Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 2014/II. Sayısı
Transkript
Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 2014/II. Sayısı
2014 / 2 T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL ANALİZ DERGİSİ İmtİyaz Sahİbİ Genel Yayın Yönetmenİ EDİTÖR :Prof. Dr. Şahin KARASAR :Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN :Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK Yayın Kurulu :Prof. Dr. Nazif Gürdoğan Prof. Dr. Dinç Alada Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün Prof. Dr. Sadettin Özen Prof. Dr. Ergül Han Yayın Kurulu Sekreteri :Canan Ayar Danışma ve Hakem Kurulu:Prof. Dr. Ali Rıza ABAY Yalova Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa ACAR Aksaray Üniversitesi Prof. Dr. Melek AKGÜN Sakarya Üniversitesi Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa DİLBER Fatih Üniversitesi Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ercan EREN Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY Bahçeşehir Üniversitesi Prof. Dr. Emine KILAVUZ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin İNCE Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Niyazi KARASAR Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Halit KESKİN Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Üniversitesi Prof. Dr. Sedat MURAT İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil OKTAY Yeditepe Üniversitesi Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet TÜRKAY Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Cavide UYARGİL İstanbul Üniversitesi Doç. Dr. Sinan ALÇIN İstanbul Kültür Üniversitesi Doç. Dr. Nihat KAYA Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Doç. Dr. Ramazan KAYNAK Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Doç. Dr. Özalp VAYVAY Marmara Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İdris AKKUZU Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Gonca ATICI Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza BAYARÇELİK Gelişim Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Çiğdem BOZ Gaziantep Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda H. DEMİRBİLEK Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya EREKER Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Funda KARADENİZ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Kader OSKAYBAŞ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Utku ÖZER Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mürşide ÖZGELDİ Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL Maltepe Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI Maltepe Üniversitesi BASKI ve TASARIM : Ege Reklam Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4 34704 - Ataşehir / İSTANBUL Tel: 0216 470 44 70 www.egebasim.com.tr Matbaa Sertifika No:12468 YAZIŞMA ADRESİ E-MAIL ISSN : Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Marmara Eğitim Köyü 34857 Maltepe/İstanbul : [email protected] : 1303-0496 İÇİNDEKİLER Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Etkileri ...................................... 11 Ahmet Mithat KİZİROĞLU Türkiye’den Yapılan Uluslararası Lojistik Faaliyetler Açısından Gümrük İşlemlerinin Değerlendirilmesi ................... 49 Burak KÜÇÜK ve Mehmet TANYAŞ Why Silicon Valley Works .......................................................... 63 Melih ONVURAL ve Raif ONVURAL Testing The Money Demand Function And Income or The Lucas Critique: The Case of Turkey ..................................... 73 Utku ALTUNÖZ Elektrik Dağıtım Şebekesi Afet Planlaması İlkeleri .................. 85 Mehmet TANYAŞ, Levent AKSOY, Hüsnü DÖKMECİ, Yavuz GÜNALAY ve Burak KÜÇÜK MALTEPE ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ EKONOMİK, TOPLUMSAL ve SİYASAL ANALİZ DERGİSİ • Maltepe Üniveristesi – İİBF Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi, Maltepe Üniversitesi’nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir. • Dergimizde tüm sosyal bilim dallarında makaleler yayımlanmaktadır. • Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmalıdır. • Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup, dergimizi bağlamaz. • Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir. Editör Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Etkileri Ahmet Mithat KİZİROĞLU1 ÖZET Geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanan göçler, toplumların yaşadıkları mekânlar ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarını da değiştirmektedir. Genellikle endüstriyel büyümenin beraberinde getirdiği ilave işgücü talebi ve göçlerin doğal bir sonucu olarak sonucunda ortaya çıkan kentleşme, kent sayısını arttıran, kentleri büyüten, toplumda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerini değiştiren bir nüfus birikim sürecidir. Nüfusun ekonomik faaliyetlere katılan kısmını ifade eden işgücü ise nüfus, işgücüne katılma oranı, istihdam düzeyi, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısı gibi faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir. Göçler çoğunlukla gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte, bu ülkelerde imkânları fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir göç gerçekleşmektedir. Çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere göç eden nüfus, tarımsal işgücü yapısından sanayi ve ticarete dayalı kentsel bir işgücü yapısına geçmekte, genellikle marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörlerde çalışmak durumunda kalmaktadır. Göç ve kentleşme, kentlere akın eden işgücünün arz ettiği emeğe karşı yeterince talep oluşturamayan yerlerde işsizliğin kente taşınmasına, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına ve emeğin özellikle kayıt dışı sektörde yaygınlaşmasına neden olmakta, kayıt dışı istihdam ise göçün devamlılığını sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Göç, kentleşme, işgücü, nüfus, işgücüne katılma oranı. 1 Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, MYO, Finans, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, [email protected] 11 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Abstract EFFECTS OF IMMIGRATION AND URBANIZATION ON LABOUR The history of immigrations that goes back as old as human history have changed economic, social and cultural structures of societies as well as the places they have lived in. Urbanization is the result of the demand for additional labor and the immigrations that have been usually brought about by industrial growth, and is a process of population growth that increases the number of cities, grows cities, creates organization, division of labor and specialization in a society, and changes human behavior and relationships. Labor force representing the part of the population participating in economic activities may vary depending on the factors such as population, labor force participation rate, employment level, sum of annual working hours, hidden unemployment rate, and labor force quality, effectiveness and structure. Immigrations are often seen in developing and rapidly urbanizing countries, in these countries immigration rapidly takes place to the cities that are thought to have more opportunities. Population, being attracted by the hope of finding work, migrate to urban areas, and move from agricultural labor force structure to a labor force structure based on industry and trade, and are often obliged to work in marginal jobs and informal sectors. Immigration and urbanization lead unemployment to move to the city, give rise to impoverishment, and injustice in the distribution of income, decrease in the financial returns of education, cause labor to become widespread especially in the informal sector in places where influxing labor to the city doesn’t create enough demand, and unrecorded employment maintains immigration. Key words: Immigration, urbanization, labor force, population, labor force participation rate. 12 2014/2 1. GİRİŞ Tarih boyunca değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçler, toplumların ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapılarını yakından etkilemiştir. Nüfusun miktarı ve yapısını doğrudan etkileyen önemli bir faktör olan göçlerin esas nedeni, göç edilen yerler arasındaki iticilik ve çekicilik ilişkisidir. Kentler karmaşık, farklılaşmış ve örgütlenme açısından bütünlük arz eden, aynı zamanda da büyük nüfus kütlelerini barındıran yerleşim alanlarıdır. Günümüzde dünya nüfusun çoğunluğu kentlerde yaşarken, ekonomik ve sosyal gelişmelerin büyük bölümü de kentlerde meydana gelmektedir. Kentleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte kent sayısının arttıran, kentleri büyüten, toplumlarda örgütlenme, işbölümü, uzmanlaşma ve insan ilişkilerinde kentli insan davranışı yaratan bir nüfus birikimi süreci olup itici, çekici, iletici nedenler ile göç sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Kentleşmenin ana nedeni endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü talebi olup, bu talep göç hareketlerini de başlatmakta, bu açıdan kentleşme de göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır. Emek arzını ifade eden bir kavram olan işgücünün miktarı, toplam nüfusa, nüfusun bileşimine, nüfus artış hızına, çalışma çağındaki nüfusun miktarı ile göç ve kentleşme oranlarına bağlı olarak değişmektedir. Göçler, daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve en büyük etkiyi kentleşme ve kentler üzerinde yol açtıkları tahribatla göstermektedir. Göç ve kentleşme, işgücünün yapısını tarımdan sanayi ve hizmet sektörlerine doğru değiştirmekte ve işgücüne katılma oranlarının genel olarak düşmesine neden olmaktadır. Göç, kentlerde oluşan fazla emek arzı için yeterli iş imkanı yaratılamaması durumunda, kırsal alanlardaki gizli işsizliğin kentlere taşınması ve açık işsizliğe dönüşmesi anlamına da gelmektedir. Sanayileşmeye dayanmayan bir kentleşme, kentlere göç edenlerin marjinal ve kayıt dışı sektörde istihdamına neden olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı da göçün devamlılığını sağlayan bir unsur olmaktadır. 13 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Bu çalışma, çağımızın en önemli olaylarından olan göç ve kentleşmenin işgücü üzerindeki etkilerinin belirlenmesine ihtiyaç bulunduğu düşüncesinden hareketle, konuyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşların yaptıkları çalışmalara katkı sağlayabilmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada önce kavramsal olarak göç, kent, kentleşme, göç ve kentleşme ilişkisi, daha sonra işgücü ve işgücünü etkileyen faktörler ele alınarak incelenmiş, ardından göç ve kentleşmenin işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Çalışmada fonksiyonel analiz yöntemi kullanılmış, bağımsız değişken olarak kabul edilen göç ve kentleşmenin, bağımlı değişken olarak kabul edilen işgücü ve işgücünü etkileyen faktörler üzerindeki etkileri araştırılmış, göç ve kentleşme kavramlarının işgücünü, ülkelerin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeylerine göre farklı şekilde etkilediği, ancak gelişmiş ülkelere göre az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri olumsuz yönde daha fazla etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. 2. GÖÇ, KENT VE KENTLEŞME KAVRAMLARI 2.1. Göç Kavramı Sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve dini nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan göçlerin geçmişi insanlık tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Toplumların yapısında büyük değişikliklere yol açan, bireysel ya da kitlesel olarak yapılabilen göçlerin en önemli özelliği, kalıcı veya geçici bir süreyi kapsayan mekân değişikliklerine yol açmasıdır. Temelinde sosyal bir hareket olan, kişilerin yaşamını ve toplumların yapısını değiştiren göç, değişik bilim dalları tarafından; bireylerin veya sosyal grupların kısa veya daimi süreli bir mekân ve sosyo-kültürel alana yerleşmesi, yerleşmek amacıyla, bir yerleşim yerinden bir başka yerleşim yerine gitme eylemi, kişilerin gelecekteki hayatlarının tamamı veya bir parçasını geçirmek üzere daimi ya da geçici olarak bir yerden başka bir yere yerleşmek kaydıyla yaptıkları coğrafi yer değiştirme hareketi, kişilerin gönüllü ve zorunlu sebeplere dayalı olarak coğrafi alanlar üzerinde yer değiştirmesi, ülke içinde farklı yöre ve bölgeler arasında veya bir ülke ile yabancı 14 2014/2 ülkeler arasında süreklilik arz eden, kırdan kente, kentten kente veya kentten kıra doğru nüfus hareketi olarak tanımlanmaktadır (Murat, 2006: 349-350; Akkayan, 1979: 20; İşçi, 2000: 71; Ozankaya, 1986: 202, Özer, 2004:11-14) Göç olgusu sosyolojik açıdan kişilerin, ailelerin, değişik nitelikteki sosyal grupların, toplum içinde sahip oldukları bir statüden diğerine doğru hareketleri şeklinde tanımlanan sosyal hareketlilik kavramına da dayandırılmaktadır (Erkal, 1995: 223). Nüfusu doğrudan etkileyen bir faktör olan göç, nüfusun yaş ve cinsiyet bileşimi ile işgücünü de etkilemekte, göç alan yerlerde nüfusu ve işgücünü arttırırken, göç veren yerlerde ise azaltmaktadır. Göçler yerleşmek ve genellikle de çalışmak amacıyla yapıldığı için, giriş ve çıkış noktalarını oluşturan yerlerdeki oturma şartlarını, kamu hizmetlerini, emek arzını, emek piyasası şartlarını, istihdam imkânlarını, hatta ücret düzeylerini etkileyerek, iş ve çevreye uyum konularında düşünce ve davranış değişikliklerine de neden olmaktadır. Demografik-ekonomik açıdan göç, ekonomik imkânlar ile nüfusun coğrafi dağılımı arasında denge sağlaması açısından gerekli olan, insanların yetenek ve uzmanlıklarından faydalanmayı sağlayan olumlu bir mekanizma olmaktadır (Murat, 2006: 350-351). Göçün yer değiştiren kişiler açısından çok yönlü işlevleri bulunmakta olup, göç eden kişiler, yeni yerlere giderek faydalanabilecekleri fırsatların sayısını arttırırken, mesleki ve sosyal hareketlilik de sağlamaktadırlar. Her türlü sosyal hareketlilikte göç, bir ülke, bölge ve kent ile diğerleri arasında nüfus alışverişi olarak giriş ve çıkışlar şeklinde gerçekleşirken, girişler ülke, bölge veya kentin nüfusunun artmasına, çıkışlar ise azalmasına neden olmaktadır (Tekeli, 1998: 12). Göçler itici, çekici nedenler ve iletici faktörlerin etkisiyle gerçekleşmektedir. İtici nedenler; toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş, eğitim, sağlık imkânları, kıtlık, toplumsal çatışma ve terör, çekici nedenler; yeni iş imkânları, yüksek ücret, yükselme olanakları, sağlık, eğitim, konut imkânı, toplumsal güven ve huzur, iletici faktörler ise; göçün gerçekleşmesini kolaylaştıran iletişim ve ulaşım imkanlarıdır. Göç tipleri; mesafe, irade, siyasi sınırlar ve zaman kriterlerinden yararlanılarak tanımlanmaktadır. Göç edilen yerin uzaklığı esas alınarak yapılan tanımlamalarda mesafe, göç kararı esasına göre tanımlamada irade, sınırların aşılmasına 15 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi göre tanımlamada siyasi sınır, göçün süresine göre tanımlamada ise zaman kriteri kullanılmaktadır. Göçler, kullanılan kriterlere göre içgöç, dışgöç, mevsimlik göç, daimi göç, iradi göç, zorlama nedeniyle göç, kitle göçü, katkısız göç ve seçimli göç şeklinde sınıflandırılmaktadır (Tüfekçi, 2002: 4-8). Dünyada ve Türkiye’de en yaygın göç tipi iç göçler olup, iç göçler içerisinde en önemli yeri, kırsal alanlardan kentlere doğru gerçekleşen göçler işgal etmektedir. Dışgöçler ise, genellikle uzun süre kalmak, çalışmak ve yerleşmek amacıyla, bir ülkeden diğerine doğru gerçekleşen nüfus hareketleri olup, içgöçlere göre genellikle daha uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır (Özer, 2004: 11). 2.2. Kent ve Kentleşme Kavramı Ortaya çıkışları konusunda ortak bir görüş bulunmaması, eldeki bilgilerin büyük bölümünün yazılı olmaması ve değişik biçimlerde tanımlanmasına karşın, kentlerin ortak karakteri bir alanda yoğunlaşma ve birikmedir (Hatt ve Reiss, 2002: 28, Richardson, 1978: 5-8). Kentler, ekonomik nedenlerle işbirliği ihtiyacı sonucunda doğmuş, beraberinde getirdiği kurallar ile toplumsal yaşamı değiştirirken, çalışmayı da diğer faaliyetlerden ayırmıştır. Kentlerle birlikte mesleki uzmanlaşma ortaya çıkmıştır (Ertürk ve Sam, 2009: 38-39, Mumford, 2007: 41-54). Kentler sosyal açıdan insanların karşılıklı ilişki içine girdikleri ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerde değişimin itici gücü olan yerleşim birimleridir (Laborıt, 1990: 21-27). Kentler; sürekli gelişme içinde bulunan, toplumun yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların az olduğu, nüfusu fazla ve nüfus yoğunluğu yüksek olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Ekonomik, siyasi ve sosyal değişimler, çevrelerindeki diğer yerleşim yerleri ile etkileşim içinde olan kentlerde gerçekleşmektedir (Kıray, 2007: 28). Her kentin kendine özgü bazı özellikleri olmasına karşın, işlev ve şekilleri bakımından kentler genel olarak birbirine benzemektedir (Chauncy, 2002: 55,56). Kentler dar anlamıyla; nüfus yoğunlukları çevredeki yerleşim yerlerinden daha fazla olan yerleşim yerleri olarak tanımlanmaktadır (Goodall, 1972, 19-21, Mills, 1972: 2-4). Kentler modern çağda, daha çok kendi nüfusları için üretimde bulanan ve kırdan göç edenlerin modern yaşam deneyimini yaşadıkları mekânlar durumu16 2014/2 na gelmiştir (Hatt ve Reiss, 2002: 30, Aslanoğlu, 2000: 106-107). Küreselleşme ile birlikte, daha önce devletler aracılığı ile gerçekleştirilen sermaye, mal, hizmet ve bilgi akışının yönetildiği küresel kentler ortaya çıkmış, dünya ekonomi ve siyasetine bu kentlerde yön verilmeye başlanmıştır. Her biri kendi etkinliklerinde ve kurumlarında uzmanlaşmış birden çok merkez ve yerleşim yerinin bulunduğu yerler olan ve nüfusları 1.5 milyonu geçen bu kentlere metropolitan kentler de denilmektedir (Hatt ve Reiss, 2002: 33, OECD, 2014: 2). Kentleşmenin giderek hızlanması dünyadaki büyük kentlerin ve metropollerin sayısını arttırmış olup, günümüzde OECD ülkelerindeki nüfusun yarısından fazlası (% 53) kentlerde yaşamaktadır. OECD ülkeleri içinde 78 metropol bölgesi bulunmakta olup, ekonomik faaliyetlerin önemli bir bölümünün gerçekleştirildiği bu kentlerde, ülkelerin GSYİH’nın yaklaşık olarak 1/3’ü elde edilmektedir (OECD; 2006: 1). Günümüzde evrensel boyutta finansal, ekonomik ve kültürel açıdan diğerlerine göre daha önemli durumuna gelmiş olan kentler “Dünya Kenti” (World City) olarak tanımlanmakta, kentler arasındaki hiyerarşide üst düzeyde yer alan bu kentlerde dünyanın kontrol süreci de gerçekleştirilmektedir (Batur, 1996: XXI, Ertürk ve Sam, 2009: 108-109, Aslanoğlu, 2000:117, 147) Kentler toplumların yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, tarımla uğraşanların az olduğu, nüfusu köylere göre daha yoğun ve sürekli gelişme içinde olan yerleşme birimleridir (Keleş, 1998: 55). Kentler tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, üretimin denetlendiği, dağıtımın koordine edildiği, teknolojinin kullanıldığı, nüfusun belli bir büyüklük ve yoğunluğa ulaştığı, heterojenlik ve bütünleşmenin var olduğu yerleşme yerleridir (Yıldırım, 2004: 11). Günümüzde dünyadaki insanların çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve kentlerin nüfusu hızla artmaktadır. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren kentleşme trendi son 20-30 yılda en büyük değerine ulaşmış bulunmaktadır (OECD, 2012: 8). Geçmişi insanlığın yerleşik hayata geçişine kadar dayanan kentleşme sürecini hızlandıran en önemli faktör sanayi devrimi olmuş, 200 yıl süren değişimin ardından batı ülkelerinde yaşayan toplumlar, günümüzde kent toplumuna dönüşmüşlerdir. Toplumların gelişmişlik düzeylerinin göstergesi olarak da kullanılan, 17 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi tarımsal gelişme ve sanayileşmeyle yakın ilişkisi bulunan kentleşme, günümüz toplumlarının başlıca özelliklerinden biri durumuna gelmiş bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 10-11). Kentleşme olgusunun temel özelliği nüfusun belirli bir alanda yoğunlaşmasıdır. Bu anlamda ve dar açıdan bakıldığında kentleşme: demografik nitelikli bir olay olarak, kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artması olup, demografik karakterli bu olay, nüfus artışı ve kırsal alanlardan kentlere göç yoluyla gerçekleşmektedir. Ekonomik ve sosyal değişimlerin sonucunda ortaya çıkan bir olgu olan kentleşmeye, nüfus hareketlerine neden olan ekonomik ve sosyal değişimler de hesaba katılarak geniş açıdan bakıldığında ise kentleşme; sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde de kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi süreci olmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Keleş, 2008: 25-26). Kentleşme, teknolojik açıdan, tarım dışı etkinliklerin gelişmesi sonucunda, nüfusun kentlerde toplanması ve kentsel alanların genişlemesi süreci olarak tanımlanmaktadır (Ozankaya, 1975: 63). Kentleşme, toplumsal yapıda değişime neden olan, köyden kente doğru tek yönlü bir yer değiştirme hareketi ve her ülkenin sanayileşme yolunda yaşaması gereken yapısal ve sancılı bir dönüşüm, dengeli yaşanamadığı zaman birçok soruna neden olan bir süreç olarak da tanımlanmaktadır (Tekeli, 2008: 49, Bal, 2003: 71). Kentleşme, kırsal alanlarda yaşayan insanların kazanç ve çalışma süreleri belli olan işlerde çalışmak, eğitim, sağlık, dinlenme ve eğlenme kolaylıklardan yararlanmak istemeleri sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan fabrikalar ve yeni iş alanları kırsal bölgelerde tarımla uğraşan kişilerin, sanayi merkezleri olan kentlere yönelmesine ve değişmelerine neden olmuştur (Karpat, 2010: 461-462, Kutlu, 1986: 210, Türkdoğan, 1988: 104-105). Dinamik bir kavram olan kentleşme, ekonomik nitelikli demografik bir değişim sürecini içermekte olup, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açarken, günümüzde hayal gücümüzün bile yetişemediği bir şekilde artmış bulunmaktadır (Ertürk ve Sam, 2009: 11-13, Bilgili, 2007: 34, Kartal, 1978: 4, Toffler, 2006: 37-38). Kentleşmeyle birlikte, siyasal açıdan da bir değişim yaşan18 2014/2 makta, demokrasi ve özgürlük kavramlarının önemi artmaktadır. Kentleşme; toplumsal yaşamda farklılık, çeşitlilik, yoğunluk, karmaşıklık, çatışma, yabancılaşma, benzeşme, bireyselleşme, bencilleşme, ticarileşme ve toplumsallaşma kavramlarıyla da ifade edilmektedir (Kaya, 2009: 13). Dünyada hızlı bir kentleşme süreci yaşanmakta olduğu için, yaşadığımız binyıl “Kentsel Binyıl” (Urban Millenium) olarak adlandırmaktadır. Birleşmiş Milletlere göre, 2006 yılından itibaren kentlerde yaşayan nüfus, kırsal alanlarda yaşayan nüfustan daha fazla olmaya başlamış olup, 2050 yılından itibaren dünya nüfusunun % 70’i, OECD ülkelerinin nüfusunun ise % 86’sı kentlerde yaşayacaktır (OECD, 2012: 17). Günümüzde gelişmiş ülkelerde nüfusun tamamına yakını kent ve kasabalarda yaşarken, gelişmekte olan bazı ülkelerde ise, gelişmiş birçok ülkenin nüfusundan daha fazla nüfusa sahip olan mega kentler ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki bu mega kentlerinin en belirgin özelliği ise, apartmanlar, gökdelenler ile gecekondular olmaktadır (Tümertekin, 2007: 10-14). Hızlı yaşandığında toplumların sosyo-ekonomik yapılarını derinden etkileyen, insanların yaşamını kolaylaştırdığı kadar zorlaştıran da kentleşme, günümüzde yaşamanın insaniliğinin kaybedilmesi, topluluk yaşamının yok edilmesi ve tarımsal yaşamın doğallığından uzaklaştırılması anlamına da gelmektedir (Tatlıdil, 1989: 4; Ersoy, 1996: 247-256,Türkdoğan, 2006: 210). Kentleşme; itici, çekici, iletici nedenler ve göç olgusuyla açıklanabilir. İtici nedenler; insanları içinde yaşadıkları koşullara katlanılamaz duruma getiren veya rahatsızlık veren ve içinde zorunluluk bulunan nedenler olup, ekonomik nedenler olarak da adlandırılmaktadır. Çekici nedenler; kırsal alanlar ile kentlerin yaşam biçimleri ve standartları arasındaki farklılıklardan kaynaklanan, itici nedenlerin karşıtı olan ve insanları kent hayatına çeken nedenlerdir (Keleş, 2008: 21-33). İletici nedenler ise; insanların kentlere akın etmesinde aracılık eden ulaşım ve iletişim imkânları gibi kentleşmeyi bazen hızlandırarak arttıran veya yavaşlatarak azaltan nedenlerdir (Yıldırım, 2004: 23-34). 20. yüzyıl’ın ayırt edici en önemli özelliklerinden birisi durumuna gelmiş olan kentleşme olgusunun etkileriyle, kapitalist veya sosyalist, gelişmiş veya gelişmekte olan tüm ülkeler karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkeler yapısal özellikleri ve eko19 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi nomik durumlarına bağlı olarak bu süreci olumlu ya da olumsuz bir şekilde yaşamakta ve sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Kentleşme plansız olduğunda ise işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımında bozukluk, marjinal işler ile kayıt dışı çalışma ortaya çıkmaktadır. 