İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği

Transkript

İndir - tbb e-bülten - Türkiye Barolar Birliği
İÇİNDEKİLER
barobirlik
02
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun
2014-2015 Adli Yılı
Açılış Konuşması
Sahibi
Türkiye Barolar Birliği Adına
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
18
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Av. İ. Güneş Gürseler
Türkiye Kurgusal Duruşma
Yarışması Finali Yapıldı
TBB Genel Sekreteri
24
Editör
Özge Şener
Grafik-Tasarım
Mustafa Horuş
İletişim Adresi
Oğuzlar Mah.
Barış Manço Cad.
Av. Özdemir Özok Sok. No: 8
06520 Balgat - ANKARA
Tel: 0 312 292 59 00
Faks: 0 312 286 55 65
E- Mail
[email protected]. tr
Aylık yayımlanan
Yerel Süreli Yayın
“Türk Dili Konuşan
ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri
Birliği” Kuruluş Çalışmaları
Kapsamında Yuvarlak Masa
Toplantısı Yapıldı
32
‘Ergene Derin Deşarjı ve Marmara
Denizi‘ İnceleme Gezisi Yapıldı
“SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMAK
HERKESİN HAKKIDIR”
35
Basım tarihi : 30 Eylül 2014
Baskı
Şen Matbaa
0 [312] 229 64 54
Özveren sok. 25/B
Demirtepe/ANKARA
DOSYA
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nda (HSYK) Seçime
Giderken
HABERLER
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI
AVUKAT PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU'NUN
2014-2015 ADLİ YILI AÇILIŞ KONUŞMASI
Sayın Yargıtay Başkanı,
Anayasa Mahkemesi’nin Sayın
Başkanı,
Ana muhalefet partisinin Sayın
Genel Başkanı,
Danıştay’ın, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Askeri Yargıtay’ın, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi’nin sayın
başkanları,
ler var” dedirten yüksek yargı organlarının sayın başkan ve üyeleri,
Hepinizi, Türkiye Barolar Birliği’nin
Her yurttaşın güvenli limanı olması
gereken adliyelerimizin sayın hâkim
ve savcıları,
ları, yetmiş dokuz baromuz ve sek-
Tarih boyunca özgürlükler mücadelesinin lokomotifi olmuş gurur,
duyduğum avukat meslektaşlarım,
Sayın basın mensupları,
HSYK’nın Sayın Başkanı,
Sayın misafirler,
Yurttaşlarımıza, “Ankara’da hâkim-
Hanımefendiler, beyefendiler;
2
barobirlik
yönetim, disiplin ve denetim kurulsen dört bin hak savaşçısı avukat
adına saygıyla selamlıyorum.
30 Ağustos Zafer Bayramımızı
kutluyor, bağımsızlığımızı, cumhuriyetimizi ve cumhuriyetin temsil
ettiği çağdaş değerlerimizi borçlu
olduğumuz Büyük Atatürk’ü, silah
arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriye-
HABERLER
ti’ni kuran tüm devlet adamlarını
ve şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü.
Bölgemiz kan gölüne dönmüş
durumda. Mezhep savaşları almış
başını gitmişken, mezhebi, dini ya
da ırkı gerekçe gösterilerek insanlar katledilir, ırzına geçilir, köle
yapılır, açlığa, susuzluğa, kavurucu sıcağa dünyanın gözü önünde
terk edilirken, barıştan söz etmek
ne kadar zor. Yine de umudumuzu
yitirmeyecek, barış için mücadeleye
devam edeceğiz.
Bu noktada, önce sınırlarımızın hemen ötesine bakıp, başta mezhepçiliği reddeden, özgürlükçü laiklik
ve eşit yurttaşlık olmak üzere sahip
olduğumuz Cumhuriyet değerlerinin kıymetini bileceğiz. Ardından
çok özlediğimiz toplumsal barışa
ulaşmak için konuşacağız, tartışacağız. Ortak geçmişimizin ve
geleceği birlikte yaşama ülkümüzün altını çizecek, ayrışmak yerine
birbirimizi nasıl tamamladığımızı
ortaya koyacağız. Bütün bunları,
yargının güven altına aldığı temel
haklarımızı kullanarak yapacağız.
Bugün burada, bu çatı altında
buluştuğumuz veya buluşamadığımız herkesle, aynı şanlı bayrağın
altında, aynı vatan topraklarında
birlikte yaşıyoruz. O yüzden, bir-
birimizi dinleyeceğiz, birbirimizden
öğreneceğiz. Önerilerden ve eleştirilerden yararlanıp, ülkemiz adına el
ele daha güzel işler yapacağız.
sıyla ülkenin temellerine ve geleceğine yönelmiş açık ve yakın en
büyük tehlike“keyfilik”tir.
Değerli Dinleyenler;
“Ben ne dersem o olur” keyfiliğidir.
Adalet, mülkün yani ülkenin temelidir. Demek ki yargının kurucu
unsuru olan avukatlar, hâkimler ve
savcılar bu ülkenin temel taşları
arasındadır. Adalet ülkenin temeli
olduğuna göre; yargı camiasını,
avukatları, hâkimleri, savcıları düşman ilan etmek, yargıyı itibarsızlaştırmak, devleti temellerinden
sarsmaktır.
“Sadece benim istediğimi düşünebilirsin, söyleyebilirsin, yazabilirsin” keyfiliğidir.
Bu güzel ülkenin kahraman,
fedakâr, asil, namuslu, vicdanlı
avukatları, hâkimleri, savcıları;
Düşmanımız kin ve keyfiliktir bizim.
Biz ise kin tutmayız, keyfilik yapmayız.
Biz biliriz ki ilim ve sanat, takdir
edilmediği yerden göç eder. Oysa
ilimden gidilmeyen yolun sonu
karanlıktır. Sanat olmazsa, hepimiz tek renge, tek sese mahkûm
oluruz.
Aydınlık bir gelecek ancak bilimle,
fenle ve sanatla mümkündür.
Adalet ise bütün bunların, öyleyse
geleceğimizin güvencesidir.
Yargıya, dolayısıyla adalete, dolayı-
“Devlet benim” keyfiliğidir.
“Benim istediğim gibi karar
vermez, benim işime geldiği
gibi düşünmez, benim dediğimi
yapmazsan seni hain ilan ederim,
hedef gösteririm” keyfiliğidir.
“Benim adamımsan idarenin her
düzeyinde işin istediğin gibi yürür,
benden değilsen insanca yaşama
hakkın dahi yoktur” keyfiliğidir.
“Anayasa’yı tanımam, kanunu hiç
tanımam” keyfiliğidir.
“Yasama da, yürütme de, yargı da
benim olsun, benim değilse hain
olsun” keyfiliğidir.
Çağdaş dünyada sınavsız avukatlık
neredeyse kalmamışken, hukuk
devleti açısından zorunlu olan
avukatlık sınavını, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen yeniden
düzenlememe keyfiliğidir.
Avukatların, yargının kurucu unsuru olduğunu bir türlü içe sindirememe keyfiliğidir.
barobirlik
3
HABERLER
Avukatı dışlamak yoluyla avukatın
savunduğu yurttaşı sistem dışına
çıkarma keyfiliğidir.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”
demek yerine, vatandaşı devlete
hizmetkâr yapma keyfiliğidir.
Her yapılan eleştiri ve öneriye “geçmişte de böyle değil miydi” diye
cevap verip, vatandaşa daha iyiyi,
daha güzeli çok görme keyfiliğidir.
Bu keyfiliklere karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumları dik duracaktır.
Yüksek yargısından ilk derece yargısına kadar, buralarda görev yapan
binlerce vicdanlı ve namuslu avukat,
hâkim ve savcı dik duracaktır.
Binlerce cesur avukat, hâkim ve
savcı, hukuk dışı her müdahaleye
“hayır” diyecektir.
Hayatlarını hukukun üstünlüğüne
adamış binlerce avukat, hâkim ve
savcı, bu güzel ülkenin her köşesinde, insanlarımıza “eşit yurttaş”
olmanın mutluluğunu yaşatacaktır.
Binlerce meslektaşımız; Soma’daki
ve yurdun dört bir yanındaki iş cinayetleriyle, Gezi’de öldürülenler,
gözlerini yitirenlerle,baskıya uğrayan gazetecilerle, istismar edilen,
katledilen çocuk ve kadınlarla,
TEOG Sınavı’nın mağdur ettiği
gençlerimizle,yok edilen çevreyle
ilgili davalarda ve yurttaşlarımızın
açtığı ya da yargılandığı yüzbinlerce davada dik duracaklar, adalet
dağıtacaklar.
Bizler, el ele vereceğiz; hep birlikte, insanlara güven veren, adalet
dağıttığına inanılan bir sistemi inşa
edeceğiz.
Hâkim bağımsızlığını ve tarafsızlığını, savcı teminatını, avukatların
mesleklerini Adalet Bakanlığı bas4
barobirlik
kısı olmaksızın icra edebilmelerini
sağlayacağız.
Yargının kurucu unsurlarının
birlikte çalışmalarını sağlayarak,
adil yargılama yapmalarını, böylece
gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklıyı haksızdan
ayırt etmelerini mümkün kılacağız.
Yargının kendi içindeki keyfiliklerin hesabını, yargı bağımsızlığı
ilkeleri çerçevesinde verebilir hale
gelmesini temin edecek bir düzeni
kuracağız.
Kişilere göre şekillenmeyen, çağdaş dünyanın ihtiyaçlarına çözüm
üreten bir yargı sisteminin zorunlu
olduğunu tüm topluma ve siyasi
partilere anlatacağız.
İşte bunu başardığımız gün, yargı
mensuplarının ve kamu görevlilerinin cesaretine bel bağlayan bir
toplum olmaktan çıkıp, her bireyin
sisteme güvendiği, sistem içindeki
kişilerin ne yapacağını bildiği ve
böylece hukuki güvenliğe sahip
olduğu çağdaş, demokratik bir
toplum olacağız.
İşte o gün, Cumhuriyet’in kuruluş
idealini el birliğiyle gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşayacağız.
Sayın Başkan, sayın meslektaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler;
Bugün, savunma hala baskı altındadır. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve
kovuşturulmaktadır.
Avukatın görevi, insanların haklarını, onların kullanımına sunmaktır.
Şu halde avukat, toplum içinde
yaşayan insanı birey yapan meslek mensubudur. Avukatın hak ve
yetkilerine veya avukatın doğrudan
doğruya yaşamına ya da vücut
bütünlüğüne yönelen her saldırı,
aslında bu ülkede yaşayan herkesin
temel haklarına yönelmiştir.
Rejimi ne olursa olsun bütün devletlerde uyuşmazlıkları çözmek üzere
kurulmuş mahkemeler vardır. Ancak
sadece demokratik hukuk devletlerinde etkin ve yargının kurucu
unsuru niteliğini taşıyan bağımsız
savunmadan söz edilebilir. Etkin
ve bağımsız savunmanın olmadığı
rejimlerde, hâkimler ve savcılar idarenin memurlarından ibarettirler.
Değerli dinleyenler;
Avukatların meslek alanı sürekli
olarak daraltılmakta, münhasıran
avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısı giderek
azaltılmaktadır. Etkili sosyal güvencemiz hala yoktur. Kontrolsüz
açılan hukuk fakültelerinden yeterli
eğitimi almamış hukuk fakültesi mezunları sınavsız bir şekilde avukatlık stajına başlayıp kolaylıkla avukat
olmakta, sonuçta hem hizmetin
kalitesi düşmekte hem de avukatlar
büyük ekonomik zorluklara sürüklenmektedir. Hukuk fakültelerinin
açılması ve müfredatlarının belirlenmesi konusunda buradan Yüksek
Öğretim Kurulu’na işbirliği çağrımızı tekrarlıyoruz.
Türkiye Barolar Birliği olarak geçtiğimiz dönemde, bütün baroların ve
ilgilenen avukatların katkısını sağlayarak çağdaş bir kanun taslağı
ortaya koyduk. Bu taslak, yapılacak
değişikliklerde esas alınmalıdır.
TBMM’de katılımcı süreç işletilmeden, “ben yaptım oldu” zihniyeti ile
karşımıza getirilecek kanun tasarısı
veya gece yarısı teklifleriyle Avukatlık Kanunu’nun değiştirilmesinin,
hukuk devletine ve huzurlu bir toplumsal yaşama ağır darbe vuracağını ifade etmek istiyorum.
Avukatlık Kanunu’nun 46/2. maddesinin açık hükmüne rağmen,
avukatın Yargıtay’da dosya görme-
HABERLER
sini vekâletname ibrazına bağlayan
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun
hukuka aykırı idari işleminin geri
alınmasını geçen yıl bu kürsüden
talep etmiştik. Herhangi bir gelişme
olmamasını üzüntüyle karşılıyorum.
Değerli meslektaşlarım;
Keyfilikten kaynaklanan sistemsizlik sorunu, bizim en önemli meslek
sorunumuzdur. İster avukat, ister hâkim, ister savcı olalım bütün meslek
sorunlarımızın özünde, hukukun
üstünlüğünü tanımayanların, üstünlerin hukuku peşinde koşanların
sebep olduğu bu keyfilik vardır.
Mesleğimizin itibarı, devletin tüm
erklerinin ve kurumlarının hukuka
saygılı olmanın gereğine inanmış
olmasına bağlıdır.
Alın terimizin değeri, hukuk devleti olmamıza bağlıdır.
Yatırımcının daha çok yatırım
yapması, daha çok iş ve istihdam
yaratılması, işsizliğin ortadan
kaldırılması, işçi, memur, köylü,
kentli, öğrenci, kadın, erkek, genç,
yaşlı, emekli herkesin geleceğe
güvenle bakması, kendini güvende
hissetmesi, hukukun üstünlüğünün
sağlanmasına bağlıdır.
Ortadoğu kan gölüne dönmüş,
mezhep savaşları sınırlarımıza
dayanmış, her gün insanlık katledilirken, Türkiye’nin başka devletleri,
onların kamuoylarını ve uluslararası
örgütleri harekete geçirerek bu
vahşeti durdurması, kendi içimizde insan haklarını gerçekleştirmemize bağlıdır.
Değerli meslektaşlarım;
Devletleri, keyfilik yapan idareciler
yok eder.
Milletleri, keyfilik yapan idareciler
felakete sürükler.
Devlet idarecilerini tarihe altın
harflerle geçiren; dönemlerinde
yapılan yollar, köprüler, binalar
değil, keyfilik yapıp yapmadıkları,
adaleti hakim kılıp kılmadıkları-
dır. Çünkü adaletsizlik nedeniyle
insanların çektikleri acılar, yapılan
inşaatları gölgede bırakır.
Keyfiliğin panzehiri, hukukun
üstünlüğünü savunmaktır. Haksızlıklara karşı, haksızlık kimden gelirse
gelsin, kime yapılırsa yapılsın birlikte tavır almaktır.
Gün, bugündür.
Gün, hukukun üstünlüğü için avukat, hakim ve savcıların kenetlenmesi günüdür.
Gün, Cumhuriyet devriminin ışıklı
yolunda demokrasi ve özgürlükler
için omuz omuza mücadele etme
günüdür.
Bu mücadele elbette kazanılacaktır.
Çünkü özgürlük daima kazanmıştır.
Yeni adli yılın tüm yargı mensuplarına, çalışanlarına ve adalet bekleyen
tüm yurttaşlarımıza hayırlı olmasını
diliyorum.
En içten saygılarımla.
barobirlik
5
MAKALE
TBB’nin ilk Genel Kurulundan Bugüne
ADLİ YIL AÇILIŞI
Av. Atila Sav
Türkiye Barolar Birliği Önceki Başkanı
Adli yılın açılışında Yargıtay Birinci
Başkanı’nın bir konuşma yapması
geleneği 1943 yılında Sayın Halil
Özyörük tarafından başlatılmıştır. O tarihte yüyürlükte olan 1224
sayılı Temyiz Mahkemesi Kuruluş
Kanunu’nda böyle bir hüküm bulunmamakta idi. Daha sonra 1973
yılında yürürlüğe giren Yargıtay
Kanunu’nun 52. maddesi bu konuda bir hüküm getirdi. Yasa, birinci
başkanın, adli yılın açılışında bir
söylev vermesini öngörmektedir.
Bu toplantı bir “tören” olmadığı, bir
çalışma evresinin başlaması amacıyla öngörülmüş bir toplantıdan ibaret
olduğu halde kimi seçim dönemlerinde toplantı yapılmadı. Bunun
dışında gelenek günümüze kadar
sürdü.
6
barobirlik
Adli yıl açılışı toplantısına Türkiye
Barolar Birliği’nin katılışı:
Bilindiği üzere, Türkiye Barolar
Birliği’nin İlk Genel Kurulu 9-10
Ağustos 1969’da Ankara’da yapıldı. 1136 sayılı Kanun’un geçici 10.
maddesine uygun olarak yapılan bu
ilk toplantıda Birlik Başkanı, Birlik
Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu ve
Denetleme Kurulu üyeleri seçildi.
Birlik Başkanlığına Hocamız Avukat
Faruk Erem seçildi. Birlik binası
olmadığı için, Ankara Barosu’nun
toplantı odasında yapılan ilk yönetim kurulu toplantısında kuruluşun
gereksindiği yerleşme sorunu,
bütçe gibi konulardan sonar bazı
ilkesel görüşler de tartışıldı. Bunlardan biri “hukukun üstünlüğü”
ilkesini kamuoyuna sunmak ve
savunmayı üstlenmekti. Bu temel
görüş savunmanın ve baroların bağımsızlığının gereği idi. Bu anlayış
doğrultusunda Başkanımız Faruk
Hoca “adli yıl açılışı toplantısında
Yargıtay Birinci Başkanından sonra
bağımsız savunmanın sözcüsü
olarak Birlik Başkanına da konuşma olanağı tanınmasını önerdi.
Yönetim Kurulu, bu konuda gerekli
çalışmayı yürütmesi için Başkan’a
yetki verdi.
Başkanımız Faruk Hoca, bu amaçla Yargıtay Birinci Başkanı Ferruh
Adalı’dan randevu istedi. Adli tatil
içinde olmasına karşın kısa zaman
sonra olumlu yanıt alındı. Bu tür
önemli görüşmelere yalnız gitmeme
ilkesini uygulayan Faruk Hoca, Genel Sekreterini de birlikte götürmek
istediğini belirtti. (Genel Sekreter
bendim)
Faruk Hoca ile birlikte gittiğimizde
Başkan Ferruh Adalı çok iltifatkar
sözlerle TBB’nin kuruluşundan
duyduğu memnuniyeti belirtti.
MAKALE
Başkanı görevi nedeniyle kutladı.
(Ferruh Adalı, babamın dostu idi.
Bu nedenle beni de tanıyordu. Beni
de kutladı)
Kısa bir söyleşiden sonra Faruk
Hoca , öneriyi açtı. Ferruh Bey
şaşırmadı, olağan karşıladı bile
denilebilir. Öneriyi destekleyeceğini söyledi. Ancak bu konuda kararı
Başkanlar Kurulu’nun vermesi gerektiğini söyledi. Birkaç gün içinde
yanıtın verileceğini belirtti. Söyleşi
biraz daha sürdü. Başkan Adalı,
Faruk Hocayı (ve yanındaki yardımcısını) kapıya kadar uğurladı.
Bir ara “nasıl bir konuşma yapmak
gerektiğini takdirinize bırakıyorum”
dedi.
Birkaç gün sonra Yargıtay Başkanlığı’ndan olumlu yanıt geldi. 1969 yılı
adli yıl açılış toplantısı Yargıtay’ın
toplantı salonunda (Yüce Divan Salonu) yapıldı. Ferruh Adalı’dan sonra
Faruk Hoca “savunma mesleğinin
bağımsızlığı” açısından güçlenmesinde TBB’nin önemini vurgulayan
kısa bir konuşma yaptı. (TBB’nin İlk
Genel Kurulu’ndan bu yana geçen
süre bir ay bile değildi)
1973 yılında yürürlüğe giren Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi adli yıl
açılışı toplantılarını kurallaştırıyordu.
Birinci başkana bu toplantıda bir
“söylev” verme görevi veriliyordu.
TBB başkanları da hep birinci başkandan sonra söz alarak görüşlerini
açıkladı. Hukukun üstünlüğü, adalet
ve yargı reformu, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, iç hukukta
yerini alması, hümanist doktrin
açısından ölüm cezasının kaldırılması, erklerin ayrılığı açısından yargı
bağımsızlığı, zorunlu savunmanlık
gibi temel sorunlar bu konuşmalarda geliştirildi. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi çerçevesinde AİHM’e
başvuru ve bireysel başvuru yolunun açılmasında savunma mesleğinin yön alıcı etkisi bu konuşmalara
hep yansıdı.
Yargı bağımsızlığı çerçevesinde
savunmanın “kurucu unsur” olarak
işlevini yapması bu tür geleneklerle
olgunlaştı.
1980 yılında Başkanımız Faruk
Erem’in görevden ayrılması üzerine
toplanan Genel Kurul, Başkanlık
görevine beni seçti.
1980, 12 Eylül askeri müdahalesinin
yılıdır. İki yılı aşkın sürede hazırlanan yeni Anayasa sürecinde Kenan
Evren’in devlet başkanlığı döneminde sıkıyönetim uygulamaları yargıya
yönelik baskılarda savunma görevi
yapan meslektaşlarımız her türlü
güçlüğe karşın çalışmalarını sürdürmüşlerdir. (Bu süreçte otuzdan
fazla meslektaşın ölümü zorlukların
derecesini belli etmektedir)
Adli yıl açılış toplantıları devam
etmiştir. Her zaman olduğu gibi
yargının bağımsızlığı ve savunma
hakkının sağlanması görevi yürütülmüştür. Bu süreçte MGK ve Danışma Meclisi’nce hazırlanan ve halk
oylamasına sunulan Anayasa Tasarısı ile ilgili görüşlerimizi açıklamaktan geri kalmadık. (TBB Olağanüstü
Genel Kurulu Anayasa Raporu)
TBB’nin kuruluşundan bu yana kırk
beş yıl geçti. Bu süreçte savunmanın yargı bağımsızlığı içindeki gelişimi ve kurucu unsur olarak etkisini
artırışı bu konuşmalara yansıdı.
barobirlik
7
MAKALE
1983 yılında TBB Başkanlığı’na seçilen Avukat Teoman Evren, benim
başkan olduğum dönemde yönetim kurulu üyesi ve genel sekreter
olarak görev yapmıştı. Bu bakımdan
Birlik çizgisini yitirmeden yoluna
devam etmiştir.
1989’da TBB Başkanlığı’na Avukat
Önder Sav seçildi. 6 Eylül 1989 adli
yıl açılışında Birlik adına konuşma
yapıldı. Ne var ki, 1990 adli yıl açılışı
öncesinde bir tutum ve anlayış
değişikliği oluştu. Yargıtay Birinci
Başkanlığı açış konuşması metnini
görmek istediklerini belirtti. Birlik
Başkanlığı ve yönetimi bu istemi
kabul etmeme kararı aldı. Yargıtay,
açılışta Birlik Başkanlığı’nın konuşmasına programda yer vermedi.
(Yargıtay Başkanı İsmet Ocakçıoğlu
idi)
Bu durumda TBB Yönetim Kurulu
bir “alternatif toplantı” kararı aldı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Salonunda yapılan bu toplantıya
TBMM Başkanı, Anayasa Mahkemesi
Başkanı, yüksek yargı organlarının üyeleri ile baro başkanları ve
temsilcileri katıldı. Bir kısım Yargıtay
üyeleri de tepki göstererek alternatif toplantıya katıldı. Böylece alternatif toplantı, resmi açılıştan daha
canlı ve dinamik bir ortam yarattı.
Savunma mesleğinin dinamizmi
ve savaşımcılığı resmi toplantıdan
daha canlı bir ortam yaratmıştı. 1991
ve 1992 yılları da alternatif toplantılarla sürdürüldü.
