File - Kapali Kitap

Transkript

File - Kapali Kitap
Bu PDF çalışmasında derlenen içerik TAMAMEN YASALDIR. Hiçbir yasadışı yönü yoktur. Hakaret,
küfür, küçük düşürme, tehdit, karalama gibi suçları ihtiva etmez. Tamamen Türkiye’nin en büyük ve
saygın gazetelerinden, internet haber sitelerinden, dergilerinden derlenmiş haber niteliğinde
yayınların bir araya getirilmesinden oluşturulmuştur ve bunlar Adnan Oktar’ın gizlemeye çalıştığı
gerçek yüzünü ispat eder ve karşılık verilemez, aciz bırakır niteliktedir.
Ayrıca, Adnan Oktar’ın Çeteci olduğu, Şantajcı olduğu, sübyancı olduğu, küçük kızları cinsi anlamda
mağdur ettiği, bu tuzaklardan kurtulmak isteyenlerine gizli ve mikro kameralı tuzaklar kurduğu,
gazeticilere ve siyasilere uzanan geniş yelpazede isimlere çok ağır iftiralar türeterek şantaj yaptığı
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİNİN KESİNLEŞMİŞ KARARIDIR. Bu nedenle bunları anlatan bu haber
niteliğindeki yayınların paylaşılması, alıntılanması tamamen serbesttir. Asla suç değildir.
Adnan Oktar’ın mistik ve karakteristik Mehdilik hezeyanı içinde olduğu, kendini mehdi zan eden bir
akıl hastası olduğu, paranoya, megalomani, şizofreni gibi en ağır akıl hastalıklarına müptela olduğu
da ADLİ TIP KURMU GÖZLEM İHTİSAS DAİRESİ’nin 02/02/1987 tarihli ve 32 numaralı raporu ile
RESMEN SABİTTİR. Bu nedenle bu hastalıklarının varlığını alay konusu etmeden, halkı ikaz etmek için
dillendirmek, yayınlamak ve yorumlarınızda ifade etmek TAMAMEN YASALDIR. SUÇ DEĞİLDİR.
Suç, bunca kesinleşmiş adi suçu işleyenlerin bir de bu ülkenin insanlarına SANSÜR uygulamaya
kalkması ve kendini çok büyük bir dini lider ve kanaat önderi göstermeye kalkmasıdır. Adnan Oktar’ın
kitaplarının çalıntığı olduğu da sabittir. Bunu da kendisi itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Adnan oktar’ın ve ekibinin çoğunluğunun, kendini Türk ve Müslüman gibi gösteren GİZLİ YAHUDİLER
olduğu bilgisi de sabittir. Bunu ifade etmek de hakaret değildir. Zira Adnan Oktar, önce inkar ettiği ve
pek çok kimseye karşı bu yüzden haksız davalar açtığı bu gerçeği, kesin ispatlarımızın sonunda itiraf
etmek zorunda kalmıştır. Bu itirafı kendi A9 TV’nda ve tamamen hür iradesi ile yapmıştır.
Bütün bu bilgiler ışığında şunu ifade etmek isteriz ki, RESMİ RAPORLARA, uzmanların beyanlarına,
Emniyet yetkililerinin kamuoyu açıklamalarına, İçişleri Bakanı’nın kamuoyu açıklamalarına ve kendi
itiraflarına dayalı bu bilgilerin paylaşılmasına engel çıkarıldığını, herhangi bir sosyal medya
kurumundan yargı kararı olmadan kaldırıldığını, sansür uygulandığını görürseniz, en kısa zamanda
yargıya başvurup şikayetçi olunuz. Zira bu KESİNLİKLE BİR SUÇTUR.
Bu dosyanın oluşturulma tarihi: 09 Mart 2013
Daha güncel ve detaylı bilgiler için şu aşağıdaki YASAL adresleri takip ediniz;
www.GercekAdnanOktar.blogspot.com
www.GercekHarunYahya.blogspot.com
www.Sabetayistlik.blogspot.com
www.AkademiDergisi.com
www.Gercektarihvekultur.Blogspot.com
www.GizliDunyaDevleti.blogspot.com
www.Dailymotion.com/akademidergisi
www.facebook.com/akademim
www.facebook.com/akademidergisi
Sizin devletinizde, sizin yargı gücünüzü, yalanlarla ve iftiralarla aldatarak, size sansür uygulamak
isteyen ÇETELERE karşı dik durun. Yasal haklarınızı kulanın. Ayrıca yasal açıdan tedirginlikleriniz varsa
ve sorularınızı sormak istiyorsanız, iletişim için; Mehmet Fahri Sertkaya - 0554 360 56 66
1
Şok eden itiraflar
Asım GÜNEŞ, Toygun ATİLLA
Hürriyet, Adnan Hoca'nın Emniyet'teki ifadesini ele geçirdi. Sindirmek istediği kişilere komplo
düzenlettiğini itiraf eden Adnan Hoca, birçok ünlünün yer aldığı şantaj listesini de açıkladı.
İSTANBUL Polisi'nin 12 Kasım 1999'da 50 adrese birden düzenlediği baskınlar sonucu başında
bulunduğu şantaj çetesi çökertilen Adnan Oktar, sindirmek istediği kişilere ‘imamlar’ı aracılığıyla
komplo düzenlettiğini itiraf etti. Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette
bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın
kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini açıkladı.
LİSTE ÜNLÜ DOLU
2
Oktar, Emniyet'teki ifadesinde, manken Ebru Şimşek, dansözler Leyla Adalı ve Tanyeli'ye ‘fahişe
oldukları için’ şantaj yaptırdığını itiraf etti. Clup 2019'un sabihi Ceylan Çaplı da, Adnan Hoca'nın
müritlerinden biriyle evli olan kızının boşanmasını sağlayınca, çetenin hışmına uğramış. Oktar'ın
ifadesine göre, Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Adli Tıp'ta görevliyken, Tura Turizm'in sahibi Çetin Saraç'ın
kızını, Adnan Hoca çetesinden kurtarmasına yardım edince, rüşvet tuzağına düşürülmüş.
YILMAZ'A MASON KOMPLOSU
Oktar'ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal
Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe
Arman ve Savaş Ay'ın adı yer aldı. Hoca'nın imamları, Semra Özal'ın papatyalarından Nadire İçkale ile
Eyilik Ailesi'ne de şantaj yapmışlar.
MHP VE DYP’YE DESTEK
DYP Lideri Tansu Çiller ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül başta olmak üzere MHP ve DYP'ye
destek verdiklerini açıklayan Adnan Hoca, ‘‘Seçim öncesinde Mesut Yılmaz'a fotomontajla mason
elbisesi giydirip gazetelerde yayınlanması talimatını ben verdim. Çünkü, 1991 yılında başbakanken
beni haksız yere gözaltına aldırmıştı. DYP'nin, ANAP'ın kaybedeceği oyları alması bizim işimize
gelirdi’’ diye konuştu.
BABUNA İTİRAFI
Örgütten ayrılanları kendi aleyhlerine faaliyet gösteriyor gibi kabul ettiklerini açıklayan Adnan Oktar,
‘‘Örgütten ayrılanları rezil etmek gibi bir stratejimiz vardır. Bu nedenle geçmişte çocuklarını bizden
ayıran aileler hakkında şantaj ve tehdit faaliyetlerinde bulunduk. Çocukları, kiralanan evlerde birlikte
tutup, ailelerinden kopartırız. Hiçbiri benim talimatlarım dışına çıkmaz’’ dedi. Adnan Hoca, kız
kardeşleri Tuğba ve Hüma Babuna'nın müritleri arasında olduğunu söylediği kan kanseri olan Oktar
Babuna için süzenlenen ve skandala dönüşen kan kanpanyasının kendi emriyle başlatıldığını da kabul
etti.
Nasıl Adnan Hoca oldum
ADNAN Oktar, beş parasız sürünürken nasıl Adnan Hoca olduğunu, trilyonlarla nasıl oynadığını
polis ifadesinde tüm açıklığıyla anlattı:
‘‘1956 yılında Ankara'da doğdum. 1979 yılında Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım.
3'üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü'ne kayıt
yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım.
1986'da Bulvar Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan
tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde
kaldım.
DİNİ BİLGİM YOK
1987'de Harun Yahya adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur.
1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım.
O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri
arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir
görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı'nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve
faaliyetlerime devam ettim.’’
3
1993'te müritlerimden Fırat Develioğlu'nun bizim için kiralamış olduğu Kandilli'deki villaya taşındım.
Buranın kirası bildiğim kadar 3.5 milyar lira. Silivri'deki çiftliğe ben gitmem, müritlerim orada kalır.''
Yakalandığında aşk yapıyormuş
ADNAN Oktar, 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında polisin kendisini uygunsuz vaziyette
yakaladığını itiraf etti. Oktar, polise verdiği ifadesinde, ‘‘Beni yakaladığınız akşam Bahadır Güven bana
birlikte olmam için Tuğçe isimli kızı getirmişti’’ diye konuştu. Şebekelerinin içinde ‘Bacılar’ adı verilen
kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu söyleyen Oktar, ‘Cariye’ adını verdikleri kadınların
ise müritler, abiler (İmamlar) ve kendisi tarafından ‘cinsi olarak kullanıldığını’ itiraf etti.
18 yıl hapsi isteniyor
İSTANBUL DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı ‘Adnan Hoca’ lákaplı
Adnan Oktar ve müridleri hakkındaki soruşturmayı tamamladı. DGM Savcısı Ahmet Gürses'in
hazırladığı iddianamede, Adnan Oktar ve kurduğu ‘örgütün’ 32 yöneticisi hakkında ‘tehdit ile menfaat
sağlamak’, ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ suçlarından 18 yıla kadar ağır hapis istendi. Sanıkların hüküm
giymesi halinde, ele geçirilen tüm mallarına devlet tarafından el konulması da talep edildi.
İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Adnan Hoca ile birlikte hapis
istenen sanıkların isimleri şöyle sıralandı:
Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Mustafa Kemal Gül, Hasan Basri Güner, Uğur
Örmen, Ferhat Terkoğlu, Ufuk Özturgut, Hatice Tijen Öztemir, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut
Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan
Yavaş, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Adnan Tınarlıoğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk
Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammed Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat
Terkoğlu, Gökalp Barlan ve Ersin Alacadağ.
Adnan Oktar'ın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü olan ve operasyon başladıktan
sonra kayıplara karışan Bahadır Güven ile 3 arkadaşı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DGM
savcılığı tarafından açılan davadan, dosyaları ayrılan Güven ile diğer 3 kişinin aranmasına devam
edildiği bildirildi.
Şantaj çetesinin iç yüzü
ADNAN Oktar, polisteki ifadesinde kurduğu şantaj şebekesinin sistemini de tüm ayrıntılarıyla anlattı.
Oktar, ‘‘Hoca, yani lider ‘Ahmet Abi' kodunu kullanan ben Adnan Oktar, benden sonra yapılanmada
‘İmamlar' dediğimiz örgütü yöneten bir nevi konsey yapılanması vardır’’ diye konuştu.
İMAMLAR Çetede, ‘İmamlar' direkt olarak Oktar'a bağlı çalışıyorlar. İmamların başlıca görevi Oktar'ın
verdiği talimatları yerine getirmek. Ayrıca gruba eleman temini ve imam seviyesinde olmayan diğer
müritleri yönlendirme ve yönetme görevleri imamlara ait. Oktar ifadesinde, ‘‘Erkek imamların bir
görevide bana ilişkide bulunmam için kadın ve kız getirmektir. Müritlerimin zengin, zeki, akıllı ve kültür
ve güzel kişilerden olmasına özen gösteririm. Bunun nedeni bu şahısların çevrelerinin geniş olması,
böylece örgüt olarak daha kısa sürede güçlenmemizi sağlamalarıdır’’ diye konuştu. Oktar'ın ‘konsey
üyeleri' olarak adlandırdığı 7 imamın kimlikleri ve özel sorumluluk alanları ise şöyle:
4
Bahadır Güven (siyasi çevreler ile çetenin işlerini takip),
Fırat Develioğlu (hukuk-araştırma),
Emre Nil (mali işler),
Bülent Tatlıcan (yazı işleri ile ilgilenir fikirler üretir),
Uğur Örmen ve Ferhat Terkoğlu (sekretarya görevi, kitap yazma çalışmaları, yemek yapma),
Timur (mali yardım).
BACILAR
Bayan imamlar olarak da adlandırılar ‘Bacılar', 4 ayrı evde kalan ve ailelerinden ayrılarak çeteye
katılan bayan müritlerden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bacılar aynı zamanda Oktar'ın kitap yazma
işinde de rol alıyorlar. Örgütlenme içerisinde Bacılar'la herhangi cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Bacılar
grubu, Alev Ulaşdoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir ve Arzu Leman Öztemir'den oluşuyor,
CARİYELER
Müritler tarafından bulunan kızlar olarak adlandırılan ‘Cariyeler', Adnan Oktar ve İmamlar'la birlikte
oluyor. Müritler ve İmamlar'ın cariyelerle ilişkiye girmeleri sırasında bir mürit şahit gerekirken, Oktar'ın
aşk geceleri için böyle bir zorunluluk bulunmuyor. Oktar ifadesinde, ‘‘Benim dini anlayışıma göre kadın
ve erkek dini nikahlı değilse erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Bu
nedenle müritlerim cariyelerle anal veya oral seks yapmak sorundadırlar. Aksine davranana ceza
veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişkiye girince bundan haberim oldu ve kendisi ile 2 sene
görüşmedim’’ dedi.
Müridin evinde MİT belgeleri
DGM Savcısı Ahmet Gürses tarafından hazırlanan 24 sayfalık iddianamede, Adnan Hoca ve çetesinin
kimlere, nasıl şantaj yaptıkları tek tek anlatıldı. İddianamede, yapılan baskınlar sırasında bir müridin
evinde bulunan Mehmet Ağar'la ilgili MİT Müsteşarlığı tarafından Başbakanlık'a yazılmış gizli bir belge
de delil olarak gösterildi. Soruşturmanın Celal Adan'ın İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen'e
verdiği şikayet dilekçesinden sonra başlatıldığı bildirildi.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/01/12/171331.asp
5
"Adnan Hoca, Apo kadar tehlikeli"
ANAP Meclis Grup toplantısının basına kapalı bölümünde, polisin, kamuoyunda "Adnan Hoca" olarak
bilinen Adnan Oktar'ın Silivri'deki çiftliğine yaptığı baskın, tartışma konusu oldu.
Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli baskını eleştirerek İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'a yüklendi.
Sinop Milletvekili Yaşar Topçu da Pakdemirli'ye destek verdi.
PAKDEMİRLİ: 2. DEPREM
Pakdemirli, Adnan hocanın çiftliğine baskın düzenlenirken, ANAP İstanbul eski İl Başkanı Eymen
Topbaş'ın oğlu Mustafa Topbaş, Doktor Oktar Babuna ve ANAP eski Milletvekili Tevfik Ertüzün'ün
6
kızının evi başta olmak üzere 40 eve polisin yanlışlıkla girdiğini öne sürdü. Polisin bu tavrını, "2.
deprem" olarak nitelendiren Pakdemirli, şu iddialarda bulundu: "Topbaş'ın kapıdaki köpeğini bile
öldürmüşler. Elinizde mahkeme kararı yok, keyfi olarak evlere girip çıkıyorsunuz. Sonra çıkıp özür
dileyeceksiniz. Kabul edilebilir mi?" Pakdemirli, olayın ardından İçişleri Bakanı'na ulaşamadığını da
belirterek "Bu bakan, ANAP'ın bakanı değil mi? Böyle yaparak partiyi sıfıra mı indireceğiz? Polis daha
önce de ANAP'lı üyelerin de aralarında bulunduğu 15 işadamını aynı şekilde gözaltına almış, sonra bir
şey bulamadık diyerek bırakmışlardı. Buna artık dur deme zamanı gelmiştir" dedi.
İçişleri Bakanı Tantan, bu iddialar üzerine kürsüye çıkarak, "her şey kurallara göre yapılmıştır" dedi ve
şunları söyledi: "Olay yargıya intikal etmek üzeredir. Onun için bu aşamada bir açıklama
yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Adnan hocanın yakalanması Apo'nun yakalanması kadar
önemli. Bu adam, Apo kadar tehlikeli birisi. Mahkeme safhasında bazı hadiseler ortaya çıkınca,
hayrete düşeceksiniz. Ne kadar haklı olduğumuzu göreceksiniz. Bu olay öyle basit bir olay değildir."
Tantan, Topbaş'ın köpeğinin polise saldırdığı için öldürüldüğünü anlattı.
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/17/p06.html
7
"Adnan Oktar paranoyak." - Doç. Dr. Sefa Saygılı
Uz. Dr. Sefa SAYGILI & Uz. Dr. Mecit ÇALIŞKAN
TOPLUMDA ZAMAN ZAMAN SANSASYONLARA NEDEN OLAN MİSTİK HEZEYANLI
BİR PARANOYA VAKASI
Toplumda zaman zaman sansasyonlara yol açan, mistik hezeyanına yönelik kitaplar yazan,
gazetelerde sık yer alan, yüzlerce genci peşinde sürükleyen ilginç bir paranoya vakıası sunulmuş ve
literatür ışığında tartışılmıştır.
Kimlik: 32 yaşında, erkek, üniversite öğrencisi. Bekar, annesi ile oturuyor.
8
Geliş şekli: Hastanemize DGM tarafından "ümmetçilik propagandası yapmak" suçuna karşı cezai
ehliyeti olmadığından TCK'nun 46. maddesi uyarınca muhafaza ve tedavi altına alınması için
gönderilmiştir.
Yakınması: Sürekli dikkatini toparlayamama, yorgunluk, bitkinlik, sıkıntı gibi şikayetler belirtmiştir.
Hastalık öyküsü: Lise son sınıfa kadar ilgili, hareketli veya her şeye meraklı olan hastamız, bu tarihten
sonra yalnızlığı tercih eder olmuş. Tek kalınca rahat edermiş . Bu yıllarda dini konulara yönelmiş.
Ayrıca okul başarısı düşmüş. 4 yıl geç bitirebildiği ortaöğrenimden sonra kaydolduğu Güzel Sanatlar
Akademisi ve ayrılarak akabinde girdiği Edebiyat Fakültesi'nde 2. sınıfa geçememiş.
Lise son sınıftayken okuduğu dini bir kitapta "mehdi" konusu ilgisini çekmiş ve kendisi ile benzerlikler
kurmuş. Kitapta "mehdi"nin çıkış yeri olarak Istanbul gösterildiğ için, o yıllar Ankara'da ikamet ediyor
iken ailesini Istanbul'a taşınmak için ikna etmiş.
Hezeyanlı algılamalarının başladığını bu yıllarda görüyoruz. Istanbul Boğazı'nda o sıralarda yanmakta
olan Independenta gemisini, kendisinin Istanbul'a taşınmasına Tanrı'nın gönderdiği selam ve işaret
olarak yorumlamış.
Devamlı mehdilik ile ilgili kitaplar okumaya ve kendini bu bilgilere uydurmaya uğraşan hastamız sakal
bırakmış dini kisvelere bürünmü saçını uzatarak ortadan ikiye ayırmış. Bir yandan da mehdiliğini kabul
edecek "mürid"ler toplamaya başlamış . 1986 yılına kadar 20 civarında genci etrafında toplamayı
başarmış . 1987 yılında bir gazetedeki röportajı sebebiyle tutuklanmış. Avukatının "ruhi durumunun
bozuk olduğu, sağlığının sarsılmış bulunduğu, tutukluluk süresinin uzamasının ruhi dengesini ve
bedeni durumunun daha ağır ve tehlikeli şekilde etkileyeceği" şeklinde mahkemeye dilekçe vermesi
üzerine akli dengesinin araştırılması için Adli Tıp Kurumu Gözlem Ihtisas Dairesi'ne gönderilmiş.
Gözlem altındayken, aleyhinde kimlerin bulunduğu sorusunu "Aleyhimde olan esasl ı bir kitle var.
Bilmiyor musunuz? Bunların bir kısmı açık bir kısmı gizli. Tam tespit edmedim, esasında. Değişik
gruplar. Aralarında benim aleyhimde birleşmiş olduklarını biliyorum, bunu aşağı yukarı farkediyorum.
Benim islami yönüm onların işine gelmiyor, ortak hareket ediyorlar. Benden ilerisi için tehlike
umuyorlar, aydın kesimde güçlenip rahatlarını kaçıracağımdan korkuyorlar" şeklinde cevaplamıştır.
Ayrıca dinin yayılması için görevlendirildiğini, bunu Kuran' ın emirlerine göre yapacağını ifade etmiştir.
Sonuçta Adli Tıp Kurumu Gözlem ihtisas Dairesi 2.2.1987 tarih ve 32 nolu raporunda şu karara
varmıştır:
"Adnan Oktar'ın paranoya denilen akıl hastalığına musab bulunduğu, suçu bu hastalığının tesiri
altında işlediği, dolayısıyla suç sırasında ve halen ceza ehliyetinin bulunmadığı , durumunun
TCK'nun 46. maddesi içinde müteleasının ve salah hali teesüs edene kadar kapalı bir akıl
hastalıkları hastanesinde muhafaza ve tedavisinin gerektiği...."
Bunun üzerine 2.3.1987 tarihinde 987/1810 sayılı protokolle hastanemize yatırılan hastamız, taburcu
olduğu 17.12.1987 tarihine kadarlık süre içerisinde insight olmaması , devamlı grandiöz ve müstehzi
tavırlarda bulunması, hep hezeyanına yönelik mistik düşünce ve faliyetlerini anlatması ile dikkati
çekmiştir. Kıyametin,deccal ve mehdinin zuhurunun yakın olduğu, hicri 1500 yılının başlarında
geleceklerini anlatmıştır. AIDS' ın kıyamete yakın geleceği söylenen yeraltı hayvanı olduğunu, bir
temizlik yapacağını ve sadece ehl-i iman olanların kurtulacağını tekrarlamıştır.
Takip edildiği, imalı hareketler ve konuşmalar yapıldığı, MIT'in peşinde olduğu tarzında perseküsyon
9
hezeyanları mevcuttur. Allah'ın varlığını ve birliğini ispatla vazifeli olduğunu, bu vazifesini de eline
geçirdiği bir kar tanesi resmi vasıtasıyla yaptığını söylemiştir.
EEG'sinde bazı düzensizlikler görülmüşse de, bunlar bir anomaliden bahsettirecek yeterlilikle
bulunmamış, normal sınırlar içinde kabul edilmiştir.
Psikometrik incelemesinde; "normal üstü düzeye yakın bir zihni başarı gösteren, organisite
saptanmayan hastada paranoid bozukluk düşünülmektedir. Agressif içgüdünün çok yoğun olması
gerek kişinin kendine gerekse çevresine karşı zararlı olmamasına sebep, tüm enerjisini savunma
düzeneklerinde kullanılması ve mistik fikirlere kanalize olması olarak değerlendirilebilir diye
düşünülmektedir".
Hastalarımıza hastanede nöroletik tedavisi uygulandı ise de hezeyanlarında değişme
olmamıştır. Adnan Oktar taburculuğundan sonra oldukça sistematik olan hezeyanına uygun
olarak 3 kitap yazarak bastırılmıştır.
Bunlardan "Yahudilik ve Masonluk" adlı kitabında,yahudi ve masonlarların kritik her mevkiyi ele
geçirerek insanlık aleyhine korkunç faaliyetlerde bulunduklarını ve ancak "mehdi" ile yenileceklerini
iddia etmiştir. "AIDS Hastalığı Kuran- ı Kerim'de Geçen Dabbet-ül Arz mı?" adlı ikinci
kitabında ise Kur'an-ı Kerim'de kıyamet yaklaştığında ortaya çıkacağı belirtilen Dabbet-ül Arz adlı
hayvanın AIDS mikrobu olduğu ispatlama gayreti içindedir. Kıyamete yakın mehdi (yani kendisi) zuhur
edeceğinden AIDS hastalığını hezeyanına uygun ve sistematik bir şekilde yorumlamıştır.
Üçüncü ve son kitabı olan "Altın Çağ ve Mehdi"de ise;
Kıyamete yakın geleceği söylenen (2,8). "mehdi"yi (yani kurtarıcı ) tarif eder. Tarifin, kendisi ile
uyuşmasına çok dikkat ettiği özellikle gözlemlenmektedir.
Hastamız, kitaplarından da anlaşılacağı gibi, mistik grandiöz hezeyanına yönelik faaliyetine devam
etmektedir. Dergiler çıkartmakta, vakıf kurmakta, paneller düzenlenmekte, etrafına topladığı dini
bilgiden yoksun gençleri birbiriyle evlendirmekte ve meçhullere doğru sürüklemektedir.
AYIRICI TANI VE TARTIŞMA
Hastamız bütün hayat hikayesi, müşahede ve muayene bulguları ile paranoid bir psikozun gelişmesini
tipik olarak sergilemektedir. Bu psikozun prodromal safhası olarak kabul edilen"Şüphe ve Analiz"
döneminde (3,4,12,17) çevresinde sıkılmaya, kalabalıktan tedirgin olmaya ve "yer değiştirme"ye
başlamıştır. Güzel Sanatlar Akademisinden Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümüne geçmiş, ancak
orada da kendisi ile beraber gelen sıkıntı ve şüpne duygularını bu defa yeni çevresine yansıtmıştır. İki
defa muayene edilerek öğrenciliği dondurulmuştur. Gene paranoid psikozların tipik özelliğinden olarak,
bir takım yüksek meselelerle meşgul olduğunu iddia eden hastamızın kendi gündelik görevlerini yerine
getirmediği, okulda hiçbir sınava girip başarı sağlayamadığı ortadadır.
Bütün davranışlarının, faaliyetlerinin hezeyanına uygunluk göstermesi, hezeyanı ile ilgili konularda
hafızasının güçlü olması ve ayrıntılarıyla anlatması dikkati çekmiştir.
Hezeyanına kuvvetle inanmakta ve çevresini inandırmak için de sayısız deliller bulmaya çalışmaktadır.
Hastaneye yatırılmasından Cumhurbaşkanının birtakım sözlerine kadar her konuya; doğal afetlerden
gemi yanmasına kadar her olayı yine hezeyanına paralel yorumlanması fark edilmektedir. Bu
özellikleriyle de klasik kitaplara geçen paranoya'nın tipik tablosunu göstermektedir (9,10,19).
Yazdığı kitaplardan da anlaşılacağı gibi oldukça sistematik, mistik ve grandiöz karakterde mehdilik
hezeyanına sahiptir.
Grandiöz tipe paranoid bozuklukta %15 oranında rastlandığı bildirilmişse de (3), özellikle doğu
kültürlerinde daha sık olduğu kaydedilmiştir (14,20,21). Grandiöz fenomenolojisinin içeriği kültürel
çevreyle yakından ilgilidir ve dini içerik en yaygın olanıdır (15). Dini fenomenoju, sadece mevcut din ile
kayıtlı değildir. Büyük ölçüde derin, kökleşmiş kültürel faktörler de söz konusudur (16).Ülkemizde de
doğu ve islam kültürünün etkisi ile grandiöz hezeyanlara sık rastlanmaktadır. En çok dini özel ve üstün
10
niteliklere sahip oldu ğ una inananlar dikkati çeker (21). Dini içerikli grandiöz hezeyanların en sık
görüleni ise "mehdilik" fikridir (5).
İslam dünyasında, özellikle kargaşa ve ümitsizliğin hakim olduğu devirlerde "mehdi bekleme" fikri ve
"mehdi olduğunu iddia etme" toplumu sarmış yayğınlaşmıştır. Bunlardan oldukça başarı kazananlar da
mevcuttur. Sudan'da ortaya çıkan ve "mehdi" olduğunu iddia eden Ahmet adlı kişi 1884 yılında
ingiliz'lerle mücadele ederek yönetimi ele geçirmiş ve halifeliğini ilan etmiştir (2,8).
Kendisinde dini üstün bir nitelik görerek çevresine taraftar toplayan ve otistik topluluklar oluşturan
birçok mistik kişiye bugün de çeşitli ülkelerde rastlanılmaktadır (6,7,11). Bu toplulukların bir çoğunun
bilgisizlik, hurafe veya dini fanatizme dayanan psikotik, dissosiatif veya hipnotik durumlar olduğuna
inanılmaktadır (6,7). 1978 yılında Guyana'da Halkın Tapınakları mezhebi lideri James Jones ve
1000'den fazla taraftarının kitlevi intiharları ile dikkatler bu grupların üzerine çekilmiştir (6,13).
Amerika Birleşik Devletleri'nde buna benzer az veya çok otistik olan yüzlerce dini topluluk
bulunmaktadır. Bunlardan Joseph Smith'in (1823-1877) kurduğu Mormon'lar halen 4 milyon taraftara
sahiptir (6,7,11).
Çevresine taraftar toplayan mistik önderler üzerine yapılan çeşitli araştırmalarda; bu kişilerin kiminin
şarlatan,kiminin de hezeyanlı algılamaları olan ve hezeyanına kendi de inanan paranoyaklar olduğu
belirtilmektedir (6,11). Gerek servisimizde takip ettiğimiz 9 aydan ve tedaviden
yararlanmamasından (18) gerekse taburculuğundan sonraki faaliyetlerinden, vakamızın
paranoyak olduğu kanısındayız.
11
'Adnan Hoca çete lideri'
Yargıtay, Adnan Oktar ve 17 kişinin yargılandığı davada, yerel mahkemenin zaman aşımından düşme
kararını bozdu
'Adnan Hoca çete lideri'
Yargıtay, Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 18 kişi için, davanın zaman aşımından ortadan
kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararını bozdu. İşte Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin, “Adnan Hocacılar
Grubu” davasıyla ilgili kararındaki tespitler:
12
ADNAN OKTAR ÇETE LİDERİ: Adnan Oktar, çıkar amaçlı suç örgütünün (çete) kurucusu ve lideridir.
Diğer 17 sanık ise çete lideri ve örgüt için faaliyette bulunan kişilerdir.
KARDEŞLER-BACILAR: Örgütteki erkek üyeler ‘kardeşler’, bayan üyeler ise ‘bacılar’ adı altında
örgütlenmiştir. Bu kişiler Oktar’ın talimatlarıyla örgütü yönetmektedirler.
GAZETECİLERE ŞANTAJ: Sanıklar grupla ilgili yayın yapan gazeteciler hakkında, cinsel sapıklık
içinde oldukları, eşlerini pazarladıkları ve uyuşturucu kullandıkları şeklinde incitici ve küçük düşürücü
yazılar yazmışlar, fotomontajlı fotoğraflarını resmi kurumlara ve bu kişilerin yakın çevresine
göndermişlerdir. Örgüt, gazetecileri yıldırmak suretiyle aleyhlerinde haber yapılmasını engellemeyi,
diğer gazetecilere de gözdağı vererek, nüfuz elde etmeyi amaçlamıştır.
KÜÇÜK KIZLARA CİNSEL TUZAK: Çete, Oktar’ın belirlediği kurallarla uyguladıkları farklı cinsel
anlayışlarını devam ettirebilmek için kızları lüks yaşam tarzıyla etkileyip gruba katmış, ayrılmak
isteyene karşı gizli kamera görüntüsü kullanmıştır.
ÇETEDEN YARGILANSINLAR: Bu eylemler cebir ve şiddet kullanarak çıkar amaçlı örgüt kurma ve
yönetme suçuna girmektedir. Bu suç yönünden 18 sanık hakkında zaman aşımı süresi dolmamıştır.
Mahkemenin davanın zamanaşımından düşmesi kararı oy birliğiyle bozulmuştur.
Kaldırılan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ana davanın iddianamesinde,
Oktar’ın 7-18 yıl, diğer sanıkların ise 6 ay-16 yıl arasında hapsi istenmişti.
9 mahkeme dolaşmıştı
Dava, 10 ocak 2000’de İstanbul 1 No’lu DGM’de açıldı. Reddi hakim talebi nedeniyle heyet çeklince,
dava 2 No’lu DGM’ye gitti. Bu mahkeme görevsizlik kararı vererek dosyayı 3 No’lu DGM’ye gönderdi.
Yasa gereği dava DGM kapsamından çıkarılınca, davaya konu olan suçun geçtiği yerler ve çeşitli
nedenler yüzünden 6 mahkeme daha dolaştı. Bu sırada aradan 4.5 yıl geçmişti. Bu kez de yerel
mahkeme zaman aşımından davanın ortadan kaldırılmasına karar verdi ve dava Yargıtay’a gitti.
http://haber.gazetevatan.com/0/120078/1/Haber
13
“Sende
islam‛ı görüyorum.” dediği kızları yatağa düşüren bir Mehdi(!); Adnan Oktar
Yakalandığı gece ona ikram edilen kadın
Adnan Hoca tarikatını çökerten polis operasyonu yapıldığında Adnan Hoca, o gece müridlerinin
sunduğu Elite Model Look finalisti Tuğçe ile birlikteydi
POLİS 12 Kasım gecesi Adnan Hoca tarikatına karşı operasyon başlattı. Tarikat evleri bir anda basıldı
ve tarikat lideri Adnan Hoca "uygunsuz" bir haldeyken ele geçirildi. Hoca, o gece kendisine sunulan
genç bir kızı koynuna almaya hazırlanırken yakalanmıştı.
14
Baskın sayesinde hayatı kurtulan bu genç kız Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi'nde okuyan 19 yaşındaki
Tuğçe Doras'dı. Okulun en popüler kızlarından biri olan Tuğçe, Adnan Hoca'nın yatağına giden yola ilk
adımı 1998-Elite Model Look Güzellik Yarışması'na katılarak atmıştı.
Yarışmanın 23 finalistinden biri olan Tuğçe, kamp sırasında Seçkin Pililer isimli genç kızla arkadaş
oldu. Finalde Tuğçe ilk 10'a giremedi ancak Seçkin derece alarak ikinci oldu.
İkisi de Gaye Sökmen Ajansı'nda mankenliğe başladı. Arkadaşlıkları daha da sıkılaşmıştı. Bir gün
Seçkin, erkek arkadaşından yeni ayrılan Tuğçe'yi yakışıklı, iyi giyimli ve kültürlü erkeklerle birlikte
yemeğe götürdü. Ortam hoşuna gitmişti. Buluşmalar sıklaştı. Tuğçe artık geceleri geç saatlerde eve
geliyor, cep telefonuyla uzun uzun, gizli görüşmeler yapıyordu. Ailesi huzursuzluğa kapılırken, okuldaki
arkadaşları da farkettiler değişikliği. Genç kızın, etek boyu uzamış, din derslerine olan ilgisi artmış,
elinden dini kitaplar düşmez olmuştu. Evde de sabah akşam namaz kılıyordu.
KADERİ DEĞİŞTİ
Tuğçe, birgün annesi ile birlikte Beyoğlu Muammer Karaca Tiyatrosu'nda bir panele katıldı. İşte o gün
annesi Tuğçe'nin "Adnan Hocacılar"ın arasına düştüğünü anladı. Ancak, kızını o çevreden kopmaya
ikna edemedi.
Tuğçe, artık tarikatın dini toplantılarına katılıyor, Seçkin ile birlikte "Kardeşler" denilen grupla
görüşüyordu. Sonunda Adnan Hoca'yla tanıştı. Genç kızı Silivri'deki çiftlikte gören Adnan Oktar'ın ilk
sözü, "Sende islamı görüyorum" oldu. Ve Hoca, o akşam, Tuğçe'nin Kandilli'deki villada kendisine
getirilmesini istedi. Bahadır Güven, Tuğçe'ye Adnan Hoca'ya sunulmak üzere hazırlanmasını söyledi.
Tuğçe, Adnan Hoca'nın cariyesi olacaktı. Ancak, polis baskını genç kızı bu tuzağa düşmekten kurtardı.
Gözaltına alınanlar arasında Tuğçe de vardı. İlk başta konuşmak istemedi. Ama diğer genç kızların
durumunu görünce nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü anladı. Ve tarikatın çirkin yüzünü bir bir
anlattı.
Özkan ARSLAN-Bekir BATU-Tülay ACAR (SHA)
"Çırılçıplak soyup bakıyordu.."
TUĞÇE düştüğü tuzağı şöyle anlattı:
"KULELİ, Kanlıca, Rasathane, Maltepe ve Dragos'ta evleri, villaları vardı. Bizi buradaki dini toplantılara
götürüyorlardı. Bu toplantılarda, Adnan Hoca ve Adnan Hocacılık üzerine bilgiler veriliyor, normal
cinsel ilişkinin nikah yapmadan gerçekleşirse zina olacağı anlatılıyordu. Ancak anal ve oral seksin
dince sakıncası olmadığı özellikle telkin ediliyordu.
BİR genç kızı örgüt evine getiren erkek ilk anal birleşmeyi yapıyor, daha sonra o kızı Adnan Hoca'ya
götürüyordu. Kız Adnan Hoca'nın yanında yalnız bırakılır, çırıl çıplak soyulduktan sonra sözde
muayene edilirdi. Çekinen kızlara, Adnan Hoca, "Beni doktor gibi gör, çekinme. Ben sağlıklı mısın,
diye kontrol ediyorum" derdi. Hoca "olur" verirse, kız tarikatta kalır, aksi halde örgütle ilişkisi kesilirdi."
Genç kızın tarikatın içyüzünün aydınlatılmasını sağlayan bu ifadesine, DGM'nin hazırladığı
iddianamede de yer verildi. Ve Tuğçe, bir sanıktan çok mağdur olduğu için serbest bırakıldı. Şimdi
genç manken, ailesinin onu gönderdiği bir yerde dinlenip, atlattığı tuzağın, son anda uyandığı kabusun
izlerini silmeye çalışıyor. Mesleğine ve okuluna döneceği günü bekliyor.
16 ERKEKLE YATTIM
Seks kölesi gibi kullanılan kızlardan Ş.E'in itirafları ise ibret verici boyutta. Erdilek, "Örgüt, her ay 200
milyonluk cep harçlığımın 4'te 3'ünü alırdı" diyerek başladığı ifadesini, "Ecir felsefesi, erkeğin cinsel
ilişki ile mutlu edilmesini öngörüyordu. Mutlu olan erkek, kardeşinin de mutlu olmasını sağlardı bu
15
felsefeye göre. Yani bir kız, birçok kardeşle birlikte olurdu. Ben 16 erkekle cinsel ilişkiye girdim" diye
bitiriyor.
Seçkin'in üzüntüsü
ONUNLA aynı kaderi paylaşan arkadaşı Seçkin Pililer de benzer yollarda tarikata girmiş. Tarikatın kirli
yüzünü polise anlatan Seçkin, ifadesinde Adnan Hocacılar'ın genç kızları kandırma yöntemlerini
ayrıntılarıyla anlattı. Buna göre Adnan Hocacılar, üniversite okuyan ya da medyada boy gösteren
kızların peşine düşüyor, onlarla ilişki kurup yavaş yavaş tarikata çekiyordu.
"Ahmet Abi" Adnan Hoca'nın kod adı
ADNAN Oktar'ı, kamuoyu Adnan Hoca olarak tanıdı. Gerçek adı olan Adnan Arslanoğulları, 19 harften
oluştuğu için müritlerine 19 rakamının Mehdiliğin habercisi olduğunu telkin etti. Şantaj ve seks
tarikatında, aynı zamanda peygamberimiz Hz. Muhammed'in isimlerinden biri olan "Ahmet" ismini
kullandı. Müritleri de ona hep "Ahmet Abi" diye hitap etti. Erkek müritleri, tuzaklarına düşürdükleri
kızları "Ahmet Abi"lerine götürdüler. Bazı yazı ve özellikle masonluk ile islami konulardaki kitaplarını
ise "Harun Yahya" kod adını kullanarak yayımladı. Kendisine önce Ahmet adını yakıştıran ve
Mehdiliğini ilan eden Adnan Oktar'ın "Harun Yahya" takma adı ise Hz. Musa ve Hz. İsa'nın
yardımcılarının adlarından oluşuyor.
"GÜZEL GÖĞÜSLERİ VAR"
Emre Çalıkoğlu ile U. Sait Örmen ve Sevil konuşması:
- Yengenizi misafir etmek için elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz.
- Ondan sonra biraz önce de kendisini Ahmet Abi ile tanıştırdık.
- Naber?
- İyidir, senden naber?
- Sen Abi'ye mi gittin?
- Evet ama kalbim, öne, ondan şeyimden çıkacaktı.
- Göğüslerime falan baktı, çok güzel göğüslerin var dedi.
- ...göbeğimi çok beğendi, ne güzel göbeği var bunun böyle, badem göbekli dedi, ben oradan kalktım
böyle.
- Kalktın mı?
- Evet.
- Niye?
- Çok hoşuma gitti söylediği şey.
Fırat Develioğlu ile Kemal Koç ve Bahadır Güven konuşması:
- Gitti mi, beğendi mi Ahmet Abi onu?
- Kalın karı o ya.
http://arsiv.sabah.com.tr/2000/01/15/m05.html
16
Adnan Oktar ve çetesi hakkında açılan davalar sinsice zaman aşımına uğratılmış
Zaman böyle aşıldı!
Adnan Oktar'ın 34 sanıkla birlikte yargılandığı dava, "reddi hâkim", "yetkili mahkeme" ve "suç yerinin
neresi olduğu" tartışmaları arasında 10 mahkeme dolaşırken yargılamaya "zaman" kalmadı
Lube Ayar
Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar'ın 34 sanıkla birlikte yargılandığı "Tehditle menfaat
sağlamak", "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçlarından 7 ile 18 yıl arasında ağır hapis
cezası istemiyle yargılandığı dava, "reddi hâkim", "yetkili mahkeme" ve "suç yerinin neresinin olduğu"
17
tartışmaları arasında 10 mahkeme dolaştığı için "zamanaşımı"ndan düştü.
10 Ocak 2000'de başladı
Sanık avukatları 10 Ocak 2000'de başlayan yargılama sürecinde davanın görüldüğü tüm
mahkemelerde "reddi hâkim" talebinde bulunarak zaman kazandı. Sanık avukatlarının, eski Türk Ceza
Kanunu'nun (TCK) zamanaşımını düzenleyen maddelerindeki, 'yargı yerinin değişmesi nedeniyle
verilen görevsizlik kararı zamanaşımını kesmez' hükmünü dikkate alarak yaptıkları girişimler böylece
amacına ulaştı.
Kaldırılan 1 No'lu DGM'den yola çıkıp üç DGM mahkemesinden geçen dava DGM'lerin kapatılmasının
ardından İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne geldi. Sanık avukatlarının, 'suç yerini' gerekçe
göstererek yaptıkları itirazlar üzerine, dosya dolaşmaya başladı.
Mahkeme olayların Silivri'deki villada geçtiği gerekçesiyle dosyayı Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne
gönderdi. Bu mahkeme ise, olayların Oktar'ın Beykoz'daki villasında geçtiğini belirterek, dosyayı
Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi'ne yolladı.
Olay yerine ilişkin kargaşanın çözümlenmesi için dosya ikinci kez Yargıtay'a gitti. Yargıtay ise
yargılama görevinin İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde olduğunu belirterek, dosyayı iki yıl önce
yolculuğuna başladığı yere gönderdi. Dosya geri geldiğinde sanık avukatları tekrar mahkeme heyetinin
reddini istedi. Dosyanın son durağı olan 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise, davayı zamanaşımından
düşürdü.
Bu dava bitmiştir
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdener Yurtcan, şöyle dedi: "Sık
mahkeme değiştirilmesi yargılamada ender rastlanan bir durum olduğu için, zamanaşımını kesme
yönünden yasalara bu şekilde norm konulmuyor. Yasalarda açık açık belirtilmesi gerekir. Yeni TCK'da
da böyle bir değişiklik yok. Ancak, 5 yıl olan zamanaşımı süresi, 8-12 yıla kadar uzatıldı. Bu da
devletin bireye sözüdür. 'Sen bir suç işlersen, ben bu süre içinde seni yakalarım, yargılarım, suçluysan
bunu kanıtlarım ve cezalandırırım. Bunu yapamazsam, yakanı bırakırım gidersin' demektir. Fakat,
uzatılan bu zamanaşımı süresi, yeni TCK'nın yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005'ten sonra açılan davalar
için geçerli olacak. Bu nedenle Adnan Hoca davası artık bitmiştir."
'Adnan Hoca' davası nedir?
Davanın iddianemesine göre, Oktar'a bağlı iki konsey bulunuyor. Erkeklerden oluşan '7 İmam Kardeş'
ve kadınlardan oluşan '3 İmam Bacı' adındaki bu gruplar, Oktar'ın siyasetçiler, bürokratlar ve
sosyetenin ünlü isimleriyle bağlantısını sağlıyorlar. 40'a yakın ev ve villada ikamet eden örgüt üyelerin
kandırdığı genç kızlar, Oktar'ın 'cinsel sömürü düzeni'nin kurbanı oluyorlar. Üniversiteli kızlar dışında,
örgüte seks amacıyla sokulan ünlü manken ve sanatçıları ise kendi aralarında 'motor' olarak
adlandırıyor. Sanıklar, bu kişilerle cinsel birliktelikleri sırasında gizli kamerayla çektikleri görüntüleri
'tehdit' unsuru olarak kullanıyor.
Adnan Oktar dosyasının 5 yıllık serüveni
18
30 Kasım 2005 Çarşamba
http://www.milliyet.com.tr/2005/11/30/guncel/gun00.html
19
Adnan'cıları tam iki bin polis bastı
Nihayet
En büyük şantaj çetesine geceyarısı darbesi
2000 polis aynı anda 45 evi bastı
DGM'nin isteği üzerine polisin şok baskınına uğrayan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan
Oktar, yani nam-ı diğer Adnan Hoca ve 75 müridi gözaltına alındı. Adnan Hoca'nın ve müritlerinin
evlerinde yapılan aramalarda, ünlü isimlere şantaj için hazırlanmış çok sayıda video kaseti, fotoğraf ve
belge ele geçirildi, bilgisayarlara el konuldu.
20
İSTANBUL'da önceki geceyarısı, DGM'nin talebi üzerine Adnan Hocacılara yönelik çete operasyonu
düzenleyen polis, şantaj ve tehdit şebekesi kurmakla suçlanan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı
Adnan Oktar ve 75 müridini gözaltına aldı. Yaklaşık 2000 polisin katıldığı operasyonda, 45 ayrı adrese
aynı anda baskın yapıldı. Birbirleriyle haberleşme fırsatı verilmeden gözaltına alınan alınan Bilim
Araştırma Vakfı üyelerinin evlerinde yapılan aramada, ünlü isimlere şantaj için hazırlanmış çok sayıda
video kaseti, fotoğraf ve belge ele geçirildiği, bilgisayarlara el konulduğu bildirildi.
SEKS TUZAĞI KURMUŞLAR
Adnan Hoca ve müritlerinin, son dönemde eski İstanbul Valilerinden biri ile yine İstanbul'da görev
yapmış eski bir emniyet müdürüne seks tuzağı kurdukları iddia edildi. Her 2 bürokrata da kadın
yollayıp, sevişirken gizli kameralarla aldıkları görüntülerle şantaj yaptıkları öne sürüldü. Hocacıların,
zengin ailelerin kızlarını da, kendilerine ait lüks yatlarda seks tuzağına üşürüp çıplak fotoğraflarını
çektiklerini, bu fotoğraflarla ailelerine şantaj yaptıkları bildirildi. Adnan Hoca'nın müritlerinin, geçtiğimiz
eylül ayında Ceylan İntercontinental Otel'de tartıştıkları DYP İstanbul Eski İl Başkanı ve Milletvekili
Celal Adan'ın 14 yaşındaki çocuğunun arkadaşlarının ev adreslerini tespit ettikleri, babasıyla ilgili iftira
dolu mektuplar gönderdikleri ileri sürüldü.
TORBALAR DOLUSU BELGE
Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Tarkan Yavaş, Sekreter Adnan Tınarlıoğlu, Vakıf sözcüsü Bahadır
Güven, yönetimde görevliÖzgür Polat, Fırat Develioğlu'nun da gözaltına alındığı operasyonların,
vakfın Türkiye genelindeki üyelerine yönelik de sürdürüldüğü, bu nedenle başka illerde de gözaltına
alınanlar olduğu öğrenildi. Vakıf üyelerinin kullandığı Silivri Fenerköy'deki Pembe Köşk adlı çiftliğe de
dün sabah saatlerinde baskın yapıldı. 40 dönüm ormanlık arazi üzerindeki, atların, ahırların bulunduğu
çiftlikteki torbalar dolusu belgeye el konuldu. Bu arada operasyonu haber alarak yurtdışına kaçmaya
çalışan bir kişinin de Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alındığı öğrenildi.
ADNAN HOCA EMNİYET'TE
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e 20 Kasım 1999 tarihinde Ankara Atatürk Spor Salonu'nda
yapılacak büyük kongre öncesi destek kararı alan Bilim Araştırma Vakfı'nın Fahri Başkanı,Adnan Hoca
lákaplı Adnan Oktar'ın, Kandilli sırtlarındaki 30 dönüm arazi üzerindeki evini, önceki gece 03.00
sıralarında Terörle Mücadele ile Organize Suçlar ve Silah kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekipler
bastı. Evin çevresinde 30 kadar polis güvenlik önlemi aldı. Adnan Oktar'ın saray yavrusu gibi evinde
arama sabaha kadar sürdü. Gözaltına alınan Adnan Oktar,sabah saatlerinde önce Beylerbeyi'ndeki
Sabancı Polis Karakolu'na, ardından da 09.00 sıralarında Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü'ne
getirildi.
DİSKETLER İNCELENİYOR
Bilim Araştırma Vakfı'nın Fatih'teki merkezinden ve üyelerin evlerinden elde edilen dosya, kitap, kaset
ve disketlerin de incelenmesine başlandı. Vakıf Başkanı Adnan Oktar ile diğer üyelerin avukatları da
sabah saatlerinde geldikleri Emniyet Müdürlüğü'nde, müvekkilleri hakkında bilgi edinememekten
yakındılar. Çok sayıda avukat, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı
nezdinde girişimlerini sürdürürken, şu ana kadar henüz bir sonuç alamadılar. Bu arada, Organize
Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nün bulunduğu B Blok'taki girişte bekleyen basın
mensupları da, bu operasyon çerçevesinde dışarı çıkarıldı. Basın mensuplarının, tekrar içeri
girmemeleri için B Blok önüne bir çevik kuvvet birimi yerleştirildi.
Gözaltında
21
Şok baskında gözaltına alınan Adnan Hoca lakaplı, Adnan Oktar'ın başı dertten kurtulmuyor. İstanbul
DGM tarafından Ümmetçilik propagandası yaparak milli duyguları zedelemekle suçlanan Adnan Oktar
1986 yılında tutuklandı. 10 ay cezaevinde yattı. Adnan Oktar, 8 Temmuz 1991'de, İzmir Altınyunus'ta
gözaltına alındı. Polis gözetiminde İstanbul'a getirilen Adnan Hoca'nın Ortaköy'deki evinde arama
yapıldı. Kütüphanesinde jelatin kağıdına sarılı olarak 4 gram kokain bulundu. Adnan Oktar, İstanbul
Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi'nde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hakkında,
uyuşturucu madde kullanmak suçundan İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 5 yıla kadar hapis
istemiyle dava açıldı. Mahkeme aşamasında, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu'ndan gelen raporla,
Adnan Hoca'nın kanında 5 miligram kokain artığı bulunduğu ortaya çıktı. 1993 yılında delil
yetersizliğinden beraat etti.
Kapalı Zarf operasyonu
İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, Adnan Hocacılar'a yönelik baskınlarda, terör
operasyonlarında kullanılan ve 'Kapalı Zarf' adı verilen yöntemi uyguladıklarını açıkladı. Hasan
Özdemir'in, Türkiye'deki gelmiş geçmiş en büyük çete operasyonu olarak nitelediği baskınlar
başlamadan önce, adreslere gidecek amirlerle çok gizli bir toplantı yapıldı. Operasyonu yönetecek
amirlere, gidecekleri adresler kapalı zarflar içinde teslim edildi. Zarfları, operesyon başlamadan yarım
saat önce açmaları için amirler uyarıldı. Birimlerin başındaki amirlerin, operasyon başladıktan sonra
birbirleriyle telsiz ve telefon görüşmeleri yapması da kesinlikle yasaklandı. 02.30'da operasyon
başlatıldı. Zarfları açan birim amirleri, kendilerine verilen adreslere baskın düzenlediler. Operasyonun
duyulmaması için, gözaltına alınan kişilerin, yakınlarıyla görüşmelerine izin verilmedi. İstanbul Emniyet
Müdürü Hasan Özdemir, geceyarısı baskınlarını, ‘‘İstanbul halkı için yaptığımız en önemli operasyon.
Bunlar bir çete. Vatandaşın, çoluğunu çocuğunu şantajla kaçırıyorlardı. Bir yılan haline gelmişlerdi.
İstanbul'un kangreniydiler’’ diye değerlendirdi. Adnan Hocacılar'ın mağdur ettiği kişilerin şantaj
nedeniyle şikáyetçi olamadığını öne süren Hasan Özdemir, ‘‘Şikáyetçi olsunlar. Kimliklerini kesinlikle
gizli tutacağız’’ sözü verdi.
3.5 saat arayıp 1 poşet götürdüler
Polis, 03.00 sıralarında, lösemi hastası olan ve başlattığı kan bağışlama kampanyasıyla gündeme
gelen Doktor Oktar Babuna'nın Erenköy Yeşillik Sokak 5 Numara'daki evine de baskın düzenledi.
Polisler, 3.5 saat süren aramadan sonra ellerinde bir poşetle evden ayrıldılar. Polis ekiplerinin evden
ayrılmasından sonra basın açıklaması yapan Doktor Oktar Babuna, ‘‘Evime gelen polisler çok kibar ve
iyi davrandılar. Onlar bizi çok sevdiklerini söylediler. Böyle bir uygulamanın neden yapıldığını
kendilerinde anlamamış. Ama ben dindar ve muhafazakár bir insanım. Geceyarısı bu şekilde evime
girilmesini hiç de doğru bulmuyorum. 75 yaşındaki babam, bu ani geliş nedeniyle rahatsızlandı.
Babama ait konferans dialarına ve bazı dini kitaplara el koydular. Bu konuyu devlet büyüklerimize
kadar ileteceğim’’ dedi. Polisin ifadesini almadığını da belirten Dr. Babuna, evine yapılan baskının
Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin evlerine yapılan baskınla ilgili olduğu yolunda duyum aldığını da
belirterek, ‘‘Ben Bilim Araştırma Vakfı'na üye değilim. Adnan Oktar'la topu topu bir iki kez görüştüm.
Ama dindar ve muhafazakár bir insan olduğumu daha önce de belirtmiştim’’ dedi.
Müritlere kelepçe
Çizgi ötesi şık giyinen, parlak ceketlerinin altından, Smith Wesson tabancalarının kabzası şişkinlik
yapan Adnan Hoca'nın yakışıklı müritleri, önceki gece düzenlenen en büyük çete operasyonuyla
yakalandılar. Bilim Araştırma Vakfı'nın en çok tanınan üyelerinden, vakfın sözcüsü Bahadır Güven (eli
silahlı), dün gözaltına alınan 75 kişinin arasındaydı. Vakfın Genel Sekreteri Adnan Tınarlıoğlu (solda
22
üste), eski başkanı Ufuk Zeytinoğlu, eski manken Gülay Pınarbaşı, Halil Müftoğlu, Burak Abacı,
sabaha karşı, ellerine kelepçe vurularak, Vatan Caddesi'ndeki Emniyet müdürlüğü'ne getirildiler.
Adnan Hocacılar: Masonların komplosu
ADNAN Hoca olarak tanınan, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan Oktar ve vakıf üyelerinin
evlerine önceki gece düzenlenen baskınlar, Bilim Araştırma Vakfı'nca ‘Hukuksuz’olarak nitelendirildi.
