1948
Transkript
1948
[is^ ö; l s tefe <+8 ............. î-! ■* aV ' Sahibi: B a sıld ığ ı:Y e r: ;v|v SAKSAĞAN AR BAS IM E Vİ ' Y ;!• Yazı İşleri Müdürü: K A Z A N K A Z G A N ’i Ui-.ih-r'r: f -İr . F ia fı: G Ö N Ü L D E N K O P A n FI SIKIŞIK ZAMANLARDA ÇIKAN MİZAH GAZETESİ •.--.i* ■;.î- K», r .......................... . . . . : ■ <kAZGAhh, Mülkiyelilerin - senelerden beri, mukaddes bir emanet gibi, büyüklen ku çüğe, mezundan lalebeye, devredilerek yaşatılan - mizah mecmuasıdır. j ,İ ? M x 5 t Şimdiye kadar,' senede üç dört defa teksir makinesinde basılarak dağıtılmakta''oldıi bu mecmuanın inin hususiyeti, mevzularını münhasıran mektep hayatından alması ve bir,takıni yali fıkra ve hikâyelerle sayfalarını süslemekten ziyade, Mülkiye'de geçen karikatüri- ..j aecen hadiseleri kankatünze etm eğe çalîşmasaydı. Sayfalarında y er yer mizah sanatının inceliklerini taşıyan yazıla a, nııımlu kâğıtlar üzerine tesbile çalışılmış giizel karikatürlere rastlanmak zim için sanat kıymetinden ziyade, bir hatıra kıym eti taşıyordu ya Hayatımızın en güzel safhasını tesbit eden bir fo to ğ r a f albümü yade gülünç taraflariyle ele alan bir hatıra defteri gibi, değeri gün geçtikçe artan bu mecmiıa-' yi , her şeyden evvel, derli toplu ve muhafazası mümkün bir hale yetirm ek lâzımdı:, Hem bu gayeyi gerçekleştirm ek, hem de arkadaşlarımızın - teksir makinesiyle t ab. ' edilmesine imkân olmıyan - kıymetli karikatürlerinden kendimizi mahrum . etm em ek için, Kaz-^. ':,' gan'ı bu defa daha muntazam bir şekilde matbaada bastırmayı münasip gördük. ^ { ' • ,. Onu mümkün olan en güzel bir şekliyle huzurunuza çıkarmak için elimizden gelen gayreti sarfetm iş bulunmamıza rağm en, imtihanların yaklaşması ve yazı temini hususunda uğra- . ■ i fi (lığımız müşkilât,bıı arzumuzun gerçekleşmesine mani oldu. Elinize aldığınız Kazgan'ın iJJcmatbü] nüshası, muhakkak ki, bir çok halalar ve eksikliklerle doludur. Onu ne kadar ğüç~bir şerait’ içinde hazırladığımızı bildiğiniz için, kusurlarımızı müsamaha ile karşılayacağınızdan eminiz. Mecmua öteden beri taşıdığı hususiyetleri bit sayıda da muhafaza etmiş, [koyduğu- 1 ^ / ü! i;;X y | ; ' muz sayının Kan Orhan A y gen ve Hanın Paslanoğlıı, gelecek sayılar için Kazgan'ın başlıca ümitleridir. İmtihanların çok yvkm olduğu şu günlerde, kıym etli zamanlarını harcıyarak , şiir, fıkra ve karikatürleriyle bize yardım eden arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. K A Z G A N C 1L A R Mülkiye Mezunu $ ■ ft !« !# p i? m 1 ‘ ¡I jy i * M r § » ‘S j n'v:, ■•: v - . -■■ m i : ■■ MÜLKÎYE KASİDESİ a;i '• <i;; </•/' V! Yekufıcuduz, denilir Mülkiye unvanımıza 4 -' Sorunuz şanımızı bir siirii hayranımıza.] ' ; •. ■: Yok liizum sormağa, öğrenm ek için kadrimizi, 1‘ ■ Çünkü bakmak-ıjelişir bir kere düşmanımıza. •'. ■ .<■ "i '■ ;-■ '. Gelirir nehr-i haset hayli çamurlar anıma; j Korkm a, bir şey yapamaz koskaca um inanımıza. - 'i. * •■•:! : ili Bir çıkarsa, canımız çıkmadan evvel (Kaıuın) Bulunur çâre tez elden yeni buhranımıza. •• Gölünüz, çölde kazalar yaratan kaym akamı Bakınız, usta müfettişlere, uzmanımıza. :u :i Sormayın sâde sınav bekleyen aç diplomalı; •İ: İV ? ;• Bakmayın mâliyenin yuttuğu aslanımıza. Hep beraber koşarız bir telefon çalsa eğer Btise göndermek için sevgili cananımıza. İ . Bir ömür çöldeki Leylâ'yı saran aşkü vefa I '•• i “ YAVUZ” : Bir pazar olsa konuk bari o sultanımıza. • i' . !T . ■'1■ îmiilıaıi adlı belâ kastediyor canımıza. .