Bir Duayen, Betûl Mardin A Doyenne, Betûl Mardin Bu
Transkript
Bir Duayen, Betûl Mardin A Doyenne, Betûl Mardin Bu
DEDEMAN QUARTERLY DQ SAYI-ISSUE 15 YAZ-SUMMER 2012 Bir Duayen, Betûl Mardin A Doyenne, Betûl Mardin Bu Yaz Londra Konuşuyor This Summer London Speaks Turkuaz Sularda Mayaların İzinde In Turquoise Waters on the Trail of the Mayans DQ ÖNSÖZ-FOREWORD 1 Değerli Dedeman Okurları, Öncelikle sizlerle güzel haberlerimizi paylaşmak isteriz. Geçtiğimiz sayıda müjdesini verdiğimiz Dedeman Park konseptimizin ilk oteli Dedeman Park Denizli açıldı. Dedeman Oteller ailesinin bu en yeni üyesi, Dedeman kalitesinin bir devamı iken sunduğu yenilikçi hizmetler ile de bölgenin vazgeçilmezi olmaya aday. Sene boyunca bizden yeni haberler duymaya hazır olun. Yaz sayımızda yine sizler için keyifli bir dergi hazırlamış olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Bu sayımızda, bir duayeni sayfalarımıza konuk etmenin gururunu yaşıyoruz. Betûl Mardin ile yaptığımız keyifli röportajı ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz. Senenin önemli etkinliklerine ev sahipliği yapacak Londra’ya da dergimizde yer vermek istedik. Kraliçe’nin tahttaki 60. Yılı kutlamaları, Olimpiyatlar, Wimbledon derken bu yazın gündemini Londra belirleyecek gibi duruyor. Yazın ruhuna uygun, yelken sporuyla ilgili bilmek istediğiniz her şey de yine sayfalarımızda sizi bekliyor olacak. Dedeman Park Denizli’nin açılışına paralel olarak kent sayfalarımıza taşıdığımız Denizli ve Dedeman Zonguldak Genel Müdürü İbrahim Çelik ile yaptığımız keyifli söyleşi de yine siz değerli okurlarımız için bu sayıdaki yerini aldı. Keyifli okumalar... Dear Friends of Dedeman, We’d first like to share our good news with you. The first hotel under our new Dedeman Park brand, Dedeman Park Denizli (which we informed you about in our last issue), has opened. This newest member of the Dedeman Hotels family is a continuation of the Dedeman quality and a candidate to be an essential choice in the region thanks to the innovative services it offers. Get ready to hear more news from us throughout the year. We’re excited to have prepared another enjoyable magazine for you in our summer issue. In this issue, we proudly host a doyenne in our pages. You’ll find our pleasant chat with Betûl Mardin in the upcoming pages. We also wanted to feature London, which will host important events of the year, in our magazine. With the celebrations for the Queen’s 60th year on the throne, the Olympics and Wimbledon, it looks as though London will set the agenda for the summer. Another one of our summery features lets you in on everything you need to know about the sailing sport. Parallel to the opening of Dedeman Park Denizli, we’ve featured a delightful chat with Dedeman Zonguldak General Manager İbrahim Çelik in our city pages for you. Enjoy reading... Tamer Yürükoğlu CEO Dedeman Hotels & Resorts International DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS 12 ajanda-zoom 04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler The news from Turkey and the world trend Bu yaz herkes susuyor, Londra konuşuyor 12 This summer everybody quiets down and London speaks seyahat-travel Turkuaz sularda Mayaların izinde 18 In Turquoise Waters on the Trail of the Mayans 18 röportaj-interview Bir Duayen Betûl Mardin 28 Betûl Mardin: A doyenne 46 28 Dedeman Zonguldak Genel Müdürü İbrahim Çelik ile söyleşi An interview with İbrahim Çelik General Manager of Dedeman Zonguldak yemek-food Yaza leziz bir merhaba! 34 A tasty hello to summer! kent-city Tekstil Başkenti: Denizli 40 The Capital of Textile: Denizli hobi - hobby Yelkenler fora 52 34 Unfurl the sails moda-fashion Mistik Yolculuk 56 Mystic Journey kültür&sanat Şehrin nabzını tutun 68 Feel the pulse of the city 40 haberler-news Dedeman dünyas›ndan haberler 74 News from Dedeman Hotels öykü-story Begüm Ahu Ağlaç’dan keyifli bir hikâye 78 56 A cosy tale from Begüm Ahu Ağlaç DQ DEDEMAN QUARTERLY ‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN Dedeman Hotel&Resorts International ad›na Tamer Yürükoğlu YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT Dedeman Hotel&Resorts International Y›ld›z Posta Caddesi No.52 34340 Esentepe- ‹stanbul Tel: 0212 337 39 00 www.dedeman.com YAPIM - PRODUCTION AJANS MEDYA GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ EDITOR-IN-CHIEF Arzu Karacadağ YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu) MANAGING EDITOR Pınar Mamak ‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ ENGLISH SECTION EDITOR Gizem Ünsalan KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS Zeynep Bayraktar, Ceylan Özge Kunduz, Murat Tekin, Elif Yirmibeşoğlu, Nevra Nergiz, Eda Yeşim REKLAM GRUP BAŞKANI ADVERTISING GROUP CHAIRMAN Gonca Alyanak Savc› REKLAM KOORD‹NATÖRÜ ADVERTISING COORDINATOR Tolgay Gülten REKLAM MÜDÜRLERİ ADVERTISING MANAGERS Gözde Çokgezen, Özgür Çokgezen AJANS MEDYA Kuruçeşme Caddesi, No: 3 Kuruçeşme 34345 ‹stanbul Tel: 0212 287 19 90 BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS Matsis Matbaa Hizmetleri Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51 Sefaköy / ‹stanbul Tel: 0212 624 21 11 Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Haziran 2012 Dedeman Hotel&Resorts International’›n ücretsiz yay›n›d›r. Complimentary copy of Dedeman Hotels&Resorts International. Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir. All rights are reserved that pertain to the written materials, photographs and illustrations published in the magazine. Nothing in this magazine may be borrowed or reproduced without full credit being given to the source. AJANDA 4 DQ 19. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BAŞLIYOR! Yıl içinde gerçekleştirdiği etkinlikleriyle İstanbulluları sanata doyuran İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı 3-19 Temmuz tarihleri arasında dünyanın önemli caz müziği isimlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Dünyada ‘seçkin müzik’ olarak kabul gören cazın önemli ve efsanevi isimleri, festival kapsamında özgün bestelerini yorumlayacakları konserlerinde cazseverleri büyüleyecek. Aralarında, akustik basta Gary Peacock, davulda Jack DeJohnette’in eşliğinde sahne alacak olan klasiklere getirdiği eşsiz yorumlarıyla Keith Jarrett, Mercury ödüllü Anthony and The Johnsons ve Filarmonia İstanbul, “Neo-Soul”un kraliçesi Erykah Badu, caz, bossonova ve mamboyu başarıyla harmanlayan Caro Emerald, Brown’ın mirasçısı Sharon Jones & The Dap Kings, Till Brönner gibi dev isimlerin yer aldığı festivalin en öne çıkan konuğu ise Morrissey. Festival kapsamında Türkiye’deki dinleyicisiyle buluşacak olan İngiliz şarkıcı, yaz aylarının gelişiyle Türkiye’de yaşanan yıldız geçidine Madonna, Kings of Convenience gibi isimlerden sonra dahil oluyor. The Smiths ve sonrasında bireysel olarak devam ettirdiği aktivist duruşunun yanı sıra herkesi kendisine hayran bırakan sözleri ve büyüleyici müziğiyle 19 Temmuz Perşembe akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde yer alacak olan Morrissey “Let Me Kiss You”, “First of The Gang”, “You Have Killed Me” gibi hit şarkılarıyla hayranlarını bir kez daha cezbedecek. Biletleri Nisan ayının sonlarında satışa sunulan festivalin sponsorluğunu Garanti Bankası üstleniyor. THE 19TH ISTANBUL JAZZ FESTIVAL BEGINS! The Istanbul Foundation for Culture and Arts, which gives Istanbulites their fill of art through events it hosts throughout the year, introduces the world’s leading names in jazz music to art fans from July 3-19. Important and legendary names of jazz, accepted as “distinguished music” around the world, will mesmerize jazz lovers in their festival concerts, where they’ll perform their original compositions. The festival hosts huge names, among them Keith Jarrett, who brings unique interpretations to classics and who will take the stage with Gary Peacock on the acoustic bass and Jack DeJohnette on the drums, the Mercury Prize winner Anthony and The Johnsons and Filarmonia Istanbul, the queen of “Neo Soul” Erykah Badu, Caro Emerald, who successfully blends jazz, bossa-nova and mambo, Brown’s heir Sharon Jones & The Dap Kings, and Till Brönner, but the most prominent guest is Morrissey. The British singer who’ll meet with his listeners in Turkey as part of the festival joins the parade of stars to visit Turkey with the arrival of summer months after names like Madonna and Kings of Convenience. In addition to the activist stance he took with The Smiths and later individually, Morrissey takes place at Cemil Topuzlu Open-Air Theater with his lyrics that make everyone admire him and his dazzling music on the evening of Thursday July 19. He’ll charm his fans once again with his hit songs like “Let Me Kiss You”, “First of The Gang” and “You Have Killed Me.” Sponsored by Garanti Bank, the festival’s tickets were offered for sale at the end of April. HASRET SONA ERİYOR, FEIST İSTANBUL’DA Caz Festivali’nden sonra etkinliklerine ara vermeyen İKSV’den bir başka konser haberi daha var. Vakıf, indie folk müziğin pek sevilen isimlerinden Feist’i ağırlamaya hazırlanıyor. 25 Ağustos Cumartesi akşamı Santralistanbul Kıyı Amfi’de hayranlarıyla buluşacak olan Kanadalı şarkıcı, yumuşak sesi ve güçlü gitarıyla büyüleyici bir ahenk içinde olan yaratıcı şarkı sözleriyle dinleyenleri kendisine hayran bırakacak. 4 Grammy ve 3 Juno sahibi olmanın yanında Kings of Convenience gibi isimlerle yaptığı çalışmalarla uluslararası arenada kendinden bahsettiren Feist, Türkiye’de uzun süredir beklenen isimlerden. THE LONGING COMES TO AN END, FEIST IS IN ISTANBUL Not taking a break in events after the Jazz Festival, İKSV has news of another concert. The Foundation is getting ready to host one of the most beloved names in indie folk music, Feist. The Canadian singer who’ll meet with her fans at santralistanbul Kıyı Amfi on Saturday, August 25 will leave listeners in awe of her thanks to her soft voice and creative lyrics that are in charming harmony with her strong guitar. In addition to receiving 4 Grammys and 3 Junos, Feist has made a name in the international arena through the work she’s done with musicians like Kings of Convenience, and she’s one of the names that have been anticipated for a long time in Turkey. 5 AJANDA 6 DQ RİTMİN TADINI ÇIKARIN Soul ve funk’ın efsanevi ismi, James Brown’ın en önemli mirasçısı, Mark Ronson ve Amy Winehouse gibi sanatçıların öncüsü Sharon Jones, birlikte muhteşem sahne performanslarını gerçekleştirdiği grubu The Dap - Kings ile bu sefer de İstanbul’u hareketlendirmeye hazırlanıyor. Bugüne kadar dünyanın birçok festivalinde sayısız konser veren ekip, “soul” kardeşleri Prince’in birçok konserinde de sahneye enerji kattı. Sharon Jones & The Dap Kings, 17 Temmuz’da Santraistanbul Kıyı Amfi’de coşkulu ve dans dolu bir gecede müzikseverlerle buluşacak. ENJOY THE RHYTHM Sharon Jones, a legendary name of soul and funk who builds upon the legacy of James Brown, prepares to get Istanbul into the groove with The Dap-Kings. Sharon Jones & the Dap-Kings have relentlessly toured around the world, performing at numerous festivals. Most recently, the band has been invited by fellow soul enthusiast, Prince, to open for him at his shows. Now, with their incredible live show, they are getting ready to set the Istanbul audience in motion on the 17th of July in Santralistanbul Kıyı Open Air Theatre. KENT DUVARLARININ YARIM YÜZYILI Burhan Doğançay Retrospektifi 23 Mayıs – 23 Eylül İstanbul Modern FIFTY YEARS OF URBAN WALLS A Burhan Doğançay Exhibition May 23 – September 23 İstanbul Modern Since the early 1960s, Burhan Doğançay examines the social, cultural and political transformation of modern and contemporary urban culture through the use of walls. With the guise of an anthropologist, Doğançay examines these surfaces that are open to all manners of contemporary interventions ranging from posters to slogans, and messages with sexual content to newspaper clippings. Doğançay’s works with different techniques and styles, are positioned in both a historical and contemporary ground through their incorporation of the icons of popular culture and political symbols. Fifty Years of Urban Walls: A Burhan Doğançay Retrospective stands as an anthology for Doğançay’s last 50 years of work. With works that range from small sized pieces to big canvases, and installations that run beyond the walls, to various materials and pursuits, this exhibition unrolls the background to Doğançay’s ways of working. The exhibition gathers together 14 distinct series and periods of time with works coming from different collections all over the world. The accompanying catalogue presents images of works along with explanatory texts, which provide different perspectives to his ouevre while documents and photographs on Doğançay’s life alludes to his urban traveller identity. Burhan Doğançay, 1960’lı yılların başından bugüne duvarlar aracılığıyla modern ve çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü araştırıyor. Afişlerden sloganlara, cinsel içerikli mesajlardan ciddi gazete kupürlerine kadar zamanın her türlü müdahalesine açık bu yüzeyleri bir antropolog gibi inceliyor. Farklı üslup ve tekniklerle şekillenen resimleri, popüler kültürün ikonları, politik semboller ve işaretlerle hem tarihsel hem de güncel bir zemine oturuyor. Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, sanatçının son 50 yıllık çalışmalarının bir dökümü niteliğini taşıyor. Doğançay’ın 14 ayrı dönemini ve dünyanın farklı koleksiyonlarında yer alan çalışmalarını izleyiciyle buluşturan sergi için hazırlanan katalogdaki görsellere eşlik eden metinler, sanatçının kariyerinin tüm gelişim evrelerini açıklayarak birikimine farklı bir perspektif getiriyor. Biyografik belgeler ve fotoğraflar Doğançay’ın kent gezgini kimliğini hatırlatıyor. Küçük boyutlu çalışmalardan, büyük boyutlu tuvallere ve duvar yüzeyinden taşan enstalasyonlara, farklı malzeme ve arayışların peşindeki yapıtlar, sanatçının çalışma biçiminin arka planını gözler önüne seriyor. 7 AJANDA 8 SAHNELERDE FRANSIZ ESİNTİSİ DQ Sosyal paylaşım sitelerinde, rekor diyebileceğimiz sayıda paylaşılan Zaz Türkiye’ye geliyor. Efes Pilsen’in katkılarıyla çıktığı Türkiye turnesinde İstanbul, Ankara ve İzmir’de sahne alacak olan sanatçının konser biletleri, bir yıl öncesinde Türkiye’de verdiği ilk konserinde yok satmıştı. Ülkemizde özellikle “Je Veux” parçasıyla ünlenen Zaz, albümünden diğer parçalara da yer vererek hayranlarına müzik ziyafeti yaşatmayı planlıyor. 27 Haziran İstanbul – 29 Haziran İzmir- 30 Haziran Ankara A FRENCH BREEZE ON THE STAGES Zaz, whose music was shared in record numbers on social sharing sites, is coming to Turkey. In her Turkish tour sponsored by Efes Pilsen, the artist will take the stage in Istanbul, Ankara and Izmir. The concert tickets were sold out for her first concert in Turkey a year ago. Having reached fame particularly with her song “Je Veux” in Turkey, Zaz plans to treat her fans to a musical feast by including other songs from her album. June 27 Istanbul – June 29 Izmir – June 30 Ankara 9 WIMBLEDON TENİS TURNUVASI Tenisin en eski ve en prestijli turnuvası olan Wimbledon her yıl olduğu gibi bu sene de Haziran ayının son iki haftasında gerçekleşecek. Öncesinde tenisçiler için Wimbledon’a bir hazırlık niteliği taşıyan Quenn’s Club Şampiyonası ve Gerry Weber Açık Tenis Turnuvası yapılacak. Her sene 32 tek erkek ve kadın oyuncuyla beraber toplamda 32 takımın katıldığı bu prestijli turnuva ilk kez 1868 yılında düzenlenmişti. İngilizler için bir övünç kaynağı olan Wimbledon’ın öncesinde köklü tarihini yakından tanımanıza fırsat tanıyan The Wimbledon Lawn Tennis Museum ziyaretçilere açık olacak. Sporseverleri en iyilerin kıyasıya rekabetine tanık eden, heyecan dolu maçlarla geçen turnuvayı geçen sene erkeklerde Novak Djokovic, kadınlarda ise Petra Kvitova birincilikle tamamlamıştı. WIMBLEDON TENNIS TOURNAMENT Just as every other year, the oldest and most prestigious tennis tournament, Wimbledon, once again takes place in the last two weeks of June. Prior to it, the Queen’s Club Championships and the Gerry Weber Open Tennis Tournament are held as tennis players’ preparation for Wimbledon. This prestigious tournament where 32 men’s and women’s singles players come together for a total of 32 teams was first held in 1868. Before the Wimbledon, a source of pride for the British, begins, The Wimbledon Lawn Tennis Museum, which gives you the chance to get to know the tournament’s well-rooted history, will be open to visitors. The tournament makes sports fans witnesses to the ruthless competition of the best and hosts matches filled with excitement; last year, Novak Djokovic in men and Petra Kvitova in women came in first place. AJANDA 10 DQ GOYA - TARİHİNİN TANIĞI Modern resmin öncülerinden İspanyol ressam Goya dört büyük gravürü ve yağlı boya tablolarıyla sanatseverlerle buluşuyor. Küratörlüğü Marisa Oropesa tarafından üstlenilen sergi, İtalya ve İspanya’nın önde gelen müzelerinden tabloları ağırlarken, sanatçının alışılmadık imgelemiyle tanık olduğu karanlık dönemi başarılı bir şekilde yansıttığı dört gravürü Kapriçyolar, Savaşın Felaketleri, Boğa Güreşi, Atasözleri ya da Zırvalar’ı içermekte. Gerçekçi ve yer yer korkutucu çizgileriyle, 20. yüzyıl modernizminin bilinen isimlerinden Goya, 20 Nisan-29 Temmuz tarihlerinde Pera Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor olacak. Yayımladığı ilk dizi olan Kapriçyolar’da din adamlarının ve dönemin sorunlarına sert eleştiriler getirirken, 1810 yılında Başkomutan Palafox tarafından görevlendirilerek gönderildiği Zaragoza’da tamamladığı Savaşın Felaketleri’nde ise yakından tanık olduğu yıkımları resmetti. 70’li yaşlarında mali sıkıntı yaşadığı bir döneme girdikten sonra engizisyonun da tekrar kurulması sebebiyle politikadan uzak durmayı tercih etti ve görece Avrupa’da daha çok ilgi gören Boğa Güreşi’ni yarattı. Son gravür serisi Zırvalar ise diğer üçünden ayrılarak çok daha farklı ve karanlık olarak tanımlanabilecek, çizgi ve renklerin oluşturduğu şeytani formları içeriyor. Döneminin oldukça ilerisinde olan bu seri sürrealizmin bir habercisi olma niteliğini taşıyordu. GOYA – WITNESS OF HIS TIME One of the pioneers of modern painting, Spanish painter Goya meets with art fans with four large engravings and oil paintings. Curated by Marisa Oropesa, the exhibition hosts canvases from leading museums in Italy and Spain, and it includes the four engravings Caprichos, Disasters of War, Tauromaquia, Proverbs or Follies, in which the artist successfully reflects the dark era he witnessed through his unusual images. One of the most recognized names of 20th century modernism thanks to his realistic and sometimes scary lines, Goya will be waiting for visitors at Pera Museum from April 20-July 29. In Caprichos, he harshly criticized men of religion and the problems of the time, while in Disasters of War, which he completed in Zaragoza, where he was sent on duty by General Palafox in 1810, he painted the destruction he witnessed up close. In his 70s, after he entered an age when he experienced financial difficulty, he chose to stay away from politics due to the reformation of the Inquisition, and he created the Bull Fight, which was met with relatively more interest in Europe. In contrast to the other three, his last series of engravings, Follies, includes devilish forms created by lines and colors, which could be called much more different and dark. This series that was way ahead of its time was the news bearer of surrealism. 11 DQ 12 TREND-TREND Bu yaz herkes susuyor, Londra konuşuyor This summer everybody quiets down and London speaks 2012 için İngiltere’nin senesi desek yanılmış olmayız. Bu yaz gündemi İngiltere belirliyor. We wouldn’t be mistaken if we were to say that 2012 is England’s year. This summer, England sets the agenda. YAZI-BY CEYLAN ÖZGE KUNDUZ Kraliçe’nin Elmas Yılı 2-5 Haziran 2012 Kraliçe II. Elizabeth’in tahttaki 60. yılı onuruna düzenlenen Elmas Yıldönümü ya da orijinal adıyla Diamond Jubilee, 2,3,4 ve 5 Haziran tarihlerinde uzatılmış bir hafta sonu programıyla kutlanıyor. 