Örgütlü`Bir`Suç`Olarak`` Savaşmak`ve`Devlet`Kurmak`

Transkript

Örgütlü`Bir`Suç`Olarak`` Savaşmak`ve`Devlet`Kurmak`
Örgütlü'Bir'Suç'Olarak''
Savaşmak've'Devlet'Kurmak'
Charles(Tilly(
Çeviri: S. Erdem Türközü - Eren Buğlalılar
Uyarı&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Himaye sağlamak karşılığında toplanan haraçlar örgütlü suçun en pürüzsüz halini
temsil ediyorsa, o halde savaşmak ve devlet kurmak –himaye haracının ta kendisi ile
meşruiyetin sağladığı avantajı bir araya getirmek– örgütlü suçun elimizdeki en
büyük örnekleridir. Tüm generalleri ve devlet adamlarını katil ya da hırsız olarak
damgalamaksızın, bu analojinin değerini vurgulamak isterim. En azından geçmiş
birkaç yüzyılın Avrupa deneyimi söz konusu olduğunda, toplumsal sözleşme fikri,
ordu ve devlet yöneticilerinin istekli tüketicilere hizmet sunduğu bir serbest pazarın
varlığı fikri, belirli bir yönetim türünün toplumun paylaştığı normlarla
beklentilerden çıktığı fikri gibi başlıca alternatiflere kıyasla, savaşanları ve devlet
inşa edenleri baskıcı ve kendi çıkarları peşinde koşan girişimciler olarak resmetmek
bizi olgulara daha çok yaklaştırır.
İlerleyen satırlardaki düşünceler, Avrupa deneyiminin birkaç yüzyılına bakarak
savaşmanın ve devlet kurmanın örgütlü suça nasıl benzediğini sergileyip, bu
deneyimin altında yatan değişimin ve çeşitlemelerin ilkelerine dair deneme
mahiyetinde iddialar sunacak. Düşüncelerimin kaynağı zamanımıza ilişkin
kaygılardır: Savaşın yıkıcılığı artıyor; yoksul ülkelere silah ve askeri teşkilat
sağlayan büyük güçlerin rolü çoğalıyor; yine aynı ülkelerde askeri yönetimin önemi
büyüyor. Bu düşünceler, Avrupa deneyiminin doğru bir biçimde anlaşılması halinde,
günümüzde olup bitenleri kavramamıza, hatta belki de bu konuda bir şeyler
yapmamıza yardım edebileceği umudundan doğuyor.
Yirminci yüzyılın Üçüncü Dünyası, onaltıncı ya da onyedinci yüzyıl Avrupası’na o
kadar da benzemez. Basitçe Avrupa ülkelerinin geçmişine bakarak Üçüncü Dünya
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
1
Ülkelerinin geleceğini okuyamayız. Yine de Avrupa deneyimini dikkatle incelemek
fayda sağlayacak; bize, zora dayalı sömürünün Avrupa devletlerinin oluşumunda
büyük bir rol oynadığını gösterecektir. Zora dayalı sömürüye karşı halk direnişinin
müstakbel iktidar sahiplerini himayeye ve eylemlerini sınırlandırmaya zorladığını
ortaya koyacaktır. Bu nedenle, böyle bir araştırma günümüzün Üçüncü Dünyası ile
geçmişin Avrupası arasında üstü örtük olarak yapılan hatalı karşılaştırmaları bertaraf
etmemize yardımcı olacaktır. Böyle bir netleştirme, günümüz dünyasının tam olarak
nasıl farklı olduğunu ve dolayısıyla neyi açıklamamız gerektiğini anlamayı
kolaylaştıracaktır. Askeri örgütlerin ve askeri eylemin ufukta kendini gösteren dünya
çapındaki varlığını açıklamamıza yardımcı bile olabilir. Bunu yapabilmek beni
mutlu ederdi, ama öyle büyük bir şeyi vaat etmiyorum.
O halde bu metin, örgütlü şiddet araçlarının, ulusal devletler olarak adlandırdığımız
bu nevi şahsına münhasır yönetim biçimlerinin büyümesindeki ve değişmesindeki
yeriyle ilgilenir. Ulusal devletlerden kasıt, memurlarının geniş, bitişik bir toprak
parçasında ikamet eden nüfus içerisindeki belli başlı yoğunlaşmış şiddet araçlarının
denetimi üzerinde az çok başarılı bir biçimde hak iddia ettiği, görece merkezileşmiş,
farklılaşmış örgütlerdir. Tartışmanın kaynağı, Batı Avrupa’daki ulusal devletlerin
oluşumu, özellikle 1600 sonrası Fransız devletinin büyümesi üzerine yapılan tarihsel
çalışmadır. Ancak bilerek bu çalışmadan birkaç adım uzaklaşır; döner ve kuramsal
zeminden ona dikkatle bakar. Argümanım beraberinde birkaç açıklama getirmekle
birlikte, kanıt sayılabilecek pek bir şey sunmaz.
İnsanın yolda geçen birkaç günden sonra aceleyle doldurulmuş bir sırt çantasını
yeniden düzenlenmesi gibi –çöpleri atar, içindekileri önem sırasına göre dizer ve
yükü dengelersiniz– ben de yaklaşan tırmanış için kuramsal bagajımı yeniden
düzenledim. Bu yeni düzenlemenin isabetli olup olmadığı ancak yola düştükten
sonra sınanacak. Argümanımı kırparak özetleyecek olursam, savaşmanın ve devlet
kurmanın birbirine bağımlı olduğunu ve bu süreçler ile, daha az başarılı ve daha
küçük ölçekli olduğunda örgütlü suç olarak adlandırdığımız şey arasında bir
benzerlik olduğunu söylüyorum. İddiam devletleri kuran şeyin savaş olduğudur.
Haydutluk, korsanlık, çete bölgeleri arasındaki husumet, polislik yapmak ve
savaşmak, bunların tümü aynı sürece aittir; bir iddiam da bu. Ulusal devletlerin
Batılı ülkelerde başat örgütler haline geldiği o sınırlı tarihsel dönemde, ticari
kapitalizmin ve devlet inşasının birbirini pekiştirdiğini de ileri süreceğim.
Himayenin&iki&keskin&kenarı&
Çağdaş Amerikan konuşma tarzında “himaye” [protection] sözcüğü, iki karşıt
anlama gelir. Biri rahatlatıcıdır, diğeriyse meşumdur. Bir anlamıyla “himaye”, güçlü
bir arkadaş, büyük bir sigorta poliçesi, ya da sağlam bir çatı tarafından sağlanan,
tehlikeye karşı sığınak imgelerini çağırır. Diğeri ise, yereldeki güçlü adamın,
zarardan –yine güçlü adamın vermekle tehdit ettiği zarardan– kaçınmak için tacirleri
ödemeye zorladığı haracı hatırlatır. İkisi arasındaki farklılık, kesinlikle bir derece
sorunudur: Sözleriyle korku saçan bir rahip, ancak kâfirlerin cehennemde
yanacaklarına ilişkin öngörülerine inananlar çıkarsa kilise cemaatinden para
toplayabilir; mahalle gangsteri, gerçekten de iddia ettiği gibi bir genelevin polis
müdahalesinden azade işlemesi için en iyi güvence olabilir.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
2
“Himaye” sözcüğünün akla getirdiği imgenin hangisi olduğu, esas olarak bize
yönelik tehdidin gerçekliğini ve dışsallığını nasıl değerlendirdiğimize bağlıdır. Kişi
hem tehlikeyi, hem de bedeli karşılığında ona karşı korumayı sağlıyorsa, bir
haraççıdır. Gereksinilen korumayı sağlayan ama tehlikenin belirmesi üzerinde çok
az denetimi olan biri, özellikle de bedeli rakiplerininkinden daha yüksek değilse,
meşru bir hami olarak nitelenir. Hem yerel haraççılara hem de dış saldırganlara karşı
güvenilir, düşük fiyatlı korunmayı sağlayan biri, en iyi teklifi yapmış olur.
Belirli yönetimleri ve genel olarak da yönetme işini mazur göstermek isteyenler, tam
da, yerel ve dışsal şiddete karşı himaye/koruma sunduklarını ileri sürerler. Talep
ettikleri bedelin himaye masraflarını güçbela karşıladığını iddia ederler. Himaye
bedeli hakkında şikâyet eden insanları “anarşistler”, “yıkıcılar”, ya da aynı anda her
ikisi birden olduğunu söylerler. Ama haraççının, bir tehdit yaratan, ardından onun
ortadan kaldırılması için ödeme talep eden biri olarak tanımlandığını göz önünde
bulundurun. Bu standarda göre yönetimlerin himaye sağlaması, çoğu zaman
haraççılık olarak nitelenir. Belirli bir yönetimin yurttaşlarını himaye ettiği tehdidin
hayali ya da yönetimin kendi etkinliklerinin sonucu olması halinde, yönetim bir
himaye haracı örgütlemiş demektir. Birçok yönetim, özünde haraççılarla aynı
şekilde iş görür: Yaygın biçimde dış savaş tehdidi varmış gibi yapar, bu tehdidi
kışkırtır ve hatta uydurur; yönetimlerin baskı ve el koyma faaliyetleri sık sık kendi
yurttaşlarının geçimine yönelik hâlihazırdaki en büyük tehditleri oluşturur. Elbette
bir farklılık vardır: Haraççılar, geleneksel tanımı gereği, yönetimlerin kutsallığına
sahip olmaksızın iş görürler.
Haraççı yönetimler otoriteyi nasıl elde eder? Bu, bir hakikat ve etik sorunu olarak,
siyasal çözümlemenin en eski bilmecelerinden biridir. Yine de, Machiavelli ve
Hobbes’tan beri siyasi gözlemciler, her şey bir yana, yönetimlerin şiddeti
örgütlediğini, olanaklı olduğunda da tekelleştirdiğini kabul etmiştir. Şiddeti ister dar
anlamıyla, yani kişilere ve nesnelere yönelik hasar olarak; isterse de geniş anlamıyla,
yani insanların arzularının ve çıkarlarının ihlali olarak alalım, pek fark etmez. Her
iki ölçüte göre de, yönetimler yoğunlaşmış şiddet araçlarının tekelleştirilmesine
yönelik eğilimleriyle diğer örgütlerden ayrılır. Dahası “meşru” ve gayrimeşru” güç
arasındaki ayrım, olguyu değiştirmez. Meşruluğu soyut bir ilkeye uygun olmaya
veya yönetilenlerin rızasına (ya da aynı anda her ikisine) dayandırıyorsak, bu şartlar,
gücü tekelleştirme eğilimine haklılık kazandırılmasına, hatta muhtemelen
açıklanmasına hizmet eder; ancak olguyla çelişmez.
