1948

Transkript

1948
[is^
ö;
l s
tefe
<+8
............. î-!
■* aV
' Sahibi:
B a sıld ığ ı:Y e r: ;v|v
SAKSAĞAN
AR BAS IM E Vİ ' Y ;!•
Yazı İşleri Müdürü:
K A Z A N
K
A
Z
G
A
N
’i Ui-.ih-r'r:
f
-İr
. F ia fı:
G Ö N Ü L D E N K O P A n FI
SIKIŞIK ZAMANLARDA ÇIKAN MİZAH GAZETESİ
•.--.i* ■;.î-
K»,
r
.......................... .
.
.
.
:
■
<kAZGAhh, Mülkiyelilerin - senelerden beri, mukaddes bir emanet gibi, büyüklen ku çüğe, mezundan lalebeye, devredilerek yaşatılan - mizah mecmuasıdır.
j
,İ ? M x 5 t
Şimdiye kadar,' senede üç dört defa teksir makinesinde basılarak dağıtılmakta''oldıi
bu mecmuanın
inin hususiyeti, mevzularını münhasıran mektep hayatından alması ve bir,takıni
yali fıkra ve hikâyelerle sayfalarını süslemekten ziyade, Mülkiye'de geçen
karikatüri- ..j
aecen hadiseleri kankatünze etm eğe çalîşmasaydı. Sayfalarında y er yer mizah sanatının
inceliklerini taşıyan yazıla a,
nııımlu kâğıtlar üzerine tesbile çalışılmış giizel karikatürlere rastlanmak
zim için sanat kıymetinden ziyade, bir hatıra kıym eti taşıyordu
ya
Hayatımızın en güzel safhasını tesbit eden bir fo to ğ r a f albümü
yade gülünç taraflariyle ele alan bir hatıra defteri gibi, değeri gün geçtikçe artan bu mecmiıa-'
yi , her şeyden evvel, derli toplu ve muhafazası mümkün bir hale yetirm ek lâzımdı:,
Hem bu gayeyi gerçekleştirm ek, hem de arkadaşlarımızın - teksir makinesiyle t ab.
'
edilmesine imkân olmıyan - kıymetli karikatürlerinden kendimizi mahrum . etm em ek için, Kaz-^. ':,'
gan'ı bu defa daha muntazam bir şekilde matbaada bastırmayı münasip gördük.
^
{
' • ,.
Onu mümkün olan en güzel bir şekliyle huzurunuza çıkarmak için elimizden gelen gayreti sarfetm iş bulunmamıza rağm en, imtihanların yaklaşması ve yazı temini hususunda uğra-
. ■
i fi
(lığımız müşkilât,bıı arzumuzun gerçekleşmesine mani oldu. Elinize aldığınız Kazgan'ın iJJcmatbü]
nüshası, muhakkak ki, bir çok halalar ve eksikliklerle doludur. Onu ne kadar ğüç~bir şerait’
içinde hazırladığımızı bildiğiniz için, kusurlarımızı müsamaha ile karşılayacağınızdan eminiz.
Mecmua öteden beri taşıdığı hususiyetleri bit sayıda da muhafaza etmiş, [koyduğu- 1
^
/ ü! i;;X y |
; '
muz
sayının
Kan
Orhan A y gen ve Hanın Paslanoğlıı, gelecek sayılar için Kazgan'ın başlıca ümitleridir.
İmtihanların çok yvkm olduğu şu günlerde, kıym etli zamanlarını harcıyarak , şiir,
fıkra ve karikatürleriyle bize yardım eden arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz.
K A Z G A N C 1L A R
Mülkiye Mezunu
$
■ ft !« !#
p i?
m
1
‘
¡I jy
i
* M r § » ‘S j n'v:, ■•: v - . -■■
m i : ■■
MÜLKÎYE KASİDESİ
a;i
'• <i;;
</•/' V!
Yekufıcuduz, denilir Mülkiye unvanımıza
4 -'
Sorunuz şanımızı bir siirii hayranımıza.]
'
;
•. ■:
Yok liizum sormağa, öğrenm ek için kadrimizi,
1‘
■ Çünkü bakmak-ıjelişir bir kere düşmanımıza.
•'. ■
.<■ "i '■
;-■ '.
Gelirir nehr-i haset hayli çamurlar anıma;
j
Korkm a, bir şey yapamaz koskaca um inanımıza.
-
'i.
* •■•:! :
ili
Bir çıkarsa, canımız çıkmadan evvel (Kaıuın)
Bulunur çâre tez elden yeni buhranımıza.
••
Gölünüz, çölde kazalar yaratan kaym akamı
Bakınız, usta müfettişlere, uzmanımıza.
:u :i
Sormayın sâde sınav bekleyen aç diplomalı;
•İ:
İV ? ;•
Bakmayın mâliyenin yuttuğu aslanımıza.
Hep beraber koşarız bir telefon çalsa eğer
Btise göndermek için sevgili cananımıza.
İ .
Bir ömür çöldeki Leylâ'yı saran aşkü vefa
I '••
i
“ YAVUZ” :
Bir pazar olsa konuk bari o sultanımıza.
• i' .
!T
. ■'1■
îmiilıaıi adlı belâ kastediyor canımıza.
.- .y ,
j
J S îj.
•
1'¿i
• :• ;
Cemmii zarb olmada herkes; bu hazin taksime
? ' i s-*&
’■•!-V. '-A-
%
î?
.
Bir kucak notla vedâ etm eğe seyranımıza.
■*.'•■*'••
..*£• «
• İ « *l 3 #
;
Gül açar, bülbül öterken ne yazık mecburuz
V-
.
1930/1933 yıKartına ait öğrenci, hatıraları:
Ticaret hukuku dersinde, Profesör Memduh Bey, öğ­
rencilerden birisine
kanundan maddeler
okutuyordu.
44 ünçü maddede "... şirketin vücuduna dâl bir ibare”
fıkrasına gelince öğrenci, “ delâlet eden” mânasına gelen
“ dâl” kelimesini dikkatsizlikle "dâl” diye telaffuz etti.
Profesör tashih ederken zarif bir cinas yaptı: "Evlâ­
dım dalmadan, dikkatli oku” , dedi.
Tam' gezip eğlenecek mevsime girdik, lâkin
l "' 'i
Cümle: tyanlış> diyecek, bakmasa ( Mfzan)ımıza.
‘•mm..
^
Görmedik bir yenilik çifte Yavuz'dan da henüz ;
•1i
Galiba, oldu olan sadece Burhan'muza.
•'İ% "f-- >
►
> v»
..
¿S
Cümlemiz bekler iken hayli cülûsiye bu yd,
ban, ayni kazaların’ muhtelif mesleklerde ayrı önem ta­
Hasretiz palto, çora p , elbise, mintanımıza '
şıdığını anlatırken güzel misallerinden birisini daha ver­
4 , 1 1 f 1 •siiji...
;
S
f f s n
*
t
r
•
di: “ Meselâ, dedi, kaza neticesinde üç parmağım kaybe­
Vereceklerdi biraz harçhk onun karşılığı,
«lı röim
JV'V&î•>î-.
içtimai iktisatta birgün Ord. Profesör Şükrü Ba­
1
den bir piyanist ile bir tahsildarın vaziyetleri birbirin­
rj >'.• ! •"* '..Kaçlı memur da, şükür, girmedi cüzdanımıza.
..Si- ■:*■'/te- !•>• Afijy
i •
i‘
den farklıdır.
. •
'^• B u .yıl üç cins’i lâtif holde luraman oldu,
pekâlâ yakalıyabilir.”
■p/. Esti bir^ başka hava şimdi gülistanımıza.
r»f
mI
— İ. ‘ '
m
.;Ş
Kızlar artarsa k ola y <Fark-ı Hukuk >
^Î’*' ; ’
’* j
/•
* *
*
imtihanı,
■'/•Kavuşur çünkü okıd en kötü noksanımıza.
S&tJvc. . ••İ •,. -Î. ‘
Büyük şair Haşim, Fransızca okuturdu. Kendisine
"Larus Mehmet” adını taktığımız bir arkadaşımız, lügat
.r
V r.
I'
•¿/Ayrılık geldi Bahari, bu son kasiden ölsün
•- ■.s ;•/'
««-« : î U: ■' ;]' B ir uzun boylu vedâ sevgili Kazgaıı’ ımıza.
■ lifi-.
44'
kitabından kelime ezberler, lâkin çok defa bunları bir­
birine karıştırırdı. Birgün Üstat Haşim: "Dostum,” dedi,
BAHARİ
“ siz önce mânevi bir müshil alıp bildiklerinizi
Derslerime ondan sonra gelin” .
-■
r n s - ------- :-------- :-------—
I s
M
i i l f
î s
Piyanistin meslek hayatı mahvolmuştur.
Halbuki tahsildar, kalan parnıaklariyle mükellefi yine
n ■
2
—
unutun.
EOKÇLAR İMTİHANINDA
İkinci sınıfın Borçlar in
evvel sorduğu suaHerin hiç
difini gören hoca:
* •KtrS^î
i.:
•i
4
— Size son bir sual daha soracağım, dedi hile nedir? ■
Artık kurtuluş ümidinin kalmadığını anlıyan talebe-;
ñ
|
• • );&
'1
H îl;
■ilil
c e v a p v e r d i:
•t;
.
-t. s'i fei&vT
•*? m •*
— Efendim... meselâ, sizin beni sınıfta bırakmanız
bir hiledir. Çünkü, kanunumuza göre hile, bir kimsenin;
tecrübesizliğinden, bilgisizliğinden istifade etmektir.
'
HAY AKLINLA YAŞA
.
i
i.
*£
/'
Ayni Haklar dersinde, hoca zilyetliğin himayesini
I ®
anlatıyordu. Bahsin daha iyi anlaşılabilmesi için, mil-,
şahhas bir misal vermek-lüzumunu hissettik önde oturan
iki talebenin ismini -belki ellinci defa- sorduktan sonra.:
•
• • ■M.
■
\
:
%
t ı ı
■
■- i* f e i - s , v j i
— Meselâ, dedi,
3i, arkadaşınız İrfan bana kurşun k a - ’ E!
lemini bugünlük kullanmam
ullanmam için vermişti. Tevfik : kale- - !
\
rai otobüs durağında elimden kapıp kaçtı. Bir müddet
kovaladıktan sonra yakalıyamıyacağimı
anlıyarak, JIldHmah'- : Y
L t t i d ^ a g l U l l dllliydldK,
v,
1;
kemeye müracaata karar
ır verdim. Şimdi ben 'hangi hak'\
ka istinaden dâva açabili
ilirim?
'
’ 1 \i$ W L
‘ i
-Si ¿(‘.ıŞcy
Ekserisi dersi takip etmemiş olan talebelerden cevap
alamayınca, suali tekrar etti:
Mağrur olma ey devletlim,
Senden büyük Abadan var.
Nazire (N ef’înin bir çiirine)
— Şimdi ben burada ne oluyorum? Benim sıfatım
nedir?
. . .v . !,’C , •
Otlamanın eyyamıdır;
Yine hiç kimsede cevap yok.
Dalga geçmek lıengâmıdır.
»
•
— Oğlum, bana ne denir? Benim adım ne?
İneklerin bayramıdır,
:.£■'.
Çayır ola, çimen ola,
Bu nimeti bilenola;
— İsmail Hakkı Karafakı....
