Latin Amerika`da Köylü Hareketleri

Transkript

Latin Amerika`da Köylü Hareketleri
Latin Amerika'da Köylü Hareketleri - James Petras
22 Ağustos 2005 - James Petras
James Petras’ın “Latin Amerika’da Köylü Hareketleri” üzerine yayınlanan bu
makalesi, Kıta’daki kimi gelişmelerden önce yazılmış olması itibariyle veri
eksiği taşımakta fakat söz konusu gelişmeler yazarın değerlendirmelerini
eskitmek bir yana destekler nitelikte olduğundan güncelliğini hala
korumaktadır. Söz konusu “yeni” gelişmeler, Ekvador’da yerli-köylü örgütü
CONAIE’nin bir süre destek verdiği Gutierrez hükümetinin Nisan 2005’te
CONAIE’nin de içinde bulunduğu bir hareketle devrilmesi ve yerine bir
benzeri Palacio’nun gelmesi, Bolivya’da Evo Morales liderliğindeki MAS’ın
yine bir süre destek verdiği Mesa’nın Haziran 2005’te halk ayaklanmasıyla
devrilmesi ve yine Morales’in ayak sürçmeleriyle seçimlere kilitlenen bir
sürece girilmesi ve Brezilya’da MST’nin Lula’ya verdiği desteği yolsuzluk
skandalında dahi sürdürmüşse de kısmen geri çekmesidir. Belirttiğimiz gibi
bu gelişmeler yazarın tespitlerini eskitmemiş, yalnızca desteklemiştir.
(sendika.org'nin notu)
Yetmişli yılların sonlarında pek çok uzman köylü hareketlerini gerileyen, toplumsal
değişim yapamayacak, zamanı geçmiş hareketler olarak tanımlıyorlardı. Bu gözlemciler,
sendikalarla ve kent yoksullarının mahalle örgütleriyle koalisyon kuran ve nüfus
değişimini de hesaba katarak daha geniş örgütlenme temelinde ortaya çıkan yeni nesil
modern köylü önderlerini ne görmüş ne de anlamışlardır. Köylü örgütleri nüfus içindeki
görece nicel kayıplarını, örgütlenme, önderlik, strateji ve taktik alanındaki nitel
kazanımlarıyla yeterinden fazla telafi etmişlerdir.
Kırsal Mücadelenin Önemi
Son yirmi yıldır, kitlesel köylü eylemlerinin zengin ve kapsamlı mozaiğini gözler önüne
seren yazılar, kişisel anlatımlar, alan çalışmaları ve gözlemler; kırsal hareketlerin Latin
Amerika’nın çoğu bölgesinde değişik zamanlarda hala canlı ve dinamik bir rol oynadığını
su götürmez bir şekilde ortaya koymaktadır.
Latin Amerika’daki hemen bütün büyük köylü hareketleri yerel, ulusal ve hatta
uluslararası mücadele ve kampanyalara katılmaktadır. Çoğu kez, insan hakları ihlalleri
gibi acil yerel sorunlar üzerinden yükselen direnişler, ulusal seferberliğe ve uluslararası
dayanışma kampanyalarına temel hazırlamaktadır. Bunlar gibi, çoğu hareket de, ulusal
iktidara bir sıçrama tahtası olması ve devletin gücüne meydan okumak amacıyla, “yerel”
siyasi egemenlik zeminleri oluşturmuşlardır. Bunlar içinde örnek olarak, Ekvador Yerli
Uluslar Konfederasyonu (CONAIE) ve Bolivya’nın kokaleroları (koka çiftçileri)
gösterilebilir. Her ne kadar çoğu köylü hareketinde kendi etnik ve Kızılderili/AfrikalıAmerikalı hakları ve bağımsızlıkları merkezi konumdaysa da, bu hareketler, sınıfsal
çıkarlara ve diğer sömürülen sınıflarla yatay ittifaklara sıkıca bağlıdırlar.
