SAYI 22 - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi

Transkript

SAYI 22 - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Kitapseverlerin
ilgisini çekebilecek
kitap önerileri
Satranç oyununa bu kez
farklı bir açıdan
bakalım...
SAYFA 3'TE
SAYFA 7'DE
SAYFA 8'DE
NEÜ
Erasmus Değişim Programı ile
Polonya’da eğitim gören
öğrencimizden mektup var
aktüel
NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ AYLIK GAZETESİDİR
OCAK-ŞUBAT 2014
Sayı: 22
Avrupa Komisyonundan üniversitemize
‘AKTS ETİKETİ’ Ödülü verildi
Avrupa Komisyonunun 2013 yılında
'AKTS Etiketi' verdiği 15 Türk
üniversitesinden biri olan Nevşehir
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi,
Bologna Süreci kapsamında
sürdürdüğü çalışmaların bir ürünü
olarak AKTS Etiketini almaya layık
görüldü.Böylelikle Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi, şimdiye
kadar AKTS Etiketi alan 31
üniversite arasında yerini aldı.
Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç
konuyla ilgili olarak yaptığı
açıklamada titiz, uzun soluklu ve
bütün birimlerimizin koordineli
çalışmaları sonucu elde edilen bu
başarıdan, üniversitemiz adına
büyük onur duyduğunu söyledi.
Rektör Kılıç, “Uluslararasılaşma ve
kalite güvencesi çalışmaları
kapsamında emin adımlarla
ilerleyen Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi olarak 6 yıl gibi kısa bir
sürede çok ciddi gelişmeler
gösterdik. Başarımız, geçen yıl
olduğu gibi Avrupa Komisyonu
tarafından bir kez daha
onaylanmıştır. Her geçen gün
başarılarına bir yenisini ekleyen
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi, her alanda anılan ve
örnek gösterilen bir yükseköğretim
kurumu olmaya devam etmektedir”
dedi.
Üniversitemizin
Erasmus Beyanname
başvurusu kabul
edildi
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi, uluslararasılaşma
yolunda hızla ilerliyor.
Üniversitemiz Türkiye Ulusal
Ajansı tarafından yürütülen ve
yükseköğretim kurumlarının
birbirleri ve iş dünyası ile işbirliği
yapmalarını destekleyen Erasmus
Plus Programından 2020 yılına
kadar faydalanmaya hak kazandı.
SAYFA 3'TE
HABERİ SAYFA 2'DE
Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç'tan Nevşehir
basın mensuplarına teşekkür
Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr.
Filiz Kılıç, basın mensuplarıyla
‘2014 Yılı Basın Bilgilendirme
ve Teşekkür Töreni’ toplantısında
bir araya geldi. Rektör Prof. Dr.
Filiz Kılıç toplantıda,
kuruluşundan bu yana Nevşehir
Hacı Bektaş Veli Üniversitesinin
tanıtılmasında göstermiş
oldukları üstün katkılarından
dolayı Nevşehir basın camiasına
teşekkür etti.
Üniversitemiz Tafana Aşçılık ve
İkram Hizmetleri Uygulama
Tesisleri Konferans Salonunda
gerçekleştirilen toplantıya;
Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr.
Filiz Kılıç, Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. İsmail Bekci, Genel
Sekreter Vekili Doç. Dr. Erdoğan
Çiçek, Duayen Gazeteci Taner
Erdoğan, Nevşehir Gazeteciler
Cemiyeti Başkanı Muammer
Başer, Kapadokya Gazeteciler
Cemiyeti Başkan Yardımcısı
İsmail Oral, Basın ve Halkla
İlişkiler Birim Koordinatörü
Uzm. Mehmet Akbaş,
Nevşehir’de yerel ve ulusal
düzeyde yayın yapan görsel,
yazılı ve internet medya
kuruluşlarının temsilcilerinden
oluşan yoğun bir katılım
gerçekleşti.
Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç,
“Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi olarak
kurulduğumuz günden bu yana
üniversite-şehir iş birliğine her
zaman önem verdik. Çalışma
azmimiz ve gayretimizde
Nevşehirli hemşehrilerimizin
maddi ve manevi destekleri hep
yanımızda olmuştur. Şunu ifade
etmek isterim ki bu güç birliğinin
en önemli sacayaklarından biri
şüphesiz Nevşehir Basınıdır.
Basınımız, üniversitemizin
öğretime başladığı 2007
yılından bugüne şehir ve
üniversite arasında etkili ve
doğru bir iletişim köprüsü
kurarak kutsal bir görevi
yerine getirmiştir ve
getirmektedir. Bilinçli ve
birbirinden haberdar bir
toplum oluşturulmasına
yönelik çabalarımızın geniş
kitlelere ulaştırılmasında ve
üniversitemizin tanıtılmasında
basınımızın göstermiş olduğu
gayretle gücümüze güç kattık”
dedi.
Konuşmalarının ardından basın
mensuplarının sorularını
cevaplandıran Rektörümüz
Prof. Dr. Filiz Kılıç, Nevşehir
Hacı Bektaş Veli Üniversitenin
tanıtılmasında göstermiş
oldukları üstün katkılarından
dolayı basın mensuplarına
teşekkür ederek, kendilerine
günün anısına plaket ve
teşekkür belgesi takdim etti.
Okul çağı çocuklarının
beslenmesinde nelere
dikkat edilmeli?
Bir çocuğun beslenmesi anne
karnında başlar. Sağlıklı nesillerin
yetişmesi için anne karnından
başlayarak bilinçli bir şekilde
çocukların beslenmesine özen
gösterilmelidir.
Yapılan çalışmalarda sağlıklı
beslenemeyen çocukların dikkat
eksikliği yaşadığı, daha yavaş
algıladıkları, öğrenmede güçlük
çektikleri ve okul başarılarının
düştüğü tespit edilmiştir.
SAYFA 4'TE
NEÜ
KTÜEL
A
vrupa Komisyonundan
Üniversitemize AKTS
Etiketi Ödülü
Avrupa Komisyonunun 2013
yılında 'AKTS Etiketi' verdiği 15
Türk üniversitesinden biri olan
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi, Bologna Süreci
kapsamında sürdürdüğü
çalışmaların bir ürünü olarak
AKTS Etiketini almaya layık
görüldü.
2013 başvuru döneminde Avrupa
Kredi Transfer Sistemi -AKTS
Etiketi (European Credit Transfer
System-ECTS Label)'ni almak
için başvuran yükseköğretim
kurumlarının sonuçları açıklandı.
Bilindiği gibi Üniversitemiz geçen
yıl da 'Diploma Eki Etiketi'
ödülünü almıştı.
'AKTS' ve 'DİPLOMA EKİ
ETİKETİ'; ÜNİVERSİTELER
İÇİN MÜKEMMELLİK
BELGESİ NİTELİĞİNDE
Üniversitemizin Bologna
Eşgüdüm Komisyonu (BEK),
Erasmus, AKTS ve Diploma
Eki Koordinatörlüğü tarafından
koordine edilen ve Üniversite
genelinde 2009 yılından bu
yana yapılan çalışmalar
sonucunda 1 Haziran 2013
tarihinde 'AKTS Etiketi'ni
almak için Ulusal Ajansa
müracaat edilmişti.
