Sevda`nın Defterindeki Son Başlık

Transkript

Sevda`nın Defterindeki Son Başlık
IĞDIR’IN ÜÇ ALMASI
İsmail Kaygusuz
KİŞİLER:
SEVDA/FATE
Zorla evlendirilen kız
MURAT Fatenin sevgilisi
ZELAL
Çoban Ahmet’in kızı, Fate’nin arkadaşı
KÜÇÜK BERİVAN Fate’nin kızkardeşi
İSKENDER DAYI
Fate’nin dayısı
MİHRİCAN HANIM Edebiyat öğretmeni
HAMİT
Fate’nin erkek kardeşi
VELO’NUN AHMET damat
REŞO AĞA Fate’nin babası
VELO AĞA Kayınbaba
HATİCE KİRVE Damatla gelinin kirvesi
KAYNANA Damadın anası
BÜYÜK GELİN Damadın yengesi Fate’nin görümcesi
ELFO ANA Fate’nin anası
ÇOBAN AHMET Zelal’ın babası
EMOŞ ANA Zelal’ın anası
AMCA BEKİR
Zelal’ın amcası
AZERİ OĞLAN FIRAT Zelal’in sevgilisi
APE İSHAK Sözünden çıkılmayan, her sorunda danışılan köyün ileri geleni, bilge kişi
İZZET
Zelal’in kardeşi ve katili
MELLE
Köyün imamı
DAVULCU KÖÇEĞİ
İKİ ÇALGICI
OYUNCU ERKEKLER
OYUNCU KIZLAR
İzmir-Bornova’nın, Ege Üniversitesi Fakülte yapılar kompleksinin bulunduğu Erzene
mahallesinin güneyindeki Ergene Mahallesinde küçük bir apartman dairesinde oturma odası.
Altı kişilik bir masa, bir çekyat ve iki eski koltuk. Köşede orta boy bir televizyon. Sevda
mutfakta akşam yemeği hazırlamakta. Odada sonuna kadar açılmış bir CD çalarda bir hanım
türkücü “Iğdır’ın al alması/Yemeğe bal alması” türküsünü söylerken SEVDA da ona eşlik
etmektedir. Murat dışkapıyı kendi anahtarıyla açarak, hırsla içeri girip kapıyı arkadan
kilitler.Doğrudan gidip CD çaları kapatır.
SEVDA _; (Elinde kepçe ve önünde önlükle mutfaktan çıkar) Murat geldin mi hayatım;
hayret erkencisin. Niye kapattın ki, kıssaydın bari. Ben “Iğdır’ın al alması”nı dinliyordum.
MURAT _; (Öfkeli) Peki niye böyle bağırtarak dinliyorsun Sevda? Koridorlarda gidip gelen,
bu katta oturan komşular senin türkünü dinlemek zorundalar mı?
SEVDA _; Mutfaktan duyabileyim diye biraz fazla dokundum, demek fazla açmışım.
MURAT _; Hem de nasıl! Apartman Iğdır türkülerini dinliyordu. Şu apartmana taşınalı bir
hafta oldu, hemen Iğdırlı olduğunu ilan etmeye başladın. Fakülteye bundan daha yakın bir
1
mahalleden ev bulmak kolay mı? Son evden Iğdır’ı iyi bilen bir Karslı ile karşılaştığımız için,
bir gecede toparlanıp ayrılmadık mı? Üstelik adam bizim Iğdırlı olduğumuzu da bilmiyordu.
SEVDA _; He ya! Bir komşuya Kars’tan Iğdır’dan sözederken yanlarından geçtiydim. Kulak
kesildim; adam bizim köyü, hatta aşiretimizi anlatıyordu.
MURAT _; Şimdi sen de, o yağmurdan kaçtık, burada doluya tutulmak istiyorsun?
SEVDA _; Ah, men ne poh yemişem! Herkes eşitti hemi?
MURAT _; Bereket koridorda kimseler yoktu. Şimdi de başlama Azeri ağzıyla konuşmaya.
SEVDA _; (Gülerek) Neçe edem men de bilmirem Mırad’ım. Kürtçe gonuşmaya da
bırahmirsen; barim bırah da heç degilse sennen, bizim oraların Türkcesini gonuşayım. Öyle
mi öksedim Iğdır’ın daşını torpağını! (Murat güler) Bögün markete gitmiş, birez ticeret
yapmışam. Van otlu peyniri görüp almışam, Iğdır kayısısı bile bulmışam...
MURAT _; Markette Iğdır kaysısı da mı vardı?
SEVDA _; Helbette, hem de yumzuh gimi; aha böyle!(Yumruğunu sıkarak gösterir) Bak
masanın üstündeki meyva sepetine koydum, haydi al da bir tane ye, ben yedim şeker gimiydi!
Fazla yeme, sonra yemek yiyemezsin. (Oradan bir tane alıp Murat’a veririken) Bizim
oraların ürünlerine kurban oluram ben. Bizim meyva bahçesinde tam yüz ağaç kayısı var.
Kayısı toplayıcılar eğer zamanında gelmedilerse, şimdi hepsi diplerine dökülüp, çürümüş
kalmışlardır vallah.
MURAT _; (Çiğnerken) Kaysı da çok güzelmiş. Sen de isteyince ne güzel şehir Türkçesi
konuşuyorsun. (Yumuşak, sevgi dolu) Eğer ocakta yemeğin varsa, altını kapat oturalım biraz
ve ciddi ciddi konuşalım.
SEVDA _; Oturalım Murat’ım, sana Iğdır mıhlaması yaptım, domatesli.
MURAT _; Bak yine Iğdır dedin; ben sana hep demiyor muyum Iğdır adını kafandan sil,
benimle konuşurken bile kullanma!
SEVDA _; Kafamdan silecek bir silgi var mı Murat? Kafamdan akıp dilime geliyor birden,
hangi sözcüğü kullanayım yerine? Adımı değiştirdik, Sevda’ya yeni yeni alıştım.
MURAT _; Dilinin ucuna geldiğinde; bizim oralar ya da memleketimiz dersin, olur biter.
Arada bir yanlışlıkla ağzından çıkabilir, ama sık sık kullanma kentin adını. Kapıyı-bacayı
dinleyen olur. Zaten konu-komşu çok meraklı...
SEVDA _; Doğru ya, öyle çok meraklılar ki; kiminle karşılaşsam da gülümsesem, “bacım
nerelesin?”diye soruyorlar.
MURAT _; (Kısık sesle) Altı ay içinde bu değiştirdiğimiz üçüncü ev; burada uzun süre
kalalım, Fakülteye’de yakın. Derslerimin çoğuna yürüyerek gidiyorum. N’olur herkesle
durup konuşma, karşılaştığın komşulara selam verip geç, kuşku uyandırıcı bir şey yapma!
Mor Çatı’dan seni teslim aldığımda, aramızda anlaştığımız, kuralları bir daha hatırlatayım:
2
İKİSİ BİRDEN _; Bir:Yataktan başka yerde Kürtçe konuşmayacaksın. İki: Yapabildiğince
Türkçeyi şehirli ağzıyla, kitaplarda okuduğun gibi konuş! Üç: ‘Nerelisin?’diye sorduklarında
Malatya’dan öteye adımını atmayacaksın.
SEVDA _; (Gülerek) Birden aklıma geldi; bugün markette ben yaşta bir kadınla bir kaç kez
karşılaşınca yanıma yaklaşıp nereli olduğumu sordu. Malatyalıyım deyince, “aa hemşehriyiz,
ben Doğanşehir’in bir köyündenim. Sen içinden misin? Şehirliler gibi konuşuyorsun da onun
için dedim.” Ailem köyden çıkalı çok olmuş, ben İstanbul’da büyüdüm, diyerek elinden zor
kurtuldum. Hayatımda görmediğim İstanbul’da büyüttüm kendimi; kendi kimliğini gizlemek
insana ne yalanlar söyletiyor ah, Murat’ım (Ona sarılır).
MURAT _; Tamam canım, Sevda’cığım. Yakında herşey düzelecek; zaten sorunlar hemen
hemen bitti, töre dedikoduları da kesilip, olaylar unutulacak. O zamana kadar yalanlarla
yaşamak zorundayız. Haydi sen şimdi mutfağa git kaldığın yerden akşam yemeğini
hazırlamaya devam et. Bir arkadaştan Genel Kimya dersi notlarını aldım, onları kimya
defterime geçeyim. O Genel Kimya’ya, ben de Botanik’e girip, notlarımızı değiş-tokuş
yapıyoruz. Bu arada sen de umarım son aldığım “Denenmiş Çözümlü Üniversite Giriş Sınavı
soruları” kitabına çalışmaya başlamışsındır. Kurslara gidemiyorsun, dost-düşman biriyle
karşılaşmamak için...
SEVDA _; (Ayağa kalkmıştır) Başladım çalışmaya; onbeş-yirmi sayfayı ezberlemişim bile.
Önümüzdeki yılın Üniversite giriş sınavlarını mutlaka kazanacağım. Ama senin gibi Ziraat
Fakültesinde Tarla Bitkilerini değil, ben Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünü okumak
istiyorum. Haydi sen dersine çalış, ben pilavı salatayı hazırlayayım mıhlamanın yanısıra.
(Mutfağa geçer ve bir süre sessizlik.Sonra mutfak kapısından kafasını göstererek) Murat bak
sana ne diyeceğim.
MURAT _; (Defterden kafasının kaldırarak)Yine ne var Sevda?
SEVDA _; İşini gör, sadece kulağın bende olsun. Az önce söylemeyi unuttum; bugün beni
dayım telefonla aradı, Iğdır’dan,- ayy unuttum yine- memleketten haberler var: En yakın
arkadaşımın, boyu devrilesi katili dağda bir mağarada yakalanmış. Suçunu da itiraf
etmiş.(Üzgündür, kafasını içeri çeker ve artık mutfaktan konuşur)
MURAT _; Üç dört gün önce gazeteler yazdı; üzülmeyesin diye sana göstermedim. Unut
artık olup bitenleri, ikimiz de unutalım. İskender dayımızın sayesinde birbirimize kavuştuk,
mutlu yaşıyoruz; bunun değerini bileleim..
SEVDA _; (Sesi ağlamaklı gelir,içini çekerek konuşur) Unutmak ha! Ömür boyu unutabilir
miyim acaba? Sen unutursun; çünkü olayları sen değil, ben yaşadım. Sen olayın daha
başlarındayken alıp başını gittin köyden. (İçini çekerek, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.)
MURAT _; (Alışkındır, başını sallayarak yerindem kalkar) Zavallı Sevda’cığım yine boşandı.
(Mutfak kapısına gelip onu teselliye çalışır) Hayatım ağlama, ağlamakla hiçbir şey düzelmez
biliyorsun. Senin hiçbir suçun yok, vicdanın rahat olsun. Bak sana ne diyeceğim, iyi dinle;
kahrolası töreler yüzünden başımıza gelenleri; kendini, arkadaşını, kardeşini ve beni yaz.
Yaşadıklarını ve yaşananları, dışarıdan gözleyen bir dördücü kişi gibi anlat. İlgilenen bir
yazar bulur, ona veririz romanlaştırır ya da tiyatro oyunu yapar; yayınlar, insanlara ulaştırır...
SEVDA _; (Ağlaması durur) Biliyor musun, çoktan yazmaya başladım;bir defteri doldurdum
bile. Neredeyse sonuna geldim. Zela’in başına gelenleri de dayım bizi ziyarete geldiğinde
3
anlatmıştı ya, onu da yazdım. Bana kızar, alay edersin diye sana söylemeye çekindim.
Bitirince, herşeyi göze alır söylerdim ama.
MURAT _; Olur mu öyle şey, niye sana kızayım ki? Şunları toplayayım, zaten bir sayfalık
not kaldı. Yatmadan önce yarım saat çalıştımmı bitiririm. (Masadaki dafterleri toplar
çantasına koyar) Mutfağa geçelim, sen pilavı pişirirken ben de salatayı yaparım. Yemekten
sonra yazdıklarını okursun bana olmaz mı?
SEVDA _; (Sevinçlidir)M utfağa girmeden sana bir şey daha söyleyeceğim. Ama alay
etmeceksin değil mi?
MURAT _; (Meraklanır) Etmem elbette.
SEVDA _; Ben az önce CD’den dinlediğim “ Iğdır’ın al alması”nın sözlerini de değiştirip,
bizim hikâyemize uyarladım. Birinci kıtayı okuyam da dinle (Türkünün makamıyla söyler):
Iğdır’ın üç alması
Yemesi güç alması
Gelinlik kızlarının
Sevmesi suç olması
Ölürem ölürem yar
Yetimem yar yetimem yar
Ay balam sevirem yar
Sevirem yar sevirem yar yar
MURAT _; (Ona sarılarak) Çok güzel canım benim, şiir yazma yeteneğin de varmış senin,
bilmiyordum. (Mutfağa geçerler)
BÖLÜM I
OKUL YOLUNDA
SAHNE 1
Sevda’nın değiştirdiği sözler ‘Iğdır’ın Alması’ türküsü müziğiyle kendi sesinden geçiş yapılır.
Nisan ayının ortalarında güneşli bir gün. Okul dönüşü; saat 04 sıraları. Fate ile Zelal
omuzlarında kitap çantaları, liseli kıyafetleriyle, yoldan ayrılıp bir sundurmanın altına doğru
ilerler. Örtmenin yakınında içi görünmeyen “AL ALMA KAFE RESTORAN” vardır. Sokak
tenhadır.Sahne boyunca sadece iki-üç kişi geçer
FATE _; ( Kapalı bir tahta kapının sundurması altına girerken) Zelal haydi gir şu örtmenin
altında bekleyelim Berivan’ı. Bu kapı kullanılmıyor, ev sahibini tanıyorum. Biraz geç çıkacak
galiba okuldan..
ZELAL _; Niye? Dört buçukta çıkmıyorlar mı?
FATE _; Öyle de, biliyorsun, üç gün sonra 23 Nisan Çocuk Bayramı. Öğretmeni ona bir şiir
vermiş bayramda okuması için. Dün evde bütün akşam karşıma geçip defalarca okuyarak
başımın etini yedi.
4
ZELAL _; Şu halde en az yarım saat geç çıkacaklar demektir.İlkokuldayken ben de kaç defa
şiir okumuştum. (Öykünerek) Şöyle kazık gibi dimdik durur, gözlerimi kapatır nefes almadan
okurdum: “Bugün yirmi Nisan/Nasıl sevinmez insan/Çocukların bayramı/Atatürk’ten bir
ihsan...”
FATE _; (Zelal’ın omuzuna vurarak) Sus kız, Berivan’dan dün akşam dinlediğim yetti de
arttı. Bir de sen kulaklarımı rahatsız etme. Zelal söylesene kız bu yıl derslerin nasıl gidiyor,
çok iyi değil mi?
ZELAL _; Çift dikiş yaptım; iyi olacak elbette. İyiden aşağı notum yoktur. İki puvanım daha
olsaydı, iftihara geçiyordum biliyor musun?
FATE _; Hiç de bana söylemedin.
ZELAL _; Gerçekleşmeyen başarı söylenilir mi? Geçen yıl resimcinin yüzünden sınıfta
kaldım biliyorsun, bana takmıştı.
FATE _; Aynı sınıftaydık, bilmez miyim? Yanında oturan kıza altı, sana dört mü ne vermişti;
tartıştınız.
ZELAL _; Oysa onunkini de ben yapmıştım, öğretmen masanın başında gazete okurken. Bir
elden çıktığı açıkça belliydi, bunu anladı.
FATE _; Ondan kopya çektin sanmıştı. Hatırlıyorum, tüm sınıf itiraz etmiştik, ama
dinlemedi bizi. Ne güzel olacaktı birlikte olsaydık; beraber dershaneye gider Üniversiteye
hazırlanırdık.
ZELAL _; Güldürme beni Fate, biz nasıl dersaneye verilecek parayı nereden bulacağız?
Senin ailen varlıklı; yaylada otlayan sürüleriniz, dut ve kayısı bahçeleriniz var dönümlerce.
Maşallah iki yıldır da Kıloglu aşiretinden Velo ağanın oğullarıyla ortak ticaret yapıyor
abilerin...
FATE _; Sana bir şey söylüyeyim mi; gözümde paranın zerre kadar değeri yoktur.
ZELAL _; Öyle deme kız Fate. Bize bak sadece iki parçacık tarlamız, bir de evin önündeki
bahçede dört kaysı ağacı var. Çobanlık yapmasak aç kalırız. Kız sana ne diyeceğim; Velo
ağalar eski düşmanınızdı, şimdi bal balsınız maşallah! Senin küçük abinle celeplik yapan üç
yıl önce karısı ölmüş olan Ahmet’e isterlerse şaşmam.
FATE _; (Fena halde içerler) Kız ağzından yel alsın! Benden yirmiyaş büyük, Ahmet abi
diyorum ben ona. Tu tu tuh! Allah göstermesin! Biliyorsun ki benim Murat’ım var, ortak
ideallerimiz var; nasıl yakıştırıp söylersin bunu Zelal?
ZELAL _; Söyleten söyletiyor bacım! Bu batasıca Iğdır’ın al alması kadar, adeti-töresi de
meşhur; kız evladına laf mı düşer, eğer büyükler böyle bir karar verirse? Sen bir an önce
Üniversite sınavlarını kazanıp Murat’ınla buradan kaçmaya bak. Geçen yaz size çobanlık
yaparken Murat’ınla buluşmana da az aracı olmamıştım.
FATE _; Doğru sağolasın, senin hakkın ödeyemem. Duydum ki baban bu yıl Kars’ın...
ZELAL _; (Cümleyi tamamlar) Hüseyinçavuş köyüne çoban durdu, ben de Mayıs’ın sonuna
kalmaz giderim. Fırsat buldukça yaylada yanına gelirim, dertleşiriz.
5
FATE _; Ben de gelirim seni görmeye, zaten bizim yayla yolu o köyden geçiyor. Köyde
tanıdıklarım da çok. (Birden gülerek) Bak sana ne diyeceğim kız; o köyün en zengini Hıdır
ağanın oğlu Fırat çok yakışıklı. O da bizim Atatürk Lisesi’nde okudu; biz orta sondayken o
Lise sondaydı. Bizim Boşhaber köyündeki Liseli kızların hepsi ona aşıktı.Kimseyi
beğenmiyor, benim Murat’la da arkadaşlar. Vallah seni görürse peşini bırakmaz, sen çok
güzelsin..
ZELAL _; Sus kız Fate sus! Hıdır ağanın oğlu benim gibi bir çoban kızına mı kaldı? (Sır
verircesine) Ama geçen yıl yaylada sizin sürüleri yayarken; çevremde at koşturup durdu. Bir
kaç kere de fırsatını bulup, bir kaya veya bir duvar dibinde benimle konuşmak istediyse de,
her seferinde o Azeri oğluna kendi lisanıyla; ‘menden sene heç yar olmaz ay oğlan; gendi
dengini bularsın’ dedim. Men ohumak istirem, buralardan gedip kurtulmah istirem’. Fate
elbette ki, bunlar benim hayallerim, düşlerim...
FATE _; Bunları bana hiç anlatmadıydın.
ZELAL _; Bir iki kez niyetlendim; her seferinde araya başka konular girdi. Anlayacağın Fırat
hâlâ peşimi bırakmıyor. “Mene bir kerem ‘he’ de; gerisine garışma” deyip duruyor.
FATE _; Kız niye ‘he’ demiyorsun? Biz Murat’la karar aldık, evlenip Üniversiteyi birlikte
okuyacağız. Benim kafamda sosyoloji var: Toplum bilimi bu; insan ilişkilerini, bireyi ve
toplulukları ilgilendiren herşeyi inceliyor. Sosyal ve siyasal olaylar beni çok ilgilendiriyor.
Edebiyatı da çok seviyorum. Ama Türkçemi iyice geliştirmem için, çok fazla kitap okumam
gerekiyor. Sen ne olmak istiyorsun?
ZELAL _; Ben de düşlerimde hep yargıç oluyor; mahkemelerde hep haklı olanların, fakır
fukaranın haklarını savunuyor ve onların lehine kararlar alıyorum. İlköğretimdeyken de hep
öğretmen olmak isterdim...
FATE _; (Sözünü keser) Kız Zelal, bu Berivan gecikecek. (Az durur) Zelal burada daha fazla
beklemeyelim, ‘Al Alma’ya girelim. Biliyorsun orası dayımın, tenha gözüküyor. Dışarı filan
çıkar da bizi burada görürse, çok kızar vallaha.
ZELAL _; Fate beni utandırıyorsun; kantine gittiğimizde, kahvelerde hep sen ödüyorsun. Bak
ben de sana bir iş göreceğim, ona göre; sana borcum çok birikti.
FATE _; Çok ayıp ediyorsun böyle konuşmakla kız. Biz kardeşiz, unuttun mu yaylada ot
toplarken diken batan parmaklarımız kanamıştı; kanlarımızı birbirine karıştırıp kan kardeşi
olmuştuk. (İkisi birden güler) Üstelik dayıma çay simit parası mı ödeyeceğiz? Vermeye
kalkışsam beni tokatlar.
ZELAL _; Sağol canım, ama unuttum sanma dün söylediğini. Anama da dedim, köydeki
işimizi ona göre ayarladık; bu Cumartesi- Pazar birlikte sizin yeni ağılı temizleyip kuruluk
serpeceğiz.
FATE _; İyi ki hatırlattın, ay ben unutmuştum. Yarın erkenden gelirsin olmaz mı? Besiye
çekilmiş celeplik kuzuları iki gün kırda otlatacaklar.
6
ZELAL _; Ona yeşile çıkarmak denir, bağırsakları temizlensin diye. Tamam da kız Fate
bugün Murat’tan fazla konuşmadın, hep beni konuşturdun.
FATE _; Sen herşeyimizi biliyorsun ne konuşayım ki? O harıl harıl sınavlara hazırlanıyor.
Bıldır kazanamamıştı, bu yıl kesin kazanacağım diyor. Kafasında İzmir Ziraat fakültesi var;
Tarla bahçe tarımı okuyup, gelip Iğdır’da modern tarımcılık yapmayı kafasına koymuş.
(Örtmenin altından çıkmış ‘Al Alma’ya doğru yürürken) Ha bu arada Fırat’ın seninle
ilgilendiğini samimi olduğu Murat’a dahi söylememiş olmasına şaştım doğrusu.
ZELAL _; (Hafifçe gülerek) Çoban kızının kendisine hemen ‘he’dememesi gururunu kırmış
olmalı. Ondan dememiştir. Senin dayın biliyor sadece Murat’ı sevdiğini değil mi?
FATE _; Evet üç yıldan beri. Sağolsunlar dayımla yengem bize yardımcı oluyorlar. Aramızda
karar verdik; ben de Üniversiteye girdikten sonra evlenip birlikte okuyacağız
ZELAL _; Hayal hep bizimkiler Fate!. Töreleri, aile kararlarını biliyorsun, hayatı seçme
hakkımız mı var? Geleceğimiz, törelerimizin esiri babalarımızın iki dudağı arasında. Zaten
benim şimdilik Fırat’a verilmiş sözüm olmadığı için, böyle bir kararımız da olamaz.
FATE _; (İkisi de üzgün) Haklısın canım; bizim Murat’la aldığımız karar da bir hayal!
SAHNE 2
‘Al Alma Kahve-Restoran’ında. Fate, Zelal, İskender Dayı, Mihrican Hanım. Sona doğru
Küçük Berivan
İSKENDER DAYI _; (Kahvenin kapısında kızlarla karşılaşır) Vay yeğenlerim, yeni mi
geldiniz? Geciktiniz bugün. (İkisini de öper)
FATE _; Aslında erken geldik de, şu örtmenin altında dineldik biraz dayı.
ZELAL _; Orada ayak sürüttük ki zaman geçsin de, Berivan gelir gelmez eve gidelim.
İskender dayı, sizi hep rahatsız ediyor, masrafa sokuyorum.
İSKENDER DAYI _; Ne demek kızım beni rahatsız etmek? Bir yeğenim de sensin Zelal;
Fate’den seni asla ayırt etmem kızım! Onun bütün arkadaşları -zati kaç arkadaşı var ki?benim yeğenlerim olur. Haydi içeri geçin. Kahve zaten tenha; müşterilerin hepsi arka bahçede
oturuyor.(Arkadan anlaşılmaz sesler gelir, bazı kafalar gözükür) Bakın şu köşede
öğretmenlerinizden Mihrican hanım oturuyor.
FATE-ZELAL _; (İkisi birden) Aaa! Bizim edebiyat öğretmenimiz.
İSKENDER DAYI _; Sizi oraya götüreyim. (Önünde bir şeyler yiyen Mihrican hanıma
doğru giderler)Mihrican hocahanım bakın size kimleri getirdim.
MİHRİCAN HANIM _; (Başını kaldırarak onlara bakar) 178 Fatma Şahin, 190 Zelal Çelik!
FATE-ZELAL _; (İstem dışı yoklamadaymış gibi ikisi birden yüksek sesle) Burdaaa!
MİHRİCAN HANIM _; (Gülerek) Kızlar burası sınıf değil, buyurun oturun şöyle.
FATE-ZELAL _; (İkisi birden) Merhaba hocam!
7
MİHRİCAN HANIM _; Oturun , oturun! Hoca camide olur; yine unuttunuz
‘öğretmenim’demeyi. İskender bey, bu kızlar benim çalışkan öğrencilerimdir, üç yıldır
derslerine giriyorum. Zelal da bu yıl Lise sonda olacaktı, ama resim öğretmeninin hışmına
uğradı haksız yere. Haydi oturununuz şöyle karşıma. Ne içersiniz, size ne ısmarlayayım?
FATE-ZELAL _; (İkisi birden) Sizi rahatsız etmeyelim öğretmenim!
MİHRİCAN HANIM _; Yok canım niye rahatsız olacak mışım? Ben ikinizi de severim ve
ayrıca sizinle konuşacaklarım da var.(Kızlar otururlar)
İSKENDER DAYI _; Hocam, tamam ben de bundan sonra öğretmenim diyeceğim.
(Diğerleri gülerler) Öğretmenim size bir sütlü kahve yaptırayım; yeğenlerime de birer çayla
simit... Onlar bu saatlerde Berivan’ı beklerken, hep çay içer simit yerler. Ama bugün geç
kaldı küçük Berivan yeğenim.
FATE _; 23Nisan Bayramı hazırlığı yapıyor Berivan’ın sınıfı; o da şiir okuyacak bayramda.
İSKENDER DAYI _; (Yanlarına oturur ve garsona bağırır) Oğlum, öğretmenime bir sütlü
kahve çek, yeğenlerime de herzamankinden... (Sesini alçaltarak) Öğretmenim ben de Atatürk
Lisesi’nin eski eski mezunlarındanım; yüksek öğretim yapma imkânı elime geçmedi. Ama
okumayı ve yüksek tahsil yapan gençleri çok severim. Sizden bir ricam var.
MİHRİCAN HANIM _; Buyurun İskender bey, yapabileceğim birşeyse elbette yaparım sizin
için.(Kızlar da merakla onları dinler)
İSKENDER DAYI _; Eğer durumunuz uygunsa; bu iki yeğenime haftada iki gün ikişer
saatten dört saatınızı ayırıp Türkçe-Edebiyat dersi verebilir misiniz? Biliyorsunuz, bizim ana
dilimiz Kürtçe; Türkçeyi okullarda, okumayanlar da askerlikte öğreniyoruz. Onun için
özellikleTürkçe-Edebiyat derslerinde zorluk çekiyoruz. Ücretinizi ben ödeyeceğim; bu
çocukları şimdiden Üniversite sınavlarına hazırlamak lazım. (Fate ile Zelal birbirlerinin
yüzüne gülümseyerek bakarlar.Bu arada sütlü kahve ve çaylar da gelmiştir ama kimse elini
sürmeden dayıyı dinlemektedir) Sayın öğretmenim buralardaki örf ve adetleri öğrenmiş
olmalısınız. Şu iki fidan ve civan kızımız sınavları gecikmeden kazanıp gitsin okusunlar,
buradan kurtulsunlar. Geleceklerini kendi kararlarıyla kursunlar.