1993 yılında Yargıtay Birinci Başkanlığı’na seçilen Müfit Utku eski
işbirliğine dönülmesini sağladı. Açış
konuşmasında “sav-savunma-yargı”
bütünlüğünün önemini vurgulayan
bir konuşma yaparak 1969’dan beri
süregelen birlikteliğin önemini belirtti. 1994, 1995 yıllarında da ortak
açılış düzeni sürdü.
1996’da Önder Sav’ın ayrılması üzerine Başkanlığa Avukat Eralp Özgen
seçildi. 2001’e kadar olan dönemde
ve onu izleyen Avukat Özdemir
Özok döneminde de 2010 yılına
kadar ortak açılış geleneği sürdürüldü. 2010’da Özdemir Özok’un
ölümü nedeniyle Başkanlığa Avukat
Vedat Ahsen Coşar seçildi. Gelenek
sürdürüldü.
2014 yılı adli yıl açılışında Birlik Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun konuşması da aynı çizgiyi
sürdürmektedir.
Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi
şöyledir: “Her adli yıl, Ankara’da
Yargıtay Birinci Başkanının söylevi
ile açılır.”
“Birinci Başkanın yokluğunda bu
görev başkan vekillerinin en kıdemlisi tarafından yerine getirilir.
“Açılış söylevinin metni üzerinde
daha önceden Başkanlar Kurulunun
düşüncesi alınır.”
Bu hüküm, açılışta savunmayı
temsil eden TBB Başkanının
konuşması ile oluşan geleneği engelleyen bir sınırlama
öngörmemektedir. Gelenek en
sağlıklı kuraldır.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca
ve yakın geçmişte hakkında
ağır suçlamalarla dava açılmış
nice kudret sahibi, savunmanın yardımından yararlanmak
durumunda kalmıştır. Bunun
son örneklerinden biri Kenan
Evren’dir. Devlet Başkanı olduğu
süreçte, Anayasa taslağını anlatmak
için Konya’da yaptığı bir konuşmada, TBB’nin raporunu hedef alarak,
ismen beni eleştirerek kara cübbelilikle suçlamıştı.
8
barobirlik
1- ÖDÜLÜN AMACI
Ödülün amacı, yaşamda ve hukukta devrimci duruşun, adaletsizliğe karşı mücadelenin simgelerinden
olan Halit Çelenk’in hukuk mücadelesi ve eserleri
doğrultusunda, toplumsal ilişkiler ile hukuk arasında bağlantı kuran ‘yayın, tez, veya diğer eserler’
üretilmesini teşvik etmektir.
2- ESER KONUSU
Eser konusu serbesttir. Değerlendirmede; Halit Çelenk’in yaşamı, eserleri, mesleki ve yaşam mücadelesi, fikirleri ile hukuk ve/veya hukuk/ toplumsal ilişkiler bağlantısının kurulması esas alınır.
likte ayrıca gönderilmelidir. Eserin yayınevi tarafından Seçici Kurula iletilmesi durumunda eser sahibinin, birden fazla yazarlı ve/veya derleme eser olması
durumunda yazarların tümünün ‘yarışmaya katılıma
ilişkin olurlarının’ yazılı olduğu muvafakat belgesinin
gönderilmesi zorunludur.
C)
Yukarıda belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmış eserler, biri (1) Word programıyla CD’de kopyalanmış, dokuz yazılı nüsha biçiminde, 1 Şubat 2015
tarihine kadar, kargo yoluyla ‘HALİT ÇELENK HUKUK
ÖDÜLÜ Göreme Sokak No:8/4 Cinnah Caddesi Kavaklıdere Ankara’ adresine iletilmelidir.
3- ESER ve KATILIMCI KOŞULLARI
A)
Yarışmaya 1 Ocak 2012 ile 1 Ocak 2015 arasında
basılmış veya henüz basılmamış yukarıda belirtilen amaç ve konulu yayın, tez, veya her türlü diğer
eserler katılabilir. Katılımcılar yalnız bir eser ile yarışmaya başvuru yapabilir. Son başvuru tarihi 1 Şubat
2015’tir.
B)
Katılımcılar hukukçu olacağı gibi farklı disiplinlerden
gelen herkes olabilir. Eserin, hukuk alanında ya da diğer alanlar ile hukuk alanı arasında bağlantı kurarak,
bilimsel özgünlüğe sahip olması, akademik yazım ve
etik kurallarına uygun olması gerekmektedir. Eserin,
(A4) kağıda bilgisayarla, 14 punto büyüklüğünde,
Times New Roman ve 1,5 satır aralığı ile yazılması
gerekmektedir. Bir (A4) sayfayı geçmemek üzere
katılımcının (ortak çalışmalarda tüm katılımcıların) adı ve soyadı, özgeçmişi, eserin oluşturulduğu
tarihi, katılımcının iletişim adresini (telefon ya da
e-mail adresi ile birlikte) içeren bilgiler, eserle bir-
4 - ÖDÜL TÖRENİ
5 Mayıs 2015 tarihinde yapılacaktır. Ödülü kazanana
çalışmalarında teşvik amaçlı bir bilgisayar hediye
edilecektir.
5- SEÇİCİ KURUL
Prof. Dr. Rona Aybay
Prof. Dr. Korkut Boratav
Prof. Dr. Ali Murat Özdemir
Ali Rıza Aydın
Serpil Çelenk Güvenç
Dr. İlker Kılıç
Av. Başar Yaltı
Av. Erşen Sansal
Av. Barış Aybay
Av. Bilgütay Hakkı Duma
Av. Özlem Şen Abay
Bilgi ve iletişim için
http://www.halitcelenk.org
[email protected]
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU’NUN
ADLİ YIL DİLEKLERİ
AV. BERRA BESLER
TBB Başkan Yardımcısı
Başkanlık Divanı Üyesi
Değerli meslektaşlarım,
Bizler; insan haklarından, hukuk devletinden, adaletten, barıştan, demokrasiden, emekten yana bir mesleğin
mensupları olarak, meslek örgütlerimizin çatısı altında,
bu ortak paydalarda birleşiyor ve güçleniyoruz. Cumhuriyet tarihimizin en bunalımlı dönemini yaşadığımız şu
günlerde toplumsal olaylarda ve hukuk alanında yaşanan olumsuzluklara karşı elbette baroların örgütlü gücüne her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sonsuza dek yaşatmaya kararlı olduğumuz Cumhuriyetimizin temel organlarından yargı erkinin kurucu unsuru, savunmanın etkin gücü, cumhurun sesi avukatları
tarih boyunca susturmaya hiç kimsenin gücü yetmedi ve
yetmeyecektir. Bu ses şimdi her zamankinden daha güçlü
olarak çıkmak zorundadır.
Amacımız, güzel ülkemizde büyük Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerleyerek hukukun üstünlüğünü egemen
kılmak, barış, kardeşlik ve huzur içinde birbirimize tahammül ve saygı göstererek yaşamaktır. Her türlü mücadeleye hazır olarak yeni adli yılın ülkemize, ulusumuza,
mesleğimize hepimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla.
AV. GÜNEŞ GÜRSELER
TBB Genel Sekreteri
Başkanlık Divanı Üyesi
Eksikli demokrasimizin parlamentoyu “Hükümet Meclisi”ne dönüştürerek, “yasama”, “yürütme” ve “yargı”
şeklindeki üçlü erkler ayrımını “yürütme-yasama” ve
“yargı” olarak ikiye indirmesinin en olumsuz sonucu; yasama organın siyasi denetim işlevinin de yargıya
devri olmuştur. Asıl mekânında sorunlarını çözemeyen
siyaset, çareyi yargıda arayınca siyasi tartışmalar yargı
üzerinden yapılır olmuş, bu süreç yargıya siyasallaşma
gölgesini düşürmüştür. Aslında siyasallaşan yargı değildir, siyaset kavgasını yargı üzerinden yapmaktadır. Yargı denetiminden rahatsız olanlar bu kez de kendilerine
uygun yargı organı oluşturma gayretine girişmişler, oluşturamadıklarını görünce de iç kavgalar başlamış ve yargı denetimini işlevsiz kılacak düzenlemeler yapılmıştır.
Bütün bunların faturası sonuçta yargıya çıkmış ve yargı,
10
barobirlik
güvenilirlik ve saygınlık kaybına uğramıştır. Görüldüğü
gibi sorun demokrat olamamak, demokrasiyi özümseyememek ve erkler ayrımını işlevli kılmamaktır.
Bu nedenle de yeni adli yılda, adil ve nitelikli bir yargılama beklentisi içindeyim.
AV. SABRİ ERDAL GÜNGÖR
TBB Saymanı
Başkanlık Divanı Üyesi
2014-2015 Adli Yılı’na ne yazık ki derin endişe ve kaygılarla başladık. Devlet yapısı ve işlerliğine şekil ve hayat
veren kuvvetler ayrılığı ilkesinin giderek işlevini yitiren
bir konuma itildiğini üzülerek görmekteyiz.
Diğer yandan, dördüncü kuvvet olan basın ve görsel
medyanın, anti-demokratik yöntemlerle baskı ve denetim altına alındığı, bunun doğal sonucu olarak da daha
da tehlikeli olan oto-sansürün çok yaygınlaştığı bir süreci
yaşamaktayız. Bu durumun halkın haber alma özgürlüğünü ortadan kaldırdığı tartışmasızdır. Özgür haber alamayan bir toplumun demokratik iradesini oluşturması
düşünülemez.
Kuvvetler arasında böyle yetki ve fonksiyon gaspının yoğun olduğu, biat kültürünün egemen kılınmak istendiği
bir ortamda, yargının kurucu unsuru olan savunmanın
önemi her zamankinden daha da çok artmaktadır. Baro-
larımız ve onların çatı örgütü olan Türkiye Barolar Birliği bu durumun farkındadır. Bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da barolarımız, meslektaşlarımızdan ve
toplumdan aldığı güçle ‘’hukukun üstünlüğünü ve insan
haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik
kazandırmak’’ için kararlı mücadelesini meşru zeminlerde sürdürecektir.
AV. GÜLCİHAN TÜRE
TBB Yönetim Kurulu Üyesi
Yeni adli yılımız, T.C. Cumhurbaşkanı’nın,
‘’Savunmanın başı TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu konuşacak ise ben gelmem’’
T.C. Yargıtay Başkanlığı’nın
‘’TBB Başkanı açılış konuşması yapacak‘’
Dialoğu ile, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş,
savunmanın susturulmaya çalışıldığı bir ilk ile başlamıştır.
Hukukun üstünlüğünün sağlanması görevi olan hukukçuların, avukatların, baroların bu konudaki ‘’Savunma
Susturulamaz’’ tavrı hukuk adına onurlu bir duruştur.
Yine Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihinde görülmemiş
şekilde, hiçbir yasal düzenleme ve hiçbir başka hukuk
devletinde uygulaması olmayan, ‘’Torba Yasa’’ düzenlemeleri ile günlük olarak, kişiye özel, mevcut yasalarımızı,
hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıracak birçok yasanın çıkarıldığı bir süreçten geçmektedir…
Ulu Önder Atatürk’ün;
‘’Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz‘’
Ve Frederick Mayer’in;
‘’Dünyadaki insanların en mutlu olanı en az bencil olanıdır. Korkunç bir hastalığı yok etmek isteyen bir bilim
adamı, bilgisizlikle savaşan öğretmen, kendini barışa
çağıran devlet adamı, hak ve adalet için mücadele eden
hukukçu, çocuklarına ahlak değerlerini öğreten anne
baba… Sadece büyük bir dava uğruna dar çerçevesinde
dışında yaşayan bir kimse, derin mutluluğa erişebilir‘’
Sözlerini hayata geçirebileceğimiz, Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların, avukatların, hukukçuların daha etkin
ve üretken çalışmalar yapacağı bir yeni adli yıl olması
dikeklerimle…
barobirlik
11
AV. KÜRŞAT KARACABEY
TBB Yönetim Kurulu Üyesi
Çağdaş uygarlık değerlerini özümsemiş insanlar için
adalet; ekmek kadar, su kadar elzemdir. Onurlu insanlarca açlığa tahammül edilebilir ve fakat adaletsizliğe
asla..!
Demokratik hukuk devletlerinde, bireylerin adalet taleplerini yönelteceği son mercii ise kuşkusuz ki bağımsız ve
tarafsız yargı olmak gerekir. Elbette ki varsa… Diyelim
ki var; yetmez..! Bir de kamusal gücü temsil makamında
oturanların, hukukun üstünlüğünün tartışılamaz ve sorgulanamaz keskinlikte geçerliliğini içselleştirmiş olmaları
gerekir.
Bir toplumun gerçek anlamda gelişip kalkınması, medeniyet yolunda mesafe kaydetmesi, bu anlayış ve değerlerin olgunlaşıp ödünsüz işlemesine bağlıdır.
Ne yazıktır ki bu konudaki çark, güzel ülkemizin özellikle son on yılında artan bir ivme ile tersine dönmekte
ve işlemektedir. Bu cümleden olarak, her yetkinin aynı
ağırlıkta bir sorumluluğu da gerektirdiği kavrayışına
uzak düşmüş kimi etkili ve yetkililer, külhanbeyi tavırlar eşliğinde, yargı kararlarını açıktan tanımazlık sergileyebilmekte; çok gerilerde kalmış kazuistik yöntemlerle,
kişiye ve olaya özgü torba yasalar çıkarabilmeyi içlerine
sindirebilmektedirler… Diğer yandan ülkenin belli bir
bölümünde, bölücü projenin taşeron ve figüranları devlet
otoritesini ve kurulu düzeni reddederek, kendi hükümranlıklarını kurma provaları yapabilmekte; bütün bunlar, kurulu hukuk düzeninin temsilcilerince görmezden
gelinebilmektedir. Diğer yandan yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri yok sayılarak, biat anlayışına dayalı şeriat düzenine çıkan yolun altyapı taşları,
aşama aşama döşenmektedir.
AV. İZZET VARAN
TBB Yönetim Kurulu Üyesi
Ülkede doçent düzeyinde akademisyeni dahi bulunmayan yüzü aşkın hukuk fakültesi olmasına ve her yıl
binlerce hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramlarını dahi algılamayan mezunlar veriliyor olması önemli görülmeyebilir. Mezun grubunun önemli bölümünün
yargının çeşitli alanlarında kurucu unsura yakışır birey
olamayacağı ihtimalindense birkaçının hukukçu olması
umudu tüketmez.
Aşağılanma kötüdür. Çelik bile aside dayanmaz. Umudun düşmanı biraz da aşağılanmaktır.
Bu ülkenin avukatları; aynı fakülteden mezun arkada12
barobirlik
Bütün bunlar olup biterken halkın umudu olması gereken siyaset temsilcileri, gerçek sorunları perdeleme gerekliliğinin önem derecesine göre ayarlanan dozda gündeme
savrulan türban salvolarının kararttığı sahnelerde imal
edilen yapay gündemin peşinden koşmakla yetinmektedirler.
Özetle Türkiye, bölünmenin, parçalanmanın ve yem olmanın kaçınılmazlığı eşliğinde, Ortaçağ’ın karanlık dehlizlerine hızla ve tepe taklak sürüklenmektedir.
Her bakımdan sözün bittiği yere işaret eden bu gelişmeler; ancak ve sadece, Cumhuriyet’in kuruluş değerleri ile
Atatürk ilke ve devrimlerinin, hukuk temelinde yeniden
diriltilmesi; hukuka aykırı kanunların değil fakat, hukukun üstünlüğünün ödünsüz tesisi suretiyle bertaraf edilebilir. Uyanışın, kurtuluşun ve çağdaş uygarlık yarışına
ön saflarda katılabilmenin ilk adımı budur.
Atılacak bu adımın görev öncülerinin hukukçu aydınlar
olması dileğiyle, gerçek hukukçular başta olmak üzere,
bütün Türk Milleti’nin yeni adli yılını buruk ve fakat
umutlu bir şekilde kutluyorum.
şımız hâkim ve savcı olmak için sınava giriyorsa ve ilk
derslerinde onlara avukat arkadaşları aşağılanarak eğitime başlanıyorsa, bu ülkede ehliyet almak için sürücü
adayı, kasap olmak için kasap adayı, berber olmak için
berber adayı, devlet memuru olmak için memur adayı
sınava girmek zorunda ama avukat olmak için sınav şartı her defasında hükümet kapısından dönüyorsa bir kez
daha düşünmeli, bu aşağılanmayı kabul etmemeliyiz.
Adli yıl açılışları birilerine göre kaldırılması gerektiği
düşünülen törenler olarak algılanabilir. Çoğu meslektaşımız da bu görüşe katılabilir. Ancak, adli yıl açılışının her
yıl yapılmasını gerektiren en önemli özelliği; adli yılın
başında, bu ülkede yaşayan herkese hukuk sınırlarında
kalması gerektiği ve bir gün hukuka kendilerinin de gereksinim duyabileceğini hatırlatmak içindir.
AV. YURDAGÜL GÜNDOĞAN
TBB Yönetim Kurulu Üyesi
Avukatlar, hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranmak andı ile mesleğe başar. Ama
hangi hukuka, diye sormadan geçemiyoruz. Günümüzde, evrensel kriterlere sahip, yaşayan, gelişen hukuktan
söz etmek mümkün değil. Bir gecede torbadan çıkan
sözde yasalarla, göstermelik uluslararası sözleşmelere
düşünmeden atılan imzalarla hukuk yaratılmıyor maalesef.
Siyasi iktidar, gücünü tekelleştirmek uğruna, tüm farklı
sesleri susturmaya çalışmaktadır. Keyfi atamalar ve sürgünlerle, antidemokratik seçim çalışmalarıyla hâkimler
ve savcılar üzerinde olağanüstü bir baskı kurmuş, onları
parçalara ayırmayı başarmıştır.
ANAYASASI İNSANIN
Ancak şurası bir gerçektir; yargıyı tamamen sindirmenin
tek yolu, savunmayı etkisiz kılmakla mümkündür. İşte
bu nedenle siyasi iktidarın hedefinde Türkiye Barolar
Birliği vardır. Çünkü yargıya gücünü veren SAVUNMADIR. Çünkü savunma bağımsızdır, gücünü iktidardan
almaz, hiçbir otoriteye sırtını dayamaz.
Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!
Uzun zamandan bu yana, sistemli bir şekilde, hukukun
evrensel değerleri yok sayılsa da, baskıcı rejim yaşamımızın her alanında boy gösterse de; bu ülkede ‘hukuka,
ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranmaya namusu ve vicdanı üzerine ant içmiş’ 83.000
AVUKAT var. Bir de, şimdilik kalplerimizde yaşattığımız
Anayasası var insanın.
Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!
Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!
Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman
Can Yücel
Belki de birileri hukuk sınırlarında kalmak istemiyor
olabilir, belki de her zaman kesen kılıçlarının bir gün köreleceğini düşünmek korkusuyla yargı mensupları ile savunmanın tek temsilcisi avukatın saygınlığını azaltmak
isteyebilirler. Ne olursa olsun hukuk bir gün birilerine de
zorunlu gereksinim olacaktır. Biz, yine burada olacağız.
Umut her zaman var olmuştur. Kaybedildiğinde nasıl
kaybedildiğinin önemi kalmaz. Hukuk devleti, hukukun
üstünlüğü kavram olarak artık bir şeyde ifade etmez.
Bu ülkenin avukatları;
Suskun kalmak avukatlık mesleğine uymaz.
Sen, susarsan davayı kaybedersin, biz susarsak ülkeyi.
Sen, sessiz kalırsan umudunu, biz sessiz kalırsak hukuku
kaybederiz.
Biz sessiz değiliz. Bir ses de sen ver. Ses ver ki umut var
olmaya devam etsin.
barobirlik
13
HABERLER
SOMALI ÇOCUKLARIN
GELECEĞİNE IŞIK OLDUNUZ
Türkiye Barolar Birliği tarafından “Şimdi yetim hakkını ödeme
zamanı” başlığıyla yürütülen Soma
Yardım Kampanyası’nda toplam
1.134.830,65 TL toplandı.
Toplanan yardımla, Türkiye Barolar
Birliği ve Türk Eğitim Vakfı (TEV)
arasında yapılan işbirliği protokolü ile 30 Somalı çocuğumuza ana
sınıfından başlayıp üniversiteden
mezun olana kadar burs verilecek.
Yurtiçinden ve yurtdışından gelen
yoğun ilgi ve destek sayesinde
Soma’daki madenci yetimlerinin
geleceğine ışık olmak üzere kampanyaya katılan, duyurulması ve
yayılmasına katkı sağlayan herkese
şükranlarımızı sunuyoruz.
TBB, ADLİ YIL AÇILIŞI VESİLESİYLE
ANKARA’DA YERLEŞİK DİPLOMATİK VE KONSÜLER MİSYON
TEMSİLCİLERİNE RESEPSİYON VERDİ
Türkiye Barolar Birliği, 2014-2015
Adli Yılı Açılışı vesilesiyle Ankara’da
Yerleşik Diplomatik ve Konsüler
Misyon temsilcilerine resepsiyon
verdi.
Resepsiyona, Türkiye Barolar Birliği
Yönetim ve Disiplin Kurulu üyeleri
ile Benin Büyükelçisi Moise Tchando
Kerekou, Güney Sudan Büyükelçisi
Sebit Bullen Kamonde, İran Büyükelçisi Alireza Bikdeli, İspanya
Büyükelçisi Rafael Mendivil Peydro,
Küba Büyükelçisi Alberto Gonzales
Casals, Şili Büyükelçisi Fernando
Varela Palma, Portekiz Büyükelçisi
Jorge Cabral, Yeni Zelanda Büyükelçisi Jonathan Curr, İtalya Büyükelçiliği’nden Misyon Şefi Ludovico
Serra, Macaristan Büyükelçiliği’nden
Misyon Şefi Yardımcısı Zoltan Feher,
Kolombiya Büyükelçiliği’nden Elçi
Alicia Fernanda Quijano, Almanya
Büyükelçiliği’nden Müsteşar Stefan
Delfs, Finlandiya Büyükelçiliği’nden
14
barobirlik
Müsteşar Pekka Shemeikka, Hollanda Büyükelçiliği’nden Müsteşar
Daan Huisinga, İran Büyükelçiliği’nden Müsteşar Kamran Hashemi,
Fransa Büyükelçiliği’nden Kurumsal
ve İdari İşbirliği Ateşesi Sabine
Raczy-Bili, Kolombiya Büyükelçiliği’nden Müşavir Juan Camilio
Jaramıllo, Hırvatistan Büyükelçiliği’nden Müşavir Orhideja Sokac,
Hırvatistan Büyükelçiliği’nden II.
Katip Mladen Brucic-Matic, Romanya Büyükelçiliği’nden II. Katip
Sava Diamandi, Macaristan Büyü-
kelçiliği’nden III. Katip Viktor Matis,
Polonya Büyükelçiliği’nden III. Katip
Piotr Drzewiecki, Amerika Birleşik
Devletleri Büyükelçiliği’nden Politika Uzmanı Filiz Conway ve Siyasi
İşler Uzmanı Natalie Oldani, Avrupa
Konseyi Ankara Program Ofisi’nden Kıdemli Proje Yöneticisi Yücel
Erduran, Birleşmiş Milletler Sınai
Kalkınma Örgütü’nden (UNIDO)
Temsilci Süleyman Yılmaz ve Fransa
Ulusal Barolar Birliği’nden Yönetim
Kurulu Üyesi Av. Jean-Louis Magnier katıldı.
HABERLER
TÜRK – ALMAN AVUKATLAR KONFERANSI
- GÜÇLÜ AVUKAT, GÜÇLÜ HUKUK DEVLETİ -
Türkiye Barolar Birliği ile Alman Barolar Birliği tarafından, “Bir Hukuk Devletinde Avukatın
Rolü” alt başlığıyla düzenlenen Türk - Alman Avukatlar Konferansı 10 Eylül 2014 tarihinde
Türkiye Barolar Birliği’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
Açış konuşmalarının Türkiye Barolar
Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin
Feyzioğlu, Alman Barolar Birliği
Başkan Yardımcısı ve Freiburg
Barosu Başkanı Av. Dr. Michael Krenzler, CHP Genel Başkan
Yardımcısı Bülent Tezcan ve HDP
Eş Genel Başkan Yardımcısı Meral
Danış Beştaş’ın yaptığı konferansta
‘güçlü avukat, güçlü hukuk devleti’
vurgusu yapıldı.
