yeni bir doğa koruma kavramı

Transkript

yeni bir doğa koruma kavramı
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Coğrafya Anabilim Dalı
YENİ BİR DOĞA KORUMA KAVRAMI: UNESCO
JEOPARKLAR ÇERÇEVESİNDE ÇAMLIDERE (ANKARA)
FOSİL ORMANI FİZİBİLİTE ÇALIŞMASI
Hazırlayan:
Erdal Gümüş
Danışman:
Prof. Dr. Ahmet Nişancı
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2008
Ondokuzmayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Coğrafya Anabilim Dalı
YENİ BİR DOĞA KORUMA KAVRAMI: UNESCO
JEOPARKLAR ÇERÇEVESİNDE ÇAMLIDERE (ANKARA)
FOSİL ORMANI FİZİBİLİTE ÇALIŞMASI
Hazırlayan:
Erdal Gümüş
Danışman:
Prof. Dr. Ahmet Nişancı
Yüksek Lisans Tezi
Samsun, 2008
KABUL VE ONAY
Erdal Gümüş tarafından hazırlanan “Yeni Bir Doğa Koruma Kavramı: UNESCO
Jeoparklar Çerçevesinde Çamlıdere (Ankara) Fosil Ormanı Fizibilite Çalışması”
başlıklı bu çalışma 11 / 04 / 2008 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı
bulunarak jürimiz tarafından ______________________________olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Prof. Dr. Ahmet NİŞANCI (Danışman) ______________________________
Üye: Doç. Dr. Kemalettin ŞAHİN __________________________________________
Üye: Yrd. Doç. Dr. Hasan Korkmaz_________________________________________
Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
.….. / ..… / ……
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya, kullandığım başka
yazarlara ait her özgün fikre kaynak gösterdiğimi bildiririm.
16 / 04 / 2008
Erdal Gümüş
i
ÖNSÖZ
İnsanoğlunun tarih boyunca bilgi birikimi arttıkça çevresine olan duyarlılığı ve
farkındalığı da artmıştır. İnsanoğlu doğayı tanıdıkça onun değerinin farkına
varmaya başlamıştır. 1800’lü yıllarda milli park kavramının doğuşu bugün daha
etkin ve kapsamlı bir koruma-kullanma ölçütü olan Jeoparklara öncülük etmiştir.
Doğa korumada en fazla çelişkiye düşülen nokta insanoğlunun doğal kaynakları
kullanırken bu kullanımın hangi sınırlar içerisinde kalması gerektiğinin tam
kesinleşmemiş olmasıdır. Doğal kaynaklar olmadan yaşamımızı sürdürmemiz
mümkün değildir, öte yandan doğal kaynakların belirli bir kendini yenileme gücü
vardır ve bu sınır aşıldığı zaman kaynaklar kısa sürede geri dönüşümsüz olarak
tükenebilmektedir. Jeoparkları diğer doğa koruma ölçütlerinden ayıran en önemli
nokta doğa koruma ve kullanımını sürdürülebilir bir çerçevede birleştirmiş
olmasıdır. Jeoparklar bir yerin salt peyzaj değerinin ötesine geçerek, sahadaki
jeolojik ve jeomorfolojik oluşumları bilimsel eğitsel değerlerinden ötürü doğa
mirası olarak kabul etmektedir. Jeoparklar yer tarihinin gizli olduğu bu hazineleri
korumayı, korurken de jeoturizm kapsamında kullanarak sahanın ekonomik olarak
kalkınmasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Çamlıdere Fosil Ormanı ve yakın çevresindeki jeolojik-jeomorfolojik yapılar
gezegenimizin
geçmişine
ışık
tutan,
oluşumunun
uzun
öyküsünü
anlayabileceğimiz taşa yazılmış yazılardır. Fosillerin oluşumu Anadolu’da
Neotektonizmaya bağlı volkanik süreçler ve sonrasındaki tektonik hareketlerle
yakından ilgilidir. Yeryüzünün tek bir tarihi olduğu ve hiçbir yerinin birbiriyle
aynı olmadığı için yerel ölçekte öneme sahip her jeositin aynı zamanda uluslar
arası önem arz ettiğini de söyleyebiliriz.
Erdal Gümüş
SAMSUN 2008
ii
TEŞEKKÜR
Bu tez, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Araştırma Projeleri F455 numaralı proje
kapsamında desteklenmiştir. Öncelikle tezin hazırlanmasında bana kılavuzluk
eden danışmanım Prof. Dr. Ahmet Nişancı’ya üzerimde emekleri sonsuz olan
diğer bölüm hocaları adına da teşekkürlerimi sunarım. Gerek tezin, gerek teze
bağlı araştırma projesinin başarıya ulaşması hepsinden ismen söz edemeyeceğim
birçok özverili insanın desteği ile olmuştur.
Jeoparklarla
ilgi
kendisinden
birçok
şey
öğrendiğim
Yunanistan,
Ege
Üniversitesinden Nikos Zouros’a teşekkürlerimi sunarım. Sayısal haritaların
hazırlamasında ve uydu fotoğraflarının analizinde desteklerini esirgemeyen, arazi
çalışmalarıma katılma nezaketini gösteren Anadolu Üniversitesi Uydu ve Uzay
Bilimleri Araştırma Enstitüsü müdürü Prof. Dr. Can Ayday’a, Enstitü müdür
yardımcısı Semra G. Ergun’a ve araştırma görevlisi Elif Gümüşlüoğlu’na
desteklerinden ötürü şükranlarımı sunarım. Çalışmanın başından beri maddi ve
manevi desteklerini esirgemeyen MTA’dan paleontolog Prof. Dr. Gerçek Saraç’a,
TÜBİTAK’tan
eğitim
teşekkürlerimi
sunarım.
projeleri
sorumlusu
Prof.
Tarihi
Çamlıdere
Evleri
Dr.
Sancar
mimarisi
Ozaner’e
konusunda
desteklerinden ve çalışmaya önderliğinden ötürü Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Mühendislik Fakültesi Mimarlık Bölümünden Prof. Dr. Şengül Öğmen Gür’e
teşekkür ederim. Arazi çalışmalarıma desteklerinden ötürü Çamlıdere kaymakamı
Sn. Hüseyin Parlak’a, Çamlıdere sakinlerinden Mustafa Çevik ve Tahir
Çalıkıran’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Son olarak çalışmamın her aşamasında
sağladığı olağanüstü desteklerden ötürü Jeolog L. Tufan Erdoğan’a sonsuz saygı
ve teşekkürlerimi sunarım.
iii
ÖZ
[GÜMÜŞ, Erdal]. [Yeni Bir Doğa Koruma Kavramı: UNESCO Jeoparklar
Çerçevesinde Çamlıdere (Ankara) Fosil Ormanı Fizibilite Çalışması], [Yüksek
Lisans Tezi], Samsun, [2008].
Bu çalışmada Çamlıdere İlçesi (Ankara) Pelitçik Köyünde yer alan Fosil Orman
sahası
Avrupa
Jeoparklar
Ağı
(EGN)
jeopark
ölçütleri
bakımından
değerlendirilmiş ve Çamlıdere Fosil Ormanının jeopark olması yolunda ilk adım
atılmıştır. Bu araştırma ile jeopark kavramının doğru biçimde anlatılarak diğer
jeopark çalışmalarına örnek olması hedeflenmektedir.
Araştırmanın özünü Pelitçik Köyündeki (Çamlıdere) Fosil Orman sahası
oluşturmaktadır. Bununla beraber sahanın yakın çevresinde yer alıp Fosil
Ormanın oluşum sürecine ışık tutan, jeolojik-jeomorfolojik ve kültürel
özelliklerinden ötürü bilimsel, eğitim ve turistik değere sahip oluşumlar da
tampon bölge içerisinde araştırmaya dâhil edilmişlerdir.
Araştırmada ağırlıklı olarak arazi inceleme yöntemi kullanılmıştır. Arazi
çalışmalarında fosil ağaçlar ve önem arz eden diğer oluşumların GPS ile
koordinatları kaydedilmiştir. 3000’den fazla fotoğraf çekilmiş, 8 saatten fazla ses
kaydı ve 2 saati aşkın video kaydı yapılmıştır. Uzaktan algılama analizleri ve
tematik sayısal haritalar Anadolu Üniversitesi Uydu Uzay Bilimleri Araştırma
Enstitüsü CBS laboratuarlarında yapılmıştır. Sahadan seçilmiş numuneler stereo
mikroskop ile incelenerek fotoğrafları çekilmiştir.
Araştırma sonucunda, mevcut veriler ışığında Çamlıdere Fosil Ormanının Avrupa
Jeoparklar Ağı ölçütlerini karşıladığı sonucuna varılmıştır. Çamlıdere Fosil
Ormanı fosillerin yoğunluğu, boyutları ve korunmuşluk durumları bakımından
iv
ulusal ve uluslar arası önem taşımaktadır. Buna ek olarak Fosil Orman çevresinde
jeoturizm, eğitim ve bilimsel amaçlı kullanılabilecek kırgıbayırlar, peri bacası
benzeri erozyonal formlar tespit edilmiştir. Sahanın yerel coğrafya şartlarının
izlerini taşıyan tarihi Çamlıdere Evleri Fosil Ormanın jeoturizm değerini
artırmaktadır.
Türkiye’de
Jeolojik
mirasın
korunmasına
yönelik
yasal
eksikliklerden dolayı bu önemli fosil alanı talan edilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Avrupa Jeoparklar Ağı (EGN), Jeopark, Jeoturizm, Fosil Orman,
Jeolojik Miras.
v
ABSTRACT
[GÜMÜŞ, Erdal]. [A New Nature Protection Concept: Çamlıdere (Ankara)
Petrified Forest Feasibility Research In Context Of UNESCO Geoparks],
[Master’s Thesis], Samsun, [2008].
In this research the Çamlıdere (Ankara) Fossil Forest area in Pelitçik Village is
evaluated within the European Geopark Network (EGN) criterion and the first
step is made towards nomination of the area as a Geopark. This study aims to put
forward a fallow way by correctly introducing the Geopark concept for further
studies.
The core area of the research consists of the Fossil Forest in Pelitçik Village
(Çamlıdere). However the geologically-geomorphologically and culturally
important features due to their educational, research and geoturism values in
vicinity which helps to understand the evolution process of the Fossil Forest were
also included within the buffer zone of the research area.
The research mostly depends on the field trips. During the field trips the petrified
trees were recorded with GPS, more than 3000 photos taken, voice record over 8
hours and 2 hours of video record gathered. The remote sensing analyzes and
creation of the digital thematic maps were performed in the GIS laboratories of
the Anatolian University, Institute of Satellite and Space Science Researches. The
samples collected from the research area are photographed after preliminary
examination.
Consequently, depending on the existing data it was concluded that Çamlıdere
Fossil Forest meets the measures of the European Geoparks Network. The
vi
Çamlıdere Fossil Forest has national-international importance due to the size,
intensity and the protection condition of the fossils. Moreover, in vicinity to the
fossil area erosional forms like badlands and chimney topography were examined
which are convenient for geoturistic, scientific and educational purposes. The
Çamlıdere Historical Architecture which reflects the traces of the local
geographical conditions increase the geoturism value of the Fossil Forest. This
important fossil area is pillaged because of the lacking of the legislation for
protection of the geological heritage.
Key Words: European Geoparks Network (EGN), Geopark, Geoturism, Fossil
forest, Geological Heritage.
vii
İÇİNDEKİLER
İçerik
Sayfa
ÖNSÖZ………………………………………………….............................
i
TEŞEKKÜR………………………………………………………………. ii
ÖZ………………………………………………………………………….
iii
ABSTRACT……………………………………………………………….
v
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………… vii
TABLO LİSTESİ…………………………………………………………
x
ŞEKİL LİSTESİ…………………………………………………………..
xi
FOTOĞRAF LİSTESİ…………………………………………………… xiii
BÖLÜM I: GİRİŞ …………………………………………………….....
1
1. 1. Problem Durumu …………………………………………………... 1
1. 1. 1. Alt Problemler………………………………………………
1
1. 2. Araştırmanın Amacı………………………………………………… 2
1. 3. Araştırmanın Önemi………………………………………………...
2
1. 4. Araştırmanın Temel Kavramları (Tanımlar)……………………...
4
1. 5. Sınırlılıklar…………………………………………………………...
5
1. 6. Önceki Çalışmalar …………………………………………………..
6
1. 7. Yöntem ………………………………………………………………. 11
1. 7. 1. Evren ve Örneklem………………………………...………
11
1. 7. 2. Veri Toplama……………………………………………...... 11
1. 7. 3. Verilerin Çözümlenmesi……………………………………
12
BÖLÜM II: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE…………… 14
2. 1. Yer Mirası ve Jeoparklar…………………………………………… 14
2. 1. 1. Jeoparkların Kısa Hikâyesi………………………………..
15
2. 1. 2. UNESCO Global Jeoparkları……………………………...
16
2. 1. 3. Avrupa Jeoparklar Ağı………………………………….....
18
2. 1. 4. Jeoparklar Açısından Türkiye…………………………….. 22
2. 2. Jeoturizm…………………………………………………………….
26
viii
2. 3. Fosil Ormanlar ve Petrifikasyon…………………………………… 32
2. 3. 1. Fosil Orman Nedir ve Nasıl Oluşmuştur?...........................
32
2. 3. 2. Dünyadaki Fosil Ormanların Dağılışı……………………..
41
BÖLÜM III: ÇAMLIDERE FOSİL ORMANI SAHA ANALİZİ…….. 44
3. 1. Araştırma Sahasının Yeri ve Sınırları……………………………... 45
3. 2. Araştırma Sahasının Jeolojik özellikleri…………………………...
45
3. 3. Araştırma Sahasının Jeomorfolojik Özellikleri…………………… 51
3. 3. 1. Araştırma Sahasının Hidrografya Özellikleri …………… 52
3. 4. Araştırma Sahasının İklim Koşulları ………….…………………..
54
3. 5. Araştırma Sahasının Bitki Örtüsü………………………………….
58
3. 6. Araştırma Sahasının Sosyo-Ekonomik Durumu…………………..
64
3. 7. Anadolu’nun Paleocoğrafik Evrimi ve Çamlıdere Fosil
Ormanının Oluşumu ……………………………………………….
68
3. 8. Çamlıdere Fosil Ormanı’nın Dünya Mirası Açısından Önemi…...
81
3. 9. Çamlıdere Fosil Ormanında Mevcut Koruma Durumu ve
Tehditler……………………………………………………………...
83
BÖLÜM IV: ÇAMLIDERE FOSİL ORMAN SAHASINDA
GELİŞTİRİLEBİLİR DEĞERLER……………………………………..
95
4. 1. Jeomorfolojik Değerler……………………………………………...
96
4. 1. 1. Kırgıbayır (Badlands) Topografyası……………………...
96
4. 1. 2. Volkanik Anakayada Gelişmiş Vadiler…………………… 98
4. 2. Kültürel Değerler…………………………………………………… 101
4. 2. 1. Kırsal Mimari (Çamlıdere Evleri ) ……………………….. 101
SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………………………………
114
KAYNAKÇA……………………………………………………………… 119
EKLER…………………………………………………………………….
126
Ek 1. Digne Bildirgesi ………………………………………………........
126
ix
Ek 2. Madonie Bildirgesi ………………………………………………… 127
Ek 3. Belfast Konferansı Bildirgesi ………………………………….….. 128
x
Numara
Tablo 1
TABLO LİSTESİ
Sayfa
2007 Aralık ayı itibariyle UNESCO Global Jeoparklar Ağı
Üyeleri ……………………………………………………….. 17
Tablo 2
Çamkoru’ daki türlerin fitocoğrafik bölgelere dağılımı
(Topaloğlu 2005’den değiştirilerek) …………………………. 59
Tablo 3
Pelitçik köyünde tarımı yapılan başlıca bitkiler ……………...
Tablo 4
Havzadaki volkanik birimlerin ICONA metoduna göre
67
erozyona duyarlılıkları (Yılmaz 2006: 51) …………………... 96
xi
ŞEKİL LİSTESİ
Numara
Şekil 1
Sayfa
2007 Aralık ayı itibariyle UNESCO Global Jeoparklar Ağı
Üyeleri ……………………………………………………….. 19
Şekil 2
Yeşil Atlas Dergisinin yayınladığı Türkiye’nin Jeolojik Miras
alanları haritası (Güngör 2003: 47) …………………………..
Şekil 3
25
JEMİRKO’nun tespit ettiği Jeoparkların türü ve dağılışı
(Kazancı, Şaroğlu 2003: 16) …………………………………. 26
Şekil 4
Fosilleşme
sürecinin
aşamaları
(Arens
1998’den
değiştirilerek) ………………………………………………...
Şekil 5
Permineralizasyon sürecine ait şema ve fosil kesit örneği
(Niemirowska 2006: 1-3’dan değiştirilerek)
Şekil 6
51
Çamlıdere havzasının H28-B2 paftasının DEM görüntüsü
üzerine giydirilmiş hidrografya haritası. .…………………….
Şekil 14
50
Çamlıdere 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2 paftası Grid TIN
Default sayısal yükselti modeli ………………………………
Şekil 13
47
Araştırma sahasının genelleştirilmiş jeoloji haritası (Muratçay
2006’dan değiştirilerek) ……………………………………...
Şekil 12
44
Bolu H_28 paftası Permo-Kuvaterner yaşlı birimlerinin
dikme kesiti (Altun et al 2002: 4-5) ………………………….
Şekil 11
42
Araştırma sahasının yeri ve sınırları. A: Tampon saha, B: Kor
saha …………………………………………………………..
Şekil 10
40
Dünyadaki önemli Fosil Ormanların dağılışı (Niemirowska
2006’dan değiştirilerek)……………………………………..
Şekil 9
39
İkincil mineralizasyona uğramış fosile ait şema ve fosil kesit
örneği (Niemirowska 2006: 1-3’dan değiştirilerek)
Şekil 8
38
Kesintiye uğramış permineralizasyon sürecine ait şema ve
fosil kesit (Niemirowska 2006: 1-3’dan değiştirilerek) ……...
Şekil 7
32
53
Çamlıdere İlçesi Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinin geçiş
sahasında yer alır …………………………………………….. 55
Şekil 15
Çamlıdere’nin iklim diyagramı (Topaloğlu 2005: 18) ………. 56
Şekil 16
Kızılcahamam’ın iklim diyagramı (Topaloğlu 2005: 18) ……
57
xii
Şekil 17
Fosil Orman ve Çamkoru Göleti lokasyon haritası ………….. 58
Şekil 18
Çamlıdere’de ormanlık alanlar nispeten eğimli yamaçlar ve
yükseklerde yer alır …………………………………………..
Şekil 19
60
Çamlıdere ilçesi nüfusunun 1965–2000 yılları arasındaki
değişimi (TÜİK 2000) ……………………………………….. 64
Şekil 20
2000 yılı verilerine göre Çamlıdere nüfusunun cinsiyete göre
dağılımı ………………………………………………………
Şekil 21
2000 yılı verilerine göre Çamlıdere nüfusunun kadın-erkek
bazında öğrenim durumu …………………………………….
Şekil 22
66
Oksijen izotop yöntemine göre Jura’dan itibaren ortalama
deniz suyu sıcaklıkları (Lane 1986: 125’den değiştirilerek)….
Şekil 23
65
68
Orta Avrupada Postglasiyal devrede iklim değişiklikleri ve
buna bağlı olarak ormanların bileşiminde meydana gelen
değişiklikler (Erinç 1977’den değiştirilerek) ………………...
Şekil 24
71
A: Türkiye’nin temel jeotektonik elamanları, B: Galatya
Volkanik Provensi, C: Fosil Ormanın ve Ovacık kraterinin
GoogleEarth görüntüsü, 1-2-3: Neojen volkanik sahaları
(Schumacher 200’den değiştirilerek) ………………………...
Şekil 25
Ovacık merkezli Pliniyen patlamaların safhaları (
(Schumacher 2001: 243’den Türkçeleştirilerek)……………..
Şekil 26
73
76
Ankara Çabuk Barajı civarından yurt dışına çıkarılarak
internet üzerinden açık artırma ile satışa sunulmuş fosillerden
Şekil 27
.
biri ……………………………………………………………
92
Çamlıdere ilçesinde eski ve yeni yerleşmenin dağılışı ………
103
xiii
Numara
Foto 1
FOTOĞRAF LİSTESİ
İnsanoğlunun topoğrafyayı değiştirebilme gücü: Çamlıdere /
Pelitçik Köyü yakınında bir taş ocağı işletmesi ……………...
Foto 2
77
Pelitçik Fosil orman sahasında kalın, masif silis blokları yer
alır ……………………………………………………………
Foto 11
63
Pelitçik Fosil orman sahasında fosiller genelde parçalanmış
ve üst üste kalın istifler halinde bulunmaktadır ……………...
Foto 10
62
Pelitçik Köyü doğusunda dar bir alanda yer alan Çam (Pinus
sp.) ormanı kalıntısından bir görünüm ……………………….
Foto 9
61
2007 Nisan-Ekim arasında arazi çalışmalarında tespit edilen
bazı bitkiler …………………………………………………..
Foto 8
54
Tarım arazileriyle çevrili Fosil Ormanın orman örtüsü
tamamen tahrip edilmiştir ……………………………………
Foto 7
41
Bayındır Barajına dökülen Güreş Deresi’nin Eylül ayındaki
görünümü …………………………………………………….
Foto 6
37
Laboratuarda yapay taşlaştırma ile elde edilen taşlaşmış ağaç
ince kesiti (Graybeal 2005: 1) ………………………………..
Foto 5
33
Başlıca silis mineralizasyon formları (Niemirowska 2006: 13’dan değiştirilerek) ………………………………………….
Foto 4
14
Akarsu çökellerine gömülmek üzere olan bir balık ve Smilax
sp. meyvesi …………………………………………………..
Foto 3
Sayfa
78
Pelitçik Fosil Orman sahasında farklı boyutlarda çok iyi
gelişmiş çörtler bulunmaktadır ………………………………. 79
Foto 12
Pelitçik Fosil orman sahasında kömürleştikten sonra silis
zenginleşmesine uğramış bir ağaç parçasına ait makrofoto ….
Foto 13
80
Pelitçik Fosil Orman sahasında bir kalıp fosil (cast/mold)
örneği ………………………………………………………… 81
Foto 14
Pelitçik Fosil Orman sahasında bir ağaç fosilinin ince
kesitinde hücreleri gösterir bir makro fotoğraf ………………
Foto 15
82
Çamlıdere Fosil Ormanında günlenmeye bağlı olarak
bozulmaya uğramış bir fosil …………………………………
84
xiv
Foto 16
Yunanistan’ın Midilli adasındaki Sigri Fosil Ormanında
fosilleri günlenmeye karşı korumak amacıyla yapılan
çalışmalardan bazı görünümler ………………………………
Foto 17
86
A): Yunanistan’ın Midilli adasındaki Sigri Fosil Ormanında
Plaka Park fosil alanında altı rüzgârla oyularak çökmek üzere
olan bir fosil. B): Çamlıdere Fosil Ormanında yüksek eğim
ve şiddetli erozyon neticesinde altı boşalan ve dere yatağına
yuvarlanmak üzere olan bir fosil ağaç ……………………….
Foto 18
Çamlıdere/Pelitçik Köyünde fosil taşlar duvarlarda yapı
malzemesi
olarak
kullanılmıştır
ve
uyarılara
rağmen
günümüzde de kullanılmaktadır ……………………………...
Foto 19
87
88
Buğralar Köyü mezrasında parçalanarak tarım alanından
uzaklaştırılan fosil taşlar yığınlar halinde istiflenmiştir………
89
Foto 20
Kesilip parlatılarak kolye hailen getirilmiş bir ağaç fosili …...
90
Foto 21
İzmir Konak’ta bir hediyelik eşya dükkânında satılmaya hazır
iki fosil ağaç ………………………………………………….
Foto 22
92
Sigri Fosil Ormanı, Plaka Park önünde ziyaretçileri fosil
tahribatı ve çalınması hususunda uyaran pano ve yanında
müze müdür yardımcısı Kostas Mammis ……………………
94
Foto 23
Elmalı Köyünde kırgıbayır (badlands) topografyası ………... 97
Foto 24
Sarıkavak tefralarında gelişmiş kırgıbayır
(badlands)
topografyası ………………………………………………….. 98
Foto 25
Sarıkavak Köyü Mandıra mevkiinde aglomeralar üzerinde
gelişmiş dik yamaçlı bir vadi ………………………………...
99
Foto 26
Güreş deresi vadisinde yamaç eğiminin azaldığı sahalar ……. 100
Foto 27
Güreş deresi boyunca vadi yamaç eğiminin arttığı sahalar ….. 100
Foto 28
Gargassa Konglomera vadisi İtalya, Beigua jeoparkıının
önemli cazibe merkezlerindendir …………………………….
101
Foto 29
Çamlıdere İlçesinin güneyden görünümü ……………………
102
Foto 30
Çamlıdere İlçe merkezinde üç katlı bir konak ……………….
104
Foto 31
Pelitçik Köyünde bir evin birinci katına ait ahşap karkas
briket dolgulu duvar ve ahşap gerdirmeler …………………... 105
xv
Foto 32
Pelitçik köyünde hartama örtülü bir çatı ……………………..
Foto 33
Çamlıdere ilçesinde iki katlı ve üç katlı binaların farklı
106
pencere ve cumbaları ………………………………………… 107
Foto 34
Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait
sergen ………………………………………………………...
Foto 35
Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait
soğanlık ………………………………………………………
Foto 36
108
109
Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait
yaşmak ……………………………………………………….. 110
Foto 37
Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait
yüklük ………………………………………………………..
Foto 38
111
Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait
hamamlık …………………………………………………….. 112
1
BÖLÜM I: GİRİŞ
Bu bölümde araştırmanın problemi, alt problemleri, amacı, önemi, sayıltılar,
tanımlar ve sınırlılıklar ele alınmıştır.
1. 1. Problem Durumu
Bu çalışmada Çamlıdere Fosil Orman sahasının Avrupa Jeoparklar Ağı 1
ölçütlerini karşılayıp karşılamadığı sorgulanmıştır. Türkiye çok farklı jeolojik ve
jeomorfolojik oluşumlarıyla jeopark niteliklerini taşıyan pek çok alana ev
sahipliği yapmaktadır. Yer mirası bakımından önemli alanlardan olan Çamlıdere
Fosil Ormanı Türkiye’de jeopark statüsünün olmayışı nedeniyle amaç dışı
kullanıma maruz kalmaktadır. Amaç dışı kullanım nedeniyle fosiller başta olmak
üzere sahadaki jeolojik miras günden güne yitirilmektedir. Fosil Ormanın ve
çevresindeki jeolojik-jeomorfolojik ve kültürel değerlerin tanınmayışı nedeniyle
bu değerlerden yeterince faydalanılamamaktadır.
1. 1. 2. Alt Problemler
1. Yer mirası ve jeopark nedir?
a. Jeopark kavramı ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştır?
b. Jeoparklar hususunda uluslar arası örgütler hangileridir, işleyişleri
nasıldır?
c. Avrupa Jeoparklar Ağına bağlı bir jeopark olmak içi ne yapmak
gerekir?
d. Avrupa Jeoparklar Ağının üyelerine ne gibi faydaları vardır?
2. Jeolojik miras alanları açısından Türkiye ne durumdadır?
1
EGN- European Geoparks Network
2
a. Türkiye’de jeoparklar üzerine çalışma yapan kurum ve kuruluşlar
hangileridir?
3. Jeoturizmin sürdürülebilir yerel kalınmadaki rolü nedir?
4. Fosil Orman nedir ve nasıl oluşmuştur?
a.Dünyada diğer fosil ormanlar nerelerdedir ve ne durumdadır?
5. Fosil Ormanın yer aldığı sahanın fiziki ve beşeri coğrafya özellikleri
nelerdir, bunların Fosil Orman ve diğer jeolojik – jeomorfolojik ve
kültürel değerlerin oluşumunda fonksiyonları nelerdir?
a. Araştırma sahasının jeolojik özellikleri nelerdir?
b. Araştırma sahasının jeomorfolojik özellikleri nelerdir?
c. Araştırma sahasının iklim koşulları nasıldır?
d. Çamlıdere İlçesi ve Pelitçik Köyünde sosyo-ekonomik yapı nasıldır?