MİHRİCAN HANIM _; (Bu konuşmadan çok etkilenmiş, gözleri dolmuştur) Biliyorum
İskender bey, biliyorum; Iğdır’da, daha doğrusu Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusunda kız
çocuğu olmak çok zor! Benim sanki içimden geçenleri okudunuz; ben de kızlarla bunları
konuşacaktım. Ben para filan istemem; haftada iki gün, birkaç saatımı bu iki kızımız için
ayırmaya hazırım. Biliyorum test sınavlarında buraların çocuklarının çoğu, soruları çok iyi
anlamadıkları için doğru yanıtlayamıyorlar. Gün ve saatları ayarlayıp, yarından itibaren
başlarız; parası hiç önemli değil.
İSKENDER DAYI _; Olur mu öğretmenim? Zamanınızı verecek ve emek harcayacaksınız.
Geçerli özel ders saati ücreti neyse ben ödeyeceğim.
FATE-ZELAL _; (İkisi aynı anda) Sağolunuz öğretmenim. Teşekkür ederiz İskender dayı!
İSKNDER DAYI _; Tamam sizler gün ve saatınızın belirlemesini yapınız. Ben kalkıp öbür
yandaki müşterilerle ilgileneyim. (Kalkıp gider)
8
MİHRİCAN HANIM _; (Sesini hafif kısarak) Kızlar, unutmayın aramızda kalacak
çalışmalarımız. Okula ve öğretmenlere asla yansımayacak. Perşembe ve Cuma akşamları saat
altı ile sekiz arası size uygunsa, Yarından başlayarak Mayıs sonuna kadar özel dersleri
sürdürürüz. Tatilde de gerekirse yaylaya bile gelirim belirli günlerde.
FATE-ZELAL _; (Aynı anda) Bizce uygun öğretmenim ve dişimizin arasından çıkmayacak.
(Kahve ve çaylarını içip bitirmişlerdir, garson fincan ve bardakları toplar)
FATE _; Öğretmenim bizim ev çok uygun ders yapmaya, boş odalarımız var; en uygununu
seçeriz. Hiç kimse bizi rahatsız etmez. Ayrıca Zelal’ın gelip gitmesi kolaylaşır; onun köyü
bizim eve buradan çok daha yakın. İsterseniz iki gün de dersi bizim evde yapalım. Hem ben
sana hergün taze sütlü kahve pişirir. Sen gelmeden semaveri hazırlar taze çay yaparım.
ZELAL _; Fate doğru söylüyor öğretmenim; benim için çok iyi olur, çünkü bizim köy
Boşhaber’e yarım saat bile sürmüyor. Ama buradan bizim köy yaya bir saatten fazla
sürüyor..
MİHRİCAN HANIM _; Tamam çocuklar, benim için bir sakıncası olmaz; her iki gün sizde
ders yapabiliriz. Fatma Şahin’in semaver çayından da içeriz, hele yanında bir de taze koyun
peyniri olursa...
FATE _; Canına kurban olsun öğretmenim! İçtiğiniz çay, yediğiniz peynir olsun. Taze
tuzsuz tereyağını da gözardı etmeyiniz ha! (Gülerlerken, Berivan koşarak sevinçle sahneye
girer)
BERİVAN _; (Kahvenin kapısından içeri doğru yüksek sesle) İskender dayı, Fate abla, Zelal
abla! Öğretmenim beni seçti; 23 Nisan’da ben şiir okuyacağım! (Öğretmen hanım gülerken,
Fate ile Zelal yerlerinden kalkarak onu karşılar. İskender dayı, arka taraftan yanlarına gelir)
FATE _; (Zelal’la birlikte ona sarılarak öperler, sevincine ortak olurlar) Biliyordum,
biliyordum seni seçeceğini Berivan’ım, çünkü çok güzel okuyordun.
İSKENDER DAYI _; ( O da kucaklayıp öper yeğenini) Aferin güzel yeğenime benim! Haydi
oku bir de biz dinleyelim. Bak üç bisküvi arası lokumların hazır elimde. (Gülerler)
BERİVAN _; (İlkokul çantası sırtında onların önünde hazırola geçer ve gözlerini kapayarak
şiiri okumaya başlar)
Yirmi üç Nisan bugün
Sevinelim çocuklar
Meclis kuruldu bugün
Sevinelim çocuklar
(Işıklar kararmaya başlarken ses uzaklaşır. Işıklar söner, ses kesilir; sahne değişir)
Ağıl Muhabbeti
SAHNE 3
Fate ile Zelal bacaklarında eski şalvarlar , başlarınıda renkleri solmuş yazmalar ve
ayaklarındaki kısa konçlu lastik çizmeler, ellerindeki çalı süpürgelerle ağılı süpürüyor. Bir
köşede duran dolu çuvaldan da arada bir avuçlarıyla aldıkları samanı ortalığa serpiyormuş
gibi yapmaktadırla. Bu hareketler konuşmaları boyunca sürer. Bir köşeye doğru tavlanın
9
sonunda bağlı iki kuzu arada bir melerler. Yoğun konuşmalar ikisi arasında geçerse de, daha
sonra Berivan ve Murat bu sahneye katılır. Ağıl diyaloglardaki tanımlara uygun simgelerle
sahneye uyarlanmalıdır.
FATE _; Geçen yıl, küçük abimle Velo ağanın oğlu, bu yeni ağılı ortaklaşa yaptırdılar.
ZELAL _; Arsa sizin olduğuna göre, paranın çoğunu Velo ağa gil vermiş olmalı. bayağı da
büyük ağıl; tam dört sıra yemliği ve yalağı bitişik tavla var.
FATE _; Her sırada yaklaşık yüz kadar koyun- kuzu yemlikten yem yiyor, yalaktan su içiyor.
Bu zavallı kuzuların kaderi bizlerden de kötü Fate, ne diyelim?
FATE _; Ne diyelim ki? Allah onları kesilip yenilmesi için yaratmış. Biz kadınları da çile
çekmek için yaratmış; baba evinde babadan, kardeşten; koca evinde kocayla birlikte tüm
kocanın yakınlarından çekeriz ömür boyu. Töreler yüzünden bazan kızların canını en
yakınları alır..Neyse, diyeceğim o ki; bizimkiler geçen yılki tüm celeplik kazançlarını bu
ağıla yatırdılar. Bu yıl topladıkları beşyüze yakın kuzuyu satarak harcamalarını çıkarmaya
çabalayacaklar.
ZELAL _; İnşallah çıkarırlar! Belli ki, Velo ağaların oğullarıyla ortaklıklar uzun sürecek.
FATE _; Aman sürsün de dostluk olsun; düşmanlığa lanet! Yirmi yıl öncesine kadar,
neredeyse her yıl iki aşiretten bir-iki kişi öldürülürmüş. İki ailenin de mensup olduğu aşiretler
birbirine düşmanmış kız.
ZELAL _; Bu tür düşmanlıklar hâlâ sürüyor bazı aileler, kabileler arasında. Düşmanlıkların,
kin ve intikam almanın önüne, ancak evlatlarını yitirmiş, yürekleri yanmakta olan analar
geçebilir.
FATE _; Ama bilinçlenmiş, bilgilenmiş analar; çocuklarının kafasını intikam ateşiyle, kan
davasıyla dolduranlar değil. Daha beşikteyken, öldürülen baba veya kardeşe yakılan ağıtları
ninni yerine dinlemeye başlayan çocuklar büyüdükçe yüreğinde kin ve düşmanlık
katmerleşiyor.
ZELAL _; Doğru; öyle analar varki, delikanlı oğullarını karşısına alıp “ben seni, düşmanımız
filan aileden babanın öcünü alasın diye büyüttüm. Öcümüz alınıncaya dek başımdaki bu
siyah örtüyü indirmeyeceğim”diyorlar. Ben,intikam için silah kuşanan kocasının veya
oğlunun karşısına karasaç çıkarak, alyazmasını ayaklarının dibine seren cesur analar olsun
istiyorum.
FATE _; Benim nenem, ben doğmadan iki yıl önce böyle bir hayali gerçekleştirmiş; aynen
senin dediklerini yapmış.
ZELAL _; (Şaşkın) Yirmi yıl önce bu dediklerimi, he?
FATE _; He ya! Çok şaşırdın! Şimdiye kadar duymadığın,kınandığı için halkın arasında pek
yayılmamış bu olağanüstü öyküyü anlatayım da, dinle: Nenem bir sabah, namazını kıldıktan
sonra babamı odasına çağırıp tüm aileyi, çoluk çocuk herkesi kaldırıp biraraya toplanmalarını
istemiş. Büyük odada toplanıp, yere bağdaş kurup oturmuşlar. Sedirde oturan nenem,
“erkekler ayağa kalksın” diye bağırmış; babam, amcam, onaltı yaşındaki büyük abimle üç
yaşındaki küçük abim bile kalkıp karşısına dizilmişler.
10
ZELAL _; Deden neredeymiş? Niye horantayı biraraya toplamış?
FATE _; Dedemi beş yıl kadar önce Kıloğlu aşiretinden biri öldürmüş. Ama bu beş yıl içinde
iki aşiretten de iki-üç kişi devirmişler karşılıklı. O yıl, iki aşiret herbirinin büyükleri kendi
aralarında toplanıp aldıkları bir kararla, intikam alma yükünü bizim aile ile Velo ağa ailesine
yüklemişler.
ZELAL _; Velo ağayla baban Reşo ağanın eskiden düşman oldukları; aralarında kan davası
sürdüğü zaten biliniyordu.
FATE _; Onu anlatıyorum ya! Aile büyüğü erkeklere iki taraf da intikam yemini ettirmişler.
Üç ay boyunca bu iki aile içlerinden kadın erkek ayırmadan birini öldürmek için fırsat
kolluyormuş. Erkekler silahlarıyla yatıp kalkıyor. Biri bir iş için dışarı çıksa öbürü gizlice
onu izlermiş arkadan vurulmasın diye. Anlayacağın iki ailenin bireyleri, özellikle kadınlar
kızlar dışarı çıkamaz olmuş; bir cehennem hayatı yaşıyorlarmış...
ZELAL _; Peki aileyi toplayıp, neler söylemiş Nenen?
FATE _; Ayağa kaldırıp karşısına sıraladığı evin erkeklerine önce herkesin silahlarını çıkarıp
ayaklarını dibine koymaları söylemiş. Sonra kalkıp onları tek tek toplayıp kendi önüne almış.
Arkasından başındaki örtüyü çıkarıp silahların üzerini sermiş.
ZELAL _; Bu ne anlama geliyor?
FATE _; Bir daha bu silahlar kullanılırsa, başörtümün altındaki benim kafama sıkılmış
olacak, yani bu silahlar bir daha kullanılmayacak anlamına gelir. Sonra “bu silahlar bir daha
kullanılmayacak “ demiş. Sekiz-on kişilik aile bireyleri şaşırmış kalmışlar.
ZELAL _; Baban birşey dememiş mi ailenin başı olarak?
FATE _; İntikam yeminini hatırlatmış anasına. Nenem hemen örtünün altındaki
tabancalardan birini çıkarıp kendi kafasına dayamış. “Senin o intikam yeminin mi yoksa seni
doğurup büyüten anan mı daha değerli? Demiş. Yeminini bozacak ve dediklerimi
yapacaksınız. Yok yapmam veya yapamam diyorsan; işte böyle, hepinizin huzurunda sıkarım
tabancayı kafama. Sen de alnındaki bu kara lekeyle yaşarsın, eğer yaşatırlarsa. Evin bütün
horantası ağlamaya başlar. Babam da “ana indir o silahı; ne yapmamızı istiyorsan onu söyle”
der ağlayarak.
ZELAL _; Ay kız Fate, tüylerim diken diken oldu! Sonra?
FATE _; Nenem, “şimdi demiş, sokaklar tenha iken hep birlikte Kıloğlu Velo’nun evine
gideceğiz ve barışmaya geldik diyeceğiz.”
ZELAL _; Elbette ki, yine şaşkınlık, korku ve telaş başlamıştır.
FATE _; Nenem devam etmiş: “Öyle korkup telaşa kapılmayın; hepiniz arkamdan tek sıra
olarak geleceksiniz. Ben üç adım önden yürüyeceğim. Atılacak ilk mermileri ben
yiyeceğim. Velo ağa hepimizi öldüremez, çünkü bir kişiyi indirmeye yemin ettiniz. Silahını
ateşleyecek olursa ilk kurşun beni bulacak. Ben vurulsam bile siz hep birlikte ‘biz barışmak
için geldik, hiçbirimizde silah yok”diye bağıracaksınız”
11
ZELAL _; (Zaten çalışarak konuşmaktadırlar. Bu arada tavlada bağlı iki kuzu da melemeyi
bolartmıştır, onlara kızar) Mor kuzular sussanıza biraz! Fate gerçekten Nenen adeta bir
destan yazıyor. Peki gitmişler mi?
FATE _; Elbette. Gün doğmadan çoluk çocuk tüm aile sokağa çıkmış, yürümeye başlamışlar.
Velo ağanın o zaman oturduğu ev, bizim sokağın iki yüz elli-üç yüz metre ilerisindeki evin
arkasına düşüyormuş. O eve yaklaştıklarında nenemin uyarısı üzerine tek sıra olmuşlar.
ZELAL _; Nenen de üç adım önlerinde?
FATE _; Evet ya! Sokak çok sessiz, uzaklardan bir-iki köpek havlaması horoz sesi dışında
köy uykudaymış hâlâ. Sadece sekiz-on kişilik ailede bir gelin ve iki ablamın sessiz
ağlayışları ve iççekişleri duyuluyormuş. Aradaki evin dış duvarının köşesine güneş ışıklarıyla
birlikte varmışlar. Köşeyi döner dönmez karşılarına kim çıkmış dersin?
ZELAL _; (Heyecanla) Nereden bileyim kız? (Kendilerine bakarak meleyen kuzuya) Sus be
kuzu, şimdi sana bakacağız. Sakın Velo ağa olmasın, eyvah!
FATE _; Evet öyle. Velo ağanın anası en önde ve arkasında bizimkiler gibi tek sıra halinde
tüm aile bireyleri dizilmiş onlara doğru geliyorlar.
ZELAL _; Bu kadar da rastlantı olamaz. Ee sonra?
FATE _; Sonrası iki taraf da aynı anda “ silahımız yok biz barışmaya geldik”diye
bağırmışlar. Önceden anlaşmış olan Neneler kucaklaşmış, sonra da iki ailenin bütün bireyleri
tam bir şaşkınlık içinde tek tek kucaklaşıp, öpüşerek barışmışlar. Velo ağanın anası “bak Elo
bacı demiş –Nenemin adı anamınki gibi Elif’miş ya, ona Elo derlermiş-, burası iki ev
arasındaki orta yer sayılır; ama bizim ev sizinkine göre buraya on-onbeş adım daha yakın.
Haydi gidip bizde barış kahvaltısına oturalım.” Girmiş nenemin koluna, “bizimkilere
çaktırmadan yemek odasınada sofrayı bile hazırladım” demiş fısıltıyla. Yaşına başına uygun
herkes birbiriyle eşleşerek kolkola girip Velo ağanın evine gitmişler. Nenem hep bana bunları
anlatırdı küçükken, ben de dizinin dibine oturur koyun kaval dinler gibi dinlerdim.
ZELAL _; Anlaşıldı; herşey o eli öpülesi iki yaşlı kadının başının altından çıkmış, rastlantı
filan değil orta yerde karşılaşmaları.
FATE _; Elbette değil. Velo ağanın anası eve girdikten sonra yine nenemin kulağına; “kız
Elo, bizim oğlan biraz intikam yeminini bahane edip, direnir gibi oldu. Tam da
kararlaştırdığımız gibi, tabancanın namlusunu kendi alnıma dayayınca ağlayarak yalvarmaya
başladı” deyince nenem; “he anam he, benimki de öyle yaptı; ben de senin gibi aldım
tabancayı, alnıma değil ama yandan şakağıma dayadım”diyerek bir daha birbirlerine
sarılmışlar.
ZELAL _; İşte bizi ancak böyle cesur kadınlar törelerin elinden kurtarabilir, değil mi Fate?
FATE _; Böyleleri zor bulunur Zelal’cığım; ama bizimkiler intikam yeminini bozup
barıştıkları için, kötü örnek olduklarından, yine töre gereği caşıt/hain damgası yeyip aşiretten
atılmışlar. Bize gelince, bizi gurbet paklar güzelim. (Meleğen kuzuların yanına gelmişlerdir.)
Biliyor musun, bu kuzular yayılmaya çıkarıldıklarında, ikisinin de aynı yerden sıçrayıp
geçerken bir ayağı aynı taş yarığına girerek kırılmış. İki gün önce baytar gelip sardı. Ayy kız,
12
zavallıların tavlasında yem bitmiş, yalakta su yok! Acıkmış, susamışlar onun için meleyip
duruyorlar.
ZELAL _; Şu çuvaldaki samandan koyalım biraz yesinler.
FATE _; Sen nasıl çoban kızısın Zelal? Kız o kesmik samanı, içi kum dolu, toz toprak dolu;
koyuna kuzuya verilir mi hiç?Versen bile yemezler. Sen şurayı da süpür, ben bir koşu gidip
bir çuval doğranmış kuru otla bir kova su getireyim şu kuzucuklara. Baksana karınları
biribirine yapışmış açlıktan zavallıların.
ZELAL _; ( Fate çıkarken arkasından dalga geçer) Tamam hanım ağa, sen gelinceye dek
işleri bitiririm. (O çalışırken sırtında bir çuval kuru ot ve elinde su dolu kovasıyla Fate ve bir
elinde taşıdığı bohça ile küçük Berivan girerler.)
SAHNE 4
ZELAL _; Çok çabuk geldin Fate. (İşinden doğrulur) Ooo! Küçük Berivan da gelmiş.
FATE _; Alaf damı uzak değil ki, hemen bitişikte. Ağıla gelen suyun musluğu da kapının
önünde. Tam dalmışım, kovayı doldururken Berivan arkadan sıkıca sarıldı. Öyle bir korktum
ki kız, dolu kova elimden düştü.
BERİVAN _; “Kız yüreğimi yardın, yüreği yarılası! Nasıl beni korkuttun” deyip, sırtıma öyle
kuvvetli bir şaplak indirdi ki, neredeyse yere düşecektim Zelal abla!.
FATE _; (Sözde kuru ot çuvalını kuzuların önüne dökerken) Sen dua et tokatı yüzüne
atmadım; şimdi ağzın burnun kan içinde kalmıştı. İnsan öyle ansızın arkadan sarılır mı?
ZELAL _; Vallah ben olsam, döner dönmez kim olduğunu anlamadan yumruğu yapıştırırdım.
Allah göstermesin deli herifin biri saldırdı sanmıştır Fatecik, bu tenha yerde.
FATE _; He kız he, öyle sandım. Neler olmuyor ki? Saldırganın biri arkadan kaptığı gibi
sokar ağıla, silahı-milahı da varsa ne yapardık sonra?
ZELAL _ ; Hiç bir şey! Köyün dışında, ıssız bir tarladayız; bağırsak kimse sesimizi bile
duymazdı..
BERİVAN _; (Birden ağlamaya başlar) Kollarım kırılsa da sarılmasaydım, ne yani ablama
sarılmayıp da direğe mi sarılsaydım? İkiniz birden büyüttükçe büyüttünüz. Ben de size
öğlelik getirmiştim. Beni böyle zırıl zırıl ağlatacağınızı bilseydim, getirmezdim. Aha ekmek
bohçasını buraya atıp, geri eve gidiyorum.
FATE _; (Bohçayı ve plastik peynir kabını yere bırakıp kapıya yönelirken koşup onu yakalar
öper) Cici bacım benim, güzelim sana kızmadık. Bazan biz de böyle birbirimize korkutucu
şakalar yapıyoruz.
ZELAL _; Berivan’cığım, biz sana söylerken, aslında kendimize kızıp eleştiriyorduk.
BERİVAN _; (Yeniden çocuk neşesi yerine gelir) Elfo anam dedi ki, “kızlarım şimdi
acıkmıştır, zaten geciktim.” Size taze pişirdiği, dört beş yağlı keteyle bir kap da peynir
gönderdi, yiyesiniz diye. Hem dedi ki;..
FATE _; Başka ne dedi anam?
13
BERİVAN _; “Bu bohçaya dört tane sıcak kete sardım; bu plastik kutuya da altı büyük dilim
taze peynir koydum. Keteler kocaman; bir tanesi ikisini doyurur bir parça peynirle. Öbür
ketelerle peynirleri Zelal evlerine götürsün, kardeşleriyle yerler”dedi anam.
ZELAL _; (Utanmış, çekingen) Elfo anam, niye zahmet etmiş ki? Hem ben acıkmadım da,
nasıl olsa birazdan eve gidecektim.
FATE _; Niye öyle diyorsun Zelal? Hiç zahmeti olur mu? Anam seni bizden ayırmaz, evin
horantasından sayar hep; “benim iki değil, üç kızım var”der. (Zelal’ın karşılık vermesine
zaman bırakmadan) Doğrusu ben de acıkmadım. Berivan canım o bohçayı da hiç açma; Zelal
öylece eve götürsün. Zaten işimiz de bitmiş sayılır.
BERİVAN _; (Birden aklına gelmişçesine) Fate abla, sizden önce anam İskender dayıma da
üç-dört tane kete göndermişti. Bir koşu gidip geldim. Kahve de ağzına kadar doluydu.
(Anlamlı anlamlı) Kimi gördüm orada biliyor musun?
FATE- ZELAL _; (İkisi aynı anda) Kimi gördün kimi?
BERİVAN _; Murat abiyi gördüm. (Öbürleri birbirine bakışır) Beni zorla bir boş masaya
oturtup, kola ısmarladı. “Fate ablan ne yapıyor? dedi, dersleri nasıl; zayıfı var mı?” Derin
derin sorup durdu. (Gülerek) Niye her zaman sorup duruyo ki? Niye Zelal ablayı değil de
seni?
FATE _; (Yapmacık bir kızgınlıkla) Nereden bileyim ben? Hem ne var yani beni sorduysa?
BERİVAN _; Ben birşey var demiyorum abla; başkası sorsa kızardım, ama Murat abi başka.
FATE _; İskender dayımın komşusunun oğlu, yengemin de uzaktan akrabası oluyor. O köye
gittiğimde, birkaç defa cebir-geometri, bir kere de edebiyat çalıştık dayımlarda.
BERİVAN _; Ben bilmem. (Gülerek) Zelal abla, Murat abiyi her gördüğümde, ablamın
sayesinde bir kolasını içiyorum.
ZELAL _; (Anlamamış gibi) Ne var canım abidir içirir. (Yavaşça) Kız Fate, galiba bu kıza
aşağı mahalleden haber gelmeye başlamış
FATE _; (Aynı yavaşlıkta) Yok canım sen de, daha onbiri bile bitirmedi. Aşağı mahalleden
henüz bir fısıltı bile yoktur, ne haberi?
BERİVAN _; Ne fısıldaşıp duruyor sunuz? Ne aşağı mahallesi, ne haberi?
ZELAL _; (Ustaca lafı çevirerek onu dener) Aşağı mahalleden bir oğlan benimle sana haber
gönderdi; seni seviyormuş...
BERİVAN _; (Öfkelenerek bağırır) Kim o? O peşimi hiç bırakmayan bizim 4- A’dan sarı
çiyan mı? Ben o oğlanı sevmiyorum ki!
ZELAL _; Gördün mü Fate? Bak, Berivan’ın bir sevgilisi varmış da bizim haberimiz
yok!(Gülerler, Berivan kafasını öne eğer, somurtur) Berivan kız, sen de hiç şakadan
anlamıyorsun. Haydi söylesene Murat abine sen neler dedin?
BERİVAN _; (Sözün dolaşıp ablasına gelmesinden memnundur) Ben da Fate ablamı övdüm
durdum. Derslerinin çok iyi ve sınıfının birincisi olduğunu söyledim.
14
FATE _; Abartmışsın sen de!
BERİVAN _; Ha şimdi aklıma geldi; “bu hafta sonu neler yaptı?”diye sordu, epey zamandır
bizim köye de gelmiyor; söyle gelsin ki, kendisine Üniversite test soruları kitabını vereyim
kendisine ” dedi. Ben de dedim ki...
FATE _; (Merakla) Ne dedin kız?
BERİVAN _; Bu hafta sonu iki gündür, Zelal ablayla bizim yeni ağılı temizleyip kuruluk
serpiyorlar. O da dedi ki, “bizim köyün yolu üzerindeki ağılı öyle mi?”
ZELAL _; (Bu sorunun , Murat’ın buraya uğramayı aklına koyduğunu düşünüp Fate’ye
anımsatmak anlamında gözederek) Fate, şu köşeye beş-on avuç kesmik samanı kuruluk
attınmı, iş biter. Ben bohçamı sırtlayıp köyüme biraz erken gideyim; anamın işlerine yardım
edeyim kız kardeşlerim küçük. Erkek kardeşim de zaten babamın yanında. Biliyorsun o,
Orta’yı bitirip ayrıldı, okumadı. (Berivan’ı da oradan uzaklaştırmak için) Berivan cici bacım
benim, duydum ki yarın 23 Nisan’da yalnız şiir okumayacak, şarkı da söyleyecekmişsin.
Doğru mu?
BERİVAN _; (İlgisi değişmiş, sevinçle) He ya, şarkı da söyleyeceğim. Hem de “Hoş gelişler
ola Mustafa Kemal Paşa”yı! Öğretmenler sesimi çok beğendiler.
ZELAL _; (Üzgün bir tavır takınarak) Ne yazık ki, ben yarın bayrama gelemiyorum; seni
dinleyemiyeceğim çok yazık!
BERİVAN _; Üzülme Zelal abla haydi ben seninle beraber, bizim evin yakınına kadar
geleyim, orada ayrılırız. Yol boyunca sana şarkımı okurum Fate abla bizden sonra, işini
bitirince eve gelir. (İkisi birden Fate’ye “Hoşça kal, oooh seni yalnız bıraktık” diyerek, nanik
işareti yapar, çıkarlar. Kapıdan çıkar çıkmaz Berivan şarkısına başlar:
“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa
Askerinle milletin bayrağınla çok yaşa
Arş arş arş, arş ileri, marş ileri,
Dönmez geri Türk’ün askeri....” Ses gittikçe uzaklaştığında Murat ağıla girer, sahne
değişir.)
SAHNE 5
FATE _; (Doğrulmuş, çıkanların arkasından bakerken Murat.Hemen koşup arkasında ağılın kapısını
gıcırtılarla kapatırmış gibi yapar ve birbirlerine sarılırlar) Murat’ım sen çıldırdın mı canım; buraya
niye geldin?Ya bir gören olduysa?
MURAT _; He ya, iki aydır seni görememek beni çıldırttı
FATE _; Olur mu Şubat’ortasından beri, kaç kere İskender dayımın kahvesinde karşılaşıp konuştuk
ya.
MURAT _; Sana yakın olmayı, sana dokunmayı özledim.
FATE _; Berivan burada olsaydı, naah dokunurdun bana! İki metre öteden konuşurdun benimle.
