Ahi Evran ve Ahilik konulu senaryo

Transkript

Ahi Evran ve Ahilik konulu senaryo
hilik ve
hi
vran
lu
u
n
o
K
Ahilik, Ahi Evran-ı Veli tarafından
XIII. Yüzyılda Anadolu’da kurulan;
üretimde çalışmayı ve standardizasyon, tüketimde komşuyu gözetmeyi ve
israftan kaçınmayı, paylaşımda adaleti ve hoşgörüyü kendisine prensip edinen ve bütün bu ilkeleri iktisadi hayat
ile bütünleştiren sosyo-ekonomik bir
teşkilattır.
Ahilik, Anadolu coğrafyasında vücut bulan bir esnaf teşkilatı olmasının yanı sıra
medeniyetimizin en önemli değerlerine
hizmet eden çok önemli bir kurumdur.
Ahilik kültürü sevginin, hoşgörünün,
dürüstlüğün, bilginin ve dayanışmanın,
helal kazancın ve dürüst yönetimin sembolüdür. Bu düşünce ışığında Ahilik,
ticaret ile ahlâkı buluşturan bir hayat
felsefesi, dünyada benzeri bulunmayan bir kültür ve medeniyet hazinesi
olmuştur.
Birlik ve beraberlik gibi değerleri özünde
toplayan Ahilik felsefesinin temelinde
insan vardır. “İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın” düsturuyla kökleşen bu anlayış
Anadolu’dan atılmış sevgi tohumlarını
yedi iklime yaymıştır. Selçuklu Devletini mayasında ve Osmanlı’nın cihan
hâkimiyetini kuran anlayışın arkasında
Ahilik felsefesi vardır. Bu rolüyle Ahilik Teşkilatı Selçuklu ve Osmanlı Devletleri dönemlerinde kalite anlayışı, ürün
ve hizmet standartlarıyla, verimliliğe
verdiği önemle, uzmanlaşmış işgücü
eğitimiyle, tüketici haklarıyla, toplumsal görgüye kattığı kurallarla toplumun
genel refahına önemli fayda sağlamıştır.
Ahilik kültürünü tarihsel bir bakışla
mazide bırakmak büyük bir yanılgıdır.
Modern dünyada, teknoloji hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın, dünya durdukça
Ahilik felsefesi, değişmesi mümkün olmayan bir değerler bütünü olarak var
olacaktır.
Milletimizin önemli hasletlerinden biri
olan sevgi ve kardeşlik kültürünün,
ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını
bünyesinde barındıran Ahilik değerlerinin oluşturduğu gücü günümüz Türkiye’sine taşımak her geçen gün biraz daha önem kazanmaktadır. 2023’e
yürürken Ahilik kültürünü yeniden
yaşayarak, daha fazla sahip çıkarak Ahilik düşüncesini, birliğini, uhuvvetini tesis
ederek ulaşacağız.
Toplumumuzun yüzyıllar boyunca temel taşlarını teşkil eden her dönemde
ve her yerde denge ve düzen tutturan
dünyanın ihtiyaç duyduğu insani birçok
değeri bünyesinde barındıran Ahilik
teşkilatının gelecekte Türk toplumunun
esenliğine de sayısız fayda sağlayacağı
açıktır. Günümüz esnaf ve sanatkarı,
tüccarı, işçi ve işvereni, akademisyen gibi
meslek gruplarını kültürümüzün ürettiği
bu değerlerden haberdar etmek kadar
yarının toplumunu oluşturacak olan
gençlerimize ve çocuklarımıza da Ahi
Evran’ı ve Ahilik değerlerini öğretmek
hepimizin ortak görevidir.
Ahi Evran ve Ahiliğin ülkemizde ve dünyada daha iyi tanıtılması, yaşatılması ve
bu kitabın hazırlanmasında emeği geçen
herkese kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Ahilik; temelleri yaklaşık sekiz yüz yıl
önce Ahi Evran-ı Veli tarafından Kırşehir’de atılmış, daha sonra tüm Anadolu’ya yayılmış, izleri bugüne kadar
süregelmiş kültürel, sosyal ve ekonomik bir oluşumdur. Ahilik aynı zamanda halkın sanat ve ticaret alanlarında yetişmesini sağlayan, insanı ahlâki
değerlerle donatan çalışma yaşamını ‘‘iyi
insan’’ meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir sistemdir.
Yenilikler ve güzellikler manzumesi olarak tezahür eden Ahilik sisteminin; insan haklarına saygı, kadının toplumdaki
değeri, misafirperverlik, bir ve diri olma
anlayışı, dayanışma ve yardımlaşma gibi
insan merkezli kıymetleri, günümüzdeki
ifadesiyle ‘‘evrensel değerleri’’ bünyesinde barındırdığını görmekteyiz.
Ahilik aynı zamanda din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, herkese eşit
muamele yapılan bir anlayışın da simgesidir. Ahilik; zengin-fakir ayrımı yapmaz.
Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlak kuralıdır. Bunun
için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi
olmalıdır.
Anadolu’da yeşeren zengin kültürün manevi mimarları elbette ki Ahi Evran-ı
Veli, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı
Veli, Hacı Bayram-ı Veli gibi gönül erenleridir.
Ahi Evran-ı Veli gibi yol göstericilerin
oluşturdukları güçlü toplumsal halkalar,
insanların kötülüklerden korunmasını,
iyi olana yönelmesini, çalışkan ve erdemli bireyler yetişmesini merkezine
almıştır. Ahi Evran-ı Veli’nin kurduğu
Ahilik teşkilatı; cehalete karşı ilmin,
tembelliğe karşı çalışmanın ve üretmenin, softalığa karşı bilginin, ayrılığa
karşı da birliğin savunucusu olmuş, söz
konusu kıymetli hasletlere beşiklik etmiştir. Ahilik teşkilatı tüm Anadolu
gönül coğrafyasını bilimle aydınlatmış,
sevgiyle ve ahlakla yoğurmuştur.
Ahilik kültürünün ve değerlerinin ülkemizde olduğu kadar yakın coğrafyamızda da büyük önemi vardır. Bu vesileyle her yıl Türkiye’nin dört bir yanında
düzenlenen kutlamalarda Ahilik ruhu
yaşatılmaktadır.
Söz konusu kutlamalar vesilesi ile ülkemize kalıcı eserler kazandırmak hepimizin görevidir.
Bu temel yaklaşımdan hareketle Uluslararası Tiyatro ve Senaryo Yarışmaları
düzenlenmiştir. Yarışmalar neticesinde kültürümüze iki yeni eser kazandırılmıştır.
Yarışma sonucunda ortaya çıkan birbirinden kıymetli tiyatro ve senaryo eserlerinin, geçmişmişimizle gururlandıracak
ve geleceğimizi daha yüksek bir moralle
inşa etmemize zemin hazırlayacak değerde olduğuna inancımız tamdır.
Bu vesileyle, Ahilik kültürünü tanıtmak
fikri üzerine bina edilen her iki eserde
emeği geçenlere şükranlarımı sunarım.
AHİ EVRAN VE AHİLİK KONULU ULUSLARARASI SENARYO YARIŞMASI
DEĞERLENDİRME KURULU
BAŞKAN
OSMAN SINAV
Yapımcı-Yönetmen
DEĞERLENDİRME KURULU
AHMET YENİLMEZ
Yapımcı-Yazar-Oyuncu
AYTEKİN YALÇIN
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bakanlık Müşaviri
CEM ERKUL
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI-SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Genel Müdür
EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ
Yazar
İHSAN KABİL
Gazeteci-Sinema Eleştirmeni
İSMAİL TAHA FEYİZLİ
TRT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Tv Yapımcısı - Yönetmen
ÖĞR.GÖR. KAZIM CEYLAN
AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ -AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞ. VE UY. MERK. MÜD.
Öğretim Görevlisi
MEHMET NURİ PARMAKSIZ
TÜRKİYE İLİM VE EDEBİYAT ESERİ SAHİPLERİ MESLEK BİRLİĞİ
Genel Başkan
PROF. DR. NURULLAH ÇETİN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ-DİL TARİH VE COĞRAFYA FAKÜLTESİ
Öğretim Üyesi
DOÇ.DR. RIDVAN ŞENTÜRK
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ- İLETİŞİM FAKÜLTESİ
Öğretim Üyesi
AHİLİK KUTLAMALARI MERKEZ YÜRÜTME KURULU
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
TÜRKİYE RADYO - TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI
ATATÜRK KÜLTÜR DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
KIRŞEHİR VALİLİĞİ
KIRŞEHİR BELEDİYESİ
AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ AHİLİK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA MERKEZİ
AHİ KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA VE EĞİTİM VAKFI
TOBB
TESK
TESKOMB
KIRŞEHİR TİCARET VE SANAYİ ODASI
KIRŞEHİR ESNAF VE SANATKÂRLAR ODALARI BİRLİĞİ
Birincilik Ödülü
YAŞAR BEDRİ ÖZDEMİR
1956, Trabzon’da doğdu. Trabzon Lisesi, Fatih
Eğitim Enstitüsü, Türkçe/Edebiyat bölümünü
bitirdi. (1980) Fotoğraf sanatçısı, nakkaş ve
ressam olan Yaşar Bedri değişik galerilerde 16
kişisel resim sergisi açtı, fotoğraf, slayt gösterimleri, açık hava ve karma resim sergilerine katıldı.
Hattat ve kalemkâr olarak cami nakış, tezyinatı
yapmaktadır. 50’nin üzerinde caminin kalemişihatt çalışmasını yaptı.
MoraFilm’de Reklam ve tanıtım fotoğrafçısı
olup story board ressamlığı, yapımcı, senarist, yönetmen, kameraman olarak sürdürüyor.
Aynı zamanda Santa Film şirketinin senarist ve
yönetmenidir
Mor Taka şiir, sinema ve kent kültürü dergisini
1994’dan beri yayımlıyor.
1985’lerde başlayan yolculukları ile Türkiye’nin
ilk motosiklet gezginlerindendir. Yol günlükleri
ve notları, (Sataşma Ağan Yorgun) ismiyle
baskıda.
Manifestosunu yazdığı “Görsel İmge muhtırası”
levhalarıyla deneysel/arkaik şiirin yeni
imkânlarını sorguluyor.
Filmografi:
Yapımcılığını, yönetmen ve kameramanlığını
yaptığı sinema çalışmaları:
* Mum (Uzun metraj drama/ kaba kurgusu bitti)
2012
* Zamanı Öğüten Taşlar (Mısırın öyküsü,
Karadeniz’de son su değirmenleri (8 bölüm)
* Faroz Günlüğü (Viya boyle), (Farozlu
balıkçıların 365 günü. Belgesel)
* Ölüm Bacaları (Yatağan) belgesel
* Ateşin Zilleri (son çıngırak ve kelek ustaları) (youtube fragman mevcut)
* Şelekçiler (belgesel,4 bölüm) (youtube fragman mevcut)
* Otobus Getti (Bir valizle gittik, oraları tüketip dönemedik)
Almanya’ya kaçak yolla giden Türk
işçilerin dramı / Belgesel, 2 bölüm)
* Çobanlık Zor Zenaat (belgesel)
* Maestro, Otlakçı, Bazı Şeyler, Düşkurdu… kısa filmlerini
çekti.
Kazanımları :
2002, ‘Cabülka’ romanı ile Tuzla Belediyesi Roman birinciliği,
2004, Ömer Seyfettin hikâye üçüncülüğü,
2005, Ümraniye hikâye birinciliği,
2005, Homeros “Bursada Zaman’ makale mansiyonu.
2013, Ahmet Hamdi Tanpınar Hikâye birinciliği.
2013, Faroz Günlüğü, çeşitli festivallerde gösterildi.
2013, Zamanı Öğüten Taşlar (TRT Belgeselde yayınlandı)
Yayımlanmış kitapları:
Şiir; Bağıracağım, (1975), Azât Ettim Yürek Seni, (1978),
İdris, (1980,1984,1997), Adını Koyamadığım, İdris’le beraber,
1984,1997), Bâbil’i Beş Geçe, (1992,1997), Yoksul, Derviş
ve Uzakta, (1994), Ölüm Dağlara Oğul Bırakınca, (1996),
Mu’tedil Bir Siyamlı, (1999), Âh Minyatürleri (2004), Yitik
Kalyon (2005), Tenha, (2008), Ruşen Ali Cengi, (2009)
Anlatı-hikaye ; Sızıdır Beyoğlu İbranîce Yazılsa da, (1994),
Hiç, (2007), Ressamın Güncesi, (2008)
Roman ; Cabülka, (Yolcu ile Derviş Meseli), (2004)
Şehrengiz; Trabzon’96, (1996), Fotoğraf ve Gravürlerle Trabzon Şehrengizi, (2011), Ayasofya (Mahrem, Kemik Falı ve
Lâcivert), (2012)
Fotoğraf Albümü ; Fotoğraflarla Trabzon, (2005), Trabzon,(2010)
Antoloji : 2006 Şiir seçkisi, (2007)
Gezi : Sataşma Ağan Yorgun (2014)
AHİ
Senaryo
SAHNE 1
DIŞ / AKŞAM
KAYSERİ YAKINLARI/DAĞ YOLU
1222 güzü. Puslu bir hava. Yağmur bardaktan boşanırcasına
yağmaktadır. Şimşekler ışıktan yollar çizer, yeri gök sese
boğar.
Yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Türkmen kafilesi,
sırtlarında ve hayvanlarına bağladıkları denkleriyle dağ
yolunda, çamura bata çıka ilerler. Yol yorgunu kafilede kimsenin takati kalmamıştır.
Göğsüne bağladığı boyundurukla yaşlı atasının salını
peşinde çeken SALTUK (20), salın çamura gömülen ayaklarını
yerden sökmeye çalışır.
Salın uçları yolda iki derin iz bırakarak yol alır.
Kafilenin önderi Türkmen kocası vadiden gelen uğultuyu
işitince durur, eliyle kafilenin durmasını işaret eder.
Çömelir yere dayar kulağını. Nal seslerini işitir.
Kafile pür dikkat Türkmen kocasının hareketlerini izler,
yaşlı adam doğrulur, eliyle ‘saklanın’ işareti yapar.
En yakın tümseğin arkasına kaçışır yolcular.
Uğultu ve nal sesleri yağmurun sesine karışmaktadır.
Nefes bile almaz yorgun göçerler. Korkulu gözlerle bekler.
Nal sesleri ve uğultu çoğaldıkça, tedirgin bekleyiş
18 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
işkenceye dönüşür. Hızla nefes alır, dua eder yaşlı Türkmen.
Kundağa sarılı çocuğu sırtında taşıyan AVŞAR (18), salın
çamura saplanan ayaklarını çıkarmakta zorlanan Saltuk’un
yardımına gider, Salın çamura batmış ayaklarını tutar,
yaşlı adamı tümseğin arkasına taşırlar.
Saltuk, Avşar’ın korkudan irileşen gözleriyle buluşur,
kaçırır gözlerini Avşar, yaşlı adamın üstünden sıyrılan
postu düzeltir.
At kişnemeleri ve nal sesleri vadiyi doldurur.
Şimşek çakar, ışığa keser gökyüzü. Avşar’ın kucağındaki
Çocuk ağlar. Otuz kadar Tatar çerisi doludizgin sürer
atlarını. Çocuk ağlamasını sürdürür.
Geriden gelen çeri çocuğun ağlamasıyla durur, bakınır.
Avşar çocuğun ağzını ağzıyla kapatır.
Çeri bakınır ve atını doludizgin sürer. Sisten gelip sise
karışırlar.
Uzun bir süre bekledikten sonra doğrulur Türkmen kocası.
Eliyle “gidelim” işareti yapar.
Kafile yola çıkar.
SAHNE 2
DIŞ / AKŞAM
KAYSERİ/DEBBAĞHANE
(jenerik 2. Sahne ile akar)
Debbağhane yarı karanlıktır. AHİ EVRAN (51), siyah sakalı
yer yer aka çalar. Havuzdan çıkardığı gönü askı ağacına
asar, derinin saçağını tezgâha yatırıp, derideki artık
etleri ve yağları filo bıçağı ile sepiler.
ÇIRAK HASAN (12) ustasının temizlediği derileri sili çukuruna atar.
Son havuzdan çıkardığı tabaklanmış derileri ipe asar.
Ahi Usta meşin önlüğünü çıkarır.
Çırak Hasan alır duvardaki askılığa iliştirir.
Arastaya bakan kapı önünde hasır sandalyeye oturup, tahta
kepenge yaslanır. Çırak Hasan’ın ibrikten döktüğü su ile
abdestini alır. Omzundaki peşkirle kollarını, yüzünü,
sakalını kurular.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /19
Çırağın burnunu sıkar, saçını okşar, tebessüm eder.
Çırak mahcup, hamarat ve saygılıdır.
Dükkânın tahta kepengini kapatıp çıkarlar.
SAHNE 3
DIŞ / AKŞAM
ESNAF ÇARŞISI
Ahi, alacakaranlıkta çarşı içinde esnafla selamlaşır,
ayaküstü sohbet ederek yürür.
Aktar dükkânını duvarda yanan şamdan aydınlatmaktadır. Ahi,
işyeri önünden geçerken müşterisiyle tartışan aktarı izler.
Ahi bekler.
Aktar müşterisini minnetsiz ve sert dille kovunca müşteri
sinirle malı tezgâhın üstüne bırakır, söylenerek gider.
Ahi selam verir. Aktarla konuşurlar.
Aktara verdiği tepkinin hatalı olduğunu, zarafet ve
hoşgörülü olması gerektiğini beden dili ile anlatır. Aktar
başını eğip dinler.
‘Haklısın’ anlamına gelen baş hareketi yapar.
Ezan okunur. Ahi yürür. Aktar, şamdanı söndürür, tahta
kepenkleri kapatır.
SAHNE 4
DIŞ / AKŞAM
DAĞ YOLU
Kafilenin önünde ve arkasında çıralarla aydınlanan yolda
yürürler.
Çakallar ulur, yakınlardan sesi gelen köpek sesi, çakallara
karşılık verir.
Kafileye rehberlik yapan Türkmen kocası parmağını ileriye
uzatır. Sisler arasında konaklayacağı hanın kesif ışığını
gösterir.
Kafileden birisi “Geldik,” der.
SAHNE 5
İÇ / AKŞAM
MESCİT
Ahi Evran mescitte ahiliğin anlamını, gözün, gönlün ve
kalbin tokluğunu, yumuşak huylu ve güzel ahlaklı olmanın
erdemini vaaz eder. Helalinden istemenin, helalinden
kazanmanın cihat olduğunu anlatır.
Esnaflık ilkelerini ahilerin yüreğine nakşeder.
20 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Kardeşlerim, zor zamandayız.
Sanat; edebin ve zanaatın ahengidir.
Dünya ve ahret rıza’lığını kazanmak için.
yumuşak huylu ve hünerli olmalıyız.
Esnafımız adaletli olmalı.
Tartılarımız tamam ola.
Kelleler ve işkembeler temiz pişirile.
Bayat, kirli ve kıllı olmaya.
Bahçelerden gelen yemişlerin
üstü nasılsa altı da öyle ola.
Turşu sirke ile kurula,
şerbet miski ve gül kokulu ola.
Terziler vaktinde ve sağlam dike.
İpekçiler, gömlekçiler, çuhacılar,
takyeciler, atlasçılar ve bürüncekçiler
de gözlene. Kusurlu ve kötü işlemeye.
ayakkabıcıların işledikleri
deri gayet iyi, sağlam ola.
Günü dolmadan delinirse akçe başına
iki gün hapsi ola.
Demirciler, kalaycılar, bıçakçılar,
kuyumcular, attarlar gözlene.
Ve nalbantlar dahi gözlene. Katırı
dört akçeye, eşeği üç buçuk akçeye nallaya.
Yapı ustaları ve dülgerler günde yemekli
on akçeye işleyeler. Gün doğarken gelip
gün inmeden gitmeyeler. Kiremitçiler çiğ
pişirmeyeler. Mumlar çirkli
ve kokar yağdan, fitili yoğun olmaya.
Oduncular hayvanına fazla yük yüklemeye,
nalsız gezdirmeye, semerleri eski olmaya…
SAHNE 6
İÇ / AKŞAM
BACİYAN DERGAHI
Kadın Ana (Fatma Bacı,30) Ahiler Tekkesinin yan odasında
kadınlara vaaz verir teşkilatlanmanın önemini anlatır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /21
ADIN ANA
Yetimlerin yuva kurmalarına yardım
edile. Yemeğinize sevgimiz katıla,
masraflardan iktisat edile,
eşlere sevgi ile yâr oluna…
SAHNE 7
İÇ / GECE
KERVANSARAY
Türkmen kafilesi kervansarayda konaklar.
Gök gürültüsü ikiye yaracak gibi sarsar yeri göğü. Yağmur
sürer. Avşar avluya bağlanmış ineğin sahibinden müsaade ister, çocuk için sütünden sağar.
Kafilenin erkekleri ocakta yanan ateşin başına dizilmiştir.
Elbiselerini kurutmak için iplere asar.
Saltuk aş kazanından aldığı çorbayı takati tükenmiş yaşlı
dedesine içirir. Yaşlı adamın dudaklarını, sakalını silip
ot döşeğine yatırır, üstünü örter. Yaşlı adam bitkindir,
gözleri yorgunluktan kapanır.
Saltuk taş duvara yaslanmış inekten sağdığı sütü çocuğa
içiren Avşar’ı izler. Avşar’la göz göze gelir, kızın
gözlerinde endişe vardır.
Şimşek çakar, ışığa keser her taraf.
SAHNE 8
İÇ / GECE
TEKKE / ODA
Mumun küçük fitili titreyerek yanar. Masada yazılmış
kâğıtlar dağınıktır. Ahi Evran başının kolunun üstüne
uyuyakalmıştır. Dolunay rüzgârla salınan dalların arasından
göz kırpar.
Hokka ve divitin gölgesi duvarda oynaşır.
Kadın ana ayran getirir. Uyuyan kocasını usulca sete
uzatır, başının altına minder koyup üstünü örter.
Titreyen aleve kur yaparcasına dalga dalga ötüşür
çekirgeler.
SAHNE 9
DIŞ / SABAH
BOZKIR
Güneşli bir sabah. Kafile yola çıkmıştır.
Saltuk ve Avşar kafilenin peşinden gider.
Birbirlerine kaçamak bakarlar.
Bozkır ve dağlar sararıp kızıla çalmıştır. İn cin top
oynamaktadır.
22 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 10
İÇ / GÜN
DEBBAĞHANE
AHİ EVRAN debbağhanede derileri tabaklar.
Dışarda çıraklar tartışır, kavga ederler.
Bir süre kavgayı izleyen Ahi yanlarına gider.
Çocuklar kavgayı bırakır.
Nasihat eder. İşinin başına döneceği sırada GÜLŞEHRİ (Ferîdüddîn-i Attâr, 30) kapıda görünür.
Bakışırlar. Ahi mutlu olmuştur.
Sarılıp kucaklaşırlar.
GÜLŞEHRİ
Her gülü kim kendime yar eylerim
Her gice vasfını tekrar eylerim.
AHİ EVRAN
Gel can kavlim, bilge yoldaşım.
Muhyiddin gideli beridir çok yalnızım.
Öyle özledim ki sohbetinizi.
GÜLŞEHRİ
Ya Ahi! Kalpler birbirine aynadır.
Aklım Celâleddin pirin sözlerini
sürer ve lâkın kalbim nicedir
hasretinizdedir.
Dedim ‘fakir Ahmed, vakt’olmuştur,
Ahi üstadı görmek zamanıdır.’
(âh, çeker,) Sıla-i rahim
ömre bereket verir. Sürdüm geldim.
AHİ EVRAN
Aynamıza firkat düştü can Ahmed’im.
Gül kokusuyla, gül cemalinle
hoş safalar getirdin.
GÜLŞEHRİ
Konya’da Türkmenler garip ve yalnızdır,
gönül kırgınlığı sürer. Celâleddin-i
Rumi, Türkmenleri hazzetmez derler,
Ahilerle yol ayrımındadır diye duyarız.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /23
AHİ EVRAN
Vakta ki öyledir azizim.
Burası da karışıyor. Genç
Gıyaseddin toy haline bakmadan
Sultanlığa bilenirmiş.
Gülşehri düşünceli, canı sıkkındır.
GÜLŞEHRİ
Bunlar endişe veriyor Pirim.
Tatarlar kondu, gitmek bilmez.
Bastıkları yerde canlar
yaşayamaz, otlar bitmez oldu.
SAHNE 11
DIŞ / GÜN
KAYSERİ/MEYDANKAPISI
Komutan HÜSAMETTİN HOCAK şehrin kapısına gelen Türkmen
kafilesinin üzerine hoyratça sürer adını.
Atıyla oynaşır. Hoyrattır.
HÜSAMETTİN HOCAK
Nerden gelirsiniz?
Türkmen kocası bu usul erkan bilmezliğe kızar. Duymazdan
gelir.
Kafile de aldırmaz, yoluna gider.
Rüzgâr tozu toprağı sürükler getirir.
Yüzler örtülür.
Sorusuna yanıt alamayınca Komutan kılıcını çeker, Türkmen
başının üstüne sürer atını.
Bunu gören Saltuk salı bırakıp atılır.
SALTUK
Tatarı kesemeyen pusatlar
Türkmen atalarına mı çekilir oldu?
Komutan, öfkeyle bakar, dizgini çeker atını Saltuk’un
üstüne sürer. Tekmeler Saltuk’u.
24 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Saltuk çamurun içine düşer.
Saltuk ayağa kalkar.
SALTUK
Bu bedbahtlığınızdan utanmalısınız!
Sultan Alâeddin’in adaleti buysa
vah bize!
Hüsamettin Hocak atının dizgini çeker. Atını sürer gider.
Kafile yorgundur.
Türkmen çerisi yaşlı adama yardım eder
TÜRKMEN ÇERİSİ
Bağışla ata,
biz Türkmen celladı değiliz.
Moğol’dan iz var mıdır?
BAYCU NOYAN eser savurur derler.
TÜRKMEN KOCA
İki günlük mesafede otuz
kadar Tatar atlısı geçti.
Türkmen çerisi yer gösterir, atını sürer.
Ahali zorlukla ilerleyen muhacirleri seyreder.
Kafile, hasta ve bitkindir.
Kayseri kalesinin kapıların yakınına kurulan pazarları,
hanları geçerler.
Avşar sırtında çocukla yürür.
Saltuk dedesinin salını çeker.
Türkmen kocası atının yularını çeker, Meydankapısı önünde
kurulan at pazarına yürürler.
SALTUK
Kısrağı mı satacaksınız?
TÜRKMEN KOCA
O da bir boğaz. Önümüz kış.
İşimiz zordur.
(başını sallar, dalgındır)
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /25
Yoruldum oğul, bundan sonra yol
gerekmez bu kocamış bedene.
Şunun şurasında, tenhada
yaşlı develer gibi ölümü
bekleyebilirim.
Seyyar buğday satıcılarını, attarları, çırpıcıları,
sepetçileri, kavurmacıyı, leblebiciyi, bıçak ve kılıç
tezgâhlarını, koyun pazarını, geçerler.
Saltuk, şehir kapısına yürüyen Avşar’a bakar.
Avşar yürür, döner Saltuk’a bakar.
Saltuk, Avşar’a “bekle” demek için hamle eder, söyleyemez.
Saltuk dengin yanında kalır, yaşlı adam kalabalığa karışır.
SAHNE 12
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran tekkedeki ahilerle sohbet eder.
AHİLER TEKKESİ
SAHNE 13
DIŞ / AKŞAM
SIĞINAK/SOKAK ARASI
Tahtadan yapılmış bahçe kapısıyla girilen harabe evin bir
gözü çökmüştür. Saltuk odalara bakınır.
Sağlam odaların birinde otlardan dedesine döşek yapar.
Topladığı odunlarla ateş yakar. Ateşin yalımları yüzüne
yansır. Düşüncelidir.
Dışarı çıkar, metruk sokakta yürür.
Kafilenin toplandığı hanı gezer.
Şehrin metruk sokaklarını geçip arastaya çıkar.
Ağlayan çocuk sesiyle, bakınır. Derin bir nefes alıp sese
yürür. Caminin avlusunda Avşar’la çocuğun siluetini görür.
Yanına gider.
Avşar’ın gözlerinde endişe vardır, Saltuk’a korku dolu gözlerle bakar. Kucağında ağlayan çocuğu pışpışlar. Örtüsünün
arasından ışıldayan yaşlı gözü bir su damlası kadardır.
SALTUK
Neden yalnızsın?
Avşar, telâş içinde koşuşturan insanlara bakar, omuz
kaldırır, başını sallar. Çocuk ağlar.
26 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AVŞAR
Kalabalıkta dikkatim dağıldı.
Hazar’ı susturayım derken
kaybettim onları.
Avşar kucağındaki çocuğa sarılır. Gözleri yaşlıdır. O da
çocukla usulca ağlar.
Hıçkırıkları arasında zorlukla konuşur.
AVŞAR
Dağıldılar dört bir yana.
SALTUK
(elini çocuğa uzatır)
Atamın yanına götüreyim sizi.
Köhne lakin sığınacak bir otağımız
Oldu. Kalacak düzgün bir yer bulana
kadar bizimle güvende olursun.
Saltuk çocuğu almak ister, Avşar çocuğu vermez, kucağına
çekerek saklar.
Arasta mahşer yeri olmuştur. Koşuşturanlar, dilenenler,
kavga edenler, sefalet içindedir.
Çocuk ağlar, Avşar sallar pışpışlar, ayağa kalkar, boynunu
büker. Saltuk, Avşar’ın dengini sırtına alır.
Avşar’ın ayakları yara içindedir yürüyecek mecali yoktur.
Saltuk çocuğu kucağına almak ister. İtiraz etmez Avşar.
Karanlık sokakta Saltuk önde, Avşar peşi sıra yürürler.
Harabeye dönmüş otağa girerler.
Saltuk’un yaktığı ateş sönmüş közleri kalmıştır. Çalı çırpı
yığar Saltuk üfler, tutuşur közler. Yalımlar ve kıvılcımlar
uçuşur.
Avşar’a dikkatle bakan Atasının elini tutar.
Yaşlı adam boşluğu delercesine bakar.
SALTUK
Atam bu Avşar. Yalnızdır.
Güvenli bir otağ bulana kadar
konağımız olacak.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /27
Ata gülümser, gözünü yumar.
Yanan ateşin şavkında aydınlanır yüzler.
Saltuk, Avşar’ın yaralı ayağına sarılı çaputu sökmek ister.
Geri çeker ayağını Avşar.
Saltuk’la göz göze gelir.
Avşar ocak kenarındaki kapta ısınan suyla, ayağındaki
yarayı temizler, Saltuk, mintanından parça yırtıp sarar.
SAHNE 14
İÇ / AKŞAM
DERGAH AŞEVİ
Sinide sessizlik vardır. Küçük küçük kopartılıp ağıza
koyulan lokmalar, sini çulunu dizlerinin üstüne çekip
oturan ne Gülşehri’nin ne de Ahi Evran’ın boğazından
geçmez. Gülşehri Ahi’ye bakar, başını usulca sallar.
Gölgesi duvardadır.
Ahi’nin keyfi yoktur.
Dostunu, mutlu kılmak için mırıldanır Gülşehri.
GÜLŞEHRİ
Böyle giç irmeye ahşama seher,
Bu gice rûzı kıyametdür meğer.
Bu gicenün yok mudur yâ Rab güni,
Böyle uzun görmedim her giz düni.
Uşbu od kim gönlüme düştü benüm,
Mûm gibi yandı kamu canûm tenüm.
SAHNE 14
İÇ / AKŞAM
SOKAK ARASI/DERGAH AŞEVİ
Şehrin sokaklarında dolaşır Saltuk.
Dergâhın kapısı açıktır.
İçeride ışık yanar, yürür. İçeri girer, bakınır. Gölgesi
duvara düşünce irkilir geri çekilir.
Sinideki yiyeceklere bakar, yutkunur.
SALTUK
Kimse yok mu?
28 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bekler, tekrar seslenir. Döner sinideki pideleri
heybesine koyar, peynir ve zeytinleri alıp çıkarken Ahi
Evran ile kapıda yüz yüze gelir. İrkilir Saltuk, mahcubiyet
ve korkuyla bakar.
Ne yapacağına karar veremez.
SALTUK
Hırsız değilim ben.
Ahi elini Saltuk’un omzuna koyar, tebessüm eder.
AHİ EVRAN
Bugün gelen kafileden misin?
Saltuk başını sallar.
Kapıya, dışarı bakar, utancından kaçmak ister.
Döner heybesindeki pideleri çıkartır siniye bırakır,
SALTUK
Atam kocamıştır, ayağı tutmaz,
Süte muhtaç aç çocuk vardır.
AHİ EVRAN
Yatacak yer buldunuz mu?
Saltuk “evet” anlamında başını sallar.
AHİ EVRAN
Sen otur karnını doyur. Bir şeyler
tedarik edeyim. Yarın bir iş tutar
çalışırsın. Bir müşkülün olursa...
Ahi yan otağa geçer.
Saltuk oturur siniye, küçük parça koparır ağzına koyar.
Lokmalar geçmez boğazından.
SAHNE 15
İÇ / GECE
SIĞINAK
Saltuk mumu yakar taşın üstüne yerleştirir. Çömelir, süt
kabını Avşar’a uzatır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /29
Çocuk ağlar.
Avşar sütü çocuğun ağzına döker. Ağlamayı keser çocuk.
Saltuk torbasından çıkardığı yiyecekleri yaygının üstüne
dizer. Dedesini küçük lokmalar halinde yedirir.
Kırbasından su içirir.
SALTUK
Koca derviş, kimse onun gibi
gülmedi bana.
(tebessüm belirdi dudağında, daldı.)
Sinide yiyecekler vardı, kimse
yoktu. Sormadan aldım.
Çıkarken kapıda karşılaştık.
Avşar’ın güzü korkuyla açıldı.
Torbasından çıkardığı gümüş şamdanı Avşar’a gösterir.
SALTUK
Bunu verdi bana, satıp bir süre
idare edin dedi. Yarın iş bulup
çalışacağım.
Atası olup biteni anlamaya çalışır. Boş gözlerle bakar.
SALTUK
Kaç dirhem eder bu?
Çekirgeler şakır, gece kuşları öter.
Saltuk’la bakışan Türkmen kızının dudaklarına tebessüm
yerleşir.
SAHNE 16
İÇ / GECE
ÇALIŞMA ODASI
Ahi Evran masasının başında çalışmaktadır. Yorgunluk ve
uykusuzluk yansır yüzünden. Titrek ışıklı mum kitapları, hokkasını, yazı kamışını
aydınlatmaktadır. Yazdığı kitabın son sayfasına gelmiştir.
Yazarken mırıldanır.
30 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Rabbimin inayet ve izniyle bitmiştir
Alla’hu alem bi-sevap.
Hayırlara vesile olur inşallah.
SAHNE 17
İÇ / GÜN
SAKATATÇI DÜKKANI
Hüsamettin Hocak ve ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ sakatatçı
dükkanında oturmuş, kalabalığın içinden geçen Ahi Evran’ı
gözleriyle takip ederler.
HÜSAMETTİN HOCAK
Bu adam tekin değil. Nüfuzu artıyor.
Ahiler onun sözünden çıkmadığı gibi
Sultanda bir sözünü iki etmez oldu.
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
İğdişbaşı bırak yaşlı adamla uğraşmayı.
(düşünür) Türkmen göçeri tekmelemişsin.
Dua et sultanın kulağına gitmesin.
Hüsamettin Hocak gizli istavroz çıkarır.
SAHNE 18
İÇ / GÜN
MÜCELLİTHANE
AHİ EVRAN mücellithanede yazdığı kitabın cildini yaptırır.
Kitabın şirazesi çekilir, kapağı takılır.
Mücellit arada kitabın sayfalarını çevirir ve okur, Ahi
Evran’a bakar. Memnuniyeti ve hayranlığı gözlerine yansır.
SAHNE 19
DIŞ / GÜN
ARASTA
SALTUK şehir esnafını dolaşır, iş arar.
Çalışmak için başvurduğu ustalarla konuşur.
Beden diliyle “Sanattan anlayıp anlamadığı” sorulur.
Saltuk boyun büker.
Usta başını sallar işe alınmaz.
Hasırcıya uğrar, olumsuz yanıt alır, eli boş çıkar.
Çömelir duvar dibinde oturur, ikinci el eşyaların alınıp
satıldığı dükkânı fark eder, kalkar dükkâna girer.
Şamdanı cebinden çıkarıp tezgâhın üstüne koyar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /31
Dükkân sahibi eliyle tartar. Şamdanın ağırlığını tahmin
eder, kesesini çıkarır metelikleri masaya bırakır.
Saltuk, masanın üstündeki meteliklere bakar, şamdana bakar,
Ahi’nin tebessümü ve şamdanı satması için ona uzatması
gözünün önüne gelir, şamdanı satmaktan vazgeçer, alır
kuşağının arasına koyar.
SAHNE 20
İÇ / GÜN
SELÇUKLU SARAYI
saray salonu.
Sultanla görüşmek için bekleyen Ahi Evran heyecanlıdır.
Kitabı iki eliyle göğsünde sıkı sıkıya tutmaktadır.
Tezkereci kapıda görünür, başını eğer.
TEZKERECİ
Sultanım sizi bekliyor Şeyhim.
Ahi Evran, divan odasına girer. Selam verir.
SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT (35) ayağa kalkar, selamı alır.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Hoş geldin Nasirettin Mahmut Ahi pirim.
Nicedir gözümüz arar sizi, arayı
uzatmayın. Sohbetinizi özleriz.
AHİ EVRAN
Devletin yapılacak işi çoktur Sultanım,
lâkin vaktiniz sınırlıdır. O vakti israf
etmek bu yoksulun haddine mi?
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Sen bizden ziyade yorulursun Şeyhim.
Bizden iyi bilirsiniz ahvali.
Sultan, Ahi Evran’ın takdim ettiği kitabı alır, gözlerini
yumarak koklar.
Sayfasını çevirir, okur.
Arka sayfayı açar okur.
Kapatır koltuğunun altına alır kitabı.
32 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Mürekkebin ve kağıdın kokusunu
seviyorum Pirim. Bu ne hamaratlıktır?
Tez günde bitirdiniz.
Yüreğinize zeval gelmesin.
Ahi Evran gitmek için izin istese de Sultanın ısrarıyla
gösterilen yere oturur.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Ziyadesiyle ihya ettiniz fakiri.
Alâeddin senin için ne yapabilir?
Sultan, işaret eder yaverine, gümüş tepside kese gelir.
Keseyi Ahi Evran’a uzatır.
AHİ EVRAN
Sultanım, saygısızlık kabul etmeyin,
ihtiyaçlılar vardır.
Sultan kaşlarını çatar.
AHİ EVRAN
Putperestlerin azametinden kaçan
Türkmen kardeşlerimiz bize sığınır.
Ne yiyecek bir lokma ekmekleri,
ne de örtünecek damları vardır.
Kötü muamele ederiz, ziyan görürler.
Sultan vezirine kaşlarını çatarak bakar.
Vezir başını eğer.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Bundan böyle, bir yoksulun
burnu kanar, senden bilirim!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /33
SAHNE 21
İÇ / AKŞAM
AHİLER TEKKESİ
Ahi Evran kürsüde vaaz verir.
Saltuk kapıdan girer, geride bir yere bağdaş kurar oturur.
İş istediği hasırcı yan yana oturur, bakışır.
Hasırcı başını öne eğer.
Ezan okunur. Saf olur cemaat.
SAHNE 22
DIŞ / AKŞAM
Dışarda kar yağışı başlamıştır.
Kar taneleri uçuşur.
Mescidin kapısını kapatıp çıkarlar.
Saltuk, Ahi Evran’la konuşur.
Şamdanı iade eder Saltuk.
Ahi almaz.
MEYDANLIK
SALTUK
Kimse iş vermedi.
Esnaf yabancıları sevmiyor.
AHİ EVRAN
Yattığınız yer korunaklı mı?
SALTUK
Tamir ettim.
Yakacak olunca ısınıyor.
AHİ EVRAN
Odunun var mı?
(Saltuk başını eğer)
Yarın gel bana. Sana uygun bir
iş bulana kadar tekkenin
hizmetini görmek ister misin?
SALTUK
Siz layık görürseniz.
34 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Canları çok yandı esnafın,
tedbir edip temkinli yaklaşırlar.
Kar yağar.
Metruk kulübenin önünden geçerler.
Penceresinden ışık sızar.
SALTUK
Orda kalıyorum.
Atamla tanıştırmak isterim sizi.
AHİ EVRAN
Başka zamana kalsın, benimle gel.
SAHNE 23
İÇ / AKŞAM
SIĞINAK EV
Saltuk yıkıntıların arasından harabe eve girer.
Ateş yanar. Duvara kocaman gölgesi düşer Saltuk’un.
Korkudan köşeye sığınıp kalan Avşar, Saltuk’u görünce
gözleri ışır.
Kucağında huysuzluk yapan çocuğu pışpışlar.
Saltuk, battaniye, yiyecek, süt bırakır Türkmen kızının
önüne.
Karşısında oturur.
SALTUK
Kar başladı. Yarın odun verecekler.
Üşümeyeceğiz. (eğilir Avşar’a bakar)
Kimin kimsen yok mu?
Göz ucuyla bakar Avşar, başını “yok” anlamında sallar,
dudak ve boyun büker.
SALTUK
Çocuğunun babasına ne oldu?
AVŞAR
Benim değil. (düşünür)
Yolda bulduk.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /35
SALTUK
Bir adı var mı?
AVŞAR
Hazar’in kıyısında doğmuşum.
Bahtı bana benzemez dilerim,
‘HAZAR’ koydum adını.
Saltuk, çocuğu kucağına alır.
Ağlayan çocuk susar.
SAHNE 24
İÇ / GÜN
SARAY DİVAN ODASI
Sultan 1.Alâeddin Keykubât divan üyeleri, vezir, komutanlar
ve ahilerin ileri gelenleri divânda hazırdır.
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Kafileleri rahat ettirdik mi Vezirim?
Kış kıyamette üşümesin kimse.
VEZİR
Yerleştirildi sultanım.
Çok dağınıklar, bir kısmı saklanır,
Korkarlar.
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Korkuyorsa biz zalimiz demektir.
Buna rızam yoktur.
(düşünür)
Günlük iaşeleri, yakacakları bol verile.
(kadıya döner)
Sözüm kadıyadır. İlan edile.
Onlara kim kötü davranır ise
ağır cezalar verile .
VEZİR
Emrettiğiniz gibi olacak sultanım.
36 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Aç kalıp bir Türkmen hırsızlık yaparsa
senin kolunu keserim vezirim.
Onları işsiz, aşsız koymayalım.
Ahiler bu sözüm aynı zamanda sizedir.
VEZİR
Çıkarmam sultanım.
AHİLER
Çıkartmayız sultanım.
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Kale inşaatında rehavet istemiyorum.
Sultanhanı ve Kervansarayın yapımı
bir an önce bitmeli. Gelip geçen
yolcular rahat döşek yüzü görsün.
Moğol Kayseri üstüne yürür.
Muhafızlar tedbirde ihmal olmaya.
Babaîler yerlerinden yurtlarından
edilir, isyan haberi gelir.
Her kim ise bu zulmü yapanlara
ve dahi isyan edenlere merhamet
edilmesin. Harcamalar
Emirlerden tahsil edilsin.
VEZİR
Derhal ulak çıkaracağım Sultanım.
Lakin emirler hoşnut değildir,
ödeme yapmak istemezler.
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Şaşaa ve debdebe içinde yaşadıkları
yetmez bir de fitne çıkarırlar.
Emirlerle bir toplantı isterim
(Ahi Evran’a döner)
Pirim esnafın güzel dayanışması
bizi mutlu eder.
Baciyanlar güzel işler yapar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /37
Ahi Evran başını eğer, elini göğsüne koyar.
1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Sıkıştığınız yerde hazinedarım
gereğini yapsın.
(hazinedara bakar, hazinedar başını eğer)
Kılıçlarımızın ve kargılarımızın
akıbetini merak ederim?
Ahi Evran, Demirciler pirine bakar.
AHİ POLAT USTA
Emredildiği gibi gece gündüz
dur duruk vermeden pusatlarımız
yapılır sultanım.
Cevher sıkıntımız vardır.
SAHNE 25
DIŞ / ÖĞLE
MESCİT ÖNÜ
Cemaat öğle namazından çıkar. Karla örtülmüştür şehir.
Ahi Evran’ın gözü Saltuk’u arar. Saltuk yoktur.
Ahilere sorar, kimse bilmez.
Polat usta Saltuk’un kaldığı eve çırağını gönderir.
Çırak gelir. Ustasının kulağına fısıldar.
Polat Usta, Ahi Evran’a yaklaşır.
SAHNE 26
DIŞ / AGÜN
GARİPLER MEZARLIĞI
Karla örtülen bozkırda küçük yer karası vardır.
Genç hâfız kuran okur.
Saltuk mezara toprak atar.
Avşar, mehlenin delisi ve birkaç kişi mezarın başında
çömelmiş Kur’an’ı dinler.
Saltuk toprağı mezara kürer. Alnında biriken teri koluyla
silerken bir el küreğe uzanır,
Saltuk döner, Ahi yanı başındadır.
Gergin yüzünde tebessüm belirir. Ahi, “Sabır diler,” Yere
bırakılan küreği eline alır ve kürer toprağı.
Yasin okunur.
Ahiler tek tek alır küreği mezarı örter.
Saltuk toprağı avcuna alır yüzüne sürer.
38 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Eller duaya kalkar.
Ahi Evran sesli dua eder.
SAHNE 27
DIŞ / GÜN
DEFİN DÖNÜŞÜ
Ahi karlı yolda Saltuk’la yan yana yürür.
Karda kızağıyla kayan çocuk yanlarından hızla geçer.
Avşar peşlerinden gelir. Çuluna iyice sarınmış halde
Hazar’ı üşütmemek için sarıp sarmalamıştır.
Saltuk arada bir dönüp geriye bakar.
Kızakla kayan çocuklar yuvarlanır karın içinde bir yumak
olurlar.
SAHNE 28
İÇ / GÜN
DEMİRCİ ATÖLYESİ
Ateş parçacıkları uçuşur ocakta.
Polat Usta ateşten çıkardığı demir külçesini örste döver.
Kor kıvılcımlar saçılır örsten.
Soğuyan demiri ateşin içine sürerken Ahi Evran ve Saltuk
kapıda görünür.
Avşar yolun karşısında çömelmiş bekler.
Ahi, Polat ustayla konuşur.
Polat usta, Saltuk’a bakar, dik başlı görünen bu genci gözü
pek tutmamıştır.
‘Bundan iş çıkmaz’ nidasıyla Ahi’ye dudak büker, olmaz
anlamında başını sallar.
Ahi ısrar eder, diretir.
Polat Usta başını eğer kabullenir, Ahi’nin elini sıkarken
‘bu iş hatırına oldu’ der gibi başını büker.
Ahi, Saltuk’u yanına çağırır.
Saltuk gelir.
Yeni ustasının elini öper Saltuk.
AHİ EVRAN
Sen delikanlı ateşle pişeceksin.
Bu ocak ümmetindir. Bunu hep hatırla.
İncinesiniz lâkin asla incitmeyesiniz!
SAHNE 29
İÇ / AKŞAM
SIĞINAK/EV
Saltuk eve döndüğünde Avşar’ı korku içinde titrerken bulur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /39
Biriktirdiği odunları ocağa istifler, ateşi yakar, Avşar’a
eliyle ‘yaklaş, ısın’ işareti yapar. Avşar kımıldamaz.
İşliğini çıkarır üstüne örter.
SALTUK
Yarın şet törenim var,
beni izlemeye gelir misin?
Avşar başını sallar.
SAHNE 30
İÇ/ GÜN
DEMİRCİ ATÖLYESİ
Saltuk’a törenle hırka ve şalvar giydirilip kuşağı
bağlanır.
Ahi baba Saltuk’un saçını makasla keser.
Saltuk başına koyduğu beyaz yün külahını düzeltir,
mestlerini giyer.
Çocuklar sokakta kar topu oynamaktadır.
Dua edilir.
AHİ EVRAN
Hayırlısıyla kalfalığını ve ustalığını
da görürüz. Kızgın iken yumuşak olmayı,
haksızları bağışlamayı, düşene
yardım etmeyi, kendin muhtaç iken
ikramı bilmenin ilmine hoş geldin.
(Döner ahilere seslenir.)
Biline ki sultanı temsil ederiz.
Saltuk, Polat ustanın, Ahi Babanın, yaşlı ahilerin elini
öper.
SAHNE 31
İÇ/ GÜN
DEBBAĞHANE
Ahi debbağhanede derilerini işler. Çırak Hasan ustasının
yılan beslediği kafese yaklaşmaya korkmaktadır.
Ustasına bakar. Ahi, gülümser.
AHİ EVRAN
Korkma bir şey yapmazlar.
40 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Saltuk kapıda görünür.
Paçalarındaki karı dökmek için yere vurur.
Yavaş adımlarla yürür. Selâm verir.
Çırak Hasan, Saltuk’a yılanları gösterir.
Saltuk yılanlara bakar, Ahi’nin yanına gider.
Kazandan derileri çıkartmasına yardım eder, derileri ipe
asarlar. Ahi Evran elini kurular.
Saltuk’un endişeli, üzgün hali endişelendirir Ahi’yi,
kaşlarını çatar.
AHİ EVRAN
Bu ne haldir Polat Usta?
SALTUK
Haftalığımı aldım, ustamdan
öteberi alıp eve götürdüm. Avşar yoktu,
çocuğu da alıp gitmiş.
Yoktu, gitmiş.
AHİ EVRAN
(düşünür)
Sabırlı ol Canı sıkılmıştır.
Çıkar gelir.
SALTUK
Sormadan gitmezdi bir yere. Son
günlerde çok mutsuz.
Atamın ölümünden sonra ne yer,
ne de doğru dürüst konuşur oldu.
AHİ EVRAN
Hadi sen işinin başına dön.
Akşam olmadan döner gelir.
SAHNE 32
DIŞ / AKŞAM
1227 baharı.
Akşam suları Moğol ordusu ilerler.
BOZKIR/MOĞOL ORDUSU
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /41
Yaşlılar ve çocuklar arabalarda, genç kadınlar, ergen
çocuklar ve Tatarlar atlarıyla ilerler.
Üstüne yurtları kurulmuş kağnı arabalarının tekerleri
döner.
Arabadaki yaşlı kadının kucağında çocuk vardır.
Kadın savaşçı at üstünde, çocuğunu emzirir.
Moğol komutanı BAYCU NOYAN (35) atın dizginini çeker, geriye bakar. Yanına gelen çeribaşına dere yatağındaki düzlüğü
gösterir, çeri başı atını koşturur.
SAHNE 33
DIŞ / AKŞAM
MESCİT
Tebdili kıyafetle Sultan 1.Alâeddin Keykubât yatsı
namazında saftadır. Duasını bitiren Ahi sultanı fark eder.
Göz göze gelirler. Bakışırlar. Sultan başını usulca eğer,
selam verir. Cemaat çıkar.
Ahi saygı ile selamlar Sultan’ı. Sultan, Ahi’nin saygı
seremonisini engellemeye çalışır. Yarı karanlık sokakta
yürürler. Peşlerinden tebdili kıyafetle çeriler takip eder.
SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Şeyhim şehrimize bereket ve birlik
getirdiniz. Duyarız ki Konya esnafı
başıbozuktur. (düşüncelidir) Sen de
uygun görürsen bir zaman Konya’ya
yerleşmeni,irşat ve çalışmalarını
orda sürdürmeni dileriz.
SAHNE 34
DIŞ / AKŞAM
DAĞ YOLU
Pencereden içeri dolan rüzgârın salıttığı kandil alevi is
bırakarak odaya dağılır.
Ahi ve Fatma Hanım sini başında yemektedir.
Ahi düşüncelidir.
Fatma Hanım kocasının yüzüne bakar.
Ahi küçücük lokmaları ağzına koyar.
Sessizdir.
Fatma Hanım birkaç kez konuşmak için hazırlık yapsa da
susar.
42 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Konya’ya gitmemiz istenir.
Yerleşince seni gelir alırım.
FATMA HANIM
Ne zaman çıkacaksın yola?
AHİ EVRAN
Sabah namazından sonra.
Fatma Hanım’ın gözleri yaşlıdır.
Kalkar siniden. Çemberiyle gözünün yaşını kurular.
FATMA HANIM
Yol ihtiyacınızı hazırlayım.
AHİ EVRAN
Saltuk geldi bugün, kızı arar.
Avşar’ı gördün mü?
FATMA HANIM
Buradaydı, okuma yazma öğreniyor.
AHİ EVRAN
Bu delioğlan kızı çok sever.
Avşar’la konuşsan, rızası varsa
dünya evine sokalım onları.
SAHNE 35
DIŞ / GÜN SÖKERKEN
MESCİT ÖNÜ
Gün ağarmaktadır.
Ahi, namaz çıkışı dostlarıyla vedalaşır.
Çırak Hasan’la konuşur. Hasan başını sallar.
Atının eyerini tutan Saltuk’la yürürler.
Ahi, nasihat verir.
Saltuk elini önünde kavuşturmuş ustasının sözlerini can
kulağı ile dinler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /43
Ahi Evran’ı takip eden Fatma Hanım çitlerin arkasında
görünmemeye dikkat ederek kocasını gözler.
Avşar da Ahi Evran’ı yolcu etmeye gelmiştir.
SAHNE 36
DIŞ / GÜN
DAĞ YOLU
Ahi Evran atıyla yoldadır.
Güneşin altında her şey toprak rengidir.
Moğol saldırıları, kıtlık, yoksullukla gelen sefalet
viraneye, ölü kerpiç yığınına çevirmiş köyü geçer.
Çocukların ve yaşlıların bitkinliği ve sefaleti içler
acısıdır. Halkın çaresizliği gözlerinde okunur..
Toprak damlı metruk evlerin önünde tezek istifleri, sinek
vızıltıları, bezgince öten karganın sesi işitilir.
Çelimsiz buzağı bezgin halde kuyruğuyla üzerlerine konan
sinekleri kovar.
Çitle çevrili avluda oynayan çocuklar şamata ile bir biri
üzerlerinden atlar. Kavga ederler.
Dağ çileği yiyen kardeşinin kolunu tutan kız çocuğunun
bütün dikkati oyundadır.
Küçük kardeşin yüzü kirli, sarı saçları dağınıktır.
Abla, kardeşinin burnundan akan sümüğü siyah kırmızı yeşil
dallı yırtık entarisinin eteğiyle siler.
Buzağıyı oynamak için kovalayan köpekler havlar.
Eşek anırması doldurur metruk köy meydanını.
Erkek çocuğu dirsekleri dizlerinde çömelip oturmuştur. Donu
yoktur.
Bereketten kesilen bozkırda, vadileri sürünen rüzgâr toz
bulutunu sürükler.
Ahi, serpuşuyla yüzünü örterek toz bulutundan korunur. Toz
bulutu geçer. Gözlerini siler.
SAHNE 37
DIŞ / GÜN
SONSUZ BOZKIR
Bozkırda sürer atını, gökyüzündeki infial devam etmektedir. Şekilden şekle giren bulutlar, esen rüzgârla uzun
yolculuktadır.
Uğuldar bozkır, nal sesleri gelir.
Döner bakar Ahi. Ardında toz bulutu bırakarak Tatar
atlıları doludizgindir.
44 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Yoluna devam eder.
Atlılar yaklaşır.
Ahi atını sürer.
Atlılardan biri Ahi’nin üzerine sürer, atın ağzı köpük
içindedir.
Tatarın kınındaki ve kır atının sağrısındaki kan
kurumuştur. Savaşçı dizginini çekiştirir atın.
At huysuzlaşır, şaha kalkar, itaat etmez binicisine.
Ahi Evran’ın etrafında hoyratça dönen savaşçı atını bozkıra
çevirip doludizgin sürer.
SAHNE 38
DIŞ / AKŞAM
SOFA
Güneş dağın üstündedir. Akşamın kızıllığını örtünür
gökyüzü.
Fatma Hanım Avşar’la pencere önündeki sette oturmuş
konuşur.
Fatma Hanım anlatır, Avşar dinler.
Avşar’da tepki yoktur, boynunu büker.
Boş gözlerle bakar batsıka bakar.
SAHNE 39
DIŞ / AKŞAM
BOZKIR
Atın gözleri koca evreni kuşatmış gibidir.
Namazını kılar, dua eder.
Ahi, Aşkar’ı ahlat ağacının dalına bağlamış yelesini
sıvazlar, alnını kaşır.
Göz alabildiğine bereketten kesilen kıraç topraklar yer yer
kuraklıktan çatlamıştır.
Ahlat ağacının çelimsiz meyvelerinden toplar.
Gölgeliğinde yaygısını yere açar. Heybesinden tandır ekmeği
kurut çıkarır. Kurumuş ekmeği, kırbasından toprak tasa
döktüğü suya banıp yumuşatır, alıç ve kurutla katık edip
yer.
Yaşlı bir kaplumbağa badi badi yürür gelir yanına, başını
kaldırır bakar.
Ahi Evran’ın sinisine konuk olur.
Ahi, eliyle yedirir kaplumbağayı.
Yola çıkmak için toparlanır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /45
Dizlerini ovalar, Aşkar’ın yelesini parmağının arasında tarar. Aşkar’ın yularını tutup yürürler.
Kaplumbağa peşi sıra gider.
Durur Ahi, kaplumbağa da durur.
Kaplumbağa başını kaldırır Ahi’ye bakar.
Ahi döner kaplumbağanın yanına gelir, atından iner. Eğilir
sıvazlar başını.
AHİ EVRAN
Benimle mi gelmek istersin?
(gülümser, başını sıvazlar)
Âh ne güzel olurdu. Yolum uzun, ayaktaş
olmadan çekilmiyor bu yol. Dilin dönse
dertleşe dertleşe giderdik. Lâkin…
Kaplumbağayı Kayseri yönüne çevirir.
AHİ EVRAN
Hadi sen evine dön.
Ziyan olursun bu cehennemde.
Atına biner, sürer.
Kaplumbağa güneşin doğduğu yere bakar.
Bekler.
Gitmez, geri döner, Ahi Evran’nın peşinden yürür.
Ahi uzaklaşan puslu bir siluettir.
SAHNE 40
DIŞ / AKŞAM
DEMİRCİ DÜKKANI
Saltuk, Polat Ustayla karşılıklı kılıç döver.
Her çekiç darbesiyle kıvılcımlar saçılır.
Polat Usta soğuyan kılıcı ocağa sürer.
Saltuk dalgındır, düşüncelidir, körüğü güçlü kollarıyla
yeller.
Körük yellendikçe kıvılcımlar uçuşur ocakta.
Kömür parçacıklarını ateşin yandığı yere sürer Polat
usta. Saltuk’a bakar, Saltuk gözlerini körüğün elciğinden
ayırmadan dalıp gitmiştir.
Polat’ın düşünceli halini izler Usta.
46 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
POLAT USTA
Pek dalgınsın evlat.
Saltuk alnındaki teri siler.
Kılıç kor kıvamını almıştır, ocaktan aldığı kılıcı örse
yatırıp döver.
Çekiç sesiyle toparlanan Saltuk çekicini alıp karşısına
geçer.
Çekiçler iner kalkar
SAHNE 41
DIŞ / AKŞAM
DAĞ YOLU
Gökyüzü, bulutlar ve kurak topraklardan başka hiçbir nesne
yoktur acunda.
Aşkar başını kaldırır ve sallar. Ahi yuları boşlar. Aşkar
yavaşlar, eşkin yürür.
Batsıkta renkler rengini kaybetmiş, gri ve siyaha
boyanmıştır. Çıngırak ve koyun sesleri toz bulutuyla
harmanlanır.
Sürüsünü toparlayan çoban gelmekte olan Ahi Evran’ın
karaltısını görmüştür. Değneğine yaslanıp bekler.
Güneş dağın ardına çekilmek üzeredir. Göğün kızıllığında
batsık yangın yeridir. Işığını kaybeden dağlar, derin
vadiler grileşip erir, ayrıntılar seçilmez olur.
Kaplumbağa çok gerilerdedir, yoluna devam eder.
SAHNE 42
DIŞ / AKŞAM
ÇOBANIN KULÜBESİ
Çoban, Aşkar’ın kolanını çözer, eyeri indirir.
Boyunduruğunu, gemini çıkarır. İçeri girer.
Taş duvarda çıra is bırakarak yanar.
Ocaktaki ateşinin yalımları yüzleri turuncu, al renge
boyamıştır. Ahi ile Çoban kapının eşiğinde otururlar.
ÇOBAN
Biçare insanlar tespih tanesi gibi
döküldü yollara. Ölüm korkusunu yüreğine
yerleştiren can havli ile kaçıyor.
Kaçmaktan yorulduk. Kaç kaç nereye
kadar? Terk edilmiş bu izbede
yerleşmeye karar verdik.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /47
Sahibi çıkar gelirse günün birinde
biz de emanetini teslim eder
yolumuza gideriz.
Çobanın karısı pişen tandır ekmeğini ocaktan çıkarıp közü
ve külü sacın üzerinden sıyırır.
Buharı üzerindeki ekmeği tahta sininin üstüne koyar.
Ekmeğin üstündeki kestane ağacı yapraklarını ayıklar.
Ekmeğin kahverengi çatlamış kabuğu bozkır toprağı gibidir.
Buğusu üzerinde açılır sofraya.
ÇOBANIN KARISI
Ekmek hazır. Soğumasın.
İçeri girerler.
Kadın ekmeğin üzerinde kaşıkla açtığı boşluğa tahta külekten aldığı tereyağını koyar.
Buğusu üstünde ekmeğin kokusu Ahi Evran’ı durgunlaştırır.
Uzun süre ekmeğe dokunmaz, çoban bakar. Ahi Evran ekmeğini
alıp dışarı çıkar.
Samanlığa gider. Çobanın köpeği gelir ekmek kokusuna.
Ekmeğini böler, çobanın köpeği ile Aşkar’a verir.
Yem torbasını çıkarır, Ahinin elindeki yem torbasını
görünce cilveleşir Aşkar.
Oraya çömelir, çulunu alır, kolunu başının altına alıp
uzanır.
SAHNE 43
DIŞ / GÜN SÖKERKEN
BOZKIR/DAĞ YOLU
Şafakla yoldadır Ahi.
Zorlu, kayalık dağ yollarını geçer.
Alıç toplar atın heybesine koyar.
Küçük bir çayda kırbasına su doldurur, elini yüzünü yıkar.
Akşam güneş dağların arkasına gizlenirken, mola verir ateş
yakar, dinlenir
48 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 44
İÇ / AKŞAM
BARINAK/EV
Ateşte yanan odunlar yüzleri ışığa boğar.
Saltuk meyve soyar.
Avşar sessizdir.
Avşar sönen şamdana yağ döküp yakmak ister.
Saltuk engeller.
SALTUK
Kadın Ana konuştu seninle,
bir şey söylememişsin.
Avşar susar.
SALTUK
Söyleyeceklerim vardır sana.
AVŞAR
(Ateşe bakar başını sallar)
Biliyorum.
SALTUK
Hep susarsın, ne gözlerin konuşur ne
dilin. Cesaret edip soramam bir türlü.
(Avşar gözlerini ateşten ayırmaz)
Atam öldükten sonra çok yalnızım.
Bir mesleğim var, elim akçe tutuyor.
Benimle evlen? Yarın Polat ustam
seni senden istesin bana.
Avşar, bakışı ateşte donar.
SAHNE 45
DIŞ / AKŞAM
DAĞ YOLU
Ahi Evran, çırasını çimene dikip yol kıyısında oturan
MECZUB’a rast gelir. Yanı başında içi boş duran tabutun
başucunda çıra yanmaktadır. Saçı sakalı birbirine karışmış
garip adamın gözleri kan çanağına dönmüştür.
Ahi yaklaşır, selam verir.
Meczup başını ileri geri sallar.
Gelen yolcuya bakar.
Elini güneşe siper ediyormuşçasına tutar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /49
Başını aynı ritimde sallar.
Bir zaman sonra selamı alır.
MECZÛB
Sen kimsin? Ne ararsın? Seni boş ver.
(sallanır) Ben Musa, firavunu suya
salacak Musa. Sen kimsin? Bildim.
Tosbaası olan delisin.
Derler ki Tur’da yanan çalıdan
kulağına gelen ses ne çalının sesiydi,
ne de tohumların. Rabbimdi konuşan.
AHİ EVRAN
(gülümser)
Zahir öyledir derviş.
MECZÛB
Bu tenhada, gece vakti, uğrunun
talanından korkmaz mısın sen?
AHİ EVRAN
Elbet korkarım. Kim korkmaz?
MECZÛB
Bizden söz ederken bizi başkasıyla
kıyaslama. Sana bir sır vereyim mi?
Ahi, ‘olur” anlamında başını eğer.
MECZÛB
Merhametsizlere bile rahmet eden
Rabbim rahmet ehlini velinimet
edermiş.
Sen olsan bunu yapar mısın?
(düşünür, elini sallar)
Sır değil bu faş’edebilirsin.
Dağa bak.
Ahi Evran dağa bakar. Dağ karanlık ve sessizdir)
50 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MECZÛB
Herkes deli olduğumu söyleyecek
sana. Deliye benziyor muyum?
Hadi.(etrafına bakar)Kuyuda boğulan
karanlığımızı toplayıp gidelim.
AHİ EVRAN
Vaktin farkında olamadım.
Geceleyecek bir yer var mıdır
yakınlarda?
Atım da yoruldu.
Doğrulur Meczûb. Eliyle “Gel” işaret yapar.
Meczûb, boş tabutu sırtlayıp yürür.
Elindeki çıra yolu aydınlatmaktadır.
AHİ EVRAN
Ya Musa tabut kimin için?
Meczûb dönüp bakar.
MECZÛB
Kimse için değil, benim evim.
Bir garip ölürse diye yaptım bu
çeyiz sandığını. Bunca zaman geçti
kimse ölmedi, gene bana kaldı.
Çekik gözlüleri biliyorsun, putları
var. Onlar katil. Çiçeklerin bile
boyunlarını koparttılar. Herkes öldü.
Çok ölü oldu. Sayılamayacak kadar
çok ölü girdi yerin dibine.
Yoluna devam eder.
Hem yürür hem konuşur.
MECZÛB
Geldiler. Canımıza kastettiler.
O’nun Musa’sıyım dedim.
Cismin cüzdür dedim,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /51
ölü canlarımız savrulan küllerin
zerresi. Öyle dedim. Ee derviş baba
adını söylemedin. Olsun!
Burada herkes herkesi tanır.
Kendini zelil etme. Cüz fukara
bedenimiz olsun, küllin ise
işkencede kıvranan ruh mezarlığı.
Geri kalır Ahi Evran, mırıldanır.
AHİ EVRAN
Sen kimsin mübarek? Rind misin
zahit mi? Sarhoş musun, hayal mi?
Akla ziyan sözler eder durursun.
Mezcûb dönüp bakar.
Ahi Evran geride kalmıştır, karanlıkta zor seçilir.
Duraksar.
MECZÛB
Sende onlar gibi inanmadın Musa
olduğuma? (başını çıranın sapıyla kaşır)
İblise sordum: “Ey şaşkın, Adem’e secde
etmekten seni alıkoyan neydi?”
“Secde etseydim senin gibi olurdum,”
dedi. Senden, “dağa bak” diye bir
kez istekte bulunuldu sende baktın.
SAHNE 46
DIŞ / AKŞAM
DAĞ YOLU
Meczûb elinde çıra hanın kapısından girer.
Tabutu sırtından indirir. Girişteki sütuna yaslar.
Ateşin başında ısınan hancıya ve yolculara selâm verip,
elindeki çırayı duvardaki halkaya geçirir.
Gülüşmeler gelir.
MECZÛB
Ateşin cilvesine koşup yananlar
gülebilir. Ben sizdenim ama
hiçbir zaman siz olmadım!
52 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HANCI elindeki yemek kâsesini konukların masasına bırakır.
HANCI
Bakın kim gelmiş. Firavunu
sudan geçirdin mi mirim?
MECZÛB
Bu gün yorgunum hancı.
Seni gene insan suretinde gördüm,
seninle konuşmayacağım. Kabilem gitti,
hiçbir yerde yoklar.
Bugün güzeldi gün boyu alıcın
serininde pinekleyip durdum.
Gahi yaprak, gahi toprak oldum.
Bakın size tosbağalı adam getirdim.
SAHNE 47
DIŞ / GECE
KERVANSARAY
Ahi Evran Aşkar’ı at ahırına çeker. Ateş başına gelir,
siniye bağdaş kurup oturur.
Ekmeği küçük dilimler halinde çorbaya batırır.
Yanına gelen köpeğe lokmasından verir.
Konuklar bundan rahatsız olur.
Ahi, tasını alır kapı eşiğine gider, köpeği kapının önünde
yedirir.
SAHNE 48
DIŞ / GECE
KAYSERİ
Yıldızlar ve çekirgeler çağıldar.
Şehrin sokaklarını hızlı adımlarla yürüyen Çaşniğir
Nasırüddin Ali geniş meydanlıkta taş binanın önünde durur.
Tokmak şifreli vurulur. Ayak sesleri gelir sofadan.
Kapı, gıcırdayan menteşe sesiyle açılır.
Gelen adam içeri süzülür, sofada bekletilir.
Bir süre sonra elindeki şamdanla pusatlı çeri sofaya girer,
salon aydınlanır. Çeri gelen adamın kılıcını alır, üstünü
arar, kemerindeki kamayı çıkarıp rafa koyar. Eliyle kapıdan
girmesini işaret eder.
Kapıdan yan odaya girerler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /53
II.Gıyâseddîn Keyhüsrev(16) karanlık köşede validesiyle
oturur.
Çaşniğir Nasırüddin Ali selâm verir.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Gel, yaklaş Nasırüddin vezirim.
Sevgili babamdan ne haberler getirdin?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Moğol hazırlık yapar. Baba Haydar
bize karşı asker toplar
Harezmî’yle anlaşırmış.
Sultanın başı yeterince meşgul,
onlarla uğraşırken biz
ayaklanmayı başlatabiliriz.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Bekleyelim. Moğol emirini safımıza
çekmenin yollarına bakalım?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Buyruğunuz olur sultanım.
Valide Sultan, oğlunun kulağına fısıldar.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Âlâ… Ahilerin durumu nedir?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Ahiler teşkilatını gün geçtikçe
güçlendirir. Kılıç dersi alıyorlar,
dövdükleri kılıçların çeliği
keskin ve sağlamdır.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Onları nasıl bendemiz yaparız?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Ahi Debbağ’ın sözünden çıkmazlar.
54 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
VALİDE SULTAN
(oğluna bakar) Ahiler olmadan
Başarımız eksik olur.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Onları tarafımıza çekemez miyiz?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Çok zor. Babanıza çok sadık.
Esnafın ve halkın üzerinde gücü var.
Emredin öldürelim.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Bunca sevilen, sayılan birini
öldürmeyi nasıl düşünebilirsin Ali?
Ahilerin düşmanlığını kazanırsak
rahat uyku görür mü gözlerimiz?
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Babanız onu Konya’ya göndermiş.
Orda kimse bizden bilmez.
Üzerimize kalmadan hallederiz.
SAHNE 49
DIŞ / GECE
KERVANSARAY
Han bozkırın ortasında sessiz bir sığınaktır. Kervancılar
ocakta yanan ateşin ateşin etrafında kümelenmiş sohbet
ederler.
Uykulu, kapanmak üzere olan gözler, dumandan rahatsız
olan konukların tedirgin ve yorgun bakışları (portreler)
bambaşka dünyalardan haber verir gibidir.
Göbek bağlamış hancı neşeli ve konuşkandır.
Gülerken göbeği hoplar.
Ahiye ayran getirir.
HANCI
Seni buralarda hiç görmedim derviş.
Pek de suskunsun. Adınızı bağışlayın,
nerden gelir nereye gidersin?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /55
AHİ EVRAN
Mahmut bin Ahmed. Evvelim Hoy’dur
ahirimiz musalla. Yoksul bir debbağım.
Derler ki terk-i dünya
ibadetlerin başıdır. Tebdili
mekan dedik çıktık yola, encamı budur.
Yolculardan genç Sofi merakla Ahi’ye bakar.
Gözlerini ateşin yalımlarına indirir, başını kaldırmadan
konuşur.
GENÇ SOFİ
Bu mümkün müdür? Terki dünya
ibadetten nasıl sayılır?
AHİ EVRAN
Görmez misiniz sofi Musa çelebi
çoktandır kabir yolunu yarıladı.
Tefekkürün yurdu inzivadır.
Hal dili can’da meskûndur.
Görevi biten bir zaman berzahta bekler.
Yolcular uykudadır. Yüksekten geçen rüzgârın sesi geceyi
ayartır.
Meczûb Musa hanın girişinde, tabutun içinde yatmıştır.
Yıldız bahçesi açmış gökyüzüne bakar.
Ahi başını kolunun üstünde ot döşeğine kıvrılmıştır.
Gözleri açıktır.
Lokmasını paylaştığı köpek yanı başında oturur.
MECZÛB
Sen o’sun, tosbaalı adam.
Seni ilk gördüğümde tanımıştım.
Şimdi uyuyalım, Allah rahatlık
versin.
Kaplumbağa içeri girerken hanın kapısı menteşe sesiyle
kapanır.
Musa dışarıda kalmıştır.
56 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Köpek huysuzlaşır, hırlar.
Ayağını tırmalayan kaplumbağa ile Ahi gözlerini aralar.
Kaplumbağaya bakar. Başını sıvazlar.
AHİ EVRAN
Sen hoş geldin derviş. Bak sana buraya
nasıl geldin, diye sormayacağım. Sözümü
dinlemedin diye de kızmayacağım.
İyi ki geldin. Kimim kimsem yok.
İki başına dertleşiriz
SAHNE 50
İÇ / SABAH
KERVANSARAY
AHİ, uyanır, gün çoktan ışımıştır. Ahi elini yüzünü yıkar.
Kaplumbağayı arar bulamaz.
Güneşin doğduğu yöne bakar. Göz alabildiğine bomboş bozkır
uzanır doğuda. Nerede olduğunu, yönünü anlamaya çalışır.
Kapıya yönelir. Meczûb ve tabut yoktur.
Hancı’yla karşılaşır.
HANCI
Bu saate kalmaz (gülümser)
Gün sökmeden çeker gider.
Dağı tutmuştur şimdi.
Kurumuş bir ağaçla, yolunu
kaybeden karıncayla konuşur.
(başını sallar) Kim ne bilir?
Ahi yem torbasını atının boynundan indirir, eyerler, kolonu
bağlar. Gemini takar. Heybesini eğere asar.
Hancı yanına gelir.
HANCI
Bir tas tarhanamı içmeden mi
gideceksin?
AHİ EVRAN
Niyetliyim hancı baba.
Kısmet, gelecek sefere.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /57
Hancıyla vedalaşır, atına biner. Yoluna gider Ahi.
Kaplumbağa çoktan yola çıkmıştır. O da kendi meşrebince
yoldadır. Çok gerilerden atıyla Ahi gelmektedir.
SAHNE 51
DIŞ / AKŞAM
DERE BOYU YOL
Ahi, derenin kıyısında terkisinden indirdiği kaplumbağasını
yedirir. Kuş cıvıltıları doldurur ortalığı.
Dağ yolunda ilerler. Güneş saldırgan ve yakıcıdır.
Ovada sürer atını.
Buğday tarlalarının arasından geçer. Boyunlarını rüzgârın
önünde nazlı nazlı eğen başaklar altın sarısıdır.
Serpuşuyla alnında biriken teri siler.
Kavak ağaçlarının yarıya sararmış yaprakları, rüzgârın etkisiyle kuzular.
SAHNE 52
DIŞ / GÜN
KONYA
Ahi Aşkar’ın yularını tutup Konya arastasında yürür.
Kalaycı, bakırcı, hallaç, derici, ziynetçi, marangoz
esnafına bakar.
Berber, koca çınar ağacının altında, çocuk müşterisinin
saçını kırkar. Çocuk avucundaki fesini buruşturmuş kaş
altından bakar. Yüzüne düşen kılları eliyle siler.
Ağlamaklıdır.
Meydanda hasır iskemlelere oturmuş sohbet edenler, Ahi’ye
pür dikkat bakarlar.
Esnaf çarşısını inceleyerek geçer.
Demirci çırağı isten yüzü kararmıştır, körüğü yeller.
Yaşlı demirci kömür istiflerinin içinde korlaşan demir külçesini örsün üstüne koyup, çekiciyle döverek biçimlendirir.
Kor külçe, her çekiç darbesiyle yeni formunu alır. Çekiç
indikçe kıvılcımlar uçuşur. Demirci soğuyan demiri tekrar
ocağa sürer.
Ahi Evran’a bakar. Ahi Evran eliyle selam verir. Çırak
körüğü yeller. Ocakta kıvılcımlar uçuşur.
Gülşehri (Attar Feridüddin), Ahi Evran’ı uzaktan görür,
yanına gelir.
58 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kucaklaşırlar, ikisi için de hoş sürprizdir bu karşılaşma.
GÜLŞEHRİ
(Kafa sesi)
Demir kor olup dövülmeyince,
yürek kör olup yanmayınca,bulamıyor
kıvamını. Vah bana miskin Ahmed.
Ateşe sürüldüğünde kaçtın, yanmaktan
neden korktun. Eyvahlar olsun sana.
Demirci kor külçeyi örse sürüp dövmeye başlar.
SAHNE 53
İÇ / GÜN
KAYSERİ / DEMİRCİ ATÖLYESİ
Ahi Polat usta biçimlenen kılıcı suya daldırır.
‘Cıss’lar kızgın demir. Sudan beyaz duman çıkar.
Usta bir gözünü kısıp kılıca bakar. Memnun değildir.
Örse koyar döver.
Saltuk’la karşılıklı döverler kılıcı.
Polat Usta gözünü kısar bakar, ocağa sürer.
Saltuk körüğün elciğini kavrar, yellemeye başlar.
SAHNE 54
DIŞ / GÜN
KONYA / DEMİRCİ ATÖLYESİ
Konya, Demirci ustası kirli havlusunu alıp kapıya gelir.
Terini kurular.
Attar Feridüddin ile kucaklaşır.
Başını sallar, memnuniyetsizce dudak büker.
DEMİRCİ
Va hayfa! Hal böyle mirim. Geçti mi
geçer demler? Demir tava gelir kömür
biter, akıl başa gelir ömür biter.
Attar, Aşkar’ın yularından tutar yürürler.
Dükkânında sohbet ederler.
AHİ EVRAN
Sultan istedi vardım geldim.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /59
Miskin Mahmud ateşten kaçtı
demesinler diye, miskin Mahmud
yanmaktan korktu demesinler diye.
Paslı bir demir parçası kadar
bile olamadık.
İyi ki buradasın, hasta yüreğim
seninle sağlığına kavuştu mirim.
Başı döner, gökyüzü döner, sendeler düşer.
Attar sedire uzatır yorgun Ahi’yi.
Su getirir, yüzüne serper.
Ahi kendini toparlar. Su kâsesini Ahi’ye uzatır.
Esnaf dükkânlarını gezerler.
Ahi Evran esnafla konuşur, meşveretini sürdürür.
Çamura biçim veren çömlek ustasıyla sohbet ederken çamur sehpası döner. Kızıla dönmüş çamurlu el, dönen çömleği
biçimlemeye devam eder.
SAHNE 55
İÇ / GÜN
MEVLÂNÂ DERGAHI
İki âşk ehli, dağın serin suyunda girdaba yakalanmış
papatya gibi dönerler.
Deryayı bilen ol mahiler gibidirler.
Deryada yüzer gibi dönerler.
Mevlâna döner.
Attar döner.
Yarı karanlık loş oda ney sesine boğulur.
Ney üfleyen genç dervişin silueti erir.
Dervişler saygı ile boyun büker.
Attar kendinden geçmiştir.
Vakit kocar, tavaf biter.
Ney soğumaya bırakılır.
CELALEDDİN RUMİ
Canlar canı hanemize safa getirdiniz.
Âlemde her şey dönmektedir.
Şem, ay, dünya, evren, yıldızlar.
İnsanın, taşın, toprağın en küçük zerresi
Beytullah’ı tavaf eden müminleri imrenir.
Fakir Celâleddin bu tenhada dönüp yüreğini
60 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
serinletir, lâkin ne şem’i
ne de pervaneyi hoş görmezler.
Neyzen neyine üfler.
Soluk, hüzünlü yüzler.
CELALEDDİN RUMİ
Ey gök dönme bensiz derim,ey ay
ışıma bensiz, yeryüzü kalma bensiz,
ey zaman geçme bensiz.
Ben geceyim güneşsin bana sen,
gökyüzüne gitme bensiz.
(tebessüm eder)
Nihayet geldiniz.
Duyarız hünerinizi Pirim.
Kayınbabanızla her ne kadar
birbirimizden hoş olmadıksa da,
özleriz muhabbetinizi. Nefsinizin
bir ejder gücünde olduğu söylenir.
Ahi Evran’ın nefis denen yılanı
söküp atarak, kamçı yaptığını biliriz.
AHİ EVRAN
(Başını çevirir)
Tevatürdür şeyhim.
SAHNE 56
İÇ / GÜN
KAYSERİ
Saltuk ateşten çıkan kor külçeyi döverler.
Ezan okunur paydos verilir.
Pazar dönüşü kepenklerin arasında asılan, önü işlemeli, mor
dallı entariye gözü ilişen Saltuk durur, bakar, dokunur.
İki koluyla bedenini anlamaya çalışır. Kaldırır ölçüsüne
bakar. Parasını sorar. Yetmez parası, kesesinden bütün
meteliklerini verir satıcıya. Satıcı Saltuk’a bakar. Genç
adam entarinin büyüsüne öylesine dalmıştır ki dünya ile
irtibatını kesmiş gibidir. Tebessüm eder şaşkın haline,
razı olur başını sallar satıcı. Entariyi katlar, gülsuyu
sıkar üstüne. Çekmecesinden boncuk kolye alır entariyle sa-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /61
rar, katlayıp Saltuk’a uzatır.
Saltuk heyecanlıdır.
Arastayı ve sokakları koşarak geçer, otağa gelir. Avşar
yoktur.
Entariyi döşeğine uzatır kolyeyi üstüne koyar. Kalkar bakar, eğilir kırışıklığını düzeltir. Tekrar bakar, kolyeyi
düzeltir.
SAHNE 57
DIŞ / AKŞAM
ARASTA / SIĞINAK
Plan 1- Akşam dükkânın kepenklerini kapatan Saltuk Hazar’a
süt, meyve alır. Barınağa gider.
Karanlıktır, ocakta ateş yanmaz.
Avşar’ın yattığı odaya girer. Avşar yoktur. Mor dallı entari ve kolye yatağın üzerinde bıraktığı gibidir.
Yan odalara bakar.
Hızla geçer sokağı.
Handa konuk olan göçerlere bakar.
Bacıyan dergâhına gider
Kime sorduysa olumsuz anlamda başlarını sallar.
SAHNE 58
İÇ/AKŞAM
KONYA
Dergâh mescidinde Ahi vaaz eder. SULTAN ALAADDİN
(Mevlâna’nın oğlu)saftadır.
AHİ EVRAN
İbrahim Peygamber ateşe atılırken
Cebrail gelir “Bir dileğin var mıdır?”
Diye sorar. “Var fakat senden değil,”
der nebi. Cebrail, “Öyleyse Allah’tan
iste,” der. İbrahim Peygamber, “Halimi
görüyor zaten, ne diye isteyeyim ki?” der.
AHİLER
(bir ağızdan)
Hayy Hak!
AHİ EVRAN
Aşk bizi tava koyan ateştir.
Muradımız ateşimizi ateşle beslemektir
62 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
O ilâhi cilvedir. O senden hoşnut
olursa sakın kendinle gurur duyma,
mağrur olma, haddini aşma, kaybol ki
aşk sanatını sahibine bırak.
Azgın nefis ruhumuza musallat olur ya,
Bir kez kibre tutulduk mu o kibrin
kendisi oluruz. Nefsimiz bizi boynumuza
taktığı tasma ile gezdirir durur.
Mazgaldan düşen ayı ışığı taş duvarda; kavak ağacının kuzulayan yapraklarını oynaştırır.
Cemaat ve ahiler can kulağı ile dinler Ahi’yi.
AHİ EVRAN
Ahi cömert ve alçak gönüllü,
bencillikten uzak, işinde ehli olmalı.
Göçerler ihmale gelmez, başıbozukluk
olursa, anarşinin önüne geçilmez.
Ortak birikimlerimiz kimsesiz, yoksul
kızların evlilik masrafını karşılasın.
Moğol bir yandan, Frenk diğer yandan,
her ahi kılıç ustası olarak yetişmeli.
Bilmeyenlere okuma yazma öğretelim.
Şifa evlerini çoğaltalım.
SAHNE 59
DIŞ / GECE
KAYSERİ/ MESCİT ÖNÜ
Saltuk caminin avlusuna Avşar’ı bulduğu yerde oturmaktadır.
Gece sabaha durur, ay sarkar, Saltuk yerinden kımıldamaz.
Zaman çok hızlı akar güneş avluya kavuşur.
SAHNE 60
DIŞ / GÜN
Tekke inşaatında ahiler çalışır.
Ahi, taş ve çamur taşır, duvar örer,
Kaplumbağası avare günlerini yaşar.
İNŞAAT ALANI/KONYA
SAHNE 61
DIŞ / GÜN
DÖNÜŞ YOLU
Yolculuk zamanıdır. Ahi ve Gülşehri patikanın kıyısında,
yol ayrımındadır. Bahçede yürürler. Attar gül koparır
dalından, Ahi’ye verir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /63
Gülü koklar, derin nefes alır ahi.
Kucaklaşırlar. Veda kucaklaşmasıdır.
Ahi Evran, Kayseri’ye dönüş yolundadır. Zorlu, yorucu bir
yolculuktur.
Susuz kurak topraklar, ölü yılan derisi, hayvan kemikleri,
savrulan keven dikenleri.
Kaplumbağasıyla ilk buluştuğu yerdedir Ahi. Mola verirler.
Kaplumbağası yemek isteklisi değildir, aheste beslenir.
Yola çıkarken kaplumbağasını arar bulamaz.
Vadi yolunda sürer Aşkar’ı.
Çatlamış sonsuz toprakları geçer. Sararmış, rüzgâra boynunu
eğmiş otlar kuzular.
Kaplumbağa tepeye gelmiş, Ahi Evran’a bakar.
Ahi akşam vakti girer Kayseri’ye.
Tekkenin önünde iner attan.
Dönüş heyecanı ve korkusu okunur yüzünde.
Nefes alışı sıklaşır.
Kadın ana atın kişneme sesine kapıyı açar, kapıda görünür.
KADIN ANA
Hoş geldin pirim.
Bu kadar mı uzun sürer ayrılık?
Karanlıkta sarılırlar.
AHİ EVRAN
Kış zorlu geçti, ne gelebildim
ne de aldırabildim sultanımı.
KADIN ANA
Hadi içeri geçelim,
akşam ayazı üşütmeye başladı.
SAHNE 62
DIŞ / GÜN
KAYSERİ/SARAY BAHÇESİ
Ahi, çardakta bekler.
Sultan I.Alâeddin Keykubât güllerin arasında görünür.
Ahi ayakta karşılar sultanı.
Otururlar
64 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Duyduk ki Celaleddin’i Rumî
ile hoş sohbetleriniz olmuştur.
Buna ziyadesiyle sevindim pirim.
AHİ EVRAN
Feridüddin hiç yalnız bırakmadı beni.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Bir elifi tahsil eden münezzehtir
ilimden. Ney’ler mürşidimiz?
Ne murat ederler? Ondan ne getirdin bize?
AHİ EVRAN
Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kıldı.
Onun görklü nazarı gönlümüzün aynası
oldu. Nazarını getirdim.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Kalbiniz nazar ile irşat oluna.
AHİ EVRAN
Ney’in uzletini, semanın tefekkürünü
kâinatta her zerrenin tavafta
olduğunu anlattı.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Anlat.. Anlat.. Neler oldu?
SAHNE 63
DIŞ / GÜN
ARASTA
Bıçakçı ustası kösterede bıçak biletir. Çarık ustası sığır
gönünü çuvaldızla diker,
Esansçı Ahi’nin elini elini öper, sakalına esans sürer.
Semercinin bitişiğindeki avluda atın nalına çivi çakan nalbant ustası işine dalmıştır.
Tartışan iki esnafı uzaktan seyreder.
Tartışma kavgaya dönüşür. Yığılır ahali ayırır kavgayı.
Kaşık yapanları, hasırdan zembil örenleri, urgancıyı ve
koşumcuyu geçip Saltuk’un çalıştığı demirci dükkânının
önüne gelir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /65
Saltuk, örse sürdüğü kor halindeki kılıcı kan ter içinde
dövmektedir. Genç yamak pür dikkat Saltuk’un dövdüğü kılıca
bakar. Kılıca her inen çekiç darbesinde kıvılcımlar sıçrar.
Ahi bir süre izler Saltuk’u. Tebessüm eder, çalışmasını
engellememek için yürür.
Saltuk geç fark eder pirini. Elindeki müştemilatı tezgaha
bırakıp Ahi Evran’ın peşinden koşar.
Elini öper, koluna girer. Ahi, asmaların sarmaladığı
kıraathanenin önündeki hasır iskemleye yerleşir.
Saltuk ellerini önünde bağlamış ayaktadır. Ahi Evran,
Saltuk’a oturmasını işaret eder.
Yaşlı Türkmen şerbetçilik mesleğine başlamıştır. Yanlarına
gelir. Selam verir. Ne içeceklerini sorar. Saltuk yaşlı
Türkmen’e döner.
SALTUK
Pirim ballı gül şerbetini sever.
(Ahi Evran’a bakar)
Münasip midir pirim?
Şerbetler gelir.
Şerbetler küçük yudumlarla içilir.
AHİ EVRAN
Polat ustayı göremedim.
Saltuk başını öne eğer.
SALTUK
Polat Usta Bünyan’dan kızının
Bebeği olduğu haberini alır.
Torununu görmek için yola çıkar.
Gesi yakınlarında uğrular yolunu
kesmiş.(duraksar) Vuruşurlar lakin.
(mintanının koluyla gözyaşını siler)
Düşman çokmuş. Pirimin gücü yetmez.
Böyle işte.
Ocağını söndürmek istemedim.
66 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 64
İÇ / AKŞAM
MESCİT
Gecenin geç vakti. Sadece tekkede ışık vardır.
Kayseri’nin ahileri oradadır.
Saltuk şeyhinin yanında oturur.
AHİ EVRAN
Neler oluyor bize. Arastada birbirinize
hasım oldunuz. Bu nasıl iştir erenler?
Hatasız kul mu olur? Hoşgörümüze ne oldu?
Ayıp ve kusurlarımızı örtmeliyiz.
Demiri herkes dövebilir, hasırı herkes
örebilir, mıhı nala herkes çakabilir…
Merhametimize, şefkatimize ne oldu?
(Düşünür. Onu dinleyen ahilere bakar)
Akledene küs durmak yakışır mı?
Arastada kavga eden kardeşlerimizin
hepimizin önünde barışıp helallik
almasını istiyoruz.
Uğultu ve kaynaşma olur.
Kavga edenler kucaklaşır.
Otururlar
AHİ EVRAN
Esnaf cömert ve alçak gönüllü,
işinde ehli olmalı. En büyük
sermayemiz kanaat değil miydi?
Yedi arşın bez parçasından
başka neyi götüreceğiz.
Kulaklarımız kötü söze kapansın,
gözümüz hata görmesin, dilimiz
doğru ve güzel konuşsun.
SAHNE 65
DIŞ / GECE
BAĞ EVİ
1237 yılının şevval ayı,
II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in Validesi MAHPERİ pencereden hilal şeklini alan aya bakar. Ana oğul heyecanlıdır.
Çaşniğir Nasırüddin Ali, karanlık sokakta hızlı adımlarla
yürür. Bahçe kapısının zili çalar. Nöbetçi kapıyı açar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /67
Çaşniğir Nasırüddin Ali içeri alınır.
Genç şehzade odada gezinir.
Üzerinde sultan elbisesi vardır.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV
Vakt’olmuştur! (heyecanlıdır)
Hiç hata istemiyorum Çaşniğir,
Vezir olacağına canından olursun.
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Ordu Şam seferi hazırlıklarını sürdürür.
Sefer telaşıdır sürer.
Endişeniz olmasın sultanım.
Valide hanım sizde yüreğinizi
serin tutun. Şehzademiz yarın
akşam bir zeval olmaz ise
Selçuklu tahtındadır.
SAHNE 66
İÇ / AKŞAM
SAVAŞ OTAĞI/KAYSERİ-MEŞHEDİYE
Çaşniğir Nasırüddin Ali, yemeklerin hazırlandığı büyük
otağa girer. Ahçıları denetler.
Aşçıbaşı yanında yürür. Yemeklerin tadına bakar.
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ
Sultanımızın av etleri hazır mı?
AŞÇIBAŞI
Hazırdır efendim.
Sultanımız için özel pişirdim.
Aşçıbaşı ile pilav ve çorba kazanını kontrol eder.
Çaşniğir Nasırüddin Ali, sultan için özel hazırlanan, közde
kızartılan kuşların lezzetine bakar, heyecanlıdır.
Aşçıları kontrol eder.
Cebinden enfiye kutusu çıkarır. Aşçıbaşı gelir yanına.
Kutuyu saklar.
Aşçıbaşı kızaran kuş etlerini güvece koyar. Sıcaklığını
kaybetmemesi için köze sürer. Aşçıbaşı çorbanın tadını
68 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kontrol ederken Çaşniğir Nasırüddin Ali elindeki zehir
şişesini kızarmış av etlerinin üzerine döker.
SAHNE 67
DIŞ / AKŞAM
SAVAŞ OTAĞI
Hilâl dalların arasından kaybolur.
Çaşniğir Nasırüddin Ali eli önünde bağlı otağın kapısında
bekler. Aşçıbaşı kuş eti tabağını Sultanın önüne koyar.
Sultan I.Alâeddin Keykubât etleri iştahla yer.
Yanına gelen köpeğe bir parçasını atar, köpek eti koklar,
yemez. Çaşniğir köpeği uzaklaştırır, sultana bakar,
kalabalığa karışır.
SAHNE 68
İÇ-DIŞ / GECE
İSYANCI OTAĞI
Çaşniğir Nasırüddin Ali komutanların çadırına girer, üç
siluet konuşur.
Dışarı çıkıp atına binen çeri doludizgin karanlığa karışır.
SAHNE 69
DIŞ / AKŞAM
SAVAŞ OTAĞI
I.Alâeddin Keykubât, zehir kanını istila ettikçe acılar
içinde kıvranır. Çimene yatırılır.
Sağa sola telaşlı koşturmacalar arasında “Sultanımız zehirlendi,” bağrışmaları arasında hekimbaşı sultanı kusturmaya zorlar.
Sultan gittikçe tükenen soluğuyla son sözlerini söyler.
I.ALÂEDDİN KEYKUBÂT
Atamın yanına Konya’ya defnedin beni.
İzzeddin Kılıç Aslan’ı veliaht
Yapın. (zorlukla konuşur)
Birlik zamanıdır, bölünmeyin.
SAHNE 70
DIŞ / GECE
KAYSERİ SOKAKLARI
Ellerinde meşalelerle isyancı çeriler sarayı kuşatır.
Yağma sürerken kapılar çalınır önemli ahiler ve Türkmenler,
tutuklanıp, götürülür.
SAHNE 71
İÇ / GECE
Ahi ve Fatma Hanım uyumaktadır.
Kapı yumruklanır.
AHİ EVRANIN EVİ
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /69
Ahi Evran oturur. Ağır adımlarla yürür.
Şamdanı yakıp kapıyı açar. Saltuk içeri girer kapıyı
kapatır.
SALTUK
Destursuz girdim bağışla pirim.
Saltuk kapıya sırtını verir, titremesini
dindirmeye çalışır. Gözlerindeki korku ve dehşet iyi
şeylerin olmadığının haberini söyler gibidir.
Ahi Evran su getirir, ayakta içer suyu Saltuk.
Kalbi duracak gibidir.
AHİ EVRAN
Neler oldu? Nedir bu telaşın?
Saltuk kapı önünde çöker. Başı avuçlarının arasındadır.
SALTUK
Sultanımızı zehirlediler Pirim.
Ahi’nin elindeki şamdan yere düşer.
Gözleri buğulanır.
AHİ EVRAN
İnna lillahi ve inna ileyhu raicun.
SALTUK
Şehzade Gıyaseddin sarayı kuşatmış.
Türkmen kocaları, ahileri
Toplayıp götürüyorlar.
Pirim burada kalmamalısınız.
Yolluğunuzu ve atınızı hazırladım.
(Ahi Evran’ın rahatlığı Saltuk’u
çileden çıkarmaya yetmişti)
Allah rızası için beklemeyin pirim.
Bir an önce gitmeniz lazım.
Karısı konuşulanları sofada dinler, gözlerindeki yaşı
yaşmağının ucuyla siler.
70 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Sakin ol evlat. Müminin zindanı
tamah ettiğimiz dünya değil midir?
Ha ordayız, ha burada.
Ölümün olmadığı yer mi var?
Bizler her iki âlemde diriyiz.
Var selametle git evine.
Her şey olacağına varır.
Saltuk çıkar, Ahi elinde şamdan sofaya geçer.
Gölgesi taş duvarda yansır.
Fatma Hanım önüne dikilir.
Ahi elindeki kandili taş nişe yerleştirir.
KADIN ANA
Efendi, neden bu kadar rahatsınız?
Çocuğu dinleseniz. Gidin buradan.
AHİ EVRAN
Can şenliğim, güzel huylu dünyalığım.
İki gündür kötü rüyalarla uyanıyorum.
Bir felaket bekliyordum, rüyasını gördüm.
Kaçışım yoktur. (yüklüğe gider,toprak
testiden su döker maşrapaya, küçük
yudumlarla içtikten sonra...)
Dipsiz bir mağaradayım,önümde
bir sürü yılan, salmazlar ki yoluma
gideyim. Zindanına alış fani Mahmud
diye tıslıyordular. Akacak kan
damarda durmaz.
Halimizden şikayetimiz yoktur.
Kapı yumruklanır.
Sokakta koşuşturmalar olur, Ahi Evran raftan iki kitap alır
heybesine koyar, namaz postunu alır. Fatma hanımla sarılır
vedalaşır, karısının gözyaşını siler.
Kapı yumruklanır.
Sofayı geçer, eşikte çarığını giyip kapıyı açar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /71
SAHNE 72
İÇ / GÜN
ZİNDAN
Zindanın kapısı açılır, tutuklanan Ahi Evran hücresine
yürür.
Mazgal boşluğundan içeri düşen ay şavkıyla etrafını
tanımaya çalışır.
Zindanın kapısı büyük bir gürültüyle kapanır.
SAHNE 73
İÇ / GÜN
SELÇUKLU SARAYI
Çaşniğir Nasırüddin Ali, II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in huzuruna Babaî elçisini çıkarır. Türkmenlerin topraklarına
el koyan güçlü sınıfın oluşması, köylülerin ve özellikle
göçerlerin giderek yoksullaşması ve ezilmesi Babaîleri patlama noktasına getirir.
BABAî ELÇİSİ
Sultanım hayvanlarımızı
otlatacak meralarımız elimizden
alındı. Yurtlarımız kılıcı güçlü
olanların elinde kaldı. Bizi otlaklara
koymazlar. Yersiz, yurtsuzluktan
hayvanlarımız arıklaştı, telef oldu.
Halkımız güçsüz kaldı...
SAHNE 74
İÇ / GÜN
ZİNDAN
Ahi, Yetmiş yaşın yorgunluğu ile Bağdaş kurup oturduğu
yerde teyemmüm abdesti alır, kitap okur.
Fındık faresi yaklaşır bakar.
Ahi çevirir başını, gülümser fındık faresine.
SAHNE 75
İÇ / AKŞAM
BAYCU NOYAN ÇADIRI
Gökyüzü akşamın morluğuna boyanır. Çadırlarını şehrin
dışında kurulan Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu
Kayseri’yi muhasara altına almıştır.
Moğol ordusu güçlü direniş karşısında şehre giremez.
Kayseri günlerce muhasara altında kalır.
Moğol komutanı Baycu Noyan öfkelidir, komutanlarına kan
kusturur.
72 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BAYCU NOYAN
İki hafta oldu. İki koca yıl
gibi geliyor bana. Elim boş
dönecek olursam bilesiniz ki;
kellenizi kale kapısına asar
öyle giderim.
KOMUTAN YAMTAR
Ahiler ve Türkmenler çok
mahir, ölümüne savaşıyor.
BAYCU NOYAN
Bu ne cüret? Hangi akla
hizmet edersin tatar?
Üç beş çarık ustası mı
dize getiriyor koca Moğol’u?
Çadırın önünde muhafız görünür, müsaade ister çadıra girer.
muhafız Noyan’ın önünde eğilir, selam verir.
MUHAFIZ
Şehir İğdişbaşısı huzurunuza
çıkmak ister hünkârım.
BAYCU NOYAN
Nedir söyleyeceği?
MUHAFIZ
Söyleyeceklerini size söylemek ister.
BAYCU NOYAN
Kellesini alın, çaşıttır.
Çadırın dışında bekleyen İğdişbaşı ölüm emrini işitince nöbetçinin kolundan kurtulup çadıra koşar, nöbetçi mızrağıyla
ayağına engel koyunca yüzükoyun yere serilir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /73
İĞDİŞBAŞI
Öldürmeyin beni, selametiniz
için buradayım.
Nöbetçi mızrağını kaldırır, İğdişbaşı istavroz çıkarır.
Baycu Noyan’ın gözlerine bakar.
Noyan eliyle muhafıza “dur” işareti yapar.
BAYCU NOYAN
Konuş adam!
İğdişbaşı korkuyla bakar.
İĞDİŞBAŞI
Muhasaranızın selameti için.
Ordunuza şehrin kapılarını
gizlice açabilirim Sultanım.
BAYCU NOYAN
Tatar’a tuzak mı kurarsın adam?
Sen kimsin?
Neden halkına ihanet edersin?
İĞDİŞBAŞI
(İstavroz çıkarır.)
Onlar benim halkım değil hünkârım,
bir sığınmayım burada.
SAHNE 76
İÇ / GÜN
ZİNDAN
Fatma Hanım tutuklu olduğu zindanda esir kadınlara okuma yazma öğretir. Yerdeki tozu elinin ayasıyla siler,
parmağıyla harfleri yazar. Hep beraber okurlar.
Muhafızların ayak sesi ve mızraklarını parmaklıklarda
sürütmesi koridorda yankılanır.
Parmaklığın kilidi açılır.
MUHAFIZ
Toparlanın gidiyoruz.
Muhafızlar kadınlara eziyet eder, sürükleyerek götürür.
74 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 77
DIŞ / SABAH
KAYSERİ
Tanyeri sökmek üzeredir. Şehrin kapısını gizlice açan
iğdişbaşı ve arkadaşları Baycu Noyan ve tatarları şehre
sokar.
Ahilerin ve Türkmenlerin Kapılar kırmızı boya ile
işaretlenmiştir.
Tatarlar önlerine geleni kılıçtan geçirirler.
Kanlı çatışmalar olur.
Evler ateşe verilip dükkânlar yağmalanır.
Ahiler ve Türkmenler kılıçtan geçirilir.
SAHNE 78
İÇ / GÜN
ZİNDAN
Flash Beck
Kadın esirler zincirlenmiş götürülür.
Mahkumların içinde Fatma Hanım’da vardır.
Ahi gördüğü kâbusla uyanır.
Kalkar gezinir hücresinde.
Fındık faresi onu izler.
Teyemmüm yapar, besmele çeker, okur.
Okuduğu sureler zindanın hücrelerinde hoş sedalar bırakır.
Kuran biter.
Mahkûmlardan biri hücresinden konuşur.
SES
“Devam edin, devam edin pirim.”
SAHNE 79
İÇ / GÜN
(5 yıl sonra)
ZİNDAN
Ahi’nin saçı ve sakalı uzamış ve tamamen beyazlamıştır. Tek
yareni fındık faresidir.
Koridordan ayak sesleri gelir, kapının anahtar deliğinde
dönen metalin sesini duyan fındık faresi kaçar deliğine
saklanır.
Nöbetçi sürüklediği tutukluyu zindana atar.
Parmaklık üstüne kapanır.
Tutuklu doğrulur başını kaldırır Ahi’ye bakar.
Bir süre sonra gözleri karanlığa alışır.
Ahi’nin elini sarılır, öper. (Ahi şaşkındır)
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /75
SALTUK
Ahi Pirim, tanımadınız mı?
Benim, Saltuk.
Saltuk öyle sıkı sarılır ki pirine, nefes almakta zorluk
çeker Ahi.
AHİ EVRAN
Dur! Deli oğlan nefessiz kaldım.
Elini öper, kucaklar, Ahi’nin avucunu yanağında gezdirir.
Saltuk’un yüzü gözü morarmış, vücudu yara bere içindedir.
Ahi’nin şaşkınlığı geçmemiştir.
AHİ EVRAN
Bu ne haldir evlat, kiminle kavga ettin?
SALTUK
Kavga etmedim pirim, (Gülümser)
kendimi dövdürttüm.
Saltuk anlatır.
SALTUK
Beş yıldır arıyorum sizi.
Kimseye bir şey bilmiyor. Sultan
Gıyaseddin, Kösedağ’da yenildi.
Pirimle nasıl buluşurum düşüncesiyle
kılıcını yaptığım muhafızdan akçe
almadım. Beni pirimle buluştur dedim.
Plan yaptı, “Benim devriyede olduğum
bir zamanda kavga çıkar,” dedi.
(gülümser) Öyle yaptım.
AHİ EVRAN
Fatma Hanımdan haber var mıdır?
SALTUK
Fatma Ana aceme esir götürüldü.
76 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi’nin canı sıkılır bu habere
Hava kararmıştır Saltuk anlatır.
SALTUK
Güzel haberlerim de vardır pirim.
Sultan Gıyâseddîn han öldü, Naipliğe
Celaleddin Karatay getirildi.
Sizi çok sever. Tutuklu ahileri
ve Türkmenleri salıveriyor.
SAHNE 80
İÇ / SABAH
ZİNDAN
Ahi açılan kapının menteşe gıcırtısıyla uyanır.
Hücreye giren muhafız elindeki buyruğu okur.
MUHAFIZ
Naibimiz Celaleddin Karatay’ın,
mahkûmiyetinizin bittiğine dair
emridir.
Ahi Evran hazırlanır.
Saltuk hareket etmez.
AHİ EVRAN
O gelmiyor mu?
MUHAFIZ
O kalacak,
kadı huzuruna çıkarılacak.
AHİ EVRAN
Ne suçu var?
MUHAFIZ
Orasını kadı bilir.
SAHNE 81
İÇ / GÜN
Ahi bahçıvanlık yapar,
medresede ders verir, esnafı örgütler.
DENİZLİ
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /77
Kara kış zorlu gelir, insan boyu kar vardır.
Hasta olur günlerce hastalıkla mücadele eder.
Hasta yatağında irşat yolculuğuna devam eder.
AHİ EVRAN
İşiniz güvenilir olsun, sözünüzü bilin,
sözünüzde durun, iyi huylu, güzel ahlaklı,
ahdinde vefalı, sabır ehli, cömert,
ikram ve kerem sahibi olun. Yüzünüz gülsün,
iyiliklerinizi unutun, dedikoduyu terk edin,
hürmetkâr olun, öfkelenmeyin, sırları faş
etmeyin, hakkından fazlasını istemeyin…
SAHNE 82
DIŞ / AKŞAM
SALTUK’UN RÜYASI
Gündüzün geceyle buluştuğu zamandır.
Piri tabutta ateşler içinde kıvranmaktadır. Alnına serin
bez koyar, ağzına su damlatır.
Çıranın alevi rüzgârın şiddetiyle söner, tabutun başucunda
beklerken uyuyakalır.
(rüya içinde rüya görür) Yanan ateş mezarlığın
ortasındadır.
Ölüler topraktan çıkar.
Ateşin başına gelirler, halka olup ateşe secde ederler.
Meşalelerini ateşte tutuşturup yürürler.
Ahi doğrulur kalkar, tabuttan çıkar, bağdaş kurup
hecetaşının yanında oturur ölülerle konuşurlar.
Ellerinde meşalelerle yürüyen ölü insanların yüzleri yoktur.
AHİ EVRAN
Siz kimsiniz?
ÖLÜ İNSANLAR
(hep bir ağızdan konuşurlar)
Kabir azabından kovulmuş tacirleriz.
Nefislerimiz açgözlülükle çürüdü.
Yüzlerimiz çalındı, Ne surette
göründüğümüzü bile bilmiyoruz!
Kabirler kabul etmiyor bizi!
78 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Beden kerpiç midir, ruh mudur?
Yoksa gökyüzü mü? Çürümüş etsiniz.
İki dirhem eksik, mülkünüze ne kattı?
ÖLÜ İNSANLAR
Bize akıl verin Şeyhim.
Kurtarın bizi kabir azabından.
AHİ EVRAN
Ateşin nazına kapılan pervanelerle
ateşe koşun. Ruhlarınızı dilenin.
Reddedin yaratılmış varlığınızı.
Siz O olana kadar yanın.
Ahi eteğinden tutuşur, ateşe koşan pervanedir. Ateş bütün
vücudunu sarar.
Saltuk gördüğü kabusla korku içinde uyanır.
Ter içinde kalmıştır.
Kalkar pencerenin kanadını açar, karanlık şehre bakar.
Gece böcekleri şakımaktadır.
SAHNE 83
DIŞ / GÜN
GÜL BAHÇESİ
Ahi gülleri budarken yoldan geçen kafileye bakar.
Güllere imrenerek bakan kız çocuğuna gül uzatır.
Çocuk, Ahi’nin ısrarı üzerine utanarak alır gülü.
Kafile yorgun ve perişandır.
Gerilerde kalan binitsiz arabadaki döşek ve
denklerinin arasında yatırılan yaşlı adamı çekmeye çalışan
yaşlı kadının ayakları yara bere içinde kalmıştır.
Çınar ağacının gölgesinde mola verirler.
Yaşlı kadın kurumuş tandır ekmeğini suya sokar, yaşlı adamı
yedirmeye çalışır.
Ahi yiyecek öteberi alır evinden.
Atı Aşkar’ı ahırdan getirir, yaşlı kadının arabasına koşar.
Yaşlı kadının arabaya oturmasına yardım eder, yuları eline
verir. Yiyecekleri kadına ve yolculara dağıtır.
Hiçbir şey söylemez gider.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /79
Yaşlı Kadın ne olup bittiğini anlamaya çalışır, Ahi
Evran’ın peşinden bakar kalır.
SAHNE 84
İÇ/dış/ GÜN
AHİ’NİN RÜYASI
Ahi dergâhta uyuyakalmıştır.
Bozkırda susuzluktan son kerteye gelen Ahi’ye su testisi
uzatılır.
Suyu sunan Fatma hanımdır.
FATMA HANIM
Canım efendim uzletiniz bitmedi mi?
Seni bekliyoruz.
Der ve sis içinde kaybolur.
Ahi uyanır. Doğrulup oturur.
Gün sökmek üzeredir.
SAHNE 85
DIŞ / GÜN
GÜL BAHÇESİ
Her şeyden elini ayağını çekerek bahçıvanlık yapan Ahi
Evran kuşluk zamanı güllerinin toprağını havalandırırken
dergâhın önünde duran ulak Sadreddin Konevi’den mektup
getirdiğini söyler.
Mektubu okur:
SADREDDİN KONEVİ
(Kafa sesi)
“Gözümün nuru Nasirüddin Ahi Pirim,
İnziva ve uzletiniz bitmiştir inşallah.
Sultanımız İzzeddin Keykavus Han
sizi Konya’ya bekler. Ziyaretimizde olan
Şeyh Muhyiddin babamın dahi Şam’a gitmeden
sizi görmektir muradı. Feridüddin Ata,
meclisimizdedir, tebessüm ve selam eder.
Diyarı Çin’den ömrünüze bereket katacak
nadide baharatlar getirttiğini söyler…
SAHNE 86
DIŞ / GÜN
GÜL BAHÇESİ
Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır gider.
Saltuk virane bir köye yaklaşır. Köyün girişinde tahta
oluktan akan su ile abdestini alır.
80 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Namaza durur.
Otları sürünen yılan yaklaşır.
Dudaklarından dökülen sure. Çekirgelerin sesi, yakından
gelen çocuk seslerine karışır.
Saltuk secdeye gider. Yılan Saltuk’un ayağının yanında
kıvrılır. Saltuk rükûa kalkar, yılanın üstüne basar. Yılan
can acısıyla sokar Saltuk’un ayağını.
Saltuk can acısıyla yığılır kalır.
Çocuklar su içmek için gelince görürler Saltuk’u.
Saltuk boylu boyunca yatmaktadır.
İki çocuk köye doğru koşar.
SAHNE 87
DIŞ / GÜN-GECE
ORMAN İÇİ
Sonbahar yapraklar sararmış dökülmektedir.
Yüksek dağların zirvesini güz mevsiminin ilk karı
tülbendini örter.
Ahi ormanın derininde bağdaş kurmuş, gece istirahatine
oturur.
Yanan ateşten kıvılcımlar uçuşur.
Ateş alevlerinin kızıllığı yüzünü aydınlatmaktadır, ateşe
dalgın gözlerle bakar.
Yaşlı bedeni eskisi kadar yolculuklara dayanamayacağını
bilse de binit alacak parası yoktu.
Yıllardır görüşemediği Fatma Hanımın son vedası gözlerinin
önüne temaşa perdesi kurar.
AHİ EVRAN
Miskin Adem oğlu bilmez misin?
Ateş ateşi yakıyor. Âh ateşin ateşe
söyleyeceklerini şerh eyle sen.
Kurumuş yaprakların hışırtısı dağıtır düşüncesini.
Yaprakların arasındaki kımıltıya kulak kesilir.
Gelen eski dostu yaşlı kaplumbağadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /81
AHİ EVRAN
Çok zaman oldu tosbağa görünmedin.
Nerelerdeydin?
İki eliyle kaldırır kaplumbağayı, yüzleşirler.
Derinden işitilen sesler karanlığı deler.
Kaplumbağayı yere bırakır.
Yaklaşan atların nal seslerini ve geceye dolan uğultuyu
dinler.
Sesler ateşin çatırtılarına karışmaktadır.
Babai dervişleri doludizgin gelir, karşısında durur.
Ahi’nin önüne azık torbası atar, atlarını dörtnala sürüp
giderler.
Ahi doğrulur ayağa kalkar, karanlığa bakar.
Çok yakında kurt ulur.
Küle gömdüğü patatesleri çıkartır, avucunda ezer.
SAHNE 88
DIŞ / GÜN
DAG
Ahi bozkırda kestirme olsun diye yoluna aykırı inen başı
pare pare karlı dağı aşarak geçmek niyetindedir.
Zorlu bir tırmanıştır.
Yaylımdaki sürünün arasından geçer. Taştan oyulmuş yalağın
başında oturup soğuk sudan içer.
Çoban yanına gelir.
Selamlaşırlar.
Çoban otuzlu yaşlarda sarı saçlı, kara tenlidir. Elini
güneşe siper edip Ahi’yi süzer.
SARI ÇOBAN
Hoş sefalar getirdiniz.
Buralara kurtlardan ve çakallardan
başka canlı uğramaz.
AHİ EVRAN
Dağ, yolumun üstüne çıktı. Uzaktan
dağ küçük göründü, dağın zorlu
olacağını fark etmedim. ‘Ha biraz
daha’ları birbirine ekledim geldim.
82 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 89
DIŞ / GÜN
MEZRA EVİ
Saltuk yer evinde uzatılmıştır, baygındır.
Ocakta yanan ateş aydınlatır yer evini.
Yaşlı adam ateşte çeşitli otlar kaynatır.
Tere kesip baygın yatan Saltuk’un şişip mora kesen ayağını
kontrol eder.
Yaşlı pis kanı akıtır. Kaynattığı otları yaraya basar,
tülbentle sarar. Kapıda bekleyen köylüyü başıyla çağırır
köylü gelir. Saltuk’un başını kaldırıp kaynattıkları suyu
içirirler.
SAHNE 90
DIŞ / GECE
DAĞ
Gökyüzü yıldız bahçesidir.
Ahi yıldızlara bakar.
Lacivert gökyüzünde bir yıldız kayar.
Çoban çadırın önünde yanan ateşte yayla otları kaynatır.
Ahi, çobanın dengine yaslanmış kitabını okur, öper alnına
kor.
Kıvrılır uyur postta. Yüzüne ateşin yalımları vurur.
Çoban keçesine kıvrılır koyunların arasına uzanır.
SAHNE 91
İÇ / GÜN
MEZRA EVİ
Tahtaların arasından güneş sızar.
Saltuk samanların arasında uyanır. Her şey puslu ve
bulanıktır. Kalkmak ister. Takatsizdir, kalkamaz.
Ocak başında oturan yaşlı adam onu izler.
Saltuk kendinden geçer, gözlerini yumar.
SAHNE 92
DIŞ / GÜN
DAĞ YOLU
Ahi Evran uyanır.
Dışarı çıkar.
Yalakta elini yüzünü yıkar. Bakınır etrafına. Ne sürü
vardır ne çoban.
Sırtı aşar. Çoban’ı yol ayrımında beklerken görür.
Çoban bağırır.
ÇOBAN
Geç kaldın derviş baba, seni
bekliyorum. Çoban yola çıkmaya hazır.
(Güneşin kızıllaştığı ufka bakar)
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /83
Düşündüm durdum! Aşığın yeri
dervişinin yanıdır. Konya’ya
gitmek ister çoban.
Çobanın duyabileceği kadar kısık sesle.
AHİ EVRAN
Sürüne dön! Yaylana dön.
Senin bir işin var. Sen çobansın.
Düzde yapamazsın. Delirtir seni aşağıları.
ÇOBAN
Çoban seninle gelecek.
AHİ EVRAN
Sürün sahipsiz kalamaz.
ÇOBAN
Çobanın sürüsü, divanesinden akıllıdır.
Anlattın ne güzel Konya’yı, aklım kaldı.
İzin ver geleyim, hiç yük olmam sana.
Derviş düşünürken ölü bir oğlak kadar
sessiz olur çoban.
AHİ EVRAN
Sürünü düşünmez misin?
ÇOBAN
Çobanlar mukayyet olacak.
Güneş dağların üstünden görünür.
Renkten renge keser ebruli gökyüzü.
ÇOBAN
Işığın esareti bitiyor. Doğduğu
yerde zulmün krallığı varmış derler.
Orada kanla beslenen tatarlar yaşıyormuş!
84 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Onlardan korkmalısın. Hiç merhametleri
yoktur. Yolculuk azaptan hırkadır.
Önce otar, sonra yakar!
ÇOBAN
Çobanın Konya’yı görmekte acelesi var.
Bunları yolda konuşsak olmaz mı?
Beni merak etme susanlardan ve
sabredenlerden olacağım.
SAHNE 93
İÇ / GÜN
MEZRA EVİ
Saltuk, tahtaların ara boşluğundan bakar.
Yaşlı adam sırtına bağladığı pullukla bahçesini sürer.
Ayağa kalkan Saltuk, değneğinden destek alır, topallayarak
kapıya yürür.
Yaşlı adam toprağı sürmektedir.
Keçisi ardı sıra koşuşturur.
Saltuk topallayarak yürür. Üstü dallarla örtülmüş çergede
oturur, sapanını sürerek yanına gelen yaşlı adamı izler..
SAHNE 94
DIŞ / GÜN
DAĞ YOLU
Patikanın kıyısında oturan AMÂ ve kel kabak OĞLAN ÇOCUKla
karşılaşırlar.
Çayır çimen güzle sararmaya başlamıştır.
Selam verirler.
Buyur eder yaşlı Amâ.
Ateşteki patatesi çalıyla çeviren çocuk yaygının kıyısında
yer açar. Heybesini indirir, oturur Ahi.
Çoban ayaktadır.
Rüzgâr, kavurucu güneşe serinlik olması için ak pürçekli
bulutu sürükler oraya getirir.
Amâ güneşten kavruklaşan yüzünü gökyüzüne çevirmiş rüzgârın
yükseklerdeki uğultusunu dinler.
ÇOBAN
Bu ıssız dağ başında yalnız
başınıza neyi umarsınız baba?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /85
Amâ başını kaldırır görmeyen gözleriyle süzer Çoban’ı.
Çocuk közden patatesi alıp çimene bırakır.
Eli yanar.
Üfler eline.
AMÂ
Oradan bakılınca yalnız olduğum mu
anlaşılıyor? (başını sallar)
Gel bir de buradan bak.
Amâ, patatesi el yordamı arar, bulur, alır.
Patatesin kabuğunu zarafetle soyar.
AMÂ
Şimdi bize verilen rızka dua etme zamanı.
Soyduğu patatesi ortadan bölüp konuklarına uzatır.
İkinci patatesi çocukla bölüşür.
Patatese kaya tuzu sürer.
Çoban’ı kandırmaz amânın sözü.
ÇOBAN
Demek tenhada,
demek patikanın kıyıcığında.
AMÂ
Sen! Patikanın kıyıcığında konuşan.
Bunca yıl sürünün çobanı oldun,
umduklarını buldun mu?
Çoban, Ahi’nin gözlerine bakar. Başını sallar.
AMÂ
Hayrete mahal yoktur çoban.
Çoban olduğunu kokundan anladım.
(dağların sesine kulak kesilir)
Aciz, muhtaç ve günahkâr bir amâ
kimden ne umabilir ki?
Oğlancıkla gezer dururuz.
Çoban çocuğa bakar.
86 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇOCUK
(başını sallar)
Gezer dururuz.
Çocuk yalınayaktır.
ÇOBAN
Çarığın yok mu senin?
ÇOCUK
Olmaz mı? Çuvalda.
ÇOBAN
Neden giymiyorsun?
ÇOCUK
Eskimesinler diye.
ÇOBAN
Ya ayakların?
Oğlancığı güldürür bu söz.
ÇOCUK
Onları sahibi eskitmez.
Çocuğun ve Amânın giysileri kırk yamadır.
Çoban, yoksul hallerine çok üzülür.
Kuşağındaki kesesinden birkaç metelik çıkartıp Amânın
titreyen avucuna koyar.
Amâ ateşe düşmüş gibi elini hızla çekince metelikler yere
saçılır.
AMÂ
Kötülüğü buraya da getirdiniz.
Sizinle gönül hoşluğu ile sohbet
edebileceğime kendimi inandırmıştım.
Siz amânın nefsini hor gördünüz!
Gün boyu lokmamı paylaşabilmek
için insan bekledim burada.
Çoban utanmıştı.
Titriyordu.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /87
ÇOBAN
Haliniz içimi acıttı. Allah vekil,
yardım etmek istedim.
AMÂ
Amâyı ateşe atarak mı yardım
edeceksin? Dünya nimetleri ahret
yolculuğumuza perde olmuş da
dünya kirini görmeden yaşıyorum.
Kör olan gözden şikayetim olmadı.
Dünyayı çoktan terk eyledik çoban.
Önce haramı terk eyledik,
sonra helâlin fazlasını.
Sonra terki terk eyledik.
Köz önce gözüme sonra yüreğime düştü.
Bu yetim oğlancık ile yoldaş olduk,
(çocuğun elini avucuna alır, okşar.)
Gidelim mi pirim?
Çocuğun yardımıyla doğrulur, çuvallarını sırtlarına
alırlar.
Çoban bu ayrılığa razı değildir, parayı vermekte ısrar
eder.
ÇOBAN
Bari oğlancık alsın.
Çocuk, yan dönüp kaşlarını çatar.
ÇOCUK
Oğlancığın meteliğinize
ihtiyacı yoktur!
Kel kabak çocuk ve Amâ yürüyüp gider.
SAHNE 95
İÇ / GÜN
Yaşlı adam sac üzerinde pide pişirir.
Ateşten taşan çalıları toplar.
Duman gözüne kaçar, gözünü ovar.
MEZRA EVİ
88 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Yaşlı adamın keçisi meleyerek girer eve. Yaşlı adam sarılır
öper keçisini. Pişirdiği pidelerden verir ona, sütünü
maşrapaya sağar.
Saltuk kapı boşluğundan uçsuz bucaksız bozkıra bakar.
Beyninin içindeki sesler infial yaratmaktadır.
Rüzgârın uğultusu, nal sesleri, atların kişnemesi,
çığlıklar…
YAŞLI ADAM
Bıldır olanca dirliğimizi
götürdü Tatar. Peşlerinden
gelen çakallar bile aç kaldı.
SALTUK
Devlet başsız kalınca,
Kuzguna leş mi bulunmaz?
SAHNE 96
DIŞ / AKŞAM
MAĞARA ÖNÜ
Hava soğuktur. Mağara önündeki ateş sönmek üzeredir.
Yağmur sürer.
Çoban keyifsizdir.
Şimşekler gökyüzü. Yüzleri aydınlanır.
Çoban’la, Ahi bakışır.
ÇOBAN
Sonu gelmeyecek mi bu yağmurun? Üç
gündür mahsur kaldık bu kovukta.
Çoban şikâyet eder.
AHİ EVRAN
Sabır çoban, bunun da bir
hikmeti vardır.
Çullarını üzerlerine çekip uzanırlar. Uyumazlar.
Şimşek ve gök gürültüsü, sese ışığa keser yeryüzünü.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /89
SAHNE 97
DIŞ / AKŞAM
MEZRA BAHÇESİ
Hava kapalı ve gök gürültülüdür.
Saltuk kayışını omzuna doladığı karasabanı çeker.
Yaşlı adam peşinden pulluğu sürer.
Yaşlı adam tohumu atar. Saltuk taneyi kapatır.
Gökyüzü buluta keser. Şimşekler.
Sağanak döker. Yağmurun altında eve koşarlar.
SAHNE 98
DIŞ / GÜN
KAYA KOVUĞU
Güneşli, ışıltılı bir sabah. Ahi, yol hazırlığındadır.
Çoban uyanır. Gerneşerek çıkar kovuktan.
Uğultu ve sesler gelir. Nal sesleri doldurur vadiyi.
Vadinin ucunda atlılar görünür.
Yaklaşırlar. Gelip dururlar karşılarında.
Saçları ve sakalları kazınmış, bıyıkları abartılıdır.
Omuzlarında ucu eğik çengel şeklinde asaları, başlarında
keçeye bağlı boynuzları vardır.
Kına ile boyanmış sığır aşık kemikleri ve zilleri
boyunlarında kolye olarak asılıdır.
Ahi hatırlar: Gece ormanda ziyaretine gelip azık bırakan
atlılardır.
Atlılar mağara önünde dikilen Ahi ve Çobana eğilip selam
verir.
BABAÎ DERVİŞİ
Sabahınız hayrola erenler.
Babaî dervişleriyiz. Gece boyu at
sürdük desturunuz olursa
sabahın bereketini paylaşalım.
AHİ EVRAN
Dağ otları kaynatacağım,
alıcımız vardır. Buyurun.
Dervişler atlarından inerler. Uğru görünüşleri Çobanda
korku ve telâş uyandırır.
Ahi’nin kulağına eğilir.
90 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇOBAN
Neden kabul ettin. Baksana
her biri katil bu adamların?
AHİ EVRAN
Memleket yağma oldu çoban,
canından mı endişen vardır?
ÇOBAN
Senin yok mu?
AHİ EVRAN
Bana ait olmayan bir
şeyden ne endişem olur ki?
Babaî dervişlerinin getirdiği kuzu hazırlanan ateşin
üstünde nar gibi kızarır.
Çoban mağarada kalır dışarı çıkmaz, kovukta bağdaş kurmuş
oturur.
Ahi, Babaî Dervişi ile kurumuş dere yatağı boyunca yürür,
sohbet eder.
Babaî Dervişi anlatır.
BABAÎ DERVİŞİ
Biz yersiz yurtsuz bırakılan
Türkmenleriz. Şarap içip hayvanatla
nefsini eğlendiren sultan Gıyaseddin
zırhlı frenk askerlerini sürdü
üstümüze. Kırıldık. Tatarlardan
kötü ettiler bizi. Şamani
inançlarınız neden endişe verir?
Allah’ı ve Peygamberi tanıyoruz.
Böyle yersiz yurtsuz gezeriz.
Kıyafetlerimiz cinleri ve tatarları
korkutuyor, pek yaklaşmıyorlar bize.
SAHNE 99
DIŞ / GÜN-AKŞAM
VADİ/BOZKIR
Yedikten sonra Babaî dervişleri atlarına binip uzaklaşırken
Çoban, sürüsüne dönmek istediğini söyler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /91
ÇOBAN
Bana müsaade derviş baba.
Konya’yı görmek çobanın neyine?
Ahi ile vedalaşır, geriyle döner.
Ahi yorgundur, değneğinden destek alıp bozkırda yürür. Ölü
hayvan iskeletleri, çatlamış kurak toprakları geçer.
Rüzgârdan boynu bükük kalan bodur başaklar ıssız vadiyi
beklemektedir.
Güneş tepedeyken varır virane olmuş köye.
İn cin top oynar meydanlıkta.
Yaşamaktan bıkkın bir horozun parazitli sesi işitilir.
Bir eşek anırır. Eşeğini çeken genç kadın geçer yanından.
Heybelerin üstüne bir sürü çocuk doldurmuştur.
Kadının sırtındaki çocuk Saltuk’u görünce ağlar.
Genç kadın geçerken ardın ardın gülümser, yüzünü örter.
Ahi’nin adım atacak takati yoktur. Yorgun ve hastadır. Esner, eliyle ağzını kapatır.
Topraktan yapılmış evlerin arasında daracık sokağı geçer.
Adım atacak mecali kalmamıştır. Terler, sık nefes alır.
Önüne çıkan ilk kapıyı yumruklar, ses veren olmaz.
SAHNE 100
DIŞ / GÜN
BOZKIR
Saltuk, yolda yaşlı Çerçi ile yan yana yürür.
Katırına yüklediği seleye öteberisini doldurmuştur.
Çerçi merak eder sessiz genci.
ÇERÇİ
Ne iş yaparsın?
SALTUK
Yürürüm.
ÇERÇİ
Nasıl?
SALTUK
(sonsuz bozkıra bakar)
Böyle yürürüm.
92 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇERÇİ
Ne alır ne satarsın?
SALTUK
Dua alır, ateş satarım.
ÇERÇİ
Evinde otursan ya,
neden düştün yollara?
SALTUK
Pirimi ararım.
ÇERÇİ
Pirin kimdir?
SALTUK
Ahi babamdır, yılanların efendisi.
Çekirgelerin çağıltısı, vadileri hark edip gelen rüzgârın
uğultusu doldurur bozkırı.
SAHNE 101
DIŞ / AKŞAM
KADINCIK ANA’NIN SAMANLIĞI
Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır.
KADINCIK ANA samanlığa girer, yerde yatan karaltı ayağına
takılır. Kim olduğunu anlayabilmek için şamdanın fitilini
kavla tutuşturur.
Şamdan samanlığı aydınlatır. Samanların üstünde yatan yaşlı
adama bakar. Şamdanı samanların üstünde yatan Ahi’nin
yüzüne yaklaştırır.
Yaşlı adam ter içindedir, öksürür.
Yaşlı kadın samanlıktan çıkıp topallayarak evine girer.
Ahi Evran kapı menteşesinin sesine uyanır.
Rüzgârın etkisiyle kapı çengeline iliştirilmiş alevi rüzgarla salınan şamdana bakar.
Yaşlı kadın kapıdan topallayarak içeri girer.
Elinde yemek selesi vardır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /93
AHİ EVRAN
Sanırım ölüm provasıydı?
Ahi Evran doğrulur bağdaş kurar.
KADINCIK ANA
Bir süreliğine dünyayı terk
eyledin derviş baba. Çok yorgun
ve bitkinsiniz. (seleyi önüne koyar)
Tarhanamı soğutmadan için.
Kadıncık Ana getirdiği ibrikle su döker. Elini yıkar,
peşkirle kurular.
Odun kaşığı ile toprak kâsedeki çorbayı alıp ağzına
götürür.
Ahi kadıncık anaya dikkatle bakar.
Lokma dönüşmez ağzında.
SAHNE 102
İÇ / GECE
KERVANSARAY
Hana girer Saltuk. Heybesini indirir. Girişteki yalakta
elini yüzünü yıkar. Siniye oturur. Önüne koyulan çorbayı
kaşıklar, karnını doyurur. Ateşin başına yerleşir.
Tatarların yakıp yıktığı türbenin yaşlı türbedarıyla
tanışır.
TÜRBEDAR
Nefsimiz bizi kendine hamal
yapmış, dünyanın ne kadar pis
yükü varsa onları taşıtıyor.
Ağustosböceği sesleri karışır kurt ulumalarına.
TÜRBEDAR
Terazinin darasına ayarı nefes
ile alıp, veriyoruz.
Hancı maşrapaya ayran döker konuğuna uzatır.
94 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HANCI
Bu gece vakti ne aradığını bilemediğimiz
Kuşların, birde gelip geçerlerin
ahvalini dinlemeyle geçen ömrün darası.
Saltuk sessizce dinler konuşulanları.
HANCI
Pek konuşmazsın yiğidim.
SALTUK
Dinlemek daha güzel Hancı baba.
TÜRBEDAR
Yolun ne tarafadır cavan?
SALTUK
Pirimi ararım.
HANCI
Nerededir pirin?
SALTUK
Tunguzlu’da(Denizli).
Orayla giderim.
HANCI
Allah kavuştursun!
SALTUK
Onu şimdi anlar oldum.
Varlık zannından kurtul ki
Elinde yokluğun kalsın, derdi.
Sende o noktadan
bir zerre bile kalsa kâfir,
putperest olursun.
Türbedar, Hancı ve diğer yolcular dikkatle dinler Saltuk’un
sözlerini.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /95
Yayla otlarından hazırlanmış çay içilir.
Türbedarın gözleri kapanmak üzeredir.
TÜRBEDAR
Türbedar yorgun düştü uyuyacak.
Allah rahatlığınızı versin.
Çulunu üstüne çeker, kıvrılır ateşin karşısında.
Horultuyla uykunun gerdeğine teslim olur.
Ateş söner.
Rüzgârın uğultusu yüksekten geçer.
Küllerin arasında kıvılcımlar parıldar.
Yan tarafa dönünce üstünden sıyrılır çulu.
Yarı uykulu Saltuk, Türbedarın üstünden sıyrılan çulu
örter.
Saltuk kırbasını ağzına götürür, soluk almadan içer suyunu.
Kıvrılıverir oraya.
SAHNE 103
İÇ / GECE
KERVANSARAY
Geç vakitte Ahi hanın kapısını aralar girer içeriye.
Bitkindir. Hancı ve konuklar uyumaktadır.
Olukta abdest alır, yarı karanlık revakta namaz kılar.
Saltuk da kervansarayın konukları arasında uyumaktadır.
SAHNE 104
İÇ / GÜN
KERVANSARAY
Gün ağarırken uyanan Ahi namazını kılıp yol hazırlığına
başlar. Hancı, Ahi’yi görünce tanır. Sofrasına davet eder.
Saltuk heybesini omzuna yerleştirmiş yola çıkmaya
hazırlanır.
Hancı ile Ahi Evran sohbettedir.
Saltuk dışarı çıkar. Yalaktan su içer.
Kapı önünde kaplumbağayı görür. Eğilir sıvazlar boynunu.
Etrafına bakınır. “Şeyhim buralarda” diye mırıldanır. Hana
girer. Bakınır etrafına hancı görür, çağırır sofraya.
Saltuk, Ahi Evran’ı görür.
SALTUK
Pirim, efendim, şükür kavuşturana.
Ahi Evran merakla bakar,
96 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Sen nerden çıktın çocuk?
Ahi doğrulur, kucaklaşırlar.
SALTUK
Ah şeyhim duyduk ki tosbağa ile
haldaş olmuştur, yoldaşlarını
gönlünden uzak tutmuştur.
AHİ EVRAN
Bu sitem mi deli bozuk?
Gel otur siniye.
SAHNE 105
DIŞ / GÜN
KONYA
Konya’ya gün ortası varırlar.
Pazar yeri rengârenktir.
Sepetçiler, basmacılar, demirci, ekmekçi, zeytinciler,
patates, soğan satanlar, karpuz ve kavun tezgâhları…
Ahi Evran ve Saltuk kalabalığın arasında yürür.
Saltuk merakla etrafına bakınır.
Arastayı geçip tekkeye gelirler.
Tekkede kimse yoktur. Revakta otururlar.
AHİ EVRAN
Biraz dinlenelim Attar’a gideriz
SALTUK
Pirim dilim dönmez sormaya,
Aşkar’a ne oldu?
Neden binitsiz çıktınız yola?
Saltuk’un sorusu yanıtsız kalır.
SAHNE 106
DIŞ / GÜN
KONYA
Ahi, Attâr ve Saltuk yürürler.
Attâr ilerler, Dergâhın bitişiğindeki küçük kulübenin
kapısını çalar. Bekler hareket olmayınca tekrar çalar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /97
İçerden Fatma Hanım “kimsin?” diye sorar.
GÜLŞEHRİ
Yabancı değiliz Fatma Ana
seni görmek isteyen bir yolcu var?
Fatma Hanım kapıyı aralar.
Attar, Saltuk’u geri çeker.
Ahi beklemediği bu karşılaşma ile donar kalır.
Akıl tutulması yaşar, ne söyleyeceğini bilemeden bakar.
Fatma Hanım da heyecanlanır gözyaşlarını tutamaz.
Attar, müsaade ister Saltuk’u alıp götürür.
Çardaktaki sete oturur Ahi.
Fatma Hanım leğende su getirir, kocasının ayaklarını yıkar.
Sofrasını çardakta hazırlar.
Rüzgâr yaprakları salıtır.
Bağdaş kurup siniye otururlar. Tebessüm edip bakışırlar.
Ahi rüzgârın sesini dinler, Karısının elini tutar.
AHİ EVRAN
Ey tenimi serinletirken
yüreğime ateş koyan rüzgâr.
Bu ne güzel bir gündür.
SAHNE 107
İÇ / GECE
DERGAH
Ahi Evran, kamış kalemi hokkaya sokar.
Kalemin ucu aharlı kâğıdın üstünde titreyerek akar.
İs mürekkebi yazının yolunu çizerken mırıldanır.
AHİ EVRAN
Tabsıratü’l Mubtedî
ve Tezkiretü’l Münteki.
Saltuk dizinin dibinde oturmuş hocasının söylediklerini anlamaya çalışır.
AHİ EVRAN
Tasavvuf derin bir göldür, daldıkça
dibini bulmayı umarsın, dibi yoktur.
98 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bulacağım derken boğulup kalırsın.
Zülcelâlin sıfat ve fiilleri,
peygamberlik ve ahiret meseleleri,
bir mukaddime, üç mısbah ve bir hatime
olmak üzere beş kısımda yazdım.
Hayır dua ile yâd edile.
Saltuk, düşüncelidir.
Ahi, yazı kamışını temizler kutusunu koyar.
SALTUK
Ahi Baba Konya´ya dönüşünüz
Moğol’u ve dergâhı hoşnut etmez.
Ahiler arasında fitne sürer.
Türkmenleri devlet yönetiminde
istemezler.
SAHNE 108
DIŞ / GÜN
KONYA ESNAF ÇARŞISI
Alaeddin Çelebi ve Sadreddin Konevi ahilerle esnafı
denetlerken konuşurlar.
SADREDDİN KONEVİ
Şeyhimiz çok zamandır tekkemize
de uğramaz oldu Alâeddin.
ALAEDDİN ÇELEBİ
Tebrizli gideli beridir
kapanmış hücresine, ne görünür
ne de konuşur bizimle.
SADRETTİN KONEVİ
Tebrizliden bir haber var mıdır?
Sadrettin Konevi darı satan tüccarı uzaktan seyreder.
Eksik tartı kullanan tüccarın pişkinliğine canı
sıkılmıştır.
Darısını alıp giden müşteriyi yolundan geri çevirir.
Tüccarın yanına götüren Sadrettin Konevi, müşteriye sorar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /99
SADRETTİN KONEVİ
Ne kadar darı aldın?
MÜŞTERİ
İki batman.
SADRETTİN KONEVİ
Tart yoksulun darısını.
Tüccar ezilir, büzülür tartmak istemez.
Tüccarı uyarır, tüccar istemeyerek tartar.
Terazide dirhem darıdan fazla çeker.
Darı eksiktir.
SADRETTİN KONEVİ
Esnaflık hukukunu bilirsiniz de,
saltanatımıza bu hakareti
nasıl reva görürsün ey gafil?
Bu yaptığın hilenin bedeli ağır
değil midir?
TÜCCAR
(bozuk bir Türkçeyle)
Gafletime, dalgınlığıma geldi sultanım.
Fark etmedim. Bir daha olmayacak.
Sadrettin Konevi darıyı eline alır kontrol eder, katibine
yazdırır.
SADRETTİN KONEVİ
Satılan darı ve hububat, samanlı
ve kesmikli olduğu ve temiz olmadığı ve
dahi eksik ölçüldüğü için cezası verile.
(canı çok sıkılmıştır,başını sallar)
İmdi… Seninle olan selam, sohbet ve dahi
hisseniz kesilecek, Ahiyanın vereceği
karara kadar dükkanın kapatılacaktır.
Esnafa ve fukaraya ikram, kurban ve
lokma çıkaracaksın. İptidaî tevziatından
mahrum edileceksin. Eksik mal
100 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
sattıklarını bul rızalıklarını al,
eksiklerini tazmin eyle.
Tüccar etek öper.
SAHNE 109
İÇ / AKŞAM
ESNAF TEKKESİ
Ahi esnafların olağan toplantısını yapar.
Sadrettin Konevi ve Alaeddin Çelebi de ahiler arasındadır.
SAHNE 110
DIŞ / AKŞAM
MEVLANA DERGAHI BAHÇESİ
Akşam. Çocuklar bahçede oynar.
Kız çocuğu eğilip bakarken yama bebeğini kuyuya düşürür.
Kuyu karanlıktır.
Dervişler gelir.
Çocuk ağlar, parmağını uzatır kuyuya.
Eğilir bakar dervişler, kuyunun içi karanlıktır.
Çıra yakıp atılınca çığlıktır kopar.
SAHNE 111
İÇ / GECE
DERGAH
Odayı aydınlatan şamdanın feri çekilmiştir.
Ahi ve Saltuk sette oturur.
Rüzgâr eser, perdeyi savurur, şamdanın alevi savrallaşır.
Rüzgârın önünde direnmeye çalışan yapraklar hışıldar.
İsrafil suru dolar odaya. Mahşeri bir uğultudur.
Saltuk kalkar, pencerenin kanadını örtüp mandalını çevirir.
AHİ EVRAN
Fatma hanım söyledi, Avşar
kimseye bir şey söylemeden gitmiş.
Neler oldu?
Saltuk sıkılır utanır konuşmaya.
Başını ‘bilmiyorum’ anlamında sallar
AHİ EVRAN
Derdini anlat ki yüreğindeki fırtına
yüreğini serinletsin.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /101
SALTUK
(Omzunu büker, başını sallar.)
Gitti. Bir şey söylemeden, gitti.
Hiçbir yerde yoktu. Bulamadım.
AHİ EVRAN
Bunca zaman oldu, aramadı.
Kendi iradesiyle çekip giden bir
kadını zapt edemezsin oğul.
Nasibinde varsa çıkar gelir. Emire
danışalım, belki bir mümkünü vardır.
Saltuk’un gözlerinde umut kıvılcımları çakar.
Sevinmiştir, tebessüm eder.
SALTUK
Bu sevdayı unut diyorsun bana Ahi Baba.
AHİ EVRAN
Bu mümkün olsa, onu da söylerdim.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Kalbine o ilhamı koyan,
cilvesini de,
kefaretini de koymuştur.
SAHNE 112
DIŞ / GÜN
KONYA SOKAKLARI
Alaeddin karanlık Konya sokaklarında hızlı adımlarla yürür.
Dergâhın önünde durup etrafına bakınır.
Kapıya yaklaşır, kapının tokmağını tıklatır.
Etrafına tedirgince bakınır.
SAHNE 113
DIŞ / GÜN
AHİ DERGAHI
Ahi Evran, Saltuk’la bakışır. Kapı tokmağı tekrar çalınır.
Saltuk doğrulur, kapı önüne gidip dışarıyı dinler.
Başını sallar kapıyı açar.
Kapı önünde pürtelâş bekleyen Celalettin Rumî’nin oğlu
Alâeddin Çelebi’yi görür.
102 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ALAEDDİN ÇELEBİ
Pirim burada mıdır?
Başını sallar Saltuk.
Alâeddin Çelebi telaş içinde destursuz içeri girer.
Tıknefes Ahi Evran’ın ayaklarının dibine oturur.
Saltuk su getirir, Alâeddin Çelebi soluk almadan içer.
Saltuk’a bakar, ^
Ahi’ye bakar.
ALAEDDİN ÇELEBİ
Kötü oldu pirim.
Çok kötü bir şey oldu.
AHİ EVRAN
Saltuk evladımızdır Çelebi.
Konuşabiliriz.
ALAEDDİN ÇELEBİ
(zorlukla nefes alır)
Tebrizli…
AHİ EVRAN
Döndü mü?
ALAEDDİN ÇELEBİ
O hiç gitmedi pirim.
Öldürülüp dergâhın kuyusuna atılmış.
SALTUK
(içlenir)
Va hayfa!
AHİ EVRAN
Ne söyler dilin Çelebi?
Ne zaman olmuş bu?
ALAEDDİN ÇELEBİ
Kuyuda cesedini bu akşam buldular.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /103
Aramızda hoşnutsuzluk var diye
atam dahi bizden şüphelenir.
SALTUK
Kim yapar ki bunu?
ALAEDDİN ÇELEBİ
Şems sözünü esirgemezdi, incitirdi.
Haşhaşi dervişini aşağılamış.
Sivri dilin musibeti çoktur.
Şems’i sevmezdim, o da bizi sevmedi.
Lakin o kadar. Düşünmek bile kâbus.
Gölgeler taş duvarda, tavanda dolanır.
Ahi pencerenin kanadını açar.
Rüzgâr dolar odaya.
Kandilin fitilindeki alev söner.
Karanlıkta sürer konuşma.
AHİ EVRAN
Celalettin’i Rumi ne yapar?
ALAEDDİN ÇELEBİ
Hücresinde ağlar. Bize huzur yok artık.
Tebrizliyle aramızdaki husumeti bahane
edip daha çok üstümüze gelecekler.
Babam dahi bizden şüphe eder.
Bundan böyle Konya bize kabir azabıdır.
SAHNE 114
DIŞ / GECE
Fatma Hanım yer döşeğinde oturur, uykuludur.
Otağa ay ışığı dolar.
Ahi Evran hasırda bağdaş kurmuştur.
DERGAH OTAĞI
AHİ EVRAN
Kuyuda bulmuşlar Tebrizlinin cesedini.
Ağlarmış Celaleddin,
“Ah! Dünya güneşim, Yusuf
oldun kaldın karanlık kuyuda.”
104 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA HANIM
Ne olacak bunun sonu?
Bizi artık rahat bırakmazlar.
AHİ EVRAN
Atam Bilge Kağan ‘insanlar ölmek
için yaratılmıştır’ demez mi?
Sonsuzu kadar sadece Allah yaşar.
Bizim dünyalığımızın burası
olmadığını bilmez miyiz?
(düşünür başını sallar,
dışarıya bakar)
Konya ile meşrebimiz uyuşmadı.
Sabah olsun hayırlısıyla.
FATMA HANIM
Âh Pirim ne zor imtihanımız varmış.
SAHNE 115
İÇ / ŞAFAK VAKTİ
DERGAH MESCİDİ
Şems-i Tebrizli’nin öldürülmesi üzerine hedef gösterilen Ahi Evran ve Mevlana’nın küçük oğlu Alaeddin Çelebi, Sadrettin Konevi ile sabah namazından sonra uzun uzun
konuşurlar.
Sadrettin Konevi, Ahi Evran’a hem can emniyeti hem de
ahilerin bölünmemesi için Konya’yı terk edip Kırşehir’e
gitmesi gerektiğini söyler.
Bu Ahi için son demlerinde, son sürgünüdür.
SAHNE 116
DIŞ / GÜN
KARLI DAĞ YOLU
Atlarla yola çıkarlar.
Kafilede Ahi, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi’nin eşi
ve çocukları vardır.
Kafile, karlı dağ yolundadır, vakit hayli ilerlemiştir.
Rüzgâr kar bulutlarını sürükleyip vadiye dökmektedir.
Bulutları çok yakın geçer, başlarını eğerler çarpmasın
diye.
Soğuk ve tipi nefes almayı zorlaştırır.
Terkedilmiş yayla evinin önünde atlarından inerler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /105
Atları metruk ahıra çekip, tek oda eve girerler.
Saltuk korunaklı bulduğu kulübenin kapısını açıp içeri alır
kafileyi. Fırtınanın şiddetiyle üstüne çarpar kapı.
Samanların üstüne uzanırlar.
Karanlık uğuldar.
Yer yerinden oynar.
Sabahın ilk ışıklarına kadar sürer gökyüzündeki infial.
SAHNE 117
İÇ-DIŞ / GÜN
KARLI DAĞ
Sabah kapıyı açınca Saltuk’un şaşkınlığı çoğalır.
Gece boyu süren fırtına diz boyu kar biriktirmiştir.
Esip savuran tipi göz açtırmaz. Ayağındaki çarıklar ve kıl
çorabı parçalanan Saltuk Alâeddin’le dışarı çıkar.
Sisten ve tipiden göz gözü görmez olmuştur. Ahırların ve
yıkıntıların kıyı bucağını tarayıp bulduğu odunları getirip
kapı önünde ateş yakar.
Ateşin etrafına sıralanıp ısınırlar.
Saltuk yarıya çürümüş sığır gönünü bıçağıyla kesip ayağına
sarar, uçkurla bağlar.
Tipinin önünde sürüklenen kara bulutlar soluk soluğadır.
Dağda mahsur kalmamak için bir an önce mezraya inmeleri
gerektiği fikrinde hemfikirdirler.
Saltuk atları yola hazırlar.
Ahi atının boynunu sıvazlar. Boynunu sallayan dorunun
üstüne çulunu serip, eyerini yerleştirir, koşumlarını takar.
Devrilen duvarları binek taşı yapıp atın üstüne yerleşir.
Siste dağ yolunu iner kafile.
Dağın eteklerinde kar fırtınası yoktur, hava aydınlıktır.
Bozkırda yollarına devam ederler.
SAHNE 118
İÇ / GÜN
KERVANSARAY
Kafile; konaklamak için mescidi, imareti, hamamı, dinlenme
odaları olan kervansaraya gelir.
Şadırvanın üstünde kemerli merdivenle çıkılan mescit,
burmalı sütunlu taç kapının hemen önündedir. Saçaklara
tüneyen kumruların yaşama dair serenatları sürerken, Ahi
mescide girer.
106 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Saltuk atları ahıra çeker. Suyunu ve yemlerini atların önlerine koyar.
Saçakları yerde sürünen yeşil cübbeli kambur, yolculara
oturması için yer gösterir.
Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi ve çocukları gösterilen hasıra yerleşirler.
KÖSE
Hoş geldiniz, serin limonata, hurma,
bahusus üzüm şerbetimiz müstesnadır.
Ne arzu edersiniz?
Kösenin getirdiği üzüm şerbetini, yol yorgunu ve hararetli
yolcular içip bitirir.
KÖSE
Güzel mi? Beğendiniz mi?
Başını sallar Saltuk.
Köse, yanıtını beklemeden uçar gider.
Yaşlı hancı yanlarına gelir.
Kösenin aksine çok sık, ileri yaşına rağmen siyah sakalı
vardı. Selâm verir.
Sandalye çekip oturur Saltuk’un yanında.
HANCI
Adım Kamber, buranın emanetçisiyim.
Adettendir diye sorarım, meraktan değil.
Nerden gelir, nereye gidersiniz mirim?
Köse elinde ikinci üzüm şerbeti kâsesiyle geldi.
Hancı, kaşlarını çatıp ‘ayağını dek al’ dercesine baktı
Köse’ye. Köse kalktı kapıdan giren kervanı karşılamaya
gitti.
Hancı Köse’nin peşinden batkı, gülümsedi.
HANCI
İyi adamdır, hoş adamdır ya,
(iç çeker) dünyalık yapmayı çok sever.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /107
SALTUK
(şerbeti hancıya uzatır.)
İçmez misin?
HANCI
Gün akşam içiyoruz. Siz
dindirin hararetinizi.
(Köseye bakar, gülümser)
Köse at satmaya kalktı mı size?
SALTUK
Henüz değil.
HANCI
Yaz başında dağda ne kadar yılkı varsa
toplar, ağıla kapatır. Uzun yolda at ve
develeri telef olan kervancılara satar.
Bazen günlerce ortalıkta görünmez.
Keşişdağı’ndan kar getirir.
Yaz ortasında limonataya, üzüm
şerbetine katıp nefsi serinletir.
Şifahane odasından elinde çarşaflarla çıkan kadınla bakışır,
kalkar.
HANCI
Hatuna bakayım. Hastamız vardır.
Siz de üst odalara yerleşin.
Ahi gelir.
KÖSE
Konya’dan mı gelirsiniz?
Orda çok akçe lâzım gelir.
Akçen yoksa selâm bile almazlar.
Ahi’nin hasıra iliştiğini gören Köse avcunu ovuşturur.
108 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KÖSE
Derviş baba hoş geldiniz,
serin limonatam, hurma ve dahi
buz gibi bahusus
üzüm şerbetim vardır.
Ahi, kafile ile merdivenleri çıkar.
Tarif edilen odaların birine kadınlar, diğerine erkekler
yerleşir. Odada iki tarafa boylu boyunca setler dizilidir.
Heybesini, rengini güneşe bırakmış cübbesini bir köşeye
bırakan Ahi bozkıra açılan küçük mazgal boşluğundan bakar.
Bozkır alabildiğine yanık sarıdır.
Hanın önünde küçük bahçesini sulayan hancının karısına bakar.
Ucu bucağı görülmeyen bozkırdan toz bulutu arasından
atlarını dolu dizgin koşturan üç nefere bakar.
Uzanır sete, heybesini başının altına koyar.
Gözlerini kapatmasıyla uykunun karanlık kuyusunda kaybolur.
SAHNE 119
İÇ / GECE
KERVANSARAY
Akşam konuklar avludaki ocaklıkta yakılan ateşin etrafına
çevrilir.
Küçük mazgal boşluğundan görünen üç atlı tepeden tırnağa
pusatlı, ikram edilen çorbayı içmeyip, kaşları çatık halde
ateşin karşısında put kesilmiş bekler.
Kimseden ‘çıt’ çıkmaz.
Üç pusatlı adam dışarı çıkar, tenha bir köşede münazara yapar.
Köse’ye ‘neler oluyor?’ Dercesine bakar Saltuk.
Köse kapıda konuşan üç pusatlı adama bakar.
Hancının karısının çıktığı odadan gelen kadının çığlıkları
taş duvarlarda, kubbelerde yankılanır.
Odadan kadın ağlaması, yatıştırma ve telkin sesleri sürer.
Hancının karısı elinde çorba kâsesiyle kapısına perde
çekilmiş odaya girer.
Saltuk karanlık köşede Köse’yle ayaküstü konuşur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /109
KÖSE
(Köse sarığını dizinin üstüne
koyar, başını kaşır.)
Çok hasta, ölüyor zavallıcık!
Vah vah! Daha gencecik.
O kadar da güzel ki.
SALTUK
Kimdir?
Kimi kimsesi yok mudur?
KÖSE
Vardı, geçen hafta gömdük onu.
Başını kaşıyan Köse, sarığını kel başına koyar.
KÖSE
Ne demişler her şey dengi dengine.
Müslüman adamsın, senin ne işin var
keşiş kızıyla? Üstelik bey oğlusun!
SALTUK
Yanlış sözler edersin köse dayı.
İçi boş kestane gibisin,
dikenlerin acıtıyor. Keşiş
kızının Allah’ı başka Allah mı?
SAHNE 120
İÇ / GECE
KERVANSARAY
İkinci katta revak önüne gelirler.
Genç kadının acı çığlıkları yansır hanın kubbelerinde.
Alaeddin’in karısı ve çocukları uyumuştur.
Saltuk anlatır. Ahi, Fatma Hanım, Alaeddin Çelebi can
kulağı ile dinler.
SALTUK
Bu keşiş kızının gönlü bey oğluna düşer.
Ne beyin babası, ne de keşiş bu
evliliğe rıza göstermez. Kızla oğlan
kavli karar ile gizlice evlenip kaçarlar.
110 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bey’de Keşiş de peşlerine muhafız çıkarmış.
Uğrular yol kesip atlarını, denklerini
gasp edince, kızcağıza da zulmederler.
Karahummaya yakalanırlar.
Kız, takatsiz kalan beyoğlunu sırtında
günlerce taşır. Denk geldikleri kervan
buraya getirmiş. Hekimler mi bakmadı,
cinciler mi? Çare bulamamışlar.
Beyoğlu çok yaşamadı, defnetmişler.
Şimdi kızcağız. Parçalanıyor,
‘öldürün beni’
diye yalvarıyormuş her gördüğüne.
Ahi, kapıda bekleyen üç pusatlıya bakar.
AHİ EVRAN
Onlar kim?
SALTUK
Keşişin muhafızları.
Kızın peşinden geldiler.
Götürecektiler. Hancı baba
‘Zaten ölüyor demiş.’ İnsaf ettiler.
Kızın acısı dayanılmaz olmuştu. İniltileri hanın
kubbelerinde yankılanıyordu.
Ahi, dua eder.
AHİ EVRAN
Ya Rab, kimseyi garip, bencileyin
koyma. İki rahmetin biri. Şüphesiz
en iyiyi bilensin, gözetensin,
merhametlilerin merhametlisisin.
Acısını dindir şu garibin.
SAHNE 121
İÇ / GECE
KERVANSARAY
Kızın iniltisi son bir ‘Âh’la kesilir.
Sessizlik olur. Sadece çekirgeler şakır.
Hancının karısı perdeyi aralar çıkar. Üzgündür.
Hancının yanına gider.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /111
HANCININ KARISI
Köye haber edin salâ verilsin,
harcını tedarik edelim!
(üç muhafıza seslenir.)
Beklemeyin sizde, gidin.
SAHNE 122
DIŞ / GÜN
GARİPLER MEZARLIĞI
Tabut küçük kafilenin omzunda gider.
Garipler mezarlığının gencecik bir konuğu daha vardır.
Arkadan gelen kadınlar sessizce ağlar.
Dereden geçerler. Cenaze kafilesi suda yansır.
Genç kızın cesedi sevdiği gencin yanına defnedilir.
Üç pusatlı muhafız cenaze namazı kılınırken bekler.
Definden sonra hancıya kese içinde para bırakıp atlarına
binerler.
Definden sonra yollarına gider yolcular
Köse Saltuk’un yolunu keser.
KÖSE
At istemediğinize emin misin?
İki kıratım var, sultanlara layık.
Az akçeye bırakırım size.
Bozkırda dolu dizgin koşturan üç atlının nal sesi
kalmıştır.
SAHNE 123
DIŞ / GÜN
KIRŞEHİR
Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, hanımı ve
çocukları Kırşehir’in izbe sokağında yürür.
Çocuklar oyunlarındadır. Çocuklara yaklaşır.
Konuşurlar.
Bir çocuk parmağını uzatır.
SAHNE 124
İÇ / GÜN
KIRŞEHİR/MESCİT
Kırşehir’e yerleşirler. Mesleğinde başarılı olan zengin,
iyi ahlâklı ve cömert kişiler tarafından kurulan ahi
ocağında akşam okumalarını yaygınlaşmıştır.
112 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Organize olan ahiler daha bilinçle mesleki, ilmi kılıç
dersler alır.
Kırşehir’de sevilir ve sayılır Ahi.
Minberde Cuma hutbesi verir.
AHİ EVRAN
Eğrinin gölgesi de eğri olur.
Sabır, hilesi olmayanın hilesidir.