'AKTS Etiketi' almak için 2013
yılında Türkiye'den 26
üniversitenin yaptığı
başvuruların sonuçları, 8
Temmuz 2013 tarihinde
Ankara'da Avrupa Birliği Eğitim
ve Gençlik Programları Merkezi
Başkanlığında düzenlenen
değerlendirme toplantısında
açıklanmıştı. Bu tarihte
açıklanan ön değerlendirme
sonuçlarına göre Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi Avrupa
Kredi Transfer Sisteminin (AKTS)
uluslararası standartlara uygun
olduğu onaylanmış ve nihai
değerlendirme için Türk Ulusal
Ajansı tarafından Avrupa
Komisyonuna gönderilmişti.
Avrupa Komisyonunda bağımsız
uzmanlarca yapılan
değerlendirmenin sonucunda
üniversitemiz diğer 15 Türk
üniversitesi ile birlikte 'AKTS
Etiketi' ile ödüllendirildi. Bu
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi Adına Sahibi
Prof. Dr. Filiz KILIÇ (Rektör)
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof. Dr. Çetin PEKACAR
Yayın Koordinatörü
Uzm. Mehmet AKBAŞ
ÜNİVERSİTE 2
Rektör Prof. Dr. Filiz Kılıç:
“Hayallerimizi
gerçekleştirdik”
ödülle birlikte Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi, AKTS
sistemini uygulama açısından
Avrupa Komisyonu tarafından
akredite edilmiş oldu.
ÜNİVERSİTEMİZ AKTS
ETİKETİ ALAN EN GENÇ
ÜNİVERSİTE
Türkiye'deki tüm üniversitelere
bakıldığında Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi, şimdiye
kadar AKTS Etiketi alan 31
üniversite arasında yerini aldı.
Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç
konuyla ilgili olarak yaptığı
açıklamada titiz, uzun soluklu ve
bütün birimlerimizin koordineli
çalışmaları sonucu elde edilen bu
başarıdan, üniversitemiz adına
büyük onur duyduğunu söyledi.
Rektör Kılıç, daha sonra şunları
söyledi: “Uluslararasılaşma ve
kalite güvencesi çalışmaları
NLAMA
Tİ NE A
E
K
İ
T
E
AKTS
R?
GELİYO
rin
iversitele
keti; Ün
rs
ti
e
E
d
S
e
T
v
AK
leri
ik
r
e
iç
s
r
ders, de
aş eğitim
i ile çağd rdüğü
r
e
il
d
e
r
k
gö
rinin ön itimin
sistemle
eğ
li
z
e
k
mer
öğrenci
ve bu
ırılması
yapıland vrupa Birliği
in A
a
içerikler ınması anlamın
n
ta
e
d
düzeyin ir mükemmellik
gelen b
r.
ödülüdü
kapsamında emin adımlarla
ilerleyen Nevşehir Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi olarak 6 yıl gibi
kısa bir sürede çok ciddi
gelişmeler gösterdik. Başarımız,
geçen yıl olduğu gibi Avrupa
Komisyonu tarafından bir kez
daha onaylanmıştır. Her geçen gün
başarılarına bir yenisini ekleyen
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi, her alanda anılan ve
örnek gösterilen bir
yükseköğretim kurumu olmaya
devam etmektedir. Bu başarı,
Görsel Yönetmen
Öğr. Gör. Fadime ŞİMŞEK İŞLİYEN
Haber Müdürü
Uzm. Mustafa İŞLİYEN
Yazı İşleri
Öğr. Gör. Selçuk ULUTAŞ
Uzm. Taylan VIRACA
Rıza GÜNAYDIN
Salim KÜRKLÜ
Üniversitemiz mensuplarının ortak
başarısıdır. Bu başarıda emeği
geçen akademik ve idari tüm
personelimizi yürekten kutluyor,
başarılarımızın devamını
diliyorum.
Ülkem adına gurur duyarak
söyleyebilirim ki 2007 yılında
kurulan ve emekleme çağında olan
bir üniversite olarak, bugün
Avrupa’da tanınan bir üniversite
durumuna geldik. Göreve
geldiğimiz 2008 yılının Eylül
ayından bu yana stratejik
planımızda yer alan ana
hedeflerimizden bir tanesi de
uluslararasılaşmaktı. Hedefimiz
sadece Türkiye’de değil; dünyada
da tanınan bir üniversite olmaktı.
Bu hedef doğrultusunda çıktığımız
yolda bugünlere ulaştık. Bu
sayede artık öğrencilerimiz gerek
Türkiye’de gerek Avrupa’da
AKTS almış bir üniversitede
rahatlıkla okuyabilecek. Mezun
olduktan sonra da çok önemli bir
belgeyi de almış olacaklar.
Türkiye’de şu anda 177 üniversite
var ve bu üniversitelerden sadece
31’inin AKTS etiketi bulunmakta.
Bu üniversitelerden biri de artık
bizim üniversitemiz. 2007 yılında
kurulan üniversiteler arasında
AKTS etiketini alan tek üniversite
yine bizim üniversitemiz. Biz
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi olarak artık büyük ve
gelişmiş üniversiteler ile
yarışıyoruz. Bir mükemmellik
belgesi olan AKTS etiketi ile
yıllar önce kurulan köklü
üniversiteler arasında yer alarak
büyük bir başarıyı elde etmiş
olduk.”
Haberleşme Adresi
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi Rektörlüğü
Basın ve Halkla İlişkiler Birimi
2000 Evler/Nevşehir
www.nevsehir.edu.tr
[email protected]
t: 0384 228 10 33/34
f: 0384 215 30 58
2007 yılında kurulan Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi, 177
üniversite arasında ‘Diploma Eki
Etiketi'nden sonra Avrupa Komisyonu
tarafından ‘AKTS Etiketi’ne layık
görülen en genç üniversite unvanını
kazandı. Böylece Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi, yıllar önce
kurulan köklü üniversiteler arasında
yer alarak büyük bir başarı elde etmiş
oldu.
Üniversitemizin Avrupa Komisyonu
tarafından AKTS Etiketi ile
ödüllendirilmesi münasebetiyle
üniversitemiz Tafana Tesislerinde bir
tören düzenlendi. Törenin açılış
konuşmasını Rektör Yardımcımız ve
Bologna Eşgüdüm Komisyonu
Başkanı Prof. Dr. Çetin Pekacar yaptı.
Prof. Dr. Pekacar, “Bologna Eşgüdüm
Komisyonu bütün Türk
üniversitelerinde olduğu gibi
üniversitemizde de 2008 yılının
sonunda kuruldu. O günler bizim için
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi’nde göreve başladığımız
ilk günlerdi. O günlerde Diploma Eki
Etiketi ve AKTS etiketi sahibi bir
üniversite olmak bizim için adeta bir
hayaldi. Ama 2009 yılında
başlattığımız çalışmalar, bu
hayallerimizin bugün azim ve
kararlılığımızla gerçekleşmesine vesile
oldu” diye konuştu.
