büyük durgunluk ve yeşil ekonominin yükselişi

Transkript

büyük durgunluk ve yeşil ekonominin yükselişi
BÜYÜK DURGUNLUK VE YEŞİL EKONOMİNİN YÜKSELİŞİ: YEŞİL EKONOMİ,
DURGUNLUKTAN ÇIKIŞ İÇİN ALTERNATİF OLABİLİR Mİ?
Işıl DEMİRTAŞ
Özet
Dünya ekonomisi, 2008 Küresel Finansal Krizi ile başlayarak, Avrupa‟da borç krizi olarak
devam eden krizler sürecinin meydana getirdiği “Büyük Durgunluk” ve küresel ısınma ile
iklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan “Ekolojik Krizler” olmak üzere, iki temel sorun ile
karşı karşıya bulunmaktadır. Eş zamanlı olarak ortaya çıkan söz konusu sorunlar, “Yeşil
Ekonomi”nin alternatif bir model olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Doğa ile
uyumlu bir ekonomik yapı içerisinde; kaynakların sürdürülebilirliğine, yenilenebilir enerji
kullanımının yaygınlaştırılmasına ve enerji verimliliğinin sağlanmasına yönelik politikaların
ön plana çıkarıldığı söz konusu model; yeşil teknoloji olarak ifade edilen, çevreye duyarlı
teknolojilerin geliştirilmesini mümkün kılmaktadır. Söz konusu çalışmada büyük durgunluk,
yeşil ekonomik düzen içerisinde çözümlenmek istenmektedir. Böylece çalışma, yeşil
ekonominin alternatif bir model olarak uygulanabilirliğini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yeşil Ekonomi, Büyük Durgunluk, Finansal Kriz, Ekolojik Krizler,
Yeşil Yeni Düzen.
THE GREAT RECESSION AND RISE OF THE GREEN ECONOMY: “CAN GREEN
ECONOMY BE AN ALTERNATIVE TO EXIT RECESSION?”
Abstract
Starting from the 2008 Global Financial Crisis, the world economy has faced with two basic
issues; the “Great Recession” that is occured by the ongoing debt crisis process in Europe and
the “Ecological Crisis” that occured as a result of global warming and the climate changes.
Simultaneously these issues prepared a groundwork for the “Green Economy” to emerge as an
alternative model. Green economy is a model which is in a harmony with nature within the
economic structure; providing the policies such as the sustainability of the resources, the
expansion of the renewable energy usage and energy efficiency are the fore parts of the
model. In this study, the great recession is required to be solved in the green economic order.
Thus this study intends to demonstrate the feasibility and applicability of the green economy
as an alternative model.
Key Words: Green Economy, Great Recession, Financial Crisis, Ecological Crisis, Green
New Deal

Öğr. Gör., Giresun Üniversitesi, Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu.
1
1. Giriş
Dünya ekonomisi, 2008 Küresel Finansal Krizi ile başlayarak, Avrupa‟da borç krizi
olarak devam eden krizler sürecinin meydana getirdiği “Büyük Durgunluk” ve küresel ısınma
ile iklim değişikliğinin sonucunda ortaya çıkan, ancak arkasında yapısal sorunlarında yer
aldığı “Ekolojik Krizler” olmak üzere, iki temel sorun ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Söz konusu sorunların eşanlı olarak ortaya çıkması; ekonomik, sosyal ve çevresel olmak
üzere çok yönlü bir çözümü gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede krizlerin yol açtığı sosyal
sorunları giderirken, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliği sağlayabilecek ve durgunluktan
çıkış için itici güç oluşturabilecek bir modele ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaç ise çevresel
riskleri ve ekonomik kıtlığı ortadan kaldırırken aynı zamanda sosyal refahı artıran bir
ekonomik model olan yeşil ekonominin alternatif bir model olarak uygulanabilirliğini
gündeme getirmiştir.
Yeşil ekonomi, Büyük Buhran yıllarında “Yeni Düzen” adıyla ortaya konulan yeniden
yapılandırma modelinden ilham alınarak; günümüz krizlerinin çözümüne uyarlanmış bir
biçimde “Yeşil Yeni Düzen” adı altında uygulama alanı bulmuştur. Yeşil ekonomi temelli bir
yeniden yapılandırma modeli olarak ortaya konulan Yeşil Yeni Düzen, ekolojik risklerin
ortadan kaldırılması, sürdürülebilirliğin sağlanması ve istihdamın arttırılmasına yönelik mali,
sektörel, ulusal ve uluslararası düzenlemeleri içermektedir.
Söz konusu çalışmada büyük durgunluk; ekolojik krizlerin etkisiyle alternatif bir model
olarak ortaya çıkan yeşil yeni düzen çerçevesinde çözümlenmek istenmektedir. Böylece
çalışma, yeşil ekonominin alternatif bir model olarak uygulanabilirliğini ortaya koymaya
çalışmaktadır.
Bu açıdan çalışmada büyük durgunluğa götüren süreç, başlangıç aşaması olan finansal
krizin doğuşundan itibaren nedenleri ile açıklanmaya çalışılacak ve ortaya çıkan ekolojik
krizler nedenleri ile ortaya konulacaktır. Ardından yeşil ekonomi ve yeşil ekonomi tabanlı bir
yeniden yapılandırma modeli olan Yeşil Yeni Düzen açıklanacaktır. Çalışmanın sonuç ve
değerlendirme bölümünde ise nedenleri ile ortaya konulan krizlere yeşil ekonominin Yeşil
Yeni Düzen ile büyük durgunluğa alternatif olup olamayacağı değerlendirilecektir.
2. Yeşil Ekonomik Dönüşümün Nedenleri: Eşanlı Krizler ve Büyük Durgunluk
Yeşil ekonominin bir alternatif olarak anılması 2008 finansal krizi sonrasına
rastlamaktadır. Krizin ekonomilerde bir durgunluğa neden olması ve bu durgunluğun Avrupa
borç krizi ile de pekişmesi yeşil ekonomiye dönüşümün asıl nedeni olmamakla birlikte asıl
etken, büyük durgunluğun eşanlı olarak ekolojik krizlerle birlikte ortaya çıkmasıdır. Yeşil
2
ekonomik dönüşüme duyulan ihtiyacı başka bir deyişle alternatif bir model olarak
uygulanabilirliğini çözümleyebilmek için söz konusu krizlere götüren yapısal nedenlerin neler
olduğunu ortaya koymak gerekmektedir.
2.1. 2008 Küresel Finansal Krizi ve Büyük Durgunluk Nedenleri
Küresel krizin giderek uzayan bir durgunluk sürecine sürüklenmesiyle 2007 sonrası
dönem büyük durgunluk olarak anılmaktadır (Yeldan, 2011, s.3). 2008 yılında ABD‟de ortaya
çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 Finansal Krizi ve ardından Avrupa‟yı etkisi
altına alan borç krizi, ülkeleri büyük durgunluk ile karşı karşıya bırakmış ve durgunluktan
çıkış sürecinin uzamasında etkili olmuştur.
1929 yılında yaşanan büyük bunalımın ardından ortaya çıkan en büyük kriz olarak anılan
ve büyük durgunluğun başlangıcı ve nedeni olan finansal kriz, Ağustos 2007‟den bu yana
dünya ekonomisini yavaş yavaş etkisi altına alan ve ABD‟de başlayarak tüm dünya ülkelerine
yayılan, finansallaşmış kapitalizmin olgunlaşmış krizi olarak nitelendirilmektedir (Lapavitsas,
2010, s.25). Krizin çıkış noktası ABD‟deki konut piyasasındaki şişkinlik olmakla birlikte,
2008 finansal krizini ortaya çıkaran nedenleri, 90‟lı yıllara kadar taşımak mümkündür.
NASDAQ„daki teknoloji hisselerinin çöküşünün ABD‟yi resesyona sürüklemesinin ardından
FED‟in uygulamış olduğu düşük faiz politikası, şirket ve bireylerin borçlanmasını
kolaylaştırmış ve konut alımını cazip hale getirmiştir( Krugman, 2010, s.133). Böylece konut
kredilerinin alt gelir gruplarına kadar yayılması ile 1990‟ların sonlarından 2006‟ya kadar
geçen süre içerisinde konut piyasalarında fiyatlar yükselmiştir (Akerlof ve Shiller, 2010,
s.59). Konut fiyatlarındaki yükselme, konut sahiplerini konutlarını yeniden ipotek ettirerek,
aldıkları paraları başka amaçlarla kullanmaları konusunda teşvik etmiştir (Lapavitsas, 2010, s.
30). Ancak 2006 yılında ilkbaharın sonuna gelindiğinde piyasanın zayıfladığının anlaşılması
üzerine, fiyatların önce yavaş daha sonra ise artan bir hızla düşmeye başladığı görülmüştür
(Krugman, 2010: 152).
Konut fiyatlarının düşmesinin, evlerin teminat gösterilerek yeni
kredilerle borç alınabilme imkanını ortadan kaldırması ve gecikme faizlerindeki yükselmenin
etkisiyle konut piyasasında bir çöküş yaşanmıştır (Krugman, 2010, s. 153). Bu süreç
sonucunda bankaların mevcut likitlerini kredi vermek yerine ellerinde tutmasıyla likidite
sıkışıklığı yaşanmaya başlamıştır (Lapavitsas, 2010, s. 34).
Mevcut durum, FED tarafından likidite sıkışıklığının giderilmesine yönelik önlemlerle
çözümlenmeye çalışılsa da, dev yatırım bankası Bear Sterns‟in Mart ayında çöküşünü
önleyememiştir. ABD hazinesi ile birlikte hareket eden FED, bankanın JP Morgan tarafından
devralınmasını sağlayarak süreci yönetmiş, ancak Lehman Brothers‟ın iflası konut
3
piyasalarındaki çöküşü küresel finansal bir krize dönüştürmüştür. Eylül sonunda İngiltere‟de
Bradford and Bingley konut finansmanı kuruluşunun millileştirilmesi, Fortis Bank‟a nakit
enjeksiyonu yapılması, aynı gün Almanya‟da Hypo Real Estate‟in hükümetten kredi desteği
alması krizin hızla yayılmasının göstergesi olmuştur (Kozanoğlu, 2009, s. xxxiii).
