- Aile Hekimliği Portalı

Transkript

- Aile Hekimliği Portalı
1
2
3
İÇİNDEKİLER
28
Dr. Yusuf BAŞAK
Aile Hekimleri Gençlere
Sahip Çıkıyor
18
26
40
48
22
Dr. Kadircan TUNCEL
KÜRŞAT BAŞAR
DR. HAKAN UZUN
DR. HATİCE BOLATCAN
DR. ŞİNASİ GÖNENÇ
36
Hyundai Tucson
Güce Hükmet
8
MEGAPİKSEL
12
BÜYÜK FİKİR
13
Uzm. Dr.
DIZ
Nuh YIL
60
KİTAP KULÜBÜ
20
ASM KİRALARI
BAŞA DERT
DR. MURAT YILDIRIM
32
BEYPAZARI
DR. HASAN KOCA
38
TEKNOLOJİ
42
NE KADAR HIZLI
DÜŞÜNÜYORUZ?
52
HAFTA SONU
ROTALARI
4
5
EDİTÖR
kalemleri bu ay
NE YAZDI?
KÜNYE
İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN
YÖNETMENİ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
YAYIN EDİTÖRÜ
MURAT KAAN YURTTÜRK
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
MUHAMMET SIDDIK AKDOĞAN
REDAKTÖR
CEYDA AKDOĞAN
HUKUK DANIŞMANI
Av. Fahrettin CANPOLAT
KURUMSAL İLETİŞİM
TM Bilgisayar
Tel: (0 362) 237 22 56
Kazımkarabekir Mah. Siteler Bulvarı
No:3Demetkent Sitesi A Blok Daire 8
İlkadım/SAMSUN
www.ailehekimleri.net
[email protected]
[email protected]
GRAFİK TASARIM
UĞUR OFSET
www.ugurofset.com.tr
REKLAM REZERVASYON
GSM: 0 505 637 00 69
BASKI YERİ
UĞUR OFSET MATBAACILIK
Pazar Mahallesi Mukayyitzade Sk.
No:48 İlkadım/SAMSUN
Tel: 0362 431 52 55 – 432 09 90
Baskı Tarihi: 5 EKİM 2015
6
Dr. Tolga SUCU
UMUDUNUZU KAYBETMEYİN!...
Kongreye adım adım yaklaştığımız bu günlerde, bu sayımızda, kongre
sürecinden biraz olsun uzaklaşmak istedik. İşte tam da bu bağlamda
dikkatinizi çok önemli bir projeye imza atan Osmaniye Aile Hekimleri
Derneği’ne çekmek istiyoruz.
Bizi diğer sivil toplum kuruluşlarından farklı kılan çok önemli bir özelliğimiz
var. O da içinde yaşadığımız topluma her zaman katkıda bulunma
çabamız. Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Dr. Yusuf Başak
başkanlığında ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesini
hayata geçirdi. Böyle bir projeyi hayata geçirmek isteyen diğer illerdeki
derneklerimiz içinde izlenmesi gereken yolu anlattı.
Bizlerin, mesleki alanda yaşadığımız sorunlar malesef bitmedi. Önümüzdeki
yıl en azından yaşadığımız sorunların olabildiğince çözümlenmesi adına Dr.
Kadircan Tuncel, çok önemli bir noktaya dikkat çekti. Onun da dediği gibi
“İşin Özü; Birlik İçinde Olmak!”
ASM kiraları hepimizin genel sorunu. Ama Yozgat’ta yaşanan sorun biraz
farklı. Merak ediyorsanız, hızlı bir şekilde sayfaları çevirip Dr. Murat Yıldırım
ile gerçekleştirdiğimiz röportajı okumanızı salık veriyorum.
Rahmetle andığımız değerli meslektaşımız Dr. Mithat Tosun’un yeri asla
doldurulamayacak. Şimdi ona ayrılan sayfalarımızda Dr. Kaan Öncü
ve Dr. Muharrem Armağan Onur Kızıldağ facebook grubumuzda
yaşanan renkli olayları magazinsel bir uslüpla sizlere taşıdı. Bakalım, değerli
meslektaşlarımız ne gibi ilginç paylaşımlarda bulunulmuş Facebook’daki
Aile Hekimleri Grubumuzda....
Hyundai, yeni Tucson modeliyle hem teknolojiyi hem de estetiği bir araya
getirerek harika bir otomobile imza attı. Yakın zamanda Türkiye’de de
lansmanı yapılan bu aracı hemen test ettik. Nasıl bir araç mı? Otomobil
sayfamızda!
Hadi ne duruyorsunuz? Araştırma haberden yeni gezi sayfalarına, Dr. Şinasi
Gönenç’in Avrupa’daki bir çok ülkeyi motoruyla gezerek yazdığı seyahat
yazılarına kadar dop dolu bir içerik sizleri bekliyor.
Sizler bu ay ki sayımızı keyifle okuya durun, bizler Kasım sayımız için
çalışmalara başladık bile.
Her şeyin iyi olacağına dair umudunuzu kaybetmeden, sağlıcakla kalın!
7
UZAKTAN
DOKUNULARAK
YÖNETİLEN KEŞİF
ROBOTU
Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) ürettiği yeni
uzay kaşifi konsepti Interact Centaur, sanal
dokunmatik algı (haptic) kullanılarak uzaktan
yönetilebilen bir robot. Gelecekte gezegen keşif
görevlerinde kullanılması düşünülen robot 4x4
çekiş sistemine sahip. Kameradan ibaret kafası
ve hünerli kolları sanal gerçeklik kumandasıyla
kontrol edilerek aktif hale getiriliyor.
7 Eylül’de Danimarkalı astronot Andreas
Mogensen, ESA’nın Hollanda Noordwijk’teki
tesislerinde bulunan Interact Centaur’u,
Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan “dokunarak”
harekete geçirdi.
8
9
YEDAŞ
ŞEHİRLERİ AYDINLATIYOR
SAMSUN, ORDU, CORUM, AMASYA, SİNOP İLLERİ VE BU İLLERE BAĞLİ İLÇELERDE FAALİYET GÖSTEREN
YEDAŞ, HEDEF VE STRATEJİLERİNİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ TEMELİNDE
OLUŞTURUYOR. ŞİRKET, YENİLİKÇİ ULUSLARARASI BİR KURUMSAL YAPI İLE FAALİYETLERİNİ
GERÇEKLEŞTİRMEK, SORUMLULUK BÖLGESİNDEKİ MÜŞTERİLERİNE KALİTELİ VE KESİNTİSİZ
ELEKTRİK DAĞITIMI HİZMETİ SUNMAYI AMAÇLIYOR
YUVASINI MÜHÜRLEYEN KUŞ
Keseli boynuzgagalar (Rhyticeros undulatus) sadece Malezya’da ve Hindistan ile Bhutan’ın kuzey-doğu
ormanlarında yaşayan az rastlanan bir kuş türü. Yumurtlamaya hazır olan dişiler, ağaçlardaki doğal
oyuklara girip, girişi içeriden çamur ve meyve posasıyla kapatarak mühürlüyor, ardından dışarıyı
görebilecekleri küçük bir pencere açıyorlar. Böylece erkek boynuzgaga 8 ay boyunca burada kalan
dişisini ve yumurtadan yeni çıkmış yavrularını, o pencereyi kullanarak ağzıyla besliyor.
10
Samsun, Çorum, Ordu, Amasya ve
Sinop illerinde müşterilerine kaliteli,
ve kesintisiz elektrik enerjisi hizmeti
sunmayı amaçlayan Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş. (YEDAŞ), hizmet kalitesinin en kritik anahtarı olarak gördüğü
teknolojiyi tüm iş süreçlerinde sistemine entegre etti. Avrupa standartlarındaki son teknolojinin kullanımına büyük önem veren YEDAŞ, bölgesinde
gerçekleştirdiği teknolojik yatırımlarla,
2011 yılından itibaren SCADA/DMS,
GIS, SAP, AMI, AMR gibi birçok teknolojik yatırımı sisteminde sorunsuz bir
şekilde kullanıyor.
YEDAŞ, tüm çalışanları ile şirket hedef
ve stratejilerini sürdürülebilirlik ve müşteri memnuniyeti temelinde, yenilikçi
uluslararası bir kurumsal yapı ile faaliyetlerini gerçekleştirmeyi misyonu
olarak lanse ediyor. 2019 yılında kurumsal ve operasyonel mükemmellik
alanında Avrupa’da ilk 10 şirket arasında olma vizyonu olan YEDAŞ, tüm
iş süreçlerinde kaliteyi, liderliği ve sürdürülebilirliği amaçlıyor. YEDAŞ, Karadeniz insanından aldığı enerjisiyle
bölgesinde 14 adet kurumsal sosyal
sorumluluk projesini “Bir Bölgesel Sürdürülebilir Kalkınma Hareketi’ tema-
sıyla hayata geçirdi. Kal-Der’e üye
olan ilk ve tek elektrik dağıtım şirketi
olan YEDAŞ, EFQM 3 Yıldızlı Mükemmellikte Yetkinlik Belgesi’ne sahip.
EN BAŞARİLİ SAP KULLANICISI
‘Sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk alma’ temasıyla olgunlaştırılan
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni her yıl taahhüt eden YEDAŞ’ın,
2013 Yılı İlerleme Raporu, Birleşmiş
Milletler’in kurumsal web sitesinde yayınlandı. SAP tarafından ‘En Başarılı ve
Kapsamlı SAP Projesi Ödülü’nü alan
YEDAŞ, 2013 yılı Haziran ayı itibariyle
8 farklı modülü sorunsuz bir şekilde
sistemine entegre ederek, en üst düzeyde kullanabilen ilk ve tek elektrik
dağıtım şirketi oldu. Tüm iş süreçlerinde günümüz teknolojisini kullanan
YEDAŞ, aynı zamanda ileri düzeyde Smart Grid kullanıcısı olarak USTDA’dan Akıllı Şebeke Projesi için 555
bin dolar destek aldı.
DÜNYANIN DİKKATİNİ ÇEKİYOR
Toplam Kalite Yönetim Sistemi modeliyle (EFQM-Balance Score Card)
yönetilen YEDAŞ, İSO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güven-
liği Yönetim Sistemi, ISO 10002 Uluslararası Müşteri Memnuniyeti Standardı,
ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi ve
OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetim Sistemi Kalite Belgeleri’ne
sahip. Dünyanın ve Avrupa’nın dikkatini çeken ve rol model şirket olarak
lanse edilen YEDAŞ, aldığı ödüllerle
başarısını tescilledi. YEDAŞ, Avrupa
CSR Jüri Özel Ödülü, UNDP (İletişim
Oscarı) Özel Ödülü, 2013 yılında Kalite Altın Tacı, 2014 yılında Kalite Platin
Tacı, 2015 yılında Kalite Elmas Tacı,
En Nitelikli Liderlik Ödülü, Sürdürülebilirlik Ödülü, TÜHİD Kurumsal Sosyal
Çevre Ödülü, Doğru İletişim Ödülü,
TÜBİTAK Ödülü, Yerel Hizmet Ödülü,
Altın Voltaj Ödülü ve birçok kurum ve
kuruluşlardan her yıl çeşitli dallarda
teşekkür belgeleri alarak onurlandırılıyor.
ŞİRKETİN LİDERİ TÜRKOĞLU
Şirketin tüm faaliyetlerinin genel stratejik yönetim ve liderliğinden sorumlu
olan YEDAŞ Genel Müdürü Nurettin
Türkoğlu, aynı zamanda Çalık Holding ve Limak Holding Ortaklığı’na
bağlı Kosova Elektrik Dağıtım Şirketi
(KEDS) İcra Kurulu Başkanlığı, Çalık
Holding ve Kiler Holding Ortaklığı’na
bağlı Doğu ARAS Enerji Yatırımları
A.Ş.’ nin Yönetim Kurulu Üyeliği, Çalık
Holding ve Limak Holding Ortaklığı’na
bağlı Sırbistan’da bulunan LC Supply
D.O.O Şirketi ile Çalık Holding’e bağlı Türkmen’in Altın Asrı Elektrik Toptan
Satış A.Ş Şirketinde üst düzey yöneticilik görevlerini gerçekleştirmektedir.
Stratejilerini belirlerken şirketini, EFQM
Büyük Ödülü hedefi doğrultusunda
yönlendiren Türkoğlu, iş süreçlerinde
mükemmelliği hedefleyen birçok uygulamayı hayata geçirmiştir.
YEDAŞ, Karadeniz
insanından aldığı enerjisiyle
bölgesinde 14 adet kurumsal
sosyal sorumluluk projesini
hayata geçirdi.
11
KİTAP
KULÜBÜ
BÜYÜK FİKİR
Açıklama
HANGİ TÜRÜ
TERCİH
EDERSİNİZ
Hazırlayan: Dr. Arzu Yılmaz ŞAŞOĞLU
YIKIM İŞTAHI
Altıncı toplu soy tükenişine
giriyoruz ve bunun sorumlusu
da dünyanın en istilacı varlığı
olan insan.
KAFA DAĞITMAK İSTEYENE
Karma Karışık / Emma
Chase /
Ephesus Yayınları
Bu kitap tam bir kafa
dağıtmak için mutlaka
okunması gereken,
eğlenceli ve bir o kadar da
komik bir kitap. Karakterin
kendi ağzından anlatılan
hikayenin kimi anları,
Drew Evans yani başrol
oyuncumuzun içsesi ile
anlattığı kısımlar oldukça
komik. Drew, oldukça
şık giyinen, modern
bir tarzı olan zengin,
bir o kadar yakışıklı ve
çapkın, iş konusunda
tam bir profesyonel. Ta
ki kadın kahramanımızla
karşılancaya kadar.
Yazı/Araştırma: Kaan YURTTÜRK
Bu yaz internet bir kitlesel soy tükenişinin ortasında olduğumuz gerçeğini bir anda kavrayıverdi. Kitlesel soy
tükenişleri periyodik olarak gerçekleşiyor. Permiyen dönem soy tükenişi
bundan 252 milyon yıl önce gerçekleşti ve Dünya üzerindeki hayatın
yüzde 95’ini ortadan kaldırdı. Kretase
dönemi soy tükenişi ise (65 milyon yıl
önce) dinozorları yok etti. Fakat bu altıncısı farklı. Daha önceki beş kitlesel
soy tükenişin ardında şiddetli doğal
afetler (volkanik püskürmeler, asteroid çarpması, atmosfer ısınması) varken bu seferkinin sebebi biziz.
Haziran ayında Universidad Nacional
Autonoma de Mexico’dan bir ekip,
fosil kayıtlarındaki soy tükenme oranlarına ilişkin bir makale yayımladı. Tarihsel olarak, her yüzyılda bir 10.000
omurgalı türünden ikisinin soyunun
tükendiğini buldular. Bu denkleme insanoğlu eklenince oran yüze katlanıyordu. Bu hesaba göre, geçen yüzyıl
sadece dokuz soyun tükenmesi gerekirken bu rakam 477 olmuştu.
Görünürdeki sebepleri hepimiz biliyoruz. Ormanları kesiyoruz, bu da
erozyona ve habitat kaybına yol açıyor. Aşırı balık avlıyor ve deniz ekosistemlerini çökertiyoruz. Milyarlarca ton
sera gazı açığa çıkartıyor, böylece
iklimsel değişimi hızlandırıyoruz. Ama
daha da büyük bir sorun var. İnsanoğlu yıkım için programlanmış.
Tüm türler gibi bizim de kuvvetli bir
hayatta kalma içgüdümüz var. Ancak çoğu türün aksine biz bu içgüdüye zekamızla hizmet ediyoruz.
Problem çözme yeteneğimizin bir eşi
benzeri daha yok. 200.000 yıl içinde
tüm kıtalara yayıldık, yaşam beklentimizi üçe katladık ve uç noktalardaki
12
ortamlara ayak uydurduk.
Bu başarımızın sonlu ve
birbirine bağımlı olan bir
sistem olan Dünya üzerinde beklenmedik ve şiddetli
etkileri var. New York Eyalet Üniversitesi Çevre Bilimi
Enstitüsü tarafından yayımlanan bir makalede şu
sözlere yer verilmiş; “Bir tür
olarak insanoğlunun etkisi,
Karayip Denizi’ne çakılan
devasa bir asteroidinki kadar.”
Sağ kalma içgüdüsünün
yabana atılmayacak bir
etkisi, yarın için biriktirmektense bugün tüketmek.
Haziran’da
yayımlanan
çalışmada yer alan diğer
önemli açıklamalarda ise
şu ifadelere yer verilmiş;
“Bizler kısa vadeli kavrayış
ve eylem için evrimleşmişiz. Çok yakın zamana
kadar uzun vadeli eylem
becerimiz yoktu. Oysa
artık teknolojimiz geleceği modellememize ve
yarınları planlamamıza
izin veriyor. Soy tükenişinin başlıca nedenleri
antropojenik. Yani, ele
alabileceğimiz ve kontrol
edebileceğimiz şeyler.”
Bu araştırmadaki görüşlere katılmamak mümkün değil. Zira bizi bu
belaya bulaştıran insan
zekası ise bizi bu beladan kurtaracak olan da
yine aynı zeka olabilir.
?
YAZARI
TANIYALIM
İLİŞKİLERİ SORGULAMAK
İSTEYENE
Kıyıya Vuran Deniz Kabukları
/ Hannah Rıchell /
1968 Kayseri doğumluyum. İlkokulu Orkinos Yayınları
GONCA
ÇİFTÇİOĞULLARI
Kayseri de, ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Ege
üniversitesi Felsefe Bölümü mezunuyum. Eşim ile yollarımız Sivas’ta
öğretmenlik yaptığım yıllarda kesişti. Duygularımızın karşılıklı
olması kısa sürede, birlikteliğimizi evliliğe taşıdı Yirmi bir yıldır
evliyiz. Üniversitede okuyan iki oğlumuz var.
Eşim Uzman Aile Hekimi ve onbeş yıldır Adıyaman’da yaşıyoruz. Ben on üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra mesleğimi bıraktım. İlgi alanları yoğun olan bir insanım. Kitap okumak yanında
resim yapmak da zevk aldığım hobilerim arasındadır. Aslında
mesleğimden ayrılmam kendimi keşfetme yolculuğum gibi
oldu. Aynı aktörler gibi biz yazarların da bu durumu. Bir çok
mesleğe ve kişiliğe bürünüp onlarla maceradan maceraya
koşuyoruz.
