Çubuk Yolu Güldarpı Köyü 06760 Çubuk / Ankara

Transkript

Çubuk Yolu Güldarpı Köyü 06760 Çubuk / Ankara
Sağlık Araç Gereçleri ve Üretimi
Çubuk Yolu Güldarpı Köyü 06760 Çubuk / Ankara - Tel: +90 312 827 14 12 (pbx) Fax: +90 312 827 14 14
www.medplast.com.tr / [email protected]
Medplast-S Çare Sağlık Güvenlik Müh. Müş. San. Tic. Ltd’nin bir kuruluşudur.
ÇARE
Sağlık Güvenlik ve Çevre Yönetim Sistemleri
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
Bu sene de saydık 10-9–8–7 diye ve girdik 2015’e… 2014 ise saydı
1414-301–27–10–3–5 diye diye… 2014’e girerken ne ummuştuk
ne bulduk? Şimdi bu mevcut tablo ile 2014’ten ne umar olduk?
6
331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu tüm ülkeye büyük umutlar vaad
ederek geldi. İlk geldiğinde hemen
oturmadığı için aksaklıklar normal
karşılandı. Sonraki senesinde de aksaklıklar yine henüz sistemin oturmayışından,
yeniliğe uyumun hemen sağlanamamasından dolayı ülkenin genel bilincinde
kabul edildi. Ancak 2014 yılı içinde artık
kanunun pozitif yanlarını görmeli ya da en
azından negatifliğin biraz azaldığını seyredebilmeliydik. Ancak bilakis 2014 yılından
beklentilerimiz bu yöndeyken tam aksine
toplu ölümlerde ciddi bir artış seyredildi.
Ülkeye öyle ateşler düştü ki, sadece düştüğü yeri değil tüm ülkeyi yaktı.
2014 yılı içinde Soma’daki madende bir
anda 301 can hayata gözlerini yumdu.
Torun Center İnşaatı’nda ise bir asansör
düştü ve aynı anda 10 can arkasında gözyaşları bırakarak, ülkeyi sallayarak gitti.
Ve ülke bu sarsıntılarla perişanken hiç
hız kesmeyen toplu kazalar Ermenek’teki
kömür madeninde 18 işçiyi su altına aldı.
2014’ün ilk 9 ayında sadece 1.414 kişi iş
kazalarında can verdi. Kimsenin saçının
teline zarar gelmesin derken, canlar
yakan bu gidişler korkunç bir oranda.
Bin bir büyük beklentilerle karşıladığımız 2014 yılı, adeta tam ters köşe
yaparak büyük kötü sürprizlerle bizi
uğurladı. Ve ölümlü iş kazaları açısından en fazla can kaybının yaşandığı yıllardan biri olarak tarihe imzasını attı.
Öyle ki 1.235 işçinin hayatını kaybettiği
2013 yılı, ölümlü iş kazası konusunda
2014’e göre çok daha insaflı kaldı.
Soma’daki 301 Ölümlü Maden
Felaketi Başta Olmak Üzere 2014
Yılında Toplu Ölümlü İş Kazaları Arttı
Tüm ülke olarak bizi çok derin bir yasa
boğan ve Türk İş Hayatı Tarihine kara bir
leke gibi imza atan Soma’daki 301 madenciden sonra Karaman Ermenek’te
18 işçi madene dolan su seviyesinin
altında kaldı. Oksijen tüplerinin 2 saat
yeteceğini belirten madenin sahipleri
olaydan 2 saat sonra, “Başımız sağ
olsun” açıklaması yaptı. Açıklama
sadece 3 kelime idi, sızısı ise tarifsiz.
İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center
İnşaatı’nda asansörün düşmesi sonucu
2
10 işçinin ölmesi de inşaatlarda görülen
nadir toplu ölümlü kazalar arasında yer
aldı. İhmal akıllara zarar boyuttaydı.
Türkiye’de bu yılın ilk 9 ayında 1.414 işçi
hayatını kaybetti. 2014 yılında sadece bir
kazada 301 kişi ölürken, sadece eylül
ayında 143 kişi iş kazası sonucu öldü.
Eylül ayında hayatını kaybeden işçilerin
11’i kadındı, 5’i ise henüz çocuktu.
İş kazalarında en çok İstanbul, İzmir,
Ankara, Antalya, Aydın, Kocaeli, Konya, Manisa ve Mersin’de ölüm vakası
yaşandı. İşçiler en çok düşme, ezilme,
göçük ve servis kazaları nedeniyle hayatını kaybetti. Kayboldu gitti o gözler,
sonsuzluğa kapandı.
Türkiye, İş Kazalarında En Kötü Sicile
Sahip Ülkelerin Başında Geliyor
Toplu ölümlere yol açan iş kazaları
da ders olmuyor. 301 kişinin hayatını
kaybettiği Soma’daki maden felaketinden sonra 575 kişi daha iş kazalarında
öldü. Ölümlü iş kazalarında maden,
inşaat ve enerji işkolu başı çekiyor.
Türkiye’de günde ortalama 5 işçi bu
kazalarda hayatını kaybediyor. Eylül
sonu itibarıyla 2014 yılında hayatını
kaybeden işçi sayısı 1.414 kişiye ulaştı.
2005 Yılında 27 Bin Teftiş Yapılırken
Bu Rakam 2013’te 8 Bine Geriledi.
İş kazalarında son 10 yılda toplam
14 bin işçi öldü. Denetimsizlik, iş
kazalarında en önemli faktörlerden.
İş kazalarının artmasına karşın denetimler son 10 yılda yüzde 70 azaldı.
2005 yılında 27 bin teftiş yapılırken bu
rakam 2013’te 8 bine geriledi. Denetimler azalırken kayıt dışı istihdam,
taşeronlaşma ve iş güvenliği tedbirlerinin yetersizliğinden beslenen iş
kazalarında bir türlü kayda değer
iyileşme sağlanamadı. Avrupa Birliği
ülkeleriyle kıyaslandığında ne yazık ki
ülkemizde ölümlü iş kazalarının 7-8
kat fazla olduğu görüldü.
Türkiye’de Yıllar İçinde Azalması
Beklenen İş Kazası Ölümleri Artıyor.
2008’de 865 kişi iş kazasında ölürken bu
rakam 2009 yılında 1.171’e, 2010 yılında
ise 1.444’e, 2011’de ise 1.700’e çıktı.
2012’de 744, 2013’te 1.235 işçi iş kazalarında öldü. 2014 yılında ilk 9 aylık dönemde iş kazalarında hayatını kaybeden işçi
sayısı 1.414 oldu. Ölümlü iş kazalarında
artış yaşanırken denetim ayağı zayıflatıldı.
Çalışma Bakanlığı verilerine göre iş sağlığı ve güvenliği denetimleri son 10 yılda
yüzde 70 azaldı. 2005 yılında 27 bin teftiş
yapılırken bu rakam 2009’da 19 bine,
2011’de 15 bine, 2012’de 11 bine, 2013’te
8 bine geriledi. Oysa aynı dönemde işyeri
sayısı 850 binden 1 milyon 600 bine çıktı.
Çalışan sayısı da ikiye katlanarak 12
milyona erişti. İşyeri ve çalışan sayısındaki artışa rağmen teftişlerin azalması
ölümlü iş kazalarını tetikledi.
Türkiye’de denetim elemanı sayısı da
son derece yetersiz. 12 milyon işçinin
çalıştığı ülkede iş sağlığı ve güvenliği
denetimi yapabilecek müfettiş sayısı sadece 266 kişi. 315 de müfettiş yardımcısı
bulunuyor. Müfettiş sayısının yetersizliği
nedeniyle denetimlere yetişemeyen
hükümet, bu işi iş sağlığı ve güvenliği
uzmanlarına havale etti. Yasaya göre işyerleri, tehlike sınıfına göre iş güvenliği
uzmanı çalıştırmak zorunda. Bu uzmanlar, işyerlerini iş güvenliği açısından
denetliyor. Ancak yasadaki bu hükümler,
uygulamada karşılık bulmuyor. Çünkü
sisteme göre iş güvenliği uzmanı,
maaşını denetlediği patrondan alıyor.
Mevzuata göre uzman, işletmede hayati
tehlike arz eden bir durum gördüğünde
önce patronu uyaracak. Sorun giderilmezse patronunu bakanlığa şikâyet
edecek. Ancak pratikte hiçbir uzmanın,
çalıştığı işyerini devlete şikâyet etme
lüksü yok! Bu tablo nedeniyle kâğıt üstünde denetim mekanizması varmış gibi
gözükse de ne yazık ki bir çok firmada
bu uygulamada yok.
2015 İse Yine Umutla
“Hoş Geldin” Diyor
Tüm bu gelişmelere karşın yine de
2015 yılı için umut içindeyiz. Zira tüm
bu acı deneyimler ve ülkeyi yakan
kaoslardan sonra tedbirlerin artırılacağını ve ölümlere dur denileceğini
umut ediyoruz.
Tutkumuz,
size özel çözümler sunmak.
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti.
İlkbahar Mh. Konrad Adenauer Cd. No: 54/A‐B Yıldız, Çankaya ‐ Ankara
Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14 • www.draeger.com.tr
Dräger. Yaşam için Teknoloji.
06
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BASIN AÇIKLAMALARI: Kamu Denetçiliği
Kurumu’nun Soma Raporu Açıklandı.
10
12
13
14
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yeni İSG Paketini Açıkladı
Maden Ocakları Sobaları Değil Ciğerleri Yaktı
7. İş, Güvenlik ve Yaşam Zirvesi
Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı / A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
Yadigar Yolcu’nun merceğinden: İSG’de OSGB
16
20
22
İSG’de 16 Yıllık İmza olan Ekoglobal İSG Engin Demirci ile keyifli bir söyleşi
120 bin metrekarelik bir alanda, 5 bin kişi istihdamıyla Kayatürkler Tekstil
SECURİTEX - TURKEY Güvenlik Teknolojileri, Yangın Koruma - Söndürme Emniyet, İş
Güvenliği ve Sağlığı Bilişim Teknolojileri Fuarı
24
Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi / E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd. A Sınıfı İş Gü-
venliği Uzmanı Özlem Özkılıç: İş Sağlığı ve Güvenliği Kültürünün Oturtulmasında Öğrenen Organizasyonlar
30
38
40
42
Mesleki İyonlaştırıcı Radyasyon Maruziyeti
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Uz. Dr. Mehmet Ergin: Mers Virüsü Nedir?
Tıpbay Medikal Genel Müdürü Tolga Baytekin ile ilaç sektörüne dair keyifli bir söyleşi.
KAZA ANALİZİ / A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı / Makina Mühendisi Mansur Ziya Koç:
İş Kazaları Durdurulamıyor
44
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı / Mesleki Hizmetler Genel Müdür V. Selami Merdin ile Mes-
leki Hizmetler Genel Müdürlüğü Hakkında Her şey’in konuşulduğu keyifli söyleşi
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya,
Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin
Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir
Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Kapak Tasarım
Tuğba Kanat
Abonelik
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Reklam Koordinatörlüğü
Barış Yalçın Yolcu
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı
güvenliği ve çevre konularında özellikle
uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini
ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin
paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak
başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç
ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri
Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da
kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde
çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan
yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski
Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer Aycan, Uz. Dr.
Cebrail Şimşek, Ziya Demir, Dr. Hınç Yılmaz
Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar,
Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Engin Tutkun,
Prof. Dr. Aytül Çakmak, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu,
Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste,
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş
Basım Tarihi
15.01.2015
4
Yayın Türü
Yaygın - Süreli / ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
www.arkadasbasim.com.tr
50
İçindekiler
3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Teknik Koordinatör
Mirey Bonfil:Kişisel Koruyucu Donanımları Kullanıyoruz;
Ancak ne kadar doğru kullandığımızı biliyor muyuz?
52
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti. Teknik
Müdürü M. Alper KARABÖRK: Endüstriyel Kuruluşlarda
Gaz Algılama Sistemlerinin Önemi
54
58
Sürdürülebilir Yeşil Bina Sertifikasyon Sistemi
E. Çevre Yönetimi Genel Müdür Yrd. / ÇARE Çevre
Danışmanlık Çevre Koordinatörü Hüseyin Gelmez:
Ülkemizde ÇED
54
Sürdürülebilir Yeşil Bina Sertifikasyon
Sistemi
60
YARGITAY KARARLARI:
ÇEVRENİN KASTEN
KİRLETİLMESİ
62
Orman Bölge Müdür Yardımcı-
sı Mehmet Bahar’ın misafiri olduk ve bu
sayı tanıtım sayfamıza T.C. Orman Genel Müdürlüğü - Antalya Bölgesi’ni taşıdık.
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ
KÜNYE
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Ekoteknik İSG
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş
5
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
BASIN
AÇIKLAMALARI
KAMU DENETÇİLİĞİ
KURUMU’NUN SOMA RAPORU
AÇIKLANDI
Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış, Meclis’de düzenlediği basın toplantısında, Kamu Denetçiliği
Kurumu olarak, “Soma Maden Kazasından Hareketle Kömür Madenciliğinde İş Sağlığı ve Güvenliği” adı altında rapor hazırladıklarını belirtti.
K
amu Denetçisi Mehmet Elkatmış, Türkiye’de madencilikle
ilgili iyi bir mevzuat olduğunu ancak uygulanmadığını
belirterek, “Olay olduğunda ‘ah, vah’
diyoruz ama ardından aynı vurdumduymazlık devam ediyor” dedi.
Elkatmış, Meclis’de düzenlediği basın
toplantısında, Kamu Denetçiliği Kurumu olarak, “Soma Maden Kazasından Hareketle Kömür Madenciliğinde İş Sağlığı ve Güvenliği” adı altında
rapor hazırladıklarını belirtti.
Raporun içeriğinden bahseden Elkatmış, maden ocakları ile ilgili ulusal ve
uluslararası mevzuata değindi.
Türkiye’nin bu konuda kapsamlı bir
mevzuata sahip olduğunu anlatan
Mehmet Elkatmış, ancak mevzuatın
uygulanmasında sıkıntı yaşandığını
vurguladı. Elkatmış, “Mevzuat var
ancak uygulama yok. Bir olay olduğunda ‘ah, vah’ diyoruz ama olayın
ardından aynı vurdumduymazlık
devam ediyor” dedi.
Mehmet Elkatmış, maden işletme
sayısı Türkiye’den onlarca kat daha
fazla olan ülkelerde yaşanan maden
kazalarının Türkiye’den çok daha az
olduğunu söyledi.
6
Elkatmış, raporda Soma’daki maden
kazası ile ilgili tespitler arasında en
dikkati çekici sonucun, galeri giriş çıkışı ve havalandırma sistemi olduğunu
belirtti. Söz konusu işletmede, galeriye
giriş ve çıkışın aynı bölümde olduğunu
ve tek yönlü vantilatörle havalandırıldığını anlatan Elkatmış, bunun ilkel bir
madencilik olduğunu kaydetti.
sat talep eden işletmenin ayrıntılı olarak
incelenmesi gerektiğini dile getirdi.
Kazadan yalnızca işletmecinin değil,
Bakanlıkların ilgili birimlerinin ve
sendikaların da sorumlu olduğunun
altını çizen Elkatmış, “Sendikalar toplu sözleşmelerde hep ücret üzerine
odaklanır. Halbuki bu pazarlıklarda iş
güvenliğinin de esas olması gerekir.
Maalesef bizim sendikalarımızda
böyle bir durum yok” dedi.
Soma’daki maden kazasının ardından
yapılan sosyal yardımları da irdeleyen
Elkatmış, bu konuda da bir organizasyonun olmadığını, bunun acı bir
örneği ile karşılaştıklarını anlatarak,
“Bu sosyal yardımlar kapsamında bir
çocuğa dört bisiklet verilmiş. Bunu
gören bazı çocuklar, ‘Keşke bizim babamız da ölseydi’ demiş, Çocuk psikolojisi... Bu acı bir olay” diye konuştu.
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan
Elkatmış, Soma’daki kazanın başlıca
nedeninin yasalardaki kriterlere uyulmamasından kaynaklandığını ifade
etti. Elkatmış, galeri-giriş çıkışları ve
havalandırma sisteminin ilkelliğinin
yanında, denetim mekanizmasının
sağlıklı işlememesi ve rödovans sisteminin de kazanın meydana gelmesinde etkili olduğunu söyledi.
Mehmet Elkatmış, özellikle madencilik
sektöründe ruhsat alımına ilişkin yeni
düzenlemelerin gerekli olduğunu, ruh-
Madencilik sektöründe eğitime de
değinen Elkatmış, raporun hazırlık
çalışmalarında yalnızca tek bir öğrencisi olan maden fakülteleri olduğunu
öğrendiklerini, bu şekilde sağlıklı bir
eğitim yapılamayacağını kaydetti.
Mehmet Elkatmış, başka bir soru üzerine, bazı kamu görevlileri için soruşturmanın izne tabi olduğunu, raporlarında bunu da tenkit ettiklerini söyledi.
Elkatmış, kazanın siyasi sorumluluğuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken,
kendilerinin siyaset üstü bir kurum
olduklarını, bu nedenle bir yorum yapamayacaklarını, bunun Meclis’in işi
olduğunu belirterek, “Siyasilerin kendi
sorumluluklarında, kendi vicdanları
ile başbaşa kalacakları bir konu” dedi.
Kamu Denetçisi
Mehmet Elkatmış:
“Mevzuat var ancak uygulama yok.
Bir olay olduğunda
‘ah, vah’ diyoruz
ama olayın ardından aynı vurdumduymazlık devam
ediyor” dedi.
Kamu Denetçiliği Kurumu “Soma
Maden Kazasından Hareketle Kömür
Madenciliğinde İş Sağlığı ve Güvenliği” adı altında raporunu tamamladı.
Raporda, Soma’daki maden kazasının
ardından yapılan sosyal yardımlardaki
koordinasyonsuzluğun yarattığı etkilere yer verildi.
Söz konusu yardımların takdire değer
olduğu, ancak ihtiyaç sahiplerine
belirli bir koordinasyon içerisinde
ulaştırılamayan yardımların yığıldığı,
bu durumun yardım edilenler üzerinde
olumsuz bir etkiye yol açtığı kaydedildi.
Yapılan görüşmelerde, yaşanılan kaybın
acısının yanına bir de “muhtaçlık” psikolojisinin eklenmesinin, durumu daha
da ağırlaştırdığı belirtilen raporda, “Ayrıca, kazada hayatını kaybeden işçilerin
yakınları ile kazadan kurtulmuş olması
nedeniyle yardım alamayan işçilerin
yakınları arasında farklı sorunların baş
gösterdiği sıklıkla ifade edilmiş olup
yapılan yardımların miktarı ve çeşitliliği
karşısında böyle bir ölümün ‘özenilir’
hale geldiği üzüntüyle müşahede edilmiştir” ifadelerine yer verildi.
Rapora göre, işçiler, aileleri ve sosyal
çalışmacılarla yapılan görüşmelerde
şu ifadeler öne çıktı:
maddi yardımların dağıtımında kontrolün yeterince sağlanamamasından
dolayı bazı ailelere ihtiyacın ötesinde
yardım yapılırken bazı ailelere yeterince yardım ulaştırılamadı.
Sağ kurtulanlar için herhangi bir
nakdi yardımın öngörülmemiş olmasının aileler arasında huzursuzluklara yol açtı, yardımların tek elden
yürütülmemesi nedeniyle, özellikle
kazada hayatını kaybeden madencilerimizin çocuklarına yapılan yardımlar, kimi ailelerde ihtiyacın üzerine
çıktı, bu, çocuklar ve aileler arasında
sorunlara yol açtı.
“Özel şahıslar tarafından yapılan
Soma’daki maden kazasının ardından yapılan sosyal
yardımları da irdeleyen Elkatmış, bu konuda da bir
organizasyonun olmadığını, bunun acı bir örneği ile
karşılaştıklarını anlatarak, “Bu sosyal yardımlar kapsamında bir çocuğa dört bisiklet verilmiş. Bunu gören
bazı çocuklar, ‘Keşke bizim babamız da ölseydi’ demiş, Çocuk psikolojisi... Bu acı bir olay” diye konuştu.
7
Raporda, Soma’daki maden kazası ile ilgili idari ve siyasi sorumluluklar da irdelenerek, şu ifadelere yer verildi: “Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan çok idari
fonksiyonun ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu kuşkusuzdur.
Bu facia karşısında bürokratların gerekli demokratik tavrı, siyasilerden önce göstermeleri
beklenmektedir. Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan ayrılmalarının gerektiği,
abartılı bir tespit olarak görülmemelidir.”
Babası hayatta olan bir çocuk başı
okşanıp ilgi gösterildiğinde, sadece babası ölen çocuğun sevilmeye
hakkı olduğu düşüncesiyle, kendi
babasının ölmediğini, arkadaşının
babasının öldüğünü, bu yüzden de
onun sevilmesi gerektiğini belirtecek bir psikolojiye girdi.
Benzer bir durumun eşi kazadan sağ
kurutulan kadınlarda da görülebildiği, özellikle aynı ailede hem kazada
hayatını kaybeden hem de kazadan
sağ kurtulan var ise yaşanılan huzursuzluğun daha ağır seyrettiği, ifade
edilmiştir.
Dolayısıyla, bu süreçte gerek vatandaşların gerekse devletin yardım eli
elbette ihtiyaç sahiplerine uzatılmalıdır. Ancak bu yardımların belirli bir
koordinasyon içerisinde tek elden
yürütülmesinin, yardımları alanlar
ile alamayanlar arasında eşitsizliğe
engel olacağı, böylece yeni sosyal ve
psikolojik yaraların açılmasının da önlenebileceği değerlendirilmektedir.”
Raporda, Soma’daki maden kazası ile
ilgili idari ve siyasi sorumluluklar da
8
irdelenerek, şu ifadelere yer verildi:
“Soma maden kazasının meydana
gelişinde hükümet fonksiyonundan
çok idari fonksiyonun ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların
sorumlu olduğu kuşkusuzdur.
Siyasi sorumluluk bakanların,
demokratik ve siyasi kültürlerine
göre kendilerinin karar verecekleri,
sorumluluklarını üstlenecekleri bir
pozisyondur. Gelişmiş demokrasilerde, kamuoyunun da beklediği olumlu
örnekler bulunmaktadır.
Bu facia karşısında bürokratların gerekli demokratik tavrı, siyasilerden
önce göstermeleri beklenmektedir.
Siyasi irade görevden almadan, bu
makamlardan ayrılmalarının gerektiği, abartılı bir tespit olarak görülmemelidir.”
Raporun tespit ve öneriler bölümünde, madencilik sektörün temel
kuruluşu olan Maden İşleri Genel
Müdürlüğü’nün (MİGEM) ihtiyacı
karşılamaktan uzak göründüğü
belirtildi.
Raporda MİGEM’in yeniden tasarlanması, denetim yapmakla görevli bir
birim oluşturulması gerektiğine işaret
edildi.
Raporda ayrıca şu ifadelere yer
verildi:
“MİGEM’in denetimi gerçekleştiren
personelinin çoğunlukla saha tecrübesi bulunmayan mühendislerden
oluşuyor.
Sektörle ilgili mevzuatta ayrıntılı tedbirlerin düzenlenmesi, bu tedbirlere
aykırı davranılması halinde ciddi ve
caydırıcı müeyyidelerin uygulanması
gerekmektedir.
Denetimle görevli kamu görevlileri
hakkında yürütülecek soruşturmalarda izne ihtiyaç duyulmamalı.
Havzanın parçalara ayrılarak işletilmesi yerine, bir bütün olarak değerlendirildiği havza madenciliği uygulanmalıdır.
İsmi ne olursa olsun hizmet alımı,
rödövans olarak belirlenen ancak
301 can birden
gitti...
Gidenler geri
gelmiyor ancak
kalanlar için
durum öyle ki;
onların gözleri
hâlen arkada...
özünde taşeronluk vasfı taşıyan bu tür
uygulamaların kaldırılarak, madenlerde sadece ruhsat sahiplerinin
çalışabileceği şekilde bir yasal düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir.
Uygulamada dayıbaşılık olarak
adlandırılan ancak sözleşmelerde
yasaklanan taşeronluk sisteminin yaygınlaşmaması ve ortadan kaldırılması
için yasal müeyyideler konularak bu
kişilerin takibi yapılmalı.
Soma’da yaşamlarını kaybeden işçilerin ailelerine yönelik yapılan ve Ermenek kazası için de yapılması planlanan
sosyal yardıma ilişkin düzenlemelerin,
maden ocakları dahil olmak üzere
tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde
çalışan tüm işçilerin iş kazası sonucu
hayatlarını kaybetmeleri halinde sağlanması eşitlik ve adalet adına daha
uygun olacaktır.
İşverenler, maden işçilerinin eğitimlerini mevzuatta öngörüldüğü şekil ve
içerikte yerine getirmiyor.
Devlet, madencilik sektöründe
iş sağlığı ve güvenliği hakkındaki
araştırmaları desteklemek üzere bir
takım teşvik ve destek mekanizmaları
sağlayabilir.
Maden mühendisliği eğitiminin dünya
standartlarında verilmesi için uygun
zeminin oluşturulmasına katkı sağlanacak ve yetiştirilen maden mühendisi kalitesi artırılacaktır.
İş güvenliği ve sağlığı denetimlerine sendikaların da katılmasının
sağlanmasına yönelik düzenlemeler
yapılması, sendikaların bu alandaki
görev ve sorumlulukları ile bilinçlerini artıracağı gibi, denetimlerin
şeffaf ve etkin yapılmasına da katkı
sağlayacaktır.”
Raporda, kaza sonrası sağlanan
psikososyal destek faaliyetlerinin,
iyileşme sürecinde de devam etmesinin, devlet ve sivil toplum işbirliğinde planlı bir şekilde yürütülmesinin faydalı olacağı belirtildi. Kaza
sonrasında yapılan ayni ve nakdi
yardımların, AFAD Başkanlığı tarafından koordine edilmesi ve böylelikle yardımların adilane dağıtılması
gerektiğini kaydedildi.
Nezaretçi ücretlerinin, denetim
yapılan madenin ruhsat sahibi ya da
işletmecisi tarafından ödenmesinin,
nezaretçinin işverene karşı bağımsız
hareket edemediği belirtilen raporda:
“Bu durumda, bu kişilerin ücretlerinin sektörde faaliyet gösteren işverenlerden tahsil edilecek
kesintilerle oluşturulacak ortak bir
fondan karşılanması, bu kişilerin iş
sözleşmelerinin işveren yerine fon
gelirleri ile oluşturulacak birlik ya
da kooperatif tarzı tüzel kişilerle
akdedilmesinin sağlanması, uygulamanın kamu otoritesinin denetimine açık, işverenden bağımsız,
kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi faydalı olacaktır” ifadelerine yer
verildi.
Raporda ayrıca, işyeri hekimliği
uygulamasından beklenen sonuçların
alınamadığı, bu uygulamanın yeterince etkin olmadığı kaydedildi.
Raporun öneriler bölümünde, maden
ocaklarında yaşam odası kurulmasını
zorunlu kılan düzenlemeler yapılması
gerektiğine işaret edildi.
9
Başbakan Ahmet Davutoğlu,
Yeni İSG Paketini Açıkladı
İSG konularında yeni tedbirler içeren paket, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklandı. Yapılan basın toplantısında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yanı sıra Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz da hazır bulundu.