2.3. Göç ve Kentleşme İlişkisi Kentleşmenin ana kaynağı endüstriyel büyümenin yoğun olduğu alanlarda ortaya çıkan ilave işgücü talebidir. Bu açıdan bakıldığında kentleşme genel olarak iticilik-çekicilik ilişkisi içersinde gerçekleşen göçlerin doğal bir sonucu olmaktadır. Coğrafi mekân değiştirme süreci, ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal boyutlarıyla toplum yapısında değişikliklere neden olan bir nüfus hareketi olarak da tanımlanan göç olayında, kırsal alanların itici, kentlerin ise çekici etkileri olduğu görülmektedir. Kırsal alanlardan kentlere doğru, zincirleme ve kademeli olarak gerçekleşen göç olayı, toplumsal kurumların, kültürel değerlerin ve kimlik yapılarının dönüşüm sürecini belirleyen en önemli mekanizmalarından birisi olmaktadır (Akşit: 1998: 31). Göç, bireyler ve aileler açısından genellikle ekonomik refah düzeyinin iyileştirilmesi amacıyla yapılmakta olup, gidilmesi düşünülen yerde elde edilmesi beklenilen gelir, bulunulan yerdeki gelirden fazla olduğunda gerçekleştirilmektedir (Biçerli, 2007: 281-283). Göç, ekonomik imkânlar ile nüfus arasında dengenin yanı sıra, insanların yetenek ve uzmanlıklarından faydalanılmasını da sağlayarak, kişilerin sosyal, kültürel, psikolojik arzularını da tatmin etmektedir. Göç uzun vadede toplumdaki gerilimleri azaltırken, toplumsal değişime uyum sağlamayı da kolaylaştırmaktadır. Ancak sağladığı faydalarının yanı sıra, birçok değişik sorunu da bünyesinde barındırmaktadır. Hem olumlu hem de olumsuz yönleri bulunan göçün, beraberinde getirdiği en önemli sorunlardan birisi, göçle birlikte uzun vadede, bir yerdeki nüfusun aktif olan kısmının kaybedilmesi ve göç veren yerlerin gelişme hızının düşmesidir. Göçle beraber kırsal alanlardaki çözülme hızlandığında aşırı kentleşme adı verilen olgu ile karşılaşılmaktadır. Göçün getirdiği önemli diğer bir sorun ise, göç eden nüfusun yeni yaşam yerlerine uyum sağlamakta zorlanmasıdır (Tekeli, 1998: 16-17). 20 2014/2 Göçün; göç alan yerler bakımından en önemli etkisi, yerleşim yerinin coğrafi alanının büyümesi, buradaki nüfusun büyüklüğü ve niteliğinin değişikliğe uğraması, düzenli veya düzensiz bir kentleşme olgusunun yaşanmasıdır. Göç veren yerler açısından en önemli etkisi ise, toplumsal katmanın verimli tabakası ve kalkınmanın itici gücü olan işgücü potansiyelini alıp götürmesidir. Göç nüfusun aktif ve verimli kesimi götürürken, ekonomik gelişme hızı düşmekte, gelişme hızı düştükçe göç artmakta ve bu süreç giderek hızlanan kısır bir döngü halini almaktadır. Göçün diğer önemli bir sonucu ise yaşanılan alanların terk edilmesinin ardından nüfusun bağımlılık oranlarının yükselmesi, kırsal alanların demografik özelliklerinin değişmesi ve yaş bileşiminin yükselmesidir. 15 yaş altı çocuklar ile 64 yaş üstü yaşlıların sayısının çalışma çağındaki (15-64 yaş) nüfusa oranı olan bağımlılık oranlarının yükselmesi, çalışanları üzerindeki yükü arttırırken, yatırımların da azalması anlamına gelmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 38-39). Göç veren yerlerde insan gücü kaybedilir, kırsal alanlar boşalır, kalkınma yavaşlarken, pazar daraldığı için yatırımlar azalmakta ve üretimin dinamik faktörü olan girişimciler de kaybedilmektedir (Serter, 1994: 33, Başel, 2008: 316). Göçler arasında kırdan kentlere yönelik olan göç ilk sırayı alırken, kentten kırsal alanlara doğru göç ise oldukça düşük düzeyde kalmaktadır. Burada dikkat çeken husus, göçlerin sonucunda kentlerde açık işsizlik ve düşük istihdamın giderek artmasına rağmen, göçün hızında bir düşüş olmadan devam etmesidir. Göçler daha çok gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte ve bu ülkelerde ekonomik imkânların daha fazla olduğu düşünülen kentlere doğru hızlı bir nüfus akımı gerçekleşmektedir. Göç, en büyük etkiyi kentleşme ve kent alanları üzerinde yol açtığı tahribatla göstermektedir. Kırsal alanlardan itilen nüfus kentlerde sağlıklı bir şekilde istihdam edilememekte ve barınamamaktadır. Kentin çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere akan nüfus, niteliği düşük kaldığı için işportacılık, ayakkabı boyacılığı, hamallık, bilet satıcılığı, kapıcılık, meyve-sebze satıcılığı, odacılık gibi düşük gelir getiren marjinal ve kayıt dışı işlerde çalışmakta, genellikle kendi yaptıkları ya da düşük bedellerle kiraladıkları gecekondularda ikamet etmek durumunda kalmaktadır. Hızlı göç akımı kentlerde yerleşim, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık ve asayiş sorunlarının artmasına neden olurken, mekânsal ve kültürel açıdan kent21 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi ten soyutlanmış “Getto” adı verilen bölgelerin ortaya çıkmasına, suç oranlarının artmasına, alt ve karşı kültürlerin oluşmasına, kaosa, yerleşik kural ve normlara karşı yabancılaşmaya da neden olmakta, göç edenler belli bir sayıyı aştıktan sonra ise, göç edenler yerine, çevreleri onlara uyum sağlamaya çalışmaktadır (DPT, 1995: 17; Tüfekçi, 2002: 27-29; Başel, 2008: 294, Serdar, 2013: 17-18). Hızlı göç sonucunda, kentlerin dışında sağlıksız yeni yerleşim birimlerinin kurulması, çevre kirlenmesine ve doğal kaynakların hızla tüketilmesine yol açarken, arsa, arazi ve bina değerlerinin de normalden çok daha fazla yükselmesine neden olmaktadır. Göçler, genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hızlı kentleşmesi; nüfus artışı, tarımsal gelişmenin yetersizliği, sanayileşmenin yavaşlığı ve dış ticaret engelleri gibi nedenlere bağlı olabilmektedir. Yavaş gelişen bu ülkelerde, mevcut kentsel yapının dış ticaretin etkisi ile koşullanması ise, çok hızlı bir kentleşme yaşanmasına neden olabilmektedir. 3. İŞGÜCÜ KAVRAMI VE İŞGÜCÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Kişilerin gelir ve yaşam standartlarının artması ekonomik faaliyetlere katılmamalarına bağlı bulunmaktadır. Ülkeler açısından ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi ve devam ettirebilmesi ise sahip olunan nüfusun büyük kısmının çalışabilmesi veya çalışabilecek durumda olan nüfusa istihdam yaratılmasına bağlı olmaktadır. Ekonomik olarak faal olan nüfus işgücünü ifade etmekte, işgücünün analizi ise, üreterek gelir yaratanların incelenmesi anlamına gelmektedir. Elde edilen gelir, tüketim yoluyla üretimi, buna bağlı olarak da işgücü etkileyerek emek konusunu her zaman gündemde tutmaktadır. Ekonomik gelişmenin tespitinde, sorunların çözümünde, insan gücü ihtiyaçlarının belirlenmesinde, bu gücün ihtiyaca uygun şekilde eğitilmesinde, istihdam edilmesinde ve işsizlik konularında çok önemli bilgilerin elde edilmesini sağlayan işgücü analizleri, planlı ekonomilerin vazgeçilmez araçlarındandır. Bu bölümde kavramsal olarak, işgücü, işgücünü etkileyen faktörler; nüfus, çalışma çağında olan nüfus, işgücüne katılma oranı, istihdam seviyesi ve işgücüne 22 2014/2 oranı, işgücünün yıllık çalışma saatleri toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün niteliği, etkinliği ve yapısal özellikleri incelenmektedir. 3.1. İşgücü Kavramı Dünyada yaşanan hızlı değişim ekonomik ve sosyal yaşam ile birlikte emek piyasalarını da derinden etkilemekte, bu duruma bağlı olarak yeni meslekler ortaya çıkmakta, bazı meslekler şekil değiştirirken, bazı meslekler ise tamamen yok olmaktadır (Murat, 2009: 21-27). Vatandaşlarının refah ve mutluluğunu arttırmak için birbirileriyle yarışan ülkeler, daha çok ve kaliteli üretim yapmaya, insan gücünün miktar ve verimini yükseltmeye çalışmakta, bunu başarabildiklerinde ise emek arzını da arttırabilmektedirler (Zaim, 1997: 107). Günümüzde ülkelerin gelişmişlikleri ile uluslararası alanda sahip oldukları rekabet üstünlükleri yetişmiş insan gücüne bağlı bulunmakta olup, ekonomik olarak gelişerek uluslararası alanda rakiplerine üstünlük sağlamak isteyen ülkeler, öncelikle nüfuslarını arttırmak zorunluluğu hissetmektedirler (Murat, 2009: 28). Ekonomide, emek unsurunu insan, emek arzını ise işgücü ifade etmektedir. Potansiyel emek arzını; nüfusun miktarı, çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranları belirlerken, fiili emek arzını ise; istihdam seviyesi ile istihdam oranı belirlemektedir (Murat, 2000: 189). Emek arzı, kişilerin belirli bir bedel karşılığında çalışma güçlerini piyasaya sürmeleri ile şekillenmekte ve bireyler açısından gelir elde etmeyi ifade etmektedir. Emek arzı, makro açıdan ekonomideki üretim kapasitesinin belirlenmesine yardımcı olan unsurların başında gelmektedir (Kesici, 2013: 47-48). Emek arzını etkileyen diğer faktörler ise; işgücünün yıllık çalışma saatlerinin toplamı, gizli işsizlik oranı, işgücünün vasfı ve etkinliği olup, bu faktörlerde meydana gelen değişmeler de emek arzını etkilemektedir. Emek arzı bağımlılar grubuna da bağlı bulunmaktadır (Zaim, 1997: 108, Ekin, 1968: 18-30). Emek arzını ifade eden kavram işgücü olup, işgücü sosyo-ekonomik gelişmişlik, eğitim ve kültürel farklılıklara bağlı olarak ülkeler arasında farklılık gösterirken, belirli yaş sınırları dâhilinde, farklı nedenlerle azalma veya artma, bazen çocuk ve yaşlıların da katılmasıyla değişen dinamik bir durum göstermektedir Murat, 2010: 17, Ülgener, 1991: 81-83). 23 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Çalışma çağında olup, çalışma arzu ve iktidarına sahip bulunan cari ve geçer ücret hadlerinde emeğini arz etmeye hazır durumdaki fertlerin meydana getirdiği topluluk ve emek arzını ifade eden bir kavram olarak tanımlanan işgücü, nüfusun üretici durumunda olan ve ekonomik faaliyetlere katılan kısmını da ifade etmektedir (Yalçıntaş ve Tuna, 1999: 67; Zaim, 1997: 124). İşgücü kavramı yerine iktisaden faal nüfus kavramı da kullanılmakta olup, istihdam edilenler ve işsizlerden meydana gelen işgücünün miktarı; nüfusa, nüfusun bileşimine, nüfusun artış hızına, çalışma çağındaki nüfusa, kentleşme ve okullaşma oranlarına bağlı olarak değişebilmektedir (Murat, 2007: 94, 168). 3.2. İşgücünü Etkileyen Faktörler Nüfus: Bir yerleşim yeri, bölge, ülke veya dünya üzerinde belirlenmiş sınırlar içinde yaşayan insan topluluğuna nüfus, bu sınırlar içinde kalan alanlarda yaşayan insanların sayısında meydana gelen artışa ise nüfus artışı denilmektedir (Işığıçok, 2013: 113-114, Kocaoğlu, 1997; 145-146). Emek arzını belirleyen ilk faktör nüfusun miktarı olup, nüfusun fazla olması, diğer üretim faktörleri sabit kalmak şartıyla emek arzını, üretim kapasitesini ve milli geliri arttırmakta, ekonomik gelişmeyi hızlandırmaktadır (Zaim, 1997: 108). İşgücü, işgücüne dâhil olan ve olmayanlardan meydana gelmekte, işgücüne dâhil olan nüfus; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz çalışan aile bireyleri, kayıt dışı ekonomide çalışanlar, işsizler ve sayım anında gelir karşılığı fiilen çalışan kimselerden, işgücüne dâhil olmayan nüfus ise; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, irad sahipleri, sakatlar vb. gruplardan oluşmaktadır. Ev kadınları ev işleriyle meşgul oldukları, öğrenciler eğitime devam ettikleri, emekliler bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli oldukları, irad sahipleri bir menkul ya da gayrimenkul gelirine sahip oldukları, sakatlar bedensel özürleri, hastalık veya yaşlılık nedeniyle iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olmayan kişiler, hasta veya yaşlı oldukları için işgücüne dâhil olmayan nüfus kapsamında değerlendirilmektedir. Bu grupların dışında olan ailevi ve kişisel nedenlerle iş aramayanları, iş arayıp son üç ayda iş arama kanalı kullanmayanları, bölgede iş bulunmadığına veya kendisine uygun iş olmadığına inandığı ya da nereden iş arayacağını bilme24 2014/2 diği için iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirtenler ile iş bulma ümidi bulunmayanları da işgücüne dâhil olmayan nüfusa katmak mümkündür (Murat, 2006: 132). İşgücüne katılmayı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun yaş, cinsiyet, eğitim ve medeni durumu bakımından bileşimi gelmektedir. İşgücüne katılma oranını etkileyen diğer demografik faktörler ise, uluslararası göç hareketleri ile kentleşmedir (Murat, 2006: 178). Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı, işgücüne katılımı farklı şekillerde etkilemekte, toplam nüfus içinde genç veya yaşlı nüfusun fazla olması işgücüne katılımı azaltırken, çalışma çağındaki nüfusun fazla olması ise işgücüne katılımı yükseltmektedir (Murat, 2007: 188). Nüfusun cinsiyete göre dağılımında ise; erkek işgücünü belirleyen faktörler genel olarak demografik nitelikli olurken, kadın işgücünü etkileyen faktörler kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Erkeklerin işgücüne katılma oranları uzun dönemde nüfus, eğitim faktörleri ile emeklilik sürelerinden etkilenirken, kadınların işgücüne katılımını, kadın işgücüne olan talep ve kadının çalışmasına engel olan sosyo-kültürel faktörler belirlemektedir (Murat, 2007: 181-194). Kadınlar için iş ve istihdam imkanlarının artması, hizmet sektörünün genişlemesi, ev dışında çalışmalarına yönelik sosyal tutum ve davranış biçimlerinin zaman içinde değişmesi, özellikle kentlerde doğum oranlarının düşmesi, çocuklar için kreş hizmetlerinin artması gibi faktörlerin ise kadınların işgücüne katılımını genellikle olumlu yönde etkilediği görülmektedir (Biçerli, 2007: 65-70). Nüfusun eğitim durumuna göre dağılımının, işgücüne dâhil olmayan nüfus ve bu nüfusun işgücüne katılımı üzerinde de önemli etkileri bulunmaktadır. Eğitim düzeyi ile işgücüne katılım arasında doğrusal bir ilişki bulunmakta, eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılımın ve özellikle de eğitim düzeyi yükselen kadınların erkeklere göre işgücüne katılımının arttığı görülmektedir (Biçerli, 2007: 67). Nüfusun medeni durumuna göre dağılımı da işgücüne katılımı etkileyen önemli faktörlerden biri olup, medeni durumlarındaki değişiklikler erkek ve kadınların işgücüne katılmalarını farklı şekillerde etkilemektedir. Çalışma Çağındaki Nüfus: Nüfusun 15 yaş altı ve 64 yaş üstündeki kısmı çalışma çağı dışındaki nüfus olarak kabul edilmekte olup, çalışma çağı yaşı her ülkeye 25 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi göre farklılık göstermekle birlikte, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 15-64 yaş arası kabul edilmektedir. Aktif nüfus olarak da adlandırılan çalışma çağındaki nüfus, işgücüne dahil olan ve olmayanların toplamını ifade etmektedir (Lordoğlu ve Özkaplan, 2007: 37-38) Çalışma çağındaki nüfus, sağlıklı ve etkin bir işgücü piyasasının varlığı, sürdürülebilir bir büyüme ortamının sağlanması ve ekonominin rekabet gücünün artırılması açısından önemli bir faktördür. Çalışma çağındaki nüfusun miktarı ve toplam nüfus içindeki oranı nüfusun yaş itibariyle yapısına bağlı olarak değişmektedir. Nüfusun içinde yetişkinlerin miktarı genç ve yaşlı nüfustan fazla olduğunda emek arzı kapasitesi artarken, düşük olduğunda ise azalmaktadır (Zaim, 1997: 119, Murat, 2007: 189). İşgücü piyasasının ana sorunlarından birisi de çalışma çağında olan nüfusun miktarının istihdamdan daha hızlı artmasıdır (DPT, 2007: 23). Çalışma çağındaki nüfusun artması işgücünü arttırmakla birlikte, artan işgücü istihdam edilebildiği takdirde ekonomik gelişme sağlanabilmekte, istihdam imkânı yaratılamadığı takdirde ise işsizlik artmaktadır. İşgücüne Katılma Oranı: Aktif ve üretken nüfusun büyüklüğünü göstermesi bakımından önemli bir gösterge olan işgücüne katılma oranı nüfusun yaşı, cinsiyeti, eğitim durumu, medeni durumu gibi değişen yapısı ile sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelere bağlı olarak değişebilmektedir (Murat, 2007: 177). İşgücüne katılma oranı; genel nüfusun işgücüne katılan oranı veya işgücü miktarının genel nüfusun miktarına oranı olarak tanımlanmaktadır (Zaim, 1997: 124). Toplam veya çalışma çağındaki nüfusa göre hesaplanabilen işgücüne katılma oranı, çalışanlar ile işsizlerden oluşan işgücünün, toplam çalışabilir yaştaki nüfusa oranı olarak da hesaplanabilmektedir. Ülkeler ve ekonomik gelişme durumlarına göre faklılıklar gösteren işgücüne katılma oranı, üretim unsurlarından biri olan emeğin (insan gücünün) miktar olarak potansiyel kapasitesini göstermektedir. İşgücüne katılma oranının düşük olması yüksek nüfus artış hızından, kentlere göçten, kadınların işgücünden çekilmelerinden, ekonomik krizlerden, ortalama eğitim sürelerinin uzamasından, yüksek işsizlik ortamında kişilerin iş bulmaktan ümitlerini kesip iş aramamalarından, erken emeklilik ve eğitim seviyesinin düşüklüğünden kaynaklanabilmektedir (DPT, 2007: 32). 26 2014/2 İşgücüne katılma oranı nüfusun yapısı, toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar, ekonomik gelişmişliğe bağlı olarak ülkeler, bölgeler, kırsal alanlar, kentler ile sosyal gruplar arasında zamana bağlı olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Toplumların kültürel yapılarındaki farklılıklar nedeniyle çalışanların özellikleri, kadınların iş hayatına katılma oranları, erkeklerin çalışma alışkanlıkları, gençlerin eğitim süreleri ve hayata atılma yaşları ile yaşlıların emeklilik çağları, iş hayatının kuralları, örf adet ve gelenekler her toplumda farklı olabilmektedir. Toplumların içinde bulundukları ekonomik gelişmişlik durumuna göre işgücüne katılma oranı, ekonomik gelişme ile birlikte genellikle önce yükselmekte, ekonominin olgunlaşma döneminde ise düşmektedir. Az gelişmiş toplumlarda iş bölümü gelişmediği, toplum organize edilemediği, iş sahaları sınırlı olduğu, refah düzeyi düşük kaldığı, insanların çalışma istekleri gelişmediği ve kadınlar da işgücüne katılamadığı için işgücüne katılma oranlar düşük olmaktadır (Biçerli, 2007: 66). Ekonomik gelişme döneminde iş bölümü ve ihtiyaçlar arttığı için, çalışma istek ve zorunluluğu hissedilmekte, sanayileşme ve kentleşme sosyal yapıyı, örf ve adetleri değiştirdiği için kadın ve çocuklar iş hayatına daha çok katılırken, işgücüne katılma oranları da hızla yükselmektedir. Ekonomik gelişme olgunluk çağına eriştiğinde ise, yaşam ve kültür düzeyi yükseldiği, eğitim süreleri uzadığı, toplum ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi organize edildiği, emeklilik yaşları düştüğü, işgücü tarımın dışına ve kırsal alanlardan kentlere aktığı, çocuk ve yaşlı nüfus iş hayatından uzaklaştırıldığı, gelir seviyesi yükseldiği ve çalışma süreleri kısaltıldığı için işgücüne katılma oranları düşmektedir. İstihdam Seviyesi (Hacmi) ve İşgücüne Oranı: İş piyasasında emeğini arz eden ve uygun istihdam şartlarında iş bularak çalışanların toplamı, istihdam seviyesini (hacmini) meydana getirirken, işgücü seviyesi ile istihdam seviyesi arasındaki fark işsiz sayısını, istihdam edilenlerin sayısının işgücüne oranı ise istihdam oranını vermektedir. Çalışma çağındaki nüfus ve işgücüne katılma oranı aynı iken istihdam oranlarının farklı olması, insan sayısı olarak emek arzının da farklı olmasına neden olmaktadır. İstihdam seviyesinin işgücü seviyesine ulaştırılmaya çalışılması tam 27 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi istihdam veya tam çalışma olarak adlandırılmaktadır. Ancak tam istihdama emeğin dışında sermaye, müteşebbis ve doğal kaynaklar gibi tüm üretim faktörlerinin de tam olarak kullanılması ile ulaşılabilmektedir (Zaim, 1997: 135-136; Murat, 2007: 167). İşgücünün Yıllık Çalışma Saatleri Toplamı: Emek arzını ifade etmek için insan sayısı yeterli bir ölçü olamadığından, üretime katılan kişilerin çalıştıkları iş saatlerinin toplamı da dikkate alınmaktadır. İstihdam edilenlerin sayısı eşit iken kişilerin bir yıl içinde çalıştıkları iş saatlerinin toplamının farklı olması, ekonomik olarak emek arzının da farklı olması anlamına gelmektedir. Gizli İşsizlik Oranı: Gizli işsizlik durumu, fiilen istihdam edilen insanların bir özelliğidir. Bir işletme veya bir sektörden belli sayıda kişiyi çıkarıldığında, toplam çıktıda değişiklik olmuyor ise, o işletme veya sektörde işten çıkarılan kişi sayısı kadar gizli işsiz bulunduğu anlamına gelmektedir. Açık işsizlik oranı işsiz sayısının işgücüne oranı, gizli işsizlik oranı ise istihdam edilen insan sayısına oranla hesaplanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, istihdam edilen insanların, belli bir oranda eksik çalıştırılması olan gizli işsizlik, istihdam ile ilgili bir olayı yansıtmaktadır (Zaim, 1997: 141). İşgücünün Niteliği (Vasfı) Seviyesi: Emek arzını etkileyen faktörlerden birisi de işgücünün iş tecrübesi, eğitimi ve niteliğidir (vasıf durumu). İşgücünü oluşturanlar niteliklerine göre vasıflı, yarı vasıflı veya vasıfsız olarak gruplara ayrılmakta, eğitim ve iş tecrübesi farklı olanlar arasında da mevkii, görev, ücret gibi konularda farklılıklar bulunmaktadır. İşgücünün tecrübe ve vasfının artması genel olarak ekonomik gelişmeye ve mesleki eğitimlerinin artmasına bağlı olmaktadır. İşgücünün Etkinliği (Verimliliği): İşgücünün etkinliği, emeğin etkinliği ile iş çevresi ve alışılmış olan iş hızına bağlı bulunmaktadır. Emek arz ve talebi aynı iken emek etkinliklerinin farklı olması, iş piyasasındaki arz ve talebini farklı durumlarda buluşturmaktadır. Emek etkinliği yüksek olduğunda, aynı toplam talep daha düşük bir istihdam seviyesi ile karşılanabilmektedir. İş çevresi ve alışılmış iş hızı konusunda belirleyici olan unsur, çalışanın bedeni gücü olup, genellikle çalışanın kendisinin ve içinde bulunduğu grubun psikolojik durumu ile de ilişkilidir. İşgücünün Yapısal Özellikleri: Her ülkede istihdam politikaları ve uygulamaları farklı olmakla birlikte, hedeflenen istihdam politikalarının gerçekleştirileme28 2014/2 mesi durumunda karşılaşılan ortak sorun, işsizlik ve beraberinde gelen yoksulluk olmaktadır. Ülkelerin nüfusları, kullandıkları teknolojileri, doğal kaynakları, insan güçleri, ekonomik ve sosyal yapıları arasındaki farklılıklar nedeniyle, tercih ettikleri istihdam politikaları da kendilerine göre olmakta ve işgüçlerinin yapıları da bu duruma bağlı olarak değişmektedir (Murat, 2007; 199). İşgücünün sektörlere göre dağılımı; bir ülkenin ekonomik olarak gelişmişliğinin göstergelerinden biri de işgücünün sektörlere göre dağılımıdır. İşgücünün faaliyet gösterdiği sektörler tarım, sanayi veya hizmet sektörleridir. İşgücünün sektörlere göre dağılımındaki farklılıklar ekonomik gelişme açısından büyük önem taşımaktadır. Mal üreten ana sektörler tarım ve sanayi olup, hizmet sektörünün durumu ise bu iki sektörün gelişmişlik durumuna bağlı bulunmaktadır. Ekonomik gelişmişlik düzeyi düşük olan ülkelerde, sanayi fazla gelişemediği için işgücünün büyük kısmı tarım sektöründe toplanırken, ekonomik gelişmeyle birlikte işgücü tarım sektöründen sanayi sektörüne, sanayi geliştikçe de hizmet sektörüne doğru yayılmaktadır. İşgücünün sektörlere göre dağılımı, katma değer payı düşük olan sektörlerde çalışan insanların emek etkinliği ve gelir üretme güçleri düşük olduğu için emek arzını da etkilemekte, sanayi sektörü geliştikçe işgücünün niteliği de yükselmektedir (Zaim, 1997; 147). İşgücünün sektörlere dağılımı nüfusun yapısına, ekonomik gelişme durumuna, tarımsal hammadde kaynaklarının bolluğuna, ticari faaliyetlerin genişliğine ve kişi başına düşen milli gelir seviyesine bağlı olarak da farklılıklar gösterebilmektedir. İşgücünün sektörlere göre dağılımı kentleşme yoluyla da değişmektedir. Ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak işgücünün sektör dağılışındaki değişmelerle, tarım ve tarım dışı sektörlerdeki istihdam ve işsizlik problemlerinin karakteri de değişmektedir. Tarımda çalışan işgücü azalarak belirli bir noktada sabit kalırken, hızla artan nüfusa bağlı olarak genişleyen işgücü fazlası, kentleşme yoluyla tarım dışı kesimlere transfer edilmektedir (Yalçıntaş ve Tuna,1999: 74). İşgücünün ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı; işgücü sektörler içerisinde alt gruplara, alt gruplar işkollarına, işkolları kendi içinde bölünerek ekonomik faaliyet kollarına ayrılmaktadır. Ekonomik gelişme ile birlikte işgücünün yapısı da değişirken, işgücü üretimin belirli branşlarından diğerlerine transfer olmakta, 29 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi temel ekonomik faaliyetlerin insan gücü ihtiyaçları, teknolojik gelişmenin bir sonucu olarak azalır ve tarımsal faaliyet dalları önemini kaybederken, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dalları ön plana çıkmaktadır (Murat, 2007: 211). İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı; kişilerin statüsü veya iktisadi faaliyet dalına bakılmaksızın yaptıkları işe meslek adı verilmekte olup, işgücü meslek gruplarına göre de bölünebilmektedir (Murat, 2007: 214). Meslek esasına göre sınıflandırmada, işgücünü oluşturan kişiler yaptıkları iş ve mesleklere göre sınıflandırılmakta, bu tip sınıflandırma insan gücü, eğitim ve sosyal politika planlamaları açısından gerekli olmaktadır. İşgücünün meslek gruplarına göre dağılımı ülkelerin ekonomik ve sosyal durumlarını açıkça ortaya koyan bir unsur olup, gelişmiş ülkelerde kazanılması orta ve uzun süreli eğitim gerektiren meslek sahiplerinin işgücü içindeki oranlarının yüksek, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise daha düşük olduğu görülmektedir. İşgücünün meslekteki mevkiine (durumuna) göre dağılımı; ekonomik gelişme açısından önemli olan diğer bir faktör ise, işgücünün meslekteki mevkiine göre dağılımıdır. İşgücünü oluşturan kişiler toplum içinde işveren, ücretli, kendi başına çalışan veya ücretsiz çalışan aile bireyleri şeklinde istihdam edilmektedirler. Üretim unsurlarını bir araya getirerek ekonomik faaliyete yönelten ve kendi işyerlerinde bir hizmet akdi ve ücretle başkalarını çalıştıran kişilere işveren adı verilmekte olup, işgücü içindeki sayı ve oranları düşük olan işverenlerin, mali açıdan güçlü oldukları görülmektedir. Bir işverene hizmet akdi ile bağımlı olarak ücret karşılığında çalışan kişilere ücretli adı verilirken, kendi başına çalışanlar; başkalarının emrinde ücret karşılığı çalışmayan, başkalarının emeğini talep etmeyen, üretim unsurlarından emek ile teşebbüs faktörlerini bizzat temin eden, işveren ve işçi olmayan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Ücretsiz çalışan aile bireyleri ise en yoğun olarak tarım sektöründe görülmekte olup, genellikle aile reisinin işinde çalışmalarına karşılık ücret almayan kişilerdir. Gizli işsizler de genellikle bu grupta görülmekte olup, yardımcı aile üyelerinin çoğunluğu kadın (%75) geri kalan kısmını ise gençler ve çocuklar oluşturmaktadır (Zaim, 1997: 154-167). 