Şiddetli siyasi baskı ya da politik bozgun dönemlerinde köylü hareketleri gündemlerini
yerel taleplere, spesifik projelere ve savunma eylemlerine kaydırabilirler.
Kitleselleştikleri ve başarılı mücadeleler verdikleri dönemlerdeyse, köylü hareketleri
ulusal sorunları ele alarak merkezî siyasi iktidar ve otoritelere meydan okuma
eğilimindedirler.
Köylü hareketlerinin çoğu bir yada birkaç değişik siyasi eylemin içinde dolaysız yer
almaktadır. Brezilya, Orta Amerika (özellikle Guatemala’da), Ekvador, Paraguay,
Bolivya, Peru, Kolombiya ve Meksika’da, Amerikalar arası Serbest Ticaret Anlaşması’na
(ALCA) karşı mücadelede köylü hareketleri önder rolü oynamaktadırlar. Monsanto’nun
reklamını yaptığı genetik değişimli ve kimyasal temelli tarıma karşı köylü hareketleri
ekolojik açıdan daha sağlıklı tarımsal üretim için mücadele vermektedirler. Köylü
hareketleri, gıda üretilen ekinlerin zehirli gazlarla böceklerden temizlenmesine karşı
mücadele etmiş ve ekonomiye kat kat faydası olan ve aile geçiminde önemli yeri olan
koka tarımını savunmuşlardır. Köylü liderleri Washington’un, uyuşturucuyla, narkotik
üretimi yapan ve dağıtımını elinde tutan kendi seçkin yandaşlarını ve yasa dışı narkotik
kârları “aklayan” kendi bankalarını kovuşturarak savaşmasını öneriyorlar.
Özelleştirmelere, ABD üslerine ve yasa dışı yabancı borç ödemelerine karşı koalisyonlara
katılan köylü hareketleri, IMF destekli “kemer sıkma” operasyonlarının geciktirilmesi ya
da durdurulmasında da dolaysız katılımlarıyla başarı sağlamışlardır. Bu kadar önemli bir
başka şey de, şehirlerde daha geniş “patlamalar” oluşturan hareketlerin başlamasına da
katkıda bulunmuşlardır. Bunlar arasında Ekim 2003 Bolivya ayaklanması; Ocak 1994
Zapatista’ların ayaklanması; 2000 yılında Ekvador’daki Kongre’nin işgali ve 2000’li
yıllarda Brezilya’daki toprak işgalleri sayılabilir.
Doğrudan Eylem mi Seçim Siyaseti mi?
Doğrudan eylem metotları, 25 yılı aşkın bir süredir köylü hareketlerinin kısa ve orta
vadeli hedeflerine ulaşmalarında, seçim partilerinin kimliğinden bağımsız olarak seçim
stratejilerinden daha etkili olmuştur.
Örneğin, Ekvador’da CONAIE, yolsuzluklara batmış iki neo-liberal başkanı devirmiş,
olumlu toplumsal reformları geçirmiş ve sivil toplum içinde desteğini güçlendirmiştir.
Ama ne zaman ki CONAIE seçim siyasetine dönerek Başkan Gutierrez’i desteklemiş, bu
değişiklikten alınan sonuçlar da kötüleşmiştir: toplumsal harcamalar kısılmış, siyasî
baskılar artmış ve harekette küskünlükler ve bölünmeler başlamıştır
Brezilya’da doğrudan eyleme baş vuran köylü hareketleri işgaller ve yol blokajlarıyla
büyük topraklar ele geçirmişler, Bolivya’da da yozlaşan neo-liberal başkanları
devirmişlerdir. Buna karşın, bu hareketler ne zaman “merkez-sol” seçim siyasilerine
güvenmeye başladılarsa, sonuç gene tamamen olumsuz olmuştur: Brezilya’daki Lula
rejiminde Kırsal Topraksız Köylü Hareketi (MST), toprak işgallerini önemli ölçüde
azaltırken, tarım ihracatçısı seçkinlerin zorla köy boşlatma, baskı ve artan saldırılarına
maruz kalmışlardır. Başta Başkan Mesa’yı destekleyen Bolivya’nın kokaleroları (koka
üreticileri) da, koka ekimini yasaklayan programlar, kırsal kesimde gelişmeye pek olanak
tanımayan gerici bir petrol yasası ve hükümetin verdiği sözlerden ardı ardına geri
dönmesiyle karşılaşmışlardır.