İ
stanbul’daki asansör kazasını
hatırlatan Başbakan Davutoğlu,
Ermenek’teki maden kazasının da
dikkatleri iş kazalarına yönelttiğini
söyledi. Yaklaşık iki aydır tüm Bakanlar Kurulu toplantılarında iş güvenliğini görüştüklerini, bazı işveren sendikalarıyla 4 kez, bazılarıyla da topluca bir
araya geldiğini hatırlatan Davutoğlu,
iş güvenliği çerçevesinde yapılacak
çalışmaları geniş bir istişari zeminde
planladıklarını anlattı. AK Parti iktidarları döneminde iş güvenliğiyle ilgili çok
ciddi yasal düzenlemelerin yapıldığını
dile getiren Davutoğlu, 2012 yılında AB
normlarına uygun müstakil iş sağlığı
ve güvenliği kanununu yürürlüğe
kazandırdıklarını belirtti. Davutoğlu,
“Böylece ülkemiz, 91 yıllık cumhuriyetimiz döneminde ilk kez müstakil İSG
yasasına kavuşmuş oldu” dedi.
Bunun çarpıcı iki yönü birisi bu kadar
yüksek bir denetim yapılmış olması
ama maalesef çalışma şartlarının ne
kadar namüsait olduğunu gösteren bir
istatistik olarak da 2 bin 79 denetimden
bin 610 inşaatın durdurulmuş olması.
Bu da şunu gösteriyor; yasal düzenlemeyi mükemmel yapmış olabilirsiniz,
bu yasal düzenlemeye dayalı olarak son
derece detaya inen teftiş yaparsınız,
inşaatı durdurursunuz ama nihayetinde
çalışma şartlarının düzeltilmesi her
şeyden önce bir zihniyet dönüşümünü
gerekli kılıyor. Yasal düzenlemeler
süreci yönetmek bakımından yeterli
olamayabiliyor. Süreci yönettiğinizde
de eğer çalışma kültürüyle ilgili bir
zihniyet dönüşümü yaşanmamışsa yine
eksik kalıyor. Her şeyden önce işçilerimizin, işverenlerimizin bir zihniyet
dönüşümü sürecine girmesi lazım’’
Denetim faaliyetlerine ağırlık verdiklerini, 2014 yılında 845 maden
işyerinin teftiş edildiğini ve bunlardan
134’ünde çalışmaların durdurulduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları söyledi: “Maden İşleri Genel Müdürlüğümüz de 94 işletmeyi durdurdu. Çok
çarpıcı ‘acaba denetim konusunda
eksiklik var mı, aksama var mı’ diye
haklı olarak kamuoyumuzda yöneltilen sorulara bir cevap teşkil etmesi
bakımından, ekim ayında asansör
kazasından sonra 2 bin 79 inşaat denetlendi ve bin 610 inşaat durduruldu.
İş güvenliğiyle ilgili üç aşamalı bir
sorunla karşı karşıya bulunulduğunu
belirten Davutoğlu, bunlardan ilkinin
“zihniyet ve eğitimle ilgili bilinçlenme,
sosyal farkındalık” olduğunu dile getirdi. Madende üretim başladığı andan
madenin kapanması, kapanmasından
sonra rehabilite edilmesine kadar
giden dönemi kapsayan “süreç yönetiminin ikinci unsur olduğunu belirten
Davutoğlu, bu süreçte denetim, yeni
projelendirme, sertifikasyon, krize
müdahale etme kabiliyeti gibi başlıklar bulunduğuna işaret etti. Üçüncü
10
aşamanın da “yasal süreç” olduğunu
söyleyen Davutoğlu, “Eğitim-denetim-yaptırım dengesini sağlıklı bir
şekilde yeniden inşa etmeye ihtiyaç
var. Esas itibarıyla bugün açıklayacağım hususlar, bütün bu sürece, ana
parametrelere hitap etme hedefini
güden bir reform paketi. Sadece şu
yasal düzenlemeleri yapalım demekle
işi bitirmiş olmuyoruz” dedi
YENİ TEDBİRLER
Yeterlilik Belgesi Zorunlu Olacak
Çok tehlikeli işlerde çalışan 2 milyon
700 bin çalışana mesleki yeterlilik
belgesi alma zorunluluğu getirilecek.
Bundan sonra ‘inşaat işçisi, amele
veya şuradan gelen işçiler’ değil işçilerin profesyonel olarak yaptığı işle
ilgili mesleki formasyonu, sertifikası
olacak. Bu çerçevede meslek liseleri
ve üniversitelerin ilgili fakültelerine
zorunlu iş sağlığı ve güvenliği dersi
olacak. Daha eğitimin ilk aşamalarında öğrenciler, iş sağlığı ve güvenliği
alanlarında eğitilecek.
Yapı denetim firmalarına iş sağlığı ve
güvenliği konusunda sorumluluk getirilecek. İnşaatlarda şantiye şeflerinde,
madenlerde daimi ve teknik nezaretçilerde, ‘iş güvenliği uzmanı’ olma
şartı aranacak. İş güvenliği uzmanları
şantiye şeflerinin emrinde çalışacak.
Para Cezaları Artırılacak
İdari para cezalarında ciddi artışlar
olacak. Yaptırımlara ödül-ceza dengesi
getirilecek. İş kazası olmayan iş yerleri
ödüllendirilirken, iş kazası olan iş yerlerine de ekstra mali cezalar verilecek.
Redevans, kiralama veya götürü usulüyle ihale edilen işlerde üretim zorlamalarının engellenmesi için uygun planlama
yapılacak. Kimse üretim zorlamasında
bulunamayacak, bulunursa işi durdurulacak ve sözleşmeyi feshedilecek.
Kamuda redevans olacak ancak iş bütünüyle bir başka işverene devredilemeyecek. Kamuda redevansla iş alan,
sonra da bu işi bütünüyle bir başka
taşerona devredemeyecek. Eğer hizmet alımı söz konusu olacaksa ilgili
bakanlıkla görüşerek, yapacak. Özel
sektörde ise redevans olmayacak.
Kusurlu İşveren İki Yıl Kamu
İhalelerine Katılamayacak
Standartlara uygun kişisel koruyucu
donanım sağlamayan işverene idari
para cezası uygulanırken, acil durum
halleri sadece müfettişin inisiyatifine bırakılmayacak. Mesela yer altı
maden işletmelerinin en az iki yoldan
yerüstüne bağlanmaması durumunda, iş durdurulacak. İş kazası olmuş,
yasal süreç tamamlanmış, işveren
kusurlu bulunmuş ise, TCK’ya göre
alacağı cezaya ilave olarak, iki yıl
boyunca kamu ihalelerinden men
edilecek. Bu kişiler Kamu İhale Kurumunun sitesinden duyurulacak.
Üç Boyutlu Plan Zorunlu Olacak
Yeraltı maden işletmelerinde çalışanların kaydı ve konumlarının eşzamanlı
takibi için bir sistem kurularak madencilere çip takılacak. Madenin 200
metre altına inmiş bir işçinin bulunduğu konumu, çip sayesinde elektronik
irtibatla takip edilecek. Yeraltı çalışmalarında hazırlanacak planların üç boyutlu olması zorunlu hale getirilecek.
Bu planda madenin derinliği, hacmi,
uzunluğu, yüksekliği hepsi gözükecek.
Maden Teftişleri Fotoğraflı
ve Görüntülü Olacak
Maden ve inşaat sektöründe iş sağlığı
güvenliği teftişleri görüntülü ve fotoğraflı olarak yapılacak. Müfettişlerle ilgili bir
haksız suçlama geldiğinde, müfettiş bu
görüntüleri paylaşacak. Madenlerde acil
durumlarda çıkışın kolaylıkla sağlanması amacıyla fosforlu bir hayat hattı kurulacak. Sadece madenlerde şikâyetleri
değerlendirmek üzere ALO 170’e ek
bir birim kurulacak. 5 ülkenin kömür
madenleriyle ilgili mevzuatları gözden
geçirilerek kömür madenlerine yönelik
ayrı bir mevzuat çalışması yapılacak.
Hayat Sigortası Yaptırılacak
Maden şirketleri, belli bir geçiş süreci
içinde madenlerde çalışan işçilere hayat
sigortası yapacaklar. Hayat sigortasının
işverene getireceği yükle, muhtemel
kazanın getireceği mali yük karşılaştırıldığında hayat sigortası daha sağlıklı
ve daha az maliyetli olacak. Bir geçiş
sürecinin sonunda bütün madenlerde
hayat sigortası sistemine geçilecek.
Tek Bir Ruhsat Bedeli Olacak
Ruhsat sahiplerinden alınan harç,
teminat ve çevreyle uyum teminatları
‘ruhsat bedeli’ adı altında tek kalemde
toplanacak. Ruhsat bedelinin bir kısmı, maden ocaklarının rehabilitasyonu
ve modernizasyonu için kullanılacak.
Hapis Cezası Uygulanacak
Maden ve inşaat sektörlerinde bilinçli
bir şekilde ölüme sebebiyet verilmesi
dolayısıyla, hapis cezası, para cezasına çevrilmeyecek. 3 ila 5 yıl arasında
hapis cezasının gerektiği bir yasal
düzenleme yapılacak. Büyük madenlerde uygulaması zor olan Yaşam
Odalarını zorunlu kılmak yerine işçilerin oksijen dolum ve değişim istasyonlarına daha sık ulaşabilmesi için
gerekli tedbirler alınacak. Madenlerde
oksijen maskesi dolum istasyonları,
fiili bir yaşam odası haline gelecek.
11
Kasım’da Maden Ocakları
Sobaları Değil Ciğerleri Yaktı
Kasım ayı da yine diğer sektörlerde olduğu gibi madencilik sektöründe iş kazalarının devam
ettiği bir ay oldu. Madencilik işkolunda iş kazaları açısından Kasım ayı bilançosu yine ağır; 28
Ekim’de Ermenek’te hayatının kaybeden 18 işçinin henüz cenazelerine ulaşılamadan Kasım
Ayında da iş kazası ile sonuçlanan 8 “kaza” yaşandı, 5 işçi öldü ve 7 işçi yaralandı.
R
esmi kayıtlara geçen bilgilere
dayanarak kasım ayı rakamlarını görebiliyoruz ancak ne yazık ki iş kazalarının bir kısmı
özellikle taşradaki küçük işletmelerde
sessiz sedasız bir şekilde işverenler
tarafından üstü örtülüp gizlenerek
devam ediyor. Bu nedenle gerçek
bilanço resmi kayıtlara geçenden ne
yazık ki daha fazla.
Kasım ayı aynı zamanda Ermenek’te
28 Ekim 2014 tarihinde yaşanan maden kazası sonrasında 38 gün boyunca
ölen 18 maden işçisinin cansız kalan
bedenlerinin yeraltından çıkarılması
ve ölenlerin ailelerinin acılarına sahne
olan bir ay oldu. Çok acıdır ki; 4 Aralık
2014 Dünya Madenciler Günü’nde en
son 5 işçinin ölü bedeni yeraltından
çıkarıldı. Ayrıca Soma’da üç bine
yakın maden işçisi kardeşimizin işten
atılmaları 2014 yılının Dünya Madenciler Günü’nde de ülkemiz tarihe kara
Madencilik sektöründe Kasım ayı içinde yaşanan “iş kazaları” ve sonuçlarının kayıtlara geçen
ayrıntılı dökümü aşağıdadır:
1 KASIM 2014 – Denizli’de özel sektöre ait kum ocağında 28 Ekim 2014
tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu
hastaneye kaldırılan Nasuh Ordu (44)
yaşamını yitirdi.
1 KASIM 2014 - Manisa
Soma’da İmbat Madencilik
Enerji Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş’ne ait linyit ocağında gece
vardiyasında çalışan Aydın Tepe (35)
geçirdiği kaza sonucu sağ ayağından
yaralandı.
1 KASIM 2014 - Zonguldak’ın Kilimli
ilçesi Gelik beldesi Köprübaşı Mevkiinde, R.C’ye ait taşkömürü ocağında,
desendere alanından ocak içine indirilen boş vagonun çarpması sonucu
Mustafa Turan (46) hayatını kaybetti.
6 KASIM 2014 - Elazığ’a bağlı
Alacakaya’da, Yıldırım Holding’e ait Eti
Krom sahasında taşeron olarak çalışan
özel sektör ocağında, üzerine büyük bir
maden parçası düşen işçilerden
Hacı Aygün (28) yaşamını yitirdi Ahmet Şengül yaralandı.
bir gün olarak geçti ve bundan böyle
4 Aralık bayram olarak değil, kara bir
gün olarak anılacaktır.
Ermenek’te ve Kasım ayı içinde iş
kazaları sonucu yitirilen tüm madencilerimizin ailelerine ve yakınlarına
başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Yaralanan madenlerimize geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyor ve acil şifalar
diliyoruz. Tüm madencilerin acıları
ülkenin ortak acısıdır…
13 KASIM 2014 - İzmit’te Dekor 2000 adlı
mermer atölyesinde çalışan Uğur Akova
üzerine mermer blok devrilmesi sonucu
ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı.
14 KASIM 2014 - Edirne’nin Uzunköprü ilçesine bağlı Altınyazı Köyü’nde
faaliyet yürüten Altınyazı Madencilik
linyit ocağında meydana gelen grizu
parlaması sonucu, Nezih Ören (48),
kardeşi Seyfi Ören (44) ile oğlu Muhammet Ören (25) ağır yaralandı.
18 KASIM 2014 - Bingöl’ün Genç
ilçesi Gerçekli Köyü’nde faaliyet
yürüten özel sektöre ait demir madeni
ocağında çalışan Ahmet İnan (34) ve
Salih Ayyıldız (39), manevra yapan iş
makinesinin altında kaldı. Hastaneye
kaldırılan işçilerden Ahmet İnan (34)
kurtarılamadı.
21 KASIM 2014 - Muğla’nın Yatağan
İlçesi’nde Güney Ege Linyitleri
İşletmesi’nin (TKİ GELİ) kömür ocağı stok
sahasında meydana gelen kazada taşeron
işçisi Cemal Demir (55) yaşamını yitirdi.
Kasım Ayı içinde gerçekleşen toplam
“Kaza” sayısı: 8,
Ölü sayısı: 5, Yaralı sayısı: 7
7.
İş, Güvenlik
ve Yaşam
Zirvesi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,
23 Ekim 2014 tarihinde ATO Congresium’da
düzenlenen ‘7. İş, Güvenlik ve Yaşam Zirvesi’ne katıldı.
B
akan Çelik, iş sağlığı ve güvenliği sorununun sadece
Türkiye’nin sorunu olmadığını,
dünyanın bir sorunu olduğunu
belirterek, şunları kaydetti:
“Bir yılda dünyada 2 milyon 300 bin kişi
iş kazaları sonucu hayatını kaybediyor.
2 milyon 300 bin kişi ne demek? Kuveyt
demek, Makedonya demek.Her yıl bir
ülke nüfusu kadar insan iş kazalarında
hayatını kaybediyor. Son 10 yılda çalışan
ve işyeri sayısında yüzde 120’lerin
üzerinde artış var. Buna paralel olarak
iş sağlığı ve güvenliğinde de önemli,
olumlu gelişmeler var. 2002 yılında 100
bin işçiden 16 işçi hayatını kaybederken, bu rakam 2012 yılı sonu itibarıyla
100 bin işçiden 6 işçiye düştü. Bu konuda, Avrupa Birliği ortalamasının 100 bin
işçiden 3 işçi olduğu düşünüldüğünde
sayının 16’dan 6’ya inmesi olumlu bir
gelişme. Bunu hiçbir işçinin hayatını
kaybetmediği noktaya taşımak bir süreç
istiyor, toplumsal bir bilinci de beraberinde getiriyor.”
İş Sağlığı ve Güvenliği Adı Altında
Müstakil Bir Yasa Çıkarttık
Son dönemde Soma’daki maden faci-
ası ile Mecidiyeköy’ deki asansör
kazasının iş sağlığı ve güvenliği
alanındaki olumlu seyri olumsuz
etkilediğini ifade eden Çelik, “İdarenin görevi mevzuatı çıkartmak
ve denetim yapmaktır. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak,
2012 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği
adı altında müstakil bir yasa çıkarttık. Bu yasa aynı zamanda avrupa
normları çerçevesinde hazırlanmış
olan bir yasa. Bunun ikincil mevzuatları yürürlüğe girdi. İşyerleri ‘çok
tehlikeli’, ‘tehlikeli’ ve ‘az tehlikeli’
diye üç gruba ayrıldı. Tehlike sınıfına
göre iş sağlığı uzmanı bulundurma
veya hizmet alma şeklinde sorumluluklar getirdi” diye konuştu.
İşveren Güvenli Bir Çalışma Ortamını Hazırlamak Zorunda
İşverenin güvenli bir çalışma için gerekli tüm tedbirleri almak zorunda
olduğunu ifade eden Çelik, çalışanın
görevinin ise alınan tüm önlemlere
uymak olduğunu söyledi.
Kamuoyunda bazı kesimlerin iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili sorunlar
üzerine “Bakan çözsün” yaklaşı-
mında olduğunu anımsatan Çelik,
“Türkiye’de 1 milyon 630 bin işyeri
var. Bakan hangi birini çözsün. ‘Yasa
çözsün’, çıkarttığınız yasa soyut bir
şey. Bunun uygulayıcısı önemli. ‘Yalnız
işveren’ çözsün. Hayır, hep birlikte
çözmek durumundayız. En önemli
bu olayın farkındalığını sağlamalıyız”
dedi.
Bakan Çelik, söz konusu kazada
bazı ailelere “kan parası” adı altında
ödeme yapıldığı ve şikâyetlerinden
vazgeçirildiği iddialarıyla ilgili olarak
şunları söyledi;
“Herhangi bir yerde bir kaza meydana gelmiş ve orada hukuki hakların
dışında, vicdanlar dile geliyor, dula
ve yetime sahip çıkılıyorsa ve ailelere
sahip çıkılma gayreti varsa bu iyi bir
durum. Bunun olması gereken bir iş
olduğu inancındayız. Bu çerçevede
işverenlerin, yargının ve hakların
dışında yeni şeyler düşünmesi, yeni
imkânlar sağlaması, o çocukların
okuması, geleceğe hazırlanması
konusunda gayret göstermesi çok
doğal bir şeydir, olması gereken bir
şeydir. Ben olayın tam olarak içini
bilemiyorum”
13
MAKALE
Yadigar Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
İSG’de OSGB
Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi (OSGB) adını mevzuatımızda ilk kez 4857 Sayılı İş Kanunu’nun
Değişik 81. Maddesi’nde duyduk. Daha sonra da OSGB’ler 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ile çalışma hayatında yerini aldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, iş sağlığı güvenliği hizmet sunumunda profesyoneller olarak tanımladığı işyeri hekimi ile iş güvenliği uzmanlarını bireysel bazda, OSGB’leri ise kurumsal
bazda çözüm ortağı görmüş olup, hizmet sunumunu bu yapı ile yönetmeyi öngörülmüştür. Dolayısıyla Bakanlık sistemi kurgularken profesyonelleri ve OSGB’leri sistemde pozitif etki yaratacak, geniş alanlarda etkili olacakları beklentisiyle kendi tarafında görmüştür.
A
slında Bakanlığın istediği seviyede olmasa da OSGB’lerin
sisteme olumlu katkıları olmuştur. Ancak genel manada
OSGB’ler beklenen ve istenen olumlu
katkıyı sağlayamamıştır. Bunun çeşitli
nedenleri bulunmaktadır.
İş sağlığı güvenliği alanında çok hızlı
güven kaybeden ve beklenen faydayı
gösteremeyen bu kuruluşların incelenmesinde ve neden bu hale dönüştüğünün analizinde fayda görülmüştür.
Bu madde önemsiz gibi görülebilir
ancak sanılanın aksine profesyonelden
yani bu alanda bir bilen olarak görülen
hekim ve iş güvenliği uzmanından temel beklenti işverenin iş güvenliği algısını yükselterek hizmetin zamanında
ve nitelikli sunulmasını sağlamaktır.
Nitekim bu görevi iyi icra eden profesyonellerin hizmet ettiği kuruluşlarda
daha başarılı olduğu görülecektir.
Dışardan bakıldığında haklı olarak
şöyle bir tespit yapılabilir; “OSGB’ler
örgütlenerek kendi etik kurallarını ve
standartlarını ortaya koyarak kalitesini
yükseltsin” denilebilir. İlk bakışta doğru
ve haklı bir tespit gibi görünen bu durumun mümkün olmadığı, tek belirleyicisinin iyi ve uygulanabilir bir mevzuat ol-
14
duğu aşikardır. Çünkü bu alanda yetkiyi
veren ya da iptal eden, pazarı büyüten
ya da küçülten, sınır çizen ya da sınırları
kaldıran yani tek belirleyici mevzuat ve
mevzuatı oluşturup uygulayandır.
Bugün itibari ile bakıldığında
Ankara’da 189, İstanbul’da 464 olmak
üzere Türkiye’de 1.735 adet yetki belgesi alan faal OSGB bulunmaktadır.
Halen yetki bekleyen önemli sayıda
müracaatın olduğu da bilinmektedir.
Tabloya bakıldığında belli illerde ciddi
yığılmalar olmuştur. Ülke genelindeki
toplam sayı beklenenden fazladır. İş
güvenliği alanına olan bu talep ne
yazık ki sayısal artışta kalmış olup,
nitelik kazandıramamıştır. OSGB’ler
arasındaki aşırı rekabet giderek
kaliteyi ve saygınlığı aşağılara çekmiş
olup, piyasada neredeyse tek belirleyici fiyat (ücret) olmuştur.
Bakanlık başlangıçta ortaya koyduğu güven veren duruşunu haklı olarak süreç
içinde güvensizliğe doğru yöneltmiştir.
Çünkü sahadan alınan bilgiler ve yapılan
denetimler çok ciddi sayıda OSGB’nin
etik olmayan uygulamalar ve yetersizlikleri içinde olduğunu göstermiştir.
Geldiğimiz noktada Çalışma
Bakanlığı’nın İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri, hizmet sunumunda önemli
bir yeri olan OSGB’leri yeniden bir
değerlendirmeye tabi tutmalıdır.
Ülkemizde ilk kez denenen bu uygulamanın olumlu ve olumsuz yönleri
ele alınarak, başlangıçta kabul edilen
amaçlar doğrultusunda OSGB’ler çözüm
ortağı olarak görülüyorsa amaca daha
fazla hizmet edebilmesi için düzenleme
yapılmalıdır. Aksi halde OSGB’ler amaca
hizmet etmekten giderek uzaklaşacak
ticari bir eyleme dönüşecektir.
Sistem içerisinde önemli yeri ve rolü
olan OSGB’lerin istenen ve beklenen faydayı sağlayabilmesi için bazı
düzenlemeler yapılmalıdır:
1- OSGB’lerin kurulma ve işletilme
standartları yükseltilmelidir. OSGB’ler
ya sınıflandırılmalı ya da hekim, uzman ve diğer personel asgari sayıları
arttırılmalıdır. Mekânsal yeterlilikler
(başta eğitim salonu odası olmak
üzere)arttırılmalıdır.
2- İş sağlığı güvenliği hizmetlerinde
yapılanları izlemek, denetlemek ve
standart uygulamalar elde edebilmek
için tercihen Bakanlığın İsg-Katip
Programı üzerinden ya da benzer
merkezi bir program üzerinden risk
analizi, acil durum planları, eğitimler,
denetimler, uygunsuzluk vb. yapılacak
her işlemin kayıt altına alınarak, gerektiğinde uygunsuzlukların bakanlığa
bildirimi dahil sistemdeki bir çok sorunu ortadan kaldıracağı gibi, sistemi
merkezi denetime açık hale getirecek,
bir program geliştirilmelidir.
3- İş Sağlığı Güvenliği Hizmetleri’nin
hem nitelikli hizmete erişmede hem
de serbest dolaşımının sağlanmasında etkili olacak ancak gerek istihdam açısından gerekse OSGB’lerin
kurumsal nitelikleri bakımından
atıl kapasiteye yol açmayacak bir
düzenleme yapılmalıdır. Burada bir
taraftan belli bölgelerde aşırı yığılmalar önlenirken diğer tarafta en
uç noktaya kadar hizmetin gitmesi
sağlamalıdır. Bu kapsam da sağlık
kuruluşlarında Sağlık Bakanlığı’nın
uyguladığı gibi, OSGB’lerin açılması
da planlamaya tabi tutulabilir. Diğer
taraftan OSGB’ler arası işbirliğinin
önü açılarak bilgi ve tecrübe alış-ve-
rişi sağlanmalıdır. Bu sayede gereksiz OSGB açılışı engellenirken diğer
taraftan bölgesel ya da ulusal ölçekte
hizmet almak isteyen kuruluşların taleplerine de cevap verilmiş olacaktır.
Bu uygulama başarılı olursa OSGB’ler
birleşerek daha büyük yapılar kurabilirler. Bu durumun sahaya kalite
olarak yansımasının yanısıra iş sağlığı
güvenliği alanında milli sermayenin
oluşması ya da büyümesine neden
olacaktır. Aksi halde bir zamanlar
her köşede açılan ancak daha sonra
tek tek kapanıp yok olan tıp merkezleri gibi bu OSGB’ler de bir taraftan
kurulurken diğer taraftan kapanıp yok
olacaklardır. Bu durum bilgi, tecrübe
ve sermaye kaybı demektir.
4- İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünün
oluşmasında OSGB’lerin etkisi büyüktür. Bu katkı olumlu olabileceği gibi,
şu anda olduğu gibi olumsuz da olabilir. Bu etkiyi olumlu kılabilecek faktörlerden biri de OSGB’lerde çalışan ve/
veya yöneten profesyonellerin işverenlere karşı sorumluluğu olan rehber-
Bir yıl daha
böyle geçti ...
lik-danışmanlık fonksiyonunu yerine
getirip getiremediğidir. Bu gün ne
yazık ki rehberlik danışmanlık yapacak
donanıma sahip çok az profesyonel
vardır. Dolayısıyla bu önemli beklenti
büyük oranda yerine getirilememektedir. Buna işlevsel ve diğer olumsuz
şartlar da ilave edilebilir. Bu manada
belirli periyotlarla ya profesyoneller
Bakanlıkça hizmet içi eğitime alınmalı, ya da her OSGB’de bu nitelikte bir
bilenin istihdamı sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; Gidişatından memnun
olmadığımız OSGB’leri yok sayamayacağımıza göre, ortak amaç olan
meslek hastalıkları ve iş kazalarının
önlenmesinde daha etkin rol oynamalarının bir yolu bulunmalıdır. Bu yolda
her zamanki gibi bakanlığın koyacağı
kurallar ve göstereceği istikamet ve
etkin denetimiyle katedilecektir.
2015 yılının üretimi bol, kazası az bir
yıl olması dileğimle.
İSG’de 16 Yıllık İmza
Ekoglobal İSG, kendisini İş Sağlığı ve Güvenliğine adamış bir firmadır. Yaklaşık 16 yıldır
sektöre hizmet etmektedir. Sürekli büyüyen ve başarı grafiğini hiç durmaksızın yükselten
firmanın büyüme politikası “İş hayatında var olmak için sürekli büyümek lazım, az olsun
benim olsun düşüncesi bizim için geçerli değil. Özellikle de hizmet sektöründe olmaması
gereken bir düşünce bu. Ulusal firmalara hizmet verebilmek, hizmet ve personel kalitesini arttırabilmek için durmaksızın büyümek şarttır”
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Yıldız Öztürk
S
on dönemlerde Türkiye’ de
İSG ve çevre konularında çalışanların sayısı çok ciddi bir
orana ulaştı. Sektörünüzdeki
bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha önce İSG hakkında hiçbir
şey bilmeyen binlerce kişi sektöre
“uzman” sıfatıyla girdi. Bu konuyu
değerlendirir misiniz?