- .y , j J S îj. • 1'¿i • :• ; Cemmii zarb olmada herkes; bu hazin taksime ? ' i s-*& ’■•!-V. '-A- % î? . Bir kucak notla vedâ etm eğe seyranımıza. ■*.'•■*'•• ..*£• « • İ « *l 3 # ; Gül açar, bülbül öterken ne yazık mecburuz V- . 1930/1933 yıKartına ait öğrenci, hatıraları: Ticaret hukuku dersinde, Profesör Memduh Bey, öğ rencilerden birisine kanundan maddeler okutuyordu. 44 ünçü maddede "... şirketin vücuduna dâl bir ibare” fıkrasına gelince öğrenci, “ delâlet eden” mânasına gelen “ dâl” kelimesini dikkatsizlikle "dâl” diye telaffuz etti. Profesör tashih ederken zarif bir cinas yaptı: "Evlâ dım dalmadan, dikkatli oku” , dedi. Tam' gezip eğlenecek mevsime girdik, lâkin l "' 'i Cümle: tyanlış> diyecek, bakmasa ( Mfzan)ımıza. ‘•mm.. ^ Görmedik bir yenilik çifte Yavuz'dan da henüz ; •1i Galiba, oldu olan sadece Burhan'muza. •'İ% "f-- > ► > v» .. ¿S Cümlemiz bekler iken hayli cülûsiye bu yd, ban, ayni kazaların’ muhtelif mesleklerde ayrı önem ta Hasretiz palto, çora p , elbise, mintanımıza ' şıdığını anlatırken güzel misallerinden birisini daha ver 4 , 1 1 f 1 •siiji... ; S f f s n * t r • di: “ Meselâ, dedi, kaza neticesinde üç parmağım kaybe Vereceklerdi biraz harçhk onun karşılığı, «lı röim JV'V&î•>î-. içtimai iktisatta birgün Ord. Profesör Şükrü Ba 1 den bir piyanist ile bir tahsildarın vaziyetleri birbirin rj >'.• ! •"* '..Kaçlı memur da, şükür, girmedi cüzdanımıza. ..Si- ■:*■'/te- !•>• Afijy i • i‘ den farklıdır. . • '^• B u .yıl üç cins’i lâtif holde luraman oldu, pekâlâ yakalıyabilir.” ■p/. Esti bir^ başka hava şimdi gülistanımıza. r»f mI — İ. ‘ ' m .;Ş Kızlar artarsa k ola y <Fark-ı Hukuk > ^Î’*' ; ’ ’* j /• * * * imtihanı, ■'/•Kavuşur çünkü okıd en kötü noksanımıza. S&tJvc. . ••İ •,. -Î. ‘ Büyük şair Haşim, Fransızca okuturdu. Kendisine "Larus Mehmet” adını taktığımız bir arkadaşımız, lügat .r V r. I' •¿/Ayrılık geldi Bahari, bu son kasiden ölsün •- ■.s ;•/' ««-« : î U: ■' ;]' B ir uzun boylu vedâ sevgili Kazgaıı’ ımıza. ■ lifi-. 44' kitabından kelime ezberler, lâkin çok defa bunları bir birine karıştırırdı. Birgün Üstat Haşim: "Dostum,” dedi, BAHARİ “ siz önce mânevi bir müshil alıp bildiklerinizi Derslerime ondan sonra gelin” . -■ r n s - ------- :-------- :-------— I s M i i l f î s Piyanistin meslek hayatı mahvolmuştur. Halbuki tahsildar, kalan parnıaklariyle mükellefi yine n ■ 2 — unutun. EOKÇLAR İMTİHANINDA İkinci sınıfın Borçlar in evvel sorduğu suaHerin hiç difini gören hoca: * •KtrS^î i.: •i 4 — Size son bir sual daha soracağım, dedi hile nedir? ■ Artık kurtuluş ümidinin kalmadığını anlıyan talebe-; ñ | • • );& '1 H îl; ■ilil c e v a p v e r d i: •t; . -t. s'i fei&vT •*? m •* — Efendim... meselâ, sizin beni sınıfta bırakmanız bir hiledir. Çünkü, kanunumuza göre hile, bir kimsenin; tecrübesizliğinden, bilgisizliğinden istifade etmektir. ' HAY AKLINLA YAŞA . i i. *£ /' Ayni Haklar dersinde, hoca