- Aile Hekimliği Portalı
Transkript
- Aile Hekimliği Portalı
1 2 3 İÇİNDEKİLER 28 Dr. Yusuf BAŞAK Aile Hekimleri Gençlere Sahip Çıkıyor 18 26 40 48 22 Dr. Kadircan TUNCEL KÜRŞAT BAŞAR DR. HAKAN UZUN DR. HATİCE BOLATCAN DR. ŞİNASİ GÖNENÇ 36 Hyundai Tucson Güce Hükmet 8 MEGAPİKSEL 12 BÜYÜK FİKİR 13 Uzm. Dr. DIZ Nuh YIL 60 KİTAP KULÜBÜ 20 ASM KİRALARI BAŞA DERT DR. MURAT YILDIRIM 32 BEYPAZARI DR. HASAN KOCA 38 TEKNOLOJİ 42 NE KADAR HIZLI DÜŞÜNÜYORUZ? 52 HAFTA SONU ROTALARI 4 5 EDİTÖR kalemleri bu ay NE YAZDI? KÜNYE İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN YAYIN EDİTÖRÜ MURAT KAAN YURTTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN REDAKTÖR CEYDA AKDOĞAN HUKUK DANIŞMANI Av. Fahrettin CANPOLAT KURUMSAL İLETİŞİM TM Bilgisayar Tel: (0 362) 237 22 56 Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8 İlkadım/SAMSUN www.ailehekimleri.net [email protected] [email protected] GRAFİK TASARIM UĞUR OFSET www.ugurofset.com.tr REKLAM REZERVASYON GSM: 0 505 637 00 69 BASKI YERİ UĞUR OFSET MATBAACILIK Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk. No:48 İlkadım/SAMSUN Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90 Baskı Tarihi: 5 EKİM 2015 6 Dr. Tolga SUCU UMUDUNUZU KAYBETMEYİN!... Kongreye adım adım yaklaştığımız bu günlerde, bu sayımızda, kongre sürecinden biraz olsun uzaklaşmak istedik. İşte tam da bu bağlamda dikkatinizi çok önemli bir projeye imza atan Osmaniye Aile Hekimleri Derneği’ne çekmek istiyoruz. Bizi diğer sivil toplum kuruluşlarından farklı kılan çok önemli bir özelliğimiz var. O da içinde yaşadığımız topluma her zaman katkıda bulunma çabamız. Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Dr. Yusuf Başak başkanlığında ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesini hayata geçirdi. Böyle bir projeyi hayata geçirmek isteyen diğer illerdeki derneklerimiz içinde izlenmesi gereken yolu anlattı. Bizlerin, mesleki alanda yaşadığımız sorunlar malesef bitmedi. Önümüzdeki yıl en azından yaşadığımız sorunların olabildiğince çözümlenmesi adına Dr. Kadircan Tuncel, çok önemli bir noktaya dikkat çekti. Onun da dediği gibi “İşin Özü; Birlik İçinde Olmak!” ASM kiraları hepimizin genel sorunu. Ama Yozgat’ta yaşanan sorun biraz farklı. Merak ediyorsanız, hızlı bir şekilde sayfaları çevirip Dr. Murat Yıldırım ile gerçekleştirdiğimiz röportajı okumanızı salık veriyorum. Rahmetle andığımız değerli meslektaşımız Dr. Mithat Tosun’un yeri asla doldurulamayacak. Şimdi ona ayrılan sayfalarımızda Dr. Kaan Öncü ve Dr. Muharrem Armağan Onur Kızıldağ facebook grubumuzda yaşanan renkli olayları magazinsel bir uslüpla sizlere taşıdı. Bakalım, değerli meslektaşlarımız ne gibi ilginç paylaşımlarda bulunulmuş Facebook’daki Aile Hekimleri Grubumuzda.... Hyundai, yeni Tucson modeliyle hem teknolojiyi hem de estetiği bir araya getirerek harika bir otomobile imza attı. Yakın zamanda Türkiye’de de lansmanı yapılan bu aracı hemen test ettik. Nasıl bir araç mı? Otomobil sayfamızda! Hadi ne duruyorsunuz? Araştırma haberden yeni gezi sayfalarına, Dr. Şinasi Gönenç’in Avrupa’daki bir çok ülkeyi motoruyla gezerek yazdığı seyahat yazılarına kadar dop dolu bir içerik sizleri bekliyor. Sizler bu ay ki sayımızı keyifle okuya durun, bizler Kasım sayımız için çalışmalara başladık bile. Her şeyin iyi olacağına dair umudunuzu kaybetmeden, sağlıcakla kalın! 7 UZAKTAN DOKUNULARAK YÖNETİLEN KEŞİF ROBOTU Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) ürettiği yeni uzay kaşifi konsepti Interact Centaur, sanal dokunmatik algı (haptic) kullanılarak uzaktan yönetilebilen bir robot. Gelecekte gezegen keşif görevlerinde kullanılması düşünülen robot 4x4 çekiş sistemine sahip. Kameradan ibaret kafası ve hünerli kolları sanal gerçeklik kumandasıyla kontrol edilerek aktif hale getiriliyor. 7 Eylül’de Danimarkalı astronot Andreas Mogensen, ESA’nın Hollanda Noordwijk’teki tesislerinde bulunan Interact Centaur’u, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan “dokunarak” harekete geçirdi. 8 9 YEDAŞ ŞEHİRLERİ AYDINLATIYOR SAMSUN, ORDU, CORUM, AMASYA, SİNOP İLLERİ VE BU İLLERE BAĞLİ İLÇELERDE FAALİYET GÖSTEREN YEDAŞ, HEDEF VE STRATEJİLERİNİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ TEMELİNDE OLUŞTURUYOR. ŞİRKET, YENİLİKÇİ ULUSLARARASI BİR KURUMSAL YAPI İLE FAALİYETLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK, SORUMLULUK BÖLGESİNDEKİ MÜŞTERİLERİNE KALİTELİ VE KESİNTİSİZ ELEKTRİK DAĞITIMI HİZMETİ SUNMAYI AMAÇLIYOR YUVASINI MÜHÜRLEYEN KUŞ Keseli boynuzgagalar (Rhyticeros undulatus) sadece Malezya’da ve Hindistan ile Bhutan’ın kuzey-doğu ormanlarında yaşayan az rastlanan bir kuş türü. Yumurtlamaya hazır olan dişiler, ağaçlardaki doğal oyuklara girip, girişi içeriden çamur ve meyve posasıyla kapatarak mühürlüyor, ardından dışarıyı görebilecekleri küçük bir pencere açıyorlar. Böylece erkek boynuzgaga 8 ay boyunca burada kalan dişisini ve yumurtadan yeni çıkmış yavrularını, o pencereyi kullanarak ağzıyla besliyor. 10 Samsun, Çorum, Ordu, Amasya ve Sinop illerinde müşterilerine kaliteli, ve kesintisiz elektrik enerjisi hizmeti sunmayı amaçlayan Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. (YEDAŞ), hizmet kalitesinin en kritik anahtarı olarak gördüğü teknolojiyi tüm iş süreçlerinde sistemine entegre etti. Avrupa standartlarındaki son teknolojinin kullanımına büyük önem veren YEDAŞ, bölgesinde gerçekleştirdiği teknolojik yatırımlarla, 2011 yılından itibaren SCADA/DMS, GIS, SAP, AMI, AMR gibi birçok teknolojik yatırımı sisteminde sorunsuz bir şekilde kullanıyor. YEDAŞ, tüm çalışanları ile şirket hedef ve stratejilerini sürdürülebilirlik ve müşteri memnuniyeti temelinde, yenilikçi uluslararası bir kurumsal yapı ile faaliyetlerini gerçekleştirmeyi misyonu olarak lanse ediyor. 2019 yılında kurumsal ve operasyonel mükemmellik alanında Avrupa’da ilk 10 şirket arasında olma vizyonu olan YEDAŞ, tüm iş süreçlerinde kaliteyi, liderliği ve sürdürülebilirliği amaçlıyor. YEDAŞ, Karadeniz insanından aldığı enerjisiyle bölgesinde 14 adet kurumsal sosyal sorumluluk projesini “Bir Bölgesel Sürdürülebilir Kalkınma Hareketi’ tema- sıyla hayata geçirdi. Kal-Der’e üye olan ilk ve tek elektrik dağıtım şirketi olan YEDAŞ, EFQM 3 Yıldızlı Mükemmellikte Yetkinlik Belgesi’ne sahip. EN BAŞARİLİ SAP KULLANICISI ‘Sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk alma’ temasıyla olgunlaştırılan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni her yıl taahhüt eden YEDAŞ’ın, 2013 Yılı İlerleme Raporu, Birleşmiş Milletler’in kurumsal web sitesinde yayınlandı. SAP tarafından ‘En Başarılı ve Kapsamlı SAP Projesi Ödülü’nü alan YEDAŞ, 2013 yılı Haziran ayı itibariyle 8 farklı modülü sorunsuz bir şekilde sistemine entegre ederek, en üst düzeyde kullanabilen ilk ve tek elektrik dağıtım şirketi oldu. Tüm iş süreçlerinde günümüz teknolojisini kullanan YEDAŞ, aynı zamanda ileri düzeyde Smart Grid kullanıcısı olarak USTDA’dan Akıllı Şebeke Projesi için 555 bin dolar destek aldı. DÜNYANIN DİKKATİNİ ÇEKİYOR Toplam Kalite Yönetim Sistemi modeliyle (EFQM-Balance Score Card) yönetilen YEDAŞ, İSO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güven- liği Yönetim Sistemi, ISO 10002 Uluslararası Müşteri Memnuniyeti Standardı, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ve OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi Kalite Belgeleri’ne sahip. Dünyanın ve Avrupa’nın dikkatini çeken ve rol model şirket olarak lanse edilen YEDAŞ, aldığı ödüllerle başarısını tescilledi. YEDAŞ, Avrupa CSR Jüri Özel Ödülü, UNDP (İletişim Oscarı) Özel Ödülü, 2013 yılında Kalite Altın Tacı, 2014 yılında Kalite Platin Tacı, 2015 yılında Kalite Elmas Tacı, En Nitelikli Liderlik Ödülü, Sürdürülebilirlik Ödülü, TÜHİD Kurumsal Sosyal Çevre Ödülü, Doğru İletişim Ödülü, TÜBİTAK Ödülü, Yerel Hizmet Ödülü, Altın Voltaj Ödülü ve birçok kurum ve kuruluşlardan her yıl çeşitli dallarda teşekkür belgeleri alarak onurlandırılıyor. ŞİRKETİN LİDERİ TÜRKOĞLU Şirketin tüm faaliyetlerinin genel stratejik yönetim ve liderliğinden sorumlu olan YEDAŞ Genel Müdürü Nurettin Türkoğlu, aynı zamanda Çalık Holding ve Limak Holding Ortaklığı’na bağlı Kosova Elektrik Dağıtım Şirketi (KEDS) İcra Kurulu Başkanlığı, Çalık Holding ve Kiler Holding Ortaklığı’na bağlı Doğu ARAS Enerji Yatırımları A.Ş.’ nin Yönetim Kurulu Üyeliği, Çalık Holding ve Limak Holding Ortaklığı’na bağlı Sırbistan’da bulunan LC Supply D.O.O Şirketi ile Çalık Holding’e bağlı Türkmen’in Altın Asrı Elektrik Toptan Satış A.Ş Şirketinde üst düzey yöneticilik görevlerini gerçekleştirmektedir. Stratejilerini belirlerken şirketini, EFQM Büyük Ödülü hedefi doğrultusunda yönlendiren Türkoğlu, iş süreçlerinde mükemmelliği hedefleyen birçok uygulamayı hayata geçirmiştir. YEDAŞ, Karadeniz insanından aldığı enerjisiyle bölgesinde 14 adet kurumsal sosyal sorumluluk projesini hayata geçirdi. 11 KİTAP KULÜBÜ BÜYÜK FİKİR Açıklama HANGİ TÜRÜ TERCİH EDERSİNİZ Hazırlayan: Dr. Arzu Yılmaz ŞAŞOĞLU YIKIM İŞTAHI Altıncı toplu soy tükenişine giriyoruz ve bunun sorumlusu da dünyanın en istilacı varlığı olan insan. KAFA DAĞITMAK İSTEYENE Karma Karışık / Emma Chase / Ephesus Yayınları Bu kitap tam bir kafa dağıtmak için mutlaka okunması gereken, eğlenceli ve bir o kadar da komik bir kitap. Karakterin kendi ağzından anlatılan hikayenin kimi anları, Drew Evans yani başrol oyuncumuzun içsesi ile anlattığı kısımlar oldukça komik. Drew, oldukça şık giyinen, modern bir tarzı olan zengin, bir o kadar yakışıklı ve çapkın, iş konusunda tam bir profesyonel. Ta ki kadın kahramanımızla karşılancaya kadar. Yazı/Araştırma: Kaan YURTTÜRK Bu yaz internet bir kitlesel soy tükenişinin ortasında olduğumuz gerçeğini bir anda kavrayıverdi. Kitlesel soy tükenişleri periyodik olarak gerçekleşiyor. Permiyen dönem soy tükenişi bundan 252 milyon yıl önce gerçekleşti ve Dünya üzerindeki hayatın yüzde 95’ini ortadan kaldırdı. Kretase dönemi soy tükenişi ise (65 milyon yıl önce) dinozorları yok etti. Fakat bu altıncısı farklı. Daha önceki beş kitlesel soy tükenişin ardında şiddetli doğal afetler (volkanik püskürmeler, asteroid çarpması, atmosfer ısınması) varken bu seferkinin sebebi biziz. Haziran ayında Universidad Nacional Autonoma de Mexico’dan bir ekip, fosil kayıtlarındaki soy tükenme oranlarına ilişkin bir makale yayımladı. Tarihsel olarak, her yüzyılda bir 10.000 omurgalı türünden ikisinin soyunun tükendiğini buldular. Bu denkleme insanoğlu eklenince oran yüze katlanıyordu. Bu hesaba göre, geçen yüzyıl sadece dokuz soyun tükenmesi gerekirken bu rakam 477 olmuştu. Görünürdeki sebepleri hepimiz biliyoruz. Ormanları kesiyoruz, bu da erozyona ve habitat kaybına yol açıyor. Aşırı balık avlıyor ve deniz ekosistemlerini çökertiyoruz. Milyarlarca ton sera gazı açığa çıkartıyor, böylece iklimsel değişimi hızlandırıyoruz. Ama daha da büyük bir sorun var. İnsanoğlu yıkım için programlanmış. Tüm türler gibi bizim de kuvvetli bir hayatta kalma içgüdümüz var. Ancak çoğu türün aksine biz bu içgüdüye zekamızla hizmet ediyoruz. Problem çözme yeteneğimizin bir eşi benzeri daha yok. 200.000 yıl içinde tüm kıtalara yayıldık, yaşam beklentimizi üçe katladık ve uç noktalardaki 12 ortamlara ayak uydurduk. Bu başarımızın sonlu ve birbirine bağımlı olan bir sistem olan Dünya üzerinde beklenmedik ve şiddetli etkileri var. New York Eyalet Üniversitesi Çevre Bilimi Enstitüsü tarafından yayımlanan bir makalede şu sözlere yer verilmiş; “Bir tür olarak insanoğlunun etkisi, Karayip Denizi’ne çakılan devasa bir asteroidinki kadar.” Sağ kalma içgüdüsünün yabana atılmayacak bir etkisi, yarın için biriktirmektense bugün tüketmek. Haziran’da yayımlanan çalışmada yer alan diğer önemli açıklamalarda ise şu ifadelere yer verilmiş; “Bizler kısa vadeli kavrayış ve eylem için evrimleşmişiz. Çok yakın zamana kadar uzun vadeli eylem becerimiz yoktu. Oysa artık teknolojimiz geleceği modellememize ve yarınları planlamamıza izin veriyor. Soy tükenişinin başlıca nedenleri antropojenik. Yani, ele alabileceğimiz ve kontrol edebileceğimiz şeyler.” Bu araştırmadaki görüşlere katılmamak mümkün değil. Zira bizi bu belaya bulaştıran insan zekası ise bizi bu beladan kurtaracak olan da yine aynı zeka olabilir. ? YAZARI TANIYALIM İLİŞKİLERİ SORGULAMAK İSTEYENE Kıyıya Vuran Deniz Kabukları / Hannah Rıchell / 1968 Kayseri doğumluyum. İlkokulu Orkinos Yayınları GONCA ÇİFTÇİOĞULLARI Kayseri de, ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Ege üniversitesi Felsefe Bölümü mezunuyum. Eşim ile yollarımız Sivas’ta öğretmenlik yaptığım yıllarda kesişti. Duygularımızın karşılıklı olması kısa sürede, birlikteliğimizi evliliğe taşıdı Yirmi bir yıldır evliyiz. Üniversitede okuyan iki oğlumuz var. Eşim Uzman Aile Hekimi ve onbeş yıldır Adıyaman’da yaşıyoruz. Ben on üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra mesleğimi bıraktım. İlgi alanları yoğun olan bir insanım. Kitap okumak yanında resim yapmak da zevk aldığım hobilerim arasındadır. Aslında mesleğimden ayrılmam kendimi keşfetme yolculuğum gibi oldu. Aynı aktörler gibi biz yazarların da bu durumu. Bir çok mesleğe ve kişiliğe bürünüp onlarla maceradan maceraya koşuyoruz. Aslında ilk bayan polisiye roman yazarı olarak anılsam da ilk yazdığım kitap olan ÖYLE BİR BEDEL Kİ hastane ortamında geçen bir aşk ve dramı anlatıyor. İlk yazdığım bu romanımda doktorları ve onlar arasındaki aşkı ve sevgiyi anlatmaya, bu mesleğin nasıl özveriyle icra edildiğini, yaşanılan zorlukları kalemimle satırlarımın arasına taşımaya çalıştım. Birbirinden habersiz iki kız kardeşin aynı erkeğe duyduğu aşk ve bunun sonuncunda ödenen bedeller… Kitabım piyasada oldukça ilgi çekti. Şu anda beşinci MUTLU SONLARI SEVELER baskısını yapan bu romanımİÇİN da aşk yanında aksiyon sahneGece İle Şafak / Fatma lerin de olması roman türümün Erdek / Ephesus Yayınları değişmesine yol açtı. Çünkü ne sadece aşk, ne de sadece Bir pavyonda şarkıcı olan polisiye yazabiliyorum. Bu iki türü birleştirip aşk/polisiye türünde Gece ve onun koruması yazmaya başladım. Ve sonraki kitaplarım Gece Gelen Ölüm olan Şafak’ın hikayesinin Serisi ve Yüzleşme serisinin ilk kitabı Güneşin Kızı aşk ve polisianlatıldığı bu kitap, size ye olarak ortaya çıktı. İki kitabım da okuyucularım tarafından başlarda klasik bir konu işlenmiş gibi gelebilir. Fakat oldukça beğenildi. Okurlarımdan gelen olumlu mesajlar en mutlu sonları sevenlerin büyük motivasyon kaynağım oldu. ve sürükleyici bir roman Kitap yazmak, bir eser ortaya çıkarmak çok zorlu bir süreçokumak isteyenlerin ten geçmeyi gerektiriyor. Ailenizin desteği olmazsa bu sürecin oldukça memnun altından kalkmanız gerçekten çok güç. Kırk yaşından sonra kalacağı bir eser Gece ile Şafak. Gece ve Şafak’ın başlamış olduğum yazarlık serüvenim hala devam ediyor ve pavyonda başladığını şu anda Yüzleşme serisinin ikinci kitabı olan Ateş Ve Kan’ı yasandığımız hikayeleri, zıyorum. komşu olmaları ile devam Böylesi güzel bir dergide siz sevgili meslektaşlarımız ve dostlaediyor ve yavaş yavaş rımızla buluşmamıza vesile olan ve kitaplarımı tanıtan sevgili birbirlerini tanıyıp sevdikçe hikayelerin ortak noktaları doktor arkadaşım Arzu Yılmaz Şaşoğluna da ayrıca şükranlarıaçığa çıkıyor. mı sunuyorum. İlişkisini sorgulayan Dora, hamiliği ile geçmişi ile yüzleşmeye karar verir. Böylece geçmişe yolculuk başlar, yüzleşmesi gereken sorunlar ve kişiler vardır. Ailesi ile beraber yaşadıkları lise yıllarına dönen Dora ve ailesi ile yavaş yavaş tanışıp ailenin nasıl dağıldığını, aralarında nasıl uçurumlar oluştuğunu okurken ilk başlarda yazarın tarzına alışamayıp sıkıcı gelse de sonradan içine çekiyor. İYİ BİR CİNAYET ROMANI OKUMAK İSTEYENE Gece Gelen Ölüm / Gonca Çiftçioğulları / Agapi Yayınları Karakterleri oldukça zengin bir kitap. Karakterleri emniyet, hastane ve katil -kurban ekibi olarak üç gruba ayırabiliriz. Genç bir kadın olan Ebru, gördüğü halüsilasyonlar nedeniyle hastaneye kaldırılır ve kendisine şizofreni tanısı konur. Fakatg hem Hakan, hem de doktor Cengiz, Ebru’ya konulan tanı konusunda emin değillerdir. Zira Ebru’nun gördüğü halüsilasyonlarda bir takım cinayetler işlenmektedir. 