2008 yılının ortalarından itibaren krize karşı iktisat politikası tepkilerinin genel
görünümünü şöyle özetlemek mümkündür (Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2009, s. 82):
-
Ekonomilere likidite enjekte edilmesi, faiz oranlarının aşamalı olarak ancak hızlı bir
şekilde indirilmesi, merkez bankalarının karşılık kurallarının yumuşatılması ve
zorunlu karşılık oranlarının düşürülmesi,
-
Finansal şirketler başta olmak üzere kilit öneme sahip sektörleri ve/veya şirketleri
kurtarmak amacıyla kamulaştırmalara ve kamu iştiraki uygulamalarına başvurulması,
-
Genel talep yetersizliğinin giderilmesi için kamu kesiminin altyapı ve sosyal hizmet
amaçlı harcamalarının arttırılması.
2008 Finansal Krizi, alt gelir grubuna verilen kredilerle (subprime) konut balonunun
şişmesi
ve
verilen
kıymetleştirilmesi
kredilerin
yoluyla
geri
ödenememesi
finansallaştırılması
ve
sonucu
konut
kredilerinin
menkul
çıkmıştır.
Gelirin
ortaya
finansallaştırılmasına yol açan bu yapı denetleyici kurumlarım denetim yetersizlikleri, riskin
menkulkıymetleştirme yoluyla piyasaya aktarılması ve nihayet bu yapı içerisinde finansal
kurumların iflası ile hızlanmıştır.
Krize ilişkin politikalar krizden çıkış için bir toparlanma yaratsa da, kriz sürecinde alınan
önlemler kamu borçlarının artmasına ve Euro alanı ülkelerinin borçların sürdürülebilirliği
sorunu ile karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. 2010‟un ikinci çeyreğinde Yunanistan‟da
başlayan borç krizi, İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya‟yı da etkisi altına almıştır. Böylece
2008 yılında ABD‟de başlayan ve dünya ekonomisini bir küçülme içerisine sokan süreç, Euro
alanını etkisi altına alan krizle etkilerini uzun bir zamana yaymayı başarmıştır. Tabloda
durgunluk sürecinde ülke gruplarına ait büyüme rakamları yer almaktadır.
Tablo – 1: Sabit Fiyatlarla GSYİH Oranları (%)
2007
2008
2009
2010
2011
2012*
2013*
Dünya
5.412
2.801
-0.574
5.137
3.833
3.278
3.620
Gelişmiş Ekonomiler
2.795
0.055
-3.485
3.012
1.594
1.291
1.538
Euro Alanı
2.981
0.366
-4.424
2.032
1.431
- 0.413
0.157
Avrupa Birliği
3.429
0.555
-4.214
2.055
1.594
-0.207
0.492
Gelişmekte Olan
8.745
6.103
2.725
7.447
6.171
5.279
5.635
Ekonomiler
*Tahmin
Kaynak: International Monetary Fund, World Economic Outlook Database, October 2012.
4
Dünya ülkelerinde yaşanan durgunluk süreci devam etmekle birlikte, ülkelerin bu süreç
içerisinde karşı karşıya olduğu ve aynı zamanda bu süreci besleyen başka faktörler de
mevcuttur. 2008 krizi ile birlikte eşanlı olarak ortaya çıkan ekolojik krizler ve durgunluk
kadar çözülmesi acil sorunları içermektedir. Bu nedenle alınacak önlemlerin bir başka deyişle
ortaya konulacak çözümlerin ortak bir paydada buluşarak, bir yandan ekolojik krizleri ve bu
krizlere yönelik tehlikeleri aşabilecek ve diğer taraftan da durgunluğa çare bulabilecek
tedbirler olması gerekmektedir.
2.2. Çoklu Krizlerin Yapısal Arka Planı: Gıda, Su ve Petrol Krizleri
2008 küresel finansal krizi yaşanırken; eşanlı olarak gıda krizi, petrol krizi ve su krizi
olmak üzere çok sayıda kriz aynı anda meydana gelmiş ve çoklu krizler olarak anılmıştır
(UNEP, 2009a, s. 5). Küresel ısınma ve iklim değişikliği, söz konusu krizlere neden olmakla
birlikte, krizleri ortaya çıkaran farklı yapısal nedenler de bulunmaktadır. Krizleri ortaya
çıkaran bu yapısal faktörler açıklanmaya çalışılacaktır.
2.2.1. Gıda Krizleri
2008 finansal krizinin etkilerinin ve sonuçlarının ortaya çıktığı yıllarda gıda fiyatlarındaki
yükseliş, özellikle az gelişmiş ülkeleri etkileyen bir gıda krizini ortaya çıkarmıştır. Yoksul
ülkelerde ayaklanmalara ve ciddi sosyal sorunlara neden olan 2007-2008 gıda krizlerinin
etkileri devam ederken; 2011 yılında da sel ve kuraklık gibi iklimsel nedenler, üretim
düşüşlerine neden olarak tarım ürünlerinin fiyatlarında yüksek artışla birlikte, krize yönelik
riskleri devam ettirmiştir. Yaşanan krizler fiyatlardaki artış ile kendini hissettirmekle birlikte,
krizlerin nedenleri aşağıdaki gibi açıklanabilmektedir:
(i) Arz ve talep dengesizliğinin talep yönlü olarak bozulması: Gelişmekte olan ülkelerdeki
hızlı büyüme ve tüketim alışkanlıklarının hazır tüketimi de içine alacak şekilde değişmesi
talep artışına neden olurken; petrol fiyatlarındaki yükselişin üretim maliyetlerini arttırması,
dış ticarete yönelik alınan korumacı önlemler ve iklimsel etkenler nedeniyle üretim daralması,
arzın talebi karşılamakta yetersiz kalmasına neden olmuştur (Gürlik ve Turan, 2008, s. 72).
(ii) Gıda tekellerin ortaya çıkması: 80‟li yıllarda azgelişmiş ülkelere dayatılan yapısal
uyum politikaları, gıda piyasalarının da çokuluslu şirketlere açılmasını sağlamıştır (Öztürk,
2009, s.183). Bu etki bir yandan çokuluslu şirketlerin daha da güçlenmesini sağlarken, bir
yandan da yerel düzeyde küçük ölçekli tarımsal firmaların rekabet gücünü zayıflatmıştır.
(iii) Tarımsal ürünlerin Finansallaşması ve metalaşması: Borsalarda futures ve options
sözleşmeleri
ile
alımlarının
yapılması tarım
ürünlerinin
finansallaşması sonucunu
doğurmuştur (Eraktan vd., 2012, s.465). 2002 ile 2008 yılı ortaları arasında emtia fiyatlarında
5
güçlü ve sürekli artış vadeli emtia borsalarında varlığı hızla artan finansal yatırımcıları ortaya
çıkarmıştır. Emtia piyasalarındaki söz konusu finansallaşma ve mal fiyatlarındaki gelişmeler
– özellikle 2007-2008 yılları arasındaki aşırı artış ve sonradan ortaya çıkan güçlü tersine
çevrilme – finansal yatırımcılar tarafından emtianın bir varlık sınıfında anılmasına neden
olmuştur (UNCTAD, 2009, s. 23). Tarımda finansallaşma ve metalaşma, 1991 yılında
Goldman Sachs tarafından temel ve kıymetli metallerin yanı sıra kahve, enerji, kakao, mısır,
sığır eti, soya ve buğday gibi 24 hammaddenin yer aldığı Goldman Sachs Emtia Endeksinin
(GSCI ve daha sonra S&P GSCI) ve bu endekslere dayalı vadeli ve opsiyon türev araçlarının
ortaya çıkması ve bu araçlara yeni endeksler ve türev araçlarının da katılması ile artmıştır
(Aydoğuş, 2011, s.4).
(iv) Tarım arazilerinin enerji kullanımına sunulması: Yenilenebilir enerji kaynaklarının
özellikle karbondioksit salınımının azaltılabilmesi amacıyla yoğun olarak kullanımının teşvik
edilmesi, tarım ürünlerinin de fosil yakıtlara alternatif bir enerji kaynağı olarak kullanılmasını
sağlamıştır. Isınma yada nakliye için kullanılan biyoyakıtlar (Biyo-etanol ve Biyo-dizel) şeker
kamışı, mısır, şeker pancarı, buğday, ayçiçeği, soya, hurma, hindistan cevizi gibi tarım
ürünlerinden elde edilmektedir (Dufey 2006‟dan aktaran TEPGE, 2012, s.1). Dünya ölçeğinde
2000 ve 2005 yılları arasında petrol üretimi %7 artış gösterirken, biyo-etanol üretimi iki
kattan fazla, biyo dizel üretimi ise yaklaşık olarak dört kat artış göstermiştir (TEPGE, 2012,
s.1). Bu artışta ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke tarafından uygulanan
bioyakıt üretimine ve kullanımına yönelik destekleyici ve teşvik edici politikaların payı yer
almaktadır. Biyoyakıt üretimindeki bu gelişmeler tarımsal alanların ve buna bağlı olarak arz
koşullarının daralmasına neden olarak gıda krizini hazırlayan koşulları meydana getirmiştir.
Gıda krizine yönelik olarak iklimsel doğal koşullar yadsınamaz olmakla birlikte, iklimsel
sorunların ötesinde neoliberal sistem içerisinde; tarımsal ürün üretimde daralmaya ve tarımsal
ürün fiyatlarında dalgalanmalara neden olan yapısal sorunların krizlerin asıl tetikleyicisi
olduğu görülmektedir. Bu yapısal sorunların, iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle
tarımsal ürün arzının sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesiyle eklemlenmesi gıda krizlerinin
ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu nedenle gıda krizlerinin çözümünün sadece küresel
ısınma ve iklim değişikliğine yönelik risklerin azaltılması olmadığı görülmektedir.
2.2.2. Su Krizleri
Ekolojik tahribat ile ortaya çıkan ve dünya ülkelerini tehdit eden bir diğer önemli sorun da
su krizidir. TÜBİTAK (2012, s.3), su krizini bir milyarın üzerindeki insanın sağlıklı içme
6
suyuna yeterli erişim sağlayamaması ve dünya nüfusunun yarısının da yeterli su ve atık su
altyapısına sahip olmaması şeklinde tanımlamaktadır.