zilyetliğin himayesini I ® anlatıyordu. Bahsin daha iyi anlaşılabilmesi için, mil-, şahhas bir misal vermek-lüzumunu hissettik önde oturan iki talebenin ismini -belki ellinci defa- sorduktan sonra.: • • • ■M. ■ \ : % t ı ı ■ ■- i* f e i - s , v j i — Meselâ, dedi, 3i, arkadaşınız İrfan bana kurşun k a - ’ E! lemini bugünlük kullanmam ullanmam için vermişti. Tevfik : kale- - ! \ rai otobüs durağında elimden kapıp kaçtı. Bir müddet kovaladıktan sonra yakalıyamıyacağimı anlıyarak, JIldHmah'- : Y L t t i d ^ a g l U l l dllliydldK, v, 1; kemeye müracaata karar ır verdim. Şimdi ben 'hangi hak'\ ka istinaden dâva açabili ilirim? ' ’ 1 \i$ W L ‘ i -Si ¿(‘.ıŞcy Ekserisi dersi takip etmemiş olan talebelerden cevap alamayınca, suali tekrar etti: Mağrur olma ey devletlim, Senden büyük Abadan var. Nazire (N ef’înin bir çiirine) — Şimdi ben burada ne oluyorum? Benim sıfatım nedir? . . .v . !,’C , • Otlamanın eyyamıdır; Yine hiç kimsede cevap yok. Dalga geçmek lıengâmıdır. » • — Oğlum, bana ne denir? Benim adım ne? İneklerin bayramıdır, :.£■'. Çayır ola, çimen ola, Bu nimeti bilenola; — İsmail Hakkı Karafakı.... İnek od ur bu dem ola, • . ¡-¿! i Falih! Medet, not sun bize, p ¡t İ S. ■-f î ; | İ İ - i ;1 İ ,î : Hem çalışmakla muğtenem. BALTA VE ÇELİK im i uj Hocanın hiddetle bağırarak sorduğu , son sual ü z e -; rine, uykudan uyanan Fahrettin Hamzadı, arkadaşları- Y nın yüzüne hayretle baktıktan sonra,’ ayağa kalkıp cbvâp ?j verdi: Bu mdvsim-i fe'rhnnde dem. ! ■' /; Bir nebze de (Code) sun bize, Gitsin gönüllerden elem... İhsan KUTLUSOY ;! • • \£. • Up > Profesörler yemekhanesinde o zaman mektebimizinV hocası bulunan Tahsin Bekir Balta, Fethi Çelikhaş’ a mü-'■ ;! temadiyen birşeyler anlatıyordu. Yine mektebin hoîiı■i‘ : >i .ı hırından olan Ercüment Ekrem Talû: — BaltaEalta ile kes dedi, fakat bereket versin öbU%’ ^4. .-*! ile kesiyor, •f. V|: rünün başı çelikten. v ir il; Demet, demet otsun bize; \ '•V ::İ% DÖNDÜRÜRMÜŞ Son sınıftan karikatürist Dündar Karaşar, Kazgan ' için Bülent Nuri Esen’in karikatürünü çizmek üzere bi- 1 i : • •<-• ı‘(' !’ »ıi"}]** y\ı rinci sınıfın Anayasa Hukuku dersine girmişti. Arka si:! / t rada talebelerden birinin birşeylerle meşgul: öldüğünü " :1 i • ^ Jî j® S ? gören hoca: * ••• • > ‘/•K-: ’[ . .• -- V • V;a.*;î '¡ı;İ-: Şj ■' — Sen bana bak! Orada demindenberi .dalga geçi- : i “ • ■>{i-îjİ.-:-. s V . .•*•’»?» -‘f , VI ' vv| .• yorsun. Söyle bakalım... diyerek, anlattığı bahse dair bir , '! ; H î-i#;-.. sual sordu. Dündar .^şaşırmış, afallamıştı. Sualin cevabı-' ■‘ j- ’ t, ■ V,:,; , v T •- .. ¡.'i i i nı veremedi. Bunun üzerine Bülent Nuri: PARMAKLIK Sabık Müdürümüz Burhan Koni -çok haklı bir en dişe ile- mektebin etrafına duvar çektirmiş, üzerine par maklık yaptırıyordu. O zaman son smıf olan talebeler den biri arkadaşına: — Boşuna zahmet, dedi, sanki kaçmak istiyen bu nun üzerinden atlıyamaz mı? — Sana ceza olarak bir vazife veriyorum, dedi, .geIccek derse kadar hazırlanamazsan Anayasa lmühanıri: § da notuna bir makas atar seni döndürürüm! Öbürü safiyane cevap verdi: — Dur bakalım, daha boyanacak!.. — 3 — k .r^v :.