6. Çamlıdere Fosil Ormanı Nasıl Oluşmuştur?
a. Çamlıdere Fosil Ormanının ulusal ve uluslar arası önemi nedir?
b. Çamlıdere Fosil Ormanında mevcut koruma durumu ve tehditler
nelerdir?
c. Çamlıdere Fosil Orman sahasında geliştirilebilir değerler nelerdir ?
d. Geliştirilebilir değerlerin Fosil Ormana katkıları neler olabilir?
e. Sahnın Jeopark olabilmesi için ileride hangi çalışmalar
yapılmalıdır?
1. 2. Araştırmanın Amacı
Tezin amacı Pelitçik Fosil Ormanının Avrupa Jeoparklar Ağı’na bağlı bir Jeopark
olabilmesi için gereken araştırma kıstaslarını yerine getirerek Türkiye’de
kurulacak ilk Jeoparka öncülük etmektir.
3
1. 3. Araştırmanın Önemi
İlk olması sebebiyle benzer çalışmalara öncülük edecektir. Yeni bir kavramın
tanıtılması suretiyle ülkemizin dünyadaki gelişme ve değişmeleri takip etme
kabiliyeti artırılacaktır. Avrupa Birliği üyelik süreci içerisinde yer alan
ülkemizin Avrupa Jeoparklar Ağı’nın bir parçası olması üyelik sürecine
olumlu yansıyacaktır. Bilimsel alanda kurulacak böyle bir ortaklık ülkemizin
gelişen ve değişen yapısını daha iyi sunmasına olanak sağlayacaktır.
Bunların yanı sıra jeoparklarla gelen bazı yenilikler mevcuttur. Jeoparklar
Jeolojik miras diye yeni bir kavramı gündeme getirmiştir. Böylece jeolojik ve
jeomorfolojik oluşumların da korumaya değer ve kullanılabilir olduğu ortaya
çıkmıştır. Jeoparklar, doğa koruma ve müzecilik kavramını tümüyle
değiştirmiştir.
insansızlaştırma
Doğa
yerine
korumacılığında
sahanın
izolasyon,
sürdürülebilir
yasaklama
ve
kullanımını
ve
rehabilitasyonunu savunur. Bu bağlamda jeolojik ve jeomorfolojik unsurları
da dikkate aldığından daha tutarlı, insanı ortamın gerekli bir unsuru
gördüğünden daha uygulanabilir bir çerçeve sağlar. Jeoparklarda müzeler
örneklerin kilit altına alındığı pasif yapılar olmaktan çıkıp araştırma ve
restorasyonların düzenli hale geldiği dinamik, etkin birer laboratuar haline
gelmektedir. Jeopark müzeleri sahadaki araştırmaların devamını sağlamakla
mükellef olup bu yükümlülükleri yasal düzenlemelerle garanti altına
alınmıştır. Anlaşıldığı üzere jeoparklar yasaklamayı değil faydalanmayı
teşvik etmektedir. Jeoparklar UNESCO veya Avrupa Jeoparklar ağına üye
olmak ve koordinasyonu devam ettirmek zorundadırlar. Böylece bilimsel ve
eğitim alanında diyalog, işbirliği ve bilgi paylaşımı sağlanarak sürekli hale
gelmektedir. Bu işbirliği etkin bir denetimi de beraberinde getirmektedir.
Ülkemiz açısından bir diğer önemli özelliği ise Jeoparkların, bulunduğu saha
içerisinde yerel kalkınmayı ama daha özelde kırsal kalkınmayı destekleyecek
4
olmalarıdır. Burada kalkınma yalnızca ekonomik değil sosyal ve kültürel
öğeleri de içermektedir. Gerektiğinde organik tarım ürünlerinin satışı veya
yerel girişimcilere tanıtım olanakları sağlayabilir ya da sosyal etkinlikler
organize edebilir. Bu durum kır kent arası refah seviyesindeki farkın
azaltılmasına ve dengeli bir gelişmeye katkıda bulunur. Bir jeopark, saha
içerisinde bilimsel ve eğitim çalışmalarını sürekli kılmakla mükelleftir.
Hepsinden önemlisi bir jeopark hiçbir jeolojik materyalin satışına müsaade
etmez. Bu durum ekonomik açıdan güçsüz ülkelerin doğal zenginliklerini
koruyabilmesi açısından çok önemlidir.
Kurulacak böyle bir Jeopark halkın doğaya yönelik farkındalığını artıracaktır.
Jeoparka kurulacak müze sayesinde genç kuşaklar doğayı yerinde görme ve
öğrenme fırsatı bulacaklardır. Nispeten seçkin ve doğa dostu bir turist
gurubuna hitap eden jeoparklar jeoturizm alanında Türkiye turizmine katkı
sağlayacaktır. Hepsinden önemlisi doğal zenginliklerimizin amaç dışı
kullanımı engellenip gelecek nesillere de aktarılması sağlanmış olacaktır.
1. 4. Araştırmanın Temel Kavramları (Tanımlar)
Jeopark: Jeopark başta jeolojik miras niteliğindeki öğeler olmak üzere, tüm doğal
ve kültürel mirasın korunmaya alındığı, bilimsel çalışmaların yürütüldüğü, bu
yapılırken sosyo-ekonomik kalkınmanın da amaçlandığı, sınırları belirlenebilen
bir bölgedir.
UNESCO: (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü), Birleşmiş Milletlerin bir özel
kurumu olarak kurulmuştur. Eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki amaçlarını
kendisine üye olan her devlette kurulan Milli Komisyonlar aracılığıyla
gerçekleştirmeye çalışmaktadır (http://portal.unesco.org).
5
Avrupa Jeoparklar Ağı (EGN-European Geoparks Network): Avrupa’daki
Jeoparkların daha iyi etkileşim ve işbirliği sağlamak üzere 2000 yılında 4 Avrupa
ülkesinin ortaklaşa kurmuş oldukları örgüt. (Zouros 2005: 4).
Doğa Tarihi Müzesi: Doğa bilimlerine yönelik müzeler görsel, bilimsel öğelerin
sergilendiği, araştırmaların yapıldığı, aklın toplumla özdeşleştiği, bütünleştiği
merkezlerdir (Saraç 2003: 58).
Jeoturizm: Doğal ortamlara, jeolojik ve jeomorfolojik oluşumları görmek ve
tanımak için yapılan seyahatleri ifade eder. Doğaya nispeten daha az rahatsızlık
veren turizm tipidir ve sürdürülebilir yerel kalkınma için önemli bir kaynaktır.
Taşlaşmış Orman: Fosilleşmenin nadir görülen bir türüdür. Taşlaşmış
organizmaların organik unsurları SiO2 ile yer değiştirir. Organik madde tasfiye
edilirken canlının morfolojik yapısı çok iyi korunur. Dünyada örnekleri 30’a
yakın alanda görülür.
1. 5. Sınırlılıklar
1. Araştırma, belirli bir alanı ele alması bakımından sınırlıdır.
2. Araştırma sahayla ilgili Avrupa Jeoparklar Ağı’nca belirlenmiş
araştırma başlıklarını irdeleme konusunda sınırlıdır.
3. Araştırma, belli bir zaman aralığında yapılması bakımından sınırlıdır.
6
1. 6. Önceki Çalışmalar
Konunun tam olarak kavranabilmesi için Çamlıdere ile ilgi ve jeoparklar
hususunda daha önce yapılmış çalışmaların özetlerine yer verilmiştir. Bu
çalışmalar jeoparklar, jeoturizm, jeoloji, jeomorfoloji, botanik gibi konuları
kapsamaktadır.
Kasaplıgil (1977), “Ankara, Kızılcahamam Yakınındaki Güvem Köyü Civarında
Bulunan Son Tersiyer Kozalaklı-Yeşil Yapraklı Ormanı” adlı eserinde
Çamlıdere’nin doğusunda yer alan, Kızılcahamam’a bağlı Güvem Nahiyesindeki
fosil alanını incelemiştir. Fosiller uzunluğu 15 km (K-G doğrultusunda), genişliği
7 km (D-B doğrultusunda) olan geniş bir alana yayılmıştır. Sahada yapılan ön
çalışmada 400 bitki makro fosil numunesi (kozalak, meyve, tohum, yaprak, dal)
ile 50 kadar hayvan fosil numunesi (balık, kurbağa iskeleti, böcek) toplanmıştır.
Araştırmacıya göre Güvem fosil florası, Anadolu’da bu gün var olan orman
topluluklarının ortaya çıkışı, batıda Romanya ve Bulgaristan, doğuda Kafkaslar
Pliyosen florası arasındaki bağlantı, Kolşik (Colchis) floranın evrimi ve Orta
Anadolu
steplerinin
ortaya
çıkışının
aydınlatılması
bakımından
önem
taşımaktadır.
Süzen (1996), “Lacustrine Mineral Facies of the Neogene Pelitçik Basin
(Galatean Volcanic Province)” adlı eserinde Pelitçik havzasında yüzeylenen
gölsel fasiyeslerin (Pazar formasyonu) jeolojisini ve mineralojisini uzaktan
algılama ve laboratuar teknikleriyle incelemiştir. Araştırmacıya göre Pelitçik ilk
zamanlarında güney ucundaki gideğeni ile açık havza niteliğindeydi. Ancak
Bayındır ve/veya Çeltikçi fayının faaliyete geçmesiyle hidrolojik olarak kapalı bir
göl haline gelmiştir. Bayındır fayının daha güneyinde Pazar formasyonunun
devamının yer alması fayın havzada çökelmenin başlamasından biraz daha geç
faaliyete geçtiğini göstermektedir. Pelitçik Havzası Galatya Volkanik Provensinin
7
en geniş lakustrin 2 havzasını oluşturur. Neojen lakustrin havza Galatya
volkanitleri tarafından kuşatılmıştır. Uzaktan algılama incelemeleri havzanın
20km uzunluğunda ve 12km genişliğinde elipsoidal yapıda olduğunu göstermiştir.
Çamurtaşlarının ve kiltaşlarının yeşil oluşu, tatlı sular tarafından beslenen, nadiren
kuruyan çok yıllık bir gölün olduğunu gösterir. Katmanların ince oluşu, şist ve
karbonat tabakalarının devamlı kalınlık göstermemesi ve tabakaların tekrarlı
yapısı çökelmenin nispeten sığ bir ortamda olduğunu göstermektedir. Buğralar
civarında rastlanan kömür tabakaları, organikçe zengin şistler, silisifiye olmuş
ağaç parçalarının varlığı sığ gölün kıyı fasiyesi olduğunu göstermektedir.
Volkanik komplekslerin varlığı sadece dolgu malzemesi olarak değil aynı
zamanda gölün silis kaynağını da oluşturmuştur. Bu durumum diatom
kabuklarının gelişimi, vitrik tüfler, silisifiye ağaçların ve çörtlerin varlığıyla
desteklenmektedir. Öte yandan oolitik 3 sedimanların yokluğu sakin bir gölsel
ortamın olduğunu işaret etmektedir.
Zouros ve Velizelos (2000), “The Petrified Forest of Lesvos” adlı çalışmalarında
Lesvos Fosil Ormanı’nın oluşumu ortaya koymuşlardır. Araştırmacılara göre Fosil
Ormanın oluşumu sahanın tektonik hareketliliğine bağlı volkanik geçmişiyle
yakından ilgilidir. 180–300 milyon yıl önce (Permo-Triyas) sahada hüküm süren
Tetis, Kimmeriyen 4 kıta parçalarının sıkıştırmasıyla kapanarak önünde Yeni
Tetis’i oluşturmuştur. Tetis 45 milyon yıl önce Eosen döneminde tamamen
kapanmıştır. Eosen-Oligosen döneminde Afrika plakasının Avrasya plakasıyla
Kiklades 5 (Cyclades) sahasında çarpışmasına tepki olarak Trakya, Rodop’da
başlayan volkanik faaliyet kademeli olarak güneye inmiş ve Orta-Alt Miyosen
döneminde Midilli adasında da görülmüştür. Fosillerin oluşumu işte bu volkanik
faaliyet sonucu çıkan piroklastik malzemeler ve silisce sengin sıcak yeraltı suyu
hareketleri sonucu olmuştur. Lesvos Fosil Ormanında taşlaşma “molecule for
2
İngilizcede “Lacustrine” olarak yazılır; gölsel, göle ait anlamındadır.
İngilizce “Oolite”den dilimize “Oolit” olarak geçmiştir. Balık yumurtası da denen oolitler1mm
çapındaki kalsiyum küreciklerdir (Güney 2003: 152).
4
Kimmeriyen kıtası, Godwana süper kıtasından ayrılan parçaların oluşturduğu ve günümüz
Türkiye, İran ve Afganistan’ı kapladığı düşünülen kıta. İsim mitolojik bir hikayeden gelmektedir
5
Yunanistan’ın güneyinde 220 adadan oluşan adalar topluluğu
(http://en.wikipedia.org/wiki/Cyclades)
3
8
molecule 6” süreciyle olmuştur ve bitkilerdeki organik madde tamamen
uzaklaştırılarak yeri silisle doldurulmuştur. Fosil Orman sahasında boyu 20 metre
çapı 3 metreyi geçen fosil ağaçlar yer alır. Yapılan tür teşhisi sonucu sahanın bu
günkü karakteriyle örtüşmeyen birçok fosil türe rastlanmış tır (Sekoya, Palmiye).
Fosil türlerin 9’u açık tohumlu (Gymnosperm), 20’si ise kapalı tohumludur
(Angiosperm). Kapalı tohumluların 2’si tek çenekli (Monocotyledon), 18’i çift
çeneklidir (Dicotyledon).
Stueve (2002), “The Geoturism Study: Phase I. Executive Summary” adlı eserinde
154 milyon Amerikalı turisti temsilen 4000’den fazla kişiyle yaptığı anket
sonucunda mevcut turistik eğilimleri ve jeoturizm potansiyelini incelemiştir.
Araştırmacı, turistleri gelir guruplarına, sosyal statülerine, eğitim seviyelerine,
yaşlarına göre gruplandırmıştır. Her gurubun turistik faaliyetten beklentilerini,
turistik destinasyon seçiminde etkili faktörleri irdelemiştir. Araştırma göstermiştir
ki Amerika’da jeoturist olarak nitelendirilebilecek 55 milyon turist vardır.
Jeoturist gurubu en yüksek yıllık gelire sahip (72000$/yıl) kesimi oluşturur ve
eğitim seviyeleri de yüksektir. Buna ek olarak 100 milyon Amerikalı turistin de
jeoturizm potansiyeli taşıdığı tespit edilmiştir. Araştırmacıya göre jeoturizm
yüksek kalitede ziyaret tecrübesi sağlamasının yanı sıra destinasyonun kültürel ve
doğal özgünlüğünü iyileştiren restoratif ve rekonstrüktif bir turizm tarzıdır.
Kazancı ve Şar (2003), “Annual Report on the Protection of the Geological
Heritage in Turkey” adlı çalışmalarında JEMİRKO’nun (Jeolojik Mirası Koruma
Derneği) faaliyetleri, işleyiş biçimi ve geleceğe yönelik projeleri hakkında bilgi
vermişlerdir. Çalışmada Jeopark seçim ölçütlerine göre Türkiye’nin jeolojik miras
alanları
detaylı
biçimde
sınıflandırılmıştır.
Başvuruları
değerlendiren
araştırmacılar 7 adet öncelikli saha belirlemişlerdir. Bunlar: Karapınar Kompozit
Jeoparkı, Mut Kompozit Jeoparkı, Kula Volkanik Jeoparkı, Kapadokya Jeoparkı,
Denizli Traverten Jeoparkı, Nemrut Volkanı ve Van Gölü Jeoparkıdır. Çalışmanın
6
Bitki bünyesindeki her bir organik moleküle karşılık eriyikçe zengin sudaki bir inorganik
molekülün değiş tokuşunu iade eden kimyasal reaksiyonu ifade eder
9
sonunda Jeopark öneri formu ve Türkiye Jeosit alanlarının tür ve dağılışlarını
gösteren harita bulunmaktadır.
Atabey ve Saraç (2004), “Çamlıdere (Ankara) Taşlaşmış Ağaç Fosil Ormanı” adlı
eserlerinde sahadaki fosil oluşumları ilk kez bilimsel bir makale ile gün yüzüne
çıkarmışlardır. Fosil sahası batıda Bolu, kuzeyde Çerkeş, Kurşunlu, Ilgaz; doğuda
Çankırı ve Şabanözü; güneyde Beypazarı, Kazan, Çubuk yerleşmeleri ile
sınırlandırılmıştır. Silisleşmiş fosil ağaçların bulunduğu alan tamamen volkanik
ürünlerden oluşmaktadır ve bu orman Erken Miyosen (23–15 myö) olarak
yaşlandırılmıştır. İlk belirlemelere göre başlıca fosil ağaç türleri çam ve meşe
ağaçlarının egemen olduğu karışık bir ormanın kalıntılarıdır. Çalışmada Fosil
Ormanın bulunduğu sahada kazı çalışmalarıyla tüm fosillerin gün yüzüne
çıkarılması ve sahanın bir açık hava müzesi olarak korunması gerektiği
belirtilmiştir.
Topaloğlu (2005), “Çamkoru Göleti Çevresi Florası (Çamlıdere)” adlı yüksek
lisans çalışmasında sahanın bitki örtüsünü ortaya koymuştur. Araştırmacı
Çamkoru Göleti ve çevresine (Çamlıdere, Ankara) 2001–2004 yılları arasında 24
kez gitmiş ve 931 bitki örneği toplamıştır. Bunların değerlendirilmesi sonucu 59
familya, 217 cins, 377 tür, 4 alttür ve 1 varyete saptamıştır. Buna göre en büyük
familya 42 tür ile Asteraceae; en büyük cins 12 tür ile Veronica L. çıkmıştır.
Fitocoğrafik elementler bakımından Avrupa-Sibirya elementleri 46 tür ve % 12,2
oranı ile ilk sırada yer almıştır. Araştırma alanında endemizm oranı % 6,9 (26 tür)
çıkmış ve bunların tehlike kategorileri verilmiştir.
Muratçay (2006), “Çamlıdere (Ankara Kuzeybatısı)Yöresi Volkanik Kayaçlarının
Petrolojisi ve Jeokimyası” adlı doktora çalışmasında Ankara Kuzeybatısında,
Galatya Volkanik Bölgesi içerisinde yer alan volkanik kayaçların mineralojikpetrografik ve jeokimyasal özelliklerini incelemiştir. Araştırmacı bu veriler
10
ışığında volkanizmanın kökeni ve oluşumunda etkili olan süreçlere açıklık
getirmeye çalışmıştır. Jeokimyasal incelemeler sonucunda bölgedeki volkanik
kayaçların trakibazalt, bazaltik trakiandezit, trakit, trakiandezit, andezit, dasit ve
riyolit bileşiminde oldukları tespit edilmiştir. Çamlıdere volkanitlerinin iz element
incelemesi sonucunda dalma-batma ve/veya kabuksal kirlenme süreçlerinin etkili
olduğu bir ortamda meydana geldikleri anlaşılmıştır. Araştırmacıya göre
piroklastik ürünler ile riyolitik, andezitik, trakitik, dasitik, bazaltik bileşimdeki
lav/dom’lardan
oluşan
volkanikler
Erken-Orta
Miyosen
(22,4–14,5
myö)döneminde oluşmuştur. Çalışma sahasının güneyinde yaygın olarak gözlenen
sedimanter birimlerin, volkanik birimlerle ara katlı olduğu için volkanizma ile eş
zamanlı oluştuklarını ileri sürmüştür.
Yılmaz (2006), “Çamlıdere Barajı Havzasında Erozyon Problemi ve Risk Analizi”
adlı yüksek lisans çalışmasında Çamlıdere Havzasında meydana gelen erozyonu
konu edinmiştir. Araştırmacı USLE 7 sistemine göre yaptığı analizlerde sahada
erozyonun jeoloji, iklim, topografya ve bitki örtüsü etmenlerince kontrol
edildiğini belirtmiştir. Sahada erozyonun en şiddetli olduğu yerler baraj gölü
çevresinde eğimin arttığı yamaçlardır. Erozyonun şiddetlenmesinde jeolojik
yapının da büyük bir etkisi vardır. Özellikle Miyosen yaşlı göl tortullarının yüzeye
çıktığı alanlarda erozyon hızlı bir gelişme göstermektedir. Öte yandan havzadaki
jeolojik birimlerin erozyon duyarlılığının analizi sonucunda en yüksek değerler
Miyosen yaşlı andezitik, dasitik, piroklastik materyal üzerinde gelişmiş
topraklarda çıkmıştır. Araştırmacı iklim hususunda yaptığı inceleme sonucunda
sahanın nemli fakat kuraklığa meyilli bir iklime sahip olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca 1990’lardan itibaren havzada nüfusun azalmasıyla insanın doğaya baskısı
azalmış, tahrip edilen bitki örtüsü kendini yenilemeye başlamıştır.
7
Universal Soil Loose Equality - Evrense Toprak Kaybı Eşitliği (Yılmaz 2006: 24)
11
1. 7. Yöntem
Bu bölümde, araştırmanın evren ve örneklemi, bilgi toplama araçları, bilgilerin
toplanması ve analizi hakkında bilgi verilmiştir.
1. 7. 1. Evren ve Örneklem
Araştırmanın evrenini Türkiye’de yer alan, öncelikli olarak jeolojik ve
jeomorfolojik oluşumlarıyla ön plana çıkan, jeopark dışında herhangi bir koruma
ölçütüyle korunan veya henüz tanımlanmamış, jeopark niteliği taşıyan alanlar
oluşturmaktadır. Türkiye Jeolojik Mirası Koruma Derneğine (JEMİRKO) formlar
vasıtasıyla 500’den fazla Jeosit önerisi yapılmıştır. JEMİRKO bilimsel kurulu bu
başvurular içerisinden yaptığı elemeler sonunda Jeolojik Miras açısından öncelikli
yedi saha belirlemiştir.
Araştırmanın örneklemi Ankara/Çamlıdere İlçesi Pelitçik Köyü’nde fosillerin yer
aldığı 5km2’lik bir kor alan (core zone) ve bu kor alan etrafında fosil ormanın
oluşumunda rol oynayan süreçlerin kanıtlarından ve Jeopark çerçevesinde
değerlendirilecek doğal ve beşeri değerlerden oluşan; yaklaşık 300km2
genişliğinde bir tampon bölge (buffer zone)’den oluşmaktadır. Her iki saha da
Harita Genel Komutanlığı (HGK) 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2 paftası sınırları
içerisinde yer almaktadır.
1. 7. 2. Veri Toplama
Araştırma
öncelikli
olarak
arazi
çalışmalarından
elde
edilen
verilere
dayanmaktadır. 2007–2008 arası farklı dönemlerde toplam dört kez arazi
çalışması yapılmış ve 15 günden fazla arazide kalınmıştır. Tematik haritalar
oluşturmak üzere Harita Genel Komutanlığı’ndan sahayı içine alan 1/25000
12
ölçekli Bolu H28-b2 paftası temin edilmiştir. Jeolojik incelemeler için Maden
Tetkik ve Arama Kurumunun hazırladığı 1/100.000 ölçekli jeoloji haritası temin
edilmiştir. Uzaktan algılama analizleri için Anadolu Üniversitesi, Uydu ve Uzay
Bilimleri Araştırma Enstitüsünden sahayı kapsayan 30 metre spatiyal 8 ve 6 bant
spektral 9 çözünürlüğe sahip LANDSAT Thematic Mapper uydu fotoğrafı temin
edilmiştir. Çamlıdere mimari kültürü ve tarihi Çamlıdere evleri hususunda ev
sahipleriyle (sekiz saati aşkın) röportaj yapılmıştır. Çalışma çerçevesinde
3000’den fazla fotoğraf çekilmiştir. GPS cihazıyla 500’den fazla noktasal veri ve
300 km’ yakın iz kaydı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Jeoparklarla ilgili güncel
gelişmeleri takip etmek adına 15–25 Mayıs 2007 tarihleri arasında İtalya’daki
Beigua Jeoparkı ziyaret edilmiş, 24 Eylül–05 Ekim 2007 tarihleri arasında ise
Yunanistan, Sigri Taşlaşmış Orman Doğa Tarihi Müzesi’nin organize ettiği
uluslar arası Jeoturizm ve Jeopark Yönetimi sempozyumuna/çalıştayına 10 davetli
olarak katılınmıştır.
1. 7. 3. Verilerin Çözümlenmesi
Uzaktan algılama analizleri (Remote Sensing) 01 Haziran – 30 Temmuz 2007
tarihleri arasında Anadolu Üniversitesi Uydu ve Uzay Bilimleri Araştırma
Enstitüsünde Prof. Dr. Can Ayday önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Landsat
Thematic Mapper 5; 30 metre spatial (uzaysal) çözünürlüğe sahip 8 bit 6 banttan
oluşan görüntü Erdas Imagine ile Principal Component ve Decorelation Strech
analizlerine tabi tutularak fosil barındırması muhtemel sahalar tespit edilmeye
çalışılmıştır. Daha sonra bilgisayar analizlerinin doğruluğunu sınamak amacıyla
15. 09. 2007 tarihinde Jeolog, Prof. Dr. Can Ayday ve Araş. Gör. Elif
Gümüşlüoğlu ile tez sahasında arazi çalışması yapılmıştır. Sahayla ilgili tematik
haritalar yine Anadolu Üniversitesi Uydu ve Uzay Bilimleri Araştırma
Enstitüsünde Yrd. Doç. Dr. Semra Günay Ergun önderliğinde hazırlanmıştır.
8
İngilizce “Spatial resolution” uydu fotoğrafında her bir pikselin yeryüzünde temsil ettiği alandır.
İngilizce “Spectral resolution” elektromanyetik spektrumun ayırt edilebilen bant aralığıdır.
10
Geoaprk Management and Geotourism Intensive Course – Geomorphosites, Geoparks and
Geotourism Workshop
9
13
Öncelikle tez sahasını içeren 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2 paftası, 1/100.000
ölçekli topografya ve 1/100.000 ölçekli jeoloji haritaları temin edilmiştir. Tematik
haritalar oluşturmak üzere Arc Info E00 Import formatındaki Bolu H28-b2
haritası Mapinfo programı Universal Translater aracı kullanılarak UTM 11 WGS
84 projeksiyonunda TAB formatına dönüştürülerek üzerinde çalışılabilir hale
getirilmiştir. Dönüştürülen bu ham haritalardan vejetasyon, yerleşme ve DEM 12
ve üç boyutlu haritalar oluşturulmuştur. Arazi çalışmasında elde edilen GPS
koordinatları ve fotoğraflar Mapinfo programıyla bu haritalara işlenmiştir. UTM
ED50 formatındaki 1/100.000 ölçekli jeoloji haritası rektifiye edilerek UTM
WGS84 projeksiyonuna dönüştürülmüştür. Rektifiye edilen jeoloji haritası
Mapinfo Thematic Mapper ara yüzü yardımıyla sayısallaştırılmıştır.
Araştırmanın Çamlıdere evleri ile ilgili olan kısmı Karadeniz Teknik Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi, Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şengül Öymen
Gür önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında Çamlıdere İlçe
merkezindeki tüm tarihi evlerin yerleri tespit edilmiş, bir evin de detaylı iç planı
çıkartılmıştır.
Devlet İstatistik Enstitüsü yıllıklarından ve Çamlıdere İlçe Tarım Müdürlüğünden
elde edilen veriler ışığında Çamlıdere’nin ve Pelitçik Köyünün sosyo-ekonomik
durumu analiz edilmeye çalışılmıştır. Tüm bu veriler ışığında Çamlıdere Fosil
Ormanı ve ona ek değer katabilecek diğer jeolojik-jeomorfolojik-kültürel öğeler
tespit edilip değerlendirilmiştir.
11
12
Universal Transverse Mercator projeksiyon sistemi, silindirik bir projeksiyondur.
