Dr. Armen Victorian- nsan Davran n n Manip lasyonu

Transkript

Dr. Armen Victorian- nsan Davran n n Manip lasyonu
beyin .. kontrolü
insan davranışının manipülasyonu _
Dr. Armen Victorian
Çeviri: MUSTAFA HENCÜTEKİN
TİMAŞ YAYINLARI İSTANBUL 2003
Bu kitap Osman Okçu'nun yayın yönetmenliğinde yayına hazırlandı.
Kapak tasarımı Kenan Özcan tarafından yapıldı.
Baskı ve cilt İşlemleri Sistem Matbaacılık'ta gerçekleştirildi.
4. baskı olarak 2003 Temmuz ayında yayımlandı.
Kitabın Uluslararası Seri Numarası (ISBN) : 975-362-608-8
İrtibat: Alayköşkü Caddesi. No.: 11 Cağaloğlu / îstanbul
Telefon: (0212) 513 84 15 Faks:(0212)51240 00
www. timas.com. tr [email protected]. tr
TİMAŞ YAYINLARI/684 YAŞADIĞIMIZ DÜNYA DİZİSİ/20
)The Mind Controllers, Vision Paperbacks 2000 Eserin Türkiye yayın
hakkı Onk Ajans ile anlaşmalı olarak Timaş Yayınları'na aittir.
İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Dr. ARMEN VİCTORİAN
İngiltere'de hayatını sürdüren araştırmacı bir yazar olan Dr.
Armen Victorian, uzun yıllardır bilinç kontrolü, insan zekası ve
benzeri konularda çalışmaktadır.
Doktor Victorian, son zamanlarda Kızıl Haç ve değişik İnsan
Hakları örgütleriyle birlikte, daha fazla acı ve tahribatın önüne
geçmek için yeni geliştirilen silahlara karşı protesto
kampanyaları yürütmektedir.
Bu kitabı, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası'ndan istifade ederek
hazırlamıştır.
Bu kitabı, hangi bayrağın altında yaşıyor olurlarsa olsunlar,
devletleri tarafından bilinçleri ve bedenleri suistimal edilerek,
üzerlerinde işkence yapılan, psikolojik ve fiziksel acılara maruz
bırakılan masum kurbanlara ithaf ediyorum. Yaşadıklarını açıkça
ifade eden cesur bireylere teşekkür ederim. Ve yine masumların
yanında insan hakları -ki hâlâ bu hakların çoğu devletler
tarafından ulusal güvenliğin korunması bahanesiyle ihlal ediliyoradına
yer alan kurumlara da saygılarımı sunarım. Bilincin
öldürülmesi ya da iğfal edilmesini hiçbir şey telafi edemez
İçindekiler
Giriş / 9
Birinci Bölüm Gizli Gündem / 15
İkinci Bölüm Etik Tanımaz Deney / 23
Üçüncü Bölüm LSD Deneyleri / 37
Dördüncü Bölüm Buchenwald Dokunuşu / 49
Beşinci Bölüm Gizli Ortaklık / 61
Altıncı Bölüm İngiltere'deki İnsanlı Denemeler / 75
Yedinci Bölüm Dargle Kulübesi'nin Kurbanları / 87
Sekizinci Bölüm Sorumluluktan Kaçış / 103
Dokuzuncu Bölüm Psişik Araştırmalar / 113
Onuncu Bölüm Star Gate Operasyonu / 135
Onbirinci Bölüm Bedene Yerleştirilen Elektronik Parçalar / 153
Onikinci Bölüm Hipnoz Denemeleri / 161
Onüçüncü Bölüm Sinirsel Manipülasyon / 173
Ondördüncü Bölüm Öldürücü Olmayan Silahlar / 181
Onbeşinci Bölüm Savaş Açma / 195
Giriş
İSTİHBARAT kavramı yeni bir şey değil. Geçmişi Eski Ahit'te
Tanrı'nın Musa Peygamber'e "Kenan îli'nde casusluk yapmak üzere"
ajanlar göndermesini emretmesine kadar dayanıyor. Bu, aynı
zamanda, M.Ö. 400'de Çinli askeri strateji uzmanı Sun Izu'nun "100
savaş kazanmak hüner değildir; esas hüner savaşmadan güvenliği
sağlamaktır" diyerek istihbaratın önemini vurguladığı Savaş Sanatı
adlı kitabında da söz konusu edilmektedir.
İstihbaratı 13. yüzyılda Moğol lider Subatai'nin de Avrupa'yı
istila ederken kendisine bağlı kuvvetleri yönlendirmede
kullandığını görüyoruz. İstihbaratın bu şekilde savaş teknikleri
içinde yer alması, Avrupa'ya çok sonraları aksetmiştir. Dokuz yıl
boyunca Merkezi Haber alma'nın (CIA) müdürlüğünü yapmış olan Ailen
Welsh Dulles'in İstihbarat Sanatı adını verdiği kitabında da
belirttiği gibi; ortaçağın Avrupalı yöneticileri, Bizans
İmparatorluğu ve doğulu slav devletler hakkında fazla bir-şey
bilmiyorlardı; hatta İslam Dünyası hakkında çok daha az şey
biliyorlardı; orta ve doğu Asya'da olup bitenlerdense tamamen
habersizlerdi. Ne var ki, 16. yüzyıl İngiltere'sinde Kraliçe
BEYİN KONTROLÜ
Elizabeth'in baş yardımcısı olan Sir Francis Walsingham, yabancı
ülkelere yayılmış bir düzine istihbarat ağı geliştirerek, bunu
sisitemli bir şekilde işletmeyi başardı. Gerekli kadroyu meşhur
Cambridge ve Oxford mezunlarından seçerek onlara casusluk sanatını
öğreti ve şifreleme için lüzumlu aletleri ve teknikleri gösterdi.
Bu nedenle denilebilir ki, modern istihbarat kuruluşlarının
temeli, Walshingham'ın oluşturduğu bu haberalma ağıdır.
CIA kayıtlarına göre, ABD, George Washington döneminden bu yana
dış istihbarat faaliyetleri yürütmektedir. Fakat, bunun, devletler
bazında bir koordinasyon içerisinde yürütülmesine İkinci Dünya
Savaşı'ndan itibaren başlanmıştır. Pearl Har-bour'dan önce, Başkan
Roosevelt, Amerika'nın istihbarat eksiklikleriyle yakından
ilgileniyordu. Bu konuyla ilgili olarak New York bölgesi
savcılarından J. Donovan'a istihbarat servisi için bir taslak
planı oluşturması talimatını vermişti.
Böylece, Temmuz 1942'de Birleşik Personel İdaresi'nce ihtiyaç
duyulan stratejik bilgileri toplamak ve analiz etmek ve diğer
birimlerce yürütülemeyecek bazı operasyonları yürütmek yetkisi ile
Stratejik Hizmetler Bürosu (The Office of Strategic Services OSS) kuruldu. Büro, savaş süresince politika üretme ve geliştirme
birimlerine önemli bilgiler temin etti. Aynı zamanda askeri
faaliyetlere doğrudan destek sağlama rolünü de üstlenmiş oldu.
Fakat OSS hiçbir zaman yabancı ülkelerdeki istihbarat faaliyetleri
içinde esas rol oynayan bir kurum olmadı. 1930'ların başlarından
itibaren Latin Amerika'daki istihbarat faaliyetlerinin tek
sorumlusu FBI'dı. Askeri birimlerse FBI'm sorumluluk sahasını
korumakla yetindi.
Ekim 1945'te OSS lağvedildi. Görev alanına giren konular,
dışişleri ve savunma bakanlıklarının ilgili birimlerine
devredildi. Fakat savaş sonrasında merkezileşmiş bir istihbarat
sistemine olan ihtiyaç gittikçe daha çok hissedilmeye başlandı. On
bir ay sonra, o zamanlar tümgeneral olan Donovan, başkan
Roosevelt'e OSS'nin Birleşik Personel Dairesi'nden ayrılarak
doğrudan
GİRİŞ
başkanın denetiminde olacak yeni bir teşkilatın kurulmasını teklif
etti. Donovan, hem gizli hem de açık yöntemlerle istihbarat
yapacak ve aynı zamanda istihbarat eğitimi sağlayabilecek, milli
istihbarat hedeflerini belirleyecek ve devletin tüm diğer
birimlerince toplanacak bilgileri istihbarat çalışmaları ile
harmanlayacak bir teşkilat öneriyordu.
Yine Donovan'm planına göre, oluşturulacak güçlü bir merkezi
teşkilat, bütün istihbarat servislerini koordine edebilecekti.
Ayrıca bu teşkilata, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yerel
ya da genel kanunlarla bir çatışmaya girmeksizin, özellikle yurt
dışındaki bölücü operasyonları yürütme yetkisinin verilmesini
öneriyordu. Bu plan büyük tepki gördü. Askeri birimler, genel
itibarıyla bu toptancı yaklaşıma karşı çıkıyor; Dışişleri
Bakanlığı bunun diğer ülkelerle ilişkileri etkileyecek barış
harekatlarına nezaret etmesi gerektiğine inanıyor; ve son noktada
FBI, dünya çapındaki askeri istihbaratın askeri birimlerce
üstlenilmesini ve tüm sivil faaliyetlerin de kendi sorumluluğuna
bırakılmasını savunuyordu.
Bu politik eksenli tartışmalara cevaben, Başkan Harry S. Truman,
Ocak 1946'da Merkezi İstihbarat Grubu'nu kurarak. (CIG), mevcut
istihbarat teşkilatı ile koordine halinde çalışmasını, onların her
türlü faaliyetini desteklemesini, ancak müdahil bir pozisyon
içinde olmamasını istedi. İlgili yürütme, bir başkanlık özel
temsilcisi, devlet, savunma ve donanma bakanlarından oluşan Milli
İstihbarat Teşkilatı (NIA) eliyle sağlanacaktı. Donanma
İstihbaratı Baş Yardımcısı Tuğamiral Sidney W. Sovers, Merkezi
İstihbarat'ın ilk müdürü olarak atandı.
Yirmi aydan daha az bir süre sonra, NIA ve onun ortağı konumundaki
CIG feshedilerek, 18 Eylül 1947'de yürürlüğe giren 1947 Milli
Güvenlik Yasası uyarınca Milli Güvenlik Konseyi (NSC) ve Merkezi
İstihbarat Teşkilatı (CIA) kuruldu.
Bu yasanın özel görevlerinin CIA'ya verilmesi ve polis ve iç
güvenlik etkinlikleri üzerindeki kısıtlamalar, hem 1944 Donovan
BEYİN KONTROLÜ
Planı, hem de CIG'in oluşumuna sebep olan başkanlık emirleriyle
yakından ilgiliydi. 1947 yasası, CIA'ya milli istihbarat
faaliyetlerini koordine etme, milli güvenliği etkileyen her türlü
haberalma faaliyetlerini değerlendirme, örgütleme ve
yaygınlaştırma görevini verdi. Ek olarak, teşkilat NSC'nin
vereceği haberalmayla ilgili diğer görevleri de eksiksiz yerine
getirecekti. Yasa, aynı zamanda DCI'yı da istihbarat kaynaklarını
ve metodlarını korumakla görevli kılıyordu.
Merkezi İstihbarat'ın müdür ve müdür yardımcıları, senatonun
onayıyla birlikte Başkan tarafından tayin edilecekti. 4 Nisan
1953'te yapılan bir değişiklikle, sivillerin ve silahlı kuvvetler
mensuplarının (emekli ya da halen çalışan) aynı anda iki görevde
bulunmamaları şartıyla bu tarz bir göreve getirilebilmesine izin
verildi.
1949'da beklenen oldu ve 1947 yasasını destekler yapıdaki Merkezi
İstihbarat Teşkilatı yasası çıkarıldı. Yasaya göre, Kongre,
teşkilata gizli ödenek ve idari prosedürleri kullanma hakkı
veriyor ve federal fonla ilgili kullanım kısıtlamaları
kaldırıyordu. Böylece CIA fonlarının diğer departmanların
fonlarına eklenmesini ve oradan da baştaki ödeneklere yapılan
kısıtlamalar göz önüne alınmaksızın dolaylı olarak teşkilata
transfer edilmesini olanaklı kılıyordu.
İstihbarat kaynaklarının ve metodlarınm açığa çıkarılmasını
engellemek için 1949 yasası CIA'yı, kurumsal ve fonksiyonel
bilgileri, isimleri, maaşları, rütbeleri ve çalıştırılan personel
sayısını bildirmek gibi, diğer Amerikan kurumlarını bağlayıcı olan
zorunlulukların dışında tutuyordu. Kongrenin tüm bu yasalarının
yürürlüğe girmesinden sonra, teşkilat müdürü Baş-kan'a ve NSC'ye
milli güvenlikle ilgili tüm yabancı istihbarat konularında
danışmanlık yapmaktadır. CIA'nm sorumlulukları ve faaliyetleri,
Başkan ve NSC'nin direktif ve kontrolleri altında
gerçekleşmektedir.
GİRİŞ
Bugün, CIA, 1980 İstihbarat Denetim Yasası gereğince Senato Seçkin
İstihbarat Komisyonu'na (SSCI) ve Daimi İstihbarat Komisyonu
Seçkinler Meclisi'ne (HIPSCI) düzenli olarak raporlar sunmaktadır.
Teşkilat ayrıca, her iki Kongre Mecli-si'ndeki Tahkikat
Komisyonları ve Savunma Alt Komisyonla-rı'na da rapor vermektedir.
Dahası, teşkilat Dış İlişkiler Senato Komisyonu'na, Silahlı
Kuvvetler Komitesi'ne hem teşkilat bazında hem de bireysel olarak
geniş brifingler de sunmaktadır.
4 Aralık 1981'de Başkan Reagan tarafından verilen 12333 nolu
yürütme talimatı, DCI'ye milli ve harici istihbarat programlarını
geliştirme ve uygulama ve ilgili bütün istihbarat birimlerinin
koordine edilerek görevlendirilmesi konularında geniş yetkiler
sağladı. Amerika'daki haberalma teşkilatı DCI Personel Ofisi'nin
yanısıra, Merkezi İstihbarat Teşkilatı; Milli Güvenlik Teşkilatı;
Savunma İstihbarat Teşkilatı; ve Savunma Ba-kanlığı'nın
bünyesindeki keşif programları ile özel, milli, yabancı istihbarat
bilgileri toplamakla görevli çeşitli bürolar; Devlet İstihbarat ve
Araştırma Bürosu; ve askeri haberlama üniteleri; FBI, Maliye ve
Enerji Bakanlıkları'nm istihbarat birimlerinden oluşmaktadır.
Sebepleri üzerinde daha sonra duracağız; fakat, zihni kontrol
altında alma yöntem ve metodlarmı araştıranlar için büyük önem
taşıyan altbaşlıklardan biri de, ışınlamadır. Ve yine açıkça
ortaya konacağı gibi, CIA sadece zihin kontrolüne yönelik ışınlama
testleri yapmamış, üstelik bu testlerde tüm evrensel etik
değerleri hiçe sayarak insan kobaylar kullanmıştır.
CIA, zihni kontrol etme tekniklerinin araştırılması çalışmalarında
yalnız değildir; fakat şüphesiz ki, eski Sovyetler Birliği ile
beraber bu sahanın lideri konumundadır. Elbette çalışmaların çoğu
kamuoyundan gizli tutulmuştur ve diğer kurumlara bilgi
ulaştırılması da büyük bir gizlilik içinde yürütülmüştür. Ne var
ki istendiğinde her şeye ulaşmanın çaresi bulunabildiği gibi,
BEYİN KONTROLÜ
bu dehşete düşürücü ve endişe verici araştırma alanına girmenin de
bir yolu vardır.
Amerika'daki Bilgi Özgürlüğü Yasası'nın kapsamlıca kullanılması,
insanların düşünme ve davranma şekillerini kontrol etme yolundaki
gelişmelere ve insanların karşı koyma güçlerinin azaltılmasının
nasıl mümkün olabildiği konularına ışık tutmaktadır. Bazılarının
kaçınılmaz bir şekilde sansüre uğrayacağına ve hatta belki de hiç
ortaya çıkarılmaması ihtimaline rağmen, yasa, herhangi bir
vatandaşın belgelerin açıklamasını talep edebilmesine imkan
tanımaktadır.
İşte elinizdeki kitapta ortaya konulan bilgilerin çoğu da bu
şekilde biraraya getirilmiştir. Asıl bilgi kaynaklarının gizli
tutulduğu bir yerde, zihin kontrol araştırmaları ve hafif
silahların geliştirilmesinin boyutlarını ortaya çıkarabilmek için
tek yol, Amerikan bürokrasinin elinde tuttuğu diğer bazı dosyalara
ulaşmaktı ve biz de bunu yaptık. Bu tür ikinci dereceden dosyalar
sayesinde, sadece Amerika'da değil, aynı zamanda Doğu' Bloku ve
kimi batı ülkelerinde de neler olup bittiği açığa çıkabilmektedir.
Neticede, kaçınılmaz olarak resmin tamamını sunamıyoruz. Zihin
kontrolcülerinin yaptıkları ve halen yapmakta oldukları, bir
andıcm dipnotunda ya da emekli bir araştırmacının hatıralarında
bulunabilir. Bu nedenlerle, bu kitap, bu ve benzeri kaynaklar
üzerinde yaptığım ve halen de sürdürdüğüm araştırmalarımın bir
derlemesi niteliğinde. Basma gelince, halen sonuçlandırılmayı
bekleyen yüzlerce çarpıcı Bilgi Özgürlüğü Yasası soruşturması
devam etmektedir. Fakat, burada duygusuz bilim kurgu dünyasında
bile kendine yer bulamayan meşum ve bir o kadar da gizli yeni
tekniklerin olduğunu gösteren yeterince malzeme mevcut. Hepimiz bu
tür tehditlerin farkında olmalıyız ki, demokrasiye ve düşünce
özgürlüğümüze saygısızca saldırmayı düşünenler, bu tür tutum ve
davranışlardan vazgeçsinler.
¦ Birinci Bölüm ¦
GİZLİ GÜNDEM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'mn ardından batılı müttefikler, Sovyetler
Birliği'ni ve Doğu Bloku ülkelerini yeni düşmanları olarak
tanımladılar. O günden sonra tamamen yeni bir mücadele türü olan
"soğuk savaş" da böylece tarih sahnesindeki yerini almış oldu.
"Kara Bütçe"siyle körüklenen ve komünizmi çevreleyen paranoya ile
Birleşik Devletler, zihin kontrolü kavramıyla yeniden ilgilenmeye
başladı.
Takip eden elli yıl içinde geliştirilen metod ve teknikler, bu
operasyonların nesnesi konumunda olanlar için henüz yeni sona
ermiş olan "gerçek sıcak savaş" kadar acı ve ızdırapla
sonuçlanacaktı. Daha da kötüsü, çoğu zaman kurbanlar ortaya çıkan
süper güçler arasındaki sessiz global savaşın canlı hedefi
olduklarının farkına bile varamayacaklardı. Ve yine çoğunlukla bu
kurbanlar, çapraz ateş arasında kalan ve hiçbir suçu olmayan
insanlardı. Gizli servisler, değişik zaman ve mekanlarda bu yeni
yeni ortaya çıkan zihin kontrolü biliminin deney ve gelişme
safhalarında canlı insanları kobay olarak kullanmışlardır.
Aralık 1947'de CIA'nm kurulmasından yaklaşık beş ay sonra Milli
Güvenlik Konseyi ilk toplantısını yaptı. Savunma Bakanı James
Forrestal, CIA'nm Sovyetler'e karşı gizli bir savaş
BEYİN KONTROLÜ
başlatmasını önerdi. Bu, Amerika'ya karşı gittikçe artan bir
ilginin sonucu olarak komünist ajanların toplumun her kesimine
sızmış olmasına ve söz konusu ajanların ortaya çıkarılarak etkisiz
hale getirilmesine yönelik bir girişimdi. İlginçtir ki, 1949
Mayıs'mda aynı Forrestal'm, komünistlerce kuşatıldığı ve sürekli
takip edildiği hususundaki endişeleri paranoya düzeyine çıkmıştı.
Berhasta Deniz Hastanesi'nde psikolojik tedavi altındayken
pencereden atlayarak intihar etti. Bir bakıma Forrestal, ABD'nin
benimsediği bugün de birçok yönüyle devam eden ve gittikçe bir
paranoyaya dönüşen anormal ölçülerdeki bir dış politikanın ilk
kurbanı olmuştu.
Bu zaman zarfındaki İngiliz politikasına bir bakılacak olursa,
farklılık hemen göze çarpacaktır. Bugün Devlet Arşivleri Ofisi'nde
psikolojik savaşın 1948 yılına kadar olan gelişmelerini
içeren onaltı binin üzerinde dosya bulunmaktadır.
Forrestal'ın 1947 toplantısındaki girişimi NSC-4A'da, CIA'nın yeni
müdürü Tuğamiral Roscoe Hillenkoetter'in gözetiminde yeni bir
gizli yapılanmaya sebebiyet verdi. Kendisine Avrupa'daki
psikolojik savaşla ilgili faaliyetleri başlatma emri verildi. Bu,
önemli bir soruyu da beraberinde getiriyordu: Ahlaki yönü bir
tarafa bırakılmakla beraber, CIA'nın yurtdışında bu tarz
faaliyetlerde bulunmaya yasal açıdan hakkı var mıydı? Genel
Danışman Lawrence Housten, bir andıçta CIA'nın bir haberalma
örgütü olarak yasal hiçbir ayrıcalıklı yetkisi olmadığını
açıklamıştı. Ayrıca, CIA'nın başkan tarafından dahi olsa, bir tür
"gizU ordu" olarak kullanılmasının da yasalara aykırı olduğunu
eklemişti.
Yine de, komünist tehlikenin tüm kurumsal hakların önünde
değerlendirilmesi sonucunda, CIA'nın gittikçe artan gücünün
etkisiyle yeni bir yasa maddesi (NSC-10/2), başkanlığa ait bir
gizlilik oluşturmak gayesi ile NSC-4A'ya eklendi. Neticede CIA
resmen gizli bir hareket bölümü -Politika ve Koordinasyon Ofisikurmayı
başarmıştı.
GİZLİ GÜNDEM
Teşkilat hiç beklemeden, batılı demokrasi düşmanlarına karşı
kullanmak üzere psikoloj ık savaş operasyonlarının ve
tekniklerinin en verimli şekilde kullanılmasını araştıran program
ve operasyonlara girişti. Bu aslında çok da yeni bir çalışma
sayılmazdı; ve ilerde de görüleceği üzere, tarihi 1923'lere kadar
giden araştırmalara dayanıyordu.
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki tecrübelerin sonucu olarak, gizli
bir kara harekatı projesi kavramı batı dünyası silahlı kuvvetleri
ve istihbarat planlayıcıları için artık çok da yeni bir şey
değildi. Manhattan Projesi (ABI-Gizli Atom Bombası Projesi) tarzı
projeler tamamen yeni operasyonların ortaya konulmasını
beraberinde getirmişti ve bu tarz projeler sebebiyle psikolojik
savaş operasyonlarını savunanların ileri sürdükleri fikirlerin
önünü açan ahlaki bir önceliği ortaya koyuyordu: Bütün bu "Kara
Bütçe" tarafından finanse edilen "Kara Projeler"in varlığı sadece
halktan değil, Kongre'den de ulusal güvenlik gerekçeleriyle
saklanmıştı.
Bu kara projelerden birincisinin temel konsepti, bilebildiğimiz
kadarıyla, 9 Ekim 1941'de Pearl Harbour'm Japonlar tarafından
bombalanmasından iki ay önce ortaya konuldu. Massac-husetts
Teknoloji Enstitüsü (MİT) Mühendislik Dekanı Ven-nevar Bush,
Franklin D. Roosevelt'e, 25 paundluk bir atom bombasının yaklaşık
3,6 milyon paund değerindeki dinamitin etkisine eş bir patlamayı
gerçekleştirebileceğini ve bunun Amerika'ya, bir sonraki muhtemel
bir savaşı kazanma avantajı sağlayacağını açıkladı. Roosevelt,
Kongre'de halkın temsilcileri olan üyelere danışmaksızın, ABD'nin
çok büyük bir gizlilik içinde böyle bir silahı geliştirmek için
derhal harekete geçmesi gerektiğine karar verdi. Ayrıca, bu
projenin finansmanının "bu tür olağanüstü durumlarda
kullanılabilecek özel bir kaynaktan" karşılanmasını da karara
bağladık *'
1 Vannevar Bush'un James Conant'a mektubu, Bush-Conant
dosyalan, Bilimsel Araştırma ve Geliştirme Ofisi, S-1, Kayıt Grubu
227, Milli Arşivler.
BEYİN KONTROLÜ
O sıralarda projenin tamamının maliyetinin 100 milyon dolar kadar
olacağı tahmin ediliyordu. Bu tahminin ne kadar yanlış olduğunun
ortaya çıkması uzun sürmedi. Başlangıç tarihinden itibaren dört
yıl içinde projeye harcanan para, 2,19 milyar dolardı. Bu paranın
tamamı vergiden gelen kaynaklardan harcanmıştı. Manhattan Projesi
Komutanı General Leslie R. Gro-ves'a göre, böylesi büyük
miktardaki bir harcama alışılmamış ve olağandışı bir prosedürü
gerektiriyordu.^ Ve yine bu tarz bir finansman tarzı, bir kısmı
günümüzde de el altından devam eden gizli projeler için bir taslak
halini aldı.
Manhattan Projesi öylesine gizli tutulmuştu ki, başkan
yardımcılarından Henry Truman bile bundan haberdar edilmemişti
(gizlilik derecesi o kadar yüksekti ki, başkan bile bombadan,
kullanılmasından bir yıl önce haberdar edilmişti). İki kilit isim,
Franklin Roosevelt ve Winston Churchill, Eylül 1944'te aralarında
anlaşarak, bombanın gerektiğinde Japonlara karşı kullanılmasına
karar verdiler.'3'
Roosevelt 12 Nisan 1945'te öldü ve Truman başa geçince projenin
gizlilik derecesi artırıldı. Savunma Bakanı Henry Stimpson, bir
aralık Truman'm kulağına Amerika'nın inanılmaz güçte bir patlayıcı
üretecek büyük bir projesi olduğunu fısıldadı. Sonraki yıllarda
Truman, Stimpson'ın söylediklerini hatırlayarak "Söyleri beni çok
şaşırtmıştı" yorumunu yapacaktı. İşte Amerika'nın ilk 'kara
proje'sini (black project) çevreleyen gizliliğin hikayesi buydu.
Manhattan Projesi, CIA'nm 1947'de Avrupa'da gizli operasyonlarla
ilgili şubeler kurmak için girişimlere başladığı tarihlere denk
geliyordu; ve bu proje, bir bakıma Amerikan Hüküme2
Leslie, R.Groves, "Now İt Can BeTold" (N.York, Harper and
Row, 1962), s. 359-66.
3 Roosevelt ile Churchill arasındaki Quebec Antlaşması'nın
ayrıntıları ABD Dışilişki-leri'ndedir; Quebec Konferansı, 1944
(Washington DC; GPO); s.492-93.
4 Harry S. Truman, "H. S. Truman'm Hatıraları", Cilt 1, 1945:
Kararlar Yılı (New York, Signet 1965), s.20-21.
GİZLİ GÜNDEM
Jti'nin Kongre'nin haberi olmaksızın yürütülen gizli operasyon-I
larda büyük tecrübeler edindiği anlamına da gelmekteydi. Üstelik,
CIA'nm sadece yabancı haberalmaya dair bilgi topla-jmakla
yetinmeyen bir kuruluş olması, akıllara örgütün Baş-kan'ın gizli
ordusu olması ihtimalini de getiriyordu. Ve sistemli bir şekilde,
Atom Enerjisi Komisyonu (Enerji Bakanlığı), NASA ve Savunma
Bakanlığı'nm pekçok birimi bu çalışmaya katıldı.
"Ulusal güvenlik" kılıfı altındaki bu birimler, suikast timleri,
beyin yıkama programları, sivil casusluk, uyuşturucu kaçakçılığı,
kanundışı silah ticareti, iç savaş çıkarma ve yabancı hükümetleri
devirme dahil pekçok korkunç faaliyetlere giriştiler.
İlginç olan, resmen onaylanmasa da, her gelen başkanın bu tür
projelerin devam etmesini gelenek olarak kabullenmesiydi. CIA,
psikolojik savaş teknikleri dalında ilerlemeler kaydederken, aynı
zamanda programı UFO'lar ve Ekstra Sensör Anlayı-şı'nı (ESP) da
içine alacak şekilde genişletti.
CIA'nm başlangıçtaki zihin kontrol projeleri olumlu sonuçlar
verdi. Örgüt, daha başka araştırmalar yapmaya layık bulunarak
çalışmaları desteklendi. Stratejik Hizmetler Bürosu (OSS) Genel
Müdürü General William Donovan (Vahşi Bili), Dr. Ed-ward Strecker,
Winfred Overshulser, George White ve Harry J. Anslinger'den oluşan
bir ekibi, insan davranışları ve dengesini kimyasal yöntemlerle
zayıflatmayı içeren araştırmalar yapmakla görevlendirmişti.
Donovan'm ekibi scopaline, barbiturates, peyote, mariyuha-na ve
mescaline gibi rahatlatıcı ve gevşetici narkoz maddeleri
kullanarak bir "gerçek serumu" üretmeyi kararlaştırmışlardı. Bu
çalışmalar, kimya uzmanı bazı Nazi subaylarının, (ABD'ye birleşik
Operasyonlar Programı ile gelmişlerdi) Amerikan gizli servisi
adına çalışmaya başlamasıyla daha da destek görmeye başladı.
BEYİN KONTROLÜ
"Gerçek Serumu" üretme aşamasında, zihin kontrol çalışmaları
tarihinde önemli rol oynayan Kari Tavboek gibi bilim adamları, CIA
ya önemli katkılarda bulundu. Bir başka Nazi araştırmacısı olan
Frederick Hoffman, felce sebebiyet veren conch shell eklemsizinden
elde edilen zehiri buldu. Aynı zamanda, Kari Rah, Theodore Wagner
Jauregg ve Hans Turit'ten oluşan bir başka Nazi bilimadamı grubu,
savaş sırasındaki eski gizli araştırmalarına devam etti. Amerikan
laboratuvarlarmda çalışarak tabun ve sarin gibi zehirler ve sinir
gazları geliştirdiler. Holocaust'taki bilinen aktif faaliyetlerine
rağmen, bu projeler üzerinde çalıştılar. Yeni zihin kontrol
ilaçları ve tekniklerini geliştirirken, araştırma verilerinin
oluşmaya başladığı aşamanın henüz başlangıcında, askeri
ihtiyaçların ahlaki kaygılardan baskın çıktığı yönünde net bir
karar alındı.
1977'de önemli bir MKULTRA yöneticisi olan Sidney Gottlieb,
(MKULTRA ilerki bölümlerde detaylı olarak ele alınacaktır) bir
senato duruşmasına çağrıldı. Kendisinden CIA'nm zihin kontrol
operasyonları ve benzeri konulardaki bazı önemli sorulara cevap
vermesi istendi. Bu duruşma, araştırmacı gazetecilik açısından
pekçok kapının açılması anlamına geliyordu. Bu tür faaliyetlerin
bazı idareciler nezaretinde bilinçli bir şekilde yürütüldüğünü
delilleriyle ortaya koyabilirlerdi.
Senatör Richard Schweiker, Gottlieb'e RHIC olarak bilinen
(Beyinlerarası Radyo-Hipnotik Kontrol), insanların içine küçük
alıcıların yerleştirildiği oldukça kötü bir üne sahip gizli bir
proje ile ilgili sorular sordu. Gottlieb böyle bir tekniğin mevcut
olmadığını söyledi. Cevabı söyledi: "Kullandığınız terimlere karşı
duyarlı olmaya çalışıyorum. Hatırladığım kadarıyla, radyo
dalgaları kapsama alanı içinde bulunan insanları neyin
etkileyebile-ceğine yönelik gittikçe artan bir ilgi söz konusuydu.
Birçok projede radyo dalgaları alanı içinde bulunan birisini
hipnotize etmenin daha kolay olabileceğini araştıranlar olabilir.
Ve bu araştırma kendi içinde gayet mantıklı olabilir." Yine,
Senatör Schweiker hafızayı silmek
GİZLİ GÜNDEM
için hayvanlarda radarın (yani mikrodalganm) kullanıldığına dair
duyumlar aldığını ifade ettiğinde Gottlieb, "Senatör, buna
gerçekten inanabilirim!" diye cevap verecekti.'5'
Bu programların baş savunucusu, gazeteci kisvesi altında görünen,
ama aslında CIA'nm sözleşmeli ajanlarından Edward Hunter'dı.
Kendisi zamanla sağ görüşlülerin kurmuş olduğu John Birch
Derneği'nin önde gelen üyelerinden biri haline gelmişti.*6' Zihin
araştırmaları deneylerinde insanların kobay olarak kullanıldığı
söz konusu programların kod isimleri MKULTRA, MKSEARCH, MKACTION,
ARTICHOKE ve BLU-EBIRD idi. Bu gittikçe çoğalan programlar dizisi
sonucunda birçok denek dengesini kaybetti. İkisi öldü. CIA'dan
yazara gelen mektuplardan birinde aynen şöyle deniyordu:
"Teşkilatımızda, MKULTRA ve ilgili bazı diğer projeler altında
-başta LSD olmak üzere- hipnotizma ve uyuşturucu ilaç kullanımı
gibi tekniklerle, davranış kontrolü alanında 1963'ten önce yapılan
ve insanların denek olarak kullanıldığı birtakım araştırmaların
CIA tarafından desteklendiğini, delilleriyle gösteren belgeler
mevcuttur. Meseia MKDELTAnın görevi, MKULTRA materyallerinin ülke
dışında kullanılmasıyla alakalı hazırlanmış özel bir prosüdürce
belirlenmişti." (?)
MKULTRA projesi kapsamında olan bitenler sadece uyuşturucu
maddelerin kullanılması ile sınırlı değildi. Duyumda azaltma
oluşturulması, dini cemaatler, mikrodalga deneyleri, psikolojik
şartlanma, psiko-cerrahi, beyin nakli ve daha başka pekçok
araştırma alanı da MKULTRA çatısı altnda toplanmıştı. Hepsi kara
bütçeden finanse edilmek üzere toplam 149 alt proje ve bunlara ek
olarak 33 alt proje daha vardı.
5 CIA insanda Uyuşturucu ilaç Testi, s.202. Birleşik Oturum,
insan Kaynakları, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Komisyonu
Seçkinler Komitesi önünde, ABD Senatosu. 95. Kongre, 1. Oturum, 3
Ağustos 1977.
6 Edvvard Hunter, daha sonraları Richard Helms, Fred Crisman,
Paul Halliwell ve Mitch Werbell gibi şahısların da çıktığı Çin
Tiyatrosu'nun emektarlarındandır. Hunter "beyin yıkama" terimini
çıkarmıştır, bkz. Miami News, 24 Eylül 1950.
7 CIA tarafından yazara gönderilmiş 19 Kasım 1990 tarihli
mektup.
^m
.S... ¦ ft
BEYİN KONTROLÜ
CIA tarafında ancak Bilgi Özgürlüğü Yasası'ndan sonra yayınlanan
215 bin sayfalık kayıtlar, bu programların sadece fi-nansal yönünü
aydınlatmaktadır. Bu kayıtlarda CIAnın 1953'te Güvenlik Bürosu ve
daha sonraları 1962'ye kadar Teknik Servisler Kadrosu (TSS)
aracılığıyla işlerini yürüttüğü dönem hakkında kimi ipuçları
bulunmaktadır. Kayıtlar arasında zihin kontrolü araştırmalarının
Araştırma Geliştirme Ofisi'ne (ORD) transfer edildiği yıl olan
1962'den sonrasına ait de birkaç belge bulunmaktadır. Fakat,
ortaya çıkan o ki, özellikle 1950 ile 1962 yılları arasındaki
faaliyetleri kapsayan pekçok belge, kayıt ve araştırma raporları
bilinçli olarak imha edilmiştir. 1970'lerde Senato Komitesi
oturumlarında CIA'nın bazı gizli faaliyetleri gün yüzüne
çıkartılsa bile, bunlardan çok daha fazlası, askeri haberalma
arşivlerinde saklı kalmıştır. Amerika ve özellikle de Avrupa'da,
DoD (Savunma Bakanlığı) ve CIA için çalışan birtakım özel bilimsel
kurumlar ve laboratuvarlarm yanısıra Savunma Bakanlığı'nm pekçok
birimi de bu çalışmalara dahil olmuştur.
Hipnotizmanm savaşta kullanılmasının önde gelen teoris-yen ve
savunucularından George Eastbrook, bir parti esnasında orada
bulunan misafirleri teorisine ikna etmek için iki arkadaşını
gizlice hipnotize etti. Kurbanlarını İngiltere Başbakanı'nm oraya
geldiğine inandırdı ve bu iki insan hayali VIP misafiri ile bir
saatten fazla konuştular. Yüksek rütbeli bir eski CIA görevlisinin
bir gazeteciye dediği gibi, "Bu işleri araştırmaya çalışan kongre
alt komisyonu, sadece ve sadece meseleye dair küçücük bir fikir
edinebilir." (g)
¦ İkinci Bölüm ¦
ETİK TANIMAZ DENEY
Robert Eringer, "Gizli Örgüt Adamı", Rolling Stone, 1985.
-| f* OCAK 1994 tarihinde Başkan Bili Clinton'm da
I ^N onayıyla insanlar üzerinde yapılan radyasyon deneyle-JL •__S
ri hakkında bir araştırma grubu oluşturuldu. O zamanlar CIA'nın
başında olan John Deutch da bu grubun panel katı-lımcısıydı;
grubun başlıca varlık sebebi soğuk savaş esnasında
gerçekleştirilen bir seri radyasyon deneylerine, hükümet
yetkililerinin mümkün olduğunca dikkatini çekebilmekti. Bulguların
ortaya konulduğu son raporu sunarken, gruba başkanlık eden Ruth R.
Faden, Danışma Komitesi'ni atamaktaki cesaret ve
yönlendiriciliğinden dolayı Clinton'a teşekkürlerini sunmuştu.*1'
4 Ocak 1994 tarihinde dönemin CIA Başkanı James Woos-ley, örgütün
tamamını kapsayan ve radyasyon etkilerini test etme deneylerine
muhtemel CIA katılımının araştırılmasını içeren bir emir
yayınlamıştı. Emir üzerine 17 Ocak'ta CIAda hemen bu araştırmayı
yapabilecek seviyede yeterliliği olan bir grup oluşturuldu. Grup
bütün CIA ünitelerinden temsilcilere yer veriyordu; ek olarak,
DCI bürolarının tamamından ve
1 insanlı Deneyler Danışma Komitesi Başkanı Ruth R.Faden
tarafından, insanlara Radyasyon Uygulama Araştırma Grubu üyelerine
gönderilen Ekim 1995 tarihli mektubu.
BEYİN KONTROLÜ
kongreden, hukukçulardan, halktan ve tarih uzmanlarından da
katılımlar olmuştu. Başkan Woosley, araştırmaya liderlik etmesi
için o zamanlar Merkezi Haberalma Çalışmaları'nın başında bulunan
David Gries'e <2> görev verdi.<3>
Çalışmalar esnasında araştırma grubu, örgütün insanlar üzerinde
yapılan radyasyon deneyleri işine bulaştığını net bir şekilde
gösteren belgeler ortaya çıkardı. Bu açık delillere ve CIA'nın
neredeyse elli yıldır bu etik tanımaz deneylere karıştığı
netleşmesine rağmen, yetkili ağızlar söz konusu belgelerin somut
bir biçimde CIA'yı suçlamak için yetersiz olduğunu savundular.
David Gries, kelimeleri özenle seçilmiş 21 Ocak 1994 tarihli bir
andıçta, araştırma grubunu, tek bir sorunun cevabını bulmaya
yönlendiriyordu: CIA, gerek radyasyonun insanların üzerindeki
etkisini belirlemek için, gerekse de konvansiyonel operasyonlarda
kullanım sahasını tespit edebilmek gayesi ile olsun, tam manasıyla
insanları iyonize edilmiş radyasyona maruz bırakan deneyler yapmış
mıydı?
Gries, araştırmanın odağını böylesine küçülterek, hem örgütün
verdiği zararları ortaya çıkarmak için gizli anlaşmalarla, hem
özel laboratuvarlara yaptırmış olduğu deneylerin üstünü örtmede
gerekli argümanı üretmiş, hem de örgüt aleyhine peş-peşe
açılabilecek davaların da önünü almış oluyordu.W) Gries'in
2 David Gries; hem operasyonlar hem de analiz konularında
tecrübeler kazanmış, örgüt içi reformları hararetle savunan bir
görevlidir. CIA'nın kurumiçi yayınlarında pek-çok makalesi
yayımlanmıştır. Örnek için bkz. "New Links Betvveen Intelligence
and Policy", s.34, no:2, Yaz 1990 ve "Intelligence in the 1990s",
s.35, no: 1, Bahar 1991.
3 1994 Haziran'inda David Gries'in emekliliğinden sonra Brian
Lattel, Eylül 1994'te yeni direktör olarak atanıncaya kadar
CSI'nın yöneticisi John Pereira oldu.
4 Birleşik Devletler'e bağlı bakanlıklar bugün de benzer bir
eğilim içindeler. Son zamanlarda FOIA tarafından istenen, Enerji
Bakanlığı'nca Kaliforniya Üniversitesi'ne gönderilen öldürücü
olmayan silahların geliştirilmesine dair kontratların niteliğiyle
ilgili açıklama ricasına karşılık olarak, DoE bana bu tür
kayıtların kurum belgelerinden sayılmadıkları için incelemeye açık
olmadıklarını ifade etmişti (söz konusu kontratlar imzalanmış
olmalarına rağmen), ilgili FOIA uygulamalarının sicili temiz değil
ve muhtevasında da pekçok tezatlar sözkonusu. Dokümanların ordu
adına iş gören bir arabulucu tarafından ortaya konduğu benzer bir
vakada ise, Amerikan Mahkemeleri belgelerin incelenebileceği
hükmüne varmıştı. Bu nedenle, Enerji Ba-kanlığı'nın konu ile
ilgili olumsuz hükmünü temyiz yoluna başvurdum.
ETİK TANIMAZ DENEY
daraltma ve yönlendirme maksatlı andıcının etkisiyle, CIA Yeşil
Kaçış (Green Run) adıyla bilinen 1949 tarihli bir deneyin
gerçekliğinin ortaya çıkarılması adına da özel bir araştırma
yapmaktan kurtuluyordu. Ayrıca, diğer başka radyasyon
uygulamalarıyla ilgili bilgiler de araştırılamadı. Diğer ülke
gizli servisleri tarafından ortaya konan haber ve raporlar da
sessizce sümenal-tı edildiler.
Sonuçta 13 Nisan 1994'te, CIA, Danışma Komitesi'ne nihai bir rapor
sundu: Yaklaşık 34 milyon belgenin elektronik olarak taranması,
480.300 sayfanın el-göz ortamında analizi ve aşağı yukarı elli
kişiyle (5> yapılan ikili görüşmeler sonucunda, CIA'nın insanlar
üzerinde iyonize edilmiş radyasyon denemelerinde bulunduğuna dair
hiçbir belgeye rastlanmamıştı! <6> Ek olarak CIA bu türden
deneylere bir şekilde rastlasa bile, bunların CIA ile belli
sürelerde iş yapmış aracı kurumlarca yürütülmüş olabileceğini ve
elbette bunların örgütü hiçbir sorumluluk altına almayacağını
iddia ediyordu. Ne var ki, aynı raporda CIA, kayıtlara göre
MKULTRA programında bu tarzdan deneylerin yapılmış olma ihtimalini
kabullenmiş oluyordu.
MKULTRA programı kimyasal, biyolojik ve radyolojik maddelerin
insan davranışlarını kontrol etme hedefli gizli operasyonlarda
kullanılmasına yönelik bir seri araştırma ve geliştirme projesinin
adıydı.'7' Vurguyla ifade edilirse, CIA belgelerinden biri, bariz
bir şekilde insan davranışlarını kontrol etme deneylerinde,
radyasyon, elektrik şoku, psikolojinin çok sayıda dalı,
toplumbilimi, antropoloji gibi ek yöntemlerin yanısıra, askeri
araç gereçlerin kullanıldığını göstermektedir.'8)
5 CIA, komiteye kendileriyle tek tek görüşülmüş 22 kişinin
isim listesini sundu. Teşkilat, konuyla ilintili diğer kişilerin
kimliklerini soruşturma komitesinden gizlemişti.
6 13 Nisan 1994 tarihli, CIA insanlı Radyasyon Denemeleri ile
ilgili Kayıtlar Araştırması.
14 Ağustos 1963 tarihli MKULTRA soruşturmasıyla ilgili CIA Genel
Müfettişlik Raporu.
BEYİN KONTROLÜ
Bu nedenle, bu delille de net bir şekilde ortaya konulduğu üzere,
CIA'nın insanlar üzerinde radyasyon deneyleri konusundaki konumu
masumiyetten çok ama çok uzakta kalmaktadır. Çok sayıda
birbirinden bağımsız kaynak ve araştırmacıya ve daha da önemlisi
kurbanların ifadelerine göre, Danışma Kurulu, ucu CIA'ya dayanan
ya da dayanması beklenen otuz adet başvuru yapmıştı.
MKULTRA programının ve diğer birçok projenin belgeleri, CIA'nın
araştırmalarının bir parçası olarak radyasyon kullandığını
doğrulamaktadır. Buna ek olarak, en az bir CIA görevlisi Savunma
Bakanlığı'nm 50'li yılların başlarında düzenlediği atom bombası
denemeleriyle paralel yürütülen, insanlar üzerinde yapılan
radyasyon deneylerinin tartışıldığı toplantılara iştirak etmişti.
CIA'nın insan davranışlarını kontrol programlarının başlıca
ateşleyicisi Sovyet, Çin ve Kuzey Kore'nin zihin kontrol
teknikleriyle ilgili geliştirdikleri usûllerdi. CIA, bu konudaki
ilk programını 1950'de gerçekleştirerek, programa BLUE BIRD adını
verdi. Daha sonra 1951'de Kanada ve İngiltere'nin de katılımıyla
beraber projenin adı ARTICHOKE olarak değiştirilecekti.
MKULTRA, resmi olarak faaliyetine 1953 Nisan'mda, insan
davranışlarıyla ilgili kapsamlı bir araştırmanın gizli fon sağlama
mekanizması olarak başladı. Teknik olarak faaliyetleri 1964'te
sona erdi, fakat bazı programları, MKSEARCH projesi adı altında
1970'lere kadar aktif olarak varlığını devam ettirdi. MKULTRA
faaliyetleri aynı zamanda Teknik Hizmet Bölümü olarak da anılan
Teknik Servis personeli tarafından yürütülüyordu. Bu programların
esas varlık sebebi, gizli operasyonlar ve casusluk
faaliyetleriydi.
1973'te olan oldu. O zamanlar örgütün başında bulunan ve daha
sonraları bir dizi soruşturma sonucu görevden alman Ric-hard
Helmes, bütün MKULTRA belgelerinin yok edilmesi emrini verdi.
Helms, 1976'da ise Church Komitesi'ne verdiği
ETIK TANIMAZ DENEY
yeminli ifadede, 'Hükümet organlarıyla diğer organizasyon ve
yabancılar arasında çeşitli bağlantılar olduğunu ve her ne kadar
bu konularda hissi davranılsa da, programın artık bittiğini,
dosyalardan artık kurtulmak gerektiğini, bu sayede örgüte yardım
edenlerin kovuşturma ya da taciz edilmesinin de önleneceğini'
itiraf etmişti.
Church Komitesi 1976'daki soruşturması esnasında bazı ilgi çekici
kayıtlara rastladı. Fakat, o zamanlar MKULTRA'mn pozisyon
itibarıyla hiçbir planlama kaydı ve deneme programlarını
onaylayamayacağı öngörülmekte idi.*9) Vurgulanması gereken başka
bir nokta da MKULTRA'mn odağında yer alan görüştü: Deneylerde
kobay olarak kullanılan insanlar, olan bitenin farkında
değillerdi.
Aslında CIA, bu tarz deneylere çok defa sponsorluk yaparak tüm
masrafları finanse etmişti. Dr Frank Olson, bir CIA iç güvenlik
soruşturmasının ardından 1953'de damarlarına LSD zer-kedilerek
öldürüldü.*10' Bu türden deneylerin tehlikeli olduğunun çok iyi
bilinmesine rağmen, CIA, en az on yıl süreyle aynı türden
faaliyetlerine ısrarla devam etti.
Başka hiçbir rapor dikkate alınmasa bile, 1963'te CIA Genel
Müfettişi'nin, olan bitenden habersiz deneklerin kullanılmasının
durdurulmasını öneren raporuna rağmen, Planlama Müdür Yardımcısı
Richaard Helms gizli denemeleri savunduğu fikirlerini şöyle dile
getiriyordu: 'Eğer ilaç ya da uyuşturucu kullanımının olumlu
hareket kapasitesine etkisini gerçekçi testlerle belirleyemezsek,
Senato tarafından seçilmiş, Haberalma Aktivitelerine Dair
Hükümet Operasyonlarını İnceleme Komitesi'nin nihai raporu
Birinci Kitap - Yabancı ve Askeri Haberalma, 94. Kongre, 2.
Oturum, 26 Nisan 1976, 94-755 nolu özel rapor (Daha çok Kilise
Komitesi Raporu olarak bilinmektedir). Bkz. 1. Kitap, s.406.
10 CIA uzun yıllar Dr. Frank Olson'un ölümüyle ilgili
ayrıntıları ailesinden bile gizlemişti. Dr. Olson, vücuduna LSD
zerkedilmesinden sonra ölmüştü. CIA, bir dizi hukuki soruşturmadan
sonra, meseleyi güvenilirliği bağımsız mahkemelerce onaylanmayan
bir yaklaşımla sonlandırmayı tercih etti. CIA, MKULTRA 68 nolu alt
projesinde Dr. Cameron tarafından gerçekleştirilen "Tinsel
Güdüleme" deneylerinde yitirilen pekçok kurbanla ilgili olarak da
benzer şeyler kurgulamıştı.
BEYİN KONTROLÜ
ETİK TANIMAZ DENEY
M â
Sovyetler'in bu alandaki ilerlemeleri karşısında ayakta
kalamayız-' *u' Helms, insanların kendilerinden habersiz denek
olarak kullanılmasının ahlaki boyutuyla ilgili soruyu ise, 'ahlaki
bakış açısına karşı diyecek bir şeyimiz yok' diyerek
geçiştirmişti.*12'
Bilgi Özgürlüğü Kanunu'na dayanarak, John Mark tarafından 1977'de
istenen bir dosya üzerine CIA, Teknik Hizmetler Bürosu tarafından
tutulan mali dosya kayıtları arasında ek MKULTRA bilgilerine
ulaştı. Ne var ki bu bilgiler, MKULTRA adı altında
sınıfladırılmamıştı. Sözkonusu bilgiler daha sonradan 1977'de
senatör Edward Kennedy'nin kulağına kadar gitmişti. 1963'te bir
CIA Genel Müfettişi'nin MKULTRA hakkında yürüttüğü soruşturmayla
ilgili bir raporda, MKULTRA programının kimyasal, biyolojik ve
radyolojik maddelerin insan davranışlarının kontrolüyle ilgili
yürütülen gizli operasyonlarda kullanılabilirliğiyle ilişkili bir
araştırma-geliştirme projesi olduğuna dikkat çekiliyordu; ve
radyasyonun insan davranışlarını kontrol etme yollarından biri
olduğu, net bir şekilde ifade edilmekteydik13' CIA köşeye
sıkışmıştı. İnsanlı radyasyon deneyleri hakkında Danışma
Komitesi'ne mantıklı ve ikna edici bir açıklama yapması mümkün
değildi. Komite üyeleri araştırma sonucunda, radyasyon
kullanımıyla doğrudan ilgili 140 adet MKULTRA kodlu alt projenin
varlığını ortaya çıkardılar. Örneğin 35 nolu alt proje programında
CIA, 1950'lerde George-town Üniversitesi Hastanesi'ne kimyasal ve
biyolojik programlarda kullanılmak üzere el altından 375.000 dolar
vermişti. Yardım adıyla verilen bu gizli finansmanın adresi,
üniversite doktorlarından Charles F. Geschickter'di. Doktor, bu
parayla radyo izotop laboratuvarmı eksiksiz bir şekilde
donatmıştı.* 14>
11 a.e. bkz. Kilise Komitesi Raporu, 1.Kitap, s.402.
12 op. 9 nolu alıntı.
13 26 Temmuz 1963 tarihli MKULTRA/TSD Soruşturma Raporu.
14 Geschihter Tıbbi Araştırma Fonu esasen ClA'nın çok sayıda
MKULTRA projelerini gizlice finanse etme kaynağı olmuştu. Dahası,
CIA Atom Enerji Komisyonu'nun dikkatini Ceschihter Radyasyon
Araştırması'na çekerek, komisyonu ek fonlarla projeye destek
olması konusunda iknaya çalışmıştı.
86 numaralı diğer bir alt projede ise, Dr. Wallace Chan yalan
makineleri ve konuşulanların doğruluğunu test edebilen benzer
sistemlerin kurulabilmesi için CIA fonlarından yararlanmıştı.
Kayda alman tarihsiz bir andıçta Dr. Chan, net kimlik
oluşturulmasında gizli işaretleme olarak bilinen suni yollar
öneriyordu. Bu yöntemler arasında insanlı radyasyon deneyleri de
telaffuz ediliyordu! Daha net bir ifadeyle, yarı ömrüne kadar
indirgenmiş radyoizotoplar, insan vücudundaki önceden belirlenmiş
bölgelere ışınlanacak ya da enjekte edilecekti.*15)
Yine CIA fonlarıyla desteklenen ve sonraları MKSEARCH 3 olarak
isimlendirilen MKULTRA 140 nolu alt projesinin CIA danışmanı Dr.
James Hamil ton, teorik olarak uyuyanlar laboratuvarı (sleeper
laboratory) denilen sistemi kurup çalıştırmaya başlayacaktı.
Fakat, Hamilton bunun yerine inisiyatifine verilen fonları
Vaceville Kaliforniya Cezaevi Tıbbi Yardım Ens-titüsü'nde,
mahkumlar üzerinde deneyler yapabileceği bir laboratuvarı açmakta
kullandı. 30 Mart 1965 tarihli bir mektupta Hamilton, Geschichter
Enstitüsü'ne parayı nasıl harcadıklarının ayrıntılı bir dökümünü
sunarak şöyle diyordu: "100 mahkum denek üzerinde yeni bir deney
serisini sürdürüyoruz- Deneklerde radyoaktif iyodin troidi, T-4
ise kandaki kırmızı hücrelerin sayısını artırıyor. Ve daha
geliştirmekte olduğumuz pekçok ölçümlerle önceki çalışmalardaki
değişkenler arasındaki oran ve ilişkileri ortaya koymaya gayret
ediyoruz-" *16' Bugün bile Hamilton, mahkumlar üzerinde yapılan
deneyler hakkında kendisine soru sorulduğunda, hiçbir hatırasından
söz etmeyerek, olan biteni inkar yolunu tercih ediyor.*17)
BLUE BIRD-ARTICHOKE belgeleri, insanlara radyasyon iyonlama
çalışmalarının gerçekten yapıldığına dair sayısız atıfta
15 Wallace L. Chan'n tarihsiz bir andıcı: Ajan ve/veya ofis
personelinin klasik sorgulama haricindeki metod ve teknikler
uygulanarak "sadakatinin ortaya çıkarılması"
16 30 Mart 1965 tarihli James A. Hamilton'dan Tıbbi Araştırmalar
için Cechichter Fo-nu'na gönderilen mektup (İstirhamımızla
talebimiz...)
17 Ekim 1996 tarihinde yazarla yapılan telefon görüşmesi.
BEYİN KONTROLÜ
ETİ K TANIMAZ DENEY
bulunmaktadır. Bir CIA Tarihçe Kayıtları personelinin notlarında
rastlanan tarih atılmamış bir ARTICHOKE araştırma organizasyon
şemasında radyasyon, kimyasallar, hipnoz ve psikiyatriye ek olarak
pekçok deneyi uygulanmış ve araştırılmış alan arasında yerini
almaktadır. ARTICHOKE belgeleri arasında ra-diantenerji konusunda
hazırlanmış başka bir dosyada ise, uyutma ışını (sleeping ray)
üzerinde durularak 'yeni bir ışınsal enerji türünün beynin uyuma
merkezine ya da uyanıklığı sonlandır-mayı düzenleyen bölgesine
yönlendirilmesi' söz konusu edilmektedir. Bu yolla, teknik
ekipmanın bitişikteki bir odaya ya da yakın bir bölgeye kurularak,
bundan habersiz birisinin aniden uykuya daldırılması mümkün hale
gelmektedir.*18'
Bununla beraber, Silahlı Kuvvetler Patoloji Enstitüsü
uzmanlarından Dr. Webb Haymaker, böyle bir yaklaşımın -ultra-sonik
ya da başka bir ışınsal enerji uygulamasının- mümkün olup
olamayacağı konusunda çekinceleri olduğunu ileri sürerek bu
öneriyi reddetmiştir.*19'
Yine takip teknikleri (tracer techniques) konusunda düzenlenmiş
bir başka ARTICHOKE dosyasında, Massachusetts Genel Hastanesi'nde
insan vücûdunda, özellikle de beyinde, radyoaktif madde takibi
konularında yeni bir teknik geliştirdiğinden bahsetmekte; ve
özetle bu tekniğin pekçok danışman tarafından ARTICHOKE
araştırmalarında ciddi mesafe aldırtacak bir metod olarak
kullanılabilmesi ihtimalinden söz ettiği vurgulanmaktadır.*20)
MKULTRA'nm 17 ve 46 nolu alt projelerinde de, radyo izotop
işaretlerinin LSD etkilerinin araştırılması esnasında labora-tuvar
hayvanları üzerinde kullanıldığı anlaşılıyor. CIA'nm daha
18 (ACHRE) - insanlı Radyasyon Denemeleri konusunda
oluşturulmuş Danışma Kurulu, CIA kayıt numarası: CIA-071095-A.
19 Güvenlik Ofisi, Teknik Bölüm, Dr. James H. Huddleson'dan
Bölüm Şefi'ne, 'Dr. Webb Haymaker'le Konferans', 4 Kasım 1953.
20 1 7 nolu alıntı.
I önceleri ölümle sonuçlanmış kimi LSD testlerini insanlar
üzerinde uyguladığı bilinmesine rağmen, benzer LSD etkileşim ölI çümlerinde CIA'nın hayvanlar üzerinde yaptığı çalışmaları, in|
sanlar üzerinde de tekrarlayıp tekrarlamadığı bilinmiyor.
Eldeki somut delillerin ortaya koyduğuna göre, gizli deneylerde
insanların kobay olarak kullanılması işine bulaşan tek kuI rum CIA değildir. 1950'den ,70'lere kadar, CIA, LSD ve diğer
kimyasalların insanlar üzerinde denenmesi konusunda Amerikan
Ordusu'yla sıkı bir işbirliği içinde olmuştur.*21' İnsanlar
üzerinde yapılan testlerin büyük çoğunluğu ordu tarafından Fort
Detrick ve Maryland'daki Edgewood Arsenal Araştırma
Labratuvarları'nda gerçekleştirildi. Bu araştırmalarda ordunun
kilit ismi Pennsylveania Üniversitesi'nden Dr. Albert Klig-man'dı.
Kligman'ın söz konusu araştırmaları, bazı radyo izoto-pik
maddelerin kullanımını da içeriyordu; ve bu maddeler,
Pennsylveania'daki Holmesburg Tutukevi'ndeki pekçok mahkum
üzerinde kullanılmıştı.*22'
1960'larm ortalarında, Dr. Kligman, Ivy Araştırma laboratuvarları'nı
kurdu (IRL). Bu laboratuvarlar EARL'ün, gizlilik de
dahil, çeşitli nedenlerle kendi enstitüsünde gerçekleştiremediği
21 Kilise Komitesi Raporu'na göre (1. Kitap, s.395), Fort
Detricht'te bulunan ABD Ordusu Biyolojik Araştırmalar Merkezi Özel
Operasyonlar Dairesi'nin (SOD) üç temel fonksiyonundan biri, CIA
için biyolojik araştırmalar yürütmekti. 1952'nin başında, SOD
yetkilileri, atmosfere biyolojik maddeler yayma sistemlerinin
sağlanması, denenmesi ve geliştirilmesi konularında destek ve
yardım sağlama hususunda CIA ile anlaşmaya vardılar. Bu anlaşmayla
CIA, ordudan teşkilatın hedefleri doğrultusunda kullanıma uygun
biyolojik silahlar konusunda geniş bilgi ve destek birimleri
sağlamasını talep etti; (Church Komitesi Raporu, 1. Kitap, s.389).
CIA'nın yaptığı ilk LSD denemelerinin çoğu Fort Detrick'te
gerçekleştirilmiştir.
1960'ların sonlarında, Teknik Hizmetler Ofisi'nde (TSD) yürütülen
MKSEARCH programının büyük bir bölümü tekrar Fort Detrick'e
taşınmıştır. Dr. Christopher Gre-en ve binbaşı Edward Dames,
CIA'nın biyolojik ve kimyasal savaş malzemeleri geliştirme
programlarında çok önemli görevler üstlenmişlerdir.
22 'Philadelpia lnquierer' gazetesi, 18 Eylül 1977 tarihli
baskısında 1963 tarihini taşıyan yerel bir basın organından
Holmesburg'ta gerçekleştirilmiş bir Ordu deneme programında,
mahkumların deri altlarına düşük miktarlarda radyoaktif izotoplar
yerleştirildiğini alıntılamaktadır.
BEYİN KONTROLÜ
deneyleri için bir çıkış noktası olmuştu. EARL tarafından yürütülemeyen
onlarca deney, bu laboratuvarlarda gerçekleştirilmişti.
EARL'ün insanlar üzerinde sürdürdüğü deneylerle ilgili kayıtlar,
elbette ciddi etik sorgulamaları da beraberinde getirmiştir. Yine
aynı kayıtlar, 1971'de CIA'nın EARL'e EA3167 olarak bilinen
sınıflandırılmış bir glikolat bileşiğinin test edilmesi için
37.000 dolarlık bir fon sağladığını da belgelemektedir. Potansiyel
kapasite azaltıcı bir psikokimyasal bileşik olan EA3167 Holmesburg
Tutukevi'ndeki mahkumların da dahil olduğu bir grup insan üzerinde
denenmiştir. CIA'nın bu testlerdeki belli başlı hedeflerinden
biri, radyoaktif etkili EA3167 bileşiğini analiz etmekti.
Ocak 1975 tarihli CIA Genel Müfettişliği kayıtlarından biri,
EA3167'nin yirmi insan üzerinde test edildiğini ve takip eden
gözlem sonuçlarının kayıt altına alındığını gösteriyor. Bu belgeye
dayanarak, Ivy Araştırma Laboratuvarları, test protokolünü benzer
bir tarzda yürütebilme imkanını elde etmişti.*23)
CIA, EARL'le olan kontratını 1973 yılında sonlandırdı.*24) Enerji
Bakanlığı'nm son soruşturmaları sırasında, CIA görevlileri
kategorik olarak EARL'le CIA arasındaki anlaşmanın insan denekler
kullanımı içerdiğini inkar yolunu seçtiler. Bu iddayı daha
inanılır kılmak için, CIA 1977'de Senatör Kennedy'nin duyumlarının
da biraraya getirilerek incelendiği dahili soruşturma sürecine
göndermede bulundu.*25'
Kayıtlar aynı zamanda Savunma Bakanlığı'nın da (DoD), nükleer
silahlar programı çerçevesinde, boğazına kadar insanlı radyasyon
deneylerini gerçekleştirme işine battığını ortaya koyuyordu.
DoD'un bu deneylerin çoğunu 1940'ların sonlarında ve 50'lerin
başlarında Savunma Bakanlığı Araştırma Geliştirme
23 OFTEN/CHICKVVIT başlığı altında yazılmış, 19 Kasım 1978
tarihli, Bilim ve Teknoloji Müdür Yardımcısına ait andıç.
24 Scott Breckinridge'e ait, Genel Müfettiş'e sunulmuş notlar, s.
.2-3, 31 Ocak 1975.
25 Trip Report/ Edgevvood Arsenal' başılıklı notlardan, 12
Şubat 1975 tarihli, 7 nolu alıntı.
ETİK TANIMAZ DENEY
Platformu inisiyatifinde bir seri panel ve komitelerle
gerçekleştirdiği anlaşılmıştı.