Vakfın gönderdiği yazılı açıklamada şöyle denildi: ‘‘BAV, kurulduğu 1990 yılından bu yana Türk
milletini bölücü ve komünist akımlara karşı fikri yönden bilinçlendirmektir. Dolayısıyla BAV'ın
hizmetlerinden rahatsız olanlar, ancak bu hedeften rahatsız olan çevrelerdir. Bunlar özellikle bir kısım
komünist odaklar ve masonik mahfillerdir. Özellikle vakfın komünist ideolojinin temeli olan
Darwinizm'in geçersizliğini Türk toplumuna duyrmayı amaçlayan faaliyetleri bu odakları ciddi biçimde
rahatsız etmiştir. ’’
13 Kasım 1999 Cumartesi
Hürriyet
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/13/156483.asp
23
Mikro kameralı seks tuzakları uzmanı: Adnan Oktar
Hürriyet Gazetesi yıllar önceki bir haberinde Adnan Oktarı deşifre etmiş. Bakın o haberde neler
yazıyor.
Haberin adı: Adnan
henüz iyileşmedi
Adnan Hoca'nın annesi Mediha Hanım 1988'de Zaman Gazetesi'ne şöyle diyordu:
Türkiye'yi tehdit eden Adnan Hoca fay hattı, 12 Kasım Cuma sabahı, Düzce Depremi'nden 16 saat
önce, polisin 'Kapalı Zarf' operasyonuyla kırıldı.
Kandilli'deki, Silivri'deki, saray görkemli yaşantıları. Trilyonluk servetin karanlık tarafları. Müritlerin
silahları. Politikacılara, işadamlarına, gazetecilere yönelik şantajları. Mikro kameralı seks tuzakları.
24
Enkaza dönen genç kızları. Cemaat içinde, oral-anal ilişki fetvaları, Adnan Hoca Depremi'nin artçı
şoklarıydı.
ÖNCÜ SARSINTILAR
Adnan Hoca Depremi'nin gelişi, 80'li yıllarda öncü sarsıntılarla sinyallerini vermişti. Annesi Mediha
Hanım, 10 Nisan 1988 tarihli Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda, '...Adnan’ım henüz tam iyileşmedi.
Hastadır o' deyip, dikkatleri oğlundaki ruhi bozukluğa çekmiş, açık açık olmasa da 'Deprem geliyor''a
getirmişti sözü.
Adnan Oktar, annesi Mediha Hanım'ı hiç haksız çıkarmadı. Aynı yıllarda bir röportajında, kendisini çok
döven üvey babasının acılar içinde öldüğünü söylerken, hem ruhundaki çatlaklara açıklık getiriyordu.
Hem de kendisinde toplanan olağanüstü güçlerin altını çiziyordu ki, bu manevranın altında mehdiliğini
ilan etme hazırlıkları yatıyordu.
19'UN UĞURU
Adnan Hoca 19 rakamının uğuruna inanıyordu. Gerçek adı Adnan Arslanoğulları, 19 harften
oluşuyordu. Ve bu 19'un Mehdiliğin habercisi anlamını taşıdığını iddia ediyordu.
Zamanla müritlerine, kıyametin yaklaştığını, Mehdi'nin ortaya çıkmak üzere olduğunu telkin etmeye
başladı.
27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi'nde, Mehdi konusuna, kendince usturuplu yaklaştı:
Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir?
Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi.
Nokta: Yaş söyleniyor mu?
Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor.
Nokta: Siz Mehdi misiniz?
Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince beni
Mehdi sanmışlar.
GÖZÜ DOLMABAHÇE SARAYI'NDA
Aynı dönemlerde Adnan Oktar, Mehdi'nin sarayda oturacağının yazıldığını söyler. Kendisinin de
Dolmabahçe Sarayı'nda oturacağını iddia eder.
Poliste verdiği ifadesinde, Mehdilik konusundaki cevapları dikkat çekici:
'Seneler önce Mehdilik konusunda bir kitap yazdım. Ancak hatayı bu kitabı yazmakla yaptım. Çünkü
dini konularda derinliğine bilgim yoktu. Arapça'yı bilmem dolayısı ile zaten gerek Kuran-ı Kerim'de,
gerekse hadislerde, dünyanın sonunda Mehdi'nin dünyaya geleceği belirtilmiştir. Ben de bu inançlar
neticesinde çalışmış olabilirim. Fakat, hadislerde bahsedildiği gibi Mehdi'nin sakallı, alnı geniş, ufak
burunlu olduğu ima edilir. Ben de fiziken buna benzediğim için müritler tarafından benzetme
yapılabileceği kanaatindeyim. Fakat bu konular eskilere dayanır. Sonradan bu inançlardan vazgeçtik.
Adnan Hoca, polis ifadesinde, bir zamanlar kendini Mehdi saydığını inkár etmez. Mehdi'nin tarifini,
kendi fiziksel görüntüsünü ve yaşını örnek olarak verir. Hem dini bilgisinin zayıflığı nedeniyle böyle bir
yanlış fikre kapıldığını söylerken hem de Arapça Kuran-ı Kerim ve hadisler okuduğuna dikkat çeker.
ARAPÇA BİLMİYOR
Oysa aynı sorgunun bir başka bölümünde şunları söyler:
.'Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.'
25
Hangisi doğru?
Adnan Oktar'ın hafızası, bir saatlik sorgulamada, söylediği yalanları hatırlayacak kadar kuvvetli
değildir.
Adnan Oktar şeriat konusundaki görüşlerini 2 Haziran 1986 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde açıklar:
'Kuran-ı Kerim'de yazdığı biçimdeki şeriata taraftarım tabii.'
Hilafet konusunda ise 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi'ne görüş bildirmiş:
HALİFEYİ HALK SEÇMELİ
'Halifeliğin kaldırılmasına gerek yoktu aslında. İslámiyette halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16
atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir
insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.'
Nurculuk hakkındaki görüşlerini 27 Ocak 1988 tarihli Zaman Gazetesi'nde anlatır:
'Cereyanlardan, mesela Nurculuk bizi çok etkileyen, çok beğendiğimiz bir akımdır. Bediüzzaman Saidi
Nursi Hazretleri'ni çok takdir eder ve eserlerinden yararlanırız. Bediüzzaman da bizim üstadımızdır.
Mürşidimizdir.'
Kıbrıslı Şeyh Nazım Kıbrısi, İstanbul'a geldiğinde Adnan Oktar'ın adamları ile görüşür.
HOCA'YA ŞEYH DESTEĞİ
Şeyh Nazım da Adnan Oktar'a 21 Ocak 1989 tarihli Güneş Gazetesi'nde yayınlanan röportajında
destek verir:
'Allah ile arasında ne gibi bir rabıta olduğu belli olmaz. Belki bir icabat saatinde dua eden olur,
başlarına bir felaket gelir. Onun için Adnan Hoca ile uğraşılmasını tavsiye etmem. Bundan sonra da
uğraşanlara bir felaket geleceğini haber veririm. Çünkü ben de bazı şeyler bilirim. Maneviyat yolunda
bazı haberlerim olur. Haber verirler.'
Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç vakittir. Abdest almadan namaz
kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar,
etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır.
Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.
Adnan Oktar
İslámiyet’te halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli
adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde
düşünürüm. Halk seçmeli.'
Adnan Oktar
Kod adı: Harun Yahya
Babası Yusuf Efendi'ydi.
Annesi Mediha Hanım. 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve
orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra
özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari
bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi
26
Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Bu okulu da yarım bıraktı. Kandilli'deki,
Dolmabahçe Sarayı yavrusu evine taşınana kadar, Ortaköy Dereboyu Caddesi'ndeki evde annesi ve
anneannesi ile birlikte yaşadı. Asıl soyadı Arslanoğulları'dır. Bazı yazı ve kitaplarında Harun Yahya
adını kullanır. Bu takma ad, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın yardımcılarının adıdır.
Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç rekáttır. Abdest almadan namaz
kılmak vaciptir.
Erkek müritler,
Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının
tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır.
Adnan Hoca müritlerinin arasında ünlü isimlerin bulunmasına özel bir itina gösterir.Bu yüzden şantaj
dahil her yola başvurmaktan çekinmez. Yukarıda Ahu Tuğba ile görüşürken çekilen fotoğrafı bu
durumun kanıtlarından
biri. Gülay Pınarbaşı’nın Adnancılar’a katılma macerası da pek tantanalı geçmiş. Kamuoyu günlerce
bu ünlü mankenin kapanmasıyla meşgul olmuştu
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/24/158846.asp
27
İntihar mı cinayet mi? Adnan Oktar'ın müridi öldürüldü mü, intihar mı etti?
İntihar mı cinayet mi anlaşılamadı gitti
Yıl 1988. Tayfun Baban, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi 2. sınıf öğrencisi. Babası da aynı
üniversitede: Matematik Profesörü Ertan Baban. Yakışıklı Tayfun, İstanbul gece hayatının popüler
delikanlılarından. Seren Serengil, Ceylan Tecimer, Nadir Ermiş gibi ünlülerle arkadaş. 4 Haziran
Cumartesi gecesi Fuat Yılmaz, Arzu ve Aslı Ermiş’le birlikte Fenerbahçe’de buluşup Yeniköy’deki bir
pizzacıya gittiler. Şamdan’da sabahın erken saatlerine kadar eğlendiler. Grup, Tayfun’u Caddebostan
Sahili’ndeki evine bıraktı. Derken, büyük bir tesadüf eseri Alman Lisesi’nden arkadaşları, Tayfun’u
kendi otomobiliyle Boğaziçi Köprüsü’nde gördü. Hem de otomobilinden inip kendini Boğaz’ın sularına
28
bırakırken... Tayfun’un cesedi bir türlü bulunamadı.
O dönemde Boğaziçi Köprüsü’ne güvenlik kameraları yerleştirilmemişti. Dolayısıyla tanık ifadeleri,
görüntülerle doğrulanamıyordu. Babası oğlunun intihar ettiğine hiç inanmadı. Çok yakın
arkadaşlarından bazılarının Adnan Hoca müridi olduğunu, oğlunu bu grubun öldürmüş olabileceğini
iddia etti. Babası hayatını oğlunu bulmaya adadı. Ancak kalbi bu üzüntüye dayanamadı ve oğlunun
kayboluşundan iki yıl sonra durdu. Emniyet ve savcılık, Tayfun’un intihar ettiğine kanaat getirdi ve
kapanan dosyası adliye arşivindeki binlerce tozlu dosyaya eklendi.
05/12/2004
Hürriyet
29
Adnan Oktar'ın Gizli Kameralı Seks Tuzaklarında Kullandığı Mikro Kamera Uzmanını Kim
Öldürdü/Öldürttü?
Adnancı'ya kurşun
Adnan Hoca'nın gizli kamera uzmanı olan adamı Serkan Ciminli, kimliği belirsiz 2 kişinin saldırısı
sonucu Bebek'te öldürüldü. Ciminli'nin kız arkadaşının da yaralandığı olayla ilgili ‘‘Piç Mahmut'' lakaplı
Ramazan Oruç'un arandığı bildirildi.
Adnan Hoca' olarak tanınan Adnan Oktar'ın en yakınındaki adamlarından biri olan elektronik uzmanı
Serkan Ciminli, önceki gece Bebek'te 2 kişinin silahlı saldırısı sonucu öldü. Yanında bulunan kız
30
arkadaşı Ebru Akyüzalp'in de yaralandığı saldırıdan sonra saldırganlar yaya olarak kaçtı. Polis olayla
ilgili çok yönlü soruşturma başlatırken, Ciminli'nin de üyesi olduğu Bilim Araştırma Vakfı yöneticileri,
‘‘Serkan vatanına miletine bağlı milliyetçi bir insandı. Bu saldırı, şahsına değil, vakfımıza yapılmış bir
saldırıdır. Kendisi şehidimizdir. Bu saldırılar bizi mücadelemizden alıkoyamaz'' dediler.
KURŞUN YAĞMURU
Pendik, Tepeören Köyü'ndeki motor dişlisi üreten Remas Fabrikası'nın sahiplerinden olan makine
mühendisi Serkan Ciminli, önceki gece saat 23.00 sıralarında, kız arkadaşı Ebru Akyüzalp'i, oturduğu
Küçükbebek Caddesi 46/4'teki evine götürdü. Ciminli ve Akyüzalp, 34 NJ 639 plakalı 5.20 lüks BMW
otomobilden inerken aniden ortaya çıkan iki kişiden biri silahını çekerek yaylım ateşi açtı. Belindeki
tabancayı çekmeye fırsat bulamadan kurşunlara hedef olan 30 yaşındaki Serkan Ciminli, otomobilinin
kapısının önüne yığılırken, 24 yaşındaki Boğaziçi Üniversitesi mezunu Ebru Akyüzalp de yaralandı.
Saldırganlar Bebek yönüne doğru koşarak uzaklaştı. Daha sonra bir otomobile binen saldırganlar
izlerini kaybettirdi. Silah sesleri üzerine olay yerine koşanlar,Ciminli'yi, kanlar içinde yerde yatarken,
bacağından yaralı olan Akyüzalp'i de sinir krizleri geçirirken buldular. Boynuna, sırtına ve karnına
isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Ciminli, hastaneye kaldırılamadan olay yerinde yaşamını yitirdi.
Bacağına isabet eden kurşunla yaralanan Akyüzalp ise Özel Levent Hastanesi'ne kaldırıldı. Kurşun
yağmuru sırasında yakındaki bazı otomobillere de mermi isabet etti.
Olay yerine gelen polisler, ölen gencin adının önce 'Mutlu Memişoğlu' olduğunu söylediler. Ancak daha
sonra 'Adnan Hoca'nın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı üyesi Serkan Ciminli olduğu
açıklandı. Olay yerinde yapılan araştırmada, 9 milimetre çapında 10 adet boş kovan bulundu. Ayrıca,
Ciminli'nin üzerinden de 7.65 milimetre çapında Browning marka bir tabanca çıktı.
AMELİYATA ALINDI
Şarkıcı Emrah'ın klibinde oynayan ve bir reklam ajansında çalıştığı öğrenilenAkyüzalp, Özel Levent
Hastanesi'nde yapılan ilk tedavinin ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne
sevkedildi. Bilgi vermekten kaçınanAkyüzalp'in, kendisine olayla ilgili bilgi sorulduğunda kahkaha
atarak gülmesi dikkat çekti. Daha sonra sakinleşen genç kız ve olayı duyar duymaz hastaneye koşan
annesi ve babası Avukat Necdet Akyüzalp, Ciminli'yi tanımadıklarını söylediler. İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu tarafından
ameliyata alınan Ebru Akyüzalp'in dizinin üzerine isabet eden kurşun çıkarıldı.
PİÇ MAHMUT ARANIYOR
Ciminli'nin geçen yıl Fenerbahçe'de otomobilinin içindeyken kurşunlandığı, şans eseri yara almadan
kurtulduğu öğrenildi. Bu kurşunlama olayının ardında,Ciminli'nin 1992 yılında 8.5 ay boyunca gizli
kamera ve elektronik aletlerle takip edip, sonunda silahlarla polise yakalattığı 'Piç Mahmut' lakaplı
Ramazan Oruçolduğunun sanıldığını belirten polis yetkilileri, Bebek'teki olaydan sonra, peşine
düştüler.
1992 yılında silah satmak isterken suçüstü yakalanan, üzerinde ve evinde biri Uzi, 8 silah bulunan
Oruç, İstanbul 3 No'lu DGM'ce 6 yıl 10 ay 15 gün ağır hapis ve 618 bin lira para cezasına
çarptırılmıştı. Bir süre cezaevinde tutuklu kalanOruç'un daha sonra tahliye edildiği bildirildi.
Bahadır Güven: Koruma istemiştik
Serkan Ciminli'nin ölmeden önce birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısını ihbar ederek yakalattığını
söyleyen arkadaşı Bahadır Güven, daha önce birlikte saldırıya uğradıklarını bu nedenle koruma
talebinde bulunduklarını söyledi.Güven, şunları anlattı: ‘‘Bundan 5 yıl kadar önce toplu silah
kaçakçılığı yapan çevresinde 'Piç Mahmut' olarak da tanınan Mahmut Ramazan Oruç'u polise ihbar
ederek yakalanmasını sağladı. Mahmut ve adamları, serbest kaldıktan yaklaşık 4 ay sonra
Fenerbahçe'de Serkan'la bana pusu kurup ateş açtılar. Oradan yara almadan kurtulmayı başardık. O
olaydan sonraSerkan ile ben koruma talebinde bulunduk. Bana koruma verilirken,Serkan'a verilmedi.
Bu olaydan yaklaşık 2 yıl sonra Serkan'a bu hain pusu kuruldu'' dedi. Serkan Ciminli'nin sürekli ölüm
tehditleri aldığını da belirtenGüven, ‘‘Yaklaşık 1 hafta önce Emniyet Müdürlüğü'ne dilekçe vererek
koruma talebinde bulunmuştu. Tahriklere kapılarak hukuk dışı yollara yönelmemize imkan yok. Polisin
konuya titizlikle eğildiğini biliyoruz. Verdiğimiz bu şehit, camiamızın çalışmalarını daha da şevkle
31
yürütmesini sağlayacaktır'' dedi.
O bizim şehidimiz
Olaydan sonra, Adnan Hoca'nın müridleri olay yerine akın etti. Bilim Araştırma Vakfı yöneticilerinden
Bahadır Güven, yaptığı açıklamada, Ciminli'yi 'Şehit' olarak niteledi. Ciminli'nin bir süredir tehdit
telefonları aldığını kaydeden Güven, ‘‘Serkan vatanına miletine bağlı milliyetçi bir insandı. Bu saldırı,
şahsına değil, vakfımıza yapılmış bir saldırıdır. Kendisi şehidimizdir. Bu saldırılar bizi mücadelemizden
alıkoyamaz. Bu cinayetin hesabı, devletin yetkili mercileri tarafından sorulacaktır. Gereğinin
yapılacağına inanıyoruz. Çok üzgünüz'' dedi.
Gizli kamera uzmanıydı
Adnan Hocacıların sadece CIA ve MOSSAD gibi gizli servislerde bulunan son derece gelişmiş
elektronik aygıtlar, kravat iğnesi büyüklüğünde video kameralarla gelişmiş ses alma cihazlarını
kullandıkları daha önce kamuoyuna yansıyan olaylarda ortaya çıkmıştı. Adnan Hoca grubunun,
düşmanlarını etkisiz hale getirmek için modern teknolojiyi kullandıkları da biliniyordu.
Gizli kameralar konusunda uzman olan Serkan Ciminli'nin, Adnan Hoca'nın müritleri tarafından, hedef
gösterilmek istenen birçok kişinin gizli görüntüsünün çekilip basına yansıtılmasında kilit rol üstlendiği
öğrenildi.
Adnan Oktar 1990 yılında kokain kullandığı gerekçesiyle polis tarafından yakalanıp, mahkemeye sevk
edilmişti. Olaydan sonra müritlir, Oktar için'Kokain kullanıyor' raporu veren kurum Başkanı Prof. Adnan
Ziyalar'ı hedef almışlardı. Değişik kimliklerle Ziyalar'a başvurarak sahte rapor talep eden ve para
karşılığında raporları aldıklarını öne süren müritler, bu görüşmeleri casus kameralarla kayıt ettiler. Bu
görüntüler daha sonra savcılığa verilirken Prof. Dr.Adnan Ziyalar hakkında soruşturma açıldı.
Adnan Hoca'nın müritleri, bir başka düşmanlarını da silah pazarlığı yaparken tuzağa düşürdüler. 'Piç
Mahmut' lakaplı Ramazan Oruç, dedektiflere silah satmak isterken düzenlenen operasyon sonucu 4'ü
14'lü Browning 7 otomatik tabanca, 1 tane tek mermi atan kalem tabanca ve 1 İsrail yapısı Uzi olmak
üzere toplam 9 silah yakalandı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sevk edilen Ramazan Oruç, tutuklandı.
Adnan Hoca'nın müritlerinden Serhan Çevik, gruptan ayrılıp kendi örgütünü kurunca bir numaralı
düşman haline geldi. Oktar'ın 'Kızıl İmam' dediği Çevik'in bazı gençleri kendi tarafında çekmesi Adnan
Hoca ve müritlerini kızdırdı. Çok sayıda silahla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan
Ramazan Oruç'un aslında Adnan Hoca'nın direkt düşmanı olmadığı ancak 'Kızıl İmamcılar' ile yakın
işbirliği halinde olması ve Kızıl İmam'a 'Lojistik destek' sağlaması 'Piç Mahmut'un hedef haline
gelmesine yol açtığı bildirildi.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-19242
32
Adnan Oktar'ın müridi üniversiteli kız neden intihar etti?
Adnan Oktar'ın Vistül Ayerdem adlı müridi, bir apartmanın 11'inci katından atlayıp intihar etmişti.
Ayerdem'in neden intihar ettiği bunca yıl sonra bile hala aydınlatılamadı.
Hatırlanacağı üzere Adnan Oktar'ın bir de erkek müridi intihar etmişti. İntihar yöntemi olarak da bir
gece yarısı kendisini Boğaziçi köprüsünden atmayı tercih etmişti.
İntihar eden gencin babası ise oğlunun Adnan Oktar'dan ve cemaatinden ayrıldıktan on beş gün sonra
cemaat üyesi yakın arkadaşları tarafından köprüden atıldığını iddia etmiş ve bunu ispat niteliğinde
ciddi deliller sunmuştu.
Adnan Oktar'ın müritleri neden intihar ediyorlar?
Hadiseler basına yansımış, köprüden atlayan gencin cesedi bulunamamıştı. O zamanlarda köprüde
33
güvenlik kameralarının da bulunmayışı işi iyice çıkmaza sokmuş ve emniyet birimleri "intihar" diyerek
dosyayı kapatmıştı.
Ama üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen 11. kattan atlayarak feci şekilde yaşamına son
veren Vistül Ayerdem'i böyle bir sona iten sebep ya da sebeplerin ne olduğu hala meydana
çıkartılamadı. Akıllara Adnan Oktar'ın Emniyetteki ifadelerindeki itiraflar geldi. Oktar, cemaatinden
ayrılanlara ciddi sıkıntılar verdiklerini de itiraf etmişti...
Müritleri Adnan Oktar'ın bütün sapıklıklarını tek tek
34
anlattılar
ÇIPLAK NAMAZ, SEVAP İÇİN SEKS
Adnan Oktar ve beraberindeki 21 sanık hakkında İstanbul 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
7 mağdurun iddianamede yer alan ifadelerine göre
‘Adnan Hoca grubu’nda çıplak namaz kılınıyor, ’sevap için’ cinsel ilişkiye giriliyor.
Suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde
yargılanan ve 3 yıl hapse mahkum edilen Adnan Oktar hakkında, aynı suçtan yeni bir dava açıldı.
Adnan Oktar ile ilgili soruşturma, 2006 yılının Kasım ayında polise gelen bir ihbar telefonu ile başladı.
Çocuklarının ellerinden alındığını ileri süren aileler, o yıllarda milletvekili olan
Emin Şirin’e mektuplar yazdı.
Şirin daha sonra bu mektupları polise yolladı. Ardından da, polise bir ihbar mektubu geldi. Savcılıktan
alınan izin ile Oktar ve adamları hakkında teknik ve fiziki takip başladı. Polis daha sonra mağdur olan 7
kişiye ulaştı ve ifadelerini aldı. Ancak bu kez, ilk operasyondan farklı bir yöntem uygulandı. Adnan
Oktar’dan şikayetçi olan manken Ebru Şimşek’in başına gelenlerin, yeni müştekilerin başına
gelmemesi için isimleri gizli tutuldu ve gizli tanık statüsü ile ifade vermeleri sağlandı. Gizli tanık olan bu
kişilerin iddiaları, dosyaya eklendi.
Aileler şikayetçi oldu
Yapılan soruşturma neticesinde hazırlanan iddianamede Lütfiye Semin Babuna, Türkan Akyüzalp,
Fatma Emel Tezyapar, Firdes Işıldar ve Ünal Uyguç şikayetçi olarak yer aldı. Mihrinaz Tuba Babuna,
Ebru Altan Akyüzalp ve Ece Koç Uyguç mağdur olarak gösterildi. Adnan Oktar, Altuğ Müştak Berker,
Ali Soner Koyuncu, Bora Yıldız, Bedri Edis Yılmaz, Erkan Seyhan, Gökalp Barlan, Hasan Basri Güner,
Halil Hilmi Müftüoğlu, İbrahim Tuncer, Kartal İş, Korkut Yasa, Mehmet Metin Güçyetmez, Mehmet
Noyan Orcan, Murat Terkoğlu, Seçim köse, Sedat Aktar, Seyhun Sanda, Tarkan Yavaş, Timur Ayan,
Arif Tolga Çetiner, Turgut Aksu ise sanık sıfatıyla yer aldı.
Dosya el yaktı
Suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmakla suçlanan sanıklardan Adnan Oktar
hakkında, örgüt kurup yönetmek suçlamasıyla 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istenirken, diğer 21
sanık ise örgüt üyeliği suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istendi. Yaklaşık 1 yıldır yetki
karmaşası nedeniyle elden ele dolaşan dava dosası, Yargıtay tarafından İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesi’ne dava açılması için gönderildi. Dosyayı tekrar alan mahkeme ise geçtiğimiz hafta
iddianameyi kabul ederek Adnan Oktar ve 21 sanık hakkında dava açtı.
Polisin 3 yıl südürdüğü teknik takip sonucunda dava dosyasına giren detaylara ise VATAN ulaştı.
Dava dosyasına giren gizli tanık ifadelerine göre, Adnan Oktar grubunda cinsel sapkınlık içeren ekipler
kurdurmuş. Gizli tanık 2’nin ifadesinde, grubun farklı cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için
Mustafa Kemal Gül isimli sanığın kontrolünde bir ekip kurdurduğu ve bu ekibin ekibin yaşı küçük
çocukların da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzları ve sosyal mevkileriyle etkileyip
gruplarına kattıkları öne sürülüyor. Gizli tanık, gruba katılan kızlarla doğal olmayan yöntemlerle cinsel
ilişkiye giren örgüt üyelerinin, bu cinsel birleşmeye ise “ecir” adını verdikleri ve bir ibadet şekli olarak
uyguladıklarını anlatıyor. Gruptakilerin aynı zamanda bu cinsel birleşme görüntülerini de gizli kamera
ile kaydedip ileride örgütleri aleyhine konuşulmasını ve gruptan ayrılmalarını engellemek için
kullandıklarını iddia ediyor.
Çıplak namaz
Bir gizli tanık ifadesinde Oktar’ın, yanında gelen şahıslarla yapmış olduğu görüşmelerde, “Anne babayı
35
ve çocuğu sevmek Allah’a şirk koşmaktır, beni (Adnan OKTAR) sevin, bana itaat edin” dediğini iddia
etti. Adnan Oktar ve tarikatı tarafından zarar gördüğünü iddia eden ve soruşturmada gizli tanık olarak
ifade veren “Gizli tanık1”, bir konuşmasında Adnan Oktar’a kendisinin mehdi olup olmadığını
sorduğunu, bütün işaretlerin kendisini Mehdi olarak gösterdiğini söylediğini öne sürdü. Gizli tanık 1
soruşturmada verdiği ifadesinde, grupta günde 2 vakit, sabah ve akşam 2’şer rekat şortla ve başı açık
veya çıplak namaz kılındığını, namazlarda dua okunmadığını, sadece Allah’ın adının zikredildiğini
anlattı.
Gizli tanık 1, Adnan Oktar’nın konuşmalarında Peygamberimizin aynı gece 9 kadınla birlikte olduğunu,
içki sofralarında içki içtiğini, sahabelerin çoğunun aptal olduğunu, kardeşlerin daha üstün olduğunu
söylediğini de iddia etti.
Kafirlik testi
Gizli tanık 2, Oktar’ın nedenini soranlara “Git anne veya babana Kuran’a göre hırsızlık yapanın kolunu
kesmek, çok eşlilik, İslam hakimiyeti, münafıklık yapanların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesmek
gibi sorular sor. Eğerbunlara inandıklarını söylerlerse o zaman onları deneyebiliriz, hayır derlerse anla
ki kafirlerdir” dediğini anlattı.
Hastalık kaptım
Soruşturmada ifade veren bir başka gizlli tanık ise, 16 yaşındayken Adnan Oktar’ın grubundan
olduğunu daha sonra öğrendiği bir şahısla tanıştığını, bu şahsın kendisine dini konularda telkinlerde
bulunduğunu söyledi. Daha sonra 18 yaşından küçük olduğu dönemde erkek arkadaşı olan şahsın
kendisine gruptaki kardeşlerle cinsel açıdan birlikte olması halinde, Allah katında büyük sevap
işleyeceğini, onlarla birlikte olmasını söylediğini anlatan Gizli tanık 3, grup üyesi anlarca kişiyle oral ve
anal yollardan cinsel ilişkiye girdiğini öne sürdü. Gizli tanık, bu ilişkiler nedeniyle cinsel hastalıklara
yakalandığını ve bu amaçla tedaviler gördüğünü anlattı.
‘Sapıksın, dengen bozuk’
Adnan Oktar ile ilgili düzenlenen soruşturma dosyasına, gruptakiler ve alileleri arasındaki telefon
görüşmeleri de girdi. Bu görüşmelerinden birisinde anneannesi Lütfiye Semin Babuna ile telefonda
konuşan Yaşar Emre Ertüzün, eve geri dönmesini isteyen yaşlı kadına “Ulan sen yani anneanne bak 3
gram aklın var, huzur evlerinde sürünürsün” şeklinde cevap veriyor. Bir başka konuşmasına yine
Ertüzün, “Bak oraya gelirsem dünyayı dar ederim size, sen tacizci ve sapık olduğun için dengen
bozuk” hakaretler yağdırıyor.
Aileler kendini kaybetmiş
Adnan Oktar ve grubu tarafından çocuklarının kendilerinden soğutulurak gruba katıldığı yönünde
şikayetçi olan ailelerin, çocukları ile yaptıkları görüşmeleri kendi imkanları ile kaydettikleri ve daha
sonra bu kayıtları polise teslim ettikleri de ortaya çıktı. Görüşmelerin tamamında genel olarak kızların
ailelerini arayarak aileleri üzerinde psikolojik baskılar yapmaya çalıştıkları ve ağza alınmayacak
derecede ağır küfürler ederek ve olmamış olayları grubun etkisiyle olmuş gibi anlattıkları belirlendi.
Ailelerine iftiralarda bulunan çocukların, ailelerinin çevrelerinde olan itibarlarına gölge düşürmeye
çalıştıkları da soruşturma dosyasında yer aldı.
Hayvanlarla konuşuyormuş
Gizli tanık 3, ifadesinde gruptakilerin Ortadoğu’ya İslam’ın hakim olacağı ve Antalya bölgesinden
Tevrat’ın en eski halinin çıkacağını bunun da Kuran-ı Kerim ile aynı olacağı yönünde konuşmalar
yaptıklarını söyledi. Gruptakilerin, Adnan Hoca’yı hayvanlarla konuşurken gördüklerini de söylediklerini
anlatan gizli tanık, bu şeklide Adnan Oktar’ın mehdi gibi gösterilmeye çalışıldığını belirtti.
O Allah’ın korumasında
Telefon konuşmalarından birisinde de Oktar Babuna, Ediz isimli bir şahıs ile görüşüyor. Telefonda,
36
Adnan Oktar’a ait bir internet sitesini kastederek kendisi aleyhinde yayın yapmasının hoş bir durum
olmadığını anlatan Ediz, “Onun hakkından geleceğim” diyor. Bunun üzerine Babuna, “Kimsenin
hakkından gelemezsin. O, Allah’ın korumasında” diyor.
http://www.kanaldhaber.com.tr/Haber/Yasam-34/Ciplak-namaz-sevap-icin-seks-5167.aspx
Adnan Oktar'ın müritleri bütün sapıklıklarını tek tek anlattılar
Adnan Hoca sırrı çözüldü
DGM'de verdiği ifadede ve cezaevinden yaptığı açıklamalarda hakkındaki iddiaları reddeden "Adnan
Hoca" lakaplı Adnan Oktar'ın cemaati çözüldü. Adnan Hoca'nın en yakınında yer alan müritler, finans
kaynaklarını ve sapık ilişkileri en ince ayrıntısına kadar anlattı.
Yaptıkları şantajlarla sık sık gündeme gelen Adnan Hocacıların en büyük finans kaynağını, müritlerin
kurduğu şirketler ve zengin müritlerin yaptığı katkıların oluşturduğu ortaya çıktı. Adnan Hoca'nın
muhasebecisi Emre Nil, kendileriyle bağlantılı olan şirketlerin isimlerini ve mali durumlarını polise
anlattı.
Emre Nil, cemaatle bağlantılı Koruçam Ağaç Fabrikası, Atik İnşaat, Tekap Aydınlatma, İDEA, İnter
İtems, Rota Hukuk Bürosu, Uzman Kozmetik, AB Ticaret, Farnese, Memişoğlu Makine, Horoz İnşaat,
Bora Bozca'nın Ziverbey'deki mermer şirketi ve Alfa firmasından cemaate para aktarıldığını söyledi.
Bu firmaların gelirinin ya tamamının ya da bir kısmının cemaate verildiğini belirten Emre Nil, kriz
nedeniyle son yıllarda dışa da açıldıklarını vurguladı.
Emre Nil, Kazakistan'ın başkenti Almaata'da cemaat mensubu Zafer Fırat'a ait elektrik armatürleri
satan Global Limited Şirketi, Moskova'da Altaç Çakmak'ın kurduğu Rustektürk şirketi, Suudi
Arabistan'da Abdulaziz El Dahil adına kurulan şirket ve bir ay önce ABD'de Minnesota eyaletinde Can
Apay'ın seramik satmak için kurduğu şirketlerden para geldiğini bildirdi.
http://www.milliyet.com.tr/2000/01/14/haber/hab01.html
37
Adnan Oktar'dan "Motor" denilen kadın müritlerine; "Günah değil ulvi bir hizmet yapıyorsunuz."
Adnanlının Meclis hedefi
Adnan Hoca ve müritlerinin, dokunulmazlık zırhına bürünerek fikirlerini daha rahat yaymak için
TBMM'ye girmeye çalıştıkları, parti olarak da DYP'yi seçtikleri öğrenildi
İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şubesi'nde gözaltında tutulan Adnan Hocacılar'ın,
fikirlerini yaymak için TBMM'ye girmek ve dokunulmazlık kalkanından yararlanmak istediği, ancak
yaşam tarzları FP ile uyuşmadığı için DYP'yi seçtikleri öğrenildi. Adnan Hocacılar'ın adının son
zamanlarda sık sık DYP İstanbul İl Yönetimi ile birlikte anılması ve şantaj yaptıkları politikacılar
38
arasında muhaliflerden Mehmet Ağar, Meral Akşener ve Celal Adan'ın bulunmasının da bunun
göstergesi olduğu kaydedildi.
Çiller kanadına yakınlığıyla tanınan Ersin ve Ersen Alacadağ kardeşlerin, Adnan Hoca'nın uzun
zamandır müriti oldukları iddia edilirken ağabey Ersin Alacadağ'ın yeni yapılacak olan Kadıköy İlçe
Kongresi'ne kadar istifa etmediği takdirde il delgesi olarak kalacağı belirtildi. Son yapılan DYP İstanbul
il kongresinden önce İl Gençlik Kolları Başkanı olan Ersen Alacadağ'ın kanalıyla Adnan Hoca'nın
muritlerinin DYP'ye kaydırılmak istendiğini de iddia edildi.
ŞANTAJ
Zengin müritlerinden ve şantaj yaptığı kişilerden aldığı paralarla, manken Gülay Pınarbaşı'nın gözdesi
olduğu 5 kişilik harem kuran, tarihi eserlerle dolu 'saray yavrusu gibi' evler alan Adnan Oktar'ın da
şantaj malzemelerini, ADB'den kredi kartıyla kiralanan şifreli bir web sitesinde depoladığı belirlendi.
Tarikatın, bu yöntemi güvenlik için tercih ettiği, sitedeki bigi ve görüntülerin, şantaj bittikten sonra imha
edildiği ortaya çıktı. Öte yandan, Adnan Hoca'nın evlerine düzenlenen baskında bulunan tarihi
eserlerle, süper lüks otomobillerine polis tarafından el kondu. Bu malların, sözde tarikatın para
kaynakları belirleninceye kadar tutulacağı bildirildi.
Adnan Hoca'nın bayan müritlerini iki gruba ayırdığı da öğrenildi. Birinci gruba, tarikata yeni giren genç
kızların yer aldığı ve onlara çok saygılı davranıldığı, "bacı" diye hitap edildiği, "el sürülmediği" belirtildi.
Aradan belirli bir süre geçip, karşılıklı güven ortamı oluşunca, bu genç kızların şantaj malzemesi olarak
kullanıldığı anlaşıldı. Adnan Hoca'nın, nüfuslu erkeklere şantaj yapmak için "yem" olarak kullandığı bu
kızlara, "Size günah işliyormuşsunuz gibi gelebilir. Ama biz ulvi bir hizmet veriyoruz. Allah katında
sevaba gireceksiniz" dediği de ifade edildi. Ancak, sürekli cinsel ilişkiye zorlanan bu kızların
arkasından "motor" diye konuşulduğu ileri sürüldü.
12 MÜRİT SERBEST
Bu arada, İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ndeki işlemleri
tamamlandıktan sonra İstanbul DGM'ye sevkedilen Melisa Baykal, Beyza Bayraktar, Naciye Billur
Güven, Ebru Yılmaz Atilla, Banu Şener, Banu Fişek, Ebru Akyüzalp, Zeynep Derelioğlu, Ulviye Didem
Ürer, Aslıhan Hantal, Serbülent Özgiray ve Yakup Balaman DGM Cumhuriyet Savcıları Ahmet Gürses
ve Mehmet Süslü tarafından sorgulandı ve serbest bırakıldı.
DYP'li Alacadağ mürit çıktı
ADNANLI saltanatının müritleri arasında iş ve moda dünyasının dışında politikadan da isimler var.
DYP'de geçtiğimiz hafta yapılan İstanbul İl Kongresi öncesine kadar Teşkilattan Sorumlu Başkan
Yardımcısı olarak görev yapan Ersin Alacadağ ile İl Gençlik Kolları Başkanı olan kardeşi Ersen
Alacadağ'ın Adnan Hoca'nın müritleri arasında bulunduğu belirlendi. Kadıköy DYP'den 31.sıradan il
delegesi olan Ersin Alacadağ, son yapılan İstanbul il başkanlığı seçimlerinde teşkilat başkan
yardımcısı görevine tekrar seçilemedi. Şu anda DYP'de il delegesi olan ve Emniyet Müdürlüğü'ndeki
sorgusu bittikten sonra, serbest kalması durumunda partisindeki görevine geri dönecek olan Ersin
Alacadağ, aynı zamanda Kültür eski Bakanlarından Namık Kemal Zeybek'in de damadı. Çiller,
kanadına yakınlığıyla tanınan Ersin ve Ersen Alacadağ kardeşlerin, Adnan Hoca'nın uzun zamandır
müriti oldukları iddia edilirken ağabey Ersin Alacadağ'ın yeni yapılacak olan Kadıköy İlçe Kongresi'ne
kadar istifa etmediği takdirde il delgesi olarak kalacağı belirtildi.
Son yapılan DYP İstanbul il kongresinden önce İl Gençlik Kolları Başkanı olan Ersen Alacadağ'ın
kanalıyla Adnan Hoca'nın muritlerinin DYP'ye kaydırılmak istendiği de iddia edildi.
Prensi aranıyor
POLİSİN, Silivri'deki çiftliğe düzenlenen Operasyondan son anda kurtulan Bahadır Güven'i her yerde
aradığı bildirildi. Tarikat içinde "Prens" olarak anılan Bahadır Güven'in, bütün para akışını
kontrol ettiği ve Adnan Hoca'nın servetini yönettiği anlaşıldı. Adnan Oktar'ı da yönlendirdiği,
39
hatta "sembol" olarak kullandığı söylenen Bahadır Güven'in kasa görevini sürdürdüğü
kaydedildi. Gözaltındaki Fırat Develioğlu'nun, tarikatta Bahadır Güven'den sonra "ikinci adam"
olduğu, tarikatın yapısı, hiyerarşisi ve para kaynakları hakkında itiraflarda bulunduğu öğrenildi.
Develioğlu ile Güven'in şirketlerinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden önemli ihaleler aldığı da
belirlendi.
Veli SARIBOĞA
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/17/g17.html
40
Seks objesine dönüştürülen kızlar... Çırılçıplak namazlar... Ne yaptığını zan ediyorsun sen Adnan
Oktar?
Adnan Hoca davasında şok ifadeler
Grubun tuzağına düştüğünü iddia eden kızların ifadeleri
tüyler ürpertiyor.
Bilim Araştırma Vakfı adı altında faaliyet gösteren, Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar ve adamlarının
ağına düşerek yıllarca yanlarında kalan bir genç kızın “gizli tanık” olarak verdiği ifade cemaatin
41
içyüzünü ortaya çıkardı. Seks objesine dönüştürülen genç kızın, hazırlanan iddianamedeki ifadesi
tüyler ürpertti.
SUÇ işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından daha önce yargılanan ve 3 yıl hapse
mahkûm edilen Adnan Oktar hakkında, İstanbul Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı yine aynı suçtan
yeni bir iddianame hazırladı. Adnan Oktar ile ilgili soruşturma, 2006 yılının Kasımayında polise gelen
bir ihbar telefonu ile başladı.
İddianamede, Bilim Araştırma Vakfı’nın onursal başkanı Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar’ın,
“Suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek” suçlarından 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istendi.
İddianamede şikâyetçi olarak Lütfiye Semin Babuna, Türkan Akyüzalp, Fatma Emel Tezyapar, Firdes
Işıldar, Ünal Uyguç yer alırken, Mihrinaz Tuba Babuna, Ebru Altan Akyüzalp, Ece Koç Uyguç mağdur
olarak gösterildi. İddianamede şikâyetçilerin ifadelerine yer verilirken, Adnan Oktar liderliğindeki suç
örgütünün genç kızları ailelerinden alıp kopardığı, eğitimleri ve öğrenimlerini yarım bırakmalarına
sebep olunduğu anlatıldı. Oktar ile örgüte üye olmakla suçlanan 28 sanığın yargılanması istenilen
iddianamedeki 3 nolu gizli tanığın ifadesi ise korkunç. O dönemde 16 yaşında olan gizli tanık,
yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
ÇIRILÇIPLAK NAMAZ!
“16 yaşımdayken biriyle tanıştım. Sonradan Adnan Hocacılar’dan olduğunu öğrendim. Dini telkinlerde
bulunarak, namaz kılmam gerektiğini, ancak bu namazın herkes tarafından bilindiği şekilde değil de
günde iki vakit, sabah akşam ikişer rekat şeklinde ve her rekatta birkaç kelime kullanmak suretiyle
kılabileceğimi söyledi. Hatta çırılçıplak da namaz kılabileceğimi söyledi.”
42 KİŞİYLE İLİŞKİ
Kısa bir süre sonra erkek arkadaşının kendisini bu grubun üyelerinin kaldığı evlere götürmeye
başladığını, ancak kimliğinin açığa çıkmasını önlemek amacıyla adını söyleyemediğini anlatan gizli
tanık, şu bilgileri verdi:
“Onun telkinleri sonucunda gruptaki kardeşlerle cinsel açıdan birlikte olmam halinde Allah katında
büyük bir sevap işleyeceğime inandım. Bu dönemde grup üyesi 42 kişiyle oral ve anal yollardan cinsel
ilişkiye girdim. Cinsel hastalıklara yakalandım, tedavi gördüm. Grubun içerisinde, cariye olarak
nitelendirilen kızların evine gidip gelmeye başladım. Abi diye bildiğimiz Adnan Hoca’nın yazdığı
kitapları sürekli okudum.Kardeşler olarak bildiğimiz grup üyelerinin evlerinde cinsel ilişkiye girdik. 7 kız
da erkek kardeşlerle sürekli ilişkiye giriyordu. Hatta ilişkiye girdiğimizde başka erkekler odalara rahatça
girip çıkıyordu.”
Grup evlerinde Adnan Hoca’dan ‘100 senede bir gelen kurtarıcı ve mehdi’ olarak bahsedildiğini
belirten gizli tanık, “İlişkiye girmemiz halinde bunun kardeşlere hizmet olduğu ve karşılığının da öbür
dünyada görüleceği belirtiliyordu. Onların arasından ayrılmam halinde cehenneme gideceğim
söylenerek manevi baskı altına alınıyordum”diye konuştu.
‘Versace’ marka koltuklar
Gizli tanık, gruba ait evlerde kullanılan koltukların genelde Versace marka olduğunu ve altın varaklı
aynalar, plazma televizyonlar ile döşendiğini bildirdi.
Gizli tanık böylelikle evlere lüks ve cazip bir hava verildiğini belirterek, “Özellikle yatak odalarında
yatağın karşısında aynalı dolap bulunuyordu Bunun sebebi ise; kişinin kendi cinsel organına ve boyun
bölgesine bakması günahtı. Aynaya bakmak suretiyle o bölgelerin görülmesi sağlanıyordu” dedi. Gizli
tanık, Adnan Hoca ile karşılaşmasını ise şöyle anlattı: “Kardeşlerden biri açık dekolte bir elbise giyerek
gitmemizi söyledi. Adnan Hoca geldiğinde ayağa kalktık. Bizi kontrol edeceğini söyleyerek yanına
çağırdı. Elleri ile bellerimizin inceliğini kontrol edip dudağımızı aşağı itip ağzımıza baktı.”
Diğer gizli tanık ifadeleri:
2 No’lu gizli tanık: “Adnan Hoca grubunda bulunan kişiler tarafından anal ve oral
42
seks yapılıyordu. Adnan Oktar’ın hakkında açılan davalara saçma belgeler göndererek davalar
zamanaşımına uğratılıyordu. Sanayi casusluğu yapılıyordu”.
4 No’lu gizli tanık (kadın): “Grupta vajinal ilişki haram, anal ya da oral ilişki serbestti, cemaatin
üyelerine kardeşler deniyordu. Bu kişilerle de ilişkiye girmeye başladım. Adnan Oktar’dan çok
etkilenerek cemaate girdim. Din kisvesi adı altında cinsel, maddi ve manevi olarak sömüren,
psikolojimin ve vücut sağlığımın bozulmasına sebep olan Oktar’dan şikâyetçiyim”
5 No’lu gizli tanık (kadın): “Grupta anal ve oral yönlü ilişki vardı. İlişkiye girmek istemediğim için beni
Adnan Oktar’a götürdüler. Adnan Oktar söylediklerinin Allah’ın sözleri olduğunu, söylediklerini
yapmamı ve yaptığımda da çok sevap kazanacağımı telkin etti. Grup içerisinde beni gayri ahlaki
ilişkilere maruz bırakan, ellerinde resimleri ve görüntüleri olduğunu beyan ederek tehdit ve şantajla
grupta tutmaya çalışan ve mehdi olduğunu iddia eden Adnan Oktar’dan şikâyetçiyim”.
GAZETE HABERTÜRK
http://www.haberturk.com/yasam/haber/171129-adnan-hoca-davasinda-sok-ifadeler
43
Dini duygularını sui istimal ederek kandırdıkları genç kızları bataklığa sürüklüyorlar
Kızları kurtardı
Mahkemedeki ifadelerinden çark eden ve örgüt içinde ‘‘motor’’ diye adlandırılan kızları Adnan Oktar'ı
kurtardı. Oktar'la birlikte sağ kolu diye adlandırılan Fırat Develioğlu da bırakılınca, davada tutuklu
sanık kalmadı.
ŞANTAJ çetesi kurduğu iddiasıyla 255 gündür tutuklu yargılanan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı
Adnan Oktar'ı, örgüt içinde ‘Motor’ olarak adlandırılan kızları kurtardı. Poliste ve savcılıkta, ‘‘Bizleri
44
seks kölesi gibi kullandılar’’ diyen, Adnan Oktar'la birlikte uygunsuz biçimde yakalanan Tuğçe Doras
ve Seçkin Piriler,mahkemede ifadelerinden çark ettiler. Kızlar son ifadelerinde‘‘Polis bize baskı yaptı,
bu insanlardan hiç zarar görmedik’’deyince, Adnan Oktar ve sağ kolu Fırat Develioğlu tahliye edildi.
Oktar ve Develioğlu'nun tahliyesi ile birlikte, 36 sanıklı davada tutuklu kimse kalmadı. İstanbul 1 Nolu
DGM'de görülen davaya tutuklu sanıklar Adnan Oktar, Fırat Develioğlu, tutuksuz sanıklar Mehmet
Atmaca, Emre Çalıkoğlu, Adnan Tınarlıoğlu, Cihat Gündoğdu, Alev Ulaşoğlu katıldı. Müştekiler,
gazeteci-yazar Fatih Altaylı, Tuğçe Doras, Seçkin Piriler, İlhan Ulaş, Makbire Manioğlu, Güzide
Aydoğmuş, Selma Kıral veHüseyin Can Akıncıoğlu da duruşmada hazır bulundu. 4422 sayılı Çıkar
Amaçlı Organize Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası'nın Türkiye'de nasıl uygulandığını görmek
amacıyla İngiliz, Fransız ve İtalyan avukatlar da duruşmayı izledi.
VİCDANEN ŞİKAYETÇİYİM
Müşteki Güzide Aydoğmuş ise hakimin, ‘‘Şikayetçi misiniz?’’sorusu üzerine, ‘‘Evet, evet, evet’’ diyerek
söze başladı. Kızını 15 yaşından 25 yaşına kadar göremediğini belirten Aydoğmuş, şu ifadeyi verdi:
‘‘Müslümanlığı 3-5 kişiden öğrenecek değilim. Her zaman siyah giyinen, 2 lisan bilen bu insanların
bugün hoş görünmek için beyaz giyinip ne benim ne de kızımın etrafında dolaşmasını istemiyorum.
Vicdanen şikayetçiyim ama rahat etsinler hukuken şikayetçi değilim.’’ Hakimin, ‘‘Hiç tehdit aldınız mı?’’
sorusunu gülümseyerek alaylı bir ses tonuyla cevaplayan Güzide Aydoğmuş, ‘‘Bunlar çok kibar, çok
nazik, çok tatlı çocuklar. Öyle ki; şikayetimi bu şekilde değil, farklı şekilde geri almam için öyle
telefonlar aldım ki... Tehdit almadım, kibar yaklaştılar, şikayetçi olmamamı istediler’’dedi.
Ne demişlerdi
Hoca beni elledi...
Adnan Oktar'ı ifade değiştirerek kurtaran Tuğçe Doras, polisteki ifadesinde şöyle demişti: ‘‘Bahadır
bana anal seks yapmak istediğini söyledi. Nedenini sorunca, evlilik bağımız olmadığı için normal seks
yapmamızın günah olduğunu, anal seksin ise helal olduğunu söyledi. Bunu istemedim ama oral seksi
kabul ettim. Ebru Akyüzalp ve Ersin Alacadağ'ın şahitlik edeceği şekilde oral seks yaptık. Oral seks
esnasında, erkeğin spermlerini yutan kadının saçlarının parlaklık kazanacağı, cildinin daha güzel
olacağı söyleniyordu. Ancak ben spermleri tükürdüm. Bir gün Bahadır, beni Adnan Hoca'nın kaldığı
eve götürdü. Tanıştırmadan önce bana, ‘Abinin cinsel konulardaki tecrübeleri çok geniştir. Sana
yardımcı olur' dedi. Bahadır beni son olarak Adnan Oktar'ın evine götürdü ve mutfak kısmında, iç
çamaşırıma bakarak, ‘Çok güzel. Kırmızı iç çamaşır giymişsin' dedi. Adnan Hoca ile yalnız kalmıştık.
‘Beni dışardakilerle bir görme. Abi, kardeş, baba gibi gör' diyerek soyunmamı istedi. Çok etkilendim,
giysilerimi çıkararak, kırmızı renkli iç çamaşırımla kaldım. ‘Ben doktor gibiyim, çekinme, komple soyun'
dedi. Anadan üryan soyundum, bazı yerlerimi elleyerek, bana iltifat etti.’’
Oral seks yaptırdılar
Seçkin Piriler ise şöyle konuşmuştu: ‘‘Bora beni Adnan Hoca'nın yanına götürdü. Bu sefer, göğüslerim
görünecek şekilde bluzumu çıkardım. Bora bana sürekli, anal ve oral seksin, evli olmayanlar için helal
olduğunu, normal seksin haram olduğunu söylüyordu. Yapılan baskılar sonucu, Kandilli'deki evde,
kuzeni Ebru Akyüzalp'in şahitliğinde, Bora ile oral seks yaptım. İki kez oral seksten sonra ayrıldığım
Bora'nın arkadaşı Gökalp Barlan ile tanıştım. O da benzer isteklerde bulununca, gruptan ayrıldım.’’
Şikayetçiyim
Müşteki Fatih Altaylı, 1994 yılında bir radyo programında Adnan Hocacılarla ilgili bir gazete haberi
okuduktan sonra, Galatasaray Lisesi'nden tanıdığı Fırat Develioğlu'nun kendisini arayarak, ‘Bizimle
uğraşma. Sen bizim kim olduğumuzu biliyorsun. Adnan abinin etrafında toplandık. Bizim yanlış bir
45
işimiz yok’ dediğini söyledi. Altaylı şöyle devam etti: ‘‘Ben de kendilerine bu tehdit uslubunu
sevmediğimi söyledim. Kendileriyle uğraşacağımı da belirttim. Bundan sonra grup, benim hakkımda
yayınlar yapmaya başladı. Benim homoseksüel olduğumu, eşimi pazarladığımı bile iddia ettiler. O
tarihte Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyan eşimi, bu gruptan olduğunu bildiğim kişiler, tehdit ve
hakaretlerle taciz ettiler. Eşim, psikolojik olarak bunlardan çok etkilendi. Parasal bir menfaat istekleri
olmadı. Zaten onlara verecek paramız yok. Birebir tehditle karşı karşıya kalmadık. Sanıklardan
şikayetçiyim.’’
255 gün yattı
255 gün sonra serbest kalan Adnan Oktar, mahkemenin ara karar için duruşmaya ara vermesi üzerine
heyecanlandı. Yaklaşık 10 dakika süren aradan sonra mahkeme kararını açıklarken tahliye edildiğini
öğrenen Oktar kulaklarına inanamadı. Şaşkınlıkla gözlerini iri iri açan Oktar, cezaevine götürülürken
iyice rahatlamıştı.
Çantası 3 milyar
Poliste verdikleri ifadelerle Adnan Oktar'ın tutuklanmasına neden olanlardan, Hoca'nın müridleri Tuğçe
Doras ve Seçkin Piriler, mahkemede polisi suçlayıp şikayetlerini geri aldılar. Oktar'ın kurtulmasını
sağlayan iki manken-foto model şıklıkları ve güzellikleriyle dikkat çekerken Seçkin Piriler'in yaklaşık 5
bin dolarlık (3 milyar 215 milyon TL.) ünlü Prada Milano marka deri çanta taşıdığı görüldü.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/08/05/229237.asp
46
Adnan Oktar'ın zenginliğinin kaynağı; kandırılan zengin gençlerin çaresiz anne ve babaları
Şantaj Holding A.Ş.!
Kandırılan gençlerin ailelerinden şantajla para toplayan Adnan Hoca'nın üçü yurtdışında 19 şirketi
ortaya çıktı
Kartal Cezaevi'nde tutuklu bulunan Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar ve müridlerinin trilyonluk serveti,
ağlarına düşürdükleri zengin gençlerin mal varlıklarının yanısıra müridlere kurdurulan şirketler
üzerinden yaptığı belirlendi.
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı'nca hazırlanan iddianameye göre asıl kaynak;
kandırılan zengin gençlerin çaresiz anne ve babaları. Kiminin evleri - dükkanları, kiminin lüks arabaları
47
örgütün malı olmuş.
7 Nisan'da yargıç önüne çıkacak olan Adnan Oktar'a isnad edilen suç, 'Çıkar amaçlı suç örgütü'
kurmak. Savcının elinde yüzlerce görüntü ve ses kaydı mevcut. Savcılık, 'Adnan Hocacılar tarafından
izlendiğini, dinlendiğini bilmeyen bir yığın insan var' diyor...