İnek od ur bu dem ola,
•
. ¡-¿!
i
Falih! Medet, not sun bize,
p
¡t İ S. ■-f î
;
|
İ İ - i
;1 İ
,î :
Hem çalışmakla muğtenem.
BALTA VE ÇELİK
im i
uj
Hocanın hiddetle bağırarak sorduğu , son sual ü z e -;
rine, uykudan uyanan Fahrettin Hamzadı, arkadaşları- Y
nın yüzüne hayretle baktıktan sonra,’ ayağa kalkıp cbvâp ?j
verdi:
Bu mdvsim-i fe'rhnnde dem.
!
■'
/;
Bir nebze de (Code) sun bize,
Gitsin gönüllerden elem...
İhsan KUTLUSOY
;!
• • \£. •
Up
>
Profesörler yemekhanesinde o zaman mektebimizinV
hocası bulunan Tahsin Bekir Balta, Fethi Çelikhaş’ a mü-'■
;!
temadiyen birşeyler anlatıyordu. Yine mektebin hoîiı■i‘ : >i .ı
hırından olan Ercüment Ekrem Talû:
— BaltaEalta
ile kes dedi, fakat bereket versin öbU%’ ^4. .-*!
ile kesiyor,
•f. V|:
rünün başı çelikten.
v ir il;
Demet, demet otsun bize;
\
'•V
::İ%
DÖNDÜRÜRMÜŞ
Son sınıftan karikatürist Dündar Karaşar, Kazgan
'
için Bülent Nuri Esen’in karikatürünü çizmek üzere bi- 1 i :
•
•<-• ı‘('
!’
»ıi"}]** y\ı
rinci sınıfın Anayasa Hukuku dersine girmişti. Arka si:! / t
rada talebelerden birinin birşeylerle meşgul: öldüğünü " :1 i • ^ Jî j® S ?
gören hoca:
*
••• • > ‘/•K-: ’[ .
.• -- V • V;a.*;î '¡ı;İ-: Şj
■'
— Sen bana bak! Orada demindenberi .dalga geçi- : i “ •
■>{i-îjİ.-:-.
s
V . .•*•’»?»
-‘f , VI ' vv|
.•
yorsun. Söyle bakalım... diyerek, anlattığı bahse dair bir , '!
; H î-i#;-..
sual sordu. Dündar .^şaşırmış, afallamıştı. Sualin cevabı-'
■‘ j- ’ t, ■
V,:,; , v T
•- .. ¡.'i i i
nı veremedi. Bunun üzerine Bülent Nuri:
PARMAKLIK
Sabık Müdürümüz Burhan Koni -çok haklı bir en­
dişe ile- mektebin etrafına duvar çektirmiş, üzerine par­
maklık yaptırıyordu. O zaman son smıf olan talebeler­
den biri arkadaşına:
— Boşuna zahmet, dedi, sanki kaçmak istiyen bu­
nun üzerinden atlıyamaz mı?
—
Sana ceza olarak bir vazife veriyorum, dedi, .geIccek derse kadar hazırlanamazsan Anayasa lmühanıri: §
da notuna bir makas atar seni döndürürüm!
Öbürü safiyane cevap verdi:
— Dur bakalım, daha boyanacak!..
—
3
—
k .r^v :.-İ
;î
m- ■
K onuşuyor
Hocalarımı
H. SADÎ SELEN -— Nedir şu çektiğim ? Derslerde
talebelerin halini gördükçe beni de uyku bastırıyor.
FADIL HAKKI S U R ---- Esprilerim bütün sınıfı ha­
raretle sarar.
BURHAN KÖNÎ — Hah, buna şükretmelisin bak!
Ya benim her gördüğümde uykum kaçıyor ya...
BEDRİ GÜRSOY — Ohooo, bu da bir şey m;
cam? Benim esprilerim tüllabı gocukla sarar.
FETHÎ ÇELÎKBAŞ — (Hocamız o kadar uzun cüm­
ho­
le söyledi ki sütunlarımıza maalesef alamadık).
H. REFİK ERTUG — Öğrenciler derslerimizi özenli
bir bilgiyle acaba niçin kovuşturmuyorlar?
MUHLİS ETE — (Kendileri konuşacak zaman bula­
mamıştır...)
K. GALİP BALKAR — Suyum hakkı için tatlı ders­
ler ancak bizim zamanımızda dinlenirdi.
4
—
BÜLENT NURİ ESEN — Işın içinden çıkamıyorum:
t*
J
Hukuk Fakütesinde mi kalsam, Mülkiyede mi? Avukat»
lıkta mı kalsam, profesörlükte mi?
KEMAL ARAR
anlamıyormuşsunıız.
(Talebeleıe) —
Neymiş,
Tabii anlamazsınız, siz daha
bilmiyorsunuz be mızıkçılar.
MEHMET KARASAN — Samanpazarını tırmanan
otobüsler gibi zorlama kendini yahu!... Açıkta kalmada
istersen Eflâtunun devletinde aşçı ol be... ’
j:
YENİ VE DOCRU ŞEYLER
Hatay seyahatinden intibalar:
A., Profesörü - mütemadiyen tâciz ediyor, son sınıf.
POSTA PULU DAMGA PULU
tezi hakkındaki intihalarını soruyordu. P rof.: “ Azizim,V• ■
Adana’da Sayın kafile Balkanımız Fehmi Yavuz bir
-.-it'
mektup göndermek istedi. Posta pulları 15 kuruşu dol­
ihtiva ediyor” . Sözünü bitirmeden A. nm bütün dişi
durmadığından yanındaki arkadaşımıza dönerek, safiyane
meydana çıkaran bir "tebessüm” le güldüğünü görerek;
—
Geri kalan miktar için damga pıılıı yapıştırsak
i:
dedi, "teziniz bir çok doğru, v e bir çok yeni görüşleri
m i
devam etti: "... ancak, yeni fikirler doğru değil, ve dogv
ru fikirler yeni değil.”
olur değil mi? dedi.
KOVA İLE SU
İŞTAH
...........
Kars şilebini gezmek imkânı elde edilmişti. Geminin
pek nazik süvarisi her tarafı gezdiriyor, en ince tefer­
ruata kadar izahat veriyordu. Kaptan köşkündeki yan­
gını bildirme ve gazla söndürme âletinin izahatını büyük
bir dikkatle dinliyen Osman Şeker nihayet dayanamadı:
—
Aman birader, dedi, yangın için bu kadar tesi­
sata ne lüzum var, işte deniz, işte kova.......
.-<■
ii- ;*
O sabah kahvaltıda tereyağ ve reçel vardı. Daha'; ..
kahfvaltı aiji çalmadan, Dündar îdia’in yemekhaneden-! t?;,:
; j,
^ ı :îf v
ayrıldığını gören arkadaşları hayretle:
:
, • • -,i
■— Yahu, nen var.. Iştalısızmısın ? Diye sordular.
•t
S ! ■
—
Hayır, diye sür’atle cevap verdi, ekmeğim bittS»;i
de almağa gidiyorum.
'ijl&jf
V T-
Sam im iye!
Bilmem sizde ayni dertten müzdarip veya ayni saa­
detten. sermestmisiniz! Bazen dostlar vardır, hakikaten
Sorma Doktor
çok samimidirler. Okadar ki sizin eşyanız üzerinde siz­
den dalıa iyi bir şekilde tasarruf edebilmek onlara has
bir vergidir. Bu sebeple siz isteseniz de yapamaz, onlara
benziyemezsiniz. Sağ olsun, nenim de böyle bir dostum
var. Onun sayesinde samimiyet zevkini hakkiyle tada­
rım. Eğer bir. gün gelip dolabımın kapısını açık bulur,
traş fırçamı veya sabunumu yahut makinasmı yahutta
ayakkabı boya veya fırçasını yerinde göremezsem hiç
şaşmam ve elimle koymuş gibi onun dolabında bulur ve
kendi ihtiyacımı gidermek için rica eder, geri isterim.
Hattâ bazan aradıklarımı dolabında da bulamam ve yi­
ne de hayret etmem. Zira lavobalarda unuttuğundan
¿minimdir; oradan ararım. Sorduğumda alacağım cevap
daima aynıdır: "Aaa, unutmuşum." Bazan da onu do­
labımın önünde benim kolonyayı samimi arkadaşların
ellerine, saçlarına dökerken görürüm. Boş şişeyi elime
sıkıştırırken tatlı bir tebessümle "pek çok teşekkür ede­
riz” diye ilâve eder. Bütün bunlarla iftihar ederim. Zi­
ra aramızda kaç kişi bu derece samimi ve yakın arka­
daşlara malik olma saadetine erişebilmiştir?!
(Ivaip çarpıntısından
rahatsı/, olduğu için
kendisine, içkiyi, sigarayı, çay, Itahve ve he\
yecanı yasak eden, Okul Doktoruna arkada­
şım!/, Tevfik İmsel’iıı cevabıdır.)
Bana sual sorma cevap müşkiklir,
Her sırrı ben saııa açanıam doktor!
İsyan eden yalnız kalbim değildir,
Ondan dalıa. fazla şu kafam doktor!
Durmadan “ heyecan yasak!” diyorsun,
Beni bu sözünle malıvediyorsun.
İnanmıyan. ,B«rlıan Köni’yc sorsun,
Adnan Kantck gibi yaşamam doktor;!
Şarabı menetme o değil hüner!
Karabasan bile “ fazilettir” der.
Yine bir gündü; dolabımın önünde elbise değiştiri­
yordum. Koşar adımlarla yanıma geldi ve “Ayakkabı
boyanı versene" dedi.
Aksi gibi sayelerinde kutunun
Bir gün Bezın-i Cem’e uğrarsam eğer,
Tutup bir tas ayran içeıııem doktor!
dibinde kalan vermutları sabahleyin kullanmıştım. Y a­
rı mahcup bir halde “ bitti; sabahleyin kutuyu attım
Bahsetme güvenip toleransıma,
diye cevap verdim. O yarı kızgın bir çehre ile "Ece ne
zaman alacaksın??” diye sordu. Şaşırmışım. “ Belki ak­
şama doğru” diye kekeledim. O ilâve etti: “ Bu gün mu­
hakkak a l; akşanıa bir yere davetliyim.”
Tababet dediğin bir avuç saçma!
S.S
Revire sokmağa boşa uğraşma,
Ölmeden mezara göçemem doktor!
Ben arzu ederken esrar, naıjgile,
Yasak dedin bir tek sigara bile.
-------- e —
İdare ederim üç paket ile,
Biı< tek izmaritten geçemem doktor!
I ■
:
Bi r Hocadan Misaller
Bir- askerî zabit bir gün yolda gidiyor. Derken bir
otomobile çarpıyor. Otomobil devriliyor. Sahibi tazmi­
nat talep ediyor. Askeri zabit inkâr ediyor. Derken bir
şahit diyor ki: “ Ben kulağımla gördüm, doğrudur.”
A. M nin arsası üzerinde bir çukur kazmıştır. A
bunu haber aldığı zaman M ye gelerek 32 Mayısa kadar
bu çukurun devrilmesini istedi. Fakat diğeri çukuru de­
virmek istemediğinden aralarında kavga çıktı. M itidali­
ni muhafaza edemediğinden A nuı kalbine dört el bıçak
Doluysa boşalır Tekel’e kese,
Boşsa çıkar İkram edecek kimse;
'Eğer tüttürürken ecel gelirse,
Paketi bırakıp kaçamam doktor!
Rîııd Tevfik lmsel’im, cahil anlama,
İlmi ben öğrettim kendi hocama...