Ne olursa olsun, Arthur Stinchcombe'un meşruiyet kavramını makul bir kinizmle ele
alışı, siyasal çözümlemenin amacına çok daha etkin bir biçimde hizmet eder.
Stinchcombe’a göre meşruiyet, soyut bir ilkeye ya da yönetilenlerin rızasına pek
dayanmaz: “İktidarın üzerinde uygulandığı kişi genellikle diğer iktidar sahipleri
kadar önemli değildir”.1 Meşruiyet, diğer otoritelerin verili bir otoritenin kararlarını
onaylar biçimde edimde bulunma olasılığıdır. Diğer otoritelerin, meydan okuyan ve
elinde kayda değer miktarda güç bulunduran bir otoritenin kararlarını teyit etmesinin
daha olası olduğunu ekleyeceğim. Bu genel kuralın kaynağı yalnızca misilleme
yapılacağı korkusu değil, istikrarlı bir ortamı devam ettirme arzusudur. Kural,
otoritenin güç tekelinin önemini vurgular. Bir yönetimin şiddet araçlarını
tekelleştirme eğilimi, onun himaye sağlama iddiasını, sözcüğün hem rahatlatıcı hem
de meşum anlamında, daha inanılır ve direnmesi daha güç kılar.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
3
Zorun yönetim faaliyetinde merkezi bir konumu olduğunu samimiyetle kabul etmek,
bizim yöneten otoritenin “sadece” ya da “nihai olarak” şiddet tehdidine dayandığına
inanmamızı gerektirmez. Yönetimin tek hizmetinin himaye olduğu varsayımını da
zorunlu kılmaz. Bir yönetimin zor kullanımı büyük bir maliyet dayattığında bile,
bazı insanlar yönetimin sağladığı diğer hizmetlerin, onun şiddet tekelini kabul
etmenin maliyetini dengelediğine karar verebilir. Zorun merkezi bir konum işgal
ettiğinin kabulü, yönetim biçimlerinin nasıl büyüyüp değiştiğini anlamaya giden
yolu açar.
En genel argüman şöyle özetlenebilir: İktidarı elinde bulunduranlar savaşla meşgul
olmaya başladıklarında, bunun için ister istemez üzerinde denetim kurdukları
nüfusun kaynaklarını çekmeye girişip, borçlanmalarına ve satın almalarına yardım
edebilecek kişilerin sermaye birikiminin teşvik ettiler. Savaşmak, kaynak çekmek ve
sermaye birikimi Avrupa’nın devlet inşasını biçimlendirmek için karşılıklı olarak
etkileşimde bulundu. İktidar sahipleri bu üç önemli etkinliğe, ulusal devletlerin –bu
merkezileşmiş, farklılaşmış, özerk, yaygın siyasal örgütlerin– oluşturulması
niyetiyle girişmediler. Doğal olarak ulusal devletlerin, savaşma, kaynak çekme ve
sermaye birikiminden doğabileceğini de öngörmüş değillerdi.
Aksine, Avrupa devletlerini ve kurulma aşamasındaki devletleri kontrol eden
insanlar, rakiplerini sınırlayıp yenmek, bu sayede de güvenli ya da genişleyen bir
toprak parçası içinde iktidarın avantajlarından yararlanmak için savaştı. Daha etkili
bir biçimde savaşmak için daha fazla sermaye konumlandırmaya giriştiler. Kısa
vadede fetihle, değerli varlıklarını satarak, sermaye birikimcilerinin üzerinde
tahakküm kurarak ya da onları mülksüzleştirerek bu sermayeyi elde edebilirlerdi.
Uzun vadede bu arayış, onları kredi verebilecek ya da ayarlayabilecek kapitalistlerle
düzenli ilişkiler kurmaya, denetim alanları içindeki halkları ve faaliyetleri şöyle ya
da böyle düzenli bir şekilde vergilendirmeye götürdü.
Süreç devam ederken, devlet kuranlar sermaye birikiminin teşvik edilmesinden
kalıcı çıkarlar sağlamaya başladılar ki, bu kimi zaman kendi girişimlerine yönelik
doğrudan bir katkı biçimini aldı. Vergileri toplamanın zorluğu, sahip olunan belirli
bir silahlı güç türünün maliyeti, rakipleri uzak tutmak için ihtiyaç duyulan savaşın
miktarı ve benzeri unsurlardaki farklılıklar, Avrupa devletlerinin biçimlerindeki
başlıca farklılıkları getirdi. Tümü de, iktidar sahibinin üslendiği yere komşu olan
sınırlı bir toprak parçasında şiddet araçlarını tekelleştirme çabasıyla başladı.
Şiddet&ve&Yönetim&
Devletin ürettiği şiddeti, bir başkasının icra ettiği şiddetten ayırt eden nedir? Uzun
vadede, “meşru” ve “gayrimeşru” zor arasındaki ayrımı yeterince inandırıcı bir
biçimde yapmak yeterli olur. Nihayetinde, devlet memurları, diğer örgütlerin
memurlarına kıyasla, şiddeti daha büyük ölçekte, daha etkin ve etkili bir biçimde,
kendilerine tabi olan nüfusun daha geniş rızasıyla ve giderek daha kolay hale gelen
komşu otoriteler arası işbirliğiyle sağlamıştır. Ama bu bir dizi ayrımın
kurumsallaşmış hale gelmesi uzun zaman aldı. Devlet kurma sürecinin başlarında,
birçok grup şiddet kullanma hakkını, amaçlarına ulaşmak için rutin olarak şiddet
kullanma pratiğini ya da aynı anda ikisini birden paylaşıyordu. Süreç haydutlar ve
korsanlardan başlayıp vergi toplayıcılar, bölgesel güç sahipleri ve profesyonel
askerler aracılığıyla krallara doğru ilerledi.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
4
“Meşru” ve gayrimeşru” şiddet arasındaki belirsiz, esnek hat, iktidarın üst
aşamalarında ortaya çıktı. Devlet kurma sürecinin ilk aşamalarında birçok grup
şiddet kullanma hakkını, onun fiili uygulanışını ya da aynı anda ikisini birden
paylaşıyordu. Devlet kurma heveslileriyle haydutlar ya da korsanlar arasındaki uzun
aşk-nefret ilişkisi bu ayrımı sergiler. Fernand Braudel, onaltıncı yüzyıl hakkında
“denizdeki korsanların arkasında kentler ve kent-devletleri vardı” diye yazar,
“karasal korsanlık olan haydutluğun arkasından da lordların sağladığı sürekli yardım
çıktı”.2 Gerçekten de büyüyüp serpilmiş devletlerin yöneticileri savaş zamanlarında
sık sık korsanları görevlendiriyor, zaman zaman düşmanlarına saldırması için
haydutları kiralıyor ve onların düzenli birliklerini de ganimeti almaya teşvik
ediyordu. Kraliyet hizmetindeki askerlerin ve denizcilerin, geçimlerini çoğunlukla
sivil nüfusu yağmalayarak sağlamaları beklenirdi: el koyar, tecavüz eder, yağmalar,
fidye alırlardı. Terhis edildikleri zaman da, aynı uygulamalara kraliyet koruması
olmaksızın devam etmişler; terhis edilen gemiler korsan gemileri, birlikler ise
haydutlar haline gelmiştir.
Aksi de geçerliydi: Bir kralın silahlı destekçilerinin en iyi kaynağı zaman zaman
kanunsuzların dünyasıydı. Robin Hood’un kraliyet okçusuna dönüşmesi bir efsane
olabilir ama efsane bir uygulamayı kaydeder. Şiddetin “meşru” ve gayrimeşru”
kullanıcıları arasındaki ayrım, devletin silahlı güçlerinin görece birleştiği ve kalıcı
hale geldiği süreçte, çok yavaş bir biçimde netleşti.
Bu noktaya dek, Braudel’in söylediği gibi, denizcilik kentleri ve toprak lordları,
özgür yağmacılara yaygın bir biçimde himaye ya da destek sundu. Dahası kralmış
gibi davranmayan birçok lord, asker toplama ve kendi silahlı hizmetlilerini koruma
hakkını başarılı bir biçimde ileri sürdü. Hiçbir kral, bu lordların bazılarına kendi
ordularını beraberlerinde getirmeleri çağırısı yapmaksızın savaşamadı; yine de aynı
silahlı lordlar kralın rakipleri ve muhalifleri, düşmanlarının da potansiyel
müttefikleriydi. Bu nedenle, onyedinci yüzyıldan önce, çocuk hükümdarların
naipliği için verilen mücadele iç savaşlar üretti. Aynı nedenden, silahsızlandırma,
devlet kurmaya özenen her adayın gündeminin üst sıralarında yer aldı.
Örneğin Tudorlar İngiltere’nin büyük bir kısmında bu gündemi başardı. Lawrence
Stone, “Tudorların en büyük zaferi” diye yazar,
nihai olarak, hem kamusal hem de özel alanda, şiddet üzerinde bir kraliyet
tekelini başarılı bir biçimde ileri sürmeleridir. Bu başarı sadece siyasetin
doğasını değil aynı zamanda gündelik yaşamın niteliğini de derin bir biçimde
dönüştürdü. İngiliz alışkanlıklarında meydana gelen değişim, artan polis
gücünün nihai olarak tekeli pekiştirip en büyük kentlerden en küçük köylere
değin etkili kıldığı ondokuzuncu yüzyılda atılan ileri adımlarla karşılaştırılabilir
ancak.3
Tudorların büyük lordları silahsızlandırması, birbirini tamamlayan dört kampanyayı
gerektiriyordu: Silahlı hizmetkârlardan oluşan büyük kişisel birlikler ortadan
kaldırılmalı, lordların kaleleri yerle bir edilmeli, tartışmaların çözüme
kavuşturulmasında şiddete başvurma alışkanlıkları terbiye edilmeli, lorldarın
kendilerine tabi olanlar ve kiracılarla işbirliği yapma hevesleri kırılmalıydı. İngiltere
ve İskoçya’nın sınır bölgelerinde bu görev daha bir hassasiyetle yürütülmeliydi, zira
sınır boyunca ordular ve kaleler bulunduran Percy’ler ve Dacre’ler, Tacı tehdit
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
5
etseler de İskoç akıncılarına karşı bir tampon sağlıyorlardı. Yine de, onlar da eninde
sonunda sürecin bir parçası oldu.
Fransa’da Richelieu 1620’lerde büyük silahsızlandırmaya başladı. Richelieu’nün
tavsiyesiyle XIII. Louis, Protestan ya da Katolik ayrımı yapmaksızın, güçlerinin
sürekli olarak savaştığı büyük asi lordların şatolarını sistematik bir biçimde yıktı.
Düello yapmayı, ölümcül silah taşımayı ve özel ordu bulundurmayı mahkûm etti.