13 300 milyar dolarlık yalan Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, “kötü kolesterol”ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu iddia etti. İlaç şirketlerinin son 15 yılda “kolesterol yalan”ı ile 300 milyar dolar kazandığı belirtildi. Even’in, 21 Şubat’ta Fransa’da piyasaya çıkacak “Kolesterol Hakkında Gerçek” adlı kitabı daha şimdiden büyük tartışma ve şaşkınlık yaratmış durumda. Aybastı Doktor Bekliyor Ordu’nun Aybastı Devlet Hastanesi’nde aile hekimi ve uzman doktor yetersizliğinin bir an önce giderilmesi için yetkililer göreve çağrıldı. Kırsal alanıyla birlikte yaklaşık 25 bin nüfusa sahip Aybastı ilçesinde bulunan Devlet Hastanesi’nde aylık ortalama hasta sayısı 7-8 bin civarında. Hastanede 4 yıldır çocuk hastalıkları doktoru, 2 yıldır kadın-doğum hastalıkları doktoru ve 8 aydır genel cerrah uzmanı bulunmuyor. Önce aile hekimine giden katılım payı ödemez Pek çok kişi doğrudan devlet hastanelerine yani ikinci basamak sağlık hizmeti sunucularına başvuruyor ve aile hekimini pas geçiyor. Bu durumda katılım payı ödemesi zorunluluğu ortaya çıkıyor. Sigortalılar, birinci basamak sağlık hizmeti sunucularına başvurduklarında katılım payı ödemiyorlar. Birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olan aile hekimine başvuran kişilerden bu kapsamda katılım payı alınmıyor. bu ay neler oldu? ‘İnternet doktorluğu’ sağlığı tehdit ediyor İnternette yapılan her 20 aramadan birinin sağlık odaklı olduğunu gösteren bir araştırmaya göre, sağlıkla ilgili enformasyon ihtiyacı için internet kullananların oranı yüzde 78. Doktora gitmeden internetteki bilgilerle hastalığına teşhis koyan da var, tedavisine başlayan da. Hastalığa tanıyı hekim yerine internette dolaşan yanlış bilgiler aracılığıyla koyanlar, sağlıklarını tehlikeye atıyor. “İnternet doktorluğu” denilen yöntemle birçok kişinin doktora gitmeden hastalığına teşhis koyarak, tedavi sürecine başladığı belirtiliyor. İnternet Geliştirme Kurulu Başkanı Serhat Özeren, internette sağlık konusunda oluşturulan bilinçsiz içeriğin vatandaşları yanlış yönlendirdiğini belirterek, “İnternet pek çok konuda bilgiye erişimin en hızlı yolu olsa da bilinçli bir internet kullanıcısı, orada yer alan içeriğe koşulsuz inanmadan önce içeriğin sorgulaması gerektiğini bilir. Sağlık konusunda yer alan içeriklerin de her geçen gün arttığını gözlemliyoruz. Ancak alanında uzman olmayan kişilerin paylaştığı bilgiler, kullanıcıların hayatını riske atabiliyor. Sağlık alanında en yanlış bilgilerin fo- rum sitelerinde olduğu biliniyor. İçeriği denetlenmeyen üye yorumlarında ilaç tavsiyeleri ya da alternatif tedavi önerileri bol miktarda bulunuyor” diye konuştu. Yerli plazma ürünü için düğmeye basılıyor 14 Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Türk Kızılayı tarafından yürütülen “Plazma Fraksinasyonu Projesi” sayesinde birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ve kandaki plazmadan elde edilen ürünler Türkiye’de üretilerek dışa bağımlılık sona erecek. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı İrfan Şencan, modern kan bankacılığında artık tam kan kullanımının hemen hemen hiç kalmadığını, bunun yerine kanın içindeki madde ya da hücrelerin ayrıştırılarak hastalara verildiğini söyledi. Bu sayede kan israfı önlenirken hastalara sadece ihtiyacı olan kan elemanlarının verilebildiğini vurgulayan Şencan, böylece bağışlanan bir ünite kandan birden fazla hastanın yararlanmasının söz konusu olduğunu sözlerine ekledi. İnce yapay deri üretildi Amerikalı bilim insanları, yüzeyleri kapladığında istenildiği gibi gösteren ince yapay deri üretmeyi başardılar. Söz konusu yapay deri binlerce nano ölçekli noktayla ışığı yansıtarak düz bir görünüm sağlıyor. Ayrıca, “Görünmezlik pelerini” gibi kullanılabilen deri, bira göbeklerini gizleyerek, kaslı ve dümdüz bir karın gibi gösterebiliyor. Aile hekiminin tahlil yetkisi elinden alındı Sağlık Bakanlığı, aile hekimlerinin tahlil ve tetkik yapma hakkını elinden aldı. Aile hekimine muayene olan hasta artık direkt hastaneye gidecek. Sağlık Bakanlığı’nın Aile Sağlığı Merkezleri’ne gönderdiği yazıda artık birçok tetkik ve tahlil aile hekimleri tarafından istenemeyecek. Gerekçe olarak ‘Laboratuvar Bilgi Yazılım Sistemi’nde revizyon ve çalışma gösterildi. Hastalar bu nedenle yapılacak tahliller için aile hekiminden devlet veya özel hastaneye sevk isteyecek. İPTAL EDİLEN TETKİKLER Ürik asit (Hipertansiyon), Alkalenfosfataz (Siroz), Dehidrogenaz (Lenfoma), Kreatin (Kalp krizi), Fosfor (Karaciğer, tiroid), Kalsiyum (Kemik hastalığı), Magnezyum (Bağırsak), Sodyum (Diyabet), Potasyum (Hipertansiyon) ve Vitamin eksikliği Türk bilim insanları karaciğer hücresi geliştirdi Kök hücreden karaciğer hücresi elde etmeyi başaran Türk bilim insanları, bir tür üre döngüsü hastalığı olan “sitrüllinemi”nin tedavisi için önemli bir adım attı. Tedavi uygulanmasının 10-15 yıllık bir zaman dilimini alabileceği belirtildi. Araştırmanın en kritik aşamalarından cilt dokularının laboratuvar ortamında karaciğer hücresine çevrilmesi konusunda da olumlu sonuç alındı. Araştırmayla ilgili açıklama yapan İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Nur Arslan, sitrüllineminin bir metabolik hastalık olduğunu, dünyada da hastalığın kesin tedavisinin bulunmadığını ancak bazı diyet programlarıyla vücutta “amonyak birikiminin” engellenmeye çalışıldığını söyledi. Dr. Serdar ÇELİKTAŞ ‘Yetim hastalıklar’a ilaç umudu İstanbul’da yapılan Uluslararası BAU İlaç Tasarım Kongresi’nde konuşan Georgetown Üniversitesi’nden Prof. Aykut Üren, “yetim hastalıklar” olarak adlandırılan ve nadir görülen kanser türlerine yönelik çalışmaların umut verdiğini söyledi. Üren, yeni geliştirilen bir ilacın 6 ay içinde kanser hastaları üzerinde deneneceğini söyledi. Durdağı, “Normalde milyonlarca molekülün test edilebilmesi için bir insan ömrü yetmezken artık bir haftada 7 milyon molekül taranabilir hale geldi” dedi. 15 Şeker hastaları ilaçlardan ve insülinden kurtulabilir! BÜYÜK ORANDA BAŞARI SAĞLANIYOR Şeker hastalığından tamamen kurtulmak mümkün mü? Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi, Metabolik Cerrahi ve Obezite klinik Uzmanları, şeker hastalarının kullandıkları ilaçlardan ve insülinden kurtulabileceğini söyledi. Uzmanlar; Obezite ve Tip 2 şeker hastalığının dünyada giderek arttığı yapılan araştırmalarda göz başarıyla yapılan bu operasyonlarda hastanın hem ilaç hem de insülin kullanımından kurtulduğunu söyledi. Tip 2 şeker hastalığının Dünya Sağlık Örgütünün verilere göre giderek arttığını, hastalığın ölümcül komplikasyonları başlı başına bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi, Metabolik Cerrahi ve Obezite uzmanları, bu sayının giderek arttığını söyledi. Tip 2 şeker hastalığının mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini söyleyen uzmanlar, “Şeker hastalığı tüm organları etkilemekte ve sinsi şekilde ilerlemektedir. Ayrıca şeker hastalığı ve neden olduğu problemleri çözmek için daha fazla ilaç ve tedavi uygulanmasına neden olmakta ve giderek artan sağlık harcamaları ise ülkelerin ekonomisine bü16 yük yük getirmektedir. şeker hastalığı mutlaka komplikasyonlar gelişmeden tedavi edilmelidir. Şeker hastalığı birçok hastalığa ve organ hasarına neden olmaktadır. Şeker hastalığı tıbbi adıyla diyabet; pankreassın ürettiği insülin yetersizliği yada insülinin dokular tarafından kullanılamamasından kaynaklanır. Böylelikle insülin olmayınca hücreler şekeri kullanamaz. Kandaki şeker miktarı artar ve çok artması ise dokulara zarar verir. Zamanla diyabet genelde kötüye giderek pankreas tarafından üretilen insülin miktarı çarpıcı şekilde azalır. İlk başata tedavide kandaki şeker miktarını normal düzeye getirilerek özellikle göz ve böbrek hasarını önlemektir. Normale gelen kan şekeri düzeyleri ölüm, İnme kalp yetmezliği ve diğer komplikasyonların gelişme riskini azaltır. Tip 2 diyabet tedavisinde ilk hedef kan şekeri düzeyleri normale döndürülerek septomların iyileştirilmesidir. Sonraki hedefler ise göz ve böbrek hastalığı gibi uzun süreli komplikasyonlarla sinirlere ve kan damarlarına zarı engellemektir. İLAÇ VE İNSÜLİNDEN KURTULUN Tip 2 diyabetin ilk adım tedavisi diyet ve egzersizdir. İlk adım tedavisi yetersiz ise pankreasın daha fazla insülin üretmesini tetikleyen, ve insülinin daha çok işe yaramasına yardımcı olan, karbonhidratların bağırsakta emilimini azaltan yada karaciğerde şeker üretimini azaltan ilaçlar hastaya verilir. Ancak ilaçlara rağmen ve yaşam tarzı değişiklerine rağmen kan şekeri kontrolsüz ise o zaman insülin tedavisine geçilir. Son zamanlarda obezite cerrahisindeki başarılar ve gelişmeler tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi için umut olmuştur. Bu ameliyatlar tamamen kapalı (laporoskopik) yapılmaktadır. Bu ameliyatlar tip 2 şeker hastalığının tedavisinde ilaçlardan daha etkilidir ve hasta kullandığı ilaçları ve insülini bırakmaktadır. Bu ameliyatları obezite ameliyatlarından farklı tutmak gerekir. Bu ameliyatlar yeni ameliyatlar değildir. Bir kısmı 1970lerden beri yapılmaktadır. Yalnız laporoskopik cerrahinin gelişimi ile daha fazla yapılır hale gelmiştir. Bu ameliyatlarda amaç yiyeceklerin bir an önce ince bağırsağın ileum kısmına ulaştırılmasıdır. Ve ince bağırsakta özelliklede ileum da sindirim sırasında salınan GLP_1 hormonunu aktive etmekten geçmektir. Bu hormon pankreastan insülin üretimini artırmakta ve periferdeki insülin direncini kırmaktadır. Ayrıca, pankreasta insülin üreten hücrelerin arttırır böylelikle de kan şekeri normale gelir. Cerrahi tedavi insülin duyarlılığını artırdığı için diyabet süresi daha kısa olan ve insülin rezervi daha yüksek olan kişilerde başarı daha yüksektir. Hatta başarı yüzde yüze yakındır. Normalde bu ameliyatlardaki başarı oranı yüzde 85 ile 95 arasında değişmektedir. Yeni başlamış diyabet ve yeni insüline başlamış hasta için cerrahi tedavi başarısı yüzde yüze yakındır. Ameliyatların tamamı laporoskopik yapılmakta ve dünya standartlarında tedavi sunmaktayız. Şu ana kadar yaptığımız tüm hastalarda ilaçlar kesildi ve insülin kullanan hastamız yok. Ameliyatta başarının ne olduğunu çok iyi tanımlamak gerekiyor. Yüksek ünitelerde insülin ve yüksek miktarlarda ilaç kullanmak zorunda olan hastanın, ameliyat sonrasında insülin ve ilaç kullanma miktarlarında ciddi oranlarda düşüş oluyor. Bazı hastalar insülini bırakarak çok düşük miktarlarda ilaç ile hayatını sürdürebiliyor. Bunu da başarılı sayarsak, başarı oranı yüzde 100’dür. Bu ameliyatın riski ise herhangi bir sindirim sistemi ameliyatından daha fazla değildir.” Bazı hastalar insülini bırakarak çok düşük miktarlarda ilaç ile hayatını sürdürebiliyor. Bunu da başarılı sayarsak, başarı oranı yüzde 100’dür. 17 YAZAR ama bu arada karısından sürekli azar işitiyor. Böyle bir ‘puset iten adam’ tiplemesi çıkmış. Ve her nedense, filmlerde görülen türden sürprizler istiyor bütün kızlarımız. Geçenlerde kızlardan biri eşinin evlenme teklifini anlattı. Çocuk bütün mahallenin göreceği şekilde duvara ‘benimle evlenir misin?’ yazdıktan sonra yüzlerce balon uçurmuş kızın evinin önünde... Kızın şikayeti şu; ‘Balonları uçurmuş ama üzerlerinde ismim bile yazmıyordu!’ Erkekten her şeyi bekliyorlar derken, adamları bir şekilde kendi istedikleri şekle sokmak için de epeyce uğraşıyorlar ve tabii bu genellikle sonuç vermediği için de söylenip duruyorlar. R Kürşat BAŞA TELEVİZYONLARDA YENİ GENÇ KIZ TİPLEMESİ BÜTÜN KIZLAR BEKLENTİ İÇİNDE! TELEVİZYON PROGRAMLARINDA YARIŞMALARDA ÖZELLİKLE ŞU ‘ERKEKLER YARIŞIYOR’ TİPİ PROGRAMLARDA özlediğim bir şey var. Yaşları 20 ile 30 arasında değişen kadınlar, nereden gelirlerse gelsinler, hangi gelir düzeyinden olurlarsa olsunlar genel bazı özellikler gösteriyorlar. Bunların en başında bütün kızlarımızın, erkeklerden her şeyi bekleme alışkanlığı var... Eskiden erkekten beklenecek şey, evine bağlı olması, evi geçindirmesi, kadına, kumara, içkiye düşmemesi, dayak mayak atmaması, iyi bir baba olmasıydı. Bunlar yeterli sayılırdı iyi bir eş için... Şimdi bunlar yeterli değil. Kızlar, eşlerinden, sevgililerinden çok daha fazlasını bekliyor. Bir kere bütün kızlarımız kendilerini inanılmaz özel ve bulunmaz Hint kumaşı sanmakta. Gerçi görebildiğim kadarıyla adamları da buna inandırmakta başarılılar. Aynı yaş grubundaki eşler sürekli fırça yiyor. Hiçbir şeyleri beğenilmiyor. Uçakta filan da rastlıyorum bazen. Adam ikiz çocukların pusetini itiyor, sonra çocuklar kucağında uçağa binmeye çalışırken bir yandan bavullarla uğraşıyor 18 Bu kızlarımızın ikinci büyük özelliği de kıskançlık. Adamlara nefes aldırmama konusunda elbirliği etmiş gibi görünüyor hepsi. Özellikle gençlik dizisi türünde dizilerde de bu çok belirgin. Erkekler sürekli takip altında. Telefonların şifrelerini ele geçirmişler, bilgisayarları inceliyorlar, telefon bir yerde kapalı çıksa kıyametler kopuyor. Adamın en küçük bir özel alanı olmasına izin yok. Zaten görebildiğim kadarıyla tek özel alanları maça gitmek veya evde oyun konsoluyla oynamak ama o bile suç sayılıyor. Bazı kızlar maça bile adamla beraber gidiyor, sevmediğini söylese bile... “Ben senin gün toplantına ya da kına gecesine geliyor muyum?” diyen adamın vay haline... ‘Kocanızın en çok nesi sinirinize dokunuyor?’ sorusuna kadınlar inanılmaz çeşitli cevaplar veriyor. Adamın çoraplarını ortalıkta bırakmasından saçlarını jölelemesine, araba kullanırken etrafa bakmasından göbeğini kaşıyarak televizyon seyretmesine kadar akla gelmeyecek şeyler anlatıyorlar. Adamlara aynı soru sorulunca genel cevap, ‘çok konuşuyor’ veya ‘her şeyime karışıyor’ oluyor. Bütün kariyerini ev bebeği, ev kızı olarak geçirip evlenince ev kadınlığına terfi etmiş olan kızlarımız bile, “Mutfağa girmeyi sevmem, yemek yapmakla uğraşamam, elim soğan kokuyor” gibi şeyler söylüyorlar. Hepsinin kafasında kocalarının bir biçimde bir fırıldak çevirdiği veya en azından çevirebileceği fikri var sabit bir biçimde. ‘Ben Bilmem, Eşim Bilir’ programını biraz izlerseniz dediklerimi anlayacaksınız. Burada ‘eşim bilir’ sözü eskiden kocalar için kullanılırdı. Yani sözün asıl şekli, ‘Ben bilmem, beyim bilir’di. Kadınlar birçok konuda ses çıkartmayıp kocalarının dediğini yapardı. Ama görüyorum ki artık devir değişmiş, burada eşim bilir sözü kadınlar için geçerli. Onlar her şeyi biliyor ve itiraz da kabul etmiyor. Dizilerde de yeni bir moda olarak neredeyse en küçük bir şeyde sinirlenip kafa atacak bir kız tipi var. Ağzına geleni söyleyen, herkese kafa tutan hatta ağzı bozuk bir kız tipi bütün dizilere girmiş durumda. Biraz çatlak biraz aklına eseni yapan bir tip yaratmaya çalışıyorlar belki ama dobralıkla kabalık birbirine karışıyor. Bir yandan KENDİSİNİ GELİŞTİRECEĞİ, KENDİSİYLE İLGİLİ BİR ŞEYLER YAPACAĞI YERDE SAÇMA SAPAN ŞEYLER YAPARAK ADAMI BUNALTAN GARİP BİR KIZ TİPİ GİDEREK NORMALLEŞİYOR iyi bir gelişme gibi görünebilir bu durum. En azından eskisi gibi, bir erkeğin arkasında yürüyen kadın tipi geçmişte kalmış gibi görünüyor. Ayrıca bu duruma katlandıklarına göre erkeklerde de önemli bir değişim var. Ya da onlar sadece görüntüde durumu idare ediyor, fazla laf işitmemek için her şeye kafa sallayıp bildiklerini okuyorlar. Ama öte yandan, bu görüntüdeki gelişmeye karşın, kızlar hep seksi, güzel, alışveriş ve gezme delisi bir model olarak gö- rünüyor. Ellerinde sürekli oynadıkları bir cep telefonu... İki günlük sevgilisini bile işini gücünü bırakıp deli gibi izlemeyi, potansiyel tehlike diye gördüğü başka kızların canına okumayı gayet normal bir şey sayan bir kız tipi var. Kendisini geliştireceği, kendisiyle ilgili bir şeyler yapacağı yerde olur olmaz bir adamın peşinde uğraşıp durarak yıllar geçiren bir kız tipi giderek normalleşiyor ve rol model olarak sunuluyor. ‘Ben Bilmem, Eşim Bilir’ programını biraz izlerseniz dediklerimi anlayacaksınız. Burada ‘eşim bilir’ sözü eskiden kocalar için kullanılırdı. Yani sözün asıl şekli, ‘Ben bilmem, beyim bilir’di. 19 RÖPORTAJ de bir örneği olmayan savunmalar istendi. ASM KİRALARI BAŞA DERT! Nüfus ve hasta profillerinin bölgesel farklılıklar göstermesine bağlı olarak aile hekimlerinin karşılaştığı sorunlar da haliyle bölgesel farklılıklar gösteriyor. Bu bağlamda hizmet bölgelerinde yaşanan sorunların farklılık göstermesi gayet normal. Fakat aile hekimlerinin hizmet bölgelerinde yaşadığı ortak sorun, ASM kiralarının başlı başına ‘BAŞA DERT’ olması. IM Dr. Murat YILDIR Ülkenin farklı bölgelerinde görev yapan aile hekimlerimizin yaşadıkları sorunları, dergimizin her ay çıkan sayısında mutlaka yer verip ilgililere yaşanan bu sorunları aktardık. Bu ay ki sayımızda Yozgat’ta görev yapan aile hekimlerimizin sorunlarına yer verelim istedik. Bu ilimizde görev yapan aile hekimlerimizin yaşadığı temel sorunları Yozgat Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Murat Yıldırım ile birlikte ele alacağız. Farklı bölgelerde hizmet veren aile hekimlerinin yaşadığı sorunların da bölgesel olarak farklılıklar içer20 diğini biliyoruz. Fakat,hangi il ya da ilçe olursa olsun tüm aile hekimlerinin sıklıkla dile getirdiği ortak bir sorun var. O da görev yaptıkları ASM’lerde kiraların yüksek olması. Dr. Murat Yıldırım, Yozgat’da da durumun diğer illerden pek farklı olmadığı söylüyor. Yozgat’da görev yapan aile hekimlerinin neredeyse yüzde 95’inin çok eski binalarda hizmet verdiğini belirtiyor Dr. Yıldırım ve ekliyor; “Bu saçma uygulamanın bir an önce son bulması gerektiğini düşünüyorum. Çalıştığımız ASM’ler ciddi onarımlar istiyor. Buradaki ASM’lerin yıkılarak, hasta sayısı gözönünde bulundurulup modern ASM’lerin inşa edilmesi gerekiyor.” Peki, ASM kiralarına yönelik geliştirdiğiniz bir çözüm öneriniz var mı? Yozgat’da aynı ayardaki ASM’ler arasında bile ciddi oranlarda kira farklılıkları var. Bu bile kiraların kişi bazlı olduğunu gösteriyor. Sorduğunuz soruya gelirsek, benim kişisel önerim, ASM’lerden kira bedelinin alınmaması gerektiğidir. Eğer il içerisinde özel olarak ASM açmak zorunda kalan aile hekimleri olursa, bu kira bedeli ya müdürlük tarafından karşılanmalı ya da bunun mümkün olmadığı durumlarda da il içinde ortak bir havuz oluşturup özel kira giderleri, her aile hekimine eşit pay edilerek tahsil edilmeli. Aile hekimliği uygulamasında, sınırları net bir şekilde belirlenmiş kanun ve yönetmeliklerin olmaması sizce nasıl sorunların yaşanmasına neden oluyor? Bu durum herşeyden önce farklı illerde farklı uygulamalara ve farklı yorumlara neden oluyor. Aynı konu her ilde farklı bir şekilde yorumlanarak uygulanıyor. Mesela, Yozgat’da son olarak gerçekleştirdiğimiz kanser taramalarında, bu taramaları gerçekleştiren biz aile hekimlerine yönelik ceza puanı verme furyası başladı. Diğer iller içerisinde ilk 10’a girmemize rağmen böyle bir ceza puanıyla karşılaştık. Yönetmeliğe bakacak olursak, kanser taramalarının aile hekimi, TSM ve KETEM ile birlikte yürütüleceği belirtiliyor. Oysa Yozgat’da kanser taramaları tamamen aile hekimlerine yüklenmiş durumda. Kanser taramalarında ilk 10 il arasına girmemize rağmen, bazı meslektaşlarımızdan şu ana kadar başka iller- Yaşanılan sorunlara istinaden, Yozgat Aile Hekimleri Derneği Başkanı olarak çözüme yönelik ne gibi çalışmalarda bulundunuz? Buradaki idari amirlerimizle yaşadığımız sorunlara yönelik toplantılar gerçekleştiriyoruz. Aslında belirli aralıklarla yapılan bu toplantıların daha sık gerçekleştirilmesi, daha fazla fikir alış verişinde bulunulması, sorunların demokratik ve şeffaf bir biçimde masaya yatırılması, her türlü çözüm önerisine açık olunması, alternatif planların oluşturulması ve bu planların uygulanabilirliklerinin tartışılmasını istiyoruz. Böylece daha bilimsel ve daha medeni bir mesleki anlayış oluşmuş olacak. Yani herkes herşeyi doğru bilmeyebilir, haliye uygulama yanlış da olabilir. Birileri bu yanlışları görüp de öneride bulunabiliyor ise yöneticilerin bunu dikkate alması gerekir. Bizler doktoruz. Tıp eğitimi alıp bu ünvana sahip olduk. Buna saygı duyacak kişilerin başında aynı mesleği paylaştığımız idari amirlerimiz gelmelidir. Peki, aile hekimlerinin yaşadığı genel sorunların çözümü noktasında, AHEF’in çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? AHEF’in genel sorunların çözümüne yönelik çalışmalarına sahadan daha çok destek gelmesi gerekir. Bu bağlamda AHEF’i daha güçlü ve daha birarada tutmalıyız. Bu zamana kadar yapılması gereken çalışmalar nokatsında AHEF, elinden gelen tüm çabayı gösterdi ve düzeltilmesini istediğimiz bazı konularda iyi sonuçlar da aldı. Fakat elde edilen başarı sorunlar karşısında çok küçük bir kısmı oluşturuyor. Sorunlarımızın kesin çözümü için seçime gidilerek yeni AHEF Yönetimi belirlenecek. Bu bağlamda Yozgat olarak AHEF SİNERJİ GRUBUNU destekliyoruz. Sağlıkta yaşanan şiddet son bulacağa benzemiyor. Sizce bu toplumsal soruna yönelik nasıl bir çözüm getirilmeli? Şiddet; kızgınlık, öfke, nefret, düşmanlık gibi duyguların davranışa döküldüğü bir saldırganlık biçimi. Fiziksel şiddet; tokat atmadan darp etmeye, aletle yaralamadan öldürmeye kadar varıyor. Bizler sadece fiziksel şiddete maruz kalmıyoruz. Duygusal şiddete de maruz kalıyoruz. Karşılaştığımız şiddet olaylarından ziyade beni daha çok üzen, insanların bunu kanıksaması ve doğal bir şeymiş gibi görmeleridir. Şiddetin önüne geçilmesinde ciddi anlamda yasal boşluklar var. Her sağlık çalışanının yasalar karşısında haklarını bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şiddeti önlemek için geniş çaplı bir eylem planı oluşturulmalıdır. Sağlık sisteminde yaşanan sorunları halkın da bilmesi gerekir. Sağlık çalışanlarının emeğini ve özverisini tanıtmak, iletişim becerileri, kriz yönetimi, hukuksal konularda eğitimler vermek, kuruma ve çevreye yönelik gerekli tedbirleri almak şidet karşısında yapılması gerekenlerdir. Şiddete maruz kalmamak için hekimlik bilincinden ve meslek ahlakından uzaklaşmaktansa, yasaların daha korumacı olmasını ve bu mesleğe özel argümanların yürürlüğe girmesini talep ediyorum. Yakın bir zamanda tüm aile hekimlerini kapsayan bir yasanın çıkarılacağını umuyor musunuz? Ülkemizde aile hekimliği, pek çok eksikliğine rağmen istikrarlı bir şekilde yolunda ilerliyor. Yurtdışında da aile hekimliği yapan arkadaşlarım var. Onlardan aldığım bilgilere göre rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye aile hekimliği konusunda iyi yol almaya başladı. Fakat, bu bizlerin özverili çalışmaları sayesinde oluyor. Bu sistemin çok daha verimli olmasının en önemli unsuru, yöneticilerin bizim sesimize daha çok kulak vermelerinden geçiyor. Bu da güçlü bir sivil toplum yapılanması olan AHEF’ten geçmektedir. Olması gereken “Ben istersem olmak zorunda” şeklindeki bir yaklaşımdan çok, “Daha iyisi için ne yapabiliriz, birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz” şeklindeki bir yaklaşım olmalıdır. Bu sinerjiyi yakaladığımız an bu işin hakkını vermiş oluruz. Son söz sizde. Neler söylemek istersiniz? Umarım bu AHEF seçimlerinde, daha güçlü, istekli ve birarada olmayı başarabilen bir AHEF ortaya çıkar. Bu zamana kadar aile hekimliği için büyük bir emek harcamış olan mevcut AHEF Yönetimine de emekleri için teşekkür ediyorum. 21 RÖPORTAJ İŞİN ÖZÜ; “BİRLİK İÇİNDE OLMAK!” UNCEL Dr. Kadircan T AHEKON’a sayılı günler kaldı. Bu kongre, özellikle aile hekimlerinin geçirdiği zorlu iki yılın ardından çok önemli. AHEF Yönetim Kurulu ve yaklaşan seçimi birlikte değerlendirdiğimiz Dr. Kadircan Tuncel, birlik içinde olmanın çok önemli olduğunu söylüyor. 22 Bu gidişle, aile hekimliği uygulamasının çökeceğini anlayabilecek bir Sağlık Bakanı lazım. Sistem neyse onu uygulayacak. Sistemi orasından burasından uyduran bürokratlarla bu iş, bu kadar olur. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı’nın, AHEF yetkilileriyle biraraya geldiği bir toplantıda söylediği sözleri unutmak mümkün değil. Zira o toplantıda, karşısında duran AHEF Yönetimi’ne dediği; “Siz ülkenin yüzde 20’sini temsil ederseniz, size randevu verir dinlerim. Eğer yüzde 50’sini temsil ederseniz, söylediklerinizi not alırım. Ama yüzde 90’ını temsil ettiğinizde, sizi kapıda karşılar, kapıda uğurlar ve dediklerinizi hayata geçirmeye çalışırım” sözünü AHEF Yönetim Kurulu seçimine az bir zaman kala hatırlatmakta fayfa var diye düşünüyoruz. Türkiye Halk Sağlığı Başkanlığı tarafından da özellikle belirtildiği gibi, birlik içinde olursanız, sorunların çözüm noktasında da ciddiye alınırsınız. Adana Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Kadircan Tuncel’in de söylediği gibi, AHEKON birlik ve dayanışmanın sergilendiği bir kongre olmalı. Peki, AHEKON’a sayılı günler kala, böyle bir birliktelikten söz etmek mümkün mü? Dr. Tuncel’e göre, seçimler öncesi farklı gruplar oluşmuş durumda ve böyle bir birliktelikten de söz etmek mümkün değil. Fakat, Dr. Tuncel, seçimlere tek liste halinde gidileceği umudunu hala koruduğunu söylüyor. Geçtiğimiz yıl yaşananları göz önünde bulundurduğunuzda, mevcut AHEF Yönetimini nasıl buldunuz? Geçen yıl ve bu yıl - Ankara’da ger- çekleştirilen eylem de gözönünde bulundurulduğunda – AHEF Yönetimini oldukça iyi buldum diyebilirim. Neden? Çünkü sahadan gelen talebi iyi yönettiler. Ufak tefek hataları olmadı değil. Benim bu konuda alternatif fikirlerim var tabii ki ama baktığımızda mevcut yönetim, yapılması gerekeni yaptı. Ankara eyleminde Türk Sağlık-Sen, Genel Sağlık-İş Sendikası ve Birlik Dayanışma Sendikası’nın da verdiği desteği de göz ardı etmemek gerekir. Peki, sizce AHEF nasıl bir yönetim anlayışına sahip olmalı? Seçilecek olan AHEF Yönetimi sahayı temsil etmelidir. Kendisini eleştirenler ve muhalif kitle ne diyor, bunu onlarla biraraya gelerek konuşmalıdır. Yoksa herkes birbiriyle sohbet halinde ama farklı sesler yoksa çözüm de yoktur. Basın ve TBMM’deki faaliyetler için ciddi bir ekip oluşturulmalı, doneler belirlenmeli ve bizlerden değil de sistemden kaynaklanan sorunlar halka mümkün olduğunca çok anlatılmalıdır. Komisyonlar, yönetim kurulundan bağımsız hareket edebilmeli, yönetim kurulu temsilcisi komisyon başkanı olmamalı. Bu farklı seslerin temsilini mümkün kılacaktır. Kongre ucuza mal edilmeli ve parası ile katılmak isteyen arkadaşların önü açılmalıdır. Bakanlık ile AHEF arasında hep bir kavga varmış gibi bir görüntü ortaya çıktı. Danıştay’dan dönen davalar bile bir şekilde kılıfına uydurularak farklı varyosyanlarla karşımıza çıkartıldı. Tam da bu nokta da nasıl bir strateji izlenmeliydi? AHEF’in Sağlık Bakanlığı ile bir kavgaya girdiğini düşünmüyorum. AHEF Yönetimi cici çocuk olmayı çok istedi. Fakat Bakan randevu vermedi. Yönetimde her ne pahasına olursa olsun masaya oturma hakkını haliyle elde edemedi. ‘Kapıda yatarım ama görüşürüm’ mantığı tam bir rezaletti. Federasyon yönetimi isen görüşecektin zaten, bunun mazereti olmaz. Şimdi siz bir liderseniz “önde” olacaksınız. Her şeyi “İstemezük!” mantığından uzak olacaksınız. “Sorunun” değil, çözümün bir parçası olacaksınız. Nöbet tehlikesini gündeme taşırken, hastane nöbetlerinin bir tuzak olduğunu, asıl amacın ASM’lerin açılmak istenmesi olduğunu söylediğimizde ve hatta ilk kanun çıktığında bazı sesler; “Biz acilden anlamıyoruz, nasıl acillerde nöbet tutalım ama ASM olsa neyse” dediler. Sonra ne mi oldu? İşte ASM Nöbetleri geldi ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, bu fikri AHEF Yönetimi’nin dile getirdiğini sahaya sızdırdı. Mesela; şu an gruplarda atıp tutan bir arkadaş var. Biz onun bu tip bir idare ile karşı karşıya geldiğinde nasıl kuzu olduğunu, ara bulmaya çalıştığını biliyoruz. 23 Sistemler günün ihtiyacına göre değişir. Görevler ve görev tanımları da değişir, ama hizmet sunan mutsuz ise hizmet alanın mutlu olması beklenemez. DR. KADİRCAN TUNCEL KİM DİR? 8 Ocak 1967 Adana-Kadirli doğumlu. İlkokul, orta ve lise eğitimini Adana’nın Kadirli ilçesinde tamamladı. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 1990 yılında mezun olduktan sonra 2 yıl Amasya’nın çeşitli yerlerinde mecburi hizmetini tamamladı. 