Son dönemlerde sektördeki oyuncu sayısı fazlasıyla arttı. Özellikle 6331 Sayılı İş
Sağlığı Güvenliği Kanunu çıktıktan sonra
sektörü bir rant olarak gören kişi ve
kurumlar bu alanda çok ciddi yatırımlar
yaptılar. Ancak ne yazık ki para kazanma
hırsı birçok etik değerin önüne geçti.
Unutulan bir konu var, bu sektörde
işine önem veren, saygı gösteren,
kendisini bu sektöre adayan kişi ve
kurumlar ayakta kalabilirler. Ticari
kaygılarla ya da para kazanma hırsıyla bu sektöre girenler şimdi büyük
sıkıntıdalar, çünkü bu sektörde işlerin
sandıkları gibi olmadığını gördüler.
İSG bir gönül işidir.
Örnek verecek olursak Ekoglobal İSG
16
bünyesinde yıllardır radyoloji ve mikrobiyoloji laboratuvarları bulunmaktadır.
Bu laboratuvarlar dışarıdan hasta almazlar, hiçbir kuruma, hastaneye, tıp
merkezine hizmet vermezler, sadece
İSG sektöründe çalıştığımız firmaların
çalışanlarına periyodik sağlık taraması
ve işe giriş muayeneleri yaparlar.
Sektöre yön veren bir firma olarak
Ekoglobal İSG ismi geçiyor. Firmanızı tanıyabilir miyiz? Ekoglobal İSG
hangi işleri yapıyor? Hizmet yelpazesinde neler var? Hangi bölgelerde
hizmet sunuyor?
Ekoglobal İSG, sektördeki uzun geçmişi, hizmet sunduğu firmaları kendi
firması gibi koruması ve kollaması,
maddi kazançtan ziyade hizmet odaklı
çalışması ile sektöre ismini altın harflerle yazdırdı.
Sadece prosedüre kağıt üzerinde uymak ve sadece kağıt üzerinde hizmet
vermek sektörümüzde ne yazık ki çok
sık rastlanan bir durum oldu. Yasal
yükümlülüklerden de en düşük maliyet ile kurtulduğunu düşünen işveren
bu yolu kolaylıkla kabul edebiliyor.
Ancak İSG son derece önemli bir konudur,
böyle durumlarda mutlaka patlak verir.
Bu da sektörden o firmayı ve markasını
tamamen siler. Geriye bizim firmamız gibi
bu işi gönül işi olarak yapan firmaların
ismi güven veren yankısıyla baki kalır.
Ekoglobal İSG’nin en büyük avantajlarından birisi de hizmet verdiği
firmalara hizmet bütünlüğü sağlayabilmesidir.
Ekoglobal İSG, hizmet sunduğu firmanın İSG ve çevre konularındaki tüm
ihtiyaçlarını tek çatı altında toplayarak
hizmet sunuyor. Bünyesinde OSGB
hizmetiyle firmanın hem iş güvenliği
uzmanı hem işyeri hekimi istihdam
ihtiyacını karşılarken, çevre şirketiyle
beraber çevre görevlisinin de atamasını yapmaktadır. Bunların yanı sıra
iş güvenliği uzmanının ihtiyaç duyabileceği tüm ölçüm ve hizmetleri kendi
bünyesinde bulundurmakta, yine
işyeri hekiminin ihtiyaç duyacağı tüm
test ve tetkikler için de bünyesinde tıp
laboratuarları bulundurmaktadır.
Eko Şirketler Grubu bünyesindeki
akreditasyonunu tamamlamış çevre
Engin Demirci,
uzun yıllar kamuda
çalıştıktan sonra,
Ekoglobal İSG’nin
Genel Koordinatörü
olarak iş hayatına
devam kararı aldı.
İşletme mezunu
olan Demirci,
yönetim başarısıyla
firmasının ismini
emin adımlarla
yükseltmeye
devam ediyor.
İSG kurallarının tam olarak uygulandığı işletmelerde
iş veriminde yüzde 100 artış olduğu sık sık hatırlatılmalıdır.
laboratuvarı ile de çevre görevlisinin
de ihtiyaçlarını yine tek çatı altından
halletmektedir. Bu sebeple Ekoglobal
İSG ile çalışan kurumların tek kalemde bir çok işi halledebilme olanağı
hem zaman kazancı hem de maddi
kazanç sağlamaktadır.
Ekoglobal İSG, tüm hizmetleri tek çatı
altında sunarken çözüm odaklı çalışıp,
işine olan saygısını da hiç yitirmeden
hizmetlerine devam etmektedir. Bu
da sanayicilerimiz, iş adamlarımız ve
kurumsal firmalardan teveccüh görmektedir. Bu teveccüh de bize yetiyor,
mutlu ediyor.
Bu konu işverenler için çok büyük bir
kolaylık olmalı?
Bizim konuya bakış açımız şudur;
işverenler ya da onların temsilcilerinin o kadar çok işleri var ki, İSG’ ye
zaman ayırma, takip ve kontrol etme
için ekstra bir vakitleri yok. Çünkü zaten bu büyük firmaların diğer yönetim
alanları yöneticilerinin tüm vaktini ve
enerjisini almaya yetmektedir. Bu sebeple de dönemsel yapılması gereken
ölçüm, periyodik kontrol ve muayeneleri takip edemiyorlar, bu da ileride
zaafiyete yol açıyor. Biz ise işleri
kolaylaştırmak ve firmanın yükünü
azaltmak için varız.
Ekoglobal İSG olarak biz sözleşme
yaptığımız firmalarımıza aynı zamanda danışmanlık da yaparak tüm süreci takip ve kontrol altında tutuyoruz.
Biraz da işverenlere maddi anlamda
da destek olma amacıyla personellerin
sağlık taramalarını, iç ortam ölçümlerini, periyodik mühendislik kontrollerini de sözleşme kapsamında ücretsiz
yaparak, hem işverene destek, hem de
İSG’ nin artık kurumsallaşmasını ve
yerleşmesini sağlamak istiyoruz.
Sadece yasak savma değil, iş sağlığı
güvenliği kültürünün oluşması ve yerleşmesi için adeta savaşıyoruz. Bu savaş yeri geliyor, işverenlerle, yeri geliyor
sektöre hizmet ettiğini iddia eden ama
aslında zarar veren kurumlarla oluyor.
Diğer hizmetlerinizi öğrenebilir miyiz? Neler var bu tek çatı altında?
Ekoglobal İSG;
• İşyeri Hekimliği,
• İş Güvenliği Uzmanlığı ve
• Diğer Sağlık Personeli hizmetinin
yanında aşağıdaki başlıklarla belirteceğim konularda da kendi alt yapısı ile
hizmet vermektedir:
- Radyoloji ve mikrobiyoloji laboratuvarı ve mobil sağlık araçları ile sağlık
taramaları yapmak,
- İlk yardım eğitim merkezi ile ilkyardım eğitimlerini vermek,
- Eko Şirketler Grubu’na bağlı akredite firmamız olan Ekoteknik Çevre
Laboratuvarı’nca çevresel ve iç ortam
ölçümlerini yapmak,
- Eko Şirketler Grubu’na bağlı Çare
Çevre Danışmanlık firmamız ile çevre
danışmanlığı hizmeti vermek,
- Periyodik Mühendislik kontrollerini
yapmak,
- Menemen Erdinç Ahmet Cengiz
Mesleki Eğitim Merkezi ile yapılan protokol çerçevesinde mesleki
eğitimler ve hijyen eğitimleri vererek
sertifikalandırmak.
17
Ekoglobal İSG, sektöründe öncüdür,
liderdir. Geçtiğimiz günlerde İzmir
Ticaret Odasınca yapılan 2013 yılının
vergi rekortmenleri ödül töreninde
Ekoglobal İSG’nin başarıları Altın Madalya ile taçlandırılmıştır. Bu da gösteriyor ki, Ekoglobal İSG, sadece kendi
sektöründeki hizmet ve piyasadaki
büyüklüğü ile değil, aynı zamanda
sektöründe vergi rekortmeni olarak
da bu büyüklüğünü perçinlemektedir.
Vergi rekortmeni olmak bir firma için
gerçek bir onur ve mutluluk olmalı?
Güzel Vatanımıza ve Aziz Türk Milletimize; küçük de olsa bir faydamızın
olduğu görmek bizim için büyük bir
onurdur. İnşallah bundan sonraki
yıllarda da bu birinciliğimiz devam
eder ve vatanımız için hep hayırlı işler
yapan bir firma olarak tarihimizde
adımızı koruruz.
Bizim sorularımız bu kadar. Sizin
eklemek istedikleriniz ya da dergimiz aracılığıyla iletmek istedikleriniz
varsa onları alabilir miyiz?
İSG sektöründe, başta 6331 Sayılı İSG
Kanunu’nun çıkarılması olmak üzere,
18
son yıllarda atılan çok ciddi adımlar
var. Çok da iyi işler yapıldı. Özellikle 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu sektör için çok büyük ve çok
önemli bir adımdı.
Şimdiyse, İSG’ ye yön veren devlet
kurumlarımız, kanunu çıkarmakla
kalmamalı, sürekli denetim altında
tutmalı, oyunu ve kuralları iyi kurgulamalı ve yönetmelidir. Yoksa bu büyük adımlar ileri değil, bilakis geriye
atılmış etkisi oluşturabilir.
İşverenler denetlenirken, hizmet
veren firmalar da denetlenmelidir.
Özellikle OSGB’ler için standartlar
oluşturulmalıdır. Ve yine özellikle SGK
ile anlaşmalı kurumlarla doğrudan ve
dolayı bağlantılı olan OSGB’lere fırsat
verilmemelidir.
Zira buradan devlete büyük zararlar
verilebilir. Koruyucu sağlık hizmetleri
giderleri bir şekilde devlete fatura
edilebilir.
OSGB Uygulama Tebliği
çıkarılmalıdır.
Bir diğer konu OSGB Uygulama
Tebliği çıkarılmalıdır. Çünkü istismara
açık hususların dışında, yeterince açık
olmayan çok fazla husus da var. Örnek
vermek gerekirse, İSG Hizmetleri
Yönetmeliği’nde bir devir konusu var
ki neyin devir olduğu, neyin devir ol­
madığını anlamak pek mümkün değil.
20.07.2013 tarih ve 28713 sayılı resmi
gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi Ve
Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki,
Sorumluluk Ve Eğitimleri Hakkındaki
Yönetmeliğin ilgili maddelerinde;
“Çalışanın kişisel özellikleri, işyerinin
tehlike sınıfı ve işin niteliği öncelikli
olarak göz önünde bulundurularak
uluslararası standartlar ile işyerinde
yapılan risk değerlendirmesi sonuçları doğrultusunda;
a) Az tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en
geç beş yılda bir,
b) Tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en
geç üç yılda bir,
c) Çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde
en geç yılda bir,
defa olmak üzere periyodik muayene
tekrarlanır. Ancak işyeri hekiminin
gerek görmesi halinde bu süreler
kısaltılır” denmektedir. Belirtilen
bu durum İşverenler ve bazı İşyeri
hekimlerince farklı yorumlanmakta,
bu sürelerin işyeri hekiminin yapacağı
periyodik muayeneyi mi yoksa sağlık
tarama ve tetkiklerini mi içerdiği
tartışma konusu olmuştur. Sağlık
tarama ve tetkikleri belirtilen sürelerde yapılacaksa, işyeri hekiminin asli
görevlerinden olan “Bulaşıcı hastalıkların kontrolü için yayılmayı önleme
ve bağışıklama çalışmalarını” ne
şekilde yapacaktır. 3 yılda bir sağlık
tarama ve tetkiklerini yaptırarak mı ?
Uygulamada ki suiistimalleri önlemek
adına belirttiğimiz konuları da içeren
detaylı bir uygulama tebliği çıkartılarak tartışmaya yada yoruma açık konu
bırakılmamalıdır.
İSG ile ilgili işverenlere zorunlu
eğitimler verilmeli ve İSG’nin önemi
anlatılmadır.
İşverenler iş güvenliği konusunda
yeterince bilgilendirilmemiş durumdadır. Kendi uzman oldukları
alanlarda çok profesyonel olmala-
rına rağmen, zaten ülkemiz için de
yeni olan bu konu hakkında çok az
bilgiye sahipler. Bu sebeple de bizim
gibi hizmet veren firmalar arasında
kriterleri tam belirlemekte sıkıntı yaşayabiliyorlar ya da aldıkları
hizmetleri bilgi eksikliğinden dolayı
tam denetleyemiyor ve sorgulayamı-
yorlar. Tam da bu sebeple çok önemli
bir husus olarak; İSG ile ilgili işverenlere zorunlu eğitimler verilmeli
ve İSG’nin önemi anlatılmadır.
İSG kurallarının tam olarak uygulandığı işletmelerde iş veriminde yüzde 100
artış olduğu sık sık hatırlatılmalıdır.
Ekoglobal İSG, Ege Bölgesi’ndeki liderliğini Vergi Rekortmenliği ile de taçlandırdı. İSG sektöründe öncü ve
lider olan Ekoglobal İSG, geçtiğimiz günlerde İzmir
Ticaret Odası’nca yapılan 2013 yılının vergi rekortmenleri ödül töreninde Altın Madalya ile taçlandırıldı.
Ekoglobal İSG, İzmir merkez olmak üzere, Manisa ve Bursa da şubeleri mevcuttur.
Bunun yanı sıra İzmir Kemalpaşa ve Manisa Salihli ilçelerinde 2. OSGB
şubelerini açma çalışmalarını tamamlamış, bakanlık onay
süreçlerini beklemektedir.
19
120 bin metrekarelik bir alanda, 5 bin kişi istihdamıyla
Kayatürkler Tekstil
Kayatürkler Tekstil1991 yılında başladığı mağazacılık hayatına Türkiye ve Irak’ta
olmak üzere toplam 52 adet mağaza ile devam ediyor.
7
ortaklı bir aile şirketi olan
Kayatürkler Tekstil, sektöre ilk
olarak beğeni toplayan güvenilir markaları tek bir çatı altında
büyük metrekareli mağazalarda
satışa sunarak başlamıştır. Ve hızla
büyüyen firma, merkezi Ankara’dan
Türkiye’nin 20 iline ve Irak’ın da 9
iline hizmetini ulaştırmıştır.
Kimlik markasıyla, Ankara’da 500
metrekarelik bir mağazada sektöre giriş yapan Kayatürkler Tekstil,
bugün itibariyle 120 bin metrekarelik
bir alana ulaşmıştır. Genç ve çalışkan
kadrosuyla çok kısa sürede NCTIY
İzmit ve NCTY Diyarbakır isimlerinde
iki adet AVM (alışveriş merkezi) de
ülkeye kazandırmıştır.
20
Kayatürkler Tekstil, Türkiye’de mağazacılık hayatına “Kimlik” ismiyle,
Irak’ta “Maximall” ismiyle imza
atarken, asıl markasını ve üretim
kararını PAULMARK üzerine vermiş
ve bu marka isim üzerine inşaya
başlamıştır.
PAULMARK isminde markalaşma ve
üretime geçen grup, İstanbul merkezli
olarak 10 bin metrekarede hizmet
vermeye başlamış ve tüm Kimlik
ve Maximall mağazaları ile NCTY
Avm’lerinde satışa başlamıştır.
Kayatürkler Tekstil, günümüzde
Irak’a yaptığı açılım ile ihracatını 100
milyon dolara ulaştırarak ülkemiz
ihracatına önemli katkılar sağlarken,
toplam 5 bin kişi istihdam ederek, iş
hayatındaki işsizlik oranının düşmesinde çok ciddi bir rol oynamaktadır.
Aynı zamanda Kayatürkler Tekstil,
Irak’a 2007 yılında yaptığı büyük
yatırımla birçok Türk firmasına da
öncülük etmiş ve yolunu açmıştır.
Kayatürkler Tekstil, tüm bu yatırımların haricinde birçok vakıf ve yardım
kuruluşlarında da aktif olarak yer
almaktadır. Bundan sonraki hedefi
de kuruluşundan bu yana olduğu gibi
emin adımlarla yürümek ve büyümek
olan grup, bünyesindeki PAULMARK
markasını Türkiye ve Irak’ta birçok
noktada mağazacılık ile yaşatmaya
devam edecektir.
22
23
MAKALE
Özlem Özkılıç
Kimya Yük. Müh. / ÇSGB Emekli İş Başmüfettişi
E. İş Teftiş İstanbul Grp. Bşk. Yrd.
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
İş Sağlığı ve Güvenliği
Kültürünün
Oturtul
-masında
Öğrenen
Organizasyonlar
Teknoloji kelimesinin doğuş hikâyesi araştırıldığında, Yunanca sanat ve bilmek sözcüklerinin birleşiminden türediği görülür. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca ihtiyaçlarına uygun
yardımcı alet ve araçları yapmaya çalışmış
ya da doğa olaylarını araştımış, bilinmeyene
merak duymuş ve hep neden sorusunu
sormuştur.
Her yeni icat edilen teknoloji ve bu teknolojinin kullanılması ile birlikte, çeşitli
kazalar da meydana gelmeye başlamış
ve teknolojik risk kavramı doğmuştur.
Bilim her ne kadar insanlığın refah ve
gelişmesi açısından çok hizmet etmişse de aynı zamanda insanoğluna,
çevreye ve topluma karşı çeşitli tehlikeleri de beraberinde getirmiştir.
İ
şyerinde gerçekleşen kazaların
çoğunluğunun teknik etkenlerin yanısıra, yapılan veya yapılmayan davranışlar açısından insan etkenine
dayandığı çoğunluk tarafından kabul
görmektedir. İşte bu aşamada kültür
kavramı gündeme gelmektedir.
Kültür kelimesi genelde çok defa
duyduğumuz, bazen kullandığımız,
ama tam olarak ne anlama geldiğini etraflıca düşünmediğimiz kavramlardan biridir. Yüzlerce tanımı
olmasına karşın sıkça kullanılan
tanımlardan biri Kroeber ve Kluck-
24
hohn (1952) tarafından yapılmıştır.
Buna göre kültür, “İnsan gruplarının
özgün yapılarını ortaya koyan, yaratılan ve aktarılan sembollerle ifade
edilen düşünce, duygu ve davranış
biçimleridir.”
Kültürün temelini genellikle tarihsel
süreçte oluşmuş olaylar veya değerler
oluşturmaktadır. Teknolojinin birey ve
toplum üzerindeki en önemli etkisi,
insanların yaşam biçimlerine, yani
kültürlerine olan etkisidir.
Çernopil reaktör kazası, 20. yüzyılın
ilk büyük nükleer kazası olarak tarih
sayfalarına yazılmıştır. Ukrayna’nın
Kiev iline bağlı Çernopil kentindeki
Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza
sonrasında atmosfere büyük miktarda
fisyon ürünleri salınmış ve 30 Nisan
1986 günü meydana gelen kaza tüm
dünya tarafından öğrenilmiştir.
20. Yüzyılın en önemli nükleer kazası, Çernobil kazası çok önemli bir
kavramı ortaya çıkarmıştır, Güvenlik
Kültürü...
Son zamanlarda
iş kazalarında
gözlenen büyük artış
dolayısıyla,
Baş Yazarlarımızdan
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı
E. İş Başmüfettişi
Özlem Özkılıç
GÜVENLİK
KÜLTÜRÜ’nü
merceği altına aldı.
Güvenlik Kültürü
“Güvenlik Kültürü” kavramı ile kamu
oyunun tanışması Çernobil kazasından sonra, 1986 yılında IAEA –Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun
hazırladığı raporla olmuştur .
Ukrayna’daki Çernobil Nükleer güç
santralindeki kazayı hatırlayacak
olursak; Ukrayna’daki Çernobil nükleer güç santralındaki kaza, reaktör
güvenliği ile ilgili bir test sırasında
gerçekleşmiştir. Reaktörlerin kararlı
çalışamadığı çok düşük güç seviyesinde iken, reaktörün güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için, sorumlu
operatörler, normalde yapmamaları
gerektiği halde acil durum kapama
sistemini devre dışı bırakmışlar, deney
sırasında kalp içi sıcaklıklar güvenli
seviyenin üstüne çıkmış ve reaktörü
kapatacak, soğutma sağlayacak sistemler devre dışında kalmıştır.
Bu affedilmez hata, buhar basıncının
artmasına ve bu yüzden oluşan buhar
patlamasıyla birlikte çatının çökmesine yol açmış, böylece, reaktör içindeki
sıcak grafit doğrudan atmosferle temas eder hale gelmiş ve havada bulu-
nan oksijenle reaksiyona giren grafitin
yanmasıyla reaktör kalbi bütünlüğünü
kaybetmiş, sonuçta radyoaktif maddeler dışarı salınmıştır.
IAEA tarafından Çernobil için hazırlanan raporda kurumun güvenlik kültürünün zayıflığından söz edilmiş ve
bu kazanın nedenlerinden biri olarak
gösterilmiştir.
Bu kavram ve önemi çeşitli şekillerde
vurgulanmasına rağmen detaylı bir
şekilde tanımlanmamış ve ölçülebilirliği üzerine araştırmalar yapılmamıştır. Ancak, IAEA 1991 yılında
bu kavramı tanımlamıştır. Bu tanıma
göre Güvenlik kültürü, “kurumun
sağlık ve güvenlik programlarının
yeterliliğine, tarzına ve uygulamadaki
ısrarına karar veren birey ve grupların
değer, tutum, yetkinlik ve davranış
örüntülerinin bir ürünüdür.” Diğer
yandan, “güvenlik kültürü” üzerine
yapılan tanımlamalar, ilgili boyutlar
ve ölçümler bir çalışmadan diğer çalışmaya değişiklik göstermeye devam
etmektedir.
Güvenlik kültürü denildiğinde literatürde bir çok tanımla karşılaşılmakta-
dır, ancak genel olarak tanımlayacak
olursak; “güvenliği veya emniyeti
tehdit edebilecek davranış veya uygulamalarla bunların yer aldığı ‘ortak
kullanım ya da etki alanında’ bulunan
canlıların veya nesnelerin (örn, teçhizat, araç vb.) zararını en aza indirmeyi
amaçlayan, güvenlik veya emniyete
öncelik veren algılar, inançlar, tutumlar, kurallar, roller, sosyal, teknik ve
politik uygulamalarla, yetkinlikler ve
sorumluluk hislerinin bütünüdür”
denilebilir.
Reiman ve Oedewald (2002) literatürde çalışmalardan elde edilen iyi
güvenlik kültürünün kriterlerini; “güvenlik politikaları, yönetimin güvenlik
için görünür dirayeti, demokratik
uygulamaları ve yetkinliği, güvenlik
yönelimli olumlu değerler, tutumlar
ve bağlılık, zorunluluk ve sorumlulukların açık tanımı, güvenlik öncelikli
işlemler, güvenlik ve üretim arasındaki denge, yetkin çalışanlar ve eğitim,
yüksek motivasyon ve iş tatmini, yönetim ve çalışanlar arasında karşılıklı
güven ve adil yaklaşım, kalite, kural
ve düzenlemelerin güncellenmesi,
düzenli ekipman bakımı, gerekli olay
(örn., atlatılan kaza) ve küçük bile
25
olsa kazaların rapor edilmesi ve etkin
yorumu, farklı kurumsal seviyelerden
ve görevlilerden sağlıklı bilgi akışı, uygun tasarım, yeterli kaynak ve sürekli
iyileştirme, ve otorite ile olan iş ilişkileri” ana başlıklarında toplamıştır.
Gelişmiş bir iş sağlığı ve iş güvenliği
kültürü ile başarılı bir iş sağlığı ve iş
güvenliği performansı arasında doğru
bir orantı vardır. Gelişmiş iş sağlığı
ve güvenliği kültürünü; her seviyede
iş güvenliğine verilen önem, eğitimli
yöneticiler ve işçiler, iyi aktarılmış
prosedürler ve standartlar, çalışan
grupları, iş birimleri ve müteahhitler arasında iyi bir işbirliği ve net bir
şekilde bildirilmiş sorumlulukların
tanımlanması olarak tanımlayabiliriz.
Farklı tanımlar kullanılmakla birlikte,
güvenlik kültürünü kavram özelliklerini “kültür” kavramının özelliklerinden ayrı düşünmemek gerekir.
Kültürlerin gelişmesindeki en önemli
öge ise öğrenmedir. Gelişmiş bir iş
sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasında ise öğrenmenin önemi
yadsınamaz.
Bir organizasyon kapsamlı bir yönetim sistemi ve prosedürler geliştirmiş
olabilir ancak bunlar her seviyede
etkili şekilde uygulanmadığında veya
iletilmediğinde dengesizdir ve fayda
sağlamayacaktır. Ülkemizde özellikle
sanayi kuruluşları incelendiğinde bir
çoğunda özellikle iş sağlığı ve güvenliği açısından yönetim sisteminin var
olduğu ancak uygulamada çok da fayda getirmediği görülmektedir. Yönetim
sistemi çerçevesinde geliştirilen iş
sağlığı ve güvenliği politikaları, prosedür, standart ve talimatlar kağıt üzerinde kalmakta ve işyerindeki iş kazası
ve meslek hastalıklarının önlenmesine
bir katkıda bulunmamaktadır.
Her geçen gün görsel ve yazılı basında
bir iş kazası haberlerine tanık olmaktayız, buna rağmen bir çok işyerinde
halen iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
yapılan yatırımlar angarya olarak algılanmakta ve çoğu zaman da maaliyet
getiren yatırımlar ertelenebilmekte yada görmezden gelinmektedir.
Teknolojinin getirdiği ve iş sağlığı
ve güvenliği alanında iyileştirme
sağlayacak bir çok yatırım için ise
genellikle mevzuatta bir zorunluluk
olup olmadığı araştırması yapılmak-
26
ta, mevzuat açısından bir zorunluluk
olmaması durumunda ise ya hiç yapılmamakta ya da proje aşamasında
kalmaktadır.
Hatta işyerlerinde birçok iş kazası
veya meslek hastalığı meydana gelmesine rağmen, işletemelerdeki aynı
tür hataların tekrarlandığı ve yapılan
hatalardan organizasyonların, yöneticilerin ve işçilerin ders almadıkları
gözlenmektedir. Örneğin; işyerindeki
işçilerin çoğunluğunda 87 db’in çok
üzerindeki gürültüye bağlı olarak çalışanlarda duyma kaybı yaşanmasına
rağmen işveren tarafından gürültünün 87 db altına düşürülmesi için yatırım yapılmasından kaçınılmakta ve
sürekli olarak çalışanlar kurallara uymamakla, kulaklıklarını takmamakla
suçlanmaktadır. Yada metal sektöründe faaliyet gösteren bir işyerinde
meydana gelen
kazalar incelendiğinde kazalar hep
preslerde meydana gelmesine
rağmen işveren
tarafından teknolojinin izin verdiği
fotosel sistemi,
kızak sistemi vb.
yatırımlardan
kaçılmaktadır.
Bu aşamada sadece işverenlere
de yüklenmemek
gerekmektedir.