6 Şubat 1952’de tahta geçen ve 2 Haziran’da taç giyme töreni gerçekleştirilen Kraliçe II. Elizabeth, bugün tahta geçişi sırasında 12’si Britanya kolonisi veya müstemlekesi olan 16 bağımsız ülkenin başında bulunuyor. Birleşik Krallık tarihinde Kral III. George ve Kraliçe Victoria’dan sonra Elmas Yıldönümü’nü kutlayan üçüncü monark olarak da tarihe geçiyor. Tahta geçişinin 25. yılında Gümüş Yıldönümü, 50. yılında ise Altın Yıldönümü’nü kutlayan Elizabeth II, bu yaz her İngiliz imparatoruna nasip olmayan bir törenle onurlandırılıyor. 4 günlük kutlamaların tam programı güvenlik nedeniyle en az iki hafta öncesinde duyuruluyor. Ancak birtakım büyük ve kapsamlı organizasyonların duyuruları çoktan yapılmış durumda. 2 Haziran’da Kraliçe’nin de katılacağı Epsom Derby düzenleniyor. Epsom Derby, Kraliçe II. Elizabeth’in, sıkı hayranı olduğu bir at yarışı etkinliği. Kraliçe bu yarışlara 80 yıldır katılıyor. 3 13 The Queen’s Diamond Jubilee June 2-5 2012 Held in honor of Queen Elizabeth II’s 60th year on the throne, the Diamond Jubilee is celebrated with a weekend program that takes place over June 2, 3, 4 and 5. After taking the throne on February 6, 1952 and being coroneted on June 2, Queen Elizabeth II is currently the head of 16 independent states, 12 of which were British colonies or dominions at the time she took the throne. She’s also noted in history as the third monarch to celebrate her Diamond Jubilee in the history of the United Kingdom, after King George III and Queen Victoria. After celebrating her Silver Jubilee on her 25th anniversary of taking the throne and her Golden Jubilee on her 50th year, Elizabeth II is honored this summer with a celebration that not every British emperor gets to experience. The full schedule for the 4-day celebrations is announced at least two weeks in advance due to security reasons. Yet planning for some large, comprehensive events is already under way. On June 2, the Epsom Derby will be held, with the Queen in attendance. The Epsom Derby is a horse race that Queen Elizabeth II is quite fond of. The Queen’s been attending these 14 Haziran’da ise Big Jubilee Lunch yani Büyük Yıldönümü Öğle Yemeği gerçekleştiriliyor. Bu etkinlikte herkes komşuları ve arkadaşlarıyla öğle yemeklerini paylaşıyor. Aynı gün içerisinde, teknelerin mücadele edeceği güzellik yarışması The Thames Diamond Jubilee Pageant gerçekleştiriliyor. Hem Birleşik Krallık’tan hem de dünyanın dört bir yanından gelen bin kadar tekne bu gün için özel olarak süsleniyor. Kraliçe ise etkinliğe kraliyet mavnasında katılıyor. Organizasyonlardan bir tanesi Buckingham Sarayı konseri. BBC tarafından düzenlenen konser 4 Haziran’da gerçekleştiriliyor. Kraliçe’yle beraber Edinburgh Kraliyet Ailesi’nden birçok üyenin katılacağı konser için 10 bin bilet ulusal kurayla, resmi başvuru yapan halk arasında dağıtıldı. Tüm krallıkta 2012 fenerin yakıldığı The Queen’s Diamond Jubilee Beacons etkinliği de yine aynı gün. Kutlamaların son günündeki tören alayının rotası ve detayları ise Buckingham sarayı tarafından açıklandı. Kraliçe 5 Haziran’da öğle yemeğini yiyeceği Westminster Hall’dan yola çıkıp Trafalgar Meydanı’ndan geçerek Buckingham Sarayı’na ulaşacak. Kraliçe’ye Kraliyet Ailesi’nin üyeleri de eşlik edecek. www.thediamondjubilee.org www.2012queensdiamondjubilee.com races for 80 years. On June 3, the Big Jubilee Lunch will be held. In this event, everyone shares his or her lunch with neighbours and friends. The Thames Diamond Jubilee Pageant, a beauty contest in which boats compete, is held on the same day. Nearly a thousand boats that come from the United Kingdom and all over the world are decorated especially for the day. The Queen participates in the event with her royal yacht. One of the events planned is the Buckingham Palace concert. Held by BBC, the concert takes place on June 4. Many members of the Edinburgh Royal Family, including the Queen, will attend the concert, for which 10 thousand tickets were given out in a national draw among civilians who submitted official applications. The Queen’s Diamond Jubilee Beacons event, for which 2012 lanterns are lit all over the kingdom, also takes place that day. The Buckingham Palace also announced the route and details of the parade that takes place on the last day of the celebrations. On June 5, the Queen will embark on her journey from Westminster Hall, where she’ll have lunch, then pass through Trafalgar Square to reach the Buckingham Palace. Members of the Royal Family will accompany the Queen. www.thediamondjubilee.org www.2012queensdiamondjubilee.com 15 Olimpiyat Oyunları 27 Temmuz - 12 Ağustos 2012 Bu sene yaz olimpiyatları senesi ve buluşma noktası Londra. 26 spor dalına ve toplamda 39 disipline yer verilecek 2012 Olimpiyat Oyunları için halihazırda çekici ve güzel olan Londra daha da güzelleşiyor. Kentin doğusundaki 2.5 kilometrekarelik endüstriyel alan olimpiyat oyunları sebebiyle büyük bir değişim geçiriyor. Sanayi atıkları sebebiyle ciddi ölçüde kirlenmiş olan bu alan hazırlık kapsamında birkaç sene önce hummalı bir çalışmayla temizlendi, ardından da Olimpik Park haline getirildi. Park hem oyunlar için yeşil ve davetkar bir zemin hazırlıyor hem de tüm ziyaretçiler için keyfi çıkartılacak bir yeşil alan sunuyor. Parkın güney kısmı, oyunlar boyunca bir festival atmosferi yaratacak. Nehir kıyısında bahçeler, Pazar alanları, etkinlikler, kafeler, barlar ve restoranlardan oluşan bu alan tam bir eğlence bölgesi oluşturacak. Kuzey kesimi ise yağmur sularını ve olası su taşkınlarını yeşil çözümlerle toplayıp kontrol altına alacak. Aynı zamanda daha sakin bir kamu alanı yaratacak ve su samuru, gri balıkçıl, su faresi ve yalıçapkını gibi civarda var olan ender türler için bir habitat oluşturacak. Olimpiyat Kasabası da yine olimpiyat oyunları için özel olarak yaratıldı. 2818 yeni daireden oluşan 11 rezidans alanı, geniş bahçeleri, avluları ve teraslarıyla olimpiyat sporcuları için yeni yaşam alanlarıyla birlikte mağazalar, restoranlar ve dinlenme alanları yarattı. Kısacası bu yaz olimpiyat oyunlarında Londra hem sporcuları hem de binlerce sporseveri türlü eğlence ve etkinliklerle karşılamaya çoktan hazır görünüyor. www.olympic.org Olympic Games July 27 - August 12, 2012 This is the year of the Summer Olympics, and the meeting point is London. The 2012 Olympic Games will include 26 branches of sports and a total of 39 disciplines, with the already-attractive London being made even more beautiful for the event. The 2.5-kilometer square industrial area to the east of the city is going through an extensive transformation for the Olympic Games. After being seriously contaminated due to industrial waste, this area was first cleaned thoroughly a couple of years ago as part of the preparations, then it was converted into the Olympic Park. The park both sets a green and inviting base for the games and offers a green area for all the visitors to enjoy. The southern end of the park will have the atmosphere of a festival throughout the games. This area consisting of gardens, market areas, events, cafes, bars and restaurants set along the river will be the perfect entertainment spot. The northern end will collect rainwater and possible water overflows with green methods to keep them under control. It will also create a quieter public space as well as providing a habitat for rare domestic species such as the sea otter, gray heron, water shrew and kingfisher. The Olympic Village was also created especially for the Olympic games. 11 residence areas made up of 2818 new apartments, plus spacious gardens, courtyards and terraces created new living spaces for Olympic athletes as well as shops, restaurants and resting areas. In short, London seems already prepared to greet both athletes and thousands of sports fans with entertainment and events for the Olympic Games this summer. www.olympic.org Wimbledon Tenis Turnuvası 25 Haziran - 8 Temmuz 2012 16 Londra’da düzenlenen geleneksel Wimbledon Tenis Turnuvası bu sene de birçok tenis severi bir araya getirecek çekişmeli müsabakalara ev sahipliği yapıyor. Şampiyonanın biletleri başvurular sonrasında yapılacak ulusal kurayla belirleniyor. Kurada kazananlar, ardından ücreti ödeyerek biletlerine sahip olabiliyor. Bir başka deyişle mücadele henüz karşılaşmalar start almamışken müstakbel izleyiciler arasında başlıyor. 1877 yılında düzenlenmeye başlayan ve çim kortta oynanan tek grand slam turnuvası olan Wimbledon turnuvasının eski yıllara ve âdetlere dayanan ilginç kuralları var. Örneğin tüm tenisçilerin beyaz giyme zorunluluğu… Korta giriş ve çıkışlar bile belirli protokollere uygun olarak yapılıyor. 25 Haziran Pazartesi günü başlayan turnuva süresince bazıları haricinde tüm kortlar her gün 10.30’da açılıyor. Program henüz netlik kazanmamış olsa da her sene olduğu gibi tahmini bir program söz konusu. 1.-7. günler arasında erkekler ve kadınlar teklerde yarışacak. Aynı hafta içinde junior kategorilerinin de kızlar ve erkekler olarak ayrı müsabakaları var. Yine aynı hafta programda karışık çiftlerin maçları yer alıyor. 8.-13. günler arasında erkek ve kadın tekli kategorilerde dördüncü raunt maçları gerçekleştiriliyor. Turnuvanın son cumartesi gününde tek kadınlarda final karşılaşmaları, pazar günü ise tek erkeklerde final karşılaşmaları yapılıyor. Kortların büyük kısmının üzeri kapatılıyor böylelikle Londra’nın yağışlı havalarından etkilenilmiyor; oyunlar keyifle oynanıyor ve seyrediliyor. www.wimbledon.com Wimbledon Tennis Tournament June 25 - July 8, 2012 The traditional Wimbledon Tennis Tournament once again hosts competitive matches this summer to bring together many tennis fans. The recipients of the tickets for the championship will be determined based on a national draw held after the applications. Those who win the draw will then be able to get their tickets by paying the cost. In other words, the competition among potential viewers begins well before the matches take place. First held in 1877, the Wimbledon is the world’s only grand slam tournament held on a grass court, and it’s got some interesting rules that date back to previous years and traditions. For instance, the requirement that all tennis players wear white... There are even certain protocols that govern how people enter and exit the court. The tournament starts on Monday, June 25, with all courts except for some of them opening at 10.30 every day throughout the tournament. Even though the program isn’t set yet, there’s an estimated program just like every year. Men and women will compete in singles between the 1st and 7th days. That same week, junior categories hold separate matches for men and women. The mixed couples’ matches are also on the program that week. Between the 8th and 13th days, the fourth-round matches are held between men’s and women’s singles categories. On the last Saturday of the tournament, finals are held for women’s singles, while finals are held for men’s singles on Sunday. A large part of the courts are closed over to avoid being affected by London’s rainy weather; games are played and viewed with pleasure. www.wimbledon.com 17 LIFT 2012 12 Haziran - 15 Temmuz London International Festival of Theatre ya da kısa adıyla LIFT Rose Fenton ve Lucy Neal tarafından kurulan bir festival organizasyonu. 1981’de kurulan ve bu sene 31.’si gerçekleştirilecek olan LIFT, Londralıları alışık oldukları oyunların dışına çıkartmayı ve onlara dünyanın tiyatroya farklı bakış açılarını sunmayı hedefliyor. 2003 yılından beri Angharad Wynne-Jones liderliğinde idare edilen festivalde provokatif, köşeli, isyankar, avangart, alışılmışın dışında birçok oyun seyirciyle buluşuyor. Tarihi boyunca ilk kez West End’e giden bunu da Elevator Repair Service grubunun muhteşem oyunu Gatz’la gerçekleştiren festival aynı zamanda Royal Shakespeare Company tarafından gerçekleştirilen World Shakespeare Festival (Dünya Shakespeare Festivali) ile de bir iş birliğine girdi ve daha da güçlendi. Festivalin programında büyük ses getiren Gatz’ın yanı sıra Coney grubundan An Adventure Map, dreamthinkspeak topluluğundan The Rest is Silence, Nassim Soleimanpour’dan White Rabbit, Red Rabbit isimli oyunlar ve daha niceleri yer alıyor. Festivalin detaylı programı ve tüm festivalle ilgili bilgi almak için: www.liftfestival.com LIFT 2012 June 12 – July 15 The London International Festival of Theatre, or LIFT for short, is a festival that was established by Rose Fenton and Lucy Neal in 1981. Now in its 31st year, LIFT aims to take Londoners away from plays they’re accustomed to and present them with different outlooks on the theater from all over the world. Managed by Angharad Wynne-Jones since 2003, the festival hosts many provocative, angular, defiant, avant-garde and unusual plays. For the first time in its history, the festival travels to the West End for the Elevator Repair Service group’s incredible play Gatz. The festival has also collaborated with the World Shakespeare Festival held by the Royal Shakespeare Company to gain more strength. In addition to the widely acclaimed Gatz, the festival program also features the plays An Adventure Map by the Coney group, The Rest is Silence by the dreamthinkspeak troupe, White Rabbit, Red Rabbit from Nassim Soleimanpour and many more. For the detailed festival program and to get information on the event: www.liftfestival.com DQ 18 SEYAHAT-TRAVEL Turkuaz Sularda Mayaların İzinde Meksika, dünya gündemine genellikle organize suçlarla taşınmasına rağmen, her yıl yaklaşık 22 milyon turist, Karayip plajlarının beyaz kumlarında, Maya piramitlerinde, Baja California’da balinaların peşinde veya Ciudad de México’nun trompet sesi yükselen sokaklarında ‘Yeni İspanya’nın tadını çıkarıyor. YAZI-BY ONUR UYGUN In Turquoise Waters on the Trail of the Mayans Even though Mexico generally makes headlines around the world due to organized crime, each year, approximately 22 million tourists enjoy “New Spain” on the white sands of Caribbean beaches, at the Mayan pyramids, chasing whales in Baja California or in the streets of Ciudad de México full of trumpet music. 19 20 Ülkenin doğusundaki Yucatán Yarımadası, batısında Meksika Körfezi’nin, doğusunda ise Karayip Denizi’nin yer aldığı, Cancún’la taçlandırılmış bir turist cenneti. Yucatán’ın en turistik şehri olan Cancún, bir zamanlar Latin Amerika’nın en popüler şehirlerinden biri olan, uçsuz bucaksız beyaz kumsalları ve hareketli gece hayatıyla ünlü olan Acapulco’nun veliahtı dersek yanlış olmaz. Karayip kıyısındaki Cancún’un eşsiz güzellikteki plajları ve turkuaz renkli denizi lüks otellerin – ve Amerikalı turistlerin yüksek talebine yol açarak Acapulco’yu tahtından etmiş. Fakat Cancún ile başlayıp güneye doğru uzanan Maya Riviera’sının en nefes kesici noktası şüphesiz Tulum. Karayip kıyısına kurulmuş bu antik Maya şehrine adımını atan her turistin ağzı açık kalıyor. Mayalar tarafından parlak renkli denizin kıyısına kurulmuş olan antik şehrin tapınakları, evleri, sarayları denizden çıkan kayalıkların üzerinde yükseliyor; palmiyeler ve diğer tropik bitkilerle kaplı bu yamaçlar ise birkaç yerde aralanıp ince beyaz kumlu plajlara ulaşım sağlıyor. Kayalıkların tepesine kurulmuş Maya tapınaklarının gölgesinde turkuaz sularda yüzerken, bir zamanlar bu şehirde yaşayıp bu manzaraya uyanan Mayaların belki de dünya tarihinin en şanslı insanları olabileceğini düşüneceksiniz. Tulum’daki Maya kalıntıları diğer şehirlerdeki kadar nadide ve büyük olmayabilir, ancak Meksika’nın, belki de dünyanın sayılı plajlarından biriyle birleştiklerinde rüya gibi bir destinasyon haline geliyorlar. Chichen Itza Tulum’un iki saat kadar batısında bulunan Chichen Itza Yucatán’daki en popüler Maya şehri. Ormanın arasından şehrin içine doğru uzanan patikanın ulaştığı ilk açıklıkta basamaklı bir piramit şeklindeki Kukulcan Tapınağı tüm ihtişamıyla ziyaretçilerin karşısına çıkıyor. Kukulcan Tapınağı öyle bir şekilde kurulmuş ki, her yıl ekinoks günlerinde (21 Mart ve 23 Eylül) doğan ve batan güneş, tapınağın basamaklarından faydalanarak merdivenlerin üzerinde Mayaların kutsal kabul ettiği yılan suretinin belirmesine yol açıyor. Bu noktadan sonra Chichen Itza’nın neden dünyanın yeni yedi harikasından biri seçildiğini anlamak pek zor değil; ancak bin 500 yıllık bu antik şehirde Kukulcan Tapınağı’ndan başka cevherler de var. Bunlardan biri de futbol benzeri bir oyun olan juego de pelota için kurulmuş oyun alanı. Futbol benzeri bu oyunda ellerin yanı sıra ayakların kullanılması da yasak; amaç ise topu duvarlardan birine yerleştirilmiş dikey bir basketbol potası benzeri taş delikten geçirmek. Oyunun sonunda ise yaygın görüşe göre kaybeden, Even though Mexico generally makes headlines around the world due to organized crime, each year, approximately 22 million tourists enjoy “New Spain” on the white sands of Caribbean beaches, at the Mayan pyramids, chasing whales in Baja California or in the streets of Ciudad de México full of trumpet music. The Yucatán Peninsula to the east of the country is a tourist heaven crowned by Cancún and surrounded by the Gulf of Mexico to the west and the Caribbean Sea to the east. The largest touristic city in Yucatán, Cancún could be called the heir to Acapulco, which was once one of the most popular cities in Latin America, famous for its endless white beaches and bustling night life. The uniquely beautiful beaches and turquoise-colored sea of Cancún, on the shore of the Caribbean, welcomed the great demand of luxury hotels and American tourists to dethrone Acapulco. Yet the most breathtaking spot of the Mayan Riviera, which starts in Cancún and extends southward, is undoubtedly Tulum. Every tourist that visits this ancient Mayan city situated on the shore of the Caribbean is left bewildered. The temples, houses and palaces of this ancient city the Mayans built on the shore of the sparkling sea rise from the cliffs adjacent to the sea; these slopes covered in palm trees and other tropical plants open up in several places to facilitate access to the white sandy beaches. As you’re swimming in the turquoise waters shadowed by the Mayan temples built on top of the cliffs, you’ll think that the Mayans who once lived in this city and woke up to this view were perhaps the luckiest people in the history of the world. The Mayan remains in Tulum may not be as rare and large as ones in other cities, yet combined with one of the best beaches of Mexico, perhaps even the world, the result becomes a dream-like destination. 21 22 bir başka bakış açısına göre ise kazanan takımın oyuncuları Maya tanrılarına kurban ediliyor. Chichen Itza’daki pelota sahası Meksika sınırları içindeki en büyüğü. Jaguar ve Savaşçılar tapınaklarının yanı sıra Chichen Itza’daki bir diğer önemli bina ise İspanyol kaşiflerin şekli yüzünden El Caracol (salyangoz) adı verdiği gözlemevi. El Caracol, Mayaların bilim adamları ve tarihçileri hala şaşırtan astronomi kültürünün en büyük somut göstergelerinden biri. Chichen Itza’nın batısında yer alan, Yucatán’ın Meksika Körfezi kıyısına daha yakın olan Mérida yarımadanın en büyük şehri. 