1994 yılında evlenerek Adana’ya yerleşti. Bir kız ve bir erkek çocuğu babası. Çok sayıda sağlık kuruluşunda çalışmasının yanı sıra Sağlık Müdürlüğü’nde Şube Müdürü vekaleti yaptı. Adana İntiharı Önleme Birimi’nde Bölge Koordinatörü olarak çalıştı ve Çukurova Üniversitesi tarafından düzenlenen bir eğitim ile 2 yıl boyunca “KOGNİTİF TERAPİ EĞİTİMİ” aldı. Özel sağlık kuruluşlarının acillerinde görev yaptı. Fakat Dr. Kadircan Tuncel, hayatına şekil veren işin hızlı, dinamik ve ekip olma ruhunu içinde bulunduran Acil Servis görevi yapmış olmak olduğunu söylüyor. Bu çok önemli bir konu. Peki, asıl strateji nedir? Birincisi, bizler Türkiye’de bütün insanlara şu ya da bu şekilde ulaşabilen bir ekibiz. Stratejiyi iyi belirleyip, organize edilmiş bir algı yönetimiyle bunu sahaya sunabiliriz. İkincisi, paydaşlarımızla ortak eylemlerde bulunabilir (eylem derken iş bırakma, grev falan gibi klasik söylemlerden bahsetmiyorum) ve son olarak paydaşlarımızın sayısı artırılabilir. Bu arada para gezmeye değil (İl Başkanlarına bedava kongre, rüşvetten başka bir şey değildir) bilime ve iletişime yatırılmalıdır. Tabii ki ‘BİRLİK’ olmak, her şeyden daha önemlidir. Ülkemizde aile hekimliği uygulamasında, aile hekimlerimizin bölgesel olarak da farklı sorunlarla karşılaştıklarını gördük. Ülkenin ihtiyacı olan aile hekimliği uygulaması, sizce nasıl olmalıdır? Kazık soru, bununla ilgili kitap yazarım gene de yetmez. Devlet denilen kurum ciddi olacak. Sistemine sahip çıkacak ama bu ülkede çok sayıda Halk Sağlığı Kurumu Başkanı değişti. Şu anda aile hekimliği karşıtı bir bakanlıkla karşı karşıyayız. Sağlık politikaları ile ilgili en ufak bir fikri yok. Şimdi özel hastanen var ve yanında çalışan doktoruna, hatta işçine az para verip, çok kazanıyorsun. Sonra kapısını çalıp, “Özlük Hakkı” diyorsun. Neyi kimden istiyorsun diye düşünmek gerek. Ama işin özeti şudur. Sistemler günün ihtiyacına göre değişir. Görevler ve görev tanımları da değişir, ama hizmet sunan mutsuz ise hizmet alanın mutlu olması beklenemez. 24 Sen çalışanların hakkını habire tırpanlarsan, o da sana “Eh işte yeteri kadar!” hizmet verir. Sistem de zaman içinde çöker. Bunu Sağlık Bakanı anlayabilir mi? Zor! Bunu anlayacak bir Sağlık Bakanı lazım. Sistem neyse onu uygulayacak. Sistemi orasından burasından uyduran bürokratlarla bu iş bu kadar olur. Uygulamada yaşanan bölgesel farklılıklar, sanal ASM’ler, nöbetler vb. sorunlar belki engellenemez ama kontrol altında tutulabilir ve düzgün yapılandırılabilir. Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? Nöbetler konusunda Çanakkale Aile Hekimleri Derneği tarafından hazırlanmış olan muhteşem bir rapor var. Bu raporda, orta ve uzun vadede aile hekimi başına düşen hasta sayısı azaltılacak. Bu bir kehanet değil. Bu da sanal ASM’lerin açılmasını gündeme getirecek ya da devlet daha da büyük haksızlık yaparak, nüfus bölgenizin ortasına bina yapacak ve sıfırdan ASM açacak. Bu durumda ne yapılacak? Bunları da tartışmak gerekir. Vizyon sahibi olmadan misyon sahibi olmaya çalışan çok. Bu sorunun da üstesinden gelinmelidir. 25 YAZAR ZON UN - TRAB UZ Dr. Hakan İŞE GİRİŞ RAPORU VERMEK KİMİN GÖREVİDİR? AİLE HEKİMLERİ, 10’DAN AZ İŞÇİ ÇALIŞTIRAN VE AZ TEHLİKELİ İŞ YERLERİ İÇİN İŞ YERİ HEKİMLİĞİ BELGESİNE SAHİP OLMASA BİLE ANCAK İŞ YERİ HEKİMLİĞİ SÖZLEŞMESİ imzalayarak ve o iş yerinin iş yeri hekimi olarak rapor tanzim edebilir. Neden mi ? İşte bu sorunun cevabı bizi doğru noktaya getirecektir. İş yerinin az tehlikeli olduğunu nasıl anlayacağız? İş yerinde 10 ‘dan az çalışan olduğunu nasıl anlayacağız? İş yerinde çalışanların işyerinde maruz kalacakları sağlık ve güvenlik risklerini nasıl anlayacağız? Çalışanların çalıştığı işe uygunluğunu nasıl anlayacağız ? İşe giriş, iş değişikliği, işe dönüş, işin devamı sürecinde düzenli aralıklarla sağlık muayenelerini, nasıl takip edeceğiz ? Tüm bu soruların cevabını ancak o iş yerinin iş yeri hekimi olarak, iş yerini ziyaret ederek ve iş yerinin sağlık ve güvenlik risklerini çıkartarak, çalışan işçileri çalıştığı ortamda görerek çalıştığı işe uygunluklarını anlayarak rapor düzenleyebiliriz. Tüm bunları değerlendirdiğimiz zaman, 20 Temmuz 2013 tarihinde 28713 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik eklerinden Ek-2 yer alan “ İşe giriş/ Periyodik Muayene formunun” ne kadar kapsamlı olduğu ve bu formun iş yeri hekimi tarafından imzalanması gerektiği açıktır. Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Ku- 26 Bu kanunda dikkat çeken noktalar, tabipler ile aile hekimlerine, aylık otuz saati geçmemek üzere iş yeri hekimliği yapma yetkisinin verilmiş olmasıdır. Birde tabiplere, iş yeri hekimliği belgesi olmasa bile 10’dan az işçi çalıştıran az tehlikeli iş yerlerinin iş yeri hekimliğini yapma yetkisi verilmiştir. Buradaki en ilginç nokta ise Kanunda ilk değişiklik yapılan cümlede aylık otuz saat iş yeri hekimliği yetkisi için tabipler ile aile hekimleri tanımı geçerken, 10’dan az işçi çalıştıran az tehlikeli iş yerlerinde iş yeri hekimliği görevi yetkisi için sadece Tabipler tanımının geçmesi, aile hekimlerinden tanımda bahsedilmemesini de bir kenara not edelim. Genel yorum olarak da Tabiplerin içine aile hekimlerinin de girdiğini farz edelim. O zaman da şu soru akla gelebilir. İlk değişiklikte neden tabipler ile aile hekimleri tanımı ayrı ayrı yazılmıştır? Bunu ayrı bir konu olarak daha sonra tartışabiliriz ama buradan şu sonucu çıkartabiliriz. Kanun hazırlamak ciddi bir iştir ve kanunları Türkçe’ yi çok iyi bilenlerin hazırlaması gerekir. Bu kanun maddesinde ikinci önemli hususta, bu maddenin uygulanmasına ve iş yeri hekimliğine ilişkin esasların Sağlık Bakanlığınca belirlenecek olmasıdır. rulu Başkanlığının göndermiş olduğu resmi yazıda, verilecek olan işe giriş raporların da İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik eklerinden Ek-2 yer alan “ İşe giriş/ Periyodik Muayene formunun” kullanılması gerektiği ve “Sağlıklıdır” veya “ Haricen Muayenesi Doğaldır” şeklinde verilen raporlarında mevzuata uygun olmadığı belirtilmiştir. Son olarak Aile Hekimliği Kanununa bakacak olursak; Aile Hekimliği Kanunu’nun 2. maddesinde aile hekiminin görev tanımı; Aile hekimi; kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak belli bir mekânda vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya Sağlık Bakanlığının öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiptir.” şekilde tanımlanmıştır. Bu tanım içerisinde aile hekimlerinin işe giriş raporu verme gibi iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir görevi olduğu tanımlanmamıştır. Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 4. maddesinde yer alan aile hekiminin görev yetki ve sorumlulukları arasında, iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir görev tanımlanmış olmadığı görülmektedir. Sadece aynı maddenin, l) bendinde “ İlgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî tabiplerce kişiye yönelik düzenlenmesi öngörülen her türlü sağlık raporu, sevk evrakı, reçete ve sair belgeleri düzenlemek.” hükmü yer almaktadır. İlgili mevzuatı da yukarıda açıkladığımız gibi değerlendirmek lazım. Toplum Sağlığı Merkezi Ve Bağlı Birim- ler Yönetmeliği’nin 26.maddesinde yer alan Çalışan sağlığı ve güvenliği hizmetleri bölümünün c) maddesinde “ Bünyesinde TSM İSG birimi bulunması durumunda iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunmak üzere müdürlükle birlikte planlama ve organizasyon yapmak, bu birimin ihtiyaçlarını ilgili mevzuata uygun olarak temin etmek, ” hükmü ile iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin TSM’ ler bünyesindeki İSG Birimleri tarafından verileceği açık olarak belirtilmiştir. Sonuç ve Özet: Az Tehlikeli (10’ dan fazla çalışanı bulunan), Tehlikeli ve Çok Tehlikeli İş Yerleri için; işe giriş raporlarını, iş yeri hekimliği sertifikasına sahip, ilgili iş yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamış olan iş yeri hekimleri verebilir. Az Tehlikeli ve 10’ dan az çalışanı bulunan iş yerleri için, işe giriş raporlarını, iş yeri hekimliği sertifikasına sahip, ilgili iş yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamış olan iş yeri hekimlerinin yanında iş yeri hekimliği sertifikasına sahip olmayan, ilgili iş yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamış olan hekimler verebilir. İlgili iş yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamamış olan aile hekimlerinin, işe giriş raporu düzenlemesinin kanuna uyarlılığı bulunmamaktadır. İş kazalarının ve işçi ölümlerinin rekor kırdığı ülkemizde, iş ve işçi sağlığına gerekli önemin verilmesini, kanun ve yönetmeliklerin arkadan dolanmadan, açık ve net olarak yazılmasını ve uygulanabilir kanunların yapılmasını temenni ediyorum. Saygılarımla. 27 RÖPORTAJ AİLE HEKİMLERİ GENÇLERE SAHİP ÇIKIYOR Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesi , Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu’nun aynı zamanda bir sivil toplum kuruluşu olarak, iki önemli unsur olan sağlık ve eğitimi birleştirmek istemesiyle başladı. Sonrasını Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yusuf Başak’tan dinleyelim… Dr. Yusuf BAŞAK 28 Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu çok önemli bir projeye imza attı. ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesi… Eğer huzurlu bir toplum içerisinde yaşamak istiyorsak, bu huzurun geleceği olan gençliğe sahip çıkmak gerekiyor. İşte tam da bu düşünce ekseninde kolları sıvayan Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yusuf Başak önderliğinde İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın, Avrupa Birliği (AB) ve Kızılay Projeleri’ni mercek altına alıyor. Projeler üzerinde kapsamlı bir çalışma başlatan ekip ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ ve AB (ERASMUS) ‘Aile Hekimliği Uygulamalarının Avrupayla Mukayeseli İncelenmesi’ konulu projeleri daha da somut hale getiriyor. Her iki projesi de kabul edilen Osmaniye Aile Hekimleri Derneği’nin, ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesini Dr. Yusuf Başak ile birlikte ele alacağız. Projenin ortaya çıkış öyküsüne değindik. Peki bu projenin amacı nedir? Huzurlu bir gelecek ve sağlıklı bir toplum için çok geç olmadan yardıma ihtiyaç duyan gençlerimize sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu sebeple, gençlerimizin madde bağımlılığı, ergenlik dönemi problemleri, doping ve sağlıksız beslenme gibi olgulardan kurtarmak, bilinçli bir gençlik yetiştirerek daha huzurlu ve değerlerine sahip çıkan bir toplum temeli atmak bu projenin amacını oluşturmaktadır. Projenin hedefleri nedir? Fiziksel, psikolojik, maddi ve manevi anlamda sağlıklı gençler yetiştirmek ve buna bağlı olarak huzurlu bir gelecek inşaa etmek öncelikli hedefimiz. Gençlerimizin kendilerini tanımalarını ve gerçekleştirmelerini sağlamak, haliyle özgüvenlerini artırmak ise ikinci hedefimiz. Yine gençlerimizi yanlış doping kullanımının zararları hakkında bilgilendiriyoruz. Dolayısıyla onlarıa sağlıklı bir şekilde spor yapmanın yollarını anlatıyoruz. Çevremize baktığımızda, kendini tam olarak tanımlayamamış gençlerin kolaylıkla madde bağımlılığına yöneldiğini gördük. Gençlerimizi madde bağımlılığına götüren yollar ve bunun yol açtığı felaketler konusunda bilgilendirmek ve onları bu beladan kurtarmak da hedeflerimiz içerisindedir. Gençlerin sağlıklı besinlerle beslenmeleri bedensel olduğu kadar ruhsal bir gelişim de kattığından, bu konuya da öncelik veriyoruz ve tüm bu seminerler çerçevesinde hekim-toplum ilişkisini daha da güçlendirmiş oluyoruz. Peki, Osmaniye’de uyuşturucu kullanım yaşı nedir? Osmaniye’de uyuşturucu kullanım yaşı neredeyse 11’e düştü. Madde bağımlısı genç sayısı binlerle ifade edilmekte. Bu gençlerimizin çoğu, Çocuk Şube Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü gibi kurumlar vasıtasıyla rehabilite edilmeye çalışılıyor. Ama okullarda derdini anlatamayan, dolayısıyla derdine Bize biraz da projenin içeriğinden söz eder misiniz? Osmaniye İl Merkezi’ndeki dezavantajlı bölgelerde bulunan 10 lisedeki öğrencilere ve Osmaniye Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nün düzenlediği 4 kış kampındaki gençlere yönelik konularda seminerler gerçekleştiriyoruz. Bu seminerler hangi konulardan oluşuyor? Seminerler; Ergenlikteki bedensel ve ruhsal gelişim, kendini tanıma, madde bağımlılığı, doping ve dengeli beslenme konularını kapsıyor. 29 çözüm bulamayan, kendini gizlemiş bir çok madde bağımlısı genç var. Bu gençlere ulaşmak toplumun birinci önceliği olmalıdır. Projelerin toplum yararına olması çok önemli. Hedef kitlenin yaygınlığı ve toplumdaki önemli bir problemin çözümüne yönelik olması gerekiyor. Örneğin Kızılay madde bağımlısı olan gençlerin ailelerine psikolojik destek projesine onay verebilir. Bizim de buna benzer 4 proje hazırlığımız daha bulunuyor. İlerleyen günlerde bu projelerimizi de tanıtacağız. Son zamanlarda gelişen sosyal medyanın, bu gençlere yönelik etkisi neler? Sizin de değindiğiniz gibi son yıllarda sosyal medya gelişti. Gençler sosyal medyaya daha fazla ilgi gösteriyor. Fakat sosyal medya sayesinde asosyalliğe itilen ve ergenlik dönemi buhranlarıyla baş edemeyen gençlerimizin sayısı da gittikçe artıyor. Çağımızın getirdiği sosyal medya araçları sayesinde iyi bilgiler çok kolay yayılabildiği gibi kötü bilgiler ve alışkanlıklar da çok kolay yayılabilmektedir. Tüm bu problemlerin üstesinden gelebilmek adına çok önemli bir proje meydana getirdiniz. Peki bu çalışma nasıl gerçekleşecek? Evet. Ergenlik dönemi, doping, sağlıklı beslenme, madde bağımlılığı konularında tecrübeli hekimlerimiz gençlerimizi bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla onları okullarında ya da kamplarında ziyaret ederek seminerler verecek. Her bir seminer sırasında, ayrıca bu konular hakkında hekimlerimiz tara- fından hazırlanmış bilgilendirici kitapçıklar öğrencilere ve gençlere dağıtılacak. Proje konumuzun Osmaniye İl Merkezi’nde ve il genelinde yaygınlaştırılması ve duyurulmasını sağlıyoruz. Bu konuda gazetelerde köşe yazılarının yazılması bir farkındalık yaratıyor. Ayrıca derneğimizin kurumsal web sitesinde projemizi duyuracağız. Gelelim projenin finans kısmına. Bu meseleyi nasıl çözümleyebildiniz? Projenin finans kısmı İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı tarafından proje bedeli olarak tahsis edilen ödenektir. Proje hazırlamayı düşünen derneklerin şu hususlara dikkat etmesi gerekiyor. Projede verilecek paranın miktarı, verilecek eğitimin sayısı, kullanılacak sarf ve demirbaş malzemelerin miktarına göre belirlenmektedir. Bu miktar yaklaşık 120 Bin TL’ye kadar çıkıyor. 