Lepistes Üretmek

Transkript

Lepistes Üretmek
Yıl:1 • Sayı:6 • MAYIS / HAZİRAN 2011 • Fiyatı: 4 TL
İKİ AYDA BİR YAYINLANAN AKVARYUM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
Balıkların Evimize Yolculuğu
Algae Eater Blenny
Cyphotilapia Frontosa
Lepistes Üretmek
Akvaryumdaki Pamuk Tarlası
İmdaat Tankımı Yosun Bastı
Kapak forma-6.indd 1
Kapak foto: Alper Tülek
Bitki Akvaryumuna Giriş
04.05.2011 01:46
İçindekiler
6
Balıkların Evimize Yolculuğu
Bitki Akvaryumuna Giriş - II
16
10
İmdaat Tankımı Yosun Bastı - Fosfat
Algae Eater Blenny
26
Cyphotilapia Frontosa
Lepistes Üretmek
46
22
36
Akvaryumdaki Pamuk Tarlası
ADist 2011
56
52
Bulmaca
Sahibi: Güney Film Yapım Basım Ltd. adına Direnç Kıymaç
Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Alper Tülek
Görsel Tasarım: Şeref Kartal
Editör: Özge Özdemir
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Reklam için başvuru: Alper Tülek 0532 620 49 47
Yazarlar: İsa Aydın, Gökçe Göktan,
İl Bilge Aslıhan Okumuş, Selim Özadar, Talip Devrim Özgen, Gültekin Sabana, Davut Şems, Ali Ulvi Tekgüç, Hakan Toğuç, Ümit Uğur Tunç, Ergün Tunçkıran,
Refet Ali Yalçın, Deniz Şişman, Umut Gülengümüş, Ahmet Kadir Şanlı
Akvaryum Plus Dergisinde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, ilanların
sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Duatepe mh. Avukat cd. Şahmerdan sk. No: 2/36 Şişli - İstanbul Tel: 0212. 279 23 48
Baskı: Matsa Basımevi
Web: www.akvaryumplus.com
e-mail: bilgi@ akvaryumplus.com
Merhaba sevgili akvarist dostlar,
Bu sayımızla beraber güzel bir yılı geride bıraktık.
Dolu dolu tam altı sayıyı sizlerin beğenisine sunduk. Sizlerden gelen istekler doğrultusunda tüm
akvaristlere; tatlı su – tuzlu su, bitkili – balık, mercan – balık ve paladaryum konularında hem yeni
başlayanlara hem de uzman akvaristlere göre makaleler yayınlamaya çalıştık. Ayrıca ülkemizdeki
birçok güzel tankı tanıtmaya çalıştık. Ve yine sizlerin tanklarınızı tanıtmaya devam edeceğiz. Bu konuda sizlerin bizimle iletişime geçmenizi bekliyoruz. Bu sayımızda sizlerden gelen talepler üzerine Ciklet balıklarına da yer vermeye başlayacağız. Bundan sonraki yıllarda da yine aynı çizgimizi
korumaya çalışacağız. Tüm bu makalelerde emeği geçen tüm dostlarıma ve Akvaristler Derneğine
çok teşekkür ederim.
Nice yıllara Akvaryum Plus dergisi okuyucularına,
Hoşça kalın.
A. Alper TÜLEK
4
Fotoğraflar: Batur Ustabaşıoğlu
Refet Ali Yalçın
Balıkların
Evimize Yolculuğu
Balıklarımız ile ilk tanıştığımız yerler akvaryumcular oluyor. Peki balıklarımız
bizlere gelmeden önce hangi yolculuklardan geçiyor, nereden geliyor? Bu yazıda
bu soruların cevaplarını ararken hiç görmediğimiz yerleri görüp, ilginç şeyler
okuyacağız.
Balıklarımız öncelikle;
Çiftlik denilen üretim bölgelerinde üretilmiş
olan balıklar; toprak veya beton havuzlaradan
yakalanarak torba içine alınmaktadır.
Burdan çiflikte bulunan karantina tanklarına
alınmaktadırlar. (Tedavi veya karantina zamanı)
Karantina tanklarından sayılarak tekrar paketlenerek aracı tabir edilen firmalara veya yerel balık pazarlarına satışa gitmektedir.
Balık pazarlarına gelen balıklar satın alınarak
aracılara gelmekte veya direkt aracılara gelen
balıklar aracılarda bulunan akvaryumlara karantina, sayım, kalite kontrol veya aklınıza ne gelirse
onun için konularak bekletilmektedirler.
İthalatçıdan gelen siparişlere göre aracılara
siparişler doğrultusunda ihracat zamanına göre
balıkları hazırlayarak torbalarlar ve strofor kutulara yerleştirirler. Eğer gideceği yerde hava soğuksa heatpack adı verilen cep sobalarından strofor
içine 1 veya 2 adet konulur. Bölge sıcak ise soğuk
donmuş su torbasıda eklenmektedir. Bu olaylar
6
balıkların tamamen yaşam şartları düşünelerek
hareket edilerek yapılmaktadır. Balıkların canlı ve
sağlam olarak yerlerine ulaşması en önemli olaydır. Zira kimse ihraç ettiği veya ithal ettiği canlının veya satın aldığı canlının ölmesini istemez ve
bu iyi bir durum olamaz.
Aracının kutulara koyduğu balıklar hava limanına gönderilir.
Uçak balıkları güvenlik gereği 5-6 saat önce
kabul eder.
Uçak havalanır ve Türkiye’ye varır. (Bu durum
ülkeye ve hava şartlarına göre 3-5 saat ile 12-13
saate kadar sürer.)
Türkiye’ye ulaşan canlılar ilgili gümrük prosedüründen sonra; uçaktan çıkması, özet beyan
alınması, vergilerin ödenmesi ve gerekli kontrollerin yapılarak ithalatçıya teslim edilmesi (Bu
prosedür dünya standartlarına göre en uzun olanıdır. Yaklaşık 5-6 saat arasıdır.) Yurt dışında 1 saat
bilemediniz 2 saati geçmez bir çok yerde yarım
saat 45 dakikadır.
Bundan sonra balıklar toptancıya ulaşır ve balıklar açılmaya başlanır ve akvaryumlara yerleştirmeye başlanır.
Toptancı akvaryumlarda gerekli önlemleri
alarak akvaryumculara satışa başlar.
Akvaryumcu sizler için akvaryumlarına balık
çeşitlerini yerleştirir.
Ve yeni bir başlangıç amatör kişiler kendileri
için balıklarını seçerek mutluluğa ulaşırlar.
Akvaryumculardaki balıkların bir çoğu yurt dışından ithal edilmekte, belli bir miktarı ise Türkiye’de
üretilmektedir. Öncelikle ithal balıklar üzerine incelemeler yapalım. Balıkların ithal olarak gelmesinin en büyük nedeni üretim şartlarının sıcak
iklimde daha düşük maliyette olmasındandır.
Özellikle Tayland, Singapur, Endonezya, Malezya,
Çin vs. gibi ülkelerde ılıman iklim ve zengin tatlı su kaynakları, düşük işçi ücretiyle beraber balık
üretimi için çok uygun bir ortam barındırmaktadır. Uzakdoğuda üreticiler belli başları türler üzerine yoğunlaşırlar. Örneğin kimi üreticiler afrika
cichlidleri, kimileri tetra grubu, kimisi de japon
balığı türleri üzerine uzmanlaşıp bu türleri üretirler. Büyük toplayıcı firmalar bu üreticiler ile anlaşıp balıklarını alır ve geniş seçenek barındıran
tür listesi oluştururlar. Türkiye’deki ithalatçı firmalar belli başlı büyük aracı firmalardan ithalat yapıp getirttikleri balıkları akvaryumcu ve/veya ara
toptancılara sunarlar.
Canlı fiyatları pek çok canlı için uygun olmasına
rağmen, balıkların en kısa sürede taşınması için
en pahallı kargo olan uçak kargosuyla taşındığından ve taşınan şey sadece balık değil ciddi ağırlıkta olan su olduğundan en yüksek maliyet taşıma maliyetindedir. Üstelik taşıma maliyeti ve balık maliyeti üzerinin her gramının üzerine
%84’lük genel toplam gümrük vergisi de eklenince balık fiyatları ciddi olarak artmaktadır. Büyük balıkların pahalı olmasının nedeni fazla su ile
gelmeleridir.
Koyun can derdinde, kasap et derdinde misali, bu
maddi yükler dışında bir de balıkların taşınırken
yaşadığı kayıplar vardır. Taşıma maliyetini düşürmek için balıkların gönderildiği poşete balık başına su miktarına ayar çekilerek konulur. Bir sorun
olmaması ve suyun kirlenmemesi için de balıklar
7
kısa bir süre aç bırakılır hatta bazen suya yatıştırıcı veya tatlı suda yaşayan canlılar için anestezik
madde konularak vücut aktiviteleri iyice yavaşlatılır. Sudaki oksijen oranını azalmasının ve amonyağın artmasının yanında mevsimin durumuna
göre su olması gereken soğuk ya da sıcak olabilir. Bu nedenle gelen balıkları kolileri işin uzmanları tarafından açılır ve balıklar türleri, boyları ve
poşetteki durumlarına bakılarak uygun methodlarla konulacakları akvaryumun suyuna alıştırılırlar. Bu süre içerisinde hem vakit kaybetmemek
için oldukça çabuk olunur hem de zamanında
müdahale edebilmek için balıklar ve akvaryumlar oldukça dikkatli izlenir. Bu süreçte genellikle
fazla balık kaybı yaşanmaz zira balık gönderimini yapan yer ve balıkları açan yerler bu konuda
oldukça deneyimli kişiler ve deneyimli kişiler ile
birlikte çalışmaktadırlar.
Balıkların bazıları insan eli altında kolaylıkla üretilebilse de, deniz balıklarının çok büyük bir kısmı,
tatlı su balıklarının ise küçük bir kısmı doğadan
toplanarak satılmaktadır. Özellikle deniz balıklarının yakalanması ciddi bir problemdir. Kolaylık olması açısından balıklar siyanür ile bayıltılarak yakalanmakta ve bu balıkların bir kısmı bizlere geldikten bir süre sonra organ yetmezliği nedeniyle ölmektedir veya ağ ve kepçe ile yakalanmakta ve bu balıklarda çok sağlıklı olmaktadırlar ve toptancılarda özellikle bu tip avcılık yapan
firmalarla çalışmak istememektedirler zira kimse balık öldürmek istemez. Bu nedenle toptancılar MAC sertifikalı yerlerle çalışmak istemektedirler veya siyanür kullanılmadığını bildikleri ülkelerden alışveriş yapmaya çalışmaktadırlar. Deniz balıkları daha hassas olduklarından dolayı yakalandıktan sonra akvaryuma alıştırma süreleri
8
uzundur. Toptancılarda deniz balıkları bu nedenle daha uzun sürede akvaryumlara salıverilirler
zira tuz yoğunluğu, pH farkları, sıcaklık değişimleri, ortam değişimi gibi vs.. sorunlardan dolayı
balıkların kendilerine gelmeleri daha uzun sürmektedir. Uzak doğudan gelen vahşi yakalanan
balıklar çevre okyanus veya göllerden yakalanmışsa fiyatları normal oluyor ancak örneğin Flame Angel ya da Altum Melek gibi Amerika’dan
ithal edilip tekrar ihraç edilen türlerse fiyat ne yazık ki yüksek oluyor.
Vahşi yakalanan balıklara F0, tankta üretilmiş vahşi
yavrularına ise F1 denilir. F0 Tatlı su balıkları genellikle özel türlerdir. Bu özel türler üretimi zor
olan ve/veya piyasada bulunan ancak türünün
saf örneğine sık rastlanmayan türlerdir.
Uzakdoğu dışında avrupa ülkelerinden de ülkemize kimi zaman balık gelmektedir ancak yüksek
maliyetler sebebiyle ne yazık ki avrupa ülkelerinden yüksek miktarlarda düzenli ithalat yapılamamaktadır. Mesafe daha yakın ve vergiler daha az
olmasına rağmen yüksek işçi masrafı nedeniyle Avrupa’daki balıkların maliyeti uzakdoğudaki türdeşlerine nazaran pahalı olmakta ve tercih
edilmemektedirler.
Ülkemizdeki üretim seviyesinin düşük olmasının en
büyük nedeni yüksek elektrik ücretidir. Su çok yoğun bir maddedir ve havaya nazaran onu sıcak
tutmak çok daha maliyetlidir. Akvaryumlarda bakılan balıkların büyük çoğunluğunun 26 ºC derece civarında yaşayan tropikal balıklar olması nedeniyle kışları soğuk geçen kuzey bölgelerimizde üretim yapmak zordur. Türkiye’de satılan balık miktarını karşılayabilmek kapalı üretimhanelerle mümkün değildir. Özellikle açık alan gerektiren büyük çaplı balık büyütme havuzları düşünüldüğünde sadece kışları ılıman geçen bölgelerimizde bunun mümkün olduğunu görebiliyoruz. Ege ve Akdeniz bölgesinde bu şekilde büyük
üretim tesisleri mevcuttur, aynı zamanda pek çok
küçük çaplı üretimhanede mevcuttur ancak tür
çeşitliliği ve üretim sayısı açısından Türkiye ihtiyacını karşılamaktan oldukça uzaktır. Eğer ithalat olmasa Türkiye’deki balıklar perakendeciler için ancak 1 ay içinde tüketilir ve bunun sonucu hiç istenmeyen karaborsa oluşabilir. Bu nedenden dolayı ithalatın devlet düzeyinde azaltılması isteniyorsa Türkiye’deki üretimlerin çoğaltılmasına olanak verilmesi veya vergi oranlarının Avrupada’ki
düzeyle olan %5-%20 aralığına çekilmesine
gerek vardır. Eğer Avrupa birliğine girmiş bir
Türkiye’de yaşıyor olsaydık şu anki balık fiyatları yaklaşık olarak %50 aşağıya gelmesi içten bile
değildir. Türkiye’de akvaryum veya pet sektörü genel olarak genç yaştaki insanlara sorumluk aşılayan bir hobi olarak değilde genel olarak SORUNLU BİR SEKTÖR olarak görülmektedir. Dünya’da pet sektörü insanları rahatlatan ve
sorumluluk aşılayan bir gözle görülmektedir.