800 bin kişilik Mérida, sömürge mimarisindeki binaları, dar sokakları, geniş meydanları ve geleneksel kafe ve restoranlarıyla güncel Meksika kültürüne, geride bıraktığımız noktalara kıyasla çok daha yakın. Turizmin etkisi hala hissedilse de bu görece büyük şehrin sakinleri kendi işleriyle meşgul. Ancak yine de Mérida’nın en büyük özelliği güneyindeki turistik noktalara bir sıçrama taşı olması. Mérida’nın biraz güneyinde bulunan Uxmal kesinlikle Yucatán’daki en önemli Maya harabelerinden biri. Chichen Itza’dan biraz daha küçük olsa da turistler burada eserlere yaklaşmakta daha özgür. Piramide tırmanıp tüm şehre tepeden bakabiliyor, Hükümdarlar Sarayı’nın Chichen Itza Located about two hours north of Tulum, Chichen Itza is the most popular Mayan city in Yucatán. At the first clearance the pathway leading from the middle of the forest into the city reaches, the Temple of Kukulcan, shaped like a stepped pyramid, greets visitors with all its glory. The Temple of Kukulcan is set up in such a way that each year on the days of the equinox (March 21 and September 23), the rising and setting sun makes use of the temple’s steps in making an image of a snake, considered holy by the Mayans, appear on top of the stairs. At this point, it’s not hard to understand why Chichen Itza was chosen one of the new Seven Wonders of the World; yet in this ancient city of 1,500 years, there are other wonders besides the Temple of Kukulcan. One of these is the field set aside for juego de pelota, a game that resembles soccer. In this game resembling soccer, it’s forbidden to use hands as well as feet; the purpose is to get the ball through a stone hole that resembles a vertical basketball pole, set on one of the walls. At the end of the game, the players of the team losing according to popular opinion, or winning according to another point of view, are sacrificed to the Mayan gods. The pelota field at Chichen Itza is the largest in Mexico. In Palenque’deki yolculuğunuza uçsuz bucaksız, zümrüt yeşili bir orman, derinden gelen su sesi, maymunların bağırışları ve renkli tukanlar eşlik edecek. (şimdi yarasalara yuva olmuş) odalarına, tapınaklara, Mayalardan kalma evlere girebiliyorsunuz. Uxmal’ın en göz alıcı yapısı ise 39 metre yüksekliğindeki, eliptik bir koni biçimindeki görkemli Casa del Adivino tapınağı. Orta Meksi̇ka’ya Doğru Yucatán’ı geride bırakarak batıya, ülkenin içlerine doğru ilerlemek isteyen çoğu kişinin ilk durağı Zapatista hareketinin ve Subcomandante Marcos’un yurdu Chiapas eyaleti oluyor. Chiapas’taki en önemli konaklama noktası ise 80 bin nüfuslu, adını hemen yanı başındaki Maya şehrinden alan ve aslında pek de şirin olmayan Palenque. Ancak antik Palenque, Maya harikalarına Yucatán’da alışmaya başlamanıza rağmen sizi etkilemeyi başarıyor. Yanınızdan geçen ve “ruinas, ruinas!” (İspanyolca’da ‘harabeler’ manasına geliyor) diye bağıran minibüsler sayesinde antik şehre ulaşmak pek zor değil. Chiapas, Yucatán’dan daha yüksekte bulunduğu için daha çok yağış alıyor, ve bunun sonucunda da daha ormanlık bir yapıya sahip. Palenque de böyle uçsuz bucaksız bir ormanın ortasına kurulmuş ve çok geniş bir alana yayılmış bir Maya şehri. Tulum’da turkuaz renkli denizin yaptığı etkiyi Palenque’de zümrüt renkli orman yapıyor: dev ağaçların oluşturduğu tropik ormanda ilerlerken karşınıza aniden sanki içindeki son Mayalar kapıyı kapatıp çıktığından beri ellenmemiş gibi duran addition to the Temple of the Jaguars and the Temple of the Warriors, another important building in Chichen Itza is the watchtower Spanish explorers called El Caracol (snail) due to its shape. El Caracol is one of the largest concrete signs of the Mayans’ astronomy culture, which still surprises scientists and historians to this day. The largest city on the peninsula is Mérida, located west of Chichen Itza, closer to the shore Yucatán shares with the Gulf of Mexico. With a capacity of 800 thousand people as well as buildings with colonial architecture, narrow streets, spacious squares and traditional café and restaurants, Mérida is much closer to current Mexican culture than the destinations we left behind. Even though the effects of tourism are still felt, the residents of this relatively large city are busy with their own work. Yet Mérida’s most defining characteristic remains its location as a hopping stone to the touristic spots in the south. Located a little south of Mérida, Uxmal is definitely one of the most important Mayan ruins in Yucatán. Even though it is a little smaller than Chichen Itza, here tourists are freer to get close to the monuments. You can climb up the pyramid and look out at the entire city from above, or you can enter the rooms (now bat nests) of the Place of the Governor, the temples and the Mayan houses. The most striking structure in Uxmal is the magnificient 39-meter-tall temple of Casa del Adivino, which is shaped like an elliptical cone. Towards Central Mexico The first stop of most people who want to leave Yucatán behind and move west towards the interior country is the state of Chiapas, home of the Zapatista movement and Subcomandante Marcos. The most important lodging spot in Chiapas is Palenque, a not-so-cute area with a population of 80 thousand that gets its name from the Mayan city nearby. But ancient Palenque manages to impress you, even though you started getting used to Mayan wonders from Yucatán. Thanks to the minibuses passing by that yell “ruinas, ruinas!” (which means “ruins” in Spanish), it isn’t that difficult to reach the ancient city. Because it is higher in altitude than Yucatán, Chiapas receives more rainfall, and as a result, it has a more forested structure. Palenque is such a Mayan city that’s situated in the middle of an endless forest and spread out over a very wide area. The emerald-colored forest in Palenque creates the same effect as the turquoise-colored sea in Tulum; as you’re moving forward in the tropical forest created by giant trees, you can suddenly encounter Mayan houses that look like 23 24 Ormanın içinde kıvrılarak ve irili ufaklı şelaleler oluşturarak ilerleyen Agua Azul, parlak turkuaz sularıyla size Karayipler’in denizini aratmayacak. Maya evleri çıkabiliyor. Alan çok büyük olduğu için şehri neredeyse hep yalnız geziyorsunuz; yolculuğunuza sadece nehrin, şelalelerin, maymunların ve tukanların sesleri eşlik ediyor. Belki de turistlerin çoğu Yucatán’dan çıkmadığı için Palenque gerek Uxmal’a, gerek Chichen Itza’ya kıyasla daha tenha. Burada piramitlere, saraylar, tapınaklar, juego de pelota sahalarına ek olarak iyi korunmuş günlük evler, anıtlar, kraliyet mezarları gibi unsurlar bulunsa da Maya piramit ve tapınaklarının basamaklarını tırmanmak artık yorucu olmaya başlıyor. Chiapas’ın bir diğer turistik noktası ise köpüklü beyaz şelaleler oluşturarak yemyeşil ormanın arasından akan bir nehir olan Agua Azul. Tulum’un ve Maya riviera’sının parlak turkuaz renkli sularıyla burda tekrar karşılaşmak mümkün; zaten İspanyolca ‘mavi su’ anlamına gelen Agua Azul adını buradan alıyor. Buradaki turistik tezgahların vazgeçilmez unsuru ise Subcomandante Marcos. Chiapas’ta oldukça saygı duyulan Marcos bölgesel bir yıldız haline gelmiş. Topraksız yerlilerin başkaldırısının sembolü olan Marcos, tıpkı Ché gibi tişört, anahtarlık, oyuncak bebek şeklide turistik mağazalardaki yerini almış. Güncel Meksika kültürüyle daha iyi tanışmak için Chiapas ve Mayalarla vedalaşmak gerekiyor. Chiapas ile Ciudad de Mexico arasında bulunan Oaxaca eyaleti, uzun başkent yolunda kayda değer bir durak. Eyaletle aynı isme sahip Oaxaca şehri, parkları, müzeleri, kiliseleri, canlı renklere boyanmış evleri, sömürge mimarisi ve kalabalık pazarları ile ülkenin en güzel şehirlerinden biri. Burada Meksika mutfağı da çeşitlenmeye başlıyor. Oaxaca, çeşitli et ve tavuk yemeklerinde kullanılan, içinde çikolata da bulunan hafif tatlı bir sos olan mole’si ve Azteklerin they haven’t been touched since the last Mayan closed the door and left. Since the area is so large, you almost always tour the city alone; only the sounds of the river, waterfalls, monkeys and toucans accompany your journey. Perhaps because most of the tourists don’t leave Yucatán, Palenque is more deserted compared to both Uxmal and Chichen Itza. In addition to pyramids, palaces, temples and juego de pelota fields, there are elements like well protected daily homes, monuments and royal graves here; even so, it now starts to get exhausting to climb the steps of Mayan pyramids and temples. Another touristic spot in Chiapas is Agua Azul, a river that flows through the green forest by creating bubbly white waterfalls. It’s possible to reencounter the bright turquoise-colored waters of Tulum and the Mayan Riviera here; in fact, Agua Azul, which means ‘blue water’ in Spanish, gets it name from here. The essential element of touristic stalls here is Subcomandante Marcos. Well respected in Chiapas, Marcos has become a regional star. The symbol of the revolt of locals without land, Marcos has taken his place in touristic shops in the form of t-shirts, key chains and dolls, just like Ché. To get better acquainted with current Mexican culture, you have to say goodbye to Chiapas and the Mayans. The state of Oaxaca, situated between Chiapas and Ciudad de Mexico, is a stop worth visiting on the long way to the capital. Bearing the same name as the state, the city of Oaxaca is one of the most beautiful cities in the country, thanks to its parks, museums, churches, houses painted in vivid colors, colonial architecture and crowded markets. Mexican cuisine also becomes diversified here. Oaxaca is famous for its mole, a slightly sweet sauce with chocolate 25 dünyaya kazandırdığı bir içecek olan sıcak çikolatası ile ünlü. Fakat burada sıcak çikolata dünyanın geri kalanından biraz farklı içiliyor: oldukça sulu bir kıvamda gelen sıcak çikolata bir kase içinde, yanında bir kaşık ve bir somun ekmekle servis ediliyor. Tabii ki Oaxaca’da yerel tatların ön plana çıkması, Meksika’nın her yerinde bulabileceğiniz, avokadodan yapılan oldukça lezzetli bir sos olan guacamole, kızarmış mısır hamurundan yapılan cips benzeri nacho, veya daire şeklinde ufak ince bir ekmeğin içine konulan çeşitli içlerle hazırlanan taco gibi lezzetleri burada bulamayacağınız anlamına gelmiyor. Bütün bunlar sizi kesmezse şehrin çarşısında kaktüs suyu ve çekirge kızartması gibi değişik tatları deneyebilirsiniz. Oaxaca ayrıca el sanatları ile de ünlü. Şehrin merkezindeki zanaatkarlar çarşısı da bunun canlı bir kanıtı. El yapımı rengarenk kurukafalar, teneke çerçeveler, mariachi ve belki de Mayalardan kalan mirasla hayal edilen gerçeküstü canlıların figürleri bu çarşıda turistlerle buluşuyor, ve yerlileri ülke ekonomisine entegre etmeye çalışan sivil toplum örgütleri sayesinde turistlerin harcadığı paralar doğrudan yerli gruplara gidiyor. that’s used in various meat and chicken dishes, as well as its hot chocolate, a drink that the Aztecs discovered. But here, hot chocolate is drunk a little differently than in the rest of the world: hot chocolate is served with a very watery texture inside a bowl, with a spoon and a loaf of bread. Of course the fact that local tastes are more prevalent in Oaxaca doesn’t mean you won’t find flavors available all over Mexico, like guacamole, a very flavorful sauce made with avocado, nacho, which resemble chips made with fried corn flour, or taco, prepared with various stuffings placed inside small, thin rounds of bread, here. If all of this isn’t enough for you, you can try different flavors like cactus juice and fried grasshoppers in the city’s market. Oaxaca is also famous for its handcrafts. The artisans market in the center of the city is living proof. Handmade colorful skulls, tin frames, mariachi and figures of surreal creatures perhaps imagined with the heritage left over from the Mayans meet with tourists in this market, and thanks to nongovernmental organizations that try to integrate locals into the national economy, the money that tourists spend goes directly to local groups. ‘Yeni̇ İspanya’nın Başkenti But to get to know Mexican culture better, there is no other place to go than the capital Ciudad de México (Mexico City). With its narrow streets, spacious squares, world-class restaurants and archeology museums, mariachis, small restaurants, tequila bars, house of the famous painter couple Diego Rivera and Frida Kahlo that’s been transformed into a museum, Aztec temples and pyramids, Ciudad de México is a veritable summary of all of Mexico. The first things that greet visitors to Fakat Meksika kültürünü daha iyi tanımak için başkent Ciudad de México’dan (Mexico City) başka gidilebilecek bir yer yok. Dar sokakları, geniş meydanları, dünya çapındaki restoranları ve arkeoloji müzeleri, mariachi’leri, küçük lokantaları, tekila barları, ünlü ressam çift Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun müzeye dönüştürülmüş evleri, Aztek tapınakları ve piramitleri ile Ciudad de México, adeta bütün Meksika’nın bir özeti. The Capital Of “New Spain” 26 Şehre gelenleri ilk başta oldukça kirli bir hava ve son derece kalabalık sokaklar (ve ulaşım araçları) karşılıyor. Ciudad de México 21 milyonluk nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri, bu da doğal olarak günlük hayata yansıyor. Ciudad de México, Azteklerin başkenti Tenochtitlán’ın bir zamanlar bulunduğu yere kurulu. İspanyol kaşif Hernán Cortés, Aztekleri yendikten sonra şehri yerle bir etmiş ve aynı noktaya, İspanyol yerleşimcilerinin verdiği adla ‘Yeni İspanya’nın başkenti Ciudad de México’yu kurmuş. Fakat yerli nüfus bunu asla unutmamış ve unutturmamış: bugün hala, hem Tenochtitlán’ın, hem de Ciudad de México’nun merkezi olan dev Zócalo Meydanı’nda Azteklerin soyundan gelenler, atalarının varlığını unutturmamak için grup halinde neredeyse 24 saat davul çalıp, tütsüler eşliğinde, bir çeşit trans içinde dans ediyor. Dünyanın en büyük meydanlarından biri Zócalo’nun bir kenarını ünlü Catedral Metropolitana (Aztek şehrinin merkezi olan dev tapınak Templo Mayor’un kalıntıları da bu katedral ile yanyana bulunuyor), bir kenarını ise Diego Rivera’nın en önemli duvar resimlerine ev sahipliği yapan eski başkanlık sarayı Palacio Nacional yer alıyor. Zócalo’nun ve şehrin tarihi merkezinin biraz batısında günlük yaşamın merkezi olan, sömürge mimarisinin iyi korunmuş eserleriyle butiklerin, restoranların, barların ve gece kulüplerinin iç içe olduğu Condesa ve sanat galeriyle Roma bulunuyor. Akşamları Garibaldi Meydanı’nda toplanan birkaç kişilik geleneksel Meksika müziği grupları olan mariachi’ler trompetleri, kemanları ve gitarlarıyla özellikle haftasonları meydanı bir festival alanına çeviriyor. Ciudad de México dünya çapında müzelere de ev sahipliği the city are very dirty air and extremely crowded streets (and transportation vehicles). With a population of 21 million, Ciudad de México is one of the most crowded cities in the world, and this naturally gets reflected in daily life. Ciudad de México is located where the Aztecs’ capital Tenochtitlán once stood. After conquering the Aztecs, Spanish explorer Hernán Cortés wrecked the city and built Ciudad de México, called the capital of “New Spain” by Spanish settlers, in the same spot. But the local population never forgot or let others forget this; to this day, the descendants of the Aztecs play drums for almost 24 hours as a group and dance in a sort of trance, accompanied by incense burning, in the giant Zócalo Square at the center of both Tenochtitlán and Ciudad de México, in order not to let anyone forget the existence of their ancestors. One of the largest squares in the world, Zócalo is bordered on one side with the famous Catedral Metropolitana (the remnants of the huge temple Templo Mayor, the center of the Aztec city, are right next to this temple) and on another side with the old presidential palace Palacio Nacional, which hosts Diego Rivera’s most important wall paintings. A little west of Zócalo and the city’s historic center is are Condesa, a center of daily life where well protected monuments of colonial architecture mingle with boutiques, restaurants, bars and night clubs, and Roma, where the art galleries are. The mariachis, or traditional Mexican music groups with several people that gather in the Garibaldi Square in the evenings, transform the square into a festival area, particularly on weekends, with their trumpets, violins and guitars. Ciudad de México also plays host to world-class museums. The most important of these is the National Museum of Eve dönüş uçağınıza biner binmez bu büyüleyici ülkeyi tekrar ziyaret etme planları yapmaya başlamanız çok olası. yapıyor. Bunların en önemlisi Mayalar, Aztekler, Meksikalılar gibi Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarına ait en nadide eserlerin sergilendiği, dünyadaki en önemli müzelerden biri olan Ulusal Antropoloji Müzesi. Buranın biraz ilerisinde bulunan Modern Sanat Müzesi, güncel sanatın dikkat çekici örneklerinin yanı sıra birkaç Frida Kahlo tablosuna da ev sahipliği yapıyor, ancak Frida Kahlo’nun eserlerinin bulunduğu en önemli müze, Frida’nın kocası Diego Rivera ile 25 yıl boyunca yaşadığı, şimdi müzeye çevrilmiş evi Casa Azul (Mavi Ev). Casa Azul’da sanatçının tablolarının dışında ömrünün son günlerini geçirdiği yatağı, tedavisi boyunca kullandığı askı ve alçı gibi sıradışı hayatına ait nesneleri görmek de mümkün. Ciudad de México’nun bir diğer sürprizi ise Orta Amerika’daki en önemli tarihi yerleşim yerlerinden biri olan Teotihuacán. En son Azteklerin yaşadığı son derece iyi korunmuş bu şehir, birçok yapının yanı sıra dünyanın en büyük üçüncü piramidi olan Güneş Piramidi’ne de ev sahipliği yapıyor. 70 metrelik dev piramidin tepesine ulaşmak için 250 basamak tırmanmanız gerekiyor. Ciudad de México’da güvenlik açısından dikkat etmeniz gereken en önemli şeylerden biri taksiler. Turistler kadar yerliler de taksi seçimine çok dikkat ediyor, kimliğini görmediği taksiye binmiyor (bu sebeple gerçek taksiciler de araçlarının görünür bir yerine kimliklerinin büyükçe bir kopyasını yapıştırıyor), çünkü taksici görünümündeki soyguncular insanları kaçırıp soyabiliyor. Dünyanın en çok turist ağırlayan on ülkesinden biri olan Meksika, sahip olduğu güzelliklerle anılmayı hak ediyor. Aklınıza gelebilecek her şeye sahip olan ‘Yeni İspanya’ eskisine meydan okuyor. Anthropology, one of the leading museums in the world where the rarest works from pre-Colombus American civilizations like the Mayans, Aztecs and Mexicans are displayed. A little further away, the Museum of Modern Art hosts striking examples of current art as well as several Frida Kahlo paintings, yet the most important museum where Frida Kahlo’s works are displayed is the house where Frida lived with her husband Diego Rivera for 25 years, now converted into a museum called Casa Azul (Blue House). In addition to paintings by the artist, at Casa Azul, you can also see the bed where she spent her last days and objects that belong to her extraordinary life like the strap and cast she used throughout her treatment. Another one of Ciudad de México’s surprises is Teotihuacán, one of the most important historic areas of settlement in Middle America. This extremely well protected city where Aztecs last lived hosts many monuments as well as the world’s third largest pyramid, the Pyramid of the Sun. In order to reach the top of the giant 70-meter pyramid, you have to climb up 250 steps. One of the most important things you have to watch out for in terms of safety in Ciudad de México is the cab. Not only tourists but also locals pay great attention in choosing taxis, not getting into cabs without identification (this is why real taxi drivers attach a large copy of their ID in a visible part of their vehicle) because robbers who look like taxi drivers can kidnap people and rob them. One of the top ten countries in the world to host the most tourists, Mexico deserves to be mentioned for its beauties. The “New Spain,” which has everything you can think of, challenges the old. 27 DQ 28 RÖPORTAJ-INTERVIEW Bir Duayen Betûl Mardin RÖPORTAJ-INTERVIEW PINAR MAMAK Halkla İlişkiler’in marka ismi Betûl Mardin’le hayatını, mesleğini ve son dönemdeki projelerini konuştuk. Bu keyifli sohbet için kendisine çok teşekkür ediyoruz. Klasik bir başlangıç yerine şunu sormak istiyorum; Betûl Mardin nasıl Betûl Mardin olmuştur? Baba tarafından çok köklü bir ailenin mensubuyum; biraz Arap, biraz Kürt, biraz Fransız. Anne tarafından Kastamonulu, Çankırılı, yani daha Anadolu. Bu büyük ve karışık ailenin içinde bir şeyler yapmak lazımdı ama kadınsın, ikinci kız çocuğusun; haliyle hiçbir şey yapamıyorsun, çalışmak istiyorsun, okula gitmek istiyorsun izin yok ama ben yine de inatçıydım. Bir sıkıntı da konuşamıyor olmamdı. Şimdi düşünüyorum da bence psikolojikmiş, ben konuşmamayı tercih etmişim. Herkes üzülüyor ama kimse de bir şey yapmaya yanaşmıyor. Ben tek başıma aşmaya çalıştım. O zamanlar Demosten diye bir adamdan bahsediliyordu, o adamın ağzına çakıl taşı koyarak konuştuğunu duydum ve 13 yaşımdayken ben de denedim. Yutmamaya çalışıyordum, başta anlamadım ama zamanla cümlenin neresinde onun oluştuğunu anlamam gerektiğini kavradım. Daha sonra ona göre nefes almaya başladım ve üstesinden geldim. Eksik yanım konuşmak olduğu için bunun üzerine gittim. Okulun münazara takımının başına geçtim, konuşma sanatını öğrendim. 