30 Başka hangi kurumlardan destek alınıyor? Bilimsel olarak Çukurova Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalındaki hocalarımızdan destek almaktayız. Proje ile işbirliği yapacak iki kurum belirledik. Milli Eğitim Müdürlüğü ve Gençlik Spor İl Müdürlüğü ile protokol imzaladık. Proje sadece derneğimizin yürüttüğü bir proje olup, bu iki kurum prosedür icabı okullarında ders vereceğimiz için protokol yaptığımız kurumlardır. O halde buna benzer projeleriniz devam edecek. Evet, Aile Hekimleri Dernekleri içinde bu tür bir proje ilktir. AHEF’in Türkiye ön adını alabilmesi için yapması gere- ken projelerden birine örnek olacak bir projedir. Diğer il derneklerimize proje yapım ve yürütme konusunda her türlü yardıma ve bilgi birikimimizi paylaşmaya hazırız. Aile hekimliği uygulamasındaki problemlerimizin farkındayız. Bu konularla ilgili her türlü mücadelemiz devam ediyor. Bu mücadele devam ederken aynı zamanda projeler üretip toplum yararına işler yapmamız ge- rekmektedir. Hafta sonu ve adli tabiplik nöbetleri, mülteci sorunları gibi asıl işimiz olmayan sorunlara takılarak, asıl misyonumuzu ihmal etmekteyiz. Ne kadar üretirsek o kadar varız. Potansiyelimizin ve gücümüzün farkına vararak dinamik hale getirmeliyiz. Sahanın gerçekliğini bilip, gücümüzü arkamıza alarak mücadele etmeliyiz. Mutlu hekim, mutlu toplumdur. Sosyal medya sayesinde asosyalliğe itilen ve ergenlik dönemi buhranlarıyla baş edemeyen gençlerimizin sayısı da gittikçe artıyor. 31 Ankara Ekspresi, Esat Mahmut Karakurt’un aynı adlı romanından uyarlanan, Muzaffer Arslan’ın yönettiği ve Ediz Hun ile Filiz Akın’ın başrollerinde oynadığı, 1970 yapımı film. 1971 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ dahil beş Altın Portakal ödülü kazanan film, Filiz Akın da “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü kazandırıyor. Film Hilda’nın Semiramis Pekkan’ın sesi ile söylediği ‘Keyfine Bak’şarkısıyla başlıyor. Kırmızı ışıklar altındaki gazino sahnesinin tül perdelerinin ardından Filiz Akın sahneye çıkıyor. Her zamanki gibi güzel ve sarışın. Oysa filmin jönü Ediz Hun, filmde siyah saçlı bir kadını arayacaktır. BEYPAZARI Diyalog ‘Milli Emniyet Teşkilatı İstanbul Merkezi Şefi Kurmay Binbaşı’ Seyfi Hüget ve Hilda von Schreiner arasında geçer: Seyfi ; “Kimsiniz siz?” Hilda ; “Mata Hari! Gündüzleri doktor, geceleri şarkıcı. Üstelik Alman. Romanlardaki casuslar CA san KO Dr. Ha Beypazarı’nın yeni gözde mekanı İmaret Meydanı’nda hizmete açılan El Sanatları Meslekleri’ne ait dükkanlar ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Kunduracı, semerci, dokumacı, bakırcı, kalaycı, yorgancı ve bindallı işlemeciliği gibi kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarına yönelik mesleklerin tanıtıldığı ve ürünlerin satışa çıkarıldığı dükkanlarda yöre kültürüne özgü tüm ürünleri bulabilmek mümkün. Ayrıca, dükkanlarda çok sayıda meslek ürününü bizzat yaparak satın alma fırsatı da bulunuyor. 32 gibi… Hâlâ şüphelenmediniz mi benden? Yakalatmayacak mısınız beni?” Seyfi ; “Buna dans ederken karar vereceğim. Dünyanın en tehlikeli, en tatlı ve en güzel kadınının şerefine.” FİLİZ AKIN SOKAĞI Bizim çocukluğumuzun unutulmaz film yıldızlarından birisidir Filiz Akın. Beypazarı’nı gezerken ve fotoğraflarken birden karşıma Filiz Akın Konağı çıkınca, açık söyleyeyim, epey heyecanlandım. Bu evin de olduğu sokağa Filiz Akın Sokağı adı verilmişti. Nette biraz araştırma yapınca, Beypazarı Belediye Meclisi’nin, Filiz Akın’ın ailesiyle birlikte yaşadığı konağın bulunduğu sokağa 2006 yılında sanatçının adını verdiğini öğrendim. Babası yüksek hakim olan Filiz Akın, babasının 1940’lı yıllarda Beypazarı’nda görev yapmasından dolayı üç yaşına kadar bu konakta yaşamış. Beypazarı Belediye Meclisi’nin, Filiz Akın’ın ailesiyle birlikte yaşadığı konağın bulunduğu sokağa 2006 yılında sanatçının adını verdiğini öğrendim. Sokakta tarhana kurutmakta olan kadınlarla sohbet ederken onlara da soruyorum Filiz Akın Konağı’nı. “Filiz Akın bu evde doğmuş” diyorlar gururlu bir şekilde, Filiz Akın Sokağı’nda kuruttukları tarhanaların ekşi kokuları arasında. Bu tarhana da tadından yenmez diye düşünmeden edemiyorum. Sokakta ilerleyip köşeyi döndüğümde ise bambaşka bir Beypazarı karşılıyor beni. Elbette aynı evler, aynı sokaklar ama bu kez simalar, giyimler farklı. Burada çok sayıda Suriyeli göçmen yaşıyor. Daha ilk bakışta fark ediliyor çektikleri sıkıntıları ürkek bakışlarından. Beypazarı deyince akla o kadar çok şey geliyor ki, saymakla bitmez. Tarihi şehrin ortasında yer alan kocaman havuç heykeli, “ben burada yetişiyorum” diyor adeta. Tabii havuç olur 33 içi banyolarıyla, sofasıyla, sandıklarıyla yöresel tarzda döşenmiş konakları inceleyerek geçmişe kısa bir yolculuk yapabilirsiniz. BEYPAZARI TARİH VE KÜLTÜR MÜZESİ Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından Ankara Valiliği İl Özel İdaresi’ne bağışlanan 150 yıllık konak, 1997 yılından itibaren “Beypazarı Tarih ve Kültür Evi” olarak kullanılmaktadır. Müzede Beypazarı ve yöresinin kültür ve tarihini yansıtan eserlerle Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan çeşitli tarihi eserler sergilenmektedir. Etnografik yapıya sahip müzede bir de gelin odası bulunmaktadır. HALK EVİ Restorasyonu tamamlandıktan sonra seminerler ve çeşitli organizasyonlar için kullanılan Halk Evi; ilk açıldığı 1938 yılındaki amaçlara hizmet etmektedir. Hafta sonları siyah beyaz Beypazarı fotoğraflarının sergilendiği Halk Evi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz. da havuç suyu olmaz mı, havuç lokumu olmaz mı, var elbette. Güveci, dolması, baklavası, höşmerim tatlısı gibi bir çok yöresel lezzetleri burada tatmanız mümkün. Belki de bunların arasında en meşhuru olan Beypazarı Kurusu’nu da fırından çıkar çıkmaz sıcak sıcak yemenin bir başka lezzet olduğunu söylemem gerek. HIDIRLIK TEPESİ Hani “yediğin içtiğin senin olsun, sen bize gördükleri anlat” denir ya, ben de öyle yapacağım. Beypazarı’nı ziyaret edenlerin ilk uğrak yeri, şehrin tüm güzelliklerini bir arada görebildikleri Hıdırlık Tepesi. Ben bu tepenin tabelasını görünce oldukça şaşırdım doğrusu. Safranbolu yazımı okuyan okuyucularımız hatırlayacaktır, aynı isimde bir tepeden orada da bahsetmiştim. Bu da bu iki ilçenin tarihi 34 dokusundan başka diğer bir ortak özelliği sanırım. İlçenin tüm bölgelerine hakim olan bu tepeden tarihi konakların ve doğal güzelliklerin ön plana çıktığı şehir dokusunu tüm ayrıntılarıyla seyredebilirsiniz. YAŞAYAN MÜZE (ABBASZADE KONAĞI) Abbaszade Konağı; 19. yüzyılda yapımına başlanılan ve iki yıl içerisinde tamamlanan yan yana iki konaktan birisidir. Beypazarı’nın kuzeyinde, bir tepenin yamacındaki kayalılara sırtını veren Konak; Osmanlı döneminin mimari yapısını yansıtmaktadır. Beypazarı Belediyesi tarafından restore edilen ve “Yaşayan Müze” olarak ziyarete açılan konakta; tarihi eşyaların yanı sıra yörenin en özel kıyafetleri olan “Bindallı” örnekleri de sergilenmektedir. Burada ayrıca; ebru sanatı, ıhlamur baskısı gibi sanatları uygulamalı olarak deneme fırsatı bulabilirsiniz. Beypazarı’nın konakları ve tarihi mekanları da saymakla bitmez. Beypazarı Hakim Evi, Meva’ların Konağı, Taş Konak gibi. Ama sonunda restoran olarak kullanılan Tarihi Taş Mektep’ten bahsetmeden geçmek istemiyorum. Burada Beypazarı’nın tüm yöresel yemeklerini tatmak mümkün. Biz de bu fırsatı kaçırmadık elbette. Fakat burada bizi bekleyen asıl sürpriz farklıydı. İçeride bir sinema filmi çekimi vardı. “Baba Mirası” isimli sinema filminin çekimlerini izlerken benim aklımda Ankara Ekspresi filminin hastane sahnesi vardı. Kolu yaralı olan hastamız Ediz Hun, doktoru olan Filiz Akın’a söyle söylüyordu bu sahnede: “Tanrı güzel kadınları sevsin, sevilsin diye yaratmış; doktor olsunlar diye değil.” ALAADDİN SOKAK Restorasyonu tamamlanmış ve hizmete açılmış bir çok tarihi konağı barındıran Alaaddin Sokak; yöresel ürünlerin satıldığı standların kurulduğu şehrin en gözde mekanı. Beypazarlı ev hanımlarının tarhana, ev makarnası, cevizli tatlı sucuk, bazlama gibi el emeği ürünlerini tadarak alışverişinizi yaparken, Anadolu insanının misafirperver ve içten mizacını tamamen koruyan Beypazarılılarla sohbet etme fırsatı da bulabilirsiniz. Ayrıca pansiyon olarak hizmet veren dolap 35 GÜCE HÜKMET: TUCSON Hyundai Kamer OTOMOBİL otomobile ayrıcalık katıyor. Aracın geniş saklama cepleri, büyük torpido gözü ve 513 litrelik bagaj (1503 lt arka koltuklar yatırıldığında) hacmiyle kullanıcılarına kolaylık ve fonksiyonellik sunuyor. Rahat ve ferah iç mekandaki ısıtmalı ön ve arka ve havalandırmalı ön koltuklar, dijital havalandırma sistemi, 8 inç dokunmatik ekranlı multimedya ve navigasyon, USB bağlantılı kaliteli müzik sistemi, Akıllı Park Asistanı (APA) ve anahtarsız çalıştırma gibi üst düzey donanımlar da konforu artıran detaylar olarak öne çıkıyor. Deri döşemeli koltuklar, kısa ve uzun süreli yolculuklarda maksimum konforu sağlaması adına geliştirilmiş. Özellikle sırt bölgesinde yer alan destekler sayesinde Tucson, kullanımı daha da keyifli hale getiriyor. PARK SİSTEMİ Yeni Hyundai Tucson, yatay ve dikey olarak kendi kendine park edebilme özelliğine sahip. Şehir içerisinde park etmeyi teknolojik olarak konforlu hale getiriyor. Yeni Akıllı Park Asistanı (APA) özellikleri arasında sıkışık park alanından çıkış modu da bulunuyor. Hyundai mühendislerinin Tucson’un geliştirirken düşündükleri ilk şey, müşteriler kapıları açtığı andan itibaren konforlu bir otomobil hissi sağlamak. Bu sebeple tüm detaylar, en ince ayrıntısına kadar konfor ve rahatlık sağlaması adına geliştirilmiş. Hyundai’nin SUV segmentindeki en önemli modeli Tucson’dur diyebiliriz. Zira, daha önce Hyundai’yi düşünmeyen müşterilerin bile ilgisini çekiyor. Tucson, sıkıcı olmayan cesur ve estetik tasarımıyla her yaştan kullanıcıya hitap edecek özelliklere sahip. Çekici hatlara sahip olan yeni Hyundai Tucson, oldukça konforlu ve rahat bir sürüş keyfini sizlere sunuyor. LED farlar ile birleşen Hyundai’nin karakteristik altıgen krom ızgarası, otomobilin en önemli yeniliği olarak öne çıkarken ayrıca LED gündüz farlarını içeren geniş hava girişli ön tampon da otomobile eşsiz bir stil veriyor. Otomobilin daha geniş görünmesi için görsel bir referans sağlayan bu özellikler yan ve arka tarafta da devam ediyor. Ayrıca otomobilin önden arkaya kadar şık bir profil üzerinde devam eden hatları da, bu araca çevik ve dinamik bir görünüm katıyor. Çamurlukların geniş yapısı, otomobilin çevik ve dinamik görünümüne katkıda bulunurken arkada yer alan yatay ve yüksek çizgisi de sportif kompakt otomobillere gönderme yapmış oluyor. Ayrıca yine yatay bir şekilde uzayan stop lambaları da Tucson’un karakteristik olarak şık duruşunu pekiştiriyor. Elite Plus donanım seviyesinde sunulan LED arka stop lambaları, Turbo GDI motorlu versiyonlarda 36 çift egzos çıkışı, SUV görünümünü destekleyen tampon alt detayı bunlardan sadece bazıları. MODERN İÇ MEKAN Hyundai Tucson’daki tüm detaylar, en ince ayrıntısına kadar konfor ve rahatlık sağlaması adına geliştirilmiş. Tucson iç mekanında yeni soft-touch ve yüksek kaliteli malzemelere yer veriyor. Bu sayede kalite hissi artırılırken aynı zamanda konfor da ön plana çıkıyor. Yüksek kaliteli iç mekandaki orta konsolun modern ve sade görüntüsü GÜÇLÜ MOTOR Hyundai’nin Accent Blue ve i30 modellerinde de kullandığı 7 ileri çift kavrama teknolojisine sahip DCT şanzımanı, Tucson’un da en önemli silahlarından biri. Hyundai’nin ilk kez SUV segmentinde Tucson’la görev verdiği bu şanzıman, şehir içinde muazzam bir konfor ve yakıt ekonomisi sunarken aynı zamanda daha fazla performanslı kullanım isteyenler için de manuel modunu öneriyor. Yeni 7DCT şanzıman, kullanım özellikleri bakımından kullanıcısına konfor sunarken aynı zamanda çift kavrama sayesinde de sarsıntısız ve kesintisiz vites değişimleri gerçekleştiriyor. Sürücünün tepkilerine göre 7DCT, geçişleri elektronik bir beyin sayesinde milisaniyeler içerisinde gerçekleştiriyor. Her iki koltuğun arasında yer alan sürüş modu (Drive Mode) buto- nuna basıldığında Sport konumuna geçiyor. Bu özellik sayesinde de tek bir tuşla daha geç vites değişimleri, farklı direksiyon tepkileri ve doğal olarak daha akıcı ve daha performanslı bir kullanım elde ediliyor. VİRAJLAR ONUNLA ÇOK KOLAY Tucson’da, kaygan zeminlerde ve virajlarda maksimum koruma sağlayan dört tekerlekten çekiş sistemi (4WD) ile sunuluyor. Sürüş zevkini de artıran bu sistem, normal yol koşullarında torkun yüzde 100’ünü ön tekerleklere iletirken aynı zamanda yüzde 50’lik kısmını da arka tekerlere gönderiyor. Yol ve arazi şartlarına göre otomatik olarak çalışan çekiş sistemi, manuel olarak seçilebilen kilit modu (Lock Mode) sayesinde de torku 50/50 oranında eşit bir şekilde dört tekere iletiyor. 40 km/s hıza kadar çalışan bu sistem, özellikle off road kullanımlarda kullanıcısına yardımcı oluyor. Tamamen yepyeni bir platform üzerinde inşa edilen Tucson, aynı şekilde yeni bir süspansiyon sistemine de sahip. Ön süspansiyonlar, konforu artırmak ve darbeleri azaltmak için yeni helezonlara yer verirken McPherson gergi kolu sistemine de sahip. SÜRÜŞ İZLENİMİ Motor gücüyle ve torkuyla etkileyici bir hızlanma sağlıyor. Şanzıman başarılı çalışıyor ve vites düşürme konusunda hızlı. Normalde gücün yüzde 100’ü ön lastiklere aktarılıyor. Ön tekerlekler patinaja düştüğündeyse gücün yüzde 50’si arka lastiklere iletiliyor. İçerideki bir butonla 40 km/s hıza kadar gücü ön ve arkaya yüzde 50 dağıtmak mümkün. Motorun torku o kadar kuvvetli ki bazen ana yol bağlantılarında kalkış anında arka kısmın eski pickuplardaki gibi sağ-sola oynadığını gözlemledik. Aracın süspansiyon sistemi markanın bugüne kadar ürettiği tüm SUV modellerinden daha sessiz ve başarılı çalışıyor. Hatta bu alanda Alman rakiplerine kafa tutacak kadar iyi. Tucson, iyi bir araç olmuş. 37 TEKNOLOJİ LG 49UB850V 49” 1000HZ WİFİ UYDU ALICILI 3D SMART 4K UHD LED TV + 2 ADET 3D GÖZLÜK + AKILLI KUMANDA ( LG TÜRKİYE GARANTİLİDİR ) Sinema salonundaki 3D deneyimini evinizin rahatlığında, hafif gözlükler, mükemmel efektler ve görüntü kalitesi ile yaşamak ister misiniz? LG 3D televizyonlar, tüm bunları evinize getiriyor. Ev eğlencesinin yeni boyutu, LG 3D TV’leri keşfedin KOD: 49UB850V 3,499.00 TL 2,939.00 TL GENERAL MOBİLE ANDROİD ONE SİYAH DUAL ÇİFT HATLI CEP TELEFONU ( DİSTRİBÜTÖR GARANTİLİDİR ) SONY KLV-46R452 46 İNÇ 116 CM 100HZ USBMOVİE LED TV (SONY GARANTİLİ) Akıllı Telefona Hazır Bravia ile telefonunuzdaki ortam içeriğinin ve uygulamaların keyfini Tv’nizde yaşayın. Tv’nizin büyük ekranında Hd video klipler izleyin ve fotoğraflara bakın. Facebook, Twitter, YouTube ve Google Maps gibi Telefon uygulamalarını kullanın. Oturma odanızı diskoya çevirin ve Mp3 müzik parçalarını Tv hoparlörlerinden paylaşın. Tek bir ince kabloyla telefonunuz Bravia’ya bağlıyken bir yandan da şarj edin. Qualcomm Snapdragon 410 mimarisiyle 64 bit güçlü işlemci. 