Türkiye’de bulunan 177 üniversiteden
sadece 31 üniversitenin AKTS
Etiketine sahip olduğunu söyleyen
Rektörümüz Prof. Dr. Filiz Kılıç, 2007
yılında kurulan üniversiteler arasında
ise AKTS Etiketi alan tek
üniversitenin Nevşehir Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi olduğuna dikkat
çekti.
Rektörümüz konuşmasında, “Nevşehir
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak
hep birlikte çok çalıştık, gayret ettik ve
en önemlisi bunu hayal ettik. Bugün bu
hayallerimizi gerçekleştirdik.
AKTS etiketimiz ayrıca bizim için bir
yeni yıl hediyesi oldu. Bu vesile ile
yeni yılınızı da en içten dileklerimle
kutlarken, emeği geçen herkese çok
teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Rektörümüz
Prof. Dr. Filiz Kılıç’ın AKTS
Etiketinin üniversitemize kazandırılmasında katkıda bulunan
akademik ve idari personele teşekkür
belgelerini takdimi ile devam eden
tören, canlı müzik eşliğinde verilen
kokteyl ile son buldu.
Baskı
Sevgi Ofset Basım-Yayım Matbaacılık
Hizmetleri
Karasoku Mh. Meydan Sk
No:17 (Eski salı pazarı arkası)
Nevşehir
Tel: 0384 212 20 57
Gsm: 0545 858 06 50
NEÜ
KTÜEL
ÜNİVERSİTE 3
Üniversitemizin 2014-2020 dönemi için Erasmus Beyanname
başvurusu kabul edildi
N
evşehir Hacı
Bektaş Veli
Üniversitesi,
Türkiye Ulusal Ajansı
tarafından yürütülen ve
yükseköğretim
kurumlarının birbirleri ve
iş dünyası ile işbirliği
yapmalarını destekleyen
Erasmus Plus
Programından 2020 yılına
kadar faydalanmaya hak
kazandı.
Erasmus Plus Programına
katılabilmek için giriş
bileti hükmünde olan
Yükseköğretim için
Erasmus Beyannamesi
(Erasmus Charter for
Higher Education)
başvurusu 2013 yılı Mayıs
ayında Üniversitemiz
Uluslararası İlişkiler Ofisi
tarafından Türkiye Ulusal
Ajansı koordinasyonunda
Avrupa Komisyonu'na
yapıldı.
Erasmus Plus Programı
farklı bir dilde eğitim
görme imkânı, farklı bir
kültür içerisinde yaşam
imkânı, farklı işgücü
piyasasında istihdam
edilme imkânı ve
uluslararası iletişim
becerileri kazanma gibi
POLONYA’DAN
MEKTUP VAR...
faydalar sunuyor. Bunun
yanında Türkiye açısından
gelen ve giden
öğrencilerin birer elçi
vazifesi gördükleri göz
önüne alındığında,
programı önemli bir
iletişim aracı niteliği de
taşıyor.
Erasmus Plus Programı
kapsamında yapılan
başvurumuzun olumlu
sonuçlanması ile
üniversitemiz 6 yıl daha
Avrupa'da akademik iş
birliği faaliyetlerini
sürdürmeye devam
edebilecek.
DUYGU ÖZTÜRK
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Bölümü
Merhabalar;
Arkadaşlar Nevşehir inanın çok
güzel bir yer. Tarihi ve turistik
yapısıyla gönüllerimizde taht
kurmuş bir şehrimiz. Bu açıdan
Nevşehir'de öğrenim görmek
birçok avantajı beraberinde
getiriyor. Bu avantajlardan biri
olan üniversitemizin bize
sunduğu Erasmus Değişim
Programı sayesinde öğrenimimin
bir bölümünü Polonya'da
sürdürmekteyim. Erasmus
Öğrenci Değişim Programının
kişisel gelişimimize çok büyük
katkısı olduğunu söyleyebilirim.
Erasmus Değişim Programında
zorlu ve meşakkatli bir yol sizleri
bekliyor olabilir. Ancak
Erasmusla birlikte elde edilen
imkânlar düşünüldüğünde buna
değdiğini göreceksiniz. Ben
öncelikle Farabi Değişim
Programı ile Eskişehir Anadolu
Üniversitesi Turizm Fakültesi'nde
1 sene öğrenim gördüm. Sonra
bir yıl aranın ardından Erasmus
Değişim Programı ile Polonya'da
Lublin'e bağlı Biala Podlaska
eyaletinde Pope John Paul State
College'de bir yıl öğrenim hakkı
kazandım. Bu mektubumu yeni
yıla ilk adım attığımız zaman
dilimi içerisinde Polonya'nın
başkenti Varşova'dan sizlere
yazıyorum. Hepinizin yeni yılını
kutlarım. Burası çok güzel. Fakat
hemen herkes İngilizce
konuşuyor diyemeyiz. Ama
kendinize güvendiğiniz kadar
İngilizce bilmeniz size burada
yeterli olacaktır diye
düşünüyorum. Hayata kaç kez
geliyoruz ki zaten. Her gencin
içinde gizlediği bir Avrupa turu
hayali vardır. Bundan eminim.
Biliyorum ki birçoğumuz bu
konuda cesaretlendirilmeyi
bekliyor. Lütfen elinizde bu
fırsatınız varsa başvurun,
sınavlara girin. Belki ilk
seferinde olmayabilir. Biraz daha
İngilizcenizin üzerine
yoğunlaşarak ikinci defa deneyin.
Olmadı üç. Yılmayın ve bu fırsatı
kaçırmayın. Çünkü bu fırsatı bir
daha bulamazsınız. Eminim
üniversite öğrenimi bittikten
hemen sonra hepimizi yeni ve
zorlu bir yolculuk daha bekliyor.
Yine eminim ki birçoğumuz
zorlu sınavlarda yorulduk ve
rahatlamaya ihtiyacımız var.
Sizin ilacınız Farabi ve Erasmus
değişim programları. Bundan
eminim. Arkadaşlar, size bu iki
değişim programında aklınıza
takılan bütün sorularda yardımcı
olmaya hazırım. Sosyal paylaşım
sitelerinden isteyen arkadaşlarım
sorularını sorabilirler. Buraya
gelecek arkadaşların grup halinde
gelmeleri güvenli seyahat için
çok önemli. Ama ben yalnız
başvurdum. Bu bir dezavantaj
olmasına rağmen ben bunu daha
çok yabancı arkadaş edinerek
avantaja çevirdim. Hepinize
tekrardan güzel bir yıl dilerim;
esen kalın.