Kazakistan Barolar Birliği temsilcileri katıldı.
Konferansa baro başkanlarının ve
avukatların yanı sıra Arnavutluk
Barolar Birliği, Azerbaycan Barolar
Birliği, Bosna Hersek Barolar Birliği,
Gürcistan Barolar Birliği, Kıbrıs Türk
Barolar Birliği, Kırgızistan Barolar
Birliği, Kosova Barolar Birliği, Makedonya Barolar Birliği, Orta Asya
Memleketleri Avukatlar Birliği ve
Başkanlığını Ankara Barosu Başkanı
Av. Sema Aksoy’un yaptığı, “Çağdaş Demokrasilerde Olmazsa Olmaz
Olarak Güçlü ve Bağımsız Avukatlık” başlıklı birinci oturumda Alman
Barolar Birliği Başkan Yardımcısı
ve Freiburg Barosu Başkanı Av. Dr.
Michael Krenzler, Yargıtay 4. Ceza
Dairesi Üyesi Doç. Dr. İbrahim Şah-
Oturumlara geçmeden önce,
“Adalet Sisteminde Avukatın Rolü”
başlıklı giriş bölümünde Yeditepe
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Avukat Prof. Dr. Köksal
Bayraktar ile İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu
birer konuşma yaptılar.
baz, Hacettepe Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çağlar
Özel ile İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Avukat
Prof. Dr. Erdener Yurtcan konuşmacı
olarak yer aldılar.
“Devletin Güvenlik ve Suçluyu
Cezalandırma İhtiyacı - Avukatın Sır
Saklama Yükümlülüğü” başlıklı ikinci oturumun başkanlığını İstanbul
Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit
Kocasakal yaptı. İkinci oturumda,
Hamm Barosu Başkanı Av. Dr. Hans
Ulrich Wessels, Anayasa Mahkemesi
Başkan Vekili Dr. Alparslan Altan,
İstanbul Barosu önceki başkanlarından Av. Turgut Kazan ile Bahçeşehir
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Yenisey
görüşlerini dile getirdiler.
barobirlik
15
HABERLER
Bu toplantının üst başlığı Türk ve
Alman Avukatlar Konferansı. Alt
başlık ise konferansın önemini
açıklıyor: Bir Hukuk Devletinde
Avukatın Rolü. Esasen avukatın sistem içinde herhangi bir
rolünün olabilmesi için o devlette
hukukun üstün olması gerekiyor.
Hukukun üstünlüğünün olmadığı
bir sistemde avukatın etkin bir
rolünün olması beklenemez.
Başkanlığını Türkiye Barolar Birliği
Genel Sekreteri Av. İzzet Güneş
Gürseler’in yaptığı “Adalete Erişimin Sağlanmasında Avukatın Rolü
ve Görevi” başlıklı son oturumda
ise Alman Barolar Birliği Başkan
Yardımcısı ve Münih Barosu Başkanı
Av. Dr. Hansjoerg Staehle, Danıştay
15. Daire Üyesi Dr. Tacettin Şimşek,
Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet
Özekes ve Yaşar Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Meral Sungurtekin Özkan birer
sunum yaptılar.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu açış
konuşmasında, hukukun üstünlüğünün olmadığı bir sistemde avukatın
etkin bir rolünün olamayacağının
altını çizdi. Hukukun üstünlüğü sorununun bütün sorunların temelinde
yer aldığını söyleyen Feyzioğlu
şöyle konuştu:
16
barobirlik
Şu halde bizim kök sorunumuz,
bütün sorunlarımızın özünde,
temelinde yer alan sorun hukukun
üstünlüğünün sağlanmasıdır. Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların ve
Türkiye’de kenetlenmiş olan bütün
avukatların yürüttüğü hukukun
üstünlüğü mücadelesi esasen bizim
en önemli mesleki sorunumuzun
çözümüne ilişkin bir mücadeledir.
Her devlette uyuşmazlıkları çözen
makamlar ve suç işlemekle itham
edilenleri suçlayan kişiler, resmi
görevliler mutlaka vardır. Ancak yalnız demokratik hukuk devletlerinde
etkin ve bağımsız savunmadan söz
edilebilir. Eğer bir devlet demokratik hukuk devleti değilse biliniz ki
orada savunma bağımsız değildir,
etkin değildir, sistemin gerçek anlamda kurucu unsuru değildir.
EN BÜYÜK SORUN KEYFİLİKTİR
Hukukun üstünlüğünün sağlanması
mücadelemizde karşımızdaki büyük
sorunu tek bir kelimeyle ortaya koymak mümkündür; keyfilik. Yasama
ve yürütme organlarının keyfiliği,
hâkim ve savcıların keyfiliği. Yani
hukuk kuralları dışına çıkarak, hukukun artık evrenselleşmiş ilkeleri
dışına çıkarak ‘ben yaptım oldu’
zihniyetiyle güçlünün hukukunu
yazmak. Güce sahip olanın kendi
hukukunu, kendi kuralını kendisi için
dayatması. İşte bu keyfiliktir. Dolayısıyla bizim yürüttüğümüz mücadele
siyasi iktidarın keyfiliğine karşıdır,
yasama organının keyfiliğine karşıdır, idarenin memurlarının keyfiliğine karşıdır ve avukatı sistemden
dışlamak isteyen bir kısım hâkim ve
savcının keyfiliğine karşıdır. Oysa
avukatları dışlayan, yok sayan siyasi
iktidarlar kendi meşruiyetlerini de
inkâr noktasına gelirler. Şöyle ki;
sistem içinde yurttaşı, bireyi kamu
adına suçlayan savcı vardır, bireyi yargılayan hâkim vardır, bir de
bireyi savunan avukat vardır. Eğer
bir siyasi iktidar avukatı yok saymaya başlarsa meşruiyetinin yegâne
dayanağı olan yurttaşı ve yurttaşlığı
dışlamış olur. Belirli bir süre sahip
olduğu geçici çoğunluğa dayanarak
baskı ve zulüm yapabilir böyle bir
siyasi iktidar. Ancak çoğulculuktan
uzaklaşan demokratik meşruiyetini
kaybeder ve demokratik meşruiyetini kaybeden siyasi iktidarlar baskı
ve zulme kayarlar. Dünya tarihi baskı ve zulmü yöntem olarak benimseyen bütün güçlerin eninde sonunda
mağlup olduğu süreçlerin tarihidir.
Çünkü her zaman ama her zaman
sonuçta özgürlük kazanır. Özgürlükten başka insanın doğasına bu
HABERLER
kadar uygun olan başka bir kavram
az bulunur. İnsan doğasına aykırı
olan her rejim sonunda değişir, her
iktidar sonunda gider.
Öte yandan avukatı lüzumsuz,
gereksiz, engel olarak gören hâkim
ve savcılar bilsinler ki aslında kendi
mesleklerini ve varlık sebeplerini
inkâr halindedirler. Çünkü binlerce
yıllık uygarlık tarihinin bize verdiği ders; ancak iddia, savunma ve
yargılama üçlüsünün ortak faaliyetiyle gerçeğe ulaşılabileceği gerçeğidir. Bu üçlüden avukatı sistem
dışına çıkardığınızda iddia edenle
yargılayan bir ve aynı hale gelir ve
dolayısıyla sistem ya iktidarların
baskı mekanizmasına ya da yargılayanların oluşturduğu bir hâkimler
hükümetine dönüşür. Şu halde
avukatı dışlayan bir hâkim ve savcı,
gerçeği bulma görevinden, suçluyu
suçsuzdan, haklıyı haksızdan, doğruyu yanlıştan ayırma görevinden
vazgeçmiştir. Dediğim gibi Türkiye’de sorun keyfiliktir, bu görevleri
ilgili herkese bıkmadan hatırlatmak
ve bunun için mücadele etmek de
bizim görevimizdir.
Bugünkü toplantımız dünyada
hukuk devletine, yargıya ve özelde avukatlığa ilişkin sorunların ve
çözümlerin tartışılacağı son derece
önemli bir toplantı. Sözlerimi noktalarken buradaki tüm dostlarımızdan,
tüm misafirlerimizden bir hususta
Türkiye’ye yardımcı olmalarını
talep ediyorum. Türkiye’nin önünde
bir Avrupa Birliği’ne üyelik ideali
vardır. Bu ideal çerçevesinde hukuk
devletine ve yargıya ilişkin fasıllarda
Avrupa Birliği ile tarama sürecinin
hala başlatılmamış olması doğrudan doğruya Avrupa idealine zarar
vermektedir. Avrupa Birliği’nin bu
noktada bir karar vermesi gerekmektedir. Bu Türkiye’yi üyeliğe alıp
almamak noktasında talep ettiğimiz
bir karar değildir. Avrupa Birliği
yakın gelecekte sınırlarında demokratik, özgürlüklerin hakim olduğu
bir Türkiye mi istemektedir yoksa
baskının egemen olduğu otoriter,
totaliter, geçici çoğunluğunu zulüm
aracına dönüştürmüş bir iktidar
tarafından yönetilen bir Türkiye mi
istemektedir. Şu halde tarama sürecinin başlatılarak Türkiye’nin hukuk
devletinin ve yargısının Kopenhag
Kriterlerine uygun hale getirilmesi
sadece Türkiye’nin sorunu değil,
Avrupa’nın en önemli sorunudur. Bu
itibarla, tam üyelik sürecini engelleme adına bu fasılların da taranmasının engellenmesi kanaatimde
akla ve mantığa uygun değildir. Bu
noktada özellikle Alman Federal
Barolar Birliği’nden bize destek
olmasını talep ediyoruz.
Toplantımızın hepimize faydalı
olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum.
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
DÜNYA ADALET PROJESİ’NİN (WJP)
STRATEJİK ORTAĞI OLDU
Türkiye Barolar Birliği, dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi amacıyla çalışan, bağımsız
ve disiplinler arası bir organizasyon
olan Dünya Adalet Projesi’nin (The
World Justice Project - WJP) stratejik ortağı oldu.
lediği hukukun üstünlüğü endeksi
ile dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi ve yönetim
reformlarının gerçekleştirilmesi
hususlarında uluslararası topluma
veri sağlamaktadır.
2006 yılında, hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için çalışan tüm
kurumların işbirliğine açık olarak
kurulan Dünya Adalet Projesi
(WJP), araştırma programları,
sağladığı burslar ve her yıl düzen-
barobirlik
17
HABERLER
STAJYER AVUKATLAR
TÜRKİYE KURGUSAL DURUŞMA YARIŞMASI
FİNALİ YAPILDI
YARIŞMA, TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ ÖNCEKİ BAŞKANLARINDAN
AV. ÖZDEMİR ÖZOK’UN ANISINA İTHAF EDİLDİ
Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen “Stajyer Avukatlar Türkiye
Kurgusal Duruşma Yarışması 2014 Finali” 13-14 Eylül 2014 tarihlerinde Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda yapıldı.
Türkiye Barolar Birliği Eğitim
Merkezi tarafından düzenlenen
“Stajyer Avukatlar Türkiye Kurgusal
Duruşma Yarışması 2014 Finali”
13-14 Eylül 2014 tarihlerinde Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Cemil
Bilsel Konferans Salonu’nda yapıldı.
Açılış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi Başkanı
Av. Berra Besler ile Türkiye Barolar
Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin
Feyzioğlu’nun yaptığı programa
TBB Yönetim Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden, baro
18
barobirlik
başkanları, akademisyenler, yargı
organlarının temsilcileri, avukatlar
ve stajyer avukatlar katıldı.
Barolar Birliği Başkan Yardımcısı,
Eğitim Merkezi Başkanı Av. Berra
Besler şunları söyledi:
Antalya Barosu, Erzurum Barosu,
İzmir Barosu, Şanlıurfa Barosu, Aksaray Barosu, Kastamonu Barosu,
Kocaeli Barosu takımlarının yarıştığı
Stajyer Avukatlar Türkiye Kurgusal
Duruşma Yarışması finalinde Aksaray Barosu birinci, Kocaeli Barosu
ikinci, İzmir Barosu üçüncü oldu.
Yedi coğrafi bölgemizde bulunan
barolarımızın staj listelerinde kayıtlı
stajyer avukatlarımızın katılımları
ile Haziran ayında gerçekleştirdiğimiz bölgesel yarışmaların sonunda
belirlenen bölge birincilerinin katılacağı kurgusal duruşma yarışmasının ikinci evresine az sonra
başlayacağız.
Konuşmasına, salonlarını açarak yarışmaya katkı sunan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na
teşekkür ederek başlayan Türkiye
Bu yarışmaların yapıldığı uluslararası alan dahil olmak üzere Türkiye
genelinde böylesine kapsamlı bir
HABERLER
katılımla, birlikte gerçekleştirdiğimiz “bir ilk’i” başarmanın gurur ve
coşkusunu yaşıyorum. Bu başarı sizlerindir, genç meslektaşlarımızındır.
Sizlere sonsuz teşekkürler ediyoruz.
kısmı gerçekleşmiştir. Bunu TBB
İnsanların bazı hayalleri vardır. Bu
hayaller bir süre sonra ideal haline
gelir ve gerçekleşir. TBB Eğitim
Merkezi fikri, işte böyle bir hayal
ile başlamıştır. Daha sonra Eğitim
Merkezi’nin hayali Avukatlık Akademisi’ne ve daha sonrası için de
TBB Hukuk Fakültesi’ne doğru yol
almıştır.
büyük dileğimdir. Avukatlık Aka-
Bu hayallerin, TBB Eğitim Merkezi’nin kuruluşu ve kurumsallaşması
sonuna kadar bu konuların takipçisi
Eğitim Merkezi’nin Yürütme Kurulu
başarmıştır.
Kurulan hayallerin daha sonraki
aşamalarının da gerçekleşmesi en
demisi’nin ve TBB Hukuk Fakültesi’nin kuruluşlarının gerçekleşmesi
yasal düzenlemelerin yapılmasına
bağlıdır. Her ne kadar yaşadığımız
zaman diliminde bu yasal düzenlemelerin yapılması zor görünüyor
ise de, bizler zoru başarmaya kararlı
kimlik ve kişiliğimiz ile elbette
olacağız.
Az önce size aktarmaya çalıştığım
bu hayalleri kuran ve gerçekleşmesi için bize omuz ve yetki veren
unutulmaz Başkanımız, demokrasi
kahramanı, hukuk savaşçısı, Cumhuriyet’in kazanımlarının yılmaz savunucusu, yiğit ve dost insan Sayın Av.
Özdemir Özok idi. Kurduğumuz bu
hayalleri gerçekleştirmeyi mesleğimiz adına, hukuk adına değerli başkanımızın vasiyeti olarak görmekte
ve yerine getirilmesi gerekli olan
bir görev olarak kabul etmekteyim.
İzninizle bugünkü yarışmayı ve
yapılan tüm çalışmaları onun aziz
anısına ithaf ediyorum, ruhu şad
olsun ve aydınlıklar içinde yatsın.
barobirlik
19
HABERLER
Kurgusal Duruşma yarışmaları,
kuşkusuz bir yarışma düzeninde yapılmaktadır. Her yarışmanın doğasında elbette rekabet vardır. Ancak
bu yarışmalardaki rekabet hasmane
bir rekabet değildir ve öyle görülmemelidir.
Kurgusal Duruşma yarışmaları staj
eğitiminin çok önemli bir bölümü
olup; Cumhuriyetimizin temel organlarından yargı erkinin kurucu unsuru
savunmanın temsilcisi AVUKATI;
yargı erkinin diğer kurucu unsurları
karar ve sav temsilcileri olan HÂKİM
VE SAVCI ile birlikte, hukuka ve etik
kurallara uygun olarak gerçekleştirecekleri YARGILAMA FAALİYETİNE
VE DURUŞMAYA hazırlamaktır.
Birlikte çalışma, ekip halinde başarma duygularının geliştirilmesidir.
Geleceğin avukatları arasında
tanışma ve kaynaşmanın sağlanarak
mesleki dayanışmanın temellerinin
atılmasıdır.
Hukuk uygulayıcıları olan yargının
üç kurucu unsurunun temsilcilerinin
uygulamaları:
• Adaletin gerçekleşmesinde,
• Adil Yargılanma hakkının kullanılmasında,
• Yargının bağımsız, yargıcın tarafsızlığı ilkesinin hayata geçirilmesinde,
20 barobirlik
• Halkın hak arama özgürlüğünün
kullanılmasında,
• Savunmanın özgürce yapılmasında ve avukatın bağımsız olarak
görevini yerine getirmesinde,
Çok önemli sonuçların doğmasına
neden olmakta ve hukuk devletini
doğrudan etkilemektedir. O halde,
bu üç kurucu unsurun temsilcilerinin
nitelikli hukukçu olmak zorunlulukları vardır.
Savcıların, hâkimlerin, avukatların
nitelikleri ne kadar yüksek olursa
hukuk devleti o derece işlerlik kazanacak, yargının kalitesi de o kadar
yüksek olacaktır. Bunların gerçekleşmesinin ilk adımları ve yolun
başlangıcı iyi ve kaliteli bir stajdan
geçmektedir.
Değerli stajyer avukatlar,
Sizleri öncelikle hukukçu olduğunuz
için ve onuru kadar sorumluluğu
da büyük olan avukatlık mesleğini
seçtiğiniz için kutluyorum.
Çok kısa bir süre sonra;
Avukatlık Kanunu madde 1’e göre
“yargının kurucu unsuru SAVUNMANIN TEMSİLCİSİ, TCK madde 6’ya
göre “YARGI GÖREVİ YAPAN”, AB
İstişari Ziyaret Raporlarına göre de
“YARGININ PAYDAŞI” olan AVUKATLAR olarak çok önemli görevler
üstleneceksiniz. Çok büyük sorumluluklar yükleneceksiniz. Halkın hak
arama özgürlüğünün sesi olacaksınız.
Özgürlükleri yaşama geçireceksiniz. Hukuka aykırılıklarla mücadele
ederek, hukuk devletinin yaralarını
saracak ona işlerlik kazandıracaksınız.
Ülkemiz Cumhuriyet tarihimizin en
bunalımlı döneminden geçiyor. Toplumsal olaylarda ve hukuk alanında
yaşanan ve ısrarla devam eden
olumsuzluklar toplumun huzurunu
bozuyor, halkın hukuka karşı güven
duygularını zedeliyor.
Keyfi ve otoriter yönetim anlayışıyla
hukuk devleti büyük yara alırken
toplumun düzeni de sarsıldıkça sarsılıyor ve sarsılmaya devam ediyor.
Bizler; insan haklarından, hukuk
devletinden, adaletten, barıştan,
demokrasiden, emekten yana bir
mesleğin mensupları olarak bu ortak paydalarda birleşiyor ve güçleniyoruz. Bu güce her zamankinden
daha çok ihtiyacımız var. Sizlere ve
sizlerin gücünüzün desteğine ihtiyacımız var. Yaşadığımız süreç bunu
gerekli kılıyor.
Yaşanan bütün olumsuzluklar,
geldikleri gibi geçip gideceklerdir.
Bu süreçte biz avukatlara özellikle
HABERLER
siz genç meslektaşlarıma çok büyük
sorumluluklar düşüyor.
Bizler hiçbir zaman umutsuz olmadık. Şimdi, hiç değiliz.
Değerli genç arkadaşlarım,
Halkımızın talep ettiği barışın, demokrasinin yeniden hayat bulması
için el ele vererek birlikte hukuk
devletinin yaralarını saracağız ve
onu daha güçlü olarak ayağa kaldıracağız.
Bugüne kadar hep bu değerleri korumak için, bu değerleri yaşamımıza
geçirmek için mücadele ettik.
Bizler, korkmadan, yılmadan
verdiğimiz bu mücadeleye her ne
pahasına olursa olsun sonuna kadar
devam etme kararlılığındayız.
Sizler de bu kararlılık içinde bizlerle
mücadele etmeye var mısınız?
Bize güç katmaya hazır mısınız?
Bu kararlılığı gösteriyor musunuz?
Önemli olan işte budur.
Gençlerimizin göstereceği kararlılık; bizim umudumuzun kaynağıdır.
Ülkemizin ve mesleğimizin aydınlık
geleceğidir.
Bu yolda yapacağımız her türlü mücadelemizde yolumuz ve şansımız
açık olsun.
Hepinize başarılar diliyorum, saygı
sunuyorum.
Daha sonra kürsüye gelen Türkiye
Barolar Birliği Başkanı Av. Prof.
Dr. Metin Feyzioğlu ise konuşmasına; TBB Eğitim Merkezi Başkanı
ve Yürütme Kurulu üyelerine, jüri
üyelerine, Türkiye Barolar Birliği
ve baroların personellerine teşekkür ederek başladı. Bu yarışmanın
hukukun üstünlüğü mücadelesine
büyük katkı olduğunu ifade eden
Feyzioğlu şunları söyledi:
Türkiye Barolar Birliği çatısı
altında yürüttüğümüz eğitim faaliyeti ve bu eğitim
faaliyetinin en önemli
parçalarından olan
Kurgusal Duruşma
Yarışması, bir yandan
hukukun üstünlüğü mücadelemize
büyük katkıdır, diğer
yandan da ülkenin
her yerinde insan
haklarının yerleşmesi
ve böylece toplumsal
barışın sağlanması adına yerine getirdiğimiz ve
bu ülkede yerine getirilen en
önemli faaliyetler arasındadır. Şöyle
bir düşündüğümüzde Kars’tan
aramıza katılan Yürütme Kurulu
üyemiz Kırklareli’nde ders vermektedir. Tekirdağ’dan bir temsilcimiz
kalkıp Ağrı’ya gitmektedir. Bunun
öneminin ne kadar büyük olduğunu
gördüğünüze eminim ve bu yarışma
sürecinde de ülkenin her yerinden
stajyer avukat meslektaşlarımız,
avukat meslektaşlarımız yarışma
dolayısıyla yan yana gelmişlerdir,
dostluklar kurmuşlardır. Dolayısıyla
bu yarışmanın kaybedeni yoktur,
herkes kazanmıştır. Ama bir takım
biraz daha fazla kazanacaktır.
YÜRÜTTÜĞÜMÜZ
MÜCADELENİN ANA BAŞLIĞI
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDÜR
Bugün bizim yürüttüğümüz mücadelenin ana başlığı hukukun üstünlüğü mücadelesidir. Esasen bütün
sorunlarımızın kökünde de, maddi
– manevi yaşadığımız her sıkıntının
kökünde de, adliye koridorlarında
her gün yaşadığımız sorunların
kökünde de, Yargıtay’da her gün
yaşadığımız sorunların, Danıştay’da
her gün yaşadığımız sorunların
kökünde de hukukun üstünlüğünün
ihlal edilmesi yani keyfilik vardır.
Her noktada keyfilik, yani huku-
kun üstünlüğüne saygısızlık bizim
kök sorunumuzdur. Şu halde, eğer
biz ülkenin her köşesinde hukuk
üstün olsun, üstünlerin hukuku
değil; temel haklar, insan hakları
olsun; adil yargılama olsun; tarafsız,
bağımsız yargı olsun ama yargı da
keyfilik yapmasın, hesap verebilir
olsun; kararları gerekçeli olsun ve
savunmayı avukatları iddia eden
ve yargılayanlar asla dışlamasınlar.
Çünkü dışlarlarsa kendi varlıklarını
inkâr ederler ve idarenin memurlarına dönüşürler derken aslında en
önemli mesleki sorunumuza işaret
etmekteyiz. Bunu söylemek bizim
görevimizdir, öncelikle bizim görevimizdir. Ve sonuna kadar yerine
getirmek boynumuzun borcudur.
İşin özeti şudur değerli dostlarım;
çektiğimiz maddi sıkıntı, ay sonunu
getirme mücadelemiz, müvekkilimize hesap verirken sıkıntıya düşmemiz alın terimizin değeriyle ilgilidir.