Meydana gelen
kazalar incelendiğinde, işveren
tarafından teknolojinin izin verdiği
önlemler alındığı halde insan
davranışlarından
kaynaklanan da
birçok kaza olduğunu görmekteyiz. Yine örnek
vermek gerekirse,
yüksekte çalışan
işçinin güvenliğini
sağlamak için
işveren tarafından
güvenlik halatı
gerilmiş ve işçiye
uygun paraşüt
tipi bir emniyet
kemeri verildiği halde, çalışan tarafından emniyet kemeri kullanılmamakta
ya da emniyet kemeri işçi tarafından
takıldığı halde emniyet kemerinin
kancası güvenlik halatına takılmayıp,
kanca iş elbisesinin cebine takılabilmektedir. Ya da işçi tarafından baret
veya emniyet kemeri takmamanın
“erkek adam olma” şeklinde görülmesi mümkün olabilmektedir.
İşyerlerindeki tehlikelerin, risk
önlemlerinin, planlar ve hedefler
hakkında bilgi ve talimatların yönetim
kurulu toplantılarından en alt seviyedeki iş gücüne kadar iletilmesi ve bir
davranış değişikliği haline getirilebilmesi gerekmektedir. İşte bu aşamada
da iş sağlığı ve güvenliği kültürünün
yerleştirilmesinde “Öğrenen Bir Organizasyon” olabilme kavramını gündeme getirmektedir.
Peki, Öğrenen
Organizasyon Nedir?
Yönetim biliminde ilk defa 1990 yılında
Peter Senge’nin “The Fifth Discipline”
adlı kitabında kullandığı kavram, kısa
bir süre içerisinde günümüz literatüründe en sık tekrarlanan terimlerden
biri olmuştur. Kitapta geçen tanımlara
göre öğrenen organizasyonlar kısaca
bilen, anlayan ve düşünen organizasyonlardır. Öğrenen organizasyon
kavramı, bir işletmenin sürekli olarak
yaşadığı olaylardan sonuç çıkarması,
bunları aynı zamanda çalışanlarını
geliştirebileceği bir sistem içinde
değişen çevre koşullarına adapte
edebilmesi ve tüm bunların sonucunda sürekli olarak değişen, gelişen ve
kendini yenileyen dinamik bir işletme
olması anlamına gelmektedir.
Öğrenen organizasyon, kavramı ilk
ortaya koyan Senge’ye göre, “Kişilerin gerçekten arzu ettikleri sonuçları
elde etmek için kapasitelerini sürekli
olarak geliştirdikleri; yeni, sınırları
zorlayan düşünce şekillerinin ortaya
atıldığı; insanların sürekli biçimde
beraber öğrenmeyi öğrendikleri
organizasyonlardır. Öğrenmek daha
fazla bilgi edinmek anlamına gelmez.
Söz konusu olan, hayatta gerçekten istediğimiz sonuçları üretme
yeteneğini geliştirmektir. Bu, hayat
boyu üretici öğrenmedir. Her seviyede bunu uygulayan insanlara sahip
olmadıkça, öğrenen organizasyonlar
da mümkün olmaz.”
Senge, öğrenen organizasyonların
özelliklerini tanımlarken kişisel
gelişim, düşünce modelleri, takım
çalışması, ortak vizyon, sistem düşüncesi gibi kavramları vurgulamaktadır. Öğrenen organizasyonları diğer
organizasyonlardan ayıran temel öge
öğrenme sürecine verdikleri önemdir.
Marquardt’e göre (2002) öğrenen
organizasyonlar; öğrenmeyi ödüllendirici ve cesaretlendirici, kolaylaştırıcı
bir iklim temin ederler. Öğrenenler
kahramandır. Öğrenme, performans
değerlendirildiğinde, ödül törenlerinde, ödemelerde, ödül planlarında
çalışanların edindiği yeni bilgilerin
bedelini ödemek şeklinde takdir edilir.
Öğrenen organizasyonda öğrenme süreçleri, öğrenme içeriği kadar önemli
Şekil – 1 Öğrenme Eğrisi
sayılır. Öğrenmeyi tanımlama yeteneği ihtiyacı, bulunan cevaplar kadar
önemlidir
Öğrenme, bugün için iş kazaları ve
meslek hastalıklarını önleme konusunda, tek olmasa da var olan
en önemli üstünlüklerden birisidir.
Eğitim sürecinin en önemli amacı,
bireyi, içinde bulunduğu güvenlik
kültürüne ve çevreye uyum yeteneği
kazandıracak yeterliklerle donatarak,
onu üretken kılmaktır.
Senge’ye göre Öğrenen Organizasyonlarda, çalışan her birey mevcut
koşullara uyum sağlamada belirli
aşamalardan geçmektedir ve süreç
içerisinde edindiği bilgi ve öğrenme
sonucunda çalıştığı koşullara uyum
sağlamaktadır. Bu aşamaları inceleyecek olursak;
I. AŞAMA: (Bilinçsiz, Farkında Olmadan - Yetersiz / Unconscious - Incompetence)
Kişilerin bir eylemi gerçekleştirirken
hem ne yapacaklarını bilmedikleri
hem de yaptıklarının doğru mu yanlış
mı olduğunu bilmedikleri aşamadır.
Dolayısı ile bu aşamada kişi o işi yapamadığını bilmiyordur dolayısı ile en
fazla hatanın yapıldığı aşamadır.
II. AŞAMA: (Bilinçli - Yetersiz / Conscious - Incompetence)
Bu aşama “acı” aşamasıdır. Hangi
konuda olursa olsun kişiler o konuda
aslında hiçbirşey bilmediklerini, hataları olduğunu ve önlerinde uzun bir
yol olduğunu farkederler ve genellikle
kendilerine olan güvenini ve inancını yitirirler. Bu gerçekten acılı bir
süreçtir. Hem ne kadar az şey bildiğini
farketmiş hem de ne yapacağı konusunda bir fikri yoktur. Çevresindeki
herkes ona çok yetenekli ve başarılı
gelmeye başlar. Dikkat edilecek ve
öğrenilecek pek çok konu vardır. İşte
en çok öğrenilebilen aşama da bu
aşamadır.
III. AŞAMA: (Bilinçli - Yeterli / Conscious - Competence)
Bu aşamada kişiler artık beyinleri ile
yaptıkları arasında bir uyum sağlamışlardır. Yoğun çalışma ve eğitim
sonucunda öğrenilen fiiller veya
egzersizler artık sevilen, yapılmadıkça
rahatsızlık veren hayatın parçaları haline gelmiştir. Kendilerini iyi oyuncu-
KAYNAKLAR
* Senge, Peter (1991). Beşinci
Disiplin: Öğrenen Organizasyon Düşünüşü ve Uygulanışı. Çev. Ayşegül
İldeniz, Ahmet Doğukan. İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları.
* Senge, Peter (1996). “Rethinking
Leadership in the Learning Organization”, The Systems Thinker
Newsletter, cilt 7, sayı 1
28
lar olarak hissederler ve bu kendilerine güven verir, bir önceki aşamada
yitirdikleri kendilerine olan güvenlerini kazanırlar. Dışarıdan iyi oyuncu
olarak kabul edilmeye başlarlar ama
onlar kendi eksiklerinin ve hatalarının
farkındadırlar ve bunu düzeltecek
bilgiye veya bu bilgiye ulaşma şansına sahiptirler. Yaptıkları eylemi,
sorunlarını daha iyi teşhis edebilir,
problemi tanımlayabilirler. Ne kadar
öğrendiklerini, ne kadar öğrenmeleri
gerektiğini bilirler. Neticede başarılı
ve gelişen bir dönemdir ve önceki iki
döneme göre çok daha uzun sürer.
Pek çok çalışan bu aşamada kalmayı
tercih edebilmektedir.
IV. AŞAMA: USTALIK (Mastery) (Bilinçsiz, Farkında Olmadan - Yeterli /
Conscious - Incompetence)
Bu aşamada kişilerin kafasındaki olması gerekenle hareketlerin sonuçları
arasında artık bir fark kalmamıştır.
Artık uygulama doğal ve düşünülmeden yapılacak kadar kişinin bir parçası
olmuştur.
Öğrenme olgusu, ‘etken’ değil ‘edilgen’ karakterlidir. Geus’a göre öğrenme, algılama ile başlar, ne herhangi
bir insan, ne de herhangi bir firma,
çevresinde ilgisini çeken herhangi
bir şey görmediği sürece öğrenmeye
başlamaz.
Sürekli öğrenme ve tecrübe edinme,
belli yapılara yeniden şekil verme
imkanı sağlar. Hızlı öğrenip yeni gelişmelere adapte olan organizasyonlar,
* Dr. Tunç EVCİMEN, ÖĞRENEN
ORGANİZASYONLAR, Yatay İlişkilerde
Otorite ve Sorumluluk,
* Araş. Gör. Seçil Bal TAŞTAN , , ÖĞRENEN ORGANİZASYONLAR, Human
Resources,2008
* Özkan, T. ve Lajunen, T. (2003).
Güvenlik kültürü ve iklimi. PiVOLKA,
2(10), 3-4.
yeni tecrübelere açık organizasyonlardır.
Öğrenen organizasyonlar çalışanların ulaşmak istedikleri sonuçlar
için sürekli olarak düşünce yapılarını
geliştirdikleri ortamlardır. Çalışanların yeni ve gelişmiş düşünce ağları bu
ortamda beslenir, toplu istekler serbest bırakılır ve kişiler sürekli olarak
beraber nasıl öğrenmeleri gerektiğini
keşfederler.
Bir organizasyonun işletme içerisinde
güvenliği veya emniyeti tehdit edebilecek davranış veya uygulamaların
zararını en aza indirmeyi amaçlayan,
güvenlik veya emniyete öncelik veren;
algıları, inançları, tutumları, kuralları, rolleri, sosyal, teknik ve politik
uygulamaları yerleştirebilmesi yani
GÜVENLİK KÜLTÜRÜNÜ yerleştirebilmesi için, bir organizasyon olarak,
bu organizasyonda görev alan tüm
yönetici, mühendis, şef, usta vb. ve
işçilerle birlikte ÖĞRENEN BİR ORGANİZASYON olması gerektiği açıktır.
Ülkemiz işyerleri düşünüldüğünde, işyerlerinde verimli iş sağlığı
ve güvenliği yönetim sistemlerinin
kurulabilmesi ve güvenlik kültürünün
bir yaşam felsefesi haline getirilebilmesi için tüm organizasyonların en
üst düzeyde çalışan yöneticisinden,
işvereninden tüm çalışanlarına öğrenen organizasyonlar olarak dinamik
işletmeler olmaları, iş kazaları ve
meslak hastalıklarının önlenmesinde
büyük yararı olacağı yadsınamaz bir
gerçekliktir.
Mesleki İyonlaştırıcı
Radyasyon Maruziyeti
Mesleki radyasyondan korunma iş sağlığı ve güvenliği açısından önemli bir konudur. Doğal olarak oluşan
radyoaktif maddelere ve kozmik radyasyona maruz kalan,
sağlık alanında ve nükleer / yakıt çevrimi tesislerinde çalışanların
radyasyon maruziyeti dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Özellikle hamile olan ya da bebek emziren çalışanların mesleki olarak maruz kaldığı
radyasyon kısıtlanmalıdır.
U
luslararası Mesleki Radyasyondan Korunma (Çalışanların Korunmasının
Geliştirilmesi – Eksiklikler,
Problemler ve Gelişmeler) Konferansı IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi
Ajansı) tarafından 1-5 Aralık 2014
tarihinde Avusturya’da gerçekleştirmiştir. Konferansa ILO (Uluslararası
Çalışma Örgütü) yardımcı sponsorluk
etmiş olup, konferans EU (Avrupa
Birliği Komisyonu, ICRP (Uluslar arası
Radyolojik Koruma Komisyonu), IRPA
(Uluslar arası Radyasyondan Koruma
Birliği), ISO (Uluslar arası Standardizasyon Kuruluşu) ve WHO (Dünya
Sağlık Örgütü) gibi tarafların işbirliği
ile gerçekleştirilmiştir.
Konferansın amacı; mesleki radyasyondan korunma alanında bilgi ve
deneyim paylaşımında ve gelecekteki
iyileştirme alanlarını belirlemeye
yönelik fikir alışverişinde bulunmak ve
konuyla ilgili son dönemdeki gelişmeleri, zorlukları ve fırsatları incelemek-
30
tir. Konferanstaki sunumlara
http://www-ns.iaea.org/tech-areas/
communication-networks/orpnet/
news/cn223-programme.asp linkinden ulaşılabilirsiniz.
İyonlaştırıcı Radyasyon Nedir?
İyonlaştırıcı radyasyon, maddeyle etkileşince karşıt elektrik yüklü
partiküllerin (iyon) salınımına eden
olan radyasyon formudur. Doğal ya da
yapay olabilir.
İyonlaştırıcı radyasyon doğal çevremizin bir parçasıdır (kozmik ışınlar,
doğal radyoelementler). Bugün sanayide, tarımda, tıpta ve bilimsel araştırmalarda yapay iyonlaştırıcı radyasyon
da geniş kullanım alanı bulmaktadır.
Kaynağı yüksek enerjili elektrikli
aletler (röntgen makineleri, betatron
gibi partikül hızlandırıcılar) ya da
kobalt bombaları, nükleer reaktörler,
laboratuar ekipmanları, izotoplar gibi
doğal ve yapay radyonüklidlerdir.
Döküm ve metalden eşya üretimi
işlerinde tahribatsız muayene adı
altında X ya da gama ışınları kullanılmaktadır. Söz konusu işlem sırasında
yüksek dozda radyasyon uzun süreyle
materyale uygulandığından önemli bir
etkilenme kaynağıdır.
Doğal radyasyon kaynaklarında risk
düşük olmakla birlikte, yok değildir. Bunlara maruziyetin olduğu iş
ve meslekler ise; cevher çıkarma
ve işleme, fosfatlı gübre, zımpara,
refraktör seramik endüstrisi; petrol
ve gaz üretimi; metal izabe (yeniden
kazanma); orman ürünleri işleme ve
termik santraller; su arıtma tesisleri;
tünelcilik ve madenciliktir. Uranyum
madenciliği önemli bir mesleki doğal
maruziyet alanıdır.
Kozmik ışınlarla atmosferdeki atomlar arasında sürekli bir etkileşim
vardır. Atmosfere çarparak giren bir
kozmik ışın, çarpışmanın etkisiyle
birçok farklı parçacığa bozunur ve
İSG açısından önemli bir konu olan ve hemen hemen hepimizi etkileyen RADYASYON
MARUZİYETİ bu sayı merceğimiz altında.
yağmur gibi yeryüzüne iner. Bu yağmurdaki çoğu parçacık, atmosferde
enerji kaybedip yoluna devam edemez
ve bizi uzaydan gelen radyasyondan
korur. Fakat uçağa binip yaklaşık 10
km’lik yüksekliğe ulaştığımızda bu
yağmurun tam ortasından geçip, normalden fazla radyasyonla etkileşmekteyiz. Nasıl atmosfer bizi koruyorsa,
dünyanın manyetik alanı da kozmik
ışınların çoğunu kutuplara yönlendirerek yeryüzü nüfusunun en yoğun
olduğu orta kuşağı korumaktadır.
Kozmik radyasyona sık sık maruz kalan personel üzerinde zararlı etkiler
görülmektedir.
önemli bir unsurdur.
İyonlaştırıcı Radyasyonun
Biyolojik Etkileri
Radyasyonun türünden çok, geçtiği
ortamda kaybettiği enerji miktarı
önemlidir. Bir başka deyişle LET (Lineer Energy Transfer) miktarı arttıkça
biyolojik etki de artmaktadır.
Radyasyonun biyolojik açıdan somatik ve kalıtımsal olmak üzere iki tür
etkisi bulunmaktadır. Somatik etkiler,
radyasyon ile etkileşen kişilerin bizzat
kendisinde oluşur; genetik etkiler ise
daha sonraki nesillerinde ortaya çıkar.
Etkileşim süresi dikkate alındığında
radyasyonun aniden gelişen akut
etkisi ve zamanla ortaya çıkan kronik
etkisi söz konusudur.
İyonlaştırıcı radyasyon madencilik
sektöründe önemli bir tehlikedir.
Radon, taşların patlatılması sırasında
açığa çıkabilir ya da yeraltı akılarıyla
da madene sızabilen bir gazdır. Radon
ve bozunma ürünleri iyonlaştırıcı radyasyon yayarlar. Uranyum madencileri
arasında akciğer kanserinden ölüm
oranları yüksektir.
Tıbbi alanda radyasyona maruz kalan
çalışan sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Personelin maruz kaldığı doz
ölçümü ve takibinin yapılması önem
arz etmektedir. Bu konuda eğitim çok
31
Tüm vücudun
veya büyük bir
bölümünün yüksek dozlarda radyasyona maruz
kalması sonucu
ortaya çıkan etkiler radyasyonun
akut etkisi olarak
adlandırılır. Bu
tür radyasyon
etkileşmesini
izleyen dönemlerde, maruz kalınan
radyasyon dozunun büyüklüğüne
bağlı olarak farklı
etkiler oluşabilir
(Tablo 1)
185 GBq’lik
(5 Ci) Ir-192
kaynağını iş
önlüğünün
cebinde 2 saat
taşımış bir
işçide 11 gün
sonra oluşmuş
kızarıklıklar
(Resim 1)
20-30 Gy arasında doz alan bir
işçinin ellerinde
15-25 gün sonra
meydana
gelen eritem
(yanık) ve su
kabarcıkları
(Resim 3)
32
Eritemin
olaydan 21
gün sonraki
görüntüsü
(Resim 2)
Son zamanlarda dünyada “kişiye özel
tedavi” kavramı ortaya çıkmaktadır.
Bu eğilimin ortaya çıkmasının ana
nedeni aynı ilaç, kimyasal veya fiziksel
ajanların tüm insanlarda aynı etkiyi
oluşturmadığının ortaya çıkmasıdır.
Radyasyonlar da bireyler üzerinde
aynı etkiyi oluşturmamaktadır.
Güvenlik sınırlarının altında bile olsa
radyasyonun hangi insan üzerinde
ne kadar olumsuz etki yaratabileceği
henüz tam anlaşılamamıştır.
Örneğin, düşük dozlu X ışınları ile guatr, göğüs, akciğer kanseri ve lösemi
arasında bir ilişki olduğu ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, bu ışınların insanlar için kanser riski taşıdığı
Uluslar arası Kanser Araştırma Ajansı
(IARC) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından da kabul edilmiştir.
Maksimum Müsaade Edilen Doz
Uluslararası Radyasyondan Korunma
Komisyonu (ICRP) tarafından Maksimum Müsaade Edilen Doz (MMED),
bir insanda ömür boyunca hiçbir
önemli vücut arazı ve bir genetik etki
meydana getirmesi beklenmeyen
iyonlaştırıcı radyasyon dozu olarak
ifade edilimektedir.
toplum(halk)için aynı şartlardaki bu
sınır 1 mSv’ in altında tutulmaktadır.
ay için yıllık eşdeğer doz sınırının
1/10’udur.
TAEK Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği 9.Madde (Resmi Gazete Tarih/Sayı:
24.03.2000 / 23999)
c) Müdahale Düzeyi: Olağan dışı
durumlar için Kurum tarafından önceden belirlenen ve aşılması durumunda müdahaleyi gerektiren eşdeğer
doz, etkin doz veya vücuda alınma
miktarlarını gösteren değerler olup,
yıllık eşdeğer doz sınırının bir defada alınması ve aynı yıl süresince bu
değerin aşılması halidir.
Radyasyona karşı korunmada amaç,
MMED değerlerini bilmek ve radyasyon çalışanları ile çevre halkının
bu değerin üzerinde doz almasını
önlemektir.
a) Kayıt Düzeyi: Radyasyon korunmasını sağlamak amacı ile, eşdeğer
doz, etkin doz veya vücuda alınma
miktarlarının kayıtları tutulmalı ve
saklanmalıdır. yıllık doz sınırlarının
aylık dönemlerde radyasyon görevlileri için 0.2 mSv, halk için ise 0.01 mSv’i
aşması durumlarında kayıtlar tutulmaya başlanır.
ICRP göre; radyasyon çalışanları için
müsaade edilen maksimum doz sınırı,
birbirini takip eden beş yılın ortalaması 20 mSv (yılda en fazla 50 mSv),
b) İnceleme Düzeyi: Üzerinde daha
fazla inceleme yapılmasını gerektiren
eşdeğer doz, etkin doz veya vücuda
alınma miktarlarıdır. Bu düzey, bir
Radyasyonla etkileşmeleri mesleki,
toplum, tıbbi, acil durum ve tehlike
durumları olmak üzere sınıflandırmak
mümkündür. ICRP ve ülkemizdeki
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)
tarafından radyasyon korunması için
belirlenen sınırlar aşağıda verilen
Tablo 2 de görülmektedir.
RADYASYONDAN KORUNMA
Radyasyondan Korunmada
Temel Prensipler
Doğal radyasyonlardan tamamen
korunmak olanaksız olup, alınacak
önlemlerle yapay radyasyonlardan
büyük oranda korunmak mümkündür.
Radyasyon korunmada ICRP’nin 60
numaralı raporunda ve IAEA ‘nın
“Temel Güvenlik Standartları” ismi
altında yayımladığı BSS-115 numaralı
yayınında radyasyon korunması ile
ilgili üç temel ilke önerilmiştir.
Gereklilik (Justification): Uygulamanın
zararlı etkileri göz önünde bulundurularak net bir fayda sağlamayan hiçbir radyasyon uygulamasına izin verilmemelidir.
Optimizasyon (ALARA = As Low As
Reasonable Achievable): Gerekliliği
onaylanmış uygulamalarda ekonomik
ve sosyal faktörler göz önünde bulundurularak bütün radyasyon ışınlamalarında mümkün olan en düşük dozun
alınması sağlanmalıdır.
üzere iki riski vardır ve bunlardan
korunmak için X, gamma vb. ışınlar
gibi dalga özelliği gösteren ışınlardan
korunmada üç temel etken vardır:
Doz sınırları:
Kişilerin aldıkları
doz eşdeğerleri
komisyon tarafından tavsiye edilen doz sınırlarını
aşmamalıdır.
Genel Korunma
Kuralları
İyonlaştırıcı radyasyonların, iç
ve dış radyasyon
tehlikesi olmak
33
1) Mesafe: Radyasyon kaynaklarından
uzaklaştıkça, radyasyonun oluşturduğu zararlar azalmaktadır. Radyasyon
kaynağına olan mesafe, radyasyondan
korunmada en önemli parametredir.
2) Zaman: Radyasyon ile etkileşim sü-
resi mümkün olduğunca kısıtlanmalıdır.
3) Zırhlama: Radyasyon görevlileri veya
uygulamaya maruz kalan kişilerin,
radyasyon türüne, şiddetine göre değişen
korunma duvarları veya kıyafetleri kullanarak vücutlarını korumaları anlamına
gelmektedir. Radyolojik incelemelerde
kullanılan kurşun yelekler, kurşun
içerikli camlar veya kurşun bloklar zırh
materyallerine örnek olarak verilebilir. X
veya gamma ışını uygulamaları yapılan
odaların duvarlarının planlanması da bu
zırh faktörüne bir örnektir.
KORUNMA ÖNERİLERİ
Radyasyon korunmasında etkin bir
rol oynayan Uluslararası Radyolojik
Korunma Komitesi (ICRP) tarafından
önerilen doz sınırlamasının temel
ilkeleri şöyle sıralanabilmektedir:
• İyonlaştırıcı radyasyonlarla teşhis, tedavi veya endüstriyel amaçlı
uygulamalarda, pozitif net bir yarar
sağlamayan hiçbir uygulamaya yer
verilmemelidir. Bu kuralın sağlık
ve endüstride ne kadar uygulandığı
insanlar için son derece önemlidir.
• Kişilerin etkileştikleri eşdeğer
radyasyon dozları belirli koşullar için
ICRP tarafından belirlenen sınırları
aşmamalıdır.
• Radyasyonlara maruz kalarak
çalışan kişiler tarafından alınan tüm
radyasyon dozları olabildiğince düşük
tutulmalıdır.
Bunlara ek olarak aşağıdaki öneriler
de dikkate alınmalıdır.
• İşyerleri inşa edilecek alanların
radon haritası çıkarılmalı ve inşaat
alanları radon seviyelerine göre belirlenmelidir.
• İnşaatlarda radonun sızmayacağı kalitede inşaat malzemeleri kullanılmalıdır.
• Radonun çalışma yerlerinde birikmesini önlemek için işyerlerinin
havalandırılması gerekmektedir.,
• Radona dirençli evler, aynı zamanda neme ve ısı kaçaklarına karşı da
dirençlidir. Bu nedenle koruyucu
tedbirler ucuz ve kolaydır.
• Radyasyonun zararlarına yönelik
eğitimler çocukluk çağlarından itibaren başlamalıdır. Ayrıca, bu konuya
yönelik yeterli farkındaliğin sağlanması gerekmektedir.
34
• Hamile çalışanların tüm radyasyon
türleri ile etkileşmesi mümkün olduğunca sınırlandırılmalıdır.
• Radyasyonlarla etkileşim süreleri
azaltılmalıdır.
• Işınlanma kaynaklarından uzakta
olunmalıdır.
• Etkileştilen radyasyon türüne bağlı
olarak zırhlama veya uygın araç ve
gereçlerle korunma sağlanmalıdır.
• Hekimler ALARA (as low as reasonably achievable, gerektiğinde)
prensibine uyulmalıdır, gerekmedikçe
hastaları X veya gamma vb. ışınlarına
maruz bırakmamalıdırlar.
• Tıp fakültelerinde ve hastanelerde,
gerek öğrenci gerekse hekim düzeyinde, radyasyon güvenliği eğitimine
önem verilmelidir.
• Hastanelerdeki ‘Radyasyon Güvenlik
Komiteleri’ düzenli ölçümler yapmalı
ve tespit ettikleri aksaklıklara yönelik
önlemler geliştirmelidirler.
• Tıp ve sağlık merkezinde çalışanlar
radyasyon güvenliği ve atık yönetimi
konusunda hassas davranmalılardır.
• Radyasyonun stokastik etkileri
kişiden kişiye göre değişeceğinden, bağışıklık sistemi zayıf
kişiler radyasyon kaynaklarından olabildiğince uzak tutulmalılardır.
• İyonlaştırıcı radyasyona karşı
kaynağın X ışını veya gama ışını ile
incelendiği kaynak atölyelerinde uyarı
levhaları bulundurulmalı ve talimatlara kesinlikle uyulmalıdır. İşçiler,
bu tür donanımdan güvenli bir
mesafede tutulmalıdır. Radyoaktif kaynaklar, sadece özel
araçlarla ve özel önlemlerle
ele alınmalıdır.
• Radyasyon kaynakları
kontrol altında tutulmalıdır. Kısa süreli
çalışma, kaynakla
çalışan arasına emniyet
mesafesi konulması,
koruyucu paravan, giysi,
başlık, eldivenlerin kullanılması sağlanmalıdır.
• İşe giriş muayenesinde anamnez
alınmalı, fizik muayene yapılmalıdır.
Cild, göz ve solunum sistemihastalıklarının varlığına dikkat edilmeli,
hemogram yapılmalıdır.
• Yılda bir periyodik muayene yapılmalıdır. İşe giriş muayenesi gibidir. Yıllık maruziyet limitini %30 ve üzerinde
aşanlar yakın gözlenmeli, hemogram
ve erken semptom takibi yapılmalıdır.
KAYNAKLAR
past and looking forward to the future
challenges, International Conference
on Occupational Radiation Protection,
December 2014.
* Daşdağ S. Dalga Dalga Geliyorlar!
ve Siz Farkında Değilsiniz. 1. Baskı.