NEÜ
KTÜEL
SAĞLIK 4
gün jisini,
n
u
uğ
ner
el
Çoc unca e fiziks
boy nsel ve sını
i
terl
i
n
e
h
a
i
y
z
form için
per ması
u
kor engeli i son
ve d lenmes mlidir
e
bes ce ön
e
der
Okul çağı çocuklarında beslenme
Diyetisyen REYHAN UZUN
B
ir çocuğun beslenmesi anne
karnında başlar. Sağlıklı
nesillerin yetişmesi için
anne karnından başlayarak bilinçli
bir şekilde beslenmeye özen
gösterilmeli, bu konuda özel bir
çaba sarf edilmelidir. Anne
hamileliği sırasında tüm besin
gruplarından yeterli miktarda
almalı, çocuğu doğduğunda da
ayına göre beslenmesini takip
etmelidir.
Çocukların beslenmesi ile
yetişkinlerin beslenmesi farklıdır.
Yeni tomurcuklanan bir bitkiye
gösterilen ilgi ile yıllarını almış bir
bitkiye gösterilen ilgi aynı değildir.
Çocukların gün geçtikte artan
hareketlilikleri ve bununla birlikte
doğan yüksek enerji ihtiyaçları göz
ardı edilmemelidir.
Sağlıkla ilgili birçok konuda olduğu
gibi okul başarısı için de
beslenmenin yeri paha biçilemezdir.
Yapılan çalışmalarda sağlıklı
beslenemeyen öğrencilerin dikkat
eksikliği yaşadığı, daha yavaş
algıladıkları, öğrenmede güçlük
çektikleri ve okul başarılarının
düştüğü tespit edilmiştir.
Okula gitmeye başlayan çocuklar
ilk kez birey olmanın farkına
varırlar. Çocuk okulda
beslenmesinde tek başına karar
vermek zorunda kalır. Tabi ki bu
durumda da yanlış beslenme
alışkanlıkları gelişebilir. Çocuk
gıdaları sağlıklı ve sağlıksız diye
ayırabilecek bilinçte olmayabilir.
Seçimlerini gıdaların renklerine,
üzerindeki resimlere, çocukların
gülücüklerine göre ayarlayabilir. Bu
konuda da çocuğu eğitmek velilere
düşüyor.
Çocuklar öğün atlamamalı; günde
mümkünse 3 ana 2 ara öğün
şeklinde beslenmesi sağlanmalıdır.
Ara öğünler, hafif, açlığını
bastıracak düzeyde olurken ana
öğünler dört besin grubu; süt, et,
tahıl ve sebze- meyve grubundan da
olacak şekilde ayarlanmalıdır. 1
bardak süt, peynirli poğaça ve
meyve kahvaltı için; 1 kase yayla
çorba, köfte, salata da ana öğün için
örnek bir menüdür.
Çocuğun gün boyunca enerjisini,
zihinsel ve fiziksel performansını
koruması için yeterli ve dengeli
beslenmesi önemlidir. Okul çağı
çocuklarının beslenmesinde kahvaltı
şarttır. Bunun yanında beslenme
çantası da doğru ve bilinçli
hazırlanmalıdır. Çocukların
beslenmesinde dört besin grubunda
bulunan besinlerden yeterli
miktarda alınması gerekir ki bunlar;
Süt grubu: Günde 3-4 porsiyon.
1 porsiyon için; 1 su bardağı süt
veya yoğurt, 2 parmak
büyüklüğünde (yaklaşık 30 g) peynir
Et, yumurta, kuru baklagil grubu:
Günde 2-3 porsiyon.
1 porsiyon için; 1 köfte
büyüklüğünde et, 4 yemek kaşığı
kuru baklagil, 1 yumurta.
Sebze ve meyve grubu: Günde en
az 5 porsiyon.
1 porsiyon için; 1 adet orta boy
portakal, 1 küçük elma, 5 adet erik,
100 ml taze sıkılmış meyve suyu, 4
yemek kaşığı sebze yemeği.
Tahıl grubu: Vücut ağırlıklarına
göre günde 3-6 porsiyon.
1 porsiyon için; 1 ince dilim ekmek,
2-3 kaşık pilav, makarna, erişte
Okul çağı çocuklarının günde 2-3 su
bardağı süt veya yoğurt, iki parmak
Çocuklara günlük olarak süt ve
süt grubunu tüketme
alışkanlığı kazandırılmalı
büyüklüğünde (yaklaşık 30 g)
peynir tüketmeleri kemik ve diş
sağlığı açısından son derece
önemlidir. Vücudun çeşitli
yerlerinde görev alan vitaminlerin
alınması için her gün mevsimine
göre 5 porsiyon sebze ve meyve
tüketilmelidir. (1 porsiyon için: 1
küçük boy elma, 1 orta boy
portakal, 1 büyük boy mandalina, 5
adet erik, 4 yemek kaşığı sebze
yemeği.)
Ayrıca tıpkı büyüklerde olduğu gibi
çocuklarda da su tüketimine önem
verilmeli ve çocuğun bu konuda
bilinç kazanması sağlanmalıdır.
Çocuğun büyüme ve gelişmesini
takip etmek de beslenmenin kontrol
basamağını oluşturur. Bir çocuk
doktoruna gitmek, gerekiyorsa bir
beslenme uzmanından destek
almak, çocuğun sağlıklı büyüme ve
gelişme göstermesinde velilere
yardımcı olacaktır.
Sağlıklı bir beslenmenin gereği
olarak, çocuklar günde en az 5
porsiyon sebze ve meyve
grubunu tüketmeliler
NEÜ
KTÜEL
YORUM 5
“3 Aptal” Filmi ve Türk Millî Eğitiminin dili üzerine düşünceler İletişimsel Eylem Kuramı
Yrd. Doç. Dr. MUSTAFA KARATAŞ
Fen-Edebiyat Fakültesi
ve Kurumsallaşma
İdealleri
B
ir öğrencimin önerisiyle
izlediğim 2009 Hint yapımı
3 Aptal (3 İdiots) filmi,
izlediğim en ilgi çekici ve güzel
filmlerden biriydi. Bütün sistemin
yarış ve ezber üzerine kurulduğu
Hindistan'ın en iyi mühendislik
okuluna başlayan ve bu sistemi
değiştirmeye çalışan bir öğrenci ile
onun yakın iki arkadaşının
başlarından geçen komik ve
duygusal olayları konu alan bu
film, eğitim ile ilgilenen herkesin
izlemesi gereken bir film.
Ezberci ve yarışa odaklı eğitim
sisteminin eleştirisi dışında, bu
filmin başka bir özelliği beni bir
hayli düşündürdü. Filmdeki olaylar
Hindistan'da yaşanıyor. Dolayısıyla
Hint kültürüne dair pek çok unsur
görülebiliyor; ancak filmde dikkat
çeken ve ağır basan kültür İngiliz
kültürü! Çünkü Hindistan eski bir
İngiliz sömürgesi. Bu nedenle
özellikle eğitim, tam bir İngiliz
eğitimi görünümünde. İnsanların
hem günlük hayatta kullandıkları
dil hem de eğitim dili İngilizce. Bir
Hint aksanıyla konuşulmaya
çalışılan İngilizce, tüm Hint
hayatının dili olmuş. Fakültenin
adı, derslerin adı, sınavlar vb. her
şey İngilizce, doğal olarak.