1620’lerin sonunda Richelieu zor üzerindeki kraliyet tekelini bir doktrin olarak ilan
ediyordu. Doktrinin etkili hale gelebilmesi bir yarım yüzyıl daha sürdü:
Fronde çatışmaları, bir kez daha “büyükler” tarafından bir araya getirilmiş
ordulara tanık oldu. Sadece naiplerin sonuncusu, XIV. Louis’nin ölümünden
sonra gelen kişi silahlı ayaklanmalara öncülük etmedi. O zaman, Richelieu’nün
ilkesi bir gerçeklik haline gelmişti. Benzer bir biçimde Otuz Yıl Savaşı’ndan
sonra, İmparatorluk’ta sadece bölgesel prensler asker toplama ve kalelere sahip
olma hakkına sahipti… Her yerde kalelerin yerle bir edilmesinin, topçuluğun
yüksek maliyetinin, saray yaşamının çekiciliğinin ve bunu takiben soyluluğun
evcilleştirilmesinin bu gelişimde payı vardır.4
Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında, Avrupa’nın birçok yerinde monarklar,
komşularınınkine rakip olan ve kendi topraklarının içindeki diğer herhangi bir
örgütlü silahlı gücü fazlasıyla aşan, kalıcı, profesyonel askeri güçleri denetim altında
tutuyordu. Devletin büyük ölçekli şiddet üzerindeki tekeli kuramdan gerçekliğe
dönüyordu.
Bununla beraber, yerel hasımların ortadan kaldırılması ciddi bir sorun ortaya çıkardı.
Küçük kent-devletlerinin ölçeğinin ötesinde hiçbir monark tek başına silahlı gücüyle
bir nüfusu yönetemezdi; ne de herhangi bir monark sıradan yurttaşa erişebilecek
kadar geniş ve güçlü bir profesyonel kadroyu oluşturmanın maliyetini kendi başına
karşılayabilirdi. Oldukça yakın geçmişe dek, hiçbir Avrupa yönetimi, Çin
İmparatorluğu’nun başardığı türden tam bir tepeden tırnağa bütünleşmeye
yaklaşamadı. Roma İmparatorluğu bile yaklaşamamıştı. Şöyle ya da böyle, Fransız
Devrimi’nden önceki tüm Avrupa yönetimleri, yerel kodamanlar aracılığıyla dolaylı
yönetime dayanıyorlardı. Kodamanlar (Junker’ler, barış yargıçları, lordlar), yerleşik
anlamıyla bir memura dönüşmeksizin yönetimlerle işbirliği yaptı, yönetim
tarafından desteklenen güçlere erişim kazandı ve toprakları içinde geniş takdir
yetkisini uyguladı. Aynı kodamanlar yine de potansiyel hasımlar, asi bir halkın olası
müttefikleriydi.
Eninde sonunda Avrupa yönetimleri, iki pahalı ama etkili strateji aracılığıyla, dolaylı
yönetime dayanma durumlarını azalttı: (a) memurluklarını yerel topluluklara
genişletip, (b) tek tek patronlar yerine yönetimlere tabi olan, savaşan güçlerden ayrı
ve bu nedenle de araç olarak muhalif kodamanların işine pek yaramayan bir polis
gücünün oluşturulmasını cesaretlendirdiler. Ne var ki, ulusal iktidarı inşa eden
herkes bu arada karışık bir strateji izledi: Ortadan kaldırdılar, kendilerine tabi
kıldılar, fethettiler, ikna ettiler, fırsat bulduklarında da satın aldılar. Satın alma
kendisini, vergiden muaf tutmada, onursal makamlar oluşturmada, ulusal hazine
üzerinde hak iddialarını kurumsallaştırmada ve kodamanların refahını, hâlihazırdaki
iktidar yapısının devamına bağımlı kılan diğer araçlarda dışa vurur. Uzun vadede
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
6
bütün bunlar, kitlelerin
tekelleştirilmesine vardı.
pasifize
edilmesine
ve
tahakküm
araçlarının
İş&olarak&himaye&
Geriye dönüp baktığımızda, pasifize etme, içerme ya da egemenin bölük pörçük
hasımlarının ortadan kaldırılması, halka barış getirmeye yazgılı, harika, soylu ve
ileriyi gören bir girişim olarak görünür; yine de bu neredeyse kaçınılmaz bir biçimde
iktidarın genişletilmesi mantığından doğdu. İktidar sahibi kişi, ancak rakipleri ona
boyun eğerse himaye sağlamanın yararını görebilirdi. İktisat tarihçisi Frederic
Lane’in yirmi yıl önce ortaya koyduğu gibi, yönetimler, insanlar istesin ya da
istemesin (…) himaye pazarlama işindedir. Lane, tam da şiddeti üretme ve
denetleme faaliyetinin tekelin lehine olduğunu savundu; çünkü bölge içindeki
rekabet, genel olarak fiyatları düşürmek yerine yükseltti. Ona göre şiddetin
üretilmesi büyük ölçekli ekonomiler gerektiriyordu.
Buradan hareketle Lane, (a) şiddet üretme aracı sahiplerine üretim maliyeti ve
“müşteriler”e dayatılan fiyat arasındaki farkın bir sonucu olarak gelen tekel kârı ya
da haraç ile (b) dış rakiplere karşı etkili himaye elde eden müşterilerin –örneğin,
tacirlerin– payına düşen himaye rantını birbirinden ayırdı. Muazzam dikkatli bir
Venedik tarihçisi olan Lane, rakiplerine kasıtlı olarak saldırarak tacirleri için himaye
rantı üreten bir yönetimin durumuna bilhassa yer verir. Dahası Edward Ames ve
Richard Rapp, Lane’in şemasını benimserken, onun “haraç” kavramını, zeki bir
biçimde “gasp etme” sözcüğüyle ikame eder. Bu modelde, saldırganlık, zorlama,
korsanlık, haydutluk ve haraç kesme, sağduyulu bir yönetimdeki namuslu
kuzenlerinin ev arkadaşıdır.
Lane’in modeli şu şekilde işler: Bir prens, uyruklarını hizada, uyruklarının dış
düşmanlarını da uzakta tutabilecek bir askeri gücü 50 megapounda oluşturabilirse ve
bu amaç için uyruklarından 75 megapoundluk vergi çekebilirse, (75 – 50 =) 25
megapoundu haraç olarak kazanırdı. Prensin tacirlikle uğraşan uyruklarından biri,
yabancı rakiplerinin kendi prenslerine ödediği 15 pounddan daha azına, prensine
vergi olarak 10 pound ödeyerek dünya pazarlarına erişimini güvence altına alıyorsa,
bu tacir, prensinin daha etkili olması sayesinde (15 —10 = ) 5 poundluk himaye
rantı da kazanırdı. Bu akıl yürütme, şiddet kullanan suçluların ve onların
müşterilerinin akıl yürütmesinden sadece derecesi ve ölçeği itibariyle farklılaşır.
Emek haraççılığı (örneğin, bir gemi sahibinin yerel sendikanın patronuna tam
zamanında yaptığı ödemeler sayesinde dok işçilerinin çıkaracağı sorunlardan
kaçınması) tam da aynı ilke üzerinden işler: Sendika patronu dok işçilerinin grev
yapmaması karşılığında haraç alırken, gemi sahibi de dok işçilerinin gemi sahibinin
rakiplerine dayattığı grevlerden ve iş yavaşlatmalardan kaçınır.
Lane, himaye sağlayan yönetimlerin,
1. Genel olarak yurttaşlara,
2. Kendi çıkarını gözeten bir monarka,
3. Yöneticilerin kendisine,
ait olması durumunda, yöneticilerinden farklı farklı davranışlar beklenebileceğine
dikkat çeker.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
7
Eğer yönetimin etkin sahibi genel olarak yurttaşlarsa –Ey o uzak ideal!–
yöneticilerin himaye bedellerini ve haracı asgariye indirmesini, böylece de himaye
rantını azamileştirmesini bekleyebiliriz. Aksine, kendi çıkarını gözeten bir monark,
haracı azamileştirebilir; fiyatları haracı azamileştirebilmesini sağlayacak şekilde
tayin edebilir ve himaye rantının miktarını önemsemez. Eğer yönetimin sahibi
yöneticilerse, o zaman kendi maaşlarını azamileştirip maliyetleri yükseltmeye,
uyruklarına yüksek fiyatlar dayatarak haracı bu maliyetin üzerindeki bir azami
değere getirmeye, aynı şekilde himaye rantının da düzeyini önemsememeye
meyledeceklerdir. İlk model Jeffersoncu demokrasiye, ikincisi küçük bir despotizme
ve üçüncüsü askeri bir cuntaya yaklaşır.
Lane aşikar olan dördüncü yönetim kategorisini tartışmadı: Hâkim bir sınıfın
yönetimi. Tartışmış olsaydı şeması, verili bir yönetimin, hâkim bir sınıfın
çıkarlarından “görece özerk” ya da ona katı bir biçimde tabi olduğu iddialarını
değerlendirmek için ilginç ampirik ölçütler üretebilirdi. Hâkim bir sınıfa tabi
yönetim, şiddet tekelinden doğan kârlarını –himayenin maliyetiyle bunun
karşılığında alınan fiyat arasındaki farkın hâkim sınıfa getirisi– azamileştirmeye
eğilimli olabileceği gibi, himaye rantını da hâkim sınıfın iktisadi çıkarlarına göre
ayarlamaya eğilimli olabilir. Aksine, özerk bir yönetim, yöneticilerin ücretlerini ve
kendi büyüklüğünü azamileştirmeye eğilimli olabileceği gibi himaye rantına kayıtsız
olabilir. Lane’nin çözümlemesi doğrudan yeni önermeler ile bunları sınamanın
yollarını ileri sürüyor.
Lane durumun mantığının, kapitalizmin genel tarihinde dört ardışık aşamanın ortaya
çıktığı tahminini yapmıştı:
1. Bir anarşi ve yağma dönemi.
2. Haraç alanların müşterileri çektiği ve özel, sağlam devletler oluşturarak
tekellerini kurumsallaştırdığı bir aşama.
3. Tacirlerin ve toprakbeylerinin himaye rantından, yönetimlerin haraçtan
kazandığına kıyasla daha fazla kazanmaya başladığı bir aşama.
4. Teknolojik değişimlerin, girişimciler için kar kaynağı olarak himaye rantını
aştığı (oldukça yakın geçmişteki) bir dönem.