Barlow (2007, ss.19-20), su sorununu ve krize götüren nedenleri; (i) yeryüzünün sınırlı su
kaynaklarının gittikçe artan bir hızla, başka kullanımlara yönlendiriliyor ve tüketiliyor olması
nedeniyle dünyadaki tatlı suyun tükeniyor olması,
(ii) temiz sudan yoksun olan insan
sayısındaki artış, (iii) güçlü bir su kartelinin ortaya çıkması olarak ifade etmektedir. Barlow
(2007, s.20)‟a göre; su şirketlerinin suyu denetim altına almış olması ve hükümetleri su
politikaları konusundaki kısıtlayıcı düzenlemeleri kaldırması konusundaki baskıları birinci ve
ikinci maddede ifade edilen mevcut krizi derinleştirmektedir.
İlhan (2011)‟a göre su krizinin ardında yatan neden su kaynaklarının piyasa ekonomisinin
içerisinde metalaştırılarak ekonomik, sosyal, kültürel, ekolojik olmak üzere birçok sorunlara
yol açmasının suya erişimde var olan eşitsizliği derinleştirmesidir. TÜBİTAK (2012, s.3)
tarafından hazırlanan raporda ise yönetişim sorununa dikkat çekilmektedir. Su kaynaklarının
iyi yönetilememesi ve iyi yapılandırılamaması su kaynaklarına ve temiz suya erişimi
sınırlandırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü, Afrika ülkelerinde içme suyuna ve temiz suya erişimin sınırlı
olduğu ve her geçen gün artış gösterdiğini, kırsal kesimde yaşayan yoksul halkın dörtte
üçünün temiz içme suyundan yoksun olduğunu belirtmektedir (World Health Organisation,
2012, s.3). Dünyanın birçok bölgesi bugün su kıtlığı ile karşı karşıya bulunurken, diğer
yandan bir bölümü ise suların ciddi derecede kirlenmiş olması nedeniyle temiz suya
ulaşamamaktadır.
Genel olarak bakıldığında su krizinin de temelinde piyasanın işleyişine dayalı yapısal
sorunların yattığı görülmektedir. Su kaynaklarının etkin kullanılmayışı, kartelleşme ve
yönetişim gibi sorunlar su sorununun ortaya çıkmasında ve derinleşmesinde etkili olan
unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
2.2.3. Petrol Krizleri
Ekolojik krizin üçüncü temel ayağını ise petrol krizleri oluşturmaktadır. Enerji kaynakları
arasında temel enerji kaynağı olan petrol, hem krizlerin tetikleyicisi hem de krizden etkilenen
en önemli üretim girdisi olarak ifade edilebilmektedir. Bu açıdan stratejik, politik ve
ekonomik olmak üzere ülkeler açısından oldukça önemli olan petrolün ortaya çıkardığı krizler
dünya ekonomisinde yaygın olmakla birlikte, 2008 finansal krizinin ardından eşanlı olarak
yaşanan ekolojik krizin temel dinamik kaynaklarından birisi olduğunu ifade etmek
mümkündür.
7
Petrol krizinin üretim maliyetleri üzerindeki etkisi de düşünüldüğünde diğer iki krize
neden olan faktörler arasında da yer aldığı söylenebilir. Bununla birlikte, petrol tüketimi
karbondioksit salınımına neden olarak iklim değişikliği ve küresel ısınmasının temel nedeni
olarak da önemli bir etkide bulunmaktadır.
2008 finansal krizi petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde artmasına neden olarak çoklu
ekolojik krizlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Finansal kriz döneminde FED‟in faiz
oranlarını düşürmesine ve doların değerindeki düşüş nedeniyle emeklilik fon fazlalarının
petrol ve diğer emtiaya yönlendirilmesi söz konusu piyasalarda fiyatları artırmıştır (Arıkan;
2008, s.78‟den aktaran, Aydın ve Şahin, 2010, s. 50). Taylor (2008, s. 15)‟a göre yüksek
petrol fiyatları, benzin fiyatlarını artırarak otomobil talebinin düşüşüne neden olarak
ekonomiye büyük bir hasar vermiş ve faiz oranı indiriminin devam etmesiyle petrol ve emtia
fiyatlarının yükselişine yardım ederek krizi uzatmıştır. Finansal krizin ilk yılı boyunca, petrol
fiyatları Ağustos 2007‟de varil başına yaklaşık 70 $‟dan Temmuz 2008‟de 140 $‟ın üstüne iki
kat arttı, sonrasında dünya ekonomik büyüme beklentileri keskin şekilde düştükçe dikine inişe
geçmiştir (Taylor, 2008, s. 15).
2008 finansal krizi sonrasında petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar devam etmiş ve
özellikle 2011 yılında Orta Doğu‟da ortaya çıkan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan
çalkantılar ve Japonya‟da yaşanan depremin yol açtığı nükleer felaket petrol fiyatlarının
yükselmesine neden olmuştur. 2011 yılının başında Libya petrol arz kaybının ardından, OPEC
üyesi ülkelerin üretimlerini geniş bir ölçüde arttırmaları ve Uluslararası Enerji Ajansı üyesi
ülkelerin stratejik rezerv stoklarını serbest bırakmalarına rağmen, brent petrolün varil fiyatı
2010 yılına göre %40 artarak ortalama 111.26 dolara ulaşmıştır (BP, 2012).
Petrol krizlerinin ortaya çıkmasında etkili olan bir diğer etken ise finansal kriz ile birlikte
petrol yatırımlarının ötelenmesi ve iptal edilmesi olmuştur. Uluslararası Enerji Ajansı (2009,
s. 4) verilerine göre 2008 yılı ile karşılaştırıldığında 2009 yılı petrol ve gaz bütçeleri %21
oranında azalmış ve Ekim 2008-Nisan 2009 arasında 20 den fazla büyük ölçekli 170 milyar
dolar değerinde petrol ve gaz yatırımı iptal edilmiş yada süresiz olarak ertelenmiştir.
2.2.4. Diğer Yapısal ve Ekolojik Nedenler
Krizlerin nedenleri yukarıda bahsedildiği üzere birçok etkene bağlanabilmekle birlikte,
küresel ısınma ve iklim değişikliği, aşırı tüketim alışkanlıkları ve sermaye dağılımındaki
dengesizlik söz konusu krizlere neden olan diğer önemli sorunlar olarak ifade
edilebilmektedir.
8
Hızlı sanayileşme ile fosil yakıt kullanımının artması ile karbon dioksit salımını hızlı bir
biçimde artması küresel ısınma ve iklim değişikliğini sorunlarını ortaya çıkarmaktadır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin geleceğe ilişkin ekonomik maliyetleri tam olarak
saptanamasa da, değişen bir iklimin kitlesel göç ve kaynak savaşlarıyla ilişkili olan
tehlikelerinin yanı sıra sel, kuraklık ve kıtlık gibi sorunları da beraberinde getirmektedir
(Walker ve King, 2010, s. 170). Yaşanan bu doğal felaketler özellikle gıda fiyatları üzerinde
önemli etkilerde bulunmaktadır.
UNEP (2011, s. 14), temel olarak tüm krizlerin ortaya çıkmasındaki ortak nedenin Brüt
Sermaye dağılımındaki dengesizlik olduğunu ifade etmektedir. Ekonomik büyümenin hızlı
fiziksel, finansal ve beşeri sermaye birikimini teşvik etmesiyle ortaya çıkan, aşırı tüketim
harcamaları sermaye dengesizliğine neden olmakta ve ekosistemi olumsuz yönde
etkilemektedir.
Feindt ve Cowell (2010, s. 192)‟a göre gıda krizleri ve finansal krizler, yatırımları ve
finansal piyasaları etkileyen ekonomik gelişme modelinden kaynaklanmaktadır. Gıda
üretimine ve petrole alternatif yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar gıda ve enerji
krizlerinin boyutlarını hafifletmiş olsa da, yatırımlar genellikle özellikle kısa vadeli olarak
emlak ve finansal piyasalara akması ve tüm sektörlerdeki inovasyonun kamu yatırımlarına
tabi olup, son 20 yada 30 yıl içinde azalmış veya düşük bir büyüme göstermiş olması krizlere
götüren süreci hazırlayan etkenler olarak ifade etmiştir.
Tüketim artışının, küresel ekolojik krizin ortaya çıkmasına neden olan oldukça önemli bir
etken olduğu ifade edilmektedir (Dauvergne, 2005; Tienhaara, 2010).
Dünyanın doğal
zenginlik stoğunun sıklıkla geri dönülemez bir şekilde tüketilmesi şeklindeki gelişme ve
büyüme gelecek nesillelerin refahı üzerinde zarar verici etkilere, risklere ve gelecekle ilgili
sorunlara yol açmaktadır (UNEP, 2011, s.14). Finansal sektörde yaratılan kredi patlaması ve
kolay kredi elde edilmesi bir yandan borç yaratırken aynı zamanda tüketimi de arttırmakta ve
gelecek nesillerin refahını tehdit eden ekolojik bozulmaya neden olmaktadır (Tienhaara, 2010,
s. 199).
Krizlerin ortaya çıkmasına neden olan yapısal problemlerin aşırı tüketim alışkanlıkları,
sermaye dağılımındaki adaletsizlik, kaynakların sürdürülebilirliğini tehdit eden kullanım,
tekelleşme ve finansallaşma gibi etkenler nedeniyle gerçekleştiğini söylemek mümkündür.
Ancak mevcut ekonomik sistemin özünde bu sorunlara cevap verebilecek bir faktör olmaması
eşanlı krizlerin önlenmesi ve durgunluktan çıkışta mevcut problemleri temel alan bir modelin
önerilmesini haklı kılmaktadır.
9
3. Yeşil Ekonomi ve Yeşil Yeni Düzen
Hükümetler, gelecek krizleri önlemek için yeni bir uluslararası finansal mimari tasarlarken ve
ekonomik canlanmanın yollarını ararken, iklim değişiminin büyük çapta etkilediği gelişen
diğer kriz risklerini de göz önüne almalıydı (UNEP, 2009a, s. 5). Bu nedenle krizlere ve
durgunluğa ortak bir çözüm üretebilecek yeşil düşünce temelli alternatif bir yeniden
yapılandırma modeli olarak öne sürülmüştür.