MURAT _; Hani şu ilerdeki kayanın ardından geçen patika oradan geliyorum ben, bizim köyün eski
yolunda! Bir kez İskender dayıyı kandırıp buradan getirdim. Tam o kayanın ardından dönüp geri
15
baktı, “ulan oğlum dedi, sen deli misin deng misin nesin? Bu bayır-bucağı, taşlı-kayalı yokuşu niye
kullanıyorsun, yeni düz araba yolu dururken?”
FATE _; (Gülerek)Doğru söylemiş; birgün o bayırdan uçarsan ben n’iderim? Aman ha, dikkatli ol;
buraya gelmiş olman da büyük hata!
MURAT _; Valla bugün Berivan, burada temizlik yapıtığınızı söyleyince kafama koydum. Zelal nasıl
olsa biliyor, ben gelince çıkar giderdi.
FATE _; Zelal çok zeki kız, Berivan senden sözedince, hemen buraya uğrayacağını tahmin etti. Bana
göz kırpıp, n’etti n’etmedi Berivan’ı kandırıp birlikte götürdü.
MURAT _; Demek öyle?
FATE _; He ya, Berivan kahvede kendisine senin kola ısmarladığını, derin derin beni sorduğunu
anlattı sinsi sinsi gülerek ve hatta beni sana övdüğünü bile...
MURAT _; Doğru seni göklere çıkardı öve öve; en sonunda ne deyip kalktı biliyor musun?
FATE _; Ne dedi?
MURAT _; “Murat abi, ne derin derin bana ablamı soruyorsun ki? Git kendisiyle konuş, ağzından
öğren derslerini merslerini! Hem ablam çok güzel kız, elini çabuk tut; etrafı oğlan dolu aparırlar
vallah!” Hem de yavaş sesle..
FATE _ ; Vay, büyümüş de küçülmüş cadı kız, vaay! Tevekkeli değil Zelal, “bu kızda aşağı
mahalleden haber gelmeye başlamış” dedi.
MURAT _; (Gülerek) Yine Zelal dedin de aklıma geldi; ben Hamit’in gözü Zelal’de sanırdım; iki
hafta önceki son karşılaşmamızda, kayanın dibinde birer sigara tüttürürken ağzını aradım. “Yok dedi,
ben Zelal’i küçükten beri tanıyorum, hep Fate’yle birlikteler ve kardeşim gibi görüyorum onu. Ben
Mahmudo’nun kızı Saniye’ye yangınım.
FATE _; Biliyorum , biliyorum Murat’ım; hep de benimle haber gönderiyor. Erkek kardeşler böyle
işte, bizim buralarda bacılarını kendi yavukluları için aracı kullanırlar; ama düşün bir, abimin benim
seninle konuştuğumdan haberi olsa, bize yapmadığını bırakmaz.
MURAT _; Öldürür bizi vallaha! Töre bu, büyük erkek kardeşle babadan sayılır, kızlar üzerinde eşit
hakkı vardır!
FATE _; Biz hep erkeklerin sultası altında mı kalacağız? Kızların hiç konuşma, seçme
hakkımız/özgürlüğümüz olmayacak mı? Sen böyle olmayacaksın değil mi Murat’ım?
MURAT _; Hayır, ama burada kalırsak törelere istemesek de uymak zorundayız. Ha bak, bugün
öğleden önce Zelal’le ilgili bir şey öğrendim; bilmem senin haberin var mıydı?
FATE _; Neymiş o öğrendiğin?
MURAT _; Kars’ın tam Iğdır sınırındaki Hüseyinçavuş köyünden Hıdır ağanın oğlu Fırat...
FATE _; Tamam Murat’ım ben Fırat olayını iki-üç gün önce Zelal’den dinledim. Anladığım kadarıyla
Zelal’in gönlü var, ama yükünü biraz yüceye yığıyor. Biraz da kız beğenmez namı yayılmış Fırat
ağanın burnunu sürtmek niyetinde sanki.
MURAT _; Aynen öyle canım. Zaten ben leb demeden sen hemen leblebi dersin; ama sen
leblebiyi boş ver. Bana leblerinden bir tattırsana! (Onu dudaklarından öpmek ister, geri itilir)
16
FATE _; Olmaz olmaz bu iş olamaz; Iğdır’ın al alması yanaklardan yalnız! Kayısı dudahlardan,
Allahın adını anıp nişanlandıktan sonra. (Yanaklarından öptürür)
MURAT _;Fırat senden ve İskender dayıdan da bu konuda yardım istiyor.
FATE _; Bence dayımı bu işe karıştırma. Onun bizimle başı belada, bir de Zelal-Fırat girmesin araya.
Fırat sana geldiğinde; “Fate dayısı gile geldiğinde bazan Cebir- Geometri çalışıyoruz birlikte. Ona
kendim söyledim, konuşacak” dersin. Hem zaten Zelal’in babasını ,Hüseyinçavuş köyü altı aylığına
çoban tutmuşlar; köyün sürüsünü güdecekler. Mayıs’ın sonuna kadar ailecek o köye göçecekler.
Kısacası kendi işlerini kendileri görür. Biz kendimize bakalım Murat’ım. Sınavlara iyi
hazırlanıyor musun?
MURAT _; Hem de nasıl, fırtına gibi çalışıyorum. Bu yıl mutlaka Ege’yi kazanacağım
FATE _: (Hafiften kızgın) Bu nasıl çalışmak? Hergün Iğdır’dasın, hep seni dayımın
kahvesinde görüyorum.
MURAT _; Abartma! Hep dediğin de on-onbeşgünde bir geldiğimde karşılaşıyoruz. Hem
eski yoldan gelerek yürüyüş yapmış oluyor, hem de kafamı dinlendiriyorum. Belki Berivan
söylemiştir; sana bir kitap vereceğim. Bu arada dayın söyledi: Edebiyat öğretmeninden özel
Türkçe-Edebiyat dersi almaya başlamızsınız; buna çok sevindim. Sınavları kazanmak için biz
Kürt gençleri için çok önemli.
FATE _; Evet, sağolsun Mihrican öğretmen bize yardımcı oluyor. Ama asıl İskender
dayımın girişkenliğinden gerçekleşti, yoksa biz dünyada söyleyemezdik. Keşke Berivan’a
sözettiğin kitabı şimdi getirmiş olsaydın; sizin köye ne zaman geleceğim belli olmaz...
MURAT _; “2005 yılı Üniversite Giriş Sınav Soruları; Testler, Yanıtlar ve Çözümler”
kitabını getirmez olur muyum? Getirdim elbette. (Sırtındaki montun altından kitabı çıkarıp
eline alır) İki alma yanaktan ve ak gerdandan birer öpücük isterim yoksa kitabı alamazsın.
(Kız nazlanır gibi yapar ve birden Murat’ın elindeki kitabı kaparak kaçar ve kahkahalı bir
kovalamaca başlar, tavladaki yemlerini ymekte olan iki kuzunun çevresinde) Fate, haydi kız!
Ne yani kuzulardan mı utanıyorsun? Onlar ağzı var dili yok hayvanlar; gördüklerini kimseye
söyleyemezler ki!..
(Sırtlarında kuzu postuyla kaza geçirmiş kuzular rolünde tavlada yemlerini yiyen iki oyuncu,
tam sarılmış öpüşürlerken kuzu maskeli kafalarını kaldırıp, melemeler arasında Murat’ın son
sözlerine karşılık boğuk biçimde yanıt verir: “Siz öyle bilin, görürsünüz; herkese
söyleyeceğiz ağılda öpüşüp koklaştığınızı!” Murat’la Fate birbirlerine sarılı donup kalır ve
sahne yavaş yavaş kararır.)
BÖLÜM II
Zelal Üzerinde Aile İçi Tartışmalar
SAHNE 1
Mayıs ayının ortaları. Çoban Ahmet’in oturma, mutfak ve yatak odası karışımlı tek odalı köy
evinde. Akşam saat 7.00 sıraları. Büyükçe bir dikdörtgen olan odanın bir köşesinde
yatakların konulduğu yüklük. Uzun kenarları oluşturan duvarlardan birinde iki küçük
17
pencere, aynı duvarın köşesinde giriş kapısı. Kapıya yakın kısa kenarda kapkacak
bulunmakta. Karşı kısa kenarın köşesindeki yüklükten itibaren odayı ikiye bölen yarı açık
perde yüksekçe bir sedirde serili yatak görülmekte. Gaz lambasıyla aydınlanan yoksul bir
çoban evi. Zela’nın babası Çoban Ahmet, annesi Emoş, daha sonra amcası Bekir ve Zelal.
Geçiş “Iğdır’ın Al Alması” türküsünün müziğine uyarlanan aşağıdaki (Sevda’nın)
dörtlüğüyle yapılır:
İki alma allandı
Allandıkça ballandı
Dallarıyla kolları
Törelerle bağlandı
ÇOBAN AHMET _; (Ayakta biraz öfkeli) Nerede kaldı bu kız? Karanlık basmak üzere hâlâ
gelmedi.
EMOŞ ANA _; (Oturduğu yerde çamaşır katlamaktadır) Dedim ya Herif; Zelal Fate‘yle
birlikte özel ders alıyor, Reşo ağalarda.
ÇOBAN AHMET _; Ders üstüne ders, kurs üstüne kurs; benim gibi bir çoban bunlara para
mı yetiştirir? Kız tutturmuş ben yüksek okul okuyacağım, sen de hep onu arkalıyorsun. Kız
kısmı yüksek okumayı ne yapacak? Okuyup hakim mi hekim mi, ne olacakmış!
EMOŞ ANA _; (Savunmaya geçer) Olacak elbette, niye olmasın? Erkekler oluyor da, kızlar
niye hakim, doktor olmasınlar, ha? Sen her yeri geldikçe demezmisin, “Iğdır hastanesinde bir
kadın doktor var; erkek doktorları sol cebinden çıkarır, hastalar hep onun kapısının önüne
sıralanmışlar? İstanbul’dan gelmiş, ama Malatyalı mıymış ne?”
ÇOBAN AHMET _; O İstanbul’da okuyup doktor olmuş. Bizim kızı kim hakim yapar ki?
Hem olsa bile bize ne faydası olacak? Bir el picini alıp gidecek, bizi mi düşünecek?
EMOŞ ANA _; Dünyanın binasını kuran böyle kurmuş Ahmet’im; kız evlat el oğlu için
büyütülür. Benim ana-babama ne faydam dokunuyor ki, bir kaşık su mu veriyorum?
Gördükçe bir elkızı gibi hal-hatır soruyorum. Elbette yoksul olmasam, her işlerine de
koşarım. Benim kızım çok çalışkan hakim de olur müddeyim de? Bizi de unutmaz…
ÇOBAN AHMET _; Müddeyim de ne kız? Bir de bunu çıkardın şimdi.
EMOŞ ANA _; Şimdi ona savcı diyorlar, cahil herif sen de! Hakim de müddeyim de aynı
yüksek okuldan çıkıyorlarmış Zelal söyledi. Aaah! O boyu devrilesi resimcinin yüzünden
kızım bir yılından oldu. Şimdi Fate ile birlikte bitirmiş olacaktı Lise’yi, seneye kaldı. Hem
sen ne parasından, okul masrafından sözediyorsun ki, he? Lise’ye başlayalı kız bize yük mü
oldu? Eline kaç kere, al kızım bu da senin için deyip, para sıkıştırdın he?
ÇOBAN AHMET _; Ne yapayım, param olsa esirger miyim hiç? Hem sonra param oldumu
sana veriyorum, sen veriyorsun. Bekir’e iki yüz lira borcumuzu bile veremedik; bu akşam
geleceğini bildirdi. Amma…
EMOŞ ANA _;(Zelal’i savunmayı sürdürür) Kızım iki yıl tatillerde Reşo ağalara çoban
durdu; dört-beş ay çalışıp okul masraflarını çıkardığı gibi, eve de katkıda bulundu. Fate’nin
arkadaşı; ailecek kıza çok iyi davranıyor ve ondan ayırmıyorlar. Ne de olsa aynı aşiretteniz,
18
bizim fakirimiz deyip sahip çıkıyorlar. Bu yıl boyu haftada bir-iki gün onlara evde, ahırda,
ağılda iş gördü. Sağolsunlar onlar da elini hiç boş göndermediler. Bak kardeşin iki yüz lira
borç için durmadan haber salıyor, ‘hazırlayın paramı almaya gelecem’ diye. Bu akşam
gelecekmiş, verecek paran var mı? Ben şuna buna ev işi yaparak yüz lira kadar
birirktirmiştim, onu veririz bu akşam. Yüz lirasını da sen yarın bul bir yerden ver, ne
yapalım? Onun ağzının kokusunu çekecek değiliz ya!
ÇOBAN AHMET _; Bana söz bırakmıyorsun ki, çenen yügürük taşı gibi! Ben o işi hallettim,
gelirken tedarikli geldim. Bu akşam borcumu temizleyip, o yükten kurtulacağım. Kardeş
olacak bu böyle; bir ay önceden başladı, altı ayı geçtimi faizini alırım deyip durdu. Neyse bu
akşam borcumu verir, yarın da vücudumla çamaşırlarımı yıkar temizleriz; iyice koktum
vallaha! Ertesi gün de Zelal’i eşeğe bindirir, alır giderim Hüseyinçavuş köyüne. Sen ay
sonuna kadar işlerini bitirmeye bak; orada yemek işinde perişan oluyoruz..
EMOŞ ANA _; (Son cümleyi duymamıştır bile) Kızı da eşeğe bindirecekmiş! Bindir ki, onu
da dedikodu yapsın, seni kınasın köylüler. (Ağzını yayıp birine öykünerek) ‘Çoban Ahmet’e
bakın hele; abooov! gelinlik kızını eşeğe bindirmiş, kendisi de kuyruğundan tutmuş dağa
doğru gidiyor!’ Hem söylesene nereden buldun iki yüzlüğü? Altı aylığına çoban durduğun
köyün Muhtarından mı aldın, vereceklerinin önünden?
ÇOBAN AHMET _; Yok kız yok ondan almadım. Hani evi yerleştirmeye köye geldiğinde
tanımıştın ya, Hıdır ağanın oğlu Fırat’ı; işte o verdi.
EMOŞ ANA _; Nee? Ondan mı istedin yoksa?
ÇOBAN AHMET _; Vallah kız ben istemedim. Kırda sürülerin peşindeyken, oturmuş bir
taşın üstüne kara kara düşünüyordum. Çünkü yine kardeşim haber salmıştı. Muhtar’dan
alacaklarımın önünden bir iki yüz lira almayı kuruyordum kafamda. Birden üstümü bir gölge
kapladı. Kafamı kaldırdım ki karşımda at sırtında Fırat ağa; selam verdi “Ehmet baba, bir
derdin mi var?”diye sordu. Bana hep Ehmet baba der o. “Ben de bir oğlun sayılırım, eğer
derdin var da söylemezsen darılırım” dedi arkasından. Ben de boş bulunup derdimi, hemen
peşinden de Muhtar’dan isteyeceğimi söyledim.
EMOŞ ANA _; (Merakla) Eee sonra?
ÇOBAN AHMET _; Sonrası, hemen attan indi ve cebinden desteyle para çıkardı; “kimseye
muhtaç olma, Muhtar’a da ağzını eğme Ehmet baba, dedi, al şuradan ihtiyacın kadar.” Olmaz,
sağolasın dedimse de “almazsan darılırım” deyip iki yüzlüğü üzerime attı ve sürdü atını.
Arkasından bağırdım; borç olarak alıyorum, güze öderim!(Cebinden çıkarıp parayı karısına
verir)
EMOŞ ANA _; (Eline aldığı 2 yüzlüğe bakarak) Hıdır ağanın oğlunun bu yakın ilgisinin
altında bir bit yeniği var gibi! Acaba Zelal’e mi gözkoydu desem; ama kızı daha görmedi
bile, Zelal’im Hüseyinçavuş köyüne ayağını basmadı ki. (Parayı kuşağından çıkardığı renkli
yün ipliğinden örülü keseye katlayarak koyar)
ÇOBAN AHMET _; Fırat ağa Çoban Ahmet’in kızına mı kaldı, Emoş Allahını seversen?
Hem onlar Azeri, biz Kürt’üz!
EMOŞ ANA _; Azer’inin Kürt’ten; Kürt’ün Azer’iden, Türk’ten farkı ne? Hepimiz
insanoğluyuz! Gönül bu ne Kürt, Türk der ; ne de çiftçi ve çoban! (Kapı çalınır ve hemen
19
arkasından Bekir Amca girer. Selam bile vermeden, elleri arkasında kurularak geçip sedire
oturur. Kendisinden üç yaş büyük olan kardeşi Ahmet’le yengesinin kendisini öpmesini
bekler. Onlar da istemiye istemiye ‘hoşgeldin’ diyerek öperler.)
SAHNE 2
AMCA BEKİR_; Eee Ahmet baba, bu yılki köyünden memnun musun? Sen de hoş geldin,
ama umarım elin boş gelmedin!
ÇOBAN AHMET_; (Soğuk biçimde) Altı ay dolmadan iki ayağımı bir papuca soktun, sen ne
biçim kardeşsin? Hiç meraklanma? Benim de bana göre dostlarım var; getirdim paranı. Altı
ay önce bu günün tam öğle üzeri borç vermiştin, altı-yedi saat gecikmiş bulunuyor. Hesabını
yap, faizini de vereyim.
AMCA BEKİR _; (Pişkince ) Onbeş yirmi gün kala söyledimki tedarikini göresin kardeşim;
senden faiz almak beni incitir. Sonra öyle anlaşmıştık, altı ay içinde verecektin, söz ağızdan
çıkar. Ben dedimki, o zaman senden faiz almam. Niye öyle öfkeli konuşuyorsun ki, sana bir
iyilik yaptık; bir sözünü iki etmeden çıkarıp verdim iki yüzü.
EMOŞ ANA _;(Kocasının çıkışlarından memnundur, ama tartışmaya girmelerini istemez)
Tamam Bekir sağolasın ; o zaman bir iyilik ettin bizi dardan kurtardın. Şimdi de başımıza
kakma, buyur paranı. Teşekkür ederiz. (Kuşağından çıkardığı kesenin ağzını çözer ve içindeki
paraları göstere göstere iki yüzlüğü sayıp verir)
AMCA BEKİR _; (Densizce şakalar yapmaya çalışır) Benim akıllı yengem, sen olmasan bu
Ahmet abimin yüzüne bakmam. Zaten senin hatırın için bu parayı vermiştim. Bir türlü
çobanlıktan kurtulamadı. (Parayı sayıp cebine koyarken) Para veren altın bulsun. Ama sizin
evinizde ağır bir külçe altın var, onun kıymetini bilin. Zamanı da geldi geçiyor neredeyse, on
yedi yaşını bitiriyor. Okuldan alın satın gitsin; sizi yoksulluktan ancak Zelal kurtarır.
EMOŞ ANA _; Ama Bekir, Zelal bu yıl Lise 3.sınıfa geçti, dersleri de çok iyi. Yüksek okulu
da bitirmek istiyor.
AMCA BEKİR _; Kız kısmı ne diye okusun ki? Okumak erkek işi, İzzet’i okutun. Evlendirin
kızı evinin kadını olsun, size torunlar doğursun, kocasına hizmet etsin. Başlık piyasası da
yükseldi, alırsınız paraları bırakırsınız çobanlığı. (Sinirlenen Emoş’un karşılık vermesine
fırsat vermez) Ahmet abi duydum ki, Hüseyinçavuş köyünden Hıdır ağa ile aran iyiymiş, tek
oğlu Fırat ağa hiç yanından ayrılmazmış; sana ev bulup yerleştirrmiş, her işine de
koşuyormuş…
EMOŞ ANA _; (Kızgınca) Ne demek istiyorsun yani?
AMCA BEKİR _; Bir şey demek istemiyorum yenge hanım. Yakında Çoban Ahmet kızını,
Hıdır ağanın oğluna yaslamaya çalışıyor dedikodusu çıkarsa şaşmam.
EMOŞ ANA _; Öyle bir dedikoduyu ancak sen çıkarırsın. Senin başka lafın yok mu?(Çoban
Ahmet sinirden evin içinde gezinmekte ve Emoş işaretle onun konuşmasını istememektedir)
AMCA BEKİR _; Niye kızıyorsu yenge? Elin ağzı çanta değilki büzesün, konuşurlarsa
konuşsunlar. Keşke öyle birşey olsa. Hıdır ağanın eli boldur, istediğiniz başlık parasını
alırsınız. Kız amcası olarak kıyısından köşesinden biz de otlanırız yani, fena mı olur?
20
ÇOBAN AHMET _; (Birden bağırır) Yahu senin işin-gücü, lafın-sözün sadece para! Mezara
mı götüreceksin be adam? Paradan başka konuşacak bir şeyin yok mu?
AMCA BEKİR _; (İstifini bile bozmaz) Parasız ne olur ki, paradan başka şey konuşayım!
ÇOBAN AHMET _; Ne bileyim; insanlıktan, ahlaktan, iyilikten, dinden-imandan sözet.
AMCA BEKİR _; (Kahkaha atar) Parası olmayanın dini-imanı mı olurmuş kardeş? Parasız
insanlık da olmaz, parası olmayanı insan yerine de koymazlar. Yok ahlakmış, iyilikmiş; onlar
da ne ki, para olmayınca? (Az soluk alır) Sahi Zelal nerede bu saatte? Benim asıl yegenim
İzzet, hiç sözümden çıkmaz Zelal ise dik başlı. Sahi, Zelal özel ders alıyormuş; parasını nasıl
ödeyeceksiniz?
EMOŞ ANA _; Öğretmen hanım parasız ders veriyor, hayırına; var mı bir diyeceğin? Hem
sana ne nasıl ödersek öderiz?
AMCA BEKİR _; Ne demek bana ne? O benim yeğenim. Biri istemeye gelse, baba vekili
olarak onu ben verir veya vermezim; töre böyle bilmez misiniz? Salak kızımız o aileden
çıkmıyor; ama bir türlü Reşo’nun küçük oğlu Hamit’i ayarlayamadı, elinden kaçırdı. Hamit
Mahmudo’nun kızına vurgunmuş…(O anda kapıyı tıklayıp Zelal içeri girer. Herkes
susmuştur. Sırtındaki kitap çantasını bir kenara bırakıp babasının elini öper. Amcasına
soğuk bir ‘hoşgeldin’ der) Kız Zelal niye benim elimi öpmedin?
ZELAL _; Büyük olan büyüklüğünü bilir. Sesin dışarıya taşıyordu; koskoca adamsın beni
çekiştiriyor, dedikodumu yapıyorsun utanmadan. Fate benim kızkardeşim, Hamit de
ağabeyim…
ÇOBAN AHMET _; Tamam kızım. Amcanın densizliğine bakma sen. Geç perdenin arkasına
önlüğünü mönlüğünü çıkar da yarına hazırlan. Akşama doğru evden çıkar, eşeğe bindiririm
birlikte gideriz Hüseyinçavuş’a. İki saatte köye varırız.
EMOŞ ANA _; Ama kızın Mayıs’ın sonuna kadar kursu var; bitinceye kadar İzzet’le idare
etseniz..
ZELAL _; Bir şey olmaz ana, gideriz babamla. Zaten iki kurs kaldı. Kurs günleri akşamdan
İzzet’le geliriz. Ertesi gün ben kursumu yaparım, oğlan da dinlenmiş, gezmiş olur gündüz
boyu. Akşam olunca birlikte döneriz. Tatil boyunca da Öğretmenle anlaştık; kendisi haftada
bir gün Fatelerin Gevro yaylasına gelecek, orada kursumuza devam edeceğiz. Zaten Fate de
bu ayın sonunda yaylaya gidecek.
AMCA BEKİR _; (Kendisiyle artık kimse ilgilenmeyince kalkıp dış kapıya doğru giderken)
Vay vay vay ki vay! Kızımız neler neler yapıyormuş! Yaylada bile ders kurs görecekmiş. Dur
bakalım hele dur; gün doğmadan neler doğar, gün başlara ne çoraplar örer..(Anlaşılmaz şeyler
mırıldanarak çıkar. Sahne değişir)
Gevro Yaylasında Olup Bitenler
SAHNE 3
Temmuz ayının son haftası. Yaylada sürüler için beton yalaklar bağlanarak yaptırılmış bir
hayrat çeşmenin arka duvarının gölgesinde çoban kılığında Emoş ana ile Zelal. Emoş Ana
21
ayakta bir elinde kirman ve koluna dolalı yün yumağı çorap ipi eğirmekte. Zelal bir taşın
üzerine oturmuş kitap okumaktadır. Duvarın ön tarafında yalaklara akmakta olan suyun sesi
ve öğle üzeri, çoban söylemiyle yatağa vurulmuş yatarak geviş getirmekte olan koyunların
melemeleri duyulur. Arada bir Emoş Ana duvarın öte yüzündeki koyunları gözler. Fate‘nin
küçük abisi Hamit’i görür.
EMOŞ ANA _; Zelal, Zelal bak hele, Hamit heybe sırtında bu yana doğru geliyor.
ZELAL _; (Kafasının kaldırmadan) Herhalde içme suyu götürmeye geliyordur; bu pınarın
suyu çok soğuk ya! Dur ana beni konuşturma; İnce Mehmet sevgilisini kaçırıp dağda bir
mağaraya getirdi. Romanın bu en heyecanlı yerini bir daha gözden geçiriyorum, beni çok
etkiledi.
EMOŞ ANA _; Keşke ben de okuma yazma bilseydim. Sana gıpta ediyorum. Sininde
yatmayası babam beni okula göndermedi ki.
ZELAL _; Sanki babam, amcam, aşiretin yaşlı erkekleri senin babanda daha mı iyilerdi?.
Hatırlasana; ilkokula yazıldığım sene ne olaylar çıkardılar Fate’yi de beni de okula
yollamamak için. Bereket o zaman Kürtçe konuşabilen bir öğretmenimiz vardı da onları
ikna etmişti. Küçük Berivan şanslı; kızların artık okula gitmelerinin önemini yavaş yavaş
anlamış bulunuyorlar.
HAMİT _; (Duvarın öte yanından kafasını uzatıp)Heeey Emoş Ana’yla Zelal! Ana-kız ne
kaynatıyorsunuz öyle? Ahmet aga dayı nerede bugün?
EMOŞ ANA _; Ahmet aga ile İzzet Arpaçay’a indiler. Oğlanın üstü –başı, ayakkabısı iyiden
parçalandı; ona pantolon, gömlek, ceket ayakkabı alacaklar...
HAMİT _; (Gülerek) Emoş ana desene; İzzet’in burnunu-kulağını düzeltmeye, onu
donatmaya gittiler. İzzet yeğenim erkek oldu artık, Hüseyinçavuş’tan bir kız bulmuş olmalı.
Tamam güzel bir Azeri kız bulsun alsın, getirip aşiretimize katsın eyvallah! Amma sana
söylüyorum Zelal kız! Hıdır ağanın Fırat, sıkça sizin eve girip çıkarken görülüyormuş; sakın
ola ki, sana göz koymuş olmasın?
EMOŞ ANA _; Yok daha neler Hamit! Hıdır ağa ile oğlu bize çok yardımcı oluyorlar; çok
iyilikleri dokundu, Allah razı olsun. Sizin köye, Boşhaber’e bir garip Azeri gelip çoban dursa,
sizin köylüler yardım etmez mi? En başta sen her sabah onlara yağ-kaymak aparırsın, öyle
değil mi?
HAMİT _; (Onaylamak zorunda kalır) He ya, öyle ama yine de benden söylemesi.