Yorikli (1) kadınlar gibi daima,
ln'aıı ki ben perhiz seçemem doktor!
sapladı. A bunun üzerine M ye küfür etti. (A zaten ya­
radılıştan sinirli idi; bir gün apartmanına kızıp oğlunu
satmıştı) böylece M, A ya hakaretten dolayı
Ticaret
Mahkemesinde dâva açtı. M kendi aleyhinde bir askerî
zabiti şahit olarak çağırdı. -.Hâkim bu şahide ifadesint
şifahen yazmasını söyledi.
Şahit tam ifadesini yazacağı sırada celse tadil oldu
Kıza Tevfik’teıı aşıran:
BAHARI
( 1) H am ile kaıl.n ıleıııclclir.
Yeni Çıkan Eserler
i
M ü lk iy e d e vakit nasıl g e ç e r ?
( K im d ir N e d ir )
r
laara kivycL W«dıV.*
/taotu
ORVıaw
fiUan /)^ı
Kır^Au"T
^@w
Tütrol Wıî*v* VıeAır^.
ToıyUv Klv»<t.ıy 7
_^»ııS< &l>uK ^>VV-"
i.k'İ.V:
Q Q ? aA . ' —
, W^ f i .'
L
&v>
'T'Vh, hiiıv
c a m K»v%\liv' *
Kı>«W
f tf c A .» .*
\
(Ş)
I
Fen«»- hcdtıyî
f#ny«lı
kimdir
?'
'¡’“ T»»««'.
""!<>.f pat/fr
Fotoorc.^ h jjW J
VS’J:Ci IVıta-c ı
^
te r
•f •
9
^
< -\ C \ :
" . ,a C
- c*/Ux î»Kwt' yMxn>r. îm 1
_ 0W
v*A
«.Y
uiorm.-U
o •
"' .
.
\Xu*-«ivf ¿*\<* JO.I IjaK**'*"»*••
* Ü
Ç HAL KANUNU
A
lf~
Tn.vx.Hral vn'riır
i
;;
1
-.1
l:■!i
- G azeliyat-ı Der Tavsif-i A hval-i Sabık M üdür : ■
: 1- S
■i,« • i.v. ‘ .
•••
•’
.. ■
,'
1
‘
.
Sempatik, boylu postu, babacan bir müdürdün ,
Vallahj bizden fazla biz!eri düşünürdün.
i) Hal lıatır sormak iç'iıı aramıza inerek,
Gönülleri hoş eyler yüzleri güldürürdün.
Tullabı çok severdin, tertemiz vicdanın var,
Vazifeniz icabı insafsız görünürdün.
Bir derdimiz olunca senden medet umardılt.,
Bol bol nasihat verir biraz da üzülürdün.
Birçok nimetlerinle bizi ihya ederdin,
bir şey isteyince kızar ve köpiiriirdün.
F. H. SUR — Bu efendinin de yok hanesi dolduî...
■i Biz
En ufak bir iş için karar vermeden önce,
j Aziz’den fikir alır, Asım’la görüşürdün.
i
■
Mülkiye tarihinde ( aimla anılacak,
Gürültülü, iizücü, kısa saltanat sürdün,
Bazan' ben istifamı vereceğim diyerek,
Şaka eder bizleri telâşa düşürürdün.
■H
ı
AS1
:iS
■i
;
••
•
ÖZEL HUKUKÇUMUZ...
BİZDE
PARTİZANLIK
Ş• ahanede ne ile
meşgul oiuyoriar
•
: -lif:
.
Süreyya İlgaz: Kâinatın sırrını çözdükten sonra, bu
konudaki savunmasını yapmağa hazırlanıyor..
Mücahit Ertong: “ Serap ve harap” adlı eserini bü­
yük bir başarı :1e sahneye koyduktan sonra şimdi daha
mükemmel bir şekle sokmak için Dündar Karaşar’ın fırçasiyle rötuş yapmağa karar vermiştir.
Çetin Onaran: Mektebi Şahanenin iftihar edeceği
örnek bir talebe haline geldikten sonra şimdi kendisini
ilmi fünuna hasretmek yolundadır.'
Mehmet Çınarlı: Üstadımız, Yahya Kemal’ in Pakis-?
tan'a tayininden beri yas tutuyor.
BİZDE
K A R A B O R S A
0
Ayhan Erman: Bach’tan çok santranç tahtasını dü­ H
şünmesi bize de yakında verecoği konser hakkında şüp­
heler tevlit etmektedir.
Haşan yücel: Hançeresi şifa bulduktan sonra şa r-;.
kılarında bir değişiklik olmuştur. Şimdi ‘.‘Yine bir aşka l
daldım” operetini iyi bir eser haline koymağa çalışıyor.
Bedia Açılaılm: Mesleki Baloda yapılması kararlaş­ £ ! •
tırılan dans müsabakası için Kadriye Sultan ile holde i 1 s
figür çalışmalarına devam- ediyor.
Ihsan Varda!: Misafir odasının penceresine perde ta­
kıldıktan sonra matemi sona ermiştir.
t . moM'«*'1-1
. t"
ff ; . s
Feridun Rua: Bütün çapkınlık ümidini, Çamlıca K ı z / i
Lisesinde söylediği şarkıların neticesine bağlamıştır. Fakat henüz bir reaksiyon olmadığından siyah kıravatım
takmakta devam ediyor.
•
, J H ,i
P E R İ Ş A N ; ? ' ' ^
S A F L 1K
Vv r
Ercüment
Yavuzalp'ı arıyorlardı... Mektebin her - i v£
köşesini aramışlar fakat onu bir türlü, .bulmak mümkün
olmamıştı. Cemil Sevin .ile Aydın Akad'm da diğerleri
gibi büün emekleri boşa gitmişti. Nihayet Cemil:
r- •
— Biz de evine telefon etsek, dedi. Bu fikri Aydin
da beğenmiş olacak ki:
•
••
•:* i.’ i i.
— Numarasını biliyor musun? Diye sordu.
ı« l
— Cebeci caddesi No. 5.
'
.
i
.» i
— Canım'evinin değil,
'
]
II
— Haaa... telefon... (Aydm ’m omuzuna bir y ü m ^ :1 I
ruk attı) şey canım... Bilmiyorum...
’■ .
İ ;- î ' l
I I
— Eee... nasıl telefon edeceksin?..
• '
V i
M
ü jd e !...
Emin bir kaynaktan öğrenildiğine göre sayın pro­
fesör H. R. Ertuğ talebelere ezberletmek üzere devlet
binalarının mufassal plânlarım hazırlatmaktadır.
ikisi de düşünmeğe başladılar... Ercüment'in baba*
■ t.!
sının ismini bilselerdi işi kolaydı. Aydın bir . ara alnmdA
biriken terleri sildi... Gözlerini kaldırdı... Mühim bir U f•? ;ıt
•î:.\rA.
başarmış insanların sevinç ve heyecanı ile:
6
İV !’*
— Yahu, dedi, bizde,de hiç akıl yok!. Ben birskoşn
Ercüment’lerin evine kadar gidip babasının adını öğreneyim ondan sonra telefon ederiz!..
n
İMTİHAN
Hikâye eden: Çamfıstığı
imtihanların bu kadar çok yaklaşmış olduğunu ilk
_ defa olarak idrak etmişti. Artık kahveye, sinamaya git-
bir zaman olduğunu düşünerek hiç çalışmamıştı. Bütün
bunlardan sonra bir daha sefere sene başından itibaren
. :miyecek, Hukuk Fakültesini ve diğer fakülteleri ( ! ) zi­
çalışacağına dair kendi kendine söz veriyordu... imtihan
yaret etmiyecek, oturup çalışacaktı.
İmam Tekinalp gibi olacak, konga, samba, sinema
şünmeden saatlerce çalışacaktı.
günü, Genel Kurul’un ziyafetlere çattığı gibi gelip çat­
Karar vermişti.
mıştı. O, o sabah mazbut bir talebe gibi erkenden kalktı.
dü­
Kalemlerini hazırladı. En yeni elbiselerini
Bu azimle gidip ders
ridun R u a gibi aynanın karşısına geçip kendini seyretti.
Bundan sonra okumuş olduğu dersleri bir kere de ak­
notlarını tanzim ■ve tasnif etmek istedi. Fakat onlar t.
H. Karafakı’nın misalleri kadar karışıktı, işin içinden
lından geçirmek istedi ama, kafasının Dündar Karaşar’-
çıkmak için Bedri Oğuz gibi yorulmadan çalışması icap
ııı midesi gibi boş
etti... İşin asıl zor kısmı ise bundan sonra idi: Okumak
:
Bunun üzerine Dündar Ediz gibi sinirlendi.
:...bi uğuldadığını hissetti. Gözleri kararıyor, başı Hurşit
Ama ne
kıpkırmızı kesilmiş ve terlemiş olarak imtihandan çıkı­
yorlardı... Günler geçti. İmtihanlar on iki raundluk bir
för olmaya alıştıysa onun da buna alışması lâzımdı. Ara-
boks maçı kadar sert cereyan etmiş ve sona ermişti. En
‘ ' dan günler geçmiye' başlamıştı, ilk defa karşılaştığı ders■' 'i-,
ler onu fena halde üzüyordu. Bazan ağzı Haşan Refik’in
sonunda o, Semih Beşkardeş kadar sarı, Nüsret Beygo
gibi halsiz olarak son imtihandan çıktı... Şimdi iş neti­
dersi gibi kuruyor, o vakit Kemal Galip gibi bir bardak
ceyi beklemekti. Mahmut’ un vestiyeri beklediği gibi ( ! )
su içiyordu. Hele Fehmi Efeııdi’nin çayı kadar tatsız bir
beklemeye başladı.
yazı gördü -mü Tevfik İmsel gibi ağlamaklı oluyordu...
basketbol
sahasında
acemi
dönmüştü. Niyazi Bicioğlu gibi ne yapacağını bilemi­
Köni gibi ihmal
yordu. Bu iş yatakhane çarşaflarının değişmesi kadar
etıti... Artık imtihan pek yaklaşmıştı, ama onda da der-
uzamıştı. İnşaallah sonu hayırlı çıkardı. Yavuz Gör bile
Hali, düşünüşü tamamen değişmişti,
yıkanmak için bu kadar zaman bekliyemezdi... Gene bir
i, Bazan mektebin yeni Hilmann marka otomobili gibi sa­
gündü, belki neticeyi öğrenirim düşüncesiyle acele ya­
lla, sola tosluyor, bazan da her söze Adnan Gönen gibi
taktan kalktı... Hızla
alınıyordu. Kafası ise mektebin telefonu gribi işlemez ol­
merdivenleri inip ilân
tahtasının
önüne koştu. Orası yemekhane kapısına dönmüştü... Ka­
muştu. Hülâsa Malî şubeden mezun bir'gen ç gibi peri-
labalık son hadde idi... O da onların arasına karıştı...
. şan ve bitkindi. Fakat bir kere başlamıştı. Artık işin
Kendi numarasını görmeye gayret ediyordu... Öne doğ­
sonunu getirmdk lâzımdı. Cüneyt Kalaçer'in (klâsik mü­
ru epey yanaşmıştı...
zik) aşkı gibi derslere bağlanmıştı. O nasıl radyonun
Fakat... fakat... ne görüyordu?...