15-16 yaşlarından beri de konuşmanın çok etkin bir silah olduğunu bilirim ve onu kullanırım. Bu arada koleji bitirdim, babama gittim Amerika’da okuyup psikolog olabilmek için. Güldü ve dedi ki, “18 yaşından sonra kız çocukları okumaz, liseye kadar okumuş olman bir lütuf zaten”. Üstelik ablam vefat etmişti, artık ben tek kız olduğum için Betûl Mardin: A Doyenne We spoke with Betûl Mardin, a brand name in public relations, about her life, her career and her latest projects. We thank her very much for this delightful conversation. Instead of a cliché start, I want to ask this: how did Betûl Mardin become Betûl Mardin? On my father’s side, I am the member of a very well rooted family; a little Arabic, a little Kurdish, a little French. On my mother’s side, I am from Kastamonu, Çankırı, that is, more Anatolian. There was the need to do something amidst this large, complicated family, but you’re a woman and the second daughter; naturally you can’t do anything, you want to work, you want to go to school, they’re not allowed, but I was still persistent. Another problem was that I wasn’t able to talk. Now, thinking back on it, I think it was psychological; apparently I preferred not to talk. Everyone’s sad but no one lends himself to do something. I tried to overcome it by myself. Back then, there was talk about a guy named Demosten. I heard he was able to speak by putting pebbles in his mouth, so I tried it when I was 13. I was trying not to swallow it; I couldn’t understand it at first, but in time, I understood that I needed to comprehend where in the sentence it would form. Later, I started breathing accordingly, and I overcame it. I became the head of the debate team at school; I learned the art of speaking. 29 30 Bu mesleğe başladığım zaman öncelikle kadınların bu alanda yer almasını istedim ve buna öncelik tanıdım. daha değerli oldum. Onu yapamazsın, bunu yapamazsın. O zaman da, yumuşak inişleri öğrendim, karşı çıktıkları zaman neye “evet” diyebileceklerini kestirip oraya doğru çalışmayı öğrendim, bu bana çok yaradı. Rahmetli büyükbabamın bir sözü vardı; “kıntırak” diye. Mesela kapı kapalı; ne yap yap o kapının bir ucuna kıntırak aç, ayakkabının ucunu o aralığa sok, bekle. O çok mühim, dolayısıyla düşünüyorsun; yapma dedi ya neye evet diyebilir? Ben de yemeğe hayır diyemez dedim. Dört sene akşamları Kız Sanat Okulu’na gittim. Yemek, dikiş, nakış, klasik kadın rolünde kadının yaptığı şeyleri öğrendim. Tabii o da memnun kaldı, bu bana çok yaradı otelcilikte. Bu sırada büyük bir kayıp yaşadık ve arazimiz gitti. Ben de çalışmaya başladım. Normalde köklü bir aile olduğu için arkanızda durup destek olmaları beklenirken tam tersi bir durum olmuş. Şimdi babam şöyle düşünüyordu; bir katta oturuyor kira ödemiyor, yemeği bizimle yiyor yukarı kata çıkıp, çocuklarına dışarıdan mürebbiye geliyor, onlarla ilgilenmesine de gerek yok. Şimdi ne kalıyor bana? Gitme, gelme, kocaya bakma. Kocaya bakmak çok önemli. Sonra bütün bunların içinde yaşıma göre ne yapmak istediğimi kafamda toparladım. Evvela kocalardan kurtuldum. Sonra çocukların iyi yetişmesi gerek, öncelikle buna önem verdim. Onlara göre yaşamaya başlıyorsun, onlara baktım. Bu süreçte bir iki müşterim vardı, hiç unutmadım, çünkü fark ettiler benim koşuşturmamı, yardım ettiler. Böylece gazeteci oldum, TRT’de falan çalıştım. O tahsilim bitti, ‘68’den beri halkla ilişkilerdeyim. Bu noktada aslında “Halkla İlişkileri” de yarattınız, yaptığınız şeyler birbiriyle çok örtüşüyor. Öncelikle kendinizi yarattınız, sonra da çalıştığınız şeyi yaratıyorsunuz. İsterseniz ilk önce Halkla İlişkiler sürecinden bahsedelim. Evvela ben Halkla ilişkileri keşfettiğim zaman, meslek duruyordu. Bu mesleğe başladığım zaman öncelikle kadınların bu alanda yer almasını istedim ve buna öncelik tanıdım. Çünkü kadınların yapabilecekleri işler çok azdı; sekreterlik gibi. Kimlerle çalışayım diye düşündüm, kadın olsun istedim. Bir ara, bir on yıl kadar erkek bir ortağım oldu. Elimden geldiğince bir şeyler yaptım ama şunu belirtmek istiyorum ki müthiş bir meslek. Satıcıların malını daha çok satması değil; bu bir itibar mimarlığı. Öncelikle I’ve known that speaking is a very effective weapon since I was 15-16, and I use it. During this time I finished prep school and went to my father, asking him if I could study in the United States and become a psychologist. He laughed and said, “After 18, girls don’t go to school. It’s a blessing that you went to school until high school as is.” Moreover, my sister had passed away, so I had become more valuable as the only daughter. You can’t do that, you can’t do this. That’s when I learned the soft landing spots; when they objected to something, I learned to predict what they might say “yes” to and work towards it, and this helped me a lot. My late grandfather had a saying, “kıntırak.” For instance, the door is closed; whatever you do, open a little kıntırak on the edge of the door, stick the tip of your shoe in that gap and wait. That’s really important, so you think about it; he said “no,” but what could he say “yes” to? So I said he couldn’t say “no” to food. For four years, I went to the Art School for Girls in the evenings. I learned to cook, to sew, to embroider, all the things that women in the role of the classic woman do. Of course he was content, and this benefited me greatly in the hotel business. In this time, we experienced a great loss, and our field was gone. So I started to work. When it would normally be expected that a well rooted family would be behind you and support you, the situation was exactly the opposite. Now my father thought this way; she’s living on a floor not paying rent, eating dinner with us then going upstairs, with a governess coming from outside for her kids, so she doesn’t have to take care of them either. Now what’s left for me to do? To go, come and look after the husband. It’s very important to look after the husband. Then, amidst all this, I made up in my mind what I wanted to do that suited my age. I first got rid of the husbands. Then, the kids had to be brought up well, so I gave that priority. You start to live according to them, so I looked after them. In this time, I had two clients, I never forgot, because they noticed how much I was hustling, and they helped. That’s how I became a journalist, and I worked in TRT and such. That training is over, and I’ve been in public relations since ’68. At this point you actually also created “Public Relations,” the things you did overlap very much. You first created yourself, and then you create what you work ilgisizliği, bilgisizliği, önyargıyı, düşmanlığı yeneceksin. Sonra markete indiğinde o markayı bir yere getireceksin. Bir dönem Londra’ya gittim, burada yapabiliyorum bu işi ama dışarıda nasılım, onu test etmek için. 5 sene kadar da orada çalıştım, gördüm ki bu işi gerçekten yapabiliyorum. Buraya döndüm ve dernek başkanlığı yapmaya başladım. Dernek başkanlığında dışarı açılma diye bir şey yoktu. Dışarıya açılmalarını istedim, Sam Black diye müthiş bir adam bulduk şansımıza. O adam sayesinde Türkiye adına dünyadaki Halkla İlişkiler bilimine yakınlaştım. O adamın bana her zaman söylediği bir şey vardı: “Toplantılarda bir soru sor, öyle bir soru sor ki herkes bir dönüp sana baksın, sonra ikinciyi de öyle sor. Ama üçüncüyü sorma sakın, o zaman ‘Yine bu kadın soruyor’ derler.” Beni bu şekilde eğitti, ben de ona göre konuşmaya başladım. HongKong’da bir toplantıda bir adama bir soru sordum, ortalık karıştı, ikinci soruyu da sordum, üçüncüyü sormadım. Ertesi sene Güney Afrika’daydı, bana “mother” ismini taktıklarını anladım. İçeri girdiğimde tempoyla bu şekilde bağırıyorlardı. Bunun üzerine Halkla İlişkiler’in ‘Annesi’ gibi oldum. Bütün bunlar arasında başkanlık seçimlerinde Türk delege Yunan delegeye verdi oyunu, bana değil. Rezil oldum, hâlâ utanırım. Belçika’da oturan İngiliz söyledi bana; Türk Yunanlı’ya verdi oyunu, onun için kaybettin seçimi, ama seneye biz seni seçeceğiz dedi. Ertesi sene 36 ülkenin delegesi, aynı anda benim ismimi verdiği için direkt seçildim. Ben Türklerin bu tavrını anlayamıyorum; kime oy verirsek verelim ama kadın olmasın. in. If you want, we should first talk about the process of Public Relations. First of all, when I discovered Public Relations, the profession was stagnant. When I started this profession, before all else, I wanted women to be present in this field, and I made this a priority. Because there were very few jobs that women could do, like be a secretary. I thought about whom I should work with, and I wanted them to be women. For a while, for about ten years, I had a male partner. I did whatever I could, but I want to express that it is an incredible job. It isn’t about sellers selling more of their goods; this is reputation architecture. First you have to defeat carelessness, ignorance, prejudice and hostility. Then when you get out on the market, you have to bring that brand somewhere. I went to London for a while, I could do this job here but I wanted to test how I was abroad. I worked there for about 5 years; I saw that I could really do this job. I came back here and started to chair the association. There was no such thing as going abroad for the association head. I wanted them to go abroad, and to our luck, we found an amazing man named Sam Black. Thanks to that man, I got closer to the science of Public Relations in the world on behalf of Turkey. There were two things that man always said to me: “Ask a question in meetings, ask such a question that everyone turns around to look at you, and then ask the second question. But don’t dare ask the third, otherwise, they’ll say ‘This woman is asking a question again.’” He educated me like this, and I started to speak accordingly. At a meeting in Hong Kong, I asked a man a question and there was a mess, then I asked the second question, but I didn’t ask the third. The following year, in South Africa, I understood that they had nicknamed me “mother.” When I walked in, they chanted this with a beat. Following that, I became the “Mother” of Public Relations. Amidst all of this, in the presidential elections, the Turkish delegate voted for the Greek delegate, not for me. I was humiliated; I’m still embarrassed. The Brit living in Belgium told me; the Turk voted for the Greek, that’s why you lost the election, but next year we’ll select you. The next year, I was chosen directly because the delegates of 36 countries gave my name at the same time. I don’t understand this attitude of the Turks; let’s vote for whomever so long as it’s not a woman. Let’s talk a little bit about how you view the development and current state of public relations in Turkey. In my career, hotel management played the biggest role. This was the branch in the field of public relations where I made myself a name the most and earned the most experience. I worked at Sheraton for 16 years and Swissotel for 11. I gave my signature saying I would be there between 10 each morning and 1 each noon, but each day I stayed till 6. That’s how the hotel business is, right when you think you’re finished, something else comes up. I learned a lot of things thanks to this. I’ll also tell you how I got into this business. There was an operator who did my first heart surgery, a South American. He was very famous, and his wife was very beautiful. They came here and gave a talk on behalf of the 31 When I started this profession, before all else, I wanted women to be present in this field, and I made this a priority. 32 Sizin Halkl İlişkiler tecrübenizde otelcilik önemli bir yer tutuyor. Biraz bu konudan bahseder misiniz? Benim kariyerimde en büyük yeri otelcilik aldı. Halkla ilişkiler dalında en çok isim yaptığım, deneyim kazandığım alan bu oldu. 16 sene Sheraton, 11 sene Swiss Otel’de çalıştım. Her sabah 10 ile öğlen 1 arasında orada olmak üzere imza attım ama her gün 6’ya kadar orada kalıyordum. Otel işi biraz böyle, tam bitirdim derken başka bir şey çıkar. Bu sayede çok şey öğrendim. Bu işe nasıl girdiğimi de anlatayım. İlk kalp ameliyatını yapan bir operatör vardı, Güney Amerikalı. Çok meşhurdu, karısı da çok güzeldi. Buraya geldiler, Kalp Vakfı adına konuşma yaptılar, merak etmeyin, kalp ameliyatı da olabilirsiniz, gibisinden. Benden yardım istediler, misafirleri ağırlamam için. Ben de bir şartla kabul ederim dedim: onlar böyle eğlence geceleri yaparlar gelince ama ben geceleri gelmem. Ben yapabileceğim her şeyi yaptım, çok güzel geçti. Dediler bari son gece kokteyle gelin. 6-8 arası, peki dedim son kokteyle geleyim. Bir adam geldi yanıma orada. Cebinden kartını çıkardı ve dedi ki, “Sizi büyük bir hayranlıkla izledim, buraya yarın bir gelirseniz görüşmek isterim.” Baktım Satış Müdürü Ferit. Peki, ertesi gün gittim yanına, konuştuk ve otelcilik serüveni böyle başladı. Peki Türkiye’nin şu andaki imajı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce hangi özelliklerin üzerine gidilmesi lazım markalaşma açısından? Şimdi birkaç aydır, biz bunun üzerine çalışıyoruz. Türk kahvesi oldu ya Yunan kahvesi, oradan çıldırdım artık.“Turkish Coffee”, “Turkish Kebab”, “Turkish Hamam”. Elimden geleni yapacağım bu konuda. Heart Association, saying things like “Don’t worry; you can also have heart surgery done.” They asked for my help in hosting the guests. And I said that I would accept under one condition: They would host nights of entertainment when they come, but I wouldn’t come at night. I did everything I could do, and it went by great. They said, “At least come to the cocktail reception on the last night.” It was between 6 and 8, and I said, “Okay, I’ll come to the last cocktail reception.” There, a man came up to me. He took out his card from his pocket and said, “I’ve watched you in awe, if you could come here tomorrow, I’d like to meet.” I looked and it was the Sales Manager Ferit. Okay, I went to see him the next day, we talked and that’s how my hotel adventure began. So what do you think about Turkey’s current image? In terms of branding, what qualities should we emphasize? Now for a couple of months, we’ve been working on this. When Turkish coffee became Greek coffee, that’s where I lost it. “Turkish Coffee,” “Turkish Kebab,” “Turkish Hamam.” I’ll do whatever I can on this subject. Why do you think we don’t take ownership of these values? We think a little about the enjoyment part of it. Let’s eat our kebab, eat our baklava, and not worry about the rest. That’s how it is in regular life, that’s how it is on the subject of women. We’re a little strange, we don’t see our faults, we have to work. Every person who works in Public Relations needs to take some ownership of Turkey. What’s the motto this year? Promoting Turkey abroad. Sizce biz neden sahiplenemiyoruz bu değerleri? Biz biraz işin keyif kısmını düşünüyoruz. Kebabımız yiyelim, baklavamızı yiyelim, gerisine karışmıyoruz. Normal hayatta da böyle, kadın konusunda da böyle. Biraz tuhafız, hatalarımızı görmüyoruz, çalışmamız lazım. Halkla İlişkiler’de çalışan her insanın Türkiye’yi biraz sahiplenmesi gerekiyor. Bu seneki motto ne? Türkiye’nin dışarıda tanıtımı. Peki halkla ilişkiler dışında, sizce bizler ne yapabiliriz? Her şeyde, Türkiye’yi tanıtmak lazım. Mesela bir ilaç Well, what do you think we can do besides public relations? We need to promote Turkey in everything. For instance, you found a medicine, we have herbal plants, it needs to be announced, introduced abroad right away. Since yesterday, I’ve been thinking about the idea of neighbours. There are so many neighbour stories in Turkey, we should promote them. You know how houses are close to one another in villages, large fields, that’s why I think the relationship between neighbours is so tight. That’s where buldun, bizim şifalı bitkilerimiz vardır, hemen dışarıda da ilan edilmesi, orada da tanıtılması gerek. Ben dünden beri komşuluğa taktım. Türkiye’de komşu hikayesi çok, onu tanıtmak lazım. Köylerde, büyük arazilerde evler birbirine yakındır ya, ben komşuluk ilişkilerinin bu kadar sıkı olmasını buna bağlıyorum. Yani bu kültür oradan oluşuyor. Çünkü yanında olan kişi önemlidir. Bu anlamda bizde insan ilişkileri daha sıcaktır, daha fazladır. Evliliğe karşı “One problem less” gibi sözleriniz var sizin, sosyal medyada insanlar çok paylaşıyor, takip ediyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çok güzel. Yüzünüze bir gülümseme geliyorsa bu yeterli. Bu kadar. Ben itibarıma çok düşkünümdür. Bir insanın itibarı bozuldu mu geri dönmüyor. İnsanın her adımında düşünmesi lazım. Benim ailemin siyaset yasağı var, siyaset yapamıyoruz. Bu çok kurtarıyor bizi. Üç tane iş var benim yasağım olan: Siyaset, sigara, silah. Bu üç şeyi yapmam. Bunları geçirdim çünkü ve karar verdim; yapmamam lazım. Geçmişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Hiç ‘keşke’leriniz var mı? Keşke dört defa kalçamı kırmasaydım ama yaşlılıkta başka bir şey olabilirdi, kalp olabilirdi. Yaşlılıkta sağlıkla ilgili problemlerim var. Üstüne çıkmaya çalışıyorum, gerçi baston var. Baston için “İmajının bir parçası haline geldi” gibi yorumlar var. Nasıl gelmesin, mecbur öyle olmak zorunda. Eskiden Kervansaray diye bir gece kulübü vardı, herkes dans ediyor. Bir müzisyen vardı, kadına bak bu yaşa gelmiş dans ediyor dedi. 40 yaşlarındaydım o zaman. Anladım, bu yaştan sonra dans etmemek gerek. Bir yaştan sonra saçımın şekli değişmeyecek. Bunda sakat kalmamın da etkisi var. Ameliyattan sonra, Londra’dayım o sıralar, Ayla Algan’la Tunç Yalman beni ziyarete geldi. Topal kalmışım artık biliyorum, Ayla dedi ki; uzun bir eşarp alırsın, paçana değil de eşarba bakarlar. İngiliz kralının kardeşinin karısı da sakat kalmış, o kadın da öyle yaparmış diye anlattı. Biz de dedik ya, kendime bir imaj yaptım, saçı başı makyajı. Dolayısıyla 40 yaşından sonra bu imaj hasıl oldu. Ama pantolon olayı, iki bacağımda da kanser olmasından dolayı oluşan yaralarla ilgili. Onun için pantolon giyiyorum. Yara yok şu an ama izi kaldı maalesef. Bir şeyim yok merak etmeyin. Son olarak, hayatı yaşamakla ilgili bize ne söyleyebilirsiniz? Hep söylerim; ‘benim hakkımda konuşurlarken’ ne desinler istiyorsun? Bunu öncelikle bir düşünmek gerek. Deli mi desinler istiyorsun? Çok hoş sohbetli desinler... ona göre konuşmalı insan. Bazı şeyler var ki çocuklarından ve yaşından dolayı her istediğini yapamıyorsun. Ona göre de düşünmek lazım. “Ben 50 yaşındayken...” ne desinler, bunu düşünmek gerek. this culture originates. Because the person who’s near you is important. In this sense, human relationships here are warmer, more. You have sayings like “One problem less” against marriage, people share and follow these a lot in social media. What do you think about this? That’s great. If it puts a smile on your face, that’s enough. That’s all. I’m very interested in my reputation. Once your reputation is ruined, it doesn’t come back. People should think through every step. My family is banned from politics, we don’t get involved. That saves us a lot. There are three things from which I’m banned: Politics, cigarettes, guns. I don’t do these three things. Because I’ve lived through these and come to the decision that I shouldn’t do them. What do you make of the past? Do you have any “if only”s? If only I didn’t break my hip four times, but something else could have come with old age, like heart disease. In my old age, I have health problems. I’m trying to overcome them, though I do have a walking stick. Some people comment that the walking stick has become “a part of your image.” How could it not, it has to be that way. Back in the day, there used to be a night club called Kervansaray where everyone danced. There was a musician who said, “Look at this woman, she’s dancing at this age.” I was in my 40s then. I understood that I shouldn’t be dancing after that age. After a certain age, the shape of my hair shouldn’t change. Being disabled also plays a role in this. After the surgery, I was in London back then, Ayla Alkan and Tunç Yalman came to visit me. I knew that I would be crippled from then on out. Ayla said, “You’ll buy a long scarf, and they’ll look at the scarf, not at the cuff of your pants.” She told me that the wife of the British king’s brother was also left disabled, and that’s what she did. So we said okay, and I created a new image for myself, with hair and makeup. So I took on this image after 40. But the story of the pants has to do with the bruises that were formed in both my legs due to cancer. That’s why I wear pants. There is currently no bruise, but there is unfortunately a scar left. Don’t worry, I’m fine. Lastly, what could you tell us about living life? I always say, what would you want people to say when they’re talking about me? First you have to think about this. Do you want them to say you’re crazy? You want them to say you’re great to chat with... People should speak accordingly. There are those things that you can’t do because of your kids and your age. You also have to think about that. You have to think about what people will say “When I’m 50...” 