Aslında ilk bayan polisiye roman yazarı olarak anılsam da ilk
yazdığım kitap olan ÖYLE BİR BEDEL Kİ hastane ortamında geçen bir aşk ve dramı anlatıyor. İlk yazdığım bu romanımda
doktorları ve onlar arasındaki
aşkı ve sevgiyi anlatmaya, bu
mesleğin nasıl özveriyle icra
edildiğini, yaşanılan zorlukları
kalemimle satırlarımın arasına
taşımaya çalıştım. Birbirinden
habersiz iki kız kardeşin aynı erkeğe duyduğu aşk ve bunun
sonuncunda ödenen bedeller… Kitabım piyasada oldukça ilgi çekti. Şu anda beşinci
MUTLU SONLARI SEVELER
baskısını yapan bu romanımİÇİN
da aşk yanında aksiyon sahneGece İle Şafak / Fatma
lerin de olması roman türümün
Erdek /
Ephesus Yayınları
değişmesine yol açtı. Çünkü ne sadece aşk, ne de sadece
Bir pavyonda şarkıcı olan
polisiye yazabiliyorum. Bu iki türü birleştirip aşk/polisiye türünde
Gece ve onun koruması
yazmaya başladım. Ve sonraki kitaplarım Gece Gelen Ölüm
olan Şafak’ın hikayesinin
Serisi ve Yüzleşme serisinin ilk kitabı Güneşin Kızı aşk ve polisianlatıldığı bu kitap, size
ye olarak ortaya çıktı. İki kitabım da okuyucularım tarafından
başlarda klasik bir konu
işlenmiş gibi gelebilir. Fakat oldukça beğenildi. Okurlarımdan gelen olumlu mesajlar en
mutlu sonları sevenlerin
büyük motivasyon kaynağım oldu.
ve sürükleyici bir roman
Kitap yazmak, bir eser ortaya çıkarmak çok zorlu bir süreçokumak isteyenlerin
ten geçmeyi gerektiriyor. Ailenizin desteği olmazsa bu sürecin
oldukça memnun
altından kalkmanız gerçekten çok güç. Kırk yaşından sonra
kalacağı bir eser Gece ile
Şafak. Gece ve Şafak’ın
başlamış olduğum yazarlık serüvenim hala devam ediyor ve
pavyonda başladığını
şu anda Yüzleşme serisinin ikinci kitabı olan Ateş Ve Kan’ı yasandığımız hikayeleri,
zıyorum.
komşu olmaları ile devam
Böylesi güzel bir dergide siz sevgili meslektaşlarımız ve dostlaediyor ve yavaş yavaş
rımızla buluşmamıza vesile olan ve kitaplarımı tanıtan sevgili
birbirlerini tanıyıp sevdikçe
hikayelerin ortak noktaları
doktor arkadaşım Arzu Yılmaz Şaşoğluna da ayrıca şükranlarıaçığa çıkıyor.
mı sunuyorum.
İlişkisini sorgulayan Dora,
hamiliği ile geçmişi ile
yüzleşmeye karar verir.
Böylece geçmişe yolculuk
başlar, yüzleşmesi
gereken sorunlar ve kişiler
vardır. Ailesi ile beraber
yaşadıkları lise yıllarına
dönen Dora ve ailesi
ile yavaş yavaş tanışıp
ailenin nasıl dağıldığını,
aralarında nasıl uçurumlar
oluştuğunu okurken ilk
başlarda yazarın tarzına
alışamayıp sıkıcı gelse de
sonradan içine çekiyor.
İYİ BİR CİNAYET ROMANI
OKUMAK İSTEYENE
Gece Gelen Ölüm /
Gonca Çiftçioğulları /
Agapi Yayınları
Karakterleri oldukça zengin
bir kitap. Karakterleri
emniyet, hastane ve katil
-kurban ekibi olarak üç
gruba ayırabiliriz. Genç bir
kadın olan Ebru, gördüğü
halüsilasyonlar nedeniyle
hastaneye kaldırılır ve
kendisine şizofreni tanısı
konur. Fakatg hem Hakan,
hem de doktor Cengiz,
Ebru’ya konulan tanı
konusunda emin değillerdir.
Zira Ebru’nun gördüğü
halüsilasyonlarda bir takım
cinayetler işlenmektedir.
13
300 milyar dolarlık yalan
Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, “kötü kolesterol”ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu
iddia etti. İlaç şirketlerinin son 15 yılda
“kolesterol yalan”ı ile 300 milyar dolar
kazandığı belirtildi. Even’in, 21 Şubat’ta
Fransa’da piyasaya çıkacak “Kolesterol Hakkında Gerçek” adlı kitabı daha
şimdiden büyük tartışma ve şaşkınlık
yaratmış durumda.
Aybastı Doktor Bekliyor
Ordu’nun Aybastı Devlet Hastanesi’nde aile hekimi ve uzman doktor
yetersizliğinin bir an önce giderilmesi için yetkililer göreve çağrıldı. Kırsal
alanıyla birlikte yaklaşık 25 bin nüfusa
sahip Aybastı ilçesinde bulunan Devlet Hastanesi’nde aylık ortalama hasta
sayısı 7-8 bin civarında. Hastanede 4
yıldır çocuk hastalıkları doktoru, 2 yıldır
kadın-doğum hastalıkları doktoru ve 8
aydır genel cerrah uzmanı
bulunmuyor.
Önce aile hekimine giden katılım
payı ödemez
Pek çok kişi doğrudan devlet hastanelerine yani ikinci basamak sağlık
hizmeti sunucularına başvuruyor ve
aile hekimini pas geçiyor. Bu durumda
katılım payı ödemesi zorunluluğu ortaya çıkıyor. Sigortalılar, birinci basamak
sağlık hizmeti sunucularına başvurduklarında katılım payı ödemiyorlar. Birinci
basamak sağlık hizmet sunucusu olan
aile hekimine başvuran kişilerden bu
kapsamda katılım payı alınmıyor.
bu ay neler oldu?
‘İnternet doktorluğu’ sağlığı tehdit ediyor
İnternette yapılan her 20 aramadan birinin sağlık odaklı olduğunu gösteren bir araştırmaya göre, sağlıkla
ilgili enformasyon ihtiyacı için internet kullananların oranı yüzde 78. Doktora gitmeden internetteki bilgilerle
hastalığına teşhis koyan da var, tedavisine başlayan da.
Hastalığa tanıyı hekim yerine internette dolaşan yanlış bilgiler aracılığıyla koyanlar, sağlıklarını tehlikeye
atıyor. “İnternet doktorluğu” denilen
yöntemle birçok kişinin doktora gitmeden hastalığına teşhis koyarak,
tedavi sürecine başladığı belirtiliyor.
İnternet Geliştirme Kurulu Başkanı
Serhat Özeren, internette sağlık konusunda oluşturulan bilinçsiz içeriğin
vatandaşları yanlış yönlendirdiğini
belirterek, “İnternet pek çok konuda
bilgiye erişimin en hızlı yolu olsa da
bilinçli bir internet kullanıcısı, orada
yer alan içeriğe koşulsuz inanmadan
önce içeriğin sorgulaması gerektiğini
bilir. Sağlık konusunda yer alan içeriklerin de her geçen gün arttığını gözlemliyoruz. Ancak alanında uzman
olmayan kişilerin paylaştığı bilgiler,
kullanıcıların hayatını riske atabiliyor.
Sağlık alanında en yanlış bilgilerin fo-
rum sitelerinde olduğu biliniyor. İçeriği denetlenmeyen üye yorumlarında
ilaç tavsiyeleri ya da alternatif tedavi
önerileri bol miktarda bulunuyor” diye
konuştu.
Yerli plazma ürünü için düğmeye basılıyor
14
Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Türk Kızılayı tarafından
yürütülen “Plazma Fraksinasyonu Projesi” sayesinde birçok hastalığın tedavisinde kullanılan ve kandaki plazmadan elde edilen ürünler Türkiye’de
üretilerek dışa bağımlılık sona erecek.
Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı İrfan Şencan, modern kan bankacılığında artık tam kan kullanımının
hemen hemen hiç kalmadığını, bunun yerine kanın içindeki madde ya
da hücrelerin ayrıştırılarak hastalara
verildiğini söyledi. Bu sayede kan israfı
önlenirken hastalara sadece ihtiyacı
olan kan elemanlarının verilebildiğini
vurgulayan Şencan, böylece bağışlanan bir ünite kandan birden fazla
hastanın yararlanmasının söz konusu
olduğunu sözlerine ekledi.
İnce yapay deri üretildi
Amerikalı bilim insanları, yüzeyleri kapladığında istenildiği gibi gösteren ince yapay deri üretmeyi başardılar. Söz konusu
yapay deri binlerce nano ölçekli noktayla
ışığı yansıtarak düz bir görünüm sağlıyor.
Ayrıca, “Görünmezlik pelerini” gibi kullanılabilen deri, bira göbeklerini gizleyerek,
kaslı ve dümdüz bir karın gibi
gösterebiliyor.
Aile hekiminin tahlil yetkisi elinden alındı
Sağlık Bakanlığı, aile hekimlerinin tahlil ve tetkik yapma hakkını
elinden aldı. Aile hekimine muayene olan hasta artık direkt hastaneye gidecek. Sağlık Bakanlığı’nın Aile Sağlığı Merkezleri’ne
gönderdiği yazıda artık birçok
tetkik ve tahlil aile hekimleri tarafından istenemeyecek. Gerekçe
olarak ‘Laboratuvar Bilgi Yazılım Sistemi’nde revizyon ve çalışma gösterildi. Hastalar bu nedenle yapılacak tahliller için aile hekiminden devlet
veya özel hastaneye sevk isteyecek.
İPTAL EDİLEN TETKİKLER
Ürik asit (Hipertansiyon), Alkalenfosfataz (Siroz), Dehidrogenaz (Lenfoma),
Kreatin (Kalp krizi), Fosfor (Karaciğer, tiroid), Kalsiyum (Kemik hastalığı),
Magnezyum (Bağırsak), Sodyum (Diyabet), Potasyum (Hipertansiyon) ve
Vitamin eksikliği
Türk bilim
insanları
karaciğer
hücresi geliştirdi
Kök hücreden karaciğer hücresi
elde etmeyi başaran Türk bilim
insanları, bir tür üre döngüsü
hastalığı olan “sitrüllinemi”nin
tedavisi için önemli bir adım attı.
Tedavi uygulanmasının 10-15 yıllık
bir zaman dilimini alabileceği
belirtildi. Araştırmanın en kritik
aşamalarından cilt dokularının
laboratuvar
ortamında
karaciğer hücresine çevrilmesi
konusunda da olumlu sonuç
alındı. Araştırmayla ilgili açıklama
yapan İzmir Biyotıp ve Genom
Merkezi Müdür Yardımcısı Prof.
Dr. Nur Arslan, sitrüllineminin bir
metabolik hastalık olduğunu,
dünyada da hastalığın kesin
tedavisinin
bulunmadığını
ancak bazı diyet programlarıyla
vücutta “amonyak birikiminin”
engellenmeye
çalışıldığını
söyledi.
Dr. Serdar ÇELİKTAŞ
‘Yetim hastalıklar’a ilaç umudu
İstanbul’da yapılan Uluslararası BAU İlaç Tasarım Kongresi’nde
konuşan Georgetown Üniversitesi’nden Prof. Aykut Üren,
“yetim hastalıklar” olarak adlandırılan ve nadir görülen kanser
türlerine yönelik çalışmaların umut verdiğini söyledi. Üren,
yeni geliştirilen bir ilacın 6 ay içinde kanser hastaları üzerinde
deneneceğini söyledi. Durdağı, “Normalde milyonlarca
molekülün test edilebilmesi için bir insan ömrü yetmezken artık
bir haftada 7 milyon molekül taranabilir hale geldi” dedi.
15
Şeker hastaları
ilaçlardan ve insülinden
kurtulabilir!
BÜYÜK ORANDA BAŞARI
SAĞLANIYOR
Şeker hastalığından tamamen kurtulmak mümkün mü?
Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi, Metabolik Cerrahi ve Obezite klinik
Uzmanları, şeker hastalarının kullandıkları ilaçlardan ve insülinden kurtulabileceğini söyledi.
Uzmanlar; Obezite ve Tip 2 şeker hastalığının
dünyada giderek arttığı yapılan araştırmalarda
göz başarıyla yapılan bu operasyonlarda hastanın hem ilaç hem de insülin kullanımından kurtulduğunu söyledi.
Tip 2 şeker hastalığının Dünya Sağlık Örgütünün
verilere göre giderek arttığını, hastalığın ölümcül
komplikasyonları başlı başına bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade eden Samsun Büyük Anadolu Hastanesi Genel Cerrahi, Metabolik Cerrahi
ve Obezite uzmanları, bu sayının giderek arttığını
söyledi.
Tip 2 şeker hastalığının mutlaka tedavi edilmesi
gerektiğini söyleyen uzmanlar, “Şeker hastalığı
tüm organları etkilemekte ve sinsi şekilde ilerlemektedir.
Ayrıca şeker hastalığı ve neden olduğu problemleri çözmek için daha fazla ilaç ve tedavi uygulanmasına neden olmakta ve giderek artan
sağlık harcamaları ise ülkelerin ekonomisine bü16
yük yük getirmektedir. şeker hastalığı
mutlaka komplikasyonlar gelişmeden tedavi edilmelidir. Şeker hastalığı birçok hastalığa ve organ hasarına
neden olmaktadır.
Şeker hastalığı tıbbi adıyla diyabet;
pankreassın ürettiği insülin yetersizliği yada insülinin dokular tarafından
kullanılamamasından
kaynaklanır.
Böylelikle insülin olmayınca hücreler şekeri kullanamaz. Kandaki şeker
miktarı artar ve çok artması ise dokulara zarar verir. Zamanla diyabet genelde kötüye giderek pankreas tarafından üretilen insülin miktarı çarpıcı
şekilde azalır.
İlk başata tedavide kandaki şeker
miktarını normal düzeye getirilerek
özellikle göz ve böbrek hasarını önlemektir. Normale gelen kan şekeri
düzeyleri ölüm, İnme kalp yetmezliği
ve diğer komplikasyonların gelişme
riskini azaltır.
Tip 2 diyabet tedavisinde ilk hedef
kan şekeri düzeyleri normale döndürülerek septomların iyileştirilmesidir.
Sonraki hedefler ise göz ve böbrek
hastalığı gibi uzun süreli komplikasyonlarla sinirlere ve kan damarlarına
zarı engellemektir.
İLAÇ VE İNSÜLİNDEN
KURTULUN
Tip 2 diyabetin ilk adım tedavisi diyet ve egzersizdir. İlk adım tedavisi
yetersiz ise pankreasın daha fazla insülin üretmesini tetikleyen, ve insülinin
daha çok işe yaramasına yardımcı
olan, karbonhidratların bağırsakta
emilimini azaltan yada karaciğerde
şeker üretimini azaltan ilaçlar hastaya verilir. Ancak ilaçlara rağmen ve
yaşam tarzı değişiklerine rağmen kan
şekeri kontrolsüz ise o zaman insülin
tedavisine geçilir.
Son zamanlarda obezite cerrahisindeki başarılar ve gelişmeler tip 2
diyabetin cerrahi tedavisi için umut
olmuştur. Bu ameliyatlar tamamen
kapalı (laporoskopik) yapılmaktadır.
Bu ameliyatlar tip 2 şeker hastalığının
tedavisinde ilaçlardan daha etkilidir
ve hasta kullandığı ilaçları ve insülini
bırakmaktadır. Bu ameliyatları obezite ameliyatlarından farklı tutmak gerekir. Bu ameliyatlar yeni ameliyatlar
değildir. Bir kısmı 1970lerden beri yapılmaktadır. Yalnız laporoskopik cerrahinin gelişimi ile daha fazla yapılır
hale gelmiştir.
Bu ameliyatlarda amaç yiyeceklerin
bir an önce ince bağırsağın ileum
kısmına ulaştırılmasıdır. Ve ince bağırsakta özelliklede ileum da sindirim
sırasında salınan GLP_1 hormonunu
aktive etmekten geçmektir. Bu hormon pankreastan insülin üretimini
artırmakta ve periferdeki insülin direncini kırmaktadır. Ayrıca, pankreasta
insülin üreten hücrelerin arttırır böylelikle de kan şekeri normale gelir.
Cerrahi tedavi insülin duyarlılığını artırdığı için diyabet süresi daha kısa olan
ve insülin rezervi daha yüksek olan
kişilerde başarı daha yüksektir. Hatta
başarı yüzde yüze yakındır. Normalde bu ameliyatlardaki başarı oranı
yüzde 85 ile 95 arasında değişmektedir. Yeni başlamış diyabet ve yeni
insüline başlamış hasta için cerrahi
tedavi başarısı yüzde yüze yakındır.
Ameliyatların tamamı laporoskopik
yapılmakta ve dünya standartlarında
tedavi sunmaktayız. Şu ana kadar
yaptığımız tüm hastalarda ilaçlar kesildi ve insülin kullanan hastamız yok.
Ameliyatta başarının ne olduğunu
çok iyi tanımlamak gerekiyor. Yüksek
ünitelerde insülin ve yüksek miktarlarda ilaç kullanmak zorunda olan
hastanın, ameliyat sonrasında insülin
ve ilaç kullanma miktarlarında ciddi
oranlarda düşüş oluyor. Bazı hastalar
insülini bırakarak çok düşük miktarlarda ilaç ile hayatını sürdürebiliyor.
Bunu da başarılı sayarsak, başarı oranı yüzde 100’dür. Bu ameliyatın riski
ise herhangi bir sindirim sistemi ameliyatından daha fazla değildir.”
Bazı hastalar insülini
bırakarak çok düşük
miktarlarda ilaç ile
hayatını sürdürebiliyor.
Bunu da başarılı
sayarsak, başarı oranı
yüzde 100’dür.
17
YAZAR
ama bu arada karısından sürekli azar işitiyor. Böyle bir
‘puset iten adam’ tiplemesi çıkmış. Ve her nedense,
filmlerde görülen türden sürprizler istiyor bütün kızlarımız. Geçenlerde kızlardan biri eşinin evlenme teklifini anlattı. Çocuk bütün mahallenin göreceği şekilde duvara ‘benimle evlenir misin?’ yazdıktan sonra
yüzlerce balon uçurmuş kızın evinin önünde... Kızın
şikayeti şu; ‘Balonları uçurmuş ama üzerlerinde ismim
bile yazmıyordu!’ Erkekten her şeyi bekliyorlar derken,
adamları bir şekilde kendi istedikleri şekle sokmak için
de epeyce uğraşıyorlar ve tabii bu genellikle sonuç
vermediği için de söylenip duruyorlar.
R
Kürşat BAŞA
TELEVİZYONLARDA
YENİ
GENÇ KIZ
TİPLEMESİ
BÜTÜN KIZLAR BEKLENTİ İÇİNDE! TELEVİZYON PROGRAMLARINDA YARIŞMALARDA ÖZELLİKLE ŞU ‘ERKEKLER YARIŞIYOR’ TİPİ PROGRAMLARDA özlediğim bir
şey var. Yaşları 20 ile 30 arasında değişen kadınlar,
nereden gelirlerse gelsinler, hangi gelir düzeyinden
olurlarsa olsunlar genel bazı özellikler gösteriyorlar.
Bunların en başında bütün kızlarımızın, erkeklerden
her şeyi bekleme alışkanlığı var... Eskiden erkekten
beklenecek şey, evine bağlı olması, evi geçindirmesi, kadına, kumara, içkiye düşmemesi, dayak
mayak atmaması, iyi bir baba olmasıydı. Bunlar
yeterli sayılırdı iyi bir eş için... Şimdi bunlar yeterli
değil. Kızlar, eşlerinden, sevgililerinden çok daha
fazlasını bekliyor. Bir kere bütün kızlarımız kendilerini
inanılmaz özel ve bulunmaz Hint kumaşı sanmakta. Gerçi görebildiğim kadarıyla adamları da buna
inandırmakta başarılılar. Aynı yaş grubundaki eşler
sürekli fırça yiyor. Hiçbir şeyleri beğenilmiyor. Uçakta filan da rastlıyorum bazen. Adam ikiz çocukların
pusetini itiyor, sonra çocuklar kucağında uçağa
binmeye çalışırken bir yandan bavullarla uğraşıyor
18
Bu kızlarımızın ikinci büyük özelliği de kıskançlık. Adamlara nefes aldırmama konusunda elbirliği etmiş gibi
görünüyor hepsi. Özellikle gençlik dizisi türünde dizilerde de bu çok belirgin. Erkekler sürekli takip altında. Telefonların şifrelerini ele geçirmişler, bilgisayarları
inceliyorlar, telefon bir yerde kapalı çıksa kıyametler
kopuyor. Adamın en küçük bir özel alanı olmasına
izin yok. Zaten görebildiğim kadarıyla tek özel alanları maça gitmek veya evde oyun konsoluyla oynamak ama o bile suç sayılıyor. Bazı kızlar maça bile
adamla beraber gidiyor, sevmediğini söylese bile...