3.1. Kavramsal Çerçevede Yeşil Ekonomi
Yeşil ekonomi, birbirinden farklı ancak kardeş disiplinler olarak ifade edilebilecek olan
ekonomik düşüncelerden etkilenmiş bir iktisadi ekoldür. Kennet ve Heinemann (2006)‟a göre
neo-klasik ekonomiye bir eleştirel bakışla birlikte ekonomik sistem içerisinde ihtiyaç duyulan
reformları öneren ve ekoloji, eşitlik, sosyal ve çevresel adaleti beraberinde getiren yeşil
ekonominin, refah ekonomisi, feminist ekonomi, eko feminizm, eko sosyalizm, çevre
ekonomisi ve ekolojik ekonomi olmak üzere kardeş disiplinlerden etkilendiğini söylemek
mümkündür. Yeşil ekonomi söz konusu disiplinlerden faydalanılarak ortaya çıkan ancak bu
disiplinlerin ötesinde yeni bir yaklaşım olarak ifade edilmektedir.
Yeşil ekonominin temel argümanlarına ve tanımına ilişkin tam bir fikri birliği yer
almamakla birlikte yapılan tanımlar çevre, sosyal adalet ve refah çerçevesinde ortak bir
noktada fikir birliğine varmaktadır. UNEP (2010)‟in yeşil ekonomi çalışmasında yeşil
ekonomi, çevresel riskleri ve ekolojik kıtlığı önemli ölçüde azaltırken, bireylerin refahını
artıran ve sosyal adaletin gelişmesine yol açan ekonomi olarak tanımlanmaktadır. En basit
ifade ile düşük karbon salınımı ve etkin kaynak dağılımının sağlanması ve toplumsal yararın
arttırılmasını da içeren bir ekonomiyi ihtiva etmektedir. Yeşil ekonomi ile karbondioksit
salınımı ve kirliliğin azaltılması, enerji ve kaynak verimliliğinin artırılması ve biyolojik
çeşitlilik kaybının önlenmesine yönelik kamu-özel sektör yatırımları ve bu yatırımlar
aracılığıyla da istihdam ve büyümenin sürdürülmesi sağlanmaya çalışılmaktır (UNEP, 2011,
s. 16).
Ekolojik sistemi, refahı ve sosyal adaleti temel alan bir ekonomik sistemi içeren yeşil
ekonominin söz konusu temeller üzerine kurulması, ekonomik sistem içerisindeki faktörlere
verdiği önem sıralamasının da geleneksel ekonomilerden farklı olmasını sağlamaktadır.
Lawson (2006, ss. 25-27), yeşil ekonomide geleneksel ekonomilerden farklı olarak ekonomik
sistemin yapısal olarak baş aşağı çevrilerek 4 kademeye ayrıldığı ve birinci derecede yaşam
için gerekli temel ihtiyaçlar olan su, gıda, enerji, barınma ve güvenli atık yönetimi olmak
üzere yaşam için gerekli olan ihtiyaçların yer alması gerektiğini ifade etmiştir. İkinci derecede
10
kaynakların dağılımı, ticaret ve imalat olmak üzere toplumsal dönüşüm ve iş bölümünü içeren
faaliyetlerine, üçüncü derecede yönetim ve kamu hizmetlerine yer verilmekle birlikte
geleneksel makroekonomik tartışmaların daima başlangıç noktasında tutulan finansal veya
parasal hizmetlere ise yeşil ekonomide son sırada yer verilmektedir.
Şahin (2012, s.24) yeşil politika ekseninde bir tanımlama yaparak yeşil ekonomiyi: 1İnsanın doğa üzerindeki yıkıcı müdahalelerini en aza indirmeyi ve bu sayede dünyadaki canlı
ve uygarlıkların kalıcılığını temin eden, 2- Ekonomik büyüme ve kalkınma dogmasını
reddeden, 3- “Küçük güzeldir” anlayışı çerçevesinde üretim tüketim ilişkilerini temel alan bir
ekonomik anlayış şeklinde ifade etmektedir.
Ekonomik büyüme, serbest ticaret ve geleneksel gelişmenin ve neoliberalizmin yıkıcı
eleştirileri çerçevesinde ortaya konulan yeşil ekonomi, anti küresel ve anti-kapitalist bir
ekonomik ekol olarak ifade edilebilmektedir (Goldsmith, 1988; Nader, 2002; Wall, 2005).
Ancak UNEP, yeşil ekonomiye neoliberal sistem içerisinde yer vermekte ve aynı zamanda
sürdürülebilir bir büyüme ve istihdamın sağlanması üzerine kurulu bir model olarak
görmektedir. Yeşil düşünürler arasında da yeşil ekonominin bileşenleri konusunda tam bir
fikir birliği yer almamaktadır. Örneğin Paul Hawken (Hawken ve diğerleri, 1999) gibi az
sayıda çevreci doğal bir kapitalizmin mümkün olabileceğini ileri sürmektedir (Wall, 2005, s.
66).
Wall (2005), yeşillerin ekonomik büyümeyi eleştirerek insan mutluluğu için büyümenin
gerekli olmadığına inandıklarını, demokratikleşmenin tabandan sağlanacağına inandıkları için
yerelci olduklarını ifade etmektedir. Schumacher (1978, ss. 120-121), “Küçük Güzeldir”
kitabında yerelleşme için dört öneri sunmaktadır: (1) İşyerlerinin öncelikli olarak göç alma
eğiliminde
olan
metropolitanlarda
değil,
insanların
yaşadığı
yerlerde
kurulması
gerekmektedir. (2) Söz konusu işyerlerinin yeteri kadar ucuz olabilmesi için çok sayıda
olması gerekmektedir. (3) Kullanılan üretim yöntemleri nispeten basit olmalıdır. (4) Üretim
temel olarak yerel materyallerle yapılmalı ve esas olarak yerel kullanım için olmalıdır.
Lucas ve Hines (2003), küreselleşmeye alternatif olarak ortaya koymuş oldukları
yerelleşmeyi küreselleşmenin bir antitezi olarak ifade etmektedirler. Yerel kaynaklara
yönelimin ön planda olduğu yerelleşme ile uzak mesafe ticaretinin gerilemesi sağlanarak
çevrenin ulaşım nedeniyle ortaya çıkardığı kirlenmenin de önüne geçilmiş olmaktadır.
Yerelleşme için önerilen politikalar ise sermaye akışının sınırlandırılması, paranın
yerelleşmesi, “burada üslen, burada sat” politikası ile üretim ve hizmetlerin yerel düzeyde
gerçekleştirilmesinin sağlanması, yerel ekonomiler için dış ticaret politikaları ile korumacı
11
tedbirlerin alınması, yerelleşmeyi teşvik için kaynak kullanımı ve kirlilik üzerine ekolojik
vergi konulması gibi politikalardır.
Bazı yeşil ekonomistler ise yerelleşmenin yerine küreselleşmeyi savunmaktadır. Başka bir
deyişle yeşil bir küreselleşmenin mümkün olabileceğini çünkü yerelleşmenin gelişmeyi
önleyebileceği ve bir takım dezavantajlar yaratabileceğine inanmaktadır (Wall, 2005, s. 78).
Bununla birlikte, yeşil ekonominin büyüme karşıtı düşüncelerinden bir sapma, 1987‟de
Dünya Çevre ve Gelişme Komisyonu (Brundlant Komisyonu) tarafından yayınlanan “Ortak
Geleceğimiz” raporunda ortaya konulan kendini besleyen gelişme (KBG) kavramının ortaya
konulması ile gerçekleşmiştir. Bu kavramla birlikte Pearce ve diğerleri (1993, s. 32),
KGB‟nin odak noktasının çevreye karşıt büyümeden, potansiyel tamamlayıcı büyümeye
kaydığını söylemektedir. Pearce ve diğerleri (1993, s. 53), KBG kavramını gelecek kuşaklara
mevcut kuşağın devraldığından en az eşit bir zenginlik kalitesinin devredilmesinin vasiyet
edilmesi olarak ifade etmiştir. UNEP (2011, s. 16)‟e göre, yeşil ekonomi büyümeye karşı
olmamakta, aksine büyümenin yeni motoru olarak yer almaktadır.
1990‟lı yıllarda büyüme ve çevre arasındaki ilişkinin ters bir U şeklinde olduğunu ifade
eden Çevresel Kuznet Eğrisi ise büyüme ile çevre ilişkisini farklı bir biçimde ortaya
koymuştur. Söz konusu eğri, büyümenin geliri arttırması ile kirlenmenin azaldığını ifade
etmektedir. Ülkelerin kirli sanayilerden, büyüme sağlandıkça temiz ve yüksek teknolojili
sanayilere geçtiği ve gelir düzeylerinin yükselmesinin çevre düzenlemeleri yönündeki
uygulamaların arttırılması konusunda baskılar yarattığı ve çevreyi kirletici sanayilerin de
yoksul ülkelere kaydığı saptaması yapılmıştır (Burkett, 2008, s. 230). Büyüyen ve yüksek
refaha ulaşan ülkeler çevre kirliliklerini yoksul ülkelere ihraç etmekte ve büyümenin çevre
üzerindeki etkisi ihraç edilmektedir.
Yeşil ekonomi içerisinde, ekolojik sorunların çözümü konusunda anti-kapitalist görüşler
de yer almakla birlikte, çevresel sorunların çözümünü teknolojik gelişme ve ileri düzeyde
sanayileşmede arayan düşünürler de vardır. Spaargaren ve Mol ise çevre problemlerinin en iyi
ileri teknolojik gelişme ve ileri sanayileşme ile çözülebileceğini ifade etmektedir (Fisher ve
Freudenberg, 2001, s. 702). 2008 krizinden sonra ortaya konulan yeşil ekonomi ve yeşil yeni
düzen kapsamındaki görüşler ve politikalar da enerji teknolojilerindeki gelişmeler ve yeşil
teknolojik gelişmeye vurgu yapmaktadır.
1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) tarafından hazırlanan Ortak
Geleceğimiz isimli raporda yoksulluğun insan kapasitesini düşürdüğü için çevrenin
sürdürülebilirliğini de olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekilerek, hızlı ekonomik
büyümenin sağlanması gerektiği ve teknolojik çabaların artırılması gerektiğini ifade
12
etmektedir. Ardından 2011 yılında teknoloji – çevre ve büyüme ilişkisi üzerinde daha çok
durulmaya başlanmıştır. “Yeşil Büyüme” ve “Yeşil Ekonomi” ye dikkat çekilerek yeşil bir
ekonomik büyüme için “Büyük Yeşil Bir Teknolojik Devrim” in olması gerektiği ve bu
dönüşümün hızlı bir şekilde olması gerektiği üzerinde durulmaktadır (Mathai, 2012).