30 2014/2 4. GÖÇ VE KENTLEŞMENİN İŞGÜCÜ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 20. yüzyılın en önemli özelliklerinden birisi tüm dünyada göçlerin ve kentlerde yaşayanların giderek artmasıdır. 2008 yılından bu yana dünya nüfusunun % 50’si kentlerde yaşamakta olup, dünyada doğum oranlarının düşmesi, yaşam sürelerinin uzaması ve yaşlı nüfusun artması şeklinde yaşanan demografik değişim sürecinde kentleşmenin de önemli rolü bulunmaktadır (Hoşgör ve Tansel, 2010: 40-43, DPT, 2007: 22-23). Küresel işgücüne her yıl yaklaşık 46 milyon yeni çalışan katılmakta olup, dünya işgücünün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığı (Çin ve Hindistan’ın dünya işçilerinin % 40’ını barındırdıkları) ve çoğunlukla da kentlerde toplandığı görülmektedir (Ghose ve Majid ve Ernst, 2010: 9-11). 4.1. Göç ve Kentleşmenin Nüfus Üzerindeki Etkileri Ekonomik faaliyetlerde insan unsurunu ifade eden emek arzını tayin eden birinci unsur nüfusun miktarıdır. Nüfusu daha fazla olan bir ülke, bölge veya kentin emek arzı, üretim kapasitesi, geliri ve ekonomik gücü de doğal olarak daha fazla olmaktadır. İşgücüne katılımı etkileyen demografik faktörlerin başında nüfusun yaş gruplarına, cinsiyete, eğitim durumuna ve medeni durumuna göre yapısı gelmektedir. Göç ve kentleşme bu demografik faktörler üzerinde değişik boyutlarda farklı etkiler göstermektedir. Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımına Etkisi: Bir ülke veya bölge nüfusunun yaş grupları itibariyle dağılımı işgücüne katılımı, ülke veya bölgenin gelişmişlik düzeyine göre farklı şekillerde etkilediği için, göç ve kentleşmenin nüfusun yaş gruplarına göre dağılımına göre, göç alan ve veren yerlerdeki işgücü üzerindeki etkileri de farklı olmaktadır. Göç ve kentleşme; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde göç alan yerler olan kentlerde, genç ve çalışma çağındaki nüfusu ve işgücüne katılımı arttırır, alt gençlik grubu ile ileri yaş grubundaki nüfusun işgücüne katılımını azaltırken, göç veren yerler olan kırsal kesimde ise; çalışma çağındaki nüfus azaltıp, yaşlı nüfusu arttırarak işgücüne katılımı düşürmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise, sosyal politikalar ve 31 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi güvenlik sistemleri ile yaşlıların desteklenmesinin daha yaygın olması nedeniyle, çalışma çağı dışında bulunan 65 yaş ve üzeri nüfusun işgücüne katılımının genellikle azaldığı görülmektedir (Murat, 2007; 188). Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımına Etkisi: İşgücüne katılımı etkileyen faktörler arasında nüfusun cinsiyete göre dağılımının rolü de önemlidir. Erkek işgücünü belirleyen faktörler genel olarak demografik nitelikli olurken, kadın işgücünü etkileyen faktörler ise kültürel, sosyal, ekonomik ve etnik bir karakter göstermektedir. Göç ile kırsal kesimden kentlere göç edenler arasında kadınlara göre erkekler daha fazla olduğu için, erkeklerin işgücüne katılımı kadınlara göre daha yüksek olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, çalışabilir nüfusa dâhil olan erkeklerin bir bölümünün eğitimlerine devam etmesi, erkek nüfus artış hızının işgücü artış hızından fazla olması ve erken emeklilik nedenleriyle erkeklerin işgücüne katılımı azalabilmektedir. Kadınların işgücüne katılımını etkileyen faktörler ise, kentlerde doğurganlık oranlarının düşmesi, kadın işgücüne olan talebin az olması, evlenen ve çocuğu olan kadınların işgücünden ayrılması ve işgücüne geri dönmemesidir. Kadınların işgücüne katılımı bu nedenlere bağlı olarak azalabilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde, kırsal alanlarda özellikle tarımda ücretsiz aile işçisi olarak ekonomik faaliyetlere katılan kadınlar, kente göçten sonra yeterli eğitime sahip olmadıkları için kendilerine uygun iş bulamamakta ve ailesel engellemeler nedeniyle de işgücü arzının dışında kalmaktadır. Göç ve kentleşme ile kadınların işgücüne katılmaları önceleri düşmekte, eğitim düzeylerinin artmasına bağlı olarak daha sonra yükselmektedir (Murat, 2007; 182, Biçerli 2007: 65-67). Nüfusun Eğitim Durumuna Göre Dağılımına Etkisi: Eğitimin nüfusun işgücüne katılma oranları üzerinde önemli etkileri bulunmakta olup, kişilerin eğitim düzeylerinin yükselmesine bağlı olarak göç etme ihtimallerinin de yükseldiği görülmektedir (Biçerli, 2007: 288). Kentlerde eğitim imkanlarının daha fazla olması, iş bölümü ve uzmanlaşmaya ihtiyaç duyulması ise, kişilerin eğitime olan ihtiyaçlarını artırmaktadır. Göç ile kentlere gelen kişilerin tecrübe ve eğitim düzeylerinin genellikle düşük olması, kentlerde ise daha nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyulması nedeniyle işgü32 2014/2 cüne katılım azalabilmektedir. Eğitim düzeyi ile işgücüne katılım arasında doğrusal bir ilişki bulunduğu ve eğitim düzeyi yükseldikçe işgücüne katılımın da arttığı görülmektedir. Nüfusun Medeni Duruma Göre Dağılımına Etkisi: İşgücüne katılmayı etkileyen önemli faktörlerden biri de nüfusun medeni durumuna göre dağılımıdır. Genel olarak tüm medeni gruplarda kadınlara göre erkeklerin işgücüne daha fazla katıldığı görülmektedir. İşgücüne dahil olanların medeni durumlarındaki değişiklikler de göçü gerektirebilmekte, bekarların evlilerden, çocuğu olmayan evlilerin çocuklulardan daha fazla göç etme eğiliminde oldukları görülmektedir (Biçerli, 2007: 287). Göç eden genç ve bekar olan erkek sayısının fazla olmasına bağlı olarak, özellikle büyük kentlerde evlilere göre bekârların, kentlerde yaşayan ve medeni durumları değişen kadınların erkeklere göre işgücüne daha fazla katıldığı ve gelişmiş ülkelerde evli kadınların işgücüne katılma eğilimlerinin de arttığı görülmektedir (Başel, 2008: 310). Büyük kentlerde genellikle erkeklerde evliler ile birlikte yaşayanların, kadınlarda ise boşananların ekonomik zorunluluklar nedeniyle işgücüne daha fazla katıldığı görülmektedir. 4.2. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Dâhil Olan Nüfusa Etkisi İşgücüne dâhil nüfus grupları; işverenler, ücretliler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz çalışan aile bireyleri ve sayım sırasında gelir karşılığı fiilen çalışan kişilerdir. Göç ve kentleşmenin bu gruplar üzerindeki etkileri göç ve kentleşmenin işgücünün yapısına etkileri kısmında (4.11›de) açıklanmaktadır. 4.3. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Dâhil Olmayan Nüfusa Etkileri İşgücüne dâhil olmayan nüfus grupları; ev kadınları, öğrenciler, emekliler, gelir sahipleri, sakatlar, çalışamaz durumda olanlar, iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olan kişiler ve ailevi ya da kişisel nedenlerle iş aramayanlar şeklindedir. Göç ve kentleşmenin bu gruplar üzerindeki etkileri farklı biçimlerde kendini göstermektedir. 33 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Ev Hanımlarına Etkisi: Sanayileşme sonucunda meydana gelen göç ve kentleşme ile birlikte, kentlerde ev hanımlarının sayısı önceleri genellikle artmakta, kentlerde yaşama süresi uzadıkça bu artış önce durmakta sonra düşmeye başlamaktadır. Kentleşme ile birlikte işgücüne katılan ev hanımlarının sayısındaki artışın en önemli nedeni, okullaşma oranı ve eğitim düzeylerinin artması ile ev işlerini yaparken kullanılan aletlerin gelişmesi sonucunda verimliliğin artarak ev işlerinin daha kısa sürede yapılabilmesi, kadınların ev işlerinden arta kalan zamanlarda çalışma imkanı bulabilmeleridir (Biçerli, 2007: 68). Öğrencilere Etkisi: İşgücüne dâhil olmayanlar arasında öğrenciler önemli bir yer tutmaktadır. Kentleşmenin düşük olduğu ülkelerde ihtiyaçlar çeşitlenmediği, iş imkanları sınırlı olduğu için çalışanlar ve çalışmak isteyenlerin sayısı az olmaktadır. Göç ve kentleşme ise kentlerde toplanan kişilerin ihtiyaçlarını, çalışma isteklerini ve eğitim ihtiyacını artırmaktadır. Kentleşme belli bir olgunluk seviyesine eriştiğinde eğitime katılanların oranı, eğitim süreleri ve öğrenci sayısı da artmaktadır. Emeklilere Etkisi: Göç ve kentleşme, öncelikle genç nüfusun kentlere akmasına neden olduğu için, başlangıçta kentlerde çalışan emekli sayısı azalmakta, ekonomik gelişme olgunluk seviyesine, kır-kent nüfusları dengeye geldiğinde ise kentlerdeki emeklilerin sayısı artmaktadır. Uygulanan sosyal politikalara bağlı olarak emeklilik sürelerinin kısalması da çalışan emekli sayısını arttırmaktadır. İş Aramayıp İşbaşı Yapmaya Hazır Olanlara Etkisi: İş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar, işgücüne dâhil olmayan gruplar içinde olmakla birlikte, işgücü piyasasına girme olasılığı yüksek olan bir kesimdir. Göç ve kentleşme ile kentlere akan kişiler içinde, kendisine uygun iş bulmakta zorlanan ve nerede iş arayacağını bilmediği için bu gruba dâhil olanların sayısı genellikle artmaktadır. Mevsimlik Çalışanlara Etkisi: İşgücüne dâhil olmayanlar içinde, sayıları zamana bağlı olarak değişmekle birlikte, belli bir miktarda mevsimlik çalışan da bulunmaktadır. Göç ve kentleşme ile mevsimlik çalışanların sayıları, iklim koşulları, kentlerin iş piyasası şartları ve özelliklerine bağlı olarak belirli dönemlerde artmakta veya azalmaktadır. Çalışamaz Durumda Olanlara Etkisi: Ülkelerin nüfusları içinde değişik oranlarda bulunan bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle, iş aramayan, iş34 2014/2 başı yapmaya hazır olmayan ve çalışamaz durumda olanların sayısı, göç ve kentleşme sonucunda, kentlerdeki tedavi imkânlarının daha fazla olması nedeniyle genellikle artmaktadır. Ailevi ve Kişisel Nedenlerle İşgücüne Dâhil Olmayanlara Etkisi: Çalışma çağında olmasına rağmen, ailevi veya kişisel nedenlerle işgücü dışında kalanlar bulunmakta olup, göç ile birlikte kentlere gelen kişiler arasında bu gruba dâhil olanlar içerisinde erkeklere göre kadınlar daha fazla olmaktadır. Bu durumun nedeni, kadınların geleneksel nedenlerle veya evlendiklerinde eşleri tarafından çalıştırılmamalarıdır. 4.4. Göç ve Kentleşmenin Çalışma Çağındaki Nüfusa Etkileri Ülkelerin yaş itibariyle farklı nüfus yapıları, çalışma çağındaki nüfus oranlarının da farklı olmasına neden olmaktadır. Göç ve kentleşme ile göç alan ve veren yerler arasında çalışma çağındaki nüfusun oranı da değişmektedir. Göç veren yerlerde çalışma çağındaki nüfusun miktarı, özellikle gençlerin iş bulma umuduyla kentlere göç etmesi nedeniyle azalırken, göç alan yerler olan kentlerde ise giderek artmaktadır. 4.5. Göç ve Kentleşmenin İşgücüne Katılma Oranına Etkileri Bir ülkedeki aktif ve üretken nüfusun büyüklüğünü göstermesi bakımından önemli bir gösterge olan işgücüne katılma oranı, nüfusun değişen yapısı ile toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarında meydana gelen gelişmelere paralel olarak değişmektedir (Murat, 2007: 177). Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, köy-şehir ilişkilerinin ve iletişim imkânlarının artması nedeniyle, kırsal kesimde yaşayan insanların ihtiyaç ve beklentileri çeşitlenerek artmakta, bu duruma bağlı olarak da göç ve kentleşme hızlanmaktadır. Göç ve kentleşme ile birlikte, kırsal alanlardan kentlere göç eden kişiler tarımsal işgücü yapısından, sanayi ve ticarete bağlı kentsel bir işgücü yapısına geçmekte, bu durum da işgücüne katılma oranlarının genel olarak düşmesine neden olmaktadır. İşgücüne katılma oranı, genellikle ekonomik gelişme durumuna bağlı olarak önce yükselmekte, ekonominin olgunlaşma döneminde ise düşmektedir. Göç ve 35 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi kentleşmenin de etkisi ekonomik gelişmişlik ve yaşam seviyesine bağlı olarak farklılık göstermektedir. Göç ve kentleşme, ekonomik olarak gelişmemiş toplumlarda, hem göç veren kırsal kesimde hem de göç alan kentlerde, iş bölümünün gelişmemesi, iş sahaları ve ihtiyaçların kısıtlı olması, çalışma isteğinin az olması ve kadınların işgücüne katılmaması nedeniyle, işgücüne katılma oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Ekonomik olarak gelişmekte olan toplumlarda ise, iş bölümünün, ihtiyaçların, çalışma isteğinin artması, sosyal yapı, örf ve adetlerin değişmesi, kadın ve çocukların iş hayatına katılmaları gibi nedenlerle işgücüne katılma oranını yükseltmektedir. Ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda; yaşam seviyesinin yükselmesi, kültür düzeyinin artması, eğitim süresinin uzaması, toplumun ekonomik ve sosyal olarak iyi organize edilmesi, emeklilik yaşlarının düşürülmesi, işgücünün tarımın dışına kayması, dinlenme sürelerinin uzaması, çocuk ve yaşlı nüfusun iş hayatından uzaklaştırılması ve gelir seviyesinin yükselmesi gibi nedenler ise işgücüne katılma oranlarını düşürmektedir. 4.6. Göç ve Kentleşmenin İstihdam Seviyesine Etkisi Ekonomik nedenlere dayanan göçler, göç edenlerden dolayı işgücü yapısını değiştirirken, göç eden aile bireylerini ise çocuk ve kadınların çalışma hayatına katılması şeklinde etkilemektedir. Kırsal alanlarda nüfus artışıyla birlikte tarım kesiminde oluşan işgücü fazlası, kentlerde sanayi ve hizmet sektörlerine çekilmediğinde gizli işsizlik, emek hareketliliğinin olmaması ise işsizliğe neden olmaktadır (Zaim, 1997: 56-60). Az gelişmiş ülkelerde kırdan kente yönelik hızlı iç göçlerin yaşanması arzu edilmemektedir. Bu ülkelerde tarıma dayalı ekonomik yapıdan, sanayileşmiş ve uzmanlaşmış kent ekonomisine geçişin yavaş, devamlı ve kırsal işgücü fazlasının sanayi sektörü tarafından emilmesi şeklinde kontrollü olması gerektiği savunulmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, kentlerde açık işsizliğin ve düşük istihdamın artış göstermesine rağmen, göç sürecinin devam ettiği ve hatta artarak devam etme eğilimi gösterdiği de bilinen bir olgudur. 36 2014/2 Göç ve kentleşmenin, işgücü piyasasına olan etkileri, göç edilen yerin, göç edenin ve gidilen yerin özelliklerine bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Göç olgusunun en önemli etkisi ise kentlerdeki işgücü, istihdam ve işsizliğin yapısını değiştirmesidir. Göç olgusunun kentlerde istihdam üzerindeki etkisi makro seviyede, göçlerin temel sebebinin ekonomik olması ve göç eden bireylerin temel hedeflerinin iş bulmak olması nedeniyle arz yönlü olmaktadır. Göç, işgücü piyasası açısından, emek arzına karşı yeterli talep oluşturamayan yerlerde ise işsizliğin kente taşınması anlamına gelmektedir. Bu durum kentlerde yedek işgücü deposunun oluşmasına neden olarak, iş piyasasındaki çalışma koşullarını olumsuz etkilemektedir. Bu etki ücretlerin düşmesine, işçi devrinin ve kayıt dışılığın artmasına neden olmaktadır. Göç ve kentleşme yüksek oranlı işsizliğe, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına, emeğin marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörde yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Göçlerin kadın emeği üzerindeki etkisi ise, genel olarak kırsal alanlarda ücretsiz aile işçisi olarak kullanılan kadın emeğinin çalışma hayatından çekilmesi şeklinde olmaktadır (Güney, 2012: 145-146). Bu durumun nedeni, işgücü piyasasının yapısından veya ailelerin tutum, davranış ve inanışlarından kaynaklanmaktadır (Zaim, 1997: 309). Yaş, cinsiyet ve kentlere göç gibi faktörler, özellikle gençlerin istihdam şartlarını etkilemektedir. Gençler arasındaki işsizlik genel işsizlik oranlarından çok daha yüksek bulunmakta, hızlı nüfus artışı ve nüfusun genç bir yapıya sahip olması, çalışma deneyimi bulunmayan genç insanların işe alımını etkilemekte, genç kadınlar ise erkeklere göre daha da şansız olmaktadırlar. Azgelişmiş ülkelerde, kırdan kente göçe katılanların çoğunluğunu genç yaş grubunda bulunanlar oluşturmakta, kırdaki gizli işsizlik kentlerde açık işsizliğe dönüşerek artmaktadır (Murat, 1995: 185-187, Murat, 2011: 28, Okur, 2014: 7-8). Sanayileşmeye dayanmayan bir kentleşme, köyden kente göç edenlerin marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörde istihdamına neden olmaktadır. Kayıt dışı ekonomik yapılar büyük kentlerin temel görüntüsü olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı ise göçün devamlılığını sağlamaktadır (Başel, 2008: 312). Göç sonrası işsizlikten 37 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi kurtulma yolu olarak kabul edilen ve iş bulamayanların tercihi olarak yapılan marjinal işlerin yanında, hizmet sektörünün de gelişmesiyle, artan istihdam vergilerinden kurtulmak için kayıtlı çalışanların yanı sıra, kayıt dışı istihdam da çalışma hayatına girmekte ve önemli boyutlara ulaşmaktadır. Kentlerde ücretlerin yüksek olması, emek yoğun üretim yerine, artan bir şekilde sermaye yoğun teknolojilerin kullanılması gibi faktörler, kısa vadeli gibi görünen işsizlik sorununu uzun süreli ve kronik hale getirmektedir (Başel, 2008: 311). 4.7. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Yıllık Çalışma Saatleri Toplamına Etkisi Göç ve kentleşme, kentlerdeki nüfusu olması gerekenden daha fazla arttırmaktadır. Kentlerde sanayileşmeye bağlı olarak üretimin, üretime bağlı olarak da çalışma saatlerinin yüksek olması nedeniyle, işgücünün çalışma saatlerinin toplamı artarken, göç veren yerler olan kırsal kesimde ise üretimin düşmesi nedeniyle, işgücünün çalışma saatleri toplamı giderek azalmaktadır. 4.8. Göç ve Kentleşmenin Gizli İşsizlik Oranına Etkisi Göç ve kentleşme, kırsal alanlarda nüfusu azaltırken, kentlerde ise arttırmaktadır. Başlangıçta nüfusun fazla olması kırsal alandaki gizli işsizliğin, nüfusun az olması kentlerdeki açık işsizliğin fazla olmasına neden olmaktadır. Göç sonucunda kentlerde nüfusun artması ile bu durum tersine dönmekte, fazla nüfus sanayi ve hizmet sektörleri tarafından emilemediği için kentlerde gizli işsizlik, kırsal alanlarda açık işsizlik artmaktadır. Azgelişmiş ülkelerde kırdan kente göçe katılanların çoğunluğunun genç yaş grubunda bulunması kırdaki gizli işsizliğin kentlerde açık işsizliğe dönüşmesine neden olmaktadır (Murat, 1995: 185-187). 4.9. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Niteliğine (Vasıf Seviyesine) Etkisi Kentlerde işbölümü, iş tecrübesi, eğitim, uzmanlaşma ve nitelik gerektiren işlerin sayısı kırsal alanlara göre daha fazla olmaktadır. Kırsal alanlardan kentlere doğru göç eden kişilerin iş deneyimleri, eğitimleri ve nitelikleri genellikle düşük olduğundan, göç ve kentleşme sonucunda, kentlerdeki vasıfsız işçi sayısı artmakta38 2014/2 dır. Vasıfsız kişiler kentlerde iş bulmakta zorlandıkları için, işsizlik de giderek artmaktadır. Kentlerde kişilerin tecrübe ve mesleki eğitimlerinin yükselmesine bağlı olarak vasıflı işçi sayısı ise zamanla artmaktadır. 4.10. İşgücünün Etkinliğine (Verimine) Etkisi İşgücünün etkinliği; emeğin etkinliği ile iş çevresi ve alışılmış olan iş hızına bağlı bulunmaktadır. Göç ve kentleşme sonucunda, kentlerde gizli işsizliğin artması ise, emek etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Kırsal alandan kentlere göç eden kişilerin, kentlerde içine girdikleri yeni iş çevrelerine alışmalarının zaman alması ve bu kişilerin bazen psikolojik yönden olumsuz etkilenmeleri nedeniyle işgücünün etkinliği düşebilmektedir. 4.11. Göç ve Kentleşmenin İşgücünün Yapısına Etkileri Ekonomik nedenlere dayanan göç ve kentleşme, göç edenler açısından işgücünün yapısını farklı şekillerde etkileyerek kendisini göstermektedir. İşgücünün Sektörlere Göre Dağılımına Etkisi: Göç ve kentleşme, işgücünün faaliyet gösterdiği tarım, sanayi ve hizmet sektörleri bakımından ele alındığında, kentlerin sanayileşme ile olan bağı yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç sonucunda yaşanan kentleşmeyle birlikte, toplumda tarımsal kimlikten sanayi ve hizmet sektörlerine doğru bir geçiş yaşanmaktadır. Göç ve kentleşme, ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak, işgücünün sektörlere göre dağılımını değiştirirken, tarım sektöründe azalma, sanayi ve hizmet sektörlerindeki işgücünde ise artma yaşanmasına neden olmaktadır. İşgücünün Ekonomik Faaliyet Dallarına Göre ve Meslek Gruplarına Göre Dağılımına Etkisi: Göç ve kentleşme, coğrafi hareketlilikle birlikte, bireylere mesleki hareketlilik imkanı da sağlamakta, mesleki hareketlilik ise işgücünün hem işkolu yapısına, hem de mesleklere göre dağılımına yansımaktadır (Başel, 2008: 309). Göç, kentleşme ve ekonomik gelişme ile birlikte, işgücü üretimin belirli branşlarından diğerlerine transfer olmakta, tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi temel ekonomik faaliyetlerin insan gücü ihtiyaçları, teknolojik gelişmelerin doğal bir 39 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi sonucu olarak azalmakta, tarımla ilgili ekonomik faaliyet dalları önemini kaybederken, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dalları ön plana çıkmaktadır. Göç ve kentleşme, ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde kazanılması orta ve uzun süreli eğitim gerektiren meslek sahiplerinin toplam işgücü içindeki oranlarının yükselmesine, az gelişmiş ülkelerde ise düşmesine neden olmaktadır. İşgücünün Meslekteki Mevkiine Göre Dağılımına Etkisi: Kırsal alanlarda tarım sektöründe çalışan işgücünün fazla olması ve işgücünün çoğunluğunu ücretsiz çalışan aile bireylerinin oluşturmasına karşın, göç ve kentleşmeyle birlikte, nüfusun mesleki mevkilerinde de değişmeler yaşanmakta, mesleki mevkileri bakımından, kentli nüfus içinde sanayileşmenin gereği olarak ücretlilerin oranı artarken, ücretsiz çalışan aile bireylerinin sayısı giderek azalmaktadır. İşgücü sanayi sektöründen hizmetler sektörüne doğru kayarken, teknolojik gelişmenin de etkisi ile ücretliler içinde beyaz yakalılar, büro işçileri ve üretimdeki diğer yardımcı elemanların oranı artmaktadır. Göç az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise, mesleki mevkii bakımından genellikle işçileşme etkisi yaratmaktadır. 5.SONUÇ Göçler tarih boyunca toplumların ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel yapıları üzerinde büyük değişikliklere yol açmıştır. Kentler her türlü ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi değişimlerin yaşandığı büyük nüfus kütlelerini barındıran yerleşim alanları olup, günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğu kentlerde yaşamakta, ülkelerin gelecekleri de bu mekanlarda belirlenmektedir. Göçler, genellikle gelişmekte olan ve hızlı kentleşen ülkelerde görülmekte, bu ülkelerde ekonomik nedenlerden dolayı, imkânlarının daha fazla olduğu düşünülen yerleşim merkezleri olan kentlere doğru hızlı bir nüfus akımı gerçekleşmektedir. Göçler en büyük etkiyi kent alanları üzerinde yol açtıkları tahribatla göstermekte, bir gecede kurulan mahalleler sonucunda çarpık ve sağlıksız bir kentleşme ile karşı karşıya kalınmakta, hızlı göç akımı kentlerin yerleşim, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık ve asayiş sorunlarını giderek arttırmaktadır. Kentleşme, genellikle göçlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve hızlı bir şekilde yaşandığında toplumların sosyo-ekonomik yapılarını olumsuz yönde 40 2014/2 etkilemektedir. Kentlerin çekiciliğine kapılarak iş bulmak umuduyla kentlere akan nüfus, marjinal işlerde ve kayıt dışı sektörlerde çalışmak durumunda kalmakta, göç edenler kent yaşamına uyum sağlamakta zorlanmakta, göç edenler belli bir sayıyı aştıktan sonra ise göç edenler yerine, kentlerde yaşayanlar onlara uyum sağlamaya çalışır duruma gelmektedir. Göç ve kentleşme sonucunda; işgücüne dahil olmayanların miktarı kentlerde genel olarak artmakta, bu grupta bulunan ev hanımlarının, öğrencilerin, emeklilerin, iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanların, bedensel özür, hastalık veya yaşlılık nedeniyle çalışamaz halde olanların, ailevi veya kişisel nedenlerle işgücü dışında kalanların sayısı genel olarak artarken, mevsimlik çalışanların sayıları ise zamana ve şartlara bağlı olarak değişmektedir. Çalışma çağındaki nüfusun miktarı, göç alan yerler olan kentlerde hızla artarken, göç veren yerler olan kırsal alanlarda ise giderek azalmaktadır. İşgücüne katılma oranları; genel olarak kentlerde yükselirken kırsal alanlarda düşmekte, kadınlara göre erkeklerde daha yüksek olmakta, vasıfsız kişilerde düşerken, eğitim düzeyi yükselenler arasında artmakta, evlilere göre bekarlarda ve medeni durumları değişen kadınlarda artış göstermektedir. Ekonomik olarak az gelişmiş ve gelişmiş toplumlarda düşerken, gelişmekte olan toplumlarda ise yükselmektedir. Göç ve kentleşme; işgücü piyasası açısından, emek arzını karşılayacak kadar talebin oluşturulamadığı yerlerde işsizliğin kente taşınmasına, çalışma koşullarının olumsuz etkilenmesine, ücretlerin düşmesine, işçi devrine, marjinal işler ile kayıt dışılığın artmasına da yol açmaktadır. Göç ve kentleşme; yüksek oranlı işsizliğe, yoksullaşmaya, gelir dağılımında adaletsizliğe, eğitimin maddi getirilerinin azalmasına ve çocuk emeğinin yaygınlaşmasına da neden olmaktadır. Özellikle gençlerin istihdam şartlarını etkilemekte, hızlı nüfus artışı ve nüfusun genç bir yapıya sahip olması, çalışma deneyimi olmayan genç insanların iş bulmasını giderek zorlaştırmaktadır. Sanayileşmeye dayanmayan göç ve kentleşme, kayıt dışı sektörde istihdamın artmasına neden olurken, kayıt dışı istihdamın varlığı ise göçün devamlılığını sağlayarak, işsizliği uzun süreli ve kronik hale getirmektedir. 