“Ben senin gün toplantına ya da kına gecesine geliyor muyum?” diyen adamın vay haline... ‘Kocanızın
en çok nesi sinirinize dokunuyor?’ sorusuna kadınlar
inanılmaz çeşitli cevaplar veriyor. Adamın çoraplarını
ortalıkta bırakmasından saçlarını jölelemesine, araba kullanırken etrafa bakmasından göbeğini kaşıyarak televizyon seyretmesine kadar akla gelmeyecek
şeyler anlatıyorlar. Adamlara aynı soru sorulunca genel cevap, ‘çok konuşuyor’ veya ‘her şeyime karışıyor’
oluyor. Bütün kariyerini ev bebeği, ev kızı olarak geçirip evlenince ev kadınlığına terfi etmiş olan kızlarımız
bile, “Mutfağa girmeyi sevmem, yemek yapmakla
uğraşamam, elim soğan kokuyor” gibi şeyler söylüyorlar. Hepsinin kafasında kocalarının bir biçimde bir
fırıldak çevirdiği veya en azından çevirebileceği fikri
var sabit bir biçimde. ‘Ben Bilmem, Eşim Bilir’ programını biraz izlerseniz dediklerimi anlayacaksınız.
Burada ‘eşim bilir’ sözü eskiden kocalar için kullanılırdı. Yani sözün asıl şekli, ‘Ben bilmem, beyim bilir’di.
Kadınlar birçok konuda ses çıkartmayıp kocalarının
dediğini yapardı. Ama görüyorum ki artık devir değişmiş, burada eşim bilir sözü kadınlar için geçerli. Onlar
her şeyi biliyor ve itiraz da kabul etmiyor. Dizilerde de
yeni bir moda olarak neredeyse en küçük bir şeyde sinirlenip kafa atacak bir kız tipi var. Ağzına geleni
söyleyen, herkese kafa tutan hatta ağzı bozuk bir kız
tipi bütün dizilere girmiş durumda. Biraz çatlak biraz
aklına eseni yapan bir tip yaratmaya çalışıyorlar belki
ama dobralıkla kabalık birbirine karışıyor. Bir yandan
KENDİSİNİ GELİŞTİRECEĞİ, KENDİSİYLE İLGİLİ BİR ŞEYLER
YAPACAĞI YERDE SAÇMA SAPAN ŞEYLER YAPARAK ADAMI
BUNALTAN GARİP BİR KIZ TİPİ GİDEREK NORMALLEŞİYOR
iyi bir gelişme gibi görünebilir bu durum. En azından eskisi gibi, bir erkeğin arkasında yürüyen kadın tipi geçmişte
kalmış gibi görünüyor. Ayrıca bu duruma katlandıklarına
göre erkeklerde de önemli bir değişim var. Ya da onlar
sadece görüntüde durumu idare ediyor, fazla laf işitmemek için her şeye kafa sallayıp bildiklerini okuyorlar. Ama
öte yandan, bu görüntüdeki gelişmeye karşın, kızlar hep
seksi, güzel, alışveriş ve gezme delisi bir model olarak gö-
rünüyor. Ellerinde sürekli oynadıkları bir cep telefonu... İki
günlük sevgilisini bile işini gücünü bırakıp deli gibi izlemeyi,
potansiyel tehlike diye gördüğü başka kızların canına okumayı gayet normal bir şey sayan bir kız tipi var. Kendisini
geliştireceği, kendisiyle ilgili bir şeyler yapacağı yerde olur
olmaz bir adamın peşinde uğraşıp durarak yıllar geçiren
bir kız tipi giderek normalleşiyor ve rol model olarak sunuluyor.
‘Ben Bilmem,
Eşim Bilir’
programını
biraz izlerseniz
dediklerimi
anlayacaksınız.
Burada
‘eşim bilir’
sözü eskiden
kocalar için
kullanılırdı.
Yani sözün
asıl şekli, ‘Ben
bilmem, beyim
bilir’di.
19
RÖPORTAJ
de bir örneği olmayan savunmalar
istendi.
ASM KİRALARI
BAŞA DERT!
Nüfus ve hasta profillerinin bölgesel farklılıklar göstermesine bağlı
olarak aile hekimlerinin karşılaştığı sorunlar da haliyle bölgesel
farklılıklar gösteriyor. Bu bağlamda hizmet bölgelerinde yaşanan
sorunların farklılık göstermesi gayet normal. Fakat aile hekimlerinin
hizmet bölgelerinde yaşadığı ortak sorun, ASM kiralarının
başlı başına ‘BAŞA DERT’ olması.
IM
Dr. Murat YILDIR
Ülkenin farklı bölgelerinde görev yapan aile hekimlerimizin yaşadıkları sorunları, dergimizin her ay
çıkan sayısında mutlaka yer verip ilgililere yaşanan
bu sorunları aktardık. Bu ay ki sayımızda Yozgat’ta
görev yapan aile hekimlerimizin sorunlarına yer
verelim istedik. Bu ilimizde görev yapan aile hekimlerimizin yaşadığı temel sorunları Yozgat Aile
Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Murat Yıldırım ile
birlikte ele alacağız.
Farklı bölgelerde hizmet veren aile hekimlerinin yaşadığı sorunların da bölgesel olarak farklılıklar içer20
diğini biliyoruz. Fakat,hangi il ya da ilçe olursa olsun tüm aile hekimlerinin sıklıkla dile getirdiği ortak
bir sorun var. O da görev yaptıkları ASM’lerde kiraların yüksek olması. Dr. Murat Yıldırım, Yozgat’da
da durumun diğer illerden pek farklı olmadığı söylüyor. Yozgat’da görev yapan aile hekimlerinin neredeyse yüzde 95’inin çok eski binalarda hizmet
verdiğini belirtiyor Dr. Yıldırım ve ekliyor; “Bu saçma
uygulamanın bir an önce son bulması gerektiğini düşünüyorum. Çalıştığımız ASM’ler ciddi
onarımlar istiyor. Buradaki ASM’lerin yıkılarak,
hasta sayısı gözönünde bulundurulup modern
ASM’lerin inşa edilmesi gerekiyor.”
Peki, ASM kiralarına yönelik geliştirdiğiniz bir çözüm öneriniz var mı?
Yozgat’da aynı ayardaki ASM’ler arasında bile ciddi oranlarda kira farklılıkları var. Bu bile kiraların kişi bazlı
olduğunu gösteriyor. Sorduğunuz
soruya gelirsek, benim kişisel önerim,
ASM’lerden kira bedelinin alınmaması gerektiğidir. Eğer il içerisinde özel
olarak ASM açmak zorunda kalan
aile hekimleri olursa, bu kira bedeli
ya müdürlük tarafından karşılanmalı
ya da bunun mümkün olmadığı durumlarda da il içinde ortak bir havuz
oluşturup özel kira giderleri, her aile
hekimine eşit pay edilerek tahsil edilmeli.
Aile hekimliği uygulamasında, sınırları net bir şekilde belirlenmiş kanun ve yönetmeliklerin olmaması
sizce nasıl sorunların yaşanmasına
neden oluyor?
Bu durum herşeyden önce farklı illerde farklı uygulamalara ve farklı yorumlara neden oluyor. Aynı konu her
ilde farklı bir şekilde yorumlanarak
uygulanıyor. Mesela, Yozgat’da son
olarak gerçekleştirdiğimiz kanser taramalarında, bu taramaları
gerçekleştiren biz aile hekimlerine
yönelik ceza puanı verme furyası
başladı. Diğer iller içerisinde ilk 10’a
girmemize rağmen böyle bir ceza
puanıyla karşılaştık. Yönetmeliğe bakacak olursak, kanser taramalarının
aile hekimi, TSM ve KETEM ile birlikte
yürütüleceği belirtiliyor. Oysa Yozgat’da kanser taramaları tamamen
aile hekimlerine yüklenmiş durumda.
Kanser taramalarında ilk 10 il arasına
girmemize rağmen, bazı meslektaşlarımızdan şu ana kadar başka iller-
Yaşanılan sorunlara istinaden, Yozgat Aile Hekimleri Derneği Başkanı
olarak çözüme yönelik ne gibi çalışmalarda bulundunuz?
Buradaki idari amirlerimizle yaşadığımız sorunlara yönelik toplantılar gerçekleştiriyoruz. Aslında belirli aralıklarla yapılan bu toplantıların daha sık
gerçekleştirilmesi, daha fazla fikir alış
verişinde bulunulması, sorunların demokratik ve şeffaf bir biçimde masaya yatırılması, her türlü çözüm önerisine açık olunması, alternatif planların
oluşturulması ve bu planların uygulanabilirliklerinin tartışılmasını istiyoruz. Böylece daha bilimsel ve daha
medeni bir mesleki anlayış oluşmuş
olacak. Yani herkes herşeyi doğru bilmeyebilir, haliye uygulama yanlış da
olabilir. Birileri bu yanlışları görüp de
öneride bulunabiliyor ise yöneticilerin bunu dikkate alması gerekir. Bizler
doktoruz. Tıp eğitimi alıp bu ünvana
sahip olduk. Buna saygı duyacak kişilerin başında aynı mesleği paylaştığımız idari amirlerimiz gelmelidir.
Peki, aile hekimlerinin yaşadığı genel sorunların çözümü noktasında,
AHEF’in çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
AHEF’in genel sorunların çözümüne
yönelik çalışmalarına sahadan daha
çok destek gelmesi gerekir. Bu bağlamda AHEF’i daha güçlü ve daha
birarada tutmalıyız. Bu zamana kadar yapılması gereken çalışmalar
nokatsında AHEF, elinden gelen
tüm çabayı gösterdi ve düzeltilmesini istediğimiz bazı konularda iyi
sonuçlar da aldı. Fakat elde edilen
başarı sorunlar karşısında çok küçük
bir kısmı oluşturuyor. Sorunlarımızın kesin çözümü için seçime gidilerek yeni
AHEF Yönetimi belirlenecek. Bu bağlamda Yozgat olarak AHEF SİNERJİ
GRUBUNU destekliyoruz.
Sağlıkta yaşanan şiddet son bulacağa benzemiyor. Sizce bu toplumsal soruna yönelik nasıl bir çözüm getirilmeli?
Şiddet; kızgınlık, öfke, nefret, düşmanlık gibi duyguların davranışa döküldüğü bir saldırganlık biçimi. Fiziksel
şiddet; tokat atmadan darp etmeye, aletle yaralamadan öldürmeye
kadar varıyor. Bizler sadece fiziksel
şiddete maruz kalmıyoruz. Duygusal
şiddete de maruz kalıyoruz.
Karşılaştığımız şiddet olaylarından ziyade beni daha çok üzen, insanların
bunu kanıksaması ve doğal bir şeymiş gibi görmeleridir. Şiddetin önüne
geçilmesinde ciddi anlamda yasal
boşluklar var. Her sağlık çalışanının
yasalar karşısında haklarını bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şiddeti
önlemek için geniş çaplı bir eylem
planı oluşturulmalıdır. Sağlık sisteminde yaşanan sorunları halkın da
bilmesi gerekir. Sağlık çalışanlarının
emeğini ve özverisini tanıtmak, iletişim becerileri, kriz yönetimi, hukuksal
konularda eğitimler vermek, kuruma
ve çevreye yönelik gerekli tedbirleri
almak şidet karşısında yapılması gerekenlerdir.
Şiddete maruz kalmamak için hekimlik bilincinden ve meslek ahlakından uzaklaşmaktansa, yasaların daha korumacı olmasını ve bu
mesleğe özel argümanların yürürlüğe girmesini talep ediyorum.
Yakın bir zamanda tüm aile hekimlerini kapsayan bir yasanın çıkarılacağını umuyor musunuz?
Ülkemizde aile hekimliği, pek çok
eksikliğine rağmen istikrarlı bir şekilde
yolunda ilerliyor. Yurtdışında da aile
hekimliği yapan arkadaşlarım var.
Onlardan aldığım bilgilere göre rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye aile
hekimliği konusunda iyi yol almaya
başladı. Fakat, bu bizlerin özverili çalışmaları sayesinde oluyor.
Bu sistemin çok daha verimli olmasının en önemli unsuru, yöneticilerin bizim sesimize daha çok kulak vermelerinden geçiyor. Bu da güçlü bir sivil
toplum yapılanması olan AHEF’ten
geçmektedir. Olması gereken “Ben
istersem olmak zorunda” şeklindeki
bir yaklaşımdan çok, “Daha iyisi için
ne yapabiliriz, birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz” şeklindeki bir yaklaşım olmalıdır. Bu sinerjiyi yakaladığımız an bu işin hakkını vermiş oluruz.
Son söz sizde. Neler söylemek istersiniz?
Umarım bu AHEF seçimlerinde, daha
güçlü, istekli ve birarada olmayı başarabilen bir AHEF ortaya çıkar. Bu
zamana kadar aile hekimliği için büyük bir emek harcamış olan mevcut
AHEF Yönetimine de emekleri için teşekkür ediyorum.
21
RÖPORTAJ
İŞİN ÖZÜ;
“BİRLİK İÇİNDE OLMAK!”
UNCEL
Dr. Kadircan T
AHEKON’a sayılı günler kaldı. Bu kongre,
özellikle aile hekimlerinin geçirdiği zorlu
iki yılın ardından çok önemli. AHEF
Yönetim Kurulu ve yaklaşan seçimi birlikte
değerlendirdiğimiz Dr. Kadircan Tuncel, birlik
içinde olmanın çok önemli olduğunu söylüyor.
22
Bu gidişle,
aile hekimliği
uygulamasının
çökeceğini
anlayabilecek bir Sağlık
Bakanı lazım. Sistem
neyse onu uygulayacak.
Sistemi orasından
burasından uyduran
bürokratlarla bu iş, bu
kadar olur.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı’nın, AHEF yetkilileriyle biraraya geldiği bir toplantıda söylediği sözleri
unutmak mümkün değil. Zira o toplantıda, karşısında duran AHEF Yönetimi’ne dediği; “Siz ülkenin yüzde
20’sini temsil ederseniz, size randevu verir dinlerim. Eğer yüzde
50’sini temsil ederseniz, söylediklerinizi not alırım. Ama yüzde 90’ını
temsil ettiğinizde, sizi kapıda karşılar, kapıda uğurlar ve dediklerinizi
hayata geçirmeye çalışırım” sözünü AHEF Yönetim Kurulu seçimine az
bir zaman kala hatırlatmakta fayfa
var diye düşünüyoruz. Türkiye Halk
Sağlığı Başkanlığı tarafından da özellikle belirtildiği gibi, birlik içinde olursanız, sorunların çözüm noktasında da
ciddiye alınırsınız.
Adana Aile Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Kadircan Tuncel’in de söylediği
gibi, AHEKON birlik ve dayanışmanın
sergilendiği bir kongre olmalı. Peki,
AHEKON’a sayılı günler kala, böyle
bir birliktelikten söz etmek mümkün mü? Dr. Tuncel’e göre, seçimler öncesi farklı gruplar oluşmuş durumda ve böyle bir birliktelikten de
söz etmek mümkün değil. Fakat, Dr.
Tuncel, seçimlere tek liste halinde gidileceği umudunu hala koruduğunu
söylüyor.
Geçtiğimiz yıl yaşananları göz
önünde bulundurduğunuzda,
mevcut AHEF Yönetimini nasıl
buldunuz?
Geçen yıl ve bu yıl - Ankara’da ger-
çekleştirilen eylem de gözönünde
bulundurulduğunda – AHEF Yönetimini oldukça iyi buldum diyebilirim.
Neden? Çünkü sahadan gelen talebi iyi yönettiler. Ufak tefek hataları
olmadı değil. Benim bu konuda alternatif fikirlerim var tabii ki ama baktığımızda mevcut yönetim, yapılması
gerekeni yaptı. Ankara eyleminde
Türk Sağlık-Sen, Genel Sağlık-İş Sendikası ve Birlik Dayanışma Sendikası’nın
da verdiği desteği de göz ardı etmemek gerekir.
Peki, sizce AHEF nasıl bir yönetim
anlayışına sahip olmalı?
Seçilecek olan AHEF Yönetimi sahayı
temsil etmelidir. Kendisini eleştirenler
ve muhalif kitle ne diyor, bunu onlarla
biraraya gelerek konuşmalıdır. Yoksa
herkes birbiriyle sohbet halinde ama
farklı sesler yoksa çözüm de yoktur.
Basın ve TBMM’deki faaliyetler için
ciddi bir ekip oluşturulmalı, doneler
belirlenmeli ve bizlerden değil de sistemden kaynaklanan sorunlar halka
mümkün olduğunca çok anlatılmalıdır.
Komisyonlar, yönetim kurulundan
bağımsız hareket edebilmeli, yönetim kurulu temsilcisi komisyon başkanı olmamalı. Bu farklı seslerin temsilini
mümkün kılacaktır.
Kongre ucuza mal edilmeli ve parası
ile katılmak isteyen arkadaşların önü
açılmalıdır.
Bakanlık ile AHEF arasında hep bir
kavga varmış gibi bir görüntü ortaya çıktı. Danıştay’dan dönen davalar bile bir şekilde kılıfına uydurularak farklı varyosyanlarla karşımıza
çıkartıldı. Tam da bu nokta da nasıl
bir strateji izlenmeliydi?
AHEF’in Sağlık Bakanlığı ile bir kavgaya girdiğini düşünmüyorum. AHEF
Yönetimi cici çocuk olmayı çok istedi. Fakat Bakan randevu vermedi.
Yönetimde her ne pahasına olursa
olsun masaya oturma hakkını haliyle elde edemedi. ‘Kapıda yatarım
ama görüşürüm’ mantığı tam bir
rezaletti. Federasyon yönetimi isen
görüşecektin zaten, bunun mazereti olmaz.
Şimdi siz bir liderseniz “önde” olacaksınız. Her şeyi “İstemezük!” mantığından uzak olacaksınız. “Sorunun” değil, çözümün bir parçası olacaksınız.
Nöbet tehlikesini gündeme taşırken,
hastane nöbetlerinin bir tuzak olduğunu, asıl amacın ASM’lerin
açılmak istenmesi olduğunu söylediğimizde ve hatta ilk kanun çıktığında bazı sesler; “Biz acilden anlamıyoruz, nasıl acillerde nöbet tutalım
ama ASM olsa neyse” dediler. Sonra ne mi oldu? İşte ASM Nöbetleri
geldi ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
bu fikri AHEF Yönetimi’nin dile getirdiğini sahaya sızdırdı. Mesela; şu an
gruplarda atıp tutan bir arkadaş
var. Biz onun bu tip bir idare ile
karşı karşıya geldiğinde nasıl kuzu
olduğunu, ara bulmaya çalıştığını
biliyoruz.
23
Sistemler günün
ihtiyacına göre değişir.
Görevler ve görev
tanımları da değişir,
ama hizmet sunan
mutsuz ise hizmet
alanın mutlu olması
beklenemez.
DR. KADİRCAN TUNCEL KİM DİR?
8 Ocak 1967 Adana-Kadirli doğumlu. İlkokul, orta ve lise eğitimini Adana’nın
Kadirli ilçesinde tamamladı. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 1990 yılında mezun olduktan sonra 2 yıl Amasya’nın çeşitli yerlerinde mecburi hizmetini tamamladı. 1994 yılında evlenerek Adana’ya yerleşti.