İstanbul: Hayykitap, 2011.
* T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı. Meslek Hastalıkları ve
İş ile İlgili Hastalıklar Tanı Rehberi.
Türkiye’de İşyerlerinde İş Sağlığı ve
Güvenliği Koşullarının İyileştirilmesi
Projesi (İSGİP).
* Nakamura K, Past and present
perspectives on occupational radiation protection, International Conference on Occupational Radiation
Protection, December 2014, Nuclear
Regulation Authority, Japan.
* González A. J, Overview of occupational radiation protection in the
* Schieber C, Summary of Conclusions from Sessions and Round Tables,
International Conference on Occupational Radiation Protection, December
2014.
* Daşdağ S, İyonlaştırıcı radyasyonlar ve kanser, Dicle Üniversitesi, Tıp
Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı,
Diyarbakır - Türkiye Dicle Tıp Dergisi,
Cilt / Vol 37, No 2, 177-185.
* Şenkesen Ö, Radyasyondan Korunma, Acıbadem Kozyatağı Hastanesi.
Erişim tarihi 21.12.2014. http://rttder.
org.tr/data/documents/Radyasyondan-Korunma.pdf
35
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
?
Mers Virüsü
Nedir
MERS virüsü Corona ailesinden RNA virüsüdür.
Gizemli Solunum Sendromu etkeni olarak bilinen virüs MERS-CoV ’dır.
M
ERS virüsü ilk olarak 2012 yılında Suudi
Arabistan’ın Bishoh kentinde bir hastada tespit
edilmiştir. Aynı şekilde Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Umman
ve Kuveyt’te de rastlanmaktadır.
Türkiye’den de hac ve umre ziyaret-
leri yapıldığı düşünülürse, MERS
virüsünün ülkemizde de her zaman
görülme olasılığının yüksek olduğu
belirtilmektedir.
Dr. Udo Bushhols, Avrupa’daki vakaların Arap coğrafyasından taşınmakla ortaya çıktığını, şimdilik herhangi
bir tehlike olmadığını; ancak gerekli
tedbirlerin alınmaması durumunda
yaygınlaşabileceğini söylemektedir. Ortalama 600’den fazla kişiye
yayıldığı tahmin edilmektedir. Virüse
yakalananların yüzde 30’a yakını hayatını kaybetmiştir. Dünya genelinde
200 kişinin ölümüne yol açtı.
Virüsün kaynağının tek hörgüçlü
develer olduğu ve hayvanlardan insanlara geçebildiği görülmektedir.
36
Virüs öksürme, hapşırma sonucu ortama yayılabiliyor. Yayılan virüs zerrecikleri; cisimler üzerinden temas eden kişilere de bulaşabiliyor. Corona virüs enfeksiyonlarından korunmak için herhangi bir aşı bulunmamaktadır. Enfeksiyondan korunmanın başlıca yolları: Su ve sabunla ellerin sık sık yıkanması, gözlere, ağza ve buruna dokunulmaması,
hasta insanlarla yakın temastan kaçınılması.
MERS virüsünün neden olduğu
hastalık belirtileri de 2003 yılında görülen SARS virüsüne benzer
olarak günlerce süren ateş, öksürük
ve nefes darlığıdır. Epidemiyolog
Trish Pen belirtilerin aynı olmasına
rağmen MERS virüsünün SARS ‘a
göre 8 kat daha ölümcül olduğunu
belirtmektedir.
MERS; akciğer enfeksiyonu, ateş, öksürük ve solunum güçlüğünün yanı sıra böbreklerde de rahatsızlığa
neden olmaktadır. Rober Koch Enstitüsü’nden Dr. Udo
Bushhols, virüsle ilgili olarak iki unsura dikkat edilmesi
gerektiğini belirtmektedir. Bunlar; virüsün ne kadar
sıklıkla ortaya çıktığı ve virüs ile enfekte olan kişinin ne
kadar sürede ağır vakaya dönüştüğüdür.
37
TıpBay Medikal
Tıpbay Medikal, laboratuvar kimyasalları ve genel sarf malzemeleri üzerinde çalışmaktadır.
Amaç insana hizmet hakka hizmettir anlayışıyla sağlık sektörüne hizmet etmektir.
İnsan Sağlığının önemini daima temel kural kabul ederek hareket eden firmamız ürün kalitesi,
müşteri memnuniyeti ve hizmet devamlılığını ön plana alarak sağlık alanının gerektirdiği özen
ve disiplin içinde standartlara uygun sağlık ürünleri satışı ve satış sonrası hizmetlerinde, “önce
insan sağlığı” ilkesiyle sağlık sektöründe hizmet sunmaktadır.
Tolga Baytekin, ilaç sektöründe mümesillik ve yöneticilik pozisyonunda yaklaşık 10 yıl çalıştan sonra 2008
yılında Tıpbay Medikal’i kurmuştur.
Kurulduğu günden bu yana Ege Bölgesi’nin tamamında özel hastaneler ve laboratuarlar ile
ilgili tedarikçi olarak çalışan Tıpbay Medikal,
Ağustos - 2014 yılından itibaren aldığı yeni
bayilikler, diagnostik (biyokimya kansayım
hormon idrar cihazları) vermiştir. Böylelikle gerek kamu hastaneleri gerekse de
özel sektörde genişleyen ürün gamı teknik servis ve pazarlama yönünde kendini geliştirerek hizmet vermektedir.
38
Tıpbay Medikal
Ürün Listesi
PROFESYONEL KULLANIM AMAÇLI RAPID TESTLER
Fertilite Testleri, Enfeksiyonel Testler, Tümör Belirteç Testleri, Kardiyak Belirteç Testleri
KIŞISEL KULLANIM AMAÇLI / EV TIPI RAPID TESTLER
Gebelik (hcg) Testleri, Ovulasyon (lh) Testi, Menopoz (fsh) Testi, Gaitada Gizli Kan Testi
RAPID TEST READER CIHAZI İLE UYUMLU RAPID TESTLER
Rapid Test Reader ile kullanımı için tasarlanan, cihaz ile tam uyumlu rapid testlerdir.
Bunlar Kardiyak Belirteç Testleri, Tümör Teşhis Testleri,
Enfeksiyonel Hastalık Testleri, Fertilite Hormon Testleridir.
RAPID TEST READER
ICA-RAPID TEST READER
İDRAR STRİPİ ANALİZÖRÜ
İDRAR STRİPLERİ
10 parametre ve 11 parametre idrar stribi
Şeker ölçüm ürünleri, kan alma tüp ve iğne
uçları, laboratuvar malzemeleri, medikal sarf
malzemeleri toptan ve perakende satışları için
bizi arayabilirsiniz.
BIYOKIMYA, HORMON,
HEMOGRAM, İDRAR
ANALIZÖRÜ
BIYOKIMYA TÜPLERI, İĞNE
UÇLARI, RAPID TESTLER
GÖRÜNTÜLEME SISTEMLERI
39
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya Koç
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / A Sınıfı IG Uzmanı
İş Kazaları
!
Durduralamıyor
Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre ölümlü iş
kazalarında Avrupa da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer almaktadır. El Salvador ve Cezayir’in ardından işçi ölümlerinde üçüncü sırada
olan ülkemizde her yıl ölen çalışan sayısı binli rakamları aşmaktadır. Türkiye’de
ölümle sonuçlanan iş kazası oranları ‘100 binde 20,5’ iken bu oran Norveç, İsveç,
İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde ‘100 binde 2’ oranının altında kalmaktadır.
2
013’te 1.235 kişi olan işçi ölümleri sayısı bu yılın ilk 8 ayında
geçen yılı geçerek 1.270’e ulaşmıştır. Son beş yılda iş kazalarına bağlı olarak hayatını kaybeden işçi
sayısı 6 bin 428 iken 2000-2014 yılları
arasında hayatını kaybeden işçi sayısı
15 binin üzerinde olduğu görülmektedir. Yani 10 yılda küçük bir kasaba yok
olmaktadır.
2014 yılı ilk 8 ayında yaşamını yitiren
çalışanların 325’i maden, 227’si inşaat, 162’si tarım ve 92’si taşımacılık iş
kolunda çalışmakta idi.
Ülkemizde tüm iş kazalarının yüzde
1,6’sı ölümle sonuçlanırken, ne yazık
ki inşaat sektöründeki iş kazalarının
yüzde 4,7’si ölümle sonuçlanmaktadır.
Görsel ve yazılı basında iş kazaları
zaman zaman işlenmesine rağmen
toplumda hala bana bir şey olmaz ve
kader algısının kazaların başlıca ana
nedenlerin başında geldiği unutulmamalıdır. Bunun için iş güvenliği ile ilgili
eğitimlerin ilkokul seviyesinden başlatılması ile görsel basında özel programlarla veya kamu spotları ile halkın
bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Yani
toplum olarak iş güvenliği kültürünün
oluşturulması sağlanmalıdır.
40
Ayrıca; İş Güvenliği Uzmanlarının
Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik de çalışma
süresi çok tehlikeli sınıfta yer alan iş
kollarında, çalışan başına ayda en az
12 dakika olarak belirlenmiştir. Buna
göre 50 çalışanı olan orta büyüklükteki bir inşaatta uzmanın bulunma
süresi ayda 10 saat olarak hesaplanmaktadır. Yanlış da buradan kaynaklanmaktadır. Uzmanın inşaat mühendisi veya farklı bir branştan olması
bu zaman süresi içerinde hiçbir şeyi
değiştirmeyecektir. Zira iş güvenliği
uzmanının önerileri doğrultusunda
uygulamayı ve önlemleri alması gereken ve işveren adına hareket eden
şantiye şeflerin inşaat mühendisi
olmalarına rağmen kazalar son hızla
devam etmektedir. Çok tehlikeli
gruptaki çalışma sürelerinin
sektörel bazda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle de inşaat sektöründe
uzmanların çalışma sürelerinin yeniden değerlendirilmesi sanırım iş kazalarının sayısının hızla
düşmesine neden olacağı aşikardır. Aşağıda
belirtilen iş kazasında
İş Güvenliği uzmanının çalışma süresi
mevcut yönetmeliğe göre ayda üç saat
olarak hesaplanmıştır. Bu süre içerisinde uzman hangi riski değerlendirip
önleme şansı vardır. Zira günümüz
teknolojisinde haftada bir kat çıkılmaktadır. Yani uzman ikinci gelişinde
zemin seviyesindeki bina dördüncü
kata ulaşmaktadır. Çalışma sürelerinin yeniden değerlendirilmesinde
inşaat iş kolu ile diğer çok tehlikeli
iş kollarının ayrı değerlendirilmesi
kaçınılmaz olmuştur.
İstatistiki
Bilgiler:
Kazanın
Nedenleri :
Kazanın Olduğu Sektör: İnşaat
1- Asansöre hatalı yükleme yapılmıştır.
Kaza Olay Tarihi: 19.11.2014
2- Çalışanlara cephe asansörü
Kaza Olay Günü: Çarşamba
hakkında eğitim ve bilgilendirme
Kaza Olay Saati: 15.00
Kazalının Yaşı: 35-40 arası
dört çalışan
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 19.11.2014
Kazalının İş Tanımı: Cephe
yapılmamıştır.
3- Cephe asansörüne kullanmak için
yetkili operatör atanmamıştır.
4- Cephe asansör yük dağılım şeması
asansör üzerine asılmamıştır.
5- Cephe asansör kullanma talimatı
asılmamıştır.
asansörünün ikiye bölünmesi
6- Asansör ve yük taşıma ile ilgili
Kaza Sonucu: Bir Ölümlü kaza,
uyarı ve ikaz tabelası asansör üzerine
üç ağır yaralanma
asılmamıştır.
Kaza Öyküsü:
19.11.2014 günü alt taşeron çalışanı olarak iş başı yapan çalışanlar
üst katlara çıkarmak amacıyla dış cephe asansörüne fayans yüklerler. Yaklaşık 20 metre cephe genişliğinde olan asansörün en zayıf
noktası olan orta bölümüne 300 kg’dan fazla malzeme konulmaması
gerekir iken asansörün orta bölümüne aşırı yükleme yapılmıştır.
Asansör altıncı kata çıktığında hatalı yükleme sonucu cephe asansörünün ortadan ikiye bölünmesiyle asansör üzerindeki çalışanlar
20 metre yükseklikten zemine düşerler.
41
Uzmanın
Önerileri:
1- Yüksekte yapılacak çalışma için iş
talimatıı hazırlanmalı.
2- Yüksekte yapılacak çalışma için
yapılan risk analizi çalışanlara
aktarılarak kayıt altına alınmalı.
3- Yüksekte çalışacak personele yüksekte çalışma eğitimi verilmeli.
4- Eğitim sonrası sınav yapılmalı.
Sınav sonucu başarısız olanlara iş
başı yaptırılmamalı.
5- Kişisel koruyucu donanım verilerek
kayıt altına alınmalı.
6- Yüksekte çalışma izin formu doldurularak gerekli önlemler alındıktan
sonra çalışılmalı.
7- Cephe asansörünü sadece
eğitilmiş kimseler kullanmalı.
8- Platformda çalışan kişiler yetkili kuruluş ve/veya firmanın yetkili çalışanı tarafından eğitim almış
olmalıdır.
9- Çalışma yapılacak yüzeyde hava
durumu (rüzgar hızı, fırtına, yağış vb.)
şartlarda değerlendirilmeli. Hava durumunun yüksekte çalışma talimatına
göre uygunluğunun kontrolü
yapıldıktan sonra çalışma yapılmalı.
10- Cephe asansörü sorumlu personeller tarafından sürekli temiz
tutulmalıdır.
11- Dış cephe asansöründe yetkili
kişiler dışında bakım, onarım ve montaj işine izin verilmemeli.
12- Yetkili kişiler tarafından asansörün periyodik bakımı aksatılmadan
yapılmalı.
13- 45 km / saat rüzgâr hızında dış
cephe asansörüne çıkılmamalı.
14- İletişim için telsiz ve kulaklıklar
mevcut ve sağlam olmalı.
15- Sepete mutlaka zeminde ve çatıda
emniyetli yerde binip, yine zeminde ve
çatıda emniyetli yerde inilmeli.
16- Kesinlikle parapet bölgesinde inip
binme yapılmamalı. Hiçbir şekilde
tehlike oluşturabilecek pozisyonda
kullanılmamalı.
17- Çalışma günü sonunda sepet
park pozisyonuna getirilir, ana şalter
kapatılır varsa sepet kontrol kutusu
şarja bağlanır.
18- Makinenin donanımı sürekli
kontrol altında tutulmalı. Özellikle
halatları devamlı kontrol altında
tututulmalı.
42
19- Halatlarda çapaklanma, sıyrılma,
kırılma, burkulma vb durumlar
gözlendiğinde yöneticilere haber
verilmeli.
20- Asansöre binerken maksimum
yük limiti kesinlikle aşılmamalı.
21- Yürüme yolu ve asansörün
çalışacağı cephe çalışma öncesinde
kontrol edilmeli.
22- Asansöre çıkmadan önce, tüm
kumandalar kontrol edilmeli.
23- Özellikle acil stop ve üst sınır
sviç’in görevini yapıp yapmadığı kontrol edilmeli.
24- Cephe asansörüne kataloğunda
belirtilen sayıdan fazla çalışanın binmesi önlenmeli.
25- Sepet dışında olan kişinin görevi
işin emniyetini gözlemektir. Hiçbir
zaman cephe asansörü tek başına
kullanılmamalı.
26- Sepete binen veya yüksekte
çalışan personel çalışma esnasında
baret ve emniyet kemeri takmak
zorundadır.
27- Her bir çalışan için 1 adet can
halatı çekilmeli.
28- Herhangi bir konuda duyulacak en
ufak tereddüt ya da şüphe de derhal
yetkililere durum bildirilmeli.
29- Elektrikli bölümlerin suyla
temasından kaçınılmalı. Kesinlikle
ıslak elle kullanılmamalı.
30- Kablolarda açık yırtık bulunması
durumunda kesinlikle kullanmamalı.
31- Makine üzerinde yazılı voltajın
şebeke voltajına uygun olup olmadığı
kontrol edilmeli.
32- Elektrik jak ve fişleri kırılmış,
yerinden oynamış prizlere takarak
kullanılmamalı.
33- Platformun kurulduğu zeminde
gerekli emniyet tedbirleri alınmalıdır.
34- Platformun altında bulunan ve
/ veya geçmeyi engelleyen ALAN
PERDESİ yapılmalıdır.
35- Platformun günlük, haftalık aylık
kontrol formları tutulmalı ve kayıt
altına alınmalı.
36- Cephe asansörleri yük taşıma
için kullanılmamalı, sadece çalışma
platformu olarak kullanılmalıdır.
37- TS 17020’ ye göre A tipi muayene kuruluşu olarak faaliyet gösteren gerek iç denetimlerin gerekse
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
iş müfettişleri tarafından yapılan
denetlemelerin gerektirdiği yasal
yetkiye sahip bir firmaya TEKNİK
PERİYODİK MUAYENE yaptırılmalı.
Laboratuar
kimyasalları ve genel
sarf malzemeleri
www.tipbaymedikal.com - [email protected]
Yalı Mah. 6418/1 Sok. No:9 Karşıyaka/İZMİR 35000 Türkiye
Tel: +90 232 362 22 58 - Fax: +90 232 362 22 96
43
Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü
Hakkında Her şey
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Ahmet Derindere
Mesleki Hizmetler Genel Müdür V. Selami Merdin’i ziyaret ederek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
olarak; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Türk Standartları Enstitüsü ile “Ahşap İskele
Standardı Çalışma Grubu” çatısı altında yürüyen ortak çalışmalarından; enerjinin verimli üretimi, enerjinin verimli tüketimi, enerjinin korunması ve kullanımında ekonomik davranılması ve
bilinçsiz tüketilmemesi konularına kadar geniş yelpazede sorularımızı yönelttik. Ülkemizin nerdeyse en büyük sorunlarından olan otopark sorunundan, inşaat ustası eğitimlerinden, demir ve
beton denetimelerinin ne aşamada olduğundan dâhi bahsedilen keyifli söyleşimiz okuyucuların
bir çok sorusuna yanıt bulmasını sağlayacak.
44
Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğünün faaliyetleri hakkında bilgi
alabilir miyiz?
Genel Müdürlüğümüzün görevlerini;
• Mühendislik, mimarlık ve müelliflik
hizmetlerin norm ve standartlarını
hazırlamak, uygulanmasını sağlamak,
• İmar uygulamalarına yönelik düzenlemeleri yapmak, rehberlik etmek,
• Binalarda enerji verimliliğine yönelik tedbirleri almak,
• Yapı malzemelerinin standartlarına,
denetimine ve uygunluk değerlendirmesine ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirmek,
• Yapılarla ilgili genel ilkeler, stratejiler ve standartları belirlemek,
• Yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin usul
ve esasları belirlemek,
• Yapı müteahhitliği alanını düzenlemek, belgelendirmek,
• Harita ve plan müellifleri, şantiye
şefi, yapı ustalarının kayıt ve belgelendirme işlemlerini yürütmek,
• Yapı kooperatiflerine ilişkin iş ve
işlemleri yürütmek, konut politikaları
geliştirmek,
• Yöresel Mimarinin ve yerel malzemenin kullanımını teşvik etmek,
• Bakanlıkla ilgili Mimarlık ve Mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin
mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek, şeklinde özetleyebiliriz.
Enerji verimliliği açısından yeni yapılacak yapılar ve mevcut yapılar için
uygulanan enerji kimlik belgesinden
bahseder misiniz?
Günümüz şartlarında enerji kaynaklarının azalması ve enerji ihtiyacının
artmasına bağlı olarak nihai enerji kullanımı, maliyetlerdeki en büyük paya
sahiptir. Enerjinin verimli üretimi kadar
verimli tüketimi de önemlidir. Enerjinin
korunması, kullanımında ekonomik
davranılması ve bilinçsiz tüketilmemesi sürdürülebilirlik için gereklidir.
Enerji Kimlik Belgesi; tüm Dünyanın
iklim değişikliği etkilerini azaltmak ve
birincil enerji kaynaklarının kullanılması
ile oluşan sera gazlarının azaltılması çalışmaları ile birlikte, ülkemizin enerji arz
güvenliği politika hedeflerini sağlamak
amacıyla yayımlanan 5627 Sayılı Enerji
Verimliliği Kanunu kapsamında yayımlanan Binalarda Enerji Performansı
Yönetmeliği’nin çıktılarından biridir.
2008 yılında yayımlanan yönetmelik
sonrası 2011 yılında BEP-TR yazılımının kullanımı ile mevcut binalar için
2017 yılına kadar süre tanınmış olup,
01.01.2011 yılından sonra yapı ruhsatı
alan binalar için yapı kullanma izni
alınması aşamasında ilgili dairelere
ibraz edilmesi zorunludur.
BEP-TR yazılımı sisteme alındığından
itibaren sistemde kayıtlı toplam Enerji
Kimlik Belgesi (EKB) sayısı 232.246
olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam
içerisindeki 11.909 adet EKB mevcut
binalara ait olmakla beraber 220.337
adedi yeni binalara aittir.
Ayrıca sistemde kayıtlı toplam enerji
kimlik belgesi uzman sayısı ise 10.608
adettir. Sistemden üretilen ortalama
günlük EKB sayısı ise 350 dolaylarında gerçekleşmektedir.
Binalarda Enerji Performans hesabı yapması ve Enerji Kimlik Belgesi
hazırlanması amacı ile geliştirilen
BEP-TR yazılımının; yeni modülleri
içerecek şekilde (yenilenebilir enerji,
ısı pompaları vb.), kullanıcı dostu, masaüstü olarak çalışabilen, çizim destek (CAD) tabanlı, Dünya örnekleriile
yarışacak marka değeri olan Yazılımın
geliştirilmesi ve bina bilgilerinin bir
merkezce saklanabilmesi olanağını
tanıyan BEP-TR yeni versiyonunun
ihalesi yapılmış ve süreç başlamıştır.
Yapı malzemelerinin standartlara
uygunluğunu denetlemek için neler
yapılıyor?
Bilindiği üzere bu alandaki iki temel
mevzuat 4703 Sayılı “Ürünlere İlişkin
Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun” ve “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği” dir. Yönetmelik 2007
yılı Ocak ayı itibari ile mecburi uygulamaya alınmış ve Bakanlığımız kapsamdaki
denetim faaliyetlerine başlamıştır.
Bu kanun kapsamında Bakanlar Kurulu Kararı ile görevlendirilen 10 farklı
kamu kurumu kendi görev alanlarına
giren ürünler doğrultusunda piyasa
gözetimi ve denetimi olarak adlandırılan faaliyetleri yürütmektedirler.
Bakanlığımızda bu yetki yapı malzemeleri alanında Genel Müdürlüğümüze verilmiştir.
Verilen yetkiye dayanarak denetim
faaliyetleri resen dediğimiz, bir plana
programa bağlı bir şekilde gerçekleştirildiği gibi, tarafımıza ulaşan
şikâyetler doğrultusunda da yerine
getirilmektedir. Bu denetim faaliyetlerinin icrasında, Genel Müdürlüğümüz
personelinin yanı sıra, 81 il teşkilatımızda görevli olan ve belirli eğitim
ve sınavdan geçirilerek denetim yetki
belgesine sahip 400’ ü aşkın personelimiz görev almaktadır.
Resen gerçekleştirilen denetimlerin
planlanmasında Genel Müdürlüğümüz tarafından her yılbaşında yıllık
denetim programı hazırlanmakta olup
bu denetim programı çerçevesinde 81
İl teşkilatımızda denetim faaliyetleri
yürütülmektedir. Denetim programımız hangi malzeme gruplarının hangi
illerimizde hangi sürelerde denetim
altına alınacağı hususlarını içeren
ayrıntılı bir programdır. Bu program
hazırlanırken, geçmiş denetim verileri, bir inşa işinin taşıyıcı sistemine
direk etki eden malzeme grupları,
yıl içerisinde Genel Müdürlüğümüze
ulaşan şikâyetler, diğer kamu kurumları tarafından yapılan bildirimler göz
önünde bulundurulmaktadır.
Sonuç olarak gerek denetim programı doğrultusunda gerekse şikâyetler
üzerine gerçekleştirilen bu denetim
faaliyetleri neticesinde ilgili standardına veya mevzuat hükümlerine uygun
üretim yapmadığı belirlenen imalatçılarımız için Kanunun ön gördüğü idari
müeyyideler uygulanmaktadır.
Tüm bu 81 il teşkilatımızda yıllık
10 bin civarı gerçekleştirilen denetimleri takip etmek amacıyla “Yapı
Malzemeleri Denetim Sistemi” adını
verdiğimiz bir yazılım programımız
bulunmaktadır. Bu yazılım programı
üzerinden illerimizde gerçekleştirilen
denetim faaliyetleri ve sonucunda
alınan tedbirler Merkez tarafından
takip edilerek gerektiğinde raporlanabilmektedir.
Denetim faaliyetlerinin daha etkin
ve hızlı gerçekleştirebilmek, Genel
Müdürlüğümüze aktarılması gereken verilerin anlık olarak aktarımını
sağlamak ve en önemlisi denetimler
esnasında oluşabilecek denetici hatalarını en aza indirgemek maksadıyla
45
geliştirilen Yapı Malzemeleri alanında
Mobil Denetim Sistemi de hayata
geçirilmek üzeredir.
Ayrıca, ürünlerin piyasaya arzı öncesi
uygunluğunu sağlamak için AB Mevzuatı çerçevesinde Bakanlığımızca
yayınlanan Yapı Malzemeleri Yönetmeliğinde kurulan sistematiğe uygun
davranılmaktadır. Oluşturulan alt
mevzuat ile periyodik olarak güncellenen standartlar ve uygulamalar duyurulmaktadır. Bu standartlar kapsamında görev almak isteyen Kuruluşlar
gerekli denetim ve incelemelerden
geçtikten sonra Bakanlığımız tarafından görevlendirilmektedir. Böylece,
yapının güvenliği açısından önem arz
eden tüm yapı malzemeleri piyasaya
arz edilmeden önce Bakanlığımızca
görevlendirilen uygunluk değerlendirme kuruluşlarınca;
• Avrupa mevzuatına tabi harmonize
bir standart kapsamında olan ürünler
için Onaylanmış Kuruluşlarca deneylere tabi tutulmakta ve/veya fabrikada
üretimi kontrol edilmektedir.
• Bir standart kapsamına girmeyen
ürünlerin piyasaya arzı ve yapıda güvenli kullanımları için ise yine Bakanlığımızca görevlendirilen Teknik Onay
kuruluşlarınca malzeme karakteristiklerinin ve performansının yer aldığı
bir teknik onay hazırlanmakta, ürün
için ileri bir kontrol yapılması gerekiyorsa bu kontrol sonrasında piyasaya
arzına izin verilmektedir.
• Beton, çelik, çimento, agrega, taşıyıcı kagir birimler gibi ürünlerde, kuruluşların üreticilere yaptığı kontroller
imalat süreci boyunca sürmektedir.
Belgelendirme yaptığınız mesleklerden
ve kriterlerden biraz bahseder misiniz?
Yapı müteahhitliği, plan müellifliği ve
yapı ustalığı mesleklerinde belgelendirme yapmaktayız. Bunlardan;
• Yurtdışı Müteahhitlik Belgesi Uygulamaları
Yurtdışı Müteahhitlik Belgesi;
25.09.2007 tarih ve 26654 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Yurtdışı Müteahhitlik Belgesi Tebliği hükümleri
doğrultusunda T.C. Gerçek kişi ve
46
firmalarına verilmektedir, geçerlilik
süresi 3 yıldır.