Tarihsel süreç içerisinde farklı görüşlerle şekillenen yeşil ekonomi, finansal kriz
sonrasında Yeşil Yeni Düzen çerçevesinde uygulama alanı bulmuştur. Yeşil Yeni Düzenin
ortaya koyduğu yeşil ekonomi yaklaşımı aşağıdaki bölümde yer almaktadır.
3.3. Yeşil Bir Ekonomi Modeli Olarak Küresel Yeşil Yeni Düzen
YYD, finansal kriz ve eşanlı olarak yaşanan ekolojik krizlerin ortaya çıkardığı ekonomik,
sosyal ve çevresel sorunlara eşanlı çözümler sunan bir yeniden yapılandırma modelidir. YDD,
daha önce büyük durgunluk yıllarında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt tarafından ortaya
konulan “Yeni düzen”‟in günümüz kriz koşullarına uyarlanmış bir biçimidir. Ancak Yeni
düzen
istihdamın
arttırılması,
maliye
politikalarının
modernizasyonu
ve
yeniden
yapılandırılmasına yönelik hükümet politikalarından oluşmakta iken, YDD bu politikalara ek
olarak yeni düzenden daha büyük ölçekte ve daha büyük vizyona sahip politikaları da
içermektedir (UNEP, 2009a, s. 6). Başka bir deyişle, YDD‟nin yeni düzenden ilham aldığı
ancak daha geniş kapsamlı bir politikalar bütünü olduğunu söylemek mümkündür.
UNEP tarafından 2008 yılında; yoksulluğun azaltılması, yeşil yatırımlar ve yeşile
dönüşümün sağlanması ile ilgili önerileri içeren Yeşil Ekonomi İnsiyatifi adlı bir girşim
olarak başlayan çalışmalar; 2009 yılında UNEP tarafından yayınlanan yeşil yeni düzen
politika belgesi ile yeşil tabanlı bir yeniden yapılandırma stratejisine dönüşmüştür. Birleşmiş
Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından, yeşil ekonomi tabanlı yeni bir yapılandırma
modeli olarak ortaya konulan YYD, yatırımların ve istihdamın arttırılmasını sağlayarak
ekonomiyi tekrardan canlandırmak ve aynı zamanda da karbon seviyesinin düşürülmesini
sağlamak amacıyla doğa ve insan refahını attırmayı amaçlamaktadır (Aşıcı, 2012b, s. 112).
Böylece krizlerin yol açtığı ekonomik, sosyal ve çevresel olmak üzere tüm sorunlara söz
konusu modelle çözümler sunulmaktadır.
YYD (i) Finansal sistemin iyileştirilmesi ve kriz sonrası ekonomi için sürdürülebilir bir
modeli, (2) ekolojik kıtlık ve sürdürülebilir iklim olmak üzere toplumun karşı karşıya olduğu
iki önemli riskin ortadan kaldırılmasını, (3) aşırı yoksulluğun sona erdirilmesini sağlayacak
düzenlemeleri içermektedir (UNEP, 2009a, s. 7). Sorunlar için sunulan düzenlemeler yeşil
ekonomiye dönüşümün hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini gerekli kılmaktadır. YYD, ilham
aldığı yeni düzenin bir benzeri olarak mali politikaları dönüşümün sağlanmasında öncelikli
13
araç olarak görmektedir. Yeşil bir düzenin sağlanmasında mali teşvikler, vergiler ve
sübvansiyonlar önemli rol oynamaktadır.
YYD‟de yeşil ekonomik dönüşümde yeşil sektörlere yapılacak yatırımlar öncelikli rol
oynamaktadır. Lawson (2006)‟un ifade ettiği üzere yeşil ekonominin geleneksel ekonomik
sistemi baş aşağı çevirerek doğal kaynakları öncelemesine uygun olarak YDD‟de doğal
kaynakları önceliklendirmiştir. Tarım, su, ormancılık, balıkçılık gibi sektörlere yapılacak
yatırımları doğal sermaye yatırımları olarak ifade ederek, yeşile dönüşüm ve istihdamın
artırılmasında söz konusu sektörlerin öncelikli rol oynadığını vurgulamaktadır (UNEP, 2011).
YDD, yeşile dönüşümünün sorunların çözümünde temel yapı taşı olarak almaktadır. Yeşil
ekonomik
dönüşüm,
sürdürülebilirliği
ve
enerjinin
etkin
kullanımını
sağlayacak,
karbondioksit salınımını azaltacak ve aynı zamanda yeni yatırımlar ile yeni iş imkanları
sunacaktır. Enerji‟de etkinlik ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı karbondioksit
salınımının azaltılması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle YDD, enerji etkinliğini
sağlamaya ve yeşil enerji teknolojilerini geliştirmeye yönelik sektörleri ve yatırımları da
teşvik etmektedir.
Yeşil ekonominin yalnızca yeşil dönüşümü değil, sosyal adaleti ve refahı da artırıcı bir
ekonomi olduğu ifade edilmektedir. YYD de yeşil ekonominin sosyal unsurlarına uygun
olarak, iyi çalışma koşullarının sağlanması, işsizlikle mücadele edilmesi ve yeterli istihdam
yaratılmasını da amaçlamaktadır. Böylece ekonomik krizin işten çıkarılma, ücretlerin
azaltılması ve devlet bütçelerindeki kesinti nedeniyle ortaya çıkan toplumsal bunalımlarının
aşılması sağlanmaya çalışılmaktadır (Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu, 2012, s. 150).
3.2. Yeşil Yeni Düzenin Unsurları
Yeşil Yeni Düzen, yeşil ekonomiye dönüşüm için üç unsur önermektedir (UNEP, 2009a):
Sektör hedefli mali teşvikler, Ulusal politika girişimleri ve Uluslararası politikalar. Söz
konusu araçlar yeşile dönüşümde kilit rol oynayan sektörlere yapılacak yeşil yatırımları ile
yeşil dönüşümde ulusal ve uluslararası düzenlemeleri ve politikaları içermektedir. YDD‟de
mali teşvikler çoğu gelişmiş ülkeler tarafından teşvik paketleri bünyesinde finanse
edilmektedir.
3.2.1. Sektör Hedefli Mali Teşvikler
Enerji etkin binalar, sürdürülebilir ulaşım, sürdürülebilir enerji, tarım ve tatlı su alanlarına
yönelik mali teşvikleri içermektedir. Söz konusu alanlarda yapılacak teşvikler, istihdam
alanları yaratılması, karbondioksit salınımının azaltılması, sürdürülebilirliğin ve enerji
14
verimliliğinin sağlanmasını amaçlamaktadır (UNEP, 2009a, s. 8). YYD‟nin tesisi için yapılan
yatırımların yeşile dönüşümde kilit rol oynayan sektörler olması gerekmektedir.
Yeşil yatırımlar, doğal sermaye yatırımları ile enerji ve kaynak etkinliğine yönelik
yatırımlar olarak sınıflandırılmaktadır (UNEP, 2011). Tarım, balıkçılık, su ve ormancılık
alanlarında yapılacak olan yeşil yatırımlar doğal sermaye yatırımlarını içerirken; enerji ve
kaynak etkinliğine yönelik yatırımlar ise yenilenebilir enerji, imalat sanayi, atık, binalar,
taşımacılık, turizm gibi alanlarda ve kentlerde yapılan yatırımları kapsamaktadır.
Ancak doğal sermaye olarak ifade edilen söz konusu sektörlere yapılacak her yatırım yeşil
yatırım kapsamında yer almamaktadır. Yatırımın yeşile dönüşümü sağlayabilmesi için
sürdürülebilirliği sağlayacak, kaynak etkinliğini artıracak ve çevresel kirlenmeyi önleyecek
yatırımlar olmasını gerektirmektedir. Örneğin, endüstriyel ve geleneksel tarımsal sistemler,
doğal sermayeyi tüketmekte ve karbondioksit salınımını artırarak çevreyi kirletmekte
olduğundan söz konusu tarımsal sistemler yerine yeşil tarım yöntemleri önerilmektedir
(UNEP, 2011, s. 42).
Birçok ülkede yeşil dönüşüme yönelik geniş kapsamlı yatırımlar yapılmaktadır. Aşağıdaki
tabloda iklim değişikliğinin etkilerini gidermeye yönelik yatırım planlarının yeşil yatırımlar
ayrılan miktarları gösterilmektedir.
Tablo – 2: Ekonomik Canlandırma Paketlerinde Yeşil Yatırımlar
Fonlar
(Milyar
Dolar)
Asya Pasifik
Avustralya
Çin
Hindistan
26,7
586,1
13,7
Japonya
485,9
Güney Kore
Taylan
Ara Toplam
Avrupa
Avrupa Birliği
Almanya
Fransa
38,1
3,3
1153,8
İtalya
103,5
İspanya
Birleşik Krallık
Diğer AB
14,2
30,4
308,7
38,8
104,8
33,7
Yeşil Fonlar (Milyar
Dolar)
Yeşil Fonlar
(%)
2009-12
2009-10
2009
2009‟dan
itibaren
2009-12
2009
0
2,5
221,3
0,0
9,3
37,8
0,0
12,4
2,6
30,7
0
266,9
80,5
0
23,1
2009-10
2009-10
2009-10
2009‟dan
itibaren
2009
2009-12
2009
22,8
13,8
7,1
58,7
13,2
21,2
1,3
1,3
0,8
2,1
6,2
5,8
6,9
2,0
Dönem
15
Ülkeleri
Ara Toplam
Amerika
Kanada
Şili
ABD
Ara Toplam
Toplam
325,5
31,8
4,0
972
1007,8
2796
2009-13
2009
10 yıllık
54,2
16,7
2,6
0,0
112,3
114,9
436
8,3
0,0
21,8
11,4
15,6
Kaynak: HSBC Global Research (2009), “A Climate Recovery? The Climate Change
Investment
Dimension
of
Economic
Stimulus
Plans,
London,
http://www.sbc.org.nz/_attachments/A_Climate_for_Recovery_Feb_09HSBC.pdf (10.10.2012).