Eğer dosyaya damlattığımız alın
terinin karşılığını her manada almak
istiyorsak müvekkilimize niçin
tutuklandığını ve ne zaman tahliye
edileceğini kanuna uygun olarak
anlatabilmek zorundayız. Bunu
anlatamadığımız takdirde emek
harcayan, konusunu bilen, çalışan,
barobirlik
21
HABERLER
azimli, dosyasına sahip çıkan bir
avukat arayışı yerine tanıdığı olan
kişi aramaya başlarlar. Yüksek sesle
söylemeyin, içinizden kendinize
sorun: Bu ülkenin yurttaşları yargıya
işleri düştüğünde konusunu iyi bilen
ve sonuna kadar sahip çıkan bir
avukat mı aramaktadır, tanıdık mı
aramaktadır? Bu sorunun cevabına
göre alın terinizin değerini lütfen siz
ölçün. O zaman bizim mücadelemiz
hukukun üstünlüğü mücadelesi
olmak zorundadır. Bu mücadele
elbette bir siyasi mücadeledir ama
siyasi parti mücadelesi değildir.
Hukukun üstünlüğü siyaseti mücadelesidir. Elbette bunu yapmak da
bizim görevimizdir.
AVUKATLIK SINAVI BİR
ZORUNLULUKTUR
İnsanlık tarihi aslında hukuk tarihidir ve yine insanlık tarihinde
bilgisiz, gerekli namus, ahlak ve
vicdan standartlarına sahip olmayan kişilerin eline geçmiş hukuk
kadar tehlikeli bir silah da icat
edilmemiştir. O halde bizim avukat
olarak, hâkim olarak, savcı olarak,
akademisyen olarak mutlaka gerekli
bilgiyle donanmamız lazımdır ve el-
22
barobirlik
bette namuslu, vicdanlı, ahlaklı ve
özgür düşünceli olma zorunluluğumuz vardır. Bunu sağlayabilmek
için çağdaş dünyanın şart koştuğu
hususlardan biri avukatlık mesleğine girişin sınavla yapılmasıdır.
Sınavsız bir avukatlık kontrolsüz bir
şekilde dünyanın en kutsal ve en
vazgeçilmez mesleklerinden biri
olan avukatlığın kalitesini sürdürülemeyecek kadar düşürür. Dünyada,
Türkiye’den başka kendisine çağdaş
deyip de sınavsız avukatlık yaptıran
başka hiçbir ülke yoktur. Maalesef
bu ülkenin Adalet Bakanı avukatlık sınavına açıkça karşı çıkmıştır
ve “piyasa ayıklasın” cümlesini
üzülerek söylüyorum kurabilmiştir. Burada bahsettiğimiz piyasa,
insanların canıdır, insanların malıdır,
namusudur, geleceğidir, özgürlüğüdür. Piyasa ayıklarken insanlar
namusundan, özgürlüğünden,
malından, mülkünden, ailesinden,
geleceğinden olur. Avukatlık sınavı
bir zorunluluktur. Anayasa Mahkemesi’nin, avukatlık sınavı hukukun
üstünlüğü ve demokrasi için şarttır
demesine rağmen maalesef TBMM
geçen sekiz yılda sınavı getiren tek
bir adım atmamıştır. Bunun üzerine
Türkiye Barolar Birliği emsalini de
koyarak sınav değil ama staja giriş
ve stajdan çıkışta bir değerlendirme yapılmasının yönetmelikle
de mümkün olacağı görüşünden hareketle önemli
bir düzenleme yapmış, bunu kanundaki
yetkisine dayanarak
Resmi Gazete’ye
yayımlanmak üzere
göndermiş, başında
Başbakanlık ibaresi
taşıyan Resmi Gazete
müdürü cevabi olarak
bize, “1. Biz Başbakanlık yazdığı için başımızda
bize rica edemezsiniz. 2.
Yönetmeliğin içeriği kanuna
aykırı olduğu için yayımlamıyo-
rum” cevabını verebilmiştir. Bunun
üstüne Sayın Cumhurbaşkanı’nın
da olduğu ortamda, “Bu müdür
kanunların Anayasa’ya uygunluğunu
da denetlemeye başlamış mıdır?”
sorusu rahatsızlık yaratmıştır. Neyse
ki yargı, bu açık hukuka aykırılığın
yürütmesini durdurmuş ve yönetmeliğimiz Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bunun üzerine maalesef
torba yasa denilen ve yasa yapma,
norm koyma tekniklerinin tamamen
dışında, artık maalesef devletten
kabine devlerine geçişi simgeleyen
şekilde hazırlanan bir yasanın içine
Türkiye Barolar Birliği sınav ya da
sınav yerine geçecek bir düzenlemeyi yönetmelikle yapamaz diye
hüküm koymuşlardır. Bu kadar
cümleyi arka arkaya sarf edeceklerine sınav getirilmiştir diye bir cümle
yazsalar mesleğimizin geleceği
aydınlanabilirdi. Sadece bir sayı vereceğim, şu anda bir günlükten 65
yıllığa 84 bin avukat vardır. Ama 5
yıl içerisinde avukatlığa başlayacak
en az 35 bin kişiden söz ediyorum.
Bunun üstüne Türkiye Barolar Birliği
bir başka adım atmıştır ve bir hukuk
fakültesinin avukatlık stajı yapabilir
seviyede öğrenci yetiştirebilmesi
için asgari hangi standartta eğitim
– öğretim vermesi gerekir diye bir
ölçme değerlendirme çalışmasına
başlamıştır. Bu çalışma bittiğinde
standart ilan edilecektir ve fakültelere bir yıl süre verilecektir. Bir yıl
sonra bu standartlara erişmediğini
tespit ettiğimiz bütün fakülteler
kamuoyuna ilan edilecektir. Bundan
sonra aileler ve gençler bu listeye
göre tercihlerini yapabilirler.
Bunları bilmenizi istedim. Bunlar
bizim mesleğimizin geleceğidir. Ülkemizin geleceği adına hep birlikte
yaptıklarımızdır. Varlığınız bize güç
vermiştir, onur vermiştir. Tekrar en
içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Hoşgeldiniz, onur verdiniz.
HABERLER
Savcıya
Savcı, nedir düşündün mü,
Dağları sorguçlu kılan?
Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yüceden.
Gelmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir ıssız,
Seni bile içli kılan.
Savcı, nedir düşündün mü,
Bıçakları uçlu kılan?
Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış,
Şunun bunun alın teri,
Alınları taçlı kılan.
Savcı, nedir düşündün mü?
Yazıları suçlu kılan?
Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı,
Ama nedir çağlar üzre,
Beni senden güçlü kılan.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
barobirlik
23
HABERLER
“TÜRK DİLİ KONUŞAN
VE AKRABA ÜLKELER AVUKAT ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ”
KURULUŞ ÇALIŞMALARI KAPSAMINDA
YUVARLAK MASA TOPLANTISI YAPILDI
Türk Dili ve lehçelerini konuşan
ülkeler ile tarihi, kültürel ve coğrafi yakınlıkları itibariyle birbirine
akraba olan ülkelerin en üst düzeydeki avukat örgütleri arasında; tam
bir kardeşlik ve eşitlik yaklaşımı ile
işbirliğine dayalı bir dostluk ve yardımlaşma ortamı hazırlamak ve bu
doğrultuda ortak projeleri hayata
geçirmek üzere uluslararası bir avukat örgütleri birliği kurulması amacıyla planlanan “Türk Dili Konuşan
ve Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri
Birliği” çalışmaları kapsamında 11
Eylül 2014 tarihinde Türkiye Barolar
Birliği ev sahipliğinde bir yuvarlak
masa toplantısı yapıldı.
Yuvarlak masa toplantısına; Türkiye
Barolar Birliği Başkanı, Yönetim
Kurulu ve danışmanların yanı sıra
Arnavutluk Barolar Birliği Başkan
Yardımcısı Fatmir Braka, Türkiye
Koordinatörü Mariglen Kardhiqi
ve Türkiye Koordinatör Asistanı
Lediona Lengo, Azerbaycan Barolar
24 barobirlik
Birliği Başkan Yardımcısı Muhtar
Muhtarov, Tuzla Barosu Başkanı
Dautovic Bahrija ve Yönetim Kurulu
Üyesi Muhic Faik, Gürcistan Barolar
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi David
Asatiani, Kıbrıs Türk Barolar Birliği
Avukatı Cenkay İnan, Kırgızistan
Barolar Birliği Başkanı Gulniza Kocomova, Başkan Yardımcısı Coroev
Kubanıçbek ve Avukat Bektur Beketaev, Kosova Barolar Birliği Başkanı
İbrahim Dobruna, Avukat Fatmir
Jëlliqi ve Merita Kida, Makedonya
Barolar Birliği Başkan Yardımcısı
Besim Redxepi ve Avukat Agim
Useini, Orta Asya Memleketleri
Avukatlar Birliği Başkanı Almas
Osmanova ile Kazakistan Barolar
Birliği’ni temsilen Baidybek Marassulov katıldı.
Tüm katılımcıların oy birliği ile
desteklediği “Türk Dili Konuşan ve
Akraba Ülkeler Avukat Örgütleri
Birliği” çalışmaları kapsamında hazırlanan tüzük taslağı tüm taraflarca
incelendi ve toplantı sonunda bir
niyet bildirimi tutanağı imzalandı.
HABERLER
“NASIL BİR HSYK” PANELİ
TBB GENEL SEKRETERİ AVUKAT GÜNEŞ GÜRSEL’İN KATILIMIYLA
BURSA BAROSU’NUN EV SAHİPLİĞİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Bursa Barosu’nun 13 Eylül 2014 tarihinde düzenlediği “Nasıl Bir HSYK”
başlıklı panel hâkim, savcı ve avukatların yoğun katılımıyla gerçekleştirildi. Bursa Akademik Odalar
Birliği Oditoryumu’nda gerçekleştirilen panelde, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu tartışmaya açıldı.
Başkanlığını Türkiye Barolar Birliği
Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler’in yaptığı birinci oturumda,
HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim
Okur, YARSAV Başkan Yardımcısı
Bülent Yücetürk, Yargıçlar Sendikası
Genel Sekreteri Mustafa Karadağ ve
Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı
Dr. Orhan Gazi Ertekin konuşmacı
olarak yer aldı.
TBB Genel Sekreteri Gürseler
oturumun başlangıcında yaptığı konuşmada; HSYK seçimleri
öncesinde Yargıda Birlik Platformu
dışında konunun tüm taraflarını ilk
kez bir araya getiren bu toplantının tarihi niteliğine dikkat çekerek,
Bursa Barosu Başkanı ve Yönetim
Kurulu’nu kutladı. Türkiye Barolar
Birliği olarak gerek iki kez yaptıkları
Anayasa önerilerinde, gerekse son
dönemdeki yasa değişiklikleri sırasındaki açıklamaları ile savcıların ve
yargıçların ayrı kurullarda örgütlenmelerinin düzenlenmesini istediklerini ifade eden Gürseler, kurulların
üye sayısının yürütme organını etkin
kılacak şekilde belirlenmemesini,
seçimlerin adil ve eşit koşullarda yapılması gerektiğini belirterek temel
hedefin adil ve nitelikli yargılamayı
gerçekleştirmek olduğunun altını
çizdi.
Panelin öğleden sonraki oturumu
ise Ankara Barosu Başkanı Av.
Sema Aksoy’un başkanlığında,
İstanbul Barosu Önceki Başkanı Av.
Turgut Kazan, gazeteci ve hukukçu Kemal Göktaş, gazeteci yazar
Ahmet Şık ve gazeteci yazar Faruk
Mercan’ın katılımıyla gerçekleşti.
Panelin açılışında konuşan Bursa
Barosu Başkanı Av. Ekrem Demiröz,
“Yargı içindeki tüm taraflar karşılıklı
şekilde bir araya gelsin ve görüşlerini paylaşsın istedik. Tüm gurupların
katılımına rağmen Yargıda Birlik
Platformu’nun katılımını sağlayamadık” dedi.
Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın var olduğu bir
HSYK’da bağımsızlıktan ve tarafsızlıktan söz edilemeyeceğinin altını
çizen Ekrem Demiröz, “Toplumun
her kesimi açısından önemli olan,
tarafsız ve bağımsız bir HSYK’nın
oluşumudur. Bundan bir süre önce
bireysel başvuru hakkının tartışıldığı
ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin
de katıldığı bir panel düzenlemiştik
ve tam o tarihlerde de HSYK’nın yapılanmasının Adalet Bakanı üzerinden neredeyse Başbakana bağlayan
bir yasa geçmişti. Hazır karşımda
Anayasa Mahkemesi üyeleri var diye
şöyle demiştim: Lütfen bu yasayı
iptal edin ve yargıya tarafsız bağımsız olma şansı tanıyın. Hukukçu
bakışıyla bu denli iktidara ve güç
odaklarına bağlı yargının oluşturacağı sorunların, hem sonuçları hem
de hukuksal açıdan değerlendiren
Anayasa Mahkemesi söz konusu
yasayı iptal etti. Biz HSYK’da Adalet
Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı
var oldukça asla tarafsız ve bağımsız yargıdan söz edilemez diyorduk
ve hala bu inancı taşıyoruz” ifadelerini kullandı.
barobirlik
25
MAKALE
YENİ YARGI YILINA SİYASAL BAKIŞ
Av. Başar Yaltı
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı
1 Eylül, 2013 yılından itibaren yargı
yılının başlangıcı oldu.
1 Eylül, dünya barış günü olarak
kutlanıyor aynı zamanda.
1 Eylül, son baharın da ilk günü.
Sonbahar hüznü çağrıştırır. Barış
ise mutluluğu, sevinci… Hüzün ve
sevinç, yargılama sürecinde birlikte
yaşanır. Bu bakımdan, yargı yılı için
1 Eylülün başlangıç tarihi olarak
belirlenmiş olması isabetli bir seçim
olarak değerlendirilebilir.
26 barobirlik
Ancak, 2014/2015 yargı yılı daha
açılmadan sorunlarla başladı. Açılış
töreni, siyasal iktidar tarafından
boykot edildi. Yargı denilince ilk
akla gelen bağımsızlık ve tarafsızlık
özelliğini mevcut siyasal iktidarın
kendisine bağlı ve kendi tarafında
bir yargı olarak anladığı, hatta bunu
bir hak olarak gördüğü ortaya çıktı.
Bilindiği üzere, 12 Eylül 2010
referandumu ile HSYK nın yapısı
değiştirildi. Yargı, iktidarın istediği
biçimde yapılandırılarak denetim
altına alındı. Böylece, 2007 seçimlerinden sonra başlatılan ve Özel yetkili / görevli Ağır Ceza Mahkemeleri
aracılığıyla sürdürülen “sindirme
operasyonu” güç kazandı.
Her şey yolundaymış gibi gözükürken, 2013 Aralık ayında, siyasal iktidarın iki kanadı arasında,
beklenmedik şekilde, güç paylaşımı kavgası çıktı. Siyasal iktidarın
hükümet kanadı, yolsuzluk iddiaları
nedeniyle ağır yaralar almasına karşın Cemaat karşısında galip geldi.
“Paralel” olarak suçlanan Cemaatçi
yapının, daha çok poliste ve yargıda yuvalandığı biliniyordu. Poliste
varlığı ileri sürülen paralel yapının
tasfiyesi nispeten kolaydı. Nitekim
bu tasfiye “operasyonu” halen sürüyor. Ama yargıda işler istenildiği
gibi gitmiyor. Yargının tabi olduğu
özel statü nedeniyle “paralel” unsurları yargıdan söküp atmak kolay
gözükmüyor. Dolayısıyla kıyasıya
MAKALE
süren kavganın yansıması en çok
yargıda görülüyor.
12 Eylül 1980 darbesini yapan “bizim çocuklar”, neoliberal ekonomik
düzenin gereklerini yerine getirmek
için 1982 Anayasasını yaptı. Siyasal
iktidar bu amaca göre şekillendirildi. 2002 yılında yaratılan ekonomik
krizden sonra hükümet olan siyasal
İslam (bugünkü iktidar), bir yandan
1980 darbesinin gereklerini yerine
getirirken, diğer yandan, kurguladığı “kumpaslarla” ve yargı aracılığıyla, kendi zihinsel arka planının
gereği olarak, kısa sürede Cumhuriyetin temel kurumlarını etkisizleştirdi. Kapitalizmin vahşi yönünü dinsel
tema ve motiflerle perdeleyerek,
kamu hizmetlerini özelleştirmeler
yoluyla piyasaya açtı. Çalışanları
güvencesiz ve örgütsüz bıraktı.
Ortaya çıkabilecek tepkilere karşı
da yönetimi otoriterleştirerek cılız
tepkileri daha başlamadan bastırdı.
Bu süreçte, toplum dindarlaştırılarak olası tepkiler iktidarla uyumlaştırılırken, sokağa yansıyan tepkilere
karşı yargı etkili bir silah olarak
kullanıldı.
Bu süreç aynı zamanda, iktidar tarafından işlenen çok sayıda “günahın”,
yolsuzluğun ve konusu suç olan
eylemlerin ortaya çıktığı bir süreç
oldu. Bu nedenle, iç dinamiklerin
artan sıcaklığı ve dış dünyadaki
gelişmelerin yarattığı ısı, iktidarın
korkularını artırdı.
Şimdi, gerilimi giderek artan
siyasal ortamda iktidar, yargıyı
elinde tutmak ve kendisine bağlı
bir devlet dairesine dönüştürmek istiyor. Yargıyı, kendisi için
hesap verilecek bir yer olmaktan
çıkartmak istiyor. Ortaya çıkacak
muhalif tepkileri bastırırken başvuracağı şiddete meşruluk zemini
yaratmak için yargıyı kullanmak
istiyor. İktidar, siyasal / toplumsal
hedeflerini gerçekleştirmek için
de yargının elinden alınmasını hiç
istemiyor.
Şu sıralar herkes, en çok da mevcut iktidar, “kendi yargısına” sahip
olmak için amansız bir mücadele
veriyor. Ekim ayı bu bakımdan
kritik öneme sahiptir. Çünkü yargı
içindeki hesaplaşmanın son meydan
muharebesi, 12 Ekimde yapılacak
HSYK seçimlerinin sonucunu bekliyor. Ortaya çıkacak sonuç ne olursa
olsun, yargıdaki iktidar mücadelesinin 2014/2015 yargı yılında şiddetlenerek süreceği anlaşılıyor.
Öte yandan, cılız siyasal
muhalefetten umut kesenlerin
sivil muhalefet odağı olarak bel
bağladıkları barolar, Ekim ayı
içerisinde yapılacak seçimlerle
yeni yönetimlerine kavuşacaklar.
Anayasamıza göre demokratik bir
hukuk devletiyiz. Buna göre, devletin kuvvetler ayrılığı esasına göre
örgütlenmesi ve bağımsız / tarafsız
bir yargı organına sahip olması
gerekmektedir. Mensubu olduğumuz batılı kapitalist devlet sisteminde, en azından makyaj olarak bu
kurumların varlığı vazgeçilmezdir.
Ama Türkiye’de yasama ve yürütme
tek elde toplandığı gibi, yargı, bu
organları denetleme işlevini yerine
getirmekten çok, iktidarın hukuk
dışı uygulamalarını meşrulaştıran
bir işleve bürünmüş durumda. Yasama, yürütme ve yargı organların
varlık nedenleriyle, mevcut işlevleri
arasındaki uyumsuzluk artık saklanamaz halde.
Bu arada, iktidarın tüm çabasına ve
siyasal muhalefetin cılızlığına karşın,
cumhuriyete sahip çıkan güçler henüz tam olarak teslim alınamamıştır.
Önümüzdeki süreçte muhalif itirazların yükselen bir trend göstermesi
beklenmektedir. Ayrıca, Gezi Parkı
direnişi bir türlü iktidarın aklından
çıkmamaktadır. Bu koşullarda,
iktidarın yargıyı kontrolden vazgeçmesi mümkün gözükmemektedir.
Dolayısıyla Ekim ayı içinde yapılacak Baro seçimleri ve HSYK seçiminden çıkacak sonuçlar, sadece
yargı mensupları için değil, herkes
için yaşamsal öneme sahiptir.
Öyle anlaşılıyor ki, yeni yargı yılında, yargı bir kimlik savaşı yaşayacak. Bir yanda, siyasal iktidardan
gelen rüşvet gibi öneriler karşısında
kullanılacak oylar, diğer yanda onuruyla kimliğine sahip çıkan halkın
ve cumhuriyetin yargıçları… Ekim
ayı içerisinde sonuçları alınacak
seçimlerde, Türkiye’de bağımsız
ve tarafsız bir yargı mı var, yoksa
hükümetin yargı dairesi mi var,
yaşayıp göreceğiz. Çamurda gezip
lekesiz dolaşmanın mümkün olup
olmayacağını anlayacağız, güz
Ekiminde ve sonrasında…
Aynı şekilde toplumun umudu haline gelen baroların yeni kadroları, iktidarı sorgulayan tarafta mı olacak,
yoksa iktidarın dümen suyuna mı
girecek göreceğiz.
Yeni yargı yılı, yargı üzerinden
yürütülen hesaplaşmanın, yargıda
hesaplaşmaya dönüştüğü bir yıl
olacak. Yargıyı ele geçirme / elde
tutma kavgasının yansımaları, zaten
var olan yargı sorunlarını daha da
ağırlaştıracak. Yargıda gözle görülür
hale gelen kutuplaşma nedeniyle
Cumhuriyetin yurttaş için yarattığı
hukuk yok olacak. Avukatlık anlam
ve önemini büyük ölçüde yitirecek.
Hak arama özelleşecek. En basit bir
alacak davasında dahi yansıması
görüleceği üzere, yargı siyasetin
emrine girdiğinde, adalet yok olacak, “adalet öldü” denilecek.
Bir sığıntı gibi yaşayacağız kendi
küçük evrenimizde…
barobirlik
27
2013-2014 ADLİ YILINDA
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN
AVUKATLARA VE YÖNELİK ÇALIŞMALARINDAN
BAZI BAŞLIKLAR
Avukatlara Emekli Maaşı
Ödemeye Başladık!
Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu
yardımlarımıza emeklilik yardımını ekledik. Ek emeklilik olanağı
yarattığımız 2778 meslektaşımızın
sisteme katılması ile kendilerine
5.252.976,00 TL emekli aylığı
ödedik.
Hem Avukatlara Hem Yakınlarına
Sağlık Yardımı Veriyoruz!
Meslektaşlarımızın bakmakla yükümlü oldukları birinci derece aile
fertlerinin sisteme katılabilmelerini
kolaylaştırdık. Böylelikle kapsamdaki üye sayısı 14 ayda 2500 artarak
3200 kişiye ulaştı ve 52 üyeye
262.171,02 TL tedavi yardımı yapıldı.
Öksüz ve Yetimler Barolar Birliği
Güvencesi Altında!
Vefat eden meslektaşlarımızın bakıma muhtaç çocuklarını TBB Sosyal
Yardım ve Dayanışma Fonu kapsamına aldık.
Sağlık Yardımları Tüm Ülkeye
Yayıldı!
TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma
Fonu kapsamında anlaşmalı olduğumuz hastane sayısını 79’a ulaştırdık.
Böylece 28 ilimizdeki meslektaşımıza daha sağlık güvencesi ve sağlık
hizmetine ulaşım kolaylığı sağladık.
28
barobirlik
Tutuklu Avukatlara Maddi Destek
Veriyoruz!
Cezaevinde tutuklu bulunan meslektaşlarımıza TBB Sosyal Yardım
ve Dayanışma Fonu kapsamında
aylık yardım yapılmasını sağladık.
Teknolojiyi En Ucuza Avukatın
Hizmetine Sunuyoruz!
Online icra takip sistemi “İCRATEK”i
sadece 25 TL yıllık bedel ile tüm
meslektaşlarımızın hizmetine sunduk ve yaklaşık yedi ayda toplam
2783 meslektaşımız sisteme katıldı.
Tahkim Merkezi Oluşturduk!