Fahir Alaçam gibi şaşırdı... Kulaklarında Erdem Erner-
».üzerine kapanıyorsa, o da dershaneye öylece kapanıyor-
’in meşhur kemanı çınladı... Etrafı Ilhan Uçkurdun saç­
Alpman gibi dalga geçtiğine
ları gibi dalgalı ( ! ) görmiye başladı... Sonra... düşüp ba­
'-pişman oluyordu. A h ! ne yapmıştı da şu şeytana uy­
yıldı...
muştu. Kendisine bunu anlatmışlardı ama o Cemil Se-
Eraftakiler telaşla yere iğildiler. Az sonra onlardan
O vakit
biri kalktı ve ağzından şu sözler döküldü.:
•'’d ers çalışmayı Nejat Erder’i dinlemek kadar sıkıcı sa­
nıyordu. Önünde, Fethi Çelikbaş’in cümlesi kadar uzun
-
Artık
tenisçilerin gürültüsünden sabrı tükenen Seha Meray’a
•..Bütün bunlara rağmen her dersi birer kere okudu, ki-
. Vin gibi bu sözlerin mânasını anlıyamamıştı.
Nihayet
imtihan başlamıştı. Talebelerin hepsi Aydın Akad gibi
yapsın, çalışması gerekti. Mektebin arabacısı nasıl şo­
•«■dü.V". Vaktiyle Ercüment
be­
taraf, Osman Gümrükçüoğlu’nun ağzı gibi kalabalıktı.
manının geldiğini anlayınca kafasının mektebin holü gi-
i man kalmamıştı..
istik­
ceriksiz adımlarla imtihan 3alonuna doğ ru yürüdü. O
akşam saat on ikiye kadar durmadan okudu. Yatma za­
Burhan
dehşetle farketti.
düşünmeye başladı. Yeni yetişen tenisçiler gibi ( ! )
lar olduğu halde sınıfa çıktı. Oturup okumıya başladı. O
; misini tekrar etti, kimisini, ise
olduğunu
balinin Suat Ergünek’in kaşları kadar kara olduğunu
Saatlerce, günlerce durmadan okumak... Elinde not­
!Matuloğlu ile Babür'ün dansı gibi dönüyordu.
giydi ve Fe­
“ Nafile, Ussümizan çarpmış!.."
10
—
•
Sınıf 2 Şiiri
Gene Şikâyet
( “ Otuz Beş Yaş” a nazire)
Öyle "ünler oldu ki, pırasa piyaz yedik,
“ l>u gün ile aç ölmedik, Allaha şiikür” dedik.
Sınıf iki... mektebin yarısı eder,
Büyük dönüm' noktasındayız ömrün.
Şu sefalet devrinden .çerçi kurtulduk heyhat..
İlkokul çağımızdaki cevher
Yalvarmak yakarmak nafile bugün
Kırık aklığına bakmadan gider.
Sebep ne bilmem ama saadete ermedik,.
Yeni statii çıktı, çıkaciak, çıksın diye,
Bunca yıldır acaba mucize m'i bekledik?..
Pantolonun delik deşik mi ne var?
Benim mi Allahım bu parasız cep?
Ya içi küf kokan cüzdanlar!
Peder maaşı almadı mı acep?
Neı<de sinemaya gittiğimiz zamanlar?
Fehmi Yavuz üniine gelen herkesi paylar,
Bıı denlu nıahiraııe bir idare görmedik.
Oyalardı tiillâbı babacandı Bay Köııi,
İllâ l;iz arkasından telgraflar telledik.
Hayal meyal şeylerden o İktisat,
Ayağını denk alsın Yavuz Abadan, çünkü,
Müdürü kaydırmanın yolunu belledik.
Hâtırası bile yabancı gelir.
Arsebük’ten biraz öğrendik, heyhat!
Onları da unuttuk gitti bir bir.
Daha ne oyunlar çıkaracak hayat!
Mektebe girdik artık zevk heves öldü bizde,
Kaytarmağa çalıştık derslere hiç girmedik
1.
'
;■
Cadde güzel, hava güzel, ilkbahar.
r.
Enstitü sanki bir bal 'petekte.
Mektepte de birkaç şilin ( ! ) bayan var.
Bunlar da yok yarın Çemişgezek’de!
Kader bizi böyle eder tarumar.
*' ’
'■ '
Neylersin bu iş herkesin başında,
Belin kat kat, salcalm ak olacak! Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir sandalya saltanatın olacak
Beş on hane bir kazanın başında.
Hakiki hocalara sözümüz yoktur, fakat,
Not okuyan spiker dinlemeğe gelmedik.
Hata eyledik dostlar hocalık isteseydik,
Neden biz Şahanede talebelik istedik?!..
Profesörlük bu mu, talebelik bu mudur?!.
Onlar ¡geldi okudu, bîzler de ezberledik.
Biraz insaf merliamet eylemek şöyle dursun,
İmtihanda vallahi buram buram terledik.
Bence tüllâbm hepsi çalışkan, zeki, fakat,
Kimimiz parlak notlar*’ kimimiz emekledik.
•
C O Ş K U N
Hiç bir mektep bizimle kıyas kabul edemez,
Gece gündüz durmadan, durmadan inekledik.
NAR MI A Y V A MI?
,
■t.
i
Mektebi Şahanede bulunan ressamlar bir sergi aç­
mağa karar verdiler. Jüri teşhir edilecek resimleri se­
çiyordu. Bir resim üzerinde ihtilâf çıktı. Üyelerden biri:
Kimisi öldü gitti, kimisi hastalandı...
Sınıf geçmek uğruna neler feda etmedik!.
Gene de hakkımızı yiyenler oldu, lâldn,
— Bu nar resmi iyi olmamış dedi. Diğeri: '
Sustuk, Allaha bile şikâyet eylemedik.
. ? '•
— Evet iyi değil ama, o nar değil ayva resmidir,
dedi. Bir diğeri de :
L
KELÂMI
— Amma yaptınız
haa, o şalgam
resmidir yahu,
dedi.,
Bu sırada içeri giren, resmi yapan zat resmin altına
yazdı: "Üçüncü sınıftan Muammer Durak’ın portresi” .
GÖRÜNCE HATIRLAMIŞ
B. A. B. A. N ı
İmtihan zamanıydı. Ali Rıza Oğlu Nihat Boskurt
Erman Cebeciye kadar şöyle bir tur almağa giderken,
Hidayet Karagül bir salatalık ısmarladı. Erman sallana
sallana döndüğünde Karagül:
İMTİHANDA
imtihanda idi. Hoca, Yalçın Kurtbay’a zor bir mesele
vermişti. Mumaileyh yarım saatten fazla uğraştığı- halde
— Hani bizim hıyar? Diye sordu.
Erman safiyetle:
çözmek şöyle dursun, meseleyi anlıyamamıştı bile, Hoca
bunu sezdi ve meseleyi biraz daha açıklıyarak sordu:
— Vallahi Hidayet’çiğim, şimdi seni görünce sala­
talık Ismarladığım hatırladım.
— Bu vaziyette mahkemede kendini nasıl müdafaa
edersin ?
Mehmet Ali Pş. ile Reşit Pş. arasında geçen o güzel
nükteye.vakıf olan Karagül; sakin sakin:
— Üzülme, dedi, sen geldin ya!
Yalçın derin bir nefes aldı, alnındaki terleri sildi
ve çaresini bulmuş gibi gayet emin bir jestle: *A-’
— Bir avukat tutarım efendim, dedi.
AFACAA
—
M
—
Mülkiye yi Dinliyorum
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı
Hafiften bir şeyler geçiyor
Hafızalardan;
Hayaller ktıruluyor, hayaller canlanıyor
Uzaklarda çok uzaklarda
İlk hedefine varanların ellerinde diplomaları
MÜLKİYEyi dinliyorum gözlerim kapalı
Mülkiyeyl dinliyorum gözlerim kapalı
Vakit geçiyor derken
Sürü sürîi, çığlık çığlık
Koşuşmalar kütüphaneye, sınıflara
Bir İneğin sabırsızlanan ayakları
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim tkapalı
Mülkiyeyl dinliyorum gözlerim kapalı
Serin serin salon,
Cıvıl cıvıl kahve.
Kumru dolu şimdi kaldırımlar
Tatlı nağmeler geliyor asfalttan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı
Bir kız giriyor kapıdan
Fiskoslar, gülüşmeler, bakışmalar
Çekildik izzetü ikbal ,ilc bab-ı dernekten..
Kapıcıya yaklaşıyor
Bizden birini aramalı.
Mülldyeyi, dinliyorum gözlerim kapalı
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı
Telefon çalıyor yine
Bir arkadaş koşuyor hemen,
Çıkıyor, dudaklarında tebessüm.
Bir kız olmalı.
Mülldyeyi dinliyorum .gözlerim kapalı.
Mülldyeyi dinliyorum 'gözlerim kapalı.
Bir gurubıuı münakaşası dolap arasında
Sözlerinde maçların uğultusu,
Kafaları bulutlu.
Bir çekişme velhasıl, biri Konyaiı
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı.
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı.
İki İrişi oturmuş karşılıklı
Gizli şeyler konuşuyorlar, belli
Biri daha az kesldn olmalı ki,
Soruyor: — Nasıl yapmalı?
MUİkiyeyi dinliyorum gözlerim kapalı.
MUlkiyeyi dinliyorum ¡gözlerim kapalı.
Bir dizi tüllâb bodrum katta
Sular soğuk mu, sıcak mı bilmiyorlar.
Hepsi sözlü, yıkanabilecek mi sondaki ! î
Biçimine getirip önden dalınalı.
Mülldyeyi dinliyorum,
Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı..
Derleyen: ROMANTİK
12
—
MACERAPEREST
muzaffer gıkmış olmanın
nürken birçoklarının kendisine baktığını gururla hissedi-
verdiği gururla Kavaklıdereden Çankayaya doğru ağır
ağır yürüyor, daha yeni tanıdîğı Amerikalı bir bayanın
yordu. Saatine şöyle bir baktı. Randevu vakti geçiyordu
hediyesi olan sigaralardan birini tüttürüyordu. Halbuki
su hiçde fena olmıyacaktı. Neler vardı neler. Hele bir ta-
bir hafta evvel izzeti nefsi fena halde rencide edilmiş,
çok fena bir duruma düşmesine ramak kalmıştı:
nesi gözlerinin içine bakıyor, gülümsüyordu.
Büyük bir mücadeleden
— Evet, tam geçen hafta bugün, ondan beni deliye
çeviren mektubu almıştım diya düşündü. Şimdiye kadar
hiç bir kızdan kendisine bu derece tesir eden mektup al­
mamıştı. Çapkınlığın en ince taraflarını bihakkın bili­
yor; boyu, geniş omuzları, saçlarındaki ve gözlerindeki
cazibe bütün konuştuğu cinsi lâtifleri teshir ediyordu.
"M .” de bunlardan biri idi. İlk zamanlar kendisine çıl­
gınca bağlanmışken, sonra hernedense bütün mektupla­
rını ve arkasına "Bir ömür boyunca devam edecek elan
aşkımla.” diye imzaladığı resmini istiyor, "bir sürü de
ithamlarda bulunuyordu. Çapkınlık gururunu kırar, ve
ayrıca kendisini tehdit eden bu kızdan intikam almalıydı.