Sorulmadıkça söyleme, çağrılmadıkça gitme,
yalana benziyorsa doğruyu da söyleme.
Allah’ın huzurunda
naz etmesini bilecek yüzümüz olsun.
Aşkı terk etme, çirkin yüz
aynaya zarar veremez.
SAHNE 125
İÇ-DIŞ / GÜN
DEMİRCİ ATÖLYESİ
Saltuk demirci ocağında kılıç döver.
Yoldan geçen kadının kolunu tutarak yürüyen çocuk tezgâhta
gördüğü kamaya koşar. Uzanıp almaya çalışır, boyu yetmez.
Kadın çocuğun yanına gelir.
Saltuk kamayı alıp çocuğa verir.
Kadın geriler, “Bırak onu Hazar,” der.
Saltuk sesi tanır.
Kafasında yankılanır söz.
Kadına bakar, göz göze gelirler.
Saltuk’un gözleri irileşir.
Şaşırır, panikler. Gözleri dolmuştur Avşar’ın.
Hazar kamayı bırakmaz.
Avşar, çok sert konuşur.
AVŞAR
Bırak onu.
Saltuk kamayı Hazara verir. Sevinir çocuk.
Avşar, çocuğun elinden çekip aldığı kamayı tezgâha bırakıp
çocuğu peşinden çekeler. Hızlı adımlarla uzaklaşır
arastadan.
Saltuk önlüğünü çıkarıp Avşar’ın peşinden gider.
Arastayı geçip dar sokaklarda sürer takip.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /113
Avşar geriye dönüp bakar.
Saltuk saklanır.
Bahçe kapısının önüne gelen Avşar etrafına bakınır içeri
girer. Bahçeyi geçip cumbalı evin kapısının önüne gelir.
Yere eğilir hasırın altından anahtar alıp açar kapıyı.
İçeri girer.
Saltuk kapı önüne gelir, kapı aralığından bakar.
Avşar eve girince çöker olduğu yerde, ağlamaya başlar.
Hazar karşısında diz çöker. Güz yaşını siler.
HAZAR
Ağlamasana, neden ağlıyorsun?
SAHNE 126
DIŞ / GECE
VERANDA
Çardakta oturan Saltuk düşüncelidir.
Ahi tespih çeker.
AHİ EVRAN
Demek Avşar’ı gördün?
Saltuk başını sallar.
AHİ EVRAN
Ne yapmayı düşünüyorsun?
SALTUK
Bilmiyorum. Düşünemiyorum.
Hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Kaldığı evi öğrendim sadece.
AHİ EVRAN
Buna gönül kazası derler oğulcan.
Çaresini ne hekim bilir ne ulema.
SAHNE 127
DIŞ / GÜN
AVLU
Kuşluk vakti.
Bir el bahçe kapısının mandalını açar, bahçede yürür.
Haremlik tokmağını çalar.
114 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kısa bir sessizlikten sonra sofada ayak sesi duyulur.
Avşar kapıyı açar. Kapıda Fatma Hanımı görür.
Kucaklaşırlar.
Elindeki bohçayı uzatır Avşar’a.
Avşar kımıldamaz.
FATMA HANIM
Saltuk gönderdi. Açsana.
Bohçada; hançer, kolye ve mor dallı elbise vardır.
FATMA HANIM
Yıllardır senin için saklar.
Ayrıldığın gün almış, getirmiş.
Seni bulamayınca divane olur.
Neden kaçtın?
Avşar ağlar.
AVŞAR
Yalan konuştum ona ana.
Yalanımla yaşayamazdım.
Hazarı ben doğurdum.
Köye baskın veren tatar
çerisi zorla sahip oldu bana.
Karnım büyümeye başlayınca
obadan kaçtım.
SAHNE 128
DIŞ / AKŞAM
1261 KIRŞEHİR
Ahi Evran liderliğinde ahiler şehri savunmak için
silahlanır.
Şehirde meşalelerle yürüyüp şehir meydanında toplanırlar.
AHİ EVRAN
Biz zanaat ehli emanetin çerisiyiz.
Kılıçlarımızın kınlarından çıkma
vaktidir. Memalikte ayaklanmalar
sürer. Pervane Süleyman Moğol’la
anlaşıp Sultan Rüknettin’i şehid etmiş.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /115
SAHNE 129
DIŞ / GÜN
BACİYAN TEKKE
Plan 1- Fatma Hanım Bacıyan topluluğuna dergâhta olan
biteni anlatır.
KADIN ANA
Putperestlerin ne merhameti vardır,
ne de adalet terazisi. Çocukları,
yaşlıları ve kadınları emin bir
beldeye taşıyacağız.
aynı anda)
Ahi Evran meydanda konuşmasını sürdürür.
Meşaleler yanar, yüzlerde endişe ve korku vardır.
AHİ EVRAN
Kılıçaslan tatarlarla birlik olmuş
Kırşehir üzerine geldiğinin haberini
aldık. Buraya vasıl olmaları
iki güne kalmaz.
SAHNE 130
DIŞ / GÜN
AVLU
Gece kuru ayaz vardır.
Tekkenin kapısından gelen sarı sıcak kandil ışığı avludaki
havuzun suyunda yıkanır.
Uzun uzun ulayan çakalların sesi dolar avluya.
Tepede Moğol karargâhında yakılan ateşler aydınlatır göğü.
Savaş hazırlıkları gürültüyle sürer.
Avluda tahta sedirde oturan ahiler, karargâhın kurulduğu
dağa bakar.
Ahi Evran ahileri süzer.
AHİ EVRAN
Gözlerinizde ne korkunun zerresini,
ne de pişmanlık görürüm. Dostlarım
bu beni daha çok endişelendiriyor.
Bizim hayatımız aşk mezhebidir.
Maharetimiz meyveye benzer,
Çürükler erken düşer, sağlam olanlar
olgunlaşıncaya kadar dalında kalır.
116 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İmdi yarın muhtemelen son cemremizdir,
Şahadet cemresi. Gidin dinlenin.
Yeni evlenenler ve ocağında tek er
olanlar kalmayacak. Şafak sökmeden
kadınlarımızı ve çocuklarımızı
güneşin battığı tarafa götürecekler.
İtirazlar yükselir. Ahi Evran yolcu eder ahileri.
Fatma Hanım yanına gelir.
Karargâhın kurulduğu dağa karşı otururlar.
Otağda yanan ateşler göğle kucaklaşır.
Fatma Hanım başını kocasının omzuna düşürür.
Uzun zaman sessiz kalırlar.
FATMA HANIM
Pirim seninle bir ömür geçirdim.
Başının etini yedim durdum.
Neden bir kerecik olsun bana
of demedin? Neden hep susarak,
hoşgörünle, sabrınla ezdin beni?
Tebessüm eder Ahi Evran.
Fatma hanımın elini avucunun içine alır, yanağına götürür.
AHİ EVRAN
Yüzüne bakınca Hâmid Kirmânî şeyhimi
görürüm. Bu fakir Mahmud’un
yaptığı riyaya sen erdem mi diyorsun?
Fatma hanım eliyle kocasının ağzını kapatır.
SAHNE 131
DIŞ / GECE
KIRŞEHİR YAKINLARI
Gece, Moğol ordusuyla buluşan IV.RÜKNEDDİN KILIÇASLAN’ın
ordusu şehre hakim bir tepede kurar savaş otağını.
Ateşte kazıklara geçirilen koyunlar çevrilir.
Moğol komutanı şehirden gelen kesif ışıklara bakar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /117
Rüzgâr tozu dumana katıp sürükler, tuğlar savrulur, ateşin
yalımları uçuşur.
Arkası dönüktür komutanların.
BİRİNCİ KOMUTAN
Yılanın başı Nurettin’i kaçırmayın.
Ahiler de uğraş için kılıç kuşanırmış.
RÜKNEDDİN KILIÇASLAN
Beli Süleyman’ım,
ne zaman gireriz şehre?
SAHNE 132
DIŞ / GÜN
KIRŞEHİR MEYDAN
Şehirde, bağrışmalar, telaş ve koşuşturmalar sürerken Ahi
Evran ahilerin dövüş düzenini oluşturmaya çalışır.
Kılıcını ve savaş başlıklarını kuşanan ahiler meydanın
giriş yolunu gözler.
Kalkanlarında mensubu oldukları ocağın işareti vardır.
AHİ EVRAN
Allahu âlem, yolun sonuna geldik erenler.
Tatarın ve sultanın askerleriyle
buluşma vaktine az kaldı.
Biz bu şahadet şerbetini içemezsek
davamızı kimseye anlatamayız.
SAHNE 133
DIŞ / GÜN
KIRŞEHİR
Avşar elinde bohça ile yürür.
Şehirde koşuşturma sürer
“Tatarlar geliyor,” diye bağrışır halk.
Avşar, Saltuk’un dükkânının önüne gelir.
Kepenkler kapalıdır.
Şaşkınlıkla koşturanlara bakarken atlıların arasında kalır.
Yere yıkılır.
Kalkmasına yardım eden çeri kolundan tutup arastadan
kurtarır onu.
118 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ADAM
Bacım ne dolaşırsın ortalıkta?
Evine git.
Moğol askerleri şehre dalga dalga girer.
Kanlı çatışmalar sürer.
Ahi türkmenler Tatar çerileriyle ölüm kalım savaşındadır.
Ahi yaralıdır, yaşlı haliyle kılıç sallar.
Alaeddin Çelebi uzun zaman Ahi’nin arkasını kollar.
Avşar duvar diplerinden saklanarak ilerler. Saltuk’un
vuruşmasını izler.
Saltuk ömrü savaş meydanlarında geçmiş tecrübeli bir
savaşçı gibi var gücüyle kılıç sallayarak Ahi’nin yanına
gelir.
Tatar komutan okçusuna Ahi Evran’ı gösterir.
TATAR KOMUTAN
İndir şu yaşlı adamı, bitsin bu uğraş.
Bunca kan görmekten yoruldum artık.
Ahi Evran kılıcını tatar çerisine indirirken göğsüne ok
saplanır. Sendeler. Gücü tükenir. Tatar savaşçısının gücüne
fazla direnemez.
Savaştığı çeri ölümcül kılıç darbesini indirir.
Göğe bakar Ahi Evran, ikinci oku yer.
Kılıcından destek alarak diz çöker.
Aldığı yeni kılıç yarasıyla devrilir.
Sultan Alaaddin’in çabası boşunadır, Tatar çerilerine karşı
fazla direnemez, aldığı kılıç yaralarıyla kanlar içinde
yere düşer.
Avşar saklandığı yerden çıkar, Ahi’nin yanına koşar.
Ahi’nin başını dizine koyar, börkünü çıkarır.
Avşar’ı gören Ahi gülümser. Avşar Ahi’nin elini öper.
Gözleri yaşlıdır. Gülümser Ahi.
Saltuk vuruşarak yanlarına koşar.
SALTUK
Ahi baba, ahi baba.
Saltuk oku göğsünden çıkartmaya çalışır.
Ahi başını sallar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /119
AHİ EVRAN
Çıkartma evlat yerinde kalsın.
(Yutkunur, acıyla gerilir yüzü. Elini
uzatır iki aşığın ellerini birleştirir)
Kılıcın yamanmış evlat, bileğine sağlık.
Kalfalık ve ustalık törenini göremedim.
Lakin savaş hünerini gördüm. Kızgın iken
yumuşak olmanı, muhtaç iken paylaşmanı
dahası var. (tebessüm eder)
Aşık halini de gördüm.
Bir gözünü kırpar. Avşar’a başıyla Saltuk’u işaret eder.
Saltuk’a bakar.
AHİ EVRAN
Onu dinle. Dünyayı yeniden kurun.
(acı ile son kez kasılır.)
Yorgunum evlat, uyumak istiyorum.
Şimşekler, ışığa keser dünya.
Gökyüzü delinir sanki.
Akan kanları yıkamaya gelen yağmurdan göz gözü görmez.
SAHNE 134
DIŞ / GÜN
MUTRUK SOKAK
Sağanak sürer.
Saltuk atasının Salı gibi bir sal edip Ahi’yi son
yolculuğuna götürür.
Avşar ve Hazar çamura bata çıka Saltuk’u takip eder.
Saltuk’un bıraktığı mor dallı elbise üzerindedir.
Ahi’nin kalbine saplanan ok yaprağa, çiçeğe durmuştur.
Yoldaşı can dostu kaplumbağa başının kaldırır peşlerinden
bakar.
Siluetler görünmez olunca döner bozkıra doğru yürür.
(filmin bitiş jeneriği akar)
SON...
Sinopsis
13.Yüzyılın ilk yarısı.
Moğol baskısından kaçan Türkmen kafilesi zorlu yolculuktan sonra Kayseri’ye gelir. Yaşlı ve hasta atasının
salını çeken Saltuk, çocuğuyla yolculuk yapan Türkmen kızı
Avşar’a yakınlık duyar, himaye eder.
Ahi Evran, tekkeden ekmek çalarken karşılaştığı
Saltuk’a yardım eder. Saltuk’u demirciler piri Polat Ustaya
çırak verir. Ahi’ye ölümüne kadar mürit ve sadık dost kalan
Saltuk, Avşar’ı korur, iaşesini sağlar, âşıktır ona.
Avşar, Polat’ın evlenme teklifine karşılık vermez.
Bir gün Saltuk pazardan Avşar’a mor dallı elbise alır,
eve geldiğinde Avşar’ın sırlarıyla çekip gittiğini görür.
Arar, bulamaz. Saltuk bu terke çok üzülmüştür.
Bu kaçışın arkaplanında Avşar’ın Saltuk’a söylediği yalan
vardır. Tatarların tecavüz ettiği, gizlice doğurduğu çocuğunu
(Hazar) yakılıp yıkılan bir köyde bulduğunu söylemiştir.
1240 yılındaki ayaklanmada Ahilerin hamisi Sultan
I.Alaeddin Keykubad, oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından
zehirlenerek öldürülür. İsyan sonucunda Ahî’de diğer ahiler
122 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ve Türkmenler gibi tutuklanıp zindana atılır. Fatma Hanım
da bu isyandan nasibini almış, Acem ülkesine esir olarak
satılmıştır.
Ahi’nin zindan yıllarında Baba İlyas önderliğindeki Babaîler, Harezmilerle birleşip büyük bir ayaklanma başlatır.
Sultan II.Gıyaseddin bozguna uğrar, geri çekilir. İsyanı
parayla kiraladığı zırhlı Frenk askerlerinin yardımıyla
bastırılabilir ancak.
Anadolu’daki kaosu fırsat bilen Moğol, Kayseri’yi
kuşatır. Dönme olan Saray İğdişbaşısı Selçukluya ihanet
edip, kale kapısını gizlice Moğol ordusuna açar. Şehre giren
Tatarlar Ahileri ve Türkmenleri kılıçtan geçirir.
Selçuklu naipliğine getirilen Celâleddîn Karatay’ın
emriyle beş yıl tutukluluktan sonra Ahi Evranı serbest
bırakır.
Ahi hayata küser Denizli’ye gider, orada bahçıvanlık
yapar. Tahta geçen Sultan II.İzzeddîn Keykâvus’un çağrısı üzerine Konya’ya döner. Fatma Hanım’da esaretten kurtarılmıştır.
Ahi Evran ve Fatma Hanım uzun yıllar sonra kavuşurlar.
Kılıç ustası olan Saltuk, aşkıyla divaneye döndüğü
Avşar’ı her yerde arar, bulamaz.
1247’de, Celâleddin’in kayıplara karışan hocası,
yoldaşı Şems-i Tebrizi’nin cesedinin kuyuda bulunmasından
sorumlu tutulan Ahi Evran ve Rumî’nin oğlu Alaeddin Çelebi
için zor günler başlamıştır.
Ahi, Saltuk, Çelebi bir daha dönmemek üzere Kırşehir’e
göç ederler. Kırşehir’de mücadele sürer. İrşat ve teşkilat
çalışmalarını orada da sürdürürler.
Kırşehir’de Demirci ocağı kuran Saltuk, uzun yıllar sonra Avşar’la karşılaşır. Avşar soğuktur, karşılık vermez
çağrısına.
Fatma Hanım mor dallı elbiseyle Saltuk’un elçisi olarak
Avşar’a gider.
Ahi doksan bir yaşındadır, yolun sonuna gelindiğini
hisseder. Anadolu Selçuklu Devletinde sular durulmak bilmez.
IV.Kılıç Arslan yönetimi ele geçirir. Moğolların baskısıyla
yapılan atamalara karşı gelen Türkmen ve Ahiler, Sultana ve
ittifak içinde olduğu Moğollara karşı direnişe geçer.
“Mübalağa cenk olunur!”
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /123
Direniş çok kanlı bastırılır. Cenk meydanı kan gölüne
dönmüştür. Öldürülenlerin arasında Ahi Evran ve Mevlânâ’nın
oğlu Alâaddîn Çelebi de vardır.
Saltuk yaralıdır, Avşar savaşın ortasında kalmıştır.
Yağmurlu bir akşam başlayan serüven yağmurlu cenk
akşamı biter.
Saltuk bu kez sal edip pirler piri Ahi Evran’ın cansız
bedenini yağmurun altında ebedi yolculuğuna götürmektedir.
Ahi’nin kalbinin üstüne saplanan ok; yaprağa, çiçeğe
durmuştur.
Avşar, Hazar’la Saltuk’un peşinden yürür.
Ahi’nin bozkır yoldaşı, kadim dostu kaplumbağa başını
kaldırır bakar, Söğüt yolunu tutar…
Treatment
1.Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaktadır. Şimşek, yeri
göğü ışığa ve sese boğar.
Türkmen kafilesi, denkleriyle dağ yolunda, çamura bata çıka
güçlükle ilerler.
SALTUK, Göğsüne bağladığı boyundurukla dedesinin salını
çekeler.
Yol yorgunu kafilede kimsenin adım atacak takati kalmamıştır.
Kafilenin rehberi yaşlı Türkmen kocası bozkırdan gelen seslere
dikkat kesilir.
Çömelir, yere dayar kulağını. Nal sesleri gelmektedir.
Kafileye ‘saklanın’ işareti yapar.
Uğultu ve nal sesleri yağmurun sesine karışmaktadır.
Kundağa sarılı çocuğu sırtında taşıyan AVŞAR, salı çamurdan
çıkarmakta zorlanan Saltuk’un yardımına gider, otuz kadar
Tatar çerisi doludizgin sürerek sisten gelip sise karışırlar.
2. AHİ EVRAN debbağhanede gönü askı ağacına asar, derinin
saçağını tezgâhın üzerine yatırıp, gönün üstündeki artık
etleri ve yağları kazır.
3. Ahi, akşamın alacakaranlığında Kayseri çarşında esnafla
selamlaşır, sohbet eder. Müşterisiyle tartışan aktara nasihat eder.
126 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
4. Akşamın alacakaranlığında çıralarla aydınlanır dağ yolu.
Sisler arasında konaklanacak hanın kesif ışığını görür kafile.
5. Ahi Evran mescitte ahiliğin anlamını, esnaflık ilkelerini,
gözün, gönlün ve kalbin tokluğunu, yumuşak huylu ve güzel
ahlaklı olmanın, helâl kazanmanın erdemini anlatır.
6. Ahi Evran’ın eşi FATMA HANIM Anadolu Kadınları teşkilatını
kurmuş, Şeyh babası Evhadüddîn Hâmid Kirmânî ve Kocası Ahi
Evran’dan öğrendiklerini kadınlara anlatmaktadır.
7. Türkmen kafilesi kervansarayda konaklar. Kafilenin erkekleri
ocakta yanan ateşin etrafında elbiselerini kurutur.
Saltuk atasını yedirirken inekten sağdığı sütü çocuğa içiren
Türkmen kızı Avşar’ı izler.
8. Mumun küçük fitili titreyerek yanar. Masada yazılmış
kâğıtlar dağınıktır. Ahi Evran başını kolunun üstüne düşürüp
uyuyakalmıştır.
Ayran getiren Fatma Hanım uyuyan kocasını usulca sete yatırır.
Çekirgeler titreyen alevle dalga dalga ötüşmektedir.
9. Güneşli güne uyanan kafile yola çıkar. Saltuk ve Avşar kafilenin peşinden yürürler.
10. Ahi, debbağhanede derisini tabaklar. Eski dostu Ferîdüddîn Attâr (Gülşehrî)ziyaretine gelmiştir. Sohbet ederler.
11. Türkmen kafilesi şehrin kapısındadır. Kafile; yaralı, hasta ve bitkindir. Selçuklu Komutan Hüsamettin Hocak Türkmen
göçerlere hoyratça ve kırıcı davranır. Saltuk tepki verir.
Komutan, atını Saltuk’un üstüne sürer. Tekmeler Saltuk’u çamurun içine düşürür.
12. Ahi Evran akşam sohbetinde Moğol’un zulmünden kaçanların
yalnız
bırakılmayıp
konuk
edilmesinin,
iaşelerinin
sağlanmasının önemini anlatır. Ahiliğin erdemi, prensipleri
üzerine konuşur.
13. Tahta bahçe kapısıyla girilen bir odası çökmüş boş eve
sığınan Saltuk, otlardan hazırladığı döşeğe atasını yatırır.
Ateş yakar. Avşar’ı merak etmektedir. Dışarı çıkar, köşe
bucağa dikkatle bakınır. Kafilenin konakladığı hanı gezer,
Avşar yoktur. Şehrin metruk sokaklarında yürür. Arastaya
çıkar. Caminin avlusunda kıvrılıp oturan Avşar’ı götürmeye
zorlukla ikna eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /127
14. Dergâh yemekhanesi loş ve sessizdir. Sinide lokmalar, ne
Gülşehri’nin ne de Ahi Evran’ın boğazından geçmez.
15. Yaşlı atası, Avşar ve çocuk açtır. Saltuk şehrin
sokaklarında yiyecek bir şeyler bulmak için dolaşır.
Açık kalan Dergâhın kapısından bakar, içeri girer. Bakınır.
Gölgesi duvara düşünce korkar, geri çekilir. Seslenir kimse
yoktur. Sinideki yiyecekleri alır. Kapıdan çıkarken Ahi Evran
ile karşılaşır. Ahi onu güler yüzle karşılar, yiyecek verir.
16. Saltuk taşın üstüne yerleştirdiği mumu yakar. Çömelir, süt kabını Türkmen kızına uzatırken göz göze gelirler.
Utanır Türkmen kızı, dudaklarına tebessüm yerleşmiştir.
17. Çalışmaktan yorgun düşen Ahi Evran’ın göz kapakları kapanmak üzeredir. Masasında kitapları, hokkası, yazı kamışı
titrek mum ışığıyla aydınlanır. Yorgun ve uykusuzdur. Yazdığı
kitabın son sayfasına gelmiştir.
18. Fatma Hanım kuşluk vakti tekkede toplanan kadınlara,
kadının toplumdaki yerini, Moğol katliamından kaçan kadın
ve çocuklara sahip çıkılıp, himaye edilmesinin ibadet yerine
geçeceğini anlatır.
19. Hüsamettin Hocak ve ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ (45) sakatat
dükkanında oturmuş, kalabalığın içinden geçen Ahi Evran’ı
izler. Hüsamettin Hocak gizli istavroz çıkarır, Ahi’nin dedikodusunu yapar.
20. Ahi mücellithanede yazdığı kitabın cildini hazırlatır.
Cildin şirazesi çekilir, kapağı yapıştırılır.
21. Saltuk şehir esnafını dolaşır, iş arar. Deneyimsiz olduğu
ve yaşı ilerlediği için esnaflar işe almaz onu.
22. Sultan 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT (35) Ahi Evran’a sipariş
verdiği kitabı inceler, gözlerini yumar, koklar kitabı.
Sayfasını çevirir, okur. Sultanın sunduğu bahşişi kabul etmeyen Ahi, Türkmen göçerlere yardım edilmesine vurgu yapar.
Sultan, Vezirine gerekli talimatları verir.
23. Mescit önü. Gece yağan kar şehri örtmüştür. Cemaat öğle
namazından çıkar. Ahi Evran’ın gözü Saltuk’u arar. Saltuk
yoktur. Gönderdiği çırak Saltuk’un atasının öldüğü haberini
getirir.
24. Bembeyaz karın içinde açılmış mezarın yer karası vardır
sadece. Genç hâfız kuran okur. Saltuk mezara toprağı kürer-
128 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ken, küreğin sapına bir el uzanır. Dönüp bakar. Ahi Evran
ahilerle yanı başındadır. Ahiler sırayla alır küreği mezara
toprağı kürer.
25. Defin dönüşü Ahi Evran karlı yolda Saltuk’la yürür. Kızakla
kayan çocuk yuvarlanır karın içinde bir yumak olmuştur.
Avşar de peşlerinden gelmektedir.
26. POLAT USTA ateşten çıkardığı külçeyi örste döver. Kor
kıvılcımlar saçılır örsün üstüne. Soğuyan demiri ateşin içine
sürerken Ahi Evran ve Saltuk kapıda görünür. Ahi Evran, Polat ustayla konuşur. Polat Usta Saltuk’un çıraklığına olumlu
bakmaz. Ahi ısrar eder. Polat usta başını eğer. Ahi, Saltuk’u
yanına çağırır. Yeni ustasının elini öper Saltuk.
27. Saltuk’a törenle hırka ve şalvar giydirilip kuşağı
bağlanır.
Ahi baba Saltuk’un saçını makasla keser. Saltuk başına
koyduğu beyaz yün külahını düzeltir, mestlerini giyer. Dua
edilir.
28. Ahi Evran debbağhanede derilerini işler. ÇIRAK ustasının
yılan beslediği kafese yaklaşmaya korkmaktadır.
29. BAYCU NOYAN komutasındaki Moğol ordusu bozkırda ilerler. Yaşlılar ve çocuklar arabalarda, genç kadınlar, ergen
delikanlılar ve savaşçılar atlıdır.
30. Sultan 1.Alâeddin Keykubât yatsı namazında cemaate
katılır,
saf tutar. Namaz çıkışı Ahi Evran’la konuşur.
Esnafın başıbozukluğuna çeki düzen verilmesi ve ahilik
teşkilatını güçlendirmesi için Ahi’yi Konya’ya gönderir.
31. Ahi Evran Konya yolundadır. Moğol saldırıları, kıtlık ve
kuraklarla gelen sefalet viraneye çevirmiştir. Halk çaresizlik ve korku içindedir.
32. Ahi bozkırda ilerler. Nal sesleri gelir. Ardında toz
bulutu bırakarak doludizgin yaklaşır Moğol atlıları. Tatar çerisi Ahi Evran’ın üzerine sürdüğü atın ağzı köpük
içindedir. Savaşçı dizginini çekiştirir. At huysuzlaşır,
şaha kalkar, itaat etmez binicisine. Şimşekler. Çeri atını
bozkıra sürer.
33. Güneş dağın ardına çekilmek üzeredir. Ahi, dağdaki
çobanın konuğu olur. Çobanın karısı ocaktan yeni çıkmış
buharı üzerindeki tandır ekmeğini siniye koyar.
Şafakla yoldadır Ahi. Zorlu, kayalık dağ yollarını geçer.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /129
Alıç toplar heybesine koyar. Küçük bir çayda kırbasına su
doldurur.
Yoldaki kaplumbağa ile yoldaş olur.
34. Saltuk, Avşar’a evlenme teklif eder. Avşar susar.
35. Ahi Evran, çırasını çimene dikip yol kıyısında Oturan
Meczûb’a rast gelir. Çıranın aydınlattığı tabut boştur.
‘Firavunu suya salacak olan Musa’ olduğunu söyleyen Meczûb
boş tabutu sırtlayıp birlikte hana doğru yürürler.
36. Meczûb hanın kapısında tabutu sırtından indirir. Girişteki
sütuna yaslar. Kendisine gülen yolculara, “Ateşin cilvesine
koşup yananlar gülebilir. Ben sizdenim ama siz değilim!”
der. Hikmetler mırıldanır.
37. Ahi Evran, yanına gelen köpekle lokmasını paylaşır. Konuklar köpeğin varlığından rahatsız olur. Ahi, gider kapı
eşiğinde oturur, köpeği orda yedirir.
38. Gecenin geç vaktinde Kayserinin sokaklarını hızlı
adımlarla yürüyen ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ, Sultan Alâeddin’in
oğlu II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV’le gizlice buluşur. Keyhüsrev,
Sultan Babasına karşı ayaklanma, tahtı ele geçirme planları
yapmaktadır.
39. Handa yolcular uykudadır. Çekirge sesleri geceyi ayartır.
Meczûb Musa, hanın girişindeki tabutun içine uzanmıştır.
Gözleri açıktır yıldız bahçesi açmış gökyüzüne ölü gibi bakar. Ahi başını kolunun üstüne koymuş halde gözleri açık
Âlemi seyreyler. Lokmasını paylaştığı köpek yanı başında
oturmaktadır.
40. AHİ EVRAN, Konya şehrine gelir. Feridüddin Attâr ile
buluşur. Attar dükkânında sohbet ederler. Esnafı gezerler. Ahi Evran esnafla halleşir, nasihatlerini sürdürür. Ahi
ocağını kurma çalışmalarını yürütürler.
41. Polat usta ile Saltuk ateşten çıkan kor külçeyi döverler.
Ezan okunur paydos verilir.
Pazarda önü işlemeli, mor dallı entariye gözü ilişen Saltuk
elbisenin alımına bakar, dokunur. Kaldırır ölçüsüne bakar.
Parasını sorar. Yetmez parası, kesesinden bütün meteliklerini verir satıcıya. Satıcı tebessüm eder Saltuk’un şaşkın
haline. Entariye gülsuyu sıkar. Çekmecesinden boncuk kolye alır, paketleyip Saltuk’a uzatır. Saltuk arastayı ve
130 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
sokakları koşarak geçer, otağa gelir. Avşar görünürde yoktur. Entariyi Avşar’ın döşeğine uzatır, kolyeyi üstüne koyar. İşinin başına döner.
42. İki âşk ehli, dağın serin suyunda girdaba yakalanmış papatya gibi dönerler. Deryayı bilen ol Mahiler olup deryada
yüzer gibidirler. CELALEDDİN RUMİ döner, Feridüddin döner…
Sohbetler edilir, hikmet şerbetleri içilir. Kalpler cem olur.
43. Akşam dükkânın kepenklerini kapatan Saltuk, Hazar’a süt
alır. İçi içine sığmaz, otağa koşar. Otağ karanlıktır, ocakta ateş yanmaz. Avşar’ın yattığı odaya girer. Avşar yoktur. Mor dallı entari ve kolye yatağın üzerinde bıraktığı
gibi durmaktadır.
Yan odalara bakar. Hızla geçer sokağı, Bacıyan dergâhında
Avşar’ı sorar. Yolda gördüklerine genç kadını ve çocuğu tarif eder, başlar hayır der, gören olmamıştır.
Avşar kimseye bir şey söylemeden gitmiştir.
Gece sabaha durur, ay sarkar, Saltuk caminin avlusuna Avşar’ı
bulduğu yerde oturur saatlerce bekler.
Zaman çok hızlı akar güneş avluya kavuşur. Sokakta hızla
koşar
Otağa bir umutla girer. Kapıdan boynu bükük umutsuzca çıkar.
44. Mazgaldan düşen ayı ışığı mihrapta kavak ağacının kuzulayan yapraklarını oynaştırır. Ahi Evran, cömertliği, alçak
gönüllü olmayı, bencil olmamayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı
anlatır. Cemaat ve ahiler can kulağı ile dinler.
45. Konya’da dört mevsim geçmiştir. Ahi taş ve çamur taşır,
duvar örer, tarla çabalar, gün geçtikçe teşkilat güçlenmektedir. Ahi cemaati çoğalır, zanaat ve irşat sürer. Tekke
inşaatı sonlanır.
Konya’da görevi tamamlanan Ahi’nin Kayseri’ye dönüş zamanı
gelmiştir. Ahi Evran, Gülşehri ile patikanın kıyısında
konuşur, yol ayrımındadırlar. Attar gül koparır, Ahi gülü
alır koklanır.
46. Ahi Evran, dönüş yolundadır. Yorucu bir yolculuktur.
Kuraklıktan çatlamış topraklar, harabe köyler, ölü yılan derisi, hayvan kemikleri, savrulan keven dikenleri hep ölümü
hatırlatır.
47. Sultan I.Alâeddin Keykubât’la saray bahçesinde güller
arasında konuşurlar. Ahi, Mevlana’yı, Attâr’ı, Konya’yı uzun
uzun anlatır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /131
48. Ahi Evran, Kayseri’de esnaf çarşısını geçer. Bıçakçı
ustası kösterede bıçak biletir, Çarık ustası sığır gönünü
çuvaldızla diker, Esansçı Ahi Evran’ın elini öper, sakalına
esans sürer.
Kaşık yapanları, hasırdan zembil örenleri, urgancıyı ve
koşumcuyu geçip Saltuk’un çalıştığı demirci dükkânının önüne
gelir.
Saltuk, örse sürdüğü kor halindeki kılıcı kan ter içinde
dövmektedir. Genç yamak pür dikkat Saltuk’un dövdüğü kılıca
bakar. Kılıca her inen çekiç darbesinde kıvılcımlar saçar.
Ahi bir süre izler Saltuk’u. Tebessüm eder, çalışmasını
engellememek için yürür.
İşine dalmış olan Saltuk giderken fark eder pirini. Elindeki müştemilatı tezgâha bırakıp peşinden koşar, elini öper,
koluna girer. Asmaların sarmaladığı kıraathanenin önündeki
hasır iskemlede otururlar. Gül şerbetleri gelir. Saltuk Polat Usta’nın kızının bebeğini görmeye giderken yolunu kesen
Tatarlar tarafından öldürüldüğünü anlatır.
49. 1237 yılı şevval ayı, Çaşniğir Nasırüddin Ali, karanlık
sokakta hızlı adımlarla yürür. II.Gıyâseddîn Keyhüsrev’in
Validesi MAHPERİ pencereden karanlık şehre, hilal şeklini
alan aya bakar.
Ana oğul heyecanlıdır. Genç şehzade odada gezinir. Üzerinde
sultan elbisesi vardır.
50. Ordu Şam seferi hazırlıklarını sürdürür. Çaşniğir
Nasırüddin Ali, yemeklerin hazırlandığı büyük çadıra girer.
Aşçıları ve yemekleri denetler.
Sultan için özel hazırlanan, közde kızartılan kuşların lezzetine bakma bahanesiyle av etlerinin üzerine zehir döker.
51. Hilâl dalların arasından görünmektedir. Çaşniğir
Nasırüddin Ali eli önünde bağlı otağın kapısında bekler.
Aşçıbaşı kızarmış kuş eti tabağını Sultanın önüne koyar.
Sultan I.Alâeddin Keykubât etleri iştahla yer. Yanına gelen köpeğe bir parçasını atar, köpek eti koklanır yemez.
Çaşniğir köpeği uzaklaştırır.
Sultan, zehir kanına karıştıkça acılar içinde kıvranır.
Çaşniğir sultanla göz göze gelir, korkar, ter boşalır. Tedirgin olmuştur, uzaklaşır oradan kalabalığa karışır.
132 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Komutanların çadırına girer, üç siluet konuşurlar. Dışarı
çıkan çeri doludizgin karanlığa sürer atını.
52. I.Alâeddin Keykubât, çimene yatırılır. Bağrışmalar
arasında hekimbaşı sultanı kusturmaya zorlar. Sultan gittikçe tükenen soluğuyla son dileği, Atasının yanına Konya’ya
defnedilmesi olur.
53. Ellerinde meşaleler isyancı çeriler sarayı kuşatmıştır.
Kapılar yumruklanır, kırılır, ahiler ve Türkmenler tutuklanıp
sürüklenerek götürülür.
54. Ahi Evran ve Fatma Hanım uyumaktadır. Kapı çalınır. Ahi
şamdanın kısık fitilini tazeler, kapıyı açar. Saltuk sofaya girer, soluk soluğadır. “Sultanın zehirlendiği” haberini alınca Ahi’nin elindeki şamdan yere düşer. Gözleri
buğulanır. Düşmemek için Saltuk’un omuzlarını tutar. Saltuk,
Ahi’nin kaçmasını ister.
55. Ahi Evran tutuklanır zindana koyulur. Ahilerin birçoğu
zindanlara atılırken, birçoğu da öldürülmüştür. Fatma Hanım
da tutuklanır acem illerine gönderilir.
56.
Babai
elçisi,
Sultan
II.Gıyâseddîn
Keyhüsrev’e
‘topraklarına el koyulduğunu, köylülerin ve göçerlerin giderek
yoksullaştığını ve ezildiğini’ anlatır. Yalnızlaştırılan
Türkmenler için bir çözüm üretil(e)mez.
Baba İshak, göçebe Türkmenleri ayaklanmaya hazırlar.
Harezm’lerin desteğiyle ayaklanma büyür. Elbistan’da yenilen
Selçuklu ordusu Sivas’ı da kaybeder. Ardından Amasya ve
Kayseri’yi de ele geçiren isyancı ‘Babai’ler başkent Konya’yı
tehdit etmeye başlar. Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’dan
ayrılmak zorunda kalır. Baba İlyas’ın Amasya Kalesi’nde
öldürülmesi ayaklanmacıları daha çok kışkırtır, isyancılar
Kırşehir’e yürürler.
Baba İshak kumandasındaki Babailer, aileleri, sürüleri ve
bütün ağırlıklarıyla Kırşehir’in doğusunda yer alan Malya
Ovası’nda Emîr Necmeddîn komutasındaki Selçuklu Ordusu ile
karşılaşır.
Selçuklu işin vahametini anlamıştır. Zırhlı Frenk askerlerini kiralar. Firenk’in teçhizatlı ordusuna yenilen Babai’ler
kılıçtan geçirilir.
57. Ahi olan bitenlerden habersiz zindanda okur. Kitabını
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /133
yazar.
Hücresindeki
tek
canlı
olan
fındık
faresini
evcilleştirir.
58.
Çadırlarını
şehrin
dışında
kurulan
Baycu
Noyan
komutasındaki Moğol ordusu Kayseri’yi muhasara altına almıştır. Kayseri günlerce muhasara altında kalır, düşmez.
Şehrin dönme iğdişbaşısı, Moğol ordusuna şehrin kapılarını
gizlice açar. Baycu Noyan ve tatarlar şehre girer. Kanlı
çatışmalar olur. Evler ateşe verilip dükkânlar yağmalanır.
Moğol ordusuna direnen Ahiler ve Türkmenler katliama uğrar.
59. Fatma Hanım tutuklu olduğu zindanda esir kadınlara okuma
yazma öğretir. Yerdeki tozu elinin ayasıyla siler, parmağıyla
harfleri yazar. Hep beraber okurlar.
60. Ahi Evran kâbusla uyanır. Kalkar gezinir hücresinde.
Fındık faresi köşesinde onu izler. Teyemmüm abdesti alır,
besmele çeker, okur. Okuduğu sureler zindanın hücrelerinde
hoş sedalar bırakır.
61. Tek yareni fındık fareleri ile beş yıl geçmiştir zindanda. Ahi’nin saçı ve sakalı tamamen beyazlamıştır.
Koridordan ayak sesleri gelir, parmaklık açılır, nöbetçi
sürüklediği tutukluyu zindana atar.
Tutuklu doğrulur başını kaldırır Ahi Evran’a bakar. Saltuk’tan
başkası değildir. Gözleri karanlığa alışınca Ahi’nin elini
öper.
Saltuk morluklar ve kan içindedir. Ahiyi görmek için
tasarladığı bir oyundur.
Babailerin ayaklanmasını, Baycu Noyan’ın Kayseri’yi kılıçtan
geçirmesini, Fatma Hanımın esir olarak acem ülkesine götürülmesini anlatır.
İyi haberler de vardır. Sultan Gıyâseddîn ölmüş Naipliğe
CELALEDDİN KARATAY getirilmiştir. Tutuklu ahi ve Türkmenler
serbest bırakılmaktadır.
62. Ahi Evran açılan kapının menteşe gıcırtısıyla uyanır.
Hücreye giren muhafızın elindeki Ahi Evran’ın tutukluluğunun
bittiğine dair fermandır.
63. 1247, Zindandan kurtulan Ahi, Denizli’ye gider. Denizli’de
bahçıvanlık yapar, medresede ders verir, esnafı örgütler.
Sağlığına eskisi gibi dikkat edemez, hasta olur günlerce
hastalıkla mücadele eder.
134 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
64. Ahi Evran gülleri budar. Yoldan geçen kafilenin sefaletine
yüreği acıyarak bakar. Güllere imrenerek bakan kız çocuğuna
gül uzatır. Çocuk alır gülü, koklanır. Annesine koşar.
Kafile bitkindir. Gerilerden gelen arabayı yaşlı bir kadın
güçbela çekmektedir. Döşek ve denklerinin arasında yatırılan
ihtiyarı çekmeye çalışan yaşlı kadının ayakları yara bere
içindedir. Kadının haline acıyan Ahi atı Aşkar’ı kadının
arabasına koşar.
65. Ahi rüyasında Fatma Hanım’ı görür. Ahi Evran kuşluk
zamanı güllerinin toprağını havalandırırken dergâhın önünde
duran ulak Sadreddin Konevi’den mektup getirdiğini söyler.
Ahi Konya’ya çağrılmaktadır. Konya’ya yola çıkar.
66. Yüksek dağların zirvesini güz mevsiminin ilk karı
yaşmağını sermiştir. Gün geceye döner. Ahi ormanın derininde
bağdaş kurmuş, oturur. Yanan ateşten kıvılcımlar uçuşur.
Yaklaşan atlıların nal seslerini ve geceye harmanlayan
uğultuyu dinler.
Sesler ateşin çatırtılarına karışır. Küle gömdüğü patatesleri
çıkartır, avucunda ezer.
Yerlerinden yurtlarından sürgün edilen, son Babai dervişleri
divane olmuş gezerken uğramıştır. Acayip kılıklı atlılar
Ahi’nin karşısında durur, önüne azık torbası bırakırlar, bir
şey söylemeden atlarını dörtnala sürüp giderler.
67. Gördüğü rüya üzere yola çıkan Saltuk virane bir köye
yaklaşmaktadır. Köyün girişinde tahta oluktan akan su ile abdestini alır. Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakıp
mağarasına gömülürken namaza durur.
Otları arasından gelen sarı yılan Saltuk’un ayağını sokar.
68. Ahi, sonsuz bozkırda kestirme olsun diye yolunun üstünde
karlı dağı aşmak ister. Zorlu bir tırmanıştır. Yaylımdaki
sürünün arasından geçer. Taştan oyulmuş yalağın başında oturup soğuk sudan içer. Gece çobanın çadırında konuk olur.
69. Saltuk baygın yerde yatmaktadır. Ocakta yanan ateş
aydınlatır taş evi. Tere kesen Saltuk’un şişip mora kesen
ayağına lapa kor. Kaynattığı otları yaraya basar,
70. Çoban çadırın önünde yanan ateşte yayla otları kaynatır.
Ahi, çobanın dengine yaslanmış kitabını okur, öper alnına
kor.
Kıvrılır uyur postta. Yüzüne ateşin yalımları vurmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /135
Çoban keçesine sarınır koyunların arasında yatar.
71. Samanlıkta uyanır Saltuk. Her şey puslu ve bulanıktır.
Kalkmak ister. Takati yetmez. Ocak başında oturan yaşlı adam
yanına gelir.
Tahtaların arasından güneş sızmaktadır. Saltuk, ara boşluktan
bakar. Yaşlı adam sırtına bağladığı pullukla bahçesini sürer.
Ayağa kalkan Saltuk, değneğinden destek alır, topallayarak
kapıdan çıkar.
72. Ahi Evran çadırdan çıkar. Yalakta elini yüzünü yıkar.
Bakınır etrafına. Ne sürü vardır ne çoban. Sırta giden patika yolu aşar. Çoban’ı yol ayrımında beklerken görür. Çoban,
Ahi ile birlikte Konya’ya gitmekte ısrarlıdır.
73. Patikanın kıyısında oturan AMÂ ve kel kabak oğlan çocuğa
rast gelirler. Yemeğe davet edilirler.
Ateşteki patatesi çalıyla çeviren çocuk yaygının kıyısında
yer açar. Âmâ güneşten kavruklaşan yüzünü gökyüzüne çevirmiş
rüzgârın yükseklerdeki uğultusunu dinler.
Çoban, çocuğun ve Âmânın yoksul haline çok üzülür.
Çıkınından birkaç metelik çıkartıp Âmânın titreyen avcuna
koyar. Âmâ ateşe düşmüş gibi elini hızla çekince metelikler
yere saçılır.
“Nefsimi hor gördünüz! Gün boyu lokmamı paylaşabilmek için
insan gelsin diye bekledim.” Der Âmâ. Külü karıştırır.
74. Yaşlı adam ateşten taşan çalıları toplar, sac üzerinde pide pişirir. Keçisi meleyerek girer eve. Yaşlı adam
sarılır öper keçisini. Pişirdiği pidelerden verir ona, sütünü
maşrapaya sağar.
Saltuk kapı boşluğundan uçsuz bucaksız bozkıra bakar.
Beyninin içindeki sesler infial yaratır: Rüzgârın uğultusu,
nal sesleri, atların kişnemesi, çığlıklar…
75. Saltuk kayışını omzuna doladığı karasabanı çeker. Yaşlı
adam peşinden pulluğu idare eder.
Yaşlı adam tohumu atar. Saltuk taneyi kapatır.
Gökyüzü buluta kesmiştir. Şimşekler. Sağanaktır döker.
Yağmurun altında eve koşarlar.
76. Mağara önündeki ateş sönmek üzeredir. Çoban, Ahi
Evran’a umutsuzca bakar. Yağmur duracak gibi değildir. Hava
soğumuştur. Çoban keyifsizdir.
136 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Güneşli bir sabaha uyanırlar. Ahi Evran, yol hazırlığındadır.
Nal sesleri doldurur vadiyi. Atlılar görünür. Gelip dururlar
karşılarında. Babaî dervişleri atlarından inerler.
Saçları ve sakalları kazınmış, bıyıkları abartılıdır.
Omuzlarında ucu eğik çengel şeklinde asaları, başlarında
keçeye bağlı boynuzları vardır. Kına ile boyanmış sığır aşık
kemikleri ve zilleri boyunlarında kolye olarak asılıdır.
Atlılar mağara önünde dikilen Ahi Evran ve Çobana eğilip
selâm verirler.
Babai dervişlerinin getirdiği kuzu hazırlanan közün üstünde
nar gibi kızarır. Çoban kımıldamaz, kovukta bağdaş kurmuş
oturur.
Ahi Evran, dervişlerle sohbet eder.
Yedikten sonra Babai dervişleri atlarına binip uzaklaşırken
Çoban, yolculuktan pişman olmuş sürüsüne dönmek istediğini
söyler.
Çoban’ın gurbeti erken bitmiştir. Ahi ile vedalaşır, döner.
77. Ahi, değneğinden destek alıp bozkırda yürür. Ölü hayvan
iskeletleri, çatlamış kurak toprakları geçer.
Rüzgârdan boynu bükük kalan bodur başaklar ıssız vadiyi
beklemektedir.
Öğle vakti varır virane olmuş köye. İn cin top oynar harman yerinde. Yaşamaktan bıkkın bir horoz öter, eşek anırır.
Eşeğini çeken genç kadın geçer yanından. Heybelerin üstüne
bir sürü çocuk doldurmuştur.
Kadının sırtındaki çocuk Saltuk’u görünce ekşitir yüzünü,
ağlar.
Genç kadın ardın ardın gülümser, yüzünü örter.
Ahi’nin adım atacak takati yoktur. Yorgun ve çok hastadır.
Topraktan yapılmış evlerin arasında daracık sokağı geçer.
Adım atacak mecali kalmamıştır. Terler, gözleri kararır, başı
döner. Önüne çıkan ilk kapıyı yumruklar, ses veren olmaz.
Yan tarafta kapısı açık samanlığa girer, yere yığılır.
78. Çekirgelerin çağıltısı, vadileri hark edip gelen rüzgârın
uğultusu doldurur bozkırı.
Ahi Evran’a kavuşmak arzusuyla hasta halde yola çıkan
Saltuk, yolda buluştuğu yaşlı ÇERÇİ ile yolculuk yapar.
Katırına yüklediği seleye öteberisini doldurmuş, alışveriş
yapmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /137
79. Akşam. Güneş dağların üstünde son kızıllığını bırakır.
KADINCIK samanlığa girer, yerde yatan karaltıyı fark eder,
geriler. Kim olduğunu anlayabilmek için, şamdanın fitilini
tutuşturur.
Şamdanı samanların üstünde yatan Ahi Evran’ın yüzüne tutar.
Yaşlı kadın topallayarak evine girer. Ahi Evran kapı
menteşesinin sesine uyanmıştır. Rüzgârın etkisiyle alevi
salınan şamdana bakar.
Yaşlı kadın kapıdan aksayarak içeri girer. Elinde yemek selesi vardır. Ahi Evran doğrulur bağdaş kurar.
Kadıncık ana getirdiği ibrikle su döker eline, Ahi yıkar,
peşkirle kurular elini. Odun kaşığı ile toprak kâsedeki
çorbayı alıp ağzına götürür. Lokma dönüşmez ağzında. Kurt
ulumaları gelir.
Ağustosböceği sesleri karışır kurt ulumalarına.
80. Hana girer Saltuk. Heybesini indirir. Girişteki yalakta elini yüzünü yıkar, Çorbayı kaşıklar, karnını doyurur.
Ateşin başına yerleşirler.
Tatarların yakıp yıktığı türbenin yaşlı türbedarıyla tanışır.
81. İlerleyen vakitte Ahi Evran gelir hana. Hancı ve konuklar uyumaktadır. Abdest alır, yarı karanlık mescitte namaz
kılar, uzanır hasırın üstüne.
82. Saltuk heybesini omzuna yerleştirmiş yola çıkmaya
hazırdır.
Hancı ile Ahi Evran sohbettedir. Saltuk, Ahi Evran’la
karşılaşır.
83. Dönüş yolunu birlikte tamamlar iki eski dost. Konya’ya
gün ortası varırlar. Pazar yeri rengârenktir. Sepetçiler,
basmacılar, demirci, ekmekçi, zeytinciler, patates, soğan
satanlar, karpuz ve kavun tezgâhları…
Ahi Evran ve Saltuk kalabalığın arasında yürür.
Saltuk merakla etrafına bakınır. Arastayı geçip tekkeye gelirler.
Tekkede kimse yoktur. Revakta otururlar.
84. Attar’ın işlettiği Aktar dükkânı Ahi Evran’a hoş geldin
ziyaretine gelenlerle dolar.
85. Attar, dergâhın bitişiğindeki evin kapısını çalar. Kapıyı
Fatma Hanım açar. Ahi Evran beklemediği bu buluşma ile çok
sevinir.
138 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Akıl tutulması yaşar, ne söyleyeceğini bilemeden bakar.
Beklenmedik bir zamanda kocasını gören Fatma Hanım da
gözyaşlarını tutamaz.
Fatma Hanım leğende su getirir, kocasının ayaklarını yıkar.
Sofrasını hazırlar. Bağdaş kurup siniye otururlar.
86. Ahi Evran, kamış kalemi hokkaya sokar. Kalemin ucu aharlı
kâğıdın üstünde titreyerek akar. İs mürekkebi yazının yolunu
çizer. “Tabsıratü’l Mubtedî ve Tezkiretü’l Münteki” yazar.
Dizinin dibinde oturmuş hocasını izleyen Saltık düşüncelidir.
Ahi Evran yazı kamışını temizler kutusunu koyar, Avşar’ı
sorar.
87. Ahi Evran, ALAADDİN ÇELEBİ ve SADREDDİN KONEVİ esnafı
denetler. Eksik tartı kullanan tüccarın pişkinliğini fark
edince müşteriyi geri çevirir. Tartıyı kontrol eder. Terazide dirhem darıdan fazla çeker. Darı eksiktir. Esnaf kurallar gereği cezalandırılır.
88. Mevlana’nın ŞEMSİ TEBRİZİ ile çile odasına kapanıp günlerce halvette kalıp, Halk arasında huzursuzluk yaratmaktadır.
Şems bir gün sırra kadem basar, kaybolur.
Şemsi Tebriz’inin Ahi Evran’la kayınbabası Kirmani’den
dolayı araları soğuktur.
Gece tekkede Ahi Evran, esnafların olağan toplantısını yapar.
Ahilere nasihat verir.
Sadrettin Konevi ve Alaeddin Çelebi de ahiler arasındadır.
89. Akşam. Çocuklar bahçede oynar. Kız çocuğu yama bebeğini
kör su kuyusuna düşürür. Eğilir bakar. Kuyu karanlıktır,
göremez. Ağlar.
Dervişler gelir. Çıra yakıp kuyuya atınca çığlıktır kopar.
90. Ahi Evran ve Saltuk sette oturur. Odayı aydınlatan
şamdanın feri çekilmiştir.
Kapının tokmağı tıklatılır. Ahi Evran, Saltuk’a bakar. Kapı
tokmağı tekrar çalınır. Saltuk kapıyı açar, gelen Celalettin
Rumi’nin oğlu Alâeddin Çelebi’dir. Şemsi Tebrizi’nin kuyuda
ölü bulunduğunu söyler.
91. Gece. Fatma Hanım yer döşeğinde oturur. Odaya ay ışığı
dolar.
Ahi Evran hasırda bağdaş kurmuştur. Durum vahimdir.
Konuşurlar, yaşlı yüreklere gene yol görünmüştür.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /139
92. Şems-i Tebriz’inin öldürülmesi üzerine hedef gösterilen
Ahi Evran ve Mevlana’nın küçük oğlu Alâeddin Çelebi, Sadrettin Konevi ile sabah namazında mescitte buluşur. Sadrettin
Konevi, Ahi Evran’a hem can emniyeti hem de ahilerin tefrike
uğramaması için Konya’yı terk edip Kırşehir’e gitmelerini
önerir.
Bu Ahi Evran için son sürgündür.
93. Konya’da kalmayıp atlarla yola çıkarlar. Kafile, dağ
yolundadır. Kafilede Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin
Çelebi’nin eşi ve çocukları vardır. Rüzgâr kar bulutlarını
sürükleyip vadiye döker. Soğuk ve tipi nefes almayı
zorlaştırır. Tipiden korunmak için terkedilmiş metruk yayla
evine sığınırlar.
94. Sabah kapıyı açan Saltuk’un şaşkınlığı çoğalır. Gece
süren fırtına diz boyu kar yığmıştır. Sisten ve tipiden göz
gözü görmez.
Ayağındaki çarıklar ve kıl çorabı parçalanan Saltuk ahırların
ve yıkıntıların kıyı bucağını tarayıp bulduğu odunları getirir, kapı önünde yakılan ateşin etrafına çevrilip ısınırlar.
Saltuk’un çarıkları parçalanmıştır. Yarıya çürümüş sığır
postunu bıçağıyla kesip ayağına sarar, uçkurla bağlar.
Dağda mahsur kalmamak için bir an önce eteklere inmeleri
gerektiği fikrinde hemfikirdirler. Siste dağ yolunu iner kafile.
Dağın eteklerinde hava aydınlıktır.
Bozkırda yollarına devam ederler.
95. Kafile; konaklamak için kervansaraya girer. Saltuk atları
ahıra götürür, sularını ve yemlerini önlerine koyar.
Uzun Yeşil cübbeli köse kamburun getirdiği bahusus üzüm
şerbetini içerler. Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi
ve çocuklar gösterilen edilen odalara yerleşirler.
Heybesini, rengini güneşe bırakmış cübbesini bir köşeye
bırakan Ahi bozkıra açılan küçük mazgal boşluğundan bakar.
Bozkırda üç atlı doludizgin kervansaraya yaklaşmaktadır.
Uzanır sete, heybesini başının altına koyar.
96. Erkekler ocaklıkta yakılan ateşin etrafına öbekleşirler.
Tepeden tırnağa pusatlı olan üç atlı ikram edilen çorbayı
içmeyip, kaşları çatık halde ateşin karşısında bekler.
140 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hanın ölüm döşeğinde bir hastası vardır. Genç bir kadın.
İniltisi taş duvarlarda, kubbelerde yankılanır.
Hancının karısı elinde çorba kâsesiyle kapısına perde
çekilmiş odaya girer.
Saltuk karanlık köşede Köse’yle ayaküstü konuşur.
97. Genç kadının acı çığlıkları yansır hanın kubbelerinde.
Alâeddin’in karısı ve çocukları uyumuştur.
Saltuk Köse’den öğrendiklerini anlatır. Hasta olan Keşiş
kızı gönlünü bey oğluna düşürür. Ne Beyin ne de kızın Keşiş
babası çocuklarının evliliğine rıza göstermez. Kızla oğlan
kavli karar ile gizlice evlenip kaçınca Bey’de Keşiş’de
peşlerine muhafız çıkarır. Kaşarken uğrular yollarını kesip
atlarını, denklerini gasp eder, kızcağıza da zulmederler.
Yolda karahummaya yakalanan Kız, takatsiz kalan bey oğlunu
arkasında günlerce geçmekte olan kervana rastlayıncaya kadar
taşır. Kız da illete yakalanmıştır.
Gelirler bu hana. Hekimler mi bakmaz, cinciler mi? Çare bulamazlar.
Bey oğlu geçen hafta ölmüş. Şimdi de Bey kızında gün sayarmış.
Ahi Evran, göz ucuyla kapıda bekleyen üç pusatlıya bakar.
Keşiş kızının iniltileri hanın kubbelerinde yankılanmaktadır.
98. Kızın iniltisi son bir ‘ah’la kesilir. Hancının karısı
bölmenin perdesini aralar çıkar. Üzgündür, ağlar.
99. Tabut küçük kafilenin omzunda götürülür. Garipler
mezarlığının gencecik bir konuğu daha vardır.
Tabutun arkasından yürüyen kadınlar sessizce ağlar.
Genç kızın cesedi sevdiği gencin, Bey oğlunun yanına defnedilir.
Üç pusatlı muhafız cenaze namazı kılınırken ayakta bekler.
Definden sonra hancıya kese içinde para bırakıp atlarına binerler.
Bozkırda doludizgin koşturulan atların nal sesi kalmıştır
geride.
100. Ahi Evran, Fatma Hanım, Saltuk, Alâeddin Çelebi, eşi
ve çocukları Kırşehir’e girer. Oynayan çocuklara yaklaşır.
Konuşurlar.
Bir çocuk parmağını uzatır.
Saltuk tahta merdivene kaykılmış yaşlı kadın ile konuşur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /141
101. Kırşehir’de irşat ve teşkilat çalışmalarını sürdürür Ahi
Evran. Mesleğinde başarılı olan zengin, iyi ahlâklı ve cömert
kişiler tarafından kurulan tekkede toplanan Kırşehirliler
ile akşam sohbetlerini ve okumalarını yaygınlaştırır.
Ahi Evran Kırşehirde çok sevilir ve sayılır. Organize olan
ahiler daha bilinçli yetişir. Hem mesleki hem de ilmi dersler
alır. Fatma Hanım da boş durmaz kadınların ve genç kızların
irşat ve eğitimiyle ilgilenir.
Minberde Cuma hutbesindeki vaazları etkilidir.
“Eğrinin gölgesi de eğri olur. Sabır, hilesi olmayanın hilesidir. Sorulmadıkça söylemeyin, çağrılmadıkça gitmeyin,
yalana benzeyen doğruyu da söylemeyin. Aşkı terk etmeyin.
Biline ki çirkin yüz aynaya zarar veremez. Allah’ın huzurunda naz etmesini bilecek yüzümüz olsun.”
102. Saltuk kurmuş olduğu demirci ocağında kılıç döver.
Yoldan geçen kadının kolundan kurtulan çocuk tezgâhta gördüğü
kamaya koşar. Uzanıp almaya çalışır. Kadın çocuğu götürmek
için yanına gelir. Saltuk kamayı alıp çocuğa verir.
Kadın geriler, çocuğa kamayı bırakmasını söyler.
Saltuk sesi tanımıştır.
Kadına bakar, göz göze gelirler. Avşar’dan başkası değildir.
Saltuk’un gözleri irileşir. Şaşkındır, panikler. Gözleri
dolar Avşar’ın. Hazar kamayı bırakmaz. Avşar’ın zoruyla
bırakır kamayı Hazar. Hızlı adımlarla uzaklaşırlar.
Saltuk önlüğünü çıkarıp Avşar’ın peşinden gider. Arastayı
geçip dar sokaklarda sürer takip.
Avşar geriye dönüp bakar. Saltuk saklanır.
Cumbalı evin kapısının önüne gelir içeri girer.
Saltuk yaklaşır kapı aralığından bakar.
Avşar eve girince serilir divana, ağlamaya başlar. Hazar
karşısında diz çöker. Bir anlam vermez, Avşar’ın göz yaşını
siler.
103. Verandada oturan Saltuk düşüncelidir, çaresizdir.
Ahi tespih çeker, usul usul anlatır: “Buna gönül kazası derler oğulcan. Çaresini ne hekimler bilir ne de ulema.”
104. Sokağın köşesinde Saltuk bekler. Kuşluk vakti bir el
bahçe kapısının mandalını açar, bahçede yürür. Haremlik
tokmağını çalar.
142 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kısa bir sessizlikten sonra sofada ayak sesi duyulur. Kapıyı
Avşar açar. Kapıda Saltuk’un çırağı selam verir, elindeki
bohçayı uzatır
Avşar kımıldamaz. Çırak bohçayı eşiğe koyar ve gider.
Çırak gidince Avşar bohçayı açar.
Bohçada; hançer, kolye ve mor dallı elbise vardır.
105. 1261, Kırşehir zor günler yaşar.
II.İzzeddin Keykavus ile IV.Rukneddin Kılıçaslan arasındaki
saltanat kavgasında Moğollar Kılıçaslan´ı destekler tahta
getirir.
Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
II. İzzeddin Keykavus´u destekleyen Ahî Evran ve Türkmenler, Moğolun üstüne elzem olmayan dayatmasına karşı çıkar
ve ayaklanırlar. Kırşehir’in yanı sıra Ankara, Aksaray,
Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar. En büyük isyan ve direniş Kırşehir’dedir. Selçuklu Tatarla anlaşıp ordu
sevk eder.
Ahi Evran liderliğinde ahiler şehri savunmak için silahlanır.
Şehirde meşalelerle yürüyüp şehir meydanında toplanırlar.
106. Ahi Evran topluluklar karşısında konuşmalarını sürdürür.
Fatma Hanım da Bacıyan topluluğuna dergâhta vahim Moğol
kuşatmasını anlatır. Meydan kalabalıktır. Meşaleler yanar,
yüzlerde endişe ve korku vardır.
107. Gecenin kuru ayazı. Medresenin kapısından sızan sarı
sıcak kandil ışığı avludaki havuzun suyunda yıkanır. Uzun
uzun ulayan çakalların sesi dolar avluya.
Karşı tepede Moğol karargâhında yakılan ateşler aydınlatır
göğü.
Avluda tahta sedirde oturan ahiler, karargâhın kurulduğu
dağa bakar. Otağda yanan ateşler gökle kucaklaşır.
Fatma Hanım başını kocasının omzuna düşürür. Uzun zaman
sessiz kalırlar. Fatma Hanım’da son sitemini eder: “Pirim seninle bir ömür geçirdim. Başının etini yedim durdum.
Neden bir kerecik olsun bana of demedin? Neden hep susarak,
hoşgörünle, sabrınla ezdin beni?” diye sorar. Tebessüm eder
Ahi Evran. Fatma Hanımın elini avcunun içine alır. “Yüzüne
bakınca Hâmid Kirmânî şeyhimi görürüm. Bu fakir Mahmud’un
yaptığı riyaya sen erdem mi diyorsun?” der.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /143
108. Gece, Moğolla buluşan NUREDDÎN CACA şehre hakim tepede
kurulan savaş otağında savaş stratejilerini konuşur.
Ateşte kazıklara geçirilen koyunlar çevrilir.
Moğol komutanı dışarı çıkar, Nureddîn Caca yanına gelir.
Kırşehir’den gelen kesif ışıklara bakar.
Rüzgâr tozu dumana katıp sürükler, tuğlar savrulur, ateşin
yalımları uçuşur.
109. Şehirde, bağrışmalar, telaş ve koşuşturmalar sürerken
Ahi Evran, ahilerin dövüş düzenini oluşturmaya çalışmaktadır.
Kılıcını ve savaş başlıklarını kuşanan ahiler ve Kırşehir’in
Türkmen muhafızları meydanın giriş yolunu gözler. Şahadet
şerbeti içilmezse haklı davanın kimseye anlatılamayacağını
bilir Ahiler.
110. Şehirde koşuşturma sürerken olan bitenden habersiz
Avşar elinde bohça ile yürür. Bağrışır halk. Avşar’ın gözleri yaşlıdır, Kızılırmak da gözyaşı olup akmaktadır.
Avşar, elinde mor elbise Saltuk’un dükkânının önüne gelir.
Demirci dükkânının kepenkleri kapalıdır.
Şaşkınlıkla koşturanlara bakarken atlıların arasında kalır.
Yere düşer. Kalkmasına yardım eden çeri kolundan tutup
arastadan kurtarır onu. Evine gitmesini söyler.
Moğol askerleri şehre dalga dalga girmektedir. Kanlı
çatışmalar başlar. Ahi Evran ve ahi müritler, güçlü Tatar
savaşçılarına karşı ölüm kalım savaşı vermektedir.
Ahi Evran yaralıdır. Yaşlı haliyle kılıç sallar. Alâeddin Çelebi uzun zaman Ahinin arkasını kollar. Saltuk önünde
savaşır.
Avşar ve Hazer duvar diplerinden saklanarak ilerler. Saltuk’un
vuruşmasını izler.
Saltuk ömrü savaş meydanlarında geçmiş tecrübeli bir savaşçı
gibi var gücüyle kılıç sallayarak dövüşür.
Nurettin Caca okçusuna Ahi Evran’ı gösterir.
“İndir şu yaşlı adamı.” der.
Ahi Evran kılıcını tatar çerisine indirirken göğsüne saplanan okla sendeler. Olup biteni anlamaya çalışırken ikinci
oku yer. Kılıcını indirecek gücü kalmamıştır.
Savaştığı çeri Ahi’yi korumaya çalışan Saltuk’u kılıç
darbesiyle düşürür.
144 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Gözlerini kapar Ahi, ikinci oku yer. Kılıcından destek alarak
diz çöker, devrilir. Saltuk’a bakar, Saltuk’un yarası hafiftir.
Alâeddin Ahi’ye yaklaştırmamak için mücadele verse de Tatar çerilerine karşı fazla direnemez, aldığı ölümcül kılıç
darbesiyle yere yıkılır.
Avşar saklandığı yerden çıkar, Ahi’nin yanına koşar. Ahi’nin
başını dizine koyar, börkünü çıkarır.
Avşar’ı gören Ahi gözlerini aralar, gülümser. Avşar Ahi’nin
elini öper. Ağlar. Gülümser Ahi Evran.
Ahinin devrildiğini gören Saltuk sürünerek gelir yanlarına.
Saltuk Ahinin göğsüne saplanan okları çıkartmaya çalışır.
Ahi Evran başını sallar “yerinde kalsın,” der.
Şimşekler, ışığa keser dünya. Gökyüzü delinir sanki.
Akan kanları yıkamaya gelen yağmurdan göz gözü görmez.
Bir gözünü kırpar. Avşar’a başıyla Saltuk’u işaret eder.
Saltuk’la Avşar’ın ellerini birleştirir.
Saltuk’a bakar. “Yorgunum evlat, uyumak istiyorum.” Der.
Sonsuz bir sessizlikle, sonsuza akar Kızılırmak.
111. Sağanak sürer. Saltuk sal edip Ahi Evran’ı götürmektedir. Salın yanı sıra Fatma Hanım yürür. Avşar, Hazerle çamura bata çıka takip eder.
Saltuk’un bıraktığı mor dallı elbise Avşar’ın üzerindedir.
Onu sevenler, Ahi Evran’ın hakikatte ölü olmadığını, don
değiştirdiğini, bir yılan suretine girerek saklandığını belirtir.
Şeyh Nasîrü’d-din Mahmud b.Ahmed, Hoy’dan gelip, Gülşehri’nde
yolculuğunu bitirip Hû’ya gittiğinin hikayesidir!
Ahi Evran’ın kalbinin üstüne saplanan ok çiçeğe durmuştur.
Avşar, Hazer’le uğurlar sesiz yolcuyu.
Yoldaşı can dostu kaplumbağa başını kaldırır peşlerinden
bakar.
Cast
AHİ EVRAN : (50-90) Anadolu’da Ahilik teşkilâtının kurucusu ve pîri kabul edilen Ahi Evran’ın asıl adı Mahmud’dur.
Ahi Evran, Bağdat’ta iken fütüvvet teşkilâtının ileri gelen şeyhleriyle münasebette bulunduğu gibi, başta Evhadüddîn Kirmânî olmak üzere birçok hocadan ders alır. Kayseri’de
Ahilik teşkilatını kurar. Filmimizin ana karakteridir.
FATMA HANIM (KADIN ANA): (28-65) Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanî’nın
kızı, Ahi Evran’ın eşidir.
Anadolu Baciyan teşkilatının kurucusudur.
ŞEYH EVHAD’UD-DİN KİRMANÎ : Fatma Hanımın babası, Ahî Evran’ın
hocası, kayınbabasıdır.
SALTUK (20-48) : Türkmen alpereni. Moğol’un önünden kaçan
kafileyle Kayseri’ye gelir. Ahi Evran’ın öğrencisi, dostu,
yareni olur. Avşar’ı çok sever.
AVŞAR (18-45): Türkmen kafilesiyle Kayseri’ye gelir.
MUHYİDDİN İBNİ ARABİ: (55) Şeyh-i Ekber lakabıyla anılan ve
gerek
148 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
hayatı gerekse felsefesi bakımından tasavvufun en önemli
isimlerindendir. Sadreddin Konevi’nin üvey babasıdır.
Kirmani ve Ahi Evran’la hac yolculuğu yapar.
FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR : (GÜLŞEHRİ):(50)
Moğol istilâsında,
Ferîdüddîn-i Attâr bir Moğol askerinin eline esir düşer. O
asker onu öldürmek istediğinde, askere halk; “Bu ihtiyarı
öldürmekten vazgeçersen, kanına bedel olarak bin altın akçe
veririz.” dler. Moğol askeri onu bu fiyata satmak ister.
Fakat Ferîdüddîn-i Attâr ona; “Sakın beni bu fiyata satma.
Çünkü sana kanım için daha fazla fiat verirler.” deyince,
asker satmaktan vazgeçer.
Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek askere; “Bu yaşlı zâtı
öldürmekten vazgeç. Onun kanına karşılık sana bir torba saman vereyim.” deyince, Ferîdüddîn-i Attâr; “İşte beni şimdi
sat. Çünkü esas fiyatımı ve kanımın değerini buldum. Bundan
fazla para etmem.” der.
SULTAN 1.ALÂEDDİN KEYKUBÂT : (30) (1221-1237) yılları
arasında hüküm sürmüş en önemli Anadolu Selçuklu sultanıdır.
AHİ POLAT USTA : (65) – Ahi Evran’ın dostu, Saltuk’u yetiştiren
usta. Gesi’ye Torununu görmeye giderken Tatarlar tarafından
öldürülür.
II.GIYÂSEDDÎN KEYHÜSREV : (18) Babası I.Alâeddin Keykubat’ı
zehirleyip tahta geçer. Ahi Evran’ı beş yıl tutuklu kalacağı
zindana atar, Fatma hanımı acem ülkesine esir olarak satar.
ÇAŞNİĞİR NASIRÜDDİN ALİ : (45) Sultanın av etine zehir katan Saray Çeşnicibaşısı. Gıyaseddin Keyhüsrev’in komplosunda
isyancılara yardım eder.
CELALEDDİN RUMİ: Mevlâna 1207 yılında Belh şehrinde doğar.
Babası Bahaeddin Veled’dir. Moğol istilası nedeniyle
Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. İlk durak Nişâbur olur.
Ferîdüddin Attar ile de karşılaşır. Mevlâna burada küçük
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /149
yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Konya’ya gelir yerleşirler. Mevlâna,
Şeyh Evhad’ud-Din Kirmanî ve Türkmenlerle husumet içindedir. Moğol’a yakınlığı ile bilinir. Hocası rehberi
Şems-i
Tebrizi’nin öldürülmesinden Ahi’leri sorumlu tutar.
BAYCU NOYAN :(40) Acımasız Moğol komutanı.
SADREDDİN KONEVİ:(45) -Malatya’da 1208 yılında doğdu. Babası
Şeyh Mecdüddin İshak Bağdat’ta fütüvvet teşkilatında hizmet
eder. İshak, Bağdat ve hac ziyaretlerinde tanıştığı İbni
Arabi, Evhadüddin Kirmani, Ahi Evren, Ebu Cafer Muhammed el
Berzaî, Ebul Hasen Ali el İskenderanî gibi zatları Konya’ya
dönerken yanında getirmiş, bu zatları sultanla görüştürüp
Konya’nın ilim ve maneviyatına büyük katkılar sağlamıştır.
ALAEDDİN ÇELEBİ: (38) Mevlana Celaleddin Rumi’nin küçük oğlu
Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesinden mesul tutulur.
1.ÇOBAN ve KARISI (35-30)
MECZÜB (45)
2.ÇOBAN (30)
HANCI (65)
İĞDİŞBAŞI(40)
AMÂ (70)
BABAÎ DERVİŞLERİ (30-65)
ÇERÇİ (40)
ÇOCUK (12)
TÜRBEDAR (70)
İkincilik Ödülü
A.Kadir BOZKURT
30 Ekim 1962 tarihinde Viranşehir’de doğdu,
ilköğrenime Çanakkale’de başladı, Selçuk’ta
ve Manavgat’ta devam etti, lise eğitimini
Antalya’da tamamladı. Ankara Üniversitesi,
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tiyatro
Bölümü’nden 1986 yılında mezun oldu.
TRT Ankara Televizyonu’nda 1988-1989
yıllarında, ‘Acemiler İş Başında’ adında bir
dizi film ve birçok belgesel projesinde çalıştı.
Ardından da 1990 yılında ‘Peri Kızı’ adındaki
dizi filmde başrolde oynadı.
Bir süre içsellikle yoğurduğu yazarlık
çalışmalarına 2000 yılına kadar demlenme
zamanı tanıdı.
2007 yılında Pentagram Yayınları tarafından
basılan “Kibrit Kutusu” adındaki romanıyla
okuruna merhaba dedi.
2008 yılında “Bitimsiz yol” adındaki romanı
Pentagram Yayınları tarafından basıldı.
2008 yılında “Gül Kralım Gül” adındaki
çocuk oyunu Kemer Belediye Tiyatrosu
tarafından sahnelendi.
2010 yılında “Ormanın Cinleri” adındaki
oyunun ‘İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Projesi’ kapsamında düzenlenen
yarışmada dereceye girerek kitap haline
getirildi.
2010 yılında Nasuh Mahruki ile Yılmaz
Sevgül’ün Everest 2010 Ekspedisyonu’na
yazar olarak katıldı ve “Dünyanın Zirvesine
Tırmanış” adındaki ‘Dağcılık/Belgesel’ kitabı
2011 yılında Alfa Yayınları’ndan çıktı.
2011 yılında kadınlara yönelik, FemaleDergisi’nin‘Simurg’
köşesine yazmaya başladığı yazılarını hala sürdürmektedir.
2013 yılında Eskişehir Valiliğinin düzenlediği; Yunus Emre konulu tiyatro yarışmasında “Ete Kemiğe
Büründüm” adlı tiyatro oyunu; uzun metrajlı sinema filmi
senaryo yarışmasında “Kılıç Artığı Anadolu” adındaki
film senaryosu dereceye girerek ödüllendirildi.
2013-2014 yılında TRT’de 13 bölüm olarak yayınlanan,
“Karadeniz’den” adlı belgeselin metin yazarlığını yaptı.
2014 sezonunda “Sirke Tadında Böğürtlen Reçeli”
adındaki tiyatro oyunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmektedir.
2014 sezonunda, “Kıl Çadırların Düşü” adındaki tiyatro
oyunu İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda
sahnelenmektedir.
2014 yılında Kırşehir’de düzenlenen Uluslararası Ahilik Konulu tiyatro yarışmasında “Yol Atası Ahi Evran”
adlı tiyatro oyunu; uzun metrajlı sinema filmi senaryo
yarışmasında “Göç Yolu Anadolu” adındaki film senaryosu dereceye girerek ödüllendirildi.
Yasemin Dalkılıç’ın dalışlarının anlatıldığı “Yasemin
Dalkılıç’la Dünyanın İnanılmaz Dalışları” adındaki
kitabın 2015 yılında yayınlanacaktır.
İlk Osmanlı Derya Beyi Kara Mürsel Alp’in yaşamının
anlatıldığı tiyatro oyunu NİSAN 2015 tarihinde İzmit
Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecektir.
Ayrıca dizi film projeleri üstünde de çalışmaktadır.
KİTAPLARI
1. İÇİMDEKİ ERKEK (ROMAN)
2. MAVİ YEŞİL YA DA TURUNCU (ROMAN)
3. BİTİMSİZ YOL (ROMAN)
4. HAVA KABARCIKLARI (ROMAN)
5. KİBRİT KUTUSU (ROMAN)
6. UMUTLU KASABASI (ROMAN)
7. YAZARIN ÖLÜMÜ (ROMAN)
8. SU ATEŞ YEL TOPRAK (ROMAN)
9. DÜNYANIN ZİRVESİNE TIRMANIŞ
(DAĞCILIK/BELGESEL)
10. DÜNYANIN İNANILMAZ DALIŞLARI
(DALIŞ/BELGESEL)
TİYATRO OYUNLARI
1. SİRKE TADINDA BÖĞÜRTLEN REÇELİ
(YETİŞKİN)
2. ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM (YETİŞKİN)
3. YOL ATASI AHİ EVRAN (YETİŞKİN)
4. ZOR OYUN (YETİŞKİN)
5. İLK GECE (YETİŞKİN)
6. AKREP ONURU (YETİŞKİN)
7. KIL ÇADIRLARIN DÜŞÜ (GENÇLİK)
8. TAHTA KILIÇLILAR (GENÇLİK)
9. GÜL KRALIM GÜL (ÇOCUK)
10. ORMANIN CİNLERİ (ÇOCUK)
SİNEMA FİLMİ SENARYOLAR
1. KILIÇ ARTIĞI ANADOLU
2. GÖÇ YOLU ANADOLU
3. MENDİLİM KEKİK KOKUYOR
4. KİBRİT KUTUSU
5. NASİP APARTMANI
GÖÇ YOLU ANADOLU
Senaryo
1.YUNUS’UN KÖYÜNÜN YAKINLARI
DIŞ / GÜN
Aybala
Bir köşede ana öykünün geçtiği yılları anlatan ’Yıl 1247…’
yazısı…
Çok uzaklardaki konar göçerlerin hayvan sürüsü, tozu dumana
katarak yaklaşmaktadır. Küçük çocuklar ve gençler, sürüyü
denetlemeye çalışmakta, büyükler ise konacak yer aramanın
merakıyla etrafa bakınmaktadır. Yedi yaşlarındaki Aybala
özellikle dikkatimizi çeker. Bir tepenin üstüne kurulmuş
Yunus’un köyü uzaklardan görünmektedir. Göçer Türkmenlerin
yaşlıları, köyün karşısındaki tepenin yerleşik hayata geçmek
için kendilerine uygun bir mekan olduğu konusunda karar
alır.
2.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI DIŞ / GÜN
Gökçe Ana, Çocuk Yunus
Toz bulutunu fark eden Çocuk Yunus, Gökçe Ana’nın şalvarını
çekiştirir. Tarlada çalışmayı bırakan yaşlı kadın, uzaklardaki toz bulutunu izlemeye başlamıştır.
160 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇOCUK YUNUS
Gökçe Anam… Hiç tanımadın mı babamı?
Gökçe Ana’nın gözleri, uzaklardaki toz bulutundadır.
GÖKÇE ANA
Nereden bilem deli oğul?
Çocuk Yunus üzüldüğünü belli eder.
ÇOCUK YUNUS
Senin bilmediğini ben nasıl bilecem?
Gökçe Ana ilgileniyormuş gibi yaparak…
GÖKÇE ANA
Baba Resul’ün peşinde kılıç salladığına göre, Horasan
Erenleri’yle yarenlik etmiştir.
Bu kadar kısa konuşmayı yeterli bulmayan Çocuk Yunus, yaşlı
kadını zorlamaktadır.
ÇOCUK YUNUS
Anamı tanımışsın ama!
GÖKÇE ANA
Son nefesini vermeden üç beş kelam etmiş idik…
3.-YUNUS’UN KÖYÜNÜN YAKINLARI
DIŞ / GÜN
Aybala
Diğer
tarlalarda
çalışanlar
da,
göçer
Türkmenlerin
yaklaşmasını, huzursuz bakışlarla izlemektedir. Sürü, köyün
girişindeki tarlalara zarar verir. Sürüyü tarlalarından
uzak tutmaya çalışanlar ile göçerler arasında ufak tefek
tartışmalar yaşanmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /161
4.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI
DIŞ / GÜN
Gökçe Ana, Çocuk Yunus, Aybala
Göçerlerin sürüsü tarlasına yaklaştıkça Gökçe Ana’nın
tedirginliği artarken, Çocuk Yunus hala sohbet etmenin
derdindedir.
ÇOCUK YUNUS
Dediklerini deyiver hele.
GÖKÇE ANA
Bin kez söylemiş idim.
Sürünün tarlasına zarar vereceğini anlayan Gökçe Ana, ilk
yaklaşan hayvanları uzaklaştırmaya çalışır. Çocuk Yunus da
yaşlı kadının peşinde dolanmaktadır.
ÇOCUK YUNUS
Bir daha desen dilin mi yorulur? Kırma şu Yunus’un gönlünü,
anlat hele…
Çocuk Yunus hayvan sürüsünü tarladan uzak tutmayı oyuna
dönüştürecektir. Koşuşturma sırasında Gökçe Ana, hikâyeyi
anlatmaya başlar.
GÖKÇE ANA
Ah u vah içinde kıvranan anacığının yanında, bir derviş
peydahlanıvermiş. Sanırsın ki Horasan Pirleri’nden bir
pir, Gaip Erenleri’nden bir eren, Baba Resul’ün ruhunu
anacığının karnına üfleyecek kadar kerametli… O ruh hem
sana, hem de anacığına can vermiş… İlk vakitler Selçuki’nin
askerlerinden, sonra da Moğol’dan kaçmak için yollara
düşmüşsünüz, dağlar tepeler aşmış, karşıma çıkana kadar da
yürümüşsünüz…
Çocuk Yunus, kovalamaca sırasında, göçerlerin arasındaki
yaşıtı Aybala’yla, göz göze gelerek gülüşür.
162 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
5.KONYA / ÇARŞI / GENEL
İÇ / GÜN
Mevlana, Şems-i Tebrizi
13. yüzyılın Konya şehrini anlatan çarşı görüntüleri arasında
Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin sohbetine tanık oluruz. Şems-i
Tebrizi’nin söylediklerini etraflarını saran kalabalık ilgiyle izlemektedir.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Az çoğu gösterir…
Şems-i Tebrizi kalabalığın içinde anlamadığını belli eden
birine çıkışır.
Ne bakarsın boş gözlerle?
BİRİNCİ KİŞİ
Azdan az olmaz mı Şems-i Tebrizi?
Mevlana yardımcı olmak için araya girer.
MEVLANA
Söz az, mâna çok olmalı…
BİRİNCİ KİŞİ
Ben yine anlamadım Molla Hüdavendigar.
Bu kez Şems-i Tebrizi sözünün devamını getirir.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Bir çuval şekeri dükkânın içinde açmışlar diyelim. Onun
da azıcığını küçücük bir kabın içinde dükkânın dışına
çıkarmışlar. Bu azıcık örnek içerideki şekerin delilidir
işte. Onu anlatmaya yetmez mi? Kişinin de biraz doğruluk
göstermesi, onun doğru olduğuna delildir. Yine biraz
eğrilik ve ikiyüzlülük de sahibinin eğriliğini gösterir.
Mevlana ile Şems-i Tebrizi’in sohbetinden uzaklaşan kamera,
ilerideki ayakkabı yapımıyla ilgili işyerine yönelir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /163
6.KONYA / ÇARŞI / KUNDURACI DÜKKANI
İÇ / GÜN
Ahi Tuğrul, Çırak
İşyerinin ustalığını yapan Ahi Tuğrul kapatma vaktinin
geldiğini fark ederek doğrulur. Yanındaki çırak gözlerinin içine bakmaktadır. Ustasının bir baş işaretiyle hemen
işyerini kapatma işlemlerine girişir. Bu sırada günlük
hâsılatı kontrol eden Ahi Tuğrul, paranın bir kısmını çırağa
uzatır.
AHİ TUĞRUL
Al şu parayı…
ÇIRAK
Her zamanki aldıklarımızdan mı Tuğrul Usta?
Ahi Tuğrul’un onaylayan baş hareketiyle çırak hamle yapar.
Koşarak dükkândan çıkacağı sırada Ahi Tuğrul arkasından
uyarırcasına seslenecektir.
AHİ TUĞRUL
Dur yiğidim… Bu koşturmaca da nereden çıktı öyle?
ÇIRAK
Bir an önce varıp geleyim…
AHİ TUĞRUL
Bak sen edep cahiline! Çarşıda yürümenin edeplerini bir say
hele?
ÇIRAK
Beştir Tuğrul Usta.
AHİ TUĞRUL
Say da gelsin bakalım.
ÇIRAK
Yürür iken kimselerle itişilmeye, ikincisi uzaklardan
164 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
seslenilmeye, üçüncüsü yüksek sesle gülünmeye, dördüncüsü
tükürülmeye ve sümkürülmeye, beşincisi de ortalıkta bir
şeyler yenilmeye ve de içilmeye…
AHİ TUĞRUL
Ya alışveriş edepleri?
ÇIRAK
Üç edebi vardır.
AHİ TUĞRUL
Onları da sayıver gitmeden.
ÇIRAK
Evvel olarak esnafa yumuşakça söyleye, azıcık tarafından
tadına bakıla, her malı alacakmış gibi davranılmaya…
Ahi Tuğrul çırağın söylediklerinin doğruluğunu başıyla
onaylayarak gitmesine izin verir. O da arkasından çıkarak
işyerini kapatır.
7.KONYA / ÇARŞI / GENEL
İÇ / GÜN
Mevlana, Şems-i Tebrizi, Ahi Tuğrul
İşyerinden ayrılan Ahi Tuğrul çevredeki esnafları selamlayarak yürümektedir. Yolunun üstündeki bir esnafla Mevlana ve
Şems-i Tebrizi’nin sohbeti sürmektedir.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ne hakla bana çattılar tüccar efendi? Bu Konya’nın toprağı
pabucumuza dolmaya başladığından beridir ‘Bu velidir’ veya
‘veli değildir’ diye durduk yere tartışmaya başladılar. Ben
veli olayım, olmayayım sana ne!? Çuha’ya ‘Şu tarafa bak
hele!’ demişler, ‘Tepsiler götürüyorlar.’ O Çuha da ‘Bize
ne!?’ diye gülüp geçmiş. ‘Ama sizin eve götürüyorlar…’
dediklerinde de ‘O halde size ne!?’ diye gülmeye başlamış.
Ben de şimdi veliliğime laf atmaya çalışanlara ‘Size ne!?’
diyerek gülüyorum.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /165
Ahi Tuğrul onların dikkatini çekmeden geçip gitmeye
niyetlenmiştir. Son anda Mevlana tarafından fark edilir.
MEVLANA
Ahi Tuğrul!
Ahi Tuğrul zorunlu olarak yanına yaklaşır.
Ne o öyle? Selamsız sabahsız…
Ahi Tuğrul geçiştirmeye niyetlenmiştir.
AHİ TUĞRUL
Kusuruma bakma şeyhim, dalıp gitmişim.
MEVLANA
Bu yaptığın ahinin terbiyesine yakışmaz ama…
Ahi Tuğrul mahcup davranışlarla başını önüne eğecektir.
Bizim Alaüddin…
Medresedeki derslerini boşladığı
yetmezmiş gibi evi de boşladı. Söyle de daha fazla
gözlerimizi yolda koymasın.
AHİ TUĞRUL
Görür isem söylerim şeyhim.
MEVLANA
Akşam namazından sonra Emir-i Dad Nusretüddin’in
hanikahında toplanacağız.
Taptuk Emre derin sohbetlerden hoşlanır.
O da gelsin, sohbetimizi renklendirir.
Ahi Tuğrul başıyla selam vererek yanlarından uzaklaşır.
166 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
8.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Aybala
Aybala’nın obasındaki Türkmenler, Çocuk Yunus’un köyünün
karşısındaki tepeye yerleşmekle uğraşırken, güneş usulca
dağların ardında yok olur…
9.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ
İÇ / GECE
Gökçe Ana, Çocuk Yunus
Gökçe Ana, uyumak üzere olan Çocuk Yunus’un üstünü sevgiyle
örtecektir.
ÇOCUK YUNUS
Neden Yunus olduğumu söylemedin ama!
Gökçe Ana içtenlikle Çocuk Yunus’u okşarken,
GÖKÇE ANA
O pür ü pak derviş söylemiş, ‘Bu sabiye Yunus peygamberin
adını koy, onun gibi ömrü uzun, yüreği sevgi dolu, sözleri
kalıcı olsun,’ demiş.
ÇOCUK YUNUS
Sonra?
GÖKÇE ANA
Selçuki’nin tarumar olduğu Baycu Yılı’ndan beridir, küçücük
parmakların avuçlarımdadır. Son zamanlarda er oldun diye
elimi tutmaz oldun ama…
Çocuk Yunus’un gözleri kapanırken…
ÇOCUK YUNUS
Er değil miyim?
Gökçe Ana, gülümseyerek mum ışığını söndürünce her yer
karanlığa gömülür…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /167
10.KONYA / HANİKAH-I ZİYA
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Sadrüddin Konevi
Bir hanikahın akşam düzenini anlatan görüntüler arkası
arkasına eklenmektedir; ders çalışan ya da günlük temizlik
işlerini yapan yiğitler, zikir halindeki kalfalar, sohbet
eden ustalar, vs… Sadrüddin Konevi hanikaha girer. Ahilerle selamlaşarak Ahi Evran’ın bulunduğu yere doğru yürür.
Ahi Evran yazdığı kitaba kendini kaptırmıştır. Odaya giren
Sadrüddin Konevi rahatsızlık vermemek için sessizce bekler.
Odadan çıkmaya niyetlendiği sırada dostunu fark eden Ahi
Evran selam verir.
AHİ EVRAN
Aşk olsun kardeşim Sadrüddin!
Sadrüddin Konevi da dostlukla selamına karşılık verecektir.
SADRÜDDİN KONEVİ
Aşkın cemal olsun.
AHİ EVRAN
Cemalin nur olsun.
SADRÜDDİN KONEVİ
Nurun ala olsun Ahi Şeyhlerinin Şeyhi…
İki dost içtenlikle kucaklaşır.
Sühreverdi el-Maktul’un tercümesine kendini kaptırdığını
görünce, geldiğime geleceğime pişman oldum. Ne gidebildim,
ne de kalabildim…
AHİ EVRAN
Dert etme Hoca Sadrüddin,
bütün geceler bizim nasıl olsa.
Sadrüddin Konevi yazılan kitaba göz atacaktır.
168 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SADRÜDDİN KONEVİ
Celalüddin Karatay ‘Medh-i fakr u zemm-i dünya’ kitabını
okumaktan fazlasıyla mutlu olacaktır.
AHİ EVRAN
Bu Moğol zulmünün arasında zindanlarda ölüp gitmediysem
onun sayesindedir. El vermeseydi yeniden ahiliği düzene
sokamazdık. Ne yapsak az gelir.
Sadrüddin Konevi başıyla onaylar.
11.KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN’İN YAKINLARI DIŞ / AKŞAM
Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi,
Şems-i Tebrizi, Mevlana
Akşamın karanlığındaki sokak kalabalığında Taptuk Emre ile
birlikte saygıyla yürüyen Ahi Tuğrul da vardır. Onları gören
Alaüddin Çelebi dostlukla yanlarına yaklaşır.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Akşamın hayrı üstünde olsun Taptuk babam!
Taptuk Emre baş hareketiyle selamını alır.
TAPTUK EMRE
Cümlemizin Alaüddin Çelebi…
Ahi Tuğrul ile Alaüddin Çelebi de arkadaşça selamlaşır.
Şeyh Nasirüddin Mahmut da geliyor mu?
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Celalüddin Karatay için hazırladığı kitabın sonlarına
yaklaştı. Bitirene kadar yerinden kıpırdamamakta kararlı
galiba.
Hanikahın önüne gelmişlerdir. Ahi Tuğrul bakışlarıyla
şeyhinin yanından ayrılmak için izin istemektedir. Taptuk
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /169
Emre baş hareketiyle izin vererek hanikahdan içeri girer.
Yalnız kaldıklarında Ahi Tuğrul kimselerin duymamasına özen
göstererek anlatır.
AHİ TUĞRUL
Molla Hüdaverdigarı gördüm bugün, evi iyice boşladın diye
sitem etti. Ara sıra uğra hiç olmazsa.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
O yaşlı dervişin Kimya Hatun’u öldürdüğünden beridir
ayaklarım geri duruyor.
AHİ TUĞRUL
Gözünle görmediysen günahını alma kardeşim…
Mevlana ile Şems-i Tebrizi çevresini saran müritlerle birlikte Hanikah-ı Nusretüddin’e doğru yaklaşmaktadır. Onların
geldiğini gören Alaüddin Çelebi karşılaşmamak için sırtını
döner.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş.
Alaüddin Çelebi’yi fark eden Hüsamüddin Çelebi şeyhini
uyarır.
MEVLANA
Alaüddin!
Yanına yaklaşmak isteyince Alaüddin Çelebi birkaç adım geri
durur.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Şems-i Tebrizi benim yerimi dolduruyordur nasıl olsa.
Alaüddin Çelebi hanikahın önündeki kalabalığa karışarak
içeri girer. Ahi Tuğrul de onun peşinden gidecektir.
170 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
12.KONYA / HANİKAH-I ZİYA
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Sadrüddin Konevi
Sadrüddin Konevi ile Ahi Evran’ın sohbeti devam etmektedir.
SADRÜDDİN KONEVİ
Ben de Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki sohbete birlikte gideriz diye düşünmüştüm. Senin için de değişiklik
olurdu. Zindandan çıktığından beridir Hoca Nasirüddin’in
şakacı hallerini arar olduk.
AHİ EVRAN
Ben Denizli uçlarında Hakk Teâlâ’yla kavuşacağım günleri
beklemeye çekilmiştim. Sen araya girmemiş olsaydın, bütün
dünyayı toplasalar yerimden kıpırdatamazlardı.
SADRÜDDİN KONEVİ
Celalüddin Karatay’da bunu bildiğinden aracı koydu. ‘Bir yıl kadar dinlensin, sonra da ahiliği yeniden
toparlayalım,’ deyince…
Ahi Evran iç geçirerek,
AHİ EVRAN
Bu yola ömrümüzü serdik…
Sadrüddin Konevi sözünü keserek,
SADRÜDDİN KONEVİ
Fena mı oldu şeyhim? Sayende Anadolu’nun ruhu değişti. Al
sırtına bir şeyler de gecikmeyelim.
AHİ EVRAN
Sen git Hoca Sadrüddin, benim dışarı çıkmaya niyetim yok.
SADRÜDDİN KONEVİ
O niye Hoca Nasirüddin?
Ahi Evran iç geçirerek,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /171
AHİ EVRAN
Büyük olasılıkla Molla Hüdavendigar da sohbete
katılacaktır. Her gittiği meclise Şems-i Tebrizi’yi
taşıyor. Boş yere akliyecilerle sezgicileri karşı karşıya
getirmeyelim.
Sadrüddin Konevi’nin de düşüncesi değişmiştir,
SADRÜDDİN KONEVİ
O halde yiğitlere söyle, güzelce bir çay demlesinler, biz
de sohbetimizi burada yapalım.
13.KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN
DIŞ / AKŞAM
Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi, Şems-i Tebrizi,
Mevlana, Nusretüddin
Taptuk Emre kalabalık mecliste söz almış konuşmaktadır.
TAPTUK EMRE
İki gözümün ikisi de
manayı eşyada görebilmek için etrafına bakmaktadır.
O gözler eşyayı görürken,
ruhum da gözlerimin baktığı yerden manaya ulaşır.
Aklını kullanmasını bilenlerin maddi
gözüyle eşyanın güzelliklerine
bakması bunun içindir.
Zira manayı yalnızca ve yalnızca surette
görebilirsiniz…
Bu konuşmadan sıkıldığını belli eden Şems-i Tebrizi
mecliste bulunanların duyabileceği bir sesle kendi kendine
mırıldanır.
ŞEMS-i TEBRİZİ
Bu akliyeciler de bıktırdı artık.
Ev sahipliğini yapan Emir-i Dad (Adalet Bakanı) Nusretüddin ortamın ruhuna yakışmayan Şems-i Tebrizi’nin sözlerinden rahatsız olmuştur. Herkesin duyabileceği bir sesle
yanındaki ümeraya konuşur.
172 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
NUSRETÜDDİN
Şu edep bilmezin sözlerine bakın hele!
Mevlana’nın kaygıyla Şems-i Tebrizi’nin karşılık vermesini
engellemeye çalışması işe yaramayacaktır.
ŞEMS-i TEBRİZİ
Ya sizin Hakk Teâlâ’ya yaptığınız edepsizlikler ne olacak?
Bir anda ortalık buz kesmiştir.
NUSRETÜDDİN
O nasıl söz Şemsi Tebrizi?
Ayağa kalkan Şems-i Tebrizi meydan okurcasına konuşmaya
başlar.
ŞEMS-i TEBRİZİ
Ne zamana kadar başkalarının sözlerini nakledecek ve bununla övünmeyi sürdüreceksiniz? Ne zamana kadar atsız eğere
binerek er meydanında dolaşacaksınız?
Öfke içindeki Nusretüddin, Mevlana’ya çıkışır.
NUSRETÜDDİN
Bu kalenderiyi Dar-ül Mülk’ün başına yeterince dert etmedin
mi Molla Hüdavendigar?
Şems-i Tebrizi’nin coşkulu sözleri umursamazca sürmektedir.
ŞEMS-i TEBRİZİ
Ey cemaat! İçinizde ‘Kalbim bana Rabbimden haber veriyor
diyecek yok mu?
Ayağa kalkan Mevlana mahcubiyetle Şems-i Tebrizi’yi susturur.
MEVLANA
Biz ümeradan müsaade isteyerek meclisten ayrılalım.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /173
Mevlana, Şems-i Tebrizi’yi çekiştirerek meclisten
dışarı çıkarırken kalabalığın farklı tepkileri uğultuya
dönüşecektir.
14.KONYA / HANİKAH-I ZİYA
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Sadrüddin Konevi
Çaylarını yudumlayan Sadrüddin Konevi ile Ahi Evran’ın sohbeti devam etmektedir.
AHİ EVRAN
Ben Şems-i Tebrizi’yi Kayseri’deki günlerinden tanıyorum.
O vakitlerde akliyecileri karşısında gördüğünde sataşmadan
duramazdı. Vezir Şemsüddin İsfahani’nin sezgicilere
yakınlığı ona daha da cesaret vermiş.
SADRÜDDİN KONEVİ
Senin zindanda olduğun yıllarda Konya’ya gelmişti.
Moğolların Kayseri’yi tarumar edişlerinden kısa bir süre
sonra…
Kayseri’den söz edilişi Ahi Evran’ı geçmişin acılarına
taşımıştır. Onun dalıp gittiğini gören Sadrüddin Konevi
kibarca uyarır.
Şeyhim?
Ahi Evran ne olduğunu anlayamamıştır.
AHİ EVRAN
Ne?
SADRÜDDİN KONEVİ
Dalıp gittin?
AHİ EVRAN
Sen Kayseri deyince içim acıdı…
174 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SADRÜDDİN KONEVİ
Fatma Bacı aklına düşmüş olmalı?
Gözleri dolmaya başlayan Ahi Evran hala geçmişin acılı günlerindedir.
AHİ EVRAN
Hem o…
Kendini toparlayarak,
Hem Şeyh Evhadüddin Kirmani, hem oralarda yaptığımız
çarşılar, ahi ocakları… Şems-i Tebrizi’yi konuşuyorduk
değil mi?
SADRÜDDİN KONEVİ
Kimya Hatun’un kuşkulu ölümü kafaları karıştırınca Dar-ül
Mülk’ten uzaklaşmıştı. Bir daha dönmez demiştik ama Molla
Hüdavendigar yemedi, içmedi, büyük oğluna buldurup getirttirdi…
15. KONYA / HANİKAH-I NUSRETÜDDİN
DIŞ / AKŞAM
Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Alaüddin Çelebi, Nusretüddin
Bir süre önceki kalabalık meclisten ayrılmıştır. Geriye kalanlar on kişi civarındadır. Meclistekiler öfkeli hareketlerle
karar vermeye çalışan Emir-i Dad’ı izlerler.
NUSRETÜDDİN
Biz meşrebimiz gereği dervişliğine saygılı olmaya
çalışıyoruz ama onun kimseyi umursadığı yok.
Taptuk Emre biraz kararsız kalsa da karşılık verecektir.
TAPTUK EMRE
Eski sultanımız ahileri ve Türkmen şeyhlerini zindanlara
doldurmasaydı makamınızda böyle bir davranışı gösteremezdi.
Alaüddin Çelebi kinayeyle fısıldar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /175
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Selçuklu topraklarında adalet insanlara göre değişiyor
artık!
Son sözleri işiten Nusretüddin rahatsız olur.
NUSRETÜDDİN
Bu ne demek şimdi?
Alaüddin Çelebi cesaretle,
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Kimya Hatun’un ölümünde adaletin gereğini yerine getirebilseydiniz böyle olmazdı.
Nusretüddin geçiştirmeye çalışır.
NUSRETÜDDİN
Onu cesaretlendiren bizler değiliz.
Alaüddin Çelebi geri adım atmaya niyetli değildir.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Adaletten siz sorumlusunuz ama…
16.KONYA / MEVLANA’NIN EVİNİN ÖNÜ
DIŞ / AKŞAM
Alaüddin Çelebi, Ahi Tuğrul
Ahi kıyafetleri içindeki yedi kişi gecenin karanlığında
kararlı adımlarla yürümektedir. Bu ahilerden biri Alaüddin Çelebi, diğeri de Ahi Tuğrul’dur. Evin önünde çekingen
bakışlarla göz göze gelerek nasıl davranacaklarına karar
vermeye çalışırlar. Bütün gözler Alaüddin Çelebi’dedir. Dış
kapıyı açan Alaüddin Çelebi içeriye süzülür.
17.KONYA / MEVLANA’NIN EVİ / AVLU
DIŞ / AKŞAM
Alaüddin Çelebi, Mevlana, Şems-i Tebrizi,
Sultan Bahaeddin Veled
Avluda sessizce yürüyen Alaüddin Çelebi, içeriden gelen
176 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
sesleri işiterek halvet odasının önüne yanaşır. Bir parça
konuşmalarını dinler.
MEVLANA
Sözleriniz meclistekilerin canını sıktı.
Şems-i Tebrizi alttan almayacaktır.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ben katlanamıyorum böylesine!
MEVLANA
Sabırlı olmak hakkında yüzlerce söz söylediniz ama sizin
sabırsızlığınız Selçuklunun sınırlarını aştı.
Alaüddin Çelebi pencerenin önünden uzaklaşarak içeriye
seslenir.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Şems! Şems-i Tebrizi!
Dışarıdan gelen ses ikisini de şaşırtmıştır.
MOLLA HÜDAVENDİGAR
Gece vakti… Hayırdır inşallah…
Şems-i Tebrizi başına gelecekleri sezmişçesine Mevlana’ya
sarılır.
ŞEMS-i TEBRİZİ
Bu ses dönüşü olmayan bir yolun davetine benziyor, hakkını
helal edesin şeyhim…
Ne olduğunu anlayamayan Mevlana söylediği sözleri ve
davranışları abartılı bulmuştur. Birlikte avluya çıkarlar.
Avluda Alaüddin Çelebi’yi gören Mevlana rahatlayarak gülümser.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /177
MEVLANA
Sen misin Alaüddin? Bir yıldır avlumuzda sesin yankılanmaz
olmuştu. Bu baba yüreğini nasıl mutlu ettiğini bilemezsin!
Alaüddin Çelebi babasına karşı mesafeli tavrını sürdürmektedir.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Kapının önünde
Şems-i Tebrizi’yle konuşmak isteyenler var.
Konuşmalar Sultan Bahaeddin Veled’in de avluya çıkmasına
neden olmuştur.
SULTAN VELED
Ne oluyor Alaüddin?
Dışarıya çıkmak için Şems-i Tebrizi ile Alaüddin Çelebi avluda yürümektedir.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Sen babamla ilgilen,
dışarıya gelip ortalığı karıştırmasın.
İkisi avlunun kapısından dışarı çıkarken Sultan Bahaeddin
Veled babasının peşlerinden gidişine engel olacaktır.
18.KONYA / MEVLANA’NIN EVİNİN ÖNÜ
DIŞ / AKŞAM
Alaüddin Çelebi, Ahi Tuğrul, Şems-i Tebrizi
Dışarı çıkan Şems-i Tebrizi’nin etrafını kapının önünde
bekleyen altı kişi çevreler. Kapının eşiğindeki
Alaüddin Çelebi biraz geride kalmıştır.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ne var? Ahi hançerlerini belinize takmışsınız ama Molla
Hüdavendigar gibi mübarek bir insanın gecenin bir yarısında
178 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
rahatsız edilmeyeceğini belleyememişsiniz.
BİRİNCİ AHİ
Bizimle geleceksin.
Şems-i Tebrizi etrafını çevreleyenleri süzerek,
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Siz kimsiniz ki?
BİRİNCİ AHİ
Emir-i Dad Nusreddin tarafından gönderildik.
Niyetlerini anlamaya çalışan Şems-i Tebrizi temkinli bir
sesle,
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Bu akşamki sözlerimden dolayı zindana mı atacaksınız?
İçlerinden biri çekinerek suçlamanın nedenini açıklar.
İKİNCİ AHİ
Kimya Hatun’u öldürmekten dolayı tutuklusun!
Bir anda deliye dönen Şems-i Tebrizi kapının eşiğinde
bekleyen Alaüddin Çelebi’nin üzerine yürür.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Bütün bunlar senin başının altından çıkıyor.
Ahi Tuğrul önüne geçerek engellemeye çalışsa da Alaüddin
Çelebi’nin boynuna yapışmıştır.
Benim haremimden sana ne be çocuk!
Ahi Tuğrul ani bir refleksle hançerini çekerek Şems’in
göğsüne saplar. Şems-i Tebrizi ortalığı inleten acı bir
çığlık atar.
Allah!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /179
19.KONYA / MEVLANA’NIN EVİ / AVLU
DIŞ / AKŞAM
Mevlana, Bahaeddin Sultan Veled
Şems-i Tebrizi’nin çığlığını duyan Mevlana büyük oğlunun
elinden kurtularak kapıya doğru koşar. Sultan Bahaeddin
Veled de peşinden gelir. Kapıyı açan Mevlana dışarıda kimseleri göremez. Etrafına kaygıyla bakınmaktadır. Bu sırada
yerdeki birkaç damla kanı Sultan Veled fark edecektir.
20.BOZKIR
DIŞ / GÜN
Ahi Tuğrul
Dörtnala atını süren Ahi Tuğrul, nereden geldiği bilinmeyen bir ok ile vurulur. Kim olduğu bilinmeyen katiller,
oklarını savurmaya devam eder. Ellerinden kurtulmayı başaran
Ahi Tuğrul, yaralı haliyle uzaklaşır.
21.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ
DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul
Günün ilk saatleri ışıldamaya başlarken, karşı tepedeki Aybala, sürüyü otlağa götürmektedir. Çocuk Yunus da Aybala’yı
izlemek için kendi köyünün bulunduğu tepenin üstündedir. İki
tepede birbirlerine gülümseyerek
ilerlerler. İkisinin arasında kalan vadide, sahipsiz bir
at dikkatlerini çeker. Bir süre nasıl davranacaklarını
düşündükten sonra iki ayrı tepeden ata doğru koşmaya
başlarlar. Aynı zamanda atın yanına ulaşarak yularını
çekerler.
AYBALA
Ben buldum, benimdir o!
Çocuk Yunus etrafına bakınarak,
ÇOCUK YUNUS
Bir sahibi olmalı!
AYBALA
Sahibi Gök Çalap’tır, başka kim ola ki?
Çocuk Yunus söyleneni mantıklı bulmamıştır.
180 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇOCUK YUNUS
Gök Çalap’ın semerli bir at ile dağın başında işi ne?
Aybala bütün içtenliğiyle,
AYBALA
Bana armağan getirmiştir!
Çocuk Yunus şaka yaparak,
ÇOCUK YUNUS
Bu atın yerine, sürülerinizi alıp götürmesin!
İkilem içinde kalan Aybala, kararını verdikten sonra Çocuk
Yunus’u iterek yere devirir.
AYBALA
O, bizim için kötülük düşünmez…
Yerden kalkmaya çalışan Çocuk Yunus, kayanın dibindeki
çizmeyi fark eder. Oraya doğru yürürken, Aybala da merakla
peşinden gelecektir. Kayanın arkasında kanlar içinde yatan
Ahi Tuğrul’u görürler.
ÇOCUK YUNUS
Birisi Gök Çalap’ı okuyla vurmuş…
22.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ
DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul
Ahi Tuğrul’u atına bindiren çocuklar, vadinin başka bir yerinde, atı çekiştirerek yürümektedir.
ÇOCUK YUNUS
Elin çok da ağırmış!
Aybala gururlanarak,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /181
AYBALA
Biz Türkmen’iz!
ÇOCUK YUNUS
Biz de öyleyiz!
AYBALA
Sizin götünüz, konduğu yerden kalkamadığından fazla
büyümüş.
Çocuk Yunus’un alttan almaya niyeti yoktur.
ÇOCUK YUNUS
Senin gibiler de laf dinlemeyen yabanilermiş! Boşuna
dememişler ‘haricilerden uzak dur!’ diye…
Aybala söylenen söze öfkelenerek uzaklaşır.
Hey… Nereye gidiyorsun? Beni Gök Çalap’la bir başıma
bırakma…
23.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / AKŞAM
Çocuk Yunus, Gökçe Ana, Ahi Tuğrul
Ahi Tuğrul’u evinin önüne getiren Çocuk Yunus, korkulu bir
heyecan içindedir. Kapıyı açan Gökçe Ana, şaşkınlıkla onlara
bakmaktadır.
GÖKÇE ANA
Bu da ne ola?
ÇOCUK YUNUS
Gök Çalap evimize misafir gelmiştir,
içeri buyur etsene…
Gökçe Ana, kuşkuyla kanlar içindeki Ahi Tuğrul’u süzer.
GÖKÇE ANA
Ölü Gök Çalap mı olur a oğul?
182 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Çocuk Yunus, küçücük boyuyla, Ahi Tuğrul’u atından indirmeye çalışır.
ÇOCUK YUNUS
Ölü değil, yaşıyor… Yardım et de içeri taşıyalım…
Gökçe Ana’nın yardımıyla Ahi Tuğrul’u içeriye taşırlar.
24.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ
İÇ / GECE
Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul
Çocuk Yunus’la aynı odada yatan Ahi Tuğrul kan ter içinde
inlemektedir. Acı içinde inlemeleri Çocuk Yunus’u uyandırır.
Hemen yatağından doğrularak yanına
gider. Ne yapacağını bilmediğinden söylediklerini anlamaya çalışmaktadır. Ahi Tuğrul gözlerini araladığında Çocuk
Yunus’un meraklı bakışlarıyla karşılaşır.
ÇOCUK YUNUS
Sen Gök Çalap mısın?
Ne olduğunu algılayamayan Ahi Tuğrul zorlukla karşılık
verir.
AHİ TUĞRUL
Ne haddime?
Çocuk Yunus ikna olmamıştır.
ÇOCUK YUNUS
Bu dediğin gerçek mi ola?
Ahi Tuğrul’un gözleri kapanırken…
AHİ TUĞRUL
Benim adım Tuğrul… Ahi Tuğrul…
Çocuk Yunus acele Gökçe Ana’nın yanına giderek uyandırmaya
çalışır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /183
ÇOCUK YUNUS
Tuğrul’muş adı… Ahi Tuğrul dedi.
Uyku sersemi Gökçe Ana evlatlığını sakinleştirmeye
çalışarak,
GÖKÇE ANA
Dur Yunus’um, çekiştire çekiştire kolumu koparacaksın…
Ahi Tuğrul’un yanına birlikte dönerler. Yaşlı kadın yaraya
müdahale edince, Ahi Tuğrul acıyla gözlerini aralar.
AHİ TUĞRUL
Askerler?
Çocuk Yunus meraklanmıştır.
ÇOCUK YUNUS
Askerlerden mi kaçıyorsun yoksa?
Gökçe Ana meraklı çocuğu bir kenara iterek,
GÖKÇE ANA
Bir dur evlat!
25.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul
Çocuk Yunus avluda günlük işlerle oyalanmaktadır. Ahi Tuğrul
sargılar içinde evin önüne çıkar. İlk kez dışarı çıktığı
hareketlerinden anlaşılmaktadır. Onu gören Çocuk Yunus heyecanla yanına gider.
ÇOCUK YUNUS
Ahi ne demek?
Ahi Tuğrul içinde bulunduğu ortamı tam olarak
bilemediğinden temkinli davranmaya çalışarak etrafına
bakınmaktadır.
184 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ TUĞRUL
Ne bilirsin ahilik hakkında?
Çocuk Yunus bütün saflığıyla,
ÇOCUK YUNUS
Ne bileceğim? İlk senden duydum.
Ahi Tuğrul yanındaki çocuğun bilgisini yoklarcasına,
AHİ TUĞRUL
Ahi Evran adından da haberin yok mu?
ÇOCUK YUNUS
Yok dedim ya!
AHİ TUĞRUL
Onun şeyhini de duymamışsındır.
Ahi Tuğrul’un soruları Çocuk Yunus’u meraklandırmıştır.
ÇOCUK YUNUS
O da kim ola?
Ayakta durmaktan yorulan Ahi Tuğrul oturabileceği bir yere
Çocuk Yunus’tan destek alarak çöker.
AHİ TUĞRUL
Şeyh Evhadüddin Kirmani mübarekler mübareğiymiş…
26.KAYSERİ / YABANLU PAZARI
DIŞ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Köle Satıcısı, Huysuz Köle
Bir köşede geçmiş yılların öyküsüne dönüldüğünü anlatan
‘Yıl 1210…’ yazısı…
Ahi Tuğrul’un sesi fondan gelirken, dönemi anlatan pazar
yeri görüntüleri arkası arkasına eklenmektedir. Pazar yerinde yürüyen Şeyh Evhadüddin Kirmani kendisini tanıyan tüccarlardan ve alışveriş yapan müşterilerden fazlasıyla ilgi
görmektedir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /185
AHİ TUĞRUL’UN SESİ
Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah tarafından, konar göçerlere İslam’ı anlatmak ve fütüvvet meşrebini
yaygınlaştırmak için kırk yıl önce Anadolu’ya gönderilmiş…
Birkaç esnaf, Evhadüddin Kirmani’nin önüne geçerek
konuşmaya başlar. İster istemez duraksayan şeyhin biraz
ilerisinde birbirinden güzel cariyeler satılmaktadır.
KÖLE SATICISI
Ey Yabanlu Pazarı’na toplanmış darıdünyanın özgür
insanları! Gök Çalap’ın kime neler göstereceğini hiçbiriniz
bilemezsiniz. Ya bir gün sonra köle olmayacağınızın
garantisi var mı? Bir köle satın alıp özgürlüğünüzün tadına
varın…
Birinci esnaf saygıyla,
BİRİNCİ ESNAF
Şeyh Kirmani…
İkinci esnafın patavatsız biri olduğu her halinden belli
olmaktadır.
İKİNCİ ESNAF
Bu yanımdaki densiz fütüvvet ehli olmak çok zor diyor!
Evhadüddin Kirmani’nin gözleri ister istemez köle
satıcısına takılmıştır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Biz edebi edebiyle öğrenenlerdeniz.
Kimde hayâ varsa, onda iman vardır.
Edebi olmayanlarda iman da bulunmaz.
İkinci esnaf şaka yollu bacaklarının arasına bakarak gülümser.
186 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İKİNCİ ESNAF
Bizde de haya var okkalısından!
Evhadüddin Kirmani birinci esnafı uyarırcasına,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Toprağın güle arkadaş oluşu gibi fütüvvet talibi de edep
bilenlerle arkadaşlık yaparsa yüzü ak olur.
Bir müşteri huysuz köleyi mıncıklamaya çalışınca suratının
ortasına tokadı yer.
HUYSUZ KÖLE
Sen git de ananı mıncıkla!
Huysuz köle bu davranışından dolayı kamçıyla
cezalandırılacaktır.
KÖLE SATICISI
Ey cemaat-i müslimin! Az parası olanlar da uzağımda
durmasın. Şu gördüğünüz huysuz ve de uğursuz köleyi yarım
kuzu parasına satıyorum, haberiniz ola…
Evhadüddin Kirmani esnafların yanından ayrılarak, köle
satıcısına yönelir. Esnaflar arkasından şaşkınlıkla
bakmaktadır.
Bu baş belasının dudaklarından kötü söz eksik olmaz. Sopaya
dayanıklıdır. İnsanın dövdükçe dövesi geldiği köleye sahip
olmak isteyen yok mu?
Evhadüddin Kirmani’nin bakışları huysuz kölenin üstündedir.
27.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Evhadüddin Kirmani, Huysuz Köle
Ahi Evran deri atölyesindeki işlerine kendisini kaptırmış
bir halde çalışmaktadır. Evhadüddin Kirmani tedirgin
hareketlerle atölyeye girer. Deri atölyesinin kokusu ister
istemez rahatsızlık vermektedir. Ahi Evran şeyhini büyük bir
saygıyla karşılar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /187
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Hiçbir meslekte bunun gibi bir koku bulunmaz Nasirüddin Mahmut! Her pisliğin içine girip çıktım ama böylesine
alışması kolay değil.
AHİ EVRAN
Bu kokunun içinde, hem ruhumuz, hem de bedenimiz terbiye
oluyor!
Evhadüddin Kirmani’nin tedirginliği Ahi Evran’ın gözünden
kaçmaz.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Dericileri surların dışında toplamaları da işimize yaradı…
Bu sayede hepsini birden fütüvvet ehli yaptın… İyi oldu…
Ahi Evran merakına yenilerek,
AHİ EVRAN
Sende bir gariplik var şeyhim?
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Başıma öyle bir bela aldım ki sorma gitsin!
AHİ EVRAN
Hayrola?
Evhadüddin Kirmani pencereye yanaşarak Ahi Evran’ın da
yanına gelmesi için işaret eder. Dışarı baktıklarında
kapının önünde bekleyen huysuz köleyi görürler.
O da kim?
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bir köle… Az önce satın aldım.
AHİ EVRAN
Senin gibi birinin kölelerle ne işi olur ki şeyhim?
188 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
28.KAYSERİ SOKAKLARI / GENEL
DIŞ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Huysuz Köle
Ahi Evran ile Evhadüddin Kirmani deri atölyesinden çıkar.
Evhadüddin Kirmani kaçarcasına uzaklaşmaya çalışırken, Ahi
Evran peşinden hızlı adımlarla yürümektedir. Huysuz köle de
arkalarındadır. Bir süre sokaklarda yürüdükten sonra Huysuz
Köle’nin peşini bırakmayacağını anlayan Evhadüddin Kirmani
duraksayarak, kölenin yanına gelmesini bekler.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ne de laf anlamayan kadınmışsın ya hu! Özgürsün dedim sana!
Nereye istersen git, bırak peşimi…
HUYSUZ KÖLE
O kadar parayı ödedikten sonra ortalığa salıvermek senin
gibi yaşını başını almış mübarek birine yakışmaz. Bir iş
yaptın, doğru dürüst ardında dur.
Yanlarından geçenlerin dikkatini çekerler.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bu yaptığım peygamberimiz zamanından kalmadır. Sünnettir yani! O da elindeki paraları köle satıcılarına verir,
gücünün yettiğince köleyi özgürlüğüne kavuştururdu.
HUYSUZ KÖLE
Sen de peygamberliğe soyunmayaydın!
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Tövbe de kadın!
Huysuz köle Evhadüddin Kirmani’yi kolundan çekiştirerek,
HUYSUZ KÖLE
Yürü haydi! Yol ortasında
gelip geçen halimize gülüyor…
Ahi Evran gülümsemesini gizlemeye çalışarak,
AHİ EVRAN
Doğru söylüyor şeyhim!
Yeniden yürümeye başlarlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /189
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Hiç olmazsa sen gülmeyeydin Nasirüddin Mahmut…
29.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Huysuz Köle
Ahi Evran hanikahtakilerin şaşkın bakışları arasında
karşısına oturttuğu Evhadüddin Kirmani’nin nikâhını kıymak
üzere son hazırlıkları yapmaktadır.
AHİ EVRAN
Son pişmanlık fayda etmez şeyhim!
Evhadüddin Kirmani utancını saklamaya çalışarak Ahi Evran’a
çıkışır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Her lafı dedirtirim ama ‘Kölesiyle beraber aynı evde
yaşıyormuş,’ dedirtmem kendime…
Ahi Evran ikna edebilmek için ısrarcı olur.
AHİ EVRAN
Ya kov ya da başkasına sat gitsin şeyhim!
Ahi Evran’ın sözleri Huysuz Köle’nin hoşuna gitmeyecektir.
HUYSUZ KÖLE
Sen de gereksiz lakırdılar üreteceğine
kıyacaksan kıy şu nikâhı!
Ahi Evran Huysuz Köle’yi umursamadan ısrarcılığını
sürdürecektir.
AHİ EVRAN
İlk evliliğinizi şeyhinizin kızıyla yapmıştınız.
İkincisindeki nasibinize bakar mısınız?
Evhadüddin Kirmani ortamı yumuşatır.
190 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Sen de şeytani taraflarını deri atölyesinde terbiye etmiyor musun? Hakk Çalap melâmet hırkasıyla yaşayan kulunun
yaptıklarının farkındadır. Onunla kıyacağım nikâh geriye
kalan şeytani taraflarımı da terbiye edecek.
Ahi Evran besmele çekerek nikâh törenine başlar.
30.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ
DIŞ / GÜN
Vergi Tahsilâtçısı,
Deri işleme atölyelerine yaklaşan vergi tahsilâtçısı çamura bulaşmamak için titizlenmektedir. Kokudan rahatsız
olduğundan burnunu tutarak Ahi Evran’ın atölyesinin önüne
doğru yürür. Vergi tahsilâtçısına silahlı askerler eşlik etmektedir.
31.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran,
Ahi Evran deri atölyelerinde çalışan çıraklara ve kalfalara
eğitim vermektedir.
AHİ EVRAN
Diğer atölyelerin yiğitlerinden gelmeyen var mı ola?
Çıraklar birbirini kontrol eder.
BİRİNCİ ÇIRAK
Herkes burada ahi babam!
AHİ EVRAN
Hangi yiğidimizden dinleyelim ahiliğin açık hallerini?
Bir çırak diğerlerinden önce atılarak,
İKİNCİ ÇIRAK
Üçtür ahi babam…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /191
AHİ EVRAN
Say da gelsin bakalım?
İKİNCİ ÇIRAK
İlk vakit düşkünlere yardım etmek için eli açık olacak…
AHİ EVRAN
İkincisi?
İKİNCİ ÇIRAK
Bir şey istemeye gelenlere kapısı açık olacak…
AHİ EVRAN
Üçüncü?
BİRİNCİ ÇIRAK
Açları doyurmak için de sofrası açık olacak…
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Şeyh Nasirüddin Mahmut!
Ahi Evran dışarıya seslenerek,
AHİ EVRAN
Adımı seslenen de kim ola?
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Ben vergi tahsilâtçısı Fuzuli! Kayseri kadısının
adamlarından…
Ahi Evran gülümseyerek,
AHİ EVRAN
Tam da lafının üstüne konuklarımız geldi…
Bu gelenlerin aç ve de açıkta olmadığı aşikâr…
Dışarıya seslenerek,
Kapımız herkese açıktır, geçin içeriye?
192 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
32.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı,
Kapı önündeki vergi tahsilâtçısı ile askerler böyle bir yere
geldikleri için hayatlarından memnun değildir. Kıyafetlerine
bulaşan çamurları temizlemeye çalışırken,
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Sen gel dışarıya, sokma bizi pisliğin içine!
Ahi Evran deri atölyesinin önüne çıkar.
AHİ EVRAN
Buyur Fuzuli Efendi. İçeri geçip iki lokma ekmeğimizden
yeseydin iyi olurdu ama…
Vergi tahsilâtçısı konuşmasını tamamlamasına izin vermeden
konuya girer.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Verginizi ödemediğiniz için hakkınızda şikâyet var.
Ahi Evran’ın canı sıkılmıştır.
AHİ EVRAN
Bizi dost belleyenlerin yanında, düşman belleyenler de az
değilmiş belli ki…
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Bu işler ödemeye gelince böyle olur zaten! Kadı efendi
‘Canımı sıkmasınlar!’ diye haber gönderdi.
AHİ EVRAN
Ben dericilikten kazandıklarımı ahi ocaklarına vakfettim, davranışım Dar-ül Mülk’teki sultan’ın da takdirlerini
kazandı…
Vergi tahsilâtçısı söylenenleri umursamadan deri atölyesinin önünden ayrılmaya niyetlenir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /193
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Boş yere lafı dolandırmadan ödeyin vergilerinizi!
Ahi Evran arkasından seslenerek,
AHİ EVRAN
Sen de kadıya söyle, üstümüze gelerek hoşgörümüzün
sınırlarını zorlamasın!
33.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı,
Ahi Evran çıraklara ve kalfalara eğitim verdiği yere neşesiz
bir halde döner. Pencereden vergi tahsilâtçısının komik halleriyle uzaklaşmasını izlerken kaldığı yerden dersine devam
eder.
AHİ EVRAN
Kim sayacak kapalı hallerimizi?
Bir başka çırak söz alır.
ÜÇÜNCÜ ÇIRAK
Üçtür ahi babam…
Ahi Evran devamının getirmesi için işaret eder.
AHİ EVRAN
Say da gelsin bakalım.
ÜÇÜNCÜ ÇIRAK
İlk vakit kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle
bakmamak için gözü bağlı olmalı…
AHİ EVRAN
İkincisi?
194 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÜÇÜNCÜ ÇIRAK
Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyetine ve de onuruna
kötülük etmemesi için beli bağlı olmalı…
AHİ EVRAN
Üçüncüsü?
ÜÇÜNCÜ ÇIRAK
Son olarak da kimseye kötü söz söylememesi, kimse hakkında
iftira etmemesi, gıybet yapmaması ve de münafıklıktan uzak
durması için dili bağlı olmalı…
34.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Huysuz Köle
Bir grup genç kadın ve erkek, ellerindeki mumlarla ney
müziği eşliğinde sema yapar. Şeyh Evhadüddin Kirmani ve halifelerinden bazıları tanrıya ulaşmanın yolunda sema edenleri izler. Bu coşkuya kendini kaptıran Evhadüddin Kirmani
ayağa kalkarak sema edenlerin arasına karışır.
Bu arada rubailerinden birini söylemeye başlar.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Öğüt dinlersen; gayret et iki üç gün.
Öl ölmeden önce iki üç gün.
Dünya yaşlı bir kadındır,
Ne olur haşır neşir olmasan iki üç gün?
Doğurmak üzere olduğu anlaşılan Huysuz Köle elindeki temizlik malzemeleriyle meclise girer. Onu engellemeye çalışan
genç dervişleri tersleyerek temizliğe başlar. Ortamdaki
büyülü hava kaybolmuştur. Sema sırasında kendinden geçen
Evhadüddin Kirmani ile karşısındaki kızların arasına girer.
HUYSUZ KÖLE
Bir parça ağır ol hele!
Trans halinden koparılan Evhadüddin Kirmani durumu
kavrayamamıştır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /195
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ne var hatun?
Huysuz köle Evhadüddin Kirmani’ye çıkışır.
HUYSUZ KÖLE
Az kalsın kızcağızın içine düşecektin!
Evhadüddin Kirmani hala algılayamaz.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Hangi kızcağız?
Huysuz köle karşısındaki kızı işaret ederek,
HUYSUZ KÖLE
Karşındaki tazeden söz ediyorum.
Durumu kavrayan Evhadüddin Kirmani öfkelenir.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Edep ya hu! Haktan başka bir şeye bakmayacağımı belleyemedin mi hala? Ben nereye bakar isem imanın ve İslam’ın
inancıyla bakarım. Hakk Teâlâ’nın içinde olmadığı hiçbir
şeyi görmez gözlerim. İçin rahat olsun.
Karnındaki bebeği işaret ederek,
HUYSUZ KÖLE
Belli belli…
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ben ‘Edep ya hu!’ diyorum, sen ise edepsizliğin üstüne
gidiyorsun.
35.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka
Ahi Evran’la birlikte deri atölyesini dolaşan Zeynüddin
Sadaka’nın rengârenk işlenmiş deriler ilgisini çekmiştir.
196 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ZEYNÜDDİN SADAKA
Keçi derilerini rengârenk işlemenin sırrı da ne ola?
AHİ EVRAN
Çok okumaktır herhalde…
Zeynüddin Sadaka yılan derisinden yapılmış ürünlerden de
etkilenmiştir.
ZEYNÜDDİN SADAKA
Yılan derisini işlemenin sırrını hangi kitaptan okudun ki?
AHİ EVRAN
İbni Sina’nın yazdıklarında yılanlar hakkında fazlaca bilgi
var. Başka kitaplar da okudum tabii…
İki arkadaş bodruma inerler. Ahi Evran’ın yılanlar hakkında
araştırmalar yaptığı odada, kavanozlar içinde ya da
kafeslerde yılan örnekleri vardır.
Burayı da araştırmalarım için kullanıyorum. Gök Çalap’a
aklımızla ulaşabiliyoruz. Yılan derisini işlemeyi mi
beceremeyeceğiz?
Deri atölyesinin dışından vergi tahsilâtçısının sesi
duyulur.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Şeyh Nasirüddin Mahmut! Ben Fuzuli! Beni duymaz mısın be
adam?
Ahi Evran pencereden dışarıya bakarken Zeynüddin Sadaka
merak etmiştir,
ZEYNÜDDİN SADAKA
Kim olduğunu bildin mi?
AHİ EVRAN
Bir süredir ahilik düzenimizi çekemeyenlerle uğraşmaktayız.
Eskiden Türkmenlerin tabakladığı deriler para etmezdi.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /197
Bir arada olunca işlerin kalitesi değişti. Yeni düzenimiz
ucuzundan malları toplamayanların işine gelmiyor.
ZEYNÜDDİN SADAKA
Bu yüzden mi kadıya gitmişler?
Ahi Evran sinirlenmiştir.
AHİ EVRAN
Bir zamanlar Şeyh Evhadüddin Kirmani’yle Kayseri kadısı
kapışmış. Kadı da eskilerden gelen gerginliğin acısını,
benden çıkarma derdinde.
ZEYNÜDDİN SADAKA
Şu densize haddini bildirsene şeyhim!
36.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı
Vergi tahsilâtçısı ile askerler deri atölyesinin önünde
bekleşmektedir. Komşu atölyelerde çalışanlar da meraklanarak onları izlemektedir.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Yoksa geldiğimi duyunca kaçacak yer mi aramaktasın?
Ahi Evran içeriden seslenir.
AHİ EVRAN
Gel buraya tahsildar efendi… Vergi olarak vereceğim malları
hazırlıyorum. Bir ucundan da sen tutuver…
Amacına ulaşan vergi tahsilâtçısı gururla etrafına
bakınmaktadır.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Çok şükür laftan anlamaya başladın…
Bir grup askerin kendisiyle gelmesini isteyen vergi
tahsilâtçısı içeri girer.
198 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
37.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Vergi Tahsilâtçısı
Karanlıkta çamura bulanmamaya özen gösteren vergi tahsilâtçısı
tedirgin adımlarla yürümektedir. Her adımda tedirginliği biraz daha artar. Deri atölyesinin içinde ilerlerken, bir
anda ejderha kılığındaki Ahi Evran’la karşı karşıya gelir.
Kucağında işlenmiş yılan derileri vardır.
AHİ EVRAN
Al bakalım vergilerin karşılığını!
Ne olduğunu anlayamayan vergi tahsilâtçısı ile yanındaki
askerler paniğe kapılarak çıkış kapısına yönelir.
38.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Vergi Tahsilâtçısı
Ahi Evran’ın atölyesinden çığlıklar yükselmektedir.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Yandım anam! İmdat! Kurtarın bizi ejderhanın elinden!
Vergi tahsilâtçısı ile askerler panik halinde deri atölyesinden dışarı fırlar. Kaçmaya çalışırken yerlere düşüp,
çamura bulanacaklardır.
Kaçın! Hakk için, Allah için canınızı kurtarın! O Nasirüddin Mahmut ejderha olmuş, üstümüze saldırdı! İmdat!
İmdatlar olsun!
Çevredeki deri atölyelerinde çalışanlar da gürültüden
dolayı dışarıya çıkmış, onların hallerine gülmektedir. Bir
süre sonra kapının önüne çıkan Ahi Evran ile Zeynüddin
Sadaka arkalarından bakarak gülümser.
39.KAYSERİ / BATTAL MESÇİDİ / AVLU
DIŞ / AKŞAM
Evhadüddin Kirmani, Şems-i Tebrizi
Evhadüddin Kirmani bir leğenin içindeki suya kendini
kaptırmış halde bakmaktadır. Ayın yansıması suyun içinde
görünmektedir. Onun davranışı mescidin avlusuna giren Şems-i
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /199
Tebrizi’nin dikkatini çeker. Ne yaptığını anlayabilmek için
yanına yaklaşarak Evhadüddin Kirmani’yi izlemeye başlar.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ne yapıyorsun?
Şems-i Tebrizi’nin gelişini umursamayan Evhadüddin Kirmani akliyeciliğin temel felsefesini anlatırcasına karşılık
verir.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ayın sudaki yansımasını seyrediyorum.
Evhadüddin Kirmani’nin mesajını anlayan Şems-i Tebrizi,
sezgiciliğini ortaya koyan bir yaklaşımla karşılık verecektir.
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Ensende çıban yoksa neden başını kaldırıp gökyüzüne
bakmıyorsun?
Evhadüddin Kirmani kiminle konuştuğunu merak etmiştir.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bu tepemde dikelen dervişin akliyecilerden hoşlanmadığı
aşikâr!
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Senin sezgicilerden hoşlandığın kadar hoşlanıyorum şeyhim,
daha fazlası zarar…
Evhadüddin Kirmani karşısındaki dervişi önemsemediğini gösterircesine,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Kayseri’de senin gibiler giderek çoğalıyor.
Şems-i Tebrizi’den yine karşılık gelir.
200 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ŞEMS-İ TEBRİZİ
Bir fazlanın zararı olmaz.
Evhadüddin Kirmani uyarırcasına,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Haddini bildiğin sürece sorun yok…
40.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ / BODRUM KAT
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Birinci Çırak, İkinci Çırak
İlk bakışta ürkütücü havası olan odada çıraklar tedirgin
bir halde sohbet etmektedir.
BİRİNCİ ÇIRAK
Vergicilerin ‘Yandım anam!’ diye kaçtıklarını gözlerimle
gördüm.
İKİNCİ ÇIRAK
Ne diye kaçarlar ki?
Deri atölyesine gelen Ahi Evran, araştırmalarını yaptığı
bodrum kata, çıraklarının ondan habersiz indiğini görünce
öfkelenir. İmalı bir baş hareketiyle ortalıktan kaybolur.
BİRİNCİ ÇIRAK
Ateşler saçan ejderha donunda karşına çıktığında anlarsın
nedenini!
İKİNCİ ÇIRAK
Boş laf bunlar!
Ahi Evran ejderha kılığında ortaya çıkar.
AHİ EVRAN
Boş dediğin ne ola?
İki çırak da şoka uğramıştır.
Ben size buraya girmeyi yasak etmedim mi?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /201
BİRİNCİ ÇIRAK
Ettin ahi babam?
İKİNCİ ÇIRAK
Biz lafını dinlemedik…
AHİ EVRAN
Bunun bir cezası olmalı!
BİRİNCİ ÇIRAK
Her cezaya razıyız ahi babam!
İKİNCİ ÇIRAK
Canımızı bağışla kurbanın olayım…
AHİ EVRAN
Yarına kadar yüz yirmi dört edebin tamamını ezberlemeden
deri atölyesinden içeri adımınızı atmayın…
İki çırak başlarıyla onaylayarak, kaçarcasına bodrumdan
uzaklaşır.
41.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN ÖNÜ
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Birinci Çırak, İkinci Çırak, Evhadüddin Kirmani,
Vergi Tahsilâtçısı, Kayseri Kadısı, Alaüddin Keykubat,
İki çırak korkuyla deri atölyesinden dışarı çıkar. Oraya
doğru yaklaşan Kayseri Kadısı, Vergi Memuru ve kalabalık bir
asker gurubunun farkında değillerdir.
İKİNCİ ÇIRAK
Sana söyledim yılanların piri olduğunu…
BİRİNCİ ÇIRAK
Yüz yirmi dört edebi ezberleyemezsek vay halimize!
Kaçmaya çalışırken kendilerini Kayseri Kadısı’nın
yakınlarında bulurlar.
202 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KAYSERİ KADISI
Kimmiş o yılanların piri?
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Size söyledim kadı efendi! İçerisi yılanlarla dolu! O da
yılanların başında, cümle âleme korku salmış, haracını
topluyor…
Kayseri Kadısı çıraklara dönerek,
KAYSERİ KADISI
Doğru mudur söylenenler?
Birbirine bakan çocuklar, sessiz kalır.
VERGİ TAHSİLÂTÇISI
Korkmayın veletler! Kadı Efendi Ahi Evran’ın canını almaya
geldi. Hepinizi kurtaracak yılanların elinden…
Ahi Evran’ın zarar görmesini istemeyen çocuklar başını ‘Hayır’
anlamında sallar. Kayseri Kadısı’nın baş işaretiyle askerler ellerindeki meşaleleri yakarak, deri atölyesine doğru
ilerlerler. Ahi Evran’ın kapının önüne çıktığını görünce
duraksarlar.
AHİ EVRAN
Durun hele! Sen ahilerin gücünü anlamadan üstümüze geliyorsun ama bedeli ağır olur…
KAYSERİ KADISI
Ben Kayseri’nin düzenini sağlamak için buradayım, işime nifak sokan ahilere de haddini bildiririm.
Kayseri Kadısı’nın işaretiyle meşaleli askerler yeniden
hareketlenir. Ahi Evran deri atölyesini yakmalarına engel
olmaya çalışır. Diğer atölyedekiler de yardımına gelir.
Sert itişip kakışmalar başlamıştır.
AHİ EVRAN
Bu haksızlıkların bedelini öteki dünyada fazlasıyla ödersin
ama…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /203
Ahi Evran çamurların içinde aldığı darbelerle etkisiz hale
getirilmiştir. Ona yardımcı olmaya çalışanlar da aynı sertlikle durdurulmuştur.
KAYSERİ KADISI
Bir akliyeci dervişten öteki dünyayı öğrenmeye niyetim yok,
kendi yolumuzu bellemişiz nasıl olsa…
Tam deri atölyesi yakılacağı sırada Sultan Alaüddin Keykubat ile Evhadüddin Kirmani ortaya çıkıverir.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Bu hesabı öteki dünyaya bırakmam Hoca Nasirüddin!
Sultanın gelişi dericilerin arasında coşkulu hareketlerle
karşılanacaktır. Kalabalığın arasında Sultan Alaüddin!’,
‘Uluğ Sultan!’, ‘Adaletin kılıcı geldi işte!’, ‘O Türkmenlerin gerçek atası!’ gibi bağrışmalar yükselir. Askerler
meşaleleri atarak sultana saygılarını gösterir. Onu gören
Kayseri Kadısı panikle sultanın atına koşturur.
KAYSERİ KADISI
Ulu Sultanımız şehrimize şeref vermiştir…
Sultan Alaüddin Keykubat, atının yanına gelen Kayseri
Kadısı’nı sert bir çizme darbesiyle çamurun içine devirir.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Ben yaşadığım sürece ahilere karşı çıkanlar,
karşısında beni bulacaktır. Yeni Kayseri Kadısı’nı seçene
kadar da kadılık görevi Hoca Nasirüddin’ın sırtındadır,
halkımın haberi ola…
42.YUNUS’UN KÖYÜ
DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul, Aybala
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1249…’ yazısı…
204 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Tuğrul sağlığına kavuşmuş bir halde Çocuk Yunus’la birlikte köyün yakınlarında yürümektedir. Dokuz yaşına ulaşan
Çocuk Yunus’un heyecanlı halleri devam etmektedir.
ÇOCUK YUNUS
Bu şeyh istediği zaman ejderhaya dönüşüyor?
Ahi Tuğrul alaycı gülümser.
AHİ TUĞRUL
O keramet sahibidir ama ejderhaya dönüştüğünü sanmıyorum.
ÇOCUK YUNUS
Sen söyledin şimdi!
AHİ TUĞRUL
Ahi Evran şakayı seven şeyhlerdendir. O küçük oyunlar da
meraklı yiğitleri kendinden uzak tutmak içindir.
Çocuk Yunus’un meraklı soruları devam eder.
ÇOCUK YUNUS
Yüz yirmi dört terbiye de neyin nesi?
AHİ TUĞRUL
Bir ustanın eteğine yapışacak talibin yüz yirmi dört
edepten fazlasını bilmesi gerekir.
Çocuk Yunus vadinin öteki tarafında sürülerini otlatan
Türkmen kızına takılmıştır. Bu durum Ahi Tuğrul’un gözünden
kaçmaz.
ÇOCUK YUNUS
Zor mudur öğrenmesi?
Ahi Tuğrul meraklı çocuğu süzerek,
AHİ TUĞRUL
Bir ucundan başlamaya ne dersin?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /205
Vadinin öteki tarafına doğru hızlı adımlarla yürüyen Çocuk
Yunus geriye bakmadan soruya karşılık verir.
ÇOCUK YUNUS
Sıkılırsam bırakırım ama…
Ahi Tuğrul arkasından gülümsemektedir.
43.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ
DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Aybala, Tüccar
Çocuk Yunus sürülerini otlatan Türkmen kızını uzaktan izlemektedir. Durumun farkında olan Aybala kendi işiyle ilgilenir. Daha önce atı buldukları yerin yakınlarında, eşya
yüklü bir eşek ortaya çıkar. Bir süre nasıl davranacaklarını
düşündükten sonra, eşeğe doğru yürümeye başlarlar. Eşeğin
yakınlarında yan yana gelmişlerdir.
AYBALA
Bu da mı Gök Çalap’ın armağanı değil?
Çocuk Yunus kuşkuyla etrafına bakınmaktadır.
ÇOCUK YUNUS
Mal u mülk yüklü eşeğin dağın başında işi ne ola ki?
Çocuk Yunus kayanın üstünde duran tüccarın şapkasını
görür. Aybala’yı işaretle uyarır. Çekinerek kayaya doğru
yaklaşırlar.
Bir adın var mı?
AYBALA
Aybala…
ÇOCUK YUNUS
Benimki de Yunus…
Kayaların arasında, tüccarın sesi duyulur.
206 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
TÜCCAR
Rahat bırakın eşeğimi!
Çocuk Yunus korku içinde,
ÇOCUK YUNUS
Bu sefer Gök Çalap’ı kızdırdık işte!
İki çocuk kaçmaya hazırlanırken, kayaların arasında ihtiyaç gideren tüccar donunu toplayarak ortaya çıkar. İpek
kıyafetleriyle farklı ve komik görünmektedir. Sevecenlikle
yanlarına yaklaşırken, iki çocuğun kaygılı bakışları devam
etmektedir.
44.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI
DIŞ / GÜN
Gökçe Ana, Ahi Tuğrul
Gökçe Ana’nın tarlasına yaklaşan Ahi Tuğrul, onun, bir Selçuklu askeri ve yanındaki vergi tahsilâtçısıyla konuştuğunu
görünce saklanır. Ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır. En sonunda iki öküzden birini alarak uzaklaşırlar. Gökçe Ana geriye kalan öküzünü karasabandan çözerek evine doğru üzüntüyle
yürür. Ahi Tuğrul gizlendiği yerden karşısına çıkar.
AHİ TUĞRUL
Dert büyük galiba?
Gökçe Ana kendi kendine mırıldanır.
GÖKÇE ANA
Bizim sultana da, ikta beyine de borcumuz yok idi.
Ahi Tuğrul öfkelenmiştir.
AHİ TUĞRUL
O halde niye verdin öküzünü?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /207
GÖKÇE ANA
O var dedi… Elindeki deftere karınca sürüsünden fazla
yazı yazmışlar. Uzattı gösterdi. Eskiden gelen hesaplar kapanmamış dedi, sonra da dişimizden tırnağımızdan
arttırdığımız öküzümüzü aldı götürdü!
AHİ TUĞRUL
Vermeseydin ya!
Öküzünü çekiştirmeye çalışan Gökçe Ana’nın sözleri öfke
doludur.
GÖKÇE ANA
O dediğin Sultan Alaüddin Keykubat zamanındaydı. Bir zamanlar kurda kaptırdığımız koyunun hesabını Ulu Sultan’dan
sorardık. Şimdiyse torunlarının arasında çile çekiyoruz!
45.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GÜN
Aybala, Aybala’nın Babası
Aybala’nın obasındakiler tüccarın sattığı mallarla ilgilenirken, bir yandan da alışılmışın dışında kıyafetler içindeki
tüccarı izlemektedir. Bu sırada, Çocuk Yunus ile Aybala’nın,
birbirlerine gizlice baktığı da gözlerden kaçmaz.
AYBALA’NIN BABASI
Dedikleri kadar küçük mü Sultan İzzeddün?
Tüccarda laf çoktur.
TÜCCAR
İlk tahta oturduğunda on iki yaşlarındaydı.
Şimdi on beşine varmıştır.
Tüccarın sözleri obadakilerin ilgisini çekmiştir.
208 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AYBALA’NIN BABASI
Sultanın annesiyle evlenen
İsfahanlı vezirin de canından olduğunu duyduk. Küçük
kardeşiyle araları hoş değilmiş derler.
Bunların dertleri ne ola ki?
Eşekteki mallarla ilgilenmeyi bırakan Türkmenler tüccarın
anlattıklarına odaklanmıştır.
TÜCCAR
Babalarının laneti çocuklarına da geçmiş olmalı… Sultan
İzzeddün Dar-ül Mülk’e oturunca dokuz yaşındaki kardeşini
de Moğollara elçi olarak göndermişlerdi. Üç yıl sonra
Karakorum’dan yeni sultanın kendisi olduğunu yazan bir
yarlıkla dönmüş. Ağabeyi tahtını bırakmaya yanaşmayınca da
Sultan Han’ı yakınlarında birbirlerine girmişler…
Tüccar mallarıyla ilgilenmediklerini fark ederek hareketlenir.
Alacağınız mal yoksa boş yere yolumdan eylemeyin beni…
Çocuk Yunus’la birlikte eşeğini çekiştirerek uzaklaşırlar.
Aybala ile Çocuk Yunus’un bakışları birbirinden zor
kopacaktır.
46.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİ
İÇ / AKŞAM
Çocuk Yunus, Tüccar, Gökçe Ana, Ahi Tuğrul
Gün içinde yaşadığı üzüntüyü üstünden atamayan Gökçe Ana,
boş gözlerle komik kıyafetli tüccara bakmaktadır.
ÇOCUK YUNUS
Ne öyle garip garip bakmaktasın?
Gökçe Ana evlatlığının uyarısıyla kendine gelir.
Tanrı misafiri gelmiştir, sofraya bir şeyler koysana…
Gökçe Ana sofraya yiyecek bir şeyler koyarken tüccar
gevezeliğine devam eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /209
TÜCCAR
İki kardeş sultanın, savaşa tutuştuğunu söylediler. Sultan İzzüddin, kardeşinin ordusunu tarumar etmiş. Sonra da
iki kardeş birbirine sarılıp ağlaşmışlar. El ele Konya’ya
dönüşleri de herkesin içini rahatlatmış.
Gökçe Ana uzaktan konuşmaya katılır.
GÖKÇE ANA
Bacak kadar çocuk bunlar, ikisini toplasan bir sultan etmez.
TÜCCAR
Peşlerinde ordular var ama…
Sofraya konulan yemekleri doymazcasına yemeye başlayan
tüccar, odadakileri şaşkınlığa düşürür. Tüccar ağzındaki
lokmayı etrafına saçarak konuşmaktadır…
Ben de onların korkusuna
dağlardan geçeyim derken yolumu yitirdim.
Günlerdir dağ taş demeden dolanıp durmaktayım…
İşler daha fazla karışmadan Konya’ya varıp, mal u mülküme
sahip çıkayım…
ÇOCUK YUNUS
Ahi değilsin galiba?
Tüccar ağzındaki lokmayı etrafa saçarak Çocuk Yunus’u
geçiştirmeye çalışır.
TÜCCAR
Her esnafta biraz ahilik vardır.
ÇOCUK YUNUS
Ahi edeplerini belleyen ağzında lokma varken konuşur mu?
Ne söylemeye çalıştığını anlayan tüccar duraksamak zorunda
kalacaktır. Bu durum Ahi Tuğrul’un hoşuna gider.
210 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
47.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN EVİNİN BAHÇESİ DIŞ / GÜN
Çocuk Yunus, Ahi Tuğrul, Gökçe Ana, Tüccar
Gökçe Ana ahırdaki tek kalan öküzle ilgilenmektedir. Ahi
Tuğrul ile Çocuk Yunus da tüccarı uğurlamaktadır.
AHİ TUĞRUL
Ahi Evran şeyhimizi gördüğünde selamımızı ilet. Bir vakit daha Türkmen köylerinde eğleşeceğimi söyler isen hayır
dualarımızı alırsın…
TÜCCAR
O çok zaman önce Kırşehir’e yerleşti.
Ahi Tuğrul meraklanmıştır.
AHİ TUĞRUL
Neden?
Tüccar eşeğinin yükünü kontrol etmektedir.
TÜCCAR
Şems-i Tebrizi’nin ölümünden onu sorumlu tuttular.
O da Molla Hüdavendigar’ın müritleriyle karşı karşıya
gelmemek için Konya’dan ayrıldı.
Ahi Tuğrul çekinerek sorar.
AHİ TUĞRUL
Alaüddin Çelebi’den haberin var mı?
TÜCCAR
Molla Hüdavendigar’ın oğlu da onunla birlikte gitti.
Tüccar kendi halinde uzaklaşmaktadır. Ahi Tuğrul’un
üzüntüsünü fark eden Çocuk Yunus meraklanmıştır.
ÇOCUK YUNUS
Niye üzüldün Ahi Tuğrul?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /211
AHİ TUĞRUL
Yok yere yetmiş yaşındaki şeyhler
şeyhini eziyete salmışız.
Onun üzüntüsünden etkilenen Çocuk Yunus ahırdan tek öküzün
çıktığını görünce şaşıracaktır.
ÇOCUK YUNUS
Diğer öküz nerede?
Ahi Tuğrul ve Gökçe Ana söyleyecek söz bulamaz.
48.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİNİN YAKINLARI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Taptuk Emre, Birinci Genç, Ahi Tuğrul
Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1236…’ yazısı…
Çok uzaklardan önce eşeğin kulakları, sonra da eşeğine ters
binen Ahi Evran görünür. Deri atölyesine doğru yaklaştıkça
kalabalık bir grubun saygıyla arkasında yürüdüğü görünecektir. Ahi Evran bütün ciddiyetiyle peşindekileri bilgilendirmektedir.
AHİ EVRAN
Bir işi ve mesleği olmayanlara fütüvvet değmez. Başıboş
dolananların yürüdüğü yerlere de ahilik uğramaz.
Ahi dediğin helal tarafından kazanmasını becerebilmeli
talipler.
BİRİNCİ GENÇ
İki lokma ekmeğin ucuna biraz haram değse zarar etmez
herhalde ahilerin babası…
Taptuk Emre eşeğine tersinden binen Ahi Evran’ı görünce
şaşırmıştır.
AHİ EVRAN
Boş sözlerinle günahı üstüne çekme talibin cahili!
Sen kazancını helalinden yapamazsan, haram tarafını
212 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
başkalarına da bulaştırırsın.
Kazanmadan yediremeyeceğin için mutlaka
çalışmak gerekir.
Taptuk Emre selam vererek yanına yanaşır.
TAPTUK EMRE
Bu ne hal ahilerin babası?
AHİ EVRAN
Eski Yunan filozofları eşeklerine ters binerek anlatırmış
derslerini. Ben de deneyeyim dedim ama zor oluyormuş…
Ahi Evran eşeğin üstünden inmeye çalışır.
Taptuk Emre, hele bir yardım et…
Ahi Evran peşindekilere dönerek,
Siz de ahiliğin yoluna girmeye niyetliyseniz, bir yol
atası, iki de yol kardeşi bulun kendinize… Haydi, bakalım,
dağılın şimdi…
Ahi Evran eşeğini bağlarken yalınayak gençlerden biri Taptuk Emre’nin yanına yaklaşır.
GENÇ AHİ TUĞRUL
Zor mu ola çarık yapması?
Taptuk Emre delikanlının yalınayak olduğunu fark eder.
TAPTUK EMRE
Zor olan yiğitliğin yoluna girmektir. Gerisi çorap söküğü
gibi gelir.
49.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Fatma Bacı
Deri atölyesinden içeriye giren Ahi Evran bodrum katın
yakınından geçerken aşağıdan gelen tıkırtıları işitir. İmalı
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /213
biçimde başını sallamaktadır. Bodrum kattaysa Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin on sekizli yaşlara ulaşan kızı Fatma Bacı
vardır. İlk defa girdiği araştırma bölümündeki canlı ve
cansız yılanlara irkilerek bakmaktadır. Bu sırada yaptığı
dikkatsizlik kavanozlardan birinin devrilmesine neden olur.
Kırılan kavanozdan çıkan yılan Fatma Bacı’yı sokacaktır.
FATMA BACI
İmdat!
Ejderhaya dönüşmüş olarak bodrum kata gelen Ahi Evran, ortada dolanan yılanı görünce telaşlanmıştır.
AHİ EVRAN
Soktu mu yoksa?
Ahi Evran’ın ejderha hali Fatma Bacı’yı daha da
korkutacaktır.
FATMA BACI
Yok mu ejderhadan kurtaracak beni!
AHİ EVRAN
Ben yardıma geldim Fatma Bacı, kıpırdanıp durma!
Fatma Bacı tir tir titremektedir.
FATMA BACI
Ben senden korkuyorum Ahi Evran!
Onu ejderha gibi gösteren maskeyi çıkaran Ahi Evran normal
haline dönmüştür. Genç kız bir parça rahatlasa da gerçek
yılanın tehlikesi sürmektedir.
O yılan zehirli mi?
Ahi Evran başıyla onaylar.
214 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Hem de çok…
Fatma Bacı bayılmak üzeredir.
FATMA BACI
Beni soktu… Ölecek miyim şimdi…
Ahi Evran bütün dikkatini yılana vermiştir.
AHİ EVRAN
Bunun engelleyebilmek için ilmin gerektirdiği ölçü ve
usulle yılanı avlamamız gerekir.
Ahi Evran usulüne uygun olarak yılanı yakalar. Baş ve kuyruk
tarafından bir miktarını kesip atar. Bir ateş yakar. Kabın
içine koyduğu yılanı faklı malzemelerle birlikte kaynatmaya
başlar. Bu sırada yaptıklarını izleyen Fatma Bacı kendinden
geçecektir.
50.BİR ZAVİYE / AVLU
DIŞ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Fahrüddin Hasan, Kuyu Ustası
Bir halifesinin zaviyesine uğrayan Evhadüddin Kirmani
dervişler tarafından saygıyla selamlanır. Halifesi Fahrüddin Hasan avluya yaptırdığı kuyunun başında çalışan ustayla
konuşmaktadır. Onun geldiğini görünce saygıyla eline sarılır.
FAHRÜDDİN HASAN
Şeyhim!
Evhadüddin Kirmani’nin bakışları kuyuya takılmıştır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ne kadar güzel bir kuyu olmuş böyle…
Evhadüddin Kirmani hayranlıkla kuyunun etrafında
dolanmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /215
FAHRÜDDİN HASAN
Bu usta oldukça hünerliymiş. Biz de fazlasıyla memnun
kaldık doğrusu!
Evhadüddin Kirmani ustayı takdir eder.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bu sanatı öğreten ustanın elinden öpmek gerek…
Kuyu ustası gururla,
KUYU USTASI
Ben kuyu ustalığını kendi başıma öğrendim!
Evhadüddin Kirmani’nin bakışları bir anda değişir. Eline
aldığı taşları kuyuya atmaya başlar.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ey dervişler! Toplanın buraya!
Ne olduğunu anlayamayan dervişler etrafına toplanır.
Bir an önce kapatın kuyuyu!
Kuyu ustasının şaşkın bakışları arasında kuyuyu doldurmaya
başlarlar.
KUYU USTASI
Bir yanlışımı mı gördün şeyhim?
Evhadüddin Kirmani kuyuyu kapatmaya çalışırken
konuşmaktadır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bizim meşrebimizde üstadından mesleğini öğrenmediysen,
işlerinden hayır bekleme… Bir ustaya bağlanmadan ortaya
çıkarılan eserlerin kutsallığı ve de haysiyeti olmaz!
Kuyu ustası itiraz etmeye niyetlenir.
216 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KUYU USTASI
Ama şeyhim…
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, anlasana be adam!
51.KAYSERİ / DERİ ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Fatma Bacı
Az önce bordum katında bayılan Fatma Bacı gözlerini
araladığında kendini Ahi Evran’ın kollarında bulur. Ahi Evran
onun sağlığına geri dönmesi için mücadelesini sürdürmektedir.
FATMA BACI
Hala yaşıyor muyum şeyhim?
Onun kendisine geldiğini görünce, aşkını gizlemeye
çalıştığı kaygılı gözlerle bakacaktır.
AHİ EVRAN
Bazı cahiller yılanlara nasıl yaklaşılacağını
bilmediklerinden güzel renklerine kanıverir. Elini
yaklaştırdığında da ölümcül belalarla karşı karşıya
kalırlar.
Fatma Bacı kendisini yaşama döndürenin ne olduğunu anlayabilmek için etrafına bakınmaktadır.
Yılanın belli kısmını kaynatarak, herkesin bilmediği bir
panzehir yaptım. Bunun sayesinde de yılanın ağusu vücudundan atıldı.
Bir kabın içinde kaynattığı sıvının kendini yaşama
döndürdüğünü anlamıştır.
FATMA BACI
Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızına cahil mi dersin?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /217
AHİ EVRAN
Yılan ağusunu def etmede yine yılanların kullanıldığını
biliyorsun yani…
FATMA BACI
Ben yalnızca senin olduğun yerde ölümden korkmamam
gerektiğini biliyorum? Bu işlerin sırlarını bana da
öğretsene…
52.KAYSERİ / ÇARŞI İNŞAATI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay
Sultan Alaüddin Keykubat mahiyetiyle birlikte inşaat alanına
doğru yaklaşmaktadır. Onun geldiğini gören ustalar ve işçiler
saygıyla kendisini karşılayacaktır.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Nasıl gidiyor Hoca Nasirüddin?
Ahi Evran saygıyla,
AHİ EVRAN
Sayenizde hızla ilerliyoruz sultanım.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Bu çarşıyı yapmak için aklına uyduk ama…
Ahi Evran söylenenden kaygı duymuştur.
AHİ EVRAN
Bir yanlışımı mı gördünüz?