Douglass North ve Robert Paul Thomas, Batı dünyasının iktisadi tarihini ele alan
yeni çalışmalarında, ikinci ve üçüncü aşamaları devam eden ekonomik büyümenin
sıçrama uğrakları olarak ele alır. Bu aşamalarda devlet kuranlar zor tekellerini
oluşturmuş, bireylere büyüme üreten yeniliklerinden daha fazla kazanç elde
etmelerini sağlayan mülkiyet hakkını kurumsallaştırmıştır. Bu noktada himaye
haraca üstün gelir. Himaye edilenin esas olarak sermayenin mülkiyet hakkı
olduğunu ve kapitalizmin gelişiminin büyük devletlerin işleyişi için gerekli birikimi
kolaylaştırdığını kabul edersek, Lane’in çözümlemesinin böyle genişletilmesi, bize
savaşma, devlet kurma ve sermaye birikiminin birbirine nasıl denk düştüğü
konusunda iyi bir kavrayış sağlar.
Ne yazık ki Lane kendi kavrayışından tam anlamıyla yararlanmadı. Çözümlemesini
tastamam neoklasik endüstriyel örgütlenme kuramı içinde tutma arzusuyla,
himayeyi ele alma biçimini sakatladı: Tüm vergi verenleri himaye üreten
yönetimlerin sağladığı “hizmetlerin” “müşterileri” olarak ele almış; “müşterinin”
ödemeyi yapmayıp sonuçlarına katlanma seçeneğinin hep olduğunda ısrar ederek
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
8
zoraki satış fikrine yönelik itirazları bir kenara atmış; himayenin kamu malı
niteliğinde olmasının getirdiği bölüştürülebilirlik sorununu önemsemeyip, genelde
şiddet araçlarının üretim maliyetiyle, bu araçlarla “müşterilere” koruma sağlamanın
maliyeti arasındaki ayrımı kasıtlı olarak görmezden gelmiştir. Lane’nin neoklasik
kutunun içinde boğulan fikirleri, kutunun dışına çıkarıldığında rahat nefes almaya
başlar. Buna rağmen, ister kutunun içinde ister dışında olsunlar, bu fikirler yönetme
işinin iktisadi çözümlemesini tarihsel olarak gerçek yönetimlerce gerçekleştirilmiş
olan esas etkinliklere –savaş, bastırma, himaye, hüküm verme– bakarak yaparlar.
Daha yakın geçmişte Richard Bean benzer bir mantığı Avrupalı ulusal devletlerin
1400 ve 1600 yılları arasındaki yükselişine uyguladı. Bean etkin zor üreten ölçek
ekonomilerine karşı, komuta ve kontrolün giderek verimsizleştiği eksi ekonomilere
[diseconomies] dikkat çekti. Ardından onbeşinci yüzyılda topçuluğun gelişmesinin
(toplar küçük ortaçağ kalelerini örgütlü bir güç karşısında daha dayanıksız kıldı),
ekonomileri ve eksi ekonomileri efendilerine avantaj sağlayacak daha büyük
ordular, sürekli ordular ve merkezi yönetimler yaratmaya ittiğini iddia etti. Bundan
dolayı Bean’e göre, askeri buluşlar, geniş, pahalı, iyice silahlanmış ulusal devletlerin
oluşumunu teşvik etti.
Tarih&Konuşuyor&
Bean’in özeti tarihsel inceleme karşısında ayakta kalamaz. Bir uygulama sorunu
olarak, müstahkem kentlerin piyade tarafından desteklenen topçular tarafından
kuşatılması yönelimi, sadece onaltıncı ve onyedinci yüzyıllarda meydana geldi.
Topçuluk onbeşinci yüzyılda gelişti ama yeni tahkimatların, özellikle trace
italienne’in icadı topçuluğun avantajlarına hızla karşı koydu. Etkili topçuluğun gelişi
çok sonra oldu, dolayısıyla hayatta kalmaya elverişli devletlerin büyüklüğündeki
artışa yol açmış olamaz. (Bununla beraber, topçuluğa karşı savunma için kurulan
tahkimatların artan maliyeti, daha geniş mali tabandan yararlanan devletlere bir
avantaj sağladı.)
Kara savaşındaki değişimin, Bean’in ona atfettiği kadar yıkıcı bir etkiye sahip
olduğu o kadar aşikâr değildir. Deniz savaşının bu değişimle eşzamanlı olarak
giderek daha belirleyici hale gelmesi, Hollanda Cumhuriyeti gibi küçük deniz
güçlerine askeri avantaj sağladı. Dahası her ne kadar birçok kent-devleti ve diğer
ufak entiteler 1600’den önce daha geniş siyasi birimler içinde kaybolmuş olsa da,
Habsburg İmparatorluğu’nun parçalanması gibi olaylar ve geniş ama gevşek bir
biçimde dokunmuş Polonya ile Rusya’nın varlığını sürdürmesi gibi olgular, coğrafi
ölçekte kayda değer bir artış olduğu iddialarını muğlaklaştırdı. Kısacası hem
Bean’in önerdiği açıklama hem de neyin açıklanması gerektiği konusundaki ifadesi,
tarihsel açıdan şüphelidir.
Yine de Bean’in mantığı, teknolojik belirlenimciliğinden arındırıldığında,
Lane’inkine yararlı bir katkı sağlar. Çünkü farklı askeri formatları yaratmanın
maliyeti arasında ciddi farklılıklar vardır ve bunlar gerek iç gerek dış düşmanlar
üzerinde cidden farklı düzeyde kontrol sağlarlar. 1400’den sonra Avrupa’nın daha
geniş, daha kalıcı ve daha maliyetli askeri örgütlenme çeşitlerinin peşinde koşması,
gerçekten de, prenslik bütçelerinde, vergilerinde ve personelinde etkileyici artışlara
neden oldu. Yaklaşık olarak 1500’den sonra, maliyetli askeri örgütlenme çeşitlerini
yaratmayı başaran prensler, gerçekten de yeni toprak parçalarını fethedebildi.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
9
"Toprak parçası" [territory] sözcüğü bizi yanıltmasın. Onsekizinci yüzyıla dek, en
büyük güçler denizci devletlerdi ve deniz savaşları uluslararası konum için hayati
önemi haiz olarak kaldı. Fernand Braudel’in kapitalist dünya içinde birbirini izleyen
hegemonik güçleri nasıl sıraladığını düşünün: Venedik ve imparatorluğu, Antwerpİspanya, Amsterdam-Hollanda, Londra-İngiltere, New York-ABD. BrandenburgPrusya kısmi bir istisna sunsa da, Rusya ve Çin gibi esas olarak toprağa bağımlı
devletler, ancak bizim zamanımızda dünya devletler sisteminde baskın konumlar
elde etti. Denizin böyle kayırılmasının nedeni yalnızca deniz savaşı değildi.
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından önce, kara taşımacılığı Avrupa’nın her
yerinde öylesine pahalıydı ki, verimli bir su taşımacılığı olmaksızın hiçbir ülke geniş
bir orduya veya büyük bir kente buğday ya da diğer ağır malları sağlamanın bedelini
karşılayamazdı. Yöneticiler, Berlin ve Madrid gibi içerlerdeki belli başlı merkezleri
sadece büyük çabalarla ve ülkenin geri kalanına kayda değer bir maliyet bindirerek
besledi. Hollanda’nın su yollarının istisnai verimliliği, şüphesiz Hollanda’ya barış ve
savaş zamanlarında büyük bir avantaj sağladı.
Suya erişim bir başka nedenden dolayı da önemliydi. Braudel’in listesindeki
metropollerin tamamı belli başlı limanlar, büyük ticaret merkezleriydi ve sermayeyi
seferber eden önemli odaklardı. Hem ticaret hem de sermaye, hırslı yöneticilerin
amaçlarına hizmet etti. Bu gözlem, bizi dolambaçlı bir yoldan Lane ve Bean’in
iddialarına geri götürür. Bu yazarların iktisat tarihçileri olduğunu göz önünde
bulundurursak, her ikisinin de sermayenin askeri yayılmadaki önemini olduğundan
az göstermiş olması şaşırtıcıdır ve çözümlemelerinin en büyük zayıflığı olarak
belirir. Jan de Vries’ın 1600 sonrası dönem için söylediği gibi:
Geriye dönüp bakıldığında, mutlakıyetçilik çağında, devlet, askeri güç ve özel
ekonominin etkinliği arasında var olan görünüşe göre ortakyaşarlık ilişkisi
[symbiotic relationship] karşısında etkilenmemek olanaklı değildir. Her başarılı
hanedanın arkasında bir dizi zengin bankacı aile yer alır. Bu tür burjuva
kaynaklarına erişim prenslerin devlet inşa etme ve merkezileştirme siyasası için
hayati önemi haiz olduğunu kanıtladı. Prensler, ancak tarımsal üretkenlik artarsa
seferber edilebilecek tarımsal kaynaklara doğrudan erişmeye ve hak iddialarını
desteklemek için var olan etkili bir yönetimsel ve askeri güce gereksinim
duyuyordu. Ama nedensellik hattı ters yöne doğru da ilerliyordu. Başarılı devlet
inşası ve imparatorluk inşası etkinliklerine ek olarak, kentli nüfusun ve yönetim
harcamalarının yoğunlaşmasına yönelik eğilim, özel girişime ölçek
ekonomilerini ele geçirmek için benzersiz ve paha biçilmez fırsatlar sundu. Bu
ölçek ekonomileri zaman zaman sanayi üretimini etkiledi ama en kayda değer
oldukları alan ticaret ve finansın gelişimiydi. Dahası, merkezi yönetimin
topladığı verginin açık baskısı, köylü üretiminin pazara kanalize edilerek
ticaretin oluşturulmasının ve iktisadi alanda uzmanlaşılmasının fırsatlarını
arttırmaya en az diğer iktisadi güçler kadar katkıda bulundu.5
Bu “ortakyaşarlık ilişkisi” sadece 1600 sonrası döneme özgü değildi. Erken gelişmiş
bir örnek olan Fransa söz konusu olduğunda, 1515’den 1785’e kadar kraliyet
harcamalarındaki ve gelirlerindeki artışı göz önünde bulundurmamız yeterlidir. Her
ikisinin de büyüme oranları yaklaşık 1600’den sonra hızlanmış olmakla birlikte,
kraliyet harcamaları ve gelirleri onaltıncı yüzyıl boyunca da somut bir biçimde
yükseldi. 1550’den sonra içerideki Din Savaşları I. Francis’in yüzyılın başında
başladığı uluslararası genişleme çalışmalarını sınırlandırdı; ama 1620’lerden itibaren
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
10
(şüphesiz Richelieu, Mazarin, Colbert ve diğer devlet kurucu büyücülerin yardım ve
yataklığıyla) XIII. Louis ve XIV. Louis görevi hınçla sürdürdüler. V. G. Kiernan,
“Her zaman olduğu gibi, savaşın adı her siyasi tavsiyede ve her mali zorlukta
anılıyordu” yorumunu yapar.6
Borçlanmak ve borç hesapları üzerinden faiz ödemek iki eğri arasındaki tutarsızlığın
en önemli nedeniydi. Büyük kapitalistler özellikle kısa vadede, kraliyet kredisinin
birincil kaynağı olarak ve kraliyet vergilerini toplamak gibi riskli ama kazançlı bir
işte en önemli taşeron olarak mali işlemlerin her iki tarafında da önemli roller
oynadılar. Bu nedenle, şu nokta dikkate değer:
Pratik amaçlar uğruna ulusal borç altına girilmesi I. Francis’in hükümdarlığında
başladı. Kuzey İtalya’nın anahtarı olan Milan’ın, 15 Eylül 1522’de
kaybedilmesini takiben I. Francis, V. Charles’a karşı savaşı yoğunlaştırmak için,
yüzde 12,5 faizle ... Parisli tacirlerden 200.000 frank borç aldı. Kent yönetimi
tarafından yönetilen bu borç, başkentin gelirleri üzerine temellenen ve rentes sur
I’Hôtel de Ville olarak bilinen, ünlü tahviller dizisini resmi olarak başlattı.7
(Bir rastlantı eseri, yönetimin bu tahvilleri ödemedeki başarısızlığı yaklaşık 120 yıl
sonra, Fronde [ayaklanması] sırasında Paris burjuvazisinin Taht’a karşı saf
tutmasına yardım etti.) 1595 yılında ulusal borç 300 milyon franga yükselmişti;
yönetimin iflaslarına, para manipülasyonlarına ve vergilerdeki devasa yükselişe
rağmen, savaşın tetiklediği bu borçlanma, XIV. Louis’nin 1715’deki ölümüyle
onsekiz yıllık kraliyet gelirlerine denk olan 3 milyar franga yükseldi.8 Savaş, devlet
aygıtı, vergilendirme ve borçlanma dörtnala ilerledi.