Hindistan'ın gerçekte olan sömürge
durumu, filme aynen yansıtılmış ve
filmin dili İngilizce olmuş. Filmde,
Hintlilerin ana dili olan Hintçenin
sadece duygusal bir ödül töreninde
kullanıldığı görülüyor.
Bütün bunları izleyince ister
istemez Türkiye'yi düşündüm.
Ülkemdeki gidişat da pek farklı
değil, maalesef:
Markalarımız, tabelalarımız hatta,
şarkılarımız, ninnilerimiz,
türkülerimiz, şakalarımız dahi
İngilizce oldu!
Eğitimin dili ise birçok özel okulda
ve üniversitede İngilizce. Eğitim
dilinin İngilizce olduğu bir
üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü sayfasında bakın ne
yazıyor: “Üniversitesitemiz
İngilizce eğitim veren bir üniversite
olmakla birlikte, bölümümüz
derslerinin çoğunluğu, dayanılan
malzeme nedeniyle Türkçe
yürütülmektedir.”
Bu neyin açıklaması? Ne
yapmalıyız, alkışlayalım mı? Ya da
bu bir özürse, kimden dilenmiştir?
Ülkemdeki yabancı kökenli
okullarda İngiliz veya Amerikan
kültürü hükmünü sürüyor: Örneğin,
bu okullarda Cadılar Bayramı
kutlanıyor! Tüm öğrencileri Türk
olan bu okullara o gün herkes cadı
kıyafetiyle gidiyor! Steve Jobs'ın
ölümünün ardından helva
döktürerek kendilerince sentez
yapmaya çalışıyorlar!
Mustafa Kemal Atatürk'ün
Gençliğe Hitabesi, İngilizce olarak
duvarlarda boy gösteriyor!
Bu tür okullarda “ana dili Türkçe
Uzm. MEHMET AKBAŞ
olan İngiliz görünümlü, İngilizce
öğretmenleri” çocuklara sabah
kalktıklarında annelerine “Good
morning momy” demeleri
gerektiğini anlatıyor!
Bazı üniversitelerin, bazı
bölümlerinde “sözde” ve
“görüntüde” İngilizce eğitim
veriliyor ve ders programları da
buna uygun olarak hazırlanıyor. 1.
Sınıf öğrencilerinin almakla
yükümlü oldukları bir ders
dikkatimi çekiyor: “Turkish 1”
(Türk Dili 1!)
Akademik atamalardaki İngilizce
şartı, istenen puan, yayın dili
sorunu, İngilizce yayınların puan
değerinin fazlalığı ve daha
niceleri…
Temelde, dünyanın ekonomik
düzeninden kaynaklanan, yani
bilgiyi üreten, pazarlayan ve
satanın dili olan İngilizcenin
güçlenmesi, etki alanını gittikçe
genişletmesi, elbette, bir süre sonra
özenti sürecini de başlatmıştır.
Bunun en somut göstergesi,
Türklerin kendi dilini İngilizce
karşısında değersiz görmeye
başlamasıdır. “İçinizdeki tarzanı
öldürün!” başlıklı İngilizce kursu
reklamını başka türlü nasıl
yorumlayabiliriz ki!
Bütün bunlar aklıma, 1934-1938
yılları arasında İngiliz Hint
Hükümeti Konseyi üyesi olan
Thomas Macaulay'ın şu sözünü
getirdi:
“Sınırlı imkânlarımızla, bütün
insanları Hintlileri eğitmeye
kalkmak imkânsız. Biz, şu anda,
bizimle yönettiğimiz milyonlarca
kişi Hintli arasında tercüman
olabilecek bir sınıf oluşturmak için
elimizden gelenin en iyisini
yapmalıyız. Kan ve renk
bakımından Hintli; ama düşünce,
ahlâk ve zekâ bakımından İngiliz
bir sınıf.”
Türkiye'de eğitim sistemi, sığ siyasî
tartışmaların içine hapsedilmemeli
“öz”, yani “millî” bir eğitimin nasıl
olması gerektiği konusu
ıskalanmamalı. Söz konusu olan
“millî” bir eğitim ise hareket
noktası elbette Türk milleti olmalı,
eğitim Türk milletinin düşünce
dünyasına ve kültürel yapısına göre
planlanmalıdır. İşte bunun
olabilmesi için elbette ki tüm
sistemin merkezinde Türkçe
olmalıdır.
Kısacası, ne olunacağına artık karar
verilmelidir: Tüm varlığı ve
görünümüyle Türk mü, yoksa Türk
görünümlü Amerikalı mı? (Hoş,
görüntü de bozuluyor ya, neyse!)
Hindistan gerçeği beni
kaygılandırıyor ve korkuyorum.
Yaradanıma sığınıyor ve
yakarıyorum:
Kurumsallaşma ideallerine katkı sağlamak
adına konuya sadece idari bilimsel açıdan
değil; sosyal bilimlerin gerekli tüm
disiplinlerinin katkıları ile çok boyutlu bir
açıdan bakabilmenin daha işlevsel olacağını
varsaymaktayız.
Örneğin, toplumsal yaşam dinamiklerini
dilbilimsel kavramlarla açıklama çabası
olarak görebileceğimiz ünlü düşünür Jürgen
Habermas'ın “İdeal Konuşma” olarak da
kavramsallaştırdığı İletişimsel Eylem
Kuramı bu konuda anlamlıdır.
Habermas'a göre toplumun(toplumun alt
birimleri topluluklar; kurumlar, kuruluşlar
da dahil edilebilir) varoluş, yaşam ve
tekamül dünyası, bir anlamda toplumun
dilbilimsel yapılanışıdır. Toplumsal alan
dilbilimsel bir mantıkla işlediğinden,
toplumsal eylemin kuralları da dilbilimin
dolayısıyla iletişimin kuralları olarak
okunabilir. Özneleri durumlar hakkında
ideal uzlaşma sağlamaya doğru
yönlendireceği varsayılan gerçek bir
iletişimsel eylemin gerçekleşmesi
durumunda toplumsal alandaki bir çok sorun
da çözülebilir.
Habermas'a göre, günümüz toplumlarında
yaşanan İletişimsel Eylemler bir çok
nedenle tahrif (çarpıtılmış) edilmiştir.
Böylesi tahrif edilmiş iletişim ortamlarında
ise rasyonel olarak hakikate ulaşmak da
güçleşir. Günümüzde çoğu toplumlarda
argümanların ve durumların
meşrulaştırılması daha çok gerçeğin
çarpıtıldığı hayal-kurgularla sağlanmaktadır.
Bu tür çarpıtılmış hayal-kurgular ise
rasyonel olmayan “Sahte bir Gerçeklik” ve
“Sahte Bir Kamuoyu/Fikir Birliği”
üretimine katkı sağlar.
Gerçek manada bir kamuoyu/fikir birliği
oluşumuna ise Habermas, hayal-kurgularla
sağlanmaya çalışılan söylem sırasında değil;
"İdeal Konuşma Koşulu" durumunda
ulaşılabileceğini ileri sürer.