33 DQ 34 YEMEK-FOOD Yaza leziz bir merhaba! Sahilde yürüyüş yapın, bisiklete binin, mis gibi iyot kokusunu çekin içinize. Gün içinde hafif bir şeyler atıştırın, üzerine bir kap frozen yoğurt ya da iki top dondurma da ödülünüz olsun. Güneşin pozitif enerjisiyle besleyin ruhunuzu. Biz de sizin için yazın mutluluk veren tatlarını derledik. Onları tatmayı da ihmal etmeyin. A tasty hello to summer! Walk on the beach, ride a bike and take in the sweet smell of iodine. Grab a light snack during the day, with a cup of frozen yogurt or two scoops of ice cream as your reward. Feed your soul with the positive energy of the sun. We put together for you the summer flavors that make us happy. Don’t forget to taste them. YAZI-BY ELİF YİRMİBEŞOĞLU 35 (0212) 257 03 03 Cevdet Paşa Caddesi 43/B, Bebek www.lera-fresca.com Her gün 07.00-01.00 arasında açık. Kredi kartı geçerli. (0212) 257 03 03 Cevdet Paşa Caddesi 43/B, Bebek www.lera-fresca.com Open daily from 07.00-01.00. Credit cards are accepted. L’Era Fresca L’Era Fresca Time Out İstanbul ödüllü dondurmacı L’Era Fresca’nın dondurmaları lezzetli, doğal ve sağlıklı. Margarin yerine sütün kendi yağını ve kremasını kullandıkları dondurmalarını yaparken sütün pastörizasyonundan homojenizasyonuna kadar her aşamayı kendi tesislerinde gerçekleştiriyorlar. Fruktoz, glukoz benzeri maddeler mutfaklarına kesinlikle girmiyor. Tam otomasyona sahip üretim merkezlerinde el değmeden ürettikleri dondurmalarında mutlaka taze meyve kullanıyorlar. Kaymaklı, fındıklı, fıstıklı, tahin-cevizli, yoğurtlu, sütlü-bitter çikolatalı, brownili, kahveli, yerli meyveli, tropik meyveliler formülü İtalya’da geliştirilen birbirinden lezzetli çeşitlerden bazıları. Tartuffo, torta ricotta, tiramisu, panna cotta, fontana, brownie, semifreddo gibi dondurmalı pastaları da çok lezzetli. Yazın tadını çıkarmak isteyenler için… The Time Out Istanbul awarded ice cream shop L’Era Fresca’s ice creams are flavorful, natural and healthy. Instead of margarine, they use milk’s own fat and cream when making their ice cream, with every step from pasteurizing the milk to homogenizing it taking place in their own facilities. Fructose, glucose and similar ingredients never enter their kitchen. They create their ice cream untouched by hand in their fully automated production center, and they always use fresh fruits. Clotted cream, hazelnut, pistachio, tahini-walnut, yoghurt, milkbitter chocolate, brownie, coffee, local fruits and tropical fruits are only a couple of the flavors whose formulas were developed in Italy. Their ice cream cakes like tartuffo, torta ricotta, tiramisu, panna cotta, fontana, brownie and semifreddo are also very flavorful. For those who want to enjoy the taste of summer... 36 Güneş Dondurmacı Güneş Ice Cream Shop Bebek’in simgelerinden biri haline gelen Güneş Dondurmacı birbirinden lezzetli onlarca çeşit dondurmanın yanı sıra dondurmalı waffle da yapıyor. Yunan adalarından getirdikleri sakızdan yaptıkları sakızlı dondurmaları denenmeye değer. Karadut, frambuaz ve kaymaklı dondurmaları da çok rağbet görüyor. Tüm caddeye yayılan kıtır kıtır kornetlerinin kokusuna karşı koymak imkansız. Dondurmanızı özel çikolata sos ve fındık-fıstık parçalarına da batırtabilirsiniz. Yaz sıcaklarına birebir… Having grown into one of Bebek’s symbols, Güneş Ice Cream Shop produces tens of flavorful ice creams as well as ice cream waffle. Their mastic ice cream, made with mastic brought from Greek islands, is worth a try. Their black mulberry, raspberry and clotted cream ice creams are also popular. It’s impossible to resist the smell of crispy cones that pervades the street. You can also have them dip your ice cream into a special chocolate sauce and bits of hazelnut and pistachio. Perfect for the summer heat... (0212) 263 27 70 Cevdet Paşa Caddesi 58/C, Bebek Her gün 08.30-03.00 arasında açık. Kredi kartı geçerli. (0212) 263 27 70 Cevdet Paşa Caddesi 58/C, Bebek Open daily from 08.30-03.00. Credit cards are accepted. 37 (0216) 386 01 08 www.pinkberry.com.tr Bağdat Caddesi 357, Suadiye Cuma, cumartesi, pazar 10.00-00.00; diğer günler 10.00-23.00 arasında açık. Kredi kartı geçerli. (0216) 386 01 08 www.pinkberry.com.tr Bağdat Caddesi 357, Suadiye Open from 10.00-00.00 on Friday, Saturday and Sunday; open from 10.00-23.00 on other days. Credit cards are accepted. Pinkberry Pinkberry Hiçbir katkı maddesi kullanılmadan, nar, tropikal meyveler, yeşil çay, hindistan cevizi gibi doğal malzemelerle hazırlanan Pinkberry dondurulmuş yoğurtları buz gibi, mayhoş ve leziz. Orijinal dondurulmuş yoğurdun yanı sıra çikolata, nar, tropikal meyve, hindistan cevizi gibi çeşitleri bulunan Pinkberry’ye taze meyve, çikolata, gevrek, kuruyemiş, bal ve pekmez gibi malzemelerden de ekletebiliyorsunuz. Pinkberry lezzeti, hafifliği ve ferahlatan tadıyla bu yaz kendinizi iyi hissedeceksiniz. The frozen yoghurt at Pinkberry is made without any additives, using natural ingredients like pomegranate, tropical fruits, green tea and coconuts. They’re ice cold, tangy and delicious. In addition to the original frozen yoghurt, Pinkberry offers varieties like chocolate, pomegranate, tropical fruits and coconut, and you can add ingredients like fresh fruits, chocolate, cereal, nuts, honey and molasses. With Pinkberry’s flavor, lightness and refreshing taste, you’ll feel good this summer. 38 Kronotrop Kronotrop En kaliteli kahve çekirdeklerini taze taze kavurarak hazırladıkları kahvelerinin lezzetiyle övünen Kronotrop’un işinin ehli baristaları bu yaza damgasını vuracak buz gibi bir lezzet öneriyor: Cafe Mazagran. Bir tür şekerli, sodalı, buzlu americano diyebileceğimiz cafe mazagran soğuk demleme yöntemiyle hazırlanıyor, dolayısıyla aroması daha keskin. Sıcak kahvenin soğuk buzun üzerine dökülmesiyle açığa çıkan yanmış kahve tadına da rastlamıyorsunuz. Kahve müptelalarına özellikle tavsiye ediyoruz, yaz sıcağında oluşan su kaybını kahveyle telafi etmenin tek yolu Cafe Mazagran’dan geçiyor. Kronotrop is proud of the flavor of their coffee, which is made with freshly roasted coffee beans of the highest quality. Their expert baristas recommend an ice-cold flavor that’ll leave its mark on this summer: Cafe Mazagran. Cafe Mazagran is a sort of sugary, icy Americano with soda. It’s prepared with the cold brewing method, so its aroma is stronger. You also don’t get the burned coffee flavor that happens when hot coffee is poured over cold ice. We particularly recommend this to coffee addicts; the only way to make up for the water loss that happens in the summer heat with coffee is Cafe Mazagran. (0212) 249 92 71 Yeni çarşı Caddesi 5/B, Galatasaray (Galatasaray Lisesi’nden Tophane’ye inen cadde üzerinde) Her gün 9.00-20.00 arasında açık. Kredi kartı geçerli. (0212) 249 92 71 Yeni çarşı Caddesi 5/B, Galatasaray (on the avenue that leads from Galatasaray High School to Tophane) Open daily from 9.00-20.00. Credit cards are accepted. 39 (0212) 252 47 53 www.picante.com.tr General Yazgan Sokak 8/B, Tünel, Beyoğlu Pazar kapalı; Cuma, Cumartesi 11.00-02.00; diğer günler 11.00-23.00 arasında açık. Kredi kartı geçerli. (0212) 252 47 53 www.picante.com.tr General Yazgan Sokak 8/B, Tünel, Beyoğlu Closed on Sunday; open from 11.0002.00 on Friday and Saturday; open from 11.00-23.00 on other days. Credit cards are accepted. Picante Picante Poppers, nachos, enchiladas, fajitas, burritos, tacos ve chimichangas’larıyla ün yapan Picante’nin kokteylleri de çok başarılı. Lime kullanılarak yapılan doğal limonataya eklenen bol miktarda taze çilek ile hazırlanan çilekli frozen margarita’sına isterseniz Tekila ve cointreau portakal likörü de ekletebiliyorsunuz. Ferahlatmakla kalmıyor lezzete de doyuruyor. İster alkolsüz, ister alkollü; harika bir yaz içeceği. Known for its poppers, nachos, enchiladas, fajitas, burritos, tacos and chimichangas, Picante also makes accomplished cocktails. The strawberry frozen margarita is made by adding a lot of fresh strawberries to natural lemonade made with lime, and you can add tequila or cointreau to it if you wish. It is not only refreshing but also flavorful. Whether with alcohol or without, this is a great summer drink. DQ 40 KENT-CITY Tekstil Başkenti The Capital of Textile Sadece tekstilin değil, leblebinin, horozun, ot ve sebze yemeklerinin, Fırın Tandır’ın ve doğal güzelliklerin de başkenti Denizli. Bu şehre geçerken uğranmaz, planlı ve programlı bir seyahatle Denizli’nin tadını çıkartmalısınız. Denizli is not only the capital of textile but also of chickpeas, roosters, herbs and vegetable dishes, Fırın Tandır and natural beauties. You don’t just stop by this city as you’re passing; you have to enjoy Denizli with a planned, programmed visit. YAZI-BY NEVRA NERGİZ emen her şehrin merkezinde o kenti anlatan bir heykel bulunur. Denizli bu konuda sempatiklik ödülünü hakediyor. Çünkü horozuyla ünlü şehrin merkezinde bütün heybetiyle duran rengarenk horoz ana caddeyi süslüyor. Bu noktadan başlayarak tüm cadde sağlı sollu alışveriş mekanlarıyla dolu. Elbette tekstil mağazaları ön planda. Malum Denizli bir tekstilkent. El dokuması yatak örtüleri, havlular, peştemaller, masa örtüleri öyle çeşitli ki, buradan hatıra olarak ne götüreceğiniz ile ilgili derdi ortadan tamamen kaldırıyor. Denizli deyince akla gelen ikinci şey de leblebi. Bu nedenle özellikle merkezde bol bol kuruyemişçi bulunuyor. Alışveriş sırasında biraz leblebi alıp çantaya atmakta fayda var! H Bir Varmış Bir Yokmuş Ege Bölgesi’nin bu nadide ili Ege ve Akdeniz arasında bir geçit durumunda. Şehir M.Ö 261-245 yılları arasında Suriye Kralı ikinci Antiokhos tarafından kurulmuş. Kurulduğu yer şimdiki Eskihisar Köyü civarında idi; daha sonra bölgede meydana gelen büyük depremin ardından kent Kaleiçi Mevkine taşınmış. Bilinen en güvenilir araştırmaya göre Denizli adının kökeni, bir boy adı olan Tengiz. Bu kelime Türkçe’de “deniz” anlamına geliyor. Kronolojik listelere baktığımızda Türkler’in Denizli’de ilk görüldükleri tarih 1070. Bundan sonra Bizanslılar’ın, Germiyanoğulları’nın, İnançoğulları’nın ve sonra tekrar Bizans’ın hakimiyeti altına girdiğini görüyoruz. Ancak nihai olarak 1429’da bölge Osmanlı egemenliğine giriyor ve 1876’da ilk belediye kuruluyor. Merkeze Yakın Olmak İsteyenler Denizli’desiniz, çarşıyı pazarı gezdiniz, alışverişinizi yaptınız, hava da pek güzel, o halde sıra yakınlardaki mesire alanlarını gezmeye geldi! Kent merkezindeki İncilipınar büyük çınar ağaçlarıyla tam dinlenmelik. Soğuk su kaynaklarının, havuzların, çocuk parklarının, piknik alanlarının ve spor aletlerinin bulunduğu bir gezi alanı. Aslında İncilipınar’a gitmek için havanın güzel olmasını beklemenize de gerek yok. Kar altındaki fotoğraflarını görünce insan böyle bir doğa harikasını kaçırmaması gerektiğini anlıyor çünkü. Merkeze 8 km. mesafedeki Eskihisar Köyü’nde bulunan bir başka mesire yeri olan Hisar Değirmenleri ise nostaljik kır kahveleri ile size %100 dinlenme ve huzur bulma garantisi veriyor. Buradaki kuyu kebabı ile ünlü restoranlar da açlığınızı gideriyor. Beyağaç ilçe merkezindeki baraj göleti de seyahatinize renk katacak bir başka alternatif olabilir. 850 metre yükseklikteki gölette olta balıkçılığı yapabilir, düzenlenen su sporları etkinliklerine katılabilirsiniz. Bölge çevresi kızılçam ormanları ile kaplı olduğundan burada alacağınız tertemiz hava ile akşama rahat bir uyku çekeceğiniz şüphesiz! ust about every city center has a statue that describes the town. On this front, Denizli deserves a reward for likeability. The colorful, majestic rooster that sits in the middle of the center of the city famous for its roosters decorates the main avenue. Starting from this point, the whole avenue is full of shopping venues left and right. Of course, textile stores are on the forefront. After all, Denizli is a textile city. The hand woven bedspreads, towels, peshtemals and table clothes are so varied that you don’t have to worry about what to buy as a souvenir. The second thing that comes to mind when someone says Denizli is the chickpea. This is why there are lots of dried fruit and nut sellers, particularly in the center. It’s a good idea to buy some chickpeas as you’re shopping and throw them in your bag! J Once Upon a Time This rare province of the Aegean Region serves as a passage between the Aegean and the Mediterranean. Syrian King Antiochus II built the city between 261 B.C. and 245 B.C. It was originally built around where Eskihisar Village is today; later, following the great earthquake that happened in the region, the city was moved to the Kaleiçi site. According to the most trusted research done, the origin of the name Denizli dates back to Tengiz, a boy’s name. This word means “sea” in Turkish. When we look at chronological lists, the first date that Turks were seen in Denizli is 1070. Afterwards, we see that the city enters Byzantine, Germiyanoğulları, İnançoğulları and later again Byzantine rule. Yet at last the region enters Ottoman rule in 1429, and the first municipality is set up in 1876. Those Who Want to Be Close to the Center You’re in Denizli, you’ve toured the market, you’ve done your shopping, and the weather’s pretty nice. Now it’s time to tour the parks near by! Located at the city center, İncilipınar’s large plane trees make it perfect for resting. This is a strolling place full of cold-water springs, pools, kiddy parks, picnic areas and athletic equipment. Actually, to visit İncilipınar, you don’t have to wait till the weather’s nice. When you see photographs of it covered with snow, you understand that you shouldn’t miss a miracle of nature like this. Another park located in the Eskihisar Village 8 km from the center is Hisar Değirmenleri, which has nostalgic countryside coffee houses that give a 100% guarantee of relaxation and peace. The restaurants here famous for kuyu kebab relieve your hunger. Another 41 Sonsuz Beyazlık 42 Denizli’ye kadar gidip Pamukkale ziyareti yapmadan dönmek olmaz. Her ne kadar Denizlililer artık Pamukkale’nin eski güzelliğini koruyamadığını söylese de bu doğa harikası görülmeye, keşfedilmeye değer. Menderes Nehri Vadisi’nde bulunan Pamukkale en kaba tanımla kent kaplıcaları, akan sulardan kalan karbonat mineralleri terasları ve travertenlerden oluşuyor. Bu doğal bölgede, sıcaklığı 100 dereceye kadar çıkan 17 farklı su kaynağı var. Elbette Pamukkale çok önemli bir turizm merkezi. Yerli ve yabancı pek çok doğa düşkünü Pamukkale’yi ziyaret ediyor. Bu nedenle çevrede pek çok otel, restoran ve turistik hediyelikler satan mağazalar bulunuyor. Tarihteki adı Hierapolis olan Pamukkale’de hiçbir ayrıntıyı kaçırmamanız için minik bir gezi şeması çizelim sizlere: Karahayıt bölgesinden ilerlediğinizde 3-4 km. ötede, Pamukkale’nin kuzey girişine ulaşıyorsunuz. Buradan biletlerinizi aldıktan sonra macera başlıyor! Antik kalıntılarla dolu, dar asfalt yolu geçtikten sonra yola yürüyerek devam etmenizi öneriyoruz. Zira etrafta keşfedilmesi gereken pek çok tarihi yapı, sütunlar, eski kapılar, çeşmeler ve mezarlar var. Bol bol fotoğraf çektikten sonra aynı yoldan devam ederek büyükçe bir alana çıkıyorsunuz. İşte bembeyaz travertenler tam karşınızda! Bu müthiş manzaranın tadını çıkarttıktan sonra hemen yan tarafta bulunan müzeyi de ziyaret etmenizi öneririz. alternative that could add color to your visit is the dam pond in the town center at Beyağaç. You could do line fishing in the 850-meter high pond and participate in water sports events. Since the region is surrounded by red pine forests, there’s no doubt that you’ll sleep well at night with all the clean air you inhale! Endless White It wouldn’t be right to go all the way to Denizli and come back without visiting Pamukkale. Even though Denizli locals say that Pamukkale wasn’t able to retain its old beauty, this miracle of nature is worth seeing and discovering. Situated in the Menderes River Valley, Pamukkale, in its crudest form, consists of the town’s thermal springs, terraces and travertines made out of carbon minerals left over from the flowing water. This natural area includes 17 different water sources with a heat that goes up to 100 degrees. Of course Pamukkale is a very important touristic center. A great number of nature buffs, both local and foreign, visit Pamukkale. That’s why there are a lot of hotels, restaurants and shops that sell touristic souvenirs. Let’s draw you a little travel diagram so you don’t miss a single detail in Pamukkale, historically called Hierapolis: When you move on from the Karahayıt region, you’ll see Pamukkale’s northern entrance 3-4 km away. After you buy your tickets here, the adventure begins! Once you cross the narrow asphalt road full of ancient artifacts, we recommend you keep going by walking left. There are a lot of historical structures, columns, old doors, fountains and graves around waiting to be discovered. After taking lots of photos, you’ll reach a large arena when you keep going on the same path. There, the white travertines are right in front of you! After taking in this incredible view, we also recommend you to visit the museum right next to it. 43 44 Nerede Kal›n›r? Dedeman Park Denizli Karşıyaka Mah. 2394 sok. No.4 20175 Denizli Tel:+90 (258) 268 8000 Faks:+90 (258) 251 4422 Dedeman Hotels & Resort International’ın ikinci markası Dedeman Park’ın ilk oteli olan Dedeman Park Denizli; misafirperverliği, konforu ve iş dünyasının tüm ihtiyaçlarına cevap veren hizmet anlayışıyla sizi Denizli’ye bekliyor. Şehir merkezine sadece 3 km. uzaklıktaki konumuyla öne çıkan otel, aynı zamanda sunduğu hizmetlerle de farklılaşıyor. Odaların tümünde bulunan kablosuz internet, TV, merkezi ısıtma ve soğutma sistemi, ütü ve ütü masası gibi hizmetlerin yanı sıra otel; bellboy hizmeti, business center, fitness salonu ve toplantı imkanları da sunuyor. Otelde; 7/24 hizmet veren atıştırmalık, alkollü ve alkolsüz içecekler, kişisel bakım ürünlerinin satıldığı Bakk-al adında bir perakende alanı da bulunuyor. İş ve turistik ziyaretleriniz için aradığınız her şey Dedeman Park Denizli’de. Where to stay... Dedeman Park Denizli Karşıyaka Mah. 2394 sok. No.4 20175 Denizli Tel:+90 (258) 268 8000 Faks:+90 (258) 251 4422 Dedeman Park Denizli is the first hotel by Dedeman Hotels & Resort International’s second brand, Dedeman Park, and it welcomes you to Denizli with its hospitality, comfort and approach to service that answers to all the needs of the business world. The hotel comes into prominence with its location only 3 km away from the city center and distinguishes itself with the services it offers. In addition to services available in all the rooms like wireless internet, TV, central air-conditioning, an iron and ironing board, the hotel also boasts bellboy service, a business center, a fitness center and meeting opportunities. There is also a retail spot in the hotel open around the clock, called Bakk-al, where you’ll find snacks, alcoholic and non-alcoholic beverages as well as personal hygiene products. Everything you need on your business or touristic travels, you’ll find at Dedeman Park Denizli. DQ 46 RÖPORTAJ-INTERVIEW Karadeniz’in İncisi The Pearl of The Black Sea Dedeman Zonguldak Bu sayımızda gelişmiş sanayisi ve doğal güzellikleri ile dikkat çeken Zonguldak’ın en yeni otellerinden Dedeman Zonguldak’ın Genel Müdürü İbrahim Çelik ile sohbet ettik. In this issue, we spoke with General Manager of Dedeman Zonguldak İbrahim Çelik, one of the newest hotels in the city that gets attention for its developed industry and natural beauties. Dedeman Zonguldak, Dedeman Oteller zincirinin en yeni üyelerinden bir tanesi. Siz, Dedeman Zonguldak’ın hangi özellikleriyle ön plana çıkacağını düşünüyorsunuz? Batı Karadeniz Bölgesi’nin tek beş yıldızlı oteli olması Dedeman Zonguldak’ın en önemli özelliklerinden biri. Ayrıca, otelimiz oda çeşitliği açısından da öne çıkıyor. Toplam 204 odası olan otelimizde 26 Executive Süit, bir Kral Dairesi ve uzun konaklayacak misafirlerimiz için 11 adet Apart Süit mevcut. Bunun dışında, 2500 m2 alana kurulu ve deniz manzalaralı Life Style Spa Merkezi de otelimize artı değer katıyor. 