Devletin (Genellikle Gerici) Rolü
Hem federal hem de yerel pek çok hükümet köylü hareketlerinin düşmanı olmuşlardır.
Meksika devleti Chiapas, Guerrero, Oaxaca ve ülkenin orta ve güneyinde köylü
hareketlerini sert bir biçimde bastırmıştır. Kolombiya’da, üç milyon köylüyü “arazi
kavurma” (düşmana zarar vermek için bütün tarımsal üretim araçlarını yok etme
politikası –Çev.Notu) siyasetiyle ordu destekli paramiliter gruplar, binlerce köylü
önderini de katletmişlerdir. Brezilya’da, Lula’nın başkanlığından hem önce hem de sonra,
yerel yargıçların, polis şeflerinin ve federe hükümetin tınmaz kaygısızlığının yardımıyla
onlarca köylü eylemcisi, kilise aktivisti ve insan hakları öncüsü yerel çetelerce
öldürülmüşlerdir. Hatta Başkan Chavez’in yönetimi altındaki Venezüella’da bile, -pek
çoğu toprak reformundan yararlanacak olan- 110 köylü lideri, 2001-2004 arasında yerel
yetkililerin suç ortaklığıyla toprak sahiplerinin “özel ordu”larınca katledilmiştir. Yani,
başka bir deyişle, köylü hareketleri devlet yüzünden değil, devlete rağmen olumlu
değişimler getirebilmişlerdir.
Ancak bu, devletin her yerde, her zaman köylü taleplerine düşmandır demeye gelmez.
Burada en önemli olan, devletin sınıf karakteri ve yöneticilerinin ideolojik eğilimleridir.
Küba devrimi, köylü hareketleriyle olumlu devlet müdahalesinin beraberce hareketinin
olanaklarına örnek olarak gösterilebilir. Venezüella’da da benzer olanakları bulmak
mümkündür, çünkü, Chavez başkanlığında köylülerle hükümet arasında iyi ilişkiler
bulunmaktadır.
Öte yandan, Lula’nın Brezilya’sında, açıktan tarım şirketlerince yönetilen bir neo-liberal
rejim bulunmaktadır. Ama gene de, ilk devlet reaksiyonu olumsuz olsa da, kilise,
üniversite, insan hakları, sendika örgütleri (ve hatta bazı ilerici parlamenterlerin de)
katılımıyla kent koalisyonlarının örgütlemesiyle oluşturulan toplumsal köylü baskısı,
rejimleri, toprak kamulaştırmaları ve tarım kooperasyonlarını finanse etmeye zorlayabilir.
İşte Brezilya’da olan budur.
Bir Köylü Çelişkisi
Bugün köylü hareketlerinin öne çıkmasında çeşitli nedenler var. Köylüler üzerinde neoliberal siyasetler “kıskaç” etkisi yapmıştır. Neo-liberal politikalar yüksek sübvansiyonlu
gıda ve diğer tarım ürünleri ithalatının desteğiyle fiyatları düşürüp üretici köylüyü iflasa
sürüklemektedir. Neo-liberal rejimler de, döviz toplamak amacıyla, tarım-ihracat
sektörünü destekleyerek üretici köylülerin topraklarından sürülmesine neden olurlar.