Örnekleyecek olursak, Tıbbi Bilimler Komitesi, Savunma Sekreteri
Wilson'un 1953'teki Nuremberg Kodu'yla neticelenen bir andıç
ortaya koymasına yol açacak, ilgili politikanın formüle edilmesine
doğrudan yardımcı olmuştu. Söz konusu kod, insanlı deneylerde
kullanılacak gönüllü kobaylarla ilgili birtakım ahlaki ve tıbbi
korunmaya ait öneri ve metodları içeriyordu. Buna karşılık, takip
eden yıllarda ABD hükümetlerinin bu deneylere iştirak eden
istinasız tüm birimleri, bu kodu ve ortaya koyduğu prensipleri
görmemezlikten gelmiştir.
Savunma Bakanlığı'nm ve Ulusal Arşiv'in kayıtlarına göre
söylenecek olursa, CIA Tıbbi Bilimler Komitesi toplantılarının en
az sekizinde temsil edilmiştir.*26) 1952'de CIA Bilimsel Haberalma
Ofisi Tıbbi Bölümler Şefi Dr. Clark Yeager, radyasyon
deneylerinde insan kullanımının etik yönlerinin masaya yatırıldığı
bir toplantıya katılmıştı. Aynı kişi, daha sonraları yabancılara
uygulanan beyin yıkama araştırmalarında ARTICHOKE programlarının
başlıca savunucusu olacaktı.
Kayıtlardan açıkça anlaşılacağı üzere, CIA'nın radyolojik savaşla
ilgili olarak araştırmalar sürdürdüğü aşikardır. Ve aynı konuda
Sovyet faaliyetlerinin de kaydını tutmuştur. Açık olan bir başka
konu da, CIA ve Savunma Bakanlığı'nm 1950'lerin ortalarında Sovyet
Rusya üzerinde radyasyon yayabilecek balonların ortak olarak
tasarlanıp geliştirilmesinde birlikte hareket ettikleridir. Gerçi
çok geçmeden, 1953'ün ilk yıllarında CIA, Sovyetler Birliği'nin
radyolojik silahlar geliştirmediğine dair son derece güvenilir
haberler almıştır.
1950'lerin ilk yıllarında CIA, Savunma Bakanlığı'na ve Atom
Enerjisi Komisyonu'na (AEC), gerilla gruplarına karşı
26 CIA temsilcilerinin isimleri Tıbbi Bilimler Komitesi'nin
birinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, onuncu, onüçüncü, ondördüncü
ve onyedinci toplantılarının dökümünde yer almaktadır.
BEYİN KONTROLÜ
konvansiyonel olmayan savaş şartlarında kullanmak üzere küçük
ölçekli radyolojik silahların üretilip geliştirilmesi teklifini
getirmişti.'27' Yine, prensip olarak Sovyet nükleer silahlanma
programını izlemekle görevli Birleşik Atom Enerjisi Haber Alma
Komitesi'ne CIA başkanlık etmişti.
Enerji Bakanlığındaki Lawrence Livermore Laboratuvarı (LLL),
insanlı deneyler konusunda oldukça netameli bir tarihçeye
sahiptir. Laboratuvarın İngiliz Atom Enerjisi Araştırma Kurumu ve
Harwell Laboratuvarı'yla işbirliği 1972'den 1990'a dek giderek
artan bir grafik izlemiştik28'
1965'te gerçekleştirilen CIA ve LLL arasındaki karşılıklı görüşbirliği
deklarasyonuna bakılacak olursa (bu belge herkesin
incelemesine açıktır), LLL'nin AEL ve DoE ile yapılan işbirliği
anlaşmaları gereği, CIA adına deneyler yaptığı çok açık bir
şekilde görülecektir. Danışma Kurulu'na yapılan savunma
açıklamasında CIA yetkilisi, dosya tetkikleri sonucunda LLL'nin
kendileri adına hiçbir insanlı deney gerçekleştirmediğini ifade
ederek, bu konuda herhangi bir delilin de söz konusu olmadığını
iddia etmiştir. Bununla beraber, ulaşılabilen bilgiler gerçeğin bu
açıklamanın tam da tersi olduğunu ortaya koymaktadır. DoD ve AEC
için aktif olarak insanlı deneylerde rol alan pek-çok kişinin, CIA
için de pekala benzer faaliyetlerde bulunmuş olabileceği göz ardı
edilmemelidir.
Rochester Üniversitesi'nden Harold Hodge'e LSD araştırmaları için
CIA tarafından mali destek sağlanmıştı.*29' Hodge aynı zamanda
Rochester'de faaliyete geçirilen uranyum zehirlenmesi ile doğrudan
alakalı Manhattan Projesi'ni de yürüten
27 CIA Tarih Tutma Ofisi Notlan, 1994, s.10-12.
28 insan kobayların sözkonusu olduğu Vivo Kalibrasyon
Çalışmalarında Nibium-92, Barium-133, Palladium-103, Chromium-51,
ve Strontium-85 maddeleri kullanılmıştı, insanlı Radyasyon
Denemeleri, ABD Enerji Bakanlığı ve Öncekiler ilişkileri; Çevre,
Güvenlik ve Sağlıktan Sorumlu Sekreterlik, Temmuz 1995, s.90.
29 John Marks, 'Mançuryalı Aday Araştırması', Times Kitapları,
N. York, 1979, s.118. Hodge grubu LSD'nin içine radyoaktif bir
izleme maddesi koymayı başardılar.
ETİK TANIMAZ DENEY
isimdi.'30' Başka bir yerde, Danışma Komitesi'ne sunulan özet
niteliğindeki bir CIA belgesiyle Dr. Robley Evans'm çok uzun
süredir radyoaktivite izleme, radyasyon incelenmesi, radyasyon
güvenliği konularında TSS / TSD danışmanlığını yaptığı ispat
edilmekteydi.'31' Evans, aynı zamanda Atom Enerjisi Komisyonu, DoD
ve diğer kuruluşlar için gerçekleştirilen insanlı radyasyon
deneyleriyle doğrudan ilgili bir MİT profesörüydü.
Mart 1995'teki bir toplantıda üç şahit, Danışma Komitesi'ne
verdikleri yeminli ifadelerinde, MKULTRA programı çerçevesinde
kendilerinin CIA'nın insanlı radyasyon deneylerinde
kullanıldıklarını iddia ettiler. Her ne kadar şahitler,
ifadelerini belgeleyecek somut deliller ortaya koyamadılarsa da,
MKULTRA programında yer alan pekçok ismi doğru olarak ifade
ederek, kendilerini inanılır kılmayı başarmışlardı.
MKULTRA belge ve kayıtlarının neredeyse tamamının 1973 yılında yok
edilmesinden dolayı CIA yetkilileri, şahitlerin ifadelerini ispat
edilmesi mümkün olmayan sudan idddialar olarak niteledi ve
böylelikle, Danışma Kurulu'nun kendilerinden talep ettiği daha
derin bir soruşturmayı savuşturarak, teşkilatın herhangi bir
insanlı radyasyon deneyine dahil olduğunu inkar edebildi.
Daha da ötesi, CIA insanlı radyasyon deneylerine ilişkin yeni
bulgu ve belgelerin hükümet dışı organlarca ortaya konulmasına
doğrusu pek de hazır görünmüyordu. Sonuç itibariyla, bunca delil
ve görgü tanığına rağmen, CIA'nın, skandal niteliğindeki
faaliyetlerinden birini daha örtbas edebilmeyi başardığı
söylenebilir.
30 Bkz. J. Nevvell Stannard, 'Radyoaktivite ve Sağlık: Tarihi
Bir Buluş', Enerji Bakanlığı Bilimsel ve Teknik Bilgiler Dairesi,
1988.
31 ACHRE'nin CIA-080994-A numaralı belgesi, insanlı radyoaktif
denemelerle ilgili bağlantı kurulan kişilerle yapılan CIA görüşme
notları, 1994. CIA önceden Danışma Kurulu'na Robley Evans ve Brian
Cateü'le ilgili bilgiler sunmuş olmasına rağmen, CIA Haberalma
Araştırmaları Müdürü, sonradan kurul başkanı Dr. Ruth Faden'e
gönderdiği mektupta 'politikası icabı CIA'nın Dr. Evans ve Dr.
Hodge'la bir ilişki içine girdiğini ne kabul ne de red etme
durumunda olmadığını' ifade etmişti.
¦ Üçüncü Bölüm ¦ LSD DENEYLERİ
İHIN KONTROL deneylerine katılan tek Amerikan kurumu CIA
olmamıştır. Bu bölümde ABD Ordusu Ha-beralma Dairesi'nin, Ordu
Kimyasal Silahlar Ofisi'yle işbirliği içinde yürüttüğü ve
genellikle halüsinasyon etkisi ya-ratan uyuşturucu maddelerin
kullanıldığı denemeler ele alına-çaktır. Ne yazık ki, ilgili kayıt
ve belgelerin büyük bir çoğunluğu imha edilmiştir. Sözkonusu
programlardan geriye kalan bilgi ve belgelerle bu bölümün ana
çatısını oluşturmaya çalıştık.
Holabird (Maryland)'da kurulmuş olan Haberalma Merkezi ve Kimyasal
Silah Laboratuvarları kayıtlarına göre, Kasım 1957'de tüm bu
kurumların işbirliğiyle bir psikokimyasal uyuşturucu projesinin
başlatıldığından haberdarız. Sözü edilen ortak projenin ana
hatlarının 1957'nin sonlarıyla 1958 yılının başlarında
gerçekleştirildiği kuvvetle muhtemel görünmektedir. Haberalma
Dairesi'nin subaylarıyla, Edgewood Arsenal'de kurulmuş olan Tıbbi
Araştırma Laboratuvarları'nın yetkilileri arasındaki tartışmalar,
1958 Mayıs'mda vuku bulmuştu. Haziran 1958 tarihli bir toplantıdan
sonra, Haberalma Dairesi Başkanı,
BEYİN KONTROLÜ
laboratuvarların yöneticilerine resmi olmayan bir uygulama planı
gönderdi.*1)
Plan, 'EA 1279 Programında Madde Denenmesi' başlığını taşıyor ve
LSD uygulamalarını içeriyordu. Planda muhtemel gönüllü
katılımcılara -güvenlik sicilleri temiz olan ofis personelinden
seçilecek- nasıl yaklaşılması gerektiği gösteriliyordu.
Gönüllülerden bir güvenlik senedi imzalamaları talep edilerek,
program için uygun kod kararlaştırıldı. Gönüllüler herhangi bir
teste tabi tutulmadan önce, bir seri fiziksel ve zihinsel
kontrolden geçirildi.
Edgewood'daki Ordu Kimyasal Merkezi'ne (ACC) ulaşan ilk gönüllü
grubuna uygulanacak olan deneme programı olan 'istemdışı deneme
reaksiyonları'na özel bir önem veriliyordu, îlk gruba tatbik
edilen denemeler için gönüllülerin merkezde üç gün kalmaları
isteniyordu. Fiziki muayeneler sonucunda uygun bulunmayanlar deney
programından çıkarılmışlardı.
ACC'deki ilk günün akşamında grup üyeleri birbirleriyle
tanıştılar. Her bir gönüllüye, haberi olmadan kendisi hakkında
hazırlanmış dosya üzerinde çok iyi çalışmış bir görevli tahsis
edildi. Gönüllüler açısından akşamın yegane gayesi birbirleriyle
görüşüp tanışmaktı; fakat arka plandaki hedef, görevlilerin
sorumlulukları altındaki gönüllüler hakkında mümkün olduğunca
fazla bilgi toplamalarıydı.
Gönüllülere ikram edilen bütün içeceklere belli miktarlarda LSD
karıştırılmıştı. Görevliler akşamın ilerleyen saatlerinde
gönüllülerden özel görev birimleriyle ilgili daha mahrem
sayılabilecek bilgileri sızdırmaya çalıştılar. Gerek gördüğünde
görevli, gönüllünün haberi olmaksızın içkisine karıştırdığı
LSD'nin dozunu artırabiliyordu. Görevli ve gönüllü çiftlerinin
1 Amerikan Ordusu Kimyasal Gereçler Laboratuvarları (ACC), MD.
Ordu Haberalma Merkezi, Fort Holabird, MD; Birim Komutanına
mektup. Konu: 19 Mart 1959 tarihli, EA 1279'le arazi denemeleri
planı önerisi.
LSD DENEYLERİ
rahatça konuşup, kimse tarafından rahatsız edilmeden sohbet
edebileceği ortamlar zaten önceden hazırlanmıştı. Gönüllüler
içkilerine karıştırılmış olan ilacın etkisinden tam olarak
kurtuluncaya dek sürdürülen ve akşam çakırkeyf ortamlarda yapılan
diyaloglar, takip eden günün sabahı, resmi ortamlarda
gerçekleştirilen ikili görüşme kayıtlarıyla karşılaştırıldılar.
Böylece LSD'nin deneklerin dışarıya bilgi vermesi konusunda
oluşturduğu etki net olarak ortaya çıkarılacaktı. Gönüllüler
elbette olan bitenin farkında değillerdi. Herşeyi öğrenmeleri için
iki günün geçmesi gerekecekti.
Edgewood'daki merkeze daha sonra gelen gönüllü grup üyelerine LSD
tesiri altındayken ne dereceye kadar yalan söyleyebileceklerini
araştıran testler uygulandı. Aynı zamanda gönüllülere LSD'nin
hafıza üzerindeki etkisini ölçmek için Hafıza Dağıtma Testleri;
LSD alımından sonra basit motor reaksiyon-larmdaki bozulmayı
değerlendiren Özel Motor Tepki Hafızası Testi; ve düşman sorgu
atmosferlerini ve tam tecrit ortamlarını da kapsayan değişik
fiziki koşullarda, LSD verilmiş kişilerin nasıl tepki
gösterdiklerini belirlemeye yönelik çevre ve Fiziki Şartlar Etkisi
Testleri uygulanıyordu. Bir de deneğin LSD etkisi ve alışılmamış
oranda yüksek stres altındayken bilgi gizleme yeteneğini tespit
etmeyi amaçlayan Yapay Stres Ortamlarında Madde Etkisi testleri
vardı.
Testlerin resmi organlarca onaylanma ve izin sürecine gelecek
olursak, Haberalma Ofisi Başkanı ya da Tıbbi Araştırma
Laboratuvarları Müdürü'nden daha üst bir yetkili tarafından bu
testlerin uygun görüldüğüne dair küçücük dahi olsa, elde bir delil
yoktu. Genel Müfettiş ve Denetleme Şefi'nin elindeki yegane belge,
öngörülen deneme planının Haberalma Merkezi'nden Edgewood'taki
yetkili askeri idareciye gönderildiğini ortaya koyan
dokümanlardır. Bu belgedeki tek yetkili imza, sadece merkez
komutanının disiplin subayının imzasıydı ve komutanlığın programı
bir tek Haberalma Bölüm Kolordusu'nun ilgisi yönüyle
BEYİN KONTROLÜ
uygun bulabileceğinden söz ediyordu.*2) Fakat her nasılsa, Haberalma
Merkezi'nin sabık başkanı Richard S. Prather, 29 Kasım
1979 tarihini taşıyan yeminli ifadesinde, planla ilgili hiç-birşey
bilmediğini, ilgili yazışmaların kendi adına başkaları tarafından
imzalanmış olabileceğini öne sürüyordu. Prather daha da ileri
giderek, her ne kadar ofis kendisinin talimatlarıyla yö-netilse
de, görevlilerin genellikle operasyonlarda yer alan kimseler adına
düzenlenmiş raporları doğrudan, ordunun bir kolu olan Haberalma
Personel Şef Yardımcılığına <3> gönderdiklerini söyledi.
Haberalma Ofisi proje subaylarından William J. Jacobsen de,
Prather'in ifadesini destekledi. Jacobsen o zamanlar AS-Cl'nın
onayı olmaksızın hiçbir nihai kararın alınamadığını çok iyi
hatırladığını da söyledi.'4) Jacobsen'in açıklamalarını AS-Cl'nın
ileri gelenleri doğrulamadılar. Daha da ötesi, Tıbbi Araştırma
Laboratuvarları'nın Kimyasal Birlikler'den bu konuda herhangi bir
onay belgesi aldığına dair bir bulguya rastlanmadı; Genel
Operasyonlar Ofisi de yapılanların planını görebilmiş ya da
inceleyebilmiş değildi. Bu durumda laboratuvar yetkilileri,
düpedüz kanun ve yönetmelikleri çiğnemişlerdi.
Eldeki kayıtlar, deneylerin iki aşamada gerçekleştirildiğini
gösteriyor: 1958'de Ağustos'tan Kasım'a kadar devam eden ilk deney
serisi ve Eylül 1959'dan 1960 Mayıs'ma kadar süren ikinci seri.
Her ne kadar kullanılan gönüllü sayısını tam olarak gösteren bir
kayıt olmasa da, seyahat belgelerine ve ifadelere dayanılarak
sayının 30 ila 35 arasında olduğu tahmin edilmekte. Ne yazık ki,
gönüllülere kaç kez LSD verildiğine dair bir belge de mevcut
değil.
2 1. maddedeki aynı birimden aynı yerden başka bir mektup.
Konu: EA 1279 Madde deneme Programı, 28 Nisan 1958.
3 Bir sağlık araştırma laboratuvarı personelince düzenlenmiş
açıklama formu. Konu: USAINTC tarafından27 Mart 1958 tarihinde
önerilen 'K' maddesi Deneme Programı üzerine yorumlamalar.
4 Emekli subay VVilliam J. Jacobsen'in 29 Ağustos 1975
tarihli yeminli ifadesi.
LSD DENEYLERİ
Önemle üzerinde durulması gereken şey şu ki, gönüllüler I
bilgilendirilirken kendilerine LSD verileceği önceden
söylenmemişti. Daha da kötüsü, gönüllüler muhtemel tehlikelere
yönelik endişelerini ifade ettiklerinde, olabilecek komplikasyonları
inkar etme yoluna gidilmişti. Bu büyük yanılgıya ait
inisiyatif sorumluluğu Haberalma Ofisi'nindir. İlgili
laboratuvarlar da, tıbbi araştırmayı yürütenler olarak bu
sorumluluğa ortaktırlar. Ancak, denemelerde LSD'nin kanunsuzca
uygulandığının ortaya çıkmasından sonradır ki, gönüllülere
projenin geri kalan j kısmıyla ilgili bilgi verilmişti.
Bu testler, büyük bir ihtimalle Kasım 1953'te içkisine karış-|
tınlan LSD yüzünden ölen Dr. Frank Olsen'in ölümünden son-j ra da
birkaç yıl devam etti. Dr. Olsen, Fort Detricht'teki Kimyasal
Birlikler Özel Operasyonlar Bölümü'yle çok yakın çalışmalar içine
girmişti. Kayıtlara göre, ABD ordusu Olsen'in ölümünden istediği
doneleri elde etmişti ve denemelere kaldığı yerden devam etti.
Gönüllülerden Charles L. Shirley Jr.'in 5 Ağustos 1975 tarihli
yeminli ifadesine göre, gönüllülere testlere katılmayı
reddetmeleri durumunda, amirlerinin gözünden düşecekleri
söylenmişti. Kasım 1958'te <5' Haberalma Ofisi'nce
gerçekleştirilen deneylerin ilk bölümünden sonra, Edgevvood
Kliniği Bölüm Şefliği'nce kaleme alınan bir mektupta, Ordu
Haberalma Merkez Komutanlığı'na 'deneylerin ilk bölümünün tatmin
edici sonuçlarla tamamlandığı' deklare ediliyordu. Mektubu yazan
yetkili sürekli, 'mümkün olabildiğince maddenin (LSD) deneme
maksatlı olarak her türlü gerçek ortamda uygulanabilir olduğundan
^ dem vuruluyordu ki, aslında uygulama sonuçları henüz netleşmemiş
böylesine tehlikeli bir maddenin, sadece 35 gönüllüyle yapılan
5 Amerikan Ordu Haberalma Platformu, Sağlık Araştırma Şefliği
yöneticisine mektup. Konu: 3 Haziran 1958 tarihli önceden
planlanmış çalışma raporunun iletilmesi.
6 Sağlık Araştırma Laboratuvarları, birim komutanlığına
mektup. Konu: 14 Ocak 1959 tarihli Madde Deneme Programı EA1279.
BEYİN KONTROLÜ
LSD DENEYLERİ
deneylere dayanarak, yetkili mercilere bu derece tavsiye
edilebilmesi inanılır gibi değildi.
21 Ocak 1959 günü ABD Ordu Haberalma Merkezi Edge-wood
yetkililerine oluru verdi: "İlgililer, önerinizi dikkate alarak,
mektubunuzu Haberalma Personel Şef Yardımcısı'na (AC-SI)
iletmişlerdir.'7) Eldeki kayıtlara göre, Tıbbi Araştırma Laboratuvarları
temsilcileri ve bir Haberalma Ofisi subayı
tarafından sorgulamaya yardımcı olacak tarzda bir bölge deneme
planı hazırlandı.
1959 Mart'mm başlarında da Tıbbi Araştırma Merkezi yöneticisi,
üstü olan Kimyasal Harp Laboratuvarları Komutanlığı'na kısaca
Haberalma Merkezi tarafından kendilerine planın takdim edileceği
bilgisini ulaştırdı.'8* Plana göre, LSD denizaşırı ülkelerdeki
operasyonlarda kullanılacaktı. Planın hızla uygulamaya konulması
için Genel Sağlık Hizmetleri Bürosu seçilmişti. '9)
9 Nisan 1959'da Kimyasal Savaş Ekipmanları Laboratuvarı ve
Haberalma Merkezi'nden gelen temsilciler, Genel Sağlık
Hizmetleri'ne ve Araştırma Geliştirme Şefliği'ne EA 1279 kodlu
Madde Deneme Programı'yla ilgili bir seri arazi deneyleri öneren
bir brifing sundular. Ar-Ge Şefi ilk önce planı kabul ediyor
izlenimi verse de, daha sonraları resmi olmayan yollarla ilettiği
mesajında, brifingin Haberalma Personel Şef Yardımcısı (ACSI)
tarafından sunulmasının daha kabul edilebilir olabileceği şeklinde
çekincesini belirtmişti. Haberalma Merkezi, planı, Genel Sağlık
Hizmetleri'yle gerekli işbirliğinin sağlanabilmesi için ACSI'ya
göndermiş ve Genel Sağlık Hizmetleri yönetimi, arazi
7 Amerikan Ordu Haberalma Merkezi, Edgevvood Ordu Kimyasal
Araştırma Geliştirme Komutanlığına mektup. Konu: 21 Ocak 1959
tarihli madde deneme programı EA 1279.
8 Sağlık Araştırma yöneticisinden Ordu Kimyasal Gereçler
Laboratuvarları Komutanlığına gönderilen açıklama formu. Konu: CIC
Deneme Planı, 6 Mart 1959 tarihli.
9 SAlNTC'riin ACSI'ya gönderdiği mektup - Konu: Personel
Çalışması: EA 1279 kodlu madde deneme programı, 15 Ekim 1959
(Ayrıntılı araştırma ricasında bulunulan 27 Temmuz 1959 tarihli
ACSI-SC mektubuna bir referansı da içermektedir)
denemelerinin iptalini gerektiren tıbbi bir uygunsuzluk olmadıjğmı
açıklamıştı.'10) ACSI yetkili bürosu, Birleşik Devletler Oridu
Haberalma Merkez Komutanlığı'na (USAINTC) denizaşırı
«ülkelerde deneme yapma projesiyle ilgili ayrıntılı bir personel I
araştırmasının hazırlanarak, gelişmelerin bir raporla ACSI'ye
[bildirilmesi talimatını gönderdi. 1959 yılının 15 Ekim günü |
USAINTC istenen araştırmayı ACSI'ya iletti.'11)
8 Ağustos 1960'da plan gereği, Personel Haberalma Aracı Ekibi Şef
Yardımcılığı Ofisi, Avrupalı haberalma birimlerini LSD kullanımı
projesiyle ilgili Kimyasal Gereçler Laboratuvar-ları'nm ortak
projeleri konusunda bir araya getirebilmek, G-2 kodlu Avrupa'daki
Amerikan birliklerini plandan haberdar etmek ve bir dizi brifing
sunmak için Avrupa'ya gönderildiler. Ekip sadece üç üyeden
oluşuyordu: Ordu Haberalma Personel Şef Yardımcılığı Bürosundan
(OACSI); Fort Holabird'deki Ordu Haberalma Birliği'nden ve
Edgewood'daki Ordu Kimyasal Araştırma ve Geliştirme
Laboratuvarları'ndan birer proje subayı görevlendirilmişti.
Planın ayrıntıları üzerinde kafa yormak ve önerilen Arazi Testi
için gereken insanları ayarlama görevi, Avrupa'daki haberalma
birliklerine bırakılmıştı. Dikkat edilecek nokta, sözkonu-su
deneklerin gönüllü olmaması ve başka uluslara mensup kişiler
olmalarıydı. Planın tam anlamıyla uygulamaya konulmasından, Özel
Proje Ekibi kontrolündeki Ordu Departmanı sorumluydu.'12) Eldeki
kayıtlara göre, 25 Kasım 1960 günü, Haberalma Genel Müdür Vekili,
ACSI ve G-2 USAREUR arasında ortak çalışma kararı aldı.'13)
ile görevli OACSI Grubu'nun seyahat raporu.
10 a.e.
11 a.e.
12 26 Ağustos 1960 tarihli EA 1279 kodlu Madde Deneme Programı
13 ABD Kimyevi Savaş Birlikleri Araştırma ve Geliştirme
Komutanlığı, 25 Ocak 1961 tarihli Komutanlığa mektup, Orduya Bağlı
R ve D Kimyasal Labaratuarları. Konu: EA 1279 Kodlu Madde Deneme
Programı. Ek 2, EA 1279 Madde Deneme Programı. 1. Aşama, Tarihsiz
zemin belirleme ve zamanlama özet çalışması.
BEYİN KONTROLÜ
LSD DENEYLERİ
7 Aralık 1960'da USAINTC proje subayı, Ordu Kimyasal Bölümü ve
Genel Sağlık Hizmetleri birimlerinin temsilcilerinin de hazır
bulunduğu bir ortamda ACSI'ya bir brifing sundu. <14' Proje
subayının raporunda ACSPnın planı tamamen kabul ettiğine işaret
ediliyordu; zira bu brifing sonrası ACSPnın konvansiyonel
sorgulama metodlarında gittikçe yükselen bir grafik
gözlenmekteydi. İlk bakışta pek dikkat çekmese de, CIA ve FBI gibi
diğer örgütlerle ACSI arasındaki koordinasyonda azımsanamayacak
oranda bir yoğunluk artışı göze çarpıyordu.
Nihai karar, Avrupa'daki arazi denemelerinin sonuçları
değerlendirilinceye kadar, bu tarz koordinasyonları erteleme
yönündeydi. Bir ACSI raporunda USAINTC proje subayının, 'bu
projenin bir anlam kazanabilmesi için LSD'nin Amerikalı olmayan,
üst dereceden deneklerde, özellikle de personelde kullanılması
gerekiyor' dediği ifade edilmekte. Aynı subay, bu hedeflere CIA'nm
da işin içine girmesiyle daha kolay ulaşılabileceğine işaret
ediyordu. Belki FBI da deneylerin daha da ileri boyutlara
taşınabilmesi için sonradan ekiple işbirliği içine
girebilecekti.^)
Açıkça söylenecek olursa, Ordu Personel Şefi ya da ACSI
yetkililerinden daha üst rütbeli subayların planı uygun bulup
kabul ettiklerine dair ortada somut hiçbir delil yoktur. Dahası,
planın FBI, CIA ya da ordu dışı herhangi bir kurum tarafından
koordineli bir şekilde uygulamaya konulduğunu gösterir bir kayda
da rastlanmamıştır. Ocak 1961'de Kimyasal Birlikler Bölümü
(USAINTB), proje grubuna katılmak üzere bir subayını Özel Proje
Ekibi'ne göndermiştir. <1Ğ) Muhtemelen Genel Sağlık Hizmetleri
Ofisi'nce seçilen yeni üye, New York eyaletindeki Fort Totten'den
bir tıp subayıydı. (Tekrarla söylersek, bu
14 a.e. Ek 4. OACSI/ODSMCI Güvenlik Birimi'nce
hazırlanmış Ana Çalışmalar Dokümanı. Konu: EA 1279 Madde Deneme
Programı, 9 Aralık 1960.
15 a.e.
16 a.e. eksiz.
I vazifelendirmenin Genel Sağlık Hizmetleri'nce yapıldığını
gösteren yazılı bir belge mevcut değildir.)
28 Nisan 1961'de EA 1279 (LSD) Özel Proje Ekibi (SPT), 90 gün
sürecek arazi deneme programı için Avrupa'ya hareket etti.
Operasyonun kod adı Üçüncü Şans olarak belirlendi. Tim, orduya
mensup bir tıp subayı, Kimyasal Birlikler EA 1279 proje subayı ve
OACSI'yı temsilen bir Ordu Haberalma Merkezi proje subayından
oluşuyordu. Hedefleri şuydu: 1958-60 yılları arasında yürütülen
laboratuvar çalışmalarının sonuçlarını doğrulayacak ya da
çürütecek tarzda, EA 1279 tekniğinin sorgulamalarda yardımcı unsur
olarak kulanılabilirliğini test ederek, verimliliğinin ortaya
konulması.*17^
Planın sponsorluğunu yapan haberalma birlikleri, uygulamalarda
denek olacak adayları çok önceden belirlemişlerdi. Adayların hepsi
de değişik kategorilerden geliyorlardı ve geleneksel sorgulama
süreçlerinin sonucunda "ümitsiz vaka" olarak nitelendirilmişlerdi.
Denekler, ön hazırlıkları tamamlanmış operasyon bölgesine tek tek
getirildi ve SPT doktoru tarafından kendilerine bir seri fiziksel
test yapılacağı söylendi.
Özel Proje Ekibi üyeleriyle toplu halde tanıştırıldıktan sonra
kobayların içeceklerine gizlice LSD karıştırıldı. îlaç etkisini
göstermeye başlar başlamaz, grup hemen bir sorgu odasına
alınıyordu. Bir tıp subayı ve bir psikolog, sorgulama esnasında
danışmanlık yapmak üzere hazır bulunuyordu.*18'
Tam olarak 10 deneğin kullanıldığı 11 deney yapıldı. Biri hariç
tüm denekler yabancı ülke haberalma örgütlerine mensuptular. Tek
istisnai denek, gizli dokümanları çalmaktan tutuklanan Amerikalı
bir erdi. Her ne kadar sadece bir tek denek
17 ACSI'ya proje subaylığınca sunulan rapor.Konu: EA 1279 Özel
Harekat Timi ile ilgili bölümün seyahat ve çalışma raporu. "Üçüncü
Şans" Operasyonu, 6 Eylül 1961.
18 a.e.
BEYİN KONTROL
'gerçeklik serumu testi almayı kabullense de, aslında deneklerin
hiçbiri deneylere gönüllü olarak katılmamışlardı.
Özel Proje Ekibi, Amerika'ya ancak 1961 Temmuz'unun sonlarında
geri göndü. Ulaşılan sonuca göre, özel sorgulamalara yoğun bir
şekilde ihtiyaç duyan haberalma birimlerinin saha başarılarının
artırılabilmesi için gelişmiş ve geleneksel olmayan yeni
tekniklere gereksinim duyuluyordu. LSD, bu alanda pek-çok şey vaad
ediyordu. Ekip ayrıca, standart bir EA 1279 tekniğinin ortaya
konulabilmesi için gerekli deneysel verilerin bilimsel
değerlendirmelerinde, ülkenin diğer haberalma örgütleriyle
işbirliği içinde kolay anlaşılabilir bir arazi deneme programı da
öneriyordu. Hem araştırma hedefleri açısından, hem de harekat
avantajlarının elde edilebilmesi için gelecek arazi denemelerinde
insan deneklerin kullanılması şartının da altı çiziliyordu. <19>
Belirtmek gerekirse, Üçüncü Şans Operasyonu'nun herhangi bir
bölümünün Ordu Genel Sekreteri ya da Ordu Personel Şefi'ne takdim
edildiği veya operasyonun sözkonusu yetkililerce uygun görüldüğünü
ispat eder herhangi bir bilgi veya belge mevcut değil. Eldeki
delillere göre, proje başından sonuna kadar Savunma ve Ordu
birimlerine rağmen geliştirilmiş ve aynı zamanda, kimyasal ve
tıbbi araştırmalarla ilgili özel talimatnamelerin tamamı ihlal
edilmiştir.
Ötesi, SPT gönüllü olmayan deneklerin tamamına yakınını diğer
milletlere mensup kişilerden seçmişti, ama Amerikalı asker bu
uygulamanın dışında tutulmuştu. Sözkonusu asker, resmen olmasa da
fiilen araştırma amacından ziyade daha çok operasyon hedeflenince
denemelerde kullanılmıştı. Sonuç itibarıyla, Ordu Birimi'nin genel
politika ve emirleriyle taban tabana zıt oluşumların yer aldığı bu
projenin sorumluluğu, Haberalma
19 ACSI-SC'nin referans mektubu. Konu: 29 Aralık 1961
tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı.
LSD DENEYLERİ
I Şef Yardımcılığı, Genel Sağlık Hizmetleri Bürosu ve Kimyasal
Büro Şefliği'nin omuzlarmdaydı.
ACSI, Özel Proje Ekibi'nin Aralık 1961'de eve dönüşünden sonra
benzer denemelerin Amerikan Ordusu Pasifik Birlikle-ri'nde de
(USARPAC) yapılıp yapılmadığının araştırılmasına yönelik bir karar
aldı.*20' 20 Şubat 1962'de, Haberalma Birlik-leri'nden bir proje
subayı, Personel Şef Yardımcısı, G-2 ve USARPAC temsilcilerinden
oluşan bir topluluğa Hawai'deki birlik bölgesinde brifing verdi.
Brifinge göre, arazi deney programının öncelikli hedefi, önceden
ulaşılmış laboratuvar arazi deneme bulgu ve değerlerinin gerçek
operasyon koşulları altında doğrulanması ve maddenin,
operasyonlardaki verimliliğine ait daha ileri düzeydeki verilere
ulaşabilmekti. Deneyler için seçilmiş adaylarda oluşabilecek
kişisel vakalar sonucu elde edilecek operasyon neticeleri de
ayrıca bir araştırma olarak değer-lendirilecekti.^21)
İlk denemeler, 20 Nisan 1962'de başladı. Operasyona Derby Hat ismi
verildi ve ACSI, Kimyasal Bölüm Şefliği'nden operasyonun bu
aşamasına katılması için ekibe katılacak ek bir subay daha
görevlendirmesini talep etti.<22' Kimyasal Birlikler Bölümü de
Üçüncü Şans Operasyonu'nda görev almış aynı subayı istenen göreve
atadı.*23'
Henüz bilinmeyen bir sebeple, Derby Hat Operasyonu yedi yabancı
uyruklu ve bir Amerikalı erden oluşan sekiz kişilik denek grubunun
herhangi bir üyesine, LSD testi uygulanmadan önce durduruldu. 10
Nisan 1963 tarihli bir brifingde ACSI
20 Arşiv için hazırlanmış andıç. Konu: 1 Mart 1962 tarihinde
gerçekleştirilmiş olan EA 1279 Açık Arazi Denemelerindeki Politika
ve Operasyon Faktörleri.
21 ACSI'dan Kimyasal Bölüm Başk'anlığı'na mektup.Konu: 28 Mart
1962 Tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı.
22 BD Ordu Kimyasal Birlikler Araştırma ve Geliştirme
Komutanlığı Mektubu. Konu: 6 Nisan 1962 tarihli EA 1279 Madde
Deneme Programı.
23 ACSI tarafından USAİNTC'e gönderilmiş mektup.Konu: 9 Nisan
1962 tarihli EA 1279 Madde Deneme Programı, Arşiv için hazırlanmış
andıç da ektedir.
BEYİN KONTROLÜ
temsilcisi, EA 1279 maddesiyle bir daha asla arazi denemesi
yapılmayacağını deklare etti. Buna sebep olarak, veri noksanlığı,
denemelerin net bir sonuca götürmeyen yapısı ve son olarak da
denemelerde EA 1279 (LSD) kullanımının kendi içinde taşıdığı
yasal, politik ve etik açmazlar gösterildi. (24>
Son sözü söylemek gerekirse, iki yıldan uzun bir zaman boyunca,
haberalma birimleri otuz ila otuzbeş arasında insanı LSD
denemelerinde kobay olarak kullanmışlardı. Deneklere tanışma
toplantılarında gizlice LSD zerkedilmesine dayanan ilk denemeler
de resmi organlarca yayımlanmış, Savunma ve Ordu birimlerinin
prensipleri doğrudan doğruya çiğnenmişti. Ne yazık ki, ortada ne
gönüllülerle ne de bizzat yapılan deneylerin kendisiyle ilgili
doküman yok. Belli ki mevcut kayıtlar, bu operasyonlara
katılanların kimliğinin gizli kalabilmesi için sessizce yok
edilmiş. Amerikan Ordu ve Savunma Birimleri'nde LSD kullanımı
ancak 10 Nisan 1963'te durduruldu. Ne çare ki, bu operasyonlar,
diğer Amerikan güvenlik birimlerine de -bunlara Amerika'nın
müttefikleri de dahildir- insanların kendi iradeleri dışında bu
tür karanlık deneylerde kobay olarak kullanılmasının kapısını
açmıştır.
¦ Dördüncü Bölüm ¦
BUCHENV/ALD DOKUNUŞU
24 ACSI, DA tarafından 12 Ağustos 1963 tarihli EA 1279 Madde
Deneme Programı'na ilişkin arşiv için hazırlanmış andıç.
1993 KASIM'ININ ortalarında, 42 yaşındaki Eileen Welso-me, altı
yıllık bir araştırma sonucunda beş insanın hayatını ve ölümünü
konu alan bir seri makale yayınladı. Bu beş kişiden biri demiryolu
taşıyıcısı, biri inşaat boyacısı, biri marangoz, biri politikacı
ve en sonuncusu ise bir inşaat ustasıydı. Hepsi de Amerikan Enerji
Bakanlığı tarafından çeşitli bilimsel deneylerde para karşılığı
kobay olarak kullanılmışlardı. Makaleler, 35 bin tirajı olan ve
New Mexico'da çıkartılan Albuquer-que Tribüne Gazetesi'nde
yayınlanır yayınlanmaz, pekçok ulu-j sal gazetenin de ilgi odağı
haline geldi.
7 Aralık 1993'de Enerji Bakanı Hazel O'Leary, ilgililere, sa-I
vaştan bu yana bilimsel deneylerde kobay olarak insanların
kullanıldığı gizli proje dosyalarının ortaya çıkartılması
talimatını verdi. Bakan, programların sayısının inanılmaz derecede
fazlalığından ve arkalarında bıraktıkları acılardan tamamen haberI sizdi.
Konuyla ilgili tam otuz iki milyon gizli belgenin gün ışığına i
çıkarılarak yeniden gözden geçirilmesi ve sözkonusu kurbanların
kayıplarının telafi edilmesi talimatını verdi. O'Leary, çoğu
BEYİN KONTROLÜ
BUCHENVVALD DOKUNUŞU
zihnen hasta ya da ölümcül bir hastalığa yakalanmış 800 civarında
kişinin başvuracağını tahmin ederken, daha birinci haftada
bakanlığı arayanların sayısı 10 bine ulaşmıştı.
'Tahmin edeceğiniz gibi, ilgililerin bilgisine sunulmak üzere
mümkün olduğu kadar çok radyasyon araştırma bilgisine ulaşılması
isteniyordu. Bu maksatla bakanlık nezdinde ilgili belge ve
kayıtları ortaya çıkarabilmek için muazzam bir proje başlatıldı.
Enerji Bakanlığı'ne bağlı Bilgi Bağımsızlığı ve Özel Kanunlar
Birimi Şefi Dennis B. Diggins, insanlı deneme proje ve
programlarının listesinin bulunduğu bir indeksi de eklediği ve
bana gönderdiği mektubunda şöyle diyordu:
"Sadece indeks 150 sayfa tutuyor. Enerji Bakanlığı, 1942'ye kadar
plütonyumun yetişkinlere olduğu kadar çocuklara etkisinin de
araştırıldığı sayısız çalışma yapmıştı. Talbot, Newton ve Warner,
iki sağlıklı yetişkin erkeğin vücûduna plütonyum zer-kettikten
sonra bulgularını bir rapor haline getirmişlerdi. To-okey, Cacic,
Oldham ve Larsen, saçta oluşan plütonyum konsantrasyonunu
gözlemlemek için kobaylara damardan plütonyum vermişlerdi.*1' Moss
ve Gauter ise kısa süreli ek plütonyum üriner dışkısı üzerine
incelemeler yapmışlardı.*2' Diğerleri, kurbanlarını doğrudan
plütonyuma maruz bırakmışlardı;*3' ve diğer bilimadamları da
(inanılması ne kadar güç görünse de. Ç-N.) kurbanlarını radyoaktif
maddelerle zehirleyip ölümlerine sebep olduktan sonra, dokularda
oluşan plütonyum konsantrasyonunu incelemek üzere cesetleri
parçalıyorlardı.*4' Bütün bu denemeler
1 Tookey, Cacic, Oldham ve Larsen, "Damardan Enjeksiyon
sonrası^saçta oluşan 'Plütonyum Konsantrasyonu", Health Physics,
sayı 40: s.881 -886. Enerji Bakanlığı Albu-querque Arazi Ofis
Kayıtları.
2 Moss ve Cautter, Enerji Bakanlığı Radyobioassay ve Dahili
Dozayar, "1945-47 Plütonyum Zerk Çalışmaları", New Mexico, 20-22
Ocak 1986.
3 Voltz, Stebbings, Hempelman, Haxton ve Tork, "Plütonyuma
Maruz Bırakılmış Kişiler Üzerine Çalışmalar". Uluslararası Atom
Enerjisi Yetkili Kurumu, SM-224508, 13-17 Mart 1978.
4 Fox, Tietjen, Mclnroy, US Otopsisinde Los Amalos Bilimsel
Plütonyum Laboratuvar Çalışmalarının istatistik Analizi", Health
Physics Dergisi, sayı 39. S.877-892, 1980.
Enerji Bakanlığı'nın program ve ekonomik desteği çerçevesinde
gerçekleşiyordu.
Bazen kurbanlar hastanelerdeki hastaların arasından seçiliyordu.
1953 ve 1957 yılları arasında William Sweet ve onun Boston'daki
Massachusetts Genel Hastanesi'ndeki işbirlikçileri en az on bir
adet ölümcül kanser hastasına uranyum - 235 zer-ketmişlerdi.
Albuquerque Tribüne Gazetesi'ne göre, bu hastaların en az altısına
yanlış teşhis konmuştu. Daha da ötesi, iki hastanın şikayetleri,
tam da araştırmacıların incelediği metabolik sistemlerin bozukluğu
noktasında yoğunlaşıyordu. Diğer bir deyişle, belki de
araştırmacıların radyoaktif deneyleri, bu insanları hasta etmişti.
Örneğin, Kaliforniya'nın Healsburg kentinde yaşayan inşaat
boyacısı Albert Stevens'a ölümcül bir mide kanserine yakalalandığı
söylenmişti. 14 Mayıs 1945'te kendisine defalarca 'ölümcül metin
dozu diye tanımlanan oranlarda plütonyum zerkedildi. Mayıs'ın
18'inde gerçekleştirilen biyopsi sonucu, hastalığının kanser değil
ileri düzeyde bir ülser olduğu anlaşıldı. Temmuz 1947'de, siyahi
bir Amerikalı olan Elmer Al-len'in kemik kanseri olduğuna
inanılıyordu. Kayıtlara göreyse, belki de kendisine plütonyum
verilen son kurbandı.
29 Nisan 1946 tarihli bir raporda, Donanma'ya bağlı yetkililerin,
insan kan ve organlarınmradyoaktif maddeden arınması süreciyle
ilgili oranı belirlemek için hastanede tedavileri devam eden iki
hastaya radyoaktif bir madde enjekte ettiklerinden söz
edilmekteydi. 1945 yılında kan, dışkı ve idrar örneklerinin
maddenin geri atılmasıyla ilgili hızı göstermesi için bir haftadan
fazla bir sürenin geçmesi gerekecekti.
Araştırmacılar, akciğer, safra kesesi, troid bezi ve beyin arasına
yerleştirilen bir gayger sayacı aracılığıyla, verilmiş kimyasal
maddenin ne kadarının sözkonusu organ ve dokulara yerleştiğini
doğruya yakın oralarda tahmin etmeye çalışıyorlardı.
1940'larda gerçekleştirilen başka bir deneme serisinde, hamile
kadınlara radyoaktif madde karışımları verilerek, maddelerin
BEYİN KONTROLÜ
cenin üzerindeki etkisi araştırılmıştı. Sağlık Bakanlığı çerçevesince
yürütülen kimi testlerde 800'den fazla sayıda hamile kadına
radyoaktif demir izotoplarının da karıştırılmış olduğu kokteyller
ikram edildi. Bu sayede insan vücudunun maddeyi hangi oran ve
zamanlarda emdiğine dair bir şema ortaya konulabilecekti. Testler,
Vanderbilt Üniversitesi'ne bağlı Nashville doğum öncesi
kliniğinde, kısmen Sağlık Bakanlığı Tennessee yetkililerince
finanse edilerek gerçekleştirilmişti.
1951 Mart'ında American Journal of Obstetrics and Gyna-ecology
dergisinde hamile kadınlarda demir emzirme süreci ayrıntılarıyla
yayımlanmıştı. Ne yazık ki, çalışma, radyasyonun hamile kadınlar
ve çocukları üzerindeki uzun süreli etkisinden tek kelimeyle dahi
bahsetmiyordu. Vanderbilt yetkilileri, kadınlara denemeler
öncesinde radyoaktif maddenin muhtemel zararlarının anlatılıp
anlatılmadığmı, hatta kendilerine radyoaktif tabletlerin
verileceğinin bile söylenip söylenmediğini bilmediklerini itiraf
etmişlerdi. Konuyla ilgili bütün belge ve kayıtlar, 1970 yılında
imha edildi. (Daha sonraları 1969'da 'meri-can Journal of'
Epidemiology' dergisinde yayınlanan bir araştırmada bu tabletleri
alan hamile kadınlardan üçünün ölü doğum yaptığı ortaya çıktı.)
Enerji Bakanlığı'ndan önce kurulmuş olan Atom Enerjisi Kurumu'nu
insanlı radyoaktif deneyler yapmaya teşvik eden iki isim, Dr.
Joseph G. Hamilton (San Francisco Kaliforniya Hastanesi nöroloji
uzmanlarından) ve çalışma arkadaşı Dr. Robert S. Stone'du.
Hamilton, 1946 Nisanında ölümcül bir kemik kanserine yakalanmış
genç bir çocuğa plütonyum enjekte etti; ve ordunun, Aralık ayında
yayınladığı 'deneyi durdur' talimatını hiçe sayarak radyolojik
savaş hakkında bir rapor hazırladı. Bu raporda radyoaktif bir
maddenin tek tek bireysel hedefler, ya da bir kitlenin imhasında
ölümcül bir silah olarak nasıl kullanılacağını ortaya koyuyordu:
'Ayrıştırılmamış füzyon ürün karışımının sadece 10 milikürünün
solunması, ortalama bir insanı
BUCHENWALD DOKUNUŞU
öldürmek için yeterli olabilir. Asıl ölümcül yaralanma, kemik
iliğinden çok akciğer aracılığıyla gerçekleşir. Mutlak ölüm için
ağızdan alınması gereken minimum doz ise, 100 milikürdür.<5>
Hamilton'un büyük bir kitlenin imha edilebilmesine yönelik önerisi
şöyleydi: "Füzyon ürünlerinin en temel stratejik kullanım,
sahalarından biri, elbette büyük şehirlerde yerleşik sivil nüfusun
top' luca imha edilmesidir. Şehir nüfusu üzerinde oluşturulacak
dehşet ve korkunun yaraşıra, böyle bir gücün ortaya konulmasının
yaratacağı etkiyi de takdirlerinize sunuyorum." (6> Hamilton'un
çok sayıda insanın aynı anda imhasına yönelik başka önerileri de
oldu. Mesela, radyoaktif maddeyi aeresol formunda, seçilen toplu
yerleşim bölgesinin atmosferine püskürterek, kitleleri soluma
yoluyla zehirlemekten söz ediyordu.^)
1949'da ordu, radyolojik maddelerle ilgili onaltı denemenin ilkini
Utah eyaletinde bulunan Dugway Proving Ground'da gerçekleştirdi.
Deneme Hamilton'un aeresol fikrinin geniş çaplı deneme serisinin
bir pilot örneğiydi. (Orduyu bu tür denemelere teşvik eden uzman
grubuna verilen panele de Hamilton başkanlık etmişti.)
1950'de Atom Enerjisi Komisyonu'na gönderdiği bir yazıda, ölümcüle
yakın dozlarda havaya karıştırılmış radyoaktif maddeyi solumaları
için denemelere katılmak üzere tam sağlıklı ve gönüllü denekler
bulabilme ihtimalinden söz ederek, 'Buchen-wald dokunuşu'na atıfta
bulunuyordu. (Buchenvuald: Hitler'in yahudiler için tasarladığı
gaz odalarının bulunduğu ormanlık. Ç.N.). Hamilton'a göre ufak
hacimli odalara fazla miktarda radyoaktif madde püskürtülerek
deney gerçekleştirilebilirdi, fakat böylesi dar kapsamlı bir
uygulamanın sonuçlan, gerektiğinde kullanılacak aşırı dozların
etkileriyle ilgili garantili bir ölçü
5 Radyolojik Savaş Hali: Joseph G. Hamilton'dan Albay K.D.
Nicholas'a. 31 Aralık 1946, s.3.
6 a.e. s.4
7 a.e. s.5
BEYİN KONTROLÜ
BUCHENVVALD DOKUNUŞU
sayılamazdı.*8^ Önerisiyse, bu tür programların, Kimyasal Gereçler
Servisi ile birlikte hareket edilerek, Ordu ve Donan-ma'nm
ilgili alt birimleriyle ortak yürütülmesiydi.
1964'te, Hamilton ve Stone'un 'Mengelizm'ine rağmen, Dr. Stona'a
AEC İlham Veren Öncü Liderlik Ödülü layık görüldü. (Hamilton'un
kendisi de henüz 49 yaşındayken çok büyük bir olasılıkla
radyasyona maruz kalanlarda görülen lösemi hastalığının nadir
rastlanan bir türüne yakalanarak öldü.) Enerji Bakanlığı Savunma
Bakanlığı'nm çeşitli birimlerinde gerçekleştirilen birçok
araştırmaya daha katıldı ve bulgularını, Ordu, Donanma, Hava
Kuvvetleri ve hatta NASA ve Gaziler Birliği'yle bile paylaştı. Bu
birimlerin herbirinin, askeri strateji açısından Radyolojik Savaş
Hali diye isimlendirdikleri proje ve araştırmalara ilgileri vardı.
Bu ilgi halen de devam ediyor.*9'
Sandra Marlow tarafından ele geçirilip kamuoyuna mal edilen bir
Atom Enerjisi Komisyonu belgesinde yer alan liste, insanlı
deneylerin yapıldığı yüzden fazla bölgeden söz ediyor. İlginç
olan, bu listede MİT gibi (Massachusetts Teknolji Enstitüsü),
Harvard Üniversitesi, Waltham Fernald Devlet Okulu ve Boston'daki
birçok hastane gibi herkesçe tanınan meşhur kurumların da yer
almasıdır. Fernald Okulu'ndaki çocuklar üzerinde tüyler ürperten
deneyler yapılmıştır. 1947'de radyoaktif demir izotoplarının vücut
tarafından ne kadarının emildiğini incelemek amacıyla, okul
öğrencilerinden ortalama zekaya sahip onyedisine radyoaktif
maddeler katılmış yemekler verildi. Yine, 1954 ve 1956 yılları
arasında MİT Radyoaktivite Merkezi bünyesinde görevli bilim
adamları, aynı okulda okuyan düşük zekalı 32 öğrenciye radyoaktif
madde karıştırılmış süt içirdiler. (Ekibin lideri Robert Harris'e
göre bu tür deneylerin maksimum derecede başarıya ulaşabilmesi
için kobayların sağlık
8 a.e. s.5
9 Bana gönderdikleri 16 Şubat 1994 tarihli mektupta Askeri
Yargıtay Komutanlığı Ofisi, konuyla (insanlı radyasyon denemeleri)
ilgili diğer kayıtlara ulaşabilme sorumluluk ve yetkisinin daha
üst bir komutanlığa geçtiğini bildirdi.
gözetimi altında, diğer insanlardan soyutlanmış mekanlarda
tutulması gerekiyordu.) Fernald Devlet Okulu'nun öğrencilerinden
olan Austin La Rocque ve Charles Dyer, Senatör Edward M.
Kennedy'nin başkanlık ettiği bir panelde, o zamanlar okuma yazma
bilmediklerini, araştırmacıların, kendilerinden ya da velilerinden
denemelerle ilgili herhangi bir izin belgesi almadıklarını ifade
etmişlerdi.
Aralık 1962 ve Nisan 1963 arasındaki sürede Amerikan Sağlık
Bakanlığı'nca finanse edilen Harvard araştırmacıları, Wrent-ham
Devlet Okulu'na kayıtlı, bir kısmı henüz bir yaşında olan 760
düşük zekalı öğrenciye radyoaktif iyonlar içeren gıdalar verdiler.
(Çocuklara hangi dozlarda radyoaktif madde verildiği ya da aile ve
velilere bu konuda bilgi verilip verilmediği bilinmiyor.)
Testlerin ulaşmak istediği sonuç, troid salgısını kontrol akma
alabilmek için gereken radyoaktif maddenin etkili olduğu en düşük
doz derecesini ortaya çıkarmaktı. Gerçekte bu tür denemelerin
ortak bir nihai hedefi vardı: Herhangi bir atom bombası saldırısı
karşısında alınabilecek önlemlerle ilgili strateji
geliştirebilmek.
Kimi zaman geniş kitleler, haberleri bile olmadan denemelerde
kobay olarak kullanıldılar. Radyoaktif bombardımanı tam etkili bir
silaha dönüştürme maksadıyla yürütülen araştırmalarda insan
denekli proje ve testlerle ilgili çalışmalara yönelik bilgi
talebime karşılık, Enerji Bakanlığı'na bağlı Albuquerque Arazi
Operasyonu Ofisi, bana, RaLa (Radyoaktif Lantanum) açık arazi
deneylerinin 1944-1961 yılları arasında Los Alamos tarafından
yürütüldüğü cevabını gönderdi. Bu programın amacı yüksek patlayıcı
nitelikteki konvensiyonel silahlan kullanarak yeni silah
tasarımları gerçekleştirmekti.
Genellikle hidrodinamik denemeler ya da daha basitçe hidro
testleri diye adlandırılan RaLa deneyleri, nükleer silahların
tasarım ve üretimlerinde kritik bir rol oynuyordu.*10' 1946
yılının
10 8 Nisan 1994 tarihinde yazarın incelemesine sunulan Bayo
Kanyon RaLa Programı.
BEYİN KONTROLÜ
sonuna gelindiğinde sadece Bayo Kanyonu'nda gerçekleştirilen RaLA
deneylerinin sayısı 71'di. 1950 yılı içerisinde Hava Kuvvetleri
Cambridge Laboratuvarları, B-17 bombardıman uçağı kullanarak
yaptıkları deneylerde New Mexico bölgesinde atmosferdeki
radyoaktivite emilimini gözlemleyen dört deney yaptı. Atmosferdeki
radyolojik dönüşümlerle birlikte, bulutlarda oluşan radyoaktif
madde konsantrasyonunu ölçmek için uygun yerlere alıcılar
yerleştirildi. Bölgede yaşayan halk, olan bitenden kesinlikle
haberdar edilmemişti. Enerji Bakanlığındaki başka bir belgeye
göre, atmosferde oluşturulan radyoaktivitenin zararsız hale
gelmesi en az iki hafta sürüyordu. Sözkonusu programla ilgili
pekçok kayıt ve belge, Savunma Bakanlığı bünyesinde
gerçekleştirilen diğer programların belgeleriyle birlikte,
gizlilik bahanesi altında kamuoyundan kaçırılmaktadır.
Bir başka deneme serisinde, askeri personelin yanısıra çok sayıda
sivil de radyasyonun insan bedeni üzerindeki etkisini araştıran
deneylerde kobay olarak kullanılmışlardır. 1963 ve 1976 yıllan
arasında Oregon and Pacific Northwest Foundation Üniversitesi'ne
mensup Cari Heller Oregon Eyalet Tutuke-vi'nden 67 mahkumun
hayaları üzerinde iyonlanmış radyasyon deneyi yapılmıştı. Benzer
denemeler, Washington Üniversite-si'nden C. Alvin Paulsen
tarafından 1963-70 yılları arasında radyasyonun üreme üzerine
etkisini gözlemlemek için Washington Eyalet Hapishanesi'nde
tutulan 64 tutuklu üzerinde de gerçekleştirildi.
Kaynaklara göre, Birleşik Devletler Hükümeti soğuk savaş süresince
gazi ve emeklilerin tedavi edildiği 33 farklı hastanede sayısız
radyasyon deneyi gerçekleştirdi. Gazi ve Malûller Dairesi alaycı
bir üslupla "deneylerin amacı, radyasyonun askeri personel
üzerindeki etkisini belirlemek ve bazı hastalıkların teşhis ve
tedavilerine yardımcı olmak" şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Aslında aynı kurumdan bazı yetkililer, 1993 Aralık ayında
yaptıkları açıklamada en az ondört kişinin bu tür deneylerde
hayatını kaybettiğini açıklamışlardı.
BUCHENVVALD DOKUNUŞU
Uzun süre Enerji Bakanlığı ile birlikte çalışan Reynold Elektrik
ve Mühendislik Firması'nın kayıt ve belgeleri incelenmek
istendiğinde, firma yetkilileri, talimatı tamamıyla reddetmek
yerine, Amerikan Çevre Koruma Enstitüsü (EPA) tarafından
yürütülmüş ve 15 nolu alanda atmosfere trityum püskürtülmesine
yönelik deneylerle ilgili bilgilere ulaşabildiklerini
söylemişlerdi. Sonraları Genel Müdür D. L. Fraser, Enerji Bakanlığı'na
bağlı Nevada Çevre Güvenlik ve Sağlık Operasyon Bürosu müdür
yardımcısı Bruce Church'e, 7 Aralık 1993 tarihinde gönderdiği bir
mektupta "insanlı deneylerle ilgili ayrıntılarıyla tartışılması
gereken çok değişik tipte araştırmalar yapıldığını" ifade
etmişti.*1 D
Fraser mektubuna belge olarak değişik kategorilerde kayıtlar
eklemişti. 2 nolu ek belge, Enerji Bakanlığı'nca finanse edilen
Nevada Deneme Bölgesi'yk doğrudan ilişkisi kurulamayacak plütonyum
ve uranyum araştırmalarını içeriyordu. Ek 3'te ise, yine Enerji
Bakanlığı tarafından finanse edilen ve Chicago Üniversitesi ile
Argon Kanser Araştırma Hastanesi'nin ortaklaşa yürüttükleri,
nükleer deneme bölgesinden 4500 fit uzaklıktaki bölgeye ait numune
araştırmalarının kayıtları vardı.'12)
4 nolu ek özel askeri projelere olan ilgisi nedeniyle
diğerlerinden ayrılıyordu. Fraser'in açıklamalarına göre "Bu
çalışmalar Nevada Deneme Bölgesinde girişilmiş psikolojik etki
araştırmalarıydı." Raporun birine, İstihbarat Toplanması ve
Davranış Değişikliği Arasındaki İlişki başlığı uygun görülmüştü:
Berton Wingrad tarafından Mart 1954'de gerçekleştirilmiş Gül
Kayası 5 (bir bombalama programı) deneyine katılanların
incelenmesi.
Bölgede gönüllü görünen askeri katılımcıların aslında kobay olarak
kullanıldığı bombalama-patlama bölgesi mesafeleri
11 Enerji Bakanlığı'nca 9 Mart 1994'te iletilen belge.
12 Leroy, Rust ve Hasterlik, "Gerçek ve Güdümlü Bombalama
Ortamında insan Sindirim Sisteminde Oluşanlar", Health Physics
dergisi, sayı 12, s.449-473.
BEYİN KONTROLÜ
arasındaki ilişkileri gözlemleyen çok sayıda deneme
gerçekleştirilmişti. 1953 yılında girişilen Upshot-Knothole kodlu
deneme serilerinin virinde, kobay grubu patlama bölgesinin sadece
2000 yard uzağına yerleştirilmişti. Öte yandan 195 7'de 'Opera'
tion Blumbbob' kod isimli denemede beş denek, John Event nükleer
denemesinin yapıldığı bölgenin tam altına yerleştirilmişti.
Ulusal Atom Enerjisi Gaziler Birliği Başkanı Oscar Rosen, nükleer
denemelerde kullanılan askeri personel sayısının 450 bin ila 500
bin arasında değiştiği tahmininde bulunmakta. Buna ek olarak,
sayıları yüzbinlerle ifade edilen denekler, Neva-da'da Washington
Hamford'da ve Idaho Ulusal Mühendislik Laboratuvarları'nda
yürütülen bilinçli radyasyon sızdırma deneylerinin sadece elli mil
uzağmdaki bölgelere yerleştirilmişti.
Ek 7'de iki belge göze çarpıyordu: 13 Mayıs 1966 tarihli Dr.
Charles L. Dunham tarafından Biyomedikal Çalışmalarda Gönüllü
Kobay Kullanımı başlığı altında hazırlanmış andıç ve Lloyd
Bruton'dan AEC'ye yazılmış 26 Mart 1953 tarihini taşıyan bir
mektup. Mektupta Llyod Bruton, kobay olarak denemelerde görev
almaya gönüllü olduğunu ifade ediyordu. 8 nolu ek belgedeyse,
Bombardıman ve Radyolojik Karşı Ölçümler koduyla, Stanford
Araştırma Enstitüsü'nün insanlı deneyler yaptığına işaret
ediliyordu.
Enerji Bakanlığı'nm iddialarına rağmen sözkonusu deneyler, sadece
4O'lı ve 50'li yıllarda gerçekleştirilmemişti. 1973 yılında bile
Federal araştırmacılar, yüksek radyasyonlu çevre koşullarında
oluşabilecek riskleri gözlemlemek amacıyla Washington ve Oregon
Eyalet Hapishaneleri'nde tutulan mahkumları yüksek dozlarda
radyasyona maruz bırakan deneylere imza atmışlardı. Maryland
Eyaleti sınırları içinde Takoma Park'da bulunan Enerji ve Çevre
Araştırmaları Enstitüsü personelinden Argus Makhijiani'nin
açıklamasına göre, "Bu tür denemelerin Birleşik
BUCHENWALD DOKUNUŞU
Devletlerin radyolojik saldırı gücünü geliştirmek için
tasarlandığına dair sayısız delil ve belge mevcuttur."
Gizli arşivlere ulaşıldıkça Birleşik Devletler'in radyasyonlu
deneylerde insanları kobay olarak kullandığına dair söylentiler
artmakta. Bir ülke yönetiminin nasıl olup da kendi vatandaşlarını
bu tür deneylerde kullanabildiğine dair dudak uçuklatıcı bilgiler
gittikçe çoğalıyor. Yapılanlar, her ne kadar ulusal güvenlik
bahanesiyle gözden kaçırılsa da, acımasızlıktan öte, ancak
barbarlığın yeni bir boyutu olarak değerlendirilmelidir.
Bakan O'Leary, kurbanların kayıplarının telafi edileceğine dair
söz vermesine rağmen, Beyaz Saray'da hazırlık aşamasındaki bir
kanun taslağı, "bir kimsenin anayasal hakları bir federal ajan
tarafından ihlal edildiğinde, herhangi bir tazminat talebinde
bulunamayacağını" hükme bağlıyordu. Justice Clarence Thomas'm
mahkemeye verdiği beyanda "federallerce yapılan her ihlalin tazmin
yoluna gidilmesi durumunda federal hükümetin ciddi bir ekonomik
yük altında kalabileceği" ihtimalinden söz ediyordu.