Aşiretimizden ağa oğlu değil, kaymakam-vali de olsalar onlara kız yok, töremizde yok bu;
pırtık pırtık ederiz de bir pırtıgını vermeyiz.(Sözü değiştirir) Ne okuyorsun kız?
ZELAL _; (Kızgınca ) Sana ne? İşine gitsene!Ne beni çekiştirip duruyorsun?
HAMİT _; (Sesini yükselterek) Sus kız bağırma, edepsizlik etme Fate gibi abine karşı.
İkinizin de ağzına sıçarım ha, sizi sopa yoksulları!(Emoş ana güler, alışkındır)
ZELAL _; (Ondan altta kalmaz bağırmaktan yana, ayağa kalkıp o yana dönerek) Bizim
ağzımıza sıçacağına , git çalıya sıç ki göten diken bata! Haydi testiyi bidonu doldurmuşsun,
koy heybeye sırtla yükünü. Doğru sürünün başına , Velo ağanın oğlunun yanına git.
22
Bağırışını, çağırışını ortağına yap! Kendi yaylanızın suyu yetmiyor mu size, ne diye buraya
geliyorsun. Bak hele yatan koyunları da ürkütüp kaldırdı.
HAMİT _; (Fate ile Zelal’in bu tür çıkışlarına alışıktır) Gördün mü Emoş ana? Bir laf
söyledik bin lafa geçti? Bu kızlara iyi bir dayak çekmek lazım! (Sesi uzaklaşır) Şaka şaka!
(Gülerken) Ben bacılarıma hiç kıyar mıyım ki, direğe sarıp da dayak atayım; ayağımın altına
alırım...
ZELAL _; Ha işte böyle, indir yelkenleri; ayağının altına alırmış, ille sözde de üstün çıkacak
ya! (Arkasından bağırır) Yükün ağır galiba, iki büklüm olmuşsun gücün kesilmiş Hamiiitt
abiii!
EMOŞ ANA _; (Bu çıkışlara pek anlam veremez) Yeter kız yeter, haydi kitabına dön. Yine
bu akşam onların çadıra kursa gideceksin.
ZELAL _; He be ana! Edebiyat öğretmeni (elindeki kitabı gösterip) Bu birinci ciltten bir
sayfalık özet istemişti; kitabı okuyup bitirdim, ödevimi de hazırladım. Az önce alıntı
yaptığım yerleri gözden geçiriyordum. Aha kitabı çantama koyuyorum. (Koyar) Senin
gelmene bu gün hiç gerek yoktu anacığım, Kurtçul’la birlikte sürüyü yayardık. (Seslenir)
Değil mi Kurtçul? Gâh gâh gâh! Gel buraya, seni seveyim biraz. (Köpek havlayarak cevap
verir) Bak çağırdığım halde gelmiyor, sürüyü bırakıp.
EMOŞ ANA _; Doğrusun da kızım; köyde “gelinlik kızı tek başına da dağa salıyorlar” diye
laf-söz ederler. Yabancıyız buralarda, adımızı çıkarırlar yavrum. Gördün Hamit bile şakamaka zılgıdını verdi. Eğer Fırat’la konuşuyorsan, sakın sakın kimse görmesin, baban da
kardeşin de. İzzet ile beraberken de yanına-manına gelmesim. Ben bile görmeyeyim
yavrum.(Ağlamaklıdır)
ZELAL _; (Ona sarılarak) Emoş anam, melek anam benim sen hiç merak etme. Tam bir yıl
oldu Fırat benim peşimde; başka kızlara benzemediğimi anladığı için peşimi bırakmıyor.
Hâlâ da kendisine ağız dolusu “he” demedim. Benim de onda gönlüm var, ama törelerimizi
düşündükçe içim yanıyor. Hani size buldum dediğim cep telefonu vardı ya, onu Fırat bana
almıştı; uygun zamanlarda onunla konuşup anlaşıyoruz. Anam ben okumak istiyorum;
buralardan ve törelerden uzak, özgür olmak istiyorum. Bunu açıkça söyledim ona.
EMOŞ ANA _; (Şaşkındır ) Bu ne çeşit konuşmalar böyle güzel kızım? Tanrı bizi erkeklerle
eşit yaratmamış ki, biz eksiketeğiz. Kur’an’da Allah, kadını erkeğine hizmet etsin diye
Adem’in kaburgasından yaratığı yazılıymış.
ZELAL _; Bunu söyleyen Melleler-Hocalar haltetmişler; yalanlar uydurarak bizi
kandırıyorlar. Bu sözlerime karşı Fırat ne diyor, biliyor musun?
EMOŞ ANA _; Ne diyor? Herhalde kızmıştır,” kız kısmı böyle konuşur mu?”diye.
ZELAL _; Sen bana can-ü gönülden “he” de, beni sevdiğini söyle, ondan sonra canımı ye
benim; istediğin şehirde gider yaşarız. Mesela Van 100.Yıl Üniversitesi’ne girersin, oraya
taşınırız. Sen okurken ben de dükkân açıp, Van’da ticaret yaparım. Arada bir gelip buradaki
arazilerdeki marabaları da kontrol ederim, ne de olsa babamın tek oğluyum ya. Korkma bir
zaman sonra herşey unutulur, kimse bize bir şey yapmaz.
23
EMOŞ ANA _; (Sevinir) İnşallah kızım inşallah! Yüce Allah gönlünüze göre dileğinizi vere,
ne diyeyim. Ortalık da ıpıssız amma, Hamit’in sürüsü de tepenin ardında; neredeyse bir saat
çeker...(Söylemeye tereddüt eder)
ZELAL _; Bir şey mi söyleyecektin ana, söyle niye çekiniyorsun ki?
EMOŞ ANA _; Diyeceğim o ki seni bir saat yalınız bırakacam, olmaz mı? Eğirceğim yün
bitti. Yolda giderken de kirmandaki eğirilmiş ipi top yapar evde bırakırırm . Kış çorapları
öreceğim hepinize. Gidip evden taranmış bükülüp küle edilmiş bir torba yün getireyim,
akşama daha çok zaman var. Seni de güneş batmadan Fateler’in çadıra göndereyim; yarım
saatten fazla taşlıklı bir yol tepeleyeceksin. Akşam da İzzet gelip seni köye getirir. Boş boş
durmayayım burada akşamacak. Sen birazdan sürüyü sulaktan kaldır, Kurtçul’la beraber
otlağa sür otlasınlar.
ZELAL _; Tamam anacığım haydi sen git; kendini de yorma biraz geç gelsen de olur.
Evdeki işlerini de gör. (Kadın çıkar. Zelal duvarın ön yüzüne geçer. Zelal koyunlara“höör,
höörrr, hööörrr!”diye seslenerek, Kurtçul havlayarak sürüyü kaldırdığı anlaşılır. Koyunların
melemeleri boyunlarındaki çan sesleri bolarır ve uzaklaşır. Sahne değişir)
SAHNE 4
Zelal, yaylanın yeşil çimeni ve çiçeklerini simgeleyen sahnede uygun bir alan serili çimen
halı üzerinde çoban değeneğine yaslanarak, bağdaş kurmuş oturmaktadır. Çevresine
serpilmiş veya küçük saksılarda bulunan çiçeklerle kendikendine konuşur. Arkada aralıklı
koyun melelemeleri, kıpır kıpır otlama ve Kurtçul’un havlama sesleri duyulur.
Zelal’in, Yaylanın Çimeninde Çiçeklerle Kürtçe Söyleşisi ya da Yayla Tiradı
ZELAL _; Di germa Tîrmehê de, hênkayiya zozanan xweş tê li bajariyan,
Ji yên ku rûyê zozanan nedîtîn re,
Temaşe kirina hejîna xecxecokên sor û zer, çinîna Lale û binevşan;
hele bêhnkirina wan Nêrgizan
Çawa wan kêfxweş û bextewar dike…
Binevş û Nergîzên çavşîn, Ka ji min re bibêjin,
Wek di çîrokan de bi ziman bibin Beybûnên çav xweşik, Laleyên lêvên bûkan,
Bi ziman bibin û bersiva pirsa min bidin:
´Ev xweşikbûna we, bêhna we, rengîniya we, ev sekna we ya mazlûm û hele
hejîna we ya nazdar;
Çima me keçên ber bûkaniyê yên vê zozanê ji kêxweşîyê coş nake?´
ÇİÇEKLER KOROSU_; Keça zelal, Keça Zelal, bûye zelîl keça Zelal!
Te çavên xwe di nav me kûlîlkan de vekir,
Guhên te tim guhdariya dengê hejîna me ya nazdar kir
24
Û ewqasî tu bi bêhna me sermest bû yî ku;
Keça Zelal, keça Zelil ji me bêzar bû ye !
Keça şivan ya dêm sor, biçe, dûr bikeve ji me.
ZELAL_; Başe, Ma hesreta bi dûrketina we dê min dilşadtir bike?
ÇİÇEKLER KOROSU_; Wê demê em ê jî bêriya te bikin.
Mîna yên ku ew kûlîlkên çolê yên dilşad nedîtî,
Carinan were me ziyaret bike.
Ling û destê xwe zû bigire
Û rahêje Firat jî zû ji van deran here!
ZELAL_; Hem ji van deran û hem jî ji toreya ku em esîr kirine ez dixwazim bazdim;
Kûlîlkên boz-binevşî û şîn-keskî, bawer bikin ne ji we.
Ji her yekî ji we gûliyekê bibim û di guldankan de mezin bikim,
Bêhna we bikişînim nava xwe bi temaşe kirina we re,
Û bizanibin, wisa derbas dikim hesreta we.
ÇİÇEKLER KOROSU_; Keça Zelal, keça zelîl,
Ax keça xweşik a dêm sor!
Vaye te dît fersenda xwe,
Veke telefona xwe û bigere li Firatê xwe.
(Kürtçe dışa vurulmuş içkonuşmalar arka planda Türkçe yinelenecek:
ZELAL _; Temmuz sıcağında hoş gelir yayla serinliğini yaşamak şehirlilere,
yayla yüzü görmemişlere,
Kırmızı-sarı gelinciklerin salınışını seyretmek, menekşeleri ve lâleri koparmak;
hele tüyür tüyür nergisleri koklamak
Nasıl da mutlu ediyor, sevince boğuyor onları...
Söyleyin bana mavi gözlü nergislerle menekşeler,
dile gelin masallardaki gibi koyun gözü papatyalar, gelin dudağı lâleler,
dillenin de sorumu yanıtlayın:
‘Sizin bu güzel görüntünüz, kokunuz, cicili bicili renkleriniz, şu mazlum duruşunuz ve hele
nazlı salınışınız;
neden bu yaylanın biz gelinlik kızlarını mutluluktan coşturmuyor?’
ÇİÇEKLER KOROSU _; Zelal kız Zelal kız, zelil olmuş Zelal kız!
Gözlerini biz çiçekler arasında açtın,
kulakların hep bizim nazlı salınışımızın seslerini dinledi
ve bizim bizim kokularımızla öyle sarhoş oldun ki;
25
bıkmışsın bıkmış bizden Zelal kız, zelil kız!
Al yanaklı çoban kız git, uzaklaş bizden.
ZELAL _; Peki, uzaklaşıp da özleminizi çekmek daha mı mutlu eder beni?
ÇİÇEKLER KOROSU _;O zaman biz de özleriz seni.
Mutlu gördüğün o kır çiçekleri görmemişler gibi,
gel arada bir bizi ziyaret et.
Elini ayağını çabuk tut
ve al Fırat’ı da buralardan hemen git!
ZELAL _; Hem buralardan hem bizi tutsak kılan törelerden kaçmak istiyorum;
allı-morlu, mavili-yeşilli kır çiçekleri, inanın sizden değil.
Her birinizden bir dal götürürüp saksılarda büyütür,
seyrederek kokunuzu çekerim içime
ve özleminizi öyle gideririm bilesiniz.
ÇİÇEKLER KOROSU_; Zelal kız, zelil kız,
ah al yanaklı güzel kız!
İşte buldun fırsatını,
aç elindeki telefonu ara Fırat’ını.
ZELAL _; (Çevresine bakınarak numarayı çevirir) Alo Fırat! Neredesin, konuşacak durumda
mısın canım?
FIRAT’IN SESİ _; Men çayırlıkta tırpancıları gözlerem hem atımı suvarıram Zelal’im. Bir
yenden de sene baharam dürübünle.
ZELAL _; Beni ta ordan görebilirsen mi? Ayakta mıyım?
FIRAT’IN SESİ _; Helbet görebilirem, çimende oturmaktasın; emma cemalını seçemirem.
Kurtçul sürünün etrafında çevrüm çüçek fır dolanıyır. Az önce de Emoş anayı köy yolunda
çapuk çapuk giderken seyrettim. Sen n’edersin otların arasında oturmuş?
ZELAL _; Ben çiçeklerle bir hoş sohbete dalmışam, kendi dilimle söyleşirem Fırat; onlar da
benimle konuşurlar.
FIRAT’IN SESİ _; (Güler) Sen ne dersin, onlar sene ne söyler Zelal?
ZELAL _; Öyle çok konuştuk ki, hepsini hatırlamirem. Ama menekşeler, gelincikler, mavi
mavi nergisler ve koyun gözü papatyalar hepsi bir ağızdan; “Zelal kız, zelil kız! Al yanahlı
güzel kız! Elini ayağını çabuk tut, al Fırat’ını hemen buradan git” diye çığrışıp durdular.
FIRATIN SESİ _; Getmesine gidek de, Lise’yi bitirmek, Üniversite’yi okumak idi dileğin;
onlardan vaz mı geçtin?
ZELAL _; Niye vaz geçeyim? Van’da Lise mi yok? Iğdır Lisesi’nden çıkışımı alır; gider
oraya kayıt yaptırırım. Adımızı sanımız da değiştiririz, (İroni yapar) örneğin ben Dicle, sen
de Murat ol; birleşip Van gölüne akalım!
26
FIRATIN SESİ _;(Gülerek) Haydi bala (aynı ironiyle karşılık verir) Murat neyise, Muş
ovasından ancah tersine akarsa Van kölüne tökülür. Emma Ticle’yi Diyarbakır’dan yukarı
doğru neçe çevirek ki?
ZELAL _; (Güler) Şakalar bir yana, gidip Van’da gizlenelim. Değişik adla Lise’ye kayıt
yapmazlarsa, kışın evde kendikendime çalışır, yazın dışarıdan son sınıf sınavlarına girer
Lise’yi bitiririm; ona da engel olamazlar ya elimde Lise çıkışım ve notlarım var. Sonra da
Üniversiteye hazırlanırım. Zaten üç ay sonra da onsekizime giriyorum. Ama y ine de
kafamdan geleceğimize ilişkin bir sürü kötü düşünceler geçiyor Fırat’ım.
FIRATIN SESİ _; Kov getsin gafandan gara fikirleri; sen on sekize bastıktan sonra kimse
kılımıza dokunamaz.
ZELAL _; Keşke dediğin gibi olsa. Birgün biraraya geldiğimizde planlarımızı yaparız, olmaz
mı? (Köpek havlaması sıklaşır) Haydi telefonları kapatalım; Kurtçul beni çağırıyor, sürünün
başına gideceğim.
FIRATIN SESİ _; (Telaşlı) Dur gapatma, giderken kulağın bende olsun. Sana yazdığım
şiirden iki- üç kıta okumak istiyorum: (Keman sesi ve arka planda sürünün ve koyunların
boynundaki çan sesleri eşliğinde şiir seyirciye ulaşır)
Gevro Yaylası’nın gülüdür Zelal
Yanahlar al alma dodahları bal
Heç bi yere getme hep yanımda gal
İçim ataşlandı sene yanaram
Gevro Yaylası’nda çiçekler çohtur
Südü peyniri bol balı mayhoştur
Zelal’ımın eşi menendi yohtur
İçime od düşmüş sene yanaram
................
Gevro Yaylası’na çadır guruldu
Sel bitti bulanıh sular duruldu
Fırat çoban gıza yaman vuruldu
İçim ataşlandı sene yanaram
(Şiirin üçüncü dörtlüğünden itibaren ışıklar kararmaya başlar ve sahne değişir.)
Fate Yaylada Süt Sağımı Sırasında Söz Kesilip Satıldığını Öğreniyor
SAHNE 5
Fate, Yange, Berivan öğleden sonra yayladaki üstü açık ağılda süt sağımında. Berivan iki
koyunun arasında onların boyunlarından tutarak kıpırdamamalarını sağlarken, yenge ile
Fate her biri bir koyunu kovalara sağmakta ve memelerden sağılan sütün fışırtı sesleri
arasında konuşurlar. Bir-iki çift sağmal koyun kalmıştır. Arada bir meleme sesleri gelir.
FATE _; Yenge bu sabah köyden geleliden beri yüzün hiç gülmedi; bir derdin var, ama
söylemek istemiyorsun.
27
YENGE _; Yok birşeyim Fate, ne derdim olacak? Hamileliğimdendir, çabuk yoruluyorum.
Onun için yüzüm gülmez oldu. Abin de bana “asık surat” demeye başladı bu günlerde.
BERİVAN _; (Sesini yükselterek) Yaav Fate abla Eylül’ün ikinci haftasında bizim okullar
açılacak. Bu gün Ağustos’un son günü; hani seninle Iğdır’a gidip, kırtasiyeciden kalemdefter-kitap alacaktık. Hem önlüğüm de eski, üstelik küçüldü.
FATE _; Sahi Berivan, ben de anlamadım; sözde Cuma gününe kadar evde kalacak, seninle
alışverişe çıkacaktık. Ama çamaşırlarımız bile kurumadan apar-topar ikimizi de yaylaya
postaladılar. Niye ki yenge?
YENGE _; (Kekeleyerek) Şeey, ben nereden bileyim? Reşo babayla Elfo ananın canı öyle
istemiş herhalde.
FATE _; (Kuşkusu artmış) Ama yenge Cafer abimle Hamit abim de dağdan çağrılmıştı. Tam
biz evden ayrılmış, ahırdaki atı eyerlerken büyük ablamla eniştemin de geldiğini gördüm,
bize el salladılar. Belli ki, geniş bir aile toplantısı olacaktı. Eh Berivan! Seninle ben evin
küçük kızları olduğumuzdan bizi aile bireyinden saymıyorlar demek; ha varmışız, ha
yokmuşuz!
BERİVAN _; Haydi ben neyise, çocukları adam yerine koymuyorlar. Ama sen onsekizinde
bir gelinlik kız olmuşsun, Lise’yi bitirmişsin; nasıl seni adam yerine koymazlar?
FATE _; Değil mi ya, Berivan’cığım? Artık yasalar karşısında bile reşitim, genel seçimlerde
oy hakkım var. (O anda Zelal girer, ama görmemiştir) Neden aile kararlarına katılıp, oyumu
kullanamıyorum ki? Bu büyük haksızlık!
ZELAL _; Fate, Fate sen Yurttaşlık bilgisi derslerinden öğrendiklerine dayanarak
konuşuyorsun. Bizler aşiret çocuğuyuz güzelim; devlet yasaları değil, aşiret örfünün kuralları,
töreler geçerli buralarda!
BERİVAN _; Öyle ama Zelal abla, bu doğru değil ki!
ZELAL _; Elbette doğru değil, ama ablan boşuna aile içinde söz hakkı, oy hakkı beklemesin.
YENGE _;(Süt sağımını bitirmiş ayaklanmışlardır. Berivan geride kalanlardan bir çifti
getirir) Zelal hoş geldin, iyi ki geldin. Sağmal koyunlar bitmek üzere. Ama üç tane de inek
var; hem kazanları kurup süt pişireceğiz bize yardım edersin.
FATE _; Hoş geldin Zelal, bu gün kurs yoktu ki!
ZELAL _; Vallaha, bizim sürüyü babam bu gün, sizin yaylanın sınırındaki otlaklara çekti.
Orada otluyorlar. Babamla anam sürünün başındalar. Emoş anama; Fate’lere bir uğrayayım,
geçen hafta kursa da gitmemiştim,” dedim. Yenge, istersen sen biraz otur, hamilesin fazla
yorma kendini ben geçeyim yerine. (Yenge ,‘sağol’ diyerek kalkıp bir kenarda oturur, Zelal
sağmaya başlar)
FATE _; Zelal ne iyi ettin de geldin. Biliyormusun, bu günlerde bizim evde birşeyler
dönüyor. Yengem de ağzına taş almış konuşmuyor.
ZELAL _; (Alaycı bir biçimde) Kız sakın seni birine satmış filan olmasınlar?
28
FATE _; Sus kız, ağzı kara taşa gelesice, ağzını hayıra aç. Allah göstermesin! Ben sınavlara
hazırlanıyorum, bu yılki sınavlara istediğim yeri tutturamam diye girmedim. Gelecek yıla
mutlaka testleri kazanıp, Üniversite’de istediğim yere gireceğim.
ZELAL _; Fate bacım, ‘burası Iğdır, çok ederler dırdır’. Gün doğmadan neler doğar; hiç biz
kızları, düşümüzü, hayalimizi yaşamaya bırakır mı babalarımız, abilerimiz ve törelerimiz?
FATE _; Ağzından yel alsın emi. Hep böyle hayırsız şeyler konuşma. (Birden Yenge patlar
ve hıçkırarak ağlamaya başlar) Sana n’oluyor yenge, niye ağlıyorsun? Zaten dün akşamdan
beri patlamaya hazır bir hüzün bombasıydın...
DİĞER ÜÇÜ _; (Aynı anda) Söyle haydi, ne var n’oldu?
YENGE _; (Ağlayarak) Fate’yi dün, Cuma günü sattılar,sattılar kuzucuğu sattılar.
FATE _; (Güçlükle ayağa kalkarken kova devrilip süt yerlere dökülür. Titreyerek yengesinin
boğazına sarılır) Bu kara haberi veresin diye mi seni yolladılar, ha?
ZELAL-BERİVAN _; (Fate’yi tutup çekerlerken, aynı anda üzgün sorarlar) Kime sattılar
yenge?
YENGE _; Velo’nun oğlu, ortağı Ahmet’e verdi Hamit; yaylada sürülerin peşinde
anlaşmışlar. Cuma akşamı söz kesildi iki aile arasında; Köyün yaşlı bilgesi Ape İshak’la
Mellesi de vardı. Koca sarıklı MelleAllahın emri, peygamberin kavli ve İmam Şafii mezhebi
üzerinden Fate’yi babasından istedi. Reşo baba da Hamit’i vekil gösterip onun üstüne yıktı.
Melle aynı sözleri üç kere Hamit’e tekrarladı. O da, “hele yirmi bin lira başlık ve bir kaleş
ortaya konsun, o zaman düşünelim”dedi. Melle Velo ağaya baktı, adam gururla iç cebinden
şişkin bir cüzdan çıkarıp, “bunun içinde bir deste binnik var, istediğin kadar al” diyerek
ortaya attı. Karısı da aynı gururla şalının altından bir beze sarılı kaleşle, koca bir mermi
kutusu koydu yanına. Hamit uzandı ve para destesinden yirmi tane binlik çekti sayarak. Onu
abisiyle babasını dizlerinin önüne, kaleşi de kendi önüne koyduktan sonra, cüzdanı kapatıp
Velo ağaya uzatırken “Aldım kabul ettim ve Fate bacımı mahdumunuz Ahmet efendiye
verdim, gitti. Hayırlı olsun”dedi ve karı-kocanın ellerini öptü...
FATE _; Yenge bir de sıkılmadan uzun uzun anlatıyorsun. Yaktın beni Hamit abi, senin
boyun devrile emi! Besbelli ki sürülerin peşinde, işi pişirip kotardılar. (Ağlayarak çadıra
koşar, Berivan da arkasından.)
ZELAL _; Yenge o kadar uzun ayrıntılamana gerek yoktu. Zaten haber bile vermeden bir
hayvan gibi satıldığını duyar duymaz çok sarsıldı.
YENGE _; Ben de satıldım haberim olmadan. Yarın birgün sana da sormadan defterini
dürecekler. Uzatmakla demek istediğim; Allahın peygamberin adını anarak kadını kızı nasıl
da paraya çeviriyorlar; töreyi ileri sürüp ne tür manfaat ve kazanç sağladıklarını anlatmaktı.
Ama kız senin ağzında sanki ateş mi vardı ne? Sen öyle konuşmasaydın, ben dünyada
söyleyemezdim bu haberi. Sen görmüş gibi düşünceni söyleyince, dayanamadım. Yoksa bana
sıkı sıkı “sakın Fate’ye söyleme” diye tenbih etmişlerdi, şimdi beni cezalandıracaklardır.
Kocam yarın gelip Fate’yi eve götürecek, bir daha yaylaya maylaya gelmeyecek ...
ZELAL _; (Yenge’nin konuşmasını keserek) Belliydi böyle olacağı, dilim tutula nereden
söyledim. Daha önce de kendisine buna benzer birşey demiştim, ah! Yıktılar kızın
29
hayallerini, hayalleriyle birlikte hayatını da yaktılar. (Ağlamaklı) Ben peşinden gideyim
kızın...
YENGE _; Berivan’ı gönder gelsin ki, şu son iki koyunu da sağalım. Sen zavallı Fate’yi
teselliye çalış. Ona ; yengen kara haberi vermek için yaylaya gelmemiş, tam tersine alacağı
cezayı bile göze alarak durumu açıklamış . Ona bir gün kazandırdığımı söyle, belki bir çare
bulur ne bileyim...
ZELAL _; Nasıl çare bulacak ki bir gün içinde, yarın öğleye götürecekler, diyorsun. Allah
Fate’ye yardım etsin.
YENGE _; Hem de eve kapatıp, hiç dışarı çıkarmıyacak ve kimseyle görüştürmeyecekler.
Senin de adın geçti; “Zelal nasıl olsa Hüseyinçavuş köyünde”dediler. On güne kalmadan
nişan-düğün birlikte yapılacak. (Zelal çıkar)
SAHNE 6
Kıl çadırın perdeyle kapatılmış bir bölümünde yatağının üstüne uzanmış sessizce ağlamakta.
Berivan’ın da iki gözü iki çeşme, başucuna oturmuş ablasının saçlarını okşamaktadır.
ZELAL _; (Perdeyi aralayıp yanlarına girer) Berivan haydi canım sen yengenin yanına git.
(Berivan kalkıp çıkarken) Ha Berivan, yengenin veya Elfo ananın yanında sakın olaki
Murat’ın adını ağzına almayasın, o üçümüz arasında bir sır. Sırrı faş eden ne olur, bilirsin.
(İşaret parmağını bükerek) Aha böyle olur!
FATE _; (Doğrulur) Berivan, benim küçük meleğim, Zelal ablanı duydun; sakın sakın dişinin
arasından çıkmasın.(Ağlayarak) Ben yandım onu da yakmayalım. (Berivan çıkar)
ZELAL _; (Fate’ye sarılır) Ağlama Fate can, yanmadın yanmayacaksın.
FATE _; (İçini çekerek) Kız senin ağzında ateş mi vardı?
ZELAL _; Bir çare bulmaya çalışacağız bırakma kendini, bir plan yapmalıyız. Seni yarın
öğleyin götürecekler; düğüne kadar bir odaya kapatacaklar. Berivan’dan başka kimseyi
sokmazlar yanına, beni bile.Yengene haksız yere kızdın, iyi ki söyledi; koca bir gün kazandık
düşünmek için.
FATE _ ; Çadıra gelir gelmez Murat’ı aradım Berivan’ın yanında. Artık benden umudunu
kes, sattılar beni, diyerek ağladım, kapattım telefonu.
ZELAL _; İyi haltetmişsin! Tek çaremiz, İskender dayını arayıp haber vermek; onun
uzatacağı dala tutunarak kurtulmayı denemek.