41 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Göç ve kentleşme; toplam çalışma saatlerini, vasıfsız işçi sayısını ve gizli işsizleri arttırırken, emeğin etkinliğini ise azaltmaktadır. Ekonomik gelişmenin hızına bağlı olarak, işgücünün sektörlere dağılımını değiştirmekte, tarım sektöründe azalma yaşanırken, sanayi ve hizmet sektörlerinde ise yığılmalara neden olmaktadır. Coğrafi hareketlilikle birlikte, bireyler açısından mesleki hareketliliğe de neden olmakta, mesleki hareketlilik ise, işgücünün işkolu yapısı ile meslek gruplarına göre dağılımını değiştirmekte, birçok yeni meslek ortaya çıkarken, bazı meslekler de yok olmaktadır. Göç ve kentleşme; işgücünü tarımsal faaliyet dallarından, sanayi ve hizmetlerle ilgili ekonomik faaliyet dallarına yöneltmektedir. İşgücünün mesleki mevkilerinde de değişmelere neden olmakta, kentli nüfus içinde ücretlilerin oranını arttırırken, ücretsiz çalışan aile bireylerinin sayısını azaltmakta ve mesleki mevkii bakımından özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde işçileşme etkisi yaratmaktadır. Göç ve kentleşme, üzerinde yaşadığımız dünyada günümüzün en önemli sorunlarından birisi olmaya devam etmektedir. Ülkeler, bölgeler, kırsal ve kentsel alanlar arasındaki ekonomik gelişmişlik farklılıkları giderilip, denge sağlanıncaya kadar da artarak önemini koruyacaktır. Göç ve kentleşme olgusunun beraberinde getirdiği sorunların, toplumların yapısı ve işgücü üzerinde yukarıda belirtilen etkilerini devam ettireceği görülmektedir. Bu sorunlar başta politikacılar olmak üzere, yöneticileri, göç eden insanları, göç veren ve alan yerlerde yaşayanları, konuyla ilgili çalışma yapanları uzunca bir süre daha yakından ilgilendirecektir. Göç ve kentleşme konusunda belirtilen gelişmeler doğrultusunda ortaya çıkan sorunları çözmek için gerekli önlemler alınmadığı taktirde sorunlar giderek büyüyebilecektir. 42 2014/2 Kaynakça Akkayan, T., (1979). Göç ve Değişme, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını. Akşit, B., (1998). “İçgöçlerin Nesnel ve Öznel Toplumsal Tarihi Üzerine Gözlemler: Köy Tarafından Bakış”, Türkiye’de İç Göç, Konferans, Bolu-Gerede, 6-8 Haziran 1997, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. Aslanoğlu, R., (2000). Kent, Kimlik ve Küreselleşme, 2. Baskı, Bursa: Asa Kitabevi. Bal, H., (2003). Kentsel Yapı ve Kentlileşme Süreci: Isparta-Van Karşılaştırması, Isparta: Fakülte Kitabevi, Başel, H., (2008). “İç Göçün Sonuçları ve İşgücüne Etkileri”, Sosyal Siyaset Konferansları, 51. Kitap, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayını. Batur, A., (1996). “İstanbul İçin Bir Sergi Tasarlamak”, Dünya Kenti İstanbul, İstanbul-World City, İstanbul Habitat II, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları. Biçerli, M. K., (2007). Çalışma Ekonomisi, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, İstanbul: Beta Basım A.Ş. Bilgili, A. E., (2007). “Şehir ve Kültür: İstanbul”, İstanbul Kültür Turizm, 2006 Değerlendirmesi, İstanbul: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Devlet Planlama Teşkilatı, (1995). VI Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996–2000), Ankara: DPT Yayını. Devlet Planlama Teşkilatı, (2007). Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007–2013) İşgücü Piyasası Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara: DPT Yayını. Ekin, N., (1968). İşgücü ve Ekonomik Gelişme, İstanbul: İ.Ü. Fakülteler Matbaası, İstanbul Üniversitesi Yayın No: 1397. Ertürk, H., Sam, N., (2009). Kent Ekonomisi, Güncellenmiş 3. Baskı, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım. 43 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Güney, A., «İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri», Kamu İş Dergisi, Cilt 10, Sayı: 4, 2011. Ghose, A. K., Majid, N., Ernst, C., (2010). The Global Enployment Challenge, (Küresel İstihdam Sorunu), Genava, Switzerland: International Labor Office, 2008, Çeviri Editörü: Ömer Faruk Çolak, Ankara: Efil Yayınevi. Goodall, B., (1972). The Economics of Urban Areas, Oxford: Pengamon Press. Harris, C. D., Ullman, E. L., (2002). “Kentin Doğası”, 20. Yüzyıl Kenti, Çeviren: Bülent Duru ve Ayten Alkan, Ankara: İmge Kitabevi. Hatt, P. K., Reiss, A. J. Jr (2002). “Kentsel Yerleşimlerin Tarihi”, 20. Yüzyıl Kenti, Çeviren: Bülent Duru ve Ayten Alkan, Ankara: İmge Kitabevi, s. 26-35. Hoşgör, Ş., Tansel, A., (2010). 2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim: Eğitim, İşgücü,Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sistemlerine Yansımalar, İstanbul: TUSİAD, Yayın No: TÜSİAD-T/2010/11/505. Işığıçok, Ö. (2013), “Temel Sosyal Politika Sorunları”, Sosyal Politika, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, (Editörler: Aysen Tokol ve Yusuf Alper), Bursa: Dora Basım-Yayım-Dağıtım. İşçi, M., (2000), Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme, İstanbul: Der Yayınları. Karpat, K. H., (2010). Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler, Çev.: Bahar Tırnakçı, İstanbul: Timaş Yayınları. Kartal, K., (1978). Kentleşme ve İnsan, Ankara, TODAİE Yayını. Kaya, A., (2009). Türkiye’de İç Göçler Bütünleşme Mi Geri Dönüş Mü?, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayını. Keleş, R., (1998). Kent Bilim Terimleri Sözlüğü, Ankara, İmge Kitabevi. Keleş, R., (2008), Kentleşme Politikası, 10. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi. Kıray, M. B., (2007). “Az Gelişmiş Memleketlerde Şehirleşme Eğilimleri: Tarihsel Perspektif İçinde İzmir”, Kentleşme Yazıları, 3. Basım, İstanbul: Bağlam Yay. 44 2014/2 Kesici, M. R., (2013). Emek Piyasaları, Ankara: Dipnot Yayınları. Kocaoğlu, M., (1997). Sosyal Politika, Ankara: Tühis Yayını, Yayın No: 23. Kutlu, K., “Hızlı Şehirleşme ve Ulaşım Sorunu”, Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, 10-11 Ocak 1986, İstanbul: Siyasi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SİSAV). Laborıt, H., (1990). İnsan ve Kent, Çeviren: Onaran ve Bartan, İstanbul: Paye Yayınevi. Lordoğlu, K., Özkaplan, N., (2007), Çalışma İktisadı, Düzeltilmiş Üçüncü Baskı, İstanbul: Der Yayınları. Mills, E. S., (1972). Studies in the Structure of Urban Economy, Baltimore: John Hopkins Press for Resources fort the Future. Mumford, L., (2007), The City in History,Its Origins, Its Transformation and Its Prospect, (Tarih Boyunca Kent: Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği), Çeviren: Gürol Koca ve Tamer Tosun, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Murat, S., (1995). “Gençlerin İşsizliğine Genel Bir Bakış”, Sosyal Siyaset Konferansları, 40. Kitap, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını No:549. Murat, S., (2000). Bütünleşme Sürecinde Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Karşılaştırmalı Sosyal Yapısı, İstanbul: Filiz Kitabevi. Murat, S., (2006). Dünden Bugüne İstanbul’un Nüfus ve Demografik Yapısı, İstanbul: İTO Yayını, Yayın No: 2006–49. Murat, S., (2007). Dünden Bugüne İstanbul’un İşgücü ve İstihdam Yapısı, İstanbul, İTO Yayını, Yayın No: 2007–73. Murat, S. (2009). Dünden Bugüne İstanbul’da Yaygın Eğitim, İstanbul: İTO Yayını, Yayın No. 2009-82. Murat, S.,”İşgücümüzün Yapısal Özellikleri ve Kavramsal Yaklaşım”, İş’te Çalışanlar Dergisi, Marmara Çalışanlar Federasyonu Yayını, Sayı:2, 2010. 45 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Murat, S., (2011). AB’ye Uyum Sürecinde Genç İşsizliği, İstanbul: İTO Yayını, Yayın No: 2011–35. OECD, (2012). Trends in Urbanisation and Urban Policies in OECD Countries: What Lessons for China?, Paris-France: OECD. OECD; Topics, Metropoliten Database, OECD Methodology For The Definition Of Metropolitan Regions, Paris-France: OECD, p.2,http://www. oecd.org/dataoecd/41/37/45511614.pdf, http://www.oecd.org/topic/0,3699, en_2649_37429_1_1_1_1_37429,00.html, 10.04.2014. OECD; OECD Territorial Reviews: Competitive Cities in the Global Economy, Summary, Paris-France: OECD, ISBN Number: 9264027092, Publication Date: November 2006, p.1., http://www.oecd.org/document/2/0,3746, en_2649_33735_37801602_1_1_1_1,00.html, 22. 04.2014. Okur, A., (2014). Türkiye’de Genç İşsizliği ve Nedenleri, Ankara: Gazi Kitabevi. Ozankaya, Ö., (1975). Toplumbilim Terimler Sözlüğü, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını. Ozankaya, Ö., (1986). Toplumbilim, İstanbul: Tekin Yayınevi. Özer, İ., (2004). Kentleşme Kentlileşme ve Kentsel Değişme, Bursa: Ekin Kitabevi. Richardson H. W., (1978). Urban Economics, Illionis: The Dryden Press. Sedar, A. B., (2013). “Sosyal Politika Kavramı, Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’de Sosyal Politika”, Sosyal Politika, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, (Editörler: Aysen Tokol ve Yusuf Alper), Bursa: Dora Basım-Yayın-Dağıtım. Serter, N., (1994), Türkiye’nin Sosyal Yapısı, İstanbul: Filiz Kitabevi. Tatlıdil, E., (1989). Kentleşme ve Gecekondu, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını. Tekeli, İ., “Türkiye’de İçgöç Sorunsalı Yeniden Tanımlanma Aşamasına Geldi”, Türkiye’de İç Göç, Konferans, Bolu-Gerede, 6-8 Haziran 1997, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. 46 2014/2 Tekeli, İ., (2008) Göç ve Ötesi, İlhan Tekeli Toplu Eserler-3, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Toffler, A., (2006). Gelecek Korkusu, Şok, Yenilenmiş Baskı, Çeviren: Selami Turgut, İstanbul: Koridor Yayıcılık. Tümertekin, E., (2007). İstanbul İnsan ve Mekân, 2. Baskı, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Tüfekçi, S., (2002), “Kırsal Kesimlerden Büyükşehirlere Göç ve Göçün Aile Yapısında Meydana Getirdiği Değişiklikler (İstanbul Örneği)», T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta. Türkdoğan, O., (1988). Değişme, Kültür ve Sosyal Çözülme, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı. Türkdoğan, O., (2006). İstanbul Gecekondu Kimliği, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Ülgener, S. F., (1991). Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme, Yeniden Gözden Geçirilmiş Yedinci Basım, İstanbul: Der Yayınları. Yalçıntaş, N., Tuna, O., (1999). Sosyal Siyaset, İstanbul: Filiz Kitabevi. Yıldırım, A. (2004). “Kentleşme ve Kentleşme Sürecinde Göçün Suç Olgusu Üzerindeki Etkileri”, T.C. Ankara Üniversitesi, Ankara. Zaim, S., (1997). Çalışma Ekonomisi, 10.Basım, İstanbul: Filiz Kitabevi. 47 Türkiye’den Yapılan Uluslararası Lojistik Faaliyetler Açısından Gümrük İşlemlerinin Değerlendirilmesi Burak KÜÇÜK1, Mehmet TANYAŞ2 ÖZET Dış ticarete yönelik faaliyetlerin ülke ekonomileri açısından önemi büyüktür. Türkiye ekonomisi açısından da son yıllarda dış ticaret hacminde önemli artışlar olduğu gözlemlenmiş ve bu artışa bağlı olarak da lojistik hizmetlere olan talepte artışlar gözlemlenmiştir. Türkiye’nin 2023 vizyon ve hedefleri arasında yer alan 500 Milyar dolarlık ihracat hedefinin yakalanabilmesi için sadece lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının yapılması kaçınılmazdır. Bu bildiride elde edilen bulgular doğrultusunda Türkiye’nin ulusal sınırları dışına yapılan lojistik faaliyetlerdeki gümrük işlemlerinin, belirlenen analiz yöntemleriyle değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu değerlendirme için Türkiye’de Ulaştırma Bakanlığı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü tarafından ticari amaçla lojistik işletmeciliği yapan gerçek ve tüzel kişilere verilen L1 ve L2 yetki belgesine sahip lojistik firmaları ile yapılan anket çalışması sonrasında elde edilen veriler SPSS 17 programına işlenmiş ve bu program üzerinden ilk önce frekans dağılımları kontrol edildikten sonra faktör analizi ve güvenilirlik analizi yapılmıştır. Bulunan değerlerin güvenilir nitelikte olmasıyla korelasyon analizi yapılarak çıkan sonuçlar yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Dış Ticaret, Gümrük, Lojistik Yönetimi, 1 Yrd. Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü, [email protected] 2 Prof. Dr., Maltepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi Bölümü, [email protected] 49 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi ABSTRACT Activities related to foreign trade is great importance in terms of the country’s economy. Turkey’s economy in terms of the significant increase in the volume of foreign trade in recent years has been observed, and this increase was due to an increase in the demand for logistics services have been observed. Turkey’s 2023 vision and goals of the 500 billion dollar export target of work to be done in order to achieve just the logistics sector will not be sufficient for customs clearance and customs legislation with the improvement done is inevitable. In this report, Turkey’s national borders logistics activities carried out by various criteria in the evaluation of customs procedures aimed. For this assessment in Turkey Ministry of Transport and Land Transport Directorate General for commercial purposes logistics management the natural and legal persons the L1 and L2 have the license for logistics companies and a survey conducted after the data obtained using SPSS 17 software processed and through this program first frequency after controlling distribution and reliability analysis, factor analysis was performed. Reliable values to be found in nature with correlation analysis performed proposals were made in interpreting the results. Keywords: Foreign Trade, Customs, Logistics Management, 1. GİRİŞ Türkiye, dış ticarette cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar önemli değişiklikler ve ilerlemeler kaydetmiştir. Türkiye’nin dış ticaret rakamları Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşması sonrasında yüksek seviyelere ulaşmıştır. Küreselleşen ticari koşullarda Gümrük Birliği, Türkiye için bir başlangıç olarak görülebilir. Türkiye’nin dış ticaretinde, hem ihracat hem de ithalat yapılan ülkeler arasında en fazla yerini alan ülkeler Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerdir. (VANLI, 2013). Dış ticaret hacmimizdeki artış ülkeye farklı bir prestij sağlamaktadır. Bu artışa bağlı olarak Türkiye’de lojistik sektörünün gelişmesi de kaçınılmaz olmuştur. Lojistik sektöründe taşıma modlarına bağlı altyapılardaki yetersizliklerin ortadan kaldırılmasıyla ihraç edilen ve ithal edilen ürünlerin istenilen zamanda istenilen yerlere ve düşük maliyetlerle taşınması mümkün olabilecektir. Bununla birlikte 50 2014/2 gümrük mevzuatında yapılacak yeni düzenlemeler ile birlikte dış ticaret hacminde de hedeflenen seviyelere ulaşılabilinecektir. Türkiye’nin dış ticareti, özellikle ihracatı ve ekonomisi için büyük rol oynayan lojistik sektörünün, kalkınma planlarında bir sektör olarak görülmemesi ve dolayısıyla bir sektör master planına sahip olmaması dış ticaret faaliyetlerini de etkilemektedir. Bu doğrultuda bildirinin ikinci bölümünde Türkiye açısından Gümrük Birliği’nin önemini belirttikten sonra Türkiye Lojistik Master Planı’nın neden gerekli olduğu vurgulanmıştır. Devamında ise Dünya Bankası’nın yayınlamış olduğu Lojistik Performans Endeksinde yer alan ve alt başlıklarından biri olan Gümrük İşlemlerinin yayınlanan 3 raporda da Türkiye’nin almış olduğu skorlar değerlendirilmiştir. Üçüncü bölümde ise lojistik hizmet veren firmalardan elde edilen bulgular doğrultusunda analizler yapılmış olup, analizlerden çıkan sonuçlarda yorumlanarak önerilerde bulunulmuştur. 2. TÜRKİYE’NİN GÜMRÜK İŞLEMLERİNDEKİ GELİŞMELERİ Gümrük Birliği; üyelerin, karşılıklı ticaretleri üzerindeki gümrük tarifeleri, kotalar, ithal ve ihraç yasaları gibi her türlü engel veya kısıtlamaların kaldırılarak üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin (OGT) uygulandığı bütünleşme şeklidir. Malların serbest dolaşımı, ortak tarım politikalarına uyum, mevzuat, kamu alımları, vergilendirme, kurumsal hükümler, gümrüklere ilişkin hükümler ve uyuşmazlıkların çözümü gibi konuları içermektedir. Örneğin malların serbest dolaşımıyla ilgili kısıtlamaların, teknik engellerin, kotaların kaldırılması, işlenmiş tarım ürünleri ithalatına ilişkin konuları içermektedir (URL 1). Gümrük Birliği içerisinde, ortak ticaret politikaları yer almaktadır. Bu anlamda üye ülkelerin ihracat politikalarının koordinasyonun sağlanması, ortak kuralların geçerli olduğu bir birleşik pazar yaratmak ve üçüncü ülke mallarının iç pazarda serbest dolaşımı ilkesinin bozulmasını engellemek amaçlarını taşımaktadır. Avrupa Birliği ve Türkiye arasında; 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile kurulmuştur. Gümrük Birliği, Türkiye›nin hem ekonomisinde hem de dış ticaretinde en çok etki yaratan konularından biri olmuştur. Üye olduğumuz günden itibaren iddia edilen olumlu gelişmelerinden sebeplenemediğimiz bu birlik dış ticaretimizi sadece rakamsal olarak hacmimizi geliştirmiş ama genel olarak bu gelişim sadece rakamlarla sınırlı kalmıştır (URL 2). 51 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Türkiye’nin artan ekonomik verimliliği ve küreselleşme sonucunda, firmaların uluslararası ortamda rekabet gücü kazanma isteği artmıştır. Bu durumun sonucu olarak da lojistik sektörü büyümeye ve değer kazanmaya başlamıştır. Hem Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleşen ve gümrük vergilerini sıfıra indiren Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde hem de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulan ve yerli üreticinin dış pazardaki gücünü arttırmaya yönelik düzenlemeler ile rekabet gücü artış göstermiştir. Bununla birlikte, uluslararası taşımada ortaya çıkan belge temininde yaşanan güçlükler, liman hizmetlerindeki gecikmeler, depolama ve yurt içi taşıma bedelleri gibi doğrudan masraflar ve liman, gümrük hizmetlerindeki zaman kayıpları sebebiyle oluşan dolaylı masraflar, sektöre olumsuz yönde etki etmektedir (TUSİAD, 2012). Bu etkilerin giderilmesi için verimliliğin ve kurumlar arası işbirliğinin artması ve teknolojik entegrasyonun sağlanmasına imkan verecek mevzuat değişikliklerinin hızlıca uygulamaya alınması gerekmektedir. Türkiye’de 30 yılı aşkın süredir lojistik faaliyetler yürütülmektedir. Ancak bu zaman zarfında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar yürütülmekte olan lojistik faaliyetlere yönelik, özellikle sanayi yatırımlarına ve dolayısıyla dış ticarete yön verilmesinde rol oynayacak Türkiye’nin bir Lojistik Master Planı maalesef bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yaşında 2023 yol haritasıyla Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alması hedeflenmektedir. Türkiye’nin 2023 yılı için koyduğu ihracat gelirimizin 500 milyar dolara çıkarma hedefi için sektörel projelerin uygulanması gerekmektedir. Ana sektörlerimizin alt mal grubunda ihracat miktar hedefleri, üretim kapasitesi artırımı, kümelenme bölgelerindeki yoğunlaşma, hedef pazar stratejileri, Türkiye Lojistik Master Planı ile ortak bir çatı altında toplanması gerekmektedir. Bu doğrultuda Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın talimatı ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) bünyesinde bir Lojistik Konsey oluşturuldu. Bu konsey ilk önce Lojistik Strateji Planı, sonra Lojistik Master Planı hazırlayacak ve daha sonra da Lojistik Kanunu ile ilgili çalışmalar yapacaktır. Türkiye Lojistik Master Planı’nın hazırlanmasına, gümrüklerde yaşanan sıkıntıların giderilmesine yönelik de, gümrük hizmetlerinde ‘tek pencere sistemine’ geçilmesi çalışmalarını tamamlama kararı ile birlikte liman geri saha bağlantılarına liman kapasitelerinin azami kullanımına imkan verecek şekilde planların hazırlanması kararları alınmıştır. 52 2014/2 Türkiye’nin rekabet gücüne ve toplumun yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkı veren; güvenli, erişilebilir, ekonomik, alternatifleri olan, etkin ve verimli, hızlı, çevreye duyarlı, kesintisiz, dengeli, akıllı, tedarik ve değer zinciri yönetimine dayalı çağdaş hizmetlerin sunulduğu, sürdürülebilir bir lojistik sistem oluşturmak üzere uygulamaya konulacak proje, yatırım, faaliyet ve düzenlemelerin önceliği ve detaylarını gösterecek esnek ve dinamik Türkiye Lojistik Master Planında (TLMP) esas alınacak temel ilke ve stratejileri belirlemektir (TANYAŞ, 2011). Master Planında dikkat edilmesi gereken sekiz unsur bulunmaktadır. Bunlar; Ekonomik Gelişmeler Doğrultusunda Lojistik, Temel İlkeler, Türkiye’nin Ulaştırma Koridorları ve Uluslar arası Entegrasyon, Taşımacılık Türleri, Gümrük ve Sigorta, Lojistik Merkezler, Kentsel Lojistik ve Lojistik Sektör Yönetişimdir (TANYAŞ, 2011). Lojistik Performans Endeksi “The Logistics Performance Index (LPI)” Dünya Bankası tarafından oluşturulan ve ülkelerin lojistik alanındaki performanslarının izlenebildiği önemli kaynaklardan birisidir. Oldukça yeni olan bu endeks ilk olarak 2007 yılında yayınlanmış ve ikincisi teknik ve kapsam olarak daha da geliştirilerek 2010 yılında yayınlanmıştır. Üçüncü rapor ise yayınlanan ikinci rapor ile aynı teknik ve kapsamda olup 2012 yılında yayınlanmıştır. Lojistik Performans Endeksi, temel olarak ülkelerin 1992 yılı sonrası ticaret hacmi, ihracat ve ithalat miktarı ve Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) verilerindeki artış oranları ile hesaplanmıştır. Endeks ayrıca ülkelerin özellikle öne çıkan altı performans göstergesinin temel bileşen analizi kullanılarak değerlendirilmesiyle ve bunların istatistiki olarak birleştirilmesiyle ile elde edilmektedir. Bu endeks sayesinde ülkeler uluslararası lojistik faaliyetleri açısından kendilerini diğer ülkelerle karşılaştırma imkânı bulmakta ve önlerindeki fırsat ve engelleri görmektedirler. Endeks bu açıdan 155 kadar ülkeye performanslarını geliştirmek için hangi temel alanlara yönlenmeleri gerektiği hususunda da bir takım işaretler vermektedir (URL 3). Aşağıdaki Çizelge 1’de Türkiye’nin 5 üzerinden almış olduğu skorlar ve Dünya sıralamasındaki yeri görülmektedir. Başlıklardan biri olan “Gümrüklerin ve Diğer Sınır İşlemlerin Etkinliği” ne baktığımızda 2007 yılında skorumuz 3 iken, 2010 yılında 3,22’ye yükselmesine rağmen sıralaması 33.’lükten 46.’lığa düşmüştür. Bununla birlikte 2012 yılında 32.’liğe yükselmesiyle birlikte puanı 3,16 puan gerilemiştir. LPI sıralaması; Türkiye’nin konumunun transit bir 53 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi geçiş güzergahı olması ve bir ekonomik entegrasyon çeşidi olan Gümrük Birliği üyeliği dikkate alındığında arzulanan düzeyde görülmektedir. Türkiye’nin Lojistik Master Planı’nı oluşturduğu takdirde yapılacak iyileştirmeler ile birlikte skorumuzun daha da yükseleceği beklenmektedir. Çizelge 1: Dünya Bankası Lojistik Performans Endeksi Türkiye Alt Başlıkları 2007 LPI Gösterge Gümrüklerin ve Diğer Sınır İşlemlerin Etkinliği Ulaştırma ve Bilgi Teknolojilerine Altyapısının Lojistik Açıdan Kalitesi Skor Sıralama 3 2,94 2010 LPI Gösterge 33 Gümrüklerin ve Diğer Sınır İşlemlerin Etkinliği 39 Ticaret ve Taşımacılık Altyapısının Lojistik açıdan Kalitesi Skor Sıralama 2012 LPI Gösterge Skor Sıralama 46 Gümrüklerin ve Diğer Sınır İşlemlerin Etkinliği 3,16 32 39 Ticaret ve Taşımacılık Altyapısının Lojistik açıdan Kalitesi 3,62 25 3,15 44 Uluslararası Sevkiyatların Düzenlenmesinin Kolaylığı ve Maliyeti 3,38 30 3,22 3,08 Uluslararası Sevkiyatların Düzenlenmesinin Kolaylığı ve Maliyetine Katlanabilirlik 3,07 42 Uluslararası Sevkiyatların Düzenlenmesinin Kolaylığı ve Maliyeti Yerel Lojistik Hizmetlerin Kalitesi ve Yetkinliği 3,29 30 Lojistik Hizmetlerin Kalitesi ve Lojistik Yetkinlik 3,23 37 Lojistik Hizmetlerin Kalitesi ve Lojistik Yetkinlik 3,52 26 Sevkiyatların Takibi ve İzlenebilmesi 3,27 34 Sevkiyatların Takibi ve İzlenebilmesi 3,09 56 Sevkiyatların Takibi ve İzlenebilmesi 3,54 29 Sevkiyatların Alıcıya Zamanında Ulaşması 2,71 112 3,94 31 27 3,38 52 Sevkiyatların Alıcıya Zamanında Ulaşması 3,87 Yurtiçi Lojistik Maliyetler Sevkiyatların Alıcıya Zamanında Ulaşması Türkiye’nin Genel Lojistik Performans Endeksi 3,15 34 Türkiye’nin Genel Lojistik Performans Endeksi 3,22 39 Türkiye’nin Genel Lojistik Performans Endeksi 3,51 27 Kaynak: WORLD BANK, (URL3, URL4, URL5) 54 2014/2 3. BULGULAR Türkiye’nin 2023 vizyon ve hedefleri arasında yer alan 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin yakalanabilmesi için sadece lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının yapılması kaçınılmazdır. Türkiye’nin ulusal sınırları dışına yapılan lojistik faaliyetlerdeki gümrük işlemlerin çeşitli kriterlerle değerlendirilmesi için Türkiye’de Ulaştırma Bakanlığı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü tarafından ticari amaçla lojistik işletmeciliği yapan gerçek ve tüzel kişilere verilen L1 ve L2 yetki belgesine sahip lojistik firmalarının üst düzey yöneticileri ile Şubat 2013 – Temmuz 2013 tarihleri arasında yapılan anket çalışması sonrasında elde edilen veriler değerlendirilerek bulgular yorumlanmıştır. Ana kütlemizi oluşturan 183 lojistik hizmet veren firma arasından örneklem kütle oluşturulmuştur. Yapılan anket çalışması sonucu elde edilen 58 firma örneklem açısından yeterli olduğundan verilerin analizine karar verilmiştir. Toplanan verilerden ilk istatistiki bilgiler özetlenmiş, daha sonrasında ise faktör analizi, güvenilirlik analizi ve son olarak da korelasyon analizi yapılmıştır. Çizelge 2’de görüleceği üzere “Gümrükleme İşlemi”nde oluşan 34 geçersiz verinin, lojistik hizmet veren firmalardan 34’ünün gümrükleme işlemlerini kendilerinin yapmamasından kaynaklanmaktadır. Çizelge 2: İstatistiksel Bilgiler Hız Süre Geçerli Veri Sayısı Geçersiz Veri Sayısı Basitlik Diğer İthalatın İhracatın Hızlandırılmış Şeffaflık Kolaylık Kriterler Çekimi Çekimi Hizmet Gümrükleme İşlemi Hizmet Durumu 58 58 58 58 58 58 58 58 24 0 0 0 0 0 0 34 0 Ortalama 2,95 2,69 2,79 ,02 3,59 3,81 3,60 1,96 1,59 Medyan 3,00 3,00 3,00 ,00 4,00 4,00 4,00 2,00 2,00 Mod 3 3 3 0 4 4 4 2 2 Elde edilen verilerden değişken grupların varlığının tespit edilebilmesi için Faktör Analizi yapılması gerekiyor. Ancak faktör analizinin yapılabilmesi için de değişkenler arasında yeterli düzeyde bir ilişkinin olup olmadığının kontrolü için ilk önce Kaiser-Meyer-Olkin ve Bartlett testinin yapılması gerekmektedir. 