Digital Elevation Model - Sayısal Yükselti Modeli
14
BÖLÜM II: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2. 1. Yer Mirası ve Jeoparklar
Pek çoğumuz artık doğanının korunmasının gerekli olduğunu biliyoruz.
Antropojenik faaliyetlere bağlı olarak ortaya çıkan küresel ısınma, türlerin yok
oluşu, yağmur ormanlarının kaybedilmesi gibi küresel felaket emarelerinden sonra
insanoğlunun doğa farkındalığı artmıştır. Yakın bir geçmişe kadar doğa koruma
ile sadece canlı varlıklar akla gelirken, artık fiziki çevrenin de (topografya, peyzaj,
jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlar vs.) korunması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bunda başlıca iki faktör etkilidir. Birincisi, yeryüzünün muazzam büyüklüğüne
rağmen bitmez diye düşünülen kaynakların sınırlı olduğu anlaşılmıştır. Gelişen
teknolojik imkânlar ve artan talep neticesinde yeryüzünde önceleri ulaşılması güç
yerler dahi kullanıma açılmış ve buna bağlı tehditlerle yüz yüze gelmiştir.
Madencilik, yerleşme ve tarım faaliyetleri sonucunda yeryüzü hızla geri
dönüşümsüz bir değişime uğramakta ve bozulmaktadır (Bkz. Foto 1).
Foto 1: İnsanoğlunun topoğrafyayı değiştirebilme gücü: Çamlıdere / Pelitçik
Köyü yakınında bir taş ocağı işletmesi
15
Buna rağmen yakın geçmişe dek, bölgesel veya küresel ölçekteki yeryüzü miras
alanlarını
korumaya
yönelik
uluslar
arası
kabul
görmüş
bir
anlaşma
bulunmamaktaydı.
Bir diğer neden ise jeolojik ve jeomorfolojik oluşumların, ham madde
değerlerinin
ötesinde
sahip
oldukları
bilimsel
ve
estetik
değerlerinin
kavranmasıdır. Denizli’de yer alan Pamukkale travertenlerinin ortasından
geçirilen otoyolun kapatılması gecikmiş de olsa böyle bir bilinçlenmeye örnektir.
Jeoparklar, yeryuvarının oluşumunu, evrimini, geçmişte ve günümüzde etkili
şekillendirici süreçleri (volkanizma, depremler, çölleşme vs) anlayabilmemiz için
doğal bir laboratuar ve kütüphane vazifesi gören, jeolojik ve jeomorfolojik
oluşumlar, yer mirası parçalarıdır.
2. 1. 1. Jeoparkların Kısa Hikâyesi
Doğal mirasın korunmasına yönelik ilk ulusal park uygulaması 1864 ‘de
ABD’deki Yosemite vadisinin (Yellowstone Ulusal Parkı) Başkan Lincoln
tarafından sonsuza kadar başkasına devredilemez kamu parkı uygulamasıyla
başlamıştır (Yılmaz 1996: 69–72). Bunu 1903 yılında Avrupa’da ilk Jeopark
olarak Almanya’daki Lüneburger Heide (Lüneburg Fundalıkları) izlemiştir.
Türkiye'de milli park uygulaması 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 25.
Maddesiyle yürürlüğe girmiş, bu yasa ile ilk olarak 1958 yılında Yozgat Çamlığı
Milli Parkı ilan edilmiştir.
1972 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür ve Doğa Mirası”nı tespit etmek
ve korumak üzere “Dünya Mirası Komitesi 13” kurulmuştur (Zouros 2003). Bu
komite yeryüzünde öne çıkan üstün evrensel kıymete sahip alanların özelliklerini
tespit etmekte ve hangilerinin Dünya Mirası Listesine alınacağına karar
13
UNESCO World Heritage Commision
16
vermektedir. Yer mirası listesi seçim ölçütleri öylesine sıkıdır ki günümüzde 138’i
doğal, 23’ü karışık ve 529’u kültürel olmak üzere toplamda ancak 690 alan yer
mirasına dâhil edilmiştir. Bu alanların sadece 20’si öncelikli jeolojik öneminden
ötürü listeye kabul edilmiştir (Büyük Kanyon, Havai Volkanları, Büyük Mercan
Resifleri...). Nihai olarak 1500 ile sınırlandırılan bu listede yeni miras
alanlarından sadece 100 tanesi jeolojik veya jeomorfolojik öneminden ötürü
listeye dâhil edilecektir. Bu dünya ölçeği için aşırı derecede az bir miktardır.
Bunun neticesinde sadece yerel veya ulusal ölçekte önem arz edip UNESCO
ölçütlerini karşılamayan sayısız alanın korunması ve tanınması için bir arayış
ortaya çıkmıştır .
1991 yılında Jeolojik Mirasın korunmasına yönelik ilk uluslar arası sempozyum
düzenlenmiş ve Digne Bildirgesi yayınlanmıştır (Ek 1: Digne Bildirgesi).
Bildirgeye göre insan yaşamının bir kez yaşandığı ve yerkürenin yaşamında tek
olduğunun kabul edilmesi zamanı gelmiştir. Yerküre ana bizi beslemekte, idame
ettirmektedir. Her birimiz ve hepimiz ona bağlıyız.
1992 yılında Rio de Jeneiro’da düzenlenen “Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Konferansı”nda (21.yy da Çevre ve Kalkınma için Bilim Ajandası)
Ajanda 21 kabul edilmiş; çevre koruması, yöntemi ve tanıtımı öncelikli hedef
olarak seçilmiştir (Frey 2001: 4–6).
2. 1. 2. UNESCO Global Jeoparkları
Son yıllarda UNESCO’ya jeoloji enstitülerinden, yerbilimcilerden, sivil toplum
örgütlerinden yerel ölçekte öneme sahip jeolojik mirasın tanınıp korunması için
tüm dünyadan çok yoğun talep gelmiştir. Başlangıç sürecinde UNESCO
Yerbilimleri Bölümü 14 bir UNESCO Jeoparkı oluşturmak için çok çaba sarf
14
UNESCO, The Division of Earth Sciences
17
etmiştir. 1997 yılında UNESCO Jeopark Programı adında bir teşebbüs olmuşsa da
UNESCO Genel Kurulunun politik ve ekonomik desteğini alamadığı için program
iptal edilmiştir (UNESCO 2006).
Bir hazırlık sürecinden sonra 2004 yılında Bejing’de (Çin) düzenlenen ilk Uluslar
Arası Jeopark Konferansında UNESCO tarafından Küresel Ulusal Jeoparklar
Ağı 15 oluşturulmuştur. 2005 yılında Madonie bildirgesi ile Avrupa Jeoparklar
Ağı, Avrupa’daki Küresel Ulusal Jeoparklar Ağı üyelerinin bütünleşme
organizatörü olarak kabul edilmiştir (Ek 2: Madonie Bildirgesi). 2006 yılında
Belfast’da 6 kıta, 40 ülkenden gelen 320 katılımcıyla II. Küresel Jeopark
Konferansı (Belfast Konferansı) düzenlenmiş ve Belfast Konferansı Bildirisi
yayınlanmıştır (Ek 3: Belfast Konferansı Bildirgesi) (Zouros 2005:11).
2004 yılında UNESCO Küresel Ulusal Jeoparklar Ağının kuruluşunu takiben
2007 yılı itibariyle küresel ölçekte 17 ülkeden 53 Jeopark bulunmaktadır.
Bunlardan Avrupa Birliği ülkeleri dışında olanlar sadece UNESCO Global
Jeoparklar Ağına üyeyken Avrupa Birliği sınırları içerisinde yer alanlar hem
Avrupa Jeoparklar Ağına hem de UNESCO Global Jeoparklar Ağına üyedir
(Bkz. Tablo 1).
Tablo 1: 2007 Aralık ayı itibariyle UNESCO Global Jeoparklar Ağı Üyeleri
ÜLKE
JEOPARK ADI VE KATILIM TARİHİ
UNESCO KÜRESEL JEOAPRKLAR AĞINA ÜYE JEOAPRKLAR
MALEZYA
15
Langkawi Geopark, 2007
Global Network for National Geoparks
18
HIRVATİSTAN
Papuk Geopark, 2007
İRAN
Qeshm Island, 2006
BREZİLYA
Araripe, 2006
Taishan, 2006
Danxiashan, 2004
Lushan, 2004
Huangshan, 2004
Shilin, 2004
Songshan, 2004
Wudalianchi, 2004
Yuntaishan, 2004
Zhangjiajie, 2004
Hexingten, 2005
Taining, 2005
Xingwen, 2005
Yandangshan, 2005
Fangshan, 2006
Jingpohu, 2006
Funiushan, 2006
Leiqiong, 2006
ÇİN
Wangwushan, 2006
2. 1. 3. Avrupa Jeoparklar Ağı
Jeoparkları bir ağ oluşturmak üzere bir araya getirme fikri iki bilim adamı; Guy
Martini (Fransa) ve Nickolas Zouros (Yunanistan) tarafından 1997 yılında Çin’in
Bejing şehrinde düzenlenen Uluslararası Jeoloji Kongresinde ortaya atılmıştır
(Frey 2001: 4–6). Araştırmacılar geri döndüklerinde hemen işe koyularak jeolojik
mirası koruma, halkın bilincini artırma ve sürdürülebilir bir yerel ekonomik
kalkınma hedeflerini paylaşan başka yol arkadaşları aramaya başlamışlardır. Bu
bağlamda Reserve Geologique de Haute (Fransa) 1984 yılından beri oldukça yol
kat etmişti. Nihayet 2000 yılında Avrupa Jeoparklar Ağı dört Avrupa Jeoparkının
(Reserve
Géologique
de
Haute
Provence/Fransa,
Petrified
Forest
of
Lesvos/Yunanistan, Vulkaneifel European Geopark/Almanya ve Maestrazgo
Cultural Park/İspanya)
önderliğinde kurulmuştur. 2001 yılında UNESCO
Yerbilimleri Bölümü ile Avrupa Jeoparklar Ağı arasında işbirliği anlaşması
imzalanmıştır. 2007 yılı itibariyle 12 Avrupa ülkesinden 31 Jeopark Avrupa
Jeoparklar Ağı armasını taşımaktadır ve bu sayı her geçen gün artmaktadır (Bkz.
Şekil 1) (Zouros, Ramsey 2007).
19
1. Reserve Geologique de HauteProvence
2. Vulkaneifel European Geopark
Fransa
17. Geopark Swabian Albs
Almanya
Almanya
Almanya
3. Petrified Fores of Levos
4. Maestrazgo Cultural Park
Yunanistan
İspanya
5. Psiloritis Natural Park
6. Terra Vita Naturpark
7. Copper Coast Park
Yunanistan
Almanya
İrlanda
8. MArble Arch Caves&Cuilcagh
Mauntain Park
9. Madonie Geopark
10. Kulturpark Kamptal
Kuzey
İrlanda
İtalya
Avusturya
11. Naturpark Steirische Eisenwürzen
12. Naturpark Bergstrasse Odenwald
13. North Pennines AONB
Avusturya
Almanya
İngiltere
14. Abberlay and Malvern Hills
Geopark
15. Park NAturel Regional du Luberon
16. North West Highlands
İngiltere
18. Geopark Jarz
Braunschweiger Ostfalen
19. Mecklenburg Ice Age Park
20. Hateg Country Dinosaurs
Geopark
21. Beigua Geopark
22. Parc Daearegol Forest Fawr
23. Bohemian Paradise
Geopark
24. Cabo de Gata-Nijar Natural
Park
25. Naturtejo Geopark
26. Sierras Subbeticas Natural
Park
27. Sobrarbe Geopark
28. Gea Norvegica
29. Sardenia Geominerario
Park
30. Papuk Geopark
Almanya
Romanya
İtalya
İngiltere
Çek Cum.
İspanya
Portekiz
İspanya
İspanya
Norveç
İtalya
Hırvatistan
Fransa
İskoçya
Şekil 1: 2007 yılı itibariyle tasdik edilmiş Avrupa Jeoparklar Ağı (EGN) üyeleri
(Zouros 2007: 31’den değiştirilerek)
20
Avrupa Jeoparklar Ağı European LEADER IIC 16 kapsamında kurulmuştur.
2000 yılında bir araya gelen Avrupa Jeoparklar Ağının dört kurucu üyesi kendi
alanlarındaki temel sorunun sosyo-ekonomik problemlerden (işsizlik, yavaş
kalkınma ve aşırı göç) ileri gelmekte oluğunu fark etmişlerdir. Bu sorunlar
ışığında EGN’nin kuruluş amacı jeoparkların bulunduğu sahalarda jeolojik
mirasın korunması ve sürdürülebilir yerel kalkınmanın teşvik edilmesi için bilgi
ve tecrübe alışverişini sağlama ve ortak hedefler doğrultusunda işbirliği
yapmaktır. Ayrıca yer bilimlerinin çeşitli alanlarında bilimsel araştırma, eğitim ve
gelişmelerin desteklenmesi de ağın temel hedefleri arasındadır. Avrupa Jeoparklar
Ağı üyeleri ağla ilgili aşağıda anılan temel kuralları kabul etmiş sayılırlar ve bu
kuralları uygulamakla yükümlüdürler (Zouros 2005: 35).
1. Bir Avrupa Jeoparkı belirli bir jeolojik değeri ve sürdürülebilir bir yerel
stratejisi olan ve gelişimi Avrupa programları tarafından desteklenen alanı
ifade eder (Zouros 2005:35). Bu saha kesin bir biçimde belirlenmiş
sınırlara ve gerçekçi yerel kalkınma için yeterli büyüklükte alana sahip
olmalıdır. Bilimsel, eğitsel, estetik çekicilik, enderlik veya bilimsel
nitelikte belirli sayıda jeolojik alanı içermelidir. Bir Avrupa jeoparkında
temsil edilen sitler jeolojik veya jeomorfolojik mirasın parçası olmalıdır;
ancak bunların görünüşleri arkeolojik, ekolojik, tarihi veya kültürel
olabilir.
2. Avrupa Jeoparklar Ağı üyeleri ağın yönetim ve koruma imkânlarından
faydalanmak zorundadırlar. Bir jeoparkta jeolojik unsurların bozulması
veya satışı katiyen hoş görülmez. Bir Avrupa Jeoparkı, saha içerisinde
sürdürülebilir kalkınma, koruma ve geliştirme uygulamalarının işlerliğini
garanti edecek şeffaf bir yönetim yapısına sahip olmalıdır.
3. Bir Avrupa Jeoparkı sahip olduğu jeolojik miras ve jeoturizmi geliştirmek
suretiyle yörenin ekonomik kalkınmasında etkin bir rol üstlenir. Bir
Avrupa Jeoparkı, sakinlerinin hayat şartlarına ve çevreye tesir etmek
suretiyle sahada doğrudan bir etkiye sahiptir. Hedef bir bütün olarak
16
Dört Avrupa Jeoparkı tarafından ortaklaşa çalışmaları desteklemek adına oluşturulmuştur.
21
sakinlerin sahanın değerlerini tahsis etmek için sahanın yeniden
canlandırılma sürecine aktif olarak katılımlarını sağlamaktır.
4. Bir Avrupa Jeoparkı jeolojik mirasın korunması adına yeni yöntemler
oluşturur ve geliştirir.
5. Bir Avrupa Jeoparkı doğal çevrenin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir
kalkınma politikaları için Yer Bilimlerinin çeşitli dallarında araştırmaları
ve doğa eğitimlerini teşvik eder.
6. Bir Avrupa Jeoparkı ağın yapısını ve bütünleşmeyi pekiştirmek adına
Avrupa Jeoparklar Ağı ile beraber çalışmak zorundadır. Diğer ağ üyeleri
ile tümleşik biçimde, jeolojik miras ile bağlantılı yan ürünlerin üretimini
teşvik etmek için yerel girişimcilerle beraber çalışmalıdır.
7. Avrupa Jeoparklar armasını elde etmek için başvurular park yönetim örgütü
tarafından örnek forma uygun bir biçimde dosyalanıp doğrudan
koordinasyon merkezine gönderilmelidir.
8. Avrupa Jeoparklar Ağı Koordinasyon Birimi jeolojik mirasın geliştirilmesi
ve sürdürülebilir kalkınma hususunda uzmanlardan oluşan bir Uzman
Komitesi oluşturmuştur. Bu komite ağ içerisinde her türlü konuda
üyelerine önerilerde bulunur (tavsiyeler bağlayıcıdır).
Avrupa Jeoparklar Ağına dâhil olan her üye ağın kurumsal olanaklarından
faydalanabilir. Öncelikle Avrupa Jeoparklar Ağını temsil eden markayı
kullanmaya hak kazanır. Bu markayı yayınlarda ve sürdürülebilir yerel kalkınma
doğrultusunda üretilen yerel ürünlerde kullanabilir. Ağ üyeleri kendilerini
tanıtabilecekleri, geliştirdikleri ürün ve ortak çalışmaları sergileyebilecekleri bir
internet adresine erişim hakkı kazanırlar. Her yıl başka bir üyenin üstlendiği
olağan toplantılar düzenlenir. Böylece farklı Jeoparklar, ağın tamamı ile
kendilerini eşleştirebilme ve geleceğe yönelik daha sağlıklı stratejiler oluşturma
şansına sahip olurlar.
22
Avrupa Jeoparklar Ağının genel merkezi Reserve Geologique de Haute-Provence,
Fransa’da yer alır. Ağın yönetiminde bir koordinatör, bir koordinatör yardımcısı
ve bir de Tavsiye Komisyonu yer alır. Bu yönetici gurubu yılda iki kereden az
olmamak kaydıyla düzenli olarak bir araya gelir. Tavsiye Komisyonu Jeolojik
mirasın korunması ve sürdürülebilir kalkınma hususlarındaki uzmanlardan oluşur.
Tavsiye komisyonu üyeleri hali hazırda bir Jeoparkın yöneticisi de olabilecekleri
gibi jeolojik mirasın geliştirilmesi alanında çalışmalar yapan uluslarası
kuruluşların (UNESCO, IUGS 17, IUCN 18) bünyelerinden de seçilebilirler. Tavsiye
komisyonu ağa yeni üyelerin katılımı ve mevcut üyeliklerin devamı ile ilgili her
hususta tavsiyede bulunma yetkisine sahiptirler.
2. 1. 4. Jeoparklar Açısından Türkiye
Çeşitli jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlarla Türkiye bir Jeopark gibidir.
Yerbilimciler tarafından şu ana dek 500 den fazla Jeosit önerisi yapılmıştır. Peki,
bu zenginliği neye borçluyuz? (Yılmaz 2002).
1. Jeolojik bakımdan genç bir ülke olan Türkiye’de jeolojik-jeomorfolojik
süreçlere bağlı oluşumlar çok geniş yüzeye (778000 km2) yayılmıştır.
2. Türkiye, Avrasya, Afrika ve Arap plakalarının çarpışma sahasında karmaşık
bir jeolojik yapıya sahiptir.
3. Prekambriyen’den Kuvaterner’e, kristalin metafmorfik masiflerden evaporit
depolarına (Tuz Gölü) çok farklı stratigrafik izler taşır.
4. Neojen-Kuvaterner (Neotektonik) yaşlı karasal volkanizma (Erciyes,
Hasandağı, Nemrut dağı, Ağrı dağı vs) topografyasına ait pek çok oluşum
(volkan konileri, maarlar, kalderalar vs) yer alır.
5. Topografya arızalı olduğundan jeolojik yapılar pek çok yerde çok iyi yüzlek
verirler.
17
18
International Union of Geological Sciences - Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliği
International Union for Conservation of Nature – Uluslar arası Doğa Koruma Birliği
23
6. Alp-Himalaya orojenik kuşağı’nın önemli bir kesimini oluşturan Toros
silsilesi boyunca pek çok tipik tektonik yapı (antiklinal, senklinal, kıvrımlı
yapılar vs) gözlenebilir. Bir kısmı prehistorik çağlarda kullanılmış olan
binden fazla mağara keşfedilmiştir. Bunlardan 300 tanesinin uzunluğu
1km’den fazladır.
7. Anadolu stratigrafisinin önemli bir kısmını evaporit-karbonat kayaçlar
oluşturduğu için karstik şekiller yaygındır. Genişliği 200, uzunluğu 1000
kilometreyi aşan Toros’larda karstik şekillerin tümüne rastlanabilir (Sür
1994: 1–25).
8. Günümüzde Türkiye Tektonik bakımdan çok aktiftir. Sıkışma-gerilme
tektonizması ve faylara ilişkin pek çok örnek yer alır. Dünyanın en uzun
ikici ve üçüncü fayları (KAF ve DAF) ülkemizde yer alır.
9. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ortalama yükseltisi 2500 metrenin
üzerindedir. Burada yer alan binden fazla kanyonun sadece 50 tanesi
incelenebilmiştir.
10. Neojendeki büyük iklim değişiklikleri ve günümüz Türkiye’sinde görülen
iki ana iklim tipi (Ilıman Kuşak ve Subtropikal Kış Yağmurları Kuşağı
iklimleri) ve on bir alt iklim tipine bağlı olarak farklı morfoklimatik
şekiller oluşmuştur (Nişancı 2002: 1–8).
Türkiye’de henüz resmi olarak tanımlanmış bir Jeopark yoktur. Jeopark ölçütlerini
karşılayan sahaların bir kısmı hiçbir koruma ölçütüne tabi değildir. Pamukkale ve
Kapadokya gibi manzara üstünlüğü ve kültürel değere sahip olanlar UNESCO
Dünya Miras Listesi’ne dâhildir. Öte yandan Jeopark kriterlerini karşılayan birçok
saha
ise
Milli
park
statüsündedir
ancak
yeterince
korunup
değerlendirilememektedir. Elif Yılmaz’ın da belirttiği gibi (1996: 69–72), Milli
Parklar sadece açık hava rekreasyon alanları olarak görülmekte ve buralardan
yeterince faydalanılamamaktadır. 1996 yılı itibariyle Türkiye Milli parklar
listesine bakacak olursak 31 Milli Parkın 13 tanesi öncelikli olarak jeolojik ve
jeomorfolojik değerleriyle bu listeye girmiştir. Yalnız şuna dikkat edilmelidir ki
bu 13 alan esas olarak jeolojik ve jeomorfolojik öneminden ziyade, jeolojik ve
24
jeomorfolojik yapılarından ileri gelen manzara ve peyzaj üstünlükleri (Göreme,
Kaçkar Dağları vs) ile ön plana çıkmaktadır. Neticede jeolojik süreçlerin iyi
temsilcileri olmalarına karşın görsel değerleri düşük olan fosil yatakları, fay
sahaları gibi oluşumlar bu kapsamın dışında kalmışlardır.
Türkiye’de Jeoparklar açısından iki önemli eksiklik vardır. Bunlardan birincisi
Jeopark çalışmalarında kullanılacak 1/25000 ölçekli jeoloji haritalarının henüz
tüm ülkeyi kapsamıyor olması ve jeositlerin çok geniş bir alana yayılmış
olmasıdır (Kazancı N, Şaroğlu F 2003). Diğer eksiklik hâlihazırda jeolojik ve
jeomorfolojik
önemi
kabul
görmüş
alanların
amacına
uygun
korunup
kullanılmamasıdır. Manisa’da Kula ilçesi Demir Köprü Baraj Gölü kıyısında yer
alan 10–12 bin yıl öncesine ait ayak izlerinden 1969 yılında 200 kadar varken
günümüzde sadece 10 tane kalmıştır (Yeşil Atlas, Taşın Dili Olsa). Benzer
biçimde 1500 km2 yüz ölçümü ile Avrupa’nın en büyük tuz gölü olan Tuz Gölü,
Konya ve civarının atık sularıyla yavaş yavaş niteliğini kaybetmektedir (Yılmaz
2002b: 64–67).
Türkiye’de Jeopark’larla ilgili kurumsal boyutta faaliyet gösteren tek örgüt
Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bünyesinde yer alan JEMİRKO 19’dur.
2000 yılında kurulan JEMİRKO’nun temel hedefi Türkiye’nin Ulusal Jeosit ve
Jeomiras Envanteri’nin çıkartılmasıdır. Ayrıca bağımsız araştırmacılar tarafından
Kula’da, Manisa’da, Jeopark fizibilite çalışmaları yürütülmektedir. Yayın
organlarından Atlas Dergisi, Yeşil Atlas ve TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi
ülkemizin yabancı olduğu Jeopark kavramını kamuoyuna tanıtmak için çaba sarf
etmektedir (Bkz. Şekil 2).
19
Jeolojik Mirası Koruma Derneği
25
Şekil 2: Yeşil Atlas Dergisinin yayınladığı Türkiye’nin Jeolojik Miras alanları
haritası (Güngör 2003: 47)
JEMİRKO’nun çabalarıyla Türkiye’nin önemli Jeosit alanları Avrupa’da jeolojik
mirasın korunmasına yönelik etkinlikler düzenleyen ProGEO 20’nun 2003 yılında
Dublin’de düzenlediği Jeolojik Miras konferansındaki listede yer almıştır (Bkz.
Şekil 3). Yeşil Atlas dergisinde yayınlananın aksine bu haritadaki sitler ProGEO
tarafından standartlaştırılan 12 temel başlık altında verilmiştir.
20
The European Associaton for the Conservation of the Geological Heritage - Avrupa Jeolojik
Mirası Koruma Derneği
26
Şekil 3: JEMİRKO’nun tespit ettiği Jeoparkların türü ve dağılışı (Kazancı,
Şaroğlu 2003: 16)
ProGEO konferansında oluşturulan liste UNESCO’nun Dünya Jeolojik Miras
Listesi’ne temel oluşturacaktır. JEMİRKO Jeoenvanter sürecini hızlandırmak
adına yerbilimcilerin bulundukları yerdeki jeositleri önerebilmeleri için bir öneri
formu hazırlamıştır. Bu formlar vasıtasıyla beş yüzden fazla Jeosit önerisi
yapılmıştır. JEMİRKO bilimsel kurulunun yaptığı elemeler sonunda Jeolojik
Miras açısından öncelikli yedi saha tespit edilmiştir. Bunlar: Karapınar Kompozit
Jeoparkı, Mut Kompozit Jeoparkı, Kula Volkanik Jeoparkı, Kapadokya Jeoparkı,
Denizli Traverten Jeoparkı, Nemrut Volkanı ve Van Gölü Jeoparkıdır.
2. 2. Jeoturizm
Jeoparkların temel hedeflerinden olan sürdürülebilir yerel kalkınma doğrudan
jeoturizme bağlıdır. Jeoparkların doğa korumaya getirdiği yenilikler gibi
jeoturizm de turistik faaliyetlere yeni bir açılım sağlamıştır. Her iki kavramın
geçmişine baktığımızda bazen çelişmekle birlikte gelişimlerinin paralel olduğunu,
27
birbirlerini desteklediklerini söyleyebiliriz. Turizm ve doğa koruma insanın bilgi,
kavrayış ve maddi birikimlerinin artmasına bağlı olarak sürekli bir değişime
uğramakta ve yenilenmektedir. Bu bakımdan tanımların ve kavramların güncel
anlamlarının ortaya konulması yararlı olacaktır.
Turizm en basit anlamıyla dinlenmek ve tatil yapmak amacıyla seyahate çıkmaktır
(Özgüç 2003). Neyin turistik faaliyet olacağı hususunda WTO 21, UN 22, NGO 23 ve
bireysel araştırıcıların farklı ölçütleri vardır. Bu çalışma açısından seyahatin
turizm olabilmesi için seyahatin devamlı oturulan yerin dışına yapılması, seyahat
esnasında turistik mal ve hizmetlerin kullanılması, seyahatin para kazanma amacı
gütmemesi ve gidilen yerde en az bir gün kalınması gerekmektedir.