23
Fotoğraflar : Mustafa Erdogar
Mustafa Erdoğar
Bitki akvaryumuna giriş II
Geçtiğimiz sayıda başladığım, bitki akvaryumu sistemleri ile ilgili elemanları
tanımaya devam ediyoruz.
Gübreler
Bitkilerin hayatlarını devam ettirebilmeleri ve sağlıklı gelişimleri ışık ve karbondioksit dışında ortamdan elde edecekleri besinlere de bağlıdır.
Bitkiler besinlerini kökleri ve yaprakları vasıtasıyla ortamdan alırlar. Dolayısıyla bitkilerin dikili olacağı tabanda ve yapraklarının içinde bulunduğu
su ortamında yeterli besin bulundurulması gerekir. Bu besinler gübreler vasıtasıyla tanka eklenir. Taban için besin içerikli kumlar, tablet ya da
misket gübreler, su içinse sıvı gübreler kullanılmaktadır. Tabanda kullanılacak gübreler genel
içerikli gübrelerdir. Su için kullanılacak sıvı gübrelerse low- tech tanklar için genel içerikli gübreler (veya mikro element gübreleri) ve potasyum
gübreleridir.
Gübre alırken iyi araştırıp içeriğine ve markasına
güvenilen ürünlerin alınması önemlidir. Kalitesiz, uygun olmayan içeriğe sahip, bozulmuş, son
kullanma tarihi geçmiş ürünlerin kullanımı sağlıksız bitkiler, yosun sorunları gibi birçok problemi de beraberinde getirir.
10
Diğer malzemeler
Bundan önce belirtilen malzemeler dışında tedarik edilmesi gereken diğer malzemeleri şöyle sıralayabiliriz:
Işıklandırmanın otomatik açılıp kapanması için
elektrikçilerden alınabilecek bir adet “timer (zamanlayıcı)”.
Orta güçte ve sessiz çalışan bir hava motoru.
Hacmi bilinen temiz bir kova veya bidon (akvaryumun “net su hacmini” belirlemek için kullanılacaktır; net su hacmini bilmek; gübreleme ve alınabilecek balık miktarını belirlemede oldukça
önem taşır).
Tank ölçülerine uygun bir adet arka fon. (Düz
renkler olmasını öneririm; siyah, mavi, beyaz
gibi)
Tankın litre hacmine yakın (ama fazla) watt gücünde kaliteli bir adet ısıtıcı.
Sıcaklığı okuyabilmek için bir adet su içi termometre (her termometre malesef doğru ölçüm
yapmıyor, tavsiye edilen bir markanın termometresi olması iyi olur)
Dış filtre malzemesi olarak, seramik boncuk, sünger, biyolojik malzeme, karbon ve elyaf (eğer dış
filtrede hazır olarak yoksa veya herhangi biri eksikse).
Sıvı gübre, su hazırlayıcı gibi kimyasalların ince
ayarlı eklenebilmesi için eczanelerden alınabilecek çeşitli boyutta enjektörler.
Bir adet yeterli miktarda su hazırlayıcı.
Yeterli miktarda sıvı bakteri kültürü. Bakteri kültürünün en az 5-6 gün kullanılacağı düşünülerek
yeterli miktarda alındığından emin olunmalıdır.
Dezenfeksiyon için kullanılmak üzere eczanelerden alınabilecek kimyasallar. (Ben “Perhidrol” kullanıyorum (oksijenli suyun 10 kat yoğun halidir).
Bu ürünün kullanım şeklinden kurulum bölümünde bahsedeceğim.)
Dekorasyon için taş, kaya, kökler vs. Özellikle taş
ve kaya seçiminde kumda olduğu gibi suya salınım yapmamasına dikkat edilmesi uygundur.
Ancak az miktarda kullanım söz konusu ise ciddi
sorun olmayacaktır.
Bunlar dışında hobide sık kullanılan bildiğimiz
malzemeler: Sifon, hortum, leğen, kova, cam silmek için sünger vs. Burada önemli olan kullanılacak malzemelerin ev temizliği vs. için değil sadece akvaryum için kullanıyor olmak gerektiğidir.
Bitkiler
Low-tech olarak ele aldığım bu sisteme uygun
olarak ve başlangıç için bakımı kolay, orta seviye ışıkla yetinebilen ve CO2 ihtiyacı fazla olmayan bitkilerin seçilmesi uygun olacaktır. Aşağıda
bu özelliklere sahip, hali hazırda ülkemizde satışı
olan türlerden oluşan bir liste yaptım.
Anubias afzelii
Anubias barteri
Anubias barteri coffeefolia”
Anubias barteri var. Angustifolia
Anubias barteri var. Caladiifolia
Anubias barteri var. Nana
Anubias gigantea
Egeria densa
Lemna minor
Limnobium laevigatum
Microsorum pteropus
Microsorum pteropus ‘Tropica
Microsorum pteropus ‘Undulata
Microsorum pteropus Narrow”
Microsorum pteropus Windelov
Pistia stratiotes
Vesicularia dubyana
Başlangıçta yukarıdaki bitkilerden seçim yapar, biraz tecrübe kazanıldıktan sonra sistemde bir değişiklik yapmadan aşağıdaki bitkilerde seçim listesine dahil edilebilir.
Aponogeton crispus
Aponogeton longiplumulosus
Bacopa monnieri
Bolbitis heudelotii
Cladophora aegagropila
Crinum calamistratum
Crinum natans
Crinum thaianum
Cryptocoryne balansae (crispatula)
Cryptocoryne beckettii (petchii)
Cryptocoryne blassii
Cryptocoryne undulata
Cryptocoryne undulata broad leaves”
Cryptocoryne wendtii (brown)
Cryptocoryne wendtii (green)
Cryptocoryne wendtii Mi Oya
Cryptocoryne wendtii Tropica
Cryptocoryne x willisii
Echinodorus grandiflorus ssp.aureus
Echinodorus horemanii ‘red’
11
Echinodorus parviflorus ‘Tropica’
Echinodorus ‘Rose’
Echinodorus uruguayensis
Hydrocotyle leucocephala
Listedeki Latince isimler internette aratılarak haklarında bilgi edinilebilir, fotoğrafları görülebilir.
Cardinia japonica
Not: Bu listede olmayan uygun başka türlerde olabilir. Ya da bu listede olup aslında çokta uygun
olmadığı tecrübe edilmiş türlerde. Tüm türleri
tecrübe etmediğim için kaynaklardaki bilgilere
dayanarak yazdıklarım oldu.
12
Bitki seçerken bitkinin ulaşacağı maksimum boyutun dikkate alınması önemlidir. Aksi halde akvaryuma sığmayabilir ya da çok küçük gelebilir.
Balıklar
Bitki akvaryumunda bakılabilecek birçok canlı (balık ve omurgasızlar) vardır. Bunları öncelikle yosun yiyenler ve yemeyenler olarak ikiye ayırmak
uygun olur:
Yosun yiyen canlılar bitki akvaryumlarının vazgeçilmezleridir. En iyi sistemle kurulmuş ve bakıma
sahip bitki akvaryumlarında bile azda olsa yosun bulunur. Yosunlarında kendi aralarında birçok farklı türü olup farklı nedenlerle ortaya çıkarlar ve farklı etkilere sahiptirler. Genel olarak görüntü kirliliği ve bitkilere zarar vermeleri gibi dezavantajları nedeniyle istenmezler. Yosun yiyen
canlılar, yosunların azaltılması ve kontrol altında
tutulmasında önemli bir rol üstlenirler. Bu canlıların birçok farklı türü olsa da bu konuda öncelikli iki tür önereceğim:
Crossocheilus siamensis
Otocinclus affinis
Cardinia japonica (amano karidesi)
Otocinclus affinis veya Otocinclus vestitus
(Oto-cat)
Bunlar dışında özellikle bazı yosun türleri için
Crossocheilus siamensis (SAE - Siamase Algae
Eater) önerebilirim. Yalnız bu balık yavru olarak
alınmalı ve mümkün olduğunca yem yemesinden kaçınılmalıdır. Ayrıca alırken vücut yapısına
ve özelliklerine dikkat edilmelidir zira görünüm
olarak ona çok benzeyen ancak onun yapacağı
işi yapamayacak farklı türler bulunmaktadır.
Alınabilecek diğer bazı yosun yiyen türler:
Neocaridina denticulata (Kiraz karides)
Ancistrus sp. (Cüce, boynuzlu vatoz)
Yosun yiyenler dışında beslenebilecek türlere gelirsek;
13
Önceden fazla balık tecrübesi olmayanlar için bakımı kolay, bitkilere fazla zarar vermeyecek türler olmasına dikkat edilmelidir. Örneğin plati gibi bazı
canlı doğuran türleri olabilir. Burada önemli olan
canlı doğuranların kısa sürede çoğalacaklarını düşünerek bu türlerin sadece erkeklerini beslemenin
veya yavruları bir süre sonra tanktan uzaklaştırmanın gerektiğidir. Aksi halde çoğalan balık sayısı nedeniyle akvaryumdaki dengeler alt üst olabilir ve
birçok sorun baş gösterebilir.
Kısa bir süre sonra (biraz tecrübe edinince) veya zaten tecrübesi olanlar için yine bitkilere zarar vermeyecek ama bakımı biraz daha zor balıklara geçilebilir.
Bunlardan ilk önerebileceğim bitki akvaryumlarının
favori balıkları olan sürü balıklarıdır. Sürü balıkları olarak örneğin tetra ve rasbora türlerinden seçim yapılabilir.
Ayrıca belli boyutlarda olan (örneğin en az 50 cm
yüksekliğe sahip) tanklar için melek balıkları gibi
daha büyük balıklarında beslenmesi söz konusu
olabilir.
Tanka yüklenecek balık miktarı:
Tankta bulunan balıklar, yemleme ve dışkılama nedeniyle ortama bir organik yük getirirler. Bu organik yükün ortamdaki bitkiler, bakteriler ve yapılan bakım ile dengeli olması gerekir. Fazla organik
yük, balık ölümlerinden yosun problemlerine kadar birçok sorun baş gösterebilir.
Bu nedenle tank boyut ve hacmine, filtrelemeye,
bitki yoğunluğuna ve yapılan bakıma bağlı olarak balık türü ve sayılarının belirlenmesi oldukça
önem taşır.
14
Her balığın ihtiyaçları farklıdır. Örneğin cichlid balıkları tabanda yeterli alan isterler. Genelde türlere göre gereken alan miktarları belirlenmiştir.
Melek gibi büyük balıklar yeterince yüzme alanı
ve yüksek tanklar isterler. Sürü balıkları yine yeterince yüzme alanı ister vs. Aynı şekilde her balık türünün bakılması gereken minimum sayıları,
erkek dişi oranları vardır. Balık profilleri incelendiğinde tüm bu bilgilere ulaşılabilir. Bu konular
çözüldükten sonra geriye tankın hacmine göre
en fazla kaç balık alınabilir sorusu kaldığında, bunun için kabaca da olsa litre su hacmi ile balık
miktarlarını ilişkilendiren, kendi kullandığım bir
formülü verebilirim:
Balık boyu (cm)xT= gereken hacim (litre)
Burada “T” bir sabit olup balık boyuna göre
aşağıdaki değerleri almaktadır.
1-5 cm arası erişkin boya sahip balıklar için.....1.0
6-10 cm..................................................................................1.5
11-15 cm...............................................................................2.0
16-20 cm...............................................................................2.5
...... artarak devam ettirilebilir.
Örnek verecek olursak:
Bir neon tetranın maksimum boyu 3 cm ise T sabiti 1 değerini alacaktır. Bunları formülde yerine
koyarsak:
3x1 = 3 lt (bir neon için gereken su hacmi)
Başka bir örnek:
Aynı şekilde bir melek balığını düşünelim. Yaklaşık
erişkin boyu 15 cm olacaktır. Yani T=2
15x2 = 30 lt (bir adet melek balığı için gereken
su hacmi)
Bitki akvaryumlarında kullanılan malzeme ve canlılarla ilgili elemanlarımız burada sona eriyor. Bir sonraki sayıda kurulum ve bakım konularını işleyerek yazımı sonlandıracağım.
Evimdeki Resif
Gökçe Ali Göktan
İmdaat
Tankımı
Yosun Bastı
Fosfat
“Tankımı yosun bastı, mercanlarım büyümüyor, SPS lerim poliplerini açmıyor,
mercanlarım ölmeye başladı; nedendir, bu durumu düzeltme için ne yapmam lazım?”,
gibi soruları pek çoğumuz çeşitli platformlarda sormuş ve sebeplerini tartışmışızdır.
Genelde bu durumların suçlusunun fosfat olduğu kanaatine varmışızdır. Pek çok
durumda da suçlu gerçekten fosfattır. Peki nedir bu fosfat? Onu bu kadar rahatsız
edici yapan nedir ? Resiflerimize nasıl girer? Bu canavardan nasıl kurtuluruz? Fosfat
olmazsa resiflerimizdeki hayat daha mı güzel olacaktır? Tüm bunları, kimya bilmek
zorunda olmayan bir hobicinin anlayabileceği yalınlıkta anlatmaya çalışacağım.
Kimya kitabını açıp “yahu neymiş bu fosfat” diye kitabı karıştırmaya başlayınca, karşımıza ilk çıkan
şey fosfor atomunun canlıların yapı taşlarından
biri olduğudur. Fosfor canlı ve cansız sistemlerde fosfat olarak bulunur. Yaşayan her canlıda bulunduğu gibi, insan vücüdunda da kalsiyumdan
sonra en fazla bulunan kimyasal elementtir. Hal
böyle olunca, resiflerimizde de bulunması kaçınılmazdır. Genelde de olması gereken değerden fazla bulunur ve iki önemli soruna yol açar.
Birincisi, fazla fosfat yosunlar için güzel bir besin
kaynağıdır ve yosun oluşumunu artırır. İkinci sorun ise, fazla fosfat kalsifikasyonu engellediği için
mercanların büyümesini engeller ve bazen öl16
melerine bile sebep olabilir. Bu iki durum da canımızı fazlasıyla sıkmaya yeter de artar. Fosfatın
yükselişi önlenemez değildir ve kontrol altına alınabilir. Bunu yapmanın birden fazla yöntemi var
ve bu makalemin içinde bu yöntemleri tek tek
açıklayacağım. Bunu yapmadan önce fosfatla ilgili daha fazla şey bilmemizde fayda var.