Bir kız ve bir erkek çocuğu babası. Çok sayıda sağlık kuruluşunda çalışmasının yanı sıra Sağlık Müdürlüğü’nde Şube Müdürü vekaleti yaptı. Adana İntiharı
Önleme Birimi’nde Bölge Koordinatörü olarak çalıştı ve Çukurova Üniversitesi
tarafından düzenlenen bir eğitim ile 2 yıl boyunca “KOGNİTİF TERAPİ EĞİTİMİ” aldı. Özel sağlık kuruluşlarının acillerinde görev yaptı. Fakat Dr. Kadircan
Tuncel, hayatına şekil veren işin hızlı, dinamik ve ekip olma ruhunu içinde
bulunduran Acil Servis görevi yapmış olmak olduğunu söylüyor.
Bu çok önemli bir konu. Peki, asıl
strateji nedir?
Birincisi, bizler Türkiye’de bütün insanlara şu ya da bu şekilde ulaşabilen bir ekibiz. Stratejiyi iyi belirleyip,
organize edilmiş bir algı yönetimiyle
bunu sahaya sunabiliriz.
İkincisi, paydaşlarımızla ortak eylemlerde bulunabilir (eylem derken
iş bırakma, grev falan gibi klasik
söylemlerden bahsetmiyorum) ve
son olarak paydaşlarımızın sayısı artırılabilir. Bu arada para gezmeye değil (İl Başkanlarına bedava kongre,
rüşvetten başka bir şey değildir)
bilime ve iletişime yatırılmalıdır. Tabii
ki ‘BİRLİK’ olmak, her şeyden daha
önemlidir.
Ülkemizde aile hekimliği uygulamasında, aile hekimlerimizin bölgesel olarak da farklı sorunlarla
karşılaştıklarını gördük. Ülkenin ihtiyacı olan aile hekimliği uygulaması, sizce nasıl olmalıdır?
Kazık soru, bununla ilgili kitap yazarım gene de yetmez. Devlet denilen
kurum ciddi olacak. Sistemine sahip
çıkacak ama bu ülkede çok sayıda
Halk Sağlığı Kurumu Başkanı değişti.
Şu anda aile hekimliği karşıtı bir
bakanlıkla karşı karşıyayız. Sağlık
politikaları ile ilgili en ufak bir fikri yok. Şimdi özel hastanen var ve
yanında çalışan doktoruna, hatta
işçine az para verip, çok kazanıyorsun. Sonra kapısını çalıp, “Özlük
Hakkı” diyorsun. Neyi kimden istiyorsun diye düşünmek gerek.
Ama işin özeti şudur. Sistemler günün
ihtiyacına göre değişir. Görevler ve
görev tanımları da değişir, ama hizmet sunan mutsuz ise hizmet alanın
mutlu olması beklenemez.
24
Sen çalışanların hakkını habire tırpanlarsan, o da sana “Eh işte yeteri kadar!” hizmet verir. Sistem de zaman
içinde çöker. Bunu Sağlık Bakanı anlayabilir mi? Zor!
Bunu anlayacak bir Sağlık Bakanı
lazım. Sistem neyse onu uygulayacak. Sistemi orasından burasından
uyduran bürokratlarla bu iş bu kadar
olur. Uygulamada yaşanan bölgesel
farklılıklar, sanal ASM’ler, nöbetler vb.
sorunlar belki engellenemez ama
kontrol altında tutulabilir ve düzgün
yapılandırılabilir.
Son olarak söylemek istedikleriniz
nelerdir?
Nöbetler konusunda Çanakkale Aile
Hekimleri Derneği tarafından hazırlanmış olan muhteşem bir rapor var.
Bu raporda, orta ve uzun vadede
aile hekimi başına düşen hasta sayısı
azaltılacak. Bu bir kehanet değil. Bu
da sanal ASM’lerin açılmasını gündeme getirecek ya da devlet daha da
büyük haksızlık yaparak, nüfus bölgenizin ortasına bina yapacak ve sıfırdan ASM açacak. Bu durumda ne
yapılacak? Bunları da tartışmak gerekir. Vizyon sahibi olmadan misyon
sahibi olmaya çalışan çok. Bu sorunun da üstesinden gelinmelidir.
25
YAZAR
ZON
UN - TRAB
UZ
Dr. Hakan
İŞE GİRİŞ RAPORU
VERMEK KİMİN
GÖREVİDİR?
AİLE HEKİMLERİ, 10’DAN AZ İŞÇİ ÇALIŞTIRAN VE AZ TEHLİKELİ
İŞ YERLERİ İÇİN İŞ YERİ HEKİMLİĞİ BELGESİNE SAHİP OLMASA
BİLE ANCAK İŞ YERİ HEKİMLİĞİ SÖZLEŞMESİ imzalayarak ve o iş
yerinin iş yeri hekimi olarak rapor tanzim edebilir. Neden mi ?
İşte bu sorunun cevabı bizi doğru noktaya getirecektir.
İş yerinin az tehlikeli olduğunu nasıl anlayacağız?
İş yerinde 10 ‘dan az çalışan olduğunu nasıl anlayacağız?
İş yerinde çalışanların işyerinde maruz kalacakları sağlık
ve güvenlik risklerini nasıl anlayacağız?
Çalışanların çalıştığı işe uygunluğunu nasıl anlayacağız ?
İşe giriş, iş değişikliği, işe dönüş, işin devamı sürecinde düzenli
aralıklarla sağlık muayenelerini, nasıl takip edeceğiz ?
Tüm bu soruların cevabını ancak o iş yerinin iş yeri hekimi olarak, iş yerini ziyaret ederek ve iş yerinin sağlık ve güvenlik risklerini çıkartarak, çalışan işçileri çalıştığı ortamda görerek çalıştığı
işe uygunluklarını anlayarak rapor düzenleyebiliriz.
Tüm bunları değerlendirdiğimiz zaman, 20 Temmuz 2013 tarihinde 28713 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İşyeri Hekimi
ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik eklerinden Ek-2 yer alan “ İşe giriş/ Periyodik Muayene formunun” ne kadar kapsamlı olduğu
ve bu formun iş yeri hekimi tarafından imzalanması gerektiği
açıktır. Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Ku-
26
Bu kanunda dikkat çeken noktalar, tabipler ile aile hekimlerine, aylık otuz saati geçmemek üzere iş yeri hekimliği yapma yetkisinin verilmiş olmasıdır. Birde tabiplere, iş
yeri hekimliği belgesi olmasa bile 10’dan az işçi çalıştıran
az tehlikeli iş yerlerinin iş yeri hekimliğini yapma yetkisi verilmiştir. Buradaki en ilginç nokta ise Kanunda ilk değişiklik
yapılan cümlede aylık otuz saat iş yeri hekimliği yetkisi
için tabipler ile aile hekimleri tanımı geçerken, 10’dan
az işçi çalıştıran az tehlikeli iş yerlerinde iş yeri hekimliği
görevi yetkisi için sadece Tabipler tanımının geçmesi,
aile hekimlerinden tanımda bahsedilmemesini de bir
kenara not edelim. Genel yorum olarak da Tabiplerin
içine aile hekimlerinin de girdiğini farz edelim. O zaman
da şu soru akla gelebilir. İlk değişiklikte neden tabipler ile
aile hekimleri tanımı ayrı ayrı yazılmıştır? Bunu ayrı bir konu
olarak daha sonra tartışabiliriz ama buradan şu sonucu
çıkartabiliriz. Kanun hazırlamak ciddi bir iştir ve kanunları
Türkçe’ yi çok iyi bilenlerin hazırlaması gerekir. Bu kanun
maddesinde ikinci önemli hususta, bu maddenin uygulanmasına ve iş yeri hekimliğine ilişkin esasların Sağlık Bakanlığınca belirlenecek olmasıdır.
rulu Başkanlığının göndermiş olduğu resmi yazıda,
verilecek olan işe giriş raporların da İşyeri Hekimi ve
Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk
ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik eklerinden Ek-2
yer alan “ İşe giriş/ Periyodik Muayene formunun”
kullanılması gerektiği ve “Sağlıklıdır” veya “ Haricen
Muayenesi Doğaldır” şeklinde verilen raporlarında
mevzuata uygun olmadığı belirtilmiştir.
Son olarak Aile Hekimliği Kanununa bakacak olursak; Aile Hekimliği Kanunu’nun 2. maddesinde aile
hekiminin görev tanımı; Aile hekimi; kişiye yönelik
koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis,
tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak belli bir mekânda vermekle
yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği
uzmanı veya Sağlık Bakanlığının öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip
veya tabiptir.” şekilde tanımlanmıştır.
Bu tanım içerisinde aile hekimlerinin
işe giriş raporu verme gibi iş sağlığı ve
güvenliği konusunda bir görevi olduğu tanımlanmamıştır.
Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 4. maddesinde yer alan aile
hekiminin görev yetki ve sorumlulukları arasında, iş sağlığı ve güvenliği
konusunda bir görev tanımlanmış olmadığı görülmektedir. Sadece aynı
maddenin, l) bendinde “ İlgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmî tabiplerce kişiye yönelik
düzenlenmesi öngörülen her türlü
sağlık raporu, sevk evrakı, reçete ve
sair belgeleri düzenlemek.” hükmü
yer almaktadır. İlgili mevzuatı da yukarıda açıkladığımız gibi değerlendirmek lazım.
Toplum Sağlığı Merkezi Ve Bağlı Birim-
ler Yönetmeliği’nin 26.maddesinde
yer alan Çalışan sağlığı ve güvenliği hizmetleri bölümünün c) maddesinde “ Bünyesinde TSM İSG birimi
bulunması durumunda iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerini sunmak üzere
müdürlükle birlikte planlama ve organizasyon yapmak, bu birimin ihtiyaçlarını ilgili mevzuata uygun olarak
temin etmek, ” hükmü ile iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerinin TSM’ ler bünyesindeki İSG Birimleri tarafından verileceği açık olarak belirtilmiştir.
Sonuç ve Özet:
Az Tehlikeli (10’ dan fazla çalışanı
bulunan), Tehlikeli ve Çok Tehlikeli İş
Yerleri için; işe giriş raporlarını, iş yeri
hekimliği sertifikasına sahip, ilgili iş yeri
ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamış olan iş yeri hekimleri verebilir.
Az Tehlikeli ve 10’ dan az çalışanı
bulunan iş yerleri için, işe giriş raporlarını, iş yeri hekimliği sertifikasına
sahip, ilgili iş yeri ile iş yeri hekimliği
sözleşmesi imzalamış olan iş yeri hekimlerinin yanında iş yeri hekimliği
sertifikasına sahip olmayan, ilgili iş
yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi
imzalamış olan hekimler verebilir.
İlgili iş yeri ile iş yeri hekimliği sözleşmesi imzalamamış olan aile hekimlerinin, işe giriş raporu düzenlemesinin
kanuna uyarlılığı bulunmamaktadır.
İş kazalarının ve işçi ölümlerinin
rekor kırdığı ülkemizde, iş ve işçi sağlığına gerekli önemin
verilmesini, kanun ve
yönetmeliklerin arkadan dolanmadan,
açık ve net olarak
yazılmasını ve uygulanabilir kanunların
yapılmasını temenni
ediyorum. Saygılarımla.
27
RÖPORTAJ
AİLE HEKİMLERİ
GENÇLERE
SAHİP
ÇIKIYOR
Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik,
Sağlıklı Eğitim’ projesi , Osmaniye
Aile Hekimleri Derneği Yönetim
Kurulu’nun aynı zamanda bir
sivil toplum kuruluşu olarak, iki
önemli unsur olan sağlık ve eğitimi
birleştirmek istemesiyle başladı.
Sonrasını Yönetim Kurulu Başkanı Dr.
Yusuf Başak’tan dinleyelim…
Dr. Yusuf BAŞAK
28
Osmaniye Aile Hekimleri Derneği
Yönetim Kurulu çok önemli bir projeye imza attı. ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ projesi…
Eğer huzurlu bir toplum içerisinde
yaşamak istiyorsak, bu huzurun geleceği olan gençliğe sahip çıkmak
gerekiyor. İşte tam da bu düşünce
ekseninde kolları sıvayan Osmaniye Aile Hekimleri Derneği Yönetim
Kurulu, Yönetim Kurulu Başkanı Dr.
Yusuf Başak önderliğinde İçişleri
Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın, Avrupa Birliği (AB) ve Kızılay
Projeleri’ni mercek altına alıyor. Projeler üzerinde kapsamlı bir çalışma
başlatan ekip ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’ ve AB
(ERASMUS) ‘Aile Hekimliği Uygulamalarının Avrupayla Mukayeseli
İncelenmesi’ konulu projeleri daha
da somut hale getiriyor. Her iki projesi de kabul edilen Osmaniye Aile
Hekimleri Derneği’nin, ‘Hekimlerimizle Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Eğitim’
projesini Dr. Yusuf Başak ile birlikte
ele alacağız.
Projenin ortaya çıkış öyküsüne değindik. Peki bu projenin amacı nedir?
Huzurlu bir gelecek ve sağlıklı bir
toplum için çok geç olmadan yardıma ihtiyaç duyan gençlerimize
sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu sebeple, gençlerimizin
madde bağımlılığı, ergenlik dönemi
problemleri, doping ve sağlıksız beslenme gibi olgulardan kurtarmak,
bilinçli bir gençlik yetiştirerek daha
huzurlu ve değerlerine sahip çıkan
bir toplum temeli atmak bu projenin
amacını oluşturmaktadır.
Projenin hedefleri nedir?
Fiziksel, psikolojik, maddi ve manevi anlamda sağlıklı gençler yetiştirmek ve buna bağlı olarak huzurlu
bir gelecek inşaa etmek öncelikli
hedefimiz. Gençlerimizin kendilerini
tanımalarını ve gerçekleştirmelerini
sağlamak, haliyle özgüvenlerini artırmak ise ikinci hedefimiz.
Yine gençlerimizi yanlış doping kullanımının zararları hakkında bilgilendiriyoruz. Dolayısıyla onlarıa sağlıklı
bir şekilde spor yapmanın yollarını
anlatıyoruz.
Çevremize baktığımızda, kendini
tam olarak tanımlayamamış gençlerin kolaylıkla madde bağımlılığına
yöneldiğini gördük. Gençlerimizi
madde bağımlılığına götüren yollar ve bunun yol açtığı felaketler
konusunda bilgilendirmek ve onları
bu beladan kurtarmak da hedeflerimiz içerisindedir. Gençlerin sağlıklı
besinlerle beslenmeleri bedensel
olduğu kadar ruhsal bir gelişim de
kattığından, bu konuya da öncelik veriyoruz ve tüm bu seminerler
çerçevesinde hekim-toplum ilişkisini
daha da güçlendirmiş oluyoruz.
Peki, Osmaniye’de uyuşturucu kullanım yaşı nedir?
Osmaniye’de uyuşturucu kullanım
yaşı neredeyse 11’e düştü. Madde
bağımlısı genç sayısı binlerle ifade
edilmekte. Bu gençlerimizin çoğu,
Çocuk Şube Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü gibi kurumlar vasıtasıyla rehabilite edilmeye çalışılıyor. Ama okullarda derdini
anlatamayan, dolayısıyla derdine
Bize biraz da projenin içeriğinden
söz eder misiniz?
Osmaniye İl Merkezi’ndeki dezavantajlı bölgelerde bulunan 10 lisedeki
öğrencilere ve Osmaniye Gençlik
Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nün
düzenlediği 4 kış kampındaki gençlere yönelik konularda seminerler
gerçekleştiriyoruz.
Bu seminerler hangi konulardan
oluşuyor?
Seminerler; Ergenlikteki bedensel
ve ruhsal gelişim, kendini tanıma,
madde bağımlılığı, doping ve dengeli beslenme konularını kapsıyor.
29
çözüm bulamayan, kendini gizlemiş bir çok madde bağımlısı
genç var. Bu gençlere ulaşmak
toplumun birinci önceliği olmalıdır.
Projelerin toplum yararına olması
çok önemli. Hedef kitlenin yaygınlığı
ve toplumdaki önemli bir problemin
çözümüne yönelik olması gerekiyor.
Örneğin Kızılay madde bağımlısı
olan gençlerin ailelerine psikolojik
destek projesine onay verebilir. Bizim
de buna benzer 4 proje hazırlığımız
daha bulunuyor. İlerleyen günlerde
bu projelerimizi de tanıtacağız.
Son zamanlarda gelişen sosyal
medyanın, bu gençlere yönelik etkisi neler?
Sizin de değindiğiniz gibi son yıllarda
sosyal medya gelişti. Gençler sosyal
medyaya daha fazla ilgi gösteriyor. Fakat sosyal medya sayesinde
asosyalliğe itilen ve ergenlik dönemi
buhranlarıyla baş edemeyen gençlerimizin sayısı da gittikçe artıyor.
Çağımızın getirdiği sosyal medya
araçları sayesinde iyi bilgiler çok kolay yayılabildiği gibi kötü bilgiler ve
alışkanlıklar da çok kolay yayılabilmektedir.
Tüm bu problemlerin üstesinden
gelebilmek adına çok önemli bir
proje meydana getirdiniz. Peki bu
çalışma nasıl gerçekleşecek?
Evet. Ergenlik dönemi, doping, sağlıklı beslenme, madde bağımlılığı
konularında tecrübeli hekimlerimiz
gençlerimizi bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla onları okullarında ya da kamplarında ziyaret ederek seminerler verecek.
Her bir seminer sırasında, ayrıca bu
konular hakkında hekimlerimiz tara-
fından
hazırlanmış bilgilendirici kitapçıklar
öğrencilere ve gençlere dağıtılacak.
Proje konumuzun Osmaniye İl Merkezi’nde ve il genelinde yaygınlaştırılması ve duyurulmasını sağlıyoruz. Bu
konuda gazetelerde köşe yazılarının
yazılması bir farkındalık yaratıyor. Ayrıca derneğimizin kurumsal web sitesinde projemizi duyuracağız.
Gelelim projenin finans kısmına. Bu
meseleyi nasıl çözümleyebildiniz?
Projenin finans kısmı
İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı tarafından proje
bedeli olarak tahsis
edilen ödenektir. Proje hazırlamayı düşünen derneklerin şu
hususlara dikkat etmesi gerekiyor. Projede verilecek paranın
miktarı, verilecek eğitimin sayısı, kullanılacak sarf ve demirbaş
malzemelerin miktarına göre belirlenmektedir. Bu miktar yaklaşık 120 Bin TL’ye
kadar çıkıyor.
30
Başka hangi kurumlardan destek
alınıyor?
Bilimsel olarak Çukurova Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalındaki
hocalarımızdan destek almaktayız.
Proje ile işbirliği yapacak iki kurum
belirledik. Milli Eğitim Müdürlüğü ve
Gençlik Spor İl Müdürlüğü ile protokol
imzaladık. Proje sadece derneğimizin yürüttüğü bir proje olup, bu iki kurum prosedür icabı okullarında ders
vereceğimiz için protokol yaptığımız
kurumlardır.
O halde buna benzer projeleriniz
devam edecek.
Evet, Aile Hekimleri Dernekleri içinde
bu tür bir proje ilktir. AHEF’in Türkiye ön
adını alabilmesi için yapması gere-
ken projelerden birine örnek olacak
bir projedir. Diğer il derneklerimize
proje yapım ve yürütme konusunda
her türlü yardıma ve bilgi birikimimizi
paylaşmaya hazırız.
Aile hekimliği uygulamasındaki problemlerimizin farkındayız. Bu konularla
ilgili her türlü mücadelemiz devam
ediyor. Bu mücadele devam ederken aynı zamanda projeler üretip
toplum yararına işler yapmamız ge-
rekmektedir. Hafta sonu ve adli tabiplik nöbetleri, mülteci sorunları gibi
asıl işimiz olmayan sorunlara takılarak, asıl misyonumuzu ihmal etmekteyiz. Ne kadar üretirsek o kadar varız.