Ecir felsefesi
İddianameye göre; yedi kardeş imama bağlı 200'e yakın erkek müridle üç bacı imama bağlı 100'e
yakın kadın mürid 40 ev ve villada ayrı ayrı oturuyor ve birbirleriyle görüşmüyorlar. Başta seks, tüm
yaşam biçimlerini 'Ecir Felsefesi'belirliyor. Yani 'bu dünyada kardeşine (müridine) iyilik yaparsan,
karşılığında iyilik bulursun' mantığı. Örgütün mali yapısı ve gelir kaynaklarını oluşturan sistem de böyle
çalışıyor.
Kardeş payını unutma
Örgütün mali yapısı içerisinde iki önemli sistem var. Bunlardan biri 'Kardeş Payını Unutma’ (KPU). Bu
alınan eşya ve gıdanın grup üyelerinin kaldığı evler arasında bölüştürülmesi ya da fazlasının diğer
kardeş ve bacılara gönderilmesi manasına geliyor. Ama savcıya göre; bu sistemler örgütün günlük
yaşantısını temin edecek düzeyde bir mali organizasyon.
Fazlasını cemaate ver
Diğer bir sistemde 'İhtiyaç Fazlasını Cemaate Ver' (İNFAK). Bu yöntemle örgüte oluk gibi para akıyor.
Sisteme göre; kız - erkek farketmeksizin ihtiyacının fazlasını örgüt evine bırakıyor. Örneğin 200 milyon
lira harçlığı olduğunu söyleyen bir bayan mürid dörtte üçünü örgüte veriyor (İddianamede Ş.E.'in itirafı
var).
İkna yoluyla bağış
Örgütün bunlardan daha büyük gelir kaynakları da var. İddianame bunlar şöyle anlatılıyor:
"Asıl kaynak bağış dedikleri sistemle gerçekleşiyor. Adnan Hoca'ya tabi olmuş insanlar zaman
içerisinde ikna yoluyla gayrimenkullerini örgüte hibe etmektedir. Örneğin Adnan Tınarlıoğlu'nun
Yeşildirek'teki dükkanlarını satıp tamamını hibe ettiği, Alpay Sayın ve kız kardeşinin birer evlerini
satarak örgüte bağışladıkları (B. M. Sarıaslan'ın itiraflarına ilişkin ifadesi) anlaşılmaktadır.
Ev ve arabalar
Müştekilerden Kubilay Göktan, sağlığında çocuklarına birer araba ve daire aldığını, Adnan Hocacılar'la
ilişki kuran kızı Gülgün'ün araba ve evi satarak bunlara verdiğinisöylemektedir. Yine Ceyda Ertüzün ile
Alev Ulaşoğlu ve 12 arkadaşının bulunduğu evlerde çıkan evrakta Özlem Şener isimli kızın
gayrimenkul satış sözleşmesi vekaleti bulunmuştur. Vekaletnamede tanıkların tamamı bacılar
grubundaki kişiler olup satıcı Özlem Şener bu kişileri tanımadığını söylemektedir. Operasyonlarda
Özlem Şener'in arabası da Vaniköy'deki yalıda bulunmuştur. Ayrıca zengin aile çocuklarından temin
ettikleri yandaşlarına babalarına kendileri için araba almalarını söyleyip, arabaları örgüte mal
etmişlerdir.
Kadınlara ait 41 banka kartı
Müştekilerden Banu Akıncıoğlu, 1994'te Göztepe'de ablası Serap ile ev kiraladıklarını, ablasının
Bahadır Güven tarafından kandırıldığını, o günden sonra ablasını göremediğini, evdeki eşya ve 15 bin
dolara el koyduklarını söylemektedir. Alev Ulaşoğlu'nun yakalandığı evde çok değerli miktarda ziynet
eşyası, çek - senet, para bulunmuştur. Ayrı bir kasada ise tamamı kadınlara ait 41 banka kartı ele
geçirilmiştir.
Ayşegül Huma Babuna çeklerin ve paraların kendilerine ait olduğunu söylemiş ise de, çekin borçlu ve
alacaklısını tanımamaktadır. 41 banka kartı konusunda da 'Arkadaşlarımın işleri yoğun olduğu için
maaşlarını ben çekiyordum' demektedir.
Yanıt bekleyen sorular
Örgütün yurt içinde 'Epos, Rota Reklam, Atik İnşaat, İdea, Uzman Kozmetik, Memişoğlu, Makine,
Ersen - Ersen Alacadağ (tekstil), Hasan Basri Güner (elektrik), Bora Bozca (mermer), Koruçam Ağaç,
Tekap Aydınlatma, İnter İtems, Metropol İnşaat, Farnese, Alfa, yurt dışında ise Global Limited
(Almaata), Rustektürk (Rusya), Seramik (ABD) şirketleri bulunuyor.
48
İddianamede, yanıt bekleyen bazı sorular ise şunlar:
*Rota İstanbul, Atik İnşaat Ankara Büyükşehir Belediyeleri metro - otobüs reklamlarını pazarlama işini
nasıl aldı?.
*Ses kayıtlarında Adnan Hocacılar’a yakın olduğu belirtilen vali, vali muavinleri, belediye başkanları
ve motor kızların ikram edildiği beş polis müdürü kim?
*23 tabanca taşıma ruhsat sahiplerinin tamamı öğrenci. Öğrenciye ruhsatı kim, ne karşılığında
verdi?
*Örgüt, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Müdürlüğünü nasıl, niye dinledi?
*Örgüt evinde ele geçirilen MİT Müsteşarının 2 Aralık 1998 günü Başbakanlığa hitaben kaleme
aldığı sekiz sayfalık gizli raporda ne yazıyor?
Adnan Hoca yüzünden kovuldular
"Adnan Hocacı" mankenler Tuğçe Doras ve Seçkin Piriler, ajanslarından atılıyor. İki mankenin bağlı
olduğu Inter Model Ajansın sahibi Can Sandıkçıoğlu, "Seçkin Piriler ve Tuğçe Doras, daha 18'inde iki
genç kız. Yaşadıkları bu olayın,gençliklerinden kaynaklanan bir hata olduğunu düşünüyorum ve
üzülüyorum. Onların yüzünden, ajansımızın ve ajansımızda çalışan diğer mankenlerin imajının
zedelenmemesi için, gönlüm elvermediği halde Piriler ve Doras'ı kadromuzdan çıkarmak
durumundayız" dedi.
Rüştü Özel Meslek Lisesi son sınıf öğrencisi 18 yaşındaki Tuğçe Doras, bu yaşta böyle bir geçmişe
sahip olduğu için utandığını belirterek şöyle konuştu:
"Ben Adnan Hoca'nın müridleri olarak adlandırılanlarla beraberken utanılacak hiçbir şey yapmadım.
Cinsellik yaşamadım. Benim pişmanlığım onlarla geçirdiğim günlerden kaynaklanmıyor. Toplumda
sahip olduğum imaj beni utandırıyor. 18 yaşındayım ve daha yaşamın başlangıcında olmama karşın
insanlar bana kötü gözle bakıyor. Televizyon ve gazetelerde çıkan haberlerle olanlar beni utandırıyor."
Doras, Adnan Hocacılarla tanışmasını sağlayan Piriler ile arkadaşlığının sürdüğünü de belirterek
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Beş altı ay önce Seçkin ile mükemmel bir dostluğumuz vardı. Beni onlarla tanıştırdı. Bu yüzden ona
çok kızgındım. Ama şimdi Seçkin'in de Adnan Hocacılar'ın bu kadar kötü olduğunu bilmediğine
inanıyorum. Bilemiyorum, belki beni onlarla bilinçli olarak tanıştırmıştır ama bana kötülük yapmak
istediğini sanmıyorum. Onların gerçek yüzünü bilseydi tanıştırmazdı diye düşünüyorum. Seçkin'le
arkadaşlığımız sürecek."
Piriler de televizyonda yaptığı açıklamalardan sonra, bu konuda daha fazla konuşmak istemediğini
söyledi.
Tunca Bengin
MİLLİYET - 31 Ocak 2000 Pazartesi
49
Tam Bir İftira, Karalama ve Şantaj Çetesi: BAV- Bilim Araştırma Vakfı ve Adnan Oktar Müritleri
Adnan'ın GSM ajanı
Şantaj çetesi, bir GSM şirketinde çalışan ajanıyla ünlülerin telefonlarını dinlemeye almış. Polis,H.A.Y.
isimli ajanı gözaltına aldı. Şantaj amacıyla haklarında bilgi toplananlar arasında ANAP Lideri Yılmaz,
DYP'li Akşener, Celal Adan ve bağımsız Mehmet Ağar da bulunuyor.
Adnan Hoca ve müritleri ile ilgili araştırmayı derinleştiren polis, çok önemli bazı bulgulara ulaştı.
‘‘Bilim Araştırma Vakfı’’ adı altında faaliyet gösteren Adnan Hoca ve yandaşlarının siyaset, iş ve
medya dünyasının tanınmış bazı kişileri hakkında şantaj amacıyla iftira dosyaları düzenlediği ortaya
çıktı.
50
Bu arada, şantaj yapmayı planladıkları kişilerin telefon kayıtlarını izlemek üzere, bir GSM şirketinde
çalışan yandaşlarından yararlandıkları anlaşıldı. Polis, bu ajanı tespit ederek gözaltına aldı. Halen
sorgusu devam eden H.A.Y isimli bu kişinin Adnan Hoca'nın müritlerinden bir kızla evli olduğu
belirlendi.
Şantaj amacıyla hakkında bilgi toplanan siyasetçiler arasında ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz,
DYP milletvekilleri Meral Akşener, Celal Adan ve Bağımsız milletvekili Mehmet Ağar bulunuyor.
Adnan Hocacılar'ın, kendileri aleyhine yayın yapan veya yazı yazan yayın kuruluşların sahipleri ve
yazarlar hakkında düzenlediği iftira dosyaları da ele geçti.
Bunların bir bölümünün şimdiye kadar çeşitli kişilere fakslandığı, ötekilerinin ise elde hazır tutulduğu
görüldü.
ŞANTAJ DOSYALARI
Hakkında iftira ve şantaj dosyası hazırlanan medya mensupları da şunlar:
Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç, Savaş Ay ile Tempo
dergisinden Tamaşa Dural ve Yüksel Mutlu.
Bunun dışında çok sayıda başka medya mensubu ve işadamı hakkında da iftira dosyası hazırlığı
yapıldığı öğrenildi.
Üst düzey bir Emniyet yetkilisi, Adnan Hoca ve yandaşlarının kurduğu BAV'ın tam bir çete gibi
çalıştığını söyledi.
Aynı Emniyet yetkilisi, daha çok sayıda kişi hakkında şantaj amaçlı iftira dosyaları hazırlandığı tesbit
edildiğini bildirdi.
Polisin operasyon sırasında ortaya çıkardığı en önemli bulgulardan biri de, bir GSM şirketinde çalıştığı
belirlenen ajan oldu.
Bu ajan sayesinde, çok sayıda işadamı, siyasetçi, medya mensubu ve sanatçının kimlerle konuştuğu
belirlendi.
Bu olay, Adnan Hoca ve yandaşlarının bazı kimselerin çok özel cep telefonlarının numaralarını nasıl
tesbit ettiği de anlaşılmış oldu.
Bu arada bazı kişiler için fotomontaj iftira fotoğraflarının düzenlendiği de ortaya çıktı.
Polis, evlere yaptığı baskınlarda, Türkiye'de 10 bin kişiye yollanan imzasız iftira fakslarını da ele
geçirdi.
Bu operasyona kadar, sözkonusu iftira fakslarının Adnan Hocacılar tarafından yollandığı bilindiği
halde, ispat edilemiyordu.
Yapılan son operasyonla bu faksların da BAV üyelerince çekildiği kesinlikle kanıtlandı.
Yapılan araştırmalarda üç ruhsatsız tabanca ele geçti.
Polis ayrıca BAV üyelerinin mal varlıklarının incelenmesi için Maliye Bakanlığı'ndan ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nden müfettişler istedi.
İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ndeki işlemleri tamamlanan Bilim
Araştırma Vakfı üyeleri Melisa Baykal, Beyza Bayraktar, eski manken Naciye Billur Güven, Ebru
Yılmaz Atilla, Banu Şener, Banu Fişek, Ebru Akyüzalp, Zeynep Develioğlu, Ulviye Didem Ürer, Aslıhan
Hantal, Serbülent Özgiray, Yakup Balaman, İstanbul DGM'ye gönderildi. 12 kişi Cumhuriyet Savcısı
Ahmet Gürses tarafından sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı.
Adli Tabiplik'te sağlık kontrolünden geçirilen bu kişiler, daha sonra DGM Cumhuriyet Savcısı'nca
sorguya alındı. Adnan Oktar ile diğer 40 kişi ise halen Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube
Müdürlüğü'nde tutuluyor.
51
Tuğba Babuna dini nikáhlı eşi mi?
Adnan Hoca ve müritlerinin yaşamı, aykırı ilişkilerle dolu. Cemaati içinde pek çok kızla dini nikah kıyan
Adnan Oktar'ın gözdeleri arasında, Dr. Oktar Babuna'nın kızkardeşi Tuğba Babuna'nın da bulunduğu
iddia ediliyor. Cemaatindekilere, ‘‘Boş duracağınıza evlenin’’ diye nasihatta bulunan Adnan Oktar, evli
olmayanlara da, istenmeyen çocuk riskini ortadan kaldırmak için oral ve anal ilişkiyi tavsiye etmiş.
Normal ilişkiyi ise yasaklamış.
Dinci basın Adnan Hoca'yı savunuyor
Adnan Hoca ve şantaj çetesine yönelik operasyonları, dinci basın, hiç bir temele dayanmayan komlo
senaryolarıyla açıklamaya çalışıyor. Adnan Hoca'nın seks tuzakları, çirkin şantajlarını görmezlikten
gelen Akit Gazetesi, operasyonda Mason parmağı arıyor. Akit Gazetesi'nin iddiasına göre, Adnan
Hoca, Masonlarla ilgili bir kitap hazırlıyor ve bu yüzden gözaltına alındı.
Öte yandan, Bilim Araştırma Vakfı Tarafından hazırlanan, komplo iddialarının yeraldığı tam sayfa
ilanlar, Akit Gazetesi, Milli Gazete ve Yeni Şafak Gazeletelerinde yeraldı. İlanda, baskın yapılan
evlerin Adnan Oktar'ın mülkü olmadığı bu evlerde bilimsel toplantılar yapıldığı, vakıf üyesi hanımlar
hakkında çirkin iftiralar atıldığı iddia edildi. Polisin, bazı BAV üyelerini serbest bırakmak için, Adnan
Oktar'dan şikáyetçi olmaları için aileleri ile pazarlık ettiği öne sürüldü.
Eski ANAP Başkanı'na ‘Adnan Hoca’ baskını
ANAP grubu, milletvekilleriyle İçişleri Bakanı Sadettin Tantan arasında ‘baskın’ tartışmasına sahne
oldu. Adnan Hoca ve müritlerine yapılan baskın sırasında ANAP eski il Başkanı Eymen Topbaş ve
eski milletvekili Tevfik Ertüzün'ün de evine girildiği ve ev halkının yere yatırılarak postallarla üzerlerine
basıldığı ortaya çıktı.
Grubun basına kapalı bölümünde sözalan Ekrem Pakdemirli, Adnan Hoca baskını sırasında Çamlıca
sırtlarındaki 80 eve girildiğini anımsatarak, ‘‘Güvenlik güçlerinin daha dikkatli olmaları gerekir. Baskın
sırasında eski il başkanımız Eymen Topbaş ve kardeşiMustafa Topbaş'ın villalarına da girildiğini
öğrendik. Bu evlerde yaşayan insanların yatak odalarına kadar girilip, yerlere yatırılıp, üzerlerine
postallarla basılmış. Hatta evdeki köpek havladı diye vurup öldürmüşler. Aynı eziyet eski
milletvekiliTevfik Ertüzün'ün evinde de eşine yapılmış. İnsanlara böyle eziyet edip, sonra da ellerine
tutanak tutuşturup yanlış yaptık diyemezsiniz’’ dedi.
Pakdemirli'nin sözlerine yanıt veren Tantan, anlatılan olayları doğruladı. Tantan, Adnan Hoca ve
müritlerinin elindeki evrak ve belgeleri ele geçirmek için operasyonu geniş tuttuklarını belirterek,‘‘Bu tür
olaylar yaşandığını biliyorum. Ben de kendilerini tek tek arayıp özür dileyeceğim. Ancak başka çaremiz
yoktu, bu kişiler baskın yapılıyor diye evraklarını yok ediyorlar veya kaçırıyorlar. Bunları önlemek için
baskını geniş tuttuk. Bu baskın DGM'nin izni ile yapıldı’’ dedi.
Tantan, Adnan Hoca'nın son derece tehlikeli biri olduğunu belirterek, ‘‘Bu çok önemli bir operasyondur.
Hakkında çok önemli bilgi ve belge topladık. Yaptığımız işin büyüklüğü yakında ortaya çıkacak’’ dedi.
Tantan, Adnan Hoca ve ekibinin bir parti ile ilişkisinin olduğunun belirlendiğini söyledi, ancak parti ismi
vermedi.
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=-113829
52
Şantaj, Para, Seks tuzakları ve Adnan Oktar
Adnan Oktar'ın ve 'müritleri'nin ifadelerinde, şantaj, para ve seks tuzakları oldukça ayrıntılı yer alıyor.
Artık her düzeydeki kurbanlar sessizliklerini bozup bu çirkin oyunu açığa çıkarmalı
Adnan Oktar ve etrafındaki oluşumla ilgili olarak karşımıza çıkan gerçekler, Türkiye'de bu alandaki
boşlukları göstermesi bakımından çok önemli.
Her türlü istismarın, cinsel sömürünün normal sayıldığı, normal ilişkilerin zina olarak değerlendirildiği
Adnan Hoca örgütünde yer alan erkeklerin oluşturduğu 'kardeşler grubu', örgütün finans kaynağı olan
şirketlerde çalışıyor. Kardeşler ayrıca kilit noktalardaki bazı şirketler, basın kuruluşları ve devlet
53
dairelerine de 'sızmaya' çalışıyorlar. Bu amaçla da gene kendi örgütlerinin ağına düşürdükleri alımlı
kızlardan yararlanıyorlar.
Örneğin her 'kardeşin' bir görevi de örgüte bilgi sağlanabilecek bazı kurumlarda çalışan genç
kadınlarla ilişki kurmak. Bunların başında bilinmeyen numaralar servisi geliyor. Adnan Hocacılar tıpkı
bir gizli servis veya mafya oluşumu gibi haberleşme merkezlerine sızmaya çalışıyorlar. Bu amaçla
Emre Çalıkoğlu 118 servisinde çalışan Nalan Mahinur Tunalı ile tanışıyor.
1995 yılında başlayan bu arkadaşlık sonucunda, yakalandıkları güne kadar Adnan Oktar ve sözde
imamları istedikleri her telefon numarasına ulaşıyor. Tabii adreslere de. Ayrıca cep telefonları ile
yapılan görüşmelerle ilgili olarak çapraz sorgulama yapabilecek kadar çok belge ve bilgiye de
ulaşıyorlar. Neden?
Ankara'da bu işi polis yaptı. Türkiye'de yer yerinden oynadı. Şimdi Adnancılar yapıyor ama suskunluk
var. Türkiye'yi etkileyen onca çevre böyle bir skandal karşısında nasıl olup da susuyor!
Çoğunluğu yüksekokul mezunu olan 'kardeşler grubu' direkt Adnan Hoca'yla görüşen erkek imamların
kontrolünde bulunuyor. Kardeşler, imamların kontrolünde hayatlarını sürdürüyor ve grubun amaçları
doğrultusunda çalışma yapıyorlar. Erkek imamların en önemli görevlerinden birisi ise kardeşler
grubuna kendi aralarında 'motor' adını taktıkları genç kızlar bulmak ve bunları ağlarına düşürerek,
kardeşlerle sırayla veya toplu olarak ilişkilere girmelerini sağlamak. Zengin ve tanınmış ailelerin
çocuklarının gönderildiği özel okullar, gittikleri barlar, eğlence ve alışveriş merkezleri imamların
avlanma sahası. Örgütün içinde yer alan imam bacılar ve bacılar grubu direkt olarak Adnan Hoca'ya
bağlı. Bu kişilerle ilişki yasak, konuşmak yasak.
Sadece Adnan Hoca'ya hesap veren ve sadece Hoca'yla görüşen bacılar, cemaat evlerinde kalıyor.
Ev dediysek saray yavruları bunlar. Ayrıca yalıları da var.
Bacılarla evli kardeşler bazı günler dışında eşlerini ve çocuklarını göremiyor. Hoca müritlerin
evlenmelerine sıcak bakmıyor. Evlenenlerin örgütten ayrılabileceği ve örgütün zayıflayacağına
inanıyor. Bu nedenle, 1993 yılına kadar evlenenlerden nedense çoğu bacıların isteği ile evli oldukları
kardeşlerden ayrılmış. İşte Adnan Oktar'ın polis ifadesinde bacılar grubunu tarifi:
"Kurmuş olduğumuz evlerde kalan müritlerimizin tüm ihtiyaçları örgüt tarafından sağlanır. Bayan
imamlar ailelerinden ayrılıp bizim evlerimizde kalan bacıların bakımından sorumludur. Bacılar benim
kitap yazma işlerimle ilgilenirler. Örgütlenme içinde bacılarla herhangi bir cinsel ilişkiye girmek
yasaktır. Müritlerimin zengin, akıllı ve güzel olmalarına önem veririm. Bunun nedeni bu kişilerin
çevrelerinin de geniş olması ve örgütün daha da güçlenmesini sağlamasıdır."
'Bahadır Güven bana kız bulurdu'
Oktar erkek imamların maddi kaynaklar, tanıtım dışında en önemli görevinin kendisine ve kardeş
olarak adlandırılan erkek üyelere kadın bulmak olduğunu söylüyor:
"Bana kadın ve kız bulma işinden Kemal Gül isimli imam sorumlu idi. Daha sonra bu görevi Bahadır
Güven üstlendi. Yakalandığım gece bana Tuğçe isimli bir kız getirmişti. Cariye dediğimiz müritler ve
abiler ilişkiye girerken bir mürit ilişkiye şahitlik yapar. Benim dini anlayışıma göre bir erkek ve kadın
imam nikâhlı değilse, erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz, bulunursa zina olur. Bu nedenle
müritlerim cariyelerle anal ve oral seks yapmak zorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal
Gül bir cariye ile normal ilişki kurunca kendisine ceza verdim, iki sene görüşmedim. Hayatımda hiç
evlenmedim, imam nikâhlı eşim de yoktur. Cinsel ihtiyaçlarımı yukarıda belirttiğim şekilde müritlerimin
getirdiği cariyelerle karşılarım."
Adnan Hoca'nın 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında birlikte olduğunu söylediği 18 yaşındaki
Tuğçe adlı mankenin ifadesi de kurulan fuhuş tuzağını gözler önüne seriyor:
"Bahadır beni bir gün Hoca'nın evine götürüp Adnan Hoca ile tanıştırdı. Hoca güzel olduğumu söyledi.
Bahadır beni evin mutfak bölümüne götürdü. Ve "İçeri gir, 'abi' ile tanışmak şereftir" dedi. Hoca bana
soyunmamı söyledi. Karşı çıkınca bana 'Korkma beni abi, baba, kardeş ve arkadaş olarak gör' dedi.
Ben de giysilerimi çıkardım, kırmızı iç çamaşırlarımla kaldım. 'Çekinme komple soyun' dedi. Ben de
54
çırılçıplak kaldım. Beni okşamaya başladı. Garip kelimeler kullanıyordu."
Adnan Oktar sorgusunda tüm servetini nasıl elde ettiği sorusuna da tüm gerçeği ek bir cümlede
anlatan bir karşılık veriyor:
"Benim kurmuş olduğum ve liderliğini yaptığım cemaatin üyelerini zengin çocuklarından seçmemin
nedeni budur. Bir yandan ibadet edip, bir yandan lüks bir yaşama sahip olmak için müritlerimin zengin
olması gerekmektedir. Ben de bu yüzden müritlerimi zenginlerden seçiyorum."
Kardeş grubunun imamı olan Ferhat Tekelioğlu da Hoca'nın sapık emirlerini ifadesinde ayrıntısıyla
anlatıyor:
"Adnan Oktar bize 'seks ve sevişmeyi isteyen bayanlarla birlikte olabilirsiniz. Normal ilişkide çocuk
olma tehdidi vardır. Ve nikâhsız olarak yapılırsa zina sayılır, ancak normal ilişki dışında her şey
yapılabilir' derdi. Hoca bize Kuran'ı Kerim'de eşinize normal olmayan yollardan yaklaşmayın der, ama
bu ibare inanmış kadınlar için geçerlidir. Kuran'a uymayan, ikazlara uymayan kötü ahlaklı kız
arkadaşlarınızla bu şekilde sevişebilirsiniz derdi. Bunun üzerine partiler vermeye ve güzel bayanlarla
tanışmaya başladı. Bu zaman zarfında bu kızlara 'motor' diyorduk. Ben 100 kadar motorla beraber
oldum. Bu ilişkiler normal ilişki değildi, yasaklara uyuyorduk."
Diğer imam Ersin A. da, Hoca'nın daha önceleri gelenekçi İslamiyet anlayışını savunduğunu, ama
1993'ten itibaren Kuran'a dayalı İslamiyet anlayışına geçtiklerini ve kendilerini ılımlı kıldığını ve
beraberinde İslam anlayışı olmayan veya az olan kızlarla normal olmayan yollardan seksi getirdiğini
belirtiyor, "Bu tür kadınların erkeklerin önüne nimet olarak sunulduğunu, seks yapılan kadınlarla birden
fazla kardeşin ilişkiye girmesini bunun da herhangi bir kardeşin bir motor kadına bağlanmasını
engelleyeceğini, ancak verilen izinler ölçüsünde yapılacağını söylerdi. Her zaman şahit
bulundurulacaktı. Bu anlayışın içinde gruptaki kardeşler kız tavlamaya ve seks yapmaya başladılar.
Ancak kızlar bizim grubumuzun sıradışı seks anlayışını dışarıya sızdırabilirlerdi. Bunun için kadınlar
uzun süre kontrol altında tutuldu. Adnan Hoca bu dünya zevk dünyasıdır, zevk alınmalıdır, derdi.
Bunun için eğlenin, derdi. Ve kontrol etmek için bazı eğlence partileri kasete alınarak kendisine
izletilirdi"
Korkunun krallığı bitmeli
Evet bunca anlatılan ve söylenen şeyler, Türkiye'de bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor bize.
Şantaj, tehdit, sömürü hepsi bir arada. Korkunun krallığının bir derebeyi gibi çalışan Adnan Oktar ve
adamlarına karşı Türkiye duyarlı olmalı. Şantaja boyun eğen kamuoyunu yönlendirmek ve
bilgilendirmekle görevli kişiler suskun kalmaktan korkmamalıdır. Çünkü onların suskunlukları, yarın
başka insanların mahvolması anlamına gelir. Tekrar tekrar yazıyorum. Benim okuduğum Adnan Hoca
dosyasındaki bulguların her biri, bu örgütün arkasında başka güçlerin olduğunu gösteren delillerle
dolu. Bugün bunları görmezden getirmeye çalışan sapıklıkların esirindeki siyasiler ile şantaj kurbanı
üst düzey yöneticiler olabilir. Hatta bunların kurbanı belediye başkanları da bulunabilir. Bunların
susmaması lazım.
MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, bu gruptan bazı kişilerin kendisine seçimler sırasında bazı
broşür ve tanıtım afişlerinin basımıyla ilgili yardımcı olmak istediklerini söylediklerini anlattı. Gül bana,
"Ne Adnan Oktar'ı, ne de bunların yöneticilerini tanırım. Seçimler sırasında geldiler, ben de 'olur'
dedim. Bunlar şimdi benim adımı karıştırıyorlar. Bu yapılan ahlaksızlıktır. Bunu kabullenmem mümkün
değildir. Benim bunlarla ne alakam olabilir?" diye dert yandı. Evet bu adamlarla ilişkide olanların,
Gül'ün söylediği noktada kendilerine sormaları lazım: "Benim bunlarla ne işim var? Bunlar bana nasıl
yaklaştılar?" Bu soruların yanıtları pek çok şeyi çözecek, gerçekleri ortaya çıkarır. Bu iş, sonu nereye
varacaksa oraya kadar götürülmelidir.
Tuncay ÖZKAN
http://www.radikal.com.tr/2000/01/14/yorum/adn.shtml
55
Adnan Oktar'ın çekirdek/has kadrosu da kendi gibi gizli Yahudiler
Bunlar Müslüman değiller. Hepsi, Müslüman kılığına girmiş Sabetayistler ve kripto Yahudiler... Ve artık
İslam davasının arasından bu hainler temizlenmeliler.
Adnan Oktar ve Sabetayist çetesine karşı bilinçli mücadele kampanyası başlatıyoruz ve Sabetayistleri
deşifre ediyoruz.
Bunlar, devletimizin adil hukuku ile yargılanıp vatana ihanetten idam edildikleri ana kadar
mücadelemize devam ediyoruz. Paylaşın, duyurun ve bu fitne daha fazla büyümeden durdurun!
Eğer Sabetayist hainler hakkında yeterli bilgiye sahip değilseniz, devam etmeden önce buraya
tıklayarak bilgi sahibi olmalısınız. Ve yine öncelikle ifade etmek isteriz ki, gerçek kimliği ile yaşayan,
56
Yahudiliğini gizlemek ihtiyacı duymayan, bizim aramıza sızıp bizden gözükerek bize ihanet
etmeyen Yahudilerle hiç bir sorunumuz yok. Herkesin inanç/vicdan/fikir hürriyetine saygımız
var. Bizim sorunumuz hain/çift kimlikli, münafık Yahudilerle... İslam davasının arasına sızıp
sinsice ve haince İslam'ı bozmak ve müslümanların inançlarını bozmak ve gayretlerini heba etmek
isteyenlerle...
***
A9 TV de, Adnan Oktar'dan tutun da etrafındaki "Biz Müslümanız" diye papağan gibi tekrarlayan
aşuftelere, meyhane karılarına, oradan teknik yayın ekibine kadar (istisnalar kaideyi bozmaz) herkes
kripto Yahudidir. Yani Türk ve Müslüman gözüken yahudilerdir. Ortada tam takım bir ekip çalışması
söz konusudur.
Adnan Oktar veya Harun Yahya imzaları ile çıkan kitaplar ve CD'ler 50 kişilik, çoğunluğu kadın
bağlılardan oluşan bir ekip tarafından hazırlanmıştır. Adnan Oktar bu gerçeği, tam iki bin polisin
katıldığı, kendisine karşı yapılan, Cumhuriyet tarihinin en büyük polis operasyonlarından birinin
ardından göz altına alındığında, Emniyetteki ifadesinde itiraf etmiştir. Zaten üç yüzden fazla sayıdaki
bu kitapların, özellikle ABD'de yayınlanan bilimsel eserlerden intihal/aşırma olduğu, üzerlerinde çok az
değişiklikler yapılarak ve Harun Yahya imzası atılarak basılıp yayıldığı, yaklaşık on milyon adet kitabın
ya maliyetine yada çok cüz'i karlarla satıldığı meydana çıkmıştır.
Şu koskoca Müslüman milletini hafife alarak, o kadar acemice faaliyet icra ediyorlar ki,
markalaştırdıkları Adnan Oktar, Darwinizmi bitiren ve yaratılışı ispat eden biri olarak halka
kabullendirilmek istendiği halde, Arapçasını, tefsirini, izahını geçtik, Türkçe mealinden yaratılışı ispat
eden bir ayet meali bile bilmemektedir. Ve bu traji komik hali canlı yayında ekranlara yansımış ve
herkes seyir etmiştir.
Bu kripto Yahudilerin bir-iki kuşak öncekileri, yani Osmanlı gibi bir devlet-i aliyyemizi içeriden
yıkabilenleri ve parçaladıkları Osmanlı'nın ardından 400 senelik toprağımız Filistin'de bir İsrail işgal
devleti kurabilenleri, Adnan gibi yada etrafındakiler gibi değillerdi.
Okumuşlardı, zekilerdi, 46 raporları yoktu, Müslüman milletin karşısında karı-kız alemleri sergilemeyi
marifet bilmezler, içimize tam sızarlar, kurallara uyarlar, gece gündüz Yahudilerin muzaffer olması için
çalışırlardı. Birbirlerine kazık atmazlar, birlik ve beraberliklerini bozmalardı. En yüksek makamlara
gelip her ihaneti yaptıkları halde hiç renk vermezlerdi. Deşifre olmazlardı. Mesela ülkemizde kaç kişi
biliyor Celal Bayar'ın ve Adnan Menderes'in de kripto Yahudi olduklarını?
Artık bu ülkede çift kimlikliliğe müsaade yok. Artık bir kliğin/grubun bizden gözükerek bize tahakküm
etme lüksleri yok... Bunlar sıçan deliklerine bile kaçışacaklar ama onları oralardan bile alıp devletimizin
adalet mekanizmaları ile yağlı ilmeğe çekeceğiz... İhanetin mazereti olamaz.
150 senedir bize yaptıkları akıl almaz ihanet ve işkencelerin hesabını öyle bir alacağız ki, kıyamet
sabahına kadar her ama herkes bunu konuşacak...
Bunlar ekip olarak, bağlı bulundukları İsrail ve Mossad desteği ile yep yeni bir Müslümanlık ayarı
çıkartmak istiyorlar. Kendi Facebook sayfalarında tesettürü bile inkar ediyorlar. Erkeklerin açık saçık
yabancı kadınlara bakmasında bir günah olmadığını iddia edebiliyorlar. İslam dininin Kur'an ve Sünnet
ile sabit en temel değerlerini bile, Müslümanlık adına, Mehdilik adına inkar edebiliyorlar. Oynatılan baş
piyon Adnan da "Ben bu millete dekolteyi sevdireceğim. " diyebiliyor. Gerçek bir Müslüman, Allah'ın
kitabında açık ifadeler ile haram kıldığı bir şeyi, Müslümanlara sevdirmeyi bir marifet gibi ifade edebilir
mi? Bununla övünebilir mi?
Bütün Yahudi kliklerinde olduğu gibi bunlar da Makyavelistler. Yani zafere ulaşmak için akla gelen
gelmeyen her ama her şeyi mübah sayıyorlar.
Bunun için, şantajdan, tehditten ve mikrokameralı sek tuzakları ile yaptıkları şantajlardan elde ettikleri
yüklü gelirle sözde "İslami" eserler basıyorlar ve Vural yada Global yayıncılık üzerinden piyasaya
sunuyorlar. Çok af edersiniz ama idrar ile elbise yıkıyorlar.
Mehdilik aldatmacası ile, Adnan'ı mehdi kabul ettirerek büyük bir sapkın akım çıkartmak ve bu güçle
57
İsrail ve Yahudi menfaatlerine hizmet etmek, Müslüman halkın enerjisini, gayretini, hizmetini yanlış
yerlere kanalize ederek Büyük İsrail Projesinin gerçekleşmesinin önündeki engelleri azaltmak, projeyi
hızlandırmak ve Müslümanların parası ve emeği ile Müslümanları vurmak istiyorlar. Adnan Oktar'ın en
yakınlarından Oktar( Her nedense ikisi de Oktar?) Babuna bile bir Sabetayist. "Biz döndük, ehli sünnet
Müslümanı olduk." sözleri bizim için hiç bir şey ifade etmiyor. Zira bu dönmeler, 350 yıldır dönüyorlar
ama hep lafta... Gerçekte hep asli kimliklerini koruyorlar ve hep İHANET EDİYORLAR...
Bunların Türk-İslam Birliği davaları da hemen her sözleri gibi yalandır. Bunların iki hayatları
vardır;
- Kendi aralarındaki gerçek/Yahudice hayatları
- Kendilerinden olmayanların, Müslümanların ve Hristyanların aralarındaki ikinci ve sahte hayatları.
Hangi kavmin/milletin/topluluğun arasında olurlarsa onlardan gözükmek bunlar için en temel farzlardan
biri...
Bu nedenle bunların büyüklerinden olan Mustafa Kamal Adıtürk, bir Şaman olmuş, bir Darwinist olmuş,
bir hoca olup hutbe vermiş, bir hilafetçi olmuş, bir İngiliz muhibbi/seveni olmuş, bir demokrat olmuş, bir
laik olmuştur. Kimin arasında ise o an, onların hoşlarına gidecek hareketleri yaparak, sözleri
söyleyerek mesafe almıştır. Bütün bunlara rağmen asli kimliğini yani Sabetaycılığını da korumuştur.
Ve Kudüs'te bir otelde, içkinin tesiri ile çakırkeyf iken gerçek kimliğini/Yahudiliğini itiraf etmiş,
Yahudilerin en büyük duası Shema Yisrael'i okumuştur.
İşte sahte peygamber Sabetay Sevi'den beri, üç yüz küsür senedir bu klik, bu hareket tarzlarını
sergilemektedirler.
Özellikle fark edildiklerinde, hemen kendilerini Alevi olarak tanıtıp baskıyı azaltmak gayretine girerler.
CHP Millet vekili Canan ArıtMAN da kendini alevi olarak tanıtmışsa da çirkin yüzünü gizleyebilmeyi
başaramamıştır.
Bir diğer önemli konu ise, hemen hemen her aktif/militan Sabetaycının Mason olduğu ve Masonluğun
Türkiye'de kontrolünün de Sabetaycılarda olduğudur.
Yazımızın giriş kısmında ikaz ettiğimiz gibi Sabetaycıları incelediyseniz veya daha önceden bunlar
hakkında yeterli bilgiye sahipseniz, şurası malumunuzdur ki, Sabetaycı hainler birbirlerini rahatça
tanıyabilmek için, 1934'te çıkan soy adı kanunu kapsamında özel/şifreli/kripto soy adları almışlardır...
Bunlar özellikle
-er
-ar
-men
-man
-gen
-gan
-berk
-ül
-bay
eklerini çok yoğun olarak kullanmışlardır. Soy adlarında olduğu gibi isimlerinde de bu tarz şifreler
oldukça yoğundur. (Bu husus hakkında ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız.)
Ve şimdi, A9 TV çalışanlarından tutun da, Facebook'taki Adnan Oktar destekçisi grup sayfalarına ve
Adnan'ın yakın mesai arkadaşlarının Facebook sayfalarına/profillerine dair, mevzumuza/iddialarımıza
ispat teşkil edecek bir kaç link verelim...
Ayşe Meryem Berk-Soy
Mina Berk-men
Tuba Öy-men
Mina Berk-man
Baran Gür-man
Jery Berg-man (Adnan'cıların paslaştıkları yabancılar da aynı özellikleri taşıyorlar. Bakın bu adam da
anti Darwinist, Harun Yahya'cı ve soy adı -berk ve -man şifreleri taşıyor... Çift kimlikli münafı yahudiler
sadece Türkiye'de değil diğer devletlerde ve diğer milletlerin arasında da varlar ve aynı şifreleri
58
taşıyorlar. Özellik yurt dışında -berg eki Yahudiler tarafından yoğun olarak bir kripto gibi kullanılıyor.)
Bülent Gürbüz-er
Er-dem Er-tüzün (Hem -er heceleri hem de -tüzün özenle seçilmiş şifreler. Tabii o da sağlam bir
Adnan'cı... -tüz ve -tüzün, -tüze ekleri Türkiye'de çok yaygındır. Misal; Tüzmen, Tüzer, Ertüzün,
Tüzemen, Ertüze vb.)
Abraham Nam-er Yalvaç (Birçok kripto Yahudi, Türkiye'de, gerçek/Yahudice isimleri olan Abraham
yerine İbrahim'i, Yousef yerine Yusuf'u ve benzlerini kullanırlar. Bazen bilinçaltı boşalması olarak sağa
sola gerçek adlarını da yazarlar. Sorulduğunda, "Bu, adımın İngilizcesi. Öylesine yazdım profilime"
derler. Bakın arkadaş listesine, erder, ertekin, berksoy, okumuşer, gürbüzer ve çok daha fazlası
bulunabilir. Yaşanan sinsice bir ihanet şebekesi sistemidir.)
Hüseyin Er-yılmaz (Bir A9 TV çalışanı. Arkadaş listesinde bol bol şifreli isim ve soy isim bulabilirsiniz.)
(Bu isimler sadece mevzuyu anlatabilmek yolunda örnek teşkil etmeleri için verilmiştir. Yoksa bir kaç
saatlik ciddi bir araştırmanın sonunda yüzlerce hainin profillerine ulaşmak, hepsinin aynı şifreleri
taşıdığını, hepsinin aynı hareket tarzı ile hareket ettiklerini ve hepsinin birbirlerini tanıdıklarını görmek
mümkündür. )
Son olarak ifade etmek isteriz ki, Sabetaycıları yada Sabetaycı olmayan Kripto Yahudileri araştırmak,
tartışmak, yayınlamak, bu bilgileri paylaşmak T.C. yasalarına göre suç değildir. Ve bunları deşifre
etmek en temel vatan hizmetidir. Vatanseverliktir. Suç çift kimlikle yaşayıp Türkiye'ye ihanet
etmek, Yahudi menfaatlerine hizmet etmektir.
59
Adnan Oktar ve organize suç çetesi, ORGAN ticareti de mi yaptılar?
O hayatını yaşıyor hastalar ölüyor
İlik bankalarının yetersiz oluşu, lösemi hastalarını ölüme sürüklüyor. Olay, Oktar Babuna skandalına
dayanıyor.
6 yıl önce Babuna için toplanan 160 bin ilik örneğinden 120 bini kayıp. Peki ne olacak?
***
Babuna hayatta kaldı ama hastalar tek tek ölüyor
Dr. Oktar Babuna için başlayan kampanya pek çok soru işaretiyle gölgelendi. Bu yüzden ilik bankası
60
hala işlemiyor ve pek çok hasta ölüyor.
Altı yıl önce küçük bir gazete ilanı Türkiye'yi ayağa kaldırmaya yetti. İlana bakılırsa Dr. Oktar Babuna
kan kanseriydi, sayılı günü kalmıştı. Uygun bir ilik bulunması gerekiyordu ve 10 milyar lira ödül
verilecekti. Haber gazetelerde yayınlanınca onbinlerce kişi kan vermek için sıraya girdi. Genelkurmay
Başkanlığı'ndan üniversitelere kadar hemen herkes genç doktorun hayatını kurtarmak için seferber
oldu. Toplanan kanlar Türkiye'deki kapasite yetmediği için dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlara
gönderildi. Kampanya bütün hızıyla sürerken itirazlar yükselmeye başladı. Uzmanlar bu işin "ödül
karşılığı" yapılmasının ahlaka uygun olmadığını söylüyordu. Bir kemik iliği bankasının böyle alelacele
kurulması doğru değildi. Bazı uzmanlar da Richter türü kanserde ilik nakli değil, yoğun kemoterapi
yapılması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu itirazlar cılız bir ses bile olamadı. Dönemin Sağlık Bakanı
Osman Durmuş kampanyayla ilgili şüphelerini yüksek sesle dile getirdi. Durmuş öncelikle dünya
üzerinde "ücretsiz" doku analizi yapan laboratuarlar varken, milyon dolarlık laboratuvar faturalarına
itiraz ediyordu. Ayrıca kanların "stratejik" olarak başka işlerde kullanılabileceğini söylüyordu. Ve en son
bomba da Dr. Oktar Babuna'nın "Adnan Hocacılar" olarak adlandırılan gruptan bir isim olmasıydı. Bu
grup gizli çekimlerle şantajdan, "montaj" fotoğrflarla karalamaya kadar bir dizi suçlamaya karışmıştı ve
"organize suç çetesi" olarak yargılanıyordu. Oktar Babuna Adnan Hoca'nın müridi olduğunu gizliyor,
soruları "Herkes yardım ediyor" diye geçiştirmeyi tercih ediyordu. Oysa kampanyanın merkezinde
"Adnan Hocacılar" vardı, işin mali yanının bir bölümü ise İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı tarafından
üstlenilmiş, vakıf yöneticileri sonradan bu ilişkiden de pişman olmuştu. Bu iddialar ve "Bağışlar Adnan
Hoca'ya" gidiyor endişesi kampanyanın hız kesmesine yol açtı. Temmuz ayına gelindiğinde
kampanyalar Sağlık Bakanlığı tarafından durduruldu. Toplanan "Etik Kurul" da Babuna'nın hastalığı
için "kemik iliği nakline gerek olmadığı" kararına vardı.
KANLAR REHİN KALDI
Kan vermek için sıraya giren kalabalık ve heyecan dinince fatura da ortaya çıktı. Kampanya boyunca
160 bin kişiden kan alınmıştı. Bunlardan 40 bini Türkiye'de, Mahmut Çarin'in yönetimindeki ilik
bankasını oluşturdu. Geriye kalan 120 bin örnek ise yurtdışındaki laboratuvarlarda "rehin" kaldı.
Kampanya'da yaklaşık 5 milyon dolar toplanmış, paranın büyük bölümü Çapa'daki ilik bankası için
cihaz alımına harcanmıştı. Ancak borçlar dikkat çekiciydi. Sadece ABD'deki bir laboratuar 95 bin
örneğin sonuçlarını vermek için 3.4 milyon dolarlık bir fatura çıkardı. Sağlık Bakanlığı faturayı ödemeyi
reddetti. Bu kan örneklerinin sonucu bu güne kadar Türkiye'ye getirilemedi.
FATURA AĞIR
Her yıl 2 bin 500 kişinin lösemiye yakalandığı tahmin edilen Türkiye'de bir "kemik iliği" bankası pek çok
hayat kurtarabilirdi. Aslında mevcut üç ayrı kemik iliği bankası vardı. Ancak ellerindeki doku örnekleri
yetersizdi. İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı'nda Mahmut Çarin'in yönetimindeki "İlik
Bankası"nda değişen açıklamalara göre 40 bin ile 60 bin arasında örneğe ulaşıldı. Fakat Adnan
Hocacı'ların yürüttüğü kampanyanın faturası zamana yayılıyordu ve ağırdı. Öncelikle lösemi hastaları
ve yakınları "ilik naklinin" hayat kurtardığına inanmış, diğer tedavileri reddetmeye başlamıştı. Bunun
dışında organ bağışı ve doku örneği konusunda bir tıkanma ortaya çıktı. Hızla ve alelacele yürütülen
kampanyanın yarattığı şaibeler yüzünden "İlik Bankası" kurumlaşamadı. Sadece son birkaç yılda ilik
nakli için sırada bekleyen bin 300 civarındaki hastadan 400'ü öldü! İlik Bankası'nın
kurumlaşamamasında "Babuna Kampanyası"na büyük destek veren resmi ve sivil kuruluşların
yaşadığı hayal kırıklığının rolü tartışılmazdı. Kampanyadan sonra bazı gazete haberlerinde "Tüyler
ürperten iddilar" da ortaya çıktı. "Babuna Kampanyası"na katılan emekli öğretmen Güler Ergin daha
sonra telefonla arandığını ve "İlik için dokularınız uymadı ama böbrek verebilirsiniz" diye "baba" Cevat
Babuna tarafından arandığını söylüyordu. Benzer biçimde kampanyaya katılan Mahir Yavaş da
"Amerika'ya götürülme" teklifi aldığını, ancak uyarılar üzerine vazgeçtiğini gazetecilere anlatıyordu.
Kampanyaya katılan iki ayrı kişinin "araması" güvenlik için soru işaretlerini de ortaya çıkardı.
BANA GURUR VERİR!
Oktar Babuna ise olup bitenlerden pek de rahatsızlık duymuyor. Geçmişte "onlar da yardım etti" diye
geçiştirdiği soruyu bugün "Adnan Hoca'nın arkadaşı olmak bana gurur verir" diyecek kadar rahat
biçimde cevaplıyor. Kampanyanın yol açtığı hayal kırıklığını ise kabullenmiyor. Babuna
Kampanyası'ndan altı yıl sonra manzara özetle şu; Oktar Babuna hayatını sürdürüyor, hastalar ise
ölüyor.... kırıklığına dönüştü. Yaratılan güvensizlik organ nakli ve "İlik Bankası'na darbe indirdi.
61
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc109-20050417-102.html
****
Adnan Hoca'nın ahlakını örnek aldım
* Çok sınırlı bir süreniz olduğu söyleniyordu. Ancak aradan altı yıl geçti?
Amerika'daki MD Anderson Kanser Hastanesi'nde en öldürücü kanser olan Richter's Sendromu tanısı
kondu. Bu hastalar en fazla 6 ay yaşıyorlar. "Bu süreyi aşmışsın 1-2 aylık ömrün kalmış olabilir. Sana
deneysel bir tedavi verelim ve eğer kaldırabilirsen kemik iliği naklini deneriz" demişlerdi. Geçirdiğim 2
kemik iliği nakli, 12 kemoterapi tedavisi ve aldığım 100 bin haptan sonra bugün yaşayan tek hasta
olduğumu söylüyorlar.
* Hastalığınızın ilik nakli gerektirmediği belirlenmişti...
İki kemik iliği naklinden sonra bugün dünyada bu hastalıkla yaşayan tek hasta olduğumu tedavi
olduğum hastanedeki dünyanın en ünlü uzmanları söylüyorlar.
* Uyumlu dokunun daha önce bulunduğu ancak kamuoyundan gizlendiğini ileri sürülmüştü..
Uygun ilik dünya bankasından bulunmuştu. Bunu bana bildiren de kampanyanın durdurulduğu gün
olan 17 Haziran 1999 tarihli bir fakstı. Bu kadar ölümcül bir hastalıkla mücadele ederken hem uygun
ilik bulunup hem de bunu nasıl 2.5 ay saklayabilirdim? Siz de takdir edersiniz ki bu hem akla hem
mantığa aykırı bir iddia. Kampanyada bana uygun hiç bir verici çıkmadı.
* Hastalık "ölümcül" dediniz. Bu konuda kandırıldıklarını düşünenleri haksız mı buluyorsunuz?
Sağlık durumumun kötüye gitmemesinin ve şifa bulmamın kimsede olumsuz bir düşünce
uyandırdığını düşünmüyorum. Kim bir hasta için 'acaba neden ölmedi' veya 'acaba neden kötüleşmedi'
diye düşünebilir. İnsanlarımızı tenzih ederim böyle bir düşünce çok zalimce olur. Böyle bir şey
güvensizlik değil aksine vicdanı olan herkes için olsa olsa bir mutluluk sebebidir.
* Siz kendinizi Adnan Hocacılar'dan biri olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Adnan Oktar Beyefendi Harun Yahya müstear ismiyle 250'nin üzerinde kitap yazmış, dünya çapında
bir alim ve yazar. Adnan Bey'in ahlakını kendime örnek alıyorum. Eğer beni söylediğiniz gibi Adnan
Bey arkadaşı olarak kabul ederse bu benim için çok büyük bir şeref olur.
* "Babuna Kampanyası" ile doku bankası konusunda etkileri bu gün de görelen bir güvensizlik
yaşandı?
Bu dünya tarihinin en büyük sivil hareketi olarak tarihe geçti. 30 senede yapılamayanları 3 ayda
gerçekleştirdik. Ulaştığımız 160 bin doku örneğine İngiltere 30 senede ulaşmış. Türkiye zaman
kaybetmek bir yana 30 sene ileriye gitti. Eğer önü kesilmeseydi milyonlarca veriyle dünyanın en büyük
kemik iliği bankası bizde olacaktı.
* Güler Ergin isimli bir emekli öğretmen kampanyada kan verdiğini, bir süre sonra babanız Cevat
Babuna'nın kendisini aradığını ve böbreğini vermeyi teklif ettiğini ileri sürdü?
62
Kemik İliği Bankası verilerine İstanbul Tıp Fakültesi'nde dönemin Tıbbı Biyoloji Bölümü Başkanı Prof.
Mahmut Çarin'den başkasının ulaşması mümkün değildir. Dolayısıyla bu haber bana ve aileme o
dönem bir kısım medyada nasıl iftiralar atıldığının çok güzel bir kanıtıdır.
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc111-20050417-102.html
***
Sağlık Eski Bakanı Osman Durmuş
Pazarlık yapmaya kalktılar
Hastadan bilgisi dışında genetik amaçlı kan alamazsınız. Bu suçtur. Yapılacak her işlemin bilgi olarak
sunulması lazım. Hasta hakları bakımından bu zorunludur. Yapılan işlem o gün için yanlıştı. Kemik iliği
temin amaçlı değildi. Zaten böyle bir dertleri yoktu. Babuna, bir devlet yöneticisi gibi uluslararası
temaslarını sürdürüyor. Adnan Hoca'yı savunuyor. Bu dokuların kimlik bilgileri kimlerin elinde
bilmiyoruz. Bu verilerle her türlü HDA tiplemeniz yapılabilir. Bu şu anlama gelir. Sizin böbreğinizin bir
alıcıya uygun olup olmadığını anlayabilirler. Bu bilgiyi falanca hastayı arayıp sorumlu olmayan bir kişi
arayıp söyleyebiliyorsa burada sorun vardır. Bu gün geri kalmış ülkelerde organ ticareti yapılıyor.
Bunun Türk halkı üzerinde yapılmayacağının garantisi nedir? Kan örneklerini inceleme parası
istemeye kalktılar. Kamu'da ihale vardır, sipariş vardır. Devletin böyle bir siparişi yok. Babuna
gönüllüleri diye bir grup çıktı, kumbaralarla para topladı. Bakanlığa gelip 3 milyon dolar para öde
diyorlar. Laboratuvarlar 600 bin dolara kadar indiler. Kayıtları var. Devletimizde böyle bir uygulama
yok, alınan paranın yüzde 20'si size verilir dedik. Bu defa yüzde 35 dediler. Biz pazarlık yapmayı
reddettik.
http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc110-20050417-102.html
l
63
İğrenç Örgütün İğrenç Lideri: Adnan Oktar
Adnan Oktar (Adnan Hoca), polise verdiği ifadede seks ve şantaj üzerine kurulu cemaatinin içyüzünü
anlattı. Oktar, cemaatini para ve güç kazanmak için kullandığını söyledi.
İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan
Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı.
Örgütün oluşumu şöyle:
Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim.
İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını
cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor.
64
Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj
kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların
görevi.
Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca
tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat
içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken
Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından.
Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen
kadınlar. Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği
görevleri yerine getiriyorlar.
Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman
onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar.
Şantaj kasetlerini 1997’de yokettik
TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla
vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun cezasının
çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset ve dergilerden aldığımız
görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin yüzlerini monte ederek şantaja başladık.
İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri yok ediyorduk.’’
Tanıksız seks yasak
İMAMLAR ve kardeşler, cemaat içinden bir kadınla ilişkiye gireceği zaman, başlarında mutlaka ‘tanık’
bulunuyor. Birleşmeyi izleyen tanık, Hoca'nın, fetvasına uygun oral ya da anal seks yapıp
yapmadıklarını kontrol ediyor. Tanıksız ilişkiye girebilen tek kişi Adnan Hoca. Yeni gelen motorlardan,
imamların beğenisini kazananlar Adnan Hoca'ya sunuluyor.
Yatakta çok vahşi
Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu
Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritlergenellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar.
Çiller’le Kandilli’deki villada görüştüm
YILLARDIR cemaati tarafından hazırlanan şantaj kasetleriyle birçok ünlü perişan eden Adnan
Hoca'nın, Mert Çiller aracılığıyla parti içine sızdıktan sonra Kandilli'deki saray yavrusu evinde DYP
Genel Başkanı Tansu Çiller'i ağırladığı ortaya çıktı. Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar, polise verdiği
ifadesinde, Kandilli'deki malikanede gerçekleşen gizli buluşmayı şöyle anlattı:
‘‘Tansu Hanım benden, büyük kongre öncesi DYP içindeki muhalefeti sindirmemi istedi. Böylece daha
güçlü duruma gelmek istiyordu. ‘Sizin için ne yapabilirim' diye sordum. ‘Bize destek ver. Elinden geleni
yap' dedi.’’ Adnan Hoca, sorgu sırasında kendisine yöneltilen ‘‘Maddi beklentiniz var mıydı?’’ sorusunu
‘‘Meyveleri önümüzdeki günlerde toplayacaktık. Acelimiz yoktu. Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü,
cemaatin imamlarından Bahadır Güven'i, ileriki yıllarda milletvekili yapmayı planlıyorduk’’ diye
yanıtladı.