Turizmin başlangıcı kimi araştırıcılar tarafından tekerleğin bulunuşuna (MÖ
4000) veya Mısır Piramitlerinin ziyaretine (MÖ 3000–2000) dayandırılsa da
sanayi inkılâbına kadar sadece çok zengin elit bir kesime yönelik bir faaliyet
olmuştur. Sanayi inkılâbı neticesinde bir yandan makineleşmeye bağlı olarak boş
zaman kavramı doğarken diğer yandan insanların seyahatini kolaylaştıracak
imkânlar çoğalmıştır. Walter Christaller bu devreyi buharlı gemi ve trenlerin
işlemesi, han ve misafirhanelerin ortaya çıkışı nedeniyle turizmin gelişmesinde
Brinci Devre (1789–1840) olarak ele almıştır (Özgüç 2003: 206-224). Doğa
korumanın temeli sayılabilecek ilk ulusal park uygulaması da 1864 ‘de Yosemite
vadisinin (Yellowstone Ulusal Parkı) Başkan Abraham Lincoln tarafından
sonsuza kadar başkasına devredilemez kamu parkı uygulamasıyla aşağı yukarı bu
tarihlerde başlamıştır. Türkiye'de milli park olgusu 1956 yılında 6831 sayılı
Orman Kanunu'nun 25. Maddesiyle yürürlüğe girmiş, bu yasa ile ilk olarak 1958
yılında Yozgat Çamlığı Milli Parkı kurulmuştur. Bu dönem Christaller’in beşinci
dönem (1950 sonrası) olarak bahsettiği çağdaş turizmin dönüm noktasına denk
gelir. Örneğin 1950’lerde Londra Hayvanat Bahçesine (London Zoo) 3 milyon
ziyaretçi gelirken halkın doğa bilincinin artmasıyla hayvanları kafeslerde görmek
21
World Trade Organisation – Dünya Ticaret Örgütü
United Nations – Birleşmiş Milletler
23
National Geographic Organization – Ulusal Coğrafya Örgütü
22
28
artık cazip gelmemeye başlamıştır. Böylece 1966 yılında ilk safari park (Longleat)
açılmış ancak ilgi yine fazla sürmemiş ve insanlar bu hayvanları yerinde görmek
için uzak köşelere gitmeye başlamışlardır. 1972 yılına gelindiğinde UNESCO
tarafından dünyanın en dikkat çeken doğal ve kültürel varlıklarını korumak üzere
World Heritage Convention oluşturmuştur. Günümüzde birçok turist üstün
evrensel değerleri nedeniyle Dünya Miras Listesi’ndeki alanları ziyaret etmektedir
(Asatekin 2004: 60).
Son yüzyılda boş zaman seyahatleri (leisure) zenginlere mahsus olmaktan çıkıp
her insanın temel haklarından biri haline gelmiştir. Turizm yaratıcı ve çoğaltıcı
etkisiyle petrolden daha büyük bir ekonomik faaliyettir. Turizm, dünyanın en
gelişmiş ekonomisi olan ABD’nin bile 1991’den beri en önemli dış satım faaliyeti
haline gelmiştir. Sanılanın aksine Birleşik Arap Emirliklerinin bir eyaleti olan
Dubai’nin 46 milyar dolarlık gelirinin yalnız %6’sı petrolden geri kalanı başlıca
turizm olmak üzere finans ve emlak sektörlerinden gelmektedir (Akyol 2007).
Türkiye’ye 1950’de 29 bin, 1965’de yarım milyon, 1973’de bir milyon, 1995’de
10 milyon turist gelmiştir. 2001 yılında 11 milyon turistten 8 milyar dolar gelir
elde edilmiştir. Bu bilgiler ışığında turizmin yıllık ortalama %10’luk büyüme ile
en önemli sektörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Turizm olanakları arttıkça turist profilleri de şekillenmeye başlamıştır. Böylece
farklı beklentilerde turistlere yönelik turizm tipleri doğmuştur. Bunlardan yeşil
turizm, çevre dostu turizm, ekoturizm, yumuşak turizm, sorumlu turizm kavram
olarak jeoturizmin atası sayılabilirler. Hepsinin ortak noktası doğaya karşı
sorumluluk bilinci ve sürdürülebilirlik ilkesinin ön planda olmasıdır. Kavram
olarak benzese de jeoturizm kapsam olarak diğerlerinden ayrılır. Sürdürülebilirlik
turizm ve seyahat endüstrisi için yeni bir kavram değildir. Geçmişte sürdürülebilir
turizmin temel hedefi doğal çevreyi kitlesel turizmin bozucu etkisinden koruyarak
etkileşimi sürdürülebilir bir dengeye oturtmaktı. Jeoturizm ise bir yerin doğal
yapısını korumanın ötesinde belirli bir alanı benzerlerinden ayıran doğal, peyzaj,
29
beşeri değerlerin tümünün korunmasını hedefler. Jeoturizm kültürel ve doğal
çevreyi bir bütün olarak görerek turizmin yerel halkın yaşam düzeyine olan
etkilerini önemser.
Bu yeni gezi anlayışlarında iklim değişimleri, Dünya'nın yüz yüze olduğu küresel
sorunlar, doğal miras, doğal kaynakların ve güzelliklerin korunması gibi yeni
eğilimler etkili olmaktadır (Ersoy 2004). Son yıllarda turizm açısından yaşanan en
önemli değişim tüketici (turist) bilincinin giderek artması ve destinasyonların
özniteliklerini kaybederek birbirine benzemesidir. Bu ölümüne sevgide 24 turizm
endüstrisi, müşterilerini evde gibi hissettirebilmek uğruna sahanın asıl turistik
değerlerini feda etmiştir. Neticede destinasyonların öznitelikleri kaybolmuş, yerel
kültür (mimari, yemek, davranış) değişime uğramıştır. Oysa asıl turistik
çekicilikler ve zenginlik bunlardır. Bu bağlamda jeoturizm yüksek kalitede
(memnuniyet) ziyaret deneyimi sağlamasının yanı sıra sahanın doğal ve kültürel
farklılığını (özgünlüğünü) iyileştirmek suretiyle restoratif ve rekonstrüktif bir
turizm tarzı sunmaktadır (Cook 2002: 1).
Jeoturizm potansiyeli ve turist profili üzerine TIA 25 tarafından 154 milyon
Amerikalı turisti temsilen 4300 kişi üzerinde yapılan ankette katılımcıların %71’i
turistik seyahatlerinin gittikleri yerin doğal yapısına zarar vermemesini
önemsemekte, %61’ ziyaretlerinin yerel kültür ve doğaya zarar vermediğinde
daha mutluluk verici olduğunu belirtmiş, %58’i milli parklara ve doğal alanların
korunması amacıyla ziyaretçi girişinin kısıtlanması gerektiğini düşünmekte ve
katılımcıların %53’ü iyi bir turistik gezinin gidilen yerin yerel kültür ve
coğrafyası hususunda mümkün olduğu kadar çok şey öğrenilmesiyle mümkün
olacağını söylemektedir. Turistik alanların doğal ve kültürel yapısının korunması
adına ziyaretçilerin aleyhine kısıtlama taleplerinin yine ziyaretçilerden gelmiş
olması jeopark ziyaretçilerinin koruma hassasiyetlerinin önemli bir göstergesidir.
Öte yandan koruma bilincinin herkes tarafından tam olarak algılanıp kabul
gördüğünü söyleyemeyiz.
24
25
Loving places to death (Cook 2002: 1)
Travel Industry Association of America – Amerika Seyahat Endüstrisi Birliği
30
Andrea Cook’un (2002) yapmış olduğu anket üç gurupta sekiz farklı turist profili
ortaya koymuştur.
1. Birinci guruptakiler en yüksek gelire sahiptirler (ortalama 71000$/yıl).
Diğer guruplara kıyasla turistik jeoturizm seyahat eğilimleri çok yüksektir.
Buna rağmen her biri kendine has bir jeoturizm profili arz eder. Bu gurup
yetişkin Amerikan turistlerin üçte birinden fazlasını oluşturur (55,1
milyon). Yerbilimciler (Geo Savvys), Şehir Aristokratları (Urban
Sophisticates), Vatanseverler (Good Citizens).
2. İkinci gurup gelir düzeyleri ve seyahat tutumları açısından birlik gösterirler
ve kendi içinde yaş ve yaşam tarzı bakımından farklılıklar gösterirler.
Gelenekçiler
(Traditionals), Hüsnükuruntular (Wishful Thinkers),
İlgisizler (Apathetics). Bu gurup Jeoturizm için potansiyel müşterileri
olarak değerlendirilebilirler ve yetişkin Amerikan turistlerin üçte birinden
fazlasını oluşturur (58,3 milyon).
3. Son ikili gurup aşırı uçlardaki turistik beklentileriyle diğerlerinden ayrılır.
Macera Sporcuları (Outdoor Sportsmen), Benciller (Self-Indulgents).
Düşük gelire sahiptirler ve jeoturizm için çok az potansiyele sahiptirler.
Bu veriler ışığında turistlerin gelir ve eğitim düzeyi, seyahat tercihleri ve yerel
ekonomiye katkıları arasında paralellik olduğu gözlenmiştir. Doğa turizmi veya
ekoturizme katılanların diğer turistlere oranla daha fazla harcama yaptıkları ve
daha uzun süre kaldıkları Özgüç (2003) tarafından da dile getirilmiştir. 2006
TUİK Turizm istatistiklerine bakıldığında ülkeye giriş yapan 19 milyon turistin
sadece %11’lik kesimi üst gelir gurubuna, kalanı ağırlıklı olarak orta ve düşük
gelir gurubuna dâhil. Özetle Türkiye’nin orta direk turiste hizmet ettiği
söylenebilir. Turist sayısının fazlalığına rağmen gelirin düşük olması bu
sebeptendir. Buna düşük gelir gurubuna sahip turist profilinin çevreye daha az
duyarlı ve daha fazla konfor düşkünü olduğu eklenince turizm alanlarında
bozulma kaçınılmaz olmaktadır. Jeoturist profili göstermiştir ki bu tür turistler
gittikleri yerde uzun süre kalmakta, daha fazla para harcamakta, yerel kültür ve
doğaya daha duyarlı olmakta ve turistik hizmet beklentileri daha mütevazı
31
olmaktadır. Jeoturizmin fayda fiyat oranı olarak diğerlerinden belirgin biçimde
üstündür. O halde ülkemiz de öncelikle jeoturizme ağırlık vermelidir.
Yukarıda bahsedilen avantajlarının yanı sıra jeoturizmin gelişmesi önünde bazı
engeller vardır. Turizmin en bilindik üçlüsü olan 3S’de (Sea, Sun, Sand) yatırımın
çoğu turistik tesise yapılır. Kumsal doğal haliyle büyük çekiciliğe sahiptir ve
insanların ondan keyif alması için çok fazla çabaya gerek yoktur. Benzer biçimde
ekoturizm veya doğa turizminde manzara ve peyzaj değeri, belli bir entelektüel
seviyeye gelmiş insan tarafından bir aracı veya önbilgi olmadan kavranabilir.
Jeoturizmde turistik çekiciliğe sahip değerlerin birçoğu ilk bakışta kavranabilir
değildir. Bu değerlerin farkına varılması için gözlemcinin konu hakkında
önbilgiye ve didaktik materyale ihtiyaç vardır. Ölüdeniz’de gün batımını
seyrederek bundan haz duyabilirsiniz ya da Verçenik yaylasında sise dumana
karışarak yüksek tatminli bir deneyim yaşayabilirsiniz. Ama Çamlıdere Pelitçik
Köyündeki taşlaşmış fosil ağaçlar ilk bakışta hatta ikincisinde bile bir his
uyandırmayabilir. Fransa’da “Reserve Geologique de Haute”de yumruk
büyüklüğünde Ammonitlerin 26 evrensel değerini kavramak için bakmaktan daha
fazlası gerekir. Jeoparkların sıradan insanlara bir şeyler verebilmesi için alanın
orijinal yapısını bozmadan düzenlemeler yapılmalıdır. Jeolojik veya jeomorfolojik
değerlerin profosyonellerin haricinde insanlar tarafından kavranabilmesi için özel
düzenlemeler (görsel öğeler, modellemeler, animasyonlar, örnek kesitler),
süreçlerin sistemli biçimde sunulduğu bir müze, farklı dillerde ve farklı eğitim
seviyelerinde insanlar için yalın, anlaşılır broşürler, gezi parkurları, kitaplar,
bilgilendirme panosu, etkileşimli anlatım için iyi eğitimli rehberler ve tüm
bunların sahaya zarar vermeden sürdürülebilir bir çerçevede yapılması
gerekmektedir. Tüm bu zorluklar nedeniyle Türkiye dâhil birçok ülke jeoturizm
potansiyelini yeterince kullanamamaktadır.
26
Ammonitler: Mesozoyik denizlerinde bolca bulunan Yumuşakçalardan kafadan ayaklılar
(Cephalopoda) bu gün soyu tükenmiş türleridir (Karol et al 2004: 38)
32
2. 3. Fosil Ormanlar ve Petrifikasyon
2. 3. 1. Fosil Orman Nedir ve Nasıl Oluşmuştur?
Fosil Ormanlar geçmiş jeolojik dönemlerde yaşamış bitkilere ait taşlaşmış
fosillerin topluca bulunduğu, fosil miktarı ve türü bakımından zengin alanları
ifade eder. Fosil ormanlar yeryüzünün oluşumunu anlamamıza yarayacak nadir
oluşumlardır. Bitkiler 400 milyon yıldır yeryüzünde hüküm sürmesine rağmen
onlara ait fosiller şaşılacak derecede azdır. Bryson’a göre (2003: 28), kayaçların
sadece %15i fosil muhafaza etmeye elverişlidir. Hayvanlar için konuşulacak
olunursa ortalama bir milyar kemikten yalnız biri fosilleşebilmektedir. Bu hesapla
her biri 2008 kemiğe sahip 270 milyon Amerikalıdan geriye kalan fosil miktarı 50
olacak ki bu bir iskeleti dahi tamamlamaya yetmez. Üstelik bu 50 parça fosil 9
milyar kilometrekareden daha geniş bir alana yayılmış olacaktır. Fosillerin
geçmişten günümüze getirdikleri verinin doğru okunabilmesi için öncelikle
fosilleşme süreçlerinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Geçmişte yaşamış bir
bitkinin günümüzde fosil kayıtlarına girebilmesi için çok meşakkatli bir süreçten
geçmesi gerekmektedir (Bkz. Şekil 4).
Şekil 4: Fosilleşme sürecinin aşamaları (Arens 1998’den değiştirilerek)
33
Bitki organik maddesinin çoğu ayrıştırıcılar tarafından karbondioksit ve suya
parçalanarak biyosferdeki döngüye tekrar katılır. Fosilleşmenin olabilmesi için
bitkinin gömüldüğü çökel içerisinde öncelikle çürümeye karşı korunması
gerekmektedir. Bu nedenle fosiller genelde oksijence fakir ortamlarda oluşur.
Çünkü çürütücü organizmaların çoğu (mantar, bakteri, omurgasızlar) aerobik
metabolizmaya sahiptirler. Çökelme ortamının asitliliği (turbalıklarda) ve suda
yoğun miktarda eriyik tuzların varlığı ayrıştırıcıların enzimlerini bloke ettiği için
çürümeyi engellemektedir. Bitkilerin gömüldüğü çökeller kum, mil, kil, kül gibi
ince taneli unsurlardan oluşmalıdır. Çökelme ortamının aşırı basınç ve ısıya maruz
kalmaması gerekir. Bu nedenle volkanik ve metamorfik kayaçlarda fosile
rastlanmaz. Son olarak fosiller erozyonla bulunduğu kayaçlardan yüzeye çıkmalı
ve günlenmeyle tahrip olmadan koruma altına alınmalıdır (Bkz. Foto 2).
Foto 2: Akarsu çökellerine gömülmek üzere olan bir balık ve Smilax sp. meyvesi
34
Yaşları milyon yıllarla ifade edilen fosil ormanların oluşumlarından, günümüzde
bulunuşlarına kadar geçen sürede ortam şartları pek çok değişime uğramıştır. Bu
değişiklikler farklı tiplerde fosillerin oluşumuna neden olmuştur. Her bir
fosilleşme tipi bitkinin yaşadığı döneme ait farklı özelliklerini günümüze taşır.
Başlıca fosilleşme tipleri şunlardır (Arens 1998: 3).
1. Yoğunlaşma (Compaction): Turbalıklarda veya linyit yataklarında oluşan
fosiller bu türdendir. Organik malzeme tamamıyla korunmuştur. Bu
fosiller bir miktar yassılaşmışsalar da üç boyutludurlar.
2. Baskı ve Sıkışma (Compression and Impression): İnce taneli unsurlardan
(kum, kil mil) müteşekkil kayaçlar içinde oluşan fosillerdir. Basınç
nedeniyle bitki, bünyesindeki suyu tamamen kaybetmiştir. Bitki materyali
tabakalar arasında ince bir karbon film tabakası haline gelmiştir. İki
boyutlu hale gelen fosil imprint’lerden compression’larda organik madde
bulunurken impression’lar canlının negatif kopyasıdır ve organik madde
tamamen uzaklaştırılmıştır.
3. Taşlaşma (Petrifikasyon): Bazı çökellerde yeraltı suyu çok hareketlidir ve
yoğun miktarda eriyik madde: Si O2, CaCO3 ve demir-manganez oksitleri
gibi tuzlarla yüklüdür. Yoğun yeraltı suyu mikro gözenekli yapıdaki bitki
kalıntılarıyla karşılaştığında birikmeyle eş zamanlı olarak organik madde
uzaklaştırılarak taşlaşma meydana gelir.
4. Kalıplar (Mold): Bu tür fosillerde bitki organik malzemesinden kalıntı
yoktur. Çökeller içerisine gömülen bitki çürümeden önce etrafında sert bir
kabuk birikmesi meydana gelebilir. Çürüme gerçekleştikten sonra bu
boşluk başka minerallerce doldurulur ancak bitkinin yüzey detayı
(doku/texture) çok iyi korunmuştur.
Fosil Ormanlar petrifikasyon (taşlaşma) denilen bir tür fosilleşme süreci sonucu
oluşmuşlardır. Taşlaşma şeklinde fosilleşme bitkilerde yaygın olsa da nadiren
büyük omurgalı hayvanlar için de söz konusu olmaktadır. Yunanistan Sigri
35
Petrified Forest’da yaklaşık 20 milyon (Miyosen) yaşında bir Deinotherium 27’a
(Prodinetherium bavaricum) ait taşlaşmış dişlerle çene kemiği bulunmuştur
(Zouros 2003). Taşlaşma (Petrifikasyon) ağaçtaki organik materyalin kuvars,
demir ve magnezyum içerikli metalik tuzlar gibi minerallerce değiş tokuş
edilmesiyle oluşan doğal bir süreçtir. Yeraltı suyu saf değildir. Sertlik olarak ifade
ettiğimiz çeşitli eriyik mineraller taşır. Toprakta bulunan çeşitli mineraller suyun
doyma noktasına kadar çözünürler. Bu durum yağmur suyunun havadaki
karbondioksitle tepkimeye girmesiyle veya topraktaki çürüme ürünlerinden
kaynaklanan asidik yapısıyla daha da şiddetlenir. Eriyik maddelerle yüklü yeraltı
suyu ağacın mikro gözenekli yapısına bağlı olarak içine nüfuz eder. Yeraltı
suyundaki mineraller ağacın dokularında birikirken ağacın organik materyali
çözünerek uzaklaştırılır. Petrifikasyonda hücre içi ve hücreler arası boşluklar
kısmen veya tamamen minerallerce doldurulur. Böylece ağaç dokularının hücre
hassasiyetinde üç boyutlu mükemmel bir kalıbı oluşmuş olur.
Petrifikasyonda baskın minerale göre farklı fosil tipleri ayırt edilebilir (Broker
2007: 1–7).
1. Silisleşme (Siliconization): Odun dokusunda ağırlıklı olarak silis birikmesi
sonucu oluşur. Silisin kaynağı genelde volkanik faaliyetler olduğundan
fosil, yaşadığı dönemin ortam şartları açısından fikir vericidir.
Silisleşmede bitki doku detayı mükemmel derecede korunmuştur.
2. Piritleşme (Pyritization): Kükürt varlığıyla alakalıdır. Denizel ortamlardaki
bitki fosillerin çoğu denizel çökellerin yüksek oranda kükürt içermesine
bağlı olarak piritleşmiştir. Piritleşme nadiren karasal kil çökellerinde de
görülebilmektedir.
3. Karbon Mineralizasyonu (Carbon Mineralization): Hem karasal hem de
denizel ortamlarda oluşabilmektedir. Oluşumları tuzlu deniz suyu ve
asidik bataklıkların varlığıyla ilişkilidir.
27
Deinotherium (Korkunç Hayvan) Orta Miyosenden Pleistosene kadar varlığını sürdürmüş
günümüz modern filinin atası veya yakın akrabası olan devasa bir hayvandır (Zouros 2003: 55).
36
Ağaç bünyesinde biriken farklı mineraller çok geniş bir spektrumda renklenmeye
sebep olurlar. Fosil ağaçlarda temel renklerin oluşumunda etkili mineraller
şunlardır (Hamilton 2006: 1–2):
1. Kırmızı ve pembe bir çeşit demir oksit olan Hematit (Fe2 O3) sonucu
oluşur. Hematit suda çözünmüş demirin bitki bünyesinde oksijenle
tepkimeye girmesi sonucu oluşur.
2. Sarı, kahverengi ve turuncu bir çeşit sulu demir oksit (Hidrat) olan Geotit’in
(HFeO2) varlığına bağlı oluşurlar.
3. Yeşil renk tıpkı bitkilerdeki klorofilde olduğu gibi indirgenmiş demire bağlı
oluşur.
4. Beyaz saf silise (SiO2) bağlı oluşur. Silisin açık bağ yapısı demir gibi başka
iyonların da bağlanmasına imkân verir böylece büyük bir renk zenginliği
oluşur.
5. Siyah en yaygın sülfitlerden olan pirit (FeS2)’e bağlı oluşur.
6. Pembe ve mavi ise Manganez dioksite (MnO2) bağlı oluşur.
Fosil ağaçlarda rastlanan en yaygın mineral silistir. Silis, biriktiği ortamda önce
opale, sonra kalsedona ve tekrarlanan kristalleşme sonucu kuvarsa dönüşür.
Başlıca silis formları ise şunlardır (Niemirowska 2006: 1–2):
1. Kalsedon Mineralizasyonu (Calsedon Mineralization): Kalsedon silisin
mikrokristalin formlarından biridir.
2. Opal
Mineralizasyonu
(Opal
Mineralization):
Opal
silisin
amorf
formlarından biridir. En güzel örneklerine ABD Yellowstone’da rastlanır.
3. Yeşimtaşı Mineralizasyonu (Jasper Mineralization): Kuvarsın özellikle
sedimanter kayaçlar içerisinde bulunan formlarından biridir.
4. Akik Mineralizasyonu (Agate Mineralization): Bir çeşit kalsedondur. İkincil
petrifikasyon sonucu oluşur
5. Kuvars Mineralizasyonu (Quartz Mineralization): Kuvars yerkabuğunda en
fazla bulunan minerallerden birisidir. Fosil ağaçlarda en yaygın görülen
silis kristalidir (Bkz. Foto 3).
37
Foto 3: Başlıca silis mineralizasyon formları (Niemirowska 2006: 1-3’dan
değiştirilerek)
38
Taşlaşma esnasında meydan gelen değişiklikler fosilleşmenin karakterini de
değiştirmektedir. Bu bakımdan fosilleşme derecelerine göre taşlaşmış ağaçlar şu
üç formun herhangi birine sahiptirler.
A) Ağacın sedimanlarla kaplanmasını takiben yeraltı suyunda çözünmüş
mineraller ağaca nüfuz eder. Ağacın hücre çeperlerindeki selüloz suda çözünmüş
minerallerle tepkimeye girer. Hücre duvarının iç yüzeyi boyunca büyüyen
mineraller lümeni 28 doldurur. Şayet süreç burada duraklarsa hücre duvarı
bozulmadan kalır. Bu süreç permineralizasyon olarak da bilinir (Bkz Şekil 5).
Şekil 5: Permineralizasyon sürecine ait şema ve fosil kesit örneği (Niemirowska
2006: 1-3’dan değiştirilerek)
28
Her hangi bir organelin tüp ya da kese şeklindeki iç boşluğu (Karol et al 2004: 423).
39
B) Permineralize odunu çevreleyen çözelti şartları değişirse hücre duvarı aşınır ve
çözünür. Böylece geriye lümenin mükemmel bir kalıbı kalır. Bu nadir bir
oluşumdur (Bkz. Şekil 6).
Şekil 6: Kesintiye uğramış permineralizasyon sürecine ait şema ve fosil kesit
(Niemirowska 2006: 1-3’dan değiştirilerek)
C) Çözünüp uzaklaştırılan hücre duvarının boşluğu genelde minerallerce
doldurulur. Böylece iki kademeli bir mineral birikmesi sonucu odun organik
maddesinin tamamı uzaklaştırılmış olur (Bkz. Şekil 7).
40
Şekil 7: İkincil mineralizasyona uğramış fosile ait şema ve fosil kesit örneği
(Niemirowska 2006: 1-3’dan değiştirilerek)
Fosil ağaçların yaşı milyonlarca yılı bulsa da oluşumlarının gerçekte ne kadar
sürmüş olduğu henüz kesinlik kazanmamıştır. Dünyanın farklı bölgelerindeki fosil
ağaçlar incelendiğinde bunların yaşarken oldukları gibi dairesel yapısını
korudukları görülmüştür. Öte yandan lignin içermeyen, besince zengin yumuşak
dokuların çürümeden ve sıkışmanın etkisiyle deforme olmadan fosilleşmiş
olmaları sürecin sanılandan çok daha hızlı olduğunu göstermektedir. Amerika
Pacific Northwest National Laboratory’de ileri malzemeler üzerine araştırmalar
yapan Yangsoon Shin ve ekibi günler içerisinde odunu taşlaştırmayı
başarmışlardır. 1cm3 lük ebatlarda hazırlanan çam ve kavak küpleri bir gün derişik
aside yatırılmışlardır. Daha sonra kurutmak suretiyle üç gün silis çözeltisine
yatırılmıştır. Son olarak argon fırınında kademeli olarak 1400 C0 kadar ısıtılıp oda
sıcaklığında soğumaya terk edilmiştir. Neticede bir gramının yüzey alanı futbol
41
sahası büyüklüğünde olan ağacın mükemmel kopyası elde edilmiştir. Ürünün
endüstriyel tutucular ve arıtıcılar için gelecek vaat ettiği belirtilmiştir (USA Today
2005) (Bkz. Foto 4).
Foto 4: Laboratuarda yapay taşlaştırma ile elde edilen taşlaşmış ağaç ince kesiti
(Graybeal 2005: 1)
2. 3. 2. Dünyadaki Fosil Orman Dağılışı
Belirli bir dönemin floristik kompozisyonunu kısmen yansıtan paleoekolojik ve
paleoklimatolojik değerelendirmelere imkân verecek zenginlikte fosil alanlar son
derece nadirdir. Fosil Ormanlar yeryüzüne eşit yoğunlukta dağılmamışlardır (Bkz.
Şekil 8).
42
Şekil 8: Dünyadaki önemli Fosil Ormanların dağılışı ((Niemirowska 2006’dan
değiştirilerek)
Bu harita fosillerin gerçek dağılış karakterini yansıtmamaktadır. Ortadoğu,
Kafkaslar ve Afrika çöllerinde yapılacak araştırmalarla bu haritaya yeni alanlar
eklenecektir. Mevcut fosil ormanların çoğu Libya, Great Sand Sea’de olduğu gibi
insanın kolayca erişemeyeceği ortamlardadır. Günümüzde; turistik hizmetlerin
sunulduğu, oluşumu hakkında bilimsel çalışmaların kısmen tamamlandığı,
koruma statüsüne sahip önemli Fosil Ormanlar ABD’ ve Yunanistan’da
bulunmaktadır. Bilinen önemli Fosil Ormanlar ve bulundukları yerler şöyledir:
1. Amerika’daki önemli Fosil Ormanlar Utah’da Escalante Petrified Forest
State Park, Washington’da Ginkgo/Wanapum State Park, Iowa’da özel
mülk olan Grotto of the Redemption Park ve en çok bilinenleri
Arizona’daki Petrified Forest National Park’dır.