Potansiyelimizin ve gücümüzün farkına vararak dinamik hale getirmeliyiz.
Sahanın gerçekliğini bilip, gücümüzü
arkamıza alarak mücadele etmeliyiz.
Mutlu hekim, mutlu toplumdur.
Sosyal medya sayesinde asosyalliğe itilen ve
ergenlik dönemi buhranlarıyla baş edemeyen
gençlerimizin sayısı da gittikçe artıyor.
31
Ankara Ekspresi, Esat Mahmut Karakurt’un aynı adlı romanından uyarlanan, Muzaffer Arslan’ın yönettiği ve
Ediz Hun ile Filiz Akın’ın başrollerinde
oynadığı, 1970 yapımı film. 1971 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde
‘En İyi Film’ dahil beş Altın Portakal
ödülü kazanan film, Filiz Akın da “En
İyi Kadın Oyuncu” ödülü kazandırıyor.
Film Hilda’nın Semiramis Pekkan’ın
sesi ile söylediği ‘Keyfine Bak’şarkısıyla
başlıyor. Kırmızı ışıklar altındaki gazino
sahnesinin tül perdelerinin ardından
Filiz Akın sahneye çıkıyor. Her zamanki
gibi güzel ve sarışın. Oysa filmin jönü
Ediz Hun, filmde siyah saçlı bir kadını
arayacaktır.
BEYPAZARI
Diyalog ‘Milli Emniyet Teşkilatı İstanbul Merkezi Şefi Kurmay Binbaşı’ Seyfi Hüget ve Hilda von
Schreiner arasında geçer:
Seyfi ; “Kimsiniz siz?”
Hilda ; “Mata Hari! Gündüzleri doktor, geceleri şarkıcı. Üstelik
Alman. Romanlardaki casuslar
CA
san KO
Dr. Ha
Beypazarı’nın yeni gözde mekanı
İmaret Meydanı’nda hizmete açılan El
Sanatları Meslekleri’ne ait dükkanlar
ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor.
Kunduracı, semerci, dokumacı, bakırcı, kalaycı, yorgancı ve bindallı işlemeciliği gibi kaybolmaya yüz tutmuş
el sanatlarına yönelik mesleklerin tanıtıldığı ve ürünlerin satışa çıkarıldığı
dükkanlarda yöre kültürüne özgü tüm
ürünleri bulabilmek mümkün. Ayrıca,
dükkanlarda çok sayıda meslek ürününü bizzat yaparak satın alma fırsatı
da bulunuyor.
32
gibi… Hâlâ şüphelenmediniz mi
benden? Yakalatmayacak mısınız beni?”
Seyfi ; “Buna dans ederken karar
vereceğim. Dünyanın en tehlikeli,
en tatlı ve en güzel kadınının şerefine.”
FİLİZ AKIN SOKAĞI
Bizim çocukluğumuzun unutulmaz
film yıldızlarından birisidir Filiz Akın.
Beypazarı’nı gezerken ve fotoğraflarken birden karşıma Filiz Akın Konağı
çıkınca, açık söyleyeyim, epey heyecanlandım. Bu evin de olduğu sokağa Filiz Akın Sokağı adı verilmişti. Nette biraz araştırma yapınca, Beypazarı
Belediye Meclisi’nin, Filiz Akın’ın ailesiyle birlikte yaşadığı konağın bulunduğu sokağa 2006 yılında sanatçının
adını verdiğini öğrendim. Babası yüksek hakim olan Filiz Akın, babasının
1940’lı yıllarda Beypazarı’nda görev
yapmasından dolayı üç yaşına kadar bu konakta yaşamış.
Beypazarı
Belediye
Meclisi’nin,
Filiz Akın’ın
ailesiyle birlikte
yaşadığı konağın
bulunduğu
sokağa
2006 yılında
sanatçının
adını verdiğini
öğrendim.
Sokakta tarhana kurutmakta olan kadınlarla sohbet ederken onlara da
soruyorum Filiz Akın Konağı’nı. “Filiz
Akın bu evde doğmuş” diyorlar gururlu bir şekilde, Filiz Akın Sokağı’nda
kuruttukları tarhanaların ekşi kokuları
arasında. Bu tarhana da tadından
yenmez diye düşünmeden edemiyorum. Sokakta ilerleyip köşeyi döndüğümde ise bambaşka bir Beypazarı karşılıyor beni. Elbette aynı evler,
aynı sokaklar ama bu kez simalar,
giyimler farklı. Burada çok sayıda Suriyeli göçmen yaşıyor. Daha ilk bakışta fark ediliyor çektikleri sıkıntıları ürkek
bakışlarından.
Beypazarı deyince akla o kadar çok
şey geliyor ki, saymakla bitmez. Tarihi
şehrin ortasında yer alan kocaman
havuç heykeli, “ben burada yetişiyorum” diyor adeta. Tabii havuç olur
33
içi banyolarıyla, sofasıyla, sandıklarıyla yöresel tarzda döşenmiş konakları
inceleyerek geçmişe kısa bir yolculuk yapabilirsiniz.
BEYPAZARI TARİH VE KÜLTÜR MÜZESİ
Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından Ankara Valiliği İl Özel İdaresi’ne bağışlanan 150 yıllık konak,
1997 yılından itibaren “Beypazarı
Tarih ve Kültür Evi” olarak kullanılmaktadır. Müzede Beypazarı ve yöresinin
kültür ve tarihini yansıtan eserlerle
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan çeşitli tarihi eserler
sergilenmektedir. Etnografik yapıya
sahip müzede bir de gelin odası bulunmaktadır.
HALK EVİ
Restorasyonu tamamlandıktan sonra
seminerler ve çeşitli organizasyonlar için kullanılan Halk Evi; ilk açıldığı
1938 yılındaki amaçlara hizmet etmektedir. Hafta sonları siyah beyaz
Beypazarı fotoğraflarının sergilendiği
Halk Evi’ni mutlaka ziyaret etmelisiniz.
da havuç suyu olmaz mı, havuç lokumu olmaz mı, var elbette. Güveci,
dolması, baklavası, höşmerim tatlısı
gibi bir çok yöresel lezzetleri burada
tatmanız mümkün. Belki de bunların
arasında en meşhuru olan Beypazarı Kurusu’nu da fırından çıkar çıkmaz
sıcak sıcak yemenin bir başka lezzet
olduğunu söylemem gerek.
HIDIRLIK TEPESİ
Hani “yediğin içtiğin senin olsun, sen
bize gördükleri anlat” denir ya, ben
de öyle yapacağım. Beypazarı’nı ziyaret edenlerin ilk uğrak yeri, şehrin
tüm güzelliklerini bir arada görebildikleri Hıdırlık Tepesi. Ben bu tepenin
tabelasını görünce oldukça şaşırdım
doğrusu. Safranbolu yazımı okuyan
okuyucularımız hatırlayacaktır, aynı
isimde bir tepeden orada da bahsetmiştim. Bu da bu iki ilçenin tarihi
34
dokusundan başka diğer bir ortak
özelliği sanırım. İlçenin tüm bölgelerine hakim olan bu tepeden tarihi
konakların ve doğal güzelliklerin ön
plana çıktığı şehir dokusunu tüm ayrıntılarıyla seyredebilirsiniz.
YAŞAYAN MÜZE (ABBASZADE KONAĞI)
Abbaszade Konağı; 19. yüzyılda yapımına başlanılan ve iki yıl içerisinde
tamamlanan yan yana iki konaktan
birisidir. Beypazarı’nın kuzeyinde, bir
tepenin yamacındaki kayalılara sırtını veren Konak; Osmanlı döneminin
mimari yapısını yansıtmaktadır. Beypazarı Belediyesi tarafından restore
edilen ve “Yaşayan Müze” olarak ziyarete açılan konakta; tarihi eşyaların yanı sıra yörenin en özel kıyafetleri
olan “Bindallı” örnekleri de sergilenmektedir. Burada ayrıca; ebru sanatı,
ıhlamur baskısı gibi sanatları uygulamalı olarak deneme fırsatı bulabilirsiniz.
Beypazarı’nın konakları ve tarihi mekanları da saymakla bitmez. Beypazarı Hakim Evi, Meva’ların Konağı, Taş
Konak gibi. Ama sonunda restoran
olarak kullanılan Tarihi Taş Mektep’ten
bahsetmeden geçmek istemiyorum.
Burada Beypazarı’nın tüm yöresel yemeklerini tatmak mümkün. Biz de bu
fırsatı kaçırmadık elbette. Fakat burada bizi bekleyen asıl sürpriz farklıydı.
İçeride bir sinema filmi çekimi vardı.
“Baba Mirası” isimli sinema filminin
çekimlerini izlerken benim aklımda
Ankara Ekspresi filminin hastane sahnesi vardı.
Kolu yaralı olan hastamız Ediz Hun,
doktoru olan Filiz Akın’a söyle söylüyordu bu sahnede: “Tanrı güzel kadınları sevsin, sevilsin diye yaratmış;
doktor olsunlar diye değil.”
ALAADDİN SOKAK
Restorasyonu tamamlanmış ve hizmete açılmış bir çok tarihi konağı
barındıran Alaaddin Sokak; yöresel
ürünlerin satıldığı standların kurulduğu
şehrin en gözde mekanı. Beypazarlı
ev hanımlarının tarhana, ev makarnası, cevizli tatlı sucuk, bazlama gibi
el emeği ürünlerini tadarak alışverişinizi yaparken, Anadolu insanının misafirperver ve içten mizacını tamamen koruyan Beypazarılılarla sohbet
etme fırsatı da bulabilirsiniz. Ayrıca
pansiyon olarak hizmet veren dolap
35
GÜCE HÜKMET:
TUCSON
Hyundai
Kamer
OTOMOBİL
otomobile ayrıcalık katıyor.
Aracın geniş saklama cepleri, büyük torpido gözü ve 513 litrelik bagaj
(1503 lt arka koltuklar yatırıldığında)
hacmiyle kullanıcılarına kolaylık ve
fonksiyonellik sunuyor.
Rahat ve ferah iç mekandaki ısıtmalı
ön ve arka ve havalandırmalı ön koltuklar, dijital havalandırma sistemi, 8
inç dokunmatik ekranlı multimedya
ve navigasyon, USB bağlantılı kaliteli
müzik sistemi, Akıllı Park Asistanı (APA)
ve anahtarsız çalıştırma gibi üst düzey donanımlar da konforu artıran
detaylar olarak öne çıkıyor. Deri
döşemeli koltuklar, kısa ve uzun süreli yolculuklarda maksimum konforu
sağlaması adına geliştirilmiş. Özellikle sırt bölgesinde yer alan destekler
sayesinde Tucson, kullanımı daha da
keyifli hale getiriyor.
PARK SİSTEMİ
Yeni Hyundai Tucson, yatay ve dikey
olarak kendi kendine park edebilme
özelliğine sahip. Şehir içerisinde park
etmeyi teknolojik olarak konforlu hale
getiriyor. Yeni Akıllı Park Asistanı (APA)
özellikleri arasında sıkışık park alanından çıkış modu da bulunuyor.
Hyundai mühendislerinin Tucson’un geliştirirken düşündükleri ilk şey, müşteriler kapıları açtığı andan itibaren
konforlu bir otomobil hissi sağlamak. Bu sebeple tüm detaylar, en ince ayrıntısına kadar konfor ve rahatlık
sağlaması adına geliştirilmiş.
Hyundai’nin SUV segmentindeki en önemli modeli Tucson’dur diyebiliriz. Zira, daha önce Hyundai’yi düşünmeyen müşterilerin bile ilgisini çekiyor. Tucson, sıkıcı olmayan
cesur ve estetik tasarımıyla her yaştan kullanıcıya hitap
edecek özelliklere sahip.
Çekici hatlara sahip olan yeni Hyundai Tucson, oldukça
konforlu ve rahat bir sürüş keyfini sizlere sunuyor. LED farlar
ile birleşen Hyundai’nin karakteristik altıgen krom ızgarası,
otomobilin en önemli yeniliği olarak öne çıkarken ayrıca
LED gündüz farlarını içeren geniş hava girişli ön tampon
da otomobile eşsiz bir stil veriyor. Otomobilin daha geniş
görünmesi için görsel bir referans sağlayan bu özellikler
yan ve arka tarafta da devam ediyor. Ayrıca otomobilin
önden arkaya kadar şık bir profil üzerinde devam eden
hatları da, bu araca çevik ve dinamik bir görünüm katıyor.
Çamurlukların geniş yapısı, otomobilin çevik ve dinamik
görünümüne katkıda bulunurken arkada yer alan yatay
ve yüksek çizgisi de sportif kompakt otomobillere gönderme yapmış oluyor. Ayrıca yine yatay bir şekilde uzayan
stop lambaları da Tucson’un karakteristik olarak şık duruşunu pekiştiriyor. Elite Plus donanım seviyesinde sunulan
LED arka stop lambaları, Turbo GDI motorlu versiyonlarda
36
çift egzos çıkışı, SUV görünümünü destekleyen tampon alt
detayı bunlardan sadece bazıları.
MODERN İÇ MEKAN
Hyundai Tucson’daki tüm detaylar, en ince ayrıntısına
kadar konfor ve rahatlık sağlaması adına geliştirilmiş.
Tucson iç mekanında yeni soft-touch ve yüksek kaliteli
malzemelere yer veriyor. Bu sayede kalite hissi artırılırken
aynı zamanda konfor da ön plana çıkıyor. Yüksek kaliteli
iç mekandaki orta konsolun modern ve sade görüntüsü
GÜÇLÜ MOTOR
Hyundai’nin Accent Blue ve i30 modellerinde de kullandığı 7 ileri çift
kavrama teknolojisine sahip DCT
şanzımanı, Tucson’un da en önemli
silahlarından biri. Hyundai’nin ilk kez
SUV segmentinde Tucson’la görev
verdiği bu şanzıman, şehir içinde
muazzam bir konfor ve yakıt ekonomisi sunarken aynı zamanda daha
fazla performanslı kullanım isteyenler
için de manuel modunu öneriyor.
Yeni 7DCT şanzıman, kullanım özellikleri bakımından kullanıcısına konfor
sunarken aynı zamanda çift kavrama sayesinde de sarsıntısız ve kesintisiz vites değişimleri gerçekleştiriyor.
Sürücünün tepkilerine göre 7DCT,
geçişleri elektronik bir beyin sayesinde milisaniyeler içerisinde gerçekleştiriyor. Her iki koltuğun arasında yer
alan sürüş modu (Drive Mode) buto-
nuna basıldığında Sport konumuna
geçiyor. Bu özellik sayesinde de tek
bir tuşla daha geç vites değişimleri,
farklı direksiyon tepkileri ve doğal olarak daha akıcı ve daha performanslı
bir kullanım elde ediliyor.
VİRAJLAR ONUNLA ÇOK KOLAY
Tucson’da, kaygan zeminlerde ve
virajlarda maksimum koruma sağlayan dört tekerlekten çekiş sistemi
(4WD) ile sunuluyor. Sürüş zevkini de
artıran bu sistem, normal yol koşullarında torkun yüzde 100’ünü ön tekerleklere iletirken aynı zamanda yüzde
50’lik kısmını da arka tekerlere gönderiyor.
Yol ve arazi şartlarına göre otomatik
olarak çalışan çekiş sistemi, manuel
olarak seçilebilen kilit modu (Lock
Mode) sayesinde de torku 50/50
oranında eşit bir şekilde dört tekere
iletiyor. 40 km/s hıza kadar çalışan
bu sistem, özellikle off road kullanımlarda kullanıcısına yardımcı oluyor.
Tamamen yepyeni bir platform üzerinde inşa edilen Tucson, aynı şekilde
yeni bir süspansiyon sistemine de sahip. Ön süspansiyonlar, konforu artırmak ve darbeleri azaltmak için yeni
helezonlara yer verirken McPherson
gergi kolu sistemine de sahip.
SÜRÜŞ İZLENİMİ
Motor gücüyle ve torkuyla etkileyici
bir hızlanma sağlıyor. Şanzıman başarılı çalışıyor ve vites düşürme konusunda hızlı. Normalde gücün yüzde
100’ü ön lastiklere aktarılıyor. Ön tekerlekler patinaja düştüğündeyse
gücün yüzde 50’si arka lastiklere iletiliyor. İçerideki bir butonla 40 km/s
hıza kadar gücü ön ve arkaya yüzde 50 dağıtmak mümkün. Motorun
torku o kadar kuvvetli ki bazen ana
yol bağlantılarında kalkış anında arka
kısmın eski pickuplardaki gibi sağ-sola oynadığını gözlemledik. Aracın
süspansiyon sistemi markanın bugüne kadar ürettiği tüm SUV modellerinden daha sessiz ve başarılı çalışıyor.
Hatta bu alanda Alman rakiplerine
kafa tutacak kadar iyi. Tucson, iyi bir
araç olmuş.
37
TEKNOLOJİ
LG 49UB850V 49” 1000HZ WİFİ UYDU
ALICILI 3D SMART 4K UHD LED TV + 2
ADET 3D GÖZLÜK + AKILLI KUMANDA
( LG TÜRKİYE GARANTİLİDİR )
Sinema salonundaki 3D deneyimini evinizin
rahatlığında, hafif gözlükler, mükemmel efektler
ve görüntü kalitesi ile yaşamak ister misiniz? LG
3D televizyonlar, tüm bunları evinize getiriyor. Ev
eğlencesinin yeni boyutu, LG 3D TV’leri keşfedin
KOD: 49UB850V
3,499.00 TL
2,939.00 TL
GENERAL MOBİLE ANDROİD
ONE SİYAH DUAL ÇİFT HATLI
CEP TELEFONU ( DİSTRİBÜTÖR
GARANTİLİDİR )
SONY KLV-46R452 46 İNÇ 116 CM 100HZ
USBMOVİE LED TV (SONY GARANTİLİ)
Akıllı Telefona Hazır Bravia ile telefonunuzdaki ortam içeriğinin ve
uygulamaların keyfini Tv’nizde yaşayın. Tv’nizin büyük ekranında Hd
video klipler izleyin ve fotoğraflara bakın. Facebook, Twitter, YouTube
ve Google Maps gibi Telefon uygulamalarını kullanın. Oturma odanızı
diskoya çevirin ve Mp3 müzik parçalarını Tv hoparlörlerinden paylaşın.
Tek bir ince kabloyla telefonunuz Bravia’ya bağlıyken bir yandan da
şarj edin.
Qualcomm Snapdragon 410
mimarisiyle 64 bit güçlü işlemci.
2GB RAM ile yüksek performans.
Corning teknolojisiyle güçlendirilmiş
Gorilla Glass ekran.
KOD: ANDROICS
KARGO BİZDEN
KOD: SONY46R452
1,799.00 TL
659.00 TL
ASUS ZENFONE 5 ÇİFT HATLI SİYAH CEP TELEFONU 16
GB ( DİSTRİBÜTÖR GARANTİLİDİR )
1,690.00 TL
KARGO BİZDEN
Ödün vermeyen, üstün performans
ZenFone 5’in Intel® işlemcisi çoklu görev işleme
konusunda başarılıdır ve ayrıca sürükleyici bir oyun
deneyimi sunar.
KOD: A501CGSD
769.00 TL
KARGO BİZDEN
APPLE MACBOOK AİR MD711TU/B INTEL® CORE™ İ5 4
GB 128 GB OS X 11,6” NOTEBOOK
11 inç MacBook Air’in pili şarj edildikten sonra 9 saate kadar dayanır, 13 inç
modelin pili ise inanılmaz bir şekilde 12 saate kadar. Böylece, sabah kahvenizden
akşam kahvenize kadar prize ihtiyaç duymadan çalışabilirsiniz. Canınız biraz
dinlenmek isterse, iTunes’u kullanarak 11 inç modelde 9 saate kadar, 13 inç
modelde ise 12 saate kadar film izleyebilirsiniz. 30 güne kadar bekleme süresiyle
bilgisayarınızdan haftalarca uzak kalabilir ve dilediğinizde kaldığınız yerden devam
edebilirsiniz.