Meslektaşlarımız ile müvekkilleri
arasında avukatlık sözleşmesinden
kaynaklanan sorunların çözümünde
yetkili ve görevli olacak bir tahkim
merkezi oluşturduk.
Meslek Mevzuatını
Güçlendiriyoruz!
Tam metin olmak üzere Avukatlık
Yasası Öneri Taslağı hazırladık ve
tartışmaya sunduk.
Adalet Bakanlığı’nın Avukatlık
Yasası değişiklik taslağı önerisi
hazırlamak üzere oluşturduğu Bilim
Komisyonu’na katılarak öneri, talep
ve itirazlarımızı bildirdik.
Staja kabulde ve staj sonunda başarı değerlendirmesi yapmak üzere
hazırladığımız yönetmelik yürürlüğe
girdi.
Emeğin Yanındayız!
Çalışan Avukatların Haklarını
Mevzuata Bağladık!
Bir avukat yanında, avukatlık ortaklığında veya avukatlık bürosunda
ücret karşılığı birlikte çalışan meslektaşlarımızın taleplerini de değerlendirerek bu konuda hazırladığımız
yönergeyi yürürlüğe soktuk.
Taşerona Son Veriyoruz!
“Taşeron işçi” uygulamasına karşıtlığımızı göstermede ilk aşamayı Birlik
merkezimizde taşeron şirket nezdinde çalışan işçilerimizin tümünü
kadroya alarak gösterdik.
Hukuk Eğitimine Önem
Veriyoruz!
Hukuk fakültelerimizin eğitim kaliteleri üzerinde yönlendirici olabilecek
“akreditasyon” uygulamasına esas
olmak üzere bir merkez oluşturduk
ve bilimsel çalışmaları başlattık.
Başkent Üniversitesi ile işbirliği
yaparak arabuluculuk eğitimini
başlattık 39 ilde 899 meslektaşımız
eğitimlerini tamamlayarak arabulucu sertifikalarını aldı.
Farklı barolarımızda yapılan toplam
172 seminerde 6298 meslektaşımıza
meslek için eğitim verildi.
Hastalıkta, Yaşlılıkta, Cezaevinde, Cenazede,
Her Yerde Hep Avukatın Yanındayız!
Toplam 15 baromuzun 233 stajyerine Ankara’da staj eğitimi verildi.
Barolar Birliği ile işbirliği protokolü
imzaladık.
TÜRAVAK, 18 ileri eğitim programında 706 katılımcıya sertifika
verdi.
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova,
Makedonya, Kıbrıs Türk Barolar
Birliği ve Orta Asya Memleketleri
Avukatlar Birliği’nin katılımıyla yuvarlak masa toplantısı yaptık.
28 farklı kitap yayımladık. Türkiye
çapında tüm barolara ve hukuk
fakültelerinin kütüphanelerine ücretsiz olarak gönderdik.
Barolarımızı Güçlendiriyoruz!
Uluslararası işbirliği ile gerçekleştireceğimiz 5 ayrı proje hazırladık.
Barolar ve Türkiye Barolar
Birliği arası otomasyon
sistemine dâhil olmayan
38 baromuz sisteme
alındı ve 48 baro
görevlisine eğitim
verildi.
Soma’da yaşanan ve
300’ün üstünde cana mal
olan maden faciasından
sonra Manisa Barosu
ile işbirliği yaparak
hukuki destek sağladık.
Soma için başlattığımız
yardım kampanyasında
1.134.830,65 TL toplayarak
Somalı 30 yetimimize ana sınıfından başlayarak üniversiten
mezun olana kadar burs olanağı
yarattık.
Toplam 22 baromuza
taşınmaz satın alarak
ya da devam eden
inşaatlarını tamamlayarak sosyal tesis kazandırdık. Bunlardan başka halen
12 baromuzda baro hizmet
binası ve avukat evi inşaatı devam
ediyor.
Dış İlişkilere Önem Veriyoruz!
Uluslararası İlişkiler Merkezi’ni
yeniden yapılandırdık. Ülkemizde
bulunan diplomatik temsilciliklerle
düzenli temaslar sağladık.
Türk Dili Konuşan Ülkeler Avukatlar
Birliği oluşturmak üzere çalışmalar
başlattık. Azerbaycan ve Kırgızistan
sı’nda “Türk avukatların insan haklarının savunulması ve adalete erişim
mücadelelerine ve Türkiye Barolar
Birliği’nin hukukun üstünlüğünün
geliştirilmesi ve adil yargılamanın
güvence altına alınması çalışmalarının desteklenmesi” hususunda
katılan tüm baroların oybirliği ile
kabul edilen deklarasyon ile çalışmalarımıza tüm Akdeniz ülkelerinden destek aldık.
Fransa Büyükelçiliği ile işbirliği
protokolü hazırladık.
Uluslararası örgütlerde aktif katılım
gösterdik. UIA (Union Internationale des Avocat) üyesi olduk. İlk ortak
faaliyet olarak UIA’nın İstanbul’da
düzenlediği sendikalar konulu konferansa katkıda bulunduk.
Akdeniz Baro Başkanları Konferan-
Twitter ve Youtube’a erişimin
engellenmesi, elektronik haberleşmede abonelerin rızası olmaksızın
konum verilerine ve kimlik bilgilerine ulaşılması, staj başarı değerlendirme yönetmeliğimizin yayınlanmaması, adli kolluk yönetmeliği,
özel tiyatroların ödeneklerinin
kesilmesi gibi idari işlemler karşısında açtığımız davalarda önemli
başarılar kazandık.
Avukat Hiçbir Yerde Yalnız Kalmayacak!
barobirlik
29
HABERLER
YORUMSUZ
30 barobirlik
HABERLER
barobirlik
31
HABERLER
‘Ergene Derin Deşarjı ve Marmara Denizi‘ İnceleme Gezisi Yapıldı
“SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMAK
HERKESİN HAKKIDIR”
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent
Hukuku Komisyonu, Edirne Barosu,
Tekirdağ Barosu, Kırklareli Barosu,
Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği ve MAREM
(Marmara Environmental Monitoring) Projesi yetkilileri tarafından
Ergene Platformu ve Trakya Platformu üyelerinin de katılımı ile ‘Ergene
Derin Deşarjı ve Marmara Denizi’
inceleme gezisi ve sonrasında bir
basın açıklaması yapıldı.
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve
Kent Hukuku Komisyonu ve diğer
katılımcılar adına açıklama yapan
TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Çevre
ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı
Av. Ali Arabacı şunları söyledi:
(Marmara Environmental Monitoring) projesi yetkilileri, Ergene
Platformu ve Trakya Platformu ile
Çorlu İlçesi’nde Ergene Nehri’nde ve
deşarjın yapılacağı Şerefli deresinde
incelemelerimizi tamamlamış bulunmaktayız. Heyet olarak bu inceleme
ve değerlendirmelerin sonunda
görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmakta yarar görüyoruz.
Uğradığı aşırı kirlenme karşısında
kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Uluslararası yükümlülükler, iç
hukukumuz, Çevre Yasası’ndan Kıyı
Yasası’na birçok yasa ve yönetmelik
koruyucu hükümler içerdiği halde
Marmara’nın bugünkü duruma gelmesi önlenememiştir.
Marmara Denizi 11352 km2 lik bir alana ve 1089 km kıyıya sahip, yarı kapalı, büyük ölçüde kirlenmiş, sınırlı
düzeyde su alışverişi olan, sorunlu
bir iç denizdir. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü
yetersiz kalmaktadır. Uluslararası
yükümlülükler ve iç hukukumuz koruyucu hükümler içerdiği halde Marmara’nın bugünkü duruma gelmesi
önlenememiş, gelişen “çevre hakkı”
anlayışı ve çevre koruma bilinci de
yetersiz kalmıştır. Marmara Denizi
artık kendini yenileyememektedir.
32
barobirlik
Değerli baro başkanlarımız, Türkiye Barolar Birliği’nin değerli Genel
Sekreteri, değerli basın mensupları,
değerli konuklarımız ve meslektaşlarımız,
Bölgede önemli kirlilik kaynakları
arasında başı çeken Ergene Nehri’ndeki kirliliğinin yarattığı etkiler
üzerine birçok bilimsel çalışma
yapılmıştır. Tarımdan çevre ölçümlerine, insan etkilerinden ekolojik
etkilere kadar yapılan çalışmalarda
elde edilen sonuçlar iç açıcı değildir.
Ergene havzasında yoğun sanayi
faaliyetlerinden kaynaklı bir kirliliğin
varlığı tartışmasız olarak mevcuttur.
Ergene Nehri, Trakya Bölgesi’nde
çiftçilerin yaklaşık olarak 300.000
dekarlık 1., 2. ve 3. sınıf tarım alanlarının beslendiği en önemli akarsudur.
Ergene Nehri, uluslararası su niteli-
Tekirdağ Valiliği’nin koordinatörlüğünde Tekirdağ Ergene Derin Deniz
Deşarj A.Ş tarafından yürütülen Meriç-Ergene Havzası OSB Müşterek
Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtılmış
Atık Suların Marmara’ya Deşarjını Sağlayacak Toplama ve Derin
Deşarj Sistemi Uygulama Projesi’ne
ilişkin olarak Türkiye Barolar Birliği
Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu,
Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis
ve Mimar Odaları Birliği, MAREM
ğinde olan Meriç Nehri’nin en önemli
kolu durumundadır. Nehir ve kolları
devamlı su tutmakta ise de havzaları
dar ve taşıdığı su miktarları azdır.
Havzanın su taşıma potansiyelinden
fazla sanayiye izin verilmesi nedeniyle özellikle yeraltı su kullanımının
arttığı yaz aylarında nehirdeki kirlilik
çok üst seviyelere çıkmaktadır.
Şu anda gündemde olan proje ile
Marmara Denizi’ne yapılacak derin
deşarjda arıtma-ayrıştırma yapılıp/
yapılmayacağı açık ve net olmayıp;
yeni sanayi alanları yaratacağı kuşkusu oluşmaktadır. Yürürlükte olan
Ergene Acil Eylem Planı çerçevesinde bugüne kadar etkin bir faaliyetin
görülmediği, cezalarla bu sorunun
çözülemeyeceği anlaşılmıştır. Yeni
yapılan 8 adet Islah Organize Sanayi
Bölgesine rağmen kirliliğin aynı şekilde devam etmesi oldukça düşündürücüdür.
HABERLER
Bu bulgulardan hareketle Ergene
Havzası’ndaki su kaynaklarının kirlilikten korunmasına yönelik olarak
bütünsel bir çalışma yürütülmesi
mutlak bir gereksinimdir.
Ne var ki, kirlilik ortaya çıktıktan
sonra bertaraf yöntemlerini tartışmak yerine akılcı olan kirliliğin
kaynağında engellenmesidir. Trakya’da bölge bazlı planlama çalışmaları sorunu çözmemiştir. Ancak
Trakya‘daki sorunun temel kaynağı
olan İstanbul‘dan sanayinin göçü,
değişik kesimler için doğrudan bir
rant kaynağıdır. Hem neo-liberal
politikaların etkisinde kalan, hem de
bu göçün getireceği rantın peşinde olan kesimler tarafından plana
aykırı ve münferit düzenlemelerin
mektedir. Haliç’e gelen bütün atık
suların bir kanalla toplanıp Ahırkapı
açıklarından Marmara’ya verilmesine benzer bir uygulamanın düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım
sorun çözmek değil sorunu gözden
uzaklaştırmak, saklamak ve başka
sorunlara yol açmaktır. Bilimsellikle
ve ekonomiye katkı ile de bağdaşması olanaksızdır.
Bir dönem Trakya tarımsal sulamasının simgesi olan Ergene bu
gün ülkemizdeki nehir kirliliğinin
sembolü olmuştur. Bölgede yapılan
çok sayıda araştırma ağır metal
krililiği başta olmak üzere ciddi
kirlilik bulgularına işaret etmektedir.
Bölgedeki nehir ve toprak kirliliği
konusunda, birçok bilimsel toplantı
yapılmış, araştırmalar sunulmuş
ayrıca yüksek lisans ve doktora tezi
çalışmaları da yapılmıştır. Üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum
örgütleri ve gönüllü kuruluşlar
yapılması bugün yaşanan sorunların
temelini oluşturmaktadır.
Meriç- Ergene Havzası OSB Müşterek Atık Su Arıtma Tesislerinde
Arıtılmış Atık Suların Marmara’ya
Deşarjını Sağlayacak Toplama ve
Derin Deniz Deşarj Sistemi Uygulama Projesine yönelik toplama ve
derin deniz deşarjına ilişkin bütünsel bir ÇED Raporu hazırlanması
gerekirken proje kapsamında yer
alan tüm OSB’ler atık su arıtma tesisi projelerini ayrı ayrı ÇED raporu
hazırlayarak değerlendirmişlerdir/
değerlendirmektedirler. BU ÇED
raporlarına bakıldığında atık suyun
derin deniz deşarjı ile alıcı ortama
verileceğinden bahisle Müşterek
Atık Su Arıtma Tesislerinde Arıtıla-
yoğun çaba göstermiş, kestirimde
bulunmuş ve geleceğe yönelik kaygılarını yazılı, sözel ve görsel olarak
sunmuştur. Ancak bugünkü noktaya
gelinmesini önleyememiştir.
Bilimi, bilim insanlarını, meslek kuruluşlarını dinlemeyen sorunu görmezden gelen, tersine uyaranları cezalandırma girişimlerinde bulunmayı
seçen kamu yöneticileri etik, vicdani
ve ahlaki açıdan büyük bir sorumluluğun altına girmektedir. Sağlıklı bir
çevrede yaşamak herkesin hakkıdır,
sağlıklı olabilmenin temel koşuludur. Bugün Ergene’den akan zehire
neden olanlar ve bunu önlemeyen,
düzeltmeyenler toplum sağlığına en
büyük tehdidi oluşturmaktadır.
Çevre ve çevresel politikalara ilişkin
kaygılar, artık ulusal sınırları aşmıştır. Ekoloji uluslar aşırıdır. İnsanlığın
ortak koruyuculuğundadır. Küresel
birliktelik ruhu ortak geleceğimi-
cak Atık Suların Marmara Denizine
Derin Deniz Deşarjı Projesine atıfta
bulunulduğu görülmektedir. Deşarj
parametreleri konusunda ise Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin derin
deniz deşarjı ile ilgili hükümlerine ve
deşarj limitlerine uyulacağına ilişkin
taahhütlerin yer almadığı tespit
edilmiştir. Yine aynı raporlarda Su
Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’nin bir
gereği olan Tehlikeli Maddelerin
Su ve Çevresinde Neden Olduğu
Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliği’nde
belirtilen sınır değerlerin sağlanması konusundan bahsedilmemiştir.
Haliç’i temizlemek için Marmara
nasıl kirletildi ise şimdi de aynı acımasızlık bir kez de Ergene üzerinden Marmara’ya yapılmak isten-
zin ön koşuludur. İnsanlığın bugün
ulaştığı uygarlık düzeyi ve kazanımlar gelecek kuşaklar pahasına
yaratılmış ve yoksul insan sayısı
giderek artmış ise hiçbir ekonomi
ya da ekonomik sistem başarılı sayılamaz. Üretim ve tüketim düzenleri
bu mantık ile ve doğanın yasalarına
uymayan bir yıkıcılıkla sürüp gittikçe çevre sorunlarının çözümünde
başarı sağlanamaz.
Özetle, yürürlükte olan çevre mevzuatı hükümlerine göre Tekirdağ
Bölgesi’nde Marmara Denizi hedefli
olarak “DERİN DENİZ DEŞARJI”
yapma olanağı bulunmamaktadır.
Türkiye Barolar Birliği, barolar,
diğer meslek odaları, sivil toplum
örgütleri ve kişiler olarak suyumuzu,
havamızı ve toprağımızı kirleten,
kirletmeye izin veren, geleceğimizi
yok edenlerle mücadele etmeye
devam edeceğiz.
barobirlik
33
ÇAĞDAŞ DEVLET
Yekta Güngör Özden
Sözcü Gazetesi
18 Eylül 2014
Çağdaş demokrasilerde devlet, nitelikli bir hukuk
kurumudur. Adı “Hukuk devleti”dir. Hukuk devletinin
temel özelliği, yargı bağımsızlığı, hak arama özgürlüğü
ve savunma hakkına hak ve özgürlükler kapsamında
öncelik vermesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan Barış
Antlaşması’yla hukuk devleti yapısını seçmesi ve laik
cumhuriyeti kurması, sonraki Anayasa düzenlemeleriyle
yaşama geçmiştir.
Yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi konusunda 1961
Anayasası ile yapılanmadan ilkelere uzanan düzenlemelerin 1982 Anayasası ile tersine çevrilmesi yetmiyormuş
gibi iktidar, yargıyı tümüyle ele geçirmek için Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerine el atmıştır.
Anayasa Mahkemesi’yle Danıştay’a üye seçiminde
cumhurbaşkanına tanınan aşırı yetki sürerken torba
yasalarla yargının bağımsızlığı ile yargıçların yansızlığı
konusunda hukuku yadsıyan partizan düzenlemeler
yürürlüğe sokulmaktadır.
Sav, savunma, karar öğeleri üçlüden (hiçbiri öbürünün
astı üstü olmayıp uygar bir işbirliği ve işbölümüyle adalet hizmetinde ve görevindedir) oluşan YARGI içinde,
üyeleri avukatlar tümüyle bağımsız olmalarına karşın
BAROLAR Adalet Bakanlığı’nın vesayetine bağlıdır.
İşlemlerine karşı yargı yolları açıkken, Bakanlık onay ve
oluru gereksizken, denetim olanağı varken sürdürülen
vesayet, tekelci devlet anlayışının yargıdaki yanıdır.
Günümüzün karşıdevrimci iktidarı, yargıç ve savcılar
konusundaki yetkilerini azımsadığı gibi avukatların
meslek kuruluşlarını da elinde tutarak yargıda egemen
olmak çabasındadır. Yasa hazırlıkları bilinmektedir.
Adaletli (adil) olmayan devlet, devlet değildir. Toplumsal namus bildiğimiz adalet, hak arama ve savunma
özgürlüğüyle anlam ve değer taşır.
Avukatlık
1136 no.lu Avukatlık Yasası’nın 1. maddesine göre
“Avukatlık kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.
Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız
34 barobirlik
savunmayı serbestçe temsil eder.” Hizmetin kamusal
niteliği avukatın kamu görevlisi sayılmasını gerektirmez.
Avukat, devlet karşısında bireyin temsilcisidir. Herkese
karşı, öncelikle iş sahibine (müvekkiline) karşı bağımsızdır. Amacı, adaletin en uygun, en doyurucu biçimde
gerçekleşmesinde katkıdır. Adalet hizmetlerinin yararlı
sonuç vermesinin gerçek gücü avukattır. Gerçeği arayıp
bulmanın, araştırmanın ustasıdır. Yargıç ve savcıdan
ayrı tutulması doğru değildir.
Avukat bağımsız değilse yargı da bağımsız olamaz.
Savunma dokunulmazlığının bir an önce getirilmesi kaçınılmazdır. Duruşmada, Adliye birimlerinde ve içinde,
keşifte, işlemleri yürütüp izlemede kamu görevi yaptığı
tartışılamaz. Hak arama ve savunma özgürlüğünü kişiliğinde somutlaştıran avukat yargının en canlı öğesidir.
Adaletin sesidir.
Hukukun üstünlüğü ilkesi avukatlarla kanıtlanır. Yargı,
kimsenin aracı değildir. Devletin temeli, demokrasinin
özü olan adaletin şaşmaz terazisidir. Bu da savunma
hakkıyla yaşama geçer ve gerçekleşir. Hukuksuzluğun
azgınlaşan dalgalarının tsunami etkisi gösterdiği günümüzde en aydınlık çatı olan hukuksal güvence, partizanlıkla sarsılmaktadır. Adalet pınarı kurutulmaktadır.
Adalet güneşi önündeki iktidar bulutları demokrasiyi
soldurup karartmaktadır. Hukuk siyasallaşmakta, kimi
yurttaşlar yargıç ve savcıyla sıcak ilişkisi olan avukatı
aramaktadır. Adaletin kuşkulu olduğu yerde yaşam çekilmez olur. Baroların bağımlılığı karşısında avukatların
bağımsızlığı çelişki içeren bir aldatmacadır. Avukatların
değeri bilinmeli, onuru ve saygınlığı anayasal kurallara
bağlanmalıdır. Bireyin yargısal güvencesi avukattır.
Barolara da hukuk aykırılıklarıyla savaşım ve meslek
disiplini yönünden büyük görevler düşmektedir. Türkiye
Barolar Birliği bu atılımların öncüsüdür. Çok şey söylenebilecek konudaki özet görüşümüzü şu sözümüzü
yineleyerek bitirelim: Adalet devletin, savunma da
adaletin temelidir.
HABERLER
Dosy
a
HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
SEÇİME GİDERKEN
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) görevleri sona eren 10 asıl, 6 yedek üyelik için 12 Ekim 2014
Pazar günü seçim yapılacak.
Anayasa değişikliğinin ardından 17 Ekim 2010 yılında yapılan seçimle gelen üyelerin 4 yıllık görev süreleri 25
Ekim 2014’te doluyor. Bu nedenle adli ve idari yargı hâkim ve savcıları arasında, 22 üyeli HSYK’nın seçimle
gelen 10 asıl, 6 yedek üyesi için seçime gidilecek. Seçilen üyeler 4 yıl görev yapacak.
SÖYLEŞİLER
Ömer Faruk Eminağaoğlu
Murat Aslan
Berrin Lale Şenoymak
Nuh Hüseyin Köse
Kemal Şahin
barobirlik
35
SÖYLEŞİ
ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞLU
Dosya
Yargıçlar Sendikası Başkanı
HSYK’nın varlık nedeni nedir ve
nasıl oluşmuştur?
HSYK’nın varlık nedeni, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin
sağlanmasıdır. HSYK, yargıyı yönetmek için değil, güvence olmak için
vardır. Bunların sağlanabilmesi için
de HSYK’nın aynen mahkemeler gibi,
bağımsız ve tarafsız biçimde yapılandırılması ve çalışması gerekmektedir.
Ülkemizde yargı üzerinde artan
hukuk dışı etkiler karşısında ilk kez
1961 Anayasası ile anayasal güvenceye de kavuşturularak kurulan bu
Kurul, baskıcı yönetimler döneminde
her zaman gözlerin çevrildiği bir
yer olmuştur. Bu yönetimler baskıcı
adımlarını öncelikle ve kolaylıkla
yargı üzerinden atmış ve sanki her
şey hukuk içinde yürütülüyormuş
izlenimi de yaratmak istemişlerdir.
Böyle dönemlerde bu kurula, yargıyı
yönetim merkezi, yargıyı kontrol
noktası gibi bakılmış, bu kurul
üzerinde elde edilen güçle, yargı
organları üzerinden sistemin, hukuk
devletinin, devletin, demokrasinin
yönetilmesi, hizaya sokulması, hatta
her iktidarın da kendini aklaması gibi
roller yüklenerek, denenmedik hiçbir
şey bırakılmamıştır. Bu nedenle
gücün öne çıktığı, baskın olduğu dönemlerde de, yargı gücün karşısında
etkin bir güvence biçiminde varlığını
hissettirememiş, genel hatları ile gücün yanında bir duruş sergilemiştir.
değişikliği ile yapılmış, daha sonraki
müdahale ise 12 Eylül döneminde ve
1982 Anayasası ile olmuştur. Yine
28 Şubat sonrası 2001’deki Anayasa
değişikliği ile Adalet Bakanı ki aynı
zamanda HSYK Başkanıdır, MGK
içine sokulmuştur. Yine sivil de olsa
baskıcı bir yönetimin söz konusu
olduğu 2010’daki Anayasa değişikliği ile de, HSYK çıkış noktasından
daha da çok geriye götürülmüştür.
Yapılan müdahaleler karşısında
bugün HSYK’nın varlığı, artık yargı
için güvence olmaktan çıkmış,
neredeyse yargıya tehlike haline
dönüşmüştür.