Fosfor tuzlu suda iki ayrı formda bulunur. Organik
ve inorganik fosfat. İnorganik olanı bizim için ciddi problemlere yol açanıdır. Fosfat testiyle ölçtüğümüz de inorganik fosfattır. Organik fosfat ise
inorganik fosfattan daha komplike ve pek çok
formda bulunabilir.
İnorganik fosfat: Tuzlu suda bulunan en basit fosfat formu inorganik fosfattır. Okyanuslarda bölgeden bölgeye, çeşitli derinliklerde ve gün içinde zaman zaman oranı değişmektedir. Yüzeye
yakın sularda, derin sulara oranla daha az bulunmaktadır. Resif tanklarımızda kendimize baz almamız gereken değer 0,03 ppm den fazla olmamalıdır. Özellikle uzun süre fazla fosfata maruz kalmış canlı kaya ve kum, zaman içinde suya
sürekli fosfat salınımı yapabilirler. Bu yüzden resif tanklarında fosfattan ve dolayısıyla yosundan
kurtulmak çok zorlaşır ve fosfattan kurtulma prosesi uzun zaman alabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, fosfatı ciddi anlamda önemsemek gerekir. Yeni tank kurulumlarında en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri de fazla fosfatın sistemden uzaklaştırılması için gereken önlemlerin
planlanması ve aksatılmamasıdır.
Organik fosfat: Organik fosfat tuzlu suda pek çok
formda bulunabilir. İnorganik fosfata göre daha
karmaşıktır. Birçok biokimyasal, fosfor içerir. DNA
molekülleri ve pek çok protein de fosfat içermektedir. Fosfat bu moleküllere bağlı bir şekilde bulunmaktadır. Uzun süre bağlı kalabilmesine rağmen bazı durumlarda çözünüp inorganik forma
girebilir.
Fosfat tanklarımıza pek çok şekilde girmektedir.
Kullanmakta olduğumuz yemler, donmuş yemler, çiğ yemler, fosfat içermektedir. Hatta eğer
kullanıyorsak çeşme suyu da fosfat içerebilir. Kalsiyum ve alkalinite artırmak için kullanılan bazı
yöntemler de fosfatın sisteme girmesine sebebiyet verir. Doğal olarak hepimiz canlılarımızı beslemek için bu yemleri kullanmaktayız. Pek çok
kez de “ben cılız balık sevmem, şöyle etli butlu
olsun” diyerek yemlemeyi de fazla fazla yaparız.
Bu da bize yol, su, elektrik olarak değil, bol bol
fosfat olarak geri döner.
Fazla fosfatın zararlarını sayarken şunu da unutmamak gerekir. Mercanların gelişebilmeleri için fosfora ihtiyaçları vardır. Bir nevi gübre gibi düşünebiliriz. Balık olmayan resif tanklarında fosfor sıfırlanabilir. Bu durumda ya tanka balık ya da fosfor
eklemek gerekebilir. Aşırıya kaçmamak şartıyla
balık yemi güzel bir alternatiftir.
Buraya kadar tanklarımıza fosfatın nasıl girdiğini ve
ne gibi olmusuzluklara sebebiyet verdiğini kısaca anlatmaya çalıştım. Şimdi de tanklarımızdan
fosfatı nasıl çıkartabileceğimizi özetlemeye gay-
ret edeceğim.
Fosfattan kurtulma yolları:
1- İlk yöntem fosfatın yok edilmesini değil ama
çoğalmasına engel olmayı sağlıyor. Belki kimileri için yapması çok zor ama fevkalede önemli. İhtiyaç kadar yemleme yapmak. Beslediğimiz
balıkların pek çoğu doğada sürekli avlanmaktadır. Ancak bu her zaman yem bulabildikleri anlamına gelmez. Bu duruma adapte olmuşlar ve
uzun süre yem almadan hayatta kalmayı başarabilmektedirler. Balıklarımıza yem verirken günde
2-3 kez ve 1 dakika içinde tüketebilecekleri kadar yem vermek kafidir. Eğer donmuş yem kullanıyorsak yemi vermeden önce bir süre sudan geçirmek de, yemin içerdiği fosfatı azaltacaktır.
2- Refugium, mikro ve macro algler: Resif tankımıza bağlı bir refugium içinde barındırdığımız
mikro ve makro algler fosfat ile beslenirler. Bu
algleri besleyerek fosfattan ciddi oranlarda kurtulmak mümkündür. Mikro algler camda, kayada, kumda vs. her yerde olur. Refugiumun camlarını silmemek, kazımamak kafidir. Makro algler için en güzel alternatif Chaetomorpha türleridir. Budanmasına gerek yoktur ve çok dayanıklıdır. Bazı tür makro algleri (örn. Caulerpa) zaman
zaman budamak gereklidir. Budanmayan makro
algler aldıkları fosfatı ölmeye başlayınca suya tekrar salıverirler. Risk almak istemeyen akvarist için
en ideal makro alg Chaetomorpha olmalıdır.
3- Bakteriler: Bakteri popülasyonunu artırmak da
fosfattan kurtulmak için fevkalade etkili bir yöntemdir. Bunun için karbon kaynakları suya eklenir. Şeker, votka, sirke, ethanol vs. gibi karbon
kaynakları suya dozlanarak bakteri popülasyonunun artması hedeflenir. Karbon kaynaklarıy17
la beslenen bakteriler, sudaki nitrojen ve fosforu absorbe ederek yapı taşlarını/moleküllerini
(DNA, RNA) oluştururlar. Daha sonra bu bakteri
popülasyonu protein toplayıcı sayesinde sitemden atılır. Diğer bir bakteri yöntemi de kısa süre
önce kullanılmaya başlayan biopolimer yöntemidir. Bu yöntemde de, karbon kaynağı olan biopolimerlerle kapalı bir reaktör içinde bakteri popülasyonu artırılır. Bakteriler biopolimerlerle beslenerek çoğalır ve görevlerini yerine getirdikten
sonra protein toplayıcı sayesinde yine sistemden
uzaklaştırılır. Bütün bakteri yöntemlerinin en büyük riski bakteri patlaması yaşanması ve bir anda
ölen bakterilerin suya ciddi anlamda amonyak
vermesidir. Bu yüzden bakteri yöntemi kullanan
akvaristler çok dikkatli olmalı, dozajları aşmamalı
ve çok iyi çalışan bir protein toplayıcı kullanmalıdır. Doz aşılır veya protein toplayıcı yetersiz kalırsa sonuçlar üzücü olabilir.
4- Bağlayıcı medya kullanımı: Fosfatı sudan
uzaklaştırmak için fosfat bağlayıcı medya kullanımı da oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu tür
medyalar, sudaki inorganik fosfatı kendi yüzeylerine hapsetmek suretiyle sistemden uzaklaştırırlar. Bununla beraber inorganik fosfat kadar olmasa da organik fosfatı da hapsederler. Bir nevi süz-
18
geç görevi görürler diyebiliriz. Bir çoğumuz bu
medyaları kullanmışızdır. Bu medyaların doğru
kullanımı işe yaramakla beraber, özellikle değiştirilmeden uzun süre kullanımları çeşitli dezavantajlar yaratabilir. En yaygın kullanımı olan medyalar demir ve aluminyum bazlı medyalardır. Bu iki
medya türüne daha yakından göz atacak olursak;
Demir bazlı medya: Bu tür fosfat bağlayıcı medyaların kullanımı oldukça yaygındır. İçme suyu
ve atık su arıtımında çokça kullanılmaktadır. Tuzlu suda kullanımı da zaten bu vesileyle olmuştur.
Pek çok markanın demir bazlı ürünü ülkemizde
satılmaktadır. Kiremit veya siyah renkli olur. Partikulleri küçük ama partiküllerin iç yüzey alanı oldukça geniştir. Demir bazlı medya kullanılmadan
önce mutlaka RO su ile hafifçe çalkalanmalıdır.
Çalkalanmazsa tankınıza renk verebilir, çok ufak
partiküller tanka kaçabilir ve bu iki durum da sorun yaratabilir. Reaktor kullananlar medyayı reaktorun içine koyup, RO suyu reaktorun içindeki su
renksiz, şeffaf olana kadar reaktorun içinden suyu
akıtmak suretiyle bunu birkaç dakika içinde kolayca yapabilirler. Filitre torbası içinde kullananlar
da, torbanın içindeki medyayı sıkıp, ovalamadan
RO suyu üzerinden geçirmek suretiyle, akan su
renksiz, şeffaf olana kadar yavaşça çalkayabilirler.
Demir bazlı medya kullananların genelde iki konuda çekincesi olmalıdır. Medya suya demir salınımı
yapar mı ? Evet yapabilir. Ama bu salınım sorun
yaratacak düzeylerde olmaz. Demir salınımı kalsiyum karbonat çökelmesine sebep olabilir. Bunun olduğunu medyanın üzerinde veya yakınında gözle görmek mümkündür. Medyadan uzak
yerlerde göremezsiniz. Bu durum filitre torbasının gözeneklerinin ve reaktorun süngerlerinin tıkanmasına, reaktor motorunda çökelen kalsiyum
karbonatın birikmesi suretiyle motorun yanmasına bile sebebiyet verebilir. Bu gibi durumları engellemek için, medyanın zamanında değiştirilmesi, reaktorde/filitre torbasında tıkanma olup
olmadığının gözle kontrol edilmesi ve
motorun çalışıp çalışmadığının kontrol edilmesi gerekmektedir.
fosfat reaktörü örneği
Benim tecrübelerime göre, demir bazlı medya reaktor içinde,
filitre torbası olmadan kullanıldığında daha verimli olmaktadır. Reaktorun su beslemesi 300 litre/saat veya daha
az debili bir motorla yapılmalı, reaktorun su çıkışının vana
yardımıyla iplik gibi akması sağlanmalıdır. Medya, kullanma talimatında belirtildiği miktarda kullanılmalıdır.
Reaktor içinde medya sürekli hareketli olmalı, durağan olmamalıdır. Yine kullanma talimatında belirtildiği sürece
kullanılmalı ve akabinde yeni
medya ile değiştirilmelidir. Elbette medya kullanılırken,
haftada 1-2 kere fosfat testi yapılmalı, fosfat 0.03 değerinin altına geldiğinde
reaktor kapatılmalıdır.
Aluminyum bazlı medya: En az demir bazlı medya kullanımı kadar aluminyum bazlı medya kullanımı da oldukça yaygındır. Beyaz renkli bir medyadır. İnorganik fosfatı yüzey alanlarına hapsederek sudan ayırırlar. Kullanmadan önce RO suyla yıkamak, ufak parçaların elimine olmasını ve
tanka karışmamasını sağlar. Bu medyanın en büyük dezavantajı aluminyum salınımı yapma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Eğer aluminyum salını20
mı gerçekleşirse, bu durum mercanlar için ciddi
anlamda stres yaratır. Bazı durumlarda mercan
ölümlerine bile sebebiyet verebilir. Kullanmadan
önce çalkalanması ve kısa süreler için kullanılması bu riskin önüne geçebilir.
Benim tavsiyem, mecbur kalınmadıkça aluminyum
bazlı medya kullanılmamasıdır. Demir bazlı alternatifler varken aluminyum bazlı medya tercihi
son derece gereksizdir.
5- Aktif karbon: Aktif karbon inorganik fosfatı bağlamaz. Ancak, fosfat içeren pek çok organiği çok
başarılı bir şekilde bağlar. Bu şekilde, az da olsa
fosfattan kurtulmak için bir yoldur. Ama tek başına fosfatla mücadelede yeterli olamaz.
6- Protein toplayıcı: Protein toplayıcı; sülfür, karbon, fosfor, nitrojen, hidrojen içeren organik bileşikleri toplamada oldukça etkilidir. Bu şekilde organikleri toplayıp, sistemden uzaklaştırmak, bu
molekullerin fosfata, nitrata, sülfata ayrışmadan
ortadan kaldırılmasını sağlar. Bir çok organizma,
organik bileşenleri enerji kaynağı olarak kullanırken, büyüme için gerekmeyen fazlasını nitrojen,
sülfür ve fosfor olarak dışarı atar. Akvaryumlarımızda bu fazlalıklar fosfat ve nitrat olarak sisteme
dahil olur. Protein toplayıcının görevi buna mahal vermeden sistemden organikleri toplamaktır. Ancak, inorganik fosfat protein toplayıcı tarafından toplanamaz. İnorganik fosfat için devreye
yukarıda sıraladığım yöntemler girmektedir.
Sonuç olarak, fosfatın fazlası resiflerimizde yaşayan
narin canlılarımız için oldukça tehlikelidir. Tembellik yapmamalı ve fosfat seviyemizin ne olduğunu her daim bilmeliyiz. Gereken durumlarda
müdahele etmek için hazırlıklı olmalıyız. Unutmamalıyız ki; tanklarımızdaki misafirlerimiz birer canlı. Madem onları doğadan kopartıp, cam
kafeslere hapsettik, o zaman onların hayatlarını mümkün olan en uzun süre kaliteli bir şekilde sürdürebilmelerini sağlamak için gereken her
şeyi yapmak zorundayız. O canlıları parasını vererek aldığımız biblolarmış gibi görmek ve canlarını hiçe sayarak davranmak bizleri sadece katil yapar. Sorumlu birer akvarist gibi davranmaksa bu
canlıların ömrüne ömür katar. Bu cümlelerim biraz sert olabilir ama realite (gerçek) budur. Farkındalık yaratmak boynumuzun borcudur.
Bol fosfatsız, capcanlı renklerde cıvıl cıvıl canlıların
tanklarınızdan eksik olmadığı günler dilerim.
Fotoğraflar: Davut Şems
Davut Şems
Algae Eater Blenny
Yosunla Beslenen Horozbina Balığı
Merhaba sevgili Akvaryum
Plus okurları, bu sayımızda
akvaryumda temizlik ekibinin
önde gelen isimlerinden biri
Algae Eater Blenny hakkında
kısa ve öz bilgiler aktaracağız.