2. Arjantin’in dünyanın en iyi Fosil Ormanlarından birine sahip olduğu
düşünülmektedir. Santa Cruz’daki Petrified Forest National Monument’da
çapı 3 metreye, boyu 30 metreye varan fosil ağaçlar yer almaktadır.
43
3. Kanada, Alberta’nın güneyindeki kırgıbayır alanlarında ve Nunavut’daki
Axel Heiberg adasında dünyanın en geniş fosil ormanlarından biri yer alır.
4. Çek Cumhuriyeti, Nowa Plaka’da Permo-Karbonifer yaşlı fosil ağaçlar
bulunur.
5. Mısır, Nasr şehri yakınlarında Kahire-Süveyş yolu üzerinde doğal miras
olarak korunan Fosil Orman yer almaktadır.
6. Yunanistan, Midilli adasının batısında yer alan Lesvos Petrified Forest
150km2 lik yüzölçümü sahiptir. Parkta çok iyi korunmuş dal ve kök
sistemleri, gövde, yaprak formları bulunmuştur.
7. Libya, Grand Sand Sea’de taşlaşmış ağaçlar ve Taş devrinden kalma aletler
geniş bir alana yayılmıştır.
8. Avustralya, opalleşmiş fosillerden müteşekkil zengin bir Fosil Ormana
sahiptir.
9. Hindistan, Tamil Nadu/ Chennai’deki Thiruvakkarai Köyünde geniş bir
alana yayılmış fosil ağaçlar yer alır.
10. Yeni Zelanda, Curio körfezindeki Catlins kumsalında pek çok fosil ağaç
bulunur.
44
BÖLÜM III: ÇAMLIDERE FOSİL ORMANI SAHA ANALİZİ
Şekil 9: Araştırma sahasının yeri ve sınırları. A: Tampon saha, B: Kor saha
45
3. 1. Araştırma Sahasının Yeri ve Sınırları
Araştırma sahası Anakara’nın 75 km kadar kuzeybatısında, Çamlıdere İlçesi
sınırları içerisinde yer alır. Çamlıdere’nin güneyinde Güdül, doğu ve kuzeyde
Kızılcahamam, batısında ise Gerede ve Beypazarı ilçeleri yer alır. Araştırma
sahasının özünü (core zone) 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2 paftası içerisinde,
Pelitçik Köyü’nün Güneyinde, Çamlıdere (Bayındır) Barajı kıyısında, Kuztepe
mevkiinde yer alan takribi 5km2’lik fosil yatağı oluşturmaktadır (Bkz. Şekil 9).
Kor sahası etrafında ise Bolu-H28 paftası sınırları içerisinde yer alan; fosil
ormanın
oluşumunda
rol
oynayan
süreçlerin
kanıtlarından
ve
Jeopark
çerçevesinde değerlendirilecek doğal ve beşeri değerlerden oluşan; yaklaşık
300km2 genişliğinde bir tampon bölge (buffer zone) yer almaktadır. Sahanın
önemli yerleşmeleri: Çamlıdere ilçesi, Özmüş, Sarıkavak, Meşeler, Çukurören,
Bükeler, Pelitçik, Peçenek, Bayındır, Yakakaya, Çorman ve Buğralar Köyleridir.
Karadeniz-İç Anadolu Bölgesi geçiş zonunda yer alan çalışma sahası coğrafi
olarak Orta Karedeniz Bölümüne dâhildir. Çamlıdere havzası Sularını Sakarya
Nehrinin bir kolu olan Kirmir Çayına boşaltmaktadır.
3. 2. Araştırma Sahasının Jeolojik özellikleri
Araştırma sahası MTA’nın 1/100.000 ölçekli BOLU–H28 paftası sınırları
içerisinde yer almaktadır. Çalışma alanı, eski adıyla "Galatya Masifi" olarak
bilinen Köroğlu volkanik kuşağı içerisinde, Köroğlu dağının güney kesiminde, İç
Anadolu-Batı Karadeniz eşiğinde konumlanmıştır. 890–1630 m kotları arasında
yükselim gösterir. Çalışma alanı ve çevresinde genel jeoloji ve haritalama
çalışmaları yapan araştırıcılar, tarih sırasıyla Leonhard (1903), Milch (1903),
Chaput (1931), Stchepinsky (1942), Blumenthal (1948), Erol (1952, 954), Rondot
(1956) ve daha yakın tarihlerde ise Türkecan ve diğerleridir (1991) (Irkeç ve
Ünlü, 1993). Bölgede Permiyen-Kuvaterner yaş aralığında çökelmiş kayaçlar yer
alır (Altun, Gökhan 2002) (Bkz. Şekil 10).
46
Qa: Alüvyon çökelleri.
Qym: tutturulmamış blok ve
çakılları.
Qlay: Çakıl kum ve çamur
birikintisi.
Tplö: kırmızı, sarımsı kırmızı,
kahverengi orta kalın katmanlı
konglomera, kumtaşı çamurtaşı
ardalanması.
Tmur: Gri, siyah, sarı, beyaz
renkli konglomera kumtaşı,
kiltaşı, kireçtaşı ve jips istifi.
Tmh: Beyaz, gri renkli ortakalın katmanlı, çörtlü kireçtaşı,
beyaz, sarı renkli orta katmanlı
kumtaşı, gri yeşil renkli kiltaşı
tüfler ve kömür düzeyleri.
Tmu: Andezitik, dasitik tüf,
breş aglomera ve ince lav
düzeyleri.
Tmb: Alt kesimler masif, üst
kesimler levhamsı gri pembe
renkli
andezitik
lav
ve
piroklastikler.
Tmd:
Gri kahve renkli
levhamsı akmalı andezitik
piroklastikler.
Tmi: Siyah kırmızı renkli masif
bazaltik
andezit
ve
piroklastikler.
47
Teg: sarımsı-boz renkli lireştaşı, sarmsıgri renkli konglomera, kumtaşı, şeyl
ardalanması, orta kalın katmanlı.
Tpekk: Yeşilimsi-boz renkli, ince-orta
tabakalı killi kireçtaşı, yeşil renkli
kumtaşı, gri renkli bitümlü şeyl
ardalanmasından oluşmuştur.
Tpb: Açık pembe, pembemsi-gri renkli
genelde altere granit, granodiyorit, diyorit,
monzonit.
JKs: Yarı pelajik çörtlü kireçtaşı,
kalsitürbidit. Beyazi bej, gri renkli, inceorta katmanlı.
Ptkk: Kumtaşı, kireçtaşı, metakumtaşı,
kiltaşı, şeyl, bazik volkanit ve
piroklastikler.
Pk: Permiyen yaşlı kireçtaşı bloğu.
PTg: Klorit, serisit, şist, fillat, metabazik
lav, kalkşist.
Şekil 10: Bolu H_28 paftası Permo-Kuvaterner yaşlı birimlerinin dikme kesiti
(Altun et al 2002: 4-5)
48
Paleozoik sonu, Geç Permiyende Pangea süper kıtasının kuzey-güney
doğrultusunda açılması sonucu kuzeyde Avrupa - Asya birleşik kıtası olan
Avrasya, güneyde Afrika, Hindistan ve Avustralya birleşik kıtası olan Gondwana
arasında Tetis denizi oluşmuştur. Tetis milyonlarca yıl boyunca bu iki kıtayı
ayıran yegâne okyanus olmuştur. Bununla birlikte Tetis’in Geç Permiyende açılıp
Triyas sonunda kapanan Paleotetis, bu dönemden sonra açılıp Tersiyerde kapanan
kısmına ise Neotetis adı verilmektedir. Daha sonra Godwana’ kıtasından ayrılan
parçalar Kimmerien kıtasını oluşturdu. Avrasya’ya doğru hareket eden
Kimmeriyen kıtası eski Tetis’i sıkıştırarak kapattı ve önünde Yeni Tetisi
pluşturmuştur. Kretase'de Atlantik Okyanusu'nun açılmasına bağlı olarak Afrika
kuzeye doğru hareket etmeye ve bunun sonucu Neotetis kolları daralmaya
başlamıştır. Nitekim incelmiş kıta kabuğunu temsil eden İzmir-Ankara Zonu gibi
çökelme havzaları pelajik kireçtaşları ve onlarla ara katkılı ve bazı volkanikler
gibi ürünler bu döneme kadar süregelen genişlemeye bağlı olarak oluşmuşlardır.
Tetis’in Tersiyer'de tamamıyla kapanması sonucu Avrasya ve Gondvana süper
kıtaları çarpışmış, aradaki kenet kuşağında Alp-Himalaya Kuşağı’nın karmaşık
yapılı sıradağları oluşmuştur. Ancak Neotetis havzalarının kapanımları, bir başka
deyişle, mikro kıtaların çarpışmaları mekânlara göre değişir. Örneğin, Antalya'da
Paleosen-Eosen iken GD Anadolu'da Oligo-Miyosen'dir. Eosen-Oligosen
döneminde (45–35 myö 29) Afrika kıtasının Avrasya kıtasının altına dalması
sonucu Rodop’da başlayan volkanik aktivite Orta-Alt Miyosen (22.5-13 myö)
döneminde güneye kaymış ve Anadolu içlerine kadar genişlemiştir (Venizelos,
Zouros 2000).
Pontidlerle Anatolid-Torid kuşakları arasında Sakarya zonunun temel birimleri
Permo-Triyas yaşlı Karakaya gurubuna ait Gökçekaya metamorfikleri ile kumtaşı,
kiltaşı, kireçtaşı ve metakumtaşından oluşan Karatepe formasyonu ile başlar
(Altun et al 2002: 1-2). Bunların üzerinde uyumsuz olarak Kalloviyen-Apsiyen
yaşlı, çörtlü kireçtaşlarından oluşan Soğukçam formasyonu bulunur. Yaygın
olarak görülen Tersiyer çökeller tabanında karasal Kızılçay formasyonuna ait Geç
29
MYÖ: Milyon yıl önce
49
Paleosen- Alt Eosen yaşlı kireçtaşı ve kırıntılardan oluşan Güvenç formasyonu
uyumsuz olarak yer alır. Sahanın batısında Kızılçay formasyonunun alt kesimleri
Paleosen yaşlı Beypazarı granotoyidi tarafından kesilir. Alt-Orta Miyosen
döneminde kireçtaşı, kumtaşı, kiltaşı ve kömür içeren karasal Hançili formasyonu
çökelleri ile eş dönemli yaygın bir volkanik evre başlamış ve Uludere
Piroklastikleri, Ilıcadere volkaniti, Deveören volkaniti ve Bakacaktepe volkaniti
oluşmuştur. Bu birimler üzerine Üst Miyosen yaşlı kumtaşı, kiltaşı, kireçtaşı ve
jips kırıntılarından oluşan, tezin ana konusunu oluşturan ağaç fosillerini de içeren
Uruş formasyonu yer alır. Birim karasal ortamda, akarsu ve göl fasiyesinde
çökelmiştir ve kendinden yaşlı birimleri uyumsuz olarak örter. En üstte karasal
konglomera, kumtaşı ve çamurtaşı ardalanmasından oluşan Pliyosen yaşlı Örencik
formasyonu ve güncel çökeller daha yaşlı birimler üzerinde uyumsuz olarak yer
alır (Altun et al 2002 ) (Bkz. Şekil 11).
50
Şekil 11: Araştırma sahasının genelleştirilmiş jeoloji haritası (Muratçay 2006:
4’den değiştirilerek)
51
3. 3. Araştırma Sahasının Jeomorfolojik Özellikleri
Çamlıdere’de Fosil Orman sahasını içine alan 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2
paftasının kapladığı alanda yükselti 890 ile 1630 metre arasına değişmektedir.
Bununla beraber havza genelinde yükselti farkı 1000 metrenin üzerindedir.
Çamlıdere Barajı Havzası genel olarak, fay dikliklerinden, farklı yükseklikteki
platolardan, krater tabanlarında gelişen ovalardan ve farklı eğimdeki yamaçlardan
oluşmaktadır (Yılmaz 2006: 62).
Havzanın %50’si 10°’nin altında eğimli
arazilerden oluşurken % 21’i 20°’den fazla eğime sahiptir. Yükseltinin az olduğu
yerler Çamlıdere Barajı etrafında yer alır. Havza merkezinden uzaklaştıkça
yükselti artmaktadır, bu artış en fazla Doğu istikametinde olmaktadır. Yüksek
eğimli yerler krater yamaçlarında ve şiddetli erozyonun arttığı gölsel depo
sahalarında yoğunlaşır. Pelitçik havzası gölsel tortulların erozyona uğraması
sonucu parçalı bir görünüm kazanmıştır. Havzadaki platolar 3 farklı basamak
şeklinde dağılmaktadır (Bkz. Şekil 12).
Şekil 12: Çamlıdere 1/25000 ölçekli Bolu H28-b2 paftası Grid TIN Default
sayısal yükselti modeli
52
En alçak platolar, baraj çevresinde yoğunlaşmıştır. Eğimin oldukça az olduğu bu
platolar, vadilerce fazla parçalanmamıştır. Bu platolar baraj gölünden başlayıp,
1100 metrelere kadar çıkmaktadır.
Orta yükseklikteki platolar alçak platolara göre daha fazla parçalanmıştır. Genel
olarak 1200–1300 metreler arasında görülen bu platolar, baraj gölü batısında ve
kuzeyinde yoğunlaşmıştır. Bu platolara havzanın kuzeybatısında da rastlanır. Orta
yükseklikteki platolar ile yüksek platolar arasındaki geçiş çok belli değildir. Bazı
yerlerde birbirinin devamı niteliğinde olan bazı kısımlarda da sırtlar halinde
kalabilmişlerdir.
Yüksek platolar havzada 1450–1600 metreler arasında uzanır. Akarsularca
oldukça fazla yarılmıştır. Yükseltiye bağlı olarak, Yaylalar ve Ovacık Krateri
çevresi ile havza kuzeyinde yoğunlaşmışlardır. Ayrıca Çamlıdere güneyinde de bu
platolara rastlanır (Yılmaz 2006).
3. 3. 1. Araştırma Sahasının Hidrografya Özellikleri
Çamlıdere havzası sularını Sakarya Nehrinin bir kolu olan Kirmir Çayına
boşaltmaktadır. Araştırma sahasının başlıca akursuları:
Bayındır Çayı, Acun
Deresi, Kayı Deresi, Akpınar Deresi ve Acuroğlu Deredir. Havzanın suları
Bayındır Barajında toplandıktan sonra Bayındır Çayı vasıtasıyla Kirmir Çayına
kavuşmaktadır (Bkz. Şekil 13). Kaynağını Çamlıdere’nin Kuzeydoğusunda
Şarkaya Köyü civarından alan Acun Deresi bu akarsulardan en büyüklerindendir.
Çamlıdere İlçesinde geçen Acun Deresi herhangi bir arıtma olmaksızın
Ankara’nın içme suyunu temin eden Bayındır Barajına ulaşır.
53
Şekil 13: Çamlıdere havzasının H28-B2 paftasının DEM görüntüsü üzerine
giydirilmiş hidrografya haritası.
54
Saha dentritik drenaja sahiptir ve tüm akışlar güney, Çamlıdere Barajı yönündedir.
Pelitçik Havzasında havza alanı 1km2’den 5 km2’ye değişen farklı büyüklüklerde
430 tali akarsu havzası yer alır. Fosil Orman Kuzeybatısında yer alan Akpınar
Deresi gibi kısa akarsular ve tali kollar yazın kurumaktadır (Bkz. Foto 5).
Foto 5: Bayındır Barajına dökülen Güreş Deresin’in Eylül ayındaki görünümü
3. 4. Araştırma Sahasının İklim Koşulları
Çamlıdere İlçesi Coğrafi olarak Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi geçiş
zonunda yer alır. Öte yandan Araştırma sahası Karadeniz Bölgesi sınırları
içerisindedir. Kıyıdan uzak oluşu ve Köroğlu dağlarının denizel etkinin iç
55
kısımlara girmesini engellemesi nedeniyle iklim olarak da geçiş karakteri taşır
(Bkz. Şekil 14).
Şekil 14: Çamlıdere İlçesi Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinin geçiş sahasında
yer alır
Çamlıdere havzasında Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne (DMİGM)
ait iki meteoroloji istasyonu yer almaktadır. Ancak 1985 yılında faaliyete geçen
bu iki istasyon (Peçenek ve Çamlıdere istasyonu) otuz yıllık ideal rasat süresini
tamamlayamadan 1996 yılında kapanmışlardır. Bunların haricinde Çamlıdere
Orman İşletmesine bağlı Çamkoru meteoroloji istasyonu ve Kızılcahamam
meteoroloji istasyonları sahayı temsil edebilecek konumdadırlar. Çamlıdere ve
Kızılcahamam istasyonlarına ait veriler değerlendirildiğinde yağış ve sıcaklık
miktarlarında belirgin farklılığa rağmen iklim karakteri açısından benzeştikleri
görülmüştür (Bkz. Şekil 15–16).
56
Şekil 15: Çamlıdere’nin iklim diyagramı (Topaloğlu 2005: 18)
57
Şekil 16: Kızılcahamam’ın iklim diyagramı (Topaloğlu 2005: 18)
Çamlıdere’nin iklim diyagramı incelendiğinde yıl içerisinde iki kere zirve yapan
yağış grafiği hemen göze çarpar. Haziran ayı ortalarından itibaren başlayan
kuraklık 3-4 ay sürer. Çamlıderede yıllık sıcaklık genliği oldukça yüksektir
(22°C’den fazla). On bir yıllık verilere göre ortalama 19,7°C’lik sıcaklıkla en
sıcak ay Temmuzken, -2,4°C’lik sıcaklıkla en soğuk ay Ocaktır. Yıllık ortalama
sıcaklık 8,7°C’dir. Yıllık ortalama toplam yağış miktarı 444,5 mm’dir. Yılın en
yağışlı ayı Mayıstır (65.1 mm). Yıllık ortalama kar yağışlı gün sayısı 32,3’dür.
Artan karasallığın bir göstergesi olarak yıl içerisinde kurak dönem ve mutlak
donlu dönem üç aydan fazla sürer. Burada dikkati çeken diğer bir nokta yağışlı
dönemin iki defa zirve yapmasıdır. Havza, Erinç’in kuraklık indisine göre yarı
kurak bir iklime denk gelmektedir (Yılmaz 2006: 36).
58
3. 5. Araştırma Sahasının Bitki Örtüsü
Çamlıdere İlçesinin genelini kapsayan bir flora çalışması henüz yapılmamıştır.
Mevcut en kapsamlı çalışma Sezer Topaloğlu’nun (2005) Çamlıdere ilçesi
“Çamkoru Göleti Çevresinin Florası” adlı yüksek lisans tezidir (Bkz. Şekil 17).
Şekil 17: Fosil Orman ve Çamkoru Göleti lokasyon haritası
Bununla birlikte Türkiye florası çalışan Bozakman, Markgraf ve Fitz gibi çeşitli
araştırmacılar sahadan örnek toplamışlardır. Ayrıca Eyüboğlu (1991) Çamlıdere
güneyinde, Kızılcahamam İlçesinde yer alan “Soğuksu Milli Parkı Florası”
üzerine yüksek lisans tezi hazırlamıştır.
59
Topaloğlu (2005) 2001–2004 yılları arasında Çamkoru Göleti civarından topladığı
931 örneğin değerlendirilmesi sonucu 59 familya, 217 cins, 377 tür, 4 alttür ve 1
varyete saptamıştır. Çamlıdere ilçesi, bitki coğrafyası bakımından Avro-Sibirya ve
İran- Turan fitocoğrafik bölgelerinin özelliklerini gösterir. Sahada toplanan
örneklerde birinci sırada Avro-Sibirya Flora elemanları yer alır (46 tür ve % 12,2).
İkinci sırada (33 tür ve % 8,8) yer alan Akdeniz elementlerinin çokluğu dikkati
çekmiştir. Bunun nedeni eski Tetis florasının bir kalıntısı da olabilir. Bunlara ek
olarak 32 tür ve % 8,5 oranı ile İran-Turan elementleri de oldukça belirgindir.
Çamlıdere İlçesi İran-Turan fitocoğrafik bölgesine komşu olması nedeniyle
Akdeniz bitkileri Kızılcahamam’a göre daha az yoğundur (Bkz. Tablo 2).
Tablo 2: Çamkoru’ daki türlerin fitocoğrafik bölgelere dağılımı (Topaloğlu
2005’den değiştirilerek)
Çamlıdere florasında endemik bitki oranı düşüktür (26 tür). Araştırma alanı ile
karşılaştırılan “Kızılcahamam Soğuksu Milli Parkı’nın Florası”nda 49, “Kirmir
Çayı vadisi (Güdül) Florası”nda 36, Işık Dağı-Kızılcahamam Kargasekmez yöresi
florasında ise 26 tane endemik bitki türü saptanmıştır (Topaloğlu 2005).
60
Çamlıdere’de ormanın tahrip edildiği alçak seviyelerde geniş yapraklı ağaçlar
hâkimken (Quercus infectoria Oliver (mazı meşesi), Quercus pubescens Willd.
(tüylü meşe), Quercus macranthera Fish. et Mey (ispir meşesi) yükseklerde iğne
yapraklı türler baskın hale gelir (Pinus sylvestris L. (sarıçam), Pinus nigra
(karaçam)
ve Abies nordmaniana subsp. bornmülleriana Mattf.). Ormanlık
alanlar Çamlıdere havzası etrafında yerleşmenin az olduğu engebeli alanlarda ve
Çamlıdere Yaylası’nda olduğu gibi yüksek kesimlerde yer alır (Bkz. Şekil 18).
Şekil 18: Çamlıdere’de ormanlık alanlar nispeten eğimli yamaçlar ve yükseklerde
yer alır
Orman altı örtüsünün en önemli elemanı Juniperus oxycedrus L. ’dur. Dere
boylarında ve göl kenarında Salix caprea L. (keçi söğüdü), Rubus caesius L.
(böğürtlen) yer alır. Yol kenarlarında Rubus canescens D.C. (Böğürtlen), Rosa
foetida J. Herrm., Prunus spinosa L. (Yaban eriği), Acer campestre L.
(Akçaağaç), Acer hyrcanum Fish & Mey., Ribes uva-crispa L. yer alır.
61
Fosil Ormanın bulunduğu sahada orman örtüsü tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Yamaç boyunca Rosa canina L. (kuşburnu) gibi çalılar ve Tarla başlarında tek tük
Crataegus orientalis (Alıç) ağaçları bulunur (Bkz. Foto 6).
Foto 6: Tarım arazileriyle çevrili Fosil Ormanın orman örtüsü tamamen tahrip
edilmiştir
2007 yılı Nisan-Ekim ayları arasından yapılan arazi çalışmalarında sahanın çiçekli
bitkilerinin bir kısmının fotoğrafları çekilmiştir (Bkz. Foto 7). Fosil orman
sahasında en fazla yayılış gösteren bitkilerden birisi Geven’dir (Astragalus sp.)
Yastık formlu bu bitki derin kökleriyle, şiddetli erozyona rağmen tutunabilmiştir.
Gevenin stepik karakterin bir indikatörü oluğu Yazcı (2002: 37) tarafından da
belirtilmiştir.
62
Foto 7: 2007 Nisan-Ekim arasında arazi çalışmalarında tespit edilen bazı bitkiler
63
Pelitçik havzası arazi şartlarının tarım ve yerleşmeye elverişli olmasından ötürü
diğer yerlere nazaran daha fazla tahribata uğramıştır. Pelitçik köyü doğusunda
nispeten engebeli dar bir sahada yer alan Çam toplulukları sahanın geçmişte
ormanlarla kaplı olduğuna işaret etmektedir (Bkz. Foto 8).
Foto 8: Pelitçik Köyü doğusunda dar bir alanda yer alan Çam (Pinus sp.) ormanı
kalıntısından bir görünüm
Çamlıdere Fosil Orman sahasında yapılacak detaylı flora çalışmaları fosil
ağaçların da türlerinin tespit edilmesiyle geçmişle günümüz arasında mukayeseye
imkân verecektir. Bu veriler ışığında sahanın ekolojik ve morfoklimatik evrimine
yönelik değerli bilgiler elde edilebilecektir.
64
3. 6. Araştırma Sahasının Sosyo-Ekonomik Durumu
Devlet İstatistik Enstitüsü 2000 yılı verilerine göre Çamlıdere ilçesinin yüzölçümü
650km2’dir. Çamlıdere, 1953 yılına kadar Kızılcahamam ilçesine bağlı bucak
olarak kalmış, 1953 yılında çıkarılan 6191 sayılı kanunla ilçe olmuştur. İlçenin
toplam nüfusu 1997 yılına kadar neredeyse aynı kalmış, bu tarihten itibaren hızla
nüfus kaybetmeye başlamıştır. İlçenin nüfusu 1990 yılında 19365 iken 2000
yılında 15339’a düşmüştür. Çamlıdere’nin genel nüfus sayımlarına kendi başına
dâhil edildiği 1960 yılından beri, köy nüfusunun toplam nüfustaki payı azalırken
şehir nüfusu artmış ve nihayet 1990’lı yıllarda eşitlenmiştir. Burada, 1990
yılından 2000 yılına köy nüfusunda önemli bir değişme olmadığına dikkat
edilmelidir. Göç iki aşamalı olarak öncelikle köylerden ilçeye doğru olmuş, ikinci
aşamada ilçeden başta Ankara olmak üzere diğer büyük şehirlere yönelmiştir
(Bkz. Şekil 19).
Şehir
Köy
Toplam
25000
20000
Nüfus
15000
10000
5000
0
1960
1965
1970
1975
1980
1985
1990
1997
2000
Yıllar
Şekil 19 : Çamlıdere ilçesi nüfusunun 1965–2000 yılları arasındaki değişimi
(TÜİK 2000)
65
Nüfusun yaşa göre dağılışı incelendiğinde 0-14 yaş arası kadın-erkek nüfusunun
aşağı yukarı eşit olduğu, 15-40 yaş arası erkek nüfusunda belirgin biçimde artarak
40’lı yaşlarda tekrar eşitlendiği ve nihayet 60 yaş üzerinde kadın nüfusunda nispi
bir artış olduğu göze çarpar (Bkz. Şekil 20).
Yaş
80-84
70-74
60-64
50-54
Kadın
40-44
Erkek
20-34
20-24
10-14
0-4
Kişi 0
50
100
150
200
250
300
350
400
Şekil 20: 2000 yılı verilerine göre Çamlıdere nüfusunun cinsiyete göre dağılımı
Çamlıdere’de nüfusunun önemli bir kısmı ilköğrenimini tamamlamıştır. Öte
yandan gerek okuryazar olmayan gurupta gerekse eğitimin farklı aşamalarında
nüfusun cinsiyete göre dağılımına bakıldığında kadınların eğitim oranlarının
belirgin biçimde düşük olduğu görülür. Öyle ki okuryazar olmayan kadın nüfusu
okuryazar olmayan erkek nüfusunun üç katının üzerindedir, öte yandan yüksek
öğrenimini tamamlamış kadın nüfusu erkeklerin ancak yarısı kadardır (Bkz. Şekil
21).
66
Öğrenim Durumu
Üniversite
Lise
Kadın
Eerkek
Ortaokul
İlkokul
Okuma Yazma
Bilmyen
Kişi
0
200
400
600
800
1000
1200
1400
Şekil 21: 2000 yılı verilerine göre Çamlıdere nüfusunun kadın-erkek bazında
öğrenim durumu
Çamlıdere ilçesinde nüfusun az oluşu nedeniyle istihdam yaratacak hizmet
sektörü son derece sınırlıdır. Herhangi bir sanayi tesisi veya maden de olmadığı
için başta Ankara olmak üzere Bolu ve Kızılcahamam’a işçi göçü olmuştur.
Çamlıdere’de mevcut istihdam ağırlıklı olarak inşaat sektörüne bağlıdır, ancak
kışların inşaat yapılamayacak kadar sert geçmesi nedeniyle sadece mevsimlik bir
istihdam sağlar. 2000 yılı genel nüfus sayımı verileri incelendiğinde kadın
istihdamının çok düşük kaldığı görülür (1667 Erkek - 124 Kadın). Bu durum
eğitim verileriyle de örtüşmektedir.