İngiltere'nin ya da diğer ülkelerin denemelerdeki rolleriyle
ilgili fazla bir şey bilinmiyor. Atomik Radyasyon Çalışmaları
Merkez Başkanı Daniel Burnstein'e göre, "Birleşik Devletler
Enerji Bakanlığı'nm bu araştırmalara olan ilgi ve katılımı, tatmin
edici bir sonuca ulaşabilmek için 'olmazsa olmaz şartlardan." <13>
Enerji Bakanlığı birimlerince ne maksatlarla kullanıldığı pek
belli olmasa da, başka ülkelere pekçok kez radyoaktif izotoplar
gönderildiği bilinmekte. AEC belgelerine göre, sözkonusu
izotopların gönderildiği ülkeler arasında Arjantin, Avustralya,
Belçika, Brezilya, Şili, Kolombiya, Küba, Danimarka, Mısır,
Finlandiya, Meksika, Hollanda, Yeni Zellenda, Norveç, Pakistan,
Peru, İspanya, İsviçre, Türkiye, Güney Afrika, İngiltere ve
13 Nick Tate, Boston Herald Gazetesi, 24 Ocak 1994, "Belgeler,
Dünya Çapındaki Radyasyon Denemelerinde Birleşik Devletler'in
rolünü ortay koyuyor" başlıklı makale.
BEYİN KONTROL
Uruguay yer almakta. Konuyla ilgili bilgi istediğimde, İngiliz
Atom Silahları Kurumu, İngiltere'nin herhangi bir insanlı
radyasyon deneyi yapmadığını ifade etti.*14'
Halbuki, Enerji Bakanlığı'na bağlı Albuquerque Operasyonlar
Bürosu, bunun tam aksini ispat eden deliller ortaya koymuştu.
Kurumun kamuoyuna sunduğu İnsanlı Araştırma Projeleri indeksinde,
İngiltere Atom Enerjisi Yetkili Araştırma Gru-bu'nca hazırlanmış
Plütonyum Zehirlenmesi Çalışmaları raporu yer alıyordu.*15)
14 9 Şubat 1994 tarihli Atom Silahlan Kurumu'nun yazara
gönderdiği mektup.
15 Önceleri Enerji Bakanlığı Abuquerque Operasyon Bürosu
tarafından ortaya konmuştu; ancak 2 Mart 1994'te elde edilebildi.
¦ Beşinci Bölüm ¦ GİZLİ ORTAKLIK
Ş TALİN rejimi sırasında gerçekleştirilen, dünyaca kötü ün yapmış
1937 yılı mahkemeleri, batı dünyasında büyük 'infiale yol açmıştı.
Özellikle Halk Mahkemeleri'nde, aralarında Macaristan
Kardinali'nin de bulunduğu davalıların, beklenmedik tarzda devlete
karşı bir tutum aldıklarını itiraf etmeleri çok dikkat çekiciydi.
Çok sonraları kalem alınmış bir CIA raporunda, itirafların
doğasına dair şu notlar düşülmüştü: Pekçok mahkemedeki davalıların
tutum ve davranışları ve itirafların şekli ve ortaya konuluş
tarzı, hepsinin adeta tek bir merkezce proramlandığma inandıracak
derecede benzer bir yapı göstermektedir.*1)
Ortadaki belirgin uyuşmazlıklar, 1949 yılında CIA'nm Bilimsel
Haberalma Dairesi (OSI) yetkililerini, davranışları düzenleyici
ilaçlara karşı koyma ya da onları etkisiz kılabilme becerisi
geliştirme ön hedefiyle, konvansiyonel olmayan savaş durumu
tekniklerinde yabancı ülkelerin araştırmalarını incelemeye itti.
1 CIA andıcı "Rus denemelerindeki itirafların bir analizi", 1950.
Yine bkz. "Mahkeme-lerdeki İtirafları Netleştirmek için Müttefik
Ülkeler Hipnoz Tekniklerini Kullanıyorlar mı?" \tv\ng L. Janis;
Amerikan Hava Kuvvetleri Proje Andıcı, 25 Nisan 1971.
BEYİN KONTROLÜ
GİZLİ ORTAKLIK
İlk etapta Mount Sinai Hastanesi, Illinois Üniversitesi, Michigan
Üniversitesi, Detroit Psikopatoloji Kliniği, Mayo Kliniği ve
Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) gibi kurumlarda yürütülen uyuşturucu
madde ile ilgili çalışmalar gözden geçirildi. Aynı zamanda
çoğunluğu Sovyet Bloku'na ait olmak üzere, dış literatür de
yoğunlukla inceleme altına alındı. Bu program zamanla BLUEBIRD
ismini aldı. Nihai hedefleri şunlardı:
a) Personeli, düşman tarafından bilinen yöntemlerin kullanılarak
bilgi sızdırılmasını engelleyecek tarzda şartlandırmanın
yollarının bulunması,
b) Özel soruşturma teknikleri sayesinde kişinin kontrol altlına
alınabilme ihtimalinin araştırılması;
c) Hafızayı güçlendirmek ve,
d) Birim personelini, düşmanların kontrolüne girmekten uzak
tutacak savunma yöntemlerini geliştirmek.(2'
Bu proje, sonraları evrim geçirerek, diğer zihin kontrol
programları ve onlarca yıl batıda kabul görmüş psikolojik
operasyonların taslağı ve kutsal kitabı haline geldi. 1950
Haziran'ında patlak veren Kore Savaşı'nın projeye büyük katkısı
oldu (BLUEBIRD projesinin başlangıcından hemen hemen bir yıl
sonra). Beyni tamamen yıkanmış POW'larm geri dönüşü batılı haberalma
örgütlerini, zihin kontrol tekniklerini araştırma yönünde
daha çok teşvik etti.
1 Haziran 1951'de, Montreal'daki Ritz Carlton Hotel'de düzenlenen
gizli bir toplantı esnasında Kanada ve İngiltere, CIA ile
güçlerini birleştirme kararını aldı. Birlikteliğin temelini psikoloj
ik zorlama, fikir ve davranış değişikliği, itiraflar, insan
zihnine müdahale, zihnin yokedilmesi, vb. kavramlarla ilintili
araştırmalar oluşturacaktı.(3) Toplantıya katılanlar askeri, haberalma
ve bilimsel kurumların oldukça yüksek dereceli temsilci2
Davranışa Yönelik Uyuşturucular ve Testleri, 5 Şubat 1975,
CIA belgesi.
3 Kongre Kütüphanesi, el yazmaları bölümünden belgeler.
leriydi: Dr. Haskins, Dr. Donald Hebb (Kanada'daki Savunma
Araştırma Platformu Üniversite Danışmanı), Dr. Ormon So-landt
(başkan, Savunma Araştırma Platformu, Kanada), Dr. Dancy (MI6İngiltere),
Dr. N. W. Morton (Kanada Savunma Araştırma
personelinden), Dr. Tyhurst, Komutan Williams ve Sir Henry Tizar
(Bilimsel Politika ve Savunma Araştırma Politikası Komitesi
Başkanı, İngiltere Savunma Bakanlığı) <4>
Bu toplantı BLUEBIRD, ARTICHOKE ve MKULTRA projeleri süresince
devam edegelen yakınlaşmanın başlangıcı olmuştu. Bir şekilde
gözden kaçıp imha edilmemiş çeşitli MKULTRA ve diğer programlara
ait belgelere göre, Kanada Hükümeti, kesinlikle bu programlara
iştirak etmişti. Bununla birlikte, İngiltere'nin katılımı, İngiliz
Hükümeti'nin gizlilik politikası nedeniyle hep belirsiz kaldı.'5)
(6> Ritz Carlton toplantısının hemen başında ele alman sorunlu
konularla ilgili olarak katılımcıların hepsi görüşlerini belirtti
ve sonuçta ortaya aşağıdaki ifadeler çıktı:
i) Düşünce değişimi konusu esasıyla bireylere özgü olarak ele
alınırken, topluma bakan yönü, sadece davranış değişikliklerine
yol açabilecek bir propaganda ya da kamuoyu değişikliği sözkonusu
olduğunda değerlendirilmeye alınacaktır.
ii) Metodları uygulama vasıtaları; fiziksel, nörofiziksel,
psikolojik ya da bireyde fikir ve davranış değişikliği
oluşturabilecek diğer tüm araçlardır.*7'
1975 yılma ait bir CIA raporuna göre, bu çok gizli toplantıdan
hemen sonraki üç ay içerisinde BLUEBIRD projesi yeniden
tasarlandı: Ağustos 1951'de BLUEBIRD projesine ARTIC4
Tizard, Sir Henry Thomas, 23 Ağustos 1885 doğumlu, GCB, AFC,
FRS, LCD, Dsc, ScD ve daha başka pekçok unvan sahibi.
5 op.alıntı.3.
6 1973'te ClA'nın o zamanki başkanının emriyle ClA'nın zihin
kontrol programlarına yönelik sayısız anahtar belge imha edildi.
7 op.alıntı.3.
BEYİN KONTROLÜ
HOKE ismi verildi ve projenin yürütülmesi, OSI yetkililerinden
alınıp, Güvenlik Ofisi organizasyon sorumlularına devredildi.
Organizasyonun dış haberalma değerlendirilmesi sorumluluğu OSI'nin
üzerine kalıyordu; OSI, 1953'te LSD denemelerinin gönüllü
ajanlarla yürütülmesi teklifinde bulundu.
Bu arada, ARTICHOKE projesine atfedilen bu yüksek dereceli vurgu
ve önem, sorgu tekniklerinde ve yalan makinasında sodyum pentotel
gibi maddelerin kullanılmasının da önünü açmış bulunuyordu.'8)
Bireyde Davranış Değişiklikleri Deneysel Çalışması adlı
araştırmanın kontrolüne teşebbüs edilmesi üzerine, 1951 EylüFünde
Sir Henry Tizard, Dr. Ormand Solandt ve CIA, x-38 kodlu anlaşma
metnini McGill Üniversitesi'nden Dr. Donald O. Hebb'e takdim
etiler.'9) Proje daha çok hislerin iptali (SD) ve yoğun soruşturma
ortamında bireyin tecrit edilmesi üzerine yoğunlaşıyordu. Hebb,
bireylerde hislerin iptal edilmesinin tutum ve davranışlarda
mutlak değişimleri beraberinde getireceğine inanmıştı. İlk kobay
grubu, öğrencilerden oluşuyor ve her birine deneye devam ettikleri
sürece, günlük 20 dolar ödeniyordu.'10)
Gönüllü öğrencilerin deney koşullarıyla, diğer SD deneyleri
kurbanlarının içinde bulunduğu şartlar gözle görülür biçimde
farklıydı. Gönüllülere klimalı bir oda, rahat yataklar ve deneyler
süresince kaliteli beslenme imkanı veriliyordu; ayrıca deneyi sona
erdirmeyi istemeleri durumunda basabilecekleri bir imdat düğmesi
de vardı. Gözlerine loş ışıkta görmelerini sağlayan kar gözlükleri
takıyorlardı: "Denek kendisine kaydedilen propaganda konuşmasını
duyup duymadığının sorulması, ya da birtakım önemsenmeyecek minik
testler hariç, konuşma hakkına sahip değildi. Diğer bir deyişle,
uzun süreli bir mutlak tecrit, deneği kuşatıyordu." 'u'
8 op.alıntı.2.
9 Dr. Ormond Solandt'ın 3 Ağustos 1954 tarihli "gizli" mektubu.
10 a.e.
11 a.e.
GİZLİ ORTAKLIK
Gönüllülere politik ya da dini inançlarını ters yönde
etkile-/ebilecek hiçbir propaganda programı uygulanmadı: Bunun
akılcı olmadığı düşünülmüştü; ve bireyin korunması maksadıyla,
kısmen zararsız hayaletler, his ötesi algılama, ya da La-mark'm
evrim teorisi gibi konular, propaganda malzemesi olarak
kullanılıyordu.*12) Bu ödünlere rağmen, birkaç gönüllü,
alışılmamış görsel ve işitsel halüsinasyonlar görmeye başladı. Ve
yine çoğu, uyanma ve uyuma aşamalarını artık ayırt edemez
olduklarını ifade etmeye başladılar. Cambridge'deki Sağlık
Araştırma Merkezi'ne bağlı Uygulamalı Psikoloji Birimi'nde çalışan
Dr. Macworth'ün çalışmaları ciddiyetle ele alındı. Macvvorth,
monotonluğun ve sıkıcılığm tecrit ortamında kalan bireylerdeki
etkisi üzerine çeşitli veriler elde etmeyi başarmıştı.
Daha başka benzer programların varlığı ve üç ülke arasındaki
işbirliğinin ileri düzeyde olduğu, Dr. Solandt tarafından teyit
edilmişti. Böylesi bir doğrulamayı gerçekleştiren Kanadalılar
onlara Amerika ve İngiltere'den bilgi sağlamada yardımcı olmuş
olabilirler.'13' Solandt, bir mektubunda şöyle diyordu: "Hebb'in
araştırmasının ortaya koyduğuna göre, tecrit edilmiş bireylere
propaganda uygulanması, davranışlarda ciddi derecede
değişikliklere yol açabilmektedir. Ek olarak, Hebb bu tarz şartlar
altında kişisel başetme yetisinde ciddi düşüşler gerçekleşirken,
halüsinasyon ve şüpheci algılama oranlarında kayda değer artışlar
meydana geldiğini de ortaya koymuş." '14'
1954'te denemeler basma sızdırılıp da Montreal Star, The Gazette
ve Toronto Star'da yayınlanınca, Dr. Solandt durumu gizlemek için
elinden geleni yaparak, şu açıklamayla vaziyeti kurtarmaya
çalışmıştı: "Bu ayın başında projeyle ilgili kimi bilgiler basının
eline geçince, projenin asıl gayesini saklamaya çalışmanın
12 a.e.
13 a.e. ve Dr. Solandt'ın yazarla görüşmesi.
14 Ormond Solandt'ın 25 Ocak 1954 tarihli "bakan"a mektubu.
BEYİN KONTROLÜ
GİZLİ ORTAKLIK
mantıklı olmayacağına karar verildi. Herşeyi inkar etmek, bir işe
ya* ramayacaktı. Bir uzlaştırıcı formül düşünülerek, projenin
tarifi mümkün olduğu kadar sivil ve asker hiç kimseyi endişeye
sevketme-yecek tarzda yapıldı. vs..." <15)
Donald Hebb'in zihin kontrol programlarına açık desteğinden
dolayı, CIA, MKULTRA'nın 68 nolu alt projesi aracılığıyla, Even
Cameron'un kontrolündeki Psişik Yönlendirme Proje-si'nin finanse
edilmesi işini üzerine aldı.
O dönem Hebb McGilPin Psikoloji Bölümü'nü yönetiyordu ve
Cameron'la birlikte çalışıyorlardı. Psişik Yönlendirme Programı,
arkasında katılımcıları açısından birçok şüphe bırakmıştı. Öyle
ki, yıllar sonra bile pekçok sayıda kurbanı, hem Kanada Hükümeti
hem de CIA aleyhine dava açma yoluna gitti. Psikolog Dr. John C.
Lilly, 1956 yılında his iptali konusunda çalışma yapan diğer
isimlerden biriydi. Denemelerinde bir grup gönüllüyü, ılık su dolu
bir tankta bir müddet bekletiyordu. Denek sadece mat bir ışık
görecek şekilde özel bir başlık giyiyordu. Tam bir sessizlik
içinde ve hiçbir uyarıcı tarafından uyarılmadan uzun süre bekleme
sonucu deneklerde zihni birtakım rahatsızlıklar başgöstermeye
başladı. Bu duruma en uzun süre tahammül edebilen denek, sadece üç
saat dayanabilmişti. Gönüllüler, hissettiklerini tanımlarken
gerçekdışılığm benliklerini sardığından ve özellikle kimlik kaybı
düşüncesinin etkisi altında kaldıklarından söz ettiler. Nerede
olduklarını, kim olduklarını, kendilerine neler olduğunu bilemez
hale gelmişlerdi. Zihinlerinde oluşan dayanılmaz baskı sonucu çoğu
gönüllü, denemeleri yarım bıraktı^16)
His iptaline ilişkin deneylerin sayısı katlanarak büyüdü. Donald
Hebb, Amerikan Hava Kuvvetleri'yle ek anlaşmalar
15 a.e.
16 John C. Lilly, 'Fiziki Uyarıcı Düzeyinin Azaltılmasının
Sağlıklı Kişilerdeki Zihin Etkileri', Psikolojik Araştırma raporu
5, 1966, s.1-9. Yine bkz. Bexton et al; His Çevresi
Azaltılmalarının Etkileri, Kanada Psikoloji Dergisi, sayı 8, 1954,
99, 70-76.
yaptı.'17' Yine Hava Kuvvetleri'nce finanse edilen ve his
iptalinin kullanıldığı soruşturma teknikleri araştırmaları,
Biderman ve Zimmer (1961) tarafından yoğun bir şekilde
yürütüldü.'18) Aynı konuda bir başka araştırmacı, Vernon, (inside
the Black Room) 'Siyah Odanın Ortasında' isimli kitabının sunuş
yazısında şöyle diyordu: "Projenin tamamen gerçekleştirilmesi,
Ulusal Bilim Fonu ve Amerikan Ordu Genel Sağlık Ofisinin
gerektiğinde uzattıkları cömert elleri sayesinde mümkün olmuştur."
Ve yine hiç utanç duymadan ekliyordu: "Yegane hedefimiz saf
bilginin kendisi olmakla beraber, birinin, elde ettiğimiz bilgiyi
kullanmasına da karşı çıkacak değiliz elbette." <19>
Resmi belgeler, daha ileri düzeydeki SD araştırmalarının belli
başlı üç hedefi olduğunu göstermekte. İlk olarak, uyku hali ve his
iptali etkileşiminin ileri düzeyde araştırılabilmesi için daha
fazla deneye gerek duyulmakta ve hemen sonra, bu tekniklerin
sorgulamada aktif kullanımı gelmektedir. Son olarak da, özel
birliklerce yine özel savaş hali tekniklerinde kullanıma uygun
olup olmadıklarının belirlenmesi sözkonusu oluyor.
İlgili bilginin toplanması askeri birimler sayesinde gerçekleşmiş
ve bu birikim, daha sonraki modern psikoloj ik operasyonlara zemin
hazırlamıştır. Örneğin, 9 Ağustos 1971'de İngiliz Hükümeti,
epeydir sürdürülen kapsamlı araştırma denemelerinin önündeki tüm
engelleri kaldırmıştır. Değişik aralıklarla bu tarz denemelerin
terörizm karşıtı olarak politik amaçlarla gerçekleştirildiği
hükümet tarafından yalanlansa da, ele geçirilen irlandalı
bağımsızlık yanlılarına çeşitli deneylerde farklı işkencelerle
117 Yazara gönderilmiş Ulusal Savunma Kısım idaresi (Kanada)
mektubu, 18 Nisan 1994. Yine bkz. D.O. Hebb, "Tecritin Tutum
Motivasyon ve Düşünceye Tesirleri", 4. sempozyum, Askeri ilaç
Birimi I, Savunma Araştırma Platformu, Kanada, Aralık 1952 (Gizli)
ve D. O. Hebb ve W. Heron, "Mutlak Tecritin, Bireylerin
Entellektüel Fonksiyonları Üzerine Etkileri ve Davranışın
Yönlendirilmesi", 4. Sempozyum, Askeri ilaç Birimi I, Savunma
Araştırmaları Platformu, Kanada, Aralık 1952 (Gizli).
18 Biderman, Limmer "insan Davranışının Manipülasyonu", VVİley,
New York, 1961.
19 ). Vernon, "Karanlık Odanın Ortasında: His iptali
Çalışmaları", Penguin, 196.
BEYİN KONTROLÜ
birlikte his iptali testi de uygulanmıştır. Buna ek olarak,
bazıları başları üzerinde durdurulurken, kulaklık ve ses
kolonlarından yüksek seste gürültüye maruz bırakılıyorlardı.
Çıplaktılar, kötü muamele görüyorlar ve yarı aç bırakılıyorlardı.
Lord Parker, İrlandalı bağımsızlık yanlılarına uygulanan SD
metodlarının, iç güvenliğin de dahil olduğu bir seri durumla başedebilmek
için savaştan bu yana geliştirilen teknikler olduğunu
kabulleniyordu. Sözkonusu metodların çoğu, Filistin, Malezya,
Kenya, Kıbrıs ve daha sonraları Britanya Kamerunu (1960-61),
Brunei (1963), Britanya Guyanası (1964), Aden (1965-66) ve İran
Körfezi (1970-71) bölgelerinde gerçekleştirilen iç isyan karşıtı
operasyonlarda kullanılmışlardı/20'
Psikolojik operasyonların askeri güçlerce önemsenmesi gittikçe
yaygmlaşıyordu. Ordu Operasyon Araştırmaları İngiltere Kuruluşu
kadrosundaki F.H. Larkin'in Fort Bragg'a gidişinden sadece birkaç
yıl sonra, NATO, savunma psikolojisine ilişkin ilk sempozyumu,
1960'ta Parn'da organize etti. Sempozyumda Larkin de Malaya'da
kullanılmış olan İngiltere Psikoloj ik Savaş Durumu Teknikleri'ni
konu alan bir konferans verdi.'21'
1963 yılında Amerikan Savunma Bakanlığı, İngiltere'nin de
katılımcı olarak yer aldığı, psikolojik operasyonlar konulu ilk
uluslararası konferansı düzenledi. Konferansta 28 ana başlık
incelendi. Aniden patlak veren ve İnsan Hakları örgütlerinin
yayınladıkları makaleleriyle kamuoyunun dikkatini üzerine
çektikleri Kuzey İrlanda operasyonları, Uluslararası Af
Örgütü'nün, Yasal Adalet Birliği'nin, Kuzey İrlanda Adalet
Temsilciler Mec-lisi'nin ve Avrupa Topluluğu İnsan Hakları
Mahkemesi'nin
20 Parker Raporu, 4901 nolu emir (HMSO), prg. 10.
21 ingiltere Askeri Operasyonlar Araştırma Birimi'nden (AORE)
F.H. Larkin, 1952-55 yılları arasında ingiltere'nin Malaya'da
yürüttüğü ingiliz Psikolojik Savaş Hali araştırmalarını
ayrıntılarıyla tarif etmiştir. AORE'ye karşı 9 kişilik bir
araştırma timinin so-rumlusuydu; 6 ay boyunca John Hepkins
Üniversitesi Operasyonlar Araştırma Bölü-mü'nden iki kişi Lakin'in
timiyle yakın bir çalışma içindeydi. Avustralya Ordusu'na mensup
bir psikolog da ekiple beraberdi.
GİZLİ ORTAKLIK
operasyona müdahale etmesini sağladı. Kurbanların şikayetleri de
dinlenecek ve zararlarının telafisi yoluna gidilecekti/22'
İnsanlık dışı pekçok denemeye tabi tutulduktan sonra terörizmle
suçlanan çok sayıda bağımsızlık yanlısı, hiçbir cezaya
çarptırılmadan serbest bırakıldılar. İlk aşamada kobay olarak
kullanılan kurbanların ondördüne, sorgulama esnasında kendilerine
yapılan muameleyle ilgili hiçbir şikayetleri olmadığına dair
belgeler imzalattırılmıştı. Kurbanlar bunu çok korktukları, ya da
kağıt-lardaki içeriği tam kavrayamadıkları için yaptıklarını ima
eden sözler söylediler.*23' Bu kişilerin çoğu, yıllarca devam eden
psikolojik rahatsızlıklar çektiler ve hâlâ da çekiyorlar. Bir
kısmı denemelerden kısa süre sonra öldü, birkaçı da tutukluyken ve
sorgulama sürerken intihara teşebbüs ettiler/24'
Sonraları düzenlenen bir Uluslararası Af Örgütü raporu, konuya
şöyle yaklaşıyordu: "Soruşturmanın sonucunda, komisyon : tür
sorgulamalarda gerçekleştirilen kötü muamelenin derecesinin
»^redeyse barbarlık düzeyinde olduğuna hükmetmektedir. Ve resmi
^oruşturma birimi olan Kompton Komitesinin kötü muamele soruşKurmalarında
zalimane tacizlere rastlanmadığı şeklindeki hükmüyle
[derin bir fikir ayrılığı içindeyiz-" (25'
Komisyonun kanaatine göre, derin sorgu, özellikle de hususi
deneyler, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 5. maddesiyle ve
Avrupa İnsan Haklan ve Temel Özgürlükleri Koruma
22 bkz. 1) "Baskı Ticareti - (UK) Limited", Uluslararası Af
Örgütü İngiltere Bölümü 1992, "İngiltere vakasında işkence ve
ölümün yeri", 2) Birleşmiş Milletler Komite-si'nin ingiliz
Hükümeti'nce hazırlanan raporu incelemesine bir bakış yazısı,
Komiteye sunulan işkence Karşıtı Görüşler; 13 Kasım 1973 - (insan
Hakları Uluslararası Federasyonu ile işbirliğiyle) Adalet Birimi
Komitesi; 3) Adalet Birimi temsilciliğinin 1995 tarihli ingiltere
ve Kuzey irlanda'nın Uluslararası Sivil ve Politik Haklar
Kararnamesi 40 nolu maddesi uyarınca hazırladıkları 4. periyodik
raporla ilgili yorumlarını içeren 'Birleşmiş Milletler insan
Hakları Komisyonlarına Dilekçe yazısı.
23 Uluslararası Af Örgütü Raporu, s.26 - Konu: Kuzey irlanda 3.
uygulamanın kararlaş-¦ tırılmasına ilişkin soruşturma.
P 24 Bağımsızlık yanlısı tutukluların başına gelenlere ait daha
ayrıntılı bilgi için John Mc
Cuffin'in 'The Gu/'nea'kitabına bakınız. 25 op.alıntı. 23, s.26.
BEYİN KONTROLÜ
GİZLİ ORTAKLIK
Bildirisi'nin 3. maddesiyle çelişmekteydi.'26) Uluslararası Af
Örgütü tarafından Porker Sorgulama Komitesi'ne iletilen bir
andıçta şöyle deniyordu: "...Bu böyledir çünkü biz, bir bireyin
kendi zihni kontrolünü sağlama yetisine zarar verilmesini, düşünce
kontrolü ve beyin yıkama bahsinde yer alan bir ahlaki suç olarak
ele alıyoruz- Zira bir insanın zihni yetilerini bozmayı ya da yok
etmeyi hedefleyen herhangi bir sorgulama prosedürü, yaygın olarak
kabul edilen fiziksel işkence sınıflandırmaları kadar insanlık
dışıdır." <27)
1970'de, Japonya'nın Kyoto şehrinde gerçekleştirilen Dünya Din ve
Barış Konferansında 'her dinden temsilciler hazır bulunmuşlardıaşağıdaki
deklarasyon tüm dünyaya ilan edilmişti: "Mahkumlara
resmi yönetim organları eliyle gerçekleştirilen işkence ve kötü
muameleler, sadece insanlığa karşı işlenmiş suçlardan
sayılmayacak, failler aynı zamanda ahlaki kanunlara da karşı
gelmiş kabul edileceklerdir." W
İngiltere, kısa zamanda psikolojik operasyonlarda uzman ülke
sayılarak, değişik yapıda sunumlar ve askeri nitelikli seminerler
vermek üzere düzenli olarak başka ülkelere davet edilmeye
başlandı. Programların gerçekleştirildiği dikkat çekici yerler
arasında Carolina Eyaleti'ndeki Fort Bragg, Arizona'daki Fort
Huachuca ve Almanya'daki Rad Tolz bulunuyordu. İngiliz yetkililer
kısa süre içinde olsa PIDE'ye (Portekiz Gizli Polisi) de farklı
bilgilendirme programları sunmuşlardı. Bu arada ilginçtir, Latin
Amerikan gerillalarına da iç isyan ve işkence tekniklerine yönelik
eğitim verildiği ortaya çıktı. Portekiz ordusunun komünist
üyeleri, bu gruplar içersinde oldukça aktifti.'29)
26 a.e.
27 alıntı 23, s.38.
28 Dünya Din ve Barış Konferansı Belgesi, s.31.
29 Parlamento Soruşturmasına cevaben, İngiltere Savunma Bakanı
Archie Hamilton, aralarında Portekiz'in ve insan hakları
ihlalleriyle bilinen Çin, Şili, Irak, Uganda, Güney Kore, Mısır,
Türkiye gibi ülkelerin de bulunduğu yüz ülkeye İngiltere'nin
değişik türde askeri eğitim sağladığını ifade etmiştir. Bakan'ın
Kamboçya'yı da listeye dahil etmesi gerekiyordu. Bkz. John
Pilger'in 'Kamboçya: Sene 19' adlı kitabı.
ingiltere belli başlı psikolojik operasyon eğitim programlarını
Ashford'da, Cotterich'te, Bradbury Lines'ta (Hereford'taki SAS
kampı) ve Old Sarum'da yürütmekteydi. Sarum aynı zamanda RAF
subaylarına psikolojik harekat derslerinin verildiği yerdi. 16
erkek ve bayan eğitim programlarında görev alıyordu. İçlerinde
Yeşil Bereliler, SAS, Kraliyet Donanma ve Topçu Birlikleri'nden
seçkin görevlilerle, Dış İşleri Ofisi'yle (FO) Savunma
Bakanlığı'ndan (MOD) temsilciler vardı.'30)
His iptali denemeleri Wakefield ve Wormwood Scrubs mahkum kontrol
üniteleri tarafından da kullanılmışlardı. İngiliz İçişleri
yetkilileri, işin özünü ve varlığını çok gizli bir şekilde
mahkumlardan saklamışlardı. Ağustos 1974'te Wake field'teki
kontrol birimi, ilk görev alan ünite olmuştu. Belirlenen kon-sept,
hapishane yönetimine sürekli sorun çıkaran mahkumların his iptali
deneyleriyle dirençlerinin kırılmasıydı. Kasım 1974'te The Sunday
Times iç haberler grubu, bu birimleri hedefleriyle birlikte ifşa
eden yayınlar yaptı. Kamuoyunun yoğun baskı ve eleştirisi
nedeniyle İngiliz hükümeti, bu birimleri dağıtmak zorunda kaldı.
Bireylerin hislerinin iptal edilmesine yönelik deneyler, genel
olarak iki aşamada gerçekleştiriliyordu. Odaktaki hedef, hissin
tamamen iptal edilmesiydi. İlk 90 gün boyunca, deneğe neredeyse
hiçbir iletişim imkanının tanınmadığı bir tecrit rejimi
uygulanıyordu. Mahkum ve gardiyanlar arasında konuşmak
30 2Precis 6: Psikolojik Operasyonlar Birimi - Genel', Eğitim
Raporu, Üst Yönetim Psikolojik Operasyon Dersleri, Kraliyet Hava
Kuvvetleri, Old Serum, Salisbury, VVilts-hire, ingiltere, Şubat
14/18, 1978. Psy-ops biriminin organize ve teçhiz edilmesine
yönelik bir ingiliz belgesi. Konu başlıkları: psikolojik
operasyonların desteklenmesi, iç isyana karşı ve barış sonrasında
kullanılması. Aynı zamanda, 14-18 Şubat 1972'de RAF Old Serum'da
verilen psikolojik operasyonlar derslerine ilişkin 'Üst Yönetim
Teknik Raporu'. Bu ders ingiliz psikolojik operasyonlarıyla
Amerikan operasyonları arasındaki paralelliğe işaret ediyordu. Bu
eğitim programında ders verenler şu isimlerdi: Birlik
oluşturulması dersi için Keith Belbin; Çin'in Hong Kong'taki
uygulamalarıyla örnekleyerek Hedef Analizi dersi için Peter
Barlett; davranış değişim dersi için ingiliz Psikoloji
Topluluğu'dan R.M. Farr ve düşük yoğunluklu operasyonlarda haber
politikaları dersi için B. R. lohnton.
BEYİN KONTROLÜ
yasaklanmıştı; sadece el ve yüz hareketleriyle anlaşabilmelerine
izin vardı. Kurban bunda başarıya ulaşırsa, sınırlı ölçüde bir
iletişim imkanına kavuşuyordu. Başarısızlık halinde ilk aşama
sürekli tekrar ediliyordu.
Tutukevleri Sağlık Hizmetleri eski müdürlerinden Dr. Pcike-ring,
onca kurbanın psikolojik olarak yaralanıp elle tutulur hiçbir
neticeye ulaşılamaması sonucu, 20 Mayıs 1976'da BBC'de kendisiyle
yapılan bir söyleşi programında kontrol birimlerinin bir hata
olduğunu söyleyecekti. 1974'te ilk kurban olan John Manterson
işkenceye maruz kalırken, Dr. Pickering'in görevde olduğunu
hatırlarsak bu sözlerin ne kadar ironik olduğu ortaya çıkar.
Halbuki o zamanlar içişleri sekreteri olan Roy Jenkins, bu
birimleri ve gerçekleştirilen operasyonları açıkça destekliyordu.
"Ben" diyordu, "ilgili görevlilerin ve prosedürlerin kontrol
birimlerindeki tutukluları en iyi koşullarda gözettiklerine dair
hiçbir kuşku duymadım. Wakwfield'in iyi eğitim görmüş kadrosu, bu
işi kusursuz halletmiştir." <31)
Bir yıl sonra bile inatla "Vali ve ilgililerin dikkatle yaptıkları
incelemeler sonucunda his iptali, zulüm ya da şiddet uygulamasına
dair kamuoyuna yansıdığı üzere herhangi bir somut bulguya
rastlanmadığı hususunda huzur içindeyim, herkes üzerine düşeni
profesyonelce yerine getirmiştir." *32' diyebiliyordu.
1951'de Kitz Carlton Oteli'nde atılan tohumlar 1971'deki Ulster
Deneyi kobaylanyla tam meyvesini vermişti. Robert Daly'nin <33)
vurguladığı şekliyle "Kuzey İrlanda bölgesinde yürütülen his
iptali uygulamaları bir paket programdı ve kendi
31 Avam Kamarası, 14 Kasım 1974.
32 Avam Kamarası, 24 Ekim 1975.
33 Prof. Robert Daly, his iptali konusunda uzman, irlanda
Cumhuriyeti Dublin Üniversitesi mezunu. Kuzey Carolina
Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi. Daha sonraları irlan-da'daki
Üniversite Koleji'nde göreve başlayıncaya dek Edinburgh
Üniversitesi'nde derslere girmeye başladı.
GİZLİ ORTAKLIK
içinde bir bütünlüğe sahipti. Gece yarısı aniden uyandırılarak
dövülme, bulunulan yer ve zamanın meçhulleştirilmesi, yalan ve
küfüre maruz bırakılma, "çözülme işlemı'nin parçalarıydı; iiehşete
düşürme ve küçük düşürme uygulamalarıyla tüm psikolojik savunma
mekanizmalarının devreden çıkarılması öngörülüyordu. Şahsın
çırılçıplak resimlerinin çekilmesi, kaçarken id-.arını çıkarmaya
zorlama, tuvalete gitmeye izin verilmemesi, değişik sadizm
uygulamaları ve cinsel tacizin her çeşidi sözko-rıusu
olabiliyordu.
Bu arada düşük kalorili ya da kalorisiz yiyecekler verme,
terleterek aşırı su kaybına yol açma, yüksek ısıya ve geceleri
dondurucu soğuğa maruz bırakma, uykusuz bırakma ve dokunma aissini
yoketme gibi kimi işkencelerle vücudun psikolojik fonksiyonları
düzensizleştiriliyordu. Denemeler paket program tar-zmdaydı. Olan
bitenler, beyin yıkama veya derin sorgulama olarak
isimlendirilebilecek akademik bir olguydu artık. Uygulamaların
hedefi, şahısta geçici psikoz ya da çıldırma hali oluşturmaktı.
Ama ne çare ki, geçici olması istenen rahatsızlıkların çok kalıcı
sonuçları olabiliyordu.*34'
İngiltere de, CIA gibi zihin kontrol operasyonlarında gönüllü
olmayan denekler üzerinde LSD gibi halüsinasyon oluşturucu
maddeler kullanmıştı. Uluslararası Af Örgütü'nün görüştüğü, bir
zamanlar tutuklu olan İrlandalı bağımsızlık yanlıları ile ilgili
raporlarda şöyle ifadeler vardı: "Mr. Murphy kendisine ikram
edilen çayı içtikten sonra duvarda kimi imajlar gördüğünü
söyledi." (35> "Mr. Bradley de bir fincan çay içtikten sonra
çeşitli halü-sinasyonlar gördüğünü ifade etmişti." <36'
Evrensel İnsan Haklan Beyannamesi'nin 22. maddesini alıntılayacak
olursak, beyanname "kişiliğin serbest gelişimini" ga34
Robert Daly; "///. No/u Muameleye ve işkenceye Maruz Kalan
İrlandalı Tutukluklarda Sonradan görülen Psikiyatrik Bulgular",
New Scientist Gazetesi, 5 Ağustos 1976.
35 op.alıntı 23, s.14.
36 op.alıntı 23, s.23.
BEYİN KONTROLÜ
ranti altına almaktadır. Fakat buna ve bireylerin ruhsal
bütünlüğüyle ilgili pekçok Birleşmiş Milletler kararma rağmen,
hiçbir devletin kendi vatandaşlarının zihni sürecini değiştirmeye
çalışmasının önünü alacak bir yaklaşım geliştirilmiyor.*37'
Albert Camus "özgürlüğün bedeli sürekli ihtiyattır" demişti.
Herhalde bu söz, en değerli insan hakkı olan zihin özgürlüğümüzün
korunmasından daha başka bir şey için bu kadar manidar olamazdı.
(38>
¦ Altıncı Bölüm ¦
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
.H
37 Garland E. Burrell Jr., "Zihinsel Özellik: Zihin Gelişimine
Müdahalenin Engellenmesine Yönelik Uluslararası Güvence",
Kaliforniya Uluslararası Hukuk Dergisi 6.
38 Alan Scheflin, "Bir Uluslararası İnsan Hakları Olgusu Olarak
Zihin Özgürlüğü", insan Hakları Hukuk Dergisi, sayı 3., 1982.
NUREMBERG MAHKEMELERİ, Nazi Almanyası'nm, yahudi toplama
kamplarında tutulan yahudiler kadar diğer ülkelere ait savaş
esirlerini de çeşitli zihin kontrol deneylerinde kobay olarak
kullandığını ortaya çıkarmıştı. Mahkemelerin sonucunda, 23 Alman
doktor suçlu bulundu ve bir daha asla bu tür deneylerde insanların
kobay-denek olarak kullanılmaması hükme bağlandı.
Açıkça görüldüğü gibi, ne Moskova mahkemelerinde işlemedikleri
suçları itiraf eden mahkumların ne de Kore Savaşı'ndan sonra yargı
önüne çıkarılan ve kendilerine POW adı verilen sanıkların durumu,
yeterince uyarıcı olmuştu. Tam tersine, bu tür mahkeme ve davalar,
batılı istihbarat servislerinin insan zihnini kontrol edebilme ve
değiştirebilme metodlarını araştırma ve geliştirme konusuna
yönelik ilgisini daha da arttırmıştı.
1953'te CIA için çalıştığı bilinen bir bilim adamı olan Dr. |
Frank Olsen, New York'ta bir otelin kaldırımında ölü olarak
bulundu. CIA, ölümünün gerçek sebebini perdeleyecek bir hikaye
yazdı. Çoğu sorular cevapsız bırakıldı. Herşey 1975'e kadar sır
olarak kalmaya devam etti. Olsen kendi rızası dışında deneme
BEYİN KONTROLÜ
maksadıyla LSD verilen kobaylardan biriydi. Örgütün uyuşturucu
maddelerle ilgili denemelerinde yer almıştı. Ölümünde LSD'nin
oynadığı rol büyüktü.
Kevin Dowling, 1998'te Mail On Sunday gazetesinde yayınlanan
makalesinde bunun da aslında bir cinayeti gizlemek için
hazırlanmış bir kılıf olduğunu öne sürdü.(ı) Kurbanın oğlu olan
Dr. Eric Olsen de telefonda bana Dowling'in görüşlerini
paylaştığını ifade etti. 1994'te, babasının cesedine mahkeme
kararıyla otopsi yapılarak, George Washington Üniversitesi Ulusal
Hukuk Merkezi'ne bağlı Hukuk ve Adli Tıp Bilimleri profösö-rü
James Starr'm başkanlığındaki bir ekip tarafından incelemeye
alındı. CIA tarafından yapılan ilk otopsiye göre, Olsen'in
vücudunda ölmeden önce vurarak kırdığı düşünülen camdan dolayı
kesik ve yırtıklar vardı. Halbuki yukarıdaki ekip tarafından
gerçekleştirilen ikinci incelemede bu yırtık ve kesiklerden hiç
söz edilmezken, kafatasının sol tarafında ilk otopsi raporun' da
yer almayan, muhtemelen ağır bir darbe sonucu oluştuğu iz-lenimi
veren (bir çekiçle vurulmuş gibi) bir mor lekeye rastlan-di. Bu
morartının sebebi ne olursa olsun düşmeden önce gerçekleştiği
kesindi.
Bu deliller ışığında Profesör Starrs, Olsen'in intihar değil bir
cinayete kurban gitmiş olabileceğini ifade etti.*2) Raporunda
Olsen'in CIA'da çok gizli zihin kontrol programlarında çalışmalar
yapmış olduğunu, bu nedenle teşkilatça, yaşaması riskli bulunarak
ortadan kaldırılmış olabileceğini ileri sürdü.
Olsen bir biyokimyacı olarak 1943'ten ölümüne kadar Maryland
Eyaleti'ne bağlı Fort Detrich'deki Amerikan Ordusu
1 Kevin Dowling, "Olsen Dosyası: ClA'yı rahatsız edecek bir
sır, Mail on Sunday gazetesi (gece ve gündüz bölümü) 23 Ağustos
1998 ve Bay Dovvling'le yapılan konuşmalar.
2 20 Ekim 1998'te Dr. Eric Olsen'le telefon görüşmesi ve
devamında karşılıklı elektronik postalar. Bir zamanlar SAS üyesi
olan Peter Stiff anılarında suikast şekillerini anlatıyor ve
"bütün dünya gizli servis birimlerinde popüler olan eski bir
taktiği" tanımlıyor. 'Kapısını çalarım. Kapıyı bana açtığında onu
yere serer, pencereye kadar sürükler ve baş aşağı atarım." Bkz.
Lobster 32, s.11.
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
Özel Operasyon Bölümü'nde çalışmıştı. Soğuk savaş dönemi boyunca,
diğer pekçok meslektaşı gibi Olsen de Dr. Sidney 'The Gimp'
Gottlieb'in yönetimi altında CIA'nm zihin kontrol programlarında
yer almıştı.
Amerikan Ordusu'nun LSD *3' ve birtakım kimyasal maddelerin
kullanılmasıyla ilgili yürüttüğü programlar, CIA'yı zihin kontrol
program ve projeleri konusunda ciddi araştırmalar yapmaya
yöneltti.
Daha önce de ifade edildiği gibi, bu süre boyunca CIA, diğer
batılı ülkelerin destek ve işbirliğini de talep etmişti. 20 Nisan
1950 günü Roscoe Hillenkeetter, CIA'nm BLUEBIRD projesinin
başlatılması talimatını verdi. Bundan bir yıl sonra, Nisan 1951'de
CIA, ordu, donanma ve hava kuvvetleriyle CIA faaliyetlerini tekrar
etmemeleri için irtibata geçti.*4' İki ay sonra Montreal Ritz
Carlton Oteli'ndeki toplantı gerçekleşti. Ve CIA, İngiltere ve
Kanada'yı güçlerini birleştirmeye davet etti. Açıklandığı üzere,
kişileri itirafa zorlama, zihin ölümünü ve psi-koloj ik
zorlamaları kolaylaştırma konularında ciddi tartışmalar oldu.*5)
Ritz'deki bu toplantıya katılanların kimliği bile aslında
toplantının içeriği hakkında yeteri kadar bilgi veriyordu: Hebb ve
Solandt, doğal olarak toplantıya başkanlık ettiler, komutan
Williams muhtemelen İngiliz Donanması'nı temsil ediyordu *6' ve
doktorlar Haskins, Dancey ve Tyhurst büyük olasılıkla CIA'nm
toplantıdaki temsilcileriydiler.*7)
Frank Olsen, her ne kadar toplantıya katılmasa da zihin kontrol
programında anahtar bir rol oynuyordu. MKULTRA resmi olarak,
Richard Helms'in önerisi ve Ailen Dulles'in onayıyla "ultra
duyarlı aktivite" *8' olarak 13 Nisan 1953 tarihinde
3 bkz. Bölüm 3.
4 Yazara CIA tarafından iletilen ARTICHOKE'un oluşumuyla
ilgili belge ve içeriği.
5 Kimliğine dair tek bilgi kaynağı, üzerindeki, Kongre
Kütüphanesi el yazmalar bölümünden geldiğini gösteren bir pul olan
belge.
6 Muhtemelen Eric Charles VVİlliams, 1951'de amiralliğe bağlı
Operasyon Araştırma Bölümü Yöneticisi.
BEYİN KONTROLÜ
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
kurulmuştu. Bununla beraber, MKDELTA diye bilinen
MKULTRA'nın operasyonel faaliyetlerine 195 2'de başlandı.
Programın hedefi, insan zihnini değiştirmek için ne tarz kimya'
sal ve biyolojik silahlar kullanılması gerektiğini ortaya çıkarmaktı.
Ülke dışındaki denemelerde genellikle Amerikalı olmayan
denekler kullanan Gizli Hizmetler Bölümü de MKDEL-TA'nm sorumluluk
sahasına giriyordu. 1952'de CIA, Fort Det-rick'teki Amerikan
Ordusu Biyolojik Araştırma Merkezi'ne bağlı özel operasyonlar
bölümünde (SOD) servis bünyesinde kullanılmak üzere biyolojik
silahlar üretimine yönelik yeni bir program başlattı. Bu programın
adı MKNAOMI projesiydi.*9' Özel Operasyonlar Bölümü proje
bünyesinde bir dizi ölümcül madde üretmişti. (10)
Frank Olsen'in bu projelerde görev aldığı ve Mayıs 1950 ile
Ağustos 1953 arasında İngiltere'deki Porton Tovra başta olmak
üzere, Fransa, Almanya ve Norveç'teki merkezleri defalarca ziyaret
ettiği ortaya çıkarılmıştı.C1' Bazı denemelerin insanlar
7 Bu toplantının belgelenen tek sonucu, his iptali araştırmalarını
yürüten McGill Üni-versitesi'ne mensup Dr. Donald OP. Hebb'e
verilen X-38 anlaşma ödülü idi. 25 Ocak 1954'de Kanada Savunma
Araştırmaları Platformu Başkanı Ormand Solandt, Kanada Hükümet
Kabinesi'nde görevli ismi meçhul bir bakana yazdığı mektupta
Hebb'in bu ödüle layık görüldüğünü belirtmişti. Ödülü takdim etme
işinin, kendisi, Dr. Hebb, Sir Henry Tizard ve CIA temsilcileri
arasındaki görüşmenin sonucu gerçekleştiğini söylüyordu. 5 nolu
dipnotta da belirtildiği gibi, bu belge Kongre Kütüp-hanesi'nden
geldi ve üzerinde başkaca bir kimlik bilgisi yoktu. Solandt'ın
toplantıda CIA temsilcilerinin olduğunu belirtmesi, listede
haklarında bilgi verilmeyen doktorların da ClA'dan olduğunu
göstermekte.
8 3 Nisan 1953 tarihli ADDP Helms'ten DCI Dulles'e gönderilen
andıç, Tab A, sayfe 1-2.
9 MKNAOMI konulu CIA soruşturmasının özet raporu, Raporlar
Kitabı I, s.360-63. Yine bkz. Savunma Bakanlığı'nca
gerçekleştirilen, insanlı Biyolojik Denemelere Dair Kennedy
Altkomitesi Oturumları, 1977.
Francis Cary Powers, Sovyetler tarafından ele geçirilen U-2
pilotu. Bir dolarlık madeni para içine gizlenmiş zehir taşıyordu.
Bunu kullanmasına fırsat verilmedi. Olsen'in ailesine incelemesi
için verilen dokümanlar ve babasının pasaportundaki pullar. O
zamanlar Amerikan parasıyla Norveç'te neler yapıldığına bir
bakılacak olursa, "Birleşik Devletler ve Norveç, Nazi tarzı
denemelerde insanları kobay olarak kullanıyorlardı." 29 Nisan 1998
tarihli The Times gazetesi, 1994'e kadar Norveç'te
gerçekleştirilen 4000 insanlı deneyi Amerikalıların finanse
ettiğini yazdı.
10
11
üzerine bıraktığı olumsuz etkilerden gittikçe daha fazla
rahatsızlık duymaya başlayan Olsen, moralinin bozulduğunu gösteren
davranışlar sergiliyordu. 1952-53 arasında bazı aylar Özel
Operasyonlar Bölümü'ne başkanlık etmesi sözkonusu olduğundan,
CIA'daki zehirleyici maddelerin geliştirilmesine ilişkin her türlü
bilgiye ulaşması mümkündük 12> Olsen, Paris ve Norveç'e yaptığı
bir seyahat sonrası patronu Lt. Colonel Ruvvet'e, bu işi
sürdürmektense görevden alınmayı ya da işten atılmayı tercih
edecek kadar mutsuz olduğunu söyledi. Bunun üzerine Paris ya da
Norveç kapsamlı bir güvenlik ihlalinin olabileceğine işaret eden
bir kayıt Fort Detrick bölgesinde ilgili birimlere iletildi.*13'
Olsen'in çok şey bildiğine karar verilmişti.
Olsen, Ruwet'in bilgisi dışında çok önceleri İngiliz Hükümeti
tarafından Amerikan birimleriyle zihin kontrol programlarında
işbirliği yapmak üzere görevlendirilmiş Dr. William Sar-gant'a da
sıkıntısını ve hayal kırıklığını anlatmıştık14* Sar-gant'm durumu
CIA'ya rapor edip etmediği bilinmemekle beraber, 23 Kasım 1953
salı günü Olsen'in Ruvvet'e "kafasının tamamen karışık" olduğunu
söylediği bilinmekte. Olsen'in konuşmasının son derece tehlikeli
olacağı endişesine kapılan Ruwet, pnun psikiyatrik ilgiye ihtiyacı
olduğuna karar vermişti.'15*
Gottlieb ve başyardımcısı Robert Lashbrook'la yapılan bir
olağanüstü toplantı sonrası "hasta"nm, New York'a bir allerji aşı
uzmanı olan ve hiçbir şekilde psikiyatri eğitimi almamış iarold
Abramson'a gönderilmesine karar verildi. Bu iş için ^bramson'un
seçilme sebebi CIA'nın gizlilik ilkesine daha ön-peden göstermiş
olduğu net hassasiyetti. Kısa bir tartışmadan
2 John Marks, 'Mançuryalı Adaylar Araştırması' (Ailen İane,
Londra, 1979) s.77.
3 bkz. Doeling, Yukarıdaki 1 nolu not, Olsen'in oğlu tarafından
da doğrulandı. Paris'te isteği dışında kendisine LSD verilen bir
Amerikalı olan Stanley Glickman'ın 1952'de kendine bunu yapması
bir tesadüf olamaz.
4 bkz. Doeling, Yukarıdaki 1 nolu not, Sargant 'Zihin için
Mücadele: doktrin şartlandırması, beyin yıkama ve düşünce kontrol
mekanikleri' kitabının yazarıydı (Heine-mann ve Pan, Londra, 1957
ve 59)
15 Kennedy Altkomitesi, bkz. Not 12.
BEYİN KONTROLÜ
sonra Olsen bu kararı kabullendi. Ruwet onu Lashbrook'la yalnız
bıraktı. Olsen, işte o andan itibaren CIA'nın kendisinden
kurtulmak istediğinden emindi^16'
28 Kasım 1953 günü, Olsen'in cansız bedeni New York'taki Startler
Hotel'in kaldırımında bulunduğunda, tüm bulgular Olsen'in
kendisini 13. katın penceresinden aşağı attığını gösteriyordu.
Halbuki dokuz gün önce her ne kadar Olsen'in ölümüyle doğrudan
bağlantısı olmasa da Gottlieb, Olsen'in içkisine LSD
karıştırmıştı.
Abramson, Olsen'in ölümünden sonra, CIA bulgularıyla ör-tüşür
tarzda Olsen'in "sürekli sorgulama haliyle ilgili bir psikopatik
durum" içerisinde olduğunu yazmıştı.*17' CIA elbette Olsen'in
geride bıraktığı dul eşi Alice'e iyi bir emekli maaşı bağladı;
fakat 1975 yılma gelindiğinde Rockefeller Komisyonu, CIA'nm bu
örtbas operasyonunu gözler önüne sererek, bayan Olsen'e 750 bin
dolarlık bir tazminatı uygun gördü. Kendisinden resmi olarak da
özür dilenmişti.
Alice ve oğlu Eric Olsen, Beyaz Saray'a davet edildiler. Başkan
Ford resmi bir üslupla CIA adına aileden özür diledi. Bu zaman
zarfında Ruwet, Alice Olsen'le daima yakından ilgilendi ve ailenin
yakın dostları arasına katıldı. Ruwet'in bu yakın ilgisinin
sebebinin vicdan azabı olup olmadığı asla anlaşılamadı. Şimdilerde
CIA'nm ARTICHOKE projesine dair yüzlerce kayıt ve belgeyi
kamuoyunun bilgisine sunmaya devam ediyor. Elbette bazı belgeler
Olsen'in üstüste Avrupa ziyaretleri yaptığı süreyle örtüşmektedir.
Örneğin, 12 Şubat 1952 tarihli bir an-dıçta isimleri CIA
tarafından silinmiş iki konuşmacının diyalogu oldukça dikkate
değerdir:
3. [isim silinmiş] falanca... görünüş itibarıyla ülke içinde ve
dışında kullanım konusu olabilecek yaklaşık [silinmiş] "artichoke"
16 a.e.
17 Kennedy Altkomitesi not 10, s.399 - 403.
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
teklifinden başka bir şey olmayan uzun bir dokümanla yaza* n takip
etti. Öyle ya da böyle bu plan Birleşik Devletler'de (herhangi bir
bölgede), denizaşırı bölgelerde geniş bir çalışma alanı olacak
şekilde bir laboratuvar kurulmasına olanak sağ' lıyordu.
\. [isim silinmiş] 'nin sunduğu teklif aşağıdaki gibidir:
!• OSI tıbbi personel ve bilimadamlarmı, kısaca son tekniklerin
her çeşidini denizaşırı bölgelerdeki deneklere uygulanabilecek tüm
kadroyu sağlayacaktır. Bu tekniklerin eğitim ve üretimi Birleşik
Devletler'deki [silinmiş] olarak bilinen değişik ajanların
sorumluluğundadır.
Sözkonusu personel, bir tür süper uzman kimliğinde olacaktır. Zira
ilgi alanlarına psikiyatri, psikoloji ve farklı tıbbi ortamlardaki
bilgi türleri girmekle birlikte, bu kişiler aynı zamanda arazideki
bilgilerini uygulamaya geçirme yetisine de sahip olmalıdırlar.
Kobay grupları öncelikle (silinmiş) şahıslardan ya da örgütün
kendisinden vazgeçtiği kimselerden oluşacaktır; (silinmiş) olan
kobaylar veya ilgili maddenin fazlaca bulunacağı bölgelerden her
tür kişiler bu süreçte kullanılabilir.
• Elektroşok, liserjik asit, uyuşturucular, hipnoz, vs.yi
kapsayan her türlü yeni fikir kullanılacaktır.
• Eski Bluebird sorgu timlerine ait yöntemlerden artık
vazgeçilecektir; zira bu yeni süper uzmanlar uyuşturucu madde
kullanımının üstesinden gelebilirler ve herşeyi tek başlarına
hallederek sorguyu bireysel yetenekleriyle devam
ettirebilirler.'18)
18 3 Kasım 1960 tarihli bir belgede CIA hipnoz yöntemiyle aşağıda
sıralanan hedeflere ulaşmaya çalışmıştı: habersiz bir denekte
derin trans oluşturma; derin transa çok hızlı geçiş, mesela
saniyeler içinde geçme; transla ilgili olarak kalıcı bellek kaybı
oluşturma; ileri hipnotik önermeler aracılığıyla kalıcı davranış
kontrolü sağlama.
BEYİN KONTROLÜ
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
Bu tarz CIA programlarındaki tekniklere ne kadar kurban verildiği
hâlâ net değil. 1964 Haziran'mda Sir Gottlieb, MKULTRA'yı MKSEARCH
olarak yeniden isimlendirdi.^) Projenin ana hedefi, yedi alt
projenin gerçekleştirilmesi olarak belirlenmişti. Bu projelerin
çoğu hedefleri öldürecek, yaralayacak, imha edecek ya da devre
dışı bırakacak kimyasal ve biyolojik maddelerin geliştirilmesiyle
ilgiliydi.
Bu programlarda çok sayıda olan bitenden habersiz insan kurban
olarak kullanıldı. Dr.Harris Isabel, Kentucky Eyale-ti'nde
bağımlılarla ilgili bir araştırma merkezi işletiyordu. Ulusal
Zihin Sağlığı Enstitüsü kapsamındaki çok sayıda hastane ve sağlık
birimi de destek ünitesi olarak kullanılıyordu. İlginç olan, kendi
araştırma merkezinde LSD ve daha çok sayıda tanısı yapılmamış
uyuşturucu maddeyi insanlara veriyor olmasıydı. Dr. İsabel
çoğunlukla siyahlan veya homoseksüelleri kobay olarak kullanma
eğilimindeydi.
Daha başka pekçok araştırma grubu, yoğun davranış kontrolü
testlerinde farklı kimyasal maddeleri gönüllü olmayan denekler
üzerinde kullanmışlardı: Boston Psikiyatri Hastahane-si'nden Dr.
Bob Hyde'ın başkanlık ettiği bir grup, İUinois Tıp Fatültesi'nden
Cari Pfeiffer, Columbia Üniversitesi ve Mt Sinai Hastanesi
personelinden Harold Abramson, Oklahoma Üni-versitesi'nden Louis
Joylon Wesy ve Harold Hodge ve grubu da benzer araştırmalara imza
atmıştı. <2°)
19 MKSEARCH projesinin ilk ortaya çıkışı ClA'nın 8 Nisan 1964
tarihli 449 sayılı belgesinde ve başlıksız S-1-4 belgesinde
ayrıntılarıyla yer almaktadır. Yine bkz. Richard Helms'in
MKULTRA'nın MKSEARCH olarak yeniden isimlendirilmesin! önerdiği 9
Haziran 1964 tarihli 450 nolu belgesi.
20 Bu makalede isimlendirilen diğer faaliyetlerle ve Isabel
çalışmasıyla ilgili olarak Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü
tarafından yazara kayıtların bir kısmı incelenmek üzere sunuldu.
Yine bkz. 24 Temmuz 1953 tarihli CIA belgesi; kısa not; bağlantı
ve güvenlik subayı/TSS Konu No 71; NIMH94 deki Kimyasal bölümün
hesabı; 37 nolu CIA belgesi; 14 Temmuz 1954 ve CIA tarafından
kamuoyuna sunulan diğer belgeler. Bunlar bu yıl Amerika TV Şirketi
ABC'ye konuyla ilgili belgesel çekimi için verdiğim 700 sayfa
doküman içinden seçilmişti. Program 4 ve 8 Kasım 1998'de TV'de
yayımlandı.
Detaylarda farklılıklar sözkonusu olsa da, aynı vakitlerde
İngiltere'de benzer şeyler oluyordu. Peter Wright'ın 'Spycatcher'
başlıklı kitabında o günlere kısa da olsa atıfta bulunulmakta.
Yazar, kitabında "kimyasal araştırmaların 1950'lerde oldukça aktif
olduğunu, Porton'da yoğun şekilde denemeler yapıldığını ve MI5 ve
Mlö'nın, sorgulamalarda ve ne kadar halüsinasyon oluşturucu
maddeler ve liserjik asit dietalmin (LSD) kullanıldığına yönelik
araştırmalar yaptığına işaret ediyordu.'21) (Porton Down,
İngiltere'nin biyolojik ve kimyasal silahlar araştırma merkezinin
bulunduğu bölge.)
Gerçi Wright herhangi bir tarih vermiyor, ama içerikten 1950'leri
kastettiği ortada. Bu zaman dilimi Olsen'in Porton Down'ı ziyaret
ettiği tarihlere denk düşmekte. Lobster 26 için Aralık 1993'te
yazdığım bir makalede, Dr. Graham Pearson'ın (Kimyasal ve
Biyolojik Savunma Kurumu Müdürü) 1961 ve 1972 yılları arasında 72
hizmetli gönüllünün İngiltere'de gerçekleştirilen LSD denemelerine
katıldığını bana daha önce yazdığını ifade etmiştim. Aynı zamanda
kamuoyunun dikkatini, Sunday Telegrapgh gazetesinde yayınlanan
"düzinelerce hizmetlinin genel soğuk algınlığıyla ilgili bir
araştırmaya katılacakları söylenerek Porton Doum deneme merkezinde
çok acı veren kimyasal deneylerde kobay olarak kullanıldıklarını"
iddia eden haberlere çekmeye çalışmıştım.'22'
1966 yılında, iki önemli bilimadamı, üst düzey bir askeri bilimci
Dolores McMahon ve Porton Down'm amiri C. Gordon Smith,
Londra'daki St. Thomas Hastanesi'nde yatan ölümcül lösemi
hastalarını denemelerde kullandılar. Hastalara öldürücü Langut ve
Kyasanur Forest virüsleri zerkedildi. Kanlarında yüksek düzeyde
bulunan beyaz hücrelere karşı bir gelişme olabile21
Spycatcher, sayfa 160.
22 Üç yıl sonra The Daily Telegraph Gazetesi 1 Şubat 1996
tarihinde, 1960'larda ingiliz birliklerinde LSD denemelerinin
yapıldığını haber konusu yaptı. Yine bkz. Sunday Telegraph
Gazetesi, 2 Kasım 1977.
BEYİN KONTROLÜ
ceği ihtimalinden söz edilmişti. Dört hasta hemen ölürken, iki
hasta da ensefalit hastalığına yakalandı.
1968'te ise, o zamanlar Porton Down'ın yöneticisi olan Eric Hodden
BBC'de kendisiyle yapılan bir söyleşide CS gazının yaşlı, astımlı
ve genç insanlar üzerinde denendiğini kabul etti.*23) Dr. Pearson,
Ekim 1993'te bana yazdığı bir mektupta söz-konusu dönemde 200
kadar insanlı denemede bulunulduğunu ifade etti. 1950'lerde ve
60'larda bu rakam şüphesiz çok daha fazlaydı.
Bu ilk denemelerden sonra sağ kalmayı başarabilen insanlar, bugün
hâlâ hayattalar. Şimdilerde 50'sini çoktan geçmiş olan onbaşı Mick
Rocke, kendisine bir maske giydirilerek sinir gazı verildiğini
söylemekte. Rocke, çeşitli göğüs rahatsızlıkları, yüksek tansiyon
ve doktorun "tuhaf prematüre yaşlanma" diye nitelendirdiği bir
hastalıktan muzdarip durumda. Rocke'm, bu tür testlere tabi
tutulan onarh gruplardan sadece birinin üyesi olduğu düşünülürse,
konunun vehameti hakkında yeterince fikir sahibi olunacaktır.
Şimdi 60 yaşlarında olan başka bir kurban, görme yeteneğini
yitirmiş ve şiddetli göz ağrıları çekmekte. 1951'de bu kişinin
gözlerine sinir gazı verilerek çeşitli denemeler yapılmış. Bir
zamanlar donanmada uçuş görevlisi olarak görev yapan bu eski
asker, sürekli titreme ve Parkinson hastalığına benzer kas kontrol
yetersizliğinden muzdarip. Denemelerde kullanıldığında henüz genç
bir delikanlı olduğunu ve kendisinin uzun süreli etkileşimin
tehlikelerine karşı asla uyarılmadığmı iddia ediyor.*24' 31 Temmuz
1995'te CBDE yöneticisi Dr. G.D. Koley'e savaş halinde kullanılan
kimyasal ve biyolojik maddelerin 38 sayfa23
Observer Films program teklifinden edinilen bilgi, 'Ulusal
Çıkarlar içinde' 4 Ocak 1977. Şirket ingiltere'de yapılmış bir LSD
araştırması ile ilgili bir dokümanla bana yardımcı olmaya çalıştı.
Karşılık olarak ben de tüm bilgileri onlarla paylaştım.
24 a.e.
İNGİLTERE'DEKİ İNSANLI DENEMELER
dan oluşan listesini de ekleyerek, CBDE bu maddelerin hangilerini
denemelerde kullanmış ya da kullanıyor olduğunu sorduğum bir
mektup gönderdim. 11 Ağustos 1995'te Dr. Coley sorularımı biraz
gönülsüzce cevaplasa da, listedeki ilgili maddeleri işaretlemişti.