2 Türk Hamamı, 3 sauna, 3 buhar odası, şok duşları, 2 kese odası, 4 özel dizayn edilmiş masaj odası, özel dinlenme alanları , deniz manzaralı aerobic salonu, kapalı yüzme havuzu, çocuk havuzu ve Vitamin Bar da otel misafirlerimizin hizmetinde. Dedeman Zonguldak’ta toplantı imkanlarının da oldukça geniş olduğunu da belirtmekte fayda var. Karaelmas Balo Salonu,Gelik Salonu, teraslı Kilimli Salonu ve Dilaver Toplantı Salonu ile farklı büyüklüklerdeki bir çok organizasyona ev sahipliği yapabiliyoruz. Dedeman Zonguldak is one of the newest members of the Dedeman hotels family. In your opinion, which of Dedeman Zonguldak’s qualities will come into prominence? The fact that Dedeman Zonguldak is the first five-star hotel in the Western Black Sea region is one of the hotel’s most important qualities. Our hotel also comes into prominence with its various rooms. Our hotel has a total of 204 rooms, 26 Executive Suites, one King Room and 11 Apart Suites for guests who’ll be staying long term. Other than that, the Life Style Spa Center spread over 2500 m2 with a sea view adds extra value to our hotel. 2 Turkish Hamams, 3 saunas, 3 steam rooms, shock showers, 2 scrub rooms, 4 specially designed massage rooms, special resting areas, an aerobics room with a sea view, an indoor swimming pool, a kids’ swimming pool and a Vitamin Bar are also here to serve our hotel’s guests. I should also state that Dedeman Zonguldak offers plenty of meeting options. We are able to host many events in various sizes in the Black Diamond Ball Room, Gelik Room, the Kilim Room with a terrace and the Dilaver Meeting Room. 47 Dedeman Zonguldak’ın en yoğun mevsiminin hangisi olacağını öngörüyorsunuz? Neden? 48 Yaz aylarının daha yoğun olacağını düşünüyorum. Bunun tecrübesini bu yıl yaşıyoruz, önümüzdeki yıl pazarı daha iyi biliyor olacağız. Zonguldak konum olarak özel bir konuma sahip. İstanbul’a 300 km, Ankara’ya 270 km uzaklıkta. Arabanızla İstanbul’dan 3,5, Ankara’dan 2,5 saatlik bir yolculuktan sonra Zonguldak’a ulaşabiliyorsunuz. Türkiye ormanlarının çoğunluğu da yine Zonguldak, Bolu ve Kastamonu’da yer almakta. Akçakoca, Abant, Yedigöller, Karadeniz Ereğli, Safranbolu, Amasra, Kurucaşile, Cide hali hazırda iç turizmden önemli pay alıyor. Dedeman Zonguldak’ın da bölge turizminin gelişmesine önemli katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Yaz aylarında bölge önemli bir turistik destinasyon haline geldi ve bunun artarak devam edeceği görüşündeyim. Zonguldak, yazın turistik rotalara olan yakınlığı haricinde güçlü bir sanayiye de sahip. Şehrin bu özelliklerinin otelinize ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz? Şehrimize gelen şirket temsilcileri, iş insanları otelimizi hizmet vermeye başladığımız ilk günden itibaren sahiplendiler. Özellikle hafta içleri yoğun bir taleple karşılaşıyoruz. Burada kurulu şirketler, Which season do you think will be the busiest at Dedeman Zonguldak? Why? I think that summer months will be busier. We are experiencing it this year, and we will know the market better next year. Zonguldak offers a special location. It is 300 km away from Istanbul and 270 km away from Ankara. By car, you can travel from Istanbul to Zonguldak in 3.5 hours and from Ankara in 2.5 hours. Most of the forests in Turkey are also located in Zonguldak, Bolu and Kastamonu. Akçakoca, Abant, Yedigöller, Karadeniz Ereğli, Safranbolu, Amasra, Kurucaşile and Cide already play an important role in domestic tourism. We believe that Dedeman Zonguldak will also significantly benefit the development of tourism in the region. The region has become an important touristic destination in summer months, and I am of the opinion that this will continue to grow. Other than its proximity to touristic routes in the summer, Zonguldak also has a strong infrastructure. What kinds of benefits do you think this quality of the city will add to your hotel? Company representatives who come to our city have taken ownership of our hotel since the first day we started offering our services. We are met with great demand specifically during weekdays. Companies established here and national firms located in the region have held their events like bölgede bulunan ulusal firmalar toplantı, seminer, eğitim gibi faaliyetlerini bu zamana kadar faklı destinasyonlarda yapmışlar. Otelimizin açılması ile özellikle kömür, demir çelik sektörlerindeki firmalar ve bölgede faaliyet gösteren kuruluşların toplantıları, seminerleri otelimiz için önemli bir potansiyel oluşturuyor. Otel misafir profiliniz ağırlıklı olarak kimlerden oluşacağını düşünüyorsunuz? Otel misafir portföyümüzün %30’unu Zonguldak’a iş amaçlı gelen şirket temsilcileri ve iş insanları oluşturuyor. %20 kadar bir oranını da Batı Karadeniz’e tur düzenleyen acentalar vasıtası ile gelen misafirlerimiz oluşturuyor. Bunun yanında Zonguldak’a gelen sporcu kafileleri, hafta sonu grupları ve bireysel ziyaretçiler önemli bir oran tutacak. Özellikle Ankara’dan gelecek hafta sonu misafir trafiğinin yoğun olmasını bekliyor ve hedefliyoruz. Ankara’nın denize en yakın noktasında yer almamız, konumumuz ve Batı Karadeniz’in doğal güzellikleri, otelimizin imkanları bizi bu konuda fazlasıyla umutlandırıyor. Bizim asıl hedefimiz ise Zonguldak’ı toplantı, eğitim, kongre turizmi için ön plana çıkarmak. Bu nedenle üniversite ve bölgedeki önemli kuruluşlarla yakın temasa geçtik. Görüştüğümüz firmalar ve seyahat acentaları Zonguldak’ta geniş imkanlarla açılan otelimizle çok yakından ilgilendiler. Daha ilk aylarımızdan itibaren başarılı organizasyonlara ev sahipliği yapmaya başladık. Otelcilik sektöründe en çok değer verdiğiniz 3 şey nedir? Bunları Dedeman Zonguldak’ta ne derecede uygulayabiliyorsunuz? Otelcilik sektörü insan faktörünün çok önemli olduğu bir sektör. Bu nedenle birlikte çalıştığım takım arkadaşlarıma, misafirlerime ve iş yaptığmız tüm ortaklarımıza karşı dürüst olmak benim için çok önemli. Kısa vadeli bazı dezavantajları olmakla birlikte uzun vadede çok faydasını gördüm. Güven duyulan biri olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Misafir beklentilerini anlamak ve pazarı iyi analiz etmeyi çok önemli buluyorum. Siz ne yaparsanız yapın misafirleriniz sizin sunduklarınıza yabancıysa başarılı olmanız imkansız. Hedef kitleniz ve pazarın beklentilerine göre ürün ortaya çıkarmanız, otelinizi konumlandırmanız gerekiyor. İşlerimi mutlaka takım arkadaşlarımla birlikte planlarım. Planlamadan hiç bir işe başlamamaya çalışırım. Eğer planlarım tutmaz ise ısrarcı olmam planlarımı revize ederim. Mutlaka takım arkadaşlarımın fikirlerini alır ve bilgilendirme yaparım. İşleriniz daha önceden planlamanız sizin daha donanımlı olmanız için fırsat yaratır. Hazırlıklı olmanız, daha önceden tedbirler almanız sayesinde hem başarı şansınız artar hemde maaliyetlerinizi kontrol edebilme imkanınız olur. Akçakoca, Abant, Yedigöller, Karadeniz Ereğli, Safranbolu, Amasra, Kurucaşile, Cide hali hazırda iç turizmden önemli pay alıyor. Dedeman Zonguldak’ın da bölge turizminin gelişmesine önemli katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Yaz aylarında bölge önemli bir turistik destinasyon haline geldi. meetings, seminars and trainings in various destinations to date. With the opening of our hotel, the meetings and seminars of firms particularly in the coal and iron-steel industries as well as institutions operating in the region have been creating an important potential for our hotel. Who do you think will make up the majority of the visitor profile for your hotel? Company representatives and business people who come to Zonguldak for business make up 30% of our hotel’s guest portfolio. About 20% consists of our guests who come via agencies that plan tours to the Western Black Sea area. Additionally, sports groups, weekend groups and individual guests who come to Zonguldak will account for a significant percentage. We expect and aim for a heavy traffic of guests who come from Ankara for the weekend. The fact that we are located at the point that’s closest to the sea from Ankara, our location and the natural beauties of the Western Black Sea region, as well as our hotel’s facilities, give us a great deal of hope in this subject. Our primary goal is to draw attention to Zonguldak for meetings, trainings and conference tourism. That is why we have established close contact with universities and important institutions in the region. The firms and travel agencies we met with have taken great interest in our hotel, which opened in Zonguldak with great opportunities. Since our first months, we have started to host successful events. 49 50 Bize otelinizin mutfağı ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Yöresel lezzetler mutfağınızın ne kadarlık bir kısmını oluşturacak? Karadeniz deyince akla ilk gelen balık oluyor. İmkanlar dahilinde taze balığı hep bulundurmaya çalışıyoruz. Amasra salatası, kestane balı ile manda yoğurdu, deniz mahsulleri mutlaka tadılmalı. Ustamız yöresel yemekleri çalışıyor. Özellikle Karadeniz yemekleri batısından doğusuna bizim için önemli. İlerleyen zamanlarlarda bazı yöresel yemeklerin üzerinde çalışarak değişik bir prezentasyon ile sunmak istiyoruz. Bunun yanında şehre yeni tatlar getirme ve sevdirme uğraşındayız. Konaklamalar dışında düğün, lansman gibi aktiviteleriniz olacak mı? Kesinlikle. Haziran ayı hafta sonlarımız hali hazırda dolu. Her hafta sonu en az iki düğüne ev sahipliği yapacağız. Düğünlerimizin faklı ve özel olmasını istiyoruz. Bu nedenle bütün ekipmanlarımız özenle seçildi. Farklı salonlarda farklı bütçelere uygun düğünleri aynı anda ağırlayabilecek durumdayız. Şirket yemekleri, tanıtımları, eğitimleri, özel gün düzenleme konularına çok önem veriyoruz. Zonguldak’a yeni bir hava getirdik diyebilirim ve bu sadece başlangıç. What are the three things you value the most in the hotel management industry? To what extent can you apply these at Dedeman Zonguldak? The hotel management industry is an industry in which the human factor is very important. That is why it is very important to me to be honest with the team members I work with, my guests and all of our partners that we do business with. Even though there are some short-term disadvantages, I have seen many benefits in the long run. I think it is very important to be someone who is trusted. I find that it is very important to understand guest expectations and analyze the market well. No matter what you do, if your guests are foreign to what you offer, it’s impossible for you to be successful. You have to put out products and situate your hotel according to your target audience and the market expectations. I always plan my business with my team members. I try not to start anything without planning. If my plans fall through, I don’t insist; I revise my plans. I always get my team members’ opinions and inform them. Planning your business ahead of time enables you to be better prepared. Being prepared and taking cautions ahead of time both increase your chance of success and let you manage your expenditures. Bahar ve yaz aylarıyla ilgili özel olarak planladığınız aktiviteler var mı? Sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri, denize karşı eşsiz Zonguldak manzarası eşliğinde misafirlerimize sunulacak. Ayrıca dışarıda düğün, davet vermek isteyen misafirlerimiz için hizmet vermeye başlıyoruz. Ramazan ayında özel açık büfe iftar yemeklerimiz ile ilk defa Zonguldaklıların hizmetinde olacağız. Misafirlerinizin, Dedeman Zonguldak’ın en çok hangi özellikleri dikkatini çekiyordur? İçten ve güler yüzlü çalışanlar bizim için çok önemli. Life Style Spa Center’ın çok tercih edileceğine inanıyorum. Otelimiz hem tatil, hem iş hemde toplantı oteli özelliklerini taşıyor. Filyos, Harmankaya Şelaleri gibi bilinen bölgeler dışında sizin otelinizde konaklayan misafirlere Zonguldak ile ilgili önereceğiniz ne gibi yerler var? Bölgenin ciddi bir turizm potansiyeli var. Zonguldak’ın %66’sı ormanlarla kaplı. Dağ tarafından 1 km içeri girdiğinizde yemyeşil bir doğa sizi karşılıyor. Üstelik içinde bulunduğumuz yaz günlerinde, burada yeşilin her tonunu görebilirsiniz. Zonguldak doğalgaz ile ısınma sistemine geçiyor. Bu da kışları daha temiz hava soluyacağız anlamına geliyor. Böylece kömür karası ve kömür isi problemi çözülmüş olacak. Maden ocaklarının turizme kazandırılması ve Kozlu sahil projesinin bitirilmesi ile Zonguldak turistik bir çekim merkezi haline gelecek. Ayrıca Zonguldak mağaraları ile çok ünlü ve henüz turizme kazandırılmamış bir çok mağarası mevcut. Fener Mahallesi, koyları, falezleri, şelaleleri Zonguldak’ı keşfetmek isteyenleri sabırsızlıkla bekliyor. Could you give us information on your hotel’s kitchen? How much of your kitchen will local flavors make up? When someone says the Black Sea, the first thing that comes to mind is fish. As much as possible, we try to always have fresh fish. The Amasra salad, chestnut honey and water buffalo yogurt as well as sea food must be tasted. Our chef is studying the local dishes. Particularly foods of the Black Sea, from the west to the east, are important to us. In the coming days, we want to work on some local dishes and offer them with a different presentation. Additionally, we are working to bring new flavors to the city and get them to like it. In addition to stays, will you have activities like weddings and launches? Definitely. Our weekends for May and June are already full. Every weekend, we will host at least two weddings. We want our weddings to be different and special. That is why all of our equipment was chosen carefully. We are able to weddings that fit different budgets in different rooms at the same time. We place great importance on company dinners, launches, trainings and planning special days. I could say that we brought a new air to Zonguldak, and this is only the beginning. Do you have activities planned specifically for the spring and summer months? With the air getting warmer, our summer venues will be opened. Our hotel’s terraces are very spacious. Our guests will be able to enjoy morning breakfasts and dinners across from the sea, against the unique Zonguldak view. Additionally, we are starting to offer our services for guests who want to host weddings and events outdoors. In the month of Ramadan, we will serve Zonguldak locals for the first time with our special open-buffet iftar dinners. Which of Dedeman Zonguldak’s qualities attract your guests the most? Genuine and smiling employees are very important to us. I believe that the Life Style Spa Center will be widely preferred. Our hotel has all the qualities of a vacation, business and meeting hotel. Other than well known areas like Filyos and the Harmankaya Waterfalls, what are some places you could recommend in Zonguldak to guests staying in your hotel? The region has serious tourism potential. 66% of Zonguldak is covered in forests. When you go one km inland from the mountain, you are greeted with a green nature. Plus, in these summer days we are experiencing, you can see every tone of green here. Zonguldak is transitioning into the system of heating by natural gas. That means we will breathe cleaner air during the winter. So our problems of coal black and coal soot will be solved. When the coal mines are made a part of tourism and the Kozlu shore project is finished, Zonguldak will become a touristic center of attraction. Additionally, Zonguldak is very famous for its caves, and there are many caves that haven’t been made a part of tourism yet. The Fener neighborhood, coves, cliffs and waterfalls anxiously await those who want to discover Zonguldak. 51 DQ 52 HOBİ-HOBBY Yelkenler Fora Unfurl The Sails Kuşkusuz Boğaz’ın en doyumsuz manzalarından biri de erguvan ağaçlarının mora boyadığı kıyıların arasında, masmavi sular üzerinde arz-ı endam eden yelkenlilerin birbiri ardına geçişi. Bizlerin hala gizemli gözlerle izlediği bu masalsı geçiş töreninin geçmişi aslında çok eskilere dayanıyor. One of the Bosphorus views we can’t get enough of are undoubtedly the back-to-back cruising of sails on blue waters, between the shores that Judas trees color purple. The history of this story-like parade we still watch with mysterious eyes actually dates back very far. Dünyada ve Türkiye’de Yelken Sporu İnsanoğlunun suyun kaldırma kuvvetinden istifade ederek kullandığı teknelere rüzgarın enerjisini de eklemesiyle oluşan ve özellikle açık denizlere kıyısı olan ülkelerin benimsediği yelkenli tekneler, önceleri sadece ulaşım ve savaş amaçlarıyla kullanılıyordu.Yelkenin, doğayla mücadelenin ağır bastığı bir spor dalı haline gelmesi ise İngiltere’de 1693 yılında Seamark Cub adında bir kulübün kurulmasıyla başlar. Bu tarihten sonra yelken, spor olarak dünyanın diğer ülkelerine de hızla yayıldı. 1896 yılında Olimpik Spor olan yelken, Türkiye’de ise Cumhuriyet sonrası gelişmiştir. 1850 senelerinde Büyükada, Moda ve Yeşilköy sahillerindeki kulüplere bağlı yat sahiplerinin aralarında yaptığı yarışlar ile filizlenen yelken sporu, 1914-1923 seneleri arasında, savaşlar nedeni ile durmuş ancak 1923 senesinde Yelken, Kürek ve Yüzme dallarını kapsayan Su Sporları Federasyonu’nun kurulması ile tekrar gündeme gelmiştir. 1957 senesinde Yelken branşı Su Sporları Federasyonu’ndan ayrılarak 25 Mayıs 1957’de Türkiye Yelken Federasyonu resmen kurulmuştur. Ancak Türkiye’nin 1907 senesinde kurulmuş olan Uluslararası Yat Yarış Birliği’ne üyeliği çok daha önce, 1932 gerçekleşmiştir. Uluslararası Birlik ise, diğer spor teşkilatları düzenlemelerine uyarak, 1996 senesinde adını Uluslararası Yelken Federasyonu (International Sailing Federation = ISAF) olarak değiştirmiştir. 53 The Sailing Sport in the World and in Turkey Created by mankind’s addition of wind energy to the boats he uses by benefiting from the buoyancy of water and especially embraced by countries that border open seas, sail boats were first used only for transportation and war. The transformation of the sail into a sports branch dominated by a battle with nature dates back to the establishment of a club named Seamark Club in England in 1693. After this date, sailing as a sport quickly spread to other countries around the world. The sail, which became an Olympic sport in 1896, developed in Turkey after the founding of the Republic. Blossoming in the 1850s with the races that yacht owners associated with clubs on Büyükada, Moda and Yeşilköy shores held amongst themselves, the sailing sport stopped between the years of 1914 and 1923 due to the war; however, it was brought back to the agenda in 1923 with the establishment of the Water Sports Federation, which encompasses the Sailing, Paddling and Swimming branches. In 1957, the Sailing branch was removed from the Water Sports Federation, and the Turkish Sailing Federation was officially established on May 25, 1957. Yet Turkey’s membership in the International Yacht Racing Union, established in 1907, came much earlier, in 1932. The International Union, on the other hand, adhered to the regulations of other sports organizations to change its name to the International Sailing Federation (ISAF) in 1996. Neden Yelken? 