ARÇELİK MD 574
MİKRODALGA FIRIN
KOD: MD711TUB
Elektronik ürünlerdeki yenilikçi tasarımlarıyla hayatınızı kolaylaştıran
ARÇELİK, MD 574 MİKRODALGA FIRIN ile yemekleri ısıtmanızı
hızlandırıyor. Yorucu ve eğlenceli bir günün ardından eve aç
döndüğünüzde yemeğinizin hızlıca hazır olmasını istiyorsanız
mutfaktaki en büyük yardımcınız ARÇELİK MD 574 MİKRODALGA
FIRIN olacak. Sadece birkaç dakika içerisinde yemeğiniz ya da
çorbanız ideal sıcaklığa ulaşabilecek.
2,999.00 TL
2,499.00 TL
KOD: 438965
DARK EVOPAD 3G M1042 10.1”
SIM GİRİŞLİ DÖRT ÇEKİRDEKLİ IPS
1GB/16GB HDMI ANDROİD 4.4.2
KİTKAT BEYAZ TABLET
KARGO BİZDEN
ACER E1-53229552G50MNKK 2955U 2GB
500 OB W8
Aspire E1 entegre bir DVD oynatıcıya sahiptir ancak dikkat
çekici bir şekilde 25,3 mm1 inceliğindedir. Bu dizüstü
bilgisayarlar işiniz için sağlam, taşınabilir ve uygun fiyatlı bir
platform sunar ve sırt veya evrak çantanızda taşıyabileceğiniz
1,186.61 TL
kadar incedir.
KOD: 629679
799.00 TL
Türkiyede teknoloji severlerin
markası Dark 4 çekirdekli işlemcisi,
10.1” HD IPS ekranı, 16GB dahili
hafızası ve Android 4.4 KitKatın
yepyeni özellikleri ile alüminyum
ve piyano beyazın muhteşem
güzelliğini biraraya getiriyor. 3G ile
doyasıya internet keyfini istediğiniz
her yerde yaşayabilir, dilediğinizde
navigasyona dönüşen tabletiniz ile
yolların fatihi olabilirsiniz.
KOD: M1042
600.00 TL
519.90 TL
Süper zoom’lu 16 megapiksellik COOLPIX P530 ile aksiyona hiç olmadığınız kadar
yakın olun. 84x Dynamic Fine Zoom’a¹ genişletilebilen 42x’lik inanılmaz optik zoom
ile uzaktaki konuları ince ayrıntılarıyla yakalayın ve dahili elektronik vizörle kareleri tam
hassasiyetle çerçeveleyin. İsteğe bağlı bir Wi-Fi adaptörle² paylaşım yapmak da
oldukça kolaydır.
KOD: P530DST
169.90 TL
KARGO BİZDEN
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
38
230.00 TL
KARGO BİZDEN
NİKON COOLPİX P530 DİJİTAL FOTOĞRAF MAKİNESİ
1,399.90 TL
949.90 TL
YENİ NESİL POWERBANK 10400 MAH TAŞINABİLİR
ŞARJ ALETİ
Yüksek Kapasiteli Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti ile tüm bu sorunlarınıza son
veriyoruz. Artık şarjınız hiç bitmeyecek!
Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti Blackberry, Iphone, Samsung, HTC ve diğer
akıllı telefonlarınızı yanınızda taşıyabileceğiniz ve elektrik gerektirmeyen bu cihaz ile
defalarca şarj edebilirsiniz. Üstelik Mp3 Player, Navigasyon, Bluetooth kulaklık vb... tüm
cihazlarınızı Power Bank Harici Şarj Bataryası sayesinde istediğiniz yerde, istediğiniz zaman
telefonunuzu, mini-micro USB girişli cihazınızı şarj edebilirsiniz.
Taşınabilir Cep Telefonu Tablet Şarj Aleti 10400mAh gücü sayesinde telefonunuza ekstra
konuşma süresi, diğer cihazlarınıza da ekstra kullanma süresi sağlar....
Tek yapmanız gereken telefonunuzun kablosunu bir bilgisayara ya da farklı bir elektriğe
takar gibi bu cihaza bağlamak.
KOD: PWBNKY
129.90 TL
69.90 TL
İlandaki TL fiyatlara KDV dahildir. Vadelialisveris.com haber vermeden ürünlerin fiyatını değiştirme hakkını saklı tutar. Güncel kampanya bilgileri ve güncellenmiş fiyatlar
için Vadelialisveris.com’u ziyaret ediniz.
39
YAZAR
Dr. Hatice
nin gelişiminin hızlandığı zamanda
insanda ve farede faal bulunan genleri analiz etti.
Araştırmcılar ARHGAP11B adlı tek
genin beyin gelişimi sırasında öncül
sinir hücrelerinde faal olduğunu buldu. Ancak bu gen insanda bulunurken farede yoktu. 804 nükleotidden
(DNA’nın yapıtaşı) oluşan bu gen, bir
zamanlar çok daha uzun bir genin
parçasıyken (fragment) bir şekilde
ayrılıp çiftlenerek (duplication) insan
genomuna entegre oldu.
Araştırmacılar izole ettikleri bu geni
farelerin beyin hücrelerine ekleyerek
bu genin okunmasını (expression)
sağladılar. Normalde çok küçük bir
neokortekse sahip olan farelerin, bu
geni edindikten sonra beyinlerinin bu
kısmında gözle görülür bir büyüme
gözlendi. Beynin aşırı büyüyen kısımları çok sayıda sinir hücresi içeriyordu.
Hatta bazı nöronlar, karakteristik insan beyin kıvrımlarının şeklini almaya
başladı. Florio’ya göre bilim insanları
farelerdeki zeka gelişimini henüz test
etmemiş olsalar da bu, yeni araştırmaların sadece bir başlangıcı.
BOL ATCAN
İNSANA ÖZGÜ
‘BÜYÜK BEYİN’
GENİ BULUNDU
BU GEN İNSANLARA ÖZGÜ GÖZÜKÜYOR; ÖYLE Kİ MODERN İNSANDA, Neanderthallerde ve Denisovan denilen soyu tükenmiş bir diğer ortak atamızda bulunurken şempanzelerde bulunmuyor. Beynin neokorteks
kısmında çok daha fazla sayıda nöron oluşumunu
sağlayan bu DNA parçası, insan beyninin genişlemesinin temel sebebi olarak gösteriliyor.
Tek bir gen, beynin anahtar noktalarından birindeki
hücre sayısını önemli ölçüde artırarak insan zekasının
gelişiminin yolunu açmış olabilir.
Bu gen insanlara özgü gözüküyor; öyle ki modern
insanda , Neanderthhallerde ve Denisovan denilen
40
soyu tükenmiş bir diğer ortak atamızda bulunurken
şempanzelerde bulunmuyor.
Beynin neokorteks kısmında çok daha fazla sayıda
nöron oluşumunu sağlayan bu DNA parçası, insan
beyninin genişlemesinin temel sebebi olarak gösteriliyor.
Almanya’nın Dresten kentindeki Max Planck Enstitüsü Moleküler Hücre Biyolojisi ve Genetik bölümünde doktora öğrencisi olan Marta Florio, neokorteksin
genişlemesine katkıda bulunan kök hücrelerinin fenotipinin bu denli küçük bir gen parçasından etkilenmesini şöyle açıklıyor. ‘’Bu gen insanın bilişsel düzeyini
oluşturan bir çok genetik farktan biri’’.
GENİŞLEYEN BİR BEYİN
İnsanın ilkel kuyruksuz primatlardan evrimi milyonlarca yıl sürdü. 3.8 milyon yıl önce Australopithecus
afarensis isimli tür bugünkü insanın beyninin üçte biri
hacminde(yaklaşık yarım litre) bir beyne sahipti. 1,8
milyon yıl önce Homo erectus, bu türün ancak iki
katı beyin hacmine ulaşabildi. Homo
erectus aynı zamanda ateş yakmayı, alet edevat yapmayı öğrenmiş ve
daha kalabalık gruplar halinde yaşamaya başlamıştı.
Modern insan ve onun nesli tükenmiş
kuzenleri Neandertthaller ve Denisovanlar ortaya çıktıklarında, beyin
hacimleri 1,4 litreye ulaşmıştı ve bu
genişlemenin büyük kısmı neokortekste meydana gelmişti.
Florio Live Science’a verdiği bir röportajda ‘’Neokorteks bizi insan yapan
dil kullanımını ve mantıklı düşünme
gibi bilişsel yetilerin merkezi olması
açısından oldukça ilgi çekici’’ ifadesini kullandı. Neokortex beyin ve sinir
hücreleriyle tıka basa doldurulmuş
EŞSİZ GEN
Evan Eichler ve ekibinin Washington
Üniversitesinde yaptığı çalışmalardan
yola çıkan ekip birçok başka canlı
türünde de bu genin izlerini araştırdı.
Ancak bu genin sadece insanlara,
balık istifi gibidir. Peki ne gibi genetik Neanderthallere ve Denisovanlara
değişiklikler bu sinir hücresi patlama- özgü olduğunu ortaya çıkardılar.
sına yol açtı?
Bu da insan ırklarının bu geni evrim
TEK BİR GEN
basamaklarında şempanzelerden
ayrıldıktan sonra edindiğini; böylece,
Florio bu soruyu cevaplayabilmek insan beyninin genişlemesinin yoiçin, Max Planck Enstitüsü’nde da- lunun açıldığını gösteriyor.
nışman hocası olan Dr. Wienald Hut- tner’le birlikte progenitor(öncül) bir Ancak Huttner bu genin insan zekasinir hücresi türü üzerinde çalışıyor. sını tam olarak açıklayamayacağını
Bu hücreler aslında , embriyonik dö- da söylüyor: ‘’Nöronlarımız bizi aya
nemde bölünerek beyin hücrelerini götürecek kadar karmaşık bir zekaya
oluşturan bir kök hücre tipi. Farelerde sahip olmamızı sağlarken, Neandertbu hücreler sadece birer kez bölüne- hallerinki neden yetersiz kalıyor? Bu,
rek sinir hücrelerini oluşturur. İnsanda genlerin öncü hücrelerde ifade şekise, sinir hücrelerini oluşturmadan linden çok, nöronlarda ifade edilen
önce birçok kez bölünebilirler.
genlerin çalışmasıyla alakalı gibi gö
züküyor.’’
Florio bu hücreleri izole ederek, bey41
ARAŞTIRMA
İnsan beyni ne kadar hızlı düşünüyor
ve bir şeyin farkına varıp bilinçli kararlar almak ne kadar sürüyor? Bu soruyu cevaplamak kolay değil, internet
üzerinden gerçekleştirdiğim bir çok
kaynak taramasında düşünmeye yönelik çok sayıda araştırma yapıldığını
tespit ettim. Sonrasında bu araştırmaların en güncel verilerine ulaşıp, tüm
bu araştırmaların yoğunlaştığı ABD’li
nörologların yazmış olduğu son makalelerden edindiğim bilgiler ışığında
ortaya bu çalışma çıktı. Tabii bu bilgileri bir merkeze oturtmak yani kurgulamak gerekiyordu. Bu doğrultuda
yapmış olduğum araştırmanın içeriği
de insanların düşünce hızını ölçmeye yönelik veriler ve özgür iradenin
yanılsama olup olmadığı noktasında
gelişti. Öncelikle şu sorunun cevabına
odaklanmak gerekir;
DÜŞÜNCE NEDİR?
ABD’li nörologların yapmış olduğu
çalışmalar neticesinde bu sorunun
yanıtını vermeden önce insan beyninin düşünce hızını ölçmek gerekiyor.
Böylece düşüncenin başlangıç ve bitiş anını belirlemek mümkün olacak.
Ancak bu salt teorik bir soru değil. Günümüzde kablosuz telepati yoluyla,
yani düşünce komutlarıyla yönetilen
robotlar ve bilgisayarlar yaygınlaşıyor.
Bu nedenle düşünce hızını ölçmek bilgi teknolojileri ve dijital pazarlama için
büyük önem taşıyor.
NE KADAR HIZLI
DÜŞÜNÜYORUZ?
42
Düşünce süreci beş duyudan gelen
verilerin beyne ulaşmasıyla başlıyor ve insan bir karar alıp harekete
geçtiği zaman sona eriyor. Bu süreç algıyı (bir olayın nerede ve ne
zaman gerçekleştiğini kavramak),
karar vermeyi (ne yapacağını belirlemek) ve eylem planlamasını (nasıl
yapacağını belirlemek) kapsıyor.
NÖROLOGLAR İNSAN BEYNİNİN
DÜŞÜNME HIZINI ÖLÇMEK İÇİN
KOLLARI SIVADI. AMAÇ ÖZGÜR İRADE
VAR MI SORUSUNU YANITLAMAK
VE YENİ KABLOSUZ TELEPATİ
TEKNOLOJİLERİ GELİŞTİRMEK.
ARAŞTIRMA: KAAN YURTTÜRK
Sinir hücreleri
Nöronlar
insan
düşüncelerini
iletiyor.
43
DÜŞÜNCE HIZI DEĞİŞEBİLİR
Elde ettiğim tüm bilgilerde nörologların düşünce hızının bir üst sınırı olduğunu kabul ettiklerini gördüm, ama aynı
zamanda nörologlar bazı düşüncelerin diğerlerinden daha yavaş işlediğini de kabul ediyor. Bunu bir örnekle
açıklamak gerekirse; kısa mesafe atletleri tabanca sesini duyduktan 150
milisaniye sonra koşmaya başlıyor.
Oysa kompleks düşüncelerde durum
farklı. Otobanda hangi şeride geçeceğine karar vermek veya sınavda
matematik problemi çözmek daha
uzun sürüyor ve uykusu gelen insanlar
daha yavaş kitap okuyor. Bilim insanları düşünce hızını ölçmek için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) cihazları kullanıyor ve bu
sayede beyinden çıkan elektrik sinyalinin parmaklara ne kadar sürede
ulaştığını görebiliyor. Araştırmacılar
ölçüm göstergesi olarak nöronların
elektrik sinyallerini baz alıyor.
DÜŞÜNCE HIZINI ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
Sinir sisteminde bilgi akışını birçok
faktör etkiliyor. Bunlar arasında uzaklık, nöronların fiziksel özellikleri ve sinir
ağının karmaşıklığı öne çıkıyor
Uzaklık: Sinyaller ne kadar uzağa giderse tepki süresi de o kadar uzuyor.
Örneğin eylem komutunun beyinden
ayaklara ulaşması, ellere ulaşmasından daha uzun sürüyor. Nörologlar
bu konuda refleksleri baz alıyor. Refleksleri baz alan nörologların ilginç bir
tespitte bulunduğunu da yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Refleksler üzerine yapılmış olan testlerde
uzun boylu insanların reflekslerinin
kısa boylu olan insanlardan daha
yavaş olduğu tespit edilmiş.
Nöron özellikleri
Nöronların fiziksel özellikleri sinyal iletimini doğrudan etkiliyor. Tıpkı bir moto
kuryenin geniş ve boş bir yolda daha
hızlı gitmesi gibi, geniş çaplı nöronlar
da sinyalleri ince uzun nöronlardan
daha hızlı iletiyor.
Buna ek olarak bazı nöronların çevresinde onları yalıtkan bir kılıf gibi
saran miyelin hücreleri bulunuyor.
Bu kılıf nöronu tümüyle sarıyor, ancak nöronların diğer sinir hücrelerine
yaklaştığı uçlar sinyal iletimi için açık
kalıyor. Elektrik sinyalleri komşu nöronlara açık uçlardan geçerek aktarılı44
yor ve miyelin kılıfı olan nöronlar sinir
sinyallerini daha hızlı iletiyor. Örneğin;
Omuriliği kaslara bağlayan ve miyelin kılıfıyla korunan geniş nöronların
sinyalleri hedef kaslara saatte 250430 kilometre hızla ulaşıyor. Aynı sinyaller miyalin kılıfı olmayan ince uzun
nöronlarla ancak saatte 1,7 ila 7 kilometre hızla iletilebiliyor. Görüldüğü
gibi arada büyük bir fark bulunuyor.
Sinir ağlarının karmaşıklığı: Bir düşünceyi işleyen nöron sayısını artırmak aynı zamanda sinyalin kat ettiği
mesafeyi uzatıyor ve bu da düşüncelerin iletilmesini geciktiriyor. Mesela
bir uçağın doğrudan İstanbul’a gitmek yerine Ankara aktarmalı uçtuğunu düşünün. Ancak tek gecikme
sebebi bu değil. Nöron sayısının
artması, aynı zamanda nöronların
bağlantı sayısının artması anlamına geliyor ve bu da sinyalin yolunu
uzatıyor.
Kısacası ABD’li nörologlar, nöronların
çoğunun diğer nöronlarla fiziksel temas halinde bulunmadığını ve bunun da düşünce hızını yavaşlattığını
vurguluyor. Peki, nöronlar bazen
birbirleriyle temas halinde olmadan da bu işleyişi nasıl gerçekleştiriyor? Yine gerçekleştirilen araştırmalar ışığında şöyle bir sonuca varılmış;
Elektrik sinyalleri sinir hücrelerini birbirine bağlayan sinapsların ucuna kadar
iletiliyor, ardından sinyaller nörotransmitter denilen moleküllerle sinapsların arasındaki dar kanallardan geçerek diğer nöronlara aktarılıyor.
Bu süreç tek bir nöronun içinden geçen sinyal hızıyla karşılaştırıldığında si-
naps başına en az 0,5 milisaniye
daha uzun sürüyor. Bu olayı çok sayıda aktarmalı uçuşa benzetmek
yerinde olur. Ankara’dan yola çıkıp
İstanbul’a giden bir uçak, iki şehir
arasındaki tüm şehirlerde aktarma
yapan bir uçaktan çok daha kısa sürede hedefine ulaşacaktır.
DÜŞÜNCELER HIZLI AMA ANLIK DEĞİL
Bir insanın düşüncelerini eyleme
dökmesi 150 milisaniyeden kısa
sürüyor ve nörologlar bunun müthiş bir hız olduğunu dile getiriyor.
Bu olayın gerçekten müthiş bir hızla
gerçekleştiğini daha iyi kavrabilmek
için şöyle bir örnekle ifade etmekte
fayda var. Start çizgisindeki kısa mesafe koşucusunu düşünün. Tabanca
sesinin duyulması ve algılanmasıyla
birlikte atlet koşmaya karar vererek
kaslarına komut gönderiyor. Atletin
düşünce süreci tabanca sesinin duyulduğu iç kulakta başlıyor ve beyinle omurilikten geçerek ayaklara
ulaşıyor. Bu süreç göz kırpana kadar
tamamlanıyor.
KONSANTRASYON GÜCÜ
Düşünce sürecini kısaltan faktörler
de var: Örneğin tabancanın sesi ne
kadar yüksekse atlet de o kadar hızlı
harekete geçiyor. Özellikle ses eşiği
120-124 desibel olduğunda atletin
tepki süresi 18 milisaniye kısalıyor. Bunun sebebi yüksek sesle irkilen atletin
daha kısa sürede tepki vererek koşmaya başlaması.
Bilim insanları reflekslerin karmaşık beyin kabuğu yerine nispeten
basit beyin sapından gelen komutlara bağlı olduğunu düşünüyor.