Sultan Alaüddin Keykubat gülümseyerek,
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Gün ve gece demeden işçilerin başındasın. Çarşıyı yapmanın
sevdasına güzelim sohbetlerinden mahrum etmektesin bizleri…
218 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Bütün derdimiz sultanımıza yakışır bir eser ortaya koyabilmek içindir.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Ruhun ölümsüzlüğü hakkındaki sohbetimiz yarım kalmıştı,
devamını merakla bekliyorum…
53.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / AKŞAM
Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Taptuk Emre
Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisini Şeyh Evhadüddin Kirmani yönetmektedir. Beline peştamalı dolamış,
iki tarafından havlu sarkıtmış olan Fatma Bacı sakilik
yapmaktadır. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin işaretiyle huzura
gelir. Su bardağını usulüne uygun olarak sağ eline uzatır.
O suyunu içtikten sonra sol tarafındaki yaşlı şeyhe suyunu
verir. Elleri titreyen şeyh suyunu içerken yere dökecektir.
Bu gibi durumlara hazırlıklı olan Fatma Bacı yanındaki bezle
ıslanan yerleri siler. Bu ahilik terbiyesi meclistekilerden
takdir toplar.
AHİ BABA
Su gibi ömrün olsun kızım…
Bir ahi baba Fatma Bacı’yı sınava çekmeye niyetlenmiştir.
AHİ BABA
Bir sorum olacak Fatma Bacı.
FATMA BACI
Şeyh babamın izni olursa, buyur, sor.
Şeyh Evhadüddin Kirmani başıyla onay verir.
AHİ BABA
Gece vakti yapılan sakiliğin edeplerini de
bellemiş misin?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /219
Ahi Evran’ın suyunu veren Fatma bacı belli belirsiz gülümser.
FATMA BACI
Eğer konuk uyumuşsa üç defa testiye vurursun, uyanmazsa
geçer gidersin.
Ahi baba aldığı yanıttan memnundur.
AHİ BABA
Şeyh Kirmani! Bu kız rahmetli anasına benzemiyor. Ahiliğin
edeplerini iyice belletmişsin Fatma Bacı’ya…
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Benden fütüvvetin edeplerini öğrendi, geriye kalanları da
Nasirüddin Mahmut’tan…
Ahi Evran’ın suyunu veren Fatma bacı belli belirsiz gülümser.
54.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Fatma Bacı
Su dağıtırken Fatma Bacı, Ahi Evran’ın hücresinin önünde
duraksar. Ahi Evran yazdığı kitaba kendini kaptırmıştır. Üç
kez testiye vurur. Ahi Evran içeriden seslenir.
AHİ EVRAN
Bir bardak suya itiraz etmem…
Kapının önüne çıkan Ahi Evran kendisine uzatılan suyu içer.
Su hayattır Fatma Bacı.
Fatma Bacı gülümseyerek,
FATMA BACI
Hayatımı sana borçluyum şeyhim.
220 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran yılan derisinden yaptığı bilekliği karşısında
gülümseyerek bakan genç kıza uzatır.
AHİ EVRAN
Bu yılan derisi bilekliği taşıdıkça hayatın manasını daha
iyi kavrarsın.
FATMA BACI
Ne güzel ışıldıyor!
Ahi Evran bilekliği Fatma Bacı’nın koluna takmaya
çalışırken elleri titreyecektir.
AHİ EVRAN
Senin canına kasteden yılanın derisinden yaptım.
Fatma Bacı yaşadığı anın keyfini çıkarmaktadır.
55.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay
Sultan Alaüddin Keykubat elindeki kitabın sayfalarını
incelerken, Ahi Evran da gülümseyerek onu izler.
AHİ EVRAN
‘Murşidü’l-kifaye’ adını verdiğim kitabımı sizin için
mürekkep eyledim sultanım.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Ne zaman seni arasam çarşıdaki esnafların dertleriyle
ilgilendiğini söylüyorlar. Hangi arada yazacak vakit buldun?
Ahi Evran utangaçça başını eğer.
AHİ EVRAN
Biz hizmet için Bağdat’tan Anadolu’ya gönderildik. Her vakit için sultanımızın hizmetindeyiz?
Bir süre düşünen Sultan Alaüddin Keykubat,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /221
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Bu değerli bilgilerinden şehzadelerimin de faydalanmasını
isterim. Bir ayağını da Dar-ül Mülk’e uzatmanın zamanı
geldi galiba.
AHİ EVRAN
Ulu Sultan’ımızın her isteği bizim için emirdir.
56.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / AKŞAM
Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Taptuk
Emre, Hacı Bektaş, Menteş
Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisini Şeyh Evhadüddin Kirmani yönetmektedir. Fatma Bacı usulüne uygun olarak
toplantıyı böler.
FATMA BACI
Konuklarımız var şeyh babam.
Şeyh Evhadüddin Kirmani meclisin bölünmesinden
hoşlanmamıştır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bu meclisimiz yalnızca erenler diyarından olanlara açıktır!
FATMA BACI
Onlar da erenlerin diyarındandır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Ne malum?
FATMA BACI
Kendimi bildim bileli erenlerin hizmetindeyim şeyh babam.
Anlaması pek de zor olmuyor.
Şeyh Evhadüddin Kirmani ikilem içinde kalmıştır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Al bakalım huzura.
222 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hacı Bektaş-ı Veli ve kardeşi Menteş huzura gelir.
HACI BEKTAŞ
Ben Horasan taraflarındaki Ahmet Yesevi ocağından Hacı
Bektaş-ı Veli… Yanımdaki de kardeşim Menteş…
57.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Fatma Bacı
Yüzünde hoş bir gülümsemeyle su dağıtan Fatma Bacı, Ahi
Evran’ın hücresinin önünde üç kez testiye vurur. İçeriden
garip sesler gelmektedir.
AHİ EVRAN
Ya Allah’ın resulü! Bedir gazasında huzurunda savaşmaktan
daha büyük hediye mi olurmuş…
Fatma Bacı meraklanmıştır.
FATMA BACI
Şeyhim?
Fatma Bacı kapıyı aralayarak içeriye baktığında Ahi Evran’ın
düş gördüğünü anlar. Az önceki gerginliğinin yerini gülümseyen bir yüz almıştır…
58.AHİ EVRAN’IN RÜYASI / MÜBAREK TOPRAKLAR
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran
GERÇEKÜSTÜ SAHNELERDEN OLUŞAN RÜYA: Ahi Evran, Hazreti
Muhammet’in amcasının oğlu olarak Bedir savaşında kılıç
savurmaktadır. Kimi zaman ejderhaya dönüşür. Kimi zaman
Hazreti Ali’yle sırt sırta savaşır. Ona ‘Ahi Evran!’ diye
seslenilmektedir. Bedir savaşının sonrasında kahraman olarak
karşılanır. Hazreti Ali, amcasının oğlunu sevgiyle kucaklar.
Ona ‘Allah’ın emri ve resulünün rızasıyla, kızım Rukiye’yi,
amcamın oğlu Sultan Ahi Evran Hazretlerine verdim.’ dediğinde
çevredeki insanların coşkusu iyice artar. Birbirinden güzel düğün kareleriyle, Hazreti Muhammet’in eliyle bağlandığı
anlaşılan kuşak bağlama töreninin görüntüleri arkası arkasına
eklenmektedir…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /223
59.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / AKŞAM
Ahi Evran, Fatma Bacı
Düş gören Ahi Evran’ı usulca dokunarak uyandırmaya çalışan
Fatma Bacı oldukça meraklanmıştır.
FATMA BACI
Şeyhim?
Ahi Evran gözünü araladığında Fatma Bacı’yı görecektir.
AHİ EVRAN
Fatma Bacı?
Fatma Bacı hafiften sitemkâr bir ses tonuyla,
FATMA BACI
Rukiye kim şeyhim?
Ahi Evran kendini toplamaya başlamıştır…
AHİ EVRAN
Hazreti Ali efendimizin kızı…
Fatma Bacı şaşkınlıkla kıskançlık arasındadır.
FATMA BACI
Hayırdır inşallah… Onu düşünüzde görmenizin bir hikmeti
olmalı?
Ahi Evran hala rüyanın etkisinden kurtulamamıştır.
AHİ EVRAN
Ben amcası Abbas’ın oğluymuşum, Hazreti peygamberimiz
dericiliğin piri olarak kuşağımı bağlamış, Ben de diğer
ahi pirlerinin kuşağını bağlamışım. Sonra da Kırşehir’e
gönderilmişim…
Fatma Bacı anlamaya çalışarak,
224 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Sen Kayseri’desin ama…
Ahi Evran hala rüyanın etkisinden kurtulamamıştır.
AHİ EVRAN
Düş işte, ardındaki manayı bilmek zor…
Fatma Bacı kıskançlığına yenilerek,
FATMA BACI
Ya Rukiye?
Ahi Evran ile Fatma Bacı’nın bakışları birbirine
kilitlenmiştir.
60.KONYA / HANIKAH-I LALA
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Giyasüddin Keyhüsrev
Ahi
Evran
huzursuz
tavırlarıyla
kıpırdanan
Giyasüddin Keyhüsrev’i süzmektedir. Şehzade Giyasüddin abartılı
hareketlerle etrafına bakınır.
GİYASÜDDİN KEYHÜSREV
Eşeğin nerede Hace Nasirüddin?
Ahi Evran niyetini algılayamamıştır.
AHİ EVRAN
Anlayamadım şehzadem?
GİYASÜDDİN KEYHÜSREV
Sen eşeğine ters binerek öğrencilerini
yetiştirenlerdenmişsin.
Durumu kavrayan Ahi Evran gülümser.
AHİ EVRAN
Bir keresinde denemiştim ama rahat edemedim. Şehzademiz
için uygunsa ilk dersimizi oturduğumuz yerde yapalım.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /225
Şehzade Giyasüddin karşısındaki hocayı tartmaya devam eder.
GİYASÜDDİN KEYHÜSREV
Babam senin için Kayseri Kadısı’nın kellesini almış diyorlar.
Sohbet giderek gerginleşmektedir.
AHİ EVRAN
Uluğ Sultan’ımızın yaptıklarını sorgulamak haddimi aşar.
Şehzade Giyasüddin aşağılarcasına,
GİYASÜDDİN KEYHÜSREV
Ben akliyecileri sevmem ama…
Ahi Evran alttan almayarak üstüne gider.
AHİ EVRAN
O halde dersimize ‘seyr-i sulük-i afakî’ metodunu yol
belleyen akliyecilerden Hallacı Mansur’la başlayalım.
İbni Sina’yla da devam ederiz.
Şehzade Giyasüddin karşısındaki hocanın zorluğunu
anlamıştır.
61.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş, Fatma Bacı
Şeyh Evhadüddin Kirmani, yanındaki Hacı Baktaş’la konuşarak
hanikaha girer. Fatma Bacı saygıyla onları karşılayacaktır.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Sen de benim gibi göçerlerin arasında dağ bayır dolaşmayı
seviyorsun.
HACI BEKTAŞ
Biz bozkırlarda büyüdük baba eren. Çarıklarımız kıraç
toprakları daha iyi kavrar.
226 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Sur içindeki sokaklar ise fazlaca ekşi kokmaktadır. İyi
havayı kötüsünden ayırması zor olur.
Şeyh Evhadüddin Kirmani kızının yanından geçerken,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bir su ver hele…
Fatma Bacı meraklanmıştır.
Ben gittikten sonra Kırşehir taraflarını kendine yurt belle.
Bir derdin olursa oralarda hatırımızı sayacak ümera ve
ulema fazladır.
Su ile yanına gelen Fatma Bacı konuşmalarına tanık
olacaktır.
Eksikliğimi yaşatmazlar.
FATMA BACI
Bir yerlere yolculuk mu var şeyh babam?
Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin aklı kızında değildir.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Konya’dan gelen var mı?
Fatma Bacı’nın merakı sürmektedir.
FATMA BACI
Kim gelecek ki?
62.KAYSERİ SURLARININ YAKINLARINDAKİ YOL
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka
Dörtnala atlarını koşturan iki arkadaş oldukça gergin görünmektedir. Çok uzaklardan Kayseri’nin surları görünür. Bir
bakış attıktan sonra hızla yollarına devam ederler. Bir süre
sonra dış surlardan girerek kaybolurlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /227
63.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş, Fatma Bacı, Ahi Evran,
Zeynüddin Sadaka, Taptuk Emre
Bir telaş içinde atlarını dışarıdaki dervişlere bırakan
Ahi Evran ile Zeynüddin Sadaka odaya girer. Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi ve Hacı Baktaş’ı görünce biraz da olsa
rahatlayacaklardır. Bu arada Ahi Evran ile Fatma Bacı da göz
göze gelecektir.
AHİ EVRAN
Bir kötülük mü var şeyhim?
Şeyh Evhadüddin Kirmani sakin görünmektedir.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Şeyh Şihabüddin Sühreverdi’nin Hakk’a yürümesi an
meselesiymiş. Onun yerine geçmek için Halife el-Mustasim
Billâh tarafından Bağdat’a çağrıldım.
Ahi Evran’a,
Sen ahiliği kendine yol belledin, tutunduğun yolun izinden
ayrılma… Şeyh Zeynüddin Sadaka’yı da benim yerime Anadolu Şeyhlerinin Şeyhi olarak bırakıyorum. İkiniz de Dar-ül
Mülk’teki hizmetlerinize sahip çıkın.
Fatma Bacı’nın gözleri dolmaya başlamıştır.
FATMA BACI
Şeyh babam…
Şeyh Evhadüddin Kirmani kızına sevgiyle yönelerek,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
En zor yük ise senin boynundadır Fatma kızım… Sen de
Kayseri’deki bacılarımıza sahip çıkacak, Şeyh Kirmani’nin
adını yere düşürmeyeceksin.
Ahi Evran genç kızın gözyaşlarına dayanamaz,
228 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Biz yaşadığımız sürece gözün arkada kalmasın şeyhim!
Evhadüddin Kirmani gülümseyerek,
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Bu yaşlı babanın içini rahat ettirmek istiyorsan Fatma’yı
nikâhına al…
Hazırlıksız yakalanan Ahi Evran nasıl davranacağını bilemez. Aynı şaşkınlık Fatma Bacı için de geçerlidir.
AHİ EVRAN
Şeyhim…
EVHADÜDDİN KİRMANİ
En uygun halifem sensin Nasirüddin Mahmut.
AHİ EVRAN
Fatma Bacı da razı gelirse…
Bütün gözler Fatma Bacıya çevrilir. Gözyaşları içindeki
Fatma Bacı başıyla onaylar.
EVHADÜDDİN KİRMANİ
Nikâh şahitleri de tamam olduğuna göre oturun karşıma…
Üzüntünün yerini mutluluk dolu bir hava almıştır. Tam
nikâhın başladığı sırada Taptuk Emre telaşla içeri girer. Ne olduğunu sormasına fırsat vermeyen Hacı Bektaş
işaretlerle arkadaşını susturacaktır.
64.KAYSERİ / DIŞ SURLARIN ÇIKIŞ KAPISI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Zeynüddin Sadaka, Evhadüddin Kirmani, Hacı Bektaş,
Taptuk Emre
Dış surlardan çıkarken oldukça kalabalık bir grup Şeyh
Evhadüddin Kirmani’yi uğurlamak için toplanmıştır.
At üstünde şehirden ayrılanların arasında Ahi Evran da vardır.
Zeynüddin Sadaka’nın yakınlarına geldiğinde diğerlerinin
duyamayacağı biçimde konuşurlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /229
ZEYNÜDDİN SADAKA
Sen niye peşimize takıldın şeyhim?
Ahi Evran geçiştirmeye çalışarak,
AHİ EVRAN
Hep birlikte şeyhimize Malatya’ya kadar eşlik edeceğiz!
Zeynüddin Sadaka gülümseyerek,
ZEYNÜDDİN SADAKA
İlk geceyi Kayseri’de geçirseydin ya.
Ahi Evran sıkılmıştır,
AHİ EVRAN
Böylesi daha doğru…
Zeynüddin Sadaka üstüne gider.
ZEYNÜDDİN SADAKA
Emin misin?
Ahi Evran iyice sesini kısarak,
AHİ EVRAN
Bu yaştan sonra kıyılan nikâhın zifaf gecesi mi olurmuş?
ZEYNÜDDİN SADAKA
Bu soruyu Fatma Bacı’ya sorman gerek…
Ahi Evran yalancı bir kızgınlıkla arkadaşına bakarak atını
mahmuzlar.
65.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI
DIŞ / GÜN
Gökçe Ana, Asker Devşirici, Genç Yunus, Ahi Tuğrul
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1256…’ yazısı…
Genç Yunus, karasabanın peşinde tarlayı sürerken, Gökçe
Ana, ağacın gölgesinde yemek hazırlamaktadır. Bir Selçuk-
230 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
lu askerinin yaklaştığını gören Ahi Tuğrul, usulca tarladan uzaklaşır. Ne olduğunu merak eden Genç Yunus da, Gökçe
Ana’nın bulunduğu tarafa karasabanı yönlendirir.
GÖKÇE ANA
Şu gelenin salınışına bakın hele…
ASKER DEVŞİRİCİ
Çok oldu tezek kokan köyünüze yolumuz düşmeyeli…
Genç Yunus’u görünce gülümseyerek selamlar.
Kolay gele Yunus Can!
Kim olduğunu bilemeyen Genç Yunus analığından bilgi almak
için gözlerine bakar. O da ‘Boşver,’ gibilerinden bir el
hareketi yapar.
GENÇ YUNUS
Kolay geleydi, benim gibi karasabanın peşinde dolanır
dururdun. Sen elinde mızrak, belinde kılıçla çok daha
kolayını bulmuşsun…
ASKER DEVŞİRİCİ
Laf ebesine bak sen… Çocukluk geride kalınca dilin pabuç
gibi uzamış. Dilin kadar bileğinde çalışıyorsa, kılıcımı
takıvereyim beline!
Gökçe Ana araya girerek,
GÖKÇE ANA
Hişşştt… Uzak dur körpe yiğidimden!
Genç Yunus durumu kavramıştır.
GENÇ YUNUS
Sen asker devşiricisin anlaşılan?
Asker devşirici gururla,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /231
ASKER DEVŞİRİCİ
Hah, şunu bileydin!
GENÇ YUNUS
Üç sultan kardeşin Moğollardan yana dertleri olmadığından
ortalık yıllardır güllük gülistanlık diye bilirim. Seni
buralara sürükleyen de ne ola?
Asker devşirici karşısındakileri küçümseyerek anlatmaya
başlar.
ASKER DEVŞİRİCİ
Senin dediklerin Celalüddin Karatay terk-i diyar eylemeden önceydi. Onun ardından küçük sultan Alaüddin de Hakk’ın
rahmetine kavuşunca ortalık fena karıştı.
Gökçe Ana’nın içi sızlamıştır.
GÖKÇE ANA
O sultan seninle akrandır Yunus’um!
GENÇ YUNUS
Geriye kalanları da yeniden birbirine düşmüş anlaşılan…
Asker devşiriciden başıyla onay gelir.
GENÇ YUNUS
Sen hangisine asker devşirmektesin?
66.AYBALA’NIN OBASI’NIN YAKINLARI
DIŞ / AKŞAM
Genç Yunus, Aybala
Ahi Tuğrul ile Gökçe Ana ozanın müziğine kendisini
kaptırmıştır. Kalabalıktan uzakta oturan Aybala ile Genç
Yunus, gökyüzünü seyretmektedir. Bu arada Genç Yunus asker
devşiriciyi taklit etmektedir.
GENÇ YUNUS
O Sultan İzzüddin için asker devşirmekteymiş. ‘Benim hocam
232 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hıristiyan dayılarını Konya’da kimselerin sevmediğini
söylüyor,’ deyince kulakları dikildi. Bizim Sultan
Rüknüddin’i desteklediğimizi sanmış. Bu kez de ‘Benim hocam
Moğollardan hayır bekleyenlerden hayır mı gelirmiş?’ diyor,
dedim…
Aybala çok gülerek,
AYBALA
Geriye sultan bırakmamışsın.
Genç Yunus genç kızı etkilemekten memnundur.
GENÇ YUNUS
Onun da aklı bulandı zaten. Ne diyeceğini bilemedi…
Genç Yunus iyice abartarak,
‘Be hey cahil Türkmen! Sana da sultan beğendirelim derken
göbeğimiz çatlayacak ya hu! Bu işlere Konya’daki ümera ve
ulema kafa patlatırken, ne olduğu belirsiz ukalalar dağ
başında ahkâm mı kesmekte?’ diyerek başladı homurdanmaya…
Bu taklit Aybala’yı çok güldürecektir.
67.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / AKŞAM
Ahi Tuğrul, Gökçe Ana, Aybala’nın Babası,
Ozanın müziği çalarken Aybala’nın babası konuşmaya başlar.
Çok yaşlı olan Aybala’nın dedesi de uyuklar gibidir.
AYBALA’NIN BABASI
Bizim yolumuz daha Anadolu’ya gelmeden önce Şeyh
Kirmani’yle kesişmiş?
AYBALA’NIN DEDESİ
He… Bir gece vakti çıkıp gelmişti
bozkırların ortasındaki obamıza?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /233
AYBALA’NIN BABASI
Ben çok küçükmüşüm, hatırlamıyorum.
AYBALA’NIN DEDESİ
Ben de neler dediğini unuttum… Hem Muhammet’i hem de Ali’yi
anlatmıştı, ikisini de sevmiştik…
AYBALA’NIN BABASI
Fütüvvet dedikleri ne ola?
AHİ TUĞRUL
Bu yola gönlünü koyanların, öküzün sessizliğinde tarlasını
sürer gibi ruhlar âlemindeki tarlasını sürmesi gerekir.
GÖKÇE ANA
Bir ekinci gibi?
AHİ TUĞRUL
Bir ekinci gibi sevgiyle tohumlarını ekmeli Gökçe anam.
Gök Çalap’ın rahmetiyle suladıktan sonra da sakinlik içinde
topraktan başını çıkarmasını beklemeli…
AYBALA’NIN BABASI
Sonrası da var mı?
AHİ TUĞRUL
Daha yeni başladık Türkmen kocası! Zamanı gelince acıktım,
susadım demeden ektiklerini biçmeli. O biçtiklerini hizmet
aşkıyla harman etmeli. Sabırla dövmeli. Şevkle gökyüzüne
savurmalı…
Herkes anlattıklarına odaklanmıştır.
Şimdi bitti mi dersiniz?
Bir süre kararsız kalırlar.
234 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AYBALA’NIN BABASI
Pek bitmişe benzemiyor.
Ahi Tuğrul başıyla onaylar.
AHİ TUĞRUL
Adım adım tahrikât basamaklarını tırmanarak öğütmesi de
gerekmez mi? Bir de rahmet suyuyla hamura dönüştürmeli… Bir
de muhabbetin tandırında kızdırmalı. Son olarak da çileyle
pişirmeli…
Aybala’nın dedesi gözleri kapalı haliyle,
AYBALA’NIN DEDESİ
Bu kadar emek verdikten sonra tadından yenmez vesselam!
Bu sözler kalabalığı güldürür.
69.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GECE
Genç Yunus, Ahi Tuğrul, Aybala
Bir arada olmanın tadını çıkaran Aybala ile Genç Yunus’un
sohbeti sürmektedir. Ahi Tuğrul ile Gökçe Ana, Türkmen
obasından ayrılmıştır. Köye doğru yürürler.
GENÇ YUNUS
Ahiliğe girenler aşılanmış dağ meyvesine dönermiş. Tatsız
ve de kokusuz hali kaybolurmuş. Tadı şekerden farksız
olurmuş. Kokusu herkesi kendine çekermiş…
Aybala yalandan alınganlık yapar.
AYBALA
Benim dağ meyvesinden farkım olmayacak mı?
Genç Yunus ikilemde kalacaktır.
GENÇ YUNUS
Bir yolu vardır elbette…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /235
Ahi Tuğrul Genç Yunus’u uyarmak için biraz geride kalmıştır.
Onu işaretlerle yanına çağırır. Genç Yunus açıklama yapmanın
sıkıntısından kurtulmuştur. Ahi Tuğrul’la birlikte Gökçe
Ana’nın peşine takılırlar. Ahi Tuğrul şakacı bir ses tonuyla…
AHİ TUĞRUL
Her fırsatını bulduğunda Aybala’nın yanındasın…
Genç Yunus utanarak konuyu değiştirmeye çalışır.
GENÇ YUNUS
Boş ver şimdi onu… Ahi Evran şeyhini anlat sen…
69.KONYA / KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Alaüddin Çelebi,
Zeynüddin Sadaka, Fatma Bacı,
Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1237…’ yazısı…
İki farklı zaman dilimi ya da mekânın iç içe geçtiği ustalık
töreni gerçekleştirilmektedir: Bir sahnede Ahi Evran’ın
yönettiği ahilerin ustalık töreni, diğer sahnedeyse Fatma
Bacı’nın yönettiği bacıların ustalık töreni yapılmaktadır.
Her iki grubun da yerleşim düzeni aynıdır…
Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; ahilerin nakibi, su ve süpürgeyle rütiellere uygun davranışlarla huzura
gelir…
AHİLERİN NAKİBİ
Allahın selamı üzerinizde olsun, ey şeriat ve tarikat
ashabı! Allahın selamı üzerinizde olsun ey şedd, ahd ve
vefa ehli! Allahın selamı üzerinizde olsun ey mürüvvet,
kerem ve cömertlik ehli!
Su ve süpürgeyle dışarıya yönelen ahilerin nakibi, rütiellere uygun olarak geçtiği yolu sulamakta ve süpürmektedir.
Kapının önünde talip olarak bekleyen Ahi Tuğrul’u huzura
getirir.
236 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Gelişimiz Hakk için, duruşumuz Hakk için, sözlerimiz
Hakk için… Bu talip ahilerin silsilesine bel bağlamaya
niyetlenmiştir. Uluların katarlarında erkân görüp, ahilerin
arasında kendine yakışan yeri bulup, Şah-ı Merdan kapısında
beli bağlı kullara ve hanedan âşıklarına hizmetkârlık yapmak ister.
Ahiler isteği kabul ettiğini gösterircesine başıyla onay
verir. Onların kararını Ahi Evran da destekleyecektir.
AHİ EVRAN
Mübarek olsun…
Bir tas su ile bir avuç tuzu besmele çekerek eline alan Ahi
Evran ahilik hutbesi okumaya başlar…
İkinci sahnedeki bacıların ustalık töreninde; bir tas su
ile bir avuç tuzu elinde tutan Fatma Bacı konuşmaktadır.
FATMA BACI
Gök Çalap suyu temiz, tuzu da her şeyi öldürücü olarak
yarattı. Her şeyin yaratıcısı ‘Şu tatlı su, bu da acı,
kekremsi tuz’ dedi. Onu ahd, borç, söz verme alameti kıldı.
Gök Çalap lanet etsin ahdini bozana!
Fatma Bacı suyu tuza atarak karıştırmaya başlar…
Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; tuzu suya
karıştıran Ahi Evran konuşmaktadır.
AHİ EVRAN
Kim ki sözünde durmazsa, kendi aleyhinde sözünden dönmüş
olur. Kim ki verdiği sözü tutarsa, Hakk Teâlâ’nın
mükâfatlarını kazanır. Onun, çok tövbe edenleri sevdiğinden
kimsenin kuşkusu yoktur.
AHİ TUĞRUL
Herkesin gözü önünde ya da gizleyerek, bilerek ya da
bilmeyerek işlediğim günahlarımdan dolayı tövbe ediyorum.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /237
Gök Çalap’ın hoş görmedikleri için de bağışlayıcılığına
sığınıyorum.
Ahi Evran meclistekilere bakarak,
AHİ EVRAN
Bu talibin yol atası var mı ola?
Yol atası olarak Taptuk Emre ve iki yol kardeşinden birisi olarak da Alaüddin Çelebi huzura gelir. Ahi Tuğrul yol
atasının önüne oturur. Yol kardeşlerinin biri sağına, diğeri
soluna oturacaktır. İki yol kardeşi de Ahi Tuğrul’un eteğini
tutmaktadır. Taptuk Emre ile Ahi Tuğrul birbirinin sağ elini
tutarak üstüne mendil örter. Taptuk Emre Yasin Suresi’ni
okur. Yol kardeşleri ellerini Ahi Tuğrul’un başına koyar.
AHİ EVRAN
Ey yol atası! Atalarımızdan bizlere ulaşan gayret ve iffet
kuşağını bağlama yolunda hizmetkârlık yapacak talibe bir
çift sözün var mı ola?
TAPTUK EMRE
Eli yoksullara, kapısı konuklara, sofrası açlara açık ola.
Gözü kötülükle bakmaya, dili kötü sözler söylemeye, beli
başkalarının ırzına ve namusuna kapalı ola…
İkinci sahnedeki bacıların ustalık töreninde; Fatma Bacı,
yol atası bacı ve yol kardeşleri bacıların önünde talip
genç kıza nasihat etmektedir.
FATMA BACI
Ey bacı, işine, aşına, eşine sahip olasın! Nereye varırsan,
izzetle ve hürmetle varasın. Nereye oturmak istersen,
edebinle oturasın. Söz söylemek istersen, hikmet söyleyesin
ya da susasın. Bir yerde duracak olursan, hizmete durasın…
Talip genç kız büyüklerin elini öper, yol kardeşleriyle
kucaklaşır…
238 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Birinci sahnedeki ahilerin ustalık töreninde; Ahi Tuğrul da
yol atası ve yol kardeşleriyle kucaklaşmaktadır.
AHİ TUĞRUL
Hakk dergâhına ve Hazreti Peygamber huzuruna kabul
edildiğimde, yol kardeşlerimi de yanımda görmeyi isterim.
Sizler de kabul olduğunuzda, beni isteyin.
AHİ EVRAN
Bu yiğidimiz ahiliğin silsilesine adımını atmıştır, Allah
utandırmasın.
70.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay
Ahi Evran elindeki kitabı törensel bir ciddiyetle Sultan
Alaüddin Keykubat’a sunar. Kitabı inceleyen Selçuklu sultanı
heyecan içindedir.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Miracname… Bu eser akliyeci tabip ve filozof İbni Sina’nın
Miracname’si değil mi?
Ahi Evran alçakgönüllülükle konuşmaktadır.
AHİ EVRAN
Bir zamanlar hocam Fahruddin-i Razi tarafından Farsçaya
çevrilmişti. Yanından ayrılma zamanım geldiğinde, güzel
sözleriyle birlikte değerli çevirisini de hediye etti. Ulu
Sultan’ımız Mirac’ın akli açıklamalarını merak edince,
benden çok sizin elinizin altında bulunmasını uygun gördüm.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Sen yanımdayken İbni Sina’yla sohbet ediyormuşum hissine
kapılıyorum Hoca Nasüriddin…
Ahi Evran utangaçça başını eğer.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /239
AHİ EVRAN
O âlimin yanında sözümüz mü olur sultanım?
Sultan Alaüddin Keykubat gülümseyerek,
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Aynı yolun yolcusu değil misiniz?
AHİ EVRAN
Ulu Sultan’ımızın da bizimle aynı yolda gittiğini
görüyorum.
71.KAYSERİ / ÇARŞI / KEÇE ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Fatma Bacı, Keçe Müşterisi
Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede keçe işlemektedir.
Kimi keçeye şekil vermeye, kimi boyamaya çalışmaktadır. Fatma Bacı da onların arasındadır. Bir müşteri içeri girer.
KEÇE MÜŞTERİSİ
En iyi keçenin burada yapıldığını söylediler.
FATMA BACI
Haksız sayılmazlar.
Konuştuğu kişinin kadın olduğunu sonradan anlayan müşteri
keçeleri işleyenlerin de kadın olduğunu görünce şaşırır.
Kadın kısmı ne anlar keçeyi işlemekten!
Bacılar müşterinin tavrını sevmez.
FATMA BACI
Sen anlar mısın?
Müşteri kendini beğenmiş bir edayla,
240 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KEÇE MÜŞTERİSİ
Hem de en âlâsından!
FATMA BACI
Sen karar ver anlayıp anlayamadığımıza.
Müşteri incelediği keçelerin kalitesine hayran olur.
KEÇE MÜŞTERİSİ
Haklıymışsınız bacılar! Yük saracağım, elinizdeki malları
çıkarın ortaya!
Fatma Bacı karşıdaki komşuyu işaret eder.
FATMA BACI
Karşıdaki esnaf henüz siftah etmedi. Ne lazımsa ondan al.
Müşteri niyetlerini anlayamamıştır.
KEÇE MÜŞTERİSİ
Ne bu hatunlar? Şaka mı?
FATMA BACI
Anadolu bacılarının iş terbiyesi!
Müşteri kendi kendine söylenerek dışarı çıkar.
KEÇE MÜŞTERİSİ
La Havle Vela Kuvvete İlla Billahil Aliyyil’Aziym!
72.KAYSERİ / ÇARŞI / GENEL
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Ahi Babası
Keçe müşterisinin Fatma Bacı’nın işyerinden çıktığı sırada
Ahi Evran, çarşının öteki ucunda atından inerek yürümeye
başlar. Onu görenler ilgiyle etrafını sarar. Kimi elini öpmekte, kimi kucaklamaktadır. Bir ahi babasıyla selamlaşırlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /241
AHİ BABASI
Cemalin Nur olsun Ahi Şeyhlerinin Şeyhi!
AHİ EVRAN
Nurun ala olsun berber esnafının ahi babası!
AHİ BABASI
Dar-ül Mülk’ü mesken tutalı, Kayseri’yi boşlar oldun.
Ahi Evran gülümseyerek,
AHİ EVRAN
Siz buralardasınız ya, gözümüz arkada kalmıyor, içimiz rahat.
Çarşıdaki yürüyüşünü sürdüren Ahi Evran gördüğü ilgiden
mutludur. Genç bir kız kalabalığın arasından ayrılarak
Fatma Bacı’nın keçe atölyesine doğru koşmaya başlar. Ahi
Evran’ın bakışları da oralara doğrudur.
73.KAYSERİ / ÇARŞI / KEÇE ATÖLYESİ
İÇ / GÜN
Fatma Bacı, Ahi Evran
Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede çalışmayı
sürdürmektedir. Keçe tezgâhının başında çalışan Fatma
Bacı’nın dışarıdan gelen gürültüler dikkatini çeker.
FATMA BACI
Bu sesler de ne ola?
Bacılardan yorum gelir.
BİRİNCİ BACI
Darıdünya Kayseri’de toplanıyor. Diyarbakır seferine
Kayseri’den çıkılacakmış.
Fatma Bacı iç geçirerek,
242 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Uluğ Sultan’ımızın gelişi de yakındır.
Bir bacı gülerek Fatma Bacı’ya takılır.
ÜÇÜNCÜ BACI
Şeyh Nasirüddin Mahmut mu demek istemiştin Fatma Bacı?
Diğer bacılar gülüşür.
FATMA BACI
Ne kikirdersiniz öyle? Erkeğimizin yüzünü gördüğümüz mü
var?
Bir genç bacı heyecan içinde Fatma Bacı’nın keçe atölyesinin kapısını açar.
GENÇ BACI
Kadıncık ana!
Fatma Bacı sinirlenerek,
FATMA BACI
Sus kız! Çarşıda yürümenin edeplerini belletebilmek için
imanım gevremişti. Bir işe yaramamış! Pabucunu dama attırma
şimdi!
GENÇ BACI
Ahi Evran Şeyhim gelmiş haberin ola!
Fatma Bacı heyecanını gizlemeye çalışarak,
FATMA BACI
Yalan söyleyenler cehennem ehlidir demez miyim ben!
Fatma Bacı koşarak kapının önüne yaklaştığında kalabalığın
arasındaki Ahi Evran’ı görür. Birbirleriyle sevgiyle bakarlar. Yan yana geldiklerinde Ahi Evran fısıldarcasına dert
yanar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /243
AHİ EVRAN
Az biraz yanında soluklanayım isterim ama kalabalık
peşimden ayrılmaz ki Hatun’um…
74.KAYSERİ / MEŞHED OVASI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay
Ahi Evran, Celalüddin Karatay ve Sultan Alaüddin Keykubat
yürüyerek sohbet etmektedir.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Bu Moğollar çekirgeden beter! Yıkım ve kıyımlarla atlarının
çiğnediği toprakları yaşanılmaz hale getiriyorlar. Selçuklu sınırlarını aşarlarsa kutsal toprakları koruyacak güç
kalmaz.
Celaleddin Karatay sultanın moralini yükseltmek istercesine,
CELALÜDDİN KARATAY
Cengiz Han’ın torunları sizden çekinirler sultanım.
Sultan Celaleddin Karatay’a dönerek,
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Ya benden sonra?
Ahi Evran zorunlu olarak yanıt verir.
AHİ EVRAN
Sizden sonrası Şehzade Giyasüddin’le pek hayırlı görünmüyor
sultanım.
Ahi Evran’la göz göze gelen Sultan Alaüddin Keykubat
kaygılarının yanıtını bulmuştur,
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Ben de bunu duymaktan korkarım işte.
244 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
75.KAYSERİ / MEŞHED OVASI / SULTAN OTAĞI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Sultan Alaüddin Keykubat, Celalüddin Karatay,
Sadüddin Köpek, Giyasüddin Keyhüsrev
Dev ziyafet sofrasında dünyanın dört yanından gelen elçiler,
Selçukluya bağlı devlet başkanları, Selçuklunun ümerası ve
uleması bulunmaktadır. Sultanın yeni veliahtı yanında, Giyasüddin Keyhüsrev biraz daha uzağında oturmaktadır. Ahi
Evran da sofrada bulunanlar arasındadır. Şölen sırasında
Celadüddin Karatay ile Selçuklu sultanı sohbet etmektedir.
CELALÜDDİN KARATAY
Küçük şehzadenize sadakat yemini verdirmeniz devlet erkânı
tarafından hoş karşılanmadı.
Çeşnici başı tedirgin hareketlerle Sadüddin Köpek’in gözlerine bakarak kuşun etini parçalayarak sultanın önüne
bırakır.
SULTAN ALAÜDDİN KEYKUBAT
Benim içim rahat…
Sultan Alaüddin Keykubat kuşun etinden birkaç lokma alırken
Şehzade Giyasüddin ve Sadüddin Köpek’in nin gözleri
üstündedir.
En azından Diyarbakır seferine gönül rahatlığıyla
çıkacağım.
CELALÜDDİN KARATAY
Siz çok savaş gördünüz sultanım, hayırlısıyla bunu da
zafere dönüştürürsünüz.
Sultanın yüzü bir anda morarır. Kuş etindeki zehir etkisini
göstermeye başlamıştır. Bir gariplik olduğunu anlayan Ahi
Evran oturduğu yerden kalkarak sultanın yanına gider. İlk
olarak sultanın zehirlendiğini Ahi Evran anlamıştır. Celalüddin Karatay’a dönerek,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /245
AHİ EVRAN
Ulu Sultan’ı zehirlediler!
Bir anda ortalık karışır. Bu olayda parmağı bulunan Sadüddin Köpek ile Şehzade Giyasüddin göz göze gelir. Sadüddin
Köpek planın bir parçası olarak kılıcıyla çeşnici başını
öldürür.
76.KAYSERİ / HANİKAH
İÇ / GÜN
Fatma Bacı
Fatma Bacı aynanın karşısında güzelleşmeye çalışmaktadır.
Elinde Nasurüddin Mahmut’un verdiği yılan derisi bileklik
vardır. Evin kapısı çalınır. Bir heyecanla kapıyı açtığında
yaşlı bacılarından birini karşısında bulur. Hayal kırıklığına
uğrayışı yüzüne yansımıştır.
FATMA BACI
Ne var gecenin vaktinde?
Yaşlı bacı karşısındakini süzerek,
YAŞLI BACI
Şu süslerine püslerine bakılırsa, beklediğin ben değilim.
Fatma Bacı açık davranmaktan çekinmez.
FATMA BACI
Şeyhimden başkasıyla ne işim olur? Her an gelebilir.
O utangaçtır. Seni kapının önünde görürse çeker gider
vallahi.
YAŞLI BACI
Sarayda çalışanlar Uluğ Sultan’ın ağulandığını söylüyor.
Fatma Bacı yıkılmıştır.
FATMA BACI
Deme Bacım!
246 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
YAŞLI BACI
Ben de haberi alınca…
FATMA BACI
Kim yapar böylesine hainliği?
YAŞLI BACI
O kadarını bilemem. Tek bildiğim Şeyh Nasurüddin Mahmut’u
boşuna bekleyeceğindir.
Fatma Bacı’nın gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştır.
FATMA BACI
Ben şeyhimi ömür boyu beklerim ama onun vadesi daha
fazlasına yeter mi; bilemem artık.
77.KAYSERİ / KEYKUBATİYE SARAYI
DIŞ / GÜN
Ahi Evran, Celalüddin Karatay, Sadüddin Köpek, Giyasüddin
Keyhüsrev
Yas kıyafetleri içindeki Giyasüddin Keyhüsrev’in tahta
çıkışıyla ilgili culus töreni sürmektedir.
Sultan Giyasüddin’in yüzünde sinsice bir mutluluk vardır.
Yeni sultanın başından altınlar saçılırken Ahi Evran daha
fazla kendini tutamaz.
AHİ EVRAN
Ne mutlu ki Uluğ Sultan’ımız böylesine adaletsizliğe tanık
olmadı.
Ahi Evran’ın cülus törenini gölgeleyen sözlerini Sultan Giyasüddin beğenmemiştir.
SULTAN GİYASÜDDİN
Ne zırvalamaktasın Hoca Nasirüddin?
Ahi Evran sözlerini sakınmadan,
AHİ EVRAN
Şu anda sizin yerinizde küçük kardeşiniz olmalıydı.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /247
SADÜDDİN KÖPEK
Devlet erkânı büyük şehzadeyi sultanlığa layık gördü.
Ahi Evran vezire de tepkisini gösterir,
AHİ EVRAN
Hepiniz de sultanımızın huzurunda Kuran’a el basmıştınız.
Sultan Giyasüddin giderek sinirlenmektedir,
SULTAN GİYASÜDDİN
Git işine Hoca Nasirüddin! Dağ başındaki haricileri irşad
etmekle uğraş sen!
AHİ EVRAN
O konar göçerler Uluğ Sultanımıza gönülden bağlıydı.
Canına kastedenlere iyi gözle bakmayacaktır.
Kılıcına uzanan Sadüddin Köpek yeni sultanın uyarısıyla duraksar.
SULTAN GİYASÜDDİN
İlk buyruğum canını almak olmasın, bundan böyle ayağımın
altında dolanma!
Ahi Evran öfkeyle tören yerinden ayrılır.
78.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GECE
Genç Yunus, Aybala
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1261…’ yazısı…
Aybala ile Genç Yunus, manzarası güzel bir köşede gökyüzünü
seyretmektedir. Genç Yunus’un köyündeki cılız ışıklar, siluet halinde görünmektedir. Bir türlü konuya giremeyen Genç
Yunus, sevdiği kıza sarılarak konuşmaya başlar.
GENÇ YUNUS
Ahi Tuğrul buralardan gitmeyi aklına koymuş…
Ne konuşacağını tahmin eden Aybala asıl konudan uzaklaşmaya
çalışacaktır.
248 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AYBALA
Ahiler birçok şehirde Moğollara savaş açmış diyorlar…
GENÇ YUNUS
Bu yüzden gidecektir belki de…
Genç Yunus çekinerek konuya döner.
Ben de gitmek istersem, yanında götürecek.
Korktuğu başına gelen Aybala’nın sesi titremektedir.
AYBALA
Gidecek misin?
Genç Yunus’un aklı karışık olsa da Aybala’ya sıkıca
sarılır.
GENÇ YUNUS
Sensiz olmaz Aybalam…
Bir anda karşıdaki köyün etrafını, meşaleli Moğol askerleri
kuşatır. Uzaktan manzarayı gören Yunus, köyüne doğru koşmaya
başlar. Aybala da peşine takılmıştır.
79.İKİ KÖYÜN ARASINDAKİ VADİ
DIŞ / GECE
Genç Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul
Genç Yunus ile Aybala, köye doğru iyice yaklaşmıştır. Bir
anda karşılarına Ahi Tuğrul çıkar.
AHİ TUĞRUL
Beni tanıyan çıkarsa iyi olmaz. Yunus yaren, bir at bulmam
gerek…
Bir an için çaresiz kalsalar da çözüm Aybala’dan gelir.
AYBALA
Bizim obaya gidelim, oradaki atlardan birini alırsın.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /249
Ahi Tuğrul, teklifi uygun bulunca, Türkmen obasına doğru
yönelirler. Genç Yunus da onlarla gitmeye niyetlenir.
AHİ TUĞRUL
Herkesi meydanda topluyorlar, seni köyde göremezlerse dert
olur.
Genç Yunus isteksizce geride kalır. Bir süre arkalarından
baktıktan sonra köyüne doğru koşmaya başlar.
80.YUNUS’UN KÖYÜ / MEYDAN
DIŞ / GECE
Gökçe Ana, Genç Yunus, Aybala, Ahi Tuğrul
Köy meydanı mahşer gününe dönmüştür. Moğol askerleri insanları meydana toplar. Köy halkının hayvanlarına
ve ambarlarındaki buğdaylara el koyarlar. Karşı çıkanlar
acımasızca cezalandırılır. Genç Yunus Moğol askerleri
tarafından kalabalığın arasına itilir. O itişip kakışma
sırasında, Gökçe Ana’yı bularak yanına gider. Ahi Tuğrul’un
durumunun iyi olduğunu işaret eder. Yaşlı kadının içi
rahatlamıştır. Bu sırada Moğol askerleri, göçerlerin obasına
ulaşmaya çalışan Ahi Tuğrul ile Aybala’yı fark eder. Atlı ve
yaya askerler, ellerindeki meşalelerle, göçerlerin obasına
doğru harekete geçer.
81.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GECE
Ahi Tuğrul, Aybala
Aybala ile Ahi Tuğrul obaya ulaşmak üzeredir. Köy tarafındaki
tepeden inen askerler, göçerlerin obasına doğru vadiyi
tırmanmaya başlamıştır. Bu arada Aybala’nın obasındakiler ve
Yunus’un köyündekiler de vadideki kovalamacayı izlemektedir.
Oba halkı iyice yaklaşan Aybala ile Ahi Tuğrul’u görür.
AYBALA
Bir at! Bir at hazırlayın!
Bir Türkmen göçeri atıyla yanlarına gelir. Obanın gençleri
kılıçları bellerinde beklemektedir. Ahi Tuğrul ata binerek
gecenin karanlığına doğru hamle yapar. Bu sırada atılan
bir ok Aybala’ya saplanır. Genç kız cansızca yere yığılır.
250 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Öteki tepedeki Genç Yunus, acı içinde çığlık atarak dizlerinin üstüne çöker. Bu ses bütün vadide yankı bulacaktır.
Aybala’nın vurulduğunu gören göçerler, kılıçlarını çekerek
Moğol askerleriyle savaşmaya başlayacaktır. İki tepenin
arasındaki vadi kıyım alanına dönüşmüştür…
82.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GÜN
Genç Yunus, Gökçe Ana
Genç Yunus tepenin görünür bir yerine hazırladığı sevdiği
kızın mezarını toprakla örtmektedir. Göçerlerin obası
bütünüyle yok edilmiştir. Hayatta kalan köylüler Moğolların
saldırısında ölen göçerleri gömmektedir. Gökçe Ana gözü
yaşlı Genç Yunus’a metanetle yaklaşır.
GENÇ YUNUS
Can bir yana…
Genç Yunus zorlukla devamını getirecektir.
Ne ekecek buğday, ne de sabanı sürecek öküz bıraktılar
geriye…
Gökçe Ana olabildiğince güçlü davranmaya çalışacaktır.
GÖKÇE ANA
Kara günün kararıp kaldığı nerede görülmüş yiğidim? Can bedende oldukça çaresi bulunmayacak dert yok…
83.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHININ YAKINLARI
DIŞ / GÜN
Genç Yunus,
Uzun süredir yollarda olduğu anlaşılan Genç Yunus aluç
ağaçlarını görünce duraksar. Açlığını gidermek için birkaç
tanesini yer. Bir miktar da toplayarak heybesine dolduracaktır
84.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU
DIŞ / GÜN
Genç Yunus, Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı
Cümle kapısından içeri giren Genç Yunus dergâhı tanımaya
çalışmaktadır. Yas havası dergâhın geneline yayılmıştır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /251
Bir köşede dinginliğini yitirmemeye çalışarak acısını
yaşayan Fatma Bacı dikkatini çeker. Etrafındaki bacılar ise
gözyaşlarına hâkim olamamaktadır. Nur yüzlü Taptuk Emre de
bacıların yanındadır. Genç Yunus derdini anlatabileceğini
düşünerek Taptuk Emre’ye doğru yanaşır.
GENÇ YUNUS
Acısı yeni galiba…
TAPTUK EMRE
Kocası yakın zamanda Hakk’ın rahmetine kavuştu…
Taptuk Emre karşısındaki genç adamı süzerek,
Buralardan değilsin galiba?
GENÇ YUNUS
Değilim… ‘Zora düştüğünde Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına
git, o çaresizlere çare olur, umutsuzlara umut ışığı
dağıtır vesselam,’ demişler idi… Ben de söylenenlerin
peşinden düştüm yollara…
Genç Yunus çantasından çıkardığı aluçu gözleri dolarak
Fatma Bacı’ya uzatır.
Benim sevdiğimi de Moğollar elimden aldı. İkisinin de
gittiği yer cennet olsun.
Bu durum Genç Yunus’la göz göze gelmelerine neden olmuştur.
FATMA BACI
Sen kimsin ki?
GENÇ YUNUS
Baba Resul’ün yolunda can vermiş bir Türkmen’in tohumu
olduğumu söylerler.
Genç Yunus’un sözleri herkesin ilgisini çekmiştir.
252 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Onun çerağı yolumuzu aydınlatır…
Orada bulunanlar Fatma Bacı’yı onaylar.
GENÇ YUNUS
Bizim için pek öyle olmamış. Babama ne olduğunu bilen yok.
Ben de kızılca kıyamette darıdünyaya gözümü açıp, anamla
beraber sersefil olmuşum.
Kendi acısından uzaklaşan Fatma Bacı duygusallaşan genç
adamla ilgilenmektedir.
FATMA BACI
Bir adını bağışla hele…
GENÇ YUNUS
Yunus…
Son sözler şaşkınlık içinde kalan Taptuk Emre’yi geçmişin
çalkantılı günlerine taşıyacaktır. Genç Yunus konuşurken
görüntü elindeki aluça odaklanacaktır…
85.KONYA / ZİNDAN
İÇ / GECE
Ahi Evran, Sultan Giyasüddin,
Geçmiş yılların öyküsü devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1240…’ yazısı…
Zindanın demir kapıları birer birer açılmaktadır. On dokuz
yaşındaki Sultan Giyasüddin devlet erkânıyla karanlık koridorlarda ilerlemektedir. Bu gergin yürüyüş Ahi Evran’ın zincirlerle bağlı olduğu hücrenin önünde son bulur. Onu süzen
Sultan Giyasüddin öfkeyle konuşmaktadır.
SULTAN GİYASÜDDİN
Beğendin mi yaptığını?
Perişan haldeki Ahi Evran başını zorlukla kaldırır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /253
AHİ EVRAN
Ne?
SULTAN GİYASÜDDİN
Ne derlerse desinler, yılanların başındaki ejderha sensin! Boş yere Ahi Evran dememişler. O sürüngenleri nasıl
ezdiğimi göresin diye canını almayacağım.
Ahi Evran buruk bir gülümsemeyle gözlerinin içine
bakmaktadır.
AHİ EVRAN
O halde öfken niye?
Sultan Giyasüddin’in altta kalmaya niyeti yoktur.
SULTAN GİYASÜDDİN
Boş yere sarayımın huzurunu kaçırmaktasınız hoca Nasirüddin! Ben de ailenin huzurunu bozmak için Kayseri’ye haber
saldım. Dua et de Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin kızı Babailerin arasına karışmış olmasın!
Sultan Giyasüddin geldiği hışımla geriye dönerek koridorda
uzaklaşır.
86.KIRŞEHİR / MALYA OVASI
DIŞ / GECE
Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Fatma Bacı
Gecenin karanlığında ilerleyen ayaklar… Önce bir kişinin ayağı,
sonra giderek çoğalan ayaklar… Çarıklı ya da yalınayaklar…
Kadın, erkek, çoluk çocuk… Binlerce ayak kararlı adımlarla
hedefine doğru yürümekte… Ayak seslerinin dışında ses yok…
Bir süre sonra bacaklarıyla beraber ellerindeki silahları,
silah yerine kullanılacak sopaları ve silah olmaktan uzak
kesici aletleri de görürüz. Yanlarında yürüyen küçük çocuklar ve aralarındaki hamile kadın gözümüzden kaçmaz. Bu
kalabalığın arasında yürüyen Taptuk Emre, Ahi Tuğrul ve Fatma Bacı da yine gözümüze takılanların arasındadır.
254 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
87.KONYA / SULTAN SARAYI / AVLU
DIŞ / GECE
Sultan Giyasüddin,
Zindandan dönen Sultan Giyasüddin tedirginlikle hazırlıkları
izlemektedir. Sessiz bir telaş içinde Sultan’ın vahşi
hayvanları ve hazinesi arabalara yüklenmektedir.
Arabalar hazır olunca, hanedan ailesi avluya çıkar. Çok küçük
yaşlardaki şehzade İzzüddin ile Rüknüddin yaramazlık yaparak
etrafta koşuşturur. Doğum sancıları sultanın gözbebeği olan
Gürcü Hatun’u rahat bırakmamaktadır. Kalabalık konvoy gecenin sessizliğinde sultan sarayını terk eder.
88.KIRŞEHİR / MALYA OVASI
DIŞ / SABAH
Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul, Hamile Kadın
Bozkırın ortasında bir tepecik, rüzgârın tedirgin edici
sesi, uçuşan çalılar… Boş olduğu düşünülen bozkırda, on binlerce Selçuklu askerinin savaşmak için beklediği çok geçmeden anlaşılır. Ön sıralardaki askerler ve komutanlar tedirginlik içinde tepenin ardına bakmaktadır…
Gün doğmaya yüz tutarken kararlı adımlardan oluşan kalabalık
yürümeyi sürdürür. Öndekiler yukarı doğru tırmanırken, tepenin diğer yüzündeki tedirgin bekleyiş sürmektedir. İlk
tepeye ulaşan Türkmenleri gören Selçuklu askerleri korkuyla
irkilir. Güneşin doğuşunu arkasına alan Babailerin liderini
tanrısal bir nur gibi görmektedirler.
BİRİNCİ ASKER
Baba resul!
İKİNCİ ASKER
Baba Resul Allah!
Askerler korku ile gerilerken komutanlar da kendi arasında
değerlendirme yapmaktadır.
NECMÜDDİN BERHAMŞAH
O başlarındaki de kim ola?
Komutan oldukça emin,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /255
BİRİNCİ KOMUTAN
Baba İlyas olmadığı aşikâr!
Diğer komutandan da destek gelir.
İKİNCİ KOMUTAN
Onun canını rahmetli Mübarizüddin Armağanşah’ın aldığını
gözlerimle gördüm…
NECMÜDDİN BERHAMŞAH
Bunu leşkere anlatması pek de kolay olmayacak…
Selçuklu askerlerinin korkuyla gerilediğini gören Necmüddin Berhamşah’ın işaretleriyle, yüzlerine haç çizmiş olan
Hıristiyan askerler ön saflara yerleştirilir. Taptuk Emre,
Fatma Bacı, Ahi Tuğrul’un de arasında bulunduğu Babailer,
tepeden aşağıya, çığlıklar atarak saldırıya geçecektir.
89.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI YAKINLARI DIŞ / SABAH
Sultan Giyasüddin,
Günün ilk ışıkları yükselirken, sultanın konvoyu Beyşehir’deki
saraya iyice yaklaşmıştır. En sevdiği eşinin doğum sancısı
ve sarayını terk etmenin tedirginliği sultanın yüzüne
yansımaktadır.
90.KIRŞEHİR / MALYA OVASI
DIŞ / GÜN
Taptuk Emre, Fatma Bacı, Ahi Tuğrul, Hamile Kadın
Türkmenler ile Selçuklu ordusunun bir kısmını oluşturan
Hıristiyan askerler, kıran kırana savaşmaktadır. Ölenler ile
öldürenler iç içe geçmiştir. Bu arbede sırasında Ahi Tuğrul
ile Fatma Bacı giderek Taptuk Emre’den uzaklaşmaktadır. Kıran
kırana savaşın içinde doğurmak üzere olan Türkmen kadınının
çığlığı işitilir. Taptuk Emre hamile kadının yakınlarındadır.
Doğumun iyice yaklaştığı bellidir. Taptuk Emre savaşmaya devam ederek hamile kadına güvenli bir yer arar. Bir harabe
dikkatini çeker.
256 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
91.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI
İÇ / GÜN
Sultan Giyasüddin,
Sancılarla kıvranan Gürcü Hatun hekimler tarafından doğuma
hazırlanırken, Sultan Giyasüddin ve yanındaki devlet
erkânının tedirgin bekleyişi sürmektedir. Doğum odasına girip
çıkanlar Sultan Giyasüddin’in dikkatini dağıtmakta, şehzade
İzzüddin ile Rüknüddin ne olduğunu anlamak için ortalıkta
dolanmakta, peşinde koşuşturan bakıcılar iki şehzadeyi de
sakinleştirmeye çalışmaktadır.
92.KIRŞEHİR / MALYA OVASI / HARABE
İÇ / GÜN
Taptuk Emre, Hamile Kadın
Harabeden içeri girdiklerinde doğum süreci başlamıştır.
Bir kuytu duvarın dibinde hamile kadını sakinleştirmeye
çalışır.
TAPTUK EMRE
Sen de Yunus Peygamberimizi karnında taşıyan balığın
çilesini çekmektesin?
Hamile kadın söylemek istediğini anlayamamıştır.
HAMİLE KADIN
O peygamberin derdi de ne ola?
Doğuma yardımcı olurken,
TAPTUK EMRE
Onun hayatı da doğacak yavrundan kolay olmamış…
Taptuk Emre belli etmemeye çalışsa da ilk kez doğum yaptıracak
olmanın telaşını yaşamaktadır. Bu arada Babailerin dağılmaya başladığına, Selçuklu askerlerinin hayatta kalanların
peşine düştüğüne, yakaladıkları Türkmenleri öldürdüklerine
ve isyanın katliama dönüştüğüne tanık oluruz. İsyanın başını
çeken kişinin öldürüldüğü sırada, harabeden yeni doğan
bebeğin sesi yükselir…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /257
93.BEYŞEHİR / KUBADABAD SARAYI
İÇ / GÜN
Sultan Giyasüddin,
Savaş alanında doğan bebeğin çığlıkları, aynı zamanda doğum
yapan Gürcü Hatun’nun oğlundan gelen çığlıklara karışacaktır.
Doğum odasından gelen ağlama sesi Sultan Giyasüddin ve devlet erkânının dikkatini kapıya yöneltir. Sultan yeni doğan
bebeğinin mutluluğunu yaşarken, bebeğin çığlık sesleri
savaşın çığlıklarına dönüşecektir.
94.KIRŞEHİR / MALYA OVASI / HARABE
İÇ / AKŞAM
Taptuk Emre, Hamile Kadın
Kan içindeki bebek, Taptuk Emre’nin kucağında çığlık çığlığa
ağlamaktadır. Taptuk Emre bebeği kadının kucağına verir.
Kadın kan içindeki bebeğini sakinleştirmek için emzirmeye
çalışmaktadır.
TAPTUK EMRE
Bu can pazarında canınızı bırakmazsanız…
Hamile Kadın sözünü tamamlamadan araya girer.
HAMİLE KADIN
Beni bebeğim olmadan yaşamak zorunda bırakma Gök Çalap!
TAPTUK EMRE
Can nefesini kollarımızda alan bebeğini Yunus peygamberimizin adıyla çağır. Günü geldiğinde ruhunu da bizim gibilerin
nefesleri beslesin…
Taptuk Emre’nin bakışları yaşama tutunmaya çalışan bebektedir.
96.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU
DIŞ / SABAH
Genç Yunus, Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1261…’ yazısı…
Avluya çıkan Hacı Bektaş Genç Yunus’un bulunduğu yere doğru
yürümektedir. Onun geldiğini gören Fatma Bacı uyarıda bulunur.
258 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Aradığın Horasanlı derviş budur Yunus Can!
Bir anda heyecana kapılan Genç Yunus getirdiği aluçların
heybesini Hacı Bektaş’a uzatır.
GENÇ YUNUS
Bunlar senin içindir hünkârım…
Hacı Bektaş heybeyi yanındaki dervişlerden birine verir.
Moğol domuzları varımızı yoğumuzu talan edinceye kadar, gün
bulup gün yiyen ekincilerdendik. Ne karnımızı doyuracak, ne
de tarlamızı ekecek buğdayımız kalmıştır artık…
Bu tür isteklere Hacı Bektaş alışkındır. Avludaki dervişler
Hacı Bektaş’ın işareti üstüne dört beş çuval buğdayı getirir.
Bu kadarı fazla gelir.
HACI BEKTAŞ
Sen de fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtır, hayır
dualarını alırsın.
Genç Yunus, çuvalları taşımak için hareketlenir.
Bu buğdayların yerine nefesimizdeki hikmetlerle köyüne dönmeyi istersen vazgeç buğday çuvallarından…
Genç Yunus duraksar.
GENÇ YUNUS
Nefesinin köyüme taşıyacağım buğdaylarla kıyaslanmayacağını
bilirim ama…
HACI BEKTAŞ
Bu avluda insan-ı kâmile ulaşmaya niyet edersen, getirdiğin
her aluç için bir nefes veririm sana.
Genç Yunus bir an için kararsız kalır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /259
GENÇ YUNUS
Ne der isem eksik kalacak pirim!
Hacı Bektaş kararsızlığını görünce sözlerine devam eder.
HACI BEKTAŞ
Her alucun çekirdeğine bir nefes veririm insan-ı kâmile
ulaşman için!
Genç Yunus zor da olsa kararını verecektir.
GENÇ YUNUS
Bunca yolu köyümdekilerin hayata tutunmaları için geldim
şeyhim.
HACI BEKTAŞ
Bundan öte diyeceğim yoktur Türkmen evladı, dön git köyüne…
96.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI YAKINLARI
DIŞ / SABAH
Genç Yunus
Hacı Bektaş’ın verdiği buğday çuvallarını taşımak için ilkel bir düzenek kuran Genç Yunus, köyüne doğru ilerlemektedir.
97.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU
DIŞ / SABAH
Taptuk Emre, Hacı Bektaş, Fatma Bacı
Hacı Bektaş ve Taptuk Emre sohbet etmekte, Fatma Bacı da
onları dinlemektedir.
TAPTUK EMRE
O Türkmen yiğidi nefesinin kerametini anlamakta sıkıntıya
düştü.
Hacı Bektaş arkadaşına dönerek,
HACI BEKTAŞ
Bizim yolumuzda manayı kavraması kolay mı ola?
Taptuk Emre geçmişte yaşadığı olayı anımsayarak,
260 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
TAPTUK EMRE
Baba Resul’ün davasında bir Türkmen kadınının doğumuna
katkım olmuştu. O bebeğe Yunus Peygamberimizin adını
vermesini söylemiştim. Bu Yunus Can’ı da karşımda bulunca
yirmi yıl öncesine gidip geldim.
98.AYBALA’NIN OBASI
DIŞ / GÜN
Genç Yunus, Gökçe Ana
Çuvallar dolusu buğdayla Aybala’nın mezarına ulaşan Genç
Yunus perişan haldedir. Mezarın dibinde yorgunluk giderir.
Bu sırada gözlerindeki yaşlara hâkim olamayarak, Aybala’yla
konuşacaktır.
GENÇ YUNUS
Bizim topraklarımızın dışındaki dünya bambaşkaymış
Aybalam. Her yerde kan… Her yerde acı var ama…
Bir de acılarını yüreklerine gömebilen
insan-ı kâmil olanları var.
Bir yaşlı kadıncık anayla karşılaştım.
Elini öp, eteğine tutun ömrübillah…
Bir de pir u pak yüzlü biri vardı yanı başında…
Ak düşmüş sakalıyla Anadolu erenlerinden…
Nefesinde keramet, göz bebeklerinde cennetin
bahçeleri saklı…
99.YUNUS’UN KÖYÜ / GÖKÇE ANA’NIN TARLASI
DIŞ / GÜN
Gökçe Ana, Asker Devşirici, Genç Yunus
Genç Yunus, boynuna taktığı boyundurukla karasabanı çekmektedir. Gökçe Ana da arkasında karasabanı yönlendirir.
Aybala’nın mezarı başında söylediği sözlerin devamı fondan
duyulur.
GENÇ YUNUS’UN SESİ
Hele Hacı Baktaş-ı Veli’yi tanımak bir ömre bedel, boş yere
dememişler ceylanlarla aslanları kardeş eder diye…
Tarlaya yaklaşan asker devşirici, alaycı bakışlarla onları
süzer. Yanlarına geldiği sırada kuşağından çıkardığı para
kesesini sallamaya başlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /261
ASKER DEVŞİRİCİ
Bu kesedeki Keykubadi altınları Sultan Rüknüddin’in peşinde
kılıç sallayacaklar için!
Genç Yunus, söylediklerini umursamaz.
GENÇ YUNUS
Sultan İzzüddin’e asker devşirmeyi bıraktın mı?
Asker devşirici umursamadan,
ASKER DEVŞİRİCİ
O kaçıp gitti.
Genç Yunus karşısındakini küçümseyerek,
GENÇ YUNUS
Sen de Moğollara kölelik yapan sultanın hizmetine girdin!
ASKER DEVŞİRİCİ
Ne Moğoluymuş çaylak Türkmen! Biz onlardan olduk, onlar da
bizden!
GÖKÇE ANA
Bizim ahilere ve Türkmenlere kılıç savuranlarla işimiz
olmaz!
Asker devşirici tehdit edercesine,
ASKER DEVŞİRİCİ
Hişşşt! Haddinizi bilin! İnsan olun biraz…
Asker devşirici uzaklaşırken, kaldıkları yerden karasabanı
sürmeye devam ederler. Genç Yunus’un bakışları uzaklardaki
Aybala’nın mezarındadır.
262 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
GENÇ YUNUS
Ben kararımı verdim Gökçe Anam!
Yaşlı kadın heyecanlanmıştır.
GÖKÇE ANA
O itin peşine takılmayacaksın değil mi?
Genç Yunus şaşırmıştır.
GENÇ YUNUS
Yok anam yok… Ben insan-ı kâmil olmanın peşine düşeceğim…
Gökçe Ana rahatlayarak,
GÖKÇE ANA
Hasat zamanını bekle, elin boş gitmezsin hiç olmazsa…
100.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU
DIŞ / AKŞAM
Genç Yunus, Fatma Bacı
Genç Yunus çuvallar dolusu buğdayla dergâhtan içeri girdiğinde
bütün bakışlar kendisine yönelecektir. Bir yıl önceki acılı
halinden uzaklaşan Fatma Bacı günlük işlerle ilgilenmektedir. Genç Yunus’un yanına giderek selam verir.
FATMA BACI
Sefalar getirmişsin Yunus Can!
Genç Yunus ellerine sarılarak öpmeye çalışır.
GENÇ YUNUS
Adımı da unutmamışsın kadın anam?
Fatma Bacı gülümseyerek,
FATMA BACI
Hünkârımızın nefesini geri çevirip, yerine buğdayı götürenler pek karşımıza çıkmadığındandır.
Genç Yunus mahcup olmuştur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /263
GENÇ YUNUS
Ben de çiğliğimi sindirmiş değilim. Hem aldığımı vereyim,
hem de hünkârımın affına sığınayım diye kapınıza geldim.
Fatma Bacı gelen buğdaylara bakmaktadır.
FATMA BACI
Burada aldıklarından fazlası var.
Genç Yunus gururla,
GENÇ YUNUS
Hünkârımızın bereketidir!
101.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / YEMEKHANE
İÇ / AKŞAM
Genç Yunus, Fatma Bacı
Genç Yunus karnını doyururken Fatma Bacı şefkat ve sevgiyle
onu izlemektedir.
FATMA BACI
Konuğun karnını doyurmadan, libaslarını temizlemeden, yol
yorgunluğunu atmadan serçeşmemizin karşısına çıkarmak
fütüvvet meşrebine uymaz.
Genç Yunus’u söylenenler şaşırtmıştır.
GENÇ YUNUS
O da mı fütüvvetten nasibini alanlardan?
FATMA BACI
Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin halifelerinden sayılır.
Genç Yunus daha da şaşırır.
GENÇ YUNUS
Anadolu şeyhlerinin şeyhini tanımışlığın var mı ola?
Fatma Bacı gururla,
264 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
O benim babam olur ey oğul!
Genç Yunus heyecanla atılacaktır.
GENÇ YUNUS
Sen huysuz kölenin kızı mısın yoksa?
Fatma Bacı alınmış gibi yaparak,
FATMA BACI
Çok mu belli hallerimden?
Genç Yunus mahcup olmuştur.
GENÇ YUNUS
Lanet olsun dilime! Ahi Tuğrul, Baba Resul’ün
başkaldırısından sağ kurtulduğunu ama üç yıl sonra
Kayseri’de öldürüldüğünü söylemişti…
Son sözler Fatma Bacı’yı geçmişe taşımıştır.
FATMA BACI’NIN SESİ
Keşke öyle olsaydı. Ben de ölmek istedim ama olmayınca olmuyor…
102.KÖSEDAĞ / KARARGAH / GENEL
DIŞ / AKŞAM
Mübarizüddin Çavlı
Geçmiş yılların öyküsü kaldığı yerden devam etmektedir; bir
köşede ‘Yıl 1243…’ yazısı…
Moğollarla yapılacak savaşın öncesinde karargâhta savaşın
son hazırlıkları yapılmaktadır. Düşmanın hareketlerini uzaktan izleyen deneyimli komutanların tedirginlikleri dikkatlerden kaçmaz. Kendi aralarında sessiz bir karamsarlık
vardır. Ordu komutanlarından Mübarizüddin Çavlı sultan
otağına doğru yürür. O yaklaştıkça sultan otağındaki durumu
kavramaya başlarız. İlk olarak içeriden gelen oryantal müzik
duyulur. Dışarıya yansıyan gölgelerden sultan otağında zevk
ve sefa yaşandığı anlaşılmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /265
103.KÖSEDAĞ / KARARGAH / SULTAN OTAĞI
İÇ / AKŞAM
Sultan Güyasüddin, Mübarizüddin Çavlı, Birinci Komutan,
İkinci Komutan, Üçüncü Komutan
Moğollarla yapılacak savaşın öncesinde içkiler içilmekte,
çengiler oynatılmaktadır. Genç sultan ertesi gün yapılacak
savaşın sonucundan emin olarak içkisini yudumlamaktadır.
Çadıra giren Mübarizüddin Çavlı’yı sultan neşeyle karşılar.
SULTAN GİYASÜDDİN
Bir aksilik var mı?
Mübarizüddin Çavlı’nın yanıtı gelmeden genç komutanlardan
biri kadehini kaldırarak,
BİRİNCİ KOMUTAN
Ne aksilik olabilir ki sultanım?
İkinci komutan da genç komutana kadehini kaldırarak destek
verir.
BİRİNCİ KOMUTAN
İki kat daha fazlayız Baycu Noyan domuzundan!
Herkes kadehini kaldırmıştır.
ÜÇÜNCÜ KOMUTAN
Hiç savaş kaybetmemiş Alaüddin Kaykubat’ın ordusuyla
Moğolların karşısına çıkacağız?
Mübarizüddin Çavlı’nın onlardan farklı düşündüğü
konuşmalarından bellidir.
MÜBARİZÜDİN ÇAVLI
Uluğ sultanımız savaşların öncesinde kuran okur, dualar
ederek savaşın zamanını beklerdi…
Son sözler kimsenin hoşuna gitmemiştir.
266 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SULTAN GİYASÜDDİN
Sen neşemizi bozmaya mı geldin Mübarizüddin Çavlı?
Gerginleşen havayı Üçüncü Komutan’ın sözleri ortadan
kaldırır.
ÜÇÜNCÜ KOMUTAN
Allah onlarla olsa dahi Moğolları mağlup ederiz!
Genç emirler kahkahalarla gülerken Mübarizüddin Çavlı’nın
üzüntüsü yüzüne yansımıştır.
104.KÖSEDAĞ / KARARGAH / GENEL
DIŞ / GÜN
Sultan Giyasüddin, Mübarizüddin Çavlı
Selçuklu ordusu öncü kuvvetleri küs, boru ve davul sesleriyle Moğollara karşı hücuma geçer. Bir gece önceki içkinin mahmurluğunu üstünden atamayan Sultan Giyasüddin savaş
kıyafetleriyle çadırından çıkar. Tüm geceyi içerek geçirdiği
için emirlerinin Moğollara karşı saldırısını görünce şaşırır.
SULTAN GİYASÜDDİN
Beni beklemeden savaşa mı başladınız?
MÜBARİZÜDİN ÇAVLI
Genç emirlerinize sözümüzü dinletmek mümkün değil ki!
İlk anda yapılan saldırının karşısında Moğollar geriye
çekiliyormuş gibi davranır. Bu durum Sultan Giyasüddin’i
neşelendirse de yanında bulunan komutanlar temkinli
davranmayı tercih edecektir.
SULTAN GİYASÜDDİN
Siz de fazlaca yavaşsınız! Bak işte, birkaç emirimin
kahramanlığıyla Cengiz Han’ın efsanesi yıkılıverdi.
Bir anda geriye dönen Moğollar kendilerine saldıran Selçuklu askerlerini çembere alarak imha etmeye başlar.
Ne oluyor?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /267
MÜBARİZÜDİN ÇAVLI
Genç yaşta kahraman olmaya çalışmanın bedelini ödüyorlar!
Sultan Giyasüddin paniğe kapılmıştır.
SULTAN GİYASÜDDİN
Ne yapacağız?
105.KONYA / ZİNDAN
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Birinci Zindancı, İkinci Zindancı
Bir zindanda zincirlenmiş haldeki Ahi Evran oldukça perişan
görünmektedir. İki zindancının konuşmasına kulak şahidi
olur.
BİRİNCİ ZİNDANCI
Savaşın birinci gününde darmaduman olmuşlar.
Diğer zindancı kızgınlıkla,
İKİNCİ ZİNDANCI
Hiç savaş görmemiş Sultan Giyasüddin’le Moğolların üstüne
yürürsen, olacağı budur.
BİRİNCİ ZİNDANCI
Orduyu savaşa sokmadan ordugâhı terk etmiş diyorlar. O
gidince diğer komutanlar da çekilmiş. Bunu savaş taktiği
sanan Moğollar üç gün boyunca ordugâha yaklaşamamış.
Diğer zindancı söyleneni inandırıcı bulmamıştır.
İKİNCİ ZİNDANCI
Yok artık!
Birinci Zindancı anlatmayı sürdürür.
BİRİNCİ ZİNDANCI
Ne olduğunu anlayınca da Kayseri’ye kadar karşılarına
çıkanı ezip geçmişler.
268 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran Kayseri sözünü duyunca heyecanlanarak konuşmaya
dâhil olur.
AHİ AVRAN
Kayseri’den haber var mı?
İKİNCİ ZİNDANCI
Ahiler ve bacılar sırt sırta vermiş,
Baycu Noyan’ın askerlerine direniyorlarmış.
106.KAYSERİ / GENEL
DIŞ / GÜN
Fatma Bacı
Moğolların Kayseri surlarını aşmalarından sonra yaptığı
katliamları anlatan görüntüler… Görüntülerin üstüne Fatma
Bacı’nın sesi düşer.
FATMA BACI’NIN SESİ
Selçuklu ordusunu Kösedağ’da tarumar eden Moğollar,
Kayseri’de hiç beklemedikleri bir direnişle karşılaşmıştı.
Biz elimizden geleni fazlasıyla yapmıştık ama arkası
arkasına ihanetler belimizi büktü. İki hafta içinde surları
aşarak, dünyaya korku salan kıyımlarına Kayseri’de de devam
ettiler.
Fatma Bacı panik halde kaçanların ya da direnenlerin
arasındadır. Karşısına çıkan Moğol askerine karşı koymaya çalışması işe yaramayacaktır. Esirlerin arasına onu
sürüklemeye çalışan Moğol askeri, yılan derisi bilekliğini
fark eder. Onu Fatma Bacı’nın kolundan çıkarmaya
çalışırken sert bir tepkiyle karşılaşır. Çok fazla öfkelenerek kılıcını çeker. Fatma Bacı’yı öldürmek için hamle
yaptığı sırada dualar okuyarak ortalarda dolaşan cavlaki
dervişlerinden birisi araya girer. Büyü içeren hareketleri
Moğol askerini ürkütmüştür. Bu destek Fatma Bacı’nın
öldürülmesini engelleyecektir.
107.BOZKIR / GENEL
DIŞ / GÜN
Fatma Bacı
Moğollar esir aldıkları insanlarla birlikte ülkelerine geri
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /269
dönmektedir. Bu arada acımasızlıkları devam etmektedir.
Yola devam edemeyenleri ya da direniş gösterenleri öldürürler.
FATMA BACI’NIN SESİ
Bir şehir dolusu insana kıydılar. Gözlerimin önünde
öldürülen ahiler ve bacılar yıllarca aklımdan gitmedi.
Şimdi de orada durur ya!
108.KONYA / ZİNDAN
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Birinci Zindancı, İkinci Zindancı
Zincirler içindeki Ahi Evran oturduğu yerde uyuklamaktadır.
İki zindancı çekinerek bulunduğu yere yaklaşır. Onu uyandırıp
uyandırmamakta kararsız kalmışlardır.
BİRİNCİ ZİNDANCI
Ahi şeyhlerinin şeyhi…
Ahi Evran anında gözlerini aralayarak,
AHİ AVRAN
Kayseri’den haber var mı?
Zindancının üzüntüsü yüzüne yansır.
İKİNCİ ZİNDANCI
İyi haberler değil ama…
Ahi Evran ısrarcı olur,
AHİ AVRAN
Siz yine de söyleyin!
BİRİNCİ ZİNDANCI
Surları aştıktan sonrası kıyım olmuş…
Sözün devamını diğer zindancı getirecektir.
270 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İKİNCİ ZİNDANCI
Köle olarak ayırdıklarının dışındakileri Meşhed Ovası’na
çıkarmışlar. Bir kişiyi bile sağ koymamışlar.
Ahi Evran’ın gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca, zindancı
da başını önüne eğecektir.
109.KARAKORUM / PAZAR
DIŞ / GÜN
Fatma Bacı, Köle Satıcısı, Moğol Noyanı
Bir Moğol pazarından çeşitli görüntüler… Esirlerin satıldığı
yerler fazlasıyla ilgi çekmektedir.
Bu bölümlerin birinde Fatma Bacı esir olarak satılmaktadır.
KÖLE SATICISI
Ey Cengiz Han’ın soyu! Param yetişmez diye uzağımda
durmayın, gönlünüz zengin olsun yeter!
Bir Moğol Noyanı Fatma Bacı’yı mıncıklamaya çalışınca,
annesinin kölelik zamanlarında yaptığı gibi suratının
ortasına tokadı yer.
FATMA BACI
Sen git de ananı mıncıkla!
Çevredekiler yaptığına gülerken Fatma Bacı’nın davranışı
kamçı darbesiyle cezalandırılacaktır.
KÖLE SATICISI
Yanaşın tazeciklerin yanına, dokunun, koklayın…
MOGOL NOYANI
Sonra da suratımızın ortasına yiyelim tokadı!
Çevredekiler gülüşür.
KÖLE SATICISI
Sen de kısrağın huysuz ve de uğursuz olanına yapışıverdin.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /271
MOĞOL NOYANI
Bir kez üstüne bindin mi kuzuya dönüverir…
Çevredeki kalabalık kendisini takdir edecektir.
Ben yine de bir but parasından daha fazlasını vermem,
haberin ola…
Köle satıcısı önerilen parayı onaylayarak Fatma Bacı’yı
Moğol Noyanına teslim eder. Fatma Bacı huysuzluklarını
sürdürmeye çalışınca, yeni sahibi tarafından sertçe
cezalandırılacaktır.
110.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/KONUK HÜCRESİ
İÇ / AKŞAM
Genç Yunus.
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1262…’ yazısı…
Bir türlü uyuyamayan Genç Yunus yatağında dönüp durmaktadır.
Hücrenin önünden geçen saki elindeki testiye üç kez vurur.
Yattığı yerden doğrulan Genç Yunus sakiden su vermesini ister.
Suyunu içtikten sonra yeniden uyumayı dener. Uyuyamayacağını
anlayınca düşünceli adımlarla konuk hücresini terk edecektir.
111.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI/AVLU
DIŞ / AKŞAM
Genç Yunus, Fatma Bacı
Avluya çıkan Genç Yunus kararsız adımlarla dolaşırken,
duyduğu müzik sesine kapılarak cemaatin toplandığı yere yönelir. Cem odasının önünden geçerken, semah dönen dervişlere
ve bacılara tanık olacaktır. Fatma Bacı da onların arasında
kendinden geçmiş halde semah dönmektedir. Yunus, bir süre
sonra izlediği dansın büyüsüne kapılarak dalıp gider. Cem
töreni sona erer. Fatma Bacı avluya çıkarak yanına geldiği
halde Genç Yunus pencerenin dibinde düşünceler âleminden
geriye dönememiştir. Fatma Bacı anaç bir tavırla Türkmen
Yunus’un omzuna dokunur.
272 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Uyku tutmadı mı yiğidim?
Genç Yunus kendine gelmeye çalışır.
GENÇ YUNUS
Bir an dalıp gittim işte?
Fatma Bacı kararlı bir sesle,
FATMA BACI
Sen sormaya cesaret edemesen de devamını merak ettiğini
bilirim.
Genç Yunus kendine gelmeye çalışır.
GENÇ YUNUS
Seni üzmeyeyim dedim…
Genç Yunus’a acıyla bakan Fatma Bacı’nın, gözleri
dolacaktır.
FATMA BACI
Biz darıdünyada ölmeden ölenlerin arasına karışalı çok
oluyor. Günü geldiğinde oralarda da yolumuz buluşur
inşallah…
Genç Yunus kendine gelmeye çalışır.
112.KARAKORUM / SARAY
İÇ / GÜN
Fatma Bacı, Moğol Noyan, Muinüddin Percane, Fahrüddin Ali,
Tacüddin Mutez
Geçmiş yılların öyküsü kaldığı yerden devam etmektedir; bir
köşede ‘Yıl 1260…’ yazısı…
Esir pazarında kendisini satın alan Moğol Noyanının ardında
yürüyen Fatma Bacı Moğolların geleneksel kıyafetlerinden
giymiştir. Onlara Moğol askerleri eşlik etmektedir. Farklı
koridorlardan geçerlerken görüntünün üstüne Fatma Bacı’nın
sesi düşecektir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /273
FATMA BACI’NIN SESİ
Bir ömür nasıl boşa geçti dersen, Karakorum şehrinde
yaşadığım on üç yılı anlatmak gerek. Ona da can dayanmaz…
Nereye
götürüldüğünü
bilemeyen
Fatma
Bacı
tedirginlikle etrafına bakınmaktadır. Uzun yürüyüşleri Selçuklu
ümeralarının önünde noktalanır. Üç devlet adamı dikkatle
Fatma Bacı’yı süzmektedir.
MOĞOL YETKİLİ
O mu?
Üç devlet adamı emin olamaz.
FATMA BACI
Siz kimi aramaktasınız?
MUİNÜDDİN PERVANE
Sen önce kim olduğunu söyle.
Fatma Bacı gururla,
FATMA BACI
Bu fakiran bacınız İslam âlemindeki Şeyhlerin Şeyhi
Evhadüddin Kirmani’nin kızıdır!
Fatma Bacı’ya kuşkulu bakışları sürmektedir.
MUİNÜDDİN PERVANE
Ya kocan?
FATMA BACI
Ahi Evran lakabıyla tanınan Ahi Şeyhlerinin Şeyhi Nasirüddin Mahmut’un da karısıyım.
MUİNÜDDİN PERVANE
Ne malum karısı olduğun?
274 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Ya siz kimsiniz ki?
Üç devlet adamı sonunda saldırgan sorunun karşısında
birbirlerine bakarlar.
113.KIRŞEHİR / ANA GİRİŞ KAPISI
İÇ / GÜN
Nurüddin Cacaoğlu, Kırşehir Emiri, Alaüddin Çelebi,
Bir Komutan
Nurüddin Cacaoğlu törensel bir disiplin içinde Kırşehir’e
yaklaşmaktadır. Ana girişin önüne geldiğinde şehrin kapısı
açılmaz. Bu durum valinin hoşuna gitmemiştir. Burçlardaki
Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul durumu izlemektedir. Yanında
Alaüddin Çelebi de vardır. Nurüddin Cacaoğlu’nun işaretiyle
komutanlarından biri burçlarda bekleyen askerlere seslenir.
Hey!
BİR KOMUTAN
Selçuklu sultanının askerleri! Yeni Kırşehir valimizi
kapının önünde bekletmeyin!
Burçlardaki askerlerin bakışları Kırşehir Emiri’ne
çevrilmiştir. O da kendinden emin olarak burçlardan komutana seslenir.
KIRŞEHİR EMİRİ
Biz Sultan İzzüddin tarafından Kırşehir’i korumakla görevliyiz. Kardeşi Rüknüddin’in atadığı valiyi içeri almayız!
Komutan çok öfkelenmiştir.
BİR KOMUTAN
Bu yaptığınıza isyan denir!
Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul umursamazca karşılık
verecektir.
KIRŞEHİR EMİRİ
Ne dediğiniz kimin umurunda!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /275
Nurüddin Cacaoğlu Kırşehir Emiri’nin yanındaki Alaüddin
Çelebi’yi fark eder. Ona kendini göstermeye çalışarak seslenir.
NURÜDDİN CACAOĞLU
Alaüddin Çelebi! Ben babanın müritlerindenim! Sana selamını
getirdim.
Alaüddin Çelebi bundan hoşlanmamıştır,
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Ben babamı aklımdan çıkaralı yıllar oluyor.
NURÜDDİN CACAOĞLU
Şeyhim yine de oğlumu sağ salim geri getir diye tembih
etti!
Bir gizli mesaj verircesine,
Bu inatlaşma gereğinden fazla uzayacak olursa ahilerden
uzak dur.
114.KIRŞEHİR / AHİ EVRAN TEKKESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Alaüddin Çelebi, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş,
Taptuk Emre, Ahi Tuğrul
Ahiliğin önemli insanları Ahi Evran’ın başkanlığında hararetli geçen bir toplantı yapmaktadır. Hacı Bektaş ve Taptuk
Emre de onların arasındadır. İçeriye Alaüddin Çelebi girer.
Bütün gözler ona çevrilmiştir.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Ahi Evran şeyhimin teslim olması için akşama kadar süre
tanıdılar. Sur dışına çıkmak isteyenlere izin verecekler.
Karşı koyanların cezasıysa ölüm olacakmış…
Bir anda ortalık gerilecektir. Onun teslim olmasını hiç
kimsenin istemediği ortadadır. ‘Onun için ölürüz!’,
‘Savaşsa savaş!’, ‘Bu surları aşamazlar!’ gibi sözlerle
tepkilerini ortaya koyacaklardır.
276 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Ahi kardeşlerim!
Onun konuşması kalabalığı susturur.
Bu Moğol soyundan gelen valinin niyeti ahiliğin sonunu
getirmektir. Daha önce Kayseri’de yapmışlardı. Şimdi de
aynısını Kırşehir’de yapacaklar…
Taptuk Emre’nin yanında oturan Ahi Tuğrul dayanamaz.
AHİ TUĞRUL
Seni ellerimizle teslim edecek halimiz yok ya!
AHİ EVRAN
Ben de doksan yıl daha yaşayacak değilim Taptuk Emre…
Vademiz bugün olmazsa, yarın dolacak. Ucuz tarafından
kahramanlık yapacaksanız benimle beraber ölümü seçin! Zor
olanıysa hayatta kalarak ahiliğin ve fütüvvetin yolunu
açmaktır…
Herkes duraksamıştır.
ŞEYH EDEBALİ
Öyle bir söz söyledin ki!
AHİ EVRAN
Sizin yerinizde olsaydım uçlardaki Türkmenlerin arasında
mücadeleme devam ederdim Şeyh Edebali…
Ahi Evran’ın söylediklerinin doğruluğuna inanan Hacı
Bektaş, bakışlarıyla da ona onay vermektedir.
115.KIRŞEHİR YAKINLARINDA BİR YOL
DIŞ / GÜN
Fatma Bacı
Bir kapalı at arabası olanca hızıyla Kırşehir’e doğru
yaklaşmaktadır. At arabasına korumalık yapan Selçuklu askerleri de peşinden gelmektedir. Arabanın içindeki Fatma
Bacı endişeli gözlerle dışarıya bakmaktadır. Kırşehir’i
çevreleyen surlar belli belirsiz görünür…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /277
116. KIRŞEHİR / ANA GİRİŞ KAPISI
İÇ / GÜN
Nurüddin Cacaoğlu, Kırşehir Emiri, Alaüddin Çelebi, Şeyh
Edebali, Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Ahi Tuğrul, Fatma Bacı
Gökyüzünde ay tutulması başlamak üzeredir. Kırşehir surlarının
ana kapısı gıcırdayarak açılır. Nurüddin Cacaoğlu’nun askerleri oldukça geriye çekilmiştir. Kapıdan dışarıya bir
grup insan çıkar. Şeyh Edebali, Hacı Bektaş ve Taptuk Emre
bunların arasındadır. Alaüddin Çelebi de onlarla birlikte
kapının önüne kadar gelmiştir.. İlk anda onlarla birlikte Kırşehir’den ayrılacağını düşünürüz. Çok uzaktan onları
izleyen Nurüddin Cacaoğlu’nun yüzünde bir gülümseme belirir.
Şehrin kapısı kapanırken Ahi Tuğrul’la vedalaşmaya geldiği
anlaşılacaktır.
At arabası hızla kapıya, şehrin girişine yanaşmaktadır. Ona
eşlik eden Selçuklu askerleri komutanlarının emriyle duraksar. Fatma Bacı yanından geçtiği dostlarına pencereden
bakmaktadır. At arabasından kapının önünde inen Fatma Bacı
son anda surlardan içeri girer.
117.KIRŞEHİR / AHİ EVRAN TEKKESİ
İÇ / GÜN
Ahi Evran, Alaüddin Çelebi, Fatma Bacı
Alaüddin Çelebi’nin geriye döndüğünü gören Ahi Evran’ın
yüzü asılır.
AHİ EVRAN
Sen hala buralarda mısın?
Alaüddin Çelebi gülümser.
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Bir ziyaretçin var ahi babam!
Ne demek istediğini anlayamayan Ahi Evran merakla kapıya
bakar. Fatma Bacı içeri girer. Ahi Evran gözlerine
inanamayacaktır.
AHİ EVRAN
Fatma Hatun?
278 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA BACI
Benim Nasirüddin Mahmut!
Ahi Evran’ın şaşkınlığı geçmemiştir.
AHİ EVRAN
Yaşıyorsun?
FATMA BACI
Sen de öyle şeyhim!
Ahi Evran’ın aklı karışmıştır.
AHİ EVRAN
Böyle bir zamanda gelişinin bir nedeni var mı ola?
Fatma Bacı gülümseyerek,
FATMA BACI
Seni ikna edebilmem için Moğol topraklarında bulup
getirdiler.
Ahi Evran kendinden emin,
AHİ EVRAN
Bir işe yaramayacağını söyleseydin.
FATMA BACI
Söyledim ama dinlemediler…
Ay tutulması bulundukları yerin ışığını azaltmıştır,
AHİ EVRAN
Gün ortasında karanlık da neyin nesi?
Alaüddin Çelebi pencereden dışarı bakmaktadır,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /279
ALAÜDDİN ÇELEBİ
Ay tutuluyor şeyhim!
Her yer bütünüyle karanlıkta kalacaktır. Fatma Bacı’nın
sesi karanlığın içinde fondan gelmektedir.
FATMA BACI’NIN SESİ
Gün ortasında kararan darıdünya, âdemoğlunun ayıbını gizlemenin derdine düşmüştü. O gün Cacaoğlu’nun askerleri doksan
yaşındaki Ahi Evran’ı ve onları engellemeye çalışan Alaüddin Çelebi’yi şehit etti…
Ay tutulması bulundukları yerin ışığını azaltmıştır.
118.HACI BEKTAŞ’IN DERGAHI / AVLU
DIŞ / GÜN
Genç Yunus, Hacı Bektaş, Fatma Bacı
Ana öykü kaldığı yerden devam etmektedir; bir köşede ‘Yıl
1262…’ yazısı…
Genç Yunus’un getirdiği buğday çuvalları avlunun ortasındadır.
Birçok derviş ve bacı dergâhın ritüellerine uygun olarak avluda toplanmıştır. Fatma Bacı konumunun gereği Hacı Bektaş’ın
yakınlarındadır. Genç Yunus da Hacı Bektaş’ın karşısında el
pençe durmaktadır.
HACI BEKTAŞ
Anadolu erenlerinin kıldan ince, kılıçtan keskince yolunda
yürümekte kararlı mısın Yunus Can?
DERVİŞLER VE BACILAR
Hu vallah!
Genç Yunus kendinden emin olarak karşılık verir.
GENÇ YUNUS
Canım feda olsun yoluna!
DERVİŞLER VE BACILAR
Hu eyvallah!
280 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
119.ANADOLU / GENEL
DIŞ / GÜN
Genç Yunus
Son sahne gerçeküstü görselliklerle zenginleştirilmiştir:
Uçsuz bucaksız bozkırda yürüyen Genç Yunus ile Hacı Bektaş’ın
konuşması fonda devam etmektedir. Onun geçtiği yerlerde
Moğolların Anadolu’ya verdiği zararların izleri görülmektedir… Her yerde kan, her yerde gözyaşı…
HACI BEKTAŞ’IN SESİ
Bu yol kendini arayıp bulmanın yoludur.
DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ
Hu vallah!
HACI BEKTAŞ’IN SESİ
Bu yol insan-ı kâmile ulaşmanın yoludur.
DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ
Hu eyvallah!
HACI BEKTAŞ’IN SESİ
Bu yolda mürşidi olmayanın mürşidini şeytan belleriz Yunus
Can.
DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ
Hu vallah! Hu eyvallah!
HACI BEKTAŞ’IN SESİ
Bu yolun sonuna esen rüzgârları, yanan ateşleri, akan
suları ve de vaktimiz dolduğunda üstümüze örtülecek toprağı
geçerek varılır. Her birinde aşılması gereken on makam
vardır. Birinci makamı aşmadan ikincisine ulaşamazsın.
Her makamda biraz daha kendini bilecek, makamları aştıkça
darıdünyayı kendinde bulacaksın…
DERVİŞLERİN VE BACILARIN SESİ
Hu vallah! Hu eyvallah!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /281
Genç Yunus’un yürüyüşü Taptuk Emre’nin tekkesinde sona
erer. Ahşap kapının önünde etrafına bakınmaktadır.
GENÇ YUNUS’UN SESİ
Ben göstereceğin eşiğe yüzümü sürmeye hazırım yücelerin
yücesi!
Hacı Bektaş’ın fondaki konuşması sürmektedir.
HACI BEKTAŞ’IN SESİ
O halde nefesinin kilidi Taptukluların tapusunda gizlidir.
Genç Yunus tekkenin açılan kapısından girerek karanlıkta
kaybolur. Karanlığın öteki tarafında Taptuk Emre’nin yüzü
belli belirsiz seçilmektedir.
SON...
Sinopsis
13.yüzyılda, Anadolu Selçuklu Devleti’nin topraklarında
yaşanılan olayların, göçer Türkmenlerin geleceğini nasıl
biçimlendirdiğini anlatan “Göç Yolu Anadolu” filminde; Şeyh
Evhadüddin Kirmani’nin yaşam öyküsünden başlayarak, fütüvvet terbiyesinin Anadolu’da Ahiliğe dönüşmesi, Ahiliğin Hacı
Bektaş ve Yunus Emre üstünde etkisini, tarihsel gerçekliğe
olabildiğince sadık kalınarak ele alınmaktadır…
Tüm dünyayı korkuya sürükleyen Moğolların acımasızlığından
dolayı Türkmen göçerleri kalabalık kitleler halinde Anadolu’ya
yığılmaktadır. Bu insanların yerleşik düzene geçişlerinde
bazı sıkıntılar yaşanır. Onların irşat edilmesi için birçok derviş Anadolu’ya gelecektir. Fütüvvet terbiyesinin
Anadolu’da yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla görevlendirilen Şeyh Evhadüddin Kirmani ile halifelerinden Ahi Evran
bunların arasındadır. Ahi Evran yerleşik düzendeki Türkmen esnafları ahiliğin çatısı altında toplamayı başaracaktır.
O Anadolu’daki popüler ümeranın başında gelmektedir. İç
güvenliğin organizasyonunu ahiler tarafından sağlanmaya
başlanmıştır. Şeyhinin kendinden oldukça küçük yaşlardaki
284 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kızıyla evlenen Ahi Evran Selçuklu sultanının çocuklarına
hocalık yapmaktadır. Fatma Bacı da ahiliğin düzenini andıran
bir yaklaşımla kadınları terbiye etmektedir.
Anadolu’daki talihsizlikler Alaüddin Keykubat’ın, oğlu
tarafından zehirlenmesiyle başlayacaktır. On altı yaşındaki
Giyasüddin Keyhüsrev yetersiz bir devlet adamı oluşu Türkmenleri isyana sürükler. Acımasızca bastırılan Babailer isyanı
sırasında Yunus adında bir genç doğar. İsyana katılan Taptuk Emre doğumuna yardımcı olmuştur. Yeni sultana muhalefet
eden ahiler sistemin dışına itilmiş ve Ahi Evran zindana
atılmıştır. Akliyeci dervişler ile sezgici dervişlerin
arasındaki çatışmalar da giderek çoğalmaktadır. Moğollar
karşısında utanç verici bir yenilgi yaşayan Selçuklu devletinin muhteşem günleri sona ermiştir. Bu yenilgi sırasında
Ahi Evran’ın karısı Fatma Bacı Moğollara esir düşer. Birkaç
yıl içinde Anadolu’nun yapı taşlarını yerinden oynatan Giyasüddin Keyhüsrev ölecek ve yerini on bir yaşındaki oğlu
İzzüddin alacaktır.
Ahi Evran serbest bırakılınca eski düzenini yitiren ahiliği
yeniden toparlar. Sezgici dervişlerin liderlerinden sayılan
Şems-i Tebrizi’nin öldürülüşü çocuk yaşlardaki Yunus ile cinayetin sorumlularından Ahi Tuğrul’un yollarını kesiştirir.
Şems-i Tebrizi cinayetinin sonrasında sezgiciler ile akliyecilerin yolları bütünüyle birbirinden uzaklaşacaktır. Kan
dökülmemesi için Ahi Evran ile Mevlana’nın oğlu Alaüddin
Çelebi Kırşehir’e yerleşir.
Ahi Tuğrul’un terbiyesiyle yetişen Genç Yunus, gençlik
yaşlarına eriştiğinde komşu obanın güzel kızı Aybala’ya aşık
olur. Bir yanda ağırlaşan vergi koşulları, diğer yanda sultan kardeşlerin taht kavgaları ve de Moğolların acımasız
davranışı yüzünden Anadolu insanında huzur kalmamıştır. Bu
adaletsizlikler Babailer isyanında olduğu gibi ahileri ve
Türkmenleri yeniden isyana sürükleyecektir. Genç Yunus’un
köyü Moğol ve Selçuklu askerleri tarafından basılır. Ahi
Tuğrul askerlerin elinden kaçmaya çalışır. Onun kaçışına
yardımcı olmaya çalışan Aybala ve ailesi öldürülür. Genç
Yunus’un köyü de talan edilir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /285
Ahi ve isyanının başını çeken Ahi Evran’ın yaşadığı Kırşehir,
yeni valinin askerleri tarafından kuşatılmıştır. İsyanın
ateşini düşürebilmek için Fatma Bacı köle olarak götürüldüğü
topraklardan geri getirilir. Doksan yaşlarındaki Ahi Evran
ile kendinden kırk yaş küçük olan Fatma Bacı’ya dünya gözüyle
birbirlerini görmek nasip olmuştur. Ahi Evran karısını
gördükten sonra da Kırşehir’deki direnişini sürdürür.
Surları aşmayı başaran Vali Nurüddin Cacaoğlu’nun askerleri
tarafından Ahi Evran öldürülür. Mevlana’nın oğlu Alaüddin
Çelebi de onunla birlikte öldürülmüştür.
Genç Yunus, köyündeki kıtlık yüzünden Hacı Bektaş’ın
dergahına buğday istemeye gider. Orada yas içindeki Fatma
Bacı ile doğumuna yardımcı olan Taptuk Emrey’le karşılaşır.
Genç Yunus buğday yerine nefes vermeyi öneren Hacı Bektaş’ın
niyetini anlayamayarak buğdayı tercih edecektir. Geç de olsa
manayı kavrayarak Hacı Bektaş’ın dergahına döner. Bu kez
önceden düşünmediği manevi yolculuğun kendisini beklediğini
anlayacaktadır. Hacı Bektaş nefesini açacak kilidin Taptuk
Emre’ye verildiğini söylemektedir.
Treatment
1247 yılında yerleşik düzene geçmiş Çocuk Yunus’un köyünde
yaşananlarla başlıyoruz öykümüze…
Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan konar göçer Türkmenler göç
yolundadır. Tozu dumana katarak ilerleyen kalabalık kervanları
konacak yer arar. Bir tepenin üstüne kurulmuş Yunus’un köyü
uzaklardan görünmüştür. Göçer Türkmenlerin yaşlıları, bu
köyün karşısındaki tepeye yerleşme kararı alır.
Bu arada Çocuk Yunus, tarlada çalışan Gökçe Ana’yla, hiç
göremediği anne ve babası hakkında konuşmaya çalışmaktadır.
Yaşlı kadın, tek bildiği şeyi yine tekrarlar: Babai isyanları
sırasında Resul’ün peşinde kılıç sallayan birinin tohumudur
Yunus. Bu isyan sırasında anası sancılanmış ve kerametli
bir dervişin yardımıyla çarpışma meydanında doğuruvermiş. Bu
derviş bebeğe Yunus peygamberin adını koymasını istemiş. İlk
vakitler Selçuklu askerlerinden, sonra da Moğollardan kaçmak
için yollara düşen anası, maceralı kaçışı sırasında Gökçe
Ana’yla karşılaşmış ve yavrusunu yaşlı kadına teslim ederek
dünyaya gözlerini kapatmıştır.
Çocuk Yunus’la sohbet eden Gökçe Ana, giderek yaklaşan göçerlerin sürüsünün tarlasına zarar vereceği endişesi içindedir.
Hayvan sürüsünü tarladan uzak tutmayı oyuna dönüştüren Çocuk
288 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Yunus, göçerlerin arasındaki yaşıtı Aybala’yla göz göze gelir. Çocuklar birbirlerine gülümser. Göçerler ile yerleşik
yaşama geçmiş Türkmenler arasında en büyük uyuşmazlık sorunu
olan otlak, kışlak paylaşımı burada da baş gösterir. Sürüyü
tarlalarından uzak tutmaya çalışanlar ile göçerler arasında
ufak tefek tartışmalar yaşanır.
Türkmen köyünde bunlar yaşanırken, Başkent Konya’nın
çarşısında da Mevlana ile Şems-i Tebrizi sohbet etmektedir. Sezgici anlayışın koyu savunucularından olan Şems-i
Tebrizi’nin “Az çoğu gösterir…” diye anlattıklarını kalabalık
ilgiyle izlemektedir. Mevlana “Söz az, mâna çok olmalı” demek
istiyor diye araya girer. Şems-i Tebrizi örnekler vererek
anlaşılır olmaya çalışmaktadır. Bir çuval şekeri dükkânda
açıp azını da dışarıda sergilemenin, içerideki şekerin delili olduğunu anlatır. Yine kişinin biraz doğruluk göstermesi,
onun doğruluğunun, biraz ikiyüzlülük de eğriliğinin delilidir diye örneklerini çoğaltır.
Bu arada çarşıdaki dükkânlardan birinin ustası olan Ahi
Tuğrul, o günkü işlerini tamamlamış ve işyerini kapatma
hazırlıklarına girişmiştir. Günlük hâsılatın bir kısmını
alışveriş yapması için çırağına uzatır. Çırak, koşar adım
uzaklaşmak isteyince, ustasından azarı işitir. Ahi Tuğrul
ona çarşıda yürüme adaplarını saydırır: “Yürür iken kimselerle itişilmeye, ikincisi uzaklardan seslenilmeye, üçüncüsü
yüksek sesle gülünmeye, dördüncüsü tükürülmeye ve sümkürülmeye, beşincisi de ortalıkta bir şeyler yenilmeye ve de
içilmeye…” Hızını alamayan çırak alışveriş edeplerini de
bir solukta anlatır: “Evvel olarak esnafa yumuşakça söyleye,
azıcık tarafından tadına bakıla, her malı alacakmış gibi
davranılmaya… “ Ahi Tuğrul çırağını adabıyla gönderdikten
sonra işyerini kapatır. Yolunun üstündeki bir esnafla Mevlana
ve Şems-i Tebrizi’nin sohbet ettiğini görür. Şems-i Tebrizi, kendisinin veli olup olmadığı tartışmalarından dolayı
kızgındır. Veliliğine laf atmaya çalışanlara artık ‘Size
ne?’ diyerek gülüp geçtiğini anlatır hararetle.
Ahi Tuğrul onların dikkatini çekmeden geçip gitmeye niyetlenirken, Mevlana durumu fark eder ve yaptığının ahinin terbiyesine yakışmadığını söyler. Ahi Tuğrul mahcup davranışlarla
başını önüne eğer. Mevlana’nın, Ahi Tuğrul’dan isteği vardır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /289
Şems-i Tebrizi’den dolayı kendisine kızgın olan ve evi terk
eden oğlu Alaüddin Çelebi’yi uyarmasıdır.
Ahi Evran’ın şeyhliğini yaptığı Hanikah-ı Ziya, akşam vakti
ders çalışan ya da günlük temizlik işlerini yapan yiğitler,
zikir halindeki kalfalar, sohbet eden ustalarla doludur. Hanikaha gelen Sadrüddin Konevi, ahilerle selamlaştıktan sonra, Sühreverdi el-Maktul’un tercümesine kendini kaptıran Ahi
Evran’ın yanına varır. İki dost içtenlikle kucaklaşır. Sadrüddin Konevi, Ahi Evran’ın uzun süredir üzerinde çalıştığı
‘Medh-i fakr u zemm-i dünya’ kitabını okumaktan Celalüddin
Karatay’ın fazlasıyla mutlu olacağını söyler. Ahi Evran da,
zindanda kaldığı yıllarda, Celalüddin Karatay’ın el vermesi
sayesinde ahiliği yeniden düzene soktuklarını anlatır.
Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahı önünde ise konuklar yavaş
yavaş görünmeye başlamıştır. Akşamın karanlığındaki sokak
kalabalığının arasında Taptuk Emre, Ahi Tuğrul ve Alaüddin
Çelebi de vardır.
Taptuk Emre, hanikahdan içeri girince, Ahi Tuğrul Alaüddin
Çelebi’ye babasının sitemlerini aktarır. Şems-i Tebrizi’nin
karısı Kimya Hatunu öldürdüğüne inanan Alaüddin Çelebi o
günden sonra eve gitmek istememektedir.
Mevlana ile Şems-i Tebrizi çevresini saran müritlerle birlikte kapıda gözükür. Mevlana, oğlunu görünce sevgiyle
yaklaşır. Şems-i Tebrizi’nin kendi yerini doldurduğunu
babasının yüzüne haykıran Alaüddin Çelebi, hanikahın önündeki kalabalığa karışıp içeri girer.
Bu arada, sohbet halindeki iki eski dosttan Sadrüddin Konevi,
Ahi Evran’a Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki sohbete
birlikte gitmeyi teklif eder. Ahi Evran, Mevlana’nın her yere
yanında götürdüğü Şems-i Tebrizi’nin yine akliyeci-sezgici
mevzusu açıp canını sıkacağı endişesi taşımaktadır. Bunun
üzerine Sadrüddin Konevi de dostuyla sohbette kalmayı tercih
eder. Ahi Evran, Kayseri’deki günlerinden beri tanıdığı Şems-i
Tebrizi’nin, akliyecileri karşısında gördüğünde sataşmadan
duramadığını anlatır.
Vezir Şemsüddin İsfahani’nin sezgicilere yakınlığı onu daha da cesaretlendirmiştir. Kimya
Hatun’un kuşkulu ölümü kafaları karıştırınca Dar-ül Mülk’ten
uzaklaşmış ancak Molla Hüdavendigar onu büyük oğluna buldurup
getirtmiştir. Kayseri’den söz edilmesi Ahi Evran’ı geçmişin
290 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
acılarına taşır. Hem eli eline bile değmemiş genç karısı
hem onun şeyh babası Evhadüddin Kirmani, hem de Kayseri’de
yaptıkları çarşılar, ahi ocakları aklına düşmüştür. Gözleri
dolar, dalıp gider.
Emir-i Dad Nusretüddin’in hanikahındaki toplantıda ise Taptuk Emre kalabalık mecliste söz almış, konuşmaktadır. İki
gözün manayı eşyada görebilmek için etrafına bakarken ve
gözler eşyayı görürken; ruhun da gözlerin baktığı yerden manaya ulaştığını ileri sürer. Aklını kullanmasını bilenlerin
maddi gözüyle eşyanın güzelliklerine bakmasının nedeninin de
bu olduğunu zira mananın yalnızca surette görülebileceğini
uzun uzun anlatır.
Taptuk Emre’nin konuşmasından sıkıldığını hareketleriyle
belli eden Şems-i Tebrizi, sonunda dayanamaz ve mecliste
bulunanların duyabileceği bir sesle akliyecilerden bıktığını
mırıldanır.
Ev sahibi Emir-i Dad (Adalet Bakanı) Nusretüddin ortamın ruhuna yakışmayan Şems-i Tebrizi’nin bu sözlerinden rahatsız
olur. Edepli konuşması için uyarır ama o daha da ileri
gider. Şems’in, “Ya sizin Hakk Teâlâ’ya yaptığınız edepsizlikler ne olacak? Ey cemaat! İçinizde ‘Kalbim bana Rabbimden haber veriyor diyecek yok mu?” sözleriyle de ortalık
buz keser. Mevlana mahcubiyetle Şems-i Tebrizi’yi susturur
ve çekiştirerek meclisten dışarı çıkarır. Bu arada içerideki
kalabalığın tepkileri de uğultuya dönüşür.
Kısa süre içinde kalabalık dağılmış, geriye on kişi kalmıştır.
Emir-i Dad çok öfkelidir. Taptuk Emre, Eski Sultanın, ahileri
ve Türkmen şeyhlerini zindanlara doldurmasının sezgicileri
çok güçlendirdiğinden dert yanar. Selçuklu topraklarında
adaletin artık insanlara göre değiştiği eleştirisini yapan
Alaüddin Çelebi, Kimya Hatun’un ölümünde adalet gereğini
yerine getirmediği için Şems’in bu kadar rahat davranışlar
sergilediğini ileri sürer.
Ve toplantıdan ayrılan ahi kıyafetleri içindeki yedi kişi
gecenin karanlığında kararlı adımlarla Mevlana’nın evine
doğru yürümeye başlar. Bu ahilerden biri Alaüddin Çelebi,
diğeri de Ahi Tuğrul’dur. Alaüddin Çelebi içeriye süzülüp,
halvet odasının önüne yanaşır. Mevlana, Şems-i Tebriziye,
sabırlı olmak hakkında yüzlerce söz söylediği halde, niye bu
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /291
kadar sabırsız olduğunu sormaktadır. Alaüddin Çelebi Şems’e
seslenir. Şems-i Tebrizi, başına gelecekleri sezmişçesine
Mevlana’ya sarılır. “Bu ses dönüşü olmayan bir yolun davetine benziyor, hakkını helal edesin şeyhim…” Ne olduğunu
anlayamayan Mevlana onunla birlikte avluya çıkar.
Alaüddin Çelebi’yi görünce rahatlayarak gülümser ve gelişinden
dolayı mutluluğunu dile getirir. Alaüddin Çelebi babasına
karşı mesafeli tavrını sürdürür. Dışarıda Şems-i Tebrizi’yle
konuşmak isteyenler olduğunu söyler.
Kapının önüne çıkan Şems-i Tebrizi’nin etrafını hemen altı
kişi çevreler. Alaüddin Çelebi biraz geride kalmıştır. Ahilerden biri, Emir-i Dad Nusreddin tarafından gönderildiklerini ve Kimya Hatun’u öldürmekten dolayı tutuklandığını Şems’e
bildirir. Bir anda deliye dönen Şems-i Tebrizi, Alaüddin
Çelebi’nin üzerine yürür. Bütün bunların onun başının altından
çıktığını haykırır ve boynunu sıkmaya başlar. Ahi Tuğrul
ani bir refleksle hançerini çekerek Şems’in göğsüne saplar.
Şems-i Tebrizi ortalığı inleten acı bir çığlık atar. Mevlana büyük oğlu Sultan Bahaeddin Veled ile birlikte koşarak
dışarı çıkar. Etrafta kimseler yoktur. Yerdeki birkaç damla
kan ise Sultan Veled’in gözünden kaçmaz.
Şems-i Tebrizi’yi öldüren Ahi Tuğrul, telaş içerisindedir.
Dörtnala atını bilinmeze doğru sürerken, nereden geldiği
anlaşılmayan bir ok ile vurulur. Kendisine doğru savrulan
diğer oklardan kurtulur, yaralı haliyle ortadan kaybolur.
Günün ilk saatleriyle birlikte Aybala, sürüyü otlağa götürürken, Çocuk Yunus da kendi köyünün bulunduğu tepeden onu
izlemektedir. İki tepede birbirlerine gülümseyerek ilerlerken, vadide, sahipsiz bir at dikkatlerini çeker. İki farklı
tepeden, aynı anda ata doğru koşarlar. Kayanın arkasında
kanlar içinde yatan Ahi Tuğrul’u görürler. Yaralıyı zorlukla atına bindiren çocuklar, onu Yunus’un evine götürürler.
Gökçe Ana şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra kim olduğunu
bilmedikleri yaralıyla ilgilenir. Çocuk Yunus’la aynı odada
yatan yaralı genç ter içinde inlerken, adının Ahi Tuğrul
olduğunu söyler. Aradan günler geçer, Ahi Tuğrul yavaş yavaş
kendine gelir ve sargılar içinde ilk kez evin önüne çıkar.
Onu gören Çocuk Yunus heyecanla yanına giderek, günlerdir
öğrenmek için yanıp tutuştuğu ahiliğin ne demek olduğunu
292 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
sorar. Ahi Tuğrul, bakışlarını çok uzaklara çevirir… Gözleri uzaklarda bir noktada sabitlenen Ahi Tuğrul, en baştan
1210’lu yıllarda Şeyhinin yaşadıklarından başlar ahiliğin
öyküsünü Çocuk Yunus’a anlatmaya…
Ahi Tuğrul, Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi mübarekler mübareği
olarak niteler. Şeyh Kirmani, Abbasi Halifesi en-Nasır
li-Dinillah tarafından, konar göçerlere İslam’ı anlatmak
ve fütüvvet meşrebini yaygınlaştırmak için kırk yıl önce
Anadolu’ya gönderilmiştir. Kayseri’nin çarşı esnafı, Şeyhleri
Evhadüddin Kirmani’den aldıkları ahilik eğitimi sayesinde
işlerini bir düzene sokmuştur. Esnaf çarşıda dolaşıp, işleri
kontrol eden şeyhlerine büyük saygı ve ilgi gösterir. Şeyh
yine bir gün çarşıda dolaşırken, bir köle satıcısı, kendisini mıncıklamaya çalışan bir müşterinin suratına tokat
atan köleyi kırbaçlıyormuş. Köle satıcısı, huysuz ve uğursuz
olarak nitelendirdiği köleyi yarım kuzu parasına satacağını
ünlemiş. Esnafların arasından ayrılan Şeyh Evhadüddin Kirmani, huysuz köleyi satın almış ve ona artık özgür olduğunu
istediği yere gidebileceğini söylemiş. Ancak huysuz köle
onun peşini bırakmamakta kararlıymış. Ahi Evran’ın deri
atölyesine giden Evhadüddin Kirmani,
her pisliğin içine
girip çıktığını ama deri atölyesindeki koku kadar kötüsüne
rastlamadığını dile getirmiş. Dericileri surların dışında
toplamalarının çok işe yaradığını, bu sayede tüm deri usta ve
çıraklarını fütüvvet ehli yaptıklarının önemini vurgulamış.
Ahi Evran da, bu kötü kokunun hem ruhlarını hem de bedenlerini terbiye ettiğini söylemiş. Kirmani, konuşmanın
arasına huysuz köleyi satın alarak, başına büyük bir bela
açtığını sıkıştırıvermiş. Ahi Evran ile Evhadüddin Kirmani
deri atölyesinden çıkınca, kapıda beklemekte olan huysuz
köle de onları takip etmiş. Köleden kurtuluşu olmadığını
anlayan Şeyh Kirmani, çareyi onu nikâhına almakta bulmuş.
Nikâhı kıymak da Ahi Evran’a düşmüş. İlk evliliğini şeyhinin
kızıyla yaptığını anımsatan Ahi Evran, ikincisi için bir kez
daha düşünmesi konusunda onu uyarmış.
Evhadüddin Kirmani
de, onunla kıyacağı nikâhın geri kalan şeytani taraflarını da
terbiye edeceğine olan inancını dile getirmiş.
Şeyh Kirmani’nin başına aldığı dert huysuz köleymiş. Ahi
Evran’ın da aynı günlerde önemli bir derdi varmış. Ver-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /293
gi tahsilâtçısı Fuzuli… Kayseri kadısının adamı olan Fuzuli, silahlı askerlerle sürekli Ahi Evran’ın deri atölyesine gelerek onu vergi borçlarını ödemesi konusunda
zorluyormuş. Günlerden bir gün, Ahi Evran deri atölyelerinde çalışan çıraklara ve kalfalara ahilik adabı konusunda ders vermekteymiş. Bir yiğit ahiliğin açık hallerini
anlatıyormuş şeyhine: “İlk vakit düşkünlere yardım etmek
için eli, bir şey istemeye gelenlere kapısı, açları doyurmak
için de sofrası açık olacak…” Kapıdan yine Fuzuli’nin sesi
duyulmuş. Kayseri Kadısı, vergilerini derhal ödesinler diye
haber göndermiş. Ahi Evran’da, dericilikten kazandıklarını
ahi ocaklarına vakfettiğini, bu davranışın Dar-ül Mülk’teki
Sultan’ın da takdirlerini kazandığını hatırlatmış, kadının
hoşgörü sınırlarını fazlaca zorladığını söylemiş.
Ahi Evran çıraklara ve kalfalara eğitim verdiği yere üzgün
bir halde geri dönmüş. Ahiliğin kapalı hallerini saydırmış
bu kez yiğitlere: “İlk vakit kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için gözü bağlı olmalı… Kimsenin
ırzına, namusuna, haysiyetine ve de onuruna kötülük etmemesi
için beli bağlı olmalı… Son olarak da kimseye kötü söz söylememesi, kimse hakkında iftira etmemesi, gıybet yapmaması ve
de münafıklıktan uzak durması için dili bağlı olmalı…”
Aynı gün, Ahi Evran’ı atölyesinde ziyarete gelen Zeynüddin Sadaka, rengârenk işlenmiş derilere hayran kalmış. Ahi
Evran, Zeynüddin Sadaka’ya derilerle ilgili bilgi verirken,
bir yandan da vergi sıkıntısını anlatmaya koyulmuş. Eskiden Türkmenlerin tabakladığı derilerin para etmediğini,
bir arada olunca işlerin kalitesinin değiştiğini, yeni
düzenin malları ucuzundan toplamayanların işine gelmediğini
söylemiş. Sezgicilerden olan Kayseri kadısının, akliyecilerden olan Şeyhi Evhadüddin Kirmani’yle bir zamanlar kapışmış
olmasının acısını da yine kendisinden çıkarmaya çalışmasına
dertlenmiş.
Akliyecilerle
sezgicilerin
çatışmasından
konuşmaya başlamış bu sefer iki dost. Evhadüddin Kirmani
bir gün Battal Mescidi’nin avlusunda oturmuş, bir leğenin
içindeki suda ayın yansımasını seyrediyormuş. Onun davranışı
mescidin avlusuna giren Şems-i Tebrizi’nin dikkatini çekmiş.
Hemen sezgiciliğini ortaya koyan bir yaklaşımla, neden
doğrudan gökyüzüne bakmadığını sormuş Şeyhe. Şeyh Kirmani de
294 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
son zamanlarda Kayseri’de sezgicilerin giderek arttığını,
bu soruyu soran dervişin akliyecilerden hoşlanmadığının
çok açık olduğunu, hadlerini bildikleri sürece bunu sorun
etmeyeceğini söylemiş.
Sohbet koyulaşmışken, Fuzuli de yine kapıda belirmiş. Bu
vergi tahsilâtçısından artık kurtulmak isteyen Ahi Evran
ünlü ejderha maskesini suratına geçirivermiş. Tedirgin
adımlarla içeri giren Vergi Tahsilâtçısı Fuzuli ve beraberindeki askerler, bir anda ejderha kılığındaki Ahi Evran’la
karşı karşıya gelince korkuyla kaçışmış.
Ahi Evran kendisinden habersiz olarak dükkânındaki malları
merak edenleri korkutmak için ara sıra yüzüne ejderha maskesi geçirmekteymiş. Bu maske sayesinde vergi tahsilâtçısından
kurtulduğunu
düşünen
Ahi
Evran,
yılanlarla
ilgili
araştırmalarını gizlice görmek için bodrum kata inen iki
çırağa da aynı oyunu oynamış. Çırakların karşısına ejderha
maskesiyle çıkmış. İki çırak korkuyla atölyeden kaçarken,
karşılarında Kayseri Kadısı’nı bulmuşlar. Ustalarının zarar
görmesini istemeyen çıraklar, kadının Ahi Evran’la ilgili
ejderha ve yılanlar konulu sorularını yanıtsız bırakmış.
Kayseri Kadısı’nın askerleri, yakmak için görevlendirildikleri deri atölyesine meşalelerle yönelmiş. Ahilerin
gücünü anlamadan üstlerine gelmenin bedelinin ağır olacağı
uyarısını yapan Ahi Evran’ı; Kadı dinlememiş. Çevre atölyedekiler de Ahi Evran’a yardıma koşmuş. Çok sert itişip
kakışmalar yaşanmış. Tam deri atölyesi yakılacağı sırada
Sultan Alaüddin Keykubat, yanındaki Evhadüddin Kirmani’yle
ortaya çıkıvermiş. Kalabalığın arasında Sultan Alaüddin!’,
‘Uluğ Sultan!’, ‘Adaletin kılıcı geldi işte!’, ‘O Türkmenlerin gerçek atası!’ gibi bağrışmalar yükselmiş. Askerler
hemen meşalelerini atarak Sultan’a saygılarını göstermiş.
Sultan Alaüddin Keykubat, panik içinde atının yanına gelen Kayseri Kadısı’nı sert bir çizme darbesiyle çamurun
içine devirmiş. Sonra da yaşadığı sürece ahileri üzenlerin,
karşısında kendisini bulacağını ünlemiş. Sultan, Yeni Kayseri Kadısı seçilene kadar da bu görevi Hoca Nasirüddin’e
vermiş.
40 yıl öncesinin olaylarını gözünde canlandırmaya çalışan
Çocuk Yunus, işittiklerinden çok etkilenir. Henüz yaraları
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /295
tam iyileşmemiş olan Ahi Tuğrul da yorulmuştur. Yeniden günlük yaşantılarına dönerler.
Gökçe Ana’nın tarlasında çalıştığı bir gün Selçuklu askeri
ve yanındaki vergi tahsilâtçısı gelerek, vergi borcu olduğu
iddiasıyla yaşlı kadının öküzlerinden birine el koyar. Geriye kalan öküzünü karasabandan çözerek evine doğru üzüntüyle
yürüyen Gökçe Ana, yaşadıklarını uzaktan gören Ahi Tuğrul’a
dert yanar. Ne Sultan’a ne ikta beyine borcu vardır ama yine
de öküzün birini vergiye sayıp elinden almışlardır. Oysaki Sultan Alaüddin Keykubat zamanında bu tür sorunlar hiç
yaşanmazmış. Hatta kurda kaptırdıkları koyunun hesabı dahi
Sultan’dan sorulurmuş.
Zaman çok çabuk akıp gitmektedir. Ahi Tuğrul sağlığına
kavuşmuştur. Dokuz yaşına ulaşan Çocuk Yunus’a hocalık eden
Tuğrul, her fırsatta ahiliğin yüz yirmi dört edebini ona
belletmeye çalışır.
Çocuk Yunus ile Aybala’nın birbirlerine ilgileri de devam
etmektedir. Çocuk Yunus sürülerini otlatan Türkmen kızını
uzaktan izler. Daha önce atı buldukları vadide, şimdi de eşya
yüklü bir eşek durmaktadır. İki çocuk o yöne doğru hızla koşar.
Bu arada komik ipek giysiler içindeki eşeğin sahibi tüccar,
hacetini gördüğü kayanın ardından çıkar.
Tüccar, çocuklarla birlikte göçerlerin obasına gelerek, onlara mallarını
gösterir. Aybala’nın obasındakiler sattığı mallar kadar,
alışılmışın dışında kıyafetler içindeki tüccarı da ilgiyle
izlerler. Tüccar, Aybala’nın babasına çocuk yaştaki sultanın
kardeşiyle yaşadığı sorunları anlatmaktadır. Babalarının
lanetinin çocuklarına da geçmiş olmasından endişelidir.
Tüccarın anlattığına göre;
Sultan İzzeddün Dar-ül Mülk’e
oturunca dokuz yaşındaki kardeşini de Moğollara elçi olarak
göndermiş. Üç yıl sonra Karakorum’dan yeni sultan olduğunu
yazan bir yarlıkla dönmüş küçük kardeş.
Ağabeyi tahtını
bırakmaya yanaşmayınca da Sultan Han yakınlarında birbirlerine girmişler… Sultan İzzüddin, kardeşinin ordusunu tarumar
etmiş. Sonra da iki kardeş birbirine sarılıp ağlaşmışlar. El
ele Konya’ya dönüşleri de herkesin içini rahatlatmış. Tüccar da bu karışık ortamda yol yerine dağdan taştan gitmeyi
daha güvenli bulmuş. İşler daha da karışmadan bir an önce
Konya’ya varıp, malına mülküne sahip çıkma telaşındaymış
296 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
artık. Sultanın annesiyle evlenen İsfahanlı vezirin canından
olduğu da yine sohbete konu olmuş.
Göçerlerin obasının ardından Yunus, konuk tüccarı evinde
ağırlar. Tüccarın karnını doyurmak Gökçe Ana’ya, uğurlamak
da Ahi Tuğrul ile Çocuk Yunus’a düşer. Ahi Tuğrul, Ahi
Evran’a tüccar ile selam göndermek ister. Tüccarın Ahi Evran
ile ilgili haberleri üzücüdür. Şems-i Tebrizi’nin ölümünden
sorumlu tutulmuş, Molla Hüdavendigar’ın müritleriyle karşı
karşıya gelmemek için Konya’dan ayrılarak, Kırşehir’e
yerleşmiş. Alaüddin Çelebi de onunla birlikte gitmiş.
70 yaşındaki şeyhinin kendisi yüzünden başına gelenler Ahi
Tuğrul’u üzer. Tekrar geçmişe, bu kez kendi anılarına döner.
Yıl 1236’dır. Ahi Evran eşeğine ters binmiş halde arkasından
gelen kalabalık gruba ders anlatmaktadır. Bir işi ve mesleği
olmayanlara fütüvvet değmeyeceği, başıboş dolananların
yürüdüğü yerlere ahiliğin uğramayacağı, ahi olmak isteyenin helalinden kazanmayı becermesinin önemi ders arasına
sıkıştırılan öğütlermiş. Hocanın dediğine göre
ahiliğin
yoluna girmeye niyetli olanların bir yol atası, iki de yol
kardeşi bulmaları şartmış.
Dersin ardından deri atölyesine geçen Ahi Evran bodrum kattan gelen tıkırtıları işitince yine çıraklar zannederek,
ejderha maskesini takar. Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin on
sekizli yaşlara ulaşan kızı Fatma Bacı ilk defa girdiği
araştırma bölümündeki canlı ve cansız yılanlara irkilerek
bakmaktadır. Bu sırada yaptığı dikkatsizlikle kavanozlardan
biri devrilir ve içinden çıkan yılan Fatma Bacı’yı sokar.
Ejderhaya dönüşmüş olarak bodrum kata gelen Ahi Evran, ortada dolanan yılanı görünce telaşlanır. Onu ejderha olarak
gören Fatma Bacı ise çok korkar. Ahi Evran maskeyi çıkarınca
genç kız bir parça rahatlar ancak gerçek yılanın tehlikesi
sürmektedir.
Ahi Evran usulüne uygun olarak yılanı yakalar; baş ve kuyruk
tarafından bir miktarını kesip atar. Yılanı farklı malzemelerle birlikte kaynatır. Fatma Bacı da zehrin etkisiyle
kendinden geçer. Yılanın belli kısmını kaynatarak, panzehir
yapan Ahi Evran, ağunun genç kızın vücudundan atılmasını
sağlar. Yeniden yaşama dönmenin heyecanı içindeki Fatma
Bacı, Ahi Evran’dan çok etkilenir. Onun olduğu yerde ölüm-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /297
den korkmaması gerektiğini biliyordur artık!
Bu arada Şeyhlerin Şeyhi olarak bilinen Evhadüddin Kirmani
halifesi Fahrüddin Hasan’ın zaviyesine uğrar. Orada bulunan dervişler tarafından saygıyla karşılanan Şeyh Kirmani,
Fahrüddin Hasan’ın yeni yaptırdığı kuyuya hayran kalır. Orada bulunan kuyu ustasını takdir eden Kirmani, sanatı kimden öğrendiğini sorar. Kuyu ustası gururla, kendi başına
öğrendiğini söyleyince Evhadüddin Kirmani eline aldığı
taşları kuyuya atmaya başlar. Şeyh, oradaki dervişleri
çağırarak, kuyuyu taşlarla kapatmalarını emreder. Kuyu ustası
şaşkındır. Evhadüddin Kirmani “Bizim meşrebimizde üstadından
mesleğini öğrenmediysen, işlerinden hayır bekleme… Bir
ustaya bağlanmadan ortaya çıkarılan eserlerin kutsallığı ve
de haysiyeti olmaz! Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, anlasana be adam!” der. Şeyh Kirmani’nin, bu sözleri, ahilik
yolunda ustaya verilen önemin büyüklüğünü aslında çok iyi
anlatmıştır orada bulunan herkese…
O dönemlerde şeyhlerin önderliğinde çok da toplantılar olur,
meclisler kurulur imiş. Ahiler ve fütüvvet şeyhleri Şeyh
Evhadüddin Kirmani yönetiminde derin meclis sohbetlerinden
birini daha yapmaktaymış. Meclislerde kadınlar da hizmet
etmekteymiş. Beline peştamalı dolamış, iki tarafından havlu sarkıtmış olan Fatma Bacı sakilik yapmaktaymış. Şeyh
Evhadüddin Kirmani’nin işaretiyle huzura gelmiş. Su bardağını
usulüne uygun olarak sağ eline uzatmış. O suyunu içtikten
sonra sol tarafındaki yaşlı şeyhe suyunu vermiş. Elleri titreyen şeyh suyunu içerken biraz da yere dökmüş. Bu gibi durumlara hazırlıklı olan Fatma Bacı yanındaki bezle ıslanan
yerleri silmiş. Fatma Bacı’nın aldığı bu ahilik terbiyesi
meclistekilerden de takdir toplamış.
Hanikahta kalan misafirler için gece de su servisi yapılır
imiş. Fatma Bacı, Ahi Evran’ın hücresinin önünde duraksayıp,
üç kez testiye vurmuş. Başını yazdığı kitaptan zorlukla
kaldırarak, kapının önüne çıkan Ahi Evran, Fatma Bacı’nın
uzattığı suyu içmiş. Sonra da hayatını kendisine borçlu
olduğunu söyleyen Fatma Bacı’nın koluna onu sokan yılanın
derisinden yaptığı bilekliği elleri titreyerek takmış.
Fatma Bacı yine su dağıttığı bir gün Ahi Evran’ın hücresinden gelen garip seslere kulak kabartmış. Merakına yenilen
298 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
genç kız, kapıyı aralayarak içeriye baktığında Ahi Evran’ın
sayıkladığını anlamış. Ne olduğu bilinmeyen düşlerin
birindeymiş Şeyh Nasirüddin Mahmut… Gördüğü düşün etkisiyle
uyanıp, karşısında Fatma Bacı’yı bulunca heyecanla anlatmaya
başlamış. Düşünde, Hazreti Muhammet’in amcası Abbas’ın oğlu
olarak Bedir savaşında kılıç savuruyormuş. Kimi zaman ejderhaya dönüşmüş, kimi zaman Hazreti Ali’yle sırt sırta savaşmış.
Ona, ‘Ahi Evran!’ diye sesleniyorlarmış. Bedir savaşının
sonrasında kahraman olarak karşılanmış. Hazreti Ali, ona
kızı Rukiye’yi vermiş. Hazreti peygamber dericiliğin piri
olarak gördüğü Ahi Evran’ın kuşağını bağlamış, o da diğer
ahi pirlerinin kuşağını… Sonra da Kırşehir’e gönderilmiş.
Gördüğü bu düşün etkisinden uzun süre kurtulamayan Ahi Evran
aylardır üzerinde çalıştığı kitabın da artık sonuna gelir. Hemen Sultan Alaüddin Keykubat’a götürür. Sultan, Ahi
Evran’ın kendisi için yazdığı ‘Murşidü’l-kifaye’ adlı kitabı
inceledikten sonra onun değerli bilgilerinden şehzadelerinin
de faydalanmasını ister. Böylece Ahi Evran, Kayseri’den
Konya’ya geçer ve şehzadelere de ders vermeye başlar.
Ahi Evran, huzursuz tavırlarıyla kıpırdanan Giyasüddin
Keyhüsrev’e daha ilk dersini verirken, onun olumsuz karakterini de çözer. Abartılı hareketlerle etrafına bakınan
Şehzade Giyasüddin, babasının, Kayseri Kadısı’nın kellesini onun yüzünden aldığı söylentilerinin doğruluk derecesini
sorar hocasına.
Ahi Evran da, Ulu Sultanın yaptıklarını
sorgulamanın haddi olmadığını söyler şehzadeye.
Şehzade Giyasüddin hocasına aşağılarcasına bakarak, dilindeki baklayı çıkarıverir ağzından: “Akliyecileri sevmiyorum!”…
Ahi Evran alttan almaz, derse ‘seyr-i sulük-i afakî’ metodunu
yol belleyen akliyecilerden Hallacı Mansur’la başlayıp, İbni
Sina’yla devam edeceklerdir! Şehzade Giyasüddin karşısındaki
hocanın zorluğunu anlamıştır.
Ahilerin ve fütüvvet şeyhlerinin meclisi yine toplanmıştır.
Şeyh Evhadüddin Kirmani’nin yönettiği meclise, Hacı Bektaş-ı
Veli ve kardeşi Menteş de ilk kez katılır. Şeyh Evhadüddin
Kirmani, misafirlerine çarşıyı ve deri atölyelerini gezdirir. Hacı Bektaş, bozkırlarda büyüdükleri için çarıklarının
kıraç toprakları daha iyi kavradığını, toprakla haşır neşir
olmanın çok başka bir sevda olduğunu anlatır yeni dostu
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /299
Şeyh Kirmani’ye. Deri atölyelerindeki ekşi kokuda iyi havayı
kötüsünden ayırmanın zor olacağını da ekler bu sohbete.
Hacı Bektaş’ın misafirliği devam ederken, Şeyh Evhadüddin Kirmani, Ahi Evran ile Zeynüddin Sadaka’yı acil olarak
hanikahına çağırır. Şeyh Şihabüddin Sühreverdi’nin Hakk’a
yürümesinin an meselesi olduğunu, onun yerine geçmek için Halife el-Mustasim Billâh tarafından Bağdat’a davet edildiğini
söyler. Şeyh Kirmani’nin ayrılmadan önce orada bulunanlardan
bazı istekleri vardır. Şeyh Zeynüddin Sadaka’yı kendi yerine
Anadolu Şeyhlerinin Şeyhi olarak bırakır. Ahi Evran’dan, yol
bellediği ahiliğin izinden ayrılmamasını ister. Her ikisine
de Dar-ül Mülk’teki hizmetlerine sahip çıkmalarını öğütler.
Kızı Fatma’ya da Kayseri’deki bacıları eğitme görevi verir.
Kayseri Bacıları onun çabalarıyla ahiliğe adım atmalıdır.
Son isteği de Ahi Evran’ın, kızı Fatma Bacıyı nikâhına
almasıdır. Bu istekten dolayı ikisi de şaşkın aynı zamanda
da çok mutludur. Nikâh hemen oracıkta kıyılır.
Şeyh Evhadüddin Kirmani’yi Bağdat’a uğurlamak için büyük bir
kalabalık toplanır. Malatya’ya kadar Şeyhe eşlik edecekler
arasında Fatma Bacı ile henüz nikâhları kıyılan Ahi Evran da
vardır. Zeynüddin Sadaka diğerlerinin duyamayacağı biçimde
ilk geceyi karısıyla geçirmek yerine neden burada olduğunu
Ahi Evran’a sorar. Aradaki yaş farkından tedirgin olan Ahi
Evran kaçamak yanıtlarla konuyu geçiştirip, Malatya’dan sonra da Konya’ya geçer.
Ahi Tuğrul geçmişi anlatmaya ara vererek, Genç Yunus’un
yanından kaçarcasına uzaklaşır. Çünkü çalıştıkları tarlaya
doğru bir Selçuklu askeri yaklaşmaktadır. Asker devşirici,
Celalüddin Karatay’ın ardından küçük sultan Alaüddin de
ölünce ortalığın fena karıştığını, kendisinin de artık Sultan İzzüddin için asker devşirmekte olduğunu söyler. Gökçe
Ana da karasabanın peşinde koşturan Genç Yunus da cebindeki para kesesini sürekli sallayan asker devşiriciye ilgi
göstermez.
Bu arada tarladan hızla uzaklaşan Ahi Tuğrul, soluğu göçerlerin obasında almış, Aybala’nın babasıyla koyu bir sohbete
dalmıştır. Aybala’nın babası, sohbet arasında Fütüvvet’in
manasını sorar. Ahi Tuğrul da, hevesle açıklamaya başlar:
Bu yola gönlünü koyanların, öküzün sessizliğinde tarlasını
300 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
sürer gibi ruhlar âlemindeki tarlasını sürmesi gerekir. Bir
ekinci gibi sevgiyle tohumlarını ekmeli, Gök Çalap’ın rahmetiyle suladıktan sonra, sakinlik içinde topraktan başını
çıkarmasını beklemeli… Zamanı gelince acıktım, susadım demeden ektiklerini biçmeli. O biçtiklerini hizmet aşkıyla
harman etmeli. Sabırla dövmeli. Şevkle gökyüzüne savurmalı…
Adım adım tahrikât basamaklarını tırmanarak öğütmeli, rahmet suyuyla hamura dönüştürmeli… Muhabbetin tandırında
kızdırmalı, çileyle pişirmeli…
Ahi Tuğrul, yine geçmiş yıllardaki anılarına dönmenin
mutluluğu içindedir. Gözleri parlayarak, 1237 yılında
yaşanan iki farklı ustalık törenini anlatmaya başlar göçerlere. Birisi Ahi Evran’ın yönettiği kendi ustalık töreni,
diğeriyse Fatma Bacı’nın yönettiği bacıların ustalık törenidir. Her iki grubun da yerleşim düzeni aynıdır… Ahi Evran’ın
yönettiği ustalık töreninde; ahilerin nakibi, törelere uygun
olarak geçtiği yolu sulayarak ve süpürerek huzura gelir.
Kapının önünde talip olarak bekleyen Ahi Tuğrul’u da huzura
getirir. “Gelişimiz Hakk için, duruşumuz Hakk için, sözlerimiz Hakk için… Bu talip ahilerin silsilesine bel bağlamaya
niyetlenmiştir. Uluların katarlarında erkân görüp, ahilerin
arasında kendine yakışan yeri bulup, Şah-ı Merdan kapısında
beli bağlı kullara ve hanedan âşıklarına hizmetkârlık yapmak
ister.”
Ahiler isteği kabul ettiğini gösterircesine başıyla onay
verir. Bir tas su ile bir avuç tuzu besmele çekerek eline
alan Ahi Evran ahilik hutbesini okumaya başlar… Tuzu suya
karıştıran Ahi Evran verdiği sözü tutanların Hakk Teâlâ’nın
mükâfatlarını da kazanacağını vurgular. Yanında yol kardeşleri
Taptuk Emre ve Alaüddin Çelebi olan Ahi Tuğrul’a kuşağını da
yine Ahi Evran bağlar.
Bacıların ustalık töreninde ise; bir tas su ile bir avuç
tuzu karıştıran Fatma Bacı da yine verilen sözden dönmenin
yanlışlığından söz etmektedir. “Gök Çalap lanet etsin ahdini
bozana!”
Ahi Tuğrul’un gözleri dolmuştur. Özellikle de Şeyhi Ahi
Evran’ı anımsadıkça… Onun çalışkanlığı ve bilgeliği sadece çıraklarını değil, Sultan Alaüddin Keykubat’ı da çok
etkilemiştir. Hele ki Ahi Evran akliyeci tabip ve filozof
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /301
İbni Sina’nın Miracname adlı kitabını Sultan’a sunduğunda…
Kitabı inceleyen Selçuklu sultanının yaşadığı heyecan ve
mutluluk hala dilden dile dolaşmaktadır.
Ahi Tuğrul anılarını öyle güzel anlatır ki, göçer kadınlar
da onu heyecanla dinler. Yaşanılan bu heyecanı bozmak istemeyen Tuğrul, bu kez ahi kadınların yaşadıklarından örnekler
anlatmaya başlar.
Bir grup kadın dükkânın arkasındaki atölyede keçe işliyormuş.
Kimi keçeye şekil vermeye, kimi boyamaya çalışıyormuş. Fatma
Bacı da onların arasındaymış. Bir müşteri içeri girerek,
en iyi keçenin burada yapıldığını öğrendiğini söylemiş.
Çalışanların kadın olduğunu görünce de çok şaşırmış. Kadın
kısmının keçeyi işlemekten anlamayacağı düşüncesinde olan
müşteri, dükkânda işlenen keçelerin kalitesine hayran kalmış.
Hemen mal almak istemiş. Fatma Bacı onu henüz siftah yapmayan karşı dükkâna yönlendirince de müşteri çok şaşırmış.
Bilmezmiş ki ahi terbiyesi bunu gerektirir…
Bu arada şehzadelere hocalık yapmaya başlayan Ahi Evran
Kayseri’den, Konya’ya geçmiştir. Fatma Bacı kadar Kayseri
esnafı da Şeyhlerine özlem duymaktadır. Keçe müşterisinin
Fatma Bacı’nın işyerinden çıktığı sırada Ahi Evran da
Kayseri’ye gelmiş, çarşı esnafı hemen etrafını sarmıştır.
Ahi Evran gördüğü ilgiden memnundur. Genç bir kız kalabalığın
arasından ayrılarak keçe atölyesine koşup, Ahi Evran’ın
gelişini haber eder. Fatma Bacı kapının önüne çıktığında
kalabalığın arasındaki Ahi Evran’ı görür. Henüz eli eline
değmemiş olan kocasına sevgiyle bakar. Ahi Evran karısına
yaklaşıp, yanında soluklanmayı çok istediğini ama insanların
bir türlü peşini bırakmadığını fısıldar.
Karısı ile görüşemeden tekrar Konya’ya dönen Ahi Evran,
Celalüddin Karatay ve Sultan Alaüddin Keykubat’la, Moğol
tehlikesinden konuşmaktadır. Sultan Alaüddin Keykubat,
Moğollar’ın, Selçuklu sınırlarını aşmaları durumunda, kutsal toprakları koruyacak gücün de kalmayacağını söyler.
Sultan’ın kendisinden sonraki dönemlerden endişe duyduğu
aşikârdır. Ahi Evran da Şehzade Giyasüddin’le geleceğin pek
hayırlı görünmediği düşüncesini Sultan’dan saklamaz.
Gelecek endişesi içinde olan Sultan Alaüddin Keykubat,
Meşhed Ovası’nda dev ziyafet sofrası kurdurur. Dünyanın dört
302 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
yanından gelen elçiler, Selçukluya bağlı devlet başkanları,
Selçuklunun ümerası ve uleması tanıklığında, Giyasüddin
Keyhüsrev’in küçük kardeşini veliaht olarak açıklar. İçinin
şimdi daha rahat olduğunu söyleyen Sultan, Diyarbakır seferine de artık gönül rahatlığıyla çıkabilecektir. Bu sırada
çeşnici başı tedirgin hareketlerle Vezir Sadüddin Köpek’in
gözlerinin içine bakarak,sultanın önüne yemesi için kuş eti
bırakır. Eti yiyen sultanın yüzü morarmaya başlar. Garipliği
fark eden Ahi Evran, sultanın zehirlendiğini anlar. Bir anda
ortalık karışır. Bu olayda parmağı bulunan Sadüddin Köpek
ile Şehzade Giyasüddin göz göze gelir. Sadüddin Köpek planın
bir parçası olarak çeşnici başını oracıkta kılıçtan geçirir.
Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı’nda Giyasüddin Keyhüsrev’in
tahta çıkışıyla ilgili culus töreni yapılır. Sultan
Giyasüddin’in yüzünde sinsice bir mutluluk vardır. Yeni
sultanın başından altınlar saçılırken Ahi Evran, törenin
yanlışlığına işaret eder. Kardeşinin veliaht seçildiğini,
herkesin ölen Sultan’ın huzurunda Kuran’a el bastığını
hatırlatır. Sultan Giyasüddin, eğer öldürülmek istemiyorsa ayakaltında dolaşmamasını hocasından ister. Ahi Evran
da öfkeyle tören yerinden ayrılır. Ahi Tuğrul hocasının
yaşadığı bu kötü anları anlatırken sanki kendi başından
geçmiş gibi derin bir kedere düşer. Yeni Sultan ile birlikte
kötüye doğru hızlı bir gidiş de başlamıştır. Ahi Tuğrul’un
daha fazla anlatmaya yüreği dayanmaz; susar…
Ahi Tuğrul’un Türkmen köyünde kalmaya başlamasının üzerinden
yıllar geçmiştir. 1261 yılına girilmiş, Aybala da, Yunus da
çocukluktan, gençliğe adım atmıştır. Aybala ile Genç Yunus,
bir köşede gökyüzündeki yıldızları seyretmektedir. Yunus’un
köyündeki cılız ışıklar, siluet halinde görünmektedir. Bir
türlü konuya giremeyen Genç Yunus, sevdiği kıza sarılarak,
Ahilerin birçok şehirde Moğollara savaş açtığını söyler.
Bir anda karşıdaki köyün etrafını, meşaleleriyle gelen Moğol
askerleri kuşatır. Uzaktan manzarayı gören Yunus, köyüne doğru
koşar. Aybala da peşindedir. Kendisini tanıyacaklarından korkan ve bir at bulup oradan uzaklaşmak isteyen Ahi Tuğrul’la
karşılaşırlar. Kendi obasından at bulabileceklerini söyleyen
Aybala, Ahi Tuğrul’u da yanına alarak Türkmen obasına doğru
koşar. Yunus’un yönü ise kendi köyünedir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /303
Köy meydanı mahşer gününe dönmüştür. Moğol askerleri
insanları meydana toplamış, hayvanlarına ve ambarlarına el
koymuştur. Karşı çıkanlar acımasızca cezalandırılır. Genç
Yunus Moğol askerleri tarafından kalabalığın arasına itilir.
O itişip kakışma sırasında, Gökçe Ana’yı bulan Yunus, Ahi
Tuğrul’un durumunun iyi olduğunu haber ederek, yaşlı kadını
rahatlatır. Bu sırada Moğol askerleri, göçerlerin obasına
ulaşmaya çalışan Ahi Tuğrul ile Aybala’yı fark eder. Atlı ve
yaya askerler, ellerindeki meşalelerle, göçerlerin obasına
doğru harekete geçer.
Aybala ile Ahi Tuğrul obaya ulaşmak üzeredir. Köy tarafındaki
tepeden inen askerler, göçerlerin obasına doğru vadiyi
tırmanmaya başlar. Aybala, hemen bir at hazırlanmasını ister. Bir Türkmen göçeri atını Ahi Tuğrul’a verir. Obanın
gençleri kılıçları bellerinde beklemektedir. Ahi Tuğrul ata
binerek gecenin karanlığına doğru hamle yapar. Bu sırada
atılan bir ok Aybala’ya saplanır. Genç kız cansız yere
yığılır. Öteki tepeden Genç Yunus’un, acı içinde çığlığı tüm
vadide yankılanır. Aybala’nın vurulduğunu gören göçerler,
kılıçlarını çekerek Moğol askerleriyle savaşmaya başlar. İki
tepenin arasındaki vadi kıyım alanına döner. Moğol askerleri
her tarafı yakıp yıkıp, gider. Göçerlerin obası bütünüyle
yok edilir. Hayatta kalan köylüler Moğolların saldırısında
ölen göçerleri gömmektedir.
Genç Yunus tepenin görünür bir yerine hazırladığı sevdiği
kızın mezarını toprakla örter. Gökçe Ana gözü yaşlı Genç
Yunus’a metanetle yaklaşır. Ne ekecek buğday, ne de sabanı
sürecek öküz kalmıştır geriye…
Genç Yunus, aç kalan köylüsüne yardım istemek için Hacı
Bektaş’ın dergâhına gider. Cümle kapısından girdiğinde içerde
bir yas havası olduğunu sezer. Ahi Evran öldürülmüştür. Bir
köşede dinginliğini yitirmemeye çalışarak acısını yaşayan
Fatma Bacı dikkatini çeker. Nur yüzlü Taptuk Emre de acılı
bacıların yanındadır. Genç Yunus derdini anlatabileceğini
düşünerek Taptuk Emre’ye doğru yanaşıp,
Türkmen köylerindeki bir inanışı dile getirir: Her kim ki zora düşerse,
Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhına gitmeli. O çaresizlere çare
olur, umutsuzlara umut ışığı dağıtır. İşte Genç Yunus da bu
söylenenlerin peşinden düşmüştür dergâhın yollarına…
304 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Moğolların sevdiğini elinden aldığını da gözyaşları içerisinde anlatan Genç Yunus’a Fatma Bacı kim olduğunu sorar.
Baba Resul’ün yolunda can vermiş bir Türkmen’in tohumu
olduğunu, babasının akıbetini kimsenin bilmediğini, anasının
cenk meydanında kendisini doğurduğunu anlatır. En sonunda da
Yunus adında bir dertli diye kendini tanıtır. Yunus ismi,
Taptuk Emre’yi geçmişin çalkantılı günlerine taşır…
Taptuk Emre 1240’lı yılları anımsar. On dokuz yaşındaki
Giyasüddin’in Sultan oluşu, Ahi Evran’ın zindana atılışı
hatırına gelir.
Sultan Giyasüddin, zincirlere bağlı bir
şekilde hücrede yatmakta olan Ahi Evran’ı görmeye gider. Çok
öfkelidir. Sarayının huzurunu kaçırmakla suçlar hocasını. O
da Ahi Evran’ın ailesinin huzurunu bozmak için Kayseri’ye
gerekli emirleri vermiştir. “Dua et de Şeyh Evhadüddin
Kirmani’nin kızı Babailerin arasına karışmış olmasın!” deyip, hışımla zindanı terk eder.
Bu arada Sultan Giyasüddin’in sarayında da taşınma telaşı
yaşanmaktadır. Vahşi hayvanlar ve hazineler arabalara yüklenir. Sultan’ın zindandaki hocasına gözdağı verip saraya dönmesiyle birlikte, hanedan ailesi arabalara binip gecenin
sessizliğinde sarayı terk eder. Seyahat sırasında Sultan
Giyasüddin’in gözbebeği Gürcü Hatun’un da doğum sancıları
başlar. Şehzade İzzüddin ile Rüknüddin, şaşkınlık içinde
onun sancı çekişini izlemektedir.
Taptuk Emre bu kez de Kırşehir Malya Ovasında yaşanan olayları
anımsar. Yanında Ahi Tuğrul ve Fatma Bacı da vardır. Gecenin karanlığında çoğu çarıklı, bir kısmı yalınayak, kadın,
erkek, çoluk çocuk; binlerce insan kararlı adımlarla hedefe
doğru yürür. Boş zannedilen bozkırın, on binlerce Selçuklu askeriyle dolu olduğu çok geçmeden anlaşılır. İlk tepeye ulaşan Türkmenleri gören Selçuklu askerleri korkuyla
irkilir. Güneşin doğuşunu arkasına alan Babailerin liderini
tanrısal bir nur gibi görmektedirler. Selçuklu askerlerinin korkuyla gerilediğini gören Komutan Necmüddin Berhamşah,
Hıristiyan askerleri ön saflara yerleştirir. Taptuk Emre,
Fatma Bacı, Ahi Tuğrul’un de arasında bulunduğu Babailer,
tepeden aşağıya, çığlıklar atarak saldırıya geçer.
Türkmenler ile Selçuklu ordusunun bir kısmını oluşturan
Hıristiyan askerler, kıran kırana savaşır. Ölenler ile
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /305
öldürenler iç içe geçmiştir. Bu arbede sırasında Ahi Tuğrul ile
Fatma Bacı giderek Taptuk Emre’den uzaklaşır. Savaş arbedesi
içinde doğurmak üzere olan Türkmen kadınının çığlığı işitilir.
Taptuk Emre, hamile kadını bir harabeye taşıyarak doğumuna
yardımcı olur. Bu arada Babailerin dağılmaya başladığına,
Selçuklu askerlerinin hayatta kalanların peşine düştüğüne,
yakaladıkları Türkmenleri öldürdüklerine ve isyanın katliama
dönüştüğüne de tanık olunur. İsyanın başını çeken kişinin
öldürüldüğü sırada, yeni doğan bebeğin harabeden sesi yükselir… Taptuk Emre, kadına, “Can nefesini kollarımızda alan
bebeğini Yunus peygamberimizin adıyla çağır. Günü geldiğinde
ruhunu da bizim gibilerin nefesleri beslesin…” der.
Savaş alanında doğan Yunus bebeğin ağlaması, Kubadabad
Sarayı’nda aynı saatlerde doğan Gürcü Hatun’nun oğlunun
ağlama sesine karışır. Tüm sesler artık savaş çığlıklarına
dönüşmüştür…
Taptuk Emre anılarından sıyrılır, Genç Yunus’a dikkatlice bakar. Bu arada Genç Yunus avluya çıkan Hacı Bektaş’a getirdiği
aluçların heybesini uzatır. Moğolların ne var ne yoksa talan
ettiğini, kılıçtan kurtulanların köyde aç bilaç ama umutla
kendisini beklediğini söyler. Bu tür isteklere Hacı Bektaş
alışkındır. Avludaki dervişler onun bir işareti üstüne dörtbeş çuval buğdayı getirir.
Genç Yunus, çuvalları taşımak için hareketlenince Hacı
Bektaş, buğday yerine ona nefesindeki hikmetlerden vermeyi
önerir.
Bir an duraksayan Genç Yunus zor da olsa kararını verir:
Elbette ki Hacı Bektaş’ın nefesi bu buğday çuvallarıyla
kıyaslanamaz ama açlık içindeki köylünün de hayatta kalabilmesi için bunlara ihtiyacı vardır. Yunus köyüne doğru yol
alırken, Taptuk Emre, Baba Resul’ün davasında bir Türkmen
kadınının doğumuna yardım ettiğini, bebeğe de Yunus Peygamberin adını verdiğini hatırlayıp, bu Yunus Can’ın kendisini
yirmi yıl öncesine götürdüğünü Hacı Bektaş’a söyler.
Köyüne dönen Genç Yunus, boynuna taktığı boyundurukla
karasabanı çekerken, bir taraftan da Gökçe Ana’ya dergâhta
başından geçenleri anlatır. Hacı Baktaş-ı Veli’yi tanımanın
bir ömre bedel olduğundan, onu tanıdıktan sonra ‘ceylanlarla
306 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
aslanları kardeş eder’ sözünün doğruluğundan dem vurur...
Tarlaya yaklaşan asker devşirici, alaycı bakışlarla onları
süzer. Kuşağından çıkardığı para kesesini sallamaya başlar.
Bu kez de Sultan Rüknüddin için asker toplamaktadır. Gökçe
Ana da ahilere ve Türkmenlere kılıç savuranlarla işlerinin
olmayacağını söyleyip, gönderir asker devşiriciyi… O
uzaklaşırken Genç Yunus kararını vermiştir artık.
Bundan
böyle insan-ı kâmil olmanın peşine düşecektir.
Bir yıl sonra, Genç Yunus çuvallar dolusu buğdayla dergâhtan
içeri girdiğinde, Fatma Bacı onu hemen tanır. Genç Yunus, Fatma Bacı’nın aslında Şeyh Kirmani’nin kızı olduğunu öğrenince
şaşırır. Ahi Tuğrul, onun Baba Resul’ün başkaldırısından
sağ kurtulduğunu ama üç yıl sonra Kayseri’de öldürüldüğünü
söylemiştir çünkü.
Yunus’un sözleri Fatma Bacı’yı geçmişe taşır. Bu kez anıları
tazeleme sırası ondadır. 1243 yılına gider.
Moğollarla
yapılacak
savaşın
öncesinde
karargâhta
hazırlıklar tamamlanmaya çalışılırken, deneyimli komutanlar tedirgindir. Sultan otağında içkiler içilmekte, çengiler
oynatılmakta, Genç sultan savaşın sonucundan emin, içkisini
yudumlamaktadır. Onların neşesi kadar, ordu komutanlarından
Mübarizüddin Çavlı’nın üzüntüsü vardır.
Ve savaş başlar. Selçuklu ordusu öncü kuvvetleri küs, boru ve
davul sesleriyle Moğollara karşı hücuma geçer. Bir gece önceki içkinin mahmurluğunu üstünden atamayan Sultan Giyasüddin,
savaş kıyafetleriyle çadırından çıkar. Tüm geceyi içerek
geçirdiği için emirlerinin Moğollara saldırı başlattığından
haberi bile yoktur. İlk saldırıyla birlikte Moğollar geri
çekilir. Bu durum Sultan Giyasüddin’i neşelendirir. Genç Sultan, tam da Cengiz Han’ın efsanesinin yıkıldığını düşünürken,
geri dönen Moğollar, kendilerine saldıran Selçuklu askerlerini çembere alarak imha etmeye başlar.
Ahi Evran, Moğolların daha savaşın birinci gününde Sultan
Giyasüddin’in ordusunu darmaduman ettiğini iki zindancının
kendi aralarındaki konuşmasından öğrenir. Zindancılara
bakılırsa, Sultan daha orduyu savaşa bile sokmadan ordugâhı
terk etmiş. O gidince diğer komutanlar da çekilmiş. Bunu
savaş taktiği sanan Moğollar üç gün boyunca ordugâha
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /307
yaklaşamamış. Ne olduğunu anlayınca da Kayseri’ye kadar
karşılarına çıkanı ezip geçmiş. Selçuklu ordusunu Kösedağ’da
tarumar eden Moğollar, Kayseri’de hiç beklemedikleri bir
direnişle karşılaşmış. Ahiler ve bacılar sırt sırta vermiş,
Baycu Noyan’ın askerlerine direniyorlarmış. Ellerinden geleni fazlasıyla yapmışlar ama arkası arkasına gerçekleşen ihanetler bellerini bükmüş. Moğollar iki hafta içinde surları
aşarak, dünyaya korku salan kıyımlarına Kayseri’de de devam etmişler. Fatma Bacı da panik halde kaçanların ya da
direnenlerin arasındadır. Kolundaki yılan derisi bilekliği
ölümü göze alarak vermek istemez. Onu Moğol askerinin kılıç
darbesinden bir cavlaki dervişi kurtarır. Moğollar esir
aldıkları insanlarla birlikte ülkelerine geri döner. Yola
devam edemeyenler ya da direniş gösterenler ise öldürülür.