Mihayei klâsına yakışa: ak bir hal çaresi buldu.
ilk çapkınlığa başladığı devirden beri aşina olJuğu
hatunların resimlerini “ A ” dan "Z ” ye kadar
devam
eden alfabetik bir sistemle albümde toplam.vtı. Bu mu­
azzam kolleksiyonundan bir sürü resim çıkard\
Bir
mektuba hepsini koyup, bunların arasına "M .” ııinkini
de ilâve etti. Yazdığı kısa mektup şöyle idi:
"Okadar çok tanıdığım var ki içinden sizi ayırd ede­
medim. Kendi resminizi ayırıp lütfen diğerlerimi ¡»de
ediniz.” İMZA
«F.»
Düşünceleri buraya kadar
yaktı:
gelince bir sigara daha
— 01ı! dedi, bu Amerikan sigaraları da nefis olu­
yor ha..
Hiç farkına varmadan Çankayaya çıkmış, aşağıya
dönüyordu bile. Şu-ana kadar önünde yürüdüğünü farketmediği nefis bir parça, bir kaç adım ilerisinde fıstı­
ki makam gidiyordu. Fevkalâde endamı, omuzlarını örten
saçları ile peri kızı kadar güzeldi. Havanın güzelliği, ba­
harın sinirler üzerine yaptığı müsbet tesirler, tabiî bun­
ların hepsinden çok çapkınlık san’atının en ince taraf­
larının gayet mahirane istimali, derhal tesirini gösterdi.
Yalnız çıktığı yokuşu çift olarak iniyordu. Henüz bir kaç
adım gitmişlerdi ki güzel kız nezaketle müsaade istedi.
Yol kenarındaki muhteşem apartmanlardan birine
girmeden, “ F” . gelecek hafta Kavaklıdere otobüs dura­
ğında bir randevu almayı ihmal etmedi. Haftayı iple çek­
ti, randevuya giderken mektebin bahçesinden küçük bir
buket yapmayı da ihmal etmedi. Vaktinden bir iki dakika
evvel kararlaştırılan mahalle varmıştı bile.
— Hayret! Diye söylendi. Burası ne kadar da kala­
balık böyle.
Bu gün cidden şıktı. Mektebin yeni verdiği
kumaşı,
bol para vererek iyi bir terziye diktirmişti. Böyle düşü­
ama güzel kız daha ortalarda yoktu. H afif bir göz banyo- . ;
.
•
' W[
— Acaba başka birine mi bakıyor, diye etrafını şöy: •
le bir kontrol etti.
I
;
V,
— Çok budalayım, dedi. Benden başka kime bakabi­
lir. Saçlarını başına bukle bukle, şimdiye kadar hiçbir
kimsede görmediği tarzda tanzim eden bu güzel çiçeği
koklamak hoş birşey olurdu. Kendi kendine "enfes kız:” J i
dedi. “ Randevum olmasa idi kat’iyyen ihmal etmezdim.”
"Fakat bizimki nerede kaldı böyle bilmem ki.” Şöyle bir
&i tur aldı, artık onun gelmiyeceğine aklı yattıktan sonra o çiçeği koklamak için yanaşmağa karar verdi, ve ha­
fifçe sordu.
v i il'İ
¿i. Jt-*1J**
*’ v?
— Afedersiniz, buraların yabancısıyım, Güvenevler- .
de oturan bayan. S!yi tanır mısınız? Buralarda bu adda
tanıdığı birkimse yoktu ama konuşmak için de başka ça­
re bulamamıştı. Gelen otobüs, dolu olduğu için birlikte
aşağıya doğru yürümek mecburiyltinde kaldılar. "F .”
kendi kendine “ bugün çok şanslıyım.” diye düşündü. Meç­
hul bayan mütebessim sordu:
•••.
— Bayan “ S.” yi niye sordunuz?
— Sizinle o kadar kalabalık yerde başka türlü tatıışamazdım da.
— Benimle niçin tanışmak istiyorsunuz? “ F .” derhal eski taktiğine maharetle başladı. Ara sıra konuşmasını
güzel cümlelerle süslüyordu:
— Siz şimdiye kadar hiç kimsede görmediğim dere­
cede güzelsiniz, bir pervane gibi ışığınıza elimde olma­
dan kapıldım.
..
’
;
— Hafızanıza bayıldım hercâî adam, randevusuna '
geldiğiniz kızı ne çabuk unuttunuz! Afallamışti, gidiyor­
du o güzel kız, hemde bir allahaısmarladık demeden.
(i •* fı
-—Aman Allahım ben ne yaptım! dedi birdenbire.
Arkasından bakarken tanımıştı, evet geçen hafta raıidevü aldığı kızın ta kendisiydi. İlk tanışmalarında da-'v
gınık olan saçlarını bu def’a başının üzerine 'toplaması. v,
tipini okadar değiştirmişti ki, kendisiyle buluşmağa .ge­
len bu ahuyu tekrar avlamağa çalışmıştı.
'
Mektebe nasıl geldiğini anlıyamadan kendisini kah- •'
vede buldu. Şaşkınlığı henüz nihayet bulmadan arkadaş­
ları eline bir mektup tutuşturdular. Üzerindeki yazıdan i?
“M.” den geldiği anlaşılıyordu. Heyecanla açtığı zarfın
içinden bir resim, bir de mektup çıkmıştı. Resmi görün- ce hayretinden dona kaldı. "B u-da nesi?” dedi. Hiç.'ta- ■
nımadığı bir adamdı bu! “ M.” nin mektubu çok kısa idi: •
“ Mektuplarınızı paket yaparak postaya verdim. Res­
minize gelince, onu da mektubumla birlikte iade ediyo­
rum.”
M. AFACAN
-
,
v: 3.
:
4 ; .İ v
. i s--;- ■%- ■ ;
•' •
İ;V! i -
ı
ir
Futbol
Maçı
Anlatan : Ç A M F I S TI Ğ I
— Başlıyacaksanız başlıyalım, yoksa ben başlıya-
(Bu maç profesörlerle talebeler arasında cebeci ça­
yırında iki sömestr üzerinden oynanmıştır).
î.
•''3
cam şimdi! diye söyleniyor’...
Mehmet Karasan:
— Bir bardak bile şarap İçmeden futbol oynanır mı?
Alo... Alo... Alo... Emektar' cebeci çayırında muaz­
zam bir kalabalığın ortasında yerleşmiş, futbol sahasını
gözlüyorum.' Seyirciler o kadar heyecanlı ki;.. •Daha
şimdiden yer yer münakaşalar oluyor. Hele bakın Ercü­
ment Yavuzalp ile Necmi Karadııman adeta birbjr.ne
girecekler... Ama onların yaptığı münakaşa daha ziyade,
Galatasaray-Fener maçı üzerinde cereyan ediyor galiba..
Tam bu sırada “ düüüt!..” diye hakem Burhan Köııi dü­
düğünü öttürerek sahaya çıkıyor... Köni sahanın ortası­
na gelinceye kadar sağa sola epey selâm yağdırdı ve
göz attı. Anlaşılan seyircilerle şimdiden dostluk temi­
Zeki Mesut ise Umumi Hukuka ait bazı prensipler
söyliyor ama gürültüden işitemiyorum. Bu esnada ha­
kemin düdüğü maçın başladığını haber veriyor...
İlk sömestr... Oyun süratle başladı, top daima ta­
lebelerin ayağında... Bir ara solaçık Cemil Sevine bir pas
geldi, fakat bunu Karafakı açıkgöz bir hareketle Cemilin
ayağından aldı... Aldı ama, bu esnada şayanı hayret bir
şey oldu. Karafakı
kaptığı topu kendi kalesine hızla
sürdü... ve Hamit Sadinin:
—
nine çalışıyor. Herhalde Beşiktaş - Fener maçında çıkan
kavgayı işitmiş olacak...
Bu esnada takımlar sahaya
çıkmağa hazırlanıyorlar...
önce hocalar çıkıyor. Kap­
tanları Kemal Galip biraz sinirli. Arkadan talebeler gö­
ründü...Kaptanları'Nazım Diriiz'in yüzünden ’ hiç bir şey
okunmuyor. Mutat merasim başladı. Hakem kaptanla­
rın elini sıkıyor... Bununla kalmayıp diğer oyuncuları
Fadıl Hakkı’ya solaçık mevkiinde göz açtırmıyorlar; bu­
nunla kalmayıp üstelik çok kırıyorlar. Bilhassa Muvak­
kar ve Dündar kendisine çok sertlik yapıyorlar. Niyazi
Bici de vazifesi olmadığı halde (Fadıl Hakkı’ya sertlik
yapmak için olacak) sık sık solaçık mevkiinde oynamak
arzusunu gösteriyor. Fakat ben Fadıl Hakkı’nın:
— Aman efendim, bu seneki tahsisatın iıe kadar az
olduğu malûmunuz, yemek, elbise v.s. masrafları... Di­
ye para vermekten imtina etti. Ancak talebeler o kadar
ağır bastılar ki... Nihayet fedakâr muhasebeci:
•— Pekâlâ,' yemek masraflarından indirmek üzere
.(İnsaf!) size beş kuruş vereyim! ^dedi... Bu para da,
atıldıktan sonra, yok oldu!.. Bunun üzerine, çaresiz, pa­
ça atılmaktan vazgeçildi ve “ Hanya manya kumpanya,
ben çıktım” usulüne gidildi. Neticede talebeler rüzgârı
lehlerine aldılar. Şimdi takımlar karşılıklı diziliyor. Hep­
sinin ismini bildiriyorum: •
— Ben size gösteririm, der gibi başını salladığını
farkediyorum... Karşısındaki zavallıları allah korusun...
Bu esnada ortalık müthiş karıştı... Herkes işi sertliğe
döktü. Buna rağmen Köni hiç favul çalmıyor, oyunun
daha ziyade çığrından çıkmasına sebebiyet veriyordu...
Etraftan itiraz sesleri yükselmeğe başlamıştı. Seyirciler:
— Maçı iyi idare et; yoksa sahayı terket. Diye ba­
ğırıyorlardı. (Malûm hakem derdi) .
Profesörler - Hamit Sadi - 1. H. Karafakı, Bülent
Nuri-Kemal Arar, Kemal Galip Zeki Mesut - Bedri Gürsoy,' Haşan Refik', Fethi Çeİikbaş, M. Karasan, (solaçık
oynıyan oyuncu yerinde yok, onun ismini yanımdaki se­
yircilere soruyorum... Kendisinin yoklama defterini al­
mağa giden Fadıl Hakkı olduğunu söylüyorlar).
Bu itirazlara tahammül edemiyen anlayışlı hakem:
— Peki evlâtlarım, ben sahayı terkedi.vorum. Diye­
rek ayrıldı...
Yeni hakem Yavuz Abadan idareyi eline alınca or­
talık biraz yatışır gibi oldu. Talebeler şimdi daha düz­
gün oynamağa başladılar... Bir ara Kemal Galip:
Talebeler - Ziya Durukoğlu -M uvakkar Orhon, Tevfik İmsel - Dündar Karaşar, Nazım Diniz; Niyazi Bicioğlu .- Altay Kancaal, Erdem Erner, Nuri Önder, Müca­
hit Ertong,-Cemil Sevin.■
•- - ;
<
.
— Ben böyle talebe görmedim, diye söylendi. Hak­
sız değildi, Çocukların hepsi ayrı bir cevher... Erdem
Erner’in. burnu ile yaptığı çalımlar... Altay’ın yırtıcılığı,
Mücahit’in atılganlığı, Tevfik İmsel’in sonsuz. heyecanı
v.s...... Cemil’in saflığına rağmen hocaları çok müşkil
mevkie sokuyordu. Oyun esnasında gözüm Bedri Gürsoy’a takıldı, hayret ettim z;ra kış. kıs gülüyor. Niye
gülüyor?. Aklım almadı. Gülünecek zaman mı? Vazi­
.