İflas ve topraktan sürülme salt gelirde düşüş ya da işsizlik demek olmayıp aynı zamanda
insanları müthiş yabancılaştıran bir deneyim olarak barınağın, topluluk ve aile bağlarının
da kaybolması demektir. Neo-liberalizm tarafından empoze edilen tehditler ve gerçekler
özellikle başka barınak, topluluk ve istihdam seçeneklerin bulunmadığı kırsal kesimde
çok daha derindir.
Bunlara rağmen, çok daha eğitimli ve politikleşmiş; şehir seçkinlerinden ve parti
çarklarından bağımsız; ulusal ve uluslararası siyasette daha bilgili ve şehirli avukatların
ve öteki profesyonellerin üstünlüğünün etkisi altında bulunan eski köylü liderlerine göre
çok daha özgür yeni bir köylü önderliği ortaya çıkmıştır. Daha da öte, “üçlü”
komisyonlarda tıkanıp kalarak bürokratikleşmiş daha eski sendikalar ve sendika
önderlerinin tersine, yeni köylü hareketleri, emperyal devletle yerel yönetici sınıfların
arasındaki ticaret anlaşmalarına meydan okuyan bağımsız sınıf ve etnik mücadeleler
temelinde ortaya çıkmıştır.
Yalnız, son on yılda köylü isyanlarının artışı zaman ve yer bakımından bir kararlılık
göstermez. Büyük köylü hareketleri örgütlenme ve eylem açısından iniş çıkışlar
yaşamaktadırlar. Gene aynı şekilde, devletin yapısı ve siyasetine bağlı olarak, bu
hareketlerin göreceli gücü ülkeden ülkeye büyük değişiklikler göstermektedir. Bu
karmaşık oluşuma bakıldığında belirli bir yer veya zamanda genel olarak “köylü
hareketleri” hakkında evrensel genellemeler yapmak zordur.
Brezilya, Bolivya ve Ekvador gibi yerlerde, “en kabarık” olduğu dönemlerde, köylü
hareketleri birçok büyük çiftliği ele geçiren ya da rejimleri deviren uzun dönemli, geniş
ölçekli mücadelelere girmişlerdir.
“Orta derecede” mücadele ve örgütlenmelerin sürdüğü, Guatemala, Meksika, Kolombiya,
Paraguay, Peru ve El Salvador gibi yerlerde, militan ve aktif hareketler eğer müthiş baskı
altında olmasalar daha da çok güçlü olabilecek bölgesel iktidarlar yürütmektedirler.
Köylü hareketlerinin “düşük seviyede” örgütlenme ve eylemde bulunduğu yerler ise Şili,
Uruguay, Arjantin ve Venezüella’dır. Ancak, Venezüella’da başkan Chavez’in toprak
reformuna sıcak yaklaşan siyaseti ve toprak dağıtımı, köylü örgütleri ve kooperatiflere
olumlu yanaşması, 2000’li yılların başlarından beri burada önemli bir köylü hareketinin
doğmasına neden oldu. Öte yandan, Arjantin’de her ne kadar köylü hareketlerinin ulusal
bir etkisi pek olmadıysa da, kuzeydoğuda, Santiego de Estero, Formosa ve başka
bölgelerde bu hareketler yerel etkilerini geliştirmişlerdir.
Güçlü köylü hareketleri ve örgütleri büyük ve birbirine bağlı Yerli toplulukları olan
(Bolivya, Ekvador ve Guatemala); yerlerinden edilen topraksız kır işçilerinin (Brezilya)
ve köylülerin (Kolombiya) bulunduğu; büyük tarım şirketlerinin küçük üreticileri iflas
ettirdiği (Paraguay); ve, anlamlı bir alternatif sunamadan ABD emperyalizminin
uşaklarının koka bitkisine saldırılarının sürdüğü (Peru, Kolombiya ve Bolivya) ülkelerde
ortaya çıkmaktadır.