FATE _; (Hemen telefonu açar) Alo dayı! Beni Velo ağanın oğluna satmışlar, ben ne
yapacağım? (Ağlamaya başlar, hoparlöre basarak sesi dışarı verir)
İSKENDER DAYININ SESİ _; Ağlama Fate, haberim var. Tam da seni aramak için
telefonun kapağını kaldırmıştım, sen aradın. Dünden beri yerdemiyim göktemiyim
bilmiyorum, üzüntüden. Beni Cuma günkü sözkesmeye çağırdılar gitmedim, ben bu işe
taraftar değilim dedim. Hamit aramıştı, bu senin başının altından çıkmıştır deyip, bastım
küfürü kendisine.
30
FATE _; (Ağlamaklı) Dayı ben ne yapacağım, nasıl kurtulacağım?
İSKENDER DAYININ SESİ _; İskender dayın hayattayken, seni onlara yar etmez! Sen de
sözümden çıkma, ne dersem onu yap. Ben bir kolayını bulur, sana yeni bir telefon ulaştırırım
gizlice. (Zelal sessizce birşey mırıldanır) Galiba yanında biri var Berivan mı Zelal mı?
ZELAL _; Benim Zelal, İskender dayı. Sen telefonu dert etme dayı, ben de bir tane fazla var
onu vereceğim.
İSKENDER DAYININ SESİ _; Orada olman iyi oldu. Telefon için değilse bile, istemesem
de ben yine ablamlara gitmek zorundayım, hayırlı olsun demeye. Zaten Fate ile de görüşmem
kuşkulandırmamak için, kapı dışından konuşurum. Fate üzülmesin. İkiniz de dinliyorsunuz,
değil mi?
İKİSİ BİRDEN _; (Aynı anda) Evet dinliyoruz, ikimizden başka da kimse yok yakınımızda.
İSKENDER DAYININ SESİ _; Fate yavrum, ne yapıp ne edip kaçıracağım seni. Sen de
cesur ol! Düğüne, hatta son geceye kadar memnun ve mutlu görün. Ailen içinde ve dışında
herkes bu evliliği istediğini bilsinler.
FATE _; Nasıl kederli yüzüme sevinç maskesi takabilirim dayı, allahaşkına?
İSKENDER DAYININ SESİ-ZELAL _; (Aynı anda) Rol yapacaksın güzelim rol; tıpkı okul
tiyatrosunda oynadığın roller gibi!
İSKENDER DAYININ SESİ _; Zelal ikimiz de aynı cümleyi söyledik uzaktan. Fate, benim
güzel yeğenim, için kan ağlasa da yüzün gülecek ve mutlu görüneceksin anladın mı?
Zelal’den telefonu hemen al ve her fırsatta beni ararsın.
ZELAL _; Vereceğim elbette, ama ona fırsat verecekler mi?
İSKENDER DAYININ SESİ _;Doğru ya, hiç yalnız bırakmazlar.
ZELAL _; Sadece tuvalette yalnız kalabilir, oraya da girecek değiller ya!
İSKENDER DAYININ SESİ _; Kız sen ne akıllısın; benim söyleyeceklerimi ağzımdan
alıyorsun. Ama kimseyi kuşkulandırmamak için sık sık gitmemesi gerekli, değil mi? Bu arada
Murat’ı senden önce ben arayıp, durumu söylemiş ve sana verdiğim sözü ona da verdim.
Kendisi bu günlerde kazandığı Fakülte’ye kayıt işleriyle uğraşıyor.
FATE-ZELAL _; (Aynı anda) Allah hepimize kolaylık versin.
İSKENDER DAYININ SESİ _; (Telaşlı) Uzaktan Hamit’i gördüm, galiba buraya geliyor.
Kapatıyorum, öptüm ikinizi de.
ZELAL _; (Koynundan telefonu çıkarıp Fate’ye verirken) Allah’tan dün Fırat’la
görüşmüştük. Bana yeni bir telefon almış hediye olarak. Bunu da buldum diyemem ya
aileme, tam senin işine yarayacak zamanda yetişti.
FATE _; Eskiyi verseydin Zelal.
ZELAL _; Olmaz. Annem babam anlamaz, ama İzzet it gibi anlar; tüm telefon markalarını
biliyor. Zaten babamı zorlaya zorlaya bir tane ucuzundan aldırdı. Verdiğim telefonu benim
31
gibi koynunda, istersen donunda nerede saklarsan sakla kimse görmesin; hayatın bu
makineye bağlı. Seninkini zaten elinden alırlar. Unutma; kaçma fırsatı eline geçtiğinde,
bununla İskender dayına ulaşacaksın. Arada beni da aramayı ihmal etme. (Birbirlerine
sarılırlar. Yenge dışarıdan bağırır: “Haydi kızlar gelin artık; şu inekleri sağalım, bir
yandan da koyun sütü kazanının altını yakıp süt pişirilecek.” Çadırdan çıkarlarken sahne
kararır ve değişir)
BÖLÜM III
SAHNE 1
Üçüncü Bölüm’e geçiş, defterinde kaldığı yerde Sevda’nın Murat’a anlatısıyla yapılır.
Murat’ın sorularıyla diyaloga dönüştürülebilir. Yarı karanlıkta bölümün ilk sahne düzeni
hazırlanırken kendileri görülmez sesle verilir. Arka planda “Iğdır’ın Al Alması” türküsünün
müziği Sevda’nın sözleriyle ilk iki kıtasının eşliğinde hafiften hafiften duyulmaktadır.
Aşağıdaki, sadece seslerle gerçekleştirilen sahne, Sevda Murat ikilisinin video filmi
görüntüleriyle perdeden yansıtılabilir.
SEVDA’NIN SESİ _; (Uzaktan geliyormuş gibi) Dayımın sıkıca yaptığı tembihe uyarak
mutlu görünmeme rağmen kapatıldığım odamda okumayı ve test kitaplarını karıştırmayı
sürdürdüğüm için, bu evliliği istemediğimin sanki farkındaydılar.
MURAT’IN SESİ _; Odana hiç kimse girmiyor muydu?
SEVDA’NIN SESİ _;Elfo anamdan başka kimse. O da genellikle yemeğimi getirir, yaşlı
gözlerle saçımı başımı okşar ve hemen hiç konuşmadan çıkar giderdi. Arada bir küçük
Berivan’ı, açlığımı ve susuzlığumu sormak için gönderiyorlar, ama üç-beş dakikadan fazla
yanımda kalmasına izin verilmiyordu.
MURAT’IN SESİ _; Tam bir hapishane hücresine dönüştürülmüş senin oda. Ya tuvalet
ihtiyacın?
SEVDA’NIN SESİ _; Kapıya üç kez tıklatıyor öyle çıkıyordum. Salonda devamlı biri
bulunduğundan gözlem altındaydım. Bereket banyo ve lavoba bölümünü geçip tuvalete
giriliyordu, arada kapı vardı. Salona açılan kapının önünde bulunsalar bile tuvaletteki telefon
konuşmalarımı duymaları olanaksızdı. Zaten ikinci katta bulunduğu için pencereden atlayıp
kaçma olasılığı hiç yoktu.
MURAT’IN SESİ _; Aşiretin kadınları gelin görmeye gelmiyorlar mıydı?
SEVDA’NIN SESİ _; İki aşiretten de akraba kadınlar eksik olmuyordu, oturma odasına
çağrılıp onlarla birlikte oturup konuşuyordum. İlk üç-dört gün içinde nişan görümü bohçalar
dolusu haleyet/armağanlar gelip gitmişti. Büyüklerin ellerini öpüp haleyetimi alıyordum. Bir
gece de Melle gelip erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı Kur’an okudu. O gece çeşit çeşit tatlılar
yenmiş, şerbetler içildi. Gözyaşlarımı içime akıta akıta kadınlar arasındaki neşeye ben de
katılmıştım. Herkes geç vakitte evine gidince beni tekrar odama soktular. Uyumak ne
mümkündü! Herkes uyumuş, ışıklar sönmüş ve koca eve sessizlik çökmüştü. Kafama
koydum; tuvalete gidip dayıma telefon edecek, herkes derin uykudayken sessizce
32
merdivenlerden inip sokağa çıkacağımı söyleyecektim. Işığa bile ihtiyacım yoktu evin her
noktasını elimin içi gibi biliyordum.
MURAT’IN SESİ; Yoksa yakalandın mı?
SEVDA’NIN SESİ _; Kaçmayı deneyemedim ki, yakalanayım. Lise diplomamla nüfus
cüzdanımla biraz paramın bulunduğu küçük çantam hep yastığımın altındaydı, ister istemez
elim ona gitti, alıp kucağımda tuttum bir süre. Her nedense nüfus cüzdanımı elimden almayı
akıl edememişlerdi, telefonumu aldıkları halde. Birden kalktım ve yavaşça odamın kapısının
mandalını kaldırıp açmaya çalıştım, kapı dışarıdan kilitliydı. Mandal yerine düşünce tıkırtı
oldu.
MURAT’IN SESİ _; Zaten gündüz de kilitlenmiyor muydu?
SEVDA’NIN SESİ _; Hayır.Bir dakika bile geçmeden, kapı açıldı ve karşımda, elinde el
feneri Hamit abim. Bereket kendimi kaçma hayaline kaptırıp üstümü giyinmemiştim.
Bozuntuya vermeden karnımı tutarak, “Ay Hamit abi, dedim, adetim değildir gece tuvalete
kalkmak. Ama akşam tatlı-tuzlu birbirine fazla karıştırdım çok kardım ağrıyor...” Hamit
kızdı, “haydi git ışığı tutuyorum, dedi. Salak kız beni uyandırdın, zaten iki gündür uyku
uyumamıştım. Niye yatmadan önce içini-dışını boşaltmadın?” Meğer geceleri kapım
kilitleniyor, üstelik abimin yatağı da, odamın kapısının açıldığı salona seriliyormuş.
MURAT’IN SESİ _; Demek senin kaçmandan hep kuşkulanmışlar?
SEVDA’NIN SESİ _; Öyle olmalı. Kararım karardı; abi dediğim adamın dünyada koynuna
girmeyecektim, üstelik bir başkasını (seni) seviyordum. Kurtulamazsam, kendimi öldürmeyi
göze aldım. Yayladan getirilişimin haftasında kına gecesi yapıldı. Kına eğlencesi sonrasında
gene geç vakit yapılan aile arası toplantıda; hem Iğdır’da düğün salonunda hem de köyde
Velo ağanın konağının bahçesinde köy düğünü yapılması kararlaştırıldı. Çünkü aşiret
büyükleri öyle istemişti. Kadınlar arasında konuşulurkne duydum; gerdek odası, konağın
ikinci katındaki pencereleri bahçeye bakan ve içinde tuvaleti banyosu bulunan geniş konuk
odası düşünülüyordu. O anda kafamda bir şimşek çaktı; çünkü kurtuluşum için bir ışık
belirmişti önümde.
MURAT’IN SESİ _; Ne demek bu. Nasıl bir ışık?
SEVDA’NIN SESİ _; Bu odanın bir özelliği vardı; pencerelerinden birinin yarım metre
ötesinden, bahçedeki asırlık ceviz ağacının kalın bir çatal dalı dama kadar yükseliyor....
(Müzik yükselir ve aşağıdaki üçüncü dörtlük anlaşılır biçimde söylenirken düğüncüler
sahneye girer:
Iğdır’dan kız alıram
İçime sız’ alıram
Bırakıpda kaçarsa
Öcümü tez alıram
Büyük Cevizin Dibinde Köy Düğünü
SAHNE 2
33
Müzik sustuğunda sahne ışıklanır. Sahnenin arkasına yakın boş sandalyeler vardır. Sol
köşede Velo ağanın iki katlı evinin bahçeye bakan cephesi ve kalın dalları dama kadar
yükselen asırlık ceviz ağacının bir bölümü görülür. Evin iki penceresinden birinin, el
uzatılınca tutulacak kadar yakınından çatal bir dal uzanmaktadır. Sonbaharın güneşli
gününde bir evin arka bahçesinde açık bir alan. Yaklaşmakta olan davul, akkordiyon ve
tulum sesi. Anlaşılmayan sesler arasında bir düğün alayının yaklaştı sezilir. Sahnenin
arkasında sarkıtılmış geniş bir perdenin arkasında damlardan ve sokaklardan düğün
seyreden kalabalık vücut ve kafa silütleri. Önce arka sağ köşden çalgıcılar ve önlerinde
başındaki zilli külahı ve ters giydiği ceketiyle davulcu köçeği, Iğdır Barı havası çalarak girer,
seyirciye yakın sağ köşeye gelince çalmayı keserler. Arkasından önce gelinle damat girip
ortadaki sandalyelere oturur, sonra da düğün sahipleri girer . Gelinin soluna annesi
kaynanası, kız kardeşi, yengesi ve görümceleri oturur. Damadın sağına babası, kayınbabası,
kardeşi ve kayınbirader oturur. Davulcu köçeği gelinin damadın ve düğün sahiplerini
önünde, başını sallayıp zilleri çalarak, vücudun titreterek, eğililip doğrularak vb.gülünç
hareketlerle herkesi güldürür. Bierden sesler ve gülmeler kesilir; Bervanlı ve Kıloğlu
aşiretlerinin temsilcisi iki başağa girer, herkes ayağa kalkar. Birinin başında yeşil sarık,
diğerinin sarı renkli sarık sarılı ve ikisinin de yüzleri poşiyle kapalı, gözlerinde siyah
gözlükler vardır.
BERVANLI BAŞAĞASI _; (Velo ağa ile Reşo ağanın ellerini sıkarak) Velo ağa Allah
hayırlı etsin! Reşo ağa Allah hayırlı etsin!
REŞO AĞA-VELO AĞA _; (İkisi aynı anda) Sağolun, hayıra karşı gelin başağa!
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Reşo ağa, Velo ağa düğününüz hayırlı ola!
REŞO AĞA-VELO AĞA _; (Aynı anda) Hayıra-uğura karşı gelin başağa!
KILOĞLU BAŞAĞASI _; (Elini uzatarak damat ve gelini kutlar) Allah hayırını üstünüzden
eksik etmesin, bir yastıkta kocayın. (Elini öperek karşılık verir gelinle damat. Başağa
cebinden bir kırmızı kurdelaya bağlı üç Reşat altını çıkarıp,önünde arkasından soytarılık
yapan köçeğe göstererek kulağına fısıldar)
DAVULCU KÖÇEĞİ _; (Ziller takılmış külahını yere vurarak bağırır. O bağırırken büyük
ağa altınları gelinin yakasına takar) Duyduk duymadık demeyiiinn! Duyduysanız kimseye
söylemeyiiin! Kıloğlu’nun başağası, aşiretinin adına geline üç Reşat altını taktıııı! Allah allah
maşallah! Bize de bulaşır inşallaaahh! Çalgıcılar vurun bir Iğdır havası; “Aman avcı vurma
beni” olsun. (Bu hava çalınırken büyük ağa köçeğin alnına yüz lira yapıştırır. Köçek külahı
bir daha yere çalarar bağırır) İşittik işitmedik demeyin; ayrı ayrı peynir-ekmek yemeyin,
beni dinleyin; Kıloğlu’nun büyük ağası, “para harcamak benden çalmak çalgıcılardan” deyip
alnıma yüz lira yapıştırdı maşallahhh! Öbürleri de görür inşallaaah!(Aman avcı vurma beni
türküsünü söyleyerek Bervanlı başağasının önünde zilli külahını yere vurur. )
BERVANLI BAŞAĞASI _; (Gelinle damadı kutlar elini uzatır ) Mutlu yaşayın, bir yastıkta
kocayın. (Damatla gelin elini öpüp otururlar. Cebinden bir demet para çıkarıp köçeğin
kulağına birşeyler söyleyerek, damadın mendil cebine sokar büyük ağa.)
DAVULCU KÖÇEĞİ _; (Bağırır) Duyduk duymadık demeyin! Yalnız başına peynir ekmek
yemeyin; yanınızdan geçeni buyur edin! Bervanlı’nın başağası, damada tam bin beşyüz dolar
taktı. Allah allah maşallah, bize de düşer inşallaaahh! (Bir daha büyük ağanın önünde yere
34
zilli külahı çalar. Onun her hareketi oradakileri güldürür. Ağa alnına elli dolar yapıştırır)
Maşallah maşallaah! Gerisi gelir inşallah! Büyük ağa “para harcamak benden, çalgı çalıp
türlü söylemek sizden” diyor. Çal çalgıcı çal, bir Iğdır havası çal; ‘Bu dağda bir meral gezer’
olsun. (Çalgıcılar bu türküyü çalar köçek söyler. Büyük ağalar kendilerine ayrılmış
sandalyelere oturmuşlardır. Köçek bir yandan zilli külahını Reşo ağa ve Velo ağanın
ayaklarının dibine vurur. Düğüncüler gülerken, genç erkekle hep bir ağızdan “bize gelme
kapik çalışmaz; bizden halayetlerini yolda aldın”diye bağırırlar.)
VELO AĞA-REŞO AĞA _; (İkisi de aynı anda yüzer lira yapıştırır her bir yanağına
köçeğin) Haydi artık köçek, dön çevrim çiçek. Oyuncular ne zaman gelecek?
DAVULCUNU KÖÇEĞİ _; (Bu sözlere aldırmaz bağırarak duyurusunu sürdürür) Duyduk
duymadık demeyin; bana da eziyet etmeyin! Maşallah maşallah! Düğün sahipleri yüzer lira
yapıştırdı; “para sarfetmek bizden, çalmak oynamak sizden” dediler. Çal çalgıcı çal, bir Iğdır
havası daha çal; “Bağa girdim üzüme” olsun! (Çalgıcılar önceki havayı değiştirir, istenileni
çalmaya başlar. Köçek bir iki satır türkü söyler ve tekrar bağırır) Allah allah maşallah!
Oyuncular başlar inşallah! (Türkü söylerken, dönerek, zıplayarak köçekliğini yapmayı
sürdürür. Gençler de türküye katılırlar)
REŞO AĞA-VELO AĞA _; Artık gelsin oyuncular; vurun Iğdır Barı’nı oynasınlar!
VELO AĞA _; Damatla gelin de oyununu oynasın; kaynanalar da çatlasın! (Erkekler
kahkaha atar, kadınlar suratlarını asar. Iğdır Barı çalmaya başladığında yüzü-gözü kapalı
başağalar “bizim görevimiz bitti artık gidelim. Düğününüz tekrar hayırlı olsun” diyerek
yerlerinden kalkıp çıkarlar. Onlar çıkarken herkes ayağa kalkıp “uğurlar ola!”der ve
otururlar. Büyük ağalar çıktığında dört-beş Iğdır Barı erkek oyuncusu bar oynayarak
sahneye girer. Sahnenin ortasında bir dönüş yaptıktan sonra damadı ve kayınbiraderleri de
yanlarında oyuna katarlar. El çırpmalar ve zılgıtlar arasında genç erkekler tabancalarını
konuşturmaya ve mermiler gökyüzünü yalamaya başlar. Bu neşeli gürültü ve karışıklıklar
arasında Fate’nin, yanına oturmuş olan Zelal’le fısıldaştıkları ve ceviz ağacına doğru zaman
zaman kafalarını çevirip bakıştıklarını seyirci farkeder. Erkek oyuncular çıkarken, Fate ile
Zelal görümcelerin de onayıyla Berivanı’ı köçeğe gönderip alnına para yapıştırır ve halay
isteklerini iletir.)
DAVULCUNUN KÖÇEĞİ _; (Zilli külahını Berivan’ın önünde yere çalarak bağırır) İşittik
işitmedik demeeyiinn! İşittiğinizi kimseye söylemeyinn! Gelin hanım güveğiden yigit çıktı,
elli lira yapıştırdıııı!( Damat yerinden el hareketleriyle daha ince verdiğini betimler,
gülüşürler) Allah allah maşallaah! Geline hanıma kem göz degmez inşallaaah! Baldız
kulağıma fısıldadı “para harcamak benden, çalıp söylemek sizden” diyor. Haydi çalgıcılar bu
kez de çalın bir Malatya halay havası, tam da uygun burası; “Böyük cevizin dibi” olsuuuun!
Gelsin gelin-kız ve oyunculaaar! Hele hele nerede kaynanalar? (Kız oyuncular sahneye girer
ve sahnenin ortasından erkek oyuncular gibi oynayarak bir dönüş yapıp, gelini ve
yanındakilerini halaya katarlar ve türküyü karşılıklı söylerler:
Böyük cevizin dibi,
Ah gülüm oğlan eller var
Ne baharsın el gibi
Ah gülüm oğlan eller var
Soyun da gir goynuma
Ah gülüm oğlan eller var
35
Helal cemalın gibi
Ah gülüm oğlan eller var
Eller var eller var
Ah ne saracak beller var
HAMİT _; (Türkünün son nakaratı söylenirken elinde kaleşnikofuyla ortalarına girer ve
bağırır) Korkmayasınız analar bacılar! Ben enişteye verdiğim sözü yerine getireceğim;
gökyüzünü yakacak, bulutları yere indireceğim Fate bacım için! (Kaleş’in namlusunu hava
çevirip tetiğe basar. Mermi takırtıları arasında halaycılar çığlık atarak, zılgıt çekerek
kaçışır; erkekler bağrışarak el çırpar. Çalgıcılar bu sesleri bastırıcasına daha tiz perdeden
çalarlar. Bu kakafonik ses karmaşası içinde ışıklar söner sahne değişir.)
Gerdek Odasında Neler Olup Bittiğidir
SAHNE 3
Genişçe bir köy evi odası. Sağ duvarda büyükçe iki pencere. Pencerelerden birinde ceviz
ağacının çatal dalı gözükmektedir. Sol duvara yakın tahta sedir veya karyola üzerinde gerdek
yatağı hazırlanmakta. Arka duvardaki kapılardan birinde odaya girilmekte, diğerinden
banyoya. Yere serili halılar, kanape ve birkaç koltuktan konuk odası olduğu anlaşılır.
Pencereler, duvarlar ve tavan renkli graphon kâğıtlarıyla süslenmiştir. Kaynana ve görümce
karyola üzerine döşeği koymuş, yorgan ve çarşafı hazırlamakla meşguldur. Akşam olmuş,
ama hâlâ çalgı sesleri, anlaşılmaz şarkılar işitilmektedir konağın alt katında bir odada
gençler damatla içki içip eğlenmektedirler.
GÖRÜMCE _; Ana, çiçekli çarşafı seçmemiz gerek, çizgilinin paketini boşyere açtın. Çarşaf,
yorgan yüzü, yastık kılıfları aynı renk ve desenli takım olur ana, takım.
KAYNANA _; Ben ne bileyim kızım? Bizim zamanımızda kutnu döşek, kutnu yorgan yüzü
vardı; kimisi sarı, kimisi kırmızı, dümdüz tek renkti ya da çubukluydu.
GÖRÜMCE _; Zaman değişti, moda değişti ana! (Çiçekli çarşafı birlikte açıp sererler
döşeğin üzerine. Yastık kılıflarını takarlar.)
KAYNANA _; Şimdi de yorganı örtüp üzerine İran ipeklisi yatak pikesini serip, kırlent
yastıklarla süsleyelim, degil mi?
GÖRÜMCE _; Çok önemli bir şeyi unutmuyor musun ana?
KAYNANA _; Neyi unuttum ki, terlikleri mi? Oğlanın da gelinin de terlikleri aha şuradaki
kutunun içinde, getir ki, yatağın önüne koyalım.
GÖRÜMCE _; Yok ana yok, terlikleri değil. Senden de ayıp olacak, ama eşşeğin büyüğünü
ahırda bırakıyoruz.
KAYNANA _; Hangi büyük eşşek o, benim sırma saçlı gelinim? Desene haydi!
GÖRÜMCE _; (Güler) Yarın sabah erkenden köyün kadınları yüzgörümüne gelmeyecekler
mi? Gelinin yüzü açılmıyacak mı? O zaman kırmızı-mavi çiçekli bu kocaman yatak çarşafını
kadınların önüne açacaksın. Peki bu renklerin arasında gelinin kızlık kanı hiç görülür mü
ana?
36
KAYNANA _; Ondan sonra ayıkla pirincin de, bulgurun de taşını: “Velo ağanın gelini kız
değilmiş, damat dul diye delik tavayı oğlanın başına geçirdiler”diye dedikodu ederlerdi
vallaha anam. Şu beyaz ipekli şalı mı sersek çarşafın üzerine?
GÖRÜMCE _; Olmaz ana olmaz; ipek şal kayar gider, düz durmaz ki! Sen dertlenme ben,
hiç kullanılmamış bir metre eninde, iki metre boyunda köy dokuması pamuklu beyaz bez
getirdim. (Yerdeki çantadan çıkarır, silkeleyip açar) Aha böyle yatağın ortasına yanlamasına
serip, uçlarını döşeğin altına iyice soktukmu, ne buruşur ne de katlanır, dümdüz
durur.(Söylediklerini yapar. Bir yandan da yorganı örtüp, ipekli yatak örtüsünü ve kırlent
yastıkları yerleştirir. Terlikleri yatağın önüne koyup, çevreyi toparlarlar birlikte.)
KAYNANA _; Tamam artık biz çıkalım, gelinle kirvesi kapıda bekliyor, girsinler artık.
GÖRÜMCE _; Anam sen bu gün çok unutkan oldun; yapılacak şeyler hep aklından çıktı
galiba? Gelin gelip kaynananın elini öpecek, hele otur şu koltuğa. Elinde tuttuğun kesenin
içinde beşi birarada altın takı var onu yeni gelinine takacaksın. Bir Cumhuriyet altını
kirveye...
KAYNANA _; Doğru ya, hatırladım; ikili takımı da büyük gelinime, sana takacaktım.
GÖRÜMCE _; İkili değil ana, üçlü! Bir yanlışlık yapıp, benimkileri kirveye takmayasın,
daha geri alınmaz. Ben şimdi şu süpürgeyi eşiğin dibine koyayım..
KAYNANA _; Unutma dikkat et; gelin üzerine basıp da içeri geçerse, çok terbiyeye ihtiyacı
olacak; o zaman onunla çok işimiz var demektir. Yok eğer süpürgeyi yerden kaldırır, bir
kenara koyarsa; işimiz kolay, uyumlu, terbiyeli ve işini bilir bir gelinimiz olacaktır senin gibi.
Gelin kızım bir de iyi bak bakalım, kapıdan girerken hangi ayağını önce içeri atacak? Sağı
atarsa korkmayalım, ayağı uğurlu gelin olacak, ama solu önce atarsa uğursuz olur; eve bir
kötülük gelebilir..
GÖRÜMCE _; İnşallah sağı atar ana, Allah ağzından işite. Ben de kirveye, sakın gelini
süpürge konusunda uyarma, diye iyice tembihledim; göreceğiz. Ben süpürgeyi koyarken
kapıya vurup, işareti de vereyim içeri girsinler. (Süpürgeyi eşiğin önüne koyar ve kapıya üç
kez vurup, çabucak kaynanasını oturttuğu koltuğun arkasında ayakta durur. Kapı dışarı
doğru açılır. Fate sağ ayağını süpürgeye basmadan içeri atar ve “bu süpürgeyi niye
koymuşlar ki?” diyerek onu yerden alıp, kapının sağına dayar. Doğru kaynanasının yanına
giderek elini öper. O da kesesinden çıkardığı beşi birarada Cumhuriyet altını takısını
“Evimize hoş geldin uğur bereket getirdin;Allah Ahmetle seni bir yastıkta
kocatsın!”diyerek boynuna takar ve yanaklarından öper gelini. Bir altın da kirveye takıp
onu da öper. En son büyük gelin de elini öperek hediyesini alır.)