12 Eylül döneminde 1981 yılında
çıkartılan HSYK Yasasında, Adalet
Bakanı HSYK’nın başkanı, müsteşarı
ve personel genel müdürü de, bu
kurulun doğal üyeleri yapılmış olup,
1982 Anayasası hazırlanırken HSYK’da bir bürokrat yeterli görülerek,
Anayasa metninde, personel genel
müdürüne yer verilmeyince, HSYK
Yasası da Anayasa’ya göre değiştirilmiştir.
HSYK’nın yapısına müdahale nasıl
yapıldı? 12 Mart’tan 12 Eylül’e,
günümüze ne değişti?
HSYK’da, 12 Eylülcüler bile bir bürokratı yeterli görürken, 2010 değişikliği
ile Adalet Akademisi’nden seçilecek
bir kişi, Cumhurbaşkanı tarafından
seçilecek 4 kişiyi de bir yana bırakırsak, bugün yapısı içinde müsteşarın
yine doğal üye olarak bulunduğu HSYK’ya, şimdilerde yapılacak seçimde,
ilk derece mahkemeleri için tanınan
kontenjanlardan, sadece ve bizzat
meslekte olanlar değil, 6 bürokrat
daha aday olmuş, 12 Eylül anlayışının
kat be kat önüne geçilmiştir!
Bu kurumun yapısına ilk müdahale 12 Mart dönemindeki Anayasa
Yargıç ve savcı olup, idari görevde
bulunanlar, yani bu bürokratlar, hu-
36 barobirlik
kuksal kavram olarak, meslekte olan
değil, meslekten sayılan kişilerdir.
Anayasa’nın Yargıtay ve Danıştay
maddelerinde, meslekten sayılanların, bu yüksek mahkemelere
seçilme hakkına özel vurgu yapılmış
olup, HSYK maddesinde ise, idari
görevde olanların HSYK’ya seçilebileceklerine yönelik böyle özel bir
vurgu yoktur. İdari görevdekilerin,
meslekte olanlarla eşit haklara
sahip olduklarına ilişkin Anayasa’nın
140/son maddesine rağmen, diğer
maddelerde seçilme hakkı konusuna ayrıca özel vurgu yapılması,
seçilme hakkının Anayasa’nın 140/
son maddesi kapsamında kalmadığını göstermektedir. Buna rağmen
bugün 6 bürokratın seçim yolunu
dolanarak aday olmaları, yerel mahkemelerde çalışan yargıç ve savcılara tanınan seçilme hakkının, yereldeki bu yargıç ve savcılarca etkin
kullanılamamasına, HSYK üzerinde
yargı dışı etkilerin artmasına neden
olmaktadır. 2010 yılındaki seçimler
bunun çok somut göstergesi olmuş,
bakanlık bürokratları, seçim yolunu dolanarak kendilerini HSYK’ya
taşıtmışlardır.
İktidar HSYK seçimlerine nasıl
müdahale ediyor?
HSYK üzerindeki ağırlığını daha da
artırmak isteyen iktidar, dünyada
ve ülkemizde hele de hiç bir darbe
döneminde bile eşi görülmedik
biçimde, 2014 yılı başında TBMM’de
önce Adalet Komisyonu’nda uçan
tekmelere, sonra Genel Kurul’da
tekme, tokat, yumruklama, burun
kırma gibi yol ve yöntemlere başvurarak, HSYK Yasasında ancak bu
SÖYLEŞİ
şekilde değişiklik yapıp, bu kurulun önemli derecedeki görevlerini
Adalet Bakanına aktarmış, yapılan
bu değişikliklerin büyük bir bölümü
Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilince, Adalet Bakanlığı ve hükümet bu
sefer kaybettiği o yetkileri tekrar ele
geçirebilmek için yapılacak HSYK
seçimlerine el atmışlar, bu nedenle
de Yargıda Birlik Platformu (YBP)
adlı yapıyı yaratmışlardır.
Seçim sürecinde tüm kamu olanakları Yargıda Birlik Platformu’na
seferber edilmektedir. İktidarca
artık bunun açıkça ifadesinden de
geri durulmamakta, gidilen her
adliyede mutlaka bir Adalet Bakanlığı görevlisi ile karşılaşılmaktadır.
Artık Adalet Bakanı bile, kendisi için
cezaevi ziyareti diye ad takıp, yurt
gezilerini başlatmış, seçim takviminde kendisine adliyelere uğrama
veya yerel teşkilatta görevli meslektaşlarla görüşme yolları yaratmıştır.
Seçimi kazanmak için her yol denenmektedir. Bu seçimlerde oy hakları
bulunmadığı için yargıç ve savcı
emeklileri ile adliye personeli kapsam dışı bırakılıp, görevdeki yargıç
ve savcılara maaş zammı gündeme
getirilmiştir ki, yıllardır görmek
istemediği bu konuyu iktidar sınırlı
biçimde seçim sürecinde gündeme
taşımakla yargıyı rencide de etmiştir. Yine bir kısım yüksek yargıçlara
İstanbul’da lüks TOKİ konutları iddiası gündeme taşınmıştır ki, iktidar
seçimi kazanmak uğruna başvurmadık yol ve yöntem bırakmamaktadır.
Seçim süreciyle ilgili neler
söylemek istersiniz?
Adaylarımıza ve bizlere her türlü
saldırılar yapılmaktadır. Biz yaptıklarımızla varız. Kimseye saldırmı-
yoruz. Adaylarımız tabandan gelen
ve çok aşamalı değerlendirmeler
sonrası seçilerek desteklenen kişilerdir. Saldırılar gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Karşımızdakilerin
her yolu denediklerini gösteren bu
tablo, aynı zamanda onların tükenmişliklerinin de ifadesidir. Bizim
amaçladığımız HSYK; açık ve hesap
verebilir HSYK’dır.
Ayrıca 2010 yılında yapılandırılan
HSYK’nın hukuksuzlukları en üst
noktaya ulaştığından bu konu
bile seçim malzemesine dönüştürülmüş, HSYK kararlarına yargı
yolunun açılarak, herkesin yargı
yolu ile HSYK’nın vesayetinden
kurtulması, HSYK’nın keyfiliğinin
söz konusu olmaması, tüm HSYK
kararlarının yargı yoluna taşınabilmesi gerekirken, disiplin soruşturma ve cezalarının bir kısmı için
af gündeme getirilip, bu konu da
sömürü konusu yapılmıştır. Öte
yandan cemaatle mücadele diyen
iktidar ve YBP bilmektedir ki, konu
Anayasa Mahkemesi’ne gittiğinde,
hukuksal dayanağı ortaya konulamadığından disiplin cezaları
arasında, eşitlik kuralı gereği, böyle bir ayrım yapılamayacağından
hareketle, verilecek iptal kararı ile
tüm cezalar da af kapsamına girecektir. Bu nedenle ileri sürdükleri
cemaatle mücadele söylemi, kâğıt
üzerinde bir söylemdir. Tüm HSYK
kararlarına yargı yolunun açılması konusu her nedense kimsenin
ağzından çıkmamaktadır. Demek ki
12 Eylül alışkanlığından vazgeçmeyip, HSYK kararlarına yargı yolunu
açmak istemeyen iktidar, yeni HSYK’yı yapılandırırsa ve etkisi altına
alırsa, eski alışkanlığını sürdürmek,
disiplin konusunu gelecekte baskı
unsuru olarak sürdürmek niyetindedir.
Bir yargıç olarak HSYK konusunda
yapılması gerekenin ne olduğunu
düşünüyorsunuz?
Biz yargı yargıya bırakılsın diyoruz.
Bu tabloda da, cemaat bir suç örgütlenmesi ise, bağımsız ve tarafsız
bir biçimde yargı organları konuyu
soruşturduğunda, olayın kuşkusuz
yargı kolu da soruşturulacak, bu
soruşturma da elde edilen bilgi ve
belge olduğunda da, buna göre elbette HSYK zaten yapması gereken
şeyleri yapacaktır. Cemaat bir suç
örgütlenmesi değil de, konu sadece yargıda bağımsız ve tarafsızlığın
kaybedilmesi düzeyinde kalıyorsa,
yine HSYK zaten yapması gerekeni
yapmak durumundadır. Bunların
hiç biri yoksa zaten yapacak bir
şey yoktur. Dolayısıyla böyle bir
konuda rol üstlenmesi gereken
iktidar veya hükümet değil, yargının kendisidir. Bunun içinde cadı
avına çıkmadan, cemaat sömürüsü
yapmadan, konuya evrensel hukuk
değerleri ve yargının kuralları
içinde yaklaşılması ve bakılması
yeterlidir. Hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılsın.
Tüm bu nedenlerle HSYK içinde
bir güç olarak ne hükümet ne de
cemaat olmalıdır. HSYK, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığına uygun
yapılanmalı ve öyle de görünmelidir. Amacımız bunu sağlamaktır. Bu
nedenle hiç bir güç odağı ile dirsek
temasına girmeden sadece yargıç
kimliğini esas alan meslektaşlarımızın desteğini talep ederek, amaçladığımız bağımsız ve tarafsız HSYK’yı
yaratıp, yargı bağımsızlığı ve yargıç
güvencesini sağlayacak bu Kurul yoluyla, ülkenin her yerinde ve herkese
adaleti dağıtacak ve yaşatacak bir
yargıyı var etmek istiyoruz. Adaletin her yerde yaşanabilmesi ancak
böyle olanaklıdır. Kararlıyız.
barobirlik
37
SÖYLEŞİ
MURAT ASLAN
Dosya
YARSAV Başkanı
Türkiye’de HSYK’nın durumu
nedir?
Çağdaş dünyada, kuvvetler ayrılığı
ilkesine saygı bağlamında “Hukuk
Devleti”nin en önemli unsurlarından
biri olan “Yargı Bağımsızlığı” ilkesini
etkili bir biçimde hayata geçirme,
yargıç güvencesini sağlama, adaletin etkinliğini ve kalitesini teşvik
etme, yargı sistemine toplumun güvenini tesis etmeye
yardımcı olma amacıyla
yapılandırılması öngörülen yargı yönetimine
ilişkin yapı ve kurulların Türkiye örneği
olan HSYK, egemen
anlayışıyla, siyasal
iktidar karşısında
tarihinin en edilgen
konumu ile acziyet
ve teslimiyet içindedir. HSYK, yürütmenin
hukuksal denetimine
karşı bir zırh-set olarak
varoluşuna taban tabana
zıt bir işlev üstlenmiştir. Bu
genetik bozukluk ile daha fazla
yol alması bir yana yaşaması dahi
olanaklı gözükmemektedir.
HSYK seçimleri neden önemli?
Sınırları belli, çoğulcu ve yapıcı anlayışla işleyen erkler ayrımı, yasama,
yürütme ve kamuoyuna karşı olduğu gibi kendi içinde de sağlanmış
bir bağımsızlık nosyonu, mesleğin
strateji ve hedeflerini belirleme,
38
barobirlik
buna bağlı ihtiyaçları saptayarak
giderme, meslektaşların maddi ve
manevi varlığını yüceltme işlevlerinin yerine getirilmesi hususları,
en üst düzeyde kendi kontrolünde
olması gereken Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, başta siyasal iktidar
olmak üzere her türlü oluşumun tek
başına kontrol ve tahakkümünden
kurtarılmalıdır.
Kurulun bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması, geniş tabanlı bir
temsile dayanan, çoğulcu ve şeffaf
bir yapıya kavuşturulması, böylelikle siyasal iktidarın ya da başka güç
odaklarının orantısız baskısına ya da
ele geçirmesine olanak vermeyecek
bir hukuksal ve kurumsal çerçeveye
oturtulması ile mümkün olacaktır.
Önümüzdeki HSYK seçimleri, son
dönemdeki ağır tahribatı durdurma,
onarma ve belirttiğimiz çerçevede
bir HSYK ile normale dönüş adına
tarihsel bir fırsat olarak dikkatle
ve özenle değerlendirilmelidir.
Meslektaşlarımız, nasıl bir yargı
istedikleri, meslek ifa ve icra
koşullarının nasıl olması
gerektiği konularındaki
düşüncelerini, temsilci
tercihleri ile ortaya
koyacaklardır. Yaşanan tüm olumsuzluklara ve kötü gidişe
hukuk üzerinden geliştirilecek direnç ve
gösterilecek doğru
tavır, “üretim”, “dayanışma”, “paylaşım”
ve “adalet” sarmalında
hakça işleyen bir düzen
için anlamlı bir başlangıç
olacaktır.
YARSAV ve Yargıçlar Sendikası,
demokratik usûlî süreçleri eksiksiz
yaşama geçirerek belirlediği ortak
aday listesi ve onun meslek kamuoyunda da bulduğu karşılık ile
yalnızca yargının değil toplumun da
umut kaynağı olmuştur. İnanıyoruz
ki; şeffaf, liyakati esas alan ve objektif, hesap veren ve öngörülebilen
bir HSYK’yı yaratma hedefine çok
yakınız.
A
K
N
A
A
D
A
RA’D
R
A
V
NİZ
İ
V
E
BİR
adliye
a
y
e
v
erken zde.
l
k
e
b
ı
i
masın k istediğin
l
ı
ç
a
a
n
liyeni soluklanm
d
a
h
Saba ıkışında
ç
SÖYLEŞİ
Adaylarla Söyleşi
BERRİN LALE ŞENOYMAK
Dosya
HSYK Adayı
HSYK seçimleri neden önemli?
Ülkemizde yürütme ve yargı tartışmasının odağında HSYK bulunmakta ve 12.10.2014 günü yapılacak olan
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üye seçimi tüm halkımız tarafından
merakla izlenmektedir.
Siyasal iktidarlar ve yargıya egemen olma amacı güden diğer güç
odakları yargı üzerindeki iktidar
mücadelesini Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu üzerinden yapmaktadır. 1961 Anayasası ile Yüksek
Hâkimler Kurulu, 1971 değişikliği
ile kurulan Yüksek Savcılar Kurulu
1982 Anayasası ile kaldırılmış ve
40 barobirlik
yeni kurulan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu; iktidarlar, hâkim
ve Cumhuriyet savcıları tarafından yoğun eleştirilere uğramıştır.
12.09.2010 tarihinde yapılan halk
oylaması ile Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nun yapısı genişletilmiş, Adalet Bakanı’nın başkanı
olduğu kurulun doğal üyesi Adalet
Bakanlığı müsteşarı olup, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen 4 asli
üye ve Adalet Akademisi’nden bir
üye ile birlikte toplam 7 üye yasama
ve yürütme tarafından atanmakta
veya seçilmektedir. Adli yargıdan 7
asil ve idari yargıdan 3 asil üyenin
seçimi ise biz hâkim ve Cumhuriyet savcılarına bırakılmıştır. Ancak
2010 yılında yapılan seçimlerde 10
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyesi “ Adalet Bakanlığı listesi”
üzerinden seçimleri kazanmış, bu dört yıllık süreçte
yürütme ile birlikte
hareket eden kurulun
tüm yargı camiasında
ve ülke gündemindeki olumsuz sonuçları
görülmüş, yargı camiası
ve ülkemiz büyük yara
almıştır. Bu yaşanılanlardan
gerekli dersler çıkartılmayıp;
hâkim ve Cumhuriyet savcıları etnik, dini ve siyasal
kimlikleri üzerinden
ayrıştırılarak
yapay bir
bir-
liktelik oluşturulup YBP projesi ile
yine adaletsiz ve haksız yöntemlerle
seçime gidilmektedir.
Buna karşın yürütme ve her türlü
güç odağı ile işbirliği yapmaksızın
bağımsız ve tarafsız yargı için meslek örgütlerimiz olan YARSAV ve
Yargıçlar Sendikası’nın desteği ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyeliğine on bir arkadaşımız ile
birlikte aday olduk.
HSYK seçim süreci nasıl işliyor?
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üye seçim süreci ülkemizde yapılmakta olan hiçbir seçim süreci
ile benzerlik göstermemektedir.
Çünkü seçimin kapsama alanı bütün
Türkiye il ve ilçelerinde görev yapan
hâkim ve Cumhuriyet savcılarıdır.
Biz hâkim ve Cumhuriyet savcıları
meslek yaşamımız boyunca ortalama beş-altı görev yerinde çalışarak
en çok 200-300 meslek arkadaşımızla birebir tanışabiliyoruz. Oysa
seçmen sayımız 14.000 civarındadır.
Bu nedenle bizim tüm seçmenlerimizle tanışmamız ve kendimizi tanıtmamız fiilen olanaksızdır. Seçim
sürecinde on bir aday arkadaşımızla
birlikte aramızda paylaşarak seçim
gezilerine başladık.
Seçmenlerimiz Adalet Bakanlığı ve
yetkilileri tarafından kurulan YBP
tarafından görevlendirilen Adalet
SÖYLEŞİ
Bakanlığı yetkilileri, tetkik hâkimleri, Yargıtay Cumhuriyet savcıları,
bazı il Cumhuriyet başsavcıları ve
hâkimlerinden kurulu öncü tanıtım
kuvvetlerince öylesine yoğun bir
baskı altındalar ki; bu sürecin adı
seçim süreci olamaz. YBP tarafından görevlendirilen öncü tanıtım
kuvvetleri, il ve ilçelerde görev yapan hâkim ve Cumhuriyet savcıları
ile yanlarında Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu üye adayları olmaksızın birebir görüşmeler yapıp, misafir
olmalarına karşın tüm masrafları
üstlenerek hâkim ve Cumhuriyet
savcılarına yemek davetleri vermektedirler. Tüm suç duyurularına ve
kamuoyundaki tepkilere rağmen,
YBP öncü kuvvetlerinin yetkilendirilmesi ve harcamalarına ilişkin
gerekli açıklamalar yapılmamakta,
paranın kaynağı belirtilmemektedir.
Yerel bazda tüm bu çalışmaların
yanı sıra, Adalet Bakanı tarafından
yapılan açıklamalarda YBP tarafından seçimlerin kazanılması halinde
maaş zammı, disiplin affı, askerlik
süresi konusunda tanınan ayrıcalıklar gibi; halkımız tarafından da
kınanarak izlenen vaatlerde bulunulmaktadır. Tüm bu yaşananlar
göz önüne alındığında; 12 Ekim
günü YBP adaylarından bazıları üye
olarak belirlenecek olursa adı geçen
üyelerin “Seçimi kazandık” değil,
“SEÇİMİ ALDIK” demeleri gerekmektedir.
bilen ve bizzat yaşayan kişiler olması nedeniyle öncelikle ve özellikle
tüm eşitsizliklerin yanı sıra, cinsiyet
ayrımcılığına son veren uygulamaları hayata geçirecektir.
YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın
desteklediği aday arkadaşlarımızla birlikte il ve ilçe adliyelerinde
gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerimiz
sürecinde; bağımsız ve özgür
ruhlu, baskılardan yakınan, nitelikli,
sözünü esirgemeyen, çok değerli
meslek arkadaşlarımızla tanıştık.
Özellikle kadın meslek arkadaşlarımızın, özenli, titiz, disiplinli ve
özverili çalışmalarına rağmen;
ünvanlı makamlara atamalarda bu
çalışmalarının göz ardı edilerek cinsiyet ayrımcılığı yapılmış olması tüm
meslek arkadaşlarımız tarafından
vurgulanmış ve bugüne kadar gerek
mesleğe kabulde, gerekse meslek
yaşamında cinsiyet ayrımcılığının
önlenmesi adına gerekli çalışmaların
yapılması ve bu konuda hassasiyet
gösterilmesi istenmiştir. YARSAV ve
Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği
adaylar tüm mesleki sorunlarımız ile
birlikte mesleğe kabulde ve meslek
yaşamında kadın ve erkek hâkim
ve Cumhuriyet savcıları arasında
mevcut olan uygulamadaki sorunları
Mesleki kimliklerimizi esas alarak,
mesleki geçmişimizi anlatarak mesleğimiz adına Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nda gerçekleştirmek
istediklerimizi, vaatlerimizi birebir
anlatmaya çalıştık. Ortak geçmişi ve
geleceği olan arkadaşlarımızla sorunlarımızı tartıştık. Onların sorunları bizim sorunlarımızdı. Biz, sadece
meslek arkadaşlarımıza güvenerek
ve onlar adına bu seçim sürecine
katıldık. Adalet Bakanlığı’nın “genel
müdürlüğü” gibi çalışan değil;
kıdem ve liyakati esas alan, şeffaf,
adil, hesap veren, bağımsız ve tarafsız bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nda tüm meslek arkadaşlarımız ile birlikte yeniden yapılandıracağımıza söz veriyoruz. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu hepimizindir. Yöneten değil, temsil eden bir
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
için hep birlikte yola çıktık. Tüm
meslek arkadaşlarımızın desteğini
bekliyoruz.
barobirlik
41
SÖYLEŞİ
Adaylarla Söyleşi
NUH HÜSEYİN KÖSE
Dosya
HSYK Adayı
HSYK nedir?
Hukuk devletinin olmaz ise olmazı
(sine qua non), güçler ayrılığı ve
yargının bağımsızlığı ilkeleridir. Bu
nedenle modern demokrasilerde,
yargıçların ve savcıların mesleğe
alınma ve meslekten çıkartılmaları, bir yerden başka bir göreve
atanmaları, görevde yükselmeleri,
disiplin işlemleri, yüksek yargıya
üye seçilmeleri gibi yaşamlarını
etkileyecek kararları almak üzere,
yürütmeden ve yasama organından
bağımsız, üyelerinin yarısından fazlasını yargı mensuplarının
oluşturduğu bağımsız
kurullar bulunmaktadır. Ülkemizde
bu işlevi Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu
(HSYK) yürütmektedir.
HSYK, 2010 referandumu öncesi,
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin kendi aralarından seçtikleri beş yüksek
yargıç ve Adalet Bakanı ile onun
müsteşarından oluşuyordu. Referandum ile birlikte kurulda, Bakan ve
müsteşarı dışında, yüksek yargıdan seçilen 5, adli yargıdan 7, idari
yargıdan 3, Adalet Akademisi’nden
1, Cumhurbaşkanının seçtiği 4 olmak
üzere toplam 22 kişi bulunmakta.
12 Ekim 2014 tarihinde, adli ve idari
yargıda görevli hâkim ve savcılar,
Kurul’a kendi aralarından toplam
10 üye seçmek için sandık başına
gidecekler. Bugünlerde kamuoyunu meşgul eden HSYK
seçimleri haberleri de bu
seçimlere ilişkindir.
HSYK seçimleri neden
önemli?
Türkiye, 12 Eylül 2010’da bir
Anayasa değişikliği referandumu yapmıştı. İçinde; kadın, engelli hakları vesaire barındırdığı
yanıltmaları, ‘demokratikleşeceğiz’ söylemleri ile yüzde
57.88 evet oyu ile
geçirilen aslında
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek
Kurulu’nun yapısının değiştirilmesiydi.
Geçtiğimiz dört yıllık süreçteki özel
yetkili mahkemelere yapılan atamaları ve o mahkemelerin verdiği
kararların etkisini hepimiz biliyoruz.
Referandum sonrası, hükümet eliyle
kurulan yeni HSYK, bu mahkemelere yaptığı atamalarla Yargıtay ve
Danıştay’ın yapısını değiştirmekle
kalmadı, ülkede yargıya olan güveni
de neredeyse yok etti. 250 kişilik Yargıtay’a bir gecede 161 üye
atanarak, liyakat ve kıdem sistemi
kaldırıldı. Çeşitli dini cemaatler,
yargıda mevzilendiler. Müfettişler,
‘öteki’ gördükleri yargıç ve savcıları raporları ve soruşturmaları ile
yıpratırken, kendi camialarına yakın
olanları parlattılar. Yargının işleyişi
bu şekilde darmadağın edildi.
17 ve 25 Aralık’ta hükümet ve cemaat arasında su yüzüne çıkan rekabet
bir savaşa döndü. Hükümet şimdi,
bu operasyonlarla kaybettiği itibarını, yargı eliyle geri kazanma amacında. Cemaat ise kendi savaşını
yargı üzerinden sürdürmek istiyor.