Fransa erken gelişmiş olsa da hiçbir şekilde yalnız değildi. Bir başucu yazarı olan
Earl J. Hamilton, “Savaşlar Fransa örneğine kıyasla” diye yazar:
İngiltere’de çok daha büyük bir ulusal borç kaynağıydı ve borç büyük savaşlar
sırasında çoğaldı. Stuartlardan devredilen önemsiz bir miktar hariç, borçlanma
William ve Mary’nin hükümdarlığında, 1689’da başladı. Adam Smith’in
sözleriyle “Büyük Britanya’nın hâlihazırdaki muazzam borcunun temeli,
1688’de başlayan ve 1697’de Ryswick Antlaşması’yla sona eren savaştı.”9
Hamilton, 1698’de yönetimin borçlanması tarafından teşvik edilen yüksek faiz
oranlarının İngiliz ticaretini sakatladığından şikâyet eden merkantilist Charles
Davenant’ı alıntılayarak devam eder. Bununla beraber Davenant’ın şikayeti,
İngiltere’nin, Frederic Lane'in anlatımında sözü geçen devlet-sermaye ilişkisinin
üçüncü aşamasına, yani tacirlerle toprak sahiplerinin, koruma sağlayanlardan daha
fazla gelir elde ettiği aşamaya halihazırda girmekte olduğunu akla getirir.
Onaltıncı yüzyıla dek İngilizlerin beklentisi, krallarının kendi mülklerinin
gelirleriyle yaşaması ve sadece savaş için vergi toplamasıydı. G. R. Elton’a göre
büyük yenilik, Thomas Cromwell'in, VIII. Henry’nin 1534 ve 1540 yıllarındaki
devlet desteği tahvillerini tasarlamasıyla gelmiştir: “1540 tahvili, 1534 ile gelen
gerçek yeniliği, yani savaş dışındaki nedenler için de olağanüstü katkıların
toplanabileceği fikrini dikkatli bir şekilde devam ettirdi.”10 Ne var ki savaş, eskiden
olduğu gibi bu noktadan sonra da, vergilerin yanı sıra borçların arttırılmasını esas
teşvik eden şey oldu. Borçlar ve vergiler nadiren azaltıldı. A. T. Peacock ve J.
Wiseman’ın “kaydırma etkisi” olarak adlandırdığı (ve diğerlerinin de bazen “haraç
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
11
etkisi” olarak adlandırdığı) şey meydana geldi: Kamu gelirleri ve harcamaları savaş
sırasında aniden yükselerek yeni bir taban belirliyor, barış zamanındaki gelirler ile
harcamalar bir daha bunun altına düşmüyordu. Napolyon Savaşları sırasında,
Britanya vergileri ulusal gelirin yüzde 15’inden 24’üne ve Fransız vergi düzeyinin
neredeyse üç katına yükseldi.11
Doğrudur, Britanya iki bakımdan avantajlıydı: Kıtasal rakiplerine göre pahalı kara
güçlerine daha az dayanıp, gümrükler ile tüketim ve üretim vergilerinden –ki vergi
kaçırılmasına rağmen yine de bu vergilerin toplanması, toprak, mülkiyet ve kelle
vergilerinin toplanmasına kıyasla çok daha ucuza mal oluyordu– daha fazla vergi
geliri elde ediyordu. Yine de İngiltere’de, diğer yerlerde olduğu gibi, hem borçlar
hem de vergiler, onyedinci yüzyıldan sonra muazzam bir biçimde yükseldi. Bunların
yükselişi esas olarak, savaşmanın artan maliyetinin bir fonksiyonuydu.
Devletler&ne&yapar?&
Artık açıkça görülebileceği üzere, Lane’in himaye çözümlemesi devletin
kontrolündeki şiddettin farklı kullanımları arasına ayrımlar koymakta başarısız
oluyor. Örgütlü şiddet genel başlığı altında, devlet kurumları tipik olarak dört farklı
faaliyet gerçekleştirir:
1. Savaşmak: Güç sahipleri olarak açık ve sürekli bir üstünlük sahibi oldukları
toprakların dışında kalan hasımlarını ortadan kaldırmak ya da etkisiz hale
getirmek.
2. Devlet kurmak: Kendi toprakları içindeki hasımlarını ortadan kaldırmak ya
da etkisiz hale getirmek.
3. Himaye: Kendisine bağımlı olanların düşmanlarını ortadan kaldırmak ya da
etkisiz hale getirmek.
4. Kaynak çekmek: İlk üç faaliyeti –savaşmak, devlet kurmak ve himaye–
gerçekleştirebilmelerini sağlayan araçların elde edilmesi.
Buradaki üçüncü madde Lane’in çözümlediği himayeye karşılık gelir, ancak diğer
üçünde de zorun uygulanması söz konusudur. Bunlar yer yer ve değişen düzeylerde
birbiriyle örtüşür; örneğin, yerel burjuvazinin ticari hasımlarına karşı savaşmak, o
burjuvazinin himayesini sağlar. Nüfus birbirine düşman sınıflara bölündüğü ve
devlet kısmen bir sınıfa karşı diğerini kayırdığı oranda, aslında devlet kurmak kimi
sınıflara sağlanan himayeyi azaltır.
Savaşmak, devlet kurmak, himaye ve kaynak çekme faaliyetlerinin her biri farklı
biçimler alır. Örneğin kaynak çekme faaliyeti açık yağmadan tutalım, düzenli haraca
ve bürokratikleştirilmiş vergilendirmeye kadar uzanır. Ancak bunların dördü de
devletin yoğunlaşmış zor araçlarını tekeline alma eğilimine bağlıdır. Devlete hâkim
olanlar açısından, bunların her biri –etkin bir şekilde gerçekleştirilmeleri
durumunda– genelde diğerlerini güçlendirir. Yani, iç hasımlarını başarıyla imha
eden bir devlet, kaynak çekme, savaşma ve başlıca destekçilerini himaye etme
kabiliyetini güçlendirir. Genel olarak konuşacak olursak, Avrupa’nın daha önceki
dönemlerinde bu destekçiler tipik olarak toprakbeyleri, monarkın silahlı
hizmetkârları ve kilise mensuplarıydı.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
12
Şiddetin başlıca kullanımlarının her biri, kendine has örgütlenme biçimleri
üretmiştir. Savaşmak orduları, donanmaları ve levazım hizmetlerini doğurdu. Devlet
kurmak topraklar üzerinde kalıcı izleme ve kontrol araçlarını üretti. Himaye savaş ve
devlet kurma örgütüne dayanmakla birlikte, himaye edilenlerin kendi paylarına
düşen himayeyi mahkemeler ve temsilci meclisler aracılığıyla talep etmelerini
sağlayan bir aygıtı da buna ekledi. Kaynak çekme faaliyeti maliye ve muhasebe
yapılarını vücuda getirdi. Şiddetin örgütlenişi ve konuşlandırılışı Avrupa
devletlerinin karakteristik yapısına dair çok şey anlatır.
Genel kural şöyle işlemiş gibi görünmektedir: Faaliyet ne kadar maliyetliyse, diğer
her şey eşit olmak kaydıyla, onun bıraktığı örgütsel tortu o kadar büyük olmuştur.
Örneğin, bir yönetim savaşmanın çok etkili ama çok maliyetli bir aracı olan büyük
ve sürekli ordulara yatırım yaptığı oranda, orduya hizmet etmesi için yaratılan
bürokrasi de o kadar hantal olacağa benzer. Dahası, küçük bir nüfusu kontrol
ederken sürekli bir ordu kuran bir yönetim daha büyük bir maliyetin altına girer; bu
nedenle de kalabalık bir ülkenin yönetiminden daha hantal bir yapı kurar. Prusya’nın
Kıta’daki büyük komşularınınkine denk bir ordu kurma çabası muazzam bir yapı
yaratmış, Alman toplumsal yaşantısının çoğunu militaristleştirmiş ve
bürokratikleştirmiştir.
Kaynak çekme söz konusu olduğunda, kaynak havuzu ne kadar küçük ve ekonomi
ne kadar az ticarileşmişse, diğer her şey eşit olmak kaydıyla, savaşla birlikte diğer
yönetim faaliyetlerini sürdürmek için kaynakların çekilmesi işi o kadar zor olmuştur;
dolayısıyla mali aygıt daha kapsamlı hale gelmiştir. Görece küçük bir mali aygıtın
çektiği görece büyük ve ticarileşmiş bir kaynak havuzuna sahip olan İngiltere, bu
önermeyi örneklemektedir. Gabriel Ardant’ın ileri sürmüş olduğu üzere, mali
stratejinin seçilme tarzı olasılıkla bir fark daha yaratmıştır. Bir bütün olarak
düşünüldüğünde, özellikle büyük ticari akışlar kontrol noktalarından kolaylıkla
geçirildiğinden, ticari vergilere kıyasla arazi vergisini toplamak daha pahalıya
geliyordu. Baltık Denizi’nin girişinin iki yanında oluşu, Danimarka’ya gümrük
gelirlerinden kâr elde edebilmek gibi sıra dışı bir fırsat sunmuştu.