Ağar'dan intikam peşindeydiler
EMNİYET'teki ifadesinde, Elazığ Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar'ın, İstanbul Emniyet Müdürü
olduğu 1991 yılında kendisine yönelik kokain operasyonu düzenlediğini, bu yüzden hıncı olduğunu
söyleyen Adnan Hoca, ‘‘Mehmet Ağar'a yönelik kampanyalarımız hem intikam amaçlı hem de onu
partiden uzak tutmak içindi. Siyasi hayatını bitirmek istiyorduk’’ dedi. Adnan Hoca, basına yönelik
karalama ve şantaj kampanyalarının hedefinin ise, Tansu Çiller muhalifi gazeteciler olduğunu itiraf etti.
65
Hoca’ya muayene kıskacı
MİLLİ Savunma Bakanlığı (MSB), dünkü Hürriyet'te yer alan ve Adnan Oktar'ın 1997 yılında GATA'dan
aldığı ‘paranoid şizofreni’ raporu nedeniyle cezai ehliyeti olmadığı yönündeki haber üzerine harekete
geçti. MSB'den dün yapılan açıklamada; gözaltında bulunan Oktar'ın, serbest bırakılması halinde
askerlik şubesince yeniden hastaneye sevk edilerek kontrol muayenesine tabi tutulacağını bildirildi.
Tutuklamaya itiraz
İSTANBUL DGM'de önceki gün 3 müridiyle tutuklanan Adnan Oktar'ın avukatları, karara itiraz etti. Dün
öğle saatlerinde İstanbul DGM'ye gelen Adnan Oktar ile Bilim Araştırma Vakfı üyesi Fırat Develioğlu,
Halil Hilmi Müftüoğlu ve Emre Nil'in avukatları, itiraz dilekçesini 6 Nolu DGM'ye verdiler ve tutuklama
kararının hukuki olmadığını öne sürdüler. Dosyayı tetkik istekleri reddedilen avukatların itirazı,
pazartesi günü karara bağlanacak.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/20/158016.asp
66
Yıllarca Masonluğu yerin dibine sokan adam 33. dereceden Mason çıktı; Kim bu Adnan Oktar? (Yada
Harun Yahya?)
Kim bu Adnan Oktar?
Adnan Oktar ismiyle malum zatın biyografisini uzun uzun anlatacak değilim…
İyi resim yapar, iç mimari ve dekorasyon konusunda zevk sahibidir, peyzaj da hakeza öyle!
Kısacası zevk ve güzellik hastası…
Adnan Oktar; bir dönemin Harun Yahya’sı: Darwinizm ve masonluğa karşı hakikatli ilmi kitaplar
neşreden, medya karşısına hiç çıkmayan; sadece kitaplarıyla ve Anadolu’nun her yerinde Bilim
67
Araştırma Vakfı (BAV) aracılığıyla düzenlenen konferanslarla gündeme gelen; hatta ismi konusunda
“Erbakan’dır” şeklinde spekülasyonlar yapılan; az konuşan, beyaz saçlı, beyaz sakallı biri!
Adnan Oktar’ı Harun Yahya olarak tanıdım… 2000 yılının ortalarında cezaevinden çıktığında
kendisiyle bir röportaj yapmak üzere Kadıköy Fenerbahçe’ye gitmiştim… Oktar’ın bulunduğu eve
eşikten içeri adımımı ilk attığımda hissettiğim duygu ömrümde sanırım bir daha hissedemeyeceğim bir
duyguydu…
İçeri geçtiğimde de karşımda bembeyaz bir adam gördüm… Beyaz saçlı, beyaz sakallı, beyaz yüzlü
beyaz giysili bir adam…
Konuşmaya geçtiğimizde ise sözlerini büyük rikkat ve dikkatle seçen, düşük ses tonuyla ve kısa
konuşan biri vardı karşımda…
Sonra bizi büyük bir nezaketle uğurlamış ve evimize kadar bırakılmamız talimatını vermişti
etrafındakilere…
Sevmiştim Harun Yahya'yı…
Aradan yıllar geçti… Adnan Oktar bu sefer karşımıza “Mehdi” kavramıyla çıktı… Ve artık televizyon
ekranlarında “polemiklere” giren bir adam olmuştu… Üstelik saçı sakalı da siyaha çalmıştı… Teni de
solaryumdan çıkmış gibi esmerleşmişti… Anadolu’nun bir çok ilinde uydudan yayın yapan
televizyonlara programlar yapıyor ve Hz. Mehdi’nin vasıflarını sayıp hünerlerini sıralıyordu… Program
konukları ise şimdiki gibi kendi talebeleri olmakla beraber daha çok erkekti…
Hz. Mehdi’nin zuhur ettiğini iddia edip, bir takım özelliklerinin Hz Mehdi ile benzeştiğini “inşallah,
maşallah” nakaratları eşliğinde ileri sürüyordu… Sonra da kendisinin Mehdi olmadığını; ama zaten Hz.
Mehdi’nin de “Ben Mehdi’yim” diye ortaya çıkmayacağından dem vuruyordu… Sonra Cübbeli Ahmet
Hoca ile karşı karşıya geldi… Cübbeli Hoca’nın reddiyelerine maruz kaldı… Oktar, daha sonra,
Cübbeli Ahmet ile aynı cemaatten olan Mehmet Talu hocanın bir ara “Mehdi zuhur etmiştir” şeklindeki
beyanlarını esas alarak haklılığına delil saydı ve iki hocanın bu konu nedeniyle birbirlerine girmelerine
yol açtı… Kısa süre sonra ise Talu “hata” ettiğini söyleyip Cübbeli ile bir araya gelmiş ve “var mı bize
yan bakan” diye meydan okumuştu…
Sonra Adnan Oktar karşımıza mason olarak çıktı… Hani, şu yazdığı kitaplarla masonluğu
yerin dibine sokan “Harun Yahya” mahlaslı Adnan Oktar, birden bire masonluğa
övgüler yağdırmaya hatta ve hatta kendisinin de 33. dereceden mason olduğunu
alenen dillendirmeye başlamıştı… Hele bir de “masonların şahıyım” demesi vardı ki, bu kadarını
Demirel bile yapamamıştı!
Son aylarda ise Adnan Oktar, “kedi canını senin” oluverdi…
Programlarındaki erkekler yerlerini tamamen kadınlara bıraktı…
Herkesin diline pelesenk olan “kedi canını senin” sözü Oktar’ın kızlara karşı kullandığı bir iltifat… Kesik
kesik kahkahalar atan, cümleler ağzından yarım yarım çıkan, aslında ne dediği tam da belli olmayan;
ama karşısında kendisini hayranlıkla izleyen kızlar olan bir Adnan Oktar!
Evlenmemiş olmasını da Bediüzzaman'ın talebesi olmasına yorması yok mu!?
“Ay yerim seni ben yerim, sen ne güzelsin, çok tatlısın, sana baktıkça içim açılıyor!” gibi sözleri Harun
Yahya’dan kimse duymadığı gibi, Hz Mehdi’nin de bu tür lakaytlıklara prim vermeyeceğini söylemek
sanırım kahinlik olmaz!
Halkın önemli bir kısmı gülüyor, bir kısmı ise üzülüyor…
İnsan fiziksel olarak da zihinsel olarak da değişebilir…
Adnan Oktar’ın fiziksel değişimi sürekli gençleşme yönünde tebarüz ederken; zihinsel değişiminin
temayülünü artık bu anlatımdan varın siz çıkarın….
68
Halis Mutlu
21/01/2001
www.8sutun.com
Adnan Oktar ne dediğini/anlattığını kendi biliyor mu?
Bir taraftan masonların gerçekte dinlerinin imanlarının olmadığını ve sadece ilk kademelerde imanlı
görüntü verdiklerini, bunu da usulen yaptıklarını anlatıyor; diğer taraftan da "Müslüman masonlar
var. Bu manada ben de masonum. Masonların şahıyım. 33. dereceden masonum" diyor.
Aynı "Madde hayal, etrafımızda gördüğümüz her şey aslında beynimizde" deyip, tepki gelip "Bu
iddian İslam inancına göre vahdet-i vücuttur ve küfürdür." denilince "Madde hayal ama dışarıda
madde var. Ama bizim gördüğümüz gibi değil." diye zırvalaması, art arda iki cümlesinde bile
birbirine zıt, birbirini yalanlayan açıklamalar yapması gibi....
Adnan Oktar'a Paranoya, şizofreni, megalomani gibi teşhisleri koyan ve rapor veren uzmanların ne
kadar haklı oldukları bir kez daha gün yüzüne çıkmış oluyor...
Dikkat edilirse, Adnan Oktar'ın Harun Yahya takma adı ile açtığı web sitelerinde kullanılan görsellerde
masonik semboller olan göz, pramit, güneş ve sütunlar kullanıldığı görülecektir.
Memhmet Fahri Sertkaya
Akademi
69
Hoca kılığına girmiş pornocu, şantajcı bir sahtekar; Adnan Oktar
(...)
TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla
vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun
cezasının çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset
ve dergilerden aldığımız görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin
yüzlerini monte ederek şantaja başladık. İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri
yok ediyorduk.’’
(...)
70
Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu
Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritler genellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar.
İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan
Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı.
Örgütün oluşumu şöyle:
Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim.
İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını
cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor.
Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj
kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların
görevi.
Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca
tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat
içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken
Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından.
Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen kadınlar.
Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği görevleri
yerine getiriyorlar.
Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman
onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/20/158016.asp
71
Sapık fetvalar ve Adnan Oktar... Mahvolan hayatlar, perişan olan anne ve babalar...
Sapık fetvalar
Adnan Hoca müritlerine, ‘‘Normal seks günah... Anal ve oral seks yapın’’ fetvası vermiş.
Sapık ilişkiler sırasında bir kişi de gözcülük yapmış.
SORGULARI süren 'Adnan Hoca' lákaplı Adnan Oktar'ın müritlerinin verdiği ifadeler dehşet verici.
Bazı müritleri, Adnan Hoca'nın, 3 yıl önce kendilerine bir fetva vererek normal seksi yasakladığını ve
‘‘Oral ve anal seks yapın’’ talimatı verdiğini, sapık ilişki sırasında, bir kişinin de gözcülük yaptığını ifade
ettiler.
72
Emniyet Müdürlüğü'ne çağrılarak, Adnan Hoca'nın müridi olan çocuklarını teslim alan bazı ailelere,
polisler tarafından öğütler verildi.
DOĞRULADILAR
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şubesi'nde 3 gündür sorgulanan
Adnan Hoca ve 'Merkez Komite' denilen 25 yardımcısının, müritlerin ortaya attığı seks iddialarını
doğruladıkları belirtildi.
Adnan Hoca'nın, ‘‘Normal seks günah, oral ve anal seks yapın’’ fetvasını, resmen evli olmayanlar için,
gayrı meşru doğumları önlemek için verdiğini söylediği öğrenildi.
HAYAL KIRIKLIĞI
Adnan Hoca ve müritlerinin bazı kurbanlarının, gruba nasıl katıldıklarını ve uğradıkları hayal kırıklığını
ise ‘‘Hepsi yakışıklı, bir o kadar da Atatürkçü ve milliyetçi insanlardı. Kamuoyunda olumsuz bir imajları
bulunmasına rağmen, yaşantılarını gördüğümüzde, hiç de kötü insanlar olmadıklarına karar verdik.
Ancak kısa süre sonra içinde bulunduğumuz batağı farkettiğimizde, iş işten geçmişti. Kimseye bir şey
anlatmamamız için, sürekli tehdit ediliyorduk’’ diye anlattıkları belirtildi.
Aileler şikayetçi
Polis yetkilileri, pişman olduklarını ve istemeden kendilerini bataklığın içinde bulduklarını söyleyen bu
kişilerin ailelerini, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne davet ettiler. Ailelere, Adnan Hoca ve örgüt içindeki
sapık ilişkileri detaylı bir şekilde anlatan polis yetkilileri, bundan sonra duyarlı olmalarını öğütledikten
sonra, çocuklarını teslim ettiler. Ailelere ayrıca, Adnan Hoca ve örgütün üst düzey yöneticilerinin, sapık
ilişkilere yönelik verdikleri ifadelerin de anlatıldığı belirtildi.
3 GÜN EK SÜRE
Çocuklarının saplandığı bataklıkla ilgili ayrıntılı bilgi alınca çok sinirlenen 20 Adnan Hoca mağdurunun
anne babası, polise resmen şikáyette bulundu. Ailelerin polisten, adlarının saklı kalmasını ve
gelişmelerle ilgili basına bilgi verilmemesini rica ettikleri öğrenildi.
Olayla ilgili olarak, Adnan Hoca ve örgütünün 25 üst düzey yöneticisinin de aralarında bulunduğu 50
kişi için bugün 3 günlük ek gözaltı süresi alınacağı belirtildi.
POLİS ZORLUYORMUŞ
Öte yandan, Adnan Hoca ve arkadaşlarının vukatı Erdağ Abakay, müvekkillerinin tutuklanmasını ve
zor durumda kalmasını sağlamak için, polisin ailelere, şikáyetçi olmaları yönünde baskı yaptığını öne
sürdü. Abakay, bu hafta kendilerinin de bazı girişimlerde bulunacaklarını söyledi.
BABUNA YALANLADI
Adnan Hoca'nın müritlerinden olduğu bilinen ve lösemi hastası olduğu için bir süre önce adına
başlatılan kampanya sırasında dikkatleri üzerine çeken Dr. Oktar Babuna, son günlerde hakkında
çıkan haberleri yalanlamak için, evinde bir basın toplantısı düzenledi.
İslam'a farklı yorum
Adnan Hoca ve Bilim Araştırma Vakfı olarak bilinen resmi kuruluşunun da yöneticisi olan
yardımcılarının, gruba yeni katılan ve ‘‘Bu nasıl din, nasıl Atatürkçülük, nasıl milliyetçilik?’’ sorusunu
yönelten müritlere, ‘‘Bu İslám'ın, Atatürkçülüğün ve milliyetçiliğin değişik bir yorumu’’ karşılığını
verdikleri ifade edildi. Bu arada, hüngür hüngür ağlayarak ifade veren ve Adnan Hoca ile örgütünün
sapık ideolojilerini gözler önüne seren 35 kişi, önceki akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Tarihi eser için baskın
73
ADNAN Oktar ve müritlerinin kaldıkları Silivri ve Kandilli'deki iki eve dün akşam, tarihi eser baskını
yapıldı. Mali Şube ekipleri ile tarihi eser uzmanlarından oluşan kalabalık bir ekip, dün akşam saat
17.00 sıralarında, Adnan Hoca'nın Silivri Fener Köyü yakınlarındaki 'Pembe Köşk' olarak adlandırılan
devasa köşküne baskın yaptılar. Uzmanlar, çok ağır ve sabit oldukları için yerlerinden alınamayan çok
sayıda heykel ve sanat eserinin fotoğraf ve görüntülerini aldılar. Bu görüntü ve fotoğrafların, tarihi eser
uzmanları tarafından inceleneceği ve kaçak olup olmadığının belirleneceği açıklandı. Silivri'deki
çalışmalarını tamamlayan polisler ve tarihi eser uzmanları, daha sonra Adnan Hoca'nın Kandilli'deki
evinde bulunan eserleri de aynı şekilde görüntüleyip, saydılar.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/15/156817.asp
74
"Bunlar pislik, bunlar şantajcı, bunlar çeteci.'' - İstanbul Emniyet Müdürü Özdemir'in Adnan Oktar ve
çetesi hakkındaki yorumu
Bunlar pislik
İstanbul Emniyet Müdürü Özdemir, Adnan Hocacılar için ‘‘Bunlar şantajcı, bunlar çeteci, bunlar
pislik’’dedi. 12 mürit serbest bırakıldı.
DGM’ye çıktılar ‘Adnan Hoca’ lakaplı Adnan Oktar'ın fahri başkanlığını yürüttüğü Bilim Araştırma Vakfı
(BAV) üyelerine yönelik çete operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve aralarında eski manken
Gülay Pınarbaşı'nın da bulunduğu 12 kişi daha İstanbul DGM'ye sevk edildi. Sanıklar serbest
bırakılırken, Adna Hoca operasyonuyla ilgili değerlendirme yapan İstanbul Emniyet Müdürü Hasan
75
Özdemir, ‘‘Bunlar pislik. Allah çoluğumuzu çocuğumuzu bunlardan korusun’’ dedi.
29 kişi Emniyet'te Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu 29 kişinin sorgusu ise şubede devam
ediyor. Bu kişilerle görüşme yapmak üzere Emniyet'e gelen yakınlarına, güvenlik kuvvetlerince izin
verilmedi. Avukat Atilla Hazman ise İstanbul DGM Savcılığı'ndan aldığı izinle müvekkili Adnan Oktar
ve diğer BAV üyeleriyle görüştü. Oktar Babuna'nın kız kardeşi ve Adnan Oktar'ın dini nikáhlı eşi
olduğu ileri sürülen Tuğba Babuna, dün avukatları ile görüştü. DGM izniyle, gerçekleşen görüşte
avukat, Babuna'ya, ‘‘Herhangi bir baskıya maruz kaldınız mı’’ diye sorduğunu, Babuna’nın ise ne
kendisinin ne de Adnan Oktar ve diğer sanıkların sorgulama sırasında baskıya maruz kaldıklarını
söylediğini ifade etti.
şantajcı çete İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın İstanbul'da düzenlediği ‘‘Deprem Toplantısı’’nda da,
‘‘Adnan Hoca operasyonu’’ konuşuldu. Özdemir'in de katıldığı toplantıda, FP'liler, operasyonda, trafik
kazası sonucu ölen eski milletvekili Tevfik Ertüzün'ün eşi Ceyda Ertüzün'ün serbest bırakılması
talebinde bulundular. Bunun üzerine Özdemir şöyle dedi: ‘‘Bunlar pislik insanlar. Birçok insanla ilgili
şantaj kasetleri hazırlamışlar. Bunlar şantajcı, bunlar çete. Bunlardan her türlü kötülük beklenir. Allah
çoluğumuzu, çocuğumuzu bunlardan korusun.’’
Adnan Hocacılar Meclis’e faks yağdırdı
Çok sayıda müridiyle birlikte gözaltına alınan ve ‘‘Adnan Hoca’’ diye tanınan Adnan Oktar'ın dışarıdaki
müritleri milletvekillerini faks yağmuruna tuttu. Adnan Oktar'ın kurduğu Bilim Araştırma Vakfı'ndan dün
milletvekillerine, Oktar ve müridlerine karşı girişilen operasyona yönelik sert tepkilerin dile getirildiği
metinler fakslandı. Ancak, Meclis Halkla İlişkiler Binası'ndaki bankolarda milletvekillerinin ortak
kullandığı fakslarla gönderilen bu metinlere, Meclis'te görevli polisler tarafından el konuldu.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/18/157706.asp
76
HEP PUSU HEP PROJE
Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da
bir gizli siyonist Yahudi.
Komünizmi dünyanın başına Yahudiler bela ettiler.
Lenin de dahil olmak üzere ihtilali gerçekleştirenlerin tamamı Yahudilerdi. On milyonlarca masum
insan feci şekilde katl edildi. Dünya anarşi ile doldu. Dünyanın dört bir tarafında aynı milletin
mensupları onlarca yıl birbirlerini vurdu. Ahlak, mülkiyet hakkı ve sosyal düzen bozuldu. Milletlerin
77
birlikleri, dirlikleri bozuldu. Enerjileri, paraları, güçleri, silahları oluşturulan bu yapay alana kanalize
edildi. Bu sayede İsrail kuruldu ve ayakta durdu. Yahudi tarih boyunca her zaman, Goyimleri yani
Yahudiler haricindeki diğer bütün milletleri birbirlerine kırdırdı. Bunu marifet bildi. İki dünya savaşını da
Yahudiler çıkartıp organize ettiler. Şimdi bir üçüncü dünya savaşı ile bütün dünya dengelerini kendi
menfaatlerine uygun şekilde yeniden düzenlemenin ve Nil nehrinden Fırat nehrine kadar, sözde
Tanrının kendilerine vaad ettiğine inandıkları Büyük İsrail Devletini ve hemen ardından da dünya
çapında Büyük İsrail krallığını kurmanın mücadelesini veriyorlar. Buna inanıyorlar.
Ülkemizde de (İnanırsanız eğer) bir Yahudi Komünizmi yıkıyor.
Gün geldi, Komünizm ana vatanlarında bile yıkıldı. Ama ne tuhaftır ki türediği yerlerde bile biten
Komünizmi, sözde Türkiye’de bitirmeye çalışan kişi de, Siyonist Sanhedrin hahamlarının kontrolünde
yine bir gizli Siyonist Yahudi olan Adnan Oktar... Hep pusu, hep oyun, hep ihanet… Hep binbir kılığa
bürünmüş gizli Yahudiler… Hep bunları yöneten gizli dünya devleti, illuminati… Hep Sanhedrin
hahamları, B’nai B’rith, Bilderberg ve Masonluk.
***
RUS İHTİLALİ
Rusya'da meydana getirilen ihtilal, çok önceden Siyonist liderler tarafından tasarlanmış ve uygun
şartlar yine çok önceden hazırlanmıştı. Rus İhtilali'nde, 1904 Rus-Japon Savaşı'nın rolü oldukça
önemlidir. Bu savaşı kaybeden Rusya, ekonomik yönden büyük sıkıntıya girmiştir. Aynı zamanda Rus
Ordusu da büyük ölçüde gücünü yitirmiştir.
Bu ortam komünistlerce çok iyi değerlendirilmiş, ülkenin içinde bulunduğu kaos, ihtilal için halkı
kışkırtmaya zemin hazırlamıştır. Bu savaşın Rus İhtilali ile sonuçlanması, Yahudi yazar Parvus
Halfand tarafından önceden kehanet (!) edilmiştir.
"Parvus Halfand (1859-1924) Almanya'ya yerleşmiş Rus Yahudilerindendir. Rusya ile Japonya
arasında bir savaş çıkacağını daha 1895'de yazdı. Bu savaşın Rus Devrimi'yle sonuçlanacağını ileri
sürdü. O'nun bu olağanüstü öngörüsü gerçekleştiği zaman bu yazının bir hayli sözü edilmiştir."
(Felsefe Ansiklopedisi-Orhan Hançerlioğlu)
Yahudilerin savaşı ve ihtilale olan etkisini önceden açıklamaları, bunların bir plan olduğuna dair önemli
bir göstergedir.
Nitekim, Yahudiler savaş sırasında Rusya'yı çökertmek için Japonya'ya mali destek yapmışlar,
Rusya'ya gelen maddi kaynakları ise kesmişlerdir:
“Jacob Schiff: Amerika'nın en büyük Yahudi bankeri. Dedeleri haham ve Yahudi liderlerindendi.
Schiff, Rusya'da Yahudilere karşı uygulanan çeşitli baskılara misilleme olarak, Rusların ABD
pazarlarına girmelerine ve Rusya'ya yiyecek vb. maddelerin satışına engel oldu. Ayrıca 1904 Rus ile
Japonya arasındaki savaşta, Rusya'yı çökertmek için Japonlara 200 milyon dolar para yardımında
bulundu. Yine diğer Yahudi bankerlerle işbirliği yaparak Rusya'ya verilen kredi ve borçları tamamen
kıstı. Bütün bu girişimler sonucu Rusya ağır bir ekonomik buhran geçirdi. Japonlarla yapılan savaşta
donanmasını kaybetmekle kalmayıp, Mançurya'yı da Japon hakimiyetine bıraktı.
Schiff çok önceden hazırlanan komünist ihtilalinin yıllarca önce temelini bu şekilde kuruyordu."
(Eminent American News Charles A.Madison New York 1970 sh.64-78)
Rusya'yı ihtilale uygun hale getiren Yahudi fınansörler, ihtilale gereken mali desteği de sağlamışlardır.
Yahudi milyarderler Rockefeller ve Morgan ihtilalin para babalarıdır:
"Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Bolşevik İhtilali'nin sonradan ortaya çıkarılan belgelerle, ihtilalin
daha başka beynelminel Schiff-Warburg ailesi Rokefeller ve Morgan'ların desteğiyle gerçekleştirildiği
anlaşılmıştır. Belgeler Morgan kuruluşlarının da Kızıl İhtilal için en az 1 milyon dolar harcamış
olabileceğini göstermektedir." (Herman hagedorn" The magneta John Day" Washington Post, 2 Eylül
1918)
78
Yahudilerin komünist rejime olan mali destekleri yalnızca ihtilal öncesine ait değildir. Devrimden sonra
Rusya'da başgösteren ekonomik krizin atlatılması, Yahudi şirketlerinin yardımıyla olmuştur.
"1912'lerde yayınlanan, bir ABD Dışişleri Bakanlığı raporuna göre, New York'un en büyük finansman
kuruluşu Kuhn, Loebo Co, Rusların ilk 5 yıllık kalkınma plânına fînansör olarak katılırlar ve Bolşevik
Hükümetine kasa görevi yaparak 1918-1922 yılları arasında 600 milyon altın ruble transferi
gerçekleştirirler." (Votka-Cola, Charles Lewinson 1979, sf. 319)
Yahudiler, İhtilalin parasal desteğini sağlamakla beraber, fiili öncülüğünüde yapmışlardır. Rus ihtilalinin
önde gelen isimlerinin tamamına yakını Yahudi asıllıdır. Lenin ise Masondur:
"Lenin, rütbeli bir Masondu." (Dictionairre de la Francmaçonerrie, Daniel Li que Paris 1987) [2010
yılında meydana çıkarılan kesin delillerle Lenin’in de Yahudi olduğu ispat edildi. Bu şekilde ihtilali
gerçekleştirenlerin tamamının Yahudi oldukları ispat edilmiş oldu. – Detaylar için
www.kriptoyahudiler.blogspot.com]
İhtilalin ikinci ismi Troçki ise, safkan bir Yahudidir. Asıl ismi Bronstein olan Troçki, Stockholm'de
banker bir Yahudi olan Olef Aschberg'in kızı ile evlenmiştir. Avrupa'da Yahudi sermayedarlarla Rusya'daki komünistler arasındaki ilişki Troçki sayesinde sağlanmıştır.(Masonluk ve Kapitalizm, Araştırma
Yayıncılık, 1992, İst. S.223-226)
Rus İhtilalinin önderi ve Marx'ın en büyük takipçisi olan Lenin de yüksek dereceli bir Masondu.
EKİM 1917 İHTİLALİNİN ÖNEMLİ LİDERLERİ HEP YAHUDİLER
İhtilal Kod İsmi - Gerçek İsmi - Uyruğu
Lenin - Qulianow - Rus
Braun - Braum - Yahudi
Troçki - Bronstein - Yahudi
Steckloff - Nachamkes - Yahudi
Martoff - Zederbaum - Yahudi
Zinovieff - Apfelbaum - Yahudi
Kameneff - Rosenfeld - Yahudi
Souchanoff - Gimel - Yahudi
Sagerski - Krochmal - Yahudi
Bogdanoff - Silberstein - Yahudi
Uriizky - Radomisisky - Yahudi
L ari ıı - Lurie - Yahudi
Kamkovv - Katz - Yahudi
Ganetzky - Furstenberg - Yahudi
Dan - Gourevitch - Yahudi
Meschkovvsky - Goldberg - Yahudi
Parvus - Heipfand - Yahudi
Riasanovv - Goldenbach - Yahudi
Mar t i novv - Zibar - Yahudi
Chernomorsky - Chernomordik - Yahudi
Solnzevv - Bleichlann - Yahudi
Piatııisky - Zivin - Yahudi
Abramovich - Rein - Yahudi
Zvesdin - Voinstein - Yahudi
Maklakovvsky - Resenblum - Yahudi
Lapinsky - Lovenschein - Yahudi
Babrow - Natanshon - Yahudi
Akselord - Orthodoks - Yahudi
Garin - Garfeld - Yahudi
(Amerikan Genel Harbi-İkinci Dairesinin Fransız Başkonsolos'Iuğu'na 1919'da verdiği muhtıra. Grande
Encyclopédie Française-Rus İhtilali ve Yahudiler G.Netchelodoıı sh.16)
79
Mikro kameralı seks tuzakları uzmanı: Adnan Oktar
Hürriyet Gazetesi yıllar önceki bir haberinde Adnan Oktarı deşifre etmiş. Bakın o haberde
neler yazıyor.
Haberin adı: Adnan
henüz iyileşmedi
80
Adnan Hoca'nın annesi Mediha Hanım 1988'de Zaman Gazetesi'ne şöyle diyordu:
Türkiye'yi tehdit eden Adnan Hoca fay hattı, 12 Kasım Cuma sabahı, Düzce
Depremi'nden 16 saat önce, polisin 'Kapalı Zarf' operasyonuyla kırıldı.
Kandilli'deki, Silivri'deki, saray görkemli yaşantıları. Trilyonluk servetin karanlık tarafları.
Müritlerin silahları. Politikacılara, işadamlarına, gazetecilere yönelik şantajları. Mikro
kameralı seks tuzakları. Enkaza dönen genç kızları. Cemaat içinde, oral-anal ilişki
fetvaları, Adnan Hoca Depremi'nin artçı şoklarıydı.
ÖNCÜ SARSINTILAR
Adnan Hoca Depremi'nin gelişi, 80'li yıllarda öncü sarsıntılarla sinyallerini vermişti.
Annesi Mediha Hanım, 10 Nisan 1988 tarihli Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda,
'...Adnan’ım henüz tam iyileşmedi. Hastadır o' deyip, dikkatleri oğlundaki ruhi bozukluğa
çekmiş, açık açık olmasa da 'Deprem geliyor''a getirmişti sözü.
Adnan Oktar, annesi Mediha Hanım'ı hiç haksız çıkarmadı. Aynı yıllarda bir röportajında,
kendisini çok döven üvey babasının acılar içinde öldüğünü söylerken, hem ruhundaki
çatlaklara açıklık getiriyordu. Hem de kendisinde toplanan olağanüstü güçlerin altını
çiziyordu ki, bu manevranın altında mehdiliğini ilan etme hazırlıkları yatıyordu.
19'UN UĞURU
Adnan Hoca 19 rakamının uğuruna inanıyordu. Gerçek adı Adnan Arslanoğulları, 19
harften oluşuyordu. Ve bu 19'un Mehdiliğin habercisi anlamını taşıdığını iddia ediyordu.
Zamanla müritlerine, kıyametin yaklaştığını, Mehdi'nin ortaya çıkmak üzere olduğunu
telkin etmeye başladı.
27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi'nde, Mehdi konusuna, kendince usturuplu yaklaştı:
Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir?
Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli
gibi.
Nokta: Yaş söyleniyor mu?
Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor.
Nokta: Siz Mehdi misiniz?
Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden
söz edince beni Mehdi sanmışlar.
GÖZÜ DOLMABAHÇE SARAYI'NDA
81
Aynı dönemlerde Adnan Oktar, Mehdi'nin sarayda oturacağının yazıldığını söyler.
Kendisinin de Dolmabahçe Sarayı'nda oturacağını iddia eder.
Poliste verdiği ifadesinde, Mehdilik konusundaki cevapları dikkat çekici:
'Seneler önce Mehdilik konusunda bir kitap yazdım. Ancak hatayı bu kitabı yazmakla
yaptım. Çünkü dini konularda derinliğine bilgim yoktu. Arapça'yı bilmem dolayısı ile zaten
gerek Kuran-ı Kerim'de, gerekse hadislerde, dünyanın sonunda Mehdi'nin dünyaya
geleceği belirtilmiştir. Ben de bu inançlar neticesinde çalışmış olabilirim. Fakat,
hadislerde bahsedildiği gibi Mehdi'nin sakallı, alnı geniş, ufak burunlu olduğu ima edilir.
Ben de fiziken buna benzediğim için müritler tarafından benzetme yapılabileceği
kanaatindeyim. Fakat bu konular eskilere dayanır. Sonradan bu inançlardan vazgeçtik.
Adnan Hoca, polis ifadesinde, bir zamanlar kendini Mehdi saydığını inkár etmez.
Mehdi'nin tarifini, kendi fiziksel görüntüsünü ve yaşını örnek olarak verir. Hem dini
bilgisinin zayıflığı nedeniyle böyle bir yanlış fikre kapıldığını söylerken hem de Arapça
Kuran-ı Kerim ve hadisler okuduğuna dikkat çeker.
ARAPÇA BİLMİYOR
Oysa aynı sorgunun bir başka bölümünde şunları söyler:
.'Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim
yapmadım.'
Hangisi doğru?
Adnan Oktar'ın hafızası, bir saatlik sorgulamada, söylediği yalanları hatırlayacak kadar
kuvvetli değildir.
Adnan Oktar şeriat konusundaki görüşlerini 2 Haziran 1986 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde
açıklar:
'Kuran-ı Kerim'de yazdığı biçimdeki şeriata taraftarım tabii.'
Hilafet konusunda ise 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi'ne görüş bildirmiş:
HALİFEYİ HALK SEÇMELİ
'Halifeliğin kaldırılmasına gerek yoktu aslında. İslámiyette halifelik vardır. Ama halifeden
kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı
başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk
seçmeli.'
82
Nurculuk hakkındaki görüşlerini 27 Ocak 1988 tarihli Zaman Gazetesi'nde anlatır:
'Cereyanlardan, mesela Nurculuk bizi çok etkileyen, çok beğendiğimiz bir akımdır.
Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri'ni çok takdir eder ve eserlerinden yararlanırız.
Bediüzzaman da bizim üstadımızdır. Mürşidimizdir.'
Kıbrıslı Şeyh Nazım Kıbrısi, İstanbul'a geldiğinde Adnan Oktar'ın adamları ile görüşür.
HOCA'YA ŞEYH DESTEĞİ
Şeyh Nazım da Adnan Oktar'a 21 Ocak 1989 tarihli Güneş Gazetesi'nde yayınlanan
röportajında destek verir:
'Allah ile arasında ne gibi bir rabıta olduğu belli olmaz. Belki bir icabat saatinde dua eden
olur, başlarına bir felaket gelir. Onun için Adnan Hoca ile uğraşılmasını tavsiye etmem.
Bundan sonra da uğraşanlara bir felaket geleceğini haber veririm. Çünkü ben de bazı
şeyler bilirim. Maneviyat yolunda bazı haberlerim olur. Haber verirler.'
Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç vakittir. Abdest
almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını
ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı
konumlarını bırakmalıdır.
Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim
yapmadım.
Adnan Oktar
İslámiyet’te halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde,
şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği
cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.'
Adnan Oktar
Kod adı: Harun Yahya
Babası Yusuf Efendi'ydi.
Annesi Mediha Hanım. 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Babasını küçük yaşta
kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi
Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan
ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Bu okulu da yarım bıraktı.
83
Kandilli'deki, Dolmabahçe Sarayı yavrusu evine taşınana kadar, Ortaköy Dereboyu
Caddesi'ndeki evde annesi ve anneannesi ile birlikte yaşadı. Asıl soyadı
Arslanoğulları'dır. Bazı yazı ve kitaplarında Harun Yahya adını kullanır. Bu takma ad, Hz.
Musa ve Hz. İsa'nın yardımcılarının adıdır.
Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç rekáttır. Abdest
almadan namaz kılmak vaciptir.
Erkek müritler,
Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve
ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır.
Adnan Hoca müritlerinin arasında ünlü isimlerin bulunmasına özel bir itina gösterir.Bu
yüzden şantaj dahil her yola başvurmaktan çekinmez. Yukarıda Ahu Tuğba ile
görüşürken çekilen fotoğrafı bu durumun kanıtlarından
biri. Gülay Pınarbaşı’nın Adnancılar’a katılma macerası da pek tantanalı geçmiş.
Kamuoyu günlerce bu ünlü mankenin kapanmasıyla meşgul olmuştu
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/24/158846.asp
84
Adnan'ın işi gücü seks tuzağı mı kurmak? Biribirinden kopuk bunca insanın hepsi birden
Adnan'a iftira mı atıyor? Yoksa gerçekten Adnan tuzak mı kuruyor?
DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan, hakkında seks tuzağı
kurulduğu iddiaları üzerine Adnan Hoca'nın adamlarını, Ceylan
İnter Continental Oteli'nde dövdürttü.
------
85
Lüks otelde silahlı kavga
Ceylan İnter Continental'de bir araya gelen Adnan Hocacılarla DYP Milletvekili
Adan'ın adamları arasında başlayan tartışma, silahlı kavgaya dönüştü.
Gözaltına alınan 5 Adnan Hocacı ile Adan'ın emekli komiser ağabeyi mahkeme
tarafından serbest bırakıldı.
TAKSİM'deki Ceylan Inter Continental Oteli'nde, AdnanHoca'nın talebeleri ile
DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın adamları arasında yaşanan tartışmada
silahlar çekildi, yumruklar konuştu. Karakolda biten esrarengiz kavganın
ardından, şok iddialar ortaya atıldı.
Bilim Araştırma Vakfı (BAV) Başkanı Adnan Oktar'ın öğrencilerinin, Celal
Adan'la ilgili istihbarat topladıkları öne sürüldü. DYP Genel Başkanı Tansu
Çiller'e yakınlaşmak istedikleri belirtilen Adnan Hocacılar’ın, önlerini kesen
Milletvekili Adan'a seks tuzağı hazırladıkları iddiası, silahlı tartışmanın
ardından bomba gibi patladı. Bilim Araştırma Vakfı’nın 5 üyesi ile Celal
Adan'ın emekli başkomiser ağabeyiNihat Adan ve bir adamı gözaltına alındı.
Önceki gün, bazı gazete ve TV’lere Adan'ın geçmişiyle ilgili bilgiler fakslandı.
Hakkında başlatılan faks trafiğini haber alanAdan, olaydan sorumlu tuttuğu
BAV üyeleri ile Ceylan Inter Continental Oteli'nde görüşmek üzere
randevulaştı. Önceki akşam 20.00 sıralarında Bahadır Güven ile Fırat
Develioğlu'nun yanı sıra bazı BAV üyeleri otele gittiler. Adan'la görüşmenin
tartışmaya dönüşmesi üzerine BAV üyeleri silah çekti. Bunun üzerine çıkan
kavgada, Adnan Hocacılar, Celal Adan'ın emekli başkomiser ağabeyi Nihat
Adan ve adamları tarafından dövüldü.
ŞANTAJ İDDİALARI
İki taraftan 7 kişinin gözaltına alındığı kavganın ardından, şok iddialar birbiri
ardından patlak verdi. Ekim ayında yapılacak Büyük Kongre'ye hazırlanan
DYP'nin Lideri Tansu Çiller'e yakınlaşma çabası içindeki Adnan Hoca'nın
talebelerinin önünü, Celal Adan'ın kestiği öne sürüldü. Bunun üzerine Adnan
Hocacılar'ın, Adan'ın eski DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi
olayında yargılanmasından yola çıkarak istihbarat topladıkları iddia edildi.
Aynı ekibin, son darbeyi vurabilmek için kongre öncesi Adan'a seks tuzağı
hazırladığı ileri sürüldü.
AĞAR OTELDEYDİ İDDİASI
Olay, BAV üyeleri tarafından gazetelere çekilen faksta şu şekilde yansıtıldı:
‘‘Celal Adan tarafından kiralandığı anlaşılan an 25-30 mafya mensubu BAV
mensuplarına silahla saldırmışlardır. Olay esnasında Adan'ın yakın
arkadaşıMehmet Ağar'ın da otelde olduğu görülmüştür. SaldırganlarBahadır
Güven ve Fırat Develioğlu'nu tartaklamışlar ve BAV üyelerinin ruhsatlı
86
silahlarını, cep telefonlarını ve değerli eşyalarını gasp etmişlerdir. Üçer-dörder
gruplar halinde BAV mensuplarının kollarına girmişler ve silah dayayarak
dışardaki arabalara sürüklemeye çalışmışlardır. Celal Adanve yandaşlarının
‘kaçırın', ‘öldürün' diye bağrışmalarını duyan şoförlerin araya girmesi üzerine
Celal Adan suçüstü yakalanmanın paniğiyle kaçmıştır’’ denildi.
OLAYI KAMERALAR AYDINLATACAK
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, olayın aydınlığa kavşuturulması için
oteldeki güvenlik kameralarının görüntülerini istedi. Celal Adan'ın ifadeye
tanık ya da sanık sıfatıyla mı çağrılacağı önümüzdeki günlerde belli olacak.
Şok olayda çelişkili açıklamalar
Ceylan İnter Continental’deki olaydan sonra Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürlüğü'ne giden Bahadır Güven ve arkadaşları şikayetçi oldular. Polis ise
yaptığı açıklamada Bilim Araştırma Vakfı'nın Ceylan Otel'de yaptığı toplantıya
katılan DYP'lilerle vakıf üyeleri arasında çıkan sözlü tartışmadan sonra silah
çekildiğini ancak bu kavgaya Ağar ile Adan'ın katılmadığını söyledi. Ceylan
Inter Continental Otel yetkilileri ise otellerinde böyle bir kavganın
yaşanmadığını belirtti. Gece saat 02.00 sıralarında Beyoğlu Merkez
Karakolu'ndan çıkan Fırat Develioğlu, basına bir açıklama yaptı.
Develioğlu ‘‘Dün 19.30 sıralarında Celal Adan, aramızdaki eski bir husumetten
dolayı bizden özür dileyceğini söyleyerek Ceylan Otel'de yemeğe davet etti.
Oraya gittiğimizde Celal Adan'ın kardeşi Nihat Adan ve 30 kadar adamını
gördük. 10-15 dakika konuştuktan sonra Nihat Adan silahını çekerek bize
saldırdı, adamları da üzerimizi arayarak silahımızı eşyalarımızı aldılar. Bu iş
Celal Adan ve kardeşi Nihat Adan'ın organizasyonudur’’ dedi.
Develioğlu, daha önceki husumetin ne olduğu sorusunu ‘‘Bizim arkamızdan
konuşmuştu. Bunun yanlış olduğunu kendisine söylemiştik. Özür dilemek
isteyince Türk-İslam düşüncesine uygun olarak onun yanına gittik’’ diye
cevaplandırdı.
Develioğlu'nun açıklaması, polisin içeri girmesini sert şekilde dile getirmesi
üzerine yarım kaldı. Develioğlu tekrar karakola girmek zorunda kaldı.
Şikayet için gittikleri Beyoğlu Merkez Karakolu'nda gözaltına alınan Bilim
Araştırma Vakfı üyesi 5 kişi ile Celal Adan'ın kardeşi Nihat Adan ve bir adamı,
dün çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Adan'dan Çiller'e tuzak iddiası
BEYOĞLU Cumhuriyet Savcısı'na ifade verdikten sonra serbest bırakılan BAV
Sözcüsü Bahadır Güven, şu açıklamayı yaptı:‘‘Olayın başı Serkan Ciminli'nin
87
katledilmesine dayanıyor. Mahkeme aşamasında, sanık yakını adı altında
gelenlerin,Celal Adan'ın yanında çalışan, otoparkçı, çay bahçesi işletmecisi
gibi şahıslar olduğunu öğrendik. Celal Adan veMehmet Ağar, bazı yasadışı
işlerini, Piç Mahmut çetesini kullanarak yapıyordu. Adan ve Ağar, Tansu
Çiller'e karşı ortak bir hazırlıkta olduklarını öğrendiğimizi duyunca rahatsız
oldular. Tansu Hanım'a ileride kurulacak tuzak arayışı içinde olan Celal
Adan'ın Mehmet Ağar'la ilişkisini tespit ettik. Bunlar devlet içinde devlet olma
hayalindeler. Ancak, eşkıya güruhuna teslim olunmaz’’ dedi. Fotoğraf
makineleri ve kameralarla karakola gelen bir grup Adnan Hocacı,
arkadaşlarının adliyeye gönderilmesini ve serbest bırakılmasını, adım adım
görüntülediler.
Adnancılar’la Adancılar kapıştı
DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan, hakkında seks tuzağı kurulduğu iddiaları
üzerine Adnan Hoca'nın adamlarını, Ceylan İnter Continental Oteli'nde
dövdürttü. Olay sonrası Bilim Araştırma Vakfı üyesi
Bahadır Güven ve Fırat Develioğlu'nun da aralarında bulunduğu 5 Adnan
Hocacı gözaltına alındı. Adnan Hocacılar ve Celal Adan'ın emekli komiser olan
ağabeyi Nihat Adan ve bir adamı dün çıkarıldıkları mahkeme tarafından
serbest bırakıldılar.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/09/12/142891.asp
88
''Adnan Hocacılar'' şikayet etti Google kapatıldı
Dünyanın en büyük arama motoru Google’a sansür
Türkiye’de 1.5 milyon kişinin kullandığı Google Groups Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’nin
kararıyla kapatıldı. Kararın Adnan Hoca’nın şikayetiyle alındığı iddia edildi
Dünyanın en büyük arama motoru Google’ın, Google Groups isimli hizmetine erişim Silivri 2.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14 Mart 2008 ve 2008/15 numaralı kararıyla engellendi.
Yasaklamanın Google’ın tüm alanı adına değil, sadece http://groups.google.com subdomain’ine
yapıldığı belirtildi. Bu arada, erişimin engellenmesinin, Türk Telekom altyapısı üzerinden internete
89
bağlanan ve Türk Telekom DNS’lerini kullananlar için geçerli olduğu bildirildi. Yani yasaktan
Türkiye’deki 3 milyon 600 bin TTNet kullanıcısı etkilendi. İngiltere’nin Londra Ofisi’nden gelen
açıklamada “Google Groups’a Türkiye’den erişim, yapılan bir şikayet nedeni ile engellenmiştir.
Kapatma kararının alınmasına neden olan dava konusunu inceliyoruz ve her zaman olduğu gibi
Türk yetkilileri ile bu durumun kısa sürede çözüme kavuşması için birlikte çalışmaya hazırız”
denildi.
Oktar’a hakaret iddiası
Kapatma kararının gerekçesiyle ilgili bir açıklama ise yapılmadı. Önce yasağın “çocuk pornusu
içeriği” nedeniyle gündeme geldiği konuşulmaya başladı. Ancak daha sonra “Adnan Hoca” olarak
tanınan Adnan Oktar’ın gruplarda kendisiyle ilgili olumsuz yorumlar bulunduğu için şikayette
bulunduğunu ve mahkemenin de şikayetleri yerinde bularak yasak getirdiği iddia edildi. Adnan
Oktar daha önce de Türkiye’nin en popüler sitelerinden Ekşi Sözlük’ü kendisine hakaret edildiği
iddiasıyla şikayet edince Eyüp 3. Asliye Hukuk Mahkemesi de sitenin yayınının engellenmesine
karar verdi. Yasak Oktar’la ilgili bölümler kaldırılınca bitti.
Kan bağışı bile yapılıyor
Dünyada milyonlarca kişinin ortak ilgi alanları doğrultusunda bir araya geldiği ve düşüncelerini
paylaştığı Google Groups’ta Türkçe 9 bin grup bulunuyor. Çeşitli konulardaki bu grupları yaklaşık
1.5 milyon kişi aktif olarak kullanıyor, milyonlarcası da dilediği gibi okuyor. Grupların konuları ise
birbirinden farklı... İzmirliler’i buluşturan, üyeler, barış dolu bir dünyaya ulaşmak için neler
yapılabileceğini tartışırken eski mezunların da birbirini bulduğu gruplar bulunuyor. Daha da
önemlisi kan bağışı yapanların; fakir öğrencilere yardım toplayanların; okullara kitap yardımı
yapanların organize olduğu onlarca grup var. Özel gruplarda ise üyeler, bazı matematik ve
mühendislik problemlerinin çözümlerini tartışıyor; doktorlar da tıp alanındaki son gelişmeleri
paylaşıyor.
Önce Çin ve Burma engelledi
Google bir arama motoru, yani bulduğu sitelerdeki bilgilerden ya da Google üzerinden iletişim
kuran kişilerin konuştuklarından yasal olarak sorumlu değil. Ancak daha önce Çin ve Burma gibi
ülkelerdeki diktatör rejimler kendileriyle ilgili olumsuz görüşlere ulaşılmasını engellemek için
Google’ı tamamen yasakladı. Birçok ülkede ise Google ya da Google Groups yerine içeriği koyan
kişi cezalandırılıyor. Mesela çocuk pornosu yayınlayan sitelerle ilgili bir soruşturmada bu sitenin
içeriği yasaklanıyor, sitenin kullanımı durduruluyor. Ancak Google’a bununla ilgili bir yaptırım
gelmiyor. İletişim uzmanları ve ifade özgürlüğü savunucuları da Türkiye’de bazı içerikler
nedeniyle Google ya da YouTube gibi sitelerin tamamen kapanmasına itiraz ediyor. Google
Groups, kişilerin e-posta adresleri üzerinden bilgi paylaşımı yapan bir platform olduğu için Google
burada konuşulanlardan sorumlu değil.
YouTube da 3 kez yasaklandı
Dünyanın en büyük video paylaşım sitesi YouTube’a Türkiye’den erişim de mahkeme tarafından
“Atatürk’e hakaret içeren görüntülere ve videolara yer verildiği” gerekçesi ile 2007’nin Mart
ayından 2008’in Ocak ayına kadar 3 kez engellendi. Türkiye’nin YouTube’a erişimi engellemesi
tüm dünyada büyük yankı buldu. Aynı siteyi Brezilya, İran, Fas, S. Arabistan, Suriye, Tayland,
Birleşik Arap Emirlikleri de yasakladı.
90
Bilgileri mahkeme kararıyla paylaştı
Google ve arama motorunda çıkan içerikle ilgili ilginç bir karar önceki gün Brezilya’da alındı.
Brezilya Senatosu, Google’un çocuk pornosu zanlılarıyla ilgili tüm bilgileri yargı ile paylaşmasına
karar verdi. Güney Amerika’da bir Türk tarafından kurulan ve daha sonra Google’ın satın aldığı
Orkut adlı arkadaşlık sitesinde çocuk pornosu görüntülerinin el değiştirdiğini söyleyen mahkeme,
Google’dan daha önce sitenin 3 bin 261 üyesinin bilgilerini kendisine vermesini istemişti. Ancak
Google kullanıcı bilgilerini paylaşmaya yanaşmamıştı. Önceki gün toplanan Brezilya
Senatosu’nun alt komitesi, mahkemeyi haklı bularak internet devinin bilgileri paylaşması
gerektiğine karar verdi.
ERİŞİM İKİ YOLLA ENGELLENİYOR
1- ALAN ADINDAN ENGELLEME: İnternet Servis Sağlayıcı faaliyet belgesi alan bütün
işletmelerin alan adı sunucuları, erişimi engellenecek alan adlarını, kullanıcılar talep ettiğinde
gerçek adresine yönlendirmiyor.
2- IP ADRESİNDEN ENGELLEME: Erişim sağlayıcıların aktif yönlendirme cihazları (router),
erişimi engellenecek IP adreslerine gelen ve giden trafiği engelliyor. İnternet Dairesi Başkanlığı,
erişim engelleme işlemlerini başta Türk Telekom-TTnet olmak üzere Telekomünikasyon
Kurumu’nda erişim sağlayıcı faaliyet belgesi alan bütün internet servis sağlayıcıları ile işbirliği
içinde yürütüyor.
http://haber.gazetevatan.com/Google_da_yasaklandi_172287_1/172287/1/Haber
91
Adnan Oktar ve Çetesi, Çocuklarla ilişkiye ibadet dediler, Basına foto montajla şantaj yaptılar
Yargıtay'ın Adnan Oktar ve grubundaki kişileri zaman aşımından
kurtaran yerel mahkemenin kararını bozma gerekçelerinde, grubun
eylemleri tek tek sıralandı.
İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar ve 17 sanığın tehdit ve şantaj davasını
92
zaman aşımı nedeniyle kaldırma kararı vermişti. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, 2'nci Ağır
Ceza Mahkemesi'nin bu kararını geçen hafta bozdu. Dosya yeniden yargılama için
İstanbul'a gönderilmek üzere Yargıtay Başsavcılığı'na verildi. 10 yıllık zaman aşımı
süresinin dolmadığına işaret eden 8'inci Ceza Dairesi'nin gerekçeli kararında şu
tespitlere yer verildi:
* Partiler için de çalıştılar: Sanıklar, basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde
etmek, kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlamak, destekledikleri kişilerin ve
siyasi partilerin seçimlerde oy elde etmesini sağlamak için, korkutma ve sindirme gücünü
kullanmışlardır.
* Çocuklarla ilişkiye ibadet dediler: Sanık Adnan Oktar'ın belirlediği kurallarla
uyguladıkları cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için bir ekip, yaşı küçük çocukların
da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzlarıyla etkileyip gruplarına katmıştır.
Bu kızlar ile doğal olmayan yollardan neredeyse bütün örgüt üyeleri ilişki kurmuş, bunu
'ecir' adını verdikleri bir ibadet şekli olarak benimseyip uygulamışlardır. Bu ilişkiler, sanık
Hasan Basri Güner'in sorumlu olduğu bir ekip tarafından 'koz olarak' gizli kameraya
alınmıştır.
* Basına foto montajla şantaj: Grup içinde bir ekip kurulup, kendi grupları
hakkında yazılı ve görsel basında yayın yapan gazeteciler hakkında cinsel sapıklık içinde
oldukları ve eşlerini pazarladıkları, uyuşturucu kullandıkları gibi incitici hususlarla birlikte
tehdit içeren yazılar hazırlamışlardır. Bunlardan bazılarına fotomontajla ürettikleri
fotoğrafları da ekleyip resmi kurumlara ve bu kişilerin yakınlarına göndermişlerdir.
* Partilere sızma girişimi: Örgütlerinin daha da güçlenmesi için siyasi işlerle
ilgilenmek üzere de sanıklar Fırat Develioğlu, Ersin Alacadağ ve Turgut Aksu'nun yer
aldığı bir ekip kurdukları ve bu konuda faaliyete başladıkları, Ersin Alacadağ ve bazı
örgüt üyelerinin bir siyasi partinin çeşitli kademelerindeki yönetimlerine girdikleri
belirlenmiştir.
* Basına sekreterlerle sızdılar: Kadın sanıklar, basın kuruluşlarına sekreter
olarak girmiş gazetecilerin kişisel bilgilerini temin etmiştir. Çalışanların maaşları ele
geçirilmeye çalışılmış, sanık Alev Ulaşoğlu'nun çantasında 41 bankamatik şifresi
bulunmuştur.
SABAH
23.05.07
_____________________________________________________
93
Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini siyonizmin çıkarları doğrultusunda planlamak; Bilderberg ve
Adnan Oktar
Yahudi Dünya Hakimiyeti için çalışan örgütler;
BILDERBERG
Bilderberg Grup, dünyadaki elit tabakayı bir araya getirmek ve kontrolü tek yerden sağlayabilmek
amacıyla politik bir filozof ve aynı zamanda Polonyalı Yahudi bir haham olan Joseph Retinger
tarafından kurulmuştur.