Familya: Blenniidae.
Latince ismi: Salarias fasciatus.
İngilizce ismi: Jewelled blenny. Algae eater
blenny, veya Banded blenny.
Türkçe ismi: Yosun yiyen horozbina.
Ana vatanı: Hint ve Pasifik okyanusları, yoğun olarak Endonezya ve Fiji adalarında bulunmaktalar.
22
Morfoloji: Görünüşleri bir balıktan ziyade tarih
öncesi yaratıklara benzeseler de bana göre çok
sevimli balıklardır. Antenleri, değişime uğrayan
yüzgeçleri ve değişik yüz ifadeleri akvaryumda
değişiklik arayan akvaristler için ideal bir balıktır. Boyları 13-14 cm kadardır. Renkleri gri ağırlıklı, siyah - beyaz mat noktalar, lekeler ve desenleri vardır. Burnunun üstü, gözlerin arasında ve
ensesinde bir çeşit çatallı duyu antenleri vardır.
Gözleri iri ve kabarıktır, oyuncak araba tekerlerine benzer. Ağzı basık, çok ince ve sivri kısa dişlere sahiptir ve bu zımpara gibi dişlerle camlarda
ve kayalardaki yosunları kazıyarak yerler. Sırt yüzgeçleri yekparedir ve karın yüzgeçleri ile uyumlu dalgalanarak yılan balıkları gibi yüzme sitilleri
vardır. Sadece beslenirken hareket eden bu ba-
lıklar normalde hareketsiz otururlar.
Cinsiyet ayırımı: Cinsiyet ayırımı dış görünüşten
çok zordur erkek ve dişi birbirine benzerler ama
çok ilginçtir ki cinsiyetlerini yosunlu cam üzerindeki diş izleri belirler, erkeklerde diş izleri dişilere
göre daha kalındır.
Bakım ve beslenme: Bakımı orta zorluktadır, doğadan yeni yakalananlar yosundan başka bir
şey yemezler küçük ve yosunsuz akvaryumlarda
ölme riski fazladır ama yosun oluşan akvaryumlarda aç kalmazlar. Akvaryumda uzun süre yaşayanlar yavaş yavaş kuru yeme alışır ve yem problemi yaşamazlar, yosun olmayan akvaryumlarda
nori yosunu ile yem takviyesi yapılabilir.
23
Pygocentrus nattereri
Sıcaklık: İdeal su sıcaklığı 25 ºC olmalıdır. Ama balıklar mercanlardan daha dayanıklı olduklarından
daha düşük ve daha yüksek ısıları tolere edebilirler, 23-27 ºC arası bu balıklar için uygun bir ısıdır.
Tuzluluk oranı: Yine az önce bahsettiğim gibi balıklar mercanlardan daha dayanıklı ve dirençlilerdir. Tuzluluk oranı 1025 idealdir ama 1020 ile
1026 arasındaki değişiklikler bir şey ifade etmez
ve balıklarımız mutlu bir şekilde yaşarlar.
İdeal su Ph sı: 8.1- 8.4.
Resif uyumu: Reef safe (resif uyumlu) bir balıktır,
mercanlar ve omurgasızlara zarar vermezler, rahatlıkla resif akvaryumlarında ve balık akvaryumlarında temizlikçi olarak besleyebiliriz.
Diğer balıklarla uyumu: Hemcinslerine ve diğer Blenny türlerine karşı agresif davranırlar hat24
ta eski bir balığın yanına yenisini koyarsak öldürene kadar saldırgan davranırlar ama çok büyük
akvaryumlarda daha az sorun yaşanabilir. Mesela benim bir tonluk akvaryumumda bir Algae Eater Blenny birde Bicolor Blenny yaşıyor, arada kovalamaca yaşanıyor. Eğer akvaryum küçük olsaydı ölüm kaçınılmaz olurdu. Diğer balıklarla uyum
içinde yaşarlar ve bir sorun yaşatmazlar o yüzden aynı cinsten tek bir balık beslememiz daha
doğru olur.
Tank hacmi: Minimum hacim 120 litredir balığın
aç kalmaması ve rahat dolaşması için bu hacim
şarttır, ne kadar akvaryum büyük olursa, balığımız da o kadar rahat ve sorunsuz yaşar.
Yem alışkanlığı: Yeni aldığımız Blennyler hobicilerden gelmediği sürece doğadan toplanmış balıklardır. Yeme alışık değillerdir. Sadece yosunla
beslenebilirler ve bu zaman sürecinde de akvaryumda oluşan yosunlarla beslenirler. Yeme alıştığı zamanda otçul balık yemlerinden kullanmalı ve arada nori yosunu vermeliyiz ama her canlı gibi ne kadar otçul olsalar da arada hayvani
protein ihtiyaçları olacaktır. Arada bir karides ve
midye gibi protein ağırlıklı yemlerle de takviye
etmeliyiz.
Not: Bu balıklar sakal yosunu, Caulerpa gibi makro algleri ve Coralin algleri yemezler sadece kayalarda ve camlarda oluşan ince yeşil ve kahverengi algleri yerler.
Keyifli ve sağlıklı akvaryumlar dileğiyle, canlılarınıza iyi bakın.
23
Ali Akgün
Cyphotilapia
Frontosa
Cyphotilapia Frontosa tatlı su hobiciliğinin popüler olan türleri
arasında en başlarda olup tüm dünyada hobicilerin yoğun
talep ve istekle beslediği bir canlıdır.
26
Gelin bu türü yakından tanımaya ve keşfetmeye
çalışalım. Cyphotilapia Frontosa Afrika’nın Tanganyika gölünün doğal ortamında bulunmakta
olup bu göle ait balıklar arasında akvaryumlarda
beslenebilen en büyük ve uzun ömürlü bir türüdür. Gölün kıyıya yakın ve kayalıklı bölgelerinde
30-40 metre derinlikle 80-100 metre derinlikleri arasında yaşamaktadır. Cyphotilapia Frontosa
bu göle ait derin su balığıdır. Bundan dolayı yakalanması ve özellikle dipten vurgun yemeden
çıkartılması oldukça zor, zahmetli ve maddi külfet gerektiren bir türdür. Buda bu türün bazılarının neden pahalı olduğuna açıklık getirmektedir.
Gölün doğu kıyılarında Cyphotilapia Frontosa İkola, Cyphotilapia Frontosa Mpimbwe, Cyphotilapia Frontosa Kipilli türleri çıkmaktadır. Güney kıyılarında ise Cyphotilapia Frontosa Samazi, Cyphotilapia Frontosa Kasanga, Cyphotilapia
Frontosa Caihtika türleri batı kıyıları ise Zaire ülkesinin kıyıları olup bu türün en zor elde edilen
ve en güzel türleri olan, ismini de bundan dolayı
alan Cyphotilapia Frontosa Zaire türleri çıkmaktadır. Zaire türleri diğer Cyphotilapia Frontosa
türleri arasında en koyu maviye hatta mor renge
yakındır ve akvaryumda gerçekten çok güzel görünmektedir. Cyphotilapia Frontosa Zaire türleri;
Cyphotilapia Frontosa gölün tüm bölgelerine yayılmıştır. Göldeki bu yayılma değişik renklerin
oluşmasına ve tür çeşitliliğine neden olmuştur.
Gölün kuzeyinde Brundi kıyılarında bu türün en
yaygın olan türü bulunmaktadır. Cyphotilapia
Frontosa Brundi sanırım bu türü beslemeye başlayan herkesin ilk edindiği balıktır.
1.Cyphotilapia Frontosa Blue Zaire “ KAPAMPA”
2.Cyphotilapia Frontosa Blue Zaire “MOBA”
3.Cyphotilapia Frontosa Blue Zaire “KİTUMBA”
4.Cyphotilapia Frontosa Blue Zaire “MOLİRO”
5.Cyphotilapia Frontosa Blue Zaire “TEMBWE”
gibi başlıca türlere ayrılmıştır. Halen bu türlere yeni
türler eklenmeye devam edilmektedir. Cyphotilapia Frontosa türleri de diğer Tanganyika gölü
balıklarında olduğu gibi genelde isimlerini çıktıkları koydan almaktadırlar.
Frontosa Varyete Haritası
Burundi
Northern Congo
(Znire North)
Lake Tanganyika
Kigoma
Karilant
Kavala
Bulu Point
Ikoln
Congo
(Cap Tembwe)
Mpimbwo
Kaynak: Frontosa Fanatics.com
Pili
Kapapmpa Zaire
(Zaire Blue)
Moliro Zaire
(Zaire Blue)
Samazi
Kasanga
Chaitika
(Blue Sambin)
Cyphotilapia Frontosa genel itibariyle iri ve heybetli bir görüntüsü vardır. Karakteristik özelliği
dikey olarak inen kalın 6 adet bantlardır. Bu bantlar tüm türlerde 6 iken sadece Kigoma koyunda
çıkan türünde 7 bantlıdır.
İri cüsselerine rağmen ürkek ve sakin balıklardır. Ama strese girdiklerinde ve alıştıktan sonra yeme gelirken kendisinden beklenmeyen hız
ve çeviklik gözlemlenebilir. Tüm türler arasında
en iri kafa yapan tür Brundi’dir. Diğerlerinin kafa
yapıları Brundi’ ye göre daha ufaktır. Bu hörgüce benzer kısmın içinde yağ dokusu bulunmaktadır. Cyphotilapia Frontosa türleri büyüdükçe özellikle erkekler kafa yapmaya ve yüzgeçlerini uzatmaya başlar ki bununla balığın ihtişamı
tamamlanır. Cyphotilapia Frontosa erkeklerde
30 cm ye dişilerde 25 cm ye kadar büyür. Daha
da büyüdükleri görülmüştür. Bu, balığın bakıldığı tankın hacmine, balık sayısına ve yemlemeye
bağlıdır.
Cyphotilapia Frontosa beslenecekse öncelikle tankınızın mümkün olduğu kadar büyük olmasının
hem sizin için hem de balık için çok önemli olduğunu lütfen unutmayın. İri olan bir türü ufak akvaryumlarda lütfen bakmayın. Hem balığa eziyet
etmeyin hem de kendinize. Bu büyüklük bana
göre minimum 400 litre ve üstü tanklardır. Mümkünse eni geniş (60 cm ve üstü) bir tank olursa
balık için çok daha iyi olacaktır. Tanganyika gölü
pH’sı yüksek (8,5-9,5) bir göl olduğundan tankınızın tabanına aragonit kum, kalsiyumlu kum ya
da mercan kırığı koymanızı tavsiye ederim.
Kum kalınlığı 0-1 mm’ lik olursa balığınızın kumla oynamasına izin vermiş olursunuz. Filtreleme
her türde olduğu gibi bu türde de çok önem arz
etmektedir. Mümkünse sump sistemi kullanırsanız çok daha iyi olur. Işık olarak ise dip balığı olduğu için çok parlak olmayan loş ışıklandırma
yaparsanız balığınızı strese sokmamış olursunuz.
Tankın dizaynına gelince burada yollar ayrılmaktadır. Öncelikle amacınıza uygun bir dizayn yapacağınızdan amacınızı iyi belirlemek gerekmektedir. Eğer görsel amaçlı tank yapacaksanız tankınıza irili ufaklı taşlar koyarak birkaç mağara yaparak
tankınızı dizayn edebilirsiniz. Amacınız üretim
yapmaksa o zaman dizayna biraz daha önem
vermek gerekir .Bunun için öncelikle tankınızda besleyeceğiniz balık sayısı ve oranı önemlidir.
Ben size 1 erkek 3 dişi olarak bakmanızı öneririm.
Ve bundan sonra yazacaklarımı bu sayıya ve oranı dikkate alarak yazacağımı belirtmek isterim.
Tankınıza 0-1 mm’lık kumu serdikten sonra tankınıza tam karşısından bakarak tankın sol tarafını
erkeğe sağ tarafını ise dişilere ayıracağız. Erkeğiniz için kendisinin girebileceği büyüklükte bir
mağara ya da saksı koyabilirsiniz. Burada dikkat
edilmesi gereken erkek bu mağara ya da saksıya girdiğinde tankı komple görebilecek şekilde
konmasıdır. Erkek girip sadece baş kısmını dışarı
çıkardığında tüm tankı görebilmelidir.
27
Dişilere ise adet sayısının mümkünse 2 fazlası saklanma yerleri yapmakta fayda vardır. Bunu da en
basit yolla; pimaş borularla yapabilirsiniz. Dişilerin büyüklüğüne göre pimaş boruları alıp boyundan daha büyük şekilde keserek tankınıza koyabilirsiniz. Burada da dikkat edilecek birkaç konu
vardır. Bunların başında koyduğunuz pimaş boruların ağızları diğer pimaş borunun içini görecek şekilde olmamalıdır. Yani pimaş boruların
ağızları birbirine bakmayacak şekilde olmalıdır.
Diğer husus ise pimaş boruları arka cama yaslamamanız gerekmektedir. Ki dişiler arkadan girip
çıkabilsin. Bu pimaş borulara erkek girememesi
için ise ön girişine ve arka çıkışına dişilerin girebileceği fakat erkeğin giremeyeceği kadar açıklık
vererek taş koymaktır. Daha sonra pimaş boruların üstüne hareket etmemesi için kayrak taşları
koyabiliriz. Görsel amaçlıda olsa üretim amaçlıda
olsa koyacağımız taşlar keskin kenarlı, sivri ve kesici olmamalıdır. Erkek dişileri kovalarken, ışık kapatıp/açtığınızda ani hareketlerde balıklarınız zarar görebilir. Bunun için koyduğunuz taşlar oval
ve keskin kenarlı olmayan taşlardan olsun ya da
eğeyle kenarları yuvarlaklaştırın.
Taşları da ekledikten sonra suyumuzu doldurabiliriz. Tüm sistemi 15-20 gün boş olarak çalıştırdıktan sonra balıklarımızı alıştırarak tankımıza koyabiliriz. Suyumuzu koyduktan sonra sudaki ağır
metalleri, klor ve kloromini yok etmesi için üretilmiş olan su hazırlayıcılarını kullanmanızı ve biyolojik dengenin hızlı bir şekilde başlaması için ise
yine bu amaçlı üretilmiş olan bio kültürleri eklemenizi tavsiye ederim.