54 Yelken sporu yapanlar, hissetikleri en baskın duygu olarak özgürlüğü öne çıkarıyorlar. Bir tekneyi hiçbir elektronik etken olmadan bir yerden bir yere götürebilmenin verdiği duygu ise tarifsiz. Özellikle sert havalarda doğa ile mücadele etmek, insiyatif kullanmak, aklın, mantığın ve duyguların aynı anda devreye girmesi insanın kendine olan güvenini perçinlerken, yarışlarda adrenalin had safhaya ulaşıyor. Bütün bunlar insanın günlük yaşamında da ayağının yere daha sağlam basmasını sağlıyor. Ayrıca, denizde her an her şey olabileceği için, çabuk karar alıp müdahale etmenin gerektiği durumlar sıklıkla yaşanıyor. Bu gibi durumlarda bilgi birikimi ve pratik düşünce ön plana çıkıyor. Fakat her şeyden önemlisi yelken işini ciddiye almak. Eğer ciddiye almazsanız, sonuçlarını çok acı tecrübe etmeniz olasılıklar içerisinde. Yelken Yarışları Yelken, hem tek başına hem de takım halinde yapılabilen bir spordur.Teknenin boyutu, üzerinde tekneyi yönetecek kişi sayısını da belirler. Tekneler, 13 yaş öncesi çocukların yaptığı en küçük boy olan ‘optimist’ sınıfından başlayarak, onlarca metre uzunluğundaki yelkenli teknelere kadar gider. Yelkene her yaşta başlamak mümkün. Günümüzde yelken kulüpleri çocukları 6-7 yaşından itibaren Optimist eğitimine başlatıyorlar. Önemli olan teoriğini öğrenip, ondan sonra tekne üzerinde olabildiğince pratik yapmak. Teorik eğitimde öncelikle rüzgar ile teknenin nasıl gittiğini, ardından teknenin üzerindeki ekipmanın ne işe Why Sailing? Those who sail as sports say the most dominant feeling they have is freedom. The feeling that people get from being able to take a boat from one place to another without any electronic agents is impossible to describe. Combating nature, particularly in harsh weather, using initiative, employing intelligence, logic and emotions all at once reinforces selftrust and extremely boosts adrenaline during races. All of these help people stand sturdier on their own feet during daily life, as well. Additionally, since anything could happen at any moment out at sea, people frequently experience situations in which they have to make decisions and take action quickly. In situations like these, a wealth of knowledge and practical thinking come into prominence. But what’s most important is taking the sailing business seriously. If you don’t, it’s possible that you’ll experience the consequences very bitterly. Sailing Races Sailing is a sport that can be done both alone and as part of a team. The size of the boat determines the number of people who can steer it on top. Boats range in size from the smallest, which is the ‘optimist’ class suitable for kids under the age of 13, to sail boats that extend for tens of meters. You can start sailing at any age. Today, sailing clubs begin offering Optimist training starting with kids ages 6-7. What’s important is to learn the theory and then practice as much as possible on the boat. In theory training, people first yaradığını, yelkencilik ve denizcilik terimlerini öğrenirler. Ama asıl öğrenme faslı ise pratik eğitimle olur. Ne kadar fazla pratik yaparsanız o kadar iyi sonuçlar alırsınız. Yelken yarışları, yarışmacıların belirli bir yönde, çevresinden dolaşmaları gereken şamandıralarla tespit edilmiş bir güzergah üzerinde yapılır. Bu güzergahın toplam uzunluğu 10 ile 20 mil arasında değişir. Yelken yarışlarının puanlaması ise şöyledir: Birinci gelen 0, ikinci 3, üçüncü 5, dördüncü 8, beşinci 10, altıncı 11, yedinci 13, sekizinci 14 puan alır. Yarışı terk eden tekneler ise en son bitiren tekneden % 10 fazla puan alır. Yani sıralamada en az puanı alan tekne, en üst sıradadır. Yelken yarışları üç ayrı kategoride toplanmaktadır. Bunlar, Regatta Olimpik yarışları, okyanus yarışları ve maç yarışlarıdır. Yarışma kuralları tüm yelkenli tekne kategorilerinde aynı şekilde uygulanır. Yarışmalara erkekler ve kadınlar (özel yarışlar dışında) katılabilirler. Yarışmaların olimpik seyri üçgen şeklindedir ve seyir denize atılan şamandıralar ile belirlenir. Yarışmanın yönü rüzgârın estiği yöne göre belirlenir. Yarışma mesafesi yarışılan yelkenli tekne kategorisine göre değişir. Yaklaşan Etkinlikler Yelkende yarış sezonu Mart ayında başlar ve Kasım’a kadar devam eder. Bu sene, İstanbul Boğazı dahil olmak üzere yaz ayları boyunca birçok bölgede yelken yarışlarına denk gelebilirsiniz. 29 Haziran’da PKRA Dünya Kupası Özel Etabı Kuruçeşme’de, 30 Haziran’da XVII. Boğaziçi Kupası Yat Yarışı İstanbul Boğazı’nda, 13-16 Temmuz’da XXXXI. Deniz Kuvvetleri Kupası Açıkdeniz Yat Yarışı İstanbul ve Çeşme’de, 23-26 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı İstanbul Yelken Haftası Kaya Ropes Match Race İstanbul’da gerçekleşecek. learn how the wind steers the boat, then what the equipment on the boat is used for, as well as sailing and marine terminology. But the actual learning episode happens with practice. The more you practice, the better results you’ll get. Sailing races are held on a specific route determined by buoys that racers have to make their way around, going in a specific direction. The total length of the course varies between 10 and 20 miles. Scoring for sailing races is as follows: the person who comes in first place receives 0 points, with the second receiving 3, the third 5, the fourth 8, the fifth 10, the sixth 11, the seventh 13 and the eighth 14. Boats that quit the race receive 10% more points than the boat that finishes last. So in ranking, the boat that gets the fewest points is highest up. Sailing races are divided into three categories. These are Regatta Olympic races, ocean races and match races. The rules of the race are applied in the same way across all sailing boat categories. With the exception of special competitions, men and women can both participate in the races. The Olympic course of the races is triangular, and the course is set by buoys thrown into the sea. The direction of the rate is determined according to the direction of the wind. The distance of the competition varies according to the category of the boat with which teams participate in the race. Upcoming Events This year, you can come across with many sailing competitions during summer across many places including Bosphorus. PKRA World Cup Special Lap will be held on 29th of June in Kuruçeşme, XVII. Boğaziçi Cup Sailing Race will be held on 30th of June in Bosphorus, XXXXI. Naval Forces Cup Offshore Sailing Race will be held on 13-16 of July in İstanbul and Çeşme and Presidential İstanbul Sailing Week Kaya Ropes Match Race will be held on 23-26 of August in İstanbul. 55 DQ 56 MODA-FASHION Mistik Yolculuk Fonda Peri Bacaları, başrolde güneşin altın sarısıyla kavurduğu topraklar... Bu çekimde Dedeman Kapadokya’nın konuğuyuz. Mystic Journey With fairy chimneys on the background, sun-parched lands take the lead. For this photo shoot, we’re guests of Dedeman Kapadokya. FOTO⁄RAF-PHOTOGRAPHY: DAĞHAN GÜRKANLAR STYLING SEVİN SEVİMLİSOY SAÇ-HAIR: UĞUR KÖKÇÜ MAKYAJ-MAKE UP: ZEYNEP ALTAN MODEL: ALENA LARIONOVA SÜTYEN EDİTÖRE AİT, BİKİNİ ALTI KOTON, CEKET JACKET ZARA, KOLYE NECKLACE DERİSHOW, KEMER BELT AJDA PEKKAN FOR TWIST. 57 58 MAYOKİNİ MONOKINI ZEKİ, ŞEMSİYE UMBRELLA VAKKO, GÖZLÜK SUNGLASSES KOTON. BLUZ SHIRT AMERICAN RETRO V2K, BİKİNİ ALTI KOTON, YÜZÜK (sağ el) RING (right hand) GAZZAS, YÜZÜK (sol el) RING (left hand) GAZZAS, KEMER BELT TOPSHOP, AYAKKABI SHOES TUBA BENIAN. 59 60 BLUZ SHIRT ZARA, PANTOLON PANTS DERİSHOW, KOLYE NECKLACE GAZZAS, KEMER BELT KOTON. 61 ELBİSE DRESS BEBE, ŞAPKA HAT IPEKYOL, KEMER BELT EDİTÖRE AİT, BİLEKLİK BRACELET GAZZAS, AYAKKABI SHOES JESSICA SIMPSON. 62 63 TUNİK TUNIC BERR-IN, TASMA LEASH GAZZAS. 64 YELEK VEST TUBA BENIAN, PANTOLON PANTS NO. 27 V2K, TASMA LEASH GAZZAS, BİLEKLİKLER BRACELETS KOTON, AYAKKABI SHOES JESSICA SIMPSON VEPA’ 62. GÖMLEK SHIRT OPENING CEREMONY V2K, ŞORT SHORTS ZARA, KÜPE EARRINGS GAZZAS, AYAKKABI SHOES TUBA BENIAN. 65 66 Nerede Kal›n›r? Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center Ürgüp Yolu 2. km 50200, Nevşehir. Tel: (0384) 213 99 00 Kayseri Havaalanı’na 85 km, Tuzköy Nevşehir Havaalanı’na 35 km, otogara 5 km, şehir merkezine ise sadece 2 km uzaklıkta olan Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center, bölgedeki cazibe merkezlerine ulaşmak için konumlandığı uygun nokta ile iş ve Kapadokya’ya tatil amacıyla gelenlerin tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center’da ücretsiz kablosuz internet, erken check-in, geç check-out, çocuk bakımı ve kuru temizleme gibi servislerden yararlanabilirsiniz. Where to stay... Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center Ürgüp Yolu 2. km 50200, Nevşehir. Tel: (0384) 213 99 00 Located 85 km Kayseri Airport, 35 km to Tuzköy Nevşehir Airport, 5 km to the bus station and only 2 km from the city center, Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center answers to all the needs of those who visit Cappadocia for business or pleasure thanks to its suitable location to access the centers of attention in the region. At Dedeman Cappadocia Hotel & Convention Center, you can benefit from free wireless internet, early check-in, late check-out, childcare and dry cleaning services. 67 DQ 68 KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART Şehrin nabzını tutun Bu yaz kimler gelecek? Yazın kültür sanat ajandası DQ sayfalarına taşınıyor. Sergiler, konserler, festivaller ve daha fazlası. Tatil planınızı buna göre yapın, sonra etkinlikleri kaçırdım diye üzülmeyin. Feel The Pulse of The City Who’s coming this summer? The summer’s culture and art agenda moves to DQ pages. Exhibitions, concerts, festivals and more. Plan your vacation accordingly so you don’t feel sad later that you missed the events. YAZI-BY PINAR MAMAK alumunuz Madonna konserinin haberi, bünyelerimizi kış uykusundan uyandırmaya çalışırken ilaç gibi gelmişti. Baharın hatta yazın gelmekte olduğu hissiyatı konser ve etkinlik haberlerinin peşi sıra gelmesiyle doruğa ulaştı. Neyse ki güneşli havalar da modumuza ayak uydurdu da heyecanımız sadece hissiyatla sınırlı kalmadı. Madonna konser biletleri 3 günde bitip tükenince yeni havadisleri acilen bekler olduk. Halden anlayan organizatörler bizi merakta bırakmadı ve yeni haberleri birbiri ardına servis etmeye başladılar medyaya. Bunlardan belki de en çok heyecan uyandıranı Red Hot Chilli Peppers oldu. 8 Eylül’de Santralistanbul’da konser verecek grup için gözümüz uzun yılladır yollardaydı. Her sene “tamam artık bu sene gelecekler” efsanesi ortalığı kasıp kavuran yegane gruplardan Radiohead ve RHCP ikilisinden nihayet birisi bu topraklara ayak basacak. Radiohead içinse ya beklemeye devam ya da konser şehirlerden birine yolculuk gözüküyor ufukta. RHCP’nin birinci kategori biletleri bitmiş olsa bile ikinci kategori için hala şansınız var. Ben M s you know, news of the Madonna concert was like medicine as we were trying to wake our bodies up from the winter sleep. The feeling that spring, even summer, is approaching reached its peak with the back-to-back news of concerts and events. Thankfully the sunny weather has kept up its pace with our mood so that our excitement wasn’t limited to a feeling. When the Madonna tickets were sold out in 3 days, we urgently started waiting for new happenings. The understanding event planners didn’t keep us waiting, and they started serving the media with news one after the other. Perhaps the most exciting among these was Red Hot Chili Peppers. We’ve been waiting for long years for the group, who’ll perform at Santralistanbul on September 8. One of two groups whose myths of “finally coming this year” kept us waiting each year, Radiohead and RHCP, is finally stepping foot on these lands. As for Radiohead, we can either keep waiting or take a journey to one of the cities where they’re giving concerts. Even though the first category tickets for RHCP are already sold out, you still have a chance for the second category. For those who don’t want to give up their comfort, there are A 69 70 konforumdan vazgeçmem diyenler içinse Platinium, Golden ve Diamond Ring biletleri mevcut. Eğer gitmek istiyorsanız elinizi çabuk tutmakta fayda var. santralistanbul’un bir diğer konuğu ise artık klasikleşen Efes Pilsen One Love Festival. 14-15 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek festivale geçen yıl 30.000 kişi katılmıştı. Bu sene henüz açıklanan isimler, Britpop efsanelerinden Pulp, “Somebody That I Used to Know”da Gotye ile düetinden hatırlayacağınız Kimbra ile soul ve reggae müziğin yeni nesil temsilcilerinden Selah Sue. Festivale katılacak diğer isimlerin önümüzdeki günlerde açıklanması bekleniyor. Bu senenin yenilerinden olan Mono Festival’in denizi, güneşi ve kumsalı birleştireceği etkinlikte yeni ve farklı stilleriyle öne çıkan isimler sahne alacak. Gogol Bordello, Metric, The Horrors, Oh Land ve the Ringo Jets festivalin gözdelerinden. Şehir içinde denizin ve müziğin keyfini çıkarabileceğiniz Mono Festival senenin sürprizi olmaya aday. Yazın önemli etkinliklerinden biri de İKSV’nin düzenlediği Müzik Festivali ve Caz Festivali. Diğer sanatçılar alınmasın ama burada özel bir parantez açıp Caz Festivali kapsamında tekrar İstanbul’a gelen Morrissey’den bahsetmek gerek. İngiliz şarkıcı, etkileyici sesi, şiirsel şarkı sözleri, güçlü sahne karizması ve aktivist kişiliği ile The Smiths’den bu yana müzik sahnesindeki etkin konumunu sürdürüyor. Türkiye’de ilk olarak 2006 yılında Platinum, Golden and Diamond Ring tickets available. If you want to go, it’s best if you hurry. Another one of santralistanbul’s guests is the now-classic Efes Pilsen One Love Festival. Last year, 30,000 people attended the festival, which is being held this year on July 14 and 15. The names that have been announced so far are Britpop legends Pulp; Kimbra, whom you’ll remember from her duet with Gotye on “Somebody That I Used to Know;” and Selah Sue, one of the new representatives of soul and reggae music. The other musicians participating in the festival are expected to be announced in the upcoming days. One of the new festivals this year is Mono Festival, an event that brings together sea, sun and the beach as well as musicians known for their new and different styles. Some of the favorites of the festival are Gogol Bordello, Metric, The Horrors, Oh Land and The Ringo Jets. Mono Festival gives you the option to enjoy sea and music inside the city, and it’s likely to be the surprise of the year. Other important events of the summer are the Music Festival and Jazz Festival held by İKSV. We hope the other artists aren’t offended, but here we need to give a special mention to Morrissey, who’s coming to Istanbul once again as part of the Jazz Festival. The British musician continues to be an influential force in music since The Smiths, thanks to his impressive voice, poetic lyrics, strong stage presence and activist personality. Morrissey first took the stage in Turkey in 2006 as part of Efes Pilsen One Love, and he mesmerized Efes Pilsen One Love’da sahneye çıkan Morrissey, performansıyla herkesi büyülemişti. Şimdi İstanbul Caz Festivali kapsamında Cemil Topuzlu Sahnesi’ne çıkmaya hazırlanan sanatçının performansı yazın en çok beklenilenlerinden biri. Tabii yaz gündemi sadece müzik haberleriyle dolu değil. Van Gogh ve Rembrandt sergileriyle başlayan rüzgar Pera Müzesi’ndeki Goya sergisiyle hız kesmeden devam ediyor. Avrupa resminin en özgün sanatçılarından ve modern resmin öncülerinden biri olarak bilinen Francisco de Goya’nın dört büyük gravür serisi - “Kapriçyolar, Savaşın Felaketleri, Boğa Güreşi, Atasözleri ya da Zırvalar” - ve yağlıboyaları Türkiye’de ilk kez sanatseverlerle buluşuyor. Bir diğer önemli etkinlik ise İstanbul Modern’de 23 Mayıs’ta başlayan Burhan Doğançay retrospektifi. Türk resminin uluslararası arenadaki en önemli temsilcilerinden olan Doğançay’ın Mavi Senfoni adlı eseri 2009 yılında 2.7 milyon TL’ye satılmış ve bugüne kadarki en pahalı resim ünvanını almıştı. Mart ayında Erol Akyavaş’a ait En-el Hak tablosunun da aynı fiyata satılmasıyla kendine bir ortak bulmuş oldu. İstanbul Modern’deki sergi, sanatçının 14 ayrı dönemini ve dünyanın farklı koleksiyonlarında yer alan çalışmalarını kapsıyor. Bütün bunların dışında, henüz açıklanmayan bir sürü etkinlik de yaz boyu bizleri bekliyor olacak. Siz en iyisi tatil planlarınızı yaparken bu etkinliklere bir göz atın, sonra kaçırdım diye üzülmeyin. Malum şehir hayatı bir dakika bile boş bırakılmaya gelmez. everyone with his performance. The artist is now getting ready to take the stage at Cemil Topuzlu Stage as part of Istanbul Jazz Festival, and his performance is one of the most anticipated of the summer. Of course the summer agenda isn’t just full of music news. The wind that started with the Van Gogh and Rembrandt exhibitions continues full speed with the Goya exhibition at Pera Museum. Known as one of the most authentic artists of European painting and a pioneer of modern painting, Francisco de Goya’s four big engraving series – “Caprichos, Disasters of War, Tauromaquia, Proverbs or Follies” – and paintings are meeting with art fans for the first time in Turkey. Another important event is the Burhan Doğançay retrospective that started on May 23 at Istanbul Modern. One of the most important representatives of Turkish painting in the international arena, Doğançay’s work “Blue Symphony” was sold for 2.7 million TL in 2009 and earned the title of the most expensive painting to date. It found itself a mate when the Erol Akyavaş painting “En-el Hak” was sold for the same amount in March. The Istanbul Modern exhibition consists of the artist’s 14 different eras and works that appear in different collections around the world. Other than all of these, a lot of events that haven’t yet been announced will be awaiting us all summer. It’s best if you take a look at these events when making your summer plans so you don’t despair that you missed them later. After all, city life doesn’t bear being left alone for even a minute. 