats. Its additive and
interaction effects on dough properties. Journal of
Cereal Science, 19, 9-17.
Hoseney, R.C., 1994. Principles of Cereal Science and
Technology (2nd ed.). American Association of
Cereal Chemists, St. Paul, MN.
Liu, C.Y., Shepherd, K.W., and Rathjen, A.J., 1996.
Improvement of durum wheat pastamaking and
breadmaking qualities. Cereal Chemistry, 73, 155166.
Matsuo, R.R. and Dexter, J.E., 1980. Relationship
between some durum wheat characteristics and
semolina milling properties. Canadian Journal of
Plant Science. 60, 49-53.
Morris, S.R., 2004. Grain: Quality attributes.
Encyclopedia of Grain Science, Eds: Wrigley, C. et
al., Elsevier Ltd., Amsterdam, 238-254.
Payne, P.I., Holt, L.M., Lawrence, G.J. and Law, C.N.,
1982. The genetic of gliadin and glutenin, the major
storage proteins of the wheat endosperm. Qualitas
Plantarum Plant Foods for Human Nutrition, 31,
229-241.
Sayaslan, A., 2007. Tahılların kimyasal bileşimi ve kalite,
Ders notları.
Sissons, M., 2004. Pasta. Encyclopedia of Grain Science,
Elsevier Ltd., Amsterdam, 410-418.
Troccoli, A., Borreli, G.M., De Vita, P., Fares, C. and Di
Fonzo, N, 2000. Durum wheat quality: A
multidisciplinary concept. Journal of Cereal Science,
32, 99-113.
Turnbull K.M., and Rahman S., 2002. Endosperm texture
in wheat. Journal of Cereal Science, 36, 327-337.

Benzer belgeler