GÖRÜMCE_; (Kaynanasına) Haydi ana biz artık çıkalım. Fate, bu da büyük kayınınla
görümcenden, bizden hediye sana. Evimize hoş geldin canım! (Koynundan çıkardığı iki
cumhuriyet altınını geline takarak, sarılıp öpüşürler. )
KAYNANA _; (Tam çıkarken döner) Kirve, kızım taze gelinim sana Allahın emanatı; onu
sahibine bilgili, görgülü, terbiyeli teslim edesin; iyi okutasıın! (Çıkar, kapıyı kapatırlar)
SAHNE 4
37
Hatice kirve ve Fate gelin gelin odasında yalnız kalmışlardır. Fate kendini kaynanasının
oturduğu alçak koltuğa atar gelinliği sırtında. Kirve de halının üzerine bağdaş kurup
karşısına oturur.
FATE _; Aman Hatice kirve sıkıldım şu gelinlikten, çıkarsam mı acaba?
HATİCE KİRVE _; Deli misin sen Fate, gelinlik hiç çıkarılır mı şimdi? Onu kocan çıkaracak
üzerinden. Yüz görümlüğü almadan da yüzünü açtırma. Para, altın ne istersen alabilirsin;
cepleri dolu gelecek.
FATE _; Kirve, kızlarla halaya kalktığımızda, sen halayda yoktun; olsaydın mutlaka
görürdüm. (Kafasını sallayarak) Ah Hamit abimin yaptığı...
HATİCE KİRVE _; Biz gelin odasını hazırlıyorduk. Hamit o gösteriyi ne eniştesi ne de senin
için yaptı; oyuncu kızların içinde yanıp yakıldığı Mahmudo’nun kızı vardı ya, görmedin mif?
FATE _;(Mırıltı halinde) Ben kendi derdimi düşünmekten, kimseyi farkedecek halim mi
vardı? Kadınlar, kızlar çil yavrusu gibi dağıldık, kimileri kendini yerlere attı. Senin de
görümceyle pencereden baktığını gördüm; sizinkisi de az densizlik değil yani! Silah sesi
duydunmu, sinerek kaçıp kaybolacaksın. Ya bir mermi yolunu şaşırıp pencereye uğrasaydı ya
da arkadaki damlarda bulunan seyircilerden birini bulsaydı neler olurdu? Düğün töreni,
cenaze törenine dönüşecekti?
HATİCE KİRVE _; Düğünlerde silah atmak yiğitlik gösterisiymiş! Gelenek-görenek bu,
anam-bacım vazgeçilmiyor...
FATE _; Gelenek görenekmiş! Aşiretin başağaları herkesin her şeyine karışıyor; aşiret
meclislerinden düğünlerde silah atmak yasak kararı çıkartsalar ya!
HATİCE KİRVE _; Şimdi bırakalım bunları da, bu gece üzerinde konuşalım.
FATE _; Gece hakkında konuşmadığımız ne kaldı ki? Bana ayıp ayıp şeyler anlattın kirve.
HATİCE KİRVE _; Ayıp diye bir şey yok şimdiye kadar söylediklerimde. Kocayla yapılan
hiçbir şey ayıp değildir, Allahın emri bunlar. Kaynanan seni bana emanet etti, bilgilendir ve
iyi okut demedi mi? Gerdek gecesi kadın cinsi için hayatın önemli bir dönüm noktası, hayat
yolunun köşe başıdır. Bu noktayı aşmak, bu köşeyi yüz akıyla dönmek gelecek yaşamı
kolaylaştırır, aksi halde hayat zehir olur.
FATE _; Allahasen kirve; bizim buralarda kadın kısmının, kızken de, bu dediğin köşeyi
döndükten sonra da hayatları hep zehir zemberek!
HATİCE KİRVE _; Sen şimdi genellemeyi bırak; utanmayı-sıkılmayı bir kenara atıp kocana
tam teslim olacaksın. Sapasağlam çıktınmı...
FATE _; (Sanki kendisinden şüphe ediyormuş gibi konuşmasına şaşırır) Ne demek
istiyorsun?
HATİCE KİRVE _; Yanlış ifade ettim. Bu geceki duruşun sağlam ve kadınca olmalı
diyecektim; onu iyice heycanlandırmalısın sözlerinle ve hareketlerinle. Gerçi senin erkeğin
deneyimli, işini iyi bilir. Benim ilk gece ne çektiğimi bir ben bilirim bir Allah! Sahi senin
aybaşı olmana ne kadar zaman var?
38
FATE _; Yahu Hatice kirve üzülme sen; duruşum hem sağlam hem de kadınca olacak.
Aybaşıma da üç-dört gün var, onu soruyordun.
HATİCE KİRVE _; Yorgunluktan veya heyecan çekmekten erken-merken olursan hemen
kocana ve bize haber ver, gerdek geri kalır. Olur ya, tam yatağa gireceğiniz zaman –ki
olmamış şey değil-birden kan boşanır! Biz de iki aileye bildiririz. Böylece gerdek ertelenir
aybaşı kesilinceye dek. Bu sabah gençler de gelip silah atmazlar kapının önünde. Haberleri
olsun ki, köyün kadınları toplanıp yüzaçmaya gelmesinler.
FATE _; (Artık onu dinlemek istemez, alaylı bir biçimde) Eee kirveciğim, başka söyleceklerin
de var mı? (İçinden geçen seslendirilir) Ben bir an önce buradan kaçmanın yollarını
arıyorum, bu kadın neler anlatıyor Allahım!
HATİCE KİRVE _; Var, biraz daha var. Her ne kadar kaynanan seni oğluna teslim etmemi
istediyse de, ben sana bir saat zaman veriyorum kendinle başbaşa kalman ve hazırlanman
için. Sen şehirde okumuşsun, makyajını yapar kendini daha da güzelleştirirsin. Bak buraya
kaynanan namazlıkla, bürünmen için siyah bir ipekli şal koymuş; gerdekten önce iki rekat
namaz kılıp dua edersen ikiniz için de iyi olur, bahtınız açılır. Bir de Besmele çekmeden o işe
başlamayın; sakın heyecandan unutup, munutmayasınız! Allah muhafaza hamile mamile
kalırsın; doğacak çocuğun Şeytan’dan olur, hayırsız- uğursuz olur! Hadi bana şimdi eyvallah!
(Gelini öper ve çıkar)
SAHNE 5
Aynı odada Fate yalnızdır. Önce gidip odanın kapısını dinler; alt kattaki odalarda eğlenen
gençlerin ve çalgıların derinden gelen seslerine yüzünü buruşturarak tepki verir. Sonra ceviz
ağacının uzandığı pencereden akşamın yavaşça kararmasını izler. Pencereyi açıp kapatarak
cızırtı yapıp yapmadığını kontrol eder. Bir süre Faten’nin zihninden geçenlerin
dışavurumunu/seslendirilmesi duyulur, arkasından İskender dayının telefondan gelen sesi
seyirciye ulaşır.
FATE _; (Dışavurulan içsesin söyledikleri hareketlerine yansır) Önce şu gelinliği, başlığını
çıkarıp rahatlayayım. Üstüme kalın pazen pijamalarımı giyeyim anam gilden getirdiğim.
Kocam olacak Ahmet abinin gelmesine yakın, gelinliği üstüme geçirir; gelin başını kafama
koyup yüzümü kapatırım.(Gelinliği ve başlığı çıkarıp koltuğun üzerine koyar. Yatağa yakın
bir yerdeki çeyiz sandığından çıkardığı pazen pijamalarını giyer.Eşyalarının arasına
saklamış olduğu telefonu alıp, odada birirsi varmış gibi çevresine bakınarak koynuna sokar.
Boynundaki altınları, kolundaki bilezikleri çıkarırken) Anam gilden getirdiklerimi takıp
yanıma alayım; Kıloğulları’nın hiçbirşeyini alıp götürmüyeceğim. Ölürüm de sana teslim
olmam Velo’nun oğlu Ahmet!..Öyle de yorgunum ki; ah n’olurdu kirvenin söylediği gibi
yorgunluktan aybaşım erken olsaydı. Kendimi zora koşmadan hemen şimdi olsam, nasıl da
sevinirdim! Ay unuttum; pijamanın altına bir de uzun don giyeyim, gece soğuk olur, yollarda
üşümüyeyim. İçeride beyaz külotumu çıkardığımda onu giyerim. (Sandıktan onu çıkarırk) Ne
demişti benim akıllı arakadaşım Zelal?
(Onun sesi kulaklarında çınlar: ZELAL’IN SESİ_; Son güne kadar bekle; eğer
yorgunluktan, ağır birşeyler kaldırmaktan aybaşın erken gelmezse, lavobanın önünde
burnuna yaradana sığınıp bir yumruk atacaksın. Ama önceden beyaz külotunu ters çevirip
önüne koyarsın ki, akan kanlar tam ortasına aksın, iyice ıslansın! Lavobada da iz miz
bırakmayasın . İyice yıkadıktan sonra burnunu sıkarak ya da pamuk tıkayıp başın arkada
39
tavana doğru bak ve öylece bir süre bekle kanın akması dursun. Aybaşını Velo’nu
Ahmet’e ve kirveye bidirirken iki gözün iki çeşme ağla ki, burnunun kızarıklığı belli
olmasın göyaşlarından. Bir kâğıda sardığın kanlı külotu iki de bir açıp göstermeyi
unutmayasın!)
FATE _; (iç sesiyle karşılık verir) Tamam arkadaşım dediklerini aynısıyla yapacağım. İşte
lavobaya gidiyorum. Bunları tamamlayınca tuvalette dayımı arar, nerede buluşacağımızı
konuşuruz. (Odaya giriş kapısının sağındaki banyo-tuvalet kapısını açıp içeri girer ve
arkadan kilitler. İnleme, sızlanma ve telefon konuşmaları derinden derine anlaşılmaz biçimde
seyirciye ulaşır. Fate lavobadan çıkarken odanın ışığını yanlışlıkla kapatır ve odanın içine
ay ışığı dolar ve pencereye doğru ilerleyip dışarı bakar)
FATE’NİN İÇ SESİ _; (Dışarıya yankılanır) Ceviz ağacı dallarının gölgesiyle beni sarıp
dışarı çekiyor sanki! Bekle beni ay ışığı birazdan geleceğim; sakın sönmeyesin, bana yol
göstereceksin! ( Işıkları bir an için yakar sonr yavaş yavaş kararır ve sahne değişir)
BÖLÜM IV
Kaçış Üzerine Kararlar Yani Olaylar
Geçiş “Iğdır’ın al alması” müziğine Sevda’nın uyarladığı dördüncü kıta ile yapılır:
Iğdır Ağrı’ya bakar
Sınırda Aras akar
Fate kaçıp kurtuldu
Töre ne canlar yakar
SAHNE 1
Düğünden üç gün sonra aynı bahçe. İki aşiret başağası, Reşo ve Velo ağalar, Hamit,
Velo’nun Ahmet, Kaynana, Elfo ana, Berivan. Bir ağızdalaşı sonrası sessizliğinde iki aile
karşı karşıya durmakta ve aralarında silahlı iki jandarma vardır.
BERVANLI BAŞAĞASI _; Kıloğlu başağası! Velo ağa! Bu işi burada çözelim, kavgaya
gürültüye gerek yoktur. Herşey ayan beyan ortada; bir geline sahip çıkamıyan, koynundan
kaçıran oğlun Ahmet, yarın ailesinin ve aşiretinin şerefini nasıl koruyacak? Baba evinden
ayrılmış bir gelinkız, kaynatası ve kocasının koruması altındadır. Reşo ailesinin bir kabahatı
yok ki...
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Öyle deme Bervanlı başağa! Töreye göre baba evinden çıkış
değil, gerdekten sonra kocanın ve kaynatanın koruması altına girer gelin. Fate kanlı donunu
damada ve kirvelere gösterip onları kandırmış görünüyor.
VELO AĞA _; Ahmet yüzünü açtığında, gözleri kan çanağı, ağzı burnu kıpkırmızıymış.
Gözyaşlarıyla sulanmış yüzü Iğdır pazarına dönmüş.
REŞO AĞA _; Elbette ağlayıp sızlamaktan...
VELO AĞA _; Burada başka bir iş var; ağlamaktan gözler kızarır, burun değil. Burun iyi bir
yumruk yerse kızarır. Belki de donunu burun kanına buladı...
40
HAMİT _; Yumruk yiyen burun kızarmaz, morarır morarır Velo ağa! (Ona doğru bir adım
atarak) İstersen oğlunda bir deneyeyim de gör, nasıl mosmor oluyor burnu! (Babası engel
olur) Bir morluk görmüş mü ağzında burnunda? Hayır.
VELO’NUN AHMET _; Hamit öyle kabadayı kabadayı konuşma. Beni tanıyorsun; öfkemi
kabartma!
HAMİT _; Sen erkek misin? Koynundaki geline sahip çıkamadın; gerdek odasından kaçtı da
ruhun duymadı!
VELO AĞA _; (Beklenmedik biçimde Ahmet’e iki tokat atar) Sen sus; öfken kabarsa ne
olacak? Senin tek söz etmeye hakkın bile yok, şerefsiz herif! Hamit oğlan haklı, koynundaki
geline sahip çıkamadın. Ailemizin onurunu şerefini beş para ettin. Şimdi ağabeyin burada
olsaydı, seni ayakları altına alıp bir iyice çiğnerdi. Horul horul uyuyup karının kaçmasına
fırsat vereceğine, aybaşı maybaşı demeden binseydin başına!
REŞO AĞA _; Olur mu öyle şey? Kızım Kur’an’ın emrini hatırlatmış Ahmet’e. O da, dindar
bir müslüman gibi davranmış. Şimdi olup bitenleri konuşup tekrarlamanın alemi yoktur.
Kızdan üç gündür haber alamadık, izi bulunamadı; öldü mü kaldı mı?
VELO AĞA-AHMET _; (Aynı anda) Ölmesi yaşamasından hayırlı olur!
REŞO AĞA-HAMİT _; (Aynı anda ve öfkeli) Ölürse kanlısı sizsiniz; bize bir can borcunuz
olur!
KILOĞLU BAŞAĞASI _ ; Eğer yaşıyorsa, sizin bu aileye bir gelin borcunuzu ödemek
zorundasınız. Ödemezseniz, alacak can borcuna dönüşür.
BERVANLI BAŞAĞASI _; Başağa, hele bir izini bulalım. Ondan sonra aşiretler ortak
toplantısına götürüp tartışacağız ; senin söylemenle olmaz bu!
VELO’NUN AHMET _; (Yine parlar) Eğer sağsa; yılanın deliğine girse onu bulup, kendi
ellerimle öldüreceğim. Yoksa ben bu toplum içine hangi yüzle çıkarım, kimsenin yüzüne
bakamaz oldum. Ancak onu öldürürsem şerefim kurtulur! (Bu sözler üzerine küçük Berivan
ansızın anasının elinden kurtulup koşar ve ağlayarak Ahmet’i yumruklamaya başlar)
KÜÇÜK BERİVAN _; Hem Fate ablam, hem ben sana hep abi diyor, öz abilerimizden
ayırmıyorduk seni. Niye ablamı elinden kaçırdın? Onun hesabını ver önce. Bir de utanmadan
onu öldüreceğim diyorsun. Öyle bir şey yaparsan, bu küçük ellerimle seni ben kendim
öldürürüm, anlıyor musun?
HAMİT _; (Kızkardeşini kucaklayarak geri çeker) Gel benim küçük bacım, Berivan’ım!
Hamit abin dururken sana iş düşmez. Onu ben parça parça ederim öyle bir bok yerse!
VELO AĞA _; (Hamit’e)Sen de sakin ol oğlum. Karısını koynundan kaçıran bir alçak hiçbir
şey yapamaz. (Bu hakaretlere daha fazla dayanamayan Ahmet öfkeyle aralarından ayrılır)
Reşo ağa, benim büyük oğlan adamlarıyla kuzeye, Kars’a doğru gitttiler; (Reşo ağaya)
seninki batıya Tuzluca’ya doğru arama yapıyorlar. Iğdır jandarması da güneye, Doğubayezit
yönünde araştırmaya çıktılar bu gün. İnşallah sağ-selim bulur getirirler. Kusura bakmayın,
demin kızgınlıktan ağzımdan çıktı istemeden. Allah korusun, inşallah başına bir iş
gelmemiştir.
41
HEPSİ BİRDEN _; (Aynı anda) İnşallaah, Allah ağzında işitmiş ola!
ELFO ANA _; (Yüzünden yaşmağını indirir ve öfkeli biçimde) Biz kadınlara, analar ve
kızlarla hiç bir şey danışılmaz, sorulmaz, söz hakkı verilmezse işte böyle olur! (Ağlıyarak)
Benim gencecik tomurcuk gülüme, Fate’me hiç sorduk mu, Ahmet’te gönlü var mı yok mu
diye? İnşallah kızım canına manına kıymamıştır! (Ellerini havaya kaldırarak) Büyük
Allah’ım! Fate kızımın bir sağ haberini alayım da tek ben öleyim! Batasıca töremiz istiyorsa
benim canımı alın, aha teslim oluyorum.
HAMİT _; Ana öyle konuşma n’olursun. Fate bacım akıllı kızdır; mutlaka sağ olduğu
haberini gönderecektir her neredeyse. Ahmet’i istemiyorduysa n’olurdu bana çıtlatsaydı?
Açık açık söyleyemiyorduysa, şaka yolla sezdirseydi. Bacım Fate de, arkadaşı Zelal de
benimle şakalaşır, demediklerini bırakmazlardı. İkisinden de böyle bir isteksizlik gelmedi;
(ağlamaklı) yoksa bacımı ben kendi ellerimle yakar mıydım?
ELFO ANA _;(Gerçekçi) Hepimiz suçluyuz; ben de babası da ailemizden herkes. Kıza hiç
haber verilmeden istendi, nişanlandı, melle nikâhı yapıldı. Apar topar yaylaya gönderilmişti.
Geldiğinde de neredeyse iki hafta odasından çıkarmadık, kimseyle görüşmesine izin
vermedik. Bunun için telefonunu bile elinden aldık. (Hamit’e) Diyorsun bana çıtlatsaydı;
sana birşey söyleseydi dinler miydik onu sanki? Karşılığı bir ton sopa olurdu.(Ağlamaklı)
Benim emlik kuzum, bahtsız kızım ah ah!Haydi artık burada beklememizin bir alemi yok;
bizim horanta haydi eve! (Toplu halde sahneyi terketmeye hazırlanırken bir jandarma ve
uzatmalı çavuşla karşılaşırlar ve ansızın gürültü kesilir onu dinlerler)
UZATMALI _; Selamünaleyküm ağalar!(Mırıltı biçiminde “aleykümselam!”karşılığı gelir)
Hepiniz buradasınız, iyi haber getiremediğim için çok üzgünüm. Güneye doğru onyedionsekiz km.kadar indik. Acısu-Doğubayezit yolu üstündeki Aliköçek köprüsüne kadar
aramadığımız yer kalmadı. Dağdan bayırdan gittiğimiz halde bir ize bile rastlamadık. Gelin
kaçtığı gece sabaha karşı yağmur yağdığı için izler kaybolmuş olmalı. Tarihi köprü üzerinden
aşağıda deli deli akan çayı gözlerken...
ELFO ANA _; Uzatma çavuş efendi kısadan söyle; nedir kötü haberin? Yoksa kızım
kendisini suya mı atmış?
UZATMALI _; Ne yazık ki, aynen öyle! (Birden ağlama sesleri ve haykırışlar yükselir.
Uzatmalı saygısızca bir öfkeyle ) Susun da sözümü tamamlayayım, sonra bağrışıp çığrışmaya
devam edersiniz .(Askerin elindeki torbayı alıp, içinden gelin başlığını çıkarır,kaynanaya
bakarak) Bunu tanıdınız mı?
KAYNANA _; (O ana kadar hiç konuşmamış olan kaynana afallayarak) Fate, Fate’nin gelin
başı bu. Gelinliği gelin odasında bırakmış, ama gelinbaşı yoktu. Demek yanında götürmüş.
ELFO ANA –REŞO AĞA _; (Aynı anda) Komutan efendi nerede buldunuz bunu?
UZATMALI _; Eski adıyla Eliküçe köprüsünün üzerinden bakarken, çayın kenarında dalları
suyun üstüne uzanan söğüt ağacına takılmış gördük. Dalların altı da derin bir göl, galiba suya
oradan atlamış.
BAŞAĞALAR _; (İkisi aynı anda) Cesedi bulamadınız mı? (Bu sırada Berivan bağırarak
kendini kaybeder yere yığılır. Hamit kaldırıp kucağına alır. Cebinden çıkardığı esans koku
şişesini kızın burnuna tutarak ayıltmaya çalışır)
42
UZATMALI _; Hayır bulamadık. Yaklaşık beş km kadar çayı izledik, ama yoktu. Ceset
bulunmadan umut kesilmez, ama yine de başınız sağolsun.
REŞO AĞA _;(Kuşku içinde) Ben anlamıyorum; Fate kendini suya atacaktı da niye dört-beş
saat yol gidiyor ki? Tuzluca çayı şunun şurasında kırk-kırbeş dakikalık yol. Üstelik çok iyi
bildiği bir yer.
ELFO ANA _; (Kuşkulu) Ben de kızımın ta oraya gidip kendini köprüden aşağı attığına
inanasım gelmiyor.
HAMİT _; (Hâlâ kucağında tuttuğu Berivan’ı ayılmıştır ) Oraya kadar gittikten sonra
Doğubayezit’e ne kalıyor ki? Gidip orada dayımı bulurdu, oraya gittiğinden hepimizin haberi
vardı. Ah Fate ah! Sana ben sebep oldum, ömrümün sonuna kadar bu suçluluk duygusu
içinde yaşayacağım. (Haykırarak) Büyük Allahım, n’olur yalan olsun! Fate bacım kendini
çaya atmış olmasın! (Ağlamalar, haykırış ve anlaşılmaz sesler içinde sahne değişir.)
SAHNE 2
Köyde sözünden çıkılmayan, sürekli kendisine danışılan ak sakallı bir Kürt bilgesi Ape
İshak’ve onun evinde konuk odası. İki aşiret başağası, Reşo ve Velo ağalar
BERVANLI BAŞAĞASI _; İki hafta önce kendisini Aliköçek köprüsünde suya attığını
sandığımız Reşo ağanın kızı Fate’nin ölmediğini uçakla Ankara’ya oradan da İzmir’e
uçtuğunu artık herkes biliyor. Şu anda devletin koruması altındaymış. Kız başına buralara
nasıl gittiği henüz bilinmiyor, bilinmesi önemli de değil.
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Kars’tan Ankara’ya, oradan da İzmir’e gitmek liseyi bitirmiş bir
kız için zor olmasa gerek ağam. Fate’nin hayatta olması her iki aşireti de memnun etmiştir.
Kızı ve gelini ölmüş bilinen her iki aile de evlerinden matemi kaldırmış bulunmaktadır.
APE İSHAK _; Başağalar bunları biliyoruz. Bize, aşiret meclislerinin ortak toplantısında bu
dava ile ilgili alınan kararlara geçiniz hemen. Madem bana geldiniz, bir takım pürüzler
olmalı. Sizin meclislerinize de, yüzünü-gözünü örtmüş siz başağalara da şimdi dümdüz
gideceğim. Bırakın, kaldırın artın şu aşiret düzenini, töresini geleneklerini! Devletin hukuku,
yasaları var...
BERVANLI BAŞAĞASI _; Tamam da Ape, topluluğumuz töremiz ve geleneklerimizin
yaşatılmasını istiyor. Devlet diyorsun, hukuk ve yasalar diyorsun; devleti yönetenler bizi
gerçek vatandaş yerine koyuyor mu sanki?Neredeyse anadilimizi evimizde bile konuşmamızı
engelliyordu. Siz Türk oğlu Türksünüz diyor da başka şey demiyorlar. Seçimden seçime
uğrayıp vaadlerde bulunuyor, defolup gidiyorlar. Bir daha hal hatır mı soruyorlardı sanki?
KILOĞLU BAŞAĞASI _ ; Yatırım yok, iş alanı yok; insanlarımız çoğaldıkça gurbete göç
ediyor aç kalmamak için. Gurbet illerde göcek tutmaya çalışıyor; oralarda da aşağılanıyor,
horlanıyor ve saldırılara uğruyorlar. Çoğu kere de oralarda bir mevsim çalışıyor, memleketine
dönüp üç mevsim kazandıklarıyla kıt kanaat geçinmeye çalışyorlar.
APE İSHAK _; Tamam haklısınız,ilk sözlerimi geri alıyorm. Otuz yıldır dağlarda ölen
gençlerimiz ve askerlerimiz elli bine yaklaştı. Adı konmamış bir iç savaşın içindeyiz; baskı,
baskı, baskı! Toplumsal barış sağlanıncaya, devlet artık bize üvey evlat muamelesi
43
yapmamaya ve bizi ülkenin gerçek vatandaşlarından sayıncaya kadar törelerimiz ve
geleneklerimize sarılmak zorundayız. Ama biliyorum ki onlar arasında günümüz özgür
düşünce ve anlayışına aykırı, hatta acımasız bazı kurallar ve uygulamalar var; onların ya
atılması ya da günümüze uyarlanması gerekiyor. Herneyse, umarım meclislerimiz düzgün
kararlar almışlardır Fate’nin kaçışı davasıyla ilgili.
BAŞAĞALAR _; (Ağızbirliği etmişlercesine aynı sözleri yineler) Aldılar almasına da tam
uyuşum sağlayamadılar. Senin düşüncene ihtiyaç var; sen büyük şeyhimize bıraktılar.
APE İSHAK _; (Öfkeyle) Bana şeyh demeyin, ben şeyh filan değilim ve onlara da karşıyım.
Ben kendi halinde bir halk düşünürüyüm; çok okuyan, yazan ve düşünen bir büyüyünüzüm o
kadar!
BERVANLI BAŞAĞASI _; Fate kendini suya atıp intihar etmiş haberi geldiğinde; Ahmet’in
sarhoş olarak gelin odasına girmesi ve yatakta sızıp kalmasının bu ölüme neden olduğuna
karar verildi. Yani damat gelinin kaçmasına bundan dolayı engel olamadığı için suçlu
görülmüştü. Fate’nin sağ olmasıyla gerçek ortaya çıktı; gelinin bu işi planlı bir biçimde
yürüttüğü, erken aybaşı olduğı numarasıyla damadı kandırıp uyuttuğu, kocası uyur uyumaz
pencereden ceviz ağacının dallarından sıyrılıp indiği anlaşıldı. Fate’nin planından habersiz
olduğunu yemin ederek söyleyen dayısına köprünün üzerinde rastlayıp birlikte Kars’a kadar
gittiği öğrenilmiştir. Fate’nin, gelin geldiği evin kendisine verdiği takıların hiçbirini almayışı
bu evliliği istemediğini ve yüzgörümlüğü üç bin lirayı yanına alması da uzun yola gideceğini
göstermiştir..
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Töreye göre;Velo ağa ailesinin kırılan, çiğnenmiş olan , şan ve
şerefinin, onurunun onarılması için, Reşo ailesinden ya bir gelin, ya da can alması lazım
geliyor.
REŞO AĞA _; Ben nasıl bir gelin vereyim? Bir kızım daha var, o da çok küçük; Ahmet’in
üç-beş yıl beklemesi gerek!
VELO AĞA _; O zaman bana bir can borcun var Reşo ağa bize; içinizden birini indirmemiz
gerekecek!