-İ ;î m- ■ K onuşuyor Hocalarımı H. SADÎ SELEN -— Nedir şu çektiğim ? Derslerde talebelerin halini gördükçe beni de uyku bastırıyor. FADIL HAKKI S U R ---- Esprilerim bütün sınıfı ha raretle sarar. BURHAN KÖNÎ — Hah, buna şükretmelisin bak! Ya benim her gördüğümde uykum kaçıyor ya... BEDRİ GÜRSOY — Ohooo, bu da bir şey m; cam? Benim esprilerim tüllabı gocukla sarar. FETHÎ ÇELÎKBAŞ — (Hocamız o kadar uzun cüm ho le söyledi ki sütunlarımıza maalesef alamadık). H. REFİK ERTUG — Öğrenciler derslerimizi özenli bir bilgiyle acaba niçin kovuşturmuyorlar? MUHLİS ETE — (Kendileri konuşacak zaman bula mamıştır...) K. GALİP BALKAR — Suyum hakkı için tatlı ders ler ancak bizim zamanımızda dinlenirdi. 4 — BÜLENT NURİ ESEN — Işın içinden çıkamıyorum: t* J Hukuk Fakütesinde mi kalsam, Mülkiyede mi? Avukat» lıkta mı kalsam, profesörlükte mi? KEMAL ARAR anlamıyormuşsunıız. (Talebeleıe) — Neymiş, Tabii anlamazsınız, siz daha bilmiyorsunuz be mızıkçılar. MEHMET KARASAN — Samanpazarını tırmanan otobüsler gibi zorlama kendini yahu!... Açıkta kalmada istersen Eflâtunun devletinde aşçı ol be... ’ j: YENİ VE DOCRU ŞEYLER Hatay seyahatinden intibalar: A., Profesörü - mütemadiyen tâciz ediyor, son sınıf. POSTA PULU DAMGA PULU tezi hakkındaki intihalarını soruyordu. P rof.: “ Azizim,V• ■ Adana’da Sayın kafile Balkanımız Fehmi Yavuz bir -.-it' mektup göndermek istedi. Posta pulları 15 kuruşu dol ihtiva ediyor” . Sözünü bitirmeden A. nm bütün dişi durmadığından yanındaki arkadaşımıza dönerek, safiyane meydana çıkaran bir "tebessüm” le güldüğünü görerek; — Geri kalan miktar için damga pıılıı yapıştırsak i: dedi, "teziniz bir çok doğru, v e bir çok yeni görüşleri m i devam etti: "... ancak, yeni fikirler doğru değil, ve dogv ru fikirler yeni değil.” olur değil mi? dedi. KOVA İLE SU İŞTAH ........... Kars şilebini gezmek imkânı elde edilmişti. Geminin pek nazik süvarisi her tarafı gezdiriyor, en ince tefer ruata kadar izahat veriyordu. Kaptan köşkündeki yan gını bildirme ve gazla söndürme âletinin izahatını büyük bir dikkatle dinliyen Osman Şeker nihayet dayanamadı: — Aman birader, dedi, yangın için bu kadar tesi sata ne lüzum var, işte deniz, işte kova....... .-<■ ii- ;* O sabah kahvaltıda tereyağ ve reçel vardı. Daha'; .. kahfvaltı aiji çalmadan, Dündar îdia’in yemekhaneden-! t?;,: ; j, ^ ı :îf v ayrıldığını gören arkadaşları hayretle: : , • • -,i ■— Yahu, nen var.. Iştalısızmısın ? Diye sordular. •t S ! ■ — Hayır, diye sür’atle cevap verdi, ekmeğim bittS»;i de almağa gidiyorum. 'ijl&jf V T- Sam im iye! Bilmem sizde ayni dertten müzdarip veya ayni saa detten. sermestmisiniz! Bazen dostlar vardır, hakikaten Sorma Doktor çok samimidirler. Okadar ki sizin eşyanız üzerinde siz den dalıa iyi bir şekilde tasarruf edebilmek onlara has bir vergidir. Bu sebeple siz isteseniz de yapamaz, onlara benziyemezsiniz. Sağ olsun, nenim de böyle bir dostum var. Onun sayesinde samimiyet zevkini hakkiyle tada rım. Eğer bir. gün gelip dolabımın kapısını açık bulur, traş fırçamı veya sabunumu yahut makinasmı yahutta ayakkabı boya veya fırçasını yerinde göremezsem hiç şaşmam ve elimle koymuş gibi onun dolabında bulur ve kendi ihtiyacımı gidermek için rica eder, geri isterim. Hattâ bazan aradıklarımı dolabında da bulamam ve yi ne de hayret etmem. Zira lavobalarda unuttuğundan ¿minimdir; oradan ararım. Sorduğumda alacağım cevap daima aynıdır: "Aaa, unutmuşum." Bazan da onu do labımın önünde benim kolonyayı samimi arkadaşların ellerine, saçlarına dökerken görürüm. Boş şişeyi elime sıkıştırırken tatlı bir tebessümle "pek çok teşekkür ede riz” diye ilâve eder. Bütün bunlarla iftihar ederim. Zi ra aramızda kaç kişi bu derece samimi ve yakın arka daşlara malik olma saadetine erişebilmiştir?! (Ivaip çarpıntısından rahatsı/, olduğu için kendisine, içkiyi, sigarayı, çay, Itahve ve he\ yecanı yasak eden, Okul Doktoruna arkada şım!/, Tevfik İmsel’iıı cevabıdır.) Bana sual sorma cevap müşkiklir, Her sırrı ben saııa açanıam doktor! İsyan eden yalnız kalbim değildir, Ondan dalıa. fazla şu kafam doktor! Durmadan “ heyecan yasak!” diyorsun, Beni bu sözünle malıvediyorsun. İnanmıyan. ,B«rlıan Köni’yc sorsun, Adnan Kantck gibi yaşamam doktor;! Şarabı menetme o değil hüner! Karabasan bile “ fazilettir” der. Yine bir gündü; dolabımın önünde elbise değiştiri yordum. Koşar adımlarla yanıma geldi ve “Ayakkabı boyanı versene" dedi. Aksi gibi sayelerinde kutunun Bir gün Bezın-i Cem’e uğrarsam eğer, Tutup bir tas ayran içeıııem doktor! dibinde kalan vermutları sabahleyin kullanmıştım. Y a rı mahcup bir halde “ bitti; sabahleyin kutuyu attım Bahsetme güvenip toleransıma, diye cevap verdim. O yarı kızgın bir çehre ile "Ece ne zaman alacaksın??” diye sordu. Şaşırmışım. “ Belki ak şama doğru” diye kekeledim. O ilâve etti: “ Bu gün mu hakkak a l; akşanıa bir yere davetliyim.” Tababet dediğin bir avuç saçma! S.S Revire sokmağa boşa uğraşma, Ölmeden mezara göçemem doktor! Ben arzu ederken esrar, naıjgile, Yasak dedin bir tek sigara bile. -------- e — İdare ederim üç paket ile, Biı< tek izmaritten geçemem doktor! I ■ : Bi r Hocadan Misaller Bir- askerî zabit bir gün yolda gidiyor. Derken bir otomobile çarpıyor. Otomobil devriliyor. Sahibi tazmi nat talep ediyor. Askeri zabit inkâr ediyor. Derken bir şahit diyor ki: “ Ben kulağımla gördüm, doğrudur.” A. M nin arsası üzerinde bir çukur kazmıştır. A bunu haber aldığı zaman M ye gelerek 32 Mayısa kadar bu çukurun devrilmesini istedi. Fakat diğeri çukuru de virmek istemediğinden aralarında kavga çıktı. M itidali ni muhafaza edemediğinden A nuı kalbine dört el bıçak Doluysa boşalır Tekel’e kese, Boşsa çıkar İkram edecek kimse; 'Eğer tüttürürken ecel gelirse, Paketi bırakıp kaçamam doktor! Rîııd Tevfik lmsel’im, cahil anlama, İlmi ben öğrettim kendi hocama... Yorikli (1) kadınlar gibi daima, ln'aıı ki ben perhiz seçemem doktor! sapladı. A bunun üzerine M ye küfür etti. (A zaten ya radılıştan sinirli idi; bir gün apartmanına kızıp oğlunu satmıştı) böylece M, A ya hakaretten dolayı Ticaret Mahkemesinde dâva açtı. M kendi aleyhinde bir askerî zabiti şahit olarak çağırdı. -.Hâkim bu şahide ifadesint şifahen yazmasını söyledi. Şahit tam ifadesini yazacağı sırada celse tadil oldu Kıza Tevfik’teıı aşıran: BAHARI ( 1) H am ile kaıl.n ıleıııclclir. Yeni Çıkan Eserler i M ü lk iy e d e vakit nasıl g e ç e r ? ( K im d ir N e d ir ) r laara kivycL W«dıV.