72 müzik music • Nouvelle Vague 25 Haziran Maçka Küçükçiftlik Park • Jessie J 26 Haziran Maçka Küçükçiftlik Park • Two Door Cinema Club&Metronomy 28 Haziran Maçka Küçükçiftlik Park • Erykah Badu 13 Temmuz Harbiye Cemil Topuzlu • Morrissey 19 Temmuz Harbiye Cemil Topuzlu • Feist 25 Ağustos Santralistanbul Kıyı Amfi • Red Hot Chili Peppers 8 Eylül Santralistanbul • Beirut 21 Eylül Turkcell Kuruçeşme Arena • Lenny Kravitz 4 Ekim Turkcell Kuruçeşme Arena • Nouvelle Vague June 25 Maçka Küçükçiftlik Park • Jessie J June 26 Maçka Küçükçiftlik Park • Two Door Cinema Club & Metronomy June 28 Maçka Küçükçiftlik Park • Erykah Badu July 13 Harbiye Cemil Topuzlu • Morrissey July 19 Harbiye Cemil Topuzlu • Feist August 25 Santralistanbul Kıyı Amfi • Red Hot Chili Peppers September 8 Santralistanbul • Beirut September 21 Turkcell Kuruçeşme Arena • Lenny Kravitz October 4 Turkcell Kuruçeşme Arena festivaller festivals sergiler exhibitions • • • • • • İstanbul Müzik Festivali 31 Mayıs - 29 Haziran Çeşitli Mekanlar Burn Electronica Festival 23 Haziran Parkorman Mono Festival 30 Haziran Solar Beach İstanbul Caz Festivali 3-19 Temmuz Çeşitli Mekanlar Tuborg GoldFest 4 Temmuz Parkorman Efes Pilsen One Love Festival 14-15 Temmuz Santralistanbul • Istanbul Music Festival May 31 – June 29 Various Venues • Burn Electronica Festival June 23 Parkorman • Mono Festival June 30 Solar Beach • Istanbul Jazz Festival July 3-19 Various Venues • Tuborg GoldFest July 4 Parkorman • Efes Pilsen One Love Festival July 14-15 Santralistanbul • • • • • Goya Zamanın Tanığı 20 Nisan - 29 Temmuz Pera Müzesi Segment #2 25 Mayıs-2 Eylül Borusan Contemporary 4to2floors 25 Mayıs-2 Eylül Borusan Contemporary Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı Burhan Doğançay Retrospektifi 23 Mayıs-23 Eylül İstanbul Modern • Goya Witness of His Time April 20 – July 29 Pera Museum • Segment #2 May 25 – September 2 Borusan Contemporary • 4to2floors May 25 – September 2 Borusan Contemporary • Fifty Years of Urban Walls Burhan Doğançay Retrospective May 23 – September 23 Istanbul Modern 73 NEWS DQ HABERLER NEWS 74 DEDEMAN HOTELS & RESORTS INTERNATIONAL DEDEMAN İSTANBUL’UN 30.YILINI TÜM OTELLERİNDE %30 İNDİRİMLE KUTLUYOR! Türkiye ve uluslararası alanda misafirperverliği, kalitesi ve güvenirliği ile hizmet veren Dedeman Hotels & Resorts International, Dedeman İstanbul’un açılışının 30. yılına özel, faaliyet gösteren 15 otelinin her birinde %30 indirim kampanyası ile misafirlerine teşekkür ediyor. Türkiye’nin en yaygın otel zinciri Dedeman Hotels & Resorts International’da konaklayan misafirler, 30 Ağustos tarihine kadar 2012 yılı konaklamaları için yapacakları tüm rezervasyonlarda %30 indirim kazanıyor. Dedeman Hotels & Resorts International’in sunduğu fırsatlar bununla da kalmıyor. Dedeman İstanbul’un 30. yıl kampanyası kapsamında Dedeman Loyal Club üyeleri her konaklama için 300 Dedeman Loyal Club Bonus puanı kazanma şansı yakalıyor. Ayrıca 30 Haziran’a kadar rezervasyon yaptıran Türk Hava Yolları Miles & Smiles üyelerine 750 mil kazanma fırsatı sunuluyor. Dedeman Hotels & Resorts International ayrıca ulusal ve uluslararası şirketlere de özel fırsatlar sunuyor ve 30 Haziran tarihine kadar rezervasyon yaptıran toplantı grupları için ücretsiz servislerle dolu konaklamalı toplantı paketleri uygulamasını 2012 yılı boyunca gerçekleştiriyor. Dedeman İstanbul’un 30. yıl kutlamalarının önemini vurgulayan Dedeman Hotels & Resorts International CEO’su Tamer Yürükoğlu; “Dedeman İstanbul’un 30. yılı olması nedeniyle gerçekleştirdiğimiz kampanyamız, bir anlamda misafirlerimize küçük de olsa bir teşekkür niteliğinde ve tüm dünyadaki misafirlerimize de Dedeman kalitesi ve otellerimizin olduğu bölgeleri tanımak için sunduğumuz bir fırsat” dedi ve “Keşfedecek çok yer, çok Dedeman var” sözleriyle Dedeman Otelleri’nin yaygınlığının altını çizdi. DEDEMAN ISTANBUL CELEBRATES ITS 30TH ANNIVERSARY WITH A 30% DISCOUNT AT ALL DEDEMAN HOTELS Dedeman Hotels & Resorts International, renowned for its hospitality, service quality, excellence and flair in Turkey and abroad, would like to express thanks to its worldwide guests by offering them an exclusive 30% discount at all Dedeman Hotels to celebrate the 30th anniversary of the founding of the original Dedeman Hotel in Istanbul. Dedeman Hotels & Resorts International would like to invite all its guests to enjoy a 30% discount on all 2012 reservations made before August 30, 2012. This offer also includes 300 bonus points for every booking made by Dedeman Loyal Club members. Furthermore, Dedeman Hotels & Resorts International is pleased to announce special offers for national and international corporate accounts, and will be extending the MEET FOR FREE plan to all MICE clients and meeting planners throughout 2012. Dedeman Hotels & Resorts International’s CEO Tamer Yürükoğlu highlighted the importance of celebrating Dedeman Istanbul’s 30th anniversary by saying, “The 30% discount we offer is actually a small token to express our deep appreciation and sincere thanks to all our guests while we offer everyone around the world an opportunity to re-discover all Dedeman Hotels in all Dedeman destinations.” 75 DEDEMAN HOTELS & RESORTS INTERNATIONAL’DAN ŞARAP GÜNLERİ WINE DAYS FROM DEDEMAN HOTELS & RESORTS INTERNATIONAL Türkiye’nin ilk uluslararası otel zinciri olan ve Dedeman Park ile ikinci otel markasını geliştiren ilk Türk otel zinciri unvanını da kazanan Dedeman Hotels & Resorts International, şarap tutkunlarını “Geleneksel Dedeman Misafirperverliği” ile buluşmaya davet ediyor. Mania Gurme işbirliğiyle “Dedeman Şarap Günleri’ne katılın, akşam yemeklerinizi ziyafete dönüştürün” sloganıyla hayata geçirilen “Dedeman Şarap Günleri” 4 Haziran 2012 tarihinde başlayacak ve 10 Haziran 2012 tarihine kadar devam edecek. Ankara, İstanbul, Antalya, Kapadokya, Rize, Diyarbakır, Palandöken Ski Lodge, Konya, Şanlıurfa, Gaziantep, Zonguldak ve Dedeman Park Denizli otellerinde eşzamanlı olarak hayata geçirilecek “Şarap Günleri” kapsamında her otel için ayrı bir menü oluşturuldu. Soğuk Başlangıç, Sıcak Başlangıç, Ana Yemek ve Tatlı içeren menülerde yemeklere uygun şaraplar seçilmiş durumda. Zonin, Univitis, Val d’Orbieu, Espiritu de Chile, Cordier gibi gözde markalar “Dedeman Şarap Günleri” kapsamında şarap tutkunlarıyla Dedeman Otelleri’nde bir araya gelecek. Turkey’s first international hotels chain as well as the first to develop a second hotel brand with Dedeman Park, Dedeman Hotels & Resorts International invites wine lovers to get acquainted with the “traditional Dedeman hospitality.” Held with cooperation from Mania Gurme and under the slogan “Participate in Dedeman Wine Days to transform your dinners into feasts,” the “Dedeman Wine Days” will start on June 4, 2012 and continue through June 10, 2012. The “Wine Days” will be held concurrently in Ankara, Istanbul, Antalya, Cappadocia, Rize, Diyarbakır, Palandöken Ski Lodge, Konya, Şanlıurfa, Gaziantep, Dedeman and Dedeman Park Denizli hotels, with a special menu created for each hotel. The menus feature cold and warm starters, main courses and desserts paired with suitable wines. As part of the “Dedeman Wine Days,” wine buffs will get to sample some favourite brands such as Zonin, Univitis, Val d’Orbieu, Espiritu de Chile and Cordier at Dedeman hotels. DQ HABERLERNEWS 76 TRIPADVISOR’DAN DEDEMAN KONYA HOTEL & CONVENTION CENTER’A MÜKEMMELLİK ÖDÜLÜ Dedeman Konya Hotel & Convention Center, seyahat sitesi Tripadvisor tarafından 2012 Mükemmeliyet Ödülü’ne layık görüldü. Tripadvisor’da oteli değerlendirenlerin verdiği yüksek puanlar neticesinde 4.5 ortalama ile istisnai bir başarıya imza atan Dedeman Konya Hotel & Convention Center, sadece en iyilerin aldığı bu sertifakayla başarısını bir kez daha kanıtlanmış oldu. EXCELLENCY AWARD FROM TRIPADVISOR TO DEDEMAN KONYA HOTEL & CONVENTION CENTER Dedeman Konya Hotel & Convention Center was given the 2012 Excellency Award by travel site Tripadvisor. Based on the high points given by those who rated the hotel on Tripadvisor, Dedeman Konya Hotel & Convention Center had an exceptional average of 4.5 points. The hotel once again proved its success with this certificate given only to the best. DEDEMAN ŞANIURFA “ÇEVREYE DUYARLI KONAKLAMA TESİSİ BELGESİ” ALDI Dedeman Şanlıurfa, bölgede ilk, Türkiye’de 25. “Yeşil Yıldız” alan otel oldu. Otel, gerekli koşulları sağlayarak ve son modernizasyonları gerçekleştirerek elektrik, su ve enerji kullanımında tasarruf sağladı. Bu süreçte, çevreye zararlı maddelerin ve atık miktarının azaltılması, enerji verimliliğinin artırılması, tesisin çevreye uyumu ve duyarlılığı konusunda çalışanların bilinçlendirilmesi ve eğitiminlerin tamamlanması aşamalarından geçildi. Böylece Dedeman Şanlıurfa, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi”ni almaya hak kazandı. DEDEMAN ŞANLIURFA RECEIVED “ENVIRONMENTALLY FRIENDLY ACCOMMODATION FACILITY CERTIFICATE” Dedeman Şanlıurfa is the first hotel in the region and the 25th in Turkey to receive a “Green Star”. By meeting required conditions and implementing the latest modernization technologies, the facility has significantly reduced electricity, water and energy expenditures. During this process, disposal of waste and hazardous materials was also cut back and energy efficiency was increased while the employers were offered training and awareness programs about environmentally friendly hotels. Following the successful completion of these steps, Dedeman Şanlıurfa was granted an “Environmentally Friendly Accommodation Facility Certificate” by the Ministry of Culture and Tourism. 77 THE FIRST DEDEMAN PARK HOTEL OPENS: DEDEMAN PARK DENİZLİ Turkey’s first international hotel chain Dedeman Hotels & Resorts International created a new concept, Dedeman Park, whose first hotel Dedeman Park Denizli opened on April 7, 2012. Noted for its innovative, comfortable, economical, technological and environmentally-friendly qualities, Dedeman Park Denizli is able to meet all of the needs of the business world. It greets visitors with the “traditional Dedeman hospitality,” as do all of the hotels under Dedeman Hotels & Resorts International. İLK DEDEMAN PARK OTELİ AÇILDI: DEDEMAN PARK DENİZLİ Türkiye’nin ilk uluslararası otel zinciri Dedeman Hotels & Resorts International’ın farklı bir konseptle yarattığı Dedeman Park’ın ilk oteli Dedeman Park Denizli 7 Nisan 2012 tarihinde hizmete açıldı. Yenilikçi, konforlu, ekonomik, teknolojik, çevre dostu özellikleriyle ön plana çıkan Dedeman Park Denizli, iş dünyasının tüm ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olup aynı zamanda Dedeman Hotels & Resorts Internatonal’ın tüm otellerinde olduğu gibi “Geleneksel Dedeman Misafirperverliği” ilkesiyle hizmet verecek. DQ 78 Ö Y K Ü - S T O R Y Saklambaç Hide And Seek YAZI-WORDS: BEGÜM AHU AĞLAÇ Arzu ağzına bir çilekli çiklet daha attı ve renkli plastik saatini kontrol etti. Saat 19.45’ti. Eve gitmesine 15 dakika kalmıştı. Parkın tozlu zeminine ayağını isteksizce bir iki kere sürtüp, küçük kafasında eve geç gitmesini sağlayacak planını gözden geçirdi. Saatini 1 saat geriye alacak ve babasına durumu anlatırken de en dayanılmaz, üzgün surat ifadesini takınarak bütün suçu dandik plastik saatine atacaktı. Plan kafasına yattığı için hızlıca parktaki diğer çocukların yanına koştu. Artık gönlünce saklambaç oyunundaki yerini alabilirdi. “Önüm arkam, sağım solum…” diye uzaktan gelen sesi duyduğunda o çoktan ilerideki evin karanlık merdivenlerine uzanmış, çilekli sakızını patlatarak, en bulunmayacak yere saklanmanın tadını çıkartıyordu. Bir anda kalın bir erkek sesinin ona doğru yaklaştığını duydu. “Arzuuuuuu…” Gelen babasıydı ve onu bulmak için ebeden daha sabırsız olduğu yürüyüşünden anlaşılıyordu. Biraz canı sıkılarak saklandığı yerden çıktı ve babasına hiçbir şey yokmuş gibi neşeli bir şekilde –biraz da şaşkıncasına- koştu. Babası kızgın bir bakış fırlatarak, sağ elinin işaret parmağını saatinin camına iki kere sertçe tıklattı. “Saatin kaç olduğunu biliyor musun sen? Sofrada herkes seni bekliyor”. Arzu kendi saatini uzatarak “Benim saatim daha erken ama” dedi yere bakarak. Babası saatine mesafeli bir bakış attıktan sonra “Bunu evde konuşacağız küçük hanım, şimdi doğru eve” dedi. Arzu babasının bu küçük numarasını yemediğini anlayarak, suratı asılmış vaziyette eve koştu. Yemekten sonra iki kişilik büyük kurul onu bekliyordu. Babası “Seninle anlaştığımızı sanıyordum. Eve saat 8’den sonra gelemezsin. Bir hafta akşamları dışarı çıkılmayacak” diye otoritesini konuşturdu. “Ama baba bu haksızlık, arkadaşlarım 9’a kadar dışarıdalar, benim suçum ne?” diyerek gözlerinden yalancı bir damla yaş akıttı. “Konu kapandı, dediğimi duydun. Arkadaşların beni ilgilendirmiyor. Senin iznin bu sene bu saate kadar”… Cezalı geçen bir hafta balkondan dışarıdaki arkadaşlarını seyrederek ve çoğunlukla için için ağlayarak geçirmişti. Şimdi bile bu anın acısını içinde hissedebiliyordu. Arzu, artık çocukluğundaki gibi görünmeyen parkın kaldırım taşına oturarak “hıh” diye güldü. Ne güzel günleri geçmişti bu parkta. Her bir kum tanesinde gelişiminin izleri vardı. 7 yaşından 18 yaşına kadar bu parkta geçirmişti her yazını. Bakkaldan gazoz yürütmek, saklambaç oynamak, ilk kız arkadaş kavgası, ilk flört, ilk kol kırığı, göğüslerin büyümesi, bisiklet ve patenle artistik hareketler yapmak hepsi burada olmuştu. Eskiden bakkal olan evin camına baktı. Bakkal Mahsun çocukluk anılarında izi kalmış adamlardan biriydi. O zamanlar onların en çok kahrını da yine o çekmişti. Evin Arzu threw another piece of strawberry gum in her mouth and checked her colorful plastic watch. It was 19.45. There were 15 minutes until she had to go home. She unwillingly scuffed her foot once or twice on the dusty ground of the park and in her little head looked over the plan that would allow her to go home late. She would set her watch back 1 hour and put on her most irresistible, sad facial expression when talking to her dad, blaming the entire fault on her crappy plastic watch. Since the plan sat well with her, she quickly ran over to the other kids in the park. She could now take her place in the game of hide and seek, as she wanted. When she heard the voice from afar saying “My front, my back, my right, my left…” she had already stretched out on the dark stairs of the house ahead, enjoying having hidden in the place that’s hardest to find by popping her strawberry gum. Suddenly she heard a deep man’s voice approach her. “Arzuuuuuu…” It was her father who was coming, and it was evident from his walk that he was more anxious to find her than the person who was “it.” A little bothered, she got out of where she was hiding and – also a little surprised – ran to her father joyously, as if nothing was the matter. Her father gave her a mean look, strongly tapping the glass of his watch twice with the index finger of his right hand. “Do you know what time it is? Everyone’s expecting you at the dinner table.” Arzu put her own watch forward, saying “But my watch says it’s still early” while looking at the ground. After casting a distanced look at her watch, her father said, “We’ll talk about this at home young lady, now go straight home.” Arzu understood that her father didn’t buy her little trick, and she ran home with a sullen face. After dinner, the grand council of two was expecting her. Her father spoke authoritatively, saying, “I thought we had an agreement. You can’t come home after 8 o’clock. Now you can’t go outside at night for a week.” “But Dad, this is unfair,” she said, “My friends are out till 9, what’s my fault?” as she shed a fake tear. “It’s over, you heard what I said. I don’t care about your friends. Your permission this year is until this hour…” The week of punishment went by with her watching her friends from the balcony and mostly crying internally. Even now she could feel the pain of that moment within her. Arzu sat on the sidewalk stone of the park that no longer looked as it did in her childhood and laughed. She had such great days in this park. Every grain of sand bore traces of her development. She spent every summer between the ages of 7 and 18 in this park. Stealing soda from the grocery, playing hide and seek, the first girlfriends’ fight, the first flirtation, the first broken arm, growing breasts, doing artistic moves on the bicycle and roller skates – it all happened here. She looked at the window of the house that used to be a grocery. Grocer Mahsun was one of the men who left a mark on her childhood memories. Back in those days, he was the one who had to put up with them the most. Mahsun had converted the ground floor of the house into a grocery. One 79 80 giriş katını bakkal yapmıştı Mahsun. Dışarıda duran buz dolaplarından birinde dondurmalar diğerinde de değerli içecekler yaşardı. Rengarenk deniz topları tavandan asılmış hafif hafif salınırlardı. İçeride ise kocaman çekirdek çuvalları ve yanlarında gazete kağıtlarından hazırlanmış külahlar olurdu. Burası onlar için paranın değer kazandığı ilk dükkândı. Günlük harçlık hiçbir zaman bu bakkaldan dilediğin kadar dondurma yemeye, çekirdek almaya veya gazoz içmeye yetmezdi. Onlar da Mahsun amcaya yalvarırlardı beleş bir gazoz için. Mahsun önce onları hızlı adımlarla kovalar sonra da dayanamaz birer çiklet verirdi. Bisikletten ilk düşüp çenesini yardığında da yine onu yerden kaldıran ve eve kucağında taşıyan Bakkal Mahsun olmuştu. Site bekçisinden Mahsun Amca’nın 5 yıl önce bu dünyadan ayrıldığını öğrendiğinde boğazında bir düğüm oldu. Sanki çocukluğu da onunla birlikte gitmiş gibi hissetti. Aslında geçmişi düşünerek yaşayan biri değildi Arzu ama ne ara bu siteye gelse bu zamana dönemez olurdu. Sanki burası çocukluk ve gençlik anılarıyla o kadar fazla dolmuştu ki yeni bir anıyı kaldıracak kapasitesi kalmamıştı. 80’li yıllarda çocuk olmanın ne büyük bir ayrıcalık olduğunu düşündü sonra. Onlar sokak çocuklarıydı. Şimdiki çocuklar gibi çıt kırıldım ve asosyal büyümemişlerdi. Çırpı bacaklarından yaralar eksik olmazdı. Kah ağacın tepesinde can erik yer, kah kaydıraktan ters kayarlardı, sabah 10’da başlayan deniz sefası bir tek öğlen yemeği ile bölünür sonra güneş batana kadar devam ederdi. O zamanlar güneş bile gençti, yara almamıştı, sağlıklıydı. Sonra gözü parkın yukarısında kalan apartmanın üst katının balkonuna kaydı. Burada ilk platonik aşkı olan Soner yaşıyordu bir zamanlar. Soner o zamanlar bütün kızların platonik aşkıydı gerçi. Onlardan biri değildi Soner. Sabah erkenden balkona çıkar, güneşte altına dönen saçlarıyla cocker cinsi köpeği ile oynar sonra kayıplara karışırdı. Babasının yanında çalıştığı için akşam yemek saatinde geri dönerdi. Bütün kızlar balkonu görebilecek bir yerde toplanır, çekirdek çitleyerek, gizli gizli onu seyreder, itiraf edemedikleri hayaller kurardı onunla ilgili. Şimdi kim bilir kim yaşıyordu o evde. Arzu sitenin her köşesini dolaşarak, zihnindeki küçük çiçekleri yerleştirdi anılarının ve çocukluğunun üzerine. İçindeki çocuğu ne kadar özlediğini fark etti, gizlice sarıldı ona, bir daha ondan bu kadar uzun zaman uzaklaşmayacağına söz vererek … of the refrigerators outside held ice cream, and the other held valuable drinks. The colorful beach balls hanging from the ceiling dangled lightly. Inside, there were huge sacks of seeds with cones made out of newspapers lying next to them. This was the first shop where money had meaning for them. Their daily allowance would never be enough to eat as much ice cream, buy as many seeds or drink as much soda as you wanted. They would then beg uncle Mahsun for a free soda. Mahsun would first chase them with quick steps, then, unable to resist, he would give them a piece of gum each. When she fell from her bicycle and split her chin, it was again Grocer Mahsun who lifted her off the ground and carried her home in his arms. When she learned from the neighborhood guard that Mahsun uncle had passed away 5 years ago, a knot formed in her throat. She felt as if her childhood was gone with him. In reality, Arzu wasn’t someone who lived thinking of the past, but whenever she came to this neighborhood, she wouldn’t be able to come back to the present. It’s as if this place was so full of her childhood and youth memories that its capacity couldn’t contain a new memory. She then thought about what a privilege it was to be a child in the 80s. They were children of the street. They hadn’t grown up fragile and antisocial like today’s kids. They always had wounds on their twig-like legs. At times they would eat plums on top of a tree, and at others, they would slide backwards on the slide; the games they played at sea starting at 10 in the morning would only be interrupted by lunch, then they would continue until the sun went down. Back then even the sun was young, unwounded and healthy. Then her eye moved to the balcony on the top floor of the building up the road from the park. Once upon a time, her first platonic love Soner lived here. Actually, Soner was the platonic love of all the girls back then. Soner wasn’t one of them. He would go out on the balcony early in the morning, play with his cocker breed dog with his hair turning golden from the sun, and then disappear. Since he worked with his father, he would come back in time for dinner. All the girls would gather where they could see the balcony to watch them in secret as they cracked seeds and had fantasies about him that they couldn’t confess. Now who knew who lived in that house? Arzu toured every part of the neighborhood, placing the small flowers in her mind on top of her memories and childhood. She realized how much she missed the child inside her, so she secretly gave her a hug, promising that she wouldn’t be this far away from it for this long again...