Enerji tasarrufunun sağlanmasında binalara yapılacak yatırımlar oldukça önemli bir rol
oynamaktadır. Binaların toplam enerji kullanımı, gaz emisyonu ve çevresel atıkların %3040‟ından sorumlu tutulmaktadır (UNEP, 2009a, s. 8). Binalarda enerjinin verimli
kullanılmasının ve enerji tasarrufunun sağlanmasına yönelik teşviklerle hem enerji
kullanımının geleneksel yöntemlere göre %80 azaltılması hem de yeni istihdam olanakları
sunulması sağlanmaktadır (UNEP, 2009a, s. 8).
Fosil sıvı yakıtın yarıdan fazlasını kullanan, enerji ile ilgili karbonun dörtte birini salan,
gelişmekte olan ülkelerde hava kirliliğinin %80‟ine ve yılda 1.27 milyon ölümcül trafik
kazasına neden olan ulaşım sektörü, GSYİH‟nin toplam %10‟undan fazlasını yok etmektedir
(UNEP, 2011, s. 380). Sürdürülebilir ulaşım; telekominikasyon sistemlerinin geliştirilerek
daha az ulaşıma olanak verilmesinin sağlanması, temiz yakıtların kullanımının sağlanması ve
yeşil ulaşım sistemlerinin ve yeşil ulaşım araçlarının kullanımının artırılması gibi
uygulamaları gerektirmektedir (UNEP, 2011, s. 388). Bunun için ise taşıt, yol ve park gibi
alanlara yönelik vergi, harç ve indirimler gibi mali politikalar uygulanabilmektedir. Aşağıdaki
tabloda sürdürülebilir ulaşım için uygulanan maliye politikaları ve uygulandığı ülkeler yer
almaktadır.
Tablo- 3: Sürdürülebilir Ulaşım için Maliye Politikaları ve Örnekleri
Akaryakıt Vergisi
Taşıt vergileri
Yeni Araç İndirimleri
Yol Harçları
Benzin/Dizel vergisi (Polonya), Karbon Vergisi (İsveç)
Araçların niteliğine göre yıllık vergi ve harçlar (AB), yakıt
tasarruflu ve yeni (temiz) arabalardan vergi ve harç azaltma veya
istisna (Danimarka, Almanya, Japonya), karbon ve hava kirletme
vergisi (Danimarka, Birleşik Krallık), Araç ruhsatları satışı
(Singapur)
Temiz araç indirimi (Japonya, ABD); çok yakıt tüketenlerden vergi
alımı (ABD); çeşitli yakıt tüketim vergileri (ABD)
Şeritli otoyolların kullanıma göre fiyatlandırılması (California,
ABD); yoğunluğa göre fiyatlama (Londra, Birleşik Krallık)
16
Kullanıcı Harçları
Park ücretleri (Kalifornia, ABD), in lieu fees for parking (Kanada,
Almanya, İzlanda, Güney Afrika)
Taşıt Sigortası
Zorunlu sigortanın yokluğunda para cezası (Birleşik Krallık, ABD),
Sigorta-spesifik araç vergisi (Fransa); kullanım vergisi (Birleşik
Krallık)
Filo Araç İndirimi
Düşük maliyetli, temiz ve yakıt tasarruflu kamu araçları (Kanada);
temiz, yakıt tasarruflu firma arabaları (Birleşik Krallık)
Kaynak: UNEP (2009, s. 21)‟dan alıntı. “Fiscal Policies for Sustainable Transportation:
International Best Practices. “ Gordon, Deborah, 2005 in Studies on International Fiscal
Policies for Sustainable Transportation. The Energy Foundation, San Francisco.
Enerjinin sürdürülebilirliği, yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması ve enerji
teknolojileri ar-ge yatırımlarını gerektirmektedir. Yenilenebilir enerji gibi yeşil sektörlere
ağırlık verilmesi ve yatırım yapılması ile hem yaratılan yeşil işlerle istihdamın arttırılması
hem de karbondioksit salınımının azalması sağlanabilmektedir (Tienhaara: 2010, s. 201).
3.2.2. Yerel Politika Girişimleri
UNEP (2010), yeşil ekonominin hayata geçirilmesinde ve yeşil büyüme ve düşük
karbonlu işlerin yaratılmasında maliye politikalarının ve kamu finansmanının oldukça önemli
olduğunu ileri sürmektedir. Yeşil ekonomi fosil yakıtlar ve diğer doğal kaynaklar üzerinde
sistematik vergileme gibi geniş kapsamlı ve güçlü uygulamalara ihtiyaç duymaktadır.
UNEP (2009b, s.2), yeşil dönüşüm için uygulanması önerilen yerel politikaları:
-
Yeşil ekonomiye dönüşümü olumsuz etkileyecek sübvasiyonların azaltılması (Örneğin
sürdürülebilir olmayan tarım ve fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonlar),
-
Sürdürülebilirliği sağlayan teşvikler ve vergiler,
-
Toprak kullanımı ve kent politikası,
-
Çevre Yasalarının geliştirilmesi ve uygulanması,
-
Uygulanan politikaların yeşil yatırımlarla yapmış olduğu katkının hesaplanabilirliği ve
izlenmesine dair uygulamalar olarak sıralamaktadır.
Yeşil vergiler ve harçlar, yeşil ekonomiye geçiş için temel bir politika elemanı olarak
görülmektedir. Fosil yakıt kullanımını azaltmak, çevresel kirliliği ve su israfını önlemek
amacıyla alınan vergiler yeşil vergiler kapsamında yer almaktadır. UNEP (2010, ss. 14-15),
birçok gelişmiş ülkede 90‟lı yıllardan itibaren uygulanan çevre vergisi reformları kapsamında,
taşımacılık, enerji kullanımı ve atıklar gibi kirlenmeye neden olan aktiviteler üzerinden alınan
vergilerin karbondioksit salınımını azalttığını, enerji emisyonunun azaltılmasına ilişkin
innovatif yatırımları artırdığını ve su israfını önlediğini ifade etmektedir. Yeşil ekonomiye
dönüşümde, vergiler kadar teşvikler de kullanılan önemli bir politika aracıdır. Yeşil
17
teknolojilerin inovasyonunu ve yeşil yatırımları teşvik mekanizmaları hem yeşil işlerin
yaratılmasında hem de sürdürülebilirliğin sağlanmasında katkılar sağlamaktadır.
YYD, sübvansiyonların belirli sektörlerde önceliklendirilmesini önermektedir. Tarım
sektörüne yapılacak bir sübvansiyon, ters etki yaratarak tarımsal üretimi kısabileceği gibi;
fosil yakıt üzerine yapılan sübvansiyonlar da yenilenebilir enerji üzerinde engelleyici etkide
bulunabilmektedir. Örneğin yeşil düzen tarafından balıkçılık gibi insan sağlığı için son derece
önemli olan besinlere yönelik teşviklerin öncelikli olarak yapılması önerilmektedir (UNEP,
2009a, s. 11).
Yeşil ekonomik dönüşümde kentler önemli bir yer tutmaktadır. Kamusal ulaşım, enerji
tedariği, teçhizatı ve onarını gibi yeşil endüstrilere yönelik hizmetlerin kentlerde yoğunlaşmış
olması kentlerin yeşil ekonominin gelişmesi yönünde önemini artırmaktadır (UNEP, 2011, s.
548).
Arazi kullanımına ilişkin yapılacak düzenlemeler ile yeşil koridorlar belirlenerek
kentsel büyümenin sınırlarının tespit edilmesi, kentsel yoğunluk sınırlarının belirlenmesi ve
karbon emisyonunu azaltıcı yönde trafik ve araçlara yönelik düzenlemelerin yapılması yeşil
kentlere yönelik uygulamalar olarak yer almaktadır (UNEP, 2011, s. 481).
3.3.3. Uluslararası Politikalar
Karbondioksit salınımındaki artış, iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğe yönelik sorunlar
uluslararası düzeyde de aşılması gereken ortak sorunlar olması nedeniyle, söz konusu sorunlar
uluslararası işbirliğini de gerektirmektedir.
Bu konuda en önemli ortak girişim Kyoto
Protokolüdür. 1992 yılında Brezilya‟nın Rio de Janeiro kentinde gerçekleştirilen Dünya
Zirvesinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Çerçeve sözleşmesinin eki olarak kabul edilen
Kyoto protokolü iklim değişikliğinin önlenmesi ve sera gazı salınımının azaltılması amacıyla
ortaya konulmuş kapsamlı bir anlaşma olarak, ulusal düzeyde karbondioksit salınımını
azaltmaya yönelik zorunlulukları içermektedir.
Uluslararası politikalar yalnızca uluslararası işbirliği ile sınırlı değildir. Karbon
salınımının azaltılması girişimleri karbon piyasalarının ortaya çıkararak, karbonun uluslararası
alanda ticareti yapılan bir mal halini almasına neden olmuştur. Karbon piyasası, karbon başta
olmak üzere tüm sera gazlarının piyasa kuralları doğrultusunda - belirlenen limitleri aşan
salınımlarda cezalandıran, daha az salınımlarda ise ödüllendiren - kullanılmasını sağlayarak
karbon salınımını azaltmya çalışan ve bu doğrultuda fiyatlama mekanizması ile kirletenin
mülkiyetine geçen karbonun fiyatlandırılarak tüm dünyada ticaretinin yapılabilmesini
sağlayan bir piyasadır (Bilim ve Teknoloji Bakanlığı, s. 1). Karbon salınımları ticaretine
ilişkin ilk tasarı 2004‟te İngiltere‟de gerçekleştirilmiş olmakla birlikte ardından 2005‟de salım
18
ticaretinin en kapsamlı sistemi olan AB Salım Ticareti Sistemi yürürlüğe girmiştir. Söz
konusu sistemle tüm üye ülkelerde mevcut enerji üreticileri, maden imalatçıları, çimento,
tuğla, kağıt ve kağıt hamuru üreticilerinin salım kotalarına uymaları zorunlu tutulmuştur
(Walker ve King, 2010, s. 176).