* /taotu ORVıaw fiUan /)^ı Kır^Au"T ^@w Tütrol Wıî*v* VıeAır^. ToıyUv Klv»<t.ıy 7 _^»ııS< &l>uK ^>VV-" i.k'İ.V: Q Q ? aA . ' — , W^ f i .' L &v> 'T'Vh, hiiıv c a m K»v%\liv' * Kı>«W f tf c A .» .* \ (Ş) I Fen«»- hcdtıyî f#ny«lı kimdir ?' '¡’“ T»»««'. ""!<>.f pat/fr Fotoorc.^ h jjW J VS’J:Ci IVıta-c ı ^ te r •f • 9 ^ < -\ C \ : " . ,a C - c*/Ux î»Kwt' yMxn>r. îm 1 _ 0W v*A «.Y uiorm.-U o • "' . . \Xu*-«ivf ¿*\<* JO.I IjaK**'*"»*•• * Ü Ç HAL KANUNU A lf~ Tn.vx.Hral vn'riır i ;; 1 -.1 l:■!i - G azeliyat-ı Der Tavsif-i A hval-i Sabık M üdür : ■ : 1- S ■i,« • i.v. ‘ . ••• •’ .. ■ ,' 1 ‘ . Sempatik, boylu postu, babacan bir müdürdün , Vallahj bizden fazla biz!eri düşünürdün. i) Hal lıatır sormak iç'iıı aramıza inerek, Gönülleri hoş eyler yüzleri güldürürdün. Tullabı çok severdin, tertemiz vicdanın var, Vazifeniz icabı insafsız görünürdün. Bir derdimiz olunca senden medet umardılt., Bol bol nasihat verir biraz da üzülürdün. Birçok nimetlerinle bizi ihya ederdin, bir şey isteyince kızar ve köpiiriirdün. F. H. SUR — Bu efendinin de yok hanesi dolduî... ■i Biz En ufak bir iş için karar vermeden önce, j Aziz’den fikir alır, Asım’la görüşürdün. i ■ Mülkiye tarihinde ( aimla anılacak, Gürültülü, iizücü, kısa saltanat sürdün, Bazan' ben istifamı vereceğim diyerek, Şaka eder bizleri telâşa düşürürdün. ■H ı AS1 :iS ■i ; •• • ÖZEL HUKUKÇUMUZ... BİZDE PARTİZANLIK Ş• ahanede ne ile meşgul oiuyoriar • : -lif: . Süreyya İlgaz: Kâinatın sırrını çözdükten sonra, bu konudaki savunmasını yapmağa hazırlanıyor.. Mücahit Ertong: “ Serap ve harap” adlı eserini bü yük bir başarı :1e sahneye koyduktan sonra şimdi daha mükemmel bir şekle sokmak için Dündar Karaşar’ın fırçasiyle rötuş yapmağa karar vermiştir. Çetin Onaran: Mektebi Şahanenin iftihar edeceği örnek bir talebe haline geldikten sonra şimdi kendisini ilmi fünuna hasretmek yolundadır.' Mehmet Çınarlı: Üstadımız, Yahya Kemal’ in Pakis-? tan'a tayininden beri yas tutuyor. BİZDE K A R A B O R S A 0 Ayhan Erman: Bach’tan çok santranç tahtasını dü H şünmesi bize de yakında verecoği konser hakkında şüp heler tevlit etmektedir. Haşan yücel: Hançeresi şifa bulduktan sonra şa r-;. kılarında bir değişiklik olmuştur. Şimdi ‘.‘Yine bir aşka l daldım” operetini iyi bir eser haline koymağa çalışıyor. Bedia Açılaılm: Mesleki Baloda yapılması kararlaş £ ! • tırılan dans müsabakası için Kadriye Sultan ile holde i 1 s figür çalışmalarına devam- ediyor. Ihsan Varda!: Misafir odasının penceresine perde ta kıldıktan sonra matemi sona ermiştir. t . moM'«*'1-1 . t" ff ; . s Feridun Rua: Bütün çapkınlık ümidini, Çamlıca K ı z / i Lisesinde söylediği şarkıların neticesine bağlamıştır. Fakat henüz bir reaksiyon olmadığından siyah kıravatım takmakta devam ediyor. • , J H ,i P E R İ Ş A N ; ? ' ' ^ S A F L 1K Vv r Ercüment Yavuzalp'ı arıyorlardı... Mektebin her - i v£ köşesini aramışlar fakat onu bir türlü, .bulmak mümkün olmamıştı. Cemil Sevin .ile Aydın Akad'm da diğerleri gibi büün emekleri boşa gitmişti. Nihayet Cemil: r- • — Biz de evine telefon etsek, dedi. Bu fikri Aydin da beğenmiş olacak ki: • •• •:* i.’ i i. — Numarasını biliyor musun? Diye sordu. ı« l — Cebeci caddesi