Buna göre, bana gönderdiği cevapta 390 civarında maddenin
kullanıldığını belirtiyordu: Karada ve denizde etkili zehirli
maddeler, antrax, bağışıklık kırıcı virüs, bakteriyel zehirler,
biyolojik bombalar, mikro bombalar, botulinyum zehi-ri, radyoloj
ik silahlar, bulut nakli, kolera, kangren gazı, kobra zehiri,
Kongo sıtması, sitotoxin, DNA virüsü, lassa humması, yeşilmaymun
virüsü, metantropik bakteriler, maymun kızamığı, sinirsel
zehirler, pox virüsü, direnç kırıcı virüs, isyan kontrol
maddeleri, tetanoz zehiri, zehir silahlan, tüberküloz, tifoid,
sarı humma ve liste uzayıp gidiyor.
Bu renkli listede maddelerin sadece kod isim ve kod numaralarıyla
tanımlandığı başka bir kategori daha vardı. Bu kategorideki
maddeler hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Örnek olarak BPL, BHA,
Mavi 27/ b bombası, freon pe5702a, JEDS, SA-EB, tc-83, td-1 ajanı,
nl-1 ajanı ve daha da fazlası verilebilir.
Dr. Coley, kimyasal ve biyolojik maddelerin kalabalık alanlarda
kullanımıyla ilgili bilgi istediğim mektubuma karşılık olarak, 21
Haziran 1955 tarihli cevabında *25' şöyle diyordu:
"31 Mayıs tarihli mektubumuzda belirttiğimiz gibi, 1955 sonrası
çalışmalarda patojenik olmayan maddeler kullanılmaktadır. Belli
bir jenerik adı olmayan ve aynı zamanda hastalık oluşturucu
çalışmalar, 1963-64 yılları arasında gerçekleştirilmişti." Böylece
1955 öncesi denemelerin hangileri olduğu ve bu denemelerde ne tür
kimyasal ve biyolojik maddelerin kullanıldığı hâlâ gizli kalmış
olmaktadır. Dr. Coley, istisna olarak 31 Mayıs 1995 tarihli
mektubunda 1948 ve 55 arasında patojen olan maddelerin kullanıl25
The Independent Gazetesi, 28 Mart 1995 Salı baskısı 'The Day
Germ VVarfare came to Tooting Broadway'başlıklı haber yazısı.
BEYİN KONTROLÜ
dığı pekçok denemenin İskoçya Sahili açıklarında ve Karayib
sahillerinde gerçekleştirildiğini ifade ediyordu.'26)
Acı gerçek şu ki, İngiliz Hükümeti de Amerikalılar gibi devletine
karşı hiçbir şüphe duymayan, yanlış ya da hiç bilgilendirilmemiş
sivilleri, hizmet personelini ve yabancıları, denemelerde kobay
olarak acımasızca kullanmıştır. Öyle görünüyor ki, buraya kadar
gün ışığına çıkartılmaya çalışılan şey, buzdağının ancak su
üstündeki kısmıdır.
¦ Yedinci Bölüm ¦
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
26 31 Mayıs 1995 tarihli mektubunda DR. Coley şöyle diyordu:
"Biyolojik maddelerin kullanılmasını hedef alan denemeler,
genellikle Mikrobiyoloji Araştırma Kurumu ve ondan önceki
müesseseler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kurum 1979'da
kapatılmıştır. 1955'ten beri süregelen çalışmalarda Bacillium
Clobigi ve Esxherichia kolisi gibi sağlık açısından hiçbir risk
taşımadığı mahkeme kararıyla belirlenmiş, hastalık oluşturmayan
maddeler kullanılmaktadır. Bütün araştırmanın hedefi biyolojik bir
savaş halinde potansiyel tehlikelere karşı koyma ve ilgili
maddeleri önceden tespit eden sistemleri değerlendirebilmekti."
NTHONY ve Doreen Verney henüz emekli olmuşlardı. Bir ömür süren
uzun bir mücadeleden sonra, hayat-jl -Utlarının geri kalan
günlerini huzur ve sükunet içinde Kent'te satın aldıkları bir
kulübede geçirmeyi ümid ediyorlardı. Fakat ne çare ki, herşey bir
anda tersine dönüvermişti. Bütün ümitleri ve rüyaları bir kabusla
altüst oldu: Haberleri bile olmadan gizli bir denemede kobay
olarak kullanıldılar!
Derinlemesine sürdürdüğüm araştırma sonucu, bu çiftin
milliyetçiliğini, kendi iç bütünlüklerini, ya da dürüstlüklerini
tam olarak tahlil edebildiğimi söyleyemem. Ama net olan birşey var
ki, Verney ailesi, araştırmalarım esnasında karşılaştığım pekçok
örnek arasından, sağlıklarıyla birlikte birçok şeyi yitirmiş
olmalarına rağmen yaşadıkları büyük sıkıntı hakkında açıkça konuşabilme
cesaretleriyle öne çıkmışlardı.
Açıkça farkedileceği gibi, Verney'lerin başına gelen türden
olaylar, yasallık koruması altında faaliyette bulunan kimi
karanlık güçlerin eylemlerinin adaletin önüne getirilebilmesinin
ne derece önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Yine bu tür vakalar,
İngiltere'de acil bir Temel Haklar Kanunu'nun yeniden
BEYİN KONTROLÜ
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
ÜS
şekillenmesi gereğine ve her türlü gizli bilgiye istendiğinde
ulaşabilmenin bugün olduğundan çok daha hızlı ve kolay hale
getirilmesi lüzumuna işaret ediyor. Zira, gizlilik yaftası günümüz
İngiltere'sinde demokrasiyi ve onun getirilerini uzun süredir
yerle bir etmektedir.
Verney ailesinin çilesi 1983 sonbaharında başladı. Tüm kılıf
uydurma çabalarına rağmen, aşağıdaki resmi mektup tüm olan biteni
özetlemekte:
"3 Mayıs 1990 tarihinde Güvenlik Hizmetleri Mahkemesi'ne ulaşmış
şikayet dilekçenizin tarafımızdan da alındığını bilgilerini^ ze
sunarım. 1989 tarihli Güvenlik Hizmetleri yasası aslen 18 Aralık
1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve geriye yönelik olarak
işlemez- Siz, şikayetinize konu olan olayların Ocak 1984 ve Kasım
1984 arasında gerçekleştiğini ifade ediyorsunuz- Doğal olarak sözü
edilen olayların bizim tarafımızdan dava konusu edilmesi sözkonusu
değildir. Daha fazla yardımcı olamadığım için üzüntülerimi
bildiririm."
J. R. Harmer, Yargıtay Sekreteri.(*)
Dargle Kulübesi, Kent bölgesinde bulunan Biddenden Köyü'nün
yaklaşık 1,5 mil güneydoğusuna düşüyor. Waterloo Sa-vaşı'na
katılmış yaşlı bir ormancı tarafından yapılmış olan kulübe, doğal
olarak yerleşim merkezinden oldukça uzak ve ıssız bir bölgede,
ağaçlarla çepeçevre kuşatılmış bir coğrafyaya sahip bulunuyor.
Kulübe Verney ailesine 1969 baharında kalmış. O zamandan beri
ailenin sürekli haftasonu tatillerini geçirdikleri yer olmuş.
1983'te her ikisi de emekli olunca Londra'daki dairelerinden
temelli olarak kulübeye taşınmışlar. Aynı yıl, kulübeyi daha
yaşanılır bir yer haline getirebilmek için oldukça yüklü bir
masraf yapmışlar.
1 Güvenlik Hizmetleri Mahkemesi'nin Bay A. R. Verney'e
gönderdiği 3 Mayıs 1990 tarihli mektup.
Anthony Verney, yirmibeş yıl boyunca The Good Food Gu-ide
ajansında araştırmacı olarak çalışmış, aynı zamanda The Good Hotel
Guide firmasına bağlı Tüketici Birliği bölümünde hizmet vermişti.
Bay ve bayan Verney, emeklilikleri esnasında bu konulara olan
ilgilerini artırmayı hedeflemişlerdi. Zira Bay Verney, tüketici
haklarıyla ilgili bir alanda hizmet verirken aynı zamanda Writer's
Guild of Great Britain Derneği'nin kuruculuğunu yapmıştı. Ayrıca
tiyatro, film ve televizyon için çeşitli senaryo denemelerinde
bulunmaktan da geri kalmıyordu. Emekliliğinde başlıca özel uğraşı
olarak yazılarına geri dönmek, çalışmalarını daha iyi
değerlendirebilmek için mümkünse yeni bir şirket oluşturmak da
hedefleri arasındaydı. Her iki Verney de genç yaşlarından beri
tiyatro ile içli dışlı olduklarından, kulübelerinde hoşça mutlu
bir hayat sürüyorlardı. Kulübelerinin kuzey batısına düşen
tarafta, bir mil kadar uzakta ahşap bina girişleri ve çit imal
eden bir kereste atelyesi vardı. Emekliliklerine doğru son yılda
imalathaneden çok az ses geliyordu. Çiftin tüm duyduğu,
çalışanların çıkardığı seslerden ibaretti.
Verney ailesi 1983 Eylül'ünün başlarında, atelyeden gelen cıakina
gürültüsünde bariz bir artış gözledi. Muhtemelen firmanın büyümek
için gerçekleştirdiği ek inşaatların yapımında kullanılan ekipmanı
göz önünde bulundurarak, üzerinde fazla dur-nadılar.
İdarenin çevreye yayılan gürültüyü azaltma adına gerekli
¦önlemleri almadığını düşünen bay Verney, kendisine az da ol-pa
ilgi gösterdiğini hissettiği çalışma müdürüyle konuşmaya kapar
verdi. Bir değişiklik olmaması üzerine, İşletme Genel Mü-iürü'yle
görüşmesi de bir fayda sağlamadı. Genel müdür ken-iisine firmanın
bu bölgede 1940'tan beri faaliyette olduğunu ve şu anda daha
önceki yıllardan daha çok gürültü yapılmadığını iddia etti. Yeri
gelmişken Kent bölgesinin bu bölümünde 'l940'tan beri çeşitli
askeri kurumların inşa edildiğini belirtmeliyim.
M
BEYİN KONTROLÜ
1 Ekim 1983'te beklenmedik bir olay oldu. Verney ailesi ve
misafirleri, garip bir gürültü işittiler. Gelen ses, şu ana kadar
atelyeden duydukları seslerden hiç birine benzemiyordu. Gürültü
çok güçlüydü, titreticiydi ve kulübelerinin arkasındaki geniş
alana doğru yayılıyor hissi veriyordu. Sanki ağaçlara yakm bir
yerden, yerin altından geliyor gibiydi. Verneyler sesin adeta her
bir kemik ve hücrelerine nüfuz ettiğini ve daha önce hiç böyle bir
ses çeşidiyle karşılaşmadıklarını da söylediler.
Tuhaf ses, daha sonra tam dört gün boyunca gece-gündüz devam etti.
Alışılmamış bir şey daha vardı; o da bu tuhaf ses ne zaman
başlasa, sanki ormanda sürüp giden hayat duruyor gibi oluyor ve
geriye kalan bütün sesler kesiliyordu. Çok sonraları Verney'ler,
göç mevsiminde ormanı terkeden kuşların yuvalarına geri
dönmediklerini de farkettiler. Dört gün sonra Verneyle-rin
huzursuzluğu had safhaya ulaştı. 5 Ekim 1983'te döndükle-rinde
sesten kurtulmuş olmayı ümid ederek, tatile çıkma kararı verdiler.
Sorunlarının yeni başladığını henüz farketmemişlerdi. 25 Ekim'de
kulübeye geri döndüklerinde sesin daha da artmış olduğunu
farketmişlerdi. Daha da kötüsü, ses sanki kulübelerinin
etrafından, hatta bazan kulübenin içinden geliyor gibiydi. Bu
arada birşeyi daha farkettiler; sabahlan erken saatlerde ses
hırıltılı ve titreşimli bir hal alıyordu. Verneylerin
şikayetlerinde de belirttikleri gibi: "Kuzeydoğu bölgesindeki
ağaçlar sarı ve pembe ışıklarla aydınlanıyordu ve ışık adeta
tiyatro sahnesindeki aydınlatmalara benzer şekilde yerden yukarı
doğru yükseliyordu." ^ Bir gün kulübeye döndüklerinde mutfak
lavabosunun suyunun boşaldığı küçük kanalın asfalt parçalarıyla
tıkanmış olduğunu gördüler. Elleriyle temizlemek zorunda
kaldıkları bu pisliği kimin neden yapmış olacağına akıl
erdirememişlerdi. Kasım 1983'ün başlarında durum daha da kötü bir
hal aldı.
Yazarla Bay Verney arasında geçen telefon görüşmesi. Buna
Verney'in 'mutlu emek-lilik'başlığını verdiği notları da
eklenmiştir, (bir kopyası mevcut)
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
Vızıltının azalmasına karşın sesteki hırıltı daha güçlenmiş sese,
düzenli bir vuruş katılmıştı. Çok güçlü bir titreşimin de kşlik
ettiği ses yer altından geliyor gibiydi. Kulübe ve etrafını si
akma alıyordu. Sesin en güçlü olduğu zaman sabahın ilk
taatleriydi.'3) Adeta birisi en çok dinlenmeye ihtiyaç duydukla-ı
saatlerde onları uyutmayarak işkence yapmak istiyor gibiydi.
Gürültü Kasım ayı boyunca daha da kötüleşerek gece-gündüz devam
edip durdu. Artık ikili, sesin sağlıkları için bir tehlike
oluşturup merkezi sinir sistemlerine zarar vereceğine inanmaya
başladılar (bu arada ses düşük frekanslı titreşimlere dönüşmüştü).
Sesin kaynağının bir su pompası ya da başka bir zirai aktivite
olabileceğini varsayıp Yerel Su İdaresi'ne başvurduklarında,
ilgililer bölgede böylesine gürültü oluşturabilecek herhangi bir
çalışmaları olmadığını söylediler.
Verney'ler, her gece sesin kaynağına ulaşmak için dışarı çıkıp
delicesine arandılar. Bu işe yaramadı çünkü ses adeta dolanıyor,
sabit bir yerde kalmıyordu. 24 Kasım gecesi yine böyle bir arayış
içindeyken, saat 1 civarında bir polis otomobili farkettiler.
Sesler, iki memurun duyabileceği kadar yüksek tondaydı; ve
memurlar sesin kuzeydoğu tarafındaki kısa ağaç bölgesinden getebileceği
yorumunu yaptılar. Olan biteni rapor edeceklerini ve
esin kaynağını tepit eder etmez, Verney'lerle irtibat kuracakla-ma
söz vererek ordan ayrıldılar.
Bay Verney, 26 Kasım Cumartesi öğleden sonrası Tenter-den'deki
bölge polis karakolunu arayarak, karakol amiriyle bir pjörüşme
yaptı. Görüşme sonucu polis otosunun iki gün önce
Bay Verney sözkonusu gürültüleri kaydettiği kasetleri yazarın
incelemesi için vermiştir. Kaydedilen gürültüler, daha önce yazara
Bayjoe Vialls (başka bir kurban) tarafından ulaştırılmış
kayıtlarla benzerlik göstermektedir. Dünya çapında bir uzman olan
Dr. Robert Becker, -Cross Current and Body Electric [Karşı Akım ve
Vücut Elektriği! adlı kitabında mikrodalgaların biyolojik etkileri
üzerinde ciddi tahliller mevcuttur- bay Verney'in gönderdiği
kasetleri analiz etti. Yazar Dr. Becker'le bu kasetlerle ilgili
olarak sayısız görüşmeler yaptı. Günümüzde askeri güçlerin bu tür
bir teknolojiyi nasıl kullanabileceği konularını görüştü.
BEYİN KONTROLÜ
gece olanları karakola rapor etmediği ortaya çıktı. Bunun üzerine
Verney masada duran şikayet formlarından birini doldurmak
isteyince, amir bunu kurşunkalemle doldurmasını yoksa yardımcı
olamayacağını ima etti. Kendisine bunun polisiye bir olay
olmadığını; bu nedenle bölgede bulunan Çevre Sağlık de-partmanıyla
bağlantı kurması gerektiğini söylemeyi de ihmal etmemişti. Bununla
birlikte Bay Verney, aynı amirin, aslında sözkonusu polis
memurlarından pek bir yardım göremeyeceğini, heriflerin 'işe
yaramaz' olduklarını da ifade ettiğini söylemişti. Bay Verney,
ertesi gün, Çevre Sağlığı Departmanı'nı aradı. Ortalıkta hiçbir
memur olmadığından meseleyi kısaca özetlediği bir sekretere kendi
telefonunu bıraktı. Hiçbir çevre sağlığı görevlisinin kendileriyle
ilgilenmemesi sonucu hayal kırıklığına uğrayan ikili, 1 Aralık'ta,
sözkonusu seslerin dayanılmaz bir hal almasıyla birlikte kısa bir
süre için bölgeden ve sorunlarından uzak kalmak istediler.
Yeniden kulübeye döndüklerinde tarih 6 Aralık 1983'tü. Telesekreterlerine
çevrede yaşayan insanların hiçbirinden bir mesaj
bırakılmamıştı. Bay Verney, Çevre Sağlığı Birimi'ne birkaç defa
daha mesaj bıraksa da, bu mesajların hiç birine cevap gelmedi.
Aynı zamanda Borough Hazine Kurumu'na da ses kirliliğinden dolayı
şikayet eden mektuplar gönderdi.
Verney'ler yerel meclisin planlama şubesine de başvurmuş, bir
inşaat ya da ev yapımı için (bu sesi doğuracak bir sebep olarak)
son zamanlarda izin başvurusu ya da kabulü olup olmadığını da
sorgulamışlardı. Bu çabalarının hiçbiri sonuç vermedi. Bunun
yerine durum gittikçe daha da kötüleşti. Artık kulübe-deki hayat
dayanılmaz bir hal almış, mevcut sorunlara yenilen eklenmeye
başlamıştı. Nedensiz bir tarzda elektrik seviyesi yükseliyor ya da
düşüyordu. Elektrik, yegane enerji kaynaklan olduğu için bazen
tamamen gittiğinde yemek pişiremiyor, hatta lambaları bile
yakamıyorlardı. Bazen de dakika başı lambaların aydınlatma
seviyesi azalıp artıyordu.
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
Aynı elektrik aktarım bölgesi, atelyeye de elektrik veriyordu- Bay
Verney, Güneydoğu Elektrik Bölge Şefliği'ne başvurarak şikayetini
baş mühendis Green'e detaylarıyla izah etti. Atelyedeki kimi araç
gerecin bu tür bir akım dalgalanmasına sebep olabileceğinden söz
etti. Green ilgili görünüyordu ve derhal sorunun çözüleceğine dair
söz verdi.
20 Aralık 1983'te, sabah 8 civarında kulübeyi çevreleyen
ağaçların üzerinden geçen elektrik hatlarıyla uğraşan çok sayıda
kontrol memuru gördüler. Sekiz kadar görevli ve iki araç, birkaç
saat bölgede kaldılar. Green'in kendisi de ekibin arasındaydı ve
hatlara daha fazla güç verdiklerini söyledi. Her nedense sorunun
kaynağını söylemekten kaçınmıştı. Bütün bunlara rağmen daha birkaç
hafta akımda dalgalanma yaşandı.
Çevre Sağlığı Örgütü'nden hiçbir haber çıkmaması üzerine, Verney
ailesi yaklaşan yılbaşı tatilini bu berbat gürültü içinde
geçirmemek için yeni bir araştırmaya girişti. Verney, ilk etapta
Mandstone'da bir akustik mühendisliği firmasıyla bağlantıya geçti.
20 Aralık 1983'te hemen o akşam firmadan bir temsilci gelerek
incelemede bulundu. Yağmura ve rüzgara rağmen, akustik uzmanı,
titreşimler ve diğer seslere ait ciddi gözlemlerde bulundu. Uzman,
sesin kaynağının evin merkezinde bulunduğu çapı bir mili bulmayan
bir dairede olduğunu ifade etti. Ve bulgularını Çevre Sağlığı
Örgütü'ne rapor edeceğini söyledi.
21 Aralık'a gelindiğinde saatler öğleden sonra 4:45'i
gösteriyordu ki, kurumdan bir yetkili aradı. Verney, yetkili
memura sorunu kısaca özetledi. Verney, EHO'nun ne sorunla
ilgilendiğini ne de kirlilik kontrolü yasasmca öngörülen hiçbir
faaliyette bulunmadığını belirtti. Özellikle rahatsız olduğu şey,
kurum yetkililerinin gürültü seviyesini doğru ölçebilmek için
kulübenin içine ilgili araç gereci yerleştirmeyi tümden
reddetmeleriydi. Bunun üzerine Verney, gerekli araç gereci
kendisinin temin edeceğini söylediğinde de teknik yardımda
bulunmayı kabul etmeyerek, Verney'e böyle birşeye girişmesinin
doğru olmayacağını söylediler.
BEYİN KONTROLÜ
EHO'nun olumsuz tavrına rağmen Bay Verney, daha önce incelemeleri
yapan memuru aradı ve yılbaşından önce kendilerine yardımcı olup
olmayacağını sordu. Aynı soğuk çehreyle karşılaşmıştı. Tam bir
ümitsizlik içinde meseleyle tek başına mücadele etme kararı aldı
ve Londra'ya giderek gürültü seviyesini ölçmek için araç gereç
temin edip edemeyeceğini araştırdı. Yılbaşı iyice yaklaşmış
olduğundan elektrik dükkanları geç vakte kadar açıktı ve Verney
aradığı gibi bir şeyi Tottenham Co-uret Road'da buldu. Oldukça
karmaşık ve gelişmiş bir araçtı bu. Olan biteni çabukça
personelden iki görevliye anlattı. Görevlilerin kısa bir süre
birbirlerine baktıkları gözden kaçmamıştı ki, onlardan biri, "Öyle
görünüyor ki sizin sorununuz Savunma Bakanlığı ile. Onlarla
görüşmeden bir noktaya varamazsınız" dedi. Verney'in sıkıntısını
farkedince "iste tam aradığın kişi" yorumunu yaparak, onu bir
elektronik uzmanıyla tanıştırdı. Uzman, yılbaşından sonra
kesinlikle yardımcı olacağına söz verdi. Bütün bunlar olup
biterken Verney ailesi, bir an için bile akıllarından bu sesin
sıradan bir gürültü kirliliğinden farklı bir şey olabileceği
geçmemişti. Her vatandaş gibi bu sesin basit, endüstriyel kaynaklı
bir ses olduğuna ve yerel yönetimle gerekli işbirliği sağlandığı
takdirde halledilebileceği düşüncesine varmışlardı. Savunma
Bakanlığı'nm bu seslerle ilgili olabilmesi ihtimali, Bay Verney'in
aklına gelebilecek en son şeydi.
Fakat bu en son ihtimal, Çevre Sağlığı Kurumu'nun ilgisizliğini ve
polisin meseleyi halledememesini biraz açıklar gibiydi. Birşey
daha vardı ki, Verney kısa süre içinde Savunma Bakan-lığı'nm
faaliyetlerinin kirliliğin kontrolü yasasının bağlayıcılığı altına
girmediğini de öğrenmişti (Ya da kirlilikle ilgili başka bir
yasanın). M)
Durum bundan farklı değilmiş gibi görünmektedir. VVales ve Kuzey
Yorkshire bölgesinin sakinleri uzun süredir yerleşim bölgesine çok
yakın yükseklikte gerçekleştirilen, çoğu başarısız olan RAF savaş
uçaklarının deneme uçuşlarından şikayetçi olmaktadırlar.
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
Ailenin kuşkuları gittikçe artmaya başlamıştı. Belki de gözlem
altındaydılar, hatta telefonları bile dinleniyor olabilirdi. Sesin
kaynağını bulmak için bölgeyi araştırırken, henüz iki yıl önce
inşa edilmiş yeni bir ev her ikisinin de dikkatini çekmişti. Ev
tam olarak Gribble Bridge Lane hattında inşa edilmişti.
Kulübelerinin etrafındaki ormanlıkla aynı çizgi üzerindeydi.
Yerleşim planlama belgelerinde ev, çiftlik olarak görünüyordu, ama
evin etrafında birkaç bal toplama kutusunun haricinde zirai
aktivite adına hiçbir iz yoktu.
Ev sıkı çalılıklarla kuşatılmıştı ve mimarisinde tuhaf,
alışılmamış şeyler vardı. İki katlı evin ikinci katında ve evin
arka cephesinde hiç pencere yoktu. Sadece binanın yan cephelerinde
pencere vardı. Binanın değişik yapısı Bay Verney'e Alman
Ordusu'nun II. Dünya Savaşı sıralarında Kanal sahiline inşa
ettikleri büyük yapıları çağrıştırmıştı.
Oldukça kalın opak renkli perdeler, birinci katın pencerelerinin
tamamen kapatıyordu. Daha sonraları bu perdelerin, Çevre
Bakanlığı'na bağlı hizmet birimleri için özellikle üretilen bir
tekstilden imal edilmiş olduğu ortaya çıkacaktı. Sözü edilen
tekstil, özellikle Savunma Bakanlığı ve Güvenlik Servisi'ne bağlı
çalışan binalarda ihtiyaç duyulan gizlilik ve güvenlik
gereksinimleri göz önüne alınarak geliştirilmişti. Doğal olarak
böylesi bir perdenin bir çiftlik ya da ziraatle uğraşılan bir evde
bulunması mümkün olamazdı.
Binanın ön kısmında, yoldan sağa doğru gidildiğinde üzerinde
mantar şeklinde bir havalandırma tesisatı olan bir çeşit kaim
koruma duvarı vardı. Duvar eve belli bir mesafede örülmüştü. Evle
ilgili araştırmasını derinleştiren Bay Verney, evin telefon
numarasının da gizli olduğunu öğrenmişti. Ev doberman köpekleriyle
korunuyordu ve evde yaşları kırkın üstünde olan bir çift
yaşıyordu.
Düşük frekanstaki ses yayını yılbaşı gecesi de durmadan devam
etti. Verney, o günlere dair şu notları düşmüştü: "Geceleri
BEYİN KONTROL
evin içinde ve etrafında doluşan ışıklarla beraber müthiş bir
hareketlilik söz konusuydu. Durum, dayanılacak gibi değildi."^
Verney ailesinin bireyleri artık uykuyu unutmuşlar, tamamen bitkin
düşmüşlerdi.
Yeni yılın ilk sabahında, ülkenin geri kalanı hediye paketlerini
açmaya çalışırken, ikili, hâlâ sesin kaynağına ulaşmanın yollarını
arıyordu. Artık ses neredeyse her an duyuluyor ve sanki sürekli
değişiyor gibiydi. Adeta yerin katmanları arasında kaybolup
gidiyordu. Sesin kaynağı muhtemelen elektronik uzmanının
tespitleriyle örtüşür bir tarzda Shorts Wood'un kuzeyine, Gribble
Nehri'ne yakın bir noktaya düşüyordu. Verneylerin bölgesine bakan
yerel idarenin çalışma evrakları arasında Gürültü Durumunda
Alınacak Tedbirler başlıklı bir sayfa vardı. Gürültülü partiler,
radyolar, havlayan köpekler ve buna benzer muhtemel gürültü
kaynaklan, ilgili belgenin kapsamı dahilin-deydi, ama ne yazık ki
Verney ailesine ızdırap çektiren ses, ilgili maddeler içinde yer
almıyordu.
Dolayısıyla ailenin tek çaresi sesin sorumlularına ulaşmaktı.
Yerel idare inanılmaz bir tarzda meseleye karşı kayıtsız
kalıyordu. Belediye Meclisi'nin yönlendirmesi üzerine
yaşadıklarının zamanlama ve niteliklerini net bir şekilde ortaya
koyan bir çizelge hazırlamaya koyuldular. Zaman içerisinde ruhsal
ve psikolojik baskının yoğunlaştığını hisseden zavallı çift,
nihayet taşınma kararı aldı. 29 Aralık 1983 günü, Sussex
bölgesindeki Streat'ta bulunan bir ev için gerekli resmi başvuruyu
yaptılar. Kulübelerine geri döndüklerinde ses hâlâ oradaydı ve
düşük frekanstaki sürekli sese yüksek tonda bir vızıltıh da
eklenmişti! Sesler bütün gün devam etti. Verney'lerin tuttuğu
günlük, sesin 26 Aralık 1983 ile 20 Mayıs 1984 tarihleri arasında
ikilide ne tür etkiler oluşturduğunu çok açık bir dille
gösteriyordu:
bkz. 2.not.
'•
DARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
ÇİZELGE DEFTERİ -DARGLE KULÜBESİ26.12.1983
'Gürültü ve titreşimler yüksek bir tonda gece boyunca devam etti.
Uyumak imansızdı. Ses gece 4:15'te doruk noktaya ulaştı. Sesi
kaydettik.*6)
Beliren ilk ışıkta yeni olan bir şey vardı. Atnalı şeklindeki
ışıklar gökyüzünde batıdan doğuya doğru kayıyor; ve hareket,
ağaçların arkasında bir yerde son buluyordu. Etrafta adeta uçan
taçlara benzeyen ışıl ışıl nesneler belirdi. Bunların sayısı üçtü.
Short Wood-Gribble Wood bölgesine doğru alçalarak gözden
kayboldular.
27.12.1983
Sabahın erken saatlerinde bile uyumak imkansız. Sabaha doğru dörde
on kala gürültü ve titreşimin dozunda çok büyük bir artış oldu.
Çok yüksek tonda bir vızıltı da bu yükselişe eşlik etti. Işıklı
uçan nesnelerin hareketleri ara ara durup devam ediyordu. Saat
5:45'e geldiğinde gürültü ve titreşimin dozu çok hızlı bir ritmik
vuruşla beraber daha da arttı. Uçan taçlar daha önce olduğu gibi
batıdan doğuya doğru hareket ettiler.
Verney'ler bunun üzerine, bir dakika daha durmadan kulübeden
ayrılıp Doğu Essex'teki Holland Motel'e sığınmaya karar verdiler.
Düşük frekansta ses yayılması esnasında evlerine radyasyon
verildiğine dair bir inanca kapılmışlardı. Ne polis ne de belediye
meclisi, en küçük bir girişimde bile bulunmaya niyetli
görünmüyordu. 18 Ocak 1984'te bay Verney, yılbaşı öncesi Londra'da
tanıştıkları elektronik uzmanı bay D.'yi almak üzere Wap-ping'e
hareket etti. Dönüş yolculuğunda öğle yemeği için Three Chimneys
dinlenme Tesisleri'nde durmuşlardı. Yemeklerini yerken Verney'in
arabası soyuldu; çek defterini ve Aralık ayı harcamalarının yer
aldığı hesap dökümü belgesini götürmüşlerdi.
BEYİN KONTROLÜ
Kulübeye ulaştıklarında beklenmedik bir şekilde hiçbir sesin
duyulmadığını farkettiler. 10 dakika sonra aniden çevre
sağlıkçıları çıka geldi. Verney uzmandan hiç birine bahsetmediği
halde heyet yetkilisi endişeli görünüyordu. Daha da şaşırtıcı
olanı bay D'yi tanıyordu. '"Siz__bay D olmalısınız" diye seslendi.
İlgili ölçüm cihazlarını incelerken kaygılı bir tarzda "Burada
neler oluyor?" diye sordu. Ve ardından peşpeşe bay D'ye buraya
nereden ve ne yapmak için geldiği sorularını yöneltti.
Davranışları sivil ve yerel bir kurum çalışanından daha ziyade,
sorgucu polis memurunu andırıyordu. Sonra bay Verney'in hiçbir
yorum yapmadan kaydettiği teyp kayıtlarına yöneldi.
Bay D ise görevlinin parmağında tuttuğu bandajdan şüphe-lenmişti.
Adam küçük bir radyoyu gizliyor gibi tutuyordu bandajı. Çok
önceleri Kuzey İrlanda'da gizli görevli olarak vazife yapmış olan
binbaşı Fred Holroyd, Ulster'de görevliyken kendisine SAS
tarafından buna benzer bir cihaz verildiğini söylemişti. 1984
yılında bu tarz bir cihaz, ancak Kent bölgesinde Ashford'ta
bulunan Birleşik Haberalma Eğitim Birimi'nin de-mirbaşları
arasında bulunabilirdi. Görevli arabasına doğru yönelirken tekrar
hiçbir ses duymadığını belirtti. Tam o anda or-talığı çılgınca bir
ses dalgası kaplayınca "yani, böylesine yüksek tonda daha evvel
hiç duymamıştım" diye haykırmak zorunda kaldı.
Bay D, evin dış kısmında yer alan bir kuyuya mikrofon sarkıtarak
birşeyler bulmaya çalışıyordu. Çevre Sağlığı görevlisi bay D'nin
birlikte inceleme davetine karşılık, görmeyi ve duymayı istediği
şeyleri yeterince görüp işittiğini söyledikten sonra çekip gitti.
Cihaz kuyuda yüksek oranda titreşim olduğunu gösteriyordu ki,
titreşimin kaynağı kesinlikle yerin altındaydı.
Bay Verney çevre sağlığı görevlisinin bay D'yi tanımasının ve
geliş zamanlamasından haberdar olmasının ancak telefonlarının
dinlenmesi ya da buna benzer bir yöntemle mümkün olabileceği
kanaatine varmıştı. Bay D, bölgede yedi saat süren inDARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
celemelerde bulundu. Gariptir ki, bu süre zarfında gürültü tuhaf
bir tarzda hafiflemişti. Bay Verney eşini kulübede yalnız
bırakarak, Bay D'yi Londra'ya kendisi götürdü. Bu büyük bir
hataydı. Ayrılmalarının üzerinden çok geçmeden gürültü ve
titreşimler olanca şiddetiyle yeniden başladı. Birileri onları
gözetliyor olmalıydı.
Bayan Verney, bir sonraki sabah, geçen gecenin hayatlarının en
kötü zaman dilimi olduğunu söyleyecekti. Kadıncağız, gece
yaşadıklarının tesiriyle saçlarının 48 saat içinde ağardığmı
söylüyordu. Olanlardan sonra Bay Verney çevreci görevliyi bir kez
daha aradı. Yine yardım çağrılarına kulak asan olmadı. Artık
gürültü ve titreşimlerin kaynağının yer altında olduğu kesinlik
kazanmıştı. Bay Verney, gerçekleştirdiği gürültü kayıtlarından
birini Zirai Bölge Departmanı yetkililerinden birisine telefonda
dinlettiğinde, hattın öbür ucundaki bayan derin bir şaşkınlık ve
şok geçirerek, "gerçekten bu kadar kötü mü?" diye haykırmaktan
kendini alamamıştı. Aynı bayan suçluların yakalanması için elinden
geleni yapacağına dair söz verdi. Fakat Verney sesin kaynağının
kulübelerine bir milden az bir uzaklıktaki bir yeraltı çalışma
merkezinde olabileceğini söyler söylemez, kadın telefonu kapattı
ve bir daha da aramadı.
21 Mart 1984'de ikili kulübeyi satılığa çıkardı. Verney'ler artık
kulübelerinde mümkün olduğu kadar az zaman geçiriyoriar-dı peşpeşe
en fazla iki gece. Derken Nisan ayında uygun bir alıcı
buldular. 5 Nisan 1984'te Londra'daki evlerine gelen bir telefon
-Ashford'den dedektif yardımcısı George Keeler'den-kulübelerinin
camlarından birinin kırık olduğunu, ama herhangi birinin eve
hırsızlık ya da başka maksatlarla girmediğini söylüyordu.
Kulübeye döndüklerinde bütün holü kırık-dökük içinde buldular.
Kapıdan başlayarak evin asıl bulunduğu taraf giden hol boyunca
beyaz boya parçaları görülüyordu. Kapı kırılmıştı ve emniyet
kilidi sallanıyordu. Eve girenler arka kapıdan çıkmışDARGLE KULÜBESİ'NİN KURBANLARI
şfft
lardı. Durumu Tenter'deki polis karakoluna bildirdiler. De Keeler,
daha önce kendisi Verneyler'e bildirmiş olmasına rağmen, eve
birileri tarafından girilmiş olduğunu duyunca bir şekilde tedirgin
olmuştu. Polisin ciddi anlamda bir kontrolde bulunmadığı açıkça
ortaya çıkmıştı.
İlginçtir, kıymetli hiçbir şeye el sürülmemişti. Sadece Bay
Verney'in vergilerine dair birkaç parça makbuz, uzun zamandır aile
dostları olan eski kabineye mensup bir bakan arkadaştan gelen
birkaç samimi mektup ve bir parça Bournville çikolatasından başka
herşey yerli yerinde duruyordu. Birileri doğruca çalışma masasına
yönelmiş ve dosyaları karıştırarak birşey aramıştı. Keeler
dudağında alaycı bir ifadeyle 'Sanırım dişlerinin arasında
çikolata kırıntısı olan birisini aramam gerekecek' diye
homurdandı.
Verney ailesi Mayıs ayı boyunca kulübede yedi gece daha kaldılar.
Gürültü bazı geceler çok rahatsız edici olsa bile, hiç daha önce
olduğu gibi dayanılmaz bir hal almadı. Mayıs'ın 18'in-de kızları
Eugenie ve bir arkadaşı haftasonu kalmak için kulübeye
gelmişlerdi. Aynı zamanda Verney'lerin eşyalarını toplamalarına da
yardımcı oldular; çünkü kısa süre içinde taşınmayı düşünüyorlardı.
Aynı gece, Bay Verney gözlerinde acı bir yanma hissiyle uyandı.
Çok acı veren bu durum, sabah yediye kadar devam etti.
Eugenie Verney, aklını kaçırmaktan korktuğunu ve ağaçlık bölgede
bağıran erkeklerin seslerini duyduğunu söyledi. Bir hafta kulübede
kaldıktan sonra ciddi hafıza kaybına uğradığını ve iş göremez hale
geldiğini söylüyordu. Kulübeden ayrılıp Londra'ya dönerken
arkadaşı kötü bir şekilde rahatsızlanarak Mİ'de kontrol altına
alındı.
Fakat henüz olacakların en kötüsü başlarına gelmemişti. 20 Mayıs
1984 günü öğleden sonra 1.30 civarında Dargle Kulübesi cehennem
yerine döndü. Gürültü hiç olmadığı kadar yüksek bir tondaydı,
titreşim ağaçları köklerinden titretip, kulübeyi
yıkacakmış gibi sallıyordu. Ağaçlık bölgeden gelen, daha
öncekilere benzeyen, ama çok daha şiddetli darbe sesleri ortalığı
çınlatıyordu. Bu durum sabah 7'ye kadar sürdü.
Hem Anthony hem de Doreen Verney ciddi bir sarsıntı geçirerek, son
derece kötü bir şekilde hastalandılar. Bir kez daha kulübeden
ayrılmak zorunda kalmışlardı. 23 Mayıs sabahı Doreen, acılar
içinde kıvranıyor ve güçlükle yürüyebiliyordu.
Bayan Verney bu olayın ardından bir huzurevine yerleştirildi.
Yaşadığı işkence dolu günler kadıncağızı bir anda yaşlandır-mıştı.
Bay Verney de benzer bir psikoloj iye sahip olmasına rağmen, biraz
daha dayanıklı çıkmıştı. İngiliz devleti, Nazilere karşı
kahramanca çarpışmış bir vatandaşına açıkça haksızlık etmiş, hiç
yardımcı olmamıştı. Bunca yıl sonra sorulan soru hâlâ aynı:
Gürültü ve seslere sebep olan şey neydi?
¦ Sekizinci Bölüm ¦
SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
AMERİKAN GİZLİ SERVİSİ'ne ait dosyalarından biri, Verney'lerin
düştüğü kötü durumla ilgili olarak belki de(!) şu yorumlan
yapıyordu: "Hedeflenen insanları düşük güç ve ritmik vuruşta
mikrodalgalara maruz bırakarak, uzaktan gürültü hissi
oluşturulmasıyla ilgili yanıltıcı ve şaşırtıcı düzenek
oluşturulması. Kendisine, modül ayarları iyi yapılmış düşük güçte
mikrodalgalar gönderilen kişilerin başlarının içinde veya tam
ortasında vızıltı, tik-tak, ya da tıslama duygusu oluştuğu
bildirilmektedir.
Anılan oluşumun gerçekleşmesi için 0.4-3.0 Ghz frekansında
santimetreye göre ayarlanan ortalama güç yoğunluğunda dalgaların
gönderilmesi yeterli olmaktadır. Hatta vuruş ve ritim ayarlan
iyice netleştirildiğinde anlamlı bir konuşma duygusu bile
yaratılabilmektedir. Bu tekniklerin, uygulama sahasının
genişletilerek askeri amaçlara hizmet edecek tarzda
kullanılabilmesi için temel prensiplerin geliştirilmesi gerekli.
Buna götüren en önemli sebebler arasında yöntemin kamuflaj ya da
hedef saptırma operasyonlarmdaki kullanım imkanı sayılabileceği
gibi, böylesi bir mikrodalga uygulamasına maruz kalındığında ne .
BEYİN KONTROLÜ
tür güvenlik tedbirlerinin alınabileceğinin de netleştirilmesi
ihtiyacıdır." (Oscar, KennethJ. Amerikan Ordusu Manevra Teçhizat
Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı - Fort Belvoir, VA)
Bay ve bayan Verney kendilerinin oldukça uzun bir süre, bir seri
iyonlamasız zararlı radyasyon ışınlarına ve çok düşük frekansta
mikrodalgalara (VLF) maruz bırakıldıklarına inandılar. Aynı
zamanda 7-8 kez hedef olarak kullanıldıkları elektromanyetik dalga
saldırıları gerçekleştirildi.
VLF'nin insan vücut sistemi üzerindeki etkileri açıkça
belgelenmektedir. Hem VLF hem de ELF (son derece düşük frekanstaki
dalgalar), iyonlamanm olmadığı bir radyoaktivite meydana
getirerek, kan hücrelerinde ciddi tahribata yol açmaktadırlar.
Özellikle VLF, alt bölge sinir sistemini yıpratarak, vücudun altta
kalan kısmını -leğen boşluğu, bel altı kasık bölgesi ve bacakların
üst kısmını- olumsuz etkilemekte. Dengede ciddi sarsıntı, baş
ağrıları ve kulakta çınlamaya sebep olmaktadır. Diğer yan etkileri
arasında hafıza kaybı, depresyon oluşumu ve kişide panik duygusu
yaratma da sayılabilir.
Verney'ler, 1984 Ocak'mda Dargle Kulübesi'nden ayrıldıktan sonra
doğruca Iskoçya'ya geçtiler. Kendilerini o kadar yoğun miktarda
radyasyona maruz kalmış hissediyorlardı ki, adeta artık
radyoaktiviteye karşı bir tür özel duyarlılık geliştirmişlerdi.
Öyle ki Bay Verney, vücudunun bir mil uzaklıktaki bir jene-tarörü
bile algılayabildiğim söylüyordu: "Garip bir şey bu. Bazen öyle
oluyor ki, bedeninizi cayır cayır yanıyor sanıyorsunuz" şeklinde
duygularını ifade ediyordu.
Doreen'in durumu da pek farklı görünmüyordu. O da çeyrek mil kadar
uzaklıkta bulunan elektrik trafolarını tespit edebildiğini
dehşetle açıklıyordu. Kulübelerinden ayrılmalarının üstünden on
günden fazla zaman geçmesine rağmen, hâlâ kulakların-da çınlamalar
oluyordu. Bu durum özellikle bir elektrik nakil hattına
yaklaştıklarında dayanılmaz bir hal alıyordu.
SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
Elektromanyetik ritmik vuruşlar çıldırtıcı bir başağrısma yol
açıyordu; öyle ki, kadıncağız elektrikli bir matkapla başının
oyulduğu hissine kapılıyordu. Başını çarşafın içine gömdüğü zaman
etki daha da kötüleşiyordu, zira ses olmadığı zaman ciddi bir
zihin karmaşası yaşanıyordu.
1984 yılının Ocak ve Şubat aylarında, Bayan Verney kusyla
sonuçlanan iki ağır mide krampı geçirdi. Bu durum, Sa-nınma
Bakanlığı'nca silahlı kuvvetlere dağıtılan el notlarında
fradyasyona maruz kalmanın ilk işaretlerinden' sayılıyordu.
Verney, Mart ayı boyunca sürekli hasta yattı ve Nisan başlarında
bir kanser uzmanına gösterildi. Yapılan testlerde ciddi bir
bulguya rastlanmadı.
Doreen, 20 Mayıs 1984'te Dargle Kulübesi'nde maruz kaldıkları
saldırıdan sonra daha da ağırlaştı. 23 Mayıs sabahı
taşındıklarında bacak-kasık bölgesinde dayanılmaz ağrılar vardı ve
güçlükle yürüyebiliyordu. Daha detaylı testler de ağrıların
sebebini ortaya çıkarmaya yetmedi.
Sonra zincirleme ishal nöbetleri başladı. Sağlığı, Haziran ve
Temmuz aylarında daha da kötüleşmişti. Özellikle göğüs kısmı olmak
üzere ciddi bir kilo kaybına uğradı. Kan testleri, X ışınları ve
diğer taramalar da sonuçsuz kaldı. Ne çare ki, 24 Ağustos 1984
günü gerçekleştirilen bir üçüncü taramada sol göğüs bölgesinde
geniş bir alana yayılmış bir sıvıya rastlandı. 21 Ağustos 1984'te
incelenmek üzere göğsünden 5,5 pint miktarında (J pint= 0,55
litre. Ç.N.) sıvının alındığı Londra Fitzroy Nuffield Hastanesi'ne
kabul edildi. Son derece tehlikeli ve nadir görülen lenfatik
lösemi teşhisi konularak, 1 Eylül sabahı ameliyata alındı.
Doktorlar yaşama şansının yüzde on olduğunu söylüyorlardı. İki
aylık bir kemoterapi tedavisinden sonra toparlanmaya başladı.
Fakat ne çare ki bitkisel hayata girmekten kurtulamadı. O hayat
dolu, hareketli bir emeklilik düşleyen kişinin yerini, acılar
içinde kıvranan zavallı bir ihtiyar almıştı.
BEYİN KONTROLÜ
Eşinin durumu da pek iç açıcı sayılmazdı. Şubat'm sonların-dan
1984 Mart'mm ortalarına kadar ağır hasta olarak yattı. Sırtında,
kasık bölgesinde ve baldırlarında korkunç ağrılar vardı.
Yürümekte, hatta dik durmakta bile güçlük çekiyordu. Dengesini
kurmakta zorlandığını da farketmişti. Hiç durmak bilmeyen ağrılar
yüzünden düzenli bir uyku uyuması ya da dinlenmesi mümkün
olmuyordu.
Mart ayında yapılan tıbbi tahliller, metabolizmasının ciddi
derecede tahrip, kan hücrelerininse, tehlikleli düzeyde zarar
görmüş olduğunu ortaya koymuştu. Kanındaki sedimantasyon oranı
normalde yüzde sekiz iken yüzde otuzlara yükselmişti. Zaten bu
seviyenin üstü ne olursa olsun kritik vaka olarak ele alınıyordu.
20 Mayıs akşamı durum daha da kötüleşti. Yıllardır sağlığına özen
gösterir ve düzenli olarak Harley Caddesi'ndeki diş kliniğine
giderdi. Hal böyleyken, Mart ve Mayıs arasında dişlerinin çoğunu
yitirdi. Bazıları dökülürken, bir kısmı da kolayca kırıldı. Bu da,
iyonlanmış radyasyonun yaygın olarak bilinen et-kilerindendi.
1950'lerde Avustralya'daki atom denemelerine katılan servis
mensuplarında yaygın olarak görülmüştü. X ışınları, alt kısım
bölgesinde ve omuriliğinde ciddi kalıcı hasarlara yol açmıştı.
Uç yıldan fazla bir süre kan dolaşım sistemindeki bir sorundan
dolayı çok acı çekti; kanında sürekli fazla miktarda kan hücresi
mevcuttu. Bu, elektromanyetik ritmik vuruşlara maruz bırakılmış
Amerikan askerlerinde sıkça rastlanan politemya hastalığının
belirtisiydi. Yine tam üç kez zona hastalığına benzer, fakat hep
aynı bölgede meydana gelen sıkıntılar yaşadı. Kol ve bacaklarında
dayanılmaz ağrılar oluyordu. Meme başlarında sancılı bir büyüme
gözleniyordu.
Bir süre sonra Temmuz 1989 ve Ocak 1990'da Anthony Verney, birisi
Wellington Gündüz Merkezi ve diğeri de Has-socks Sağlık
Merkezi'nde olmak üzere iki ameliyat geçirdi. İlk ¦
SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
ameliyatta şüpheli bazal karsinoma alındı. İkincisinde iç
organların yaralanmış kısımları temizlendi. Her iki vakada da
doktorlar (Dr. D. Doıvling Munro ve Dr. Lucy Fren), şikayetlerin
kaynağını teşhis edemediler.
Amerikan Donanması Suüstü Silahlan Merkezi'nin çalışmalarına göre,
mikrodalga silahlarının etkileri arasında beyinde kanamalı
yaralar, iç doku ve organlarda tahribat ve yaralanmalar bulunuyor.
Aynı zamanda kalbin fonksiyonları olumsuz olarak etkilenmekte.
Haziran 1983'te başlarının çaresine bakmaya çalışan mağdur bay ve
bayan Verney, Tentenden Sağlık Merkezi'nde Allied Hambio
(emekliler için bir sağlık birliği kuruluşu) sayesinde tam bir
muayeneden geçtiler. Kayıtlara göre, her ikisinin sonuçları da çok
olumluydu.
Bay Verney, muayene sonucu herşeyin normal olduğuna karar veren
doktorların tam bir listesini verdi. Bunun üzerine ben de 28 Mart
1991'de başhekim Douglas Rossdale'le konuşarak vaka ile ilgili
görüşlerini sordum. Kendisi, Verney'lere yakın ilgi gösterip olan
bitenlerle bizzat ilgilendi. Uzun zamandır söz-konusu merkezde
başhekimlik yaptığını, yaşlı çiftinkine benzer bir durumla ilk kez
karşılaştığını da hayretle ifade etti. Her iki hasta da aynı
zamanda birbirleriyle benzeşen ve kolay rastlanmayan şikayetlerle
kliniğe gelmişlerdi. Ki böylesi bir vakayla tıp dünyasında çok
nadir karşılaşılıyordu. Her ikisinin de sağlığının hızla kötüye
gitmesi başlı başına ilginçti. Daha önceki tıbbi müdahaleler göz
önüne alındığında bile, rahatsızlıklarının sebebi hakkında kesin
bir bulguya rastlanamıyordu.
Şüphesiz polis, zamanında harekete geçip gürültünün kaynağına
ulaşabilir; suçluları ortaya çıkararak cezalandırabilir ve huzuru
temin edebilirdi. Fakat, açıkça bilinmeyen bir sebepten dolayı
buna yanaşmamışlardı. İlginçtir, kulübedeki tatsızlıkların
başlangıcından hemen birkaç ay sonra meydana gelen kömür
madencileri vakasında Kent polisi, huzuru bozdukları iddiasıyla,
greve giden işçileri taşıyan araçları, havadan sudan
BEYİN KONTROLÜ
sebepler ve olağan üstü önlemlerle kısa sürede kontrol altına
almıştı.
Anthony Verney, Exchequer Şansölyesi'ne (o zamanlar Ni-gel
Lawson'du) başından geçenleri ve şikayetlerini içeren bir mektup
gönderdi. Şubat 1986'da o dönemin Savunma Bakanı özel sekreteri
George Younger'dan bir kart aldı. Bunu, yine ba-kanlığa bağlı üst
düzey şikayet bürosu yetkililerinden S. M. Murray'm mektubu takip
etti. Murray mektubunda Verneylerin başına gelenlerin Savunma
Bakanlığı ile hiçbir ilgisi olmadığı- _ nı vurguluyordu (Lawson
'un bürosu da tıpatıp bu görüşteydi). • 'Fakat', diyordu, 'olanlar
bölgede suç analiz ve kontrolü aktivitele' . riyle sorumlu olan
sivil polis örgütünün sahasına girmektedir!' (sivil ¦¦ polis
kavramında vurgu var).
:
Hemen hemen üç yıl kadar sonra, Anthony Verney, en azından polisin
uzun süredir birşey yapmadığını ifade edip onları \ harekete
zorlayacak resmi bir karşılık aldığını düşünüyordu. Bu : cevabi
mektubun bir kopyası da, Kent Polis Örgütü'nün bölge şefine
gönderildi. Defalarca hatırlattıktan ve uzun süren bir :
bekleyişten sonra, bir açıklama gelmişti.
1987 Mart'ının ilk haftasında (Nigel Lawson'la mektuplaşmadan bir
yılı aşkın bir süre sonra), Kent Polisi Sorgu Merke-zi'nden bir
yetkili (Watkins) arayarak, sorunu müzakere etmek üzere bir
görüşme talebinde bulundu. Watkins Murray'ı Savunma Bakanlığı'na
bağlı ofisinden arayarak 'suç analiz ve kontrolü aktiviteleri'
şeklindeki ifadesine delil getirip getiremeyeceğini sorduğunu
söyledi. Murray, meseleye oldukça ilgisiz bir tutum içinde polise
bölgede askeri bir kurum olmadığı bilgisini göndermekle
yetinmişti. Yerel polis bunu zaten biliyordu.
Daha sonra görüşmeye gelen iki görevli, Dargle Kulübesi'nde
kaydedilen sesleri dinlerken korkuya kapıldılar. İkisi de Biddenden'deki
operasyonun, muhtemelen çeşitli bilimadamları ve
Savunma Bakanlığı'yla anlaşmalı araştırmacılar tarafından
SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
bakanlıktan gizli ama bakanlık adına yürütülen deneyler kapsamında
gerçekleştirildiğine dair Verney'le görüş birliğine vardılar.
Görevliler bir şeye çok kızmış görünüyorlardı: Yerel yönetim,
bilgileri dahilinde olduğu halde 1974'te yürürlüğe giren Kirlilik
Kontrol Kanunu'nun gereklerini yerine getirmede ihmalkar
davranmıştı. Suçu, sadece Genel Sağlık Örgütü Ash-ford Bölge
Sorumlusu'nun üzerine yıkmaya çalışmışlardı. Görüşme sonunda
Verney, Watkins'e şahsi kanaatini sordu. Wat-kins'e göre bu
aktiviteleri gerçekleştiren her kimse, Kent Poli-si'nin takibatı
dışında olmalıydı: Akabinde Verney, müfettiş Watkins'in
söylediklerini resmi bir yazıyla doğrulamasını rica etti. 5
Ağustos 1987'de Keny Bölgesi Arazi Kontrol Müdür Yar-dımcısı'ndan
bir mektup aldı: "Bu mektubu müfettiş Watkins'in bu yılın başında
size yaptığı ziyareti konu alan 30 Temmuz 1987 ta' rihli
mektubunuza mukabil kaleme alıyorum. Yorum ve görüşleriniz
tarafımızdan ele alınmıştır. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki,
mektubunuzda ileri sürdüğünüz iddialar, Kent Polis Örgütünün yetki
kapsamı dışına çıkmaktadır. Yine Kent Polisinden Ashford Borough
Belediye Meclisi'ne veya Hazineye karşı ortaya attığınız
iddialarla ilgili yardım ve inceleme talebinize olumlu karşılık
verilmesi sözkonu-su değildir. Bu şartlar altında çok istemesem de
sözkonusu durumla ilgili başka bir yorumda bulunmayacağımızı ve
sizinle başka bir şe-kilde temasa geçmeyeceğimizi bildirmek
durumundayım."
Kent Polisi'nin konuyla ilgili daha fazla soruşturma veya
araştırma yapmayacağı artık aşikardı. Açık olan başka bir şey de,
yerel yönetimin 1974'te çıkarılan Kirlilik Kontrol Kanu-nu'na göre
soruşturma açması gerektiği halde, bunu yapmadığıydı. Denemeler
için gereken teçhizat, muhtemelen Sağlık ve Güvenlik Yürütme
Şefliği'nden, değişik bilim kuruluşlarından, Kent ya da Sussex
üniversitelerinden kiralanmış veya satın alınmış olmalıydı.
Mesela, Southampton Üniversitesi'nin bir ses ve titreşim birimi
vardı.
BEYİN KONTROLÜ
Tıbbi Sağlık Birimi de (MHO) herhangi bir girişimde bulunmayı
reddeden kuruluşlardan biriydi. Verney'e göre, bütün bu çekingen
yaklaşımlar, Belediye Meclisi'nin yazışmalarının bir sonucuydu.
Daha önce de belirtildiği gibi, gürültü ve titreşime, bazan
gökyüzüne uzanan sıradışı ışıklar ve uçan taç görüntüleri de eşlik
ediyordu. Bu manzaralara başkaları da şahit olmuştu. Ashford
Borough Belediye Meclisi üyelerinden bayan Hawksley bölgede birçok
kereler pembe ışıklar gördüğünü ifade ediyordu. EHO yetkilileri,
bu tür gözlemlerin, insanların çoğu tarafından UFO sanıldığını
düşünüyorlardı.
Verney Ashford, uzun yıllar Borough Belediye Başkanı Eddie
Mexter'le sonu gelmez yazışmalar yaptı. Defalarca EHO'nun garip
tavırlarından ve ilgili kanuna göre hareket etmediğinden yakındı
durdu. Mexter, Ocak 1989'da, seçmenlerinden birisi değilmiş gibi,
Verney'e konuyu bağımsız mahkemelere götür-meşini önerdi. Bir
belediye başkanının doğrudan kendi yetki alanına giren bir
meselede sergilediği bu tutum, elbette ki çok ¦ tuhaftı.
;
25 Mart 1988'te Verney'in bölgesinden seçilmiş olan Parlamento
Üyesi Tim Rathbone, konuyla ilgili ciddi kaygılarını dönemin
Başbakanı Margaret Thatcher'e iletti. Başbakan 12 Mayıs 1988
tarihinde verdiği cevabi mesajda, Verney'in, Şubat 1986'tan bu
yana pekçok bakan ve hükümet yetkilisiyle yazıştığını ve Ekim 1983
ve Mayıs 1984 tarihleri arasında kendisinin ve eşinin "elektronik
kirlilik ve radyasyona" maruz bırakıldığına dair şüphelerini
ilettiğini belirtti/1' Yine aynı mesajda "anlatılan vakaların
failleri, kraliyetin herhangi bir kurumuna bağlı olma' dığı, olan
bitenler, faili meçhul kişilerce işlenen polisiye suçlar bolü'
mime girdiğinden Verney'e düşen, meseleyi sivil polise
götürmektir" ifadesi yer alıyordu. <2'
SORUMLULUKTAN KAÇIŞ
1 Başbakan Margaret Thatcher'in 12 Mayıs 1988 tarihli
mektubu.
2 a.e. Rolls'ün eski yöneticisi Lord Denning tam bu zamanlarda
Verney'e şu tavsiyede bulunuyordu: "Sanıkları mahkum edebil' mek
için önce yakalayacaksın. Hükümet ajanı olduklarını ispatla' mansa
işin asıl zor kısmı. Zira sen onların kim olduklarını bile anla'
yamadan gelir ve giderler." <3'
Parlamento üyesi Merlyn Rees, 1992 yılında başbakan John Major'a
bu meseleyi iletti. Cevap, tahmin edildiği gibiydi: "Korkarım daha
önce verilmiş cevaba ekleyebileceğim yeni bir şey yok. Tekrarla
söyleyebilirim ki, Bay Verney'in şüphelerini doğrula-yabilecek
birşeye rastlanmamıştır." <4'
Şubat 1992'de, Sussex Üniversitesi öğrenci derneğinden Phil
Chamberlin, Verney vakasını, ilgili dosyayı ekleyerek Parlamento
üyelerinden Robin Corbett'e iletti. Corbett cevabında: "Dosyanın
içeriğinden öylesine rahatsız oldum ki, başbakanın özel
danışmanlarından biri olan dostuma herşeyi, hemen başbakana
iletmesini rica ettim. O da öyle yaptı" diyecekti/5'
Konuyla ilgili başka hiçbir gelişme olmadı. 15 Ocak 1992'de Verney
vakasını (kaset ve kayıtlarla) inceleyip yardımcı olmaları için
Uluslararası Af Örgütü'ne başvurdum/6' 14 Şubat 1992'de Af
Örgütü'ne bağlı MSP Çalışma Grubu gönüllülerinden Jane Dykins
tarafından bana ulaştırılan mesajda "gönderdiğiniz kasetlerin
içeriklerini tahlil edecek herhangi bir aracımız olup olmadığı
hakkında hiçbir bilgimiz yok" deniliyordu/7'
6 Mayıs 1992 günü Majör, mecliste yaptığı konuşmada haber alma
teşkilatı operasyonlarında gizliliğin gerekliliğini vurguluyordu:
"Hükümet, her zaman için hem Emniyet hem de Gizli İstihbarat
Teşkilatının varlığıyla, bunların faaliyetleri arasındaki in' ce
bilgilendirme farklılığını gözetmiştir. Ve bu farklı tutum bundan
sonra da devam edecektir." <8'
3 Lord Denning'in 30 Ocak 1988 tarihli mektubu.
4 Başbakan John Major'ın 20 Şubat 1992 tarihli mektubu.
5 Parlamento üyesi Robin Corbett'in 10 Şubat 1992 tarihli
mektubu.
6 Aynı kişinin 26 Şubat 1992 tarihli mektubu.
7 Uluslararası Af Örgütü'nden gelen 14 Şubat 1992 tarihli
mektup.
8 içişleri Bakanlığından Simon VVatkin'in 2 Ekim 1992 tarihli
mektubu.
BEYİN KONTROLÜ
Fakat mücadele sona ermemişti. 1996’nın Mart ayına gelindiğinde
Kent Messenger Gazeteler Grubu'na mensup gazetecilerden biri
olan Justin Williams, Verney vakasına el attı. Benimle bağlantı
kurduktan sonra, 26 Nisan 1996'da bulgularından derlediği
konuyla ilgili haberi gazetesinde yayınladı. <9> O da olan
bitenler karşısında oldukça şaşırmıştı. Özellikle araştırmaları
sırasında temasa geçtiği şahitlerin sergilediği tutum, kendisini
hayrette bırakmıştı. 21 Mayıs 1996'da bana yazdığı mektupta
şaşkınlığını şöyle yansıtıyordu: "Bu vakada, ben de sizin gibi,
Verney çiftinin gizli bir şeylerin kurbanı olduğu görüşünü
paylaşıyorum. Bana öyle geliyor ki, Short Wood bölgesinde
muhtemelen Oc-tober Çifliği'nce yönetilen gizli bir şeyler
oluyor. İngiliz Silahlı Kuvvetleri de bundan haberdar, ama
doğrudan içinde yer almıyor.
Bugün bile Vemey'lere ne olduğu veya niçin bu olayda hedef
oldukları sorusunun cevabı verilmiş değil. Vemey, kendilerinin
bir sebepten dolayı hedef seçildiğine inanıyordu ama, bana
kalırsa, ihtiyar çiftin talihsizliği, gizli bir projenin tam
orta yerine düşmüş olmalarıydı. Elbette bu, kutsanan devlet
hakkında bize çok şey söylüyor. Olan bitenler, yalnızca bunca
gizli görevlinin ahmaklığını açıkça gözler önüne sermekle
kalmıyor, aynı zamanda, koca İngiliz devletinin bir özür,
telafi, ya da tazminat yoluna gitmek yerine, olanları örtbas
edip kulağının üstüne yatma moduna girmesinin ayıbını da ortaya
koyuyor." <10)
Doreen Verney 1996 Mart'mda hayata gözlerini yumdu. Birkaç ay
sonra da Anthony Verney vefat etti. Ölmeden önce en son yaptığı
şey, aile dostlarının tavsiyesi üzerine, bir fiziko-ceri-atri
uzmanına (yaşlı hastalar uzmanı, Ç.N.) iyice muayene ol' maktı.
Zavallı adam hâlâ mikrodalga kirliliğinden kurtulmanın yollarını
arıyordu.
9 Kent Messenger, Short VVood'un Sırrı, 26 Nisan 1996. 10
Lobster, Aralık 1996, Obituaries Sütunu.
¦ Dokuzuncu Bölüm ¦
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
IHİN, ruh, nefis gibi fiziksel olmayan şeylerin varlığına
inanmayanların, bunların varlığıyla ilgili sağlam deliller '
sunulana kadar duyu ötesi algılamaya (Extrasesory per-ceptionESP) da inanmamaları gerekir. Duyu ötesi algılama (DÖA) ile
insanın gelecek, geçmiş veya şimdiki zaman hakkında, bilinen beş
duyuyu kullanılmaksızın bilgi edinebilmesine işaret
edilmektedir.
(DÖA) terimi ilk defa, bir zamanlar dünyanın ilk parapsiko-loji
bölümü başkanı J. B. Rhine tarafından kullanılmıştı. Rhi-ne,
İnsan Tabiatını Araştırma Vakfı'nı (İTAV) ve buna bağlı olarak
New Durham, NC'de kampus dışında bir parapsikoloji enstitüsü
kurmuştu. Bu enstitü, Durham 1980'de öldükten sonra da
faaliyetine devam etmiştir. (DÖA) telepati, durugörü
(clairvoyance) ve önceden hissetmeyi (6. his) kullanılmasını
kapsar. Şöyle ki:
1) Telepati bir zihinden bir diğerine dil, vücut dili veya
herhangi bir bilinen duyu kullanılmaksızın, bilgi (enformasyon)
nakli anlamına gelir.