“Yapı Tesis, Bakım, Onarım İşleri”,
“Sınai ve Teknolojik İmalat, Tesisat ve
Montaj İşleri”, “İşletme, Yönetim, Bakım Ve İdame İşleri”, “Proje Mühendislik, Müşavirlik İşleri” olmak üzere,
dört grupta verilmektedir.
Firmaların belge alabilme alt sınırları:
• Yapı, tesis, bakım, onarım işlerinde
40 milyon $
• Sınai ve teknolojik imalat, tesisat ve
montaj işlerinde 15 milyon $
• İşletme, yönetim, bakım ve idame
işlerinde 5 milyon $
• Proje mühendislik, müşavirlik işlerinde taban sınırı aranmamaktadır.
Yurtdışı Geçici Müteahhitlik Belgesi;
taban limitlerini aşamayan gerçek kişi
ve firmalara yurtdışında üstlenmiş
oldukları taahhütlerini tamamlayabilmeleri için en fazla bir yıl süreli olmak
ve taahhüt süresince yenilenmek
suretiyle verilmektedir.
Yurtdışı Müteahhitlik Belgeleri; firmaların yurtdışına işçi götürmeleri işlemlerinde Türkiye İş Kurumu (İŞKUR)
tarafından, yurtdışı kredi işlemlerinde
ise Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş./
Türk Eximbank tarafından zorunlu evrak olarak istenilmektedir. Ayrıca bazı
ülkelerde ihaleye kabul aşamasında
talep edilmektedir.
Yurtdışı Müteahhitlik Belgesi başvuruları haftalık olarak yapılan komisyon toplantılarında değerlendirilerek
karara bağlanmaktadır.
• Yurtiçi Müteahhitlik Karnesi Uygulamaları
Bakanlığımızca 23.01.1981 tarih ve
17293 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yapı Tesis ve
Onarım İşleri İhalelerine Katılma Yönetmeliği” nin 6 ıncı madde hükümleri
doğrultusunda gerçek ve tüzel kişilere
“Yurtiçi Müteahhitlik Karnesi” niteliklerini sağladığı iş gruplarına göre A
(her miktar), A, B, C, G ve H gruplarında 3 yıllığına düzenlenmektedir.
2886 sayılı İhale Kanunu kapsamındaki bitmeyen işlerde, 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu’na tabi olmayan işlerde,
kat karşılığı yapılan belediye ihalelerinde ve özel yapı kooperatiflerinin
işlerinde Yurtiçi Müteahhitlik Karnesi
halen geçerliliğini sürdürmektedir.
• Yapı Müteahhidi Yetki Belgesi Numarası
Müteahhitliği Bilişim Sistemi (YAMBİS) aracılığı ile yapı ruhsatına tabii
yapıların müteahhitliğini üstlenen tüm
müteahhitler için yetki belgesi numarası verilmektedir. Bu numara yapı
ruhsatında, yapı kullanma izin belgelerinde ve yapım sözleşmelerinde
kullanılmaktadır. Yapı müteahhitliğine
ilişkin verilen yetki belgesi numarası
geçici ve daimi olarak düzenlenmektedir. Geçici Yapı Müteahhitliği numarası ile tapusu kendi adına kayıtlı
gerçek kişiler, Yönetmelikte belirtilen
sınırlar dahilinde kalması kaydıyla
kendi yapılarının müteahhitliğini üstlenebilirler. Daimi olarak verilen yetki
belgesi numarası için ise gerçek ve
tüzel kişiler için değişebilmekle birlikte vergi levhası, ticaret sicil gazetesi
ve ticaret ve sanayi odasına kayıt belgesi gibi belgeler istenebilmektedir.
• Geçici Ustalık Belgesi
İnşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştırılmayacağına’’
ilişkin hükmün 1 Ocak 2012 tarihinde
yürürlüğe girmesiyle fiilen inşaat
ustası olarak çalışanlara Bakanlığımızca 1.1.2017 tarihine kadar geçerliliğini koruyacak olan geçici ustalık
belgesi düzenlenmesine başlanmıştır.16.12.2010 tarihinden önce İnşaat
ve tesisat işlerinde çalıştığına ilişkin
müteahhitten alınacak yazı veya sosyal güvenlik kuruluşundan alınacak
belge ile, en geç 1/1/2015 tarihine
kadar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerine veya yapı ruhsatı ve yapı
kullanma izin belgesi verme yetkisine
sahip idarelere başvuranlara en geç 3
(üç) iş günü içerisinde Geçici Ustalık
Yetki Belgesi düzenlenmektedir.
• Plan Yapımı Yeterlilik Belgesi
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 28, 38 ve
44/I-j maddelerine istinaden şehir ve
kasabaların imar plânları da dâhil olmak üzere, yerleşme plânlarının bütün
ilgili taraflarca uyulması gereken, güvenilir ve uygulanabilir nitelikte düzenlenebilmesi için plânların yapımı işini
üstlenecek müelliflerin ehliyet durumları ile ilgili usûl ve esaslar 07.01.2006
tarih ve 26046 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan “Plân Yapımını Yükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında
Yönetmelik” ile düzenlenmiştir.
hir ve Bölge Planlama Bölümlerinden
lisans eğitimini tamamlayarak mezun
olmak şartı aranır” hükmü yanında
müelliflerin “derecelendirme esasları” ayrıca tanımlanmıştır.
Plan yapım işini yapacak olan müelliflerin bu işleri yapabilmeleri yukarıda
ifade edilen şartların yanında A, B,
C, D, E ve F şeklinde sıralanan ve
nitelendirilen, yönetmelikte ayrıntılı
şekilde tanımlanan “Müellif Gruplarında” sayılan niteliklerden en az
birine uygun olduklarının Bakanlıkça
yapılan değerlendirmede tespiti ve
kabûl edilmesine bağlıdır.
Yönetmelikte kamu kurum ve kuruluşlarının planlama birimlerinde
çalışma şartı ve özel planlama bürolarında çalışma şartları tanımlanmıştır. İş durumunu tanımlayan hizmet
sunum şekilleri, özel sektör için
serbest meslek erbabı, özel planlama
bürosu sahibi veya hissedarı ya da
özel planlama bürosu yetkili plancısı,
çalışanı, kamu sektörü için ise, kamu
kurum ve kuruluşları, üniversiteler
ile yerel yönetimlerin ilgili planlama
birimlerinin çalışanları veya belirli
merkezi ve yerel idarelerin yöneticileri
şeklinde ayrışmaktadır.
Bakanlığımız; plânlama işlerini yapacak müelliflerin tutulan sicillerine, iş
durumlarına ve başarı derecelerine
göre değerlendirip derecelendirilmesini yapar ve müellifin değerlendirme sonucunda hangi gruba giren
plânlama işlerini yapabileceğine dair
yeterlilik belgesini verir veya daha
önce verilmiş bulunan belgeyi yeniler.
Bunların dışında, yapı malzemelerin
CE ve G belgelendirmesini yapan
onaylanmış ve uygunluk değerlendirme kuruluşlarının da belgelendirmeleri yapılmaktadır. Ayrıca, Isı gider
paylaşımı ölçüm firmalarının yetkilendirmeleri ile binalarda enerji verimliliği kapsamında faaliyet gösteren
uzmanların eğitim ve belgelendirme
faaliyetlerinide yürütmekteyiz.
İskeleler ile ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak
çıkardığımız “Ahşap ve Ön Yapımlı
Çelik İle Alüminyum Alaşımlı Bileşenlerden Oluşan Dış Cephe İş İskelelerine Dair Tebliğ” 19.09.2014 tarih ve
29214 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Tebliğin yürürlük tarihi olan
01.07.2015‘ten itibaren:
• 3194 sayılı İmar Kanununa göre yapı
ruhsatına tabi bina inşaatlarındaki dış
cephe iş iskelelerine ait hesap ve detay çizimlerin, yapı sahibi veya kanuni
vekillerince yapı ruhsatiyesi almak
için sunulan müracaat dilekçesi ekinde ilgili idareye teslim edilmesi,
• Bina inşaatlarında kullanılacak dış
cephe iş iskelelerinin TSE standartlarına uygun olması,
Söz konusu Yönetmelikte bu Yönetmeliğin, 3194 sayılı İmar Kanunu ve diğer
kanunlarla yapılması öngörülen her
tür ve ölçekteki planların yapımını ve
bunları üstlenecek müelliflerin yeterliliğini kapsadığı hüküm altına alınmıştır. Yönetmelikte ayrıca müellifin
ve planlama biriminin tanımı yapılmış,
planlama işini üstlenecek müelliflerde “Yükseköğretim kurumlarının Şe-
47
• İş iskelelerinin sorumlu teknik elemanların yönetim, gözetim ve denetimi altında, projesine ve malzeme gereklerine uygun olarak kurdurulması
ve söktürülmesi,
• Dış cephe iş iskele yüksekliğinin
13.50 m’yi aştığı hallerde inşa edilecek
iskelenin tamamı çelik ve/veya alüminyum alaşım bileşenlerden oluşması,
yani başka deyişle; yüksekliğin 13.50
m’yi aşması halinde iş iskelelerinde
ahşap malzemelerin kullanılmaması,
• Malzeme, iş ekipmanı, alet edevat
vb. düşmesi sonucu çevre sakinlerinin
zarar görmesini engellemek üzere;
bina dış cephe iş iskelesinin yapı
yaklaşma mesafesi içerisinde kurulan
kısmının dış yüzeyinin tamamen çuval
kumaşı, file, branda, levha veya aynı
işlevi görebilecek benzeri iskele örtüsü ile kaplanması, gerekmektedir.
3 Kasım 2014 tarihinde Bakanlığımız
ve Gazi Üniversitesi arasında Ahşap
Dış Cephe İskelelerinin Özellikleri, Detay Çizimleri Tasarım Usul ve
Esaslarının Belirlenmesi amacıyla
Hizmet Protokolü imzalanmıştır. Bu
protokolün amacı bina inşaatlarının dış
cephelerinde gerçekleştirilen; duvar,
sıva, ısı-ses-su yalıtımı, kaplama, boya,
montaj işleri, restorasyon, yıkım-söküm ve benzeri yapım işleri ile onarım
ve güçlendirme işleri için kullanılan
ahşap dış cephe iş iskelelerinden
çalışanların düşme riskini ortadan kaldıracak performans-tasarım gerekleri
hesapları ile yapısal düzenleme esaslarını belirlemektir. Ayrıca, inşaatlarda
düşme sonucu yaralanma ve ölüme yol
açabilecek iş kazalarının önüne geçen
bir mekanizma olan güvenlik ağları
gibi, diğer iş ekipmanlarının tasarım
ve kullanım esaslarının belirlemesine
dair çalışmalar da devam etmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ve Türk Standartları Enstitüsü ile “Ahşap İskele Standardı Çalışma Grubu”
çatısı altında ortak çalışmalarımız
devam etmektedir.
Otopark sorununu çözüm için çalışmalarınız ne durumda?
Mer’i mevzuatta uygulanmakta olan
Otopark Yönetmeliği’nin revizyonu
48
kapsamında çalışmaların yürütülmesi amacıyla, Kasım 2014‘de
Bakanlığımız ile Gazi Üniversitesi
Rektörlüğü arasında Protokol
imzalanmış olup, Bakanlığımız
koordinatörlüğünde çalışmalara
başlanmıştır.
Söz konusu Protokolde yer alan ve
Ülkemizde mevcut durumun etüt
edilmesi, ihtiyaçların belirlenmesine ilişkin 1. Aşama ile ilgili
olarak ilk toplantı Gazi Üniversitesinde Bakanlığımız temsilcileri ve
üniversite proje ekibinin katılımı
ile gerçekleştirilmiştir.
Protokolün süresi 180 gün olup,
bu süreçte 2. Aşama olarak yapılan tespitlere göre çözüm önerilerinin sunulması ve 3. Aşamada
da mevzuat taslak metinlerinin
hazırlanması yer almaktadır.
İnşaat ustası eğitimleri için neler
yapılıyor?
Bakanlık olarak fiilen inşaat ustası
olarak çalışanlara 1.1.2017 tarihine
kadar geçerliliğini koruyacak olan
geçici ustalık belgesi düzenlediğimizi daha önce belirtmiştim. Yapı
ustalarına verilne bu geçici belgelerin mesleki yeterlilik kurumu
tarafından verilmiş yetki belgesine
dönüştürülebilmelerini sağlayabilmek amacıyla Bakanlığımızda birçok
faaliyet yürütülmektedir. Bunlardan
bir tanesi Yapı Ustalarına eğitim
verilerek MYK tarafından belgelendirilmesi projesidir. Proje kapsamında
2014 yılı sonunda ve 2015, 2016 ve
2017 yıllarında içerisinde istihdama
katkısı en fazla olması durumu, usta
sayısının fazlalığı, inşaat metrekareleri gibi parametreler baz alınarak ve
özellikle konuya istekli iller arasından
10 farklı pilot il seçilmek suretiyle toplam 5000 kişi 2x50 şer kişilik
guruplar halinde 32-40 saatlik süre
boyunca eğitime tabi tutulacaktır.
Ayrıca Geçici ustalık belgesi almış
olan yapı ustalarının eğitime tabi
tutularak MYK tarafından belgelendirilmesi Bakanlığımızca hizmet alımı
yöntemiyle gerçekleştirilecektir. İlk
eğitimi bu ay içinde Ankara’da 50 adet
demirci ustası ile gerçekleştireceğiz.
Buna müteakip 2015 yılında kalıpçı,
sıvacı asansör montajcısı, betoncu,
sıhhi tesisatçı, duvarcı, elektrik tesisatçıcı, ısı yalıtımcısı, iskele kurulum
elemanı olmak üzere 10 ana branşta
eğitimlerimiz devam edecek. Eğitim
sonunda katılımcılar MYK tarafından
yetkilendirilmş kuruluşca sınava tabi
tutularak başarılı olanlara belgeleri
verilecektir. Ülke genelinde bir eğitim
ve belgelendirme yapılabilmesi için
de İŞKUR ile yapılacak olan protokol
çalışmaları devam etmektedir. Bütün
bu çalışmalar sonucunda bütün yapı
ustalarının MYK belgesine sahip
olması sağlanarak inşaat sektöründe
nitelikli işgücü yaratılacaktır.
Demir denetimleri ve beton denetimleri ne aşamada, çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bir inşa işinin taşıyıcı sistemine etki
eden tüm malzemeler bizim için risk
grubu yüksek olarak tanımladığımız
grubu oluşturmaktadır. Bu ürünlerden
en başta gelenleri de elbette ki inşaat
demiri ve hazır betondur.
Demir denetimlerimiz gerek numune
alınarak gerekse mevzuat hükümlerine uyulma noktasında haddane
bulunan illerimize resen olarak
planlanmakta ve denetlenmektedir.
Ayrıca Ankara’ da Genel Müdürlüğümüz tarafından gerçekleştirilen demir
denetimlerinde bazı imalatçılarımız
için tespit edilen güvensizlik durumları sebebiyle 12 ilimizde yer alan
toplam 57 adet haddanenin Genel
Müdürlüğümüz personeli aracılığı ile
üretimlerinin gözden geçirilmesine de
başlanmıştır.
Hazır Beton denetimlerimiz ise sürekli artan bir ivme ile devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Her yıl ortalama
3500-4000 adet arası tutanak bazında
denetim faaliyeti gerçekleştirilmektedir. Bu denetim faaliyetlerinin
tamamında numune alınmakta, İl
Müdürlüklerimizde bulunan beton laboratuvarlarımızda teste tabi
tutulmakta ve standardın öngördüğü
değerleri sağlamayan imalatlar için
gecikmeksizin Kanunun ön gördüğü
müeyyideler uygulanmaktadır.
Ayrıca Hazır Beton alanında uyulması
gereken denetim usullerine ilişkin
2014/22 sayılı bir Genelge yayımlanmış olup Ülke genelinde denetim
faaliyetlerimiz bu genelge hükümleri
doğrultusunda yerine getirilmektedir.
Mantolama çalışmalarında son durum nedir? Bu konuda da detaylıca
bilgi alabilir miyiz?
Binalarda Enerji Performans Yönetmeliğine göre binaların TS 825 Isı
Yalıtım Standardında belirtilen hususlara göre ısı kayıpları bakımından
çevre şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun
olarak yalıtılması gerekmektedir. Ancak gerek 5627 sayılı Enerji Verimliliği
Kanununda gerekse de Binalarda
Enerji Performansı Yönetmeliği’nde
mevcut binalarda dış cephede ısı yalıtımı (mantolama) uygulaması yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bakanlığımızca, hızla yayılan mantolama sistemlerinde kalitesiz malzeme ve yanlış uygulamaların önüne
geçmek ve mantolama işleminde
vatandaşların güvenli malzemeye
erişebilmesi için faaliyetler de yürütülmektedir. Ülkemizdeki yapılarda
kullanılan yapı malzemeleri ve bu
malzemelerle oluşturulan sistemlerin
yapı işlerinin temel gereklerini sağlaması zorunludur.
Bu kapsam da; temel gereklerden biri
olan “yangın durumunda emniyet” in
ulusal mevzuatta karşılanması amacı
ile mantolama sistemlerinin yangına
tepkisinin nasıl bir yöntemle tespit
edilmesi gerektiğine ve sağlaması
gereken şartlara ilişkin bir Genelge
yayımlanmıştır. Genelge Binaların
Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik ile uyumlu olup, konuya özel
hatalı uygulamaların engellenmesi
amaçlanmıştır.
TÜRKAK Akreditasyonu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yetki belgemizle
İSG Mevzuatı kapsamında; toz, gürültü, termal konfor, aydınlatma,
titreşim, iç ortam gaz
Çevre Mevzuatı kapsamında; emisyon, imisyon ve gürültü
ölçümleri konusunda hizmetinizdeyiz.
Ekoteknik
Çevre Laboratuvarı
www.ekoteknikisg.com - www.ekoteknikcevre.com
MAKALE
Mirey Bonfil
Teknik Koordinatör
3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü
?
Kişisel Koruyucu Donanımları Kullanıyoruz
Ancak Ne Kadar Doğru Kullandığımızı
Biliyor Muyuz
Kullanmış olduğumuz tüm kişisel koruyucu donanımlarda (KKD’lerde) en önemli kriter, işe
uygun ve doğru KKD seçiminin yapılmasıdır. Ancak her ne kadar uygun ve doğru seçim yapılsa da bahsedilen KKD’nin doğru takılıp takılmadığı veya kişiye uygun olup olmadığı da en
az ilk kriter kadar önemlidir.
T
oz/partikül maskelerini ele alacak olursak, EN 149 standardı
gereği maskelerin koruma
sınıfları FFP1, FFP2 ve FFP3
olarak belirlenmiştir. Buna göre, maskeler özel kapalı ortamlarda bir manken üzerine yerleştirilir, doğru şekilde
takıldığına emin olunur ve karışık
boyuttaki tozların / partiküllerin bulunduğu ortama sokularak maskenin
içerisindeki ve dışarısındaki konsantrasyon farkı ölçülüp gerekli hesaplamalar yapılır. Buna göre sızdırmazlık
veriminin sırasıyla yüzde 78, yüzde
92 ve yüzde 98 olması gerekmektedir.
Diğer bir deyişle, ortamda bulunan
tozun / partikülün yönetmelik gereğince belirlenen eşik sınır değerinin
(ESD nin) sırasıyla 4, 12 ve 50 katına
kadar koruma sağlamalıdır. Test yönteminde de belirtildiği üzere maskenin
manken üzerine tam bir şekilde, yani
yüzde herhangi bir boşluk kalmadan
oturtulduğuna emin olunduktan sonra
bu deneyler yapılır. Gerçek hayata
döndüğümüzde bu değerlerin geçerli
olması için birçok kriterin sağlanması
gerekmektedir. Bu kriterleri aşağıdaki
gibi sıralayabiliriz:
50
• Erkek çalışanlar için sakal olmamalıdır. Sakallar, maske takarak korunmaya çalıştığımız partiküllerin içeri girmesi için yeterli boşlukları sağlamaktadır
ve maskenin etkinliğini azaltmaktadır.
• Maskeyi takan çalışanın saçları eğer
uzunsa arkada toplanması gerekmektedir.
• Çalışan takılarını çıkartıp, maskeyi o
şekilde takmalıdır.
• Maske takacak kişinin yüzünde
anatomik farklılıklar varsa, (örneğin
normalden büyük ya da küçük burun
gibi) farklı tür çözümlere yönelmesi
gerekmektedir.
Yukarıda saymış olduğumuz kriterler
sağlandıktan sonra maskeyi kullanım
kılavuzunda yazan talimatlara göre
takmak gerekir. Burada en dikkat edilmesi gereken nokta, maskenin burun
mandalının iki el iki parmak yardımı ile
düzgün bir şekilde sıkıştırılmasıdır.
Ancak çalışma ortamlarında en çok
karşılaşılan hata, burun mandalının
tek el ile sıkıştırılmasıdır. Bu durumda, burun mandalı kavis yapacak
ve boşluk kalma olasılığı artacaktır.
Bunun sonucunda da sürekli olarak
gözlük ve/veya göz koruma ürünlerin-
Maske takmada iki el iki parmak
uygulaması
de buğulanma sorunu ile karşılaşılacak ve kontamine olmuş hava bulduğu
boşluklardan içeri sızacaktır. Maskeyi
doğru şekilde takmak iyi bir eğitim ile
olur. Ancak ne kadar iyi eğitim verilirse
verilsin doğru takılıp takılmadığından
nasıl emin olunur? Bu soru, aslında
Amerika’da geçerli olan Occupational
Health and Safety (OSHA) komitesinin
solunum koruma standardında (29
CFR 1910.134), İngiltere’de geçerli
olan COSHH 2002 yönetmeliğinde ve
bu yönetmeliklere benzer standartlara
sahip olan Kuzey Avrupa ülkelerinde
zorunlu hale getirilmiş olan Uyum
Testleri (Fit Test) ile cevap bulmuştur.
3M Kalitatif Solunum Uyum Testi
Uyum testleri, maskenin o kişiye uygun olup olmadığı ile maskeyi kişinin
doğru takıp takmadığını gösteren çok
değerli bir metottur. İki farklı yöntem
ile solunuma yönelik uyum testi gerçekleştirilebilir. Bunlardan bir tanesi
kişinin tat alma duyusuna bağlı olan
kalitatif (nitel) uyum testi, diğeri ise
elektronik bir cihaz yardımıyla yapılan
kantitatif (nicel) uyum testidir. Her iki
yöntemin de kendine göre avantajları
ve dezavantajları mevcuttur. Örneğin,
kalitatif uyum testi hızlı, ekonomik ve
kolay bir test olmakla beraber öncesinde herhangi bir düzenleme yapılmasına gerek yoktur, ancak subjektif
bir metot olduğu için kişinin tat alma
duyusuna bağlı olarak sonuç verecektir. Kantitatif uyum testinde ise bu
durumun tam tersi geçerlidir; objektif
bir metot olduğu için cihaz rakamlarla
uyum testinden kişinin geçip geçmediğine dair rapor vermektedir. Kalitatif
uyum testinde de rapor verilir ancak
göreceli olacaktır. Her iki metotla da
kişinin maskeyi ne kadar doğru taktığı, maskenin kişiye ne kadar uyumlu
olduğu ve maskenin ne kadar efektif
olduğu görülebilmektedir.
Uyum testinin diğer önemli olduğu
durumlardan biri de işitme ile ilgili
olan kulak tıkaçlarına yönelik uyum
testidir. Özellikle kulak tıkaçlarında
belirlenmiş olan SNR değerlerinin takıldığında da aynı performansı göstermesi için kişinin kulak tıkacını doğru
bir şekilde takmış olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, herkesin kulak
kanalının yapısı ve boyu farklıdır. Bu
nedenle, herkese aynı kulak tıkacının
dağıtılmasının uygun olmadığı durum-
larla da karşılaşılabilir. Yukarıda saymış olduğumuz Amerika, İngiltere gibi
ülkelerde bu tür kulak tıkaçları ile ilgili
uyum testlerinin yapılma zorunluluğu
bulunmaktadır. İşitmeye yönelik uyum
testinde de çalışma mekanizması aslında solunumdaki kantitatif uyum testi metoduna benzerlik göstermektedir.
Seçilen kulak tıkacının özel problu
versiyonu kulağa yerleştirilir. Probun
içerisinde ve dışarısında bulunan mikrofonlar yardımıyla kulak tıkacının ne
kadar performans gösterdiği frekanslara göre test edilir ve yazılım programı yardımıyla bilgisayara aktarılır.
Sonucunda ise kişiye özel hem sağ
hem de sol kulak için rapor verilir. Bu
sayede, çalışanlara uygun kulak tıkacı
ya da kulaklıktan hangisinin verileceği, çalışanın doğru takıp takmadığı
veya seçilen kulak tıkacının o çalışana
uygun olup olmadığı test edilip karar
verilebilmektedir.
Uyum testlerinin aşağıdaki durumlarda yapılması önerilmektedir:
• İşe başlamadan önce,
• Uzun süre iş yerinden ayrı kalındığında,
• İş kazası yaşandığında ve/veya hastalık geçirildiğinde,
• Kişide fiziksel değişiklik meydana
geldiğinde (örneğin çok kilo almak,
çok zayıflamak vs.)
• Farklı bir KKD türüne geçildiğinde,
• Şirket risk analizlerinin belirlediği
periyotlarda.
Uyum testleri aslında çalışanlara
eğitim verilirken kullanılabilecek en
etkili yöntemlerden birisidir. Uyum
testlerinin yapılmasındaki avantajlardan birisi çalışanlarda farkındalığı
arttırmaktır. Çalışanlar kullanmış
olduğu KKD’lerin aslında ne kadar
efektif olduğunu görünce, yani diğer
bir deyişle, aslında kendilerini gerçekten koruduğunu anlayınca kendi
kendilerine doğru takmaya çalışmaktadır. Bu da hem çalışanın hem de
işverenin sorumluluklarını doğru ve
güvenli bir şekilde yerine getirmesini
sağlayacaktır. KKD kullanımı ile ilgili
eğitim esnasında uyum testlerinin de
yapılması hem eğitimi daha verimli
hale getirecek hem de iş güvenliği uzmanlarının çalışanı KKD’lerin
gerçekten ne kadar koruduğunu ve
çalışanın ne kadar doğru taktığını test
ettiği önemli bir veri olacaktır.
Özet olarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda uyum testleri hem
çalışanın bilincini arttırmak, hem
işverenin almış olduğu KKD’lerin
doğru kullanılıp kullanılmadığını ve/
veya seçilmiş olan KKD’nin çalışana
uygun olup olmadığını görmek hem
de iş güvenliği uzmanının yönetmelik gereği çalışanlara vermiş olduğu
uygulamalı KKD eğitiminin ardından,
çalışanın bu eğitimi ne kadar verimli
alıp almadığını gösteren ve bunu yazılı
olarak belgelendiren bir metottur. Bu
nedenle, KKD kullanılan tüm işletmelerde uyum testlerinin aynı Amerika,
İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinde
olduğu gibi alışkanlık haline getirilip,
çalışanlarda da bu bilincin arttırılması
gerekmektedir.
3M E-A-Rfit Validasyon Sistemi
51
MAKALE
M. Alper KARABÖRK
Teknik Müdür
Draeger Safety Korunma
Teknolojileri Ltd. Şti.