No. 5. ' . i .» i — Canım'evinin değil, ' ] II — Haaa... telefon... (Aydm ’m omuzuna bir y ü m ^ :1 I ruk attı) şey canım... Bilmiyorum... ’■ . İ ;- î ' l I I — Eee... nasıl telefon edeceksin?.. • ' V i M ü jd e !... Emin bir kaynaktan öğrenildiğine göre sayın pro fesör H. R. Ertuğ talebelere ezberletmek üzere devlet binalarının mufassal plânlarım hazırlatmaktadır. ikisi de düşünmeğe başladılar... Ercüment'in baba* ■ t.! sının ismini bilselerdi işi kolaydı. Aydın bir . ara alnmdA biriken terleri sildi... Gözlerini kaldırdı... Mühim bir U f•? ;ıt •î:.\rA. başarmış insanların sevinç ve heyecanı ile: 6 İV !’* — Yahu, dedi, bizde,de hiç akıl yok!. Ben birskoşn Ercüment’lerin evine kadar gidip babasının adını öğreneyim ondan sonra telefon ederiz!.. n İMTİHAN Hikâye eden: Çamfıstığı imtihanların bu kadar çok yaklaşmış olduğunu ilk _ defa olarak idrak etmişti. Artık kahveye, sinamaya git- bir zaman olduğunu düşünerek hiç çalışmamıştı. Bütün bunlardan sonra bir daha sefere sene başından itibaren . :miyecek, Hukuk Fakültesini ve diğer fakülteleri ( ! ) zi çalışacağına dair kendi kendine söz veriyordu... imtihan yaret etmiyecek, oturup çalışacaktı. İmam Tekinalp gibi olacak, konga, samba, sinema şünmeden saatlerce çalışacaktı. günü, Genel Kurul’un ziyafetlere çattığı gibi gelip çat Karar vermişti. mıştı. O, o sabah mazbut bir talebe gibi erkenden kalktı. dü Kalemlerini hazırladı. En yeni elbiselerini Bu azimle gidip ders ridun R u a gibi aynanın karşısına geçip kendini seyretti. Bundan sonra okumuş olduğu dersleri bir kere de ak notlarını tanzim ■ve tasnif etmek istedi. Fakat onlar t. H. Karafakı’nın misalleri kadar karışıktı, işin içinden lından geçirmek istedi ama, kafasının Dündar Karaşar’- çıkmak için Bedri Oğuz gibi yorulmadan çalışması icap ııı midesi gibi boş etti... İşin asıl zor kısmı ise bundan sonra idi: Okumak : Bunun üzerine Dündar Ediz gibi sinirlendi. :...bi uğuldadığını hissetti. Gözleri kararıyor, başı Hurşit Ama ne kıpkırmızı kesilmiş ve terlemiş olarak imtihandan çıkı yorlardı... Günler geçti. İmtihanlar on iki raundluk bir för olmaya alıştıysa onun da buna alışması lâzımdı. Ara- boks maçı kadar sert cereyan etmiş ve sona ermişti. En ‘ ' dan günler geçmiye' başlamıştı, ilk defa karşılaştığı ders■' 'i-, ler onu fena halde üzüyordu. Bazan ağzı Haşan Refik’in sonunda o, Semih Beşkardeş kadar sarı, Nüsret Beygo gibi halsiz olarak son imtihandan çıktı... Şimdi iş neti dersi gibi kuruyor, o vakit Kemal Galip gibi bir bardak ceyi beklemekti. Mahmut’ un vestiyeri beklediği gibi ( ! ) su içiyordu. Hele Fehmi Efeııdi’nin çayı kadar tatsız bir beklemeye başladı. yazı gördü -mü Tevfik İmsel gibi ağlamaklı oluyordu... basketbol sahasında acemi dönmüştü. Niyazi Bicioğlu gibi ne yapacağını bilemi Köni gibi ihmal yordu. Bu iş yatakhane çarşaflarının değişmesi kadar etıti... Artık imtihan pek yaklaşmıştı, ama onda da der- uzamıştı. İnşaallah sonu hayırlı çıkardı. Yavuz Gör bile Hali, düşünüşü tamamen değişmişti, yıkanmak için bu kadar zaman bekliyemezdi... Gene bir i, Bazan mektebin yeni Hilmann marka otomobili gibi sa gündü, belki neticeyi öğrenirim düşüncesiyle acele ya lla, sola