Habermas'a göre, psikanalizle yapılan
“doktor hasta diyalogu” (hakem huzurunda
yapılan yüzleştirme türü eylemler de dahil
edilebilir) bu tür bir İdeal Konuşma
durumunun prototipidir.
İdeal konuşma durumunda söyleme
katılanlar; gerçekliğin olduğu gibi
yansıtılmasına önemli derecede katkı
sağlarlar. Bu noktada Habermas, “söylem
etiği” denilen bir tür ahlakı da devreye
sokar. Böylece çeşitli toplumsal alanlarda
hayal-kurgularla sağlanmaya çalışılan
“Sahte Gerçeklik”ten uzak hakikate dayalı
bir “Gerçeklik” inşası sağlanabilir.
İdeal Konuşma durumunun prototipinde
ortaya çıkan "ideal konuşma koşulu"nun;
“söylem etiği” de göz önüne alınarak tüm
toplumun, toplumun alt birimleri olan
toplulukların; kurumlar ve kuruluşların
“gündelik hayatlarına” yayılabildiğinde ise;
bu alanlardaki bir çok temel sorunun
çözümüne katkı sağlayabileceği
öngörülebilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
“Güzel Allah'ım!
Bu millet tarihte çok çekti. Bir de
İngilizce film çekmesin!”
Habermas, Jürgen (2001) İletişimsel Eylem Kuramı, Çev.
Mustafa Tüzel, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
Köker, Eser (1998) Politikanın İletişimi İletişimin
Politikası, Vadi Yayınları, Ankara
NEÜ
KTÜEL
GEZİ 6
Çin izlenimleri-II
Yrd. Doç. Dr. ELİF EREN GÜLTEKİN
Güzel Sanatlar Fakültesi
H
er ne kadar Şanghay Çin
ekonomisinin kalbi olsa
da bir seramikçinin kalbi
Jingdezhen için çarpıyor.
Jingdezhen'de yer gök porselen…
Dükkânların isimlerinin yazılı
olduğu tabelalar porselen
tabaklarla süslenmiş. Çöp
kutluları, aydınlatma direkleri,
saksılar hepsi porselenden…
Boyunuzdan uzun onlarca
porselen vazoyu trafikte yol alan
kamyonetlerde görmeniz de çok
olağan bir şey…
Toprak kaplar, her daim insan
hayatının bir parçası olarak
düşünülmüştür ve insanlar nereye
yerleşmişse orada toprak kapları
üretmişlerdir. Toprak kaplardan
farklı bir kimyasal bileşime sahip
porselen ise Çin'de icat edilmiştir.
Çin, Dünya'da porselenin
anavatanı olarak bilinmektedir ve
VIII. yüzyıldan beri ürettiği
porselenleri ihraç etmektedir. İlk
kez Sui ve Tang hanedanlarında
(581-907) çok sert beyaz bünyeye
sahip aynı zamanda ışık
geçirgenliği de olan seramik
malzeme yani porselen üretilmeye
başlamıştır. X-XIII. yüzyıllarda
porselen pişirim fırınları Çin'in
hem kuzeyine hem de güney
kısmına yayılmıştır. XIII. yüzyılın
sonunda Marco Polo, o zaman
Batıda bilinmeyen bu özel
malzemeyi deniz kabuğu
Jingdezhen
Seramik
Enstitisü'nün
bahçesindeki
bu heykel
porselen aşkını
yansıtıyor.
Heykelin bir
elinde kitap, bir
elinde porselen
vazo bulunuyor
(porcellana) ile kıyaslayarak ilk
tanımlayandır ve kendisinin
tanımlaması malzemenin ismi
haline gelmiştir. Porselende sır
altında mavi rengin kullanılmaya
başlanmasıyla Yuan
hanedanlığında (1217-1368)
Jingdezhen şehri seçkin bir
porselen üretim merkezi haline
gelmiştir. Jingdezhen, bu
konumunu Ming (1368-1644) ve
Qing (1644-1911) hanedanlıkları
sırasında da korumuştur. Bu
süreçte porselenin sır altı ve sır
üstü dekorları geliştirilmiş,
dekorlar daha önce hiç olmadığı
kadar zenginleşmiş ve renkli hale
gelmiştir.
Her yılın ekim ayında Büyük Çin
Müzesi, düzenlenen seramik fuarı
kapsamında firmalara ev sahipliği
yapıyor. Işık geçirgenliği, porselen
üreten tüm firmaların size
ürünlerini sunarken gösterdikleri
bir özellik… Porselen sofra
eşyalarından aydınlatma için
kullanılan abajurlara kadar pek
çok üründe bunu görebilirsiniz.
Fuarda sanatsal amaçla yapılmış
objelere ve porselen karolara
yapılmış resimlere de
rastlayabilirsiniz. Fuar girişinde
sizi karşılayan porselen ejderhayı
unutmamak lazım…
Jingdezhen Seramik Enstitisü'nün
bahçesindeki heykel de porselen
aşkını yansıtıyor. Heykelin bir
elinde kitap, bir elinde porselen
vazo bulunuyor. Enstitünün
binasına girdiğinizde de duvardaki
panoda porselen yapım süreçlerini
görebilirsiniz.
Jingdezhen'in şehir merkezine 8
km uzaklıkta Fu Liang antik
kentini de gezebilirsiniz. Görmek
isteyenlere “1000 yıl için bir gün”
şeklinde tanıtılan antik kent, 817
yılında inşa edilmiş. Görkemli
antik kapısına, kentin tarihi ve
kültürel gelişiminin işlendiği
taşlarla döşenmiş olduğu bir yolla
ulaşıyorsunuz. Antik yolda
bulunan şeftali ve yarasa, kent
girişindeki duvarda da yer alıyor.
Şeftali ve yarasının hayaletleri
uzaklaştırdığına inanıyorlar.
Kentin içinde de yönetim
merkezini, ünlü sanatçıların ulusal
karakteristikleri eserlerinde
yansıtarak oluşturdukları porselen
müzesini, 2004 yılında
tamamlanan ve 1000 yıllık
geçmişi temsil eden porselen
sunağı da görme imkânı
buluyorsunuz.
Hayatımda bir arada görmediğim
miktarda ve çeşitteki porseleni
arkamda bırakıp Jingdezhen'den
ayrılmak benim için zor olsa da
Dünya'nın yedi harikasından biri
olan Çin Seddi'ni göreceğim için
heyecanlıydım. Önümüzdeki
sayıda Pekin ile görüşmek
üzere…
YARARLANILAN KAYNAKLAR
“Ancient Chinese Ceramics Gallery Book”,
Shanghai Museum
“Visitor Guide to National Porcelain Museum
Adrien Dubouché Limoges”, Text by Céline
Paul, Preface by Chantal Meslin-Perrier,
Éditions Artlys (Director: Denis Kilian, Editor:
Karine Barou, Graphic design and conception:
Catherine Enault, Production: Pierre Kegels),
Printed on Bouaye By Print Ouest, 2010.
http://www.flgxy.com
NEÜ
KTÜEL
KÜLTÜR-SANAT 7
Kopuz teriminin ortaya çıkışı hakkında
Doç. Dr. MEHMET ÇERİBAŞ
Fen-Edebiyat Fakültesi
Oku-yorum
*Kırgız Türkçesinden Türkiye
Türkçesine çevrilmiştir
K
opuz, dünyadaki en eski
müzik aletlerinden biridir.