Atlet yakında patlayan tabancaya
daha kısa sürede tepki veriyor, çünkü
harekete geçme sinyali daha basit
yapıda olan beyin sapından geliyor ve “saldır ya da kaç” dürtüsünü
tetikliyor. Üstelik beyin sapı ayaklara
daha yakın bulunuyor.
ALGILAMA VE HAREKETE GEÇME
ABD’li nörologlar biraraya gelerek
2008 yılında fMRI cihazı ile düşünce
hızını ölçmüş ve beynin ne yapacağına bilinçaltında karar verdiğini
öğrenmişler. Haliyle nörologlar için,
işin içine bilinçaltı girince düşünceyi
tanımlamak da zor olmuş. Çünkü,
bizler düşüncelerimizin anında
gerçekleştiğini sanıyoruz, oysa
tam olarak neyi ne zaman düşünmüş olduğumuzu ölçemiyoruz. İnsan beyni bir seçim yaptığı zaman
buna biz fark etmeden 2 ila 7 saniye
önce karar veriyor. Oysa bu kararları
çocukluk korkuları gibi bilinçaltı sebepler de etkileyebiliyor. Örneğin bir
tartışma esnasında kızgınlıkla cevap
vermenin yanlış olacağını biliyoruz,
ama kendimizi tutamayarak kırıcı
sözler sarf edebiliyoruz. İşte tam da
bu noktada bilinçaltı düşüncelerimizi
kontrol ediyor.
YANILGININ KÖKENİ
Bilinçaltı bir yana, insanlar bir şeyi ne
zaman yaptıklarını tam olarak bilemiyor. Nörologlar bunu test etmek için
kadranlı bir duvar saati kullanmış ve
deneye katılan gönüllülere saniye
göstergesi dönerken istedikleri zaman tuşa basabileceklerini söylemiş.
Ardından deneklere düğmeye ne
zaman bastıklarını sormuşlar ve deneklerin verdikleri cevapları saniye
göstergesinin gerçek konumuyla karşılaştırmışlar.
Gönüllülerin hiçbiri doğru cevabı verememiş ve düğmeye olduğundan
75-100 milisaniye önce bastıklarını
söylemişler. Nörologlara göre bu farkı beyinden çıkan sinyalin parmağa
ulaşmasına kadar geçen süreyle
açıklamak imkansız, çünkü bu süre
sadece 16 ila 25 milisaniye. Belli ki
insanlar eyleme geçme anına dikkat
etmiyor, bunun yerine eylemin ne zaman gerçekleşeceğini tahmin etmeye çalışıyor.
Nörologlar bu sebeple insan beynindeki düşünceleri tek tek ayırt etmenin
çok zor olduğunu belirtiyor. Nörologlar bir düşüncenin ne zaman başladığını ve bittiğini bilemiyor. Bu sebeple düşünce hızını kesin olarak ölçmek
imkansız. Beynin bilinçaltı kararları
ve insanların bir şeyi ne zaman
yaptığını tam olarak bilememesi,
türümüzün kendi düşünceleri üzerinde kesin kontrol sahibi olmadığını gösteriyor. Bu da özgür iradenin
varlığını tartışmalı hale getiriyor.
Bilinçaltı
bir yana,
insanlar
bir şeyi
ne zaman
yaptıklarını
tam olarak
bilemiyor.
45
MAGAZİN
Ben Dr. Kaan Öncü ve ben Dr. Muharrem
Armağan Onur Kızıldağ, bundan böyle siz değerli
meslektaşlarımıza sosyal medyada bizim grubun
paylaşımlarından, yaratıcı bir zekayla içinde
bulunduğumuz sorunlara getirilen mizahi olaylara
ve daha buna benzer birçok şeye bu köşemizde
değineceğiz.
Dr. Kaan Öncü
Aile hekimliği sistemini büyük bir özveri ile yaşatmaya çalışmaktayız. Bunu anlatmak zordur
ama yandaki kare zaten herşeyi ifade ediyor.
Dr. Muharrem Armağan
Onur Kızıldağ
Aile hekimleri olarak sürekli değişen mevzuatlar neticesinde
Dr. Ömer Sümer’in yandaki bu paylaşımı bizlerin geldiği noktayı mizahi bir şekilde ele alıyor
Bu arada bizler ne tek bir admin grubu olduk, ne de tek düşünce. İstemesek ve her gördüğümüzde biraz daha ürksek
de (nereye varacağı belli olmaz, genelde de iyi bir yere varmaz zira) siyasi tarmışmalar oluyor. “Siyaset tuz gibidir” demişti
bir arkadaşım her yemekte biraz bulunur.
Aslına bakarsanız grup bizim her şeyimiz. Mesela profil resminde düğün
resmi olan Ufuk hocam, babalık iznini soruyor. Yani içimiz dışımız Facebook’ta.
Cihan hocam günlük can sıkıntılarıyla konuya değiniyor.
Özgür hocam aşı tedarikindeki aksıklığı el yordamı ile çözmeye çabalıyor. Doktor daha ne yapsın?
Bayram dönüşü yoğunluğunda bayram şekeri olarak yazılmış.
Jülide hanım bayram dönüşü hasta yoğunluğunun ortasında
hepimize bir tebessüm ettirmeyi başarıyor. Teşekkürler.
Aile hekimi olarak başladığımız meslek hayatımızda yine bizleri
sürekli değişen kanunlar karşısında adeta bir avukat olmaya zorlayan sistemin mizahi paylaşımından dolayı Dr. Ömer Sümer’e
teşekkür ediyoruz.
46
Ulaş hocamın gruba dönüşü kendini belli ediyor. Zaten gidecek bir yer varsa biz de beraber gidelim yani. Aile hekimleri grubunda gitmek ve gelmek hiç bitmiyor. Ayrıca grubun
azanları diye bir liste yapsak, ya da eski usül tahtaya adı yazılacaklar olsa. Sanki ilk onda forma giymesi ilk muhtemel olanlardan.
Bazen de bir vedayı paylaşır grup.
47
YOL GÜNCELERİ
Dr. Şina
sı GÖN
ENÇ
TRANSFAGARAŞAN’
DAN TANKLAR YERİNE
MOTOSİKLETLERİMİZ GEÇTİ
halleri “hayret etme”, “hayran kalma” ve “ağzı açık kalma” kavramlarıyla daha iyi anlatabileceğim.
Bir motosiklet yolculuğu ilginç olmaya peşinen adaydır aslında. Ama
bunu daha da ilginç kılan ögeler seçilen ve tamamlanan rotalar, kalınan
yerler, doğayla buluşma ve beraber
olma sıklığı olarak ortaya çıkıyor. Avrupa’nın doğusunu ve bir miktar ortalarını kapsayan gezimiz esnasında
bu ögeleri doğru belirleyip kullandığımızı ve bu şekilde gezimizin olabileceklerin en iyilerinden biri olduğunu
düşünüyorum. Biraz daha fazla zaman gezi boyunca her zaman ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi ama herhalde eldeki zamanı iyi kullanmakta
bir beceri olmalı ve zannederim biz
bunu olabildiğince iyi yapan gruplardan biri olduk.
Eğer her hangi bir yurt dışı seyahatine bizim gibi Samsun’ dan başlıyorsanız özellikle Avrupa seyahatlerinde
gidiş ve dönüşte birer günü mutlaka
Türkiye içinde geçirmek zorundasınız
demektir. Biz de ilk günü şirin serhat
şehrimiz Kırklareli’ ye varabilmek için
geçirdik. Kırklareli’ de yattıktan sonra sabah yine erken saatlerde yola
koyulduk. Kırklareli merkeze 29 Km.
mesafedeki Dereköy sınır kapısına
vardığımızda yoğun bir sis vardı. Kapı
son derece sakindi, o an için bizden
başka geçiş yapan araç yoktu. 1015 dk.içinde geçişimizi tamamladık
ve Bulgaristan’ a giriş yaptık.
Girişi şehrin içinden olmakla birlikte
300-400 metrelik bir yürüyüşten sonra
sahile ulaşılan kocaman ve yemyeşil
bir park. Sahil boyu kafe ve restoran-
ken oturduğumuz restoranın hemen
önündeki kumsalı ve denize giren
insanları görüyorduk. Ama bizi davet
eden denize hayır demek zorunday-
larla dolu. İnsanlar son derece rahat
ve neşeli. Oradaki restoranlardan birinde kendimize leziz balıklarla küçük
bir ziyafet çekmeyi ihmal edemezdik
ve etmedik tabii ki. Balıklarımızı yer-
dık. “Yolcu yolunda gerek” di çünkü.
Ağustos ayı başlarında bir sabah çok erken saatlerde motosikletlerimizin kontağını çevirirken heyecanlıydık tabii. Nerelere gidip; nerelerde ne kadar süre kalacağımız, yollarda ne
kadar süre motosiklet kullanacağımız ana hatlarıyla belliydi.
Göreceğimiz güzellikleri ve ilginç yerleri de az çok tahmin
edebiliyor, en azından tahmin etmeye çalışıyorduk. Ama
çok azını tahmin edebilmişiz. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız
tahminlerimizin epeyce üzerindeydi. Yaşadıklarımız beğeni,
eğlenme ve keyif alma olmakla beraber herhalde girdiğimiz
VARNA
Yolculuğumuzun bundan sonrasını
Bulgaristan’ ın doğusunda, Karadeniz
kıyısı boyunca yaptık. Rotamız üzerinde olan ve kısa bir konaklama planladığımız Varna’ ya geldiğimizde öğle
saatleriydi. Varna, 350- 400 binlik
nüfusuyla Bulgaristan’ ın üçüncü
büyük şehri. Karadeniz kıyısındaki
şehirlerinin ise en büyüğü. Kısa bir
şehir turundan sonra zaman geçireceğimiz yeri belirlemek zor olmadı.
48
BÜKREŞ
Romanya’nın başkenti olan Bükreş
( Bucureşti), Romanya Ovasının or49
tasında, Tuna Nehri’nin bir kolu olan
Dâmbovita’nın kıyısında kurulmuş.
Nüfusu 2 milyon civarında. Yemyeşil, kocaman parklarla ve birbirinden
güzel tarihi binalarla dolu bir şehir.
Caddeler geniş ve düzgün. Halkı
tam bir Avrupalı gibi davranıyor.
Bir anlamda fakir ama asil bir kişilik çiziyorlar. Bükreş’ te çok fazla
zaman geçiremedik. Malum zaman sorunumuz ve gitmek için sabırsızlandığımız rotalar. Ertesi sabah
yine erkenden Piteşti’ ye doğru yola
çıktık. Piteşti bizi yolculuğumuzun en
önemli ögelerinden biri olarak belirlediğimiz “ Transfagaraşan” geçidi
ile buluşturacak olan yerdi. Nisbeten
küçük bir yerleşim yeri olan Piteşti’de
kısa bir süre zaman geçirdikten ve
Transfagaraşan geçidi sonrası kuracağımız kamp için alışverişimizi yaptıktan sonra geçide doğru yola çıktık.
Heyecanımız, motivasyonumuz ve
aldığımız keyif kelimelerle anlatılır gibi
değildi doğrusu.
TRANSFAGARAŞAN GEÇİDİ
Piteşti’ den çıkar çıkmaz Transfagaraşan geçidinin açık olduğunu ve 152
km. kaldığını gösteren tabela ile karşılaştık. Hemen tabelanın fotoğrafları
çekildi tabii ki. Açık olduğunu dedim.
Çünkü Transfagaraşan geçidi çok
yüksek irtifada olduğu için yılın
dokuz ayı yoğun ve sürekli yağış (
özellikle de kar yağışı ) sebebiyle
kapalı. Sadece Haziran, Temmuz
ve Ağustos aylarında açık kalabili-
50
yormuş. Hatta ve hatta Haziran ve
Ağustos uygun olsa da en uygun ay
Temmuz olarak belirtiliyor. Çünkü Haziran ve Ağustosta bile soğuk olabiliyormuş.
Transfagaraşan geçidi Jeremy
Clarkson tarafından “dünyanın
en iyi yolu” seçilmiş (Top Gear 15
Kasım 2009 ) Zaten yapılan bir
çok “dünyanın en iyi yolları” ya da
“dünyanın en tehlikeli yolları” sınıflamalarında hep ilk on a girmiş.
Hatta bu sıralamaların bir çoğunda
birinci sırada. Bizim gördüğümüze
göre de bu ünvanı layıkıyla hak etmiş.
Romanya’nın en yüksek yolu olan
Transfagaraşan geçidi 1968’ de Sovyetlerin Çekoslavakya’ yı işgali sonrasında 1970 -1974 yılları arasında
Romanya diktatörü Nikolay Çavuşesku (Nicolae Ceauşescu) tarafından
stratejik bir askeri yol olarak özellikle
tankların geçebilmesi için inşa edilmiş. Geçidin inşaatında 20.000 asker çalışmış. Aslında geçit diktatörlerin yol yapımına dair ilginç bir örnek
teşkil ediyor.” Başka kim burada böyle bir yol açmayı düşünür ki” diye aklınızdan geçirmeden edemiyorsunuz.
Geçit Transilvanya ve Eflak bölgelerini , Sibiu ve Piteşti şehirlerini birbirine
bağlıyor. Karpat Dağları’nda 92 km
uzunluğundaki geçit dağ tepesindeki bir krater gölü olan Balea Gölü’
nü, havalandırılması doğal yollarla
sağlanan ve Romanya’ nın en uzun
tüneli olan bir km’lik tüneli de içeriyor.
Balea gölünün etrafında 4-5 tane
otel var. Geceliği iki kişi için 100120 tl. civarında imiş. Yolun kuzey
tarafı güneyine göre daha az ağaçlı. Ama manzara o kadar güzel ki sırf
bulutların içinden bir sağa bir sola
kıvrılan yolu seyretmek ve fotoğraflamak için yamaçlarda kamp yapan
bir çok insan gördük.
Yolun kuzey ucunda muhteşem hairpin (firkete) virajlar ve uzun S dönüşler
mevcut. Transfagaraşan geçidinin
en yüksek noktası 2034 metre. Bu
yükseklik ile Transfagaraşan Romanya’ nın Transalpina’ dan sonra en
yüksek ikinci dağ geçişi olma ünvanını elinde tutuyor. Geçit bu özellikleriyle motosikletçilerin, bisikletçilerin,
yürüyüş ve tırmanış meraklılarının ilgi
odağı haline gelmiş vaziyette.
Yolun yapımında 6 milyon kg. kadar patlayıcı kullanılmış ve resmi
kayıtlara göre 40 kişi ölmüş. Ancak
resmi olmayan kaynakların ifadesinde ise sadece tünelin yapımında
400 askerin hayatını kaybettiğinden
söz ediliyor. Başta diktatör olunca rakamların da her zaman gerçeği yansıtmaması normal tabii.
Biraz coğrafik biraz tarihsel biraz da
istatiki bilgiler ışığında anlatmaya çalıştığım transfagaraşan geçidini doğrusu bir rüya gibi, bir film gibi geçtik.
Muhteşem görüntüler, adrenalin
yüklü dakikalarla çok keyifli bir geçiş
oldu bizim için. Göl kenarında kısa
bir süre geçirsek de asıl düşüncemiz
kamp yapmak olduğu için karanlığa kalmamak üzere yola çıktık. Bir
akarsu kenarında kampa uygun bir
alan bulduğumuzda henüz akşam
olmamıştı. Çadırlar kuruldu, yiyecek içecekler çıkarıldı ve gecenin
ilerleyen saatlerine kadar sürecek
olan Transfagaraşan kritikleri, yol
değerlendirmeleri ve mutlu dakikaları tekrar yaşatan anlatımlar
başladı. Ama yatmak da gerekiyordu çünkü ertesi gün sabah yine
erkenden kalkılacaktı. Önce Sibiu
ardından Macaristan sınırı ve muhteşem Budapeşte bizi bekliyordu.
51
GEZİ
Hafta sonu
Rotaları
yazı: Kaan YURTTÜRK
Tarihin ve lezzetin buluştuğu yer
AMASRA
Amasra, Bartın’ın kuzeyinde yer alıyor ve 3000
yıllık etkileyici tarihi bir dokuyu bünyesinde barındırıyor. Amasra Kalesi, kalenin içindeki 9.
yüzyıldan kalmış eski bir Bizans kilisesi olan Fatih
Camii, deniz kıyısındaki lezzetli balık restoranları
ve Roma Dönemi’ne ait olduğu sanılan Yeraltı
Çarşısı ile Amasra, lezzet ve doğa tutkunlarını
bekliyor.
Kum Butik Hotel
Kum Butik Hotel, Amasra’nın tarihi dokusu korunarak 2015 yılında restore edilmiş tarihi bir konak. Odaların tasarımı ise oldukça romantik!
www.kumbutikhotel.com
Tel: 0 (378) 315 11 90
Turkuaz Balık Restaurant
Turkuaz Balık Restaurant, “güneşin ufka değdiği
yer”e ziyaretçilerini çağırıyor; masalar ise, iskelenin üzerinde, adeta denizin içinde gibi…
www.amasraturkuazrestaurant.com
Sonbaharda resmi tatil günlerini ve dini bayram tatillerini geride bıraktık.
Geriye, kalakala hafta sonları kaldı. Yorucu geçen hafta içinden sonra, tatil
fırsatı içeren hafta sonları bir bakıma daha da önem kazanır oldu. Yaz tatilini
deniz-kum-güneş ekseninde konumlayan ve şimdi başka bir şeyler isteyen
seyahat severler, eğlenceli gece hayatı ve kalabalık plajlarıyla yaz mevsiminin
trend mekanlarından yorulanlar için huzur dolu son durak önerilerimize bir göz
atın. Tüm bu noktalara bir hafta sonu kaçamağı olarak da bakabilirsiniz.
52
53
Biraz deniz, biraz tarih
MUDANYA
Bursa’ya yalnızca 25 km uzaklıkta olan Mudanya,
uzun yollar için herkesin geçiş noktası olsa da aslında kaçamak bir tatil için oldukça keyifli bir yer.
MÖ. 7. yüzyılda kurulan Mudanya, Roma, Bizans
ve Osmanlı’dan tarihi kalıntılar barındırıyor. Osmanlı evleri, Tahir Paşa Konağı, Mrylea Antik Kenti
ve Kumkaya Kilisesi’ni görmeden Mudanya’dan
dönmeyin. Ayrıca çarşaf böreği ve cevizli lokum,
buranın özel tatları…
En güzel yaz, Bozcaada’da bitendir!
BOZCAADA
Ekim, Bozcaada’nın en güzel zamanı
denilebilir. Rum mahallelerindeki balık
ve mezelerin lezzetine doyum olmayan restoranlarda yemek yemek için,
Ayazma’nın pamuksu kumlarından
buz gibi sularına kendinizi bırakmak
için, yerel üzümlerin en güzel hali şarapların tek tek tadına bakmak için en
doğru zaman Ekim ayı. Kısa bir kaçamak, Bozcaada için yeterli olacaktır;
her şeyiyle oldukça pahalı bir yer olduğunu hatırlatalım.
Montania Special Class Hotel
Bir saray gibi görünen, şık ve rahat bir otel deneyimi için Montania Special Class Hotel’i ziyaret edin,
kendinizi prens ve prenses gibi hissedeceksiniz.
www.montaniahotel.com
Tel: 0 (224) 544 60 00
Tirilye Balık Restoran
Mudanya’nın eski bir Rum köyünden adını alan
Tirilye Balık Restoranı’nda yiyeceğiniz karides güvecin tadına doyamayacaksınız!