REŞO AĞA _; (Fena halde öfkelenir ve ayağa kalkarak) Biz Bervanlılar can vermez, can
alırız Kıloğlu Velo! Verdiğin başlık parasını kuruşuna kadar getirdim, harcadığın düğün
masrafının da hesabın tut getir onu da öderim. Hamit’in kardeş yolu yerine aldığı kaleşi de,
yaktığı mermileriyle birlikte getirdim. Gelin için de başka kapıya bak! Duydum ki, Ahmet’in
dağa çıkacakmış; benim oğullarım pür silah zaten dağdalar, aylar boyu yayladalar. Oralarda
her taşın arkasında bir Bervanlı yiğit var. Bizden pusuya yatmak ve saldırı olamaz. Ama
tarafınızdan bir saldırı maldırı olursa kökünüzü kazır, hepinizi indiririz.
BAŞAĞALAR _; (Her biri bir koluna girerek Reşo’yu oturturken) Reşo ağa sakin ol, sus
yeter!
VELO AĞA _; Analarımızın yirmi yıl önce yaptığı barış anlaşmasını bozdun Reşo; bize karşı
savaş ilan ediyorsun.
REŞO AĞA _; Hayır, hayır; bizden bir can isteyerek sen savaş açtın.
44
VELO AĞA _; Ben değil, ortak meclisin kararı; töre bunu emrediyor. Ben bu toplumda
şerefsiz haysiyetsiz mi yaşayacağım? Başım önüme eğik mi gezeceğim.Aşiretim aileme on
yıl boyunca caş (hain) gözüyle baktı. İkince kez caş olmaktansa ölürüm daha iyi! Sen olsan
benim yerimde ne yaparsın Reşo?
REŞO AĞA _;(Boynunu büker, hafif sesle) Senin yerinde olmak istemem doğrusu!
BERVANLI BAŞAĞASI _; Kesin alınmış ortak karar yok; Ape İshak’ın hakemliğine
başvurduk, görmez misiniz? Kesin artık tatışmayı.
APE İSHAK _; Töreleri doğru yorumlamak lazım, tıpkı yasalar gibi. Bana göre töreye uygun
olan bir gelin almak, can almak değil.
REŞO AĞA _; Nasıl olacak Ape? Kendi gelinimi mi vereceğim yani?
APE İSHAK _; Hayır. Önce şu ortaya koyduğun başlık parasını, silahı Velo ağaya geri
veriyorsun. (Onları yerden alıp Velo ağanın önüne koyar) Zaten Fate bu ailenin tüm takılarını
bırakmış. Düğün harcamalarının hepsini sana yüklemek de haksızlık olur, yarısına ortak
olursun. Ha, bir de Fate’nin yol parası yaptığı yüzaçmaklık üç bin lira var, onu da...
VELO AĞA _; Yok, onu istemem. O, Ahmet için benim kestiğim bir ceza olsun; körmüydü
gözü uyumasaydı da, gelinin kaçmasını engelleyseydi ve başımıza bunca işler gelmeseydi!
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Yahu bırakın da Ape sözlerini tamamlasın, bulduğu çareyi bize
söylesin.
APE İSHAK _; Çare şu Reşo ağa; Velo ağadan aldığın başlık karşılığında uygun bir kız
bulup, bedel gelin vermek! Bunun için de en münasibi Fate’nin yakın arkadaşı Zelal.
VELO AĞA _; (Suratını asar) Bir çoban kızını mı ailemize lâyık görüyorsun Ape?
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Konuşma Velo ağa, Ape İshak münasip görmese söylemezdi.
REŞO AĞA _; Zelal’i ben Fate’den ayırmam, benim kızım gibidir. Değme ağa kızları
Zelal’imin eline su dökemez.
APE İSHAK _; Tam da dediğin gibi, hemi de çok güzel bir kız. Velo ağanın evine hem
münasip, hem caiz! Reşo üç gün içinde hiç dallandırmadan, Çoban Ahmet’le karısı Emoş’u
çoban durduğu köyden çağırıp getirt. Kardeşi Bekir’i de unutma, baba vekilidir. Verirsin
yirmi bini, alırsın Zelal’i, Velo’nun oğluna gelin edersin Fate’nin yerine. Velo ağa da
Fate’nin bıraktığı takıları artık Zelal’e taksın. Ha unutmadan söylüyeyim; bu pazarlık anında
Bervanlı başağa sen de bulunmalısın. Çoban Ahmet sizin aşiretin fukara bir yetimi. Bu iş
bitince aynı haftanın Cuma akşamı Velo ağayla Melle ve belki ben de gelir Çoban Ahmet’in
evini şereflendirir; usulen Allahın emri, paygamberin kavli ve İmam Şafii mezhebi üzerinden
kızını oğlun bahtsız Ahmet’e isteriz. Hayırlı olsun!
VELO AĞA-REŞO AĞA _; Hayırlara karşı gelesin Ape!
BAŞAĞALAR _; (Aynı anda)Vay sağolasın Ape İshak! Allah razı olsun senden; hepimizi bu
büyük ölümcül dertten kurtardın.(Sahne değişir)
Kısa Bir Telefon Trafiği
45
SAHNE 3
Işıklar söndüğünde sahnenin ayrı köşelerinde veya biri seyircinin kafasını yana çevirip
göreceği salonun uygun bir yerinde iki spot lambanın aydınlattığı iki daire içinde Berivan ve
Zelal görünür. Berivan okul önlüğü ve kitap çantası sırtında bir sundurmanın altında, Zelal
çoban kıyafetiyle bir elinde çoban sopası, öbüründe bir kitap otlamakta olan koyun
sürüsünün başındadır. Derinden gelen koyun melemeleri ve boyunlarındaki çan sesleri
duyulur.
BERİVAN _; (Cep telefonunu açıp numarayı çevirir) Alo Zelal abla! Beni duyuyor musun,
yalnız mısın? Seni çok özlemişim.
ZELAL _; Duyuyorum, duyuyorum! Sen misin Berivan? Ben de seni özledim canınm.
Nereden arıyorsun kız?
BERİVAN _; İskender dayımın kahvesinin yanındaki örtmenin altındayım; hani okuldan
dönüşümüzde üçümüzün buluştuğu yer var ya, orası!
ZELAL _; Fate’nin elinden aldıkları telefonunu sana mı verdiler?
BERİVAN _; Hayır, dayımın kahvesine geldim. Dedim ki, dayı epeydir Zelal ablayı
göremiyorum. Hemen anladı telefonu isteyeceğimi; “al telefonu da çık dışarıda konuş” dedi.
ZELAL _; Çok iyi, aman kimse dinlemesin seni. Fate’den haber var mı?
BERİVAN _; Ben de dayıma sordum; “Fate’nin keyfi yerinde, dedi, onun için üzülmeyi n”.
Murat abiyle resmi nikah bile yaptırmışlar. Kurtuldu o; burada neler dönüyor, biz neler
yaşayacağız? Hiç haberi olmayacak!
ZELAL _; Kız senin dilinin altında birşey var, hele de hele!
BERİVAN _; Diyeceğim, ama son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; hemen Fırat abiye
telefon et yarından tezi yok, seni alsın götürsün buralardan.
ZELAL _; Kız ne diyorsun sen? Fırat’ı nereden biliyorsun?
BERİVAN _; Fate ablam da sen de benden sakladınız, ama ikinizin sırlarını biliyordum.
Çocuk merakı deyin, ne derseniz deyin, yalnız kalıp başbaşa konuştuğunuzda hep sizi
dinliyordum. Ama ben çok sırcıyım, kimselere birşey demedim...
ZELAL _; (Şaka yollu kızarak) Seni gidi küçük sürtük ah! Demek öyle?
BERİVAN _; Sürtük mürtük, ne dersen de! Abla beni iyi dinle; bu merakım seni kurtaracak
inşallah!
ZELAL _; Kız sen insanı deli edersin, çabuk söyle n’oldu?
BERİVAN _; Babanla amcan seni sattılar abla, sattılar!
ZELAL _; Neee?
BERİVAN _; Sözümü kesme de iyi dinle. Bu sabah okula geldiğimde, ödevimi evde
unutmuşum. Öğretmenimden izin alıp geri almaya gittim. Eve geldiğimde dış kapı açık ve
46
içeriden kalabalık erkek sesleri geliyordu. Odamın kapısını yarı açık bırakarak onları
dinledim. Velo ağa, babam, başağalar, Ape İshak, senin babanla amcan kız pazarlığı
yapıyorlardı.
ZELAL _; Benim üzerimde mi? Kız yoksa Fate...?
BERİVAN _; Tahmin ettiğin gibi; seni Fate ablamın yerine bedel olarak Velo’nun Ahmet’e
verecekler; babandan yirmi bine satın aldılar.
ZELAL _; (Çığlık atar) Uuuy başıma gelenler!
BERİVAN _; (Çok üzgün) Ablacığım bir tek yarının var kurtuluşun için. Öbür gün Velo ağa,
Melle, başağalarla birlikte Ape usulen evinize gidip seni Allahın emriyle isteyecekle Kur’an
okuyarak nikah mikah yapacaklar.
ZELAL _; Demek aşiret meclisleri toplanmış; Fate’nin kaçışının karşılığı ya bir gelin ya da
bir can alınacak demişler! Sen sağolasın benim Berivan bacım, haber verdiğin için. Ucu sana
da dokunabilir, kendine mukayyet ola!
BERİVAN _; Ben nasıl mukayyet olam ki bu yaşımda? Aay kapattı! (Kafası karışmış,
üzgündür. Berivan’ın spotu söner)
ZELAL _; (Perişan olmuştur, kendikendine konuşur), Kurtçul’la oynayan İzzet sürünün öte
başından bu tarafa gelmeden, Fırat’ı hemen aramalıyım. Allahım bana sabır ve cesaret ver!
(Telefonu açıp numarayı çevirir, ağlamaklı) Aloo! Fırat, yanında kimse var mı?
FIRAT’IN SESİ _; Yoh gimse, yalnızam Yayla Çiçeğim. Sene kabak asmışam, kulağım
seninle. Sesin kötü geliir, ne olmuşdır?
ZELAL _; (Ağlar) Az önce çok kötü bir haber aldım; anamı babamı köye çağırdılar ya!
FIRAT’IN SESİ _; He, he ben de bilirem.
ZELAL _; Satmışlar beni; Reşo ağaya yirmi bine satın almış.
FIRAT’IN SESİ _; Hanidir Hamit Mahmudo’nun gızına dolanıydı?
ZELAL _; Hamit işin değil Fırat!
FIRAT’IN SESİ _; Ya gimin içindir Zelal, annamamışam?
ZELAL _; Fate’nin yerine Velo’nun Ahmet’e verecekler beni. Batasıca töremiz bedel istiyor;
ya bir gelin ya da bir can diyormuş! Berivan çok küçük olduğu için Fate’nin bedeli ben
olacakmışım! Bir tek yarınım var kurtulmam için. Ah yaktın beni yaktın Fate!
FIRAT’IN SESİ _; Fate’nin ne gabeheti var ki? Gabehet törelerinzdedir Zelal! O ceseretli
gızdı; gaçtı sevdiğine getti. Sende de o ceseret varsa, gaç bene gel!
ZELAL _; (Sesi değişir sakinleşir) Helbette var . Sen de erisen göster erliğini, gaçır beni!
FIRAT’IN SESİ _; Se ne zaman diyirsen, hazırdır Azeri yigidi.
ZELAL _; (O anda kafasında kurduğu planı anlatır) Babam yarın erkenden burada olur, nasıl
olsa beni sattı babalık görevi bitti! İzzet’le onu sürüye gönderir, ben evde kalırım temizlik ve
47
yemek bahanesiyle. Belli ki anam evde hazırlık yapacak, Allahın emriyle beni istemeye
gelenler için. (Öfkeli) Geldiklerinde isteyecekleri Zelal adlı kız varolmayacak; haşa senden
götlerine bakarak geri dönecekler . Helbette paralarını da geri alacaklar; en çok da paragöz
amcam bana düşman olacak. Olsun, cehennemin dibine kadar; amca oldu da bana bir iyiliği
mi dokundu hiç?
FIRAT’IN SESİ _; Yayla Çiçeğim, öfkeni yolda çıharısın bağıra çağıra. Plenin niçedir?
ZELAL _; İkindiye vaktine kadar hazırlanırım. Sürünün eve gelmesine yakın, hep
karşılamaya gidiyorum ya,kimse şüphelenmez. Küçük bir bohçaya giysilerimi koyup, yarın
biraz erken evden çıkarım. Ağtepe’nin ardında seni beklerim. Oradaki büyük meşe
oyumunun içinde gizleneceğim. Ağtepeye varmadan sana çağrı atarım.
FIRAT’IN SESİ _; Zeten o böyük meşe oyumunun altından Kars yolu geçiır. Arabamı görür
görmez atlarsan yola. Seni alır gaçaram, Kars’a mı dersin,yohsa Van’a mı?
ZELAL _; (Buruk bir sevinçle) Orada karar veririz Fırat’ım, telefonu kapatıyorum İzzet bu
yana doğru geliyor Kurtçul’la. (Spot söner, sahne değişir)
Çoban Kızı Zelal’den Mektup Var
Bir spot lamba aydınlığında Sevda defterinden okumayı, Murat’ın soru ve katılımlarıyla
sürdürür.
MURAT _; Zelal kaçtığını belli edecek bir iz, bir işaret bırakmamış mı?
SEVDA _; Bırakmaz olur mu? İzzet komşulara sormaya çıktığında, çevresine bakınırken
pencerelerden birinin önünde yazılı bir kâğıt bulmuş Çoban Ahmet. Okuma-yazma bilmediği
için, okuyamamış ama Zelal’in bıraktığını anlamış. Çünkü orada hep, içinde birkaç kitap ve
defterini koyduğu çantası bulunurmuş, çantayı alıp yerine bu kâğıdı koymuş diye düşünmüş.
MURAT _; Anlaşıldı bir mektup bırakmış. Mektupta neler yazmış?
SEVDA _; Murat’ım amma sabırsızsın. Bak, mektubu sonuna kadar dinleyeceksin, yoksa
okumam. (Murat yanıt vermeden “tamam” anlamında kafasını sallar. Sevda okumayı
sürdürür) İzzet daha kapıdayken komşuların sözlerini babasına iletir. İçeri girince eline
mektup tutuşturulur. İzzet lambanın önüne oturup okumaya başlamış:
“Sevgili babam, çilekeş anam,
“Bu mektubu bulduğunuzda ben, Ağrı dağlarının öte yüzlerinden birinde olacağım. Dün beni
hayvan satar gibi, Fate’nin yerine Velo ağaya bedel versin diye, Reşo ağaya sattınız. Yarın
akşam da Velo ağa, aşiret büyükleriyle usulen beni istemeye gelecekler, öyle değil mi? Eve
geldiklerinde Zelal’in yerine, hani geçen yıl yaylada bulduğum kız heykeline benzeyen bir
taş var yatağımın başucunda; “işte Zelal bu, taşa dönüşmüş dersiniz; alın götürün!” Beni,
bana sormadan sattınız, ama size kızamıyorum; çünkü aşiretlerin yazılı olmayan yasaları
vardır, siz törelerimiz diyorsunuz ve onlara uymak zorundasınız. Yoksa, ‘Caş’ damgası
yersiniz, bir daha da belinizi doğrultamazsınız!”
“Biz Fırat’la birbirimizi seviyoruz. Yaklaşık iki aya kadar onsekizime basacağım; onu
bekliyorduk, babası anası gelip sizden Allahın emriyle beni isteyeceklerdi. Beni kaçmaya
mecbur bıraktınız. Eğer bir ak güvercin, satıldığımı bana ulaştırmasaydı, ne olurdu bilir
48
misiniz? Ben Fate gibi, dalları kesilen ceviz ağacından sıyrılıp kaçamazdım; ama pencereyi
kırar taşların üzerine kendimi atarak canıma kıyardım sizin töreleriniz yüzünden! Aha ben de
kaçtım, bakalım şimdi kimin canı yanacak bedel yüzünden?”
“Emoş anama söyle sakın peşimden ağlamasın, ama ben onun kaçtığım için içinden
sevindiğini biliyorum. İzzet, benim küçük kardeşim, ablan sana kurban olsun; kimsenin lafına
bakıp bana kin tutmayasın, düşman olmayasın! Hele hele o boyu devrilesi, o amcamız olacak
Bekir efendiye sakın sakın uyma. Onun kafasının ardında çok kötü düşünceler yatıyor;
paragözlülüğü, çıkarcılığı ve onun kin ve düşmanlık dolu kapkara yüreğinden kendini uzak
tut. Bıçak ve tabancayla erkeklik olmaz kardeşim! Hep ‘seni gelin ettiğimizde kardeş yolu
olarak bir sustalı bıçakla tabanca alacağım’ der dururdun ya! İşler yolunda giderse ben sana
ne aldıracağımı, seni gerçekten neyin mutlu edeceğini biliyorum; yaylada sürülerin ardında
yorulmayasın diye sana motorlu bisiklet aldıracağım! Hoşça kalın. Hepinizi çok seviyorum.
Zelal.”
MURAT _; Müthiş bir mektup yazmışsın Zelal’in ağzından!
SEVDA _; Doğru ben yazdım bu mektubu, çünkü onun bıraktığı mektubu yırtmışlar daha
sonra. Dayım soruşturup öğrenmiş. Ama ben kardeşim Zelal’in duygularını ve düşüncelerini
çok iyi biliyorum. Kardeşi İzzet’i de çok severdi, bana kaç kez söylemiştir ona kardeş yolu
olarak motorlu bisiklet aldıracağını! Ben de her seferinde motorsiklet diye düzeltirdim.
MURAT _; Mektuba karşı İzzet’in davranışı?
SEVDA _; (Defterden okur)“Hıh, bana motorlu bisiklet aldıracakmış!”diye mırıldanıp
babasına sormuş:“Bütün bunlar doğru mu? Ablamı sattınız da bana haber bile vermediniz,
ha?” Onun bu sözlerini ablasına acıyarak söylediğini sanan babası ağlayarak, “doğru oğlum,
karşı çıkacak durumumuz yoktu ki! Bekir amcan onlarla sıkı sıkı pazarlık edip, yirmi bin lira
başlık ve iki bin beş yüz lira da kardeş yolu kopardı...
MURAT _; Bunları duyan İzzet’in aklı başından gitmiş olmalı!
SEVDA _; Öyle. “Elbette, demiş İzzet, onca para şimdi geri verilecektir. Kardeş yoluyla tam
da hep istediğim ortadan atan sustalıyla, bir baretta tabanca alırdım şimdi. Ah be ablam, hiç
iyi yapmadın Azeri oğluna kaçmakla!
SAHNE 5
Reşo ağanın konuk odası. İki başağa, Ape İshak, Reşo ve Veli ağalar, Çoban Ahmet, Amca
Bekir, Hamit, Velo’nun Ahmet, İzzet gergin bir ortam içinde tartışmaktadırlar.
APE İSHAK , _; Ağalar, yüzü peçeli başağalar! Öyle uzun boylu tartışmaların alemi yoktur.
Dünya kırk-elli yıl önceki dünya değil; lehimize de olsa, aleyhimize de olsa çok değişti
çoook! Öç almak, kan davası gütmekle sorunlar çözülmüyor.
BERVANLI BAŞAĞASI _; İşte Reşo ağa ile Velo ağa, toplantıda bulundular onlar söylesin,
kendileri onar kişilik aşiret meclisi üyelerinden ikisi! Birkaç üye dışında hiçkimse; kaçakları,
yani Zelal’le Azeri oğlunu indirelim demedi. Kan davası gütmenin, öç almak için adam
öldürmenin doğru olmadığını çoğumuz anlamışız demek ki!
49
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Tuhaf olacak ama;kız Bervanlı olmasına rağmen, daha çok bizim
aşiret meclisi üyeleri arasından birkaçı ‘indirelim’ diye önerdi.
VELO AĞA _; (Reşo ağaya gözdağı vermek ister) Çünkü bizimkiler daha çok cesurlar ve
gelenek-görenek ve törelerine daha çok bağlılar; Bervanlılar giderek türkleşiyorlar!
REŞO AĞA _; Velo ağa, ortak toplantıda sen de karşıydın? Şimdi n’oldu sana? Eğer siyaset
konuşursak, sizin söyleyecek sözünüz olamaz; içinizden kaç korucu devlete çalışıyor, onu
söyle ondan sonra konuş! Var mı bir tane Bervanlı?
APE İSHAK _; Konuyu dağıtmayın, başka alanlara girip de! Sizin aranız yine gerginleşti
biliyorum Zelal’i de kaybedince. Sizin işin çözümü benim kafamda yazılı, şimdi sırası değil.
Sırası geldiğinde kelime kelime okurum size!
AMCA BEKİR _ ; Başağalar izin verirse, ben de birkaç kelime söylüyeyim. (Onlar başlarını
sallar, konuş anlamında) Onların arasındaki sorunu Zelal’i bedel vererek biz çözdük. Ama,
şunu bilelim ki, Azeri oğlu Bervanlılar’dan değil, Kürtlerden bir kız kaçırdı; onun için
“indirelim” diyen Kıloğlular haklı, bunu ancak kan paklar. Bu Azeri/Kürt kavgası, iki aşiret
arasında değil ki, bedelle çözülsün. Yeğenim Zelal de törelerimize, Kürt halkına ihanet
etmiştir bir Azeriyle kaçarak. İkisini de indirelim derim ben.
VELO’NUN AHMET-İZZET _; (Aynı anda) Ben de Bekir amca gibi düşünüyorum, ikisini
de bulup indirelelim.
REŞO AĞA _; Susun be! Siz gençler ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Hamit yoksa sen de mi
bunlar gibi düşünüyorsun?
HAMİT _; Hayır, benim Zelal bacıma elim kalkmaz; ha onu öldürmüşüm ha Fate’yi!
APE İSHAK _; Gençler heyecanlı, Bekir ise karataş yürekli; akılla-mantıktan süzerek değil,
duygularıyla konuşuyorlar. Ülke bir çeşitl iç savaş yaşıyor; devlet Türk devleti, Azeriler de
Türk! Ama yüzyıllardır Türklerle içiçe yaşamış, kız alıp-vererek akraba olmuşuz pek çok
yerde. Niye bu evliliğe karşı çıkıyorsunuz ki? Zorla mı kaçırmış, hayır. Kız istemediği bir
evliliği ve bedel olmayı reddederek kaçmış. Düşünsenize bir canına sıçtıhlarım; Kars’ın,
Ağrı’nın Azerilerini bir avuç Iğdır Kürt’ünün üstüne salmak mı istiyorsunuz? Canınız kavga
istiyorsa, yiğitçe dağa çıkın PKK’ye katılın; ya herro ya merro! O zaman ya ölür, ya
öldürürsünüz!
BERVANLI BAŞAĞASI _; Bu toplantı, ortak meclisin kararını size bildirmek içindi, bunları
tartışmak değil. Kararı sen bildir Kıloğlu başağası. Gerçi bildirilecek fazla birşey de kalmadı
ya!
KILOĞLU BAŞAĞASI _; Velo ve Reşo ağaların da bildiği gibi, verilen kesin karar kavga
değil barış üzerinedir. Kız kaçalı neredeyse bir buçuk ay oldu. Duyduk ki, Hıdır ağa Ahmet
ve Bekir’le konuşmuş. Zaten ortak meclis aileler arası anlaşma olsaydı karışmayacaktı.
APE İSHAK _; Aferin; meclisiniz yavaş yavaş akıllı kararlar almaya başlamış. Umarım
ülkeye barış gelir de, bu tür meclisler kendiliğinden ortadan kalkar. Töreler ve geleneksel
yasalar da yokolur. Bence Ahmet bize olup bitenleri anlatsın. Bekir’e söz verirsek, laf
kalabalığına getirip hep karşı tarafı suçlayarak konuşur.
50
ÇOBAN AHMET _; Hıdır ağa, gençlerin kaçışının ikinci günü doğrudan yanıma geldi. Ben
ona açıkça dedim ki; kız benim ama, anlaşma kararını ben tek başıma veremem. Allah var
adam “tamam dedi, anasıyla, amcasıyla ve diğer yakınlarınızla konuş; haftaya kalmadan sizin
köye, evinize gelirim. Zaten birkaç gün sonra senin de altı aylık çobanlık anlaşman bitmiş
oluyor. Gerçekten Hıdır ağa bir hafta dolmadan eve geldi. Bekir daha önce Reşo ağayla
yaptığı gibi pazarlığa oturdu. Size geri verdiğimiz para kadar başlık istedi.
REŞO AŞA _; Yani, yirmi iki bin beş yüz lira!
ÇOBAN AHMET _; Yirmi beşten başladı.
BERVANLI BAŞAĞASI _; Elbette yirmi beşe razı olmadı Hıdır ağa. Bu çevrede son en
yüksek başlık yirmi bin lira Fate’ye verilmişti.
ÇOBAN AHMET _; “On beşini yarın vereyim tam hazırlıklı gelmedim, beşini de nikâhtan
sonra, dedi; ayrıca biner lira amca ve kardeş yolu olarak şimdi vereyim..”
AMCA BEKİR _; (Atılıp araya girer) Cimri adamın biri; cebinde akrep var, eli cebine
gitmiyor. Oturdu benimle çeke çeke pazarlık ediyordu, benim bildiğim oğlan babaları daha
aşağıdan alır. Hoşgörülü olur.
BERVANLI BAŞAĞASI _; (Azarlar) Sus sen Bekir, senin ne pok olduğunu biliyoruz. Ben
Hıdır ağayı tanırım; Azerilerin en iyileri arasındadır, anlayışlı ve tersine çok hoşgörülüdür.
Ahmet sen bitir sözünü.
ÇOBAN AHMET _; Emoş’la ben bu teklifine razı olduk. Bekir de razı gelmiş gibi gözüktü.
Ama bizim oğlanı kışkırtmış olmalı ki...
AMCA BEKİR _; (Yine söze karışır) Niye kışkırtayım? Bana geldi “ben bu anlaşmaya razı
değilim. Gidip jandarmaya, bacımı kaçırdılar diye ihbar edeceğim”dedi. Ben de yapma, etme
mi diyecektim? Sen bilirsin dedim..
DİĞERLERİ _; (Yüksek sesle) İyi haltetmişsin!
ÇOBAN AHMET _; Jandarma ihbar üzerine gitmiş, Hıdır ağanın evini basmış. Kızın nüfus
cüzdanını istemiş...
BERVANLI BAŞAĞASI _; Anlayacağınız; on yedisini bitirmediği için getirip anasına
babasına teslim etmiş. Haber alınca meclisleri toplantıya çağırdık dün.
KILOĞLU BAŞASI _; Zelal’in on gün sonra yasal evlilik yaşı doluyor. Karar aldık; Zelal’in
kız tarafındaki düğününü meclisimiz üstlendi. Fukara bir Kürt yetimi olan Çoban Ahmet’e
düğün hediyemiz bu olsun, dedik.
ÇOBAN AHMET _; (Başağaların ellerine sarılarak) Sağolasınız, Allah hepinizden razı
olsuun!
APE İSHAK _; Meclise de sizlere de bir kere daha aferin, bu yaşlı Ape’den!
AMCA BEKİR-İZZET _; (Aynı anda öfkeli) Azeri oğlunun Kürt’e yaptığı, Zelal’in
namusumuza sıçtığı yanlarına kalacak yani?Bunu kan bile paklayamaz! (Öbürleri birbirini
yüzüne bakarken onlar, arkalarından Velo’nun Ahmet çıkarlar. Işıklar kararır)
51
Sevda’nın Defterindeki Son Başlık: “İkinci Almayı Bıçaklayarak
Yediler, Sıra Üçüncü Almaya Geldi”
SAHNE 5
Ape İsak’ın evinde bir oda. Ape İshak, Velo ağa, Reşo ağa, Melle. Geçiş “Iğdır’ın Al
Alması”türküsünün müziğine Sevda’nın yazdığı beşinci dörtlük eşlik eder:
Iğdır alması tatlı
Kızları kara bahtlı
Yaş on iki olunca
Artık evlenme vaktı
VELO AĞA _; Reşo ağanın da tanıklığıyla söylüyorum; kaçan gelinimin bedeli sorununun
çözüm işini her iki meclis de yine Ape’ye yükledi.