Ülkeye ve topluma zarar veren bu
savaşın tarafı olmayan YARSAV ve
Yargıçlar Sendikalı adayların amacı
ise, yıllardır ihmal edilmekten ve bu
iki grup arasındaki savaştan dolayı
yerlerde gezen itibarını yargıya
yeniden kazandırmak.
Seçimler neden bu kadar gerilimli
geçiyor?
Çünkü; hükümet, bu seçimleri kendi
belirlediği adayların kazanmaması
halinde, anayasayı yeniden değiştireceğini açıklayacak kadar seçimlere müdahale ediyor. Hatta hükümet
çevrelerinde bu seçimlerin, cumhur-
42 barobirlik
SÖYLEŞİ
başkanlığı seçimlerinden bile daha
önemli olduğu değerlendirmeleri
yapılıyor.
Hükümet seçimlere müdahale
ediyor mu?
Evet, Sayın Cumhurbaşkanı, NTV
Televizyonu’na verdiği bir mülakatta, yargıyı düzeltmek için Yargıda
Birlik Platformu’nu (YBP) kurduklarını açıkça söyledi. Seçimlerde
YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın
desteklediği adayların en güçlü rakiplerinden oluşan listede, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Hukuk
İşleri Müdürü, Adalet Bakanlığı’ndan
iki müsteşar yardımcısı, HSYK Genel
Sekreteri, başmüfettiş ve başsavcılar gibi idareye yakın çalışan yargı
mensupları bulunuyor.
13 Eylül 2014 Pazar günü, Bursa Barosu’nun ‘Nasıl Bir HSYK’ panelinde
konuşan, HSYK 1. Dairesi Başkanı
Sayın İbrahim Okur’un da belirttiği
gibi, seçimlerde YBP’yi desteklemek üzere, Adalet Bakanlığı’nda
görevli yaklaşık 500 tetkik hâkimi,
genel müdür yardımcıları, daire
başkanları, müfettişler tüm ülke
adliyelerine görevli olarak dağıldılar.
Dolaştıkları birçok adliyede, YARSAV ve CHP’yi ‘paraleller’in kuşattığını, bu seçimin devlet ile paralel
yapı arasındaki bir savaş olduğunu
dillendiren bu kamu görevlileri,
kamu araçlarını kullanmakla kalmayıp, bir de görev harcırahı alıyorlar.
Ülkemizde yapılan bir seçim, belki
de ilk kez bu kadar hükümet müdahalesine açık geçiyor. Bu görevliler,
gittikleri adliyelerde, yargıç ve savcılara ücretsiz ya da cüzi ücretlerle
yemekler düzenliyorlar. Yemeğe
katılanların listeleri tutularak katılmayanlar üzerinde fişleme baskısı
yapılıyor. Doğu illerinde, askeri helikopterlerle adliyelere ulaştıklarının
bilgilerini alıyoruz.
Hükümet müdahalesinin bir başka örneği de, seçim rüşveti olarak
değerlendirilen, yargıç ve savcıların maaşlarına seçimden sonra
(!) olmak kaydıyla zam yapılacağı
açıklaması. Bunca zamandır ihmal
edilen, özellikle Doğu’daki küçük
ilçelerde zor şartlarda çalışan genç
meslektaşlarımızın durumlarının düzeltilmesini elbette istiyoruz. Yargıç
ve savcılar, Başbakan danışmanlarının gelirlerinin hiç olmazsa üçte biri
miktarındaki maaşları elbette hak
ediyorlar. Ancak, bunca zamandır
feryatlar duymazdan gelinerek, tam
da seçim arifesinde, seçim kazanma
şartıyla maaşlara zam vaadi, yargıç
ve savcıların onuruna yapılmış bir
hakarettir. Yargıç ve savcıların bu
teklifi ellerinin tersiyle iteceklerini
düşünüyoruz.
Cemaat ile YARSAV’ın işbirliği
yapacağı söylentileri neden
çıkıyor?
Çünkü; seçimi kaybedeceğini anlayan hükümet, kendisine bağlı çalışan bir kısım medya ve gazeteler
aracılığıyla, rakip gördüğü YARSAV
ve Yargıçlar Sendikası’nın desteklediği adaylar hakkında olumsuz
algı oluşturmaya çalışıyor. Elinde
istihbari her türlü bilgiye ulaşma
olanağı bulunmasına rağmen, hiçbir
somut delil göstermeden, YARSAV
ve Yargıçlar Sendikası’na mensup
adayları karalıyor. Adaylarımızın
içinde, cemaat ile bağlantısı olan
hiç kimse yoktur. Eğer ispat etsinler
gereğini derhal yaparız. Bu söylentileri çıkarmadan önce hükümet,
YARSAV yönetimi ile bizzat müsteşar düzeyinde görüşme teklifinde
bulunmuştur. Bunu, uluslararası
yargı etik ilkelerine aykırı bulduğumuzdan kabul etmedik. Arkasından
cemaat ile işbirliği söylentileri çıkartarak bizi yıpratmaya çalışmaya
başladılar.
HSYK seçimlerinde hangi gruplar
yarışacak?
Seçimlerde, hükümetin kontrolündeki Yargıda Birlik Platformu
ile içinde benim de bulunduğum
YARSAV ve Yargıçlar Sendikası’nın
desteklediği ekip yarışacak. Bu iki
grubun dışında, Demokrat Yargı
Derneği’nden bir aday ve seçime
bağımsız katıldıklarını açıklayan
adaylar bulunuyor. Bunlar arasında, mevcut HSYK’nın iki üyesi, son
HSYK değişikliğinde görevden
alınan bazı ünvanlı yargı mensupları
da var.
YARSAV, Uluslararası Yargıçlar
Birliği (İAJ), Avrupa Yargıçlar Birliği
(EAJ), Demokrasi ve Özgürlükler
İçin Avrupalı Yargıç ve Savcılar Birliği’nin (MEDEL) üyesidir. İAJ, her ülkeden yalnızca bir yargı örgütünün
üyelik başvurusunu kabul ediyor.
Üye örgütün, idareden bağımsız ve
bir siyasi oluşuma bağlı olmamasını
şart koşuyor. Örneğin, Rusya Federasyonu’ndan talepte bulunan iki
örgütü yürütmenin kontrolü altında
olduğu gerekçesi ile bünyesine
kabul etmedi.
Yukarıda bahsettiğim uluslararası
örgütler, Birleşmiş Milletler Örgütü ve Avrupa Birliği’nin resmi
danışmanı statüsündeki yapılardır.
Bu nedenle, milli devletlerin yargı
politikalarını raporları ile etkileme
gücüne sahiptirler. Ülkemizde, on
yıldır Ekim aylarında yayınlanan,
hükümetlerin dikkatle izledikleri,
Avrupa Birliği’ne uyumu denetleyen
istişari ziyaret raporlarında, uluslararası yargı örgütü temsilcilerinin
imzaları bulunmaktadır. YARSAV
ve Yargıçlar Sendikası, uluslararası
yargı örgütlerine üyeliği nedeniyle, evrensel yargı etiği ilkelerini
ülkemizde hakim kılacak bir güce ve
programa sahiptir. Bu nedenle de
seçimlere iddialı giriyor.
barobirlik
43
SÖYLEŞİ
Adaylarla Söyleşi
KEMAL ŞAHİN
Dosya
HSYK Adayı
HSYK seçimlerinin tarafları
kimlerdir?
Demokrat Yargı, YARSAV-Yargıçlar
Sendikası, Yargıda Birlik Platformu,
Cemaat (“Bağımsızlar”)
Seçim sürecinin eşitsiz ve
anti demokratik olduğunu
vurguluyorsunuz. Bununla
kastettiğiniz nedir?
Bir seçimi seçim yapan temel
kriterlerden birisi seçim sürecinin
güç odaklarının müdahalelerinden
arındırılmasıdır. Çünkü, güç odaklarının müdahil olduğu bir seçim,
seçim olmaktan çıkar. 12 Ekim HSYK
seçimlerinde sona yaklaşırken ne
yazık ki bir tarafta Gülen Cemaati,
diğer tarafta ise Hükümet (Yargıda
Birlik Platformu) HSYK seçimlerini
ta başından itibaren eşitsiz, gayri
meşru ve antidemokratik bir sürece
dönüştürmüştür. 17 Ekim 2010
HSYK seçiminden sonra HSYK ve
yargı, cemaatin işgaline uğradı. Gülen Cemaati’nin toplumsal karşılığı
%1-2 olmasına rağmen yargıdaki
karşılığı %25-30 civarındadır. Hem
de Yargıtay, Danıştay ve HSYK
gibi çok kilit noktalardaki merkezi
yapıları tahakkümü altına almış durumdadır. Ayrıca speküle edilebilir
bir rakam olmakla birlikte, 25005000 hakim ve savcının örgütlü bir
şekilde varlığından bahsedebiliriz.
Cemaat’in yargıdaki bu gayrimeşru
varlığı HSYK seçim sürecini eşitsiz
ve antidemokratik bir hale getirmiştir. Diğer tarafta oluşumunda
hükümetin rol aldığı ve desteklediği
Yargıda Birlik Platformu, devletin
tüm imkanlarinı kullanmakta, Adalet
44 barobirlik
Bakanlığı ve tüm idari mekanizması
ile birlikte seçim sürecine müdahil
olmuş durumdadır. Hükümet ile
Cemaat’in adeta bir savaş alanına
çevirdiği HSYK seçim süreci, diğer
adaylar ve gruplar açısından eşitsiz
ve antidemokratik koşullar içermektedir.
Seçimde yer almanız bahsettiğiniz
bu gayrımeşru ve antidemokratik
süreci meşrulaştırmaz mı?
Belirttiğiniz hususları Demokrat
Yargı olarak yönetim kurulumuzda
uzun bır süre ve çok derinlemesine
tartıştık ve seçim sürecine
müdahil olmamız gerektiğine
karar verdik. Bu bir çelişki değildir.
Seçime girmemizin tam da
Hükümet ile Cemaat’in eşitsiz ve
antidemokratik hale soktuğu bu
süreci, başarabilirsek meşru ve
demokratik bir seçim sürecine
dönüştürülmesini asgari düzeyde
de olsa sağlayabilmek ve meşru ve
demokratik yol, yöntem ve araçlarla
bir seçimde var olunabileceğini
hakim ve savcılara ve tüm halka
göstermektir. Aynı zamanda
hakim ve savcılara Hükümet ve
Cemaat dışında 3. bir yol oldugunu
göstermek ve onları savaşan
taraflara mecbur bırakmamaktır.
“Kazanmak için her yol mübahtır” zihniyetini “gerçek kazanmak,
meşru, demokratik, ahlaki ve insani
yöntem ve araçlarla kazanmaktır” ilkesine dönüştürmeyi de amaç edindiğimiz için bu seçimlere girmeyi
uygun gördük. Ki, adil, demokrat,
insancıl ve halka ait bir yargı talebi
bulunan hakim ve savcıların azım-
sanmayacak bir oranda olduğuna
inandığımız için, onların bu taleplerini karşılamayı da kendimiz
için tarihsel bir ödev olarak kabul
ediyoruz.
Seçim sürecindeki tüm
taraflar”yargının bağımsızlığı,
yargının tarafsızlığı, kuvvetler
ayrılığı, yargının yargıya
bırakılması vs.” gibi argümanları
savunuyorlar. Sizin bu gruplarla
farkınız nedir?
Demokrat Yargı dışındaki tüm
gruplar, sorunuzdaki argümanları
sürekli dolaşıma sokmaktadırlar.
Özellikle de yargının sahibi Gülen
Cemaat’i bu argümanlara en fazla
sahip çıkandır. Demokrat Yargı
olarak, tüm taraflardan farklı olarak
yargının bulunmadığı bir ortamda
bu argümanların tümünün çöpe
atılması gerektiğine inanıyoruz
ve bunu defalarca dile getirdik..
Öncelikle bir yargı mevcut olmalıdır
ki, “yargının bağımsızlığı, yargının
tarafsızlığı, kuvvetler ayrılığı vs.”
gibi argümanlar savunulabilinsin.
Bugüne kadar Türkiye’deki adli sistemi eline geçiren bu argümanları
savunageldi. Yargının bulunmadığı
bir ortamda bu sözler hiçbir hakikate tekabül etmemektedir. Bahsi
geçen argümanların hepsi siyasal
kavramlardır. Yargının kendisi de
siyasaldır. Yargının siyasal bir kavram olarak doğmuş olması, yargının
siyasal alanda ve siyasal dengeler
gözetilerek inşa edilmesini zorunlu
kılmaktadır. Türkiyede’ki 100 yıllık
temel sorun da siyasal alanda ve
siyasal dengeler gözetilerek inşa
SÖYLEŞİ
edilmiş bir yargının bulunmayışından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de
yargı, devlet alanında ve bir devlet
birimi olarak tasarlanmıştır. Bir
başka deyişle, Türkiye’de modern
anlamda bir yargı yoktur. Yargının
bulunmadığı bir yerde “yargının
bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı,
kuvvetler ayrılığı” ilkelerinin savunulması saçmalık olduğu gibi,
yargı alanının sahtelikler alanından
hakikat alanına taşınması da güçleşmektedir. Yargı meselesi Türkiye’nin
100 yıllık siyasal meselesidir. Bu
meselenin çözümü yeni bir yargının
inşasından geçmektedir. Ancak,
yargı inşa edildikten sonra, yargının
işleyişi ile ilgili meselelere gelebiliriz. Yargının inşası ile yargının işleyişi farklı şeylerdir. Bir başka deyişle,
yargı ile yargılama farklı şeylerdir.
Bu iki kavram birbirine karıştırılmaktadır. Türkiye’de yargı olmadığı
için adli teşkilatın merkezi yapılarına
(HSYK, Danıştay, Yargıtay, Anayasa
Mahkemesi) egemen olan güç, her
daim adli mekanizmayı, kendine
muhalif olarak gördüğü tüm kesimlere karşı bir “sopa” olarak kullanagelmiştir. Geçmişte de böyleydi;
bugün de böyledir. Gelecekte de
böyle olma ihtimali yüksektir. Misal
olarak, bugün Cemaat yargıyı elinde
tutmakta direnmekte, Hükümet ise
2010 Cemaat’e kaptırdığı yargıyı
Cemaat’in elinden almak istemektedir. “Yargı, yargıya bırakılmalıdır”
sözünün bugünkü karşılığı da “Yargı
cemaatin elinde kalmalıdır.”
kumarı oynayan kaybeder. Hakim
ve savcılarla birlikte bir bütün halk
kaybeder. Yargı krizi de daha da
derinleşir.
Demokrat Yargı adayı olarak 12
12 Ekim HSYK seçimleri yeni bir
yargının inşasına giden yolu açabilir mi?
mü?
100 yıllık yargı meselesini sadece
HSYK seçimlerine indirgemek, bu
siyasal meseleyi küçümsemek olur.
Şayet, 12 Ekim HSYK seçim sonucu
Hükümet ya da Cemaat’e bir “teslimiyet” ile değil de, az da olsa bir
“temsiliyet”e tekabül ederse, yeni
bir yargının inşası yolunda ilk kıvılcımın yakılması kuvvetle ihtimaldir.
Demokrat Yargı adayı olarak, HSYK’ya girmem halinde bu kıvılcımı
yakacağıma hiç kimsenin şüphesi
olmasın. Tarafların kapalı kapılar
ardındaki kumpaslarından hakim
ve savcıların ve toplumun kesinlikle
haberi olacaktır. Bir başka deyişle,
HSYK eskiden olduğu gibi yargının
“kozmik oda” sı olarak kalmayacak,
şeffaf ve denetlenebilir bir kurul
hüviyetine kavuşacaktır.
süre içerisinde Kurul’un tasarrufları
Ekim HSYK seçiminden umutlu
musunuz? 17 Ekim 2010’daki gibi
bir sonuçla karşılaşmanız mümkün
17 Ekim 2010’daki ortam ve koşullar
bugün mevcut olmadığı gibi 4 yıllık
ve işlemleri nedeni ile hakim ve savcıların büyük bir çoğunluğu bir listeye toptan bir şekilde oy vermenin
acılarını yaşadı ve bedelini de ağır
bir şekilde ödedi. Hakim ve savcılarla birlikte toplum da çok ağır bir
bedel ödedi. Hakim ve savcılar, bir
grubun HSYK’yı tek başına ele geçirmesinin nelere yol açtığını fazlası
ile tecrübe etti. Ayrıca tüm kesimler
için kurtuluş yolunun adil, demokrat insancıl ve halka ait bir yargının
inşasından geçtiğinin farkında olan
ve bunu talep eden hakim ve savcı
sayısının azımsanamayacak bir
orana ulaştığına inandığımız için
umutluyuz.
12 Ekim’de hükümet ya da
Cemaat’in kazanması neleri
değiştirir?
İster Hükümet, ister Cemaat ya da
başka bir grup olsun, yargıyı ele
geçirmeye ya da ne pahasına olursa
olsun HSYK seçimlerini kazanmaya
odaklandığında, yaptığı sadece
siyasi bir kumar oynamaktır. Siyasi
kumarda kazanan olmaz. Başta bu
barobirlik
45
MAHKEME KARARLARI
MAHKEME KARARLARI
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/12-659
K. 2014/252
T. 5.3.2014
• MESKENİYET İDDİASI HALİNDE MÜNASİP EV
• HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ
2004/m.82/12
DAVA : Taraflar arasındaki “şikayet” kanun yolundan
dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu
14. İcra Hukuk Mahkemesi’nin şikayetin kabulüne dair
verilen 22.12.2011 gün ve 2011/1768 K. sayılı kararının
incelenmesi karşı taraf-alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 4.6.2012
gün ve 2012/3813 E-2012/19069 Sayılı ilamı ile;
(... Borçlunun, aleyhine başlatılan icra takibinde, haline
münasip evinin haczedildiğini belirterek İ.İ.K.’nun 82.
maddesi gereğince haczin kaldırılması talebiyle icra
mahkemesine başvurduğu, mahkemece, haczin kaldırılmasına karar verildiği görülmektedir.
İ.İ.K.›nun 82/12. maddesi gereğince, borçlunun “haline
münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin, borçlunun
haline uygun olup olmadığı, adı geçenin haciz anındaki
sosyal durumuna ve borçluyla ailesinin ihtiyaçlarına
göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçluyla birlikte aynı çatı altında yaşayan,
bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince, borçlunun, sözü edilenlerle birlikte barınması
için, zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi
için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra,
haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise, satılmasına
karar verilmeli ve satış bedelinden yukarda nitelikleri
belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya
bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.
Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul
ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için
zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler,
46 barobirlik
maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev
ve sıfatı, kendisinin yukarda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez.
Somut olayda, mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, taşınmazın değeri
tespit edilmiş ve fakat borçlunun şehrin daha mütevazi
semtlerinde, lüks özellikler taşımayan haline münasip
bir ev alabileceği değer belirlenmeden, bilirkişinin
raporuna itibar edilerek hüküm tesis edildiği görülmektedir.
Bu durumda, mahkemece yapılacak iş, bilirkişilerden ek
rapor alınarak, borçlunun, taşınmazın bulunduğu Tuzla
ilçesinin, daha mütevazı bir yerinde, haline münasip evi
alabileceği değerin tespitinden sonra, tespit edilen miktar, mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak,
borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın
borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az
olmamak üzere yapılmasına karar verilmesi gerekirken,
eksik inceleme ile ve yetersiz rapora dayalı olarak yazılı
şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar
okunduktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : İstek, İ.İ.K.’nun 82/12. maddesine dayalı meskeniyet sebebiyle haczedilmezlik şikayetine ilişkindir.
Şikayet eden-borçlu, alacaklı tarafından aleyhine başlatılan icra takibinde, haline münasip evinin haczedildiğini ileri sürerek İ.İ.K.’nun 82. maddesi gereğince haczin
kaldırılmasını istemiştir. Karşı taraf-alacaklı vekili,
davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, borçluya ait haczedilen evin. haline münasip evi olduğu ve haczedilemeyeceği gerekçesiyle
şikayetin kabulüyle haczin kaldırılmasına karar verilmiş;
karşı taraf-alacaklı vekilinin temyizi üzerine hüküm,
Özel Daire›ce yukarıya metni aynen alınan ilamla bozulmuştur.
MAHKEME KARARLARI
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, Kadıköy 7. İcra
Müdürlüğü’nün 2006/15265 esaslı icra dosyasında, alacaklı A. Ö. tarafından, borçlu M. B. aleyhine, 36.912.72
ytl toplam alacak miktarı için, Kartal 1. İş Mahkemesi’nin 14.11.2006 tarih, 2005/74 esas, 2006/709 karar
sayılı ilamına dayalı olarak 5.12.2006 tarihinde ilamlı
icra takibi başlatıldığı, takibe dayanak ilamın: davacısı A. Ö., davalısı M. B. olan ve davacının, davalının
iş yerinde çalışmasından kaynaklı işçilik alacaklarının
tahsiline dair olduğu, icra emrinin borçlu M. B.’ye
7.12.2006 tarihinde tebliğ edildiği, takibin kesinleşerek,
taşınmaz üzerine 31.7.2007 tarihinde haciz konulduğu
anlaşılmaktadır.
2004 Sayılı İcra İflas Kanunu’nun 82/12. maddesinde:
“Borçlunun haline münasip evi (Ancak evin kıymeti
fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek
miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.)”
denilmek suretiyle haline münasip ev olgusunun ne
şekilde belirleneceği düzenlenmiştir. Mahkemece alınan
raporlarda, davaya konu taşınmazın değeri belirlenmekle birlikte haline münasip alınabilecek ev değeri
belirlenmemiştir.
O halde mahkemece, bilirkişiden ek rapor alınarak,
borçlunun taşınmazının bulunduğu Tuzla ilçesinde, haline münasip evi alabileceği değer belirlenmeli: bu değer
haczedilen davaya konu evin değerinden az ise mahcuz
ev satılarak, haline münasip ev alınması için belirlenen
bedelin borçluya verilmesi, kalan miktarın alacaklıya
ödenmesi ve mahcuz evin satışının borçlunun haline
münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere
yapılmasına karar verilmelidir.
Açıklanan sebeplerle mahkemece, bozma ilamına
uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Karşı taraf-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile, direnme kararının bozma ilamında belirtilen
nedenlerden dolayı, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun geçici 3. maddesinin atfı dikkate alınarak
H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu’nun 366/III.
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde
karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
barobirlik
47
DİSİPLİN KURULU KARARLARI
DİSİPLİN KURULU
KARARLARI
T. 13.09.2014
E.2014/327
K.2014/577
Hazırlayan: Av. Özgecan Yanlı
* Avukat ücret sözleşmesi ile anlaştığı bir işte gerekli makul masrafı almadan işe başlayıp
dava açtıktan sonra hala masraf alamıyorsa, masraf isteğini yazılı olarak müvekkiline bildirip,
makul süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde davanın takip edilmeyeceğini bildirmelidir.