2) Durugörü, algılayıcının, herhangi bir bilinen duyu vasıtası
ile önceden bilmediği bilgileri edinmesi demektir.
BEYİN KONTROLÜ
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
Daha da önemlisi, bu bilgilerin tabiat ve içeriğinin
algılayıcıdan başka biri tarafından bilinmemesidir. Mesela
kapalı kitabın sayfalarını veya kapalı bir kutunun içeriğini
teşhis etmesi gibi.
3) Medyumluk (precognition) bir olay hakkında gerçekleşmeden
önce bilgi sahibi olmaktır.
Duyuötesi algılamanın varlığı hakkında anekdot niteliğinde
pekçok delil mevcut olmasına rağmen, bilim, bugüne kadar bu
konunun incelenmesine pek az zaman ayırmıştır. Bununla beraber
dünyanın çeşitli yerlerindeki askeri ve istihbari teşkilatlar
(DOA)'nm saldırı ve savunma maksatlı kullanımının tam olarak
anlaşılmasına büyük önem vermişlerdir.
İngiliz Kanal-4 televizyonu, 27 Ağustos 1995'de "The real Xfiles"
[gerçek X-dosyaları] programında ABD'deki psişik
araştırma programlarının (psi) geçmişiyle ilgili geniş bir dosya
sundu. Bu programlar çoğunlukla "kara çalışmalar" olarak
adlandırıldı-ğmdan, sonuçları halktan ve kongreden gizlenmiş
bulunuyor. Pentagon'un bu sahaya yoğun ilgisini tetikleyen ve
DÖA, NSA ve birçok resmi ve sivil araştırma laboratuvarlarının
yardımlarıyla CIA tarafından desteklenen mekanizmayı harekete
geçiren faktör, eski Sovyetler Birliği ve uydularındaki dikkate
değer ciddi gelişmelerdi.
Eldeki mevcut kaynaklardan açıkça görülmektedir ki Amerikan
Hükümeti, 1970'lere kadar psişik araştırmalar ve bunların
istihbarat ve savaştaki muhtemel uygulamalarına fazla önem
göstermemiştir. CIA, 50'lerin başlarında psişik araştırma
programlarının bilgi toplama amacıyla kullanılması konusunu
araştırdı, fakat bu, polisin zaman zaman bir cinayeti çözmek
için psişiklerden yardım istemesi gibi münferit özel hadiselerle
sınırlı kalmıştı.d) CIA, ARTHICOKE, BLUEBIRD ve MKULTRA
1 Arthur Lyons and Marcello Truzzi Phd., 'Blue Sense;
Psychic Detectives and Crime' ('Mavi Duygu; Psişik Dedektifler
ve Cinayet'), (Mysterious Press, New York 1991).
kod isimleriyle meşhur zihin kontrol projeleri çerçevesinde
ölülerden istihbarat almak amacıyla medyumların istihdam
edilmesi için bütçenin küçük bir bölümünü tahsis etti.'2'
1960'ların başlarında psikoloji tekniklerinin harp sahasında
kullanılması ve geliştirilmesinin araştırılması için Amerikan
Araştırma Enstitüsü [AIR] görevlendirilmişti. AIR, bulgularını
Aralık 1965'de psikolojik silahların geliştirilmesine
uygulanabilecek Psikolojik Fenomenler adı altında yayınladı.'3'
Raporlarda sesin, elektromanyetik frekansların ve lazerin
kullanılabilme imkanları vurgulanıyordu. Bu tekniklerin
bazıları, halihazırda "öldürücü olmayan silahlar" kavramı adı
altında ciddi bir şekilde geliştiriliyor.'4) Sovyetler
Birliği'ni, yine bir Sovyet uzmanı Leonid Vasiliev'in çalışması
yayınlandıktan sonra ilk ziyaret eden Batılı araştırmacı
Virginia Üniversitesi psikiyatri bölümünden doktor J. G. Pratt
oldu.*5' Kendisi doktor Eduard Na-umour'un tertiplediği
toplantıların havasının 1963-68 arasında nasıl değiştiğini
tasvir etmişti. İlk ziyareti esnasında konferans, bilgi
alışverişi için samimi bir ortam oluşturmuştu. Fakat 1968'deki
ziyaretinde havadaki huzursuzluk kokusunu almıştı.
2 CIA, ESP hakkındaki kayıtları yazara açıkladı, 1987. Bu
konuda ve ilgili alanlarda, Michael Rossman tarafından yazılmış
(editör) John VVhite tarafından yayınlanmış, 'Psychic VVarfare:
Fact or Fiction? adlı kitapta 'On Some Matters of Concern in
Psychic Research' yayınlanmış, (The Acquarian Press, London
J988), bilhassa şahsıma gösterilen belgelerle ilgili 84/5
sayfalara bakınız.
3 'Psychlogical Phenomena Applicable To The Development of
Psychological VVe-apons' [Psikolojik Silahların
geliştirilmesinde uygulanabilecek Psikolojik Fenomenler),
Clifford P Hahn and Staff, American Institute of Research,
Washington Office, December 1965; Silahlanmanın Geliştirilmesi
Merkezi için hazırlanmıştır. Research and Technology Division,
Air Force Systems Command, Eglin Air Force Base, Flori-da.
4 Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı'nın Teknik
Destekleme Çalışma Grubu'ndan (TDÇG) 1995 Ağustosu'nda şahsıma
gönderilen bilgilere göre, 1994 Ocak ayında 23 tanesi
operasyonel, 5 tanesi TDÇG'de yürütülen, 10'u diğer bir birim
tarafından yürütülen toplam 95 proje mevcut olup, 7 proje ikmal
edilmiş, 4'ü ikmal edilmiş fakat canlı olmadığı anlaşıldığı için
durdurulmuş, henüz operasyonel olmayan 42 aktif proje ve 4 yeni
başlamış proje bulunuyordu.
5 Vasiliev hakkında, Anita Gregory tarafından yazılan ve
VVhite'da yayınlanan (ed) op. cit.2'e bakınız.
BEYİN KONTROLÜ
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
Toplantıdan önce Sovyetler'in resmi yayın organı Pravda,
parapsikolojiye saldıran bir makale yayınlamıştı. Bilimadamlarının
çoğu araştırma makalelerini sunmaktan vazgeçtiler. Batılı
ziyaretçiler hazırlıksız konferanslar vermeleri için zorlandı.
Bu ziyaretten sonra konferansı organize edenler, yeni
toplantıları iptal ettiler ve gösterilecek filmlere izin
verilmesi için batıya yaptıkları davetleri geri çektiler.*6)
197O'de demirperde gerisinde psişik keşiflerin yayınlanması,
ABD'de zihin kontrolü çalışmalarına yönelik bir ilgi
uyandırdı.*7) Bu yayınla birlikte, Amerika'nın Sesi radyosunun
Sovyetler Birliği'nin zihin kontrolü çalışmaları hakkında
yaptığı sürekli yayınlar havayı daha da gerginleştirdi.*8)
1973'de Moskova Bilimler Akademisi'nin önde gelen üç üyesi,
Sovyet Pedogojik Bilimler Akademisi'nin resmi yayın organı olan
Questions of Philosophy (Felsefenin Soruları) dergisinde
'Parapsikoloji Hayal mi, Gerçek mi?' başlıklı uzun bir makale
yayınladılar. Makale parapsikolojiyi ve parapsikoloji
araştırmalarını ağır bir dille eleştiriyordu. Bu çizgi
değişikliği, yukarıda zikredilen 'demir perde gerisinde psişik
keşifler' adlı eserinin yazarları ile temas sağlayan Sovyet
parapsikolog Eduard Na-umour'un 1974 senesinde küçük bir suçtan
dolayı iki yıl ağır iş cezasına mahkum edildiği ve bir
psikiyatrik tedavi ünitesine gönderildiği zaman daha dajpelirgin
olmuştu.*9) Resmi çizginin değişmesi, sadece Batılı
araştırmacıların Sovyet çalışmalarına
Arşivimde ClA'nın kamuya açtığı, 15 Mart 1963 tarihli, 'SSCB'ne
Kaynak için Teklif Edilen Ziyaret' (Proposed Visit of Source to
USSR) başlıklı muhtıra mevcut. Bu muhtıranın 3. maddesi şöyle
diyor: 'Biz özellikle, EPS alanı ile ilgili olarak Rusya'nın
toplayabildiği bütün bilgi ve dokümanlarla ilgileniyorduk.'
Kaynağın adı çıkarılmış olmakla birlikte, onun Pratt olduğuna
inanıyordum.
Ostrander ve L. Schroeder, 'Demir Perde Gerisindeki Psişik
Keşifler' (Psychic Disco-veries Behind the Iron Curten),
Prentice-Hall, New Jersey, 1970. Anita Gregory, Introduction to
Leonid Vasiliev's 'Experiments in Distant Influence' (Leonid
Vasiliev'in 'Uzaktan Etkilemedeki Deneyleri'ne Giriş), (E. P.
Dutton, New York, 1974), s.54. Michael Rossman, op. cit. 2,
sh.117.
n
ulaşmalarını engellemekten ibaret olmayıp, aynı zamanda ABD'yi
Sovyetler Birliği'nde bu tür çalışmaların yapılmadığına ikna
etmeyi hedefliyordu.*10)
Fakat 1970'e gelindiğinde, Amerikan İstihbaratı, Sovyetler'in
parapsikoloji araştırmaları ile ciddi şekilde ilgilenmeye
başlamıştı. Amerikan istihbarat teşkilatı 1971'de soğuk
savaştaki düşmanının çalışmalarını incelemeden önce, CIA, ilgili
araştırmaları yapmış bulunuyordu. CIA, Sovyetler'in psişik
araştırmalar için yılda 60 milyon ruble harcadığını ortaya
çıkardı.*11) (Sovyetler araştırmalarını tasvir için birçok
neologism, psikot-ronics kullandı.) 1975'e gelindiğinde bu yekûn
300 milyon rubleye yükselmişti ki, bu da, ihtilaflı bir konuda
araştırma yapmak için harcanacak önemsiz bir meblağ değildi.*12'
ClA'nın dikkatini çeken Sovyet araştırmalarından daha çok,
pratikteki uygulamalarıydı. Herhangi bir bilgi sızmasını önleyen
sıkı Sovyet güvenlik kontrolü, bu alanda bazı ciddi gelişmeler
kaydedildiğini açık seçik ortaya koyuyordu.
CIA analizcileri bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardı. KGB ve
GRU'nun (Sovyet Askeri İstihbaratı) her ikisinin de ABD'de
spekülatif ve en iyisinden ihtilaflı olduğu düşünülen konuları
araştırdıklarını Milli Güvenlik Konsülü'nün ana bilim
danışmanları izah ederken CIA rahatsızlık duyuyordu. Diğer
taraftan
10 Yakında serbest bırakılmış olan, Birleşik Devletler Donanma
istihbarat Dairesi'nden gönderilen başlıksız bir belgeye göre,
Birleşik Devletler, dikkate değer birçok psişik araştırma
laboratuvarının kapanışı ile sonuçlanan resmi Sovyet Çizgisine
rağmen, Sovyetler'in araştırmalarına devam ettiğini biliyordu.
Ağustos 1995'de Donanma istihbarat Dairesi Tarafından şahsıma
açılan kayıtlar.
11 Sözgelimi, New York Maimonides Hastahanesi'ndeki
araştırma. Bu, Ingo Svvann, 6 Aralık 1995- internet, 'Uzaktan
Görüşe Yakından Bir Bakış'da tartışılmıştır. ClA'nin umuma
duyurusunun neticelerinde, Swann, InterNet hakkında birkaç
makale yayınlamıştır. Swann'ın hikayeleri resmi çizgiye uygun
olarak dikkatle seçilmiştir. Svvann hakkında daha fazla bilgi
için, (Simon ve Schuster, New York, 1993) deki 'Nostrada-mus
Faktörünüz' isimli kitabına bakınız (Your Nostradmus Factor).
12 'A Close-up Look at Remote Vievving', (UG'e Yakından Bir
Bakış), Ingo Svvann, 6 Aralık 1995- Internet.
BEYİN KONTROL
tıpkı Sputnik'de olduğu gibi, Sovyetler'in psikotronik yarışını
da kazanma ihtimalinden korkuyorlardı.'13'
Nihayet bir çözüm buldular. "Psişik harp işleri boşluğu" deyi-,
mini uydurarak, Milli Güvenlik Konseyi'ni (NSC) bu konuda)
çalışmaya ikna ettiler. O zamana kadar Birleşik Devletler (BD)
istihbarat teşkilatı psikotronikin uygulanabilir olduğunun ve
psişik bir tecavüz ihtimalinin ülkenin güvenliğini tehdit
ettiğinin farkına varmıştı. Kongrenin onayı ile bu yeni tehdidin
tabiatına yönelik araştırmalar başladı.'14)
CIA bu konuda çift yönlü bir yöntem takip etti. Sürekli ola-rak
bu konuda yeterli bilgi olmadığını iddia ederek, psişik
araştırmaları önemsiz göstermişler, fakat gizli olarak onaltı
yıllık bir zaman dilimi içerisinde psişik çalışmalar için 20
milyon doların üstünde para harcamışlardı.'15'
Birleşik Devletler'in faaliyetlerinin farkında olan Sovyetler de
benzer şekilde davranıyorlardı. Onlar da açık açık psişik
araştırmaların değerini inkar etmiş, araştırmacıların bir
kısmını, özellikle de batılı meslektaşları ile bilgi
alışverişinde bulunanları hapse atarak, psişik araştırmalar
yapan enstitüleri kapatmışlardı.
Sovyetler'in kozmonot eğitiminde telepatik yöntemler kullanması
daha başından CIA'nm dikkatini çekmişti. Bu yöndeki girişimler
1967 Mart'mda kodlanmış bir telepati mesajının,
13 Savunma istihbarat Ajansı'nın (Defence Intelligence
Agency- DIA) Mayıs 1992 tarihli dokümanı, Gizli/NOFORN olarak
tasnif edilmiş, Birleşik Devletler istihbarat camiasının psişik
araştırmalar hakkındaki mevcut korkularını yansıtmaktadır:
'Photog-raphy ve Çinlilerin PS (parapsikoloji-Yazar) çalışmaları
hakkında mevcut açık kaynak literatürü. Derleme çalışmaları
DİA'nın elindekilerin güncelleştirilmesi ve bu alandaki 5-10
yıllık istihbarat boşluğunun kapatılması'.
14 Clairborne Pell [DEMOKRAT Parti-Rhode IslandJ ve Robert C.
Byrd [Demokrat Par-ti-VVest VirginiaJ, programı destekleyen
yarım düzine senatörden biriydi. Programın akışı sırasında,
C.Rİchard D'Amoto, Senatör Byrd'ün maiyet üyesi ve DİA'nın UC
programını öldürmede birkaç defa başarıyla kullanılan bir
istihbarat uzmanı.
15 ingiliz gazeteleri çeşitli rakamlar verdiler. 3 Aralık
1995 tarihli The Sunday Times, 12 milyon dolar rakamını ve 30
Eylül 1995 tarihli Guardian Gazetesi 11 milyon dolar rakamını
yazıyordu.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
Moskova'dan Leningrad'a gönderilmesiyle (ışınlanarak) başlamıştı.(
ı6> Dört yıl sonra Edgar Mitchell de Apollo 14 ile
uçarken benzer bir denemeyi gerçekleştirdi. Mitchell'in deneyi,
1970'de Brooklyn'de Maimonides Hastahanesi'nde başlayan, CIA
destekli dört yıllık bir çalışmanın bulgularına dayanıyordu.
Sözü geçen çalışmalar arasında, Maimonides Tıp Merkezi Rüya
Laboratuvarı'nın yaptığı uykuda telepati çalışması da vardı.
Çalışmalar uyanık durumda bulunan bir kişiden rüya gören
birisine telepati yoluyla iletilen kavram ve imajlarla rüyaların
dışardan etkilenebileceğini ortaya koyuyordu. Sovyetler de
benzer doğrultuda çalışıyorduk17)
1970'de Maimonides yöneticileri Stanley Kripper ve Mon-tague
Ulman, hayret verici olumlu sonuçlar veren bu tip kontrollü
çalışmalar yapmışlardı.'18' Ardından gelen 15 çalışma da benzer
sonuçlar vermişti. Maimonides'in bulguları CIA'nm Sovyetler
Birliği'nin yaptığı araştırmalar hakkında topladığı istihbaratla
çakıştıkça, yöntemin askeri uygulamaları ve içerdiği anlam daha
da önem kazandı. Daha önce de olduğu gibi CIA, mali desteğini,
MCDONNELL Uzay Vakfı kimliğinin ardına gizledi.'19' Konuyla
ilgilenen hava uzay mühendisi Jack Houck, McDonnell'in
deneylerdeki irtibatını kuran adamdı. Mali desteğin diğer
yarısını, Milli Sağlık Enstitüsü sağlamıştı. CIA'nm gizli
desteği 1982'ye kadar sürdü.
Rüya çalışmalarına katılan psişik Shaum Robbins, çok iyi
sonuçlar elde etti ve bundan kısa bir müddet sonra Deniz İstih16
'Yeni Biyofizik Bilgi iletim Mekanizması' (Novel
Biophysical Information Transfer Mechanizm -NBIT), Nihai Rapor,
14 Ocak 1975. CIA tarafından yazara açılan arşivler.
17 Ronald M. McRae, 'Zihin Savaşları' [Mind VVars], (St.
Martin Press, New York, 1984), Sh.3.
18 Stanley Krippner, 'insan Kullanımları; Sovyetler Birliği ve
Doğu Avrupa'da Zihin Explorations', (Doubleday, New York, 1981),
Sh.161-2.
19 McRae, op. cit. 1 7, sh. 56. McDonnell Hava-Uzay Vakfı,
McDonnell Douglass Şir-keti'nden James McDonnell tarafından
kurulmuştu. McRae çalışmasındaki CIA taşıyıcısının ismini
belirtmiyor.
BEYİN KONTROLÜ
barat Dairesi (ON) kendisiyle temas kurdu. Birleşik Devletler
Donanması, Robbins'in psişik kabiliyetlerini Sovyet deniz
hedefleri üzerinde denemek istiyordu.*20* Robbins'e gemilerin
resimleri gösterildi ve ardından yerlerini ve istikametlerini
tahmin etmesini istediler.
Parapsikoloji birliğinin Virginia Charlottes Ville'de yapılan
1973 kongresi, Sovyet araştırmalarının incelenmeye ve takip
edilmeye değer olduğunu gösteren deliller ortaya koydu.
Rusya'dan dönen iki Amerikan araştırmacısı Pratt ve Keil,
Sovyet-ler'in ünlü psişiği Kulagina hakkındaki bulgularını rapor
halinde sundular.*21) Brooklyn Maimonides Toplum Zihin Sağlığı
Merkezi Direktörü Montagu Ulman da, Kulagina hakkında bir tebliğ
sundu. Charles Honorton, Maimonides'de yaptığı psiko-kinetik
çalışmaların soruçlarmı anlattı.*22)
Stanford Araştırma Enstitüsü'nde de (SAE) aynı yöndeki
araştırmalar devam etmekteydi. Enstitü bu çalışmalarında ve
deneylerinde tam uyanık denekler kullandı. Fakat, uygulanan
prosedür Maimonides'inkinin neredeyse aynı idi. SAE, Donanma ve
CIA tarafından desteklenmişti. (NASA da sonradan sınırlı da olsa
dahil oldu.) *2^ Maimonides'de Parapsikoloji Bölümü
araştırmacısı ve SAE danışmanı olan Edwin C. May ile SAE'den
doktorlar Puthoff ve Targ, ortak çalışmalar yapıyorlardı.*24)
SAE de Sovyet araştırma çizgisini takip etti ve deneyleri
kopyaladı. Bir gönderici, hızla yanıp sönen bir ışığa maruz
tutulduğunda alıcının EEG'sinde göndericinin telepatik etkisi
ile
20 a.e. s. 2. Birleşik Devletler Donanması bu çalışmada 34
psişik kullanmıştı.
21 J. Gaither Pratt, 'Günümüzde ESP Araştırmaları',
(Scarecrovv Press, NY 1973) Sri S5-83.
22 Richard Broughton, 'Parapsikoloji; İhtilaflı Bilim',
(Parapsychology; The Controrver-sial Science), Ballatine Books,
Nevv York, 1991), s.102, 105 ve 106.
23 NAS7-100'de 953653 numaralı Kontrat, SAE Projesi: 2613.
İnsan/Makina iletişimini artıran tekniklerin geliştirilmesi.'
1973 de, California Teknoloji Enstitüsü'nün (CALTECH) bağımsız
bir bölümü olan Jet Patlama Laboratuvarında başlayan, NASA-SAE
çalışması.
24 Broughton op. cit. 22, s.40 ve 322.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
_EE9
meydana gelen etkileşimler olduğunu gösteren Nikolaiev ve
Kamenski'nin çalışması buna örnek gösterilebilir.*25'
SAE telepati çalışmalarını Uzaktan Görme (UG) (remote vi-ewing)
diye adlandırdı. Bu terim ilk defa 8 Aralık 1971'de bir
toplantıda Nevv York'lu homoseksüel bir artist, Ingo Swann ve
Dr. Janet Mitchell, Dr. Karlis Osis ve Nevv York Psişik
Araştırmalar Derneği'nden (ASPR) Dr. Gertrude Schmeidler
tarafından kullanılmıştı.*26) ASPR yaptıkları on bedendışı sezgi
hali deneyinde, bulundukları mahalde gizlenmiş nesnelerin yerini
durugö-rü sezgisi kullanarak tespit etmeyi denediler ve
başardılar da.
ASPR, sonradan bu deneyleri uzaktaki hedeflerin tespit
edilmesine yönelik genişletmeye karar verdi. Swann'ın teklifi
üzerine Dr. Janet Mitchell, bir Amerikan şehri söyledi. Swann
oradaki hava şartlarını tahmin etmeyi denedi. Dr. Michell,
Svvann'm başarılı olup olmadığını anlamak için Bölge Meteoroloji
Bürosu'na telefon etti.
Ingo Swann'ın 1971'deki deneyleri daha önce Fransız araştırmacı
Rene Warcolier (1881-1962) tarafından 1920'lerde Paris ve Nevv
York arasında yaptığı uzun mesafe deneylerine *27> ve bir
İngiliz araştırmacı J. Hittinger tarafından yapılan önceki
deneylere dayanıyordu.*28)
Svvann sonradan uzaktan görüş (remote viewing) ve uzaktan
hissetme (remote sensing) deyimlerinden ikincisinin daha
isabetli olduğunu iddia ettiyse de, doktorlar Osis ve Schmeidler
uzaktan görüşü tercih ettiler.*29)
25 Ostrander ve Shroeder, op.cit. 7, sh. 29.
26 'SCANATE Projesinin Çıkışı (emergence); Uzaktan Görüş
Deneyine Layık ilk Casusluk - 1973 Yazı, Ingo Svvann, 29 Aralık
1995, InterNet.
27 Bkz.: Rene VVarcollier, Zihin Zihine, (Creative Age Press,
NY, 1946).
28 Bkz.: J.Hittinger, 'Exploring the Ultra-Perceptive
Faculty', (idrak ötesi kabiliyetin keşfi), (Rider & Co.,
London,1941).
29 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' transcribed Organization
hakkındaki mülakatı: VVİscon-sin Üniversitesi, 12 Aralık 1996.
Russel Targ'da Sovyet Denizaltısı hakkında UG çalışması
yapıldığını, fakat sonucun, ilgili programın gizliliği
sebebiyle, kendilerine hiç bildirilmediğini doğrulamıştı.
(Targ'la 23 Nisan 1996'da yapılan telefon konuşması.)
Svvann bu deneyleri bir kademe daha ileri götürdü. Manhat-tan'da
deney noktasından uzak bir mevkiye bir işaretçi
yerleştirilmişti. İşaretçi ASPR mevkiinde bulunan Swann'm
bilmediği yerlerde önceden kararlaştırılan zamanlarda notlar
aldı.'30) Svvann, o esnada dikkatini işaretçiye odaklayarak
bulunduğu yeri tarif etmeye çalıştı. Bu deneylerinden ilki 22
Şubat 1972'de gerçekleşti.*31^
Dr. Janet Mitchell "Beden Dışı Tecrübeler" (Out of Body Experiences)
adlı kitabında bir şahsın şuurunu, kısmen bedeninin
uzağmdaki bir bölgede odaklayıp odaklayamayacağmı tespit etmek
için uygulandığını öne sürüyordu.*32) Mitchell bu deneylerde
hedeflerin telepati, duru-görü, altıncı his veya hile yoluyla
algılandığına inanıyordu. Ingo Svvann, bunların normal algılama
alanı dışında faaliyet gösteren bir çeşit duyu ile
hissedildiğini öne sürüyordu.'33)
Svvann konuyu şöyle açıyordu. Bio-insanın 5 fiziksel duyunun
sınırları dışındaki enformasyonu organize etmek için ilave
algılayıcılara sahip olup olmadığından bahsediyoruz. Bio-insan,
bunu biyologlar ve nörologlar tarafından teşhis edilmiş bulu-nan
farklı tipte en az 17 tane farklı duyunun yardımı ile yapı-yor.
(34) SAE'de uzaktan görüş testlerinde bir göndericiden gelen
izlenimleri kaydeden bir alıcı bulunuyordu. Bu, bir farkla Maimonides
deneylerine benzerlik gösteriyordu. SAE deneylerinde
alıcı uyanık idi.*35'
30 Benzer bir deney de Paul McKenna'nın 19 Şubat 1996 daki
'Normalötesi' televizyon gösterisinde yapılmıştı. Eski bir Ordu
istihbarat Subayı olan Joseph McMoneag-le uzaktan görücüydü.
31 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' transcribed Organization
hakkındaki mülakatı (sic; Svvann'ın kopyası), VVİsconsin
Üniversitesi, 12 Aralık 1996.
32 Janet Mitchell, (McFarland, New York, 1981).
33 Svvann, op.cit. 22.
34 'Bir Sidhis Olarak Uzaktan Görüş', Ingo Svvann, 10 Ocak
1996, InteNet. Bkz.: Ro-bert Rivlin ve Karen Cravelle, 'insan
Algılamasının Genişleyen Dünyası' (Simon and Schustur, New York,
1984).
35 DIA, bu metodu Hedef Fenomenolojisi olarak adlandırmıştır.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
Hilenin önüne geçilmesi için hedefler rastgele seçilmişti ve
menziller, gönderici ve grup, hedef sahaya doğru yola çıktıktan
sonra gönderici tarafından mühürlenmiş bir zarftan çıkarılıyordu.
Alıcı, yani uzak görücü, kendi aldığı etkileri kaydederken
verici hedef alanda önceden belirlenmiş bir süre kalıyordu.
CIA'nm SAE çalışmalarını finanse etmesini organize eden kişi
Harold Chipman'dı. Birleşik Devletler Donanması'nın SAE'ndeki
proje yöneticisi ise James Foote'du.*36)
Dönemin diğer bir önemli ismi Andrja Puharich idi. Yugoslav bir
anababadan, 1918'de Chicago'da dünyaya gelmiş, fizik doktorası
yapmış bir doktordu. Askeriyeyle bağlantısı Mariland Fort
Detrick'deki Ordu Kimyasal ve Biyoloji Harp Merkezi'nde
çalıştığı 1950'lere kadar uzanıyordu. 1952'de Amerikan Savunma
Bakanlığı'na (Pentagon) 'Duyudışı Algılamanın Psikolojik Savaşta
Kullanılma İmkanının Değerlendirilmesi' başlıklı bir makale
sundu. 1953'de Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri
araştırmacılarına, telepatiyi arttırma ve azaltma yöntemleri
Birleşik Devletler Askeri Kimya Merkezi'nde de 'Duyu Dışı
Algılamanın Biyolojik Temelleri' konusunda ders verdi.
Sovyet deneylerinin izlenmesi etüdlerinde çalıştı; 1962'de
1950'lerde gerçekleştirilen programlardaki gözlemlerine dayanan
etüdlerinin bir dökümünü yayınladı.(37> Psi için hipnotik
imkanları ve biyolojik açıklamaları detaylarıyla tanımladı.
Araştırmada kullanılan ilaçların etkilerinin altını çizdi.
Bunlar, CIA'nm o dönemdeki zihin kontrol programlarındaki
bulguları ile uyum gösteriyordu. <38)
36 Chipman, Vietnam'da, Karma Çalışmaların Ayrılması diye
adlandırılan Nha Trang Dairesi'nde işlemler Şefi'ydi. Daha önce
Moskova, Berlin ve Miami'de sonra da Su-matra [Endonezya], Kore,
Filipinler ve Laos da hizmet verdi. Chipman bir CIA memuru
olarak, Daniel Brandt'ın NameBase'inde dört kez anılmaktadır.
Özel kaynaklardan Foote hakkında bilgi.
37 A. Puharich, 'Telepati Ötesi', (Doubleday, Garden City, New
York, 1959).
38 A. Puharich, 'Kutsal Mantar', (Doubleday, Garden City, New
York, 1959).
EESL
BEYİN KONTROLÜ
Puharich'in parapsikolojiye derin bir ilgisi vardı. 1956'da
Hollandalı psişik Peter Horkus'u polisin cinayetleri çözmesinde
yardımcı olmak üzere ABD'ye getirdi.*39) Amerikalı astronot
Edgar Michell'in yardımı ile de 1972'de Uri Geller'i SAE'deki
yetkililerle tanıştırdı.
Kısmen önceki araştırmaları CIA'nın zihin kontrol çalışmaları
ile aynı çizgide olduğu için, kısmen de psişik araştırma
deneylerine Uri Geller'in katılımı dolayısı ile CIA, Puharich'e
kariyeri boyunca yakın ilgi gösterdi. Mossad, SAE'ne Geller'in
yetenekleri hakkında bir istihbarat raporu sundu.*40) SAE'nde en
dikkat çeken isimler İngo Swann, Patrick Price ve Uri Gel-ler;
önemli projeler ise SCANATE (CIA-NSA); ve daha sonra
detaylarıyla işleyeceğimiz Grill Flame [DIA] idi.<41)
Tek bir işaret kullanan ASPR deneyleri, hiçbir casusluk ve
uzaktan görüş programı açısından uygun değildi. Zira, hedefalana
bir ajanın yerleştirilmesi gerekiyordu ki, bu da operasyon
açısından mümkün değildi. Uzaktaki hedefin adının bildirilmesi
görücünün haddinden fazla ipucu almasına sebep olurdu. Swann bu
sorunun üstesinden nasıl gelineceği konusunda Silikon Vadisi'nde
SAE çevreleri dışındaki birçok bilim adamı ile görüştü.
Nihayet, Jacques Vallere bir çözüm buldu. Swann'ın odak olarak
bir adres kullanmasını teklif etti. Swann, daha sonra bu öneriyi
harita koordinatlarını -enlem ve boylam- tesbit ederek
geliştirdi. Bu da SCANATE projesinin doğmasına yol açtı.
SCANATE [SCANing by Co-ordinATE] 29 Mayıs 1973'de başladı ve
1975'de tamamlandı. Bu proje, askeri yetkililere ve
39 Truzzi ve Lyons, op. cit. 1, sh.114.
40 Uri Celler ve Cuy Lyon Playfair, 'Celler Tesiri', (Crafton,
Londra, 1988), sh. 244.
41 1984'de köşe yazarı Jack Anderson, Grill Flame kodadlı CIA
projesi hakkında bir dizi makale yayınladı. 'Bu makale daha
sonra Sovyet Kazakistanı'nda, Semipala-tinsk'deki çok hassas bir
nükleer test alanı hakkındaki, uydu ile doğrulanan bilgiler
sağlıyor ve Afrika'da bir Sovyet TU-95 'Backfire' bombardıman
uçağının düştüğü mevkiye yönlendiriyordu.' Geller ve Lyon
Playfair, op.cit. 40, sh. 342. Bu bilginin doğruluğu sonradan
casus uydular vasıtası ile araştırılmıştır.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
istihbarat şeflerine ürpertici bir ufuk açıyordu. Ingo Swann
koordinatları verilen bir mevkiyi uzaktan görmeye yönelik ilk
denemesinde şaşırtıcı sonuçlar almıştı. Güney Hint Okyanusu'n-da
Fransızlar tarafından idare edilen Küçük Kerguelen Ada-sı'nın
özelliklerini, binaların ve Fransız Sovyet ortak meteorolojik
araştırma tesisinin yerleri de dahil olmak üzere tasvir etmişti.
Hatta, adanın oldukça iyi haritasını bile çizmişti.
Swann daha sonra doğu sahillerindeki şüpheci bir meslekda-şm
verdiği koordinatları kullanarak bir çeşit askeri tesis olduğunu
hissettiği bir yeri çizerek tasvir etti. Haftalarca sonra doğu
sahilindeki meslekdaş, Swann'm tasvirlerinin bütün
ayrıntılarıyla doğru olduğunu kabul etti.<4Z) Svvann şu
açıklamayı yapmıştı: "Bu hadise benim Kerguelen'in binaları ve
diğer insan-eseri özellikleri ihtiva eden haritasını görmemden
neredeyse 6 sene önce idi. Bazılarını atlamıştım. Fakat bana
büyük binaların portakal ren' gi olduğu ve yerleri zaman zaman
değiştirilen birçok ek tesis bulun* duğu söylenmişti." Kerguelen
deneyi tasnif edilmemişti ve yaklaşık bir hafta sonra istihbarat
camiası detayları sızdırdı.
Pat Price da bir bölgenin aynı şekilde detaylı tasvirini yaptı.
Harold Puthoff çok özel bir uzaktan görüş deneyinde Price'a
hedef olmak üzere birtakım harita koordinatları verdi.
Koordinatlar Washington DC'nin yaklaşık 135 mil güney batısında
olan bir alanı tarif ediyordu. Price'ın cevabı Puthoff 'u
şaşırttı. Price uzaktan görüş turunun 5 sayfa süren yorumunda
bölgenin 1500 feet üstünden başladı ve binalar ve yeraltı
depolama alanları kompleksini boydan boya taradı. Rapor,
muhabereyi ve Ordu İşaret Birliği personeli tarafında kullanılan
bilgisayar ekipmanını, binada bulunan masalardaki isimleri ve
hatta odalardan birinde kilitli bir hücrede bulunan dosyalardaki
etiketleri bile tasvir ediyordu.'43^ Kendisi Flytrap, Minerva,
Operation Pool gibi
42 Russel Targ ve Harold E. Puthoff, 'Zihnin Ereği: Bilim
adamları Psişik Kabiliyeti inceliyorlar', (Delacorte, New York,
1977) s. 52.
43 John L. VVİlhelm, 'Psişik Casusluk' 'Washington Post'
(Pazar Dergisi) 7 Ağustos 1977.
BEYİN KONTROLÜ
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
kodlanmış kelimeleri ve Cue ball, 14 Ball, 4 Ball, 8 Ball Rackup
gibi dosya etiketlerini aynen tanımlamıştı. Bölgenin adını
-Haystack- ve oraya yerleştirilmiş bulunan personelin (Col. R.
J. Hamilton, Majör General George R. Nash ve Majör John C.
Calhoun'un) isimlerini de verdi. Orada bulunan bir güvenlik
görevlisi "Allah'ın cezası, artık hiç güvenlik kalmadı" diye
söyleniyordu.
CIA'nın ikinci sene nihai raporu, Pat Price ve Ingo Swann'ın CIA
tarafından desteklenen koordinatlandırılmış uzaktan görüş
çalışmalarıyla ilgili derinlemesine bilgi veriyordu: "Uzaktan
görüş olgusunu uzak mesafe kontrolüne tabi tutmak için denek ve
deneyciler tarafından ihtiyaç duyulan bilinmeyen bir sahanın
coğrafi koordinatlarına yönelik talep, CIA'nın bu sahadaki
tehdit analizlerinden sorumlu grup olan OSI [Office of Scientific
Intelligence-Bilimsel İstihbarat OfisiJ'ne gönderildi. SAE
personeli buna karşılık olarak bundan böyle West Virginia Site
olarak anılacak olan birtakım koordinatlar aldı. Deneyciler, hem
deneycilerin hem deneklerin kör olduğu, çifte-kör esasına
dayanan uzaktan-görüş deneylerini gerçekleştirdiler. Deneyin
gayesi uzaktan görüş tekniğini, gerçeğe yakın operasyonel bir
ortamda sınamaktı. Sahada hareket noktası olarak iki hassas
tesis seçilmişti. Deneğin biri binanın civarındaki arazinin
detaylı bir haritasını çizdi, diğeri de, daha önceden sponsor
firmalar (CIA gibi) tarafından doğrulanan özel kodlar gibi
veriler dahil olmak üzere binanın içi hakkında bilgi sağladı.
(44>
Price'm tanımladığı hedefin, Sovyet uzay araçlarını dinleyen bir
uydu istasyonu olduğu anlaşıldı. Kod kelimeler de ilgili
operasyonlara işaret ediyordu. Testleri izleyen CIA'nın
araştırma ve geliştirme biriminden fizyolojist bir bilim adamı,
dünyanın her yerinde psişik olarak dolaşabilen, meydana çıkmamış
44 CIA tarafından seçilen 'Koordinatların ilk Kez Uzaktan
Görülüşü', Ingo Swann, tarihsiz - InterNet; ve 'Kategori I: Uzun
Mesafe Uzaktan Görüşü', sh.4, gizli olarak sınıflandırılmış.
sırları keşfedebilen "A" sınıfı bir ajana sahip olduklarını
düşünüyordu. <45>
CIA'nın yeni biyofiziksel enformasyon üretme mekanizması
hakkındaki somut çalışması, 14 Ocak 1975 tarihinde yayınlandı.
Şu sonuca varıldı: Rusya ikinci mantıksal adımı şimdi atabilir.
(5 yıl önce teklif edilen deneyleri yapmak için)
Yani bu esas iletişim taşıyıcıları keşfedildikten sonra bazı
kabiliyetli ve eğitilmiş şahıslardaki Yeni Biyofiziksel
Enformasyon İletim Mekanizmasının (NBIT) kuvvetlendirilmesi,
genişletilmesi veya desteklenmesinin gerçekleştirilmesi. DIA'nın
izleme raporları bunu teyit etmekte ve şu uyarıyı yapmaktaydı.
"Sovyet ve Çeklerin psikotronik silahları mükemmelleştirmeleri,
düşmanlarının askeri, elçilik ve güvenlik fonksiyonlarına
şiddetli bir tehdit yöneltmekte. Çıkarılan enerji sessiz ve
elektronik cihazlarla izlenmesi güç. Sovyetler etkin biyolojik
enerji algılayıcıları geliştirdiklerini ve gerekli enerji
kaynağının sadece insan operatörden ibaret olduğunu iddia
ediyor." (4fi) Dolayısı ile uzaktan görüş çalışmasına devam
ediyorlar. Pat Price'dan çeşitli vesilelerle Deniz İstihbarat
Dairesi'ne (ONI) ve Milli Güvenlik Ajansı'na hizmet etmesi
istendi.*47^
Ingo Swann, SCANATE projesinde başarılı olduktan sonra birkaç
yıl boyunca ordudan ve istihbarattan psişik kabiliyeti olan
kişileri psişik casus olarak eğitti.^8) Hatrîı, Tümgeneral
45 a.e.
46 'Elektromanyetik Radyasyonun Biyolojik Etkileri (Radyo
dalgaları ve kısa dalga)-Av-rasya Komünist Ülkeleri', Savunma
istihbarat Ajansı, Ekim 1976. Yakında bulunmuş böyle bir cihaz
Elipton olarak adlandırılmıştır. Bu cihaz hakkında Profesör
Vlail Kaz-nacheyev şunları söylüyor: 'Elipton'un alıcıları göz
ve kulaklara tesir eder. Görüntüleri ve sesleri, uzaya, kozmik
regülatörlere doğru ileterek bio-akımlara dönüştürür. Bu
sinyaller, hassas alıcı ve dekoderlere odaklanarak askeri,
bilimsel veya politik istihbarat toplamada kullanılabilir. Hedef
[bir insan], bir kere bir istihbarat toplama sistemine veya
silahın herhangi bir başka safhasına dahil edilince, onun kölesi
olur. Bu onu, intihar dahil, her emri icraya hazır olma haline
sevk eder. Elipton'un işte böyle bir gücü vardır.'
47 Gizli kaynaklar.
48 ilgili fertler ve onların bu alanda hizmet süreleri şöyle:
Lyn Buchanan, 1983-92, Sgt. Mel Riley, 1978-90, Ingo Swann,
1972-89, Majör Edvvard Dames, 1984-89.
BEYİN KONTROLÜ
Thompson (1977-91 arasında personel şef yardımcısı) Jack Ve-rona
(DIA) ve Tümgeneral Albert Stubblebine gibi yüksek rütbeli
subaylar bile kobayları uzaktan izliyorlardı.'49'
SAE uzaktan görücüleri en kıdemli fizikçiler tarafından
incelendi. Ingo Swann ve Uri Geller, biomanyetizmanın ölçümü
için esas teşkil eden Josephson kavşağını ilk geliştiren Nobel
adayı Brian Josephson'u şaşırttı. İkisi de grafik kayıt
cihazının iğnesini o derecede saptırdılar ki Josephson, Evan
Harris Wal-ker'm da dediği gibi fiziğin gizli değişkenleri ve
evrensel zekayı hesaba katan yeni bir paradigma adapte etmeye
ihtiyaç olduğunu ileri sürdü.'50'
Evan Harris Walker 1970'lerin başında psişik fenomenini kuantum
mekaniği çerçevesine dahil etmeye çalıştı. Walker'in teorisi
şuurluluk hali ile kuantum teorisinin gizli değişkenleri
arasında bağlantı kuruyordu. Çalışmalarında, materyal objelerin
psişik deformasyonundan, özellikle de SAE'de Ingo Swann ile
yapılan manyetometre testlerinden bahsetti. Ingo Swann tarafından
SAE manyetometreleri üzerinde erişilen psikokinezi
(Metal eğen etkilerin teorik hesap değerleri) ile uyum
gösterdiğini ifade etti. Psi ve kuantum mekaniği arasındaki
ilişkileri kuran pekçok yeni deneyin sorumlusu olan fizikçi
Helmut Schmidt, kuantum mekaniği esaslarına dayanan bir psi
fonksiyon teorisi geliştirdi.'51'
Geller'i meslekdaşı Henry Mangenan ve O. Costa Beanre-gand gibi,
şahsen inceleyen bir diğer meşhur fizikçi, David
49 Binbaşı Edvvard Dames ile yapılan telefon görüşmesi ve ONI
kaynaklan. Jack Vero-na 1 Ekim 1995 Pazar günkü The
Independent'de yayınlanan mektubunda UC deneylerine atıfta
bulundu.
50 McRae, op. cit. 17, s. 78-79 ve BBC Dünya Servisi radyo
programı 'Açıklamasız'da Brian Josephson'ın 5 Mayıs 1987 tarihli
konuşması.
51 Evan H. VValker, 'Kuantum Mekaniğinde Ölçmeye Yeniden
Bakış'a bakınız; Phi-lip'in 'Psi'nin Kuantum Mekaniksel
Teorisinin Tenkidi', Journal of the American So-ciety for
Psychical Research, 1987, No.81, s. 333-369; ve Helmut Schmidt,
'Psiko-kinezi'nin Garip Özellikleri', Journal of Scientific
Exploration, 1987, No. 1, s. 103-118 ve 'Durum Vektörünün Çöküşü
ve PK Etkileri' Foundations of Physics, no.12 (1982) s. 565-581.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
Bohm, kuantum fiziğinde psi fenomenini dışlayan bir şeyin
olmadığını sürekli tekrarlamıştır. Beanregand, kuantum fiziğinin
belli aksiyonlarının görsel olarak psi fenomenlerinin
mevcudiyetini gerektirdiği fikrini benimsemektedir.*52) Nobel
ödüllü Eugine Wigner ve Prof. John Taylor (Londra, Kings College'den),
Geller'in etkilerinin kalp, beyin ve kaslar tarafından
üretilen alçak frekanslı elektromanyetik radyasyondan
kaynaklandığını öne sürüyorlardı. Bu Batı'nın Sovyet psi
etüdlerine yakınlaştığını gösteriyordu.'53'
Literatür, Amerikan ordusunun bu deneyler esnasında, psişik
güvenliğe dönük kaygılardan dolayı hem kongreyi hem de medyayı
yanılttığına işaret etmektedir. Bu kaygı, California Lawrence
Livermone Laboratuvan'nm güvenlik memuru Ron Robertson
tarafından dile getirilmişti. Psişik gelişmeleri görevli olarak
izleyen Robertson, kabiliyetli bir psişiğin psikokinetik zihin
gücü ile bir harp başlığını ateşleyebileceğinden veya işlemez
hale getirebileceğinden ciddi surette endişe ediyordu. "Tek
gereken bir foot mesafede bir ounce'ın sekizde birini dörtte bir
inch hareket ettirmeye muktedir olmaktır." şeklinde uyarıda
bulunu-yordu.'54'
Kongre'nin Savunma Bakanlığı'na psişik programları kendisinin
finanse etmesi yönündeki Pentagon ileri Araştırma Proje Ajansı
(İAPA) testlere devam edilip edilmemesi gerektiğini belirlemek
üzere 1972'de SAE'de Geller'i değerlendirmeye
52 O. Osta de Beauregard, 'Kuantum Paradoksları ve Aristo'nun
Çifte Enformasyon Kavramı', Laura Öteri (ed.), Kuantum Fiziği ve
Parapsikoloji, (New York Parapsiko-loji Vakfı, 1975), s. 91-102.
Broughton op. cit. 22, s. 75.
53 M. Carlyn, 'Myers-Briggs Tip Göstergenin Tahmini
Assessment', Journal of Persona-lityAssessment, 1977, No. 41,
Sh. 461-473. Taylor plastik bir kaba küçük bir Lityum Florür
kristali yerleştirdi. Geller elini bu kabın birkaç cm
yukarısında tuttu. On saniye içerisinde bu kristal birkaç
parçaya ayrıldı. Taylor, deney esnasında kap ile Geller'in eli
arasında daima bir boşluk bulunduğunu gözlediğini, bu sebeple de
Geller'in kristale dokunmasına hiç imkan olmadığını ifade
ediyor. O zamandan beri şiddetli baskı altında olduğunda olsa
gerek, sürekli gördüklerini yalanlama yolunu seçiyor.
54 VVİlhelm op. cit. 43.
BEYİN KONTROLÜ
karar verdi.*55' Pentagon'un bu kararı Geller'in Kasım ve Aralık
1972'de SAE'de dünyanın önde gelen fizikçi ve psikologları ile
dört başarılı deney haftası geçirmesinden sonra verilmişti.
George Lawrence tarafından idare edilen İAPA ekibinde, savunma
dairesine ve Bilim Vakfı'na sık sık danışmanlık yapan Ray Hyman
ve Gerry Shore da bulunuyordu. Bunların her ikisi de amatör
sihirbazdı. Geller hakkındaki değerlendirmeleri olumsuzdu.
Geller, sahtekarlık ve sihirbazlık hileleri yapmakla itham
ediliyordu. Bununla birlikte değerlendirmeleri karşıt unsurları
taşıyordu. Mesela çizimleri telepatik olarak teşhis etme-si
istendiği zaman SAE'nin genel uygulamasına aykırı olarak
Geller'in gözlerini bağlayacak yerde elleri ile kapamasını
istediler. Sonra da onu parmaklarının arasından bakmakla itham
ettiler. (56)
SAE daha sonra İAPA'nm değerlendirmesini ağır bir dille
eleştirdi.*57' Hyman, Savunma Bakanlığı ile bir rapor hazırladı
ve bir kopyasını Targ ve Puthoff'un bulgularını yayınlamayı
umdukları Scientific American dergisindeki Martin Gardner'e
gönderdi. <58' IAPA incelemesinden üç ay sonra, Leon Jaroff, Tîme'da
Trag ve Puthoff'u şapşal araştırmacılar, Gelier'i ise
sahtekar olarak lanse eden bir makale yayınladı. James Randi
gibi başkaları ve daha yakın zamanlarda İleri İnsan
Teknolojileri Dairesi Şefi olan emekli albay John Alexander,
Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik Kumandanı ve
İleri Sistem Kavramları Dairesi Müdürü, Birleşik Devletler Ordu
Laboratu-var Komutanı da bu çizgiyi takip etti. Alexander, bütün
kariyeri boyunca psi çalışmalarından tümüyle haberdar olmasına
rağmen "The Warrior's Edge" adlı kitabında bir dizi önemsiz
şeyden bahsediyordu. Yine de Nato danışmanı olarak psi-merkezli
si55
56
Mc RaeOp. CIT. 17, pp 49 R 80-81.
a.e. s.84.
57 a.e. s.82.
58 Geller and Lyon Playfair, op.cit.40, p.261.
lahların daha ciddi boyutları hakkında bu sahadaki araştırmaları
sınıflandırmak istedi.*59'
Birleşik Devletler Temsilciler Meclisi'nin Bilim ve Teknolo-ji
Komitesi, Birleşik Devletler Ordusu ve İstihbarat birimlerinin
bilgi vermekten kaçınmasına rağmen, Haziran 1981'de iki yıllık
araştırmalara dayanan 530 sayfalık bir çalışma yayınladı.
Çalışmanın başlığı: "Mevcut ve Gelecek Bilim ve Teknoloji
Başlık' karnın İncelenmesi" idi. Çalışma, Ulusal Güvenlik
sahasında herhangi birinin, uzaktaki hedefleri tanımlama ve
hassas cihazları veya diğer insanları etkileme gücünü etkileyen
hususlar bulunduğunu ifade ediyordu.
"Zihinlerin karşılıklı irtibata geçebilmesinin kabul görmesi,
gerek bu ulus, gerekse dünya için ileri boyutlu sosyal ve
politik etkiler ya' ratabilir" tespitinde bulunuyordu. İki yıl
sonra, kongre araştırma servisince hazırlanan, "Psi
Fenomenleri Hakkında Araştırma: Mevcut Durum ve Kongre'nin
Eğilimleri" başlıklı bir rapor da, benzer görüşleri
yansıtıyordu. Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik
Komuta Merkezi Müdürü (INSCOM), psi çalışmalarına yürekten bağlı
Tuğgeneral Albert Stubblebine, Ni-karagua'daki Sandinist
gerillalardan El Salvadorlu solcu gerillalara silah
sevkettiğinden şüphelenilen Panamalı General Ma-nuel Noriega'nın
evini uzaktan izleyebilmek için birçok psişikten istifa etti.
Uzaktan görücüler Noriega'nın mekanını duyu-larıyla görebilmeyi
başardılar ve evin içindekiler hakkında iki sayfalık detaylı bir
rapor hazırladılar.
Özellikle INSCOM ile ilgili kayıtlar için, bilgi hürriyeti
kanunu çerçevesinde taleb ettiğim bilgilere karşı, 4 Ekim 1994
tarihli bir mektup aldım: "Araştırmalar, Landbroker operasyonu
ile ilgili hiçbir kayda ulaşamamıştır." Nihayet, 25 Ağustos
1995'te
59 Albay John B Alexander, Binbaşı Richard Croller ve Janet
Morvis, "The VVarrior's Edge", (VVİlliam Mormw and company ine,
New York 1990). Janet Morris, kendisini devre dışı bırakmak
istediği için Alexander'dan ayrıldı. Bu konu hakkında "VVİred"
Şubat 1995'e bakınız. Bu konuda The Bulletin of Atomic
Scientists, September/Oc-tober 1994, Steven Aftergood "The soft
Kili Fallacy" isimli makaleye bakabilirsiniz.
BEYİN KONTROLÜ
INSCOM bu proje ile ilgili kayıtları açıkladı. İstihbarat
Personel Şef Yardımcısı'nın bürosundan gönderilen ve insanlı
istihbarat bölüm şefi Albay Donald E Ulmann tarafından
imzalanmış olan 17 Mart 1988 tarihli "gizli" damgalı <6°)
mektup, bunun bir "kara proje" olduğunu söylüyordu: "INSCOM'da
land broker projesine ait resmi dosyalar mevcut olmasa da, bazı
bilgiler ADCSOPS-H masası tarafından muhafaza edilmişti.
Mektup da şu bilgiler de vardı: "Projenin birinci kısmı, Noriega
tarafından toplantı yeri olarak kullanılan ikametgaha psişik
sızma girişimini ihtiva etmektedir."
Birleşik Devletler Ordu İstihbarat ve Güvenlik Komutanlı-ğı'ndan
komutan yardımcısı Tuğgeneral Ira C. Owens tarafından imzalanan,
29 Şubat 1996 tarihli hir başka "gizli" başlıklı mektup, projeyi
şöyle tasvir ediyordu: "I983'te merkezi karargah LAND BROKER
adlı projeyi başlattı. Bu proje galiba M.G. Stubblebine
tarafından yönetilmişti. Bu girişimler, ADCSOPS-OP-SEC
personelinin hızlı reaksiyon grubu (HRG) tarafından idare
ediliyordu. Bu, dört kısımdan oluşan, psişik sızma yöntemiyle
bilgi toplamak için tasarlanmış çirkin bir istihbarat
operasyonuydu. LAND BROKER projeleri daima yabancı millet
mensuplarını hedef alıyordu. Asla Birleşik Devletler
vatandaşlarını değil." <61> Bugün, Birleşik Devletler ordu ve
istihbaratı tarafından idare edilen birçok psişik araştırma
mevcuttur. Savunma Bakanlığı'nın çeşitli bölümleri tarafından
derlenen bilgi, nihai değerlendirme için DIA'ya
gönderilmektedir.
Komuta Merkezi'nin (INSCOM) 260130 numaralı projesi: INSCOM,
260130 projesinin bilgi derleme misyonu vasıtası ile birkaç
yıldır normal ötesi konular ve psişik savaş ile ilgili çeşitli
konularda bilgi topluyor 18 Ağustos 1985 tarihinde psişiklerin
operasyonlar, projeler, incelemeler veya programlarda
60 NOFORN: no foreigners.
61 US Army Security and Intelligence Command tarafından
açıklanan kayıtlar, Ağustos 1995.
PSİŞİK ARAŞTIRMALAR
istihdam edilmeleri hakkındaki sorularıma cevap olarak INSCOM,
Çekoslovakya'daki milletler arası psikotroniks araştırma
birliğine bağlı bir parapsikoloji teşkilatı olan Japon
psikotroniks enstitüsünün faaliyetleri ile ilgili belgeleri
açıkladı. Daha önce açıklanmış olan kayıtlar Çin, Rusya,
Çekoslavakya, Macaristan, Romanya, Eski Doğu Almanya,
Bulgaristan ve Kuzey Kore dahil, diğer ülkelerdeki istihbarat
faaliyetleri ile ilgili bilgileri içeriyordu. Raporlar istihbari
açıdan değerlendirilmek için DIA'ya gönderilmişti. Bunların
çoğu, bizzat operasyon sahasındaki insan istihbarat
kaynaklarından derlenmişti. Bu raporların kopyaları da, CIA ve
NSA'ya ulaştırıldı.'62'
Komuta Merkezi'nin 223310 nolu (INSCOM) projesi: Bu proje
hakkında, psişik savaş ile ilgili paranormal konularda bilgi
toplanılması dışında fazla birşey bilinmiyor. INSCOM, 24 Nisan
1994 tarihli mektubunda bu projenin 25 yıldır devam etmekte
olduğu hususunda beni bilgilendirdi.'63'
Açıklanan kayıtlara göre, bu projenin asıl amaçlarından biri de,
Batı'ya iltica etmeye hazır kaynaklardan bilgi temin edilmesini
sağlamaktı. Batı Almanya, o vakitler bu amaca uygun bir geçiş
noktası olarak görülüyordu. W
Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri projesi 140410 da benzer
öğeler içeriyordu. Hava Kuvvetleri tarafından derlenen ham
raporlar, Hava İstihbarat Ajansı'na ve DIA'ya gönderilmişti. Bu
bilgilerin işlenmesi hususunda nihayi sorumluluk DIA'ya aitti.
(65)
Durum öyle gösteriyor ki, hem Rusya hem Birleşik Devletler,
sürekli olarak inkar etmelerine rağmen, uzun zamandan bu
62 US Army Security and Intelligence Command tarafından yazara
açıklanan kayıtlar 1991;
63 Başlangıçta belgelerin kopyalanmasının bedeli olarak 2
milyon 75 bin dolar ödemem istenmişti.
64 US Army Security and Intelligence Command'ın yazara
gönderdiği kayıtlar, 1995.
65 Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri istihbarat ajansı ile
yazışma, USAF/AIA, 24 Ocak 14 Nisan ve 17 Ağustos 1995.
BEYİN KONTROLÜ
yana psişik araştırma yapmaya devam etmişlerdir. Her ikisi de
istihbarat teşkilatlarını kullanarak bu konudaki gelişmeleri
takip etmelerine rağmen, kamuoyuna karşı sürekli olarak bu
alanda hiçbir çalışmaları olmadığı yalanını söylemeye devam
ettiler. Gelecek konuda CIA'nm uzaktan görüş konusuna dönük
ilgisini, biraz daha ayrıntılı şekilde incelemeye ve uzaktan
görüşün istihbarat maksadıyla kullanılmasını değerlendirmeye
çalışacağız.
¦ Onuncu Bölüm ¦
STAR GATE OPERASYONU
C,IA 1955'de halka açıldı ve uzak bölgelerdeki sırları telepati
yoluyla keşfetme yeteneği olan 'Uzaktan Görüşe-(UG)' (Remote
viewing, RV) olan ilgisini ilan etti.*1' Sonuç olarak çok sayıda
yeni bilgiler birden ortaya çıktı. Bu alandaki rolünü ilan
ettiği sıralarda CIA ve ABD Savunma De-partmanı'nın UG üzerinde
22 yıllık operasyonel izleme kaydı mevcuttu; CIA 1973-77 arası
(ön çalışmalar 1972'de başlayarak), DoD/ DIA 1977-95 arası bu
işin içinde aktif oldular. Başlangıçta UG'nin operasyonel yönü,
başka bir deyişle UG'nin istihbarat toplama işinde kullanılması
ile bu alandaki araştırmaların birbirinden ayrılması oldukça
muğlak olmasına rağmen, sonraki yıllarda bu iki alan daha kesin
sınırlarla belirlendi.
1955'de CIA, Califonia Melano Parkı'ndaki SAE'de 1970'lerin
program sponsorluğu ile ilgilenen Russel Targ'a dokümanları
gizlilikten çıkararak verdi/2' Acentanm Halk İşleri
1 CIA 22 Temmuz ve 27 Kasım 1992 tarihli mektuplarında,
yazara bu konuda ellerinde bilgi ve belge olduğunu inkar
ederken, şimdi yüz bin sayfadan fazla kayda sahip olduğunu
itiraf etmektedir.
2 Bu dokümanın kopyaları Ağustos 1992'de bana
gönderilmişti. 27 Ağustos 1995'de, ilginç bir tesadüfle,
Britanya'da Kanal 4, (daha sonra ABD'de gösterilen)
ingiltere'deki
BEYİN KONTROLÜ
Bürosu 6 Eylül 1995'de acentanm UG üzerindeki rolünü göz önüne
alarak aşağıdaki maddeleri yayınladı:
Kongrenin isteği doğrultusunda CIA, UG başta olmak üzere
parapsikolojik olayların istihbarat toplamaya yönelik faydaları
olup olmadığı ile ilgili mevcut bilgi ve geçmişteki
araştırmaları incelemektedir.
'CIA bu konu üzerindeki araştırmanın sponsorluğunu 1970'ler-de
yapmıştır. -Bu sırada programın devamlı spekülatif ve ihtilaflı
olduğu düşünülmüş ve geleceğinin olmadığına karar verilmiştir. CIA programın tarihçesini de gizliliktan çıkarma işlemleri
üzerinde çalışmaktadır. Bu sonbahar cari incelemeyi tamamlamayı
ve bu alan üzerinde ABD İstihbarat Komitesi tarafından gelecekte
yapılacak bütün çalışmalara yönelik bir tavsiye yapmayı
düşünüyoruz-'
Bildirinin takipçisi olarak Senato Tahsisat Komitesi'nin Haziran
1995'deki isteği üzerine, CIA Araştırma ve Geliştirme Bürosu
(ORD) Amerikan Araştırma Enstitüsü'nü (AIR) CIA'nın STAR GATE
programını incelenmekle vazifelendirdi. (Resmi emir ABD
İstihbarat Komitesi'nin desteği ile uzaktan görüş diye bilinen
parapisikoloji fenomeninin keşfedilmesi ve kullanımını
kapsıyordu.) <3>
Star Gate'in başlangıçta üç misyonu vardı: i - l/G sahasında
benzer yabancı programları değerlendirmek, 2- Sözleşmeliler
vasıtası ile bu uzaktan görme olayının mevcudiyet, sebep ve
tesirine yönelik araştırmaları idare etmek,
UG programlarını 'Gerçek X-Dosyaları' belgeselini ekrana
getirdi. Böylece bunların halka açılmasına zemin hazırlamış
oldu. 'Gerçek X-Dosyaları' daha önce debunking the crop circle
phenomenon'a katılmış olan ve Dark VVhite adlı kitabında konuya
gündeme getiren Jim Schnabel tarafından yazılmıştı. Schnabel
Ingo Svvann'a, iki arkadaşı tarafından takdim edilmişti.
(Swann'la 31 Mart ve 6 Nisan 1996 tarihlerinde yapılan telefon
konuşması.) CIA ve DoD UG programlarına katılanlar arasında,
istihbarat Drektörlüğü'nden (Bilim ve Teknoloji Dairesi'nden)şimdi
emekli olan, Dr. Christopher 'Kit' Green ve Jeoff Harrison
vardı. Kit Green için 13. Bahse (Chapter) bakınız. 3 Reuter,
Washington, DC, 28 Kasım 1995.
STAR GATE OPERASYONU
JSk
3- UG'nin bir istihbarat aracı olarak kullanılıp
kullanılamayacağını araştırmak ve görmek,
Araştırma sahası ile ilgili politikadaki bir kaydırmadan dolayı
bütün UG programlan 1995 baharında askıya alında. Bununla
beraber deneyler daha önceden yapılsa, değerlendirmeyi yapacak
acentaya gönderilecek olan çok görüşlü rapor özetleri 3-4 sayfa
tutacak şekilde özetlenecekti. Fakat, 1994 sonrasında UG'ye
katılacak acentalarm raporlarından öncelikle raporun doğruluğu
ve içindekilerin değerliliği istendi. Görünüşe göre sonuçlar şu
ana kadar istihbarat şartlarının standartlarını karşılamadı.
[AIR] Amerikan Araştırma Enstitüsü'nün incelemesine göre:
"Araştırma programını değerlendirmek için", "mavi kuşak" paneli
düzenledi, Panelde parapsikoloji konusunda tanınmış iki uzman da
bulunuyordu: Davis'den California Üniversitesi profesörü Dr.
Jessica Utts ve Oregon Üniversitesi psikoloji profesörü Dr.
Raymond Hyman. <4' Fazlasıyla itimada layık olmalarına ilaveten
bu kişiler normalötesi tartışmasında iki uç kutbun temsilcisi
olarak seçilmişlerdi. Dr. Utts normal ötesi yorumlara olumlu
bakan makaleler yayınlarken, Dr. Hyman daha şüpheci bir
pozisyondaydı.(5'
AIR aynı zamanda kıdemli bilim adamlarından ikisini de bu panele
dahil etti: İstatistiki tavsiyelerinden faydalanılacak olan
Stanford Üniversitesi'nden emekli Profesör Dr. Lincoln Moses ve
Araştırma Çalışmalarının Koordinatörü AIR Başkanı Dr. David A.
Goslin. Panel üyelerinden, araştırma programının bir parçası
olarak bütün laboratuvar deneylerinin ve meta-analitik
4 Hyman için 8. Bölüm'e bakınız.
5 'UG'ün değerlendirilmesi: Araştırma ve Uygulamalar',
Michael D. Mumford, Phd., Andrevv M. Rose, Phd., David A.
Goslin, Phd.; The American Institute of Research (AIR)- Amerikan
Araştırma Enstitüsü tarafından hazırlanmıştır, 29 Ekim 1995.
icrai Özet; Araştırma Değerlendirmesi, p. E-2. Bu raporun Ocak
1996'da yayınlanmasından sonra, Kongre, DoD ve CIA ile, psişik
araştırma için bekleyen yardımı durdurdu.