Yoğun Mücadeleler Dönemi
Köylü mücadelelerinin 80’lerin ortalarından 2000’in başlarına kadarki yoğunluğu,
özellikle Yerli topluluklarında geniş etnik-sınıf bilincinin yol göstermesiyle, Ekvador’da
toplu ayaklanmalara (CONAIE), Meksika’da silahlı direnişlere (Ulusal Kurtuluş Ordusu
Zapatista, ya da, EZLN), Bolivya’nın Guerrero bölgesindeki köylü hareketlerine ya da
Cochabamba ve Altiplano bölgelerindeki kokaleros (koka üreticileri) hareketlerine ve
Peru’daki koka çiftçilerinin hareketlerine yol açtı.
1985’den başlayarak, 2002’ye kadar Brezilya’da MST binlerce büyük çiftliği işgal ederek
350.000 kır kökenli aileyi kooperatiflere ve aile çiftliklerine yerleştirdi. Ama köylü
hareketlerinin başarısı hep aynı oranda devam etmedi. Guatemala, Peru, El Salvador ve
Kolombiya’da karşılaştıkları müthiş baskılarla bu hareketler bazen yok olma noktasına
bile geldiler. Gene de, daha geniş Yerli otonomisi, tarım reformu, devlet koruması ve
finansmanı ve ALCA’ya muhalefet gibi konulardaki büyük başarıları bütün siyasî
kesimlerin dikkatini köylü hareketlerinin üzerlerine çekti.
“Merkez-Sol”un Yükselişi
Bush (hem baba hem oğul) ve Clinton yönetimleri, neo-liberalizmi bölgede, Kolombiya
Planı, Andino Planı ve “anti-terörist” siyasetlerle Latin Amerika’nın askerîleştirilmesi
yoluyla desteklediler. Ama neoliberal siyasetlerin çöküşü ve gözden düşmesi, “merkezsol” denen siyasi önderliklerin ve seçim koalisyonlarının doğmasını getirdi. 1990’ların
sonlarına kadar köylü hareketlerinin başarısı, diğer siyasi güçlerle girilen taktiksel
koalisyonlara, bağımsız sınıf siyasetlerine ve girilen dolaysız eylemlere bağlıydı. Fakat,
yakınlarda yükselen “merkez-sol” seçim politikacıları ve onların neo-liberalizme
“muhalefet” etme sözleri köylü hareketlerine zarar getiren ittifaklara yol açtı. Ekvador,
Bolivya, Brezilya ve diğer yerlerde köylü hareketleri kendilerini, seçimlerden hemen
sonra neoliberal siyasetlere dönen, tarım şirketlerinin stratejilerini benimseyen, köylü
hareketlerine karşı baskıcı politikaları uygulayan başkan (Gutierrez, Mesa ve Lula) ve
partilerle bağladılar. Bu, seçim ittifaklarına yanaşma köylü hareketlerine çok zararlı
sonuçlar getirdi ve örgütlenme ve eylemlerinde düşüşlere neden oldu.
Ekvador’da CONAIE tabanında bir güven sarsılması yaşadı. Örgütte bölünmeler ve
ulusal tabanını harekete geçirmede zayıflamalar takip etti. Bolivya’da, Evo Morales ve
kokalero hareketinin neo-liberal Başkan Carlos Mesa’yı desteklemesi toplumsal hareketi
bölerek bu gerici rejimin bir yıl daha iktidarda kalmasını sağlayarak zaten güçlerini
yitirmiş olan geleneksel partilerin kendilerini toparlamalarına izin verdi.
Brezilya’da MST iki yıl boyunca Lula de Silva’nın neoliberal rejimini destekledi. Bu
dönemde, tarım reformu gecikti, toprak işgalleri durakladı, topraksız işçilerin, çiftçi
ailelerin ve Amazon’daki yağmur ormanlarının aleyhine tarım şirketleri zenginleşti ve
GDO’lu ürün eken tarım ihracatçıları müthiş büyüdüler.