Fosillerin yer aldığı Pelitçik Köyünün 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu
184’tür. Köy nüfusunda kadın-erkek oranı hemen hemen aynıdır (93 Erkek91Kadın) vardır. Pelitçik köyünde geçim tipi hayvancılık yapılmaktadır. İlçe
Tarım Müdürlüğünün 2006 verilerine göre köyde 160 Büyükbaş hayvan, 240
Küçükbaş hayvan, 150 kovan arı ve 7 adet traktör bulunmaktadır. Çamlıdere
köyleri içerisinde en fazla tarım arazisine sahip köy Pelitçik Köyüdür (250ha).
67
Köyde başlıca hububat (Durum buğdayı-Arpa), yem bitkisi (Fiğ-Korunga)
yetiştirilmektedir. Meyvelik ve bağlık alanlar var olmakla birlikte ticari değildir.
Sulama imkânı olmaması nedeniyle köy topraklarının büyük bir kısmı nadasa
bırakılmaktadır (Bkz. Tablo 4).
Tablo 4: Pelitçik köyünde tarımı yapılan başlıca bitkiler
Ürün
Tarım alanı
Hububat
Yem
Nohut
Meyvelik - Bağlık
Nadas
Diğer
135ha
15ha
8ha
2ha
70ha
30ha
Yapılan anket sonucunda köy halkının büyük çoğunluğunun sadece yazın köyde
ikamet ettiği tespit edilmiştir. Kışın köyde hane sayısı 40’a kadar düşmektedir.
Köy nüfusu 50 yaş üzerindedir ve haneler iki kişiden (karı-koca) oluşmaktadır.
İşsizliğe bağlı göç nedeniyle genelde 5–7 çocuğu olan aileler bile köyde yalnız
yaşamaktadır. Köyde tarım ve hayvancılık geçim tipi yapılmakta evlerde
Büyükbaş hayvan sayısı 10’u geçmemektedir. Anket sonucunda köylüler yıllık
ortalama gelirlerini 4000–5000 TL arasında belirtmişlerdir.
2007 yılı itibariyle Pelitçik köyünde kanalizasyon altyapısı tamamlanmıştır. Baraj
havzasında olmasına rağmen henüz belediye çöp toplama hizmeti yoktur.
Çamlıdere ilçesinin en önemli sorunu ekonomik sürdürülebilirliği sağlayacak
yoğunlukta bir nüfusu yıl boyunca barındıramamasıdır. Sahanın Jeoturizme
kazandırılmasıyla hem yeni istihdam sağlanacak hem de ilçede ikamet eden nüfus
ekonomik döngüye katkıda bulunacaktır.
68
3. 7. Anadolu’nun Paleocoğrafik Evrimi ve Çamlıdere Fosil Ormanının
Oluşumu
Türkiye’nin güncel flora ve vejetasyon çatısı Tersiyer’de kurulmuş, Kuvaterner
buzullaşması ve sonrasında işlenerek bu günkü şeklini almıştır (Gemici 1993:
221–225). Anadolu’da günümüz bitki kuşaklarının gelişimi ise Holosen
sonrasında olmuştur (Atalay 2005: 125). Bunun başlıca iki nedeni vardır. Birincisi
Anadolu’nun geniş ölçüde karalaşması Tersiyerin Neojen devrine tekabül eder.
Mesozoik sonuna kadar Anadolu, adalar halinde metamorfik masiflerden
oluşmaktadır. Üst Kretasede başlayan Alp Orojenezinin Oligosendeki paroksizma
safhası neticesinde Tetis denizi Anadolu’dan çekilmiş ancak tektonik grabenler
vasıtasıyla bağlantısını zaman zaman sürdürmüştür (Atalay 1982: 7–14).
Anadolu’da bu günkü manada bir vejetasyon örtüsünün gelişmesi ancak geniş
ölçekli karalaşmayla mümkün olmuştur.
İkincisi, Tersiyer boyunca vuku bulan iklim değişmeleri neticesinde meydana
gelen floristik değişimler ve türlerin evrimidir (Bkz. Şekil 22).
Şekil 22: Oksijen izotop yöntemine göre Jura’dan itibaren ortalama deniz suyu
sıcaklıkları (Lane 1986: 125’den değiştirilerek)
69
Tersiyer diğer canlı türlerinde olduğu gibi bitkilerde de köklü değişimlerin
yaşandığı bir dönemdir. Jeolojise K-T sınırı olarak bilinen İridyumca zengin bir
katmandan hareketle Meksika’nın Yukatan yarımadasının olduğu yere çarptığı
düşünülen bir gök taşının Mesozoikin sonunu getirdiği ileri sürülmektedir. Sebebi
her ne olursa olsun Kretase sonunda dev sürüngenlerin çoğu yok olmuş ve
memeliler hâkim duruma geçmeye başlamıştır. Genel olarak bakılacak olursa
Paleozoikin bitişi karasal bitki topluluklarında büyük değişimlere sahne olmuştur
(Lane 1986: 232–240). Geniş kömür yataklarını oluşturan bataklıkların hâkim
bitkileri Glossopteris ve Lepidodendron kuzey yarım küreden tamamen çekilmiş,
güneyde
varlığını bir
müddet
daha
devam ettirmiştir.
Permo-Triyasda
Lepidendron’lar tamamen yok olmuş ve günümüz koniferlerinin atası olan
Walchia cinsi ortaya çıkmıştır. Mesezoik’de bitki örtüsü başlıca eğreltiler ve
günümüz Cycad’larının akrabası olan Cycadoid’lerden müteşekkildir. Günümüz
Pinus cinsinin ilkel konifer örnekleri olan Araucariae familyası bu devirde ortaya
çıkmıştır ve günümüzde güney yarım küredeki sığınak alanlarda (Yeni Zelanda,
Norfolk adası) varlığını sürdürmektedir. Mesozoikde yaşanan bir diğer önemli
olay, günümüz türlerinin %90’nını oluşturan çiçekli bitkilerin bu devrin sonunda
ortaya çıkmasıdır.
Tersiyerde, kıtalar yavaş yavaş günümüzdeki konum ve biçimlerini alırken çiçekli
bitkiler geniş alanlara yayılmışlardır. Tersiyerde pek çok buzul çağı, soğuk ve
kurak devre yaşanmıştır. Bu devirde Akdeniz’de hüküm süren kurak iklim
nedeniyle vejetasyonda, ağaçlardan otsuya, herdem yeşilden yaprak dökene doğru
bir indirgeme olmuştur (Pignatti 1976: 158). Yaprak döken ilk bitki türleri bu
nedenle Tersiyerde ortaya çıkmıştır.
Gemici (1993)’e göre Miyosen florasına ilişkin bulgularımız bu günkü ile
karşılaştırıldığında mevcut taksonların, en azında cins seviyesinde Anadolu’nun
güncel florası ile benzerlik gösterdiği görülmektedir. Çamlıdere Fosil Ormanının
30 km kadar kuzey doğusunda yer alan Güvem Pliyosen florası ile aktüel flora
70
karşılaştırıldığında bazı dikkate değer benzerlikler ortaya çıkar. Çamlıdere Fosil
Ormanı fosil türleri henüz tam teşhis edilmediklerinden yakın çevresinin
tanımlanmış Paleoflorası ile mukayese edilmiştir. Güvem Pliyosen fosil florasında
tespit edilen Sequoia sp. Tsuga sp. Magnolia sp. Sophora sp. gibi türler artık
Türkiye florasında doğal yayılış göstermezler. Bunlarda Sequoia sp. Kuzey
Amerika’nın batı sahillerinde diğerleri Uzakdoğu ve Çin’de doğal yayılış gösterir.
Öte yandan Myrica sp. Ficus sp. Rhus sp. Pistacia gibi türler artık Akdeniz flora
bölgesine çekilmişken Smilax sp. Acer sp, Alnus sp. Carpinus sp. Diospyros sp.
Tilia sp. Ulmus sp. Platanus sp. Salix sp. toplu yayılış alanları kabaca Doğu
Karadeniz sahil kesimine denk gelen Kolşik flora alanındadır. Sahanın fosil
numuneleri geniş taksonlar açısından Kolşik flora ile benzeşirken Dikotiledonlu
taksonlar açısından Amerika Birleşik devletleri, Orta Avrupa ve Uzak doğu’nun
Miyosen florasına yakınlık gösterir (Kasaplıgil 1977: 85-99). Çamlıdere’nin
güncel florasıda Avro-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz floristik bölgelerinden
birçok tür barındırır.
Çamlıdere Fosil Ormanında tespit edilen çamların sahayla yaşıt Lesvos Fosil
Ormanı fosil çam türlerinden hareketle Pinoxylon cinsine dâhil oldukları kuvvetli
bir ihtimaldir. Quercus cinsi hem Miyosen Lesvos Fosil orman florasında hem de
Güvem Pliyosen fosil florasında oldukça yaygındır. Öte yandan Kasaplıgil (1977:
98) meşelerin Tersiyerde de en az bu günkü kadar melezleşmiş olduklarını ifade
eder. Bu nedenle Çamlıdere Fosil Ormanı Quercus türleri için yüzeysel bir yorum
yapmak güçtür.
Günümüzde fosillerin bulunduğu Pelitçik Köyü, Kuztepe mevkii asli bitki
örtüsünden antropojen nedenlerle önemli ölçüde arındırılmıştır. Ancak benzer
yükseltilerde, ormanın korunduğu yerlerde tıpkı fosil florada olduğu gibi çam ve
meşe hakim durumdadır. Burada Çamlıdere’nin bitki örtüsünün Miyosenden beri
değişmediği gibi yanlış bir izlenim ortaya çıkabilir. Gerçekte Miyosenden
günümüze süregelen tektonik olaylar ve iklim değişmeleri boyunca sahanın bitki
71
örtüsü pek çok kez köklü değişikliklere uğramış olmalıdır. Bunun da ötesinde son
buzul çağı Würm’den günümüze bile bitki örtüsünde çok önemli değişmeler
olmuştur (Bkz. Şekil 23).
Şekil 23: Orta Avrupada Postglasiyal devrede iklim değişiklikleri ve buna bağlı
olarak ormanların bileşiminde meydana gelen değişiklikler (Erinç 1977’den
değiştirilerek)
Palinolojik verilere göre Türkiye son 18000 yıllık devrede dört farklı vejetasyon
tipine ev sahipliği yapmıştır ( T. Ekim, A. Güner 1986). Dönemin başlangıcında
stepik vejetasyon hâkimken, 12000 yıl önce orman vejetasyonu artmaya başlamış
ve 8000 yıl önce baskın vejetasyon haline gelmiştir. Günümüzde antropojen ve
72
diğer faktörler nedeniyle stepik vejetasyon Anadolu’nun birçok yerinde tekrar
baskın vejetasyon haline gelmiştir. Bottema (1986) tarafından ele alına AP
(Arboreal Polen-Ağaç Poleni) ve NAP (Non Arboreal Polen-Ağaca ait olmayan,
otsu polen) polen kayıtlarına göre Anadolu’da Pleniglasiyalden sonraki polen
kayıtlarında Artemisa ve Cheneopodiaceae en önemli rolü oynarlar. Bu bitkiler
stepik karakterin işaretçisidirler. Holesenin başında AP belirgin artışı ormanların
geniş bir yayılış gösterdiğini kanıtlar. MÖ 8000de İç Anadolu’nun güney ucunda
Neolotik tarım faaliyetlerinin başlamasıyla Vejetasyon üzerinde yeni bir baskı
unsuru doğmuş. Özellikle MÖ 3000 de Türkiye’deki AP oranında ciddi bir düşüş
yaşanmaya başladığını ifade eder.
Gemici (1993)’e göre, buzul dönemlerinde Anadolu’nun termofil ve mezofil
florası gerilerken bunların yerine kuzeyden Arkio-Alpin ve Boreo-Alpin
elementler (Pinus sylvestris, Picea orientalis) elemanlar inmiştir. Bunların bir
kısmı Kuvaterneri takiben gerilerken bir kısmı da uygun mikroiklim alanlarında
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Kuvaterner buzullaşmasında iklimdeki soğumaya
bağlı olarak birçok İran-Turan elementi Anadolu’nun içlerine kadar nüfuz etmiştir
ve bu unsurlar Çamlıdere’nin güncel florasında da yer alır. Anadolu’da buzul
devirlerin de dahi örtü buzullaşması yaşanmamış buna karşın kalıcı kar sınırı
azalmıştır. Kuvaterner buzul ve buzul arası dönemlerinin Anadolu’ya ne şekilde
yansıdığına yönelik farklı görüşler vardır. Gemici (1993), Anadolu’da Kuvaterner
buzullaşmalarının Avrupa’daki kadar etkili olmadığını, buzul dönemleri nispeten
ılıman ve bol yağışlık plüvyal devre olarak geçtiğini öne sürer.
Erol (1992: 39–47) Anadolu’da Pleistosendeki yağışlı evreler genel
anlamı ile pluviyaller, kuzeydeki buzularası ve buzul çağları
arasındaki serin
dönüşüm
periyotlarına karşılık
gelmiş,
tam
interglasiyellere karşılık gelen çok sıcak ve tam glasiyelere karşılık
gelen çok soğuk evreler Anadolu’da kurak geçtiğini ifade etmektedir.
73
Dünyada nadir bulunan fosil alanlardan olan Çamlıdere Fosil Ormanının oluşumu
Sahanın Jeolojik geçmişiyle ve Paleoklimatolojisiyle yakından ilgilidir. Türkiye
orojenik ve epirojenik hareketler sonucu kırıklı bir yapıya sahiptir. Türkiye’nin
tektonik haritasıyla genç volkan rölyefini gösteren haritalar çakıştırıldığında bu
ilişki hemen göze çarpar. Kırıkların egemen olduğu bu alanlardan olan İç Anadolu
bölgesi de Neojen ve Kuvaterner’de yoğun volkanizmaya sahne olmuştur (Sür
2002) (Bkz. Şekil 24).
Şekil 24: A: Türkiye’nin temel jeotektonik elamanları, B: Galatya Volkanik
Provensi, C: Fosil Ormanın ve Ovacık kraterinin GoogleEarth görüntüsü, 1-2-3:
Neojen volkanik sahaları (Schumacher 2001’den değiştirilerek)
74
Yunanistan’ın Midilli Adasındaki Sigri Fosil Ormanında olduğu gibi Çamlıdere
Fosil Ormanı da Miyosen yaşlı bir volkanik faaliyet sonucu oluşmuştur.
Ankara’nın kuzeyinde 6000km2 alan kaplayan Galatya Volkanik provensinde Üst
miyosende başlayan volkanizma sonucu fosil ağaçların yanı sıra volkanik aşınım
şekillerine ait çok karakteristik topografyalar gelişmiştir.
Çamlıdere Fosil Ormanını anlamanın en iyi yolu onu Galatya Volkanik
Kompleksi çerçevesinde değerlendirmekle olabilir. Galatya Volkanik Birimi en az
dokuz püskürme merkezi ile Türkiye’nin en geniş Neojen volkanik sahalarından
biridir (Keller 1992). Galatya volkaniklerinin kimyasal yapısını ve yaşlarını
araştırmıştır.
Araştırmaya
göre
Neojen
andezitik
volkanikleri
20-18my
yaşındayken Neojen bazaltik volkanikler (11,6 – 9,6 myö) yaşlarındadır. Ünlü
(1973) ise Kazanlar-Peçenek sahasının jeolojisi ve jeotermal enerji potansiyeli
hususundaki çalışmasında volkanizmanın Üst Miyosende en şiddetli dönemini
geçirdiğini belirtmiştir (Muratçay 2006).
Türkiye’de Neojen yaşlı volkanik arazilerde olduğu gibi Galatya Volkanik
Provensi de önemli ölçüde aşınmaya uğramıştır. Bu nedenle sahada kaç püskürme
merkezinin yer aldığı tam tespit edilememiştir. Sahanın yakınında 5 püskürme
merkezi yer almaktadır. Kızılcahamam (Soğuksu), kuzeyde Ovacık, kuzeybatıda
Daskamun, ve batıda Kavaklıdağ. Bunlara ek olarak güneybatıda Sorgun da diğer
bir püskürme merkezi olarak önerilmektedir (Süzen 1996).
Fosillerin yer aldığı Pelitçik Köyündeki volkanik istifin kaynağına yönelik bir
çalışma yapılmamıştır.
Ancak Pelitçik Köyünün hemen Kuzeyinde yer alan
Sarıkavak Köyünde, Sarıkavak Tefraları üzerine Schumacher (2001) tarafından
yapılan çalışma sonucunda bunların muhtemel kaynağının Ovacık krateri
olabileceği ileri sürülmüştür.
75
Fosillerin oluşumu uzun jeolojik zamanlar boyunca bozulmadan kalmaları ve bu
gün erozyonla yüzeylenmiş olmaları “Fosil Orman oluşum süreci” olarak
düşünülebilir. Bu bakımdan sadece fosil ormanın oluştuğu dönemin şartları değil,
fosili günümüze taşıyan şartların tümü oluş içerisinde değerlendirilmelidir. Aksi
halde bu süreçlerin herhangi birindeki değişiklik bu gün farklı görünümlerle
sonuçlanırdı. Çamlıdere Fosil Ormanının oluşumu volkanizma ve yerel tektonik
faaliyetlere bağlı karmaşık bir sürecin ürünüdür.
Çamlıdere Fosil Ormanının oluşumu üzerine iki senaryo üretilebilir. Birinci
senaryoya göre Ovacık merkezli süksesif Pliniyen püskürmelere bağlı olarak
volkan yamacında yoğun kütle hareketleri meydana gelmiştir. Ardışık
patlamalarla oluşan lahar akıntıları ve piroklastik çamur selleri yamacın altı
kısımlarındaki geniş/iğne yapraklı karışık ormanı sürükleyerek eğimin azaldığı
yerlerde biriktirmiştir. Bu durumun en önemli kanıtlarından biri Sarıkavak
tefralarından hareketle Ovacık merkezli çok şiddetli Pliniyen safhaların tam olarak
tespit edilmiş olmasıdır (Bkz. Şekil 25).
Pelitçik Köyünde yer alan Fosil Ormandaki taşlaşmış ağaçlar üst üste kalın seriler
halinde bulunmaktadır. Fosiller çoğunlukla parçalanmış ve kök sistemi, yatayla
konumunu kısmen veya tamamen koruyan fosile rastlanmamıştır (Bkz. Foto 9).
76
Şekil 25: Ovacık merkezli Pliniyen patlamaların safhaları (Schumacher 2001:
243’den Türkçeleştirilerek)
77
Foto 9: Pelitçik Fosil orman sahasında fosiller genelde parçalanmış ve üst üste
kalın istifler halinde bulunmaktadır.
78
Bu da onların Yunanistan, Sigri Petrified Forest’dakilerinin aksine yaşadıkları
ortamda değil taşınıp başka bir ortamda fosilleştiklerini gösterir. Fosillerle beraber
bulunan masif silis blokları taşlaşma ortamının çok yoğun eriyik taşıdığına işaret
etmektedir (Bkz. Foto 10).
Foto 10: Pelitçik Fosil orman sahasında kalın, masif silis blokları yer alır.
Bu kadar yoğun bir ortam karasal değil ancak gölsel olabilir. Özetle sahada
yaşayan bitki topluluğu heyelan veya akarsularla gölsel bir ortama taşınmıştır
veya öncelikle karasal bir ortamda birikmişler daha sonra bu saha göl haline
gelmiştir. Volkanoklastiklerde görülen çapraz tabakalanmalar çok kuvvetli bir
flüvyal ortamın varlığına işaret eder. Süzen’in (1996) “Lacustrine Mineral Facies
of the Neogene Pelitçik Basin” çalışmasına göre, Üst Miyosende DoğanlarSarıkavak-Osmansın köylerine kıyısı olan bir göl güney-güneydoğu istikametinde
yayılarak bu gün tüfit, aglomera, tüf-marn, tüf-tüfit-kireçtaşı değişimleri şeklinde
temsil edilen göl fasiyeslerini oluşturmuştur. Bu göl ilk zamanlarında güney
ucundaki gideğeni ile açık havza niteliğindeydi. Ancak Bayındır ve/veya Çeltikçi
79
fayının faaliyete geçmesiyle hidrolojik olarak kapalı bir göl haline gelmiştir.
Çamurtaşlarının ve kiltaşlarının yeşil oluşu, tatlı sular tarafından beslenen, nadiren
kuruyan çok yıllık bir gölün olduğunu gösterir. Katmanların ince oluşu, şist ve
karbonat tabakalarının devamlı kalınlık göstermemesi ve tabakaların tekrarlı
yapısı çökelmenin nispeten sığ bir ortamda olduğunu göstermektedir. Buğralar
Köyü civarında rastlanan kömür tabakaları, organikçe zengin şistler, silisifiye
olmuş ağaç parçalarının varlığı sığ gölün kıyı fasiyesi olduğunu göstermektedir.
Volkanik komplekslerin varlığı sadece dolgu malzemesi olarak değil aynı
zamanda gölün silis kaynağını da oluşturmuştur. Bu durumum diatom
kabuklarının gelişimi, vitrik tüfler ve silisifiye ağaçların ve çörtlerin varlığıyla
desteklenmektedir. Tüm bu verilerin ışığında Neojen Pelitçik Gölünün daimi, sığ,
sakin, tatlı-hafif tuzlu (≤35%) ve alkali (7 < pH <8.5) karakterde bir lakustrin
ortam olduğunu söyleyebiliriz (Bkz. Foto 11).
Foto 11: Pelitçik Fosil Orman sahasında farklı boyutlarda çok iyi gelişmiş çörtler
bulunmaktadır
Diğer bir senaryoya göre Fosil Orman ilksel konumu ile volkanik kül altında
kalarak karasal bir ortamda fosilleşmiştir. Fosilleşme sona erdikten sonra saha
80
erozyona maruz kalmış ve fosiller akarsu ve kütle hareketleriyle bu gün onları
bulduğumuz gölsel ortama taşınmışlardır. Bu senaryonun en büyük kanıtı
fosillerin bulunduğu bazı istiflerde kömürleşmiş ağaç parçalarının bulunmuş
olmasıdır. Bu kömürleşme basınç altında karbon zenginleşmesi olarak değil
organik malzemenin verimsiz yanmasıyla oluşmuştur. Kömürleşmiş ağaç
parçaları kızgın volkanik külün karasal ortamda bitkilere temas ederek bir kısmını
yaktığını işaret etmektedir. Kömürleşmiş bu ağaç parçaları daha sonra gölsel
ortamda silisleşmeye maruz kalmışlardır ve her iki sürecin varlığını kanıtlar
niteliktedir (Bkz. Foto 12)
Foto
12:
Pelitçik
Fosil
orman
sahasında
kömürleştikten
zenginleşmesine uğramış bir ağaç parçasına ait makrofoto
sonra
silis
81
3. 8. Çamlıdere Fosil Ormanı’nın Dünya Mirası Açısından Önemi
Fosiller geçmiş jeolojik dönemlerde yaşayıp taşlaşmış gövde ve diğer unsurları
günümüze ulaşmış canlılardır. Fosiller yerkürenin gelişim ve dinamiklerini
anlamada anahtar görevi gören geçmişe yönelik en önemli kanıtlardandır. Dünya
üzerinden sayısız canlı gelip geçmiş olsa da fosilleşme sürecinin mucizevî
derecede zor olmasından ötürü, fosiller şaşılacak derecede nadir bulgulardır.
Özellikle jeolojik zamanlarda geriye gittikçe fosil numuneler sayı ve tür olarak
daha da azalmaktadır. Birtakım deniz kabukluları ve istisnai örnek bir kenara
bırakılacak olursa geri kalan tüm fosiller ölen canlıların yoğun sıcaklık ve basınç
altında sıkıştırılmasıyla oluşur. (Bkz. Foto 13)
Foto 13: Pelitçik Fosil Orman sahasında bir kalıp fosil (cast/mold) örneği
82
Yüksek sıcaklık ve basınç şartlarına maruz kalan fosiller morfolojik özelliklerinin
önemli bir kısmını yitirirler. Dinozor fosillerinde olduğu gibi sade bir iskelet veya
balık fosillerinde olduğu gibi kalıplardan 30 oluşurlar. Fosilleşmenin özel bir şekli
olan silisleşme veya taşlaşmada (silisification 31, petrification) fosiller canlının
morfolojik özelliklerini mükemmele yakın biçimde muhafaza ederler. Bu
bakımdan taşlaşmış ağaçların hem görsel değerleri hem de günümüze aktardıkları
bilgiler diğer fosil örneklerden daha fazladır. Fosilleşme esnasında sıkışma,
ezilme olmadığı için fosil, canlının 3 boyutlu formunu mikroskobik hassasiyetle
yansıtır (Bkz. Foto 14).
Foto 14: Pelitçik Fosil Orman bir ağaç fosilinin ince kesitinde hücreleri gösterir
bir makro fotoğraf
30
31
İngilizce “Cast”, fosilleşmede sadece dış hatların korunduğu süreci ifade eder.
Silis zenginleşmesine bağlı olarak taşlaşarak fosilleşme
83
Taşlaşmış ağaç parçaları çeşitli çökellerde ve kömür yataklarında rastlanan
numunelerdendir. Öte yandan belirli bir jeolojik zamandaki bitki örtüsünü ve
ekolojik durumu temsil edecek kadar çok fosil barındıran yataklar son derece
azdır. Mevcut olanların önemli bir kısmı insanın kolayca ulaşmayacağı kadar sarp
coğrafyalarda (çöllerde) yer almaktadır. Çamlıdere Fosil ormanı hariç dünya
üzerinde bilinen ve ulaşılabilen iki önemli fosil orman bulunur. Bunlardan
Birincisi ABD Arizona Çölünde, diğeri ise komşumuz Yunanistan’ın Midilli
(Lesvos) Adasının Sigri Köyünde bulunur. Her iki saha da çok iyi bir korumaya
tabidir.
Fosil Orman sahasının büyüklüğü, fosillerin nadideliği ve yoğunluğu, sahanın
ulaşım kolaylığı ve Fosil Orman sahası etrafındaki diğer jeolojik ve jeomorfolojik
değerlerin zenginliği göz önüne alındığında Çamlıdere Fosil ormanı’nın dünya
ölçeğinde önemli bir fosil alan olduğu ortaya çıkmaktadır. Çamlıdere Fosil
Ormanı gerek Çamlıdere İlçesi gerekse fosillerin bulunduğu köyler için yerel
kalkınmada kullanılacak önemli bir potansiyele sahiptir. Fosil Ormanın merkezi
konumu ve birçok üniversitenin bulunduğu Ankara’ya yakınlığı sahanın bilimsel
ve eğitim amaçlı doğal bir laboratuar olarak kullanılmasına imkân tanımaktadır.
3. 9. Çamlıdere Fosil Ormanında Mevcut Koruma Durumu ve Tehditler
Çamlıdere Fosil Orman sahası yeterli ve uygun bir koruma statüsüne sahip
değildir. Fosillerin yoğun olarak bulunduğu Pelitçik Köyü güneyi ve Buğralar
Köyü mezrası Bayındır Barajı havzası koruma sahası içerisinde yer almaktadır.
İçme suyu havzasını koruma ölçütleri sahada sadece yerleşme ve sanayi
faaliyetlerini sınırlandırdığı için fosil korumada çok yetersiz bir statüdür. Jeolog
L. Tufan Erdoğan’ın çabaları neticesinde Fosillerin bir kısmının bulunduğu
Pelitçik Köyü Kuztepe mevkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 13. 05. 2007 tarihli ve 530 sayılı karar
neticesinde 1. Derece Doğal Sit olarak ilan edilmiştir.
84
Mevcut birçok doğa koruma statüsü (Ramsar alanı, Milli Park vs..)
alan
korumaya yönelik olduklarından, alanın kullanımını kısıtlayan ve düzenleyen
hükümler içerirler. Oysa Fosil Ormanlar, içerisindeki unsurların her birinin ayrı
ayrı tanımlanıp farklı koruma ölçütlerine tabi oldukları Jeopark kapsamında
korunmalıdırlar.