55 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Çizelge 3: KMO ve Bartlett Testleri Kaiser-Meyer-Olkin Örnekleme Yeterliliğinin Ölçülmesi ,784 Yaklaşık Ki-Kare 89,961 Df 21 Sig. ,000 Bartlett Küresellik Sınırlama Testi Yapılan Bartlett testinde elde edilen p değeri 0,05 anlamlılık derecesinden düşük olduğundan dolayı değişkenler arasında faktör analizi yapmaya yeterli düzeyde bir ilişki var olduğunu bize göstermektedir. Bununla birlikte Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri 0 ile 1 arasında değer almasından dolayı değişkenler arası korelasyonların faktör analizine uygun olduğunu göstermektedir. Ve KMO değerinin 0,784’lük bir değer almasıyla (0,70 ile 0,80 arasında olmasından dolayı) değişkenlerin birbirlerini iyi bir şekilde tahmin edebileceğini göstermektedir. Çizelge 4: Ters Görüntü Matrisleri Ters Görüntü Korelasyonu Hız Süre Basitlik Kolaylık Şeffaflık İthalatın Çekimi Hız / Süre ,795a -,507 -,354 -,276 ,080 ,042 -,112 Basitlik / Kolaylık -,507 ,779a -,426 ,136 ,052 -,133 ,046 Şeffaflık -,354 -,426 ,804a -,140 -,226 ,242 ,071 İthalatın Çekimi -,276 ,136 -,140 ,814a -,341 -,416 ,049 İhracatın Çekimi ,080 ,052 -,226 -,341 ,792a -,449 -,098 Hızlandırılmış Hizmet ,042 -,133 ,242 -,416 -,449 ,714a ,151 Gümrükleme İşlemi -,112 ,046 ,071 ,049 -,098 ,151 ,516a a. Örnekleme Yeterliliği Ölçüleri (MSA) 56 İhracatın Hızlandırılmış Gümrükleme Çekimi Hizmet İşlemi 2014/2 Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) bütün soru grubunun genel olarak faktör analizine uygunluğunu ölçerken Örnekleme Yeterliliği Ölçüleri (MSA) değeri tek tek her bir sorunun faktör analizine uygunluğunu ölçmektedir. Yukarıdaki çizelgede yer alan bütün değerler sırasıyla incelendiğinde Ters Görüntü Korelasyon matrisinde yer alan tüm korelasyon değerlerin sağ üst köşesinde “a” harfi görülmekte olup bu değerler her bir sorunun MSA değeridir (SİPAHİ, YURTKORU,ÇİNKO, 2010). Yukarıdaki çizelgede yer alan MSA değerlerin 0,50’nin altında olmadığından dolayı analizden hiçbir soru çıkartılmayarak faktör analizi tüm sorular ile yapılabileceğini göstermektedir. Çizelge 5: Açıklanan Toplam Varyans Başlangıç Özdeğerleri Kare Yüklerinin Rotasyon Toplamları Sorular Toplam % Varyans Birikimli % Toplam % Varyans Birikimli % 1 3,691 52,734 52,734 2,906 41,519 41,519 2 1,451 20,729 73,463 2,236 31,944 73,463 3 ,964 13,768 87,232 4 ,304 4,342 91,573 5 ,273 3,895 95,468 6 ,169 2,411 97,879 7 ,148 2,121 100,000 Çizelge 5’te açıklanan toplam varyans değerleri görülmektedir. Çizelgenin ikinci sütununda görülen başlangıç özdeğerlerindeki toplam sütununda “1”den büyük olan özdeğerlerin sayısı, firmalara yönlendirilen soruların 2 alt boyuttan oluştuğunu göstermektedir. 57 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Çizelge 6: Döndürülmüş Bileşenler Matrisia 1 Faktörler 2 Hız / Süre ,929 ,145 Basitlik / Kolaylık ,924 ,080 Şeffaflık ,918 ,147 Hızlandırılmış Hizmet ,136 ,902 İhracatın Çekimi ,324 ,822 İthalatın Çekimi ,468 ,768 Döndürülmüş bileşenler matrisindeki yer alan değerler, faktör ağırlıklarına göre büyükten küçüğe doğru sıralandığını göstererek hangi soruların hangi faktörde yer aldığını bize bildirmektedir. Döndürülmüş bileşenler matrisinden elde edilen sonuçlara göre soruların faktörel dağılımı Çizelge 7’de gösterilmiştir. Çizelge 7: Soruların Faktörlere Göre Dağılımı Faktör 1 Faktör 2 Hız / Süre Hızlandırılmış Hizmet Basitlik / Kolaylık İhracatın Çekimi Şeffaflık İthalatın Çekimi Faktör 1’e ait güvenilirlik analizi yapıldığında Çizelge 8’ de de görüleceği üzere Cronbach Alfa değeri 0,767 çıkarak 0,70’in üzerinde olmasından dolayı faktörün güvenilir olduğunu göstermektedir. Çizelge 8: Güvenilirlik Analizi (Faktör 1) Cronbach Alfa Değeri Unsur Sayısı ,767 3 Faktör 2’ye ait güvenilirlik analizi yapıldığında Çizelge 9’da da görüleceği üzere Cronbach Alfa değeri 0,880 çıkarak 0,70’in üzerinde olmasından dolayı faktörün güvenilir olduğunu göstermektedir. 58 2014/2 Çizelge 9: Güvenilirlik Analizi (Faktör 2)wx Cronbach Alfa Değeri Unsur Sayısı ,880 3 Çizelge 10: Korelasyon Analizi Hız / Süre Basitlik / Kolaylık Şeffaflık İthalatın / Çekimi İhracatın / Çekimi Hızlandırılmış Hizmet Hız Süre Basitlik Kolaylık Şeffaflık Pearson Korelasyonu 1 ,618** ,376** ,165 ,055 ,155 N 58 ,000 ,004 ,216 ,684 ,245 1 ,576 ,114 ,056 ,013 ,000 ,393 ,674 ,920 1 ,210 ,167 ,189 ,113 ,210 ,155 1 ,837** ,640** ,000 ,000 1 ,652** Sig. (2-kuyruk) Pearson Korelasyonu ,618 N 58 ** 58 ** İthalatın Çekimi 58 Sig. (2-kuyruk) ,000 Pearson Korelasyonu 58 58 ,376** ,576** Sig. (2- kuyruk) N ,004 ,000 Pearson Korelasyonu 58 58 58 ,165 ,114 ,210 Sig. (2- kuyruk) N ,216 ,393 ,113 Pearson Korelasyonu 58 58 58 ,055 ,056 ,167 ,837 Sig. (2- kuyruk) ,684 ,674 ,210 ,000 Pearson Korelasyonu ,155 ,013 ,189 ,640 N ,245 58 ,920 ,155 ,000 N Sig. (2- kuyruk) 58 58 58 58 58 58 58 58 58 58 58 58 58 ** 58 58 İhracatın Çekimi ** 58 58 58 58 ,000 58 58 ,652 ** ,000 58 Hızlandırılmış Hizmet 1 58 Gümrük işlemlerinin korelasyon analizine Çizelge 10’a bakıldığında anketi cevaplayan firmalardan elde edilen veriler neticesinde ülkemizdeki gümrük işlemlerinin hızı ile gümrük işlemlerinin kolaylığı arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,618 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,38 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %38’ini açıklamaktadır. Gümrük işlemlerinin şeffaflığı ile yine doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ancak ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 59 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 0,376 çıkmasıyla zayıf seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,14 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %14’ünü açıklamaktadır. Gümrük işlemlerinin hızı ile gümrük işlemlerinin şeffaflığı arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,576 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,33 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %33’ünü açıklamaktadır. Çizelge 10’a bakıldığında anketi cevaplayan firmalardan elde edilen veriler neticesinde ülkemizde ithalat gönderilerinin planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve teslim edilmesi ile ihracat taşımalarının planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve sevk edilmesi arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,837 olduğundan dolayı kuvvetli seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,70 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %70’ini açıklamaktadır. Ülkemizde ithalat gönderilerinin planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve teslim edilmesi ile lojistik hizmet alan ve lojistik hizmet veren firmaların gümrüklerde hızlandırılmış hizmet alması arasında yine doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ancak ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,640 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. r2 değeri 0,41 olup bu değer iki değişkenin birbirlerini açıklama oranını vermektedir, yani toplam varyansın %41’ini açıklamaktadır. Ülkemizde ihracat taşımalarının planlandığı gibi gümrükten çekilmesi ve sevk edilmesi ile lojistik hizmet alan ve lojistik hizmet veren firmaların gümrüklerde hızlandırılmış hizmet alması arasında doğru orantılı ve pozitif bir ilişkiye sahip olduğunu ve ilişkinin Pearson Korelasyon katsayısının 0,652 olduğundan dolayı orta seviyede olduğu görülmektedir. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Firmalardan elde edilen anketler sonucunda yapılan analizlerde firmaların gümrüklerden ithalat gönderilerini planlandığı gibi gümrükten çekip teslim alabilmesiyle birlikte ihracat gönderilerini de planlandığı gibi gümrükten geçirip sevk edebilmesi firmaların gümrüklerden hızlandırılmış hizmet alabilmesine bağlıdır. Bununla birlikte gümrük işlemlerindeki prosedürlerin azaltılarak işlemlerin 60 2014/2 kolaylaştırılmasıyla birlikte gümrüklerde yaşanan gecikmelerin de önüne geçilerek işlemlerin hızlandırılması sağlanabilinmelidir. Türkiye’nin dış ticaret hacmini artırması, özellikle ihracat hacmini artırarak ihracat hedefini yakalayabilmesi sadece lojistik sektöründe yapılacak çalışmaların yeterli olmayacağı ve gümrük mevzuatı ile birlikte gümrük işlemlerine yönelikte iyileştirme çalışmalarının da yapılması kaçınılmaz olduğu analiz sonrasında da ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin 2023 yılı için koyduğu ihracat gelirinin 500 milyar dolara çıkarma hedefi için sadece gümrüklerde yapılacak iyileştirmelerin de yeterli olmayacağı aşikardır. Gümrük iyileştirmeleri ile birlikte sektörel projelerin uygulanması gerekmektedir. Ana sektörlerimizin alt mal grubunda ihracat miktar hedefleri, üretim kapasitesi artırımı, kümelenme bölgelerindeki yoğunlaşma, hedef pazar stratejileri hazırlanacak olan Türkiye Lojistik Master Planı ile ortak bir çatı altında toplanması gerekmektedir. Türkiye Lojistik Master Planı’nın hazırlanma aşamasında, gümrüklerde yaşanan sıkıntıların giderilmesine yönelik olarak gümrük hizmetlerinde ‘tek pencere sistemine’ geçilmesi için çalışmalarında yapılması gerekmektedir. Dış ticaret işlemleri, ülke içi ticaret işlemlerine göre çok karmaşık, daha masraflı ve çok dikkat isteyen işlemlerdir. Dış ticaret ilişkisinde tarafların hak ve yükümlükleri açısından hukuki (mevzuat), yabancı para kullanılması yönünden kambiyo işlemleri, taşıma faaliyetleri yönünden nakliye ve sigorta, şirket ve ülke ekonomisine etkilerinin tespiti açısından muhasebe ve finans, tüm bu işlemler sırasında düzenlenen sözleşme ve prosedürler açısından belgeler önem arz etmektedir. Bu nedenlerden dolayı küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler) başta olmak üzere tüm işletmelere rekabet koşullarının iyileştirmesi ve dış pazarlarda uzmanlaşmaları için destek olunması zorunluluk arz etmektedir. Güçlü olan ve rakipleri ile fiyat, maliyet, kalite, müşteri memnuniyeti, pazarlama ve dağıtım gibi birçok faktör açısından rekabet edebilen işletmeler ayakta kalacaklardır. Sürdürülebilir ihracat artışını sağlayacak yapıya ulaşma hedefi doğrultusunda küresel rekabet ortamında önemli bir oyuncu olabilmek için üretim kaynaklarının etkin bir biçimde kullanılması gerekir. Ancak rekabetin kendine özgü özelliği gereği, sadece belirli bir dönemde ya da sektörde başarılı olmak kadar, bunu belirlenen tüm sektörlerde uzun dönemde devam ettirebilmek de önemlidir. Bu 61 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi bağlamda, Türkiye’de ihracatın ithalata bağımlılığının azaltılması, ihracata ilişkin üretim süreçlerinde rekabet gücüne sekte vuran maliyet kaynaklı sorunların giderilmesi ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimine geçiş için Ar-Ge, yenileşme, bilişim altyapısının güçlendirilmesi, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin desteklenmesi, makroekonomik politikalarda ihracatın yeri ve var olan yetişmiş insan gücü potansiyelinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kaynakça SİPAHİ, B., YURTKORU, E. S., & ÇİNKO, M. (2010). Sosyal Bilimlerde SPSS’le Veri Analizi (s. 73-145). İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. TANYAŞ, M. (2011). Türkiye Lojistik Master Planı İçin Strateji Belgesi. İstanbul: Türkiye İhracatçılar Meclisi Lojistik Konseyi. TUSİAD, (2012). “Türkiye’de Dış Ticaret Lojistiği: Maliyet ve Rekabet Unsurları”, 14 Mart 2012 tarihli Basın Bülteni (TS/BAS-BÜL/12-15) VANLI, H. (2013). Maltepe Üniversitesi İthalat ve İhracat Yönetimi Ders Notları, İstanbul URL1: KONYADER (Konya Ayakkabıcılar Derneği), http://www.konayder.com/yazdir/turkiye-dis-ticaretinin-gelisimi-20h.htm, (Erişim Tarihi; 08.02.2014) URL 2: ATO (Ankara Ticaret Odası), http://www.atonet.org.tr/yeni/index. php?p=559&l=1 (Erişim Tarihi; 12.05.2012) URL 3: WORLD BANK. (2007). The Logistics Performance Index and Its Indicators, http://siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/ LPI2007_for_web.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014) URL 4: WORLD BANK. (2010). The Logistics Performance Index and Its Indicators: http://siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/ LPI2010_for_web.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014) URL 5: WORLD BANK. (2012). The Logistics Performance Index. http:// siteresources.worldbank.org/INTTLF/Resources/lpireport.pdf (Erişim Tarihi; 12.01.2014) 62 Why Silicon Valley Works Melih Onvural 1 and Raif Onvural 2 INTRODUCTION There is strong literature created by business schools studying why Silicon Valley is successful. This paper will not focus on an academic analysis, but instead anecdotal evidence based on being a part of the ecosystem. The paper is broken up into 2 sections and a conclusion. We will start with the History section, where we will speak to the background of Silicon Valley briefly looking at the semiconductor days, but mainly focusing on the effects of the DotCom boom of the late ‘90s. Then, within the How it works section, we will dive into risk, reward, and mentorship. In the Risk section, we will speak about the appetite for risk, and how it contributes to the types of companies within and the success of an entrepreneurial community. In the Reward section, we will speak to the exit strategies that the community needs to warrant taking the risk. Finally, in the Mentorship section, we will speak to the elements of the community that both create and sustain it. In the end, the reader should have a good understanding of how, and why, Silicon Valley companies have succeeded, and what’s required of an entrepreneurial community if they were to try to emulate this success. History The history of Silicon Valley, for the purpose of this paper, will be broken down into three phases:4 • The age of Semiconductors • The rise of the Personal Computer • Web2.0 1Founder 2 Maltepe University 63 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi THE AGE OF SEMICONDUCTORS Silicon Valley can trace its heritage to the Stanford Engineering Department led by Frederick Terman. Seeing a need for local employment after the Second World War, Terman encouraged faculty and students from Stanford to build companies, and created an industrial park to house them. From this came well-known companies such as Hewlett-Packard, Fairchild Semiconductor, and these companies became the breeding ground for companies such as Intel. It is said that the founders of every successful semiconductor company through the 1980s could trace its origin to Fairchild Semiconductor. Simultaneously, Terman helped these companies to find investment, but venture capital as we know it today is credited to have been pioneered by Georges Doriot who founded ARDC. ARDC, whose investment in DEC returned 1200x, spawned many of the funds who drove the personal computer forward in the second wave of Silicon Valley’s history. Much of the early work in Silicon Valley was focused on military, medical, and enterprise solutions. THE RISE OF THE PERSONAL COMPUTER While it was government and enterprise that were the customers of the first wave of electronic innovation that drove Silicon Valley, the second wave was to be dominated by the arrival of a personal computer in every home, and on every desk. Computers, and electronics, were no longer the playground of difficult calculations, and tedious math tasks, but instead the productivity tool that changed the game. First came hardware IBM released the first personal computer in 1981 (not as a VC-backed Silicon Valley project at the time), but quickly thereafter (1984) Apple Computers was on the scene with the Macintosh. 64 2014/2 Whether it was Cisco, Silicon Graphics, Sun, or Intel, Silicon Valley was creating a second wave of innovation and success around hardware - both in the business world and in the consumer market. This continued through the 1980s, and well into the 1990s with the emergence of the Internet, low cost PC devices, and an ever expanding suite of software tools. Then came the software Leveraging the hardware was an entirely new industry - software. Led by Microsoft, Lotus Notes, and others, operating systems, productivity tools and games were developed and a growing number of people finally had a reason to own a personal computer. Then the Internet arrived on the scene. With the Internet came eCommerce, a new way to connect to the world, and the transition from a physically connected world to a digitally connected world. 100 Million dollar companies were started overnight built on VC funding and the vision that what was once a physical task could now be outsourced and virtualized. And then there was a crash Unfortunately, there wasn’t enough substance to maintain the hype. Between Microsoft getting indicted for monopolistic practices, and the poor 2000Q1 earnings reports, the Internet bubble popped seeing all the major stock indices crash well below their highs. Without a source of funding, many of the companies that made up Silicon Valley disappeared. Web2.0 Though a large swatch of companies was wiped out by the stock market crash in April 2000, the ecosystem did not disappear. Some companies (Opsware) found successful exits through acquisition, and others (Google) established themselves as players in the next generation of the Internet. This second wave (commonly referred to as Web2.0) of Internet companies was characterized by user generated content (Flickr, YouTube, del.icio.us), massive scale (Facebook, reddit, Twitter), and mobile as an ecosystem (iOS, Android). 65 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Web2.0 is built on: • The emergence of open source projects driving down the operational costs of a startup Between the Linux operating system, the emergence of viable open source alternatives to Oracle database (PostgreSQL, MySQL), and a growing family of openly developed languages (PHP, Ruby, Python), libraries to these languages (Pear, Gem, PyPy), and frameworks to ease application development (CakePHP, Rails, WebPy), the cost of starting, developing, and operating a web application has decreased dramatically. • Increased access to the Internet User-generated content and wide reaching networks are a function of increasing connectivity to the Internet from all over the world. This comes from both a proliferation of devices, and a continuingly increasing amount of bandwidth available to consumers. • Commoditization of information With information freely available, the Internet has become a library, a catalog, and a local watering hole all in one. This commoditization creates data, and on top of this data many Web2.0 companies have been built. What’s not included As all of our experience is in computers, we have not included any history of clean tech, biomedical, ed tech, or other start-ups. These exist, and they have done quite well (Genentech, Tesla, etc.). How it all works Risk The appetite for risk plays a large role in the type of company created, and the type of return generated by an entrepreneurial community. Where the appetite for risk is high, there tend to be companies founded on potential, whereas lower risk environments tend to found companies where a customer base has already been identified and is potentially already being served. 66 2014/2 Regardless of the thesis, expected rate of return, or appetite for risk, the actors in the market are VCs, entrepreneurs, and the currency of risk is equity. VCs The venture capital (VC) model works by aggregating risk across a series of companies, and nurturing them such that when all is said and done of companies will fail, of companies will return even money, and of companies will return various multiples of the original investment. The majority of the return of any VC fund comes from a few companies with an extremely high multiple on the return of the original investment. VCs raise funds. A VC firm will raise a fund from pension funds, university endowments, and wealthy individuals. Recently sovereign and corporate entities have also either created their own funds or invested in VC firms. These investors are known as limited partners (or LPs). From a fund, a VC firm will take a 2% carry for operational costs, and then 20% of whatever the return on the fund is after paying the fund back. As an example, on a $10mil fund, $200k is set aside for operational costs. If the fund returned $12mil, then the VC firm would get $400k. VCs invest in startups by exchanging an investment for equity in the company. At that point, the lead investor generally takes a board seat. VCs tend to break up into different stages, and different investment theses. The stages dictate the maturity of the company at the point of investment. At an earlier stage, more risk is taken, and therefore more equity. Later, VCs tend to help the company scale infrastructure (B-round), develop a monetization scheme (C-round), scale monetization (D-round), and then anything after that tends to be an alternative to an IPO. A VC firm’s thesis tends to define the types of startups, and the areas of interest, in which the partners will invest. 