Devlet kurmaya (devleti kontrol edenlerin yerel hasımlarını ortadan kaldırmak ya da
etkisiz hale getirmek şeklindeki dar anlamıyla) geldiğimizde, büyük
toprakbeylerinin ya da ayrı dinsel grupların bulunduğu bir toprak parçası, parçalı bir
iktidara ya da homojen bir kültüre kıyasla orayı fethetmek isteyene daha pahalıya
mal olur. Görece küçük ama etkin kontrol aygıtıyla parçalı ve homojen İsveç bu
önermenin bir örneğidir.
Son olarak, (devlet kuranların kendilerine bağımlı olanların düşmanlarını ortadan
kaldırmak ya da etkisiz hale getirmek şeklindeki dar anlamıyla) himayenin maliyeti,
bu himayenin uzandığı mesafeye bağlıdır. Portekiz’in Akdeniz’i kendi tacirlerinin
baharat ticaretindeki rakiplerine kapatma çabası, sonuçta devasa bir yapının inşa
edildiği başarısız bir himayeye dair ders kitaplarına girebilecek bir örnek teşkil eder.
Dolayısıyla yönetimin boyutu kaynak çekmeye, devlet kurmaya, himayeye ve
özellikle de savaşmaya yönelik çabalarla doğru orantılı, ekonominin ticarileşmesi ve
kaynak tabanının kapsamıyla ters orantılı bir şekilde değişir. Dahası, yönetimin
farklı özelliklerinin göreli büyüklüğü, kaynak çekme, devlet kurma, himaye etme ve
savaşma faaliyetlerinin maliyet/kaynak oranlarına göre de değişmiştir. İspanya’da iç
düşmanlara boyun eğdirmek için yüzyıllardır süren çabaların sonucu olarak, bir
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
13
mahkeme ve yargıç bolluğuyla karşılaşırken, Hollanda’da küçük bir mali aygıtın
zengin ve ticarileşmiş bir ekonomi içerisinde yüksek vergiler sayesinde büyüdüğünü
görerek şaşırıyoruz.
Savaşmanın, kaynak çekmenin, devlet kurmanın ve himayenin birbirine bağlı
olduğu açıktır. Çok çok genel bir ifadeyle, Avrupa’daki klasik devlet kurma
deneyimi şu nedensel örüntüyü izlemiştir:
İdeal bir sıralamada, büyük bir lord kayda değer büyüklükte bir toprak üzerinde
hâkim hale gelecek kadar etkili bir şekilde savaşmış, ama bu savaşma işi o toprak
parçasındaki nüfustan savaş araçlarının –insan, silah, yiyecek, kalacak yer,
ulaştırma, levazım ve/veya bunları satın alacak para– giderek artan bir şekilde
çekilmesine yol açmıştır. Savaşma kapasitesinin artırılması aynı şekilde kaynak
çekme kapasitesini de artırmıştı. Eğer başarılı olduysa, kaynak çekme faaliyetinin
kendisi büyük lordun yerli hasımlarının ortadan kaldırılmasını, etkisiz hale
getirilmesini ya da bir uzantıya dönüştürülmesini getirmiş, yani devlet kurmaya yol
açmıştır. Bunun bir yan ürünü olarak, vergi kurumları, polis güçleri, mahkemeler,
maliye, muhasipler biçiminde bir örgütlenme yaratmış; yani bir kez daha devlet
kurmaya yol açmıştır. Rolü daha az olmakla birlikte, savaşmak da benzer biçimde
askeri örgütün sürekli ordu, savaş sanayii, onu destekleyen bürokrasiler ve (daha
sonra) devlet aygıtının içinde ortaya çıkan okullar şeklinde genişletilmesi
aracılığıyla da devlet kurmaya yol açmıştır. Tüm bu yapılar potansiyel hasımları ve
muhalifleri kontrol altına aldı. Savaşma, kaynakları çekme ve devlet aygıtını inşa
etme sürecinde devletin yöneticileri belirli toplumsal sınıflarla ittifaklar kurmuştur.
Bu sınıfların üyeleri, kendi hasımlarına ve düşmanlarına karşı belirli bir miktar
himayeye karşılık, devlete ödünç kaynak vermiş, teknik hizmet sağlamış ya da
nüfusun geri kalanının rızasının alınmasına yardımcı olmuştur. Bu katmerli stratejik
seçimler sonucunda, Avrupa’nın başlıca bölgelerinin her birinde ayrı bir devlet
aygıtı oluşmuştur.
Devletler&nasıl&oluştu?&
Eğer doğruysa, bu çözümlemenin ulusal devletlerin gelişimine ilişkin iki güçlü
içerimi vardır. Birincisi, savaşmaya ve devlet kurmaya gösterilen halk direnişi bir
fark yaratmıştır. Sıradan insanlar kuvvetli bir şekilde direndiğinde, otoriteler tavizler
vermiştir: Haklar garanti altına alınmış, temsili kurumlar ve temyiz mahkemeleri
kurulmuştur. Bu tavizler, yeri geldiğinde savaşmanın ve devlet kurmanın sonraki
patikalarını sınırlamıştır. Elbette egemen sınıfın kimi kesimleriyle yapılan ittifaklar
halkın eyleminin etkisini arttırmıştır. Soyluluğun I. Charles’a karşı seferber olması,
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
14
1640 İngiliz Devrimi’nin siyasal kurumlara, Tudor dönemi boyunca gerçekleşen çok
sayıdaki isyana kıyasla çok daha büyük bir etki yapmasına yardımcı olmuştur.
İkinci olarak, savaşmak, himaye, kaynak çekmek ve devlet kurmak arasındaki göreli
denge bu dört faaliyetten doğan devletlerin örgütlenişine kayda değer bir etki
yapmıştır. Örneğin, savaşma faaliyetinin kaynak çekme, himaye ve devlet kurma
faaliyetleriyle görece daha az ilişki içerisinde yürüdüğü oranda, askeri güçler ulusal
politika içerisinde daha büyük ve daha özerk bir rol oynar hale gelmiştir. Bunun
Avrupa’daki en iyi örneği belki de İspanya’dır. Venedik ya da Hollanda’da olduğu
gibi, himayenin savaşma, kaynak çekme ve devlet kurmaya hâkim olduğu ölçüde
himaye edilen sınıfların oligarşileri daha sonra ulusal politikaya hâkim olmaya
meyletmiştir. Devlet kurmanın göreli hâkimiyetinden polislik ve izleme
faaliyetlerinin orantısız bir şekilde ayrıntılandırılması doğmuştur; Papalık devletleri
bu ucun bir örneğidir. Yirminci yüzyıldan önce böylesi dengesizliklere pek az
müsamaha gösteriliyordu. Savaşma faaliyetine büyük bir çaba harcamayan herhangi
bir devlet büyük ihtimalle yok olurdu. Ne var ki yirminci yüzyılla birlikte, bir
devletin savaş araçlarını bir başkasına tahsis etmesi, vermesi ya da satması giderek
yaygın hale geldi; böylesi durumlarda alıcı devlet kaynak çekmeye, himayeye
ve/veya devlet kurmaya orantısız bir çaba harcayıp yine de hayatta kalabilir.
Günümüzde Birleşik Devletler’in ve Sovyetler Birliği’nin bağımlı devletleri bunun
sayısız örneğini veriyor.
Ne var ki, bu basitleştirilmiş model, her bir ulusal devleti şekillendiren dış ilişkileri
göz ardı ediyor. Sürecin başında “içeridekiler” ve “dışarıdakiler” arasındaki ayrım
en az devlet iktidarıyla devletin müttefiki olan lordların payına düşen iktidar
arasındaki ayrım kadar belirsizdi. Daha sonra, birbirine kenetli üç etki tek tek her bir
ulusal devleti Avrupa devletler ağına bağladı. Birincisi, borçlar ve levazım
biçiminde, özellikle de savaşmaya ilişkin borçlar ve levazım biçiminde kaynak
akışları vardı. İkincisi, ihtilaflı topraklar üzerinde devletler arasında süren
hegemonya rekabeti savaşı körükleyerek, savaşmak, devlet kurmak ve kaynak
çekmek arasındaki ayrımları kısa süreliğine ortadan kaldırmıştı. Üçüncüsü, verili bir
devleti uluslararası ağ içerisinde belirli bir biçime ve pozisyona girmeye zorlamak
için zaman zaman devletler koalisyonlarının yaratılması söz konusu oluyordu. Savaş
koalisyonları buna bir örnektir, ancak barış koalisyonları çok daha hayati bir rol
oynamıştı: En azından 1648 yılından itibaren savaşların sonunda Avrupa’nın tüm
etkili devletleri savaşan tarafların sınırları ile hükümdarlarına dair pazarlıklar
yapmak için geçici bir süreliğine bir araya gelmişlerdir. O noktadan itibaren, yaygın
savaşların çözüme kavuşturulması sırasında Avrupa devlet sisteminin yeniden
örgütlenişine dair büyük atılımlar gerçeklemiştir. Genelde her büyük savaşın
ardından, geriye o savaşa girenlere kıyasla daha az sayıda ulusal devlet kalmıştır.
Uluslararası&ilişkilerin&biçimi&olarak&savaş&
Bu koşullar altında, savaş uluslararası devletler sisteminin normal hali, sistem
içerisinde bir pozisyonu savunmanın ya da genişletmenin normal bir aracı haline
geldi. Neden savaş? Basit bir yanıt işimizi görmeyecektir; savaş etkili bir araç olarak
birden fazla amacı hizmet etti. Ancak elbette yanıtın bir kısmı devlet kurmanın
merkezi mekanizmalarına bize geri döndürür: Yerel bir lordun şiddet araçlarını
tekelinde bulundurduğu bölgeyi genişletmesinin ya da savunmasının, böylece de
haraçtan kazandığı parayı çoğaltmasının ardında yatan mantık, daha büyük ölçekte
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
15
savaş mantığında da devam etmiştir. Sürecin daha önceki aşamalarında dış ve iç
düşmanlar büyük oranda kesişiyordu. İçeridekilerle dışarıdakiler arasındaki çizgiyi
kalınlaştıran şey, büyük lordların hasımlarını sınırladıkları büyük kontrol
bölgelerinin kurulması oldu. George Modelski rekabetçi mantığı ikna edici bir
şekilde özetliyor:
Küresel güç... onu [rekabeti] tüm diğer siyasal ve diğer örgütlenmelere göreli
olarak yerleştiren devletleri güçlendirdi. Dahası, küresel güç oyununda rekabet
eden diğer devletler benzer örgütsel biçimler ve benzer bir dayanıklılık
geliştirdiler: Onlar da savunmacı bir tepkiyle ulus-devletler haline geldiler,
çünkü, Fransa’nın İspanya’ya da daha sonra da Britanya’ya karşı durması gibi,
küresel bir güçle baş etmeye ya da ona karşı durmaya zorlandılar; ya da
Weltmacht’ta Almanya’nın Britanya örneğini izlemesi veya Büyük Petro’nun
Rusya’yı Hollanda’nın ilkelerine ve örneğine dayanarak yeniden inşa etmesi
gibi, onun açık başarılarını ve etkinliğini taklit ettiler. Dolayısıyla yalnızca
Portekiz, Hollanda, Britanya ya da Birleşik Devletler değil, İspanya, Fransa,
Almanya, Rusya ve Japonya da ulus-devletler haline geldiler. “Çoğu Avrupalının
devlet kurma çabası başarısız olurken”, bunların neden başarılı olduğu sorusuna
verilecek kısa ve en cimri yanıt, bunların kendisinin bir küresel güç olduğu ya da
bu küresel güçlerle birlikte veya onlara karşı başarıyla savaştıklarıdır.12
Bu uluslararası devlet kurma mantığı, büyük oranda yerel büyüme mantığına
dayanır. Dışsal olan içsel olanı tamamlar.