Bundan sonrası ise büyük ölçüde SABIR gerektiren bir süreçtir. Yemlemenizi düzenli, sık olmayan, kaliteli ve ihtiyaçlarını giderecek şekilde üretilmiş yemler vererek devam etmelisiniz. 20-30
günde bir yüzde 30 su değişimi yaparak balıklarınızın yaşam şartlarını daha da iyi tutacağınızı unutmayın. Isı 24-26 ºC de sabit olması bu tür
için yeterlidir.
30
Yumurtalıktaki Yavruların Gelişim Süreci
Unutmayın ki doğadaki canlılar barınma ve yemek
yeme dürtülerini giderdikten sonra tek amaçları nesillerini devam ettirebilme dürtüsüdür. Her
şey doğru yapılmışsa ve gerekli zaman geçmişse dişiniz muhtemelen yumurta alacaktır. İlk yumurtlama da, dişi; 2-3 gün sonra açlık duygusuna yenik düşebilir ve yumurtaları atabilir/yutabilir. Bu durumu 2-3 defa yapsa da dişinizden soğumayın. Anneliği öğrenmesine izin verin. Dişileriniz yumurta aldığı ilk 1-3 gün tankınıza yem
vermeyin. Cyphotilapia Frontosa yumurtaları 5.
gün çatlar. Yani bu demek oluyor ki mümkünse
ya dişiyi bırakın tüm süreci yaşasın ya da en az
dişinin ağzında yumurtaların 5 gün geçmesine
izin verin. Özellikle Brundi türünde 2.gün kusturup yavru alabilenler de olmuştur. Yinede benim
tavsiyem özellikle Cyphotilapia Frontosa Blue
Zaire türlerinde 5.günü mutlaka beklemenizdir.
5.günden sonra dişiyi strese sokmadan yakalayıp
bir kaba koyup. Elinizin arasına alarak ağzını açarak kaptaki suya daldırıp çıkarttığınızda, dişi yumurtaları kaba bırakacaktır. Yumurtaları yumurtalığa alıp havayı çok yavaş vererek yumurtaların
tabandan çok az kalkmasını sağlamanız yeterlidir. Çok fazla hava verirseniz yumurtaları kaybedebilirsiniz. Yavrulukta yumurtalar tam anlamıyla
yavruya dönüştükten sonra balıkları ana tankın
suyuyla doldurulmuş sünger filtreli ufak bir tanka alabilirsiniz. Yavrulara özellikle ilk 3 ay canlı artemia vermeniz çok iyi olacaktır. Artemia haricinde granürlü yemleri ufalayarak da verebilirsiniz.
Cyphotilapia Frontosa’nın doğada ve tankta beslenmesi; Cyphotilapia Frontosa gölde genellikle gece uyuyan Cyprichromis türlerini yiyerek
beslenir. Yani etçil bir türdür. Akvaryum ortamında ise eğer balığınız F0 (gölde yakalanıp gelen)
ise ve toplama çiftliklerinde adaptasyonu yapılmadan gönderilmiş ise muhtemelen kuru yemleri tanımayacak ve yemeyecektir. Cyphotilapia
32
Frontosa akvaryumda genelde tank arkadaşlarına saldırgan değildir fakat ağzının alabileceği
boydakileri ve ufak balıkları muhtemelen yiyecektir. Bunun için Cyphotilapia Frontosa’yı mümkünse tek başına beslemenizi öneririm. Bu tür
diğer balıkların aksine yeme açgözlü bir tür değildir. Seyrek ve az yem yer, doyduktan sonrada yeme dokunmaz. Bundan dolayı bu türü çok
sık olarak beslememelisiniz. Bu balığın yağlanmaması içinde önem arz etmektedir. Size tavsiyem 2 günde bir olmak kaydı ile beslemenizdir.
Yem olarak ise kaliteli markaların Cyphotilapia
Frontosa’ya özel yemleri yanı sıra, protein ağırlıklı granür yemlerin hepsini severek yiyecekleridir.
Balığınızı bir yeme alıştırmak istiyorsanız onu 4-5
gün aç bırakarak, alıştırmak istediğiniz yemi vererek alıştırabilirsiniz. Ayrıca haftada 1-2 defa da
bitkisel yem verilmesi gerektiğini unutmamanızı
diliyorum. Ayda 2-3 defa taze olmak kaydı ile temizlenmiş karides, hamsi gibi yemleri de vermeniz önem taşımaktadır.
Cyphotilapia Frontosa türünde dişi erkek ayrımı bir
boya kadar zordur. Erkeklerin genelde dişilerden
daha geniş kafaları vardır, fakat bu kesin bir ayrım değildir. En güvenilir cinsiyet ayrımı metodu
venting ile olur, hatta bu metot bile her zaman
güvenilir olmayabilir. Doğru-kesin ayrım için deneyim ve tecrübe gerekir.
Cyphotilapia Frontosa parazitlere karşı oldukça dirençlidir. Bu türün hasta olması inanın çaba gerektirir. Yine de hasta olmayacağı anlamına gelmez. Balığınız F0 ise ilk geldiğinde belki biraz sıkıntı çıkarabilir ki bu bile nadir görülen bir durumdur. Yeni gelen balığınızın yem yememesi
normaldir. Acele ederek hemen ilaç kullanmayınız. Aradan geçen 7-10 günden sonra durumda
bir değişiklik yok ise ve balığınızın hareketlerinde bir yavaşlama, durgunlaşma görüyorsanız o
zaman benim aklıma ilk gelen balığınızın iç parazit olduğu yönündedir. Bu durum karşısında
Cyphotilapia Frontosa türüne yapılabilecek en
iyi yöntem küçük çay bardağının yarısı kadar su
doldurup 250 mg’lık Flagyy tablet eritip şırıngaya çekip balığınızın ağzından vermektir.Bu tedaviden sonra balığınız iyileşecektir. Umarım balığınız hiçbir zaman hastalanmaz.
Gelelim bu türün tank arkadaşlarına. Benim tavsiyem hangi tür olursa olsun tek olarak bakmanızdır. Ama kimi dostlar, renk ve çeşitlilik görmek istediğinden devamlı bu soruyla karşılaşmaktayım. İlla tank arkadaşı koyacağım diyorsanız öncelikle aynı gölün balığını koymanızı tavsiye ederim.
Bunlar ise;
1.Altolamprologus Calvus,
34
2.Neolamprologus Leleupi,
3.Neolamprologus Pulcher (Daffodil)
İlk aklıma gelen isimler olmuştur. Fakat birçok hobici değişik birçok balıkla beraber beslemektedir. Bu biraz da sizin zevkinize kalıyor. Sadece
tank arkadaşı seçerken aynı gölün balığı olmasına ve beslenme alışkanlığının etçil olmasına dikkat ediniz. Mesela tankınız ne kadar büyük olursa olsun Tropheus türleriyle beslemeyiniz. Bildiğiniz üzere Tropheuslar bitkisel beslenen türlerdir ve proteinli yeme karşı dayanıksızdırlar. Böyle
bir şey yaparsanız muhtemelen Tropheuslarınızı
kısa bir sürede kaybedeceksinizdir.
Araştırmalarıma göre Cyphotilapia Frontosa’nın
halen 30 yakın varyetesi bulunmaktadır. Bu bazı
kaynaklarda 20-30 tür, bazı kaynaklarda ise 30 ve
üstü olarak sunulmaktadır. Bu türlerin hepsi aynı
vücut formuna ve dikey bantlara sahiptir. Ayrımlarında ki tek kıstas çıktığı yer ve renk tonlarındaki farklılıklardır. Cyphotilapia Frontosa türünün
sadece bir türü bu kuramı değiştirmektedir. Bu
tür ise Cyphotilapia Frontosa Black Widow’dur.
Bu tür bantları bozuk Brundi türlerinin birbiriyle eşleştirilmesi ile ve uzun süren bir dönemden sonra elde edilmiştir. Avrupa da ki isim yapmış üreticiler bu türü beslemekte ve üretmektedir. Genelden farklı olarak Cyphotilapia Frontosa
beslemek isteyenler için çok değişik ve özel bir
türdür. Diğer karakteristik özellikleri ise diğerlerinde olduğu gibidir.
Size bu ihtişamlı balıkla sağlıklı mutlu günler diliyorum.
27
Fotoğraf: Şeref Kartal
Barış Er
Lepistes Üretmek
En Fazla Büyüdüğü Boy : Erkekler 4cm, dişler 6cm.
Davranış Biçimi
: Barışçıl
Kendi Türlerine Davranışı: Barışçıl
Yüzme Seviyesi
: Orta - Yüzey
Sıcaklık
: 25°C-28°C
pH
: 5.5 - 8.5
GH
: 10°-30°
En Az Akvaryum Hacmi : 40 lt
Anavatanı
: Antigua ve Barbuda, Barbados, Brezilya,
Guyana, Hollanda Antilleri, Trinidad ve
Tobago, Virgin Adaları ve Venezuela.
36
Lepistes varyete ıslahı hobisine başlamanın birçok
değişik yolu vardır. Birçok kişi güzel görünen ve
pervasızca üreyecek yeni balıklar alarak coşkuyla üretime başlarlar. Bulabildikleri her çeşit lepistesi toplayarak işe başlayanlar kısa sürede çok
fazla akvaryuma ihtiyaç olduğunu görürler. Genelde bu heyecanlı kişiler fazla balıklarını akvaryumculara satarlar veya malzeme ile takas ederler. Zaman geçtikçe fark edecekleri şey bahçelerinde birkaç havuz olmadan akvaryumcuya balık
yetiştirmek, yer ve çalışma gerektireceği için durumun zorlaştığıdır. Kolay görünmesine rağmen,
kalitesiz damızlıklar edinip, alakasız balıklarla çaprazlama yapıldıkça çıkan üretim küçük ve
deforme olmaya başlar. Araştırmalar bu konuda
profesyonelleşmenin daha ciddi olmak gerektiğini ve yavrularını kendisi gibi çıkaracak safkanlar
edinmenin gerekli olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Damızlık Edinmek
İlk ve en önemli adım kaliteli damızlıklar edinmektir. Bunlar genellikle sadece saygın lepistes
üreticilerinde bulunur. Akvaryum dükkanların-
geçlerini gererek dolaşabilecekleri uygun bir ortam hazırlamak çok önemlidir.
Su değerlerindeki değişiklikler ciddi problemlere,
bazen balık ölümlerine neden olur. İçine üretim
filtresi koyulmuş 20 litrelik steril bir tank balıklar
için hazır bulundurulmalıdır. Su parametre bilgilerini almak için üreticinize başvurun. Düzenli
olarak sularına tuz koyuyor mu? koyuyorsa hangi
oranda? Ph değerleri nedir? Ph değerindeki anlık
değişiklikler lepistesler için felaket demektir ve
tuzlu bir ortamdan tamamen tatlı suya taşımak
tabi ki problemler yaratacaktır. Balıkların geldiği
suyu olabildiğince benzetmeye çalışın. Bazı üreticiler tuz, formaldehit ve spektogram antibiyotik gibi katkıların birini veya birkaçını önlem olarak kullanmayı önerirler.
da bulunan lepistesler genelde Singapur üretimi olan (kalitesiz) ticari üretimler veya üreticilerin ıskarta olarak ayırdığı (şov lepistes, jumbo lepistes diye isimlendirilen) balıklardır. Her iki durumda da melez olabilecek balıklardaki genetik
kalıntılar genelde daha çok ilgi, daha çok akvaryum, daha çok çalışma ve gerçek şov kalitesi sayılabilecek safkan ortaya çıkarabilmek için deneyim gerektirir.
Her şeyden önce zevkinize uygun renge karar verin. Balığınızın varyete özelliklerini beğenmeniz önemlidir ve yıllarca tutabileceğiniz bu renkli varyeteyi siz seçeceksiniz! Kaliteli damızlık lepistesler ucuz değildir, fakat başlangıç masrafınız
sadece bu kadar olacaktır. Kısırlık veya az verimlilikleri ve düzenli çaprazlama yapmayınca ortaya çıkacak küçük cüsseli balıklardan dolayı albinolar deneyimsiz kişilere tavsiye edilmez. Edineceğiniz damızlıklar bütün yavrularını anne babasına benzer çıkaracak safkanlar olmalıdır. En az
bir trio veya iki çift almanızı öneririz. Erkeğin bütün iyi özellikleri göstermesi gerekir ve tercihen
genç de olmalıdır. Genç erkekler üretken olurlar
ve çiftleşme için daha çok ilgi gösteririler.
Yeni Balık Alma
Lepistesler genelde az miktarda su içerisinde düzensiz ısı değişikliklerine maruz kalarak bir, iki
günlük kargo ile karanlık strafor kutularda kargolanırlar, neticede strese girerler ve hastalıklara
açık duruma gelirler. Yeni gelen lepisteslere yüz38
Yeni gelmiş balıkları su döngüsü başlamamış temiz bir tanka koyduğunuzda, sudaki amonyak
seviyesinin takip edilmesi ve suyun bir kısmının
günlük değişimi gereklidir.
Erken Doğum
Dişiler erken döl tutmuş yani pre-hit(previousluinseminated) olabilir ve herhangi bir zamanda
doğurmaya hazır olabilirler. Balık tedarikçiniz bu
tür bilgileri size vermelidir. Baba size gönderilen
erkek olmayabilir. Aslında bu faydalı bile olabilir;
özellikle half-black varyetelerde, erkeklerden çok
uzun süre ayrı tutulan dişilerin döllenme problemi ortaya çıkabilmektedir. Bazı üreticiler bu ilk
batın yavruların ıskartaya ayrılmasını önerseler
de, bu batını elde tutmak önemlidir. Dişiniz ikinci
bir doğum yapamadan taşınma stresinden dolayı ölebilir, erkeğinizin kısır olmadığını bilemezsiniz, yavruların babasının genetik kalitesi elinizde ki erkekten daha iyi olabilir. Bu deneme batını yavrular, zamanı gelince geri çaprazlama için
bile kullanılabilir. Yavruların gümrükte X-ray cihazlarından etkilenmiş olma ihtimalleri varsa doğumdan sonra hemen belli olacaktır ve bu durumda ıskartaya ayrılmaları gereklidir.