67 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Entrepreneurs Entrepreneurs start a company generally because they are passionate about solving the specific problem. However, there is a financial risk that they take (as well as a career risk), and the upside for the entrepreneur is in the equity that they hold in the company. Equity as compensation Equity as compensation comes in the form of options to buy stock that vest over four years. This solves a few problems: 1) Vesting keeps founders and employees around long enough to build the company. It also prevents people who leave early from continuing to own more of the company than they contributed to. 2) Giving options instead of stocks gives employees a cheaper way to buy into the company. It also relieves them of the tax burden that comes with being granted stock in a company. Founders will start by splitting the 100% of the company amongst themselves, and then with the first round of funding will generally put 20% of the founder stock into an employee pool, and have VCs buy out of the remaining 80%. The amount of equity given to an employee is proportional to their seniority in the organization, and the round of funding at which the company sits. Reward Understanding the exit strategies for a startup is a key component to understanding the possible paths for entrepreneurs to build companies. Often the reward for the founding team is bringing to life an idea around which they are passionate, and what makes the risk palpable is that the reward can also be life changing financially. This section looks at the exit paths for startup companies, and briefly speaks to the implications embedded in each one. 68 2014/2 The traditional exit - IPO The initial public offering (IPO) allows companies to raise money from public markets, provides liquidity to current stockholders, and transitions a company out of being private and VC-backed. IPO was the preferred method for companies during the Internet bubble, and became a symbol of the excess of the era when companies with poor fundamentals would IPO to unbelievable valuations only to shut down when public markets could no longer sustain the hype. IPOs today tend to be a last resort to due to the increase in both liquidity and regulation. The higher burden on public companies imposed by Sarbanes-Oxley has meant that VC-backed companies now take 7 - 10 years to go public where the average was once 5 - 7 years both changing the VC return model and the stockholder liquidity timeline. This has led to a higher prevalence of other exit strategies listed below. The traditional exit (Part II) - Being acquired Being acquired is the other traditional liquidity event for a startup. Acquisition comes in many forms ranging from a successful company choosing an acquisition over an IPO as its liquidation event to a faltering company being acquired for talent, technology, or business relationships. The form of an acquisition can take the form of an all-cash acquisition, all-stock acquisition, or a mixture of both. The rise of private markets With the increased regulation and scrutiny of an IPO, private markets have emerged to create a marketplace for liquidity for early shareholders. These private markets require: • That the company’s board allow the shares to be sold • The company to monitor the holders of the shares to not exceed certain limitations on number of shareholders in a private company 69 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi There is some risk in private markets because there is no access to a company’s financials. This became apparent when Facebook went public and saw its private valuation halved on the public markets when its financials were made available to analysis. That said, private markets appear to be a viable path forward for liquidity in successful, VC-backed startups. The rise of the “acqui-hire” The rise of incubators, the reduced time to market for building a product, and access to money has made starting a company easier than ever before. As a result, the talent that would generally go to a larger company is instead building a company of its own. To win the talent back, larger companies have started the practice of what has come to be known as the “acqui-hire”. In this scenario, the company is acquired for a nominal price, the product shutdown, and the talent brought in to work in a space similar to the original product at the acquiring company. The multiple on the valuation of the company tends to be a sticking point for acqui-hires, and this has become a point of contention between investors and founders. There has been some talk about writing out the option of an acqui-hire in seed documents, but not much legal progress has been made in that direction. MENTORSHIP A critical element for any startup community is having a strong network of mentors. The mentors can help with the development of ideas, the development of strategic relationships, and ultimately with the funding relationships to help get startups off of the ground. A need for Angels As the capital needs to start a company are no longer as high as they were in the 80s and 90s, having a Series A round before a company is started is no longer necessary. This has led to the emergence of Angel funding being a primary source 70 2014/2 of incubating a startup through “product-market” fit - the stage where a startup has found a market for which its product solves a problem. These angels tend to not only provide monetary compensation, but act as advisors to the founders, though they rarely join the board of the company. Historically, angels were wealthy individuals who could afford to take the risk to invest in unproven startups. Today however, angels tend to work together in funds, and founders pitch to these “super angel” funds to take advantage of the resource of a larger angel syndicate. This has led to a change in the role that VCs play in the development of a company, which is discussed in the next section. The modern VC firm Traditionally, the VC firm takes equity in a company in exchange for funding the company, and, based on stage, has a specific role to play in the development of the company. VCs are traditionally MBAs, and the funding also comes with a board seat in order for the VCs to act as directors of the company. However, the modern VC firm has much more operational experience, and is built around how it can help its portfolio companies develop. This includes marketing and HR resources for companies too small to have these departments built out themselves, and also the operational and scaling expertise to move a company from angel funded to profitable. This higher touch VC firm changes the relationship between VC and founder, and puts a stronger onus on finding the right set of developmental experience to bring into the board from the point of view of a founder raising money. The rise of incubators Y-Combinator is an incubator started by Paul Graham. It has seen the birth of companies such as AirBnB, Dropbox, Posterous, Reddit. It acted as a tool to give companies a small seed to take an idea, evolve it over three months, and then present to investors. 71 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi This model has been picked up by many others, and incubators have now become a de facto form of launching a company, getting an initial round of seed funding, and validating a product idea. CONCLUSION Silicon Valley has talent, history, and an appetite for risk that allows it to continue to succeed in being a developing ground for innovative companies. Copying Silicon Valley, and nailing these ingredients, is incredibly difficult in one fell swoop, but by building piece by piece something that other startup communities - such as Austin and New York City - have been able to do. 72 Testing The Money Demand Function And Income For The Lucas Critique: The Case Of Turkey Utku ALTUNÖZ1 Abstract Lucas Critique which was explained by Robert Lucas claims that policy evaluation process that fail to recognize the optimal decision rules of economic agents vary systematically with changeable policies. So that invariant estimated statistical relationships from past data to forecast the effects of adopting a new policy, because the estimated regression coefficients aren’t stable but will change along with agents’ decision rules in response to a new policy. In this study, the validity of Lucas critiques for Turkish economy is tested using seasonal error correction model and weak exogeneity tests. INTRODUCTION Robert E.Lucas, Jr. (1976) supported an important critique against econometric analysis that were used for policy evaluation. Lucas’s ideas is that shifts in economic policy change how policy affects the economy since the people who give a direct to economy are forward rather than backward-looking and can adapt their behaviors and expectations to the new policy actions ( Jesper, 2001,999). In Phillips curve, we can could succeed and sustain a permanently low level of unemployment merely by tolerating a permanently high level of inflation. In other words, Phillips curve depicts the inverse relation between inflation and 1 Asst. Prof. Dr, [email protected], Sinop University,Business and adminstrative Science, Turkey. 73 Subsequent studies by Finn E. Kydland and Edward C. Prescott (1982) involve the rea Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Subsequent studies by Finn E. Kydland and Edward C. Prescott (1982) involve the r approach, where the models used for policy analysis are related to the Lucas critique. Ot approach,that where the models for inflation, policy analysis areturn related to lead the Lucas critique. unemployment economic growthused comes which in should Engle, Hendry and Richard (1983) claimed idea of super exogeneity that it could be used to more jobs and less unemployment. Beside thethe Phillips approach, for advocates Engle, Hendry and Richard (1983) claimed the idea exogeneity of the rational expectations approach, however, estimates of of thesuper sacrifice ratio arethat it could be u econometric of Lucas critique.expectations, This study aims to are investigate the issue of whe unreliable becausesuitability they are based on adaptive so they subject to econometric the Lucas critique. suitability of Lucas critique. This study aims to investigate the issue of w critique is relevant in the case of monetary aggregates is used for policy variables in Turke Subsequent by in Finn Kydland and Edward C. Prescott in- variables in Tur critique isstudies relevant theE. case of monetary aggregates is used (1982) for policy volveand theM2. real business cycle approach, where the models used for policy analysis are related to the Lucas critique. Other studies by Engle, Hendry and Richard and M2. (1983) claimed the idea of super exogeneity that it could be used to test for the econometric suitability of Lucas critique. This study aims to investigate the issue of whether the Lucas critique is relevant the case ofLucas monetary aggregates is used 1. Expectations-Augmented PhillipsinCurve and Critique for policy variables in Turkey by using M1 and M2. 1. Expectations-Augmented Phillips Curve and Lucas Critique Expectations augmented Phillips curve which was developed by Phelps and Friedman is 1. Expectations-Augmented Phillips Curve and Lucas Critique Expectations augmented Phillips curve which was developed by Phelps and Friedman equation (1). Expectations augmented Phillips curve which was developed by Phelps and equation (1). Friedman is calculated like equation (1). π = πet + βyt e (1)π = πt + βyt (1) In and respectively indicate inflation, expected In equation equation (1), (1), πt , πet and 𝑦𝑦𝑡𝑡 ,respectively indicate inflation, expected inflation and excess e inflation excessive in commodity market. 𝑦𝑦𝑡𝑡 respectively indicate inflation, expected inflation and exc In and equation (1),demand πt , πt and commodity market. Edmund Phelps and Milton Friedman claimed that rational workers and emmarket. ployerscommodity would spend their efforts only to real wages—the inflation-adjusted pur- chasing power of money According to them,claimed real wages be adjusted Edmund Phelpswages. and Milton Friedman thatwould rational workers and employer to make the supply of labor equal to the demand for labor, and the unemployment Edmund Phelps and Milton Friedman claimed that rational workers and employ rate their wouldefforts then stand at areal level uniquely united with that realpurchasing wage whichpower meansof money wages only to wages—the inflation-adjusted naturaltheir rate of unemployment. efforts only to real wages—the inflation-adjusted purchasing power of money wag them, realtowages wouldand be Phelps, adjustedthetopolicy make implication the supply of laborthe natural equal to the demand for According Friedman is that them, real wages would be adjusted to make the supply of labor equal rate of unemployment can’t constantly be decreased by demand management pol-to the demand f unemployment rate would then stand at a level uniquely united with that icies such as monetary policy, but that such policies can play an important role inreal wage which unemployment would then stand at a level uniquely united with that real wage whi stabilizing variations inrate actual unemployment. rate of unemployment. rate of unemployment. 74 According to Friedman and Phelps, the policy implication is that the natural rate of unem According to Friedman and Phelps, the policy implication is that the natural rate of un constantly be decreased by demand management policies such as monetary policy, but that su by Friedman and Phelps. theshort mentioned it was understood that the is tradeoff and unemployment validity In only run. In study, the other words, even if inflation created and unemployment validity only short run. In the other words, even if inflation is created unemployment willPhelps. be temporary. by Friedman and In the mentioned study, it was understood that the tradeoff unemployment will be temporary. and unemployment validity only short run. In the other words, even if inflation is create 2014/2 unemployment will be temporary. Expectations-Augmented Phillips Curve was tested by Lucas and Rapping expectations in to and the economic model, (1969)Byforincluding 1904-1965 in USA. Lucas Rapping used theexpected inflation inflation rates andwas modeled an reached the parallel results with theoretical studies by Friedman and Phelps. In By including expectations to the economic expected was modeled a weighted distributed ofinpast inflation. As model, we between consider theinflation equation the mentioned study, it waslag understood that the tradeoff inflation and (1); we can s unemployment validity onlylag short past run. In the other even if the inflation is (1); we can s weightedwas distributed inflation. Aswords, we consider equation inflation like of equation Bytheincluding expectations in to will the(2) economic model, expected inflation was modeled a created, decreasemodeled in unemployment be temporary. inflation was modeled like equation (2) By weighted including distributed expectationslag in of to past the economic was (1); we can inflation. model, As weexpected considerinflation the equation = (1estimated − 𝛼𝛼) ∑∞ 𝛼𝛼 𝑖𝑖 weighted 𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖 , 0 distributed < 𝛼𝛼 < 1 lag of past inflation. As we con𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 and 𝑖𝑖=0 modeled like ∞ 𝑒𝑒 equation 𝑖𝑖 like sider the we can see equation that expected inflation was(1); modeled (2) inflation was modeled like equa(2) 𝜋𝜋 𝑡𝑡 = (1 − 𝛼𝛼) ∑𝑖𝑖=0 𝛼𝛼 𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖 , 0 < 𝛼𝛼 < 1 tion (2) (2) ∞ 𝑖𝑖 𝛼𝛼)it∑was 𝜋𝜋𝑡𝑡−1−𝑖𝑖that , 0 <inflation 𝛼𝛼 < 1 can be estimated reasonable when the other fac 𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 = (1 − Equation (2), assumed 𝑖𝑖=0 𝛼𝛼 (2) Equation (2),stationary it was assumed that inflation estimated reasonable when the other fa inflation stay relative. Thereby, wecan canbe express equation (2) as following; Equation (2), it was assumed that inflation can be estimated reasonable when inflation stay stationary we can relative. express equation following; the other factors related with relative. inflationThereby, stay stationary Thereby, (2) we as can Equation 𝑒𝑒 (2), it was assumed that inflation can be estimated reasonable when the other fa 𝑒𝑒 = 𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1 − 𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1 𝜋𝜋𝑡𝑡equation express (2)+as(1following; 𝑒𝑒 𝑒𝑒 (3) inflation stay stationary relative. Thereby, we can express equation (2) as following; 𝜋𝜋 𝑡𝑡 = 𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1 + (1 − 𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1 (3) 𝑒𝑒 𝛼𝛼𝜋𝜋𝑡𝑡−1 + (3) (1 𝛼𝛼)𝜋𝜋𝑡𝑡−1into 𝜋𝜋𝑡𝑡𝑒𝑒 = When equation is inserted intothe theequation equation(1), (1),equation equationcan canbebewritten written as following; When equation (3) is − inserted as following; (3) When equation (3) is inserted into the equation (1), equation can be written as following; πt = απet−1 + (1 − α)πt−1 + βyt e (4) equation (3) is inserted into the equation (1), equation can be written as following; πWhen t = απt−1 + (1 − α)πt−1 + βyt In short, (4) in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the function previous period of + inflation, the current demandinflation and the is the function = the απet−1 − α)πt−1 βyt πt of In short, in + the(1expectations-augmented Phillipsexcessive Curve, current increase in excessive demand. (4) short, in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the function In period of inflation, the current excessive demand and the increase in excessive demand. Propounded theories by Phelps and Friedman were tested for 1904-1965 by of inflation, the current excessive demand andofthe increase in excessive demand. Lucas period and Rapping (1969). According the empirical result Lucas and Rapping, In short, in the expectations-augmented Phillips Curve, current inflation is the functio PhilipsPropounded curve is a phenomenon of short So the were tradeoff between inflation by Lucas and theories by Phelps andrun. Friedman tested for 1904-1965 and unemployment is contemporary not permanent. In addition, Philips curve is period of inflation, thebycurrent excessive demandwere and the increase1904-1965 in excessive Propounded theories Phelpsof and Friedman tested bydemand. Lucas and According empirical Lucas and Rapping, Philipsforcurve is a phenomenon of s unstable in relatedthe terms due toresult structural changes. According the empirical result of Lucas and Rapping, Philips curve is a phenomenon of tradeoff between inflation and unemployment is contemporary permanent. addition Propounded theories by Phelps and Friedman were tested fornot 1904-1965 by In Lucas and 75 tradeoff between inflation and unemployment is contemporary not permanent. In addition unstable in related terms due to structural changes. According the empirical result of Lucas and Rapping, Philips curve is a phenomenon of unstable in related terms due to structural changes. tradeoff between inflation and unemployment is contemporary not permanent. In additio Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 2. Literature Survey on Lucas Critique Beyer (1998) examined empirically stable money demand model for M3 in Germany for 1975 to 1994. As a result of this study, he reached not rejected that the Lucas critique does not apply to the money demand model. Estrella and Fuhrer (1999) developed a set of tests for small macroeconometric model and reached the evidence that shows that some models which is foresighted from the current literature might be less stable than theri better backward-looking someones. Linde (2000), examined the Lucas Critique for the USA. As a result of study, he reached the result that the Lucas critique is not empirically relevant for various economic relationships. Yıldırım and Korap (2012) tested the Lucas critique by using of an applied modeling approach. As a result of study, they reveal that no evidence can be found in favor of the non rejection of the Lucas critique. Koc and Absasız (2012) tested the inflation persistence in terms of Turkey and some EU countries in the light of Lucas critique. In the end of study, they reached the results like this: “….For Germany, Italy and Portugal, an inflation existing after a shock converges fast to its own average value, the inflation series related to these countries is stationary and inflation persistence has remained at a low-level for these countries. When the Lucas criticism is considered, inflation returns to it’s own average level rapidly and the inflation persistence is in a low level for Germany, Austria, Finland, France, Netherland and Italy.” 3. Empirical Analysis of Lucas Critique for Turkish Economy Our weak exogeneity and super exogeneity tests claim that money MI supply and M2 supply are not Subject to the Lucas critique and so imply that both monetary aggregates are useful aim for monetary policies. The importance of money as intermediate targets is further strengthened as our seasonal error correction model indicates that money and income exhibit stable long-run relationships. 76 policies. The importance(5) of money as intermediate targets is further strengthened as our seasonal error ) = Lucas g(y (xt ) long-run t , xincome tthe t xt )h on model indicates thatSubject moneyf(y and exhibit stable to critique and so relationships. imply that both monetary aggregates are useful aim model indicates that money and income exhibit stable long-run relationships. )h xt ) = g(y x ) (x f(yt , correction t (5) t t Engle and Hendry (5) introduced exogeneity and its implementation like; parameter Ø and strengthened h(xt ) is a marginal Inempirical the of equation, g(y t xt ) includes targets policies. The importance money as intermediate is further as ourd Engle, Engle and Hendry introduced exogeneity and its empirical implementation like; In the equation, g(yt xt ) includes parameter Ø and h(xt ) is a marginal distribution of xt . Weak ex indicates necessary condition for stable satisfactory single-equation regr correction model indicates thatamoney and income exhibit relationships. 2014/2 a marginal distribution oflong-run xt . Weak exogeneity parameter Ø and h(x equation, g(y = g(yt xt )h (xt ) In the t xt ) includes t ) is f(yt , xt ) = g(yt xt )h (xt ) indicates a necessary condition for satisfactory single-equation regression model. That mea (5) a necessary condition indicates for satisfactory single-equation regression model. That means weakØ. not include the parameter exogeneity suggests that h(x ) does t andits Engle,Engle Engleand andHendry Hendryintroduced introducedexogeneity exogeneityand itsempirical empiricalimplemenimplementation like; Engle, ) does not include the parameter Ø. exogeneity suggests that h(x t tation like; exogeneity suggests that h(xt ) does not include the parameter Ø. . Weak exogeneity parameter and h(xt ) is a marginal quation, g(yt xt ) includes distribution of xt . Weak exogeneity parameterdistribution Ø and h(xt )ofis xat marginal In the equation,Øg(y t xt ) includes f(yt , xt ) = g(yt xt )h (xt ) s a necessary condition for satisfactory regression single-equation model. That means weak indicates a necessary single-equation condition for satisfactory regression model. That means weak 3.1. Analyzing Lucas Critique (5) 3.1.Lucas Analyzing Lucas Critique 3.1. Analyzing Critique suggests that h(x ) does does not include the parameter Ø.not include the parameter Ø. eity suggests that h(xt ) exogeneity In the equation g(yt xt),t includes parameter Ø and h(xt) is a marginal distriTo the null that money, xtofsuper bution of the . equation, Weak exogeneity indicates a analysis necessary condition sin-orFirst To arrange analysis for the nullarrange hypothesis that money, for xØ exeogenous ormarginal /and exogenous. To arrange the analysis for thethe null hypothesis that xist super exeogenous /and exogenous t super )for asatisfactory distribution of xtexeo .W parameter andmoney, h(xthypothesis In the g(y t xt ) includes gle-equation regression model. That means weak exogeneity suggests that h(xt) all, it3.1. should be itdetermined that estimate a marginal model xt . Following, testsxtfor the Lucas Critique all, be determined conditioned andthat estimate a for marginal model for . Following, test all,conditioned it should be determined conditioned and estimate amodel. marginal m alyzing Lucas Critique does notAnalyzing include the parameter Ø. thatand indicates ashould necessary condition for satisfactory single-equation regression Tha availability of the predicted values of xt in values the conditional model. Instrumental variables regressionvariables may be regression availability of the predicted of xt in the conditional model. Instrumental availability of the values ofexeogenous xt inØ. the model. Instru To arrange thesuggests analysis for theh(x null )hypothesis that money,the x super orconditional /and exogenous. First of Lucas Critique notpredicted include parameter exogeneity that t does nge the analysis for the3.1. nullAnalyzing hypothesis that money, xt super exeogenous or /andt exogenous. First of tested with a t- or F-tests. In our paper, conditional model will be like below: tested with a t- or F-tests. In our paper, conditional model will be for likex below: all, arrange it should be that conditioned and estimateIn a marginal model To thedetermined analysis for the null hypothesis that xfor exeogt . Following, tested with a t-model or F-tests. ourmoney, paper, modeltests willforbethe like be t super hould be determined that conditioned and estimate a marginal for xt . Following, testsconditional the enous or /and exogenous. First of all, it should be determined that conditioned availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables regression may be 𝑝𝑝model and estimate marginal for+Instrumental x𝜙𝜙𝜐𝜐 tests for lity of the predicted x∑t𝑞𝑞ina∅the conditional variables regression may be of the t. Following, 𝑐𝑐0 of + + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗model. 