Endüstriyel
Kuruluşlarda Gaz
Algılama Sistemlerinin Önemi
Endüstriyel tesislerde yaşanan iş kazaları yaralanmalara, hatta ölümle sonuçlanan iş kazalarına sebep olmaktadır. İş kazalarının sıkça yaşandığı bu dönemde alınacak ufak önlemler,
büyük kayıpların önüne geçerek yaşanacak sıkıntıların minimuma inmesinde büyük önem
taşımaktadır. Bu anlamda gaz detektörleri, zehirli ya da yanıcı madde sızıntılarını, erken
tespit ederek insanların zamanında bölgeden uzaklaşmasını sağlayarak, büyük kayıpların
engellenmesinde önemli rol oynamaktadır.
Gaz sızıntıları gözle görülemeyeceği için, gazın yapısının ve karakteristik özelliklerinin bilinmesi, olası tehlikeye uygun gaz algılama sisteminin seçilmesi ve gerekli periyodik bakım
ve kalibrasyonlarının yapılması, en az sistemin kurulması kadar önemlidir. Bina içerisine
gaz detektörlerinin yerleştirilmesi doğru hesaplama gerektirir. Gaz detektörünün muhtemel
sızıntı kaynağının yakınına yerleştirilmesi uygundur. Ancak sızıntının her yöne doğru olabileceği de unutulmamalıdır. Sabit tip gaz dedektörlerinden gelen sinyalleri değerlendirerek,
verilen alarm senaryolarını gerçekleştiren kontrol panelleri ve bu panellerin çalışma istikrarı da gaz algılamada göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husustur.
Gaz Algılama Prensipleri
Gazların algılanmasında birçok teknik
kullanılmaktadır. Ancak bazı metotlar
diğerlerinden daha kullanışlı ve uygundur. Yıllar boyunca yaşanan deneyimler ve ihtiyaçlar sonucunda, teknik
üstünlük ve güvenilirlik açısından üç
yöntemin bir çok uygulama için daha
uygun olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun
sonucunda yanıcı ve patlayıcı gazlar
için “ katalitik “ ve “ Infrared “ ölçüm
tekniği, Oksijen ve toksik gazlar için “
elektrokimyasal “ yöntemler kullanılmaya başlanmıştır.
Katalitik Sensörler
Bir katalist malzeme kullanılarak,
patlayıcı gazların oksijen ile katalist
yardımıyla tepkimeye girmesi sonucunda açığa çıkan ısının elektriksel
sinyale dönüştürülmesiyle yapılan
ölçüm tekniğidir.
Pellistör tipi sensörler olarak adlandırılan bu dedektörler, bir Wheatstone
köprüsü ölçüm değerlerindeki değişikliği elektrik sinyallerine çevirirler.
Infra Red Sensörler
Hidro Karbon grubu gazların ve bazı
özel gazların, belli dalga boyundaki
ışığı soğurma özelliğinden faydalanılarak gaz konsantrasyonu ölçümü
yapan dedektörlerdir. IR teknolojisi
yüksek hassasiyet, uzun ömür ve
yüksek stabilite gibi özellikleri ile ön
plana çıkan bir teknolojidir.
Elektrokimyasal Sensörler
Hedef gazın, elektrolit ile kimyasal reaksiyona girerek, reaksiyon sonucunda
oluşan elektronların elektriksel sinyallere çevrilmesi esasına dayanan ölçüm
teknolojisidir. Elektro-kimyasal ölçüm
tekniğinde sensörlerin ürettiği sinyal-
leri anlamlı kontrol sinyallerine (4-20,
0 -20 mA, 0-10 V) çeviren bir transmitter (iletici) ile birlikte kullanılır.
ile birlikte kullanılmakta, işletmelerin
genel otomasyon sistemleri (SCADA,
DCS, ESD vb…) ile haberleşmektedir.
Kontrol Panelleri
Gaz algılama sistemi kontrol panellerinin diğer sistemlerden ayrı tutulmasının en temel sebebi sürekliliktir.
Process kontrol ekipmanlarında
meydana gelecek bir arızanın, gaz
algılama sistemini etkilememesi gerekmektedir. İşletme ekipmanlarında
oluşan arızalarda, tehlikeli gaz kaçaklarının oluşma ihtimalleri normalden
daha yüksektir. Bir başka deyişle,
işletmede bir sorun olduğunda, gaz
algılama sistemlerinin özellikle çalışır
durumda olması gerekmektedir.
Patlayıcı ya da Toksik Gaz algılama
sistemleri, önceki bölümlerde yer alan
sensörlerden ve bu sensörlerin bağlı
olduğu kontrol panelleri ile alarm
cihazlarından oluşurlar. Sahada bulunan dedektörler, ölçüm sonuçlarını
kontrol paneline göndererek tehlikeli
seviyelerdeki gaz konsantrasyonları
oluşması durumunda, kontrol panelin
alarm senaryosuna uygun tepkiler
vermesini sağlarlar. Farklı alarm
seviyelerine göre, havalandırmaların
çalıştırılması, gaz kaynağının kesilmesi, tutuşturma etkisi yaratabilecek
elektriklerin kapatılması gibi önlemler,
kontrol panelleri tarafından gerçekleştirilirler.
Kontrol panelleri ile sahadaki dedektörler arasında haberleşme analog ya
da dijital haberleşme protokolleri ile
sağlanmaktadır. Başlıca analog haberleşme protokolleri arasında 4-20
mA, 0-20 mA ve 0-10 V gelmektedir.
HART, LON, Fieldbus, Profibus, gibi
protokoller ise, günümüzde kullanılan
başlıca sayısal haberleşme protokolleridir. Sistemdeki haberleşmeden
bahsedebilmek için, sahadaki dedektörlerin sayısal ya da dijital haberleşmeyi desteklemesi, diğer tarafta
bulunan kontrol panelinin
de uygun haberleşme protokolünü
desteklemesi
gerekir. Pek çok
uygulamada,
Gaz algılama
sistemleri
kendilerine
özgü bağımsız kontrol
panelleri
Bu durum, kontrol panellerinde
dayanıklılık, yedekli çalışma, arıza
emniyeti ve güvenlik sınıfı (SIL) ve
performans onayları gibi kavramları
beraberinde getirmektedir.
Gaz algılama sistemlerinde amaç,
büyük bir tehlikeye dönüşmeden önce
sızıntıyı ilk oluşmaya başladığı anda
tespit edebilmektir. Diğer bir önemli
nokta ise, algılama teknolojisinin
seçimi, detektör sayısı, sistemin rutin
servis ve bakımı ile rüzgâr yönü, ortam sıcaklığı, arazi yapısı gibi faktörlere bağlı olarak sızıntı durumunda
gazın olası yayılma yolunun tespit
edilmesi ve detektörlerin doğru yerlere yerleştirilebilmesidir.
Sürdürülebilir Yeşil Bina
Sertifikasyon Sistemi
Bina yaşam döngüsü perspektifi açısından bakıldığında toplam enerjinin yüzde 83’ünü binanın
kullanım aşamasında tüketilmekte olup, bina kullanım sürecinin verimliliği tasarım ile inşa edilirken kullanılan malzemeye ve bina işletimindeki verimliliğe bağlı olarak değişmektedir.
Doğayla uyumlu, yapının arazi seçiminden yıkımına kadar yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilen, iklim verilerine, coğrafi konumuna ve yöreye uygun, ihtiyacı kadar enerji ve su tüketen, enerji kayıpları en aza indirgenen ve geri dönüşümlü su kullanımını sağlayan, yenilenebilir
enerji kaynaklarını kullanan, bütüncül bir yaklaşımla tasarlanan binalar sürdürülebilir yeşil
bina olarak tanımlanmak olup, Sertifika programları genel olarak gönüllülük esasına dayanmaktadır. İdarelerce zorunlu tutulmamakla birlikte bazı ülkelerde yerel yönetimler uygulamalarında sürdürülebilir yeşil binalara önem vermektedirler. Farkındalık oluşturmak üzere kamu
projelerinde ön plana çıkmaktadır.
S
ertifikasyon sistemi ile yapı
veya yerleşim yerinin tasarım,
yapım ve işletmesinde belirli
standartlar getirilmekte,
sertifikalandırılmış binalar yapının
çevresel kalitesini artırmakla birlikte
bina sahibine prestij kazandırmakta ve binanın pazarlama değerini
artırmaktadır. Sertifikalandırılmış
yapıların maliyetinde yüzde 1-15 arası
bir artış söz konusu olmakla birlikte
bu maliyetin ekonomik olarak geri
dönüşü 1-15 yıl arasında değişmektedir. Ancak, çevreye ve insan gelecek
nesillerimize kazandıkları ise tartışılamayacak derecededir.
54
Sürdürülebilir yeşil
bina sertifika programlarında genel
olarak bina, yer seçiminden başlayarak:
* Arazi planlaması
(inşaat süreci dahil),
* Bina tasarımı ve
inovasyon özellikleri,
* Kullanılan yapı malzemeleri, geri dönüştürülen malzemelerin
kullanılması,
* Su kullanımı, atık
yönetimi,
* Enerji kullanımı,
* Bina yaşam döngüsü analizi.
kriterlerine göre değerlendirmekte ve
sertifikalandırılmaktadır.
Sertifika Süreci
Sertifikalandırma programlarında
sertifika verecek kuruluş tarafından
ana değerlendirme başlıkları belirlenir. Her ana başlığın alt gereklilikleri
ve kriterleri oluşturularak puan cetveli
oluşturulur. Bu gerekliliklerin bir kısmı
uyulması zorunlu ön koşuldur, ayrıca
puan verilmez. Alt başlıklarda belirtilen kriterlerin sağlanması durumunda
kriterin ağırlığına göre puan alınır ve
alınan puana göre derecelendirilir.
Her sertifikalandırma programında belirlenen kriterlere uygun niteliğe haiz
kişiler değerlendirme uzmanı olarak
atanır ve sertifika programına göre binayı değerlendirir ve sertifikayı onaylayacak kuruluşa gönderir. Kuruluş bina
ile ilgili hazırlanan çizelgeyi değerlendirir ve puanlar, alınan puana göre
derecelendirerek sertikalandırır. Bazı
programlar projenin sertifikalandırılmasında bir uzmanın çalışmasını şart
koşarken bazı programlarda, LEED
gibi, uzman olması ön koşul değildir.
Son değerlendirme, sertifika kuruluşu
tarafından yapılır. Sertifika başvurusu
için ilgili kuruluşa belirlenen sertifika
bedelinin yatırılması gereklidir.
Dünya Yeşil Bina Konseyi (World
Green Building Council) tarafından
genel olarak BREEAM, LEED, Green
Star ve CASBEE sertifikasyon programları kabul görmektedir. Dünyada
en tanınan sertifikalar ABD Yeşil Bina
Konseyi’nin ürettiği LEED ile İngiliz
Yeşil Bina Konseyi tarafından üretilen BREEAM’dir. Ayrıca, Almanya’da
“Alman Sürdürülebilir Bina Konseyi”
ve “Ulaşım, İnşaat ve Kentsel İlişkiler Birleşmiş Bakanlığı” ortaklığında oluşturulan DGNB, Japon Yeşil
Bina Konseyi tarafından CASBEE,
Tayvan’da EEWH, Avustralya’da Greenstar gibi sertifikalar da mevcuttur.
Ülkemizdeki Çalışmalar
Ülkemizde, Türk Standartları Enstitüsü (TSE), Çevre Dostu Yeşil Binalar
Derneği (ÇEDBİK), Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) grupları çalışmalar yapmaktadır.
TSE tarafından hazırlanan “Güvenli
Yeşil Bina sertifika sistemi” kılavuz
dokümanı oluşturulmuş olup bu alanda çalışmalarına devam etmektedir.
ÇEDBİK tarafından hazırlanan “ÇEDBİK Yeşil Konut Sertifika Sistemi”
kılavuz dokümanının taslağı http://
www.cedbik.org/ web adresinden
yayınlanmıştır. Çalışma sadece konut
tipi binalar için olup, üzerinde tartışmalar devam etmektedir.
MSGSÜ tarafından hazırlanan “SEEBTR Yeşil Bina Sertifika Sistemi” ne ait
http://www.seebtr.com/ adresinden
web üzerinden çalışan işletim ve
değerlendirme sistemine sahip olup,
ilgili web adresindeki yeni kullanıcı
profilinden şifre alınarak sistem incelenebilir. “SEEB-TR Yeşil Bina Sertifika Sistemi” Kalkınma Ajansı destekli
proje kapsamında oluşturulmuş olup,
sektörün görüşleri doğrultusunda
geliştirilmesine ihtiyaç olabilir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Çalışmaları
Uluslararası marka değeri ve geçerliliği olan sertifika sistemleri incelendiğinde geliştirildiği ülkelerde bağımsız kurulan KONSEY’ler tarafından
çalışılmakta olduğu ve gönüllülük
esasına göre çalışan bir sisteme sahip
olduğu görülmektedir.
Bu kapsamda, ülkemizde de yapılabilecek çalışmalar ile ilgili iki farklı
takvimde ilgili odaların, derneklerin,
sektör kurum ve kuruluşlarının katılımlarıyla çalıştaylar yapılmıştır.
55
Çalıştaylar da;
Gönüllülük sistemine göre kullanılacak olan Sürdürülebilir Yeşil Bina
sertifikalandırma sisteminde; Bakanlıkça yasal düzenleme yapılarak, bu
düzenleme ile sistemin çerçevesinin
belirlenmesi ve bu mevzuat kapsamında kalmak şartıyla sürdürülebilir
yeşil bina sertifika sistemlerinin
ülkemize özgü ve
marka değeri olacak şekilde geliştirilmesinin önemli
olduğu bulgularına
varılmıştır.
Bu kapsamda da;
Bakanlık olarak
yönetmelik hazırlanmıştır.
Hazırlanan
Yönetmelikte;
-Kurulacak olan
bağımsız daimi komite ile bu alanda
faaliyet göstermek isteyen tüm
belgelendirme
sistemleri ve uzmanlarının temel
kriterleri belirlenecek,
- Belgelendirme kuruluşu olmak
isteyen kurum/kuruluşların özellikleri
belirlenecek,
- Ülkemizdeki tüm sürdürülebilir yeşil
bina ve yerleşmelerin bilgileri, uzmanların ve belgelendirme kuruluşlarının bilgileri oluşturulacak Ulusal
Yeşil Bina Bilgi Sistemi (UYBBS) nde
kayıt altına alınarak farkındalık yaratılması planlanmıştır.
UYBBS - Ulusal Yeşil Bina Bilgi Sistemi
Sürdürülebilir Yeşil Bina
Kriterleri
Yeni ve mevcut binaların başvuru için
zorunlu ön koşulları
Binalar yeşil bina sertifika sistemine
başvuru yapmadan önce
a- Güvenlik (Yangın, deprem),
b- Enerji Verimliliği,
c- Yapı malzemesi,
d- Çevre,
e- İmar,
konularındaki mevzuata uyduğunu
göstermek zorundadırlar.
Sürdürülebilir Yeşil Bina için asgari
koşullar
Aşağıdaki asgari koşullar değerlendirilmek zorundadır;
a- Yeni binalar için Bütünleşik Bina
tasarımı (Mimar, mühendis, müteahhit, yatırımcı, danışman uzman
ve diğer uzmanların birlikte tasarım
sürecini tamamlamaları, tasarım
simülasyonlarının kullanımı)
b- Arazi Kullanımı (Doğal alanların
korunumu, inşaat alanının … katı yeşil
alan oluşturulması, ulaşım imkanlarının uygunluğu, ekolojiyi bozmama,
56
çevreyi kirletmeme vb.)
c- Enerji Kullanımı ve Verimliliği
(Pasif tedbirlerin alınması, Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı,
enerji tüketen cihazların yüksek
verimlilik sınıflarında olması, enerji
tüketim miktarlarının ve enerji cinsine
bağlı emisyonların tespit araçlarının
kullanımı, enerji yönetim sistemleri,
verimlilik sertifikalı cihazların kullanımı, vb.)
d- Su Kullanımı ve Verimliliği (Su
tüketim değerlerinin tespit edilmesi
ve takip sisteminin kurulması, temiz
ve gri su depolama sistemleri, pis
su arıtma ve bertarafı sistemleri, su
yönetim sistemleri, vb.)
e- Çevre Dostu ve Yerli Malzeme Kullanımı (Yapı malzemelerinin ve bina
malzemelerinin ekolojik olması, binada kullanılan malzemelerin ve yapı
malzemelerinin yerli olması, malzeme üretimi ve inşaat sürecinden kaynaklı çevre zararların azaltılmasına
yönelik geri dönüşümlü malzemelerin
kullanımı, insan sağlığına ve ekolojiye
zararlı malzemelerin kullanılmaması,
sertifikalı malzeme kullanımı, vb.)
f- Sağlık, Konfor ve Fonksiyon (İnsan
yaşamını ve sağlığını olumsuz etkilemeyecek şekilde taze hava kalitesi,
ısıtma, soğutma, aydınlatma, ses gibi
iç ortam kalitesinin sağlanması, bina
amacına uygun kullanımına yönelik
fonksiyonel senaryonların değerlendirilmesi, vb.)
g- Atık Yönetimi (Katı atıkların ayrıştırılması, bertarafı, geri dönüşümleri,
sıvı atıkların arıtılması, gaz atıkların
filtrelendirilmesi, vb.)
ğ- İşletme ve Bakım (Sürdürülebilir işletme modelinin geliştirilmesi,
kullanım ve bakım kılavuzlarının
hazırlanması, binanın enerji ve su
üretim/tüketim, konfor koşulları, atık
ve emisyon değerlerinin izlenebilir
şekilde kayıt altına alınması, vb.)
h- Yaşam Boyu Analiz (Binanın tasarım aşamasında kullanılan malzemeler dahil, yapım ve kullanım sürecinde
ve öngörülen ömrünü doldurduğunda
yıkımı ve atığının bertarafı sürecinde
işletme, enerji, emisyon, çevre ve atık
konularıyla maliyetlerin değerlendirilmesi, fayda/zarar analizlerinin
yapılması, vb.)
ı- İnovasyon (Yeniliklerin değerlendirilmesi, vb.)
Belgelendirme Kuruluşu,
Değerlendirme ve Sürdürülebilirlik
Uzmanı Özellikleri
Belgelendirme Kuruluşu
Kuruluş tarafsız ve bağımsız olmalıdır. Bünyesinde çalışacak Değerlendirme uzmanları ile ilgili kriterler,
değerlendirme süreçleri ve işletimi
sertifika kılavuzu ekinde kuruluş
aşamasında yayınlanır. Konuyla ilgili
gerekli ise laboratuvar alt yapısının olması gerekir. Değerlendirme
uzmanlarına eğitim verebilecek alt
yapısının olması gerekir.
Değerlendirme uzmanlarının eğitimlerini ve eğitim programlarını planlar,
gerçekleştirir, bu uzmanları belgelendirir ve kayıt altına alır,
Belgelendirme Kuruluşu, sertifikalandırılan binaları denetleyebilir,
gerek gördüğünde bina veya
uzman sertifikayı
askıya alma/iptal
etme işlemlerini
yapabilir, konuyla
ilgili düzenleme
belgelendirme
kuruluşu tarafından kuruluş
aşamasında
yayınlanır.
Değerlendirme uzmanları
tarafından
yapılan çalışma sonucunda sertifika
verme sürecini
işletir ve kayıt
altında tutar.
Değerlendirme
Uzmanı
Belgelendirme
Kuruluşu tarafından nitelikleri
belirlenen ve belli
konuda uzmanlığa sahip olan
uzmanlardır.
Belgelendirme kuruluşu
tarafından
belirlenen sertifika sistemi kriterlerine göre uzmanlık alanındaki doğru
değerlendirmeyi yapmaktan sorumludur.
Sürdürülebilirlik Uzmanı
Daimi Komite tarafından tarafından
nitelikleri belirlenen ve Bakanlıkça
verilen veya verdirilen eğitimde başarılı olan uzmanlardır.
Bina sahibinin istemesi durumunda,
bina verilerinin belgelendirme kuruluşu tarafından belirlenen sertifika
sistemi kriterlerine göre doğru hazırlanmasından sorumludur.
Şikayet Konularının
Değerlendirilmesi
Sürdürülebilirlik Uzmanı ve İşlemleri Hakkında Şikayet
Şikayet, Daimi Komiteye iletilmek
üzere Bakanlığa yapılır. Daimi komite
tarafından yapılan inceleme ve alınan
karara göre işlem tesis edilir.
Belgelendirme Kuruluşu Hakkında
Şikayet
Belgelendirme kuruluşu hakkındaki şikayet Daimi Komiteye iletilmek
üzere Bakanlığa (Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı) yapılır. Daimi Komitenin
inceleme ve alınan kararına göre
işlem tesis edilir.
Yukarıdaki konuları kapsayacak
şekilde belirlenen çerçeve içerisinde kalan tüm yerli sertifika sistemlerinin gönüllü uygulama alanına
sahip olması sağlanır.
Bakanlık olarak da bu belgelendirme kuruluşlarının mevzuata uygun
faaliyet sürdürüp
sürdürmedikleri
hususunda denetim yetkisi vardır.
Sonuç
“Sürdürülebilir Yeşil Bina
ile Sürdürülebilir Yerleşmelerin
Belgelendirme Usul Ve
Esaslarına
Dair Yönetmelik” ile
ülkemize özgü
marka değeri
olan çevre dostu
binaların yaygınlaşması hedeflerine götürecek
olan yasal alt
yapı kurulmuş
olacak, verilen
hizmetlerin
izleme ve denetimi sağlanabilecek.
57
MAKALE
Hüseyin Gelmez
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
ÇARE Çevre Danışmanlık Firması
Çevre Koordinatörü
Ülkemizde
ÇED
Sanayileşme ve plansız kentleşme başta olmak üzere dünyamızı gerek yerel
gerekse küresel çevre sorunları girdabında adeta yaşanmaz kılan kalkınma
hırsı ve süreçleri, 1970’lerden itibaren sorumluları çözüm aramaya itmiştir. 1970’li yıllar endüstrinin önce kirlettiği ve sonrasında da meydana gelen
kirliliği ortadan kaldırmak için adım atmaya zorlandığı yıllardı. Ancak kirlilik oluştuktan sonra ortadan kaldırmaya çalışmanın (onarımcı yaklaşım)
hem maliyet, hem zaman, hem de çevresel açıdan hiç de uygun bir yaklaşım
olmadığı görüldü.1990’lı yıllar ise dünyada bu konuda önemli bir stratejik
farklılığa sahne oldu.
E
ndüstrinin çevreye etkilerinin
önceden tahminine ve muhtemel sonuçların ortadan kaldırılması için tedbir alınmasına
(önleyici yaklaşım) dönüşen bu sürecin önemli çıktılarından birisi olarak
Çevresel Etki Değerlendirme konusu
ortaya çıkmıştır. Her ne kadar ABD’de
1970, Kanada’da 1973, Almanya’da
1975, Fransa’da 1976, İtalya’da 1985
yılında ÇED yönetmelikleri uygulanmaya başlamışsa da Birlesmiş
Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma
Komisyonu’nca 1987’de yayınlanan
“Ortak Geleceğimiz” raporunda yer
verildikten sonra bütün dünya için
ulaşılması hedeflenen sürdürülebilir kalkınma için “önleyici yaklaşım”
stratejisi, kalkınma projelerinde izlen-
58
mesi gereken bir yol olarak ön plana
çıkmıstır.
Ülkemizde ilk defa 11 Ağustos 1983
tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanununda
ÇED konusu mevzuata girmiştir. Çevre
Kanununun 10. Maddesi “Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri
sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum kuruluş ve işletmeler bir
“Çevresel Etki Değerlendirme Raporu
hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde
bulundurularak çevre kirlenmesine
sebep olabilecek atik ve artıkların ne
şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler
belirtilir. “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu”nun hangi tip projelerde
isteneceği, ihtiva edeceği hususlar
ve hangi makamca onaylanacağına
dair esaslar yönetmelikle belirlenir.”
hükmü yer alsa da ilk ÇED Yönetmeliği ancak 10 yıl sonra, 7 Şubat1993
tarihinde çıkarılabilmiştir.
7 Şubat 1993 tarihli yönetmelik, yürürlüğe giren ilk ÇED yönetmeliği olmakla
birlikte, daha sonra yürürlüğe girecek
olan diğer yönetmelikler için temel
oluşturması bakımından da oldukça
önemlidir. İlk ÇED yönetmeliğinin
yürürlüğe girmesinden günümüze 22
yıla yakın zaman geçti ve bu zaman
zarfında yapılmış olan kısmi değişiklikleri gözardı edecek olursak geçtiğimiz
25 Kasım 2014 tarihinde yönetmelik 7.
kez tamamen değiştirilmiş oldu.
Ekonomik ve sosyal gelişmeye engel
olmaksızın çevre değerlerini korumayı ve planlanan bir faaliyetin neden
olabileceği tüm çevresel etkileri
önceden tahmin ederek muhtemel
olumsuzlukları ortadan kaldırmayı ya
da asgari seviyeye düşürmeyi amaçlayan ÇED sürecinin yer seçiminden
başlayıp faaliyetin sonlandırılmasına,
hatta daha sonraki yıllara sari bir
süreç olması gerekirken ülkemizdeki
uygulamasına bakıldığında hiç de
böyle olmadığı görülmektedir.
1993 ve 1997 yönetmeliklerinde bulunan “yer tetkik süreci” 2002 yönetmeliğinde kaldırılmış, buna mukabil
2002 yılından itibaren ÇED sürecine
halkın katılımı konusu daha çok
ağırlık kazanmaya başlamıştır. İlk üç
yönetmelikte ÇED ve ÖN ÇED kavramları yer alırken 2003 yılında çıkarılan
yönetmelikle ÖN ÇED kavramı, yerini
Proje Tanıtım Dosyasına bırakmış ve
Seçme Eleme Kriterlerine tabi olan
projelere halkın katılımı olmaksı-
zın Ön Çed prosedürüne göre daha
dar kapsamlı Proje Tanıtım Dosyası
hazırlanmak suretiyle ÇED Gerekli
Değildir ya da ÇED gereklidir kararı
verilmeye başlanmıştır. ÇED yönetmeliği değişikliklerinde AB direktifleri
ve AB uyum süreci önemli rol oynasa
da esas itibariyle yatırımların önünde
engel olduğu saikiyle süreci kısaltmak
adına yapılmış ve beraberinde pek çok
muafiyeti getirmiş değişiklikler olarak
algılanmaktadır. 3 Ekim 2013 yönetmeliği eklerine 50 yatak ve üzeri hastaneler dahil edilirken, 25 Kasım 2014
yönetmeliğinde hastaneler kapsam
dışına çıkarılmıştır. Hastanelerin hangi
gerekçeyle yönetmelik kapsamına
alındığı ve aradan henüz bir yıl geçtikten sonra hangi gerekçeyle kapsam
dışına çıkarıldığı anlaşılamamıştır.
ÇED Yönetmeliğinde çok sık yapılan
değişiklik, idarelerin kapasitelerini ve
yapabilirliklerini kısıtlamakta, uygulayıcılarda kafa karışıklığı yaratmakta,
herhangi bir proje (örneğin Tehlikesiz
Atık Geri Dönüşüm Tesisi projesi) için
bir ilde ÇED Gerekli Değildir kararı
verilirken, bir başka ilde kapsam dışı
yazısı yazılabilmekte, diğer bir ilde de
ÇED Gereklidir kararı verilebilmektedir. Bir toplu konut projesi ile ilgili
verilmiş olan ÇED olumsuz kararına
birkaç yıl sonra ÇED olumlu kararı
verilebilmektedir.