“İçsel” ve “dışsal” devlet kurma süreçleri arasındaki kırılgan ayrımı kabul edecek
olursak, Avrupa’daki devlet inşası tarihini üç aşamalı olarak şematize edebiliriz: (a)
Bazı iktidar sahiplerinin “dışsal” mücadelelerdeki fark yaratan başarıları kuvvetlerin
konuşlandırılacağı bir “içsel” ve bir “dışsal” alan arasındaki farkı yaratır; (b)
“dışsal” rekabet “içeride” devlet inşasını doğurur; (c) devletler arasındaki “dışsal”
anlaşmalar belli bazı devletlerin biçimini ve konumunu daha da güçlü bir şekilde
etkiler. Bu bakış açısına göre, devletlere onay veren bir mekanizma olarak işlev
gören Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin tek yaptığı şey,
Avrupa merkezli bu süreci bir bütün olarak dünyaya yaymaktan ibaretti. İster zorla
ya da gönüllü bir biçimde, ister kanlı ya da barışçıl bir şekilde olsun,
sömürgesizleşme süreci mevcut devletlerin yenilerini yaratmak için bir araya geldiği
bu süreci sadece tamamlamış oldu.
Ne var ki, Avrupa merkezli bu devlet kurma süreçlerinin dünyanın geri kalanına
doğru genişletilmesi, devletlerin tastamam bir Avrupalı imgesiyle yaratılmasıyla
sonuçlanmadı. Genel haliyle, büyük bölgesel lordların getirdikleri sınırlamalar ve
köylere vergi getirilmesi gibi içsel mücadeleler Avrupalı devletlere önemli örgütsel
özellikler kazandırmıştı: Askeri gücün sivil kontrole görece tabi kılınması, yaygın
bir mali takip bürokrasisi, zarar gören çıkarların dilekçe ve parlamento aracılığıyla
temsili. Bir bütün olarak diğer yerlerdeki devletler daha farklı geliştiler. Bu fark en
açık biçimiyle askeri örgütlenmede görülür. Avrupalı devletler askeri aygıtlarını
kendilerine tabi olan nüfusla süregiden mücadeleleri üzerinden ve bu nüfus
içerisindeki farklı sınıflara sundukları himayenin seçici olarak genişletilmesi
aracılığıyla inşa ettiler. Himaye anlaşmaları hükümdarları da sınırladı; onları
mahkemeler, meclisler, kredilerini, hizmetlerini ya da uzmanlıklarını hükümdara
vermekten imtina edenler karşısında zayıflattı.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
16
Hâkim devletlerin kendilerine yeniden toprak vermesi ya da sömürgesizleşme
sayesinde son dönemde oluşan devletler, askeri örgütlerini büyük oranda dışarıdan
almışlar, hükümdar ile hükmedilenler arasındaki karşılıklı sınırlamaların içsel olarak
oluşturulması sürecinden geçmemişlerdir. Dış devletlerin emtia, askeri ittifak ya da
her ikisi karşılığında askeri mallar ve uzmanlık sağlamaya devam ettiği oranda, bu
yeni devletler kendi toprakları içerisindeki tüm diğer örgütleri kolayca gölgede
bırakan sınır tanımaz örgütlere ev sahipliği yaparlar. Dış devletler onların sınırlarını
garanti altında tuttuğu sürece, bu askeri örgütlerin yöneticileri kendi içlerinde
olağanüstü bir iktidar icra ederler. Askeri gücün avantajları muazzam hale gelir; bu
avantajı kullanarak bir bütün olarak devlet iktidarını ele geçirmeye yönelik güçlü
teşvikler vardır. Avrupalı devletlerin inşasında savaşma faaliyeti çok önemli bir yere
sahip olmakla birlikte, Avrupa’nın eski ulusal devletleri askeri örgütlenme ile diğer
örgütlenme biçimleri arasındaki büyük orantısızlığı neredeyse hiç yaşamadı; oysa bu
durum çağdaş dünyadaki bağımlı devletlerin kaderi olmuş gibi görünüyor. Bir asır
önce, Avrupalılar medeni yönetim [biçimini] tüm dünyaya yaymış olmakla
övünebilirlerdi. Oysa günümüzde, savaşmak, devlet kurmak ve örgütlü suç arasında
bir analoji yapmak, trajik biçimde mümkün hale geliyor.
Kaynak metin: Charles Tilly. “War Making and State Making as Organized Crime”, Bringing
the State Back In içinde, editör: Peter Evans, Dietrich Rueschemeyer ve Theda Skocpol
(Cambridge: Cambridge University Press, 1985). Tercümeye katkılarından dolayı Barış
Yıldırım’a teşekkürler.
1
Arthur L. Stinchcombe, Constructing Social Theories (New York: Harcourt, Brace & World, 1968),
s. 150; italikler orijinal metinde.
2
Fernand Braudel, La Mediterranee et le monde mediterraneen a Vepoaue de Philippe II (Paris:
Armand Colin, 1966), cilt. 2, s. 88-89.
3
Lawrence Stone, The Crisis of the Aristocracy (Oxford: Clarendon Press, 1965), s. 200.
4
Dietrich Gerhard, Old Europe: A Study of Continuity, 1000-1800 (New York: Academic Press,
1981), s. 124-25.
5
Jan de Vries, The Economy of Europe in an Age of Crisis, 1600-1750 (Cambridge: Cambridge
University Press, 1976).
6
V. G. Kiernan, State and Society in Europe, 1550-1650 (Oxford: Blackwell, 1980), s. 104. Fransız
maliyesi için, bkz. Alain Guery, “Les Finances de la Monarchic Francaise sous l'Ancien Regime”
Annales Economies, Societes, Civilisations 33 (1978), s. 227.
7
Earl J. Hamilton, “Origin and Growth of the National Debt in France and England” Studi in onore di
Gino Luzzato (Milan: Giuffre, 1950), cilt. 2, s. 254 içinde.
8
Ibid., s. 247, 249.
9
Ibid., s. 254.
10
G. R. Elton, “Taxation for War and Peace in Early-Tudor England” War and Economic
Development: Essays in Memory of David Joslin, ed. J. M. Winter (Cambridge: Cambridge
University Press, 1975), s. 42 içinde.
11
Peter Mathias, The Transformation of England: Essays in the Economic and Social History of
England in the Eighteenth Century (New York: Oxford University Press, 1979), s. 122.
12
George Modelski, “The Long Cycle of Global Politics and the Nation State” Comparative Studies
in Society and History 20 (1978): 23.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
17
Referanslar&
Ames, Edward, and Richard T. Rapp. "The Birth and Death of Taxes: A Hypothesis” Journal
of Economic History 37 (1977): 161-78.
Ardent, Gabriel. "Financial Policy and Economic Infrastructure of Modern States and
Nations." In The Formation of National States in Western Europe, edited by Charles Tilly.
Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1975.
Badie, Bertrand. Le developpement politique. 2nd ed. Paris: Economica, 1980.
Badie, Bertrand, and Pierre Birnbaum. Sociologie de VEtat. Paris: Bernard Grasset, 1979.
Bayard, Francoise. "Fermes et traites en France dans la premiere moitie du XVIIe siecle
(premiere esquisse 1631-1653)." Bulletin du Centre d'Histoire, Economique et Sociale de la
Region Lyonnaise, no. 1 (1976): 45-80.
Bean, Richard. "War and the Birth of the Nation State." Journal of Economic History 33
(1973): 203-21.
Blockmans, W. P. "A Typology of Representative Institutions in Late Medieval Europe."
Journal of Medieval History 4 (1978): 189-215.
Blok, Anton. The Mafia of a Sicilian Village, 1860-1960: A Study of Violent Peasant
Entrepreneurs. Oxford: Blackwell, 1974.
Booney, Richard. Political Change under Richelieu and Mazarin, 1624-1661. Oxford: Oxford
University Press, 1978.
Braudel, Fernand. La Mediterranee et le monde mediterraneen a Vepoque de Philippe II. 2nd
ed. 2 vols. Paris: Armand Colin, 1966.
Civilisation materielle, economie, et capitalisme, XVe-XVIIle siecle. 3 vols. Paris:
Armand Colin, 1979.
Braun, Rudolf. "Taxation, Sociopolitical Structure, and State-Building: Great Britain and
Brandenburg-Prussia." In The Formation of National States in Western Europe, edited by
Charles Tilly. Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1975. "Steuern und
Staatsfinanzierung als Modernisierungsfaktoren: Ein deutschenglischer Vergleich." In Studien
zum Beginn der modernen Welt, edited by Reinhard Koselleck. Stuttgart: Klett-Cotta, 1977.
Carneiro, Robert. "Political Expansion as an Expression of the Principle of Competitive
Exclusion." In Origins of the State, edited by Ronald Cohen and Elman R. Service.
Philadelphia: Institute for the Study of Human Issues, 1978.
Carsten, F. L. The Origins of Prussia. Oxford: Clarendon Press, 1954.
Chapman, Brian. Police State. London: Pall Mall, 1970.
Cipolla, Carlo M. Guns, Sails, and Empires: Technological Innovation and the Early Phases
of European Expansion 1400-1700. New York: Pantheon Press, 1965.
Clark, Sir George. "The Social Foundations of States." In The New Cambridge Modern
History, vol. 5, The Ascendancy of France, 1648-88, edited by F. L. Carsten. Cambridge:
Cambridge University Press, 1969.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
18
Cooper, J. P. "Differences between English and Continental Governments in the Early
Seventeenth Century." In Britain and the Netherlands, edited by J. S. Bromley and E. H.
Kossmann. London: Chatto & Windus, 1960
"General Introduction” In The New Cambridge Modern History, vol. 4, The Decline of
Spain and Thirty Years War, 1609-58/59, edited by J. P. Cooper. Cambridge:
Cambridge University Press, 1970.