İsveç'teki Masters of Wisdom Locası'na bağlı 33 dereceli bir Mason olan Joseph Retinger ve Hollanda
94
Prensi Mason Bernhard'ın katılımıyla Avrupa ve Amerika'dan toplantıya çağırılacaların listeleri yine
Retinger'in başkanlığında hazırlanmıştır. Dünyanın en güçlü finansörleri, devlet adamları ve
politikacıları her yıl Bilderberg toplantılarında bir araya getirilir. (Jacques Bardiot, Une Main Cachée
Dirige, S.231)
1954 yılında Avrupalı ve Amerikalı Yahudi ve Masonların arasından özenle seçilen sanayici ve
politikacıların Hollanda'da Hotel de Bilder- berg'te yaptıkları toplantı, dünyanın önde gelen endüstri
devlerini biraraya getirmesine rağmen, büyük bir gizlilik içinde yürütülmüş ve bu suretle çok az dikkat
çekmiştir:
"Basın dünyasının birçok ünlü ismi de toplantılarda hazır bulunduğu halde yapılan konuşmalar
ve alınan kararlar. Masonların 'gizlilik' ilkesi doğrultusunda titizlikle saklı tutulmaktadır. " (Henry
Coston. "Lectures Françaises'. Haziran 1977 No.206, sf.23)
Bilderberg toplantıları şu şekilde organize edilmektedir: "Grup her yıl yaptığı düzenli toplantılarda,
toplantı yapılan otelin bütününü tutar ve bina güvenlik güçleri tarafından yakın korumaya alınır.
3 gün süren bu toplantılara üyelerin eşleri bile çağrılmaz." (Cumhuriyet, 26 Nisan 1975)
Bilderberg'in en büyük özelliklerinden birisi de, örgütün toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda
çeşitli ülkelerdeki üst kademe devlet yöneticilerinin seçilmesidir. Bunun en büyük örneği 1975 yılında
henüz yıldızı parlamamış Margaret Thatcher'in Bilderberg toplantılarına katılımının hemen ertesinde
yapılan İngiltere Genel Seçimleri'nde Masonların desteğiyle Başbakanlığa seçilmesi ve bu görevini 3
dönem üst üste sürdürmüş olmasıdır. MOSSAD'ın İngiltere'den İsrail'in nükleer Avanunu'yu
kaçırmasına göz yumması da İsrail'le ne derece yakın bir ilişki içerisinde olduğunu göstermektedir.
Sosyal Demokrat lider Yahudi Helmut Schmidt ve eski ABD Dışişleri Bakanı Yahudi Henry Kissinger
da, Bilderberg toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda, ülkelerinin yönetimlerinde etkin mevkilere
getirilmiş devlet adamlarındandır.
Grubun Yahudilerden oluşan 25 yönetici kadrosu, Yahudi dünya
hakimiyetini gerçekleştirmeye yönelik emirleri hahamlardan alır. Bu
emirler, dünyanın pek çok yerinde önemli kariyerlere sahip üyeler
sayesinde kolaylıkla uygulamaya geçirilir.
Teşkilatın gerçek merkezi Kudüs'tedir. Burada, 70 hahamdan oluşan Sanhedrin grubunun
başhahamları (Adnan Oktar’ı öpüp duran ve onunla pozlar veren hahamlar bunlardır.) , örgüt
hiyerarşisinin en üst noktasında bulunur. Kudüs'teki hahamların Tevrat'tan yaptıkları çıkarımlara göre
hazırladıkları yüzyıllık planların uygulanmasında siyasi sorumluluk bu örgüte aittir. Alınan emirler
Mason localarıyla ve öteki Yahudi teşkilatların (ve Yahudiliğini gizleyerek, Müslüman kılığına giren
Adnan Oktar’ın ki gibi hain teşkilatların) işbirliğiyle uygulanır
Bilderberg toplantılarında, ihtilal düzenlemek, devletler kurmak veya yıkmak gibi dünya tarihini
etkileyecek kararlar alınır. Alınan bu kararların tamamı Yahudi Dünya Devleti'nin kurulmasına
yöneliktir.
"Bilderberg teşkilatı, bir dünya devleti kurmak için B'niai B'rith ve diğer gizli Yahudi örgütleriyle
beraber çalışır. " Newa National, Ocak 1964
Toplantıya katılan üst düzey devlet adamları, alınan kararları kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar.
Amerikan eski Başkanlarından Yahudi Eisenhower'da başkanlığı döneminde, Bilderberg
toplantılarında alınan kararları ülkesinin çıkarlarına ters düşse de, bütünüyle uygulamıştır.
Eisenhower, Bilderberg'in üzerindeki etkisini şu şekilde açıklamaktadır:
"Bilderberg toplantıları beni oldukça aydınlattı, resmi kanalların dışında da bakış açıları
edindim." (People's Almanac, sf.81)
Bilderberg'in dünya çapında her büyük olayda etkisi vardır. Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini
siyonizmin çıkarları doğrultusunda planlamaktır.
95
1953 yılında Yahudilerin büyük desteği ile Başkan seçilen Eisenhower, görevde bulunduğu süre içinde
sürekli İsrail'in çıkarlarını gözetmiş ve bu ülkeye yüz milyonlarca dolarlık karşılıksız yardım yapmıştır.
"Bilderberg Cezayir ve diğer petrol zengini ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmasında etkili
olmuştur. İlk Cezayir ayaklanması Bilderberg grubunun ilk toplantısından 6 ay sonra
başlamıştır." (A.g.e., sf.81)
Pekçok zengin ülke, Mason liderleri önderliğinde başlatılan sözde bağımsızlık hareketleri ile
sömürgelikten kurtarılmış gibi gösterilmiştir. Daha sonra başa geçirilen Mason devlet başkanları
aracılığıyla, bu ülkelerin servetlerinin sömürülmesi daha da artmıştır.
"Siyonizmin en büyük amacı olan Yahudi egemenliğinde birleşmiş bir dünyanın ilk basamağı
Ortak Pazarı ortaya çıkaran Roma Antlaşması da Biiderberg toplantılarında kararlaştırıldı."
(A.g.e, sf.81)
Bilderberg'in en önemli faaliyeti "Trilateral Komisyonu"u kurmasıdır. Hatta bu "Bilderberg'in
Çocuğu"olarak da bilinir. Amerikan finansör ünlü Yahudi Rockefeller, Kuzey Amerika, Avrupa ve
Japonya'yı kapsayan özel kişilerden oluşan etkili bir ekonomik grubun kurulması konusunu ilk olarak
Biiderberg toplantısında ortaya attı.
Grup en ünlü ve güçlü isimleri üye olarak seçmektedir. Fransa eski Başkanı Mason Valery Giscard
d'Estaing, Amerika'nın eski başkanı Yahudi Gerald Ford toplantıların daimi üyesiydi. Yahudi
çıkarlarına ters düştüğü için bir suikastla öldürülen Başkan Kennedy'nin yönetim kadrosu da
Bilderberglilerle doluydu: Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Devlet Bakanı George Ball ve Ulusal Güvenlik
Danışmanı McGeorge Bundy Bilderberg üyesi idi.
"Yahudi David Rockefeller her sene Amerikan Yahudi Finansman kuruluşlarından First National Bank
ve Morgan Guaranty Trust Co. ve Ford Motor Co., Du pont ve sahibi bulunduğu standart Oil gibi
şirketlerin endüstriyel liderlerini, Fransız finansör Yahudi Baron Edmond de Rothschild ve Fiat Başkanı
Giovanni Agnelli'yi davet etmeyi garanti etmişti. Dünya Bankası genel direktörü Robert McNamara
toplantılara düzenli olarak katılmıştır." (26 Nisan 1975. Hürriyet.)
Bilderberg'in her seneki düzenli toplantılarında burada alınan kararları iletmek ve uygulamak amacıyla
mutlaka üst düzeyde bir NATO yetkilisi bulunur .(Şeytan'ın Dini Masonluk-Araştırma Yayıncılık-1.
Baskı, İst. 1993. sh. 144-148)
Buradan da anlaşılmaktadır ki, Adnan Oktar’ın İsrail’li masum
hahamlar gibi göstermeye çalıştığı hahamlar, dünya çapında etkili gizli
Yahudi terör örgütünün Kudüs merkezindeki en üst düzey
yöneticilerindendirler.
96
Bozulmuş Tevrat’tan kan donduran sapıklıklar ve Adnan Oktar
ADNAN OKTAR SAPKIN VE VAHŞİ İNANÇLARLA DOLU BOZULMUŞ
TEVRAT’I NEDEN HAK KİTAP GİBİ GÖSTERMEK İSTİYOR?
Daha dün denilebilecek tarihe kadar gizli ve hain bir Yahudi olduğu, hem anne tarafından hem de
baba tarafından Yahudi soyundan geldiği iddialarını yalanlayan, bu iddiaları dile getiren bizleri
yalancılık ve müfterilikle suçlayan, uydurma bir şecere ile kendini Seyyid ilan eden sahtekar Adnan
Oktar, art arda yaptığımız belgeli ve ispatlı/delilli yayınlarımızın ardından, kendisine masonlar
tarafından kurulan A9 TV’ye çıkıp “Yahudiyim. Ben-i İsrailim.” Diye itiraf edip kabul etmek zorunda
kaldı.
97
Biz şimdi ona, “E o zaman, bu güne kadar Yahudiliğini inkar ederken mi yalan söylüyor ve sahtekarlık
yapıyordun ve bizleri müfteri konumuna düşürüyordun, Yoksa şimdi söylediklerin mi yalan? Yada
senin kaç sözünden ve iddiandan kaçı doğru? Yada senin hayatındaki doğruları saysak kaç madde
eder?” diye sorma gereği duymuyoruz. Aslında Adnan Oktar’a harcanan her saniyenin heba olduğunu
düşünüyoruz. Ama onu bir maskot bir sembol olarak kullanan Masonik, Sabetayist ve Kripto Yahudi
kadronun kolay pes etmeyeceğini ve çok ama çok derin bağlantıları ile çok çok büyük ihanet projelerini
uyguladıklarını gördükçe de bu çift kimlikli hainlerle mücadeleyi vazife biliyoruz.
Bu yetmiş küsur milyonluk ülkemizde, bunca milletimizi, istedikleri gibi sürüp sevk edebilecekleri
koyunlar sınıfında , hatta daha basit bir ayarda görmelerinin ve herkesin önündeki aleni ihanetlerini
hala devam ettirmek istemelerinin faturalarını en kısa zamanda ve en ağır şekilde ödeyeceklerinden
en ufak bir endişe duymuyoruz. Devletimizin istihbarat birimlerinin, emniyet güçlerinin ve özellikle yargı
kurumlarının işlerini kolaylaştırmak adına bu çetenin bir ihanetini daha ilmi ve delilli olarak ispat etmek
istiyoruz.
Bütün bu ispatlı paylaşımlarımızı inceleyecek olan resmi kurumlarımızın, bu kripto Yahudi çetenin,
Müslüman kılığına girerek ülkemizdeki Müslüman nüfusun inanç esaslarını Yahudilik ve İsrail
menfaatine uygun şekilde değiştirmek istediklerini ve nüfuz/tesir ajanlığı yaptıklarını derhal
göreceklerinden de endişe duymuyoruz.
Türkçemizde güzel bir atasözü var; “Deveye sormuşlar boynun niye eğri diye. Nerem düzgün ki?
Demiş” şeklinde. İşte Adnan’ı oynatan ve onu Mehdilik iddiası ile çok büyük ve sapkın bir akım
kurmaya teşvik edenlerin, İslam dininin hemen her hususunu, hatta en temel ve en meşhur hususlarını
bile bozmaya, eğriltmeye çalıştıkları, neredeyse düzgün bir husus bırakmayacakları görülüyor.
Tesettürü inkar, ameldeki dört hak mezhebi inkar, namazı üç vakite düşürmek, çırılçıplak namaza
fetva vermek, affınıza sığınarak yazıyoruz ama cemaat içindeki kadın ve erkek müridlerin nikahsız
olarak birbirleri ile anal ve oral ilişkiye girmelerine fetva vermek, bunu haram ve zina olarak görmemek,
bu ilişki sırasında normal bir ilişki yapılmasına mani olmak için, yine cemaat mensubu birini bu ikiliye
şahit tutmak. Ve daha tek tek sadece konu başlıklarını yazsak yüzlerce madde tutacak türlü türlü
sapıklık, sahtekarlık ve ihanet…
Biz bunca kasıtlı yanlışın arasında çok önemli gördüğümüz bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Son
zamanlarda hemen her fırsatta, Kur’an-ı Kerim’deki manası apaçık ayeti inkar ederek, yine konu ile
alakası olmayan ayetlere bilerek bozuk manalar vererek, şu anda Yahudilerin kutsal kitap olarak
inandıkları bozulmuş Tevrat’ı bu Müslüman millete hak kitapmış gibi göstermek ve bunu da
kendilerince Kur’an ile ispat etmek istiyorlar. Zaten İslam davasının içine sızmış gizli Yahudi
cemaatinden de bu beklenir. Aklımızın almadığı, bu arkadaşlar neyin kafasını yaşıyorlar da bu
koskoca milleti, ülkemizdeki bunca ilim ehli değerli kalem sahiplerini nasıl hiç sınıfına koyabiliyorlar ve
bu projenin tutacağına ve bunca milleti kandırabileceklerine inanıyorlar.
Bakınız, Allahü Teala, sadece şu ayette, Adnan Oktar’ın ve onu oynatan hain çetenin sahtekarlıklarını
yüzlerine vuruyor ve Yahudilerin kendilerine Allah tarafından, Kur’an’dan önce gönderilen hak Tevrat’ı
bozduklarını ve şu anda ellerinde bulunan Tevrat’ın muharref/tahrif olunmuş/bozulmuş olduğunu
bildiriyor. "Artık (Ey mü'minler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki
onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan
sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi)." (Bakara Suresi, Ayet: 75)
Konu ile alakası olmayan ayetleri gündeme getirerek ve bunlara kasıtlı olarak yanlış mana vererek ,
milyonlarca temiz inançlı ehli sünnet müslümanının itikadını bozmak ve ebedi hayatlarını/saadetlerini
çalmak ayrıca dünyada da büyük bir hezimete düşürmek isteyen Adnan Oktar ve çetesi, bu ayeti
görmek bile istemiyor. “Ama bakın, Kur’an’ın şu ayette bildirdiğini, Tevrat da şu kısımda bildiriyor.
Birbirlerini tamamlıyor.” Mealinde cümleler kuruyorlar. Biz de diyoruz ki; “Tevrat, Kur’an-ı Kerim gibi
Allah’ın korumasında değildi. Yani Allahü Teala hak olan Tevrat’ın, Zebur’un ve İncil’in, zamanlarının
insanları tarafından bozulmalarına müsaade etti ve bu da bir çeşit imtihan oldu . Ama Kur’an’ı
koruyacağını bildirdi ve korudu. Koruyor. Koruyacak. Tevrat’ın bozulması demek, illa ayetlerinin
tamamı bozuldu demek değildir. Bozulmuş Tevrat’ta da bazı ayetlerin gerçek ayetler olduğunu büyük
İslam alimleri tesbit ve izah etmişlerdir. Ama geçelim bunların yani az sayıdaki ayetlerin bozulmamış
oluşunu, bütün Tevrat bozulmamış olarak elimizde olsa bile hiçbir önemi yok. Zira Kur’an-ı kerim,
kendisinden önce gelen bütün hak kitapları ve şeriatları nesh etti/hükümlerini kaldırdı. Daha da açık
ifade ile de izah edersek, ‘Falanca yerde yapılan kazıdan şu kadar bin yıllık Tevrat bulundu. Bu
98
bulunan Tevrat, Tevrat’ın bozulmamış hali.’ Deseler bile bizde hiçbir heyecan olmaz. Zira biz zaten
elimizde olmasa bile Tevrat’ın bozulmamış haline, hak olan haline inanıyoruz ve elimize geçse bile
onunla amel etmiyoruz. Çünkü Kur’an-ı Kerim, kendisinden önce gelen hak kitapların hükümlerini
sonlandırdı. Mesele bu kadar açık ve net. Hazreti Peygamberimiz (s.a.v) ‘Vallahi Musa gökten aranıza
inse ve siz beni bırakıp ona tabi olsanız dalalete/sapıklığa düşersiniz.’ Diye buyurdu ashabına… Hal
böyle iken ve siz de bütün ama bütün Müslümanların ittifakla 1400 küsür senedir böyle inandıklarını
biliyorken, bile bile yalancılık ve sahtekarlık yapmanızın sebeb-i hikmeti nedir? Sizden bunu talep eden
merci kimdir? Mossad mı? Sanhedrin hahamları mı? Size yüz milyonlarca doları kara kaşınız, kara
gözünüz için mi veriyorlar? Şimdi, ispat edilebilen türlü türlü adi suçlarınıza, binbir çeşit yalan
beyanlarınıza, türlü türlü ilmi sahtekarlığınıza, takım olarak gizli Yahudiler olduğunuza cevap
veremeyip de bunları ispat edenlere haksız ve iftira niteliğinde davalar açmanızı size kim öğütlüyor?”
Bir de değerli okurlarımız!
Bu sahtekar ve kasıtlı olarak yalan ve ihanet ettikleri bin bir türlü ispat edilebilen kripto çetelenmenin
bozulmadığını iddia ettikleri günümüzdeki Tevrat’a bir bakalım mı? İnceleyip görelim mi, ne kadar
sapkınca inançların ayet diye konulduğunu ve görelim mi dünya üzerindeki terörün yüzde doksan
dokuzunun sebebinin bu hahamlar tarafından bozulan ama Yahudiler tarafından hala hak kabul edilen
Tevrat olduğunu? Ve görelim mi “Yahudiler bizim kardeşlerimiz. Tertemiz insanlar onlar. Peygamber
soyu onlar.” Diyen ve her fırsatta on milyonlarca müslümanın itikadını bozmaya çalışan Adnan’ın ne
denli pervasız bir yalancı ve hain olduğunu? Yalancılığını ve hainliğini iddia etmenin hakaret değil
hakikati ifade etmek olduğunu? Gizli Dünya Devleti isimli eserden alıntılıyoruz, İşte size
muharref/bozulmuş Tevrat, işte size kardeş gibi gösterilmek istenilen Yahudilerin insanın kanını
donduran, insanlık dışı sapkın inançları…
***
VAHŞET
Fanatik hahamlar, Tevrat'ı değiştirirken, kendilerinin üstün ırk olduğu düşüncesinin yanısıra, diğer
bütün milletlere karşı kin, nefret ve intikam hislerini de Yahudi dinine sokmuşlardır. Bu kine dayalı
sapık ideoloji, tarih boyunca, Yahudilerin, sayısız katliam ve vahşet eylemi yapmalarına sebep
olmuştur.
"Ve Allah'ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok
edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın." (Tevrat Tesniye Bölümü, 7/3)
"Şimdi git... onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan
emzikte olana kadar hepsini Öldür." (Tevrat, I.Samuel Bölümü, 15/3)
Değiştirilmiş Tevrat'ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki öğretilerden çok farklıdır. Asıl dinin
emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve emredildiği bir
vahşet kaynağıdır. Ensest (aile içi cinsel ilişki), tecavüz, insan katliamı, işkence, üstün ırk inancı gibi
pek çok sapkın görüş ve emirler Tevrat'ın içeriğini oluşturmaktadır.
Bu, kuşkusuz orijinal Tevrat'ın içinde olmayan fakat sonradan eklenmiş bölümlerden
kaynaklanmaktadır.
Tevrat'ın büyük bölümünü yazanlar, Yahudi toplumunu bugün olduğu gibi Hz.Musa'dan sonraki
dönemlerde de yönetmekte olan Kabbalist hahamlardır. Yahudilerin üstün ırk oldukları ve onlara ait
olan dünyanın diğer milletler tarafından gasp edildiği inançlarının temelini Kabbala oluşturmaktadır.
Hahamların, Kabbala'nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat'ı da bu görüşler
doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır.
İşte bu tahrifat, vahşeti Yahudi dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar fanatik ve sadist
görüşlerinin tümünü Tevrat'a ustaca yerleştirmişlerdir. Bu sayede Yahudi dininin emirleri, asırlardır
süren bir kin ve nefreti ve akıl almayacak katliamları içermektedir :
"İşte benden ve miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları
demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın." (Tevrat, Mezmurlar Bölümü
2/8-9)
"Ve Allah'ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak.
99
(Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)
YAKMA
"Onları ateş yakacak. Alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklar." (Tevrat, İşaya 47/14)
Tevrat'ın "acıklı ölümlerle ölecekler" (Yeremya Bölümü, 16/4) ifadesinde anlattığı işkencelerden birisi
de insanları yakarak öldürmedir. Tarihte siyonistler fırsat bulduklarında bu korkunç yöntemi
uygulamışlardır.
KAN İÇME
"Et yeyin ve KAN İÇİN yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin KANINI İÇECEKSİNİZ...
SARHOŞ OLUNCAYA KADAR KAN İÇECEKSİNİZ" (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)
Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik siyonistler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi
kolları, Tevrat'ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız
insanın kanlarını almak için öldürmüşlerdir:
"Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla." (Tevrat, Yeremya Bölümü,
12/3)
"Et yeyin ve kan için yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz...sarhoş
oluncaya kadar kan İçeceksiniz." (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 39/18-19)
MİKROP HARBİ
"Ve onun içine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla
içindeki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim." (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 28/23)
14. yüzyılda Avrupa'da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı (1. Meydan Larousse,
Cilt: 12, sf:551) Özellikle Almanya'da 1348-1349 yıllan arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı.
Bu durum karşısında Papaz Clemens VI. Von Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve
hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı (2. Lexikon Des Mittelalters. Band 11,
sf:784-785) Soruşturma Sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu: Milyonlarca insanın ölümüne
neden olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı. (3.Espana Y Los Judios, Fedenco Ysart, sf: 32, 4.
Der Grosse Bildatlas Zur Weltgeschichte, sf:557) Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu
atmışlar ve Yahudi olmayanların evlerinin duvarlarına içinde veba mikrobu bulunan mürekkep
sürmüşlerdi (5.Devil, Drogs AndDoctors, sf:202-203)
CİNSEL SAPIKLIK – ENSEST İLİŞKİ
Kaptın günlümü, kız kardeşim, yavukluk!
Gözlerinin bir bakışı ile...
Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların,
(Neşideler Neşidesi Bölümü, 4/9-10)
Hahamlar Tevrat'a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlakı bozacak emir ve konuları katmayı
da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat'ın Orijinal metinlerinden farklı olduğuna da delil
oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat'ta övgüyle anlatılır. Hahamların
Tevrat'a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkında çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan
ensest'i (aile içi cinsel ilişki) meşru göstermek için uydurulmuştur.
"Ve Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu, ve iki kızı onunla beraberdi; çünkü Tsoarda oturmaktan korktu;
ve o, ve iki kızı bir mağarada oturdular. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: 'Babamız kocamıştır, ve bütün
dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur; gel, babamıza şarap içirelim, ve
100
babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız.'
Ve o gece babalarına şarap içirdiler ve büyük kız girip, babası ile yattı... Ve ertesi gün dedi: İşte dün
gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim, sende gir onunla yat... Ve küçük kız kalkıp
onunla yattı." (Tekvin Bölüm 19/30-36)
Bunun yanı sıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması
mümkün olmayan aşağıdaki ifadeler bozulmuş Tevrat'tan alınmıştır:
İki memen, sanki bir çift geyik yavrusu.
Zambaklar arasında otlayan, İkiz ceylan yavrusu.
Kaptın gönlümü, kız kardeşim, yavuklum!
"Gözlerinin bir bakışı ile,
Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın.
Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum!
Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların,
Itırın güzel kokusu da her çeşit baharattan!
Ey yavuklum, bal damlatır dudakların;
Balla süt senin dilinin altındadır,
Evsabının kokusu da, sanki Libnan kokusu.
Kızkardeşim, yavuklum, kapalı bir bahçedir,
Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır."
(Neşideler Neşidesi Bölümü 4/8-12)
"Çarıklar içinde ayakların ne güzel, Ey emir kızı!
Toplu kalçaların sanki mücevherler.
Üstat ellerinin işi.
Göbeğin yuvarlak bir tas,
Onda karışık şarap eksik değil;
Karnın buğday yığını,
Zambaklarla kuşanmış...
Zevkler içinde, ey sevgilim,
Sen ne güzelsin, ve ne şirinsin.
Bu senin boyun hurma ağacına,
Memelerin de salkımlara benziyor.
Hurma ağacına çıkayım,
Dallarını tutayım, dedim; Keşke sen bana.
Anamın memelerini emmiş kardeş gibi olaydın!
Dışarıda seni bulunca,
Ben seni öperdim;
Beni de kınamazlardı.
Küçük bir kız kardeşimiz var,
Ve onun daha memeleri yok;
Ben duvarım,
Memelerim de kuleler gibi."
(Neşideler Bölümü Bab 8/1,8,10)
"Memelerin üzüm salkımları gibi olsun, Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı Ve zina ettikleri zaman
gelinlerinizi Cezalandırmayacağım." (Hoşca bölümü, Bab 4/14)
"Soluğun kokusu da elma gibi, ve ağzın en iyi şarap gjbi." (Neşideler Neşidesi Bölümü, Bab 7/6-9)
[Gary ALLEN (Yazar)
GİZLİ DÜNYA DEVLETİ - Dünyayı Kimler Yönetiyor (Türkçe Tercüme - 1996)
DİE İNSİDER - Baumelster Der "Neuen Welt-Ordnung" (Asıl Kaynak) ]
***
Hadi Adnan! Hala çıkart bu iğrenç inançlı, insanlık dışı Yahudi hahamlarını kanalına, gül, öp, sarmaş
dolaş ol, gir kollarına… Ve gör bakalım bu millet nasıl tükürüyor yalancı ve sahtekar suratına… Siz
gözünüzü Büyük İsrail’e değil, açacaksınız ancak cehennem çukurlarına…
| Mehmet Fahri Sertkaya - AkademiDergisi.com - GercekAdnanOktar.blogspot.com
101
Adnan Oktar'ı oynatan Sanhedrin hahamları, İsrail'i de,
bütün dünya Yahudi organizasyonlarını da yönetiyorlar
Yahudilerin Dünya üzerinde bu denli güçlü ve etkili olmalarının nedeni, sağlam bir emir komuta
zincirine sahip olmalarıdır. Bu sistemin en büyük özelliği gizliliğidir. Her birim yalnızca kendisine verilen
emirleri yerine getirir. Kurulan "hücre sistemi" sayesinde, her birimin yalnızca en üst kademesindekiler,
bir üst örgütle bağlantı içine girebilirler. Sistemin tümünü bilenler ise yalnızca en üstteki Kabbalist
Hahamlardır.
Bu sayede Siyonizm, çoğu insanı, bazen kendileri de farkına varmadığı halde, kendi amaçları
doğrultusunda çalıştırabilmektedir.
102
"Milletlere baş olmak için beni korudun. Bilmediğim bir kavim bana kulluk edecek. Yabancı oğulları
bana boyun eğecekler. Kulakları işitince, bana itaat edecekler. Yabancı oğulları takatsiz kalacaklar. Ve
hisarlarından titreyerek çıkacaklar."
(Tevrat, 2. Samuel Bölümü, 22/44-46)
Siyonimzmi en tehlikeli hale getiren yönü, faaliyetlerini büyük bir gizlilik içinde yürütmesidir. Tevrat'ta
verilen taktikler nedeniyle, Yahudiler asla açık bir mücadele yürütmezler. Büyük bir sabırla, hücre
sistemleri kurarak uzun vadeli fakat etkili planlar yürütürler.
Siyonizmin gücü sahip olduğu sağlam emir komuta zincirinden gelmektedir. Bu zincir, çoğu insanın
farketmeden Yahudiliğe hizmet etmesini sağlarken, Yahudiliğin asıl gücünü gizlemektedir.
Bu sistemin en büyük özelliği derecelendirme esasına dayalı oluşudur. Zincirin en altındakiler, konu ile
ilgili çok az şey bilirken, basamaklar yükseldikçe her derecede yeni sırlar, yeni bilgiler öğrenirler.
Bu sistem sayesinde Siyonizm, kendisini çok iyi gizleyebilmektedir. Bu yöntem nedeniyle sokaktaki
insan, olayların içyüzünü fark edemez. Tek bir noktadan yönlerdirilen, fakat tesadüf süsü verilen
olaylara ancak çok dikkatli bir inceleme ile bakılırsa, var olan bağlantılar hissedilebilir.
ÜÇ KABBALİST ve ADNAN OKTAR’I DA OYNATAN
SANHEDRİN HAHAMLARI
"Kabbala kitaplarının metinleri semboller ile doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç yahudi
büyüğü bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'Ier Meclisi) en iyisi seçilir,
diğer ikisi tarafından esrara vakıf edilir."(Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)
Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri yahudi ruhban sınıfının geliştirdikleri bir öğretidir. Kabbala
Yahudilerin üstün ırk inançları üzerine kuruludur, büyü ve metafizik güçlerle bağlantı sanatıdır.
Tevrat'ın inmesiyle, geleneklerine körü körüne bağlı olan Yahudi toplumu ve toplumun önde gelenleri,
Kabbala felsefesini bırakmamış, hatta Tevrat'ı da bozarak bu felsefeye uydurmuşlardır.
Bundan dolayı Kabbala, sapkın yahudi felsefesinin ve hak dine olan düşmanlığın adıdır. Bugün de
dünya yahudiliğini yönlendiren esaslar Kabbala prensipleridir.
Fakat Kabbala metinlerini herkes okuyup anlayamaz. Şifreli olarak yazılmış olan Kabbala'yı
çözebilmek için yoğun bir eğitimden geçmek gerekir. Bunun yanısıra kişinin metafizik özellikleri de
Kabbala'yı anlamasında rol oynamaktadır
Bundan dolayı, Kabbala'yı anlayıp çözebilen az sayıdaki hahamlar, Dünya Yahudiliğini kontrol
etmektedirler. Yahudilerin Kabbala'ya olan bağlılıkları Kabbalistlerin, bu toplum üzerindeki orotirelerini
sağlamaktadır.
Kabbala'yı kendi felsefelerine temel edinen Masonlar, bu kitabı kimlerin çözebildiğini şöyle anlatıyorlar:
"Kabbala kitaplarının metinleri semboller ile doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç Yahudi
büyüğü bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler Meclisi) en iyisi seçilir,
diğer ikisi tarafından esrara vakıf edilir." (Türk Mason Dergisi, sayı 21, sh.1095)
İşte Siyonizmin emir komuta zincirinin tepesindeki güç bu haham topluluğudur. Üç Kabbalist ve
Sanhedrin tüm Yahudi organizasyonlarının, İsrail Devleti dahil, bağlı oldukları haham topluluğudur.
Sanhedrin üyeleri, Kabbala eğitimi almış olan hahamların arasından seçilirler, sanhedrin 70 Kabbalist
hahamdan oluşmaktadır. Bu sayı titizlikle korunur. Ölen bir hahamın yerine yeni bir tanesi seçilir.
Üç Kabbalist ise, bu haham topluluğunun üzerinde, Siyonizm'in emir komuta zincirinin tepesinde yer
alır. Tevrat'ı değiştirip bugünkü haline getirenler, bu Kabbalist hahamlarıdır.
103
Bir Yahudi tarikatı olan masonluk da Kabbalistlere olan bağlılığını şöyle ifade ediyor:
"Kabbala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhunu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan
anahtardır. Masonluk onu, insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (The New Age s.77)
Masonlar hayatın anlaşılması için gerekli gördükleri Kabbala'ya bağlılıklarını bir başka kaynaklarında
şöyle ifade ediyorlar:
Görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes'in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği vardır. Ve yalnız
buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes'in hakiki manasını anlayabilirler. Biz de bu gelenek etrafında
teessüs eden (kurulan) yüksek felsefeyi hülasa etmeye (özümsemeye) çalışıyoruz. (4. Konferans,
Selamet Mahfili, s.48)
Masonluğun Kabbalizme olan sadakati, yahudi büyüklerinin dünya masonları üzerinde hiyerarşik bir
yapı oluşturmasını sağlamaktadır. Bu durumda masonluk stratejisini yönlendirenlerin üst derecedeki
Yahudi Kabbalistleri olduğu ortaya çıkıyor.
Bütün Yahudi organizasyonlarının ve Masonluğun Kabbalistlere bu denli bağlı olmaları, Siyonizmin
emir komuta zincirinin temelinde Kabbalanın olduğunu ortaya koyuyor.
Masonluğa bağlı olan Rotary, Lions gibi kuruluşların üyelerinin büyük bir kısmı belki de bu hiyerarşik
düzenin farkına varmadan Siyonizme hizmet ediyorlar. Kendi çevrelerinde, mesleklerinde
kendilerinden istenen bazı görevleri yerine getiriyorlar. Önemli gibi görünmeyen bu faaliyetlerin hepsi
toplandığında dev bir sonuç ortaya çıkıyor.
Siyonizmin eylemini, kullandığı bu yöntem nedeniyle takip etmek güçtür. Saatin akrebinin ilerlemesi
izlenemediği gibi, Siyonizmin mücadelesi de izlenemez. Fakat ulaştığı sonuçlara bakıldığında,
siyonizmin aldığı mesafe farkedilebilir.
Örneğin Kabbala kaynaklı ahlak dejenerasyonu yöntemi gün gün izlenemez. Bütün basın ve yayın
organları, içki şirketleri, fuhuş sektörü günlük hayat içinde dikkati çekmeden faaliyet gösterir. Fakat
sonuçta alınan mesafe değerlendirildiğinde izlenen plânın yapısını belirlemektedir
104
105
Büyük Adnan Oktar Projesi (B.A.O.P.)
İnternet sitelerinde Adnan Oktar'ın İsrail tarafından finanse edildiğine dair haberler okumuştunuz. Biz
bu büyük oyunun ayrıntılarını ortaya çıkarıyoruz.
İSRAİL 50 YIL İLERİYİ DÜŞÜNDÜ
İsrail 50 yıl ilerisine yatırım yapmıştı. Adnan Oktar, Harun Yahya lakabı ile piyasaya sürüldü. Kendisine
sınırsız destek veriliyor, hesapsız kaynak aktarılıyordu. Allah'ın mucizelerini anlatmak ve Darwin
teorisini çökertmek amacıyla onlarca belgesel yapılmıştı. Bu belgesellerin nerede, nasıl ve kimler
tarafından çekildiği bilinmiyor. Belgesellerinde yabancı insanların olması dikkat çekicidir.
106
Verilen görüntüler, yapılan açıklamalar ve analizlerle Darwin çökertilmeye çalışılacak ve sözde Harun
Yahya çok büyük bir iş yapmış olacaktı. Öyle ya, yüz yıllardır kemikleşmiş bir yapıya sahip dinsizlik
teorisi DARWİNİZM çökmüş olacaktı.
Yine yapılan belgesellerle Türk İslam Birliği üzerinde duruluyor, Türklerin Dünyaya hâkim olacağı
vurgusu yapılıyordu.
Bütün bunların amacı Türk Müslümanların güvenini kazanmaktı.
MEHDİ GELECEK
Türk Müslümanlarının dikkati ve güveni kazanılmıştı. Adnan Oktar'ı mahalli ve ulusal kanallarda
görüyor, trajı yüksek gazetelerde makalelerini okuyordunuz. Büyük görevin birinci ayağı yerine
oturmuştu.
Sıra ikinci ayakta idi ama bunu yapmak çok zordu. Çıktığı televizyon kanallarında ve
gazetelerde'Mehdi'nin geleceğinden bahsetmeye başlamıştı. Yavaş yavaş Mehdinin alametleri ve
zuhuru üzerine yoğunlaşıyordu.
MEHDİ GELİYOR
Sonra bir de gördünüz ki Mehdi'nin alametlerini kendinde görmeye başlıyor, kendisinin Mehdi
olabileceği hususunda çevreden gelen iltifatları değerlendiriyordu. Konuşmalarında, yaptığı işlerin
ancak bir Mehdi'nin yapabileceğine ve söyledikleri şeylerin gerçekleştiğine vurgu yapmaya başlamıştı.
MEHDİNİN AMACI
Adnan Oktar kendisini Mehdi olarak takdim edecekti ve Türk halkı tarafından kabul görecek ve
benimsenecekti. Sözü dinlenecek olan Mehdi bize İsrail'in ve Yahudilerin "kardeşlerimiz olduğu"
hususunu vurgulayacak, "onlar Peygamber neslidir" diyerek onlara sahip çıkmamızı söyleyecek,
Dünya'nın huzurunu İsrail'in rahat olmasına bağlayacaktı. Böylelikle eğilmez TÜRK HALKI da İsrail'in
uşağı haline getirilecekti.
İşte bütün bunların bir tek amacı vardı. Büyük İsrail Projesinin gerçekleştirilmesi.
Türk halkının verdiği destek ile veya Türklerin bir engel olmamasıyla İsrail kendi projesinde büyük bir
güvenle yürüyecekti.
CÜBBELİ VE ADNAN OKTAR SAVAŞI
İşte Tam bu sırada İsmailağa cemaatinin halifelerinden Cübbeli Hoca lakaplı Ahmet Ünlü'nünHarun
Yahya mehdi olamaz diyerek çıkması ve sebeplerini kaynakları ile anlatması, Adnan Oktar'a bir şamar
etkisi yaptı. Cübbeli "Biz onun mehdiliğini 20 yıl erteledik" diyerek dalga bile geçiyordu. Adnan Oktar,
100 yılın projesine engel olan Cübbeliye savaş açtı. Ve bu savaş giderek kızışıyor.
ADNAN OKTAR VE İSRAİL AŞKI
İnternete düşen videolarında İsrail hakkındaki sözleri de bu teoriyi destekler nitelikte. "Onlar bizim
kardeşlerimiz, TÜRK halkı ve İsrail kıyamete kadar kardeştir, onları seviyoruz" gibi cümleleri halen
internette mevcuttur.
Kaynak: http://zorhaber.blogspot.com/p/buyuk-adnan-oktar-projesi.html
107
Said-i Nursi ve Nurculuk bir ihanet projesiydi. Aynı Adnan Oktar projesi gibi...
Said-i Nursi ve Nurculuk bir proje idi. Yabancı istihbarat örgütlerinin ve Vatikan'ın ve de masonluğun
kontrolünde bir proje... Aynı günümüzdeki Adnan Oktar projesi gibi... Adnan Oktar ile Said arasında o
kadar çok benzer noktalar var ki...
Artık Said-i Nursi'nin zır cahil biri olduğu, tescilli-raporlu bir deli olduğu bir çok ilmi meselede uydurma
bilgiler yazıp söylediği, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde net küfür ifadeleri yazdığı yada
risalelerin çoğunu onun yazmadığı, ortada bir ekip çalışması olduğu, onun liderliğinde/piyonluğunda
kurulan bu yeni cemaat eli ile ve uydurulan "Nurculuk" tabiri ile bundan onlarca yıl önce dinler arası
diyalog ve "ortak din" projesinin/ihanetinintuşuna basıldığı, bu yüzden o risalelerde, 1. dünya
savaşında bizimle harp ederken, bizim dinimize, vatanımıza ve canımıza kast etmiş iken geberttiğimiz
Hıristiyan askerleri için "şehid" ifadesinin kullanıldığı ve Said-iNursi(Said Okur)'nin bir sahtekar olduğu
ispat edilmiştir. O'nun sahtekar olduğunu kabul edemeyenler bile en azından çeşitli İslam ve Türk
108
düşmanı Kurumlar ve yapılanmalar tarafından kullanılan akıl sağlığı tam olarak yerinde olmayan biri
olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Meydana çıkan gerçekler, tarihi vesikalar, kendi
yazdıkları, kendisi adına yazılanlar bu hususların tek tek ispatıdır.
Bir kaç sene sonra gerçekler daha net belgeler ve hatıralar ile her yerde, her sosyal platformda ve her
blogdaherkesin önüne çıkacak ve inadi olarak bu sahtekarı savunanlar çok mahcup olacaklardır.
Aynı şekli ile Adnan Oktar projesi de ele alındığında meydana çıkan gerçek şaşırtıcı değildir. Oktar'ın
da hayatına ve iddia ettiği davasına dair hemen her şey yalan ve sahtekarlıktır. Adnan Oktar'ın da hiç
bir ilmi tedrisatı yok. İslam dininin en temel ilmi meselelerinden bile mahrum birisi. Aynı Said gibi
Adnan Oktar da tescilli/resmi evraklı bir akıl hastası. Hatta Adnan Oktar'ın akıl hastalığı devletimizin
sivil ve askeri yedi ayrı hastanesi tarafından ayrı ayrı yedi kere tescil edilecek kadar sağlam.
Konusunda uzman müslüman hekimler tarafından da gerekli raporlarla teşhis ve tesbit edilecek kadar
sağlam ve net.
Aynı Said-i Nursi de olduğu gibi bütün bu inanılmaz gerçeklere rağmen ortada Adnan Oktar/Harun
Yahya adına basılıp yayınlanmış eserler var. Yine bir çok ilmi meselede, okuyucuyu küfre götürecek
kadar yanlış bilgilerin kasıtlı olarak konulduğu ve üç yüzden fazla olduğu söylenilen bu eserlerin üç
tanesini dahi Adnan Oktar yazmamış. Bu kadar kitabın içeriklerine vakıf olmasını geçtik, sözde
kendisine ait olan sadece üç kitabından imtihana çekilse ve burada anlatılan meseleler kendisine
sorulsa cevap veremeyeceğinden eminim. Nasıl mı eminim?
Çünkü bunun da delili mevcut. İzledim; Çok izlenilen bir TV kanalının çok izlenilen bir tartışma
programına Adnan Oktar'ı çıkartmışlar ve "Şimdi siz, Darwinizmi ve Materyalizmi bitirmeye ve bunun
karşısına da Yaratılışçılığı koymaya çalışıyorsunuz. Bunun mücadelesini veriyorsunuz. Pekiyi, bana
yaratılışın dinen ispatını söyler misiniz?" sorusuna Adnan Oktar mahcup aynı zamanda tedirgin bir
gülümseme ile"Yaratılışın ispatı imandır. Adem ile Havva'dan geldik. Allahü Teala bunu Kur'an'da
haber veriyor."şeklinde kaçamak bir cevap veriyor. Ama karşısındaki sunucu kurt mu kurt. Öyle bırakır
mı adamı... Hemen tekrar soruyor "Pekiyi bu gerçeği haber veren bir sure/ayet ismi veremez misiniz?"
diye..
Cevaba bakınız; "Ezberimde yok. Ezberimde yok. Belki Oktar'ın bilgisayarı bize bu konuda
yardımcı olabilir."
Oktar dediği Oktar Babuna isimli kişi de aslında Adnan Oktar'ın emrinde değil, O'nu oynatan ekipte
olan ve aynı Adnan Oktar gibi anadan ve babadan gizli Yahudi olan birisi... Bakın dönen fırıldağa
şimdi siz. Bizim zengin gizli Yahudi ve Sabetayist Yahudi ailelerin uşakları, yaşadıkları hayatın
monotonluğundan sıkılmış olacaklar ki "Mücahidlik" ve "Mehdilik" oyunu oynamaya başlamışlar. Hem
de İsrail istihbaratı MOSSAD'ın ve bütün dünya mason teşkilatlarını yöneten, İsrail terör ve işgal
devletini de yöneten Sanhedrin hahamlarının (Yetmişler Meclisi'nin) kontrolünde... Hani gelip gelip
Adnan'ı öpüp duran o İsrail'li hahamlar var ya, işte onlar şu meşhur Mason pramidinin üstten alta
doğru üçüncü sırasındalar. Yani kelli felli adamlar. Gerçi arada daha düşük rütbede adamlar gelmiyor
değil İsrail'den. Bir bakıyorsunuz gece yarısı İsrail'in ekonomi bakan yardımcısının başkanlığında bir
Yahudi heyeti, 20 Ağustos 2012'de bir gecelik gizli bir ziyaret için Türkiye'ye geliyorlar. Bir Adnan
Oktar'ı bir de Nevzat Yalçıntaş'ı görüp gidiyorlar. Neyse ki istemeseler de basına yakalanıyorlar.
Adnan malumunuz. Pekiyi Nevzat Yalçıntaş kim?
Oğlunu Sabetaysilerin Şişli Terakki okullarında okutmuş ve son bir kaç senedir Sabetayist olmakla
suçlanan biri...
Denk mi geldi ne? Mutlaka tesadüftür(!) diyorum.
Said-i Nursi eli ile daha çok Hıristiyanlar "Dost", "Kardeş", "Cennetlik", "Müttefik" hatta inanılmaz bir
şekilde "Şehid" olarak kabullendirilmek istenirken, Adnan Oktar eli ile şu anda bütün bunlara ek olarak
Yahudiler de bu ayara sokulmak isteniliyor bizim zihinlerimizde/kabullenişlerimizde. Hani Kur'an'ın
bunca ayetinde Yahudilerin gerçekte ne oldukları haber verilmemiş ve biz Müslümanlar ısrarla ikaz
edilmemiş olsa, uyacağız Adnan Oktar'ın söylediği kardeşlik türküsüne ve açacağız gözümüzü Nil'den
Fırat'a kadar hakim Büyük İsrail Devleti'ne...
109
"Olmaz canım o kadar da!" falan demeyin sakın. Bizden önceki kuşak da tam dört yüz sene bizim
toprağımız olan Filistin'de bir Yahudi terör devleti kurulacağına ihtimal vermiyordu.
Ne güzel de söylüyor kendisine ezberletilen türküyü Adnan Oktar; "Yahudiler bizim kardeşlerimiz.
Tertemiz insanlar onlar. Peygamber soyu onlar. İsrail'e atom bombası atanın gök kubbeyi başına
yıkarız." diye... Eh, insan gizli bir Yahudi olup İslam davasının içine sızınca söylese söylese böyle bir
türkü söyler de biz Türkiyeli müslümanların bu ihanet türküsüne sessiz kalıp alkışlamarını beklemeleri
de biraz hayalperestlik olmaz mı?
Bir de kendisine ve kendisini oynatan tamamı Yahudi olduğu halde Müslüman gibi gözüken çetesine,
tepki konulunca da kızıp soluğu yargıda alması ve dava açtığı kişilere daha şikayet dilekçelerinde bile
türlü türlü iftiralar atması yok mu... Sevsinler, aman yesinler... Kedi canını senin. Ne hayali bir oyun
kuruyorsun sen kendi çapında böyle? Bak benden söylemesi seni iyi motive etmişler de amiyane
tabirle ifade etmek gerekirse epey de bir gazlamışlar. İnsan bu kadar aleni ve bu kadar yetersiz,
birikimsiz bir ihanet projesine yetmiş küsür milyonluk bu Müslüman milletin tepkisiz kalacağına ve bu
oyuna geleceğine inanabilir mi yahu?
Değirmenin suyu nereden gelir belli değil. Dönen paranın, yapılan masrafların haddi hesabı yok. İlk
dönemlerinde şantaj ve tehditten elde ettikleri devasa meblağlar da bu denli bir ihanet projesinin
maliyetini karşılamada çok küçük kalır. Neyse ki şu her şeyi itiraf eden ve bir anda ülkemizi bambaşka
bir gündeme sokan haham Tuncay Güney, bu konuya da açıklık getirmiş. Emniyetteki, gizli kameraya
da çekilen ve bir haber kanalında da yayımlanan ifadesinde bir çok "Vayyy" diyeceğimiz gerçekleri
anlatırken "Adnan Oktar'ı da İsrail finanse ediyor. Siyonizmin karşıtı gibi gözükürken aslında
Siyonizme hizmet ediyor." diyor. Vayyy ki ne vaayyy şimdi. Desene 1999'da Adnan Oktar'a Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu yapan devrin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin
Tantan meseleyi hiç abatmamış da yapılması gerekeni yapmış. Bir de "Adnan Oktar APO kadar
tehlikeli biridir." diye basına açıklama yaptığı için kızıyorlardı adama... "E kardeşim peki Adnan Oktar
ve suç örgütü, ihanet çetesi, bunca operasyonlardan ve davalardan nasıl kurtulmuş?" diye sorar gibi
oldunuz değil mi? İşte meselenin burası tam bir Türk filmi... Ayrıca bir kitap hacminde incelenmesi
gereken ve Türk hukuku denilen uygulamanın aslında Sabetayist guguku olduğunu tek başına ispat
eden bir serüven. İşin bu tarafına da Müslüman hukukçularımız temas etsinler.
Öyle tahmin edebiliyorum ki bütün mesaisi, bütün hedefi Adnan Oktar'ın ihanet davasına hizmet etmek
olan aktif bin kişi var. Bunların tamamı da gizli Yahudiler ve Sabetayistler. Aralarında tesettürlüler, çok
Müslüman bilinen, etraflarında böyle tanınan aileler var. Açılan sosyal medya sayfa ve profilleri, web
siteleri, bloglar ve nihayet TV kanalı... Büyük emek ve maliyet bunlar. Başka cemaat yada akımlarda
olduğu gibi gönüllülük ve hizmet anlayışı ile dönen bir sistem de değil bu. Tam bir emir komuta sistemi
var. Görevlendirilmiş yüzlerce Sabetayist genç, sözde İslami sayfaların başlarındalar. Bazen tesettürü
inkar ediyorlar. Bazen hak mezhepleri. Bazen"Peygamberimiz çırılçıplak kadınların arasına girer ve
onlara sohbet ederdi." diyecek kadar alçaklaşıyorlar. Adileşiyorlar. Tabii onlar için sorun yok. Zaten
İslam'a gerçekten inanmıyorlar. İnandıkları bozulmuş Tevrat ve Musevilik, onlara, istedikleri her kılığa
girebilme ve Yahudi olmayan herkese akıllarına gelen her ama her şeyi yapabilme hürriyeti veriyor.
Yaptıkları kansız, ahlaksız, zalimce ve hain hareketlerden ahirette asla hesaba çekilmeyeceklerine
inanıyorlar. Bunlar tam takım gizli Yahudiler, Sabetayistler ve Masonlar. Zaten A9 ismini verdikleri
kanalın logosu bile masonik bir anlam taşıyor.
Neyseki soy adı kanunu diye bir kanun çıkmış ülkemizde 1934 senesinde. Ve neyseki bu ahmak
hainler isim ve soy isimlerinde bir takım şifreler kullanmayı tercih etmişler de şimdi gelişen iletişim
teknolojisi ve özellikle de sosyal ağlar sayesinde bir kaç tıkla bütün şebeke ayın on dördü gibi
karşımıza çıkıveriyor. Bakın nasıl da şifreler kullanmışlar.
-el
-al
-men
-man-er
-ar
-berk
-ül
-gen
-gan
110
-us
-sü
gibi ekleri büyük ustalıkla şifre olarak kullanmışlar. Örneklendirelim sosyal medyada Adnan Oktar
davası güden gerçek isimler ile. Gerçek hainler ile;
Baran GürMAN
http://www.facebook.com/baran.gurman
***
Erdem Ertüzün
Hem -er'ler
hem de -tüzün özenle seçilmiş şifreler. Tabii o da sağlam bir Adnan'cı...
http://www.facebook.com/erdem.ertu
***
Ar-man Pekin
http://www.facebook.com/arman.pekin
***
Eda Berk-Man
http://www.facebook.com/eda.berkman
***
Mina Berk-Men
http://www.facebook.com/mina.berkmen
***
Liste böyle uzayıp gidiyor. Buraya böylece yüzlerce aktif Adnancının isim ve profillerini, kullandıkları
Sabetayist şifreleri ile koymak mümkün. Bir bakın Adnan'ın mücadelesini veren şahıslara sanal
medyada bu gözle ve görün siz de devasa ihanet şebekesini...
Nasip olursa önümüzdeki günlerde de Said isimli deli ve zır cahili bu millete Bediüzzaman olarak kabul
ettiren Sabetayist-Kripto Yahudi-Masonik ve Yurt dışı istihbarat bağlantılı şebekeyi deşifre ederiz yine
delillerimiz ile.
Siz siz olun, Akademi'de olun. Gerçekleri bulun ve bizim devletimizde, bizim topraklarımızda, bizden
gözükerek bize bu denli büyük ihanetleri ve zulümleri eden bu hain güruhlardan hesap sorun.
En kalın ve en sağlam zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır.Hiç bir güç, halka rağmen, halkın
tepkisine rağmen başarılı olamaz. Türk milleti bu hainleri nefesleri ile boğacaktır...
| Mehmet Fahri Sertkaya
AkademiDergisi.com
[Çok daha geniş malumat için www.gercekadnanoktar.blogspot.com ve
www.gerceksaidinursi.blogspot.com vewww.gercekfethullahgulen.blogspot.com adreslerine bakılabilir.
www.sabetayistlik.blogspot.com adresinden de Sabetayist gizli Yahudi hainler hakkında ayrıntılı bilgi
alınabilir.)
111
Adnan Oktar ve HAİN kripto Yahudi çetesi, CIA ile doğrudan bağlantılılar ve hala komplo kuruyorlar
“Adnan Hoca”cı olarak bilinen Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin Atmaca’nın, Silivri’de tutuklu Gazi
Üsteğmen Serdar Öztürk hakkında açtıkları “hakaret ve iftira” davasına Ankara’da devam edildi. Bu
duruşmada da Mahkeme Başkanı, avukatlar ve izleyiciler arasında birbirinden ilginç diyaloglar
yaşandı.
Emekli Albay Levent Göktaş Ergenekon’dan tutuklandı. Kısa bir süre sonra da Göktaş’ın avukatlığını
yapan Serdar Öztürk bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ıslak imzalı belgesi bulunduğu
iddiasıyla Silivri’ye kondu. Mahkemedeki savunmasında Öztürk, Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin
112
Atmaca isimli kadınların bürosuna gelmesinden sonra bu komploya maruz kaldığını anlattı.
AHMET GÜNDEL AVUKATI
Her iki isim de Öztürk hakkında “iftira ve hakaret” davası açtı. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde
26 Eylül’de yapılan ilk duruşmaya, Babuna ve Atmaca katılmadı. 29 Ocak’taki duruşmada sadece
Babuna hazır bulundu. Babuna ve Atmaca’nın avukatlığını üstlenen ismin emekli savcı Ahmet Gündel
olduğu görüldü. Öztürk’ün avukatı Demet Reçber o duruşmada mahkemeden aldıkları Babuna ile
Serdar Öztürk arasındaki telefon kayıtlarını dinletmek istedi. Ancak Gündel, “Bunların yasal olup,
olmadığını bilmiyoruz” diyerek, kayıtların dinletilmesini engelledi.
Dünkü duruşmaya ise Aylin Atmaca katılırken, ses kayıtlarının muhatabı Babuna gelmeyince merakla
beklenen telefon konuşmaları bir kez daha dinletilemedi. Avukat Ahmet Gündel bu defa da, “Ses
kayıtları Serdar Öztürk’ün dinlenmesi kararı açısından yasal olabilir, ama müvekillerim açısından yasal
değildir, tesadüfen elde edilmiş delil niteliğindedir” diyerek, kayıtların dinletilmesine yine karşı çıktı.
Gündel, Öztürk’e komplo veya bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın bulunması konularının
bu mahkemenin değil, Silivri’deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin işi olduğunu da öne sürdü.
TARAF’TAN DUYDUK
Gündel, Öztürk’ün avukatı Demet Reçber’in, Aylin Atmaca’ya sorular sormasını da engellemeye
çalıştı. Ancak Mahkeme Başkanı Avni Mis’in devreye girmesi üzerine Atmaca soruların bir kısmını
cevapladı. Reçber, cevaplardaki çelişkilere dikkat çekerek, bunların tutanaklara geçirilmesini istedi.
Aylin Atmaca savunmasında, Öztürk için “Akıl sağlığıyla ilgili problemi olabilir” ifadesini kullandı.
Atmaca, Öztürk’ün tutuklanmasından sonra arayan yardımcısı Avukat Demet Reçber’in kendilerini
büroya davet ettiğini, ancak televizyonlarda Öztürk’ün bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”
bulunduğu için tutuklandığını duyunca, gitmediklerini de anlattı.
Bunun üzerine Avukat Reçber, Öztürk’ün bürosunda sözkonusu belgenin bulunduğunu kendilerinin de
ilk kez 12 Haziran’da Taraf Gazetesi’nde yayınlanan haberle öğrendiklerini belirterek, Aylin Atmaca’yı
bu tarihten önce aradığını vurguladı.
SİLİVRİ’YE DE DÜŞÜLSE
Reçber, Aylin Atmaca’nın telefon görüşmeleriyle ilgili Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’ndan
gönderilen iki kayıt arasında farklılık olduğuna dikkat çekerek, “16 Ekim tarihli belgede 25 kayıt, 9
Ocak tarihli belgede 4 kayıt görünüyor. Acaba TİB’te tanıdığı mı var? Bu kayıtlar böyle nasıl azaldı?”
diye sordu.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Avni Mis, “Tanıdığı olsa bile hiç söyler mi?” karşılığını verdi.