Zincirler içindeki Ahi Evran’a bu acı kıyımı yine zindancılar
haber verir. Köle olarak ayırdıklarının dışındakileri
Meşhed Ovası’na çıkarmışlar, geride bir kişiyi bile sağ
koymamışlar…
Fatma Bacı anılarının belki de en acı kısmını, köle
pazarında satıldığı anları anlatmaya başlar bu kez. Sesi
artık çok cılız çıkmaktadır. Bir Moğol Noyanı Fatma Bacı’yı
mıncıklamaya çalışınca, annesinin kölelik zamanlarında
yaptığı gibi suratının ortasına tokadı yapıştırır. Fatma
Bacı’nın bu davranışının cezası kırbaçtır. Köle satıcısı bir
but parasına Fatma Bacı’yı Moğol Noyanına satar.
Karakorum’da yaşadığı esaret günlerini anlatmak Fatma Bacı
için çok daha zordur: “Bir ömür nasıl boşa geçti dersen,
Karakorum şehrinde yaşadığım on üç yılı anlatmak gerek. Ona
da can dayanmaz…” der. Fatma Bacı’nın uzun esaret yılları,
Selçuklu ümeralarının önünde noktalanır. Kocası Ahi Evran’ı
ikna edebilmesi için onu arabulucu seçmişlerdir; Kırşehir’e
götürürler. Bu arada şehrin ana girişi de kapanmıştır. Kırşehir
önüne gelen yeni vali Nurüddin Cacaoğlu’na şehrin kapısı
açılmaz. Kırşehir Emiri Seyfüddin Tuğrul, Sultan İzzüddin
tarafından Kırşehir’i korumakla görevlendirildiklerini,
kardeşi Rüknüddin’in atadığı valiyi içeri alamayacaklarını
iletir.
Alaüddin Çelebi bu yaşananları Kırşehir Emiriyle
birlikte burçlardan izlemektedir. Alaüddin Çelebi’yi gören
Nurüddin Cacaoğlu ona babasından selam getirdiğini söyler.
308 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Molla Hüdavendigar, oğlunu sağ salim geri getirmesi konusunda kendisini tembihlemiştir.
Aralarında Hacı Bektaş ve Taptuk Emre‘ninde olduğu pek
çok önemli şahsiyet Ahi Evran’ın başkanlığında surların
içinde toplanmıştır.
Karşı tarafın acımasız isteklerini
toplantıdakilere Alaüddin Çelebi haber verir. Ahi Evran haricinde sur dışına çıkmak isteyen herkese izin verilmiştir.
Karşı koyanların cezası ölümdür ve süre akşam saatlerinde
dolacaktır.
Ortalık gerilir. Onun teslim olmasını hiç kimse istemez. Ahi Evran için öleceklerini, savaşa hazır olduklarını
haykırırlar. Ancak Ahi Evran olaya fazlasıyla gerçekçi
yaklaşır. Doksan yaşında bir insan olarak artık günlerinin
sayılı olduğunu söyler. Ahiliğin ve fütüvvetin sürmesi için
ise etrafındakilerin yaşaması gerekmektedir. Dışarı çıkıp,
uçlardaki Türkmenlerin arasında mücadeleye devam etmelerini
ister.
Kırşehir surlarının ana kapısı gıcırdayarak açılır ve Şeyh
Edebali, Hacı Bektaş ve Taptuk Emre’nin de aralarında
bulunduğu bir grup insan dışarı çıkar. Alaüddin Çelebi de
onlarla birlikte kapının önündedir ama dışarı çıkmak değil,
Ahi Tuğrul’la vedalaşmak için…
Bu arada kapalı bir at arabasından inen Fatma Bacı son anda
surlardan içeri girer. Alaüddin Çelebi’nin geri dönüşüne
yüzünü asan Ahi Evran, karşısında Fatma Bacı’yı görünce ne
yapacağını şaşırır. Ahi Evran’ı ikna edemeyeceğini bilen
karısı, kocasını dünya gözüyle bir kez daha görebilmek için
Kırşehir’e adeta kanatlanıp uçmuştur. Yıllardır beklenen bu
buluşma anına ay tutulması eşlik eder. Her yer bütünüyle
karanlıkta kalır. Yaşanan acıyı, çirkinlikleri gizlemenin
telaşına Ay bile düşmüş gibidir. O gün Cacaoğlu’nun askerleri doksan yaşındaki Ahi Evran’ı ve onları engellemeye
çalışan Alaüddin Çelebi’yi şehit eder…
Genç Yunus’un getirdiği buğday çuvalları hala avlunun
ortasındadır. Birçok derviş ve bacı dergâhın ritüellerine uygun olarak avluda toplanmıştır. Fatma Bacı konumunun
gereği Hacı Bektaş’ın yakınlarındadır. Genç Yunus da Hacı
Bektaş’ın karşısında el pençe durmaktadır. Hacı Bektaş genç
delikanlıya, Anadolu erenlerinin kıldan ince, kılıçtan kes-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /309
kince yolunda yürümekte kararlı olup olmadığını sorar.
Genç Yunus kendinden emindir. Bu yola canı fedadır!
Genç Yunus ile Hacı Bektaş, dergâhtan çıkıp, uçsuz bucaksız
bozkırda yürümeye başlar. Bir taraftan da konuşurlar.
Çıktıkları bu yol kendini arayıp bulma; insan-ı kâmile ulaşma
yoludur. Hacı Bektaş gür sesiyle öğütler verir delikanlıya:
“Bu yolda mürşidi olmayanın mürşidini şeytan belleriz Yunus Can. Bu yolun sonuna esen rüzgârları, yanan ateşleri,
akan suları ve de vaktimiz dolduğunda üstümüze örtülecek
toprağı geçerek varılır. Her birinde aşılması gereken on
makam vardır. Birinci makamı aşmadan ikincisine ulaşamazsın.
Her makamda biraz daha kendini bilecek, makamları aştıkça
darıdünyayı kendinde bulacaksın…”
Genç Yunus’un yürüyüşü Taptuk Emre’nin tekkesinde sona
erer. Ahşap kapının önünde etrafına bakınır. Hacı Bektaş’a,
göstereceği eşiğe yüzünü sürmeye hazır olduğunu söyler.
Hacı Bektaş, da nefesinin kilidinin Taptukluların tapusunda gizli olduğunu müjdeler. Genç Yunus açılan tekkenin
kapısından girerek karanlıkta kaybolur. Karanlığın öteki
tarafında Taptuk Emre’nin yüzü belli belirsiz seçilmektedir
Üçüncülük Ödülü
Mesut COŞKUN
1973 yılında Tekirdağ’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini Tekirdağ merkez ilçede tamamladı.
1996 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Bir
süre özel dersane ve kolejlerde çalıştıktan sonra
2000 yılında memuriyete başladı. İlk görev yeriolan Adapazarı Yavuz Selim İlköğretim okulundan 2005 yılında Adapazarı Mehmet Nuri
İlköğretim okuluna Müdür yardımcısı olarak
atandı. Sırasıyla Kumburgaz İlköğretim okulu
(Müd. Yrd), Selimpaşa İlköğretim Okulu (Müd.
Yrd.), Gümüşyaka İlköğretim Okulu (Müd. Yrd.),
Silivri 80. Yıl Cumhuriyet İlköğretim Okulu
(Müdür)ve Gümüşyaka Lisesinde (Müdür) yöneticilik görevlerinde bulundu. 2009 yılında Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde,
“Eğitim Yönetimi ve Denetimi” alanından Tezli
Yüksek Lisansını tamamladı. Tekirdağ Belediye
Konservatuarı Çağdaş Tiyatro Bölümüne üç yıl
devam etti. Çalıştığı kurumlarda çocuk oyunları
yazdı ve yönetti. 2010 yılından beri Tekirdağ
ili Süleymanpaşa ilçesinde görev yapan Mesut
COŞKUN, halen Kazandereli Memiş Pehlivan
Ortaokulu Kurucu Müdürlüğü görevine devam
etmektedir.
AHİ EVRAN
Senaryo
1.GÜN/DIŞ- BAĞDAT
Sene 1190, Camileri, binaları, insanları ve surlarıyla
Bağdat şehrini görürüz.
DIŞ SES
12.YY sonları. Abbasi Devleti son zamanlarını yaşarken
Bağdat hala ihtişamını korumaktadır.
2.GÜN/DIŞ-
BAĞDAT SOKAKLARI
EVHAÜDDİN KİRMANİ, HALİL, HASAN VE 2 MÜRİT
Evhaüddin Kirmani hazretleri (40 Yaşlarında), yanında talebeleri (17-18 yaşlarında) ile Bağdat çarşısında sohbet ederek
yürümekte.
HALİL
Efendimiz, bir hadisi şerifte “Nefsini bilen rabbini bilir”
buyrulmuştur.
KİRMANİ
Evet.
318 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HALİL
Nefis kötü bir şey değil mi? Yani sürekli onu ezmeye
çalışıyoruz… Nefsine uymak, şeytana uymak gibi.
Herkes biraz duraksar. Kirmani Halil’e doğru döner, Halil
konuşmaya devam eder.
HALİL
Bilmemiz gereken bir şeyden niye kaçıyoruz o zaman.
KİRMANİ
(Tebessüm ederek…) Bu konu önemli sanırım. Öncelikle
bilmeliyiz ki nefis dediğimiz bizden başkası değildir. Yani
insanın kendisidir. Şu halde nefis dendiğinde her seferinde
içimizde bir şeytan aramaktan bir kere vazgeçmeliyiz.
Öğrencileri tebessüm eder.
(Elini Halil’in omzuna atar. Ağır adımlarla sokakta
yürümeye devam ederler.) Hak dostları nefsi yedi mertebeye ayırmıştır Halil. Mücadele ettiğimiz bunun yalnızca
birincisi olan Nefsi Emmare’dir. Yani bizim üzerimizde meşru olmayan arzuları hakim kılmaya çalışan nefistir. Oysaki insana kendini sorgulatan da yine nefsidir.
Düşünce ve davranışlarımızı bize sorgulatan içimizde ki bu
farkındalığa Nefsi Levvame diyoruz.
Sokakta insanları ve esnafı görürüz.
Nihayetinde her insan huzur arar. Kişiyi, doğru bir yol
ve düşünüş bulması için harekete geçiren de yine nefsidir.
Bu üçüncü mertebeye Nefsi Mülhime denir.(Öğrencilerine
bakar, onay alır ve devam eder.) İnsan yaptığı güzel ve
hayırlı işlerden manevi bir haz almaya başladığında aslında
hissettiği şey Nefsi Mutmaine’dir.
HASAN
Bunu birine iyilik yaptığımızda hissediyoruz, evet.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /319
KİRMANİ
İşte buraya dikkat. O iyilikler Nefsi Emmare’nin hoşuna
gitmeyecek ama. Yoksa dön başa… (Müritler gülümser)
Kişi dünyaya ait arzu ve isteklerinden sıyrılıp, benlik davasından tamamen vazgeçtiğinde, artık Allah onu
ne halde ve hangi şartlarda sınarsa sınasın, o hep Rabbinden razıdır. Bu da nefsin beşinci basamağı olan Nefsi
Raziye’dir.
HASAN
Hazreti Eyyub aleyhi selamın hastalığından hiç şikayet etmemesi gibi.
KİRMANİ
Evet. Altıncı basamak ise Cenabı Allah’ın, artık o kişiden
razı olmasıdır ki bunu bilmemiz mümkün değildir.(Bir süre
konuşmaz, bakır eşyalarla ilgilenir.)
HALİL
(Çok meraklanmış bir halde…) Son basamak nedir peki?
KİRMANİ
Altıncısı gerçekleştiğinde olması beklenen… Sır olan,
bilinemeyen… (Gözleri dalar, sanki kimse nefes almaz.)
O gerçekleştiğinde, ikilik ortadan kalkar… (Sanki transa geçmiştir.) Sen ona dönüşmeksizin, o da sana
dönüşmeksizin...
Çok güçlü bir ses ile talebeleri irkilir, çığlık çığlığa
bir kadın sesi.
3.GÜN/DIŞ-
KÖLE PAZARARI
EVHAÜDDİN KİRMANİ, HALİL, HASAN,
2 MÜRİT, KÖLE SATICISI,DİFA,HALK
Köle pazarında bir kadın köle(25), satıcısına öfkeyle
bağırıyor. Satıcı ufak tefek bir adamdır(50). İnsanlar durmuş
onları seyretmekte.
320 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
DİFA (Kadın Köle)
Namussuz herif! Şu zincirlerden bir kurtulayım, ciğerini
söküp köpeklere yedireceğim!
KÖLE TÜCCARI
Aldığıma da, alacağıma da pişman ettin beni be kadın! Zapt
etmesi ayrı dert, katlanması ayrı dert! İnsan mısın? Hayvan
mısın? Nesin sen be?!
İnsanlar onların bu hallerine gülmektedir.
DİFA
Sensin hayvan! Hayvan oğlu hayvan! Attığın kırbaçları ben
sana ödetmez miyim? Seni anandan doğduğuna pişman etmez miyim? Erkeksen çöz hadi ellerimi! Ben adamım, kadından korkmam diyorsan, çöz de dünya kaç bucakmış göstereyim sana!
İnsanlar yine gülerler, köle satıcısı sargılı elini gösterir.
KÖLE TÜCCARI
Elimi ısırdı o yüzden vurdum. (Çevreden gülüşmeler olur.)
Ama kararlıyım bugün bu iş bitecek. (Bağırarak) Bir koyun
parasına cariye satıyorum, bu kadar ucuzunu bulamazsınız.
Kötü huylu, kötü sözlü! Ama sağlıklı! Tıpkı bir domuz
gibi!(Gülüşmeler) Duyduk duymadık kalmasın, bir koyun
fiyatına cariye satıyorum!
Kalabalığın arasından sesler yükselir.
1.SES
Cariyeye bak cariyeye!
2.SES
Kasap satıyorum ben desene!
Kadın önünde duran iskemleye vurur, iskemle kalabalığa
doğru fırlar, insanlar daha çok güler. O sırada Kirmani,
müritleriyle birlikte kalabalığa yaklaşır, satıcı bağırmaya
devam etmektedir bir yandan.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /321
KÖLE TÜCCARI
On dirheme satıyorum, bir koyun parasına satıyorum, kötü
huylu bir cariye satıyorum! Bende yalan olmaz! Kötülük yapmak istediğiniz birine hediye edin belasını bulsun! (Kadına
döner.) Rezil ettin beni!(Başını yukarı kaldırır.) Hey
Allah’ım nasıl aldandım da aldım ben bunu?
Kalabalığın arkasında Kirmani ve müritleri, Kirmani ciddi
ve kararlı bir ses tonuyla konuşur.
KİRMANİ
Hasan! Git o köleyi satın al.
Müritleri şaşırır.
HASAN
Efendimiz?
KİRMANİ
Dediğimi yap sen.
HASAN
Efendimiz, tam bir baş belası satın alıyoruz, dergâhınızı
birbirine katacak. Böyle bir köleyle ne yapılır ki?
KİRMANİ
Evleneceğim onunla.
Müritler şaşkındır. Birbirlerine bakarak sanki
duyduklarının doğru olup olmadığını anlamaya çalışırlar.
Hasan kalabalığın arasından köle tüccarına doğru yaklaşır.
Satıcı Hasan’ı fark eder, yüzünde bir ümit belirir. Hasan
gözlerini; saçı başı birbirine karışmış, vahşi bir hayvan
gibi burnundan soluyan kadından ayıramaz. Biraz acıyarak,
biraz da çekinerek bakmaktadır kadına.
HASAN
(Mırıldanır) Güzel de değil bu. (Öne çıkar)
322 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KÖLE TÜCCARI
(Parmağı ile Hasan’ı işaretle…) Sen. Korkma yaklaş. Elimi ısırdı ama kabahat bende. Suyuna gitmedim ondan. Hata
ettim. Anlayışla yaklaşırsan senin gibi yakışıklı bir
delikanlıya hayır demeyecektir. (Pişkin pişkin güler.)
DİFA
(Aniden Hasan’ın yüzüne tükürerek…) Ne bakıyorsun be
salak?! Oyarım senin o gözlerini!
KÖLE TÜCCARI
(Kırbacını kaldırır.)
HASAN
(Satıcının kolunu tutar.) Yapma!
KÖLE TÜCCARI
Kusura bakma beyzadem, beş dirhem ver, senin olsun. Bu paraya bile razıyım artık. Vazgeçmeyin ne olur, hem bakın bu
paraya…
HASAN
(Sözünü keser…)Yüz dirhem. (Keseyi uzatır.)
KÖLE TÜCCARI
(Gözleri yerinden fırlar sanki.) Ne?!
Kadın da tüccar da şaşırmıştır.
HASAN
Şeyhim öyle takdir buyurdu.
4.GÜN/DIŞ-
KÖLE PAZARINA AÇILAN SOKAK BAŞI
KİRMANİ, HALİL, HASAN, 2 MÜRİT
Sokağın başında Kirmani, müritleri ile beklemektedir. Hasan
köleyi almış çekiştire çekiştire getirmektedir. Yanlarına gelirler. Kirmani kadına mütevekkil gözlerle bakar ve tebessüm
eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /323
KİRMANİ
Hoş geldin.
DİFA
(Hırçın bir şekilde.) Ne diye aldın beni? Maksadın ne
sakallı deyyus?!
Göz göze gelirler.
Alık alık bakma öyle be! Çöz hadi ellerimi!
KİRMANİ
Çözün.
Müritler birbirine bakar. Bir mürit diğerinin kulağına
eğilerek, fısıltıyla konuşur.
MÜRİD 1
Eyvah, canavarı serbest bırakıyoruz. Vay halimize şimdi,
bütün Bağdat’a rezil olacağız.
MÜRİD 2
(Yüzünde mütebessim bir ifadeyle…) Bence sakinleşecek.
Hasan satıcıdan aldığı anahtar ile kelepçeleri açar. Kelepçeler kadının bileklerini kanatmıştır. Çözülürken de biraz
canı yanar. Başını kaldırdığı gibi gördüğü Kirmani’nin,
mutlu yüz ifadesine sinir olur ve yüzüne tokadı patlatır.
Müritler şaşkındır.
DİFA
Pişmiş kelle gibi sırıtıp sinirimi zıplatma benim!
Babasının hayrına çözdürüyor sanki ellerimi! Hadi düş
önüme! Nereye gideceksek gidelim. Domuz gibi açım. (Kendi
kendine güler.) Kendi yediğinden yedireceksin ona göre!
Paralarım vallaha seni!
Müritler şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemez gibi. Kadın
324 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
önde, Kirmani ve müritleri arkada, sokakta yürürler. Hemen
ilerideki dört yol ağzına gelindiğinde kadın sola döner,
arkasında ki Kirmani ise sağa döner. Müritler arkada ne
yapacaklarını şaşırmışlardır. Kirmani’nin sesi duyulur.
KİRMANİ
Getirin onu!
Müritler kadının arkasından telaşla koştururlar.
5.GÜN/DIŞ- BAŞKA BİR SOKAK
KİRMANİ, AHİ EVRAN, HASAN, HALİL, DİFA, DİĞER 2 MÜRİT
Ahi Evran henüz 18 yaşında. Sokağın başındaki birkaç kişiye,
belli ki birini sormakta. Sorduğu kişilerden biri oraya
doğru gelen Kirmani’yi gösterir. Ahi Evran’ın yüzüne mutlu
bir ifade yayılır. Kirmani, Difa ve müritleriyle beraber
yürümekte ancak müritler Difa’yı zor zaptetmektedir. Ahi
Evran aniden Kirmani’nin önünde diz çökmüş olarak belirir.
Kalabalık birden durur.
KİRMANİ
Delikanlı?..
Ahi Evran yerdeki bakışlarını Kirmani’ye çevirir.
Sen de kimsin?
AHİ EVRAN
Efendim, adım Mahmut’tur. Azerbaycan’ın Hoy şehrindenim.
Fahrettin Razi Hazretlerinin medresesinde tıp eğitimine
başlamıştım.
KİRMANİ
Evet?..
Ahi Evran bunları söylerken sırtındaki sepetin içinden
yılanlar çıkmaktadır. Müritler bunları görünce çekinerek
biraz geri çekilirler ancak Kirmani kıpırdamaz. Ahi Evran
yılanları sepete sokuşturduktan sonra konuşmaya devam eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /325
AHİ EVRAN
Efendim, Fahrettin Razi Hazretleri bana; “ Senin yıldızın
Bağdat gecelerinde parlamaktadır, o yıldızı takip et ki
sana yönünü yurdunu buldursun” dedi. Kabul buyurursanız
ayağınızın altında ezilen bir toz zerresi de ben olmak isterim.
KİRMANİ
Fahreddin Razi Hazretleri Allah’ın aciz bir kuluna iltifat
buyurmuş. Hayatın içinde kesişmeler vardır. Kerameti gayb
aleminde saklıdır, bilinmez. Yalnızca rıza gösterilir. Hoş
geldin delikanlı, bizlere bir Allah dostundan esenlik
getirdin.(İkili bakışmanın ardından…) Tıp tahsiline de
burada devam edersin.
Müritler merakla ikiliyi izlemekte…
AHİ EVRAN
Efendim himmet bağışladınız.
KİRMANİ
O dediğini Allah bağışlar oğlum. Hadi düş ardımıza da
kardeşlerin sana kalacağın yeri göstersin.
HALİL
(Hasan’a dönerek…) Tuhaf bir gün sanki, değil mi?
HASAN
(Konuşmaz, yılan dolu sepete korkarak bakmaktadır.)
AHİ EVRAN
Selamünaleyküm kardeşler. (Gülümser)
6.GÜN/DIŞ- DİCLE NEHRİ KIYISI
Dicle nehrinin tam kenarında bir hanikah. (Büyük bir dergah,
içinde cami, medrese, han ve lojmanları olan büyük tesis.)
Güzel bir manzara.
326 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
7.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN EVİ, SALON
KİRMANİ, DİFA
Hanikahın içinde harem kısmı. (Kirmani ve diğer müderrislerin kaldığı birkaç küçük ev ve bir avludan oluşan bölüm.
Diğer kısımdan bir duvarla ayrılmıştır.) Kirmani’nin evinin
odası. Yer sofrası kurulu. Difa ve Kirmani sofranın başında.
Kadın çok aç ve kendini kaybetmiş gibi yemek ye-mekte. Bir
ara durup geğirir.
KİRMANİ
Afiyet olsun. Adın ne senin?
DİFA
Difa.
KİRMANİ
Nerelisin?
DİFA
Kafkasya. Söyle bakalım beni ne yapacaksın? Hizmetçi mi?
Ayıp ayıp! Burada yaşlı insan yok! Herkes çamaşırlarını
kendi yıkasın, ben yıkamam!
KİRMANİ
Seni bir köle olarak kullanmak için almadım Difa.
DİFA
(Şaşırmış ifadeyle…) Ne için aldın öyleyse?
KİRMANİ
Değişmeni de istemiyorum senden. İnsanın değişimi
kendiliğinden olan bir nasiptir zaten…
DİFA
Lafı geveleyip durma be adam! Ne için aldın beni? Çabuk
söyle!
Ayağa kalkar birden, Kirmani yerdedir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /327
KİRMANİ
Evlenmek için.
Difa donar kalır. Kısa bir sessizliğin ardından…
DİFA
Tanımıyorum ben seni be! Ne evlenmesi?! Deli midir nedir?!
KİRMANİ
Burada bütün ihtiyaçların karşılanacak, kimse sana kötü bir
muamelede bulunmayacak. Kabul edersen tabi.
DİFA
(Sessizce ve dikkatlice Kirmani’ye bakmakta.)
KİRMANİ
Ben şimdi gidiyorum, iyice düşün. Amacım kesinlikle sana
zarar vermek değil.(Kirmani dışarı çıkar.)
DİFA
(İç ses) Manyağa bak be! Yakışıklı da çok bilmiş.
8.GÜN/İÇ- HANİKAHIN MEDRESE KISMI, BÜYÜK SALON
KİRMANİ, AHİ EVRAN, HABERCİ, 30 KADAR MÜRİD
Bir kaç gün sonra. Kirmani müritleriyle sohbette. Etrafında
yaklaşık 30 kişi var, herkes diz çökmüş.
KİRMANİ
Evet, ne diyorduk?.. Allah yolunda benlik duygusunu
öldürmüş olan bir kimse artık kendisinde ve sıfatlarında
bir değişiklik göremez olur. Çünkü her hangi bir varlık
iddiasında olmayacağı için sıfatlarının veya şartlarının
da değişmesini talep etmeyecektir. O artık her an, Rabbini
bildiği kadar kendini bilir. Böyleleri için artık “La ilahe
illallah” demek bile yetersiz kalır. Onlar “La mevcude illa
hu” derler. Yani ondan başka mevcut yoktur. (Birkaç saniye konuşmaz, müridleri sessizce süzdükten sonra…) Dilimiz
328 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
döndüğünce “ Nefsini bilen muhakkak Rabbini bilir” hadisi
şerifini açıklamaya çalıştık.
İçeriye biri girer, Kirmani’nin yanına yaklaşır.
HABERCİ
Şeyhim! Halife Efendimizin adamları geldi. İaşe
getirmişler, bir de kitap.(Uzatır) Muhyiddin İbni Arabi hazretlerinin yeni kitabı. Tüccarlar İskenderiye’den
almış. Halifemiz, bir nüshasını Evhaüddin’e hediye eyledim
buyurmuşlar.
Kirmani, Muhyiddin İbni Arabi ismini duyar duymaz ayağa
kalkar. Yüzünde heyecan vardır. Kitabı itinayla haberciden
alır.
KİRMANİ
Hemen getiren kişiye bir kese gümüş verin. Aracı olanlardan
Allah razı olsun. (Mırıldanır) Bu ne güzel hediyedir ya
Rabbi.
Yerine oturur tekrar, yüzünde mutluluk ifadesi ile kitaba
bakar. Kitabın adını okur içinden, kafasını kaldırır gözü
kendisini merakla izlemekte olan Ahi Evran’a takılır.
KİRMANİ
Mahmut!
Mahmut yerinden kalkarak yanına gider saygıyla diz çöker.
KİRMANİ
Alışabildin mi buraya?
AHİ EVRAN
Alışmak mı? Rüya âleminde gibiyim efendimiz. Muhteşem bir
yer, asla böylesini hayal etmemiştim. Fütüvvet teşkilatını
duyduğum andan itibaren hep katılmak istemiştim, meğer
benim yıldızım Bağdat’ta Fütüvvet teşkilatının Şeyhi imiş.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /329
KİRMANİ
(Mütevazı bir tebessümle…) Yarın silah eğitimleri
başlayacak, sende katıl. Fütüvvetin mensupları gerektiğinde
zalime korku verebilmeli, halkın zilletine mani olabilmeli. Bizler burada yalnızca sufi yetiştirmiyoruz, âlemin
nizamına da yardım edebilecek yürekler yetiştiriyoruz.
Gördüğün gibi, burada Türkler çoğunlukta. Zaten Fütüvvet
kurulduğundan beri en çok Türk gençleri alakadar oldu.
AHİ EVRAN
Evet, fark ettim.
KİRMANİ
Binicilikte ve atıcılıkta onların üstlerine yok, maşallah.
Şu yanında getirdiğin yılanlar… Onları niye taşıyorsun?
AHİ EVRAN
Tiryak yapacağım onlarla. Maksadım her türlü yılan
sokmasına karşı işe yarayan bir ilaç bulmak.
Bu sebeble yolda gelirken karşıma çıkan değişik türden
yılanları toplarım.
KİRMANİ
İnşallah kimseye zarar vermezler.
AHİ EVRAN
Hayır, veremezler. Uyuşturuyorum onları, pek kendilerinde
değiller. (Biraz yaklaşır) Bir şey sorabilir miyim?
KİRMANİ
Tabi, buyur.
AHİ EVRAN
Bu koca hanikahın masrafları nasıl karşılanıyor? Haddimi
aştıysam bağışlayın, yalnızca merak ettim.
330 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KİRMANİ
Abbasi halifesi Li Dinillah hazretleri karşılıyor. Kendisi
Fütüvvetin hamisidir. Burada kimseden herhangi bir şekilde
para talep edilmez.
AHİ EVRAN
Ya bir gün vazgeçerse?.. Harzemşahlar ile Halifenin arası
iyi değil diye biliyorum. Dünya halidir…
KİRMANİ
(Gülümser) Merak etme sen onu. Bana da memleketim
Kirman’dan her yıl yüklü bir miktar gönderirler. Ben çok
bilmem neyim vardır neyim yoktur. Ama aile mülkümüzden
payıma düşeni akrabalarım yollar her sene. O hepimize
yetecek kadardır.
AHİ EVRAN
Efendim… Ben bir meslek öğrenmek istiyorum. Günün belirli
zamanlarında, eğer izin verirseniz…
KİRMANİ
Neden Mahmut?
AHİ EVRAN
İman ve amel sahibi bir insanın başkasına muhtaç kalması…
Efendim affınıza sığınırım.
KİRMANİ
Yok yok… Doğru sözün affı olmaz. Haklısın. (Düşünür) Sende
değişik bir hal var… Aklında, düşünüşünde, davranışlarında
sağlamlık ve kararlılık var. (Tebessümle…)
Bize ezberlerimizi bozduracaksın galiba…
AHİ EVRAN
(Duygulanmıştır, hayranlıkla bakar, iç ses.) Yontmuyor,
kırmıyor, eğip bükmüyor. Yalnızca sahipleniyor. Anlıyor…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /331
9.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN ÇEVRESİNDE EĞİTİM ALANI
ABBASİ SUBAYI, AHİ EVRAN, 30 KADAR MÜRİD
Bir Abbasi Subayı yeni müridlere kılıç eğitimi vermekte.
ABBASİ SUBAYI
Aranızda kılıç kullanmayı bilen var mı sofiler? Gerçek bir
kılıç ama… (Biraz alaycı.)
AHİ EVRAN
(Öne çıkarak…) Ben biliyorum.
ABBASİ SUBAYI
Öyle mi? Bu güzel, bakalım ne kadar biliyorsun?
(Ona bir kılıç uzatır.) Al bakalım şu kılıcı,
ama sıkı tut çok keskindir. Yeni bilendi, kolunu bacağını
kesme sonra. (Alaycı bir gülüş.)
Ahi Evran kılıcı alır. Subay önce basit bir hamle yapar.
Ahi Evran rahatlıkla karşılar bu hamleyi. Arka arkaya hamleler gelir sonra. Ahi Evran hepsini karşılar ama hamle
yapmaz. Subay şaşırır.
ABBASİ SUBAYI
Çok iyi!.. Ama… Ya bunlara ne diyeceksin!
Daha güçlü hamleler indirmeye başlar. Her seferinde daha
güçlü ve tehlikeli hamleler gelir ama bir türlü açığını
yakalayamaz. Bu şekilde karşılaşma uzar. Subay yorulur sonunda, nefes nefese kalmıştır.
ABBASİ SUBAYI
Sen niye hamle yapmıyorsun be adam?!
AHİ EVRAN
Kılıç keskin dediniz.
Abbasi Subayı hayret içinde, müridler Ahi Evran’a
hayranlıkla bakmaktalar.
332 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
10.GÜN/DIŞ- BAĞDAT ÇARŞISI
AHİ EVRAN, HASAN, HALİL
Bağdat sokakları, Ahi Evran, Halil ve Hasan yürümekte.
HASAN
Sen ne yaptın öyle? O adam var ya, hep sufileri alaya
alırdı, hepimiz ona sinir olurduk. (Halil’e dönerek…)
Halifenin ordusunda ki en iyi kılıç kullanan subayla alay
etti sanki. (Güler, çok keyiflidir.)
HALİL
Diğer subaylara ne dediğini duydun mu? (Subayı taklit eder
gibi…) Bence bu adam Haşhaşi! Özel gönderilmiş olabilir,
gözünüzü üstünden ayırmayın! (Güler)
HASAN
Burada üç yıldır kalanlar bile o adama birkaç hamleden
fazla kılıç sallayamıyordu, sen müthişsin,
müthiş! Sen Ahi Evran’sın!
AHİ EVRAN
(Birden durur ve onlara dönerek…) O nereden çıktı?
HASAN
Arkadaşlar sana artık böyle diyor. Yılanlarından ötürü…
Ayrıca yüceldin gözlerinde, bir ejderha oldun! (Güler önce,
sonra ciddileşir.) Mahsuru varsa söyle. Demeyiz istersen.
AHİ EVRAN
Mahsuru yok.
HALİL
Bence bundan sonra kılıç derslerini sen vermelisin.
Arkadaşların tamamı böyle düşünüyor. Ne dersin Mahmut? Sen
vermelisin kılıç derslerini diyorum.
AHİ EVRAN
Buna ben karar veremem tabi… Neyse boş verin bunları şimdi.
Meslek erbabının bulunduğu yerlere gidelim.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /333
HASAN
Zanaatkârlar mı? Hayır olsun Ahi Evran?..
AHİ EVRAN
Bir meslek öğrenmek istiyorum.
HASAN
Dervişler dünya işleriyle uğraşmazlar ki ahi… Hem para
kazanmak servete meyildir. Sufilik meşrebiyle bağdaşmaz,
yakışık almaz.
AHİ EVRAN
(Birden durur.) Ya ne yakışık alır? Boynunda keşkül ile
köylerde dilenmek mi?
HALİL
Dervişler dilenmez, halk onlara bağışta bulunur, hayır yapar, böylelikle…
AHİ EVRAN
Boynuna tas asmak ile dilenmek arasında bence fark yok.
Meslek öğrenmek de dünyaya bir meyil değildir. Bana mesleği
olmayan bir peygamber söylesene?
İkisi de susar, önce birbirlerine sonra önlerine bakarlar.
AHİ EVRAN
Bu koku nereden geliyor?
HASAN
Of! Yine ters rüzgar… Debbağhane var yakında.
AHİ EVRAN
Orası nerede? Görmek isterdim.
HALİL
Yapma ahi, leş gibi kokar…
334 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Yolu gösterin bana, siz istemiyorsanız gelmezsiniz.
HALİL
Bambaşka birisin sen.
HASAN
İlk gördüğümüzde yılanlarınla aklımızı almıştın zaten.
11.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE ÖNÜ
AHİ EVRAN, DEBBAĞ OSMAN, HALİL, HASAN
Debbağhane –Tabakhane- önünde dururlar. Yan yana birkaç
tane debbağ atölyesi. Hasan ile Halil elleriyle burunlarını
kapatmış. Ahi Evran ilgiyle atölyelere bakmakta.
HALİL
Hadi gidelim artık, gördün işte.
AHİ EVRAN
Tam aradığım meslek.
HASAN
Meslek mi? Ne mesleği? Ceza bu, ceza!
AHİ EVRAN
Burada çalışmak istiyorum. Bu işi öğrenmem lazım.
HALİL
Bak şimdi yaptığına… Yahu ahi, terzilik, aşçılık, çiftçilik, demircilik, marangozluk dururken bu mudur seni cezbeden?
AHİ EVRAN
Nefsi ezmek için daha doğru bir iş söyle hadi? (Diğerleri
bu cevabı beklemiyorlardır. Karşılık veremezler.)
Ahi Evran arkadaşlarının yanından uzaklaşır bir atölyeye
doğru yönelir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /335
AHİ EVRAN
Es selamun aleykum.
DEBBAĞ OSMAN
(İşi ile ilgilenmektedir.) Aleyküme es selam.
AHİ EVRAN
Usta, sana bazı günler yardım etmek isterim. Bana bu işi
öğretir misin?
DEBBAĞ OSMAN
(Mahmut’un üstüne başına bakar.) Sen dalga mı geçiyorsun
benimle? Şu haline bir bak sonra da yapılan işe… Git başka
yerde eğlen.
AHİ EVRAN
İşi belleyene kadar para da istemiyorum. Buna da mı “Yok”
diyorsun?
DEBBAĞ OSMAN
(Şaşırmıştır.) Aklını bozmuşsun sen, burada
iki gün bile dayanamazsın, hadi bak işine.
İşine döner, biraz zaman geçer, Ahi Evran yerinden
ayrılmamıştır. İşini bırakır Ahi Evran’a döner…
Peki, kendi düşen ağlamaz.
12.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU. DİCLE KENARI
Hanikahın bahçesinde semah töreni var. Ney, bendir ve çengiden oluşan bir orkestra çalmakta, koro ilahiler söylemekte,
ellerinde kandillerle dervişler semah dönmekte. Dervişlerin
semahı çayda çıra oyununu andırıyor. Kirmani’nin düğünü var,
âlimler toplanmış.
13.GECE/İÇ- HANİKAHTA KİRMANİ’NİN EVİ. YATAK ODASI
DİFA
Difa düğün için hazırlanmış, aynanın karşısında düşünceli
ifadeyle...
336 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
DİFA
(İç ses) Hey Allah’ım iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum
bilemedim. Değişmeni istemiyorum dedi ama… Kalbim de ısındı
sanki… Aman! Ne ısınacak be! (Saçlarını tarar, süslenmeye
devam eder, biraz yumuşar.) Neyse beni üzmeyecek o belli.
Öyle bir niyeti olsa şimdiye kadar anlardım. Evlenince ne
olacak acaba? Başkasının temizliğini yapmam bunu söyledim. Herkes kendi kendinden sorumlu canım… Zorla bana bir
şey yaptırmayacak söz verdi… Zaten yaptıramaz… Kafama göre
gezer dolaşırım… Bu da iyi. Alış veriş işlerini yaparım
tabi canım. Evlenince demek ki çokta bir şey değişmeyecek.
Güvende oluyorsun işte canım. Yerin yurdun belli oluyor,
bir şahsiyetin oluyor… Şeyh Evhadüddin Kirmani hazretlerinin karısı diyecekler… Prens olsa daha mı iyi idi? (Çapkın
bakışlarla bir prens hayal eder ancak hemen değişir yüzü,
yine ciddileşir.) Yok yok! Prenslerle yapamam ben zaten.
Kendini beğenmiş şımarık piçler ne olacak! Bu garibimim
ağzı var dili yok… Çocuk doğurmak var tabi birde. (Ayağa
fırlar, haykırarak…) Ne! Doğurmak mı?!
14.GECE/İÇ- HANİKAHTA KİRMANİ’NİN EVİ. YATAK ODASI
DİFA, 3 EBE
1 yıl sonra. Doğum sahnesi. Difa bir yatağın üzerinde,
avazı çıktığı kadar bağırmakta, başında ebeler onu tutmaya
çalışmakta…
DİFA
Allah senin belanı versin herif! Beni ne hallere düşürdün?!
Korkunç çığlıklar atar, ebeler koştururken bir yandan da
birbirlerine bakarlar, doğum tehlikelidir. Hepsi endişe
içindedir.
15.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU
FATMA, ZEHRA, KİRMANİ, 20 MÜRİT, YUSUF
13 yıl sonra. Fatma (13) ile hanikahta ders veren başka bir
müderrisin kızı olan Zehra (13), sabah saatlerinde medrese
kısmı ile hocaların aileleri ile kaldığı lojmanları ayıran
duvarın üstünden bakmakta.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /337
FATMA
Gece kurduğumuz tuzaklar tam olarak neredeydi Zehra?
ZEHRA
Kurduğumuz deme bari! Sen kurdun! Ben yapma etme dedim,
yalvardım ama dinletemedim!
FATMA
Gözcülük yaptın, suç ortağısın artık. (Güler)
ZEHRA
Gülüyor bir de! Şuna bak…
FATMA
(Ciddileşir) Altı üstü birkaç tane gerçek kılıç istedim,
vermediler! Kimin için uğraşıyorum ben ha? Sizler için!
Ezilmeyin diye! Hep dik durun diye!
ZEHRA
İyi de zavallı dervişlerin ne suçu var?
FATMA
(İrkilir, fısıltıyla…) Hah işte geliyorlar sus, saklan.
Hanikahın avlusuna Kirmani, dervişleri ile birlikte girer.
YUSUF
Şeyhim, müsaade buyurursanız bir sualim olacak.
KİRMANİ
Buyur Yusuf.
YUSUF
Ancak haddimi aşarım diye korkuyorum.
KİRMANİ
Korkunun ecele faydası olsa…
Gülüşmeler olur.
338 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
YUSUF
Efendim… Tekrar affınıza sığınıyorum. Burada cemaatle
kılınan namazlar çok kısa tutuluyor. Geldiğim yerde de tam
tersi çok uzatılıyordu. Dikkat ediyorum üç kısa ayetle rekâtlar bitiriliyor. Bunun hikmetini soracaktım.
KİRMANİ
Evet, her şeyden önce ibadetlerin de bir araç olduğunu
bilmemiz lazım Yusuf. Bizleri menzile ulaştırmak için
var bütün ibadetler. Namaz da böyledir, oruç da… Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem,(Herkes elini
göğsüne koyar.) “Kalp huzuruyla kılınmayan namaz, namaz
değildir” buyurmuştur. Buna göre namazda esas huzurdur. Ancak Kalp huzurunu korumak çok zordur. Herkes bunu
temin edemez ya da her zaman temin edemez diyelim. İnsanın
beşeri vasfı daima galiptir. Namaz sırasında kişi bunu
sağlayabilir, ancak namaz uzun tutulunca dünyevi işler
aklımıza arka arkaya düşmeye başlar. Hatta şeytanın vesveseleri ruhumuza musallat olur. Yani Yusuf’um bizim burada
farz namazlarını kısa tutmamızın hikmeti, namaz sırasında
dünya işlerini düşünmeye alışmanıza mani olmaktır.
Kısa bir sessizlik olur, herkes duyduğu cevaptan tatmin
olmuş bir eda ile Kirmani’ye bakmakta…
KİRMANİ
Sizler nafile ibadetlerinizde, Allah ile aranızdaki vecd
halini sağlayıp, devam ettirebildiğiniz ölçüde,
ibadetlerinizi uzatınız… Bu daha doğrudur.
Aniden içlerinden bazıları kayıp düşmeye başlar, bir gürültü ve uğultu alır ortamı. Onları kaldırmak için gidenler de
kayıp düşmeye başlar.
16.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU
Fatma ile Zehra onları izlerken yanıp sönen görüntü-lerde
gece neler yaptıkları gösterilir. Fatma elinde keserle hafifçe
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /339
kazdığı bölgelere yanmış yağ dökmekte sonra da üstüne toprak
serpiştirerek fark edilemez tuzaklar hazırlamaktadır. Zehra
da Fatma’ya bayağı yardım etmektedir.
17.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU
KİRMANİ, FATMA, ZEHRA, MÜRİDLER
Kirmani, ardı ardına düşen dervişlere hayretle bakmakta ve
olanlara bir anlam verememekte, dervişler de artık birbirlerine gülmektedir. Ortamın ciddiyeti tamamen gitmiştir.
Kirmani, o sırada duvarın üstünde onları izleyen Fatma
ile Zehra’nın gülüşmelerini duyar. Birden o tarafa döner,
onların işi olduğunu anlar. Fatma, babasının kendilerine
doğru geldiğini görmüştür. Ancak babasının hızla yürüdüğü
istikamette bir tuzak daha vardır. Fatma babasını uyarmak
için bağırır ancak Kirmani ne dediğini anlayamaz, hızla
yürümeye devam eder. Fatma babasını durdurmak için duvardan
iner, haremlikle medrese kısmını ayıran duvarın kapısından
fırlar. Ancak geç kalmıştır. Kirmani kayarak havalanır ve
sırt üstü düşer. Gökyüzüne bakmaktadır artık. Tepesinde
Fatma’yı görür, endişe içinde ona bakmaktadır kızı. Kirmani
tek cümle söyler.
KİRMANİ
Düşman eline esir düşesin!
18.GÜN/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU
KİRMANİ, 2 MÜRİD
Kirmani,
hanikahın
bahçesinden
Dicle
nehrine
doğru
bakmaktadır. Derin düşüncelere dalmış tefekkür halindedir.
Yanına bir müridi gelir, bir şey sorar. Kirmani ona doğru
döner ve “Hayır” anlamında yalnızca kafasını sallar. Mürit
yanından uzaklaşır. Daha kıdemli bir öğrencinin yanına gider
ve ona sorar.
MÜRİD 1
Efendimiz niye günlerdir kimseyle konuşmuyor. Yanına giden
herkes tek kelime duymadan geliyor.
340 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MÜRİD 2
Riyazet yapıyordur.
MÜRİD 1
Nasıl?
MÜRİD 2
Sen yeni geldin, bilmezsin tabi. Kızının yaramazlıklarından
dolayı çok riyazet yapar. Suskunluk riyazeti yapıyor. Oruç
tutar ve akşama kadar kimseyle konuşmaz. Evladına kötü söz
söylememek için nefsini terbiye ediyor. Böyle bir adam
görülmemiştir.
Mürit hayranlıkla şeyhine bakar
19.GÜN/İÇ- KİRMANİ, FATMA
Kirmani kızı ile konuşmakta.
KİRMANİ’NİN EVİ
FATMA
(Sesini yükselterek…) Bana beddua ettin!
KİRMANİ
(Bir bakışın ardından…) Afedersin yavrum, ağzımdan
çıkıverdi… Haklısın… Annen seni doğururken hakkın rahmetine kavuştu. Seni bir başıma büyütürken kötü söz
söylemekten hep Allah’a sığınmışımdır. Ancak sen de hiç
yaramazlıklarına ara vermedin. (Bir sessizliğin ardından…)
Kızım artık büyüdün, küçük bir çocuk değilsin.
Sessizlik olur.
FATMA
Bütün haylazlıklarıma son vereceğim efendibabam. Ama tek
bir isteğim olacak senden. Eğer buna izin verirsen bana
dünyaları vermiş olursun.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /341
KİRMANİ
Nedir kızım?
FATMA
Benle öteki kızların kılıç talimi yapmamıza izin vermeni
istiyorum. Neden kızlar, kadınlar kendini koruyamaz? Neden
yaşamak için bu mecburiyetten mahrum tutulurlar? Niçin bir
erkeğin onları himaye etmesine, savunmasına muhtacız? Bu
durum benim ruhumu daraltıyor efendibabam. (Duygulanır) Üstelik hayatta düşman eline esir düşmek de var…
KİRMANİ
İsteğin buraların örfüne hiç uygun değil… Ancak… Sana hak
vermiyor değilim Fatma.(Bir an düşünür gibi olur…) Peki
yavrum, senin için hayırlı olur inşallah.
20.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE
Ahi Evran, debbağhanede çalışmaktadır. Yeni yüzülmüş derilerin postunu kazır, içini kireç ile kaplar, gübre kuyusundaki derileri havalandırır. Çalışırken terini siler.
Yaptığı işi sevdiği halinden bellidir.
21.GECE/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI
AHİ EVRAN, KİRMANİ
Ahi Evran’ın hanikahtaki odası. Oda sanki laboratuvara
dönüşmüştür. Ahi Evran odaya girer. Heybesini kenara koyar.
Birkaç tane kandil yakar. Oda aydınlanır. Duvar kenarındaki
raflarda dizili onlarca kavanoz vardır. Bazı kavanozlarda
sıvı içinde akrepler ve yılanlar, diğerlerinde de değişik
macunlar ve baharatlar var. Macun dolu kavanozlardan birini
alır önüne koyar. Kavanozun üzerindeki yazıya göz gezdirir.
Heybesinden bir kitap çıkarır. Kitabın sayfalara göz gezdirir. Sonra kendi notlarına bakar, düşünür. Küçük kafeslerin
içinde tavuklar vardır. Kalkar onlara bakar. Hepsinin durumunu inceler. Biri ölmüş, biri ölmek üzere, biri iyi gibi.
342 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Bakalım buna ne vermişiz?(Kafesin üstünde ki yazıya bakar.)
Evet… Akrep sokması… Biraz karanfil katmak işe yaramış.
Miktarı biraz arttıralım.
Ölmüş olan tavuğa bakar. Kağıdına göz gezdirir.
AHİ EVRAN
Afyonu arttırmanın faydası yok.
Kapısı çalınır. Gelen Kirmani’dir. Ahi Evran şeyhine
saygıyla bakar.
KİRMANİ
Nasıl gidiyor çalışmalar hekim beyim?
AHİ EVRAN
(Hürmet göstererek…) Nasibimiz gayretimiz kadar, gayretimizde nasip edilen kadardır efendim.
Kirmani odanın içinde ki duruma takdirle bakar.
KİRMANİ
İnanmaktan büyük nasip mi var? Sen inanıyorsun… Bir gün
olacak. Vazgeçmediğin her gün bir zafer yaşanır aslında
Mahmut, ancak insanlar anlamaz… Gayretlerinden geri dönerler. Samimi bir gayret, değişimi mecbur kılar ve bu da
kaygılandırır insanları… Güvenli mağaralarına geri dönerler… (Düşünceli bakışlar.)
AHİ EVRAN
Himmetinizi eksik etmeyiniz efendim. Rehbersiz yol bulunmaz, belki bulunur ancak hayat bitmiş olur…
KİRMANİ
Senden bir ricam olacak hekim beyim.
AHİ EVRAN
Estağfurullah efendim, emir buyurun.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /343
KİRMANİ
Kızım Fatma ve çetesine silah talimi vereceksin. (Tebessüm
eder.)
AHİ EVRAN
(Şaşkın…) Efendimiz, doğru mu duydum?
KİRMANİ
Evet, doğru duydun. Uslanacağına dair bana söz verdi. Bunu
daha önce teklif bile etmemişti. (İkisi de tebessüm eder.)
AHİ EVRAN
Pekala efendim, yarın başlarız.
KİRMANİ
Sağ olasın, sen işine devam et, Allah yar ve yardımcın
olsun. (Odadan çıkar.)
Ahi Evran’ın yüzünde bir tebessüm vardır.
AHİ EVRAN
(İç ses) İnşallah önüne geleni doğramaz…
22.GÜN/DIŞ- HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU
FATMA, AHİ EVRAN, ZEHRA, DİĞER KIZLAR
Fatma, 6-7 kızı asker gibi tek sıraya dizmiş onlara ateşli
bir konuşma yapmaktadır. Ancak diğer kızlar silah eğitimi
alma fikrini pek beğenmişe benzemiyorlardır. Kızlar farklı
tiplerdedir ve bellerinde kılıca benzetilmeye çalışılmış
yamuk yumuk sopalar vardır. Komik bir görüntü oluşmuştur.
FATMA
Ve nihayet! Daha güçlü olabilmek için, eğilmemek, bükülmemek ve haysiyetimizle yaşamak için! Cenabı Allah’ın
dinine, âlemin nizamına en az bir erkek kadar faydalı
olabileceğimizi göstermek için! (Ellerini kaldırarak…)
Rabbim bizlere bir fırsat verdi.(Sesini gürleştirmeye
344 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
çalışır.) Sizler belki bu talimler sırasında çok
zorlanacaksınız. Ancak yüce Allah bir ayeti kerimede “Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur.” Buyurmuştur. Ne kadar meşakkatli olursa olsun, asla
vazgeçmeyeceğiz! Asla yılmayacağız!
Ahi Evran avlunun kapısından girer, kucağında 6-7 tane
tahta kılıç vardır. Fatma, Ahi Evran’a sesini duyurarak
arkadaşlarına son cümlelerini söyler.
FATMA
Sizlere daha önce verdiğim kılıç talimini şimdi daha
ileriye taşıma zamanıdır. Şimdi cenk ile cihada hazırlanma
zamanıdır! Allah yüzümüzü ak etsin! Hepimize kolay gelsin!
AHİ EVRAN
Selamünaleyküm hanımlar.
FATMA
Aleykümselâm (Çok ciddidir.)
Ahi Evran tahta kılıçları yere bırakır.
FATMA
Bunlar ne?! Tahta kılıçta nedir hey derviş? Bunlar bizde de
var!
Ahi Evran kızların bellerindeki sopalara göz gezdirir.
AHİ EVRAN
Bunlar hakiki kılıçlarla aynı büyüklükte, tahta olduğuna
da bakmayın, ağır bir ağaç kullanmışlar çok fark yok
aralarında.
Bunu duymak Fatma’yı yeterince cezp etmiştir. Ahi Evran
hepsine birer kılıç aldırır. Sonra önlerine geçip basit
teknikler gösterir kızlar da yapmaya çalışır, iyi yapamayanlara tekrar gösterir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /345
(GEÇME)
23.GÜN/DIŞ-
HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU
FATMA, ZEHRA, DİĞER KIZLAR
Ahi Evran gitmiş, kızlar yorgunluktan bitkin düşmüştür.
Hepsi yere oturmakta.
KIZ 1
Omzum! Omzum ağrıyor, ah!
KIZ 2
Ellerime bak, su topladı!
KIZ 3
Oy anam!.. Elim tutmuyor sanki!
FATMA
(Yorgun ama halinden memnun.) Kimse size kolay olacak demedi. Oflayıp puflamayın, kırarım kafanızı! (Kendi ellerine
bakar, başparmağı ile işaret parmağı arası soyulmuş hafif
kanıyor.) Yarın ki içtimada kaçak göçek olmasın bak ona
göre…
(GEÇME)
24.GÜN/DIŞ- HANİKAHTA HAREM KISMININ AVLUSU
FATMA, ZEHRA, AHİ EVRAN
Kızların eğitim alanı. Ancak bu sefer Fatma’nın yanında
yalnızca Zehra kalmıştır.
ZEHRA
Niye ben ha, niye ben?!
FATMA
Çünkü en iyi arkadaşım sensin de ondan. Ayrıca sende bir
ışık görüyorum.
346 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ZEHRA
(Kahkaha atar.) Işıkmış… Diğerlerini kandıramadım demiyor
da, ışık gördüm diyor! Sadece seni sevdiğim için buradayım
anladın mı? Işık mışık yok!
FATMA
(Kahkaha atar.) Seviyormuş… Tehdit ettim de ondan
buradasın. Yoksa babana…
ZEHRA
Tamam tamam… Kapat konuyu, kılıç eğitimi önemli tabi…
FATMA
(Pişmandır…) Başka çarem yoktu. Bunu istemezdim. Ama elin
adamıyla tek başına caiz değil biliyorsun. Kimse kalmazsa
yanımda babam devam etmeme izin vermez.
ZEHRA
(Sarılırlar) Tamam yanındayım.
FATMA
Hakkını helal et olur mu?
ZEHRA
Helal olsun.
Avlu kapısı açılır. Ahi Evran yine elinde tahta kılıçlarla
gelir.
AHİ EVRAN
Es selamu aleyküm!
FATMA, ZEHRA
Aleyküm es selam!
AHİ EVRAN
(İki kişi kaldığını görünce Fatma’ya takılır.) Senin askerler firar etmiş…
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /347
FATMA
(Ciddileşir) Firar etmediler, işleri vardı… Senin bir
kadının omuzlarındaki yükten haberin var mı ey derviş?
AHİ EVRAN
(Bu cevabı beklemiyordur. O da ciddiyetini takınır.) Çok
haklısınız, af buyrun. Peki o zaman biz başlayalım.
Yine birer kılıç alınır. Ahi Evran’ın karşısına Fatma
geçer. Fatma’nın hamleye hamle ile karşılık vermesi Ahi
Evran’ın hoşuna gider, gülümser.
25.GÜN/DIŞ- FARKLI MEKANLARDA
AHİ EVRAN, FATMA, ZEHRA
(Geçmelerle, müzik altı.) Birkaç ay sonra, mevsim değişmiştir.
Kızlar Ahi Evran’nın nezaretinde yay germekte isabetli ok
atışları yapmaktalar. Ve mevsimler yine değişir, kızlar bu
sefer tahtadan bir hedefe at üstünde giderken mızrak atışı
yapmaktalar, atışlar isabetlidir.
26.GECE/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI
AHİ EVRAN, HASAN
Ahi Evran çalışma odasında. Büyük bir kavanozda tuttuğu zehirli bir yılana bakar. Kümeslerdeki tavuklardan sağlıklı
olanı kontrol eder. Tavuğu kümesten çıkarır, ayaklarını
bağlar. Yılanı kafasından yakalar ve tavuğu ısırtır. Yılanı
yerine koyar. Tavuğun yarasının üstüne hazırladığı tiryaktan sürer. Gagasını açarak tavuğa yedirir. Tavuğu kümesine
koyar ve seyretmeye başlar. Hayvan yavaş yavaş kendinden
geçmekte hareketleri yavaşlamaktadır. Kasılma ve çırpınmalar
yaşar. Kapı çalınır. Kapıyı açar gelen Hasan’dır ve çok
heyecanlıdır.
HASAN
Diyarı Rum’dan Selçuklu elçilik heyeti gelmiş!
AHİ EVRAN
(Heyecanlanır) Hayır olsun! Niye gelmişler haberin var mı?
348 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Halifeye yeni sultanın müjdesini vermeye gelmişler, ama bu
önemli değil, şimdi buradalar!
AHİ EVRAN
Burada mı?!
HASAN
Evet. Geldiklerinde çalışıyorsun diye seni rahatsız etmek
istemedim lakin arka arkaya Bağdat’ın ne kadar ünlü bilgini
varsa buraya akmaya başladı. Muhammed el Berzai, Şeyh Hasan
Onari ve Ali el İskenderani, diğerlerini seçemedim. Elçilik
heyetinin başında da Konya’nın en büyük âlimi, Sultanların
hocası, Mecidüddin İshak varmış. Toplantı yapıyorlar.
AHİ EVRAN
Ne ola ki bu toplantının nedeni?
HASAN
Bilmiyorum, Selçuklu elçisi davet etmiş hepsini.
27.GECE/İÇ- HANİKAHTA BÜYÜK SALON
KİRMANİ, MECİDÜDDİN İSHAK, ŞEYH HASAN ONAR, BERZAİ,
İSKENDERANİ,MÜFREZE KOMUTANI, 10 KADAR DİĞER ALİMLER
Salonda Selçuklu müfreze komutanı, Elçi Mecidüddin İshak,
Kirmani, ve diğer âlimler, Hepsi yere çökmüş, elçi Mecidüdin İshak’ı dinlemekte.
MECİDÜDDİN İSHAK
Ey Bağdat’ın yıldızları! Alemin güzellikleri, ey kutlu rehberler! Sizlere Rum diyarından, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin
Keyhüsrev Han’nın selamlarını getirdim.
Salondakiler hürmetle selamı alırlar.
Selçuklu Sultanları, sizin de bildiğiniz gibi uzun
yıllardır Rum İmparatorluğu ve Haçlılarla amansız bir mü-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /349
cadele vererek, bütün İslam aleminin yılmayan bekçileri
olmuşlardır. Haçlılar geçen yıl Konstantiniye’yi istila
edip hepimizi hayrete düşürdü. Rum İmparatorluğu ikiye
bölündü. Bir kolu Trabzon’da diğer kolu İznik’tedir. Gözlerinin incisi Konstantiniyye’yi Haçlılardan kurtarmaktan başka telaşları yoktur. İki büyük düşmanımızın birbirlerine düştüğü bir dönemdir. Hal böyle iken sultanımız
bir gün beni yanına çağırttı. “Mecidüddin” dedi. “ Şimdi
büyük harp ilan edeceğim, hem Rum’a, hem Haçlı’ya, hem
de cümle kafir ve fasıklara” bunları duyunca telaşlandım
içimi kaygı kapladı. Sonra devam etti “Önce sen bir sefere
çıkacaksın, bana Bağdat’ın hazinelerini getirebilirsen
korkma… Allah’ın izniyle muzaffer oluruz.” Böyle deyince
niyetini anladım… (Durur, salondakilerin yüzlerine bakar)
Hamd olsun ki şimdi hazine dairesindeyim. Allah’ın nasip
ettiği kadarını alıp yurduma döneceğim.
Bu ifadeleri dikkatle takip eden alimler son cümleleri duyunca memnuniyet ve saygı belirten ifadelerle birbirlerine
bakarlar.
28.GECE/DIŞ- HANİKAHIN AVLUSU
KİRMANİ, AHİ EVRAN
Kirmani, Ahi Evran’ı karşısına almış konuşmaktadır.
Hanikahın büyük avlusu, kalabalık dağılmıştır.
KİRMANİ
Sen de benimle geleceksin.
AHİ EVRAN
Nedense içimde büyük bir coşku var.
KİRMANİ
Bende de var o… Sanki seni oraya götürmem vazifemmiş gibi…
(Düşünceli) Kendim için ise… Kaderimle bir yüzleşme…
AHİ EVRAN
Yüzleşme mi?
350 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
29.GÜN/İÇ- HANİKAHTA AHİ EVRAN’NIN ODASI
AHİ EVRAN
Ahi Evran yorgun düşmüş, kucağında kitaplarla uyuklamakta. Tavuk gıdaklaması ile gözlerini aralar, kafese bakar.
Tavuk ölmemiş, iyileşme belirtileri göstermektedir. Heyecan ve aceleyle onu kümesinden çıkarır, yarasına tekrar
tiryak sürer ve gagasından yedirir. Mutluluktan gözleri
parlamaktadır.
AHİ EVRAN
Hamd olsun! Hamd olsun ya Şafi! Gizli ve tükenmez
hazinelerin sahibi! Bana hadsiz sırlarından bir sır nasip
ettin, hamd olsun ya Rab!
Yaşaran gözlerini elinin tersiyle siler.
30.GÜN/DIŞ- FIRAT NEHRİ
KERVAN
Kirmani, Ahi Evran, Fatma, Mecidüddin İshak, Müfreze
Komutanı, On atlı asker, Berzai, İskenderani, Şeyh Hasan
Onar. Kervan hareket etmiştir. Fırat Nehri boyunca güzel
manzaralar eşliğinde ilerlerler.
31.GÜN/DIŞ- VADİ
EŞKIYA REİSİ, EŞKIYA 1, EŞKIYA 2, DİĞER EŞKIYALAR, KERVAN
Kervan bir vadiye doğru yaklaşmaktadır. 20 kişilik bir
eşkıya grubu kervanı takibe almıştır. Silahlı askerlerden
çekinmektedirler. Reisleri, doğru zamanı kollamaktadır.
Akşam yaklaşmıştır. Kamp kurmaya hazırlanırlar, kervan
durmuştur. Eşkıyalar bir tepenin ardından kervanı gözetleyerek konuşmaktadır.
EŞKIYA 1
Türk kılıcı, Türk yayı ve iyi cins atlar hem de kaç tane…
Çok para bu!
EŞKIYA 2
Genç bir kız da var aralarında!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /351
EŞKIYA 3
Yanlarında dünya para vardır bunların. Yaşadık reis!
(Gülüşmeler)
REİS
Birinizin de kafası çalışsa! Sadece birinizin… Kafasız
herifler! Hiç aranızda kaç asker olduğunu sayan oldu mu?
EŞKIYA 1
Ben saydım, on asker var.
REİS
(Alaycı) Aferin sana!
EŞKIYA 2
İyi de biz yirmi kişiyiz.
REİS
(Dalga geçerek söylediğini tekrarlar.) İyi de biz yirmi
kişiyiz! Salak! Sen daha önce hiç Hassa ordusundan bir
Selcuklu askeriyle savaştın mı? Hem diğerlerine bak. Hepsi
yeşil Şalvar giymiş ve siyah kuşak sarmış bunun manasını
biliyor musun?
EŞKIYA 2
Yo.
REİS
Bunlar Fütüvvet üyesi dervişler, hepsinin eli kılıç tutar.
(Kendi kendine…) İşimiz zor, ancak ganimet gani… Hesabı
kitabı çok iyi yapmamız lazım.
32.GÜN/DIŞ- VADİ. KAMP ALANI
FATMA, ASKER, AHİ EVRAN, KİRMANİ, KERVAN
Bir yandan çadırlar kuruluyor. Fatma, habersizce bir askerin
arkasından yaklaşır ve onun kılıcını kınından çektiği gibi
kaçmaya başlar. Asker peşinden koşturur. Ahi Evran, bu duruma bakıp gülerken Kirmani ile göz göze gelir. Kirmani’nin
yüzünde acı bir tebessüm vardır. Asker Fatma’nın peşinden
352 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
koştururken yakalanacağını anlayan Fatma ani bir hareketle
döner ve kılıcı askere doğrultarak...
FATMA
Dur! Sakın kıpırdama, konuşacağız.
ASKER
Önce kılıcımı ver, hem de hemen!
FATMA
Tamam, vereceğim. Sadece senden biraz izin istiyorum. Tamam
mı? Biraz talim edeyim kendi kendime, taşa falan vurmam
söz! Hem ben biliyorum kılıç kullanmayı. Endişe etme sen
olur mu?
ASKER
Kılıcımı ver dedim hemen!
Asker ileri doğru bir adım atar, Fatma biraz geriler ama
kılıcı adamın göğüs hizasından indirmez.
FATMA
Ya neden?! Sadece biraz diyorum! Bak, onlar ateş yakıp ateş
harlanana kadar ha, daha odun topluyorlar. Hadi ne olur.
ASKER
Sen bir kızsın ve kızlar gerçek bir kılıcı zapt edemez,
hemen ver dedim!
Asker eliyle kılıcı ittirir ve Fatma’nın elinden almak için
hamle yapar. Fatma çok seri bir şekilde biraz geri çekilip
kendi etrafında dönerek kılıcı askerin boynuna dayar.
FATMA
Kılıcını vereceğim asker! Ama kadın ve kılıç meselesini bir
daha düşün!
Ahi Evran koşturarak olay yerine gelir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /353
AHİ EVRAN
Fatma dur! Asker! Sende sakin ol. (Yanlarına gelmiştir,
askere dönerek…) Babası Evhaüddün Kirmani Hazretleri, kızı
için senden özür diliyor.(Fatma’ya…) Baban sana söylememi istedi. Eğer yolculuk boyunca uslu durursan Konya’ya
vardığımızda sana gerçek bir Türk kılıcı alacak.
FATMA
(Bakışlarını göğe kaldırarak…) Beni seviyorsun biliyorum!
(Yüzünde büyük bir mutluluk, kılıcı askere verir.) Ben biraz tefekkür edeceğim, siz gidin.
AHİ EVRAN
(Tebessüm ederek…) Tamam, ama fazla uzağa gitme.
Fatma arkasını döner, yürürken kendi kendine konuşur.
FATMA
Sana ne be! Öyle emir verir gibi… Hem ne oluyorsa… Babam
karışmıyor bana sen ne karışıyorsun?
Ahi Evran kamp kurulan yere, Kirmani’nin yanına gelmiştir.
Fatma 50-60 metre kadar uzaktadır. Büyük bir kayanın
arkasına doğru yürür gözden kaybolur. Bunu gören Ahi Evran
kafasını iki yana hafifçe sallayarak tepki verir. Yan
tarafta kılıcı alınan askerle diğer askerler dalga geçmekte
gülüşmektedir. Ahi Evran Kirmani’ye dönerek…
AHİ EVRAN
Çok sevindi.
KİRMANİ
(Düşünceli bir şekilde kafasını sallayarak onaylar.)
Birkaç saniye sonra Fatma’nın çığlığı ile sessizlik bozulur. Herkes bir anda çığlığın geldiği yöne bakar. Fatma
var gücüyle kaçmakta, arkasından bir atlı, dörtnala gelmektedir. Atlı eşkıya Fatma’yı yakaladığı gibi atına alır
ve kaçırır. Askerler hemen ata biner ve takibe başlarlar.
354 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran’da tam atına bindiği sırada karşılarında ki tepede çalıların oynadığını fark eder. Dörtnala askerlerin
arkasından yetişmeye çalışır.
33.GÜN/DIŞ- VADİ BOYUNCA TAKİP
AHİ EVRAN, MÜFREZE,
Atlar dörtnala koşarlarken Ahi Evran müfreze komutanına
yetişir ve bağırarak durumu anlatır.
AHİ EVRAN
Tuzağa düştük! Hemen geri dönün! Ben kızın arkasından giderim, siz arkadakileri kurtarın!
Müfreze komutanı elini kaldırarak askerlerini geri
döndürür. Ahi Evran takibe devam eder.
34.GÜN/DIŞ- KAMP ALANI
KİRMANİ, ALİMLER, EŞKIYA REİSİ, EŞKIYALAR, MÜFREZE
Eşkiyalar beş alimi kuşatmıştır. Üç alim yay germiştir,
diğer iki kişinin elinde de mızrak vardır. Kendilerini savunmaya kararlıdırlar. Eşkıya reisi alimlere seslenir…
REİS
(Alaylı şekilde gülerek…) O silahlarla ne yapmaya
çalışıyorsunuz mollalar? Kalabalık olan biziz görmüyor musunuz?
Aniden gelen ok yağmuru ile eşkıyaların yarısı yere
serilir. Askerler yetişmiş ve at üstünde uzaktan yay
germişlerdir.
KİRMANİ
Görmüyoruz!
35.GÜN/DIŞ- VADİDE TAKİP
AHİ EVRAN, FATMA, EŞKIYA
Ahi Evran dörtnala atını koşturmakta ve Fatma’yı kaçıran
eşkıyaya yetişmektedir. At üstünde yayını gerer ve eşkıyayı
ensesinden vurur. Ok gırtlağını delip geçer. Fatma eşkıya
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /355
ile birlikte yavaşlamaya başlayan attan yere düşer. Ahi Evran
hemen yanlarına varır. Attan iner Fatma’ya doğru yaklaşır.
Yerden kalkan Fatma, Ahi Evran’a tokadı yapıştırır.
FATMA
Bir daha beni kurtarma sakın! Az daha ölüyordum!
Ahi Evran’ı ittirerek hızlı adımlarla yürür ancak yüzünde
hafif bir tebessüm vardır.
36.GECE/DIŞ- ORMANLIK BİR TEPE. YENİ KAMP ALANI
KİRMANİ, AHİ EVRAN, İBNİ ARABİ, MECİDÜDDİN İSHAK, BERZAİ,
ŞEYH HASAN ONAR, MÜFREZE KOMUTANI, ASKERLER
Gece çökmüş, iki ayrı yerde ateşler yakılmıştır. Askerler
bir ateşin etrafında oturmuştur. Diğer ateşin etrafında da
alimler. Kirmani konuşmaktadır.
KİRMANİ
Her ihtimale karşı yerimizi değiştirmemiz iyi oldu.
MECİDÜDDİN İSHAK
Evet, tekrar toplanıp gelebilirler çünkü… Durumlarını
bilmiyoruz, belki yardımcı çeteleri bile olabilir.
ŞEYH HASAN ONAR
Çok haklısınız, tedbirli davranmak peygamberin
sünnetindendir.
AHİ EVRAN
Maalesef yollarda güvenlik yok. Şehirlerden uzak
bölgelerde bu eşkıya çetelerinden çok var. Eyyubiler taht
kavgalarıyla uğraşmaktan yolların güvenliğini sağlayamıyor.
MECİDÜDDİN İSHAK
Doğru diyorsun genç kardeşim. Büyük Sultan Selahaddin’nin
ölümünden sonra oğulları birbirleriyle mücadeleye başladı.
Amcaları Sultan Adil ise Mısır’da Haclı kalıntılarıyla
uğraşıyor. Geçen yıl Frank donanmasının Mısır’a
saldırdığını duymuştuk.
356 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BERZAİ
Fütüvvet Teşkilatının önemi her geçen gün daha da artıyor.
Ağaçların arasından çıtırtılar gelir. Herkes dikkat kesilir. Askerler hemen çatışma durumu alır. Çıtırtıların
geldiği yöne doğru yaylar gerilir, mızraklar hazırlanır ve
kılıçlar, yavaş yavaş kınlarından çıkartılır. Herkes gergindir. Çıtırtılar gittikçe daha yakından gelmeye başlar.
Sürekli yaklaşan bir ses, heyecan doruktadır. Karanlığın
içinden aniden bir geyik fırlar. Ancak geyik olduğu daha
anlaşılamadan askerler oklarını fırlatmışlardır bile. Hayvan
üç beş adım sıçrayamadan yere serilir. Herkes şaşkındır ve
yerde can çekişen geyiğe bakmaktadır.
BERZAİ
Geyikmiş.
Hemen bir rahatlama hali gelmek üzereyken…
AHİ EVRAN
Geyik bir şeyden ürkmeden asla üzerimize doğru gelmez.
Şimdi herkes daha da tedirgindir. Çıtırtı yeniden ve daha
yakından gelmeye başlar. Askerler telaşla yeniden yay germeye çalışırken bir insan sesi duyulur. Bu Muhyiddin İbni
Arabi’nin sesidir.
İBNİ ARABİ
Es selamün aleyküm!
Herkes donakalır.
KİRMANİ
Aleyküm es selam yolcu.
MÜFREZE KOMUTANI
Kimsin sen? Kendini tanıt!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /357
İBNİ ARABİ
Muyhiddin… İbni Arabi.
Bu cevap karşısında Kirmani’nin elindeki kılıç yere
düşer. Ardından diğer alimlerin de ellerinden kılıçlar ve
mızraklar düşer. Bunu gören askerler de silahlarını indirirler. Kirmani, donmuş bakışlarıyla İbni Arabi’ye doğru
bir adım atar.
KİRMANİ
Şeyh ül ekber!
37.GECE/DIŞ- ORMANLIK BİR TEPE. YENİ KAMP ALANI
AHİ EVRAN, KİRMANİ, İBNİ ARABİ, MECİDÜDDİN İSHAK,
BERZAİ, ALİMLER, MÜFREZE, FATMA
Askerler geyiği kalın bir dala geçirmiş ateşte çevirmekteler.
Alimler topluluğu ateşin çevresine oturmuş konuşmaktalar.
İBNİ ARABİ
Sonra Medine’den Bağdat’a geçtim.
Bir zaman kimliğimi gizledim. Her gittiğim yerde ne
sultanların övgü ve ikramları ne de
fukahanın eleştirileri bitiyor…
KİRMANİ
Bizi nasıl buldunuz?
İBNİ ARABİ
Ben mi buldum ki?..
Alimler ne demek istediğini anlamışlardır. Başlarıyla onaylarlar.
İBNİ ARABİ
Musul’a gidiyorum.
Ateşi fark edince selam vermek istedim.
358 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BERZAİ
Siz selam vermek istediniz, Allah ise bir ziyafet.
Herkes tebessüm eder.
İBNİ ARABİ
Sizler Rum diyarına mı gidiyorsunuz?
MECİDÜDDİN İSHAK
Evet Şeyhim. Lütfedin siz de katılın kervanımıza.
İBNİ ARABİ
Önce Musul’a uğramam gerek, sonrasında Konya’daki Turkhia
Gazilerini yakından tanımak isterim.
MECİDÜDDİN İSHAK
Turkhia mı?
İBNİ ARABİ
(Tebessüm ederek…) İskenderiye limanındaki Venedikliler
artık öyle diyor.
AHİ EVRAN
(İbni Arabi’ye…) Efendim müsaade buyurursanız size bir sualim olacak.
İBNİ ARABİ
Allah vermişse söyleriz, Allah vermemişse susarız
delikanlı, buyur.
AHİ EVRAN
Cenabı Allah, Sad Suresinde, “Ey İblis! İki elimle
yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin
mi? Yoksa yücelerden misin?” buyurmuştur.
Ulema dikkat kesilmiştir ve Ahi Evran’nın
başlarıyla onaylarlar. Arabi’de onaylar.
söylediğini
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /359
AHİ EVRAN
Şüphesiz Cenabı Allah beşere ait tüm özelliklerden tenzih
edilir. Çok açıktır ki bu ayette benzetme yapılmıştır. Ancak tek elle bir iş yapmak da bir benzetmedir ve daha kolay
olanı belirtir. Kafama takılan şudur. Burada bir işi iki
elle yapmaktan kasıt, bir zorlanma veya bir zorluğun üstesinden gelme olamayacağına göre, iki el benzetmesinin hikmet sırrı nedir?
Âlimler bu soru karşısında şaşkınlık içinde kalmıştır.
Ancak Arabi’nin cevabını da merak etmektedirler. Arabi,
soruyu duyduğunda dalar gider birkaç saniye konuşmaz. Sonra
önüne bakar, yavaşça başını kaldırıp ağır ve buğulu cümlelerle konuşmaya başlar.
İBNİ ARABİ
Buradaki o iki elden birisi evrenin madde yapısı, diğeri de
evrenin ruhudur…
Duraksar, herkes dikkat kesilmiştir.
Allah, Âdem’i ancak onurlandırmak için iki eli arasında
yarattı. Böylece Adem, “Celal” ve “Cemal” sıfatlarının
açığa çıktığı yer oldu. (Duraksar) Allah’ın “Celal” sıfatı
onun haşmetini, azametini bildirir. Yaratmış olduğu bütün
madde, bedenler, tabiat ve koca bir kainat onun Celalindendir. Diğer el hükmünde olan ise “Cemal” sıfatıdır. Yani
kendisidir…
Alimler birbirlerine bakar.
Hakkın sureti ve evrenin ruhudur. Allah, Adem’e yalnızca
bir şuur vermekle kalmadı, ilk defa ona kendi ruhundan
üfleyerek “Cemal” sıfatı ile tecelli etti. Bundan dolayıdır
ki halifelik Adem’e verildi ve kendisine melekler secde
ettirildi. Oysa ki secde ettikleri Adem’in “Celal” tecellisi değildi. O tecelli zaten onlarda da var idi… Secde ettikleri Cenabı Allah’ın “Cemal” tecellisi idi.
360 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Müfreze komutanı elinden yediği eti düşürür. Bir noktaya
dalıp gitmiştir. İskenderani dönüp ona bakar ama önemsemez.
Herkes can kulağı ile dinlemeye devam etmektedir.
Melekler birbirlerinin yardımına koşmaz,
içlerinden biri zora ya da yanlışa düştüğünde bir kısmı
toplanıp onun için ne yapabiliriz demez, çünkü buna ihtiyaç
duymayacak şekilde yaratılmışlardır.
Bir aslan, yiyeceğini yalnızca aileden birileriyle
paylaşır, yabancı bir aslanla paylaşmaz. Onun açlık durumunu düşünmek, şefkat göstermek onların elinde değildir.
Yalnızca insanı kâmil denilen varlık, başka insanların,
hayvanların hatta tabiatın yardımına koşar ve türlü
isteklerine cevap verebilir.
Melekler ve İblisin soyu ise yalnızca varlıktan bir
parçadır. Rabb’in “Cemal” sıfatı onlarda tecelli
ettirilmemiştir. Sözün özü, Allah’ın o ayetteki iki eli
“Cemal” ve “Celal” sıfatlarıdır deriz. Şüphesiz gerçek
doğruyu ancak o bilir.
Herkesin kalbi huzur bulmuştur. Fatma ise çadırdan
konuşulanları dinlemiş ve huzur dolu gözlerle yıldızlara
bakmaktadır. Sessizlik Kirmani’nin okuduğu bir rubai ile
bozulur.
KİRMANİ
Haydi git, süpür evi.
Çünkü Şah apansız gelir.
Apansız gelir ama uyanık gönle
gelir.
Vücudunun otağını boşalt benliğinden.
Boşaldığı vakit şah otağa gelir.
38.GÜN/İÇ- SELÇUKLU SARAYI. KONYA
SULTAN GIYASEDDİN, MECİDÜDDİN İSHAK, KİRMANİ, VEZİRLER,
BERZAİ, İSKENDERANİ, ŞEYH HASAN ONAR
Sultan Gıyaseddin tahtında oturmakta, yanında vezirleri.
Alimler heyeti karşısına dizilmişler. Mecidüddün İshak,
kendisiyle birlikte gelen alimleri Sultana tanıtmakta.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /361
MECİDÜDDİN İSHAK
Sultanım emir buyurduğunuz Bağdat ziyaretini Allah’ın izni
ve yardımıyla tamamladım. Ziyaretimizden Halife efendimiz
El Nasır Li Dinillah hazretleri büyük memnuniyet duydular.
Yine Allah’ın yardımıyla yanımda Bağdat hazinelerinden elmaslar getirmek de nasip oldu. Sultanımıza takdim ederim.
Fütüvvet’in şeyhlerinden müderris Ebu Cafer Muhammed El
Barzai.
Barzai başıyla eğilerek hükümdarı selamlar.
Oğuzların Bayat Boyu Beyi ve
yine fütüvvetin şeyhlerinden Hasan Onar.
Aynı şekilde sultanı başıyla selamlar.
Ünlü hadisçi müderris
Ebul Hasan Ali El İskenderani.
Aynı şekilde sultanı selamlar.
Bağdat’ta tıp tahsilini tamamlamış,
Fahrettin Razi’nin talebeliği şerefine de erişmiş,
fütüvvetin kıdemli erenlerinden
Ahi Evran ismiyle tanıdığım yiğit. (Eliyle gösterir.)
Ahi Evran’da başını eğerek selamlar sultanı.
Gönüllerin sultanı,
Evhadiye tarikatının ve fütüvvetin şeyhlerinden
Evhaüddin Kirmani.
Kirmani’nin başı eğilmez. Bu sultanın dikkatini çeker.
SULTAN GIYASEDDİN
Evhaüddün Kirmani hazretlerinin rubailerinin övgüsünü
duymuş idim. Acaba kendileri bizim içinde bir rubai söylerler mi?
362 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KİRMANİ
Şairliğimiz övgüye layık değildir sultanım.
SULTAN GIYASEDDİN
(Vezirine dönerek…) Şeyhimiz bizi sevmedi belki de, ne dersin vezirim?
Vezir, Kirmani’ye biraz sitemkâr şekilde bakar, o an
Kirmani’nin ağzından bir rubai dökülür.
KİRMANİ
Kayzer’in ayağının altında sanki yer eskimekteydi.
Saltanatı, sarayı, gökyüzüne yükselmişti.
Ey Keyhüsrev! Onun yerini almış durumdasın.
Söyle, o saltanat nerede? Kayzer ise sanki hiç yaşamadı!
Sultan bu rubai karşısında biraz düşünür, Kirmani’ye bakar
ve sorar.
SULTAN GIYASEDDİN
Adını bağışlar mısın şeyhim?
KİRMANİ
Adım Hamit… Hamit bin Tuğrulşah bin Berkyaruk bin Melikşah
bin Alparslan bin Mikail Bin Selçuk!
Herkes donup kalmıştır. Vezir sultanın kulağına eğilerek bir
şey söyler.
VEZİR
Kirman Selçuklularının kayıp meliki! Büyük ayaklanma
sırasında hanedanın tamamı öldürülmüştü. Bir tanesi hariç!
Onu kaçırmaya muvaffak oldular. Bu o!
SULTAN GIYASEDDİN
(Ayağa kalkar, Kirmani’ye doğru yürür. Ellerini açar ve
sarılırlar.) Seni tüm ülkemde bütün şeyhlerin, âlimlerin
sultanı ilan ediyorum. (Vezirlerine döner.) Bir melik nasıl
hürmet görüyorsa kardeşim de öyle hürmet görecek, Selçuklu topraklarında bir dediği iki edilmeyecek. Buyruğumdur
bilesiniz.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /363
39.GÜN/DIŞ- KAYSERİ. YABANLU PAZARI
AHİ EVRAN, SATICILAR
Kayseri şehrini ve surlarını görürüz. Ahi Evran, çarşı ve
pazarları dolaşır. Canlı bir ticaret hayatı vardır. İşlenmiş
deriler satan bir tezgâhın önünde durur.
AHİ EVRAN
Bu deriler nereden geliyor?
SATICI
Buhara’dan
Başını sallar ve gezmeye devam eder. Halı satan başka bir
tezgahın önünde durur.
AHİ EVRAN
Pazar ola! Halıların kilimlerin neredendir?
SATICI
İsfehandan’dır beyim. Eşi benzeri yoktur.
Ahi Evran bu şekilde birkaç tezgahın daha önünde durarak
pazarı gezmeye devam eder.
40.GÜN/İÇ- KAYSERİ. KİRMANİ’NİN EVİ. DERGAH
KİRMANİ, FATMA, AHİ EVRAN, NEGAR KADIN
Kirmani, Kayseri’de kendisine tahsis edilen bir dergaha yerleşmiştir. Cami, dergah ve bahçeli bir ev birbirine
bitişiktir. Yanlarına 50 yaşlarında bir hizmetçi kadın
almışlardır. Kirmani bir odada kızı ile konuşmaktadır.
FATMA
Neden Kayseri’ye yerleştik efendibabam?
KİRMANİ
Kayseri ticaret bölgesi kızım. Yabanlu pazarı dünyaca meşhur,
pek çok milletten insanın ticaret için bir araya geldiği bir
yer. Dünyayı Kayseri’den takip etmek, hali, ahvali bilmek
364 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
daha kolay. Konya hükümet merkezi, orada siyasi menfaatler
hile ve yalan bitmez. Burası daha huzurlu.
FATMA
Kılıç için minnettarım efendibabam.
KİRMANİ
Kimseye zarar verme, başka bir şey istemem.
FATMA
Vermem, büyüdüm artık ben. Kendimi senin gibi ilme ve aşka
adamak istiyorum. Beni de sohbetlerde, zikirlerde ve semahlarda yanında bulundur.
KİRMANİ
Olmaz Fatma! Nasıl olur? Kadınlar erkeklerle aynı ortamda
bulunamazlar.
Kapı çalınır, arkasından Negar kadının sesi
NEGAR KADIN (SES)
Efendimiz, Ahi Evran geldiler
Tamam geliyorum.
KİRMANİ
41.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI
AHİ EVRAN, KİRMANİ
Kirmani ve Ahi Evran dergah kısmında oturmuş konuşmaktalar.
KİRMANİ
Alışabildin mi buralara hekim beyim?
AHİ EVRAN
Evet şeyhim. Bağdat’tan bile hareketli. Çarşı pazarda
gezerken dikkatimi çekti, zanaatkâr ve esnafların neredeyse
tamamı Hıristiyan milletlerden. Daha çok Rum ve Ermeni.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /365
KİRMANİ
Burası bir zamanlar onların toprağı idi. Barış içinde
yaşıyorlar, Selçuklu Sultanı bir seferden dönse
Hıristiyanlar sanki daha çok seviniyormuş. Ne güzel…
AHİ EVRAN
Adaletle hüküm sürer, halka hoşgörülü olursan gönüllere
girersin… (Kısa bir sessizliğin ardından…) Pazarları gezdim
bugün. Tezgâhlarda Kayseri’ye ait, hatta civar şehirlere
ait pek bir şey yok. Mallar hep dışarıdan geliyor.
KİRMANİ
Ne yapmayı düşünüyorsun?
AHİ EVRAN
Şehirlerde Türk nüfus az. Onlar da devlet hizmetinde. Zanaat sahipleri arasında da Müslüman çok az. Bir yerden
başlamak lazım, yalnızca toprak kazanmak, yurt bulmak yetmez.
KİRMANİ
Haklısın hekim beyim… (birkaç saniye düşünür.) Ahi
Evran’ım, gayrı seni yanımda tutmam, kendi yolunu bul, insanlara da buldur. Benim sana olan rehberliğim bu yolculuk
ile birlikte bitti. Her konuda mürşidliğe hazır olduğunu
görüyorum. Durma artık, bir yerden başla. Allah’ın izniyle
arkası gelecektir. Sabır ve azimden bir an bile vazgeçme.
Olan şey, azlıkta da çoklukta da nasiptir. Her daim hamd
eyle.
AHİ EVRAN
Duanızı eksik etmeyin efendim.
42.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI
FATMA, NEGAR KADIN, CEMAAT, BEKÇİ
Kirmani’nin dergahı; ev, cami ve tekkesiyle küçük bir tesis
gibidir. Evden camiye açılan bir kapı vardır. Evin bir kapısı
da kendi bahçesine açılır. Bu bahçe yüksek duvarlarla çevri-
366 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
li bir yerdir. Fatma evde artık çok sıkılmıştır. Şehri tek
başına gezmeye karar verir ancak bahçe kapısında babasının
bir adamı bekçilik yapmaktadır. Evin içinde de Negar Kadın
vardır. Fatma bahçedeki pekçiyi kollayarak konuşur.
FATMA
Ah efendibabam! Sanki beni hiç tanımazsın.
Fatma hizmetçiye hissettirmeden camiye açılan kapıya gelir. Kapıyı hafifçe aralar ve görür ki öğle namazı için
hazırlık yapılmaktadır. Hemen babasının odasına dalar. Onun
kıyafetlerinden giyer. Başına da kocaman bir sarık sarar. O
sırada hizmetçi, temizlik için Kirmani’nin odasına girer.
Fatma hemen kendini yere atar ve sesini kalınlaştırarak
zikir çekmeye başlar. Kadın aniden içeri dalınca korkar.
Kapı eşiğinden konuşur.
NEGAR KADIN
Ah efendimiz! Siz burada mıydınız? Ben sizi camide
sanıyordum.
FATMA
Hay, hay, hay…
Bir yandan da elini “Git” anlamında sallamaktadır. Kadın ne
demek istediğini anlayamaz.
NEGAR KADIN
Efendimiz? Bir şey mi istiyorsunuz?
Fatma sesini hayır anlamında tonlayarak karşılık verir.
FATMA
Hay, hay, hay…
NEGAR KADIN
Su mu getireyim? Sesiniz kısık gibi.
Fatma sesini kalınlaştırır bu sefer.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /367
FATMA
Hay! Hay! Hay!
NEGAR KADIN
Gideyim mi ben?
Fatma’nın sesi evet anlamına gelecek şekilde yumuşar.
FATMA
Hay, Hay,
Hay...
NEGAR KADIN
Ha tamam anladım. Ben bahçeye çıkıyorum o zaman.
Kadın gider, Fatma rahatlamış olarak…
FATMA
Hay, Hay, Hay… Oh be, zor kurtulduk.
Hemen yerinden kalkar, camiye açılan kapıya koşar, bakar
ki namaza yeni durmuşlar. Sessizce içeri girer, en arkada
namaza durur. Selam verilir verilmez hemen dışarı çıkar
fakat ayakkabılarını unutmuştur. Ama artık geri dönemez.
Arkasından cemaat yaklaşmıştır. Önündeki ayakkabılardan
gözüne kestirdiğini giyer. Tam o sırada yanına biri
yaklaşır…
CEMAATTEN BİRİ
Namazın mübarek ola!
FATMA
(Sesini kalınlaştırarak…) Amin amin!
Hızlı adımlarla uzaklaşır, köşeyi döner.
43.GÜN/DIŞ- SURLARIN YANINDA BOŞ BİR ARAZİ
AHİ EVRAN, BABA İLYAS, SİNAN, ZEYNEL, ALİ, DİĞER GENÇLER
Ahi Evran Horasan Harcı karmaktadır. Debbağhane için kuyular
368 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
yapacaktır. Tek başına kuyuları yapmaya başlar. Görüntüler
arka arkaya akarak kuyu inşasını gösterir. Her görüntüde
inşaat ilerlemektedir. O sırada bir Türkmen Babası ve on kadar genç yanına gelir.
BABA İLYAS
Kolay gele kardaş! Ne yaparsın burada?
AHİ EVRAN
Sağ ol derviş baba, insana iş, fakire aş, devlete taş
yaparım.
BABA İLYAS
Bu tek kişilik uğraş değildir.
Yok mu yardımcın? Yok mu
yoldaşların?
AHİ EVRAN
Yardımcım Allah’tır derviş baba, gönlü benimle bir olan,
dilerim bir gün yoldaş ola.
Verilen cevaplar Baba İlyas’ın hoşuna gitmiştir.
BABA İLYAS
Ey derviş! Biz Battal mescidi yakınından Yörükleriz. Duyduk
ki Kayseri’ye ulu pir gelmiş… Sözü bal imiş, bakışları nur
imiş, sen tanır mısın, bilir misin?
AHİ EVRAN
Bilirim koca baba, bilirim. O pir benim güneşimdir. Yolumu yurdumu açanımdır, namı Evhaüddin Kirmani’dir. Onu mu
ararsın?
BABA İLYAS
Nerdedir dergahı? De hele, bizim de gönlümüzü temizlesin.
AHİ EVRAN
Doğruca git baba. Külahduzlar mahallesine çıkacaksın.
Başını kaldır, minareyi gör. Dergahı mescidin yanıdır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /369
BABA İLYAS
Var ol kardeşim, işin gücün yücelsin. İmdi bu yiğitlerden
üçünü seç ki sana yardım edeler.
AHİ EVRAN
Onlar beni seçe derviş baba. Böylesi daha uygundur.
Üç kişi öne çıkar, bunlar Sinan, Zeynel ve Ali’dir. Baba
İlyas adamlarına dönerek.
BABA İLYAS
İş bitmeden yanıma varmayasuz. Haydi kolay gele!
Ahi Evran arkasından bakar, sonra yanında kalmış olan gençlere sorar.
AHİ EVRAN
Adı nedir koca erenin?
ZEYNEL
Baba İlyas’tır beyim.
44.GÜN/DIŞ- ŞEHİR, SURLARA YAKIN SOKAKLAR
FATMA
Fatma komik kıyafeti ile Kayseri sokaklarında yürür, çarşı
pazar gezer, bazı insanlar dönüp komik kıyafetine gülmektedir ama kimse karışmaz. (GEÇME) Saatler geçmiş, Fatma
şehri iyice dolaşmış çok yorulmuştur. Şehrin surları önünde
yürümektedir. İleride ki açıklık alanda inşaat yapan birilerini görür.
FATMA
(İç Ses) Nerde bu bizim ev yahu… Hah şu adamlara sorsam mı?
Ne diyeceğim peki? Daha hangi mahallede oturduğumuzu bilmiyorum. Babamı tanırlar ama… İnşallah tanıyorlardır. Hadi
bakalım, sesi kalınlaştırmayı unutma. Boğazım ağrıdı ses
kalınlaştırmaktan of!
370 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
45.GÜN/DIŞ- SURLARIN YANINDAKİ BOŞ ARAZİ, İNŞAAT ALANI
FATMA, AHİ EVRAN, GENÇLER
Fatma, Ahi Evran ve ona yardım eden gençlerin yanına gelmiştir.
Ancak dikkatli bakmadığı için Ahi Evran’ı tanımamıştır. Zaten o da arkası dönük çalışmaktadır.
FATMA
Öhö öhö, hu erenler!
Ahi Evran dönüp bakar ancak bir gariplik sezmiştir.
Yukarıdan aşağıya bu garip görünüşlü kişiyi süzer. Fatma sarığın ucuyla burnuna kadar yüzünü de kapatmıştır.
Erkek kıyafeti içinde olduğunu unutmuş, yan durarak kadın
olduğunu ele verdiğinin farkında değildir. Ahi Evran,
Fatma’yı tanımıştır. Şaşkınlık içindedir.
AHİ EVRAN
Fatma! Burada ne arıyorsun? (Gülmeye başlar.) Bu halin
nedir?
Fatma karşısında ki kişinin Ahi Evran olduğunu görünce
peçe gibi tuttuğu sarığın ucu elinden düşer. Hemen kendini
toplayıp sorar.
FATMA
Asıl sen burada ne yaparsın be hey dül derviş?!
AHİ EVRAN
(Gülerek) Bıkmadın mı sen bu yaramazlıklarından?
FATMA
Yaramazlık yapmıyorum.
AHİ EVRAN
Allah Allah!
FATMA
Ben yalan söylemem! Kendine gel sofi! Şehri keşfe çıktım.
Söyle bakalım, efendibabamın evi nerdedir?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /371
AHİ EVRAN
Ha bir de kayboldun! (Fatma’ya gülümseyerek bakar)
FATMA
Ayıptır sofi ayıptır! Müslüman Müslüman’ın haline güler mi?!
Boşuna okumuşsun sen o dersleri, boşuna hey!
AHİ EVRAN
(Gülmeyi keser, ciddileşir.) Dümdüz gideceksin, minareyi
gördüğün yerin yanı sizin evdir.
FATMA
Tamam, sağ ol! (Tam gitmek üzereyken durup döner.) Söyle
bakalım ne yapmaktasın burada?
AHİ EVRAN
İnsanlara iş sahası açıyorum. Miskinlik etmesinler, çalışıp
kazansınlar; sonra da yaşlılara, hastalara, muhtaçlara,
yolculara, yetim ve öksüzlere yardım edebilsinler diye.
FATMA
(Biraz düşünür gibi olur.) Güzel, aferin. Bu benim fikrimdi
aslında… Neyse sen başlamışsın devam et. Hadi kolay gele!
Fatma’nın ardından Ahi Evran işine döner.
AHİ EVRAN
(İç ses) Bu kızı alan yandı.
46.GÜN/DIŞ- İNŞAAT ALANI
AHİ EVRAN, SİNAN, ZEYNEL, ALİ
Gençlerin yardımıyla inşaat devam eder. Bir iki gün geçer,
görüntüler akar. Sundurma, kuyular ve kurutma kalasları,
arkasından kapalı mekân. İstifleme ve muhafaza alanı inşa
edilir. İş bitmiştir. Ahi Evran ile gençler sohbet etmektedir.
SİNAN
Ne olacak ki bura beyim?
372 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Debbağhane olacak.
ZEYNEL
O ne ola?
AHİ EVRAN
Ham deriyi getirenden alacağız. Türlü çilelere gark edip
sonunda kendini bulduracağız. Deri hayvan sırtından insan
sırtına geçecek, biz sultanlara layık edeceğiz onu. Olur a;
giyen çoban, sultan olur. Olur a; bakarsın sultan, çoban
imiş. Deri de, kişi de kaderini yaşayacak.
ALİ
Ne güzel dersin mahir beyim.
AHİ EVRAN
Siz ne iş tutarsınız?
ALİ
Yörük ne iş tutar beyim? Hayvan güder.
Biz sen gibi mahir değiliz.
AHİ EVRAN
Ben de böyle doğmadım anamdan. Siz gibi çadırda doğdum.
Bir yaşa geldik, babam tuttu beni bir mürşide verdi. Bir
çileden başka çileye… Bazen yuttum, bazen kustum. Ham deri
nasıl oldu ise ben de öyle oldum. Gayrı bilin yiğitler,
ilimsiz din gayreti boştur. İnsan içine girilmeden ahval
bilinmez, ahval bilinmez ise tedbir alınmaz.
SİNAN
Pek doğrudur sözlerin mahir beyim. Hele de, bize ne yön
gerektir?
AHİ EVRAN
Aklı gönlü bir edip, halka hizmet diler misiniz?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /373
HEPSİ BİRDEN
Dileriz!
AHİ EVRAN
Halka yardım ile Rab’e yakınlık diler misiniz?
HEPSİ BİRDEN
Dileriz!
AHİ EVRAN
Gönül zenginliği ile halka dağıtmak için, ham deri gibi
işkenceden geçer misiniz?
HEPSİ BİRDEN
Geçeriz!
AHİ EVRAN
Var olun yiğitler! Ben sizin için koca babayla konuşurum.
47.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE
AHİ EVRAN, SİNAN, ALİ, ZEYNEL
Yeni debbağhane tamamen bitmiştir. Ham deriler getirilmiş ve
bahçesine istif edilmiştir. Kireç kuyuları, su kuyuları ve
gübreli su kuyuları hazırlanmıştır. Üretime tamamen hazır
haldedir. Debbağhanenin avlusunda Ahi Evran yeni çıraklarına
sabah namazı kıldırır. Selam verirler. Güneş yeni doğmaya
başlamıştır. Ahi Evran çıraklarına dönerek…
AHİ EVRAN
Bu ahilik yolunda beni piriniz bildiniz mi?
HEPSİ BİRDEN
Bildik elhamdülillah!
AHİ EVRAN
Gayret ile Hak yolunda, bir birinize yol gardaşı oldunuz
mu?
374 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HEPSİ
Olduk elhamdülillah!
AHİ EVRAN
O halde ellerimi yaradana sizler için kaldırıyorum.
(Ellerini kaldırır, dua etmeye başlar.) Kadir Mevla’dan
niyazım şudur ki; ikrar ile onun yolunda gayret sahibi şol
yiğitlerin, zahirini ve batınını yaramaz şeylerden
temizleye.
HEPSİ BİRDEN
Amin!
AHİ EVRAN
Bütün müminlere hayır endiş oldura.
HEPSİ BİRDEN
Amin!
AHİ EVRAN
Nefislerini ölü, gönüllerini diri bildire.
HEPSİ BİRDEN
Amin!
AHİ EVRAN
Düşmanlara tahammül ettire. Dostluğu ve düşmanlığı Allah
için bildire.
HEPSİ BİRDEN
Amin!
48.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI.
FATMA, KİRMANİ, KIZLAR
Fatma’nın 15 yaşındaki görüntüsü dokuma tezgahının başında
yavaş yavaş değişir. Fatma 20’li yaşlarına gelir. Babasından
tarikatın usul ve erkanını öğrenir. Öğrendiklerini de genç
kızlara öğretir. Kızlarla birlikte ellerinde kandiller semah
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /375
dönerler. Son olarak küçük bir dokuma atölyesinde kızlara
meslek öğretmektedir. (Müzik altı. Yazı 1211)
49.GÜN/DIŞ-
RÜYA
FATMA, 3 EŞKIYA, HACI BEKTAŞ
Fatma rüya görmektedir. Rüyasında eşkıya kılıklı korkunç adamlardan kaçar. Çok korkmaktadır. Sokak sokak ve nefes nefese eşkıyalardan kaçmaktadır. Kendisini kovalayan adamların
elinde kılıçlar ve gürzler vardır. Fatma, gürz ve kılıç darbelerinden zorlukla kurtulur. Can havli ile kaçmaya devam
ederken Allah’a yakarmaktadır.
FATMA
Allah’ım ne olur bana yardım et! Ne olur bana yardım et!
Allah’ım yardım et! Yardım et!..
Kaçarken, yerde kocaman bir çatal kılıç görür. Hemen durur
ve bir umutla kılıcı alır. Cesaretlenir…
FATMA
Gelin bre namertler! Gelin de eceli tadın!
Sonra kılıca bir bakar ki eğri büğrü bir tahta kılıca
dönüşmüş. Yine korku içinde kalır. Kaçmaya devam eder. Elinde
tahta kılıçla koşmaktadır. Açıklık arazide, bir tepeye doğru
koşarken, birden tepenin üstünde bir adam belirir. Elinde
asası, sırtında çıkısı ile gezgin dervişlere benzemektedir.
Fatma onu görünce durur.
FATMA
Kimsin sen yolcu?!
HACI BEKTAŞ
Adım Bektaş’tır. Korkma Fatma korkma! Zor günlerin olacak
ama sakın korkma ve inancını yitirme! Erenler meclisine selam ettim, Rum diyarına ayakbastım, haber eyle!
Eşkıyalar tepeye doğru yaklaşmaktadır. Fatma önce elinde ki
tahta kılıca bakar, sonra eşkıyalara.
Nara atarak üzerlerine koşmaya başlar.
376 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA
Allahu ekber!
50. GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI. TEKKE KISMI.
FATMA, DERVİŞ, KİRMANİ, AHİ EVRAN, İBNİ ARABİ, BABA İLYAS,
SADREDDİN KONEVİ
Fatma hızlı adımlarla babasının tekkesine girer. Kapıda duran derviş, Fatma’ya izin vermek istemez.
DERVİŞ
Dur kadıncık!
FATMA
Çekil önümden derviş! Helali, haramı, bana öğretme! Senin
kalbin temiz olsun!
Derviş bir şey diyemez. Saygıyla geri çekilir. Fatma tekkenin içindeki büyük salonun kapısını açar. İçeride Kirmani(60), Muhyiddin Arabi(60), Ahi Evran(40), Sadrettin Konevi(17) ve Baba İlyas oturmaktadır.(50)
FATMA
Hu erenler! Bektaş Eren rüyama girdi. “Erenler meclisine
selam söyle, Rum diyarına ayakbastım.” dedi. Haberiniz
olsun.
Fatma kapıyı kapatarak geri döner. Alimler birbirlerine bakarlar. Kirmani Baba İlyas’a dönerek sorar.
KİRMANİ
Bektaş kimdir Baba İlyas?
BABA İLYAS
Bilmiyorum efendimiz. Yakında öğreniriz.
51.GÜN/DIŞ- KAYSERİ SOKAKLARI
ÇOCUK, ADAM
Küçük bir çocuk, bir sokak köpeğini gizlice takip etmektedir. Birkaç sokak takip eder. Sonunda köpek bir incir
ağacının altına pisler. Çocuğun yüzü güler ve hemen bir in-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /377
cir yaprağı kaptığı gibi, yerdeki it pisliğini alıp koşmaya
başlar. Koşarken adamın birine çarpar.
ADAM
Yavaş be çocuk! Tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun?!
ÇOCUK
(Elindeki pisliği göstererek.) Evet!
Cevap veren çocuk koşmaya devam eder. Adam, üstüne bulaşıp
bulaşmadığını kontrol ederken tiksinmekte.
52 GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE
ÇOCUK, ZEYNEL, DİĞER ÇIRAKLAR
Çocuk tabakhaneye varır. Pisliği gübre kuyusuna atar.
Zeynel’in yanına gelir. Debbağhane kalabalıklaşmıştır.
Çalışan sayısı 10’nu geçmiştir.
ZEYNEL
Aferin! Bu gün işler yolunda…
ÇOCUK
(Zeynel’in kolundaki bilekliği göstererek…) Evet… Kaç tane
daha getirirsem bana o bilekliği vereceksin?
ZEYNEL
Otuz kaldı.
ÇOCUK
Birkaç güne biter.
Dedikten sonra oradan geçmekte olan bir köpek görür
ve hemen peşine takılır. Çıraklar güler. Ahi Evran
debbağhanenin üst katından seslenir.
AHİ EVRAN
Sinan!
Çalışmakta olan Sinan dönüp bakar.
378 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SİNAN
Buyur şeyhim!
AHİ EVRAN
Bu akşam için, Süleyman, İsmail ve Hasan’a söyle; dergaha
gelsinler. Ali ve Zeynel’de gelsin.
53.GECE/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI, CAMİ KISMI
AHİ EVRAN, SİNAN, ZEYNEL, ALİ, SÜLEYMAN, İSMAİL, HASAN
Küçük caminin içi. Kalfalık töreni yapılır. Ahi Evran, minberin önünde oturmaktadır. Mistik bir ortam. Önce Sinan
girer içeri. Adımlarını teker teker atarak ilerler. Elinde
hurma lifinden örülmüş bir tepsi, onun üzerinde de üç tane şed
vardır. Şedler, peştemale benzer bir kumaştan yapılmıştır.
Turuncu, kahverengi, yeşil ve sarı renkler vardır. Saygıyla
eğilerek tepsiyi Ahi Evran’nın önüne bırakır ve geriye doğru
adım atarak, yüzünü dönmeden huzurdan ayrılır. Biraz sonra
Sinan, arkasında yan yana dizilmiş kalfa adayları; Süleyman, İsmail ve Hasan, onların arkasında da önceden kalfa
olmuş olan Ali ve Zeynel ile yeniden gelir. Kalfa olanlar
şedlidir. Hep birlikte huzura gelmişlerdir.
AHİ EVRAN
Ey yiğitbaşılar! Karşıma getirdiğiniz bu yiğitler, sözünü
bilip mi söylerler?
KALFALAR
Öylece duyduk Ahi Baba!
AHİ EVRAN
Vefa yolunda sabitkadem oldular mı?
KALFALAR
Öylece gördük Ahi Baba!
AHİ EVRAN
Yüzleri gökçek, dilleri tatlı mıdır?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /379
KALFALAR
Öylece bildik Ahi Baba!
AHİ BABA
Kendilerine kötülük edene iyilik ederler mi?
KALFALAR
Eder duyduk Ahi Baba!
AHİ EVRAN
Dostlukları, kardeşlikleri ne içindir?
KALFALAR
(Yüksek sesle.) Allah içindir!
AHİ EVRAN
Gıybeti terk ettiler mi?
KALFALAR
Eder bildik Ahi Baba!
AHİ EVRAN
Kendilerinde hüner görüldü mü?
KALFALAR
Görür olduk Ahi Baba!
AHİ EVRAN
Ey yiğitler! Can ve gönül kulağı ile işitin!
Meslekte mahirliğiniz belirdi.
Yol kardeşleriniz, kalfalarınız,
dünya davranışlarında size kefil oldular ve
ahret işlerinde de sizi hak yolda yürür,
dinini diyanetini bilir söylediler. Memnun olduk,
mesrur olduk. Yüce Mevla’mızdan cümle mümin kulları ile
birlikte sizi de dünya ve ahret nimetlerine kavuşturmasını
niyaz eyleriz.
Ey yiğitler size açık olanlar nedir?
380 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÇIRAKLAR
(Aynı anda ve gür sesle) Elini açık tutmak, kapını açık
tutmak, sofranı açık tutmaktır!
AHİ EVRAN
Ey yiğitler size kapalı olanlar nedir?
ÇIRAKLAR
Dilini kapalı tutmak, gözünü kapalı tutmak ve belini kapalı
tutmaktır!
54.GÜN/DIŞ- KAYSERİ ÇARŞISI
AHİ EVRAN, HASIRCI ABDULLAH, ARAM EFENDİ, İĞDİŞBAŞI, 5 ASKER
Ahi Evran, kireç taşı yüklü eşeği ile çarşıda ilerlerken bir
dükkânın önünden geçmektedir. Dükkânın önünde şehir muhafız
birliği komutanı (İğdişbaşı), beş asker ve Ermeni bir kuyumcu olan Aram Efendi vardır. Askerler dükkândaki mallara el
koymaktadırlar. Hasırlar ve sepetler zorla alınmakta hasırcı
Abdullah’ta bir yandan Aram Efendi’ye yalvarmaktadır. Ahi
Evran yanlarına giderek olanları anlamaya çalışmakta.
HASIRCI ABDULLAH
Yapma Aram Efendi! Biraz daha zaman ver ne olursun!
Çoluğuma, çocuğuma nasıl bakarım?! Ekmeğimi elimden
alıyorsun! Ne olur? Aram Efendi biraz merhamet!
ARAM EFENDİ
Bunu borç alirken düşünecektin hasirci! Elimde senedim vardir! Bugün parayi ödeme günüdür. İşte o kadar! Alin, neyi
varsa alin! Dükkanida benimdir artik, benimdir! Ödemez bu
mallar senin borcuni, katiyen ödemez! Boşaltin, boşaltin!
HASIRCI ABDULLAH
Aram Efendi! Ben senden 100 dirhem borç almıştım, yapma!
Nasıl alırsın dükkanı mı?! Bana biraz zaman ver!
AHİ EVRAN
Ne kadar borcu var sana Abdullah’ın Aram Efendi?!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /381
ARAM EFENDİ
Sen karişma bre sofi! Sane ne oluyor?!
AHİ EVRAN
Bu dükkanı alamayacaksın! Borcu söyle! Hemen ödeyeyim!
(İğdişbaşına döner, kızarak…) Söylet şuna borcunu!
İĞDİŞBAŞI
Söyle Aram Efendi, ödeyecekler.
ARAM EFENDİ
200 dirhem borcu oldu!
HASIRCI ABDULLAH
Oysa ondan yalnızca 100 dirhem almıştım!
ARAM EFENDİ
Sana faizi baştan söyledim! Sen de kabul ettin. Şimdi itiraz etsen ne fayda, bak elimde senet vardir!
Ahi Evran, senedi alır, sonra belinden iki kese çıkarıp
Aram’ın üstüne atar. Aram Efendi keseleri havada yakalar.
AHİ EVRAN
Artık sana borcu yok!
55.GECE/İÇ- KİRMANİ’NİN DERGAHI. CAMİ KISMI
AHİ EVRAN, KALFALAR, ESNAFLAR
Kirmani’nin küçük camisinde Müslüman esnaf ve zanaatkârlar toplanmıştır. Ahi Evran’nın yiğitbaşıları Sinan, Ali ve
Zeynel de hazır bulunurlar. Ahi Evran, esnafları karşısına
almış konuşmakta. Yaklaşık 30 kadar esnaf vardır.
AHİ EVRAN
Ey bu şehrin Müslüman esnaf ve zanaatkârları!
Sizi buraya ben topladım. Birçoğunuzla tanıştık,
tanışırız. Az bir kısmınızı tanımam. Sözüm hepinizedir!
Bugün Abdullah kardeşinizi bir Ermeni kuyumcu haczediyordu.
382 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Az bir borç karşılığında dükkanı elinden alınacaktı.
Söyleyin bana kardaşlar, bu ne haldir?..
Müslümanın izzeti ayaklar altına giderken,
bizler ne iş tutarız?
Bir kardeşinizin sıkıntısını bilemeyeceksek, camiye,
tekkeye niye geliriz?!
İçinizde daha bu durumda olan kimler vardır? Sizleri buraya
topladım ki, ümmet olduğumuzu,
millet olduğumuzu bilelim. Sizleri buraya topladım ki,
bir mümin kardeşim zor durumdaysa yardım edile.
Sizleri buraya topladım ki,
komşusu aç yatarken tok gezenlerden olmayalım!
Herkesin başı önündedir.
AHİ EVRAN
Durumunuz nedir? Başka kimlerin borcu vardır?
Yirmi kişiden yarısı el kaldırır. Durum vahimdir.
AHİ EVRAN
Ali! Kimin kime, ne kadar borcu varmış, yaz hemen.
Ali hemen yerinden kalkar ve denileni yapmaya başlar. Ahi
Evran konuşmaya devam eder.
AHİ EVRAN
Ey Müslümanlar! Gücüm yettiği kadar borçlarınızı
ödeyeceğim. Ancak hepiniz bilin ki, ben Allah’a kulum diyen kişi, bu kulluğun gereğini yerine getirmeli. Kardaşını
kendi gibi düşünmeli, dünyanın bir konak yeri olduğunu
unutmamalı! Nefsi için zenginlik peşinden koşan kendi cehennemini hazırlar! Hakkı bilip halk için çalışan iki
cihanda da aziz olur!
Kalabalıktan bir kişi, Bıçakçı Hüsrev elini kaldırarak söz
alır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /383
BIÇAKÇI HÜSREV
Ben bıçakçı Hüsrev. Çok doğru dersin. Sağ olasın Ahi,
var olasın. Lakin biz buraya geldiğimizde babamızdan, dedemizden servet ile gelmedik. Hristiyan esnaf zengindir.
Atadan, dededen servet sahibidir. Borç verilecek para
onlardadır. Biz de öyle bildik, öyle yaptık. Borca faiz
koyarlar biliriz. Ancak başka bir şey akıl edemedik. Hiç
birimizin durumu onlardan daha iyi olmadı.
AHİ EVRAN
Birlik olmayı denediniz mi?
Hepsinde başlar öne eğilir.
AHİ EVRAN
Paylaşalım dediniz mi? Ben siftahımı yaptım, komşum yapmadı
dediniz mi? Sanır mısınız ki Hak Teala insana parasına göre
nasip eder? Kulun dünyada ki bütün işleri bir sınanmaktır.
Hak Teala, kuluna niyetine göre nasip eder. Varlıkta da
yoklukta da imtihan eder. İmdi Hak içün, halk içün, Muhammed Mustafa hakkı içün, birlik olmaklığa, dirlik
olmaklığa var mısınız?!
Hepsi birbirine bakar, ne diyeceklerini bilemezler, sonra
içlerinden biri…
ESNAF 1
Ben varım!
ESNAF 2
Bende varım!
Kalabalık coşmuştur. Esnaflar arka arkaya düşüncelerini söylerler, kalabalık her söyleneni coşkuyla onaylar.
ESNAF 3
Başımıza geç Ahi Evran!
384 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ESNAF 4
Sana biat edelim!
ESNAF 5
Şeyhimiz ol!
ESNAF 6
Birleştir bizi!
Ahi Evran, kalabalığı eliyle susturur. O sırada Ali,
borçluları yazdığı kağıdı getirir. Ahi Evran kağıda bakar,
başıyla onaylar ve konuşmaya devam eder.
AHİ EVRAN
Ey müminler! Borcunuz gayrı benim borcumdur ve yarın
ödenecektir. İmdi, sözüm hepinizedir. Bundan sonra bir orta
sandık kurula. Cümle Müslüman esnaf bu sandığa cumadan
cumaya, Allah’ın nasip ettiği miktardan cüzi bir miktar
ödeyeler. Ödeyeler ki, bu sandıkta toplanan para ile cümle
Müslüman esnafın derdi görüle!
“Çok doğru, isabet olur, evet evet, uygundur.” Sesleri
işitilmekte, Ahi Evran memnun bir ifadeyle konuşmaya devam
etmekte…
AHİ EVRAN
Bundan gayrı birlik olmaklığın gereği nedir?
Sessizlik olur.
AHİ EVRAN
Birbirini korumak, kollamaktır! Bana nasip oldu, kardaşıma
da nasip olsun demektir! Nefsi yenmektir! Terazi ile tartarken, o terazinin bir gün seni de tartacağını bilmektir!
Hepiniz bir mesleğin pirisiniz. Ustasınız. Ustalık çırak
yetiştirmek, kalfa yetiştirmektir. Başkasının da dünyasını,
ahretini, kurtarmaktır! İşler arttığında, kese dolduğunda,
daha fazlasını istemek yerine, kalfana da dükkan açmaktır!
Yardım etmektir. Sattığın malın arkasında alnın açık
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /385
durmaktır. Helal kazanmak! Helal yemek! Helal yedirmektir!
Gelin yön bulalım! Gelin ayrı ayrı akan dereler olmayalım!
Gelin koca bir deniz olalım!
56.GÜN/DIŞ- KAYSERİ ÇARŞI CAMİ
AHİ EVRAN, ESNAFLAR, HALK
Sabah namazı çıkışıdır. Güneş pırıl pırıl doğmakta ve cami
cemaati normal bir günmüş gibi dağılmakta. Ancak Ahi Evran’ın
etrafında toplanan az sayıdaki Müslüman esnafı görenler biraz
duraksar. Ahi Evran’ın gür sesiyle başlayan dua, dağılmakta
olan Müslüman halkı yavaş yavaş onların çevresine toplar.
Ahi Evran ortada, çevresinde bir esnaf halkası, onun da
çevresinde halk. Halk ne olduğunu, niye olduğunu anlamaya
çalışmakta.
AHİ EVRAN
Ya Rabbi! Cümlemizi darlıktan, bereketsizlikten, aldanmaktan ve aldatmaktan, kul hakkına tecavüz etmekten muhafaza
eyle!
ESNAF
Amin!
AHİ EVRAN
Bizleri açlık, yokluk, kıtlık, kuraklık, arazi ve semavi
musibetlerden koru! Kanaat etmeyi, gönlü zengin, gözü tok
olabilmeyi, hayırda yarışmayı, veren el olmayı nasip eyle!
ESNAF
Amin!
AHİ EVRAN
Rızkımız gökte ise yere indir, yer altındaysa yeryüzüne
çıkar, uzakta ise yakınlaştır, zorsa kolaylaştır. Rızkımızı
temiz ve helâl eyle Allah’ım!
ESNAF
Amin!
386 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Ey Allah’ım! Esnafımızı alırken satanı gözeten, satarken
alanı gözeten, eksik ölçüp yanlış tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle!
ESNAF
Amin!
Diğer Müslümanlar birbirlerine bakmaktadır. Olan şey herkesin hoşuna gitmiştir. İnsanlar bu birlik ruhunu takdir ederler.
57.GÜN/İÇ- KİRMANİNİN DERGAHI
Dergah kısmı. Kirmani’nin karşısına kız istemeye gelmiş
kişiler dizilmiştir. Bu kişiler Malatya müderrislerinden
Abdürrahim Farsi(30), Malatya eşrafından tüccar Kemaleddin Hemedani(50) ve Abdürrahim Farsi’nin babası Şeyh Hassan
Farsi’dir(60)
KİRMANİ
Hoş geldiniz, safalar getirdiniz efendim. Sen de hoş
gelmişsin Kemaleddin Efendi.
TÜCCAR KEMALEDDİN
Efendimiz hoş bulduk, safalar bulduk. Efendimiz,
tanıştırmak isterim. Malatya müderrislerinden Abdürrahim
Molla ve babası Şeyh Hassan-ı Farsi hazretleri.
KİRMANİ
Yolculuğunuz nasıl geçti efendim? Uzak yerden gelmişsiniz.
ŞEYH HASSAN
İyi geçti efendi hazretleri. Yollar güvenlik içinde elhamdülillah. Allah devletimizin dirliğini bozmasın.
Sultanımıza duacıyız.
Abdürrahim bu konuşmalar yapılırken yanındaki pencereden
bahçeye bakmaya çalışmakta.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /387
58.GÜN/İÇ- KİRMANİ’NİN EVİ
FATMA, NEGAR KADIN
Fatma odasında somurtarak oturmaktadır. Hizmetçi kadın ona
yalvarmakta.
NEGAR KADIN
Ne olur Fatma Hatun, birazcık bahçeye çıksanız, hava çok
güzel, hem biliyor musunuz? Kırlangıçlar yuva yapmış damın
altına.
FATMA
Biliyoruz!
NEGAR KADIN
Ya! Gördünüz demek. Ama öyle bir uçuyorlar ki insan
seyretmeye doyamıyor. Hadi gidip seyredelim. Eminim çok
hoşunuza gidecek.
FATMA
Sen bana bir baksana Negar Kadın! İyi bak iyi!
NEGAR KADIN
Ay tamam tamam! Bir şey demedim. Efendibabanız istemişti
de… Vallahi ben dedim anlar, katiyen çıkmaz diye…
FATMA
Onlar ancak otu, kuşu seyreder! Anladın mı Negar?!
NEGAR KADIN
Anladım, anladım. (Mırıldanır) Bir şey demeye de gelmiyor
buna.
59.GÜN/DIŞ-
KİRMANİ’NİN DERGAHI, BAHÇE
KİRMANİ, FATMA
Kirmani kızı ile konuşmaktadır.
KİRMANİ
Kızım! Artık evlilik çağına geldin. Bu geri çevirdiğim
kaçıncı kişi? Korkarım ki insanlar yakında bizlerin kibirli
388 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
olduğunu düşünmeye başlayacak. Ne olur artık bir karar ver.
Peygamberin sünnetine uydur bizleri.
FATMA
Peki efendi babam.
60.GÜN/DIŞ- DEBBAĞHANE
FATMA, AHİ EVRAN, ÇALIŞANLAR
Fatma sokakta hızlı adımlarla yürümektedir. Ahi Evran’ın
debbağhanesine doğru gider. Debbağhanenin önüne gelmiştir.
Çıraklar, kalfalar çalışmaktadır. Fatma bağırarak Ahi
Evran’nı çağırır.
FATMA
Ahi Evran! Ahi Evran! (Çalışanlara söyler.) Bana Ahi
Evran’ı çağırın!
Ahi Evran çıkar, hemen Fatma’nın yanına gelir.
AHİ EVRAN
Buyur Fatma Hatun.
FATMA
Yahu sen nasıl adamsın?
AHİ EVRAN
(Şaşkındır) Hayır ola, bilmeden bir kusur mu ettik?
FATMA
Ettin tabi!
AHİ EVRAN
Ne etmişiz? Hemen kusurumuzu bağışlatalım, sen söyle yeter.
FATMA
Beni hala babamdan istemeye gelmedin! Sen bu ilimleri
boşuna okuma ahi!
Ahi Evran, onca çalışanın önünde kızarır, sıkılır, ne
diyeceğini bilemez.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /389
FATMA
Benim senden başkasına elim değdi mi hace?!
AHİ EVRAN
(İyice şaşırır.) Bana ne zaman değdi hatun?!
(FLASH BACK) Ahi Evran’ın, Fatma’yı eşkıyalardan
kurtardıktan sonra yediği tokat anı gösterilir. Çıkan ses
biraz abartılarak.
FATMA
Değmiş mi, değmemiş mi?! İnsanda biraz takva olur! Haydi
gayrisini sen bilirsin! Kalın Allah’a emanet!
Döner ve hızlı adımlarla uzaklaşır. O uzaklaşırken Ahi
Evran mahcup bir tebessümle mırıldanır…
AHİ EVRAN
İmdi biz yandık.
61.GECE/DIŞ- DÜĞÜN. GÜZEL BİR BAHÇE
KİRMANİ, DERVİŞLER
Ahi Evran ile Fatma’nın düğünü. Düğün semah töreninden ibarettir. Su kenarında güzel bir bahçede, tasavvuf müziği
ve ilahiler eşliğinde, ellerinde kandillerle semah dönen
dervişler. Kirmani kendinden geçmiştir, güzel rubailerini
okumaktadır.
KİRMANİ
Sahraya çık; çünkü aşk sahrada daha iyi.
Görünmez ol; çünkü yiğidin görünmemesi daha iyi.
Yokluk alanına gir ve tamamen yan.
Aşığın, sağır, kör ve dilsiz olması daha iyi.
Müzik ve semah birkaç saniye daha devam eder ve buna yine
bir rubai eşlik eder. Ahi Evran ve Fatma’nın görüntüsü
yansır. Ahi Evran, Fatma’nın duvağını açar. Birbirlerine
aşk dolu gözlerle bakarlarken Kirmani’nin sesi düşer…
390 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KİRMANİ
Aşk defterinden harf okuyadur, ama söyleme.
Atını, o kervanın peşinden sür, ama söyleme.
Dilinin ve dininin selamette kalmasını ister misin?
Gör, ama belli etme; bil ama söyleme.
62.GÜN/DIŞ- KAYSERİ, ŞEHİR SURLARININ ÖNÜNDE ACIKLIK ARAZİ
FATMA, KIZLAR, HACI BEKTAŞ
Fatma, şehir surlarının önünde bir alanda genç kızlara
kılıç talimi yaptırmaktadır. Kendi elinde de kılıç vardır.
Arada sırada kızlara, doğru tekniği göstermekte ve talim
bu şekilde devam etmektedir. Bir süre sonra gözü bir yere
takılır. Gözleri hayretten büyür, yüzünde sanki bir mucizeye
şahit oluyormuş gibi bir ifade vardır. Gözlerini yakındaki
ufak bir tepenin üstünde beliren adamdan ayıramaz. Elinde
asası, sırtında çıkısıyla gördüğü kişi, rüyasında görmüş
olduğu dervişe benzemektedir. Elinden kılıç düşer. Ona doğru
koşmaya başlar. Yaklaştığında konuşmak ister ancak kilitlenir konuşamaz. Hacı Bektaş durur. Bir müddet sessizlik olur.
Fatma konuşmayı birkaç kez dener ama başaramaz.
HACI BEKTAŞ
Baban nerede?
Fatma’nın dili çözülür eli ile bir yön göstererek…
FATMA
(Kekeleyerek…) Battal Mescidinde.
Hacı Bektaş, o yöne doğru uzaklaşırken Fatma gözleri
yaşarmış halde arkasından bakmaktadır.
63.GÜN/DIŞ- KAYSERİ. ŞEHİR MERKEZİ
SULTAN ALAADDİN, KİRMANİ, AHİ EVRAN, VALİ, DEVLET
GÖREVLİLERİ, HALK
DIŞ SES
1228. Sultan Alaaddin Keykubat, Anadolu’ya altın çağını
yaşatmaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /391
Şehir halkı, sultanı karşılamaya çıkmıştır. Sultan, önünde
ve arkasında muhafızlarla, at üstünde sağa, sola dizilmiş
olan kalabalığın arasından geçmektedir. “Uluğ Sultan çok
yaşa” haykırışları hep bir ağızdan söylenmektedir. Bu
şekilde ilerleyen sultanı kalabalık bir heyet karşılar.
Şehrin muhafız başısı, kadısı, müderrisler, Kirmani ve Ahi
Evran. Sultanın yanında yürüyen vali, Sultana yaklaşarak…
VALİ
Hünkarım, görmeyi arzu ettiğiniz Evhaüddin Kirmani hazretleri ve Ahi Evran namı ile tanınmış, Şeyh Mahmut el hoyi
karşınızdadır.
SULTAN ALAADDİN
Öyle mi?
Sultan atından iner. Sultanın atından inmesi büyük saygı
ifadesidir. Hemen bir uğultu oluşur. Evhaüddin Kirmani’nin
önünde eğilerek cübbesini öper. Uğultu tekrarlanır, insanlar bu büyük iltifatlar karşısında şaşkındır. Kirmani’de
çok mahcup olmuştur. Sultan doğrulur ve konuşur.
SULTAN KEYKUBAT
Hanedanımızın büyük şerefi,
manevi hünkarımıza selam olsun.
Kirmani mahcuptur ve hayretle sultana
bakarken ağzından bir rubai dökülür.
KİRMANİ
Böyle iltifatlar bağışlayan şah,
Sultan Keykubat’tan başka kim olabilir?
Bir miskinin gönlü için eğilen şah,
Allah rızası için dünyayı bağışlayabilir.
Sultan o anda Kirmani’nin ağzından çıkan bu rubai ile
duygulanır ve Kirmani’ye sarılır.
392 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
64.GÜN/DIŞ- ŞÖLEN ALANI
SULTAN ALAADDİN, AHİ EVRAN, AHİLER, FATMA, KIZLAR,
TELLAL, HALK
Sultanın gelişini kutlamak için şenlikler yapılıyor. Kurbanlar kesilmekte, güreş müsabakaları yapılmakta. (Kuşak
güreşi ve aba güreşi.) Bölük bölük Müslüman zanaatkarlar,
yaptıkları ürünleri ile gelmiş, Sultanın önünde durarak
onu selamlamakta. İçlerinden yiğitbaşı öne çıkarak sultana
hediyeleri sunar. Bir tellal yüksek sesle gelen grubu ve
yiğitbaşını ismiyle takdim eder. Sultan yüksek bir kürsüde
oturmuş, Kirmani ve Ahi Evran’nı da iki yanına oturtmuştur.
Önce debbağlar gelir.
TELLAL
Şehrimizdeki debbağ ustaları ve yiğitbaşı Ahi Sinan!
Selam durup, rengarenk işlenmiş derileri yere sererler,
sonra huzurdan ayrılırlar.
TELLAL
Kayserinin keçe ustaları ve yiğitbaşıları Ahi İsmail!
Selam durup, keçeden mamul eşyaları sunarlar, sonra huzurdan ayrılırlar.
TELLAL
Hasırcı ustaları ve yiğitbaşıları Ahi Abdullah!
Tellalın takdimleri ve zanaatkarların sunumları devam
ederken, Sultan, Ahi Evran ile konuşmaya başlamıştır.
SULTAN ALAADDİN
Bu uzayıp giden kalabalık hep meslek erbabımıdır Ahi
Evran’ım?
AHİ EVRAN
Öyledir hünkârım. Otuziki meslekten, onlarca erbab sıra
bekler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /393
SULTAN ALAADDİN
Bu nasıl iştir? Hepsinin başında bir yiğitbaşı… Sen bir
ordu nizamı kurmuşsun.
AHİ EVRAN
Her meslekten ustalara, ihtiyacı olan ham maddeyi denk
veririz hünkarım. Böylece kimse yek diğerinden fazla satamaz. Herkes denk kazanır. Mala, eşyaya, talep mi arttı?
O vakit bir kalfayı usta yapar, ona dükkan açarız. Böylece
paylaşarak büyürüz.
Sultan, Ahi Evran’ın açıklamalarından çok etkilenmiştir.
Ona hayretle bakar.
SULTAN ALAADDİN
Yaşa sen Ahim! Çok yaşa! Yarından itibaren bu teşkilatı
aynıyla tüm ülkemde görmek dilerim. Her şehrim için Ahilerinden bir halife seçip, aynı teşkilatı kurmanı isterim.
Şehirlerde valilere buyruk çıkartıp işinizde kolaylık
sağlarım. Sen bir halk kurtarmışsın, bilmem farkında mısın?
AHİ EVRAN
Onu şimdi siz yaptınız sultanım.
Birbirlerine gülümserler.
SULTAN ALAADDİN
Hekim olduğunu duydum, doğru mudur?
AHİ EVRAN
Doğrudur sultanım. Belli günlerde hasta bakarım.
SULTAN ALAADDİN
Şeyh Ür Reis hakkında ne düşünürsün?
AHİ EVRAN
Felsefeye merakınızı duymuştum sultanım. Şeyh Ür Reis,
İbni Sina el Hüseyin. Adını anarken bile azametinden ürperirim. İlmi ve dehası asırları delip geçecektir. O öyle bir
394 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ilim ırmağı olmuştur ki hikmetini anlayan akıl yolu ile ummanlara kavuşur.
SULTAN ALAADDİN
O halde senden bir Farsça tercümesini istiyorum. Konu
felsefe bile olsa, bir hekimi ancak başka bir hekim anlayabilir. Yenilen bir komutanı halk linç eder. Ancak
savaş sanatını bilen başka bir komutan bilir ki, bazen
yapılabilecek çok şey yoktur.
AHİ EVRAN
Tercümeyi sadece bir hükümdara yapmayacağımı artık iyi
biliyorum Sultanım.
SULTAN ALAADDİN
Şu arkadaki atlı kadınlar da kim?
AHİ EVRAN
Bacıyan-ı Rum dedik isimlerine sultanım. Başlarında
Evhaüddin Kirmani hazretlerinin kızı Fatma var, benim de
eşim olur kendileri.
Sultan hayret ve takdir dolu bakışlarla önce Kirmani’ye,
sonra Ahi Evran’a bakar. Sonra da kadın süvarileri seyretmeye koyulur. Otuz kadar kadın süvari, başlarında Fatma Hatun
ile gösteriye başlar. Bir kız atını dörtnala koştururken,
yüksek bir kalasın üzerine asılmış koyun postuna isabetli
ok atışı yapar. Sultan bunu gördüğü gibi hayretinden ayağa
fırlar. Sonra Ahi Evran’a dönerek.
SULTAN ALAADDİN
Konya’ya geleceksin, hazırlan! Seni oradaki medreselere
müderris atadım. Ayrıca Bacıyan-ı Rum’u da aynı teşkilat
ile ülkeye yayın. Fatma Hatun’a selamımı iletin her bir
şehir için halifelerini seçsin. Vakit kaybetmeyin.
AHİ EVRAN
Emredersiniz Sultanım.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /395
SULTAN ALAADDİN
Ha bir de bundan böyle namın Nasıreddin’dir. Dinine ve
halkına yardım ederek bunu hak ettin. Seni böyle analar,
böyle bileler! Dünya döndükçe namın yürüye Hoca Nasıreddin.
65.GÜN/İÇ- AHİ EVRAN’NIN EVİ
AHİ EVRAN, FATMA, SADREDDİN KONEVİ, NEGAR KADIN, KIZLAR
Ahi Evran, evinde misafir beklemektedir. Gelecek olan Sadreddin Konevi’dir. Henüz 20 yaşlarındadır. Kapı çalınır, Negar
Kadın Ahi Evran’a seslenir.
NEGAR KADIN
Efendimiz, Sadreddin Konevi geldiler!
AHİ EVRAN
Hemen buyur etseydin ya!
Kadın gider, Sadreddin Konevi gelir, birbirlerini
gördükleri gibi kucaklaşırlar.
AHİ EVRAN
Kaç yıl oldu? Bir çocuk gitti bir adam geldi.
SADREDDİN KONEVİ
Sana da yıllar uğramamış nedense? İnsan hiç yaşlanmaz mı
yahu?
AHİ EVRAN
Otur hadi otur. Çocukken bile müderrislik yapacak kadar
alim idin, şimdi ne oldun Allah bilir?
SADREDDİN KONEVİ
Sen de son gördüğümde müderris, debbağlar piri, hekim,
silahşor, müellif, şair… Yalnış hatırlamıyorsam bir zaman
da kadı idin. Artık hangi cümle anlatabilir ki seni?
Gülüşürler.
396 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
İbni Arabi hazretleri nasıllar?
SADREDDİN KONEVİ
Kendileri Şam’da kaldılar. Hamd olsun iyiler. Öz babamı
aratmıyor…
AHİ EVRAN
Nasıl bir talihin var senin böyle Sadreddin?.. Baban,
Mecidüddin İshak, sultanlara hocalık yapmış bir alim idi.
Allah rahmet eylesin. Üvey baban ise Muhyiddin ibni Arabi
hazretleri oldu… Sen daha Allah’tan bir şey isteme…
Gülümserler.
SADREDDİN KONEVİ
Ama alimler onu anlamıyor! Anlamadıkları gibi de müftüler peşinden ayrılmıyor! Halk içinde akıl fukarası sorular
sorarak güya itibarını düşürmeye çalışıyorlar.(Düşünceli
dalar.) Mısır’da ulema idam fetvası çıkarmış hakkında…
(Üzülür) Selefilik diye bir şey yayılmaya başladı. Gizli
harici hepsi! Moğol istilasını da çok iyi kullanıyorlar!
Halkı sufilere düşman ettiler! İyi değil bu… Gönül
gözünden bakmayan bazı kitap yalamışlar “Kuran ne diyorsa
odur” deyip, dar kafalarına ve hissizliklerine meşruluk
kazandırıyorlar!
AHİ EVRAN
Benliğini yenmeden Kuran’a bakanlar, onda da benlikleri için çıkar yollar bulacaklardır. Dört kadın
bulacaklardır, insanları korkutmak ve sindirmek için deliller bulacaklardır… Kim neyi ararsa onur bulur… Neyse,
şimdi durum nedir? Güvendeler mi?
SADREDDİN KONEVİ
Güvendeler, merak etme. Şam Meliki’nin himayesindeler.
Biraz daha dikkatli olsa keşke… Sen de tanırsın onu, zerre
siyaset etmez. Kalbine geleni dümdüz anlatır. Sanki ayrı
bir alemden aldığını, ayağının altına bırakır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /397
AHİ EVRAN
Evet, öyledir…
SADREDDİN KONEVİ
Neyse… Ben Konya’da kaldım bir yıl. Hem seni, hem de
Şeyhimi görmek için gelmiştim ki sizin de yolculuğa
hazırlandığınızı duydum. Konya medreselerine baş müderris
olmuşsun, öyle mi?
AHİ EVRAN
(Mahcup ifadeyle başını “Evet” anlamında sallar.)
SADREDDİN KONEVİ
Şeyhim Kirmani hazretleri de Fütüvvetin Şeyh ül Şuyuhu
tayin edilmiş. Bağdat’a onunla birlikte gitmeyi ve oradaki
medreselerde okumayı çok isterim.
AHİ EVRAN
Ben söylerim, kabul edecektir.
SADREDDİN KONEVİ
Muhteşem olur! Sultanımızı nasıl buldun? Seni yanında
oturtup uzun uzun süre sohbet etmiş.
AHİ EVRAN
(Gene mahcup.) Öyle oldu… Sultan Alaaddin, gerçekten
muhteşem. Yıllardır Moğol istilasından kaçan yüzbinlerce
Türkmeni Anadolu’ya nasıl da yerleştirdi. Devletler böyle
göç dalgalarına dayanamaz. Hepsini Roma sınırlarına küçük
uç beylikleri halinde dizdi. Türkmenlerin gönlünde taht
kurdu. Ülke her açıdan refah içinde. Hamd olsun her şey
yolunda… Neyse, acıktık herhalde.
AHİ EVRAN
Negar Kadın! Yemek hazırsa…
NEGAR KADIN
Hazırdır efendimiz!
398 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Sofra kurulmuştur, yemekler gelmiştir. O sırada Fatma Hatun
yanında dört kızla birlikte eve gelir.
FATMA
Gelin kızlarım, Meryemlerim, Ayşelerim, Zeyneplerim! Gelin. Çok yorulduk çok acıktık. Bakalım yemekte Allah bize
ne vermiş?
İçeri girerler, kızlar diğer odaya geçer.
FATMA
Negar Kadın! Yemek vardır inşallah.
NEGAR KADIN
Var hanımım var da… Efendinin de misafiri vardır.
FATMA
Kimdir?
NEGAR KADIN
Sadreddin Konevi dediler.
FATMA
Bizim Sadreddin mi? Yabancı değil o yahu! Dur bir göreyim
onu.
Kalkar, diğer odaya geçer.
FATMA
Hoş geldin Sadreddin.
SADREDDİN KONEVİ
Hoş bulduk Fatma anam.
FATMA
Erenler nasıllar?
SADREDDİN KONEVİ
İyiler şükür, hamd olsun.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /399
FATMA
İyi iyi, ne güzel… Ha bu yemekte nedir? Dervişler riyazet
üzere durur! Haydi bakalım Allah takvanızı arttırsın erenler.
Yerdeki yemeği alır ve gider. Ahi Evran ile Sadreddin
arkasından bakakalır.
AHİ EVRAN
Sadreddin.
SADREDDİN KONEVİ
Buyur hocam.
AHİ EVRAN
Hani ben bir keresinde size yemeğe gelmiştim hatırladın
mı?
SADREDDİN KONEVİ
Ne zaman?
AHİ EVRAN
Hani baban sağ idi ve evde rengarenk kuşlarınız vardı.
SADREDDİN KONEVİ
Evet evet, şimdi hatırladım, niye ki?
AHİ EVRAN
O kuşlar sofraya üşüşmüştü de yemeği yiyememiştik ya… Sen
çok gülmüştün hani…
SADREDDİN KONEVİ
Evet hatırlıyorum.
AHİ EVRAN
İşte bunu ona say.
Sadreddin başını şaşkın bir gülümsemeyle çevirerek Ahi
Evran’a bakar.
400 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
66.GÜN/DIŞ- YASSIÇEMEN SAV. VE SULTAN ALAADDİN’İN ÖLÜMÜ
Sultan Alaaddin, Yassıçemen ovasına bakmakta. Tüm heybetiyle
atının üstünde, savaş zırhları içinde. Ova, onbinlerce ölü
askerle dolu. Harzem ordusu adeta yok edilmiş.
DIŞ SES
1230 yılında Sultan Alaaddin, Harzemşahlarla savaşmak zorunda kaldı. Moğollara karşı Eyyubileri de içine alan bir
ittifak kurmaya çalıştıysa da, Celaleddin Harzemşah’ın
Ahlat’a saldırması her şeyin sonunu hazırladı. Alaaddin, bundan sonra doğuda ve güneyde topraklarını hızla
genişleterek, Moğollara hem gözdağı veriyor hem de diplomatik davranarak onları oyalıyordu.
Ülkenin farklı şehirlerinde ayaklanmalar çıkmış olarak gösterilir. Ahiler toplanıp hükümet konakları önünde sorumluların
bulunmasını isterler. Askerlerin Ahilere müdahalesi kaos
içinde gösterilir. Türkmenler de ayaklanmıştır. Atlı Türkmenlerin ordu güçleriyle girdikleri çatışmalar gösterilir.
Ülke yangın yerine dönmüştür.
DIŞ SES
Ancak Sultanın ordusuna verdiği bir şölen sırasında zehirlenerek öldürülmesi, onu bir baba gibi gören Türkmenlerin ve Ahilerin ülke çapında ayaklanmasına neden oldu. Yeni
sultan II. Gıyaseddin hem çok tecrübesiz hem de basiretsiz
biriydi. Bazı Türkmen Beylerini ve Ahi Babalarını öldürterek ya da tutuklatarak olaylara karşılık verdi.
67.GÜN/DIŞ- MEDRESE AVLUSU
AHİ EVRAN, EDEBALİ, ÖĞRENCİLER, MUHAFIZ KOMUTANI, ASKERLER
Sene 1240 olarak gösterilir. Konya Hanikah- Ziya Medresesi.
Ahi Evran, medresenin avlusunda öğrencilerine ders vermektedir. Koşarak, panik içinde yanına biri gelir. Bu o sırada 30
yaşlarında ki Edebali’dir. Ahi Evran ise 60 yaşlarındadır.
EDEBALİ
Şeyhim, şeyhim!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /401
AHİ EVRAN
Soluklan Edebali! Ne oldu söyle?
EDEBALİ
Kayseri, Gülşehri, Sivas kaynıyor! Kötü haberler alıyoruz…
Çok Kötü… Türkmen ve Ahiler tutuklanıp idam ediliyormuş!
Ahi Evran çok kaygılanır, öğrencileri bir uğultu alır.
Öğrencilerini bırakır, Edebali ile yalnız konuşacakları bir
köşeye doğru yürür.
AHİ EVRAN
Sebeb neymiş? Hadiseler durulmuştu!
EDEBALİ
Vezir Saadeddin Köpek… Sultanı öldürtmek istemiş!
AHİ EVRAN
Ne?!
EDEBALİ
Bu ortaya çıkınca Veziri hal etmişler… Ama sultan, Ahi ve
Türkmenleri de bundan sorumlu tutuyor!
AHİ EVRAN
En güvendiği adam buna kalkışırsa… (Biraz düşünür.) Edebali! Hemen şehirlere haberci çıkaralım! Halk sakin olmalı!
Sen de hemen hazırlan! Eskişehir’e git! Seni uçlarda halifem atadım. Oralara mukayyet ol. Bunun arkasından büyük
isyan gelecek! Uçlardakiler de buna katılıp düşmanları
sevindirmesinler!
Aniden bir gürültü patırtı başlar, medresenin avlusu askerlerle dolar, muhafız başı öne çıkarak ve Ahi Evran’a…
MUHAFIZ BAŞI
Şeyh Nasuriddin Mahmut el… (Gerisini hatırlayamaz.) Ahi
Evran, tutuklusun!
402 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
68.GÜN/DIŞ- BABAİLER AYAKLANMASI. MALYA OVASI
Çok kanlı savaş sahneleri. Türkmenler Baba İshak liderliğinde
ayaklanmış ve Kırşehir’in Malya ovasında Selçuklu Ordusu ile
savaşa tutuşmuşlardır. Paralı Frank askerleri ile Türkmenler
arasındaki savaş gösterilir.
DIŞ SES
Göçerlerin manevi önderi, Baba İlyas’ın tutuklanıp öldürülmesi, halifesi olan Baba İshak’ı harekete geçirdi. Türkmenler 1242’de önlerine çıkan kuvvetleri yenerek Malya Ovasına
geldiler. Selçuklu ordusunda ki Türk unsurlar, Baba İshak’a
karşı savaşmayı reddettikleri için paralı Frank askerleri
devreye sokuldu. Savaş çok kanlı bitti. Ancak bu sadece bir
başlangıç idi…
69.DIŞ/GÜN- SİVAS, KAYSERİ ARASINDA BİR YER. MOĞOL
ORDUSU İLERLİYOR
40000 Kişilik bir Moğol ordusu büyük bir ovada ilerliyor.
Önde Moğol Komutanı Baycu Noyan ve yanında diğer komutanlar.
BAYCU NOYAN
Demek şehirde hiç askeri birlik yok.
KOMUTAN 1
Evet Baycu, çok kolay olacak.
BAYCU NOYAN
Sivas’ta vardı oysa. (Güler) Ama teslim oldular.
Gülerler.
BAYCU NOYAN
Yıllardır bu anı bekledim. Anadolu’nun fethi bu kadar mı
kolay olacaktı? Azerbaycan’ı 10 senede zor almıştık.
KOMUTAN 2
Teslim olduklarında şehri bağışlayacak mıyız?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /403
BAYCU NOYAN
Genç kadın ve erkekleri esir edip öyle bağışlayacağız…
Kahkahalar.
KOMUTAN 3
Kılıçlarımız paslanacak bu gidişle.
Kahkahalar.
BAYCU NOYAN
Söyleyin, mancınık birlikleri yola devam etmesin. Bizi
yavaşlatıyorlar. Nasılsa onlara ihtiyacımız olmayacak.
Komutanlar güler.
70.GÜN/İÇ- KAYSERİ, HÜKÜMET KONAĞI
FATMA, AHİ SİNAN, KALE KOMUTANI, ŞEYH BURHANEDDİN
Bir salonda toplantı yapılmaktadır. Toplantı da bulunanlar
Fatma Hatun, Kayseri Ahi Babası Sinan, Kale Komutanı, Kayseri medrese müderrisi Şeyh Burhaneddin. Kırkbeş yaşlarında
olan Fatma, kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’i karşısına
almış, bağırarak konuşmakta…
FATMA
Sen nasıl ulema oldun hace! Ulemayı da geçtim hace, sen
nasıl erkek oldun?
Şeyh duyduklarından dolayı çok kızmıştır. Kale komutanına
çaresizce bakar, sen bir şeyler söyle der gibi…
KALE KOMUTANI
Elimizde 40000 kişilik bir orduya karşı koyacak güç yok!
Neden anlamıyorsun Kadıncık Ana? Yalnızca şehrin asayişini
sağlamak için bırakılmış 200 kadar muhafız var. Şehrin
başında valisi yok! Askerleri alarak Sultanın ordusuna
katılmıştı, sonra kaçtı gitti! Nerede olduğunu bilen yok!
404 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bunu da bırak, Sultan Gıyaseddin’nin nerede olduğunu bilen
yok! Koca bir orduyla nasıl savaşırız?
AHİ SİNAN
700 kadar savaş eğitimi almış ahi var!
FATMA
200 kadar da bacınız! Uçan kuşu gözünden vururlar alimallah! Battal Mescidinde 1000 kadar Taptuklu gazi eren var!
AHİ SİNAN
Koca bir şehir halkı var, iyice tahkim edilmiş muazzam
surlarımız ve bize bir yıl rahatça yetecek erzakımız var.
FATMA
Yüreğimiz yok diyemiyorsunuz! Askerimiz yok diyorsunuz!
ŞEYH BURHANEDDİN
Hepinizi öldürürler!
FATMA
Sen kendini hangi ara bağışlattın kafire hace?!
ŞEYH BURHANEDDİN
Tövbe tövbe…
KALE KOMUTANI
Doğru söylüyor herkesi öldürürler!
FATMA
Zaten öldürecekler Hacok oğlu! Erzurum’dan, Erzincan’dan,
Sivas’tan gelen haberleri iyi duymadınız galiba! Teslim
oldukları halde katliam yapmışlar!
ŞEYH BURHANEDDİN
Hiç olmazsa bir kısmı kurtulmuş!
Fatma Hatun aniden kılıcını çeker ve Şeyh Burhaneddin’in
boğazına dayar. Ortam çok gergindir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /405
FATMA
Eğer Moğollar bu şehre girdiklerinde, hala ölmemişsen seni
ben öldüreceğim! Ben Ayşelerimi, Meryemlerimi, Zehralarımı,
senin uzun sakalın daha sıvazlansın diye kafire cariye ettirmem hace! Allah yoluna şehit ettiririm! Cennete sultan
ettiririm! Ama senin luzumsuz hayatının bedeli ettirmem!
Beni anladın mı? Şeyh Burhaneddin Efendi hazretleri!
Bunları söylerken Fatma Hatun’nun gözlerinden sanki ateş
çıkmaktadır. Şeyh ise kekeleyerek…
ŞEYH BURHANEDDİN
Anladım Kadıncık, anladım.
71.GÜN/DIŞ- HÜKÜMET KONAĞININ ÖNÜ. ŞEHİR MERKEZİ
FATMA, AHİ SİNAN, AHİLER, BACILAR(kızlar), HALK
Fatma Hatun ve Ahi Baba Sinan, dışarı çıkarlar. Ahiler
silahlanmış beklemektedir. Çeşit çeşit esnaf, meslek
kıyafetleri üzerlerinde, Bacıyan-Rum’un silahlanmış genç
kızları da orada at üstündedir. Herkes onların ağzından
çıkacak sözü beklemektedir. Halkta etraflarını sarmıştır.
Binlerce kalabalık, hükümet konağı gibi bir yerin önünde ki
alanı doldurmuştur. Fatma Hatun kalabalığa derin derin bakar
ve yüksek sesle konuşur.
FATMA
Ey Ümmeti Muhammed ve ey Rum ülkesinin kadim insanları
olan Ümmeti Mesih! Canlarınıza susamış olarak gelen bu
dinsiz ordusuna teslim olup, koyun gibi boğazlanırken,
kızlarınızın ve oğullarınızın zincire vurulmasını seyredelim mi?!
Büyük bir uğultu kopar.
FATMA
Yoksa! Allah yoluna revan canlarımızla, kanımızı akıtıp,
şahadet şerbetini içelim de, cenk nasıl edilirmiş tatara
öğretelim mi?!
Çok daha büyük bir uğultu kopar.
406 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA
Tekbir!
Gök gürültüsü gibi bir ses “Allahuekber!”
72.GÜN/DIŞ- KAYSERİ
Halk, kale depolarındaki silahlarla silahlandırılmakta,
mızraklar, kılıçlar ve yaylar dağıtılmakta. Bir kısım halk
da kırsaldan ellerinde dirgenler ve oraklarla akın akın sur
kapılarından şehre gönüllü olarak girmekte.
73.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ
FATMA, KIZLAR, BAYCU NOYAN, ALTAY, MUHAFIZLAR, KOMUTANLAR,
ORDU, ALPERENLER
Moğol ordusu Kayseri şehir surlarının 400 metre kadar önüne
dizilmiştir.
BAYCU NOYAN
Beyaz ok atın!
Beyaz flamalı bir ok, kale duvarlarının dibine fırlatılır.
Bu Moğolların “Teslim ol” çağrısıdır. Bunu gören surlardaki
iki muhafız konuşmakta.
MUHAFIZ 1
Bu ne demek?
MUHAFIZ 2
Teslim ol demek.
Kale kapısı açılır. Fatma Hatun ve yüz kadar kadın süvari
kaleden çıkış yapar. Zırhlı ve siyah giyinmişlerdir. Baycu Noyan, kapıdan çıkan 100 kadar süvariye bakar, onların
görüşmek için gelen heyet olduğunu sanır ve yanındaki komutana dönerek…
BAYCU NOYAN
Pazarlık için geliyorlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /407
ALTAY
Biraz kalabalık bir heyet.
BAYCU NOYAN
Korkmak böyle bir şey işte.
Komutanlar kahkahayı basar. Ancak yaklaşan atlılar toplu
halde iken aniden açılmaya başlarlar. Atlarını dörtnala
koşturarak, aralarındaki mesafeyi yaklaşık 10 metreye kadar
çıkarırlar. Aynı hizaya geldiklerinde hepsi birden bir ok
gerer.
BAYCU NOYAN
Ne oluyor bunlara?! Ne yaptıklarını sanıyorlar?!
Yay ger!
Ancak Fatma Hatun’nun kızları okları bırakmışlardır bile.
Moğol birlikleri yaylara asılamadan üzerlerine 100 kadar
ok düşer. Bir tanesi Baycu Noyan’nın yanındaki komutanın
gözünden girer. Baycu Noyan bunu görünce dehşete düşer,
öfkesi patlar.
BAYCU NOYAN
Fırlatın şu okları!
Binlerce ok, Moğol ordusu tarafından fırlatılır. Ancak Fatma Hatun’un kızları ilk okları fırlattıktan sonra,
hızla arka arkaya ip gibi dizilmişler ve bir atış daha
yapmışlardır bile. Bu arada Moğol ordusu geniş bir alana
okları fırlatmış ancak kadın süvariler o arada tek sıra
oldukları için, hiçbir ok isabet etmemiştir. Baycu Noyan
hayret içinde kalır. Öfkeden gözleri büyür.
BAYCU NOYAN
İndirin şunları!
Süvariler tekrar açılıp, bu sefer kavis yaparak geriye döner. Dönüş sırasında bir atış daha yaparak yine tek
sıraya girerler. Moğolların aynı noktaya attığı oklar yine
408 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
hedefleri ıskalar. Yalnız tek bir süvari vurulup düşer.
Moğol ordusunda ise atlardan düşen düşenedir.
BAYCU NOYAN
Altan! Hücum!
Altan adlı komutan 1000 kadar askerle hücuma geçer. Fatma
Hatun’un birliğine yetişmeye çalışır. Kaleye doğru yüz metre yaklaştıklarında surlardan öyle bir ok yağmuru başlar
ki hücuma kalkan Moğol birliği, Baycu Noyan’ın gözlerinin
önünde erir. Ağır zayiat verilmiştir.
BAYCU NOYAN
Lanet olsun! Hani askeri birlik yoktu?! Bu nedir?! Bu
nedir?!
Kale kapısı açılır ve kadın süvariler içeri girer.
74.GÜN/DIŞ- SURLARIN İÇİ. ŞEHİR KAPISI
FATMA, KIZLAR, AHİLER
Surların arkası. Kadın süvariler ve yüzlerce ahi kapı önünde.
Ahiler tekbir getiriyor.
AHİLER
Allahuekber! Allahuekber! Allahuekber!
Fatma Hatun atından iner.
FATMA
Kaybımız var mı? Bakın hemen.
75.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN, BALKIZ, ASKERLER
Moğol Ordusu aynı düzende. Yaralıların iniltileri var. Baycu Noyan, geriye doğru süvarisiz dönen yüzlerce ata hiddet
içinde bakmaktadır.
BAYCU NOYAN
Gidin mancınıkları getirin!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /409
İki Moğol askeri yaklaşır. Ortalarında sürüyerek
tirdikleri, göğsünden vurulmuş bir yaralı vardır.
ge-
MOĞOL ASKERİ
Efendim tek kayıpları bu.
Askerler yaralının miğferini çıkartırlar. O anda kadının
uzun saçları ortaya çıkar. Baycu Noyan ve askerler hayret
içinde kalırlar.
BAYCU NOYAN
Bir kadın mı?
BALKIZ
Biz ölmeye hazırız, ya siz?
Son cümlesi bu olur. Göğsünden vurulmuştur ve ağzından son
cümlesi bittikten sonra boşalan kan ile can verir. Baycu
Noyan surlara doğru hayretle bakar.
76 GÜN/DIŞ- SUR İÇİ. ŞEHİR KAPISI
FATMA, AHİ SİNAN, KIZLAR, AHİLER, HALK
Kale kapısının arkası. Fatma Hatun kalabalığa konuşmakta…
FATMA
Ahiler, bacılar, ey halk! İlk şehidimizi cennete uğurladık.
Allah’tan korkusu olmayan şu dinsiz ordusuna gösterdik ki, bir
kızımızı ölü ele geçirmenin bedeli, yüzlerce Moğol leşidir!
Ey bu şehrin erkekleri! Balkız bacınız, izzetinizi korumak
için, izzeti ile can alarak can verdi! Gayrı davranın, gayrı
bilenin! Düşman karşısında şimdiye kadar görmediği aslanları
burada görsün!
AHİ SİNAN
(Kalabalığa dönerek…) Yektir Allah!
KALABALIK
(Çok yüksek bir sesle…) İllallah!
410 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
77.ÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN
Bu son kelime öyle güçlü söylenir ki, karargâhındaki Baycu
Noyan, bu anlık sesi irkilerek duyar ve arkası dönükken
birden başını çevirip Kayseri Kalesine doğru bakar.
BAYCU NOYAN
Bugün siz kazandınız. Yarını bekleyin o zaman.
78.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN, BEKTER, KOMUTANLAR, ORDU
Moğol Ordusu bu sefer uzun merdivenlerle kaleye saldırır.
Amaçları surlara tırmanarak çıkmaktır. Ok atışları ile
karşılanırlar. Kayıplar verirler, yine de tırmananlar olur.
Bu sefer ahiler karşılar onları. Bazı yerlerde Moğollar
surlara çıkar hatta bayrak dikerler. Atındaki Baycu Noyan,
ümitlenip genel hücum emri verir. Moğol ordusu surlara yönelir. O anda kaleden bir duman yükselir. Bu bir işarettir. Erciyes Dağına çekilmiş ve gece karanlığında gelip Moğol ordusunun birkaç kilometre ardında, atlarını yatırarak gizlenmiş
bin kadar Alp Erene (Taptuklu Dervişler) hücum işaretidir.
BAYCU NOYAN
Bekter! Bu ne dumanı böyle?
BEKTER
Yangın çıkmış olabilir.
Bekter’in cevabını çok gereksiz bulan Baycu, ona kınayıcı
bir şekilde bakar. Birkaç saniye sonra askerler arasında
bir uğultu başlar. Baycu Noyan arkasını dönüp baktığında
dev bir toz bulutu içinde hızla yaklaşan süvarileri görür.
BAYCU NOYAN
Tuzak bu! Bunlar nereden çıktı?
Korku okunur gözlerinden, çünkü etrafında yalnızca 500 kadar adamla kalmıştır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /411
BAYCU NOYAN
Geri dönün! Boruları çalın! Geri dönsünler! Hemen!
Hücuma kalkmış olan ordunun üzerine, surların arkasından
muazzam bir ok yağmuru başlamıştır. Neredeyse bütün halk
yay germiştir. Baycu, ordusunun uğradığı ok yağmurunu, korku
dolu gözlerle seyreder. Diğer yandan Ahiler gizlendikleri
yerden çıkarlar ve surları aşan Moğol askerlerini kılıçtan
geçirirler. Başlarında Ahi Sinan vardır ve kahramanca
çarpışmaktadır…
AHİ SİNAN
Hayda bre koç yiğitler! Bu günler için yetiştik bre! Koman
kafiri! Uğratman kafiri!
Önce hücuma geçip sonra da geri çekilmeye çalışan Moğol ordusunda yaralı ve ölü sayısı çoktur. Ordunun bir kısmı geri
döner.
BAYCU NOYAN
Bekter! Dönenlerden beş tabur al, gelenleri yok et!