Takımlar hafif eşofman yapıyor...
Hamit Sadi sahanın coğrafi yapısını ( ! ) tetkik edi­
yor. Karafakı:
— Ben ne oynuyorum? Diye etrafa soruyor, diğer
hocaların da şöyle konuştuklarını işitiyorum:..
Bülent
Nuri; ’• '*
••
'
••
yetleri çok kötü. İşte bu ara Hamit Sadi kuşları seyre­
derken bir gol yedi. Bereket bu sömestr daha fazla de­
vam etmedi. Az sonra... Hakemin düdüğü öttü...
— Haydi başlıyalım bitsin! Kemal Arar:
—
kalmadan sıkı bir
— Bir yanlışlık yaptım galiba, .pardon... Diye vazi­
yeti kurtarmak istedi ama tunıı kimse dinlemedi. Bü­
lent Nuri uzun bir nutuk söylemek üzere Karafakı’ya
yaklaşıyordu ki topu kapan talebeler hızla üzerlerine
geldikleri için bundan vazgeçti. Güç bela (birazda favüllü bir şekilde) topu uzaklaştırabildi. Bu sömestr talebeler
çok üstün ve kendilerinden emin oynuyorlar. Profesör
da tebrik ediyor... Hele bir - kısım oyuncuları ise alnın­
dan öpüp bağrına basıyor... Bundan sonra kaleler -için
"para atıldı, fakat bu para kayboldu. (Buna şaşmamak
lâzım, zira ay sonu). Muhasebeciden ikinci defa para is­
tediler. 0 da:
‘
i
Ne yapıyorsun? Demesine
şutla ilk golü kendi ağlarına taktı. Karafakı:
14
—
I a vzih
Akla
Geçen sene, mazaret imtihanına kalan bir iki ayazcıyı bir odaya tıkmışlar terletip duruyorlardı. .Bunlardan
Arşak Orhan, başka çıkar yol olmadığını görünce cebin­
Gelenler
Devrana bak bizim İskender haylaz oldu
Kazgan’a yüz ağartan yazılar yazmaz oldu.
Sık sık kürsüye çıkıp nasihat veren Tevfik
Gazinoda zar atan ünlü kumarbaz oldu.
den koca bir palamut ( ! ) çekip faaliyete girişti... Gözün­
den hiç bir şey kaçmayan açıkgöz ( ! ) asistan aksak Dr.
Yalnız kendi aklını beyeııeıı Sofist Şeref
Şımardıkça şımardı bir daha susmaz oldu.
Cevat hemen kopyanın üzerine cl koydu. Arşak Orhan da
kopyanın üzerinden elini çekmediğinden, Dr. Cevatın zaferile neticelenen bir itişme oldu! Bütün hazırun kopya­
nın Arşak Orhan’a iadesi için yalvarmağa başladı. Bu
arada Alman Muvakkar o kendine has babacan tavri.il
takınarak:
Bu gidişle soyadı Matrakçı olacaktır,
Eskiden Atalan’dı sonradan Cambaz oldu.
Baba Sadi Nejlâ’ya sönül verdi vereli
Bağlasalar lıer altsam mektepte durmaz oldu.
— Hadi hadi uzatmayın verin, çocuğun kâğıdını!..
Benim ilk gördüğümde Habeşî olan Dündar
Büyümü yaptı bilmem şimdi bembeyaz o ld u ..
Bir hayli kızan Dr. Cevat, Almana dönerek:
•V.•
?.
— Muhterem beyefendi, sız karışmasanız nasıl ohır?.
Nihat Bozkurt Erman’ın saçları gitti eklen
Ne acı bir hakikat kafası ayaz oldu.
I
Allah sabırlar versin bizim Fahamctt’ine
Göııiildelci yaraya nıerheııı bulunmaz oldu.
Alman hiç bozmadan:
— Efendim, benim adım Muhterem bey değil Muvak­
kar bey dedi.
Eskiden Mıilkiyede üçbeş zımbırtı vardı
•
JSrdcınm sayesinde çok esaslı caz oldu.
't
i. i
İki yıldır sporu benimseyen Aç Dündar
Ne kadar yemek yese çaresiz doymaa oldu.
İkinci sömestr başlıyor... Talebelerin kaptanı Nazım’ın yerine bu sefer Cevat Vural oynuyor. Oyun baş­
lar başlamaz Altay topu kaptı. Şimdi hızla rakip ka­
t
lîize başkanlık etmek kolay mı sanıyorsun.
Cevat derse çalışmaz, uyku uyumaz oldu.
leye iniyor... Kaleye çok yaklaştı... Sıkı bir şut... Ne ya­
zık ! Top golposta vurup geri geldi. Hemen Hızır gibi ye­
tişen Karafakı topu yakaladı... Uzun bir degaj yapmak
nıaksadiyle ayağını salladı... Fakat bu sefer de top isti­
Gaııdinin ahvaline imrenen dinsiz Ayhan
Çeket gömlek çıkardı, yemez, acıkmaz oldu.
f
Ütopist, idealist, meşhur mürteci İmam.
Iııad için Bedri’ye ayak uydurmaz oldu.
kametini şaşırmış olacak ki falsolu bir şekilde. Hamit
Sadi’nin fedakâr plonjonuna rağmen ağlara takıldı... Bu
duruma düşen hocalar artık harekete geçmenin zamanı
geldiğini anlamış olacaklar ki aralarında: “ fiskos fiskos”
konuşmağa başladılar. ‘Ne söylediklerini maalesef işite­
miyorum... Ama niyetleri hiçte iyiye benzemiyor. (îyi
saatte olsunlar...) Hakikaten aradan çok geçmeden F.
Sebej) nedir Bedia açılıp saçılmasın
Çiçekler bile açtı, bahar geldi yaz oldu.
m-
. •M *.
Nüktedan mı kalmadı, tüllâp mı kısır yoksa?
Çuıarlı, o mükemmel Kazganlar çıkmaz oldu.
A S î uzun kaside yazacaktı velâkin
Kusura bakmayınız bu seferlik az oldu.
Çelikbaş ilk golü kaydetti... Bu gol talebeleri çok şaşırt­
tı. Adeta ne olduklarını anlıyamadılar. Hayret! l!k sö­
mestr aslan olan bu gençler ( ! ) şimdi cansız birer man­
tara dönmüştü. Nede çabuk afalladılar. Sağ haf Dündar
diz çökmüş, kendisine “ - Biraz çalış, diyen Muvakkar’aBiı- kilo süt içmeden yerimden kımıldamam, diyor. Solbek Tevfik İmsel-ise
Datsız oyun, datsız oyun, diye
söyleniyordu... Bu ara hocalar o kadar çok gol attılar
ki hepsini sayamadım... Fadıl Hakkı (İlk sömestr’deki
hırsını almak maksadiyle olacak) Muvakkar’la Dündar’ı
!
-
S
I
-j
i:
1
4.I
•'■ *
‘ j . ''
Galatasarayla basket maçının başlamasına beş da­
kika vardı. Oyuncular heyecandan titreşiyorlar bir yad­
dan da hala ortada görünmüyen Alman Muvakkarı bek­
liyorlardı. Nihayet hazret- çantasiyle soyunma odasına
daldı. Kaptan Tevfik kendisine hakim olmıya çahşaraÜ:
tem yarabbi?.. W. sistemi mi?.. Yoksa orta Avrupa sistomi mi? anlıyamıyorum... Etraftan kulaklarıma gelen­
— Anam nerelerde kaldın, haydi çabuk.soyun, dedi.
Alman cevaben:
lere göre meğer bu: Ussümizanmış.... Dünyada böyle ki­
nci sistem az görülmüştür. 0 kadar ki talebelerin hepsi
sahayı terketmek zorunda kaldılar. Mücahit’ in ise ka-
mı? Tevfik son bir gayretle kendine hakim olarak:
;•
v.>r
i
a
— Bana bak aga, ipek gömlekten mum lekesi çıkar
çacak hali olmadığından sahanın ortasında serili kalmış-'
K
çocuk’ ar®
it
— Allahınızı severseniz, bu güp :bjzim maçımız ki­
; ■İi! !
— Bilmiyorum dedi. Muvakkar bu sefer
\
döndü:
tı. Kemal Galip mağrur bir eda ile onıın." başı ıicun'a gel­
di... Etrafına toplanan hocalar hep bir ağızdan: "Yaşa­
sın Ossamizrın” diye bağırdılar?.. Artık maç bitmişti...
minle?
-
'
.
£
a •
:
Çocuklar- cevap veremediler, Zira bayılan kuptfinlaıını ayıltmağa uğraşıyorlardı!... .
.
. ı'
Bu esnada sahanın dışından... zayıf... iniltili bir ses işi­
tildi: Eylüle görüşürüz...
—
I® !
İ l i l
A
Spğukkanlılık
profesyonel bir tarzda sedyelik etti... Bu ne biçim sis­
i
m
15
—
•. ;
■ ¿-i
.
,V
i
:. - I i
.
.
»i
■< ■
Su içecekmiş
23 Nisan gezisinden Ankaraya avdet ediyorlardı.
Haydarpaşada vagonlarının önünde konuşurlarken Ilhan
Uçkun pürtelâş geldi ve:
— Yataklılar nerede, diys sordu.
— Ne yapacaksın, dediler.
— Hiç, su içeceğim.
-----® -----
Yokuşmuş
»
t
Son Bursa seyahatinde İstanbul’ a dönüyorlardı. Hü­
seyin Köseoğlu, Halil Tüngür’le hem muhabbet ediyor,
hem de önündeki deftere hatıratını
ara Halil:
kaydediyordu.
Bir
—• Istanbuldan Mudanyaya üç saatte gittiğimiz hal­
de, neden Mudanyadan Istanbula dört saatte dönüyoruz,
diye sordu, Hüseyin önündeki defterden başını
rak:
kaldıra­
— Dönüş yokuşta ondan.
Uyumamak için
Teneffüslerin munzam ders yapıldığı bir derste idi.
Zil çalalı bir hayli olduğu halde dışarıya çıkamamaktan
mütevellit memnuniyetsizliğini oturduğu yerde daimi
devri (devlet hükmünü mektebe infaz et,
olarak kımıldamakla ifade eden bir öğrenciye hoca sert­
ikbalini hıfzeylesyı her türlü tenkitten...
çe sordu:
— Niçin mütemadiyen hareket ediyorsunuz?
|y -
KAY I P
sordu.
günkü çok rüzgârlı havada Nihat Erman’ın ;
daha saçı dökülmüştür. İnsaniyet namına bir ;
bulup getiren çok menünün edilecektir.
— Uyumamak için efendim.
-----e -----
I
B. A. B. A; -N'da İnek rumuzuna müracaat) .
İnsan Kılığı
0
gece maskeli balo vardı. Duhul zamanı geldiği hal­
ele Adatepe el’an bir kıyafet seçememişti.
— Acaba hangi kılığa girsem, diye düşünüyordu. Ni­
hayet arkadaşlarına sormağa karar verdi:
— İnsan kılığına gırscn daha iyi olur,
diye cevap
verdiler.