YDD, yeşil ekonomiye geçişte enerji transferinin etkin bir çözüm yöntemi olduğunu ileri
sürmektedir. Enerji teknolojileri, kirliliği önleyici teknolojiler ve temiz üretim süreçleri olmak
üzere yeşil ekonomi çok çeşitli teknolojilere ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle ülkeler arasında
bilgi, sistem ve yönetim gibi soft teknolojilerin transferi önerilmektedir. Söz konusu
teknolojilerin gelişmiş ülkelere transfer edilmesi ve teknoloji transferinin düşük maliyetli
olarak
gerçekleşebilmesi
için
özellikle
yeşil
teknolojilerde
koruma
önlemlerinin
azaltılmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Devletlerin dış ticarette korumacı önlemler
almaktan kaçınması gerektiği, orta ve uzun vadede çevresel mal ve hizmet ticaretinde
liberalizasyonun yeşil yatırımlar için itici bir güç oluşturduğu vurgulanmaktadır (UNEP,
2009a, s. 14).
4. Değerlendirme ve Sonuç
Büyük durgunluk ve ekolojik krizlerin eşanlı yaşanması, sorunlara yönelik çözümlerin de
ortak ve eşanlı olmasını gerektirmektedir. Ekonomik, sosyal ve çevresel olmak üzere birçok
yönden etkili olan sorunların çözümüne eşanlı cevap verebilecek olan yeşil ekonomi alternatif
bir model olarak sunulmaktadır. Çalışmada ortaya konulan krizlerin yapısal nedenlerinden
yola çıkarak; yeşil düzenin ve yeşil ekonominin büyük durgunluğa alternatif olup
olamayacağı konusunda şu değerlendirmeler yapılmaktadır:
1. Küresel dengesizlik krizlere yol açmaktadır. Küresel likidite bolluğu, küresel likidite
dengesizliği, finansal krizi derinleştirmekte, ekolojik krizler ise küresel sermaye ve kaynak
dengesizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bölgeler ve ülkeler arasındaki küresel
dengesizliklerin çözümü son derece önemlidir. Doğal kaynakların dağılımındaki dengesizliğin
giderilmesi ancak söz konusu kaynakların etkin kullanımı ve sürdürülebilirliği ile
mümkündür. Yeşil ekonomi geleneksel sistemi tersine çevirerek doğal kaynakları ekonomik
sistemin birinci kademesine taşımıştır. Doğal kaynakların sürdürülebilirliği ve kaynakların
etkin kullanımı yeşil ekonomi için önceliklidir. Bu çerçevede, Yeşil Yeni Düzen de doğal
sermaye yatırımları ve doğal kaynakların etkin kullanımı konusunda politikaları mevcuttur.
Ancak yeşil yeni düzen sermaye dengesizliğini besleyen bir küresel yapıyı savunmaktadır.
Uluslararası ticarette devletlerin mümkün olduğu kadar korumacı önlemler almaktan
19
uzaklaşarak
liberalizasyonun sağlanmasını önermektedir.
Ancak
bu
yapı sermeye
dağılımındaki dengesizliğe katkıda bulunmaktadır.
2. Krizlerin temel nedenlerinden diğeri tüketimdeki hızlı artış olarak ifade edilmiştir. Yeşil
ekonominin büyüme ve serbest ticaret gibi geleneksel gelişme modellerine anti-kapitalist bir
karşı çıkışı ifade ettiği köklü düşüncelerinden bir tersine dönüş ile yeşil yeni düzen içerisinde
neoliberal sistem ile bütünleşmiş bir yapıda olduğu görülmektedir. Dolayısıyla yerelleşme
yerine
küreselleşme
ve
yeşil
bir
büyümenin
sistem
içerisinde
gerçekleştirilmesi
vurgulanmaktadır. Söz konusu sistemin artan rekabet nedeniyle fiyatları düşürmesi ise
tüketimi hızlandırmaktadır. Tüketimindeki hızlanma artan gelir ve emek maliyetine bağlı
olarak düşen fiyatların bir sonucu olarak malların kullanım süresini kısaltmakta ve bozulan
ürünün tamir edilmesi yerine yenisinin tüketilmesine yönelik bir tüketim alışkanlığı ortaya
koymaktadır (Aşıcı, 2012b, ss. 120-121).
3. Yeşil ekonomik dönüşüm önemli bir maliyet gerektirmektedir. Fosil yakıt
kullanımından yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüşüm, enerji etkinliğinin sağlanması ve
vergiler olmak üzere özellikle kar amacı güden şirketler için yüksek maliyetlere neden
olmaktadır. Gelişmiş ülkelerce uygulanan çevresel yasal düzenlemeler, üretimin daha düşük
maliyetle gerçekleştirilebileceği ve çevresel yasal düzenlemelerin esnek olduğu ülkelere
kaydırılmaktadır. Ancak bununla birlikte birçok firma yeşil ekonomiyi bir rekabet stratejisi
olarak benimsemekte, çevre ve iklim dostu stratejilere yer vermektedir. Böylece yeşil yeni
düzen uygulandığı ülkelerde çevrenin sürdürülebilirliğini sağlarken, küresel ölçekte
kirlenmenin önüne geçememektedir.
4. Fosil yakıtlara bir alternatif olarak görülen yenilenebilir enerji, yeşil ekonomiye
dönüşümün vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak yeşil ekonomi sadece yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımından ibaret olmamakla birlikte yenilenebilir enerjinin üretiminde de
sürdürülebilir bir doğal hayatı savunmalıdır. Örneğin, biyoyakıt üretiminin fosil yakıt
bağımlılığını azaltmak pahasına yaygınlaşması, gıda üretimi için kullanılan tarımsal alanları
daraltmaktadır. Bu nedenle biyoyakıt üretiminin tarımsal üretimi daraltmayacak ve
ekosisteme zarar vermeyecek şekilde yapılması gerekmektedir.
5. Yeşil ekonomi yeşil alternatifler sunmakla birlikte yeşil düşüncenin etkisiyle eşitlik ve
demokrasi gibi sosyal unsurlardan da beslenen bir modeldir. Yaşam standartlarının iyileşmesi
ve refahın artırılmasını vurgulamaktadır. Yeşil yeni düzen sosyal refahın artırılmasını
istihdam boyutunda ele alır. Ancak yeşil ekonomi daha geniş perspektifte bir sosyal hayatı
düzenlemeyi içermektedir.
20
6. Ortaya çıkan ekolojik sorunlar tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunlar olması
nedeniyle küresel ölçekte ortak çözümleri içermesi gerekmektedir. Ancak yeşil ekonomiye
dönüşümde uluslararası işbirliği mevcut olmakla birlikte ülkelerin bu konudaki eğilimleri
farklılık göstermektedir. Örneğin ABD Kyoto protokolünü imzalamamış; Rusya, Japonya ve
Kanada ise 2012 yılında birinci yükümlülük döneminde yer almakla birlikte, 1 Ocak 2013
tarihinde başlayacak olan ikinci yükümlülük döneminden çekilmiştir.
7. Yeşil Yeni Düzen, yeşil ekonomi tabanlı bir yeniden yapılandırma modeli olarak ifade
edilmekle birlikte, her ne kadar tarihsel süreç içerisinde ortaya koyduğu temeller açısından bir
fikir birliği olmasa da, yeşil ekonominin kökenlerinden önemli bir sapmayı yansıtmaktadır.
Yeşil Yeni Düzen, sorunların çözümünü mevcut sistem içerisinde arayan bir modeldir.
8. Krizleri küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunlar etkiliyor olsa da asıl sorunun
sisteme içkin yapısal nedenler olduğu göze çarpmaktadır. Yeşil yeni düzen, sunduğu yeşil
ekonomik dönüşüm ile küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunların çözümünü
sunarken, piyasanın ortaya koyduğu yapısal nedenler konusunda çözüm üretememektedir.
Dünyanın birbirini besleyen çok yönlü krizler ile karşı karşıya kaldığı dikkate alındığında
durgunluktan çıkışın bu sorunların eşanlı olarak çözümüyle mümkün olacağı da açıkça
görülmektedir. Bu nedenle dünyada yaşanan krizlere tek yönlü olarak bakmak sorunu
çözmeyecektir. Bu amaçla ortaya konulan yeşil ekonomi ise yeşil düşüncenin kökenleri ile ne
kadar uyumlu olduğu ve ne kadar etkin bir şekilde uygulanabildiği ölçüsünde başarılı
olabilecektir. Dünya ülkelerinin yeşil ekonomi, temiz ekonomi ve mavi ekonomi olmak üzere
yeni bir ekonominin arayışı içerisinde olduğu ortadadır. Ancak burada asıl sonun sistem
içerisine yeni alternatiflerin içerilmesi değildir. Sorunun sistemin kendisinde aranması
gerekmektedir. Yeşil, mavi yada temiz olsun ekonomik sistemin işleyişini kökünden
değiştiremeyecek ve piyasa sisteminin ardında yatan sorunlara çözüm getiremeyecek yeni bir
ekonomik düzen ekonomiyi boyamaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Yeşil yeni düzenin alternatif olarak uygulanabilirliği yeşil yeni düzenin yeşil ekonomi ile
ne kadar bağdaşır nitelikte olduğuna bağlıdır. Yeşil yeni düzenin ortaya koyduğu öneriler
ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere mevcut sorunlara cevap verebilecektir. Ancak
durgunluktan çıkışta ne derece etkin olabileceği, yeşil ekonomiyle uyumlu olmasına bağlıdır.
Sonuç olarak, yeşil ekonominin durgunluktan çıkış için bir alternatif olabileceği
söylenebilir. Son dönemde vücut bulduğu yeşil yeni düzenin ise sistem içerisinde bir iyileşme
sağlayabileceği ancak tam bir alternatif olarak ifade edilemeyeceği söylenebilmektedir.
21
Kaynakça
Akerlof, George A. ve Robert J. Shiller (2010), Hayvansal Güdüler, Çev. Neşenur Domaniç
ve Levent Konyar, İstanbul: Scala Yayıncılık.
Aşıcı, Ahmet Atıl (2012a), “ İktisadi Düşüncede Çevrenin Yeri ve Yeşil Ekonomi:
Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Yeşil Ekonomi, Aşıcı, Ahmet Atıl ve Ümit Şahin (Ed.),
Yeşil Ekonomi, İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, ss. 35-55.
Aşıcı, Ahmet Atıl (2012b), “Sürdürülebilir Yaşam için Bir Dönüşüm Önerisi: Yeşil Yeni
Düzen”, Yeşil Ekonomi, Aşıcı, Ahmet Atıl ve Ümit Şahin (Ed.), Yeşil Ekonomi,
İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, ss.105-132.