Çamlıdere Fosil Ormanındaki tehditler kabaca doğal ve beşeri olmak üzere ikiye
ayrılabilir. Fosillerin en güvende olduğu yer toprak altıdır. Fosillerle ilgili tüm
kötü haberler onların erozyonla yeryüzüne çıkmalarıyla başlar. Fosiller oluştukları
çökeller içerisinde milyonlarca yıldır bozulmadan kalabilmişlerdir. Yeraltında
mikro organizma faaliyetlerinin sınırlı olması, sıcaklık ve nemlilik değerlerin
büyük değişimler göstermemesi, mekanik durağanlık ve aşındırıcı etkenlerin
sınırlılığı fosiller için mükemmel bir koruma ortamı sağlar. Fosiller erozyonla
yüzeye çıktıklarında başta günlenme olmak üzere doğal etmenlerin yıpratıcı
etkisine maruz kalırlar (Bkz. Foto 15).
Foto 15: Çamlıdere Fosil Ormanında günlenmeye bağlı olarak bozulmaya
uğramış bir fosil
85
Çamlıdere Fosil Ormanı, Sigri Petrified Forest, Petrified Forest of Arizona gibi
önemli fosil alanları günümüzde koruyucu bitki örtüsünden mahrum oldukları için
günlenme 32 daha şiddetli olmaktadır. Günlük ve mevsimlik sıcaklık değişimlerine
bağlı termal gerilmeler yüzeylenmiş fosillerde çatlakla oluşmaktadır. Bu çatlaklar
özellikle tuz kristalleşmesi 33 neticesinde kırılmalara neden olmaktadır
Yunanistan’ın Midilli adasındaki Sigri Fosil Ormanında yerinde koruma
faaliyetleri çeşitli solüsyonlar ve cilalarla fosil yüzeyinde oluşmuş çatlakların
doldurulması suretiyle dayanaklıklarının artırılması esasına dayanır (Bkz. Foto
16).
32
İngilizce’de dış etmenler nedeniyle aşınmayı ifade eden “weathering” kelimsinin karşılığı.
Çatlaklar boyunca yükselen çözünmüş tuzunun tekrar kristalleşmesi olayı; İngilizce: Salt
cristalization
33
86
Foto 16: Yunanistan’ın Midilli adasındaki Sigri Fosil Ormanında fosilleri
günlenmeye karşı korumak amacıyla yapılan çalışmalardan bazı görünümler
87
Yüzeydeki fosiller likenler tarafından bozulmaya uğratılırken yüzeye yaklaşanlar
da bitki köklerinin mekanik etkileri ve salgıları sebebiyle bozulmaktadırlar.
Fosillerin yer aldığı volkanik istifler genelde erozyona çok müsait sahalar
olduklarından fosiller kolayca topraktan sıyrılabilmekte, yerçekimi ve fluvyal
süreçlerle çok ciddi hasara uğramaktadırlar (Bkz. Foto 17).
Foto 17: A): Yunanistan’ın Midilli adasındaki Sigri Fosil Ormanında Plaka Park
fosil alanında altı rüzgârla oyularak çökmek üzere olan bir fosil. B): Çamlıdere
Fosil Ormanında yüksek eğim ve şiddetli erozyon neticesinde altı boşalan ve dere
yatağına yuvarlanmak üzere olan bir fosil ağaç
Çamlıdere Fosil Ormanında fosilleri tehdit eden ikinci önemli etken antropojen
faaliyetlerdir. İnsan kaynaklı bu faaliyetlerin bir kısmı bilgisizlikten ileri
gelmektedir. Birçok fosil ağaç yerel halkın bilgisizliği nedeniyle amaç dışı
kullanıma maruz kalıp tahrip olmuştur. Aslında fosil taşların diğerlerinden çok
farklı oldukları yerel halk tarafından çok önceleri biliniyordu. Bilmedikleri bu
fosillerin duvarda kullanılmayacak kadar değerli olduklarıydı. Pelitçik köy
merkezinde yaşı 50’yi geçen birçok ahşap yapının temelinde, bahçelerin istinat
88
duvarlarında birçok fosil taş bulunmaktadır. Fosil taşların iyi dilinim vermemesi
sebebiyle yapı malzemesi olarak çok rağbet görememiştir. Pelitçik köyünde
yapılan anket esnasında fosilleri duvar taşı olarak kullanmış yaşlı bir usta bu
taşların ısınınca patladıklarından ve çekiçle vurulunca biçimsiz kırılmalarından
yakınarak pek işe yaramayan bir madde olduğunu dile getirmiştir. Kısaca bu gün
sahip olduğumuz parçalanmamış fosilleri kuvarsın masif kristal yapısına bağlı
fiziksel özelliklerine borçlu olduğumuzu söyleyebiliriz. Öte yandan modern inşaat
malzemelerinin ucuz ve kolay erişilebildiği halde Pelitçik köyündeki bazı köylüler
tüm uyarılara rağmen fosil taşları yapı malzemesi olarak kullanmaya devam
etmektedir (Bkz. Foto 18). Bu durum bilgisizlikten değil ilgisizlikten ve bilime
itibar etmemekten kaynaklanmaktadır.
Foto 18: Çamlıdere/Pelitçik Köyünde fosil taşlar duvarlarda yapı malzemesi
olarak kullanılmıştır ve uyarılara rağmen günümüzde de kullanılmaktadır
89
Fosillerin diğer bir kısmı tarımsal faaliyetler nedeniyle tahrip olmaktadır. Buğralar
köyü civarında fosillerin bulunduğu saha tarıma imkân tanıyacak kadar az eğimli
bir arazide yer alır. Tarla edinme faaliyetleri sırasında çiftçiler bu taşları
tarlalarından
uzaklaştırmak
için
taşınabilecek
boyutlara
ininceye
kadar
parçalamışlardır. Parçalanmış bu fosillerden binlercesi Buğralar Köyü tarlalarında
yığınlar halinde istiflenmiştir (Bkz. Foto 19).
Foto 19: Buğralar Köyü mezrasında parçalanarak tarım alanından uzaklaştırılan
fosil taşlar yığınlar halinde istiflenmiştir
Çamlıdere Fosil Ormanıyla ilgili en büyük güncel tehdit fosillerin koleksiyon
veya satış amacıyla toplanması ve tahrip edilmesidir. Yukarıda sayılan tehditler
fosillere zarar verse de en azından fosiller oldukları yerde kalmaktadır. Ama
ticarete konu olduklarında fosiller sonsuza dek kaybedilmektedir. Toplanan
fosiller çoğunlukla yurt dışına çıkarılmakta ve internet üzerinden satılmaktadır.
90
Kâr oranını artırmak için kaçırılan bu fosiller ya dilimlenip parlatılarak ince
kesitler halinde satışa sunulmakta ya da formları tamamen bozularak takı, kolye
haline getirilmektedir (Bkz. Foto 20).
Foto 20: Kesilip parlatılarak kolye hailen getirilmiş bir ağaç fosili
İnternet üzerinden satış yapan kaynaklarda yapılan araştırmalar online satışa
sunulan fosillerin ağırlıklı olarak 3. Dünya ülkelerinden geldiğini göstermektedir
(Madagaskar, Şili…). Fosil ticaretiyle ilgili uluslar arası kabul görmüş bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple internet üzerinden satış yapan kişiler
fosil kaynağını detaylı biçimde açıklamakta dahi bir mahsur görmemektedirler.
Genel olarak gelişmiş ülkeler kendi doğal kaynaklarını korumak adına fosillerin
yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan yasalara sahiptirler. Öte yandan gelişmiş
ülkeler yine bu fosil piyasasının en önemli alıcılarıdır. Kısaca fosillerin çıkışı
yasak ancak girişi serbesttir.
91
Birçok ülkenin doğal kaynaklarının değerinin farkına vararak bunları koruma
altına almaları nedeniyle fosil kaynakları giderek azalmış ve mevcut kaynaklara
talep artmıştır. İnternet ortamında ve yayınlanan birçok değerli taş kitabında
fosillerin lokasyonları ve yerel koruma durumlarıyla ilgili detaylı bilgilerin yer
alması bu fosil kaynaklarını yağmalanacak açık hedef haline getirmektedir.
Gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasındaki ekonomik uçurum da fosil
ticaretinin cazip hale getirmektedir. Geri kalmış ülkelerden yok pahasına alınan
fosiller internette açık artırma ile çok daha yüksek fiyatlara alıcı bulmaktadır.
Örneğin bir internet sitesinde Ankara Çubuk barajı civarından yurt dışına çıkarılan
bir fosile ait kabaca ince kesit 150$’dan açık artırmaya sunulmuştur (Bkz. Şekil
26).
Şekil 26: Ankara Çabuk Barajı civarından yurt dışına çıkarılarak internet
üzerinden açık artırma ile satışa sunulmuş fosillerden biri
2007 yazında İzmir Konak’taki bir hediyelik eşya dükkânında Ankara/
Çamlıdere’den getirilen yaklaşık 30cm eninde ve 60cm yüksekliğindeki fosil ağaç
kütüklerin tanesi 100$ satışa sunulmuştu (Bkz. Foto 21).
92
Foto 21: İzmir / Konak’ta bir hediyelik eşya dükkânında satılmaya hazır iki fosil
ağaç
Muhtemelen yurt dışına satılmış olan bu fosil ağaç kütüğünden 5cm kalınlığında
10’dan fazla kesit elde edilebilir ve nihai satıcısına kabaca 5000–10000$ arasında
kâr getirebilir.
93
Fosil kaynaklarını korumaya yönelik en etkin uygulamalardan biri Sigri Taşlaşmış
Orman Doğa Tarihi Müzesi tarafından yürütülmektedir. Yılda ortalama 60.000
kişinin ziyaret ettiği Lesvos Fosil Ormanında fosilleri korumak üzere iki gurup
korumacı çalışmaktadır; Conservator ve Protector. Bunlardan Conservator olanlar
fosilleri günlenmeye ve doğal faktörlere karşı koruyucu önlemler (fosil
çatlaklarını çeşitli tamponlarla doldurma, fosil yüzeyini sırlama, duvar örme vs.)
almakla yükümlümdürler. Diğer bir gurup korumacı olan Protector’lar
ziyaretçilerin fosilleri tahrip etmesini (fosillere oturma, anı için parça koparma) ve
çalmasını önlemekle yükümlüdürler.
Şüpheli durumlarda uyruğuna aldırmaksızın ziyaretçilerin üzeri aranmaktadır.
Ayrıca adadaki hava alanı personeli de fosillerin yurt dışına kaçırılması önlemek
üzere özel önlemler almışlardır. Çamlıdere Fosil Ormanında da yapılması gereken
tam olarak budur (Bkz. Foto 22).
94
Foto 22: Sigri Fosil Ormanı, Plaka Park önünde ziyaretçileri fosil tahribatı ve
çalınması hususunda uyaran pano ve yanında müze müdür yardımcısı Kostas
Mammis
95
BÖLÜM IV: ÇAMLIDERE FOSİL ORMAN SAHASINDA
GELİŞTİRİLEBİLİR DEĞERLER
Jeosit olarak önerilen tüm alanların korunması mümkün değildir. Öz kaynakların
israfının önlenmesi açısından öncelikli olarak korunması gereken alanları
diğerlerinden ayırt etmek gerekir. Jeolojik ve jeomorfolojik ilginin artmasıyla
bunların değerlendirilmelerine yönelik yöntem karmaşası da derinleşmiştir.
Jeopark sürecinde her ülke öncelikle ulusal Jeosit envanterini çıkarmak
durumundadır. Bu özellikle jeoçeşitliliğin yüksek ve yüzölçümünün geniş olduğu
ülkelerde daha ciddi bir engel haline gelmektedir. Diğer doğa koruma statülerinde
olduğu gibi neyin korumaya dâhil edilip neyin kapsam dışı bırakılacağına yönelik
güvenilir bir ölçüt gerekmektedir. Öte yandan Avrupa Jeoparklar Ağı ve
UNESCO Global Jeoparkları gibi uluslar arası kuruluşlar üye olma ve üyelik
yenileme süreçlerinde bir krize sebep olmamak için değerlendirme ölçütlerini
rasyonel temeller üzerine oturtma arayışına girmişlerdir. Modena Üniversitesi
(İtalya) tarafından Jeoparkların değerlerini bilimsel olarak değerlendirmek için bir
hiyerarşi geliştirilmiştir. Bu sistemde saha: Araştırma değeri, Eğitim değeri,
Nadirlik, Büyüklük, Korunmuşluk derecesi, Görsel değer ve Katma değerler
olarak farklı bileşenlere ayrılmıştır. Bu konuda bir diğer yaklaşım sahanın farklı
bileşenlerini ayrı ayrı ele alarak jeoçeşitliliğinin (Geodiversity) tespit edilmesidir.
Panizza (2007) Jeoçeşitliliğin, biyoçeşitlilik ve eko çeşitliliğin temelini
oluşturduğunu öne sürmüştür ve bu yaklaşım IAG (International Associaton for
Geology) tarafından benimsenmiştir. Buna karşın Joyce (1997) jeoçeşitlilik ile
biyoçeşitlilik arasında doğrudan bir bağ olmadığını, biyoçeşitliliğin evrim ve
süreçler gibi kendi iç dinamiklerinin bir sonucu olduğunu öne sürmüştür.
Bu konuda en kapsamlı ve güvenilir ölçüt Avrupa Jeoparklar Ağı’ndan gelmiştir.
Avrupa Jeoparklar ağı “Jeoparklar sadece jeolojiden oluşmaz” prensibiyle
sahadaki tüm unsurların puan esasına dayalı bir sistemde değerlendirilmesini
öngörmektedir. Bu sistem kısmi değişikliklerle hem yeni başvuran adaylar (EGN
Evaluation) hem de adaylık süreci yenilenecek olanlar için (EGN Revalidation)
geçerli hale gelmiştir.
96
4. 1. Jeomorfolojik Değerler
4. 1. 1. Kırgıbayır (Badlands) Topografyası
Kırgıbayırlar kurak ve yarı kurak bölgelere has şekillerdir. Özellikle kum kil, mil
ve tüfün ardışıklı sıralandığı litolojilerde sıkça görülür. Şiddetli yağışlarla oluşan
“riller” daha sonra derinleşip derecikler haline gelerek aralarında düzgün olmayan
keskin sırtlar meydana getirmektedir (Erinç 2001: 59). Kırgıbayır oluşumlarını
Erinç (2001) kurak-yarı kurak bölge topografyası içerisinde incelemiş ve bunu
yarı kurak bölgelerde şekillenmede akarsuların daha etkin olmasına bağlamıştır.
Christopherson (2001) ise kırgıbayırları kurak bölge topografyası şekillerine dâhil
etmiştir.
Erozyonun azalan yağışlarla orantılı olarak arttığı bilinmektedir. Öte yandan
Çamlıdere’nin yağış grafiği incelendiğinde yıllık ortalama yağışın 444mm olduğu
görülür. Yağışın yıl içerisindeki dağılışında şiddetli yağışların görülmemesi
erozyonu azaltan bir durumdur. Bu durumda Çamlıdere’de kırgıbayır oluşumunun
öncelikle litoloji ve eğimle ilgili olduğunu söylenebilir (Bkz. Tablo 4).
Tablo 4: Havzadaki volkanik birimlerin ICONA metoduna göre erozyona
duyarlılıkları (Yılmaz 2006: 51)
Erozyon
Jeolojik Birimler
Alan(km2).
%
Duyarlılığı
1
Miyosen Andezit, Dasit, Piroklastik Mat.
554
77
2
Miyosen Çakıltaşı, Kumtaşı, Kumtaşı
100
14
3
Plisen - Konglomera, Kumtaşı, Kiltaşı
22
3
4
Miyosen – Kireçtaşı, Kumtaşı, Konglomera Çört, Kiltaşı
29
4
5
Kuvaterner Alüvyon
12
2
97
Kosmas et all (2000) Yunanistan Midilli adasında yaptığı çalışmada en şiddetli
erozyonun piroklastik formasyonlar üzerinde oluştuğunu belirtmiştir. Pelitçik
havzasında yer alan volkanik sedimanlar ve gölsel-karasal tortullar kırgıbayırların
başlıca görüldüğü sahaları oluşturur. Pelitçik köyü güneyinde çamurtaşı, kiltaşı,
çakıltaşından oluşan Uruş formasyonu, Elmalı köyü civarında kumtaşı, kiltaşı,
killi kireçtaşı, diyatomit, çört, tüfit, konglomera ardalanmasından olıuşan Hançili
formasyonu üzerinde iyi gelişmiş kırgıbayırlar yer alır (Bkz. Foto 23).
Foto 23: Elmalı Köyünde kırgıbayır (badlands) topografyası
Bunlardan en önemlisi Sarıkavak köyünde tüf, aglomera tüfit ardalanmasından
oluşan Uludere piroklastikleri üzerinde gelişen kırgıbayır topografyasıdır.
Sarıkavak Köyü civarında bulunan Kırgıbayır sahası manzara, eğitim ve bilimsel
değeri yüksek bir alandır (Bkz. Foto 24).
98
Foto 24: Sarıkavak tefralarında gelişmiş kırgıbayır (badlands) topografyası
Karakteristik kırgıbayırlar öğrencilere erozyonal süreçleri anlatmak için çok
uygundur. Öte yandan kalınlığı 17 metreyi geçen tefra çökellerinin çok iyi mostra
vermesi, tek bir volkanik devrenin ürünü olması ve volkanizmayla eşzamanlı
oluşmuş olması paleocoğrafik süreçlerin rekonstriksiyonu açısından çok önemli
bir malzeme sunmaktadır (Schumacher et al 2001: 233).
4. 1. 2. Volkanik Anakayada Gelişmiş Vadiler
Pelitçik
havzası
Bakacaktepe,
Ilıcadere
ve
Deveören
volkanikleriyle
çevrelenmiştir. Çamlıdere Barajına boşalan Güreş Deresi, Ilıcadere volkanik
birimi üzerinde bazaltik-andezitik karakterli lav ve cüruflardan oluşmuş
aglomeraları keserek kanyon benzeri bir vadi oluşturmuştur. Güreş dersinin 1000
metre kotlarında aktığı Mandıra mevkiinde nispi yükselti 200 metreyi bulmaktadır
(Bkz. Foto 25).
99
Foto 25: Sarıkavak köyü Mandıra mevkiinde aglomeralar üzerinde gelişmiş dik
yamaçlı bir vadi
Bir sahada farklı yapı ve görünümlerdeki jeolojik ve jeomorfolojik unsurların bir
arada gözlenebiliyor olması sahanın jeopark değeri açısından çok önemlidir. Bu
bakımdan Pelitçik Fosil Ormanına ek olarak sahada yer alan kırgıbayırlar, dik
yamaçlı vadiler, boğazlar sahanın jeoturizm, eğitim ve bilimsel değerini
artırmaktadır. Güreş deresi vadisi boyunca volkanik malzemeler üzerinde gelişmiş
çok ilginç aşınma şekillerine sahip yamaçlar yükselir. Vadi yamacının dikleştiği
ve eğiminin azaldığı yerlerde karakteristik yamaç aşınım şekilleri gelişmiştir
(Bkz. Foto 26–27).
100
Foto 26: Güreş deresi vadisinde yamaç eğiminin azaldığı sahalar
Foto 27: Güreş deresi boyunca vadi yamaç eğiminin arttığı sahalar
Kuzey batı İtalya’da yer alan Beigua jeoparkında benzer bir topoğrafya eğitim ve
turistik amaçlar için düzenlenmiş ve çok rağbet görmektedir. Çamlıdere’dekinin
aksine konglomeralardan oluşan Gargassa vadisi (Val Gargassa), Jeoparkın yedi
büyük rotasından birini oluşturmaktadır (Bkz. Foto 28).
101
Foto 28: Gargassa Konglomera vadisi İtalya, Beigua jeoparkıının önemli cazibe
merkezlerindendir
4. 2. Kültürel Değerler
4. 2. 1. Kırsal Mimari (Çamlıdere Evleri )
Çamlıdere İlçesi ve fosillerin bulunduğu Pelitçik Köyünde Anadolu Türk Evi’nin
çok iyi örneklerine rastlamak mümkündür.
Anadolu Türk Evi sofa, hayat, sergah, vb, denilen çok işlevli bir
mekâna eklenmiş odalardan oluşur. Odalar işlevlerine göre
uzmanlaşmamış, tam tersine her işlevi yerine getirecek biçimde
şekillenmiştir. Yatma, oturma, konuk ağırlama, yemek yeme hatta özel
102
donanımları sayesinde banyo işlevi dahi görebilirler. Anadolu Türk
Evi zemin ve üstündeki tek kat ile iki kattan oluşur. Tek katlı ve üç
katlı yapılar seyrek görülür (Sözen 2003: 20).
Çamlıdere İlçe merkezi ve ilçeye bağlı köylerde ortak bir mimari üslup hâkimdir.
Öte yandan ilçe merkezindeki evler yapı kalitesi olarak köydekilerden daha
üstündür. Bu nedenle örneklemelerin büyük kısmı Çamlıdere İlçe merkezine
aittir. Çamlıdere evleri, ilçeyi ikiye ayıran Çamlıdere deresinin yamaçlarında
birbirlerinin önü kesmeyecek biçimde yükselirler (Bkz. Foto 29). Bu bakımdan
Safranbolu evleriyle benzerlik gösterirler.
Foto 29: Çamlıdere İlçesinin güneyden görünümü
Tezin Çamlıdere Evleri ile ilgili kısmı Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesinden Prof. Dr. Şengül Öymen Gür önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu
aşamada ilçedeki tarihi evlerin envanteri çıkarılmıştır. Her evin en az iki cepheden
fotoğrafı çekilmiş, yeri GPS ile kaydedilmiştir. Ayrıca tüm tarihi evlere ait dış
görünüş, mümkünse iç donanım, evin korunmuşluk durumu ve konumu ile ilgili
103
ses kaydı raporları tutulmuştur. Aynı eve ait farklı veri dosyalarını eşleştirmek
için her bir evi temsilen dijital fotoğraf makinesinin verdiği seri numaralar
kullanılmıştır. Böylece ileriki çalışmalar için bir veri tabanı oluşturulmuştur.
Çamlıdere evlerinden seçilen bir evin detaylı planı çıkartılmış, evin fonksiyonel
kullanım alanları üzerine sekiz saatin üzerinde ses kaydı yapılmıştır. Envanter
çalışması neticesinde Çamlıdere ilçe merkezince tespit edilen 180’den fazla tarihi
ev mukayese için betonarme evlerle beraber Mapinfo’ya aktarılmıştır. Bu haritada
yeni yerleşmelerin tarihi Çamlıdere evleri çekirdeği etrafında yayılma yönü ve
yoğunluğu açıkça görülebilir (Bkz. Şekil 27).
Şekil 27: Çamlıdere ilçesinde eski ve yeni yerleşmenin dağılışı
104
İlçedeki evler genelde 2 tam kat ve eğim durumuna göre birinci katın altında
depo, odunluk olarak kullanılan yarım katlardan oluşur. Eğimin fazla olduğu
yerlerde birinci katı topraktan yeterince yükseltince altında otomatik olarak bir
yarım kat doğmaktadır. Bu yarım katların yüksekliği ve genişliği çeşitlilik
göstermektedir. Bazı evlerde birinci katın bir kısmı ahır olarak kullanılmaktadır.
Geçmişte, ahırı ayrı olanlar alt katı kışlık üst katı ise yazlık olarak kullanmışlardır.
Bu gelenek artık büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Birinci ve ikinci katın her ikisi
de yazın veya kışın kullanılabilmektedir. Üç katlı olanlar azdır ve genel görünüş
itibariyle iki katlı evlerden farklı, konak tipi yapılardır (Bkz. Foto 30).
Foto 30: Çamlıdere ilçe merkezinde üç katlı bir konak
105
Çamlıdere evleri genelde taş temel üzerine kuruludur. Bu taş duvar bazen birinci
katta biterken bazen ikinci katın yarısına kadar çıkabilmektedir. Taş üzerine
birinci kat ahşap karkas ve kerpiç dolgu veya ahşap karkas briket dolgu veya
tamamen ahşap malzemelerinden inşa edilir. Bu kerpiç veya beton harç, ahşap
çıtalarca desteklenir. Ahşap karkas briket dolgulu duvarların iç kısmı sıvanıp
boyanırken dış kısmı sıvanmaz. Belli bir düzende yerleştirilen kırmızı briketler
çok karakteristik bir tarz yaratır (Bkz. Foto 31).
Foto 31: Pelitçik köyünde bir evin birinci katına ait ahşap karkas tuğla dolgulu
duvar ve ahşap gerdirmeler
106
Çamlıdere evlerinin çatıları kiremit kaplıdır. Öte yandan ender de olsa ahşap çatılı
yapılarda da vardır. Pelitçik köyünde yıkılmak üzere olan ahşap çatılı iki ahıra
rastlanmıştır. Buradaki ahşap örtüler (hartama veya pedavra) Karadeniz
Bölgesinde görülenlerin aksine ince ve kısa değil, uzun ve kalındır (Bkz. Foto 32)
Foto 32: Pelitçik köyünde hartama örtülü bir çatı
Çamlıdere evlerinin mimari üslubu değerlendirilirken yapının zenginliğine dikkat
edilmelidir Çamlıdere ilçe içerisinde daha farklı karakterde olan evler zengin
zanaatkârların
dışarıdan
usta
getirerek
yaptırdıkları
eserlerdir.
Zengin
Çamlıderelilerin evlerini yaptırma üzere Safranbolu’dan usta getirdikleri rivayet
olunur. Bu ustalarında nispeten geldikleri yerin mimari tarzından katkılarda
bulunduklarını söylemek hiç de yanlış olmaz. Sıradan Çamlıdere evlerinde
ızgaralı sürgülü pencereler bulunurken konak tarzında olanlarda ızgara sürgü
107
yerine dışa doğru bombeli, sabit ahşap ızgara yer almaktadır. Benzer bir durum
cumbalar için de geçerlidir. İki katlı Çamlıdere evlerinde cumbalar ya ekleme
balkon şeklindedir ya da hiç yoktur. Oysa üç kat plan üzerine yapılan yapılarda
cumba ekleme değil duvarın dışarıya doğru çıkıntı yapmış halidir (Bkz. Foto 33).
Foto 33: Çamlıdere ilçesinde iki katlı ve üç katlı binaların farklı pencere ve
cumbaları
Çamlıdere evlerinde ilk göze çarpacak özellik kullanılan ahşab ve ahşap
işçiliğindeki belirgin kalitedir. Mutfak eşyalarının yapımında veya taban tahtası
olarak genişliği 60 cm ye varan tahtalar kullanılmıştır. Biçilip düzeltildiğinde 60
cm eninde tahta verecek ağaç günümüzde pek kolay bulunmamaktadır. Benzer
zenginlik temel taşlarının düzgün kesiminde ve boyutlarında da gözlemlenebilir.
108
Dışı beton veya kerpiç sıva dolgulu duvarlara sahip evler iç kısımlarında birçok
gömme dolap sistemine sahiptir. Bu da mimari tekniğin ne derece gelişmiş
olduğunun bir kanıtıdır. Çamlıdere evlerinde en çok özen gösterilen tavan
kaplamalarıdır. Geçme çıtalarla yapılan tavan kaplaması köşelerde tavandan 15–
20 cm aşağıda bazen tüm odayı boydan boya dolanan Sergenlerle tamamlanır.
Sergenler tavanın 15–20 cm altında tavana paralel devam eden rafın adıdır.
Örgülerle süslenmiş bu rafların estetik değerinin yanında tabak ve tencere koymak
gibi fonksiyonları da vardır (Bkz. Foto 34).
Foto 34: Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait sergen
Çamlıdere evlerinde bir diğer önemli gurup öğe gömme dolaplardır. Ergonomiyi
estetikle birleştirmiş bu tasarım harikalarının esnek fonksiyonlu olanlarının yanı
sıra çok daha özelleşmiş olanları da mevcuttur. Mutfak veya kiler olarak
kullanılan odanın girişinde kapı üstünde soğan koymak için yapılan üçgen rafa
Soğanlık denmektedir. Bu raf fonksiyonel özelleşmenin güzel bir örneğidir (Bkz.