2GB RAM ile yüksek performans. Corning teknolojisiyle güçlendirilmiş Gorilla Glass ekran. KOD: ANDROICS KARGO BİZDEN KOD: SONY46R452 1,799.00 TL 659.00 TL ASUS ZENFONE 5 ÇİFT HATLI SİYAH CEP TELEFONU 16 GB ( DİSTRİBÜTÖR GARANTİLİDİR ) 1,690.00 TL KARGO BİZDEN Ödün vermeyen, üstün performans ZenFone 5’in Intel® işlemcisi çoklu görev işleme konusunda başarılıdır ve ayrıca sürükleyici bir oyun deneyimi sunar. KOD: A501CGSD 769.00 TL KARGO BİZDEN APPLE MACBOOK AİR MD711TU/B INTEL® CORE™ İ5 4 GB 128 GB OS X 11,6” NOTEBOOK 11 inç MacBook Air’in pili şarj edildikten sonra 9 saate kadar dayanır, 13 inç modelin pili ise inanılmaz bir şekilde 12 saate kadar. Böylece, sabah kahvenizden akşam kahvenize kadar prize ihtiyaç duymadan çalışabilirsiniz. Canınız biraz dinlenmek isterse, iTunes’u kullanarak 11 inç modelde 9 saate kadar, 13 inç modelde ise 12 saate kadar film izleyebilirsiniz. 30 güne kadar bekleme süresiyle bilgisayarınızdan haftalarca uzak kalabilir ve dilediğinizde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. ARÇELİK MD 574 MİKRODALGA FIRIN KOD: MD711TUB Elektronik ürünlerdeki yenilikçi tasarımlarıyla hayatınızı kolaylaştıran ARÇELİK, MD 574 MİKRODALGA FIRIN ile yemekleri ısıtmanızı hızlandırıyor. Yorucu ve eğlenceli bir günün ardından eve aç döndüğünüzde yemeğinizin hızlıca hazır olmasını istiyorsanız mutfaktaki en büyük yardımcınız ARÇELİK MD 574 MİKRODALGA FIRIN olacak. Sadece birkaç dakika içerisinde yemeğiniz ya da çorbanız ideal sıcaklığa ulaşabilecek. 2,999.00 TL 2,499.00 TL KOD: 438965 DARK EVOPAD 3G M1042 10.1” SIM GİRİŞLİ DÖRT ÇEKİRDEKLİ IPS 1GB/16GB HDMI ANDROİD 4.4.2 KİTKAT BEYAZ TABLET KARGO BİZDEN ACER E1-53229552G50MNKK 2955U 2GB 500 OB W8 Aspire E1 entegre bir DVD oynatıcıya sahiptir ancak dikkat çekici bir şekilde 25,3 mm1 inceliğindedir. Bu dizüstü bilgisayarlar işiniz için sağlam, taşınabilir ve uygun fiyatlı bir platform sunar ve sırt veya evrak çantanızda taşıyabileceğiniz 1,186.61 TL kadar incedir. KOD: 629679 799.00 TL Türkiyede teknoloji severlerin markası Dark 4 çekirdekli işlemcisi, 10.1” HD IPS ekranı, 16GB dahili hafızası ve Android 4.4 KitKatın yepyeni özellikleri ile alüminyum ve piyano beyazın muhteşem güzelliğini biraraya getiriyor. 3G ile doyasıya internet keyfini istediğiniz her yerde yaşayabilir, dilediğinizde navigasyona dönüşen tabletiniz ile yolların fatihi olabilirsiniz. KOD: M1042 600.00 TL 519.90 TL Süper zoom’lu 16 megapiksellik COOLPIX P530 ile aksiyona hiç olmadığınız kadar yakın olun. 84x Dynamic Fine Zoom’a¹ genişletilebilen 42x’lik inanılmaz optik zoom ile uzaktaki konuları ince ayrıntılarıyla yakalayın ve dahili elektronik vizörle kareleri tam hassasiyetle çerçeveleyin. İsteğe bağlı bir Wi-Fi adaptörle² paylaşım yapmak da oldukça kolaydır. KOD: P530DST 169.90 TL KARGO BİZDEN İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 38 230.00 TL KARGO BİZDEN NİKON COOLPİX P530 DİJİTAL FOTOĞRAF MAKİNESİ 1,399.90 TL 949.90 TL YENİ NESİL POWERBANK 10400 MAH TAŞINABİLİR ŞARJ ALETİ Yüksek Kapasiteli Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti ile tüm bu sorunlarınıza son veriyoruz. Artık şarjınız hiç bitmeyecek! Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti Blackberry, Iphone, Samsung, HTC ve diğer akıllı telefonlarınızı yanınızda taşıyabileceğiniz ve elektrik gerektirmeyen bu cihaz ile defalarca şarj edebilirsiniz. Üstelik Mp3 Player, Navigasyon, Bluetooth kulaklık vb... tüm cihazlarınızı Power Bank Harici Şarj Bataryası sayesinde istediğiniz yerde, istediğiniz zaman telefonunuzu, mini-micro USB girişli cihazınızı şarj edebilirsiniz. Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti 10400mAh gücü sayesinde telefonunuza ekstra konuşma süresi, diğer cihazlarınıza da ekstra kullanma süresi sağlar.... Tek yapmanız gereken telefonunuzun kablosunu bir bilgisayara ya da farklı bir elektriğe takar gibi bu cihaza bağlamak. KOD: PWBNKY 129.90 TL 69.90 TL İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz. 39 YAZAR Dr. Hatice nin gelişiminin hızlandığı zamanda insanda ve farede faal bulunan genleri analiz etti. Araştırmcılar ARHGAP11B adlı tek genin beyin gelişimi sırasında öncül sinir hücrelerinde faal olduğunu buldu. Ancak bu gen insanda bulunurken farede yoktu. 804 nükleotidden (DNA’nın yapıtaşı) oluşan bu gen, bir zamanlar çok daha uzun bir genin parçasıyken (fragment) bir şekilde ayrılıp çiftlenerek (duplication) insan genomuna entegre oldu. Araştırmacılar izole ettikleri bu geni farelerin beyin hücrelerine ekleyerek bu genin okunmasını (expression) sağladılar. Normalde çok küçük bir neokortekse sahip olan farelerin, bu geni edindikten sonra beyinlerinin bu kısmında gözle görülür bir büyüme gözlendi. Beynin aşırı büyüyen kısımları çok sayıda sinir hücresi içeriyordu. Hatta bazı nöronlar, karakteristik insan beyin kıvrımlarının şeklini almaya başladı. Florio’ya göre bilim insanları farelerdeki zeka gelişimini henüz test etmemiş olsalar da bu, yeni araştırmaların sadece bir başlangıcı. BOL ATCAN İNSANA ÖZGÜ ‘BÜYÜK BEYİN’ GENİ BULUNDU BU GEN İNSANLARA ÖZGÜ GÖZÜKÜYOR; ÖYLE Kİ MODERN İNSANDA, Neanderthallerde ve Denisovan denilen soyu tükenmiş bir diğer ortak atamızda bulunurken şempanzelerde bulunmuyor. Beynin neokorteks kısmında çok daha fazla sayıda nöron oluşumunu sağlayan bu DNA parçası, insan beyninin genişlemesinin temel sebebi olarak gösteriliyor. Tek bir gen, beynin anahtar noktalarından birindeki hücre sayısını önemli ölçüde artırarak insan zekasının gelişiminin yolunu açmış olabilir. Bu gen insanlara özgü gözüküyor; öyle ki modern insanda , Neanderthhallerde ve Denisovan denilen 40 soyu tükenmiş bir diğer ortak atamızda bulunurken şempanzelerde bulunmuyor. Beynin neokorteks kısmında çok daha fazla sayıda nöron oluşumunu sağlayan bu DNA parçası, insan beyninin genişlemesinin temel sebebi olarak gösteriliyor. Almanya’nın Dresten kentindeki Max Planck Enstitüsü Moleküler Hücre Biyolojisi ve Genetik bölümünde doktora öğrencisi olan Marta Florio, neokorteksin genişlemesine katkıda bulunan kök hücrelerinin fenotipinin bu denli küçük bir gen parçasından etkilenmesini şöyle açıklıyor. ‘’Bu gen insanın bilişsel düzeyini oluşturan bir çok genetik farktan biri’’. GENİŞLEYEN BİR BEYİN İnsanın ilkel kuyruksuz primatlardan evrimi milyonlarca yıl sürdü. 3.8 milyon yıl önce Australopithecus afarensis isimli tür bugünkü insanın beyninin üçte biri hacminde(yaklaşık yarım litre) bir beyne sahipti. 1,8 milyon yıl önce Homo erectus, bu türün ancak iki katı beyin hacmine ulaşabildi. Homo erectus aynı zamanda ateş yakmayı, alet edevat yapmayı öğrenmiş ve daha kalabalık gruplar halinde yaşamaya başlamıştı. Modern insan ve onun nesli tükenmiş kuzenleri Neandertthaller ve Denisovanlar ortaya çıktıklarında, beyin hacimleri 1,4 litreye ulaşmıştı ve bu genişlemenin büyük kısmı neokortekste meydana gelmişti. Florio Live Science’a verdiği bir röportajda ‘’Neokorteks bizi insan yapan dil kullanımını ve mantıklı düşünme gibi bilişsel yetilerin merkezi olması açısından oldukça ilgi çekici’’ ifadesini kullandı. Neokortex beyin ve sinir hücreleriyle tıka basa doldurulmuş EŞSİZ GEN Evan Eichler ve ekibinin Washington Üniversitesinde yaptığı çalışmalardan yola çıkan ekip birçok başka canlı türünde de bu genin izlerini araştırdı. Ancak bu genin sadece insanlara, balık istifi gibidir. Peki ne gibi genetik Neanderthallere ve Denisovanlara değişiklikler bu sinir hücresi patlama- özgü olduğunu ortaya çıkardılar. sına yol açtı? Bu da insan ırklarının bu geni evrim TEK BİR GEN basamaklarında şempanzelerden ayrıldıktan sonra edindiğini; böylece, Florio bu soruyu cevaplayabilmek insan beyninin genişlemesinin yoiçin, Max Planck Enstitüsü’nde da- lunun açıldığını gösteriyor. nışman hocası olan Dr. Wienald Hut- tner’le birlikte progenitor(öncül) bir Ancak Huttner bu genin insan zekasinir hücresi türü üzerinde çalışıyor. sını tam olarak açıklayamayacağını Bu hücreler aslında , embriyonik dö- da söylüyor: ‘’Nöronlarımız bizi aya nemde bölünerek beyin hücrelerini götürecek kadar karmaşık bir zekaya oluşturan bir kök hücre tipi. Farelerde sahip olmamızı sağlarken, Neandertbu hücreler sadece birer kez bölüne- hallerinki neden yetersiz kalıyor? Bu, rek sinir hücrelerini oluşturur. İnsanda genlerin öncü hücrelerde ifade şekise, sinir hücrelerini oluşturmadan linden çok, nöronlarda ifade edilen önce birçok kez bölünebilirler. genlerin çalışmasıyla alakalı gibi gö züküyor.’’ Florio bu hücreleri izole ederek, bey41 ARAŞTIRMA İnsan beyni ne kadar hızlı düşünüyor ve bir şeyin farkına varıp bilinçli kararlar almak ne kadar sürüyor? Bu soruyu cevaplamak kolay değil, internet üzerinden gerçekleştirdiğim bir çok kaynak taramasında düşünmeye yönelik çok sayıda araştırma yapıldığını tespit ettim. Sonrasında bu araştırmaların en güncel verilerine ulaşıp, tüm bu araştırmaların yoğunlaştığı ABD’li nörologların yazmış olduğu son makalelerden edindiğim bilgiler ışığında ortaya bu çalışma çıktı. Tabii bu bilgileri bir merkeze oturtmak yani kurgulamak gerekiyordu. Bu doğrultuda yapmış olduğum araştırmanın içeriği de insanların düşünce hızını ölçmeye yönelik veriler ve özgür iradenin yanılsama olup olmadığı noktasında gelişti. Öncelikle şu sorunun cevabına odaklanmak gerekir; DÜŞÜNCE NEDİR? ABD’li nörologların yapmış olduğu çalışmalar neticesinde bu sorunun yanıtını vermeden önce insan beyninin düşünce hızını ölçmek gerekiyor. Böylece düşüncenin başlangıç ve bitiş anını belirlemek mümkün olacak. Ancak bu salt teorik bir soru değil. Günümüzde kablosuz telepati yoluyla, yani düşünce komutlarıyla yönetilen robotlar ve bilgisayarlar yaygınlaşıyor. Bu nedenle düşünce hızını ölçmek bilgi teknolojileri ve dijital pazarlama için büyük önem taşıyor. NE KADAR HIZLI DÜŞÜNÜYORUZ? 42 Düşünce süreci beş duyudan gelen verilerin beyne ulaşmasıyla başlıyor ve insan bir karar alıp harekete geçtiği zaman sona eriyor. Bu süreç algıyı (bir olayın nerede ve ne zaman gerçekleştiğini kavramak), karar vermeyi (ne yapacağını belirlemek) ve eylem planlamasını (nasıl yapacağını belirlemek) kapsıyor. NÖROLOGLAR İNSAN BEYNİNİN DÜŞÜNME HIZINI ÖLÇMEK İÇİN KOLLARI SIVADI. AMAÇ ÖZGÜR İRADE VAR MI SORUSUNU YANITLAMAK VE YENİ KABLOSUZ TELEPATİ TEKNOLOJİLERİ GELİŞTİRMEK. ARAŞTIRMA: KAAN YURTTÜRK Sinir hücreleri Nöronlar insan düşüncelerini iletiyor. 43 DÜŞÜNCE HIZI DEĞİŞEBİLİR Elde ettiğim tüm bilgilerde nörologların düşünce hızının bir üst sınırı olduğunu kabul ettiklerini gördüm, ama aynı zamanda nörologlar bazı düşüncelerin diğerlerinden daha yavaş işlediğini de kabul ediyor. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse; kısa mesafe atletleri tabanca sesini duyduktan 150 milisaniye sonra koşmaya başlıyor. Oysa kompleks düşüncelerde durum farklı. Otobanda hangi şeride geçeceğine karar vermek veya sınavda matematik problemi çözmek daha uzun sürüyor ve uykusu gelen insanlar daha yavaş kitap okuyor. Bilim insanları düşünce hızını ölçmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) cihazları kullanıyor ve bu sayede beyinden çıkan elektrik sinyalinin parmaklara ne kadar sürede ulaştığını görebiliyor. Araştırmacılar ölçüm göstergesi olarak nöronların elektrik sinyallerini baz alıyor. DÜŞÜNCE HIZINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Sinir sisteminde bilgi akışını birçok faktör etkiliyor. Bunlar arasında uzaklık, nöronların fiziksel özellikleri ve sinir ağının karmaşıklığı öne çıkıyor Uzaklık: Sinyaller ne kadar uzağa giderse tepki süresi de o kadar uzuyor. Örneğin eylem komutunun beyinden ayaklara ulaşması, ellere ulaşmasından daha uzun sürüyor. Nörologlar bu konuda refleksleri baz alıyor. Refleksleri baz alan nörologların ilginç bir tespitte bulunduğunu da yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Refleksler üzerine yapılmış olan testlerde uzun boylu insanların reflekslerinin kısa boylu olan insanlardan daha yavaş olduğu tespit edilmiş. Nöron özellikleri Nöronların fiziksel özellikleri sinyal iletimini doğrudan etkiliyor. Tıpkı bir moto kuryenin geniş ve boş bir yolda daha hızlı gitmesi gibi, geniş çaplı nöronlar da sinyalleri ince uzun nöronlardan daha hızlı iletiyor. Buna ek olarak bazı nöronların çevresinde onları yalıtkan bir kılıf gibi saran miyelin hücreleri bulunuyor. Bu kılıf nöronu tümüyle sarıyor, ancak nöronların diğer sinir hücrelerine yaklaştığı uçlar sinyal iletimi için açık kalıyor. Elektrik sinyalleri komşu nöronlara açık uçlardan geçerek aktarılı44 yor ve miyelin kılıfı olan nöronlar sinir sinyallerini daha hızlı iletiyor. Örneğin; Omuriliği kaslara bağlayan ve miyelin kılıfıyla korunan geniş nöronların sinyalleri hedef kaslara saatte 250430 kilometre hızla ulaşıyor. Aynı sinyaller miyalin kılıfı olmayan ince uzun nöronlarla ancak saatte 1,7 ila 7 kilometre hızla iletilebiliyor. Görüldüğü gibi arada büyük bir fark bulunuyor. Sinir ağlarının karmaşıklığı: Bir düşünceyi işleyen nöron sayısını artırmak aynı zamanda sinyalin kat ettiği mesafeyi uzatıyor ve bu da düşüncelerin iletilmesini geciktiriyor. Mesela bir uçağın doğrudan İstanbul’a gitmek yerine Ankara aktarmalı uçtuğunu düşünün. Ancak tek gecikme sebebi bu değil. Nöron sayısının artması, aynı zamanda nöronların bağlantı sayısının artması anlamına geliyor ve bu da sinyalin yolunu uzatıyor. Kısacası ABD’li nörologlar, nöronların çoğunun diğer nöronlarla fiziksel temas halinde bulunmadığını ve bunun da düşünce hızını yavaşlattığını vurguluyor. Peki, nöronlar bazen birbirleriyle temas halinde olmadan da bu işleyişi nasıl gerçekleştiriyor? Yine gerçekleştirilen araştırmalar ışığında şöyle bir sonuca varılmış; Elektrik sinyalleri sinir hücrelerini birbirine bağlayan sinapsların ucuna kadar iletiliyor, ardından sinyaller nörotransmitter denilen moleküllerle sinapsların arasındaki dar kanallardan geçerek diğer nöronlara aktarılıyor. Bu süreç tek bir nöronun içinden geçen sinyal hızıyla karşılaştırıldığında si- naps başına en az 0,5 milisaniye daha uzun sürüyor. Bu olayı çok sayıda aktarmalı uçuşa benzetmek yerinde olur. Ankara’dan yola çıkıp İstanbul’a giden bir uçak, iki şehir arasındaki tüm şehirlerde aktarma yapan bir uçaktan çok daha kısa sürede hedefine ulaşacaktır. DÜŞÜNCELER HIZLI AMA ANLIK DEĞİL Bir insanın düşüncelerini eyleme dökmesi 150 milisaniyeden kısa sürüyor ve nörologlar bunun müthiş bir hız olduğunu dile getiriyor. Bu olayın gerçekten müthiş bir hızla gerçekleştiğini daha iyi kavrabilmek için şöyle bir örnekle ifade etmekte fayda var. Start çizgisindeki kısa mesafe koşucusunu düşünün. Tabanca sesinin duyulması ve algılanmasıyla birlikte atlet koşmaya karar vererek kaslarına komut gönderiyor. Atletin düşünce süreci tabanca sesinin duyulduğu iç kulakta başlıyor ve beyinle omurilikten geçerek ayaklara ulaşıyor. Bu süreç göz kırpana kadar tamamlanıyor. KONSANTRASYON GÜCÜ Düşünce sürecini kısaltan faktörler de var: Örneğin tabancanın sesi ne