BEYİN KONTROLÜ
tetkiklerin yeniden incelenmesi istendi. Bu da birçoğu çok
sayılı deneylerin özet raporları olmak üzere yaklaşık 80 ayrı
yayını kapsamaktaydı. Bu incelemelerin akışı sırasında aşağıdaki
şartları sağlayan çalışmalara özel önem verildi:
a) Uzaktan görme fenomeninde en kuvvetli delilleri
verebilenler,
b) Önceki incelemelerdeki tanımlanmış metodolojik hakikatlerin
(artefacts) kontrolü için yapılan yeni çalışmaları temsil
edenler.
Dr. Utts ve Dr. Hyman tarafından ayrı ayrı yazılı incelemeler
hazırlandı. Daha sonra bir görüş birliğine varmak için çalışan
diğer panel üyeleri ile inceleme alışverişinde bulundular.*6'
AIR Çalışma Özeti (executive summary) değişik laboratu-varlarda
UG üzerinde çalışanlar hakkında aşağıdaki sonuçları sundu:
1 - İstatistiksel olarak anlamlı laboratuvar çalışmaları
isabetlerin tesadüften daha sık olarak gerçekleştiğini gösterdi.
2-Gözlenmiş olan sonuçlarını hakemlerin veya hedefin veya
kullanılan metodların diğer karakteristiklerinin aksine, uzak
görücünün normalötesi kabiliyetine yorumlanabileceği açık
değildir. Aynı uzaktan görücülerin, aynı hakemlerin, aynı hedef
fotoğraflarının kullanılması bunların bağımsız tesirlerini
tanımlamayı imkansız hale getirmektedir.
3-İsabetlerin normalötesi fenomenlerden kaynaklandığı
sonucunu açıkça gösteren bir delil henüz sağlanamamıştır. Eğer
hakikaten mevcutsa da UG fenomeninin kaynağı, tabiatı
laboratuvar deneyleri ile tanımlanmamıştır.
6 19 Nisan 1996'da AIR Başkanı David Coslin'e, AIR'nin UC
raporunu nasıl ele aldıkları ile ilgili 17 sorumun bulunduğu bir
mektup yazdım. 26 Nisan'dıki cevabında Coslin şunları yazdı:
'Sorularınızı hakaretamiz buluyorum. AIR tarihi boyunca en
yüksek standartlarda doğruluk ve bilimsel objektifliği koruduğu
kanaatine sahip olduğumu teyit ederim.
STAR GATE OPERASYONU
UG'ün istihbarat toplamadaki operasyonel değerini tartmak için
AIR, 3 tip stratejiyi aşağıdaki gibi tatbik etti.
İlk olarak istihbarat toplama sırasında tatbik edilen şartların
UG'e mantıki şekilde yer verip vermediğinin tanımlanması için
ilgili tip yeniden tarandı.
İkinci olarak programın içinde yer alan 3 grubun üyeleri
mülakata alındı. 1) Enformasyonun nihai kullanıcıları, 2)
Raporları temin eden uzak görücüler, 3) Program menajeri.
Üçüncü olarak nihai kullanıcıların uzaktan görüş raporlarının
sıhhat ve değeri için verdikleri karardan elde edilen feed-back
bilgi (geri dönüşüm) değerlendirildi.'7)
Bu bulguların sonuçlan aşağıdaki şekilde özetlendi: 1Laboratuvarda gerçekleşen uzaktan görüş fenomeni için geçerli
olan şartlar istihbarat toplama durumu için geçerli değildir.
Mesela, görücülere feedback sağlanamamakta ve hedefler isabet
sağlamak için gerekli özellikleri göstermemektedirler.
2-Nihai kullanıcıların işaret ettiği gibi geniş arka plan
özellikleri ile ilgili olarak bir hassasiyet gözlenmişse de,
uzaktan görüş raporları istihbarat toplamada değeri olan
belirli, kesin bilgiler vermekte başarısız oldular.
3-Elde edilen bilgiler, şartnameye göre tutarsız ve
sağlıksızdı ve önemli miktarda sübjektif yorumlama
gerektiriyordu.
4-Elde edilen enformasyon hiçbir şekilde istihbarat işlerinde
rehber olarak kullanılmadı. Böylece uzaktan görüş yöntemi, fiili
istihbaratı yürütmekte başarısız kaldı.'8'
AIR raporunun sonucuna göre, laboratuvarda istatistiksel öneme
sahip etkiler gözlenmesine rağmen, UG'ün normalüstü bir fenomen
olup olmadığı netliğe kavuşmamıştır. Dahası labo7
Op. cit. 5, İcrai Özet [Operasyonel Değerlendirme], AIR
raporu, s. E-3.
8 a.e., sh. E-4.
BEYİN KONTROLÜ
ratuvar deneylerinin de UG'ün doğası ve kaynağına yönelik sağlam
bir delil sunmadığı tartışıldı. Bundan dolayı AIR devam eden
deneyleri reddetti. "Böylece, UG kullanımının istihbarat
toplamayı garanti etmediği sonucuna vardık." W
Şunu da işaret etmek gerekir ki AIR, güvenilir şekilde bana
bildirilen çok sayıda, hassas ve işlerliği olan dokümanların
tamamına ulaşamamıştır. Aynı zamanda AIR'in raporunu
tertiplediği zaman dilimi de yeteri kadar göz önünde
bulundurulma-mıştır. Dr. Marcello Truzzi şu yorumu yapmaktadır:
"CIA/AIR'in son yayınlarından olan garip bir raporda, yaklaşık
%15'lik tesadüf-üstü tahminleri olabilen UG'ün, işlerlik
bakımından bir şekilde faydalı olmadığı sonucuna varıldığı
görülmemektedir. (Yeterince kötü, fakat aynı zamanda operasyonel,
deney dışı UG denemelerindeki birçok isabet de göz ardı
edilmiştir.) Birçok casusluk yöntem ve kaynağının fazla başarılı
ve güvenilir olmadığı bilinirken, tesadüfleri aşan %15'lik
değeri sevindirici bulanlar çıkabilir. Açıkçası değerlendirme
çalışması bitmeden önce sonuçlar dikte ettirilmiştir ve daha çok
politik amaçlara hizmet eder bir görünüm sunmaktadır.*10)
USA ve DIA'nın UG Programları için Araştırma Direktörü Dr. Edwin
C. May de, AIR raporlarının politik amaçlı olduğuna ve doküman
için verilen zamanın yeterli olmadığına inananlardan. Dr. May,
UG programlarının iptalinin esasen jeopolitik değişikliklerden
ve önceliklerin, buna bağlı olarak istihbarat komitesi
tarafından yeniden gözden geçirilmesinden kaynaklandığına
inanmakta. Kendisi uzaktan görücülerin kalifiye bir gizli
çekirdeğinin sağlanması üzerinde spekülasyonda bulunur ve bu
programa katılan yarım düzine uzaktan görücü varken bu bilginin
gizli olabilme özelliğinden dolayı onları isimlendirememektedir.
Ona göre, DIA bünyesindeki UG programının
9 a.e. - [Sonuçlar], sh. E-4.
10 Dr. Marcello Truzzi'nin yazara gönderdiği 17 Mart 1996
tarihli mektubu.
STAR GATE OPERASYONU
yöneticisi Dr. Jack Verona, programın detayları hakkında bilgi
sahibi ve programı destekleyen yöneticilerden.*11'
1989'da programdan çekilen Ingo Swann, birkaç kişinin daha bu
işte çalıştığını ve epeyce atkif olduklarını ve işin içinde olan
bazı kişilerin gereken yüksek standardı tutturamadıklarına
inandığını söylemektedir. Ed Dames, olmamasını arzu ettiği fakat
politik sebeplerden dolayı onun üzerine yıkılan böyle bir
öğrenciydi.*12)
En azından 1971 gibi erken bir zamanda CIA, geçen bölümde
detaylı anlatılan ASPR'nin deneylerinin sonuçlarını izlemiş,
bunun yanında Sovyetler Birliği'nden elde edilen benzer
enformasyonla mukayese etmiştir. Swann şöyle demektedir: Ekim
1971'in sonlarına doğru ben ve bir arkadaşım Washing-ton'daydık.
O zamanlar hâlâ hiç kimsenin iş çevresinde bir psişik
istemedikleri dönemdi. Bundan dolayı bar ve pizza salonlarında
buluşuyorduk. Böyle bir durumda 6 hayalet bulunuyordu. Fakat
bunlardan biri çok mühim görünüyordu. Çünkü o, ne zaman konuşmak
için ağzını açsa, diğerleri hemen konuşmasını kesiyordu. Aslında
pek fazla konuşmuyordu, fakat konuştuğunda da daima bir soru
yöneltiyordu: "Mr Suıann" diyordu "Eğer
11 Dr. Edvvin C. May ile 6 Nisan 1996 tarihinli telefon
konuşması. Dr. May, uzaktan görücülerin EEC'Ieri ile ilgili
devam eden, henüz yayınlanmamış önemli miktarda araştırma
olduğunu da ilave etti. Savunma UC programları STARGATE ve
CENTER LANE'nin Direktörü, Jack Vorona'dan sonra, Bilimsel ve
Teknik istihbarat Dairesinden sivil bir Fizikçi olan Dale Graff,
SUN STREAK UG programının direktörlüğünü devralmıştı..
12 Ingo Swann, Ed Dames'in o zamanki UG çalışmalarının
çoğunun ve PSI-TECH'in kurulmasından itibaren pozitif bir
feedbackinin olmadığı yorumunu yapmıştır. (Svvann'la 4
Mayıs 1996 tarihli telefon konuşması.) Svvann, Dames'in UFO'lar
hakkındaki UG çalışmalarını da tenkit etmiştir. Fakat Svvann'ın
kendisi de UFO'ların uzaktan görülmesi çalışmalarına
katılmıştır. Kendisi, bilhassa Roswell vak'ası hakkında geniş UG
çalışmaları yapmıştır. 28 Nisan 1993'de, dört uzaktan görücünün
katıldığı Rosvvell hakkında ilk resmi UG raporunu hazırlamıştır.
Bu yılın Nisan ayı gibi yakın bir zamanda UFO fenomeninin ve
itham edilen yabancıların uzaktan görülmesi ile ilgilenmiştir.
(UFO, UG çalışmalarının kopyaları arşivimdedir.) Russell Targ da
Ed Dames grubu tarafından yapılan hiçbir UG çalışmasının müsbet
sonuç vermediğine inanmaktadır. Russell Targ ile telefon
konuşması, 23 Nisan 1996.
BEYİN KONTROLÜ
Sovyetlerle denk olmak için bir tehdit analiz programı kuracak
olsaydınız, ne yapardınız?" (13)
Harold Puthoff 1972'de şimdi California'da Melano Park'ta
bulunan Uluslararası SAE'dan laser araştırması ile uğraşmıştı. O
dönemde Harold Puthoff, kuantum biyolojisi ile yapılan
araştırmalara ödenek bulma gayretindeydi. Bu şekilde, halk
tarafından bilindiği şekliyle, hayat süreçlerini fiziksel
teorinin tanımlayıp tanımlayamadığı meselesini ortaya attı ve
bitki ve ilkel organizmalarla ilgili bazı ölçümler teklif
etti.*14)
Cleve Backster Puthoff dan bir kopya aldı. New York'da standard
poligraf cihazıyla bitkilerin elektriksel aktivitelerinin
ölçümüyle meşgul oluyordu. Backster'ın arkadaşı Ingo Swann onu
laboratuvarda ziyaret ederken bu teklifi gördü. Sonuç olarak, 30
Mart 1972'de Puthoff'a yazarak eğer bu konu üzerinde inceleme
yapmaya ilgi duyuyorsa, parapsikoloji üzerine bazı deneyleri
yürütebileceklerini teklif etti. Dr. Gertrude Schmid-ler'in New
York'da, City College'deki laboratuvarmda psikoki-nez üzerindeki
başarılarını da mektubuna ilave etti. Puthoff, Svvann'ı Haziran
1972'de SRT'ye bir haftalığına davet ederek bu sonuçlan
gösterdi.'15)
Swann'ın ziyaretinden önce, Puthoff iyice sarmalanmış bir
manyetometreyi binanın döşemesinin altına sakladı. Bu cihaz
kuark_dedektörü olarak deneylerde kullanıyordu. Cihadın
mevcudiyeti Swann'ı rahatsız etmişe benziyordu. Puthoff'un
şaşkın bakışları altında Swann bu kompleks yapılı cihazı uzaktan
görerek, aletin iç yapısının mantıklı bir şemasını çizdi.
Puthoff, Svvann'm buluşundan etkilendi; bu olay hakkında bir
makale yazarak bunu meslektaşlarına dağıttı.'16)
13 'UC ile ilgili Mesajlar; Türümüzün Zaferi için', Ingo
Svvann, InterNet, 10 Aralık 1995.
14 'Hayat Sürecinin Kuantum Teorisine Doğru', yayınlanmamış
makale, H.E. Puthoff, 1972-SRI.
15 Svvann, SRI'yi 1972'de, Haziran ve Ekim'de olmak üzere iki
defa ziyaret etti.
16 Bu makalenin bir versiyonu, 'Fizik, Entropi ve
Psikokinezi', Puthoff, H.E. ve Targ, R., sonradan Kuantum Fiziği
ve Parapsikoloji Konferansı Zabıtlarında yayınlandı, 1975
(Ceneva, Svvitzerland), New York, Parapsikoloji Vakfı.
STAR GATE OPERASYONU
EE3
Bu makalenin yayınlanmasından birkaç hafta sonra SAE'ne iki CIA
görevlisi geldi. Bunlar daha önce ev ödevlerini Puthoff'un
çalışmasına dayanarak yapmışlardı. Deniz İstihbarat'ın-da ve
daha sonra Milli Güvenlik Ajansı'nda görevli olarak yaptığı
çalışmalardan da haberdardılar. CIA'nın Sovyet parapsikoloji
çalışmalarına ve bununla ilgili KGB, GRU ödeneklerine karşı
artan ilgisi, Puthoff'a söylendi. Bilimsel batı toplumunda
parapsikoloji en iyimser bakışla şüpheli kabul edildiği için,
CIA sessizce desteklenen kaliteli bir araştırma programını
yürütebilecek, akademik ama, mevcut şüpheli akımın dışında kalan
bir araştırma kurumu arıyordu. Puthoff'la ve Swann <17' ile
birlikte daha başka deneyler yürütmek isteyip istemediğini
sordular ve deney sonuçları cesaret verici olursa daha ileri
araştırmalar yapması için kendisinden bir pilot program
isteneceğini deklare ettiler.
Puthoff razı oldu ve bir dizi test düzenledi.'18) Sonuç olarak
şu yorumu yaptı: "İstihbarat servislerinin ünü halk arasında
değişik şekillerde yorumlandığı için, bu çalışmada neden CIA
veya istihbarat komitesinin diğer elemanları ile işbirliği
yaptığım sorgulandı. Cevabım basitçe şöyle: "Bu komiteyle önceki
çalışmalarımda savaşın, hemen hemen her zaman istihbarattaki bir
başarısızlıktan kaynaklandığını gördüm. Bundan dolayı, barış
için en kuvvetli silahın iyi istihbarat olduğunu düşünüyorum."
<19)
SRI'deki ilk testler basit ve başarılıydı. Laboratuvarı ziyaret
eden CIA görevlileri, Swann'dan bir kutu içine sakladıkları
eşyaları tasvir etmesini istediler. 1972'deki bu ön testler
sonucunda 49,909 $ bütçeli 8 aylık bir pilot çalışma programı
üzerinde
17 'CIA- Stanford Araştırma Enstitüsü'nde Başlatılmış UC
Programı', H.E. Puthoff, Journal for Society for Scientific
Exploration, Vol. 10. No. 1, 1996, from draft copy- p.3.). Diğer
bir ilginç nokta da, hiç değilse ilk zamanlarda bir CIA kanalı
olan, Scientology Kilisesi'nin irtibatıdır. Puthoff, Berkeley'de
lisans-üstü talebesi iken L. Ron Hub-bard'ın E-Meter'i adına
şehadet etti. Puthoff, Svvann ve Edvvin May'in Church ofScientology'nin
üyeleri olduğu iddia edildi.
18 'CIA- Stanford Araştırma Enstitüsü'nde Başlatılmış UG
Programı', H.E. Puthoff, Journal for Society for Scientific
Exploration, Vol. 10. No. 1, 1996.
19 Op. cit. 5.
BEYİN KONTROLÜ
anlaşmaya varıldı. Bu pilot program, Bioalanlar Ölçme Programı
olarak isimlendirildi ve 1973'ün Ocak ayından Ağustos'a kadar
devam etti.<2°)
Puthoff'un meslektaşlarından parapsikoloj iyle ilgisi uzun
zamandır devam eden Russel Tard da araştırma ekibine katıldı.
SRI'daki bu pilot çalışma sırasında CIA'nın kontratlı
izleyicilerinden üçü protokolleri değerlendirmek üzere uzaktan
görücü olarak katıldılar. Bu arada bazıları çarpıcı derecede
başarılı sonuçlar veren 55 uzaktan görme işleminin yedisine
iştirak etmişlerdi.^)
1975'e gelindiğinde Puthoff ve Targ, yazdıkları raporda şöyle
diyorlardı: SAE'ndeki yetenek gelişmesi öyle bir aşamaya
gelmiştir ki, böyle kavramlarla önceden karşılaşmamış olan
ziyaretçi CIA personeli, kontrollü laboratuvar şartlarında iyi
bir performans göstermişlerdir. (Bağımsız gözlemciler tarafından
hedeflerin tasviri ile kör-uyuş 'blind matching gösteren
yeterince yüksek kaliteli hedef tanımları gerçekleştirildi.)
(22>
20 'Kilometreden uzak mesafelere enformasyon transferi için
algılamaya yönelik bir kanal: Tarihi Perspektif ve Yakın
Geçmişteki Araştırmalar', H.E. Puthoff, R. Targ, Pro-ceedings of
the Institute of Elektrical and Electronic Engineers, 1976.
21 Op. cit. 5.
22 'Kavramsal Artırma Teknikleri [Gizli], Birinci Kısım icrai
Özet., Ocak 74 -Şubat 75 arası süreyi kapsayan Nihai
Rapor', H.E. Puthoff ve Russel Targ, Electronics and Bioengineering
Laboratory, SRİ Projesi 3183. Electronikve
Biomühendislik Lab. Direktörü, Earlejones ve Informasyon Bilimi
ve Mühendislik Bölümü icra Direktörü Bon-ner Cox tarafından
tasvip edildi. CIA tarafından gizliliği kaldırılan kaynaklar,
1995. 1970'in ortalarında da CIA, UG'ün bazı görücülerin ve
bit ;ok profesyonel danışmanın da katılımıyla tüm yönleriyle
incelemesini talep etti. Netice 'Psi'ye Sosyal Direnme' başlıklı
bir rapordu. 'Uzaktan Görüş Şüphecilere Karşı', Ingo Swann, 20
Ocak 1996, Internet.
1988'de SRİ (SAE)de, 1973'den 1988'deki belli zamana kadar
yapılan bütün deneylerin bir analizi yapıldı. Bu analiz, bu
dönemde yapılmış olan ve 26 bin münferit denemeden oluşan 154
deneyin hepsine dayanmakta idi. Bu denemelerin yaklaşık 20 bin'i
zorlanmış seçim tipinde ve 1000'den fazlası laboratuvar uzaktan
görüşü idi. Bütün deneylerde toplam 227 denek yer aldı. 'SRİ
Deneylerinin Tümünün Analizi: 1973-88, sh.3-14. SRİ Technical
Report, Mart 1989, 'Revievv of the Psycho-energetic Research
Conducted at SRİ International (1973-88)', May ve diğerleri. Bu
çağın diğer uzaktan görücüleri SRI'ye 1980'de katılan bir
Tiburon Psikologu ve daha sonra çalışmasına SAIC (SAIC aşağıda
tartışılmıştır) ile devam eden Keith Harary;
STAR GATE OPERASYONU
55 SAE deneyinden en ilgi uyandıranlarından biri, CIA fonlu
sekiz aylık pilot çalışmada ikinci en büyük koordine UG olan 46
numaralı deneydi. Bu deneyin amacı: Uzaktan algılamanın çok uzak
mesafelerde (sic) kullanıp kullanılmayacağını keşfe çalışmak,
izlenimlerin alınması için geçen zamanı kaydetmek ve izlenimleri
yayınlanmış bilimsel feedbacklerle karşılaştırmak.*23)
Seçilen hedef Jüpiter Gezegeni, deney tarihi 27 Nisan 197O'di.
NASA'nm Pioneer Ten'i gezegene doğru ilerliyordu. Fakat
özellikte de verileri Dünya'ya geri yollamak için fazla uzakta
idi. Görücülerden Ingo Swann California'da, Harold Sherman ise
Arcansas'daydı.^24'
İki görücü arası 2000 mil olmak üzere, test amacı, iki elden
edinilen bağımsız bilginin birbirine uymasıydı ve uyuyordu da.
Bu tecrübe esnasında Jüpiter'in çevresinde bir halka keşfedildi.
'Atmosferin çok yükseklerinde kristaller var, bunlar parlıyor.
Bu §eritler belki kristal bantlar gibi, belki de Satürn'ün
halkası gibi, ama onunki kadar uzakta gözükmüyor. Atmosferin çok
yakınında. Bahse girerim ki uydunun radyo sinyallerini
yansıtacak. Çeşitli radyo dalgalarının hücumuna uğrayan bir
kristal bulutun olması mümkün mü?' <25> Bu deneyden altı sene
sonra 1979 başlarında halkanın varlığı bilimsel olarak
ispatlandı. Bu görüş deneyinin
1969'dan 1975'e Sovyetler Birliğinde Psişik olarak çalışan ve
daha sonra SRI'ye katılan bir Rus göçmeni, Larissa Vilenskaya ve
ABD savunması için hayati Öneme haiz 150 enformasyon elemanını
UG vasıtası ile sağlamaktan Lesion of Merit 1984 ödülünü alan
Joseph McMoneagle vardı.
23 'Uydu Jüpiter'in 1973 Uzaktan Görüş Denemesi', Ingo
Svvann, 12 Aralık 1995, In-terNet.
24 Harold Sherman 1930'ların sonlarında New York Şehri ve
Antartika arasındaki uzun mesafe uzaktan görüş deneylerinde yer
alan bir psişik idi. Bu deneyler, Antartika kaşifi Sir Hubert
VVİlkins'le birlikte yapılmıştır. Bakınız "Thoughts Through
Space, Sir Hubert VVİlkins ve Harold M. Sherman", (Creative Age
Press, New York, 1942).
25 Op. Cit.23. Ms. Beverly Humphry, Araştırma Yardımcısı ve
istatistik Analizci, SRİ Radyo Fizik Laboratuvarından Puthoff ve
Targ adına resmi bir rapor hazırladı. Rapor 300 sayfa tutuyordu
ve geniş bir çevreye dağıtıldı. Mind Reach (Zihnin iktidarı),
H.E. Puthoff and Russell Targ, Delacorate Press/Eleanor Friede,
Nevv York, 1977' ye de bakınız.
BEYİN KONTROLÜ
300 sayfalık raporunun bir kopyası, NASA dahil birkaç bilimsel
kuruma yollandı.
1962'nin Noel gününde Sovyetler Birliği, 65 nükleer silah
deneyinin sonuncusunu yaptı. Bu testler 1 Ağustos 1962'de
başladı, Semipalatinsk Dağlan ve Zemlya'da Novaya Buzulları
üzerinde devam etti. 1963 başlarında Sovyetler, testleri
yasaklayan anlaşmaya imza attı ama, test programları gizlice
devam ettirildi. ABD için en büyük soru şuydu: Gelecekte ne
olacak? Sovyetler'in nükleer silah üretimi, kullanma amacı,
gelecekteki uygulama ve yönelimlerle ilgili olarak Amerikan
istihbarat komitesi yeterli enformasyon toplayamıyordu.'26)
Haziran 1974'de Pat Price'dan Semipalatinsk'deki Test Bölgesini
uzaktan görmesi istendi. Bu Sovyetler'i hedefleyen ilk UG
projesi oldu. Operasyonel şartlar altında UG'ün yararlılığına
karar vermek için, Sovyetler Birliği'nin, Semipalatinsk
bölgesinde adı verilmeyen bir araştırma merkezindeki bir hedef
üzerinde uzak-mesafe UG deneyi gerçekleştirildi. Bu deney
COTR'un (Anlaşmalı Subayların Teknik Temsilcisi) doğrudan
kontrolü altında üç aşaması olarak yürütülmüştü.
Birinci aşamada deneycilere, 'Araştırma ve Geliştirme de imkan
sağlamak için hedef tayinini sağlayacak ilave bilgi olarak
harita koordinatları verildi. Bundan sonra deneyciler iki
taraflı körlüğe dayanan denek [1] (Pat Price) ile UG deneylerini
yürüttüler. Deneyin sonuçları veri değerlendirmesi için müşteri
temsilcilerine verildi.
"Sonuçlar ümit verici olmasaydı, deney bu noktada durdurulurdu.
Sonuçların yeterince kaliteli olduğuna karar verildi. Böylece
ikinci aşamaya geçildi. Bu aşamada denek fiziksel-veri üretimine
konsantre oldu. Fiziksel veri temsilciler tarafından
değerlendirilebilecek
26 'DC Povver and Cooling Tovver', Henry Rubenstein,
istihbaratta Etüdler'de, CIA, cilt 16, No.3 (1972 Sonbaharı),
sh.81,82. Gizli olarak sınıflandırılmış. H. Bradford'un yazdığı
ClA'nın Özel Dünyasında (İnside ClA's Private World), Yale
University Press, 1955, sh.3'ede bakınız.
STAR GATE OPERASYONU
hem de teste bir açılım sağlayacaktı, ikinci aşamanın sonundan
üçüncü aşamanın ilk kısmı tedrici şekilde gelişti. Verilerin
temsilci tarafından değerlendirilmesi devam etmekte." (27> UG
deney sonuçlarının bazıları oldukça şaşırtıcı. Yardımcı direktör
John McMa-hona eskiden Teknik Müşavirlik yapan ve sadece Norm
<28) olarak bilinen bir CIA çalışanı 28 Kasım 1995'de gösterilen
gece hattı şovunda bir CIA sözcüsü olarak şöyle dedi: Pekala,
konuşmak istediğiniz "8 Martindik" sonuçlan ise, bu konu
hakkında konuşmayacağım. "8 martinilik sonuçları" deyişi
herkesin gerçeklik anlayışında çatlak açacak kadar güzel
sonuçlara sahip UG verileri için aralarında kullandıkları bir
terimdi. Aynı programda ClA'nın eski direktörü Robert Gate,
UG'ün ümit verici olduğu tespitini yapıyordu.
Ingo Swann, 1975/76 <29> arasında gerçekleşen testlerde böyle
bir 8 martinilik sonucu yakalamayı başardı. Swann'dan Sovyet
denizaltılarmı uzaktan görmesini istediler.*30) Svvann'ın
anlattığına göre: 'Orada bütün ordu erkanı hazır bulunuyordu ve
Puthoff solumda, iki veya üç yıldızlı bir general ise sağımda
yer almıştı. Onlar bana koordinatları verirken telaş içindeydim.
Bu, şahitler eşliğinde yürütülen şu 'büyük testlerden biri idi
ve oda dolmuştu. Böylece UG işlemine başlamıştım ki izlenimi
durduran bir şeyle karşılaştım. 'Oh Allah'ım' diye HaPın
kulağına fısıldadım ve 'Ne diyeceğimi bilmiyorum. Öyle
zannediyorum ki ya bu denizaltı bir UFO'yu düşürdü, ya da UFO
ona ateş açtı. Ne yapmalıyım?' dedim.
27 Progress Report No.5, (Gelişme Raporu, No.5), 1 Nisan Ağustos
1974 arasını kapsıyor., Project Atlas Remote Vievving,
(Uzaktan Görüş Proje Atlası) sh. 2. Aynı zamanda bkz.: Final
Report, (Nihai Rapor) 1974 Ocak ve 1975 Şubat arası, Program
Sonuçları; Applied Research Efforts, sh. 8 ve 9.
28 Norman Jackson.
29 10 Nisan 1996'da yazarla yaptığı telefon konuşmasında
Svvann, bütün UG'lerin kalitesinin 8-martini değerinde olduğunu
iddia etti.
30 Russel Targ bazı UG çalışmalarının Sovyet denizaltılarına
uygulandığını, fakat ilgili program gizli kategorisinde
bulunduğundan neticelerin kendilerine hiç ulaşmadığını teyit
etti. Targ ile telefon konuşması, 23 Nisan 1996.
İTE1
BEYİN KONTROLÜ
Ve Puthoff akla gelecek her şeyden daha solgun görünerek bana
baktı ve fısıldadı: 'Bu senin şovun. Ne yapmak gerektiğini
düşünüyorsan onu yap.' Böylece UFO'nun taslağını çizdim ve
sağımdaki yüksek rütbeli asker, resmi çekip aldı. 'Bu ne Mr.
Sıvann?' diye sordu. 'Efendim bunun ne olduğu açık değil mi?'
dedim. Kağıdı aldı, ayağa kalktı ve o ayağa kalkınca Puthoff ve
benim haricimdeki başka herkes ayağa kalktı. Odadan çıktı,
diğerleri de onu takip etti. Böylece Puthoff ve ben otele geri
döndük. Ben 'Gördün mü şimdi olanı, programı havaya uçurduk'
dedim. Daha sonra dışarı çıktık, dolaşıp geri döndük. Üç gün
sonra Puthoff'a bir telefon geldi. Telefonda 'Pekala, ne kadar
para istiyorsunuz?' deniyordu.*31)
Normal-dışı zihni fenomen programları 1973'den 1989'a kadar
SAE'nde sürmüş ve daha sonra 1992'den itibaren 1994'e kadar
SAIC'de devam etmişti. 25 Temmuz 1995'de Dr. Edwin C. tarafından
bir rapor yayınlandı; May SAIC'de gerçekleştirilen 10 deneyin
başlık ve detaylarını açıklıyordu.<32) Sözkonusu deneylerin konu
başlıkları şöyleydi: Hedefe Bağımlılıklar, Çift Kodlamalı AC, AC
Berrak Rüyalar, Temel, AC Berrak Rüyalar, Pilot, ERD AC
Davranışı, Entropi 2.<33) SAIC'de yürütülen diğer deneyler:
AC'nin iki taraflı hedefleri, MEG Replikasyon, UG, ERD, EEG
Araştırması.*3*)
Daha önce değinildiği gibi UG programının operasyonel
bölümlerinden biri DoD'nin projesi Green Flame idi. Kayıtlar,
bana yapılan açıklamalarda, ABD istihbarat komitesinin seçkin
üyeleri tarafından tekzip edildi. Nihayet 1 Şubat 1996'da bu az
31 Ingo Svvann'ın 'Dreamland' (Rüya Alemi) hakkında mülakat
(sic; literatür kopyası), VVİsconsin Üniversitesi, 12 Aralık
1996.
32 Uluslararası Bilim Tatbikatı Anonim Şirketi'nin esas
hissedarlarından biri NSA'nın eski direktörü ve ClA'nın yardımcı
direktörü olan emekli Albay Bobby Inman'dır. SAIC'de yapılan
Uzaktan Görüş Çalışması önemli olanlardan biriydi.
33 Op. cit. ¦>, 'The SIAC Era' and The Ten Experiments',
(SIAC Devri ve On Deney), s..: 3-17 ve 3-18.
34 a.e.
STAR GATE OPERASYONU
bilinen proje ile ilgili dokümanları ele geçirmeyi başardım. Bu
kayıtlar ABD İstihbarat ve Güvenlik Komutanlığı'nın 7 Aralık
1995'deki isteği doğrultusunda gizlilik kapsamına alındı.
Star Gate'in operasyonel aşamaları (bütün yönleri ile programı)
1977'lere kadar uzanıyordu. Bu tarihlerde ABD, düşman hakkında
istihbarat edinebilmek için UG yönteminden yararlanmaya başladı.
Personel As-başkan Yardımcısı -Operasyonlar: İnsanlı istihbarat
dalına (ADCSOPS_HOMINT) Özel Fiil dalı kanalıyla bu misyon
verildi. 1978'e gelindiğinde 'g müfrezesi kuruldu. Daha sonra bu
müfreze İstihbarat ve Güvenlik Komitesi kitaplarında (INSCOM)
GRILL FLAME adıyla geçecekti. ABD ordusuna şimdi yeni bir misyon
verilmişti: Uzaktan görüşü istihbarat aracı olarak kullanmak. Bu
esnada DoD'un bütün UG programı, GRILL FLAME'in (birkaç ABD
bölümü ve ajanlarının DIA'nm nezareti ile birlikte ortak çabası)
idari şemsiyesi altına kaydırıldı.*35'
Personeli ve operasyonları Ingo Swann tarafından eğitilen,
Müfreze G (GRILL FLAME), 1983'de Ingo Swann'la yolunu ayırdı.
Binbaşı Ed Dames, görünüşte gerekli bilgiyi üretebilecek
kapasitede görünen bir takımı biraraya getirmeyi başardı. Bu
ayrılış, iki adam arasında hâlâ devam eden ihtilafın da
tohumlarını atmıştı.
Yeni takım CENTERLINE adı altında operasyonlarına devam etti.
Birçok karışıklıkdan sonra 1986'da yeni atanan INSCOM yetkili
generali üstlerinin emirleri doğrultusunda bu üniteyi, Savunma
İstihbarat Ajansına (DIA) kaydırdı. DIA'nın
35 Daha önce, 1979'da oluşturulan, Operasyon Elemanları Şef
Yardımcılığına bağlı 'Özel Şubesi Olan insan Zekası, GRILL FLAME
için bir araç olarak kullanılmıştır. (GRILL FLAME projesinin
formalizasyonu. 1 Şubat 1996'da yazara açıklanan edilen kayıt.)
Gizli/Sadece Gözler/Yabancılara ifşa edilmez teletype'ına göre
istihbarat Elemanları Şef Yardımcısı Tuğgeneral E. R.
Thompson'un naklettiğine göre Ordu Müs-teşarlığı'nın izni ile
'14 Ocak 1981'den itibaren etkin olmak üzere INSCOM [Intelligence
Security Command] (istihbarat Güvenlik Komutanlığı)
orduda şimdi faal yegane operasyonel GRILL FLAME elemanıdır.' 1
Şubat 1996'da yazara ifşa edilen ABD Ordu istihbarat Komutanlığı
kaydı.
BEYİN KONTROLÜ
bilimsel ve teknik istihbarat müdürlüğü (DT-S)'nin kontrolü
altındaki SUN STREAK ile birleştiler.^)
90'ların başlarında UG programları SAP'dan (özel yol prog' ramı)
LIMIDS'a (sınırlı dağılım) kadar yeniden sınıflandırıldı ve bu
sefer STARGATE ismiyle yeniden tasarlandı.
Programda yer alan resmi görevli 40 personelin 23'ü asker-di.
Programı 1980'lerde altın devrini yaşarken idari ve analitik
personelin desteklediği 7 full-time uzaktan görücü işe alındı.
UG tarihinde çok sayıda hassas operasyonlar mevcuttur. Birkaçını
adlandıralım: Libyalı lider Muammer Kaddafi'yi (37)
hedefleyen BLUE BIRD, Panamalı general Manuel Nonega'yı <38>
hedefleyen LAND BROKER, UFO problemleriyle uğraşan THORN projesi
ve hakkında çok az şey bilinen ARROW SHOP.
STARGATE projesinin, çoğunlukla DIA'nm kontrolünde
gerçekleştirilen 2. aşamasında ikisi kadın olmak üzere üç kişi
kullanılmıştı. Programın yok oluşuna başlıca sebep olarak 1988
de ortaya çıkan 'Yazılı Uzaktan-Görüş (YUG) programı
gösterilebilir. Diğer programındaki orjinal görücülerin korktuğu
gibi, YUG programı, çabucak itibar kazandı.
YUG, otomatik yazma ve kanallaşma denilen bir metodun
kombinasyonu ile beraber tarot kartlarının kullanımını
kapsıyordu. YUG, koordine uzaktan görüş ve uzantılı uzaktan
görüş programlarına (meditasyon menşeli) göre, daha sağlıksız
sonuçlar verdi.
YUG, istihbarat komitelerince diğer metodlara nazaran daha çabuk
benimsenmesine rağmen gerekli laboratuvar deneylerinden
yoksundu. Haziran 1995'de Di Adan CIA'ya yapılan bu
36 'Önceki 'Stargate Projesi' Operatif Setlerinin Güvenilirlik
Kaydı', Ed. Dames, CE Cronicles, Cilt 4, No.1, Ocak-Şubat 1996.
s.8.
37 Blue Bird Operasyonu için 'Psychic Warned CIAof Attack'
(Psişik CIA'İ saldırı konusunda uyardı), The Dallas Morning
News, 8 Aralık 1995.
38 LANDBROKER için 8. Bölüm'e bakınız.
STAR GATE OPERASYONU
metod transferi esnasında STARGATE'te sadece 3 uzaktan görücü
kaldı. Bunların ikisi YUG metodunu, diğeri ise koordine uzaktan
görüş metodunu kullanıyordu. Yanlış idare politikası, sonraki
yıllarda sıkıntıyı daha da artırdı.
Programın 1986'dan (ilk aşama) 1995 (ikinci aşama) baharına
kadar süren ömründe başka kanallarla elde edilemeyen
enformasyonun UG ile bulunmasını hedefleyen 200 askeri merkezli
operasyon gerçekleştirildi. Epeyce başarılar kaydedilmesine
rağmen STARGATE'in desteği azaldı. Bir istihbarat yetkilisinin
bu konudaki yorumu şöyleydi: "Geçmişteki dosyalarla birçok uzman
değerlendirmesi mevcuttur, Gizli servis, NSA, Genel Kurmay
Başkanlığı ve CIA, UG'nin istihbarat aracı olarak faydalı
olduğunu rapor etmişlerdir." <39)
Geçen 22 sene zarfında, çeşitli otoritelerin ve yüzlerce bilim
adamının katılımıyla gerçekleştirilen sözü geçen yöntemlerle UG
programlan, değeri yüksek istihbarat verisi üretmiştir. Şu
andaki politik atmosferden dolayı bir kenara atılmamalıdır.
Bariz askeri ve istihbarat uygalamaları bir kenara, üretilen çok
geniş çaplı enformasyon yığını, insanların dünyayı algılamada
beş duyuları içinde hapis olmadığının bir göstergesidir.
39 Paul Smith.
¦ Onbirinci Bölüm ¦
BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR
1950'lerde Josef Delgado'nun uyarı-alıcıyı (stimoceiver)
geliştirmesi ile istihbarat dünyası, insan davranışlarını
kontrol etme hayallerini gerçekleştirmeye bir adım daha
yaklaşmıştı. Çünkü uyarı-alıcı (FM radyo kanalı ile sinyaller
alabilme ve nakledebilme kapasitesine sahip minyatür bir
elektrot) bir insanın kafatasının içine yerleştirilebiliyordu.
Böylelikle dışarıdan bir operatör o canlının davranışlarını
yönlendirebiliyordu. Araştırmam esnasında kafalarında buna
benzer implantlar bulunan insanlarla karşılaştım. Bu cihazlar o
insanların izni olmadan yerleştirilmişti. Dahası, bu elektronik
implantlarm varlığı tarafsız doktorlar ve radyolojistler
tarafından da teyit edilmekteydi. Delgado uyarı-alıcınm
potansiyelini göstermek için gelişmiş bir boğayı tellerle
donattı ve hayvanla birlikte ringe çıktı. Boğa deneyciye doğru
hücum etti., ve sonra tam adama vuracakken birden durdu. Azgın
canavar Delgado'nun elindeki küçük siyah kutu üzerindeki düğmeye
basmasıyla duvara çarpmış-çasına durdu.W
Yazarın arşivindeki film şeridi.
BEYİN KONTROLÜ
Delgado, 1996'da araştırması üzerinde çalışırken
gerçekleştirdiği deneylerin, aşağıdaki tatsız sonucu
desteklediğini ortaya koymuştu. Hareket, heyecan, sevinç, keder
gibi hisler ve davranışlar, elektrik akımlarıyla
yönlendirilebiliyor ve insanlar düğmeye basılarak, tıpkı
robotlar gibi kontrol edilebiliyordu. Dalgada daha da ileri
giderek "öyle bir zaman gelecek ki, aletli beyin ile bilgisayar
arasında iki yönlü radyo komünikasyonu sağlanacak ve beyin,
insan dışı operatörler vasıtası ile kontrol edilebilecek"
iddiasında bulunuyordu.*2'
Delgado'nun "Zihnin Fiziksel Kontrolü: Psiko-medeni Topluma
Doğru" <3' (Physical Control of Mind: Towards a psychocivili-zed
Society) adlı kitabı, beynin elektronik simülasyonu için
kullanılan implantlar hakkında geniş bilgi içermektedir. Ses
getiren bu kitabın yayınından sonra bu sahada dev atımlar
atılmıştır.
Delgado diğer deneylerinde de önemli gelişmeler kaydetmişti.
Kulak davulu (timpan) zarına bir uyarı alıcı yerleştirerek,
kulağı bir çeşit mikrofona çevirmeyi başarmıştı. Sonuç olarak
uya-rı-alıcı yerleştirilmiş bir laboratuvar kedisinin kulağına
fısıldanan herhangi birşey hoparlörden duyulabiliyordu. Bu tür
gayri-ahlaki davranışlardan dolayı gözlerine inanamayan ve hayal
kırıklığına uğrayarak kurumu terk eden CIA görevlisi Victor
Marchetti'ye göre, kurum yukarıdaki programı daha da
geliştirerek kedinin kokleasma radyo yerleştirmiş ve böylelikle
özel konuşmaları daha hassas şekilde dinlemek için kediyi
uzaktan yönlendirebilmişlerdÜ4) CIA tarafından yayınlanan
"Eğitilmiş Kedilerin (kelime silinmiş) (kelime silinmiş)
Kullanımları Üzerine
David Kreech, 'Controlling The Mind Controllers' (Zihin
Kontrolcülerinin Kontrolü.), THINK 32 de, Temmuz/Ağustos 1966.
Delgado'nun çalışmasının mali cephesinin büyük bir bölümü Deniz
istihbarat Bürosu tarafından karşılanmıştır. 1950 ve 60'larda
gerçekleştirilen davranışsal kontrol programlarına yönelik
çalışmalarda ONI, CIA ile sıkı bir işbirliği yapmıştır. John
Ranelagh, 'The Agency, The Rise And Declineof The CIA', (ClA'nın
Yükseliş ve Çöküşü), (Sceptre Books, 1988), sh. 208.
BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR
Görüşler" (Vievvs on Trained Cats -word deleted -word deleted use)
başlığı altında yayınlanan iki sayfalık kayıt, bu konudaki
deney bulgularını anlatmaktadır. Bernard Bernardovich Kazhinsky,
1923'de "Biyolojik Radyo Komünikasyonu" (Biological
Radio Comunication) adı altında bir rapor yazmıştı. Kendisi bir
elektrik mühendisiydi ve yeni bir alan olan psikomatematik
bilimler üzerindeki ilk araştırmacılardan biri olarak
biliniyordu. Raporu Amerikalıların ilgisini çekti ve Ohio'daki
Yabancı Teknoloji Bölümü, Hava Kuvvet Sistemleri Komutanlığı,
Wright-Patteson Hava Kuvvetleri Üssü tarafından tercüme edildi.
Rapor, sözkonusu casus-kedi mefhumunu detayları ile izah
ediyordu: "Bu kitap, modern bilimde her zaman tartışma konusu
olan fazlasıyla ilginç bir sorunu da irdeliyordu. Canlı
organizmalar arasında belli bir elekromanyetik komünikasyonun
mahiyet ve mevcudiyeti. Bu konu dünya literatüründe fazla bir
ilgi uyandırmadı. Sadece ateşli tartışmalara konu oldu. Bununla
birlikte, bu alanda henüz bir görüş birliğine varılamadı. Bu
kitap hayvanlar üzerinde yapılan zihni telkinlerden insanlar
üzerde yapılan deneylere, 'düşünce ilhamı' fikrinin ortaya
atilmasından, 'elektronik hipnozdan' mesafeler arası 'naklolunan
düşünceye' kadar bütün konuları kapsamaktadır." Bu, Sovyetler'in
Delgado'dan onlarca yıl önce aynı kavram üzerinde çalıştıklarını
teyit ediyordu.
Dizaynda ve uyarı-alıcı kullanımda yaşanan gelişmeler, bunların
insanlar üzerinde tatbik edilmelerine kapı açtı. Ralph
Schvvitzgebel kulak-böceği cihazını icat etti. Böylece bir
terapist deneği ile iletişime girebiliyordu.*5) Uyarı-alıcı
kullanımının en açık delili, MKULTRA Projesinin bir parçası olan
Alt Proje 94'de verilen kayıtlardır. 12 Kasım 1961 tarihli bir
memorandum, uyarı-alıcının amacını şöyle anlatıyordu:
1- Bu alt proje, seçilen hayvan türlerinin aktivitesinin
devamını sağlamayı amaçlar. Beynin özel merkez alanlarına
gömülen minyatür uyarıcı elektrotlar kullanılacaktır.
5 (Sceptre Books, 1988), sh. 208.
BEYİN KONTROLÜ
2- Şartlanma ve hayvanlardaki kontrolü sağlamaya yararlı teknik
ve beyin bölgeleri üzerindeki ön biyolojik çalışma
tamamlanmıştır. Değişik birkaç tür hayvan üzerinde aktivitelerin
uzaktan kontrollerinin mümkün olabildiği
gösterilmiştir.
Yeni araştırmaların yönü tekniklerin geliştirilmesine ve
seçilmiş türlerde beynin faydalı merkezlerinin hassas haritalanmasına
yöneliktir. Bu araştırmanın nihai hedefi, hayvanların yön
tayin etme mekanizmalarının anlaşılması ve (silinmiş -'insan'
mı?) için tatbikata uygun pratik sistemlerin temin edilmesidir.'
Bu memorandumun imzacısı, şef - TSD/Araştırma Kolu şunu da ilave
ediyor: "Bu programın planlanması ve izlenmesi ile ilgili
personel 'ÇOK GİZLİ' izni almıştır."
Davranış kontrolü için elektronik implant kullanımı
araştırmasına diğerleri de katılmıştı. James Olds <6)
hipotalamusun içindeki ve yanındaki beyin alanlarına elektronik
olarak uyarı verildiğinde, nasıl olumlu veya tiksindirici
tesirler meydana getirildiğini göstermişti. Tulane
Üniversitesi'nden Robert G. He-ath, hastalarına 125 elektrot
yerleştirerek ESB ile homoseksüelliği tedavi etmeye çalışarak
büyük bir şöhret kazandı. Hastalarında korku, heyecan,
halüsinasyonlar oluşturarak hastanın hafızasını kontrol
edebileceğini kısa zamanda keşfetti.*7) Başarılan, 1950'lerde
kendi keşfi olan cihazları kullanarak Robert G. Heath'inkine
benzer bir başarı kazanan yunus balığı araştırmacısı B. E
Skinner ve John C. Lilly'nin daha önceki çalışmalarına
dayanmaktadır. ESB kullanılan testlerde, maymunlar günde 16 saat
zarfında kendilerini devamlı uyararak üçer dakikalık aralarla
orgazm oldular. <8)
6 L. N. Scheflin and Edvvard M. Opten, 'Mind Manipulators',
(Zihin Yönlendiriciler) s. 332/7, (Paddington Press 1978).
7 a.e. sh. 332/7.
8 Lilly, s.90.
BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR
Ralph ve Robert Schvvitzgebel kardeşler, bireylerin uzun
mesafede izlenmelerini sağlayacak bir dizi cihaz geliştirdi. Bir
anlamda bunlar 'evde tutukluluk kavramı' (House arrest con-cept)
diye bilinen olayın öncüleri oldular. Geliştirdikleri biyolojik
algılama cihazları, bir mil çaplı alan içinde bireyin fiziksel
ve nörolojik işaretlerini izlemekte kullanılmıştır ki, bu,
Delga-do'nun önceki çalışmasının daha da geliştirildiği anlamına
geliyordu.
Başlangıçtaki yorucu beyin implantından sonra Ralph
Schwitzgebel, teknoloj iyi minik ölçekte mükemmelleştirmiş ve
hedef alan içerisinde direkler üzerine 24 saat izleme kapasitesi
sağlayan radyo alıcıları kurma fikrini geliştirmişti. Tıpkı
Heath gibi homoseksüellik tedavisinde kafaiçi implantlarını
kullanmakta kararlı ise de, teknolojisini toplumdan dışlananlar
ve katillerin izlenmesinde de kullanmaktan memnuniyet duymuştu.
Ulusal Güvenlik Ajansı'ndan (NSA) Josef A. Meyer, bu kavramı bir
adım daha ilerletti. Her akla gelen suçtan dolayı tutuklanan
(mahkum olanı değil) Amerikalıların hemen hepsinde elektronik
implantların kullanılmasını teklif etti. Cihaz takılan kişiler
devamlı şekilde izlenebilecekti. Hatta planı için gerekli
bütçenin ve implant takılan kişilerin cihaz bedeli ödemesiyle
destekleneceğini savunuyordu. <9)
Bu zaman zarfında bilim adamları insan davranışlarını nasıl
kontrol edecekleri üzerinde çalışırken, ahlaki çekince
gösterenlerin sayısı çok azdı. Yunuslar üzerinde çalışan ve
duyuların bastırılması ve ilaçlar üstüne araştırma yapan doktor
John Lily, Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü'nün yöneticisine mühim
bir ikilemi şöyle dile getiriyordu: "Dr. Antoine Remond, bizim
Paris'teki tekniğimizi kullanarak beyini uyarma metodunun
insanlara nörolojik operasyon olmaksızın tatbik edilebildiğini
göstermiştir; o, bunu
9 Scheflin and Opten, sh. 351-55. Meyer, zihin kontrol
hipotez sistemi için ideal model toplum olarak Nevv York'un
Harlem'ini kullanmaktadır.
BEYİN KONTROLÜ
nörocerrahi denetimi olmaksızın Paris'teki ofisinde kendi başına
yapıyor. Bu demektir ki, uygun cihazı olan her kişi, bu işi
gizlice bir insan üzerinde görünüşte hiçbir iz bırakmayan
elektrodlarla yapabilir. Öyle hissediyorum ki, bu teknik, gizli
servis ajanlarının ellerine geçecek olursa bunlar insanoğlunu
kontrol edecekler ve yaptıkları hakkında çok az bir iz bırakarak
son derece hızlı bir şekilde insanoğlunun inançlarını
değiştirebilecekler."t-10) Lily'nin maymunlar üzerinde kendi
yürüttüğü çalışmaların gizli olarak sınırlandırıldığını burada
belirtmek gerekir.
Psiko-elektronik üzerinde çok geniş araştırmalar yapılmıştır.
Bana bildirildiğine göre, beyin implantları, mikrodalgalar, ESB
ve ilgili teknolojileri kapsayan askeri çabalar ve CIA'nm bu
yönde yaptığı çalışmalar mevcuttur. Bütün bu çalışmalarda
gizlilik esastır. 21 Mayıs 1991'de ABD ordusunun teftiş bölümü
ofisinden bana bir dosya gönderildi. Orijinal tarihi 22 Ağustos
1975 olan bu dosya, hastaların zihin kontrolü çalışmalarında
nasıl kobay olarak kullanıldıklarını gösteriyordu. Elektrodlar
görünür şekilde beyinlerinin ilgili bölümlerine
yerleştirilmişti. Böylece iyileşme gerçekleşebiliyordu. Ordu baş
müfettişliği ve hesap müfettişliğine sunulan bilgilendirme
notunda şöyle denir: "Kimyasal departmanın raporunda en önemli
sorun olarak, elektrodların zihinsel özürlü hastalara onların
iyiliği için mi yoksa bilimin iyiliği için mi tatbik edildiği
sorusu yer alıyordu." Hakikatlerin hepsi bu raporda mevcut olsa
bile, bu durum karmaşık bir sorun olarak kalıyordu. 1958'de
yayınlanan bir raporda bu işin, elektrostimulasyon adı altında
terapik amaçlı olarak yapıldığı ifade ediliyordu.
Ne yazık ki, ne olup bittiğinin detayları yeterli değil ve hasta
seçiminde kullanılan kriterler açıklanmamış. Bazı hasta
vakalarının tarihçesi hem kamuoyunda hem de tıp çevrelerinde
etik kaygılar uyandırmakta. Mesela 1958 Ocak ayındaki raporda
belirtildiğine göre, hasta Alö'ya iki ayrı ameliyatla
elektrodlar
10 Lilly, sh.91.
BEDENE YERLEŞTİRİLEN ELEKTRONİK PARÇALAR
yerleştirilmiştir. Ama bununda hasta üzerindeki etkisi, bu
hastaya ne amaçla yardım edildiği bilinmemektedir. Bu durum
ahlaka uygun muydu, ameliyat, hastaya yardım için mi yapılmıştı
yoksa daha ileri tıbbi araştırmalar için hasta kullanılmış
mıydı?
Diğer hasta vakaları raporlarından birinin sonuç kısmında şöyle
deniliyordu: "Davranış ve elektrografik değişmeler arasında elde
edebileceğimiz daha ince korelasyonlar, bizim üzerinde
uğraştığımız klinik malzeme tipi ile elde edilmiştir. Hastaların
çoğu kronik ameliyat edilemez veya zeka özürlü smıfmdandı.
Bundan dolayı kendilerini ifade edemiyorlardı. Araştırmacı ve
deneklerin arasında ortaya çıkan ilgi çatışması, bu araştırma
ile ilgisi olmayan dışardan uzman bir doktorun da seanslara
katılmasını gerektirmiş ve böylece araştırmanın daha yüksek
standartlara ulaşmasına yol açmıştır.
Hastalar bazen ameliyat edilmiş, bazen ilaç verilmiştir, fakat
raporda bunlara neden gerek duyulduğundan bahsedilmemiştir. Aynı
zamanda bu araştırmalardan ne hedeflendiği de ortaya
konulmamıştır. Ocak 1958 raporunun 3. sayfasındaki bir dipnotta,
elektrodların yerleştirilmesi için gereken paranın ortak pazar
fonundan karşılanması teklif ediliyordu. Bu rapordan
anlaşıldığına göre, hastalar üzerindeki ilaç araştırmalarının
mali yönü ordu kimyasal departmanı tarafından karşılanıyordu.
Haziran 1956'daki Alpha-Chloralose ve Scopolamine Kombinasyonu
ile psikoz aktivasyonu başlıklı makale, amaca yönelik tipik bir
vakaya parmak basıyordu. Çünkü bu çalışmaların nihai amacı,
psikiyatrik ve nörolojik hastalarda anormal beyin elektrosu
meydana getirmekti. Mescalina ve LSD gibi diğer ilaç deneyleri
terapik tedaviye yönelik denilebilir, çünkü bu ilaçlar, bir
zamanlar birçok psikiyatrist tarafından ruh hastalığı
tedavisinde faydalı olarak kabul ediliyordu.
Bununla beraber birçok okuyucu 1956 Haziran makalesinde S.M adı
ile bilinen hasta için yazılan raporu okuyunca, saflıklarından
dolayı kendilerini suçlayacaklardır. Periyodik çılgınlık
BEYİN KONTROLÜ
reaksiyonlarına giren 27 yaşındaki bir kadına elektrodlar
yerleştirildi ve sonra LSD, Alpha-Chloralose (2 defa), Frenquil,
Mescaline, Metrazol, Alpha-Chloralose artı Amytal ve daha başka
ilaçlar verildi. Dürüstçe söylemek gerekirse bu testler, teşhis
ve tedaviye yönelik olmaktan ziyade beyin farmakolojisinin temel
mekanizmasını hedef alıyordu. Dosyaya göre, bu çalışma, Tulane
Üniversitesi Nöroloji ve Psikiyatri Bölüm Başkanı Ro-bert G.
Heath ve Ordu Kimyasal Bölümü bursu ile ilgili baş müfettiş
Russel R. Monroe'dan tarafından çok yönlü disiplinli araştırma
programı çerçevesinde yürütülmüştü. Bu programda çok sayıda 'alt
rapor' üretilmiştir. Amerikan Ordusu'nun itirazı olmayan bu
raporların adlarından bazıları şöyle: 'd'LSD-25 ve Mescaline
Verilmesi Sırasındaki Davranış Değişikliklerini Gösteren
Kortikal ve Subkortikal Elektrik Kayıtları ve Korralasyonu' (1
Nisan 1955); 'Psikozun Alpha'Chloralose ve Scopolamine KombinaS'
yonu ile Aktivasyonu (1 Haziran 1956); 'İnsanlardaki Davranış
ile Rinensefalik Elektrolar Arasındaki Korralasyon (1 Haziran
1958); ve hayvan deneylerini ve çalışmalarını kapsayan benzer
tipte birkaç rapor.
¦ Onikinci Bölüm ¦
HİPNOZ DENEMELERİ
i IA, savunma ve taarruz harekatlarında hipnoz kullanımı
konusunda çok kapsamlı araştırmalar gerçekleştir-^ mistir.
Kaynaklarının esas kısmı, uluslararası düşmanlarının, özellikle
Sovyetler'in ve komünist etkisi altında olan başka ülkelerin
yapmış olduğu ilerlemenin gözlem ve kontrolü' ne ayrılmıştır.
Ortada sisli bir manzara var. "Hipnoz kurbanları" ile ilgili bu
gizli operasyonların geniş kapsamlı ve felaketvari et-kilerini
ise ancak yeni görmeye başladık.
Hipnozu bu türden faaliyetlerde kullanmış olmalarının birinci
delili, 1954 yılında Morse Allen'in yazmış olduğu eserde açıkça
ortaya konuluyordu. Bu, ARTICHOKE projesinde yer alan hipnozun,
katilleri "programlamak" için kullanma çabasının açığa
çıkmasından başka birşey değildi. Konuyu John Marks açığa
çıkarmıştı. O zamanlar Gittinger de dahil olmak üzere MKULTRA
sorumluları "en az bir kez" 1959'da hipnozun CIA harekatlarında
deneysel bazda kullanımını önermişler-di.d) "Resmi kullanıma
özel" başlıklı ve 1978'de hazırlanan bir CIA raporu (Derin
Hipnoz Altında Zihinsel İşlemlerin Fark
1 Marks, John, "Mançurya Adayının Aranması", Times
Kitapları, 1979, s.182-192.
BEYİN KONTROLÜ
Edilmeyen Gösterileri), V. L. Raykov tarafından yazılmış olan
"Voprosy Filosofi" adı verilmiş bir Rus raporunun tercümesidir.
Bu doküman sadece konunun şaşkınlık yaratıcı içeriğini ortaya
koymakla kalmamış, aynı zamanda araştırmanın uluslararası
boyutlar taşıdığını da açıkça göstermişti.
F. J. Evens isimli bir araştırmacı, derin hipnozdayken el ve
ayakları bağlı olan kişilere temel matematik problemleri çözdürmeye
çalıştırdıklarında "6" rakamını algılayamayacaklarını
söyledi. (2> Bu araştırma, ardından çok da mantıklı olmayan
felsefi bir tartışmayı beraberinde getirdi: acaba el ve ayakları
bağlı olan insanların "6" rakamını gözardı etmelerinden önce, bu
rakamı algılamaları mı gerekmekteydi?
1966'da CIA "İstihbaratta Hipnoz" başlığı altında tam olarak
teknik diye nitelendirilebilecek bir rapor oluşturdu. Raporda
özetle "İstihbarat işinde hipnozun en çok başvurulan
kullanımları' nın özellikle savunma uygulamaları"m içerdiği
vurgulanıyordu. Teşkilatın konuyla ilgili raporlarına göre,
"hipnoz sonrası deneklere sunulan tekliflerin etkili olabilmesi
için ardarda birkaç yıl boyunca telkinlerin her ay düzenli
olarak tekrar edilmesi gerekiyordu.'3) CIA, kendini hipnoz
etmeye (oto-teklif de denilir) de başkalarını hipnoz etme konusu
kadar ilgi göstermişti. Hipnozu gerçekleştiren, hipnoz edilen
kişiye verdiği mesajla, kendi kendini hipnoz edebileceği
inancını tam olarak telkin edebilmişti.
Yine de rakip istihbarat servislerinin bu alanda daha ilerlemiş
olduğu kaygısı bir acziyet işareti olarak ifade edilmişti. Başka
bir CIA raporuna göre: "Hipnozun muhalif güçler tarafından
kullanılmış olduğu ve şimdi bile etkili bir şekilde kullanılıyor
olması ihtimali var. Hipnoz metodunun sahip olduğu kritik önem,
özellikle
2 Evans, F. J. ve Thorn, VV.F., "Hipnoz Sonrası h'afıza
Kaybının iki Çeşidi: Geri Çağrılan Hafıza Kaybı ve Kaynak Hafıza
Kaybı", Deneysel Hipnoz Uluslararası Dergisi, Cilt 14, 1966,.s
162-179.
3 istihbaratta Hipnoz - Teknik Rapor (Gizli - CIA), Ekim
1966.
1
düşmana ait gizli bilgileri elde etmede ve önceden bir şekilde
anlaşılmış karşı cepheden bir kaynak ile olan işbirliğinde iyice
belirginleşmekte." M)
Konuya ilişkin potansiyel sömürü derecesinin ne kadar acımasızca
artabileceğinin bir örneği olarak hipnoz metodu,
savunmasız durumdaki kişilerin haberi bile olmadan etkili bir
şekilde kullanılıyordu. Üç durumda hipnozun gerçekleştirilmesi
söz konusuydu: Uykudayken, psikiyatrik danışma gören hastaların
üzerinde ve zihni açık bireylerin başkalarını hipnoz esnasında
izlerken habersizce hipnoz edilmeleri.
Hipnozun her zaman suistimale açık olması, pekçok ilgi çekici
cinayet, şüpheli ölümler ve bunlarla ilgili "resmi" açıklamalar
hakkındaki ciddi soruların sayısını arttırmakta. Örnek vermek
gerekirse, John E Kennedy'nin katledilmesi, Amerikan Los Amos
Ulusal Laboratuvarları'nda çalışan 13 bilim adamının intihan ve
benzer şekilde İngiltere'de Marconi'de çalışanların ve daha
yakın zamanda da New South Wales'te Lucas Te-peleri'ndeki gizli
Avustralya nükleer araştırma faaliyetlerinde görevli olan üç
kişinin ölümü sıralanabilir. CIA'nm kendine ait gizli bir rapor,
örgütün bu tür ihtimallerden haberi olduğunu gösteriyor: "Geçmiş
yıllarda hipnozun suç unsuru olarak kullanıldığının iddia
edildiği üç yazılı olay rapor edilmiştir." (5'
Kroener tarafından anlatılan bir olayda genç, duygulu ve bekar
bir erkek öğretmen, komşusunun hipnotik etkisi altına girmiştir.
Komşu, ilk önce misafirperverliğinden başlayarak genç adama,
hipnozda iken teklif ile kendisine küçük miktarlarda para ve
eşyalarını ödünç vermesini sağlamıştır. Kendi gücünün denemesi
olarak bir hipnoz sonrası "komşu öğretmenin kendisinin sol eline
vuracağı" telkininde bulunduktan sonra öğretmen gerçekten
kendisine sol dirseğinden vurmuş; ve o da yine telkine paralel
olarak vuruşun bir kaza sonucu olduğuna inanmıştır. Bu
a.e. a.e.
BEYİN KONTROLÜ
telkin denemeleri öylesine etkili olmuştu ki, en sonunda
hipnozcu kurbanına hiç işlemediği suçları dahi itiraf ettirmeyi
başardı. Bu olay beş yıl kadar sürse de komşunun hipnotik
gayretleri sonuçsuz kaldı; zira kurban, artık komşusundan şans
eseri de olsa şüphelenmeye başlamıştı. Birçok müracaatından
sonra onun Kroener tarafından incelenmesine karar verildi.
Kroener olayların gerçek gidişatını ancak öğretmeni yeniden
hipnoza sokarak ve komşusuyla olan hipnotik tecrübelerini
hatırlamasına sebep olarak açığa çıkarabilmişti.*6'
Bir CIA araştırmasında yer alan, hipnoz sahasında tanınmış bir
araştırmacı olan W.R. Wells'in açıklamasına göre, birlikte
çalıştığı deneklerden hiçbiri hipnoz sonrası telkin şeklinde
verilen "önceden ayarlanmış kabul edilemez komut veya başka
ifade' lere" direnç gösteremedi. Wells, hipnoz sonrası telkin
yolu ile hipnoza tabi olan kişileri hipnozcunun paltosundan bir
dolar para çalmaya zorladı. Hipnozun etkisi altında olan kişi
yaptıklarından tamamen habersizdi ve hipnozun etkisinden çıkınca
parayı çaldığını ısrarla reddetmişti. Wells'in ileri sürdüğüne
göre "Bu tarz davranışların bazan zorla yaptınlamaması bunun
yapılamadığını ya da yapılamayacağını kanıtlamaz- Tek bir
başarılı deneme bile, böylesi tavır ve davranışların hipnoz
yoluyla yapılabileceğini gösterir."