------ • ------
Aptala Bak
Ali Tombağın şakalarında turşuda olduğu gibi, ekşi
bir tatlılık vardır. Her zaman olduğu gibi, yine Behiç Ha­
zar’la şakalaşıyordu. Fakat anlaşıldığına. g ö re ,. Hazar
Tombağı kızdırmıştı. Bir aralık Tombağın:
«ı
Karagülüm çehrende neş’eden hiç yok eser,
Bakışın, duruşun .vallahi çok kötümser.
— Bak şu aptala... diye yüksek sesle başladığı bir
cümle. duyuldu, arkasından sessizlik. Behiç Hazar -gözle­
rini Tombağa dikmiş, dostunun-,arzusunu ■ yerine .getiri­
yordu.
•
•
Bir Kayak Eğlencesi
/'8tN vAkt»ytff \
S A A T tu««-J
i
./
> Ö£S
j;.J s'* ı 3
»Jr1',
•I
■ ÎŞfrÜ
J* «♦. *,
»♦
Lugafçe-s Şahane
*4. -1 * .
ı ■
j Mm
Jr. ■ ■+.
>, ı P.*
>.
»
J
•%. *7
% V
a,
\
V
< Kısa Haberler >
SENE SONU — Yaprak dökümü
TALEBE’ CEMÎYETÎ — Marlto Pasa
■.
*.
.■*.
,»■,
Jt m.
.*■.
m.
a*»k
.■■.
%
4*
PROTOKOL ŞEFİ - - Hamdi Efendi
ÇÜRÇİL — Mustafa Efendi
REİSÜL-KÜTTAP — Hüseyin Efendi
Alınan bir habere göre sayın hocamız İsmail Hakkı
Karafakı bir kaç gün evvel ilk d e fa olarak
MİSAFİR: ODASI — Tatbikat Sahnesi
“ şev, aman
pardon” demeksizin ders anlatabilmiştir.
GAZETE ODASI — Misafir yatakhanesi
MÜDÜR MUAVİNİ ODASI — Anadolu Ajansı
ESKİ MÜDÜRÜN EVİ — Perili köşk
ÇAMAŞIHAHE — Günah çıkarma odası
Maliye hocamız Bedri Gürsoy birinci defa olarak zil
SAAT 13 de RADYOMUN ÖNÜ — Tabariıı Bar
TENEFFÜS — Mur.zam ders
çalar çalmaz sınıftan çıkmış ve talebeler on dakikalık te­
neffüsten müstefit olabilmişlerdir.
' SENE SONUNDA MEKTEP — Kâğıt borsası
MUHASEBE — Soyulan kasanın itirafları
REÇEL, TEREYAĞI — Kalk borusu
Ceza Hukuku Prof. Burhan Koni derslerin daha mü­
MÜNAZARA — IC.saıl azami konferans salonu dı­
şında cereyan eden müııakcşa'
şahhas olması için konservatuvardan bir kaç aktris veaktör temin etmek yolunda teşebbüse girişmiştir.
GENEL KURUL TOPLANTISI: Dümbüllü ve arka­
daşları
TELEFON — Tedricî yaklaştırmalar usulü
BİRİNCİ SINIFIN HURİLERİ: Kabak çiçeği.
Borçlar H. Prof. Fikret Arık saatini kaybettiğinden
A FACAN
bey aktine müteallik maruf saat satışı misalini tekrarlıyamamış, ve bilhassa
bu bahsi normal
zamanından iki'
dakika 31 saniye fazla anlatmak suretiyle senelik prog­
T a n ı y a m a d ı n mı ?
ramını sekteye uğratmıştır.
Çamlıca Lisesinin, şeref salonu geziliyordu. Portre­
ler arasında Namık Kemal'in resmini işaret eden Halil
Kırcalı:
. — Acaba mektebin eski müdürlerinden mi? diye
şortlu. Yanında duran Şerafettin Türkmen:
Sayın Maliye Prof. Fadıl Hakkı Sur ilk defa olarak,,
—
Hayır, dedi. Tanıyamadın mı, bu resim bizde de sınıfa getirdiği kitaplarını çantasına yerleştirdikten sonvar, Mülkiyenin eski müdürlerinden biri olacak galiba.
fa koşmadan çıkmıştır.
’
isabet
Operada verilecek koro konseri için müracaat eden*
Reis Babürle tayfası Kâzınuıı ritmik da::slannı gö­
V.ler arasında çekilecek kur’ aya o da dahil olmuştu. Mut­
laka oraya gitmeliydi. Fakat, geriye seçilecek iki kişi
kaldığı halde bir türlü kendi numarası çıkmıyordu.
lihine küskün, homurdanarak:
ren bir Amerikalı rejisör, kendilerini bir tarr.an ( ! ) fil­
minde dans ettirmek üzere angaje etmiştir.
Ta­
i * — Nerede bir (salak) varsa kurra ona isabet edi­
yor, dedi.
Sözünü bitirmemişti ki arkadaşı: ‘
—
Gözün-aydın azizim dedi, sen de iabet edenlere da­
hil oldun.
Cıncık Nejat nihayet biriyje arkadaş olabilmiştir.
Yaşı büyüdüğünden İlhan Uçkunun ad:
Rokko
v
Ceza Hukuku dersinde idi.
“ çaydanlık­
tan", “ semavere” tahvil edilmiştir.
Profesör önce notiardan
■bir kaç satır okuduktan sonra ayağa kalkarak talebeye
doğru yaklaşmış, kürsüden uzaklaşmıştı: '
: '
— Hocam Rokko derdi di... Evet derdi ki... Bahsi su
Hayretle öğrenildiğine göre
briçte kazanmıştır.
gibi de bilspjıiz göne kitaba bakın!
Bu sözleri söyledikten'sonra hocamız, hocasının naBİhatma uyarak derhal notlarının başına geçmiştir...
—
18
—
Çetiıı Oı;-.:ı ^cçen gün
:
:-i
K
i
. A. ••
'.i 1
;
;
:
. î; ;
$
• *.1
"*•
.
I
'
•-' V
I
.
- ’ V
.
ı
'*
S
İ
Y
S
Î
L
E
R
NİYAZİ BİCİ’DEN TERCÜMELER
Talebeler ne ile meşgul olurlar?
Niyazi, “ Le Siècle de Victoria” adlı kitabı karıştırı­
yordu. Bir ara bu işten yorulmuş bir vaziyette kitabı
ADNAN GÖNEN — Teşkilât'la...
ALTAY ICANCAAL — Sofizmle?...
BEHÇET TÜREMEN — Çavuş rütbesile...
BABÜR ÜNSAL — Sekmekle.
CEMİL. SEVİN — Bayramlık elbiseleriyle...
ÇETİN ORAN — Gûya briçle!
■ .* 'i
•.*!î
bırakarak:
....
V
—
Haydi ismini anladık, “ Z a fer"A srı"!... ama içi çe­
kilmez.
'
Niyazi’nin canı fena sıkılmıştı:
•
«•
—
Yahu burada iş yok, diye söylendi... Şeytan diyor.1
DÜNDAR KARAŞAR — Şeker fiatile.
DÜNDAR EDİZ — Tam lamla!
ERCÜMENT ALPMAN — Çapkınlıkla!
ERCÜMENT YAVUZALP — Yıldız’la.
ERDEM ERNER — Atlarla!
ki, kaç ,g it “ légion d’honneur” e yazıl!...
Niyazi fikir beyan ediyordu:
. — ı Canına yandığımınm, idare otoriter değil;.^ mek­
FAHİR ALAÇAM — "G af ga f” yapmakla..
FERİDUN RUA — "Muço muço” ile...
tepte neredeyse monarşi çık a ca k !.... '
.
1.
HALİL KIRCALI — Hemşerilerile...
İHSAN GEVREK — Aklı ile!
İLHAN YASAR — Dilâverle.
KÂZIM RODOPLU — Münasebetsizlikle...
LÜTFİ DEMİR — Masraf kalemile!
NACİ EKŞİ — Mavi sakalı ile!
NEJAT ERDER — Espri ile!
NİHAT ERMAN — Saç tellerile...
-Î
..
\
v
*
,.. .
„ y: '
TEŞEKKÜRNAME
•
"
"
\>■X.
Mezuniyet tezimi hazırlamakta bana geniş * surette.
yardımlarda bulunan aziz, dostum balıkçı Sairi Lefter’e,goygoycu kör Aleko'ya ve diğer reislere, Boğaz ve, Ada
1
I
civarındaki bilumum balıklara alenen teşekkür ederim.
NİYAZİ BİCİOGLU — Pantalon deliklerile...
NUSRET BEYGO — Pivotmenle...
MÜCAHtT ERTONG — •Herkesle...
MUVAKIİAR ORHON — Herşeyle...
OĞUZ GÖKTÜRK — “ Tihiii” ile...
OSMAN ŞEKER — Aile ocağı ile!
TEVFİK İMSEL ■
— Sadu'lah iıbisile ve birde tenisle!
TEVFİK SARAÇOĞLU — Teknik Üniversite-ile..'.
TURHAN KARAESMEN — ( Bu bir sırdır!)
V. OKAY — “ Yeşil beyit” adlı gravürü ile!...
—
M uvakkat ORHON
I
•
■ BİLGİ!
'
*
m
.
•:. k
Son sınıfın İstanbul seyahati esnasında iki dost Su-,-leymaniye camiinin önünde durmuş konuşuyorlardı.^
■• — Ne güzel be; acaba bunu kim yapmış ki?.
— Hay şaban ,bunu bilmeyocek ne var, adı üstünde»;
“ Süleyman usta!”
19
i
’ i
m
—
■
..t
i.
:•
: f
i
:m
i
m î
t f i
i
İDARÎ ŞUBE
T
■■
8
■■
sı
lurkusu
Girdik bu şubeye duyarak sevinç,
Tahsildarım açma sakın ağzını.
Tocessiislo bakma yükümüze lıiç:
M*
Bulamazsın pişmanlığın izini.
Madem karış kartş bizim bu diyar,
Her yıl bir ucuna atılsak ne var?
Çok yaşasın sıska atlar, katırlar
Dolaştırır yaylasını, düzünü.
Çıplak dağlar arattırmaz sinema,
Bataklıkta konser1 verir kurbağa...
Adımız çıksa da bizim tellâğa,"
Bilmem görür müyüz (lıamam yüzünü?
Karşımıza geçip gülme tahsildar,
Mangırımız yoksa Tıngırımız var.
Bakraç bakraç süt getirir çobanlar
Bebek Güngör dinletirse nazını.
Büyük Reis Bay Tmman bizdedir,
•-
Polatlcırau, zincir kıran bizdedir,
Hoca, İmam, hep müslüman bizdedir,
f
Biz aldık sınıfın Ser Hafız’ını.
Bu şanlı kadromuz tamam hulâsa.
'i'-.:
Memleket yakında erer halâsa.
Ne matbuat, ııe de muhalif frrka
Böylo aslanların keser hızını.
Tahsildar yatarken lıurda aç susuz,
Köylerde yumurta, tavuk buluruz.
Belki de genç yaşta vali oluruz
Alıp bir vekilin çirkin kızını.
B A H İ R İ
f
•M
A
M ALÎ ŞUBE
L
Şubemiz mektebin şanı şerefi
Yayılmış adımız Ilanya, Konya’ya,
Biz, Nazını Keşmir’in şanlı halefi,"
Haydi sîzler gidin dağa ovaya.
Y
Burkası, İzmir’i, Mersin’i bizim
Bir mevsim şuradaysak, orda bir mevsim
Döküldük yollara lıep di'/lm dizim;
Bakarsın "¡deriz, ta Avrupa’ya.