Duruşmada, Mahkeme Başkanı Mis ile izleyiciler arasında bol bol Silivri sohbeti de oldu. Kalabalık
izleyici grubunu gören Başkan Mis, “Silivri’yle buranın yolu karıştırılıyor galiba. Bu ekip Silivri’ye de
gidiyor mu?” diye sordu. Bir ara “Bu duruşmanın üzerine düşüldüğü, buradakiyle ilgilenildiği kadar
Silivri’nin de üzerine düşülse ya!..” dedi. İzleyicilerden birisinin izin isteyerek, duruşmadan ayrılması
üzerine, “Demin mahkememizi methediyordun, şimdi bırakıp gidiyorsun, beğenmedin mi?” esprisini
yapan Başkan Mis’in, avukatların 13. Ağır Ceza Mahkemesi ifadelerini tutanaklara, “Silivri” olarak
geçirmesi de dikkat çekti.
Bir sonraki duruşma 10 Nisan’a ertelendi.
Müyesser Yıldız
Odatv.com
27.02.2013 15:08
********
Yeniçağ gazetesinden Sabahattin Önkibar yazdı:
“Kısa bir süre önceydi. Sekreterim Bilun, emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’nın yeğeni olduğunu
söyleyen birinin randevu istediğini söyledi.
113
Hasan Kundakçı’yı tanımadığım için talebi önemsemedim ve bakarız deyip geçiştirdim.
Sekreterim ertesi gün aynı kişinin tekrar aradığını ve çok önemli bir mesajla, belge getireceğini
söyleyerek randevu talebini yineledi.
Adnan Oktar’ın müritleri
Bilgi ve belge denince, gazetecilik merakı ya, yarın öğleden sonra gelsin dedim.
Ertesi gün odama uzun boylu iki hanım geldi.
Bir tanesi sizinle yıllar önce de karşılaşmıştık, hatırladınız mı, ben Hasan Kundakçı Paşa’nın yakınıyım
dedi.
Hatırlayamadığımı söyleyerek “Buyurun sizi dinliyorum” dedim.
Başladılar anlatmaya...
Meğer bu iki hanım Adnan Oktar grubuna mensupmuşlar ve camialarını tanıtmaya gelmişler.
Doğrusu ilgimi çekti çünkü Adnan Oktar’ı hiç görmemiş ve konuşmamıştım ama hakkında pek çok
efsane dinlemiştim.
Sorular sordum, cevaplar aldım!
Masonlar ve Siyonistlerle ilgili söyledikleri dikkatimi çekti...
Dahası, evrim teorisi bağlamındaki faaliyetleri ile Türk-İslâm fikrine olan sıcak yaklaşımları da ilgimi
çekti ve onlardan bu çalışmaların neler olduğunu istedim.
Yarın fakslarız dediler ve bir süre sonra ayrıldılar.
Sorular ve belgeler!
Gerçekten ertesi gün geniş bir bilgi notu gönderdiler.
Bir kaç gün geçti, telefonla beni İstanbul
Çırağan Otel’de Adnan Oktar’ın da katılacağı bir etkinliğe davet ettiler.
Gitmedim.
Çok sürmedi kısa bir süre sonra yine bir
telefon:
“Sabahattin Bey, Çırağan Sarayı’nda iftarımız var, Adnan Beyler de gelecekler, sizi misafirimiz olarak
ağırlamak istiyoruz”.
Teşekkür ettim yine gitmedim.
O arada bana yapılan ziyaretten abartısız bir ay sonrasında yani 29/9/2010 tarihinde Adnan Hoca’ya
mensup iki ismin bana yaptığı ziyareti ve anlattıklarını ilgi çeker diye köşemde yazdım.
Yazmaz olaydım!
Acayip bir taarruza uğradım!
İki isme dikkat!
Bana Adnan Hoca’nın gizli adamı diyenlerden, sen de mi devşirildin diyenlere kadar pek çok hücum
yapıldı!
Böyle şeylere, yani okur tepkilerine alışkın olduğum için umursamadım ama önceki gün aldığım bir
faksa bayağı şaşırdım..
Faksı gönderen Silivri Hapishanesi mukimi, yani bazılarının ifadesi ile “Ergenekoncu” Serdar Öztürk’tü!
Daha doğrusu Avukat Demet Reçber, Serdar Öztürk’ün adına göndermişti!
Uzun faksın ilişiğinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçelere kadar pek çok belge
vardı.
Serdar Öztürk şahsıma atfen gönderttiği faksta Adnan Hoca ile ilgili yazıma değindikten sonra, iki ismi
telaffuz ediyor ki işte o benim dudağımı uçuklattı!
Bunlar Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi.
CIA ile ilişkili
Serdar Öztürk’e göre bu iki hanım CIA ve Emniyet İstihbaratla çok yakın ilişkiler içindeydi ve en
önemlisi Babuna ile Atmaca kendi bürosu dahil kendisi gibi hedef seçilen Avukat M. Hüseyin
Buzoğlu, Avukat M. Hüseyin Göktaş ve Avukat Vural Ergül’ün bürolarını da keşif amaçlı olarak,
bir bahane uydurarak ziyaret etmişler ve akabinde bu bürolarda yapılan aramalarda malum
CD’lerle sözde Ergenekon belgeleri bulunmuştu.
Dahası bu iki ismin verdiği telefon numaraları da kendilerine ait değil, başka başka isimlere
kayıtlıymış ve de bu isimler yine çok sık yurt dışına çıkıyorlarmış!
Gönderilen faksı okur okumaz emin olmak için Korgeneral Hasan Kundakçı ismiyle bana gelen iki
114
hanımın isimlerini sekreterim Bilun’a bir kez daha teyid ettirdim.
Evet gelenlerin adı Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi!
Tezgah uyarısı!
Hayır, 29/9/2009 tarihli yazımda Adnan Oktar grubuna mensup Huma Babuna ile Aylin Atmaca geldi
diye değil, sadece iki genç geldi diye yazmıştım dolayısı ile Serdar Öztürk’ün o iki ismi yazımda
görmüş, okumuş da faksı ona binaen yazıp göndermiş olması mümkün değil. Görüldüğü gibi ortada
tam bir çakışma var!
Serdar Öztürk’ün aktardıklarından çıkarılacak olan, benim bir operasyonun eşiğinde olmam yani
mekanlarımın gözetime alındığıdır.
Peki böyle bir şeyin olabilirliği yüksek ihtimal midir?
Ondan ismim gibi eminim, zira güvenlik bürokrasisinde bulunan önemli bir tanıdığım “Telefon
dinlemeleri ve yaşam seyrinden senin için kanun ve ahlak dışı bir şey bulamadılar, dolayısı ile dikkat et
tezgah kurabilirler, mesela ev ya da bürona bir şey koyabilirler” diye beni birkaç kez uyarmıştı!
Sadece bu uyarı değil, aslında daha önce beni itibarsızlaştırma adına bu yönde iki ayrı operasyon da
yapıldı.
Birinci operasyon!
Birinci operasyon, yazdığım “AKP’den Kamhi Ailesine peşkeş mi?” başlıklı yazımdan sonra “Para ile
yazı yazdı” diye yandaş medya tarafından hedefe oturtulmamdı... İstanbul Tuzla’da deniz doldurulup
38 dönüm arsa yaratılıyor ve üstüne Kamhi Ailesi tarafından tersane konduruluyor ve bunu deşifre
eden ben, yandaş medya tarafından rezilce hedef alınıyorum... Yolsuzluğu yazmamın bedeline bakar
mısınız?.. Tabii bu süreçte Emniyet’in içindeki malum grup, zerre bir delil yok iken beni telefonla
çağırarak güya dosyanın tamamlanması adına dosyaya monte etmek istedi ve yandaş medyanın
kucağına attı. Bu operasyonda amaçları beni itibarsızlaştırıp gazetede aleyhte yazmamı engellemekti
ama başaramadılar.
İtibarsızlaştırma!
İkinci operasyon, maaş anlaşmazlığı sebebi ile işten çıkardığım bir muhabirin, işten çıkarıldıktan 4 ay
sonra yandaş medyanın iş vaatlerine kanarak tamamen afaki yani zerre bir delil ve tanık olmaksızın
beni lafla tehdit etti diye şahsımdan şikayette bulunmasıydı ki savcılık bu olayı dava konusu bile
yapmadı. Yandaş medyanın bir bölümünün bu olayı yansıtma amacı da yine itibarsızlaştırma
operasyonuydu. O tezgahın içine girenlerin tamamına davalar açtım, hepsiyle yargı önünde
hesaplaşıyorum!.
Bunları yaşayan ve Ergenekon bağlamında yaşananları duyan biri olarak Serdar Öztürk’ün gönderdiği
faksı önemsedim ve odama bir şey konup konmadığının incelenmesi için sekreterim ile büro temizlik
görevlisini teyakkuza geçirdim. Ancak eğer böyle bir şeye karar verirlerse yani kalemim gerçekten
kırıldıysa, büronun kapısına silahlı muhafız koysam bunu yine yaparlar, zira birkaç plaka esrarı,
herhangi bir CD’yi ya da evrakı büroma olmasa bile evime iliştirebilirler!.
Cadı avı değil mi?
Hayır bütün bunları ürktüğüm ve korktuğum için yazıyor değilim, öyle olsa iktidarın ve dinci grupların
aleyhinde yazmam.
Ben 12 Eylül öncesinde ölümü bir kaç kez iliklerine kadar hissetmiş biriyim. Dolayısı ile bu tür şeyleri
zerre takmam da, bilinmelidir ki Türkiye’nin hali pür melali aynen budur!
Eğer AKP ve dinci grupların karşısında iseniz, suçunuz olmaksızın hapse girmeniz veya yine herhangi
bir şey olmaksızın sapık ya da esrarkeş ilan edilmeniz an meselesidir!
Söyler misiniz Ortaçağ’daki cadı avından ne farkı var bunun?
Tam bu noktada kanıtlanmamış iddia asla geçerli olamaz evrensel ilkesinden hareketle, Ayşegül
Huma Babuna ve Aylin Atmaca ile ilgili iddiaların tamamen Serdar Öztürk’e ait olduğunu ve kanıt
gerektirdiğini ısrarla belirtmek istiyorum. Emin olmadan o insanları hedefe oturtmanın iki cihanda da
sorumluluğu vardır ki ben o işin altına girmem! Dolayısı ile bu yazı asla Huma ve Aylin Hanımların
infaz yazısı olarak görülmemelidir, zira insanlar suçu ispatlanana kadar masumdurlar!
Babuna ve Atmaca, Serdar Öztürk’ün ileri sürdüğü iddialara cevap gönderirlerse sütunum kendilerine
açıktır.”
Odatv.com
115
Bunlar Müslüman değiller! Adnan Oktar'ın sayfalarında İslam Dini'nin en temel hükümleri bile inkar
ediliyor. Sinsice ve haince bir faaliyet icra ediliyor
İslam'a hizmet etmek, ilmi faaliyet etmek, hain
Sabetayistlere, Kripto Yahudilere ve Masonlara mı kaldı?
350 yıldır Müslüman gözüktükleri halde hiç bir zaman gerçekten Müslüman olmayan Sabetayistler,
günümüzde de atalarını aratmıyorlar ve İslam dinine ve Türklüğe, Müslüman ve Türk gözükerek en
ağır darbeleri vurmaya devam ediyorlar...
116
Adnan Oktar'ın kendisi de Yahudi, yakın çalışma arkadaşları da
Gerçek soy adı "Arslanoğlulları" olmasına rağmen "Oktar" soy adını kullanan, en yakın mesai
arkadaşlarından birinin adı da "oktar" (Babuna) olan Adnan'ın öyle gözüküyor ki çekirdek kadrosunun
tamamı Yahudi çıkacak...
Bir bakıyorsunuz BAV Başkanı'na Altuğ Berker...
-berk ve -er eklerinin ülkemizdek hain Sabetaycılar tarafından çok çok yoğun oranda kullanıldığını,
bunun Sabetaycıların birbirlerini tanımasında kullanılan şifrelerden/yöntemlerden olduğunu ve Sertap
er-en-er'in bile Sabetayist olduğunu, artık ülkemizde okur yazar olup da duymayan kalmadı...
eryaman, yamaner, törüner, tüzüner, ertüzün, erberk, berker, coşkuner, köşker, tüzmen, antmen,
kermen, idemen, yalman, halman, dormen, arman, pakman, hekiman, tabuman, uçman, teoman,
koman ve benzeri türetmelerin Sabetayistler tarafından şifre olarak kullanıldığı artık ispat edilmiş bir
gerçek.. (Konunun bu kısmı hakkında yeterli bilgi sahibi değilseniz, buraya tıklayarak önce bu konu
hakkında bilgi sahibi olmalısınız)
Peki sadece Altuğ Berker mi? Hayır! Bakın Adnan Oktar sayfalarında ve sitelerinde dolaşın, hatta A9
kanalı çalışanlarına ve hatta teknik ekibine kadar bakın, tesadüf kelimesi ile izah edilemeyecek kadar
çok oranda, -er,-ar, -men, -man, -gen, -gan, -berk eklerini göreceksiniz... Hatta bir dönem çete kurmak,
çete lideri olmak, şantaj yapmak suçları ile DGM'de yargılanıp hüküm giydiğinde Adnan
Oktar(Arslanoğulları)'ı müdafaa eden avukat bile -man şifreli... Hadi biz yazmayalım.. Biraz da siz
araştırın!
Bu kadar İslami hizmet(!) yapıyorlar ama bunlar gerçekten
Müslüman mı?
Adnan Oktar anne ve babadan saf kan bir Yahudi olduğu iddialarına karşı sessiz kalıyor. Aynı Şeyh
Abdülkerim'i onun öldürttüğüne dair sosyal medyada çıkan haberlerin tamamına çok ilginç ve
kendisinden beklenmeyecek derecede sessiz kalması gibi. Halbuki bilinen, tanınan Adnan Oktar'ın bir
avukat ordusu ve sağlam da parası vardır. Kendisine dokunanı yakmak isteyen, af etmeyen, davalara
boğan bir hareket tarzı da vardır. Ama her nedense konu Sabetayizme, İsrail ve Mossad bağlantısına,
Ergenekon sanıklarının itiraflarında Adnan Oktar isminin "İsrail'in adamı" diye geçmesine, çekirdek
kadrosunun hep Sabetaycılar ve Kripto Yahudiler olmasına ve bir de müritlerinin ve karşıtlarının
şüpheli ölümlerine gelince, bu konularda ne yazılırsa yazılsın iş hukuka/mahkemeye intikal etmiyor...
Garip...
Son zamanlarda bir taraftan "Hayalin diğer adı Madde" isimli kitap üzerinden gördüğümüz
duyduğumuz her şeyin hayal olduğunu iddia ederek, İslam alimlerinin "Bu inanç vahdet-i Vücud'tur ve
küfürdür." dedikleri sapık itikadı Türkiye'deki temiz Sünni Müslümanlar arasında yaymaya çalışırken,
diğer taraftan da "Kur'an'ı Türkçe okumalıyız." başlığı altında yavaş yavaş Türkçe ibadet fikrinin doğru
olduğuna inandırmak istiyor yine ülkemizdeki nezih itikatlı sünni Müslümanları...
Ekip tam takım ve iyi bir koordinasyon altında çalışıyor... Yüzlerce Facebook sayfalarından biri de
"Biyolog Onur Yıldız" sayfası... Dün kendilerine her zaman herkese yaptığımız gibi, ilmi, seviyeli ve
beyefendi bir üslup ile bir kaç soru soralım istedik. İstedik ama bir anda neye uğradığımızı şaşırdık.
Adnancılar namahreme bakmanın haram olduğuna bile inanmıyorlar. Kur'an ayetlerini hiçe sayıyorlar
Biyolog Onur Yıldız'ın bir paylaşım sırasında kullandığı kadın fotoğrafının, İslami hassasiyeti olan bir
sayfada paylaşılmaya pek de müsait olmadığı ve bu hareket tarzlarının sürekli gözüktüğü, bunun da
Adnan'cıların gerçekten Müslüman olup olmadığı konusunda halkta ciddi tereddütlere yol açtığı,
söylem ve eylemlerin birbirini tekzip ettiği, seviyeli bir yorumla ifade edilince, önce cevap verilmeyip
yorum silindi. Sonra ikaz üzerine yapılan yorumlaşmalarda bakın nasıl feci gerçekler meydana çıktı;
117
Namahrem olan yabancı kadınlara bakmak haram değilmiş... 1400 küsür senedir gelip geçen bu kadar
müslüman, bu kadar alim bilememiş de biyolog efendi doğruyu bulmuş. İşte Adnan'cıların sayfalarında
sıklıkla rastlanan ve itikadı bozan, kişiyi ebedi cehenneme götüren kasti hareketlerden biri daha.. İşte
biyolog efendinin sözü, işte Kur'an'ın açık ayeti...
Biyolog Onur Yıldız
Domuza bakmak haram değildir domuzu yemek haramdır yada şaraba bakmak haram değildir şarabı
içmek haramdır,Kadına bakmakda haram değildir zina haramdır,Biz Mehdilik yada zulmü kaldırmak
iddiasında değiliz bu ALLAH'ın vaadidir mutlaka olacaktır tüm dedikleriniz,tuhaflık yada samimiyetsizlik
asıl samimiyetsizlik İslam Dünyasında bu kadar zulüm varken başı açık gibi konularla uğraşmak
bunları da takva sanmaktır.Öncelikle siz kendinizi sorgulayın ne kadar samimisiniz
Mütefekkir Şamil
Nur suresi 30: "Mü'min erkeklere söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını
korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır. "
Nur suresi 31:"Mü'min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ..."
***
Karşılarında bu ayetlerin yazılması karşısında bir süre sessiz kalmayı tercih etmişler, sonra da bizi
118
engelleyip yorumlarımızı silmişlerdir. Yetmeyip bir de cevap hakkımızın kaldırıldığı bir yerde
arkamızdan bizi tiye almayı da kendilerince meşru görmüşlerdir... İşte yorumlarımızın silindiği o
paylaşımın linki. Tıklayın
Türkiye, ivedilikle, her şeyden önce içindeki Sabetayist hainleri temizlemeli ve Sabetayizm sorununu
çözmelidir. Bizden gözüküp bize ihanet eden, Müslüman ismi taşıyan ve Müslüman Türk gibi gözüken,
sayıları milyonları bulan bu hain güruh deşifre edilip adil Türk hukuku ile yargılanıp en ağır şekilde
cezalandırılmadıkça bu ülkenin sorunları bitmeyecektir...
119
Adnan Oktar'ın Facebook sayfalarında Hz. Peygamberimize
büyük HAKARET, İslam'a ve Müslümanlara büyük İHANET
Peygamberimiz (s.a.v.) üstsüz kadınlara tebliğ yapıyor, onlarla iç içe bulunuyormuş...
Toplumun geniş bir kesimi tarafından artık "Kart Zampara" diye anılan ve İsrail ile Masonluk ile bağları
giderek deşifre olan, anadan da babadan da bir Yahudi olduğu meydana çıkan Adnan Oktar'ın Sosyal
paylaşım sitelerindeki sayfaları da tam bir fitne merkezi olarak yayın yapıyorlar.
Tabiri caizse doksan dokuz doğrunun arasına bir yanlış konulmak suretiyle, kendilerine inandırdıkları
milyonlarca Müslümanın itikadlarını bozmaya ve İslam dini içinde büyük bir sapkın akım oluşturmaya
çalışıyorlar.
"Hz. Muhammed (S.a.v.)" isimli, 1 milyon küsür abonesi olan sözde islami sayfalarında, 04 Temmuz
2012 tarihinde paylaştıkları bir yayın, Adnan Oktar ve çetesinin bütün art niyetlerini meydana serdi.
Yayında, hiç bir ilmi kaynağa dayanmadan, iki ayet mealini kendi sapkın fikirleriyle yorumlayarak Hz.
Peygamberimiz (S.a.v.)'in kadın düşkünü, haramlar işleyen, sürekli kadın alemlerinde olan biri olarak
tasvir edilmesi takipçilerin de büyük tepkisine yol açtı.
İşte o paylaşım;
Sürekli karı-kız alemlerinde, bar, meyhane ortamlarını aratmayan rezil ortamlarda canlı yayın yapan
Adnan Oktar, son dönemlerde bu konuda sürekli sert eleştiriler alıyor ve çeşitli bahanelerle kendini
savunmaya çalışıyordu. En son, internete bir video yayarak, diğer kanallarda çıkan hocaların
programlarında da açık-saçık kadınların olduğunu bahane ederek bu sapkınlığını savunmaya
çalışıyordu. Lakin bunun ardından bu kadar adileşeceği, bu kadar basitleşeceği de kendisini takip
edenler tarafından beklenmiyordu. Nihayet kendi rezil ortamlarını ve günahlarını meşrulaştırmak adına
iki ayete (bilerek) yanlış mana vererek, Hz. Peygamberimizi de (haşa) böyle ortamlarda sürekli
bulunmuş biri olarak tasvir etmeye kalktılar.
Kendi cemaati içinde kadınları, kardeş, cariye ve motor tabirleri ile üç gruba ayırdığını ve bunlarla asla
İslam ölçülerine uymayan sapkın ilişkiler içinde bulunduklarını bilenler, Adnan Oktar'ın bu adi
teşebbüsünü de yadırgamadılar. Gün geçtikçe Adnan Oktar ve çetesinin İslam dininin temellerine
dinamit koyarcasına sergiledikleri bu tavırlar, "Bunlar gerçekten Müslüman değiller. Adnan Oktar da
çevresindekiler de aslen Yahudiler. Kripto/gizli Yahudilerden ve Sabetaycılardan oluşan bu ekibin
amacı İslam'a hizmet etmek değil. Bilakis içeriden çok büyük bir darbe vurmak." diyenleri haklı
120
çıkarmaya başladı...
Hz. Peygamberimiz (s.a.v), kendisine peygamberlik verilmediği zamanlarda bile haramlardan
korunurdu. Yirmili yaşlarında iken bir gün, çobanlık yaptığı sürüsünden ayrılıp sesler gelen yere doğru
ilerlemeye başlamıştı ki ansızın kendisine bir baygınlık verildi ve oraya gidemedi. Orada bir cahiliye
düğünü vardı ve açık saçık kadınlar, oyunlar vardı. Bu hadise bütün muteber siyer kitaplarında
mevcuttur. Hal böyle iken, peygamberlikten önce bile bu çeşit günahlardan korunmuşken,
peygamberliği sırasında göğüsleri bile açık kadınlarla görüştüğünü iddia etmek cahilliğin ötesinde
ihanettir. Art niyettir.
İşte Hz. Peygamberimizin(s.a.v) kadın tehlikesine karşı ikazlarından
bazıları;
(Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
(Kadının yüzünden ve iki eli ayasından başka bütün bedeni avrettir) [M Enhür]
(Yabancı kadını görünce, yüzünüzü ondan ayırın! Ansızın görmek günah olmaz ise de, tekrar bakmak
günah olur) [Ebu Davud, Darimi]
(Buluğa eren kız, yüz ve elinden başka yerini namahreme gösteremez) [Ebu Davud]
(Şarkıcı kadının aldığı para haram olduğu gibi, onu dinlemek ve yüzüne bakmak da haramdır Haramla
beslenen vücuda Cehennem ateşi layıktır) [Taberani]
(Bir kadın koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için bir topluluğun yanından geçerse, ona
121
bakana da, kendisine de zina günahı [göz zinası] yüklenir) [Nesai]
(Şeytanın, takva sahiplerini avlamakta, kadınlardan daha uygun bir tuzağı yoktur.) [Deylemi]
(İblis, şeytanlara der ki: Et, kadın ve içki ile insanları aldatmaya çalışın! Bu işte bunlardan daha etkilisi
yoktur.) [Deylemi]
(Ümmetim için en korktuğum şey, kadın ve içki fitnesidir.) [İ. Süyuti]
(Gençlik, delilikten bir şubedir, kadınlar da şeytanın tuzağıdır.)[E.Nuaym]
(Kadın avrettir ve dışarı çıkınca şeytan onu gözetler.) [İbni Hibban]
(Bir genç kız ile genç bir erkek beraber idi. Onları şeytandan emin görmedim.) [Tirmizi]
(Harama bakmak, şeytanın zehirli okudur Allahü teâlâdan korkup yabancı kadına bakmayana, zevkli
bir iman nasip olur) [Ramuz]
Bir erkeğin bir kadınla tokalaşması, görünmeyen bir yerde yalnız kalmaları haramdır Peygamber
efendimiz bile hiçbir kadınla tokalaşmamıştır Bir hadis-i şerifte buyuruyor ki:
(Elbette ben kadınlarla tokalaşmam) [Nesai, İbni Mace, Taberani]
Hazret-i Âişe validemiz de buyurdu ki:
(Resulullah, kendisine helal olan kadınlardan başka, hiçbir kadınla tokalaşmadı) [Buhari, Müslim]
Adnan Oktar grubunun Facebook üzerinde bir çok sayfalarının olduğu biliniyor. İşte zikr ettiğimiz
hakareti/iftirayı yapan Adnan Oktar sayfasının linki; Buraya Tıklayınız
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=10151732569576677&set=a.10150109602561677.305253.
36203371676&type=1&relevant_count=1
122
Siyonizmin Beyni B'NAİ B'RİTH (Ahit’in Çocukları)
"B'nai Brith, Birleşmiş Milletler'de yer alan çok sayıda üyesiyle Yahudi organizasyonlarının koordine
edildiği bir merkez olarak bilinir. İsrail'in menfaatleri ve yahudilerin genel sorunlarının halli için ülke
liderleriyle iletişim kurar." (Encyclopedia Britannica c.3, sh.819)
B'nai B'rith, İbranice'de "Ahit'in Çocukları" anlamına gelir. Sadece Yahudiler'in üye olabildiği dünyanın
en etkili siyonist teşkilatıdır. 1843'te 1-2 Alman Yahudisi tarafından New York'ta resmileştirilen bu
örgütün temel amacı, Siyonizmin dünya çapındaki menfaatlerini sağlamaktır.
B'nai B'rith dünya çapında yürüttüğü propaganda, lobi ve baskı yöntemleri ile Yahudiliğin çıkarlarını
korur. İsrail devletinin kurulmasında da, B'nai B'rith aktif rol almıştır.
123
"II. Dünya Savaşı sırasında B'nai B'rith başkanı Henry Mosky, 1942'de Alman Yahudisi Nahum
Goldman, İsrail Cumhurbaşkanı Weizman ve Siyonist lider Wise ile gizli plân yapmış, Amerika'nın
Siyonizmi açık desteklemesi kararını almışlardır. " (The Lobby, Edward Tiuman, sh.23)
B'nai B'rith 1938'de, dört önemli Yahudi organizasyonunun taktiklerini, savunma plânlarını hazırlayan
Genel Yahudi Kurultayı'nı oluşturdu. Hemen arkasından faaliyetlerini çoğaltan örgüt, B'nai B'rith
Dergisi (1924-1939), Aylık Ulusal Yahudi Dergisi (1886-1907), B'nai B'rith Haberleri (1908-1924) gibi
yayınlarla tüm ülkelerde Siyonizm propagandası yapmaya başladı. Yahudi gençler için dinsel ve ırkçı
eğitim yapan merkezler meydana getirdi. Bunlardan en önemlisi olan "Aleph Zadik Aleph" adlı teşkilat
vasıtasıyla 13-21 yaş gruplarına Siyonizm düşüncesini empoze etti.
B'nai B'rith üyeleri sadece kendilerinin girebildiği "loca" adını verdikleri yerlerde toplanırlar. Örgüte
girecek Yahudiler'e "Tekris Töreni" yapılır. Üyeler birbirlerine Masonluktaki gibi "Birader" derler ve
karşılaştıklarında birbirlerini yine masonlar gibi özel işaretlerle tanırlar. Aynı Masonlarda olduğu gibi
önemli kararlar loca başkanlarının bir araya geldiği "Süprem Konsey" toplantılarında alınır.
B'nai B'rith, Masonluk ve Bilderberg Grup gibi Siyonist teşkilatların beynidir. Bunlarla işbirliği içinde
dünya siyaseti ve ekonomisini yönlendiren kritik kararlar alır. Tüm Yahudi organizasyonları B'nai
B'rith'e bağlıdır. Böylece örgüt bütün Yahudilerin ve özellikle İsrail'in çalışmalarından ve karşılaştıkları
sorunlardan anında haberdar olur.
Britannica Ansiklopedisi B'nai B'rith hakkında şunları yazıyor:
"B'nai B'rith, Birleşmiş Milletler'de yer alan çok sayıda üyesiyle Yahudi organizasyonlarının koordine
edildiği bîr merkez olarak bilinir. İsrail'in menfaatleri ve Yahudilerin genel sorunlarının halli için ülke
liderleriyle iletişim kurar."
Aynı zamanda Birleşmiş Milletler'de en önemli noktalarda bulunan üyeleri sayesinde uluslararası
kararları istediği şekilde yönlendirir. İletişim kurulan bu liderlerin kimler olduğunu tahmin etmek güç
değil.
Tüm ülkelerde kolu olan B'nai B'riht her siyonist örgüt gibi onu sevimli gösterecek, faaliyetlerine
paravan teşkil edecek hizmet ve yardım çalışmaları yapar. Türkiye'deki B'nai B'rith teşkilatının
göstermelik adı da "Fakirleri Koruma Derneği" dir. Bütün üyeleri Yahudi olan derneğe Yahudi
cemaatinin sadece en seçkinleri kabul edilir.(Masonluk ve Kapitalizm, Araştırma Yayıncılık, 2. Basım
İst. 1992, S. 129-133)
124
Nedir bu yaptığın Adnan? GAFLET Mİ? DALALET Mİ? İHANET Mİ?
(Bozulmuş Tevrat’ı biz Müslümanlara Kutsal kitap olarak
kabullendirmek isteyen, BUNU DA BÜYÜK İSRAİL PROJESİ
GEREĞİ yapmak isteyen pişmemiş /yetersiz / kabiliyetsiz bir
gizli Yahudi; Adnan Oktar)
Aşağıda okuyacağınız satırlar, bu gün Yahudiler/Museviler tarafından kutsal kitap olarak kabul edilen
125
Tevrat’ın, Allah tarafından daha önceki devirlerdeki hak yoldaki Müslüman Yahudilere Musa
aleyhisselam aracılığıyla gönderilen ve Kur’an’da da bu gerçeği haber verilen hak Tevrat değil de,
Musa aleyhisselam devrinden sonra hahamlar tarafından tahrif edilen muharref/bozulmuş Tevrat
olduğunu ve Tevrat’ın aslının günümüzde bulunmadığını ispat etmektedir. Hoş, asılları bulunabilse
bile, zaten Kur’an-ı Kerim kendinden önceki hak/kutsal kitapların hükümlerini nesh etmiş/devre dışı
bırakmıştır.
Pekiyi, kendisini bütün dünya Müslümanlarına, özellikle de Türkiye ve Orta Doğu Müslümanlarına
büyük bir İslami önder hatta açıkça ilan edemese de Mehdi olarak kabul ettirmek isteyen, soyu-sopu
ve cemaatindeki binlerce yakın mesai arkadaşı da kripto/Şifreli/Gizli Yahudi olan Adnan Oktar’ın bile
bile bu önemli gerçekleri gizleyip milletimizin inanç esaslarını bozmak istemesine ve net cümleler ile
bu bozuk Tevrat’ı kutsal kitap gibi lanse etmesine ne ad verilir; Gaflet mi? Dalalet mi? Yoksa ihanet
mi? Okuyun ve adını siz koyun…
***
Cenab-ı Hak Adem (A.S) dan beri Hak Peygamberlerini gönderdi. Böylece (Rahman ve Rahim) olduğu
için şefkat ve merhametle bütün kullarına dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösterdi. Bütün
peygamberlerin hepsi hakkı temsil etmişlerdir. Hepsi İslâm peygamberleridirler. Adem (A.S), Nuh
(A.S), İbrahim (A.S), Musa (A.S), İsa (A.S) ve son peygamber Hz.Muhammed (S.A.V).
Adem (A.S)'a 10 sahife, Şit (A.S)'a 50 sahife, İdris (A.S)'a 30 sahife ve İbrahim (A.S)'a 10 sahife
gönderildi.
Hz.Musa (A.S)'a TEVRAT
Hz.Davut (A.S)'a ZEBUR
Hz.İsa (A.S)'a İNCİL
Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V)'e de KUR'AN-I KERİM gönderildi. Kur'an-ı Azimüş-Şan,
kıyamete kadar bütün insanlığa Dünya ve Ahiret, saadet yolunu göstermek üzere gönderilmiştir.
Tarihen bilinen gerçek odur ki; çeşitli şekillerde Kur'an-ı Azimüş- Şan'dan önce gönderilen İlâhi kitaplar
çeşitli kimseler tarafından çeşitli zamanlarda tahrif edildiler. Yalnız Kur'an-ı Azimüş-Şan bir noktası
dahi değişmeden muhafaza olunmuştur ve Cenab-ı Hak Kur'an-ı Azimüş-Şanı Kıyamete kadar
muhafaza edeceğini de bildirmiştir.
Bugün Hz.Musa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap Tevrat'ın, Hz.Davut (A.S)'a gönderilen Hak Kitap
Zebur'un, Hz.İsa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap İncil'in aslını bulmak mümkün değildir, bunlar
değiştirilmişlerdir.
TEVRAT NASIL TAHRİF EDİLDİ?
Tevrat, bütün dünya Yahudilerinin emirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları din kitabıdır. Tevrat, asırlardır
Yahudilerin hayatlarını, dünyaya bakış açılarını, diğer insanlara karşı düşünce ve tavırlarını
düzenlemiştir. Yahudiler Tevrat'ın tamamen vahye dayalı ve ilahi bir kitap olduğunu iddia ederler.
Önemli olan nokta da burasıdır.
Elimizdeki Tevrat, gerçekten Allah tarafından indirilmiş orjinal metinlerle aynı mıdır? Yoksa Tevrat,
orjinalliği bozulmuş, dolayısıyla ilahi niteliği kaybolmuş bir kitap mıdır? Bu sorunun cevabı bizzat
Tevrat'ın kendisi araştırılarak rahatlıkla bulunabilinir.
Tevrat, Kitab-ı Mukaddes'in ilk kısmını oluşturur (İkinci kısım İncildir). 39 Kitaptan meydana gelmiştir.
Ve bu 39 kitabın yalnızca ilk 5 tanesi Hz.Musa'ya verilen bölümlerdir. Beşinci bölüm olan Tesniye'de
Hz.Musa'nını ölümünün anlatılması bundan sonraki bölümlerin başkaları tarafından yazıldığını ortaya
koymaktadır.
"Rabbin sözüne göre Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarına, Beyt-Peor
karşısındaki derede onu gömdü." (Tesniye Bölümü, 34/5-8)
Tevrat'ı takip ettiğimizde kalan bölümlerin Musa'nın ölümünden sonra Yahudilerin başına geçen
kişilerin hayatlarını ve verdikleri emirleri kapsadığını görürüz. Bundan dolayı, Tevrat, yüzlerce yıl
boyunca değişik kişiler tarafından yazılmış ve ilahi niteliğini yitirmiş bir kitaptır.
126
Tevrat'ın değiştirildiği, içerdiği çelişkili ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu çelişkilerin Musa'nın
beş kitabında dahi var olması, bu bölümlerin de hahamların tahrifatına uğradığını göstermektedir.
900 sayfalık Tevrat yukarıdan aşağı incelendiği zaman aşağıdaki 4 sebepten dolayı kutsal Tevrat'ın
baştan aşağı değiştirilmiş olduğunu görmek mümkündür:
1ÇELİŞKİLER
2SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI
3ALLAH İNANCI
4ALLAH'IN PEYGAMBERLERİNE İZAFE EDİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN, HAŞA CİNSEL
SAPIKLIK VE GAYRİ AHLAKİ DURUMLARIN İZAFE EDİLMESİ.
Türkiye'deki Mason Üstad-ı Azamlarından Hayrullah Örs, Tevrat'ın zaman içinde tahrif edildiğini şu
şekilde anlatmaktadır :
"Eski Ahid, özellikle Tevrat (Musa'nın 5 kitabı, Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye), Yahudiler
ve Hıristiyanlarca, yakın zamana kadar Tanrı'nın Musa'ya doğrudan doğruya yazdırdığı kitap olarak
kabul edilmekte idi. Ama iki yüzyıldan beri yapılan incelemeler, bunların çok yeni diyebileceğimiz
zamanlarda yazıldığını ve çeşitli maksatlarla tarih boyunca değişikliklere uğratıldığını ispatlamıştır."
(Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sf.34-35)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TAKİ ÇELİŞKİLER
Aşağıdaki çelişkili ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı olduğunun en açık delilleridir.
"...Ve İbrahim dedi; "Ya Rab Yehova! Bana ne vereceksin?" (Tekvin Bölümü, 15/2-3)
"Ve Tanrı Musa'ya söyleyip dedi: Ben Rabbim ve İbrahim'e, îshak'a ve Yakub'a kadir olan Tanrı olarak
göründüm. Fakat onlara Yehova ismimle malum olmadım." (Çıkış Bolümü, 6/2-3)
***
"Ve Saul'un kızı Mikal'ın ölümü gününe kadar çocuğu olmadı." (II. Samuel Bölümü, 6/23)
"Saul'un kızı Mikal'ın Meholalı Barzillay oğlu Adriel'e doğurmuş olduğu beş oğlunu kral aldı." (Samuel
Bölümü, 21/8)
***
"Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar. Ve Davud, Suriyelilerden yedi yüz araba cenkçiler ile kırk bin
atlı telef etti ve ordu başbuğu Şofak'ı vurdu ve orada öldü." (II.Samuel Bölümü, 10/18)
"Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar ve Davud, Suriyelilerden yedi bin araba cenkçiler ile kırk bin
yaya asker öldürdü. Ordu başbuğu Şofak'ı da öldürdü." (I. Tarihler Bölümü, 19/18)
***
"Ve bir karış kalınlıkta idi ve onun kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi, işlenmişti, iki bin
banyo ihtiva ederdi." ( I. Krallar Bölümü. 7/5)
"Ve kalınlığı bir avuç idi. Ve kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi işlenmişti ve içine üç bin
banyo alırdı." (II. Tarihler Bölümü, 4/2)
***
"Arah oğulları yedi yüz yetmiş beş." (Ezra Bölümü, 2/5) "
“Arah oğulları, altı yüz elli iki." (Nehemya Bölümü, 7/10)
***
"Ahazya kral olduğu zaman kırk iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık etti." (II.Tarihler Bölümü,
22/2)
"Ahazya kral olduğu zaman yirmi iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık eti." ( II. Krallar
127
Bölümü,8/26)
***
"Ve Yakub o yerin adını Peniel koydu, çünkü: "Allah'ı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi."
(Tekvin Bölümü, 32/30)
"Ve dedi yüzümü göremezsin, çünkü insan beni görüpte yaşayamaz." (Çıkış Bölümü, 33/20)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI
"Siz Allahın, Rabbin oğullarısınız.. Çünkü sen, Allah'ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin ve Rab
üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendine has bir kavim olmak üzere, seni seçti." (Tevrat,
Tesniye Bölümü, 14/2)
"Ve Allah'ın Rabb'in sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak."
(Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)
Hahamlar, kendi görüşleri doğrultusunda tahrif ettikleri Tevrat'a, Yahudilerin sahip oldukları üstün ırk
inancını da eklemişlerdir.
Yahudiler, Tevrat'tan çok daha önceleri, kendilerinin bütün ırklardan üstün olduklarına ve dünyanın
gerçek sahibi olduklarına inanmaktaydılar. Yahudi geleneklerinin ve ideolojisinin temel kitabı olan
Kabala, Tevrat inmeden çok daha önceleri bu sapkın inançlar üzerine kurularak yazılmıştır. Daha
sonra, bütün insanları eşit kılan Tevrat'ı da, Yahudi hahamları değiştirmişler ve bu Kutsal Kitap'a üstün
ırk inançlarını eklemişlerdir.
Bu sapkın inançlara göre; Yahudiler Allah'ın seçtiği ve üstün kıldığı bir kavimdir ve yeryüzü onlara
aittir. Fakat "goyimler" (Yahudi olmayan, insan görünümündeki hayvan demektir) dünyayı haksız
olarak ele geçirmişlerdir.
İşte Yahudilerin bu inançlara olan bağlılıkları, tarih boyunca diğer milletlere kin ve düşmanlık
beslemelerine yol açmıştır. Bu sapkın görüşe göre, Rab Yehova yalnız İsrailoğullarını sevmektedirler.
"...Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras olarak alacaksınız ve ben
size onu mülk olarak vereceğim. Ben, sizi milletlerden ayırt eden Allah'ınız Rabbim." (Levililer Bölümü,
20/25)
Ve bu inançlara göre Rab Yehova, Yahudileri dünya hakimi kılacaktır.
"Ben dedim: Siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet,
zira milletlerin hepsine sen varis olacaksın." (Tevrat, Mezmurlar Bölümü, 82/6-8)
Siyonizm ise, bu inançlar uğruna, Yahudilerin insanlara karşı duyduğu nefret ve üstünlük hırsının
adıdır. Tevrat, Yahudilerin bu dünya hakimiyetine nasıl ulaşacaklarını da anlatmıştır:
"Eğer kendi yüreğinde, "Bu milletler benden çokturlar, nasıl onların mülkünü alabilirim?" dersen,
onlardan korkmayacaksın... Allahın Rab o milletleri önünden azar azar kovacak, onları çabukça
bitiremezsin yoksa senin üzerinde kır hayvanları çoğalır." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/17/,22)
Görüldüğü gibi, Tevrat, Yahudilerin diğer milletleri yavaş yavaş yok edeceğini söylemektedir. Siyonizm
ise bu taktik doğrultusunda, dünya çapında uyguladığı plânlarda, uzun vadeli hedefler gütmektedir.
Diğer milletlerin, kademeli bir şekilde Yahudilere boyun eğmesi planlanmaktadır.
Yahudiler, kendi eserlerinde de bu üstün ırk inancını sık sık dile getirirler. Siyonizmin fikir babası Ahad
Ha'am Nietzsche Yahudilerin üstün ırk inancını şöyle ifade ediyor:
"Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder: Önce inorganik
nesneler, bitkiler ve hayvanlar âlemi sonra konuşan yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.".
(Sources de la Pensee Joive Contenporaine, sf. 49)
128
Yahudilerin üstün ırk inançlarını ve diğer milletlere bakış açılarını Tevrat ayetleri açık bir şekilde
anlatmaktadır:
"Ve aranızda yürüyeceğim ve sizin Allah'ınız olacağım ve siz benim kavmim olacaksınız." (Levililer
Bölümü, 26/12)
"Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler. Kapıların daima açık
duracak, milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye, gece gündüz
kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmeyen millet harap olacak. Ve seni sıkıştıranların oğulları
sana eğilerek gelecekler ve seni hor görenlerin hepsi senin ayaklarının tabanlarında yere kapanacaklar ve sana, Rabb'in şehri Kudüs'ün Sion'u diyecekler. Ve milletlerin sütünü emeceksin." (İşaya
Bölümü, 60/10-16)
"Saf altında tartılan Sion'un değerli oğulları." (Tevrat, Yeremyanın Mersiyeleri Bölümü, 4/2)
"İşte, şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail'de vardı." (II. Krallar Bölümü, 5/15)
"Sizi, bugün olduğu gibi bütün kavimlerin arasından Seçtim." (Tesniye Bölümü, 10/15)
"Kızlarınızı, onların oğullarına vermeyeceksiniz ve oğullarınıza ve kendinize onların kızlarından
almayacaksınız." (Nehemya Bölümü, 13/25)
"Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya
başlayacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar." (Tesniye
Bölümü, 2/25)
"O Allah ki, bana öçler verir, kavimleri bana tabi kıllar" ( II. Samuel Bölümü, 22/48)
"Hiç bir leş yemeyeceksiniz; onu yabancıya satabilirsin, çünkü sen Allah'ın, Rabbe mukaddes bir
kavmisin." (Tesniye Bölümü, 14/21)
Yahudi hahamları, asırlar önceki meslektaşlarının uydurdukları bu ayetlere son derece bağlıdırlar.
Bütün Yahudi toplumunu bu telkinlerle yetiştirirler.
Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri şöyle anlatılıyor:
"Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani, mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında
beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden,
konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe, insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az
değildir." (Rav Yoel Kahn, "La cinguieme dimension" Rencontres Habad No. 25, 1989, sf. 15)
Halbuki KUR'AN-I Azimüş-Şan, hahamlar tarafından yapılan bütün bu üstün ırk uydurmalarını
reddetmekte ve gerçeği şöylece ortaya koymaktadır:
"....Yahudiler: "Biz, Allah'ın çocukları ve sevgilileriyiz."
derler. De ki: "Hayır, siz de onun yarattığı birer İnsansınız."
(Maide Suresi, 18)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA ALLAH İNANCI
"Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in
başkaldırısını, Tanrının ağzından şöyle anlatır: Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar.'Eski
hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar".
(Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)
***
Yahudi dini, tamamen gelenekler üzerine kurulmuştur. Bir Yahudi için din, Allah'ın hoşnutluğu ve
yakınlığından çok, üstün ırk inancını ve koyu gelenekleri ifade eder.
Bütün Yahudi ibadetleri, sembolleri, Yahudi ırkının üstünlüğü ve Yahudi geleneklerinin korunması
mantığına bağlıdır, ibadetlerde yüceltilen Allah değil, Yahudilerin kendileridir. Dolayısıyla Yahudilik,
gerçekte, kitabı hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir. İdeolojisini kibire dayandıran bir yapının
ise, Allah'la bağlantı içinde olması mümkün değildir. Türkiye Yahudilerinin yayın organı Şalom
129
Gazetesi konu hakkında şöyle diyor:
"Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in
başkaldırısını, Tanrının ağzından, şöyle anlatır: "Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar." Eski
hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: "İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar"
olmuştur." (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)
"İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar", bu ifade Yahudi hahamların Allah'a ne
derecede inandıklarını göstermektedir. Hahamların gözünde sapık Yahudi adetleri Allah inancından
daha önemlidir.
Bu yüzden Yahudilerin çoğu, gerçeği görseler dahi asla dinlerinden vazgeçmezler. Yahudilerin bu
tutucu tavrı KUR'AN-ı Azimüş-Şan'da şöyle anlatılır:
"Kimi Yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar, dillerini eğip bükerek ve dine bir hınç
besleyerek: Dinledik ve karşı geldik, derler… Onlar az bir bölümü dışında inanmazlar. " (Nisa Suresi
46)
"Onlardan bir bölümü Allah'ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı." (Bakara
Suresi 75)
Allah'ın sözlerini bile bile değiştiren, dini öğrenip anladıktan sonra dinledik ve karşı geldik diyen bir
yapının, Allah'a inanıyor olması da mümkün değildir. Yahudilik, Allah inancı üzerine kurulmadığı gibi,
tam tersine, Yahudileri ilahlaştırmıştır:
"Ben dedim: Siz İlahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız... Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet!"
(Mezmurlar Bölümü, 82/6-8)
Yahudilerin üstün ırk öğretileri, Allah'ı dahi kendileri karşısında boyun eğebilecek bir varlık olarak
düşünmelerine neden olmuştur:
"Ve dedi; Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek; çünkü Allah ile uğraşıp yendin." (Tekvin Bölümü,
32/28)
İnsanlara yenilen, mağlup olan bir varlık, tabii ki Allah olamaz; Bu Yahudi hahamların kendi
ateizmlerini Tevrat'a sokmak için uydurdukları bir kıssadır.
Yahudiler kendilerini ilahlaştırırken, Allah'a insani vasıflar vermişlerdir.
"Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan, Rab Allah'ın sesini işittiler." (Tekvin, 3/8)
"O zaman Rab, uyanan adam gibi, şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı." (Mezmurlar Bölümü 78/65)
"Ve Rab, yeryüzünde adama yaptığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu." (Tekvin Bölümü, 6/6)
Bu Tevrat ayetlerinde görünen gerçek, Yahudilerin kendilerini hem milletlerden, hatta Allah'tan bile
üstün gördükleridir.
Yahudilere insanüstü vasıflar veren hahamlar, Allah'a insani acizlikler atfetmişlerdir. Sonuçta "İsrail"
kelimesini, Allah ile uğraşıp yenen manasına getirmişlerdir. (İsrail kelimesinin gerçek manası Yakub
demektir. Ben-i İsrail demek Yakub’un oğulları demektir.)
Bu da Yahudilerin yaşadıkları dinin, Allah inancına değil, yalnızca Yahudilerin üstünlüğü melankolisine
ve koyu geleneklere dayandığını göstermektedir.
Yahudi dininin ilginç bir özelliği de ahiret inancına yer vermeyişidir. 900 sayfalık Tevrat'ın hiç bir
yerinde cennet veya cehennemden bahsedilemez. Tamamen dünya hayatına yönelik olan Tevrat'ın bu
hale gelmesi de, kuşkusuz Hahamların eseridir.
Kuran'ın üçte birine yakın bölümünde ahiret hayatının anlatılması, gerçek dinde bu konunun ne denli
önemli olduğunu göstermektedir.
Şüphesiz, aslında orjinal Tevrat da bu konuyu ayrıntılarıyla anlatmış olmalıdır. Fakat, ahiret ve
130
dolayısıyla öldükten sonra hesap verileceği gerçeği hahamların pek hoşuna gitmemiştir. Bu da, bu
bölümleri Tevrat'tan çıkarmalarına neden olmuştur.
Yahudilerin Tevrat'tan ahiret inancını çıkarmaları, dünya hayatına olan bağlılıklarından
kaynaklanmaktadır. Kur'an da bu konu şöyle anlatılıyor:
"Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan (hatta) müşrik olanlardan ziyade hayata düşkün
bulacaksın. Onlardan her biri arzu eder ki (Kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok
yaşatılması kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyla görücüdür."
(Bakara Suresi , Ayet: 96)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA GAYRİ AHLÂKİ GÖRÜŞLER
Hahamlar Tevrat'a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlâkı bozacak emir ve konuları katmayı
da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı olduğuna da delil
oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat'ta övgüyle anlatılır. Hahamların
Tevrat'a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkındaki çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan
ensest'i (aile içi cinsel ilişkiyi) meşru göstermek için uydurulmuştur:
Bunun yanısıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması
mümkün olmayan ifadeler bozulmuş Tevrat'ta mevcuttur.
Tevrat'ta cinsel sapıklığın övülmesi ve teşvik edilmesi,. Yahudilerin her türlü sapıklığı rahatça, dini bir
ibadet olarak yapmalarını sağlamaktadır.
(Bkz. Akademi; Bozulmuş Tevrat ve Cinsel Sapıklık)
TEVRAT'TAKİ TAHRİFLER NASIL YAPILMIŞTIR?
Hiç şüphesiz bu tahrifler bir kısım kimselerin; NEFSİNE ESİR olmaları ve Şeytana uymaları
dolayısıyla, kendi arzularına uygun şekilde ilahi bir kitabı tahrif etmeleri suretiyle meydana gelmiştir.
Kendi nefislerine esir oldukları ve ahlâken zafiyet içinde bulundukları için, ahlaksızlıkları rahatça
yapabilmek maksadıyla onlara haşa peygamberler de yapmışlardır gibi, göstermek suretiyle aynı
ahlaksızlıklarını devam ettirmek istemişlerdir. Diğer yandan beni İsrail Tevrat'tan önce kendi
ananelerini, örflerini KABALA adlı bir kitapta toplamışlardı ve bu KABALA'ya sıkı sıkıya bağlı idiler.
Tamamen üstün ırk saplantısına dayanak hazırlanmış olan KABBALA'daki görüşlerini TEVRAT
gönderildikten sonra da muhafaza ettiler, kendileri TEVRAT'a uyacaklarına, TEVRAT'ı eski
ananelerine uydurmak yoluna saptılar. Böylece çeşitli hahamların, çeşitli zamanlarda yaptıkları
değişikliklerle TEVRAT'ın içerisinde yukarıda sözü edilen çelişkiler, Allah inancıyla bağdaşmayacak bir
çok yanlış cümleler ve üstün ırk fikirleri TEVRAT'ı doldurduğu gibi, diğer yandan da ahlâken kabul
edilmesi mümkün olmayan bir çok hususlar da TEVRAT içerisinde yer almış bulunmaktadır.
Bu değişikliklerin Hahamlar tarafından nasıl yapıldığı hakkında bir fikir elde edebilmek için önce Ben-i
İsrail içerisinde Hahamların nasıl bir mevkiye sahip olduklarına bir bakış yapmakta, sonradan da Ben-i
İsrail'in TEVRAT'tan önce sımsıkıya bağlı olduğu KABALA hakkında kısacıkta olsa bir fikir sahibi
olmakta yarar vardır.
HAHAMLAR
Bozulmuş Tevrat'ın büyük kısmını yazanlar, Yahudilerin üzerinde tarih boyunca kontrollerini
sürdürmüş olan, hahamlardır.
Yahudilerin sapkın görüş ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan hahamlar, orjinal Tevrat'ın getirdiği
gerçek dini kabullenmemiş, kendi inançları doğrultusunda Tevrat'ı da değiştirmişlerdir. Meşhur Mason
Hayrullah Örs, Tevrat'ı kimin yazdığı konusunda şunları söylemektedir:
"Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir hahamlar
topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Musa kitaplarını (Tevrat'ı) yeniden
131
elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa'nınmış gibi göstermişlerdir."
(Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sh.36, 37)
Hahamlar, Tevrat'ı kendi inançları doğrultusunda bozarken, kendi statülerini de korumayı
unutmamışlardır. Tevrat'ta hahamlara kayıtsız şartsız itaat edilmesine dair pek çok ayet vardır.
Tevrat'ın çoğu yerinde kahin olarak geçen hahamlar şu şekilde anlatılmaktadır:
"Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, Rabbin onları seçti ve her dava da, her dövüş de onların
sözlerine göre olacaktır." (Tesniye Bölümü, 22/5)
"Ve her kim, Allah'ın Rabbe hizmet etmek üzere orada duran kahini veya hakimi dinlemeyerek
küstahlıkla davranırsa, o adam ölecektir." (Tesniye Bölümü, 17/2)
Bu şekilde Tevrat'ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda değiştiren hahamlar, tarih boyunca Yahudi
toplumunu idare etmişlerdir. Bugün hâlâ İsrail Devleti'nde her iş hahamların sözüne göre
yapılmaktadır.
Hahamların Tevrat üzerinde yaptıkları ekleme ve değiştirmeler, tek orijinal ilahi kitap olan Kur'an'da şu
şekilde anlatılıyor:
"Artık (Ey mü'minler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan
(hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra
onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi)." (Bakara Suresi, Ayet: 75)
"Artık vay hâllerine, Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için: Bu Allah
katındandır, diyenlere. Artık yazıklar olsun elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, yazıklar olsun
kazandıklarına." (Bakara Suresi, 79)
Dolayısıyla Yahudilik, hahamların tutucu ve ırkçı düşünceleriyle meydana gelmiş bir ideolojidir. Fanatik
hahamlar, eski dinlerdeki sapık inançları Tevrat'a ustaca yerleştirip, bu ideolojiye din süsü vermişlerdir.
KABALA
"Modern Masonluk kabalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla
kabalist fikirlere ve ilme dayandırılır." (Çırak Kardeşlik Kolu, no.3, sh. 13-14)
Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabala
büyü ve Şeytani güçlerle yani cinlerle bağlantı sanatıdır.