Tarihi kaynaklar, kopuzun
Yenisey Kırgızları arasında da iki
bin yıldan beri kullanılan ve çalınan
müzik aleti olduğuna işaret
etmektedir. Bu konuda “Alaca
Karga Üstündeki Sohbet” adlı
kitapta şu bilgiler bulunmaktadır:
“Han sülalesi döneminde Hunların
Tanrıkut'una (Kağan) eş olarak
verilen Van Ciyacun, babasının
sarayına döndüğünde kopuzu da
yanında getirir. Oradakiler bu nedir
diye sorduklarında Ciyacun da
“hunbuz” diye cevap verir. Fakat
daha sonraki tarihçiler Ciyacun'un
söylediği bu sözün “hunbuzi (tam
olarak benzemiyor anlamında)”
şeklinde söylenilen söz olduğunu,
bu sözün esasta “hunbusi” şeklinde
söylenmesi gerektiğini ve komuz
(Kırgız Türkçesinde komuz,
Türkiye Türkçesinde kopuz)
sözünün de buradan bozulduğunu
iddia ederler. Bu konuda yazılmış
diğer bir kaynak olan “İpek
Yolundaki Müzik Aletleri Üzerine
Araştırmalar” başlıklı kitapta ise
başka bir rivayet anlatılmaktadır. Bu
rivayete göre Van Ciyacun, Hun
sarayına eş olarak verildiğinde
yanında çalgı aletini de getirir.
Ciyacun, uzun zaman bu aleti
çalarak kendisini eğlendirir; ancak
alet zamanla eskimeye yüz tutar ve
çalınamaz hale gelir. Bu durum
karşısında çok üzülen Van
Ciyacun'un başına sürekli ağrılar
saplanmaya başlar. Bunu öğrenen
Tanrıkut (Kağan), bu çalgı aletini
yapabilecek bütün ustaları ülkesine
davet eder. Ustalar Ciyacun'a
gerekli müzik aletini yapmaya
çalışsalar da tam olarak bu işi
halledemezler. Ustaların yaptığı
çalgı aletini gören Van Ciyacun
“hunbusi” sözünü kullanarak
gülmeye başlar. Fakat Ciyacun'u
anlamayan Hunlar, bu çalgı aletinin
adı “hunbusi” olsa gerek diyerek
alete bu ismi verirler.
Dünyadaki en eski müzik
aletlerinden biri de
‘kopuz’dur. Kopuz en az iki
bin yıldır Türk boyları
tarafından çalgı aleti olarak
bilinmektedir
Beynimiz bizimle nasıl
kafa buluyor?
Çin yıllıklarında kopuz
sözünün Müslümanlar
(Türkler) tarafından
kullanıldığından
bahsedilmektedir
Doğu Türkistan'ın Sincan
bölgesinde, Turfan şehrinin batı
tarafında bulunan 9. yüzyıla ait bir
kaya resminde, bir çocuğun elinde
bir müzik aletiyle çalgı çaldığına
tesadüf edilmiştir. Bu aletin kopuz
olduğu tahmin edilmektedir.
Japonyalı müzikolog Linçansan,
“Doğu Asya Çalgı Aletleri” başlıklı
çalışmasında, Kırgızların kopuzu
hediye olarak Tan sülalesine
gönderdiğini, Tan sülalesinin de bu
aleti yine hediye olarak Japonya'ya
verdiklerini, Japoncada yaşayan ve
vurmalı çalgı anlamına gelen “koto”
sözünün esasta “kopuz” sözünden
bozulduğunu iddia etmektedir.
“Büyük Çin Sülalesinde
Hediyeleşme Töreni” adlı çalışmada
da Çin imparatoru Liyanlun'un
Türklerin isyanını bastırdıktan sonra
Kırgızların Çin sarayına gönderdiği
hediyeler arasında iki tip kopuz
olduğundan bahsedilmektedir. Bu
kopuzlardan biri iki üç kıllı (üç
telli), diğeri ise dört kıllı (dört
telli)'dir. “Denk Güçler Arasındaki
Dört Vaka” adlı kitapta dört telli
kopuzun Kırgızlar arasında
“Mongul Kopuz” olarak
adlandırıldığı kayıtlıdır. Çin
yıllıklarında kopuz sözünden
bahsedilirken bu sözün
Müslümanlar (Türkler) tarafından
kullanılan bir söz olduğu, “Milli
Müzik Zenginlikleri” adlı eserde
ise, Naşı adlı topluluğun Şıngıma
adlı bir çalgı aletinin olduğu (bu söz
eski bir ezginin de adıdır), bu çalgı
aletinin Kuzeyli Hunlar ve
Kırgızların kopuzu ile aynı
olduğundan bahsedilmektedir.
Canguancan tarafından yazılan
“Kırgızların Gelenekleri” adlı
kitapta ise kopuz sözünün Kırgız
ağızlarında yaşayan “ku oz”
sözlerinden müteşekkil olduğu, bu
sözün ise şumduktuu ün (heyecan
verici, şaşırtıcı ses) anlamına
geldiği ileri sürülmektedir.
Yukarıdaki kaynaklara dayanarak
söylersek kopuzun çalgı aleti olarak
Türk boyları arasında en az iki bin
yıldır bilindiği, Türklere komşu
birçok ülkenin de bu sözü kendi
dillerine katarak kullandığı, sözün
Hunlar ve Kırgızlar tarafından
kullanılıyor olmasının bu çalgı
aletinin Türklere özgü olduğuna
hiçbir şüphe bırakmadığını ortaya
koymaktadır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Cumakadır Cakıp, “Komuz Sözünün Cazma
Tarıhtagı İzigi”, Ala-Too Jurnalı (Tarıh, Sancıra,
El Kazınasınan) (haz: K. Cusupov, E.
Kılıçev,v.d.), Bişkek, 1997, s. 222, 223.
‘Beyninize ne kadar
güvenebilirsiniz?’ ya
da ‘ne kadar
güvenmelisiniz?’
Başına Buyruk Beyin
işte bu soruların peşine
düşüyor. Amerikalı
Psikiyatr Cordelia Fine
tarafından kaleme
alınan kitap, farklı
bölüm başlıkları altında
ilerliyor ve her
bölümde beynin farklı
bir yönüne vurgu yapıyor. Yazar, ortaya
koyduğu her savı, deneysel çalışmalar ile
destekleyerek okuru ikna etmeye çalışıyor.
Sizi sıkmadan beyninizin delhizlerinde
şaşırtıcı ve sürükleyici bir yolculuğa
çıkaran bu kitabı okuduktan sonra
gündelik hayata ilişkin olaylar
karşısındaki tutumlarınızı ve karar alma
mekanizmanızı nelerin etkilediğini ve
tetiklediğini daha net görebileceksiniz.