kadar yüksekse atlet de o kadar hızlı harekete geçiyor. Özellikle ses eşiği 120-124 desibel olduğunda atletin tepki süresi 18 milisaniye kısalıyor. Bunun sebebi yüksek sesle irkilen atletin daha kısa sürede tepki vererek koşmaya başlaması. Bilim insanları reflekslerin karmaşık beyin kabuğu yerine nispeten basit beyin sapından gelen komutlara bağlı olduğunu düşünüyor. Atlet yakında patlayan tabancaya daha kısa sürede tepki veriyor, çünkü harekete geçme sinyali daha basit yapıda olan beyin sapından geliyor ve “saldır ya da kaç” dürtüsünü tetikliyor. Üstelik beyin sapı ayaklara daha yakın bulunuyor. ALGILAMA VE HAREKETE GEÇME ABD’li nörologlar biraraya gelerek 2008 yılında fMRI cihazı ile düşünce hızını ölçmüş ve beynin ne yapacağına bilinçaltında karar verdiğini öğrenmişler. Haliyle nörologlar için, işin içine bilinçaltı girince düşünceyi tanımlamak da zor olmuş. Çünkü, bizler düşüncelerimizin anında gerçekleştiğini sanıyoruz, oysa tam olarak neyi ne zaman düşünmüş olduğumuzu ölçemiyoruz. İnsan beyni bir seçim yaptığı zaman buna biz fark etmeden 2 ila 7 saniye önce karar veriyor. Oysa bu kararları çocukluk korkuları gibi bilinçaltı sebepler de etkileyebiliyor. Örneğin bir tartışma esnasında kızgınlıkla cevap vermenin yanlış olacağını biliyoruz, ama kendimizi tutamayarak kırıcı sözler sarf edebiliyoruz. İşte tam da bu noktada bilinçaltı düşüncelerimizi kontrol ediyor. YANILGININ KÖKENİ Bilinçaltı bir yana, insanlar bir şeyi ne zaman yaptıklarını tam olarak bilemiyor. Nörologlar bunu test etmek için kadranlı bir duvar saati kullanmış ve deneye katılan gönüllülere saniye göstergesi dönerken istedikleri zaman tuşa basabileceklerini söylemiş. Ardından deneklere düğmeye ne zaman bastıklarını sormuşlar ve deneklerin verdikleri cevapları saniye göstergesinin gerçek konumuyla karşılaştırmışlar. Gönüllülerin hiçbiri doğru cevabı verememiş ve düğmeye olduğundan 75-100 milisaniye önce bastıklarını söylemişler. Nörologlara göre bu farkı beyinden çıkan sinyalin parmağa ulaşmasına kadar geçen süreyle açıklamak imkansız, çünkü bu süre sadece 16 ila 25 milisaniye. Belli ki insanlar eyleme geçme anına dikkat etmiyor, bunun yerine eylemin ne zaman gerçekleşeceğini tahmin etmeye çalışıyor. Nörologlar bu sebeple insan beynindeki düşünceleri tek tek ayırt etmenin çok zor olduğunu belirtiyor. Nörologlar bir düşüncenin ne zaman başladığını ve bittiğini bilemiyor. Bu sebeple düşünce hızını kesin olarak ölçmek imkansız. Beynin bilinçaltı kararları ve insanların bir şeyi ne zaman yaptığını tam olarak bilememesi, türümüzün kendi düşünceleri üzerinde kesin kontrol sahibi olmadığını gösteriyor. Bu da özgür iradenin varlığını tartışmalı hale getiriyor. Bilinçaltı bir yana, insanlar bir şeyi ne zaman yaptıklarını tam olarak bilemiyor. 45 MAGAZİN Ben Dr. Kaan Öncü ve ben Dr. Muharrem Armağan Onur Kızıldağ, bundan böyle siz değerli meslektaşlarımıza sosyal medyada bizim grubun paylaşımlarından, yaratıcı bir zekayla içinde bulunduğumuz sorunlara getirilen mizahi olaylara ve daha buna benzer birçok şeye bu köşemizde değineceğiz. Dr. Kaan Öncü Aile hekimliği sistemini büyük bir özveri ile yaşatmaya çalışmaktayız. Bunu anlatmak zordur ama yandaki kare zaten herşeyi ifade ediyor. Dr. Muharrem Armağan Onur Kızıldağ Aile hekimleri olarak sürekli değişen mevzuatlar neticesinde Dr. Ömer Sümer’in yandaki bu paylaşımı bizlerin geldiği noktayı mizahi bir şekilde ele alıyor Bu arada bizler ne tek bir admin grubu olduk, ne de tek düşünce. İstemesek ve her gördüğümüzde biraz daha ürksek de (nereye varacağı belli olmaz, genelde de iyi bir yere varmaz zira) siyasi tarmışmalar oluyor. “Siyaset tuz gibidir” demişti bir arkadaşım her yemekte biraz bulunur. Aslına bakarsanız grup bizim her şeyimiz. Mesela profil resminde düğün resmi olan Ufuk hocam, babalık iznini soruyor. Yani içimiz dışımız Facebook’ta. Cihan hocam günlük can sıkıntılarıyla konuya değiniyor. Özgür hocam aşı tedarikindeki aksıklığı el yordamı ile çözmeye çabalıyor. Doktor daha ne yapsın? Bayram dönüşü yoğunluğunda bayram şekeri olarak yazılmış. Jülide hanım bayram dönüşü hasta yoğunluğunun ortasında hepimize bir tebessüm ettirmeyi başarıyor. Teşekkürler. Aile hekimi olarak başladığımız meslek hayatımızda yine bizleri sürekli değişen kanunlar karşısında adeta bir avukat olmaya zorlayan sistemin mizahi paylaşımından dolayı Dr. Ömer Sümer’e teşekkür ediyoruz. 46 Ulaş hocamın gruba dönüşü kendini belli ediyor. Zaten gidecek bir yer varsa biz de beraber gidelim yani. Aile hekimleri grubunda gitmek ve gelmek hiç bitmiyor. Ayrıca grubun azanları diye bir liste yapsak, ya da eski usül tahtaya adı yazılacaklar olsa. Sanki ilk onda forma giymesi ilk muhtemel olanlardan. Bazen de bir vedayı paylaşır grup. 47 YOL GÜNCELERİ Dr. Şina sı GÖN ENÇ TRANSFAGARAŞAN’ DAN TANKLAR YERİNE MOTOSİKLETLERİMİZ GEÇTİ halleri “hayret etme”, “hayran kalma” ve “ağzı açık kalma” kavramlarıyla daha iyi anlatabileceğim. Bir motosiklet yolculuğu ilginç olmaya peşinen adaydır aslında. Ama bunu daha da ilginç kılan ögeler seçilen ve tamamlanan rotalar, kalınan yerler, doğayla buluşma ve beraber olma sıklığı olarak ortaya çıkıyor. Avrupa’nın doğusunu ve bir miktar ortalarını kapsayan gezimiz esnasında bu ögeleri doğru belirleyip kullandığımızı ve bu şekilde gezimizin olabileceklerin en iyilerinden biri olduğunu düşünüyorum. Biraz daha fazla zaman gezi boyunca her zaman ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi ama herhalde eldeki zamanı iyi kullanmakta bir beceri olmalı ve zannederim biz bunu olabildiğince iyi yapan gruplardan biri olduk. Eğer her hangi bir yurt dışı seyahatine bizim gibi Samsun’ dan başlıyorsanız özellikle Avrupa seyahatlerinde gidiş ve dönüşte birer günü mutlaka Türkiye içinde geçirmek zorundasınız demektir. Biz de ilk günü şirin serhat şehrimiz Kırklareli’ ye varabilmek için geçirdik. Kırklareli’ de yattıktan sonra sabah yine erken saatlerde yola koyulduk. Kırklareli merkeze 29 Km. mesafedeki Dereköy sınır kapısına vardığımızda yoğun bir sis vardı. Kapı son derece sakindi, o an için bizden başka geçiş yapan araç yoktu. 1015 dk.içinde geçişimizi tamamladık ve Bulgaristan’ a giriş yaptık. Girişi şehrin içinden olmakla birlikte 300-400 metrelik bir yürüyüşten sonra sahile ulaşılan kocaman ve yemyeşil bir park. Sahil boyu kafe ve restoran- ken oturduğumuz restoranın hemen önündeki kumsalı ve denize giren insanları görüyorduk. Ama bizi davet eden denize hayır demek zorunday- larla dolu. İnsanlar son derece rahat ve neşeli. Oradaki restoranlardan birinde kendimize leziz balıklarla küçük bir ziyafet çekmeyi ihmal edemezdik ve etmedik tabii ki. Balıklarımızı yer- dık. “Yolcu yolunda gerek” di çünkü. Ağustos ayı başlarında bir sabah çok erken saatlerde motosikletlerimizin kontağını çevirirken heyecanlıydık tabii. Nerelere gidip; nerelerde ne kadar süre kalacağımız, yollarda ne kadar süre motosiklet kullanacağımız ana hatlarıyla belliydi. Göreceğimiz güzellikleri ve ilginç yerleri de az çok tahmin edebiliyor, en azından tahmin etmeye çalışıyorduk. Ama çok azını tahmin edebilmişiz. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız tahminlerimizin epeyce üzerindeydi. Yaşadıklarımız beğeni, eğlenme ve keyif alma olmakla beraber herhalde girdiğimiz VARNA Yolculuğumuzun bundan sonrasını Bulgaristan’ ın doğusunda, Karadeniz kıyısı boyunca yaptık. Rotamız üzerinde olan ve kısa bir konaklama planladığımız Varna’ ya geldiğimizde öğle saatleriydi. Varna, 350- 400 binlik nüfusuyla Bulgaristan’ ın üçüncü büyük şehri. Karadeniz kıyısındaki şehirlerinin ise en büyüğü. Kısa bir şehir turundan sonra zaman geçireceğimiz yeri belirlemek zor olmadı. 48 BÜKREŞ Romanya’nın başkenti olan Bükreş ( Bucureşti), Romanya Ovasının or49 tasında, Tuna Nehri’nin bir kolu olan Dâmbovita’nın kıyısında kurulmuş. Nüfusu 2 milyon civarında. Yemyeşil, kocaman parklarla ve birbirinden güzel tarihi binalarla dolu bir şehir. Caddeler geniş ve düzgün. Halkı tam bir Avrupalı gibi davranıyor. Bir anlamda fakir ama asil bir kişilik çiziyorlar. Bükreş’ te çok fazla zaman geçiremedik. Malum zaman sorunumuz ve gitmek için sabırsızlandığımız rotalar. Ertesi sabah yine erkenden Piteşti’ ye doğru yola çıktık. Piteşti bizi yolculuğumuzun en önemli ögelerinden biri olarak belirlediğimiz “ Transfagaraşan” geçidi ile buluşturacak olan yerdi. Nisbeten küçük bir yerleşim yeri olan Piteşti’de kısa bir süre zaman geçirdikten ve Transfagaraşan geçidi sonrası kuracağımız kamp için alışverişimizi yaptıktan sonra geçide doğru yola çıktık. Heyecanımız, motivasyonumuz ve aldığımız keyif kelimelerle anlatılır gibi değildi doğrusu. TRANSFAGARAŞAN GEÇİDİ Piteşti’ den çıkar çıkmaz Transfagaraşan geçidinin açık olduğunu ve 152 km. kaldığını gösteren tabela ile karşılaştık. Hemen tabelanın fotoğrafları çekildi tabii ki. Açık olduğunu dedim. Çünkü Transfagaraşan geçidi çok yüksek irtifada olduğu için yılın dokuz ayı yoğun ve sürekli yağış ( özellikle de kar yağışı ) sebebiyle kapalı. Sadece Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında açık kalabili- 50 yormuş. Hatta ve hatta Haziran ve Ağustos uygun olsa da en uygun ay Temmuz olarak belirtiliyor. Çünkü Haziran ve Ağustosta bile soğuk olabiliyormuş. Transfagaraşan geçidi Jeremy Clarkson tarafından “dünyanın en iyi yolu” seçilmiş (Top Gear 15 Kasım 2009 ) Zaten yapılan bir çok “dünyanın en iyi yolları” ya da “dünyanın en tehlikeli yolları” sınıflamalarında hep ilk on a girmiş. Hatta bu sıralamaların bir çoğunda birinci sırada. Bizim gördüğümüze göre de bu ünvanı layıkıyla hak etmiş. Romanya’nın en yüksek yolu olan Transfagaraşan geçidi 1968’ de Sovyetlerin Çekoslavakya’ yı işgali sonrasında 1970 -1974 yılları arasında Romanya diktatörü Nikolay Çavuşesku (Nicolae Ceauşescu) tarafından stratejik bir askeri yol olarak özellikle tankların geçebilmesi için inşa edilmiş. Geçidin inşaatında 20.000 asker çalışmış. Aslında geçit diktatörlerin yol yapımına dair ilginç bir örnek teşkil ediyor.” Başka kim burada böyle bir yol açmayı düşünür ki” diye aklınızdan geçirmeden edemiyorsunuz. Geçit Transilvanya ve Eflak bölgelerini , Sibiu ve Piteşti şehirlerini birbirine bağlıyor. Karpat Dağları’nda 92 km uzunluğundaki geçit dağ tepesindeki bir krater gölü olan Balea Gölü’ nü, havalandırılması doğal yollarla sağlanan ve Romanya’ nın en uzun tüneli olan bir km’lik tüneli de içeriyor. Balea gölünün etrafında 4-5 tane otel var. Geceliği iki kişi için 100120 tl. civarında imiş. Yolun kuzey tarafı güneyine göre daha az ağaçlı. Ama manzara o kadar güzel ki sırf bulutların içinden bir sağa bir sola kıvrılan yolu seyretmek ve fotoğraflamak için yamaçlarda kamp yapan bir çok insan gördük. Yolun kuzey ucunda muhteşem hairpin (firkete) virajlar ve uzun S dönüşler mevcut. Transfagaraşan geçidinin en yüksek noktası 2034 metre. Bu yükseklik ile Transfagaraşan Romanya’ nın Transalpina’ dan sonra en yüksek ikinci dağ geçişi olma ünvanını elinde tutuyor. Geçit bu özellikleriyle motosikletçilerin, bisikletçilerin, yürüyüş ve tırmanış meraklılarının ilgi odağı haline gelmiş vaziyette. Yolun yapımında 6 milyon kg. kadar patlayıcı kullanılmış ve resmi kayıtlara göre 40 kişi ölmüş. Ancak resmi olmayan kaynakların ifadesinde ise sadece tünelin yapımında 400 askerin hayatını kaybettiğinden söz ediliyor. Başta diktatör olunca rakamların da her zaman gerçeği yansıtmaması normal tabii. Biraz coğrafik biraz tarihsel biraz da istatiki bilgiler ışığında anlatmaya çalıştığım transfagaraşan geçidini doğrusu bir rüya gibi, bir film gibi geçtik. Muhteşem görüntüler, adrenalin yüklü dakikalarla çok keyifli bir geçiş oldu bizim için. Göl kenarında kısa bir süre geçirsek de asıl düşüncemiz kamp yapmak olduğu için karanlığa kalmamak üzere yola çıktık. Bir akarsu kenarında kampa uygun bir alan bulduğumuzda henüz akşam olmamıştı. Çadırlar kuruldu, yiyecek içecekler çıkarıldı ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürecek olan Transfagaraşan kritikleri, yol değerlendirmeleri ve mutlu dakikaları tekrar yaşatan anlatımlar başladı. Ama yatmak da gerekiyordu çünkü ertesi gün sabah yine erkenden kalkılacaktı. Önce Sibiu ardından Macaristan sınırı ve muhteşem Budapeşte bizi bekliyordu. 51 GEZİ Hafta sonu Rotaları yazı: Kaan YURTTÜRK Tarihin ve lezzetin buluştuğu yer AMASRA Amasra, Bartın’ın kuzeyinde yer alıyor ve 3000 yıllık etkileyici tarihi bir dokuyu bünyesinde barındırıyor. Amasra Kalesi, kalenin içindeki 9. yüzyıldan kalmış eski bir Bizans kilisesi olan Fatih Camii, deniz kıyısındaki lezzetli balık restoranları ve Roma Dönemi’ne ait olduğu sanılan Yeraltı Çarşısı ile Amasra, lezzet ve doğa tutkunlarını bekliyor. Kum Butik Hotel Kum Butik Hotel, Amasra’nın tarihi dokusu korunarak 2015 yılında restore edilmiş tarihi bir konak. Odaların tasarımı ise oldukça romantik! www.kumbutikhotel.com Tel: 0 (378) 315 11 90 Turkuaz Balık Restaurant Turkuaz Balık Restaurant, “güneşin ufka değdiği yer”e ziyaretçilerini çağırıyor; masalar ise, iskelenin üzerinde, adeta denizin içinde gibi… www.amasraturkuazrestaurant.com Sonbaharda resmi tatil günlerini ve dini bayram tatillerini geride bıraktık. Geriye, kalakala hafta sonları kaldı. Yorucu geçen hafta içinden sonra, tatil fırsatı içeren hafta sonları bir bakıma daha da önem kazanır oldu. Yaz tatilini deniz-kum-güneş ekseninde konumlayan ve şimdi başka bir şeyler isteyen seyahat severler, eğlenceli gece hayatı ve kalabalık plajlarıyla yaz mevsiminin trend mekanlarından yorulanlar için huzur dolu son durak önerilerimize bir göz atın. Tüm bu noktalara bir hafta sonu kaçamağı olarak da bakabilirsiniz. 