Eğer bu deneme batınındaki erkeklerin tamamı
birbirine benziyorsa (saygın bir üreticiden alınması durumunda) kaliteli safkanlar edindiğinizden emin olabilirsiniz. Eğer erkekler değişik boyut ve renklerde ise dişiler dahil tüm batının ıskartaya ayrılması gereklidir. Erkeğin babası olacağı, doğacak bir sonraki batına bakın. Eğer dişi
doğumundan sonra 24 saat içinde elinizdeki er-
satılan plastik yavruluktur. Altında yarıklar bulunan düz veya V kesitli tabanı olan yavruluklar,
yavruların aşağıya düşeceği korumalı bir alan yaratır. Bazı olumsuzlukları da vardır. Doğum başladığı an hariç dişiyi ne zaman yavruluğa ayıracağınızı bilemezsiniz. Dişiyi çok erken ayırırsanız erken doğum yapabilir veya yavruları erken doğurabilir, strese girebilir, sağlıklı yavrular yüzeye çıkmak isteyeceğinden dişi tarafından yakalanabilir,
yavrular yarıklara sıkışıp yaralanabilir. Bu alet beklenmeyen bir doğum esnasında kullanılabilecek
en iyi ilk yardım malzemesidir.
kek tarafından döllenirse bu sağlanabilir (kesin
olmamakla birlikte olabilir), dişiler her zaman
taze spermleri kullanma eğilimindedirler yoksa
dişi depoladığı eski erkeğin spermlerini kullanacaktır. O nedenle dişi zayıf veya stresli görünmüyorsa ilk doğumdan sonra erkeği dişiden ayırmayın. Bir gün sonra dişiyi alabilirsiniz.
Üretim Akvaryumu
20 günden sonra dişi veya dişiler yavru alınmak
için 10 veya 20 litrelik tabanı boş cama cam akvaryumlara ayrılmalıdır. Doğum yapma periyodu 28 gün olsa da, 21 günden 40 güne kadar değişebilir. Bu balığın genetiği, ısı durumu gibi bir
dizi faktöre bağlıdır.
Üretim akvaryumu hazırlamanın değişik yolları olsa da fiziksel rahatsızlığı önlemek için kullanılan suyun %50’sini dişinin bulunduğu tanktan
almak çok önemlidir. Bazen bitki kullanmak gibi
yavruların saklanabileceği yerler oluşturulabilir.
Doğum alanı oluşturmada kullanılabilecek diğer
bir yol ise yavruların içinden kaçabileceği bir sistem kurup dişiyi hapsetmektir. Dişinin yavrularını
yemediğinden eminseniz yavrular için saklanma
yeri ayırmayabilirsiniz.
Aslında ilk batın için
ikinci yol önerilmez ve
genelde çoğu dişi yavrularını yer.
Popüler bir diğer ekipmanda birçok evcil
hayvan mağazasında
40
Hamile bir dişi eğer başka bir tanka alınırsa daha
durağan bir hâl alır ve ağır vücudundan dolayı sabit durur. Doğumdan hemen önce dikkatli
baktığınızda vent açıklığının genişlediğini görebilirsiniz. Dişinin zayıflamasından doğumun bittiğini söyleyebiliriz. Doğum bittiğinde dişi ayrılmalı ve stres bakımından gözlemlenmelidir. Doğum bazı dişiler için çok zordur ve bazen vücutları normal fonksiyonlarını yitirirler. Oldukları yerde yüzgeç çırpıp sabit kalabilir ve yüzme yetilerini yitirebilirler. Bu durumda yavrulara yapacağınız iyi bir bakım harici, yapabileceğiniz başka bir
şey kalmamıştır.
Yeni Doğan Yavru
Yeni doğmuş sağlıklı yavru açtır. Bununla birlikte yemlerini nasıl bulacaklarını bilmeden dünyaya gelmişlerdir. Bu durumda yavru büyütebilmek için ufak tanklar önemlidir. Sınırlı enerjilerini
daha az harcayarak arayarak yemlerini daha çabuk bulurlar. Verilen yem ufacık ağızları tarafından yenilebilecek kadar küçük olmalıdır yoksa
yenilemeyen yemler tankta kirlilik oluşturur.
Yeni çıkarılmış artemia yeni doğmuş yavrular için
popüler bir yemdir aynı zamanda yüzdükleri için
yavrular bunları kovalamaya çalışırlar. Canlısı kadar besleyici özelliği olan dondurulmuş artemiada satın alınabilir, yavrular yavaş yavaş bu yeme
alıştırılmalıdır. Haşlanmış yumurta sarısı yavruların tüketeceği bir protein bulutu oluşturabilir. Mikro kurtçuklar yavrular için mükemmel bir
yemdir. Dibe düşerler ve günlerce canlı kalabilirler ve artemiadan daha fazla büyümelerine destek olurlar. Bu durumda yavrular sadece genç ve
küçük kurtları yiyebileceğinden, tabanda kalan
büyük kurtlar akvaryumdan çıkarılmalıdır.
Yavrular serpilip, bulundukları tank dar gelmeye
başladığında daha büyük bir tanka taşınmalıdır.
Üretim filtresi ve düzenli su değişimleri büyümelerine yardımcı olacağı gibi kalabalık da hastalıklara davetiye çıkarır.
İtlaf
İtlaf temel olarak her batın yavrudan kalitesiz olanları elemektir. Büyük balıklara yem yapılabilir, akvaryumcuya satılabilir veya ciddi anormalliklerinden dolayı itlaf edilebilirler. İyi kalitede bir türde ıskartaya ayırma ihtiyacı seyrek karşılanan bir
durumdur. Ama bununla birlikte önemli bir işlemdir.
Yeni doğmuş lepistesler de bazen zayıf, koyu renkli yavrular ve yüzemeyen kamburlar olacaktır.
Bunlar hemen itlaf edilmelidir. Altıncı haftada
bazı balıkların diğerlerine nazaran gerektiği şekilde büyüyemediğini fark edeceksiniz, zamanında yetişkin olamayacaklarından ıskarta olarak
düşünmek gerekir. Cinsiyet özelliklerinin geç ortaya çıkması ıskarta nedeni değildir.
Cinsiyet Ayrımı
Yavrular ilk haftada cinsiyetlerinden ayrılabilir, aslında bu gerçekten gereklidir. Erkeklerin anal
yüzgeçleri şekillenmeye başladığında dişilerin
ayrılma zamanı gelmiştir (Bu 3 ile 6 hafta arasında olur) . Bir kepçe ile yakalayın veya küçük
bir cam bardağa alın, her birini tek tek inceleyin.
Gravid spot (doğum lekesi) var mı veya gonopodyum gelişiyor mu?
42
Yetişkin bir dişide gravid spot
RREA (Real Red Eye Albino)
Gerçek Kırmızı Göz Albinolarda doğum lekesi siyah görülmez.
Harem - Üretim
Eğer balıklarınızın safkan olduklarından eminseniz dişi erkek ayırmanıza gerek yoktur. Kız dişileri ayırmanız doğacak olan yavruların babasını bilebilmeniz için önemlidir ama bu durumda çok
fazla yere ihtiyacınız olur. Üretim programınızda
anne babayı kontrol altında tutmak isteyebilirsiniz ki bu sizin yapmanız gereken bir seçimdir.
Erkeklerin bulunduğu akvaryuma birkaç dişi bırakılabilir. Bu yolla aynı zamanda elinizde hem
pre-hit hemde kız dişileriniz bulunur. Ayrıca büyüyen erkeklerin dişiler üzerinde pratik yapmaları önemlidir. Yetişkin erkeklerin spermlerini boşaltmaları gerekir ve genç dişilerin bununla başa
çıkmaları problem yaratmaz.
Damızlık Seçmek
Dişileri seçmek, taşıdıkları genin özelliklerinin sadece az bir miktarını gösterdiklerinden zor olabilir. Dişiler kuyruk sapı geniş ve güçlü görünümlü,
düzgün şekilli vücuda sahip olmalıdır. Kuyrukları
şekilli ve renkli olmalıdır. Renk aslında önemli değildir. Üzeri renkli dişiler genelde yavrularından
iyi erkekler vermezler. Dişiler 3-4 aylıkken kullanılmalıdır.
RREA Blue Topaz
Golden Yellow Tuxedo
Metal Yellow Snake Skin
Erkekler kesinlikle elde etmeye çalıştığınız türün
tüm üstün genetik özelliklerini göstermek zorundadır. Örneğin düzgün renk ve şekilli kuyruk
ve bunu tamamlayan, tamamıyla aynı renkte sırt
yüzgeci gibi. Çok düzgün vücut şekilleri olmalı,
güçlü ve enerjik görünmelidirler.
Üretim Teknikleri
Inbreeding: (aynı soydan yetiştirme) Bu temelde kanı saf tutmaktır. Yakın akrabalıkları bulunan balıklar birlikte bulundurulur ve kız kardeş,
erkek kardeş, baba ise kızları ile düzenli şekilde
çiftleştirilir. Üreticiler bunu çoğu zaman renk ve
şekil bakımından türü sabitlemek için kullanırlar.
Genellikle bir batının en iyi erkeği ve en iyi dişisi alınıp çiftleştirilir. In-breeding yıllarca güzel balıklar üretebilmenizi sağlasa da, başta edindiğiniz alımlı ve çok kaliteli damızlıkların kanı nesiller
sonra çok fazla akraba çiftleşmelerinden dolayı
genetik hatalar sebebiyle zayıf duruma düşecek44
Blue Grass
tir. Damızlıkları seçerken büyük dikkat gösterin;
güçlü bir vücut yapısı, kanı güçlü tutabilmek için
gereken en önemli şeydir.
Line Breeding/Line Crossing: (Hat ıslahı) Lepistes üretiminde bir soyun genetik çeşitliliğini korumanın, birbirine yakın özellikte ki lepistesleri
kullanarak uygulama yöntemini ifade eder. Aslında bir inbreeding(içe çaprazlama) olan bu
yöntem aynı türün iki farklı kanını kullanarak saflaştırma yapılmasını sağlar. Pek çok yöntem kullanılabilinir ancak en iyi yöntem türü iki kana ayırıp belli bir jenerasyon(nesil) sonra bu iki kanı eşleştirerek saflaştırmaya gitmektir. Desen tekrarlanır ve oturur. Bu çizelge tekniği açıklamaya yardımcı olacaktır.
Grafikteki örnekte, lepistesler iki ayrı hat yetiştirilir ve daha sonra yeni bir (Parents) kuşak oluşturacak olan ebeveyn dişiler, iki hat arasında
değiş tokuş edilir. Hatları ayırmanıza yardımcı olmak için kuyruklar renklendirilmiştir. Ancak
daha önce belirttiğimiz gibi yetiştiriciye göre
fenotipsel(dış yapısal) olarak değişiklik gösterebilmektedir. Bu özelliklerin tümünü ender olarak
tek bir lepisteste bulabilmenize rağmen bu çokta güç değildir.
Aynı soydan çaprazlamayla kaç jenerasyon kullanılabileceği soya göre değişir. Daha öncede söylediğim gibi her soy ve tür farklıdır. Örneğin, Albinolar grup/sınıf olarak doğurganlık ve kuvvet
özelliklerini devam ettirirler ya da başka bir deyişle bu kan gri çizgi ile belirtilmiş bölüme çok
yakındır.
Birbirleriyle ilişkili olmayan ya da uzaktan ilişkili
olan iki kurucu çift kullanıldığında genetik özellik konusunda line crossing yönteminin daha
verimli olduğunu görebilirsiniz. Ve line crossing
yöntemi sahip olduğunuz diğer (line)hatlarda
verimliliği daha da artıracaktır.
Çok titiz bir şekilde tecrübe edilmiştir ki line breeding yöntemi sonunda genetik olarak yaratılıştan gelen gizli tuzakları barındıracaktır. İyi bilinen bir gerçek kapalı küçük bir grupta genetik
özelliklerin zamanla çürüyüp gitmesi, en sonunda ekolojik yada hastalık felaketi sebebiyle nüfusun da yok olup gideceğidir.
Genetik özelliği korumak için koloni içerisinde 4-5
erkek ve 7-10 arası dişi beslemek gerekir. Gene-
tik özelliği yeniden yapılandırabilmek için birbiri ile ilişkili olmayan soylarınızı kullanmanızı tavsiye ederim.
Out Crossing: Bu birbirleriyle alakasız balıkların çiftleştirilmesidir, Inbreedingin tersidir. Bu
hybrid(melez-kırma) adı verilen lepistesler oluşturur. Hybridlemenin iyi tarafı; balığın sıra dışı
büyüklüğü, renk ve sağlık olarak görülebilir. Ebeveynlerin genetik özellikleri karıştırılınca balık
şov için iyi görünse de üretim için iyi değildir. Bu
outcross üretim birkaç nesil güzel balıklar çıkaracak olsa da gen özelliklerini kaybedecek ve yavruları küçülüp orijinal yabani forma yaklaşacaktır.
Bu aslında yeni bir varyete çıkarmak gibi olsa da,
saf bir varyete çıkarabilmek için yüksek genetik
bilgisi ve çok fazla zaman gerektirir. Bu nedenle outcross yaparak varyete oturtma çalışmaları
acemilere önerilmez.
Çoğu üretici line breeding ile balıklarını safkan tutmaya çalışırken kanlarını geliştireceğini düşündüğü karakterdeki balıkların en iyisini seçerler.
Bilmemiz gereken, lepistesler değişik bakım metotları, su değerleri ve üretim tekniklerine farklı farklı tepkiler verirler. Bir üretici için yolunda giden bir teknik, aynı kan ve varyete beslemenize rağmen sizde olumlu sonuçlar vermeyebilir.
Her türün gelişimleri farklı olduğu gibi ihtiyaçları
da kendine özgüdür. Sizin ve balıklarınız için uygun olabilecek üretim tekniklerini analiz etmeniz için dikkatli bir bakım yıllar alabilir. Bu da lepistes üretmeyi büyüleyici bir hobi haline getirir.