Alperenler de yaklaşmıştır. Yaklaşık 200 metre mesafeden,
toparlanmaya çalışan Moğolların üzerine oklarını yollayıp
hızla geri dönerler. Çıkış yapan Moğol süvarileri bu okların
hedefi olsalar da hız kesmeden onlara yetişmeye çalışır. Kendilerinden beş kat büyük bir Moğol birliği tarafından takip
edilen Alperenler, bir süre sonra ansızın dörde bölünür. Komutan Bekter şaşırır. Elini kaldırarak “Dur” işareti verir.
BEKTER
Dur! (Mırıldanır)Yine tuzak olabilir.
Bekter arkalarından bakar, dört ayrı kol da Erciyes Dağının
eteklerine doğru ayrılmış olarak gitmektedir.
412 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BEKTER
Yarın gelip hepsini temizleriz, şimdi daha fazla kayıp
vermeyelim.
79.GÜN/DIŞ- UZAKTA BİR TEPE, KAYSERİ YAKINLARI
HACI BEKTAŞ, MENTEŞ
Bir tepenin üzerinde, Hacı Bektaş ve kardeşi Menteş. Kayseri
Kalesine ve Moğol Ordusuna bakmaktadır. Güneş batmaktadır
bir yandan. Hacı Bektaş’ın elinde asa vardır ve o sırada 50
yaşlarındadır.
HACI BEKTAŞ
Menteş, karındaşım!
MENTEŞ
Buyur ağabey.
HACI BEKTAŞ
Yarın Taptuklu Dervişlerin başına geç. Hakka yürüyeceksiniz.
Herkese abdest aldır ve son namazları kıldır. Size kavuşma
günüdür. Bizim çilemiz biraz daha devam edecek.
MENTEŞ
(Menteş’in yüzünde büyük bir mutluluk vardır.) Yarın düğün
günüdür o zaman.
Menteş, Hacı Bektaş’ın yanından ayrılır.
HACI BEKTAŞ
(Kayseri Kalesine bakarak.) Korkma kadıncık korkma…
80.GÜN/DIŞ- MOĞOL ORDUSU, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN, BEKTER, KOMUTANLAR, ORDU
Moğollar mancınıkları getirtmişlerdir. Dev gibi üç mancınık
atış mesafesinde surların önüne dizilmiştir. Baycu Noyan
emir verir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /413
BAYCU NOYAN
Fırlat!
Mancınıklar koca kayaları arka arkaya fırlatmaya başlar.
BAYCU NOYAN
(Sinirli…) Üçü de aynı yere! Sur yıkılana kadar devam edin!
Dev kayalar bir surun aynı noktasını dövmeye başlar. Surdan
ufak parçalar düşmektedir.
BAYCU NOYAN
Bekter! Sen ordunun yarısını al, dağ yamacındakileri
temizle. Esir almayın!
BEKTER
(Arkasını dönüp giderken mırıldanır…) İstesen de almazdım.
81.GÜN/İÇ- KAYSERİ, ŞEYH BURHANEDDİN’İN EVİ
ŞEYH BURHANEDDİN, KALE KOMUTANI
Şeyh Burhaneddin ve Kale Komutanı Hacok oğlu Hüsameddin
konuşuyorlar.
ŞEYH BURHANEDDİN
Vaziyet nedir?
KALE KOMUTANI
Onları çok kızdırdılar. Mancınıkları getirdiler. Günlerce
aynı noktaya atış yaparlarsa gedik açılacak ve herkesi
öldürecekler!
ŞEYH BURHANEDDİN
Halk ne durumda? Ne düşünüyor?
KALE KOMUTANI
Halk büyülenmiş gibi. Fatma Kadın hanedandan olduğu için
dokunulmazlığı var. Onda Uluğ Sultanın dirayetini görüyorlar. Bizimle işbirliğine yanaşan az.
414 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ŞEYH BURHANEDDİN
Tam bir felaket olacak! Ben demiştim! Demiştim!
KALE KOMUTANI
Aklını kullanmak inançsızlık oldu! Halk öyle kararlı ki
teslim olma fikrini teklif bile edemiyorum!
ŞEYH BURHANEDDİN
Bir yolunu bul! Moğollarla temas kurmaya çalış. Hiç olmazsa
bizim öyle düşünmediğimizi bilsinler.
82.GÜN/DIŞ- SUR ÖNÜ, MOĞOL KARARGAHI
BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, MOĞOL ORDUSU
Mancınık atışları devam ederken, sur bir yerden iyice
zayıflamıştır. Baycu Noyan sabırsızlıkla çökeceği anı beklemektedir. Sonunda sur aşılacak kadar çöker.
BAYCU NOYAN
Büyük ve zengin bir şehrin tüm ganimetleri ve genç kızları
sizindir!
ORDU
(Büyük bir gürültü ile…) Hey!
BAYCU NOYAN
Hücum!
Moğol Ordusu yarısı hücuma geçmiştir. Şehir halkı yine ok
yağmuru yağdırır üzerlerine. Kayıp verseler de yıkık duvara
varırlar.
83.GÜN/DIŞ- SUR ARKASI, YIKIK SUR
FATMA, DEMİRCİLER, KIZLAR, OKÇULAR, AHİLER
Bütün ahiler, askerler ve bacılar yıkık bölümün arkasındadır.
Yarıktan ok atışları ile yaklaşanlara kayıp verdirirler. Sonunda Moğollar birbirini ezercesine yarıktan içeri girer.
Oysa ölüme koşarlar. Yıkılması beklenen duvarın arkasında
hilal şeklinde sığ bir hendek kazılmış ve hendeğin içi katı,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /415
sıvı ne kadar yanıcı madde varsa hepsiyle doldurulmuştur.
Hendeğin arkasında ise demirciler büyük körükleri ile beklemektedir. Körüklerin önündeki dar uzun haznelere koyu bir
sıvı dökülür. Fatma Hatun emir verir.
FATMA
Yakın!
İki yandan yakılan hendek bir ateş duvarına dönüşür.
Genişliği 1-2 metre yüksekliği 7-8 metre olan bir ateş
duvarı. Fatma Hatun yine emir verir.
FATMA
Atış serbest!
Moğol ordusundan yüzlerce asker yarıktan içeriye doluşmuştur.
Ancak bir anda yükselen ateş duvarı karşısında, öndekiler
duraksayınca, arkadan gelenler tarafından ezilir. Körükler
arkadan alev makinesi gibi çalışmaya başlar. Her yandan üzerlerine metrelerce ateş püskürtülmektedir. Diğer yandan ateş
duvarının arkasında dizilmiş olan yüz kadar okçu da atışa
başlar. Manzara inanılmazdır. Moğollar bir cehennemin içine
düşmüştür. Arkadan gelenler için artık çok geçtir. Yarığın
içi bir süre sonra cesetlerle dolu bir tepeye dönüşür. Bu
sırada bir grup düşman da, koçbaşıyla kale kapısına yönelir.
Ancak üzerlerine kızgın yağ dökülerek perişan edilirler.
84.GÜN/DIŞ- MOĞOL KARARGAHI, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, ASKERLER
Baycu Noyan durumu soğukkanlılıkla seyretmektedir.
BAYCU NOYAN
Merdivenleri çıkartın! Savunma güçleri yarığa ve kapıya
yığıldı! Surlardan hücum edin! Hemen!
Moğollar uzun merdivenlerle surlara doğru yönelir. Bir kısmı
surlara çıkar. Sekiz dokuz yerden arka arkaya yüzlerce Moğol
askeri surlara çıkmıştır bile. Yüzlercesi de çıkmaktadır.
416 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
85.GÜN/DIŞ- SUR İÇİ
AHİ SİNAN, HALK, MOĞOL ASKERLERİ
Ahi Sinan Moğolların surlara çıktığını görür. Az sayıdaki
muhafızlar öldürülmektedir. Ahi Sinan duvarların arkasında
ellerinde dirgenler, oraklar, baltalar ve çapalarla bekleyen, sayıları onbinleri bulan halka dönerek…
AHİ SİNAN
Geliyorlar! Ey halk! Canınızı ve ırzınızı almak için geliyorlar! Bakacak mısınız? Savaşacak mısınız?!
Büyük bir uğultu kopar. Onbinlerce insan, ellerinde baltalar, dirgenler, oraklar ve çapalarla surlarla çıkan Moğol
askerlerine saldırır. Bu öyle bir kalabalıktır ki bazı
Moğol askerleri gelenleri görünce kaçmaya başlar. Bazıları
korkudan surlardan atlar.
86.GÜN/DIŞ- MOĞOL KARARGAHI, SUR ÖNÜ
BAYCU NOYAN
Yarıkta kilitlenen savaş artık devam edemez olur. Açılan
yarık insan cesetleri ile kapanmıştır. Baycu Noyan surlardan
atlayan ve atılan askerlerini seyretmektedir.
BAYCU NOYAN
Lanet olsun! Geri çekilin!
87.GECE/İÇ- MOĞOL KARARGAHI, BAYCU’NUN ÇADIRI
BAYCU NOYAN, KOMUTANLAR, HABERCİ ASKER
Baycu Noyan, komutanlarından rapor almaktadır.
BAYCU NOYAN
Sabatey! Son durum nedir?
SABATEY
Şimdiye kadar onbinikiyüz kaybımız var.
BAYCU NOYAN
Berke! Dağdakileri temizlediniz mi?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /417
BERKE
Hiç biri sağ kalmadı. Ancak orada da çok kayıp verdik.
BAYCU NOYAN
Sen ne düşünüyorsun Borçu?
BORÇU
Arkamızda çok sayıda Türkmen obası bıraktık. İleri harekât
yaptık.
BAYCU NOYAN
Ya sen Çulun?
ÇULUN
Diğer şehirler bu direnişi duyarak yardım gönderirlerse durum tehlikeli bir hal alabilir. Selçuklu ordusu
çekildi. Nerede saklanıyorlar bilmiyoruz. Durumu öğrenip
saldırabilirler. Çok kalabalıklardı.
BAYCU NOYAN
Haklısın. Kösedağ’da, Sivas’ta kolay zaferler kazandık…
Ancak bu zaten bir keşif göreviydi. Ordunun dörtte birini
kaybettik! (Canı sıkılır) Bu kadar yeterli. Geri çekilip
Selçuklulardan haber bekleyelim. Elbette barış teklif etmek
için geleceklerdir.
İçeri bir asker girer.
ASKER
Komutanım! Şehirden biri geldi. Sizinle görüşmek istiyor.
Baycu yanındaki komutana bakar.
88.GÜN/DIŞ- SURLARIN ÜSTÜ
FATMA, AHİ SİNAN
Fatma Hatun ve Ahi Sinan surların üstünden Moğol Ordusunu
gözlemektedir.
AHİ SİNAN
Günlerdir saldırmıyorlar. Ne oldu dersin?
418 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA
Cesaretleri kırıldı.
AHİ SİNAN
Belki de çekip giderler.
FATMA
Eğer çekip giderlerse bu zaferimiz ülkeyi tekrar
birleştirecektir.
Moğol ordusu çadırlarını sökmeye başlar.
AHİ SİNAN
(Eliyle göstererek…) Toparlanıyorlar! Çadırları sökmeye
başladılar!
İkisi de umut dolu gözlerle daha dikkatli bakmaktadır.
FATMA
Kazandık Sinan! Kazandık!
89.GECE/DIŞ- KAYSERİ, ŞEHİR MEYDANI
FATMA, AHİ SİNAN, KIZLAR, AHİLER, HALK
Kayseri’de büyük şenlikler yapılmaktadır. Rumlar ve Ermeniler de zaferi kutlamaktadır. Müslüman mahallelerinde ise
ilahiler söylenmekte ve Kuran okunmaktadır. Şehir meydanında
Kuzular çevrilmekte, helvalar yapılmakta ve şerbetler
hazırlanarak halka dağıtılmaktadır. Herkes sevinç içindedir.
Hristiyanlar da aynı meydanın bir yerinde toplu halde çalgı
çengi eşliğinde ve şarap içerek eğlenmektedir. Fatma Hatun
ile Ahi Sinan yanlarında Ahiler ve bacılardan bir grup ile
yürümekte.
FATMA
Yahu Sinan! Bunlar içmese olmuyor mu?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /419
Onlar da
kanlarını
AHİ SİNAN
savunmaya katıldılar Ana. Şehitler verdiler,
döktüler. Şimdi kendilerince kutlama yapmak
haklarıdır. Bir şey diyemeyiz.
FATMA
Haklısın. Tek millet tek yürek olduk. Günah olmasa ben de
gidip aralarına içerdim.
Gülüşürler. Rumların arasındaki bir papaz Fatma Hatun’a el
sallar.
FATMA
(El sallayarak…) Bak bu Papaz Efendi’nin hakkını ödeyemeyiz. Rum ateşi çok işe yaradı. (Gülümseme) Güzel… O zaman,
bende Kızlar Tekkesine gidip aşka durayım. (Kızlarına dönerek…) Haydin kızlar…
90.GECE/İÇ- ŞEHRİN ATIK SU DEHLİZLERİ
Moğollar, Kale Komutanı Hüsameddin’in rehberliğinde, Kayseri
Surlarının pis su dehlizlerinden sessizce şehre giriyorlar.
Bu sefer Baycu’da oradadır. Mahalleler boşalmış, halk şehir
meydanında toplanmış olduğu için kimse koca Moğol ordusunun
gece karanlığında sessizce şehre dolduğunu fark etmez. Son
anda fark eden birkaç nöbetçi de hemen öldürülür.
91.GECE/DIŞ- KIZLAR TEKKESİ, FATMA’NIN DERGAHI
Kale Komutanı, Baycu Noyan’ı Fatma Hatun’un dergahına, Kızlar
Tekkesine getirmiştir. Baycu, ağaçlık bir alanın içinde ki
güzel bahçeye ve semah törenine hayranlıkla bakar. Fatma Hatun ve kızları, ilahiler eşliğinde ellerinde küçük
kandillerle semah dönmektedir. Bembeyaz elbiseler içinde,
kendinden geçmiş bir halde, içleri ilahi aşkla dolmuş
olarak… Baycu Noyan, bu manzarayı bir süre seyrettikten
sonra adamlarına işaret verir. Bembeyaz elbiseler içindeki
kızlar, vücutlarında kırmızı gül gibi açan oklarla arka ar-
420 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kaya düşmeye başlar. Enstrümanların sesi ve okunan ilahilerden dolayı durum hemen fark edilmez. Fatma Hatun, semah
esnasında bir an gözlerini açtığında, elbiseleri kanlarıyla
boyanıp düşen kızlarını görür. Yavaşça durduğunda onlarca
kız çevresinde ölmüştür. Karşısında yüzlerce Moğol askeri ve
Baycu Noyan vardır.
92.GECE/İÇ- KONYA ZİNDANI
AHİ EVRAN, HACI BEKTAŞ
Ahi
Evran
zindanda,
uykusundan
ter
içinde
uyanır.
Parmaklıkların arkasında, elinde meşale ile duran Hacı
Bektaş’ı görür. Yavaşça ayağa kalkar, Bektaş’a doğru yürür.
HACI BEKTAŞ
Evvel “Hak” diyelim, kadim “Hak” diyelim.
Geldi Ali mevsimi medet Muhammed diyelim.
Kırklar demine devranına, “Hu” diyelim.
Aynı anda “Hu” derler
HACI BEKTAŞ
Üzülme ulu eren. Esir oldu ancak zelil olmayacak. (Duraksar, parmaklıkların ardından birbirlerine bakarlar.) Bana
uçlara var dediler, sen de bil.
AHİ EVRAN
Edebali’mi uçlara verdim. Ona yardım et. Gayrı bana mürit
olan sana da olsun Bektaş eren.
HACI BEKTAŞ
Bana mürid olan sana da olsun Ahi Evran.
JENERİK AKARKEN
DIŞ SES
Fatma Ana, ya da Kadıncık Ana, beş yıllık esaret hayatından
sonra serbest bırakıldı. Kocası öldükten sonraki yıllarını
Suluca Karahöyük’te Hacı Bektaş’ın himayesinde geçirdi.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /421
Ahi Evran, iki yıl sonra hapisten çıkartıldı. Kırşehir’de
Ahi Teşkilatını yeniden canlandırdı ise de 1261’de
Moğolların Kırşehir kuşatmasında şehit düştü. Edebali, Bizans sınırlarında yaşayan Yörüklerin manevi önderi ve Osman Gazi’nin kayınpederi oldu. Şeyh Edebali ve Ahiler,
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve yükselmesinde başat rol
oynadılar.
SON...
Sinopsis
12.YY sonlarında Bağdat şehri, Abbasi Halifesi El Nasır’ın
himaye ettiği Fütüvvet Teşkilatı ile ünlenmiştir. Evhaüddin
Kirmani, Türk asıllı bir şeyh olarak bu teşkilatın önemli isimlerinden biridir. Köle satıcısının bile kurtulmaya
çalıştığı, kötü huylu ve saldırgan bir cariye ile evlenebilecek kadar nefsini hakir görür. Bu sıralarda Azerbaycan’dan
gelen sıra dışı bir genç, Bağdat semalarında parlayan, ona
yön verecek yıldızını aramaktadır. On sekiz yaşındaki bu
tıp öğrencisi “Peygamberlerin bir mesleği varsa dervişlerin
neden yok?” sorusuyla, Kirmani’nin dergahına sanki ezberleri bozdurmak için gelmiştir. Kısa sürede, yiğitliği ve
bilgeliği sayesinde kendisini kabul ettiren Mahmut, panzehir
yapmak için yakaladığı yılanları sayesinde yüzyıllar boyu
anılacak “Ahi Evran” ismini alır. Dicle Nehri kıyısında bulunan Kirmani’nin dergahı; aynı zamanda askeri eğitim veren
bir kışladır. Ancak onun küçük kızı Fatma, hem babasına
hem de cümle dervişlere dünyayı dar etmektedir. Komik
yaramazlıkları ile babasına sabır riyazetleri yaptıran Fatma, son vukuatından sonra kızların da silah eğitimi almasını
sağlar.
424 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Yıllar böyle geçerken Anadolu Selçuklu Sultanı I.Gıyaseddin
Keyhüsrev’in elçisi, Mecidüddin İshak, Bağdat’a Kirmani’nin
dergahına gelmiştir. Sultanın kendisinden Bağdat’ın hazinelerini istediğini söyleyen elçi, ikna edebildiği kadar âlimle birlikte Konya’ya doğru maceralı bir yolculuğa
çıkar. Bir eşkıya çetesi ile uğraşmak zorunda kalan kafile,
sonrasında gece vakti beklenmeyen bir misafiri tanır. Bu o
sırada Musul’a gitmekte olan Muhyiddin İbni Arabî’dir. Âlimlerden oluşan kafile nihayet Sultan’ın huzuruna çıktığında
ise büyük bir sırrın açığa çıktığına şahit olur. Evhaüddin
Kirmani, Kirman Selçuklularının kayıp prensidir. Selçuklu
Sultanından büyük ilgi gören Kirmani, Ahi Evran ile birlikte Kayseri’ye yerleşir. Kayseri’de iktisadi hayatın gayrimüslimlerin elinde olduğunu anlayan Ahi Evran, şeyhinin
izni ve duasını alarak kendi teşkilatını kurmaya karar verir. Debbağ atölyesinin inşası sırasında, kendisine yardım
eden Baba İlyas’ın Türkmen gençleri, ilk çırakları olur. Bu
dönemde Fatma’nın komik haylazlıkları da eksik olmaz. Ahi
Evran, bir yandan debbağhanesini büyütürken, Ahiliğin temel ilkeleri ve ahlaki öğretileri de ortaya çıkar. Diğer
yandan şehrin az sayıdaki Müslüman esnafını da birleştiren
Ahi Evran, “Hak’ın rızası doğrultusunda halk için kazanmak” anlayışını hakim kılar. Zaman ilerlerken Fatma da
değişmiştir. Babasından aldığı dini terbiye ile o da, kızları
kadınları eğitmeye başlar. Onlara dokumacılık öğreterek
Ahi Evran’ı örnek alır. Bir gece gördüğü rüya, hem kaderi ile yüzleşme konusunda onu rahatlatacak, hem de Hacı
Bektaş’ın Anadolu’ya ayak basmasını erenler meclisine haber
vermesini sağlayacaktır. Evlilik çağına gelmiş olan Fatma,
küçük yaşta kendisine kılıç kullanmayı öğreten Ahi Evran’a
gizli bir aşk duymaya başlamıştır. Çocuk yaşta bastırılan
ve hiçbir şekilde hissettirilmeyen bu duygular, sonunda
Fatma’nın zehir zemberek evlenme teklifi ile ortaya çıkar.
Ahi Evran ile evlendikten sonra, Ahi Teşkilatının yanında
bir de Bacıyan-ı Rum denilen bir kadınlar topluluğu doğmaya
başlar Kayseri’de… Sultan Alaaddin Keykubat’ın, Kayseri ziyareti sırasında Ahiler ve Bacılar hünerlerini sergilerler. Yapılan işler karşısında hayrete düşen Sultan Alaaddin,
iki teşkilatın da yurt çapında yayılması için emir verir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /425
Böylece Anadolu’nun altın çağı başlamışken bu çağa büyük bir
tehdit yaklaşmaktadır. Moğolları Anadolu’dan uzak tutmayı
başaran Sultan Alaaddin’in, zehirlenerek ölümü, onu babaları
kabul etmiş olan Ahileri ve Türkmenleri ayaklandırır. Genç
ve yeteneksiz bir kişilik olan, yeni Sultan, en güvendiği
veziri Saadeddin Kupeg’in kendisine suikast yapacağını
öğrenince, yalnız onu öldürtmekle kalmaz, Ahi Babalarını
ve Türkmen ileri gelenlerini de tutuklatır. Tutuklanmadan
hemen önce, kendisini uyarmak için gelen Edebali’yi, uçlara
halife atayan Ahi Evran, artık Konya zindanındadır. Baba
İshak ayaklanması, Moğolların dikkatini çekmiş ve korkulan olmuştur. Savaşmadan kaçan Selçuklu ordusu, ülkeyi
işgale açık hale getirir. Baycu Noyan komutasında ilerleyen
Moğollar, Kayseri önlerinde şehrin teslim olmasını beklerken, kırk yaşlarına gelmiş olan Fatma, şehrin Ahi Babası Sinan
ile beraber, şehri savunma kararı alır. Moğollar karşısında
destan üstüne destan yazan Bacıyan-ı Rum ve Ahiler, şehri
öyle bir savunurlar ki, Moğollar kuşatmayı kaldırmaya karar
verirler. Ancak son anda yetişen ihanetin kahramanı, Muhafız
başı Hacok oğlu Hüsamettin’dir. Koca Moğol, ordusunu gecenin
karanlığından faydalanarak, şehrin atık su dehlizlerinden
Kayseri’ye sokar. Moğolların gittiğini sanan şehir halkı,
Müslümanı ve Hristiyanı ile kutlama yapmaktadır. Fatma Hatun da Kızlar Tekkesi’ne çekilmiş, kızlarıyla semah dönmektedir. Gecenin karanlığında ellerinde kandillerle semah dönen beyaz elbiseli kızlar, bir bir kana bulanarak
düşmeye başlar. Katliam başlamıştır. Hacı Bektaş, Konya’ya
giderek, Fatma’nın Moğollara esir düştüğünü, zindandaki Ahi
Evran’a haber verir. Birbirlerine bakarak uçlarda yeniden
doğmak gerektiğini söylerler. Ahi Evran, uçlara gönderdiği
Edebali’yi, Hacı Bektaş’a emanet eder. Jenerik akarken; Fatma Hatun ve Ahi Evran’ın akıbetlerine kısaca değinilerek,
Şeyh Edebali ve Ahilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda
başat rol oynadıkları belirtilir.
Treatment
KARAKTERLER
AHİ EVRAN: Senaryonun başında 18 yaşında. Yakışıklı uzun
boylu heybetli bir görüntüsü var. Çok konuşmayı sevmeyen ancak konuştuğu zaman da bir eylem için konuşan biri.
Çevresindekilere göre farklı düşünüyor. İdealist, ancak
alçak gönüllü. Zeki ve silahşör. Çok iyi bir eğitim aldığı
halde halkın içinde olabilen biri. Güçlü bir hitabeti var.
Ahilik Teşkilatını kurduğu zaman 33, evlendiği zaman ise
39-40 yaşlarında olarak gösterilir. Hapse girdiğinde 67
yaşlarındadır.
FATMA: Senaryoda Fatma 13 yaşından itibaren gösterilir.
Konya’ya yolculuğu sırasında 14, Ahi Evran ile evlendiğinde
20 yaşındadır. Fatma annesiz büyüdüğü için bir kadın rol
modelinden yoksundur. Erkeklerle yarışır hep. Bir kadının
bir erkekten eksiğinin olmadığını düşünür. Annesi gibi onun
da hırçın bir karakteri vardır. Ancak tekkede dervişlerin
arasında büyüdüğü için tasavvufun erdemlerine sağlam bir
bağlılığı vardır. Duygularını gizleyemez. İçi dışı bir ve fevridir. Çocukluğu çok sevimli ve afacandır. Genç kızlığında
ise alımlı ancak sert bir mizaca sahiptir.
428 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KİRMANİ : Senaryonun başında 1190 yılında 40 yaşındadır.
Konya’ya göç edildiğinde 55, Fatma rüyasını anlattığında
60 yaşlarında. Son derece yumuşak huylu, şefkatli ve duygu
dolu bir insandır. Rubaileri o anda ağzından dökülür, öncesinde yazılmış değildir. Evhadiye tarikatının kurucusudur.
Mütebessim ve mülayim olmasına karşın doğru yolda zorluklara
sabretmede son derece kararlıdır. Yumuşak yüz hatları ile
temsil edilir.
MUHYİDDİN İBNİ ARABİ: İlk sahnesinde 40 yaşlarındadır. Dirayetli ve her türlü zorluğa katlanabilecek bir kişilik. Çok
zeki ancak tamamen durulmuş bir ruh halini temsil ediyor.
Korku ve kaygının bulunmadığı bir sima. Derin bakışları var,
sanki başka bir aleme bakar gibi…
SULTAN KEYKUBAT: Çok iyi
mükemmel sultan tipi.
olmasına rağmen hükümdar
bir karakter. 36 yaşında
yetişmiş bir hükümdar. Her açıdan
Kişiliğinde mütevazı özellikler
olduğu her davranışında belli olan
gösterilecek.
DİFA: Fatma’nın annesi. Son derece hırçın. İnsanlardan çok
zarar görmüş. Hırçın tabiatı bu zararı daha da tetiklemiş.
Kimseye güveni yok. Çok cesur. Özgürlüğüne düşkün.
ZEHRA: Fatma’nın çocukluk arkadaşı. Fatma’yı çok sever ancak
onun gibi cesur değil fakat aslında ona hayran. Dengeli bir
karakter.
HACI BEKTAŞ: Derin bakışları olan sağlam duruşlu bir tip.
KÖLE SATICISI: Kısa boylu ve kilolu bir adam. Biraz korkak.
Konuşkan dışa dönük biri.
MECİDÜDDİN İSHAK: İlk sahnesinde 50 yaşında. Çok iyi bir hatip
ve ünlü bir bilgin. Diplomatik davranmasını da bilen, ancak
samimi bir kişilik. Kaynaklarda zengin olduğu belirtilmiştir.
Biraz kilolu olabilir.
DEBBAĞ OSMAN: Arap zanaatkar. Dobra bir insan.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /429
ABBASİ SUBAYI: İri kıyım ve alaycı. Güçlü yapısına karşın
olgun bir kişilik değil.
EŞKIYA REİSİ: Kendini akıllı sanan ve adamlarıyla dalga
geçmeyi seven bir karakter.
SULTAN I. GIYASEDDİN: Otuz yaşlarında, iyi yetişmiş, alimlere büyük saygı duyan bir hükümdar. Samimi ancak sert bir
kişilik. Dirayetli.
NEGAR KADIN: 50 yaşlarında biraz kilolu. Hırsları olmayan,
sadık bir hizmetçi. Fatma’dan çok korkuyor.
BABA İLYAS: İlk sahnesinde 40 yaşında, sonraki sahnede 45
yaşında. Türkmen babası. İnce uzun bir fizik, tavizsiz ve
kararlı yüz hatları. Duygulu ve derin bakışlar.
SADREDDİN KONEVİ: 20 yaşlarında ileride büyük bir alim
olacağı şimdiden belli olan, çok iyi bir eğitim almış ve
almakta olan bir genç. Ahi Evran’a hayran onu ağabeyi gibi
görüyor.
HASIRCI ABDULLAH: Kendi halinde bir esnaf. Biraz ezik bir
tip.
ARAM EFENDİ: Fırsatçı bir kişilik. Ermeni bir kuyumcu. Tefecilik yapıyor. Kilolu ve iri bir dış görünüş.
EDEBALİ: 32 yaşında. Ahi Evran’nın en güvendiği adamlarından.
Güvenilir, dengeli, önderlik becerisi olan bir kişilik.İyi
bir eğitim almış.
BAYCU NOYAN: Moğol komutan. Sert ve acımasız. Tecrübeli bir
komutan. 45 yaşlarında.
BEKTER: Baycu’nun yardımcısı. Sert ve acımasız
birli. 40 yaşlarında.
ancak ted-
430 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ŞEYH BURHANEDDİN: Geleneksel din alimi. Ancak politik düşünen
bir tip. Karizmatik değil, gizli hesapları olan biri. Hain.
KALE MUHAFIZI HOCAK OĞLU HÜSAMEDDİN: İçten pazarlıklı, kendini düşünen, hain.
SİNAN: İlk sahnelerinde 17 yaşlarında bir genç. Türkmen
derviş adayı. Temiz yüzlü, duygulu. Sadık ve cesur. Kuşatma
sırasında 50 yaşında.
ZEYNEL, ALİ: İlk sahnelerinde
yaşlarında Yörük gençleri.
17,
sonraki
sahnede
22
BIÇAKÇI HÜSREV: Açık sözlü bir esnaf tipi.
TÜCCAR KEMALEDDİN: Diplomatik ve pişkin biri.
ŞEYH HASSAN: Ortaçağın geleneksel şeyh tipi, 60 yaşlarında.
BERZAİ: İslam alimi, Arap.
ŞEYH HASAN ONAR: Türk. Bayat boyunun beyi. Turanid bir tip,
aynı zamanda Sünni bir tarikatın şeyhi.
İSKENDERANİ: Arap asıllı hadis bilgini.
MÜFREZE KOMUTANI: Türk. Tecrübeli bir asker.
1.Sene 1190 Bağdat. Surları, binaları ve insanlarıyla Bağdat
şehri görünür. Dış Ses “12.YY sonları, Abbasi Devleti son
zamanlarını yaşarken Bağdat hala ihtişamını korumaktadır.”
2.Evhaüddin
Kirmani,
Bağdat’ta
Fütüvvet
Teşkilatının
şeyhlerinden biridir. Talebeleri ile Bağdat sokaklarında
tasavvuf üzerine sohbet ederek gezmektedir. Nefsin mertebeleri ile ilgili sohbet, güzelce devam ederken Bağdat’ın
köle pazarına doğru yaklaşırlar. Sohbetin en derin yerinde
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /431
herkes Kirmani’nin ağzından çıkacak son cümleye odaklanmışken
bir kadın bağırtısı sessizliği bozar.
3.Difa ortalığı birbirine katmaktadır. Köle tüccarının çok
ucuz fiyata satıp artık kurtulmak istediği kötü huylu bir cariyedir bu. Tüccara ve çevresindekilere yapmadığını bırakmaz.
İnsanlar toplanmış onları gülerek seyretmektedir. Kirmani
bir öğrencisini gönderip bu cariyeyi satın aldırır. Üstelik onunla evleneceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Hasan
adlı öğrencisi Difa’nın hışmına uğrasa da, onu satın alıp
getirir. Üstelik köle tüccarının istediği paranın on katını
ödeyerek.
4.Difa, Kirmani’nin yanına getirilir ancak öyle saldırgandır
ki ellerini çözmek bile herkesi tedirgin eder. Kirmani,
gülen gözlerle Difa’ya hoş geldin derken tokadı yer. Gerçekten bir baş belası satın almıştır. Ancak şeyhin amacı
zaten nefsini onunla terbiye etmek olduğundan hiçbir kötü
söz söylemez. Difa yolda komik bir kaçma denemesi yapsa da
yakalanır. Kaldıkları yere doğru kadını zor zapt ederek
yürümektedirler.
5.Tam o sırada genç bir delikanlı, sokakta rastladığı
kişilere Kirmani’yi soruyordur. Adamlar gelen kişinin Kirmani olduğunu söyleyince delikanlı sevinç içinde kendini
Kirmani’nin ayakları dibine atar. Kendisini tanıtır. Adı
Mahmut olan bu genç henüz 18 yaşlarındadır ancak ileride
Ahi Evran olarak şöhret bulacaktır. Mahmut kendisini Fahreddin Razi hazretlerinin “Senin yıldızın Bağdat semalarında
parlamaktadır” diyerek onun yanına gönderdiğini ve başladığı
tıp eğitimine burada, onun yanında devam etmek istediğini
söyler. Kirmani her zaman ki alçak gönüllülüğü ile Mahmut’u
mürşidliğe kabul eder. Ancak diğer talebeleri Mahmut’un
heybesinden dışarı çıkmaya çalışan yılanlardan çekinirler
ve onun garip biri olduğunu düşünürler.
6.Şeyh Evhaüddin Kirmani’nin sorumlusu olduğu hanikah (Büyük
dergah, cami, medrese, han gibi kısımları olan tesis. Kül-
432 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
liye benzeri.) Dicle Nehri’nin tam kenarında muhteşem bir
yerdir.
7.Kirmani, Difa ile beraber Hanikahta ki evindedir artık.
Difa kendini kaybetmiş gibi yemek yemektedir. Aralarında
başlayan kısa sohbet sırasında Kirmani ona evlenme niyetini
açıkça söyler ve burada olduğu sürece kendisine kimseden zarar gelmeyeceğini belirtir. Bu teklifi şaşkınlıkla karşılayan
Difa, önce onu bir güzel tersler ancak adamın kim olduğunu
yavaş yavaş anlamaya başlayınca biraz yumuşar.
8.Birkaç gün sonra Kirmani, hanikahın büyük salonunda yine
talebelerine tasavvuf sohbeti yapmaktadır. Birden içeriye
bir müridi girer, yanına gelir, Halifenin adamlarının erzak
ile beraber kendisine de bir kitap getirdiğini söyler. Kitap Muhyiddin Arabi’nin son yazdığı eseridir. Kirmani için
İbni Arabi çok özel biridir, onun eserlerinden beslenmektedir adeta. Bu hediye öyle hoşuna gider ki aracı olanlara yüklü miktarda bahşiş verir. Kitabı elinde büyük bir
saygı ile tutarken gözü kendisini izleyen Mahmut’a (Ahi
Evran) takılır. Mahmut’u yanına çağırır. Buraya alışıp
alışamadığını sorar. Mahmut (Ahi Evran) böyle güzel bir yeri
hayal bile edemeyeceğini söyler. Ancak Mahmut, böyle bir tesisin masraflarının nereden karşılandığını merak etmektedir.
Kirmani Abbasi Halifesinin himayesinde olduklarını söylese
de Mahmut bu açıklamadan tatmin olmaz. Sonunda Mahmut kendisinin bir meslek öğrenmek istediğini, bir Müslümanın ne
olursa olsun, başkasının eline bakmasını doğru bulmadığını
söyleyerek bu konuda Kirmani’den izin ister. Haddini aşma
konusunda da özür üstüne özür diler. Kirmani Mahmut’un bu
isteğini saygı ile karşılar. Mahmut Kirmani’nin yumuşaklığı
ve anlayışından çok etkilenir. Çünkü biraz sivri bir karakter olduğunun farkındadır.
9.Fütüvvet Teşkilatının üyelerine savaş eğitimi de verilmektedir. Mahmut da (Ahi Evran) diğerleri gibi bu eğitime
katılmıştır. Abbasi ordusundan bir subay dervişlere kılıç
eğitimi vermek için onları dizmiştir. Alaycı bir şekilde içlerinde daha önceden gerçek bir kılıç kullanan olup olmadığını
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /433
öğrenmek ister. Mahmut öne çıkar. Abbasi Subayı yine alaycı
tavırlarla Mahmut’a bir kılıç almasını ve karşısına gelmesini
söyler. Aralarında başlayan vuruşma kısa sürede kıran kırana
bir müsabakaya dönüşür. Ancak Mahmut, subayın bütün hamlelerini savuşturduğu halde tek bir atak bile yapmaz. Subay
onun bu derece iyi kılıç kullanması karşısında aşağılamaya
çalıştığı derviş adaylarına rezil olur.
10.Mahmut bir anda arkadaşları arasında kahraman olmuştur.
Ertesi gün Bağdat sokaklarında Halil ve Hasan adlı iki talebeyle birlikte dolaşmaktadırlar. Arkadaşları Mahmut’a, kendilerini arada bir alaya alan, o subaya haddini bildirdiği
için hayrandır. Ancak bu iltifatlarla ilgilenmez Mahmut.
Arkadaşları artık ona “Ahi Evran” dediklerini de söylerler. Bunun nedeni hem sepetinde tuttuğu yılanlardır hem
de onların gözlerinde bir ejder gibi yücelmesidir. Mahmut
kendisi için mahsuru olmadığını belirtir. Bundan sonra sonsuza kadar anılacak ismini bulmuştur. Mahmut arkadaşlarına
bir meslek öğrenmek istediğini söyler. Arkadaşları buna tepki gösterirler. Dervişlerin dünya işleriyle meşgul olmasını
nefsi bir davranış olarak görürler. Mahmut, her peygamberin
bir mesleği olduğunu söyleyerek tartışmayı devam ettirmez.
Bunlar konuşulurken pis bir koku yayılmıştır etrafa. Bu
kokunun debbağhaneden geldiğini söyler arkadaşları. Mahmut
orayı görmek ister ancak arkadaşları böyle dayanılmaz kokusu
olan bir yere gitmek istemezler. Fakat Ahi Evran kararlıdır.
11.Mahmut ve arkadaşları debbağhanenin önüne gelmiştir.
Arkadaşları burunlarını kapatarak kokuya zor dayanmaktadır.
Mahmut içeri girer. Debbağ Osman’la konuşur. Burada çalışmak
istediğini bu mesleği öğrenmek istediğini söyler. Ancak
Debbağ Osman, onun gibi iyi giyimli birinin bu sözlerini
inandırıcı bulmaz. Ona başka yerde eğlenmesini söyler. Sonunda Mahmut, ustayı razı eder. Arkadaşlarının yanına dönen
Mahmut mutludur, arkadaşları ise şaşkın.
12.Hanikahın avlusunda Kirmani’nin düğünü vardır. Düğün Semah töreninden ibarettir. Dicle nehri kenarında ellerinde
434 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kandillerle semah dönen dervişler, dönemin enstrümanları ile
söylenen ilahiler, mistik bir atmosfer.
13.Difa gelin olmuştur. Odasında aynanın karşısında bir yandan süslenirken bir yandan da kendi kendine konuşmaktadır.
Evlilik teklifini kabul etmekle iyi yapıp yapmadığını,
evliliğin neler getireceğini, neler değiştireceğini mizahi
bir şekilde sorgularken aklına birden doğum yapmak gelir.
Korkuyla birden yerinden fırlar.
14.Bir yıl sonra… Difa, doğum yapmaktadır. Acılar içinde
bağırırken bir yandan da Kirmani’ye bela okumaktadır. Ebeler
telaş içindedir. Doğum tehlikelidir. Difa çok kan kaybeder.
Kadınlar umutsuzluk içinde birbirlerine bakmaktadır.
15.On üç yıl sonra… Bir sabah vakti on üç yaşlarındaki Fatma
ve arkadaşı Zehra, hanikahın Harem kısmı ile Dergah kısmını
birbirinden ayıran duvarın üstünde konuşmaktadır. Fatma
hazırladıkları tuzakların tam olarak nerelerde olduğunu
Zehra’ya sorunca, Zehra buna isyan eder adeta. Bunun tamamen
onun fikri olduğunu, kendisinin yalnızca onu sevdiğinden dolayı
yanında bulunduğunu anlatmaya çalışır. Zavallı dervişlere
böyle bir kötülüğün reva olmadığını söylerken, Kirmani ve
müridleri avluya çıkmaya başlar. Kirmani yine müridleriyle sohbet etmektedir. Hanikahta ki namazların neden kısa
tutulduğunun hikmetlerini anlatan Kirmani, talebeleri ile
birlikte avluda ilerlerken yanındakiler birden kayıp düşmeye
başlarlar. Kirmani hayret içinde olanları seyretmektedir.
Ardı ardına düşen talebeler onları kaldırmaya gelenleri de
düşürür.
16.Önceki gece Fatma ile Zehra’nın yaptıkları gösterilir.
Fatma elinde bir keser, avluda derinlik verdiği alanlara atık
yağ dökmekte ve üzerine toz toprak serpiştirerek görünmez
tuzaklar hazırlamaktadır. Zehra da Fatma’ya bayağı yardım
etmektedir.
17.Avlu karışmıştır, dervişleri bir gülme krizi almıştır.
Ortamın ciddiyetinden eser yoktur. Bu tantana içinde Kirmani
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /435
duvarın üstünde gülmekten kırılan Fatma ile Zehra’yı görür.
Hızla onlara doğru yürür. Ancak yürüdüğü yerde bir tuzak daha
vardır. Fatma, babasını uyarmak için uğraşır ama başaramaz,
son bir ümitle duvarın üstünden inip yanına gider. Ancak bu
arada Kirmani, yağlı zemini bulmuş ve bir güzel havalanıp
sırt üstü düşmüştür. Fatma babasının başına gelir, endişe
içinde ona bakmaktadır. Kirmani yerde gökyüzünü seyrederken
tek bir cümle söyler: “ Düşman eline esir düşesin”.
18.Kirmani, hanikahın avlusunda Dicle Nehri’ne doğru
bakmaktadır. Derin düşüncelere dalmıştır. Yanına bir müridi
gelir onunla konuşmaya çalışır ancak başaramaz. Kirmani’den
hiçbir söz duyamayan genç, başka bir talebenin yanına gider.
Bu durumun nedenini sorar. Aldığı cevaptan sonra üstadına
hayranlıkla bakar. Kirmani, yaramazlıkları bitmeyen kızına
kötü bir söz söylememek için suskunluk riyazeti yapıyordur.
Günlerce oruç tutup kimseyle konuşmuyordur.
19.Kirmani’nin evi. Fatma, babası ile tartışmaktadır. Ona beddua etmesi Fatma’ya çok dokunmuştur. Babası yumuşak huylulukla
alttan alır. Çünkü o ana kadar tüm yaramazlıklarına rağmen,
annesiz büyüdüğü için ona hiçbir kötü söz söylememiştir. Çok
pişmandır. Tartışma, baba ile kızı arasında duygusal bir
konuşmaya dönüşür. Babası ona nasıl davranacağı konusunda
aciz olduğunu itiraf eder. Artık büyüdüğünü davranışlarını
değiştirmesi
gerektiğini
söyler.
Fatma
davranışlarını
değiştirmeye söz verir, ancak bir şartı vardır. Kendisine ve
arkadaşlarına, Fütüvvet Teşkilatındaki dervişlere verildiği
gibi bir silah eğitiminin verilmesi. Kirmani, bu şartı çaresiz kabul eder. Çünkü Fatma ilk defa babasına değişme konusunda söz vermiştir.
20.Ahi Evran, debbağhanede çalışmaktadır. Yeni yüzülmüş derilerin postunu kazır, içini kireç ile kaplar, gübre kuyusundaki derileri havalandırır. Çalışırken terini siler.
Yaptığı işi sevdiği halinden bellidir.
436 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
21.Ahi Evran’nın Hanikahtaki odası. Ahi Evran odasına gelir. Kandilleri yakarak yeterli aydınlatma sağlar. Oda adeta
bir laboratuvara dönüşmüştür. Duvar kenarlarında üst üste
dizilmiş büyük kavanozlar, sıvı dolu kavanozların içinde
değişik türde yılanlar, akrepler, diğer bir kenarda da deneyleri için kullandığı tavuklar vardır. Ahi Evran, tıp eğitimini
tamamlamış bir hekimdir artık. Ve her türlü yılan akrep
sokmasına karşı bir tiryak geliştirmek için çalışmaktadır.
Kısa bir süre sonra Kirmani gelir odasına. Yaptıklarını takdir eder. İnancını asla kaybetmemesini söyler. Aralarında
inanç, gayret ve nasiple ilgili kısa ama güzel bir sohbet
olur. Bir süre sonra Kirmani Ahi Evran’dan bir rica da bulunur. Kızı Fatma ve çetesine silah eğitimi vermesini ister.
Ahi Evran, bu teklife biraz şaşırsa da kabul eder.
22.Fatma, hanikahın harem kısmının avlusuna arkadaşlarını
dizmiştir. Farklı boy ve tipteki kızlar bellerindeki yamuk
yumuk sopalarla komik bir görüntü vermektedir. Fatma çetesine son derece duygulu bir nutuk atmaktadır. Biraz sonra
Ahi Evran görünür. Fatma, Ahi Evran’ın kucağında getirdiği
tahta kılıçlara bozulsa da bunların gerçek kılıçların formunda olduğunu öğrenince sakinleşir ve eğitim başlar.
23.Akşam olmuş ve eğitim bitmiştir. Kızlar yorgunluktan yerlere serilmiştir. Fatma yorgun ancak halinden memnundur.
Oflanıp sızlanan kızları payladıktan sonra yarınki ders için
kaçmayı düşünenleri de tehdit etmeyi unutmaz.
24.Ertesi gün. Kızların eğitim alanı. Fatma’nın yanında
yalnızca Zehra kalmıştır. Aralarında gülünç diyaloglar
yaşanır. Aslında Zehra da gelmeyecektir ancak Fatma’nın bir
konuda ki şantajına boyun eğmekten başka çaresi yoktur.
Aralarında ki tartışma tatlıya bağlanır ve helalleşirler.
Ahi Evran gelir bir süre sonra. İki kişi kaldıklarını görünce
Fatma’ya şaka yollu takılır. Ancak ciddiyetini bozmayan Fatma, bir kadının hayatının zorlukları ile ilgili dokundurmalar yaparak Ahi Evran’a karşılık verir. Ahi Evran onun
çocukça ciddiyeti karşısında susması gerektiğini anlar ve
eğitim yeniden başlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /437
25.Birkaç ay sonra mevsim değişmiştir. Kızlar Ahi Evran’ın
nezaretinde yay germekte, isabetli ok atışları yapmaktalar.
Ve mevsimler yine değişir, kızlar bu sefer tahtadan bir hedefe at üstünde giderken mızrak atışı yapmaktalar. Atışlar
isabetlidir.
26.Bir akşam Ahi Evran yine çalışma odasına gelir. Tiryak için deneylere devam etmektedir. Bir yılan çıkartarak
sağlıklı bir tavuğu ısırtır. Sonra ona en son üzerinde
çalıştığı tiryaktan hem yedirir hem de yarasına uygular.
O sırada Hasan gelir. Diyarı Rum’dan bir elçilik heyetinin
hanikahta olduğunu ve Bağdat’ın ne kadar ünlü bilgini varsa,
hepsinin buraya gelmekte olduğunu söyler. Çok meraklanırlar.
27.Hanikahın büyük salonunda, Selçuklu elçisi Meciddüddin
İshak, Bağdat’ın alimlerine edebi bir konuşma yapmaktadır.
Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in, ondan Bağdat’ın hazinelerini
kendisine getirmesini istediğini söyler ve ulemayı Konya’ya
davet eder. Herkes bu iltifatlardan çok memnun olmuştur.
28.Toplantı dağılmıştır. Kirmani Ahi Evran’ı karşısına almış
konuşmaktadır. Onun da kendisiyle gelmesini ister. Ahi Evran
da Selçuklu ülkesine gitme fikrinden çok heyecanlandığını belirtir. Son olarak Kirmani bu yolculuğun Ahi Evran için bir
başlangıç kendisi için ise bir yüzleşme olduğunu söyler. Ahi
Evran Kirmani’nin yüzleşmekten neyi kast ettiğini anlayamaz.
29.Ahi Evran okumaktan yorgun düşmüş uyuklamaktadır. Bir
tavuk gıdaklaması duyar ve gözlerini aralar. Aniden kafese bakar. Tavuk ölmemiştir. İyileşme belirtileri gösterir.
Heyecan ve aceleyle onu kümesinden çıkarır, yarasına tekrar
tiryak sürer ve gagasından yedirir. Heyecandan şaşkındır.
Mutluluktan gözünden birkaç damla yaş akar ve Allah’a hamd
eder.
30.Kirmani, Ahi Evran, Fatma ve diğer alimlerden oluşan
kervan Selçuklu elçilik heyeti ile birlikte Konya’ya gitmek
üzere hareket etmiştir. Fırat Nehri boyunca güzel manzaralar
eşliğinde ilerlerler.
438 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
31.Kervan bir vadiye doğru yaklaşmaktadır, 20 kişilik bir
eşkıya grubu kervanı takibe almıştır. Silahlı askerlerden
çekinmektedirler. Reisleri, doğru zamanı kollamaktadır.
Akşam yaklaşmıştır. Kamp kurmaya hazırlanırlar, kervan
durmuştur. Eşkıyalar bir tepenin ardından kervanı gözetleyerek konuşmaktadır. Reisleri adamlarını komik diyaloglarla
eleştirir. Hassa ordusundan Selçuklu muhafızlarının olduğu
bir kervana saldırmak için iyi bir plana ihtiyaçları olduğunu
söyler.
32.Kamp alanı. Bir yandan çadırlar kuruluyor. Fatma bir
askerin habersizce arkasından yaklaşır ve kılıcını kınından
çektiği gibi kaçmaya başlar, asker peşinden koşturur. Ahi
Evran bu duruma bakıp güler. Sonra Kirmani ile göz göze
gelirler. Kirmani’nin yüzündeyse acı bir tebessüm vardır.
Asker, Fatma’nın peşinden koşturur, Fatma kaçar ancak askerin kendisine yaklaştığını hissedince birden durur. Ani
bir hareketle dönerek kılıcı askere doğrultur. Fatma, kılıcı
biraz kullanması için askeri ikna etmeye çalışırken neredeyse yaralanmasına neden olacaktır. Ahi Evran haykırarak
olay yerine gelir. Askere sakin olmasını söyler. Fatma’ya
da eğer yol boyunca uslu durursa, babasının ona gerçek bir
kılıç alacağını söyler. Fatma öyle sevinmiştir ki sevimli bir şekilde tefekkür edeceğini söyleyerek yanlarından
ayrılır. Ahi Evran kamp kurulan yere, Kirmani’nin yanına
gelmiştir. Fatma 50-60 metre kadar uzaktadır. Büyük bir
kayanın arkasına doğru yürür ve gözden kaybolur. Bunu gören
Ahi Evran kafasını iki yana hafifçe sallayarak tepki verir. Yan
tarafta kılıcı alınan askerle diğer askerler dalga geçmekte
gülüşmektedirler. Birkaç saniye sonra Fatma’nın çığlığı ile
sessizlik bozulur. Herkes bir anda çığlığın geldiği yöne bakar. Fatma var gücüyle kaçmakta arkasından bir atlı, dörtnala
gelmektedir. Atlı eşkıya Fatma’yı yakaladığı gibi atına alır
ve kaçırır. Askerler hemen ata biner ve takibe başlarlar.
Ahi Evran da tam atına bindiği sırada karşılarındaki tepede çalıların oynadığını fark eder. Dörtnala askerlerin
arkasından yetişmeye çalışır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /439
33.Atlar dörtnala koşarlarken Ahi Evran müfreze komutanına
yetişir ve tuzağa düştüklerini söyler. Askerleri geriye
döndürür, kendisi ise Fatma’yı kaçıran eşkıyayı takibe devam
eder.
34.Eşkiyalar beş alimi kuşatmıştır. Üç alim yay germiştir,
diğer iki kişinin elinde de mızrak vardır. Kendilerini savunmaya kararlıdırlar. Eşkıyalar sayıca çok olsa da çıkacak
küçük bir çatışmada bile yaralanabilme riski vardır. O yüzden
Eşkıya reisi tehditle onları korkutmaya çalışır. Aniden gelen ok yağmuru ile eşkıyaların yarısı yere serilir. Askerler
yetişmiş ve at üstünde uzaktan yay germişlerdir.
35.Ahi Evran dörtnala atını koşturmakta ve Fatma’yı kaçıran
eşkıyaya yetişmektedir. At üstünde yayını gerer ve eşkıyayı
ensesinden vurur. Fatma, eşkıya ile birlikte yavaşlamaya
başlayan attan yere düşer. Ahi Evran hemen yanlarına varır.
Attan iner. Fatma’ya doğru yaklaşır. Yerden kalkan Fatma,
Ahi Evran’a tokadı yapıştırır. Bir daha kendisini kurtarmaya
kalkmamasını, az daha onun öldüreceğini söyleyerek gider.
Ancak hızlı adımlarla uzaklaşan Fatma’nın yüzünde muzip bir
tebessüm vardır.
36.Gece çökmüş iki ayrı yerde ateşler yakılmıştır. Askerler bir
ateşin, alimler de diğerinin çevresine oturmuştur. Olanları
değerlendirirler. Birden ağaçların arasından çıtırtılar gelir. Herkes dikkat kesilir. Askerler hemen çatışma durumu
alır. Herkes gergindir. Çıtırtılar gittikçe daha yakından
gelmeye başlar. Sürekli yaklaşan bir ses… Heyecan doruktadır.
Karanlığın içinden aniden bir geyik fırlar. Ancak geyik
olduğu daha anlaşılamadan askerler oklarını fırlatmışlardır
bile. Hayvan üç beş adım sıçrayamadan yere serilir. Herkes
şaşkındır ve yerde can çekişen geyiğe bakmaktadır. Ahi
Evran, geyiğin bir şeyden çok korkmadan asla insanların
üzerine gelmeyeceğini söyleyince, herkes daha da tedirgin
olur. Çıtırtı yeniden ve daha yakından gelmeye başlar.
440 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Askerler telaşla yeniden yay germeye çalışırken bir insan sesi duyulur. Kendini tanıtan bu kişi Muhyiddin İbni
Arabi’dir. Kirmani’nin elindeki kılıç yere düşer, ardından
diğer alimlerin de ellerindeki kılıçlar ve mızraklar düşer,
bunu gören askerler de silahlarını indirirler.
37.Askerler
geyiği
kalın
bir
dala
geçirmiş
ateşte
çeviriyorlardır. Diğerleri de İbn-i Arabi’nin çevresine
oturmuş onu dinlemekteler. İbn-i Arabi nereden nereye gitmekte olduğunu anlatmaktadır. Zaman ilerlerken Ahi Evran,
Arabi’ye bir soru sorar. Kuran’ın bir ayetinin, gizli anlamı
ile ilgili bu soru karşısında Arabi’nin verdiği cevap herkesi hayran bırakır. Ortamın maneviyatı iyice yükselmiştir.
Fatma’da çadırından bu güzel sohbeti dinlemiş huzur dolu
gözlerle yıldızlara bakmaktadır. Gecenin huzuruna Kirmani,
bir rubai okuyarak eşlik eder.
38.Selçuklu sarayı. Yanında vezirleriyle Sultan Gıyaseddin
tahtında oturmaktadır. Mecidüddin İshak kendisiyle birlikte
gelmiş olan heyeti sırayla Sultana takdim etmektedir. Sıra
Kirmani’ye geldiğinde Kirmani’nin eğilmediği görülür. Bu durumu fark eden Sultan Kirmani’ye takılarak ondan kendisi
için bir rubai okumasını ister. Ancak Kirmani’nin okuduğu
rubai Sultanı eleştirir gibidir. Birden ciddileşen Sultan
Gıyaseddin, Kirmani’nin künyesini sorar. Kirmani, künyesini okumaya başlayınca onun Selçuklu hanedanından kayıp
bir prens olduğu ortaya çıkar. Bu yolculuğun kendisi için
neden bir yüzleşme olduğu artık anlaşılmıştır. Bu durum
karşısında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev
son derece olgun hareket ederek Kirmani’ye sarılır. Onu ülkesinde ulemanın şeyhi ilan eder ve her gittiği yerde bir
melik gibi karşılanmasını emreder.
39.1205 yılında Kayseri şehri görünür. Ahi Evran tek
başına çarşı ve pazarları dolaşmaktadır. Bazı satıcılara
malların nereden geldiğini sorar. Çoğunun dışarıdan geldiği,
Kayseri’nin yerli üretim olarak pek bir şey ortaya koyamadığı
anlaşılır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /441
40.Kirmani, Kayseri’de kendisine tahsis edilen bir dergaha yerleşmiştir. Cami, dergah ve bahçeli bir ev birbirine
bitişiktir. Yanlarına 50 yaşlarında bir hizmetçi kadın
almışlardır. Kirmani bir odada kızı ile konuşmaktadır. Kızına
niçin Kayseri’ye yerleştiklerini anlatır. Fatma da babasına
ona aldığı kılıç için teşekkür eder. Ancak Fatma babasından
bir şey daha istemektedir. Onu da derslerine, sohbetlerine
ve semah törenlerine dahil etmesini. Kirmani bunun mümkün
olmadığını anlatmaya çalışırken hizmetli kadın Ahi Evran’nın
geldiğini haber verir.
41.Ahi Evran ile Kirmani, dergah kısmında konuşmaktadır.
Ahi Evran, Kirmani’ye pazarları dolaştığını ancak esnafın
çoğunun gayrimüslim olduğunu anlatır.
Kirmani de bunun
şaşılacak bir şey olmadığını bu toprakların eskiden onların
olduğunu söyleyerek karşılık verir. Aralarında gelişen sohbet sonunda, Kirmani, Ahi Evran’a artık kendi yolunu çizmek
ve mürşitlik yapmak için fazlasıyla hazır olduğunu söyler.
Kafasında her ne varsa bir yerden başlamasını, sabır ve cesaretle arkasında durmasını öğütledikten sonra Ahi Evran da
şeyhinin duasını ister.
42.Fatma evde çok sıkılmıştır. Dışarıya çıkmak ister, fakat
babası bahçe kapısına bir bekçi koymuştur. Ancak bu Fatma’yı
durdurmaya yetmeyecektir. Babasının kıyafetlerini giyen Fatma, hizmetçi Negar Kadına yakalansa da komik bir zikir taklidi ile onu atlatır. Başında sarık, üstünde yerlerde sürünen
bir cübbe ile evlerinden camiye açılan kapıdan önce cami cemaati arasına karışıp, sonrada sokağa ulaşmayı başarır.
43.Ahi Evran Horasan harcı karmaktadır. Debbağhane için
kuyular yapacaktır. Tek başına kuyuları yapmaya başlar.
Görüntüler arka arkaya akarak kuyu inşasını gösterir. Her
görüntüde inşaat ilerlemektedir. İnşaat devam ederken bir
Türkmen Babası ve on kadar genç yanına gelir. Türkmen Babası,
Ahi Evran’a şehre yeni gelmiş bir Allah dostunun yerini
sorar. Aralarında başlayan sohbet sonunda Türkmen Babası,
iki adamını yardım için Ahi Evran’ın yanında bırakır. Ahi
Evran, adını soramadığı bu kişinin kim olduğunu merak eder.
Gelen Baba İlyas’tır.
442 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
44.Fatma komik kıyafeti ile Kayseri sokaklarında yürür, çarşı
pazar gezer, bazı insanlar dönüp komik kıyafetine gülmektedir ama kimse karışmaz. Saatler geçmiş, Fatma şehri iyice
dolaşmış çok yorulmuştur. Şehrin surları önünde yürümektedir. İlerideki açıklık alanda inşaat yapan birilerini görür
ve onlara Kirmani’nin evinin yerini sormaya karar verir.
45.Fatma, Ahi Evran ile ona yardım eden gençlerin yanına
gelmiştir. Ancak dikkatli bakmadığı için Ahi Evran’ı
tanımamıştır. Zaten o da arkası dönük çalışmaktadır. Ahi
Evran yukarıdan aşağıya bu garip görünüşlü kişiyi süzer. Fatma sarığın ucuyla burnuna kadar yüzünü de kapatmıştır. Erkek
kıyafeti içinde olduğunu unutmuş, yan durarak kadın olduğunu
ele verdiğinin farkına varmadan, sesini kalınlaştırıp
konuşmaktadır. Ahi Evran, Fatma’yı tanımıştır. Şaşkınlık
içindedir. Fatma karşısındaki kişinin Ahi Evran olduğunu
görünce peçe gibi tuttuğu sarığın ucu elinden düşer. Hemen
kendini toplayıp Ahi Evran’a burada ne iş yaptığını sorar.
Ahi Evran, Fatma’nın bu haline daha fazla dayanamayıp gülmeye başlar. Aralarında tatlı ve komik bir atışma olur.
Fatma Ahi Evran’ın bu inşaatı niye yaptığını öğrenince bunun
aslında kendi fikri olduğunu söyler “Ama madem başladın o zaman sen devam et” der. Atışma, Ahi Evran’ın evlerinin yerini
tarif etmesiyle son bulur.
46.Gençlerin yardımıyla inşaat devam eder. Bir iki gün geçer,
görüntüler akar. Sundurma, kuyular ve kurutma kalasları,
arkasından kapalı mekan, istifleme ve muhafaza alanı inşa
edilir. İş biter, Ahi Evran ile gençler arasında sohbet
başlar. Genç Türkmenler Ahi Evran’a bu inşaatın ne olacağını
sorarlar. O da onlara debbağlığı anlatmaya başlar. Sohbet
ilerledikçe delikanlılar, Ahi Evran’a iyice ısınırlar. Sonunda Ahi Evran ilk çıraklarına kavuşmuş olur.
47.Yeni debbağhane tamamen bitmiştir. Ham deriler getirilmiş
ve bahçesine istif edilmiştir. Kireç kuyuları su kuyuları
ve gübreli su kuyuları hazırlanmıştır. Üretime tamamen hazır
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /443
haldedir. Debbağhanenin avlusunda Ahi Evran yeni çıraklarına
sabah namazı kıldırır. Selam verirler. Güneş yeni doğmaya
başlamıştır. Ahi Evran çıraklarına dönerek kuracağı teşkilatın
temel ilkelerini anlatır ve onlardan söz alır. Bundan sonra
da ellerini göğe kaldırıp çırakları için dua etmeye başlar.
Çıraklar bu dualara kararlı “Amin” nidalarıyla karşılık verirler. Böylece Ahiliğin ilk temelleri atılmış olur.
48.Fatma’nın 15 yaşındaki görüntüsü, dokuma tezgahının
başında yavaş yavaş değişir. Fatma büyür, serpilir, 20’li
yaşlarına gelmiş bir genç kız olur. Babasından dersler alır,
öğrendiklerini başka genç kızlara anlatır ve kendisinin
yönettiği, kızların katıldığı semah törenleri düzenler. Son
olarak o da bir dokuma atölyesi kurmuş ve kızlara meslek
öğretiyordur.
49.Fatma rüya görmektedir. Rüyasında eşkıya kılıklı korkunç
adamlardan kaçar. Çok korkmuştur, sokak sokak eşkıyalardan
kaçar. Nefes nefesedir. Kendisini kovalayan adamların elinde
kılıçlar ve gürzler vardır. Bazen yetişirler Fatma’ya, gürz
ve kılıç darbelerinden zorlukla kurtulur. Can havli ile
kaçmaya devam ederken Allah’a yakarmaktadır. Yerde kocaman bir çatal kılıç görür. Hemen durur ve bir umutla kılıcı
alır, cesaretlenir. Sonra bir bakar ki, elindeki eğri büğrü
bir tahta kılıca dönüşmüş. Yine korku içinde kalır, kaçmaya
devam eder. Elinde tahta kılıçla koşmaktadır. Açıklık bir
arazide bir tepeye doğru koşar ancak birden tepenin üstünde
bir adam belirir. Fatma onu görünce durur. Kim olduğunu
sorar. Derviş ona zor günleri olacağını ama korkmamasını ve
inancını kaybetmemesini söyler. Ayrıca “Erenler meclisine
selam söyle Bektaş Diyarı Rum’a ayak bastı” der ve kaybolur.
Eşkıyalar tepeye doğru yaklaşmaktadır. Fatma önce elinde ki
tahta kılıca bakar sonra eşkıyalara. Nara atarak üzerlerine
koşmaya başlar.
50.Fatma hızlı adımlarla babasının tekkesine girer, kapıda
duran derviş Fatma’ya izin vermek istemez. Fatma “Bana helali haramı öğretme sofi” diyerek onu tersler. Derviş bir şey
diyemez, saygıyla geri çekilir. Fatma tekkenin içindeki
444 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
büyük salonun kapısını açar, içeride Kirmani(60), Muhyiddin
Arabi(60) Ahi Evran(40), Sadrettin Konevi(17) ve Baba İlyas
(45) oturmaktadır. Fatma, “Bektaş” adında bir erenin rüyasına
girdiğini ve erenler meclisine selam söylemesini istediğini
söyleyerek hızla odayı terk eder. Alimler birbirlerine bakarlar.
51.Küçük bir çocuk bir sokak köpeğini gizlice takip etmektedir. Birkaç sokak takip eder sonunda köpek bir incir ağacının
altına pisler, çocuğun yüzü güler hemen bir incir yaprağı
kaptığı gibi yerdeki it pisliğini alır ve koşmaya başlar.
Koşarken adamın birine çarpar. Adam çocuğa “Debbağhaneye
bok mu yetiştiriyorsun” diyerek çıkışır. “Evet” diyerek
cevap veren çocuk koşmaya devam eder, adam da üstüne bulaşıp
bulaşmadığını kontrol ederek tiksinir.
52.Çocuk tabakhaneye varır, elinde incir yaprağı ile tuttuğu
pisliği gübre kuyusuna atar. Debbağhane kalabalıklaşmıştır.
Çalışan sayısı 10’nu geçmiştir. Çocuk kalfalardan biri olan
Zeynel’in kolunda ki bilekliği göstererek: “Kaç tane daha
olursa onu bana vereceksin?” der. Kalfa da 30 tane daha
bulursa bilekliği vereceğini söyler. Çocuk tam da o anda
oradan geçmekte olan bir köpek görür ve hemen peşine takılır,
çıraklar güler. Ahi Evran debbağhanenin üst katından seslenir. Çalışmakta olan Sinan dönüp bakar. Akşam için bazı
çırakları alıp dergaha gelmesini söyler. Kalfaların da hazır
bulunmasını ister.
53.Kirmani’nin dergahı, küçük caminin içi, kalfalık töreni
yapılır. Ahi Evran minberin önünde oturmaktadır. Mistik bir
ortam. Önce ilk çıraklarından biri olan Kalfa Sinan girer
içeri. Adımlarını teker teker atarak ilerler. Elinde hurma
lifinden örülmüş bir tepsi, onun üzerinde de üç tane şed
vardır. Şedler, peştemale benzer bir kumaştan yapılmıştır.
Saygıyla eğilerek tepsiyi Ahi Evran’nın önüne bırakır ve
geriye doğru adım atarak yüzünü dönmeden huzurdan ayrılır.
Sonra yine önde Sinan ve arkasında yan yana dizilmiş kalfa
adayları, onların arkasında da önceden kalfa olmuş olan Ali
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /445
ve Zeynel vardır. Kalfalar zaten şedlidir. Bunlar inşaat
sırasında ona yardım eden ilk çıraklarıdır. Hep birlikte
huzura gelirler. Ahi Evran’nın “Ey yiğitbaşılar, karşıma
getirdiğiniz bu yiğitler sözünü bilip mi söylerler?” sorusuyla başlayan tören Ahilik yolunda ahilere nelerin açık
nelerin kapalı olduğunun vurgulanması ile son bulur.
54.Ahi Evran, kireç taşı yüklü eşeği ile çarşıda ilerlerken bir dükkanın önünden geçmektedir. Dükkanın önünde şehir
muhafız birliği komutanı, beş asker ve Ermeni bir kuyumcu
olan Aram Efendi vardır. Askerler dükkandaki mallara el
koymaktadırlar. Hasırlar ve sepetler zorla alınmakta hasırcı
Abdullah’ta bir yandan Aram Efendi’ye yalvarmaktadır. Ahi
Evran yanlarına giderek olanları anlamaya çalışır. Bir
Müslümanın borcu yüzünden haczedilmesi çok ağrına gider.
Üstelik borca faiz işletilmiş ve iki katına çıkartılmıştır.
Aram Efendi bu malların borcu ödemeye yetmeyeceğini söyleyerek dükkanı da Abdullah Efendinin elinden almaya kalkınca,
Ahi Evran daha fazla dayanamaz. Aram Efendiyi paylayarak
borcu öder ve Hasırcı Abdullah’ı hacizden kurtarır.
55.Kirmani’nin küçük camisinde Müslüman esnaf ve zanaatkarlar toplanmıştır. Ahi Evran’nın yiğitbaşıları Sinan, Ali
ve Zeynel’de hazır bulunurlar. Ahi Evran esnafları karşısına
almış konuşmaktadır. Yaklaşık 30 kadar esnaf vardır. Ahi
Evran bugün olan olayı esnaflara anlatarak bunun kabul edilemez olduğunu belirtir. “Bir kardeşimizin sıkıntısını bilemeyeceksek camiye, tekkeye niye geliriz?” diyerek konuşmasına
devam eden Ahi Evran, bu dağınık yapının Müslümanlığa
sığmadığını söyler. Esnaflar da söz alır. Buraya geldiklerinde bütün üretim ve ticaret hayatının gayrimüslimlerin
elinde olduğunu, birikmiş sermayenin onlarda olduğunu, borç
alınacak başka kimse olmadığını söylerler. Ahi Evran başka
daha kimlerin tefecilere borcu olduğunu sorar. Durum vahimdir. Esnafın yaklaşık yarısı faizle borçlanmıştır. Gücü
yettiği ölçüde esnafın borçlarını üzerine aldığını söyleyen
Ahi Evran, esnafa birlik olmayı teklif eder. Hak rızası
için halka hizmet etmeyi teklif eder, nefsi için zenginlik
isteyenin ancak kendi cehennemini hazırlayacağını belirtir.
446 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran’ın konuşması “Hepiniz bir mesleğin pirisiniz.
Ustasınız. Ustalık çırak yetiştirmek kalfa yetiştirmektir.
Başkasının da dünyasını ahretini kurtarmaktır. İşler
arttığında, kese dolduğunda, daha fazlasını istemek yerine,
kalfana da dükkan açmaktır. Yardım etmektir. Sattığın malın
arkasında alnın açık durmaktır. Helal kazanmak, helal yemek,
helal yedirmektir. Gelin yön bulalım, gelin ayrı ayrı akan
dereler olmayalım. Gelin koca bir deniz olalım!” diye devam
ederken esnaf hem duygulanmış hem de coşmuştur. Böylece Ahi
Evran’ın kurduğu teşkilat 32 mesleği de içine alacak şekilde
genişlemeye başlar.
56.Kayseri’de çarşı merkezinde bir cami, sabah namazı
çıkışıdır. Güneş pırıl pırıl doğmaktadır. Namazdan sonra
cami kapısında topluca dua edilecektir. Duayı Ahi Evran
yaptıracaktır. Cami cemaati normal bir günmüş gibi dağılır.
Ancak Evran’nın etrafında toplanan az sayıdaki Müslüman
esnafı görenler biraz duraksar. Ahi Evran’ın gür sesiyle
başlayan dua dağılmakta olan Müslüman halkı yavaş yavaş
onların çevresine toplar. Ahi Evran ortada çevresinde bir
esnaf halkası onunda çevresinde halkın oluşturduğu halka.
Halk ne olduğunu, niye olduğunu anlamaya çalışmaktadır. “Ya
Rabbi! Cümlemizi darlıktan, bereketsizlikten, aldanmaktan
ve aldatmaktan, hak yemekten, kul hakkına tecavüz etmekten muhafaza eyle!” diye başlayan dua, onu artık piri kabul
etmiş esnafın “Amin” nidalarıyla duygulu ve coşkulu olarak
devam eder. Son cümlesinde “Ey Allah’ım! Esnâfımızı alırken
satanı gözeten, satarken alanı gözeten, eksik ölçüp yanlış
tartmayan, doğru ve güvenilir kimselerden eyle!” diyerek
biter. Halk bir birine bakmaktadır. Olan şey herkesin hoşuna
gitmiştir. İnsanlar bu birlik ruhunu takdir ederler.
57.Kirmani’nin dergahı. Karşısına kız istemeye gelmiş kişiler
dizilmiştir. Bu kişiler Malatya müderrislerinden Abdürrahim
Farsi(30), Malatya eşrafından tüccar Kemaleddin Hemedani(50)
ve Abdürrahim Farsi’nin babası Şeyh Hassan Farsi’dir(60)
Kirmani misafirleri hoş karşılar. Yolculuğun nasıl geçtiğini
sorarak sohbeti başlatır. Damat adayı olan Abdurrahman, sohbet ilerlerken yanındaki pencereden bahçeye bakmaya çalışır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /447
58.Fatma odasında somurtarak oturmaktadır. Hizmetçi kadın ona
birazcık bahçeye çıkması için yalvarmaktadır. Bahçede yuva
yapmış olan kırlangıç kuşlarının uçuşunu anlatıp özendirmeye
çalışmaktadır. Fatma birden Negar Kadına “Sen bana bir baksana Negar Kadın!” diyerek çıkışır. Negar Kadın, Fatma’dan
korkar ve babasının isteğini yerine getirmeye çalıştığını
itiraf eder. Fatma :“Onlar ancak otu kuşu seyreder.” diyerek
görücüye çıkma işine tepki gösterir.
59.Misafirler gittikten sonra Kirmani kızı ile konuşmaktadır.
Şimdiye kadar gelen bütün görücüleri geri çevirmek zorunda
kaldığını, insanların artık onların kibirli kişiler olduğunu
düşünmeye başlayacaklarını belirtir. Kirmani kızından artık
peygamberin sünnetine uymasını rica eder. Fatma sessiz kalır.
60.Fatma sokakta hızlı adımlarla yürümektedir. Ahi Evran’ın
debbağhanesine doğru gider. Debbağhanenin önüne gelmiştir.
Çıraklar, kalfalar çalışmaktadır. Fatma bağırarak Ahi Evran’ı
çağırır ve onca çalışanın önünde Ahi Evran’a çıkışır. “Yahu
sen nasıl adamsın?” diyerek lafa giren Fatma, Ahi Evran’ı
şaşırtır. Ahi Evran bir kusur işleyip işlemediğini, eğer
işlediyse bunu bağışlatmak için ne yapması gerektiğini
sorar. Fatma ona herkesin içinde hala kendisini babasından
istemeye gelmemesinin yeterince büyük bir kusur olduğunu,
kendisinde nasıl bir takva bulunduğunu anlamadığını o kadar ilmi boşuna okumaması gerektiğini adeta çemkirir. Hele
“Benim senden başkasına elim değdi mi hace?” cümlesini duyan
Ahi Evran iyice şaşırır. Bana ne zaman değdi hatun? diyerek karşılık verir. O an Ahi Evran’ın Fatma’yı eşkıyadan
kurtardığı sahne de yediği tokat görüntüye gelir. Fatma
“değmiş mi değmemiş mi? diye sorarak dönüp gider. Ahi Evran
onca çalışanın önünde sıkıntı içindedir. Ancak Fatma’nın
içinde gizlice geliştirdiği bu sevgiyi bu derece saf ve cesurca haykırabilmesi hoşuna gitmiştir.
61.Ahi Evran ile Fatma’nın düğünü yapılır. Düğün semah
töreninden ibarettir, su kenarında güzel bir bahçede tasavvuf müziği ve ilahiler eşliğinde semah dönen dervişler.
Kirmani kendinden geçmiştir, güzel rubailerini okumaktadır.
448 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Müzik ve semah birkaç saniye daha devam eder ve buna yine
bir rubai eşlik eder. Ahi Evran ve Fatma’nın görüntüsü. Ahi
Evran, Fatma’nın duvağını açar. Birbirlerine aşk dolu gözlerle bakarlar. Bu esnada Kirmani’nin sesinden okunan rubai
şöyledir. “ Aşk defterinden harf okuyadur, ama söyleme. /
Atını o kervanın peşinden sür, ama söyleme. / Dilinin ve
dininin selamette kalmasını ister misin? / Gör ama belli
etme; bil ama söyleme.”
62.Fatma şehir surları önünde bir alanda genç kızlara kılıç
talimi yaptırmaktadır. Kendi elinde de kılıç vardır. Arada
sırada kızlara doğru tekniği göstermekte ve talim bu şekilde
devam etmektedir. Bir süre sonra gözü bir yere takılır.
Gözleri hayretten büyür, yüzünde sanki bir mucizeye şahit
oluyormuş gibi bir ifade vardır. Gözlerini yakındaki ufak
bir tepenin üstünde beliren adamdan ayıramaz. Elinde asası
sırtında çıkısıyla gördüğü kişi rüyasında görmüş olduğu
dervişe benzemektedir. Elinden kılıç düşer. Ona doğru
koşmaya başlar. Yaklaştığında konuşmak ister ancak kilitlenir konuşamaz. Hacı Bektaş durur. Bir müddet sessizlik olur
Fatma konuşmayı birkaç kez dener ama başaramaz. Sonunda Hacı
Bektaş ona babasının nerede olduğunu sorar. O anda dili
açılan Fatma babasının yerini söyler. Hacı Bektaş o yöne
doğru uzaklaşır, Fatma gözlerinden yaşlar akarak arkasından
bakmaktadır.
63.Dış ses “1228 Sultan Alaaddin Keykubat Anadolu’ya altın
çağını yaşatmaktadır.” Şehir halkı sultanı karşılamaya
çıkmıştır. Sultan Alaaddin, önünde ve arkasında muhafızlarla
at üstünde sağa sola dizilmiş olan kalabalığın arasından
geçmektedir. “Uluğ Sultan çok yaşa” haykırışları hep bir
ağızdan söylenmektedir. Bu şekilde ilerleyen Sultanı
kalabalık bir heyet karşılar. Şehrin muhafız başısı, kadısı,
müderrisler, Kirmani ve Ahi Evran oradadır. Sultanın yanında
yürüyen vali, Sultana yaklaşarak görmeyi arzu ettiği Kirmani ve Ahi Evran’ı gösterir. Sultan atından iner. Sultanın
atından inmesi büyük saygı ifadesidir. Hemen bir uğultu
oluşur. Evhaüddin Kirmani’nin önünde eğilerek cübbesini
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /449
öper. Uğultu tekrarlanır, insanlar bu davranışlar karşısında
şaşkındır. Kirmani’de çok mahcup olmuştur. Sultan doğrulur
ve Kirmani’ye iltifatlar eder. Kirmani mahcuptur ve hayretle
Sultana bakarken ağzından bir rubai dökülür. “Böyle iltifatlar bağışlayan şah. / Sultan Keykubat’tan başka kim olabilir? / Bir miskinin gönlü için eğilen şah. / Allah rızası için
dünyayı bağışlayabilir.” Sultan o anda Kirmani’nin ağzından
çıkan bu rubai ile duygulanır ve Kirmani’ye sarılır.
64.Sultanın gelişini kutlamak için şenlikler yapılıyor. Kurbanlar kesiliyor, sofralar kuruluyor, güreş müsabakaları
yapılıyor.(Kuşak güreşi ve aba güreşi.) Bölük bölük Müslüman
zanaatkarlar yaptıkları ürünleri ile geliyor. Sultanın önünde
durarak onu selamlıyor. İçlerinden yiğitbaşı öne çıkarak
sultana hediyesini sunuyor. Bir tellal yüksek sesle gelen
grubu ve yiğitbaşını ismiyle takdim ediyor. Sultan yüksek
bir kürsüde oturmuş, Kirmani ve Ahi Evran’ı da iki yanına
oturtmuştur. Önce debbağlar gelir. Selam durup rengarenk
işlenmiş derileri yere serip, sonra huzurdan ayrılırlar. Bu
şekilde diğer meslek grupları da sırayla gelip ürünlerini
sunuyorlar. Sultan Alaaddin, sırada bekleyenlerin hepsinin
Müslüman usta ve kalfalar olduğunu öğrenince Ahi Evran’a “Bu
nasıl iştir? Hepsinin başında bir yiğitbaşı… Sen bir ordu
nizamı kurmuşsun.” der. Ahi Evran’da 32 meslekten usta ve
kalfaları olduğunu söyler. Ayrıca “Her meslekten ustalara
ihtiyacı olan ham maddeyi denk veririz hünkarım. Böylelikle
kimse, yek diğerinden fazla satamaz, herkes denk kazanır.
Mala, eşyaya talep mi arttı? O vakit bir kalfayı usta yapar
ona dükkan açarız, böylelikle paylaşarak büyürüz.” deyince,
Sultan derhal aynı teşkilatı tüm şehirlerde kurması için
ona emir verir. Bundan sonra aralarında İbni Sina hakkında
kısa bir sohbet olur. Sultan Ahi Evran’nın hekim olduğunu
duymuştur. Felsefeye meraklı olduğu için Ahi Evran’dan İbni
Sina’nın bir eserini Farsçaya tercüme etmesini ister. Sohbet
böyle devam ederken Sultan Alaaddin’in dikkati arka taraflarda bekleyen kadın süvarilere takılır. Bunlar kimdir diye
sorar Ahi Evran’a. Onların Ahilerin kızları ve kadınları
olduğunu öğrenince hayreti daha da artar. Adına Bacıyan-ı
Rum denilen bu teşkilatın da diğer şehirlerde kurulmasını
450 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ister. Kadınlar gösteriye başlar. Yüksek bir kalasın üstüne
asılmış koyun postunu atını dörtnala koşturan bir kız, hem
de arkasına dönerek ok ile vurur. Sultan heyecanından ayağa
fırlar. Gösteriler bitip Sultan mekandan ayrılacağı zaman
yine Ahi Evran’a döner ve kendisini Konya’da ki medreselere müderris atadığını, derhal hazırlanıp Konya’da göreve
başlamasını ister. Ardından da “Ha bir de bundan böyle namın
Nasıreddin’dir. Dinine ve halkına yardım ederek bunu hak ettin. Seni böyle analar böyle bileler, dünya döndükçe namın
yürüye Hoca Nasıreddin.” diye ekler.
65.Ahi Evran evinde misafir beklemektedir. Gelecek olan Sadreddin Konevi’dir. Henüz 20’li yaşlarındadır. Sadreddin
Konevi gelir, birbirlerini gördükleri gibi kucaklaşırlar.
Aralarında samimi ve neşeli bir sohbet başlar. Sadreddin
Konevi, Şam’dan gelmiştir. Babası Mecidüddin İshak vefat
edince annesi bir süre sonra Muhyiddin Arabi ile evlenmiş
ve birlikte Şam’a gitmişlerdir. Ahi Evran ilerleyen sohbet sırasında ona İbn-i Arabi’yi sorar. Sadreddin, İbn-i
Arabi’ye karşı, bir akımın başladığını, dikkatli olması
gerektiğini ancak onun kimseden çekinecek biri olmadığını
anlatır. Kendilerine Selefi diyen bir grubun halkı sufilere
düşman etmek için uğraştığını belirtir. Sohbet ilerlerken
Ahi Evran, Negar Kadına sofrayı hazırlamasını söyler. Tam da
bu sırada Fatma Hatun kendi müridi olan dört kızla eve gelir. Karınları çok açtır. Fatma Hatun da Negar Kadına “Yemek
var mı?” diye sorar. Negar Kadın: “Yemek var ancak efendinin
misafiri vardır.” deyince Fatma Hatun, Sadreddin’in yabancı
olmadığını söyleyerek içeri dalar. Sadreddin’e kısa bir hoş
beş eden Fatma Hatun yemeği görünce “ Dervişler riyazet üzere
durur, haydi bakalım Allah takvanızı arttırsın erenler.” diyerek yemeği önlerinden alır. İkisi de yemeğin arkasından
bakakalır. Ahi Evran, Sadreddin’e yıllar önce babasının davetiyle onlara yemeğe geldiklerini ancak evlerindeki kuşların
yemeklerin üzerine konup onları aç bıraktığını anlatarak
bu olayı hatırlayıp hatırlamadığını sorar. Sadreddin Konevi
hatırladığını söyleyince de Ahi Evran lafı yapıştırır: “İşte
bunu ona say.”
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /451
66.Dış Ses: “1230 yılında Sultan Alaaddin, Harzemşahlarla
savaşmak zorunda kaldı. Moğollara karşı Eyyubileri de içine
alan bir ittifak kurmaya çalıştıysa da Celaleddin Harzemşah’ın
Ahlat’a saldırması her şeyin sonunu hazırladı.”
Görüntüde Sultan Alaaddin, Yassıçemen Ovasına bakıyor,
atının üstünde savaş zırhları ile heybetli görünüyor. Ova on
binlerce ölü askerle dolu. Harzem ordusu adeta yok edilmiş.
Dış Ses:
“Alaaddin bundan sonra doğuda ve güneyde topraklarını hızla
genişleterek, Moğollar’a hem göz dağı veriyor hem de diplomatik davranarak onları oyalıyordu. Ancak Sultan’ın ordusuna
verdiği bir şölen sırasında zehirlenerek öldürülmesi, onu
bir baba gibi gören Türkmenlerin ve Ahilerin ülke çapında
ayaklanmasına neden oldu. Yeni sultan II. Gıyaseddin, hem
çok tecrübesiz hem de basiretsiz biriydi. Bazı Türkmen
Beylerini ve Ahi Babalarını öldürterek ya da tutuklatarak
olaylara karşılık verdi.” Ülkenin her yanında ayaklanmalar çıkmış olarak gösterilir. Ahiler şehirlerde toplanıp
hükümet konakları önünde sorumluların bulunmasını isterler. Askerlerin Ahilere müdahalesi arbede içinde gösterilir.
Türkmenler de ayaklanmıştır. Atlı Türkmenlerin ordu güçleriyle girdikleri çatışmalar gösterilir. Ülke yangın yerine
dönmüştür.
67.Sene 1240 olarak gösterilir. Konya Hanikah-ı Ziya Medresesi. Ahi Evran medresenin avlusunda öğrencilerine ders vermektedir. Koşarak, panik içinde yanına biri gelir. Bu o sırada
30 yaşlarındaki Edebali’dir. Ahi Evran ise 60 yaşlarındadır.
Edebali,
Ahi
Evran’a,
her
şehirde
Ahi
Babalarının
tutuklandıklarını hatta bazılarının idam edildiğini anlatır.
Ahi Evran, olayların çoktandır durulduğunu bunun nedeninin
ne olabileceğini sorar. Edebali de Vezir Sadreddin Kupeg’in
Sultana suikast hazırlığında iken yakalandığını, Sultanın
veziri öldürttüğünü ancak Ahi ve Türkmenleri de bu olaydan
sorumlu tuttuğunu söyler. Ahi Evran bunun üzerine “ Edebali,
hemen şehirlere haberci çıkaralım, halk sakin olmalı, sen de
hemen hazırlan. Eskişehir’e git, seni uçlarda halifem atadım.
452 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Oralara mukayyed ol. Bunun arkasından büyük isyan gelecek,
uçlardakiler de buna katılıp düşmanları sevindirmesinler!”
der. Aniden bir gürültü patırtı başlar, medresenin avlusu
askerlerle dolar, muhafız başı öne çıkar ve Ahi Evran’a tutuklu olduğunu söyler. Ahi Evran ile Edebali göz göze gelir.
68.Çok kanlı savaş sahneleri. Türkmenler Baba İshak
liderliğinde ayaklanmış ve Kırşehir’in Malya Ovasında
Selçuklu Ordusu ile savaşa tutuşmuşlardır. Frank askerleri
ile Türkmenler arasındaki savaş gösterilir. Dış Ses: “Göçerlerin manevi önderi olan Baba İlyas’ın tutuklanıp öldürülmesi, halifesi olan Baba İshak’ı harekete geçirdi. Türkmenler 1242’de önlerine çıkan kuvvetleri yenerek Malya Ovasına
geldiler. Selçuklu Ordusunda ki Türk unsurlar Baba İshak’a
karşı savaşmayı reddettikleri için paralı Frank askerleri
devreye sokuldu. Savaş çok kanlı bitti. Ancak bu sadece bir
başlangıç idi. “
69.Kayseri yakınlarında bir yer. 40000 kişilik bir Moğol ordusu Baycu Noyan komutasında ilerlemektedir.
70.Kayseri’de hükümet konağı gibi bir yerde toplantı
yapılmaktadır. Toplantıda bulunanlar Fatma Hatun, Kayseri
Ahi Babası Sinan, Kale Komutanı, Kayseri medrese müderrisi Şeyh Burhaneddin, Fatma Hatun kırk beş yaşlarındadır
artık. Fatma Hatun, kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’i
karşısına almış bağırarak konuşmaktadır. Moğollara karşı
şehri savunmak istemeyen kale komutanı ve Şeyh Burhaneddin’e
var gücüyle direnmektedir. Moğolların teslim olsalar bile
şehrin kızlarını cariye yapacaklarını söyleyerek, Şeyh
Burhaneddin’i eleştirir. Çok sert atışmalar yaşanır. Sonunda
Fatma daha fazla dayanamaz ve kılıcını çektiği gibi Şeyhin
boynuna dayar. “Eğer Moğollar bu şehre girdiklerinde hala
ölmemişsen seni ben öldüreceğim! Ben Ayşelerimi, Meryemlerimi, Zehralarımı senin uzun sakalın daha sıvazlansın diye
kafire cariye ettirmem Hace! Allah yoluna şehit ettiririm,
cennete sultan ettiririm, ama senin gereksiz hayatının bedeli ettirmem! Beni anladın mı Şeyh Burhaneddin Efendi hazretleri.” diyerek tartışmaya son noktayı koyar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /453
71.Fatma Hatun ve Ahi Baba Sinan dışarı çıkarlar, Ahiler
silahlanmış
beklemektedir.
Çeşit
çeşit
esnaf
meslek
kıyafetleri üzerlerinde, Bacıyan-Rum’un silahlanmış genç
kızları da orada at üstündedir. Herkes onların ağzından
çıkacak sözü beklemektedir, halkta etraflarını sarmıştır.
Binlerce kalabalık hükümet konağı gibi bir yerin önündeki
alanı doldurmuştur. Fatma Hatun kalabalığa derin derin bakar ve yüksek sesle konuşur. Konuşması son derece duygulu ve
etkileyicidir. Halkı cihada çağıran bu etkili hitap “Yoksa
Allah yoluna revan canlarımızla, kanımızı akıtıp şahadet
şerbetini içelim de cenk nasıl edilirmiş tatara öğretelim
mi?” cümleleriyle biterken halk “Allahuekber” nidalarıyla
karşılık vermektedir.
72.Halk, kale depolarındaki silahlarla silahlandırılır.
Mızraklar, kılıçlar, yaylar dağıtılır. Bir kısım halk
kırsaldan ellerinde dirgenler ve oraklarla akın akın sur
kapılarından şehre gönüllü olarak girmektedir.
73.Moğol ordusu, Kayseri şehir surlarının önüne dizilmiştir.
Beyaz bir flama sarılmış ok kale duvarlarının dibine fırlatılır.
Bu Moğolların teslim olun çağrısıdır. Biraz sonra kale kapısı
açılır, Fatma Hatun ve yüz kadar kadın süvari kaleden çıkış
yapar. Zırhlı ve siyah giyinmişlerdir. Baycu Noyan kapıdan
çıkan 100 kadar süvariye bakar onların görüşmek için gelen
heyet olduğunu sanır yanındaki komutana dönerek bu kadar
kalabalık geldikleri için dalga geçer. Ancak gelen atlılar
toplu halde iken birdenbire açılmaya başlarlar. Fatma Hatun
ve süvarileri akıl almaz taktiklerle koca Moğol ordusunu
hem taciz eder hem de kalabalık bir birliği peşlerine takıp
surların yakınına kadar çekerler. Kaleden başlayan muazzam
bir ok yağmuru bu Moğol birliğini neredeyse yok eder. Baycu
Noyan hayret içindedir.
74.Surların arkası, kadın süvariler ve yüzlerce ahi kapı
önünde, Ahiler tekbir getiriyor Fatma Hatun atından iner ve
kayıpları olup olmadığını öğrenmek ister.
454 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
75.Moğol Ordusu aynı düzendedir, yaralıların iniltileri
vardır etrafta. Baycu Noyan geriye doğru süvarisiz dönen yüzlerce ata hiddet içinde bakmaktadır: “Gidin mancınıkları getirin!” diye emir verir. Bu arada iki Moğol askeri yaklaşır.
Ortalarında sürüyerek getirdikleri göğsünden vurulmuş bir
yaralı vardır. Askerler yaralının miğferini çıkartırlar, o
anda kadının uzun saçları ortaya çıkar, Baycu Noyan ve askerler hayret içinde kalırlar. Ölmek üzere olan Balkız’ın
son cümleleri “Biz ölmeye hazırız, ya siz?” olur. Ağzından
boşalan kan ile can verir. Baycu Noyan surlara doğru hayretle bakar.
76.Kale kapısının arkası, Fatma Hatun Balkız’ın şehit düştüğünü
öğrenmiş ve kalabalığa konuşmaktadır. Halkı Moğollara karşı
gayrete getiren duygulu ve coşkulu bir konuşmadır bu. Fatma
Hatun’un konuşması biter bitmez Ahi Sinan da kalabalığa dönerek “Yektir Allah” diye bağırır. Binlerce kişi gök gürültüsünü andıran bir sesle “İllallah” diye karşılık verir.
77.Bu son kelime öyle büyük bir gürültüyle söylenir ki
karargahındaki Baycu Noyan bu anlık sesi irkilerek duyar
ve arkası dönükken birden başını çevirip Kayseri Kalesi’ne
doğru bakarak:“Bugün siz kazandınız, yarını bekleyin o zaman.” der.
78.Moğol Ordusu bu sefer uzun merdivenlerle kaleye saldırır.
Amaçları surlara tırmanarak çıkmaktır. Ancak dünkünden biraz
daha zayıf ok atışları ile karşılanırlar. Kayıplar verirler,
yine de tırmananlar olur. Ancak bu sefer ahiler karşılar
onları. Bazı yerlerde Moğollar surlara çıkar hatta bayrak
dikerler. Baycu Noyan ümitlenir. Genel hücum emri verir
oysa bu bir tuzaktır. Kaleden bir duman yükselir. Bu bir
işarettir. Erciyes Dağı’na çekilmiş ve gece karanlığında
gelip Moğol ordusunun birkaç kilometre ardında atlarını
yatırarak gizlenmiş bin kadar Alperene hücum işaretidir. Ordusunun tamamını genel hücuma kaldırmış olan Baycu, arkadan
gelen süvarileri fark ettiğinde korku içinde kalır. Hemen
geri çekilme emri verse de Alperenler uzaktan ok atışlarıyla
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /455
Moğollara kayıplar verdirirler. Toparlanan Moğollar beş bin
kişiyle Alperenleri takibe başlarlar. Ancak Erciyes Dağı’nın
eteklerine yaklaşıldığında birden dörde ayrılan savaşçı
erenler Moğol birliğini şaşırtır. Bunun bir tuzak olduğunu
düşünen Moğol Komutan Bekter geri döner.
79.Bir tepenin üzerinde Hacı Bektaş Veli ve kardeşi Menteş,
Kayseri Kalesi’ne ve Moğol ordusuna bakmaktadır. Güneş
batmaktadır bir yandan. Hacı Bektaş’ın elinde asa vardır
ve o sırada 50 yaşlarındadır. Kardeşine yarın için Taptuklu
Dervişlerin başına geçmesini, son namazlarını kıldırmasını
söyler. Kendisinin çilesinin biraz daha devam edeceğini belirtir.
80.Savaş
üçüncü
günündedir.
Moğollar
mancınıkları
getirmiştir. Dev gibi üç mancınık atış mesafesinde surların
önünde dizilmiştir. Baycu Noyan emir verir. Dev kayalar
bir surun aynı noktasını dövmeye başlar, surdan ufak parçalar düşer ancak böyle giderse durum tehlikeli olabilir.
Baycu Noyan, komutanı Bekter’e Erciyes Dağı’nın yamacında
konuşlanmış olan Alperenleri (Taptuklu Dervişler) yok etmesi
için emir verir. Esir almamasını ister.
81.Kayseri’de Şeyh Burhaneddin’nin evi. Şeyh Burhaneddin ve Kale Komutanı Hacok oğlu Hüsameddin konuşuyorlar.
Hüsameddin, halkın Fatma Hatun’un yanında olduğunu, kendilerini destekleyenlerin sayısının çok az olduğunu anlatıyor.
Konuşmanın sonunda Şeyh Burhaneddin, Moğollarla yine de
temas kurmak gerektiğini hiç olmazsa kendilerinin böyle
düşünmediğini bilmelerini istiyor.
82.Mancınık atışları günlerce devam etmiştir. Sur bir yerden
iyice zayıflamıştır. Baycu Noyan sabırsızlıkla çökeceği anı
beklemektedir. Sonunda sur aşılacak kadar çöker. Moğol ordusu sevinç içindedir. Ancak karşı tarafta bazı hazırlıklar
yapmıştır. Moğol Ordusunun yarısı hücuma geçmiştir. Şehir
halkı yine ok yağmuru yağdırır üzerlerine, kayıp verseler de
yıkık duvara varırlar.
456 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
83.Bütün
ahiler
askerler
ve
bacılar
yıkık
bölümün
arkasındadır. Yarıktan ok atışları ile yaklaşanlara kayıp
verdirirler. Sonunda Moğollar birbirini ezercesine yarıktan
içeri girer. Oysa ölüme koşarlar. Yıkılması beklenen duvarın
arkasında hilal şeklinde derin olmayan bir hendek kazılmış
ve hendeğin içi katı, sıvı ne kadar yanıcı madde varsa
hepsiyle doldurulmuştur. Hendeğin arkasında ise demirciler
büyük körükleri ile beklemektedir. Körüklerin önündeki dar
uzun haznelere koyu bir sıvı dökülür.(Rum Ateşi.) Fatma Hatun emir verir. İki yandan yakılan hendek bir ateş duvarına
dönüşür. Moğol ordusundan yüzlerce asker yarıktan içeri
doluşmuştur. Ancak bir anda yükselen ateş duvarı karşısında
öndekiler duraksayınca arkadan gelenler tarafından ezilir.
Körükler arkadan alev makinesi gibi çalışmaya başlar. Her
yandan üzerlerine metrelerce ateş püskürtülmektedir. Diğer
yandan ateş duvarının arkasında dizilmiş olan yüz kadar
okçu atışa başlar. Manzara inanılmazdır. Moğollar bir cehennemin içindedirler. Arkadan gelenler için de artık çok
geçtir. Yarığın içi bir süre sonra cesetlerle dolu bir tepeye dönüşür. Bir grup düşman da koçbaşıyla kale kapısına
yönelir. Ancak üzerlerine kızgın yağ dökülerek perişan edilirler.
84.Baycu Noyan durumu soğukkanlılıkla seyretmektedir. Savunma gücünün yarığa ve kale kapısına yığıldığını düşünerek
merdivenlerle surlara hücum emri verir. Moğollar uzun merdivenlerle surlara doğru yönelir. Bir kısmı surlara çıkar.
Sekiz dokuz yerden arka arkaya yüzlerce Moğol askeri surlara
çıkmıştır bile. Yüzlercesi de çıkmaktadır.
85.Ahi Sinan savunmanın surların üzerindeki bölümünü yönetmektedir. Moğolların surlara çıktığını görür. Az sayıdaki
muhafızlar öldürülmektedir. Ahi Sinan duvarların arkasında
ellerinde dirgenler, oraklar, baltalar ve çapalarla bekleyen, sayıları on binleri bulan halka seslenir. Büyük bir
uğultu kopar, on binlerce insan ellerinde baltalar, dirgen-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /457
ler, oraklar ve çapalarla surlara çıkan Moğol askerlerine
saldırır. Bu öyle bir kalabalıktır ki bazı Moğol askerleri
gelenleri görünce kaçmaya başlar.
86.Yarıkta kilitlenen savaş artık devam edemez olur. Açılan
yarık insan cesetleri ile kapanmıştır. Baycu Noyan surlardan
atlayan ve atılan askerlerini seyretmektedir. Öfke içinde
geri çekilme emri verir.
87.Baycu Noyan komutanlarından rapor almaktadır. Sıra ile
komutanlar düşüncelerini söylerler, çok kayıp verdiklerini,
böyle bir savunmanın diğer şehirleri de uyarabileceğini,
merkezden çok uzaklaşmış olduklarını söylerler. Baycu Noyan
da durumu değerlendirir ve kuşatmayı kaldırma kararı verir.
Ancak tam da o sırada bir asker gelir ve karşı taraftan
birinin kendisiyle görüşmek istediğini söyler.
88.Fatma Hatun ve Ahi Sinan surların üstünden Moğol ordusunu
gözlemektedir. Moğol ordusu bir süre sonra çadırlarını sökmeye başlayacaktır. İkisi de sevinç içindedir.
89.Gece Kayseri’de büyük şenlikler yapılmaktadır. Rumlar ve
Ermeniler de zaferi kutlamaktadır. Müslüman mahallelerinde
ise ilahiler ve Kuran okunmaktadır. Şehir meydanında kuzular
çevrilmekte, helvalar yapılmakta ve şerbetler hazırlanarak
halka dağıtılmaktadır. Herkes sevinç içindedir. Hristiyanlar da aynı meydanın bir yerinde toplu halde çalgı çengi
eşliğinde ve şarap içerek eğlenmektedir. Fatma Hatun ile Ahi
Sinan yanlarında Ahiler ve bacılardan bir grup ile yürümektedir. Kısa konuşmalardan sonra Fatma Hatun Bacıyan-ı Rum’un
kızlarıyla beraber Kızlar Tekkesine gider.
90.Moğollar kale komutanının rehberliğinde Kayseri Surlarının
pis su dehlizlerinden sessizce şehre girmektedir. Mahalleler boşalmış halk şehir meydanında toplanmış olduğu için
kimse koca Moğol ordusunun gece karanlığında sessizce şehre
458 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
dolduğunu fark etmez. Son anda fark eden birkaç nöbetçi de
hemen öldürülür.
91.Kale komutanı Baycu Noyan’ı Fatma Hatun’un dergahına
getirmiştir. Baycu ağaçlık bir alanın içindeki güzel bahçeye
ve semah törenine hayranlıkla bakar. Fatma Hatun ve kızları
ilahiler eşliğinde ellerinde küçük kandillerle semah dönmektedir. Bembeyaz elbiseler içinde kendinden geçmiş bir
halde içleri ilahi aşkla dolmuş olarak. Bir süre seyrettikten sonra Baycu adamlarına işaret verir. Bembeyaz elbiseler
içindeki kızlar vücutlarında kırmızı gül gibi açan oklarla
arka arkaya düşmeye başlar. Fatma Hatun semah esnasında bir
an gözlerini açtığında, düşerken bedeni kanlarıyla boyanmakta olan kızlarını görür. Yavaşça durduğunda onlarca kız
çevresinde ölmüştür. Karşısında yüzlerce Moğol askeri ve
Baycu Noyan vardır. O anda şehirde büyük bir feryad dalgası
başlar. Yangınlar yükselir değişik yerlerden. Moğol katliamı
başlamıştır.
92.Konya zindanında Ahi Evran uykusundan ter içinde uyanır.
Parmaklıkların arkasında elinde meşale ile bekleyen Hacı
Bektaş’ı görür. Yavaşça ayağa kalkar, Bektaş’a doğru yürür.
Hacı Bektaş, “ Evvel Hakk diyelim, kadim Hakk diyelim. Geldi
Ali mevsimi medet Muhammed diyelim. Kırklar demine devranına
Hu diyelim.” diyerek onu selamlar. Aralarında başlayan bu
mistik konuşma sonunda Ahi Evran, Hacı Bektaş’a Edebali’yi
emanet eder.
JENERİK AKARKEN, DIŞ SES
Fatma Ana ya da Kadıncık Ana, beş yıllık esaret hayatından
sonra serbest bırakıldı. Kocası öldükten sonraki yıllarını
Suluca Karahöyük’te Hacı Bektaş’ın himayesinde geçirdi.
Ahi Evran iki yıl sonra hapisten çıkartıldı. Kırşehir’de
Ahi
Teşkilatını
yeniden
canlandırdı
ise
de
1261’de
Moğolların Kırşehir kuşatmasında şehit düştü. Edebali, Bizans sınırlarında yaşayan Yörüklerin manevi önderi ve Osman
Gazi’nin kayınpederi oldu. Şeyh Edebali ve Ahiler Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunda başat rol oynadılar.
Birinci Mansiyon Ödülü
Selfet AYDEMİR
1973 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesinde dünyaya geldim. Doğumumdan hemen sonra ailemin
Ankara’ya yerleşmesinden itibaren hayatım
hep bu şehirde devam etti. Üniversite eğitimim
1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ne girerek başladı. Burada İngilizce
hazırlık sınıfını bitirdikten ve bir süre daha devam
ettikten sonra ayrılarak, özel eğitim kurumlarında
öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulundum. 1996 yılında tekrar üniversite sınavına girerek Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü’ne girdim
ve bu bölümden mezun oldum Ekonomik nedenlerle üniversite hayatı ile çalışma hayatını birlikte
sürdürmek durumunda kaldım. 1998-2004 yılları
arasında çeşitli konularda faaliyet gösteren özel
bir eğitim kurumunun kuruculuğunu yapıp genel
müdürlük görevini yürüttüm. Halen bir kamu
kuruluşunda uzman olarak görev yapmaktayım.
Evli ve 2 çocuk babasıyım.
2012 yılından itibaren roman ve öyküler yazmaya
başladım. Romanlarımdan biri özel bir yayınevi
tarafından 2012 yılı Haziran ayında basılarak
yayınlandı. 2013 yılı Mayıs ayında Eskişehir
Valiliği tarafından “Uluslar Arası Türk Dünyası
Kültür Başkenti” etkinlikleri kapsamında düzenlenen Yunus Emre Roman Yarışması’nda “Ayna,
Sır ve Işık” isimli romanım ödüle layık görüldü.
Roman ve öykü çalışmalarım halen devam etmektedir.
EJDERİN KALBİ
Senaryo
SAHNE 1 DIŞ. ORMAN – GECE
Anadolu Selçuklu Devleti’nin ağır bir yenilgiye uğradığı
Kösedağ
Savaşı
sonrasında,
13.yüzyılın
ortalarında
Moğolların Anadolu’yu istila ettiği karışıklık yıllarıdır.
Gece vakti karanlığı dolunay aydınlatmaktadır. Gecenin
sessizliğini yer yer kurt-çakal ulumaları bozmaktadır. Ormanda yaşları 5-10 arasında değişen 7-8 erkek çocuğu ile 5-6
yaşlarında şirin-sevimli bir kız çocuğu (AYBİKE) yerde yan
yana yatmaktadırlar. Mevsim kış değildir ama havada bahar
serinliği vardır. Çocuklar titremektedirler. Hepsi de yorgun, korkmuş ve perişan bir haldedir. Elbiseleri yıpranıp
yırtılmış, yüzleri kirlenip kararmıştır. Hepsinin ayakları
çıplaktır ve yara bere içindedir. Az ötede 15-20 kişilik bir
grup Moğol askeri/yağmacısı büyükçe bir ateşin etrafında
oturmaktadır. Yakınlarında atları bağlıdır ve zırhları,
kalkanları vs. yanlarında yığılı olarak durmaktadır. Ateşin
üzerinde çevirerek koyun kızartmakta, keyifle ve vahşice
468 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
tavırlarla yiyip içmektedirler. Çocuklar bir ucu askerlerin bulunduğu yerdeki bir ağaca bağlı olan kalınca bir
iple bellerinden birbirlerine bağlanmıştır. En uçta Aybike
bağlıdır ve yanında 7-8 yaşlarında olan ağabeyi (HASAN) onun
elini tutmaktadır. Hasan yağız görünümlü, güzel ve cesur bir
çocuktur. Aybike’nin kulağına yaklaşıp cesaret ve güven vermeye çalışarak konuşur.
HASAN
Korkma, seni hiç bırakmayacağım!
Aybike inanmış gibi kafasını sallar ama yüzü korkuludur. O
sırada askerlerden kısa boylu, tıknaz ve şişman olan biri
(TEVENTAY) karnını ovuşturarak ayağa kalkar. İnlemeye benzer sesler çıkararak sarhoşça ve eli karnında kıvranır gibi
çalıların arkasına gider. Askerlerden genç ve iri yapılı biri
(BAYTA) içkisini kafasına diker ve ağzının kenarlarından
akıta akıta içip bitirir. Tavırlarından grubun lideri olduğu
belli olan Bayta koluyla ağzını silip sarhoş halde diğer
askerlere kızar/çıkışır gibi homurdanarak konuşur.
BAYTA
Size kadınların hepsini öldürmeyin demiştim! ... Ahmak
herifler! ... Şimdi bizi kim şenlendirecek ha! ...
Bayta aklına bir şey gelmiş gibi duraksar, gözü Aybike’ye
takılır. Yüzüne pis bir gülümseme yayılır. Sarhoşlukla
puslanmış vahşi ve kirli bakışlarla Aybike’ye bakarak ve
yalpalayarak ayağa kalkar. Çocukların yattığı yere doğru
sarhoşça yürümeye başlar. Yürürken belinden bir bıçak çıkarır.
Çocuklar durumu fark eder ve korkuyla uyumuş gibi gözlerini
sıkıca yumarlar. Bayta, Aybike’nin belindeki ipi keser ve
kolundan tutup diğerlerinden ayırarak ayağa kaldırır.
BAYTA
Gel bakalım güzel kız!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /469
Aybike korkudan dili tutulmuş bir halde titreyerek sessizce
ağlamaya başlar. Hasan gözlerini açar ve bağırarak ayağa
fırlar.
HASAN
Bırak onu! Bıraaaak!
Hasan çabalasa da belinde bağlı ipten dolayı Aybike’ye uzanamaz.
Bayta hiç oralı olmadan Aybike’yi karanlığa doğru sürüklercesine götürmeye başlar. Hasan bir yandan belindeki ipi
çözmeye/koparmaya çalışmakta ve bir yandan da bağırmaya devam etmektedir.
HASAN
Bırak kardeşimi! Bıraaaak!
Bayta, Aybike’yi kolundan sürükler gibi götürür. Aybike’nin
korkuyla açılmış gözlerinden sessiz yaşlar süzülür. O sırada
Bayta’nın döndüğü taraftaki karanlığın içinden ıslık sesini
andıran keskin bir ok vınlaması duyulur. Ateşin başındakiler
ise sesi duymazlar. Hallerine aynen devam etmektedirler. Bayta bir an için ayakta hareketsiz kaldıktan sonra Aybike’nin
kolunu bırakır ve olduğu yerde öylece arkasına devriliverir.
Kalbinin tam üzerine bir ok saplanmıştır. Onun devrilmesiyle
askerler durumu fark ederler. Silahlarına davranmak isterler.
Aynı anda yeni ok vınlamaları işitilir. Askerlerin kiminin
göğsüne kiminin boynuna oklar saplanır. Hiçbiri silahlarına
erişemez. Teventay çalılıkların arkasından olanları dehşetle
izler. Bir an için askerle-rin yanına gitmeye yeltense de
tereddüt eder, gözleri atlara takılır. Sürünerek atların
olduğu yere doğru ilerle-meye başlar. Karanlığın içinden
ateşin olduğu yere simsiyah sargılı elbiselere bürünmüş
savaşçılar çıkar. Savaşçıların sadece gözleri görünmektedir. Sayıları askerlerden daha azdır. Moğol askerlerinden
yaralı olanlar ve ok isabet etmeyenler onlara karşı koymaya çalışırlar. Savaşçıların iyi eğitimli oldukları hal ve
hareketlerinden bellidir. Seri ve ustaca kılıç darbeleriyle
askerlerin hepsini oracıkta öldürüverirler. Teventay atlara
470 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
doğru sürünürken olan bi-teni izler ve korkuyla daha da hızlı
sürünmeye koyulur. Siyah bir ata ulaşır ve üzerine binmeye
çalışır. Şişman ve hantal olduğu için ata güçlükle biner.
Atın kişneme ve toynak sesleri duyulur. Savaşçılar sesin
geldiği yöne dönüverirler. Teventay atını dehleyip kaçmaya
çalışırken savaşçılardan biri çevik bir hareketle belindeki kama biçimindeki düz hançeri çıkarır ve ona doğru hızla
fırlatır. Hançer Teventay’ın sırtına saplanır. Teventay acı
bir çığlık koparır ama düşmez, atıyla karanlığa karışır.
Hançeri atan savaşçı hemen peşinden gitmeye yeltenir. Fakat
Lider Savaşçı sağ elini kaldırıp tek hareketle kararlıca onu
durdurur. Bu sırada sağ elinin serçe parmağında üzerinde
kabartma yılan deseni olan bir yüzük parlar. Ormanda yanan
ateş Lider Savaşçı’nın gözlerine yansır. Cesur ve kararlı
bir bakış ve tonla, gözlerinde ateşle konuşur.
LİDER SAVAŞÇI
Bırak da verdiğimiz emaneti asıl gitmesi gereken yere
ulaştırsın! ... Askerlerden sağ kalan var mı bakın!
Çocukları sakinleştirin... Dönüyoruz!
SAHNE 2 DIŞ. BOZKIR – GÜN
Moğol ordusundan kalabalık bir grup bozkırda çadırlar
kurmuştur. Sabah vakitleridir. Büyüklüğünden, görkeminden ve
önünde bekleyen iki muhafızdan komutan çadırı olduğu belli
olan çadırdan bir Moğol komutanı (BATU) dışarı çıkar. Batu
iri yarı, güçlü, zeki, sert ve acımasız biridir. Çadırın
önünde keyifle esneyip gerinerek açılır, boynunu/vücudunu
kütürdetir. Bu sırada gözleri ileriye dikkat kesilir. Atının
üzerinde Teventay yarı baygın halde gelmektedir. Birkaç asker
Teventay’ı karşılar ve ikisi atından indirip ona omuz verirler. Teventay’ın sırtında hançer hâlâ saplı durmaktadır.
Batu da ona doğru hareketlenir. Buluştuklarında Teventay
Batu’nun önünde diz çöker. Batu düşmemesi için onu tutar ve
kaygıyla sorar.
BATU
Bayta nerde? Ne oldu? Konuş!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /471
Teventay’ın dili damağı kurumuştur. Askerlerden biri ona
su verir. Teventay biraz olsun toparlanır ve güçlükle nefes
alarak konuşur.
TEVENTAY
Bayta öldü... Baskın yaptılar...
Batu’nun yüzünü öfke ve dehşet kaplar. Duyduklarına inanamaz
bir halde Teventay’ı sarsarak kükrer gibi konuşur.
BATU
Ne diyorsun sen! Bu nasıl olur! Kim buna cesaret edebilir!
TEVENTAY
Bilmiyorum, hepsi siyahlar içindeydi. Gece kadar
siyahtılar! Sadece gözleri görünüyordu... Çocukların hepsini geri aldılar. Bizden herkesi öldürdüler...
BATU
Peki sen nasıl kurtuldun?
TEVENTAY
Sürünerek kaçtım...
Teventay bir an pot kırmış gibi duraksar. Korkuyla Batu’dan
bakışlarını kaçırır ve inandırıcı olmaya çalışarak konuşur.
TEVENTAY
Önce Bayta’yı öldürdüler... Onun öldüğünü görünce sana
haber verebilmek
için kaçtım... Kalsam beni de öldürürlerdi, sana haber
verecek kimse kalmazdı. Sırtımdaki şu hançere rağmen
intikamını alman için dayandım...
Batu’nun yüzü hâlâ duyduklarına inanamaz haldedir. Acı ve
öfkeden titrer bir halde kendini sıkarak Teventay’a sorar.
BATU
Kardeşim nasıl öldü? ...
472 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
TEVENTAY
Ok saplandı, ama fazla acı çekmedi. Galiba tam kalbinden
vurdular...
BATU
Demek tam kalbinden vurdular ha! ...
Batu hırsla titreyerek Teventay’ı sarsar.
BATU
Kim bunlar? Tanıyabilir misin onları?
Teventay tükenmiş halde olumsuzca başını sallar. Batu,
Teventay’ın sırtındaki hançere dikkat kesilir. Hançeri
kavrar ve aniden saplandığı yerden çıkarı. Teventay acıyla
kıvranıp inler.
BATU
Onca adam kardeşimi koruyamadınız...
Teventay
kafasını
kaldırır,
Batu’nun
yüzüne
korkuyla yalvarırcasına bakar. Batu hançeri Teventay’ın kalbine
saplavıverir. Onları izleyenler ürperti ve korkuyla irkilirler. Batu hançeri çıkarıp hırsla titreyerek havaya kaldırır
ve intikam arzusuyla söz verir.
BATU
Moğol’a saldırmaya ve cesaret eden her kimse, kardeşim
Bayta’yı kalbinden vuran her kimse, and olsun ki bulup
kalbini ellerimle sökeceğim!
SAHNE 3 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GÜN
Aybike ve Hasan birbirlerine sarılmış halde tertemiz bir
yatakta uyumaktadırlar. Yatağın yanı başında bir kadın (NUR
BACI) oturmuş, nemli gözlerle ve yer yer acı tebessümlerle
onları seyretmektedir. Nur Bacı güzel ve temiz yüzlü, narin
yapılı biridir. AHMET GÜLŞEHRÎ oda kapısına gelir ama içeri
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /473
gireceği sırada kapıda durur. Ahmet Gülşehrî genç, ince
yapılı fakat diri ve sağlıklı görünen, düzgün ve bakımlı
sakallı, latif yüzlü biridir. Gülşehir’in (Kırşehir) bilinen
simalarından olup usta bir şairdir. Kısa bir an kapıdan hüzünle onları seyreder. Eşine yaklaşır ve tebessümle fısıldar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hâlâ uyanmadılar mı?
NUR BACI
Dün gece uzun zaman uyuyamadılar, çok korkmuşlar.
Kızcağızın dili tutulmuş, tek kelime bile konuşmadı...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Köylerinde kimseyi sağ koymamışlar... Çocukların
anlattıklarına göre ikisinin ana babasını çok direndiler
diye gözlerinin önünde öldürmüşler...
NUR BACI
Vah zavallılar! ... Babamız ne diyor? Kızcağız iyileşir
miymiş?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Allah’ın izniyle iyileşir dedi. Onun dilini açmak için onun
dilinden konuşmamı buyurdu... Nasıl yapacaksam!
Ahmet Gülşehrî müşkül bir durumdadır. Eşi ona cesaret verir.
NUR BACI
Şair olan sensin Gülşehrî! Güzel söz senin sanatındır! Öyle
ya, bu kilidin çilingiri olsa olsa sen olursun!
Nur Bacı eşine olan güvenini pekiştirerek düşüncesini yineler.
NUR BACI
Anahtar senin tatlı dilinden dökülecek sözler olsa gerektir... Şeyh Babamız ferasetiyle yine hikmet buyurmuş!
474 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahmet Gülşehrî kafasını sallar ama bir yandan da düşünceli
halde sakalını sıvazlar. Nur Bacı’nın aklına bir fikir
gelmiş gibidir.
NUR BACI
Çocuklar masalı severler!
Nur Bacı heyecanla eşinin yüzüne bakar. Sonra çocuklara
dönüp Aybike’ye anlamlı ve hüzünlü gözlerle bakarak sözlerine devam eder.
NUR BACI
Ona güzel bir masal anlat, güzel bir rüya gibi olsun, kâbusundan uyansın...
(Eşine dönüp rica ve minnetle bakarak)
Ana baba hasreti çeken çocukların sonunda
onlara kavuştuğu güzel masallar anlat, olur mu? ...
Ahmet Gülşehrî duygulu gözlerle eşine bakar ve sarılıp eşinin
başını omzuna yaslar. Teselli ve ümit vererek konuşur.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Şeyh Babam dedi ki...
(Duraksayıp heyecanlanarak)
Şeyh Babam bana dedi ki... Çocukcağızların kimi kimsesi
kalmamış. Artık onların ana babası bizmişiz!
Nur Bacı heyecanla başını kaldırıp duyduklarına inanamaz halde eşinin yüzüne bakar. Gözlerinden yaşlar süzülür. Masumca
uyumaya devam eden çocuklara döner. Yüzlerine elini uzatır
ama dokunmaya kıyamaz gibi çekinir ve hafifçe yorganlarını düzeltir. Ahmet Gülşehrî dolu dolu gözlerle eşini ve çocukları
izlemektedir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /475
SAHNE 4 İÇ. DERGÂH – GÜN
Moğolların elinden kurtarılan çocuklar mütevazı döşenmiş
büyükçe bir dergâh odasında yüksekçe bir sedirin üzerinde
yan yana oturmaktadır. En başta Aybike ve onun yanında
Hasan vardır. Hepsinin elbiseleri yenilenmiş ve aklanıp
paklanmışlardır. Paçaları sıvanmıştır ve çıplak ayakları
sedirden aşağı sallanmaktadır. Ayakları temizlenmiş olmasına
rağmen yine de yara bereler vardır. İki genç dergâh görevlisi temiz havlularla ve yumuşak hareketlerle çocukların
ayaklarını özenle kurulamaktadır. İlerlemiş yaşına rağmen
diri ve sağlıklı görünen, ak sakallı, yapılı, heybetli ve
bilge görünümlü biri (AHİ EVRAN) yakınlarına oturmuştur
ve içerisinde bitkisel bir merhem/karışım olan bir kabı
karıştırmaktadır. Kurulama biter ve gençler hürmetle kenara çekilir. Ahi Evran elinde kapla çocuklara yaklaşır.
(Ahi Evran’ın ellerinden çok çalıştığı/deri işiyle uğraştığı
bellidir ve parmaklarında herhangi bir yüzük vs. yoktur.)
Aybike’nin yara bereli ayaklarının önünde eğilir. Derin bir
besmele fısıldayarak sağ elinin işaret parmağıyla merhemden
bir miktar alır. Merhemi yaralara süreceği sırada Aybike
canının yanmasından korkar ve titrer. Ahi Evran durumu fark
eder, durur ve Aybike’ye gülümser.
AHİ EVRAN
Korkma, bu merhem hiç acıtmaz. Hatta yaraların acısını
alır...
Aybike tepki vermez ama korkusu da geçmemiştir.
AHİ EVRAN
Önce ağabeyine sürelim o halde...
Ahi Evran Hasan’ın ayaklarındaki yara bereye merhemi sürer.
HASAN
Hiç acımıyor! Ayağımda rüzgâr esiyor sanki!
Sadece biraz gıdıklıyor Aybike!
476 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Aybike yine sesini çıkarmaz ama artık korkusu geçmiştir.
Ayağını hafifçe Ahi Evran’a uzatır. Ahi Evran merhemi ona da
sürmeye başlar. Sürerken bir yandan da kenarda bekleyen gençlere sorar.
AHİ EVRAN
Ayaklarının kalıbı alındı mı?
Gençlerden yaşça daha büyük görüneni cevap verir.
ÇIRAK
Hepsi için ayrı ayrı alındı efendim.
Ahi Evran başını sallar ve merhem sürmeye devam eder.
SAHNE 5 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Aybike ve Hasan yan yana yatmaktadırlar. Ahmet Gülşehrî
arkasında bir şey saklayarak odaya girer. Yatağın kenarına
oturup gülümser.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Demek hâlâ uyumadınız, güzel! Ben de Aybike’ye bir hediye
getirmiştim.
Aybike ve Hasan merakla dikkat kesilirler. Ahmet Gülşehrî
arkasında sakladığı bez bebeği gösterip Aybike’ye uzatır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Bunu eşim senin için yaptı Aybike...
Aybike sevinir ve bebeği alıp inceler. Beğenir ama sesini
çıkarmaz.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Size masal anlatmamı ister misiniz?
Hasan hevesle başını sallar. Fakat Aybike bir tepki vermez.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /477
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yoksa sen istemiyor musun Aybike? Ama bu çok güzel bir
masal... Ne dersin?
HASAN
Anlatsın Aybike! Babam da anlatırdı!
Hasan pot kırmış gibi mahzunlaşır, Aybike’nin de bakışları
düşer. Ahmet Gülşehrî durumlarını fark eder ve teselli etmeye çalışır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Babanız gibi anlatamamam belki ama... Emin olun bu masalı
çok seveceksiniz! Çok güçlü bir kahramanın masalı bu! Üstelik bu kahraman öyle akıllı ve becerikli, öyle yaman öyle
cesurmuş ki, kötü adamlar adını duyduklarında bile korkudan
sağa sola kaçışırlarmış!
Ahmet Gülşehrî bir an için durup çocukları süzer. Hasan merakla heyecanlanmıştır. Aybike de yavaştan ilgi göstermeye
başlamıştır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hatta en vahşi Çekikgöz Moğol haydutları bile onun adını
duyunca korkudan tir tir titrerlermiş...
Aybike Moğolları duyunca masala iyice ilgi duyup dikkat kesilir. Ahmet Gülşehrî durumu fark eder ama sezdirmez, istifini bozmaz.
SAHNE 6 DIŞ. AYBİKE ve HASAN’IN YAŞADIĞI/
KAÇIRILDIĞI KÖY – GECE
Aybike masalda anlatılanları hayal âleminde düşlemektedir.
Hayalinin mekânı ailesiyle yaşarken kaçırıldıkları köyleridir. Her yer karanlık ve sislidir. Dolunay vardır ve
dolunayın önünden kara kara bulutlar geçmektedir. Etrafta
soğuk ve keskin ıslıklı rüzgârlar eser. At kişnemeleri kurt
ulumalarına karışır. Korkunç siyah atlara binmiş canavar
478 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
görünümlü Moğol askerleri karanlıklar içinden kopup gelirler. Ellerinde kılıçlarla vahşice gülerek yaklaşırlar. O
sırada uzaklardan bir asker telaşla koşarak atlı askerlere
yaklaşır ve koşarken korkmuş halde titreyerek bağırır.
HABERCİ MOĞOL ASKERİ
O geliyooor! Kaçııın! O geliyooor!
Askerler tir tir titremeye başlarlar. Atları ortadan yok oluverir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı ve Hasan’la diyalogları
sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Ve yılandan kaçışan tarla fareleri gibi kaçacak delik
ararlarmış...
Askerlerin yüzleri tarla faresi suratına dönüşür. Tarla
fareleri gibi korku ve panik halinde dört bir yana kaçışıp
gölgelere sinerler. Dolunayın önünden kara bulutlar çekilir.
Sisler dağılmaya başlar. Masal kahramanı ufukta dolunayın
önünde atına binmiş halde, gizemli olduğu kadar ihtişamlı
bir görünümle ortaya çıkar. Meçhul kahramanın yüzü kendilerini kurtaran baskıncılarınki gibi kapalıdır. Giyimi
de onlar gibidir. Sadece gözleri görünmektedir. Yüzündeki
sargılardan yer yer dışarı çıkan sakalı Ahi Evran’ın sakalına
benzemektedir ama kırlaşmamıştır. Kahramanın atı bembeyazdır
ve görkemli bir şekilde şaha kalkarak kişnemektedir. Ahmet
Gülşehrî anlatırken kahraman köye doğru yaklaşır ve atından
çevik bir hamleyle iner. Birçok oku-yayı, hançeri ve kılıcı
vardır.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...O yiğit ve cesur kahraman, kötülerin korkulu rüyası;
iyilerin, fakir, güçsüz ve kimsesizlerin ise dostu ve
koruyucusuymuş...
Yerde beyaz bir yavru tavşan belirir. Kahraman onu görür.
Tavşan hareketsizdir. Kahraman yanına oturur ve tavşanı
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /479
eline alıp sevip okşar. Ona havuç, ot vb. verip besler.
Tavşanın ayakları kan revan içindedir. Kahraman kanı görür
ve üzülür, mimikleriyle tavşana acır. Cebinden bir merhem
çıkarıp tavşanın ayaklarına sürer.
HASAN (DIŞ SES)
Kahraman nasıl korkutuyormuş kötüleri? Çok mu silahı
varmış?
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
Silahı da varmış ama asıl gücünü silahlarından değil,
sağlam inancından ve büyük cesaretinden alırmış!
Kahraman ayağa kalkıp üzerindeki silahları çıkarır ve tarla
faresi suratlı askerlere meydan okurcasına yere atar. Elinde
sadece kılıcı kalır ve kılıcını gölgelere doğru tehditkârca sallar. Gölgelerde saklanan tarla faresi yüzlü askerler
korkuyla iyice sinerler.
SAHNE 7 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Aybike hayranlıkla dinlemektedir. Hasan merak ve heyecanla
sorar.
HASAN
Adı neymiş o kahramanın?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Onun pek çok adı varmış. Doğduğunda ona Mahmut ismini
vermişler. Babasının adı Ahmet olduğu ve Türklerin yaşadığı
Hoy isimli kasabada doğduğu için ona Mahmut Bin Ahmet El
Hoyî derlermiş. Yani Hoy’lu Ahmet’in oğlu Mahmut... Sevenleri ise onun için Nimetullah dermiş... Nimetullah Allah’ın
nimeti, lütfu demek. Sevenlerinin gözünde çok kıymetli ve
saygıdeğermiş. İnsanlara çok yardım ve iyilik edermiş.
Çünkü onun kocaman bir kalbi varmış...
Aybike “kocaman kalp” ifadesindeki mecazı anlamaz ve şaşırır.
480 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Fakirleri korur, zor durumda olanlara sahip çıkarmış.
Açları doyurur, çıplakları giydirir, hastaları tedavi
edermiş. Bunun için pek çok kişi onu Allah’ın kendilerine lütfettiği bir nimet olarak görürmüş. Ayrıca o bilge
biriymiş, yani çok bilgiliymiş. Bu yüzden ona Ebu’l Hakayık
da denirmiş, hakikatlerin babası demektir bu söz...
Ahmet Gülşehrî çocukları bakışlarıyla şöyle bir yoklar.
Merakla dinlediklerini görür ve memnuniyetle anlatmaya
devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
O kahramanın bir adı daha varmış...
HASAN
Ne çok adı varmış öyle!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Evet, öyleymiş! Çok adı varmış çünkü çok şey yapmış ve o
yaptıklarıyla anılmış... Mesela bir diğer adı da
Nasiruddin imiş. Aslında bu bir lakap, yani takma admış.
Hani dedim ya, bu kahraman çok bilgiliymiş diye. Pek çok
konuda bilgisi varmış, dinimiz İslâm’ı da çok çok iyi
bilirmiş. Çalışmak ibadettir der, İslâm’ın kurallarını ve
güzelliklerini herkese anlatırmış. İşte bu yüzden ona
Nasiruddin lakabını takmışlar.
Nasiruddin dinin yardımcısı demek...
Ahmet Gülşehrî çocukların merakını arttırmaya çalışarak devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hasan haklı! Bu kahramanın çok fazla adı var... Ama en
heyecan verici adını daha söylemedim... Dostlarına güven
veren, düşmanlarına korku salan asıl adı, bunların hiçbiri
değilmiş... Onun bu en meşhur adı Ahi Evran’mış. Ahi Evran,
ejderin kardeşi demek...
Hasan iyice heyecanlanır ve hevesle gözleri parlayarak sorar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /481
HASAN
Ejder mi! Ejder ağzından ateş saçan kanatlı dev yılan değil
mi? ... Bir adam nasıl ejderin kardeşi olur ki?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Eğer insan kalpten isterse, ejderlerle bile kardeş olabilir... Nasıl olduğunu anlatayım ama sanki Aybike’nin biraz
uykusu gelmiş gibi... Ne dersin Aybike, devam etmemi ister
misin?
Ahmet Gülşehrî Aybike’den bir cevap alma umuduyla bekler.
Aybike yine sesini çıkarmaz ama “evet” anlamında hevesle
başını sallar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Bir köyün yakınlarında dev gibi kocaman bir yılan yaşarmış,
yani o bir çeşit ejdermiş. Köylüler ona Evran derlermiş.
Ama ondan o kadar çok korkarlarmış ki, bu korkuları
yüzünden tarlalarına çalışmaya gidemez, koyunlarını otlatmaya salamazlarmış. Ne yapacaklarını şaşırmışlar,
korku içinde öylece çaresiz kalmışlar... Günün birinde o
köye bilge ve yiğit bir adam gelmiş. Köylüler ona hayran
olmuşlar. Çünkü bu bilge adam çok marifetli olduğu gibi çok
da cesurmuş. Bu dünyada yaşayan hiçbir şeyden korkmazmış.
Hatta yılanları korkmadan yakalar, zehirlerinden ilaç
yaparmış.
HASAN
Zehirden nasıl ilaç yapıyormuş ki?
AHMET GÜLŞEHRÎ
İlimle ve ihlasla çalışan kişi, zehirden bile ilaç
çıkarır... O aynı zamanda bir hekimmiş. Dedim ya, çok bilgili ve becerikli biriymiş. Elinden pek çok iş gelirmiş.
Köylüler bu işi olsa olsa ancak o başarabilir diyerek,
ondan Evran isimli o ejderi öldürmesini ve böylece kendilerini bu canavardan kurtarmasını istemişler. Peki, o ne
yapmış dersiniz? ...
Ahmet Gülşehrî Aybike’den bir cevap bekler ama Hasan atılır.
482 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Ejderin boynunu kesip öldürmüş!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hayır, öyle yapmamış. Çünkü o bilge adam asıl yiğitliğin
öldürmek olmadığını bilirmiş. Ve köylüleri hayrete
sürükleyen bir şey yapmış...
SAHNE 8 ORTA ANADOLU’DA BİR KÖY EVİ – GÜN
Ahi Evran ve köy ahalisi genişçe bir köy odasında oturmaktadır.
Ahi Evran tek başına bir sedirin üzerindedir ve çevresinde halkalanmış olan köylüler onun söyleyeceklerini merakla
beklemektedir.
AHİ EVRAN
Bu canavar köyden kimleri öldürdü?
Köylüler ne diyeceklerini bilemez bir halde şaşkınca birbirlerine bakışırlar. Diğerlerine göre daha yaşlıca olan biri
söz alır.
YAŞLI KÖYLÜ
Şeyyy... Kimseyi öldürmedi...
AHİ EVRAN
Kimseyi öldürmeyen bir canavar ha?
YAŞLI KÖYLÜ
Ama koyunlarımızdan eksilenler oldu...
AHİ EVRAN
Demek bu canavar da bizler gibi...
Bu sözle köylülerin şaşkınlığı iyice artar.
AHİ EVRAN
Demek o da Rezzak olan Cenab-ı Hakk’ın kendisine takdir
ettiği rızkı arar, yani tıpkı bizim gibi... Biz ise kendi
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /483
rızık ve can endişemizden sebep, korktuğumuzu canavar belleriz! Ne yapmalı? Her rızkını arayanı bizi korkuttu diye
ille de öldürmeli mi?
YAŞLI KÖYLÜ
Peki canımızdan, evladımızdan mı olalım? Ya mallarımız da
öylece telef olup giderse, o vakit ne yaparız biz!
AHİ EVRAN
Tevekkül tedbire mani değildir, lakin tedbir tevekkülü
unutturmamalı. Siz Evran’ı canavar bellemişsiniz ama asıl
canavar başkadır ve onu öldürmelidir! Çünkü o canavar çok
daha tehlikelidir, üstelik de yanı başımızdadır!
Köylüler tedirgin olur ve ürkmüş bir halde birbirlerine bakarlar. Yaşlı Köylü şaşkın ve korkmuş bir halde kekeler gibi
sorar.
YAŞLI KÖYLÜ
Eee, nedir o canavar? Nasıldır? Nerededir? Biliriz ki senin
sözlerinde asla yalan olmaz. Lakin bize o Evran yılanından
daha korkunç bir canavarı haber verirsin! Hem de yanı
başımızda dersin! Senden derdimize medet umarken yenisini
bulduk! Hele deyiver, nicedir bu canavar? Hem nasıl kurtuluruz?
AHİ EVRAN
O canavar herkese her an musallattır. Ondan kurtulmanın
yolu ise ölmeden önce ölmektir. Çünkü o canavar nefistir.
Ve ölmeden önce muhakkak öldürülmelidir. Şeytan
nefisle işbirliği yapıp en çok da rızık endişesiyle insanı
aldatır. Malı ve canı kaybetme korkusu, asıl korkulması
gerekenleri perdeler. Kişi bunlara ne kadar bağlanırsa o
perdeler o kadar artar ve kavileşip koyulaşır. Ve gitgide
kişinin âlemini iman hakikatine ve asıl olan ahiret yurduna karşı karartır. Hâlbuki Hak Teâlâ müminlerin canlarını
ve mallarını ebedi cennet hayatına mukabil satın almıştır.
484 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İşte şeytan nefislerimize vesvese vererek insanı bu asıl
ve en kârlı alış-verişinden men etmeye uğraşır... Oysa
Hak Teâlâ’dan hakiki manada korkan bir mümin kişi, O’nun
yarattıklarından nasıl korkar? O’ndan korkan, gayrısından
korkmaz. Zira hakikatte O’ndan gayrısı yoktur.
Köylüler sessizce dinlemektedir ama pek de hoşnut görünmezler. Ahi Evran köylüleri süzer ve durumlarını görür. Sonra
bilgece kafasını sallayıp kısa bir dua fısıldar ve âmin diyerek yüzünü sıvazlar.
AHİ EVRAN
Misafir kabul edersiniz değil mi?
KÖYLÜLER
(Şaşkınca birbirlerine bakarak)
Eee tabi… Hele de senin misafirinse…
Başımızın üzerinde yeri vardır…
O sırada dışarıdan korkulu bağrış çağırış sesleri yükselir.
Köylüler seslere dikkat kesilir ve bazıları dışarı çıkmaya
yeltenir. Ahi Evran bir el hareketiyle onları durdurur.
AHİ EVRAN
Evin kapısını açıp kenara çekilin!
Köylülerden biri ürkek ürkek kalkar ve oturdukları evin
kapısını açar. Bağırış çağırışlar hâlâ devam etmektedir.
Evran isimli dev yılan köy evinin kapısında belirir. Odadakilere baka baka kocaman çatallı diliyle tıslar. Köylülerin
korkusu zirve yapar. Herkes titreyerek kenara-köşeye siner.
Ahi Evran sakince oturmaktadır.
AHİ EVRAN
Kalbinizin kapısını şeytana açmayın! Ve bilin ki şeytana
aldanan nefis, şu yılandan çok daha tehlikelidir!
(Yılana dönüp bakarak)
Allah’ın izniyle gel ve kıvrıl Evran!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /485
Dev yılan
kıvrılır.
Ahi
Evran’ın
sedirinin
dibine
varıp
uysalca
AHİ EVRAN
Allah-ü Teâlâ’nın izniyle Evran ne canınıza ne de malınıza
ilişmeyecek.
Köylüler biraz rahatlarlar ama korkuları da hâlâ sürmektedir.
AHİ EVRAN
Gayri bize düşen asıl canavardan kurtulmaktır. Sakın
rızkınızdan endişe etmeyin, zira o Yaratan’ın elindedir. O dilerse rızkı daraltır, dilerse genişletir. Lakin
yarattığını rızıksız koymaz. Çünkü O Rahman, Rezzak ve
Kerem Sahibidir... Sakın mallarınızı kendinizin zannetmeyin. Onlar ancak emanettir, zira mülk Allah’ındır. Bize
düşen sabır, tevekkül, ihlas ve gayretle hiç ölmeyecekmiş
gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışıp
helalinden kazanmak ve bize bahşedileni Allah yolunda
harcamaktır.
Köylüler kafa sallayarak tasdik ederler. Evran kapıdan çıkıp
gider.
SAHNE 9 İÇ.
AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Aybike ve Hasan yatakta yan yana dikkat ve ilgiyle Ahmet
Gülşehrî’yi dinlemektedir. Aybike bebeğine sarılmıştır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Köylüler anlamışlar ki, asıl yiğitlik bir canlıyı
öldürmek değil, yaşatmakmış... Maharet cana kıymayanın
canına haksız yere kıymamakmış... Hakiki yiğit nefsini
yenebilenmiş. Bize düşen korkmak değil, çalışıp gayret
etmekmiş... İşte o günden sonra herkes o kahramanı asıl
ismi olan Hoy’lu Mahmut yerine, Evran’ın kardeşi demek olan
Ahi Evran lakabıyla anar olmuş. Ve o kahraman her yerde bu
isimle bilinmiş. Onun bu hikâyesi kulaktan kulağa anlatılıp
yayılmış...
486 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahmet Gülşehrî sesine heyecanlı bir ton verip anlatmaya
devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Her masalda olduğu gibi bu masalda da kahramanımızın
düşmanları varmış! ...
SAHNE 10 İÇ.
KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
HÜSAM Kayseri’deki baş vergi memurudur (İğdişbaşı). Aslen
bir Ermeni olan Hüsam, kerhen (ya da görünürde) Müslüman
olan, orta yaşlarını biraz geçmiş, güven vermeyen, kurnaz ve
kararmış yüzlü biridir. Zengince döşenmiş eşyaların olduğu
evinde tek başına içki içmektedir. Sarhoş, bunalımlı, üzgün
ve asabi görünmektedir.
(Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte
DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
... Ahi Evran’ın bu düşmanlarından biri Hüsam adında zeki
ama hain
biriymiş! Aslı Hristiyan bir Ermeni iken Müslüman olduğunu
söyleyen ama Müslümanlara ihanet eden, ikiyüzlü, paraya ve
keyfine düşkün biriymiş...
SAHNE 11 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî kahramanın düşmanlarını anlatmaya devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Fakat Hüsam sinsice ilişkiler kurarak yaşadığı yerin baş
vergi memurluğuna kadar yükselmiş. Hüsam’ın Hristo adında
bir arkadaşı varmış...
SAHNE 12 DIŞ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİNİN SOKAĞI –
GECE
HRİSTO, Hüsam’la aynı yaşlarda kurnaz bir Hristiyan tüccardır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /487
Tanınmamak için kapşonlu siyah bir pelerine bürünmüştür.
Karanlıkta kolay seçilemeyecek bir halde Hüsam’ın evine
doğru yürümektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki
görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Hristo kurnaz bir Hristiyan tüccarmış. Hüsam’la araları
çok iyiymiş, gizliden gizliye ortaklık ederlermiş.
Yıllarca ikisi bir olup hileli işlerle düzenbazlık ederek,
servetlerine servet katmışlar...
Hristo kimselere görünmemeye çalışarak etrafını kolaçan ede
ede hızlı adımlarla Hüsam’ın evinin kapısına varır.
SAHNE 13 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Hasan merakla Ahmet Gülşehrî’ye sorar.
HASAN
Ahi Evran’a neden düşman olmuşlar?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Çok güzel ve haklı bir soru Hasan! Aybike, senin de aklına
böyle sorular gelirse hiç çekinmeden hemen sor tamam mı?
... İkisi de Ahi Evran’a düşman kesilmişler, çünkü Ahi
Evran yaptığı çalışmalarla insanlara, özellikle de Müslümanlara büyük yararlar sağlamış, işlerini güzel bir düzene
koymuş. Böylece bu iki kurnazın yıllardır işlettikleri
çarka da çomak sokmuş...
Çocuklar anlamaz gözlerle bakmaktadır. Ahmet Gülşehrî hemen
hatasını anlar ve gülümseyerek sözlerine devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hay Allah! Bazen unutuyorum, masalı çocukların diliyle
anlatmalı... Çarka çomak sokmak demek, bilhassa kötü işler
yapanların o kötü işlerine engel olmak demek... İşte Ahi
Evran da öyle yapmış... Hem o çok diyarlar gezmiş, gezdiği
o diyarlarda çok şeyler yaşamış, çok şeyler görmüş...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
488 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 14 İÇ. HORASANDA BİR MEDRESE – GÜN
Ahi Evran yirmili yaşlarda bir talebedir. Yaşıtlarıyla medrese halkasında ders görmektedir. Yaşlı ve bilge görünümlü
bir hoca önündeki rahlede açık olan bir kitaptan ders vermektedir. Talebeler onu hürmet ve dikkatle dinlemektedir.
(Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte
DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Horasan medreselerinde nice büyük bilginlerden ve âlimlerden yıllarca dersler almış... Mesela Fahrettin Razi isminde bir hocası varmış ki, hocalara
bile hocalık yapan, sultanların bile önünde diz kırıp
hürmetle ders dinlediği büyük bir âlimmiş. Ahi Evran ondan
çok şey öğrenmiş...
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 15 İÇ.
AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın hayatını anlatmaya devam eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Ahi Evran genç yaşta Hacca giderken, Kirmanî isminde
kendisinden yaşça büyük bir bilginle tanışmış. Onun hem
talebesi hem de yoldaşı olmuş. Hac yolculukları kesişen
hayat yollarında ebedi bir dostluğa dönüşmüş. Kirmanî onu
kızı Fatma Bacı ile evlendirmiş. Hep birlikte Bağdat’tan
Kayseri’ye gelip yerleşmişler. Ahi Evran, Kirmanî ile birlikte önce Kayseri’de sonra diğer illerde insanların iyiliği
için çalışmaya başlamış. Fakir halkın mesleği, işi ve aşı
olsun diye, uzak diyarlardan göçüp gelen gariban Türkmenler
bu yeni yurtlarında barınıp kök salıp kalıcı vatan edinebilsinler diye gece gündüz çalışmış. Bu çalışmaları para pul
için altın gümüş için yapmazmış. Karşılığında kimseden bir
şey beklemez ve almazmış. Bunları sırf Allah rızası için
yapar ve böyle çalışmayı cihat, yani Allah yolunda verilen
mücadele olarak görürmüş...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /489
SAHNE 16 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN
Ahi Evran orta yaşlarındadır. Debbağhanesinde çalışmakta ve
deri işlemektedir. Etrafında büyüklü küçüklü bir grup erkek
merak, dikkat ve yer yer hayranlıkla onu izlemektedir. Ahi
Evran eline ham bir deri alır ve askıya takıp tıraşlamaya
başlar. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle
birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Tıpkı bir mumun aleviyle başka mumları yakması ve bir
ipekböceğinin sabırla ipek dokuması gibi...
Ahi Evran bir yandan çalışırken bir yandan da oradakilere
işin nasıl yapılacağını ve püf noktalarını anlatıp göstermektedir.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...gittiği her yerde gezdiği o diyarlarda gördüklerini, kitaplardan ve hocalarından öğrendiklerini bir bir anlatmış,
sabırla herkese öğretmiş...
İzleyenler de sırayla Ahi Evran’ın öğrettiklerini denemeye
koyulur.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 17 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın Ahiliği kurup yaymasını
anlatmaktadır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Arap diyarlarında görüp öğrendiği Fütüvveti, yani
dayanışmayla bir arada olmayı, Acem diyarlarındaki Cevanmerdliği, yani yiğitlikle mertliği ve Türkmen illerindeki
Akılığı, yani cömertçe kardeşlik etmeyi almış, hepsini
birleştirmiş ve birlikten kuvvet doğar diyerek, her meslekten ve her sanattan insanları bunlarla bir araya getirmiş.
490 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bir araya getirdikleri arasında kimler kimler yokmuş ki!
Aşçılar, balıkçılar, pabuççular, bıçakçılar, kılıççılar,
boyacılar,
cerrahlar, çadırcılar, kasaplar, çobanlar, debbağlar yani
deri işleyenler, demirciler, dokumacılar, marangozlar, ekmekçiler, nalbantlar, çiftçiler ve daha niceleri... Hatta hamalları, hurdacıları ve hatta benim gibi şairleri
bile unutmamış. En küçük işleri yapanları bile bir araya
getirmiş, onlara öğütler verip işleri ile ilgili kurallar
koymuş. Yani onlardan oluşan dev bir aile kurmuş, hepsinin
kardeş olduğu kocaman güçlü bir aileymiş bu! Ve herkes Ahi
Evran’ı o büyük ve güzel ailenin babası olarak kabul etmiş.
İşte o aileye Ahilik demişler, yani kardeşlik birliği...
Ve o birliktekilerin her biri birbirine rakip değil kardeş
olmuş, her biri birer Ahi olarak anılmış...
HASAN
Hüsam’la Hristo onları kıskanmış mı?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Galiba kıskanmışlar ama düşman olmalarının asıl sebebi sadece kıskançlık değilmiş: Ahi Evran’ın birleştirip
eğittiği Ahiler öyle güzel işler yapmaya, öğle sağlam ve
kullanışlı mallar üretmeye başlamışlar ki, halk ve tüccarlar hep onların ürettiklerini satın almaya başlamış.
Böylece Ahiler gitgide daha da güçlenmişler, Ahilik
hızla diyar diyar yayılmış. Ahiler çalışkan oldukları
gibi çok da dürüstlermiş; asla yalan söylemez ve kimseyi
kandırmazlarmış. Zaten bunlar Ahilik ailesinin en mühim
kurallarıymış. Ahi Baba bu kurallara uymayanı hemen
cezalandırırmış! Gerçek Ahi olmayanlara, yani yalandan Ahiymiş gibi yapıp haksız para kazanmaya çalışanlara
müsaade edilmez, böylece hem Ahilik ailesi hem de onlardan
alış veriş edenler haramdan ve zarardan korunurmuş... İşte
bu yüzden Hüsam ve Hristo gibi kurnaz düzenbazların işleri
bozulmuş. Artık halkın ve hirfet ehlinin, yani bütün o esnaf, tüccar ve zanaatkârların sırtından eskisi gibi binbir
hileyle ve tehditle para kazanamaz olmuşlar. Çünkü fakir ve
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /491
gariban insanlar Ahilik sayesinde hem bilgilenmiş hem de
güçlenmişler... Hüsam ve Hristo da Ahilere ve kahraman
liderleri Ahi Evran’a düşman olmuşlar.
Çocukların uykusu gelmiş gibidir. Ahmet Gülşehrî bunu fark
eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Bugünlük bu kadar, şimdi uyuyun isterseniz... Ben siz uyumadan uyumuyorum, korkarsanız ya da bir şey isterseniz bana
seslenin, tamam mı?
Çocuklar başlarını sallar, birbirlerine sokulur ve gözlerini
yumarlar. Nur Bacı kapı eşiğinde şefkatle onları izlemektedir.
SAHNE 18 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
Hüsam evinde tek başına içki içmektedir. Sarhoş, bunalımlı,
üzgün ve asabi görünmektedir. Evin kapısı hızlı hızlı vurulur. Hüsam irkilip şaşırır ve tedirgin olur.
HÜSAM
Gecenin köründe kim bu densiz? ...
Kapı ısrarla ve hızla vurulmaya devam eder. Hüsam bıkkınca
kalkıp yalpalayarak kapıya yönelir. Kapıyı açacak olur ama
vazgeçer.
HÜSAM
Kimsin? Ne istersin bu vakitte!
HRİSTO
Benim ben! Hristo! Aç hadi!
Hüsam’ın yüzünde sevinçli bir ifade belirir. Aceleyle kapıyı
açar. Hristo kapşonlu siyah pelerine bürünmüş halde etrafını
kolaçan ederek içeri girer. Hüsam da etrafa bakınıp kapıyı
kapatır. İçeri girer girmez sevinçle kollarını açarak
kucaklaşırlar.
492 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HÜSAM
Bu geç vakitte bile seni görmek güzel!
Hristo, Hüsam’ı omuzlarından tutup dostça ve sıkıca sarsarak
sanki bir müjde verirmiş gibi konuşur.
HRİSTO
Zaten kardeşler en çok da karanlık zamanlarda yan yana
olmalı değil mi?
Hüsam, Hristo’yu mimikleriyle onaylar ve içki sofrasına buyur eder.
HÜSAM
Gel, Hristo gel! Gel de efkârımı paylaş! Halime beraber
ağlayalım!
İçki sofrasını gören Hristo’nun yüzü keyifle aydınlanır. Sofraya giderken pelerinini çıkarır ve boynunda asılı olan haç
şeklindeki bir kolyeyi gömleğinin üzerine çıkararak Hüsam’a
görünür kılar. Bir yandan konuşurlarken bir yandan da kadeh
tokuşturup içki içerler.
HÜSAM
Eski günlerimize içelim... Bir zamanların İğdişbaşı
Hüsam’a... Selçuklu’nun en korkulan vergi toplama memurunun
o haşmetli günlerine içelim!
HRİSTO
Ve onun sadık ortağı kurt tüccar Hristo’ya!
Haydi, eski güzel günlere!
Kadehlerini kaldırıp tokuşturur ve içerler. Hüsam hüzünlenir.
HÜSAM
Bir daha asla geri gelmeyecek o güzel günler... Eski dostum Hristo... Ve aynı zamanda tek dostum Hristo! Bu vakitte
hangi rüzgâr attı seni buraya?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /493
HRİSTO
Eski güzel günlerin rüzgârı kardeşim! O rüzgâr bir şey daha
getirip attı...
Hristo kurnazca gülümseyerek üzerinden bir hançer çıkarıp
ortaya koyar. Bu hançer Teventay’ın önce sırtına sonra da
Batu tarafından kalbine saplanan hançerdir. Hüsam hançere
şaşkınca bakarak sorar.
HÜSAM
Nerden çıktı bu?
HRİSTO
Bir Moğol askerinin kalbinden!
Hüsam’ın şaşkınlığı korkuya dönüşüverir. Hristo’ya öfkeyle
çıkışır.
HÜSAM
Bir Moğol askerini öldürdün ve yetmedi onu öldürdüğün hançeri evime getirdin ha? Sen delirdin mi be adam! Kendinle
birlikte beni de mi öldürteceksin?
HRİSTO
Ahhh eski dostum ah! Yıllar geçti ama görüyorum ki Baycu
Noyan’ın o acı hatırası sende hâlâ capcanlı...
Hüsam kederli bir halde susar ve unutmaya çalışır gibi bolca
içer.
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 19 İÇ. BAYCU NOYAN’IN KARARGÂH ÇADIRI – GÜN
Anadolu’yu işgal eden Moğolların lideri olan BAYCU NOYAN,
ürkütücü bir görünüme sahip, tecrübeli, zeki ve acımasız
bir komutandır. Savaş karargâhında tek başına iştahla ve
hoyratça yemek yemektedir. Nöbetçi Moğol askerlerinden biri
saygıyla çadırdan içeri girer.
494 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
NÖBETÇİ MOĞOL ASKERİ
Efendim, bir Selçuklu memuru ve bir tüccar sizinle görüşmek
istiyor. Yemek yediğinizi ve sonra gelmelerini söyledim.
Ama kalenin fethi için hizmetinize geldiklerini ve bizi
içeri sokabileceklerini söylediler...
Baycu Noyan duyduklarıyla hafifçe doğrulup dikkat kesilir.
Elini “gelsinler” anlamında sallar. Moğol askeri dışarı çıkar
ve hemen sonra Hüsam ve Hristo Moğol muhafızlar eşliğinde
içeri girerler. Korkulu bir saygı ile Baycu Noyan’ın önünde
eğilip selam verirler. Baycu Noyan ikisini şöyle bir süzdükten sonra yeniden yemek yemeye koyulur. Bir yandan yerken
bir yandan da umarsızca konuşur.
BAYCU NOYAN
Demek bizi bir türlü düşüremediğimiz kalenin içine
sokabilirsiniz öyle mi?
HÜSAM
Eee, evet! Yapabiliriz yüce Noyanımız!
BAYCU NOYAN
Sizi Ahiler göndermiş olmasın sakın! Bize tuzak mı kurdunuz
yoksa? ...
HÜSAM
Aman efendimiz, hâşâ! Size karşı değil böyle bir şeye
kalkışmak, hayal etmeye bile cesaret edemeyiz!
HRİSTO
Biz ticaretimize bakarız ulu Noyanımız.
HÜSAM
Ve sizin hizmetinizdekilere karşı olan engin cömertliğinize
güveniriz...
BAYCU NOYAN
Demek ticaretinize bakarsınız...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /495
Baycu Noyan iştahla yerken Hüsam ve Hristo ürkekçe kafa sallarlar.
BAYCU NOYAN
...Ve şimdi de tutmuş kendi halkınızı düşmanına satmak istersiniz ha?
Hüsam ve Hristo başları öne eğik halde korkuyla öylece suspus kalırlar. Ne diyeceklerini bilemez halde göz ucuyla
bakışırlar.
BAYCU NOYAN
Şimdiye kadar benimle ticarete kalkışan hiç olmamıştı!
Doğrusu siz fazlasıyla cesur tüccarlarmışsınız! Madem öyle ben de size cömertliğimi gösterip bu dünyada
kazanabileceğiniz en büyük serveti bağışlayacağım!
Hüsam ve Hristo rahatlayıp sevinirler. Baycu Noyan kemikli
bir et parçası alır ve ikisine dik dik bakarak eti kemiğinden
ayırır.
BAYCU NOYAN
Bu Ahilerin direnişi yüzünden 15 gündür Kayseri Kalesi
düşmedi. Artık sabrım iyice tükendi! Daha önce önümüzde
kimse böyle duramamıştı... Eğer dediğiniz çıkmazsa etinizi
kemiğinizden işte böyle ayırırım!
Hüsam ve Hristo korku içinde başlarını sallayarak onaylarlar.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 20 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
Hüsam’ın içkisi ağzının kenarlarından akar ve koluyla ağzını
siler.
HÜSAM
Ya sen dostum? Baycu Noyan’ın bize hayatımızın ticaretini
yaptırdığını unuttum deme sakın!
496 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hristo acı acı gülümseyip başını sallar ve içkisini tepesine
diker.
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 21 İÇ. BAYCU NOYAN’IN KARARGÂH ÇADIRI – GÜN
Baycu Noyan tahtında keyifle oturmaktadır. Elinde koca bir
kadeh vardır ve kadehi tepesine dikip bitirir. Hüsam ve
Hristo karşısında durmaktadır ve neşeyle karışık heyecanları
yüzlerinden bellidir.
BAYCU NOYAN
Demek kaleye giden gizli bir geçit vardı ha! Demek günlerce
boşu boşuna kayıp verip oyalandık! ... Bildiğin o geçidi
bana en başından söylememen için çok iyi bir sebebin olmalı
Hüsam!
Hüsam ve Hristo’nun
kalakalırlar.
neşeli
halleri
kaybolur,
korkuyla
HÜSAM
Eee, şeyyy... Ulu Noyanımız...
HRİSTO
Sizin meşhur kahredici gücünüze Ahiler bile hiç dayanamaz
ve Kayseri Kalesi hemen düşer sanmıştık efendimiz...
Baycu Noyan ayağa kalkar ve elini kılıcının kabzasına atıp
ikisine yaklaşır. Hüsam ve Hristo tir tir titremeye başlarlar.
Baycu Noyan gevrek bir kahkaha atar ve alaycı bir şekilde
konuşur.
BAYCU NOYAN
Hah hah ha! Bak bu iyi bir sebep işte... Kurnaz tilkiler
sizi!
Hüsam ve Hristo da korku içinde yalandan gülmeye çalışırlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /497
BAYCU NOYAN
Şimdi gelelim hizmetinizin karşılığında size bağışlayacağım
servete... Tıpkı söz verdiğim gibi, size bu dünyada
kazanabileceğiniz en büyük serveti bağışlayacağım! ...
Hüsam ve Hristo biraz olsun toparlanır ve heyecanla beklerler.
BAYCU NOYAN
...Şimdi bana söyleyin bakalım, canınız ne kadar eder?
Hüsam ve Hristo korkudan dilleri tutulmuş gibi titreyerek
kalırlar.
BAYCU NOYAN
Ne o? Canınızın bir kıymeti yok mu?
Hüsam ve Hristo’nun korkudan elleri ayakları boşalmıştır.
Baycu Noyan ikisine iyice yaklaşır ve hışımla azarlar gibi
konuşur.
BAYCU NOYAN
Bizim için düşmanımıza bile ihanet etse hain yine de haindir. İhanetin bedeli ise sadece kelle ile ödenir! Ve bir
aslan asla bir tilkiyle ticaret yapmaz! Çünkü onun hakkı
tamamıdır... Yine de cömertliğimin bir nişanesi olarak, sizin gibi iki zavallı haine bile şu an kazanabileceğiniz en
büyük serveti, yani canınızı bağışlayacağım!
Hüsam ve Hristo hemen diz çöküp minnetle Baycu Noyan’ın ellerine sarılırlar. Baycu Noyan’ın yüzüne sadistçe bir gülümseme yayılır.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 22 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
Hristo hançeri alıp parlak metal kısmında parmaklarını gezdirir. Hançere derin derin bakarak intikam arzusuyla kararlıca
konuşur.