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 +the 𝜉𝜉2𝑛𝑛availability 𝛻𝛻𝑦𝑦values 3.1. Analyzing Lucas Critique 𝑡𝑡 = 𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 𝑖𝑖=1 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 𝑞𝑞 𝑝𝑝 𝑡𝑡−1 ∑ ∑ = 𝑐𝑐 + ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦 + 𝜆𝜆 𝛻𝛻𝑥𝑥 + 𝜙𝜙𝜐𝜐 + Øß + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2regression + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 𝛻𝛻𝑦𝑦 predicted values of x in the conditional model. Instrumental variables tested with a tor F-tests. In our paper, conditional model will be like below: 𝑡𝑡 0 𝑡𝑡−𝑖𝑖 𝑡𝑡−𝑗𝑗 𝑡𝑡−1 t 𝑖𝑖=1 𝑗𝑗=0 𝑗𝑗 (6) 𝑡𝑡−1 𝑞𝑞below: 𝑝𝑝 with a t- or F-tests.may In our paper, conditional model will be like (6) ∑𝑖𝑖=1 = 𝑐𝑐0 +In 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 conditional + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + be tested with a t- 𝛻𝛻𝑦𝑦 or 𝑡𝑡F-tests. our∅paper, model be +like 𝑡𝑡−𝑗𝑗 + will below: To arrange the analysis for the null hypothesis that money, x super exeogenous or /and exog (6) t In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222). equation (6)𝑡𝑡−𝑖𝑖is+accepted like by𝜉𝜉2𝑛𝑛 Hylleberg ∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦 ∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 +error-correction Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐In 0+ 𝑡𝑡−𝑗𝑗a+seasonal 𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 et al (Hylleberg et al.199 all, it should be determined that conditioned and estimate a marginal model for x . Followin In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleber for constructional breaks. In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables reg In equation (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222). constructional breaks. areare being lagged relic where dummy variables υ222). being lagged relic where al (Hylleberg et al.1990, t−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 ve tion (6) is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222). dummy variables (DUM) as proxies forwhere suitable constructional with aspecified t-veor F-tests. Inthe ourestimated paper, conditional model (DUM) will breaks. be play like asbelow: ßt−1 nt−3 areplay being lagged relic proxies for suitable υtested t−1 ,(6) t−2 Equation can, nbe by adding Ϣ asdummy below; variables constructional breaks.𝑡𝑡 relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable t−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged Equation (6)be canspecified be specified adding theestimated estimated Ϣ𝑡𝑡 as as below; below; Equation (6)breaks. can by by adding the constructional 𝑐𝑐0 + ∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 ctional breaks. , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable υt−1 t ∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 + 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥 (6) 𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies 𝑞𝑞 𝑝𝑝 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑞𝑞𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗𝑝𝑝+ 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7) ∑𝑖𝑖=1 ∑𝑗𝑗=0 = 𝑐𝑐0 +that ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦 𝜆𝜆the 𝛻𝛻𝑥𝑥 𝜙𝜙𝜐𝜐 statistic Øß𝑡𝑡−1error + 𝜉𝜉1𝑛𝑛 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 𝛻𝛻𝑦𝑦condition Equation (6) can be𝑡𝑡−𝑗𝑗specified by+adding the estimated Ϣ𝑡𝑡𝑡𝑡−3 asnull below; 𝑡𝑡 𝑡𝑡−𝑖𝑖by+ 𝑗𝑗 estimated 𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛 In the Ϣ is a significant in the term of+the correction model, Equation (6) can be 𝑡𝑡specified adding Ϣ t𝑡𝑡−1 as below; for 𝑡𝑡 (6) 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑞𝑞𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7) hypothesis claiming the𝑡𝑡 weak exogenous is in rejected. Lucas predict Ϣfor its square is 𝑡𝑡 and on (6) can be specified by adding theisestimated as abelow; In the which condition that Ϣ is significant the term ofcritique the t statistic error correction model, null hypothesis which is claiming the weak exogenous is reject𝑞𝑞 (8) below. shown ∑𝑝𝑝𝑗𝑗=0 𝑝𝑝 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + by 𝛻𝛻𝑦𝑦 =equation 𝑐𝑐critique ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦 +and 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 +is𝜙𝜙𝜐𝜐 + Inthe (6) is 𝑡𝑡−𝑖𝑖 accepted a 𝑞𝑞seasonal Hylleberg et𝜀𝜀𝑡𝑡al (7) (Hylleberg et 𝑡𝑡 equation 0 + ∑𝑖𝑖=1 𝑗𝑗square 𝑡𝑡−1 +error-correction 𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + ed. Lucas predict the equation (8)𝜉𝜉2𝑛𝑛 below. 𝛻𝛻𝑦𝑦 𝑐𝑐𝜆𝜆like ∅shown 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖Øß +𝑡𝑡−1∑ 𝑡𝑡 =its 0 + ∑𝑖𝑖=1 𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝑞𝑞 𝑝𝑝 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 +𝑝𝑝nØß𝜆𝜆𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛 ++𝜉𝜉2𝑛𝑛 + Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝛾𝛾𝑡𝑡 𝑛𝑛(7) + variables 2 𝑡𝑡−𝑗𝑗∅𝛻𝛻𝑦𝑦 𝑡𝑡−2 lagged 1𝑛𝑛 ∑ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑦𝑦∑𝑗𝑗=0 =υt−1 𝑐𝑐0𝜆𝜆𝑗𝑗+𝛻𝛻𝑥𝑥 + 𝜙𝜙µ Ø𝑢𝑢𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿 𝛾𝛾where 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝛿𝛿2 Ϣ ,∑ß∅𝑖𝑖=1 are relic (DUM) play as prox 𝑡𝑡−𝑖𝑖 +ve 𝑡𝑡−𝑗𝑗being 𝑡𝑡−1 1 𝑡𝑡−2 +dummy 2 𝑡𝑡−3 𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 𝑗𝑗=0 𝑡𝑡−1 t−1 , nt−2 t−3𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥 (8) constructional breaks. F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causality test was applied and 77 estimated. Equation (6) can be specified by adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as below; 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶1𝑡𝑡 shown the equation (8) below. 𝑝𝑝 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑦𝑦 = 𝑐𝑐0 + ∑∅𝑖𝑖=1 ∅𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙µ𝑡𝑡−1 + Ø𝑢𝑢𝑡𝑡−1 + 𝛾𝛾1 𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝛾𝛾2 𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝛿𝛿2 Ϣ2𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (8) Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causality test was applied and F statistic test shows a rejection of superexogeneity. Following, granger causalestimated. ity test was applied and estimated. 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶1𝑡𝑡 (9) 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡 = 𝛼𝛼0 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛼𝛼𝑖𝑖 𝛻𝛻𝛻𝛻𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑘𝑘𝑖𝑖=1 𝛽𝛽𝑖𝑖 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑖𝑖 + 𝐶𝐶2𝑡𝑡 (10) Equation (9) and (10) show Granger Causality model between and .Null hypothesis which is claim the zero value of can be rejected when money is explained to be strongly exogenous. Equation (9) and (10) show Granger Causality model between 𝑦𝑦𝑡𝑡 and 𝑥𝑥𝑡𝑡 .Null hypothesis which is claim 3.2. Selecting the Data of Econometric Analysis the zero value of 𝛼𝛼𝑖𝑖 can be rejected when money 𝑥𝑥𝑡𝑡 is explained to be strongly exogenous. In this paper, all variables were obtained from Central Bank of Turkey and International Monetary Fund as a quarterly covered the periods 1995:01 and 2013:03. 3.2. Selecting the Data consist of Econometric Monetary variables of M1Analysis and M2 for econometric model. M1 are also called narrow money is defined coins and notes that are in cycle and other money equivalence. Their qualification is converted easilyBank to cash. M2 and consists of M1Monetary and In this paper, all variables were obtained from Central of Turkey International Fund as short-term time deposits in banks and certain money market funds. a quarterly covered the periods 1995:01 and 2013:03. Income variables were obtained as annual and total of exports was used as a proxy for Turkey for consist nominal income likeformany studiesmodel. in which considMonetary variables of M1 and M2 econometric M1 areexport also called narrow money is ered proxy for nominal income. Some of these work are Islam (2001), Dutt and defined coinsKavoussi and notes (1984) that are and in cycle andatother money equivalence. Their Ghosh (1996), Shah al. (2001). After taking thequalification logarithm is converted of variables, HEGY Unit root test was applied to the series. HEGY is known the easily to cash. M2 consists of M1 and short-term time deposits in banks and certain money market funds. theoretical structure of the seasonal unit root test, which was developed for quarterly series, was considered the most appropriate for our study. Income variables were obtained as annual and total of exports was used as a proxy for Turkey for nominal income like many studies in which export considered proxy for nominal income. Some of these work are 78 2014/2 Table 1: HEGY Unit Root Test Result Variables π1 π2 π3 π4 π3 π4 p LM(Breusch – Godfrey) At level M1 -0.88 -1.97 -1.77 -1.64 4.11 9 5.01 M2 -0.83 -0.67 -1.11 -1.87* 3.12 10 7.21 Income -1.77 -3.12 -2.11 -1.11 3.74 10 6.21 At first Difference M1 -1.11 -3.99* -3.33* -4.14* 16.11* 5 5.21 M2 -0.50 -3.49* -3.68* -4.01* 14.14* 5 5.44 Income -3.1 -3.22 -5.12* -1.14* 16.41* 4 4.12 At Second Difference M1 -3.11* -4.22* -5.11* 0.22 14.73* 3 3.98 M2 -3.21* -3.12* -5.17* -0.41 11.71* 3 4.11 Income -4-21* -3.41* -5.99* -1.14 3.74* 1 5.14 Note: Intercept term included in all of the test regressions.. * Shows significantly at 5%. The LM shows Chi-square statistic for serial correlation with 3 lags for %5 significant levels. According to table 1, in first difference panel stationeries of variables cannot be provided which means the series are non-stationary. Results of HEGY tests indicated that stationarity of variables were provided by taking the second degree difference. After the providing of stationarity which means income and money series are seasonally integrated, we will investigate if Money and income series are seasonally co-integrated or not. 3.3. Prediction of Seasonal Error-correction Model Error-correction models are used for time series to eliminate the inequality of long run relationship and short run relationship. Another reason of using ECM is to test to causality of co-integrated variables. In other words, ECMs are useful for estimating both short term and long term effects of one time series on another. Result of ERM model is presented table 2 below. 79 includes parameter Ø and h(xt ) is a marginal distribution of xt . Weak exogeneity In the equation, g(ythat t xt )h(x exogeneity suggests t ) does not include the parameter Ø. indicates a necessary condition for satisfactory single-equation regression model. That means weak exogeneity suggests that h(xt ) does not include the parameter Ø. 3.1. Analyzing Lucas Critique To arrange the analysis for the null hypothesis that money, xt super exeogenous or /and exogenous. First of 3.1. Analyzing Lucas Critique Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi all, it should be determined that conditioned and estimate a marginal model for xt . Following, tests for the To arrange of thethe analysis for the nullofhypothesis that money,model. xt superInstrumental exeogenous variables or /and exogenous. of availability predicted values xt in the conditional regression First may be Table 2: Results of ERM all, it should determined and estimate marginal tested with a be t- or F-tests. Inthat our conditioned paper, conditional model awill be like model below: for xt . Following, tests for the availability of the predicted values of xt in the conditional model. Instrumental variables regression may be Variables 𝑝𝑝 paper, conditional model will be like below: tested with a t-𝑞𝑞 or F-tests. In our 𝛻𝛻𝑦𝑦 𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (6) Constant 𝑞𝑞 M1 M2 0.0011 (0.51) -0.021 (0.31) 𝑝𝑝 ∑𝑗𝑗=0a𝜆𝜆seasonal = 𝑐𝑐0 + ∑ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + like 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1by + Hylleberg 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 𝛻𝛻𝑦𝑦 In 𝑡𝑡equation (6) error-correction et al𝑡𝑡−3 (Hylleberg et al.1990, 222). 𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝑖𝑖=1is∅accepted -0.2112 (6) μt -1 (3.11)*for suitable υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies In equation (6)breaks. is accepted like a seasonal error-correction by Hylleberg et al (Hylleberg et al.1990, 222). constructional Vt -1 0.001 υt−1 , ßt−1 , nt−2 ve nt−3 are being lagged relic where dummy variables (DUM) play as proxies for suitable 0.3421 (2.11)* 0.2112 0.1911 (0.11) 0.5511 0.011 (0.00) ∆∇Yt-3 0.0121 0.00) 0.4423 (1.21) ∆∇ Yt-2 -0.4231 (3.01)* -0.4511 (2.11)* ∆∇Yt-3 -0.1677 (1.66) -0.1112 (1.44) 𝑝𝑝 adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as 𝑞𝑞 be specified by Equation (6) can below; t-3 𝛻𝛻𝑦𝑦 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7) (1.99) 𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 + 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + ∆∇Y 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡 = 𝑐𝑐0 + ∑𝑖𝑖=1 ∅ 𝛻𝛻𝑦𝑦𝑡𝑡−𝑖𝑖 + ∑𝑗𝑗=0 𝜆𝜆𝑗𝑗 𝛻𝛻𝑥𝑥𝑡𝑡−𝑗𝑗 + 𝜙𝜙𝜐𝜐𝑡𝑡−1 + Øß𝑡𝑡−1 +t-1 𝜉𝜉1𝑛𝑛𝑡𝑡−2 + 𝜉𝜉2𝑛𝑛𝑡𝑡−3 + 𝛿𝛿1 Ϣ𝑡𝑡 + 𝜀𝜀𝑡𝑡 (7) (2.11) 𝑝𝑝 0.001 -0.2115 (2.44) * Equation (6) can be specified by adding the estimated Ϣ𝑡𝑡 as t-2below; constructional breaks. 𝑞𝑞 -0.0911 (2.12)* R2 0.420 0.422 LM (Breusch – Godfrey) 2.1190 (0.66) 2.9912 (0.21) Table 2 was provided according to the Hendry’s (1987) general-to-specific specification search and the congruency of the model with the data generating process (see Hendry, 1987). According to result of ECM model for Turkish economy, in all cases ERM terms at two seasonal cycles are significantly different from zero at 5% and indicate correct sign for both Ml and M2. Results sharply supports that there is an existence long run relationship between money and income at sequence than zero. We can says according to table 2 that seasonal error-correction model suggest that income and money series are co-integrated at both zero and annual frequencies. This result means the existence of a long run relationship between money and income. 80 Following Following ECM, ECM, Exogeneity Exogeneity Tests Tests will will be be applied. applied. Exogeneity Exogeneity test test is is utilized utilized for for the the causality causality relationships. relationships. 2014/2 Table Table 3: 3: Exogeneity Exogeneity Results Results Following ECM, Exogeneity Tests will be applied. Exogeneity test is utilized Following ECM, Exogeneity Tests will be applied. Exogeneity test is utilized for the causality for the causality relationships. M1 M2 M1 M2 relationships. Weak Table 3: Exogeneity exogeneity test Weak exogeneity test Results 𝑡𝑡: 𝑡𝑡: 𝛿𝛿𝛿𝛿11 Weak exogeneity testtest Strong exogeneity Strong exogeneity test (( from from yy to to x) x) lag:3 lag:3 Table 3: Exogeneity Results Strong exogeneity test ( from y to x) lag:3 FF Statistic Statistic F Statistic Superexogeneity Superexogeneity test Weak exogeneitytest test Superexogeneity test 𝑡𝑡: 𝛿𝛿𝛿𝛿 𝑡𝑡: 𝑡𝑡: 𝛿𝛿11 1 𝑡𝑡: 𝑡𝑡: 𝛿𝛿𝛿𝛿22 exogeneity test ( from y to x) lag:3 Strong F Statistic FF Statistic Statistic Variable equations F Statistic Variable Variable equations Superexogeneity test Constant equations 𝑡𝑡: 𝛿𝛿 ∆∇M1t-2 Constant Constant 𝑡𝑡: 𝛿𝛿2 ∆∇Mt-4 ∆𝛻𝛻𝑀𝑀 ∆𝛻𝛻𝑀𝑀 𝑡𝑡−2 𝑡𝑡−2 ∆∇M F Statistic t-8 R Variable equations ∆𝛻𝛻𝑀𝑀 ∆𝛻𝛻𝑀𝑀 Durbin-Watson 𝑡𝑡−4 𝑡𝑡−4 2 0.3911 0.3911 M1 0.3911 0.1711 0.1711 0.1211 0.1211 M2 0.1211 0.4219 0.4219 (0.98) (0.88) (0.98) (0.88) 0.1711 M2 0.4219 M1 (0.98) (0.88) -0.6211 -0.0991 -0.6211 -0.0991 0.3911 -0.6211 0.1211 -0.0991 -1.7201 0.0572 -1.7201 -1.7201 0.0572 0.0572 0.91 0.91 0.91 0.1711 (0.51) (0.51) (0.51) (0.98) 0.32 0.32 0.32 0.4219 (0.66) (0.66) (0.66) (0.88) 0.0007 (1.92) 0.0007 0.0007 -0.6211 0.6411 (4.22)* (1.92) (1.92) -1.7201 -0.7132 0.6411 0.6411 (6.64)* 0.91 -0.6698 (4.22)* (4.22)* (0.51) (5.12)* 0.0000 (0.99) 0.0000 0.0000 -0.0991 0.0012 (0.09) (0.99) (0.99) 0.0572 -0.6121 0.0012 0.0012 (5.22)* 0.32 -0.5515 (0.09) (0.09) (0.66) (5.01)* (6.64)* (6.64)* 1.88 0.0007 1.511 -0.6698 -0.6698 (1.92) (5.22)* (5.22)* 2.02 0.0000 6.216 -0.5515 -0.5515 (0.99) -0.7132 -0.7132 0.6612 -0.6121 -0.6121 0.6919 LM (Breusch – Godfrey) Constant (0.981) (0.212) ∆𝛻𝛻𝑀𝑀 (5.12)* (5.01)* ∆𝛻𝛻𝑀𝑀𝑡𝑡−8 (5.12)* (5.01)* 𝑡𝑡−8 0.6411 0.0012 22In table 3, was predicted by using instrumental variables regression. According 𝑅𝑅 0.6612 0.6919 𝑅𝑅 0.6612 0.6919 (0.09) exoge𝑡𝑡−2 the null hypothesis, which supports (both M1(4.22)* to∆𝛻𝛻𝑀𝑀 results, and M2) weakly Durbin-Watson 1.88 2.02 Durbin-Watson 1.88 2.02 nous, strongly exogenous and super exogenous cannot be rejected at-0.6121 the five per-0.7132 cent level of significance. Another result is weakly monetary aggregate exogenous 1.511 6.216 1.511 6.216 ∆𝛻𝛻𝑀𝑀𝑡𝑡−4 (6.64)* (5.22)* in the income equation. Result of F statistic show that their coefficients are statis𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch (0.981) (0.212) 𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch –– Godfrey) Godfrey) (0.981) (0.212) -0.6698 -0.5515 tically insignificant at the five percent level, so that we can’t reject the hypothesis (5.12)* (5.01)* of∆𝛻𝛻𝑀𝑀 superexogeneity. 𝑡𝑡−8 𝑅𝑅 2 0.6612 0.6919 was predicted by using instrumental variables regression. According In table 3, ω predicted by using instrumental variables regression. to results, results, the null null In table 3, ωtt was 81 the Durbin-Watson 1.88According 2.02to 1.511 6.216 hypothesis, exogenous and hypothesis, which which supports supports (both (both M1 M1 and and M2) M2) weakly weakly exogenous, exogenous, strongly strongly exogenous and super super exogenous exogenous 𝑳𝑳𝑳𝑳(Breusch – Godfrey) (0.981) (0.212) Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi All results show that we can not mention that monetary aggregate is not subject to the Lucas critique which means finding of Granger causality from to doesn’t invalidate the testing for Lucas critique. CONCLUSION In this study, Lucas critique was investigated by using monetary variables like M1, M2 and income for the period 1995-2013 for Turkey. Following theoretic explanation and literature survey, stationary of all variables was provided by using HEGY Unit root test. After that relationship between p money and income for Turkish economy investigated by seasonal error-correction model and weak exogeneity tests. As a result of empirical analysis, we reached the co integration for money and income in Turkey. Weak exogeneity requires the parameters of conditional and marginal models to be variation free, and the former to provide the parameters of interest. In our weak exogeneity test showed that seasonal error-correction model for income in Turkey is well determined. That means exogeneity tests (weak exogeneity, strongexogeneity and superexogeneity tests ) which was done in this study suggest that the use of the seasonal error-correction model for making policy estimation is possible. So that monetary aggregates are not subject to the Lucas critique. References Beyer, A. (1998) Modeling Money Demand In Germany, Journal of applied Econometrics, vol.13, 57-76 Dutt, S.D. & Ghosh, D. (1996). The export growth-economic growthnexus: a causality analysis. TbeJournal of Developing Areas, 30,167-182 Engle, R.F., Hendry, D.F. & Richard, J.F. (1983). Exogeneity. Econometrica, 5 1, 277-304. Engle, Robert F., Henry, David F. and Richard, Jean-F., (1983), “ Exogeneity”, Econometrica, Vol.51, No.2 , pp. 277-304. 82 2014/2 Habibullah, M. S. and Azali, M. and B.(2001) Money, income and the Lucas critique: the case for Malaysia. Analisis, 8 (1&2). pp. 69-85. Hendry, D.F. (1 987). Econometric methodology: a personal perspective. In T. F. Bewley (Ed.), Advances in Econometrics,(Volume 11). Cambridge: Cambridge University Press. Hylleberg, S., Engle, R.F., Granger, C.W.J., & Yoo. B.S. (1990). Seasonal integration and cointegration. Journal of Econometrics, 44, 215-238. Islam A.(2001). Issues in Tax Reforms, Asia- Pacific Development Journal, Vol 8.No:1, 1-11. Jeff Fuhrer & Arturo Estrella, 1999. “Are ‘Deep’ Parameters Stable? The Lucas Critique as an Empirical Hypothesis,” Computing in Economics and Finance 1999 621, Society for Computational Economics. Kavoussi R.M. (1984). Export expansion and economic growth: furtherempirical evidence. Journal of Development Economics, 14, 24 1 -250. Kydland, Finn E. and Prescott, Edward C., (1982), “Time to Build and aggregate Fluctuations” Econometrica, Vol. 50, No.6.pp.1345-1370 Koç, S. ve Abasız T.(2012). Türkiye ve Seçili AB Ülkeleri Açısından Enflasyon Sürekliliğinin Analizi, Doğuş üniversitesi Dergisi, 13(1),102-113. Linde, J. (2001). “Testing for the Lucas Critique: A Quantitative Investigation.” American Economic Review, 91(4): 986-1005. Lucas, R. E. Jr. And Rapping, L. A. (1969). Price Expectations and the Phillips Curve. The American Economic Review, 59, 3. Erişim: 2009, http://www.jstor. org/stable/pdfplus/1808963.pdf Lucas, R.E. (1 976). Econometric policy evaluation: a critique. In K.Brunner & A.H. Meltzer (Us.), The Phillips Curve and LaborMarkets (Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, Volume I). Amsterdam: North-Holland. Yıldırım Metin and Korap L. (1998), “ Testing the Lucas Critique for the Turkish Money Demand Function” İktisat İşletme ve Finans Dergisi, C.27, S.318,ss.57-82 83 Elektrik Dağıtım Şebekesi Afet Planlaması İlkeleri Mehmet TANYAŞ 1 , Levent AKSOY 2, Hüsnü DÖKMECİ 3, Yavuz GÜNALAY 4, Burak KÜÇÜK 5 ÖZET İstanbul ili ve Marmara Bölgesi başta deprem olmak üzere afetlere karşı oldukça duyarlıdır. Büyük bir afet sonrasında elektrik sağlanmaya devam etmesi şehirlerde yaşayan insanlar için hayati önem arz etmektedir. Bu sebeple tüm elektrik dağıtımı şirketleri ile ilgili kuruluşların afetlere hazır olması gerekmektedir. Bu yazıda elektrik dağıtımı ile ilgili tüm kuruluşları ilgilendiren temel prensipler belirtilmiştir. Anahtar Sözcükler: Afet Yönetimi, Elektrik Dağıtımı ABSTRACT DISASTER PLANNING FOR ELECTRICITY DISTRIBUTION NETWORK Istanbul and the Marmara region is sensitive to disasters especially earthquakes. After a major disaster supplying power is vital to residents of cities. Disaster readiness is therefore required to all distribution and related companies. The paper outlines the basic principles for all organizations pertaining to electric distribution. Keywords: Disaster Management, Electricity Distribution 1 Prof. Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY Bölümü, [email protected] 2 Yrd. Doç. Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY (İng.) Bölümü, [email protected] 3 Elektrik Dağıtım Sistemleri Uzmanı, [email protected] 4 Prof. Dr. Bahçeşehir Üniversitesi, İİBF, ULY Bölümü, [email protected] 5 Yrd. Doç.Dr. Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTLY Bölümü, [email protected] 85 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 1. GİRİŞ Kamu Altyapı Şirketleri6 kamu hizmeti için altyapıyı kuran ve/veya çalıştıran kurum ve kuruluşlardır. Altyapı şirketleri içerisinde karayolları işletmeleri, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri, hastaneler, deniz ve hava limanları, toplu taşıma hizmetleri, okullar, park ve meydanlar, demiryolları, su ve kanalizasyon hizmetleri, çöp toplama, telekomünikasyon şirketleri bulunmaktadır. (URL1) Altyapı şirketleri çoğunlukla yasal veya doğal tekellerden oluşmaktadırlar. Bu sebeple hizmeti alabilmek için çoğunlukla yalnızca bir seçenek bulunmaktadır. Elektrik, su veya gaz yalnızca bir sağlayıcıdan temin edilebilir. Diğerleri ise az sayıda ve birbirlerinden farklılaşmış oligolpolistik piyasa veya monopolistik rekabet içindedirler. Birden fazla ancak az sayıda Telekom operatörü, liman veya havaalanı olabilir. Okul ve hastanelerin sayısı çok olmakla beraber coğrafi olarak birbirlerinden ayrı olmaları sebebiyle doğal monopoller veya oligopoller oluştururlar. Afet mevcut kaynaklarla kontrol altına alınamayan zarar verici olaylardır. Bir kar fırtınası acil durum kabul edilebilir ancak elektriklerin uzun süreli kesilmesine ve binlerce kişinin yollarda mahsur kalmasına sebep olduktan sonra afet olarak nitelendirilebilir. (URL 2) Oligopolist hizmet sağlayıcılardan herhangi birinin hizmetlerindeki kesinti, arzı ciddi ölçüde etkiler. Monopolist sağlayıcılarda ise belki tamamen olmasa da hizmetin kısmen durmasına yol açar. Acil durumlarda hizmetlerin yapısı gereği altyapı şirketleri normal operasyonlarından çok daha fazla yükü omuzlamak durumundadırlar. Herhangi bir kesintinin artan yükle birleşmesi verilen hizmeti olumsuz etkilemesinin yanı sıra diğer altyapı şirketleri, tüm kamu ve özel sektör hizmetlerini ve sonuçta toplumu ciddi anlamda toplumun genelini olumsuz yönde etkileyecektir. Örneğin kışın gaz tedarikinin kesilmesi okul, hastane vb hizmetlerin aksamasına yol açacak, daha sonra gaz çevrim santrallerinin durmasına sebep olacak, bu ise elektrik enerjisinin de kesilmesine sebep olacaktır. Etki katlanarak devam edecek, belki su, telekomünikasyon, arıtma gibi hizmetlerin de sunulamamasına yol açacaktır. Memphis çevresinde meydana gelecek bir deprem sonrası elektrik kesintisinin su arıtma tesislerine olan etkisini Adachi ve Ellingwood (2008) detayıyla incelemiştir. 