Kır-Şehir Koalisyonları Oluşturmanın Zorlukları
Geçen 25 yılda, kır yoksullarına olumlu sonuçlar almak isteyen şehir- köylü halk
ittifaklarının en etkili birliktelik ve eylemleri parlamento dışı “yatay koalisyonlar”a
girmek olmuştur.
Örneğin, Ekvador’da CONAIE, temel sendikaların (petrol, elektrik ve yapı işçileri ve
öğretmenler) da desteğiyle neo-liberal rejimleri (Bucaram ve Mahuad) devirebilmiş ve
geçici de olsa neoliberal gündemi geriletebilmiştir. Buna karşın, CONAIE kendini Lucio
Gutierrez’in seçim güçlerine yanaştırdığında, toplumsal desteğinde müthiş azalma ve
IMF’nin gerici programlarıyla karşı karşıya kaldı.
Benzer şekilde Bolivya’da da köylü hareketleri, kokalerolar ve yerli örgütleri La Paz ve
Cochabamba’da maden işçileri, kent yoksulları ve sendikalarla ”yatay” koalisyonlara
giderek, Sanchez de Losada’nın baskıcı neoliberal rejimini devirmeyi başarabildiler.
Ancak, daha sonra, temel liderlerinden, parlamento üyesi, Evo Morales neoliberal Carlos
Mesa’nın 2007 seçim çabalarına yardım ettikten sonra, köylü hareketi büyük ölçüde
zayıfladı.
Şehir örgütleriyle köylüler arasındaki yatay koalisyonlar başarı elde ettikleri zamanlar
için bu başarı hiç de kolay olmamaktadır. Örneğin, son 20 yıldır Brezilya’nın MST’si,
kent ittifakları kurmaya çabalamakta fakat farklı sonuçlara ulaşmaktadır. 1980’lerde, İşçi
Sendikaları Konfederasyonu CUT, fabrika delegasyonlarının genel meclislerde
toplanması temelinde kurulduğunda, genel kurullara MST ile birlikte katılıyordu. Ancak,
1990’lar ve sonralarında, CUT giderek bürokratlaşıp, üçlü “sosyal mutabakatlarla”
bağımlılaştıktan sonra, MST ile beraber eylemler için tabanını ya harekete geçirmedi ya
da geçiremedi. MST’nin alanlara getirebildiği onbinlerce göstericiye karşın CUT, her ne
kadar 15 milyon kişiyle ilişkili olduğunu iddia etse ve ne kadar “kökten” bildiriler
yayınlasa da, alanlara, zaten çoğu kendi memuru olan, birkaç bin kişi getirebiliyordu.
Köylü hareketlerinin bir cins hem “dikey” hem de yatay ittifak kurabildiği tek ülke
Venezüella’dır. Gerçekte, buradaki köylü hareketlerinin örgütlenmeleri ve büyümeleri,
Chavez hükümetinin özellikle tarım reformu politikalarının bir sonucudur. Devletin tarım
şirketleri seçkinlerinin yanında olduğu ve neo-liberal ticaret anlaşması ALCA’yı ve ABD
emperyalizmini desteklediği öteki Latin Amerika ülkelerinin tersine, ülkenin gıda
konusunda kendine yeterli olabilmesini sağlamak amacıyla Venezüella’da hükümet
kooperatifleri ve aile çiftçiliğini desteklemiştir. Bu devlet-köylü ilişkisinin farkını
gösteren kilit nokta, devletin sınıf yapılanması ve önderliğidir. Chavez petrol gelirleriyle
finanse edilen toplumsal refah temelindeki karma ekonomi ideolojisini destekleyebilecek
bir halk birliği kurmuştur.