ÇED’in önemi herkes tarafından kabul
edilmekle birlikte, toplumda en çok
tartışılan ve en çok uyuşmazlık konusu olan düzenleme de ÇED Yönetmeliği ve uygulamaları olsa gerektir.
Kurumsallaşmasını henüz tamamlayamamış olan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının ÇED konusunda kapasitesinin mutlaka geliştirilmesine ihtiyaç vardır. ÇED sürecinde elde edilen
sonuçların, projenin her aşamasında
dikkate alınması ve adeta bir taahhütler manzumesi olan ÇED raporlarında
ve Proje Tanıtım Dosyalarında ifade
edilen hususların sürekli izlenmesi,
ÇED’i daha anlamlı kılacaktır.
59
YARGITAY
KARARLARI
Esas: 2008/6206
T.C. YARGITAY
Karar: 2008/10019
Karar Tarihi: 21.05.2008 4.Ceza Dairesi
ÇEVRENİN
KASTEN
KİRLETİLMESİ
ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ SUÇU-ŞÜPHELİNİN GÖREV YAPTIĞI ŞİRKETİN TUZ İŞLETMESİNDE ATIK MADDENİN TESİS İÇERİSİNDEKİ TOPRAĞA BIRAKILMASINA YOL AÇTIĞI-TOPRAĞIN
MÜLKİYETİNİN KİME AİT OLDUĞU HUSUSUNUN SUÇUN ÖĞELERİ AÇISINDAN ÖNEMLİ OLMADIĞI
ÖZET: Mahkeme kirletildiği ileri sürülen arazinin kime ait olduğunun tespit
edilmesini suçun sübutuna mutlak
etki edecek bir kanıt olarak değerlendirmiş ise de 5237 sayılı TCY.nın
181. maddesinde kirletilen toprağın
mülkiyetinin kime ait olduğu hususu
suçun öğeleri veya nitelikli halleri
açısından önemli olmadığından atık
madde biriktirilen arazinin tapu kayıt
ve krokisinin dosya içerisinde bulunması da zorunlu değildir.
(5271 S. K. m. 170, 174, 309)
(5237 S. K. m. 181)
(2872 S. K. m. 2, 8)
Dava ve Karar: Çevrenin kasten kirletilmesi suçundan şüpheli S. T. hakkında yapılan soruşturma sonucunda
Şereflikoçhisar Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.08.2007 tarihli
iddianamenin, 5271 sayılı CYY.nın
174/1-b maddesi uyarınca iadesine
ilişkin Şereflikoçhisar Sulh Ceza
Mahkemesinin 04.09.2007 gün ve
2007/193 sayılı kararma karşı yapılan
itirazın reddine dair Şereflikoçhisar
Asliye Ceza Mahkemesince verilip ke-
60
sinleşen 12.09.2007 gün ve 2007/105
D. İş sayılı kararının Adalet Bakanlığınca 31.01.2008 gün ve 6439 sayılı
Yasa Yararına Bozulmasının istenmesi
üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 14.03.2008 gün ve 31340
sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası
Daireye gönderilmekle incelendi.
Tebliğnamede
1- Çevrenin kasten kirletilmesi suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 181.
maddesinde düzenlenmiştir. Buna
göre <ilgili kanunlarda belirlenen
teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde atık veya
artıkları toprağa, suya veya havaya
kasten veren kişi.... cezalandırılır>
denilmektedir. Söz konusu suçu bakımından korunan hukuki yarar çevredir. Mülkiyet çevrenin kasten kirletilmesi suçu bakımından suçun unsuru
olarak kanunda düzenlenmemiştir.
Dolayısıyla atık maddelerin verildiği
toprak parçasının mülkiyetinin tespiti
suçun sübutu bakımından mutlak sayılan bir delil niteliği taşımamaktadır.
Kaldı ki, aksinin kabulü halinde mül-
kiyet hakkının çevreyi kirletebilecek
biçimde sınırsız kullanımının çevreyi
kasten kirletme suçunu oluşturmayacağı sonucuna varılacaktır ki, yasa
koyucunun bu sonucu amaçladığı da
düşünülemez. Örneğin havaya, toprağa ve suya karışabilecek bir takım
çevreye ve yaşam formlarına zarar
verebilecek nitelikteki atıkların kişinin
mülkiyetinden arazide biriktirilmesi
ile çevrenin kirletilmesi söz konusu
olabilmektedir. Yasanın bu durumu
kapsamadığını ileri sürmek maddenin
lafzına uymadığı gibi ruhuna da uygun
değildir. Dolayısıyla suçun unsuru
olmayan bir hususun sorulmamış
olması ile suçun sübutuna etki eden
bir delil toplanmaksızın düzenlenen
iddianamenin düzenlenmesinde kanuna aykırı bir durumun olmadığı,
2- İddianamenin iadesine karar
veren Sulh Ceza Mahkemesince konu
edilmeyen, çevrenin kirletildiği iddia
olunan yerin tapu kayıtları ile krokisinin mahkemece yapılacak keşif
bakımından gerekli olduğu hususu
itiraz makamı olan Asliye Ceza Mahkemesince ileri sürütmeyeceği,
<Gözetilmeden itirazın kabulü yerine
yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir> denilmektedir.
Gereği görüşüldü;
5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının
174/1. maddesinde; Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma
evrakının verildiği tarihten itibaren
onbeş gün içinde soruşturma evresine
ilişkin bütün belgeler incelendikten
sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;
a) 170 inci maddeye aykırı olarak
düzenlenen,
b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,
c) <Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi
olduğu soruşturma dosyasından
açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme
veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın
düzenlenen, iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar
verilir.> 2872 sayılı Çevre Yasasının
2. maddesinde; <Bu Kanunda geçen
terimlerden; Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri
ve karşılıklı olarak etkileşim içinde
bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal,
ekonomik ve kültürel ortamı, Çevre
korunması: Çevresel değerlerin ve
ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut
bozulmaları gidermeye, çevreyi
iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre
kirliliğini önlemeye yönelik çalınmaların bütününü, Çevre kirliliği: Çevrede
meydana gelen ve canlıların sağlığını,
çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi
bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi,
Alcı ortam: Hava, su, toprak ortamları
ile bu ortamlarla ilişkili ekosistemleri,
Atık: Herhangi bir faaliyet sonucunda
oluşan, çevreye atılan veya bırakılan
her türlü maddeyi, ifade eder.> Aynı
Yasanın 8. maddesinin 1. fıkrasında
<Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar
verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde
belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı
biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.>
2. fıkrasında ise <Kirlenme ihtimalinin
bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini
gidermek veya azaltmak için gerekli
tedbirleri almakla hükümlüdürler.>
hükümleri yer almaktadır.
Somut olayda, Şereflikoçhisar Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheli S.
T. hakkında, sorumlu müdür olarak
görev yaptığı şirketin tuz işletmesinde tuzun yıkanması sonucu ortaya
çıkan atık maddenin tesis içerisindeki toprağa bırakılmasına yol açarak
çevrenin kasten kirletilmesi suçunu
işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
İncelenen iddianamede, şüphelinin
kimliği, ihbarda bulunan kurumun
adı, yüklenen suç ve uygulanması
gereken yasa maddeleri, yüklenen
suçun işlendiği yer ve tarih ile suçun
kanıtlarının açıklandığı görülmektedir.
iadesi kararına karşı yapılan itirazı
inceleyen merciin erdiği ret kararı
hukuka aykırıdır.
Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki
düşünce yapılan açıklamalar ışığında
yerinde görüldüğünden, çevrenin kasten kirletilmesi suçundan şüpheli S.
T. hakkında düzenlenen İddianamenin
iadesi kararına karşı yapılan itirazın
reddine ilişkin, Şereflikoçhisar Asliye
Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 12.09.2007 gün ve 2007/105 D.
İş sayılı kararın, 5271 sayılı CYY.nın
309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı yasa maddesinin 4-a fıkrası
gereğince, sonraki işlemlerin yerinde
tamamlanmasına, oybirliği ile karar
verildi.
İddianamenin iadesi karanının, suçun
sübutuna etki edeceği mutlak sayılan
bir kanıt toplanmadan kamu davası
açılmasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Mahkeme kirletildiği ileri
sürülen arazinin kime ait olduğunun
tespit edilmesini suçun sübutuna
mutlak etki edecek bir kanıt olarak
değerlendirmiş ise de 5237 sayılı
TCY.nın 181. maddesinde kirletilen toprağın mülkiyetinin
kime ait olduğu hususu
suçun öğeleri veya nitelikli halleri açısından
önemli olmadığından
atık madde biriktirilen arazinin tapu
kayıt ve krokisinin
dosya içerisinde
bulunması da zorunlu değildir.
Anılan yasal düzenlemenin
ilgili kanun olarak gönderme yaptığı
2872 sayılı Çevre Yasasında da atık
maddenin bırakıldığı toprağın, mülkiyetinin kime ait olduğu gözetilmeksizin korunması zorunluluğuna değinilmiştir. İddianamenin iadesi kararının
gerekçesinin, 5237 sayılı TCY.nın 181.
maddesinin koruduğu hukuki değere
karşı gerçekleştirilecek eylemlerin bir
kısmını yaptırmışız bırakacağı açıktır.
Belirtilen nedenlerle İddianamenin
61
TANITIM
T.C. Orman Genel Müdürlüğü - Antalya Bölgesi
Orman Bölge Müdürlüğü / Antalya
Orman Bölge Müdür Yardımcısı Mehmet Bahar’ın misafiri olduk ve bu sayı tanıtım
sayfamıza T.C. Orman Genel Müdürlüğü - Antalya Bölgesi’ni taşıdık.
1951 yılında başmüdürlük olarak kurulan bölge müdürlüğü, ilk kuruluşta
Antalya, Burdur, Eğirdir, Alanya, Finike
ve Manavgat Orman İşletmelerinden
oluşmaktaydı. Daha sonra 1953’te
Kaş, 1960’da Akseki, 1961 yılında
Düzlerçamı ve Çığlıkara Örnek Orman
İşletmeleri ve 1963’de Gündoğmuş
Orman İşletmesi dâhil oldu.
1967 yılında Isparta Orman Başmüdürlüğünün kurulması ile Burdur ve
Eğirdir Orman İşletmeleri Antalya
Orman Başmüdürlüğünden ayrılmıştır. 1972 yılında da Örnek İşletmelerin kaldırılması ile Düzlerçamı
Örnek İşletmesi Antalya İşletmesine
bağlanmış, Çığlıkara Örnek İşletmesi de Elmalı Orman İşletmesi adı
ile ormancılık çalışmalarına devam
etmiştir. 1967 yılında Bucak, 1968’de
Gazipaşa, Serik, Korkuteli, 1970’de
Kumluca, 1982’de Cevizli Orman
İşletme Müdürlüğü kurulmuştur.
1984 yılında Bakanlık bünyesinde yapılan reorganizasyon dolayısı ile Başmüdürlükler, Bölge Müdürlüklerine
dönüştürülmüştür.1993 yılında Bucak
62
İşletmesi Isparta Bölge Müdürlüğüne devir edilmiş, ayrıca 2003 yılında
Cevizli İşletmesi kapatılarak İşletme
Şeflikleri Akseki Orman İşletmesine
bağlanmıştır. 2000 yılında Taşağıl Orman İşletme Müdürlüğü, 2010 yılında
Çığlık, Cerle, Yeşilvadi ve Mahmutlar
Orman İşletme Şefliği kurulmuştur.
Bölge Müdürlüğümüz, Antalya sınırları içerisinde 1 Büyükşehir, 19 İlçe ve
alt Belediyelere bağlı 633 mahalleyi
kapsamaktadır.Mahallelerin (Köylerin- Büyükşehir yasasından dolayı
köyler mahalle oldu.) 488‘i orman içi
ve kenarında bulunmaktadır. Faaliyetlerimiz 15 Kadastro Komisyonu,
4 Amenajman Rehberlik ve Denetim
Başmühendisliği, 4 Amenajman
Başmühendisliği, Fidanlık Müdürlüğü, Uluslararası Orman Yangınları
Eğitim Merkezi Müdürlüğü, 13 Orman
İşletme Müdürlüğüne bağlı 73 Orman
İşletme Şefliği, 13 diğer şeflik ve bunlara bağlı teknik ve idari personelle
yürütülmektedir.
Bölge Müdürlüğümüz genel alanı
yenilenen amenajman plan verilerine
göre; 2.110.997 hektar olup, 1.164.425
(yüzde 55) hektarı ormanlık alan,
946.572 (yüzde 45) hektarı açık alandır. Ormanlık alanın 641.837 hektarı
verimli orman, 522.588 hektarı bozuk
ormandır. Ülkemizin yüzde 27.2’si
orman olup Bölge müdürlüğümüz
ormanlık alanı ülkemiz ormanlarının yüzde 5,4 ‘ünü oluşturmaktadır.
İlimiz ormanlarının asli ağaç türleri;
Kızılçam(yüzde 65), Sedir (yüzde 16),
Karaçam (yüzde 8), Göknar (yüzde 5),
Ardıç (yüzde 4) ve yüzde 2 Diğer yapraklı ağaç türlerinden oluşmaktadır.
Bölge Müdürlüğümüz doğu – batı
yönünde 640 km.lik Akdeniz kıyı şeridine sahiptir. Bölgenin batısında yer
alan Beydağlar ile kuzeyini çevreleyen
Toros Dağları nedeniyle rakım 3000
m’ye kadar yükselmekte olup, genel
arazi yapısı kırık sarp ve engebelidir.
Topoğrafik yapının ve iklim verilerinin
kısa aralıklarda değişiklik göstermesinin doğal sonucu olarak bölgemiz
biyolojik çeşitlilik bakımından oldukça
zengindir. Bu zenginlik fauna açısından olduğu kadar flora açısından da
söz konusudur.
Orman Bölge Müdürlüğünün
görevleri şunlardır:
1- a) Bölgesi ile ilgili işleri mevzuat hükümleri ile Genel Müdürlüğün
talimatlarına göre yönetmek, plan,
proje ve yıllık programları uygulamak
amacı ile bağlı birimlerin faaliyetlerini
düzenlemek ve kontrol etmek.
b) İşletmeler tarafından hazırlanıp bölge
müdürlüğüne gönderilen bütçeleri ve iş
planlarını inceledikten sonra konsolidesini yaparak Genel Müdürlüğe göndermek.
c) Amenajman, ağaçlandırma, silvikültür ve diğer plan, proje ve raporlar ile
her türlü işlere ait keşif evrakını incelemek, yetkisi içinde olanları onaylamak ve uygulanmasını sağlamak.
ç) Üretim, taşıma ve satış işlerini düzenlemek, takip etmek ve ettirmek.
d) Üretim, ağaçlandırma yolları ve
yangın şeritleri ile ilgili orman yolları
ağının tespitini, etüt ve projelerinin
yapılmasını sağlamak, Bakanlıkça
mevcut mevzuatlar çerçevesinde tespit
edilecek usul ve esaslar dâhilinde üretim, ağaçlandırma ve yangın sahaları
ile ilgili ve bu sahalara ulaşılmasını
sağlayan işler ile aynı şekilde yetkisi
dahilindeki yapım, bakım ve onarım işlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak.
h) Harcama yetkilisi
olarak özel bütçeden
bölge müdürlüğüne
tahsis edilen ödeneklerin
mevzuatına uygun etkin,
verimli ve ekonomik
kullanımını sağlamak.
ı) Özel bütçe harcama
belgelerini harcama
yetkilisi olarak onaylamak.
i) Bölge müdürlüğünün bütçe tekliflerinin
Kalkınma Planı, Kırsal
Kalkınma Planı, Bölge
Planı, Genel Müdürlük Stratejik Planı ve
Performans Programına
uygun olarak yapılmasını
sağlamak.
Orman Bölge Müdür Yardımcısı Mehmet Bahar
j) Bölge müdürlüğünün özel bütçeye
ait taşınır iş ve işlemlerinin yürütülmesini sağlamak.
k) Bölge müdürlüğünün birim faaliyet
raporunun mevzuata uygun olarak
hazırlanmasını sağlamak.
l) Genel Müdürlüğün vereceği benzeri
görevleri yapmak.
g) Lüzum görülen hallerde gerek bölge
müdürlüğü, gerekse işletme müdürlüğü
görev alanı içinde bulunan personelden
münasip gördüklerini diğer bir işletmede ve işletmelerde bulunanları da bölge
müdürlüğü merkezinde üç ayı geçmemek şartıyla geçici görevle çalıştırmak.
2- Bilindiği gibi 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı iş kanunu genel
olarak işçi sağlığı ve işçilerin özlük
hakları vb konuları içermekte idi. Bütün uluslararası toplantılarda ülkemiz
bu konularda eleştiri almaktaydı. ILO
(uluslararası çalışma örgütü) tarafından da yine hep eleştiri alan iş sağlığı
ve güvenliği ile 4857 sayılı kanunda yer
alan maddeler iptal edilerek bağımsız
bir iş sağlığı ve güvenliği kanunu 30 haziran 2012 tarihinde 28339 sayılı resmi
gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Tabii olarak 4857 sayılı kanunun iş sağlığı ile ilgili maddeleri bu kanunda daha
detaylı olarak ele alındığını görüyoruz.
Bu kanunda işçi memur ayrımı kaldırılarak çalışan ibaresi ile bütün çalışanları kapsadığını ve kamu kurumlarını
da kapsadığını görmekteyiz.
ğ) Her türlü inşaat ve tesisat işlerini
kontrol etmek ettirmek ve her çeşit
makinelerin ve motorlu taşıtların
bakımlı ve randımanlı çalışmalarını
temin etmek ve ettirmek.
Kanunun 38. Maddesinde kamu kurumlarında kanunun yayım tarihinden
sonra üç yıl içerisinde yürürlüğe gireceği dolayısı ile kamu kurumlarının
bu süre içerisinde bu kanun hüküm-
e) Genel Müdürlükçe verilen yetki
çerçevesinde işletme müdürlükleri
arasında döner sermaye bütçe ödeneklerinde aktarmalar yapmak ve bu
konuda Genel Müdürlüğe bilgi vermek.
f) Hizmetleri ile ilgili olarak mülki idare amirleri, diğer bölge müdürlükleri,
ilgili kurum ve kuruluşlar ve kalkınma
ajansları ile işbirliğinde bulunmak.
lerine hazırlıklı olmaları gerekirken
torba yasa diye tabir edilen yasa ile
kamu kurumlarında 01.01.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Her ne kadar hazırlıksız yakalanmış
olsak bile Antalya Orman Bölge Müdürlüğünde biz bu kanunun yükümlülüklerini yerine getirmiş bulunuyoruz.
Kanun henüz yasalaşma aşamasında
OSGB den eğitim almış iş güvenliği
eğitimi almış A sınıfı belgeye sahip
yeterli sayıda çalışanlarımızdan faydalanıyoruz. 13 tane işletme müdürlüğümüzden 10 tanesinde iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerini kendi çalışanlarımızla yürütüyoruz. Bütün işletmelerimizde tehlikeler belirlenerek risk
analizleri yapıldı, işletmelerimizin acil
durum planları hazırlandı, çalışanların sağlık taramaları yapılarak
yönetmelikte belirtilen 12 saatlik isg
eğitimleri verildi. 50 den fazla çalışanı
olan işletmelerimizde iş sağlığı ve güvenliği kurulları oluşturuldu. Kurum
olarak açık alan işletmeciliği yapıldığı
için tabii ki bazı eksikliklerimiz olabilir, bu uygulama kamu kurumlarında
yeni başladığı için bu eksikliklerimiz
kısa zamanda giderilecektir.
3- Orman Bölge Müdürlüğü olarak iş
sağlığı ve güvenliği konularında hizmet
alacağımız firmalar öncelikle kurumumuzu çok iyi tanımaları ve güvenilir
olmaları gerekir. Çünkü yapılan iş itibarı
ile doğaya açık çalışma yapıldığı için çalışılan iş ve işlemleri iyi bilmeleri tehlike
belirleme açısından çok önemlidir. İşlet-
63
me Müdürlüklerimizde işyeri alan olarak
gerçekten çok büyüktür. Biz ilk etapta bu
işleri kendi çalışanlarımızla yapıyoruz.
Çalışan arkadaşlarımızın mesleki tecrübe ve deneyimleri çok yüksek olduğu
için biz bu konuda çok şanslıyız. Böyle
bir ekibin risk değerlendirmesi doğruluk
açısından çok önemlidir.
4- Orman Bölge Müdürlüğümüz Antalya
Orman İşletme Müdürlüğü Döşeme
altı ilçesi sınırları içerisinde Nebilerde
12.12.2012 tarihinde sayın bakanımızın da teşrifleri ile açılan Uluslararası
Orman Yangın Okulu Ülkemiz ve komşu
ülkeler açısından son derece önemlidir. Dünyada her yıl 4 milyon Ha orman
yangını çıktığını ve bu yangınların 550
bin Ha ‘nın Akdeniz etrafındaki ülkelerde çıktığını biliyoruz. Bu coğrafyada
gerçekten böyle bir okula ihtiyaç vardı.
Geçtiğimiz yıl Bosna-Hersek ve Suudi
ülkelerinden üç grup halinde eğitim
verildi. Orman Genel Müdürlüğü olarak
orman yangınlarında çalışan personelimiz sürekli eğitime tabi tutulmaktadır.
Bilgi yenileme eğitimleri, işbaşı eğitimleri, mesleki eğitimler vb. verilmekte
olup okulumuzun bilgisayar destekli
eğitimlerinin yanında ikinci etabı olan
simülasyon eğitim yazılımları son aşamasındadır. Okulumuzda teşkilatımız
mensuplarından Operatör, orman muhafaza memuru, teknik kadroda bulunan
mühendislere eğitim verilmektedir. 2013
ve 2014 yıllarında yaklaşık 1500 çalışanımıza yangın uzmanlık eğitimi ve ileri
sürüş teknikleri eğitimleri verilmiştir.
5- Antalya Orman Bölge Müdürlüğümüz içerisinde orman yangınlarının
koordinasyonunun yapıldığı yangın hareket merkezi bulunmaktadır. Orman
yangın ihbarları ALO 177 yangın ihbar
hattı yada Bölge Müdürlüğümüzde
değişik yerlerde bulunan 49 adet
yangın gözetleme kulesinden yapılmaktadır. İhbardan sonra koordinasyon merkezimiz aracılığı ile yangın
mahalline en yakın ekipler yangına
sevk edilmektedir. Bölgemizde bir
uçak dört adet helikopter hava gücü
ile 91 arazöz, 36 su ikmal ve 47 adet
ilk müdahale aracımız ormanların değişik noktalarında konuşlanmaktadır.
Bu ekiplerimiz 24 saat esasına göre
çalışmakta olup ihbar aldıkları anda
yangın mahalline hareket etmektedir.
Bu ekiplerimize 13 adet dozer kara
gücü olarak destek vermektedir.
64
Yangın mahalline ilk ulaşan ekibimiz
yangının durumu hakkında koordinasyon merkezimize bilgi aktarmaktadır.
Bütün yangınlar il valiliğine, Kolluk
kuvvetlerine ve Orman Genel Müdürlüğüne anında bildirilmektedir. Olası
büyük yangınlarda bölge müdürlükleri
arası ekip takviyesinde bulunulur.
Bütün ekiplerimizde, ekip merkezlerimizde, haberleşme ve gözetleme
kulelerimizde telsizler yardımıyla
haberleşme sağlanmaktadır.
6- Orman içerisinden geçen enerji iletim,
dağıtım hatları ile trafo merkezlerinden
zaman zaman elektrik kaynaklı yangınlar çıkmaktadır. Bu tür yangınlarda ilk
olarak mutlaka hatta bulunan elektrik
kestirilmektedir. Her yıl il valiliğince
alınan il yangın komisyon kararlarında
da elektrik dağıtım şirketlerinin hat bakımlarını ve hat altı bakımlarını yapacaklarına dair kararlar alınsa da uygulamada bu bakımların yerinde ve zamanında
yapılmadığını görmekteyiz. Elektrik
işlerinde topraklama yönetmeliği gereği
enerji dağıtım hatları her beş yılda bir
periyodik bakımlarının yapılması gerekir.
7- Bölge Müdürlüğümüzde son 10 yıllık
yangın ortalaması 2500 Ha civarında
olup Türkiye genelindeki yıllık yangın
ortalamasına oranı yaklaşık yüzde 23
civarındadır. Bu oranın bu kadar yüksek olmasının nedeni 2008 yılında çıkan
Taşağıl-Serik yangınının çok büyük
olmasındandır. Yangının çıkış sebepleri
olarak istatistikler her yıl değişmekle
birlikte yaklaşık yüzde 59 ihmal dikkatsizlik ve kaza, yüzde 20 nedeni bilinmeyen, yüzde 12 kasıt, yüzde 9 civarında
yıldırım yangınları çıkmaktadır.
8- İş kazalarının oranları konusunda
kurumumuzda geçmiş
yıllarda tutulan sağlıklı
bir istatistik yoktur.
Kamu kurumlarında
iş sağlığı ve güvenliği
kapsamında olmadığı
ve ölümlü olmayan
iş kazalarının kayda
girmediği bunun nedeninin ise kamu kurumu
olduğu kanaatindeyim.
Ölümlü iş kazası olarak
geçmiş yıllarda en çok
yaşadığımız kazalar
orman yangınlarında gerçekleşmiştir.
Bunların çoğunluğu karbon monoksit zehirlenmesi ve yanıklardır. Artık
bundan sonra bu kazaların istatistikleri
sağlıklı bir şekilde tutulacaktır. İş kazalarının nedenlerine gelince güvensiz
hareketler ve güvensiz durumlardır.
Biraz açacak olursak; doğrudan ve
dolaylı nedenlerdir. Doğrudan nedenler koruyucu kullanmama, tehlikeli
hareket, koruyucu donanım olmaması,
koruyucu donanımın uygun olmaması,
tehlikeli metotlarla çalışma, uygun
olmayan iş ekipmanı ile çalışma,
tehlikeli hareket, çalışanın fiziki ve
ruhsal durumu, yönetimsel önlemlerin
alınmaması, termal konfor şartlarının
olmaması gibi nedenleri sayabiliriz. Çözüm olarak devlet, işveren ve
çalışanların üzerlerine düşen görevleri
yerine getirmesi yanında sendikalar,
sivil toplum örgütleri ,üniversiteler,
kamuoyu hep birlikte çalışmalıdır.
9- Yangınla mücadele faaliyetlerinde iş
gücü yanında iş makinası olarak özellikle diğer kamu kurumlarının iş makinalarından yararlanmaktayız. Her yıl
mayıs ayı içerisinde il yangın komisyonu
toplanarak bazı kararlar alınır. Bu kararlar içerisinde hangi kurumun neler
yapabileceği görüşülüp karara bağlanır.
Kamu kurumları yanında özel sektörün
de iş makinalarından faydalanırız.
10- 2015 yılı içerisinde Bölge müdürlüğü olarak kurmuş olduğumuz iş
sağlığı ve güvenliği sistemini daha da
geliştirerek çalışanlarımızı iş kazaları
ve meslek hastalıklarından mümkün
olduğunca korumak amacımız olacaktır. Bunun için çalışmalara başladığımız kendi personelimizin ve hizmet
aldığımız OSGB nin performanslarını
değerlendirip yola devam edeceğiz.

Benzer belgeler