498 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HRİSTO
Bana hayatımın kazığını atan Baycu Noyan’ı da unutmadım,
ticaretimi bitiren Ahi Evran’ı da! Ama benim kimsede
alacağım kalmaz Hüsam! Ejder de olsa aslan da olsa kalmaz!
İnan bana eski dostum, er ya da geç bu hançer koca bir
ejderin kalbini de, iğrenç bir aslanın midesini de yarıp
geçecek! Belki aslan tilkiyle ticaret yapmaz ama tilkinin
oyunu da bitmez...
Hüsam boş boş Hristo’ya bakar ve alaycı bir kahkaha patlatır.
HÜSAM
Hah ha ha! Dostum, içki sana yaradı!
(Kadehini kaldırıp alaycı alaycı)
Canavar avcısı Hristo’ya! ...Ve onun sihirli hançerinin
şerefine!
HRİSTO
Evet, doğru dedin, sihirli hançer! ... Bu hançerin sahipleri kimi öldürdü biliyor musun? ... Batu’nun kardeşini!
Hüsam, son duydukları karşısında ciddileşir ve toparlanır.
HRİSTO
İki gün önce çarşıda iki Moğol askerinin ellerinde bu hançerle sora soruştura gezdiklerini gördüm...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 23 DIŞ. KAYSERİ’DE BİR ÇARŞI SOKAĞI – GÜN
İki Moğol askeri çarşıda gezmekte ve gözlerine kestirdiklerine ellerindeki hançeri gösterip sorular sormaktadırlar.
Onları gören halk ve çarşı esnafı kendini sakınmakta ve mümkün olduğunca geri durmaktadır. Hristo sezdirmeden uzaktan
uzağa onları izlemektedir. (Hristo’nun anlatımı sahnedeki
görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
HRİSTO (DIŞ SES)
Belli ki ortada ciddi bir iş vardı. Tabi hemen kokuyu
aldım! ...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /499
Hristo çarşıdaki bazı mallarla ilgileniyormuş gibi yaparak
Moğol askerlerinin yakınına yaklaşır ve konuştuklarına kulak
kabartır.
HRİSTO (DIŞ SES)
Ellerindeki hançeri yapan ya da satan kimlerse bulmaya
çalışıyorlardı...
Hristo merakla askerlere döner ve dalkavukça gülümseyerek
konuşur.
HRİSTO
Sözlerinize istemeden kulak misafiri oldum, şu hançere bir
bakabilir miyim?
MOĞOL ASKERİ
Kimsin sen? Necisin?
HRİSTO
Tüccar Hristo hizmetinizde efendim! Çocukluğumdan beri
ticaret yaparım, tanımadığım neredeyse yoktur. Kim ne yapar, ne alır ne satar, hem aldığını kimden alır... Hepsini
bilirim!
Moğol askeri temkinle başını sallayarak hançeri Hristo’ya
uzatır.
MOĞOL ASKERİ
Al, bak bakalım!
Hristo hançeri alıp evirir çevirir. Gözleri hayranlıkla parlar.
HRİSTO
Usta işi! Ama sahibini ya da yapanını bulmak çok zor...
Yine de bulabilirim!
Moğol askeri Hristo’nun yakasına yapışır, Hristo korkuyla
irkilir.
500 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MOĞOL ASKERİ
Bizi hemen ona götür!
HRİSTO
Şeyyy... Bulabilirim elbet ama biraz zaman alır efendim!
Eskiden olsa kolaydı, zira Yabanlu Pazarı vardı. Diyar’ı
Rum’un hatta Arap ve Acem diyarlarının her yanından zanaat ve ticaret ehli orada toplanır, her işin erbabı orada
kolayca bulunurdu...
MOĞOL ASKERİ
Uzatma be adam! Ne diyeceksen de!
HRİSTO
Demem o ki, Noyanımız Yüce Baycu kahredici kudretiyle Yabanlu Pazarı’nı yerle yeksan edince herkes çil yavrusu gibi
dört bir yana dağıldı, kimse öyle kolay bulunmaz oldu. Bu
yüzden bu hançerin sahibini bulmak biraz zaman alır...
Size hizmetten onur duyarım! Ama yeter ki bana birkaç gün
verin...
Asker Hristo’nun yakasını bırakır ve ikna olmuş gibi bakar.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 24 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
Hüsam iyice dikkat kesilmiştir, Hristo keyiflenerek devam
eder.
HRİSTO
Sonra beni tutup Batu’nun huzuruna götürdüler. Öğrendim ki,
bir kaç gün evvel Batu ile kardeşi Bayta kendilerine çocuklardan köle devşirmek için köyleri yağmalamışlar. Batu 1-2
gün sonra geri dönmüş ama açgözlü kardeşi Bayta kana
doymamış olacak ki, civar köylerde de yağmaya talana devam
etmiş...
Hristo kısa bir nefes molası verir. Hüsam’ı meraklandırmak
ister gibi bakar. Hikâyesinin en önemli asıl noktasına
geldiği bellidir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /501
HRİSTO
Sonra ne olmuş dersin? … O serseri Bayta Kayseri’yle
Gülşehir arasında gece vakti baskın yemiş! Ve o baskında
okla vurulup öldürülmüş. Hem de tam kalbinden! Baskıncılar
kaçırılan çocukları almışlar. Bu hançeri yiyenin dışında
tüm askerleri oracıkta öldürmüşler!
HÜSAM
Çekikgöze karşı buna kim cesaret edebilir ki? Hem de Baycu
Noyan’ın en yakın adamı acımasız Batu’ya karşı! Yoksa Frenk
Şövalyeleri mi?
HRİSTO
Ben de kendi kendime ilk bunu sordum; kim buna cesaret
etmiş olabilir diye düşündüm...
Tıpkı senin gibi benim de aklıma hemen bizim şövalyeler
geldi...
Malûm, Kudüs’ten kovalanıp Diyar’ı Rum’a saçılınca burada
yağmanın çapulun her türlüsünü yaptılar ya...
Hatta Babai isyanının bastırılmasında Gıyaseddin’in çok da
işine yaradılar; para için ön saflarda çarpışmaktan bile
korkmadılar. Onca Türkmen’i cesurca kesip biçtiler!
Bundan cesaretle nicedir sağda solda her şeyi çapul eder
dururlar ama yine de bunlar bizimkiler olamazdı...
Moğol’a bunu yapmaya onlar bile cesaret edemezler!
Hançere iyice bakınca cevabı buldum!
Hristo hançeri kaldırıp Hüsam’a uzatır, Hüsam alıp inceler.
HRİSTO
İyi bak Hüsam! Gör ki parıltısında kimler var! O geceyi de
geleceğimizi de işte o parıltı aydınlatacak!
HÜSAM
Ustaca yapılmış! Sade ama çok sağlam!
HRİSTO
Mükemmel dövülmüş, sapı olağanüstü muhkem ve tutuşu gayet
rahat! Baksana, kenarları o kadar keskin ki!
502 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hüsam başparmağıyla hançerin kenarına dokunur. Parmağı kesilir ve kan sızmaya başlar. Kan hançerin parlak metaline
iyice bulaşır.
HRİSTO
Bu hançerin ehil bir ustanın eseri olduğu besbelli! Ve yine
belli ki o baskını yapanlar savaşta talimli ve mahir, cesarette yaman kişiler! Şimdi söyle Hüsam, bunlar kim olabilir?
Hüsam’ın yüzü aydınlanır, cevabı bulduğu bellidir. O haliyle
önce Hristo’ya bakar, sonra bakışları parlak ve kanlı hançere dalar.
SAHNE 25 İÇ. DERGÂH – GÜN
Moğollardan kurtarılan çocuklar dergâhta aynı sedirin üzerinde yan yana oturmaktadır. Yine en başta Aybike ve onun
yanında Hasan vardır. Ve yine çıplak ayakları sedirden aşağı
sallanmaktadır. Aybike’nin sağ ayağında şirin mi şirin bir
kız pabucu vardır. Ahi Evran pabucun diğer tekini onun
sol ayağına nazikçe giydirir. Aybike sevinçle pabuçlarına
bakmaktadır. Diğer çocuklar da sevinçle ve sabırsızca bir
heyecanla sıralarını beklemektedirler. Dergâhta çıraklar
ve kalfalar toplanmıştır. Yaşça diğerlerinden büyükçe olan
orta yaşlarda bir kalfa (TUĞRUL) yanında çocuk pabuçlarıyla
hürmetkârca beklemekte ve Ahi Evran’a dikkat kesilmiş bir
vaziyette onu izlemektedir. Ahi Evran ciddi bir ifadeyle o
kalfaya seslenir.
AHİ EVRAN
Pabuçların hepsini sen yaptın öyle mi?
TUĞRUL KALFA
Cenab-ı Hakk’ın keremi ve ustamın himmetiyle Şeyhim!
Ahi Evran aynı ciddi ifade ve ses tonuyla Tuğrul Kalfa’ya
emreder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /503
AHİ EVRAN
Ustanla helalleş! Yarından itibaren dükkândaki işinden
ayrılacaksın!
Tuğrul Kalfa afallar, ne diyeceğini bilemez, üzgünce boynunu
büker.
TUĞRUL KALFA
Siz nasıl emir buyurursanız Şeyhim...
Ahi Evran Tuğrul Kalfa’ya bakar ve tebessüm ederek müjdeyi
verir.
AHİ EVRAN
Ustana selamımla birlikte bugün kalfalığının son günü
olduğunu söyle. Çünkü artık sen de bir ustasın ve
Gülşehir’de ustanın uygun gördüğü yerde kendi dükkânını
açacaksın!
Tuğrul Kalfa sevinçle Ahi Evran’a yaklaşır ve hürmetle elini
öper.
AHİ EVRAN
Gülşehir’de başmakçılık emin ellerde!
Ahi Evran odada bulunanlara nasihat ederek öğüt verir.
AHİ EVRAN
Yolumuz Peygamber yoludur! İşte bu pabuçlar gibi, her ne
yaparsak güzel ve sağlam yapmaya niyet ve gayret ederiz.
Lakin şunu da gözetiriz: İşimizi ne kadar sevsek ve ehil
olsak da, ömür sermayemizin, alın terimizin, can
emeğimizin ve göz nurumuzun mühim kısmını ona sarf etsek de, kalplerin tek sahibi Âlemlerin Rabbi Yüce Allah
olmalıdır! Yerlere göklere sığmayan Allah Azze ve Celle,
mümin kulunun kalbine sığar! Asıl Beytullah işte orasıdır!
Gafletimizden ve kusurumuzdan sebeple o Beytullah’a bazen
dünya misafirleri girse de, onlar asla ev sahibi olmamalı ve
misafirlikleri bilinmelidir. Bilin ki her neyi severseniz,
504 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
imtihanınız da onunla olur. Bu imtihanlar büyük de olsa
küçük de olsa ve az evvel kardeşinizin karşısına çıktığı
gibi ansızın karşımıza çıksa da, daima sabır ve tevekkülle
karşılamalı, rızadan ve şükürden geri durmamalıyız.
Herkes saygı ve dikkatle Ahi Evran’ı dinler, mimikleriyle
onaylar.
AHİ EVRAN
Şimdi yeni kardeşlerinizin pabuçlarını giydirin, hediye oyuncaklarını verin. Sonra yarın için hazırlık yapıp
büyüklerinize haber salın. Yarın yeni ustamıza şed
kuşatacağız inşallah!
Dergâhtakiler çocuklara yeni pabuçları giydirmeye koyulur.
Bir çırak da tahta oyuncaklar ve kuklalar getirip dağıtmaya
başlar. Ahi Evran Tuğrul Kalfa ile birlikte dergâhtan
ayrılırken kuşağından bir yüzük çıkarır ve sağ elinin serçe parmağına takar. Bu yüzük çocukların kurtarıldığı o
gece baskında görülen kabartma yılan deseni olan yüzüktür. (Böylece o geceki baskının liderinin Ahi Evran olduğu
anlaşılır). Bu durum Tuğrul Kalfa’nın dikkatini çeker ve
merakla sorar. Kapıda konuşurlar.
TUĞRUL KALFA
Merakımı bağışlarsanız Şeyhim, küçük kardeşlerimizin
yanında hep yüzüğünüzü
çıkardığınızı görürüm... Kafama takılır, nedir bunun hikmeti?
AHİ EVRAN
Son fıkıh sohbetimizi hatırlar mısın? Hani kardeşlerimiz
bir meselede ihtilafa düşmüşlerdi de sormuşlardı...
TUĞRUL
Evet Şeyhim, gölde boy abdesti
sormuşlardı... Kıbleye önümüzü
diye neredeyse ikiye bölünmüş,
KALFA
alırken ne yana dönmeli diye
mü dönmeli yoksa arkamızı mı
işin içinden çıkamamıştık...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /505
(Gülmemek için kendini zor tutar gibi)
Siz de “elbiselerinizi koyduğunuz tarafa dönün!”
buyurmuştunuz. Letafet ve ferasetinize yine hayran
olmuştuk.
Tuğrul Kalfa daha fazla kendini tutamaz ve hafiften gülmeye
başlar. Sonra birden durur ve sorusuna cevap almadığını fark
eder.
TUĞRUL KALFA
Beni bağışlayın Şeyhim ama yüzüğünüzü çıkarmanızla bu
meselenin alakasını kuramadım...
AHİ EVRAN
O meselede de dediğimiz gibi, kişi teferruata nazar ederken
esası kaçırmamalı... Asıl hikmet budur, çünkü çoğu hakikat zaten açıktır, iş ki kişinin nazarı salih ve keskin
olsun... Yüzüğe gelince... Nezaket Peygamber mesleğidir.
Elbisesi üzerinde uyuyan kediyi uyandırmamak için elbisesinin o kısmını kesen nezaket timsali Şanlı Peygamber’in
mirası bize emanettir... Ki O da bir
masum yetim idi. Bize düşen de âlemlere rahmet olan o Masum Yetim’in emanetlerini yetim koymamak, hele de yetimleri
zinhar incitmemektir...
Tuğrul Kalfa dikkatle dinlese de sorusunun cevabını tam
olarak anlayamamıştır. Ahi Evran Aybike’ye bakarak şefkatle
konuşur.
AHİ EVRAN
Yılanlı yüzüğü çıkarmamın küçük ve masum bir sebebi var...
Şu masum yetimler zaten fazlasıyla korktular, bir de biz
korkutmayalım! Onlar yeniden titremesin
diye üzerlerine titreyelim!
Ta ki yılandan korkmayacakları zamanlar gelsin...
Kalfanın gözleri dolar, Ahi Evran’ın eline sarılıp minnetle
öper.
506 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
TUĞRUL KALFA
Allah sizi başımızdan eksik etmesin Nimetullah Efendimiz!
Allah sizden razı olsun, yokluğunuzu göstermesin!
Ahi Evran ellerini sakınarak Tuğrul Kalfa’yı ayağa kaldırır
ve yüzünü avuçlarına alarak alnından öper. Tuğrul Kalfa
toparlanıp gözlerini siler. Çocuklar yeni pabuçlarını
giymiş ve oyuncaklarla oynamaktadırlar. Aybike mutlulukla
pabuçlarına bakmaktadır.
SAHNE 26 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Aybike ve Hasan salonda yeni oyuncaklarıyla oynamaktadırlar.
Hasan’ın tahtadan kukla adamları, kağnısı vb. vardır. Ahmet
Gülşehrî namaz kılmaktadır ve son tahiyyata oturmuştur. Nur
Bacı çocukları rahatça görebilecek şekilde oturmuş, elinde
keskin bir bıçakla sebze vs. kesip soymaktadır. Bir yandan iş yaparken bir yandan da çocukları izlemektedir. Ahmet
Gülşehrî selam verip namazını bitirir ve çocuklara yönelerek
tebessümle sorar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Anlaşılan bu gün uyumaya niyetiniz yok! Galiba şu
oyuncakların yüzünden!
Çocuklar ona bakarlar ama oynamaya da aynen devam ederler.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Madem oyuncaklar pabucumu dama attı, o halde masalı sonra
anlatalım...
Çocuklar bu kez dikkat kesilir ve şaşkınca Ahmet Gülşehrî’ye
bakar.
HASAN
Ama masalı çok merak ediyorum!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Aybike de merak ediyor mu acaba?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /507
Aybike başını
oturur.
sallar.
Ahmet
Gülşehrî
çocukların
yanına
AHMET GÜLŞEHRÎ
Kahramanımızın iki eski düşmanını, Hristo ve Hüsam’ı
anlatmıştık...
HASAN
Bu küçücük oyuncaklar senin koca pabuçlarını nasıl dama
atacaklar? Hem onların canları bile yok ki!
Nur Bacı Hasan’ın sözleriyle tebessüm eder. Ahmet Gülşehrî
bir an duraksar ve sonra gülmeye başlar. Hayıflanarak elini
alnına vurur.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hay Allah! Yine sizin dilinizden konuşmayı unuttum!
Ama bunu sorduğun iyi oldu Hasan. Çünkü bu, masaldaki kahramanımızın yaptığı akıllı işlerden biri... Bakın
anlatayım: Ahi Evran çok bilge ve doğru biri olduğu
için kadılık da yaparmış. Yani insanlar arasındaki
anlaşmazlıklarda hakemlik yaparmış. Çünkü
herkes onun kimseye haksızlık etmeden adil bir şekilde
hüküm vereceğinden eminmiş. Haksızlığa uğradığını
düşünenler ona müracaat edip şikâyetlerini anlatırlarmış.
O da adilce karar verir, haklıya hakkını, haksız olana da
cezasını verirmiş. İşte bu cezalardan biri de pabucun dama
atılmasıymış. İşinde hile yapan, bozuk mal satan ya da
kötü mal üretenlerin pabuçları onlara ceza ve halka ibret
olsun diye dükkânlarının damına atılırmış! O pabuçlar damda
durdukça kimse o dükkândan alış veriş yapmazmış. Böylece
herkes işini doğru ve iyi yapmaya çalışırmış. Pabucu dama
atılmak dillerde bir deyim olmuş...
Çocuklar merakla dinlese de pek de anlamış gibi görünmemektedirler.
508 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Tabi şimdi deyimin ne olduğunu da anlatmak lazım size
değil mi? ...
(Eşine şakadan şikâyetlenir gibi)
Ah Nur Hatun ah! Bu masal işi meğer ne de zormuş! Çok
diller konuşurum ama çocuk dili hakikaten bambaşkaymış!
NUR BACI
Ne o, yoksa şikâyet mi edersin?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Tövbe! Şikâyet değil şükrederim etmesine de, keşke diyorum,
birileri de bana birazcık yardım etse...
Ahmet Gülşehrî’nin oyuncak kuklalara gözü takılır ve ikisini
alır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hah! Belki bunlar yardım eder!
HASAN
Ama onlar konuşamaz ki!
Hasan pot kırmış gibi susar, göz ucuyla mahcupça Aybike’ye
bakar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Konuşurlaaar, konuşurlar! Hem de ne güzel konuşurlar, değil
mi Aybike?
Aybike başını “evet” anlamında sallar ve merakla bekler. Ahmet Gülşehrî sesini komikçe değiştirerek kuklaları karşılıklı
konuşturmaya başlar. Nur Bacı tebessümle onları seyre dalar.
AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-1)
Deyim nedir bilir misin efendim?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /509
AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-2)
Bilirim bilirim! Darbımesele benzer deyim, onun küçük
kardeşidir. Uzun lafın kısası, özlü sözlü benzetmedir.
AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-1)
Anladııım! Kıssadan hissedir deyim... Ya pabucu dama
atılmak da nedir?
AHMET GÜLŞEHRÎ (KUKLA-2)
O da bir deyimdir amma, aslı astarı vardır. Masal değil
gerçektir, esaslı bir kötektir! Ahi Evran Babamız, derileri
işler satar, hile hurda yapanın, pabucunu dama atar...
Çocuklar heves ve mutlulukla gülümseyerek kuklaları izlemektedir.
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 27 İÇ. KADI MAHKEMESİ – GÜN
15-20 yıl kadar öncesidir. Kadı mahkemesinde duruşma
yapılmaktadır. Olgunluk yaşlarında olan Ahi Evran kadılık
makamında oturmuş tarafları dinlemektedir. Şikâyetçi taraf
yaşlı bir kadın, şikâyet edilen ise genç Hristo’dur. Şahitler
ve asayişi sağlamak üzere bekleyenler de hazır bulunmaktadır.
Yaşlı kadın kendinden emince ve hışımla Hristo’ya bakmaktadır.
Hristo ise tedirginlik içinde hükmü beklemektedir. Ahi Evran
hükmünü açıklar.
AHİ EVRAN
Tarafların ve hadiseye şahit olanların yeminli beyanlarına
istinaden hükmüm şudur: Velinimeti olan müşterisinin
yaşlılığından sebep gözlerinin iyi görememesini istismar ederek, sattığı kumaşı eksik ölçen Hristo’nun kumaşı
müşteriye tamı tamına vermesine...
Hristo rahatlayıp
aydınlanır.
sessiz
ama
derin
bir
oh
çeker,
yüzü
510 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
...Ayrıca, yaşlı bir kişiye haksız muamele yapmakla onu
kalben muzdarip ettiği ve de hakkını aratmak mecburiyetinde
bırakarak bedenen de külfete ve vakit israfına sebep olduğu
için, müşteriye eksik ölçtüğü kumaş
mislince tazminat ödemesine...
Hristo afallamış halde kalır, keyfi kaçıverir ve yüzü asılır.
AHİ EVRAN
...ve nihayetinde halkın huzurunda pabucunun dama
atılmasına hükmettim!
Hristo duyduklarına inanamaz bir halde şiddetle itiraz eder.
HRİSTO
Neee! Pabucumu dama atmak mı? Ben Ahi değilim ki! Müslüman
bile değilim!
AHİ EVRAN
Hiç şüphen olmasın ki, eğer Müslüman olsaydın alacağın ceza
yine en az bu
olurdu! Hem şer’i hükümlere göre yargılanmayı
kendin istedin...
HRİSTO
Ben onu az ceza almak için istemiştim!
Hristo kırdığı potu fark eder ve korkuyla sinip gözlerini
kaçırır.
AHİ EVRAN
Demek İslâm hukukunu daha adil bulduğunu söyleyip hem yalan beyanda bulunur, hem de bize kendi lehine tesir etmeye
kalkarsın ha! Eğer bir gayr-ı Müslim’e verilecek cezanın
dininden dolayı ona adaletsizlik edildiği zannına ve dedikodusuna mahal verip halk içinde fitne ve ifsada sebep
olabileceği ihtimalini nazar-ı dikkate almasam, bir de bu
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /511
sinsi yalanın için cezaya hükmetmem lazım gelirdi! ...
Hüküm tez icra edilsin!
Hristo çaresizce olduğu yere çöker. Ağlamaklı halde söylenir.
HRİSTO
Bittim ben, mahvoldum! ...
SAHNE 28 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN
Sultan II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV görkemli tahtında oturmakta,
Hristo ve Hüsam onun karşısında el pençe divan beklemektedirler. Vezir SAADETTİN KÖPEK Sultan’a yakın durmaktadır.
Vezir orta yaşlarda, kurnaz ve entrikacı, bir o kadar da
hırslı biridir. II.Gıyaseddin Keyhüsrev de orta yaşlarda,
tahtına ve eğlenceye düşkün, zayıf karakterli, yönlendirilmeye müsait yapıda biridir. Vezir alttan alta gizli bir memnuniyet içindedir. Sultan ise tedirgindir. Her ikisi de dikkatle ve ilgiyle Hristo ve Hüsam’ı dinlemektedirler. Sultan
onları dinledikçe iyice huzursuz olup gitgide gerginleşir.
HÜSAM
...Bağışlayın yüce sultanımız, belki haddimi aşmış olacağım
amma derin ferasetinize sığınarak söylüyorum: Bu Ahiler
sizin dirayetinize rağmen babanız Alâaddîn Keykubat
Sultan’dan ziyadesiyle himaye gördüler...
II.Gıyaseddin Keyhüsrev Hüsam’ı mimikleriyle onaylar. Hüsam
bundan cesaret alır ve daha kışkırtıcı bir tonda sözlerine
devam eder.
HÜSAM
...Ve galiba bundan aldıkları cesaretle hadlerini
aştılar... Misal, sağda solda kurdukları orta sandıkları...
Kazançlarından arta kalanı devletimize verebilecekken hep bu sandıklarda biriktirirler. İhtiyacı olanın o
sandıklardan istifade ettiğini söylerler amma niyetlerinin başka olduğundan şüphe ederim. Biz iğdişbaşıları, yani
yüce devletimizin vazifelendirdiği vergi memurlarını da
o sandıklara karıştırmazlar! Devletten gizli saklı, ge-
512 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
liri gideri, hesabı kitabı ayrı gayrı ve maksadı meçhul
bu sandıklar iş içinde iş değil de nedir? Devlette çift
başlılık olmayacağını şüphesiz ki en iyi siz bilirsiniz
yüce sultanım! Ve bu sandıklar asıl neye hizmet ederler
bilinmez. Hem bugün orta sandığına karıştırmayan, yarın
vergisine de karıştırmaz! Vakıa, bu Ahiler yüzünden devlet vazifemizin esnafta tüccarda tesiri ve itibarı günbegün
azalır oldu. Vergileri güç bela toplar olduk. Sanki Ahiler
iğdişçilik eder oldu da, yüce
devletimizin şerefli memurları olan bizler dilenci muamelesi
görür olduk! Bunlar kimin hakkını kime verirler!
Hüsam devleti için Ahilere oldukça kızmış görünmektedir.
Duraksar ve etrafından onay beklercesine durur. Vezir ve
Hristo hemen mimikleriyle Hüsam’ı onaylarlar. Hüsam köpürterek devam eder.
HÜSAM
Hem nedense halkı da yanlarına çeker dururlar! Sanki devletten ziyade kendilerine güvenilsin isterler! Kendilerinden olmayana da zulmederler. İşte misal, şu zavallı tüccar
Hristo!
Hristo ağlamaklı bir halde masum tavırlarla kendini acındırır.
HÜSAM
...Aynen size anlattığı gibi sultanım, zavallıcık daha
birkaç gün önce Ahi Evran’ın hışmına ve gadrine uğradı,
haksız yere ceza aldı, ticareti bitti! İşte hal böyledir
efendimiz... Lakin sizin kudretinize, adaletinize ve basiretinize itimadımız tamdır. Bunları muhakkak ki siz de
görmektesinizdir. Allah sizi başımızdan eksik etmesin!
Saltanatınızı daima muktedir ve muzaffer kılsın! İçeriden
dışarıdan her türlü şerden muhafaza buyursun inşallah!
Gayemiz de duamız da budur!
II.Gıyaseddin Keyhüsrev takdirle başını sallayarak düşünceli
halde tahtından kalkar. Hüsam’ın sözlerini onaylayarak
konuşur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /513
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Belli ki Ahi Mahmut kendini devletin yerine koymaya çabalar... Tevekkeli, nicedir halkı etrafında toplar durur.
Kendini merkez etmiş, gücü kudreti alttan alta eline alır.
Zaten ben de vezirim de epeydir şüphe ederiz!
Sultan durur ve onay bekler gibi vezirine bakar. Vezir Saadettin Köpek Sultan’ı destekler ve hatta kışkırtır şekilde
konuşur.
SAADETTİN KÖPEK
Hem tek Ahiler değil ki sultanım! Hacı Bektaşlar, Edebaliler ve daha kimler kimler... Hepsinin de halleri hal
değildir! Nicedir Türkmen Etrak’ı saltanatımıza karşı
kışkırttıklarından endişe ederim... Bağışlayın beni ama
siz de bilirsiniz ki, babanız yılanın başını ezmek yerine
besleyip büyüttü. Bereket ki zat-ı aliniz hak ettiği tahta
çıktı da, devlet kendine geldi! Lakin geç bile kalındı!
Zira o yılan hem çoğaldı hem koca bir ejder oldu! Gariban debbağ Hoylu Mahmut, koskoca Ahi Evran oluverdi! Gayri başını ezmeye de güç yetmeyebilir. Hem yetse de hayli
zararları dokunacaktır...
Sultan düşünceli halde tahtına kurulur ve tahtının kolluklarını
elleriyle sıkı sıkı kavrayarak vezirine tedirgince sorar.
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Peki ne yapmalı Saadettin Vezir?
Saadettin Köpek sakalını sıvazlayıp düşünür ve fikrini söyler.
SAADETTİN KÖPEK
Bağlarını koparıp birliklerini bozmalı! Hepsini ayrı yerlere sürmeli!
Hüsam’la Hristo memnuniyetle alttan alta bakışırlar. Sultan
Gıyaseddin de vezirini onaylayarak kafasını sallamaktadır.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
514 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 29 İÇ.
AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Sultan Gıyaseddin’in sallanan kafasının yerini kuklanın sallanan kafası alır. Ahmet Gülşehrî masalına kuklalarla devam
etmektedir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
İşte böyle çocuklar! Vezir sarayda idareyi kurnazca ve gizlice ele geçirmiş. Ülkeyi Sultan yönetirmiş gibi görünse
de, tıpkı benim şu kuklaları oynattığım gibi, o vezir de
Sultan’ı parmağında oynatırmış... Yani Sultan’ı kukla
gibi kullanarak istediğini yaptırırmış. Kendisine tehlike
gördüğü kim varsa hilelerle tuzaklarla ya öldürtür ya da
sürgüne, yani zorla uzak uzak diyarlara göndertirmiş. Sinsi
emellerine engel olabileceklerini düşündüğü Ahi Evran’ı
ve arkadaşlarını da birbirlerine uzak diyarlara zorla
yollatmış...
HASAN
Ahi Evran neden ona karşı çıkmamış? Yoksa o da ondan
korkuyor muymuş?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hayır, korkmuyormuş elbet. İstese onlara karşı çıkabilir ve
kahramanca savaşabilirmiş. Ama yöneticileri kötü işler de
yapsa, devletine karşı gelmiş olmak istemez ve sabredermiş.
Hem bu yüzden masum insanların zarar görmesinden de endişe
edermiş...
Ahmet Gülşehrî çocukları bakıp süzer. Çocuklar masala ilgilidir.
SAHNE 30 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN
Ahmet Gülşehrî masala devam etmekte, Aybike masalda
anlatılanları hayal âleminde düşlemektedir. Hayalinin mekânı
Selçuklu sarayıdır. Sultan doğu masallarındaki gibi giyimlidir. Gözleri bolca sürmeli ve etrafı yuvarlakça kararmış,
kıyafetleri allı pullu, simli, şatafatlı, parıltılıdır. Sultan tahtında oturmakta ve saraydakilere el kol hareketleriy-
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /515
le emirler vermektedir. Fakat tahtının arkasına kötü kalpli
vezir saklanmıştır. Ama kimse onu görmemekte ve fark etmemektedir. Vezir de koyu ve bolca sürmeli kararmış gözlüdür.
Gözleri fır dönmekte ve sinsi sinsi gülmektedir. Tahtın
arkasından Sultan’ın elini kolunu yönlendirerek onu kukla
gibi oynatmakta ve emirleri aslında o vermektedir. Bundan
çok mutlu görünmektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Sultan yaptığı onca kötülükten ve haksızlıktan sonra
kendisinden intikam alınmasından çok çekinir, bu yüzden
herkesi kendine düşman beller ve onlardan zarar görmekten
korkarmış...
Sultan tek tek ve peş peşe saraydaki hizmetçilere, muhafızlara,
devlet görevlilerine ve hatta çocuklara şüpheyle bakar ve
korkar.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Zaten ülkenin sultanı olabilmek için babasına bile
ihanet edip hiçe sayacak kadar hırsla gözü kararmış!...
Sultan’ın zaten kararmış olan gözleri daha da kararır ve
koyulaşır.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Kötü şeyler yapmaktan çekinmemiş...
Sultan koluyla burnunu siler. Elinde meyve tabağıyla önünden
geçen bir hizmetçisine çelme takar. Hizmetçi yere düşer,
meyveler etrafa saçılır. Sultan kahkahalarla onu göstererek
alay edip eğlenir.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Vezir Saadettin’in asıl niyeti ise Sultan’ın yerine,
içten içe çok sevdiği sultanlık tahtına oturup, devlet idaresini ele geçirmekmiş...
516 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Sultan ayağa kalkar ve tahttan biraz uzaklaşır. Vezir ellerini ovuşturarak saklandığı yerden çıkar ve etrafı kol açan
ederek tahta oturur. Tutkulu-hırslı bir mutlulukla tahtı
okşar, sever ve sahiplenir. O da koluyla burnunu çocukça
siler. Sultan tahta döner. Vezir sıçrayarak kalkar. Gözlerini kırpıştırıp masum taklidi yapar.
SAHNE 31 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Fakat Sultan kimseye güvenmediği ve hemen herkesten, hatta en yakınında olanlardan bile şüphelendiği için vezirinden
de şüphe edermiş...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 32 İÇ. SELÇUKLU SARAYI – GÜN
Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev odasında yiyip içip keyfetmektedir. Hizmetindekiler meyve içecek vs. servisi yapmaktadır.
Sultanın özel habercilerinden biri telaşlı ve ciddi bir
ifadeyle içeri girer. Sultan hemen el hareketleriyle herkesi dışarı yollar ve odada yalnız kalırlar. Haberci solundan Sultan’a yaklaşır ve aynı telaşlı ifadeyle Sultan’ın
kulağına neredeyse fısıldar halde konuşur.
HABERCİ
Şüpheleriniz boşuna değilmiş sultanım! Vezir Saadettin
Köpek sağda solda kendisinin de hanedan soyundan olduğu
yalanını dedikodu ettirir durur!
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Demek öyle ha! ...Anlamıştım zaten! Zira başka türlü
tahtıma geçemez!
HABERCİ
Lakin askerleriniz size sadıktır sultanım! Vezire güvenleri
yoktur. Size karşı ona destek olmazlar...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /517
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Öyle bile olsa onun taht için yapmayacağı şey yoktur! Ölene
kadar bu emelinden vazgeçmeyecektir! Askerlerimden destek
bulamazsa da, kendine başka destekler arayacaktır...
HABERCİ
Yine doğru buyurursunuz Sultanım!
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Varacağı ilk kapı Ahiler olsa gerek!
HABERCİ
Lakin sultanım, vezirin Ahilerle arası hoş değil. Ahiler
ondan hazzetmezler.
II.GIYASEDDİN KEYHÜSREV
Belki de Saadettin öyle görünsün ister! Ya Ahi Evran’la bir
olup arkamdan iş çeviriyorlarsa? ...
Haberci mimikleriyle Sultan’ın fikrine katılır görünse de
hali pek de inandırıcı değildir. Sultan’la öylece konuşmaya
devam ederler.
SAHNE 33 DIŞ. KIRDA ŞÖLEN ALANI – GECE
Kırlık bir alanda ateş yakılmış ve etrafında şölen
düzenlenmiştir. Aslında göstermelik olan o şölene katılanlar
halktan bir kısım ve genelde yerel devlet görevlileridir.
(Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte
DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
Vezirinin kendini ortadan kaldırıp tahtını ele geçirme niyetini anlayan
Sultan, en güvendiği adamlarına yalandan bir şölen
düzenletmiş...
Sultan’ın adamları Saadettin Köpek’i aralarına almış, birlikte yiyip içip eğlendirmektedirler. Halka ve vezire hisset-
518 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
tirmeden yavaş yavaş etrafını kuşatırlar. Vezirin etrafı
tamamen sarılır.
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Ve o şölende vezirini öldürtmüş...
Sultan’ın
öldürür.
adamları
kılıç
darbeleriyle
Saadettin
Köpek’i
SAHNE 34 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN
Ahi Evran’ın büyük bir debbağhanesi vardır. Çıraklar ve
kalfaların her biri deri işlemenin çeşitli kademelerinde bir
iş tutmuş çalışmaktadırlar. Ahi Evran hem onların işlerini
denetlemekte, hem de iş önlüğünü kuşanmış halde kendisi
de çalışmaktadır. O sırada Sultan’ın askerleri ellerinde
kılıçlarla kapıda belirir. Onları gören çalışanlar telaşlanıp
işlerini bırakır. Ahi Evran sakin olmalarını işaret ederek
iş önlüğünü çıkarır ve vakarlı bir halde, sükûnetle askerlerin yanına dışarı çıkar.
SAHNE 35 DIŞ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİNİN OLDUĞU
SOKAK – GÜN
Sokakta kalabalık bir asker grubu hazır beklemektedir. Halk
ve Ahiler debbağhanenin önüne toplaşır. Sokak dolup taşar.
Ahilerin elleri bellerindeki hançer ve kamalarını kavramış
haldedir. Teyakkuz halinde Ahi Evran’dan emir beklemektedirler. Askerler onları çembere alır. Ahi Evran Ahilerle
göz göze gelir ve mimikleriyle silahlarına davranmamalarını
emreder. Ahiler silahlarını kavrayan ellerini gönülsüzce ve
zoraki gevşetirler. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki
görüntülerle birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Bu da yetmezmiş gibi, birçok Ahi ve Türkmeni de haksız
yere tutuklatmış...
Askerlerin kumandanı Ahi Evran’a bir şeyler söyler. Sonra
onunla birlikte Ahileri tutuklarlar. Halk bu duruma tepkili
ve üzgündür.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /519
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Ahi Evran’ı da kendi öldürttüğü veziriyle işbirliği yapmakla suçlamış ve ne yazık ki onu da arkadaşlarıyla birlikte tutuklatıp hapse attırmış...
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 36 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî yeniden çocukları şöyle bir süzer. Çocuklar
duyduklarından ürkmüş gibidir. Üslubunu yumuşatarak devam
eder. Nur Bacı kendinden geçmişçesine bir dinginlikle onları
izlemektedir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Şunu unutmayın çocuklar: Bu dünyada kötülüğü çok
olanın korkusu da çok olur! Öyleleri kimseye güvenemez,
en yakınındakilerden bile asla emin olamazlar. İşte o sultanla vezirinin hali de böyleymiş. Aslında her ikisi de
hem eğitimli hem de sanat sahibi insanlarmış, devlete ülkeye hizmetleri de olmuş. Ama güç tutkusu ve makam hırsı
bu yanlış işleri yapmalarına neden olmuş. Bu yüzden devlet
işleri aksamış ve devlet gitgide iyice güçten düşmüş...
Güçlü kuvvetli bir arslana kurtlar çakallar saldırmaya cesaret edemezler. Ama bir arslan ne kadar güçlü olursa olsun,
eğer yaralanmışsa kurt-çakal sürüleriyle baş edemez... İşte
o ülke de artık yaralı bir arslan gibiymiş. Hâlâ heybetli
bir arslan da olsa, gücü dermanı tükenmiş... Ve bunu gören
düşmanlar vahşi sürüler gibi ona
saldırmışlar ve ülkenin dört bir yanını yağmalayıp işgal
etmişler...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 37 DIŞ. KAYSERİ KALESİ – GÜN
Baycu Noyan liderliğindeki Moğollar Kayseri kalesini düşürmek
için var güçleriyle saldırmaktadırlar. Ahiler kalenin
surlarından onlara karşı koymakta ve saldırıları başarıyla
geri püskürtmektedirler. Moğolların üzerine surlardan oklar
adeta yağmakta, burçlara dayadıkları merdivenler peş peşe
devrilmektedir vs… Moğol askerleri korkmuş, bezip tükenmiş
görünmektedirler. Baycu Noyan kaleye uzakça bir noktada dur-
520 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
makta, canı sıkılmış halde olan biteni izlemektedir. (Ahmet
Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ
SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Kayseri’deki Ahiler düşmana kahramanca direnmişler,
onları günlerce kalelerine sokmamışlar...
SAHNE 38 DIŞ. KAYSERİ KALESİNE GİZLİ GİRİŞ YERİ – GECE
Gece vakti karanlıklar içinde Hüsam ve Hristo önde Moğol
askerleri arkalarında gizlice ilerlemektedirler. Hüsam
surların dibinde dallarla-çalı çırpıyla örtülmüş bir yerde durur ve orayı işaret eder. Askerler kumandanlarının
emriyle hemen oradaki çalı-çırpıyı kaldırır. Ortaya eski
bir kapı-geçit çıkar. Askerler oradan içeri girer. Kumandan geride bekleyenlere de gelmelerini işaret eder. (Ahmet
Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle birlikte DIŞ
SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Ama hain Hüsam düşmanlarla anlaşıp onları gizli bir
yoldan kaleye sokmuş ve ne yazık ki kaledeki tüm Ahileri
öldürmüşler. Kadınları ve çocukları da esir almışlar. Ahi
Evran’ın eşi Fatma Bacı da o esirler arasındaymış...
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 39 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Fatma Bacı’nın esaretini duyan Aybike, refleksle avuçlarını
yanaklarına koyarak gayri ihtiyari ve heyecanlı bir tepki
verir.
AYBİKE
Hiiiih!
Bu tepkiye diğerleri hem şaşırır hem sevinirler. Nur Bacı sevinçli heyecanından bıçakla parmağını kesmiştir ama farkında
da değildir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /521
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yaa Aybike! Maalesef öyle olmuş! Fatma Bacı da esir edilenler arasındaymış... Fakat Ahi Evran hapiste olduğu için çok
istese de onu kurtaramazmış...
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 40 İÇ. ZİNDAN – GECE
Ahi Evran ve arkadaşları zindanda çeşitli işkenceler görmektedir. (Ahmet Gülşehrî’nin anlatımı sahnedeki görüntülerle
birlikte DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHMET GÜLŞEHRÎ (DIŞ SES)
...Binbir çile ve acı dolu tam beş uzun yıl boyunca hapiste
tutulmuş...
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 41 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Aybike ve Hasan dinledikleri karşısında mahzunlaşmış bir
haldedir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
...O hapisteyken Sultan ölmüş ve tahta geçen oğlu İzzeddin,
babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest
bırakmış. Ahi Evran hapisten çıkınca eşi Fatma Bacı’yı her
yerde aramış ama bulamamış. Tabi buna çok üzülmüş. Fakat
elinden gelen hiç bir şey de yokmuş. Eşini dostunu kaybedip
öylece yalnız ve çaresiz kalınca başka illere
gitmeye karar vermiş ve önce Denizli’ye, sonra Konya’ya ve
son olarak da Gülşehir’e yerleşmiş...
HASAN
(Heyecanla söze atılarak)
Neee! Buraya mı gelmiş?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Evet ya, buraya gelmiş! ... Fakat bugünlük bu kadar, haydi
şimdi yatağa!
522 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Ama en heyecanlı yerinde bıraktın!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Biliyorum, ama yarın şed töreni var. Size pabuçları yapan
Tuğrul Kalfa’nın ustalığa geçiş töreni... Erkenden kalkıp
tören hazırlıkları yapmamız lazım... Yani, şimdi doğru
yatağa gidiyoruz! Hem böyle uslu olmaya devam ederseniz,
belki bazı masal kahramanlarıyla bile tanışabilirsiniz!
HASAN
Ama onlar gerçek değil ki!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Eğer insan gerçekten yürekten dilerse, o zaman masallar
bile gerçek olabilir! Güven bana Hasan! Tamam mı?
Ahmet Gülşehrî Hasan’ın kafasını okşayarak göz kırpar. Hasan
ona inanmışça kafasını sallar. Ahmet Gülşehrî Aybike’yi
kucağına alıp Hasan’ın elinden tutar ve yataklarına yönelirler. Onlar çıkarken Nur Bacı bir şeyden huylanmışça elini
ovuşturur. Gözleri kan bulaşmış ellerine ve sağ elindeki
bıçağa takılır. Eşini ve
çocukları izlerken parmağını kestiğinin de acısının da
farkına bile varmamıştır. Kendine hayret ederek kan bulaşmış
olan bıçağa bakar.
SAHNE 42 İÇ. KAYSERİ İĞDİŞBAŞI HÜSAM’IN EVİ – GECE
Hüsam çakır keyif gözlerle elindeki parlak ve kanlı hançere
bakmaktadır. Sarhoşça ama keyiflice Hristo’ya seslenir.
HÜSAM
Belinde bu hançerle gece vakti tekinsiz karanlık ormanlarda
Çekikgöz Moğol askeri kovalayacak cesarete sahip gizli
savaşçılar... Bunun için ya deli olmak lazım... Ya da...
Hüsam ve Hristo
bakışırlar.
birbirlerini
mimikleriyle
onaylayarak
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /523
HÜSAM
...ya da Alperenden yetişme Ahi!
Hüsam doğrulur ve sesli düşünerek akıl yürütmeye devam eder.
HÜSAM
...Demek baskın Gülşehir’e yakın yerde olmuş... İşte
şimdi taşlar yerine oturdu! Mevlana’nın can dostu Şems’in
öldürülmesinden sonra dedikodular üzerine Ahi Evran
Konya’dan ayrılıp Gülşehir’e yerleşmişti... İnatçı ihtiyar,
yılmak vazgeçmek nedir bilmiyor! Sanki sayemizde Moğollar
Kayseri’de Ahileri darmadağın etmemiş gibi, Kayseri’deki
teşkilâtlarını Gülşehir’de de kısa zamanda kuruverdiler...
Ve belli ki o civardakilere ilişmeye kalkan kim olursa
olsun böyle pişman ederler!
HRİSTO
Mevlana’nın oğlu Alâaddîn’in de Gülşehir’de ona sığındığını
bilirsin.
Malûm, Şems’i öldürenlerin arasında onun da olduğu hep
söylenir durur...
HÜSAM
Hançer düşkünü Alâaddîn! ...
HRİSTO
İçki sana da yaradı dostum! Bak, sonunda senin de zihnin
açıldı!
HÜSAM
Yo yo, daha tam açılmadı dostum! Hâlâ anlayamadığım iki
şey var: Çekikgözle Ahiyi birbirine nasıl kırdıracaksın?
Ve bunu başarsan bile bundan çıkarımız ne olacak? Umarım
iyi bir planın vardır Hristo! Yoksa yine “bu dünyada
kazanabileceğiniz en büyük serveti” kazanıp avucumuzu mu
yalayacağız?
Hristo tam konuşacakken Hüsam elini kaldırıp sözünü daha
başlamadan keser. Biraz öfkelice, alaycı ve tiksinir bir
halde konuşur.
524 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HÜSAM
Dur! ... Galiba eksik söyledim... Hatırladığım kadarıyla
sadece avucumuzu değil, iğrenç bir çift eli de yalamıştık!
Değil mi kurnaz dostum?
HRİSTO
Bu kez değil dostum! Bu kez değil!
Hristo altın dolu bir kese çıkarır ve Hüsam’a doğru sallar.
HRİSTO
Bu kez işi sağlam tuttum! Bunlar sadece hançerin sahiplerini bulmada yapacağımız arama tarama masrafları için! İş
çok büyük Hüsam! Çünkü sadece onları bulmakla kalmayacağız,
Batu’nun
lekelenen namusunu da temizleyeceğiz! Sen asıl ödülü işte o
zaman gör!
Hüsam gözleri parlayarak altınlara bakmaktadır. Hristo’yu
merakla ve can kulağıyla dinlemektedir. Hristo kendinden
emin konuşur.
HRİSTO
Moğolun canını almak kadar utanç verici bir şey varsa, o da
elindekini almaktır! Hem de bu şekilde! Batu’nun savaşçı
onuru bu baskınla iki kez lekelenmiş oldu. Bunları temizlemeden kimseye eskisi gibi sözü hükmü geçmez! Moğol töresi buna izin vermez. Hele de Baycu Noyan’ın yüzüne hiç
bakamaz! Velhasıl, o bu onursuzlukla yaşayamaz!
Hüsam mimikleriyle Hristo’nun söylediklerine hak verir.
HRİSTO
...Ve unutma ki dostum, Moğollar Ahilerin hamisi İzzeddin
Keykavus’u değil, Rükneddin Kılıçaslan’ı destekler. Rükneddin Moğollar sayesinde tahta geçti. Moğolların düşman
bellediğini o da düşman beller! Vakıa, saray çevresinde
İzzeddin Keykavus’un Ahilerin isyan etmesinden çekindiği,
onlardan kurtulmak için fırsat aradığı ve Gülşehir
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /525
Emirliğine getirdiği Nureddin Caca’ya bunun için vazife
verdiği de söylenir durur...
HÜSAM
Çok haklısın! ...Peki planın ne?
HRİSTO
Planım biraz tehlikeli ama basit: O çocuklar kesinlikle
Gülşehir’de
Ahilerin himayesinde olsa gerek. Ama bunu bizden başka
bilen kimse yok! ... Çocuklardan bir ikisini kaçırıp
Batu’ya teslim edeceğiz. Bu bizim için pek zor olmasa gerek Sayın İğdişbaşım! Gülşehir’de hem senin memurların hem
benim tüccar arkadaşlarım var. Sanırım birkaç çil altına
hayır demezler! ...
Hüsam sinsice gülümseyip Hristo’yu onaylayarak başını sallar.
HRİSTO
Ve hemen Ahi Evran’a çocukların Batu’nun elinde olduğu
haberini ve onları nerede tuttuğunu uçuracağız! Benim
tanıdığım inatçı ihtiyar buna kayıtsız kalamaz. Böylece
iki testiyi birbiriyle çarpıştıracağız! Dua edelim de ilk
kırılan Batu olsun!
HÜSAM
Dostu ve has adamı Batu kırılınca mesele Baycu Noyan’ın
onur meselesi haline gelecek! Ve Ahi Evran’ın peşine
düşecek! Al sana iki testi daha! Bu gerçekten iyi bir plan
Hristo! … Peki ya çocukları kaçıramazsak ne olacak?
HRİSTO
(Yalandan ve işgüzar bir ifadeyle)
Altınları boşuna almadık ya! Harıl harıl hançerin
sahiplerini arıyoruz!
...Ve binbir zahmetle de olsa bulduk! ...Çocukları
kaçıramazsak hançerin sahiplerini Batu’ya ihbar edeceğiz!
Ve sonrasını zevkle izleyeceğiz dostum!
526 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hüsam keseden bir altın alır ve ısırır. Altınların sahte
olmadığına emin olur ve keyfi iyice yerine gelmiş halde sarhoş
sarhoş sırıtır.
SAHNE 43 DIŞ. DERGÂH MERASİM MAHFİLİ – GÜN
Şed törenlerinin (kuşak bağlama-çözme törenleri) yapıldığı
“Merasim Mahfili”, dergâhın dışında avlu şeklinde genişçe
bir alandır. Tören sorumlusu “NAKİP” yaşlı bir Ahidir. Ahi
Evran’ın vekili olarak törenin tüm işleyişini o yönetmektedir. Ahi Evran Şeyhü’ş Şuyûh (Şeyhler Şeyhi, Ahi Baba) olarak
baş sedirde oturmaktadır. Vazife ve kıdeme göre herkes (ustalar, müderrisler vs.) tören meclisindeki yerini almıştır.
Nakip töreni başlatmak üzere Ahi Evran’dan işaret bekler.
Ahi Evran “Buyrun başlayın” anlamında işaret-onay verir.
NAKİP
Ya Allah! Bismillah! ... Şed bağlama başlaya, cümle âleme
ilan ile hayrola!
Nakip besmele çekerek Kur’an-ı Kerim’den kısa bir ayet okur.
NAKİP
Bismillahirrahmanirrahim...
Nakip ayeti bitirir ve Tuğrul Kalfa’yı meclis huzuruna davet
eder.
NAKİP
Usta adayı nîm-tarîk huzura buyura!
Tuğrul Kalfa sağında başka bir nakip ve solunda yaşlıca
ustası ile meydana çıkar ve küçük-duraksamalı adımlarla Ahi
Evran’ın başında olduğu meclise yaklaşır. Hep birlikte ortamdakilere selam verirler. Üçünün de elleri önlerinde bağlı
ve bakışları yerdedir.
NAKİP
Söz ustalık talibi kalfanındır!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /527
TUĞRUL KALFA
Ustam sanatını kemâliyle öğretmiştir. Üzerimde hakkı çoktur, benim ise onda hiçbir hakkım yoktur. Şayet benden
razıysa ve icazet buyurursa, şed talep ederim. Şedsiz
kazancı haram bilirim.
USTA
Tuğrul benim kalfamdır. Gayri kalfalıktan çıkmaya, ustalığa
varmaya hazır ve liyakatlidir. Mesleğinin numuneleri Ahi
Babamıza sunulmuş ve babamızın icazetine mazhar olmuştur...
Ahi Evran, Usta’nın sözlerini meclistekilere mimikleriyle
onaylar.
USTA
Ahi Babamız pabuç numunelerini görüp beğenmiştir.
Onun icazetinin üzerine tasdik haddimiz değildir, lakin
şehadet vazifemden sebep kalfamın numunelerine ben de icazet
ederim.
ŞAHİT NAKİP
Numune icazetine şahit olduk...
USTA
Ve şehadet ederim ki, Tuğrul Kalfam yamaklığından beri
yanımdadır. 124 kaideye tekmîlen ve harfiyen riayet
etmiştir. Sözü yerinde söyler, yüzü güleç dili tatlıdır,
vefakâr ve diğerkâmdır, ehli kerem ve cömerttir. Dilinde
dedikodu görmedim, kalbinde kibir sezmedim, fenalığına
şahit olmadım... Küffara karşı cihad için 10 yaşında
yamaklığa kabulünden beridir okçulukta, kılıçta ve güreşte
talim görüp yetişmiştir. Ahilikte ustalığa ehil ve liyakatli olduğuna kanaat, icazet ve şehadet ederim...
ŞAHİT NAKİP
Ustalık icazetine şahit olduk...
528 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran ayağa kalkar ve Tuğrul Kalfa’ya yaklaşır. Peştamala/
iş önlüğüne benzeyen bezden şed kuşağı tepside önüne getirilir. Şeddin kuşakları bele birkaç tur atacak uzunluktadır.
Ahi Evran şeddi alır ve Tuğrul Kalfa’nın ustasına verir.
Usta besmeleyle şeddin iki kuşağını kalfasının belinde bir
tur attırır, düğümler ve bekler.
AHİ EVRAN
Eline sahip olasın! İşini güzel ve sağlam yapasın! Harama
el uzatmayasın!
Usta kalfanın
bekler.
belinde
ikinci
turu
attırır,
düğümler
ve
AHİ EVRAN
Beline sahip olasın! Harama zinhar yaklaşmayıp, uçkur
çözmeyesin!
Usta kalfanın
bekler.
belinde
üçüncü
turu
attırır,
düğümler
ve
AHİ EVRAN
Diline sahip olasın! Yalana, dedikodu ve gıybete zinhar
tevessül etmeyesin!
Tuğrul kalfa ustasının, Ahi Evran’ın ve diğer büyüklerin ellerini öper. Tepsi içerisinde bir tas su ve tuz getirilir. Nakip tuzu besmeleyle suya atar ve dua mırıldanarak
karıştırır. Tas ayrı bir bölüme konulur ve orada bekletilir.
Şed bağlama töreni sona erer.
AHİ EVRAN
Hayırlı uğurlu ola! Üç gün sonra şeddin bu mecliste çözüle!
SAHNE 44 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî odasında oturmuş kandil ışığında bir şeyler
yazmakla meşguldür. Masasının üstü kâğıtlarla doludur. Epeyce yazdığı bellidir. Nur Bacı odanın kapısına gelir ve kısık
sesle konuşur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /529
NUR BACI
Kolay gelsin! Uyumayacak mısın Bey?
Ahmet Gülşehrî yazmayı bırakıp eşine döner.
Gerinip gözlerini ovar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Uyku tutmadı...
Nur Bacı eşine doğru yaklaşır ve yazdıklarına bakar.
NUR BACI
Nicedir yazar durursun. Neymiş bakalım seni böyle uykusuz
bırakan, benden de ayrı koyan mühim şey ha? Ne yazarsın?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Ahi Babamızı yazıyorum... Düşünüp taşındım, onun için ne
yapabilirim diye... Ona vefa borcum ödenmez ama hiç olmazsa
adını yaşatmaya karınca kararınca bir gayretim olsun istedim.
NUR BACI
Çok iyi düşünmüşsün!
AHMET GÜLŞEHRÎ
O bizim nimetimiz, Nimettullahımız... Sen de bilirsin ya,
yıllardır bana hem hocalık hem babalık etti. Öz babamdan ileri oldu. Lakin ona karşı boynum eğri, benim için
yaptıklarına hakkıyla mukabele edemedim. Şimdi elimden
gelen ancak bu... Bizden sonrakiler de onu bilsin tanısın
isterim. Adı hatırası yaşasın, yaşatılsın isterim...
NUR BACI
İyi edersin Gülşehrî, iyi edersin! Rabbim aklına kalemine
kuvvet versin!
Nur Bacı masanın üstündeki yazılı kâğıtlara bakar.
530 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
NUR BACI
Maşallah, epeyce de yazmışsın! ...
İsim de koydun mu bari yazdıklarına?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Koydum ya! Keramât-ı Ahi Evran! Babamızın büyüklüğüne,
şanına, kerametlerine yakışan bir isim!
Nur Bacı gülümseyerek mimikleriyle ismi beğendiğini gösterir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Çocuklar nasıl, rahat uyudular mı?
NUR BACI
Hasan sen gelmeden uyumak istemedi. Masal diye tutturdu ama
ben anlatamam dedim. Senin gibi anlatmayı beceremem. ...
Sahi, bu gece nerelerdeydiniz?
Ahmet Gülşehrî sıkıntılıdır. Sanki kötü bir şeyler vardır.
NUR BACI
Yoksa yine? ...
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Yine ya! ... Moğol çapulcuları yine saldırmışlar... Hem
de birçok köye!
Nur Bacı korku ve üzüntüyle iç çekerek eliyle ağzını kapatır.
Ahmet Gülşehrî’nin dudakları titrer, gözleri dolar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Bu kez çocukları da kurtaramadık!
Ahmet Gülşehrî’nin sessizce gözlerinden yaşlar süzülür.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yetişemedik... Yetişemedik!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /531
Nur Bacı’nın da gözünden yaşlar süzülmeye başlar. Ahmet
Gülşehrî başını ona yaslar ve gözlerinden süzülen yaşlarla
eşine dert yanar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yetişemiyoruz... Artık yetişemiyoruz! Vahşi sürüler gibi
her yerdeler!
Ahmet Gülşehrî kendini toparlamaya çalışarak gözlerini siler.
NUR BACI
Bak Bey! Ne olur beni yanlış anlamayasın... Sana gitme
demem, nereye lüzum görürsen oraya git yetiş! Ben senden
razıyım. Lakin sen şairsin, talimin de diğer Ahiler gibi
değil! Senin kılıcın kalemindir... Korkarım Gülşehrî, hem
de çok korkarım! ...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Doğru dersin ama duramam iki gözümün nuru! Ahi Babam şu
yaşında bile başımıza geçip kılıcı evvela kendisi kuşanırken
hiç duramam! ... Ben de onu vaz geçirmeye çalıştım, ona bir
şey olacak diye aklım çıkıyor! Ama belki de hayatımda ilk kez
hem ondan azar işittim, hem de emrine karşı geldim!
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 45 İÇ. ATLARIN TUTULDUĞU AĞIL – GECE
Moğollara baskının yapıldığı gecenin başlangıcıdır. Geniş
bir ağılda atlar sefere hazırlanmaktadır. Ağıl gizli bölmelere saklanmış çeşitli silahlarla doludur. Ahiler siyahlar içinde giyinmiş, atlarını hazırlamakta ve silah
kuşanmaktadırlar. Ahi Evran kamasını hançerini yerleştirir
ve kılıcını kuşanırken sorar.
AHİ EVRAN
Zaviyelere haber saldınız mı?
ALÂADDİN bir yandan kuşanırken bir yandan cevap verir. Alâaddîn Mevlana’nın oğludur. Yapılı, sert ve cesur görünümlü
biridir.
532 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ALÂADDİN
Saldık şeyhim! Alperen karakolları da durumdan haberdar
edildi. Biz şimdi ilk saldırı haberi gelen köye giderken,
onlar Kayseri’nin uç köylerinde tedbir alacaklar...
Ahi Evran başını sallar. O sırada Ahmet Gülşehrî koşarak
ağıldan içeri girer. Ahi Evran’ın yanına gelir. Şaşkın ve
telaşlı konuşur.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Aman Efendim! Siz de mi gidiyorsunuz?
Ahi Evran cevap vermez ve pek oralı olmadan hazırlığa devam
eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yapmayın, etmeyin efendim! Siz daha iyi bilirsiniz elbet
ama burada size daha çok ihtiyaç vardır!
Ahi Evran yine cevap vermez ve atıyla ilgilenmeye başlar.
Ahmet Gülşehrî önüne geçip eline eteğine sarılır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Şeyhim! Bari şu yaşınızda bu işleri kardeşlerimize
bıraksanız...
AHİ EVRAN
(Azarlar gibi fısıldayarak)
Sen ne dersin! Cihadın yaşı mı olur! Dönebilen gazi, dönemeyen şehittir! Bunu bana çok mu görürsün evlat! ...
Ahmet Gülşehrî çaresizdir. Ahi Evran yeniden hazırlıklarına
devam etmeye koyulur. Ahmet Gülşehrî de karar verir ve silah kuşanmaya başlar. Ahi Evran onu görür ve hemen müdahale
eder.
AHİ EVRAN
Ne yapıyorsun sen! Tez bırak onları ve evine dön! Bu iş
senin harcın değil!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /533
AHMET GÜLŞEHRÎ
Kardeşlerim kadar cevval savaşçılık benim harcım değildir
elbet...
Ahmet Gülşehrî
konuşur.
okunu
yayını
sırtına
kuşanırken
kararlı
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Lakin okçuluğumun şairliğim kadar iyi olduğunu siz
buyurdunuz Şeyhim!
Ahi Evran tekrar Ahmet Gülşehrî’ye yaklaşır ve hışımla azarlar.
AHİ EVRAN
Bana karşı mı gelirsin Gülşehrî! Hem de şunca kardeşinin
arasında!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hâşâ Efendim! Sizin bendeki hakkınız babanın evladı
üze-rindeki hakkından bile kat kat fazladır...
AHİ EVRAN
Öyleyse var git evine... Haydi!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Lakin siz çok daha iyi bilirsiniz ki, evladın da babası üzerinde hakları vardır. Mesela baba aksini emretse bile onun
yanında olmak gibi! ...
Ahi Evran bir an için cevap verecek gibi olur ama vazgeçer.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Belli ki sizi bu yoldan döndüremem, ama ben de sizi
bırakamam. Siz emretseniz bile yapamam bunu...
Densizliğimi bağışlayın... Ama siz de evladınız olmayı bana
çok görmeyin...
Ahi Evran durumu zoraki kabul etmiş halde Ahmet Gülşehrî’ye
bakar.
534 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Seeen! ...Gözüne nereyi kestirip neye nişan alacağını hep
iyi bilirsin değil mi! ...İnşallah hâlâ okların da sözlerin
kadar isabetlidir, evlat!
Ahmet Gülşehrî memnun ve kararlı halde atını hazırlamaya
koyulur.
SAHNE 46 DIŞ. ORMAN – GECE
Moğollara baskının yapılıp çocukların kurtarıldığı gecedir. Baskıncı Ahiler yerdeki Moğolların tamamen ölüp
ölmediğini kontrol etmekte, çocuklara su verip konuşarak
sakinleştirmektedirler. Ahi Evran ve Ahmet Gülşehrî Bayta’nın
cesedinin başına gelip ona bakarlar. Bayta kalbine saplanan
okla yerde öylece yatmaktadır.
AHİ EVRAN
...Okların da hâlâ sözlerin gibi!
Alâaddîn yanlarına
yaklaşır.
gelir.
Bayta’ya
bakar.
Yere
eğilip
ALÂADDİN
Fakat bu... Bu Bayta!
Alâaddîn Bayta’yı tanımıştır. Ahmet Gülşehrî’ye kaygıyla bakarak doğrulup ayağa kalkar. Kaygılı ve düşünceli bir halde
konuşur.
ALÂADDİN
Vaktiyle Konya sokaklarını varlığıyla kirletir dururdu bu
mendebur çakal! ... Fakat şimdi buralarda ne işi var?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Nedir seni böyle kaygılandıran Alâaddîn? Kimin nesidir bu
Bayta?
ALÂADDİN
Beni kaygılandıran o değil, ağabeyi, Batu! Baycu Noyan’ın
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /535
has adamı ve yakın arkadaşıdır! ... Şeyhim! Galiba bu kez
iş sandığımızdan da büyük! Bu
çakallar buralara kadar dadanmışlarsa, arkalarında
kalabalık sürüleri olmadan buna kalkışmaya cesaret edemezler! Allah muhafaza buyursun, Kösedağ bozgunu sonrasından
da beter bir kıyıma hazırlanır olmasınlar sakın!
AHİ EVRAN
Doğru söylersin... Belli ki Konya’daki habercilerimizin son
istihbaratları da bir bir doğru çıkıyor maalesef...
Ahmet Gülşehrî ve Alâaddîn bu son istihbaratları merak ederler.
AHİ EVRAN
...İzzeddin Keykavus’un yerine Moğolların desteğiyle devletin başına geçen Sultan Rükneddin Kılıçaslan, diyet
olarak devleti Moğola vergiye bağlatmıştı... Lakin azgın
Moğolun bu diyetle doymayacağı belli oldu! Zira biz Ahilere
karşı kuyruk acıları var! Kökümüzü kazımak için Sultan’a
baskı yapar, aklına girerlermiş... Sultan’ın devlete isyan
edeceğimiz bahanesiyle nicedir hazırlık yapıp güç ve destek
topladığı haberleri gelir olmuştu... O desteklerden biri
de işte bunlar! ... Yazık! ... Müslümana karşı sırtlarını
yasladıkları baş destekçilerine bakın! Putperest vahşi
çapulcu sürüleri!
ALÂADDİN
O kaçanı bırakmayacaktık Şeyhim!
AHİ EVRAN
Senin hançerin hangi perdeleri yırtıp attı bilemezsin
Alâaddîn! ...Bırak gitsin, bırak kim sırtını nereye
dayarsa dayasın, bizim sırtımız Rabbimize dayalıdır! Unutma, kişi kaderini değiştirmeye çalışırken bile kaderine yürür. O yürümelerde bir örümceğin dolana dolana kendi
ağını örmesi gibi kendi kaderini örer durur. Ama çoğu kez
bunu bilmez... Senin hançer kim bilir kimlere gider ve kim
bilir belki döner gelir, bilemezsin...
536 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Alâaddîn tevekkülle başını sallar. Çocukları alıp atlara
binerler.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 47 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî ayağa kalkıp eşinin gözlerine bakarak konuşur.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Babamızın bunca kerametine beraber şahit olduk... Rabbim
ona çok şey nasip etti. İlmi, salih ameli, irfanı, hüneri,
hikmeti dağları aştı gitti... Bilirsin ya, bazen biz demeden o söyler. İçimizi görür gibi, kalbimizi okur gibi...
Demek kalpleri bilene dost olunca, hikmet ve keramet o
dostluktan böyle çağlar gelir!
NUR BACI
Güzel söylersin, doğru söylersin de, niye söylersin bunları
Gülşehrî? ...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Söylemeye dilim varmıyor ama... Babamız galiba şehadetinden
haber verir... Bize “hazırlanın” der!
NUR BACI
O nasıl söz Bey! O şehadeti bile talep etmez! Şehadet bile
olsa, Allah rızasından başkasını dilemez, istemez!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Elbet ben de bilirim bunları! Lakin onun hali talep etmek
değil Nur Hatun! Perde arkasından müjde almış gibi!
Nur Bacı’nın gözlerinden yaşlar yeniden süzülmeye başlar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Ne garip! Hem onu kaybetmeyi istemem, hem şehadetini
düşünür sevinirim! ... Demem o ki ciğerparem, o her nereye
giderse gitsin, yanından ayrılamam. Anla beni nur yüzlü can
yoldaşım! Anla ve ne olur bana hakkını helal et!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /537
NUR HATUN
Ne demek Bey! Helal olsun elbet! ... Fakat sen kalbini ferah tut! Kalbime öyle doğar ki, hep beraber görecek daha
çok güzel günlerimiz var!
Ahmet Gülşehrî gülümsemeye çalışarak eşinin gözyaşlarını
siler.
AHMET GÜLŞEHRÎ
İnşallah gözümün nuru, inşallah! ...
SAHNE 48 DIŞ. DERGÂH MERASİM MAHFİLİ – GÜN
3 gün önce şeddi bağlanan Tuğrul Kalfa’nın Şed Çözme töreni
yapılmaktadır. Merasim Mahfilinde herkes aynı şekilde yerini
almıştır. Nakip kenarda beklemektedir. Tuğrul Kalfa elinde
hediyesi (güzel bir çift ayakkabı) belinde şeddi sarılı
halde Ahi Evran’ın önünde hürmetle durmaktadırlar. Hediyesini Ahi Evran’a sunar. Ahi Evran hediyeyi alır, inceler,
beğenir ve tören nakibine verir. Tuğrul Kalfa’nın belinde
sarılı şeddin kuşaklarını tutar ve besmele çekip ardından
bazı ayetler okur. Sonra ilk düğümü çözer.
AHİ EVRAN
Eline sahip olasın! Vatanına sahip çıkasın! Yurdunu küffara
kırdırmamak, yaban el kıldırmamak için, bir an dahi tereddüt etmeden, canını seve seve veresin!
Ahi Evran yine bazı ayetler okur ve ikinci düğümü çözer.
AHİ EVRAN
Beline sahip olasın! Soyunu temiz ve bereketli kılasın!
Neslini helalce çoğaltıp, helal yedirip yetiştiresin!
Ahi Evran yine bazı ayetler okur ve üçüncü düğümü çözer.
AHİ EVRAN
Diline sahip olasın! Lisanına sahip çıkıp, dilden dile neslinle yaşatasın!
538 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Tuğrul Kalfa Ahi Evran’ın elini öper ve söz verip yemin eder.
TUĞRUL KALFA
Hamd ve şükür Âlemlerin Rabbi’ne olsun ki, Elest Meclisinde
Yüce Rabbime verdiğim söze sadakat gösterebilmek ve O’nun
rızasını kazanabilmek için girdiğim bu hak yolda, onca
kusurlarıma ve hiçliğime rağmen, kardeşiniz olmaktan başka
hiç bir değerim olmamasına rağmen, ustamın ve şeyhimin
himmet ve icazetleri ile usta sayılma şerefine nail oldum!
Keremleriyle beni layık gördükleri bu mertebenin hakkını
kemâliyle vermeye çalışacağıma ve her işimi Allah rızasını
kazanmak için bana öğretilen ilimle salihen ve salimen
yapmaya niyet ve cehdedeceğime; elimi ve soframı kardeşe,
dosta ve muhtaca, kılıcımı zalime, düşmana ve küffara daime
açık tutacağıma; gözümü, belimi ve dilimi ayıba, harama ve
şerre daima
kapalı tutacağıma söz verir; iki cihan kardeşlerimin huzurunda yemin ederim!
Tepsi içerisinde tuzlu su şerbeti getirilir. Yeni Usta besmeleyle şerbeti içer. Ahi Evran bir süre mırıldanarak dua
eder ve elleriyle yüzünü sıvazlayıp “âmin” der. Ardından
gerekli talimatları verir.
AHİ EVRAN
Yeni ustanın işyeri tez elden kurula! Masrafları Orta
Sandığından karşılana! Ustalığı ve işyeri seceremize
işlene!
Ahi Evran ellerini kaldırır ve Euzu Besmele çekip Fatiha
okur.
AHİ EVRAN
Bismillahirrahmanirrahim... Elhamdülillâhi rabbil’alemin.
Errahmânir’rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na’budü ve
iyyâke neste’în, İhdinessırâtel müstâkim. Sırâtellezîne
en’amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /539
Ortamdakiler hep birlikte Fatiha’ya “Âmin” deyip tekbire
başlarlar.
MAHFİLDEKİ HERKES
Amiiiin! ... Allah-u Ekber! ...
Merasim Mahfili hep bir ağızdan çekilen nağmeli tekbirlerle
inler.
SAHNE 49 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GECE
Ahmet Gülşehrî, Nur Bacı, Aybike ve Hasan yer sofrasında
yemek yemektedirler. Nur Bacı Aybike’yi kucağına almış
doyurmaktadır. Kapı çalar, Ahmet Gülşehrî açmaya kalkar.
Hasan Nur Bacı’ya sorar.
HASAN
Masallar bazen gerçek olur mu?
NUR BACI
Şeyyy, bilmem ki... Olur herhalde...
HASAN
Ahmet Amca masal kahramanlarını görebileceğimizi söyledi
ya...
NUR BACI
Ha, evet... O hep doğru söyler...
Ahmet Gülşehrî elinde bir tabak helvayla içeri girer.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Tuğrul Kalfa ustalık helvasını göndermiş. Maşallah, mis
gibi de kokuyor mübarek!
Helvayı sofraya, çocukların önüne koyar. Hasan çocukça sorar.
HASAN
Ustalık helvası mı? ... Bunu yiyince usta mı olunuyor?
540 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHMET GÜLŞEHRÎ
İlahi Hasan oğlan! Bunu yiyince usta olunmuyor, usta olununca bu yeniliyor. Kalfalıktan ustalığa geçenin böyle
helva pişirip dağıtması adettir...
HASAN
Ben de usta olabilir miyim?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Niye olamayasın ki? Seneye yamaklıktan başlar, sonra çırak,
daha sonra kalfa ve sonra da usta olursun inşallah!
HASAN
Seneye de burada mı olacağız?
Karı
koca
ne
diyeceklerini
bilemez
halde
bakışıp
mahzunlaşırlar. Kısa bir sessizlik olur, Hasan cevap beklercesine ikisine bakar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hep burada olmayı istemez misiniz? ... Yani burada, hep bizimle kalmayı...
Hasan çocuk masumiyetiyle önce ikisine sonra Aybike’ye bakar.
HASAN
Zaten başka gidecek yerimiz yok ki...
Ahmet Gülşehrî de eşi de duygulanır ve kendilerini zor tutar
hale gelirler. Fakat Hasan mutlu ve heyecanlı bir şekilde
devam eder.
HASAN
...Ama olsaydı da ben yine burada kalırdım! Masal vaaar,
çok güzel pabuçlar vaaar, oyuncaklar vaaar...
Hasan duraksar, Ahmet Gülşehrî ve Nur Bacı’ya bakarak devam
eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /541
HASAN
…Siz varsınız! Üstelik seneye de yamak olacağım! Burası çok
güzel! İkimiz de hep burada kalalım, değil mi Aybike?
Aybike gülümseyerek başını sallar. Nur Bacı sessizce
ağlamaktadır. Ahmet Gülşehrî’nin de gözleri dolu doludur.
Hasan durumlarını fark eder ve bu hallerine şaşırır. Nur
Bacı’ya şaşkın ve mahzunca sorar.
HASAN
Kötü bir şey mi söyledim? Niye ağlıyorsun? Kalmamıza mı
üzüldün?
Ahmet Gülşehrî Hasan’ın başını okşar. Gözleri dolu halde
konuşur.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Kalmanıza üzülürüz müyüz hiç Hasan! Aksine, buna çok ama
çok sevindik... Fakat insan bazen işte böyle mutluluktan da
ağlar...
HASAN
Ben mutluyken hep gülerim, hiç ağlamam... Siz de öyle
yapınsana!
Ahmet Gülşehrî
başlarlar.
ve
Nur
Bacı
Hasan’ın
sözlerine
gülmeye
AHMET GÜLŞEHRÎ
Tamam Hasan! Öyle yapalım... Hadi şimdi yeni ustamızın
helvasına bir bakalım! Bakalım helva yapmakta da
pabuçlardaki kadar usta mıymış?
Helvadan yemeye başlarlar ve çok beğendiklerini mimikleriyle
gösterirler. Hasan helvayı yerken Ahmet Gülşehrî’ye merakla
sorar.
HASAN
Masal kahramanlarını görebilecek miyiz?
Yoksa bize şaka mı yaptın?
542 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hayır, şaka yapmadım. İnşallah yarın göreceksiniz! Hem de
başkahramanı!
HASAN
Yaşasın! Keşke diğerlerini de görsek!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Belli olmaz, belki de görürsünüz.
HASAN
Bizimle oyun oynamıyorsun değil mi? Yoksa Aybike sevinsin
diye şakadan mı söylüyorsun bunları? ...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yoo, nerden çıkardın bunu? Dediklerim doğru, şaka değil,
ciddiyim...
HASAN
Ama onların hepsi masal, nasıl gerçek olacaklar ki? ...
Anladııım! Yine kuklaları oynatacaksın değil mi?
AHMET GÜLŞEHRÎ
Yok yok, bu sefer kukla falan değil! Masalımız gerçek oldu
bile... Biz gördük, siz de göreceksiniz inşallah!
Ahmet Gülşehrî mutlu, içten ve şükran dolu gözlerle eşine
bakar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Öyle değil mi Nur Hatun? ...
NUR BACI
Öyle ya! Masalımız gerçek oldu...
Nur Bacı eşini onaylarken mutlu bir halde Aybike’ye helva
yedirir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /543
SAHNE 50 DIŞ. GÜLŞEHİR ÇARŞI SOKAĞI – GÜN
Hristo ve Hüsam tanınmayacak şekilde giyinmiş bir halde
etraflarını kolaçan ede ede bir dükkândan çıkarlar. Dükkânın
bir Ahi dükkânı olmadığı halinden ve çalışanlarından vs.
bellidir. İkili dikkat çekmemeye çalışarak temkinle yürümekte ve fısıldaşmaktadırlar.
HÜSAM
Gördün mü bak! Yanılmamışım! Çocukları kaçıran Ahilerden
başkası olamaz dememiş miydim sana? ...Ama bu kez baltayı
fena taşa vurdular!
HRİSTO
Ahilerin arasına soktuğun muhbir çok işe yaradı Hüsam! Demek Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın kâtipliğini muhasipliğini
yapar, dükkânında ona yardım edermiş ha? Baba oğul
gibilermiş hem de! ...İşte bu çok iyi oldu! Onları can
evlerinden vuracağız Hüsam! Hele çabuk! Şu Gülşehrî dönmeden evini bir bulalım! Kuşların ikisi bizi bekliyor!
HÜSAM
Bir taşla iki kuş Hristo! Bir taşla iki kuş! Bu gerçekten
çok iyi oldu!
İkili sinsice bir heves ve sevinçle, ama yine de temkini
elden bırakmadan yürümeye gitgide hızlanarak devam ederler.
SAHNE 51 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN
Ahmet Gülşehrî’nin evinin avlusunda ağaçlar çiçeğe-yeşeren
yapraklara durmuştur. Kuşlar ötüp cıvıldaşmaktadır. Ağaçların
birinde bir serçe yuvası vardır. Yuvada iki yavru serçe
yalnızdır. Aybike ve Hasan avluda ağaçların gölgesinde oyuna
dalmışlardır. Hüsam ve Hristo etrafı kol açan ederek sessizce avluya yaklaşırlar. Çocuklar onları fark etmezler.
Hüsam gülümseyerek onlara seslenir.
544 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HÜSAM
Allah’ın selamı üzerinize olsun çocuklar! Ne güzel oynuyorsunuz öyle!
Çocuklar cevap vermez ve Hüsam’la Hristo’yu şöyle bir süzerler.
HÜSAM
Müslüman Allah’ın selamını almaz mı yahu! ... Hele deyin
bakayım, Ahmet Gülşehrî’nin evi burası mı?
Çocuklar yine cevap vermez ve oyunlarını bırakırlar. Hasan
Aybike’nin elini tutar ve içeri gitmeye yönelir. Hristo ve
Hüsam kaygılı halde bakışır. Hüsam gülümsemeye çalışarak
acelece konuşur.
HÜSAM
Niye konuşmazsınız çocuklar?
HASAN
Yabancılarla konuşmamamızı söylediler!
Hüsam Hasan’ı konuşturabildiği için biraz olsun rahatlar ve
gevşer.
HÜSAM
Yabancı mı? Kiiim, biz mi yabancıyız?
Hüsam yalandan gülmeye başlar. Hristo da zoraki ona katılır.
HÜSAM
Duydum mu? Bize yabancı diyor! ...
HRİSTO
Duydun ya! ... Bize yabancı diyor ha? ... Hem de bize öyle
mi? ...
Hristo zoraki gülmeye devam ederken bir yandan da mimikleriyle Hüsam’dan başlattığı bu diyaloğun devamını getirmesini
bekler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /545
HÜSAM
Ahmet Gülşehrî’nin eski dostlarına yabancı diyor! E çocuk
da haklı tabi! Ne de olsa bizi ilk kez gördü! ...
HRİSTO
Öyle ya! Bizi ilk kez gördü!
HÜSAM
Evlat, biz Gülşehrî ile sen daha doğmadan çok önce
tanışırız...
HASAN
Siz onun arkadaşı mısınız?
HÜSAM
Tabi ya! Yıllardır görmemiştik onu! Az önce çarşıda
karşılaştık. Allah’ımıza şükürler olsun! Nasıl da özlemişiz
birbirimizi! Değil mi Hristo?
Hasan ve Aybike Hristo’nun adını duyunca ürkekçe şaşırırlar.
HRİSTO
Ya ya! Yıllardır bu anı bekledim!
HASAN
Hristo mu! Senin adın Hristo mu?
HRİSTO
He ya, Hristo! Hüsam amcan dedi ya!
Hasan ve Aybike’nin şaşkınlığı Hüsam’ın adını duyunca iyice
artar. Hüsam dişlerini sıka sıka kızarak Hristo’ya fısıltıyla
homurdanır.
HÜSAM
Adımı niye söylüyorsun onlara!
Hristo aynı şekilde fısıltıyla çıkışarak Hüsam’a karşılık
verir.
546 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HRİSTO
Sen de benim adımı söyledin ya! Çocuklar ismimizi bilsin de
bize güvensinler diye düşündüğünü sandım...
HÜSAM
Aferin, çok ince düşünmüşsün(!) ... Ben boş bulundum seni
ahmak! ... Neyse, onları şüphelendirmeyelim...
Bu
arada
Hasan
fısıldamaktadır.
ikisine
bakarak
Aybike’ye
heyecanla
HASAN
Ahmet Amca’nın dediği çıktı Aybike! Bak! Masaldakiler gerçek oluyor!
Aybike’nin heyecanı korkuya dönüşür. Gözleri açılmış bir
halde Hristo ile Hüsam’a bakar. Hasan korkudan ziyade hayret
içindedir.
HASAN
Hayal ettiğimden daha çirkinler!
Hristo ve Hüsam
yaklaşırlar.
bozuntuya
vermeden
gülümseyerek
usulca
HÜSAM
Sizi almaya geldik çocuklar! ...
Aybike korkar ve Hasan’ın arkasına doğru çekilip siner.
HÜSAM
...Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın yanında sizi bekler!
Çocukları da alın gelin, ikisine de hediyelerim var dedi!
Hadi, daha fazla bekletmeyelim onları!
HASAN
Ahi Evran mı? O da mı gerçek oldu! ...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /547
Hristo ve Hüsam,
bakışırlar.
Hasan’ın
haline
ve
sözlerine
şaşırıp
HASAN
...Ama siz hain ve yalancısınız!
Hasan şüphelenir ve Aybike ile eve girmeye yeltenir. Hristo
koşup Hasan’ı yakalar ve ağzını kapatır. Hasan ele avuca
sığmaz halde direnir. Hüsam Aybike’yi yakalayacakken Hasan
ona çelme takar. Hüsam yere düşer ve başını taşa çarpıp
sersemler. Aybike kapıya koşacak olur ama Hristo Hasan’ı
da sürükleyerek kapıya yönelip onu engeller. Aybike ne
yapacağını bilemez halde kalakalır. Hristo’nun kollarında
canhıraş şekilde çırpınarak direnen fakat bağırmak istediği
halde ağzı kapatıldığı için bağıramayan Hasan’a bakar. O
sırada ağaçtaki serçe yuvasına anne serçe gelir ve yavrularını
beslemeye başlar. Yavrular ağızlarını annelerine doğru kocaman kocaman açarak cıvıldamaktadırlar. Aybike bu manzarayı
görür.
SAHNE 52 İÇ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİ – GÜN
Nur Bacı mutfakta yemek yapmaktadır. Avludan oldukça yüksek
bir sesle koparılan tiz ama güçlü bir çığlık sesi yükselir.
AYBİKE
Anneee! Anneee! Anneee!
Nur Bacı çığlıkla irkilir ve hemen iki bıçak kapıp avluya
fırlar.
SAHNE 53 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN
Hristo Hasan’ı zapt etmeye çalışmakta, Hüsam ise yerde
sersemce yatmaktadır. Aybike ağzını kocaman açmış, avaz avaz
bağırmaktadır.
AYBİKE
Anneee! Anneee! Anneee!
548 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Nur Bacı ellerinde bıçaklarla alelacele avluya çıkar. Aybike
onu görünce susar ve yanına koşup bacaklarına sarılır.
AYBİKE
Korkma kızım, hiç korkma! Arkamda dur!
Hristo geriler. Nur Bacı’dan korkmuştur ama korkusunu saklamaya çalışır. Belinden Alâaddîn’in hançerini çıkarıp tehditkârca sallar.
HRİSTO
Yaklaşırsan çocuk ölür!
Nur Bacı bir an için ne yapacağını bilemez. Yerde kendine
gelmeye çalışan Hüsam’ı kafasından yakalayıp boğazına bıçağı
dayar.
NUR BACI
Hemen bırak onu! Sonra da ikiniz birden defolup gidin!
O sırada civardaki komşu çocuklarından 12-13 yaşlarında
yağız bir oğlan çocuğu avlunun önünden geçmektedir ve durumu
görür. Nur Bacı ile göz göze gelirler. Nur Bacı ona hemen
gitmesini işaret eder. Çocuk koşarak oradan ayrılır. Hristo
bunu görür ve paniğe kapılır. Hüsam biraz kendine gelir ama
korkudan çocuk gibi ağlamaya başlar.
NUR BACI
Benim çocuk daha cesur çıktı ha!
Hriston’nun iyice
tutmaktadır.
eli
ayağına
dolanır.
Bıçağı
HRİSTO
Hiç şakam yok! Hiç acımamam, bilesin!
NUR BACI
Bacıyan-ı Rum’u bilir misin sen?
titrekçe
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /549
Hriston’nun yüzü iyice düşer. Ne diyeceğini bilemez halde
kalır.
NUR BACI
Belli ki iyi bilirsin onları! Ahi eşlerinin teşkilâtını
bilmeyen yok zaten! Fatma Anamız sağ olsun, değil sizin
gibi sinsi çakalları, azgın Moğol sırtlanlarını bile dize
getirmeyi öğretti bize!
HRİSTO
Hadi oradan! Siz kim Moğol kim! ...
NUR BACI
Kim olduğumuzu ve sizin gibiler için neler öğrendiğimizi
kardeşlerim az sonra buraya doluştuklarında görürsünüz!
İyisi mi henüz fırsatınız varken canınızı kurtarmaya bakın!
Hristo bıkkın ve bezgin bir halde kendi kendine nefretle
söylenir.
HRİSTO
Hay lanet olsun şu canımıza! Yine kaldık dünyanın en büyük
servetine!
Hüsam şoka girmiş halde çocuk gibi ağlamaya devam etmektedir. Hristo kısa bir an kararsızca ve öfkelice soluya
soluya Hüsam’a bakarak düşünür. Hüsam da yalvarır gözlerle
Hristo’ya bakmaktadır.
HRİSTO
Hadi çocuğu bıraktım diyelim! ... Nereden bilelim bizi
salacağınızı?
NUR BACI
Bizi biraz olsun tanıyan herkes sözümüze sadakatimizi de
iyi bilir! Bizler sözümüzü her zaman tutarız, düşmanımıza
vermiş olsak bile!
Hristo ikna olur ve Hasan’ı Nur Bacı’ya doğru savurur. O sırada
550 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
civar komşulardan kadınlar belirir ve toplaşıp koşarak oraya
doğru yaklaşmaya başlarlar. Ellerinde bıçak, hançer, dirgen
vb. vardır. Nur Bacı gelenleri görür ve Hüsam’ı bırakıp
Hasan’ı arkasına almak ister. Fakat Hasan onun yanında durup
yardım etmek ister.
HASAN
Bıçaklardan birini bana ver de göstereyim günlerini!
Masaldaki kadar kötü kalpliymiş bu hainler!
NUR BACI
Olmaz Hasan! Bak, Bacılar da buraya gelmek üzereler zaten!
Hüsam ve Hristo da gelenleri görür ve gözleri korkuyla fal
taşı gibi açılır. Alelacele ve telaşla kaçmaya başlarlar.
İleride atları bağlıdır ve atlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Hüsam’ın sersemliği tam olarak geçmemiştir ve yalpalayarak düşe kalka koşabilmektedir. Hristo ise arkasına bakmadan tabana kuvvet koşmakta ama kıyafetleri eline ayağına
dolanmaktadır. Hüsam ona yetişmeye çalışsa da Hristo fark
atmıştır. Hristo’nun ayakkabıları ayaklarından fırlar ama
durup geri almaz. Nur Bacı, Hasan ve Aybike arkalarından
onları izlerler. Bacılar da avluya gelir. Nur Bacı Aybike’yi
yoklar.
NUR BACI
İyi misin Aybike? Bir şeyin yok değil mi kızım?
AYBİKE
Bir şeyim yok, iyiyim...
Nur Bacı hayret ve sevinçle Aybike’nin ağzına-dudaklarına
bakar.
AYBİKE
Sen de iyi misin?
Nur Bacı’nın
sarılır.
gözleri
dolar,
dudakları
titrer.
Aybike’ye
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /551
NUR BACI
Ben çok iyiyim! Şimdi çok daha iyiyim!
Nur Bacı’nın gözlerinden yaşlar süzülmektedir. Hasan ikisini
izlemektedir. Nur Bacı ona da kolunu açar ve sarılırlar.
HASAN
Hani mutluyken gülecektin?
Nur Bacı Hasan’ın sözünü gülerek onaylar ve gözlerini siler.
Komşulardan bir kadın bir elinde koca bir dirgen diğer elinde
Hüsam’ın pabuçlarıyla gelir. Pabuçları göstererek konuşur.
KOMŞU KADIN
Atlarına binip kaçtılar ama bunları düşürmüşler.
Kimdi onlar Nur Bacı?
NUR BACI
Bilmiyorum, ben de ilk kez gördüm...
HASAN
Ben tanıyorum onları! Hüsam’la Hristo!
NUR BACI
Hüsam’la Hristo mu? Emin misin Hasan?
HASAN
Eminim ya! Kendileri söylediler!
Nur Bacı duruma şaşkındır ve olan biteni anlamaya çalışır.
KOMŞU KADIN
Ne yapalım Nur Bacı?
NUR BACI
Bu pabuçların yeniden atılacağı damı en iyi Ahi Evran
babamız bilir elbet! Varıp ona gidelim...
Hasan sevinç ve heyecanla söze atılır.
552 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Ahi Evran mı? Ona mı gideceğiz? Duydun mu Aybike! Ona gidiyoruz! Yaşasın!
Aybike de Hasan’ın heyecanına ve sevincine gülümseyerek ortak olur. Nur Bacı rahatlamış ve mutlu bir halde komşular ve
çocuklarla -ama daha çok Aybike ile- bir şeyler konuşmaya
başlar. Onlar konuşurken serçe yuvasındaki anne ve yavru
serçeler de cıvıldaşmaktadırlar.
SAHNE 54 DIŞ. BOZKIR – GÜN
Hüsam ve Hristo Moğol komutanı Batu’nun çadırında ayakta
durmaktadır. Hüsam’ın kafasını yere çarptığı bölge şişip
morarmıştır. Batu elinde Alâaddîn’in hançeriyle oturmuş meyve yemektedir. Önünde en çok da iri kırmızı elmalar vardır.
BATU
Demek Ahi Evran bana meydan okur ha!
HÜSAM
Hem de hiç utanmadan yapar bunu! Cesareti ve gücü varsa gelsin, kardeşinin intikamını alsın dermiş! Ama bence
onunkisi boş laf, kof cesaret! Sorsanız sizden korkusundan
bu dediklerini bile inkâr eder...
BATU
Aferin size, iyi iş çıkardınız! Pek öyle göstermiyorsunuz
ama cesur adamlarmışsınız! Sevdim sizi!
(Hüsam’ın morartısını göstererek)
Ahiler mi yaptı bunu?
HÜSAM
Evet yüce Batu! Size bir haber ulaştıramayalım diye dönüş
yolunda saldırdılar! Kalabalıktılar...
Hüsam abartısının farkına varır ve makul düzeye çekmeye
çalışır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /553
HÜSAM
...Yani öyle çok da kalabalık değillerdi belki ama en
azından bizden çoktular! Yine de hepsine sonuna kadar karşı
koyduk, onlara pabuç bırakmadık!
(Hristo’ya manalı manalı bakarak)
Hele Hristo hiç pabuç bırakmadı! Kafamın halini görünce
beni korumak için öyle cesurca saldırdı ki Ahilere,
pabuçları ayaklarından fırlaya fırlaya kaçışlarını
görmeliydiniz!
Hristo bozuntuya vermeden zoraki gülümsemeye çalışır.
BATU
Cesaret ve sadakat! Adamlarımda aradığım en mühim iki
silah! ... Sizi şereflendireceğim! ... Bundan sonra
adamlarımsınız! Hizmetimde olacak, en yakınımda kahramanca
savaşacaksınız! Canlarınız benim korumam altında!
Hüsam da Hristo da duydukları karşısında büyük bir
hayal kırıklığıyla donup kalırlar. Sersemlemiş halde ama yine
de memnun görünmeye gayret ederek gülümsemeye çalışırlar.
Hüsam’ın sinirden gözü seğirmeye başlar. Batu müjde verir
gibi konuşur.
BATU
Rükneddin’in askerleri Gülşehir’de toplanıp hazırlanıyor!
Birkaç güne kadar biz de Gülşehir’e gidiyoruz! Tabi siz
ikiniz de artık benimlesiniz.
Batu, Hüsam’a ve Hristo’ya birer kese altın çıkarıp
fırlatır.
BATU
Ve ben sadık adamlarımı hep gözetirim!
Her ikisi de sevinçle keseleri yakalar. Keyiflenip rahatlarlar.
554 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BATU
...Şimdi sizden sonra onlar tedbir almaya da
başlamışlardır. Yapıp ettiklerinden haberdar olmalı...
HÜSAM
Sizin adınıza biz o işi hallettik bile efendim! Güya kimi
kimsesi olmayan bir garibanı ta başta Ahilere sığındırdık!
Öksürseler haberiniz olacak efendim!
Batu oldukça hoşnut olur. Bir kese altın daha çıkarıp Hüsam’a
fırlatır. Önündeki büyük kırmızı bir elmaya hançeri sertçe
saplar.
BATU
...Vakit Ahilerden intikam alma vakti!
SAHNE 55 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ
DERGÂHININ AVLUSU – GÜN
Genç bir ulak elinde bir rulo kâğıtla koşarak dergâhtan avluya
çıkar. Atının yanına gelir ve ruloyu güvenle kuşağına koyar. Atına binmek üzere üzengiye ayağına atar ama duraksayıp
binmez. Ayağı üzengide tereddüt içerisinde kendi kendine
söylenerek sorar.
ULAK
Vakit de girdi! Namazı kılıp öyle mi çıksam? ... Yoksa
orada mı kılsam? ...
Ulak ayağını üzengiden çeker ve ata binmekten vaz geçer.
Dergâha girecek olur fakat yine kararsız kalır ve kendine
kendine söylenir.
ULAK
Fakat Hünkâr acil olduğunu söyledi! Hem Gülşehir çok da
uzak değil...
Ulak yeniden fikrini değiştirip hemen yola çıkmaya karar
vermiştir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /555
ULAK
Namaz vakti çıkmadan yetişirim inşallah!
Ulak çevikçe atına biner ve avludan çıkıp atını dörtnala
sürer.
SAHNE 56 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN
Ahi Evran’ın Gülşehir’de büyük bir debbağhanesi vardır. Ortam
sistemli bir fabrikayı andırmaktadır. Birçok çırak, kalfa ve
usta harıl harıl çalışmaktadır. Ahi Evran Ahmet Gülşehrî ile
yürümekte, bir yandan işleri kontrol ederken bir yandan da
konuşmaktadırlar.
AHİ EVRAN
...İnsanlar zulmetse de kader adalet eder Gülşehrî. Hatta
bazen adalet zalimin eliyle bile tecelli eder. Bize düşen
daima şükür ve tevekküldür. İşte bak, kızcağızın dili iki
zalimin eliyle çözülüverdi elhamdülillah! Nur kızım da sen
de bu iş nasıl olacak diye günlerdir yanıp çabalarken, imdat en umulmadık yerden çıkıp yetişiverdi.
Ahmet
Gülşehrî
haşyet
ve
hayranlıkla
dinlemekte
ve
onaylamaktadır. Yüzü biraz kaygılı ve düşünceli bir hal
alır. Çekinerek söz açar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Şeyhim... Malumunuz, haberler gelip durur... Askerlerin her
yerde bize karşı hazırlık yaptığı söylenir...
AHİ EVRAN
Meramını söyle Gülşehrî...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hani derim ki... Dergâh ve zaviyelerdeki derslerimize,
sohbetlerimize biraz ara mı versek? Yani şu hengâme geçene
kadar...
Bu fikir Ahi Evran’ın hoşuna gitmez ve sertçe uyararak tembihler.
556 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Sakın Gülşehrî, sakın! Bunu söylememiş ol! Elbette tedbirimizi lüzumunca
alacağız ve zaten almaktayız da. Lakin düşman sevindirmenin
de dost ürkütmenin de lüzumu yok! Hem sen de bilirsin ki en
büyük cihad nefsimizle olandır! Salih amelden geri kalmak,
o büyük cihaddan kaçmak demektir!
Ahmet
Gülşehrî
onaylamaktadır.
pişmanca
bir
ifadeyle
Ahi
Evran’ı
AHİ EVRAN
...Yamağın, çırağın, kalfanın... Hepsinin dersi, talimi
aynen devam edecek! Sohbetler de öyle! Köylerdeki yaren
odalarındaki sohbetler bile kesilmeyecek! Aksine, daha da
artacak!
Bu dediklerimi kardeşlerine de söyle, her yere emrim olarak
haber salsınlar!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Emredersiniz Şeyhim! Derhal!
Ahi Evran Ahmet Gülşehrî’nin pişmanca halini görür. Yumuşayıp
sakinleşir ve gönlünü almak ister gibi şefkatle konuşur.
AHİ EVRAN
Düşmanın bu sefer Kösedağ sonrasından bile daha azgın ve
daha güçlü geleceğini ben de bilirim... Olan bitene
gözlerimiz kapalı değil evlat!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hâşâ Efendim! Öyle demek istemedim!
AHİ EVRAN
Niyetinin salih olduğunu, Ahi kardeşlerin için
kaygılandığını bilirim Gülşehrî... Fakat kalbini ferah tut!
Karanlığın koyulaşması şafağın yaklaştığını haber verir!
Hem yeis ve umutsuzluk Müslümana haramdır!
Kardeşlerimizi bunlara sevk etmeyelim!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /557
Ahmet Gülşehrî mahzun fakat emin bir şekilde Ahi Evran’ı
onaylar. Ahi Evran sırlı bir müjde verircesine umut dolu
konuşur.
AHİ EVRAN
Sen de bilirsin ya Gülşehrî, cennet mekân Sultan Alâaddîn
Keykubat küffara karşı Selçukluya yiğitçe hizmetleri olan
Kayı boyunu vefakârca gözetirdi. Kayılar kök salıp yurt
edinsin diye Ertuğrul Gazi’ye Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i
yaylak olarak vermişti...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Evet Şeyhim, bilirim...
AHİ EVRAN
Ertuğrul Gazi o civarlarda büyük topraklar fethetti.
Kardeşimiz Edebali onların İslâm bayraktarlığına namzet
olduklarını söyler... Demem o ki, her kışın bir baharı
vardır. Bu sert rüzgârlar mayası temiz, kökü sağlam çok
tohumlar savurur. Allahu âlem, ulu çınarların bitmesi
yakındır inşallah!
AHMET GÜLŞEHRÎ
İnşallah Efendim, inşallah!
AHİ EVRAN
Hacı Bektaş’tan haber geldi mi?
Ahmet Gülşehrî cevap vereceği sırada Hacı Bektaş dergâhından
atıyla çıkan genç ulak elinde rulo şeklindeki kâğıtla koşar
adım yanlarına gelir. Rulo şeklindeki kâğıdı hürmetle Ahi
Evran’a uzatır.
ULAK
Hünkâr Hacı Bektaş gönderdi Efendim!
Ahi Evran kâğıt ruloyu alırken gülümseyerek Hacı Bektaş’ı
över.
558 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Kerametsiz işi de yok mübareğin!
Ahi Evran ruloyu açıp sessizce okurken bilgece kafasını sallar. Ulak emir beklemektedir. Ahmet Gülşehrî meraklanır.
Ahi Evran okumayı bitirir ve cübbesinin altından katlanıp
kapatılmış ve mumla mühürlenmiş bir mektup çıkarır. Mühür
yılan şeklinde bir oyuktur ve Ahi Evran’ın parmağındaki yılan
kabartmalı yüzükle basıldığı anlaşılmaktadır. Ahi Evran mektubu ulağa verir ve tembihler.
AHİ EVRAN
Bunu mektubu Şeyh Edebali’ye götür. Fakat gitmeden önce
dergâhımıza uğra, güzelce karnını doyur ve dinlen...
ULAK
Emredersiniz Efendim! Çabucak yaparım!
Ulak mektubu alır ve hızla çıkmaya yönelir. Ahi Evran ona
seslenir.
AHİ EVRAN
Delikanlı!
Ulak tam kapıdan çıkacağı sırada durup Ahi Evran’a döner.
ULAK
Emredin Efendim!
AHİ EVRAN
Çabuk olayım derken namazını da unutma sakın! ... Unutma,
Allah’ın emri kulun emrinden her zaman önce gelir!
Ulak kapıda öylece donup kalır, hayretle Ahi Evran’a
bakmaktadır. Ahi Evran’ın tembihini aldığını mimikleriyle gösterip gider. Ahi Evran cübbesinin altından katlanıp
kapatılmış ve fakat mühürlenmemiş bir mektup daha çıkarır ve
Ahmet Gülşehrî’ye verir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /559
AHİ EVRAN
Sen de yarın bunu Hacı Bektaş’a vereceksin. Mektubuna
cevabımdır.
Ahmet Gülşehrî şaşırır. Mektuba bakar ve şaşkınlığını dile
getirir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Ona cevabınızı mektubunu okumadan önce yazmışsınız Şeyhim!
AHİ EVRAN
Hacı Bektaş’la kalplerimiz konuşur Gülşehrî! ... Mühim bir
meselede mektupla onun da fikrini sormuştum. Vereceği cevabı
bilsem de yine de istişare gereği sormak icap ederdi...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Cevabından nasıl bu kadar emindiniz?
AHİ EVRAN
Eminim, çünkü onunla kalplerimiz bir! Bu meselede o bana
aynı şeyi sorsa, ben de ona aynı cevabı verirdim...
AHMET GÜLŞEHRÎ
Götüreceğim bu mektup mahrem midir?
AHİ EVRAN
Değil Gülşehrî, size mahrem değil... Hacı Bektaş’a Ahi
kardeşlerimizle alakalı tembihlerimi yazdım... Bundan
sonrası için teşkilatımız ve yurdumuz için yapılması lazım
gelenleri... Ve bazılarınızın onun yanına varacağını, gelenleri koruyup sahip çıkmasını...
Ahmet Gülşehrî’nin yüzü kaygıyla bulutlanır ve endişelenir.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Şeyhim...
Ahi Evran, Ahmet Gülşehrî’nin sözüne devam etmesine izin
vermez.
560 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Bu gece yolculuk için hazırlanın...
Ahi Evran kararlı ama şefkatli bir şekilde sözünü tamamlar.
AHİ EVRAN
Yarın çocuklarla birlikte Hacı Bektaş’a doğru yola
çıkacaksınız!
Ahmet Gülşehrî şaşkın, üzüntülü ama çaresizdir. Dolu gözlerle Ahi Evran’a bakar. Bir şeyler söyleyecek gibi olsa da
ağzını açamaz.
SAHNE 57 DIŞ. AHMET GÜLŞEHRÎ’NİN EVİNİN AVLUSU – GÜN
Aybike ve Hasan avluda oynamaktadırlar. Aybike evcilik oynamakta, bebeğine mama yedirmektedir. Hasan bir eline tahta
bir kılıç, diğer eline hançer niyetine kısa bir tahta parçası
almış, hayalî düşmanlarına karşı amansızca savaşmaktadır.
Kılıcını savurur.
HASAN
Heeeyt! ... Savulun sizi hainler! Pis canavarlar! Benim
adım Ahi Evran! ...
Ahmet
Gülşehrî
ve
Nur
Bacı
yolculuk
hazırlıkları
yapmaktadırlar. Eve girip çıkarak avluya elbise-erzak vs.
taşımaktadırlar. Nur Bacı bir yandan da gözyaşlarına hâkim
olamamaktadır. Halini çocuklara belli etmemek için gözlerini
silmekte ve yüzünü onlardan kaçırmaktadır. Ahmet Gülşehrî
kapıda onu kenara çekip fısıldar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Geceden beri ağlar durursun! Yeter, Allah aşkına yapma
gözümün nuru! Hem bana kalbini ferah tut demedin mi?
NUR BACI
Dil kolay söyler de kalbim bir türlü durmaz Gülşehrî, ne
yapayım, kolay mı?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /561
AHMET GÜLŞEHRÎ
Değil elbet! Benim de içim yanar ama dedim ya, şeyhimiz
vakti gelince geri döneceğimizi söyledi! Endişe etme!
NUR BACI
Endişem dönememek değil ki Gülşehrî... Dönüp de bulamamak!
...
Nur Bacı’nın gözünden yaşlar boşalır. Gözlerini silip devam
eder.
NUR BACI
Bizim için vermediği bir canı kalmıştı, şimdi de tutmuş onu
da bize siper ediyor! ... İçime dokunuyor Gülşehrî... Onu
burada öylece bırakmak, bizim için şu yaşta zalime göğüs
gererken, kılıç sallarken yanında olamamak... Onunla beraber ölememek kalbime dokunuyor Gülşehrî!
AHMET GÜLŞEHRÎ
Ağzından yel alsın hanım! ... Hiç değilse şu sabiler için
topla kendini!
Ahmet Gülşehrî eşinin yüreğine su serpmeye çalışarak devam
eder.
AHMET GÜLŞEHRÎ
... Hem Şeyhimiz her zaman ne der? Hakiki iman sahibi Müslüman bir ölse bin dirilir demez mi?
Nur Bacı Aybike ve Hasan’a bakar. İkisi de mutlulukla
oynamaktadır. Hasan hayalî düşmanlarını alt eder. Kılıcını
göğe kaldırıp bağırır.
HASAN
Beeeeen Ahi Evran’ım! ...
Nur Bacı ağlamaklı ama biraz olsun umutlu halde tebessüm
ederek gözlerini siler ve yolculuk hazırlıklarına devam etmeye koyulur.
562 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 58 DIŞ.
BOZKIR – GÜN
Batu komutasındaki Moğol birlikleri kalabalıkça toplanmış,
silahlarını kuşanmış halde atlarıyla ilerlemektedirler. Batu
en öndedir ve Hüsam ile Hristo da Batu’nun yakınında ön
saftadırlar. Her ikisinin yüzünde de ciddi bir paye almış
olmanın gururu vardır. Hristo’nun pabuçları ayak bileklerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Batu elini kaldırıp bir grup
atlıya işaret ederek emir verir.
BATU
İzciler öne! ... Gülşehir yoluna!
Batu’nun işaretiyle birkaç atlı gruptan öne çıkıp hızlanarak
ayrılır. Batu’nun belinde Alâaddîn’in hançeri durmaktadır.
BATU
Merak etme Bayta! Merak etme kardeşim! Emanetin ejderin
kalbine varmak üzere!
Batu atını dehleyerek hızlanır. Kalabalık da aynen onu takip
eder.
SAHNE 59 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN
Başta Moğolların elinden kurtarılan çocukların yanına
verildiği aileler olmak üzere, yaşlıların ve çocukların
ağırlıkta olduğu kalabalık bir grup, yolculuk hazırlıklarını
tamamlamıştır. Atlar, kağnılar vs. yüklenip hazırlanmıştır.
Avluda hüzün havası hâkimdir. Ahi Evran ve dergâhtakiler
yolcularla helalleşmektedirler. Ahi Evran’la vedalaşma sırası Gülşehrî ailesine gelir. Aybike bebeğine sarılmıştır.
Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın elini öper, kucaklaşırlar.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Hakkınızı helâl edin Efendim...
Ahmet Gülşehrî inandırıcı olmaya çalışarak sözünü tamamlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /563
AHMET GÜLŞEHRÎ
...Tabi ki geri dönene kadar!
AHİ EVRAN
Şimdilik de ebeden de helâl olsun!
Nur Bacı’nın bakışları yerdedir. O halde Ahi Evran’ın elini
öper.
NUR BACI
Hakkınızı helâl edin baba...
AHİ EVRAN
Kızım bana böyle küs mü gidecek?
Nur Bacı bakışlarını kaldırır. Ahi Evran’la göz göze gelirler.
NUR BACI
Hâşâ! Size küsmek haddimiz değil!
(Üzgün fakat sitemkârca)
Emirlerinize karşı gelmek de öyle...
Ahi Evran Nur Bacı’ya şefkatle gülümser ve latifeyle konuşur.
AHİ EVRAN
Gülşehrî oğlumdan kızıma da bulaşmış! Sen de söz oklarını
dil yayına takmış, şu ihtiyara hiç acımadan atarsın ha!
NUR BACI
Estağfurullah Şeyhim! Densizlik ettim!
Nur Bacı’nın bakışları yine yere iner. Gözlerinden yaşlar
süzülür.
564 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Yüreğin Fatma’nın yüreği, yiğitliğin de öyle... Şimdi metanetin de öyle olsun kızım! Bizi ağır bir yüke girdi
sanırsın ama senin yükün bizimkinden de ağır, buna emin ol!
Vazifen daha mühim... Sen artık sadece bacı değil, anasın!
Yuva olmadan yurt olmaz kızım! Ve yuva önce Allah’a sonra
da anaya emanettir! Hakkım sana helâl olsun!
Nur Bacı Ahi Evran’ın söylediklerini kabullenerek mimikleriyle tasdik eder. Hasan az ötede beklemektedir. Aybike biraz daha ötede bir sandığın-yükün üzerine oturmuş bebeğiyle
oynamaktadır. Hasan koşar adım Ahi Evran’ın yanına gelir ve
elini öper.
AHİ EVRAN
Çok yaşa Hasan! Artık sen de bu ailenin bir erisin! Bilhassa hanımları hiç üzme ve büyüklerinin sözlerinden de çıkma,
tamam mı aslanım? Söz mü?
HASAN
Tamam Ahi Dede! Söz!
Hasan, Ahi Evran’a yaklaşıp fısıldayarak sorar.
HASAN
Şair olmasam olmaz mı? Gülşehrî amcaya yamağı olacağına söz
verdim ama ben de senin gibi kahraman olmak istiyorum!
Hasan büyük bir heves ve hayranlıkla anlatmaya devam eder.
HASAN
Çünkü sen çok güçlüymüşsün! Dev ejder yılanları bile sana
itaat edermiş! Koca koca Moğol askerleri bile adını duyunca
fareler gibi kaçışırlarmış! Ben de senin gibi olmak istiyorum!
AHİ EVRAN
Anlaşılan Gülşehrî size epeyce bir şeyler anlatmış... Ama
galiba söylemediği çok mühim bir şey var! ...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /565
Hasan duyduklarıyla meraklanır. Ahi Evran fısıldayarak devam eder.
AHİ EVRAN
...Ahmet Gülşehrî de savaşçı kahramanlardan biri! Hem
öyle usta bir okçu ki, kimse onun gibi attığını vuramaz!
Gideceğiniz yerde sana da
okçuluğunu göstersin. Üstelik o gece ormanda sizi asıl
kurtaran da oydu! Karanlıkta bile tam hedefinden vurdu!
Hasan hayranlıkla Ahmet Gülşehrî’ye bakar ve hemen yanına
gider. Ahi Evran Aybike’ye yaklaşıp eğilir. Oyuna dalmış
olan Aybike onu fark eder ve gülümser. Ahi Evran’ın yılanlı
yüzüğünü görür.
AYBİKE
Sen yılanlardan bile korkmaz mısın?
AHİ EVRAN
Yok, korkmam! Ama çocukken korkardım, yani senin
yaşlarındayken...
AYBİKE
Peki, hiçbir şeyden mi korkmazsın?
AHİ EVRAN
Hayır, korkmam... Karanlıktan, canavarlardan,
düşmanlardan... Evelallah hiçbirinden korkmam!
AYBİKE
Ama sen yaşlısın... Hem canın hiç acımaz mı senin?
AHİ EVRAN
Evet ya! Artık iyice yaşlandım. Canım da bazen acır...
AYBİKE
(Göğsünün sol tarafını göstererek)
Mesela bazen senin de buran acır mı?
566 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ahi Evran bir
durgunlaşır.
an
için
Aybike’ye
bakakalır
ve
hüzünle
AHİ EVRAN
Acır ya! Bazen benim de oram acır...
AYBİKE
Dün gece Nur anneyi ağlarken gördüm. Beni görünce sustu.
Neden ağladığını sordum, orası acıyormuş, öyle dedi...
Ama niye acıdığını söylemedi... Sen çok bilgiliymişsin,
orasının niye acıdığını da biliyor musun?
AHİ EVRAN
Hani bazen küt küt diye bir şey atar ya orada, işte o bizim
kalbimiz...
AYBİKE
Evet, koşunca benimki öyle oluyor...
AHİ EVRAN
Hah! İşte orası... Bazen çok fazla üzülürsek kalbimiz
acıyabilir...
AYBİKE
(Ellerini büyük büyük açarak)
Senin kalbin çok büyükmüş! Ahmet Gülşehrî seni anlatırken
söyledi!
Ahi Evran gülümser. Aybike aklına yeni bir şey gelmiş gibi
sorar.
AYBİKE
Kalp daha büyük olunca daha mı çok acır? Biz de büyüdükçe
kalbimiz daha mı çok acıyacak?
AHİ EVRAN
Yok, sizinki acımayacak inşallah! ... Neyse, yolculuk
zamanı, hadi bakalım!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /567
Avludaki kalabalık yola koyulmak üzere yavaş yavaş hareketlenmeye başlar. Kafile yola çıkmak üzeredir. Ahi Evran Aybike’nin
elinden tutar ve birlikte yürüyerek kalabalığa karışırlar.
SAHNE 60 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GÜN
Batu liderliğindeki Moğollar kalabalık halde ilerlemektedirler. Ürkütücü bir görüntüleri vardır. İntikama ve kan
dökmeye susamış gibi azgın ve sabırsız görünmektedirler.
Gün ikindiden akşama dönmek üzeredir. Ufuk ve günbatımı
kızıllaşmıştır. Gülşehir uzaklardan görünür. Batu bir el
hareketiyle askerlerini durdurur.
BATU
Çadırları kurun! Geceyi bekleyeceğiz!
Askerler atlarından inip konaklama hazırlığı yapmaya koyulurlar. Hüsam ve Hristo da atlarından inerler. Hüsam Hristo’ya
fısıldar.
HÜSAM
Hemen saldırsa ya, niye bekliyor ki?
HRİSTO
Atlar da askerler de yol yorgunu... Batu ne kadar intikam
ateşiyle yansa da, galiba Ahilerden o bile çekinir. Belli
ki işini şansa bırakmak istemez.
Hüsam, Batu’ya takdirle bakarak Hristo’yu mimikleriyle onaylar.
SAHNE 61 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN
Ahi Evran liderliğindeki Ahiler dergâh avlusunda muharebe
hazırlıkları yapmaktadırlar. Kılıçlar bilenmekte, oklar
destelenip kılıflara konulmakta, zırhlar giyilmektedir. Ahi
Evran kılıcını vs. tam tekmil kuşanmıştır. Alâaddin, Tuğrul
Usta ve onun ustası da avludadır. Hava kararmak üzeredir.
Atlı bir haberci avlu kapısından hızla girer. Atından inip
Ahi Evran’a yaklaşır.
568 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HABERCİ
Moğol ilerlemeye başlamış Şeyhim! ... Lakin buraya ancak
yarın varabilirler.
Ahi Evran haberciyi dikkatle dinler ve kısa bir süre düşünür.
Kaygılı görünmektedir. Düşünceli halde fakat kararlıca
emreder.
AHİ EVRAN
Hazırlıklarınızı bitirin ve atları yolculuğa hazırlayın!
Gelenlerin asıl meselesi benimle! Kendinizi kurtarın!
Avluda bulunan herkes bu karara şaşırır. Kıdemli oldukları
görünümlerinden belli olan yaşlı birkaç Ahi ona yaklaşır ve
içlerinden en yaşlısı şaşkın ve kaygılı halde Ahi Evran’a
sorar.
YAŞLI AHİ USTASI
Emirlerin her daim başımız üzerinedir!
Lakin günlerdir Moğolu karşılamaya hazırlık yapar dururuz!
Şimdi ise kendinizi kurtarın dersin! Biz ne vakit senden
ayrı olduk Şeyhim?
Diğer Ahiler de mimikleriyle yaşlı Ahi ustasını desteklerler. Avludaki herkes şaşkınlıkla ve tedirgince Ahi Evran’ın
cevabını beklemektedir. Ahi Evran kestirip atar ve haberciyi
geri gönderir.
AHİ EVRAN
Kati emrim budur! ... Haberci! Tez Moğolun peşine geri
dönesin! Seni elçi tayin ettim! Elçiye onlar bile zeval getirmeseler gerek, öyle değil mi?
HABERCİ
Zannederim getirmezler Şeyhim. Getirseler de size canım
feda!
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /569
AHİ EVRAN
Liderlerine söyle, Ahilerimle birlikte yarın onları bekliyorum! Yiğit bir er ise gelsin! Ahilerim askerleriyle, o
da benimle er ere cenk etsin! Gelsin ki ondan masumların
intikamını alayım!
HABERCİ
Emredersiniz Şeyhim!
Ahi Evran avludakilere döner. Hepsi hâlâ şaşkın ve hatta
üzgündür.
AHİ EVRAN
Toparlanın ve hemen yola çıkın!
Haberci atıyla hızla oradan ayrılır. Ahi Evran habercinin
ardından uzaklaşmasını izler. Kararlı ve memnun bir halde
sakalını sıvazlar.
SAHNE 62 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHININ AVLUSU
– GÜN
Hava kararmak üzeredir. Gülşehir’den çıkan kafile Ahmet
Gülşehrî öncülüğünde Hacı Bektaş dergâhına varır. Ahmet
Gülşehrî at üstünde en öndedir. Belinde kılıcı ve hançeri,
sırtında oku ve yayı vardır. Aybike, Nur Bacı ve Hasan
kağnıdadır. Aybike Nur Bacı’nın kucağında uyumaktadır. Hasan
hayranlıkla Ahmet Gülşehrî’yi izlemektedir. Kafiledekiler
yorgun görünmelerine rağmen, Ahmet Gülşehrî Hasan’ın gözünde
oldukça dinç ve heybetli bir kahraman gibi görünmektedir.
SAHNE 63 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE
Hava tamamen kararmıştır. Moğollar atlarını dinlendirmekte
ve keyifle yiyip içmektedirler. Batu ve yakın adamları büyükçe
yakılmış bir ateşin karşısında oturmaktadırlar. Hüsam ve
Hristo da oradadır. Karanlığın içinden bir atlı yaklaşır.
Nöbetçi askerler atlıyı fark edince hemen silahlarını ona
doğrulturlar. Fakat gelen atlının yüzü iyice seçilir hale
570 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
gelince onu tanırlar ve silahlarını indirirler. Bu kişi
Ahi Evran’ın elçi olarak gönderdiği habercidir. Haberci nöbetçilerin yanından geçerken gülümseyerek eliyle selam verir. Atından inip Batu’ya yaklaşır ve onu saygıyla selamlar.
HABERCİ
Selam sana Yüce Batu! Ahi Evran’dan yeni haberler var.
Senin bile şaşıracağın güzel haberler! ...
Batu hırslı bir merakla haberciye bakar. Haberci sinsice
gülümser.
SAHNE 64 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE
Batu ateşin karşısında haberciyi yanına oturtmuştur. Keyifle
yiyip içip sohbet etmektedirler. Batu alaycı ve küçümseyici
konuşur.
BATU
Demek benden intikam alacakmış ha?
Batu’nun gözü aya kayar. Ay berrak gökyüzünde parlamaktadır.
Batu, Ahi Evran’la alay ederek onu küçümsediğini göstermeye
devam eder.
BATU
Alır ya, alır! ... Gökteki şu parlak ay kana bulandığı vakit, o da beni kana bular, intikamını alır!
Batu’nun bu sözlerine önce kendisi, sonra da çevresindekiler kahkahalarla gülmeye başlarlar. Kahkahalar artarak devam
eder.
SAHNE 65 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE
Aybike ve Hasan yan yana uyumaktadırlar. Az ötede yer
yatağında Nur Bacı yatmaktadır. Ahmet Gülşehrî pencere
kenarında ayakta durmuş gökyüzüne bakmaktadır. Gece açıktır
ve ay parlamaktadır.
AHMET GÜLŞEHRÎ
Şeyhim... Babam... Artık seni yıldızlara, aya mı sormalı?
...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /571
Ahmet Gülşehrî parlayan yıldızlara ve aya nemlenen gözlerle
bakar.
SAHNE 66 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE
Ağaçların arasından ok ve yay taşıyan fakat sahibi görünmeyen bir çift el belirir. Karanlıkta sessizce oku yaya koyar
ve yayı gerer.
SAHNE 67 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE
Ahmet Gülşehrî başını camdan çocuklara çevirir ve hüzünlü
gözlerle onlara bakar. Çocuklar masumiyetleriyle mışıl mışıl
uyumaktadırlar.
SAHNE 68 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE
Ağaçların arasından farklı noktalardan ok ve yay taşıyan ve
yine sahipleri görünmeyen yeni eller belirir. Karanlıkta
sessizce okları yaylara koyup yayları gererler. Hepsi atışa
hazır beklemektedir.
SAHNE 69 DIŞ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHININ AVLUSU –
GECE
Avluda iki genç dergâh çalışanı gezinerek nöbet tutmaktadır.
Ahmet Gülşehrî odanın penceresinde gökyüzünü seyrederken görünmektedir. Dergâh çevresindeki ağaçlar karanlıkta
rüzgârla hışırdamaktadırlar.
SAHNE 70 DIŞ. KARANLIK AĞAÇLARIN ARASI – GECE
Ağaçların arasından karanlıkta gerilen yaylar aynı anda
bırakılıp boşalır ve oklar keskin vınlama sesleriyle
yaylarından fırlar.
(FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 71 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN
Ahi Evran habercinin ardından uzaklaşmasını izlemektedir.
Kararlı ve memnun bir halde sakalını sıvazlar. Yeniden avludakilere döner.
572 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Kardeşlerim! Harpte hile mubahtır, hatta bazen de vacip
olur. İşte şu haberci de o hilelerden biridir. Zira kendisi bir kaç gündür içimizde barınıp, Moğol namına casusluk
eder!
Herkes iyice şaşırır. Bazıları hayret ve öfkeyle nida getirirler.
AVLUDAKİLER
Fesuphanallah! ... Vay hain vay! ...
Ahi Evran kendinden emin bir şekilde bilgece kafasını sallar.
AHİ EVRAN
Ve şimdi Moğola hizmet ettim sanırken bize hizmet
ettiğinden de bîhaberdir!
(FLASHBACK İÇİNDE FLASHBACK’E GEÇİLİR)
SAHNE 72 İÇ. AHİ EVRAN’IN EVİ – GECE
Ahi Evran masasında mum ışığında Hacı Bektaş’a mektup
yazmaktadır.
(Ahi Evran’ın mektuba yazdıkları DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
AHİ EVRAN (DIŞ SES)
...Kardeşim Hacı Bektaş. Evvela Yüce Allahu Teâla’ya, sonra
sana emanet etmeyi düşündüğüm evlatlarım ve kardeşlerimin
dışında, istişareni talep ettiğim bir husus daha var:
Birkaç gündür kimsesiz bir gariban kisvesiyle şefkatimizi
celbedip aramıza karışan birinden şüphe eder dururdum.
Gizlice peşine yolladığım cevval bir Ahi kardeşimizin takibiyle, o kişinin Moğolun Konya’da sıkça yaptığı gibi biz
Müslümanların arasına sokulan casuslardan biri olduğuna
emin oldum. Bu sırrı başkaca bilen de yok. Ondan kurtulmak
yerine Moğola karşı kullanmak niyetindeyim. Ona habercilik
payesi verip, Moğola en ummadığı yerden gizlice yaklaşmayı
murat ederim. Ve senin keskin nazarın buna ne der, nasıl
görür bilmek isterim. Haberlerini tez vakitte beklerim...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /573
SAHNE 73 İÇ. AHİ EVRAN’IN DEBBAĞHANESİ – GÜN
(Ahi Evran’a genç ulağın Hacı Bektaş’tan cevap getirdiği
sahnedir)
...
AHİ EVRAN
Hacı Bektaş’tan haber geldi mi?
Ahmet Gülşehrî cevap vereceği sırada Hacı Bektaş dergâhından
atıyla çıkan genç ulak elinde rulo şeklindeki kâğıtla koşar
adım yanlarına gelir. Rulo şeklindeki kâğıdı hürmetle Ahi
Evran’a uzatır.
ULAK
Hünkâr Hacı Bektaş gönderdi Efendim!
Ahi Evran kâğıt ruloyu alırken gülümseyerek Hacı Bektaş’ı
över.
AHİ EVRAN
Kerametsiz işi de yok mübareğin!
Ahi Evran ruloyu açıp sessizce okurken bilgece kafasını
sallar.
(Ahi
Evran’ın
duyulmaktadır.)
mektuptan
okudukları
DIŞ
SES
olarak
AHİ EVRAN (DIŞ SES)
...Senin göndereceklerinin başımızın üzerinde sorgusuz sualsiz yeri vardır.
Sakın ola ki kalbin tasada kalmasın. Bela Gülşehir’den
çekip gidinceye kadar değil, biiznillah son nefesimizi verinceye kadar ocağımızı hep birlikte tüttürürüz. Emanetlerin misafirimiz değil, dergâhımızın ve dahi hanelerimizin
birer öz evladı ve kardeşi, başımızın tacı olurlar... Gelelim casus mevzuuna... Seni tasdik etmek haddimiz değildir
amma, istişare talebine istinaden derim ki, fikrin gayet isabetlidir. Zira düşmanın silahıyla silahlanmak makbuldür...
Ulak emir beklemektedir. Ahmet Gülşehrî meraklanır...
(FLASHBACK İÇİNDE FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
574 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 74 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE AHİ DERGÂHININ AVLUSU – GÜN
Avludakiler Ahi Evran’ı sevinç ve hayranlıkla dinlemektedirler.
AHİ EVRAN
Her birinize ayrı ayrı itimadım var amma sizlerle bu sırrı
paylaşmamak icab ederdi. Zira siz kardeşlerimin temiz kalbi
hiç farkında olmadan çoğu kez gözüne ve diline vurur. O
haine kem nazarla bakmamak elinizde olmazdı.
YAŞLI AHİ USTASI
Yerden göğe haklısınız Şeyhim!
Avludakiler mimikleriyle yaşlı Ahi ustasını desteklerler. O
sırada yeni bir atlı haberci hızla avludan içeri girer ve
hemen iner.
YENİ HABERCİ
Moğol epeyce yaklaştı Şeyhim! Gülşehir’e ufuk mesafesindeler. Lakin durup beklerler. Hallerinden hemen
yürümeyecekleri de bellidir...
AHİ EVRAN
Belli ki karanlığı beklerler... Diğer haberciye görünmedin
değil mi?
YENİ HABERCİ
Asla Şeyhim! Emrettiğiniz gibi!
Ahi Evran takdirle başını sallar. Herkes onun talimatını
beklemektedir. Pek çoğunun eli kılıcında ve hançerindedir.
AHİ EVRAN
Aslana saldırmaya kimse cesaret etmez. Bu yüzden kendini
aslan zanneden de kendisine saldırılacağını ummaz... Öyleyse hazırlanın kardeşlerim! ...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /575
Ahi Evran kılıcını çekip göğe kaldırır ve ateş saçan gözlerle avludakilere bakarak iman dolu bir halde kararlılıkla
haykırır.
AHİ EVRAN
...Allah hakkı için cihat vaktidir! Resulullah’a komşu olma
vaktidir! ... Haydi kardeşlerim! ... Allah-u Ekber!
Ahiler kılıçlarını ve hançerlerini çekip göğe kaldırarak hep
bir ağızdan tekbir getirerek yeri göğü inletirler.
AHİLER
Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! ...
Tekbirler devam ederken güneş kızıl bir ufukta batmaya
başlamıştır. Ahilerin kılıç ve hançerleri batan güneşin bu
manzarasına karışır.
(FLASHBACK’TEN DÖNÜLÜR)
SAHNE 75 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE
Karanlıkta ağaçların arasından aynı anda atılan oklar
havada keskin ıslıklarla hızla süzülür. Öncelikle Moğol nöbetçileri ve uyumamış olan askerler hedef alınmıştır ve pek
çoğu bu oklarla can verir ya da yaralanır. Okla vurulanlardan bağırışlar ve inlemeler yükselir. Atlar huysuzlanıp
kişnemeye başlar. Uyuyan askerler seslere uyanır. Bu sırada
ok yağmuru devam etmektedir ve ortalık can pazarına döner.
Batu da sıçrayarak uyanır ve askerlerinin dehşet içindeki
halini görür. Hristo ve Hüsam korkuyla uyanmışlardır ve
oklara karşı ölen askerleri yerde kendilerine siper etmektedirler bile. Moğollar biraz toparlanır ve okların geldiği
yerlere doğru onlar da ok atmaya başlar. Okların gittiği
karanlıklardan yer yer boğuk seslerle vurulma iniltileri
yükselir. Kalabalık bir asker grubu Batu’yu çembere alıp
siper olur. Batu yerde kendilerini saklamaya çalışan Hristo ve Hüsam’ı görür. Ok yağmuru ile birlikte çığlıklar, at
576 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kişnemeleri vs. devam etmekte, Batu’yu koruyan çemberden de
vurulanlar olmaktadır. Batu’nun ise öfkeden gözü dönmüştür.
Devasa kılıcını kükreyerek çekip Hristo’ya doğru kaldırır.
BATU
Hainleeer! ... Beni kandırdınız!
Hüsam ve Hristo yerde geri geri sürünerek kaçmaya çalışırlar.
HRİSTO
Hayır efendimiz! Size sadığız!
Batu kılıcını şiddetle indiriverir. Kılıç darbesi ayağa
kalkıp kaçmaya çalışan Hristo’nun bacağına denk gelir ve
Hristo’nun bacağı diz altından kopar. Hristo acı bir çığlıkla
olduğu yere yığılır.
BATU
Acı çekerek öleceksin seni hain böcek!
HRİSTO
Hayır! Yalvarırım Yüce Batu! Hayır!
Batu devasa kılıcını yeniden savurur ve Hristo’nun diğer
bacağı da kopup fırlar. Kopan yerden kan fışkırır ve kan
hemen yakında sürünen Hüsam’ın yüzüne sıçrar. Kesik bacaklarda sıkı sıkı bağlı olan pabuçlara da kan bulaşmıştır. Yüzü
kan içinde kalan Hüsam korkudan şoka girmiştir. Artık kaçmaya bile mecali kalmamıştır. Delirmiş gibi ağzını ayıra ayıra
korkuyla hem ağlamakta hem de gülmektedir. Batu gövdesine
vurduğu kılıç darbesiyle Hüsam’ı biçer. Hüsam’ın kuşağında
sakladığı kesedeki altınlar bu darbeyle havaya uçuşup savrulur. Yerlere saçılan altınlar kana bulanır. Batu hırsla
titreyip kükreyip homurdanarak okların geldiği yöne doğru
döner. Oklar kesilir. Ahi Evran liderliğindeki Ahiler ellerinde kılıçlarla ağaçların arasından fırlar ve göğüs göğüse
çarpışma başlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /577
SAHNE 76 DIŞ. GÜLŞEHİR’DE ASKERÎ BİRLİK – GECE
Gülşehir Emirliği’ne bağlı askerler meydanda toplanmışlardır.
Silahlarını kuşanmış halde emir beklemektedirler. Birliğin
komutanı askerlerin karşısına geçmiş acil toplanma sebebini
anlatmaktadır.
KOMUTAN
Ne zamandır beklenen, bu gece oldu!Ahiler’in isyan
başlattığını haber aldık! Hamimiz olan Moğollara hemen
yakınımızda baskın yapmış, savaşırlar! Kazanırlarsa elbet
onlardan sonra sırayı bize getirecekler! Zaten sultanımız
bu isyanı tahmin etmiş ve emrini peşinen vermişti... Bu
isyan devletimiz için derhal bastırılacak!
Askerlerden bazılarının duyduklarına inanmadıkları yüzlerinden anlaşılmaktadır. Ön saflardan bir asker kılıcını yere
atar.
ASKER
Ahi Evran devletine ihanet etmez!
Askerlerin bir kısmı şaşkınlık ve kararsızlık içinde
bakışırlar. Bazılarından da benzer çatlak sesler yükselir.
ASKERLERDEN BAZILARI
Evet etmez! ... Ahiler sadıktır! ... Bizim asıl düşmanımız
Moğollardır! ...
Birkaç asker daha kılıçlarını yere atar. Bazılarının da
elleri kılıçlarının kabzasındadır. Kararsızdırlar. Komutan
tehdit eder.
KOMUTAN
Siz sultanımıza yalancı mı dersiniz? Her kim sultanın emrinden çıkarsa, devletine ihanet etmiş sayılır! Ve sadece
vazifesinden atılmakla kalmaz, canından da olur! ...
578 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SAHNE 77 DIŞ. GÜLŞEHİR YAKINLARI – GECE
Ahilerle Moğolların çarpışması tüm şiddetiyle devam etmektedir.
Ahiler Moğollara karşı üstünlük sağlar ve çokça
zayiat verdirirler.
Fakat Moğollar sayıca onlardan çok
daha fazladır ve bu yüzden Ahiler de kayıplar vermektedirler. Fakat kayıplarına rağmen hiç bir şey olmamış gibi
cesaret ve kararlılıkla savaşmaya devam etmektedirler. Batu
onların bu hallerini görür ve ürkerek geriler. Ahi Evran
etrafındaki Moğolları tarumar ederek ilerlemektedir. Batu
ile göz göze gelirler. Ahi Evran onun lider olduğunu anlar
ve ona doğru ilerlemeye başlar. Bunu fark eden bir asker
okunu Ahi Evran’a nişan alır. Tuğrul Usta askeri görür ve
oku atarken Ahi Evran’a siper olur. Ok göğsüne isabet eder ve
Ahi Evran’ın ayaklarının dibine yığılır. Alâaddîn bir elinde
kılıç bir elinde hançerle savaşmaktadır. Oku atan asker ikincisini atmak üzereyken Alâaddîn yetişir ve kılıcını savurup askeri şaşırtarak hançerini boynuna saplayıp öldürür.
Ahi Evran yere çöküp Tuğrul Usta’nın başını kucağına alır.
Tuğrul Usta huzurlu bir tebessümle ona bakar. Zorlukla nefes
alıp vermektedir. Mutlu bir halde güçlükle konuşur.
TUĞRUL USTA
Ustam... Nimetullahım... Şükürler olsun Rabbime... Hiç kimsesi... Ve hiç bir şeyi olmayan... Gariban yetim
Tuğrul... Sizi buldu... Yuva buldu... Usta oldu...
Hayatımın en mutlu anı...
Tuğrul Usta peş peşe öksürmeye başlar. Ağzından kan gelir.
TUĞRUL USTA
...Hayatımın en mutlu anı... O yetimlere yaptığım... Her
dikişinde... Ayrı besmele... Ve gözyaşlarım olan... O
ayakkabıları beğenip... Ustalığı müjdelediğiniz... O an
idi! ... Bundan daha güzel bir an... Asla olamaz derdim
kendime... Ama oldu! ... Şu an... Çok daha güzel! ... Babam!
Tuğrul Usta göğe bakar. Gözleri hayranlık ve mutlulukla
açılır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /579
TUĞRUL USTA
Çok güzel! ... Çok güzel! ...
Eşhedü enla ilahe illallah...
Tuğrul Usta gözleri açık halde tebessüm ederek son nefesini
verir.
Ahi Evran hüzünle gözlerini kapatır ve onun kılıcını da
diğer eline alır. Kalabalık bir sürü gibi gelen Moğol askerleri fırsattan istifade ederek Ahi Evran’ı ablukaya alıp
sıkıştırmışlardır. Aslanı kıstıran sırtlanlar gibi ablukayı
daraltırlar. Ahi Evran vakarla doğrulur ve iki kılıcı birden
sallayarak heybetle ayağa kalkar.
AHİ EVRAN
Yaaa Allah!
Yaklaşan Moğollar korkuyla geriler. Ahi Evran iki kılıcı
birden döne döne amansızca sallayarak ablukayı dağıtır. Pek
çoğunu cansız savurup atar. Moğollar giderek dehşete düşmüş
ve gerilemeye başlamıştır. Batu’nun etrafındaki çember de
dağılmıştır. Batu kendini toplar, askerlerinin perişan halini görür. Hırsla titreyerek yere tükürür ve o da acımasızca
çarpışarak Ahi Evran’a doğru yönelir. Birkaç Ahi ona doğru
yönelecek olur fakat Ahi Evran eliyle işaret edip onları
durdurur. Aynı durum Batu için de vuku bulur: Bazı Moğol
askerleri Ahi Evran’a yönelirler ama Batu durmalarını işaret
eder. Kanlı ve çetin savaş meydanında Ahi Evran ve Batu karşı
karşıya gelirler. Batu askerlerine emir verir.
BATU
O benim! ... Kardeşim Bayta’nın intikamını benden başkası
almayacak!
Batu bir eliyle kılıcını sallarken diğer eline de Alâaddîn’in
hançerini alır. Hançeri Ahi Evran’a gösterip tehditkârca
sallar.
580 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BATU
Bunu hatırladın mı? ... Dönüp dolaşıp nihayet buldu seni!
Ahi Evran sol elindeki kılıcı korkusuzca meydan okurcasına
yere atar. Karşılıklı kılıç hamleleriyle birbirlerini tartarlar.
BATU
Az sonra bu hançerle kalbini zevkle deşeceğim! Tıpkı o
çocukların gözleri önünde ana babalarına yaptığım gibi!
AHİ EVRAN
Demek onların canına kıyan da sensin! Artık o masumların
intikam vaktidir!
Batu üst üste sert kılıç darbeleri savurur. Ahi Evran bu darbeleri kılıcıyla karşılar. Kılıçlardan kıvılcımlar yükselir.
Son darbede kılıçlar çakışır. Her ikisi de kılıcını karşı
kılıca bastırarak galebe çalmak ister. Gitgide birbirlerine
yaklaşıp önce göğüs göğüse sonra neredeyse yüz yüze gelirler. Batu gücünü sonuna kadar zorlamaktan titremektedir. Ahi
Evran’ın gücü karşısında şaşırdığı yüzünden okunmaktadır.
O sırada Batu’nun bakışları aya kayar. Ve gözleri dehşetle
açılır. Ahi Evran’ı itip geriye sıçrayıverir. Dehşet içinde
aya bakmaya devam etmektedir. Aydınlık gece hafiften karar-maya başlar. Herkes gözlerini aya çevirir. Kırmızı bir
gölge ayı yavaş yavaş bürümektedir. Kanlı ay tutulması
gerçekleşmektedir. Savaş kendiliğinden durmuştur. Başta Batu
olmak üzere Moğollar dehşete kapılırlar. Ahiler hem ayın hem
Moğolların bu haline şaşırırlar. Batu koşarak kılıcını var
gücüyle Ahi Evran’a savurur.
BATU
Büyücü! ... Sen bir büyücüsün!
Ahi Evran Batu’nun kılıç savurduğu sağ kolunu sol eliyle
havada bileğinden yakalar. Kılıç Batu’nun elinden düşer. Batu
sol elindeki hançeri saplamak için hamle yapar. Fakat Ahi
Evran sağ eliyle Batu’nun hançeri tutan sol elini de yakalar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /581
Batu kollarını ondan kurtarmaya çalışır ama başaramaz. Ahi
Evran’ın sağ elindeki yılanlı yüzüğü görür. Var gücüyle
zorlamaktan artık iyice titremektedir. Ahi Evran’ın önünde
elleri başının hizasında giderek yere doğru diz çöker hale
gelir. Gökte ise kırmızı gölge ayı bürüyüp sarmaya devam
etmektedir. Ahi Evran Batu’nun hançeri tutan elini kalbine
doğru indirir. Bu sırada Batu’nun korkuyla büyüyen gözleri
yılanlı yüzüktedir. Ahi Evran Hançeri Batu’nun kalbine doğru çevirir. Batu ter içinde kalmıştır ve dehşetle titreyerek korkuyla derin derin solumaktadır. Ahi Evran Batu’nun
kulağına eğilir ve fısıldar.
AHİ EVRAN
Kalbini acıttığın masumlar için!
Ahi Evran diğer elini de destek yapıp hançeri Batu’nun
kalbine saplayıverir. Batu’nun gözleri dehşetle koca koca
açılır. O vaziyette böğürür gibi inleyerek son nefesini
verir ve olduğu yere yığılır. Moğol askerleri korku ve panik halindedirler. O sırada Gülşehir’deki askeri birlik de
kalabalık halde oraya gelir. Askerleri ikna eden komutan
manzarayı dehşetle süzer ve emir verir.
KOMUTAN
Tüm Ahileri öldürün!
Askerler Ahilerle çarpışmaya başlarlar. Sayıları Moğollardan
da kalabalıktır. Durumu gören Moğol askerleri de cesaretlenir ve Ahilerle yeniden savaşa tutuşurlar. İki ateş arasında
kalan Ahiler çaresizdir, peş peşe öldürülürler. Ahi Evran
yeni gelen birlikteki askerlerin kıyımlarını gözlerinde derin bir üzüntüyle izlemektedir. Fakat kendisi onlarla mücadele etmeye niyetli görünmemektedir. Moğol askerleri ondan uzak durmaktadır. Yakın çevresinde kendisine saldırma
cesareti bulabilen bir iki Moğol askeri ile savaşır ve
onları da öldürür. Alâaddîn ve diğer Ahiler var güçleriyle
her iki tarafa da karşı koymaya çalışmaktadırlar. Meydanda
Ahi Evran’a sırtlarını vererek çember oluşturup bir araya
toplanırlar. Ahi Evran çemberin merkezinde kalır. Alâaddîn
582 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
bir yandan çarpışırken bir yandan da başını çevirip sırtını
verdiği Ahi Evran’a seslenir.
ALÂADDİN
Şeyhim! Ne yaparsınız böyle? Sultan’ın askerleriyle neden
savaşmazsınız?
AHİ EVRAN
Madem Allah yolunda verecek tek bir canımız var, bari onu
da kardeşlerimize karşı çarpışırken değil, kâfirle cihat
ederken verelim!
Ahi Evran’ın sözlerini duyan Alâaddîn ve diğer bazı Ahiler
Sultan’ın askerlerini bırakıp Moğollarla savaşmaya yönelirler. Her iki tarafın da sayıca çok fazla olan asker kalabalığı, Ahi Evran da dâhil olmak üzere tüm Ahileri gitgide sarıp
bürümekte ve iyice görünmez kılmaktadır. Gökteki kanlı ay
tutulması da artarak devam etmektedir. Ay neredeyse tamamen kırmızıya bürünmüştür ve son parlak kısım da hemen hemen
kaybolmak üzeredir.
SAHNE 78 İÇ. NEVŞEHİR’DE HACI BEKTAŞ DERGÂHI – GECE
Ahmet Gülşehrî pencere kenarında ayakta durmuş gökyüzüne
bakmaktadır. Dolu gözlerle gökteki kanlı ay tutulmasını izlemektedir. Ayın kalan son parlak kısmı da kırmızıya bürünür.
Ay artık kıpkırmızıdır. Ahmet Gülşehrî’nin gözünden yaşlar
süzülür.
SAHNE 79 DIŞ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GECE
ŞEYH EDEBALİ 55’li yaşlarında, dinç, sağlıklı ve bilge
görünümlü biridir. Zaviyenin avlusunda kalabalık toplanmış,
gökte kırmızıya dönen ayı hayretler içinde izlemektedir.
Şeyh Edebali ise avludaki baş sedire oturmuş, Ahi Evran’dan
gelen mektubu okumaktadır. (Ahi Evran’ın mektuba yazdıkları
DIŞ SES olarak duyulmaktadır.)
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /583
AHİ EVRAN (DIŞ SES)
...Kalbime öyle gelir ki Edebali kardeşim, Allahu âlem,
alem-i bekaya yolculuğumuz yakındır. Senin ömrün de
en az bizimki kadar uzun ve bereketli olur inşallah.
Sana vasiyetim Ahiliktir. Ahiliği koruyup yaşatasın!
Senin Kayılardan verdiğin haberlerden ve aldığım nice
işaretlerden sebeple yine kalbime öyle gelir ki, Selçukludan sonra Ahiliğin yine dal dal sürgün vereceği, yaprak
yaprak yeşereceği ulu bir devlet çınarının kökleri o
topraklarda çatırdamaktadır! Ahi kardeşlerimiz de sen de
o köklerdensiniz! Ve inşallah yakın zamanda o ulu çınarı
göreceksiniz! ...
SAHNE 80 İÇ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GECE
Ahi Evran’ın şehadetinin 16 yıl sonrasıdır(1277). OSMAN BEY
yirmili yaşlarına henüz varmış, yağız, yiğit bir delikanlıdır.
Şeyh Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığı odada oturduğu
yerde uyuyakalmıştır. Elinde göğsüne yaslayıp sarıldığı bir
Kur’an-ı Kerim vardır. Osman Bey rüya görmektedir. Rüyasında
parlak bir ay, hocası Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkıp kendi
göğsüne girer. Sonra göğsünden bir çınar ağacı biter. Ağaç
hızla dallanıp budaklanarak ve dallarında yapraklar yeşererek
büyümeye başlar. Öylesine büyür ki, dalları göklere, kökleri
dünyaya yayılır. Gölgesi yeryüzünü tutar. İnsanlar o çınar
ağacının gölgesinde toplanırlar.
SAHNE 81 İÇ. ŞEYH EDEBALİ’NİN ZAVİYESİ – GÜN
Şeyh Edebali postunda oturmaktadır. Yetmiş yaşını geçmiştir
ama hâlâ oldukça sağlıklı ve dinç görünmektedir. Karşısında
Osman Bey hürmetle durmakta ve hayretler içerisinde bir şeyler
anlatmaktadır. Anlattıklarını bitirir ve Şeyh Edebali’ye
merakla sorar.
OSMAN BEY
...Rüyam işte böyleydi Şeyhim! Hele bir lütfedin, nedir bunun manası?
Şeyh Edebali sakalını sıvazlayarak ciddiyetle biraz düşünür.
584 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ŞEYH EDEBALİ
Demek ulu bir çınar ha! ...
Şeyh Edebali’nin
müjdeler.
yüzü
sevinçle
aydınlanır.
Gülümseyerek
ŞEYH EDEBALİ
Müjdeler olsun Osman Bey oğlum! Müjdeler olsun! ...
SON...
Sinopsis
13.yüzyılın ortalarında Moğolların Anadolu’yu istila ettiği
karışıklık yıllarıdır. Anadolu yetim ve perişan bir çocuk
gibidir. Selçuklunun ağır Kösedağ bozgunu sonrası devletsiz, devlet “babasız” kalmış, acılarla ve korkularla dili
tutulmuş kimsesiz bir çocuk...
Bir grup Moğol askeri Gülşehir (Kırşehir) yakınlarındaki bazı
köylere saldırıp yağmalar ve çocukları kaçırır. Çocukların
hali de Anadolu gibidir: Yetim ve perişan, yalın ayakları
kanlar içinde... Kaçırılanlardan küçük kız Aybike’nin anababası ibret için gözleri önünde öldürülmüştür. Ve Aybike’nin
kaderi Anadolu’nun kaderidir: Dili tutulmuş, masum dünyası
tamamen karardı kararacak...
Karanlık ormanlarda dolunaya doğru kurt-çakal sürülerinin
uluduğu Anadolu da yetimler de karanlıklardan çıkıp gelecek
ve onları kurtaracak kahraman babalarını beklemektedir. Ve o
kahramanlar yağmacı azgın Moğolun kalbine saplanan bir okun
keskin ıslığında yetişir; yine bir yağmacı korkak Moğolun
sırtında Ahi hançeri olur ve çocukları kurtarır. Bu yenilgi,
Moğolun gözünde temizlenmesi gereken kara bir lekedir. Baycu
Noyan’ın has adamı Batu’nun kardeşi Bayta’nın kalbine saplanan o Ahi oku ve Ahi Evran’ın hikmetli bir mesaj olarak
588 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
korkak bir Moğolun sırtına saplı halde onun asıl efendisine
gönderdiği Ahi hançeri, Batu’nun Ahi Evran’a karşı kanlı
ayda son bulacak olan amansız kan davasının başlangıcıdır.
Bu, Ahi Baba’nın çocukları için Anadolu adına Moğola meydan
okumasıdır. Bu, kocaman yürekli bir ihtiyar delikanlının,
kocaman kalpli bir masalsı “Ejderin” yetim Anadolu’nun üzerine bilge bir baba şefkatiyle görkemli kanatlarını gerişinin
destansı hikâyesidir.
Ahilerden şair Ahmet Gülşehrî, içli ve yürekli bir söz
ustasıdır. Yıllardır yardımcılığını yaptığı Ahi Evran ile
baba-oğul gibidirler. Söz ustası bu kez bir çocuğun tutulan
dilinin çözülmesi için, çocuğun dilinden konuşmalıdır. Ahi
Evran engin ferasetiyle iki yetimi ona ve eşi Nur Bacı’ya
emanet eder. Ve çocuksuz bir yuvanın kapıları, yuvasız çocuklara ardına kadar açılır. Ne zamandır analığa hasret kalan bir
yürek, artık analığa namzettir. Yuvanın kapılarıyla birlikte
ana yüreğinin kapıları da ardına kadar açılır. Çocukların
gelişiyle Nur Bacı adeta büyülü bir masalın içine girer.
Ahmet Gülşehrî’den (güya) çocuklara bir masal anlatmasını
ister. Nur Bacı ana-babaların çocuklarıyla kavuştuğu gerçek
bir masal ister...
Ahmet Gülşehrî eşinin dileğinden de fazlasını yapar: Onlara başkahramanı Ahi Evran olan gerçek bir masal anlatmaya
başlar. Yılmaz ve yenilmez bir kahraman, koca kalpli dev bir
ejderdir o... Hep birlikte büyülü bir yolcuğuna çıkarlar.
Tutulan dilleri çözme yolculuğuna... Ejderin hayatına ve
kalbine yapılan bir yolculuğa...
Fakat her masalda olduğu gibi bu masalda da kahramanın
düşmanları vardır. Gerçek masalın gerçek düşmanlarıdır
onlar: Kayseri İğdişbaşı (baş vergi memuru) hain Hüsam
ile düzenbazlıkta kadim ortağı hilekâr tüccar Hristo...
Kurdukları tatlı fakat haksız kazanç çarkları Ahi Evran’ın ve
Ahiliğin soktuğu çomaklarla tarumar olup iyice çaptan düşmüş
olan bu iki tilki, Batu’nun kardeşi Bayta’nın intikamını
almak için yanıp tutuştuğunu öğrenince fırsatı ganimete
çevirmeye niyetlenirler. Hançeri görünce Bayta’nın Ahilerce
öldürüldüğünü hemen anlamışlardır ama hem bu işten iyice
kârlı çıkmak hem de Ahi Evran’dan intikam almak için kendilerine yakışan sinsilikte ve kurnazlıkta bir plan yaparlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /589
Ne var ki insanoğlu zulmetse de kader adalet etmektedir.
Sonu Batu’nun devasa kılıcına dayanan korkunç akıbetlerinden
habersiz olan bu iki düzenbaz, planlarının birkaç masalı
birden gerçek kılacağından ve Aybike’nin Moğol zalimleri
yüzünden tutulan dilinin, dönüp dolaşıp kendi zalim elleriyle çözüleceğinden de elbette habersizdirler.
Batu’nun Ejder’in kalbine saplamak istediği hançerin
yolculuğu devam eder. Fakat Ejder’in o hançerden dolayı
bir korkusu ya da kaygısı yoktur. Onun kaygısı Ahiliktir,
evlatlarıdır... Onun kaygısı vatanıdır; toprağı vatan yapan
değerlerinin ve inançlarının yaşamasıdır. Uzun ve bereketli ömrünü bunlara adayan Ahi Evran, bunların yaşaması için
artık vermesi gereken son şeyin canı olduğunu düşünmektedir.
Bunları ve sevdiklerini önce Allah’a sonra kardeşleri ve yol
arkadaşları Hacı Bektaşlara, Edebalilere emanet edip, büyük
yüzleşmeye doğru yürümeye koyulur. Korkutmak isteyenin üzerine korkusuzca yürür. Bu yolda yalnız da değildir elbet.
Onunla birlikte hakiki hayatı ve hayatın hakikatini öğrenen
Ahiler, yine onunla birlikte şehadete yürümek için kararlı
ve sabırsızdırlar.
İntikam hırsıyla Ahilerin kökünü kazımak için Gülşehir’e
sefere çıkan Batu ise kendinden ve gücünden emindir. Aybike’nin
ana-babasını onun gözleri önünde öldüren de Batu’nun ta
kendisidir. Bunu cenk meydanında karşı karşıya gelecekleri
Ahi Evran’a da pervasızca söyleyecektir. Ona karşı pervasız
ve hatta alaycıdır. Moğolların rütbeli komutanı kudretli
Batu’ya ve kuvvetçe emsalsiz askerlerine göre ancak “gökteki
ay kana bulanırsa” Ahi Evran ve Ahiler Batu’ya ve askerlerine karşı koyabilirler. Bu hiç olacak iş midir?
Ve nihayet Gülşehir’de karşılaştıklarında hiç olmayacak
işler olur!
Mesela Hristo ve Hüsam’ın casus olarak Ahilerin arasına
soktuğu kişiyi Ahi Evran engin feraseti ve keskin zekâsı ile
kendi lehine kullanmış, kendi silahlarını onlara çevirmiştir.
Ve bu durumdan casusun bile haberi yoktur! Bunun Moğollara
bedeli ise karanlıkta üzerlerine yağan oklarla verdikleri
ağır zayiat olur...
Hiç olmayacak işler olur! Mesela kat kat kalabalık Moğollardan
kaçmak yerine, üzerlerine baskın düzenleyip onları amansızca
590 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kırıp geçiren korkusuz Ahilerle gecenin karanlığında korkuyla tanışırlar. Mesela Batu, o yaşta bir ihtiyarın bir türlü
alt edemediği için kendisini afallatan acı kuvvetini tükenerek ve titreyerek tadar...
Hiç olmayacak şeyler olur! Mesela gökteki parlak ay kana
bulanır! Kanlı ay tutulması başlar ve başta Batu olmak üzere
Moğollar dehşete kapılıp iyice çözülürler. Artık Ahi Evran
onların gözünde karşı konulamaz bir büyücü, dehşet saçan
masalsı bir ejderdir. Ve Batu’nun o ejderin kalbine saplamaya ant içtiği hançerin yolculuğu, gökte kan kırmızıya dönen
ay eşliğinde, kendi kalbinde son bulur. Ahi Evran hançerin
hikmetle başlayan yolculuğunun sırrını ve vardığı yerin sebebini Batu’nun kulağına fısıldar: “Kalbini acıttığı masumlar”...
Fakat Moğollar bozguna uğramak üzereyken Anadolu’nun benzer
kaderi yinelenir. Tarihin acıklı bir misali tekerrür eder
ve atılan bir kardeş çelmesiyle, kardeş kanı akar: Sultan’a
bağlı kalabalık bir asker birliği Moğolların imdadına
yetişir. Ahi Evran’a ve kalabalık iki kuvvet arasında kalan
Ahilere şehadet yolundan başka yol kalmaz.
Şehadetinden hemen önce Şeyh Edebali’ye bir mektup gönderen Ahi Evran, mektubunda Ahiliği ona vasiyet etmekte
ve Selçukludan sonra Ahiliğin çok daha büyük ve güçlü bir
şekilde devam edeceği, yeni ve büyük bir devletin geleceğine
dair öngörüsünü ve inancını anlatmaktadır. Bu yeni devletin
köklerinin ulu bir çınar gibi bu topraklarda çatırdağını ve
Edebali gibi Ahilerin de o köklerde olduğunu yazmıştır. Ve o
ulu çınarın yakın zamanda görüleceğini...
Ve 16 yıl sonra Şeyh Edebali o ulu çınarı talebesi Osman Bey’in
rüyasında görür. Yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olacak olan yirmili yaşlarındaki yağız delikanlı Osman
Bey, hocasına rüyasında göğsünden ulu bir çınar ağacının çıkıp
dünyayı sardığını anlatmakta ve bunun manasını sormaktadır.
Şeyh Edebali hem Osman Bey’e hem de Anadolu’ya o manayı
müjdeler...
Treatment
1. 13.yüzyılın ortalarında Moğolların Anadolu’yu istila ettiği karışıklık yıllarıdır. Bir grup Moğol askeri
Gülşehir (Kırşehir) yakınlarındaki bazı köylere saldırıp
yağmalamış, aile büyüklerini öldürüp, çocukları da kendilerine köle devşirmek üzere kaçırmışlardır. Çocukların hali
perişandır. İçlerinden iki çocuğun (Aybike ve Hasan) anne
ve babası Moğollara çok direndikleri için ibret olsun diye
çocuklarının gözleri önünde öldürülmüştür. 5-6 yaşlarındaki
Aybike’nin yaşadıkları yüzünden korkudan dili tutulmuştur.
7-8 yaşlarındaki ağabeyi Hasan ise kardeşini kaybetmemeye ve ona sahip çıkmaya çalışmaktadır. Yağmacı Moğollar
yanlarında götürdükleri çocuklarla gece vakti ormanda mola
vermişlerdir. Yaktıkları ateşin çevresinde yiyip içip
sarhoşça eğlenmektedirler. Grubun serseri lideri Bayta iyice
sarhoş olmuş ve gözü dönüp azgınlaşmıştır.
2. Gözü dönmüş Bayta, Aybike’yi diğer çocuklardan ayırır. Tam
o sırada karanlıklar içinden gelen sahibi belirsiz bir okla
tam kalbinden vurularak öldürülür. Tanınmayacak ve karanlıkta
594 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
görünmeyecek şekilde giyinmiş ve muharebede eğitimli-usta
oldukları belli olan gizemli bir grup Moğollara baskın yapıp
öldürerek çocukları onlardan alır. Bu gizemli baskıncılar Ahi
Evran liderliğindeki Ahilerdir. Ahi Evran ilerlemiş yaşına
rağmen ihtiyar bir delikanlıdır. Heybetli ve hâlâ güçlü
kuvvetlidir. Baskın sırasında Moğollardan biri (Teventay)
kaçmaya çalışırken baskıncı Ahilerden Alâaddîn hançerini
çıkarıp ona fırlatır. Hançer Teventay’ın sırtına saplanır.
Alâaddîn onu yakalayacakken Ahi Evran hem hissettiği bir
hikmete binaen hem de bu işleri yapan Moğollara bir mesaj olmak üzere onu durdurur ve Teventay’ın yaralı halde kaçmasına
izin verir.
3. Teventay sırtında saplı hançerle yaralı halde Bayta’nın
ağabeyi Batu’ya ulaşır. Batu, Moğolların en kudretli
noyanlarından Baycu Noyan’ın has adamlarından biridir ve
onun altında rütbeli bir Moğol komutanıdır. Teventay’dan
baskını ve kardeşinin ölüm haberini alır. Kardeşini o halde
terk ettiği için Teventay’ı o hançerle oracıkta öldürür.
Ve kardeşi için intikam yemini eder: Moğola bunu yapmaya
cesaret edeni bulup kendi elleriyle kalbini sökeceğine askerlerinin önünde and içer. Çünkü bu durum, Batu için hem
askerlik hem de Moğol töreleri yönünden şerefine bulaşmış ve
mutlaka temizlenmesi gereken kara bir leke gibidir. Ve Batu
bu leke ile yaşayabilecek biri değildir.