C
Geçen yıl çıkardık Suat Darman’ı
Bizden müfettişi, bizden uzmanı
i
4--
Ganyan adık bu yıı Cumhur Feırian’ı
• • *!*V'V*"*’ 1
¿ /M ?* %
Mıhçıoğlıı Cemal’i kattık araya.
L
v'--
Keseyi sıkı tut ey tellak baş.ı..
I '
Binersem tepene olursun şaşı...
Gene de kollarız eski yoldaşı
i
Kaymakam evinde bir baklavaya.
rii
H A Y Â L İ
T
:•
.•
.
R
-
.V ••'T: <*
: - i ’f : :
:
S
■A
v.. v. ‘
:; / i
y
—
23
-
. ■■■■ ■- - '•••'V r!
v Îf
M U L K I Y E D E
Hcto
TELEFON KÖŞESİ:
Kalp Hırsızı Çapkın Corci!
TENÎS KÖŞESİ:
Aptülhamidin yeğeni!
an
,
o t,o v — y cM cn
U A N E Y Î Ktie rYflC#
İ - &I Z-
y
EH Sf lN CF fN ÛI ,
TtVFİK
v/?2¡yari
.
c »n im
SBN
ida*?
£T...
_
>
t
C n yR l
a r
me
İS T E
DİLÂVER’İN
K Ö Ş E L E
KAHVE KÖŞESİ:
RADYO KÖŞESİ: Saz-Caz Kavgası!
Aha Kcşi'u'.lah-efendi.1.
D. Ediz — Monşer, yeter artık, nedir bu zırıltı? Bi­
raz da London'u dinlesek!
M. Çınarlı — Canım, şu Hotanto ( ! )
müziğ.nde de
ne var?...
BERBERİN KÖŞESİ:
DERSHANE KÖŞESİ:
Traşeı Mustafa.
N ’otçu Bedri Oğuz!
-
25
-
Mustafa EJrn dinin Köşesi:
(Ohur) Yunun çeteci.. Jİ.. çileri
Mar... Mar... kn... ııo ..po... !os...; un...
i.dure .. idare-indc hücıım... hücuma
(kendi, kendine) ray canına be !...
—
Basketbol Köşesi :
Yirmibirci A li Rıza efendi ve
tayfası Şemsii !
Tcslt Un. Köşeyi
H afif Adnan
O
Ha****,
Şoförün Köşesi :
Çek şojör !
Yavuz,Gör bir gün mektebin berberinde trâş oluyor­
du. O gün keyfi pek yerinde olmayan berber usturasını ge­
lişi .güzel
savuruyor, Yavuz
Gör'ün haklı
feryatlarına
sebebiyet veriyordu. Nihayet sabrı tükenen Yavuz aya­
ğa fırladı:
,
— Bana bak berber, bu iş böyle yürümüyecck,
bir
Ş a h a n e s ü b y a n la rla d o ld u
ustura da bize ver de nefsimizi müdafaa edelim!
Liseyi bitirdikten sonra nereye gideceltsiıı ?
Oood... I.ise hiıti de şimdi MiiUr.yc'ye gireceğim...
—
26 -
—
Bu ne rezalet yahu, barbunyadan salyangoz çıkıyor
—
A 'e
Yeşil Mendiili
yapalım, beyim et kıtlığı...
(Tiillab çamaşırhaneye yıkanm ağa verdiği gömleklerini
tanınmaz bir halde alıyor.)
Talebe
I)ıı beııim gömleğim değil.
Müstahdem. — Siziıı Ueyc.iİjim, makitın düğmelerini kırmış,
rengini alınış. kollanın parçalamış ıln andan tanıyam adım :.
l.v&îiı-5
•-IV .
'.U
-■1
•• t e
.
••
•
■
‘«91
S
■' 1
i-'
.
ij
• *';î
I’İ
■\ ;
RADYO
ATÖLYELERİ
r’
i i
(i ■
-
i'î
■i
VS
m
» . İ S?
İFERGUSON
PH İ Lİ PS
S-• '
;
’
.
......
ANKARA VE CİVARI
,ı— >,■ r v*- —
ı-
SAM A N P A Z A R I
Resmi Bayiliği
Resmi Bayiliği
ii
•# -İ
‘i: ■;
- !j
RADYO TELSİZ MÜTEHASSISI:
lift
k ii
AHMET
î.i
** 1 ’ . " j
T
• •-
t
:>
■
» «> &
•it ^
Sı,
i*V i
-ß •
V
$:
5iı
'
1
A T Q £ Y_EL_EJİJJUJ^_DEJ
i
r
EKMEKÇİ
: :
I*
<■ r.- Jg
$
fi
-
'i'-
<■
Avrupa, Amerikan Radyo, Telsiz Sinema, Amplifikatör, Hoparlör
tamiratı, cereyanlı Radyolara Vibratör ilâvesi, Bataryalı Radyolara
transform otör ilâvesi en m odern ölçü ve ayar aletleri ile bir sene ga­
rantili tamir ve tadilât yapılır. Ve her marka Radyolar alınır satılır.
i’-',,.- •
s .-?-
•<! •!
/v*vî*?vv !
ME RK E Z İ ;
ŞUBESİ:
1 1! -
Hükümet Caddesi No. 12
Samanpazarı Park Karşısı
eji
İsmet Paşa Pazaryolu üzerinde
A N K A R A T E L : 14200
ANKARA TEL: 14700
■\
M
m
*
û
I - :>
W
■
i':
v/:;
i •: ">
X
S
ETİ BANK
I
|
ü
I
t
SERMA Y ESI :
150 000 000 T. L.
MERKEZİ
ANKARA
:
Maden işletir, Elektrik Santralleri kurar, müsait şartlarla her ,
türlü mevduat kabuleder.
...
,.
I
a;
M üesseseleri:
E re ğ li K ö m ü r le r i İşle tm e si
G a rp L in y itle ri İşle tm e si
• ?
T ü r k iy e K ö m ü r S atış v e T e v zi M ü essesesi
I
Ş a rk K r o m la r ı İşletm esi
D iv riğ i D e m ir M a d e n le ri İşletm esi
s
T ü rk iye B a k ır İşle tm e le ri
K e ç ib o r lu K ü k ü rtle ri İşle tm e si
i
|
.
.
.
iştirakleri :
^
H alk B a n k a sı
-
..
|
A n k a ra A n o n im T ü r k S ig orta Ş irk eti
..................................................................................................“
■
■
■
1
■
Şube ve Büroları :
■:
?
1
İstan bu l Ş u b e si, İsk e n d e ru n B ü rosu ,
J
'* a x .
KAMSPOH
|
;
| En iyi Spor eşyasını kendi atelyelerinde yapan ve birçok avrupa jj
H Spor eşyası satan yalnız. SPOR MAĞAZASIDIR.
i
H
T e le fo n :
14630
Bankalar Caddesi Y urt Sok ak N o. 4
TelgTaf: Kamspor t
'
ANKARA
MI
Ki:
a :ir
ı
y' t" i •■
SÜMEKBANK
200.000.000 T.L.
Ankara
İstanbul (Galata ve Bahçekapı)
Sermayesi
Merkezi
Şubeleri
V a d e li ve v a d e s iz m e v d u a t fa iz le rin i en m ü s a it h a d le re y ü k s e ltm iş tir.
G iş e le rim iz 9 ,3 0 d a n 18 e k a d a r fa s ıla sız a ç ık tır.
Müessese ve Fabrikaları :
Sümerbank Çimento Sanayii Müessesesi - Sivas
Sümerbank Deri ve Kundura Sanayii Müessesesi - Beykoz
1’
,
..A
.
i ^ . .
Sümerbank Selüloz Sanayii Müessesesi - İzmit
Türkiye Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi - Karabük
Sümerbank Kütahya Keramik Fabrikası - Kütahya
Sümerbank İplik ve Dokuma Fabrikaları Müessesesi
M erkezi: İstanbul
F a b r i k a l a r ı :
Adana
ve
C eyhan
Ç ırç ır ve Prese F a b rik a la rı,
A d a n a , B a kırk ö y , E re ğ li
(K o n y a ) İzm ir - H a lk a p ın a r ve M a la ty a P am uk İp liğ i ve P am uklu D o k u m a
F a b rik a la rı,
Y ü n lü
B ü n ya n ,
D o ku m a
B ursa,
D e fte rd a r,
F a b rik a la rı, G e m lik
H e re k e
Suni ip e k
ve İs p a rta
Y ü n ip liğ i ve
F a b rik a s ı, N a z illi
Basm a
F a b rik a sı, T a şk ö p rü K e n d ir F a b rika sı.
Toptan Satış Mağazaları :
A d a n a , D iy a rb a k ır, E rzin ca n , E skişehir, K onya, K a yse ri, M a la ty a , S am sun,
T ra b z o n , Z o n g u ld a k Perakende Satış
Mağazaları :
A n k a ra , İs ta n b u l (B a h ç e k a p ı ve B e yo ğ lu ) İzm ir.
İ ş t i r a k l e r i
:
T ü rk iye Ş e ke r F a b rik a la rı A.
ğ a z a la r
T. A. Ş .,
Türk T ic a re t B a nka sı A . Ş., U m u m i
H a lk B ankası T. A. Ş .,
G üven
T ü rk A n o n im
M a­
S ig o rta
Sosyetesi, A n k a ra Ç im e n to F a b rik a sı T ü rk L im ite d Ş irk e ti, K um taş L im ite d
Ş irke ti g ib i m ühim m a li ve sınai ve tic a ri te ş e b b ü s le rd e d e iş tira k i v a rd ır.
T Ü R K İ Y E GARANTİ
BANKASI’nın
Küçük cari hesaplara mahsus ikramiye serisinden:
APARTMAN DAİRESİNİN KURASI
23 Nisanda Çekildi
Bu dairenin mülkiyeti Uşakta Ortaokul öğretmenlerinden,
Bayan TÜ R K Â N A R A N ’a çıkmıştır.
D İK K A T : İkinci dairenin kurası da 29 Ekim’de çekilecektir
Teşebbüsün çok kere şans doğurduğunu unutmayalım.
Bankamızda açılmış bir hesabınız yoksa, Ekim .kurasına katılabilmek
için acele bir hesap açtırınız.
( TAFSİLÂT GİŞELERİMİZDE —
Telefon :
13689 - 10610 )
Güzel
bir
EV’e
Sahip olmak istermisiniz ?
TÜRKİYE İŞ BANKASI
nın
Küçük Cari hesapları arasında tertip eylediği
zengin ikramiye çekilişlerinden faydalanınız.
1 Haziran 1948 çekilişinde:
İstanbul’da Küçükyalı’da Bahçeli E V
25 Ağustos 1948
„
:
A nkara’da Tasarruf Evlerinde Bahçeli EV
30 Aralık 1948
,
:
A n k a ra ’da Güven Mahallesinde Bahçeli E V
I
•
•
H er çekilişte ayrıca bir A R S A ve. dolgun para ikram iyeleri
i
¡gp8
gü
^
gP
¡Şö
¡5
BÖ
gp
(<«■
'
„
ot
S
ü
Cg)
___
B u B roşür 1948 yı/ında
A N K A R A ’DA
AR
BASIMEVİNDE
^
da
ost
BİN NÜSHA O LARAK BASILMIŞTIR
3a
TÇl
öâ
(
qs
~y)