Foto 35).
109
Foto 35: Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait soğanlık
110
Öte yandan “Yaşmak” denilen kapısız, nispeten küçük (yarım metreden dar ve iki
metreden kısa) gömme dolaplar kahve takımı, gaz lambası ve baharatların
konulması için kullanılmaktadır. Ancak fonksiyon itibariyle bunlar raftan çok
vitrini andırırlar. Yaşmak’larda çok ince ahşap işçiliği görmek mümkündür ve
diğer gömme dolapların aksine asla köşelerde bulunmazlar genelde duvarın
ortasında veya ortaya yakın kısımlarında yer alırlar. Bu da onların teşhir
fonksiyonlarının önemli olduğunu gösterir (Bkz. Foto 36).
Foto 36: Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait yaşmak
111
Duvara gömülü bir diğer dolap Yüklük’lerdir. Bu dolaplar öncelikli olarak yatak
ve kıyafet koymak için kullanılır. Ya kapıları yoktur ya da işlemeli, asma örtüleri
vardır. Gömme dolaplar içerisinde en büyük olanlarıdır. Hemen her odada
mevcutturlar (Bkz. Foto 37).
Foto 37: Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait yüklük
112
Gömme dolaplardan en şaşırtıcı olanı Hamamlıktır. Odanın köşeye yakın
kesiminde dış görünüşte diğer dolaplardan farkı yoktur. Dışı ve içi ahşaptan
olabileceği gibi içi teneke kaplı da olabilir (Bkz. Foto 38).
Foto 38: Çamlıdere ilçesinde Fatma İmamoğlu’na ait evin odasına ait hamamlık
113
Çamlıdere evleri mimari kültürünün gelişiminde sahanın fiziki coğrafya şartları
belirgin rol oynamıştır. Odunluk olarak kullanılan yarım katlar aslında eğimle
mücadelenin doğal ürünleridir. Çamlıdere evlerinde bir diğer önemli nokta evin
ahşap karkas mimarisinde farklı geometrilerde kullanılan gerdirme kirişlerdir.
Çamlıdere İlçesi arazisi birinci ve ikinci derecede deprem bölgesi sınırları
içerisinde yer almaktadır. Ülkemizin en aktif fayı olan KAF Çamlıdere’nin sınır
olduğu Bolu’dan geçmektedir. İlçe etrafında Çeltikçi fayı gibi KAF sisteminden
bağımsız faylarda bulunur. Ahşap karkastaki bu gerdirme, çapraz kolon ve kirişler
muhtemelen depreme karşı dayanıklılığı artırmak üzere alınmış önlemlerdir.
Jeoparkların sürdürülebilir kalkınma motoru olan jeoturizm kendine has
konaklama hizmetleri gerektirmektedir. Bu tür turizme katılan turistler otantik
ortamları tercih etmekte ve lüks arayışı içinde olmamaktadırlar. Çamlıdere evleri
restore edilmeleri halinde kendi başlarına önemli bir turistik cazibe yaratabilirler.
Öte yandan bu özellikleriyle ilçeye gelen jeoturistler için mükemmel bir
konaklama ortamı sunarlar. Çamlıdere evleriyle ilgili iyi haber ilçede henüz otel
bulunmayışı dolayısıyla bu evlerin pansiyon olarak kullanım potansiyellerinin
artmasıdır. Kötü haber ise ahşap evler sökülüp sobalık odun niyetine
satılmaktadır. Evlerin birçoğu yenilenemediği için yıkılmayla yüz yüzedir. Ancak
Çamlıdere evlerinin geçmişte olduğu gibi günümüzde de en büyük düşmanı
yangınlardır. Yıllanmış ağaçlar çok kolay tutuşabilmekte ve yangınlar hızla geniş
alanlara yayılabilmektedir. 1900’lerin başında Çamlıdere’nin topyekûn yanıp
tekrar inşa edildiği rivayet edilmektedir.
Çamlıdere evleri henüz tamam olarak bozulmamış olan ilçe merkezinde korumayı
beklemektedirler.
114
SONUÇ VE ÖNERİLER
Çamlıdere
Fosil
Orman
sahasının
Avrupa
Jeoparklar
Ağı
açısından
değerlendirilmesi sonucu elde edilen olumlu ve olumsuz sonuçlar şunlardır:
Çamlıdere Fosil ormanındaki fosil ağaçlar boyut, yoğunluk ve korunmuşluk
bakımından dünyanın en önemli fosil ormanları arasında yer alabilecek
düzeydedir. Pelitçik Köyü fosil sahasında fosiller onlarca metre kalınlığında
yoğun bir istif halindedirler. Buradaki numuneler yaş halkaları, gövde formları ve
dalların gövdeye bağlantıların çok belirgin olmasıyla ön plana çıkarlar. Fosil
Ormandaki taşlaşmış ağaçlar karmaşık bir oluşum sürecinden geçmişlerdir.
Fosilleşmenin yeri tespit edilememiş olsa da bulundukları yere taşınmış oldukları
kesinleşmiştir. Oluşumlarının hangi döneminde taşındıkları hususunda iki farklı
senaryo üretilmiştir. Taşınmış olmaları sebebiyle Fosil Ormandaki taşlaşmış
ağaçlar dünyadaki diğer fosil ormanlara (örn: Lesvos Petrified Forest) nazaran
daha fazla tahrip olmuşlardır. Çamlıdere Fosil Ormanında şu ana dek yatayla
orijinal konumunu koruyan ve kök sistemine sahip bir fosil ağaç bulunamamıştır.
Fosiller bulundukları zonun devamlılığı yoktur. Bu nedenle fosiller çok geniş bir
alanda birbirinden kopuk yüzeylerde yoğunlaşma eğilimi göstermektedir.
Çamlıdere Fosil Ormanı doğal ve beşeri kaynaklı tahribata uğramaktadır. Doğal
tahribatçılar fosilin yüzeye çıkmasıyla faaliyete geçmektedir. Bunlardan en
önemlisi günlük sıcaklık genliğine bağlı oluşan termal gerilmeler neticesinde
günlenmedir. Yüzeye çıkmış fosiller akarsular tarafından veya yerçekimi
nedeniyle taşınmaya maruz kalmakta ve parçalanmaktadır. Sahada biyotik
amillerde bozucu etki yapmaktadır. Yüzeye yaklaşan fosiller bitki köklerinin
mekanik etkisi sonucu, yüzeye çıkanlar ise Likenlerin kimyevi salgıları sonucu
bozulmaya uğramaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki doğal bozulma faaliyetleri
de fosil oluşumunun bir parçasıdır.
115
Fosil orman sahasında en önemli tahribat beşeri kaynaklıdır. Beşeri kaynaklı
tahribatın bir kısmı bilinçli bir kısmı ise bilinçsizce yapılmaktadır. Tarım
arazilerinde yayılış gösteren taşlaşmış ağaçlar tarlayı temizlemek adına
parçalanmış ve yol kenarlarına yığılmıştır. Pelitçik Köyü yapılarında önemli
ölçüde fosil taşa rastlamak mümkündür. Köy merkezinde bazı duvarlar nerdeyse
tamamen fosil taşlardan inşa edilmiştir. Öte yandan fosilleri asıl tehdit eden olgu
fosillerin toplanarak aracılarla yurt dışına satılmasıdır. Ankara ve İzmir’de
hediyelik eşya dükkânlarında Çamlıdere’den temin edildiği öğrenilen fosiller
satılmaktadır. İnternette çevrimiçi satış yapan sitelerde Çamlıdere’den yurt dışına
çıkarılıp açık artırma usulü satışa sunulan fosil ağaçlar tespit edilmiştir.
Gerek Çamlıdere İlçesi gerekse fosillerin bulunduğu Pelitçik Köyü ulaşım ve
potansiyel turist nüfusuna yakınlık bakımından çok elverişli bir konumda yer
almaktadır. Çamlıdere ilçesi Ankara’ya 75 km uzaklıktadır ve Ankara-İstanbul
otoyolu fosillerin bulunduğu Pelitçik Köyü sınırları içerisinden geçmektedir.
Çamlıdere, Kızılcahamam’dan sonra Ankara’nın en gözde sayfiye yeridir. İlçenin
doğusundaki Çamlıdere Yaylasında yüzlerce lüks yazlık konut bulunmakta ve
hızla yenileri yapılmaktadır. Çamlıdere’de hizmet sektörlerinin gelişmemiş olması
nedeniyle ilçeye sadece 5 km mesafede olan bu yazlık sayfiyelerin ilçeye hiçbir
ekonomik katkısı yoktur. Çamlıdere yaylasındaki yazlıkçılar daimi ikametgâhı
Ankara olan üst gelir gurubuna ait eğitim seviyeleri yüksek insanlardan
oluşmaktadır. Bu nedenle sahada kurulacak jeoturizm aktivitelerinin birincil hedef
kitlesini oluşturmaktadırlar.
Fosil Orman sahasının yakın çevresinde taşlaşmış ağaçlara ek olarak turistik,
eğitim ve bilimsel önem arz eden değerler yer alır. Pelitçik havzasında gölsel
tortullar üzerinde gelişen kırgıbayır topoğrafyası bilimsel,
eğitim ve peyzaj
üstünlüğü ile jeoturizm faaliyetleri için uygun alanlardır. Çok küçük bir alanda
volkanizma, faylanma, erozyon ve çökelme süreçlerine ait karakteristik oluşumlar
116
gözlenebilir. Havzada akarsuların daha dirençli olan volkanoklastik anakayada
açtığı vadilerde peri bacası benzeri çok ilginç oluşumlara rastlanılabilir.
Çamlıdere ilçesi ve köylerinde ahşap-taş malzemeden yapılmış geleneksel evler
yer alır. Özellikle ilçe merkezindeki tarihi evlerin hem yapı kalitesi yüksektir hem
de daha iyi durumdadırlar. Çamlıdere evleri mimari öğeler bakımından Anadolu
Türk Evi’nin bütün karakterini yansıtırlar. Genelde iki katlı olan evler taş zemin
üzerine kuruludur. Ahşap karkas taş dolgu veya tamamen ahşaptan yapılan evler
mevcuttur. Evlerin iç donanımlarında yüklük, hamamlık, sergen, yaşmak gibi çok
fonksiyonel gömme dolap sistemleri yer alır. Sürgülü ve kafesli pencereler, çıkma
ve cumbalar da evlerin diğer önemli özellikleri arasındadır. Çamlıdere evlerinin
mimari geleneğinin oluşmasında yerel coğrafi şartların etkileri belirgindir. Vadi
yamacına kurulan evler eğimden ötürü birinci katın altında bir yarım kata daha
sahiptirler. Evlerde kullanılan ahşabın kalitesi bir zamanlar sahanın gür
ormanlarla kaplı olduğuna işaret etmektedir. Çamlıdere evlerinde dikkati çeken
bir diğer öğe evlerin karkas sisteminde birbirini çeşitli açılarda kesen bir ahşap
gerdirme sisteminin oluşudur. Çamlıdere ilçesi arazisi birinci ve ikinci derece
deprem kuşağında yer almaktadır. Çamlıdere evlerinde görülen bu gerdirme
sistemi muhtemelen yapıyı depreme karşı daha dayanıklı hale getirmek için
alınmış bir önlem olmalıdır.
Bu sonuçlar doğrultusunda şu önerilerde bulunulabilir: Her şeyden önce
Çamlıdere Fosil Ormanında yapılacak çalışmalar için tercihen yurt dışı kaynaklı
olmak üzere maddi destek bulunmalıdır.
Çamlıdere Fosil Ormanının oluşumunun tam aydınlatılması için sahada sondaj
yapılarak karotların hangi seriyi temsil ettikleri tam olarak tespit edilmelidir.
LANDSAT TM-5, 6 bant, 8 bit uydu görüntüsü genel jeoloji uygulamaları için
yeterli olsa da dar alanlı örneklemeler için yeterli spatial çözünürlüğe sahip
117
değildir. Bu nedenle sahanın yüksek spatial ve spektral çözünürlükteki uydu
görüntüleri elde edilmeli ve muhtemel fosil yatakları bu veriler ışığında
aranmalıdır.
Fosil orman sahasında erozyonla yüzeye çıkan fosiller günlenme ile bozulma ve
çalınma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Fosillerin korunması için yaptırımı ve
uygulayıcısı olan yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Fosillerin değeri tam olarak
tanımlanıp fosil ticareti ve yurt dışına kaçırılmalarını önlemek için yetkili merciler
uyarılmalı ve bilgilendirilmelidir. Fosillerin bulundukları yerde korunabilmeleri
için Pelitçik Köyünde uygun bir yere bilim adamlarının ve koruyucuların
çalışabilecekleri geçici yapılar tesis edilmelidir (laboratuar, atölye, depo,
misafirhane vb). Bu yapılar geçici olmalı ve uygun görülmesi halinde ileride
sahaya yapılacak Doğa Tarihi Müze kompleksi içerisinde yer almalıdır. Bu
süreçlerin uzaması ihtimaline karşın karakteristik fosiller, sahaya uygun bir
koruma statüsüne ve olanaklara sahip oluncaya kadar toplanıp kasalarda muhafaza
edilmelidir.
Jeoparklar yerel halkın katılımını şart koştuğu için Çamlıdere İlçesinde ve
fosillerin yer aldığı Pelitçik köyünde halkı sahip oldukları değerler hakkında
bilgilendirici toplantılar ve sunumlar yapılmalıdır.
Doğa bilimlerinin birçok dalıyla ilintili olan jeopark çalışamlarını bir veya birkaç
kişinin üstlenmesi mümkün değildir. Sahada yapılacak çalışmalara önderlik
edecek ve çalışanları yönlendirecek multidisipliner bir jeopark heyetinin
oluşturulması şarttır. Bu heyet şeffaf bir yönetime sahip olmalı, ilçe ve köylerden
temsilciler bulundurmalıdır.
Sahanın değerlerinin bilimsel olarak ortaya konulması için araştırmacılara destek
olunarak Fosil Ormanda bilimsel çalışma yapmaları özendirilmelidir.
118
Fosil Orman koruma çalışmalarıyla Çamlıdere evlerinin restorasyonu beraber
yürütülmelidir. Çamlıdere ilçesinde henüz otel bulunmamaktadır. Tarihi evlerin
tamir/restorasyon ile pansiyon haline getirilmeleri durumunda sahayı ziyaret eden
jeoturistlerin konaklaması için kullanılabileceklerdir. Böylece tarihi evler
korunacak çirkin yapılaşma önlenecek ve turizm gelirinin doğrudan yerel halka
aktarılması sağlanacaktır.
119
KAYNAKÇA
Akyol, Taha. (2007, 11, 24). “Dubai Mucizesi”. Milliyet Gazetesi. Pazartesi,
Aralık, 1.
Alpagut, Berna. 2004. “Ankara’nın Doğa Tarihinden Bir Kesit, Kazan Omurgalı
Fosil Yatakları”. Bilim ve Teknik Dergisi. Temmuz, 84–86.
Altun, İbrahim, Gökhan, Kadınkız. 2002. 1/100000 ölçekli Türkiye Jeoloji
Haritaları BOLU-H 28 Paftası. Ankara: Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi.
Arens, Nan. 1998. “Conditions Required for Plant Fossil Preservation”. 10, 11,
2007. http://www.ucmp.berkeley.edu/IB181/VPL/Pres/Pres2.html.
Asatekin, Gül. 2004. Kültür ve Doğa Varlıklarımız, Neyi, Niçin, Nasıl
Korumalıyız. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı DÖSİMM Basımevi.
Atabey, Eşref, Gerçek, Saraç. 2004. “Çamlıdere (Ankara) Taşlaşmış Ağaç Fosil
Ormanı”. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Haber Bülteni, 3, 80–881.
Atalay, İbrahim, Kenan, Mortan. 2006. Türkiye Bölgesel Coğrafyası. İstanbul:
İnkılâp Yayınevi.
Atalay, İbrahim. 2005. “Kuvaterner’deki İklim Değişmelerinin Türkiye Doğal
Ortamı Üzerindeki Etkileri” Türkiye Kuvaterner Sempozyumu 5. Okan,
Tüysüz. İstanbul: Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, 121–128.
Atalay, İbrahim. 1982. Türkiye Jeomorfolojisine Giriş. İzmir: Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları.
120
Avcı, Meral. 2007. Coğrafyacılar İçin Dendrokronoloji. İstanbul: Çantay
Kitabevi.
Bottema, Sytze. 1986. “Late Quaternary and Modern Distribution of Forest and
Some Tree Taxa in Turkey”. Proceedings of the Royal Society of Edinburg,
89B, 103–111.
Bremer, Heinrich. 1978. Paleontoloji. İzmir: Ege Üniversitesi Matbaası.
Broker,
Stephen.
2007.
“The
evolution
of
Plants”.
10,
11,
2007.
http://www.yale.edu/ynhti/curriculum/units/1980/5/80.05.01.x.html#a.
Bryson, Bill. 2004. Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi. Handan, Balkara. İstanbul:
Boyner Yayınları.
Christopherson, Robert. 2001. Elemental Geosystems. New Jersey: Prentice
Hall.
Erinç, Sırrı. 2001. Jeomorfoloji II. İstanbul: Der Yayınları.
Erinç, Sırrı. 1977. Vejetasyon Coğrafyası. İstanbul: İstanbul üniversitesi
Yayınları.
Erinç, Sırrı. 1984. Klimatoloji ve Metodları. İstanbul: İstanbul üniversitesi
Yayınları.
Erol, Oğuz. 1992. Klimajeomorfoloji. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Deniz
Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Yayınları.
Ersoy, Şükrü. (2004. 04. 24). “Jeoturizm: Ülkemiz İçin Yeni Bir Gezi Anlayışı”.
Cumhuriyet Gazetesi. Pazar, Nisan, 7.
121
Frey, Marie - Luise. 2001. “European Geoparks, Geological Heritage & European
Identity-Cooperation For a Common Future”. European Geoparks Network
Magazine. November, 1, 4–6.
Gemici,
Yusuf.
1992.
“Tersiyerden
Günümüze
Türkiye’nin
Flora
ve
Vejetasyonu”. Turkish Journal of Botany, 17, 221–226.
“Global Encounters for UNESCO Geoparks”. European Geoparks Network
Magazine 2005: 22.
Güney, Emrullah. 2003. Yerbilim Terimleri Sözlüğü. Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Güngör, Yıldırım. 2003. “Jeolojik Miras, Taşın Dili Olsaydı”. Yeşil Atlas
Dergisi. Kasım, 6, 43–47.
Gürler, Mutlu. 2005. “A Comparision of Natural Conservation Laws and Related
Institutions With Respect to Geological Heritage in Turkey. 6th European
Geoparks
Network
Meeting
Proceedings.
Nickolas,
Zouros.
Greece/Thessaloniki: Lithografia.
Hamilton, Calvin, Rosanna, Hamiton. 2006. “Petrified Wood Colors and
Petrification”. 10. 11. 2007. http://www.scienceviews.com/parks/woodcolors.html
Kasaplıgil, Baki. 1977. “Ankara, Kızılcahamam Yakınındaki Güvem Köyü
Civarında Bulunan Son Tersiyer Kozalaklı-Yeşil Yapraklı Ormanı”. MTA
Dergisi. Nisan, 88, 94–102.
Kazancı, Nizamettin. 2007. “Ulusal Jeosit ve Jeomiras Envanteri”. Year of Planet
Earth Bildiri Özleri Kitabı. Kadir, Dirik. Ankara: TMMOB Jeoloji Mühendisleri
Odası, 166–167.
122
Kazancı, Nizamettin, Fuat, Şaroğlu. 2003. “Annual Report on the Protection of
the Geological Heritage in Turkey”. ProGeo WG1 Annual Meeting. Romanina,
1–17.
Kosmas, Constantinos, Nikolaos, Danalatos. (2000): “The Effects of Land
Parameters on Vegetation Performance and Degree of Erosion under
Mediterranean Conditions”. Catena, 40: 3-17.
Kurter, Ajun. 1979. Türkiye’nin Morfoklimatik Bölgeleri. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Yayınları.
Lane, Garry. 1986. Life of the Past. Ohio: Charles E. Merrill Publishing
Company.
Martini, Guy. 1999. “Geological Heritage and Geotourism”. Geological
Heritage: Its Conservation and Management. Daniel, Barettino. Spain:
Instituto Tecnologico Geominero de Espana, 146-155.
Muratçay, Elif, Varol. 2006. “Çamlıdere (Ankara Kuzeybatısı) Yöresi Volkanik
Kayaçlarının Petrolojisi ve Jeokimyası”. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara:
Hacettepe Üniversitesi.
Nikolaus, Zouros. 2005. , Geomorphologie : Relief, Processus, Environnement.
“Assessment, Protection, and Promotion of Geomorphological and Geological
Sites in the Aegean Area, Greece” sayı. 3: 227–224.
Niemirowska,
Sandra.
2006.
“Petrified
Wood”.
10,
11,
2007.
http://skamieniale_drewno.republika.pl/.
Nişancı, Ahmet. 2002. “Türkiye İkliminin Temel öğeleri”. Ege Üniversitesi
Coğrafya Bölümü Klimatoloji Çalıştayı, İzmir, 1–8.
123
Özgüç, Nazmiye. 2003. Turizm Coğrafyası, Özellikler ve Bölgeler. İstanbul:
Çantay Kitabevi.
Özhatay, Neriman, Andrew Byfield. 2003. “Bölgeler Haritası”
Türkiye’nin
Önemli Bitki Alanları. CD-ROM.
Panizza, Mario. 1999. “Geomorphological Assets: Concepts, Methods and
Examples of Survey”. Towards the Balanced Management and Conservation
of the Geological Heritage in the New Milenium. Daniel, Barettino. Spain:
Sociedad Geologica De Espana, 125–128.
Pignatti, Sandro. 1976. “Evolutionary Trends in Mediterranean Flora and
Vegetation” Plant Ecology, 37, 3, 175–185.
Saraç, Gerçek. 2003. “Tabiat Tarihi Müzelerinin Evrensel Yapısı, MTA Tabiat
Tarihi Müzesi’nin Tanıtımı-Hedefleri Üzerine Kısa Bir Değerlendirme”. Mavi
Gezegen Popüler Yerbilim Dergisi, 8, 56–60.
Schumacher, Rolf, Ulrike Muess-Schumacher. 2001. “The Sarikavak Tephra,
Galatea, North Central Turkey: A Case Study of a Miocene Complex Plinian
Eruption Deposit”. Journal of Volcanology and Geothermal Research. 112,
231–245.
Sözen, Metin, Uğur, Tanyeli. 1992. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü.
İstanbul: Remzi Kitabevi.
Stueve, Andrea, Suzanne, Cook. (2002). “The Geotourism Study: Phase I
Executive Summary” [Elektronik çevrim]. Travel Industry Association of
America. http://www.tia.org/pubs/geotourismphasefinal.pdf, 1–24.
Sür, Ayhan. 1994. “Karstik Yerşekilleri ve Türkiye'den Örnekler”. Ankara
Üniversitesi Türk Coğrafya Araştırma ve Uygulama Dergisi. 1–25.
124
Sür, Ayhan, Özdoğan Sür. 2002. Volkanlar, Türkiye’nin Volkanik Yöreleri ve
Depremler. Ankara: Bilim Yayınları.
Süzen, Mehmet, Lütfi. 1996. “Lacustrine Mineral Facies f the Neogene Pelitçik
Basin (Galatean Volcanic Province)”. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara:
Ortadoğu Teknik Üniversitesi.
Tırıl, Alpay. 2003. “Korunan Alanlar Neden Korunmuyor? Tuzla Buz”. Yeşil
Atlas Dergisi. Kasım, 6, 83–93.
Topaloğlu, Sezer. 2005. “Çamkoru Göleti Çevresi Florası (Çamlıdere)”.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
“Topping Mother Nature, Lab Makes Petrified Wood in Days”. USA Today.
(2005, 25,01).
Tümertekin, Erol, Nazmiye, Özgüç. 1999. Ekonomik Coğrafya, Küreselleşme
ve Kalkınma. İstanbul: Çantay Kitabevi.
Türkiye İstatistik Kurumu. 2007. Turizm İstatistikleri 2006. Ankara: Türkiye
İstatistik Kurumu Matbaası.
Türkiye İstatistik Kurumu. 2000. Genel Nüfus Sayımı Nüfusun Sosyal ve
Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu Yayınları.
UNESCO. 2006. Global Geoparks Network. Greece: Lesvos Petrified Forest.
Velizelos, Evangelos, Nikos, Zouros. 2000. The Petrified Forest of Lesvos.
Athens: Topio Publication.
Yılmaz, Ayşegül. 2002. “Jeolojik Mirasımız”. Bilim ve Teknik Dergisi.
Temmuz, 416, 92–93.
125
2002.
“Yerbilimi
Keşfedebileceğimiz
Yerler,
Jeoparklar”. Bilim ve Teknik Dergisi. Ağustos, 417, 64–67.
Yılmaz, Ayşegül. 1996. “Doğanın Ayrıcalıklı Alanları Milli Parklar”. Bilim ve
Teknik Dergisi. Aralık, 349, 69–72.
Yılmaz, Erkan. 2006. “Çamlıdere Barajı Havzasında Erozyon Problemi ve Risk
Analizi” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Zouros, Nickolas. 2003. “The Petrified Forest of Lesvos-Greece, Principles and
Problems for the Sustainable Management”. 2nd European Geoparks Network
Meeting Proceedings. Nickolas, Zouros. Greece/Thessaloniki: Lithografia
Zouros, Nikolas, Tony, Ramsey. 2007. “The European Geoparks Network
Today”. European Geoparks Network Magazine, 4, 31
Zouros, Nikos, Wolfgang, Eder. 2005. “The Madonie Decleration”. European
Geoparks Network Magazine. 22
126
EKLER
Ek 1: Digne Bildirgesi
127
Ek 2: Madonie Bildirgesi
128
Ek 3: Belfast Konferansı Bildirgesi
129
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı :
Erdal Gümüş
Doğum Yeri ve Tarihi :
Şavşat, 10. 08. 1982
Eğitim Durumu
Yüksek Lisans (OMÜ Fen Edb. Fak. Coğ. Böl.)
Lisans Öğrenimi:
Coğrafya (OMÜ Fen Edb. Fak. Coğ. Bölümü)
Yüksek Lisans Öğrenimi:
Coğrafya (OMÜ Fen Edb. Fak. Coğ. Bölümü)
Coğrafya (Aegean Univ. Midilli/Yunanistan)
Bildiği Yabancı Diller:
İngilizce, Yunanca
Poster ve Sözlü Sunumlar:
Bilimsel Etkinlikleri:
Geopark
Management
and
Geotourism
Intensive Course & Geomorphosites, Geoparks
and Geotourism Workshop, 2007/Yunanistan.
AKASYA Ulusal Çevre Zirvesi, 2003/İstanbul.
VII
Ulusal
Yaklaşımları
Çevre
Sorunlarına
Sempozyumu,
Öğrenci
2004/Erzurum.
TÜBİTAK Buluş Şenliği (Endüstriyel Tasarım)
2001–2002/Ankara
İş Deneyimi
OMÜ, Araştırma Görevlisi
Uygulamalar:
Projeler:
OMÜ F455 Numaralı Araştırma Projesi
Çalıştığı Kurumlar:
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Natural History
Museum of the Sigri Petrified Forest
İletişim
OMÜ, Fen Edb. Fak. Coğrafya Bölümü
E-Posta Adresi:
[email protected]
Telefon:
İş:
0362 312 1919 – 52080
Ev:
362 438 7662
Cep:
0536 8777666
Tarih:
21. 03. 2008

Benzer belgeler

Kızılcahamam-Çamlıdere (Ankara) Jeopark ve Jeoturizm Projesi

Kızılcahamam-Çamlıdere (Ankara) Jeopark ve Jeoturizm Projesi Kızılcahamam-Çamlıdere (Ankara) Jeopark ve Jeoturizm Projesi Kızılcahamam ve Çamlıdere bölgesinde mutlaka korunması gereken çok sayıda jeosit varlığı tespit edilmiştir. Kızılcahamam ve Çamlıdere je...

Detaylı