"Negatif güçlerin öğretisi" olarak tanımlanan Kabbalizm temelde Şeytan'ın dininin tüm özelliklerini
içerir. Masonluk tamamen kabalist öğretiye dayalıdır:
"Gelenek" veya "Ağızdan kulağa" anlamına gelen Kabala "sır" esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı,
Jerusalem Lodge (Kudüs Locası)'nın üç Kabalisti tarafından ezberde tutulur. Kabalistlerden biri
öldüğünde İsrail'in 70'ler Meclisi'nden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır. (Sık sık
Adnan Oktar ile aynı fotoğraf karelerinde poz veren ve Adnan’ı şen şakrak öpüp duran hahamlar 70’ler
meclisinden yani Sanhedrin’dendirler. Dünya çapında masonluk, dünyanın çeşitli ülkelerinde
Yahudiliklerini gizleyerek İsrail ve Yahudi milleti menfaatine çalışan Kripto Yahudiler hatta Mossad ve
İsrail devlet başkanları bile bu 70’ler meclisine bağlıdır. Bu meclis tarafından sevk ve idare olunurlar.)
"Kabala kitaplarının metinleri sembollerle doludur, Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi
bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler Meclisi) en iyisi seçilir, diğer
ikisi tarafından sırlara vakıf edilir." (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)
"Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır." (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.85)
***
Bütün bu gerçekler , hain ekipleşmeler ve haince faaliyetler meydanda iken hala daha Adnan Oktar’ı
bir sembol olarak kullanan bu gizli Yahudi/sabetayist/masonik ekibe karşı devletimizin otoritesini
derhal devreye sokmayan kamu görevlileri görevlerini sui istimal etmektedirler. 1999 yılında bu hain
132
çetelenmeye T.C. tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu yaptıran ve elde ettiği bilgi ve
belgelerin ardından mesuliyet şuuru ile çıkıp “Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir.” Diye kamuoyuna
açıklama yapan Dış işleri eski bakanı Sayın Sadettin Tantan yargı önünde dinlenilmeli, ulaştığı bilgi ve
belgelere ve Adnan Oktar hakkındaki bunca ispatlı paylaşımlarımıza da bakılarak derhal kamu davası
açılmalıdır. On binlerce vatansever gencin Adnan Oktar’ın mason biraderleri olan avukatlar, savcılar
ve hakimler eli ile haksızca susturulmalarına da derhal mani olunmalıdır. Adnan Oktar’ın çetesinin
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terörist yapılanması olduğu ve dış güçlere hizmet edilip
ülkemize ihanet edildiği asla ama asla göz ardı edilmemelidir.
Faal, Kara büyü ve Şeytanlarla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabala, Masonik öğretinin
temelini oluşturur. Bu nedenle Kabbala'nın teorik ve pratik uygulamaları ile ilgili bilgiler 33 kademeye
ayrılmıştır. Kabbala'nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak Evrenin Ulu
Mimarı, yani Şeytan'ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır.
"Kabala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür."
(Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.101)
"Kabala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan
anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (New Age Mason Dergisi, sayı
77, sh.31)
"Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç
kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (Kabbalah, Tradition of Hidden
Knowledge, Zev Ben Shimon Halevi, sh.12)
Kabbalist eğitimle yetiştirilecek adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday,
ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe
Masonik dilde "Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi" denir.
TALMUD
Yahudi hahamlar, Tevrat'ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat'ta bulunan bütün hükümler
hahamlarca biraraya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat
yorumunun, ya da başka bir deyişle tefsirinin ismidir.
Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile aktarılmıştır.
Milattan sonra 2.yy.'da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek
Talmud'u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını
oluşturan Gamera. Talmud, Yahudi dininde büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte
okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud'a ne kadar
önem verdikleri belli olmaktadır:
"Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat'ın eğitimine, diğerini Mişna'nın
eğitimine ve diğerini de Gemara'nm eğitimine ayırması gerekir." (ibrani Edebiyatı, s. 14)
Hahamlar, Tevrat'taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud'da genişletmişlerdir. Bütün özlem ve
isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud'da detaylı olarak anlatmışlardır.
Bunun yanısıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud'da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Yahudilerin
üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud'a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkârları ve
hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır.
Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu ilan eder. Talmud'a göre, Yahudi olmayan birisinin
malı, onu ilk bulan Yahudi'nindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan
tohumudur.
****
133
ALLAH KUR’AN-I KERİM’DE YALAN SÖYLEMEDİĞİNE GÖRE, SEN,
KUR’AN ADINA, ALLAH ADINA YALAN SÖYLEYEN BİR Yalancısın,
Sahtekarsın ve HAİNSİN Adnan Oktar!
Verdiği bütün mücadelesi yalanlarla, sahtekarlıklarla, adi suçlarla dolu olan ve hemen her hareketinde
hedefinin aslında İsrail’in varlığını korumak hatta Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti idealini
gerçekleştirmek olduğu görülen, bunun için Türkiye Müslümanları içinde, Mehdilik iddiası ile çok büyük
ve sapkın bir akım oluşturmak isteyen Adnan Oktar, kantarın topuzunu iyice kaçırdı.
Nihayet, canlı yayında karşısına aldığı İsrail’li hahamlara, “İsrail burada olacak/kalacak. Allah bunu
134
istiyor. Bu husus Kur’an’da geçiyor. Biz oldukça kimse İsrail’e zarar veremez.” Mealinde sözler
saçmalamaya başladı ve artık işine gelmeyen hadisleri inkar etmekten, işine gelecek şekilde hadisler
ve alim sözleri uydurmaktan bir adım daha öteye gidip ayet de uydurmaya başladı. Aynı canlı yayında
bulunan ve aynı hedefler doğrultusunda konuşan eski bakanın gerçek kimliğini ve hangi kritik
aşamalarda nasıl acayip kararlar alıp tuhaf hareketler sergilediğini, Mesela ABD ile 1 Mart 2003 Irak
tezkeresi için 24 milyar dolara nasıl pazarlık ettiğini “Bağdat’a ilk bomba düşer düşmez biz
paramızı alırız.” Dediğini ve bu şahsın ancak “ihanet” kelimesi ile tabir edilebilecek türlü türlü
hareketlerini mevzu etmeye gerek bile duymuyorum. Çünkü biliyorum ki bozacının şahidi
şıracıdır. Ve, hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede, hain haini A9 TV’de bulur…
Adnan Oktar ve onu oynatan Sabetayist-Masonik çetenin, yetmiş küsur milyon müslümanın
dini ile imanı ile dalga geçercesine icra ettikleri bu hain faaliyetlerine, ciltlerce kitap hacminde
bilgi ile karşılık vermemiz ve bunların art niyetlerini, sahtekarlıklarını ispat etmemiz böyle de
mümkün ama sadece aşağıdaki ayet meallerini yazmamızın bile, samimiyetle dinini/İslam’ı
öğrenmek isterken Adnan’ın, dolayısıyla İsrail ve Mossad’ın tuzağına düşen kardeşlerimize
yeterli olacağı kanaatindeyiz.
“Türk İslam Birliği’ni kuracağız. Bunun içinde İsrail de Yahudiler de olacak. İsrail varlığını devam
ettirecek. Müslümanlar ve Yahudiler kardeştir. Savaşlar son bulacak. Hiçbir acı, sıkıntı, göz yaşı
kalmayacak. Çok mutlu olunacak. Mehdiyet devri yaşanacak. Yahudiler ve Müslümanlar aynı Allah’a
inanıyorlar. Aramızda hiçbir sorun yok. Mavi Marmara sorununu da çok kısa sürede aşacağız.”
Diyebilen ve hahamlar tarafından bozulmuş Tevrat’ı biz Müslümanlara hakiki Tevrat’mış gibi
kabullendirmek isteyen Adnan Oktar’ı , Allahü Teala, bakın Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri ile nasıl
yalancı/sahtekar/hain çıkartıyor. Ayet-i kerimeler bu kripto Yahudi ekibin sahtekarlıklarını yüzlerine
çarpıyor;
***
* Yahudiler Müslümanların en azgın düşmanlarıdır. (Mâide: 82)
* Yahudiler Müslümanların herhangi bir iyiliğe kavuşmalarını istemezler. (Bakara: 125)
* Yahudilerle ne zaman bir anlaşma yapılsa, içlerinden bir kısmı bu anlaşmaları bozar. (Bakara: 100)
* Yahudiler Allah’ın nurunu söndürmek isterler. (Tevbe: 32)
* Yahudi hahamlarından bir çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah yolundan
uzaklaştırırlar. (Tevbe: 34)
* Yahudiler, kitabın bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederler. (Bakara: 85)
* Yahudiler, kendilerine indirilen ve inandıklarını söyledikleri Tevrat’ı bile bozmuşlardır. (Bakara: 75)
* Yahudiler Allah’ın gadabına uğramışlardır. (Bakara: 61)
* Yahudiler Allah’ın lanetine uğramışlardır. (Bakara: 88, Nisâ: 46)
* Yahudiler dilleriyle Müslümanları incitirler. (Âli İmran: 186)
* Yahudiler bilginlerini (hahamlarını) rab edindiler. (Tevbe: 31)
* Yahudiler Allah’ın fakir olduğunu söylerler. (Âli İmran: 181)
***
Dikkat edilsin ki “Türk İslam Birliği” bahane…
“Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti” şahane…
Bir kere gaflet ettik , altı asırlık cihan devletimiz Osmanlı’yı içeriden, hainler eli ile yıktılar ve dört yüz
sene idaremiz altında kalmış toprağımız Filistin’de bir İsrail terör devletini kurdular. Bir gaflet daha
edersek bu sefer Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail kurulacak… BOP’u da, GOP’u da, Arap Baharı’nı
da, Dinler arası diyalog ihanetini de, bütün bunlarla aynı hedefe hizmet eden Adnan Oktar projesini de,
bunların sahte kardeşlik türkülerini de, sahte kurtarıcılarını/mehdilerini/halifelerini de istemiyoruz.
Yeniden Osmanlı olacaksak kendi liderlerimiz ve idaremizle olmak istiyoruz. İvedilikle savcılarımızı
göreve çağırıyoruz… İHANETİ ASLA AF ETMİYORUZ.
|Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com
www.GercekAdnanOktar.blogspot.com
135
Şeyh(!) Abdülkerim öldürüldü mü? Bu ani ölüm çok manidar oldu!
Ve, O adam aniden ÖLDÜ! Bu tuhaf ve ani ölüm çok manidar
bulundu!
Son dönemde Adnan Oktar’a çok sert muhalefet etmeye başlayan Şeyh Abdülkerim aniden ölüverdi.
Bu ani ölüm kafaları karmakarışık etti. Abdülkerim son zamanlarda sık sık tehdit ediliğini söylüyordu.
Eskiden beri Adnan Oktar gurubuna dahil olup da sonra ayrılanların başlarına bir iş geliyordu. Gruptan
ayrılan bir mürid (her nedense) 11. kattan atlamıştı(!), diğeri de Boğaz köprüsünden... Köprüden
atlayarak intihar ettiği iddia edilen gencin babası yıllarca oğlunun öldürüldüğünü ve olayın görgü
136
şahitlerinin bulunduğunu iddia etmişti.
Cübbeli Ahmet Hoca’nın başına gelenler ise zaten malum. Şeyh(!) Abdülkerim gibi Cübbeli de tehdit
edildiğini kameraların karşısında defalarca söylemişti. Hakkında hazırlanan kaset bir seneye yakın
medyada dolaşmış ama Cübbeli’yi karalamaya yetmemişti. Cübbeli “Bana diyor ki, reddiyelerden
vazgeç. Yoksa daha kötü, erkek erkeğe gösteren bir kaset yayacağım meydaya.” iyerek, geçmişi
şantaj ve sek kasetli şantaj olayları ile dolu olan Adnan Oktar’ı işaret ediyordu. Cübbeli de dik durdu ve
şimdi içeride. Aylardır doğru düzgün bir yargılama bekliyor.
En son olarak, Şeyh Abdülkerim namıyla meşhur olan, sözde Şeyh Nazım Kıbrısi’nin talebesi de
Adnan Oktar’a karşı sert mücadeleye girmiş ve onun alçak yüzünü kamera karşısında anlatmaya
başlamıştı.
Derken gayet sağlıklı ve dinç gözüken bu zatın da ölüm haberini aldık.
“SAPIK” , “ONUN BUNUN ÇOCUĞU” , “KART ZAMPARA” , “SİYONİST UŞAĞI” Gibi çok çok ağır
ifadeleri Adnan Oktar'ın suratına çarpan Abdulkerim’in, gayet dinamik ve enerjik olmasına rağmen bu
süreçte şüpheli bir kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yumması kafalarda soru işareti bıraktı.
Son Sohbetlerinde Tehdid edildiğini belirten ve şehadetin kudsiyetinden bahseden Abdulkerim,
“Nereyi işaret ediyorsunuz?” diye soruldugunda “BUNU HERKES BİLİYOR , SİZ Mİ
BİLMİYORSUNUZ?” Demişti... Ölümünün üzerinden yaklaşık 48 saat geçmesine rağmen kimseye
duyurulmamış olması ve medyada haber olmaması da çok manidar bulunuyor.
Abdülkerim, ehli sünnet Müslümanları tarafından Sahtekar Şeyh Nazım Kıbrısi'nin sahtekar
yetiştirmesi olarak biliniyor ama Adnan Oktar'a karşı verdiği mücadelesinde isabetli ve haklı
bulunuyordu. Abdülkerim bir çok temel ilmi meselelerde bile ehli sünnetten ayrılması ile tanınıyordu.
Abdülkerim için de CIA ajanı diyenler olmuş ve kendince bunlara cevaplar vermişti..
Benimle uğraşma! İslam'a fitne sokma! Siyonistlerle bir olma!
"Kart zampara" ismi hediyem olsun sana. Hayırlı olsun. Çoluk çocuğun evlerine polis gönderip
bilgisayarlarını aldırıp korkutuyorsun. Özür diletiyorsun. Bizi korkutamazsın. Hadi meydan okuyorum
sana. Tuh sana! Bir de istiklal mahkemelerini övüyorsun. Tuh sana!
Hadi hodri meydan! Sana dekolte giydirip dans ettirirler!"
Şeyh(!) Abdülkerim'den Kart zampara dediği Adnan Oktar'a...
(Oyunu gösteren, Adnan Oktar'ın samimiyetsiz bir hain olduğunu gösteren cümleleri)
(HER ŞEYİ İSPAT EDER NİTELİKTEKİ BU VİDEO YAYINLANDIĞI YOUTUBE
KANALINDAN YALAN BEYAN VE İFTİRA İLE KALDIRILDIĞI İÇİN
KONULAMAMIŞTIR.)
Oraya geleceğim! Senin televizyonuna çıkacağım. Hadi hodri meydan! Çık cesursan!
****
Cübbeli'nin seks kasetini Adnan Oktar montajlamış. Şeyh(!) Abdülkerim ölümünden kısa süre önce
neler anlattı. Adnan Oktar hakkında ŞOK İDDİA
Servetinin büyük bir kısmını şantajdan elde ettiğini 1999 yılında poliste itiraf eden Adnan Oktar
hakkında şok bir iddia; Cübbeli'nin seks kasetini Adnan Oktar montajlamış. Şeyh(!) Abdülkerim
ölümünden kısa süre önce neler anlattı?
Öldü mü, öldürüldü mü bilinmiyor ama Şeyh(!) Abdülkerim, Adnan Oktar'ın canın fena yakmış.
Cübbeli'nin seks kasetini de Adnan Oktar'ın hazırladığını anlatmışBitmeyecek mi bu Adnan Oktar'ın
iftiraları, karalamaları, şantajları, montajları? Ne zaman devletimizin istihbaratı ve yargısı bu siyonist
uşağına müdahale edecek?
(ABDÜLKERİM’İN OYUNLARI İÇERİDEN GÖREN BİRİ OLARAK YAPTIĞI BU
KONUŞMA DA HİÇBİR YARGI KARARI OLMADAN KALDIRILMIŞTIR...)
137
Adnan Oktar'ı Mehdi İlan Eden Sahtekar Şeyh: Nazım
Kıbrisi de bir İngiliz Ajanı
(Bu şahsın İngiliz ajanı olduğuna dair MİT raporları, süresi dolduğu için basına da açıklanmıştır.
Onbinlerce sayfa ve yüzlerce videodan oluşacak bir sonraki savunmamızda bunu temin edip tarafınıza
sunacağız.)
Kamera önlerinde kadınlarla oynaşıyor...
Ağzında düdükle cin çıkartma ayini yapıyor...
Milyonların önünde ekranlarda küfür ediyor...
Bağlıları ayetleri sazla cazla okuyup kafa sallıyor...
Kendi dahi kadın erkek karışık zikir(!) yapıyor....
Adnan Oktar gibi belgeli bir ruh hastasını mehdi ilan ediyor ve bizim milletimiz bütün bunları gördüğü
138
halde hala bu şaşkın herifin ardına Şeyh diye düşüyor...
Yetmedi, şimdi bir de bir Ermeni tohumu Türk'ün başına Sultan edilmeye çalışılıyor... Hilafeti kaldıran
İngilizler. Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek için halifeliği yeniden getirmek istiyorlar... Bunun için
birçok aktörü aynı anda sahneye sürüyorlar. Ne garabet...
------
Şeyhe Bak Şeyheee !
KIBRIS’ta bundan birkaç sene önce yaşanan komediyi belki hatırlarsınız...
Magosa Kalesi’nde garip sesler işitilmiş, “Şeyh Nazım el Kıbrısî” adını takınan İngiliz pasaportlu ve
kafasında devâsâ bir sarıkla dolaşan adamın biri “İşbu çığlıklar kırk küsur metre boyunda yedi başlı
ejderhaya aittir ve de kıyamet alâmetidir” kerametini yumurtlamıştı. Derken aradan birkaç gün geçmiş,
sesin kalenin mazgallarına sıkışıp kalmış zavallı bir baykuşun çığlıkları olduğu anlaşılmış, devâsâ
sarıklı adam rezil olmuş ama işi pişkinliğe vurup tek lâf etmemişti.
Adamın yüzsüzlüğü bu kadarla kalsa gene iyi... Yine o günlerde İngiliz veliahdı Prens Charles‘ı diline
dolamış ve “Prens’i Müslüman ettim” deyince bu defa İngilizler’i güldürmüştü...
İşte böylesine içler acısı saçmalıkları ortaya atmaktan hiç mi hiç utanmayıp düştüğü vaziyeti
farkedemeyen bu Şeyh Efendi, şimdilerde yepyeni bir keramet yumurtlamış: Avrupa’da, Sultan
Abdülhamid‘in soyundan gelen “Selim Efendi” adında bir şehzade varmış, bu adam hilâfetini ilân etmiş
ve Topkapı Sarayı’ndaki peygamber sancağını çok yakında Hazreti Mehdi‘ye bizzat teslim edecekmiş!
MEVLÂNÂ TORUNUYMUŞ!
Ortalıkta bir zamanlar “Kıbrıslı Şeyh Nâzım Efendi” adıyla dolaşan kerameti kendinden menkul efendi,
şimdilerde “Şeyh Muhammed Nazım Âdil el-Kıbrısî el-Hakkanî el-Rabbânî Hazretleri” diye tumturaklı
bir isim takınmış, üstelik yepyeni bir de şecere uydurmuş ve zât-ı mecnûnânelerini Hazreti Mevlânâ‘ya
kadar götürmüş!
Haydi, adamcağızın aklından zoru var veya birşeylerin peşinde koştuğu için kasıtlı olarak böyle
cevherler yumurtluyor diyelim; peki ama abuk-subuk konuşup
her daim saçmalayan böylesine bir zavallıyı hâlâ eteklemeye devam eden dünya kadar müride ne
diyeceksiniz? Size, bu komedinin arkasında nelerin olduğunu kısaca anlatayım:
1980’lerin başında, ortalıkta Nadine Dawson adında Amerikalı bir hatun görünür oldu. Fransa’da
yaşayan “Selim” adında bir babası vardı ve bu zât, Nadine Dawson‘a göre Sultan Abdülhamid‘in bir
İranlı prensesten dünyaya gelmiş son oğlu idi! Selim‘in doğumundan kimselerin haberi olmamıştı,
gizlice büyütülmüştü, hayatını hep kim olduğunu saklayarak geçirmişti ama artık ortaya çıkmasının
zamanı gelmişti!
Nadine Dawson bu akıllara ziyan hikâyeyi 80’lerin başında gelip bana da anlattı, tabii ki güldüm ve
kadıncağızı nazikçe selâmetledim. Ama sonraki senelerde iş dallanıp budaklanır ve hatun hemen her
gazetede görünmeye başlar hâle gelince bu “Selim Efendi”nin haddizatında kimin nesi olduğunu
merak ettim ve araştırıp öğrendim...
AH, ŞU PARA YOK MU!
Arapyan adında İstanbullu Ermeni bir antikacının oğluydu! Gençlik seneleri Mısır’da geçmiş, annesinin
ikinci kocası olan bir Fransız doktor tarafından büyütülmüş, Mısır’da sürgünde yaşayan Osmanlı
ailesinin mensuplarıyla arkadaşlık etmiş, seneler sonra da Abdülhamid‘in oğlu olduğunu iddia etmişti!
İşte, “Şeyh Muhammed Nazım Âdil el- Kıbrısî el-Hakkanî el-Rabbânî Hazretleri” unvanını takınan
şeyhin “Hazreti Mehdî’yi beklediği” kerametini yumurtladığı “Şehzade Selim Efendi”, Arapyan‘ın oğlu
olan ve birkaç sene önce ölen bu Selim‘in torunu... “Pederim, Abdülhamid’in oğludur” diye oradan
139
oraya koşuşturan Nadine Dawson da bu adamın halası ve “Musul petrollerindeki Abdülhamid hissesini
alıp trilyoner olmak” gibisinden senelerdir bir türlü bitmeyen hayaller uğruna yeğen bey “halifelik”,
halası hatun da “sultanlık” oynuyorlar!
Bilerek yahut bilmeyerek böyle tezgâhlara âlet olup saçmalayan “Şeyh”lerin kerametine kurban
olsunlar!
Murat Bardakçı
[email protected]
30 Ağustos 2010
140
İnterneti kimler kontrol ediyor? Facebook Adnan Oktar'ı neden
kolluyor?
Dünyanın en saygın bilişim dergisi olan CHIP’in
araştırmasıdır.
İnternette cirit atan pek çok gizli güce örnek olarak CIA'in operasyonları verilebilir. Kurduğu yatırımcı
şirket vasıtasıyla dev internet ve teknoloji firmalarına ortak olan veya ilişkide olduğu insanları
yerleştiren CIA, bu sayede dijital dünyada büyük bir kontrol gücüne ulaşıyor.
141
BENJAMIN HARTLMAIER / CHIP DERGİSİ
Neredeyse bir milyar insan her gün Facebook'ta neyi sevdiklerini, neler yaptıklarını, kimleri
tanıdıklarını, nerelere gittiklerini anı anına yayınlıyorlar. Gelecekteki planlan hakkında konuşuyor, işleri
hakkında bilgi veriyor, ailesini, arkadaşlarını, sevgilisini, duygularını ifşa ediyor, evinin, işyerinin adresini, otomobilinin plakasını veya evcil hayvanının fotoğrafını kayıt altına alıyorlar. Bu neredeyse,
dünyadaki insanların yedide birinin, tüm yaşamının kaydını internete aktarması anlamına geliyor.
Facebook da dünyada insanların kaydını tutan, en büyük kurum halline geliyor. Üstelik insanlık tarihi
boyunca en büyük kayıt! Üstelik tüm kullanıcılar bu kayıtları gönüllü oluşturuyor. Elbette, insanlar
sosyal ağları kullanmanın böyle bir maliyeti olduğunu bilerek bu konuda gönüllü oluyorlar. Facebook
ve Google gibi dev internet şirketlerinin bu verileri, kişisel reklamlar oluşturmak için ticari şirketlerle
paylaştıklarını biliyorlar. Bu şirketlerin ayakta durması için reklam alması, reklam alabilmesi için de
kullanıcıların bazı verilerini paylaşmaları gerekiyor.
Peki ya, paylaşılan veriler sadece reklam amacıyla kullanılmıyorsa? Ya Facebook'taki veya
Twitter'daki ya da başka bir sosyal ağdaki kişisel veriler kötü amaçlı insanların eline geçse? Örneğin,
hükümetlerin ve gizli servislerin bu verileri ele geçirdiğini düşünün. Tarih boyunca, rakiplerini yok
etmek için her türlü yolu kullandığı bilinen bu kurumlar, aykırı sesler çıkaran muhalifleri susturmak
hatta yok etmek için, sosyal ağlardaki gizli bilgilerini kullanarak bu insanlara zarar vermez miydi?
Aslında kimse gizli bilgilerini gönüllü olarak gizli servislere ve hükümet ajanlarına vermek istemez.
Ama internet sitelerinin bunu yaptığına dair çok önemli şüpheler var.
Facebook ve CIA bağlantısı!
Nisan 2006 yılında, Facebook henüz iki yaşını bile doldurmamışken, 27 milyon dolarlık dev bir yatırım
desteği aldı. Bu yatırımı yapan firma ise Greylock Partners isimli bir yatırım şirketiydi ki şu anda da
Facebook'un %10 hissesinin sahibi olarak adı geçiyor. Firma aynı zamanda Silikon Vadisi'ndeki en
önemli yatırımcılar arasında gösteriliyor. Facebook'un dışında, Linkedin, Instagram ve Dropbox'ta da
önemli yatırımları bulunuyor. Bu şirketin en deneyimli çalışanlarından biri Howard E. Cox. 40 yıldır
yatırım piyasasında yer alan Cox, piyasada çok iyi bilinen bir oyuncu. Bugün o bir yatırım danışmanı
olarak pek çok önemli yatırımcıyla ve internet/ teknoloji şirketiyle çalışsa da yetenekleri bununla da
sınırlı değil. Çok önemli politik bağlantıları da bulunan Cox, 2009 yılına dek de ABD savunma
bakanlığında, Pentagon'un "iş dünyasını kontrol eden kolunda görevliydi.
Bugün bile Cox, savunma bakanlığı ile organik bağlarını sürdürüyor. IN-Q-TEL şirketinin yönetim
kurulunda olan Cox, bu şirket üzerinden yeni başlayan teknoloji şirketlerine yatırım yapılmasını
sağlıyor. IN-Q.-TEL, henüz yeni kurulmuş ve ismi duyulmamış küçük teknoloji şirketlerine yatırım
yapan bir firma. Portföyünde, biyometrik sistemler geliştiren teknoloji şirketleri gibi örnekler var. Ancak
yatırım yaptıkları firmaların hepsi, CIA'in önem verdiği konularda çalışıyor. Çünkü IN-Q-TEL aslında
CIA tarafından operasyonlarda ihtiyaç duydukları ürünleri geliştirmek için kurulmuş ve bugün artık
CIA'in iş dünyasındaki mali ve sanayi operasyonlarım yürüten bir şirket konumuna gelmiş. Bu şirket
sayesinde, CIA ihtiyaç duyduğu pek çok ürünün geliştirilmesi operasyonunu başka şirketlere
devredebiliyor. Akıllıca yatırımlar sayesinde, CIA sürekli yeni teknolojilerle donanmış bir gizli servis
olarak etkinliğini sürdürmeyi başarabiliyor. Üstelik de bilim insanlarından oluşan dev bir orduyu işe
almak zorunda kalmıyor.
CIA'in IN-Q-TEL sayesinde geliştirdiği ve sahip olduğu ürünlerden biri de Google Earth. Yani,
dünyanın her köşesinin detaylı ve güncel dijital haritası! Bu dijital harita Google tarafından satın
alınmadan önce Keyhole isimli bir yazılım firması tarafından geliştirilmişti. Keyhole ise IN-Q.-TEL
tarafından finanse ediliyordu ve geliştirdiği dijital haritaların, CIA operatörlerinin dünyanın her yerinde
kolayca operasyon yapmasına olanak sağladığını tahmin edebilirsiniz. Ayrıca Keyhole'un Google'a
satışı sırasında, CIA de IN-Q-Tel üzerinden Google'ın 2,2 milyon dolarlık kısmını satın almış oldu.
Aslında Facebook ile CIA arasında doğrudan bir finansal bağ veya ortaklık yok. Zira, IN-Q-TEL'in
Facebook'ta hissesi bulunmuyor. Ancak kişisel bağlantılar, Facebook'u güçlü şekilde CIA'e bağlıyor
olabilir. Zira, Howard E.Cox, bu ilişkide çok önemli bir yerde oturuyor. CIA'in de sosyal ağlardaki
kullanıcıların özel bilgilerine erişim konusunda çok istekli olduğunu herkes biliyor.
142
IN-Q-TEL'in bir broşüründe ise tam olarak şu ifade yer alıyor: "Sosyal medyanın izlenmesi artık
hükümetlerin en önemli ihtiyaçlarından biri haline geliyor." Bu kısaca şu anlama geliyor. Batı
ülkelerinin hükümetleri, Arap Baharında olduğu gibi, Facebook'ta başlayan sürpriz bir devrimle
karşılaşmak istemiyorlar. Üstelik ABD dahil, neredeyse her Avrupa ülkesinde de ortaya çıkan ve
aylarca süren, oturma eylemlerine sahne olan "Anti-kapitalist" protestolar da sosyal medyada
planlanarak organize edilen eylemlerdi. "Wall Street! işgal et" gibi sloganlarla ortaya çıkan bu "işgal"
hareketi, sosyal medyada dikkatlice incelenmiş ve karşı önlemler alınmıştı. Ancak sosyal medyanın
artık dev bir habitat olmasından kaynaklanan bir problem de, burada incelenmesi gereken verilerin
boyutlarının insan beyninin sınırlarını aşması. Bu yüzden, Facebook gibi mecralarda ortaya çıkan
verilerin işlenerek, uzmanlar tarafından daha rahat anlaşılabilmesi için görsel hale dökülmesi işleminin
de başarıyla tatbik edilmesi gerekiyor. CIA bunun için daha şimdiden çalışmalara başlamış. IN-Q-TEL,
Palantir Technologies firmasına önemli bir yatırım yapmış. Palantir, Facebook verilerinin kolayca
analiz edilmesini sağlayan yazılımlar geliştirmek üzere çalışmalar yapıyor. Palantir'in reklam filminde,
bu yazılımın ne işe yarayacağının anlatımı da var. Toplanan sosyal veriler pek çok kategoride çapraz
sorgulanabiliyor. Hastane kayıtlarından, kredi kartı bilgilerine, online alışveriş bilgilerinden, arkadaş
listelerine kadar kişilerin online verileri toplanıp sonra bunların yöneldiği noktalar hakkında analizler
yapılabiliyor. Böylece belirli noktalarda toplanan ilgi odaklarının ileride isyan hareketlerine veya geri
dönülemez aksiyonlara dönüşmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor.
Mark'ın güçlü arkadaşları
Palo Alto'daki Palantir'in ofisi, Facebook ofisine otomobille birkaç dakika mesafede. Zaten iki bina da
Stanford Üniversitesi'nin kampüsünde bulunuyor. Ancak firmalar sadece coğrafi konum olarak da
yakın değiller. İki firmanın da en önemli aktörlerinden biri, aynı kişi: Silikon Vadisi'nin en bilinen
isimlerinden, Peter Thiel. Frankfurt doğumlu yatırımcı sadece Palantir'in en büyük yatırımcısı ve
yönetim kurulu başkanı değil, aynı zamanda Facebook yönetim kurulunun da bir üyesi. 2004'te,
Facebook'a ilk yatırım yapan kişilerden birinin de o olduğunu düşünürsek, Facebook içindeki
konumunun ve gücünün ne olduğunu daha iyi anlamak mümkün olabilir. Kuruluşundan sadece iki ay
sonra, Thiel Facebook'a ilk yarım milyon dolarlık kapitali yatırmıştı. Bugün Türkiye'de veya başka bir
ülkede, istediğiniz kadar mükemmel bir fikirle ortaya çıkın, sadece iki ay önce kurulmuş bir web
sitesinin bu kadar hızlı ve bu kadar büyük fonlar bulması hiç kolay değil. Dolayısıyla Facebook'u
Facebook yapan isimlerin başında Thiel geliyor ve bugün Facebook yönetimindeki en önemli kişilerin
başında sayılıyor.
Elbette Thiel'in Silikon Vadisi'ndeki nüfusu, Facebook'un da ötesine geçiyor. Kurduğu yatırım firması,
Founders Fund ile Thiel Spotify'a başlangıç kapitali olarak 11,6 milyon Euro fon sağlamış durumda.
Spotify bugün iTunes'dan sonra en büyük müzik dağıtımcılarından ve servislerinden biri olarak
anılıyor. Ancak Thiel'in asıl büyük başarısı bundan 15 sene önce yaptığı başka bir yatırımda gizli.
Stanford'daki birkaç diğer arkadaşı ile beraber, Thiel online ödeme sistemi PayPal'ı kuruyor. Ebay'ın
2002'de PayPal'ı satın almasından sonra, ortakları elde ettikleri büyük karı paylaşıp işten ayrıldılar
ancak Thiel, PayPal'ın da içinde olduğu finansal ve operasyonal destekle, kendine bağlı dev bir
şirketler ağı kurdu. Artık Silikon Vadisi'nin en nüfuslu insanlarından biri olmuştu. Yakın çalışma
arkadaşları ile birleşince, neredeyse tüm Silikon Vadisi onların kontrolündeydi. Öyle ki, 2007 yılında
Fortune dergisinde çıkan bir makalede kullanılan bir ifade, o günden sonra Silikon Vadisi'nde çok
popüler oldu: "PayPal Mafyası"
facebook'un sahibi kim
Fortune dergisi yazarının "PayPal Mafyası" olarak isimlendirdiği bu nüfusu yüksek işadamlarının
arasında, Reid Hoffman, ki bugün Greylock Partners'in ortağı ve CIA yatırımcısı Howard E. Cox yer
alıyor. Cox da Greylock Partners'in bir parçası.
Ancak Thiel'in ilişkileri bununla da sınırlı kalmıyor. O ayrıca, Bilderberg Group'un da yürütme
kurulunun bir üyesi. Bu "sivil toplum örgütü", dünyanın en etkin ve güçlü iş adamlarının, politikacılarının, gazetecilerinin, bilim insanlarının davetle kabul edildiği çok üst düzey bir "seçkinler
kulübü". Hatta dünyanın şeklini, şemalını belirleyen düşüncelerin Bilderberg'ten çıktığını söylemek de
yanlış olmaz. Bilberberg'çiler, her yıl bir kez dünyanın en lüks otellerinden birinde toplanıp, dünya
sorunları hakkında tartışmalar düzenler ve çözüm önerileri sunarlar. Elbette üyeleri, dünyanın en etkili
isimleri oldukları için, o önerilerin çoğu da uygulamaya alınır. İşte bu gruba 2012 yılında, Thiel'le
beraber Paypal mafyasının üyeleri de davet edilmişti. Yani Linkedln kurucusu Reid Hoffman,
143
Palantir'in genel müdürü Alexander Karp ve Google'un başkanı Eric Schmidt!
Avrupa hükümetleri e-postaları okumuyor mu?
İnternette vatandaşlarını kontrol etme arzusu sadece ABD için geçerli değil. Avrupa'da bile devletler
vatandaşının internette ne yaptığını kontrol etmek istiyor. Avrupa'da pek çok güvenlik kurumu, Internet
Servis Sağlayıcıların (ISS) veri tabanlarına, trafik loglarına doğrudan erişim hakkına sahip. Ancak
bunun için bir sebebe gerekleri de yok. Oysa Avrupa ülkelerinin anayasalarında, iletişim kurumlarının,
insanların iletişim verilerinin başkaları tarafından izlenmemesiyle yükümlü oldukları uyarıları yer alıyor.
Oysa güvenlik kurumlarının sadece şüphe üzerine ISS'lerin trafik verilerine doğrudan ulaşmalarını
sağlayan arayüzleri bulunuyor. Hatta, bazı özel anahtar kelimeleri içeren e-postaların doğrudan
güvenlik kurumlarına iletildiği de biliniyor. Avrupa'da her sene yüzmilyonlarca e-posta, içerdikleri tehlikeli anahtar kelimeler nedeniyle güvenlik ve istihbarat birimlerine ulaştırılıyor. E-postaların
sahiplerinin bundan haberi dahi olmuyor. Yani devletlerin, istedikleri anda, istedikleri kişinin internet
trafiğini takip etmesi çocuk oyuncağı bir iş. İnternetin gizli, özgür ve güvenli bir kurtarılmış bölge olduğu
masalı çok eskilerde kaldı.
Peki, özgür internet tehlikeli midir?
ABD, interneti kontrol etmek için sosyal ağlar kuruyor, Avrupa internet trafiğini doğrudan dinliyorken,
Rusya, Çin ve İran gibi daha otoriter hükümetler, bir adım öteye geçiyor. Bu ülkeler tüm internet
erişimini doğrudan devlet kontrolüne almak istiyor. 2002'den bu yana, internetin dünya çapında bir
"devlet kurumu" olmasını isteyen devletlerin sayısı dörtten 40'a çıktı. Ve bu sayı gittikçe artıyor.
Devletler, bunun için uluslararası bir internet anlaşmasının devreye girmesini istiyor. Nasıl ki, dünyada
dolaşmak, seyahat etmek için tüm dünyanın kabul ettiği pasaport sistemi varsa, internetin de dünya
çapında kabul edilmiş ve sıkı şekilde uygulanan bir güvenlik prosedürünün olmasını ve bu prosedürün
devletler tarafından kontrol edilmesi isteniyor. Kısacası, internet bir devlet kurumu haline getirilmek
isteniyor. Bunun için de şu anda internetin fiilen patronu olan ICANN'ın, görevini Uluslararası
Telekominikasyon Birliği'ne (ITU) devretmesi isteniyor. ITU, Birleşmiş Milletlerin bir alt kurumu ve üye
devletlerin bürokratları tarafından yönetiliyor. Eğer bu gerçekleşirse, artık internet tamamen devletlerin
ve hükümetlerin istediği şekilde işleyecek. İsteyen devletler, gerçek anlamda bir "açma/kapama"
düğmesine sahip olacak ve vatandaşlarının internete erişimini tam olarak kesebilecekler. Şu anda da
bu tür geniş kapsamlı erişim engellemeleri yapılabiliyor ama bir ülkede interneti tamamen engellemek
mümkün olamayabiliyor. Farklı operatörlerden, farklı servislerden, hatta uydu servislerinden
yararlananlar, internet omurgasına ulaşıp yayın yapmaya devam edebiliyorlar. Ancak yeni uygulama
gerçek olursa, bir bölgedeki internet erişimini tamamen kesmek mümkün olacak. Ayrıca, bazı güçlü
ISS lobileri de, Skype veya You Tube gibi, çok yüksek trafik oluşturan servislerin, onlara düzenli bir
ücret ödemesi gerektiğini savunuyorlar. Zira, ISS'ler YouTube gibi servislerin, kullanıcıya ulaşabilmesi
için gereken alt yapıyı kurdukları için bu ücreti hak ettiklerini düşünüyorlar. Ancak, zaten
kullanıcılardan da YouTube'a ulaşabilmeleri için ücret istiyor olmaları argümanlarının samimiyetini
ortadan kaldırıyor. Altyapının ücretini, You Tube gibi servis sağlayıcılardan aldıklarında, abonelerine
ücretsiz internet sunup sunmayacakları sorusuna cevap veremiyorlar. Fakat görüldüğü üzere, çok
büyük güçler artık internetin kontrolü ve işleyişi üzerinde söz sahibi olmak için bastırıyorlar.
Dolayısıyla, birkaç seneye kadar, bugüne kadar alışık olduğumuz internetin değişip başka bir yapıya
dönüştüğüne şahit olabiliriz.
CHIP DERGİSİ / Şubat 2013
144
145
Buraya kadar ki bütün yapılanma BİLDERBERG GRUP’a bağlıdır ve Bilderberg grup da Adnan Oktar’a
açıktan destek veren, ve onunla iki de bir kucaklaşıp duran ve Adnan tarafından sadece dini
liderlerimiş gibi gösterilmek istenilen SANHEDRİN HAHAMLARI’NA BAĞLIDIRLAR.
(CHIP tarafından hazırlanan şemaya tarafımızdan KÜÇÜK, KESİN BİLGİLER İLE İZAHLAR
yapılmıştır.)
146
Binbir surat Adnan Oktar; Mehdi de Seyyid de değilim
HANGİ SÖYLEDİKLERİNE İNANILACAK? BİRBİRİNİ YALANLAYAN
ABARTISIZ BİNLERCE AÇIKLAMASI VAR.
Ha İsrail’in kurucusu kabul edilen David ben Gurion ha Adnan Oktar... Hedefleri ve gerçek faaliyet
sebepleri açısından ikisi arasında hiçbir fark yok.
147
400 senelik toprağımız Filistin’de İsrail terör devletini kurmayı başaran kadroları taklit edip örnek
alan, yarım kalmış planı tamamlayıp bizim güneydoğu topraklarımızın da içinde kalacağı Büyük İsrail
Devleti’ni kurmaya çalışan, bunun için İslam dinini, Türk – İslam Birliği idealini, Mehdiliği ve Seyyidliği
ve çeşitli kavram, kurum ve dini şahısları bir araç olarak kullanan kripto Yahudiler var ülkemizde...
Ve uluslar arası desteğe sahip, CIA – MOSSAD ve Sanhedrin tarafından kollanan bu hain çetelenme,
yine gizli bir Yahudi olan Adnan Oktar’ı bir sembol olarak kullanıyorlar.
Son zamanlarda yalan beyanlarla, sahtekarlıkla, uydurma bir şecere ile, 75 milyon insanı aldatarak
kendini “Seyyid yani peygamber soyundan” göstermek isteyen Adnan Oktar, 27 Mart 1988 tarihli
Nokta Dergisi'nde, kendisine sorulan sorular üzerine ne cevap veriyor;
Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir?
Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi.
Nokta: Yaş söyleniyor mu?
Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor.
Nokta: Siz Mehdi misiniz?
Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince
beni Mehdi sanmışlar.
(Oysa hala daha yalan beyanlar ve sahtekarlıkla SEYYİDLİK iddia etmeye devam ediyor…)
148
Yedi Ayrı Hastaneden "DELİ RAPORU" var, Sahte Mehdi Adnan Oktar
Adnan Hoca'nın deliliği tescillendi
Önceki gece tutuklanıp cezaevine konulan Adnan Oktar'ın 7 ayrı hastaneden şizofren raporu
bulunuyor.
Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar'ın tam 7 sağlık kurumundan tescilli "şizofren"
raporu var. Bu raporlar nedeniyle Adnan Oktar'ın Türk Ceza Kanunu'nun 46'ncı maddesindeki "akıl
hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağı öne sürülüyor. Adnan Oktar'a ilk şizofren
raporu 1983 yılında Şişli Etfal Hastanesi tarafından verildi. Bu raporu ertesi yıl Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi'nden alınan rapor izledi. 1985'de askerlik için çağrılan Oktar, askeri hastaneden üçüncü
raporunu alırken, 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yayınlanan yazısından dolayı tutuklanınca Adli Tıp'tan
149
dördüncü raporu aldı. Hapishaneden gönderildiği Bakırköy'de ise 7 ay tedavi gördü. Hastanede
antipsikotik ilaçlarla yapılan tedaviden sonra bırakılan Adnan Hoca, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve
Eskişehir Hava Hastanelerinden de paronoid şizofren teşhisli raporlar aldı.
Hangi hastaneler deli raporu verdi?
1- İlk rapor Şişli Etfal Hastanesi'nden 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar'a şizofren tanısı kondu.
2- İkinci raporu 1984 başında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verdi. Buradaki tanı "paronoid" idi.
3- 1985 yılında son yoklamayı yapan Beşiktaş Askerlik Şubesi'nin gönderdiği İstanbul Gümüşsuyu
Askeri Hastanesi'nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis "ayırt edilemeyen tip" şeklindeydi.
4- 1986 sonunda tutuklanan Oktar'a bu kez Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapordaki teşhis "Paranoid"
oldu.
5- 1987'de hapishaneden gönderildiği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 7 aylık
tedaviden sonra 5'inci raporu aldı.
6- 1988'de yeniden Beşiktaş Askerlik Şubesi'ne müracat eden Oktar bu kez ileri tetkik için GATA'ya
gönderildi ve 6'ncı raporunu aldı. Teşhis "Hastalık müzminleşmiş" şeklindeydi.
7- 1993'te ihbar üzerine Eskişehir Hava Hastanesi'ne yeniden sevkedilen Adnan Oktar son raporunu
aldı. Raporda "Askerliğe elverişli değildir" deniliyordu.
İşte son rapor!
(31 Mayıs 1988 tarihli Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) raporu)
Ayakta, yaşında, ciddi ve kendine bakımlı görünümde, giyiniş ve tuvaletine özeni çok iyi, çevresinde
olup bitenlerden haberdar olma isteği tarzında artmış, mizacı şüpheci, sosyabilitesi son derece kibar,
alıngan, konuşma ve ses tonu normal, mimik ve jestleri, düşünce içeriğindeki patolojilere uygun,
mağrur ve kendine güven ifade eder tarzda, hareketleri düşünce içeriğindeki patolojiler yoğun artmış,
serbest zamanları diğer hastalar ile sohbet etme, odasında temizlikle uğraşma tarzındadır.
Uyku, yeme, işeme, dışkılama alışkanlıkları tabii yönelimli. Hastalığı hakkında bozuk ağlı, şuur açık.
Fikir akış, hız ve ritmi normal olup amaca varmakta, fikir içeriğinde obsesyon, megalomani ve mistik
hezeyan ve referans fikirler tarzında bozulma mevcuttur.
Spontan dikkat normal, volenter dikkatte artma mevcuttur. Hafıza tabii, yargılama tam, effektivite
neşesizlik tarzında artmış, zaman zaman kuşku tarzında bozulmuştur. Davranışları klinik gözleme
göre genel aktivitesi normal düzeyde olup, kendi halinde odasında oturma, ibadet etme, hastalarla
konuşma tarzındadır.
Yaşam öyküsünden ve eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere 10 yılı aşkın süredir hasta olduğu, Şişli
Etfal Hastanesi'nden Şizoid, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Atipik depresson (Paranoid hastalığı)
dolayısıyla 1984-1985 ders yılına devam edemez. Bulvar gazetesinde çıkan yazılarından ötürü
tutuklandığı, avukatının isteği üzerine Adli Tıp Kurumu rapor no: 32.2.2.1987 Paranoid, TCK'nun
46'ncı maddesinden istifade eder, tanı ve kararı aldığı bilahare Bakırköy Hastanesinde 9-10 aylık bir
tedavi programına alındığı, Antipsikotik ilaçların kullanıldığı, kendisine verilen dini yayma görevine
engel olmak isteyen esaslı bir grubun olması nedeni ile devamlı yollarını değiştirdiği, sık sık adres
değiştirdiği, kamuoyunda sık sık tartışma ve açık oturumlara girdiği şeklinde ifade edilmektedir.
2 UZMAN GÖRÜŞÜ
Hukukçular: Ceza almaz
HUKUKÇULAR Adnan Hoca'nın 7 ayrı raporla tescillenen hastalığı nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun
150
46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağını belirtiyor.
Ancak, DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar'ın raporunun yargılanacağı mahkeme tarafından suç
işlediği tarihten önce alındığı gerekçesiyle yeniden istenebileceğini hatırlatılıyor. Daha önceki
raporların tutuklamaya engel olmadığını söyleyen hukukçular savcıların yeniden Adli Tıp Kurumu'ndan
rapor istediğini bildirdi.
Doktorlar: Ağır hasta
ADNAN Oktar'a konulan paranoid şizofreni teşhisini değerlendiren doktorlar hastalığın çok ağır
olduğunu ve tamamen tedavi edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyorlar. Hasta olan kişi kendisi
hakkında kötü bir şeyler olacağını, başkaları tarafından kendisiyle ilgili komplolar kurulduğunu
düşünüyor. Hastaların tepkileri şöyle:
* Çok zeki olurlar. Kendileri hakkında komplolar kurulduğuna inandıkları için de kendini savunmaya
yönelik çok ciddi karşı komplolar hazırlarlar.
*Tehditkâr gördüğü insanlar hakkında bilgi, belge toplayıp şantaj yaparlar.
Hocanın servetine karapara takibi
GEÇEN hafta muhteşem villasında yapılan bir operasyonla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
"Adnan Hoca" lakaplı Adnan Oktar, şimdi de karapara kıskacına alındı. "Maliye'nin MİT'i" olarak bilinen
MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) Adnan Hoca ve müridleri için İstanbul'a üç uzman gönderdi.
Ayrıca Maliye Bakanlığı da 2 gelirler kontrolörü görevlendirdi. Maliye Bakanı Sümer Oral'ın bilgisi
dahilinde karapara kıskacına alındığı bildirilen Adnan Oktar'ın şantaj kasetlerinden elde ettiği gelirleri
hangi yolla akladığı incelenecek. MASAK uzmanları karapara soruşturması çerçevesinde, Adnan
Hoca'nın müridlerinin adına kayıtlı şirketleri mercek altına aldı. Şirketlerin defterlerine el konulduğu
151
öğrenildi. MASAK uzmanları İstanbul polisiyle ortak olarak çalışma yapıyor.
El yazısıyla savunma yaptı
ADNAN Oktar ve Fırat Develioğlu'nun savunma avukatları Çetin Akalın ve Erbağ Abaykan cezaevi
önünde Adnan Oktar'ın basında yazılanlara kendi el yazısıyla yaptığı açıklamayı okudular. Oktar'ın
açıklaması şöyle: "Ben düşmanlığı değil, sevgiyi savunuyorum. Daha önce husumiyet duyduğum
insanları da affettim. Sayın Mesut Yılmaz'ı insan olarak, iyi bir aile babası olarak severim ve sayarım.
Zaatallerine bir husumetim yoktur, olması içinde bir sebep bulunmamaktadır. Benim Apo'ya
benzetilmem suyun ateşe benzetilmesi gibidir. Buna çok müteessir oldum, çok üzüldüm. Beni hiç
olmassa kitaplarımdan tanıyarak bilen kişilerde çok üzülmüşlerdir. Herşeyde bir hayır vardır diyorum."
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/20/g07.html
Adnan Oktar'ın Etrafı Hep Sabetayistlerle Dolu. Peki Kim Bu
Sabetayistler?
Türkiye Hahambaşılığına soruldu, "onlar Musevî değildirler" cevabı alındı.
Diyanet İşleri Başkanlığına soruldu. "İslam fırkaları ve mezhepleri içinde böyle bir fırka ve mezhep
yoktur" fetvası verildi.
Onlar ne doğru dürüst Yahudidir, ne de Müslümandır.
Peki inanç ve kimlik bakımından onlar nedir, ne değildir?
Onlar, Yahudilikten sapmış bir taifedir.
Onlar iki dinli, iki kimliklidir. Dıştan Müslüman görünürler, asıl kimlikleri ise Ortodoks Yahudilikten
sapmış bir tarikattir.
Onlar namaz kılar mı?
Sünnî Müslümanların içine sızıp casusluk, ajanlık, provokatörlük, yönlendiricilik yapmakla vazifeli
olanlar zâhiren namaz kılarlar, diğerleri kılmaz. Çok azı cumaya gider.
Öldüklerinde tabutları musalla taşına konulur ve cenaze namazları kılınır.
Onlar homojen bir cemaat midir? Değildir.Çeşitli kollara, kabilelere, ailelere, meşreblere ayrılırlar.
Aralarında birlik, ittihad, vifak yoktur.
Onların militanları, fanatikleri, aktivistleri vardır.
İslam'ı ya kökünden kaldırmak isterler. Bunu yapamazlarsa dinde reform, dinde yenilik, dinde
değişiklik yaparak İslam'ı ve Müslümanları değiştirmek isterler.
Müslümanların içine sızmışlar mıdır?
Sızmışlardır. Hem Sünnîlerin, hem de Alevîlerin.
Tarikatlara sızmışlar mıdır?.. Bazı tarikatlara sızmışlardır.
152
Cemaatlere sızmışlar mıdır?.. Bazı önemli ve güçlü cemaatlere sızmışlardır. Çok büyük bir cemaat
içinde onlardan biri 35 yıl boyunca cemaat büyüğünün sağ kolu olarak çalışmıştır.
Yakın tarihimizde onların oynadığı rol nedir?.. Baş rollerde oynamışlardır?
Neler yapmışlardır?.. Türkiyeyi tarihî devamlılık çizgisinden çıkartmışlar, tarihî ârıza ve kaza devrini
başlatmışlardır.
İslam'ı büsbütün inkâr ederler mi?.. Etmezler. Kendilerine göre sağ ayakları ile İshakîlikte, sol ayakları
ile İsmailîliktedirler.
Bu inançları, bu halleri ile onlara mü'min ve müslim demek mümkün müdür? Değildir.
Onlardan İslam'a gerçekten, yürekten, ihlasla dönmüş olanlar var mıdır? Vardır ama sayıları gayet
azdır.
Türkiye'deki sayıları ne kadardır? Bu rakam kesin olarak bilinmiyor ama Gizli Yahudilerin sayısının 1,5
milyon olduğunu söyleyenler var.
Onlar Cumhuriyetçi midir?.. Gerçek Cumhuriyet istemiyorlar ama kendi Cumhuriyetlerini istiyorlar.
Kendi Cumhuriyetleri nedir? Bir tür Yahudi Cumhuriyetidir.
Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci - Yazar
Milli Gazete
--------
Daha önce ülkemizde oynanan ve tutan bir projenin
kopyası deneniyor...
Hiç bir ilmi tahsili yokken, sadece 90 gün medrese eğitimine dayanabilmiş ve ilim tahsilini
becerememişken, elde balta talebe arkadaşlarını parçalamak istemiş ve bunun üzerine kıçına tekme
vurulup evine gönderilmişken, ırkçılık derecesinde Kürtçülük mücadelesi vermişken, ulu Hakan Sultan
Abdülhamid han tarafından tımarhaneye kapatılmışken (aynı Adnan Oktar gibi), Yahudilerin
kontrolündeki İttihad ve Terakki partisinin/eşkiyalarının has adamı iken, birden ne olduğu bile
anlaşılmadan halka çok büyük alim, hatta Bediüzzaman(devrinin en iyisi) diye tanıtılan ve yüzlerce cilt
risale yazdığı iddia edilen Said-i Nursi projesini kim kurmuş, kim desteklemiş ve ne yapmak istemişler
ise Adnan Oktar projesini de onlar kurmuş, onlar desteklemişler/destekliyorlardır. Hedef Müslüman
sünni Anadolu'da çok büyük çok etkili ve gizlice İsrail'in ve Masonların kontrolünde bir akım
oluşturmak...
Dikkat ediniz, Said-i Nursi risalelerinin "Allah tarafından kendisine ilham edilen bilgiler" ile yazıldığını
iddia eder ve hemen hiç bir konuda şer'i delil (ayet ve hadis veya mezhep imamlarının içtihatlarını)
göstermez. Nasıl göstersin ki? Bunların ne olduklarını bilmez. O derecede ilmi yoktur. Aynı şekilde
Adnan Oktar da üç yüzün üzerinde kitabın sözde yazarıdır. Ama son dönemde meydana çıkan bilgiler
göstermiştir ki bu kitapların hepsi İngilizce'den tercümedir ve hiç birini Adnan yazmamıştır. Hatta
tercüme işini bile yaklaşık 50 kişilik bir heyetleri yapmıştır.
Hedef Said-i Nursi gibi zır cahil birini, islami ilimlerden yoksun bırakılmış bu millete, Bediüzzaman
olarak kabul ettirebildikleri ve onun eli ile dinler arası diyaloğa hizmet ettikleri gibi, Kur'an ilimlerinden
mahrum, İsevileri müslüman zan eden, cihatsız, merhamet budalası yapılmış, kontrolde bir akım
oluşturdukları gibi, Adnan Oktar denilen raporlu deliyi de "Mehdi"olarak kabullendirmek ve onun eli ile
oynatılan sapkın bir islami akım ile Büyük İsrail'in kurulmasına hizmet etmektir...