Davis, Lance E. "It's a Long, Long Road to Tipperary, or Reflections on Organized Violence,
Protection Rates, and Related Topics: The New Political History” Journal of Economic
History 40 (1980): 1-16.
Dent, Julian. Crisis in Finance: Crown, Financiers, and Society in Seventeenth-Century
France. Newton Abbot, United Kingdom: David & Charles, 1973.
Dickson, P. G. M. The Financial Revolution in England: A Study in the Development of
Public Credit, 1688-1756. London: St. Martin's Press, 1967.
Elton, G. R. 'Taxation for War and Peace in Early-Tudor England." In War and Economic
Development: Essays in Memory of David Joslin, edited by J. M. Winter. Cambridge:
Cambridge University Press, 1975.
Finer, Samuel E. "State-building, State Boundaries, and Border Control." Social Science
Information 13 (1974): 79-126.
"State- and Nation-Building in Europe: The Role of the Military." In The Formation of
National States in Western Europe, edited by Charles Tilly. Princeton, N.J.: Princeton
University Press, 1975.
Fueter, Edward. Geschichte des europaischen Staatensystems von 1492-1559. Munich:
Oldenbourg, 1919.
Gerhard, Dietrich. Old Europe: A Study of Continuity, 1000-1800. New York: Academic
Press, 1981.
Gooch, John, Armies in Europe. London: Routledge & Kegan Paul, 1980.
Guenee, Bernard. "Y a-t-il un Etat des XlVe et XVe siecles?" Annales Economies, Societes,
Civilisations 36 (1981): 399-406.
Guery, Alain. "Les finances de la monarchic francaise sous l'Ancien Regime, Annales
Economies, Societes, Civilisations 33 (1978), 216-39.
Hale, J. R. "Armies, Navies, and the Art of War." In The New Cambridge Modern History,
vol. 2, The Reformation 1520-1559, edited by G. R. Elton. Cambridge: Cambridge University
Press, 1968.
"Armies, Navies, and the Art of War" (sic). In The New Cambridge Modern History,
vol. 3, The Counter-Reformation and Price Revolution, 1559-1610, edited by R. B.
Wernham. Cambridge: Cambridge University Press, 1968.
Hamilton, Earl J. "Origin and Growth of the National Debt in France and England." In Studi
in onore di Gino Luzzato, vol. 2. Milan: Giuffre, 1950.
Harding, Robert R. Anatomy of a Power Elite: The Provincial Governors of Early Modern
France. New Haven, Conn.: Yale University Press, 1978.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
19
Hechter, Michael, and William Brustein. "Regional Modes of Production and Patterns of State
Formation in Western Europe." American Journal of Sociology 85 (1980): 1061-94.
Hintze, Otto. Staat and Verfassung: Gesammelte Abhandlungen zur allgemeinen
Verfassungsgeschichte. Edited by Gerhard Oestreich. Gottingen:Vandenhoeck & Ruprecht,
1962; originally 1910.
Howard, Michael. War in European History. Oxford: Oxford University Press, 1976.
James, M. E. Change and Continuity in the Tudor North: The Rise of Thomas First Lord
Wharton. Borthwick Papers no. 27. York: St. Anthony's Press, 1965.
"The First Earl of Cumberland (1493-1542) and the Decline of Northern Feudalism."
Northern History 1 (1966): 43-69.
“The Concept of Order and the Northern Rising, 1569” Past and Present 60 (1973):
49-83.
John, A. H. "Wars and the British Economy, 1700-1763." Economic History Review, 2d ser.,
7 (1955): 329-44.
Kiernan, V. G. "Conscription and Society in Europe before the War of 1914-18." In War and
Society: Historical Essays in Honour and Memory of]. R. Western, 1928-1971, edited by M.
R. D. Foot. London: Elek Books, 1973.
State and Society in Europe, 1550-1650. Oxford: Blackwell, 1980.
van Klaveren, Jacob. "Die historische Erscheinung der Korruption." Vierteljahrschriftfiir
Sozial- und Wirtschaftsgeschichte 44 (1957): 289-324.
"Fiskalismus - Merkantilismus - Korruption: Drei Aspekte der Finanz- und
Wirtschaftspolitik wahrend des Ancien Regime." Vierteljahrschrift fur Sozial- und
Wirtschaftsgeschichte 47 (1960): 333-53.
Ladero Quesado, Miguel Angel. "Les finances royales de Castille a la veille des temps
modernes." Annales Economies, Societes, Civilisations 25 (1970): 775-88.
Lane, Frederic C. "Force and Enterprise in the Creation of Oceanic Commerce." In The Tasks
of Economic History (Supplemental issue of the Journal of Economic History 10 [1950]), pp.
19-31.
"Economic Consequences of Organized Violence." Journal of Economic History 18
(1958): 401-17.
"The Economic Meaning of War and Protection." In Venice and History: The
Collected Papers of Frederic C. Lane. Baltimore, Md.: Johns Hopkins University
Press, 1966; originally 1942.
"The Role of Government in Economic Growth in Early Modern Times." Journal of
Economic History 35 (1975): 8-17; with comment by Douglass C. North and Robert
Paul Thomas, pp. 18-19.
Levi, Margaret. "The Predatory Theory of Rule." In The Microfoundations of
Macrosociology, edited by Michael Hechter. Philadelphia: Temple University Press, 1983.
Ludtke, Alf. "Genesis und Durchsetzung des modernen Staates: Zur Analyse von Herrschaft
und Verwaltung." Archivfur Sozialgeschichte 20 (1980): 470-91.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
20
Lyons, G. M. "Exigences militaires et budgets militaires aux U.S.A." Revue Francaise de
Sociologie 2 (1961): 66-74.
Mathias, Peter. "Taxation and Industrialization in Britain, 1700-1870." In The Transformation
of England: Essays in the Economic and Social History of England in the Eighteenth Century,
edited by Peter Mathias. New York: Oxford University Press, 1979.
Michaud, Claude. "Finances et guerres de religion en France." Revue d'Histoire Moderne et
Contemporaine 28 (1981): 572-96.
Modelski, George. "The Long Cycle of Global Politics and the Nation-State." Comparative
Studies in Society and History 20 (1978): 214-35.
Nef, John U. War and Human Progress: An Essay on the Rise of Industrial Civilization.
Cambridge: Harvard University Press, 1952.
Industry and Government in France and England, 1540-1640. Ithaca, N.Y.: Cornell
University Press, 1965; originally 1940.
North, Douglass C , and Robert Paul Thomas, The Rise of the Western World: A New
Economic History. Cambridge: Cambridge University Press, 1973.
O'Donnell, Guillermo. "Comparative Historical Formations of the State Apparatus and Socioeconomic Change in the Third World." International Social Science Journal 32 (1980): 71729.
Parker, Geoffrey. The Army of Flanders and the Spanish Road 1567-1659. Cambridge:
Cambridge University Press, 1972.
Peacock, Alan T., and Jack Wiseman. The Growth of Public Expenditure in the United
Kingdom. Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1961.
Poggi, Gianfranco. The Development of the Modern State: A Sociological Introduction.
Stanford, Calif.: Stanford University Press, 1978.
Polisensky, Josef V. War and Society in Europe, 1618-1648. Cambridge: Cambridge
University Press, 1978.
Pounds, Norman J. G., and Sue Simons Ball. "Core-Areas and the Development of the
European States System” 7 Annals of the Association of American Geographers 54 (1964):
24-40.
Ramsey, G. D. The City of London in International Politics at the Accession of Elizabeth
Tudor. Manchester: Manchester University Press, 1975.
Redlich, Fritz. The German Military Enterpriser and His Work Force. 2 vols. Wiesbaden:
Steiner, 1964-65. Vierteljahrschrift fiir Sozial- und Wirtschaftsgeschichte, Beiheften 47,48.
Riemersma, Jelle C. "Government Influence on Company Organization in Holland and
England (1550-1650)." The Tasks of Economic History (Supplemental issue of the Journal of
Economic History 10 [1950]), pp. 31-39.
Romano, Salvatore Francesco. Storia della mafia. Milan: Sugar, 1963.
Rosenberg, Hans. Bureaucracy, Aristocracy and Autocracy: The Prussian Experience, 16601815. Cambridge: Harvard University Press, 1958.
Russett, Bruce M. What Price Vigilance? The Burdens of National Defense. New Haven,
Conn.: Yale University Press, 1970.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
21
Schelling, Thomas C. "Economics and Criminal Enterprise." The Public Interest 7 (1967): 6178.
Steensgaard, Niels. The Asian Trade Revolution of the Seventeenth Century: The East India
Companies and the Decline of the Caravan Trades. Chicago: University of Chicago Press,
1974.
Stein, Arthur A., and Bruce M. Russett. "Evaluating War: Outcomes and Consequences."In
Handbook of Political Conflict: Theory and Research, edited by Ted Robert Gurr. New York:
Free Press, 1980.
Stinchcombe, Arthur L. Constructing Social Theories. New York: Harcourt, Brace & World,
1968.
Stone, Lawrence. "State Control in Sixteenth-Century England." Economic History Review 17
(1947): 103-20.
The Crisis of the Aristocracy, 1558-1641. Oxford: Clarendon Press, 1965.
Tenenti, Alberto. Piracy and the Decline of Venice, 1580-1615. Berkeley: University of
California Press, 1967.
Torsvik, Per, ed. Mobilization, Center-Periphery Structures and Nation-Building: A Volume
in Commemoration of Stein Rokkan. Bergen: Universitetsforlaget, 1981.
de Vries, Jan. "On the Modernity of the Dutch Republic." Journal of Economic History 33
(1973): 191-202.
The Economy of Europe in an Age of Crisis, 1600-1750. Cambridge: Cambridge
University Press, 1976.
"Barges and Capitalism: Passenger Transportation in the Dutch Economy, 16321839," A.A.G. Bifdragen 21 (1978): 33-398
Wijn, J. W. "Military Forces and Warfare 1610-48” In The New Cambridge Modern History,
vol. 4, The Decline of Spain and the Thirty Years War 1609-58/59, edited by J. P. Cooper.
Cambridge: Cambridge University Press, 1970.
Williams, Penry. "Rebellion and Revolution in Early Modern England." In War and Society:
Historical Essays in Honour and Memory of J. R. Western, 1928-1971, edited by M. R. D.
Foot. London: Elek Books, 1973.
Wolfe, Martin. The Fiscal System of Renaissance France. New Haven, Conn.: Yale
University Press, 1972.
Zolberg, Aristide R. "Strategic Interactions and the Formation of Modern States: France and
England." International Social Science Journal 32 (1980): 687-716.
Siyasol.org - Referans Kütüphanesi | Haziran 2015
22