Mutfağa sosyo-kültürel
bir bakış...
Sofralarınızı süsleyen yemeklere hiç bu
açıdan bakmamıştınız. Hayati Beşerli
‘Yemek Sosyolojisi’
adını verdiği kitabında
okuru, yemeklere ve
mutfağa sosyolojik bir
bakış açısı ile
yaklaşmaya çağırıyor.
Kitap birbirinden farklı
besinlerin tarihine
uzanıyor ve zaman
içindeki statüsel
sıçramalarına mercek
tutuyor. Bu kitapla
birlikte yemekler bu
kez sofralara değil
kültürel alanlara taşınıyor.
NEÜ
OCAK-ŞUBAT 2014 Sayı:22
aktüel
KÜLTÜR&SANAT
B
ugüne kadar en fazla ilgi
çeken ve hakkında çok şey
yazılan tek oyun Satranç
oyunu olsa gerekir. Oyunun
bugünkü adını alması, 1400 yıl
kadar önce Hindistan'da "dört silah"
anlamına gelen, Şaturanga
sözcüğüne dayanır. O zamanki Hint
ordusu dört bölümden
oluşmaktaydı. Filler, savaş
arabaları, süvari ve piyade (bugün
fil, kale, at ve piyon diyoruz).
İlginçtir ki, başlangıçta, şah ve vezir
savaş güçlerinden sayılmıyordu.
Daha sonra şaturanga oyunu,
Hindistan'dan İran'a geçmiştir ve
sonra Arap orduları 1000 yıl kadar
önce onu Avrupa'ya getirmişlerdir.
Şaturanga önce şaturang ve sonra
şah (Farsça kral) adını almıştır.
Araplar ise Şatranj ve al-şah-mat
demişlerdir. Türkçe satranç sözcüğü
Arapça Şatranj'dan alınmıştır. Bu
gün oynanan satranç, 16.yüzyılda
başlamıştır. Arap ve Avrupa el
yazması kitaplardan sonra, İspanyol
Lucena'nın ilk basılı satranç
kitabında (1497) satrancın o
zamanki yeni kuralları
açıklanmıştır. O zamandan bugüne
kadar, satranç oyununun kuralları
değişmeden bugüne kadar gelmiştir.
Peki satranç gerçekten turnuvalarda
gördüğümüz gibi katı kuralları olan
bir oyun mudur sizce? Kesinlikle
değildir… Kimi zaman arkadaşlar
arasında çeşitli taktikler
uygulayarak rakibi kandırma çabası,
kimi zaman gerçekten ciddi
stratejilerin denendiği rakibi güçsüz
bırakma çabasıdır. Sonuç ne olursa
olsun iki rakip birbirini tebrik
Satranca farklı bir bakış...
Yrd. Doç. Dr. ZAHİDE BAYER ÖZTÜRK
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi
ederek ayrılır masadan tıpkı
başarılar dileyerek oyuna
başladıkları gibi. Bu oyunu en
güzel yapan şey budur belki de.
Birçok turnuvalar ve maçlar
düzenlenir de siz hiç duydunuz mu:
bir rakibin diğerini yaraladığını ya
da oyuncuları destekleyenlerin
birbiriyle tartıştığını… Yumruklar,
küfürler değil, sadece hamleler
konuşur Satrançta yenilginin tek
sorumlusu oyuncunun kendisidir;
kazandığında tek kahramanın yine
kendisi olduğu gibi.
Satrançta en önemli şey, gözle
gördüğünü beyinle birleştirerek
doğru hamleyi yapabilmektir.
Aslında satranç, bir oyuncunun
kendi savaş alanını seçmesi ve
bunun için hazırlanma çabasıdır.
Tıpkı hayat gibi… Her birimiz
farklı farklı sınavları geçebilmek
için hazırlanıyoruz, kendimize göre
stratejiler-taktikler geliştiriyoruz.
Zayıf yönlerimizi kuvvetlendirmeye
çalışıyor ve belirli bir hedefe
yönelirken risk almayı da göze
alıyoruz. Ancak sınavı ya da oyunu
doğru planı yapan, irade gücünü
kullanıp olası veriler üzerinde
yoğunlaşan ve buna göre “mantık”
ve “sağduyu” hamlelerini kullanan
kazanıyor. Bazen rakibi yenebilmek
için en sevdiğimizi (vezirimizi) feda
edebiliyoruz, ya da
önemsemediğimiz bir ders (piyon)
yüzünden koskoca bir yılı
tekrarlamak zorunda kalabiliyoruz.
Çoğu zaman kaybettiklerimiz,
kazandıklarımızdan daha çok şey
öğretiyor bize. Doğru
düşündüğümüzü sandığımız bazı
kararlarımızın (hamlelerimiz)
sonucunda mat olabiliyoruz.
Satrancın bu hayatımıza yansıyan
yönlerini keşfettiğimizde onu
sadece bir oyun olarak
yorumlamanın dışında pek çok şey
görüyoruz… Nitekim satranç
üzerine söylenen bazı özlü sözlerde
de bunu görmek mümkündür.
Satrancın neyi ifade ettiğine dair
özlü sözlerden birinde Karpov
“Satranç herşeydir; sanat, bilim ve
spor” derken David Bronstein
“Satrancın esası onun ne olduğunu
düşünmektir”, demiştir, Tarrasch ise
“Satranç, aşk ve müzik gibidir
insanı mutlu yapar” demiştir.
Hayata dair satrancı ifade eden
birkaç söz ise şöyle: Keres “Yaşım
arttıkça piyonlara da daha çok değer
vermeye başladım.” derken, Byron
“Hayat satranç için çok
kısadır”demiştir.
Satranç oyununu diğer oyunlardan
farklı kılan belki de onun bir kişisel
gelişim aracı olarak
düşünülebilmesidir. Bu oyun,
kişiliği ve karakteri olumlu yönde
etkiler, planlı hareket etmenin ve
“kendine güvenme” duygusunun
gerekliliğini kavratır. Konulara karşı
hem şüpheci bir yaklaşımı
benimsetir, hem de mücadeleci bir
ruh yapısı ile başarıya ulaşma
yolunda yepyeni hedefler gösterir.
Satranç, sabırlı olmayı öğretir,
sosyal çevrenin zenginleşmesine de
yardımcı olur. Kurallara uymayı,
dostça oynamayı, kaybetmeyi
kabullenmeyi, kazananı kutlamayı
öğretir. Öğrencileri ezberci
zihniyetten arındırdığı gibi
öğrenmek üzerine olan tutumları
üzerinde de pozitif etkilidir.
Hepinize çözebilmeyi
başaracağınız, düzeni-çevreyisabrınızı sorgulayabileceğiniz ve
zorlu mücadelelerden doğru
hamlelerle sıyrılıp başarıya
ulaşacağınız güzel bir hayat
(oyunlar) diliyorum…
YARARLANILAN KAYNAKLAR
http://www.tsf.org.tr/federasyon/tarihce
http://www.sonsuz.us/blog/satrancin-32-yarari
http://www.sonsuz.us/forum/satranc/satranc-ve-ruh