45
Onur Şahin
Akvaryumdaki
Pamuk Tarlası
Bilindiği üzere sucul yaşamda en sık rastlanılan hastalıklardan biri
de mantardır. Balıklar üzerinde mantarlı bölgeler olabildiği gibi,
anaçlardan elde ettiğimiz yumurtalar da aynı unsur tarafından sürekli
bir tehdit altındadır. Tedaviler için çeşitli ürünler mevcut ancak biz, bu
ürünleri anlatmaktan çok öte, savunan ve saldıranı tanıyacağız.
Sucul yaşamda 2 tür mantar bizim karşımıza tehdit olarak çıkmaktadır. Bunlar Achyla sp. ve Saprolegnia sp.dir. Bunlardan ise en sık karşılaştığımız 2.tür, yani Saprolegnia sp.dir. Dolayısıyla bu
tür bizi diğerinden daha çok ilgilendiriyor.
Saprolegnia sp. daha önceleri klasik bir küf mantarı sanılsa da son yıllarda, hücre duvarında kitinle beraber selüloz da bulundurduğu saptanmıştır. Bu durum onu alışılagelmiş küf mantarlarından farklı kılar.
Ortam koşullarına dayanımı çok yüksektir. Bu nedenle korunmak ve hastalık geldikten sonra da
bertaraf etmek zordur. 3–33 ºC arasında yaşayabilir. Bu kadar geniş bir aralık tüm sucul canlıları
46
kapsamaktadır. Çünkü hemen hemen tüm sucul
yaşamların alt ya da üst sınırları bu aralık içindedir. Bununla birlikte yine çok geniş pH aralığına
ve tuzluluk aralığına da dayanıklıdır. Bu gibi sebepler bu türe karşı açılan savaşların zorluk derecesini yükseltmektedir.
Balıklar için hastalık genellikle dudak ve kafa civarında başlar. Oradan tüm vücuda bölgeler halinde yayılım gösterir. Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi su şartlarının kötüleşmesi ve canlının
buna paralel olarak bağışıklığındaki düşüş hastalığa yakalanma riskini artırır. Herhangi bir mantar
hastalığı sonrasında tüm tank dezenfekte edilip,
sonrasında balıklar eklense de bu tanktaki balıkların mantar hastalığına yine yakalanmayaca-
fotoğraf:Talip Devrim Özgen
ğı anlamına gelmez. Hastalık etkeni her zaman
suda vardır ya da havadan suya her an karışma
potansiyelindedir. Mantar sporları uzun yıllarca
canlılıklarını koruyabilirler ve çok sayıda dağılım
gösterirler. Onlardan kurtulmak mümkün olmadığına göre düşmanı tanıyıp ona göre gardımızı
almak yapılacak en doğru harekettir.
Daha önce de söylediğimiz gibi su kalitesinin düşmesi ve balığın bağışıklığının zayıflaması mantarlar için bir fırsattır. Saprolegnialar fırsatçı patojen (hastalık yapıcı mikroorganizma) olduğu kadar aynı zamanda iç parazitler gibi, yaşamak için
konak canlıya ihtiyacı yoktur ve dadandığı canlıyı
öldürmek ona hiçbir dezavantaj getirmez. Canlıyı öldürdükten sonra da ondan beslenebilir ve
çoğalabilir. Zaten bu yüzdendir ki, hangi koşulda
ölmüş olursa olsun ölü canlıyı bir an önce akvaryumdan çıkarmak en akıllıcasıdır.
Saprolegnia enfeksiyonlarına doğada en çok suyun ani olarak soğuduğu zamanlarda rastlanır. Bazı bölgelerde “Kış hastalığı” olarak da anılmaktadır. Bu mantar türünün yaşam aralığı her
ne kadar 3–33 ºC olsa da 15 ºC’nin altında daha
çok spor üretmekte ve daha aktif bir yaşama sahip olmaktadır. Bu da daha yüksek hastalık potansiyeli anlamına gelir. Su değişimlerinde o türün kaldırabileceğinden fazla soğuk suyla değişim yapmak, canlıyı bu hastalığa açık hedef haline getirir. Balıklar soğukkanlı canlılar olduğundan değişen koşullara uyum sağlamak zorundadır. Su soğuduğunda suyun iletkenliği düşer. Bu
durumda balığın vücuduna özellikle derisinden
daha fazla su girer. Bu fiziksel stresle başa çıkamayan canlının zaten karşılaştığı şokla mukozası
zarar görmüştür ve mantar sporlarına açık hedef
haline gelir. Tabii ki bu türlere göre değişik oranlarda etki eder ancak unutulmamalıdır ki burada değişen sıcaklık miktarı değil, sıcaklığın hangi
değere düştüğü önem taşır.
Balıklarda Saprolegnia sp.ye karşı 3 tip savunma
sistemi vardır.
Birincisi, mukoza yenilenmesi sayesinde mantar
sporlarının eski mukozayla birlikte balığın üstünden atılmasıdır ki bu yüzden sıcaklığın artırılması
bu gibi hastalıklarda olumlu sonuç verir. Mukozanın yenilenme hızı artacağından ve mantarın
veya beyaz benek gibi hastalıkların dayanımı sıcaklık arttıkça düşeceğinden uzaklaştırılması kolay olacaktır.
İkincisi, mukozadaki morpogen adlı hücrelerin
mantar üremesini durdurmasıdır ama bu mantarı yok etmeye yeterli değildir. Şüphesiz ki, lezyonların tüm vücuda yayılmasını önler ama tedavi edici tarafı yoktur.
Üçüncüsü, gelişmekte olan mantar hücrelerine
karşı verilen hücresel cevaptır. Ancak zaten balığın bağışıklığı düşükse bu basamak hiç etkili olmayacaktır.
Görüldüğü gibi mukoza balığın korunması için çok
önemli bir bariyerdir. Bu yapıyı korumak balığı
korumayla eşdeğerdir.
47
Saprolegnia ilk başlarda sadece doku kaybına neden oluyor gibi görünse de zamanla kanda sulanmaya neden olarak balığın ölümüne sebep
olur. Bu durumu nispeten geciktirmek için tam
mineral katkılarıyla suyu dengelemek gerekir. Bu
durumda tam mineral katkılarını hastalığın seyri
sırasında ve sonlandıktan sonra da suya eklemek
en doğru olanıdır.
Tedavi
Tedavi için yıllardır akvaryumculukta kullanılan çeşitli solüsyonlar mevcuttur.
Malahit yeşili
Malahit yeşili bu konuda en etkili kimyasal ajandır.
Malahit maddesiyle alakası olmamasına rağmen
renginden dolayı bu isim verilmiştir. Etkili olmasına etkilidir ama kanserojen olması nedeniyle
birçok ülkede ya külliyen kullanımı yasaktır ya da
kısıtlı miktarda izin verilmiştir. Alabalık gibi yenilen balıkların kültürlerinde bu tip bir uygulama o
canlıyı en az 110 gün yenilemez kılar. Yani içerdiği tehdit bu kadar büyüktür. Hobideki balıklarda kullanımı ise sonraki nesil yavruların genetik
yapısının bozulmasına neden olur. Bu da dolaylı
yoldan, uzun vadede verimi düşürür ve yeni nesillerin sağlıklı sürdürülebilirliğini engeller.
Formalin
Formalin %37’lik formaldehit solüsyonudur. Malahit yeşili kadar etkili olmasa da Saprolegnia için
etkili bir tedavi aracıdır. Ancak kullanımının canlılar için ne kadar sağlıklı olduğu ve kullanan insana etkisi hala tartışılmaktadır.
Hidrojen Peroksit (Oksijenli su)
Hidrojen peroksit diğer ürünlere kıyaslandığında
çevresini çok az etkileyen bir bileşiktir. Aynı zamanda Saprolegnia enfeksiyonlarını önlemek
için etkili bir kimyasal ajandır. Ancak farklı balıkların verdiği farklı tepkiler, standart oran yakalamakta kararsızlık yaratmış ve kullanımı yaygınlık
kazanamamıştır.
Sodyum Klorür (Sofra tuzu)
Sodyum klorür yani sofra tuzu, forumlarda alenen
önerilse de yüksek dozlara çıkılmadıkça etkisi olmayan bir bileşiktir. Deniz sistemlerinde etkisini
görebilmek için 30 gm/lt eklemeniz gerekirken,
tatlı suda 15 gm/lt eklemeniz gerekir. Birçok tatlı
su balığı ise bu oranlara dayanamamaktadır. Hal
böyle olunca da uygulama sahası daralmaktadır.
48
Metilen mavisi
Hobide birçok marka altında satılmaktadır. Saprolegnia için çok kuvvetli bir önleme ajanı olmasa
da hatırı sayılır düzeyde engelleme kapasitesine
sahiptir. Ucuz ve kullanımının basit olması bu bileşiği hobide yaygınlaştırmıştır.
Bunların yanında yapılabilecek en güzel tedavi
desteği akvaryumu karartmak (ışıkları söndürüp
mümkünse etrafını gazeteyle sarmak) ve sıcaklığı türün de dayanabildiği sınırlar eşliğinde yükseltmektir. Karanlık olması hem balıktaki stresin
azalmasını sağlayacak hem de ışığa bağlı olan
bazı hormonların (Örnek: Melatonin) seviyesinin
yükselmesiyle beraber bağışıklığı artıracaktır.
Yumurtalarda mantarlaşmanın ele alınması
Bir şekilde balıkları yumurtlama aşamasına getirir
ve onlardan yumurta alırız ama serüven burada
sona ermez. Tam aksine tam da burada başlar.
Bu safhadan sonra yumurtaların mantarlaşmaya
karşı korunması lazımdır. O halde gelin videoyu
biraz geriye sarıp macerayı baştan seyredelim.
Kimi türlerin farklı teknikleri olsa da çoğu balığın
ortak bir üreme şekli vardır. Önce dişi yumurtaları saçar ya da yapıştırır, ardından erkek döller.
İlk bırakıldığında yumurta ve sperm zıt yüklüdür
ve birbirlerini çekerler. Aynı zamanda yumurtalar
türe özgü fertilizin enzimi salgılayarak da spermleri kendisine çeker. Fertilizin maddesinin türe
özgü olması doğada ve bazen de akvaryumlarda
meydana gelebilecek yanlış döllenmeleri önler.
Yumurtanın en başta tek zarı vardır ve bir sperm
tarafından delindiğinde hem yükü spermle aynı
olur hem de ikinci bir zar inşa edilir. Böylece başka spermlerin girmesini önlemiş olur. Mantarlara karşı yumurtanın asıl koruması ikinci zardır. Bu
zar ne kadar sağlam olursa mantar sporlarından
etkilenmesi o kadar zorlaşır.
Yumurta döllenirken şartların o tür için optimum
olması sağlıklı bir ikinci zar oluşması ve yumurtanın döllenebilmesi açısından önemlidir. Nispeten alkali sularda yaşayan türlerin yumurtaları, ikinci zarda çok kalsiyum içerdiklerinden dolayı daha dayanıklı ve kalındır. Ancak döllenmeyen
yumurtaların her iki durumda da savunmaları
kalmamıştır ve böyle yapıların mantarlara karşı
direnmesi beklenemez.
Yumurtaları sert su ve yumuşak su balıklarının yu-
fotoğraf:Talip Devrim Özgen
murtaları olarak 2 gruba ayırırsak şunları görürüz.
Yumuşak su balıklarının yumurtaları daha ince zarlı, kalsiyumdan fakirdir. Karşıt gruba göre 1-4 gün
gibi daha kısa sürelerde yumurtadan çıkış gösterirler ve yumurtadan çıktıklarında genel olarak
vücut yapıları daha zayıftır.
Sert su balıklarının yumurtaları ise daha kalın zarlı, kalsiyumdan zengindir. Karşıt gruba göre yumurtanın çatlama süreleri genel olarak bir iki
hafta kadar sürebilir ve yumurtadan çıktıklarında daha sert vücut yapıları vardır.
Bu bağlamda görüyoruz ki, yumuşak su balıklarının
yumurta zarları daha ince olduğu için dış ortam
koşullarına daha dayanıksızdır ve mantarlaşmaya daha meyillidir. Bu açıdan negatif bir etki var
gibi görünse de diğer tip yumurtalara göre daha
erken sürede açılarak başka bir yönden avan-
taj kazanmaktadır. Ancak sert sularda ve görece
soğuk sularda döllenen yumurtalarda ikinci zar
daha sert ve kalın oluşur. Bu da zamanı geldiğinde yavruların yumurta zarlarını yırtıp çıkamamalarına neden olur.
Yine sıcak suda ikinci zar daha ince oluşurken,
daha soğuk sularda daha kalın olmaktadır.
Mantarların yumurtalara saldırma öyküsü
Sevgili mantarcığımıza tekrar dönelim. Olgun
mantar hücrelerinden önce kapsülsüz sporlar
salınır. Bu kapsülsüz sporların ömrü birkaç dakikadır. Hemen kapsüllü hale gelmezlerse ölürler. Kapsüllü hale gelen sporlar, ikincil spor olarak
adlandırılır. Bu ikincil sporlar saç diye tabir edilen
bir uzantı çıkarırlar ve bir yere yapışma potansiyeline sahip sporlardır. Bu saç uzantısı aynı zamanda suda batmazlık sağlar ve rahatlıkla suda
asılı durabilirler. Zaten enfeksiyon yapan mikro49
fotoğraf:Talip Devrim Özgen
Yumurtalarda mantarlaşmayı önlemek
Temel olarak 3 tip etki vardır.
canlıların da buna ihtiyacı vardır. Eğer hareket
kabiliyetleri kısıtlı olsaydı daha az canlı dokuya
ulaşabilirlerdi.
Kapsüllü sporlar suda salınırken tabiri caizse kanca şeklindeki saç çıkıntısıyla yumurtaya tutunur.
Bunu başardıktan sonra geriye yumurtanın içine
girmek kalmıştır. Yumurtayı besin kaynağı olarak
kullanabilmesi içinse öncelikle ikinci zarı geçmesi gereklidir. Mantıken ikinci zar ne kadar kalın ve
sert olursa geçişi de o denli zor ve uzun olur.
Şöyle yorumlayabiliriz. Yumuşak su balıklarının
yumurtaları daha kolay ve çabuk mantar olabilirken, daha erken yumurtadan çıkarlar; sert su
balıklarının yumurtaları ise daha zor ve uzun sürede mantar olabilirken, daha uzun sürede yumurtada çıkarlar.