İşçi-köylü koalisyonları kurmanın ve “yatay ittifaklar” geliştirmenin çeşitli sorunları
bulunmaktadır. İlk olarak, devasa ve parçalı bir enformel sektör yaratan neo-liberal
siyasetlerce zayıflatılmış işçi sendikaları ve kentli örgütleri, ulusal mücadeleleri etkileyen
(toprak reformu gibi) daha büyük sorunlar yerine, gündemlerini güncel ücret ve istihdam
sorunlarına daraltmaktadırlar. İkinci olarak, bazı sendika önderlerinin “Yerli” örgüt ve
önderlerle eşit seviyede çalışmaya ya da çok daha güçlü köylü-Yerli hareketlerinin
önderliğini kabullenmeye karşı ırkçı bir yaklaşımları vardır. Üçüncü olarak, kentlerdeki
pek çok yoksul mahalle, köylü hareketleriyle ortak eylemlerini kısıtlayan, geleneksel
partilerin kontrolünde, “satın alınmış oy makineleri” haline getirilmişlerdir. Ancak,
Bolivya’nın, El Alto şehrinde, yerel kent uluslaşmaları ya da mahalle örgütlerinin köylü
hareketleriyle önderliği paylaşmasında da görüldüğü gibi, bu kontrol zaman zaman
kırılabilmektedir.
Kent-kır yatay ittifakının engellerinin farkında olmakla birlikte, pek çok militan köylü
önderi, neo-liberalizmi yenme ve köylü taraftarı bir siyaset geliştirme doğrultusunda
ulusal kent ittifaklarına girmenin gerekli bir stratejik hedef olduğunun farkındadırlar.
Marksizm ve Köylülük
Marksist teorisyenler, üretimdeki stratejik konumundan ve fabrika sisteminin “toplumsal
örgütlenmesi”nden dolayı endüstriyel proletaryanın devrimci mücadeledeki merkezî
rolünü savunmuşlardı. Bize köylülüğün sermayenin merkezî faaliyeti açısından,
“kenarda” kaldığı ve kişisel özel mülkiyetleri yüzünden kopuk ve “bireyci” davranışlara
sahip oldukları söylenmişti.
Günümüz hareketlerinden edinilen bilgiler bu varsayımlara karşı çıkmaktadır. Pek çok
ülkede köylüler, toplu eylem ve dayanışma yeteneğine çoğu kentli işçilerden daha fazla
sahip olduklarını göstermişlerdir. Köylü hareketleri, içinde kongre ve belediye binalarının
işgalleri de bulunan büyük yürüyüşler, üretici grev ve boykotları, yol kapatma ve barikat
eylemleri gibi bir dizi dolaysız eylem taktikleri geliştirmişlerdir. Bu hareketlerin
taktikleri çoğu kez, sendikalı sanayi işçilerinin dar ücret taleplerinden daha fazla “ulusal”
ya da sınıf sorunlarına yöneliktir.
Köylüler kapitalist üretimde temel bir rol oynayamasalar da, metaların dolaşımında ve
değişim sürecinde temel rolleri olabilir ve vardır. Özellikle, geniş ve uzun süreli kitlesel
yol blokajları, tarım ve üretim şirketlerinin ihracat ürünlerinin dolaşımını engelleyerek
kârın gerçekleşmesini zorlaştırır. Köylülerin dolaşımı felce uğratmasının stratejik rolü,
aynı fabrika işçilerinin aletlerini bırakarak üretimi durdurmaları gibidir: ikisi de kapitalist
kârlılığı baltalayarak birikim eksikliğine ve krize yol açar. Kapitalist yeniden üretim
döngüsünün stratejik noktalarına yapılacak siyasî bir müdahale bazı dinamik köylü
hareketlerine toplumsal değişim sürecinde stratejik bir rol biçmiştir.