153
Projeleri, hedefleri, ihanetleri teker teker deşifre oluyor... Bunun üzerine koca bir milletin vicdanını, bu
milletin devlet nizamını sui istimal ederek, haksız ve iftira niteliğindeki şikayetlerle davalar açarak
bastırmaya çalışıyorlar. Halbuki daha dün denilecek yakın tarihte haklarında açılan davalardan nasıl
kurtuldukları, bunca şikayetçileri nasıl şikayetlerinden vazgeçirdikleri, kilit adam Bahadır Güven'i yedi
sene boyunca nerede ve nasıl devletten sakladıkları ve daha türlü türlü pislikleri yorumlanabilmiş ve
anlaşılabilmiş değil.. Emniyet müdürümüzün ifadesi ile bu PİSLİKLERİN, vaktini, emeğini, gençliğini
devletinin ve milletinin maddi ve manevi yükselmesi için sarf eden değerli gençleri davalarla
korkutmaya çalışması, sindirmeye çalışması da ayrıca ihanet kapsamında değerlendirilmesi gereken
bir husustur...
En son, kendisine çok büyük darbe vuran Cübbeli Ahmed Hoca'ya ait olduğu iddia edilen kasetin
montaj çıkması, Şeyh(!) Abdülkerim isimli şahsın bu kasedi Adnan Oktar'ın çektirdiğini iddia
etmesinden kısa bir süre sonra manidar bir kalp krizi ile ölmesi ve bu ölüm hadisesinin ne basında, ne
de internet aleminde doğru düzgün duyulmaması da göz önünde bulundurulmalı ve Adnan Oktar değil,
o belgeli deliyi oynatan Masonik, Sabetayist ve gizli Yahudi klik/klikler derhal devletimiz eli ile gün
yüzüne çıkartılmalıdır. Adnan Oktar ve çetesi Meclisimizde kurulacak özel bir komisyonla gittiği yere
kadar gidilerek deşifre edilip mümkün olan en sert ve en ağır cezalarla cezalandırılmalıdır. Bu çetenin
temelde kast ettiği milli birlik ve bütünlüğümüz ve devletimizin bekasıdır. Hedeflerinin, bizim
sınırlarımızı da içine alan Büyük İsrail olduğu hiç göz ardı edilmemelidir...
Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi
154
Harun Yahya (Adnan Oktar)'nın Karakutusu Yedi Yıl Boyunca Nerede ve Nasıl Saklandı?
Adnan Hoca prensi 7 yıldır kayıp
Adnan Hoca'nın yanında yer alan iki prensinden BAV'ın karakutusu olarak tanınan Bahadır Güven'in
7 yıldır polisten kaçtığı, Fırat Develioğlu'nun ise Kazakistan'a sürgün edildiği iddia edildi.
155
Adnan Hoca'nın 'karakutusu' olarak nitelenen Bahadır Güven ile Fırat Develioğlu
sırra kadem bastı. 7 yıldır kayıp olan Güven'in ifade vermemesi için İstanbul'da
bir evde alıkonulduğu öne sürülüyor.
Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçundan yargılanan ancak davası zaman aşımı nedeniyle biten
Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar'ın, prenslerinden ve 'hocanın karakutusu' olarak bilinen Bahadır
Güven ile Fırat Develioğlu uzun süredir kayıp. Adnan Hocacıların İstanbul gecelerinde boy
gösterdikleri günlerde her davete katılan bu iki 'prensten' Bahadır Güven'in Adnan Hoca aleyhine
açılan davalarda aleyhte ifade vermemesi için İstanbul'un Anadolu yakasında bir evde 7 yıldır rehin
tutulduğu ileri sürülüyor. Adnan Hoca'yla birlikte 10 ay cezaevinde yatan ve yine hakkında çok şey
bildiği söylenen Fırat Develioğlu'nun ise gruptan ayrılmak istediği için Kazakistan'a sürgün edildiği
iddia edildi.
KADIN GETİRME GÖREVİ
Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar ve 32 müridi 12 Kasım 1999 tarihinde polis
tarafından çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve şantaj yapma suçlamalarından gözaltına
alındıktan sonra 5 Nisan 2000'de Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanmaya başladı.
Ancak yargılama sürecinde Adnan Oktar'ın "karakutusu" olarak bilinenBahadır Güven,
polis tarafından bir türlü yakalanamadı. Adnan Oktar, Bahadır Güven aracılığıyla
tarikatındaki işlerini yürütüyordu. Adnan Oktar emniyetteki ifadesinde Bahadır Güven
için, siyasi çevreler, bürokratlar ve sanatçılarla ilişkiler kurduğunu belirterek, kendisine
"kadın getirmekle" sorumlu olduğunu söylemişti. Ebru Şimşek ise kendisine yapılan
şantajda Bahadır Güven'in aracılık ettiğini ifade etmişti. Polis ve ailesi tarafından da
bulunamayan Bahadır Güven'in İstanbul'un Anadolu yakasında bir evde Adnan Hoca'nın
müridleri tarafından, aleyhte ifade vermemesi için zorla alıkonulduğu ileri sürüldü.
Bahadır Güven'in ve Adnan Hoca'nın aynı zamanda asker kaçağı olduğu da öğrenildi.
SÜRGÜN MÜ EDİLDİ?
Diğer "karakutu" Fırat Develioğlu'nun da tarikattan ayrılmak istediği için Kazakistan'a sürgün
edildiği öğrenildi. Develioğlu'nun eşinin ve kızının ise halen Adnan Oktar'ın yanında bulunduğu
belirtiliyor. Eski Sarıyer Belediye Başkanı İhsan Yalçın'ın kızı Zeynep Develioğlu ile evli olan Fırat
Develioğlu'nun, gizli gizli Türkiye'ye geldiği de ileri sürülüyor.
Bahadır Güven
Mevlüt YÜKSEL - MERKEZ
http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/23/gun131.html
156
Adnan Hoca'nın deliliği tescillendi
Önceki gece tutuklanıp cezaevine konulan Adnan Oktar'ın 7 ayrı hastaneden şizofren raporu
bulunuyor.
Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar'ın tam 7 sağlık kurumundan tescilli
"şizofren" raporu var. Bu raporlar nedeniyle Adnan Oktar'ın Türk Ceza Kanunu'nun 46'ncı
maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağı öne sürülüyor.
Adnan Oktar'a ilk şizofren raporu 1983 yılında Şişli Etfal Hastanesi tarafından verildi. Bu raporu
ertesi yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden alınan rapor izledi. 1985'de askerlik için çağrılan Oktar,
askeri hastaneden üçüncü raporunu alırken, 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yayınlanan yazısından
157
dolayı tutuklanınca Adli Tıp'tan dördüncü raporu aldı. Hapishaneden gönderildiği Bakırköy'de ise
7 ay tedavi gördü. Hastanede antipsikotik ilaçlarla yapılan tedaviden sonra bırakılan Adnan Hoca,
Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Eskişehir Hava Hastanelerinden de paronoid şizofren teşhisli
raporlar aldı.
Hangi hastaneler deli raporu verdi?
1- İlk rapor Şişli Etfal Hastanesi'nden 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar'a şizofren tanısı
kondu.
2- İkinci raporu 1984 başında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verdi. Buradaki tanı "paronoid" idi.
3- 1985 yılında son yoklamayı yapan Beşiktaş Askerlik Şubesi'nin gönderdiği İstanbul
Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis "ayırt edilemeyen tip"
şeklindeydi.
4- 1986 sonunda tutuklanan Oktar'a bu kez Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapordaki teşhis
"Paranoid" oldu.
5- 1987'de hapishaneden gönderildiği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 7 aylık
tedaviden sonra 5'inci raporu aldı.
6- 1988'de yeniden Beşiktaş Askerlik Şubesi'ne müracat eden Oktar bu kez ileri tetkik için
GATA'ya gönderildi ve 6'ncı raporunu aldı. Teşhis "Hastalık müzminleşmiş" şeklindeydi.
7- 1993'te ihbar üzerine Eskişehir Hava Hastanesi'ne yeniden sevkedilen Adnan Oktar son
raporunu aldı. Raporda "Askerliğe elverişli değildir" deniliyordu.
İşte son rapor!
(31 Mayıs 1988 tarihli Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) raporu)
Ayakta, yaşında, ciddi ve kendine bakımlı görünümde, giyiniş ve tuvaletine özeni çok iyi,
çevresinde olup bitenlerden haberdar olma isteği tarzında artmış, mizacı şüpheci, sosyabilitesi
son derece kibar, alıngan, konuşma ve ses tonu normal, mimik ve jestleri, düşünce içeriğindeki
patolojilere uygun, mağrur ve kendine güven ifade eder tarzda, hareketleri düşünce içeriğindeki
patolojiler yoğun artmış, serbest zamanları diğer hastalar ile sohbet etme, odasında temizlikle
uğraşma tarzındadır.
Uyku, yeme, işeme, dışkılama alışkanlıkları tabii yönelimli. Hastalığı hakkında bozuk ağlı, şuur
açık. Fikir akış, hız ve ritmi normal olup amaca varmakta, fikir içeriğinde obsesyon, megalomani
ve mistik hezeyan ve referans fikirler tarzında bozulma mevcuttur.
Spontan dikkat normal, volenter dikkatte artma mevcuttur. Hafıza tabii, yargılama tam, effektivite
neşesizlik tarzında artmış, zaman zaman kuşku tarzında bozulmuştur. Davranışları klinik gözleme
göre genel aktivitesi normal düzeyde olup, kendi halinde odasında oturma, ibadet etme,
hastalarla konuşma tarzındadır.
Yaşam öyküsünden ve eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere 10 yılı aşkın süredir hasta olduğu,
Şişli Etfal Hastanesi'nden Şizoid, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Atipik depresson (Paranoid
hastalığı) dolayısıyla 1984-1985 ders yılına devam edemez. Bulvar gazetesinde çıkan
yazılarından ötürü tutuklandığı, avukatının isteği üzerine Adli Tıp Kurumu rapor no: 32.2.2.1987
Paranoid, TCK'nun 46'ncı maddesinden istifade eder, tanı ve kararı aldığı bilahare Bakırköy
Hastanesinde 9-10 aylık bir tedavi programına alındığı, Antipsikotik ilaçların kullanıldığı, kendisine
158
verilen dini yayma görevine engel olmak isteyen esaslı bir grubun olması nedeni ile devamlı
yollarını değiştirdiği, sık sık adres değiştirdiği, kamuoyunda sık sık tartışma ve açık oturumlara
girdiği şeklinde ifade edilmektedir.
2 UZMAN GÖRÜŞÜ
Hukukçular: Ceza almaz
HUKUKÇULAR Adnan Hoca'nın 7 ayrı raporla tescillenen hastalığı nedeniyle Türk Ceza
Kanunu'nun 46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden
yararlanacağını belirtiyor. Ancak, DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar'ın raporunun
yargılanacağı mahkeme tarafından suç işlediği tarihten önce alındığı gerekçesiyle yeniden
istenebileceğini hatırlatılıyor. Daha önceki raporların tutuklamaya engel olmadığını söyleyen
hukukçular savcıların yeniden Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istediğini bildirdi.
Doktorlar: Ağır hasta
ADNAN Oktar'a konulan paranoid şizofreni teşhisini değerlendiren doktorlar hastalığın çok ağır
olduğunu ve tamamen tedavi edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyorlar. Hasta olan kişi kendisi
hakkında kötü bir şeyler olacağını, başkaları tarafından kendisiyle ilgili komplolar kurulduğunu
düşünüyor. Hastaların tepkileri şöyle:
* Çok zeki olurlar. Kendileri hakkında komplolar kurulduğuna inandıkları için de kendini
savunmaya yönelik çok ciddi karşı komplolar hazırlarlar.
*Tehditkâr gördüğü insanlar hakkında bilgi, belge toplayıp şantaj yaparlar.
Hocanın servetine karapara takibi
GEÇEN hafta muhteşem villasında yapılan bir operasyonla gözaltına alınan ve daha sonra
tutuklanan "Adnan Hoca" lakaplı Adnan Oktar, şimdi de karapara kıskacına alındı. "Maliye'nin
MİT'i" olarak bilinen MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) Adnan Hoca ve müridleri için
İstanbul'a üç uzman gönderdi. Ayrıca Maliye Bakanlığı da 2 gelirler kontrolörü görevlendirdi.
Maliye Bakanı Sümer Oral'ın bilgisi dahilinde karapara kıskacına alındığı bildirilen Adnan Oktar'ın
şantaj kasetlerinden elde ettiği gelirleri hangi yolla akladığı incelenecek. MASAK uzmanları
karapara soruşturması çerçevesinde, Adnan Hoca'nın müridlerinin adına kayıtlı şirketleri mercek
altına aldı. Şirketlerin defterlerine el konulduğu öğrenildi. MASAK uzmanları İstanbul polisiyle
ortak olarak çalışma yapıyor.
El yazısıyla savunma yaptı
ADNAN Oktar ve Fırat Develioğlu'nun savunma avukatları Çetin Akalın ve Erbağ Abaykan
cezaevi önünde Adnan Oktar'ın basında yazılanlara kendi el yazısıyla yaptığı açıklamayı
okudular. Oktar'ın açıklaması şöyle: "Ben düşmanlığı değil, sevgiyi savunuyorum. Daha önce
husumiyet duyduğum insanları da affettim. Sayın Mesut Yılmaz'ı insan olarak, iyi bir aile babası
olarak severim ve sayarım. Zaatallerine bir husumetim yoktur, olması içinde bir sebep
bulunmamaktadır. Benim Apo'ya benzetilmem suyun ateşe benzetilmesi gibidir. Buna çok
müteessir oldum, çok üzüldüm. Beni hiç olmassa kitaplarımdan tanıyarak bilen kişilerde çok
üzülmüşlerdir. Herşeyde bir hayır vardır diyorum."
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/20/g07.html
159
Türkiye'de Masonluk Sabetaycıların kontrolündedir. İşte dev
Sabetaycı Mason listesi
Masonluk en özet ifade ile, dünya hakimiyeti kurmak için güçleri paraları olan ama yeterli nüfusları
olmayan ve güçlerini daha da artırmak isteyen Yahudilerin, Yahudi olmayanları Yahudiliğe hizmet
gayesi doğrultusunda kullandıkları taşeron örgütlenmedir.
160
Masonlar güç ve para için mason oluyorlar ama bu arada Yahudiliğe, Yahudilerin menfaatlerine
çalışmış oluyorlar. Zira patronlar her zaman Yahudiler.
Dünyadaki bütün masonik örgütlenmeleri gerçekten Yahudi olanlar yönetiyorlar. Türkiye'de
Masonluk ezici çoğunlukla Sabetaycı Yahudiler tarafından yönetiliyor. Sabetaycılıktan mahkeme
kararı ile Museviliğe geçen Ilgaz Zorlu'nun, cemaati içerden bilen biri olarak söylediği şu ki "Türkiye'de
Masonluk Sabetaycıların Kapâni kolunun kontrolünde."
Şimdi onlar, yine bir Yahudi olan Adnan Oktar'a açıktan ve çok büyük destek veriyorlar. Adnan Oktar
üzerinden kurmaya çalıştıkları tuzaklar öyle ufak tefek şeyler değil. Çok büyük planlarını uygulamaya
döküyorlar.
Gerek Sabetayist Yahudiler ile bozulmuş Tevrat'a inanan Museviler arasında, gerekse de
Sabetayistlerin üç farklı kolu arasında iç mücadele ve sorunlar yok değil. Aslında ülkemizde ve
dünyada yaşanan bir çok sorunun temelinde bunların birbirleri ile çekişmesi hatta birbirlerini kırması
var diyebiliriz. Akademi olarak biz, bu hain güruhun deşifre olması ve ihanetsiz, huzurlu, güvenli bir
Türkiye'nin oluşabilmesi için, Türkiye masonlarından Sabetayist ve üst düzey olanların bazılarının
isimlerini ve kullandıkları şifreleri vererek bu konuda araştırma yapacak Müslüman gençlere ön ayak
olmak istedik. İnanıyoruz ki gençlerimiz, araştırmacılarımız bu hususu daha derinleştirecekler ve o
zaman yüz yılı aşkın süredir önümüzde aşılmaz engel gibi duran pek çok milli sorunumuz bir kaç gün
içinde aşılmış olacaktır. Türkiye'nin en büyük sorunu PKK değil Sabetayist ihanettir. Zaten PKK da bir
anlamda Sabetayistlerin kontrolündedir.
İşte Türkiye'de Masonluğu ve Yahudi ırk ve dininden olmayan Masonları
kontrol eden ama kendilerini Türk ve Müslüman gibi gösteren Sabetaycı
Masonik kadrodan seçmeler;
ACAR GERMEN, SUHA
AHMET FERAYİ DİKMEN, İSMAIL
AHMET HULUSİ MENGÜÇ, AHMET FERIT
AHMET MÜNİR GÖKMEN, HAKKI PERTEV
AHMET SERDAR ÖKMEN, SUAT
AHMET ZİYA MENGÜ,
ALİ CAN KERMEN, A.SAHIR
ALİ SİNA MENGİ, SAFA
ALPASLAN BÜMEN, ADNAN
ATAKAN DİKMEN, KADRI
AVNİ HAKAN DEMİRMEN, SADI
AYDIN GİRİŞMEN, MEHMET REŞAT
BAHADIR REFİK MENGÜ, AHMET
BERK BERKMEN, ENDER
161
BURAK AKDİKMEN, RESUHI
BURAK EGEMEN, HALUK
BURAK MENGİ,
BÜLENT BENJAMEN ESKİNAZ, SAMI
CAN SÖKMEN, TOKTAY
CEM KERMEN, ALİCAN
CENK DENİZ MENDİ, ENVER
CÜNEYT ÖZBEK EKERMEN, TALİP
ÇAĞATAY EGEMEN, ERCAN
ÇAĞATAY GÖKMEN, ATİLA
EMİR ÜLKÜMEN, ABDULLAH EMRE
ENDER UGUTMEN, FEHMI
ERCÜMENT LEVENT ELEMEN, ATILLA
ERHAN DÖKMEN, ARCAN
ERKAN ERKMEN, TONGUT
ERSAN SİRMEN, AHMET BEDRI
EYÜP YAVUZ ERKMEN, MEHMET RASIT
FEZA İŞÇİMEN, HILMI
FUAT ÇİMEN, İSMET
GÜNDÜZ TEZMEN, EKREM
GÜRKAN ÖZMEN, CELAL
GÜVEN KİPMEN, MAZHAR
HALİT BURAK İZMEN, MUTLU
HALİT MENGİ, ATILLA
HALUK CEM GÖKMEN, MEHMET
HAYIM HAKMEN, SAPAT YAKO
HÜSNÜ ERKMEN, MUSTAFA OĞUZ
IŞIK DİKMEN, HAMIT
IŞIK MENOKAN, CEMIL
İBRAHİM ETHEM MENCELOĞL, ALAADDIN
İBRAHİM SÖKMEN, CEVDET
İHSAN TEHMEN, İSMAIL
İSMAİL HAKKI TÜREMEN, M.RIDVAN
KEREM GÜRKAN KÖSEMEN, MAHİR HALUK
KERİM ÜRETMEN, ORHAN
KORAY ŞAŞMAZ, SEÇMEN
KORAY ÜRKMEN
M.CEMİL DEMİRMEN, HUSEYIN
M.ENİS ERGEMEN, M.SADIK
MAZLUM İŞMEN, BEDIT
MEHMET TEOMAN GÜRMEN, SADUN
MEHMET ZİYAETTİN GÖKMEN, GALİP
MELİH İDEMEN, NIYAZI
MENGÜ AYKAR, FERIT
MENNAN AYSAN KUZANLI, MAHMUT
MURAT AKKUŞ, ARMENAK
MURAT DİKMENGİL, METIN
MURAT EVREN İDEMEN, MEHMET MITHAT
MURAT ÖRMEN, MUSTAFA
MUSTAFA RASİN GÜLMEN, IBRAHIM SAIP
MUTLU DÖKMEN, SAIT NURI
MUTLU İZMEN, MUSTAFA HALIT
162
MÜNCİ ÖZMEN, MUNIR
NACİ EMRE AKDİKMEN, RESUHI
NEDİM RAGIP GÜLMEN, H.NAZMI
NEZİH EGEMEN, SALİH
OBEN EMEN, İ.NACİ
OKTAY DİKMEN, HALIL
OSMAN İŞMEN, ALI ZAFER
OSMAN MENGÜTÜRK, CAHIT
ÖZCAN ÖZMEN, MEHMET
ÖZGÜR TÜZEMEN, SADI
ÖZHAN SÖKMEN, MEHMET
RAUF DİNMEN, YAKUP
SAFFET DİKMEN, BİLGE TEKİN
SALİH DİKMEN
SALİM SÖKMENER, SITKI
SEÇMEN ŞAŞMAZ, SULEYMAN
SELÇUK MENGÜÇ, RIZA AYDIN
SERHAT ERGÖÇMEN, HÜSEYIN HÜSNÜ
SERVET OKTAY İŞÇİMEN, SERAFFETTIN
SERVET ÖRMEN, ALI
SEZGİN GÖKMEN, IBRAHIM
SİNAN BERKMEN, ENVER
SÜLEYMAN HENGİRMEN, ALI
TACETTİN ÜRKMEN, KAMIL
TARHAN ÖZGÖKMEN, RAGIP
TARIK SÖKMEN, HASAN TAHSIN
TARIK TEKMEN, TAHIR
TOLGA MENE, SALİH
TUNCER PEKMEN, HUSEYIN
TUNÇ PEKMEN, TUNCER
TURGAN GÜRMEN, AHMET
TURGUT AKMENEK, AYDEMIR
TURGUT BEZMEN, FUAT
ÜSTÜN DÖKMEN, SALIH
VEDAT SÖZMEN, ABDULKADIR
YALIN AKMENEK, TURGUT
YAŞAR DİKMEN UÇKAY, MUSTAFA NECATI
YILMAZ MEN, HASAN
YUSUF MEN, Y.VEDAT
ZAHİT GÜLMEN, HASAN TAHSİN
ZUHAL ERKMEN, SEVKET LUTFI
ALİ CAN ÖZMEN, AHMET SUZI
ALİ GÖKMEN, GÜLTEKIN
ARDA DİKMEN, IŞIK
ARMENAK LEON TANIKYAN, MIGIRDIC
ARSLAN ÖZMEN, HUSEYIN
ATALAY UÇKAY, Y. DIKMEN
ATANUR DİKMEN, ATAKAN
AYKUT AKMENEK, AYDEMIR
B.TANIL ESEMENLİ,
BAKİ SELÇUK DİKMEN, AHMET RECAI
BİLGİN ÖZMEN, KEMAL
163
BÜLENT GÖKMEN, ABDULKADIR
BÜLENT KAYA İŞÇİMENLER, ALI EKREM
CEM MENGİ, GÜNGÖR
CEM SÜRMEN, SABAHATTİN
EROL DOĞAN ERKMEN, MURAT
GÖKMEN TÜRKMEN, HASAN
H.GÜRMEN TÜRKAN, YAHYA
HASAN MURAT ESEMENLİ, KADIR OKTAY
KUTAY ÜRKMEN, TACETTIN
M.EGEMEN KARANCI, YUSUF GUN
MAHMUT ERTAN GÖKMEN, OSMAN SABİT
MEHMET ALİ SÖZMEN, MEHMET
MEHMET İLKER İŞMEN, OMER MUHIP
SİNAN GÜRMEN, SADUN
AHMED SARP AKMANLAR, TANJU
AHMET DAŞMAN, MUSTAFA
AHMET DİZMAN, ORHAN İHSAN
AHMET FERHAN YAMANUS, MEHMET EMİN
AHMET IŞIKMAN, ERDOĞAN
AHMET METE ATAMAN, NEJAT LAMİ
AHMET PARMAN, ZEYYAT
AHMET YEYMAN, CEVAT
ALBERT M. ERİKMAN, ILYA
ALEKSANDER LUTİKOW, KUZMAN
ALİ AKMAN GÖKÇAKAN, I.NEJDET
ALİ HAKAN NAYMAN, AYDIN
ALİ İHSAN ÖZGÜRMAN, HILMI
ALİ MANÇO, AYTAÇ
ALİ RIZA ERMAN, ATTILA
ALİ SAVAŞMAN, ERDAL
ALİ SÖZERMAN, CETIN
ARAL BATMAN, BAYKAL
ARMAN BOYACIOĞLU, KARABET
ARMAN BÜKÜCÜYAN, MELIKSET
ARMAN DIRADURYAN, AGOP
ARMAN FİKRİ, NAZAR
ARMAN MAKSUT MARAŞLIYAN, NIKAGOS
ARMAN MISAK MASOOGLU, MARKAR BERC
ARMAN OYMAKAŞ, ERANUŞ
ARMAN ÜTÜCÜYAN, KIGORK
ARMAN VUKOTİÇ, JORJ
ARSLAN ATAMAN, OSMAN
ATAMAN AYVAZ, YUSUF
ATAMAN GÜNERİ, AZIZ
ATAMAN HÜSNÜ TOMRUK, MEHMET NIYAZI
ATAMAN KINRAN, CEVAT
AYHAN KUMAN, YUSUF
164
AYTAÇ MANÇO, SAFFET NEZIHI
AYTUĞ ELERMAN, EŞFAK
B.HALUK SAYMAN, NEVRES
B.SERDAR AKMAN, M.EKREM
BARBAROS OYMAN, RIZA ÜNAL
BATU TARMAN, FERRUH
BATUR TAŞMAN, DERVIS
BEKİR ATİLA TARMAN, ÖMER
BENO FRAYMAN, BERNAT
BENYAMIN POLUMAN, BEDOS
BEŞİR ERAKMAN, SALIH
BORA ŞAMAN, ÇETİN
BURAK ÇAĞMAN, KEMAL
BÜLENT AKGERMAN, ÖNER
BÜLENT ARMAN, IBRAHIM
BÜLENT BAYMAN, ADLI
BÜLENT DİKMAN, HUSEYIN ZIYA
BÜLENT NAYMAN, ZEKI
BÜLENT SALMAN, SELAHATTİN
BÜLENT TOKMAN, MEHMET HALIM
BÜLENT TORAMAN, NIYAZI
CAHİT GÜNEYMAN, SALIH
CAN TOKMAN, CENGİZ
CELAL FUAT URALMAN, M.KEMAL
CEMİL SARUHAN SARMAN, MUHSİN
CENGİZ YAMANER, HASAN HÜSEYIN
COŞKUN ERTÜRK, MUSTAFA SAHMAN
CÜNEYT ÖZTEOMAN,
CÜNEYT PEKMAN, HUSNU
ÇAĞLAR ABDULLAH BATMAN, MUSTAFA
DARYO FRIDMAN, ISAK
DEMİR ARKMAN, HAYRİ BÜLENT
DEMİR ÖZERMAN, MELIH
DEMİR ÖZERMAN, MELIH
EKREM ATAMAN, RENAN
EKREM NAFİ AKKERMAN, YAKUP TURGUT
EMİN NAYMAN, ERTEN
EMRE TAŞMAN, BATUR
ENGİN DİNÇMAN, ENIS SAHIR
ENİS HAKMAN, İBRAHİM FEVZİ
ERDAL YURTMAN, VAHIT
ERKAN İŞMAN, ALI IHSAN
ERMAN BOZKURT, TALAT
ERMAN MURAT ERTÜR, ERSİN
ERMAN POLAT, YILMAZ
ERMAN POLAT, YILMAZ
ERMAN SUNGUN, MEHMET RESAT
ERMAN SÜSLER, FAHRI
ERMAN YÜKSEL KESKİN, YUKSEL
EROL PEKELMAN, RESAT
EROL TUNÇMAN, ISMAIL
ERSEL SIYMAN, MARKO
165
ERSEN ARMAN, AHMET ZEKAI
ERTEN NAYMAN, SELAHATTIN
EŞFAK ELERMAN, ALI BEDDI
ETEM CUDİ MURAT BÜYÜKER, ALI TURKMAN
EVREN SALMAN, DOĞAN
EVREN ŞİŞMAN, MUSTAFA
EYTAN İŞMAN, SELİM
FARUK YÖNEYMAN, FERIDUN
FAZIL METE DEMİRMAN, ÇETİN HÜSNÜ
FERDA AKKERMAN FERHAT TARMAN, SALIH ZEKI
FERİDUN BUYURMAN, HAYDAR
FERİDUN MELİH İŞMAN, FEYYAZ
FERRUH İŞMAN, FEYYAZ
FİKRET UZMAN, DURMUS
FUAT CEM TABUMAN, HALIT
GARO KURKMAN, ARA
GEORGI LUTIKOW, KUZMAN
GERÇEK SUNMAN, ÖMER
GÖKHAN KEFMAN, RUHI
GÜMAN KIZILTAN, AHMET İHSAN
GÜNDÜZ ALPMAN, HAFI HUSNU
GÜNER ARMAN, HAMDI
GÜR ZİYA YALMAN, ŞEN
GÜRKAN ERDUMAN, SABRI
GÜRMAN SÜNER, MEHMET HILMI
GÜVEN YAĞMAN, IHSAN
H.MURAT TAVMAN, KEMAL
HAKKI CEM İNSELMAN, SEZAI
HALİL BARAN HAKMAN, TEOMAN
HALUK IŞIKMAN, ORHAN
HASAN ERMAN, SAHIR
HASAN GÖKMAN, MEHMET
HASAN TAHSİN SAĞIŞMAN, MUZAFFER
HAYRİ BÜLENT ARKMAN, HAKKI NECATI
HAYRİ OTMAN, ÖZCAN
HERMAN ERAM, HACIK
HERMAN IŞIKÇI, HAÇİK
HERMAN İŞÇİ, NUBAR
HERMAN MAYISOĞLU, HAYIK
HİLMİ KIVANÇ SUNMAN, ADIL
İ. KAAN ERKMAN, ÖZGÜR
İ.ATAMAN YENGİN, A.KEMAL
İLHAN HAKMAN, FEVZI
İLKAY AKMANGİT, MUHSİN
İSMAİL SIĞMAN, NIHAT
KADRİ ŞARMAN, ALI FAIK
KEMAL ERMAN, ALİ METİN
KIVANÇ BİLGEMAN, A.TARHAN
LEMİ GÜLMAN, KEMAL
LEVENT DANIŞMAN, HIKMET
LEVENT DANIŞMAN, MUZAFFER
LÜTFİ ALTAN ATAMAN, BAHAETTIN
166
M.ADNAN PEKMAN, A.FUAD
M.ALİ BERKMAN, ENVER ZIHNI
M.ARİF KESERMAN, M.NURI
M.VEDAT SAKMAN, MASHAR
MAHMUT CEMİL ERKMAN, HALIL
MAHMUT NEDİM UZMAN, A.NECIP
MEHMET ARITMAN, YETKIN
MEHMET ATAMAN, AHMET NECATI
MEHMET BUYURMAN, FERIDUN
MEHMET CİHANGİR ARSMAN, CENGİZ
MEHMET DOĞAN DANIŞMAN, YUSUF
MEHMET KEMAL BERKMAN, A. NECMETTIN
ÖZER KICIMAN, NAFIZ
MEHMET ŞEN, ESMAN
MELİH DİKMAN, İSMAİL
MERİÇ ÖZAKMAN, AHMET
METİN AKMAN, VURAL
METİN OYMAN, BESIM
MURAT AHMAN, HALIT
MURAT DANIŞMAN, MEHMET SAIT
MURAT ERMAN MURAT ERMAN, M. GÜNER
MUSTAFA DİKMAN, İSMAİL
MUSTAFA KEMAL ÖZERMAN, AHMET IHSAN
MUSTAFA OKMAN, OSMAN KAZIM
MUSTAFA YARAMAN, METIN
MUZAFFER TAYFUN OKMAN, VURAL
MÜFİT CUMHUR FERMAN, ALI
MÜMTAZ ERMAN, NAZIF
NECDET AKMAN,
NECMETTİN ŞAMAN, CAVİT
NİHAT DURUMAN, ISMAIL HAKKI
O. SELİM GERMANER, S. OĞUZ
OKAN ŞARMAN, HAKKI
ORHAN TOHMAN, ILHAN
ORHAN TURAMAN, FAIK
ORHON FEYMAN, CEMAL AHMET
OSMAN YALMAN, MUZAFFER FAHRI
OSMAN YAMAN NALBANTOĞL, CEMALETTİN NACİ
OTMAN KARLI, KEMAL
ÖMER BEDRİ AKKERMAN, FARUK
ÖMER FARUK UÇMAN, ISMAIL
ÖMER TOSUN MANCE, SULEYMAN
ÖMER YALIN MANÇO, ABDULLAH ERSİN
RAGIP BARIŞ ERMAN, SAHIR
RENAN ATAMAN, EKREM
REYMAN SOMER, HUSEYIN
RIFAT AKMAN GÜLEGEN, NEZIH
S.MÜFİT YURTMAN, RFAN
SALİH GÜNEYMAN, CAHIT
SAMI HERMAN, MARKO DAVIT
SELAHATTİN ERKMAN, ABDULKADIR
SELÇUK ATAMAN, MEHMET
167
SELİM İŞMAN, MOIS
SERDAR TEZELMAN, NEJAT
SERKAN ODAMAN, CENGİZ
SEYFİ İŞMAN, MOIZ
SEZAİ BARMANBEK, KAZIM
SIDDIK BİNBOĞA YARMAN, MEHMET VECDI
SİNAN EVMAN, MEHMET AKIN
SİNAN ÖZMAN, CEMIL EROL
SUAT NAYMAN, ESEN
T.ÖMER TELMAN, MEHMET
TALAT PARMAN, ZEYYAT
TANZER YARAMANOĞLU, GÜNGÖR
TARIK ACIMAN, TARIK
TAYLAN BARTU, FAHIMAN
TEOMAN PAKMAN, OSMAN
TOLGA DANIŞMAN, MUZAFFER
TUNÇ BERKMAN, MEHMET ALİ
UFUK ARMAN, VECDİ
USMAN ÇAĞAN AYDINALP, SELAHATTİN
ÜMİT AKUZMAN, MEDUH
ÜMİT DÜZGÜNMAN, ISMAIL SERIF
YAVUZ CEMAL ÜLMAN, İBRAHIM
YAVUZ HAKMAN, MUSTAFA
YELMAN EMCAN, SELAHATTIN
YETKİN ARITMAN, MEHMET
YUSUF SEDAT ARIMAN, ISMAIL AKIF
ZEYYAT PARMAN, TALAT
ZİYA ORHUN DRAMAN, OSMAN
AHMET OĞUL ARAMAN, MEHMET KAZIM
A.MURAT EVİRGEN, SUKRU
AHMET AYGEN, ÖZER RAŞİT
AHMET ERÜLGEN, KEMAL
AHMET İBRAHİM OĞUZÜLGEN, MEHMET ALI
AHMET SÖZGEN, HACI OMER
AHMET ÜLGEN, ALİ MÜNİF
AHMET ÜLGENERK, MEHMET ZIYA
ALİ HAMİ AYGEN, L.OZCAN
ALİ SAİT SEVGENER, SELIM YASAR
ALTUĞ TEKÖZGEN, ERDOĞAN
ANDAÇ BİLGEN, AHMET
AYCAN ÜLGENCAN, AHMET ESAT
AYDIN EVİRGEN, ZEKI
B.HALUK BAYÜLGEN, SUAT
BERKANT ÜLGEN, MEMDUH
CAN ÖNGEN, FERİT
CEM BAYÜLGEN, MESUT CEMİL
CEM EKİNGEN, HALIM
CEMİL BAYÜLGEN, KADRI
CEMİL CEM ÖNGEN, AFIF
CENGİZ BAYÜLGEN, KEMAL
168
CENGİZ ÖNGEN, FERİT UĞUR
CEVAT MERGEN, MAHMUT
CİHANGİR GENER, ILHAN
CÜNEYT ZİYA ÜLGEN, MUSTAFA NECATI
DEHA GELEGEN, TURGUT
EMRE ÖRGEN, HUSAMETTIN
ENGİN EMGEN, RAHMİ
ERDAL EVİRGEN, OSMAN NURI
ERDEN BİLGEN, SELIM
EROL SONER İÇİRGEN, İHSAN
FARUK BORAN GÖGEN, SEYFETTIN
FERİDUN ÜLGEN, ALI NAZMI
FİGEN KUTER, SAMI
FUAT ÖZGEN, YÜKSEL
H.SAMİ İLGEN, TURGUT
HAKAN AYGEN, H. HÜSAMETTİN
HAKKI BİLGEHAN BİLGEN, AHMET MÜNIR
HAKKI BİLGEN, KAMIL
HALUK BİLGEN, AHMET
HASAN ATİLLA BİLGEN, CAVID
HAYATİ SEVGEN, MUSTAFA A
HÜSEYİN AYGEN, MEHMET
İBRAHİM BİLGEN, AYTAÇ
İHSAN ŞERİF ÖZGEN, ERALP
İSMAİL AYTUĞ ÜLGEN, M.TUĞRUL
İSMAİL TOLGA ERGEN, MEHMET ŞEYDA
KAMİL ÜLGEN, HALIL I.
KASIM BÖLGEN, M.SAİT
KÖKSAL BİLGEN, MUZAFFER
LEVENT BİRGEN, ALI RIZA
LEVENT MERGEN, YUSUF
MAZLUM BİRGİ ÜLGENALP, HALDUN
MEHMET ERGEN, ARIF
MEHMET ÖZGEN, İHSAN
MEHMET TOLGA ÜLGENERK, AHMET
MURAT BİLGEN, MAZHAR
MURAT MERT KAPTAN, ÜLGEN
MUSTAFA KAŞİF AYGEN, ÖZER
N.ÇETİN EMGEN, RAHMI
NEŞET ÖZGEN, NUSRET
NURİ KARAY ÖZGEN, NEVZAT
ÖMER SALİH ÜLGEN, O.NURETTIN
ÖNDER ÖZGENEN, AHMET CEMAL
ÖZER AYGEN, AHMET
ÖZGEN AYGÜNAL, MEHMET KEMAL
ÖZGEN BERKOL DOĞAN, NEVZAT
RUHİ ESİRGEN, AHMET
SERDAR EVİRGEN, FAIK
SÜLEYMAN BİLGEN, MERGUP
ŞEVKİ ÜMİT ÖZGEN, MITHAT
TEVFİK BİLGEN, YILMAZ
TOLGA ÖZGEN, FERHAT
169
TUGEN OKAY, FERIDUN
TURGUT ÖZGEN, FIKRI
YALÇIN OĞUZÜLGEN, SABRI
YAŞAR YÜCEL GÜNGEN, MUHIDDIN
AHMET ÖZGEN, MESUT AKIN
ALP FİGEN, SEVKI
DEMİR BAYKA, M.ISKENDER
DENİZ BAYTİN, TULU
DOĞAN ÖMER TANBAY, OLCAY
DÜNDAR ÖZALP KARABAY, ÖCAL
EMRE BAYIKSEL, ARİF OSMAN
ERCÜMENT GÜNGÖR BAYRU, VURAL
ERDEM BAYLAN, KAYA ALI
ERDİNÇ SOYDANBAY, RAMAZAN
ERDOĞAN BAYDAR, ADIL
EREN BAYTEKİN, İBRAHIM
ERGUN SARIBAY, MEHMET
ERHAN BAYDAR, ÖMER
EROL BAYTOK, MAHMUT ŞEVKET
FAHRİ GÜLBAY, HÜSEYİN
FATİH ORBAY, HILMI
FETHİ BAYTAN, UMIT
GÜNAL BAYLAN, NİHAT
GÜNAY BAYSAL, HUSEYIN
GÜRKAN AKBAY, NESİM
HALİL CEMİL BAYRU, ISMAIL TURAN
HALİL SOMAY BAYKAN, MEHMET FERIDUN
HALUK BAYKARA, EROL
HASAN SİNAN BAYTUR, NECMETTİN
HAYRULLAH EMRE BAYKAL, BAHA
İBRAHİM ATABAY, MEHMET
İBRAHİM BAYGELDİ, MUSTAFA
İBRAHİM BAYTEKİN, AHMET KASIM
İBRAHİM SEDAT TUMANBAY, AHMET METIN
İRFAN BAYAR, ELBEYİ
İRFAN BAYTAŞ, BEDRETTİN
İSMAİL ATALAY USTABAY, YAHYA
İSMAİL BAYER, IBRAHIM
İSMAİL BAYTAN, NECDET
İSTEMİ BAYKAL, ORHAN
KEMAL BAYÜLKEN, SAHAP
KENAN ÖZBAYLI, AHMET
KIVANÇ BAYYURT, ELÇİN
LAZAR DEBAYAR, SALAMON
LEVENT İLBAY, CAN
LEVENT ÖZBAYER, ALİ VAHİT
LÜTFİ MUSA BAYBOĞAN, YAŞAR
M.HAKAN BAYMAN, GUNAY
M.TANJU BAYSOY, H.CAHIT
170
MAHMUT HAŞİM BAYDAR, HUDAYI
MEHMET ASIM BAYKAN, MUSTAFA SEHA
MEHMET SİNAN ÖZBAY, A.BEYHAN
MEHMET SÜLEYMAN ÖZBAY, ALİ
MEHMET ZAFER BAYSAL, ÖMER İZZET
MERT KAYABAY, O. FAZIL
MORİS BAYAR, HAYİM
MURAT BAYDAR, HASAN
MURAT BAYKAL, HALIL
MURAT MAHMUT BAYIK, MUSTAFA
MURAT MERT BAYSAN, ALPASLAN
MUSTAFA BAYGAN, KAZIM
MUSTAFA BAYKAL YAYLALI, ERDAL
MUSTAFA BEHZAT BAYÜR, ABDULLAH NEJAT
MUSTAFA KEMAL ÖZBAY, MUZAFERREDDIN
MUSTAFA SAFFET BAYKA, MEHMET İSKENDER
MUSTAFA ŞEVKİ BAYVAS, YUSUF ZIYA
NECİP BAYKAN, KENAN
NUR DALBAY, ALAATTIN
O.MURAT BAYTEKİN, TALAT
OKTAY ÖZBAY, ILHAN
ONUR BAYTOK, M.NIYAZI
ORHAN BAYAV, HALİL
OSMAN BAYDAR, ÜLKÜ
ÖMER BAYBARS TEK, HALIL
ÖZER BAYSAL, MUMTAZ
R.ZAİM DOLANBAY
RASİH ARBAY, HALIT
RECEP FERDİ MİSKBAY, MEHMET ORHAN
S.SEVCAN KARABAY, SAKIR
SEDAT ABAYOĞLU, NECMEDDİN
SEDAT BAYER, HALIT
SEDAT SOYBAY, SAHABETTIN
SEFA BAYKAL, HUSEYIN AZMI
SELÇUK BAYER, HARUN
SELİM BAYBAŞ, ERDAL
SERDAR BAYER, SELÇUK
SERHAN BAYTUR, SEYHAN
SERVET AHMET BAYKAL, TURAN
SİBAY TUĞSAVUL, MUHSIN
SÜLEYMAN BAYKAL, HASAN
ŞAKİR ERDEM BAYKARA, M.SERVET
ŞUAYİP DOĞAN ERBAY, SİNAN
TONGUÇ ORBAY, MEHMET FATİH
TOYGAR NARBAY, ÖMER HALUK
TUGAYHAN BALBAY, İSMAİL
TUĞBAY TUĞ, MUSTAFA
TUNÇ BAYKAL, YASAR
TÜRKER BAYKAL, SUKRU
UĞUR BAYKURT, İSMAIL ARIF
ÜLKÜ BAYDAR, NECIP
ÜNAL BAYSAL, MEHMET
171
YILDIRIM BAYSAL, TURHAN
YÜKSEL ATABAY, MUSTAFA IHSAN
ZİYANUR HASBAY, E.SABRİ
A. GÜNHAN BAYDOĞAN, AHMET ZEKI
A.LEVENT BAYKAL, H.TEOMAN
ADİL BAYKAN, NEVRES
ADLİ BAYMAN, HAKKI
AHMET BAYKAL, FAIK
AHMET BEYHAN ÖZBAY, M.SURURI
AHMET BORA BAYCIK, EYUP
AHMET BÜLENT BAYHAN, KAZIM ZİYA
ALİ BAYAR, SADIK
ALİ BAYER YEŞİLÖREN, MUSTAFA
ALİ ERBİL BAYKENT, MEHMET ORHAN
ALİ ERHAN BAYOL, AHMET BURHANETN
ATİLLA BAYSAK, KEMAL
ATİLLA BAYSAL, SEVKET
ATİLLA CELAL BAYAR, M.REFI
AYDIN KIŞINBAY, SADETTİN
B.BAYSAN ALTINER, HIZIR
BARIŞ KENCEBAY, BÜLENT
BAYBARS VEZNEDAROĞLU, CELADET
BAYDU VEZNADAROĞLU, CELADET
BAYDUR ORGUN, TURGUT CAN
BAYKAL HAZARLI, YUNUS
BAYKAL ÖZBEK, VAHIT
BAYLA ALTUĞ, ALİ
BERNARD SARIBAY, EDVARD
BURHAN BAYSİN ŞENERDİ, ABDULLAH
BÜLENT İLBAY, CAN
BÜLENT KENCEBAY, AHMET
CAN BAYCAN, KENAN
CAN İLBAY, SELAATTIN
CENK LEVENT BAYSAN, TEKİN
CEVDET LEVENT BAYSAL, MEHMET
İSMET SENA BAYYURT, TAHSIN
MEHMET VEDAT BAYER, SUAT
RECEP EMRE PEKAR, BAYNUR
SERDAR TÜZEL, OSMAN
SİNAN TÜZER, ÖZDOĞAN
TAHSİN TÜZER, ALI
TURGUT TÜZÜN ONAY,
VECDET TÜZÜN, M.NECDET
VEDAT ERTÜZÜN, HUSEYIN
YALÇIN TÜZÜN, BURHAN CAHIT
ACAR TÜZÜNER, ALTAN
ALİ BAŞAT TÜZÜN, ABDULFETTAH
ARİF CAN TÜZÜN, ÜNAL
172
AYKUT TÜZÜN, HAMIT ZEKAI
BİRKAN TÜZÜN, SELİM
CAN TÜZÜNER, ASLAN
CEM TÜZ, MUSTAFA HALDUN
EMİN FUAT ERTÜZÜN, M. NEJAT
ERHAN TÜZGİRAY, COŞKUN
HASAN TÜZÜN, NECDET
HAYRİ ATİLLA TÜZÜNER, S.CEZMI
İLHAN TÜZÜN, RAUF
İSMAİL EFE TÜZGER, ERHAN
LATİF EROL TÜZGEL, ISMAIL HAKKI
MEHMET BEHNAN TÜZÜNER, EMIN
MURAT BORA TÜZÜNER, HAYRI ATILLA
MUSTAFA METİN ATATÜZÜN, ABDULKADIR
MUSTAFA TAHİR ERTÜZÜN, HASAN TAHSIN
NEJAT TÜZÜNATAÇ, YILDIZ TEKIN
SEDAT ERTÜZÜN, HÜSEYIN
SEDAT TÜZÜNER, ETHEM
AHMET ERSAN ERSOY, ALI IHSAN
AHMET GÜRSOY, CAFER
AHMET HAKAN AKSOY, ORHAN
AHMET KORKUT ÖZSOY, A.NURI
AHMET ÖZSOY, ALI
AKIN PAKSOY, HASAN FAHRI
ALİ CENK SOYAK, UĞUR METE
ALİ ERCÜMENT ULUSOY, MEHMET NUZHET
ALİ HALDUN SOYKAN, MUSTAFA
ALİ İHSAN SOYLUOĞLU, SÜLEYMAN
ALİ KEMAL EGESOY, ESAT
ALİ NAFİ SOYAK, SUNGU RIZA
ALP ULUSOY, CEVAT
ALTAN DEMİRSOYLU, M.KEMAL
AMAÇ AKSOY, YILMAZ
ARİF YAVUZ AKSOY, MUSTAFA
ATA EREMSOY, METE
ATİLLA DOĞRUSOY, MEHMET MECIT
ATİLLA SOYELÇİN, FETHİ
AVARKAN ATASOY, IHSAN
AYHAN ULUSOY, SEYFI
AZİZ YÜCEL AYSOY, EKREM
BARIŞ ŞENSOY, SEDAT
BORA SOYSAL, YAVUZ
BÜLENT AKSOY, ALİ NİHAT
BÜLENT AKSOY, MUZAFFER
BÜLENT SOYUPAK, ALI KAYHAN
CAVİT GÜRSOY, REMZI
CEM PENSOY, REMZI
CEM SOYUDAL, KAMIL
CENGER HANSOY, HALDUN
173
CENGİZ GÜLERSOY, A.IHSAN
CENGİZ ULUSOY, HALIT
CİHAN SOYER, ABDURRAHMAN
CUDİ TUNCER GÜRSOY, HAKKI
CÜNEYT KÖKSOY, GÜRBÜZ
CÜNEYT YÜCESOY, ORHAN
ÇINAR ULUSOY, ENGIN GÜNDÜZ
DENİZ MEHMET GÜRSOY, TURGUT
DERYA ŞENSOY, RIDVAN
EMRE PAKSOY, MEHMET
ERDOĞAN SOYSAL, MEHMET EMİN
FAİK SOYLU, HAYRETTIN
FERİT SOYLU, MEHMET
FERUDUN VASFİ ULUSOY, AKI EKREM
FUAT ALTINSOY, ALI
GÖKALP SOYKAM,
GÜNDÜZ ATASOYLU, OMER
HAKAN KÖKSOY, MUSTAFA YAŞAR
HALUK SOYUER, ZEYNEL
HÜSNÜ CAN DİNÇSOY, YAVUZ
İSKENDER DOĞUSOY, LATIF
İSMAİL BURAK SOYSAL, SEZER
İSMAİL DOĞAN GÜRSOY, AHMET HAMDI
İSMAİL TAYFUN ULUSOY, AHMET HULUSI
İZZET ÖNSOY, CAVIT
KAAN KÖKSOY, MUSTAFA YAŞAR
KAAN SOYAK, CETIN
KADİR BURAK SÜRENSOY, HÜSEYİN MÜMTAZ
KAMİL AKSOY, REFIK
KEREM ÖZSOY, KORKUT
LUTFİ SOYUPAK, ALİ KAYHAN
M. KEMAL OZANSOY, MEHMET GAVSİ
MEHMEDİ İLKER BERKSOY, ABDULKADIR
MEHMET BİLGİNSOY, ABDULLAH
MEHMET CEM ÖZSOY, HALUK
MEHMET ÇELEBİSOY, HIKMET
MEHMET ERGİN SOYARSLAN, ISMSIL
MEHMET SOYALP, AHMET
MERT SOYDİNÇ, VEDAT YASAR
METİN SOYDAŞ, SAKIR
MEVLÜT TÜRKSOY, MUAMMER
MUAMMER ÜNLÜSOY, VELI
MURAT ALP ATASOY, AVARKAN
MURAT ARISOY, ŞEVKET
MUSTAFA DOĞRUSOY, ORHAN
MUSTAFA ERCAN ŞERİFSOY, OSMAN NURI
MUSTAFA SABİH ATASOY, ARIF HIKMET
NAŞİT BURAK SÜSOY, YENER
NAZIM GÜMÜŞSOY, SABRI
NİHAT SOYTAŞ, OSMAN
NÜZHET YEŞİLSOY, ISMET
O.METİN SOYARSLAN, ISMAIL
174
OKAN SOYSAL, ERDOĞAN
POLAT SOYER, AHMET TURGUT
RIZA İHSAN KUTLUSOY, FUAT
RIZA NOYAN SOYAK, ÇETIN
SAFFET SELİM BALCISOY
TANJU KAYNARSOY,
ÜMİT BALCISOY, SAFFET
V.HALUK DEMİRSOY, VEDAT
VEDAT SAYINSOY, M.BAKI
VELİ ÜNLÜSOY, HASAN
YALÇIN ŞANLISOY, KADRI
YAVUZ ERKİNSOY, FAHRETTIN
ZÜHTÜ SARISOY, TAHİR
ABDULLAH AZMİ KELEMCİSOY, FAHRETTIN NECDE
AHMET CENGİZ TOKSOY, HÜSAMETTIN
AHMET ÇAKIRSOY, ISMAIL
ALİ SAFİ YİĞİTSOY, ABDULHALIM
M.BERKAY ERCANLI, OSMAN
MAİR BERK, LEON
MEHMET ÖZKAN AYBERK, ALI ULVI
MEHMET UFUK BERK, ORHAN
MEHMET ZAFER BERKMAN, NEVZAT ZIHNI
MERT BERKALP, ERGÜN
MERT CANBERK, YILDIRIM
METE BERKİ, OMER
N. BERKHAN ÇELEN, KUTER
N.BERKANT KURU, ERDOGAN
NECAT İSBERK, AHMET
NİHAT BERKER, FAHIR
OĞUZ BERKOL, FERAMUZ
OĞUZ ERKAN BERKSUN, AHMET
OSMAN BERKİN AYDOĞMUŞ, HUSEYIN CAHIT
OSMAN DOĞAN ERBERK, KANDEMIR
OSMAN TÜREV BERKİ, MUSTAFA AYDIN
ÖMER BERK, ALI IHSAN
ÖZKAN BERKAN, ALI SUAT
SAVAŞ AYBERK, HUSEYIN
ŞAMİL GÖKBERK, FIKRET
ŞEVKİ BERK BABİLA
TURAN K. BERKİ, AKIF GUNEY
VOLKAN GÜDEBERK, SABRI
YAMAÇ BERKİ, SAMI
YILDIRIM BERKOL, SELIM
ZEKİ BERK, RIFAT
AHMET BERK AKYÜZ, M.VAHDETTIN
AHMET BERKER, SIRET
AHMET HİLMİ BERK, NAIM
AHMET VAKUR BERKER, HALUK BÜLENT
175
ALİ BERK ÇAVUŞOĞLU, NURİ ÖNDER
ALİ FAHİR BERKER, MURTAZA NIHAT
ALİ FUAT KALYONCU, BERKI Ö.
ALİ KAAN BERKKAN, OKTAY
ARGUN BERKER, AZIZ
ARİF BİRDİNÇ, BERKI
AYKAN CANBERK, MUSTAFA
BARKIN BERK, GÜVEN
BEDİİ BERKTİN, M.VECDI
BEHZAT BERKİN SALANCI, M.NEVZAT
BERK ALPAY, KADİR
BERK APAK, MEHMET
BERK ARBİL, EROL
BERK CANTİMUR, MEMET
BERK HAMİT EKŞİOĞLU, UĞUR
BERK TUZLACI, ERKAN
BERK YÜKSEL, BİLGİN
BERKANT YEKELER, KADIR
BERKER TELEK, İSMAIL HAKKI
BERKUT TARHAN, BERTAN
C.BERKİN ARIKAN, USTUN
CEMAL BERK TEMUROĞLU, YALÇIN AYTAÇ
DAVUT BERKER, MOIZ
EDİP ORAL BERKAY, ISMAIL HAKKI
EMİN BERKOL, ALI
ENGİN BERKER, FAIK
ERCAN ERBERK, OSMAN DOĞAN
ERGİN TANBERK, LUTFI
ERGÜN BERKALP, HASAN
FAHRİ BERK GÜRSEL, KONUR
FUAT BERKAY ERDEM, MUZAFFER
GÖKÇER BERKE, TAMER
GÖKHAN BERKER, AYHAN
H. ENDER BERKE, GALIP KEMAL
H.BERKHAN SAVAŞÇIN, DEMIR
H.MELİH BERKAY, MEHMET NACI
HALDUN OSMAN BERKİN, ILHAN NAZMI
İBRAHİM BERK BELLAZ, SÜLEYMAN
KADİR BERK, AHMET
KAMİL BERK, KENAN
UĞUR BERKÖZ, TURHAN
(Bu liste sadece örneklendirmek amacı ile konulmuştur. Bütün Sabetaycı Masonlar bu listede
değildir. Ayrıca kullandıkları şifreli ekler sadece bunlarla sınırlı değildir. Bunların şifreleme
teknikleri, sırları ve akrabalık bağlarını daha ayrıntılı öğrenmek için
www.sabetayistlik.blogspot.com adresine bakılabilir.)
176

Benzer belgeler