İki subay J. M. Schneck ve J. G. Watkins, hipnozu kullanarak suç
sayılacak bir eylem gerçekleştirmişlerdi. Schneck kendisinin
"Hipnoz Teşvikli Askeri Saldırı: Bir Olay Çalışması" eserinde de
ifade ettiği gibi, gayri ihtiyari "bir askeri hipnoz sonrası bir
iş telkinini gerçekleştirmek için görevinden kaçmaya zorladı."
Buna benzer şekilde J. G. Watkins ise "bir askeri daha üst
rütbede bir subayı -onun Japon olduğu telkinini vererek- vurmaya
zorlamış." Ve yine hipnoz edilmiş bir bayan, kendi birliğinden
6 Orne, M.T., "Sorgulamada Hipnozun Potansiyel Kullanımları".
Biderman, A. ve Zimmer, H. "insan Davranışının Kontrolü", (New
York; John VVİley ve Oğulları Inc., 1961).
HİPNOZ DENEMELERİ
(BKO) "daha önceden kimseye açıklamayacağını söylediği gizli
nitelikli bilgiyi" elde etmiş.*7'
Hipnoz sonrası telkin tekniklerinin fiilen kullanıldığını
doğrulayan başka çalışma raporları da mevcut. L. W. Rowland
"ağır derecede hipnoz edilmiş iki kişiden büyük, aktif, elmas
sırtlı bir çıngıraklı yılanı kaldırmalarını istemişti. Onlara
yılanın bir ip kangalı olduğu telkininde bulunmuştu. Hipnoza
tabi olan kişilerden biri neredeyse hemen ikna olmuştu ama
yılanı tutmaya çalışmasına rağmen kendisini engelleyen camdan
bir duvar varmış gibi davranıyordu. Diğer denekse hipnozdan
çıkıp deneye devam etmekten vazgeçmişti. Ondan sonraki iki
kişiye, tutmaya çalıştıkları şeyin ne olduğu söylenmesine rağmen
yine de yılanı yakalamaya çalışmışlardı. Buna benzer bir
şekilde, [camla korunan] laboratuar asistanının üzerine kükürt
asidini atmaları söylenen iki kişi de hiç itiraz etmeden hipnoz
komutlarına uymuşlardır. " <8' P. C. Young "Ro<wland'ın
hikayesindekine benzer şekilde derin hipnozdaki sekiz kişiden
benzer görevleri yapmalarını istemişti. Sekiz kişiden yedisi,
uyanıkken yapmaktan sakınacakları durumlara girmişler, yani
onlar uyanıkken yapmak istemedikleri şartlar altında yılanlara
dokunmayı ve asidi dökmeyi denemişlerdir." <9'
CIA, hipnozun savunma alanında kullanımları açısından
profesyonel hipnozcuların verdikleri tavsiyeler üzerine
"hipnozun muhalif güçler tarafından kaçırılan veya esir alınan
personelin savunmasını güçlendirmek için kullanılmasını"
önermiştir. Daha sonraki aşamada teşkilat, mevcut bilgilerin
derinlemesine araştırılmasına öncelik vermiştir. Bu
araştırmaların başarısı genellikle "hipnoz sonrası hileli
kullanıma" başvurulmasına bağlı idi.*10' Bir kişinin başka bir
hipnozcu tarafından uyutulma çabalarını
7 Fischer, S. "Hipnoz Altında Öne Sürülen Şartlandırma
Olgusunun Araştırılması". Klinik Deneysel Hipnozu Dergisi, 1955,
3, s.71-103.
8 Rovvland, L.W., "Hipnoz Edilmiş Kişiler Kendilerine veya
Başka Kişilere Zarar Vermeye Kalkarlar mı?, Anormal Sosyal
Psikoloji Dergisi, 1939, 34, s.114-117.
9 Young P. C, "Hipnozun Sosyal Olmayan Kullanımları".
LeCron, L. M., "Deneysel Hipnoz. New York; Macmillan, 1952.
10 Not 7'ye bakınız.
BEYİN KONTROLÜ
HİPNOZ DENEMELERİ
reddetmesine rağmen, bu itiraza önceden gerçekleştirilmiş bir
hipnoz seansı altında programlanmış olabilme ihtimali de göz
önüne almıyordu. Böyle bir kişiye "hipnotizma olmuş gibi
görünmesi veya başka bir hipnozcu tarafından kullanıldığı zaman
uygun bir şekilde cevap vermemesi" öğretilebilirdi." t>ıı'>
Hem ABD hem de NATO yetkilileri, kendi kendini telkin boyutunu
ilgili birimlerinde kullandılar; savunma rolü yetkisiz hipnozu
önleme tedbirlerini içeriyor ve kendi kendini telkin zor
durumların kolaylaştırılması yolunda kullanılıyordu. "Kendi
kendini telkinde yetiştirilen personel, uzun izolasyonun
sakatlayıcı etkilerini geçici olarak azaltabilir ve
erteleyebilirdi." <12> Bir kimse kendi kendini telkin
aracılığıyla kendisini uzun bir uyku süreci içine koymakla,
olumsuz şartların baskıcı durumlarını azaltabilir ve hatta
üstesinden bile gelebilirdi. CIA, bir kişinin hipnoza karşı
direnişini azaltmak için ilaçların nasıl kullanılması hakkında
da araştırmalar yaptı. "Genellikle kullanılan ilaçlar tansiyon
düşürücü ve sakinleştirici ilaçlardı. Tansiyon düşürücü ilaçlar
rahatlamayı sağlar, rahatlama ise genelde telkini arttırıcı
olarak düşünülür." <13) Fakat teşkilat kendi faaliyet sahasını
sadece LSD ve benzeri ilaçların kullanımıyla sınırlamadı. A. M.
Weitzenhoffer "Hipnotizma: Telkinde Objektif Çalışma" adlı
kitabında "Kişinin telkin olabilme kabiliyetine sahip olması
şartıyla birlikte, çeşitli ağrı kesici ilaçların dozları
kişileri telkine daha yatkın yapıyor." <14) diye yazıyordu.
L. R. Wolberg "sodyum ametal'in giderek artan dozlarda
kullanımıyla iyi sonuçlarını" elde etmişti; böylelikle "Hasta,
kendi içinde bir çaresizlik duygusu oluşturarak, operatöre karşı
düzensiz olarak bağlılık duygusunu artırmıştır." <15)
11 a.e.
12 a.e.
13 a.e.
14 VVeitzenhoffer, A.M., "Hipnotizma: Etki Altında Kalma
Üzerine Objektif Çalışma", (New York; John VVİley ve Oğullan
Inc., 1953).
15 VVolberg, L. R., "Hipnoterapi Temelleri", Cilt 1 (New York;
Crune ve Stratton, 1948).
"Sorgulamada Hipnoz" adlı, tarihi belli olmayan bir raporda (14
Ocak 1977'de incelemeye açılmış) "Bir kişinin davranışı üzerinde
hipnozla elde edilmiş görünürdeki kontrol, bunun sorgulamanın
zor işlevlerinde kullanılmasını sağlayabilir." denilmektedir.
Bunu takiben aynı raporda "İlk önce hipnozun sorgulama şartları
altında yapılması mümkün mü? Eğer öyle ise, hipnoz etkisi
altındaki kişi bir bilgiyi açıklamaya zorlanabilir mi? Ve
sonunda eğer bir bilgi böylece alınabilirse bu ne kadar
güvenilir olur?" gibi sorular ortaya atılmaktaydı.
Seçenekler arasında bir kişinin karşı çıkmasına rağmen hipnoz
yaptırmak veya denekleri haberdar etmeden telkin yapmak da
sayılıyordu. Kişilerin isteksiz oldukları vakalarda Wells,
Watkins ve Bremen gibi isimler, bir kısım başarılar elde
ettiler. Hipnotizmaya karşı dayanmaya çalışan kişiler genel
olarak başarısız oluyorlardı. George H. Easterbrook "hipnozun
düşman tarafından kaçırılan personel üzerinde ve bu kaçırılmalar
esnasında gizli tutulması gereken hassas maddelerle ilgili
olarak kişide hafıza kaybına yol açtıracak veya onların
özellikle acıya dayanmalarına yardım edecek tarzda
kullanılmasını" önermiştir.'16^ Bugün artık açıkça anlaşılmıştır
ki, servis, bu önerilerin çoğuna uyarak çalışmalarının
birçoğunda önerilen metodları geniş bir şekilde kullanmayı
tercih etmiştir.
CIA araştırmalarının önemli sahalarından bir başkası da
"Hipnotizmada İtaat" idi. Uygun bir şekilde şartlanmış kişi,
derin hipnozdayken gizli bilgi üzerinde kontrolünü ne kadar
sağlayabilirdi? Bir kişiye hipnotik etki altında verilen kesin
bilgi çeşitlerinin, anahtar unsur (kelime, cümle, bir müzik
parçası, resim, vs) sunulmadıkça yeniden elde edilemez olduğu
öğrenilmişti. Yani bir kubbeyi açmak gibi, birinin kilit için
uygun kasa şifresine sahip olması lazım geliyordu ve bu bir
avantajdı. P. Janet <17> "Derin hipnoz altındaki bir bayandan,
bir grup yargıç karşısında
16 Easterbrooks, C.H. "Hipnotizma", (New York, AppletonCenntııryCrofts, 1933).
17 Janet, P. "Psikolojik Tedavi; Tarihsel ve Klinik bir
Çalışma", (London; George Ailen ve Unvvinn, 1925).
BEYİN KONTROLÜ
birkaç cinayet gerçekleştirmesi istenmişti. Bayan olası
kurbanları lastik hançerlerle bıçakladı ve şeker küpkriyle
zehirlemeyi tercih etti." <18) Hipnoz altına alınan birey bütün
bunları hiç tereddüt etmeden yapmıştı. Bu tür bir deney sonucuna
daha önceleri Watkins ve Wells gibi başkaları da ulaşmışlardı.
CIA, "gerçek olmayan hipnoz" (kişilere haberleri olmadan eğitim
safhasında yapılan hipnoz) gibi başka yöntemlerin kullanımını da
"sorgulamaya yardımcı olması" amacıyla mercek altına almıştı.
CIA görevlileri bu metodları, çeşitli askeri personeli (ABD ve
NATO) "Sihirli Odalar" veya "Neşe Sabnları"nda kullanabilmek
için, kişileri sorgulamak veya dost kuvvetlerin çağdaş sorgulama
yöntemlerine daha dayanıklı hale getirmek için
geliştirmişlerdir. Beyaz ses ve seslerin diğer şekilleri de
kişilerin oryantasyonu kaybetmelerini sağlamak ve onları daha
uysal bir hale getirmek için kullanılmıştır.
Uzaktan hipnoz üzerine de çalışmalar yapılmıştır. CIA'nın resmi
olarak hiç kabul etmediği özel projelerden biri, Radyo Hipnotik
Beyinlerarası Kontrol Projesi'dir (RHIC). Bu hipno-tizma
durumunu meydana getirmek için Stimociever (mikro-küçültülmüş
elektronik cihazı) kullanmak kesinlikle gerekliydi. Böyle bir
cihazın çalıştırılması için yapılması gereken tek şey, hedef
kişinin belirlenen bir kasma cihazın enjekte edilmesiydi.
Cihazla ilgili deneme safhalarının başlarında cerrahlar,
kurbanların vücutları üzerinde küçük yara izleri bırakıyorlardı.
Sonraki yıllarda, daha ilerlemiş tekniklerle vücudun dış
kısmında bir iz bırakmadan da aynı şey yapılır oldu. Genellikle
burun ve kulak çukurları bu işlem için yaygın olarak
kullanılıyordu. Daha sonraları kurbanlarda yan etki olarak
çeşitli baş ağrıları ve beklenmeyen burun kanamaları görülmeye
başlandı.
Eski bir FBI ajanı olan Arthur J. Ford, büroyu terk edip Lkv
coln Lawrence (19) adı altında gazetecilik yapmaya başladıktan
18 a.e.
19 Lavvrence'in gerçek adı Arthur i. Ford birden fazla kaynak
tarafından doğrulanmıştır.
HİPNOZ DENEMELERİ
sonra, 1965 yılında yazdığı "Biz Kontrol Edilmiş miyiz?" adlı
kitabında RHIC projesini gün ışığına çıkardı. Sistemin nasıl
işlediğini şöyle açıklıyordu: "Bu, radyo nakli ile ortak istekle
tetikle-nen bir hipnoz seansı sonrası telkinin hayata son derece
uyarlanmış bir uygulamasıdır. Bu yenilenen hipnoz durumu aynı
radyo kontrol sistemi aracılığıyla kendi kendine yeniden
tekrarlanabilir. Birey hipnoz etkisi altına girer. Bu birçok
şekilde hayata geçirilebilir. Bu birey sonra radyo sinyal
üzerinde belirli davranış ve belli tavırlar sergilemesi için
programlanır."
CIA, RHIC'ı olabildiğince geniş bir şekilde ABD ve Avrupa'da
kullanmıştır. ABD'nin bir başka müttefiki olan Kanada da diğer
ülkeler kadar masum kurbanlar üzerinde işe yaraya-cak(!) pekçok
deneyleri içeren araştırmalar gerçekleştirmiştir. Bu deneyler
Dr. Solandt'm yakın takibi altında yapılmıştı. Dr. Solandt,
Kanada'daki UFO vakalarını araştırmak için başlatılan "Mıknatıs
Projesi" için de uygun görülmüştü. Bu araştırmanın büyük bir
kısmı, Nakliye Bölümü bütçesinde gösterilerek kamuoyundan
gizlenmiştir. Öte yandan, İsveç'lilerin, halen akli bir
dengesizlik sorunu olduğu kabul edilen insanlar üzerinde aşılama
deneylerini sürdürdükleri düşünülmektedir. Bununla birlikte
RHBK'nin orijinal konsepti, Amerikan Ordusu tarafından
benimsenmişti.
Gazeteci James Moore ve RHIC hakkında kaleme alınmış el yazması
350 sayfalık bilgiyi yine bir CIA kaynağından aldığı 1963
tarihli başka bir projeyi sakladığını öne sürdü.(2°) Yazıya göre
"Tıbbi olarak bu sinyaller beynin belirli kısımlarına
yönlendirilmişti. Beynin bir kısmı, görme, işitme gibi herhangi
bir dış kaynaktan küçük bir elektrik akımı aldığında, ortaya bir
duygu çıkıyordu. Mesela yaşlı kadını döven birtakım gençlerin
görülüşündeki öfke ele alınacak olursa, bu öfkeye benzer bir
duygu, dış kaynak tarafından beyninize gönderilen suni radyo
sinyali ile meydana getirilebiliyordu.
20 Bovvart, VValter. "Akıl Kontrol Harekatı", (Dell Yayınları
Co., Inc.), 1978. s.261-264.
BEYİN KONTROLÜ
Ve aniden, ortada bir sebep bulunmaksızın, aynı acı öfkeyi
hissetmeniz mümkün oluyordu." <21)
Stimoceiver'i icat eden Dr. Jose Delgado'ya göre "Hymgdala ve
hippocampus'teki çeşitli noktaların radyo sinyali ile
canlandırıl' ması, dört değişik hasta arasında farklı
etkileşimlere sebep oldu. Hoş duygular, neşe, derin düşünceli
odaklanma, tuhaf duygular, aşırı rahatlama, renkli görünümler ve
başka etkileşim gözlendi." <22' Bütün bu etkiler, dışarıdan
yapılan yönlendirmelerle ortaya çıkarıldı. Delgado'nun 1966'da
dediği gibi, daha önceki araştırmalar ve deneylerle beraber bu
çalışmalar "Nihayetinde hareket, duygu ve ¦ davranışları
elektronik güçler ile yönlendirilebilmenin hoş olmayan
sonuçlarını ortaya seriyor; ve insanların robot gibi tuşlarla
kontrol edilebilir olduğu görüşünü destekliyordu." (23)
Bunlar yeterli değilmiş gibi EDOM -Hafızanın Elektrikle
Eritilmesi- RHIC'nin yeni bir şekli olarak ortaya çıkmıştı. EDOM
bir kişide "kayıp zaman" duygusu oluşturuyor veya hafızanın
kısmi olarak silinmesine sebep oluyordu. Bu sonuca, aşırı dozda
acetochaline vasıtasıyla bir kısım beyin hücrelerinin bazılarını
basit bir şekilde engellenmesiyle veya elektronik "kitleme" ile
ulaşmak mümkün olabiliyordu. Yine bu yöntemle, metabolizmada
gerçekleşen kimi kimyasal oluşumların meydana getirmesi gereken
sinirsel sistem hareketleri durdurulabiliyor. Bu kimyasal
tekniğin yanısıra, elektromanyetizma ve mikrodal-galar da "kayıp
zaman" etkisi yaratmak için kullanılabiliyor. Ve yine EDOM,
uzaktan hipnotizma etkisi oluşturulmasında kullanılan araçlardan
biri olarak göze çarpıyor.
Lincoln Lawrence'in CIA'deki kaynağı EDOM hakkında bazı
korkutucu bilgileri ifşa etmişti: ".. .Artık insan vücudu içinde
21 a.e., s.263.
22 Delgado, ). M. Rv "Beyinler Arasında Radyo Uyarım ve
Tamamen Bağımsız Hastalarda Kayıt", Schvvitzgebel).
23 Kreech, David. "Aklı Kontrol Edenleri Kontrol Etmek",
Think'te 32, Temmuz/Ağustos 1966.
HİPNOZ DENEMELERİ
JEQ
kolayca gizlenebilir küçük bir EDOM jeneratör-verici
kullanılmaktadır. Bu bir insanla en küçük bir temas esnasında
-sıradan bir el sıkışma ve hatta sadece bir dokunma- dokunan
kişinin kısa bir süre için zaman algılamasını bozacak küçük bir
elektronik yükü ve son derece hızlı bir sinyal tonu nakledilir."
(24) Bu metodlar sayesinde -RHIC ve EDOM- bir insanın zihnine
istenilen her türlü telkin iletebilir veya kişinin hafızasında
kayıtlı bulunan herhangi bir olay hakkındaki bilgiler
silinebilir. Bu sonuçlar, belli kelimelerle (veya basit
davranışlar dizisiyle) hafızada yüklü "komut-emir-ler" ile elde
edilebilmektedir. İlgili anahtar komut-emirler ise kişinin zeka
derecesine bakılmaksızın ve emrin uygunluğu veya mantıklı olup
olmadığı hakkında herhangi bir sorgulama gerçekleştirilmeden
belirlenmektedir. Sonuç itibariyle kendisine dışardan böylesi
bir etkiye maruz bırakılan insan, hareket ve davranışlarını körü
körüne denilebilecek tarzda, herhangi bir tehlikeyi dikkate
almaksızın sergileyebilmektedir.
CIA kaynaklı başka bir belgeye göre, insanlar bu tarz sistemli
yönlendirmelerle intihar (kendini imha etme) emirlerine dahi
itaat edebilirler. Böylesi emirler ve onlara gösterilen itaat,
genellikle bir insanın önceden programlanmış görevinin sona
ermesi durumunda sözkonusu olabiliyordu. Ama herhangi bir
sebepten dolayı kişi kontrolden çıkarsa, "kendi kendini yok
etme" mekanizması görevi sona erdirilmeden önce de tetiklene
bilirdi. Bu metod profesyonelce planlanır ve hayata
geçirilebilir ve uzman istihbaratçılara hiçbir ipucu
bırakılmayabilirdi!
24 Lavvrence, Lincoln, "Biz Kontrol Edildik mi?" (University
Kitapları, New York; 1965).
¦ Onüçüncü Bölüm ¦:¦ SİNİRSEL MANİPÜLASYON
960'larda Moskova'daki ABD Elçiliği, Sovyet kaynaklı mik-rodalga
ışm saldırısına maruz kaldı. Bu ışınlı saldırı, önce-Jikle
elçilik içindeki görevlilerin zihinlerini ve dolayısıyla
davranışlarını kontrol etmeyi amaçlıyordu. Komünistlerin bu tür
can sıkıcı sinirsel etkileme cihazlarını kullanma çabaları,
ABD'de de benzer konularda acil araştırma sürecinin başlama'
sına neden oldu. Bununla beraber çalışmaların üzerine kalın bir
gizlilik perdesi indirilmişti. 19 Aralık 1994'te Pandora Harekatı'na
dair gizli sayılmayan kayıtlardan ortaya çıkardığım bilgi
ve belgeler bana ancak 1991'de yürürlüğe giren Bilgi Özgürlüğü
Kanunu çerçevesinde yaptığım başvurudan sonra gelmişti. Zaten
Pandora Harekatı da Moskova'daki olayların açığa çıkarılmasına
yönelik Amerikan tepkisi olarak gerçekleştirilmişti.
1961'de Allan H. Frey, baş bölgesine düşük güç yoğunluğunda UHF
(aşırı yüksek frekans) elektromanyetik enerji göndermenin, bir
tür radyo dalgalarına benzer ışınlar yayarak ses algılaması
oluşturduğunu; ve bunun sağır insanlarda bir çeşit duyma
sağlayabileceğine ilişkin inanılır deliller ortaya koydu.
Görünürdeki tek risk ya da sakınca, daha önce de ifade edildiği
gibi, dalga uzunlukları 10 cm'den daha kısa olan UHF enerji
BEYİN KONTROLÜ
SİNİRSEL MANIPULASYON
dalgalarının, ciltte yanmalara sebep olabilecek ısınmalar
meydana getirmesiydi. Yine Frey ve diğer bilim adamlarının
benzer konularda yaptığı çalışmalarla, mikrodalga enerjisinin
tachy-cardia (kalp atışlarının hızlanması) veya brachy'Cardia
(kalp atışlarının yavaşlaması)'na yol açabilecek güce sahip
olduğu da ortaya çıkarılmıştı. 1973 yılında, diğer bir bilim
adamı, S. M. Bawin de, beyin dalgalarının düşük güçte üretilmiş
VHF (çok düşük frekans) enerjisiyle artırılabilir veya tamamen
durdurula-bilir olduğunu ispat etmişti.*1)
1950'den beri tekrarlanan çalışmalar sonucunda, insan davTanışlarının,
işitsel korteksin uyarılması, tehlikesiz doku
ısınması oluşturulması, beyin ritminin modifike edilmesi ve
mikro-dalgaların başka birçok biyolojik uygulamalarıyla
değiştirilebileceği ve istenen tarzda yönlendirilebileceği
tespit edilmişti. Bunun başarılabilmesi için gerekli olan enerji
miktarı, 1 km'-den daha fazla uzaklıkta ve 600 metre yükseklikte
duran bir böceği bile algılayabilen radarlarda kullanılan enerji
miktarına eşitti. İşte bunun için radar tipi enerjinin bir birey
veya kalabalık üzerine odaklanabilen bir silah olarak
kullanılması mümkün olabilirdik)
Elektromanyetik (EM) enerjinin biyobilimlerde kullanılması
oldukça yeni sayılabilecek bir gelişme sayılsa da, biyoelektrik
araştırmalarının tarihi, Galvani ve Volta'nın bir kurbağanın
ayaklarını elektrik akımıyla uyarmayı hedefleyen araştırmalar
yaptıkları 1786 tarihine kadar uzanıyor. Direkt olarak
elektrotları kullanan ilk bilim adamı olan Von Zeyneck
tarafından yüksek frekans akımıyla vücut dokularının ısıtılması
anlamına gelen "diatermi" terimi ise 1908'de türetilmişti/3)
1 Bavvin, S. M., Cavlas-Medici, R. J. ve Adey, W. R.,
"Kedilerde özel beyin ritimlerin üzerinde ayarlanmış VHF
alanlarının etkisi", "Beyin Araştırmasında, Cilt 58, 1973, 365
384.
2 "Mikrodalga ABD-SSCB", Cilt VI, Temmuz-Aralık 1976, s.4,
Güvenlik Ofisi, ABD Devlet Bakanlığı.
3 Jasli, Tom ve Susskind, Charles, "Hayat sahnesinde bir
araç olarak elektromanyetik radyasyon", Bilim'de", cilt 133, no
3451, 1961, s. 443-447.
Fakat konuyla ilgili somut adımlar, italyan fizikçi E Gazzamali'nin
1920'lerde aşırı telkine yatkın kişilerde halüsinasyon
oluşturabileceğini keşfetmesi ve bu insanların zihinlerinden
yayılan bir tür radyasyon ışıması tespit ettiğini açıklamasıyla
atılmış oluyordu. Çalışmalarını kitaplaştırarak "Radyasyon Yayan
Beyin" adını verdiği eseri ABD'deki Wright-Petterson Hava
Kuvvetleri'nin Yabancı Teknoloji Bölümü tarafından 1965 yılında
tercüme edildi. Alman fizikçi W. A. G. Van Everdingen, 1938-43
yılları arasında bu tarz çalışmaları daha da ileri boyutlara
taşımıştı. Everdingen, mikrodalga ışınlarının civciv
embriyosunun kalp işlevini ortamdaki glikojen (bir protein
formu) seviyesine göre etkilediğini gözlemlemişti. W
1946 yılına gelindiğinde, J. E. Nyrop, ısıtma etkisi olmadığı
halde kısa vuruşlu EM radyasyon oluşturulmasıyla bakterilerin,
virüslerin ve dokuların üzerinde özel bir etki oluştuğunu
kaydetmişti.'5) EM enerjisi kullanarak insan zihnini manipüle
etme yönünde ilk adımı atan öncüler, kendilerinden sonra
geleceklere daha ayrıntılı araştırmaların sürdürüleceği yeni bir
dönemin kapısını açmışlardı. Daha henüz 1961'e gelinmemişti ki,
Dr. Alan H. Frey'in ortaya koyduğu bir araştırma, bilim
çevrelerini, radyo frekans (RF) enerjisinin doku kültürünün
ısıtılmasından çok daha ileri maksatlar için kullanılabilir
olduğuna ikna etti.
Pandora dosyaları da elektrodlarla beynin doğrudan uyarılması
konusundaki çalışmalara atıfta bulunmaktaydı. Dosyalarda,
uyarılan bölgeye bağlı olarak suni şekilde oluşturulan tepkinin
nasıl meydana getirilebildiği konusuna yoğun bir ilgi
gösterildiği göze çarpıyordu. Nobel ödülü almış İsviçreli
fizyolog Walter Hess, hayvan beyinlerindeki elektrik
faaliyetlerini kaydetmek amacıyla beyinlerin belli bölgelerine
elektrik kabloları döşeyen ilk isimdi. Hess, bu araştırmaları
sonucunda beyin sapı
a.e. a.e.
BEYİN KONTROLÜ
kenarında yerleşmiş organ sistemindeki hipotalamus ve ilgili
sinirsel yapıların, duygusal ve saldırı nitelikli davranışları
kontrol ettiğini keşfetti.*6) Bu bölge aynı zamanda iştah ve
koku duyumuna bağlı olarak güdülenen cinsel davranışların da
merkezlendiği yerdi.
Sinir cerrahı W. Penfield, Hess'in bulduklarını bir adım daha
ileriye taşıdı. Elektrik akımını, beyin ameliyatları esnasında
beyin dışındaki bölgeyi uyarmak için kullandı. Sonuçlar
şaşırtıcıydı. Bu metodun uygulandığı epilepsi hastaları,
geçmişte yaşadıklarının tamamını yeniden hissetmişlerdi. Yine
aynı hastalara eski anıları o kadar gerçekçi gelmişti ki, sanki
olanları yeniden yaşıyorlardı. Aynı nokta iki defa uyarıldığı
zaman, olaylar zinciri başlangıçtan itibaren kendini yeniden
tekrarlıyordu.")
1960 yılında Neider ve Neff, beynin doğrudan elektrikle
uyarılması tekniğini, (BEU) şartlandırma amacıyla kedilerde
duyma hissi meydana getirmek için kullandılar.*8' Bu
çalışmalarıyla, seslerin BEU ile üretildiğini, seslerin davranış
şartlandırma uyarıcısı olarak kullanılabileceğini ve ses
kalitesinin beyin zarmdaki elektriksel uyarıcının derinliği ile
orantılı olarak değiştiğini öne sürüyorlardı.
Radiestezi, insanların elektromanyetik enerji meydana
çıkartabilme kabiliyetinin ifade edilmesinde kullanılan bir
terimdir. Olağanüstü olaylar üzerinde çalışan NASA'nın Uzay
Uçuşları Merkezi'den James Beal, hepimizin, bedenimizde oluşan
6 Edson, Lee, "insan ruhu ve cerrah", New York Times
Dergisinde, 30 Eylül 1973.
7 Steven, Leonard A., "Sinirler: beynin bloklarını inşa
etmek", (Crovvell, New York, 1974).
8 Neider, Philip C ve Neff VVİlliam D., "Kedilerde elektrik
uyarımın işitsel bilgisi" Bi-lim'de", cilt 133, 1961, s. 10101011,
Makalenin başında işitsel tepkilerin özetini çıkardılar:
"insanlar üzerinde işitsel duyguların direkt olarak veya beyin
kaplamasının yakınındaki işitsel sahalarının elektrik uyarımı
ile üretilebilir olduğu uzun zamandır biliniyordu. Üretilen
duyumsal etkiler: vurma, gümbürtü, vızıltı, vs. Bazı deliller,
şartlandırma uyarıcısı olarak başarıyla kullanılan beyin
kaplamasının direkt elektrik uyarımın kullanıldığı hayvanların
şartlandırma incelemesinden de geliyor."
SİNİRSEL- MANİPÜLASYON
elektromanyetik enerji noktalarını ayarlayacağımıza
inanmaktadır. Beal, dışardan bize gelen enerjinin şiddetli
etkilere sahip olduğuna inanıyor; çünkü ona göre, bedenimizdeki
hücre, sinir gibi mikro yapıların her biri, kendi çapında küçük
ve karmaşık bir elektrik sistemidir. *9)
New York Devlet Üniversitesi'ndeki uzman ortopedi cerrahlarından
Robert O. Becker de, benzer şekilde, her sinirin yarı geçirici
özelliğinin varolduğunu söylemektedir. Sinir sistemi
hücrelerinin, çevredeki enerji anlamlarıyla belli bir uyum içine
girerek sıvı kristal formatında işleyebildiğine de inanmaktadır.
Eğer bu doğruysa, sinir sistemi, elektrik etkilerini bir
milyondan fazla büyütebilme kapasitesine sahip demektir. Becker,
beynin sinir sisteminin geri kalan kısmına daha güçlü bir doğru
akım alanı ihtiva ettiğine ikna olmuş durumda. Bu akımın şiddeti
ve belki de kutbu, bilinci doğrudan etkiliyor. Hayvanların beyin
dalgaları modeli sözkonusu olduğunda, Becker, beyin gövdesinin
sağ lopuna bir manyetik alan uygulayarak, hayvanları koma haline
sokmuştu. Hemen ardından süreci ters çevirdi. Doğru akımı beynin
ön bölgesine yönlendirdiğinde, daha önceden çeşitli
kimyasallarla uyutulmuş hayvanları uyandırmayı başardı.*10)
Allan H. Frey, 24 Nisan 1961'de Chicago'da organize edilen Hava
Kuvvetleri Tıp Derneği toplantısında şu şartıcı açıklamayı
yapıyordu: "Ulaşılmış olan çağdaş bilgi düzeyimize göre, insanın
işitme sistemi, radyo frekans (RF) tayfının en azından
orantısında bir yerde elektromanyetik enerjiye tepki verebilecek
durumdadır. Daha da ötesi, verilecek bu ilk tepki "ani"
olacaktır ve alçak güç yoğunluklarında gerçekleşebilir; bu
yoğunluklar da zaten muhtemel biyolojik hasarlara yol açabilecek
seviyeden oldukça düşüktür." dO
9 Ferguson, Marilyn, "Beyin inkılabı: akıl araştırmasının
sınırları", Davys-Poynter, (London, 1974).
10 Yazar ile yapılan telefon konuşması, Mayıs 1992.
11 Allan H. Frey, "Radyo frekans enerjisine işitsel sistemin
tepkisi", "Hava Hekimli-ği"nde Teknik Not, cilt 32, 1961, s.
1140-1142.
raa
BEYİN KONTROLÜ
Frey, denek olarak kullandığı kişileri, alan anteninden 30 metre
kadar, kendisini göremeyecekleri bir uzaklığa yerleştirdi.
Antenden bir ses gelmiyordu. Buna rağmen RF ışını ne zaman
üzerlerinden geçse, vızıltıh vuruşlu bir sesi her defasında duyduklarını
söylediler. Algılanan ses seviyesi 70 ile 80 decibel
(db) arasındaydı. Kulak zarları sesi daha açık duymalarını
sağladı. Sesler tüm olaylarda aynı idi ve sesin kafanın arka
kısmın-da hissedildiği tespit edildi. Koruma çalışmaları, RF
seslerinin şakaktaki alanlar için tehlikeli olduğunu gösterdi.
Tepkilerin kulak zarlarına bağlı olmadığına dair herhangi bir
şüphe yoktu. Ordu için çok geniş uygulama sahası olan yeni bir
haberleşme şekli keşfedildi: Radyo dalgalan aracılığıyla beyinle
doğrudan haberleşme. 1961 yılında gerçekleştirilen deneyler,
RF enerjisine yönelik duyma tepkisinin etkisi ve ölçüsünün
yüzlerce metreye kadar varabildiğini ispat etti. Taşıyıcı
yayıcınm uygun şekilde ayarlamasıyla, RF enerjisi,
"karıncalanma", baş dönmesi, bulantı ve kusma dahil, hedef insan
üzerinde çeşitli biyolojik etkiler yaratabiliyordu.
RF enerjili elektrotlar kullanılarak, beyinin elektrikle
uyarılması (BEU) önündeki engeller ortadan kaldırılmış oldu.
Şimdi radyo dalgalan kullanılarak BEU ile yapılanlara benzer
sonuçları elde etmek mümkün olabilecekti. Bu keşif Mançurya Adayı'nın
yaratılmasını daha inandırıcı ve gerçekçi kılıyordu.
Nabız sayısına ayarlı sinyal gönderici cihazların, gönderilen
sinyalle istenen bilgiyi nakletmeleri artık hayal olmayacaktı.
Hatta beyine herhangi bir kelimeyi göndermek mümkün
olabilecekti.
Uzaktan hipnozla programlanabilecek ve hipnoz esnasında
bilinçlerini aşan emirlerle yönlendirilecek eşsiz istihbarat
elemanları verilen görevleri yerine getirebilirlerdi. Hedefin
itaat ettiği herhangi bir hipnotik komut, hedefin görünürde
kendi beyni içinde doğan kendi fikri olarak kabul edilebilir.
Gerekirse "zamanlanmış hipnotik komut" da verilebilir; RF
programlaması gelecekte, daha önce belirtilmiş bir vakitte bu
komutu
tetikleyebilir. Buna benzer şekilde verilen emir, hipnotik
telkin-li bir kelime, resim veya başka bir sinyalle harekete
geçirilebilir. Beyin dalgalarının beyindeki bilginin işletilmesi
için veri taşıdığı biliniyor. W. R. Aley bu verilerin dalgaların
frekans derecesini kullanarak sayısal olarak
şifrelenebilindiğine inanıyor-du.(12' Haklı olması, artık beyin
dalgalarının başka bir kişiye taşınmasında önemli bir güçlük
yaşanmayacağı anlamına geliyordu. J. E Schapitz, ABD Devlet
Bakanlığı'na şu deneyi önerdi: "Bilinen fizik etki usullerince
ilaçlarla üretilen beyin dalgaları manyetik bir banda
kaydedilir. Kaydedilen ritimler sonra mikrodalgalara (ya da çok
izlenimler olmuşsa çeşitli ışınlara) göre ayarlanır ve ilaç
almayan kişilerin beyinlerine nakledilir. Zihinsel durumları
mülakat, psikolojik testler ve poligraf kayıtlarıyla sırasıyla
incelenir. Böylece, ilaç almayan kişilerin ilaç alanlarla aynı
durumda olup olmadıkları belirlenir." Schapitz, bu deney
teklifinden ayrı olarak mikrogal-ga yayma metotlarını, benzer
şekilde bir kişinin kas hareketlerini başka birisine göndermekte
kullanmayı bile teklif etti.
Bilginin tekrar elde edilmesini engelleme yollarının da var
olduğunu tahmin ediyordu. Bu itibarla, bireye hafıza kaybını
yaptırarak, bir istekte onun bilinç işlevini bozmak, engellemek
ve yeniden iyileştirmek mümkün olabilirdi.*13) Her ne kadar, bu
türden uygulamalar sosyal ve siyasal yaklaşımları açıkça
rahatsız edici nitelikte olsalar da, deneylerin çoğunda
kullanılan radyo dalga enerjisi radarda kullanılan nabız ayarlı
veya TD (taşıyıcı dalgalı) mikrodalgalardı. Gerçekten de 10
cm'lik dalga uzunluğu olan radar araçları bu deneylerin hemen
hemen hepsinde kullanılmışlardı/14'
12 Adey, W. R. "Bilginin depolanması ve geri alınması",
Corning, .C. ve Balaban, M.'de, "Akıl: işlevlerine biyolojik
yaklaşımlar", 1968.
13 Schapitz, J. F., "Bilginin direkt beyine nakli için
ayarlanmış elektromanyetik enerjisini kullanarak psikofizyolojik
kontrolün etkisinin deneysel incelemesi", Ocak 1974:
ABD Devlet Bakanlığına verilen yayımlanmamış şahsi makaleler.
14 Richter, Juergen H. et al, "Uzaktan radar duyumu: atmosfer
yapısı ve böcekler "Bi-lim"de cilt 180, no4091, s. 1176-78.
|gg|
BEYİN KONTROLÜ
Pandora Harekatı'nda kullanıldığı gibi, mikrodalga radyasyonunun
belirtileri aşırı yorgunluk, devamlı veya ara sıra olan baş
ağrıları, sinir, uykusuzluk, hafıza güçlükleri, fiziksel stresin
ardından kalp bölgesindeki görülen ağrılar, nefes darlığı,
iştahsızlık, kalbin büyümesi ve kalple ilgili diğer
sorunlardır.'15) G. W. Bileş tarafından hazırlanan ABD Devlet
Bakanlığı raporu, uzaktan yönlendirilen bir radarla, bir kişide
kalp krizine yol açmanın mümkün olabileceğini öne sürüyürdu;
zira radar, Frey'in ayrılmış kurbağa kalpleri üzerinde yaptığı
bazı deneylerinde kullandığı nabza endeksli dalga enerjisinin
aynısını kullanıyordu.^)
1974 yılma gelindiğinde, California Melano Park'taki Stan-ford
Araştırma Enstitüsü elektronik mühendisi ve sinir fizyologu
Lawrence Pinneo, elektroensefalografta özel komutlarla beyin
dalgalarını orantılı ilişki içine koyarak bir kişinin aklını
okuyabilecek bir bilgisayar sistemi geliştirdi. Günümüzün daha
da gelişmiş imkanlarıyla ilerlemiş BEU radyo tekniklerini
kullanarak bu işlevi tersine çevirmek de mümkündür.'17) Aklı
okuyan bilgisayarlar kavramı artık bir bilim kurgu malzemesi
değil. Big Brother hükümetleri tarafından kullanımları da öyle.
Psi-Tech'te görevli Binbaşı Edward Dames, Nisan 1995'te NBC'nin
"Diğer Taraf programınla şöyle diyordu: "ABD hükümeti insan-'
lara dışardan telkinde bulunabilen bir sistem geliştirdi." Dames
daha fazla açıklama yapmaktan kaçınmıştı.
15 "Mikrodalga ABD-SSCB", Cilt II 1972-1974, ABD Devlet
Bakanlığı Güvenlik Ofisi, "Elektromanyetik-biyolojik etkilerin
incelemesi", s. 5.
16 "Mikrodalga ABD-SSCB" 2, s.4.
17 "Aklı okuyan bilgisayar", Time'da, Temmuz 1, 1974, s. 67.
Bundan başka David M. Rorvik'e bakın, "insanın makineye
dönüşmesi", (Sphere Kitapları, London, 1979f.
¦ Ondördüncü Bölüm ¦
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
*-\ ^Y NİSAN 1993'te, BBC Televizyonumun en önemli
/ / akşam haberi, öldürücü olmayan bir silah hakkmday-+**fA*J
di. Savunma Bakanlığı muhabiri David Shukman, düşmanı belli bir
fiziksel zarara uğratmadan, dengesini kaybetmesini sağlama ve
herhangi bir saldırıya karşı koyamaz hale getirme anlayışının
iki savunucusu (emekli) ABD Ordusu Albayı John B. Alexander ve
Janet Morris ile röportaj yapmıştı.'1)
Öldürücü olmayan silahlar fikri aslında çok da yeni bir olgu
değil. Düşman birliklerinin iletişim ve ilerlemesini kesen,
sistem ve düzenini karıştıran cihazlar, istihbarat birimleri,
polis ve savunma teşkilatları tarafından uzun zamandır
kullanılıyor. Berkshire'de Greenham Common Askeri Üsssü'ndeki
kadınlar protestosunda, ABD Ordusu, protestoculara karşı, "Tuhaf
Etkili Silahlar" terimi uygun görülen mikrodalga mekanizmalı
kon-vansiyonel olmayan silahlar kullandı.<2'
Öldürücü olmayan cihazlar, kullanılan donanımın, araçların ve
tesislerin faaliyetlerini bozmaktan, düşman personeli demo1
Bayan Victoria Alexander'ın yazara gönderdiği 2 Nisan
1993 tarihli mektup.
2 Girişim, ABD Ordu Kimyasal ve Askeri Polis tarafından
yapıldı.
BEYİN KONTROLÜ
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
V'r
ralize etmeye kadar birçok işi görebilir. Aralık 1980'de John
Alexander "ABD Ordusu'nun dergisi Military Review'de "Yeni
Zihinsel Savaş Alanı" adlı bir makale yayınladı. Bu makalede,
telepatinin beyindeki elektrik faaliyetlerine müdahale etmek
için kullanılabilir olduğu iddia ediliyordu. Bu, ordudaki ileri
gelen generallerin dikkatini çekti. Onlar da "Yumuşak Se-geneldi
Ölüm" teknolojilerinin takip edilmesini teşvik ettiler. Böylece,
savaşmanın yeni bir yolu daha ortaya çıkmış oluyordu. 1988'de
Ordu'dan emekli olduktan sonra Alexander, Los Alamos Ulusal
Laboratuvarları'na katıldı ve eski CIA Vekil Müdürü Dr Ray Cline
başkanlığındaki ABD Global Strateji Konseyi (ABDGSK) Araştırma
Müdürü Janet Morris ile çalışmaya başladı.'5) Çok geçmeden
Konsey, çeşitli araştırma pn> jelerinin askeri alanda
uygulanabilirliği konusuyla ilgilenmeye başladı.
1990'dan bu yana ABDGSK, önemli ulusal laboratuvarlar, belli
başlı savunma firmaları ve sanayicilere danışmanlık yapmakta ve
kıdemli ordu ve istihbarat subaylarını kadrosunda istihdam
etmektedir. Senato'nun Silahlı Hizmetler Komitesi başkanı
Senatör Sam Nunn desteğiyle, ABDSK (emekli) Stratejik Hava
Komutanlığı eski Kurmay Başkanı Tümgeneral Chris S. Adams
tarafından yönetilen Öldürücülük Tedbir ve Teftiş Grubu
kuruldu.M)
ABD Global Strateji Konseyi 1981'de kurulan birleşmiş, bağımsız
düşünce geliştirme kurumudur. Geniş çaplı stratejik konular
üzerinde çalışır. Üyeleri: Clare Boothe Luce, General Maxwell
Taylor, General Albert VVedemeyer, Dr ray Cline (Başkan
Yardımcısı), Jeane Kirkpatrick (Başkan Yardımcısı), Morris
Liebman, Henry Luce III, J. VVİlliam Middendorf II, Amiral
Thomas H. Moorer BDB (emekli), General Richard Stilvvell
(emekli), Dr Michael A. Daniles (Başkan), Dr Dalton A. West
(Yönetici Başkan Yardımcısı). Araştırma Müdürleri, Dr Yonah
Alexander, Dr Roger Fontaine, Ro-bert L. Katula v? Janet Morris,
Öldürücü olmama; Ulusal Bir Projenin Gelştirilmesi ve Yeni
Stratejik Asırda Öldürücü Olmayan Araçları Kullanmak - ABD
Global Strateji Konseyi'nin bir Projesi, 1991, s. 4. ANDGSK'in
başka kurmay üyeleri Steve ı'revino, Dr John B. Alexander ve
Chris Morris.
1991 yılında, Janet Morris birtakım dikkat çekici makale-ler'5)
yayınladı ve Fort Monroe'daki ABD Ordusu Yetiştirme ve Eğitme
Komutanlığı'na "Düşmanı Etkisiz Kılan Araçlar için İşlevler
Kavramı" üzerine ayrıntılı bir rapor yazdı. Bu rapor, Los Alamos
Ulusal Laboratuvarları'nda faaliyet gösteren Alexander'ın
yirmiden fazla projesini de içeriyordu. Keza, 10 Nisan 1991
tarihli "Öldürücü Olmayan Savunma Girişimine İhtiyaç Var mı?"
başlığını taşıyan başka bir çalışmasında ise, Savunma Bakan
Yardımcısı Paul Wolfitz ve Savunma Bakanı Dick Cheney'e atıf ve
hitapta bulunuyordu. Yazıda ortaya koyduğu "Öldürücü olmayan
teknolojilerdeki ABD öncülüğü, Soğuk Savaş sonrası bir dünyada
seçeneklerimizi çoğaltacak ve durumumuzu güçlendirecektir" ve
"Araştırma ve ilerleme çabalarımız artırılmalıdır", tarzı öneri
ve tespitleri gerçekten göze çarpıcıydı.
Morris şimdilerde, "savaş korkutucu olduğu müddetçe insancıl
tavırlarıyla saygı kazanan bir dünya gücü, özellikle öldürücü
olmayan savunma prensiplerinde önde olmalıdır" görüşünü iddia
eder bir tutum sergilemektedir. ^ "Böyle bir stratejiyi
belirlerken", vergi gelirlerinin harcanmasını, öldürücü olmayan
silahların "yurt içinde veya yurt dışında insani amaçlara hizmet
edecek şekilde" kullanılması gerektiğini savunarak haklı
çıkarmaya çalışıyordu.
Sözkonusu silahların düşman ülkelerin eline geçmesi durumunda
saldın amaçlı ya da diğer uygunsuz şekillerde kullanılabileceği
üzerinde fazlaca durulmuyordu. Morris'e göre, öldürücü olmayan
silahlar ülkenin çıkarlarını yurtta veya yurt dışında, gereksiz
yere can almadan ve etrafa zarar vermeden korumasına hizmet
edecektir.'7) Ama "yan etkilerin kaçınılmaz" olduğunu da kabul
ediyordu.*8'
ABDGSK, Öldürücü Olmayan Silahlar Kavramı üzerine birçok makale
yayınladı. Mesela, "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması",
(Janet Morris); "Öldürücü Olmama: Global Strateji - Beyaz Yazı";
"Öldürücü Olmama Hakkındaki Brifingin Eki No 1"; ve "Kullanma
Sürekliliği içinde Öldürücü Olmama". "Öldürücü Olmayan Strateji
Araştırması", Janet Morris, s. 1. "Öldürücü Olmama: Global
Strateji - Beyaz Yazı", s. 3. "Öldürücü Olmayan Strateji
Araştırması", Janet Morris, s. 3.
BEYİN KONTROLÜ
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
Tezine göre, öldürücü olmayan silahların faydalı olabileceği
sahalar, "bölgesel ve az şiddetli çatışmalar"dı (bölgesel
tehlikeler, isyanlar, etnik şiddet, terörizm, narkotik suçlar, •
mahalli olaylar). W Morris, ayrıca "taktik ve stratejik
planlamayı belirleyerek, Amerikan menfaatlerinin dünya üzerinde
yayıldığı çok kutuplu bir dünyada" ABD'nin kendi askeri
kabiliyetinin, "önceden tespiti zor tehditleri karşılamak için"
yeniden şekillendirilmesi gerektiği' ne inanıyordu. d°)
Morris'in makalesi "hayata hizmet eden teknolojinin" iki çeşidi
üzerinde duruyordu. Düşmanın donanımını ve düzenini bozmak için
kullanılan madde-karşıtı teknikler listelendi. Tekniklerden
biri, düşmanın elektronik sistemini tahrip etmek veya bozmak,
diğer bir deyişle mekanik sistemlerin işlemesini durdurmaktı. Bu
hedefe ulaşabilmek için, aşağıda sayılan şartları yerine
getirmek gerekiyordu:
• "Hayata veya çevreye fazla zarar vermeyen, yaşayan organizma
üzerinde uzun vadeli etki bırakmayan kimyasal ve biyolojik
silahlar; (n)
• Elektronik algılayıcıları veya optik cihazları görmez hale
getiren lazer sistemleri. Ordu Piyade Okulu, Kendini Savunma
Sistemi olarak bilinen tek-kişilik taşınabilir lazer silah
sistemini çoktan geliştirmişti. (ABD Ordusu Silahlanma
Araştırması, Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (SAGMM) de, "Az
Teminatlı Hasar Cephaneleri" (ATHC) olarak isimlendirilen
program altında öldürücü olmayan silahların geliştirilmesi
üzerine çalışmalar yapıyordu. (ATHC) füzeleri, silahlı araç ve
kişileri etkisiz hale getiren ve şaşırtan silahlara yönelik
teknolojileri geliştirmeye çalışıyordu.
9 Texas'daki, Waco Hadisesi'ndeki kuşatma esnasında şuuraltı
mesajları gönderen "öldürücü olmayan" bir teknik, sapık tarikat
lideri David Koresh'i etkilemek için kullanıldı. Başarısız
olundu.
10 "Öldürücü Olmama: Global Strateji - Beyaz Yazı", s. 3.
11 1973-1976'da binlerce kimyasal bileşimi inceleyen ve
öldürücü olmayan silahlar için en uygun aday olan CIA/Ordu
Projesi OFTEN'den derlenen bilgisayar veri tabanı.
• Öldürücü olmayan elektromanyetik teknolojiler.
• Nükleer olmayan elektromanyetik nabız silahlan/12)
Körfez Savaşı'ndaki müttefik güçlerin komutanı General Norman
Schwartzkopf, ABD Kurmay Heyeti Ortak Başkanla-rı'na, uzaya
yerleştirilen "geniş-alan-nabız kapasiteli" böyle bir silahın,
düşmanın elektronik sistemini tamamen bozabilecek bir güce sahip
olduğunu söylemişti. Böyle bir senaryoda en az az bilinen şey,
düşman personelinin kaderi olacaktı. Los Alamos Ulusal
Laboratuvarları ile ortak olarak ABD Ordusu Harry Diamond
Laboratuvarları teknik desteği ile gerçekleştirilen bir projede,
SAGMM Yüksek Güç Dalgalı (YGD) "mermiler" geliştiriliyordu.
SAGMM'ye göre, Diamond Laboratuvarları YGD için temsili bir
hedef seti üzerindeki radyo frekansı etkilerinin tahlilini
bitirmiş ve hizmete hazır hale getirmişti."
• Kimyasal araçlar arasında "hidroflorik asitten (13>
milyonlarca kat daha yakıcı olan "süper yakıcı" olarak
isimlendirilen madde ilk adaylar arasındaydı. Bir topçu
devriyesi,
12 ingiliz MoD şimdiden bir "mikrodalga bomba"sını
geliştiriyor. Bu silah üzerindeki çalışma Hampshire,
Farnborogh'daki Savunma Araştırma Kurulu tarafından
yönlendiriliyor. Kısmen Lobster 24, s. 14'te kopyalanan Pazar
Telegrafına bakınız, 27 Eylül. Kraliyet Donanması'nın uçak
pilotlarını şaşırtan lazer silahlarının verdiği biliniyor. Kızıl
Haç, sürekli körlüğe neden olabileceği sebebiyle Cenevre
Anlaşması çerçevesinde yasaklanması için çağrıda bulundu.
1997'de, Kızıl Haç Uluslararası Komitesi Teknik Danışmanı
Dominique Loye ile öldürücü olmayan silahlara dair konuları
tartışmak için buluştuk. KAUK bunların kullanımında etkili
olabilir. Aralık 1998'de, KAUK'un bu silahların kullanımıyla
alakalı ciddi kaygılarını ifade eden Beyaz Yazı "Öldürücü
Olmayan" Silahlar ve Uluslararası insaniyet Kanunu'nu yayınladı.
Son notlarında şöyle diyordu: Sonuç olarak, "öldürücü olmayan"
silahlan savaş kanunu ışığında inceledikten sonra, şunu
vurgulamalıyız:
• "Öldürücü olmayan" terimi yanlıştır.
• Savaş hukuku "öldürücü olmayan" teknolojiler ile direkt
olarak alakalıdır, yani silahlara uygulanabilen savaş hukukunun
kuralları "öldürücü olmayan" silahlar dahil olmak üzere yeni
silaha da uygulanmalıdır;
• Savaş hukuku ışığında öldürücü olmayan herhangi bir
silahın içeriğini tartışmak için, bu silahların insanlar
üzerindeki etkisini anlamamız lazım;
• Belirli "öldürücü olmayan" silahların etkisini var olan
konvansiyonel silahların etkisiyle birleştirerek, yaşadıkları
dikkatle incelenmelidir.
13 "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", Janet Morris, s.
13.
BEYİN KONTROLÜ
ağır zırhlı araçların optik/camlarını tahrip edebilen ve "önemli
silah sistemlerini sessizce bozabilen" pelteli süper-asi' di
istenen bölgeye ateşleyebilirdi/14) Askeri araçları boz-maya
yönelik elektronik ağlar ve gece harekatları ya da herhangi
gizli bir deniz veya kara operasyonunda kullanılabilecek radara
yakalanmayan "gizli" metal tekneler de, Morris'in önerileri
arasındaydı/15) Bir düşman teçhizatını uzaktan ele geçirmenin
görünürde garip olan bir başka yolu ise "kimyasal veya kolay
kırılır sıvı metaller ve maddeye karşı olan polimerlerin"
kullanımı idi. Bunlar, kimyasal yapışkanları veya (teflon
kullanmalı) kaygan maddeleri yaymak için aeresol dağıtıcı
sistemler ile kullanılacaktı. Kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla
ikinci kategoriyi ise "anti-personel ama öldürücü olmayan
teknolojiler" oluşturuyordu:
"Göz kamaştırmak için" tasarlanmış, ama göz topunun patlamasıyla
körlüğe neden olabilen, elde taşınabilir lazerler.
Lazer silahına benzer, çok yönlü ışın gönderebilen ve aynı
zamanda patlayıcı cephane kullanabilen izotropik radyatörler.
Yukarıda da belirtildiği gibi, yüksek güç mikrodalgaları (HPM).
ABD Özel Harekat Komutanlığı'nın taşınabilir bir mikrodalga
silahı olarak zaten böyle bir kapasiteye sahipti/16' Duke
Üniversitesi göz ve lazer silahları uzmanı Marry L. Wolbarsht'in
dediği gibi "ABD Özel Kuvvetleri, düşmanın haberleşmesini
sessizce kesebildiği gibi iç organları da pişirebilir." d7)
14 a.e.
15 O zaman, DENİZ GÖLGESİ Projesi sayesinde ABD Ordusu gizli
bir tekneyi zaten geliştirmişti. Lockhead firmasının
geliştirdiği radara yakalanmayan savaş uçağı F117A gizli
savaşçı gibi, hiçbir radar izini bırakmıyor - BBC, Nevvsround,
28 April 1993.
16 Janet Morris ile kayıtlı bir konuşma, 1 Mart 1993.
17 The Wall Street Dergisi, 4 Ocak 1993.
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
• Başka bir seçenek de, akustik ışınlar kullanan kızıl ötesi
seslerdi. California, Hungtindon Bilimsel Uygulamalar ve
Araştırma Ortaklığı ile beraber, SAGMM ve Los Ala-mos Ulusal
Labora tu varları "yüksek güçlü, çok alçak frekanslı akustik
ışın silahını geliştirmekle" meşguldüler. Bundan başka,
kırılmayan (yani delip girmeyen) yüksek frekanslı akustik mermi
geliştirmeye çalışıyorlardı. Fransa gibi bazı devletler,
infrasesi kalabalığı kontrol etmek için kullandılar bile. SAGMM
bilim adamları nabızlı kimyasal lazerleri kullanma yolunu
araştırıyorlardı. Bunlar, "Hedefin karşısında sıcak ve yüksek
basınçlı plazma etkisi meydana getirebilir. Böylece madde ve
personel üzerinde çeşitli ama kontrol edilebilir etkilere neden
olacak patlama dalgasını ortaya çıkarabilirlerdi."
• Çok alçak frekanslı (VLF) ses (20-35 KHz) veya alçak frekans
RF modülasyonları bulantı, kusma ve çeşitli mide ağrılarına
sebep olabilir. "Belirli frekanslarda bazı çok alçak frekanslı
ses jeneratörleri, insan organlarının, yüksek güç seviyelerinde
ise duvarların parçalanmasına neden olabilir.." d»)
Benzer şekilde, CIA'nın 1978'de Pique Harekatı ismiyle yürüttüğü
bir program vardı. Program, en genel ifadesiyle, muhtemelen Doğu
Avrupa'daki nükleer tesisler dahil olmak üzere, hedef
alanlardaki kişilerin zihin çalışmalarını etkilemek için radyo
veya mikrodalga sinyallerini iyonosferden öteye nakletmeyi
hedefliyordu/19)
Öldürücü olmayan silah kavramı genel olarak, belirsiz sonuçlarla
dolu Pandorra'nm kutusuna benzetilebilir. Bu anlayışın ardındaki
asıl isim Albay Alexander idi. 1937'de New York'ta doğan
Alexander, kariyerinin bir kısmını Vietnam'daki Yeşil Bereliler
Özel Kuvvetler Komutanı olarak geçirdi, Kamboçya'daki
18 "Öldürücü Olmayan Strateji Araştırması", s.14.
BEYİN KONTROLÜ
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
paralı askerlerin düşman hatlarına sızmasını organize etti ve
Phoenix Harekatı dahil, birçok gizli operasyonda yer aldı.
Şimdilerde ise Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'nda Öldürücü
Olmayan Programlar'in müdürlüğünü yürütüyor. 1980 yılında
kendisine bir de Walden Üniversitesi tarafından fahri doktor
unvanı verildi.'20) Uzun zamandır böylesi çetrefilli konulara
ilgi duyuyor. 1971'de Honolulu'da bir birliğin kaptanıyken, Atlantis
kayıp kıtasını aramak için Bemini Adaları'nda dalış
yapmıştı. Dünya çapında kursları olan Silva, zihin kontrolü
teşkilatının resmi temsilcisi idi ve "Felaket Öncesi
Medeniyetler" dersine giriyordu.'21) Alexander aynı zamanda
"Yakın Ölüm Çalışmaları" derneğinin eski başkanı ve kurul
üyesidir. Eski eşi Jan Northup ile Dr C. B. Scott Janes'e
yunuslar üzerindeki ESP deneyleri konusunda çok yardım
etmiştir.'22)
Emekli Tümgeneral Albert N. Stubblebine (ABD Ordusu istihbarat
ve Güvenlik Komutanlığı'nın Eski Müdürü) ve Ale-xander, Psi-Tech
adlı "uzaktan görüş" şirketinde birlikte çalışıyorlar. Bu
şirketin içinde aynı zamanda Binbaşı Edward Dames (Savunma
İstihbarat Kurulu eski elemanı), Binbaşı David Mo-rehouse (82.
Hava Tümeni eski elemanı) ve Ron Blackburn da (mikrodalga uzmanı
ve Kirkland Hava Kuvvetleri Üssü'nde uzman) vardı. Psi-Tech
çeşitli hükümet kontratlarını üstlendi.
19 Uzaktan Kontrol Stratejisi, Anna Keeler (Full Disclosure,
Ann Arbour, ABD, 1989) s.11.
20 Vvalden Üniversitesi, 801 Anchor Road Drive, Naples, Fİ.
33904, ABD. Walden Üniversitesi kendisini geleneksel bir
üniversite olarak düşünmüyor ve kendi öğrencilerine lise
derslerini vermiyor.
21 Brad Steiger, Yer ve Zamanın Sırları, (Prentice Hail,
Englevvood Cliffs, New Jersey) s. 72-73. ABD Ordu Komutanlığı ve
Generaller Heyeti, Fort Leavenvvorth, Kansas, Ale-xander'in
kariyer üzerine şunları yayınladı: "Albay )ohn B. Alexander, ABD
Ordusu emeklisi, Los Alamos, New Mexico'da, Los Alamos Ulusal
Laboratuvarlarında Mad-deye-karşı Teknoloji üzerinde çalışıyor.
Askeri görevleri; ilerlemiş Sistemler Kavramları Ofisi
Laboratuvar Komutanlığı; işletmeci, Teknoloji Adaptasyon Ofisi
Ordu Gereçleri Komutanlığı; Kurmay hayatın vekil başkan
yardımcısı, Teknoloji Planlama ve işletme, Ordu Gereçleri
Komutanlığı; ilerlemiş insan Teknolojisi, istihbarat ve Güvenlik
Komutanlığı".
22 17 Ağustos 1992'de, Dr Scott Jones ile kayıtlı telefon
görüşmesi.
İ ¦ I 4 • ı
']¦¦ \ ¦
1 •
Mesela, Körfez Savaşı krizinde Savunma Bakanlığı, Saddam'ın Scud
füzelerini tespit etmeleri için uzaktan görüş tekniğini
kullanmalarını istedi. 1992'de, FBI kaçırılmış Exxon
yöneticisinin yerini tespit etmek için Psi-tech yöntemine
başvurdu.*23)
Alexander, Binbaşı Richard Groller ve Janet Morris ile beraber,
1990'da "Savaşçının Gerginliği"ni yayınladı. '24> Kitap,
uygulayıcının insani mükemmelliği ve performansın en iyisini
edinmesini sağlayacak ve böylece "yenilmez" bir savaşçı haline
getirecek, sıradışı yolların ayrıntılarını anlatıyordu.'25)
Kitabın öne sürülen amacı, her birimizde doğuştan gelen
olağanüstü insani potansiyellerin kapısını açmaktı. Bunu yapmak
için, dünyadaki ülkeler gibi, biz de gerçeği etkilemede çizgi
dışı yollara yeni bir bakışla yaklaşabilmeliyiz. Bireysel
beden/akıl sisteminin potansiyel gücünün, yani gerçeği
kullanabilme gücünün insana ait bilincini yükseltmeliyiz.
Bizler, geçmişimizi, bugünümüzü ve nihayet geleceğimizi kontrol
altına almaya istekli olmalıyız." <26)
Alexander, Başkan Clinton'un Yardımcısı Al Gore'un arkadaşıdır.
İlişkileri 1983 yılından, Alexander'm Sinir-Dil Programlaması'ndan
(SDP) bu yana sürmekte. Açıklanan belgeler,
SDP'nin "seçilmiş genel ve Kıdemli Yürütme Hizmeti üyelerine"
'27) tavır modellerini değiştirmek için birtakım teknikleri
takdim ettiğini gösteriyor.'28) Tedaviyi kabul eden ilk
generallerden biri olan Korgeneral Maxwell Thurman, daha sonra
dördüncü yıldızını alıp orduda Kurmay Başkan Yardımcısı ve Güney
Komutanlığı görevi nedeniyle ekipten ayrıldı.'29) Tom Downey ve
23 27 Haziran 1992'de, Binbaşı Edvvard Dames ile kayıtlı
telefon görüşmesi; Atomal Bilimadamlarının Bülteni, Aralık 1992,
s.6.
24 "Savaşçının Köşesi", Albay John B. Alexander, Binbaşı
Richard Groller ve Janet Morris, (VVİlliam Morrovv Inc., Nevv
York, 1990).
25 a.e. s.9.
26 a.e. s.9 ve 10.
27 a.e. s.47.
28 a.e.
29 a.e.
BEYİN KONTROLÜ
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
Stubblebine diğer kıdemli katılımcıların önde gelenlerindendiler.
1983'te Alexander'in sevdiği programlarından biri, ismi Yıldız
Savaşları filminden alan Jedi Projesi idi.<30' Zor anlaşılır bir
dili olmasına rağmen, projenin amacı, "normal olmayan araçları
kullanarak davranışsal/fiziksel mükemmelliğin öğretilebilir
modellerini inşa etmek" ve aramaktı.'31' Alexander'e göre, bu
proje Sinir-Dil Programlaması çalışmasının yan ürünüydü.