4. Ahmet Gülşehrî Ahilerden bir şairdir. Aynı zamanda Ahi Evran
ile baba-oğul gibidirler ve işlerinde onun yardımcısıdır.
Eşi Nur Bacı ile Gülşehir’de yaşamaktadırlar. Çocukları yoktur ve yuvalarında çocuk özlemi duymaktadırlar. Ahi Evran
Moğolların elinden kurtarılan yetim çocukları Ahi ailelerin
himayelerine dağıtır. Gülşehrî ailesine de Aybike ve Hasan’ı
emanet eder. Ve söz sanatındaki ustalığından dolayı Ahmet
Gülşehrî’ye Aybike’nin tutulan dilini açma görevi verir. Ahmet Gülşehrî içinse bu ağır ve müşkül bir iştir. Fakat eşi
Nur Bacı ona destek olur ve cesaretlendirir. Hatta bir fikir
de verir: Çocukların dilinin masal olduğunu ve onlara güzel
bir masal anlatmasını önerir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /595
5. Ahmet Gülşehrî eşinin bu fikrini daha da öteye götürür ve
çocuklara güzel olmasından da öte “gerçek bir masal” anlatmaya karar verir: Kahramanı Ahi Evran olan gerçek bir
masal... Çünkü Ahi Evran Ahmet Gülşehrî’nin kahramanıdır. O
da kahramanının hayatını çocuklara masal gibi anlatmaya koyulur. Niyeti Aybike’yi önce ilgisini çekip masalın da içine
çekmek, sonra da masalın gerçek olduğunu göstererek gerçek
bir masal kahramanı olan Ahi Evran’la tanıştırmaktır. Ahmet Gülşehrî böylece Aybike ile iletişim kurabileceğini ve
kendini birdenbire güzel ve gerçek bir masalın içinde bulan
küçük kızın şu anki kâbusundan kurtulup, tutulan dilinin
çözülebileceğini düşünür.
6. Kurtarılan çocuklar kaçırıldıkları esnada yalınayak
yürütüldükleri için ayakları yaralanmış, yara bere içinde
kalmıştır. Bir debbağ (deri ustası) olan Ahi Evran aynı
zamanda bir hekimdir. Çocukların ayakları için bir merhem
hazırlamıştır ve bu merhemi onların ayaklarına dergâhta kendi elleriyle sürer. Dergâh çalışanları da yetim çocukların
hizmetindedir. Çocuklar onun Ahi Evran olduğunu bilmemektedirler.
7. Nur Bacı Aybike’ye bir bebek yapıp hediye eder. Ahi
çırak ve kalfaları da çocuklar için hediye oyuncaklar yapıp
vermişlerdir. Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın hayatını masal
olarak anlatmaya başlar. Aybike de Hasan da masalı severler
ve ilgiyle dinlerler.
8.
Ahmet
Gülşehrî
masalı
anlatırken
Aybike
masalda
anlatılanları kendi hayal âleminde çocukça düşlemektedir.
Yer yer masaldaki bazı mecazları gerçek zannetmekte, kahraman Ahi Evran’ı ve düşmanlarını zihninde kendi âlemine göre
çocukça resmetmektedir.
9. Hasan masala fazlasıyla ilgilidir. Hevesle dinlerken yer
yer meraklı sorular sormaktadır. Ahmet Gülşehrî Ahi Evran’ın
isim ve lakaplarını ve ona neden bunların verildiğini bir
596 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
bir anlatır. Onun güzel hasletlerinden ve üstün meziyetlerinden bahseder. Yardımseverliğini, fakirleri, zor durumda
olanları koruyup sahip çıkmasını vs. anlatır. Anlatırken
sık sık Aybike’nin durumunu yoklamakta ve bazen devam etmek
için (konuşması umuduyla) onun onayını istemektedir. Aybike
başını sallayıp devam etmesini istedikçe daha da heveslendirerek anlatmaya devam eder ve böylece aralarındaki güven
ve iletişim de gittikçe artar.
10. Ahmet Gülşehrî çocuklara Evran isminin hikâyesini
anlatır. Söylencelerde Evran’ın ne olduğunu, asıl adı Mahmut Bin Ahmet olan Ahi Evran’a neden Ahi Evran denildiğini masal içerisinde Ahi Evran’dan incelikle ve ibretle
dolu güzel bir hikâyeyle anlatır. Daha sonra Ahi Evran’ın
gençlik yıllarından itibaren hayatını, aldığı eğitimleri,
hocalarını, Anadolu’ya gelip Ahiliği kuruşunu, yaptığı onca
güzel işleri bir bir anlatır.
11. Ahmet Gülşehrî masalda Ahi Evran’ın düşmanlarını da
anlatmaya başlar. Bunlardan biri Hüsam diğeri Hristo’dur.
Bu kişiler gerçek hayatta da Ahi Evran’a eskiden beri derin bir husumet beslemektedirler. Hüsam Kayseri “İğdişbaşı”,
yani baş vergi memurudur. Aslen bir Ermeni olan Hüsam, kerhen (ya da görünürde) Müslüman olan, kurnaz ve bir o kadar
da hain biridir. Mesleğinin Ahiler yüzünden eski itibarını
kaybettiğini düşünmektedir.
12. Hristo ise Hüsam’ın yakın arkadaşı ve düzenbazca
işlerdeki ortağıdır. Müflis tüccar Hristo, vaktiyle ticarette
yaptığı bir hile yüzünden Ahi Evran’ın adaletinin keskin kılıcı ile cezalandırılmıştır. Ticaretteki iflasını da
buna bağlamaktadır. Ahi Evran ve Ahilik yüzünden ikisinin
işlettikleri haksız kazanç çarkı bozulmuştur ve husumetlerinin asıl sebebi de budur. Ahi Evran’dan ve Ahilerden intikam almak istemektedirler. Ayrıca Hüsam yıllar önce Hristo
ile bir olup Ahilere ve Kayseri halkına büyük bir ihanette
bulunarak, Baycu Noyan önderliğindeki Moğolları Ahilerin
günler boyu kahramanca savundukları Kayseri kalesine gizlice
sokmuş, böylece kalenin düşmesine ve büyük bir katliamın
yapılmasına sebep olmuşlardır. Fakat bu ihanetleri sonrası
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /597
Baycu Noyan tarafından ödüllendirilmeyi beklerken, canlarını
kurtardıkları ile kalmışlar ve acımasız Baycu Noyan’dan
hayatlarının dersini almışlardır.
13. Batu, kardeşi Bayta’nın öldürüldüğü baskından geriye
kalan hançerin sahiplerini bulmaya çalışmaktadır. Bunun
için askerlerini görevlendirir. Askerler ellerinde hançerle çarşıda sorup soruştururken böyle sıra dışı durumların
kokusunu iyi alan Hristo olaya dahil oluverir. Yıllardır
tüccarlık yaptığı ve çoğu yerde gözü kulağı olduğu için hançerin sahiplerini bulup bundan nemalanabileceğini düşünür.
Batu’dan hançerin hikâyesini dinleyince daha işin başında
olan biteni kavramış ve hançerin sahiplerinin Ahiler olduğunu
tahmin etmiştir. Çünkü hançer, kalitesi, işçiliği ve diğer
her şeyiyle tam bir Ahi ustasının işidir. Ahilerin savaşçı
yönü ile cesaretlerini de iyi bilen Hristo, parçaları bir
araya getirince tahmininden emin olmuştur. Fakat bunu Batu’ya
hemen söylemez. Maksadı bir plan yapıp bu durumdaki kazancı
küçük bir ödülden hayatının hediyesine çevirmektir. Hançerin
sahiplerini tez zamanda bulabileceği vaadiyle Batu’yu ikna
eder ve araştırma masrafları için(!) biraz da altın alarak
ortağı Hüsam’a gider.
14. Hristo bir plan yapmıştır ve planını Hüsam’a da
açıp birlikte hareket etmek için onu da ikna eder. Plana göre eğer başarılı olurlarsa Ahilerle Moğolları ve Ahi
Evran ile Baycu Noyan’ı karşı karşıya getirip birbirine
kırdıracaklardır. İki büyük testi çarpışacak ve muhtemelen
her ikisi (en kötü ihtimalle de zayıf olanı) kırılacaktır.
Plana göre ilk yapmaları gereken şey, Ahilerin elindeki
çocuklardan bir ikisini yeniden kaçırıp Batu’ya teslim etmek
ve böylece Ahi Evran’la Batu’yu karşı karşıya getirmektir.
Ahi Evran Batu’yu öldürecek olursa Baycu Noyan’ın bu duruma
kayıtsız kalmayacağı kesin gibidir. Eğer Batu Ahi Evran’ı
öldürecek olursa, bu kez Ahi Evran’dan intikamlarını almış
olacakları gibi, Batu’dan hizmetlerinin karşılığında ödül de
alacaklardır. Kısacası, her durumda kazançlı çıkmaktadırlar.
15. Aybike’nin hali zamanla normale dönmeye başlamıştır
ama hâlâ konuşamamaktadır. Hasan ise kendini masala iyice
598 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kaptırmıştır. Her ikisi de Ahmet Gülşehrî’ye ve Nur Bacı’ya
ısınıp, yeni yuvalarına iyice alışmaya başlamışlardır.
16. Ahilerden Tuğrul Kalfa yetim çocuklar için pabuç
yapmıştır. Ahi Evran dergâhta pabuçları çocuklara kendi elleriyle giydirir. Ve o sırada kimse farkında değildir ama
Ahi Evran bir yandan da Tuğrul Kalfa’yı kalfalıktaki son
sınavına tabi tutmakta ve son dersini -hem ona hem de ortamdakilere- nükteli ve hikmetli bir şekilde vermektedir.
Ahi Evran pabuçları çok beğenmiştir ve alttan alta yaptığı
son sınavı da sadakati sayesinde geçen Tuğrul Kalfa’nın
ustalığına icazet verir. Bu icazet yıllar önce kendisi de
kimsesiz bir yetim olan ve kendisine sahip çıkan Ahi Evran’ı
baba, Ahiliği ise yuva bilen Tuğrul Kalfa için hayatının en
mutlu anlarından ve en önemli dönüm noktalarından biridir.
17. Ahmet Gülşehrî masalla birlikte bir yandan da Ahiliği
anlatmaktadır. Kurallarını, inceliklerini, insanları ve toplumu ıslah edişini (kâh kuklalar oynatıp kâh tekerlemeler
söyleyerek) masal içindeki olaylarla harmanlamakta ve çocuklara ilgiyle dinletip sevdirmektedir. Fakat bu kolay bir iş
de değildir. Çünkü çocuklar mecazları ve deyimleri anlamakta
bazen zorluk çekmektedirler. Mesela “pabucu dama atılmak”
deyimini ilk duyduklarında haklı olarak anlayamazlar. Ahmet
Gülşehrî bu durumu fark eder ve bu deyimi Hasan’ın oynadığı
kuklaların dilinden anlatarak güzelce izah eder.
18. Ahmet Gülşehrî masal içerisinde Ahi Evran’ın çileli
yıllarını da anlatır. Sultan II.Gıyaseddin Keyhüsrev ile
veziri Saadettin Köpek’ten bahseder. Ahi Evran’ın zorluklara
rağmen diyar diyar gezip Ahiliği yaymak için gayret ve mücadele göstermesini, uğradığı ihanetleri, hapse girişini ve
yıllarca hapiste kalışını, o sırada eşinin esir edilişini,
yarenlerini yoldaşlarını kaybedişini vs. çocuklar için büyülü
bir masal dilinde bir bir anlatır. Aybike dinlediklerinden
etkilenir ve Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’nın Moğollarca
Kayseri’de esir edilişini duyunca küçük de olsa sesli bir
tepki verir. Bu tepki küçüktür ama çok şeyler anlatan büyük
bir umut ışığıdır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /599
19. Ahmet Gülşehrî masalda Ahi Evran’ı ve diğer karakterleri
anlatırken bir yandan da çocukları eğitmektedir. İyilikkötülük çatışması, sevgi, umut, doğruluk, mertlik, sabır,
sadakat, yiğitlik gibi erdemler hakkında dersler ve öğütler
vermektedir.
20. Ahi dergâhında Tuğrul Kalfa’nın ustalığa geçiş töreni
yapılır (Şed Töreni). Yamak-çırak-kalfa-usta silsilesinin
kendine has şartları, işleyişi, kuralları ve hiyerarşisi
olduğu gibi, Şed töreninin de belli koşulları ve adetleri
vardır. Ahi Evran’ın Şeyhler Şeyhi Ahi Baba olarak katıldığı bu törende usta adayına ustası tarafından dualarla ve
tembihlerle şed (kuşak) bağlanır. Bağlanan bu kuşak üç gün
sonra yine dualarla ve tembihlerle çözülür. Usta adayı hediyesini sunup yemin eder ve şerbet denilen tuzlu suyu içerek
ustalığa kabul edilir.
21. Ahmet Gülşehrî aynı zamanda iyi bir okçudur ve Moğollara
baskının yapıldığı o gece Bayta’yı okla kalbinden vuran da
odur. O gece Ahi Evran’ın ilerlemiş yaşında baskıncı Ahilere
liderlik ederek baskına onsuz gitmesine gönlü razı olmamış,
yanında olmak istemiş ve Ahi Evran başta karşı çıkmasına
rağmen onu da söz söylemedeki gücüyle ikna edip baskına o da
katılmıştır.
22. Anadolu Selçuklu Devleti artık iyice güçten düşmüş
ve Moğollara vergiye bağlanarak yıllar boyu onların
boyunduruğunda kalmıştır. Devlet idaresi bazen dolaylı olarak
bazen de doğrudan Moğolların etkisindedir. Halk gitgide
fakirleşmiştir ve baskı altındadır. Ahilerin ve Türkmenlerin isyanından çekinilmekte, buna engel olmak için çeşitli
baskılar ve sürgünler yapılmaktadır.
23. Ahi Evran ve Ahiler gerek yaygın ve etkin teşkilâtları
ve gerekse de talimli ve maharetli mensuplarıyla, hem bazı
devlet idarecilerini hem de onlara tesir eden Moğolları
varlıklarıyla bile rahatsız etmekte, hatta ürkütmektedirler. Onların gücünden çekinen Sultan, kimi idareciler ve
600 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Moğollar, Ahilere karşı sindirme ve hatta köklerini kazıma
plan ve hazırlıkları yapmaktadırlar. Tüm bunlardan Ahi Evran
da haberdardır ve o da bazı tedbirler almaktadır. Hacı Bektaş
ve Şeyh Edebali ile bu gibi konular hakkında görüşmekte
ve mektuplaşmakta, fikir alışverişinde bulunarak istişareler
yapmaktadır.
24. Tüm zorluklara ve Ahiler aleyhine tehlikeli gidişata
rağmen Ahi Evran hiç bir çalışmasından da geri kalmaz. Ve
Ahilere de sıkı sıkıya bunu tembihler. Hem gereğince tedbirler alınacak ama hem de yamakların, çırakların, kalfaların
eğitimine talimine aynen ve hatta daha da arttırılarak devam
edilecektir. Düzenli Ahilik toplantılarına ve hatta köylerdeki yaren sohbetlerine bile ara verilmeden aynen devam edilecektir. Çünkü Ahilik felsefesine göre böylesi zor
zamanlarda salih amelden geri kalarak dost ürkütmenin de
düşman sevindirmenin de lüzumu yoktur.
25. Hristo ve Hüsam gizli saklı Gülşehir’e gelirler. Eski
bağlantıları ve işbirlikçileri sayesinde bilgi toplayarak baskını yapanların Ahiler olduğuna emin olurlar.
Çocukların ikisinin Ahi Evran’ın en yakınlarından olan Ahmet
Gülşehrî’nin evinde kaldığını öğrenirler. Bu tam da bekledikleri fırsattır. Çünkü o çocukları kaçırıp Batu’ya teslim
etmeleri halinde Ahi Evran’ın onları Batu’nun elinden kurtarmaya çalışacağı kesin gibidir. Çocukları kaçırmak üzere
uygun vakti kollayarak Ahmet Gülşehrî’nin evinin yolunu tutarlar. Bu arada Ahilerin arasına kendilerine casusluk edecek birini de sokmuşlardır.
26. Ahilikte kalfalıktan ustalığa geçen kişinin helva yapıp
dağıtması adettir. Tuğrul Kalfa da helva yapıp dağıtmış
ve Ahmet Gülşehrî’nin evine de göndermiştir. Sofra başında
Ahmet Gülşehrî bu helvanın hikâyesini anlatınca Hasan da
usta olmaya heveslenir. Söz çocukların orada kalmak isteyip istememelerine gelir. Hasan zaten gidecek başka yerleri
olmadığını ama olmuş olsa da hep onlarla kalmak istediğini
söyler. Aybike de başını sallayarak ona katılır. Bu durum Gülşehrî’ler için dönüm noktası ve büyük bir mutluluk
kaynağıdır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /601
27. Ahmet Gülşehrî çocukların yeni yuvalarını benimsemesi
ile artık masaldan gerçeğe dönmesinin vaktinin geldiğine
karar vererek, çocuklara başta Ahi Evran olmak üzere masal
kahramanlarının gerçek olacağını ve onlardan bazılarıyla
tanışacaklarını müjdeler. Çocuklar bu olağanüstü müjdeli habere sevinmekle birlikte, inanmakta güçlük çekerler.
Beri yandan, çocukların onları ana-baba olarak kabullenmeye
başlamasıyla, Ahmet Gülşehrî ile Nur Bacı’nın da masalları
(hayalleri) gerçek olmuştur.
28. Hristo ve Hüsam çocukları kaçırmak üzere Ahmet Gülşehrî’nin
evine gelirler. Aybike ve Hasan avluda oynamaktadır. Ahmet
Gülşehrî evde yoktur ve Nur Bacı da mutfaktadır. Çocukların
kendilerini masaldan tanıdıklarını bilmeyen Hristo ve
Hüsam, onları Ahi Evran’a götürmek için geldiklerini söyleyip kandırarak götürmeye çalışırlar. Onların isimlerini
öğrenen çocuklar ise hayretler içerisindedir. Çünkü Ahmet
Gülşehrî’nin söylediğinin çıktığını, masaldakilerin gerçek olmaya başladığını düşünmektedirler. Fakat masaldan bu
ikilinin kurnazlıklarını ve hainliklerini de bilmektedirler. O yüzden onlarla gitmek istemez ve eve girecek olurlar. Bunun üzerine Hristo hemen Hasan’ı yakalayıp ağzını
kapatır. Hüsam da Aybike’yi yakalamak için hamle yapar ama
Hasan’ın çelmesiyle yere düşer ve başını vurarak yarı baygın
halde yerde kalır. Hristo Aybike’nin içeri girmemesi için
kapı önünü tutar. Hasan kollarında çırpınmakta ama sesini
çıkaramamaktadır. Aybike ne yapacağını bilemez halde kalır.
O sırada avludaki ağaçta kuş yuvasını görür. Anne serçe
yavrularını beslemektedir. Yavru serçeler annelerine doğru
ağızlarını kocaman açarak cıvıldamaktadırlar. Bu manzarayı
gören Aybike “anneeee!” diye avaz avaz bağırmaya başlar.
29. Mutfaktan Aybike’nin çığlığını duyan Nur Bacı iki eline
iki bıçak alıp avluya koşar. Onu gören Hristo da hançeri
çıkarıp Hasan’ı öldürmekle tehdit eder. Nur Bacı da Aybike’yi
arkasına alıp yerde sersemce yatan Hüsam’ın boğazına bıçağı
dayar. Yoldan geçen bir çocuk avludaki bu manzarayı görür.
Nur Bacı çocuğa gidip yardım getirmesini işaret eder. Çocuk
602 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
hızla ayrılır. Nur Bacı, Ahi eşlerinin kurduğu Bacıyan-ı Rum
teşkilâtındandır. Soğukkanlılığını koruyarak ve Hristo’nun
da bildiği bu teşkilâttan bahsederek onu korkutur. Hasan’ı
bırakması karşılığında Hüsam’ı bırakacağına söz verir. Civardaki komşu kadınlar da ellerine ne buldularsa (bıçak,
dirgen vb.) almış halde oraya yaklaşmaktadır. Hristo onları
görür ve iyice korkup Nur Bacı’nın sözüne razı olur. Hasan’ı
bırakır ve Hüsam’la birlikte güç bela canlarını kurtarırlar.
30. Bu şer görünen olay sayesinde, Moğol zalimleri yüzünden
tutulan Aybike’nin dili, nihayet başka iki zalimin eliyle
çözülmüştür. Aybike Nur Bacı’ya iyi olup olmadığını sorar.
Nur Bacı artık çok daha iyidir.
31. Çocukları kaçırmak isterken canlarını zor kurtaran Hristo ve Hüsam olan biteni Batu’ya anlatırlar. Elbette ki bunu cesurca bir kahramanlık hikâyesi olarak sunarlar. Kadınlar tarafından kovalandıklarını değil, Ahiler
tarafından sıkıştırılıp ellerinden büyük mücadelelerle zor
kurtulduklarını anlatırlar. Zaten Hüsam’ın kafasındaki morluk
da bunun delilidir. Ayrıca Ahi Evran’ın Batu’ya pervasızca
meydan okuduğunu da eklerler. Batu kardeşini öldürenleri
bulmadaki başarıları, cesaretleri ve sadakatleri sebebiyle
her ikisini de en yakın adamlarından sayma payesi verir ve
üstelik altınla da ödüllendirir.
32. Çocukların kaçırılma teşebbüsü üzerine Ahi Evran tedbir olarak, başta Gülşehrî ailesi ve diğer yetim çocukların
dağıtıldığı aileler olmak üzere, yaşlı ve çocuklardan oluşan
bir kafilenin güvenlikleri için Nevşehir’deki Hacı Bektaş’a
gitmesine karar verir ve Ahmet Gülşehrî’ye bu kararını iletir. Nur Bacı’nın yüreği Ahi Evran’a duyduğu derin sevgi
ve saygıdan dolayı bu kararı kabullenemez. Kendileri için
ilerlemiş yaşında siper olduğunu düşünmektedir onun bu durumu
yüreğine dokunmaktadır. Her şey normale dönünce Gülşehir’e
geri dönecek olsalar da, Nur Bacı’nın kaygısı dönememek
değil dönüp de bulamamaktır. Yolculuğa hazırlanırken bir
yandan da elinde olmaksızın gözyaşı dökmektedir. Aybike onu
ağlarken görmüş ve ağlamasının sebebini sormuştur. Nur Bacı
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /603
kalbinin olduğu yeri göstererek orasının acıdığını söylemiş
ama kızcağızı daha fazla üzmemek için sebebini anlatmamıştır.
33. Kafile Hacı Bektaş’a gitmek üzere dergâh avlusunda
toplanır. Kafiledekiler Ahi Evran ve diğerleriyle vedalaşıp
helâlleşmeye koyulurlar. Ahi Evran vedalaşırken Nur Bacı’nın
gönlünü yapar. Ona tembihlerde bulunup nasihatler eder. Çünkü
o artık sadece bir bacı değil, aynı zamanda bir anadır.
34. Avluda vedalaşırken Hasan masalda dinlediği Ahi Evran’ı
gerçek Ahi Evran’a hayranlıkla anlatır. O da büyüyünce onun
gibi kahraman olmak istemektedir. Ahi Evran aslında Ahmet
Gülşehrî’nin de kahraman bir Ahi olduğunu, onun üzerine okçu
olmadığını söyler. O gece onları asıl kurtaranın o olduğunu
anlatarak Hasan’a yeni ve asıl kahramanının adresini gösterir. Hasan babası belleyeceği şefkatli ve ince ruhlu Ahmet
Gülşehrî’ye bu sayede kahraman gözüyle de bakmaya başlar.
35. Sıra Ahi Evran ile Aybike’nin vedalaşmasına gelir.
Aybike masalda dinlediği bazı şeyleri Ahi Evran’a çocukça
sorar. Mesela gerçekten de canavarlardan, dev yılanlardan,
yani hiçbir şeyden korkup korkmadığını... Canının acıyıp
acımadığını... Ve Nur Bacı’nın sol tarafının neden acıdığını
da olsa olsa Ahi Evran’ın bileceğini düşünür. Çünkü masaldan
öğrendiğine göre o çok bilgili biridir. Ahi Evran kalbin
neden acıdığını anlatır Aybike’ye. Bunun üzerine Aybike
masalda yanlış anladığı bir mecazı da sorar: Ahmet Gülşehrî
Ahi Evran için “çok büyük bir kalbi var” demiştir. Aybike
ellerini büyük büyük açarak Ahi Evran’a gerçekten çok büyük
bir kalbi olup olmadığını sorar. Çünkü eğer gerçekten de
öyleyse, büyük bir kalbin daha çok acıyacağını düşünmüştür.
36. Batu kardeşinin intikamını almak ve kendisinin ve Moğolun
lekelenen savaşçı onurunu temizlemek üzere askerleriyle birlikte Gülşehir yakınlarına varır. Hristo ve Hüsam da has
adamları olarak ön saflardadır. Atlarını ve askerlerini dinlendirip Ahilere gece vakti saldırmak üzere ağaçlık bir yerde mola verir.
604 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
37.
Ahiler
dergâh
avlusuna
toplanmış
çarpışmaya
hazırlanmaktadırlar. Ahi Evran da silahlarını kuşanmıştır.
Yeni usta Tuğrul, Alâaddîn ve bazı yaşlı ustalar bile
oradadır. O sırada bir haberci gelir ve Moğolların yola
çıktığını, fakat ancak yarın Gülşehir’e ulaşabileceklerini
haber verir. Hâlbuki Moğollar zaten Gülşehir civarındadır.
Ahi Evran avludakilere Moğolların asıl meselesinin kendisiyle olduğunu ve çarpışmadan vazgeçip buradan giderek kendilerini kurtarmalarını söyler. Herkes bu duruma şaşar ve
hatta yaşlı Ahi ustaları itiraz edecek olurlar. Fakat Ahi
Evran bu emrinde ısrarlıdır, kestirip atar. Sonra haberciye
Moğollara elçi olarak gitmesini ve kendisinin Batu’ya meydan
okuduğunu, “yiğit bir er ise yarın gelip benimle cenk etsin,
ondan masumların intikamını alacağım” dediğini iletmesini
emreder. Haberci bu mesajları Batu’ya ulaştırmak üzere hızla
ayrılır. Avludakiler büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı
içindedir.
38. Gülşehir’den yola çıkan kafile Nevşehir’de Hacı Bektaş
dergâhına salimen varmıştır. Kafilenin başında at üzerinde
ilerleyen Ahmet Gülşehrî kuşandığı kılıçla, sırtındaki ok ve
yayla, Hasan’ın gözünde heybetli bir kahraman olarak görünmektedir.
39. Ahi Evran’ın Moğollara elçi olarak gönderdiği haberci, aslında Hüsam ve Hristo’nun Ahilerin arasına soktuğu
casuslarıdır.
Casus
haberci,
askerleriyle
Gülşehir
yakınlarında bekleyen Batu’ya Ahi Evran’ın söylediklerini
iletir.
40. Ahi Evran’ın kendisine meydan okuduğunu öğrenen Batu
onu ve meydan okumasını küçümseyip alay ederek, “gökteki
ay kana bulanırsa onun da kendisini kana bulayıp intikam
alabileceğini” söyler. Bu sözüne kendisi de adamları da
kahkahalarla güler.
41. Casus habercinin gidişinden sonra Ahi Evran avludakilere işin aslını anlatır: O habercinin bir casus olduğunu
bilmektedir. Hallerinden şüphelenip peşine gizlice bir Ahiyi
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /605
takmış ve durumu öğrenmiştir. Ama ondan kurtulmak yerine
-Hacı Bektaş’a da danışıp fikrini sorarak- onu kullanmayı
seçmiştir. Böylece düşmanlarına gerçek haberleri değil,
onları yanıltacak haberleri götürmesini sağlamıştır. Harpte
hile mubahtır ve bazen de işte böyle vacip olmaktadır. Ahi
Evran da bu şekilde düşmanın silahıyla silahlanmıştır. İşin
selameti açısından bu sırrı dergâhta en yakınlarına bile
açmamıştır. Az sonra gelen yeni bir haberci Moğolların
Gülşehir yakınında olduklarını haber verir. Ahi Evran’ın
zekâsı sayesinde artık Moğollar başlarına gelecekten habersiz halde adeta saldırılmayı beklemektedir.
42. Ahi Evran’ın bu derin feraseti ve bilgece taktiği ile
Ahiler iyice cesaretlenip bilenmişlerdir. Şehadet yoluna
koşmak için sabırsızlanmaktadırlar. Gecenin çökmesiyle birlikte Ahi Evran liderliğinde Moğollara en gafil anlarında hiç
ummadıkları bir baskın yaparak amansızca saldırırlar.
43. Ahilere gafil ve hazırlıksız yakalanan Moğollar, ne olup
bittiğini anlayamadan karanlık ağaçların arasından yağan
oklarla büyük kayıplar verirler. Ortalık can pazarına döner.
Batu bu durumu Hristo ve Hüsam’ın hainliğine yorar ve tüm
yalvarmalarına rağmen her ikisini de kılıcıyla oracıkta
biçer. Batu’dan ödül olarak aldıkları altınlar kana bulanmış
halde yerlere saçılır.
44. Moğolların sayısı Ahilere göre çok fazladır. Kayıplara
rağmen toparlanırlar ve göğüs göğüse amansız bir çarpışma
başlar.
45. O sıralarda Gülşehir’de Sultan’ın askerleri toplanmışlardır. Silahlarını kuşanmış halde emir beklemektedirler.
Birliğin komutanı toplanma sebepleri olan çatışmayı haber
verip, askerlere Ahilerin öldürülmesini emreder. Fakat bazı
askerler kılıçlarını yere atarak bunu reddederler. Çünkü Ahi
Evran’ın ve Ahilerin düşmanları olmadığını, asıl düşmanın
Moğollar olduğunu düşünmektedirler. Komutan, askerlerine bunun devlete ihanet sayılacağını söyler ve bu yüzden sadece
mesleklerinden değil canlarından da olacakları tehdidinde
bulunur.
606 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
46. Ahilerle Moğollar arasındaki çatışma göğüs göğüse devam etmektedir. Bir Moğol okçusu Ahi Evran’ı vuracağı
sırada Tuğrul Usta kendini siper eder ve göğsüne saplanan
okla Ahi Evran’ın kollarında son nefesini verir. Ölmeden
önce söyledikleri ise hem kendi hayatını hem de Ahiliğin
ne demek olduğunu özetlemektedir: Yaşatma, fedakârlık ve
diğergâmlık...
47. Çatışma ilerledikçe Moğollar kırılmaya başlar. Askerlerinin halini gören Batu onlara cesaret vermek ve toparlamak için inisiyatif alarak Ahi Evran’la karşı karşıya
gelir. Bir eline kılıcını bir eline de baskın gecesinden kalan hançeri almıştır. Niyeti o hançerle Ahi Evran’ın kalbini deşmektir. Fakat ona üstünlük kuramadığı gibi gücünün
yetmeyeceği de anlaşılır. Zira Batu bu yaştaki birinden bu
gücü ve kararlılığı beklememektedir ve bu şaşkınlığını da
ele vermiştir.
48. Ahi Evran ile Batu kılıç kılıca iken gökte parlayan ay
kırmızı bir gölge ile sarılmaya başlar. Kanlı ay tutulması
başlamıştır. Bunu gören Batu ve askerleri Batu’nun Ahi
Evran’la alay etmek için söylediği “gökteki ay kana bulanırsa
onun da kendisini kana bulayıp intikam alabileceği” sözleri
yüzünden iyice korkuya ve dehşete kapılırlar. Batu, Ahi
Evran’ın bir büyücü olduğunu söyleyerek ona tekrar saldırır.
Ahi Evran Batu’yu bileklerinden yakalar ve acı kuvvetiyle önünde diz çöktürür. Elindeki hançeri zorlaya zorlaya
Batu’nun göğsüne indirir ve “Kalbini acıttığın masumlar
için!” diyerek kalbine saplayıp öldürür.
49. Moğollar Ahiler karşısında bozguna uğramak üzereyken
Sultan’ın askerleri kalabalık halde yetişir. Komutanları
tüm Ahilerin öldürülmesini emreder. Bu sayede Moğollar da
yeniden toparlanır. İki kalabalık arasında kalan Ahilerin şehadetten başka yolu kalmamıştır. Kalabalık bir çemberde kaybolmaya başlarlar. Gökteki ayın son parlak kısmı da
kırmızı gölge ile kapanmak üzeredir. Ahi Evran son anlarında
kardeşleri saydığı Sultan’ın askerleri ile çarpışmak yerine
kâfir Moğol’a karşı cihadı seçer.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /607
50. Ahmet Gülşehrî, Hacı Bektaş dergâhında pencere kenarında
dolu gözlerle gökteki kanlı ay tutulmasını izlemektedir.
Ayın kalan son parlak kısmı da kırmızıya bürünür. Ay artık
kıpkırmızıdır. Ahmet Gülşehrî’nin gözünden yaşlar süzülür.
51. Şeyh Edebali 55’li yaşlarında, dinç, sağlıklı ve bilge
biridir. O da bir Ahi Şeyhidir. Zaviyesinin avlusunda
kalabalık toplanmış, gökte kırmızıya dönen ayı hayretler
içinde izlemektedir. Şeyh Edebali ise avludaki baş sedire
oturmuş, Ahi Evran’dan gelen mektubu okumaktadır. Mektupta
Ahi Evran, Ahiliği ona vasiyet etmekte ve Selçukludan sonra
Ahiliğin çok daha büyük ve güçlü bir şekilde devam edeceği,
yeni ve büyük bir devletin geleceğine dair öngörüsünü ve
inancını anlatmaktadır. Bu yeni devletin köklerinin ulu bir
çınar gibi bu topraklarda çatırdağını ve kendisi gibi Ahilerin de o köklerde olduğunu söylemektedir. Ve o ulu çınarın
yakın zamanda görüleceğini...
52. Ahi Evran’ın şehadetinin 16 yıl sonrasıdır (1277). Yirmili yaşlarına henüz varmış olan Osman Bey, hocası Şeyh
Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığı odada oturduğu yerde uyuyakalmıştır. Elinde göğsüne yaslayıp sarıldığı bir
Kur’an-ı Kerim vardır. Osman Bey rüya görmektedir. Rüyasında
parlak bir ay, hocası Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkıp kendi
göğsüne girer. Sonra göğsünden bir çınar ağacı biter. Ağaç
hızla dallanıp budaklanarak ve dallarında yapraklar yeşererek
büyümeye başlar. Öylesine büyür ki, dalları göklere, kökleri
dünyaya yayılır. Gölgesi yeryüzünü tutar. İnsanlar o çınar
ağacının gölgesinde toplanırlar.
53. Osman Bey ertesi sabah rüyasını hocası Şeyh Edebali’ye
anlatır ve manasını sorar. Şeyh Edebali o ulu çınarın ne manaya geldiğini bilmektedir ve sevinçle müjde verir...
SON
İkinci Mansiyon Ödülü
Mustafa KÖKSAL
1955 Tokat Erbaa’da doğdu. Baba mesleği;
çobanlık ve çiftçilik. Dedesi Mehmet; Sarıkamış
şehidi. Dedesinin ağabeyi Süleyman; Yemen
şehidi. Annesi tarım işçisi ve ev kadını)
Lise eğitimini Konya İvriz İlköğretmen Okulu
ile Artvin Öğretmenlik Okulu’nda tamamladı.
1979 yılında Mesleki Eğitim Fakülktesini bitirdi.
Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde yaptı. “Tokat Turizm Arzına Optimal Yaklaşımlar” başlıklı yüksek lisans bitirme
tezi TRT1 ve TRT2 kanallarında “Hey Onbeşli”
adıyla belgesel olarak yayınlandı.
Mardin Midyat – Narlı Köyü İlkokul Öğretmenliği, Ankara Yenikayı Yetiştirme Yurdu Grup
Öğretmenliği, Tokat Niksar ve Erbaa Ticaret Liseleri Meslek Dersleri Öğretmenliği, Orman Genel
Müdürlüğü Milli Parklar, Eğitim Dairesi ve Teftiş
Kurulu Başkanlığı Şefliği, TRT Genel Müdürlüğü,
Yayın Planlama ve Koordinasyon Başkanlığı
Uzmanlığı, TRT Genel Müdürlüğü, Ankara TV
Uzman Program Yapımcısı olarak görev yaptı.
TRT’de YAYINLANAN PROGRAMLARDAN
BAZILARI
Türklerin Bilim ve Teknolojiye Katkıları (Belgesel
10 Bölüm)
*Türklerin bilinen tarihinden günümüze kadar
bilim ve tekniğin gelişmesine yaptıkları katkılar
ve oluşturdukları bilimsel kurumlar.
Döviz Yolu (Belgesel 13 Bölüm)
*Dövizin ekonomi içinde sirkülasyonu ve hiçbir
devlet desteği almadan dünya pazarlarına girmeyi
başarmış üreticilerimizin(Anadolu Aslanları
Türkiye’de ilk kez) verdiği mücadeleler.
1071 Malazgirt Zaferi
*(Türklerin Anadolu’yu yurt yapmalarında evrensel değerlerin
önemi)
Hey On beşli
*Tokat ve yöresinin tarım, kültür, doğa ve insan unsurlarının
sentezlenerek belgesel ortamda sunumu(Mustafa Köksal’ın
Yüksek Lisans tezi)
Türk Mucitler(Belgesel 13 Bölüm)
*Dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan Türk mucitlerinin sosyal ve kültürel ortam içinde nasıl icat yaptıkları vurgulandı.
İcatlarının ekonomiye dönüşümleri anlatıldı.
Temiz Enerji (Çağlara Uzanan Köprü – Belgesel 7 bölüm)
*Mevlüt Şahbaz’la beraber gerçekleştirildi.
YAYINLANMIŞ KİTAPLARI
İlk Set (8 Kitaptan oluşuyor), Bir Set (3 Kitaptan oluşuyor),
Araştırmacı Türk Çocukları, Çevreci Çocuklar , Yapıştırmalı,
Boyamalı, Bulmacalı, Okuma Seti, Süper Set (Oyunlu,
Uygulamalı Okuma-Yazma, Y.Dil ve Matematik Seti 8 Kitaptan oluşuyor), Tokat Turizm Rehberi , Okuyorum – Yazıyorum,
Damla Kolay Okuma(12 Kitaptan oluşuyor), Say -Yap (Okul
Öncesi Seti), Bul –Tak (Okul Öncesi Seti)
(Bütün bu kitaplar T.C.Milli Eğitim Bakanlığınca İlköğretim
öğrencilerine tavsiye edilmiştir.)
YAYINLANMIŞ SENARYOLARI
Sevgi Yolu (5 Bölüm) (TRT’nin birinci kanalında 2 kez
yayınlanmıştır.)
Bir gencin, zor şartlar altında da olsa, sevgiyi amaç, bilgiyi
araç olarak kullanmayı hedeflemesini, eline fırsat geçse dahi,
meşru yoldan sapmaması gerektiğini işleyen bir TV dizisi.
YAYINLANMAYA HAZIR SENARYOLARI
Gençliğim Nereye (60 Bölüm)
Gençliğin iradesini güçlendirmeye, son yüzyıllık geçmişini
hatırlatmaya ve hangi şartlar altında olursa olsun bilim, teknik,
kaliteli mal ve hizmet üretmeye teşvik etmek, ülkemizdeki evrensel kültür ortamının hazırlanmasına katkıda bulunmak
amacıyla yazılmıştır.
Yunus Hoca (5 Bölüm)
Buluşların ülke ekonomisine ve insanlığa etkileri vurgulanarak,
mucit insan karakterinin özellikleri konusunda toplumdaki,
yanlış hükümlerin kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla
yazılmıştır.
Sivri (2 Bölüm)
Uçuk fikirli insanların kişisel özellikleri ve toplumsal gelişmeye
etkilerini vurgulamak amacıyla yazılmıştır.
1989 yılında patenti olan mucitler, bilimsel literatüre bilgi
akıtmayı başarmış bilim adamlarını örgütleyerek, Mucitler
ve Araştırmacılar Derneğinin kuruluş çalışmalarını yaptı.
Dernek 1990 yılında tescil edilerek tüzel kişilik kazandı. Halen
başkanlığını yapmaktadır.
Geçen süre içinde arkadaşlarıyla beraber Rahmetli Özal’la
görüşerek 1990 Bilim Yılını ilan ettirdi. Bugüne kadar toplam 4
kez Mucitler ve Araştırmacılar Haftası, 4 kez de Genç Mucitler
ve Araştırmacılar Kurultayı ile 5 kez İzmir ve İzmit Fuarlarında
Mucitler Sergisi’nin açılmasına öncülük etti.
Bu kapsamda ülkemizin bilimsel ve teknik kuruluşlarının
başkanlarını bir araya getirerek paneller gerçekleştirdi. Yapılan
çalışmaları rapor haline getirip devletin ilgili kuruluşlarına iletti. Bu süreler içinde Türk Patent Enstitüsü kuruldu. Araştırma
Fonu ARGE ve Patent yasaları kanun hükmünde kararname
şeklinde çıkarıldı.Tekno parklar açıldı. Mucitlerin patent almak için yaptıkları masrafların geri ödemesi gerçekleşti . Milli
Eğitim Bakanlığı ile 12 yıl aralıksız işbirliği yapılarak okullarda buluş kültürünün gelişimine katkıda bulunuldu. Okullara
Teknoloji ve tasarım dersleri konuldu.
Yapılan çalışmaların tümü kasetlerde arşivlendi. Özetlenerek
başta TRT olmak üzere TGRT, STAR TV, KANAL D, SHOW
TV, NTV, KANAL 8, IŞIK TV vs. ulusal televizyonlarda
yayınlandı.
Taşra kentlerinde konferanslar verildi. Mahalli televizyonlarda yayınlanmaları sağlandı. Ülke genelinde yayın yapan tüm
gazetelerle röportajlar yapıldı. Büyük çaplı tirajı olan birçok
dergide; Mucitler kapak konusu haline getirildi.
Buluş yapma çabasında olan yetişkinlere ve gençlere ücretsiz
danışmanlık hizmeti verildi.
Ayrıca 2001 yılında Genç Mucitler ve Araştırmacılar Kulübü
kurularak tescil ettirildi. Bilimsel araştırma ve buluş yapma
çabasında olan gençler örgütlenme sürecine sokuldu.
Dernekte halen patenti olan mucitlerden ve bilimsel yayını
olan bilim adamlarından 360 üyesi olup her araştırmacı grubu,
kendi konusuna göre örgütlenerek bilim kurulu oluşturuldu.
Bu gruplar henüz buluş yapmaya yeni başlamış kişilere, ücretsiz danışmanlık hizmeti vermektedirler. Ayrıca devletin ilgili
kuruluşlarından gelen talepler doğrultusunda fikir ve bilgi akışı
sağlanmaktadır.
Yazarın; Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edilmiş çok
sayıda buluşu mevcuttur.
GÖREV ALDIĞI ULUSLARARASI PROJELER
2007 yılında; MESEV(Milli Eğitim Sağlık Eğitim Vakfı)’nca
gerçekleştirilmiş olan Çalışan Çocukların Penceresinden adlı
Avrupa Birliği Projesinde 21 bölümlük belgesel programının
gerçekleştirilmesini sağlamıştır.
Senaryo
01) UZAY SEHER VAKTI Galaksiler yoğun (kozmik hali)
...
(DIŞ GECE)
FONDA
Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi
Yıldızlar yoğun.
FONDA
Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi
yükselir.
Samanyolu yıldızlar kümesi...
FONDA
Sırayla, galaksilerden gelen doğal ses.
Ultrason aletinden gelen bebek kalbi sesi.
Gökyüzünde bulut hareketleri: Arka planda yıldızlar
görünür.
Rüzgar karı savurtur.
FONDA
Sırayla rüzgar uğultusu, karın hışırtısı.
618 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
DİP SES
Ne gök vardı, ne yer,
Ne zeber vardı, ne zir,
Komşu idik cümlemiz,
Nur dağın yaylar iken.
Gökyüzünde ufukla, yerin
Rüzgarın hafif esintisi.
birleştiği
kesit.
Kar
yoğun,
FONDA
Rüzgarın hafif sesi, karın hışırtısı.
DİP SES
Gece ile gündüzü,
Gökte yedi yıldızı,
Levhde yazılı sözü,
Cümle vücutta bulduk.
Ufuktan şehre doğru, bir kaç insan sulieti yaklaşır. (Bulutla tramlı)
Karla karışık yağmur, çok yoğun.
DİP SES
“O inkar edenler görmedilermiki; Gökler ve
yerler bitişik idiler de biz onları ayırdık.
Canlı olan herşeyi (Evren’i) sudan yarattık.
Hala inanmıyorlar mı?” (Embiya 30. Ayet)
FONDA
Gök gürlemesi duyulur. Yağmur sesi yükselir.
DİP SES
Geldik bu mülke bahane.
Seyreyledik hoş şahane.
Sefer kılarız, üs yine.
Vatanımız anda idi.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /619
02) KIRŞEHIR
(DIŞ-SEHER VAKTI)
Ufuktan şehre doğru, alacakaranlıkta dağlar, apartmanlar,
evler vb.
Karla karışık yağmur. Rüzgar, kar ve yağmuru savurtur.
FONDA
Rüzgar sesi, kar hışırtısı, yağmur sesi.
Ahi Evran camii ve zaviyesi. Yakınlarındaki binalar, ağaçlar,
yollar vb yakından görünür. Yerler kar tutmuş. Ağaçların
dalları üzerinde su damlacıkları var. Tek tek yere düşüşleri
görülür.
FONDA
Sırayla su damlaması ve ultrason aletindeki
insan kalbi sesi.
DİP SES
Ne oğul vardı, ne kız.
Ervah idik orada biz.
Yunus dosttan haber ver.
Aş ile göynür iken.
Yerlerde karla karışık sular akar.
03) ALI’NIN EVI (İÇ-GECE)
Ali, Ayşe.
Ayşe, bir odanın kapısından hole çıkar. hole açılan iki
kapıdan birine kulagını dayar . Ayşe hızla kapıyı açar . Ali
yatakta televizyona bakmakta.
DİP SES
Kalp sesi
AYŞE(ÖFKELİ)
Aliii Ali!.. Yine apuk sapuk filmler mi
izliyorsun? Ne bu uğultu. Sabaha kadar film
izleyip, öğlene kadar yatarsın. Devletin
yardımıyla yaşamaktan komşuların yüzüne
bakamaz oldum...
620 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Ali yataktan belini doğrultur, komidinin üstündeki kumandayı
alır.
DİP SES
(bebek ağlaması sesi)
ALİ(KIZGIN)
Çık be, dışarı kadın!..
Ayşeye fırlatır, Ayşe
kapatır.
Kumanda eline çarpar.
kumandadan
sakınır.
Eliyle
başını
DİP SES
Kumandanın çarpma sesi.
Ayşe sakınarak geri çekilir, Kapıyı
kalkıp, pencereyi açar. Dışarı bakar.
Ali içini çeker.
kapatır.
Ali
hızla
ALİ
Öf bee...
Ezan son sözleri duyulur.
DİP SES
Allahu Ekber,
Allahu Ekber,
La İlahe İllallah.
Rüzgar, odaya doğru karları serpiştirir. Pencereyi kapatır.
04)KÜÇÜK CAMİ (İÇ GECE)
Cemaat, Salak Ali.
Seher vakti. Caminin camlarından kar yağışı görünmekte.
İnsanlar secdedeler. Kapı açık. Salak Ali, Cemaate bakar. Vestiyerden bir mont giyer. Elindeki çöp torbasına
ayakkabıları doldurmaya başlar.
Ayakkabıları doldururken koklar. Kötü kokanları almaz. hoca
selam verir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /621
HOCA
Esselamualeykum ve rahmetullah.
Salak Ali, hızla çöp torbasını alıp dışarı fırlar.
05) KÜÇÜK CAMİ SOKAĞI Ali, Ertuğrul, Cemaat
(DIŞ-SEHER VAKTİ)
FONDA
Karın rüzgarla çıkardığı hışırtı.
Cami sokağı başında, kar yağışı devam eder. Yerler hafif kar
tutmuş.
Cemaat caminin önünde. Bazılarının ayakkabıları yok.
Ertuğrul, sokağa doğru montsuz ayakkabısız yürümekte.
Karşıda; Ali Öfkeli, kendi kendine konuşur vaziyette. El, kol
hareketleri yaparak, Ertuğrul’a doğru gelmekte. sokaktaki
su birikintilerine basmakta, üzerine çamurlu su sıçramakta,
peşinden bir köpek gelmekte, havlamakta. Ali durur, köpek
durur. Yürür köpekte yürür. Bir taş alıp, köpeğe fırlatır.
Köpek arkaya dönüp kaçar.
Ertuğrul’la karşı karşıya gelir. Ertuğrul sevgiyle bakar.
ERTUĞRUL
Selamunaleyküm.
Ali, isteksiz ve kızgın bir tavırla;
ALİ
Aleykümselam...
Ertuğrul’un ayakları dikkatini çeker. Devam eder. Geri dönüp,
hayreteder gibi bakar.
ALİ
Allah! Allah! Biz kendimizi fakir sanardık,
ayakkabısı bile olmayan var yahu...
Ertuğrul sesi duyar, geri döner.
622 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ERTUĞRUL(MERAKLA)
Bişey mi dedim?
Ali koluyla ters hareket çeker.
ALİ
(Öfkeli)
Git be hemşerim yoluna.
Ertuğrul geri döner. Arkasından yetişir, omzuna dokunur. Ali
sinirlegeri döner. Ertuğrul koluna girmek ister. Elini iter.
Ertuğrul, Ali’nin koluna tekrar girer. Yürümeye başlarlar.
Arada bir durup, kavga eder gibi olurlar. Tekrar devam ederler. Sokağın cami istikametine doğru, dönüp kaybolurlar.
06) ALİ’NIN EVİ (DIŞ-SEHER VAKTI)
Ayşe bebek, üç yaşında kız çocuk, beş yaşında erkek çocuk.
Hava ağarmış, horozlar ötmekte. Arada kuş sesleri duyulur.
Ayşe camdan dışarı bakmakta, bebek kucağında, kar camlara
doğru serpiştirir.
Ayşe’nin gözyaşlarıyla, kar tanecikleri adeta miksleşmiş.
AYŞE
Ne haldeyim ne bilem.
Bir garipce Bülbülem.
Tuzaktayım ne gülem.
Ötmeye güle geldim.
Tuzağa düşen bilmez,
Söylerim dilim bilmez,
Aşıklar rahat olmaz.
Bir acep ile geldim.
Bebek ağlamaya başlar.
Camdan geri dönüp, uzaklaşır.
07) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ SEHER VAKTI)
Deli Ömer, Tembel Ali, Ertuğrul.
Kahvenin camlarından, dışardaki kar yağışı görünür. Şehrin
ışıklarınınarasında.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /623
Deli Ömer, sobaya kömür atmakta. Çay ocağının önündeki eski
radyodan türkü duyulur. Deli Ömer türküye eşlik etmekte;
DELİ ÖMER
Geceler zalim oldu,
Ayrılık karım oldu...
Kapı açılır. Ertuğrul ve Tembel Ali, içeri dalarlar.Deli
Ömer bir ona,bir ona bakar. Ertuğrul’un ayağında ayakkabı,
üzerinde de mont olmadığına takılır. Alttan yukarı süzer.
Kafasını yukarı kaldırır.
FONDA
Türkü hafif duyulmaya devam eder.
DELİ ÖMER
Hayrola Tembel Ali, sen hep öğleden sonra
gelirdin.
ALİ
Sorma be abii.
Deli Ömer Ertuğrul’u, üstten aşağı tekrar süzer.
Ali’ye bakar: Dalga geçer bir ifadeyle;
DELİ ÖMER
Bu taze deliyi nerden buldun lan?
Ali, sevecen bir ifadeyle.
ALİ
Abi be, bu deli değil valla...
DELİ ÖMER
Sen onu benim külahıma anlat. Ben bu yaşa
geldim, buraya bir akıllı adam gelmedi.
Ali, yalvarır bir ifadeyle;
624 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ALİ
Abi sen bize iki çay ver, büyük bardak olsun.
Ali ve Ertuğrul, bir masaya yönelirler. Ömer sinirlenir,
Ali’nin kolundan tutar, sürüklercesine çay ocağına doğru
götürür. Çay ocağınınönünde duran defteri alır, bir masaya
hızla cekip oturtur. Kendi de oturur. Defterin sayfalarını
açmaya başlar.
Ertuğrul, yüksek sesle.
ERTUĞRUL
Kahveci hava aydınlandı; şu ışıkları bi
söndürsene, enerjinin yüzde sekseni yurt
dışından gelmekte.
Ömer dalga geçer ifadeyle.
ÖMER
Çattık be.. Ben demedim mi taze deli diye.
Bunlar bazen Filozof gibi konuşur.
Defterin yapraklarını açmaya ve okumaya devam eder. Ertuğrul
onlara merakla bakar.
Ses Duyulur.
ÖMER
Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Arabacı Ali, Salak
Ali, Ayyaş Ali, Deli Ali, Kasap Ali. Aha!..
Aha!.. buldum. Tembel Ali.
Defterde’ki çizgiler görülür.
Dışarda patlama sesi duyulur. Işıklar söner.Camlar sallanır.
Türkü kesilir.
08) BİLGELİK EVİ Hakan, Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul.
(İÇ-GÜN)
FONDA
Karın rüzgarla camda çıkardığı ses, Şömine
odunlarının çıtırtısı.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /625
Rüzgar camlara karları serpiştirmekte. Dışarda Rüzgarın
uğultusu duyulur.
Hakan ve oğuz kapıya doğru bakmaktalar. Kapı açılır. Ertuğrul
içeri girer. Hali perişandır. Üst baş ıslak, ayakkabı yok.
Üzgün bir vaziyette selam verir. Diğerleri ayağa kalkıp selam alırlar. Sağ ellerini göğüslerine götürerek.
ERTUĞRUL
Selamunaleyküm.
İÇERDEKİLER
Aleykümselam.
Şömineye doğru ilerler. Odunları tutuşturmaya başlar. Kapı
zili çalar.
Ertuğrul koşarak kapıyı açar. Akı Baba görünür, ayağa kalkarlar.
AKI BABA
Selamunaleyküm.
DİĞERLERİ(SAYGIYLA)
Aleykümselam.
Akı Baba, Ertuğrulun haline üzgün bakar. Birşey söylemez. Akı
Baba,elindeki poşetleri Ertuğrul’a verir. Ertuğrul, poşetten
paketi çıkarır.
Simitleri sofraya kor. Salona açılan odaya girer. Kapı
açıktır. İçerden Tv’nin sesi duyulur:
DIŞ SES
Suriye’ye varil bombaları yağdı. Çoğu çocuk
150 kişi hayatını kaybetti. Kerkükte intihar
saldırısı, 40 kişi öldü. Cinnet geçiren koca
eşini ve 3 çocuğunu öldürdükten sonra intihar
etti.
Akı Baba, Ertuğrul’a seslenir,
626 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
Şu televizyonu kapat yiğidim.
TV SESİ
Ahiler mahallesinde patlama. Başbakan Recep
Tayyip...
Tv’nin sesi kesilir. Ertuğrul çayla içeri girer. Önce Akı
Baba.
Diğerleri yaş sırasına göre edeplice sofraya otururlar.
Ertuğrul çayları koyar. Önce Akı Baba başlar.
AKI BABA
Bismillahirrahmanirrahim.
Simitten koparır. Diğerleri de ağızlarını kıpırdatarak besmele çeker.
AKI BABA
Somuncu Baba fırınından. Yerli buğday,
susamlar da yerli, bakın iri iri. Afiyet
olsun.
Simitleri
koparır.
yemeye
başlarlar.
Hakan
isteksiz,
bir
parça
HAKAN(KAFA SESİ)
Simitle kahvaltı mı olur? Canım. Ben en iyisi
müsade isteyim. Bunun üstüne bi paça çorbası
içeyim.
Hakan’ın genzine, simitin susamı kaçar. Elini ağzına tutar.
Aksırmaya başlar. Ayağa kalkar, Hakan boğuk bir sesle;
HAKAN
Bana izin verir misiniz?
Akı Baba, eliyle
kapıdan çıkar.
çıkabilirsin,
işareti
yapar.
Ertuğrul
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /627
09) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GÜN)
Okey oynayan insanlar, Deli Ömer, Tembel Ali.
Yer yer, gök gürlemesi, karla karışık yağmur.
Radyodan: “Yandım anam, yanasıcalar.” türküsü fonda duyulur.
Kahvede insanlar okey oynamakta. Deli Ömer ve Ali
konuşmaktalar.
Ali’nin bacakları titremekte. Ali yalvarırcasına bakmakta.
ALİ
Valla öderim abi, işe gireceğim.
ÖMER
Bırak Oglum bu lafları, iki gün çalışır, yine
buraya gelirsin. Bugün bu parayı
halledeceksin.
ALİ
Bugün nerden alayım abi. Ekmeği bile
bakkaldan veresiye...
Ömer yerinden fırlar, Ali’nin arkasına dolanır, boğazını
sıkmaya başlar. Öfkelidir.
ÖMER
Delilere bile çay ısmarlıyon .
Ali’nin gözleri, yuvasından çıkmışcasına, yaşlar dökülmeye
başlar. Okey oynayanlar, arada bir bakarlar, olağan bir
olaymış gibi oralı olmazlar.
ALİ
Tamam Ömer abi, tamam.
Ömer Ali’yi yere doğru fırlatır.
ÖMER(BAĞIRIR)
Bugün, bugün tamam mı?
Ali nin kalçasına bir tekme vurur.
628 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ÖMER
Şimdi git, şu sobaya kömür at.
Ali, yarı kalkmış bir vaziyette , yana doğru eğilmiş, koşarak
çayocağına girer. Çay ocağından sesi duyulur:
ALİ
Ömer abi, çuvalda kömür kalmamış.
Ömer boş bir bardağı, çay ocağına doğru fırlatır. Bardak,
çay ocağının önünde duran bardaklara çarpar parçalanır.
DİP SES
Bardağın kırılma sesi.
Deli Ömer, eline bir bardak daha alır. Ali’nin kafasını hedef alır.
ÖMER
Bul lan, Nerden bulacaksan.
Bardağı fırlatır. Ali kafasını sakınır. Bardak ocağın üstünde
duran demliğe çarpar. Bardak kırılır. Parçalar yakından
görülür. Türkü biter.
10) YİGİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GÜN)
İhtiyar adam. Polisle çatışanlar
Yol kenarında, yer yer, kar var. Caddede trafik kilitlenmiş.
Bir grup insan polisle çatışmakta.
DİP SES
Polis sireni,
İnsan uğultuları,
Araba kornaları,
Caddenin bir tarafındaki; evin balkonunda, ihtiyar ak sakallı
biri, elleri havada dua eder. Diğer apartmanların balkonlardaki insanlar, çatışmayı seyreder. İhtayarın gözlerinden
yaşlar dökülmekte.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /629
İHTİYAR
Allah’ım bize bir daha İstiklal Marşı
yazdırma. Dedemin ağabeyisi Yemen’e gitti
gelmedi.
DİP SES
(Fonda)
Yemen Türküsü
İhtiyarın ağlamaktan sesi anlaşılmaz olur. Bir eliyle göz
yaşlarını siler. Ses tekrar duyulmaya başlar.
İHTİYAR
Dedem Sarıkamış’ta dondu.Küçük kardeşi
Çanakkale’de şehit.
İki elini göğsüne vurarak;
İHTİYAR
Hayatım boyunca helal kazançlarla yaşadım.
Senin nezlinde az bir değerim varsa,
milletimi ve yönetenleri senin yolunda
topla... Allah’ım...
Polis gaz püskürtmeye başlar. İnsanlar kaçışırlar. Türkü
kesilir.
11) LÜKS İŞ MERKEZİ (DIŞ GÜN)
Hakan, Hasan.
Yeni yapılmış Lüks İş Merkezi, boş.
Hakan, lüx arabasıyla iş merkezinin önüne yaklaşır. Hasan’da
arabasının yanında; onu beklemektedir. Hakan arabadan iner.
Hasan’ın yanına yaklaşır.
HAKAN
Günaydın Hasan Bey.
630 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Günaydın Hakan Bey. Bugün son görüşmemiz olur
inşallah. Anlaşırız da şu iş biter.
Hakanın elini sıkıca tutar.
HASAN
Bu kaçıncı buluşmamız artık son bi rakam
söyle.
HAKAN
Hiç tartışmayalım son 82 milyon.
Hasan binaya bakarak:
HASAN
2 si de ne? 80’e bitirelim bu işi.
HAKAN
Son dedim ya...
HASAN
Bunda da bir hayır var. Allah hayırlı etsin.
El sıkışırlar. Hasan binaya doğru yönelir. Hakan, lüx
arabasına biner ve binanın önündeki caddede yola devam eder.
Kendi kendine konuşmakta.
Sağa sola bakmakta. Düşünceli ve dalgın. Arabanın radyosunda
para, para, para şarkısı duyulmakta. Hakan’ın sesi duyulur.
HAKAN:(KAFA SESİ)
İyi sattık be. Akı Baba sattığımızı duyar.
Zekatını istemez; ama vermesek olmaz.
Zekatını da alıcıdan aldık. 80 milyon da 2
milyon zekat eder. Çok para be. 40’a mı
sattım desem? Yemez bunu. Akı Baba her zaman
lazım. Dur, dur. 70 desem 250 bin bana kalır.
Onunlada hanıma bir jip alayım. Oldu! Oldu!..
Kendi kendine konuşurken, önüne bir çocuk fırlar. Frene basar. Sağa sola kırar. Elektrik direğine çarpar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /631
Çarpma sesi,
DiP SES
Fren sesi,
12) OĞUZ’UN OFİSİ (İÇ-GÜN)
Oğuz, Kürşat.
Masanın üstünde; doğal bitkilerden iki bardak şerbet. Oğuz
ve Kürşat karşılıklı oturmuşlar.Kürşat duvardaki resime bakar, Oğuz’a döner
KÜRŞAT
Teklifin çok yüce, ancak bu beni aşar.
OĞUZ
Bu tam sana göre. Tarihi çok iyi bilmektesin.
Yaşantında Ahi Kültürüne uygun.
FONDA
Kös, davul, kopuz sesi duyulmaya başlar.
Kürşat kararlı bir ifadeyle.
KÜRŞAT
De ki; 40 yiğitle Çin sarayını basan
Kürşat’ın senaryosunu yaz, yazayım. Üst üste
akınlarla, toprağı işlemeyi, gübrelemeyi,
ağaçları budamayı, temizlik ve sağlıklı
beslenme kültürünü, yiğitlik kültürünü,
kıtalara taşıyan Atila’nın senaryosunu, yaz
de yazayım. Sen benden insanlığın istiklal
senaryosunu yazmamı istemektesin.
At üstünde Türk Akıncılar’ı görülür. Ses görüntüye düşer.
OĞUZ
Tekrar düşün, istersen ödülü yükseltelim.
Kürşat yerinden fırlar. Rengi kıpkırmızı olur.
632 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KÜRŞAT
İstiklal Marşı ödülle mi yazıldı?
kapıya yönelir, geri döner.
KÜRŞAT
Hoşçakal.
Kapıdan çıkar, Oğuz şaşkın ve üzgün bakar.Müzik durur.
13) DOKTOR MUAYENE ODASI (İÇ GÜN)
Doktor Suat, 2 Sağlık Müdürlüğü personeli,Erdal,çaycı kız.
FONDA
Doktor, doktor civanım türküsü duyulur.
Doktor Suat, ayakkabılarının topuğuna basmış, masasının
koltuğunda oturur. Memurlar masanın iki yanındaki koltukta,
oturmakta.
Konuşmaktalar, kapı açılır, çaycı kız zencefil çayı getirip,
ikram eder, ses duyulur
MEMUR
Hocam yönetmenlik yok, malümunuz.
DOKTOR SUAT
Kaç yıldır uğraştık. Kanun çıktı daha ne
istersiniz? Avrupanın heryerinde
uygulanmakta.
MEMUR
Hocam kusura bakma. Genel müdürümüzün emri.
Polikliniğinizi mühürlemek zorundayız.
Doktor Suat, birden öfkelenir, eğilir, ayakkabısını eline
alır.
DOKTOR SUAT: (ÖFKELİ)
Bu kaçıncı... Sizin genel müdürünüzünde
yönetmeliğinizinde!..
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /633
Ayakkabıyı konuştuğu memurun, kafasına doğru fırlatır,
ayakkabı memurun kafasına teğet geçer. Kapıya çarpar. Kapı
birden açılır. Odacı Erdal içeri girer, saf bir görünüşü
vardır. Memurlar kapıya doğru yönelmişler, Erdal’la karşı
karşıya gelirler
ERDAL
Hocam bunlara sülük mü, ozon mu yapalım?
DOKTOR SUAT
Erdal üst kata çıkar. Bağsurları var. En az
onar sülük koyun.
Erdal kapının arkasındaki ayakkabıyı görür, eğilip alır.
Doktor Suat a gösterir. Safça bakar.
ERDAL
Hocam, ayakkabının birisini buraya
bırakmışsın.
Ayakkabıyı edeple aldığı yere bırakır.
Memurlar şaşkın Erdal’a bakarlar, Erdal onların koluna girer. Kapıdan dışarı çıkarır. Tekrar kaafasını kapıdan doktor
Suat’a uzatır.
ERDAL
Bu hastalar ücretsiz mi olacak?
Doktor Suat, elinin tersiyle çık dışarı der gibi, hareket
ettirir.
Erdal kafasını çeker. Kapı kapanır. Türkü kesilir.
14)PİŞTİ KIRAATHANESİ
(İÇ-GÜN)
Deli Ömer, Polis.
Kahve doludur. İnsanlar okey oynar. Ömer çay dağıtır. Satıcı
simit, poğaça satmaya çalışır. Radyodan “Ankara’nın yolları”
türküsü duyulur.
634 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kapı açılır. Bir polis içeri girer. Ömer’e yaklaşır, kulağına
bir şeyler söylemeye başlar. Beraber bir masaya otururlar.
Ses duyulur.
Ömer oralı olmamaktadır.
POLİS
Bana bak. İtiraz etme. Bulunursa bu adam seni
görür.
ÖMER
Bu nasıl bir arabaymış?
POLİS
Kötü bir kamyonet. Gariban birinin. Adam
çöplerden kağıt toplarmış.
Ömer düşünür, uzaklara bakar.
ÖMER(KAFA SESİ)
İki bin lira bile etmez. Boşver uğraşma.
POLİS
Ne düşündün.
ÖMER
Bakarız bakarız.
POLİS
İyi bak ha. Bu benim için prestij meselesi.
Adam ta milletvekiline gitmiş. Nasılda
ulaşırlar gardaşım. Müdürüm, ne edin edin
bulun diyo.
Polis ayağa kalkar. Ömerin elini kararlı bir şekilde sıkar.
POLİS
Sana güveniyom Deli Ömer.
Polis kapıya doğru yönelir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /635
ÖMER(KAFA SESİ)
Çok beklersin. Ben müşterimi satar mıyım be ?
Polis kapıdan çıkar, kapı kapanır. Türkü kesilir.
15) OĞUZ’UN ATÖLYESİ (İÇ-GÜN)
Oğuz, Mucit, Prof. Dr. Birol
Atölyede fonda “Ah neyleyim gönül gönül senin elinden”
türküsü duyulmakta.
Prof. Birol, Oğuz ve Mucit güneş panelini incelerken, Oğuz,
kararlı bir tavırla Mucit’e bakar.
OĞUZ
Artık üretime geçsek, kaç yıl oldu kardeş ?..
Mucit, başını kaşır. Kararlı bir ifadeyle panelin altına
eğilir.
MUCİT
Ustam, alttan boşa giden ısı var ya, bu beni
delirtir.
OĞUZ(KAFA SESİ)
Zaten akıllı mısın kardeş? Bunca para
harcadım. Teşvik alamazsak yandım.
Mucit, parmağını kafasına dayar. Derin derin düşünmeye
başlar.
Prof. Birol, Güneş panelini tekrar incelemeye başlar.
MUCİT
Dediğim gibi, sorun boşa giden ısı.
PROF. BİROL
O zaman bu protifde, tasarım değişikliği
yapman gerek.
OĞUZ(KAFA SESİ)
Yandım anam!. Bi kaç sene daha... Bir sürü
para...
636 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
PROF. BİROL
Sen en iyisi, bu projeyi tekno parka taşı.
MUCİT
Yapma be hocam. Bir sürü formalite.
PROF. BİROL
Neden ısıya taktın. Isıyı panelde elektriğe
çevirmeye uğraşacağına... Başka birşey düşün.
Mucit, panelin altına doğru kafasını sokar. Tekrar çıkarır.
Düşünür.
Oğuzun yüzüne heyecanla.
MUCİT
Ustam tamam. Oldu. Sandeviç! Sandeviç. Bize
bi sandviç ısmarla.
PROF BİROL
Ne oldu, neden sandeviç? Yemek ısmarlatsana.
Mucit, Birolun koluna girer. Kapıyı açar.
Dışarı çıkarlar. Türkü kesilir.
16) AR-GE MERKEZİ (İÇ GECE)
Prof Doktor Abdulkadir, 4 Bilgisayar uzmanı genç.
Büyük bir salon. Salonun bir köşesinde tank büyüklüğünde
bir araç, üstü çadırla kaplı. 4 genç yirmili yaşlarında.
Bilgisayarlarının başında çalışır. Prof. doktor Abdulkadir,
sandalyede uyuklar.
FONDA
Arıların vızıltısı.
Rüya görür. Rüyasında arılar çiçeklere gidip, peteğe dönerek
bal yaparlar. Abdulkadir onları izler, cep telefonu çalar,
birden sıçrar, telefonu açar, eşinin sesi duyulur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /637
EŞİ
Nerdesin sen deli? Dün çocuğumuz olmadı mı?
ABDULKADİR
Kusura bakma hanım, merkezde uyuyakalmışım.
EŞİ
Allah cezanı versin.
Telefon kapanır. Abdulkadir ayağa kalkar.
ABDULKADİR(HEYECANLI)
Gençler, çalışmayı durdurun. Yepyeni bir
program yapmak zorundayız. Yarın bir bal
peteği alıp gelin.
Çaycı kız içeri girer, çay ikram eder.
çayı almaz.
Çay içmemeye takıntılıdır. çantasından
şişede şurup görülür, şişedeki şuruptan
de ikram eder. Abdulkadir almaz. Hızlıca
kapanır.
İçlerinden birisi
bir şişe çıkarır,
içer. Abdulkadire
dışarı çıkar. Kapı
17) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE)
Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç , Odacıbaşı
(Ertuğrul),Kürşat(Misafirağa),Küçük Başağa (Hakan).
Karla karışık yağmurlu. Kar yer yer, camlara vurmakta, camlardan su olup akmakta.
Şömine yanmakta, Odacıbaşı(Ertuğrul) kapıda beklemekte. Milli kıyafetler giymişler. Gençlerden bazılarının arkasında
saz, davul, zurna, kaval durur. Ertuğrul kapıyı saygıyla
açar. Herkes, Ahi Yarenler toplantısı kuralına uygun, saygı
ve edeple bekler.
ODACIBAŞI
Küçük baş ağa geliyor.
Yarenler ayağa kalkar.
Hakan içeri girer.
638 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KÜÇÜK BAŞAĞA
Selamunaleyküm yarenler.
YARENLER
Aleyküm selam küçük başağa.
Hakan oturur, yarenler de saygıyla oturur.
KÜÇÜK BAŞAĞA
Merhaba yarenler.
YARENLER
(Tek tek)
Merhaba küçük başağa.
Odacıbaşı, kapıda ciddi bir şekilde beklemekte. Salonun
penceresine rüzgar kar serpiştirmekte. Rüzgarın uğultusu,
karın camlarda çıkarttığı tatlı ses, güzel bir armoni
oluşturmakta. Arada bir şöminede yanan odunların çıtırtısı
duyulmakta.
ODACIBAŞI
Büyük başağa geliyor.
Yarenler ayağa kalkar.
BÜYÜK BAŞAĞA:
Selamunaleyküm yarenler.
YARENLER
Aleyküm selam başağa.
Saygıyla yerlerine otururlar.
BÜYÜK BAŞAĞA
Merhaba yarenler.
YARENLER
(Tek tek) Merhaba başağa.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /639
Ertuğrul tekrar kapının önünde beklemeye başlar.
ODACIBAŞI
Akı Baba geliyor.
Herkes ayağa kalkar.
AKI BABA
Selamünaleyküm yarenler.
YARENLER
Aleyküm selam Akı Baba.
Herkes saygıyla oturur.
AKI BABA
Merhaba yarenler.
YARENLER
(Tek tek)
Merhaba Akı Baba.
Ay ışığı karda yansır. Şöminenin ateşi camdan dışarı, ay
ışıgı dışardan içeri süzülür.
Odacıbaşı saygıyla kapıda beklemekte. Kapı açılır.
ODACIBAŞI
Misafirağa geliyor.
Misafirağa görünür. Yarenler ayağa kalkar.
MİSAFİRAĞA(KÜRŞAT)
Selamuanleyküm başağa.
BAŞAĞA
Aleyküm selam misafirağa.
Saygıyla otururlar.
640 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MİSAFİRAĞA
Merhaba yarenler.
Yarenler tek tek;
YARENLER
Merhaba misafir ağa.
AKI BABA
Kürşat Bey’i sizlerle tanıştırayım. Kürşat
bey tarihçi. İnşallah kültür genlerimizin
yeniden filizlenmesi için katkıda bulunacak.
KÜRŞAT
Akı Baba, iş dünyamızda kümeler oluşturup, bu
yüce kültürü canlandırma çalışmalarımıza
hayranım. Hak nasip ederse bu maya tutar.
Oğuz, Akı Baba’ya bakar. Akı Baba ona, buyur, konuş der gibi
bakar.
OĞUZ
Mesele bu kardeşim, sen de bir omuz ver.
Kürşat Oğuz’a döner. Derin bir düşünceyle bakar;
KÜRŞAT
Kardeşim bu senaryoyu yazmak, yanıcı
hidrojenle, yakıcı oksijenin atomlarını
sentezleyip, su molekülü yapmak gibi birşey .
Bu beni aşar.
Bir laboratuvarda; Kürşat su dolu cam fanusu ateşin üstünden
alıp, göz hizasına getirip baktığını hayal eder. Akı baba,
Kürşat’a hayal eder gibi bakar. Sözler bu görüntüye düşer.
AKI BABA
Hah ağzına sağlık yanan gönüllere, su, kurak
topraklara rahmet getirmek, karınca misali
Hz. İbrahim’in ateşine su taşımalı. Gönülden
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /641
gelen bir damla su, evrenin ateşini bile
söndürür. Tarafın belli olsun.
Akı Aba’nın önüne, Urfa’daki balıklı göl, yanan odun
yığınları, ateşe doğru giden karınca hayal eder. Yarenler
bir Kürşat’a bir dışarda yağan kara bakarlar. Söz görüntüye
düşer. Oğuz, salonda açılan kapıdan içeri girer. Elinde bir
rahle, bir dosya dolusu kağıtla gelir. Kürşat’ın önüne kor,
cebinden bir kalem çıkartıp verir.
Akı Baba, yerinden kalkar, kapıya yönelir. “Yarenler
toplantısında çalınan “uğurlama ezgisini”, sazcılar çalmaya
başlar.” Akı Baba, eli kalbinin üstünde, hafif eğik, saygıyla
salonu terkeder. Kapı kapanır, ezgi biter.
18)YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GÜN)
Jack, İbo dayı
Eski arabada hareket halindeler, Jack direksiyonda. Arabanın
radyosunu açar. Uğurlama ezgisi biter. Klasik batı müziği
başlar.
İbo Dayı Jack’a tereddütle bakar.
İBO DAYI
Etkisini nasıl anlayacağız? Jack.
JACK
Hafif bir kızıllık. Gereksiz soru sorma.İbo
dayı
İBO DAYI
Ne zaman elimize geçer?
JACK
Torpidoyu aç, eldivenleri giy.
İbo dayı torpidoyu açar. Ellerine eldiveni takar. Küçük
bir şişeyi torpidodan alır. Şişede sıvı görünür. Cebine
kor. Yanlarından bir polis arabası geçer. Jack heyecanlanır,
hemen durur.
642 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
JACK
Ben, başka bir ülkeye geçmek zorundayım, ibo
dayı. Gerisi sana kalmış.Kızılcıklar olunca
dönerim.
İbo dayı arabadan iner. Arabanın kapısını kapatır. Kapının
kapandığı görülür. Müzik durur.
19) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GECE)
FONDA
Ara, ara rüzgar uğultusu.
D. Ömer, simitçi, müşteriler.
Perdeler kapalı, insanlar kumar oynar. Kahvede D. Ömer çay
dağıtmakta.
Kapı açılır. Kapıdan rüzgar; karları, içeri doğru serpiştirir.
Deli Ömer kapıya bakar. Simitçi içeri girer. Kırgın bir
ifadeyle el hareketi çeker, gelmesini ister. Simitçi, merakla yanına yaklaşır.
DELİ ÖMER
Dün gece niye birşey bırakmadan gittin?
Simitçi sepetini gösterir. Sepette simit, poğaça, çikolata
doludur.
SİMiTÇİ
Valla Ömer abi, dünkü satışım 5 lira bile
olmadı.
Ömer kararlı bir ifadeyle bakar, çay ocağını gösterir.
ÖMER
Git oraya 5 simit, 5 poğaça, 2 çikolata
bırak, yoksa defol.
Simitçi çayocağına yönelir. Kapı tak tak dövülür. Kapı
açılır. Rüzgar karları serpiştirmeye başlar. Kapıda Deli
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /643
Ali görünür. Birkaç adım atıp, bir masanın yanına yaklaşır.
Değneğiyle masaya vurur.
Ömer, onun geldiğinden hoşlanmamış bir tavırla, çayocağında
bulunan simitçiye seslenir.
ÖMER
Şu deli yine geldi oğlum. Kapıyı da açık
bıraktı. Kapat lan şu kapıyı.
Simitçi koşarak kapıyı kapatır. İnsanlar Ali’ye bakarlar.
Umursamaz bir tavırla oyunlarına devam ederler. Ali herkesi görecek bir köşeye varır. Ömer onu, sinirli bir şekilde
izler. Ali şiir okumaya başlar.
ALİ
Su akara yokuşlardan hep basamak basamak.
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Herşey akar, su, tarih, insan ve fikir.
Oluklar çift; bir taraftan nur akar, öbür
yandan kir.
Simitçi masaların arasında, simit ve poğaça satmaya devam eder. Ali onların aldirmadığını hisseder bir tavırla,
değneğiyle tekrar masaya birkaç kez vurur. Çayocağına doğru
yürür.
ALİ
Kaynak kirlendi.İklim bozuldu.
Ömer, onu kovacak gibi bir tavırla yanına yaklaşır. Ali, çay
ocağında, pis su dolu kovayı görür, alıp, hızla arkasında
duran Ömer’e dönüp, kovayı başına geçirir. Dışarda polis sireni duyulur. Ömer başına kova geçirilmiş halde, boğuk sesle
bağırır.
ÖMER
Simitçi koş. Sigortaları indir.
Işıklar söner.
644 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
20) ALİ’NIN EVİ (DIŞ-GECE)
Tembel Ali, Arabacı Ali, Ayşe.
Kar savurtarak yağmakta, rüzgarın uğultusu duyulmakta.
Bahçede eski bir kamyonet, Tembel Ali, belediyeden aldığı
kömürleri kamyonete yüklemekte. Ayşe, Ali’nin montundan tutup, peşi sıra çekiştirmekte. Arabacı Ali sigara yakmış,
onları izlemekte. Bahçenin açıldığı sokakta Ayyaş Ali, bir
şişe şarapla, arada bir çekerek sallanarak onlara doğru
gelmekte.
DİP SES
Bebek ağlaması.
Ayşe, çaresiz, Ali’nin peşini bırakıp, kapıya yönelir.
Kapıdan onlara bakarak, ellerini göğsüne vurarak, arada bir,
dua eder gibi yapıp, içeri girer. Ali son paketi getirir.
Arabacı Ali’ye haydi gidelim der gibi, eliyle hareket çeker.
Arabacı Ali ona tereddütle bakar.
ARABACI ALİ
Hepsini yükledin mi lan?.. Deli Ömer bi tane
bile kaldığını duyarsa, ikimizi de bitirir.
ALİ
Hepsini yükledim. Hadi hadi...
ARABACI ALİ
Bana bak: Yakalanırsak kamyonette benim,
kömürler de ha.
ALİ
Tamam, tamam, hadi.
Salak Ali, sallanarak arabanın önünde durur. Ellerini kaputa
dayar.
SALAK ALİ
Bi onluk atın hadi. Mahallenin haracı...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /645
Arabacı Ali, sinirle Salak Alinin yanına varır. Kolundan tutup, karların içine doğru fırlatır. Araba hareket eder.
Ayyaş Ali, cebinden cep telefonunu güçlükle çıkarır, rakamlara güçlükle basar.
SES DUYULUR
Merkez buyrun.
AYYAŞ ALİ
Aloooo...
Şarap şişeşi, karların içinde görülür. Ayyaş Ali’nin kelimeleri zor telaffuzu görülür. Ses duyulmaz.
21)YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GECE)
Ağma insan, karısı, Deli Ali, Nurlu, Bilge Dede, Muhtelif
insanlar.
FONDA
Araba uğultusu, egsoz sesi, rüzgar sesi.
Kar yağmakta. Rüzgar karları, sağa sola savurur. Yerler
karlı ve buzlu.
Ağma insan ve karısı, bankamatik başında. Kadın şifrelere basar, para çıkar, parayı çantasına koyar. Bankamatik sırasında
duran gençler onu izler. Kadın ağma kocasının koluna girer.
Caddede yürümeye başlarlar.
Gençler peşlerine düşer. Birkaç adım sonra, içlerinden biri,
ağmaya vurmaya başlar. Kadın çığlık atar heycanlıdır.
KADIN
Yetişin!.. Bi Allah kulu yok mu?
İnsanlar olaya bakar, kimse oralı olmaz. Deli Ali, kendi
kendine caddede konuşmakta, yürümekte.
DELİ ALİ
1000 yıl önce, 1000 yıl sonra, 100 yıl önce
646 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
100 yıl sonra, Seyit Onbaşı! Dedem nerde?
Adalet Adalet..
Şapkasını rüzgar uçurur. Şapka ağmayı döven gençlerin yanına
doğru uçar. Şapkasının peşinden onlara doğru koşar. Gençlerin, ağmayı dövdüklerini görür. Ağmanın burnundan kan akmakta. Kadın çantasını vermemek için direnmekte.
22) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul),
Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat).
Şömine yanmakta, dolunay ve ateş odayı aydınlatmakta.
Odunların çıtırtısı duyulur. Misafirağa kapıda görünür,
elinde bir dosya var.
ODACIBAŞI
Misafirağa geliyor.
Misafirağa görünür. Yarenler ayağa kalkar.
MİSAFİRAĞA
Selamuanleyküm başağa.
BAŞAĞA
Aleykümselam misafirağa.
Misafir saygıyla oturur. Yarenler de oturur.
MİSAFİRAĞA
Merhaba yarenler.
Yarenlere tek tek söyler.
YARENLER
Merhaba misafir ağa.
AKI BABA
Tanıştırayım Dr. Suat bey kethüdalarımızdan.
Tıp kümemizin eğitimcisi.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /647
Dr Suat’a sevecen bir tavırla bakar.
AKI BABA
Tıp biliminde yeni bulgular var mı hocam?
DOKTOR SUAT
Literatüre çok ilginç bir bilgi girdi.
Herkes ona merakla bakar.Dr Suat bir insan beyni gösterir.
Alt ve üst loblarda 2 kırmızı nokta görünür.
DOKTOR SUAT
Şu gördüğünüz insan beyninin alt lobunda;
nokta olan yer, mantıksal düşünce merkezini
idare eder.
Üst lobdaki işaretli yeri gösterir. Yarenler hayretle bakarlar.
DOKTOR SUAT
Şu gördüğünüz noktanın bulunduğu yerde inanç
merkezi.
Kürşat rahlenin
başlar!
üzerindeki
kağıda,
insan
beyni
DOKTOR SUAT
Bu iki merkez arasındaki; doğal enerji akışı
bozulduğunda, bunu akım vererek
yapmaktayız.Örneğin, inanç merkezine yoğun
enerji verelim. İnsan herşeye inanır hale
gelir. Daha da verirseniz, saflaşır:
FONDA
İnek sesi, yılan sıyırtısı.
DOKTOR SUAT
İnek, yılan, dağ, taş, insan...
Yaradılmışların içinden birini seçer veya,
çizmeye
648 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
tanrı gibi gördüğü insanın uydurduğu Tanrı’ya
inanır. Hatta bu Tanrı’ya kurban bile olur.
Kürşat’ın zihni zamanda geriye doğru yolculuğa çıkar. Kürşat
hayal eder. Dağ yamacında otlayan inek, kayaların arasında
yılan, yakınında eski bir tapınak görür. Ses görüntüye düşer.
Kürşat, hayal kurmaya devam eder. İnanç merkezine koyduğu
noktalar arasında, ışık hareketi görünür, ışıklar kopar,
üst lobdaki ışık yoğunlaşır. Rahledeki kağıtta “Eski
Tapınak” yazısı görünür. Şöminenin ateşi yüzüne vurur, yüzü
kızarmıştır. Kağıda ter damlamaya başlar,yüzünde derin bir
düşünce görünür. Yüz ifadesi eski bir tapınağın üstüne tramlı
olarak düşer.
23) ESKİ TAPINAK KURBAN TÖRENİ
(DIŞ-GÜN)
FONDA
Yılan, çekirge ve sinek sesleri duyulur.
Hava açık, sıcak yoğun, çekirge ve sinekler uçar. Kayaların
arasında yılan görünür. Tapınağın önünde bir grup insan,
ter içinde kendilerinden geçmişler. Tam teslimiyet halinde.
Tapınağın içinden iki kişi güzel ve genç bir kızın kollarına
girmiş, dışarı çıkarırlar.
Rahibin arkasında dururlar. Rahip tam konsantre halindedir.
RAHİP
Ey yağmur tanrısı: sana kurban getirdik. Aşk
tanrısı kalbini ister. Savaş tanrısı derisini
yüzmemizi ister. Şarap tanrısı kanını..
Yağdır yağmurunu.
Rahip, sağa sola döner, başını yukarı kaldırır. Gökyüzüne
doğru bakar.
Ellerini yukarı kaldırır.
RAHİP
Anladım, duydum sesini. Başını kesip,
ulu ırmağa atalım.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /649
Tapınaktan, hançer elinde biri çıkar. Kıza arkadan yaklaşır.
Kız kendinden geçmiş ve teslimiyet halindedir. Kolundan tutanlar, kızın başını sumağa koyarlar. Adam kılıçla hızla
boynuna vurur. Başı kesilmiş görünür.
24)BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul),
Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat).
Dr. Suat mantıksal düşünce merkezini gösterir:
DOKTOR SUAT
Mantıksal düşünce merkezinin, doğal enerjisi,
bozulduğunda ise, egosu sınır tanımaz hale
gelmekte.Beyninin inanç merkezi bozuk olan,
kişileri kandırmaya başlamakta.
Kürşat hayale dalar.
Eski Kabe’deki putları görür.
“Kirli düşünceyi sese dönüştürme uzmanı.Ebu Lehep”
Yazısı görülür. Şöminede yanan ateşin, çıtırtısı duyulur.
Ertuğrul kalemi rahleye dayamış, ateşe bakarak dona kalır.
Hayale dalar.Ebuleheb’i elinde yanan çırayla eski Kabe’nin
üstünde görür
25) ESKİ KABE (İÇ-GECE)
Ebuleheb, karısı ve insanlar
Eski Kabe, üstünde putlar dizilmiş. Ebu Lehep Kabe’nin üstüne
çıkmış.Elinde yanan bir çırayla, insanlara,huşu içinde dua
ettirmekte, insanlar kendinden geçmiş. Etrafta develer
beklemekte, yürümekte.
EBU LEHEB
Ya Uzza! Ya Uzza! Koru bizi kötülüklerden.
İNSANLAR
Koru bizi kötülüklerden.
EBU LEHEB
Sana canımız feda olsun, malımız feda olsun.
650 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İNSANLAR
Sana canımız feda olsun, malımız feda olsun.
Kadınlar ziynetlerini çıkarıp Kabe’nin önüne atarlar.
Erkekler heybelerindeki hurma, buğday, zeytin vb. paketlerini atarlar. Ebu Lehep yere iner. İnsanlar dağılır. Karısıyla
ziynetleri ve malları toplamaya başlarlar.
26) BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE)
Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul),
Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat).
DOKTOR SUAT
(heyecanla)
Mantıksal düşünce merkezi bozulmuş bu
insanlar, kendini Tanrılaştırırlar.
Yanlarında yardımcı Tanrıcıklar bulurlar.
Dünyayı versen; Evren’i isterler, Evren’i
versen; yeni Evren ister. Evren’i yaratan
ALLAH’ın huzur ve barış ortamında devam eden
sahasındaki oyuna...
Ertuğrul bitki çayı ikram eder. Dr. Suat heyecanlanır. Genzi
tutulur,Çaydan bir yudum alır.
Kürşat, ağaçlık, çayır, çimen, akarsu kaynakları olan bir
alanda; insanların, çocukların zevkle oyun oynadıklarını
hayal eder, kendini onların içinde görür. Ses görüntüye
düşer.
DOKTOR SUAT
Alternatif oyun kurarlar. İnanç ve mantık
merkezi arasında, doğal akışın koptuğu, saf
insanları, kendi oyun alanına toplarlar.
Şeytan’ı da hakem olarak görevlendirirler.
Hakem evrensel görevi gereğince, hilenin
Anayasa’sının 1. maddesini uygular. Tanrılar
ve Tanrıcıkları, kendi aralarında örgütler.
Saf insanların, çaktırmadan malını mülkünü
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /651
elinden alır. Toplumda iki zümre
oluştururlar. Efendiler ve köleler.
Kürşat, altın madeninde; kadın, erkek, erkek çocuk, kız çocuk
çalıştığını. Madenin tünelinin çıkış yerinde zalim görünüşlü
insanların beklediklerini, çıkan insanların nefes bile almadan tünelden içeri girdiklerini. Kız çocuklarının derin
derin nefes almak için beklerken, zalim insanlar tarafından,
kırbaçlandığını hayal eder. Ses görüntüye düşer.
Doktor Suat, içini çeker, çayından bir yudum daha alır.
Kürşat’ın ruhu daralmıştır. Rengi solmuştur. Yarenler ona
bakarlar. Kürşat’ın kalp atışlarının sesi duyulur.
DİP SES
Kalp sesi.
Dr.Suat derin bir ifadeyle Kürşat’a bakarak;
DOKTOR SUAT
Hakem, beyninin inanç merkezi bozulmuş saf
insanların, yapay tanrıların kurdukları
oyunda, ölesiye rol aldıklarını görünce;
Anayasanın 2. maddesini yürürlüğe sokar.
Kürşat’ın gözleri dolmuştur. Suat’ında gözleri dolar. Kürşat
elindeki kalemi kırar. Önünde yazılı olan kağıtları şömineye
atmak için ayağa kalkar. Oğuz yerinden fırlar, kağıtları
şömineye atmasına mani olur. Kürşat’ı zorlayarak yerine
oturtur. Cebinden bir kalem çıkarıp verir.
DOKTOR SUAT
(Üzgün)
Tanrılar, Hakk’ın oyuncularını da köle yapmak
için, kendi sahalarına davet ederler.
Kültürler arası çatışma başlar.
Kürşat, Ebu Leheb’in Sahabe Iraz ile iki topluluk önünde
tartıştığını hayal eder. Ses görüntüye düşer.
652 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
DOKTOR SUAT
Tanrılar, kölelerini, Hakk’ın sahasındaki
oyuncuların üzerine salarlar. Savaş başlar.
Kürşat’ın gözleri yorgun ve yaşlı görünür. Başını kaldırır.
Kürşatın gözleri karşı duvarda asılı ok ve yaylara odaklanır,
derin düşünceye dalar. Eline kalemi alır, ok ve yaylarla beraber, görüntü halinde, kendisine doğru gelmekte olan, sahabe Irazla kucaklaşır. Kendini Uhut’da Iraz’ın tarafında
savaşçı olarak görür.
27) UHUD SAVAŞI’NDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Sahabe Iraz, Savaşçılar.
Güneş ufka doğru eğilmiş, Iraz bir tepenin yamacında;
Resulullah’a siper olmuş, Resulullah görülmez. Bir grup
müşrik kendisine ok yağdırmakta. Yanında bir kaç insan ellerinde yaylar; karşı tarafa oklar atmakta. Iraz’ın göğsüne
bir ok saplanır.
Heyecanla bağırır.
IRAZ
Ya Resulullah sen arkamdan çekilme. Sana
gelecek oklar bana gelsin. Zaten yaralandım.
Her ok atışında
IRAZ
Allahuekber.
Her ok, bir müşrikin göğsüne saplanır. Onları tek, tek, yere
düşürür.
Okçulardan biri ileri fırlar.
OKÇU
Oklarımız az kaldı.Siz daha atmayın.
Resulullah, Okları “Iraz’a verin” dedi.
IRAZ
Allahuekber.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /653
Göğsündeki oku çıkarır. Okun çıktığı yerde, kanlar görünür.
Batmakta olan güneşin ışınları, vücudunu kuşatır, ışıkların
arasında, müşriklere ok ata, ata, yavaş, yavaş görünmez
olur.
28)BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE)
Kürşat çizdiği beyine, resimde gördüğü gibi iki nokta kor.
DOKTOR SUAT
İşte gerçek deliler, beynin alt lobundaki
matıksal düşünce merkezinin doğallığının
bozulduğu insanlardır.
Bunlara deli demek, akıl hastalarına hakaret olur. Beyninin
alt lobundaki, mantıksal düşünce merkezi yakın görülür. Dr.
Suat yarenlere bakar. Yarenler üzgün ve masum bir şekilde
Dr. Suat’a bakarlar.
Kürşat, akıl hastanesindeki hastaları hayal eder.Ses
görüntüye düşer.
29) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE)
Ağma insan, karısı, Deli Ali, Nurlu, Bilge Dede, Muhtelif
insanlar.
FONDA
Kar yağışı, rüzgar karları savurur.
Deli Ali, ağmayı döven gençlerin yakınında; rüzgarın savurduğu
şapkasını, koşarak yere düşmek üzereyken tutar. Kafasına koyar. Ağmayı döven gençlere kızgın, bakar. Elindeki değnekle
bir birine, bir birine vurmaya başlar. Vururken öfkeyle
bağırmaktadır.
DELİ ALİ
1000 yıl önce! 1000 yıl sonra! 100 yıl önce!
100 yıl sonra! Seyit Onbaşı! Seyit Onbaşı!
Dedem nerede? adalet! adalet!
Gençlerden birisi, kadının elindeki çantayı kapmayı başarır.
654 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kaçmaya başlar. Deli Ali peşinden koşar. Genci yakalar.
Kafasına değnekle vurmaya başlar. Genç belinden bıçak
çıkarır. Deli Ali’ye sallamaya başlar. İnsanlar seyir etmektedir.
30) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Başağa(Oğuz), Akı Baba, 7 Genç ,Odacıbaşı (Ertuğrul),
Kürşat,Küçük Başağa (Hakan), Misafir ağa (Dr Suat).
Kürşat dikkatlice Dr.Suat’a bakmaktadır.
DOKTOR SUAT:
Yiğitler birbirleriyle vuruşup ölürler. Kalan
dul ve yetimlerle, yeni oyunlarını kurarlar.
Kürşat mülteci kampı hayal eder. Ses görüntüye düşer.
FONDA
Yılan, çekirge ve sinek sesleri.
Kürşat’ın alnından terler damlar. Sandık odasına geçer.
Kütüphaneden Kur’an-ı alır. Yaprakları çevrilir. Arapça ve
Türkçe olarak, Ali İmran Suresi, 149. Ayeti görünür.
KÜRŞAT
(Kafa sesi)
‘‘Ey iman edenler! Siz eğer kafir olanlara
uyarsanız, sizi topuklarınızın üstüne,
gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün
kaybedersiniz.’’
Akı Baba, Dr Suat’a bakar.
AKI BABA
İnsanların, doğal düşünce merkezlerinin
bozulması, telkinle mi olur ?
DOKTOR SUAT
Çok haklısınız. Seste çok etkili bir
enerjidir. Telkinle başlanır, ikna edilir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /655
Oyuna girdikten sonra birdaha çıkamazlar.
Halbuki ALLAH’ın oyunundan, her zaman çıkma
özgürlüğünüz vardır.
Kürşat Hitlerin topluma hitabını hayal eder. Suat çayından
bir yudum alır, düşünür, içini çeker.
DOKTOR SUAT
Düşünceyi sese, sesi kelimeye etkili bir
şekilde dönüştürmeyi bilen bir lider, isterse
toplumu yüksek bir medeniyete ulaştırır.
İsterse hüsrana uğratır. Zaten beyindeki bu
merkezler bulunduktan sonra, programlı,
akıllı radyo dalgalarıyla gönderilecek,
sinyallerle, insanların beyinlerini
yönlendirmek için çalışma başladı.
Kürşat, ışık dalgaları halinde, toplumun üstüne elektro manyetik dalgaların, yağmur gibi yağdığını hayal eder. İnsanların çılgın hareketleri görünür. Ses görüntüye düşer.
31) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GECE)
Ama insan, Karısı, Deli Ali, Bilge Dede, Nurlu.
Deli Ali Çanakkale türküsünü söylemekte. Cadde sakindir.
Tek tük insan görülür. Hafif kar yağışlı. Ayışığı yerlerde
yansımakta. Deli Ali’nin elleri ve yüzü kan içinde beraber
yürümekteler. Bilge dede, Nurlu’ya birşeyler anlatmakta.
Deli Ali ve ama insanın yanından geçerler. Nurlu, Deli Ali’ye
bakar. Bilge dedeye bakar. Bilge dede Nurlu’nun heyecanını
anlar. Onları geçerler.
Ama’nın karısı arada bir geri dönmek ister. Deli Ali ona
sert sert bakar. Nurlu korkuyla arada bir Deli Ali’ye bakar,
Bilge Dede’nin elinden sımsıkı tutar.
NURLU
Bilge Dede, çok korktum, insanlar neden
böyle?
Bilge dede, gökyüzüne bakar, kar yağışı arasında, yıldızlar
görünür.
656 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BİLGE DEDE
İnsanlık tarihinin resminin bütününü görmek
gerek.
Gökyüzünde kar yağışı görünür. Bilge Dedenin yüzü karlarla
mikslenir.
32) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI
(İÇ-GECE)
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat,
Doktor Suat(Misafirağa), Hakan(Küçükağa).
Kürşat, önündeki kağıtları rasgele karalamaktadır. Dr.Suat
içini çeker.
DOKTOR SUAT
(Üzgün)
Bunlar tarih boyunca, Hakkın tarafında
olanların, güçsüz olduğu dönemlerde, kendi
nesilleri de dahil, insanlığın doğal
gelişimini bozup, hüsrana uğratanlardır.
Kürşat Çanakkale savaşı’nı; Seyit Onbaşı’nın 220 kilo’luk
gülleyi topa yerleştirdiğini, Deli Ali’ninde onun yanında
olduğunu hayal eder. Son resim donar. Ses görüntüye düşer.
DİP SES
Bomba ve silah sesleri, insan bağrışları.
33) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE)
Ama insan, Karısı, Deli Ali, Muhtelif insanlar
Deli Ali Çanakkale türküsünü söylemeye devam eder.
ÂMÂNIN KARISI
(Merakla)
Biz nereye gitmekteyiz?
Ali oralı olmaz. Eliyle yürü işareti yapar. Yüzündeki kanları,
koluna sürerek siler. Kadın şaşkın, şaşkın, ona arada bir
bakar. Yanlarından eski model bir araba geçer. Biraz ileride
aniden durur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /657
İçlerinden biri arabadan hızla inip, durdukları binanın
camlarına doğru molotof kokteyli fırlatır. Camlar dağılır.
DIP SES
Patlama sesi ve camların şakırtısı.
34) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI
(İÇ-GECE)
Akı Baba, Kürşat, Oğuz, Hakan, Ertuğrul, 7 Genç, Dr Suat
Dr.Suat vedalaşıp ayrılır. Camdan kar yağışı görülür, Şömine
yanar.
Çalgıcılar,
yarenler
toplantısında
çalınan
“uğurlama
ezgisi”ni çalar.
Kapı hızla, tak tak vurulur. Ertuğrul, kapıyı açar. Deli
Ali, ama ve karısı perişan halde görünür. Sazlar durur.
DELİ ALİ
Akı Baba! Akı Baba! Zaviyende yer var mı?
Yoksa al götür bunları evine, Tanrı
misafiri..
Akı Baba sevgiyle onlara bakar.
AKI BABA
Gel Ali. Gel Yiğidim. Elini Yüzünü yıka,
karnını doyur, sende burda kal.
Deli Ali, Sağ eliyle kalbine vura vura;
DELİ ALİ
Sevginin bittiği yer, sevginin bittiği yer.
Su ateşe döndü. Su ateşe döndü. Dede. Dede...
Seyit Onbaşı Seyit Onbaşı...
Yanındakileri içeri iter. Kapıyı hızla kapatır. İnsanlar
şaşkın, kapıya doğru bakarlar. Ali kapıdan uzaklaşır.
35) POLİS KARAKOLU (İÇ-GÜN)
Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Polis, Akı Baba, Komiser
Komiser, bilgisayarın başında; Ali’lerin ifadesini almakta.
Kapı çalınır. Akı Baba görünür.
658 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
Selamın aleyküm. Müdür Bey yok mu?
KOMİSER
Aleykümselam Akı Baba, Bugün izinli. Ben
yardımcı olayım.
AKI BABA
Bizim Ertuğrulun montunu ve ayakkabısını,
cami’de çalmışlar.
KOMİSER
Akı Baba, şu gençlerin ifadeleri bitmek
üzere.Ben yardımcı olurum.
AKI BABA
(Meraklı)
Hayır ola, bu gençler ne yapmış?
KOMİSER
Bir kamyonet çalınması ve belediyeden alınan
kömürlerin satışı.
Arabacı Ali’ye bakar.
KOMİSER
Esas suçlu bu.
Tembel Ali’ye bakar.
Eliyle gösterir.
KOMİSER
Şu, suçu üstüne almakta.
Akı Baba, cüzdanından bir kartvizit çıkarıp, Tembel Ali’ye
verir.
AKI BABA
Komiserim ben sonra uğrarım.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /659
Dışardan silah sesleri duyulur. Bir polis heyecanla odanın
kapısında görülür.
POLİS
(heyacanlı)
Komiserim, komiserim! Canlı bomba, canlı
bomba!
Komiser silahını çeker, dışarı fırlar. Dışarıda bir patlama
duyulur.
Ali’ler kendini yere atar. Akı Baba sakindir. Dışarı çıkışa
doğru yürür.
36)ALİ’NİN EVİ (İÇ-GECE)
Ayşe ve 3 çocuğu
Gece lambası yanmaktadır. Odada Ayşe ve iki çocuğu yatmakta.
Bebekte koynunda. Erkek çocuk yataktan kafasını kaldırır.
Üzgün bakar.
ERKEK ÇOCUK
Anne, anne! Dünden beri birşey yemedim. Kuru
ekmek de mi yok?
Çocuğun karnından, gurultu duyulur. Ayşe odadaki eski dolabı
umutsuz açar, içi boştur. Çocuğa döner,
AYŞE
Git su iç yavrum. Yarın Allah kerimdir.
ERKEK ÇOCUK
Anne haberin yok mu? Akşam suyu da kestiler.
Bebek uyanır, ağlamaya başlar. Ayşe bebeği dizlerine koyar.
Sallamaya başlar. Gözleri yaşarır, duvara doğru bakarak.
AYŞE
Benim adım dertli dolap,
Suyum akar, yalap yalap,
660 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Böyle emreylemiş calap,
Derdim var ki inlerim.
Ayşe, bir elini yüzüne dayar, düşünmeye başlar.
AYŞE
(Kafa sesi)
Ah!.. Ah!.. Biraz daha sabırlı olsam
İlahiyatı bitirirdim. İstemedi Ali’yi babam,
anam! Dinlemedim onları. Onlar da hiç arayıp
sormadılar. Ne kinmiş be...
Bebek susmuştur. Ayşe oğluna doğru bakarak, bebeği yatağa
koyar. Ezan sesi duyulur.
AYŞE
Oğlum şu bebeğe göz kulak ol. Ben dışarda,
bir teyemmüm abdesti alayım. Namaz vakti.
Ayşe Dışarı çıkar. Rüzgarın uğultusu duyulur. Karı, Ayşe’nin
suratına doğru serpiştirir.
37) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Prof Doktor Abdulkadir, 4 Bilgisayar uzmanı genç,
Çalışma masasında bal peteği var. Abdulkadir elinde kalemle,
bal peteğini oluşturan, kümeleri gösterir. Gençler merakla
bakarlar.
ABDULKADİR
(Heyecanlı)
İşte çözüm burada, bence dünyanın en zeki
canlısı arılar, bakın nasıl dokumuşlar
peteği. Darbelere en dayanıklı tasarım bu,
gençler.
Kapı açılır, çaycı kız çay getirir. Gençlerden birisi almaz,
Abdulkadir de şimdi sırasımıydı, der gibi işaret ederek çayı
istemez. Diğerleri alır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /661
ABDULKADİR
Şimdi iyi dinleyin gençler.
Eliyle, üstü çadırla kaplı makinayı gösterir.
ABDULKADİR
Bu makinaya, arının bal peteğinde uyguladığı
tasarımı programlayın.
Gençler, hayretle birbirlerine bakarlar. Çay istemeyen genç,
çantasından şurup olan şişeyi çıkarır, dolabından iki bardak
alır.
Doldurup birini Abdulkadir’e ikram eder. Bardakdaki şurup
yakın görünür.
38)YARENLER BAKKALI (DIŞ-GÜN)
Ayşe, Hasan.
Ayşe sokaktan bakkala girer. Arılar bal peteğinin üstünde
uçuşur.
Hasan, tezgahın karşısında Ayşe’ye mahçup bir vaziyette bakar. Ayşe parmağındaki yüzüğü çıkarır, Hasan’a uzatır.
AYŞE
Hasan abi al bunu, bir ekmek ver yeter.
Hasan Ayşe’nin elini iter. Önündeki defteri açar.
HASAN
Bak kızım, borcunuz beş bin lira olmuş.
Sadece sizinki olsa...
Defterin sayfalarını, hızlı hızlı çevirir. Ayşe’nin yüzüne
bakar.
HASAN
Şehrin içi dev alışveriş mağazalarıyla dolu.
Sordum. Öğrendim. Başka ülkelerde şehir
merkezine büyük mağaza kurmak yasak..
Hasan kendine gelen adamı, elinde içki şişesiyle hayal eder.
662 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Dün biri geldi, demez mi sen bakkal işini
bırak. İçki ve kuruyemiş sat. İçki için
marketlere kadar gitmeyelim.
Hasan hayallere dalar. Yatsı namazında ağlaması görülür.
Sıçrar gibi yapar. Kendine gelir, gözünde yaş görünür.
HASAN
Ne istersen al.
Ayşe, ekmek dolabından bir ekmek alır. Yüzüğü tezgahın üzerine bırakır. hızla bakkaldan çıkar. Hasan tezgahın üstündeki yüzüğü alır. Hızlıca bir kalıp peynir ve iki ekmek alarak
bakkaldan dışarı koşar.
39) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ-GECE)
Deli Ali, Deli Ömer, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Müşteriler.
Kapı hızla açılır. Deli Ali, heyecanla içeri girer. Arabacı
Ali, Anahtarcı Ali ve Deli Ömer heyecanla bir masada
konuşmaktalar. Deli Ali, masalarının yanına gelir. Değnekle
masalarına vurur.
DELİ ALİ
Ey tanrıcıklar;
Koç Yiğidin adı çıkmaz.
Devleti, malı olamasa.
Endişeli işler bitmez.
Meydanda deli olmasa.
Değneği ile Deli Ömer’in kafasına hafifçe vurur. Deli Ömer
ayağa fırlar. Değnekten tutup çekiştirmeye başlar.
DELİ ALİ
Tanrılar çoğaldı, Tanrılar çoğaldı. Her
kafada bir Tanrı. Bu tanrıcıkların yol atası
sen misin?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /663
Deli Ali’yle, itişip kakışarak, masadan biraz uzaklaşırlar.
Ömer, değneği son gücüyle Ali’nin elinden çeker. Değnek
elinde kalır.
Sırtüstü Arabacı Ali’nin kucağına düşer. Ali’nin onu sevgiyle kucakladıgı görülür.
40)ALİ’NIN EVİ (DIŞ-GUN)
Ayşe, Sevgi
Ayşe, komşusu Sevgi ile sohbet eder. Ses duyulmaya başlar.
AYŞE
Sevgi abla kırma beni. Şu çocuklara, öğlene
kadar bak yeter. Ali’ye hemencecik gidip
gelirim.
SEVGİ
Bakamam kızım ısrar etme. Biraz sonra ağlar o
bebek.
AYŞE
Kimsem yok abla, idare et, bi kaç saat.
SEVGİ
Kim dedi; sana üç çocuk yap, diye. bak benim
bir çocuğum var. Onu bile büyütmekte ne
çektim . Okulu niye bıraktın sen?
AYŞE
Abla! Abla! Sevgi abla. Fitneyi yeniden
hortlatmayalım. Yanlış bir karar, yanlış bir
evlilik. Bak şunlara ne olur. Hapishaneye
kadar bi gidip geleyim.
SEVGİ
Bakamam kızım. Hem benim dünürlerim gelecek
bugün.
Sevgi yanından hızla ayrılır.
664 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AYŞE
(Yüksek sesle)
Abla senin adın sevgi. Ne olur? Adının
hatırına...
Sevgi geri bakar. Kızgın bir ifadeyle.
SEVGİ
Senin kocanın adı da Ali. Yakışır mı ona ?
Dönüp yoluna devam eder.
41) PİŞTİ KIRAATHANESİ
(İÇ-GECE)
İnsanlar kumar oynamakta. Simitçi simit ve poğaça satmakta.
Kapı açılır arabacı ve anahtarcı Ali’ler içeri girer. Ömer
bir masada oturmakta, merakla onlara bakar. Ali’ler Ömer’in
yanına varırlar. Heyecanlıdırlar.
Arabacı Ali elini kalbine kor.
ARABACI ALİ
Ömer Abi, destur var mı?
ÖMER
(sinirli)
Oturun lan, oturun.
Otururlar.
ÖMER
Ne oldu lan kömürler, alçak adam? Ne kadar
zamandır nerdesin?
ARABACI ALİ
Abi sen duymadın mı? O gün Ayyaş Ali, polise
ihbar etmiş bizi. Tembel Ali gitti hapise.
ÖMER
Lan sen ne itsin be! Bari bir işe yara.
Patlama olduğu gece cemaatin ayakkabısını
çalmışlar. Sizin işiniz mi?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /665
ARABACI ALİ
Biz ufak işlerle uğraşmayız abi. O Salak
Ali’nin işidir.
Deli Ömer, cebinden bir kartvizit çıkarır. Ali’ye uzatır.
ÖMER
Al şunu Arabacı. Bahşişi bol haa.
Hızla kapı açılır. Deli Ali kapıdan içeri girer. Rüzgar
kapıdan içeri karları serpiştirir. Deli Ömer, sinirli sinirli Deli Ali’ye bakar.
ÖMER
Bu deliden de bıktık be. İşi gücü oyun
bozmak.
Arabacı Ali’nin omzuna eliyle vurarak:
ÖMER
Git lan şu kapıyı kapat. Bu delinin işini
bitirek bu gece.
Kapı kapanır.
42)BİLGELİK EVİ (İÇ-GECE)
Akı Baba, Ertuğrul, Prof.Dr. Bayındır, Yarenlerde (Yedi genç)
Hava az bulutlu, salonun camından görünür. Bulutların
arasında seyrek yıldızlar. Kürşat şöminenin karşısında.
Bayındırı heycanla izlemekte.
Ertuğrul çay ikram etmek için yanlarına yaklaşır, ses duyulur.
KÜRŞAT
Sonuç itibari ile Nano Teknolojide çığır
açtınız.
Bayındır mahçup bir şekilde yere bakar.
AKI BABA
Siz devam ediniz lütfen.
666 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
PROF. DR. BAYINDIR
Maddenin atomlarının doğasını bozup, yeniden
programlayıp. Toplu iğne ucu büyüklüğünde
makinalar... Örneğin evinizin duvarındakı
boyanın içinde bir kamera düşünün. Dünyanın
neresinde olursanız olun, evinizdeki
görüntüleri ve sesleri size ulaştırır. Nano
teknoloji çağı başladı. Görünmez makinalar,
cihazlar bile yapılırsa şaşma. İşte bizim
uğraşımız.
Kürşat cep telefonunun radyosunu açar. Düşünmeye başlar.
Ezgisi duyulur.
FONDA
(Dünya dünya zalım dünya
Beni benden alan dünya)
KÜRŞAT
(kafa sesei)
Ya sosyal hayatın doğası bozulursa...
43)KERBELA SAVAŞI’NDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Küçük çocukların bağırışları, kadınların erkeklerle beraber,
büyük bir savaşçı grubuyla mücadelesi, develerin kükreyişi,
insanların ve çocukların katledilmesi, insan naraları,
vücutlarından ayrılmış başlar, yerler kan.
44) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE)
Deli Ali, Balici iki çocuk.
Yerler karlıdır. Deli Ali elinde bir somun ekmek yürümektedir. Diğer eliyle değneği yukarı,aşşağı, sağa, sola hareket
ettirerek şiir okumaktadır.
DELİ ALİ
Ecel büke belimizi,
Söyletmeye dilimizi,
Hasta iken halimizi,
Soranlara selam olsun.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /667
Dünyaya gelenler gider,
Her giz gelmez, yola gider,
Bizim halimizden haber,
Soranlara selam olsun.
Sokağın kenarında iki çöp bidonu. Bidonun kenarında 1516 yaşlarında iki çocuk, naylon torbada bali koklamakta.
Çocuklar Deli Ali’yi görürler. Yerlerinden kalkıp yanına
yaklaşırlar.
İÇLERİNDEN BİRİ
Para ver para.
Deli Ali, çocuklara bakar, onlara ekmeği uzatır.
DELİ ALİ
Para bizi sevmez, bizde para olmaz. Al ekmek!
Al ekmek!
Çocuklardan biri, cebinden bıçak çıkarır, Deli Ali’ye yönelir. Deli Ali, elindeki değneği, çocuğun eline hızla vurur.
Bıçak yere düşer.
Diğeri bıçağı yerden almak için eğilir. Deli Ali, çocuğu
kucaklayıp, kafası aşşağı çöp bidonunun içine atar. Diğer
çocuk bıçağı almış arkadan Deli Ali’ye saplamak için hamle
yapar.
45) HAPİSHANE PARMAKLIKLARI (DIŞ GÜN)
Ayşe, Ali, Çocukları.
Hava hafif kar yağışlı. Ayşe’nin yanında iki çocuğu, bebek
kucağında.
Karşılıklı konuşmaktalar.
AYŞE
Dolmuş paramız bile yoktu. Yürüyerek zor
bulduk. Bi göreyim dedim seni.
668 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ALİ
Sen beni merak etme, burası sıcak. Yemek de
bedava.
AYŞE
Eğer vatanın için, namusun için, burada
olsaydın, her türlü çileyi severek
karşılardım. Bu benim için dünyada su,
ahirette sevgi olurdu.
Ali, elinin içindeki kartviziti Ayşe’ye uzatır.
ALİ
Al şu kartı, karakolda değişik kıyafetli bir
abi vermişti. Ara bir bakalım.
Ayşe kartvizite şaşkın, şaşkın bakar. “Akı Baba” yazısı
görülür. çantasına kor. Ali’ye üzgün bakar. Gözünde yaş
görülür.
AYŞE
Allah kurtarsın.
Küçük kızı omuzuna atar. yürümeye başlar.
46) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Abdulkadir, 4 genç bilgisayar programcısı.
Çaycı kız, masum ve güleryüzlü bir tavırla,çay ikram eder.
Birisi almaz çantasından bir şişe şurup çıkarır. İki bardak
alıp, Abdulkadir’in masasına koyar.
ABDULKADİR
Sağol yiğidim.
Şurubu bardaklara boşaltır. Diğerleride ellerinde, çayla
Abdulkadir’in yanına gelirler. Çayları masaya bırakırlar.
Andulkadir’in masasındaki büyük ekranlı bilgisayar’da, bal
peteği resmi görülür. Abdulkadir bardaktaki şuruptan bir yudum çeker. Akabinde içini çeker,
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /669
ABDULKADİR
Bu bana yeni doğan bebeğimin hediyesi
gençler. O rüya’yı görmesem biz daha çok
uğraşırdık.
Gençlerden birisi, kafasını dairesel bir hareketle çevirmeye
başlar.
Hızlıca kapıya doğru gitmeye başlar. Herkes hayretle bakar.
ABDULKADİR
Nereye yiğidim?
Genç geriye döner. Saf bir bakışla,
GENÇ
Rüya! rüya.. Anam öldü.
Hızla kapıdan çıkar. Kapıyı çok sert kapatır. O halini
izlemekte olan şurup içen gençin elinden bardak yere düşer
kırılır.
47)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI
Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Bilgin, 7 Genç
Hava açık dolunayın ışıkları salonun camından içeri süzülür.
Salon ayışığı ve şömine ateşiyle aydınlanır. Lambalar yanmaz.
Akı baba, Kürşat ve Bilgin ateşi seyretmekte, konuşmaktalar.
Yarenler onları ilgiyle dinlemekte. Ertuğrul onlara çay
ikram etmekte. Bilgin çayından bir yudum alır. Ses duyulur.
BİLGİN(GURURLU)
Ben uzun yıllar yurt dışında; bilgisayarı,
robotlara uyarlama merkezleri kurdum.
Programı yükle makinaya. Makina kessin,
biçsin, paketlesin.Şimdi savunma sanayisine
savaşçı robotlar geliştirme çabasındayız.
Kürşat elini yüzüne dayamış; Bilgin’in konuşmalarına konsantre olmuş vaziyettedir. Akı Baba’nın telefonu çalar. Telefona bakar, kapatır. Akı baba, Kürşat’a üzgün bakar.
670 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
Yiğidim, biz hocamla acele çıkmak zorundayız.
Kürşat onları yolcu eder. Camlardan dışarıyı seyretmeye
başlar.
Gençlerden biri kaval’ı alır, çalmaya başlar.
Camın önünden bir kadın, iki yaşında bir çocukla geçmekte,
çocuk, camdan masum bir ifadeyle bakar. Bir eliyle de montunun düğmelerini okşar. Yürürler, çocuk tekrar geri dönerek
bakar. Montundaki top gibi beyaz askıyı okşar. Kürşat bir
dolunaya, bir çocuğa bakmaya odaklanmıştır.Kürşat hayallere
dalar. Kavalın yanık sesi, obalarda Türk milletine yapılan
zulmü hatırlatır. Zalim bir sultanın savaşçılarıyla
Türk obalarına doğru geldiğini görür.
48)EMEVİLER DÖNEMİNDE TÜRKİSTANDAN BİR KESİT (DIŞ-GUN)
Emevi Sultanı, Eski Türk kıyafetli insanlar, Gençler,
Çocuklar, Arap savaşçıları.
FONDA
Kaval sesi.
Çam ağaçlarının arasında; Türk çadırları, dolunay ortalığı
gündüz gibi yapmış, kavalın yanık sesi duyulur. Ağacın dibinde bir grup genç (eski Türk giysileri içinde) sohbet etmekte, at kişnemesi uzaktan duyulur.
Arap kıyafetleri içinde, silahlı bir grup askerin, obalarına
doğru geldiğini görürler. Çadırların içine dağılırlar.
Çadırlardan ellerinde ok, yay kılıç, hançer olan erkek,
kadın, kız, çocuk obanın önüne toplanırlar. Bir kadın, iki
yaşında sevimli bir kız çocuğuyla; topluluğun kenarına gelip
durur. Ak sakallı, Deli Derviş elinde değneği ile askerlerin
önüne durur. Emevi Sultanı atını ihtiyara doğru sürer.
İhtiyar değneğini atın önüne dikip, onu durdurur.Sultan insanlara yaklaşır, durur. Gururlu bir ifadeyle bozuk bir
Türkçeyle;
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /671
SULTAN
(öfkeli)
Muhammed’in yetimleri sizin obanıza sığınmış.
Onları bize teslim edin yoksa...
DELİ DERVİŞ
Ben bütün dünyayı dolaştım. Senin gibi zalim
görmedim. Ölürüzde sana teslim etmeyiz
Resulullahın yetimlerini... İn attan aşşağı,
çıkar üstündeki o haramları...
Deli Derviş kollarını havaya kaldırır, ellerini açar. Kararlı
bir ifade ile:
DELİ DERVİŞ
Ya Rab! Bayrağını milletine teslim et. Dinin
töremize uygun. Bu zalimlerin soyunu da
kurut.
SULTAN
(öfkeli)
Sen kimsin bre ihtiyar?
DELİ DERVİŞ
Bana deli derviş derler. Senin döneminde, ne
malımızın ne canımızın, güveni kalmadı.İn
attan aşşağı bre zalim.
SULTAN
(öfkeli)
Bre ihtiyar! Bu toprakların hükümdarı, Emevi
Sultanı’yla nasıl konuşursun?
Yanındaki askerlere; vurun işareti yapar. İnsanlar, kadınlar
ve çocuklarda dahil vuruşurlar. Allahuekber nidaları yükselir. Kopuz, davul, kös sesleri birbirini takip eder. Kavalın
ezgisi yükselir, yankı yapmaya başlar. Askerlerden birisi,
kenarda duran kadının çocuğunu elinden alıp, dolunay isti-
672 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
kametinde havaya doğru fırlatır. Hançeri dik olarak çocuğun
düşeceği istikamette tutar. Çocuğun masum yüzü dolunay,
arka planda olacak şekilde, görünür. Resim donar.
49) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Hakan, Ertuğrul, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Salak Ali,
Akı Baba
Yerlerde kar var. Salondan görülür. Şömine yanar, arada
yanan odunların çıtırtısı duyulur.
Akı Baba Hakan ile konuşmakta. Ertuğrul iki bardak çayla
odadan salona girer gururlu bir tavırla,
ERTUĞRUL
Yeni bir bitki çayı icat ettim. İnşallah
beğenirsiniz.
Ertuğrul’a sevgiyle bakarlar. Sesler duyulur.
AKI BABA:
İyi satmışsın Hakan.
Hakan merakla Akı Baba’ya bakar.
HAKAN
Akı Baba zekatını istemeyecek misin?
AKI BABA
Gönülden gelen Haktan gelir. Gönlün rahat
değilse verme.
HAKAN
Sorma Akı Baba, sattığım gün arabayla kaza
yaptım.
AKI BABA
Hayra dönüşsün inşallah, bilmediğimiz bir
hikmet vardır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /673
ERTUĞRUL
(kafa sesi)
Var, var hocam. Ben bilmekteyim.
Ertuğrul çantasını açar; paralar görülür.
AKI BABA
Cuma günü Yönetim Kurulu toplantımıza katıl.
Bu parayı toplum yararına, nasıl üretime
dönüştüreceğimizi projelendirelim. Sen de
projenin denetçisi ol.
Kapıdan sesler duyulur. Zil çalar. Ertuğrul kapıyı açar.
Arabacı ve Anahtarcı Ali’ler, Salak Ali’nin iki taraftan
koluna girmişler.
İçerdekileri görünce salona iterler. İçerdekiler şaşkın bakarlar.
ARABACI ALİ
Abiler! Bu salak cami hırsızı. Bizden bu
kadar.
AKI BABA
Gelin gençler siz de içeri.
İçeri girerler. Arabacı ve Anahtarcı Ali
Ali’nin yanında, sinirliymiş gibi durular.
ayakta,
Salak
AKI BABA
Oturun gençler. Niye ayaktasınız?
Arabacı Ali, Salak Ali’ye vurmaya başlar. Arkadan anahtarcı
Ali’de.
ARABACI ALİ
Herşeyin bir raconu vardır la... Camide
hırsızlık olur mu?
Salak Ali, yere düşer.
674 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
(Sert bir ifadeyle)
Oturun dedim gençler. Ertuğrul şunlara çay
ver.
Ertuğrul onları ayırır.
Ali’ler, odaya açılan kapının karşısına otururlar. Ertuğrul,
bitki çayı ikram eder. Ali’lerin gözüne açık duran çantadaki
paralar takılır.
Hakan aceleci bir tavırla:
HAKAN
Vakit nakittir, Akı Baba. Zekatım tam iki
milyon.
AKI BABA
Allah Kabul Etsin.
Çantayı alır, kapıdan sandık odasına gider. Sandığı açar
şifreli bir kasa çıkar. Kasayı açıp, paraları yerleştirmeye
başlar. Ali’ler heyecanla Akı Baba’yı izlerler.
50) ALİ’NIN EVİ (DIŞ GÜN)
Ali, Ayşe, Fatma, Nurlu.
Hava açık, köşelerde kuşlar var, avluda karga dahil kuş
sesleri duyulur.
Ali, evin önünde inşaat artıklarından oluşan odunları, baltayla parçalamakta. Fatma Bacı, yanında Nurlu, arabayla evin
önünde durur.
Arabadan inerler. Ali yanlarına yaklaşır.
FATMA
Kolay gelsin Ayşe bacı evde mi?
Ali, heyecanla eve koşar, kapıyı açar:
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /675
ALİ
Ayşee! Ayşee!
Ayşe kapıdan görünür. Fatma Bacı’yı görünce; koşarak yanına
gider, kucaklar.
AYŞE
Hoşgeldin ablam.Şeref verdin. Bir çay içer
misin?
Fatma, Nurlu’ya bakar.
FATMA
Nurlu. Yol kardeşin bu kız olsun. Bakma sen
onun küçük olduğuna...
Ayşe Nurlu’yu öper, kucaklar. Ali, şaşkın şaşkın onlara
bakmaktadır.
Ayşe kollarına girer. Eve doğru yönlendirmek ister.
FATMA
Ayşe kardeş vaktim yok. Daha sonra.
Arabanın arkasına geçer, bagajı açar. Üç çuval ve bir büyük
dolu poşet görünür.
FATMA
Bu çuvallarda oyuncak parçaları dolu. Numune
ve aletler içinde. Onları monte edin. Çin,
oyuncak piyasamızı mahvetti. Az bi işçilik
verebileceğim. Kusura bakma. Yerli üretim
batarsa ülke kontrol altına alınır. Ondan
sonra vay halimize...
Çantasından 500 TL çıkarır, Ayşe’ye verir. Ali Çuvalları
indirir.
Poşeti açar, içinde yiyecek vardır. Gözleri dolar.
676 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ALİ
Akı Baba’ya Selam söyle. Allah ondan razı
olsun. Ne emri olursa yaparım.
Vedalaşır ve araba uzaklaşır.
51) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Arabacı Ali, Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Kaynak makinası
Kasap Ali cep telefonunu kafasına yaklaştırmış “yalancının
birine kapıldı gitti gönlüm” şarkısını dinler. Kendinden
geçmiş bir tavırla arada bir kafasını kaşır. Arabacı Ali
sandığın kapağını kaldırır.
Arkadaşlarına döner dua eder gibi ellerini açar.
ARABACI ALİ
Hey Allahım! Cami hırsızını bulduk, getirdik
buraya, sen bizim önümüze hazineyi koydun.
Anahtarcı ali kasaya yaklaşır. Kasap Ali’ye bakar.
ANAHTARCI ALİ
Burada kaç milyon var bilen mi?
KASAP ALİ
Çok parayı duyunca beni de yoldan çıkardınız
lan. Bi yamukluk yaparsanız doğrarım sizi.
Arabacı Ali kaynak makinasına bakar.
ARABACI ALİ
Kaynak makinasını fişe takayım mı?
ANAHTARCI ALİ
Lan ben bu işin profesörüyüm. Bi iki deneyim
nasıl açılacak bak.
Şifreleri denemeye başlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /677
52)YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN)
Hasan, Fatma, Nurlu, Avukat ve Çalışanlar
Yerler karlı, birkaç kişi kapıdan çıkıp, dönüp, içeri girer.
Yakından görünür.
Bakkalın önünde, bir kamyonet iki taşıyıcı, bakkaldaki
malları yüklemekte. Bakkal Hasan üzüntülü, onları seyretmekte, avukat ve icra memuru kamyonetin başında, yüklenen
malları bir dosyaya kayıt etmekte.
Fatma bacı ve Nurlu, arabayla bakkalın önünden geçerken
dururlar.
Arabadan inerler. Avukatın yanına yaklaşırlar.
FATMA
Hayır ola Bey!
AVUKAT
Hayır değil icraya geldik.
Hasan’da yanlarına yaklaşır.
FATMA
Esnaf bitirilmekte bey. Zincir marketler,
halka bir ekmek bile vermezler, veresiye.
AVUKAT
O benim sorunum değil.
FATMA
Ne kadar borcu var bakkalın?
AVUKAT
Ana para 27 bin. Avukatlık ve icra
masraflarıyla 52 bin.
FATMA
Neredeyse iki katı olmuş. İnsaf be.
Bakkalın gözleri dolmuştur.
678 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HASAN
Kızım alacaklarımı toplasam, bundan fazlası
eder. Dünde oğlum eşinden ayrıldı 3 çocuk
başıma kaldı.
FATMA
(Kararlı)
Avukat Bey, bana iki saat zaman ver, ben
ödeyim.
AVUKAT
Biz bu sözleri çok duyduk.
Fatma, kolundaki bir bileziği çıkarıp avukata uzatır.
FATMA
Al, siz de emanet kalsın, iki saat sonra
dönerim.
Avukat elinin tersiyle bileziği iter.
53)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Arabacı Ali, Kasap Ali, Anahtarcı Ali, Kaynak makinası,
FONDA
”YALANCININ BİRİNE” ŞARKISI
Kasap Ali cep telefonunu kafasına yaklaştırmış “yalancının
birine kapıldı gitti gönlüm” şarkısını dinler. Kendinden
geçmiş bir tavırla arada bir kafasını kaşır.
Anahtarcı Ali şifreyi çevirmeye devam etmekte Arabacı Ali
sabırsız bir tavırla yerinden kalkar başını Anahtarcı Ali’nin
kafasına yaklaştırarak kasanın şifre bölümüne bakar.
ARABACI ALİ
Bismillah de, bir daha dene olmazsa kaynak
makinasını fişe takayım.
Kasap Ali karamsar bir tavırla Anahtarcı Ali’ye yaklaşır
şarkı biter.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /679
ANAHTARCI ALİ
Bismillah.
Tekrar şifreyi çevirmeye başlar büyük bir patlama sesi duyulur. Kasanın şifrelerinin üzerindeki delikten, hızla biber
gazı püskürür. Kasadan ses gelir. “Tekrar denerseniz hakiki
mermi kullanmak zorunda kalacağım.”
ANAHTARCI ALİ
Yandım anam! Gözüm gitti.
Ellerini yüzüne sürerek, yere yuvarlanmaya başlar, Arabacı
Ali onun üzerine düşer.
KASAP ALİ
(KIZGIN)
Beni de alet ettiniz şerefsizler...
Kalçanızdan pirzola yapıp köpeklere
yedirmezsem...
Ali’lere vurmaya başlar. Ellerini gözüne sürer.
KASAP ALİ
Elimde uyuştu lan, gözümde görmez oldu.
Elleri ile kafasını tutup, yüzün koyun yere yatar. O da
ayaklarıyla tepinmeye başlar.
54) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE)
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat,
Birol(Misafirağa), Hakan(Küçükağa).
Kürşat şöminenin önünde oturmakta. Dizinin üzerinde rahle,
kağıt, kalem. Ayışığı içeri süzülmekte. Salon ayışığı ve
şömine ışığıyla aydınlanmakta.
Hava açık camdan dolunay görünüyor. Şömine ateşi çok yüksek,
camların yerlere yakın yerleri buharlaşmış. Ertuğrul bitki
çayı ikram etmekte, Prof. Birol konuşmakta. Ertuğrul onun
önüne çayı korken ses duyulur.
Kürşat, Birol’u dinlerken bazen not almakta, bazen camdan
bakarak gökyüzündeki yıldızları seyretmekte.
680 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BİROL
Uzay bilindiği gibi boşluk değil. Bundan 1100
yıl önce ünlü Türk Bilgini Farabi, deneyle
uzayın boşluk olmadığını ispatlamıştı.
Birol yanındaki dosyadan Farab’nin resmini çıkarıp gösterir.
Yarenler tekrar Birol’a merakla bakar.
BİROL
Bu bilginimizin ilginç bir özelliği var.
Bundan 1100 yıl önce, İslam diyarlarında Arap
kıyafetleri moda idi. Farabi üstündeki Türk
giysilerini hiç çıkarmazdı.
Birol durur, yarenlere bakar. Yarenler üstlerindeki milli
kıyafetlere bakarlar. Kürşat’da onlara bakar.
BİROL
Farabi’nin bu deneysel bulgusunu ben de
teorimle kanıtladım.
Kürşat, camdan dışarı bakmaya yoğunlaşır. Hayalinde Galaksi
oluşumundaki güçlü ışık dalgalarını görür.
BİROL
Uzay var oluşuyla, yok oluşu, aynı anda olan,
uzayı baştan başa, bir anda geçen, tekrar
çıktığı yere dönen notruyo tanecikleriyle
dolu. Bunlar su damlaları gibi, bir araya
gelip dalgalar oluşturur.
Ses görüntüye düşer.
Birol şöminenin yakınında buharlaşmış cama bakar. Kürşat ve
yarenlerde bakarlar. Camın buharlaşması yoğun olan bir yerinde su damlacığı oluşmuş, camın üstüne doğru kaymaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /681
BİROL
Uzay da notruyo tanecikleriyle dolu.
Kürşat, Uzay’ı Derya, Galaksileri Derya’nın dalgalarının
üstündeki köpükcükler olarak hayal eder. Ses görüntüye düşer.
BİROL
Her oluşan dalganın hızı, uzayın yaradılış
hızına eşit. Bu dalgalar Derya gibi, uzayın
her tarafını kuşatmış. Galaksiler uzayın
içinde çok küçük köpükcükler gibi. Yani
Evrenin hızı, zamanın hızına eşit. Yani
varlıkla yokluk aynı noktada.
Kürşat dalgınlaşır ve hayale dalar. Farabi’nin resmine bakar. Resimi, rüzgar gökyüzüne doğru uçurur. Resim yıldızların
arasından geçip, kozmik galaksi görüntülerinin içinde kaybolur. Ses görüntüye düşer.
FONDA
Doğal Galaksi sesi. Ultrason aleyinden
duyulan bebek kalbi sesi.
Yarenler dalgın, bir Birol’a bakarlar, bir camdan gökyüzüne...
Akı Baba içini çeker.
AKI BABA
Yani heryer, birde; Bir; Heryerde
BİROL
Bu teorimi Yunus’un şiiriyle bağlayalım:
Bu Tılısımı bağlayan.
Cümle dilde söyleyen.
Yere göğe sığmayan.
Girmiş bir can içine.
BİROL
Farabi’nin deyimiyle bitirelim. “Evren boşluk
kabul etmez”.
682 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Akı Baba’nın telefonu çalar. Kapatır eliyle izin ister.
Odaya geçer.
Başağa sazcılara işaret eder. Mehter marşı çalmaya başlarlar.
“Gafil ne bilir neşe-i pür şevk-i vegayı”
Kürşat hayale dalar, kalemi sigara içer gibi tutar. Dirseği
rahleye dayalı, şöminenin ateşini seyretmekte. Ateşteki dalgalar açılır. Büyür, deniz dalgası gibi gökyüzünde süzülmeye
başlar. Bağdat’ın tarihi evlerinin bulunduğu bir mahalleyi,
bulut kümelerinin hareketi gibi (tramlı) geçer. Bir tarihi sarayın kapısında ateş yığını şeklinde yalamaya başlar.
Kürşat ateş bulutunun içinde kapıda görünür. Kürşat kapıya
vurmaya başlar. Kapıya vuruş sesleri duyulur. Seslerin üzerinde Kürşat’ın sözleri düşer.
KÜRŞAT
(kafa sesi)
Evren boşluk kabul etmezse, sosyal hayat eder
mi ?
Kapı açılır. Boşluk görünür. Marş biter.
sıçrar. Yarenler Kürşat’a şaşkın bakarlar.
Kürşat
birden
55) EMEVİ ABBASI MÜCADELESİNDEN BİR KESİT (DIŞ-GÜN)
Emevi Sultanı (Mervan), Abbasi Sultanı (Sahhaf), Türk Komutan Ebu Müslim Horasani, Bir grup insan(Arap savaşçısı
kıyafetli). Bir grup Türk savaşçıları. Türk giysileri içerisinde.
Saray
Türk
ve
Abbasi
Kabilesi
askerleri
tarafından
kuşatılmıştır.
Sarayın giriş kısmında çatışma vardır.
SAHHAF
Ya Horasani, sen Türk askerlerini kuzeye
gönder. Benimkiler Güney’e gidecek. Emevi
soyundan bir bebek bile bırakmayın... Soyları
kurusun.
Deli Derviş, eli havada dua eder gibi görünür.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /683
HORASANİ
Ya Sahhaf!.. Bizim Türk’ler kadınlara ve
çocuklara dokunmazlar.
SAHHAF
O zaman sizin askerler, şehirde muhafız
olarak kalsın. Resulullah’ın soyunu katleden
Emevi kabilesinden bir bebek bile
bırakmıycam..
Girişteki çatışma hızlanır. Sarayın içine girilir.
Emevi Halifesi Mervan yakalanmıştır. Sahhaf ve Ebu Müslim
Horasani’nin huzuruna getirirler.
MERVAN
(Korkarak)
Ya Sahhaf. Biz aynı soydanız. Türklerle iş
birliği yapıp, sarayımı bastınız. Kardeş
kardeşe bunu yapar mı?
SAHHAF
Ebu Lehep de Resulullah’ın amcasıydı.
Lanetlenmedi mi? Sen de onun gibi zalimlerin
yolunu seçtin.
Elindeki
görülür.
kılıcı,
Mervan’ın
başına
vurur.
Başın
düştüğü
56)YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ-GECE)
Deli Ali, Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Köpek.
Yerler ıslak, Ay hilal olmuş. Deli Ali, değneğini yere
vura,vura, gider. Sağa sola bakarak, türkü Söyler. Arada bir
elindeki ekmekten koparıp yer.
DELI ALİ
Uzun ince bir yoldayım.
Gidiyorum gündüz gece.
.......
684 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Bir köpek yanına yaklaşır. Köpeği sever, ekmek verir. Biraz ileride, Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali, lüx bir arabanın
kapısını açmak için uğraşırlar. Deli Ali köpeğin hizasına
çömelir, gözlerine bakar. Arada bir de; Ali’lere bakar.
DELİ ALİ
Sizi yavruyken alırlar, zevkleri bitince
sokağa salarlar. Yazıklar olsun. Onlarda
sizin kadar insanlık olsaydı, bunu
yapmazlardı. Bir parça ekmek daha verir,
ayağa kalkar.
Kızgın bir ifadeyle:
DELİ ALİ
Köpek gibi dolaşıp durma. Git doğaya. Köpek
gibi yaşayacağına it gibi öl.
Yürü; der gibi, ayağıyla köpeğe hafifçe vurur. İleri doğru
bakar.
Ali’ler, arabanın kapısını açmayı başarmışlar. Plakasına
‘Mutluyuz’ yazısını, arka cama, Ali kalp resmi, önüne Ayşe
yazısını, yapıştırmışlar. Deli Ali, onlara doğru yürür.
Ali’ler, hızla Arabaya binip, tekerleklerden ses çıkaracak
şekilde, hızla ilerlerler. Deli Ali’nin yanından geçerken, lastiklerden yüzüne doğru çamurlu su sıçrar. Deli Ali,
arkadan sinirle bakar.
57) OĞUZUN ATÖLYESİ (İÇ-GÜN)
Oğuz, Mucit, Hakan, Çalışanlar
Mucit, Oğuz, Hakan güneş panelinin yanında sohbet etmekteler. Tembel Ali’de onlara çay ikram eder. Ses duyulur.
OĞUZ
Mucit bence daha fazla uğraşma, bu haliyle
üretime geçelim. Dolar çok arttı.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /685
HAKAN
Ben yine aynı kanaatteyim. Bırakın bu Ar-Ge
işini. İthal etseydik şimdiye iyi para
kazanırdık.
MUCİT
(Oğuza bakarak)
Bizim parolamız; sabır, akıl, ilim, ahlak
değil mi? Yurt dışından getireceğimiz her
mal, kendi kalemize gol.
HAKAN
Ekonominin enerjisi paradır.
Oğuz, Hakan’a haklısın der gibi bakar. Mucitin dikkatini
çeker. Birden rengi kıpkırmızı olur. Üzgün ve heyecanlı hal
alır, Hakan’a bakar.
MUCİT
Ekonominin enerjisi para değil bilgidir,
Hakan Bey:
Mucit Oğuz’a bakar.
MUCİT
Esas ustalık bilgi üretmekle, teknoloji
üretmekle olur.
Hakan’a bakar derin nefes alır.
MUCİT
Teknoloji üretmezsen, bilgiye, araştırmaya
yatırım yapmazsan, birgün olur, Allah’a bile
göstermedikleri saygıyı, göstererek aldıkları
ihalelerle, sahip oldukları lüks binaların
üzerine, bomba yağar.
Mucitin kıpkırmızı yüzü sararır. Bağdat’a yağan bombaları,
Saddam’ın devrilen heykelini hayal eder.
686 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MUCİT
Tanrı’laştırılan liderlerin de heykellerinin
yıkıldığını görürler. Bankadaki paralarına el
konur. Ya Tanrı’laştırdıkları liderleri için
savaşır ölürler. Ya da kaçıp kendilerine yeni
bir vatan ararlar.
Ses görüntüye düşer.
Tembel Ali, yanlarına çayla gelir. İkram eder. Mucit almaz.
Mucit Hakan’a kararlı ve üzgün bir ifade ile bakar.
MUCİT
Teknoloji de insanlık için, tek başına birşey
ifade etmez. Teknoloji dünyasının içinde,
toplumsal hayatın da ustaları olmalı.
Evrensel yasaları öğrenmiş sosyal mucitler,
insanlığı yüce bir hedefe taşıyacak,
toplumsal makinalar icat edip, direksiyonuna
da kendileri oturmalı.
Mucit durur. Oğuza ve Hakan’a ayrı ayrı üzgün bakar. Hakan
çayını içmektedir.Oğuz üzgün mucite bakmaktadır.
Mucit Akı Baba’nın at üstünde, Ahi Evran Cami ve Külliyesi’nin
önünde, atın üstünde bekleyen; Ahi Evran’ın yanına geldiğini,
elele tutuşup, Malya Ovası’nda, çeşme başında bekleyen, Hacı
Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Bilge Dede’ye ulaştıklarını,
atlarından inip, kucaklaştıklarını hayal eder, ses görüntüye
düşer.
Derin bir nefes daha alır. Hakan’a ve Oğuz’a kararlı bir
ifadeyle bakar.
MUCİT
Aksi takdirde; Hakkın oyununu bozup, kendi
oyununu kuran, zalimlerin icad ettikleri,
oyuncak arabalara, insanları bindirirler,
direksiyona da kendileri otururlar.
Mucit üzgün ve dalgın hayale dalar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /687
MUCİT
Yakıt evrensel olmadığı için araba yolda
kalır. Arabasındaki insanların
haysiyetlerini, özgürlüklerini, şereflerini
yakıt olarak kullanırlar. Hiç bir kutsalı
kalmayan zavallı insanlar, bu dünyadaki
programlarını taamamlamak için çaresiz
etlerini satılığa çıkarır.
Mucit, insanların kırbaçlananarak çalıştırıldıklarını, işsiz
güçsüz kalmış perişan insanları, kendini pazarlamak için
erkeklere kur yapan, kadınları ve kızları hayal eder. Ses
görüntüye düşer.
Tembel Ali, boş bardakları almaya gelir. Hakan içmiştir.
Oğuz İçmemiştir. Oğuz’la Mucit gözgöze gelir. Oğuz yere bakar. Mucit Hakan’ın gözlerinin içine bakarak,konuşmaya devam
eder.Mucit, Oğuz’un gözlerinin içine tekrar bakar gözgöze
gelirler.
MUCİT
Ustam, sen bana daha ilköğretim çağında
atölyeni açtın. Yamak oldum. Lisede çırak
oldum. Üniversite dönemimde bir hayal uğruna
Ar-Ge oluşturdun bana.İcatlar yapmam için çok
para harcadın.İcatlar yapmama yardımcı oldun.
Mucit dalgınlaşır, hayale dalar.Ali’lerin bilgelik evinin
kasasını soyarken, kasanın, Ali’leri tesirsiz hale getirdiği
sahneyi hayal eder.
MUCİT
Binlerce yıllık yüce tarihimizin; insanlığa
armağan olan, Ahi Üretim ve Kültür
Birliğinde, kalfa rütbesi almam için herşeyi
yaptın. Bu rütbe bana petrol devletlerinde,
kral olmanın çook üstünde.
Çantasını açar. Not defterinden bir yaprağın altına, imza
atar. Koparıp, güneş panelinin üstüne kor.Mucit üzgün.
688 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MUCİT
Ustam işte imzalı boş kağıt. Bir evimiz var.
Satıp, bugüne kadar yaptığın tüm masrafları,
ödeyeceğim.
Mucit kapıya doğru yürür. Geri dönüp üzgün bakar. Gözleri
yaşarmıştır.
Oğuz ve Hakan, şaşkın bakarlar. Mucit kapıyı yavaşça açıp,
dışarı çıkar. Kapı kapanır.
58) ARGE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Abdulkadir, 3 genç bilgisayar programcısı,
3 Genç, bilgisayarlarının başında çalışırlar. Kapı açılır,
Abdulkadir içeri girer. Salona bakar. Birinin eksik olduğunu
görür. Salonda “kızılcıklar oldumu” türküsü duyulur.
ABDULKADİR
Kolay gelsin yiğitlerim.
Kendisine, şurup ikram eden genç, Abdulkadir’e bakar.
GENÇ
Hoşgeldin hocam.
Diğerleri oralı olmazlar.
ABDULKADİR
Göksel nerede ?
GENÇ
Hocam rahatsızlanmış. Bugün gelmedi.
Abdulkadir üzgün bakar. Diğer bir gencin yanına yaklaşır.
Elini ensesine sevgiyle kor.
ABDULKADİR
Hayrola yiğidim, selam sabah yok mu?
Genç geri dönüp,
görüntü var.
Abdulkadir’e
bakar.
Yüzünde
safça
bir
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /689
Eliyle, bilgisayar ekranındaki; kızılcık ağacını ve üzerindeki arıyı gösterir.
GENÇ
Bak hocam bak, kızılcıklar olmuş, Arı
yiyo.Afiyet olsun
Tekrar bilgisayarına döner, çalışmaya başlar. Abdulkadir,
olaylara bir anlam veremez bir tavırla, kafasını sağa, sola
sallar. Alt dudağını ısırır vaziyette, dışarı çıkar. Türkü
kesilir.
59)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı),
Hakan(Küçükağa), Kürşat, Oktay, Nurlu.
Kürşat şöminenin karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem
şömine yanmakta. Ayışığı ve şömine odayı aydınlatmakta, lambalar yanmaz. Nurlu Oktay’ın yanında oturmakta. Oktay sevecen bir tavırla Nurlu’ya bakmakta. Prof. Dr. Bilgin anlatmakta, yarenler dinlemekte,
Kürşat arada bir not almakta.
OKTAY
Benim uzmanlık saham böcekler.
Kürşat, Akı Baba’ya bakar. Akı Baba, başıyla izin verir.
KÜRŞAT
Dinleme böcekleriyle mi?
OKTAY
Bitkilere zarar veren böcekler. Bu böcekleri
yiyenleri çoğaltıp, üzerlerine salıyoruz.
Bitkiler kurtuluyor.
Kürşat bitkilerin üzerindeki böcekleri hayal
görüntüye düşer.
Ertuğrul odaya girer. Bitki çayı ikram eder.
eder,
ses
690 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
OKTAY
Bir de doğal bitki ilacı icat ettim. Kimyasal
bitki ilacı üreticileriyle yıllardır
mücadelemiz sürmekte.
Oktay elini Nurlu’nun omuzuna atar.
OKTAY
Nurlu benim Asistanım. Ahi Birliğindeki
Rütbesi ise Kalfa. 12 Yaşında Özel Eğitim
aldı.
Akı Baba Nurlu’ya sevgiyle bakar.
AKI BABA
Gerisini sen anlat bakalım güzel kızım.
NURLU
Ben bitkilere zarar veren böceklerin ve
rakiplerinin karakterlerini bilgisayar
ortamına programladım.
Yarenler şaşkın Nurlu’ya bakar.
AKI BABA
Çok ilginç. En önemli özelliklerini söyler
misin?
NURLU
Her cins kendi cinsleriyle yardımlaşma
içindeler. İsraf yapmazlar, ihtiyaçları kadar
tüketirler. Doğal ortamlarını tahrip etme
özellikleri yok.
Kürşat, Nurlu’yu bilgisayarın başında böcekleri incelediğini
hayal eder, ses görüntüye düşer.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /691
AKI BABA
Bu kadarı bile çok yüce..İnsan karakterlerini
programlamayı düşünmezmisin?
NURLU
Doktora tezim bu olacak inşallah.
AKI BABA
Bence yalandan başla. Fitneyle devam et.
Kürşat ayağa kalkar. Rahleyi, kağıtları ve kalemleri Akı
Baba’nın önüne bırakır.
KÜRŞAT
(Karamsar)
Akı Baba, bu beni aşar.
Akı Baba ayağa kalkar. Rahleyi, dosyayı, kalemi Kürşat’ın
kucağına Uzatır. Kulağına birşeyler söyler.
AKI BABA
(kafa sesi)
Allah’ın mektebine girdin mi, terketmek
tehlikelidir. İstersen okulu bırak. Dışarda
şeytanın çeteleri dolaşıp dururlar.
Akı Baba, rahleyi Kürşat’a tekrar uzatır. Sandık odasına
girer. Elinde bir kitapla çıkar, Kürşat’a verir. Kitabın
kapağı görünür. “AHİLİK-Türk İslam Medeniyetinde Dünyevi ve
Uhrevi Sistem.”
60)BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ AKŞAM)
Aki Baba, Bakan, Odacı
Akı Baba, bakanla konuşmaktadır. Kapı açılır çay gelir. Çaycı,
çay ikram ederken sesler duyulur. Akı Baba heyecanlıdır.
Önündeki dosyadan bir kağıt çıkarıp bakana uzatır.
692 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
Bu sözlerim hayali değil. Buyrun sayın Bakan.
Olur mu böyle şey? İhale yönetmenliği.
Kağıdı Bakanın önüne koyar, parmağıyla işaret eder.
AKI BABA
Bak işte, yurt dışından temin edilir yazıyo.
Bunların en iyisi Türkiye’de üretilmekte.
BAKAN
Sakin ol, düzeltiriz Akı Baba. Osmanlı’dan
kalmadır.
AKI BABA
Cumhuriyette kanunlar değişmedi mi?
BAKAN
Çoğu kanun aynen kaldı.
AKI BABA
O zaman Duyun-u Umumiye de çıkmıştır. Kaç
sene oldu Sayın Bakan?
BAKAN
Sakin ol Akı Baba, böyle çok kanun var,
yönetmelik var.
AKI BABA
100 senedir milletvekilleri kamp mı yaptı
mecliste?
Akı Baba çayından bir yudum alır.
AKI BABA
Temiz enerji tek çıkar yol. Enerji de %80 yurt
dışına bağımlıyız. Almanya, Türkiyeden 1800
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /693
km. daha kuzeyde. Güneşten aldığı enerji,
Türkiyenin tüketimi kadar. Açın milletin
önünü...
Bakanın rengi morarır.
BAKAN
Bakarız Akı Baba, sen şu çayını bi iç.
Dışardan insan sesi, uğultusu ve polis siren sesleri
duyulmaya başlar.
Bakan ve Akı Baba, cama doğru yönelirler. Dışarıya bakarlar.
Dışardan bakanlığa doğru, bir grup insan yürümekte, polisler
onları engellemeye çalışmakta.
61) PİŞTİ KIRAATHANESİ
(İÇ-GUN)
Deli Ömer, Ali’ler, Müşteriler
İnsanlar okey oynamakta. Deli Ömer, Anahtarcı ve Arabacı
Ali, bir masada heyecanla sohbet eder. Radyodan “Hayaller
gerçek olsa” Şarkısı duyulur.
ARABACI ALİ
Ömer Abi, sen bi sahte ruhsat ayarla iş
kolay. İnternetten 100 bin dolara sallarım.
ÖMER
Bu iş 20 bin dolardan aşağı kurtarmaz.
ARABACI ALİ
Yapma be abi, çok değil mi?
Kapı hızla açılır. Kapı yandaki masaya çarpar. Ömer ve
Aliler kapıya bakarlar. Deli Ali, elinde arabadan söktüğü
yazılarla, Ali’lerin masasına ulaşır ve değneğiyle masaya
vurur. Kağıttaki yazılar görünür.
“MUTLUYUZ, ALİ, KALP RESMİ, AYŞE” kağıtları yırtıp,
suratlarına fırlatır.
694 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Elindeki değnekle Ali’lerin kafasına bir ona, bir ona vurmaya başlar.
Deli Ömer değneği tutar. Hızla çekip Deli Ali’nin elinden
alır. Deli Ali’ye vurmaya başlar.
ÖMER
Yettin be Deli Ali! Bura benim ekmek teknem.
Ölümün benim elimden olacak.
Kapıda Kasap Ali, görünür. Kahveye bir göz atar. Ali’leri
görür.
Belindeki kamayı çıkarır üzerlerine doğru yürür.
KASAP ALİ
Heeeyyytt! Kaçma ulan arabacı.
Ali’ler kahvenin içinde kaçışırlar. Kasap Ali, Onları kovalar.
Peşlerinden koşar. Kahvedekiler kaçmaya başlar. Ömer , Deli
Ali’ye vurmaktan vazgeçip, çay ocağına kaçar. Dışardan polis
sireni duyulur.
Kasap Ali’nin ayağı bir sandalyeye takılır. Kamanın üzerine
düşer.Kama ileri doğru fırlar, kama görünür.
62)BİLGELİK EVİ (YARENLER TOPLANTISI) (İÇ-GECE)
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odabaşı), Hakan
(Küçükağa), Kürşat, Yücel.
Kürşat, Yücel, şöminenin önünde oturur. Önünde rahle, kağıt,
kalem.
Şömine yanar, yerler karlı.Loş bir hava vardır.
Ertuğrul bitki çayı ikram etmekte. Prof Yücel konuşmakta,
ses duyulur.
YÜCEL
Ben akıllı malzeme uzmanıyım. Maddelerin
atomlarını yeniden dizip, programlayıp,
örneğin 5000 C dayanaklı malzeme, kendi
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /695
kendini temizleyen camlar... ve bunun gibi
birçok malzeme...
FONDA
Uğurlama ezgisi
duyulur.
Kürşat, şöminenin karşısında, kendinden geçmişcesine, Yücel’i
dinlerken, birden yere yığılır. Yarenler koşup göğsünü açıp
kalbini dinlerler. Ertuğrul cep telefonunun numaralarına basar, kulağına tutar.
Kürşat’ın dudakları kıpırdamaktadır.
KÜRŞAT
(kafa sesi)
Ya bir millet, Hakkın yolunda
programlanırsa...
Yazı görülür. Kürşat göz kapaklarını yavaşça kapatır. Arada
göz kapakları kıpırdar. Düş görür. Düşünde deve üstünde eski
bir medreseye yaklaşmaktadır.
63) ESKİ MEDRESE BAHÇESİ Ahi Evran (Mahmut), 6 talebe, Fahrettin-i Razi
Hava açık, güneşli.
(İÇ GÜN)
FONDA
Kavalla uğurlama ezgisi devam eder.
Medresenin bahçesinde, talebeler hilal şeklinde dizilmişler.
Kirmani talebelerle sohbet eder. Sesler duyulur. Razi hilalin ortasında.
RAZİ
Ulu Türkistan’ın ilim aşığı talebelerim. Hoca
Ahmet Yesevi üstadımızın yaktığı ocağın ilim
ve doğruluk ışıkları...
696 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Razı durur, uzaklara bakar.Razi, Hoca Ahmet Yesevi’nin huzurunda oturmuş, ders aldığını hayal eder, ses görüntüye
düşer.
Talebeler huşu içinde dinlemektedirler.
RAZİ
İnsanın, ilimde olgunluğu arttıkça, alçak
gönüllülüğü de artar. Gurur ve kibir şeytanın
özelliğidir. Helal kazancın yolu, sabırla,
akılla, ilimle çok üretmek, az tüketmek,
üretemeyecek durumda olanlara yardım
etmek.(ses tonunu yükseltir.) Mahmut,
yiğidim...
Mahmut bir adım öne çıkar, saygıyla durur.
RAZİ
Bizden eğitimin, bugün tamam oldu.
Bahçenin kenarından deve sesi duyulur. Kirmani, 2 deveyle,
kapıya doğru yaklaşmaktadır. Bahçenin kapısına doğru bakarlar. Razi Kirmaniyi göstererek.
RAZİ
Yeni yol atan, Kirmani...
Bahçe kapısına doğru,
konuşmaya devam eder.
önde
Razi,
hareket
ederler.
Razi
RAZİ
Gönlümde hakkın yasalarının sıcaklığını
hissetmekteyim. Hak yolunda yeni bir devlet
için yolun açık olsun...
Kirmani’nin yanına gelirler. Mahmut, Razi’nin elini öper
sonra Kirmani’nin, arkadaşlarıyla vedalaşır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /697
64) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat,
Yücel (Küçük Başağa)
Yerler karlı. Rüzgar karları uçuşturmakta. Kürşat şöminenin
karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem.
Gençler Kırşehir yöresinden “Başımda altın tacım hem susuzum
hem açım” türküsünün ezgisini çalmaktadırlar.
Kapının zili çalar. Odacıbaşı kapıyı açar. Kapıda polisler,
Anahtarcı Ali, Kasap Ali görünür. Kavgadan çıkmışlar halleri
perişan, polis öfkelidir. Akı Baba onlara sevgiyle bakar.
Türkü sesi azalır.
AKI BABA
Hayır ola?
POLİS
Hayır yok! Akı Baba. Yine caddeyi birbirine
kattılar. Bu serserilerden şikayetçi
olsaydın, eski cezalarını da yatacaklardı.
Mahallemiz en az 5 yıl rahat edecekti.
AKI BABA
(sevecen)
Gelin içeri, birşeyler ikram edelim. Polis
Ali’leri içeri iter.
POLİS
(öfkeli)
Bizden bu kadar Akı Baba. Artık ne edeceksen
et, bu serserileri.
Polisler hızla ayrılırlar.
Akı Baba, yerinden hızla kalkar, dışarı çıkar. Kafasındaki
kalpağı rüzgar uçurur.
698 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
(Polislerin arkalarından yüksek sesle)
Şikayetçi olmadıysam, olmayacağım anlamına
gelmez.
Kürşat olayla ilgilenmez, derin düşünceye dalmış camdan
rüzgarın karları uçuşturmasını izler. Akı Baba’nın kalpağının
uçtuğunu görür.
Kalpağın Mahmut’un (Ahi Evran) kafasına geçtiğini, Akı Babayla (tramlı) olarak kucaklaşıp tek vucut haline geldiğini
hayal eder.
65) ÇÖL (DIŞ-GÜN)
Kirmani, Mahmut
“Başımda altın tacım” türküsü, ezgi şeklinde fonda devam
eder. Güneşin ışınları çölde yansır. Çok sıcak. Kirmani ve
Mahmut devenin üstünde, ilerde bir vaha görülüyor.