(1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 34, 134; TBB Meslek Kuralları m. 3, 4)
Şikâyetli avukat hakkında, şikâyetçinin … Sulh Ceza
Mahkemesi ve … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (İş
Mahkemesi sıfatıyla) 2011/348 Esas sayılı davalarının
duruşmalarına gitmeyerek tazminat davasının düşmesine neden olduğu ve düşen davayı yenilemediği iddiası
ile başlatılan kovuşturma sonucunda şikâyetli avukatın
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Şikayetli avukat savunma ve itirazlarında özetle; Şikayetçinin iş kazası nedeniyle tazminat davası açmak üzere kendisine vekalet verdiğini, davanın yetki nedeniyle
…’da açıldığını, kendisine her hangi bir ücret ödemesi
yapılmadığı için birkaç celse dışında mazeret vermek
suretiyle istemeyerek de olsa davayı takip ettiğini, şikâyetçiyle irtibata geçilmesine rağmen masraf ödenmemesi nedeniyle, 26.09.2012 tarihli duruşmaya mazeret
gönderildiğini, mazeretinin Mahkeme tarafından kabul
edilmemesi nedeniyle dosyanın düşürüldüğünü, ertesi
gün ise davanın kendisi tarafından yenilendiğini,
Ancak dosyayı yenilemesine rağmen şikâyetçinin
kendisini azlettiğini, azil nedeninin belli olmadığını,
muhtemelen emeğinin karşılığı olan ücretin ödememek
amacıyla bu azlin yapıldığını düşündüğünü,
Şikâyet dilekçesinde Sulh Ceza dosyasından bahsedilmekte ise de söz konusu dosyayla ilgili bir anlaşması
olmadığını, bu dosyada vekil olarak görev yapmadığını,
Bu nedenle de suçlamaları kabul etmediğini, şikâyetçinin aynı konuda Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu ancak hakkında kovuşturma izni
verilmediğini,
48 barobirlik
Müvekkilden masraf ve ücreti vekâlet almadan avukatlık
yapılamayacağını, işlerinin yoğunluğu nedeniyle yazılı
bildirimde bulunamadığını ancak şikâyetçinin konuyu
bildiğini ve kendini oyaladığını belirtmiş, kendisine verilen uyarma cezasının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; Baro Yönetim Kurulunun,
şikâyetli avukatın disiplin kuruluna sevkine yer olmadığına ilişkin muhakkik üye raporu doğrultusunda verdiği
13.02.2013 tarih ve 2013/120 sayılı kararı, şikâyetçinin itirazı üzerine TBB Yönetim Kurulu Başkanlığının
09.09.2013 tarihli kararıyla; “Şikâyetli avukatın, dava
için gerekli giderlerin yazılı olarak talep edilmesi, ödenmediği takdirde davanın takip edilmeyeceğinin bildirilmesi gerekirken bildirilmediği gibi, masraf verilmediği
gerekçesiyle mazeret dilekçesi gönderildiği, mahkemenin mazereti kabul etmeyerek dosyanın düşürülmesine
karar verdiği, ertesi gün yenileme dilekçesi verildiği
belirtilmesine rağmen yenileme dilekçesinin 18.10.2012
günü şikâyetçi tarafından verildiği, şikâyetlinin 1136
sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde belirtilen
“Özen ve Doğruluk” borcuna aykırı hareket ettiği gerekçesiyle ortadan kaldırılmış ve disiplin kovuşturması
açılmasına karar verilmek üzere … Barosu Başkanlığına
gönderildiği,
… Asliye Hukuk (İş Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinin,
2011/ 348 Esas sayılı dosyasında 6 No.lu celsede şikâyetli davacı vekilinin mazeretini belgelendirmediğinden,
mazeretinin reddi ile H.M.K. 150. maddesi gereğince,
dosyanın 26.09.2012 tarihinde işlemden kaldırılmasına
karar verildiği,
DİSİPLİN KURULU KARARLARI
19.10.2012 tarihli yenileme tensip tutanağından,
18.10.2012 tarihli dilekçe ile dosyanın davacı tarafından
yenilendiği, dosya içindeki belgelerden şikâyetli avukatın davanın kendisi tarafından yenilenmesine ilişkin bir
belge ve bilgisine ulaşılamadığı,
Şikâyetçinin 01.11.2012 tarihli azil name ile şikâyetli avukatı vekilliğinden azlettiği,
Taraflar arasında akdedilen Avukatlık Ücret Sözleşmesinin 1. maddesinde “iş kazası nedeniyle açılacak davaları
kapsadığı”, 2. maddesinde “müddeabihin %30’u oranında ücret ödeneceği”, ” 5. maddesinde. “yazılı olduğu
üzere, dava masraflarının müvekkile ait olduğu istendiğinde avukata veya merciine ödeneceği”nin belirtildiği,
10. maddesinde “ücretin dava kesinleştiğinde peşin
olarak ödeneceğinin” kararlaştırıldığı,
Şikâyetli avukatın sicil özetinde, 12.07.2012 tarihinde
kesinleşen Uyarma Cezasının bulunduğu görülmüştür.
Avukatlık Yasasının 34. maddesi “ Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve
avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun
biçimde davranmak ve T.B.B.’nce belirlenen meslek
kurallarına uymakla yükümlüdürler.”
Avukatlık Yasasının 134. maddesi “Avukatlık onuruna,
düzen ve gerekleri ile meslek kurallarına uymayan
eylem ve davranışlarda bulunanlarla, mesleki çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği
dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu
Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.”
T.B.B. Meslek Kuralları 3. maddesi “Avukat, mesleki
çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür.”
T.B.B. Meslek Kuralları 4. maddesi “Avukat, mesleğin
itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan ka02.08.2014
E.2014/381
K.2014/498
çınmak zorundadır. Avukat, özel yaşantısında da buna
özenmekle yükümlüdür.” Hükümlerini taşımaktadır.
Dosya kapsamına göre şikâyetli avukatın yolluk ve
masrafları alamadığı iddiası ile duruşmalara gerekçesiz
mazeret göndererek girmemesi ve davanın müracaata
bırakılmasına neden olduğu tartışmasızdır. Avukat ücret sözleşmesi ile anlaştığı bir işte gerekli makul masrafı
almadan işe başlayıp dava açtıktan sonra hala masraf
alamıyorsa, masraf isteğini yazılı olarak müvekkiline
bildirip, makul süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde
davanın takip edilmeyeceğini bildirmesi gerekir. Bunları
yapmadan duruşmaya gerekçesiz mazeret dilekçesi
gönderilip, duruşmaya girmemezlik yapılamaz.
Avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket
etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak, mesleğin itibarını
sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.
Baro Disiplin Kurulu, şikâyetli avukatın eyleminin
disiplin suçu olduğuna ve Avukatlık Yasasının 34. 134
maddesine aykırı bulunduğuna ilişkin hukuksal değerlendirmesi yerinde ise de; Avukatlık Yasasının 136/ 1.
maddesine aykırı olarak uyarma cezası tayini yerinde
görülmemiş ve aleyhe itiraz olmadığından itirazın reddi
ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli Av. K.A.’nın itirazının reddi ile;
1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 07.03.2014 gün ve 2013/39 Esas 2014/8
Karar sayılı kararının aleyhe itiraz olmadığından ONANMASINA
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren
60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava
yolu açık olmak üzere,
Oybirliğiyle karar verildi.
* Dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata
aittir.
* Avukatın icraya koyarak tahsil etmiş olduğu ilamlı ücret, davayı takip eden avukatındır, bu
parada müvekkil alacağı söz konusu olamaz.
(1136 sayılı Avukatlık Kanunu m. 164/son; AAÜT m. 3/1)
Şikâyetli avukatın ... 11. İcra Müdürlüğü’nün 2011/ 5658
icraya koyarak tahsil ettiği ve müvekkiline bilgi verme-
sayılı dosyasından şikâyetçi şirketin ... 8. Sulh Hukuk
diği iddiası ile başlatılan soruşturma ve kovuşturma
Mahkemesi’nin 2010/ 504 Esas, 2010/ 1192 Karar sayılı
sonucunda, şikâyetle avukat hakkında disiplin cezası
kararında yazılı hasma tahmil edilen ücreti vekâleti
tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.
barobirlik
49
DİSİPLİN KURULU KARARLARI
Şikâyetçi şirket vekili Avukat M. A.Ö. 26.12.2012 tarihli
dilekçisinde ve soruşturma, kovuşturma aşamasında
şikâyetli avukatın, daha önce yanında çalışan avukat
olduğunu, kendisine verdiği yetki belgesi ile ... 8. Sulh
Hukuk Mahkemesi’nin 2010/ 504 Esas, 2010/ 1192 Karar
sayılı dosyasında, davalı müvekkili Ö. Ltd. Şti.’ni temsilen V. Genel Müdürlüğü’nün açtığı kira tespit davasını
takip ettiğini, bu davanın yargılaması sonucu müvekkili
şirket adına 7.606,54 TL ücret takdir edildiğini, bu ücret için şikâyetlinin kendisine haber vermeden ... 11. İcra
Müdürlüğü’nün 2011/5658 sayılı dosyasından icra takibi
yaparak bu parayı tahsil ettiğini, tahsilattan bilgisi
olmadığından borçlu hakkında mükerrer takip yaptığını
ve sıkıntılı durumlar yaşandığını, şikâyetli avukatın tahsil ettiği müvekkil alacağını ücreti vekâlet alacağı için
uhdesinde tuttuğunu, yazılı olarak bildirimde bulunmadığını bu nedenle disiplin suçu işlediğini iddia edip
kendisi ve müvekkili şirket adına şikayetçi olmuştur.
Şikâyetli avukat savunmalarında özetle; Şikâyet konusu dosyalarda almış olduğu yetki belgesine istinaden
tüm işlemlerin kendisince yapıldığını ayrıca şikâyetçi
şirkete ait birçok dosyada ve takipte yetki belgesi ile
işler takip ettiğini ve hiç birisinden ücretini alamadığını,
25.09.2008 tarihine kadar sigortalı çalıştığını, bu tarihten sonra kendi nam ve hesabına açtığı büroda serbest
avukatlık yaptığını icraya koyduğu ücreti vekâlet alacağının mahkeme kararı ile de belirtildiği üzere “tarifeye
göre karşı taraftan alınacak olan vekâlet ücreti” olduğunu, Avukatlık Yasası 164/son maddesinde belirtildiği
üzere “dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı
tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.” hükmü
gereğince icraya koyup tahsil ettiği paranın kendisine
ait olduğunu, kira tespitine dayalı mahkeme kararını
şikâyetçi şirkete gönderdiğini, bu karar gereği V. Bölge
Müdürlüğü’ne kira paralarının ödendiğini, bu nedenle
takdir edilen ücreti vekâletten de şikâyetçinin bilgisi
olduğunu, yapılan duruşmada, şikâyetçi vekili görünen
Avukat M.A.Ö.’in şikâyetçi şirketin aynı zamanda ortağı
olduğunu beyan ederek hakkında disiplin cezası tayinine yer olmadığına karar verilmesini istemiştir.
Dosyanın incelenmesinde; Ticaret Sicil Gazetesinde
yapılan sorgulamadan, şikâyetçi şirket vekili olarak görünen Avukat M.A.Ö.’nün şirket ortağı ve aynı zamanda
müdürü olduğu anlaşılmaktadır.
Şikâyetli avukatın şikâyetçi şirket vekilinden 12.09.2009
tarihinde Yetki Belgesi aldığı, bu belge ile şirket aleyhine 03.05.2010 tarihinde açılan davayı takip ettiği,
mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereği davalı
şirket lehine hükmedilen vekâlet ücretini ... 11. İcra
50 barobirlik
Müdürlüğü’nün 2011/ 5658 sayılı dosyasından icraya
koyarak tahsil ettiği görülmüştür.
Şikâyetçi şirket vekilinin Disiplin Kurulu kararına karşı
yaptığı itirazda; şikâyetlinin tahsil ettiği meblağı avukatlık ücretine mahsuben tahsil edip hapis hakkını kullandığından “müvekkiline yazılı bildirimde bulunması”
Meslek Kuralına aykırı davrandığından cezalandırılması
gerektiği iddia edilmiştir.
Avukatlık Yasası 164/ son maddesinde belirtildiği
üzere “dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı
tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.” hükmü
gereğince ve gene Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Genel
Hükümleri 3/1. maddesi gereği “ yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık
ücreti, …”nden bahsedildiğinden şikâyetli avukatın
icraya koyarak tahsil etmiş olduğu ilamlı ücret, davayı
takip eden avukatındır, bu parada müvekkil alacağı
söz konusu olamaz. Dosyada aksine bir sözleşmeye
de rastlanılmamıştır. Şikâyetli avukat bu davayı ve icra
takibini şikâyetçi şirket vekili Avukat .A.Ö.’den almış
olduğu yetki belgesine istinaden yaptığından bu ücreti
vekâletin yetki veren avukata mı? Yoksa yetki ile dava
ve icra takibini yürüten avukata mı ? ait olduğu hususu
tamamen aralarında ki hukuki ilişkiye bağlı olup, ayrı bir
uyuşmazlık konusudur, dosyamızla ilgisi yoktur.
Ancak gerek ... 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/
504 Esas, 2010/ 1192 Karar sayılı kararının şirkete bilgi
verilerek mahkemece tespit edilen kiraların ödenmiş
olması, gerekse şirket müdürü ve şikâyetli avukata yetki
veren sıfatları kendisinde birleşen AvukatM.A.Ö.’nün
her iki sıfatı nedeniyle karardan bilgisi olduğunun kabulü gerekir.
Bu nedenlerle Baro Disiplin Kurulunca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla, şikâyetçi Ö. Gıda
Tur. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. M.A.Ö.’nün itirazının reddi ile
kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak;
1- Şikayetçi Ö. Gıda Tur. Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat
M.A.Ö.’nün itirazının reddi ile ... … Barosu Disiplin
Kurulu’nun, “Disiplin Cezası Tayinine Yer Olmadığına” ilişkin, 28.02.2014gün ve 2013/ 254 Esas, 2014/ 48
Karar sayılı kararının ONANMASINA;
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren
60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava
yolu açık olmak üzere,
Oybirliğiyle karar verildi.
DUYURULAR
DUYURU NO: 2014/73
Birliğimizde yapılacak çalışmalara
esas olmak üzere, Baronuzun Staj
Eğitim Merkezi Başkan ve Üyelerinin
isim listesinin 26.08.2014 tarihine
kadar faks yolu ile Birliğimize gönderilmesini önemle rica ederim.
Bu bağlamda, ulaşım ve konaklama
organizasyonlarınızın tamamlanabilmesi amacıyla katılımlarınızın
en geç 12 Eylül 2014 tarihine kadar
e-mail ve/veya faks yoluyla Birliğimiz Uluslararası İlişkiler ve AB
Merkezine bildirilmesi hususunda
gereğini rica ederim.
DUYURU NO: 2014/74
DUYURU 2014/75
Türkiye Barolar Birliği, Adalet
Bakanlığı, Adalet Akademisi ve
HSYK’nın ortaklıkları ile Avrupa
Konseyi tarafından yürütülmekte
olan Türk Ceza Adalet Sisteminin
Etkinliği’nin Geliştirilmesi Projesi
kapsamında ceza alanında çalışan
avukatların yaşadıkları sorunlara
ilişkin çözüm yollarının incelenmesi
maksadıyla “Adli Yardım, Avukatın
Soru Sorması, Savunma Etiği, Savunma Stratejisi ve Dilekçe Yazma”
konulu dört kitapçık hazırlanmıştır.
Kitapçıkların tanıtılması ve bu konularda avukatlarımıza bilgi aktarılması amacıyla Trabzon, Erzurum,
İstanbul, İzmir, Şanlıurfa, Samsun ve
Antalya Barolarının ev sahipliği ve
çevre baroların katılımı ile yedi adet
bölgesel çalıştay düzenlenmiştir.
Düzenlenen bölgesel çalıştayların
sonuncusunun ve kapanış toplantısının Ankara Barosunun ev
sahipliğinde ve ülke çapında tüm
barolarımızın temsilcilerinin katılımı
ile 23-24 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır.
Söz konusu çalıştay kapsamında
gerçekleşecek ulaşım, konaklama
ve iaşe masrafları proje bütçesinden karşılanacak olup, Sayın Baro
Başkanımızın veya uygun görülecek bir temsilcinin çalıştaya katılımı
Avrupa Konseyi tarafından talep
edilmektedir.
Cilt No:0015, Aile Kütük No:0053;
Sıra No:0084’de kayıtlı Av.Hüseyin
BAĞCI’ınn, Baro Yönetim Kurulu’nun 06.05.2014 gün ve 2014/147
sayılı kararıyla; Avukatlık Yasası’nın
74.maddesi gereğince, adının bir
daha yazılmamak üzere Baro Levhasından silinerek RUHSATNAMESİNİN İPTALİNE karar verildiği ve bu
kararın kesinleştiği bildirilmiştir.
İLGİ: 27.08.2014 günlü 2014/74
sayılı Duyurumuz.
İlgide belirtilen duyurumuz ile Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığı, Adalet Akademisi ve HSYK’nın
ortaklıkları ile Avrupa Konseyi
tarafından yürütülmekte olan Türk
Ceza Adalet Sisteminin Etkinliği’nin
Geliştirilmesi Projesi kapsamında
ceza alanında çalışan avukatların
yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm
yollarının incelenmesi maksadıyla
23-24 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da iki gün süreli bir çalıştay ve
kapanış konferansı düzenleneceği
bildirilmişti.
Ancak, Projenin yürütücüsü konumundaki Avrupa Konseyi tarafından yapılan talep doğrultusunda
toplantının Kasım ayı içerisinde
düzenlenmek üzere ertelenmesine
karar verilmiştir.
Toplantı tarihinin kesinleşmesini
müteakip durumun barolarımıza
ayrıca duyurulacağını bilgilerinize
sunarım.
DUYURU NO: 2014/77
Birliğimizin açtığı dava neticesinde, meslektaşlarımızın icra iflas
dairelerinde sorgulama talep etme
yetkisini kısıtlayan, İcra ve İflas
Kanunu Yönetmeliği’nin, 16.4.2013
tarihli, 28620 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan İcra ve İflas Kanunu
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik ve
“UYAP’ın kullanılması” başlıklı 16.
maddesinin 5. fıkrasının “İcra iflâs
dairelerinde yapılacak sorgulamalarda vekil ile takip edilen dosyalarda, aynı konu hakkında Adalet
Bakanlığı tarafından belirlenecek
sürelerde sorgulama yapılması talep
edilebilir.” kuralını içeren birinci (1.)
cümlesinin yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin Danıştay Onuncu
Dairesi’nin 29.4.2014 günlü ve E:
2013/3788 sayılı kararının bir örneği
ekte gönderilmiştir.
DUYURU NO: 2014/78
DUYURU NO:2014/76
Isparta Barosu Başkanlığı’ndan
alınan 15.05.2014 gün ve 2014/311,
sayılı yazıda; Sabri ve Fatma Oğlu,
1972 doğumlu, Isparta İli, Şarkikaraağaç İlçesi; Çarıksaray Suvar Mah..;
Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile Denizbank A. Ş. arasında gerçekleştirilen anlaşma çerçevesinde Türkiye’
nin her yerindeki tüm Baro üyesi
Avukatlara aşağıda belirtilmiş olan
çeşitli avantajlar sağlanmıştır.
barobirlik
51
DUYURULAR
Denizbank ile TBB arasındaki işbirliği kapsamında;
• Denizbank Afili Bonus kredi
kartına başvurup teslim alan
Avukatların eş veya çocuklarından birine SYDF (Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonu/Sağlık
Sigortası) hediye edilecektir.*
• SYDF hediyesini almak için Avukat TBB web sitesinden başvuru
yaparak sigortanın yapılacağı
eş/çocuk bilgi girişini yapacak
ve ödeme bilgisi alanına eklenen
DenizBank Promosyonu alanı
seçilerek Denizbank tarafından
ödeme seçeneği seçilecektir.**
• Afili Bonusunu teslim alan Avukatlara ayrıca 1 yıl boyunca aylık
1.000 TL harcama sözü vermeleri halinde 100.000 TL teminatlı
Mesleki Sorumluluk Sigortası
hediye edilecektir***
• Banka Afili Bonus Kredi Kartını
alan Avukatlara 1 yıl boyunca
Kart ücreti yansıtmayacaktır.
• Eş ve Çocuğu olmayan veya
tercihini Sigorta yönünde de
kullanmayan Avukatlar için
Banka ilgili Kredi Kartına Hediye
bedelini (120 TL.) Bonus olarak
yükleyecektir.
• Banka, Sözleşme kapsamında
stajını bitiren ve sicile kayıtlı olan
Avukatlara 6,000 TL’ye kadar
evraksız, masrafsız ve kefilsiz
ihtiyaç kredisi fırsatı sunacaktır.
• Banka, Staj Kredisi ödemelerini
Bankadan yapan Avukatlardan
kart ücreti, hesap işletim ücreti
ve EFT / Havale işlem ücreti
almayacaktır.
• Barokarta Afili Bonus Kredi Kartı
ile yükleme yapılması halinde
52
barobirlik
50 TL ve üzeri yüklemelerin %
10’ luk kısmını (50 TL’ ye kadar)
Afili Bankacılıktan hediye Bonus
olarak alabilecektir.
• Türkiye’ nin her yerinde Afili
Bonus Kredi Kartının sağlamış olduğu indirim, hediye ve
hizmetlerin yanısıra, Kiralık Kasa,
Para yatırma ve çekme işlemlerinde Afili Bankacılık Müşterisi
olarak özel ayrıcalıklardan da
yararlanılabilecektir.
Banka ile yapılan anlaşma içeriğine
uygun afişler Barolarımıza gönderilmiş olup, kampanyanın Baronuz
mensubu meslektaşlarımıza duyurulmasını rica ederim.
maktadır. Her bir baromuzun payına
düşen miktar da üçer aylık taksitlerle gönderilmektedir.
2014 yılına ait Adli Yardım ödeneği
49.818.290,00 TL olarak Maliye Bakanlığı tarafından Türkiye Barolar
Birliği’ne aktarılmış ve bu miktar
üzerinden barolarımızın payları
31.03.2014 tarihli ve 2014/29 sayılı
duyurumuzda belirtilmiştir. Barolarımıza bu duyuruda belirlenen miktardan fazla ödenek gönderilmesine olanak yoktur. Maliye Bakanlığı
tarafından yeni ödenek aktarımının
ancak 2015 yılı Mart ayında yapılacağı da dikkate alınarak, adli
yardım görevlendirmelerinin ve
diğer adli yardım harcamalarının
bu sınırlı miktara göre yapılması
gerekmektedir.
DUYURU NO: 2014/79
Adli yardımdan yararlanma taleplerindeki artış ile birlikte barolarımızın
Türkiye Barolar Birliği’nden ek ödenek talepleri de adli yardım bütçesinin karşılayamayacağı oranda
artmaktadır. Artan talepler karşısında bir genel hatırlatmada bulunma
gerekli görülmüştür.
Bilindiği gibi adli yardım giderleri, adli yardım bürosunun gelir ve
giderlerini düzenleyen 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nun 180 inci
maddesi uyarınca Maliye Bakanlığı
tarafından hesaplanarak her yılın
mart ayı sonunda Türkiye Barolar
Birliği hesabına aktarılan ve Türkiye Barolar Birliği tarafından da
barolarımıza dağıtılan ödenekten
karşılanmaktadır. Barolarımızın bu
dağıtımda paylarına düşen miktarın hesabı, Türkiye Barolar Birliği
Adli Yardım Yönetmeliğinin 10 uncu
maddesinde düzenlendiği şekilde
avukat sayısı esas alınarak yapıl-
DUYURU NO: 2014/81
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında; TOBAV Koordinasyonunda 26 Ekim 2014 tarihinde
düzenlenecek olan “Cumhuriyetin
Temeli Kültürdür” temalı Cumhuriyet Koroları Konseri ile ilgili yazısı
ve eki afiş ilişikte gönderilmiştir.
Cumhuriyet Korosu etkinliğinin
Baronuz mensubu meslektaşlarımıza duyurulması hususunu bilgi ve
değerlendirmelerinize sunarım.
DUYURU NO: 2014/82
Bartın Sanat Tiyatrosu Genel Sanat
Yönetmenliği tarafından hazırlanan
tanıtım dosyası ekte gönderilmiş
olup, ilgi ve değerlendirmelerinize
sunarım.

Benzer belgeler

Raporu indirmek için tıklayınız

Raporu indirmek için tıklayınız Özyörük tarafından başlatılmıştır. O tarihte yüyürlükte olan 1224 sayılı Temyiz Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nda böyle bir hüküm bulunmamakta idi. Daha sonra 1973 yılında yürürlüğe giren Yargıtay Kanun...

Detaylı

4. bölüm - Türkiye Barolar Birliği

4. bölüm - Türkiye Barolar Birliği yılında yürürlüğe giren Yargıtay Kanunu’nun 52. maddesi bu konuda bir hüküm getirdi. Yasa, birinci başkanın, adli yılın açılışında bir söylev vermesini öngörmektedir. Bu toplantı bir “tören” olmadı...

Detaylı