Son 20 yıldır Latin Amerika’da hiçbir ilerici tarım yasası ya da kararnamesinin bölgenin
hiçbir rejimince onaylanmadığı bilindiğinde, köylülerin doğrudan eylemlerinin toprağa,
krediye ve piyasalara ulaşımın ve damping’e karşı korunmanın tek aracı olmasının önemi
ortaya çıkmaktadır. Ancak, köylü hareketlerinin bu olumlu başarıları, aynı zamanda, can
kaybı, yaralanmalar ve şiddetli baskılar gibi müthiş bir bedel ödenerek kazanılmıştır.
Sadece Kolombiya’da 20.000 köylü eylemci, önder ve insan hakları destekçisi ABD’ce
beslenen askerî ve paramiliter terörist çeteler tarafından katledilmiş, 3 milyon kişi de
devlet şiddeti ile zorla yerlerinden edilmişlerdir. Brezilya’daysa Cardoso ve Lula
rejimleri altında, 1995-2005 arasında, 500’den fazla köylü ve topraksız işçi, hareket
önderi ve kilise eylemcisi toprak sahiplerinin kiraladığı katiller ve askerî polis tarafından
öldürülmüşlerdir. Bu cinayetlerin %90’ı cezasız kalmıştır.
Köylüler ve Devlet Gücü
Köylüler çok önemli protestolar gerçekleştirmiş, hatta reformlar bile başarmışlardır, ama,
ellerinde devlet iktidarı olmayınca, hareketler zayıfladıklarında bu reformlar da
kaybedilmiştir. Mücadelenin sıcağında “merkez-sol” yöneticileri tarafından verilen
reform sözleri unutulmuş, burjuvazinin yeniden yapılanan gücü hunharca “kontr-terör”
stratejileriyle karşı saldırıya geçmiştir. Siyasal iktidarı ele geçirme stratejisi olmaksızın,
en militan önderlerin bile yapacakları şey, ancak kenara çekilerek hırslı küçük burjuva
siyasilerinin önünü açmak ve kısa bir demagojik ve sembolik ödünler döneminden sonra
daha önceki neo-liberallerin ayak izlerini takip etmelerine izin vermek olacaktır.
Öyleyse köylü hareketlerinin önünde devlet ve siyasî iktidar sorunu ve iktidarı alabilmek
için kullanılacak siyasî stratejiler sorunu durmaktadır. Köylülerin gücü, en fazla başta
olan yönetimlere karşı çıkmada başarılı olmuş ama iktidarı ele geçirme stratejisini
yürürlüğe koymada ise zayıflığını göstermiştir. Ekvador’da 2000 ve Bolivya’da 2003
yılında olduğu gibi köylü hareketlerinin rejimleri devirdiği durumlarda bile, kendilerinin
yönetmeye hazır olmadıkları ortaya çıkmıştır. Bu durumlarda, yönetmek yerine, iktidarı
Bolivya’da Mesa, ya da, Ekvador’da Gutierrez gibi neoliberal demagoglara
devretmişlerdir.
Bazı devrimci teorisyenler devleti ele geçirme sorununun aşağıdan bir toplumsal hareket
kurmaya, kent grupları ve kitle örgütleriyle koalisyonlar oluşturmaya ve “ikili iktidar”
yaratmaya doğru bir dizi somut mücadele ve reformlar gerçekleştirmeye bağlı olduğunu
söylemekteler. Bunlar, zor ve karmaşık süreçlerdir ve gerçekleşmeleri de yerel koşullara
bağlıdır. Ayaklanmaların zirvesinde, Bolivya ve Ekvador’da neden köylü hareketlerinin
iktidarı ele geçirmediğini sorduğumda, köylü önderleri bana, “hazır olmadıklarını” ve
“yönetebileceklerinden emin olmadıklarını” söylemişlerdi. Ama köylü önderleri ve
eylemciler, köylülerce ve köylüler için emperyalizme karşı bir rejim kurmanın,
toprağında yaşama - kovulma; gelişme - yok olma; ölüm kalım meselesi olduğunu her
yerde teyit ediyorlar.