KİRMANİ
Ya Mahmut! Ulu Türkistan’ın yiğit evladı.
Mahmut, merakla Kirmaniye bakar.
KİRMANİ
Yolumuz uzun, görevimiz çetin. Yiğitlik ister
bu yollar.
MAHMUT
Ya Kirmani, yol atam. Oğuz töresinde
yetiştim. Yiğitlik nedir bilirim.
KİRMANİ
Yiğitlik tek başına yetmez. İnsanlık alemi
için, huzur ve barış yoluna, düştün mü...
sabır, ilim, ahlak, meslek. İyi düşün.
Mahmut uzaklara doğru bakar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /699
MAHMUT
(kafa sesi)
Fütüvvet teşkilatının çok ilerisinde...
Bir vahaya ulaşırlar. Deveden inip, su içip, abdest almaya
başlarlar.
Vahada çalıların arkasında iki haydut saklanmış, onları
izler. Ezgi biter.
66)YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN)
Hasan, Filiz, Torunlar, Nurlu, Fatma
Bakkalın önünde; bakkal Hasan, Gelini Filiz’le tartışmaktadır.
3-6-9 yaşlarında 3 erkek çocuk onları üzüntülü bir şekilde
izlemekte.
HASAN
Kızım akıllı ol, sen bu üç çocuğa nasıl
bakacaksın.
FİLİZ
Bu benim sorunum. O adama çocuk acısı
çektireyim yeter.
HASAN
Ya çocukların çekeceği acı?
Fatma Bacı, Nurlu arabayla bakkala doğru gelmekte. Onları
görünce dururlar ve arabadan inip, yanlarına varırlar.
HASAN
(Sevecen)
Hoşgeldiniiiz. Akı Baba’dan Allah Razı olsun.
Bakkalımı kurtardı. Öderim inşallah, öderim
borcumu.
NURLU
Acele etme Hasan amca. Biz para için
gelmedik. Yol kardeşim Ayşe ablaya
uğrayacağız.
700 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Hasan’ın başına bir arı konar, müdahale etmez.
Fatma çocuklara bakar, geline bakar, Hasan’a bakar. Konuşmaya
başlar, ses duyulmaz. Fatma gelinin koluna girip arabanın
kapısını açar. Gelin, arkadan çocuklar binerler. Araba
uzaklaşır. Bakkal Hasan, üzgün arkalarından bakar. Yüzü
yakından görülür.
67)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Oğuz, Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul, Kürşat,
Hava açık, ay hilal olmuş, camdan görünür.
Kürşat şöminenin karşısında, önünde rahle, kağıt, kalem.
Çalgıcılardan biri, kavalla Köroğlu’nu çalar. Ezgi duyulur.
Rüzgar yerdeki karları savurur, şömine yanar, Ertuğrul bitki
çayı ikram eder, Kasap Ali, bir Anahtarcı Ali’ye bir Arabacı
Ali’ye bakar. Gözleri dışarı doğru fırlamış, kanlanmış haydut
gibi. Kürşat onun yüzüne odaklanır. Elinde kalem, rahlenin
üzerindeki kağıda Kasap Ali’nin resmini çizmeye çalışır.
Vahadaki haydutları hayali olarak Kasap Ali’yle eşleştirir.
Kasap Ali Arabacı Ali ye öfkesini bastıramaz.
Birden yerinden fırlayıp hızla Anahtarcı Ali’nin burnunun
üzerine yumruk indirir. Burnundan kan fışkırır. Bu süreçte
herkes, sessiz şaşkın Ali’ye bakmaktadırlar. Ertuğrul koşup
Kasap Ali’nin kollarından tutar. Kürşat ona bakarak yazmaya
başlar.
68) ÇÖL VAHA (DIŞ-GÜN)
Kirmani, Mahmut.
Güneş ufukta batmak üzeredir.
Kirmani’yle, Mahmut namaz kılmakta. Haydutlar develerdeki heybeleri indirip içlerine bakmaktalar. Selam verirler.
Haydutların heybelerine baktıklarını görürler. Oralı olmazlar. Kirmani Ayet-el Kürsü’yü okumaya başlar.
69)YARENLER BAKKALI (DIŞ-GÜN)
Hasan, Filiz, 3 çocuk, Nurlu, Ayşe, Fatma
Bakkal Hasanla Ayşe bakkalın önünde sohbet etmekteler.
Ayşe’nin elindeki poşetinde elma var. Ses duyulur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /701
HASAN
Kızım olacak şey değil. Dün yine vergi
memurları geldi. Şu vergisi, bu vergisi,
vergi vergi vergi... Artık aklım almıyo.
Rekabet piyasasıymış. Koskoca uluslararası
market zincirleriyle rekabet etmek olacak iş
mi?
Eliyle bakkalın levhasını gösterir.
HASAN
Şu tabelaya bile vergi...
FATMA
Bir kilo da peynir verir misin Hasan abi?
HASAN
Ben bu sabah siftah ettim kızım. Artık
paranız var. Peyniri de arka sokaktaki
bakkaldan al.
Fatma bacı, Nurlu, Hasan’ın gelini ve torunları, arabayla
bakkalın önüne yaklaşıp, dururlar, arabadan inerler. Gelini
sevgiyle Hasan’a yaklaşır.
FİLİZ
Ver baba, elini öpeyim. Biz yalnızmışız
meğer. Ne insanlarla tanıştırdı Fatma Bacı.
Ben evime döndüm.
Elini öper, torunları da...
70)ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN)
Kirmani, Mahmut, Haydutlar.
Kirmani, Ayet’el Kürsi’yi bitirmiştir. Haydutlar kılıç ellerinde Kirmani ve Mahmut’a yaklaşırlar.
702 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İÇLERİNDEN BİRİ
(öfkeyle)
Bre düşkünler! Çıkarın altınları.
KİRMANİ
(sakin)
Evlatlar yolumuz uzun, ancak özümüze yetecek
kadar var.
Haydutlar kahkaha atar.
HAYDUT
Bu çok salak biri. Soyunun! Sizi bu çölde
çırılçıplak bırakacam..
KİRMANİ
Bu son sözünüz mü?
Yerinden hızla kalkıp, haydutun karşısında, sert bir tavır
alır.
Haydut, kılıçla Kirmani’ye saldırır. Diğeri de Mahmut’a.
Kirmani, kıvrak bir hareketle kılıçtan sakınır.
KİRMANİ
Allahuekber!..
Haydut’a bir tokat atar. Haydutun ağzından kan fışkırır,
yere düşer.
Mahmut, belinden bıçağı çıkarmış, diğer haydutla mücadele
etmektedir.
Kirmani hayduta arkadan yaklaşır. Hızla ensesine bir tokat
atar.
Haydut, yüzünün üzerine yere düşer.
71)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Nurlu, Oktay, Ali’ler
Şömine yanmakta. Dışarda, salonun camından ay görülmekte.
Sazcılar Kırşehir yöresinden “kaşların karasına, kurbanım
arasına” türküsünü söylemekte. Salona açılan odanın kapısı
açık. Kürşat önünde rahle, üzerindeki kağıtlara, odanın
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /703
içine bakarak yazmakta. İçerdekiler sazları dinlemekte. Salona açılan oda da, anahtarcı Ali, arabacı Ali oturmakta,
Ertuğrul arabacı Ali’nin yüzündeki kanları temizlemekte.
Kasap Ali arabacı Ali’ye su içirmeye çalışmakta. Nurlu, Akı
Baba’ya “izin verirmisin” diye bakar. Akı Baba “izin senin”
der gibi el hareketi yapar. Nurlu yerinden kalkıp, Kürşat’ın
yanına gelir.Kürşat hayallere dalmıştır. Geldiğini farketmez. Nurlu, Kürşat’ın yazdığı kağıda bakar, üstünde develerle çekilen, perişan haydutların resmini görür. Alttaki
yazıyı sessiz okur.Sazcılar türküyü keserler.
KÜRŞAT
(kafa sesi)
Yiğitliğin, ilmi de vardır, yeri de...
72) ÇÖL (DIŞ GÜN)
Kirmani Mahmut, Haydutlar
Haydutları kollarından bağlamışlar, develerin arkalarından
çekilerek gitmekteler. Ter içinde ve perişan vaziyetteler.
KİRMANİ
Ya Mahmut! yiğitliği bilirim dedin, büyük
konuştun. Yiğitliğinde ilmi vardır. Biz Oğuz
obalarında vuruşma eğitimi alırken, günlerce
mermere tokat atardık, düşmanı bir vuruşta
yere düşürmeyene Alperenlik rütbesi
vermezler. Buna Türk tokadı derler.
MAHMUT
Ya Kirmani, Alperen olmak kolay değil, Razi
hocamın bir bildiği olmasa, seni bana yol
atası yapmazdı.
KİRMANİ
Bizim yolumuz, Hakk’ın yoludur. Hakk’ın
yolunda yürümek için Rahman, Rahim ve Celal
olan ALLAH’ın, yeri gelince Celal esmasıyla;
Geri dönüp haydutlara bakar
704 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
KİRMANİ
Zalimlerle vuruşacaksın. Yeri gelince, Rahim
esmasıyla merhamet ve sevgi sunacaksın.
Tekrar Mahmut’a döner
KİRMANİ
Yüce ALLAH’ın Rahman ve Rahim olan Esmasıyla
şu haydutlara su ver.
Mahmut deveyi
vaziyettedir.
durdurur.
Deveden
iner,
haydutlar
perişan
KİRMANİ
Bu sana ikinci dersim olsun.
Mahmut haydutlara su verir. Haydutlar Mahmut’a sevgi ile bakarlar. Yüz ifadeleri yakın görünür.
73) ALP’İN KASAP DÜKKANI (DIŞ-GÜN)
Alp, Kasap Ali.
Kasap Ali, bahçede bir koyunu tutmak için uğraşır. Elinde
bıçakla bağırmakta.
ALİ
Kaçma lan kaçma! adam bile kurtulamaz benim
elimden.
Koyunu tutar, yere vurur, Kasap Ali yanına koşar. Kasap Ali
koyunun bacaklarına basar, bıçağı boynuna vurmak üzereyken
kasap Alp, onun yanına koşar
ALP
Dur dur dur!!!
Kasap Ali, ona bakar sert bir ifadeyle
ALİ
Ne oldu?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /705
ALP
Sen bizim pabucumuzu damamı attıracaksın?
Önce hayvanı sev, gözlerini kapat, edeple
kıbleye yatır. Eüzu besmele...
Kasap Ali, sinirle sözünü keser
ALİ
Ben insanı bile sevmeden keserim be...
Hayvanı sevecekmişim? Pabucunada
bıçağınada...
Bıçağı Alp’e fırlatır. Koyuna tekme atıp, el kol hareketleri
yaparak, sinirli bir şekilde uzaklaşır.
74) LABORATUVAR (İÇ GÜN)
Oktay, Nurlu,
Beyaz önlükler giymişler, Oktay bir köşede cam tabakların
içindeki böcekleri izlemekte, Nurlu bilgisayarda böcek kümelerine bakmakta.
Oktay sevecen bir tavırla yanına varır.
OKTAY
Hayrola Nurlu bir gelişme oldu mu?
NURLU
Yol atam, böceklerin yalan ve fitne üretme
diye bir özelliklerini göremedim. Bir veri
bulabilseydim o noktadan insanlara geçiş
yapacaktım.
Oktay güler.
OKTAY
Nurlu, hayvanlar yaratılışlarına uygun,
doğallıklarını bozmadan yaşarlar. Sen yalnış
yoldasın. Benden bu kadar. Artık yol atan
Bilge Dede olsun.
706 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Nurlu Oktay’ın elini öper. Çantasını alır. Gözleri dolmuştur.
Oktay’a saygıyla bakar, Kapıya varır. Kapıyı açar. Bilge
dedeyi görür, ellerinden öper. Dönüp tekrar Oktay’a üzgün
bakar. Dışarı çıkarlar, kapı kapanır.
75)KİLİT VE KASA ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Anahtarcı Ali, Yüksel, 5 usta, 3 Çırak
Atölyede, kilit ve anahtar üretilmekte, Yüksel, Ali’nin
yaptığı işi kontrol etmekte. Atölyenin, mola zili çalar.
Çalışanlar, yemekhaneye yönelirler. Yüksel, Ali’yle yemekhaneye girer. Yüksel, lavaboda elini yıkamaya başlar.
Diğerleri, ellerini yıkamak için sıra beklerler. Ali, yemek masasına oturur. Yemek yemeye başlar, elleri kirlidir.
Ekmeğini yemeğin suyuna batırır, eliyle başını kaşır, sümkürür, ağzını şapırdatır, büyük lokmalarla avurdunu doldurur. Ayaktakiler, hayretle onu izlerler. Yüksel, elini
yıkamayı bitirir. Ali’nin yanına oturur, kulağına:
YÜKSEL
Ali kardeşim, aki olmak için sabırla,
besmeleyle, temiz bir kalple, işe başlarsan,
hayatında kaynak suyu gibi akarsın. Bizde
yemek yemenin kuralları vardır.
Bismillahirahmanirrahim..
Yemeğe başlar. Diğerleride oturup, yemeğe başlarlar. Ali
kalkıp lavaboya yönelir.
76) OTO TAMİRHANESİ Ali, Erdem, Çalışanlar
10 usta ve 5 çırak çalışmakta, arabacı
konuşmakta sesler duyulur.
(İÇ GÜN)
Ali,
ERDEM
Ali kardeşim, bizde işe yamak olarak
başlanır.Sonra çırak, kalfa, usta uzun bir
süreç. Ahlak çok önemlidir. Ama sabırda
isteriz.
Erdem’le
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /707
ALİ
Abi, benim hayalimdeki meslek bu.
ERDEM
Abi yok, ustam diyeceksin. Sen her gün akşam
çıkmadan, atölyeyi temizlemekle işe
başlayacaksın. Diğer zamanlarda da çay
hazırla, molalarda dağıtırsın.
ALİ
Abi, sen bana anahtarları ver. sabah erken
gelir tertemiz yaparım buraları..
ERDEM
Acele etme, şimdi dediklerimi yap.
ALİ(KAFA SESİ)
ALLAH yine yüzümüze güldü, tam yerine düştük,
Biraz sabır sonra...
77) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Abdülkadir, iki genç.
Abdülkadir, iki genci makinanın yanına almış konuşurlar.
ABDULKADIR
Yiğitlerim, siz bana aranızda bir oyun mu
kurdunuz?
GENÇ
Yok hocam.Bunu nerden çıkardınız?
ABDULKADİR
Üstüste bu hasta numaraları ne?
GENÇ
Valla doğru hocam.
Abdulkadir inanmaz bir yüz ifadesiyle,
708 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ABDULKADİR
Siz, bu arı peteği tasarımına, inanmadınız.
Bana bakın...
Çadırın altında duran makinanın, bir kısmı görülecek şekilde
çadırı kaldırır.
ABDULKADİR
Projeyi bıraksanız bile, tek başıma
bitiririm.
Gençlerden birisi:
GENÇ
Hocam bak. Arılar çadırın içine petek
yapmışlar.
Abdulkadir, çadırı biraz daha kaldırır, bakar, petek görünmez.
78)BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ GÜN)
Akı Baba, Oğuz, Orhan
Odacı önlerine çay koymakta, orhan hararetli bir şekilde
konuşmakta, sesler duyulur.
ORHAN
Sayın bakan, yerli sanayicimiz, aşırı vergi
yükü, sigorta, pahalı enerji, maliyetler çok
yükseldi.
BAKAN
(umursamaz bir tavırla)
D
ünya küreselleşiyor, rekabet piyasası...
OĞUZ
O zaman sanayicimiz kapatsın dükkanlarını,
ithalat yapsınlar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /709
AKI BABA
Durum ona doğru gitmekte.
ORHAN
Nüfusun % 10 u üretici % 90 tüketici.
Tümüyle mi tüketici olalım sayın bakan?
OĞUZ
En büyük tüketici devlet zaten. Müsrifce,
insafsızca...
ORHAN
Sayın bakan, gidişatı görmektesiniz. Duyunu
Umumiye-yi hatırlayınız. Osmanlının borçlu
olduğu devletler, bakanlığa el koyup,
vergileri kendileri toplamıştı. Tuz
vergisiiiiiii.. kız vergisiiiiii..
Afedersiniz, düğün vergisi, gerdek gecesi
vergisi.
Orhan heyecandan genzi tutulur. Bakan şaşkın bakar. Durur,
düşünür.
Düşünde eski Türk düğün alayını görür. Bakan’ı yanında 3
kişiyle eski Türk giysileri içinde vergi memuru olarak hayal
eder. Orhan uykudan uyanır gibi sıçrar. Yüz ifadesi görünür.
Bakan adamlarıyla düğün alayının yolunu keser. Gelini çekmekte olan damada “para ver” işareti yapar. Damatla itiş
kakış başlar. Gelin duvağını kaldırıp, boynundaki altını
bakana atar. Bakan havada kapar.
Atın önünden çekilir. Ses görüntüye düşer.
79) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ-GECE)
Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, 7 Genç Yarenler.
Hava açık. Yerler karlı, şömine yanmakta, salonun camından
yıldızlar görünür. Sazcılar da “Mehter marşını” çalarlar.
Diğerleri de katılır.
Kürşat cama doğru bakmakta. Önünde rahle, kağıt ve kalem.
Gökyüzüne bakar, durur. Yıldızlar ve ay görünür. Ay hilal
olmuştur. Hilalin önünde yıldızı hayal eder. Hilal büyür.
710 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Gökkuşağı gibi olur. Yıldız aya yakın gibi görünür. Yıldızın
aydınlattığı ufkun yamacında, Türk ordusunu savaşırken hayal
eder. Gözlerini yumar.
Kağıtta “Haçlı Seferleri” başlığı görülür.
80) DAĞLIK ALAN (DIŞ GÜN)
(Haçlı seferlerinden bir kesit)
Kirmani Mahmut, Haydutlar, Savaşçılar
Güneş ufukta, mehter marşı ezgi olarak devam eder.
Güneş batmaktadır. Ufukta kızıllık görünür. Vadinin tepesinde; Cılga bir yolda, develerle ilerlemekteler. Önlerine
şelale gelir, dururlar.
Vadinin içi haçlı ordusu... Yamacında Türk askerleri az.
Gerilla savaşı verirler. Kafaları dazlak, orta boylu geniş
omuzlu üstlerinde kurt postu, Türk komandoları; at üstünde
zırhlı, haçlı şovalyelerine parende atıp, suratlarına bir
tokat vurup yere düşürürler. Develeri durdurup
bakarlar. Mehter vadide yankı yapar.
MAHMUT
(heyecanlı)
Yol atam bu kaçıncı haçlı seferi, Türk askeri
çok az. Halife hazretleri yine yardım
göndermedi mi ?
KİRMANİ
Yüce ALLAH, Resulullah’ın yetimlerini Kerbela
vakasından sonra, Türk milletine emanet etti.
Talas’ta bayrağını... Türk milleti Hakk’ın
bayrağını aldı mı; ALLAH’tan başkasından
yardım dilemez.
MAHMUT
Yol atam, şu haydutları bırakalım. Biz de
yardıma koşalım.
Kirmani güneşin kızıllığına doğru bakar, içini çeker.
KİRMANİ
Bizim vuruşmamız daha çetin olacak...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /711
Yollarına devam ederler. Güneşin kızıllığı, şelaleden akan
suya vurmakta, rengarenk desenler oluşmakta. Mahmut, deveden
iner, haydutları serbest bırakır. Haydutlara Türk askerlerini işaret eder.
“Haydi oraya gidin” der gibi şahadet parmağı açık, sağ koluna uzatır.
Diğer eliyle sırtından iter.
81) ERDEMİN OTO TAMIRHANESİ (İÇ GECE)
Arabacı Ali, Anahtarcı Ali
Kapı içeri doğru açılır, Ali’ler, içeri girer. Arabacı Ali
elindeki anahtarı, Anahtarcı Ali’ye göstererek, kendinden
emin, birisini kandırmış bir eda ile;
ARABACI ALİ
Patronun güvenini kazanmam çok zor oldu.
Sabır, sabır, sabır... Patlayacaktım valla.
Tam gününde geldik hepsi yeni model.
ANAHTARCI ALİ
Anahtarlar üstünde mi?
ARABACI ALİ
Olmasa ne yazar? Sen bu işin profesörüsün,
hepsini götürelim.
Kapının kapanma gıcırtısı duyulur. Heyecanla geriye bakarlar, kapı kendiliğinden hızla kapanır, kepenkler iner.
82)BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI
(İÇ GECE)
Oğuz, Akı Baba, Ertuğrul, Kürşat, Abdulkadir (Misafirağa), 7
Genç, (Yarenler)
Yarenler Abdulkadir’i dinlemekte, Kürşat not almakta.
Gökyüzünde bir uçak, alçak uçuşta. Sesi duyulur. Kürşat
uçağa bakar. Tekrar Abdulkadir’i dinler. Abdulkadir, yanında
deriye sarılı bir malzemeyi çıkarıp, gösterir. Yarenler dikkatle bakarlar.
712 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ABDULKADİR
Sonunda başardık. Karbon malzemeyi ürettik.
Kağıttan hafif, çelikten sert. Uçak yapın,
Tank yapın. Füze bile işlemez.
Elindeki deriyi büker.
ABDULKADİR
İstediğimiz şekilde dokumaktayız. Bu sahada
dünyayı solladık.
Akı Baba, Abdulkadir’in kulağına eğilip birşey söyler.
AKI BABA
(Kafa Sesi)
Çok önemli bir teknoloji. Akı olmanın bir
kuralı da, sır tutmaktır.
Malzemeyi deriye sarıp, çantasına kor. Kürşat duvardaki,
deriden, eski Türk askeri giysisini görür. Abdulkadir’i. Abdülkadiri, Ahi Evran’ın deri atölyesinde usta olarak hayal
eder.
83) AHİ EVRAN DERİ ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Ahi Evran, Çalışanlar.
Kapı açıktır. İnsanlar içeride çalışmakta, atölyenin kapıya
yakın yerinde işlenmiş mamüller var. Yanında az miktarda
özürlü mallar var.
Mahmut müşteriyle konuşmakta. Müşteri eliyle özürlü malları
gösterir.
MÜŞTERİ
Pirim, siz o malları da verin, alırım.
Ahi Evran kararlı bir ifadeyle.
AHİ EVRAN
O mallar özürlü dedim ya...
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /713
MÜŞTERİ
Olsun ben satarım onu.
AHİ EVRAN
Ben bu malın özürlü olduğunu söyledim. Ya sen
söylemezsen?.. Kusura bakma onlar satılık
değil.
Kapının sesi duyulur. Müşteri kapıyı açar. Atlı birisi
kapıdan görünür, attan iner, kapıdan içeri girer. Kapıya
doğru bakmakta olan Ahi Evran’ın, yanında durur.
HABERCİ
Selamın aleyküm Pirim.
AHİ EVRAN(MAHMUT)
Aleyküm selaaaam. Hayırdır inşallah.
Dalga geçer bir ifadeyle
HABERCİ
Hayırdır... Hayırdır... Sultanımız Alaaddin
Keyhüsrev’in selamı var. Vergileri iki katına
çıkardı. Şeyhimize söyle, Ahi birliklerine
duyura, dedi.
Ahi Evran üzüntülü bir şekilde haberciye bakar;
AHİ EVRAN
Daha yeni yükseltmişti vergileri.
HABERCİ
Bizden duyurması pirim.
AHİ EVRAN (MAHMUT)
(Kafa sesi)
Fitne yine hortladı. Bu sadrazam Sadettin
Köpeğin işi... Bizi devletimizle, karşı
karşıya getirmek ister...
714 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
84)FATMA ANA ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Fatma Ana, Çalışanlar.
Atölyede genç kızlar, kadınlar (30 kişi) Halı, kalpak,
şalvar, çorap, göynek, deri giysiler üretilmekte Fatma
Ana tezgahları gezmekte. Bir bayanın yanına yaklaşır, yeni
bitirdiği küçük bir halıyı incelemeye başlar. Parmağıyla bir
noktayı gösterir.
FATMA ANA
Olmaz bak bak..
DOKUMACI KIZ
Birşey göremedim, yol atam.
Fatma küçük bir ilmek hatasının üzerine bastırarak
FATMA ANA
Bak bak çok küçük bir hata ama.. sen onu
özürlü malların arasına koy.
DOKUMACI KIZ
Abla onu ben bile göremedim, müşteri hiç
görmez.
Fatma kararlı bir ifadeyle
FATMA ANA
Böyle gidersen çıraklığın daha çok uzun
sürer. Daha dikkatli ol.
Atölyenin kapısından at kişnemeleri duyulur. Fatma Ana kapıya
koşar, açar. Kapıda Ahi Evran’ı görür.
AHi EVRAN
Selamunaleyküm ömür yoldaşım.
FATMA ANA
Aleykümselam ömür yoldaşım.
Ahi Baba attan iner. Atölyeye girer. Kapı kapanır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /715
85) ERDEMIN OTO TAMIRHANESİ (IÇ GECE)
Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, Erdem, Alp, Kasap Ali, 2 polis
Kapı açıktır, kapıdan polis arabası görünür. Üstündeki ışık
yanıp sönmektedir. Kasap Ali, elinde levye bir arabacı
Ali’yi, bir anahtarcı Ali’yi kovalamakta. Alp kasap Ali’yi
tutmaya çalışmakta, diğerleri şaşkın onlara bakmakta. Alp,
Kasap Ali’ye bağırmakta.
KASAP ALP
Kin yok demiştim, Ali.. Hani söz vermiştin?
86) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Orhan, Akı Baba, Kürşat.
Kürşat kütüphaneden kitap seçmekte. Televizyon açık,
görüntüde futbol maçı var. Ses duyulmaz. Akı Baba, Orhan’la
konuşmakta. Ertuğrul çay ikram etmek için yaklaşır. ses duyulur.
AKI BABA
Orhan yol kardeşim, yıllardır organize
sanayinin başkanlığını yaptın, kümeleşme
ilerledi mi?
ORHAN
Savunma sanayii iyi baba.. Rayli sistemler
kümesini de oluşturduk, yavaş, yavaş dış
pazarlara açılmaktayız, ama..
AKI BABA
Çok iyi, Ahi birliğimizin yapacağı birşey var
mı?
ORHAN
Olmaz mı? Her konuda herşeyi yapabilecek
konumdayız, ithalat alıp başını gitmekte.
Orta ve küçük ölçekli sanayimizin durumu
sıkıntılı, Bakan’la görüştük. Bir gelişme
olmadı. Başbakan’la bir görüşsen..
716 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Televizyonda görüntü değişir. Altyazı girer. Son dakika Son
dakika. Ahi Baba kumandayı alıp sesi yükseltir. Haberler
başlar.
SES
Hava sahamızı ihlal eden, Suriye uçağını
düşürdük. Ocak ayına göre şubatta cinayetler
%50 artarak 153 kişi öldü. Yine kadın
cinayeti. Eşinden ayrılmak istemeyen erkek,
yol ortasında eşini öldürdü, kendisi de
intihar etti. Türkiye’ye 50 milyon dolara
transfer olan Brezilya’lı futbolcu..
Akı Baba, Orhan’a üzüntüyle bakar. Televizyonu kapatır.
AKI BABA
Orhan’ım tam dünya pazarlarına girmiştik.
Fitne yine hortladı, inşallah savaşa
girmeyiz.
Orhan’ın gözleri yaşarır.
ORHAN
Akı Baba, çok önemli bir yerden duyum aldım.
Size karşı da bir fitne başlatılacak.
Kürşat, eline kalem alır. Rahlenin başına oturur. Rahlenin
üstündeki kağıda, yazmaya başlar. Yazı görünür. “Sadettin
Köpeğin kültür genleri” Eski bir saray odasında, Sadettin
Köpek, Alaatttin Keyhüsrev’in kulağına, ağzını dayamış, fitne
yaratmak için, bir şeyler söylediğini,
Ahi Evran’ın ekonomiyi geliştirmek için yeni meslek zümreleri kurduğunu hayal eder.
87)SULTANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE)
Sultan Alaaddin Keyhüsrev, Sadrazam Sadettin Köpek.
Önlerinde yer sofrasında, çeşitli yemekler. Şarap şişeleri,
kadeh tokuştururlar. Kızlar raks ederler. Sadettin kadehi
bırakır. Umutsuzca, Alaaddin Keyhüsrev’e bakar. Sesler duyulur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /717
SADETTİN
Ne yaparsak yapalım, Ahi’ler tepki vermedi.
SULTAN
Daha fazla üzerlerine gitmeyelim biraz
bekleyelim.
SADETTİN
Sultanım beklemek aleyhimize olur. Bu
sessizliğin ardından...
SULTAN
Daha geniş bir araştırma yaptır.
SADETTİN
Yeni bilgilerimiz var, sultanım. Ahi piri,
Hacı Bektaşı denen bir dervişle, gizli, gizli
görüşür.
SULTAN
İyi tanırım onu, Hak dostudur.
SADETTİN
Hak dostu mu, kendini Hak sananlardan mı ?
“İlimsiz gidilen yolun sonu karanlıktır.” der
durur. Bu adama Kur’an yetmez mi? Yunus
denen, bir müridi var. Çiftlik sahibi,
zengin. Hasattan sonra bütün üretimini diyar,
diyar dolaşarak yoksullara dağıtır, Dağlarla,
taşlarla, ağaçlarla, kuşlarla, çiçeklerle
konuşur. Deli mi ne?..
88)KIRŞEHIR AHİ EVRAN CAMİİ VE ZAVİYESİ (İÇ GÜN)
Salonda 33 kişi var 2 si haydut,
Odadakiler saygıyla otururlar. Herkesin üzerinde, eski Türk
kıyafetleri vardır. Salon halılarla döşeli, Ahi Evran’ın
arkasındaki duvarda bir kılıç asılı. Ahi Evran topluluğa
sevgiyle bakmakta. İnsanlar da ona. Ahi Evran Bakara Suresi
148. ayeti okur. Türkçe’sini söyler. Haydutların gözlerinden
yaş dökülmeye başlar.
718 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Yüce Allah kitabında; hayırlı işlerde
yarışanları bir araya toplayacağını
buyurmaktadır.
Durur hayal eder.
AHİ EVRAN
Biz Türk’ler, bu topraklara sadece
çadırımızla gelmedik. Dünyanın, en iyi
kağıt,cam, mefruşat, çelik gibi ürünlerinin
ustaları bizim milletimizdendir. Aksi
olsaydı, bu toprakları vatan yapamazdık.
Eski çelik aletler, eski kağıt, eski cam, küp vs görüntüye
düşer.
Ahi Evran’ın karşısında duran, 30 yaşlarındaki genç gelir.
Önünde diz çöker.
AHİ EVRAN
Arabistan’da sanat sahiplerine değer verilmez
olmuş. O da çıkıp geldi ocağımıza.
Çağrıya, konuş der gibi bakar.
ÇAĞRI
Bizim aile mesleğimiz demircilik. Atalarım,
ulu Türkistan’dan 600 yıl önce Mekke’ye
taşınmışlar. Resullullah’a komşu olmakla
şereflenmişler. Resulullahın kılıcını da
atalarım yapmış.
Yanındakiler hayretle, birbirlerine bakarlar.
Ahi Evran, ellerini havaya kaldırır
AHİ EVRAN
Ne büyüksün ki ALLAH’ım, yüzyıllar sonra bizi
yine hayırlı işlerde buluşturdun.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /719
ÇAĞRI
El Türki ailesinin, ata mesleğidir
demircilik.
Ahi Evran, duvarında asılı kılıcı alır. Çağrı başından bir
kıl alır.
İki eliyle tutar. Evran kılıcı sürer. Saç ikiye bölünür.
AHİ EVRAN
İşte gördünüz. Dünyanın en iyi kılıçlarını
yapar Çağrı yoldaşımız. 32. meslek
zümremizin üyeliğine katılmasını onaylar
mısınız?
TOPLANTIDAKILER
Onaylarız.
AHİ EVRAN
ALLAH herşeye kadirdir, ALLAH yoldaşın olsun.
Çağrı, Ahi Evran’ın elini öper, diğer zümre üyeleri tebrik
eder.
AHİ EVRAN :(Kafa sesi)
Bir milletin, köklü meslekleri ve evrensel
kültürü varsa, o millet düşse de yine kalkar.
89) SULTANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE)
Sultan Alaaddin Keyhüsrev, Sadrazam Sadettin Köpek.
Yer sofrasında her çeşit yemek ve şarap şişesi.
Sultan, makamında heybetli bir şekilde oturmakta. Sadettin Köpek, fitne yaratacak bir tavırla, ellerini birbirine
oğuşturarak, konuşur. Sesler duyulur.
SADETTİN
Sultanım dahada arttırsak vergileri?
SULTAN
Çok arttırdık ama...
720 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SADETTİN
Ahi Evran köyleri bile örgütlemiş.
Örgütlenmeyen hiç insan kalmadı. Böyle
giderse, istediğinde devirir seni.
SULTAN
Babam Alaattin Keykubat’ın zehirlenmesini,
seninle benden bilir.
SADETTİN
Sen Ahiler’i iyi tanırsın. Bir yolunu bulup,
bu örgütü dağıtmamız gerek.
SULTAN
Artır, biraz daha vergileri. Ordumdaki,
gayrimüslim askerleri sal üzerlerine,
kadınlarını kızlarını rahatsız etsinler.
Sultan’ın gözleri öfke dolmuştur. Yakından görülür.
90) KIRŞEHİR MALYA OVASI ÇEŞME BAŞI (DIŞ AKŞAM)
Ahi Evran, Hacı Bektaş-ı Veli, Edibali, Yunus Emre.
Güneş yarı batmış, kızıllığın üstünde bulut, hoş bir görüntü
verir, çeşmenin başında söğüt ağacı. Ahi Evran Hacı Bektaşı
Veli, Edibali, Yunus Emre hilal şeklinde oturmuşlar, arkada
atlar, koyunlar otlamakta.
Sesler yavaş, yavaş yükselerek duyulur.
EDİBALİ
Hacı Bektaş yol gardaşım, bu iş Sadettin
Köpeği aşar. O sadece bir piyon.
HACI BEKTAŞ-I VELİ
Anlaşılan fitne merkezleri, yine anlaştılar.
Halkımız mutluluk ve refah içinde yaşamakta.
Kardeşi kardeşe vurduracaklar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /721
AHİ EVRAN
Yol gardaşlarım, batıdan haçlı seferleri
düzenleyecek halleri kalmadı. Önce bizi
devletimizle vuruşturacaklar, devlet
zayıflayınca, doğudan soydaşlarımızı
üzerimize salacaklar, bunların kini bitmez.
Zaten Cengiz Han,soydaşlarımızı da ordusuna
katmış, Asya’yı kasıp kavurmaya başladı.
HACI BEKTAŞ-I VELİ
Edibali, yol gardaşım, gün vuruşma günüdür.
Bir daha görüşemeyebiliriz. Tez git
Söğüt’e... Kayı boylarını örgütle.
İşaret parmağıyla ufku gösterir
HACI BEKTAŞ-I VELİ
Olaki, batıda bir güneş olursun, bir çınar
dikersin, o topraklara.
Yunusa döner,
HACI BEKTAŞİ VELİ
Tez zamanda Gülşehir’e in, Baba İlyas, Türk
obalarını hazırlasın. Fitneye ve kine karşı.
Yunus, ufukta batmakta olan güneşe bakar, gözleri yaşarır.
YUNUS EMRE
Adımız Yunustur bizim, düşmanımız kindir
bizim, biz kimseye kim tutmayız, kamu alem
birdir bize.
Bir grup atlı askerin, ufuk istikametinde, kendilerine doğru
hızla geldikleri görünür. Birbirleriyle helalleşirler,
kucaklaşırlar.
91) DELİ ALİ’NİN BAHÇESİ (DIŞ GÜN)
Deli Ali.
Bahar gelmiş. Çiçekler açmış, arılar, böcekler çiçeklerde
722 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
dolaşır. Deli Ali kulübesinin önünde. Kulübe açık, deli
Ali’nin diplomaları (“Fen fakültesi fizik bölümü”- “İlahiyat
fakültesi din psikolojisi bölümü”).
Hapishane önünde arkadaşlarıyla resmi, Seyit onbaşı ile Çanakkale şehidi dedesinin resmi. Deli Ali resimleri alır. Bir
onu, bir onu, sever. Kafasında morluklar ve yara izleri
görülür.
Resimleri yerine kor. Kulübeden bir çapa alır. Meyve bahçelerinin içine dalar. Kafasını kaldırır. Ağaçlarda uçmakta ve
ötmekte olan kuşları görür. Önüne bakar güle konmuş bir bülbül görür. Bülbül ötmektedir, çapanın sapına direnir, bülbüle doğru bakar.
DELİ ALİ
Bir nur yazı yaylar
İlm-i ledün söyler
Dostlarımız toylar
Kudret hanı, anda
idik,
idik,
idik,
idi.
Güle yaklaşır, gülü eliyle okşar.
92)KIRŞEHİR AHİ EVRAN ZAVİYESİ (İÇ GÜNDÜZ)
Fatma bacı, 10 orta yaşta kadın topluluğu, Ayşe, Filiz,
Nurlu, 1 kız çocuğu.
Fatma bacı odadakilere sevgiyle bakar.
FATMA BACI
Bismillahirrahmanirrahim.
Nah suresi 97. ayeti arapça okur, Türkçe açıklamaya başlar.
FATMA BACI
Kim mümin olarak kadın ve erkek iyi işler
yaparsa, onlara hoş bir hayat yaşatacağım.
Kız çocuğuna bakar, eliyle yanına gelmesini işaret eder
FATMA BACI
Gel Göknur, kızım.
Kız yanına edeple gelir, elini öper ayaktadır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /723
FATMA BACI
Göknur yetim bir kızımız. Ona hayırlı bir
evlilik yapana kadar, her türlü ihtiyacını
karşılayacak, meslek sahibi yapacak, yol
atasına ihtiyacımız var. Bu kızımızı ALLAH
rızası için yetiştirmek isteyen bir yol atası
varmı? Aranızda?
Bütün kadınlar el kaldırır.
93) BİLGELİK EVİ
(İÇ GÜN)
Kürşat, Ertuğrul, Fatma
Hava yağmurlu, bahçede kargalar uçar, arada sesleri duyulur.
Şömine yanar. Kürşat, şöminenin önünde, 2 büyük bardak,
biri su dolu, diğeri boş. Dolu bardağı boş olana, şöminenin
ateşinin yüksekliğinde, dökerek doldurur. Tekrar doludan
boşa döküp, durur. Arada ateşe, oradan suya bakar. Yüzlerinde ter tanecikleri görünür.Çok dalgındır. Sandık odasında
Ertuğrul tv izlemekte, kapının zili çalar, Ertuğrul odadan
çıkar. Tv nin sesi duyulır.
DIP SES
Suriye’den gelen mülteci sayısı 1 milyonu
aştı. Mısır’da askeri darbe... Manken Jale,
şeffaf geceliğiyle göz doldurdu. Bir türlü
bitmeyen Afganistan savaşının 38. yılı
münasebetiyle yapılan defilede, Afganistanlı
yetimler için 2 bin dolar toplandı.
Ertuğrul odanın kapısını kapatır, ses kesilir. Salonun dışa
doğru acılan kapısını, heyecanla açar. Fatma bacı görülür.
FATMA BACI
Selamın aleyküm
Kürşat dalgındır duymaz.
boşaltmaya devam eder.
Bardaklardaki
suları
birbirine
724 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
ERTUĞRUL
Aleyküm selam.
FATMA BACI
Ömür yoldaşım yokmu? Telefonu da kapalı.
ERTUĞRUL
Akı Baba, Başbakanla görüşmeye gitmişti.
FATMA BACI
Polisler evi aradılar, dosyaları
bilgisayarları götürdüler. Gelirse hemen
söyle...
Bir karga, dışarıdan içeriye doğru uçar. Karşı cama çarpar,
Kürşat sıçrar gibi yapar. Kargaya bakar.
Fatma Bacı’yı görür. Fatma bacı, duvardaki kılıcı görür.
Kılıca dikkatlice bakar.
FATMA BACI
Şu kılıç bizim evimizdeydi, Akı Baba ne zaman
buraya getirmiş?..
Kürşat’ın dikkati, Fatma bacıya kayar, ona garip bir ifadeyle bakar.
FATMA BACI
Hoşçakalın.
ERTUĞRUL
Güle güle, Fatma Ana.
Fatma Bacı, kapıdan uzaklaşır. Ertuğrul, içeri giren kargayı
çıkartmak için uğraşmaya başlar. Kürşat yanında duran rahleyi, kucağına alır, üstündeki kağıtların üzerine kalemi diker. Bir ateşe, bir suya, bir kılıca, sırayla göz gezdirmeye
başlar. Fatma Bacı’yı, eski Türk kıyafetleri içinde, kılıcı
alıp gittiğini, düşmanla savaşacağını hayal
eder.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /725
94) AHİ BACIYANLAR EĞİTİM MERKEZİ (DIŞ GÜN)
Fatma Ana, Katılımcılar.
Hava güneşli, güneş ufka doğru yönelmiş. Kös davul, kopuz
sesleri. Genç kızlar, bayanlar, kılıçla, okla, yayla,
hançerlerle eğitim yapar. Fatma Ana, ok atanları, kılıç
kullananları izler. Birinden diğerine koşarak, daha düzgün
atmaları için yardım eder. Bir ara durur, eliyle durun
işareti yapar.
FATMA BACI
(heyecanlı)
Oğuz boylarının şanlı kızları, kıpcaklarım,
Ahi bacılarım, Gün yakındır. Daha çok eğitime
ihtiyacımız var. Fitne yine sardı ülkemizi
Sağ eli ile, sağ tarafı gösterir
FATMA BACI
Üçoklar siz sağ tarafa.
Sol eliyle, sol tarafı gösterir
FATMA BACI
Bozoklar siz sol tarafa, vuruşmaya devam...
Bir grup atlı asker, ellerinde kılıç, ok, yay, mızraklarla
hızla eğitim merkezine yaklaşmakta.Yüzlerinde sert ifadeler
var.
Fatma bacı, uzaktan at kişnemeleri duyar bakar. Bir grup
askerin kendilerine doğru geldiğini görür. Yüksek sesle ve
heyecanla bağırır.
FATMA BACI
Bacılar, kızlar, balalar hilal şeklinde savaş
durumu alın.
Savaş durumu alıp, heyecanla atlara bakarlar.
726 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
95) SULTANIN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE)
Sultan Alaattin Keyhüsrev, Sadettin Köpek, Ahi Evran, 3
vezir.
Sultan çok çeşitli yemekler yaptırmış. Altın tabaklar içinde,
masanın bir başında sultan, karşısında Ahi Evran. Yanlarında
Sadettin ve 3 vezir. Sultanın önünde şarap şişesi. Garson şarabı sultanın bardağına döker, sultan yemeğe başlar.
Vezirler de başlar, Ahi Evran yemez,
sultan ona bakar.
SULTAN
Yesene Ahilerin piri...
Ahi Evran, karşısında zavallı bir insan varmış gibi ona bakar. Ezan sesi duyulur. Cübbesinin cebinden ahşap küçük bir
kutu çıkarır, kapağını açıp, bir adet zeytin alır.
AHİ EVRAN(Kafa Sesi)
Ya Allah, Ya Rahim, Ya Rahman, Ya
Rezzah,Orucumu kabul eyle.
Bir tane zeytini ağzına atar. Sultan sinirli bir şekilde
Evran’a bakar,
SULTAN
Ye helaldir. Ye ha..
AHİ EVRAN
(kafa sesi)
Sen ancak şarabın sultanı olursun. Şu köpekle
babanı bile zehirlediniz.
AHİ EVRAN
Helalmııııııı? harammıııııı? kaynağını
bilmediğim yemeği yemem.
SULTAN
Nedir bu tasanız? Memnun değilmisiniz
sultanınızdan?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /727
AHİ EVRAN : (MAHMUT)
Ahilerimiz dünyanın en iyi üretimini yapar.
Dünyanın neresinde afet olsa, kıtlık olsa;
Ahiler yardıma koşar. Bize ağır vergiler
yüklediniz. İflaslar başladı. Bu da yetmezmiş
gibi gayri müslim paralı askerlerinizle,
kadınlarımıza çocuklarımıza, saldırır
oldunuz. Hazinenize topladığınız altınlar
halkın elinde olmadığı müddetce ceset
yığınından farksızdır.
Ahi evran, Fatma hanımın askeri eğitim yaptırdığı sahaya,
Sultanın askerlerinin, saldırdığını hayal eder, ses görüntüye
düşer.
SULTAN
Kadınlarınızı kime karşı vuruşmaya
hazırlarsınız?..
AHİ EVRAN
O bizim yüzlerce yıllık töremizdir. Siz
törenizi unutmuşsunuz. Bizim töremizde;
Vatan, paralı askerlerle korunmaz.
SULTAN
Malya ovasında çeşme başı toplantılarına ne
dersin?
AHİ EVRAN
O bizim yıllardır yaptığımız gönül
toplantılarımız.
SULTAN:(Bağırarak)
Ben sizin gönlünüzden geçeni bilirim...
Ellerini birbirine vurur, kapı açılır, iki asker görünür.
SULTAN
Atın bu fitneyi zindana.
728 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Askerler, Ahi Evran’ın koluna girip, sert bir tabırla kapıdan
dışarı çıkarırlar.
96) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN)
“AHİLERİN KATLİAMINDAN BİR KESİT.”
Güneş ufuktan yeni batmış. Kızıllığın üstünde bulutlar,
bozkırlarda koyun, keçi, sığır otluyor.
Keyhüsrev’in paralı askerleri, önlerinde Sadettin Köpek at
üstünde.
Diğer tarafta hilal şeklinde dizilmiş Ahiler, içlerinde
kadınlar ve genç kızlar da var. Savaşa hazır heyecanlılar,
Ahilerin ön saflarında, sonradan Ahi olan haydutlar at üstünde
öndeler. Sadettin Köpek eliyle, hücum emri verir. Vuruşma
başlar. Çok kalabalık paralı askerler, Ahileri ikiye böler,
arkadaki kadın, kız ve çocukları katletmeye başlarlar.
SES
Kadın,Çocuk ve insan çığlıkları, kılıç
şakırtıları
Ahi haydutlardan biri, genç bir kızı öldürmekte olan paralı
askerin üzerine atlar. Paralı askerin bir hamlede boynunu
kırar. Yerlerde kan, baş ve gövde görüntüleri.
Arkadan paralı askerlerden birisi, hançerini Ahi haydut’a
saplar, kan fışkırır. Yere dizlerinin üstüne düşer. Kafasını
gökyüzüne doğru kaldırır.
AHİ HAYDUT
Ya Rab, günahlarımı affet. Senin tarafında
vuruştum.
Kelime-i şahadet getirir. Ufka bulut düşer. Hava kararır,
karanlığın içinde savaşanlar görünmez olur.
97) LÜKS APARTMAN (DIŞ GÜN)
Ali, Yücel, Bayan
Anahtarcı Ali, apartmanın dış kapısının kilidini
değiştirmekte, Yüksel onu izlemekte, ona sevgiyle bakar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /729
YÜKSEL
Ev insanın mabedidir. Evine girdiğin
insanlara saygılı ol. Hele hanımlara. Bizim
töremizde eşimizin dışındaki her bayan
bacımızdır. Kızlarıda, kızımız.
ALİ
Ustam, beni polislere vermedin ya, bunu
unutmam, yemin ettim o arabacı Ali ile
görüşmemeye. Bir Akı çırağı gibi olacağım,
bundan sonra.
Bir bayan, ellerinde poşetlerle kapıya yaklaşır. Bayanın
kollarındaki bilezikler ve boynundaki pırlantalar, Ali’nin
dikkatini çeker. Hızla bayanın elindeki poşetleri alır.
Sevecen bir tavırla,
ALİ
Yardım edeyim, ablacığım,
Bayanla beraber apartmana girerler, kapının karşısındaki
asansörün önünde, düğmeye basıp beklemeye başlarlar.Ali’nin
cep telefonu çalar, telefonu açar
ALİ
Haa bende seni arayacaktım arabacı. Hemen
yaz. Yunus Emre mahallesi, Hacı Bektaş
caddesi, Ahi Evran sokak, Edibali apartmanı
no:40 akşam gel, haa...
Telefonu kapatır. Kadın, Ali’ye önemli bir kişiymiş gibi
bakar.
Asansöre binerler. Dış kapıda beklemekte olan Yüksel, bazı
sözleri duymuştur.
YÜKSEL(KAFA SESİ)
Arabacı, Edibali, Yunus Emre, akşam.
Elini yüzüne dayar, düşünmeye başlar.
730 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
98) OĞUZUN ATÖLYESI (DIŞ GÜN)
Oğuz, Mucit
Mucit, Atölyenin tavanında, güneş paneli çatıya yerleşmiş.
Mucit, son kontrolleri yapar. Gökyüzünde güvercinler görülür. Oğuz, Atölyenin çatısını görecek konumda, mucite bakar.
Mucit yere bakar, Oğuzu görür.
MUCİT
Ustam görmekte misin? Sandviç! Sandviç üç
katmanlı! Güneş paneli.. Var mı dünyada bunun
eşi?
Gökyüzüne bakarak güvercinleri görür.
MUCİT
Ustam şalterleri kaldır, makinalar çalışacak
mı?
Usta, koşarak Atölyeye girer. Mucitin, gökyüzünde uçmakta
olan güvercinler, tekrar dikkatini çeker. Onlara sevgiyle
bakar, ellerini dua eder gibi yapar.
MUCİT
Allah’ım müjdemi gönderdin.
Aşağıdan Oğuzun sesi duyulur.
OĞUZ
Mucit!...
Mucit, yere doğru bakar, Oğuzu görür, Oğuz sevinçlidir.
MUCİT
Ustam durum nasıl?
OĞUZ
(Sevinçli)
Mucit bütün makinalar çalışır durumda. Fazla
enerji ulusal sisteme akmakta. Su sıcaklığı
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /731
şimdiden 50 derece olmuş. İn istersen kendin
bak.
Mucit kollarını yana doğru açar, çatıda zıplar.
MUCİT
Allah’ım çok şükür yıllar sonra...
Ayağı kayar, çatıda yuvarlanmaya başlar. Oğuz onu heyecanla
izler.
Yuvarlanırken gökyüzünde güvercinler görülür. Güvercinler
uçup uzaklaşırlar.
99) LÜKS APARTMAN (DIŞ AKŞAM)
Arabacı, Anahtarcı, Ali’ler, Yüksel, Bayan
Arabacı Ali, Anahtarcı Ali, takım elbise giymişler, kravatlı.
Kapısının
kilidini
değiştirdikleri
apartmanın,
bahçe
kapısına yakın beklemekteler.Kapıdan poşetlerini taşıdığı
hanım görünür. Hanım yanlarına yaklaşır
HANIM
iyi akşamlar
Arabacı Ali saygıyla eğilir.
ARABACI ALİ
İyi akşamlar abla..
Hanım, yolda duran arabasına doğru, ilerler. Binip hareket
eder. Yüksel kafasında, fötr şapka ve güneş gözlüğüyle
onları, caddenin karşısında izlemekte, Ali’ler, hızla apartmana doğru yönelirler, Yüksel’de, hızlı adımlarla arkadan
onları takip eder. Apartmanın içine girerler,
Ali’ler, asansör beklerken, Yüksel yanlarına gelir. Anahtarcı
Ali’nin omzuna dokunur, Ali şaşkın bakar, tanır, gibi olur,
Yüksel gözlüklerini çıkarır anahtarcı Ali’nin gözüne takar.
732 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
YÜKSEL
Dikkat aklın gözlüğüdür. Akı ustalar,
çıraklarının yaptıklarından sorumludur. Sen
benim pabucumu dama mı attıracaksın ?
Eliyle, ensesine sert bir tokat vurur. İki Ali’nin de,
kollarından tutup; dışarıya itercesine çıkarır.
100) ALİ’NİN EVİ (İÇ GÜNDÜZ)
Ayşe, bakkal Hasan’ın gelini Filiz, Ayşe’nin çocukları,
Nurlu, Fatma.
Ayşe ve gelin, oyuncak otomobilleri sayıp paketler. Nurlu
çocuklarla oynar, filiz paketleme yaparken konuşur,
FİLİZ
Fatma bacım, valla insanın işi oldu mu, hele
birde sevdiği dostları, dünya bir başka
oluyo.
FATMA
Beyin nasıl?
FİLİZ
Oda çok iyi maşallah. Esas sorun bendeymiş.
Şimdi anladım.
Nurlu, onlara 200 TL verir. Vedalaşıp ayrılırlar.
101) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Oğuz, Kürşat, Hakan, Ertuğrul, 7 Genç.
Hava açık, odanın camından ay görünür.
Sazcılar “Ferman padişahın ise dağlar bizimdir.” türküsünü
söylemekteler. Odacı başı kapıda beklemekte, yüksek sesle
bağırır sazlar durur.
ODACIBAŞI
Misafir ağa geliyor.
Kapıda kasap Ali, görünür. Selam sabah vermeden, doğruca
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /733
kendisine bir yer bulur, oturur. Türkü tekrar başlar. Kasap
Ali’ye küllü kahve ikram edilir. Kahveyi içip aksırır. Biraz sonra, süpürge üstünde ayakkabıları getirilip, önüne
konur. Ali ayakkabıları arkasına saklar. Oturanlardan iki
genç kalkar Kasap Ali’yi, ayaklarından ve başından tutarak
kaldırıp, dışarı çıkarırlar. Gençlerden birisi sazla “Manda
yuva yapmış, söğüt dalına” türküsü çalıp söyler. Diğer gençler oynar. Kürşat sandık odasına girer. Kitapların içinden
bir kitap alır. “AHİLİK KÜLTÜRÜ” yazısı kapakta görülür.
Kitabı alır, salona geçer. Söminenin yanındaki, rahlenin
başına oturur. Gençlere bakar. Kitaba bakar.
Kitabın içini karıştırır. Okur. Bazı yerlerine göz atar.
Kitabı kapatır, rahlenin üstüne kor. Hayale dalar. Oynayan
gençlerin milli kıyafetler içinde oynamaları, Sultanların,
eğlencesini hatırlatır.
Önündeki kağıda yazmaya başlar. Yazı da “Sultan’ın Sarayı”
yazısı görülür.
102) SULTANIN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ-GECE)
Alaaddin Keyhüsrev, Sadettin Köpek, Vezirler, Suratsız yalaka tipli konuklar.
Yer sofrası yastıklara yaslanmışlar, önlerinde yemekler ve
şarap şişeleri, kadınlar raks etmekte, Sadettin Köpek’le kadeh tokuşturmaktalar.
DİP SES
Sofra yaydı, aleme, oldu halil. Davetine
varmaz idi bir bahil. Cebrail dirlerdi, oldu
azrail. Adularla danışırdı ol zelil.
Kapı açılır, haberci heyecanlıdır, hızla Sultan’ın yanına
gelir; kulağına yaklaşır.
HABERCİ
Sultanım haber kötü, Moğol ordusu Erzincan’a
girmiş.
Sultan, ellerini birbirine vurur, raks durur, sultanın rengi
solar, Sadettin Köpeğe umutsuzca bakar.
734 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
SULTAN
Tez ol!.. askerler hazır ola.
103)KÖSEDAĞ SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ-GECE)
Sadettin Köpek, Keyhüsrev, Hülagu, Baycu Noyan, Askerler.
Güneş ufuktan batmak üzere, hava hafif kararmış, sultan ve
Saadettin Köpek yüksek bir tepede, at üstünde, arada bir
elindeki şaraptan çeker, savaşı izler. Karşı tepede Hülagu,
Moğol kıyafetleriyle askerlerine talimat yağdırır. Baycu
Noyan, öncü birliklerinin önünde, sultanın öncü birlikleriyle kıyasıya savaşır. Sultanın, öncü birlikleri dağılır.
SULTAN
(Korkuya kapılmış halde)
Sadettin, sen orduya sahip ol.
SADETTİN
(Yalvarırcasına)
Sultanım kaçma, ordunun maneviyatı kırılır,
savaş yeni başladı.
Sultan atını çevirir, kaçmaya başlar. Sadettin Köpek arkadan
bağırır.
SADETTİN
Sultanım kaçmaaa!.. Sultanım kaçmaa!..
Kendiside, atını peşisıra sürer. Ağaçların arasında kaybolurlar.
104) KASAP ALP’IN DÜKKANI (İÇ GÜN)
Alp, Ali, Mucit, Orhan, Müşteriler.
Kasap Ali, kapıdan dışarıya doğru bakar. Alp içeride kuşbaşı
doğramakta. Orta yaşlı bir hanım, dükkana yaklaşır. Ali,
kapıdan geri çekilir. Kadın kapıya gelir. Ali saygıyla
eğilir.
ALİ
Buyrun hanımefendi..
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /735
KADIN
İyi günler.
ALİ
İyi günler hanımefendi.
Kadın içeri girer.
ALİ
Size nasıl yardımcı olabilirim?..
KADIN
Bir kilo haşlamalık lütfen.
ALİ
Hay hayy!..
Ali bir parça et alır, temizlemeye ve doğramaya başlar.
Kadın onu izler. Kapıda Mucit görünür. Alp’in hemen dikkatini çeker. Kapıya yönelir. Mucit içeri girer. Elinde baston
ile yürümekte, kafasında sargı bezi var.
MUCİT
Selamın aleyküm.
ALP
Aleyküm selam.
Mucit, et hazırlamakta olan Ali nin, sırtına dokunur, Kasap
Ali, geri dönüp bakar.
MUCİT
Nasıl gidiyo?
Ali, bastonunu görür, kafasına bakar.
ALİ
Şu işimi bitireyim, sonra konuşuruz.
736 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MUCİT
Alp bir kilo pirzola, hazırlamısın? İyi
yerinden olsun.
Kasap Ali bıçağı bırakır. Mucit’e sert bakar.
ALİ
Bizim burda müşteri ayrımı olmaz..
Mucit güler. Kapıdan bir polis içeri girer. Alp’in yanına
doğru yürür.
POLİS
İyi günler Alp bey.
ALP
İyi günler. Size ne hazırlayım?
POLİS
Birşeye gerek yok, Akı Baba nerde? Bilgelik
evine uğramamış. Tutuklama kararı var. Müdür
bey bizi sıkıştırıp durur.
Kasap Ali, et hazırlamayı bırakır, polise bakar. Mucit ve
Alp üzgündür.
MUCİT
Olacak iş değil.Bir fitnecinin işi.
Ali’nin gözleri yerinden fırlar. Bıçaklara bakar. En büyüğünü
seçip alır, kapıya yönelir.
ALİ
(SİNİRLİ)
Ben o fitneciyi kuşbaşı yapmazsam...
Hızla kapıya doğru, gitmeye başlar. Alp arkasından yakalar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /737
ALP
(ŞAŞKIN)
Yine delirdin yiğidim. Nereye gidersin?..
ALİ
Ben o fitneciyi bulup doğrarım.
ALP
Nereden bulacaksın koca şehirde ?
ALİ
Pislik kıraathanesinde... Deli Ömer bütün pis
işleri yapanları tanır. Bırak beni...
Ali kendini kurtarmak için hamle yapar. Kadın onlara şaşkın
bakar. Ali kendini arkadan tutmakta olan Alp’in elini ters
istikamete doğru kıvırıp, kurtulur. Bıçağı havaya doğru
kaldırır. Alp’e öfkeli bakar.
Kadın heyecanlı ve şaşkındır.
ALİ
İşin ucunda Akı Baba oldu mu? Usta musta;
tanımam. Ben gidiyom. Hakkını helal et.
Hızla kapıdan çıkar, bıçak elinde koşa koşa caddede ilerler.
Dükkandakiler şaşkın arkadan bakarlar.
ALP
Düzeldi sanmıştım. Aklı hala Pişti
Kıraathanesi’ne takılı. Bu benim pabucumu
dama attırır.
Alp, bayanın etini paketleyip verir. Bayan dükkandan gider.
Alp dükkanın bahçe kapısından çıkar. Mucit kapıda, Ali’nin
etkisinden kurtulamamıştır. Dışarıya hayretle bakmaktadır.
Orhan’ı görür. Orhan dükkana gelir.
ORHAN
Selamın aleyküm.
738 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
MUCİT
Aleyküm selam.
ORHAN
Alp kardeş yok mu ?
MUCİT
Şimdi buradaydı arka bahçeye çıkmıştır,
gelir.
ORHAN
Mucit tebrikler. Panelin çok verimli
çalıştığını duydum. Temiz enerji kümemiz
yatırıma hazır. Hakan’da 80 milyon sermaye
koyacak.
Mucitin, hayret ifadesi taşıyan yüzü, birden sevgi ve heyecanla dolar.
Orhan’ı sevgiyle kucaklar. Bahçe kapısından çıkarlar.
105) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜNDÜZ)
Salon doludur, ön sırada Fatma bacı ve Nurlu yanyana oturur,
onların yanında Kürşat, Oğuz, Ertuğrul, Nurlu’nun diğer
yanında Bilge Dede, Alp, Erdem, Yücel, profesörler aynı
sırada otururlar.
Akı Baba elleri kelepçeli salona girer, herkes üzgün bakar.
Sanık tarafına geçer ayaktadır, ellerini polisler çözer. Fatma Bacı üzgün bakar. Avukat yerini alır, Deli Ali arka kapıda
elinde değnek. Yanında polisler ona dikkatlice izlemekteler. Savcının kulağında işitme cihazı vardır, gözlüklüdür.
Duruşma başlar, hakim Akı Baba’ya künyesini sorar.
HAKİM
Adınız, Soyadınız?
AKI BABA
Akı Evran.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /739
HAKİM
Eski köye yeni icat. İlk defa duydum, Akı de
neymiş?
Nurlu ayağa kalkıp öne fırlar.
NURLU
(öfkeli)
İcatın önemini anlasaydınız, milyarlarca
dolar dış ticaret açığı olmazdı. Akı’nın
anlamını bilseydiniz, mahkemelerde
milyonlarca dosya toplanmazdı. Yüzbinden
fazla insan hapishanede yatmazdı. Akı;
çalışkan, cömert, vatansever, yiğit, kahraman
insan demektir.
Hakim kafasını sağa sola sallar.
HAKİM
Kahramanlığını göreceğiz. Şimdi otur yerine.
Sen bi duruşma salonunun kuralını öğren de
gel.
Fatma Bacı, kalkıp Nurlu’yu arkadan kucaklar, yerine oturur.
Hakimin ses tonu sertleşmiştir.
Aki Baba, hayale dalmış kendinden geçmiştir.
HAKİM
Annenizin adı ?
AKI BABA
Sevgi
HAKİM
Babanızın adı ?
AKI BABA
Bilgin
740 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
HAKİM
Nufusa kayıtlı olduğınız yer ? Doğum
tarihiniz ?
AKI BABA
Hoy, 1171
Yazıcı kız durur. Bir yanlışlık olduğunu ifade eden bir
tavırla hakime bakar. Hakim ona aceleci bir tavırla;
HAKİM
Ne durursun kızım? Devam et. Bugün kaç tane
dosya var.
HAKİM
(kafa sesi)
Okumaya bile zamanım olmadı.
Kız yazmaya devam eder.
HAKİM
Künyesi alındı, idda makamına soruldu.
Hakim savcıya bakar.
SAVCI
Yasal bir dayanağı olmadan örgüt kurmak, köy,
kent, cadde, sokak insanları örgütleyerek
suça teşvik etmek...
Nurlu, ayağa fırlayıp savcıya doğru bakar.
NURLU
Fitne! fitne! Sadettin köpeğin torunları.
Savcı, elini kulağına koyup, Nurlu ya bakarak;
SAVCI
Kim köpek?
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /741
NURLU
Sadettin Köpek...
SAVCI
Bana köpek mi dedin ?
NURLU
Köpeğin torunları...
Savcı kulaklığını çıkarıp, diğer kulağına takar.
SAVCI
Yanlış kulağıma takmışım. Bir daha de
bakiyim...
NURLU
Senin ki sağırlık değil, kulağın Hakk’ın
sesine kapalı.
Savcı sinirlenir, kulaklığını çıkarıp, izleyicilere doğru
fırlatır.
SAVCI
Bu da bozuldu. Allah kahretsin...
NURLU
Yerli teknoloji kullanmazsanız öyle olur
işte, ithal o, ithal...
Savcı, ne soylendiğini
Nurlu’yu gösterir.
anlamaz.
Öfkeyle
bakar,
eliyle
SAVCI
Mahkemeye hakaret var, tutuklayın şu kızı.
Polisler Nurlu’nun yanına koşarlar, Deli Ali arkadan
değneğini havaya kaldırıp, hızla mahkeme heyetine doğru
yönelir. Polisler onu tutmaya çalışırlar.
742 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
106) ERDEMİN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN)
Arabacı Ali, Erdem, ustalar, çıraklar
Arabacı Ali, lüks bir arabayı, kapıdan geri geri çıkarır.
Yan camı açar. Kapının yanında durmakta olan; Erdeme bakar.
ARABACI ALİ
Ustam işlem tamam. İstersen bir denemeye
çıkayım!.
Dükkana doğru bakıp, yüksek sesle;
ERDEM
Emre, gel buraya..
Emre saygıyla yanına gelir.
ERDEM
Sen geç direksiyona, deneme sürüşü yap. Alt
takımlarda ses kalmış mı? İyice dinle...
Arabacı Ali, direksiyondan iner, yana oturur, Emre arabayı
hareket ettirir. İleride bir büfe görünür
ARABACI ALİ
Emre, şu büfeden bir su alsan, çok susadım.
Emre inip; büfenin önüne varır, Ali hemen direksiyona geçip;
hızla uzaklaşır. Emre, büfeden bir şişe su alır, geriye
dönüp, arabanın bulunduğu yere bakar, araba yerinde yoktur.
107) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Kürşat.
Ağaçlar çiçekten meyvaya yeni dönmüş. Kürşat rahle önünde,
televizyon. “Geceler zalim oldu” türküsünün son dörtlüğü “bayram gelmiş neyime, kan dolar yüreğime” bölümü duyulur. Rahlenin üzerinde dergi, Derginin kapağında, Ahi Evran” altında
“23 Nisan özel sayısı 2014” “Fatma Ana Anadolu Bacıyanlar
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /743
Birliği” yazısı ve altında eski Türk kıyafetleriyle, orta
yaşlı nur yüzlü, kadın resmi. Kapak görünür. Şarkı biter.
DİP SES
Son dakika! Haberi
Kürşat derginin kapağına bakmakta ve sayfaları çevirmekte.
Son dakika sözünü duyunca, televizyona bakmaya başlar.
DİP SES
Sayın dinleyiciler, bu sene üçüncü intihar.
Ülkemizin en önemli araştırma merkezinde
çalışan genç mühendislerimizden biri daha
intihar etti. 5 çocuk sahibi anne çocuklarını
ve felçli kocasını bırakıp başka bir erkekle
kaçtı. Zavallı adama komşularıda bakmayınca,
sokakta kaldı. Suudi arabistan kralı, Suriye
halkının demokrasi mücadelesine desteğini
sürdüreceğini söyledi. Manken Jale yine göz
kamaştırdı. Podyumda transparan geceliğiyle
yürürken, ipi koptu. Seyirciler gözlerine
inanamadı. Mısırda...
Kürşat Ar-Ge merkezindeki mühendisleri hayal eder. Cama
doğru bakmaya başlar. Mısırdaki halk hareketlerini ve podyumda yürüyen mankenleri görür. Televizyonu kapatır. Ses
görüntüye düşer.
Dışarda kuş sesleri duyulur. Camda kuş yavrusu görür.
Kürşat’ın gözünden bir kaç damla yaş düşer,okumaya devam
eder.Fatma Ana’nın silüetiNİ Kayseri kalesinde görür.
108) KAYSERİ KALESİ (DIŞ GÜN)
Fatma Ana, Askerler.
Kale, Moğol ordusu tarafından kuşatılmış, kalenin üzerinde
Fatma Ana, kadınların arasına koşar, okculara talimat verir.
Arada bir kendiside ok atar. Her atışında bir moğol askerini yere düşürür. Kadınlara yağmur gibi oklar yağar. Bazı
kadınlar yaralanıp düşer. Fatma Ana’yı izleyen bir kadın,
gizlice kalenin kapısını açar, Moğol ordusu kaleye dalar.
744 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Kadınlarla,
yakalanır.
kıyasıya
kılıç
savaşı
başlar.
Fatma
bacı
109) ERDEMIN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN)
Erdem, Oğuz, Alp, Yücel, Kürşat, Kasap Ali.
Erdem üzgün yere bakar. Kasap Alp, büyükce bir afişi kapıya
yapıştırır.
Kürşat ajandasına dükkana bakarak, yazı yazmakta. Kasap
Ali’ye, Alp yardım etmekte. Afiş yapıştırır. Alp ve kasap Ali
geri çekilir, yazı görünür.
BU İŞYERİ ÇIRAĞININ HATASINDAN DOLAYI, AHİ BİRLİĞİ OTO
TAMİRCİLERİ KÜMESİNİN, 23 NİSAN TARİH VE 1171 SAYILI KARARIYLA KAPATILMIŞTIR.
Yazı görülünce, Erdem’in gözleri dolar. Yanındakilere bakmak
ister.
Yanındakiler oralı olmazlar. KAsap Ali, yavaşça yanına
yaklaşır. Tutup yere yatırır. Ayakkabılarını çıkartır,
dükkanın çatısına fırlatır.
Ayakkabılar görülür.
110) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN)
Katılımcılar aynı
Polisler, Nurlu’nun koluna girmişler onu zorla tutmaya
çalışır. Diğer polislerde, Deli Ali’nin etrafını çevirmişler.
Akı Baba konuşur sesler duyulur.
AKI BABA
Benim, toplumsal bir örgütlenmeye gittiğim
doğrudur. Ahilik sadece bir esnaf birliği
değildir. Ahlakla, ilimle, helal kazançla,
refah içinde, bir milleti, hatta tüm
insanlığı, hedef alan, yüksek bir medeniyetin
adıdır.
HAKİM
Bu devletin görevi, yeni bir devlet mi kurmak
istersin ? Her caddeye bir yiğit başı
görevlendirmişsin. Deliler bile varmış
örgütünde
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /745
AKI BABA
Doğrudur. Ancak biz bir kesimi örgütleyip
diğerine düşman etmedik. Herşeyimiz
şeffaf.Onlar ailesinin, akrabasının,
komşusunun, devletinin sahip çıkmadığı, kötü
yola düşmüş, gençler. Birliğimizin, içinde
ahlakla yetiştirmek, topluma kazandırmak
suç mu?
HAKİM
Delillerin toplanmasına, sanığın
tutukluluğunun devamına.
Nurlu bağırır, polisler onun ağzını tutmaya çalışırlar
NURLU
Delilleri toplamadan Akı Babayı nasıl
tutukladın? Bu düzenbaz, yalancı, fitneci
Greek kültüründen doğmuş, zalim Roma’nın
hukuku. Sen önce, Ahi birliğine çırak ol,
ilim öğren, adalet öğren, bir meslek sahibi
ol.
Akı Baba, sakin ve kendinden emindir. Fatma bacı ile göz göze
gelirler.
Fatma bacı mendiliyle gözündeki yaşı siler.
111) OĞUZUN ATÖLYESİ (DIŞ GÜN)
Oğuz, Ustalar, Tembel Ali, İbo dayı, 2 Kameraman.
Hava açık ve güneşli, İbo dayı, Oğuzun Atölyesini, kameramanlara talimat vererek, çektirmekte, kapı açık. Tembel Ali,
çay dağıtır. Ali, dükkanların çekildiğini görür. Heyecanla Oğuz’un yanına varır. Kulağına sessiz birşeyler söyler.
Oğuz, elindeki çayı, aceleci bir tavırla bırakıp, dışarı
koşar. İbo dayının yanına varır.
OĞUZ
(heyecanlı)
Hayrola..
746 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
İBO DAYI
Sanayi belgeseli yapmaktayız. Epey çekim
yaptık. Burdanda bir iki kare alalım, dedim.
OĞUZ
Hangi televizyona?
İbo dayı heyecanlanmaya başlar.
İBO DAYI
Televizyon değil ajansa.
Oğuz kameramana bakar.
OĞUZ
Bantı bir başa al, merak ettim bir göreyim.
Kameraman heyecanlanır, bantı başa alır, Oğuz monitöre bakar. Monitörde sadece kendi dükkanını görür. İbo dayının,
yanına yaklaşır. Gözündeki iş gözlüğünü çıkarıp, İbo dayının
gözüne takar.
OĞUZ
Dikkat aklın gözlüğüdür.Bu gözlük sende
hediye kalsın. Kamera da bende.
Tembel Ali’ye, kamerayı almasını işaret eder. Ali kamerayı
alıp dükkana girer. Cep telefonunun numaralarına basar. Telefondan ses duyulur.
DİP SES
Buyurun merkez..
İbo dayı, kaçmaya yönelir. Oğuz kolundan tutar.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /747
OĞUZ
Hazır gelmişken, size bir çay ikram etmeden
göndermem, Töreme uymaz.
İterek dükkana sokar.
112) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN)
Katılımcılar aynı
Polis, Nurlu’nun önünde durur. Deli Ali’nin, etrafını
polisler çevirmiş, itişip, kakışırlar. Hakim konuşmaktadır.
HAKİM
Yiğitbaşı caddesinde bir deli gezermiş, ona
yiğidim dermişsin gençleri dövüp, kafası
aşağı çöp tenekesine atarmış. Kahvelerde
insanları rahatsız edermiş.
AKI BABA
Hakim bey, siz beni sudan sebeplerle
cezalandıracaksınız... Buyrun, istediğiniz
cezayı verin. Artık savunma yapmam.
AVUKAT
Deliller toplanmamış, müvekkilim tanınmış bir
insandır, tahliyesini talep ediyorum.
HAKİM
Maşallahhhh.. En nihayet konuştun be mubarek.
Yanındaki hakimlerin kulaklarına, birşeyler söyler.
HAKİM
Delillerin toplanmasına, sanığın elektronik
takiple tahliyesine.
Deli Ali, hızla polisleri itip, mahkeme heyetine doğru yürür.
748 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
DELİ ALİ
Bin yıl öncee, bin yıl sonra, yüz yıl öncee,
yüz yıl sonra, Seyit onbaşııı Adalet! Adalet!
Dedeeeee!
Savcı, yanındaki savcının kulağına ağzını yanaştırır.
SAVCI
O yaşlı asker ne dedi?
DIĞER SAVCI
Sen onu tanımadın mı? Adam yaralamaktan kaç
kez geldi, huzuruna. Adalet, adalet der,
durur.
SAVCI
O zaman şikayet etsin.
DİĞER SAVCI
Kimi şikayet etsin?
SAVCI
Adaleti.
DIĞER SAVCI
Hangi adaleti?
SAVCI
Etsin canım birini.
DİĞER SAVCI
(Gülerek)
Kızın adaleti etsin mi?
SAVCI
Kızım Adalete, adalet kampından yer
ayırttırdım. 3 ay tatile çıkacak.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /749
DİĞER SAVCI
Sen en iyisi emekli ol.
SAVCI
Maaş, yarı yarıya düşer, adaletin doktorası
bitmedi. Ben en iyisi kendime, bir kulaklık
yazdırayım doktora.
Ayağa kalkar gibi yapar, diğer savcı kulağına doğru yanaşır,
DİĞER SAVCI
Gitmişken unutma. Birde gözlük yazdır
kendine. Nasıl olsa devlet öder.
Savcı kalkar, dışarıya doğru çıkmaya başlar, Deli Ali’yi
polisler kucaklayıp, dışarıya doğru çıkartmaya zorlarlar.
Mahkeme heyetini, izlemekte olan Kürşat, Ter içinde kalmıştır.
Alnındaki terler, not aldığı kağıdın üzerine, damlamaktadır.
Hayallere dalmıştır, kalemi kağıda rasgele sürmektedir. Yunus emre ve Ahi Evranı bilgelik evinde şöminenin başında
görür. Ateş suya dönüşür. Şömine çeşme olur. Karaladığı
kağıdın üstüne büyük harflerle:” 1000 YIL ÖNCE, 1000 YIL SONRA... YENİDEN TOPLANMA ZAMANI. TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR.”
yazısı görülür.
113) MALYA OVASI ÇEŞME BAŞI (DIŞ AKŞAM)
Ahi Evran, Yunus Emre
Yunus Emre, çeşmenin başında yer sofrası hazırlar.
Çayırlarda atlar, koyunlar, keçiler, otlar. Güneş Ufukla
bulut arasında, hava hafif kararmış. Yunus Emre, heybesinden birkaç zeytin, tuz, iki dilim ekmek, çıkarıp, yerdeki
bezin üzerine kor. Ahi Evran, güneşe doğru bakmaktadır. Derin düşünce içindedir. Yunus Emre, yanına yaklaşır. Elini
kalbine kor. Eğilir vaziyette “sofra hazır” der gibi
harekette bulunur.
Ahi Evran, sağ elini göğsüne kor, sol eliyle, Yunus Emre’ye
oturmasını isteyecek şekilde, uzatır. Yunus karşısına oturur.
750 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AHİ EVRAN
Yol gardaşım, Yunus’um. Hele önce bir
gönlümüzü doyuralım. Hakka şükürler olsun.
Konya zindanında çilem dolduktan sonra,
seninle tekrar görüşmek nasip oldu. Hacı
Bektaşı Veli yoldaşım nerede? Sağlık
içinde mi?
Yunus’un gözleri dolar.
YUNUS EMRE
Hey ne yavuz inilersin, benim derdim
yenilersin, dostu görmek mi dilersin, niçin
ağlarsın gönül hey?
AHİ EVRAN
Beni tanıyanlara söyle; kim ki beni şeyh
edine, Hacı Bektaşi Veli’ye gide. Osman gazi
yiğidimden haber var mı?
Çeşmenin başındaki söğüt ağacında, kuş sesleri duyulur.
Kalkıp sofraya doğru yürümeye başlarlar, Yunus durur, kuşlara
bakar.
YUNUS EMRE
Her kuş çiçek bin naz ile, över hakkı niyaz
ile, bu kuşlar hoş avaz ile, o padişahı
zikreder.
Arkalarından at kişnemesi duyulur.arkaya dönüp bakarlar 3
atlı yanlarına yaklaşmaktadır.Evran koynundan bir mektup
çıkarır Yunus’a verir
AHİ EVRAN
Al Yunus’um; bu mektubu, Konya’ya ilet.
Sadettin Konevi yoldaşıma. Yine bize zindan
göründü herhalde.
Yunus, heybesini omzuna atar. Sofradan bir tane zeytini
ağzına alır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /751
Değneği elinde, ufka doğru yürümeye başlar. Atlılar, Evran’ın
yanında dururlar, içlerinden biri inip, saygıyla Evran’ın,
elini öper. Hazır ol vaziyetine geçer
ATLI KİŞİ
Sultanımız, Celaleddin Karatay’ın
hürmetlerini getirdim. Biz fakir kuluna bir
emri var mı? Der.
Atlılardan biri daha iner, yüzü peçelidir. Peçesini kaldırır.
Fatma ana görünür. Ahi evranın gözleri dolar. Fatma Ana
heyecanlıdır.
FATMA ANA
Bağdat zindanlarındaki çilem tamam oldu; ömür
yoldaşım,
Güneşin önündeki duman gitmiştir. Ufukta dolunay gibi
parlamaktadır.
Evran’ın gözü yaşlı, eşinin yanına doğru yürür. Batmakta
olan güneşin ışıkları yüzlerine yansır. Işıkların içinde
görünmez olurlar.
114) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI
(İÇ-GÜN)
Abdulkadir, Akı Baba, Kürşat.
Odada kütüphanenin önünde Kürşat, daha önce kütüphaneden
aldığı kitabın son sahifesini okumakta. Karşılarında yer
yastıklarına dayanmış, Akı baba ve Prof.Dr. Abdulkadir. Dizlerinde dosya. Dosyanın içinde kağıtlar var. Akı baba’nın
kolunda elektronik takip cihazı. Kağıtlara karşılıklı yazı
yazmaktalar ve birbirlerine vermekteler. Prof. Abdulkadir
yazdığı kağıdı, Akı Baba’ya verir. Akı baba okur.
ABDULKADİR
(Yazı görünür)
“Asistanlarımın üçüncüsüde intihar etti.
Tahminim nano teknoloji ürünü kullandılar.Hiç
bir bulguya ulaşamadık.”
Akı Baba yazıp verir.
752 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
(Yazı görünür)
Projeye devam etmeyecek misin?
Abdulkadir yazıp verir.
ABDULKADİR
Son asistanımı da başka bir şekilde
öldürdüler. Dördüncü çocuğum oldu, adını
Nurl’u koydum.
Akı Baba yazıp verir.
AKI BABA
Allah, analı babalı büyütsün... Tohumları
toprağa at, ALLAH’ın rahmeti bitmez.
Kürşat’a bakarlar. Kürşat son sahifeyi okumuş. Kitabı
kapatır. Kitap görünür. Kitabı, kütüphaneden aldığı yere
kor. Akı baba ve Abdulkadir, kağıtları toplayıp ellerine
alırlar. Akı baba önde, Kürşat en arkada, salona geçerler.
Kağıtları şömineye atarlar. Kağıtlar yanar, yandığı görünür.
115) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜNDÜZ)
Şelalenin önünde, mehter çalmakta, Mehterin sesi, su sesiyle
karışır.
Şelalenin yanında büyük bir led ekran var. Led ekran’da, Hacı
Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Ahi Evran, İbn-i Sina, Cezeli,
Harezmi, Farabi, Edibali, Taptuk Emre vb. Türk büyüklerin
hayat hikayeleri geçmekte görünür.
Mucit, şelalenin önünde iskemleye oturmuş, berber onu saç
sakal traşı yapar. Önündeki kahvenin sandalyeleri, hilal
şeklinde dizilmiş. Hilalin ortasında yer minderleri ve
yastıkları, ortada post var. Yiğit başı, kafenin kapısında.
Akı Baba görünür, yiğit başı (yüksel) saygıyla selamlar. Akı
Baba da halkı hürmetle selamlar. Halkta onu saygıyla, el
pençe selamlarlar. Mehter durur. Misafirler Birol, Prof. Yücel, Prof Reha, Prof. Abdulkadir, Doktor Suat, birde Kur’an
hafızı Akı Babayı takip ederek mindere otururlar. Salavat
getirilir. Bir Hafız Kur’andan, Mutaffifin Suresi 1. ayeti
okur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /753
116) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat namaz kılarken, dizlerinin üzerinde düş görmekte,
düşünde Osman Gazi dizlerinin üzerinde oturmaktadır.
117) EDİBALİ TÜRBESİ (ODA İÇ GECE)
Osman Gazi.
Osman bey (Gazi) kıble istikametinde dizlerinin üzerinde,
Nas suresini okur. Sureyi bitirir. Kur’an’ı torbasına kor,
duvara asar, kıbleye doğru dizlerinin üzerinde edeplice
oturur.
118) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Yiğit başı, Akı Babanın huzuruna yaklaşıp, tanzim devinde
hafifçe eğilir
YÜCEL
Esselamı aleyküm ya pi’an
AKI BABA
Ve aleyküm selam verahmatullahi veberakatühu.
YÜCEL
Hal şudurki; birliğimizden bir mümin kardeş,
uzun zamandır ustasına hizmetinde bulunmuş,
ustasunın rızasını almıştır. Usta dahi
ustalık hakkını yerine getirip bugün sizin
azizlerin rızası ile huzurunuzda, bu
kalfasına, destur vermek ister. Kabul
buyurursanız, kalfasını size getire. Ne
buyurursunuz?..
Yiğit başı bir eline su, diğer eline süpürge alır. Akı
Babanın önünde, tanzimde bulunarak geri çekilirken, oraları
hafifce sulayıp süpürür gibi yapar. Biraz uzaklaşınca ikinci
defa selama durur. Kalfanın (mucitin) yol kardeşi seçtiği
Alp ve Yüksel, yiğitbaşıyı takip ederler.
Önce sol adım, sonra sağ adım, ayaklar yanyana gelir. Sağ
ayağın baş parmağı, sol ayağın baş parmağının, üstüne konur.
Bu düzende Akı Babanın huzuruna varılır. Yiğit başı saygıyla
754 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
YÜCEL
Size usta getirdi adağı, fakir olur
fakirlerin adağı.
Mucitin yol kardeşleri ellerindeki hediyeleri sunarlar.
119) YİĞİT BAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN)
Anahtarcı Ali Deli Ali
Anahtarcı Ali, direksiyonda. Deli Ali yanında oturmakta, caddede ilerlerler. Radyo’da “Müdür beyin yeşil kürkü” türküsü
duyulur.
Anahtarcı Ali, türküye eşlik etmekte. Kamyonetin kasasında
meyva kasaları var. Arkadan, maliye arabası takip etmekte, yolda kırmızı ışık yanar. Ali arabayı durdurur. Maliye
arabası yanlarında durur, arabadaki memurlardan biri camı
açar Aliye:
MEMUR
Arabanızı ışıklardan sonra sağa çekin.
Yeşil ışık yanar. Ali yolu geçer. Biraz ileride durur, Maliye arabasıda önünde durur, bir memur iner, Ali’nin yanına
yaklaşır.
MEMUR
Faturasını lütfen..
Anahtarcı Ali, Deli Ali’yi göstererek
ANAHTARCI ALİ
Gardaş, aha bu adamın bahçesinden topladık.
MEMUR
O zaman muhtasar makbuzunuzu verin, lütfen.
Deli ali sinirli, sinirli, memura bakmakta, rengi kızarmış
öfkeli,
ANAHTARCI ALİ
Oda ne gardaş?..
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /755
MEMUR
Saflığa oynama, makbuzunuda yoksa mallara el
koyduk.
Arabanın önüne geçip, eliyle “in aşağı” işareti yapar.
DELİ ALİ
Sür! sür!
Arabacı Ali sürmez.
Deli Ali, hızla arabadan iner. Değneğiyle, arabanın önünde
duran memurun kafasına vurup, düşürür. Deli Ali memuru yoldan
kaldırıp, arabanın kasasına atar. Deli Ali, arabaya biner.
Anahtarcı Ali, arabayı hızla uzaklaştırır.
120) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Usta(Oğuz) sol başta, yiğit başı sağ başta, kalfa
arkalarında, kalfanın arkasında yol kardeşleri, sağdakinin
sol eli,soldakinin sağ eli, kalfanın omuzlarında, birinin
elinde peştemal, ayak hareketleri töreye uygun, Akı Baba’nın
huzuruna varırlar selama dururlar.
YÜCEL
Meftarı mevcudat, hazreti fahri alem,
Muhammed Mustafa ya salavat
Herkes salavata iştirak eder, yol kardeşleri geri çekiliip
diz kırarak otururlar, yiğit başı ve usta kalfanın hizasına
gelerek elleriyle desteklercesine omuzlarını tutarlar, kalfa
en önde Akı Babanın huzurunda
AKI BABA
Ey yiğit başı, icazetini almak istediğiniz
kalfa evladımız bu kişimidir ? Kimlerdendir?
hangi meslektendir?
YÜCEL
Bilge dedenin oğlu, icatlar yapar.
756 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
AKI BABA
Meslekteki ehliyeti sabit olmuşmudur.
YÜCEL
Yeni bir güneş enerjisi paneli gelişrirdi.
Dünyadaki emsallerinden çok ileride.
Güneş panelini getirirler, profesörler güneş panelini inceler.
121) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Fatma bacı, Nurlu, Ayşe, Sevgi.
Hava yağmurlu, camdan bahçedeki meyvalar kızarmış, kuşlar
gezinmekte, kuş sesleri duyulmakta. Nurlu onlara bitki
çayı ikram etmekte, aralarında samimi bir hava var. Sevgi
çantasından paraları çıkarır.
Fatma’nın önüne kor.
DİP SES
Kuş sesleri.
SEVGİ
Ayşe seni çok övdü. Bizim evin bulunduğu yer,
toplu konuta dönüştü. Bizlere’de 20 daire
düştü. Zekatını size vereyim dedim. Tam 100
bin lira.
Sevgi, üzgün paralara bakar.
122) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN)
AKI BABA
Pekala güzel. Davranışları, dünya işleri,
insanlığı için ne dersiniz?
YÜCEL
İyiliğine şahitlik için yol kardeşleri
burada. Ustasıda hem şahit, hem kefildir. Biz
dahi takdir ederiz, desturlarınıza layık
görürüz.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /757
AKI BABA
Pekala ahiret işlerine ne dersiniz?
YÜCEL
Biz onu mütedeyyim görürüz, ama iç kısmını
ALLAH bilir.
123) BİLGELİK EVİ Sevgi, Fatma, Nurlu, Ayşe.
(İÇ GÜN)
SEVGİ
Ben size güveniyorum. İstediğiniz gibi
kullanın.
Fatma, Fatiha suresinde, “Yalnız sana inanır, Yalnız sana
güvenir, Yalnız senden yardım dileriz.” ayetlerini bulup
gösterir. Fatiha suresi görülür.
FATMA
Bizim yardıma ihtiyacımız yok. Sizin
hayrınızı, hayırlı işlerde kullanmak için yol
atalığı yapabiliriz.
Kur’an ı Kerim Fatiha Suresi, Arapça ve Türkçe görünür.
Sesin üstüne düşer.
FATMA
Yüce ALLAH kitabında; yalnız kendisine
inanılacağını ve yardım isteneceğini
bildirir. Sizin isteğiniz, işin kolaycılığı.
Zekatımı vereyim, sevabı bana, günahı ona..
Nereye gittiğini bilmeyim. Cennette yerim
hazırlansın. Yok öyle cennet... Böyle bir
cömertlik ve merhamet anlayışı bizi merhamet
edilecek hale düşürür. Cihan
İmparatorluğu’nu, bu safça, iyi niyet ve zeka
tembelliği yüzünden kaybettik.
Osmanlı İmparatorlu’ğu küçülerek Türkiye kalır. Ses görüntüye
düşer.
758 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
FATMA
Biz, böyle bir kapıyı açarsak, iyi niyetli
kişilerin yardımıyla yaşayan parazit bir
kesimin oluşmasına zemin hazırlarız.
İnternetten “Akı Türk” sitesine gir bak.
Herkesin verdiği para ayrı, ayrı topluma
nasıl faydalı hale gelmiş. Devlete’de açık,
halka’da açık. Sütten Ak, su’dan berrak.
Binlerce yıllık Oğuz töresinin dinimizle
sentezlenerek, Kıt’alara refah, bolluk, huzur
ve adalet taşıyan Ahi kültürü’nün değişmez
kuralı; Toplumsal fayda ve şeffaflıktır.
Fatma, Ahi Evran Deri atölyesini hayal eder. Ses görüntüye
düşer.
SEVGİ
(Şaşkın)
Bu parayı almayacakmısınız yani? Ahi
kültürü’de ne? Ben okullarda,
televizyonlarda, kitaplarda Yunan kültürü’nü,
Kızılderili kültürü’nü hatta yamyam
kültürü’nü bile öğrendim.
Nurlu dalgınlaşmış hayal görmektedir. Tarihi bir kalıntıda
Yunan Tanrı’ları yazısını görür. Tanrı’ların altında, Aşk
Tanrı’sı, Savaş Tanrı’sı, Şarap Tanrı’sı, Zevk Tanrı’sı
yazıları vardır. Ormanlık bir alanda, yamyamların, törenle kazanda insan pişirdiğini görür. Gök gürlemesi duyulur,
birden sıçrar.
NURLU
İnsanların, inançlarıyla yaşamları arasında
doğrudan ilişki vardır. Zihinlerinizde yalan,
dolan, fitne yaratan, tezgah kuran, zevk ve
eğlenceye dalıp, zevki için yiğitleri
vuruşturan, savaş çıkaran Tanrı’lar
uydurursanız toplumda çatışma kültürü
yaratırsınız.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /759
Ses görüntüye düşer.
Ayşe ve Sevgi gülüşürler.
FATMA
Nurlu’nun zeka seviyesi 160. Nurlu o
kültür’leri çoktan öğrenmiş ve beyni’nin çöp
tenekesine atmıştır.
Sevgi’ye bakar. Nurlu’ya bakar. Nurlu mahçup bir şekilde
yere bakmaktadır.
124) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat düş görmeye devam eder, Edipali’nin kuşağından ay
çıktığını görür.
125) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE)
Osman Gazi.
Osman bey, kıbleye doğru dönmüş, dizlerinin üzerinde rüya
görmektedir.
Edibalinin kuşağından ay doğar. Osman beyin koynuna girer.
126)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN)
Akı Baba, çevresinde oturan bilim adamlarına bakar.
AKI BABA
Ey azizler bu müridin gönlündeki isteğe ne
buyurursunuz? Eh-li şet olmasına, işyeri
açmasına, ustalar arasına girmesine mahal
görürmüsünüz?
Bilim adamları hep beraber : Görürüz.
Ayağa kalkarlar, elini kıyamda bağlar. Buna göre profesörler
ve seyircilerde aynı şeyi yaparlar. Kalfanın eli çaprazlama
olarak, kulak memelerini tutmuştur.
127) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat namaz kılarken düş görmeye devam eder. Düşünde,
Edipali’nin kuşağından çıkan ayın Osman Gazi’nin koynuna
girdiğini görür.
760 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
128) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE)
Osman Gazi.
Ay koynuna girince göbeğinde ağaç biter. Gölgesi alemi tutar
gölgesinin altında dağlar var.
129)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ
Akı Baba.
(DIŞ GÜN)
AKI BABA
Ey oğul, can ve gönül kulağıyla işit,
ustalığa destur istersin. Mesleğindeki
ehliyetini kendi işinle ispatladın. Yol
kardeşlerin, ustan seni övdüler. Dünya
davranışlarına, sana kefil oldular. Ahiret
işlerindede senin, Hak yolunda yürür, dininidiyanetini
bilir olduğunu, söylediler. Memnun
olduk, mütehassıs olduk.
130) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ-GÜN)
Deli Ali, Anahtarcı Ali, Vergi Memuru
Deli Ali ve Anahtarcı Ali, kamyonetle hızla ilerlemekteler. Arkalarında polis arabası onları yakalamaya çalışmakta,
arabada “Müdür beyin yeşil kürkü, yeni çıktı bu türkü”
türküsü duyulmakta. Arabanın kasasında vergi memuru, meyva kasalarının üstünde yatmakta. Düşmemek için kasalara
sarılmaya çalışmakta.
131)BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
AKI BABA
Ey oğul, güzel ahlaktan, akl-ı selimden
dışarı adım atmayasın. Nefsine ve şeytana
uymayasın, haramdan mekruhtan perhiz edesin.
Sünnetleri kocaltmayasın.Elinden komadığını
götürmeyesin. Kimsenin sanatına tamah
etmeyesin. Kimseye hıyanet nazarıyla
bakmayasın. Kimseye kibir, bahuz, buhul ve
haset etmeyesin. Her kimin ayıbını görürsen
örtesin. Dünyaya aşırı muhabbet etmeyesin.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /761
132) BİLGELIK EVİ Fatma, Nurlu, Sevgi, Ayşe.
(İÇ GÜN)
FATMA
Sözü uzatmayalım. İlimsiz gidilen yolun sonu
karanlıktır. Önce bu para toplumun faydasına,
üretime dönüştürülecek şekilde
projelendirilecek. Zira her üretim yapılan
yer, gerçek bilgilerin öğretildiği okuldur.
Sizde projede denetçi olarak görev
alacaksınız. Cuma toplantımıza gel, yönetim
kurulumuzla tanışın.
Sevgi, umursamaz
çevirir.
bir
tavırla
kafasını
bir
tarafa
doğru
SEVGİ
Amaaaannn.. Birde paramı denetleyecekmişim..
Biz her hafta altın günü yapıyok. Pasta
yiyok, çay içiyok, pişti oynuyok, dizi
seyrediyok.. Uğraşamam valla...
Sevgi, parasını çantasına kor. Dışarı çıkar. Kapı kapanır.
Ayşe hayale dalmıştır. Eşi Ali, Tembel Ali’nin çalıştığı,
Oğuz’un atölyesi’ni ve çalışanları görür. Çıraklar yakından
görünür. Ses görüntüye düşer.
133) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ
(DIŞ GÜN)
AKI BABA
Dünya’ya senden büyüğüne varıp ona izzetu
ikram, hurmetu tazim, gösteresin. Kazancının
bir kısmını fukaraya sarf edesin. Hayır
işlerinde elinden geleni yapmakta, kusur
etmeyesin.
Ey oğul, bu şeriatı kendine vacip kıldın mı ?
Kalfa bu soruya evet işareti yapar.
762 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
134) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat namaz halinde düş göreye devam eder, Osman Gazi’Nin
göbeğinde ağaç biter.
135) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE)
Osman Gazi.
Osman bey rüya görmeye devam eder.
Dağların altından sular akar, o sulardan kimi içer, kimi
bahçe sular.
Kimi çeşmeler akar.
136) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENI
(DIŞ GÜN)
AKI BABA
Pekala münasip el bizden destur ALLAH’tan.
Haydi ALLAH mübarek eylesin der.
Kalfa ellerini, normal vaziyette indirir. Yiğitbaşının
işaretiyle, bütün ahalinin katıldığı gür sedayla salavat
kopar birden... Her taraf bu ulvi sesle çınlar. Salavat
sesleri devam ederken kalfa, kalfalık peştemalini çıkarıp
yol kardeşine vermiş, ustalık peştemalınıda ondan alarak
Akı Baba’ya sunmuştur. Öte yandan Akı Baba, postunun biraz
sağında beklemekte olan terazi de Akı Baba’ya verilmiştir.
Bu işler tamamlanana kadar salavat sedaları devam eder. Akı
Baba teraziyi göstererek:
AKI BABA
Oğul hak al ve hak ver. Kimseye dediğinden
eksik verme ki Hak teala kazancına ve ömrüne
bereket vere ve her zaman teraziyi eline
alasın. Ahiret terazisini anmak gerekir.
Yakında bilesin.
Aki Baba, insan beynindeki dengeyi hayal eder.
İnsan beyninde ki, inanç ve mantık merkezleri, ışık halleri şeklinde, terazi olur. Terazinin inanç tarafında,
bahçeler, bağlar, akan sular (Cennet Bahçesi) görünür. Diğer
tarafında, arka planda ateş, ön planda kaynayan su, tramlı
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /763
olarak girdap oluşturur. Birbirine geçen dalgalar oluşur.
Ses görüntüye düşer.
AKI BABA
helali hesap ve şüpheye itip harama az da
olsa meil etme.
Sağ eliyle üç defa kalfanın sırtını okşar, usta peştemali
alır. Nezaket ve usulen Akı baba ya, sonrada taşı ehli zatlara, bu işin yapılmasını teklif eder, ama iş tekrar ustaya
kalır. Usta peştemali Akı babadan alınca yine yiğitbaşının
işaretiyle, gür bir tekbir sesi doldurur her
tarafı. Usta peştemalı, usul ve erkanıyla beline dolar ve üç
düğüm attığı görülür.
137) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat namaz halinde, düşünde; Osman Gazi’yi, Epiali’yle beraber görür.
138) EDİBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE)
Edibali, Osman bey.
Kapı açılır Edibali görünür Osman bey kıble istikametinde
dizlerinin üstündedir. Edibalinin kapıyı kapatma sesine osman birden sıçrar, uyanır. Edibaliyi görür. Birden yerinden
fırlar Edibali’nin elini öper.
Edibali eliyle “otur” işareti yapar. Edibali oturduktan
sonra, Osman karşısına edeplice oturur. Rüyasını anlatmaya
başlar. Ses duyulmaz.
Edibali düşünceye dalar. Edibali’nin kuşağından çıkan Ay
görünür.
Edibali ve Osman’ın üzerine düşer. Işık yoğunlaşır görünmez
olurlar.
EDİBALİ
(Kafa Sesi)
Padişahlık senin ve senin nesline mubarek
olsun, kızım mal hatunda helalin olsun.
Ses görüntüye düşer.
764 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
139) BİLGELİK EVİ ŞED TÖRENİ
(DIŞ GÜN)
Yeni usta eski ustanın eline varır. Eski ustası onun ellerinden tutarak Akı Babaya seslenir.
OĞUZ
Biz bunu aklımızın erdiği gücümüzün yettiği
kadar mükemmel yetiştirmeye çalıştık. Lütf-u
ilahi ile muvaffak olduk. Bugünlere kavuştuk,
cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler hamdü senalar
olsun. Onun her halinden memnunuz.Mesleğimizi
sürdürüp şereflendireceğine, vatanımıza
milletimize faydalı ve dinine diyanetine
bağlı kalacağına inanıyoruz. Üstümüze geçmiş
hakları varsa huzurunuzda kendisinden
helallik isterim.
Yeni usta (Mucit) söz alır.
MUCİT
Benim ustamda hiç bir hakkım yoktur. Bana
velinimetlik yaptı. ustamın bende çok hakkı
vardır. ALLAH ustamdan da, sizlerden de razı
olsun.
Oğuz kürsünün üstünde duran taşı ve hediyesi olacak malzemeyi getirir
OĞUZ
Taşı tut, altın olsun. Tuttuğun işlerde hayır
göresin. Yoksulluk sıkıntı çekmeyesin. Gelmiş
geçmişler, ustalar piriler ve erenler
şefaatcin olsun. Hakkım varsa helali hoş
olsun. Bak oğul, alimlerin dediklerini,
kahyaların öğütlerini, benim sözlerimi tutmaz
isen şu parmaklarım yarın boynunda olsun.
diyerek elini öpmesine müsade eder. Kendisine onun alnından
öper.
Mucit Akı, birliğinde ustalık rütbesini alır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /765
140) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Kürşat namaz halinde düş görmeye devam eder.
Rüyasında deniz kenarında yeşillikler arasında, Selçuklu mimarisi ile yapılmış, büyük bir köprü şeklinde, şehir kapısı
görür. Kapının üst kısmının, bir tarafında Türk bayrağı,
diğer tarafında Ahi Evran’ın resmi İkisinin arasında “Türk
Teknoloji Kenti” yazısı. Onun altında “Hak ile sabır dileyip,
bize gelen bizdendir, ilim, akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi
geçen bizdendir.” Yazısı görünmekte.Kürşat kapıdan içeri
girer. Senaryoda oynamış oyuncuların tümü, ayrıca kalabalık
bir topluluk, aynı istikamete doğru bakmaktalar. Kendisi de
bakar.
141) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ
(İÇ GÜN)
Mehter tekrar çalmaya başlar. Deli Ali ve Arabacı Ali arabayla topluluğa yanaşırlar. Arabanın kasasında vergi memuru
yatmakta. Araba Topluluğun yanına gelir. Ali’ler arabadan
iner. Deli Ali, kasadaki vergi memurunu kucaklayıp indirir. Ayaklarının üstüne bırakır. Memur ayakta duramaz. Yere
oturur. Deli Ali’ye korkak ve hayret ifadeyle bakar.Ali’ler
ve anahtarcı kasaları indirir. Oğuz ve Mucit, Akı Babadan
başlayarak bilim adamlarının ellerini öperler. Arkadaşları
muciti tebrik ederler. Erdem, lokmalar ve tatlılar dağıtır.
Deli Ali ve Anahtarcı Ali’de, insanlara meyve ikram ederler.
İki polis kalabalığın arasını yara yara, Deli Ali’nin yanına
gelir, kollarına kelepçe takmak isterler, Deli Ali izin vermez mücadele başlar.
142) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI
(İÇ GÜN)
Hava hafif yağmurlu, güneş görünür. Ön sırada ortada devlet
reisi, sağda Bilge Dede, Solda Nurlu. Devlet reisi koltuğunda
“Devlet Reisi” yazısı. Bilgelik evine katılmış olanlar önde.
Kasap Ali çıkış kapısında ayakta, Ayşe bebeği ile arkada.
Fatma Bacı ve diğer bayanlar arkada.
Basın bölümünde oturanların içinde, gıcık bakışlı, uzun burunlu, uzun yüzlü, kızıla yakın saçlı bir genç, oturur.
Kasap Ali ona gıcık olmuş gibi bakar.
766 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
OĞUZ
Gündemin son maddesi.. Okuyacağım özellikleri
taşıyan üyelerimiz; büyük meclisimizin 5
kişilik heyetine aday olabilirler. 1)Yaptığı
işle dünyadaki meslektaşlarını geçmiş,
Ahlakıyla topluma örnek olmuş olmak. 2)Temiz
enerji üreten bir sistem geliştirmiş veya
temiz enerjiyle çalışan bir makina icat etmiş
ayrıca Ahlakıyla topluma örnek olmuş olmak.Bu
özelliklerden en az birini taşıyan üyelerimiz
sahneye buyursunlar. 3)Yaşadığı çevrede
toplumsal bir projeyi geliştirerek uygulayıp
Akı kültürünü yaşayan, temiz bir toplum
oluşturmuş olmak.
Mucit kalkar, kürsüye doğru
kulağına ağzını yaklaştırır.
yürür.
Nurlu
devlet
reisin
NURLU
İsterseniz sizde aday olun.
Devlet reisi Nurlu’ya sevgiyle bakar,
DEVLET REİSİ
Bu iş beni aşar.
NURLU
İsterseniz, benim çırağım olun 5 yıl sonra
aday olursunuz.
Devlet reisi güler. Elini Nurlu’nun elinin üzerine kor.
Kulağına eğilir.
DEVLET REİSİ
Görev sürem dolsun, ölene kadar sizinle olmak
benim için şeref olacak.
Mucit kürsüye varır, Kürşat’ın elini sıkar. Kürşat aceleci
bir tavır alır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /767
KÜRŞAT
Lütfen acele edelim, zamandan değerli nesne
var mı?
Deli Ali, kolları kelepçeli koşarak, Kasap Ali’nin bulunduğu
kapıdan içeri dalar. Kürsüye doğru yönlenir. Arkalarından
polis’ler koşarak içeri girerler. Deli Ali’ye arkadan
yapışırlar. Deli Ali, hızla gergi dönüp, polisin omzuna vurup yere düşürür. Kürsüye çıkar yüksek sesle öfkeli bağırır.
DELİ ALİ
En büyük hakem zamandır. En büyük hakem
zamandır.
Kelepçeleri
kırılır.
hızla
kürsünün
kenarına
vurur.
Kelepçeler
DELİ ALİ
1000 yıl öncee, 1000 yıl sonraa...
Deli Ali’nin resmi donar.
143) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Kürşat.
Uzay mekiğinin üstünde Türk bayrağı ve Cumhurbaşkanlığı forsu görülür.
Kalabalığın biraz ilerisinde, ağaçların dibinde İbo dayı ve
Jack saklanmışlar, hasetle mekiğe bakmaktadırlar. Kürşat onlara arkadan yanaşır. Yanlarında büyük bir çuval içerisinde
duran, ucu sivri bir cisim vardır. Mekik, topluluğa Bilge
Dede’nin, salavat getirtirmeye başlaması ile beraber havalanmaya başlar. İbo dayı, çuvalı açar, füze görünür. Füzeyi
ateşlerken Kürşat üstüne atlar. Jack Kürşat’ın kafasına
tabanca dayar. Kürşat sıçrayarak uyanır. Kürşat secdeye
kapanır.
Dışarda çok şiddetli gök gürlemesi duyulur. Arkadan sağanak
yağmurun sesi, yağmur odanın camından görünür.
768 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
144) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI (İÇ GÜN)
Hava yağmurlu. Akı Baba kürsüde konuşur. Ses duyulur.
Ayşe bebeği ile arkada görülür.
AKI BABA
Sayın devlet reisimiz, değerli birlik
üyelerimiz. Geçen yüzyılda fosil enerji
uğruna dünyamızı delik deşik ettiler. İklim
bozuldu.
Yağmur doluya dönüşür, camlara dolu vurmaya başlar. İnsanlar
camlara bakar. Aki Baba’da bakar, Sabırsız, kanaatsız,
şükürsüz, ihtiraslı insanlar doğamızı bozmakla kalmadı. Sosyal hayatımızın da, doğasını bozdular.
Kasap Ali, gıcık olduğu gazeteci ile göz göze gelir. Akı
Baba’nın da dikkatini çeker.
AKI BABA
(Heyecanlı)
“Sizler hak ile sabır dileyip, bize gelen
bizdendir. İlim, akıl ve ahlak ile çalışıp,
bizi geçen bizdendir” dediniz. Gecenizi
gündüzünüze kattınız, şükürler olsun, dünya
pazarlarına girdik. Tekno-parklarımız bilgi
ve teknoloji ihrac etmeye başladı. Sizlere ne
mutlu ki fosil enerji yerine temiz enerji,
fosil enerjiyle çalışan makinaların yerine
temiz enerji ile çalışanlarını,
geliştirdiniz.
Durur, önündeki sürahiden bardağa su koyar, bir yudum içer,
hayal eder gibi bakar,hayalinde yarı çıplak yüzleri ve
vucudları boyalı kadın ve erkeklerin dans ettiklerini görür.
Ses görüntüye düşer.
AKI BABA
(Heyecanlı)
Fosil kültür yerine, yüce Türk milletinin
temiz kültürünü, kıtalara taşımaya
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /769
başladınız. Hakkın bayrağı bütün kalelerde
yeniden gönderde. Yeni bir yüz yıl başladı.
Türk yüzyılı!..
Basın grubunun içinde oturan, Kasap Ali’nin gıcık olduğu
kişi, Kasap Ali’ye bakar. Kasap Ali, Akı Baba’ya bakmaktadır.
Birden yerinden fırlar. Tabancasını çıkarıp Akı Babaya bir
el ateş eder. İkincisini etmeden Kasap Ali üzerine atlayıp
boğuşmaya başlarlar. Silah sesleri duyulur. Akı Baba, kürsü
masasının üzerinde duran demir saplı küçük bayrağa tutunur. Diğer eli konuşma dosyasına çarpar. Bayrakla beraber kürsünün arkasına düşer. Dosyadaki kağıtlar dağılır.
Akı Baba, kürsünün arkasında düşmüştür. Kürsü masasında duran demir saplı küçük Türk bayrağı’nı, bir eliyle sımsıkı
tutmuş. Dosyasından dağılan kağıtlardan biri, diğer elinin
yanına düşmüştür. Kağıtta yazı görülür. “Akı Baba Bu iş beni
aşar”. Akı Baba’nın kafasından; elindeki Türk bayrağı’na kan
damlamaya başlar. Ayşe arka sıralardan kalkıp, kürsüye doğru
gözü yaşlı
koşar, bebeği ağlamaya başlar. Bebek görünür.
DİP SES
Bebek Ağlaması.
Dışarda hava birden kararır. Yağmur hafiften devam eder. Camdan ay tutulması görünür.
DİP SES
Ay dutuldi; yahtısını virmedi, Kimsene
yılduz, ışının görmedi.
Ay tutulmasındaki Hilal’in önündeki
dönüşürken Akı baba’nın yüzü görülür.
siyahlık,
kızıllığa
145) KONFERANS SALONU (DIŞ GÜN)
İnsanlar’ın bir kısmı dışarı çıkmışlar. Ay tutulmasını izlemekteler.
Nurlu ile Bilge Dede gökyüzüne bakmaktalar.
770 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
BİLGE DEDE
Evrensel kültürün genleri, en son Akı
kültüründe filizlenmiş,
Akı Baba gözlerini yumar, Osman Gazi’nin göbeğinde oluşan
ağaçı hayal eder. Ses görüntüye düşer.
BİLGE DEDE
insanlığın varoluşundan bu yana, hak yolunda
nesilden nesile geçen bu muhteşem kültür, ulu
bir çınar olmuş, son büyük Cihan
İmparatorluğu’nu oluşturmuştur. Türk markası
olarak da Dünya’ya yayılmıştır.
Bilge Dede, Nurlu’ya sevgiyle bakar.
BİLGE DEDE
Nurlu kızım, insanların karakterini
programlamak istersen Akı kültürü’nü öğrenip,
yaşamalısın. O zaman Ataları’nın yaptığı
gibi, insanların huzur, barış, bolluk içinde
yaşadığı, yüksek bir medeniyetin kuruluşuna
katkıda bulunabilirsin.
NURLU
Bilge Dede doktora tezim’in ismini buldum.
“Evren’in (Evran’ın) Oyunu AKİLER”
Akı Baba’nın yüzünden dalgalar şeklinde kan yayılırken, rüzgar, yağmuru savurtarak,su dalgalarıyla yazılarak, Ayetler,
Arapça ve Türkçe’leri görünür. (Bakara 2. Sure 148. Ayet):
“Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Sizde hep hayırlara
yönelin. Hayır yolunda yarışın.
Ey Müminler
hayırlı işlerde diğerlerini geçin.” (Ankebut 64. Ayet):
“Bu dünya hayatı bir eğlence ve bir oyundan başka birşey
değildir. Ahiret yurdu,
işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı”.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /771
Arka fonda “Evren’in Oyunu Akıler” yazısı çıkar. Kanlar
hızla bir araya toplanıp, Türk bayrağı’nın kırmızı zeminini,
dalgalar şeklinde oluşturur. Zemin hızla açılarak büyür.
Zeminin başındaki Hilal’de orantılı olarak büyür.
Hilal, zeminin içinde deniz dalgası gibi kabarıp inme
hareketi yapar.
DİP SES
Sırayla, Ultrason aletinde oluşan bebek kalbi
sesi, Galaksi oluşumundaki doğal ses. Rüzgar
sesi. Deniz dalgası sesi.
Ses görüntüye düşer. Gökyüzünde yağmakta olan yağmur,
hızlanır. Rüzgar bayrağın zeminine, yağmur’u hızla savurtmaya başlar. Bayrağın zemini’nin, yıldız olan kısmında
yoğunlaşır. Boşluk oluşur. Boşluktan bir yıldız görünür.Bayrak gökyüzünde dalgalanmaya başlar.
Bilge Dede, gökyüzünde oluşmuş bayrağı gösterir. Nurlu bakar.
BİLGE DEDE
Bayrağımızdaki kırmızı renk, damarlarımızda
Hakk’ın nidalarıyla akan, yaradılış nedenimiz
olan, sevgiyi,
FONDA
(KALP SESİ)
Ay,Hakk’ın yolunda giderken, cehaletin
karanlığına düşmememiz için ilmi,
Bilge Dede, Kürşat’ın rüyasında gördüğü Türk Mekiği’ni hayal
eder. Ses görüntüye düşer.Bilge Dede Şehaded Parmağı ile
bayrağın yıldızını gösterir.
BİLGE DEDE
yıldız ise Hakk’ın yasalarına uyumlu bir
medeniyet kurmamız için, yüce bir hedefi
temsil eder. Bu bayrak, bizimle beraber,
Evrensel yasalara uyumlu yaşamak için,
772 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
mücadele eden, bütün insanların, gen
kültürü’nün simgesidir. Yeni yol atan
bayrağın olsun.Ona sımsıkı sarıl, düşsende
düşürme:
Rüzgar, yağmur’u dalgalandırarak fışkıran bir su şekline getirip “KORKMA SÖNMEZ BU EVRENSEL YASALAR” yazısını oluşturur.
Yağmur’un, gökyüzünden göle inişi, gölde; bayrakla beraber,
bayrağın gölgesi ve oyuncuların saygı duruşu görülür.
DİP SES
İstiklal marşı ezgisi.
Ses görüntüye düşer.
SON...
Sinopsis
Ahi Kültürü, insanlığın var oluşundan bu yana
toplumsal zaaflardan yararlanarak örgütlenmiş bir
azınlığın, tatmin olmayan egolarıyla, evrensel yasalara
mualif, zulme ve kandırmaya dayalı, töreler uydurarak,
oluşturdukları toplumsal ortamda; herşeye rağmen, gönlünde
hakkı tecelli ettirmiş, toplumsal öncülerin; çetin bir
uğraş sonucunda, sabırla, ahlakla ilmin ışığında, hayırlı
işlerde yarışarak, bireyden aileye, aileden millete, hatta
topyekün insanlığın, barış ve huzur içinde yarışmalarını
hedef kılan insanlık kurumunu oluşturmak için, nesilden
nesile aktarılan evrensel kültür genlerinin birikimidir.
Bu anlayıştan hareketle, tarihte Ahi ahlakına vurgu
yapan örnekler montajlanmış. Günümüzdeki sosyal dokunun
bütününü de görecek şekilde mikslenmiştir.
Senaryo, Evren’in yaradılış nedenini hatırlatacak bir
akışla başlar. Ahi Evran’ın yaşadığı alana odaklanır.
Günümüzdeki sosyal dokudan bir kesit alır.
Ali, yanlış çevre seçimi sonucunda çalışmayı sevmeyen,
776 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
devlet yardımıyla geçinen, bir aile yapısı oluşturmuştur.
Gayrimeşru işler yapan insanların takıldığı bir
kahvehanenin daimi müşterisidir.
Ertuğrul, Ahi kültürünü canlandırmak için uğraşan,
fikir, bilgi, teknoloji, dünya pazarlarına kaliteli mal
sunmak için mücadele edenlerin kümelendiği; Bilgelik
evinde çalışır. Ertuğrul, Camide ayakkabısı ve montu
çalınması sonucu Ali’yle karşılaşır.
Deli Ali, bir iftiraya uğrayıp mapushaneye düşmüş,
iki fakülte mezunu. Bilahare akli dengesi bozulmuş,
çevredeki olumsuzluklarla mücadele etmekte.
Mucit Oğuzun atölyesinde çeşitli ilginç icatlar
yapmış. Güneş paneli teknolojisinde Dünya’yı aşmaya
çalışmakta.
Oğuz sanayici, Yücel, Erdem, Kasap Ali, Bakkal Hasan,
esnaflık yapmakta, Ahi kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya
çalışmakta, Bilim adamları teknoloji geliştirmeye
çalışmakta, Aki baba ve Orhan Türkiye’de iş dünyasını Ahi
kültürüyle örgütlemekte.
Pişti kıraathanesini mekan tutmuş Arabacı Ali ve
Anahtarcı Ali ilginç fikirler üreterek hırsızlık yapmakta.
Çevrede toplumsal olaylar hızla yaygınlaşmakta.
Psikopat Kasap Ali, Arabacı ve Anahtarcı Ali’lere
uyar.
Bilgelik evinde ki kasayı soymaya kalkarlar. Bilgelik
Evi ile Pişti Kıraathanesi arasındaki ilginç olaylar ve
iletişim başlar.
Zengin bir işadamı olan Hakan, Ahi kültürüne uyum
sağlamakta zorlanmakta.
Teknoloji ajanı Jack ile İbo dayı bir entrika
peşindelerdir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /777
Karbon dokuma makinasının programını geliştiren
bilgisayar programcısı gençlerin, akli dengesinde bozulma
başlar. Aki Baba, bir taraftan üreticileri ve sosyal
yapıyı, Ahi kültürüne dönüştürmeye çalışır. Diğer
taraftan işbirliğinde olumsuzluklar, ciddi boyuta ulaşır.
Aki Baba tutuklanır. Mahkemede ilginç Diyaloglar
gerçekleşir.
Bilgelik evinde yarenler toplantısına katılanların
çalışmaları ve çabaları geçmişteki sosyal olaylarla
örtüşmektedir. Yarenler toplantısında, Kürşat, Ahi
kültürüne vurgu yapacak ortamı yakalar. Günümüzdeki
yarenler toplantısının ilk konuğu Dr.Suat, bilimsel
veriler ışığında, insanın düşünce dünyasının nasıl
bozulduğunu gündeme getirir. Kürşat bu veriler ışığında,
evrensel oyunu kurar. Bir tarafta Hakk’ın Murat ettiği,
evrensel oyunu kuralına göre oynamak için mücadele
edenler, diğer tarafta, evrensel yasaları bozup, yapay
töre ve yasalarla insanları hüsrana uğratanlar, Aki
kültür genini taşıyan öncülerin mücadelesiyle,
günümüzdekileri örtüştürür. Akış çift yönlü geçişlerle
hızlanır.
Kürşat, tarihi süreçte, Ahi ahlakını egemen kılmaya
çalışan öncüleri ve düşünce sistemindeki doğallığın
bozulması sonucu, çatışma kültürünü senaryoya yerleştirir.
Kürşat, tarihi süreçte, düşünce dünyası dağılmış
insanların törelerinden başlayıp; Ahi kültüründeki
evrensel ahlakla, teşkilatlanma vurgulanır. Günümüzdeki
iş dünyasına geçişler yapılır.
Ahi kültüründe gelişmiş yaren toplantıları ile şed
töreni günümüze uyarlanarak, geçmişte Cihan
İmparatorluğu’nun kuruluşu ile milletinin içinde Ahi
kültür genini taşıyan insanların hedefleri örtüştürülür.
778 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
Yazarın Notu:
Birinci sahne sonunda geçen Embiya 36. Ayetti,bazı
mealciler canlı olarak çevirmiş. Kelimenin Arapçası
kıpırdayan hareket edendir. Canlılık, bilimsel düzeyi
yüksek meallerde Evren olarak çevrilmiştir. Son yapılan
araştırmalar, Evren’in canlı bir organizma özelliği
taşıdığı yönündedir. Evren’i sudan yarattık olarak çeviri
daha doğrudur.
Senaryoda, bahsi geçen hırsızı etkisiz hale getiren
şifreli kasanın, Muciti ölmüştür. Şifreli kasa oğlunda ve
çalışır durumdadır. Yine bahsedilen 3 katmanlı güneş
paneli prototipi tekno-parkta mevcuttur. Üretim
aşamasındadır.
Bahsedilen bilim adamlarımız, hayattadır ve
Türkiye’dedir. Ancak birisi yurtdışında nano teknoloji
enstitüsünün başkan yardımcılığını yapmaktadır. Arada
ülkemize gelmektedir. Türkiye’de de nano teknoloji
merkezi kurulmasına öncülük etti. Tümünün çalışmaları
literatürde mevcuttur.
Pişti kıraathanesi Akdere’de birkaç sene öncesine
kadar faaliyetteydi. Şimdi o bölgeye toplu konut girdi.
Deli Ali, en son iki yıl önce bir kooperatifin genel
kurulunu bastı, söylemedik söz bırakmadı. Mikrofonu
elinden zor aldılar. Epeyce çökmüş gördüm. Senaryoda adı
geçen, gerek tarihi olaylar, gerekse, günümüzle ilgili
olanlar gerçek olaylardan seçilmiştir. Ülkemizde Ahi
Kültürüyle, başarılı çalışmalar yapan bir birlik
oluşmuştur. Bahsedilen Bilgelik Evi’nin, apart kısmı
tamamlandı. Kısmen faaliyettedir.
Ben bu senaryo’ya, izlenip tarihin derinliklerinde hoş
bir seda olarak kalması gözüyle bakmadım. Aki kültürünü
küreselleşme, çağdaşlaşma adı altında süslü paketlerle
sunulan fosil kültürün, evrensel alternatifi olarak
değerlendirdim.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /779
İnsanlığın, başlangıcından bu yana devam eden evrensel
oyunun, hak tarafında kalan, öncülerin çabasıyla en son
Ahi kültürüyle kökleşmiş, Türk markasıyla Dünya’ya
yayılmıştır. Bu yüce kültürün tekrar canlanacağı, Osman
Gazi’nin gönlünde, yine Ay doğacağı, inancını taşıyarak,
milletimizi tarihi gerçeklerle, ülke gerçekleriyle
yüzleştirip, yüce bir hedefi daha net görmelerine,
Karınca hesabı, bir damla su olmayı hedefledim. Hayatım
boyunca kaçmaya çalıştığım, her defasında beni içine
çeken, bu muhteşem kültürü; gündeme getirenlerden Hak
razı olsun. Beğendiğiniz sahneler gönlünüzün güzelliğinin
yansımasıdır. Beğenmedikleriniz ise benim nefsimin
saçmalıklarıdır.
Treatment
1)Tembel Ali
Kısa boylu, zayıf, siyah saçlı, saf görünümlü, 30
yaşlarında, üstünde kot pantolon, eski spor ayakkabı,
sırtında eski mont ve içinde boğazlı kazak, tercih eder.
2)Arabacı Ali
Orta boylu, siyah saçlı, gözleri dışarı doğru fırlamış
gibi, yüzü insana güven vermeyen bir tip. Genelde temiz
giyimli dolaşır. Kravat taktığı da olur. Etine dolgun, 25
yaşlarında.
3)Anahtarcı Ali
Kısa boylu zeki görünümlü, zayıf. Boyuna göre uzun mont
giyer. Spor elbiseyi tercih eder. Siyah saçlı, 25
yaşlarında.
4)Deli Ali
Uzun boylu, iri yarı, güçlü kuvvetli bir yapısı var.
Kaşları kalın, sert bakışlı, siyah gözlü. Babası, Seyit
Onbaşı’nın mangasında, Çanakkale’de şehit olmuş. Seyit
Onbaşı’nın akrabalarını bulmuş, onlarda Seyit Onbaşı’nın
782 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
asker elbisesini hediye etmişler. Üniversite okurken
bir iftiraya uğramış, hapis yatmış. Daha sonra hem fizik,
hem de felsefe tahsili yapmış. Mahkumiyeti olduğu için
memur olamamış. Anneden kalan tarlasını meyve bahçesi
yapmış. Oradaki kulübesinde kalır. Şehre inerken asker
elbisesi giyer. 35-40 yaşları arasında görünür.
5)Salak Ali
19 yaşlarında, uzun boylu, salak görünüşlü, yüzü uzun,
burnu uzun, kıvırcık saçlı, beli hafif kambur. Burun
sorunu vardır, arada damlama yapar. Derin nefes alır.
6)Ayşe(Ali’nin eşi)
Orta boylu, siyah saçlı, güzelce, kültürlü bir yüz ifadesi
var. 30 yaşlarında.
7)Fatma Bacı
50’li yaşlarında, etine dolgun, güler yüzlü, masum bir
duruşu var. Orta boylu, yaşına uygun giyimli.
8)Sevgi
50’li yaşlarında, zayıf, siyah saçlı, güzel görüntülü,
yaşına göre genç giysileri tercih eder.
9)Nurlu
12 yaşlarında hafif kumral, siyah saçlı, zeytin gözlü,
etine dolgun, enerjik, kararlı ve zeki bakışlı.
10)Bilge Dede
80’li yaşlarında, dinç görünümlü, kısa sakallı, kır saçlı,
nur yüzlü. Orta boylu.
11)Akı Baba
Üçgen vücutlu, 60 yaşlarında, dinamik ve enerjik. Saçları
hafif kırlı, sakalsız. Orta boylu, beyaz yünden yapılmış,
dizlerine kadar uzanan pardesü, siyah bol pantolon, siyah
gömlek. Kafasında, Türkistan kalpağı, evrak çantası
olarak, keçi kılından yapılmış , siyah torba kullanılır.
Ayağında, yumuşak deriden yapılmış siyah rok ayakkabı.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /783
12)Erdem
Uzun boylu sevimli yüzlü, 40 yaşlarında, siyah saçlı,
siyah gözlü.
13)Alp
50 yaşlarında, orta boylu sert ve kararlı yüz ifadesi var.
14)Kasap Ali
Geniş omuzlu, orta boylu, etine dolgun, sert ve psikopat
bakışlı. 25-30 yaşları arasında görünür.
15)Ertuğrul
Orta boylu, etine dolgun, mütevazi bakışlı, siyah saçlı,
30-35 yaş grubunda.
16)Oğuz
Gür saçlı, ortadan uzun boylu, üçgen vücutlu, 45
yaşlarında, kararlı ve sert bakışlı.
17)Kürşat
Orta boylu, derin bakışlı, entel giyimli, 40 yaşlarında.
18)Hakan
Uzun boylu, etine hafif dolgun, kara kaşlı, siyah gür
saçlı, 30’lu yaşlarında.
19)Prof. Yüksel
Orta boylu, yüzünden, gözünden bir şey kaçmaz,
insan bakışı var. Siyah saçlı, 50 yaşlarında.
20)Mucit
35’li yaşlarında Orta boylu, siyah saçlı, uçuk ve
insanı rahatlatan bakışlı. Giyimine dikkat etmez. Kararlı
ve derin bakışlı, karizmatik görünümlü, geniş omuzlu,
etine dolgun olur.
21)Ama insan
Kısa boylu, sakallı, 50 yaşlarında.
784 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
22)Amanın karısı
Örtülü, 50 yaşlarında, avurtları çökük.
23)Deli Ömer
50’li yaşlarında, yüzünde bıçak izi var. Psikopat bakışlı,
avurtları çökük. Kısa boylu.
24)Bakkal Hasan
Orta boylu, 60’lı yaşlarında, avurtları çökük, kafasında
bere.
25)Prof. Birol
Kısa boylu, zayıf, yeşil gözlü,60 yaşlarında. Kır saçlı,
sevimli bir yüz ifadesi var.
26)Prof. Bilgin
Uzun boylu, 60 yaşlarında, şakaklarında az saç var,
beyazlaşmış. Etine dolgun, hafif göbekli.
27)Prof. Yücel
Ortadan biraz uzun, 60 yaşlarında. Burnu belirgin şekilde
büyük. Durgun ve kararlı yüz ifadesi.
28)Prof Oktay
60 yaşlarında, çok enerjik. Uzun boylu, ela gözlü, kalın
kemikli etine dolgun.
29)Balici çocuklar
15-16 yaşlarında, kötü giyimli, elleri yüzleri kirli.
30)Filiz(Bakkalın gelini)
35 yaşlarında, güzel, dik kafalı duruşu var. Orta boylu,
siyah saçlı.
31)Yaren Sohbetindeki Gençler
20-25 yaş arası, milli kıyafetler giymişler.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /785
32)Rahip
Orta yaşlı, saçı sakalı birbirine karışmış. İlk çağ insanı
giyimli.
33)Ebu Lehep
Orta yaşlı, siyah saçlı, sakal ve saçı birbirine karışmış.
Etkileyici ve aldatıcı bir yüz ifadesi var.
34)Ahi Evran
Orta yaşlı, güler yüzlü, kararlı ve ciddi bakışlı. Eski
Türk kıyafetleri giyer. Etine dolgun, üçgen vücutlu,
enerjik.
35)Hacı Bektaş-ı Veli
60 yaşlarında, etine dolgun, hafif ak sakallı, ak saçlı.
36)Yunus Emre
Orta yaşlı, sevimli yüzlü, hafif kırlaşmış saç ve çok
kısa sakalı.
37)Kirmani
60 yaşlarında, uzun beyaz saçlı, kısa sakallı, kararlı ve
derin bakışlı. Enerjik, güçlü kuvvetli bir görünümü var.
38)Sahabe Iraz
Orta boylu, üçgen vücutlu, kendinden emin ve samimi yüz
ifadesi, Arap giysili. Orta yaşlı.
39)Saadettin Köpek:
Hafif kambur, orta yaşlı, fitne bakışlı. Eski Türk
giysili.
40)Edibali
Orta yaşlı, hafif siyah sakallı, durgun ve derin bakışlı.
41)Osman Bey
25 yaşlarında. Uzun boylu, atletik vücutlu. Kararlı ve
samimi yüz ifadesi var.
786 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
42)Alaaddin Keyhüsrev
Orta yaşlı, Selçuklu Sultanı giysili. Yüz ifadesi çabuk
dolduruşa gelen insan tipi.
43)Abbasi Reisi
Orta yaşlı, kararlı ve sert bakışlı. Arap giysili.
44)Emevi Sultanı
Orta yaşlı, zalim görünüşlü. Arap giysili.
45)Fatma Bacı atölyesinde çalışan bayanlar
Eski Türk kıyafetleri giymişler. Muhtelif yaşlarda.
46) Ebu Muslim Horosani
40’lı yaşlarda, orta boylu, üçgen vücutlu, siyah
gözlü, ciddi ve kararlı bakışlı, eski Türk askeri giysili.
47) Sahhaf
50’li yaşlarda, iri gözlü, uzun boylu, insanı ürperten bir
bakış tarzı var. Arap askeri kıyafetli.
48) Mervan
60’lı yaşlarda, hafif kambur, iri gözlü, zalim bakışlı,
Arap askeri kıyafetli.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /787
Mekanlar
1)Ali’nin evi
Gecekondu semtinde, bahçeli, ağaçlı, önünde tavuk kümesi ve
derme çatma kömürlük. Üç odalı üzeri kiremitli. Dar bir hol
var. Ahşap eski kapılı, Dış kısmında yer yer, boyalarıdökülmüş.
Eski ahşap doğramalı pencere. Giriş kısmında ki pencere
büyük. Yatak odasında eski bir yatak ve televizyon, oturma
minderleri. Diğer odada, yer yatakları. Eski bir tuvalet,
mutfaktan tuvalete açılan kapı. Çatısında uydu anteni.
2)Küçük Cami
Gecekondu mahallesinde tuğladan yapılmış, tek minareli,
mütevazi bir cami. Sokağında ; derme çatma küçük dükkanlar
var. Başında küçük cami var.
3)Yiğitbaşı Caddesi
Mağazaların, bankaların, lokanta ve dükkanların bulunduğu
geniş cadde.
788 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
4)Pişti Kıraathanesi
Derme çatma,tek katlı bina. Camlar büyük, eski ahşap kapı.
Masalar tahta, sandalyeler plastik. Çay ocağında tenekeden
su kaynatma kazanı, üstünde eski aliminyum demlik.
Çay ocağının önünde eski radyo. Ortada kömür sobası.
Duvarda tanınmış artistlerin ve futbolcuların resimleri.
5)Bilgelik Evi
Ahşap ve taş karışımlı iki katlı bina. Salonun üç tarafı
boydan boya cam. Salona odanın açıldığı taraf taş kaplama.
Salonun bir köşesinde şömine. Üç taraf alçak divan.
Divanın üstü ve yerler halı kaplı. Bir köşede bakır
semaver. Duvarlarda büyük yazı ile “HAK İLE SABIR DİLEYİP
BİZE GELEN BİZDENDİR. İLİM, AKIL VE AHLAKTA ÇALIŞIP BİZİ
GEÇEN BİZDENDİR.” yazısı var. Duvarlarda ok, yay,kılıç, eski
halı, Eski Türk askeri kıyafetleri, hançer vb. Salona
açılan oda, sandık odası, büyük bir ahşap sandık ve içinde
şifreli kasa var. Yerlerde yer yastıkları ve minderler var.
Bir merdivenle üst kata çıkılır. Üst katta yatak odaları
var. Duvarın bir yanı boydan boya kütüphane, bir tarafıda
LED ekran Tv. Bilgelik evi bir zaviye görevini yapar.
6)Lüx İş Merkezi
Boş büyük iş hanı, yeni yapı.
7)Doktor Muayene Odası
Hasta muayenesi için ayrılmış, hareketli ayaklı, bezle kaplı
bölme. İçinde büyük bir makam masası, doğal renkli tuzdan
yapılmış aydınlatıcı, çeşitli şifalı taş örnekleri.
Masada laptop, masanın önünde büyük sehpa. Sehpanın
Ortasında, bakır tabak içinde doğal şekerler.
8)Ar-Ge Merkezi
Yaklaşık 500 metre kare, kalın duvarlı, küçük pencereleri var.
Pencereleri demirli. İçinde 5 bilgisayar masası ve üstünde
bilgisayarlar. Makam masası, içinde tank büyüklüğünde üstü
çadır kaplı mAkına.
9)Eski Kabe
Toprak bir oda şeklinde, geniş duvarlı, duvarların üstünde
çeşitli büyüklükte putlar ve birisi çok büyük.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /789
10)Eski Tapınak
Eski taş yapı. Üst kısmında kapı, kapı önünde kurban için
sumak taşı.
11)Polis Karakolu
Günümüzdeki standart karakollardan biri.
12)Oğuzun Atölyesi
Yaklaşık 400 metre kare. İçinde CNC tezgahları dolu.
Çeşitli aliminyum ve plastik malzemeler var. Yaklaşık 10
kişi çalışıyor. 3’ü çırak.
13)Oğuz’un Ofisi
Mütevazi ahşap masa. Duvarlarda, ünlü Türk Bilginleri’nin
resimleri,(Harezmi, Farabi, İbn-i Sina, Cezeli, Biruni, Yunus Emre, Ahi Evran, Hacı Bektaş-i Veli, Taptuk Emre, Edibali) kısa özgeçmişleri.
14)Yarenler Bakkalı
Dar sokakta, üstü teneke kaplı, ortalama varoş
semtlerindeki bakkal görünümünde.
15)Bakanın Makam Odası
Günümüzdeki standart bakan odası.
16)Alp’in Kasap Dükkanı
Günümüz kasap dükkanı standardında. Fark; araya açılan bir
kapıdan bahçeye geçilir. Bahçe; büyük, ağaçlık, çayırlık.
İçerde koyun, keçi otlayabilecek şekilde. Ayrıca küçük bir
ahır var.
17)Laboratuvar
İçinde çeşitli cam fanuslar, çalışma tezgahları,
duvarlarda çeşitli böcek resimleri, kapakları da cam olan
çeşitli büyüklükte kaplar. İki köşede bilgisayar masası ve
üstünde bilgisayarlar.
18)Oto Tamirhanesi
Orta boy dükkan, içinde 5 usta, 2 kalfa, 3 çırak
çalışıyor.
790 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
19)Tarihi Deri Atölyesi
Bir tarafta ham deriler, diğer tarafta deri
mamülleri yığılı. Yaklaşık 40 kişi çalışıyor.
20)Halı Dokuma Atölyeleri
Günümüzdeki halı atölyesi kullanılabilir. Ancak
çalışanlar eski Türk giysileriyle olacak.
21)Eski Medrese
Günümüzdeki yıkılmamış, herhangi bir medrese olabilir.
22)Kırşehir Malya Ovası
Günümüzdeki haliyle.
23)Deli Ali’nin Bahçesi
Köşesinde kulübe olan meyve bahçesi.
24)Ahi Bacılar Eğitim Merkezi
Düz bir alanda düzenlenecektir.
25)Sultanın Sarayı
Tarihi bir saray olabilir.
26)Duruşma Salonu
Günümüzdeki adliye, duruşma salonu şeklinde tanzim
edilmiş.
27)Kayseri Kalesi
Günümüzdeki haliyle.
28)Bilgelik Parkı
İçinde şelale olan, Türk büyüklerinin hayat hikayelerinin
geçtiği, Büyük LED ekran, cafe, ağaç ve çayırlıklar.
29)Edibali Türbesi
Günümüzdeki haliyle
kullanılabilir.
mezarların
girişindeki,
büyük
30)Konferans Salonu
Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu, oldukça uygun.
oda
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /791
SAHNE AÇIKLAMALARI
01) SEHER UZAY VAKTİ (DIŞ GECE)
Görüntü, Galaksi oluşmayla başlar, doğal oluşumlar görünür.
Ultrason aletinde duyulan bebek kalbi sesi ve doğa sesleri
üstüne düşer..
02) KIRŞEHİR (DIŞ GÜN)
Galaksi oluşumundan başlayan akış, Ahi Evran camisi ve zaviyesine akar.
03) ALİNİN EVİ (İÇ GECE)
Bu Evrensel doğal akış, gecekondu semtinde bir eve düşer.
Yanlış çevre seçimi sonunda, çalışmayı sevmeyen Tembel Ali
ile eşi Ayşe arasında çatışma başlar.
04) KÜÇÜK CAMİ (İÇ GÜN)
Salak Ali cemaatin ayakkabısını
çalar.
ve
Ertuğrul’un
montu’nu
05) KÜÇÜK CAMİ SOKAĞI (DIŞ GÜN)
Ertuğrul ile Tembel Ali olumsuz bir şekilde karşılaşırlar.
06) ALİNİN EVİ (DIŞ GECE)
Ayşe yeni doğan bebeğiyle, camdan kar yağışını seyreder.
Yunus’un evrensel ızdıraba vurgu yapan şiirini okur.
07) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE)
Ertuğrul’la
Tembel
Ali,
cami
yakınlarındAkı
pişti
kıraathanesine girerler. Deli Ömer Ertuğrul’u görünce yeni
bir deli ile karşılaştığını sanar. Patlama olur.
08) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Bilgelik evi, eski Türk evi şeklinde dekore edilmiş, genelde
yarenler toplantısının yapıldığı, yolda kalmışların geçici konaklama yaptıkları yerdir. Ertuğrul perişan vaziyette
bilgelik evine gelir.
Akı kültürüne uyumda zorluk çeken Hakan’ın, uyumsuzluğu
görülür.
09) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GÜN)
Deli Ömer, Tembel Ali’den alacağını alamaması sonucu onu
döver.
792 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
10) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN)
Cadde’de toplumsal olaylar olur.
11) LÜKS İŞ MERKEZİ (DIŞ GÜN)
Hakan iş merkezini Hasan’a satar.
12) OĞUZUN OFİSİ (İÇ GÜN)
Akı birliğinde ustalık unvanına sahip, yönetim kurulu üyesi olan Oğuz, Kürşat’a bu kültürü vurgulayacak, senaryo
yazmasını ister.
Tatsız bir tartışma yaşanır.
13) DOKTORUN MUAYENE ODASI (İÇ GÜN)
Doktor Suat, doğal tıp uygulaması yapmaktadır. Bakanlık personeli kapatmak için gelir. Komik olaylar yaşanır.
14) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE)
Polis yeni çalınmış bir araba için istihbarata gelir.
15) OĞUZUN ATOLYESİ (DIŞ GÜN)
Atölye’de, Mucit güneş paneli geliştirmeye çalışır. Prof.
Birol’dan yardım ister. Konuşurken ilginç bir fikir aklına
gelir.
16) AR-GE MERKEZİ (İÇ GECE)
Prof. Abdukadir, asistanlarıyla çağın en önemli malzemesi
carbon dokuma makinası yapmaya çalışırlar. Abdulkadir bir
gün önce bebeği olmuş, sandalyede uyuyakalmıştır.
17) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Yarenler toplantısı vardır. Konuk Kürşat’tır. Yazmaya başlar.
18) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GÜN)
Teknoloji ajan’ı Jack ile İbo dayı arabada buluşurlar.
19) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE)
Deli Ali kahvehaneyi karıştırır.
20) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GECE)
Tembel Ali belediyeden bedavaya aldığı kömürü, Arabacı Ali
ile kahveye götürmek için yüklerler. Ayşe ve Ayyaş Ali ile
olumsuzluklar yaşanır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /793
21) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GECE)
Ama insan ve kocası bankomattan para çekerler. Gençler amayı
döverler. Deli Ali olayı görür.
22) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Yarenlerin konuğu Dr. Suat’tır. Dr. Suat insan yaradılışıyla
ilgili bir bulguyu yarenlere gösterir. Kürşat senaryo yazmaya başlar. Ahi kültürünün evrenselliğini vurgulayacak,
noktayı yakalar. Hayal eder yazmaya başlar.
23) ESKİ TAPINAK (İÇ GECE)
Kürşat, Dr. Suat’ın sunduğu bilimsel verilerden hareketle,
Ahi kültürünün evrenselliğine geçiş için, yazdığı tapınma
sahnesi görülür.
24) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Dr. Suat insan yaradılışıyla ilgili bilimsel veriler açıklar.
Kürşat Ahi kültürünün karakter yapısını sezer.
25) ESKİ KABE (DIŞ GÜN)
Kürşat, Ahi kültürünün mücadele alanını kavrar.
26) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Dr. Suat insanın düşünce dünyasını oluşturan kodlarının,
dağılımında ki bilimsel verileri anlatır. Kürşat, Ahi kültüründeki yiğitlik genini yakalar.
27) UHUT SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Akı kültüründeki sadakat ve yiğitlik karakterleri vurgulanır.
28) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Ayetle Ahi kültürünün sosyolojik boyutu desteklenir.
29) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GECE)
Deli Ali, gaspçı gençlerle çatışır.
30) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Dr. Suat, Akı kültüründen sapmanın, toplumsal sonuçlarının
bilimsel kökenine, vurgu yapar. Kürşat sonuçların toplumsal
hayata etkisinegeçiş yapar.
794 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
31) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE)
Deli Ali, Ama insan, Bilge Dede ve Nurlu’yla olumsuz bir ortamda karşılaşırlar.
32) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Akı Baba, Kürşat’ı Dr Suat’ın konuşmalarından, Kürşat eski
Kabey’i hayal eder.
33) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE)
Deli Ali, Molotof kokteyli atan gençlerin peşine düşer.
34) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Deli Ali, Ama ve karısını bilgelik evine getirir.
35) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Tembel Ali Tutuuklanır.
36) ALİ’NİN EVİ (İÇ GECE)
Ayşe, Akı kültüründen sapmanın evrensel ızdırabını, Yunus’un
şiiriyle gönlünde hisseder.
37) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Abdulkadir’in asistanlarından birisinin akli dengesi bozulur.
38) YARENLER BAKKALI (İÇ GÜN)
Bakkal Hasan, Ahi kültürüne uygun davranışta bulunur.
39) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE)
Deli Ali’yle, Deli Ömer, kavga ederler.
40) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GÜN)
Ayşe, komşusu Sevgi’den yardım ister.
41) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GECE)
Ali’ler, Ömer’le yeni bir tezgah peşindedirler.
42) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Kürşat, Bayındır’ın bilimsel verilerinden Ahi teşkilatının,
evrenselörgütlenmesine geçiş yapar.
43) KERBELA SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Ahi kültürünün evrensel direnişi vurgulanır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /795
44) YİĞİTBAŞI CADDESİ (İÇ GECE)
Deli Ali, balici çocuklarla mücadele eder.
45) HAPİSHANE PARMAKLIKLARI (İÇ GÜN)
Ayşe, eşi Ali’yi ziyarete gider.
46) AR-GE MERKEZİ
Abdülkadir’in asistanlarından biri daha hastalanır.
47) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Kürşat, Prof Bilgin’in bulgularıyla geçmişte, Türk milletine
yapılanzulümlere geçiş yapar.
48) EMEVİ’LERİN DÖNEMİNDE TÜRKİSTAN’DAN BİR KESİT
Türk obalarında zulme karşı direniş başlar.
49) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Ali’ler bilgelik evinde
düşünürler.
olay
çıkarırlar.
Bir
tezgah
50) ALİ’NİN EVİ (DIŞ GÜN)
Fatma Ayşe’nin yardımına koşar.
51) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Aliler bilgelik evini soymaya kalkarlar
52) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN)
Bakkala icra gelir.
53) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Ali’ler soygunda başarısız olur.
54) BILGELIK EVI YARENLER TOPLANTISI (IÇ-GECE)
Konuk Prof.Birol’dur. Kürşat, Prof Birol’un sohbetinden
hareketle, Ahi kültüründeki evrensel inanışın, sosyal hayatta tahakkukuna geçiş yapar.
Oğuz(Başağa), Akı Baba, 7 Genç, Ertuğrul(Odacıbaşı), Kürşat,
Birol(Misafirağa), Hakan(Küçükağa).
55) EMEVİ ABBASİ MÜCADELESİNDEN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Abbasi kabilesi, Türkler’le işbirliği yapıp, Emevi’leri
devirirler.
796 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
56) YİĞİTBAŞI CADDESİ
Deli Ali, Ahi kültüründeki evrensel merhamet anlayışını vurgular. Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali hırsızlıkta, yeni bir
icatın peşindedir.
57) OĞUZ’UN ATOLYESİ (DIŞ GÜN)
Dolar yükselmiş, Oğuz üretimde karamsardır. Mucit yeni bir
oluşum sağlar.
58) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Prof.Dr. Abdulkadir’in asistanlarından biri daha ilginç
davranışlarda bulunur.
59) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Yarenlerin misafiri Prof.Dr. Oktay’dır. Kürşat, Oktay’ın sohbetinden Ahi kültüründe, doğayla uyumlu yaşama anlayışını,
vurgulamayı düşünür.
60) BAKAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN)
Akı baba bakanla tartışır.
61) PİŞTİ KIRAATHANESİ (İÇ GÜN)
Ali’ler, Deli Ömerle yeni tezgah peşindedirler.
62) BİLGELİK EVİ YARENLER TOPLANTISI (İÇ GECE)
Kürşat, Prof. Yücel’in konuşmasında ki bilimsel verilerden
Ahi kültüründeki teşkilatlanma dönemine geçiş yapar.
63) ESKİ MEDRESE (İÇ GÜN)
Razi, Evran’ı yeni yol atası olarak Kirmani’ye teslim eder.
64) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Akı baba, Ali’leri affetmiş, onlar olaylara devam etmişler.
Polisler, Ali’leri getirip Akı babaya teslim ederler. Kürşat
Ali’lerin olayından etkilenerek, Ahi kültüründe olumsuzu,
olumluya dönüştürme özelliğine geçiş yapar.
65) ÇÖL (DIŞ GECE)
Kirmani ve Ahi Evran yolda haydutlarla karşılaşır.
66) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN)
Bakkal Hasan’ın oğlu karısından boşanmıştır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /797
67) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Bilgelik evinde Ali’ler olay çıkarır. Kürşat Ahi kültüründeki Alperen’liğe vurgu yapar.
68) ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN)
Kirmani ve Mahmut (Ahi Evran) haydutlarla karşılaşırlar.
69) YARENLER BAKKALI (DIŞ GÜN)
Bakkal Hasan, Esnafa ilgisizliği vurgular,
cömertliği vurgulayacak davranışta bulunur.
Ahilikteki
70) ÇÖL VAHA (İÇ GECE)
Kirmani ve Mahmut haydutlarla vuruşurlar.
71) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Ali’ler arası çatışma, sevgiye dönüştürülmeye çalışılır.
72) ÇÖL VAHA (DIŞ GÜN)
Kirmani olaylarla, Ahi Evran’nın gelişim sürecini hızlandırır.
Hakkın, Rahman ve Rahim olan esması, davranışla vurgulanır.
73) ALP’İN KASAP DÜKKANI (DIŞ GÜN)
Kasap Ali, Alp’in yanına çırak olur. İlk günde ilginç olaylar
başlar.
74) LABORATUAR (İÇ GÜN)
Nurlu, böcek karakterinden insan karakterine geçiş
çalışır. Başaramaz. Oktay ona yeni yol atası bulur.
için
75) KİLİT VE KASA ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Anahtarcı Ali, Ahi kurallarına uymadan yemek yer.
76) Erdem’in OTO TAMİRHANESİ
Arabacı Ali, Erdem’e çırak olur. Yeni planlar yapmaya başlar.
77) AR-GE MERKEZİ (İÇ GÜN)
Abdulkadir’in iki asistanı işe gelmemiştir. Proje riske girer. Bir asistanı daha saçma sapan hareketler yapmaya başlar.
798 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
78) BAKANIN MAKAM ODASI (İÇ GECE)
Akı Baba, Orhan, Oğuz, bakana sorunlarını anlatmaya giderler. İlginç diyaloglar yaşanır.
79) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Yarenler “Mehter” marşını çalıp söylemekte, Kürşat hayallere dalar. Türk ordusunu haçlılarla savaşırken görür.
Ahi kültüründeki Alperen’lik, teşkilatlanma ve mücadele
ruhu sentezlenir.
80) DAĞLIK ALAN HAÇLI SEFERLERİNDEN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Kirmani ve Mahmut, Türk ordusunun savaşına denk gelirler.
Mahmut savaşa katılmak ister. Kirmani savaşın olmadığı, huzur ve barış dolu bir dünya için, Mahmut’un gönlüne girer.
Haydutları savaş alanında serbest bırakırlar.
81) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ
Arabacı Ali, Anahtarcı Ali ile çırak olduğu dükkanı soymaya
başlarlar.
82) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Konuk Abdulkadir’in çalışmaları, Kürşat’a Ahi Evran’ın deri
atölyesini çağrıştırır.
83) AHİ EVRAN DERİ ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Ahi Evran müşterinin istediği özürlü malları vermez.
84) FATMA BACI ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Fatma bacı özürlü ve kalitesiz mal üretmemek için çıraklarıyla
mücadele eder.
85) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ
Arabacı Ali ve Anahtarcı Ali tutuklanır.
86)
Ahi
87)
Ahi
BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
baba için pusu kurulmuştur.
SULTAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN)
Evran için fitne başlar.
88) KIRŞEHİR AHİ EVRAN CAMİ VE ZAVİYESİ
Ahi Evran 32 meslek zümresini oluşturur.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /799
89) SULTAN’IN MAKAM ODASI (İÇ GÜN)
Sadettin Köpek fitneyi hızlandırır.
90) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN)
Hacı Bektaş-i Veli, Ahi Evran, Yunus Emre, Edebali yol
haritasını belirlerler.
91) DELİ ALİ’NİN BAHÇESİ
Deli Ali, bahçesinde ağaçlara bakım yapar. Çanakkale şehidi
dedesi ve Yunus şiiri ile, sosyolojik hayatta ki kumpasa
vurgu yapar.
92) KIRŞEHİR AHİ EVRAN ZAVİYESİ (İÇ GÜN)
Fatma bacı, yetim bir kıza yol atası bulur.
93) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Akı baba’nın evi aranır. Telefonu kapalıdır. Fatma bacı
bilgelik evine gelir.
94) AHİ BACIYANLAR EĞİTİM MERKEZİ (DIŞ GÜN)
Fatma ana, kızlara savaş eğitimi yaptırmakta,
Keyhüsrev’in askerleri saldırır.
95) SULTAN’IN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE)
Ahi Evran tutuklanır.
96) KIRŞEHİR MALYA OVASI (DIŞ GÜN)
Sultan’ın ordusu Ahileri katleder.
97) LÜX APARTMAN (DIŞ GÜN)
Anahtarcı Ali yine bir tezgah peşindedir.
98) OĞUZ’UN ATÖLYESİ (İÇ GÜN)
Mucit güneş penelini yapmayı başarır.
99) LÜKS APARTMAN (DIŞ GÜN)
Anahtarcı Ali’nin tezgahı bozulur.
100) ALİ’NİN EVİ (İÇ GÜN)
Filiz ve Ayşe evde üretime başlarlar
Alaattin
800 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
101) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Kasap Ali, misafirlik kurallarına uymaz, dışarı atılır.
102) SULTAN’IN SARAYI YEMEK ODASI (İÇ GECE)
Alaaddin Keyhüsrev ve Sadettin Köpek eğlenmektedir.
Keyhüsrev’e kötü haber gelir.
103) KÖSEDAĞ SAVAŞINDAN BİR KESİT (DIŞ GÜN)
Alaaddin Keyhüsrev savaştan kaçar, ordu dağılır.
104) KASAP ALP’İN DÜKKANI (İÇ GÜN)
Kasap Ali, Akı babanın tutuklandığını duyunca, bıçak elinde
dışarı fırlar.
105) DURUŞMA SALONU (İÇ GÜN)
Akı baba mahkemenin huzurunda, ilginç diyaloglar yaşanır.
106) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ (İÇ GÜN)
Arabacı Ali yine bir tezgah kurar.
107) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Kürşat, Ahi Evran dergisi okurken (Son dAkıka haberlerini
duyar) Günümüzden Fatma bacının dönemine gider
108) KAYSERİ KALESİ (DIŞ GÜN)
Fatma bacı Moğollar’la kıyasıya savaşmaktadır, tutuklanır.
109) ERDEM’İN OTO TAMİRHANESİ (DIŞ GÜN)
Tamirhane, çırağının hatasından kapatılır.
110) DURUŞMA SALONU
Nurlu, ortalığı karıştırır.
111) OĞUZ’UN ATÖLYESİ
İbo dayı, sanayi belgeseli yapmaktayım diyerek, güneş panelini görüntülemektedir.
112) DURUŞMA SALONU
Ahi baba tahliye edilir. Mahkemeyi izlemekte olan Kürşat ter
içinde kalmıştır. Ahi Evran’la Akı Baba’yı özdeşleştirir.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /801
113) MALYA OVASI ÇEŞMEBAŞI (DIŞ GÜN)
Ahi Evran, Yunus Emre buluşurlar. Yunus Emre sorulara şiirle
cevap verir.
114) BİLGELİK EVİ (İÇ GECE)
Prof.
Abdülkadir
ile
Akı
Baba,
yazıyla
Abdulkadir’in üç asistanı intihar etmiştir.
anlaşırlar.
115) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GECE)
Mucit’in şet töreni başlar.
116)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat, namaz halinde düş görmeye başlar.
117) EDEBALİ TÜRBESİ
Osman gazi dizlerinin üstünde edeplice oturur. Rüya görmeye
başlar.
118) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Şed töreni devam eder.
119) YİĞİTBAŞI CADDESİ
Anahtarcı Ali, Deli Ali, şed törenine meyve getirmektedirler. Maliye önlerini keser.
120) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Usta, Kalfa, Kalfanın yol kardeşleri Akı Baba’nın huzurundadır.
121) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Fatma bacı, yardımı kabul etmez.
122) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Şed töreni devam eder.
123) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Fatma, Sevgi’ye yol atası gösterir.
124)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat, düşünde; Edipali’nin kuşağından Ay çıktığını görür.
125) EDEBALİ TÜRBESİ (İÇ GECE)
Osman bey rüya görmeye devam eder.
802 / T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
126) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GECE)
Mucit’in Ahi birliğindeki rütbesi onaylanır.
127) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat, düşünde Ayın, Osman Gazi’nin koynuna girdiğini görür.
128) EDEBALİ TÜRBESİ
Osman bey’in rüyası devam etmektedir. Edebali’nin kuşağından
çıkan Ay, Osman bey’in koynuna girer.
129) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (DIŞ GÜN)
Akı baba yeni ustaya öğüt verir.
130) YİĞİTBAŞI CADDESİ (DIŞ GÜN)
Deli Ali ve Anahtarcı Ali’yi polis arabası yakalamak için
uğraşır.
131) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN)
Akı baba, Mucite öğüt verir.
132) BİLGELİK EVİ (İÇ GÜN)
Sevgi, Fatma’nın önerisini kabul etmez.
133) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN)
Akı baba, ustaya öğüt verir.
134)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat, düşünde Osman Gazi’nin göbeğinde
görür.
ağaç
bittiğini
135) EDEBALİ TÜRBESİ
Osman bey’in rüyasında dağlardan sular akar.
136) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ(DIŞ GÜN)
Mucit’e peştamal bağlanır.
137)BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GÜN)
Kürşat düşünde Osman Gazi’yi Edipali ile beraber görür.
138) EDEBALİ TÜRBESİ
Osman bey, Edebali’ye rüyasını anlatır.
ESNAF VE SANATKÂRLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ /803
139) BİLGELİK PARKI ŞED TÖRENİ (İÇ GÜN)
Mucit’le ustası arasında helalleşme olur.
140) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI(İÇ GECE)
Kürşat, yeni Akı birliğinin, Türkiye’yi getireceği rüyayı
görür.
141) BİLGELİK EVİ ŞET TÖRENİ (İÇ GÜN)
Mehter tekrar çalmaya başlar. Deli Ali ve Arabacı Ali arabayla topluluğa yaklaşır. Arkadan polis arabası görünür.
Araba durur iki polis kalabalığı yara yara Deli Ali’nin
yanına gelir. Deli Ali’yle mücadele başlar.
142) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI (İÇ GÜN)
Büyük Meclis’in, yönetim kurulu seçimi başlar. Nurlu ile
Cumhurbaşkanı arasında ilginç diyaloglar yaşanır.
143) BİLGELİK EVİ SANDIK ODASI (İÇ GECE)
Kürşat rüya görmekte, ilk Türk mekiği havalanır. İbo dayı
vurmak için füze fırlatır.
144) KONFERANS SALONU BÜYÜK MECLİS TOPLANTISI(DIŞ GÜN)
Akı baba konuşma yaparken vurulur. Güneş tutulur, Ayın hilal
haline geldiği durumda; Akı baba’nın yüzü hilal’le tramlı
görünür. Akı baba’nın yüzünden ay tutulması alanına damlayan
kan, damladıkça, su dalgaları, şeklinde dönüşür. Gökyüzünde
oluşan bayrağın üstünde, “Korkma sönmez bu evrensel yasalar”
yazısı görünür.
145) KONFERANS SALONU (DIŞ GÜN)
Bilge Dede, Nurlu’ya, Türk bayrağının evrensel yasaların
temsilcisi olduğunu, Hak yolunda mücadele eden, bütün insanlarla beraber, bizi temsil ettiğini vurgular. Görüntünün
üzerine İstiklal Marşı ezgisi düşer.
Notlar

Benzer belgeler

Ahi Evran ve Ahilik konulu tiyatro eseri

Ahi Evran ve Ahilik konulu tiyatro eseri ve hizmet standartlarıyla, verimliliğe verdiği önemle, uzmanlaşmış işgücü eğitimiyle, tüketici haklarıyla, toplumsal görgüye kattığı kurallarla toplumun genel refahına önemli fayda sağlamıştır. Ahi...

Detaylı