Aydın, A. Fahimi ve Levent Şahin (2010), “Küresel Krizlerin Petrol Tüketimi ve Petrol
Fiyatları Üzerindeki Etkileri”, Turgut Özel Uluslar arası Ekonomik Yönetişim Bildiriler
Kitabı, 15-16 Nisan 2010, s. 37-55.
Aydoğuş, Osman (2011), “Gıda Krizi: Dünyanın Ekmeği ile Kim Oynuyor?”, İktisat ve
Toplum Dergisi, Ekim 2011, Sayı: 12.
Bağımsız Sosyal Bilimciler, Türkiye‟de ve Dünyada Ekonomik Bunalım, 2008-2009,
İstanbul: Yordam Kitap, 2009.
Barlow, Maude (2007), Mavi Sözleşme Küresel Su Krizi ve Su Hakkı Mücadelesi, Çev. Barış
Cezar, İstanbul: Yordam.
Bilim,
Sanayi
ve
Teknoloji
Bakanlığı,
Karbon
Piyasasına
İlişkin
Not,
http://www.sanayi.gov.tr/Files/Documents/karbon-piyasasi-notu-5-4-07102011143629.pdf (17.10.2012).
BP
(2012
June),
BP
Statistical
Review
of
World
Energy,
http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publi
cations/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_o
f_world_energy_full_report_2012.pdf (Erişim: 06.10.2012).
Dauvergne, Peter, (2005), “Dying of Consumption: Accidents or Sacrifices of Global
Morality?”, Global Environmental Politics, 5:3, August, p. 35-47.
David Pearce vd. (1993), Yeşil Ekonomi için Mavi Kitap, Alan yayıncılık, çev. Türksen
Kafaoğlu ve Arslan Başer Kafaoğlu, İstanbul.
Dufey, A.(2006) Biofuels production, trade and sustainable development: Emerging
issues,International Institute for Environment and Development, London.
Eraktan, Gürkan, Emine Olhan ve Sema Gün (2010), “Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler ve
Tarım Ürünleri Piyasalarına Yansımaları”, Qloballaşma Prosesində Qafqaz və Mərkəzi
22
Asiya, İqtisadiyyat və Beynəlxəlq Münasibətlər, III Beynəlxalq Konqresi, s.462-470,
15-17 oktyabr 2010, Bakı Azərbaycan.
European Commission, http://ec.europa.eu/energy/renewables/biofuels/biofuels_en.htm
Feindt, H. Feindt ve Richard Cowell (2010 Ağustos), “The Recession, Environmental Policy
and Ecological Modernization-What‟s New About the Green New Deal?”, International
Planning Studies, Vol. 15, No. 3, ss.191-211.
Gürlük, Serkan ve Özlem Turan (2008), “Dünya Gıda Krizi: Nedenleri ve Etkileri”, U.Ü.
Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 1, ss. 63-74.
HSBC Global Research (2009), “A Climate Recovery? The Climate Change Investment
Dimension
of
Economic
Stimulus
Plans,
London,
http://www.sbc.org.nz/_attachments/A_Climate_for_Recovery_Feb_09HSBC.pdf
(10.10.2012).
Inrernational Energy Agency (2009), “The Impact of the Financial and Economic Crisis on
Global Energy Investment” IEA Background Paper fort he G8 Energy Minister‟s
Meeting, 24-25 May 2009, http://www.iea.org/ebc/files/impact.pdf, (10.10.2012).
International Energy Agency (2009), “Ensuring Green Growth in a Time of Economic Crisis:
The Role of Energy Technology”, G8 Environment Ministers Meeting, Siracusa.
International Monetary Fund, World Economic Outlook Database, October 2012.
İlhan, Akgün (2011), Yeni Bir Su Politikasına Doğru Türkiye‟de Su Yönetimi, Alternatif ve
Öneriler, Sosoyal Değişim Derneği Su Hakkı Kampanyası, Aralık 2011, İstanbul,
http://www.suhakki.org/wp-content/uploads/2012/02/yenibirsupolitikasi.pdf
(Erişim:
06.10.2012).
Kennet, M. and Heinemann, V. (2006) „Green economics: setting the scene. Aims, context
and philosophical underpinning of the distinctive new solutions offered by green
economics‟, International Journal of Green Economics, Vol. 1, Nos. 1–2, pp.68–102.
Kozanoğlu, Hayri, Küresel Krizin Anatomisi, İstanbul: Agora kitaplığı, 2009.
Krugman, Paul, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çev. Neşenur
Domaniç, 6. Baskı, İstanbul, Literatür, 2010.
Lapavitsas, Costas, “Finansallaşmış Kapitalizm: Kriz ve Finansal Müsadere”, Finansallaşma
ve Kapitalizmin Krizi, Der. Costas Lapavitsas, Çev. Tuncel Öncel, İstanbul: Yordam
Kitap, 2010.
Lawson, R. (2006), “An Overview of Green Economics”, International Journal of Green
Economics, 1:1/2, ss. 23-36.
23
Lipietz, Alain (2012), “Korkular ve Umutlar: Liberal Üretkenlik Modelinin Krizi ve Yeşil
Alternatif”, Yeşil Ekonomi, Aşıcı, Ahmet Atıl ve Ümit Şahin (Ed.), Yeşil Ekonomi,
İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, ss. 57-104.
Lucas , Caroline ve Colin Hines (2003), “Küreselleşmeye Karşı Yerelleşme: Dünya Ticareti
için
Yeşil
bir
Alternatif”,
Çev.
Ümit
Şahin,
Üç
Ekoloji,
Sayı:
1,
http://www.ucekoloji.net/?p=65 (15.10.2012).
Mathai, Manu V. (2012), “Green Economy and Growth: fiddling While Rome Burns?”,
http://unu.edu/publications/articles/green-economy-and-growth-fiddling-while-romeburns.html (15.10.2012)
Orhan, Gökhan ve Özcan Karahan, “Çevre Koruma ve Ekonomik Büyüme İlişkisinde Sıfır
Toplamlı Oyunun Sonu mu?”, ERC ODTÜ Uluslararası Ekonomi Kongresi VII, 6-9
Eylül 2003, Ankara.
Öztürk, Şinasi (2009), “Kırsal Kalkınma Yaklaşımları ve Küçük Meta Üretimi”, Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 2, s. 173-188.
Pearce, David ve Edward B Barbier (2000), Blueprint for a Sustainable Economy, UK:
Earthscan.
Schumacher, E. F. (1973), Small is Beautiful, http://www.ee.iitb.ac.in/student/~pdarshan/
SmallIsBeautifulSchumacher.pdf, (02.10.2012).
Şahin, Ümit (2012), “Yeşil Düşünceden Yeşil Ekonomiye”, Yeşil Ekonomi, Aşıcı, Ahmet
Atıl ve Ümit Şahin (Ed.), Yeşil Ekonomi, İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, ss.22-56.
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü (2012 Haziran), “Dünya ve Türkiye BiyoEnerji Piyasalarındaki Gelişmelerin ve Potansiyel Değişikliklerin Türk Tarım ve
Hayvancılık Sektörleri Üzerindeki Etkilerinin Modellenmesi ve Türkiye için Biyo-enerji
Politika
Alternatiflerinin
Oluşturulması”,
TEPGE
Yayın
no:
204,
http://www.tepge.gov.tr/upload/attachments/Biyoyakit204.pdf (06.10.2012).
Taylor, John B. (2008), “Finansal Kriz ve Politik Yanıtları: Neyin Yanlış Gittiğine Dair
Empirik Bir Analiz” Kanada Merkez Bankası‟nın Kasım 2008‟de David Dodge‟nin
Kanada kamu politikasına katkıları onuruna düzenlediği konferansta açılış konuşması,
Çev.
Ünsal
Çetin,
http://www.liberalekonomi.com/wp-
content/uploads/2012/05/F%C4%B0NANSAL-KR%C4%B0Z-VEPOL%C4%B0T%C4%B0K-YANITLARI.pdf (10.10.2012).
Tienhaara, Kyla, (2010), “A Tale of Two Crises: What the Global Financial Crisis Means fort
he Global Environment Crisis”, Environmental Policy and Governance, 20, s. 197-208.
24
TÜBİTAK (2012), “Su Yönetimi ve Sürdürülebilir Kalkınma” Ön Rapor, Vizyon 2023: Bilim
ve Teknoloji Stratejileri Teknoloji Öngörü Projesi, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma
Paneli,
20.
12.
2012,
İstanbul,
http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/
vizyon2023/csk/EK-2.pdf (06.10.2012).
UNEP (2009b), Global Green New Deal, An Update for the G20 Pittsburgh Summit,
http://www.unep.ch/etb/publications/Green%20
Economy/G%2020%20policy%20brief%20FINAL.pdf (10.08.2012).
UNEP (2010), “Green Economy: Driving a Green Economy Through Public Financa and
Fiscal Policy Reform”, Working Paper v.1.0., France.
UNEP (2011), “Towards a Green Economy: Pathways to Sustainable Development and
Poverty
Eradiction”,
http://www.unep.org/greeneconomy/Portals/88/documents/ger/
ger_final_dec_2011/Green%20EconomyReport_Final_Dec2011.pdf (06.09.2012).
UNEP,
(2009a),
“Global
Green
New
Deal
Policy
Brief”,
http://www.unep.org/pdf/GGND_Final_Report.pdf (06.09.2012).
Walker, Gabrielle ve Sir David King (2010), Dünyamız Isınıyor! Küresel Isınmayla Nasıl
Başa Çıkabiliriz?, Çev. Özken Akpınar, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
(Orijinal baskı tarihi 2008).
Wall, Derek (2005), Babylon and Beyond The Economics of Anti-Capitalist, Anti Globalist
and Radical Green Movements, Pluto Press, England.
World Health Organization (2012), Glaas 2012 Report UN-Water Global Analysis and
Assessment
of
Sanitation
and
Drinking-Water,
Switzerland,
http://whqlibdoc.who.int/publications/2012/9789241503365_eng.pdf
(Erişim:
05.10.2012).
Yeldan, Erinç (2011), “Krizin Neresindeyiz?”, İktisat ve Toplum, Sayı: 9, ss. 20-23,
http://www.academia.edu/1027698/Krizin_Neresindeyiz (10.08.2012).
25

Benzer belgeler