Sonradan ABD Ordusu İstihbarat ve Güvenlik Komutanlığı başkanı
olan Stubblebine gibi arkadaşlarının yardımıyla, Jedi Projesi'ne
mali destek bulmayı başardı. Aslında bu anlayış Alexander'in
çizmek istediği gibi yeni değildi.
"SDP'yi kullanarak, irade gücünün ve konsantrasyonun, kişinin
performansını diğer tüm faktörlerden daha çok etkilediğini" *32'
göstermeyi amaçlayan asıl fikir, birbirinden bağımsız üç beynin
ürünüydü: Geştalt terapisti Fritz Erikson, profesyonel aile
terapisti Virginia Satir ve hipnozcu Erick Erikson.
"Savaşçının Gerginliği" isimli eserin editörlerinden Janet
Morris, bu alandaki uzmanlardan biri. ABDGSK'nin müdürü olmakla
beraber, daha çok bilim-kurgu yazarı olarak tanıyor ve 1980'den
bu yana New York Bilimler Akademisi ve Elektronik Savunma
Kurulu'nun üyesi. Morris, Japon biyoenerji yönteminin, Endonezya
Subud kardeşliği hareketinin esasları üzerine ders verdi. Aynı
zamanda ilerlemiş zihin kontrolü dersleri almış birisi. Morris
ayrıca onbeş yıldır uzaktan görüş deneyleri yapıyor ve
bilgisayar sistemleri üzerinde zihin etkilerini inceleyen
araştırma projeleri üzerinde çalışıyordu.
Alexander'm Los Alamos Ulusal Laboratuvarları'nda zihin kontrolü
ve psikotronik projelere ne kadar yakın ilgi gösterdi30
a.e. s. 72-3.
31 a.e. s. 12.
32 a.e. s. 13.
ğini anlattı.*33' Ekibiyle birlikte Moskova Psiko-İlişkiler
Ensti-tüsü'nde görevli psikolog Dr. Igor Smirnov ile birlikte
çalışıyorlardı. Morris, 1991'de Rusya'yı ziyaret edip kendisine
Moskova Tıp Akademisi Rus psiko-düzeltme bölümü tarafından
çeşitli orjinal teknikler gösterilince, Rus ekibi de ABD'ye
davet edilmişti.
Ruslar insan zihnini dışarıdan etkilemek için beynin elektronik
tahlilini yapabildiklerini iddia ettiler. İddialarına göre,
"beyaz ses" ve müzik şeklindeki anahtar kelimeleri kullanarak
bilinçaltı komut mesajları, nakledebiliyorlardı.*34' Çok düşük
frekans tipi ses ötesi naklini kullanan akustik psiko-düzeltme
mesajları, kemiğe dokunma aracılığı ile naklediliyordu. Ruslara
göre şuur altı mesajlar bilinç seviyesini aşarak anında
insanları etkiliyordu.
Senatör Clairborne PelPin (Demokrat, Parti Rhode Island) eski
yardımcısı C. B. Scott Jones, ABD Donanması istihbarat
birimlerinde onbeş sene çalışmış, 1960'larda -Yeni DelhiHindistan'da
Bahriye Ataşe Yardımcılığı görevini yürütmüştü.
Johns, Başkan'm bilim komitesinde danışmanlık görevinde bulundu,
istihbarat konularında meclis ve senato soruşturmalarında
ifadeler verdi. Donanmanın ardından da "Nükleer Savunma Kurulu
Savunma İstihbarat Ajansı ve ABD Ordusu İstihbarat ve Güvenlik
Komutanlığı için ABD hükümetinin desteklediği projeler ile
alakalı olan özel sektör araştırma ve geliştirme topluluğunda"
çalıştı. Daha sonra bir süreliğine Rockefeller vakıflarının ve
Fiziksel Araştırma için Amerikan Topluluğu'nun başkanlıklarını
yürüttü. <35' Jones, UFO alanındaki herhangi ciddi araştırmayı
gözden düşürme yetkisine sahip, Savunma Bakanlığı bünyesindeki
33 Janet Morris ile kayıtlı bir telefon konuşması, 1 Mart
1993.
34 1989'da ABD Devlet Bakanlığı adına çalışan bir danışman ve
araşttrmacı, yazara, kendisine TV ekranı aracılığı ile şuuraltı
mesajlarını araştıran görevlerin nasıl verildiğini anlattı.
35 "Gerçek Scott Jones lütfen ayağa kalkabilir mi" - Coerge
Hansen ve Robert Du-rant'in yayınlanmamış yazısı, 20 Şubat 1990,
s. 4 ve 5.
BEYİN KONTROLÜ
istihbarat subayları ve bilim adamlarının oluşturduğu gizli grup
AVIARY'nin kıdemli üyelerinden biriydi. AVIARY'nin her bir
üyesinin kuşlardan esinlenilmiş takma isimleri vardı. Jones'un
ismi ise şahindi.
Bu gizli gruba mensup ajanlardan UFO araştırmacısı olan William
Moore, John Alexander ile Scoot Jones tarafından 1989'da yapılan
bir partide tanıştırıldı. 1 Temmuz 1989'da, Las Vegas'ta
Karşılıklı UFO Ağı (KUFUA)'nm yaptığı konferansta katılımcılara
seslenen Moore "itaat" ve yardım karşılığında AVIARY'nin kıdemli
üyelerinin kendisine içerden bilgi vermeyi vaat ettiklerini
söyledi. Kendisine farklı üyelerden verilen yanlış bilgiyi
yayarak, elektronik uzmanı Dr. Paul Bennevvitz'i hedef alması
gerektiğini söylediklerini anlattı.
Bennewitz, New Mexico Kirtland Hava Kuvvetleri Üs-sü'ndeki
Menzano silah depolan civarında 1980 yılında meydana gelen
açıklanmayan olayların elektronik sinyallarinin kayıtlarını ve
UFO fotoğraflarını topladı. Gizli girişimler ve zihinsel baskıyı
hedefleyen AVIARY çalışmalarının sonucunda, Benne-witz hayatının
geri kalan kısmını psikiyatri tedavisi görerek geçirdi.
AVIARY'nin iki üyesinin maskesini düşürmeden birkaç yıl önce/36'
teşkilatın iki üyesi (sabah güvercini ve doğan) beni ziyaret
etti. Yüksek makamlar tarafından gönderilmiş, olan bitenleri
İngiltere'ye açık açık söylememem gerektiğini tembihleyen bir
mesajla geldiler. Bu teklifi reddettim. Yayından hemen sonra
Alexander, gerçekten PENGUEN takma isimli bir üye olduğunu
itiraf etti. Açıkladığım bilgilerin doğruluğu daha sonra KAŞIKÇI
KUŞU olarak bilinen diğer bir üye Ron Pan-dolphi tarafından
tasdik edildi. Fizik doktoruydu ve CIA Bilim ve Teknoloji Vekil
Müdürlüğü bünyesindeki Roket ve Füze bö36
"Kuşlar", Armen Victorian, İngiltere UFO Dergisinde, cilt
11 No 3, Temmuz/Ağustos 1992, s.4-7.
ÖLDÜRÜCÜ OLMAYAN SİLAHLAR
lümünde çalışıyordu. Öldürücü olmayan silahlar konusunda uzman
olmasına rağmen Alexander'in rolü şüpheliydi, çünkü dikkatleri
hep iş arkadaşlarının hassas çalışmalarından uzak tutmaya gayret
eder gibi görünüyordu.
New York Times'da çalışan gazeteci Howard Blum "Uzaklarda" adlı
kitabında/37' Savunma İstihbarat Ajansı bünyesindeki bir "UFO
Çalışma Grubu"ndan bahsediyordu. DİA'nm ısrarla inkar ve
yalanlamasına rağmen/38) böyle bir grubun varlığı, Donanma
İstihbaratı Ofisi'ndeki bağımsız bir kaynak dahil olmak üzere,
grubun kendisinin birden fazla üyesi tarafından doğrulandı.
Grubun çoğunluğu AVIARY'nin kıdemli üyeleri idiler: CIA'den olan
Dr Christopher Green (ALAKARGA)/3^ Dr Jack Verona (KUZGUN) zihin
kontrol programlarına ayarlı elektromanyetik silahlar kullanarak
savaş alanında üstünlüğü elde etmeyi amaçlayan Uyuyan Güzel DIA
projesini başlatanlardan biriydi.
Los Alamos Ulusal Laboratuvarları, "Konvansiyonel Savunma
Teknolojisinin Muhtemel Kullanımları" çerçevesinde program
yöneticisi olarak Alexander'a geniş yetkiler tanıdı. İlgi
alanlarından biri de, Savunma Bakanlığı bünyesindeki, "bir
teknobji-nin iç yapısını geliştirmeden önce, var olan ve yeni
geliştirilen tüm teknolojilere yönelik kaynaktan araştırılmasını
öngören" Savunma Bakanhğı'nm GÜVEN projesi idi/40) Gerektiğinde
Mc Donn-nel Douglas, Aerospace gibi savunma sanayi firmaları da
işin içine dahil oluyorlardı.
Elde ettiğim bilgilerden bazıları, Alexander'ın Los Alamos'a
gelişinden daha önce, Ordu İstihbaratı ile ilgili olduğu zaman37
"Oralarda", Hovvard Blum (Simon ve Schuster, Londra, 1990),
s. 44, 46-51, 55-S7.
38 DİA'nm yazara gönderdiği mektuplar, 12 Temmuz 1992, 8
Temmuz 1992 ve 18 Aralık 1992.
39 Dr Christopher Green, "Teçhizat", ALAKARGA, ClA'nin UFO
üzerinde 30 000'den fazla dosya topladığını iddia etti. Ona göre
bunlardan 200'ü çok ilginç bilgiler içeriyordu. Green birkaç yıl
içinde UFO meselesini araştıran bir CIA üyesi idi.
40 Los Alamos Ulusal Laboratuvarı, Kurumsal Plan Mali Yılı
1992 - Mali Yıl 1997, s.14.
BEYİN KONTROLÜ
lara ait toplanmış belgelerdi. Bu belgeler, Alexander'in
UFO'lar, ESP, psikotronik, yerçekimine karşı cihazlar, yakın
ölüm deneyleri, psikoloji savaşı, öldürücü olmayan silahlar gibi
çeşitli konuların herbirisiyle kesin ilişkisi olduğunu
gösteriyor. John Alexander oluşturduğu bilgi bankasını,
psikotronik, psikolojik ve zihin etkileme silahlarını
geliştirmek için kullanıyor. Öldürücü olmayan silahlar hakkında
"Yeni Zihin Savaş Alanı" başlıklı makalesini kaleme aldığı 10
yıl öncesinden bu yana kafa yoruyor. Eğer bir gün bu fikrinde
başarılı olursa, biz sıradan fanilere düşen görev, etrafımıza
daha dikkatli bakmak olacaktır.
¦ Onbeşinci Bölüm ¦ SAVAŞ AÇMA
"Şu zavallı şeytanların acılarının sona ermesinin
benlik dediğiniz şeyin yok olmasıyla gerşekleştiği
doğru değil midir?" (ı1
14 AD YAS YON enerjisi, enerjitik, psiko-enerjitik teknoloji
ve psikotronik gibi teknikler, zihin kontrolü prog-V. ramları
kapsamında, eski Sovyet Birliği'nde uzun bir süre kullanıldı.
Batı bilim dünyası, Moray Abrams, Hieronymous, Tesla, De la
Warr, Down ve Reich gibi kişilerin çalışmalarını uzun bir süre
ihmal etti. Böylece Sovyetler, psikotronik silah-lardaki
yerlerini inşa etmek ve sağlamlaştırmak için en az otuz yıl
öncesinden yola çıkma imkanına kavuştu. 1978 SALT görüşmelerinde
Rusya devlet başkanı Leonid Brejnev, "insan aklının
alabileceğinden daha korkunç" silahların yasaklanmasını
önerdi. Ama Başkan Carter, Sovyetler'in yaptığı ilerlemeyi göz
önüne almadan Brejnev'in neyi ima ettiği konusunda herhangi bir
fikre sahip değildi.
1 Zihinleri değştirmek için ön kulak memesi lobotomisini
kullanan ilk kişi, Dr VValter Freeman'dır. 3500'den fazla
lobotomi yaptı. Lobotomi bugün de özellikle İskoçya ve isveç'te
hâlâ çok yaygın olarak kullanılıyor.
Hg
BEYİN KONTROLÜ
SAVAŞ AÇMA
Fakat bazı ABD hükümet organları, psikotronik gerçeğinin farkına
varmışlardı. Daha önce değinildiği gibi, 1960'dan 1965'e kadar
Moskova'daki Amerika elçiliğinde hizmet eden ABD personeli
arasında fiziksel ve zihinsel hastalıklara yol açan ve
büyükelçinin ölümüyle sonuçlanan elektromanyetik ve mik-ro dalga
olayları, elçiliğin mercek altına alınmasına sebep oldu. Bir
zamanlar Savunma Bakanlığı'nda Bilim Danışmanı, şimdi ise emekli
olan Dr. Stephen Possony bana bu konuda şöyle demişti:
"Moskova'daki büyükelçimizin ölümünden sonra leukemia ve birkaç
çalışanın başına gelenler sebebiyle orada olup bitenlere daha
dikkatle bakmamız, birden olan biteni anlamamızı sağladı."
PANDORA Projesi bunun bir sonucu olarak başlatıldı ve TUMS, MUTS
ve BAZAR gibi birkaç paralel projeyi içine aldı. Hayvanlar ve
insanlar üzerinde Sovyetler'in ışınlı mikro-dalgalarm etkilerini
araştırmak için "görevlendirilen" CIA, İlerlemiş Araştırma
Projeleri (İAPA), Devlet Bakanlığı, Donanma ve Ordu ile ayrı
ayrı çalışmalar yaptı.
ABD'nin ilgisi, Brement tarafından imzalanmış, Moskova'daki ABD
Büyükelçisi'nin Washington'daki bir Devlet Baka-nı'na Nisan 1976
da gönderdiği gizli bir telgraf ile kolayca gözlenebilir: "Başka
bir garip faktör ise, çalışanlar ve aile mensuplarının Sovyet
kaynakları tarafından elçilik binasında büyük elektromanyetik
radyasyon ışınlarına maruz bırakılmalarıdır. Oluşan durum,
çalışanlar v*e ailelerinde duygusal stres ve kaygıya yol
açmıştı. Elçilikte kalan ve çalışan 35 kişi ve bazı olaylarda,
hamile kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere, herkes
açısından bu sorun özellikle dayanılmaz bir hal alıyordu.
Elektromanyetik radyasyondan dolayı ortaya çıkan fiziksel ve
sağlık etkilenmeleri ne olursa olsun, çalışanlar ve ailelerin
çoğunda duygusal stresin pekçok çeşidiyle beraber, kaygı ve
merak duygusu da var.. Bu husus üzerine ek bilgi A/SY M/MED'te
mevcuttur.
"...Son birkaç hafta içinde Sovyet yetkililer, elçilik
çalışanları ve ailelerine karşı şiddetli ve yoğun bir taciz
kampanyası
JE9
-I
uyguladılar. Geçen gece bazı çalışanlar ve ailelerine gelen
70'den fazla telefon kaydedildi. Uyumayı zorlaştırmasının yanısıra
bu aramaların çoğu, tehdit içerikli, çalışanlar ve
ailelerine karşı zulüm derecesindeydi. Bazı olaylarda çocuklar
da tehdit edildi. Memurlardan bazıları ölüm tehdidi aldı;
diğerleri ise Sovyet haydutları tarafından alıkoyulup dövüldü.
Tehditlerin başka örnekleri de vardı: Çalışanlara telefonda
cenaze müziği dinletme, özel araçlara yapılan zararlar, elçilik
binasının bulunduğu mahallenin boşaltılmasını gerektiren bomba
ihbarları...
Sonradan "Moskova Sinyalleri" ismi verilen elçiliğe
yönlendirilmiş elektromanyetik dalgalar kısa "S" ve uzun "L"
tayfı içindeydi ve bazıları rastgele olup karışık
modülasyondaydılar. İAPA'dan 20 Aralık 1966 tarihinde gelen
"Sadece Özel Gözler için" başlıklı bilgi notu bu tehditin
önemini gösteriyor:
"Beyaz Saray, ABDIK (İstihbarat Kurulu) aracılığı ile tehdidin
ne olduğunu belirlemek için Devlet Bakanlığı, CIA ve DoD içinde
yoğun bir araştırmanın yapılmasını emretti. Bu ulusal program
'TUMS' kod ismi alanda Devlet Bakanlığı tarafından düzenlendi.
İAPA, alçak seviye elektromanyetik radyasyonun insan üzerindeki
etkilerinin potansiyel tehditleri ile ilgili programın seçmeli
bölümü üzerine araştırmalar ve deneyler yapıyordu. Bu bildiri,
Pandora denilen bu programdan elde edilen ilk sonuçların özetini
de içeriyor." Nisan 1976'da Devlet Bakanı Henry Kissinger, ABD
Moskova Elçiliği'ne Moskova sinyali üzerinde yapılan
çalışmaların sonuçlarını özetleyen şu telgrafı gönderdi:
"Konu: Radyasyon ve UHF (Aşırı Yüksek Frekans) ve
Elektromanyetik Tehlikeler:
"1 Nisan'da AFSA başkanı John Hemonway, AFSA yönetici kuruluna
şu raporu iletti:
"2. Merin başlangıcı: "1960'ın başında, istihbarat bilgilerinden
değil ama personel üzerindeki psikolojik etkileri nedeniyle
hesaplanan yüksek frekans ışınları Sovyet Birliği tarafından
ABD'nin Moskova elçiliğine doğru yöneltildi.
BEYİN KONTROLÜ
"Sovyetler'in hizmet veren personel üzerinde oluşturmayı
hesapladıkları etkiler, en azından 1960'ta: a) Rahatsızlık, b)
Sinirlilik, c) Aşırı yorgunluk şeklinde özetlenebilir. Şu anda
Sovyetler, uyandırdıkları etkilerin geçici olduğuna inanıyorlar.
"Bundan sonra etkilerin geçici olup olmadıkları araştırıldı. Bu
tür radyasyonun ve UHF/VHF elektromanyetik dalgaların kesin
sonuçları arasında: a) Kataraktlar, b) Kalp rahatsızlıklarını
meydana getiren kan değişimleri, c) Ağrılar, d) Dolaşım
problemleri, e) Sinir sisteminde kalıcı bozukluluklar ortaya
çıkmıştı.
"Olayların çoğunda nihai etki, uzun bir süre -on yıl veya daha
fazlası- geçinceye kadar tespit edilemiyor."
Açıkçası Sovyetler'in araştırması ABD'yi endişelendiriyordu,
tabii kamuoyuna hiçbir şey intikal ettirilmedi. Bu konuya ilgi
duymak için iyi bir neden vardı; mesela, 1974'te Kaznacheyev
uzaktan ultraviyole ışınlarıyla kişinin öldürülebileceğini
gösterdi.*2) Aynı yıl, bir Çek mühendis Robert Pavlita,
psikotronik cihazlar kullanarak böcekleri nasıl öldürebileceğini
sergiledi.
ABD istihbarat raporlarına göre, Pavlita, iki psikotronik silah
geliştirdi: Birisi 320 kilometreden, diğeriyse herhangi bir
uzaklıktan etkili olabilecek şekilde, şiddetli ve kontrol
edilemez duygulara, felç veya ölüme sebep olabilecek güce
sahipti. O dönemde Pavlita'nm psikotronik jeneratörler üzerinde
35 yıla varan bir tecrübesi vardı.'3'
Buna benzer bir işle ilgili deneylere yönelik bir başka bilgi
Batı'da ortaya çıktı. 1979 yılında Prague Üniversitesi'nde yapı2
V. P. Kaznacheyev et al, "iki Grup Hücre Arasında
Görünüşteki Bilgi Transferi", Psi-koenerjitik Sistem, cilt 1,
Aralık 1974 ve "iki Doku Kültürü Sisteminde Uzak Hücrelerarası
Etkileşimler", Psikoenerjitik sistem, cilt 1 no 3, Mart 1976.
"Öldürücü olmayan" silahlar kavramının mimarı John Alexander da
bu konuyla yakından ilgili. Hastalığı uzaktan aşılamayı
inceleyen çeşitli Amerikan bilim adamlarıyla yaptığı görüşmeler
benim arşivimde.
3 Savunma istihbarat Kurulu Raporu DST-180S-387-75, "Sovyet
ve Çekoslovak Pa-rapsikoloji Araştırması", 1988.
SAVAŞ AÇMA
lan değişim programına katılan bir Amerikan biyofizikçi bana
şöyle demişti: "Ben Batı Almanya'ya gitmeden hemen önce, bir
üniversite öğrencisi süper-kondoktor dalga örnekleri üzerinde
(büyük isabetle radyo dalgaları dizen ve hedefe yönelten
kriyojenik olarak soğutulan bir cihaz) çalışırken öldürüldü.
Şaşırtıcı olan, ardından meydana gelenlerdi. Sovyetler fizik
laboratuvarı duvarını kökten sökerek kriyo-teçhizatını, dalga
örneklerini ve başka cihazları Çek' SSCB sınırına yakın bir
kaleye yolladılar; projeye yardım eden diğer profesörlerden,
birkaç ay sonra Sovyet bilim adamlarının bir kilometreden fazla
uzaklıktaki keçilerin kafalarında görünüş açılarına bağlı olarak
iki kilometre uzaklıktan denge kaybetme ve güçsüz bırakma
etkilerini meydana getirebildiklerini öğrendim." W
"Moskova Sinyalleri"nden sonra ABD'yi alarma geçiren diğer
Sovyet faaliyeti, 1975'in sonunda tespit edilen ve ondan sonra
aralıklarla devam eden "Ağaçkakan sinyalleri" hadisesi oldu. Ev
radyolarında 21 MHz'te işitilebilen bu yüksek frekans
sinyalleri, çıkardıkları "tok, tok, tok" seslerinden dolayı
"Ağaçkakan" olarak adlandırıldı.*5)
Sinyallerin kaynağının Litonya Riga'daki üç istasyon olduğu
tespit edildi. Gönderilen her sinyal, dünyanın doğal
elektromanyetik alanı olan 7, 7.5 Hz. frekanstan 25-30 kat daha
güçlüydü. Sinyalleri tahlil edenler, "mamalı beyinler doğal
olarak 7-7,5 Hz frekansına ayarlıdır ama %25'i 10 Hz Ağaçkakan
sinyalinden etkilenmiş olabilirler" teorisini öne sürdüler.
Bunun için, bu modülasyonun beyne direkt gönderilen herhangi bir
mesajı taşımaya imkan verecek tarzda adapte edilebileceği
düşünürdü.
Naklin frekansında olduğu gibi, nakledilen akımın özelliklerinde
meydana gelen sık değişiklikler, bu akımın uzaktan
4 The Atlantic, cilt 259, Mart 1987, s. 24.
5 "Ağaçkakan" sinyalleri, güneş dalgalarının özel radyo
sistemleri ile kesişmesinin en uçta olduğu zaman, onbir yıllık
güneş çemberinin başında çalışmaya başladı. Sovyetlerin
"Ağaçkakanı" güneşin etkisinde saklamaya mı çalıştıkları, yoksa
güneşi etkinliği ağaçkakanın gücünü arttırmak için mi
kullanıyorlardı, bilinmiyor.
BEYİN KONTROLÜ
kontrol veya telemetri amacıyla kullanıldığını gösteriyordu.
Fakat, Savunma İstihbarat Ajansı tarafından toplanan bilgilere
dayanarak, Ağaçkakan dalgalarının, aslında Sovyet Birliği'nin
ufuk ötesi radar (UOR) projesine yönelik girişimler olduğuna
karar verildi.
Birinci radar 1975 yılında yapıldı ve deneyler birkaç yıl içinde
tamamlandı. Elektromanyetik sinyalin kutupsal iyonosfer-den
geçerken hafifleştiği brtaya çıktı. Radar, gönderilen füze-den
sadece birkaç tanesini tespit edebiliyordu.'6' Ağaçkakan, daha
sonra NII (Bilimsel Araştırma Enstitüsü) Müdürü, baş tasarımcı E
Kuzminsky'nin ürünüydü. Teknik Bilim Danışmanı Vladimir
Ivanovich Markov ile Kuzminsky arasındaki iktidar mücadelesi bu
projenin durmasına yol açtı. Görünürde sistemi düzeltmesine
rağmen, Kuzminsky, Sovyet rejiminin desteğini alamadı ve proje
rafa kaldırıldı.'7)
"Ağaçkakan" sistemine yönelik DİA raporu, Kuzminsky'nin
projesine "silah sistemi" şeklinde atıflar yapmasına rağmen,
artık beynin faaliyetlerine müdahale etmek için tasarlanmış
olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. Yine de, ABD tarafından
keşfedildiğinde, bu amaç için olduğuna inanılmıştı. Belki de
"hava durumunu kontrol etmek, SSCB dışındaki insanlar üzerinde
fizyolojik veya psikolojik etkiler yaratmayı" hedefleyen bir
araç olarak düşünülüyordu. W
Benzer nitelikli yaklaşımlar, şimdi ABD Savunma Bakanlı-ğı'nın
Alaska'da devam etmekte olan HAARP programına karşı
sergileniyor.*9' "Beni yakala" oyununu oynamaya çalışırken,
Savunma istihbarat Ajansı JPRS Raporu, Sovyet Birliği; Military
Affairs, 3 Mayıs 1991.
SIA Raporu (not 5).
F, C. Judd, "Rus Ağaçkakanı: Tükenmiş bir tür mü?" Kısa Dalga
Dergisi, Mart 1991. ilginçtir, Lavvrence Livermore Ulusal
Laboratuvarlan'nm (LLUL) da "Ağaçkakan" ismi altında çok gizli
olarak sınıflandırılan programlan var LLUL'ın programlan,
öldürücü olmayan silahların geliştirilmesiyle ilgili olmasına
rağmen, bazıları insan aklını ciddi derecede etkileyebiliyor.
Lavvrence Livermore ile çeşitli yazışmalar.
SAVAŞ AÇMA
ABD Ordu ve Donanması, elektromanyetizma, mikrodalgalar, radyo
nakli vb. konularını içine alan yoğun araştırma programlarına
giriştiler. Bu programların birçoğu, "çok gizli" başlığıyla
değerlend irilmektedir.
Daha önce gizlenmeyen bazı bölümler ise, 1970'lerin sonunda
yeniden gizli dosyalar grubuna alındı. Bu programlara yönelik
olarak nerede ve ne zaman bir ilgi başgösterse, CIA işin içine
giriyor, parasal destek verip araştırmanın boyutlarını
genişletiyordu. Kamuoyu tarafından yapılabilecek her türlü
soruşturmanın önünü alabilmek için kanunlar uyduruldu.
Üniversite yönetimlerinin bile, bu tür programlarda görev alan
akademik personeline soru sormaları yasaklandı.
Eğitim değerleri ve ahlak, ne yazık ki gözardı edildi. Benzer
durumlar, İngiltere'deki bazı üniversitelerde de yaşanmıştı.'10)
Bazı deney programlarının sonuçları, gerçekten şok edici
nitelikteydi.'11)
Çeşitli askeri ve istihbarat teşkilatlarının insan üzerinde
bulunan ve iyon halinde olmayan elektromanyetik radyasyon ve
mikrodalgaların muhtemel zararlı etkileri hakkında şüpheleri
vardı. Savunma İstihbaratı Ajansı, CIA ve Ordu, uzun bir süredir
Sovyet Birliği'nin yapmış olduğu ilerlemeyi ve uydularını
inceliyorlardı. Elektromanyetik Radyasyon (EMR) ve mikrodalgaların
zararlı etkileri hakkındaki istihbarat raporlarına
rağmen, onlar bu alanda kendi gerçeklerini oluşturmaya karar
verdiler. Pandora programı ise bir atlama taşı niteliğindeydi.
Ordu, Donanma, Hava Kuvvetleri ve CIA'da yapılan geniş çaplı
10 Britanya ordusunun üniversitelerdeki faaliyetleri için
Kampus Bağlantısı'na bakınız - Rob Evans, Nicola Butler ve Eddie
Gonsales tarafından Kampus hakkında yapılmış bir Askeri
Araştırma, Student CND, London 1991.
11 Florida, Pensacola'daki Donanma Hava Tıbbi Araştırmalar
Laboratuvarı Clam La-ke'te SUNGUINE Projesi testleri içinde,
SUNGUINE antenindeki manyetik alan etkisinin - ELF alanı 45'ten
74'e Hz - fazla alkol alımına benzeyen bir stres yarattığını
ortaya çıkardılar: ABD Donanması'nın SUNGUINE Projesi hakkında
yazara açıkladığı bilgiler. Robert Becker'e de bakınız, Çapraz
Akımlar, Jeremy P. Tarcher Inc., Los Angeles, ABD, 1990, s. 202.
BEYİN KONTROLÜ
SAVAŞ AÇMA
denemeler, projede yer alan firmaların çalışma alanlarında veya
kendi laboratuvarlarmda gerçekleştirildi.
Projede yer alan firmalar, gönüllü olmayan kobaylar bulunmasını
temin etti. Askeri ihaleleri alan bazı firmalar, aşırı tehlikeli
çevrelerde çalışmaya ilgi gösteriyordu. Bazıları halen de öyle.
Bazen çalışanların bunun farkına varmalarına rağmen, yi-ne de
devam etmelerine izin verildi. Bunun için iki temel sebep vardı:
(a) kârlı kontratların şartlarına uymak ve; (b) radyasyonun
insanlar üzerindeki etkileri hakkında veri toplamak için.
Seneler sonra gönüllü olmayan kurbanların açtıkları dava seli,
bir kez daha bu ciddi soruyu gündeme getirdi: Amaç, araçları
mubah hale getirir mi? Hepsinden öte, bu hadiselerde sorumlu
olanlar EMR'nin zararlı etkilerinden haberdar idiler, ama yine
de gerçekleri çalışanlarından ve kurbanlarından gizlediler. Bu
durum bugün de hiç değişmeden aynı şekilde devam etmektedir!
(12>
ABD Ordusu'nun elektromanyetiğe olan ilgisi halen katı bir
şekilde devam ediyor. Tri-Servis Elektromanyetik Danışma Paneli
(TEDP) ABD'deki üç askeri birimin hepsinin menfaatlerini temsil
ediyor. TEDP oluşturulduğu zaman, 21 Temmuz 1980 tarihli Bilgi
Notu'na göre; ABDHK, MC Komutanı, Hava Kuvvetleri Sistemlerinin
Tıp Bölümü Komutanlığı, Tümgeneral John W. Ord; MC Komutanı, ABD
Ordusu Tıbbi Araştırma ve Geliştirme Komutanlığı Tümgeneral
Garrison Rapmund; ve MC, ABDB Emir Subayı, Donanma Tıbbi
Araştırmalar ve Geliştirme Komutanlığı Yüzbaşı John D. Bloom
dahil olmak üzere askeri temsilciler tarafından imzalandı.
Sonraki 1990 yılı Bilgi Notu'nda ise şöyle denilmektedir:
AMAÇ: Askeri bölümlerin çalışmalarının görünür ve etkili
düzenlenmesini sağlamak için bu Tri-Servis Paneli yeniden
12 "Robert Strom'un öldürülmesi"ne bakınız, Öpen Eye no 3, 1995.
Strom hikayesi CBS haberlerinde dile getirildi, "Altmış Dakika",
David Aummel yapımı "Boeing'e karşı karşı Strom", 5 Mart 1989.
yazılmalıdır. Bu bölümlerin her biri, insan üzerindeki
iyonlaşma-yan 'Elektromanyetik Radyasyon'un (EMR) biyolojik
etkileri hakkında araştırma ve geliştirme yapmak için ortak
talepleri dile getirmeli ve ancak bu yöndeki hizmetini yerine
getirmelidir. MAKSAT:
a. Üç askeri bölüm için genel olan, iyonlaşmayan EMR'nin
biyolojik etkisiyle ilgili tıbbi araştırma ve geliştirmeleri ve
bölümlerden birisi için görev dolayısıyla gereken ihtiyaçları
belirlemek ve zaman zaman ilgili birimleri teftiş etmektir.
b. Askeri Harekat Kuvvetleri, sistem geliştiricileri ve askeri
bilimsel ve teknik topluluğun ihtiyaçlarından sorumlu tıbbi
araştırma ve geliştirme hedeflerini tespit etmektir.
c. Gereken araştırma ve geliştirmeyi zamanında ve etkili bir
şekilde gerçekleştirmek için, faaliyet, malzeme, personel ve
finansmanın kullanılmasını düzenlemektir.
d. İnsan bedeninde iyonlaşmayan EMR'nin etkileri üzerine
yapılan araştırma ve geliştirmelerin bütün yönleri hakkında
devam eden hizmetler arası bilgi değişimi için prosedürler
geliştirmektir.
e. Bu üç askeri birimle başka ajansların bu alanda yaptıkları
araştırma ve geliştirmelerin düzenlenmesi için prosedürler
geliştirmektir.
TEDP üyelikleri, Ordu, Donanma, Hava Kuvvetleri ve Deniz
Kolorduları tarafından seçilen üç adet kadrolu çalışan askeri
veya sivil memurdan oluşuyor. İlerde planlanan danışmanlık ve
ilerleme için bilimsel topluluğun değişik üyeleri düzenli olarak
panele çağrılır. Savunma Bakanlığı Ofisi (SBO) ve Savunma
Bakanlığı'nm Yardımcı Ofisi (SBYO) içindeki başka ofisler için
bir danışmanlık kurulu olarak çalışır, ama kendi araştırmalarını
askeri konularla kısıtlamadan, ulusal araştırmalarda da aktif
bir rol oynar.
BEYİN KONTROLÜ
SAVAŞ AÇMA
TEDP araştırmaları 1990 yılıyla birlikte geniş bir alanı kapsamı
içine aldı. Mesela, Ordu'nun nükleer olmayan elektromanyetik
dalga vuruşlarının biyolojik etkilerine yönelik ilgisi, insan
dozimetrisi ve yüksek vuruşlu elektromanyetik alanların "biyoetkileri"
sahalarında gerekli çalışma ve araştırmaların
yapılmasını ve nükleer olmayan ve çevresel elektromanyetik
zararlara dair veri tabanının oluşmasını sağladı.
Esas olarak varılmak istenen sonuç, bu alanların insan üzerinde
oluşturduğu etkilerin niteliğiydi. Avrupa ve ABD'de başta olmak
üzere, siviller de bu alanda yapılan gizli deneylerin hedefi
görünüyordu, ama hiç kimse, meydana gelen suistimalle-rin
sorumlularını tespit etmeyi başaramadı. Uluslararası Af ve
İşkence Mağdurlarının Gözetim ve Bakımı Tıbbi Teşkilatı gibi
mağdurları destekleyen çeşitli uluslararası örgüt veya
siyasetçilerden de herhangi bir destek alamadılar.'13' Amerikan
Hava Kuvvetleri de milimetrik dalga sistemlerine maruz kalma
sonucu oluşan göz yaralanmaları ve düşük dalga boyu bölgelerinde
(S bandı) yüksek boy uygulaması sonucu meydana gelen biyolojik
bozukluklar üzerine çeşitli araştırmalar yapıyordu. 27/28 Ekim
1987 günlerinde Texas'ta, Brooks Hava Kuvvetleri Üs-sü'nde,
Amerikan Hava kuvvetleri Havacılık Tıp Okulu'nda
gerçekleştirilen bir toplantı tutanağı şöyle başlıyordu: "Walter
Reed Ordu Araştırma Merkezi'nce yürütülen Radyo Frekans Yoluyla
Radyasyonlama (RFR) programı bizler için ayrıcalıklı bir öneme
sahiptir.
Los Alamos, Lawrence Livermore ya da Sandia laboratU' varlarında
geliştirilen Yüksek Güçte Mikrodalga (HMP) projesinin
kullanılması, ordunun her bir kademesi için son derece
13 Mesela, Verneys. Eziyet Mağdurlarının Bakımı için Tıp Vakfı
ve Uluslararası Af kuruluşunun merkez ofisine yazdım, fakat bir
sonuç alamadım. Geçmişte ve bazı olaylarda ise hâlâ
elektromanyetik araçların her şiddetine maruz kaldıklarını
söyleyen yüksek zeka seviyesine sahip bireylerden elde edilen
çeşitli dosyalar arşivimde mevcut. Mağdurları destekleyen
herhangi bir teşkilat, kötü durumlarına kulak vermediği gibi,
bugüne kadar hiçbir teşkilat, bunun sorumluluğunu üstlenmedi.
sıradan bir vaka olarak görünüyor. 18 Mart 1986 tarihini taşıyan
ve 10-13 Şubat 1986'da yapılan TERP toplantısından söz eden bir
mektuba göre; 'Ordu 3 Mart 1986'da Sandia tarafından
geliştirilmiş olan 2.5 GHz'lik bir sistemin dağıtımını
almıştır.' Aynı mektuba göre, biyolojik çalışmalar, özellikle
göz, kalp ve genel insan davranışları göz önüne alınarak
tasarlanmaktadırlar.'
Savunma Bakanlığı bu alanda yapılmış tıbbi araştırmaların
kayıtlarını elinde tutmaktadır. 1 Mayıs 1989'da yapılan TERP
toplantısında dile getirilen önerilere göre 'araştırmanın
sonucunda ortaya çıkarılabilecek her tür elektro-manyetik ışıma
sonuçları, taciz olasılıkları ve hayatta kalabilme üzerine tıbbi
kriterler oluşturulması' gerekmektedir.'14'
Meseleye en çok ilgiyi Amerikan Donanması göstermektedir.
Donanma Araştırmaları Şefliği'nce '15' elektromanyetik
dalgaların biyolojik etkileri üzerine gerçekleştirdiği
programların henüz yeni incelemeye açılan listesi inanılmaz
boyuttadır. Sadece Nisan 1989 dönemine ait indeks beş cilt
tutmaktadır. Bu bile tek başına, tüm araştırmanın muazzam hacmi
hakkında yeterince bir fikir verecektir.'16' Programlar, çok
düşük frekansta ve yüksek frekansta dalga iletiminde vücut
elektriğinin kullanımı, manyetik alanların biyolojik etkileri
gibi konulardan, daha çok bilim kurgu tasarımlarını çağrıştıran
elektropor-tasyon ya da sentetik portasyon'17' gibi konulara
kadar, çok
14 TEDP'nin Toplantı Raporu, 1 Mayıs 1989 s. 2.
15 Los VVelch, Donanma Araştırması Başkanı Ofisi'nden yazara
gönderilen mektup, 13 Şubat 1991.
16 İyonlaşmayan Elektromanyetik Radyasyonun Biyolojik
Etkileri, cilt XII, no 1-5, Aralık 1988; Donanma Araştırması
Başkanı Ofisi, Arlington, Virginia, yayın tarihi Nisan 1989.
17 Bilim-kurgu tipi proje örneklerinden biri, 441k708-04
şifreli projedir. "Elektrotaşıma: Temel Mekanizmalar Teorisi ilerleme:
bu nicel teori elektrik bazına göre iki katlı hücre
zarının ters elektrik kırılmasını ve küçük nabız ile yükün
tutulmasıyla pasif yüklenmeyi başarılı bir şekilde anlatıyor.";
"Lavvrence Livermore Ulusal Laboratuvarı'n-daki bilim adamları,
nükleer bir silahın enerjisini alıp, onu elektromanyetik tayfın
alt tabakasındaki seçilmiş kısma odaklayabilecek ve düşman
beynini etkilemek için kullanılabilecek beyin bombası gibi bir
şeyden söz ediyorlar. Niyet, düşman askerlerinin yoldan
çıkmalarını sağlamak olacaktı." The Atlantic cilt 259, Mart
1987.
BEYİN KONTROLÜ
SAVAŞ AÇMA
farklı bir yelpazede çeşitlilik göstermektedir. Bilimsel açıdan
çok önem arzetmese de, bu programların sonuç ve hacimlerinin
saldın maksatlı kullanımlar için daha da geliştirilmesi ihtimali
gerçekten endişe vericidir.
Öyle görünüyor ki, elektromanyetik teknolojisinin
avantajlarından yararlanmak suretiyle pekçok haberalma örgütü
ilginç ve korkunç kullanım sahaları ve projeler
geliştirmişlerdir. Örneğin NSA, düşmanın beyin dalgalarını (EEG)
uzaktan etki altına alma teknolojileri geliştirme konusuna yoğun
bir ilgi göstermektedir. Zira böyle bir teknoloji
geliştirildiğinde, yani hedefteki düşmanın beyin dalgalarının
yapısı çözümlenebildiğin-de, ilgili ajan sadece düşmanın
düşüncelerini kolayca okumakla kalmayıp, düşüncelerini
etkileyerek onun karar verme sürecine de uzaktan müdahale
edebilecektir.
Başlangıç için gerekli adım çoktan atılmıştır. Sinir fizyologu
Dr. Donald York ve Missouri Üniversitesi'nden konuşma patolojisi
doktoru Thomas Jensen, özel beyin dalgaları örneklerinden 27
kelime ve heceyi deşifre edip tespit edebildiler. 40 kişi
üzerinde EEG örnekleriyle, konuşulan kelimelerle sessizce
düşünülen kelimeler arasında bir ilişki kurmayı başardılar.
Beyin dalgası sözlüğüyle bir bilgisayar programı ürettiler.
Amaçlan, felç olup konuşma kabiliyetini kaybeden mağdurlara
yardım edebilmekti.* 18>
Uzaktan Görüş programlarının zirvesindeki CIA, Ordu ve DIA gibi
çeşitli istihbarat ajansları, uzaktan görebilen kişilerin EEG'si
üzerine geniş çaplı araştırmalar gerçekleştirdi. Maksat,
bilginin bakıcılar tarafından nasıl alındığı, eğer yöntem
değiştirilirse, bakıcıya verilen bilginin hedefi etkilemek için
gönderilebilir olup olmadığını öğrenmekti. Los Alamos Ulusal
Labora-tuvarı (LAUL) bu alanda geniş çaplı araştırma
programlarını gerçekleştirdi.
18 Yazar ile yapılan şahsi görüşmeler, 1994.
1996 yılında hazırlanan bir ABD Hava Kuvvetleri raporuna göre:
"Çağdaş elektromanyetik yayılma teorisi, insan beyni içinden
geçen aşırı kısa vuruş dalgasının, merkezi sinir sisteminde yol
açacağı canlandırmanın derecesinin güvenilir şekilde hesabını
yapmak için kullanılabilen yansıtılmış sinyaller verebildiği
ihtimalini ortaya çıka-rıyor. Bu 'uzaktan EEG' olgusunun
varoluşuyla ilgili asıl temel jel-şefe, önemli sinir sistemi
bölgelerindeki hareket potansiyeli veya potansiyellerinin
bileşimlerinin yayılmasını gözlemlemektir. Tavırlarımızın nasıl
belirlenip yeniden şekillendirildiğini anladığımızı düşünürsek,
bu anlayışı bir adım ileri götürüp, yaşadıklarımızın başka bir
bireyde kopyalanmasının da mümkün olduğunu görebiliriz- 'Orada
oldum-bunu yaptım' bilgi tabanını sağlayabilme ihtimali, özel
eğitime yaklaşımımızda radikal bir değişim getirebilir. Herhalde
böylesi bir projenin başarısının etkisi akılları karıştırırdı."^
Son yıllarda zihin kontrolü programlarının bazıları öldürücü
olmayan silahlar kavramını da kapsamakta. Örneklerden biri,
bulantı, karın kasıntısı ve kusmaya neden olan Çok Alçak Frekans
(VLF) veya Radyo Frekans (RF) modüllerini kullanan ses ötesi
silahlarıdır. Virginia Fort Believer'deki ABD Ordu Harekat
Teçhizatı Araştırma ve Geliştirme Merkezi'nin hazırladığı gizli
bir rapor, ses ötesi sisteminin insanlar üzerindeki etkilerini
1969 yılında ayrıntılarıyla ortaya koymuştu.
Bu etkiler, sinir sisteminin bozulmasından kişinin ölümüne yol
açmaya kadar farklı derecelerde kendini göstermekte. (20>
Kayıtlar, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı'nm 1994'de ABD Ordu
Araştırma Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (OAGMM)'nin de
desteği ile mikrodalga silahlarının tasarlanması ve perfor19
"Biyolojik Süreç Kontrolü", New VVorld Vistas - 21.
Yüzyılın Hava ve Mekan Gücü, ABD Hava Kuvvetleri, 1996, s.90.
20 "Ses Ötesi Bir Sistem", ABD Ordusu Hareket Teçhizatı
Araştırma ve Geliştirme Merkezi, Fort Believer, VA, 1969.
"Etkiler -insanlar" bölümüne de bakınız. Başka bir kitap
"Gelecek Savaş" da öldürücü olmayan silahların destekleyicisi,
geliştiricisi ve kurucusu John Alexander bu tahrip edici
silahların yasallaşması, üretimi ve kullanılması için çalışıyor.
BEYİN KONTROLÜ
mansı üzerine araştırmalar yaptığını gösteriyor/21' Bu
silahların bazıları ABD gizli teşkilatlan tarafından Amerika ve
İngiltere'de daha önce gizlice kullanılmış olabilir.
Bundan başka, ABD Savunma Bakanlığı'nın bana gönderdiği
(1994'den beri yürürlükte olan Bilgi Özgürlüğü Kanunu'na
dayanarak talep ettiğim) mektupta, anti personel ve anti madde
akustik jeneratörleri, yüksek güçlü mikrodalga jeneratörleri,
sinirsel engelleyiciler ve telsiz sistemlerle sersemletme
teknolojisi hakkmda aradığım bilgilerin, daha önce adı
duyulmamış olan Öldürücü Olmayan Silahlar Müdürlüğü'nün yetkisi
altında olduğu söylendi.'22)
16/17 Kasım 1993'te, Amerikan Savunma Hazırlığı Kuru-lu'nun
desteği ile Los Alamos Ulusal Laboratuvarı tarafından gizli bir
konferans düzenlendi; yeni öldürücü olmayan silahlar kavramının
bir parçası olan zihin kontrolü ile ilgili çeşitli konularda
bildiriler sunuldu; konular şöyle sıralanıyordu: Dr. Ge-orge
Baker (Nükleer Savunma Kurulu - şimdi Özel Silahlar Savunma
Kurulu ÖSSK), Radyo Frekans Silahlan, öldürücü olmayan ve birçok
ülke için çok cazip bulunan bir seçenektir" demişti; Dr. John
Derring (İlmi Uygulamalar Araştırma Kurulu -İUAK): "Akustik
Teknoloji"; Dr. Clay Easterly (Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı);
"ELF Alanlarının öldürücü olmayan silahlarda-ki uygulanması";
Bayan Astrid Lewis (ABD Ordusu Kimyasal Araştırma ve Geliştirme
Komutanlığı); "Kimyasal Biyolojik An-ti-Terörizm".
21 LA-CP-94-0061, Mikrodalga Silahı Tasarım ve Performans
Dosyası. Bu çalışma Pi-catinny Arsenal, New jersey, ABD Ordusu
Araştırma, Geliştirme ve Mühendislik Merkezi (OACMM) tarafından
desteklendi. LA-UR-83-150, "Los Alamos Ulusal La-boratuvarında
Mikrodalga ile ilgili Çalışmalar", Harry Diamond Laboratuvaıı,
Al-dephi, Maryland, 1-3 Mart, 1983'te yapılan Yüksek Güç
Mikrodalgalar Teknolojisi Konferansı'nda dile getirildi.
22 2 Ekim 1997, Deniz Sistemi Komutanlığının Vekil Avukatı
VVİlliam A. Longvvell'den 1994'te yapılan taleple ilgili mektup.
"Pentagon Öldürücü Olmayan Teknolojilere Öncelik Tanıyor", Hava
Kuvvetleri içinde: Hava Kuvvetleri programları, kazanımla-rı ve
poliçe kararları üzerine haftalık özel rapor, cilt S no 15,
Nisan 1994.
Mikrodalgaların savunma alanındaki uygulamalarda İngiltere de
rol oynadı. Queen Elizabeth Kolej i'nden Profesör E. H. Grant ve
Dr. R. J. Sheppard, bu alanda çalışmaktaydılar. Shep-pard, ABD
Donanması, Grant de ABD Hava Kuvvetleri tarafından kendilerine
verilen konularda geniş çaplı çalışmalar yaptılar. Grant, NATO
İlerici Araştırma Grubu'nun şef bilim adamı olarak çok sayıda
ders verdi/23' 1983-4 yıllarında ise Sheppard, ABD Hava
Kuvvetleri, Torry Araştırma İstasyonu ve GEC Ltd ile
çalıştı/2*»)
Savunma alanında vuruşlu mikrodalgaların kullanım tarzlarıyla
ilgili programlar hakkında GCHQ'e yönlendirdiğim sorular, ancak
uzun bir aradan sonra Dışişleri ve Bağımsızlık Ofisi tarafından
cevaplandırıldı. Böyle programların çeşitli üniversitelere
verildiğini ve GCHOj'nin bu konularda hiçbir bağımsız araştırma
yapmadığını söylediler/25'
Böyle silahların kullanılmış olması biraz şüphe uyandırmaktadır.
İngiltere'deki Amerikan üslerine Cruise füzeleri
yerleştirildiğinde, barış yanlısı kadın göstericiler dikenli
teller dışında kamuoyuna açık birkaç sakin protesto gösterisi
düzenlediler. 1985 sonunda Greenham Common barış kamplarında
yaşayan kadınlar, çeşitli baş ağrılarından, uykusuzluk, normal
olmayan zamanlarda aybaşı kanamalarından geçici felç ve hatalı
konuşma nöbetlerine kadar değişen çeşitli hastalıklara
yakalanmaya başladılar. Hatta beş aylık hamile bir kadının
bebeğini düşürdüğüne dair bir rapor bile vardı. İhtimal olarak
elektromanyetik biyolojik silahların kullanıldığından şüphelenen
kadınlar hemen yardım aramaya başladılar. "Electromagnetics
Today" dergisi bir dizi ölçümler yaptıktan sonra, sonucu bir
raporla kamuoyuna sundu: "Değişik sinyal gücü dereceleri ile
alınan
23 Grant, Mercury Communications Ltd'nin, Şehir ve Ülke
Planlama Kanunu'na dayanarak mikro dalga kulesinin inşasına izin
vermeyen Manchester Belediye Meclisi'ne karşı 1971'de açtığı
başarılı temyiz davasının baş teknik şahidiydi.
24 Queen Elizabeth Koleji Yıllık Raporu, 1983-4, s.31.
25 FCO'dan yazara gönderilen mektup, 1993.
BEYİN KONTROLÜ
ölçümlere göre, kadınların 'rahatsızlık etkilerini yaşıyoruz'
dedikleri zamanlarda kampların birisinin yanına yerleştirilmiş
olan arka plan sinyal derecelerinde göze çarpan artışlar
gözlenmiştir." Kadınlar, parmaklıkların yanında gürültü
çıkardıklarında veya çevreye rahatsızlık verdiklerinde,
sinyallerin şiddetinin arttığını fark et' tiler.
Gareth Parry, 10 Mart 1986'da The Guardian'ın yayınlanan "Barış
Kadınları üsteki elektronik saldırıdan korkuyorlar" başlığını
taşıyan makalesinde, şöyle diyordu: "Amerikan ordusunun Üs
Yerleştirme Güvenlik Sistemi kapsamında ÜYGS denilen davetsiz
misafirleri tespit eden bir sistem var. Bu sistem, parmaklığın
çevresinde veya etrafında hareket eden insan bedeninden radar
dalgalarını yansıtıp tespit edecek şekilde yüksek frekans
yayıyor." ABD Temsilciler Meclisi'nde, kesintiler komitesinin
alt kolu karşısında yapılan bir oturmada, General Sehneidel,
Greenham Common'da mikrodalga silahlarının kullanılması
ihtimaline dair bir hatırlatma yapmıştı.
Askerlerine hindi sesine benzer bir tonda konuşarak şöyle
demişti: "Harekâtlarımızın amacı, temeldeki en yüksek değer
kaynaklarını korumaktır. Garnizonda veya savaş esnasında
donanmayı yerleştirip harekata geçirdiğimiz zaman elbette
güvenliği sağlayan düşüncelerimiz ve planlarımız olacaktır. Olay
ne olursa olsun, eğer bu sistem gereken algılayıcı, çit ve
aydınlatıcılarla donatılmış değilse, sorumlu insanlar
teçhizattaki bu eksiklerin bedelini ödemek için hesaba
çekilirler."
Mikrodalga güvenlik sisteminin uygulanmasından sonra, görevi
genel tesisatı korumak olan personel sayısı oldukça düştü. Bu
güvenlik aracının kullanıma tam olarak hazır hale getirilme
işlemi tamamlanmadan, güvenlik amacıyla kullanılacağı Hava
Kuvvetleri'ne bağlı Güvenlik Polisi Grubu'nun 501. Ka-rargahmm
yıl sonu raporunda doğrulanmıştı: "The Greenham Common tüzükleri
etkili oldu, süper parmaklık inşa edilmiştir."W
26 APO New York 09150, 5 Aralık 1985.
SAVAŞ AÇMA
Greenham kadınlarının bir mikrodalga silahı ile taciz edildiği
veya mikrodalga güvenlik duvarındaki bir sistemle radyoaktif bir
ışınlamaya tabi tutuldukları konusu açık değil. Fakat, ortada
kasıt görünmese de, Greenham'daki ABD yetkilileri,
protestocuları böyle bir duvarın tehlikelerine karşı uyarmadıkları
için, her ikisi de aynı anlama geliyor. (2y) Zira bölgedeki
yetkililer, iyonlaşmayan radyasyonun insanlar üzerindeki
etkilerinden fazlasıyla haberdar olan kişilerdi.'28'
Bir barış kampanyacısı gazi ve Greenham Common'un sürekli
ziyaretçilerinden olan Kim Besly, 30 Ekim 1986'da yazılan,
Greenham kadınlarının ışınlanması hakkındaki raporunun sonucunda
şöyle bir soru sordu: "Yeterince delil toplanıncaya kadar üç
kuşak kadar beklemeli miyiz?" (29) Barış ve Tehlike'den Liz
Westmoreland, Greenham Common'dan bazı kadın barış
kampanyacılarının değişik kanser türlerine yakalanmaları sonucu
acı çektiklerini anlattı. ABD'nin hem bir Soğuk Savaş Muhalifi
ve hem de kendisinin en yakın müttefiki olan bir ülkenin
vatandaşlarına zarar vermek ve onları korkutmaktan çıkaracağı
dersler olabilmesi mümkün müdür acaba? Görüldüğü gibi asıl
gerçekler henüz ortaya çıkmadı.
Gaibten sesler duyduklarını iddia eden zihin kontrolü
programlarının bütün muhtemel kurbanları, psikiyatrik yardım
almaları tavsiyesi ile oyalanmıştır. Fakat elde edilen deliller,
"zihinde sesler" üretebilen teknolojinin var olduğunu söylüyor.
27 Donanma Üst Silah Merkezi'nden bilim adamı Eldon Byrd,
1986'da mikrodalgala-rın etkisi yerine verdiği derslerin birinde
şöyle dedi: "Dokular, hücreler, organlar ve bütün organizmaların
davranışını değiştirebiliriz. Laboratuvar hayvanlarında cenin
ölüm oranını altı kat büyütüp doğum kusurlarını meydana
çıkartabiliriz, bu alanlar o kadar zayıf ki zor tespit
edebilirsiniz. Şimdiki zamanda da, genetik mühendisliği yapmak
için kullanılan mikro-cerrahi teknikleri olmadan da, ELF (aşırı
alçak frekans) ile genetik mühendisiliği yapabilirsiniz, insan
hücrelerine kötü bir hastalığın nasıl aşılanıp tedavi edileceği
biliniyor. Çok zayıf bir manyetik alan ile bir oda içindeki
insanların zihinlerine nüfuz edebilirsiniz." Yazarın elindeki
ders kayıtları.
28 Ön Hazırlık Raporu - Geçmiş bilgi,
Mikrodalga/Elektromanyetik Kirlilik: az bilinen zarar, Ekim
1986, Yenilenme tarihi 1988.
29 Besly, 1996'da kanserden öldü.
BEYİN KONTROLÜ
Uzun zamandan bu yana geliştirilen teknolojiler vasıtasıyla
insan zihnini değiştirme velveya etkileme teknikleri, batıda,
özel-likle ABD'de askeri ve istihbarat teşkilatlarının çeşitli
proje ve programlarının konusu oldu. Şimdi bununla ilgili
örneklere bir göz atalım.
ABD Patent Dairesi, Psiko-Akustik Projektör'ün ayrıntılarını
şöyle açıklıyordu: "Genel olarak, bu sistem, harp durumlarında
düşmana işitsel psikolojik rahatsızlıklar veren ve kısmi
sağırlık oluşturan bir tekniği esas alıyordu.Temelde, yüksek
yönlü ışın demeti, değişik TRANSDUCERS'lardan gönderilmekte ve
bir ses, şifre ya da konuşma vuruş sinyalleri ile
ayarlanmaktaydı. Bu keşif birçok şekilde kullanılabilir ve bir
araç üzerine monte edilmiş hareketli radyatörleri ve karışık
frekanslar sözkonusu olduğunda akustik ışınları düzenlemek için
kullanılan araçları ihtiva edebilir."'(3°) Bu silahın amacı,
hedefi hareketsiz kılarak, yoğun işitsel ve psikolojik
rahatsızlıklar oluşturmaktır.
Başka bir örnekte ise bilinci değiştirmenin metod ve sistemi
tartışılıyor. Savunma Bakanlığı artık, çeşitli projeler ve
programlar sayesinde bilinç değiştirme teknolojisini elde etmiş
durumda. Bu tür programların birinin özetinde şöyle
denilmektedir: "İnsan zihninin yapısını değiştirme sistemi,
tercihen ses gibi farklı frekans ve dalga şekilleri olan çeşitli
uyarıcıların eş zamanlı olarak kullanılmasını içeriyor." <31)
Başka bir programın değerlendirme yazısında ise, "Araştırmalar,
beynin özel dalga ritimlerini ortaya koyarak bireyin bilinç
durumunu değiştirmek için beyini uyaran farklı sistemler
geliştirmişlerdir." denilmekteydi.<32>
Bilinçaltına gönderilen sessiz mesajlar da olumlu sonuç alman
faaliyetlerdendi. Dr. Oliver M. Lowry, ABD hükümetinin bazen
SQUAD olarak da bilinen orduda ve istihbarat birimlerinde
30 Psiko-Akustik Projektör, Patent 3,566,347, ABD Patent
Ofisi, 23 Şubat 1971.
31 Bilinci değiştirmenin yöntem ve sistemi, Patent 5,289,438,
tarih 22 Şubat 1994.
32 Bilinci değiştirmenin yöntem ve sistemi, Patent 5,123,899,
tarih 23 Haziran 1992.
SAVAŞ AÇMA
Alçak Ses Yayma Tayfı (SSSS) olarak isimlendirilen çeşitli gizli
projelerinde görev almıştır. Alçak Ses Ortaklığı'nın Başkanı Edward
Tilton, bana yazdığı mektupta "Sistemin hayli başarılı bir
şekilde Çöl Fırtınası Harekatında (Irak) kullanıldığını"'<33)
ifade ediyordu. Lowry, böyle bir teknolojinin kullanımına
yönelik bir perspektif de sağlamış oluyordu: "Çok alçak veya çok
yüksek radyo frekans derecelerinde veya çok yakındaki bir insan
kulağının, dahi duyamayacağı derecelerde frekans tayfının
sözkonusu olduğu sessiz haberleşme sistemlerinde, işitsel
olmayan gereçlerle frekans ya da sesin, seçilmiş beyinlere extra
bir uyarıcı oluşturma amacıyla, mesajların güçleri artırılır
veya frekansları istenilen şekilde ayarlanır ve böylece ses
dağılımı veya titreşim ile iletişimin yayılması sağlanır.
Ayarlanmış bu nakil cihazlarıyla istenen mesaj doğrudan gerçek
zamanda yayınlanabilir veya, dinleyiciye geciktirilmiş veya
sonradan tekrarlı yayın yapabilmek için rahat bir şekilde
mekanik, manyetik ya da optik iletişim araçlarına kaydedilip
saklanabilir." (^)
İnsanların zihinlerine anlaşılabilir sesleri "enjekte etmek"
için alet ve uygulama biçimlerinin pekçok yolu denenerek
kullanılmıştır. 100 ile 10.000 Mhz dereceleri arasında özel bir
dalga çeşidiyle ayarlanmış mikrodalgalar içeren radyo dalga
yayıcı-ları ile sesler herhangi birinin zihnine odaklanabilir.
Bu dalga türü, frekans ayarlı patlamalardan oluşuyor. Her
patlama on veya yirmi kez, sıkıca birbirine bağlı tek tarz
vuruşlardan meydana geliyor. Patlama genişliği 500 nano-saniye
ile 100 mikro-sa-niye arasında gerçekleşiyor. Vuruş genişliği
ise 10 nano-saniye ile 1 mikro-saniye arasında meydana geliyor.
Patlamalar, zihnine ışın gönderilen kişide duyma yetisini
harekete geçirmek için radyo girdisiyle sık sık ayarlanıyor.
Suni korku oluşturulması ve zihin kontrolü teknolojisinin son
aşaması, seçilmiş herhangi bir kurbanın veya bir gerçek
33 Edvvard Tilton'dan bir mektup, 13 Aralık 1996.
34 Sessiz Bilinçaltı Temsili, Patent 5,159,703, ABD Patent
Ofisi, 27 Ekim 1992.
BEYİN KONTROLÜ
grubun beyin dalgalarının veya insan EEG'sinin kopyalanması'dır.
Kuvvetli bilgisayarların kullanımıyla, öfke, acı, kaygı,
küçümseme, umutsuzluk, şiddet, sıkıntı, kıskançlık, hayal
kırıklığı, üzüntü, suçluluk, nefret, pişmanlık, dargınlık,
üzüntü, utanç, aldırışsızlık, kızgınlık, acıma, hiddet, özlem,
kin ve şiddet gibi insan duygulan belirlenip EEG sinyalleri
içinde "duygu ifade grupları" olarak ayrıldılar. İlgili frekans
ve genişlikleri ölçüldü, uygun ve ayrı bir şekilde
etiketlendikten sonra, frekans/genişlik grupları birleştirilip
başka bir bilgisayarda saklandı.
Sonuş olarak, bu duygu kalıpları alçak ses taşıyıcı frekansların
içine yerleştirilip, başka bir insanın zihninde aynı duyguların
oluşturulması için kullanılabilecek aşamaya gelindi.
AGHARTA
elektromanyetik savaş başladı '"''
iaydoğan vatandaşı '"'
"Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" deniliyor.
insanlığı nasıl bir gelecek bekliyor, hiç düşündünüz mü?
Bilgisayarlar ve internet teknolojisinin hızlı gelişimi başınızı
döndürüyor mu? : Ya da bunların hepsinin
ötesinde, gelecekte insanların zihinlerinin elektromanyetik
silahlarla yönlendirilebileceği ve "kontrollü dünya vatandaşı"
oluşturulabileceği konusunda çalışmalar yapıldığını bilseniz ne
yapardınız? ' . Geleceğin dünyası zihninizi
kurcalıyorsa, merakınızı giderecek bilgileri bu kitapta
bulacaksınız.
D&R, Dünya Aktüel, Net Kitabevi, Remzi, Dost, Nil-Tuna ve tüm
seçkin kitapçılarda
Ay yolculuğunun aslında "büyük bir yalan" olabileceğini hiç
düşündünüz mü? Kennedy suikastinden Gaf/er Prensesi Diana'nın
şaibeli ölümüne, Körfez Savaşı'ndan Bilderberg toplantılarına
kadar uzanan bir dizi olayın arkasında yatan şaşırtıcı
gerçeklemedir? Acaba yakından takip ettiğimizi sandığımız
gündemi belirleyen görünmeyen güçler mi var? Bizden saklanan
birşeyler mi var?.. Hepsi bu kitapta...
W, Remzi, Dost, Nil-Iuno ve tüm seçtin kitopplordo
BEYİN KONTROLÜ
İnsan Davranışının Maniplilasyonu
ISBN 975-362-608-8 TİMAŞ

Benzer belgeler

biyokimyasal(ilaç)tedavisine alternatif biyofiziksel terapi yöntemleri ıı

biyokimyasal(ilaç)tedavisine alternatif biyofiziksel terapi yöntemleri ıı İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Dr. ARMEN VİCTORİAN İngiltere'de hayatını sürdüren araştırmacı bir yazar olan Dr. Armen Victorian, uzun yıllardır bilinç kontrolü, insa...

Detaylı