REŞO AĞA _; “O bizim büyüyümüz, bizim hepimizden iyisini o bilir; bir cana zarar
gelmeden barışçıl yoldan çözer”dediler.
VELO AĞA _; Bu yüzden başağaları da yollamak istemediler.
REŞO AĞA _; Onun başka nedeni daha var Velo ağa; her seferinde iki aşiretin üç
başağasından biri kararları bildirmeye, iş çözümlemeye geldikleri halde, birkaçı sesleri ve
davranışlarından tanındı, gizliliği kalmadı. Yani, kolay tanınmayacak başağalar bulmak
zorunda kalındı.
APE İSHAK _; (Bu sisteme karşıtlığını her fırsatta küfürle davranışlarıyla belli eder) Sizin
meclislerinize de başağalarınıza da başlatmayın şimdi Melle’nin yanında beni! Önce şu
açmadan soldurulan yayla çiçeği zavallım Zelal’den konuşalım biraz. Azeri oğlan deli-divane
olmuş yaylalarda, dağlarda dolaşıyor ve onun için daha önce yazmış olduğu uzunca şiiri
“Yayla Çiçeğim” türküsü yapmış çığırıp duruyomuş!
REŞO AĞA _; (Üzgün) He yaa Ape! Dağ taş Fırat’ın yanık sesiyle inliyormuş; “can ister ki
dayanabilsin” diyorlar.
APE İSHAK _; Keşke bedel olarak o kızı seçmeseydik!
VELO AĞA _; Ne yapalım? Ondan daha münasibi yoktu. Hem çıkacak kan damarda durmaz;
olan olmuş, ölen ölmüş ve katil yakalanmış cezaevinde, artık bu konuyu bırakalım. Anası,
babası ve amcası da kurtuldu suçlanmaktan. Yakında hüküm giyecek, adalet yerini bulacak!
APE İSHAK _; Zavallı kız, kardeş eliyle bıçaklanarak öldürüldükten sonra,adalet yerini bulsa
n’olur? Bulmasa n’olur?
REŞO AĞA _; Öyle deme Ape! Bir de faili meçhul olsaydı, kim vurduya gitseydi, daha acılı
olmaz mıydı?
VELO AĞA _; Ape İshak, haydi Babo! Biz kendi derdimize bakalım artık. Sana bir
sorumluluk yüklendi...
52
REŞO AĞA _; İkimiz de ocağına düşmüşüz; derdimize bir çare bul da, birbirimize düşman
olmaktan, can alıp can vermekten kurtar bizi!
VELO AĞA _; Geçen toplantıda “sizin derdinizin çaresi kafamda yazılı” dediydin.
REŞO AĞA _; O yazıyı oku da görelim artık.
APE İSHAK _; Melle efendiyi niye çağırdım? Ona da şeriat babında soracaklarım olacak.
(Melle’nin derin nefes alarak ‘Allahu ekberler’i sıklaşır) Alınması gereken bedel mi yoksa
can mı? Elbette ki bedelden yanayım ben.
REŞO AĞA _; Bedel, ‘karşılık’ demektir. (Ape’nin söyleyeceğinin tahmin ettiği çareyi hızla
kendisi açıklar) Fate kızımın karşılığında Velo ağa; para mı, arazi mi, mal-davar mı, her ne
isterse razıyım! Sizlerin tanıklığında hemen bir senet hazırlarız yeminli kassemli. Yarın da
Iğdır’da Noter’e gidip resmi senet yaparız.
APE İSHAK _; Tamam da Reşo ağa, bunun için karşı tarafın razı gelmesi gerekli.
MELLE _; (Söze karışır) İyi ya işte! -Allahu ekber!- Reşo ağa istediği kadar parayı, araziyi,
malı-davarı önüne seriyor; alsın alacağını, -Allahu ekber!- razı gelsin artık!
VELO AĞA _; (Onu dinlemez bile, öfkeli) Ape Ape! Bu muydu kafanda yazılı olan çare
senin? Benim ne paraya-pula, ne araziye ve ne de mala-davara ihtiyacım var? Koyup giden
babama dedeme Allah rahmet eylesin! (Hepsi birden “Amiinnn!” derler) Torunumun
torununa yetecek kadar hepsinden de bol bol var! Gelinim gerdek odasında oğlumu bırakıp
kaçtı; benim şerefimi, ailemin namusunu-şerefini bir pula düşürdü, toplumun içinde başım
önümde eğik geziyorum. Bunların karşılığı para-pul, arazi, davar-mal asla olamaz! Ben gelin
istiyorum, bir kız-oğlan-kız istiyorum!
REŞO AĞA _; (Onun öfkesine karşı oldukça sakin) Bedel vermek için Zelal’i satın aldık,
almaz olaydık; sonucu biliyorsunuz. Şimdi köyden kim kızını satar bundan sonra? O zaman,
üç ay daha izin ver de bari çevre köylerden araştırayım.
MELLE _; (Beklenmedik anda) Reşo ağa –Allahu ekber!- uzağa gitmek lazım değil ki! Siz
gelmeden Ape’yle konuştuk biz- Allhu ekber!-; “Şeriaten münasip mi?”diye sordu, ben de,
hem münasip hem caizdir dedim, evdeki kızın Berivan için.
REŞO AĞA _; (Üzgün) Berivan’ım çok küçük!
APE İSHAK _; Melle efendi, bana söylediklerini şu kaz kafalılara da anlat, hadi!
MELLE _; (Toparlanır) Allahu ekber! Müslümanların başı Kur’an’a ve Hadise bağlı değil
midir? (Herkes başını sallar”Hee!” diyerek) –Allahu ekber!- Her müslümanın bunlara
uyması hem farzdır, hem sünnettir. -Allahu ekber!- Kur’an Allah’ın kelamı, Hadis de
Peygamberin kelamı ve amelidir. (Her cümlesinin sonunda diğerleri “Amiin!”derler) Onun
sözleri ve eylemlerine göre yaşam sürmek her müslümanın-Allahu ekber!- görevidir.
Uymayanlar gerçek müslüman sayılmaz.-Allahu ekber!VELO AĞA-REŞO AĞA _; (Birbirlerinin yüzüne bakarak, aynı anda ) Amin, amiin, de! Ne
demek istiyorsun Melle efendi?
53
MELLE _; Peygamber efendimiz Ayşe anamızı on iki yaşında nikâhına aldı, onunla evlendi.
Hatta din kitaplarının bazılarında yazar ki, dokuz yaşındayken Hazreti Ebubekir’den Ayşe
anamızı teslim aldı, “evinden bir boğaz eksik olsun”dedi. –Allahu ekbeer!- Üç yıl sonra da
mübarek koynuna aldı. Hiç mi va’zlarımda bunları duymadınız?
REŞO AĞA _; Duyduk duymasına da...
MELLE _; ( Bağırır, onu duymaz) Şeriatın kurucusu Peygamberimizin bu amelini yerine
getirmek, gerçek müslümanın boynunun borcudur.-Allahu ekber!- Kızın Berivan Şeriat
babında evlenmeye hazırdır Reşo ağa.-Allahu ekber!- (Susar. Reşo ağa başını öne eğer,
düşüncelidir)
APE İSHAK _; Töremiz dahi bu ameli yerine getirmenin bir yolunu bulmuş.
VELO AĞA-REŞO AĞA _; O da ne ki?
APE İSHAK _;Gelin adayı kahveyi veya çayı bir damla bile tepsiye dökmeden ikramını
yaparsa, o kız gelin olmaya hazırdır yaşı ne olursa olsun! Yapamazsa yaşı büyük de olsa, o
yıl da evde kaldı demektir.
VELO AĞA _; Berivan bu sınavdan geçerse, gelinim olacak öyle mi?
APE İSHAK _; (Melle’ye bakarak) Şeriat da yaşına cevâz verdiğine göre, elbette ki evet!
(Melle başını sallar)
REŞO AĞA _; (Başını önüne eğerek) Şeriata karşı boynumuz kıldan incedir; şeriatın kestiği
parmak acımaz. Ancak ya Berivan...
VELO AĞA _; (Cümleyi tamamlar) bu sınavı geçemezse n’olacak?
APE İSHAK _; (Sözü uzatarak meraklandırır) Şunu unutmayınız; kızın da anasının da bu
sınamadan haberi olmamalı! Biz üçümüz köyün bahçe sulama işini konuşmak için Reşo
ağaya gidiyoruz. Reşo, gelinini de ağıla veya ahıra gönderirsin...
REŞO AĞA _; Gelinim zaten sabahtan gece yarısına kadar ağılda kocasıyla koyunların
içinde. Ama sen sorumuzun cevabını vermedin.
APE İSHAK _; Cevabı çok kolay; ilk sınavı geçemezse nişanlarız ve kimse kıza degip
dolaşamaz, bir yıl nişanlı kalır. Herkes bilir ki, Berivan Velo ağanın oğluna nişanlı, onun
gelinidir. Böylece bedel yerini almış olur, nişanlı kız hazır olduğunda evine gelin gelir.
Yıllarca nişanlı bekleyen gelin örneği çoook! Bir de beşik kertme nişanlıları düşününüz.
VELO AĞA _; (Sevinçli) Önümüzdeki Cuma akşamına hazırlan Reşo ağa, küçük gelinimi
görmeye geleceğiz. Semaveri ocağa erken sür!
REŞO AĞA _; (O da sorun çözüldü diye sevinçlidir) Geleceğin varsa, göreceğin de var Velo
ağa. Bizim semaver hiç inmez ki, ocağa süreyim ağalar, hoş geldiniz sefa geldiniz!
APE İSHAK _; Unutmayınız, köyün bahçe sulama işi için geliyoruz; sohbetimiz bu iş üzerine
olacak. (Gülüşürler, ışıklar kararır ve sahne değişir.)
SAHNE 6
54
Reşo ağanın konuk odası. Ape İshak, Melle, Velo ağa, Reşo ağa, Elfo ana ve daha sonra
Berivan. Yeni yerlerine oturmuşlardır. Elfo ana herkese hoşgeldin demiş odadan çıkmak
üzeredir.
APE İSHAK _ ; (Elfo ana tam kapıdan çıkarken) Elfo ana bizi böyle kuru ‘hoşgeldin’lerle
savamazsın. Umarım semaver ocaktadır.
ELFO ANA _; (Ona dönerek) Ape, bizim evde semaver ocaktan inmez ki, beni çayınan mı
korkutursun?
MELLE _; Allahu ekber! Elfo ana yalnızsın, ikide bir mutfağa gidip gelmen zor olacak.
ELFO ANA _; (Birşeyden habersiz, görmek istediklerinin müjdesini verir) Şimdi benim
küçük Berivan’ım okuldan gelir; o bana hiç bırakır mı? Aslan gibi çay ikramını yapar.
İçeceğiniz kaçak çay olsun. Geleceğinizden haberim olsaydı. Size bir Iğdır kol böreği
yapardım. Reşo efendi söylemedi ki...
REŞO AĞA _; Sanki benim haberim mi vardı Elfo hatun? Çıktı geldiler, mutlak bir köy işi
vardır.
APE İSHAK Sağolasın Elfo ana, daha uğrayacak yerler var. İşimiz öyle uzun sürmeyecek;
birkaç bardak çay içer gideriz. Börek hakkımız saklı kalsın, bir dahaki gelişte inşaallah!
DİĞERLER _; (Aynı anda)Hee yaa! İnşallah, inşallah!
ELFO ANA-REŞO AĞA _; (Aynı anda birlikte) Ama haberli gelesiniz, ha! (Elfo ana çıkar,
kapıyı kapatır.Bir süre sessizlik)
APE İSHAK _; (Söyleyeceklerini toparlar) Yahu Reşo Ağa, senin tarlanın üst köşesinde
çıkıp akmakta olan suyun bendi çok geniş olduğundan fazla su kaybı oluyor. O tarlanın
başında bel kalınlığında akan su aşağıdaki bahçelere ulaştığında bacak kalınlığına iniyor. Bir
yandan bentten taşıyor ya da kenarındaki toprağı yarıp boşa akıyor. Su nöbeti bize
geldiğinde, oğlanlar, gevar açıp ağaçları sularken, ben bu yaşımda kürek sırtımda bent
boyunca dolaşıyorum boşa akan suları kesmek için.
MELLE _; Allahu ekber! Ne bacak kalınlığı Ape, benim bahçeyi kol kalınlığında suyla
suluyorum. -Allahu ekber!VELO AĞA _; Ape İshak doğru söylüyor boşa akıp giden çok su var.
REŞO AĞA _; Yalnız toprağı yarıp da taşmıyor, alttan da toprak emiyor. Yalnız bunlar mı?
Köstebek delikleri bile bazan bende kadar ulaşıp, tarlamın ortasından su fışkırmasına neden
oluyor. Bir kere o delikleri bulup tıkamak için Hamitl’e sabahtan akşama kadar uğraştık.
APE İSHAK _; Benim düşündüğüm işte bu su kaybıydı; buna bir çare bulalım.
VELO AĞA _; (Reşo’dan önce davranır) Tek çaresi Toprak Su İşleri Müdürlüğüne
başvurup, beton kanalet yapılmasını istemek.
REŞO AĞA _; Ben de onu diyecektim ya...( Dışarıdan Berivan’ın bağırtısıyla herkes susar)
BERİVAN _; (Dış kapıdan başlayıp merdinin basamaklarını atlayarak bağırır) Elfo ana ben
geldim, karnemi aldım, bütün derslerim pekiyi (Anasını duymadan odanın kapısından içeri
55
dalar okul önlüğü ve çantasıyla) Aay! Konuklarımız var mış. Amcalar, dayılar hepiniz hoş
geldiniz. Bağışlayın bağırarak sizleri rahatsız ettim. (Kapıyı kapatıp dışarı çıkar, arkasından
babası Reşo ağa da kalkıp çıkar. Herkes tek söz etmeden biribirinin yüzüne bakmaktadır. Bir
süre odanın dışından anlaşılmaz fısıldaşmalar gelir.Reşo ağa yeniden içeri girip yerine
oturur. Arkasından, okul önlüğünü çıkarmış, sırtına çiçekli uzunca bir fistan ve başına bir
ipek eşarp takmış yaşından büyük, bir gelinlik kız edası içinde Berivan girer. Az önceki
haykırarak içeri giren delişmen kız çocuğu havası kaybolmuştur. Ape İshak’tan başlayarak
hepsinin tek tek önünde saygıyla eğilip ellerinden öper, “tekrar hoş geldiniz!”der. Elini
öptürmeyen Melle dahil konuklar “hoş bulduk kızım, el öpenler sağolsun”derler Berivan’a
hayran hayran bakarak.)
BERİVAN _; (Herzamanki büyümüş de küçülmüş bilgiç havası içinde kapıya yakın ayakta
durarak) Konuklara sormak adettir; ne arzu edersiniz, çay mı kahve mi? Çay demlenmiş
hazır, kahveyi de bir çabucak yaparım.
APE İSHAK _; (Şaşkın bakan bakmakta olan öbürlerinin de yerine) Çay kızım çay, biz
Iğdırlılar kaçak çay tiryakisiyiz; semaver çayı içmeden aklımız başımaza gelmez. Aferin
sana kızım karnen de hep pekiymiş. Okullar tatil mi oldu.
BERİVAN _; Evet üç haftalık yarıyıl tatiline girdik. Bütün derslerim pekiyi, sınıfın
birincisiyim.
APE İSHAK _; (Onu konuşturmak ister) Okumayı çok seviyorsun galiba, ne olmak
istiyorsun?
BERİVAN _; Okumayı çok seviyorum. Lise’yi de bitirip Üniversite okuyacağım. Doktor
olmak istiyorum. (Reşo ağanın yüzü kederlir hal almış, gözleri dolmuştur, farkettirmeden
elinin tersiyle siler kız konuşurken)
MELLE _; Ay kızım daha ilk mektebi bitirmemişsin; önünde Orta var, Lise var-Allahu
ekber!- Üniversite okuyacağım diyorsun. Gözün çok yükseklerde senin, gün doğmadan neler
doğar hanım kızım. Bir de Kur’an kursuna gitsen
BERİVAN _; (Hafif kızmıştır) Geçen yaz Kura’an kursuna da gittim Elifbe’yi bitirdim
Kur’an’ı söktüm bile. Unutmuşsunuz Melle dede; kursta falakaya yatırmadığınız tek kız
bendim. (Herkesin dudaklarına acılı bir gülümseme belirir, sanki ikiyüzlülükleri suratlarına
çarpılmıştır.Berivan çıkar)
APE İSHAK _; Reşo ağa, sen demin ne diyordun? Devlet kanalet...
VELO AĞA _; (Reşo’dan önce davranır) Evet devlet kanalet yapmış olsa bir damla su boşa
gitmez, yeni tarlalar bahçeler de açarız. Öyle değil mi Reşo ağa?
(Dışarıdan anayla kızın konuşmaları duyulur, merak içinde susar onları ilgiyle dinlerler. Jest
ve mimiklerle pandomimayla konuşmalarına katılırlar(!)
BERİVAN _; Öyle olmaz Elfo ana, önce tepsinin üstüne örtüsünü serelim, sonra şu güzel
altlıkları koyup bardakları üzerine düzgünce dizelim, aha böyle.
ELFO ANA _; (Hafif azarlar) Hele şu it enigine bak, benden çıkmış bana akıl öğretiyor.
56
BERİVAN _; Sana akıl niye öğreteyim anam? Ben bunları okulda aile bilgisi derslerinde
öğrendim, onu uyguluyorum. Konuklara nasıl çay-kahve ikram edilir, dersi var bunun ana.
Bak çay kaşıkları kahvecilerin yaptığı gibi bardağın içine konulmaz, altlığın sağına konulur
böyle. Şimdi çayları dolduralım bardakları taşırmadan. Sormadım, ama eminim hepsi demli
içiyorlar. Yok, anam olmaz, bardaklara şeker koyma. Tepsiye birinde kırtlama için parça,
diğerinde bütün şeker olan, iki şekerlik koyalım.
ELFO ANA _; Siz okumuş kızlar çok bliyorsunuz. Haydi kapıyı açayım da çayları sen ikram
et konuklara. Genç kız dururken, yaşlı ananın sunması yakışık almaz.
BERİVAN _; Ben genç kız değilim ana, ben ilkokul çocuğuyum. (Berivan çay tepsisisyle
kendinden emin biçimde anasının açtığı kapıdan girer) Kusurumuza bakmayın biraz
geçikdik. Elfo anacığımla mutfakta hafifçe tartıştık, korkarım dinlemişsinizdir. Çünkü sizin
sesiniz çıkmıyordu. Buyurunuz çayınız! (Bu sözler üzerine bir yandan hepsi gülerler, bir
yandan kendilerine Berivan’ın eğilip kibarca, bir damla bile dökmeden beklenildiği gibi
sunduğu çaylarını alırlar. Berivan, ne bir heyecan belirtisi ne de bir el titremesi olmadan
çayları sunduktan sonra kapıya yakın tepsi elinde ayakta beklemeye başlar. Işıklar yavaş
yavaş kararır ve sahne değişir.)
EPİLOGOS
SAHNE 7
Fate’ye hazırlanmış olan gelin odası aynı süslemeleriyle bedel gelin için bekletilmektedir.
Odadaki tek değişiklik, pencereler dışarıdan demir parmaklıklarla kapatılmış ve asırlık ceviz
ağacının pencereye yaklaşan çatal dalı kesilmiştir. Ablasının gelinliği birazcık kısaltılıp
daraltılarak Berivan’ın üzerine uydurulmuş. Çocuk gelin gelinliğiyle koltuğa oturup,
kafasını önünde dizçökmüş bulunan Hatice kirvenin omuzuna yaslamış iki gözü iki çeşme
ağlamaktadır.
HATİCE KİRVE _; (Onu teselliye çalışır)Ağlama, ağlama güzel Berivan. Hiç korkmayasın
anacığım. Parmağına b ir kenger dikeni ya da küçük bir kıymık batmış kadar acı
hissedeceksin. Çayda çimen oğlanlarınkini hiç mi görmedin? Onlarınkinden bir parmak
büyükçe! Aman anam-bacım, benim de ne şansım varmış; altı ay içinde iki bacıya aynı
odada, aynı yatakta kirvelik yapıyorum. Ağlama bacım n’olursun ağlama, vallah beni de
ağlatacaksın. (Berivan’ın başını omuzundan kaldırır)
BERİVAN _; (İçini çekerek) Ben daha çocuğum; beyaz nohut kadar memelerim var, gelinlik
kız değilim ki beni gelin ettiler. Kirve daha ilkokulu bile bitirmedim, okulumdan,
arkadaşlarımdan ayırdılar. Ben okumak doktor olmak istiyordum, hayallerimi yıktılar,
hayatımı kararttılar.
HATCE KİRVE _; Bir sen değilsin küçük yaşta evlendirilen Berivan bacım. Bizim köyde
benim yaşıtlarımdan erken gelin olmuş çoook var. Ben gelin olduğumda on üçümü yeni
bitirmiştim, daha aybaşım bile gelmemişti. Hepimiz çoluk çocuk, torun torba sahib i olduk.
Kaç tane de bedel gelin yaşıyor köyümüzde, onların da şimdi gelini güvegisi var.
BERİVAN _; Ama ben, daha yeni on ikime bastım. Hem bana ne herkesten. Ben de Zelal
ablam gibi büyük olsaydım, sevdiğim biri olsun olmasın kaçar giderdim dağlara dağlara! Fate
57
ablamın yerine bedel dünyada gelmezdim. Büyümeyesice büyükler benim çocukluğumdan,
güçsüzlüğümden yararalanıp buraya getirdiler.
HATİCE KİRVE _; Yavrum Zelal kaçtı da n’oldu? Törelerin elinden kurtulabildi mi? Kardeş
bıçağı altında can verdi
BERİVAN _; Onun da amcasının da elleri bileklerinden kopsun inşallah! Ah Fate ablam, sen
kaçtın kurtuldun, Zelal ablamı öldürdüler. Beni de çocuk yaşta gelin edip hayallerimi yıktılar;
hayatım cehenneme dönecek. Ah benim kara yazılı başım aah! Akacak gözyaşım kalmadı
Hatice kirve ah!
HATİCE KİRVE _; (Ağlamamak için kendini güç tutar) Yıllar çabuk geçer; büyürsün,
olgunlaşırsın, sonunda unutursun herşeyi. Kaynatan kocan çok zengin, göreceksin seni el
üstünde tutacaklar.
BERİVAN _; Benim onların hiçbirinde gözüm yok, yoksul büyümedim ki olsun. Ah kirve!
Zelal ablama da çok üzülüyorum. Bedel olarak satıldığını, kaçıp kurtulmasını...
HATİCE KİRVE _; Sen mi haber verdin yoksa? Benim de haberim olsa, bir bahaneyle
yaylaya kadar gider ben de söylerdim. Bacım iyi etmişsin de kızın şansı yokmuş
kurtulamadı. Keşkem Fırat onu alıp uzaklara gitseydi, birkaç yıl hiç görünmeselerdi.
BERİVAN _; İyilikle olsun, düğün dernek kursunlar istediler. Kandırdılar, ihbar edip kızı eve
getirdiler. Ah, ahh! Zelal’i kurtarmak isterken kendi başımı derde sokmuşum da haberim
olmamış. Daha çocuğum herşeye aklım ermez ki! Onun hayatı söndü, benim ışığım karardı
Ah yarın okullar açılıyor; arkadaşlarımı da çok özledim.
HATİCE KİRVE _; Ben artık kalkayım. Kocam birazdan damadı getircek. Düğün olmadığı
için bu kere arkasında gençler yok, yumruklanarak içeri sokulmayacak. Hiç korkma Ahmet
tecrübelidir, zaten senin yaşının üç katı var. Seni incitmez.
BERİVAN _; Ben zaten yeterince incinmişim. Hem benim gönlüm incinmiş gönlüm,
bedenimin bir parçası incinse n’olur ki? Benden daha kan bile gelmiyor ki, Velo’nun Ahmet’i
ablam gibi kandırayım. Kurbanlık kuzu gibi altına yatacağım .
HATİCE KİRVE _; (Kapıya doğru yürürken) Dayan bacım, dayan benim kara bahtlı
güzelim. Kandırmış olsan bile, pencereler demirlendi, ceviz ağacının dalları kesildi; kaçıp
kurtulamazsın Berivan’ım. (Berivan da ayağa kalkmıştır, Kirve geri döner) Gel seni öpeyim!
(Sarılır yanaklarından öper ve yüzünü yeni yaptırdıkları gelin başının tülüyle kapatırken)
Yüzgörümlüğünü bolca tutasın emi, unutma! (Kadın çıkar. Berivan yatağın üzerine oturur,
yüzündeki tülü kaldırır. Yastığının altından ödev defterini çıkarıp, ona bakarken okulu,
arkadaşların ve öğretmenini hayal eder, onlarla hayalinde konuşur. İçsesi ve onların sesi
yankılanır hayal oyunu süresince)
BERİVAN _; Okul açıldı ne güzel! Bütün arkadaşlarım sınıfta. A nasılsın Meral? Ben hep
yayladaydım. Kız Bedriye tatil ödevlerini iyi hazırla dın mı? (Defterini açarak gösteriyormuş
gibi yapar) Bak ben tam üç sayfa yazdım tatil anılarımı. Evet öğretmen bir sayfa istemişti,
ama bana az geldi. (Zil sesi ve çocukların anlaşılmaz kargaşası duyulur) Haydi arkadaşlar zil
çaldı, yerlerimize oturalım. Aha öğretmenimiz geliyor, susalım arkadaşlar.(Topluca ayağa
kalkış gürültüsü)
58
ÖĞRETMENİN SESİ _; Günaydın çocuklar!
ÇOCUKLARIN TOPLU SESİ _; Günaydın öğretmenim!
ÖĞRETMENİN SESİ _; Çocuklar oturun yerlerinize. Bu ilk dersimizi konuşarak, tatil
anılarımızı anlatarak geçireğiz. Bu demektir ki tatil ödevleriniz de masanın üzerine koyun.
Kime söz verirsem o yazdığını okuyacak. Ama unuttuğumuz birşey önce yoklamamızı
yapalım. Bakalım gelmeyen arkadaşlarınız var mı? Baştan başlıyorum; 115 Meral Altın!
MERAL ALTIN’IN SESİ _; Buradayım öğretmenim.
ÖĞRETMENİN SESİ _; 116 Melek Aras!
MELEK ARAS’IN SESİ _; Buradaa!
ÖĞRETMENİN SESİ _; 120 Bedriye Can!
BEDRİYE CAN’IN SESİ _; Burdayıım!
ÖĞRETMENİN SESİ _; 121 Berivan Şahin, Berivan Şahin, Berivan Şahin!
BERİVAN _; (Kısık, acıklı bir sesle ) Buradayım, buradayım öğretmenim. Canım sınıfta,
ama bedenim çok uzakta; sesim sana ulaşmaz ki öğretmenim! (Gelin odasının kapısı açılır,
Berivan yüzünü kapatır. İçeri giren damat yatağa yaklaşırken ışıklar yavaş yavaş kararır.)
PERDE İNER
İsmail Kaygusuz
LONDRA, 04-04-2013
59
60
61
.
62