GSM: 0 532 227 82 32
Quarante Hotel
Eski bir Bozcada evi, orijinaline sadık
kalınarak restore edilmiş ve ortaya bu
müthiş keyifli butik otel çıkmış
www.quarante.com.tr
Tel: 0 (286) 697 00 97
Rakı, balık,
AYVALIK
Ada’m Restoran
Ada’m Restoran, müthiş menüsü ile
adada fark yaratıyor; gözünüz dönsün,
aç gidin, yiyebildiğiniz kadar yiyin!
Tel: 0 (286) 697 84 04
Huzuru uzaklarda aramayın! Birkaç günlük kaçamak, bazen çok uzun bir tatilden daha etkili olabilir. Ayrıca tatil diye çok yol kat etmenize gerek yok. Buralar hem yakın hem huzurlu!
Beypazarı’nın tarihi konakları
BEYPAZARI
Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve
Osmanlı kültürlerinden izler taşıyan tarihi konaklarıyla Beypazarı, kültür meraklıları için çok iyi bir seçim. Kentin
mimarisini anlamak için Etnografya
Müzesi’ni gezebilir, tarihi dokunun keyfine varmak için Suluhan Kervansarayı’nı, Sultan Alaaddin Camii’ni ziyaret
edebilirsiniz. Buranın yerel lezzetleri ise
havuç lokumu, keş peyniri, cevizli sucuk ve Beypazarı kurusu.
54
Paşa Konağı
Paşa Konağı, Beypazarı’nın tarihi dokusuna uygun şekilde dekore edilmiş,
lüks arayışında olmayanlar için temiz
ve samimi bir hizmet veriyor.
Tel: 0 (312) 762 87 33
Beypazarı Bağ Evi
Yöresel lezzetlerin tadına bakabileceğiniz bu mekan, baba ve oğul tarafından işletiliyor ve oldukça samimi bir
hizmet sunuyor. Müzikli akşam eğlencelerine de ev sahipliği yapan Beypazarı Bağ Evi’ne bir uğrayın, höşmerim
yemeden de dönmeyin!
www.bagevibeypazari.com
Tel: 0 (312) 763 40 20
Türk ve Rum mezelerinin harmanı sofralarda gözünüz dönecek, soğuk ve temiz
denizi ruhunuzu besleyecek; Ayvalık’ın sakinliğine ve huzuruna hayran kalacaksınız.
Eşsiz Rum mimarisiyle Ayvalık’ın ara sokakları sizi 1950’lere götürecek, buralarda
cumbalı evler birbirini, güler yüzlü esnaf ise
sizi selamlıyor. Mahalle kahvelerinden birinde koruk suyu ve Türk kahvesi içmelisiniz.
Cunda’da Taş Kahve’ye gidip ünlü Ayvalık
tostundan istediğiniz kadar yiyip mis gibi
taze çayınızı yudumlayarak Ayvalık halkının
kendilerine has iletişimini gülümseyerek izleyebilirsiniz.
Egesade Otel
“Gerçek Ayvalık, sade, lüks” sözlerini benimseyen Egesade Otel, güler yüzlü bir
ailenin tertemiz butik oteli; kahvaltı çok
lezzetli, bulunduğu sokak ve otelin binası
çok sevimli, odaları çok ferah üstelik 2014
yılında booking.com’dan “Award of Excellence” kazanmış.
www.egesade.com
Tel: 0 (266) 312 10 60
Tik Mustafa
Ayvalık’ın en lezzetli mezeleri burada! “Tik
Mustafa’nın Yeri”nde yediğiniz her şey yüzünüzü güldürecek, üstelik hizmet anlayışları da çok duyarlı ve kaliteli. Oldukça
uygun fiyatlara tadı damağınızda kalacak
müthiş mezeler yiyebileceğiniz bu mekana
mutlaka uğramalısınız.
Tel: 0 (266) 312 38 30
55
Nefes almak için doğru Kazdağları’na
KAZDAĞLARI
Şehrin boğucu havasından
uzakta bir cennet burası. Kazdağları’na gittiğinizde aldığınız
nefes size bir başka gelecek;
zengin bitki örtüsü ve dağ havasıyla iç ferahlatıyor. Özellikle
yoga yapmayı sevenler için iyi
bir seçim olan Kazdağları, özel
yemek kursları, çevre gezileri
ve Eylül ayına özel fiyat seçenekleri ile meraklılarını bekliyor.
İda Taş Konak
İda Taş Konak, efsanelere ve
mitolojiye konu olmuş Kazdağları’nda huzuru ve mutluluğu
ziyaretçileriyle
buluşturuyor.
Otantik dokusu ve minimalist
tasarımıyla bu konakta kalmak
birkaç gününüzü masal gibi
geçirmenizi sağlayacak.
www.idataskonak.com
Sonbaharın yumuşak dokusu ile
AĞVA
Göksu Nehri ile Karadeniz’in birleştiği yerde bulunan ve
huzuruyla ziyaretçilerini kendine hayran bırakan Ağva,
oldukça şık pansiyon ve otel seçenekleriyle ve İstanbul’a yakınlığıyla tam bir kaçamak noktası. Göksu Nehri’nde bisiklet turu, çoğu bahçeli olan pansiyonlarda
hamak keyfi yapabilirsiniz.
Ağva Greenline Guest House
Yeşilin dokusu, romantik odaları ve muhteşem göl
manzarasıyla çiftler için çok ideal bir yer
www.agvagreenline.com
Aydede Restoran
Küçükkuyu-Assos yolu üzerinde
bulunan Aydede Restoran’da
mola verip balık ve mezelerin
tatlarına bakmalısınız; lüksten
uzak, samimi bir mekan olan
Aydede Restoran’da karnınız doyduktan sonra kendinizi
çimlere atmak müthiş bir deneyim olacak!
Kilimli Restoran
Terastan izleyeceğiniz manzara, daha çok yemenize
sebep olabilir; Kilimli Restoran’ın deniz mahsulleri gerçekten çok lezzetli! www.kilimlitesisleri.com
Tel: 0 (216) 721 84 00
Doğanın ferah kucağı
YEDİGÖLLER
Cıvıl cıvıl kuş sesleri, ılık bir serinlik, yemyeşil bitkiler, mis gibi
toprak kokusu, taşların arasından akan serin sular… Çadır
kampını sevenler için Yedigöller, doğasıyla kucağını açmış
bekliyor. Neredeyse her hafta
sonu buralarda yürüyüş yapabileceğiniz turlar mevcut, ister
bunlardan birine katılın, ister
çadırınızı alıp kendinizi doğaya bırakın; unutmayın, burada
otel ya da pansiyon yok, konaklamak için çadır şart.
Nerede görsem tanırım
Safranbolu evlerini!
SAFRANBOLU
Safranbolu, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor
ve burada yaklaşık 2 bin geleneksel Türk evi bulunuyor. Buraya özgü mimarisi, ilk bakışta
kendini belli ediyor. Osmanlı
mimarisinin en güzel örneklerinden biri Cinci Han, kiremit döşeli
kubbesiyle Kazdağlıoğlu Camii,
bir marketi andıran küçük Yörük Köyü, Eski Hükümet Konağı
ve Hıdırlık Tepesi Safranbolu’ya
gelenlerin mutlaka ziyaret ettiği
yerler arasında.
56
Safir Konak
2006 yılında “En İyi Restore Edilen Konak Onur Ödülü” kazanan
Safir Konak, yaklaşık 200 yıllık iki
konaktan oluşan bir tesis ve tipik
Safranbolu evlerinin en güzel
korunmuş, tasarlanmış örneklerinden biri.
www.safirkonak.com
Tel: 0 (370) 712 70 60
İmren Yöresel Lezzetler
Rum mantısı ve kuzu incik yemek için Safranbolu’nun en
doğru adresi İmren Yöresel Lezzetler. Cinci Han manzarası eşliğinde yiyeceğiniz geleneksel
lezzetlerin tadına doyamayacaksınız.
Tel: 0 (370) 725 45 00
57
SİNEMA
Kaan YURTTÜRK
MARSLI
ORJİNAL ADI
The Martian
YÖNETMEN
Ridley Scott
F
İLM YAPMAK KONUSUNDA HİÇBİR DÖNEMDE TEMBELLİK ETMEYEN RIDLEY
SCOTT, ÜZERİNDE İYİ YA DA KÖTÜ FİKİR
birliğine varılması güç işlerin yaratıcısı aynı
zamanda. Filmografisine dönüp baktığınızda tartışma götürmeyecek eserlerinin çok
gerilerde kaldığını ancak bunların bilimkurgu sinemasına katkılarının yadsınamayacak
boyutta olduğunu görürsünüz.
OYUNCULAR
Matt Damon,
Jessica Chastain,
Kristen Wiig,
Jeff Daniels, Michael Pena, 2012’de “Yaratık” (Alien) evrenine geri dönSean Bean, Kate Mara, düğü “Prometheus” ile – benim için olmasa
Chiwetel Ejiofor da- genel bakış açısıyla beklentileri karşılayamayan yönetmenin yeni bilimkurgusu
YAPIM “Marslı” (The Martian), kim ne derse desin
2015 ABD ‘radarları açmayı gerektiren’ bir uzay ma141 dk cerası. Bunda hem Andy Weir’ın yoğun ilgi
DAĞITIM The Moments gören romanından uyarlanmasının hem de
Entertainment geride bıraktığımız iki yılda “Yerçekimi” (Gravity) ve “Yıldızlararası” (Interstellar) gibi projelere tanıklık etmemizin katkısı yadsınamaz.
MARS’TA TEK
BAŞINA KALMIŞ
BİR ADAMIN
HİKAYESİNİ İZLERKEN
İLK ETAPTA
AKILLARA GELECEK
MELANKOLİDEN
Scott’ın “Marslı”sını ne “Yerçekimi”nin teknik
muazzamlığı ne de “Yıldızlararası”nın birçok
insana ilham veren beyin fırtınasına yöneltme özelliğiyle karşılaştırmak akıl karı değil.
Mürettabatıyla çıktığı Mars yolculuğunda
gerçekleşen fırtına sonrasında öldü zannedilerek Mars’ta bırakılan Mark Watney’in
(Matt Damon) hikayesi, geleneksel kalıplarda işleyen bir ‘hayatta kalma mücadelesi’ anlatıyor. Mark’ın NASA ile nasıl iletişime
geçebileceğine dair arayışları, botanikçi
olmasının da getirisiyle kendine hayatını sürdürebileceği alan yaratma konusundaki yetenekleriyle şekillenen ilk yarısının sonrasında
kurtarma operasyonu kanalına bağlanan
“Marslı”, alışıldık hikayesini projenin parçalarını oluşturan yetenekli insanların tercihleriyle
izlenebilir kılıyor.
Öncelikle Mars’ta tek başına kalmış bir ada-
UZAK DURUYOR mın hikayesini izlerken ilk etapta akıllara
RIDLEY SCOTT.
58
gelecek melankoliden uzak duruyor Ridley
Scott. Bunu beklentilerin değişkenliğine göre
okumak gerekirken, hiçbir şey beklemeyen
seyirci için süpriz olarak nitelendirmek yanlış
olmayacaktır. “Marslı” hafif bir film. Anlattığı şeyin muhtemel karamsarlığına saplanmaktan çok, bilim ve mizahı aynı potada
eriterek hazmı kolay bir denge tutturuyor.
Formülün dik alası olan ‘ıssız ada, tek bir
adam’ yapısını, karakterinin hatta karakterlerinin parlak zekası ile eğlenceli hale getiriyor.
Mark’ın gündelik rutinini video günlükleri ve
kendi kendine konuşmalar vasıtasıyla seyircisine sunan Scott, bu sayede hem karakterin zihninde dönenler hakkında soru işaretlerini ortadan kaldırıyor hem de ‘yok artık’
denilebilecek ‘umutsuz durumdan kurtulma
aşamalarını’ mümkün olduğunca inandırıcı
kılıyor. Yönetmenin, ‘Mark’ın izolasyonunu ve
yalnızlığını bize geçirmek’ gibi bir derdi yok
ve “Marslı” özelliğinde bu kabul edilebilir.
Zira ana karaktere uzaklardan destek veren
NASA merkezini de onun için hayatlarını riske atmaya gemi mürettebatını da bugüne
kadar gördüğünüz en keyifli sahnelerden
bazılarını oluşturuyor.
Yaptıkları işte çok başarılı olan bir nevi ‘dahi’
sınıfındaki diğerleri, bu tip filmleri alaşağı
eden masa başı çığırtkanlarını bırakmış, sürece olumlu katkı sağlayan insanlar olarak
öne çıkıyorlar. Kötü adam tanımına en yakın duranını dahi en fazla ‘tutucu’ olarak tanımlayabileceğimiz NASA kadrosu, hepsi on
ikiden vurulan oyuncu seçimleriyle 2ilk defa’
ana durumdan sahne çalıyor.
ne basa basa vurgulanan NASA’nın, Ridley
Scott önderliğindeki bu görkemli ‘gizli reklama’ verdiği desteğin payı da büyük.
İnsanoğlunun önüne konulan idealin zorluğuna aldırmadan güç birliği yaptığında,
kaba tabirle ‘kanırta kanırta’ sonuca ulaşabileceğini salık veren “Marslı”, Mark için
Mars’ta yaşama, destekçileri için onu eve
getirme amaçlarına gereken alt metin
aşılarını yapabilmiş. Elde edilen sonuç ise
klasik fikirlerin de modern görünebileceği
konusunda temiz bir örnek. Ridley Scott’ın
“Gladyatör” (Gladiator) sonrası kalabalıkları
en memnun edeceği film olması abartılı bir
öngörü olmayacaktır.
Tabii ki bunda film boyunca topluma ve
basına karşı ne denli şeffaf olduğu üzeriEski usül disko parçalarının başı çektiği
müzik seçimleri.
Times Square’in başrolde olduğu ekipleştirme çabası.
RIDLEY SCOTT’IN
“GLADYATÖR”
(GLADIATOR)
SONRASI
KALABALIKLARI
EN
MEMNUN
EDECEĞİ
FİLM OLMASI
ABARTILI
BİR ÖNGÖRÜ
OLMAYACAKTIR.
59
LEZZETTE MARKA
DÖNERHAN RESTAURANT
MEKAN
ILDIZ
r. Nuh Y
Uzm. D
tesi gibi hazırlanmış. Geniş porselen
tabaklardaki döner sunumları, gerçek bir tandırda ve odun ateşinde
pişirilen lavaşlar, yine odun ateşinin
verdiği o eşsiz tatla birlikte oldukça
ince kesilerek servis edilen dönerler
harika. Özel bir sos eşliğinde servis
edilen dönerleri, tüm meslektaşlarım
tatmalı.
Restorandaki diğer detaylar ise, size
huzuru yaşatmak için düşünülmüş.
Hafta sonları ailecek de harika zamanlar geçirebileceğiniz hoş bir
dekora sahip olan Dönerhan, gerek
hizmet kalitesi ve gerekse doyurucu
porsiyonlarıyla restoran işletmeciliği
alanında rakiplerine fark atmış durumda. Ayrıca çocuklu ailelerin de
rahatlığını düşünerek, çocukların da
hoşça vakit geçirebilecekleri minik
bir oyun alanı da yaratılmış.
Yemek sonrasında ikram edilen çayınızı, mekanın her bir noktası rahat
etmeniz için planlanmış olan her
hangi bir alanında içebilir, eşinizle ve
dostlarınızla yemek sonrası huzurunuz
kaçmadan rahatça sohbet edebilirsiniz.
Ayrıca yoğun iş stresinin ardından sevdikleriyle keyifli bir akşam yemeğinde
bir araya gelmek isteyenler, tandırda
pişirilen lavaş ekmeği ve geniş porselen tabaklarla servis edilen yüzde
yüz yaprak dönerin tadına, özellikle
tavsiye ettiğim yayık ayranıyla birlikte
bakmalılar. Menüde yer alan üç ana
döner çeşidini mutlaka tatmalısınız.
Samsun’un en gözde eğlence ve tatil
beldesinde yer alan Döherhan Restaurant, lezzet konusunda çok iddialı
bir menüye sahip. Daha mekandan
içeriye adımınızı attığınız anda size
farklı olduğunuzu hissettiren Dönerhan’ın güler yüzlü personeli, gerçek
anlamda fark yaratıyor. Böyle hissetmenizin bir diğer nedeni ise mekanın
sizi sarıp sarmalayan sıcak enerjisi kadar, çalışanlarının menüde yer alan
yemekler hakkında her türlü bilgiye
vakıf olması. Türk misafirperverliği ile
karşılanmanız sizi görsel zarafetin ve
duygusal sıcaklığın harmonisi ile sarıp
sarmalıyor.
Gelelim Dönerhan’ın menüsüne. Öncelikle menü, en sevdiklerimizin bir lis60
61
ÇENGEL BULMACA
Yukarıdan Aşağı
1. Yuvarlak, bombeli bir şapka türü
2. Göz içi basıncının artması sonucu ortaya çıkan hastalık
3. Organları kaplayan doku
5. Tekrarlı yapı içeren bileşik
6. Vücudun eklemlerinde, organlarında bulunan bağlara verilen isim
7. Yüksek hizmet standartlarına sahip büyük bir turistik gezinti teknesi
11. Orijinal olmayan, taklit
12. Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar
13. Nervus....10.kafa siniri
14. Lemfadenopatinin kısaltılmış yazımı
15. Orta Avrupa’da Karpatlarda kurulu olan ve denize kıyısı olmayan bir ülke
17. Yüz, sima
18. Telefonda bir seslenme sözü
19. Ağız içinde dişlerin diş etinden itibaren göründükleri mineyle örtülü kısım
ÖD
Ü
LLÜ
22. Bir şekerleme türü
23. Amerika Birleşik Devletlerinin plaka kodu
25. Böbrekle ilgili
27. 1953-1967 yılları arasında kullanılmış olan bir geniş perde sinema
tekniği
29. Samsun ilinin bir ilçesi
30. “Keskin Bıçak”, “Herşeyi Yak” gibi besteleri olan resimdeki şarkıcı,
besteci ve söz yazarı(Resim 5)
31. Ekonomik
32. ......Şahabettin. 1870-1934 yıllarında yaşamış Servet-i Fünun
dönemi şairi ve yazarı(Resim 3)
37. Devlet malı veya parası
Soldan Sağa
1
2
3
4
5
6
31 EKİM’de Anahtar Kodunu
aşağıdaki E-mail adresine gönderen ilk üç
Aile Hekimine vadelialisveris.com’dan 50 TL’lik
indirim kuponu HEDİYE!
e-mail: [email protected]
Not: Mail adresine gelen cevapların
gönderiş saatlerine bakılacaktır.
62
4. ....Tüpleri. Uterusun üst köşesinden
yumurtalıklara kadar uzanan boru şeklinde
anatomik oluşum
8. İslamiyette bir mezhep adı
9. Bir bağlaç
10. Bir televizyon dizisinde “Hürrem Sultan”
rolünü oynayan resimdeki oyuncu (Resim 1
16. İkiyüzlülük
17. “Kürk Mantolu Madonna” romanının
yazarı genç yaşta kaybettiğimiz resimdeki
yazar(Resim 2)
20. Uda benzer bir çalgı
21. Edebiyatta ve müzikte kır hayatını ve
törelerini anlatan eser
24. Sigaradaki zehirli madde
26. Kokulu ve uçucu sıvı
28. Dirseğin arkasındaki kemik çıkıntısı
33. İyi huylu yağ dokusu tümörü
34. Yanardağ ağzı
35. Sinir hücrelerinin olağandışı elektrokimyasal boşalma yapması sonucu oluşan
nörolojik bir hastalık
36. Beyin hasarı sonucu konuşma veya
konuşanları anlama yeteneğinin kaybı
38. ADANAHED başkanı (Resim 4)
39. Mide kanamasında görülen kan kusma
63
64