52 53 Biraz deniz, biraz tarih MUDANYA Bursa’ya yalnızca 25 km uzaklıkta olan Mudanya, uzun yollar için herkesin geçiş noktası olsa da aslında kaçamak bir tatil için oldukça keyifli bir yer. MÖ. 7. yüzyılda kurulan Mudanya, Roma, Bizans ve Osmanlı’dan tarihi kalıntılar barındırıyor. Osmanlı evleri, Tahir Paşa Konağı, Mrylea Antik Kenti ve Kumkaya Kilisesi’ni görmeden Mudanya’dan dönmeyin. Ayrıca çarşaf böreği ve cevizli lokum, buranın özel tatları… En güzel yaz, Bozcaada’da bitendir! BOZCAADA Ekim, Bozcaada’nın en güzel zamanı denilebilir. Rum mahallelerindeki balık ve mezelerin lezzetine doyum olmayan restoranlarda yemek yemek için, Ayazma’nın pamuksu kumlarından buz gibi sularına kendinizi bırakmak için, yerel üzümlerin en güzel hali şarapların tek tek tadına bakmak için en doğru zaman Ekim ayı. Kısa bir kaçamak, Bozcaada için yeterli olacaktır; her şeyiyle oldukça pahalı bir yer olduğunu hatırlatalım. Montania Special Class Hotel Bir saray gibi görünen, şık ve rahat bir otel deneyimi için Montania Special Class Hotel’i ziyaret edin, kendinizi prens ve prenses gibi hissedeceksiniz. www.montaniahotel.com Tel: 0 (224) 544 60 00 Tirilye Balık Restoran Mudanya’nın eski bir Rum köyünden adını alan Tirilye Balık Restoranı’nda yiyeceğiniz karides güvecin tadına doyamayacaksınız! GSM: 0 532 227 82 32 Quarante Hotel Eski bir Bozcada evi, orijinaline sadık kalınarak restore edilmiş ve ortaya bu müthiş keyifli butik otel çıkmış www.quarante.com.tr Tel: 0 (286) 697 00 97 Rakı, balık, AYVALIK Ada’m Restoran Ada’m Restoran, müthiş menüsü ile adada fark yaratıyor; gözünüz dönsün, aç gidin, yiyebildiğiniz kadar yiyin! Tel: 0 (286) 697 84 04 Huzuru uzaklarda aramayın! Birkaç günlük kaçamak, bazen çok uzun bir tatilden daha etkili olabilir. Ayrıca tatil diye çok yol kat etmenize gerek yok. Buralar hem yakın hem huzurlu! Beypazarı’nın tarihi konakları BEYPAZARI Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinden izler taşıyan tarihi konaklarıyla Beypazarı, kültür meraklıları için çok iyi bir seçim. Kentin mimarisini anlamak için Etnografya Müzesi’ni gezebilir, tarihi dokunun keyfine varmak için Suluhan Kervansarayı’nı, Sultan Alaaddin Camii’ni ziyaret edebilirsiniz. Buranın yerel lezzetleri ise havuç lokumu, keş peyniri, cevizli sucuk ve Beypazarı kurusu. 54 Paşa Konağı Paşa Konağı, Beypazarı’nın tarihi dokusuna uygun şekilde dekore edilmiş, lüks arayışında olmayanlar için temiz ve samimi bir hizmet veriyor. Tel: 0 (312) 762 87 33 Beypazarı Bağ Evi Yöresel lezzetlerin tadına bakabileceğiniz bu mekan, baba ve oğul tarafından işletiliyor ve oldukça samimi bir hizmet sunuyor. Müzikli akşam eğlencelerine de ev sahipliği yapan Beypazarı Bağ Evi’ne bir uğrayın, höşmerim yemeden de dönmeyin! www.bagevibeypazari.com Tel: 0 (312) 763 40 20 Türk ve Rum mezelerinin harmanı sofralarda gözünüz dönecek, soğuk ve temiz denizi ruhunuzu besleyecek; Ayvalık’ın sakinliğine ve huzuruna hayran kalacaksınız. Eşsiz Rum mimarisiyle Ayvalık’ın ara sokakları sizi 1950’lere götürecek, buralarda cumbalı evler birbirini, güler yüzlü esnaf ise sizi selamlıyor. Mahalle kahvelerinden birinde koruk suyu ve Türk kahvesi içmelisiniz. Cunda’da Taş Kahve’ye gidip ünlü Ayvalık tostundan istediğiniz kadar yiyip mis gibi taze çayınızı yudumlayarak Ayvalık halkının kendilerine has iletişimini gülümseyerek izleyebilirsiniz. Egesade Otel “Gerçek Ayvalık, sade, lüks” sözlerini benimseyen Egesade Otel, güler yüzlü bir ailenin tertemiz butik oteli; kahvaltı çok lezzetli, bulunduğu sokak ve otelin binası çok sevimli, odaları çok ferah üstelik 2014 yılında booking.com’dan “Award of Excellence” kazanmış. www.egesade.com Tel: 0 (266) 312 10 60 Tik Mustafa Ayvalık’ın en lezzetli mezeleri burada! “Tik Mustafa’nın Yeri”nde yediğiniz her şey yüzünüzü güldürecek, üstelik hizmet anlayışları da çok duyarlı ve kaliteli. Oldukça uygun fiyatlara tadı damağınızda kalacak müthiş mezeler yiyebileceğiniz bu mekana mutlaka uğramalısınız. Tel: 0 (266) 312 38 30 55 Nefes almak için doğru Kazdağları’na KAZDAĞLARI Şehrin boğucu havasından uzakta bir cennet burası. Kazdağları’na gittiğinizde aldığınız nefes size bir başka gelecek; zengin bitki örtüsü ve dağ havasıyla iç ferahlatıyor. Özellikle yoga yapmayı sevenler için iyi bir seçim olan Kazdağları, özel yemek kursları, çevre gezileri ve Eylül ayına özel fiyat seçenekleri ile meraklılarını bekliyor. İda Taş Konak İda Taş Konak, efsanelere ve mitolojiye konu olmuş Kazdağları’nda huzuru ve mutluluğu ziyaretçileriyle buluşturuyor. Otantik dokusu ve minimalist tasarımıyla bu konakta kalmak birkaç gününüzü masal gibi geçirmenizi sağlayacak. www.idataskonak.com Sonbaharın yumuşak dokusu ile AĞVA Göksu Nehri ile Karadeniz’in birleştiği yerde bulunan ve huzuruyla ziyaretçilerini kendine hayran bırakan Ağva, oldukça şık pansiyon ve otel seçenekleriyle ve İstanbul’a yakınlığıyla tam bir kaçamak noktası. Göksu Nehri’nde bisiklet turu, çoğu bahçeli olan pansiyonlarda hamak keyfi yapabilirsiniz. Ağva Greenline Guest House Yeşilin dokusu, romantik odaları ve muhteşem göl manzarasıyla çiftler için çok ideal bir yer www.agvagreenline.com Aydede Restoran Küçükkuyu-Assos yolu üzerinde bulunan Aydede Restoran’da mola verip balık ve mezelerin tatlarına bakmalısınız; lüksten uzak, samimi bir mekan olan Aydede Restoran’da karnınız doyduktan sonra kendinizi çimlere atmak müthiş bir deneyim olacak! Kilimli Restoran Terastan izleyeceğiniz manzara, daha çok yemenize sebep olabilir; Kilimli Restoran’ın deniz mahsulleri gerçekten çok lezzetli! www.kilimlitesisleri.com Tel: 0 (216) 721 84 00 Doğanın ferah kucağı YEDİGÖLLER Cıvıl cıvıl kuş sesleri, ılık bir serinlik, yemyeşil bitkiler, mis gibi toprak kokusu, taşların arasından akan serin sular… Çadır kampını sevenler için Yedigöller, doğasıyla kucağını açmış bekliyor. Neredeyse her hafta sonu buralarda yürüyüş yapabileceğiniz turlar mevcut, ister bunlardan birine katılın, ister çadırınızı alıp kendinizi doğaya bırakın; unutmayın, burada otel ya da pansiyon yok, konaklamak için çadır şart. Nerede görsem tanırım Safranbolu evlerini! SAFRANBOLU Safranbolu, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor ve burada yaklaşık 2 bin geleneksel Türk evi bulunuyor. Buraya özgü mimarisi, ilk bakışta kendini belli ediyor. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri Cinci Han, kiremit döşeli kubbesiyle Kazdağlıoğlu Camii, bir marketi andıran küçük Yörük Köyü, Eski Hükümet Konağı ve Hıdırlık Tepesi Safranbolu’ya gelenlerin mutlaka ziyaret ettiği yerler arasında. 56 Safir Konak 2006 yılında “En İyi Restore Edilen Konak Onur Ödülü” kazanan Safir Konak, yaklaşık 200 yıllık iki konaktan oluşan bir tesis ve tipik Safranbolu evlerinin en güzel korunmuş, tasarlanmış örneklerinden biri. www.safirkonak.com Tel: 0 (370) 712 70 60 İmren Yöresel Lezzetler Rum mantısı ve kuzu incik yemek için Safranbolu’nun en doğru adresi İmren Yöresel Lezzetler. Cinci Han manzarası eşliğinde yiyeceğiniz geleneksel lezzetlerin tadına doyamayacaksınız. Tel: 0 (370) 725 45 00 57 SİNEMA Kaan YURTTÜRK MARSLI ORJİNAL ADI The Martian YÖNETMEN Ridley Scott F İLM YAPMAK KONUSUNDA HİÇBİR DÖNEMDE TEMBELLİK ETMEYEN RIDLEY SCOTT, ÜZERİNDE İYİ YA DA KÖTÜ FİKİR birliğine varılması güç işlerin yaratıcısı aynı zamanda. Filmografisine dönüp baktığınızda tartışma götürmeyecek eserlerinin çok gerilerde kaldığını ancak bunların bilimkurgu sinemasına katkılarının yadsınamayacak boyutta olduğunu görürsünüz. OYUNCULAR Matt Damon, Jessica Chastain, Kristen Wiig, Jeff Daniels, Michael Pena, 2012’de “Yaratık” (Alien) evrenine geri dönSean Bean, Kate Mara, düğü “Prometheus” ile – benim için olmasa Chiwetel Ejiofor da- genel bakış açısıyla beklentileri karşılayamayan yönetmenin yeni bilimkurgusu YAPIM “Marslı” (The Martian), kim ne derse desin 2015 ABD ‘radarları açmayı gerektiren’ bir uzay ma141 dk cerası. Bunda hem Andy Weir’ın yoğun ilgi DAĞITIM The Moments gören romanından uyarlanmasının hem de Entertainment geride bıraktığımız iki yılda “Yerçekimi” (Gravity) ve “Yıldızlararası” (Interstellar) gibi projelere tanıklık etmemizin katkısı yadsınamaz. MARS’TA TEK BAŞINA KALMIŞ BİR ADAMIN HİKAYESİNİ İZLERKEN İLK ETAPTA AKILLARA GELECEK MELANKOLİDEN Scott’ın “Marslı”sını ne “Yerçekimi”nin teknik muazzamlığı ne de “Yıldızlararası”nın birçok insana ilham veren beyin fırtınasına yöneltme özelliğiyle karşılaştırmak akıl karı değil. Mürettabatıyla çıktığı Mars yolculuğunda gerçekleşen fırtına sonrasında öldü zannedilerek Mars’ta bırakılan Mark Watney’in (Matt Damon) hikayesi, geleneksel kalıplarda işleyen bir ‘hayatta kalma mücadelesi’ anlatıyor. Mark’ın NASA ile nasıl iletişime geçebileceğine dair arayışları, botanikçi olmasının da getirisiyle kendine hayatını sürdürebileceği alan yaratma konusundaki yetenekleriyle şekillenen ilk yarısının sonrasında kurtarma operasyonu kanalına bağlanan “Marslı”, alışıldık hikayesini projenin parçalarını oluşturan yetenekli insanların tercihleriyle izlenebilir kılıyor. Öncelikle Mars’ta tek başına kalmış bir ada- UZAK DURUYOR mın hikayesini izlerken ilk etapta akıllara RIDLEY SCOTT. 58 gelecek melankoliden uzak duruyor Ridley Scott. Bunu beklentilerin değişkenliğine göre okumak gerekirken, hiçbir şey beklemeyen seyirci için süpriz olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. “Marslı” hafif bir film. Anlattığı şeyin muhtemel karamsarlığına saplanmaktan çok, bilim ve mizahı aynı potada eriterek hazmı kolay bir denge tutturuyor. Formülün dik alası olan ‘ıssız ada, tek bir adam’ yapısını, karakterinin hatta karakterlerinin parlak zekası ile eğlenceli hale getiriyor. Mark’ın gündelik rutinini video günlükleri ve kendi kendine konuşmalar vasıtasıyla seyircisine sunan Scott, bu sayede hem karakterin zihninde dönenler hakkında soru işaretlerini ortadan kaldırıyor hem de ‘yok artık’ denilebilecek ‘umutsuz durumdan kurtulma aşamalarını’ mümkün olduğunca inandırıcı kılıyor. Yönetmenin, ‘Mark’ın izolasyonunu ve yalnızlığını bize geçirmek’ gibi bir derdi yok ve “Marslı” özelliğinde bu kabul edilebilir. Zira ana karaktere uzaklardan destek veren NASA merkezini de onun için hayatlarını riske atmaya gemi mürettebatını da bugüne kadar gördüğünüz en keyifli sahnelerden bazılarını oluşturuyor. Yaptıkları işte çok başarılı olan bir nevi ‘dahi’ sınıfındaki diğerleri, bu tip filmleri alaşağı eden masa başı çığırtkanlarını bırakmış, sürece olumlu katkı sağlayan insanlar olarak öne çıkıyorlar. Kötü adam tanımına en yakın duranını dahi en fazla ‘tutucu’ olarak tanımlayabileceğimiz NASA kadrosu, hepsi on ikiden vurulan oyuncu seçimleriyle 2ilk defa’ ana durumdan sahne çalıyor. ne basa basa vurgulanan NASA’nın, Ridley Scott önderliğindeki bu görkemli ‘gizli reklama’ verdiği desteğin payı da büyük. İnsanoğlunun önüne konulan idealin zorluğuna aldırmadan güç birliği yaptığında, kaba tabirle ‘kanırta kanırta’ sonuca ulaşabileceğini salık veren “Marslı”, Mark için Mars’ta yaşama, destekçileri için onu eve getirme amaçlarına gereken alt metin aşılarını yapabilmiş. Elde edilen sonuç ise klasik fikirlerin de modern görünebileceği konusunda temiz bir örnek. Ridley Scott’ın “Gladyatör” (Gladiator) sonrası kalabalıkları en memnun edeceği film olması abartılı bir öngörü olmayacaktır. Tabii ki bunda film boyunca topluma ve basına karşı ne denli şeffaf olduğu üzeriEski usül disko parçalarının başı çektiği müzik seçimleri. Times Square’in başrolde olduğu ekipleştirme çabası. RIDLEY SCOTT’IN “GLADYATÖR” (GLADIATOR) SONRASI KALABALIKLARI EN MEMNUN EDECEĞİ FİLM OLMASI ABARTILI BİR ÖNGÖRÜ OLMAYACAKTIR. 59 LEZZETTE MARKA DÖNERHAN RESTAURANT MEKAN ILDIZ r. Nuh Y Uzm. D tesi gibi hazırlanmış. Geniş porselen tabaklardaki döner sunumları, gerçek bir tandırda ve odun ateşinde pişirilen lavaşlar, yine odun ateşinin verdiği o eşsiz tatla birlikte oldukça ince kesilerek servis edilen dönerler harika. Özel bir sos eşliğinde servis edilen dönerleri, tüm meslektaşlarım tatmalı. Restorandaki diğer detaylar ise, size huzuru yaşatmak için düşünülmüş. Hafta sonları ailecek de harika zamanlar geçirebileceğiniz hoş bir dekora sahip olan Dönerhan, gerek hizmet kalitesi ve gerekse doyurucu porsiyonlarıyla restoran işletmeciliği alanında rakiplerine fark atmış durumda. Ayrıca çocuklu ailelerin de rahatlığını düşünerek, çocukların da hoşça vakit geçirebilecekleri minik bir oyun alanı da yaratılmış. Yemek sonrasında ikram edilen çayınızı, mekanın her bir noktası rahat etmeniz için planlanmış olan her hangi bir alanında içebilir, eşinizle ve dostlarınızla yemek sonrası huzurunuz kaçmadan rahatça sohbet edebilirsiniz. Ayrıca yoğun iş stresinin ardından sevdikleriyle keyifli bir akşam yemeğinde bir araya gelmek isteyenler, tandırda pişirilen lavaş ekmeği ve geniş porselen tabaklarla servis edilen yüzde yüz yaprak dönerin tadına, özellikle tavsiye ettiğim yayık ayranıyla birlikte bakmalılar. Menüde yer alan üç ana döner çeşidini mutlaka tatmalısınız. Samsun’un en gözde eğlence ve tatil beldesinde yer alan Döherhan Restaurant, lezzet konusunda çok iddialı bir menüye sahip. Daha mekandan içeriye adımınızı attığınız anda size farklı olduğunuzu hissettiren Dönerhan’ın güler yüzlü personeli, gerçek anlamda fark yaratıyor. Böyle hissetmenizin bir diğer nedeni ise mekanın sizi sarıp sarmalayan sıcak enerjisi kadar, çalışanlarının menüde yer alan yemekler hakkında her türlü bilgiye vakıf olması. Türk misafirperverliği ile karşılanmanız sizi görsel zarafetin ve duygusal sıcaklığın harmonisi ile sarıp sarmalıyor. Gelelim Dönerhan’ın menüsüne. Öncelikle menü, en sevdiklerimizin bir lis60 61 ÇENGEL BULMACA Yukarıdan Aşağı 1. Yuvarlak, bombeli bir şapka türü 2. Göz içi basıncının artması sonucu ortaya çıkan hastalık 3. Organları kaplayan doku 5. Tekrarlı yapı içeren bileşik 6. Vücudun eklemlerinde, organlarında bulunan bağlara verilen isim 7. Yüksek hizmet standartlarına sahip büyük bir turistik gezinti teknesi 11. Orijinal olmayan, taklit 12. Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar 13. Nervus....10.kafa siniri 14. Lemfadenopatinin kısaltılmış yazımı 15. Orta Avrupa’da Karpatlarda kurulu olan ve denize kıyısı olmayan bir ülke 17. Yüz, sima 18. Telefonda bir seslenme sözü 19. Ağız içinde dişlerin diş etinden itibaren göründükleri mineyle örtülü kısım ÖD Ü LLÜ 22. Bir şekerleme türü 23. Amerika Birleşik Devletlerinin plaka kodu 25. Böbrekle ilgili 27. 1953-1967 yılları arasında kullanılmış olan bir geniş perde sinema tekniği 29. Samsun ilinin bir ilçesi 30. “Keskin Bıçak”, “Herşeyi Yak” gibi besteleri olan resimdeki şarkıcı, besteci ve söz yazarı(Resim 5) 31. Ekonomik 32. ......Şahabettin. 1870-1934 yıllarında yaşamış Servet-i Fünun dönemi şairi ve yazarı(Resim 3) 37. Devlet malı veya parası Soldan Sağa 1 2 3 4 5 6 31 EKİM’de Anahtar Kodunu aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk üç Aile Hekimine vadelialisveris.com’dan 50 TL’lik indirim kuponu HEDİYE! e-mail: [email protected] Not: Mail adresine gelen cevapların gönderiş saatlerine bakılacaktır. 62 4. ....Tüpleri. Uterusun üst köşesinden yumurtalıklara kadar uzanan boru şeklinde anatomik oluşum 8. İslamiyette bir mezhep adı 9. Bir bağlaç 10. Bir televizyon dizisinde “Hürrem Sultan” rolünü oynayan resimdeki oyuncu (Resim 1 16. İkiyüzlülük 17. “Kürk Mantolu Madonna” romanının yazarı genç yaşta kaybettiğimiz resimdeki yazar(Resim 2) 20. Uda benzer bir çalgı 21. Edebiyatta ve müzikte kır hayatını ve törelerini anlatan eser 24. Sigaradaki zehirli madde 26. Kokulu ve uçucu sıvı 28. Dirseğin arkasındaki kemik çıkıntısı 33. İyi huylu yağ dokusu tümörü 34. Yanardağ ağzı 35. Sinir hücrelerinin olağandışı elektrokimyasal boşalma yapması sonucu oluşan nörolojik bir hastalık 36. Beyin hasarı sonucu konuşma veya konuşanları anlama yeteneğinin kaybı 38. ADANAHED başkanı (Resim 4) 39. Mide kanamasında görülen kan kusma 63 64