6 86 Kamu Altyapı Şirketi veya Altyapı Şirketi terimi İngilizce’de Public Utility veya Utility olarak belirtilen kurum ve kuruluşların karşılığı olarak kullanılmaktadır. 2014/2 Uzun saatler süren çalışmalar sonrasında tüm hizmetlerin yeniden normale dönmesini beklenmelidir. Ancak geciken her hizmet tüm arama-kurtarma ve iyileştirme çalışmalarını aksatacaktır. İyileşmeyi hızlandırmak için her altyapı şirketinin tam kapasite olmasa bile minimum hizmet seviyesine en kısa sürede dönmelidir. Hanshin-Awaji depremi sonrasında hasar gören elektrik dağıtım şebekesi 7 gün gibi kısa bir sürede çalışır hale gelmiştir. (Noda, 2003) Bu başarının temel sebepleri olarak elektrik şebekesinin afetlere dayanıklı şekilde tasarlanmış olması, afet sonrası bakım ve onarım yetkinliğinin kazanılmış olması ve diğer dağıtım şebekeleriyle olan güven ilişkisi gösterilmiştir. Olası İstanbul depremi sonrasında şebekenin normale dönme süresinin bu süreden çok daha uzun olması beklenmelidir. 2. ALTYAPI ŞİRKETLERİ İÇİN ACİL DURUM PLANLAMASI12 Yukarıda bahsi geçen iyileşme süreci kurumların acil durumlara ne kadar hazır olduğuna çok bağlıdır. Uygun planlama ve tatbikatlar kadar atanan kaynakların miktarı iyileşmenin çabukluğunu ve toplam maliyetini azaltacaktır. Altyapı şirketleri dolayısıyla acil durumlar, afetler ve diğer zararlara karşı dikkatlice planlama yapmak durumundadırlar. İşlerinin doğası gereği altyapı şirketlerinin acil durum planları temel iş sürekliliği planlarının (İSP)7 ötesine geçmelidir. Bir altyapı şirketinin acil durum planı iki ana başlıktan oluşmalıdır: Kurumun iş sürekliliği ihtiyaçlarını karşılayan bir dâhili bileşen ve diğer kuruluşların acil durum operasyonlarını destekleyen harici bileşen. Dâhili iş sürekliliği bileşeni bir kuruluşun en olumsuz koşullar altında bile operasyonlarını sürdürmesini sağlar. (URL3) Bu durumlara örnek olarak bir gazetenin matbaasının yoğun yağışlar sonrası sular altında kalmasını, bir bankanın genel merkezinin terörist saldırıya uğramasını ve bir üreticinin fabrikasının depremde yıkılmasını verebiliriz. İSP bir kuruluşun yukarıdaki durumlarda kısmen bile olsa çalışmasını devam ettirecek şekilde hazırlar. Harici bileşen ise afetten etkilenen diğer işyerleri ve kuruluşların desteklenmesi üzerine yoğunlaşır. Örneğin bir telekom operatörü acil haberleşme merkezi kurarak, kanalizasyon idaresi sel sularının tahliye ederek ve sular idaresi bir mülteci kampına acil temiz su sağlayarak afet çalışmalarına katkıda bulunurlar. Özel şirketlerin acil durum planları genellikle iş sürekliliği üzerine kurulmuş7 İş Sürekliliği Planı (İSP), Business Continuity Plan (BCP) anlamında kullanılmaktadır. 87 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi tur. Üstelik bunların pek çoğu fiziksel güvenlik önlemlerini öne çıkartmaktadır. Science Direct’te yapılan “business continuity plan” anahtar kelime araması ilk sayfadaki 25 maddeden 13’ünde Bilgi Teknolojileri (BT) ile ilgili sonuçları getirmiştir. Mongioi ve diğerlerinin belirttiği üzere tedarik zincirinin insan faktörü dikkate daha az alınmıştır. (2010) Personelin ve ihtiyaçlarının acil durum planlarına dâhil edilmemesi büyük bir kaynağın ve en önemli bileşenin dışarıda bırakılması anlamına gelmektedir. Örneğin yazarlar çalışan hareketliliğinin unutulmuş olmasından bahsetmektedir. Benzer şekilde mobil iş yapabilme yeteneği de bu planlara dâhil edilmelidir. Bunun sağlanabilmesi için ise mobil cihazların şarj edilme ihtiyacını enerji ihtiyaçlarının da elektrik dağıtım şirketleri tarafından sağlanması gerekmektedir. Bazı basit çözümler küçük şehirler ve belirli tip acil durumlar için etkili olabilecekken İstanbul gibi bir mega şehrin afet sonrası ihtiyaçlarını karşılaması mümkün gözükmemektedir. İş süreçleri seviyesindeki planlar mutlaka gerekliyken büyük bir afetin ardından ortaya çıkacak koşullarla “toplam afet yönetimi” yaklaşımına dahil olmadan baş edebilmeleri mümkün değildir. Bahsettiğimiz bu toplam afet yönetimi yaklaşımı eldeki tüm kaynakları birleştirip ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılmasını gerektirmektedir. 3. AFET ORTAMI Afet ve Acil Durum Planları ortaya çıkabilecek her duruma hazırlıklı olmak için, öte yandan en sık ve hasar veren zarar tipleri göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Dynera and Larsenb (2001) yüksek çevresel belirsizlik durumlarında yüksek riskli kaynakları atarken senaryo temelli planlamanın tercih edilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bu sebeple planlamacılar en sık yaşanan afetlerden sonra ortaya çıkan durumları incelemelidirler. İstanbul için en korkulan afet türleri arasında depremler, kış fırtınaları, kuvvetli rüzgarlar, yoğun yağışlar ve sel baskını, kuraklık, terörist saldırılar, sıcak dalgaları, çevre kirliliği, orman yangınları, endüstriyel yangınlar ve kimyasal kirlilik sayılabilir. Bu zararların herhangi biri yerel veya tüm şehiri kapsayan ikincil sorunlarla birleşebilir. Acil durumlarda ve özellikle bir deprem sonrasında şehir trafiğinin çözülemez şekilde kilitlenmesi, elektrik, su ve telekom altyapısının önemli ölçüde etkilenmesi ile (tüketici ürünlerinin) tedarik zincirinin kırılması bu ikincil sorunlara örnek oluşturmaktadır. Özellikle trafik ve elektrik bunlara yol açan birincil afet kadar korkutucu olabilir. Uzun süreli elektrik kesintisi şehre su verilmesini, telekom hizmetlerini, sağlık hizmetlerini ve güvenliği tehdit edecektir. Trafiğin kilitlenmesi ise her türlü yardım ve iyileştirme çalışmalarını engelleyecektir. 88 2014/2 4. KOMUTA YAPISI Hiçbir kurumun tek başına beklenen İstanbul depremi ile tek başına baş edebilmesi mümkün değildir. Merkezi hükümet ve AFAD’ın imkânları bile yeterli olmayacaktır. Belediyeler, silahlı kuvvetler, gönüllü yardım kuruluşları ve afetten etkilenen tüm sivillerin de arama-kurtarma ve iyileştirme çalışmalarına dâhil olması gerekmektedir. Mevcut tüm kaynakların göz önünde bulundurulması ve stratejik planlara dâhil edilmelidir. Ancak bu merkezi bir karar alma yapısını gerektirmez. Bu boyutta bir operasyonun tek bir merkezden planlanıp yönetilmesi mümkün değildir. Eksik ve sınırlı bilgi olması durumunda hatta hiç bilgi olmadığında komuta zinciri kırılıp operasyonlar durma noktasına gelecektir. Nihayetinde uzun dönemde tüm hizmetlerin normale dönmesi beklenmelidir. Bu belki on binlerce kurumda çalışan yüz binlerce kişinin kendilerini günler boyu işlerine adaması sonucu gerçekleşecektir. Aynı genel amaca yönelik kuruluşların rekabet içerisinde ama aynı zamanda koordineli çalışmaları tek bir elden yönetilmeye göre daha başarılı olacaktır. Bağımsız takımlar fikri ne kadar optimallikten uzak görünse de en azından fizibil sonuçlar doğuracaktır. Afet anlarında bireylerin bir merkezle (gerek uzaktan gerek yerinde) temas kurmaları, buradan emir almaları mümkün olmayabilir. Bireyler ve ekipler bu durumda mevcut durum değerlendirmesi yapmalı ve inisiyatif alarak derhal çalışmalarına başlamalıdırlar. Temas tekrar sağlandığı zaman durumlarını güncelleyerek yeni emir alabilirler. Verimliliği artırmanın yollarından biri de farklı ekiplerin yerel düzeyde koordinasyon sağlamalarıdır. Bu koordinasyon ise ancak tüm bu kuruluşların önceden plan yapmaları ve koordinasyon prosedürleri hazırlamalarıyla daha iyileşebilir. Eğer çalışanlar stratejik hedefler hakkında bilgilendirilir yetkilendirilirlerse daha iyi kararlar alabilirler. Bir afet anında ortaya çıkan durum yapılmış tüm planları faydasız kılar. Çalışanlar önceden tahmin edilemeyen sorunlara çözüm bulmak zorunda kalacaklardır. Girişimci olup daha önce hiç denenmemiş yolları denemek zorunda kalabilirler. Dolayısıyla çalışana yetki verilmesi bir zorunluluktur. 89 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 5. İLKELER Afet anında veya afet sonrasında operasyonların sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Özellikle iletişim, aydınlatma, ısınma, su hizmetleri elektrik enerjisinin yoğun olarak kullanıldığı temel hizmetlerdir. Bu bölüm acil durum, afet ve iş sürekliliği konularında temel ilkeleri içermektedir.8 5.1 Kapsam Bir Elektrik Dağıtım Şirketi (EDAŞ) için afet planının amacı a) operasyonlarını mümkün olduğunca “normale” döndürmek9; b) bir tehlike durumunda veya acil durumda diğer acil durum operasyonlarını desteklemek; c) elektrik üreten tüm kurum, kuruluş, tesis ve binaları kontrol ve koordine etmektir. Destek fonksiyonu Valilik, AFAD ve AKOM’un ortak yönetimi tarafından koordine edilecektir. Destek çalışmaları temelde hastane, toplanma merkezleri, baz istasyonları, pompa istasyonları vb lokasyonlara elektrik sağlanması olacaktır. EDAŞ’lar öte yandan ölçeği ne olursa olsun elektrik üreten tüm kuruluşların Valilik/AFAD/AKOM’un ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarını koordine edecektir. 5.2 Politikalar Afet operasyonları arama kurtarma ve iyileştirme için topyekûn çaba gerektirir. Farklı bakış açıları, stratejileri ve hedefleri olan çok sayıda taraf yer alması sebebiyle koordinasyon birinci derece öneme sahiptir. Bir afet sonrasında ortaya çıkacak koşulları önceden tahmin edebilmek mümkün değildir; bu da detaylı bir planlamayı imkânsız kılar. Her operasyonu detayıyla planlamak yerine bir afet planı politikalar ve temel ilkeler sunmalı, yönetici ve personelin bu ilkeler çerçevesinde o ana uygun kararlar almalarına izin vermelidir. Aşağıda afet anlarında uygulanabilecek ilkelerden bazıları sıralanmıştır. Bilgi İhtiyaçları: Her çalışan aynı zamanda bir bilgi kaynağıdır. Çalışanların çevrelerini dikkatle gözlemlemeleri, bu gözlemlerini diğer çalışanlar ve mümkün 8 Bu bölüm İstanbul İli Afet Lojistik Planı Kılavuzu (Aksoy vd., 2013) çalışmasına dayandırılmıştır. 9 Burada normal operasyondan kasıt afet öncesi hizmet seviyeleridir. Operasyonlar normalden belirli ölçülerden sapabilirler. Bu sapmalar Kritik Performans Endeksleri (KPI) ile ölçülebilir. İyileşme hedefleri kısa, orta ve uzun vadede normal KPI’ların belirli bir yüzde seviyesine ulaşması şeklinde belirlenebilir. 90 2014/2 olduğunda komuta merkezleri ile paylaşmaları gerekmektedir. Komuta merkezi elindeki doğru bilgiler ışığında ancak doğru kararlar verebilir. Kurum Politikaları: Afetlerin doğası gereği bazı kurum politikalarının gevşetilmesi düşünülebilir. Bunların başında her hizmetin bir ücret karşılığında yapılmaması gerektiği gelmelidir. Harcama Yetkisi: Her çalışana belirli sınırlar dahilinde yedek parça ve hizmet alımı için harcama yetkisi verilmelidir; karşılığında ise makbuz yazabilmelidir. 5.3 Planlama Afet planlama süreci iki safhadan oluşmaktadır: Olay öncesi hazırlık safhası ve olay sonrası operasyon safhası. Planlama genellikle tüm planlama sürecini kasteder. Planlamayı genellikle hazırlık, eğitim, tatbikat ve iyileştirme evreleri takip eder. Ancak aynı zamanda olay sonrası anlık operasyonel planlar için de kullanılabilir. Olay sonrası safha istihbarat ve bilgi toplama, dinamik operasyonel planlama ve uygulama evrelerinden oluşur. Bir EDAŞ için afet planı aşağıdakileri içermelidir: Risk Analizi: Plan olası tüm afet türlerini ve olma ihtimallerini, yapılar ve insanlar üzerindeki olası tüm etkilerini sıralamalı. Senaryo Analizi: Her afet türü için mevsim, haftanın günü, günün saati, bölge vb faktörler göz önüne alınarak ortaya çıkan durum incelenmelidir. Bu analiz fiziksel durumlar kadar personel ve sivillerin davranışlarını da içermelidir. İncelenen afetlerin kısa, orta ve uzun dönemli etkileri de bu senaryolara dahil edilmelidir. Operasyonel Planlar: Tipik bir acil durum operasyonu dört fonksiyonel grup altında örgütlenmeyi gerektirir. Planlama ve İstihbarat, Operasyon, Lojistik ve Mali-İdari İşler. Operasyon yürütülen tüm doğrudan acil durum çalışmalarını, lojistik ise bunu destekleyen tüm diğer çalışmaları ifade eder. Her fonksiyonel grup için detaylı fakat dinamik ve elastik planların geliştirilmesi gerekmektedir. Hazırlık Planları: Kurumları afete hazırlamak, operasyonel planları bildirmek, personeli eğitmek, tatbikatlar yapmak ve operasyonel planları hazırlamak için ayrı bir grup plana ihtiyaç vardır. Bu bir kereye mahsus bir iş olmayıp, devam edecek olan bir süreçtir. Planların gözden geçirilip yenilenmeleri gerekmektedir. Koordinasyon: Milyonlarca insanın yaşadığı bir afet bölgesinin yönetimi ciddi bir iştir. Arama kurtarma ve destek çalışmalarında görev alacak kişilerin sayısı 91 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi yüzbinlerle ifade edilecektir. İstanbul şehri için İstanbul dışından bu ölçekte bir ekip oluşturup getirmek neredeyse imkânsızdır. Bir bakıma şehir kendi kendisini iyileştirecektir. Dolayısıyla gönüllüler de dâhil olmak üzere tüm vatandaşların koordine edilmesi son derece önemlidir. Kaynak Bulma: Bir afetten sonra iyileştirme için gereken mali ve işgücü kaynağı çok büyük boyuttadır. Bunun bir topyekûn mücadele olduğu ve ne EDAŞ’ların ne de herhangi bir kurumun tek başına bu durumun altından kalkabilecekleri unutulmamalıdır. Özel sektör taahhütleri aracılığıyla harici kaynakların ve gönüllülerin de dahil edilmesi gerekmektedir. 6. EDAŞ İÇİN AFET YÖNETİMİ 6.1 Amaç Bir EDAŞ’ın afet yönetiminin amacı a) Elektrik dağıtım şebekesinin afetlere ve diğer etkilere karşı dayanıklı10 hale getirilmesini sağlamak; b) Elektrik dağıtım şebekesinde afetlerde ortaya çıkan acil hasarları gidermek ve ikincil etkileri ve hasarları önlemek; c) Arama kurtarma operasyonlarına ve lojistik faaliyetlere destek sağlamak; d) Hayatın normale dönmesine yardımcı olmaktır. Dayanıklılık bir sistemin oluşan hatalar ve dış etkilerden dolayı normal operasyonlarını sürdürememesi durumunda minimum kabul edilebilir bir hizmet seviyesini sağlama veya hatadan hızla geri dönebilme yeteneğini belirtir. Dirençlilik1 ise yeniden düzenleme ihtiyacı olmadan dış etkilerin yol açacağı değişikliklere direnme yeteneği (hata yapmama) olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu iki farklı tanım sistemin dış etkilerden dolayı değişiklik gösterme oranı şeklinde birleştirilebilir; eğer bu değişiklik çok küçükse sisteme dirençli, sistemin büyüklüğüne oranlı ise dayanıklı adı verilir. (Read, 2005) Amaç olarak dirençlilik daha üst bir hedef olmakla birlikte dirençli bir sistem oluşturma maliyeti dayanıklı sistem oluşturmaya göre çok daha yüksek olacaktır. Bir afet planının en bilinen amacı afet sonrasında oluşan hasarları en kısa sürede gidermektir. Bu hasarlar dağıtım merkezlerinde, trafolarda, enerji nakil hatlarında, kullanım noktalarında ve idari binalarda ortaya çıkabilir. Afet tiplerine göre enerji hatlarının kopması, direklerin devrilmesi, trafolarda yangın veya su altında kalması, yaygın kullanıcı hasarları gibi zararlar meydana gelebilir. 10 Dayanıklılık İngilizce’de “resilient” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. 11 Robust anlamında kullanılmıştır. Robust kelimesinin bir diğer karşılığı ise “gürbüz” terimidir. 92 2014/2 Olası ikincil hasarlar ve etkiler arasında açıkta kalan kablolar nedeniyle meydana gelebilecek elektrik çarpmalarını, elektrik kontağı sebebiyle oluşabilecek yangın ve patlamaları sayabiliriz. Binaların hasar görmesi durumunda kabloların açığa çıkabileceği ve dolayısıyla bina içinde elektrik çarpmalarıyla karşılaşılması muhtemeldir. Öte yandan yüksek gerilim şebekesi veya şehir içi elektrik dağıtım şebekesinde yer alan elektrik direklerinin sokak veya binaların üzerine yıkılması veya kabloların koparak bina ve sokaklara düşmesi çok sayıda kişinin çarpılma riskini meydana çıkartmaktadır. Bu sebeple pek çok afet türü için afet anlarında enerjinin kesilmesi gerekmektedir. Şebekeye tekrardan elektrik verilmeden hasarların tamamının tespit edilmiş ve gerekli önlemlerin alınmış olması gerekmektedir. Afet yönetiminin üçüncü amacı ise arama kurtarma operasyonları ve lojistik destek faaliyetlerinde bulunan kurum, kuruluş ve gruplara elektrik enerjisi sağlamaktır. Arama kurtarma ve afetlerle ilgili diğer faaliyetlerin sürdürülebilmesi başta telekomünikasyon altyapısı olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşların enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine bağlıdır. Bu kuruluşlar arasında Valilik, AFAD, AKOM, İSKİ, Emniyet Müdürlükleri, Telekom, Hastaneler, saha arama kurtarma ekipleri ve basını sayabiliriz. Bu enerji elektrik dağıtım şebekesi üzerinden ulaştırılabileceği gibi bağımsız yedek jeneratörler, büyük kapasiteli aküler vb vasıtasıyla da olabilir. Elektrik enerjisine en çok ihtiyaç duyulacak yerlerden biri de afet sonrasında oluşturulacak toplanma ve yaşama merkezleri ile afet lojistik yardım merkezleridir. Afet sonrasında lojistik operasyonlar lojistik depolar, lojistik merkezler, uç yardım dağıtım noktaları ile toplanma ve barınma alanlarında gerçekleştirilecektir. Bu operasyonların sürdürülebilmesi için yüksek hizmet seviyesinde elektrik enerjisi sağlanması gerekmektedir. Bu noktalara bağımsız ve yedekli hatlar veya elektrik jeneratörleri ile ulaşılmalıdır. İhtiyaçların detaylı olarak incelenmesi ve güç kapasitesinin doğru planlanması gerekmektedir. Dördüncü temel hedef ise hayatın normale dönmesini sağlamaktır. Nüfusun evlerinde ve iş yerlerinde yüksek hizmet seviyesinde elektrik kullanmaya başlamalarını sağlamak için zarar görmüş olan enerji hatlarının ve trafo merkezlerinin onarılması, hasarlı binaların şebekeden ayrılması gerekmektedir. Bu çalışmalardan sonra elektrik enerjisi kontrollü ve kademeli olarak verilmeye başlanmalıdır. 93 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi 6.2 Afet Yönetimi Süreci Afet yönetimi afet öncesi yapılan planlama ve hazırlıkları, afet anı prosedürlerini ve afet sonrası iyileştirme çalışmalarını içermektedir. Buna göre yapılacaklar şu şekilde sıralanabilir: Afet öncesinde afet anı ve sonrası için planlama yapılması, bu planın gerçekleşmesi için başta personel olmak üzere tüm eksiklerin giderilmesi, personelin eğitim ve tatbikatlar ile afet ve acil durumlara hazırlıklı olmalarını sağlanması gerekmektedir. Planlamanın en önemli noktalarından biri de diğer kurum ve kuruluşlarla koordinasyonun sağlanmasıdır. Afet çalışmaları pek çok kurum ve kuruluş, sivil toplum örgütleri ve gönüllülerin katılımıyla yürütülecektir. Tüm bu tarafların diğer afet çalışmaları gibi enerji dağıtım şebekeleri afet yönetiminden de haberdar olmaları ve bu çerçevede çalışmalara katılmaları beklenmektedir. EDAŞ’ların bu planlarda afet anlarında görev alacak personeli ve ihtiyaç duyulacak teknik donanımın nasıl sağlayacaklarını da belirtmeleri gerekmektedir. Afet planlamasının oluşabilecek en büyük ölçekli hasara göre yapılması gerekmektedir. Ulaşımın aksayacağı göz önüne alınarak acil durum planlarının personelin merkeze dönmeye gerek kalmadan bulundukları noktalarda göreve başlayacak şekilde yapılmaları gerekmektedir. Öncelikle her elemanın ikamet ettikleri bölgedeki sorumluluk noktalarının belirlenmesi gerekmektedir. Her noktaya olası olumsuzluklar da göz önüne alarak birden çok ekibin müdahale etmesi gerektiği düşünülmelidir. Bazı noktalarda yeterli personelin bulunmaması durumunda kısmi zamanlı, bağımsız acil durum personeli istihdam edilmeli ve görevlendirilmelidir. Bu geçici personel özellikle mühendisler, teknikerler ve ilgili esnaftan oluşabilir. Burada gönüllülük esas olmalıdır. Tüm personel eğitimlerden geçirilmeli ve sık yapılacak tatbikatlarla güncel tutulmalıdır. Haberleşme ve tamiratlar için gerekli donanım sahada ekipler tarafından kolayca erişilebilecek yerlerde bulundurulmalıdır. Afet koordinasyonu ilgili ancak minimum sayıdaki kuruluş arasında gerçekleştirilmelidir (basitlik). Kuruluşlar arasında akacak minimum bilgi akışı belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Eksik bilgi koordinasyonsuzluğa, fazla bilgi ise kirliliğe ve verimsizliğe yol açar. Bu çerçevede Valilik, AFAD, AKOM, TEİAŞ ve komşu EDAŞ’lar, belediyeler ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla protokoller hazırlanması gerekmektedir. Acil durum jeneratörüne sahip tüm kuruluşlar ile küçük ölçekli tüm üreticilerin şebekede hasar oluşması durumunda ikincil hasarlara yol açmaması için teknik şartnamelerin hazırlanması ve bu şartnamelere uyumun denetlenmesi de şarttır. 94 2014/2 Afet anı süreci temelde, enerjinin kesilmesi, personelin durum hakkında bilgilendirilmesi, afetin başlangıcını ve bitişini belirten sinyallerin alınması/verilmesi şeklinde gerçekleşecektir. Bu süreçlerin mümkün olduğunca insan müdahalesi gerçekleşmeden otomatik olarak gerçekleşmesi, ancak sistemlerde oluşacak hatalara karşı mutlaka insan kontrolünün yapılması gerekmektedir. Otomatik prosedürlerin işlemediği düşünülüyorsa önce bilginin doğruluğu teyit edilmeli, bu bilgi ışığında yeni kararlar alınmalıdır. Afet anında ayrıca özel jeneratörlerin de susmasının sağlanması gerekmektedir. Afet sonrası prosedürleri kurum içi ve diğer kurumlarla koordinasyonun sağlanması, hasar belirleme çalışmaları, onarım çalışmaları ve diğer kurum ihtiyaçlarının karşılanmasını detaylarıyla belirtmesi gerekmektedir. Buna göre yapılacak işler bunlarla sınırlı olmamak şartıyla aşağıda belirtilmiştir. • Elemanlarla iletişim kurulması, eksik ve kayıplarının belirlenmesi; • EDAŞ’a ait bina, trafo, enerji sağlayan TEİAŞ hatlarındaki ve dağıtım ağındaki hasarın belirlenmesi; • Durum hakkında ilgili diğer kurumlarla bilgi paylaşımı; • Acil operasyonel planların gelen istihbaratlar doğrultusunda güncellenmesi; • Acil durum ihbarlarının alınması; • Binalardaki hasarın, yıkılan ve elektrik verilmemesi gereken bina ve bölgelerin belirlenmesi; • Çalışan özel jeneratörlerin kontrol edilmesi ve emniyetinin sağlanması; • Hasar tespit ve tamir ekiplerinin oluşturulması, bilgilendirilmesi ve göreve başlamaları; • Tamir çalışmalarının izlenmesi ve performans raporlamasının yapılması; • Çalışmaların mali ve idari yükümlülüklerinin yerine getirilmesi. 7. SONUÇ Bir afet için hazırlanma oldukça karmaşık bir süreçtir. Planlama sürecinin kendisi dahi ayrı bir plan gerektirir. İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşanacak bir afet sonrasında şehir kendi kaynaklarını kullanarak kurtarma ve iyileştirme çalışmalarını sürdürecektir. Dolayısıyla her bir kaynak kırıntısına ihtiyaç duyulacaktır. 95 Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi Hazırlık ve kurtarma operasyonları için ayrı planlar hazırlanmalı ve bu planlar çalışmaların nasıl koordine edileceğini ve hangi kaynakları kullanacağını içermelidir. Planların başarısı uygulayan personelin yeteneklerine bağlıdır; personelin yetkilendirilmiş olması planın başarısının anahtarıdır. Kaynakça Adachi, T., Ellingwood, B. R., (2008) “Serviceability of earthquake-damaged water systems: Effects of electrical power availability and power backup systems on system vulnerability.” Reliability Engineering & System Safety, Volume 93, Sayı 1, Ocak 2008, Sayfa 78–88 Aksoy, L., Günalay, Y., Küçük, B., Tanyaş, M., 2013, İstanbul İli Afet Lojistik Planı Kılavuzu, yayınlanmamış metin. Dynera, I., Larsenb, E.R., 2001, “From planning to strategy in the electricity industry” Energy Policy Vol. 29, pp. 1145–1154 Mongioi M., McNally L., Thompson, R., 2010, “Integrating Measures for Business Continuity and Transportation Demand Management to Ensure Regional Emergency Preparedness and Mobility”, Transportation Research Record: Journal of the Transportation Research Board, Vol. 2137, pp. 85 – 94. Noda, M., (2003). “Disaster and restoration of electricity supply system by Hanshin-Awaji Earthquake.” APEC Seminar on the Earthquake Disaster Management of Energy Supply Systems, 3-4 Eylül 2003, Sayfa 85-90 Read, D.W. (2005). “Some Observations on Resilience and Robustness in Human Systems.” Cybernetics and Systems, 36(8), 773-802 URL1: Public Utility. (n.d.). In Wikipedia. Retrieved October 14, 2014, from Wikipedia http://en.wikipedia.org/wiki/Public_utility URL2: Terminology. (n.d.). Retrieved October 24, 2014, from UNISDR News http://www.unisdr.org/we/inform/terminology URL3: Business Continuity Planning. (n.d.). Retrieved October 14, 2014, from The Flevy Blog http://flevy.com/blog/business-continuity-planning 96