Mantarlar enfekte ettikleri yumurtaların içindeki
besini kullandıktan sonra olgun birer mantar halinde dışarıya açılırlar ve sporları su ortamına salarlar bu da başta bahsettiğimiz döngüyü başlatır. Mantarlar da bakteriler gibi organik bileşiklerden beslenirler ve enerji alırlar. Suyun kalitesi ne
kadar yükselirse sayıları ve enfeksiyon yapma kapasiteleri o kadar azalır.
50
1-) Mekanik etki
Kapsüllü sporların tutunup enfeksiyon yaptığını
söylemiştik. Yumurtaların bulunduğu alandaki akıntı hızı sporların yumurtalara tutunabilme
oranlarını belirler. Yani, bir diğer deyişle; akıntı
ne kadar çoksa sporların yumurtalara tutunması o kadar zorlaşır. Aynı zamanda akıntı vererek
ve suyun üst seviyesinde dalgalanmasını sağlayarak veya hava taşı kullanarak sudaki oksijen kapasitesi artırılabilir. Bu da yumurtanın sağlıklı gelişip kendini koruyabilmesi açısından önemlidir.
Yetersiz oksijen seviyesi ve yüksek organik bileşik değerleri yavrunun gelişimini oldukça kısıtlamakta ve mantar enfeksiyonuna yakalanmasını
kolaylaştırmaktadır.
2-) Kimyasal etki
Makalenin başında ifade ettiğimiz bileşikler aynı
zamanda yumurtalar için de kullanılabilirdir. Ancak yapacağımız kimyasal katkının zamanı da
çok önemlidir. Yumurtaların çıkışı gün-derece
cinsinden ifade edilir. Şöyle ki 25 ºC derecede 4
günde çıkan bir yumurtamız olsun. Bunun çıkış
süresi 100 gün-sıcaklık’ tır. Genellikle yumurtanın
toplam yaşam diliminin %0.5’lik zaman diliminde yumurta aktif olarak gelişmeye ve yavru hızla büyümeye başlar ve yumurtanın hassaslığı bu
dönem itibariyle başlamış olur. Bu yüzden böyle
bir tür için ideal kimyasal ekleme zamanı bu sınır
zamana ulaşmadan önce yapılandır. Yani yarım
saat içinde eklenilecek kimyasalın bir an önce
eklenmesi daha doğru bir adım olur. Daha sonrasında da toplam zaman diliminin %50-70’lik
zaman diliminde yumurtada 2 tane gözün belirdiği gözlekeli evre başlar. Bu iki evre arası yumurtanın mekanik olarak en hassas olduğu zaman
dilimidir. Gözlekeli evreden sonra ise çevreye direnci daha yüksektir. Bu evreden sonra yumurtalar istenirse taşınabilir, hareket ettirilebilir. Bu
duyarlı olduğu başlangıç ve gözlekeli evre arası zaman diliminde yumurtaları dış etkilere karşı korumayı başarabilirsek genelde sonrası için
endişelenmeye pek de gerek yoktur. Yumurtanın içindeki yavruyla zar arasındaki bağlantı iyice zayıflamış ve boşluk artmıştır. Bu da mantarların yumurtanın içine hiflerini uzatmasını zorlaştırır. Mantarlaşan yumurtaların ayrılması da önemlidir ancak her ne olursa olsun bu işlem gözlekeli dönemi takiben yapılmalıdır. Aksi takdirde
yumurta zarlarına zarar verilebilir. Aynı zamanda plastik ya da tahtadan yapılmış pensler ya da
cımbızların kullanımı bu iş için daha uygundur.
Verdiğim %’lik zaman dilimleri kesin zaman dilimleri olmamakla beraber kabaca ortalama değerlerdir.
etkileri de o kadar büyük olur. Birçok yumurta dizen balığın yaprakları daha çok tercih ettiğini,
hatta daha çok eski yaprakları tercih ettiğini görürsünüz. Özellikle Echinodorus sp. türü bitkilerde eski yapraklar bakterilere geniş yerleşim alanları sunduğu için yumurtalara destek olmaktadır.
Işık hem organik maddeleri parçaladığı hem de zar
yapılarını bozabildiği için yumurta zamanı yakılmamalıdır. Özellikle beyaz tondaki ışıkların kullanımından kaçınılmalıdır. Yumurtalarına bakan
türler için ise mavi ya da kırmızı tonlardaki ışıklar tercih edilebilir.
Bu üç yöntemden ilk başta sağlanması gereken
mekanik etkidir. Her ne olursa olsun mutlaka
suya ekstra oksijen kazandırmanın yolları aranmalı, su mümkün olduğunca yapılan su değişimleriyle veya karbon kullanımıyla organik yükten arındırılmalıdır. Oksijen seviyesinin yeterli düzeyde olması yumurtanın gelişimini de yakından etkilediği için birincil derecede önem taşır. Bu unsur sağlandıktan sonra diğer iki etki düşünülmeli ve arzu ediliyorsa uygulanmalıdır. Balıkları etkilediği gibi suyu soğutma suretiyle yapılan su değişimleri mantar enfeksiyonu bağlamında yumurtayı da etkilemektedir.
3-) Biyolojik etki
Saprolegnia türleri ve bazı bakteriler arasında rekabet vardır. Bu temelde besin rekabetine dayansa da farklı sebepleri olduğu da düşünülmektedir. Genellikle, bakterilerin yoğun olarak bulundukları noktalara yakın olan yumurtalar biyolojik
etki sayesinde mantar enfeksiyonlarına karşı ekstra bir korunma sağlamaktadır. Bakteri kolonileri
ne kadar büyükse korudukları bölge ve koruma
Bir sonraki makalelerde görüşmek dileğiyle…
Sağlıklı balıklar.
27
ADist 2011
Bitki Akvaryumu Tasarım Yarışması Sonuçları
Akvaryum Dizayn İstanbul olarak ülkemizde ilk kez yapısı itibariyla dünya
standartlarında bir bitki akvaryumu tasarım yarışması düzenlemenin mutluluğu
içindeyiz.Yarışmamıza geçmeden önce sizleri bitki akvaryumları ve grubumuz
hakkında kısaca bilgilendirmek istiyorum:
B
itki akvaryumları, canlı su altı bitkileri ile yapılan akvaryumlardır. Bu akvaryumlarda bitki bakımı ve peyzaj, öncelikli olarak ele alınır. Balıklar ise ikinci plandadır. Şuan ülkemizde, akvaryumlarda kullanılabilecek yaklaşık
200 farklı tür su bitkisinin ithalatı ve üretimi yapılmaktadır. Şekil ve renk olarak birbirinden farklı bu türlerin akvaryumda kullanımı, çeşitli taşlar
ve dallar gibi doğal dekorasyon malzemelerininde yardımıyla sayısız tasarım seçeneğini bizlere
sunar. İşte bu nedenle bitki akvaryumları birçok
hobici için görselliği en yüksek akvaryumlar olarak kabul edilir ve bitki akvaryumu tasarımı dünya çapında önemli bir yer edinmiş olup bu konuda her yıl uluslararası tasarım yarışmaları düzenlenmektedir.
Akvaryum Dizayn İstanbul (kısaca ADist), küçük
yaşlarından itibaren akvaryum hobisi ile iç içe
olan ve 2006 yılında bir araya gelen dört akvarist arkadaş (Mustafa Erdoğar, N. Batuhan Bayram, Timuçin Sağel ve Burak Toka) olarak kurduğumuz amatör grubun ismidir. Geçen yıllar içerisinde hobinin farklı alanlarında bilgi ve tecrübe edinen grubumuz, özellikle bitki akvaryumları ve akvaryum tasarımı konularında uzmanlaşmış olup bu alandaki çalışmalarını uluslararası düzeyde devam ettirmekte ve bünyesine ülkemizden yeni akvaristleri katmaktadır.
Yarışmamız; bizim gibi sualtı tasarımı (aquascaping) konusuna önem veren ve kendini geliştirmek isteyen akvaristleri bir araya getirme ve
uluslararası yarışmalara hazırlama amacıyla düzenlenmektedir. Yılda birkez düzenlemeyi düşündüğümüz yarışmamız, sonuçlanma tarihi iti-
52
barıylada uluslararası yarışmalara katılacakların
yarışmamızın sonucuna göre uluslararsı yarışmaların çoğunun son katılım tarihine kadar tasarımlarında gerekli düzenlemeleri yapabilecekleri
şekilde ayarlanmıştır. Yarışmamızın kuralları hem
mümkün olduğunca fazla insanın katılım yapabilmesini sağlayacak şekilde hemde genel olarak
uluslararası yarışmalara uygun olarak düzenlenmiştir. Değerlendirme kriterlerimizi de aynı şekilde uluslararası yarışmalara uygun hazırlamaya
çalıştık. Jürimiz, yaptıkları tasarımlarla kendilerini
kanıtlamış, bu alanda ülkemizdeki en iyi kişilerden oluşmaktadır.
Yarışmamıza bu ilk yılında ülkemizin farklı şehirlerinden çok farklı tasarım, boyut ve ekipman tek-
nolojilerine sahip toplam 22 katılım oldu. Değerlendirme süreci oldukça zorlu geçti. Tüm katılımlara elimizden geldiğince ayrıntılı yorum yazarak
yapıcı önerilerde bulunmaya çalıştık. Umarız yarışmamız amacına ulaşır ve bu katılımları daha
iyi durumda uluslararası yarışmalarda görmemiz
mümkün olur.
Yarışmamızın sonuçlarını 16 Nisan itibarıyla hem
sitemizde, hemde mütevazi bir toplantı eşliğinde duyurduk ve derece alanlara ödüllerini takdim ettik. Tüm katılımcılarımıza teşekkür eder,
derece alan katılımcılarımızı tekrar kutlarız. Yarışmamız ve sonuçlar ile ilgili daha fazla bilgi için
www.akvaryumdizaynistanbul.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Birinci
Tasarımın İsmi
: “Şelalenin Altında”
Puanı (200 üzerinden)
: 176,1
Katılımcı
: Mustafa SEZGEN
Şehir
: Kocaeli
Tank Boyutları
: 80x60x50(h)
Işıklandırma
: 6x24W T5 HO
Karbon Takviyesi
: Tüplü sistem CO2
Flora (Bitkiler)
: Blyxa aubertii,
Echinodorus tenellus, Eleocharis parvula,
Hydrocotyle verticillata, Vesicularia montagnei
Fauna (Balık ve Omurgasızlar) : Hemigrammus erythrozonus,
Ancistrus dolichopterus
Yorum:
Çok etkileyici, sıradışı ve güzel bir tasarım. Türkiye’de akvaryum dizayn
anlayışının ne kadar hızla geliştiğine dair çok güzel bir örnek. Balıkların sürü halinde ve uzakta duruşu, bitki türü seçimleri çok güzel. Şelale fikri çok orijinal. Ancak doğallık yönünden bu tip taklitlerin gerçekçiliği önemli rol oynuyor. Su altında su taklidi için daha iyi bir malzeme bulunabilirse çok daha güzel olabilir. Tasarım, özellikle bitkilerin konumu
daha asimetrik olsa daha da etkilyeci olabilirdi. Bitkilerinde sağlıkları oldukça iyi; yalnızca verticillatalarda yosun problemi göze çarpıyor. Bitkiler
fazla çoğalmışlar; gözü rahatsız ediyor. Bu tip tanklarda düzenli budama
ve seyreltme yapmak lazım. Veya bitkiler belli bir yoğunluğa ulaştığında
fotoğraflayıp tankı sıfırlamak gerekiyor.
53
İkinci
Tasarımın İsmi
Puanı
Katılımcı
Şehir
Tank Boyutları
Işıklandırma
Karbon Takviyesi
Flora
Fauna
: “Tiny Hill”
: 169,25
: Serkan ÇETİNKOL
: İstanbul
: 30x30x30(h)
: 2x18W PLC
: Tüplü sistem CO2
: Utricularia graminifolia
: Neocaridina Denticulata
Üçüncü
Yorum:
Tasarım açısından ülkemizde alışıla gelmiş bir tasarım değil. Bitki seçimi, zorluk derecesi yüksek sayabileceğimiz bir tercih olmuş. Buna rağmen Utricularia sp.’ yi böyle sağlıklı olarak görmek çok güzel. Sade, insana huzur veren bir düzenleme. Bir iki küçük koyu
renk bitki türü ya da moss eklenerek biraz hareket katılırsada iyi olabilir. Tank şekline uygun olarak üçgen biçiminde hazırlanmış tasarımda doluluk– boşluk oranlarıda iyi ayarlanmış. Taşların konumlarıda oldukça doğal. Bitkiye akıntı ile her noktada yukarı bakan
bir duruş verilmesi denenebilir; böylece yapraklar bir dağdaki çam ağaçları gibi görünebilirler. Arka fonda üstte ışık parlaması altta gölge alan doğallığı biraz olumsuz etkilemiş.
Flora:
Blyxa aubertii, Cryptocoryne
wendtii ‘green’, Cryptocoryne
Tasarımın İsmi : “İlk”
wendtii ‘brown’, Eleocharis parvula,
Puanı
: 159,25
Rotala rotundifolia, Myriophyllum
Katılımcı
: Adem TANIŞ
tuberculatum
Şehir
: Ankara
Tank Boyutları : 120x60x55(h) Fauna:
Crossocheilus siamensis,
Işıklandırma : 6*36W T8
Karbon Takviyesi: Tüplü sistem CO2 Paracheirodon innesi
54
Yorum:
Düzenli, temiz ve başarıyla dekore edilmiş bir tank. Bitki geçişleri ve
renkler güzel. Biçim olarakta belli tarzı olan tankta bitkilerin gruplandırılmasında fazla düzenlilik göze çarpıyor; buda doğallığı olumsuz etkiliyor. Sağ taraftaki M. tuberculatum’ lar daha farklı budanabilir. Ayrıca bu bölgedeki Blyxa’ lar ön cama fazla yaklaştırılmış; bir sıra
alınıp yerine parvula ile kaplanabilir. Sol cama yakın kısımdaki rotalaların bir kısmı seyrek kalmış. Öne çıkan bu tasarımda sürü balıklarının sayısı arttırılabilir ve sürü halindeyken fotoğraflanırsa güzel olur.