tosluyor, bazan da her söze Adnan Gönen gibi taktan kalktı... Hızla alınıyordu. Kafası ise mektebin telefonu gribi işlemez ol merdivenleri inip ilân tahtasının önüne koştu. Orası yemekhane kapısına dönmüştü... Ka muştu. Hülâsa Malî şubeden mezun bir'gen ç gibi peri- labalık son hadde idi... O da onların arasına karıştı... . şan ve bitkindi. Fakat bir kere başlamıştı. Artık işin Kendi numarasını görmeye gayret ediyordu... Öne doğ sonunu getirmdk lâzımdı. Cüneyt Kalaçer'in (klâsik mü ru epey yanaşmıştı... zik) aşkı gibi derslere bağlanmıştı. O nasıl radyonun Fakat... fakat... ne görüyordu?... Fahir Alaçam gibi şaşırdı... Kulaklarında Erdem Erner- ».üzerine kapanıyorsa, o da dershaneye öylece kapanıyor- ’in meşhur kemanı çınladı... Etrafı Ilhan Uçkurdun saç Alpman gibi dalga geçtiğine ları gibi dalgalı ( ! ) görmiye başladı... Sonra... düşüp ba '-pişman oluyordu. A h ! ne yapmıştı da şu şeytana uy yıldı... muştu. Kendisine bunu anlatmışlardı ama o Cemil Se- Eraftakiler telaşla yere iğildiler. Az sonra onlardan O vakit biri kalktı ve ağzından şu sözler döküldü.: •'’d ers çalışmayı Nejat Erder’i dinlemek kadar sıkıcı sa nıyordu. Önünde, Fethi Çelikbaş’in cümlesi kadar uzun - Artık tenisçilerin gürültüsünden sabrı tükenen Seha Meray’a •..Bütün bunlara rağmen her dersi birer kere okudu, ki- . Vin gibi bu sözlerin mânasını anlıyamamıştı. Nihayet imtihan başlamıştı. Talebelerin hepsi Aydın Akad gibi yapsın, çalışması gerekti. Mektebin arabacısı nasıl şo •«■dü.V". Vaktiyle Ercüment be taraf, Osman Gümrükçüoğlu’nun ağzı gibi kalabalıktı. manının geldiğini anlayınca kafasının mektebin holü gi- i man kalmamıştı.. istik ceriksiz adımlarla imtihan 3alonuna doğ ru yürüdü. O akşam saat on ikiye kadar durmadan okudu. Yatma za Burhan dehşetle farketti. düşünmeye başladı. Yeni yetişen tenisçiler gibi ( ! ) lar olduğu halde sınıfa çıktı. Oturup okumıya başladı. O ; misini tekrar etti, kimisini, ise olduğunu balinin Suat Ergünek’in kaşları kadar kara olduğunu Saatlerce, günlerce durmadan okumak... Elinde not !Matuloğlu ile Babür'ün dansı gibi dönüyordu. giydi ve Fe “ Nafile, Ussümizan çarpmış!.." 10 — • Sınıf 2 Şiiri Gene Şikâyet ( “ Otuz Beş Yaş” a nazire) Öyle "ünler oldu ki, pırasa piyaz yedik, “ l>u gün ile aç ölmedik, Allaha şiikür” dedik. Sınıf iki... mektebin yarısı eder, Büyük dönüm' noktasındayız ömrün. Şu sefalet devrinden .çerçi kurtulduk heyhat.. İlkokul çağımızdaki cevher Yalvarmak yakarmak nafile bugün Kırık aklığına bakmadan gider. Sebep ne bilmem ama saadete ermedik,. Yeni statii çıktı, çıkaciak, çıksın diye, Bunca yıldır acaba mucize m'i bekledik?.. Pantolonun delik deşik mi ne var? Benim mi Allahım bu parasız cep? Ya içi küf kokan cüzdanlar! Peder maaşı almadı mı acep? Neı<de sinemaya gittiğimiz zamanlar? Fehmi Yavuz üniine gelen herkesi paylar, Bıı denlu nıahiraııe bir idare görmedik. Oyalardı tiillâbı babacandı Bay Köııi, İllâ l;iz arkasından telgraflar telledik. Hayal meyal şeylerden o İktisat, Ayağını denk alsın Yavuz Abadan, çünkü, Müdürü kaydırmanın yolunu belledik. Hâtırası bile yabancı gelir. Arsebük’ten biraz öğrendik, heyhat! Onları da unuttuk gitti bir bir. Daha ne oyunlar çıkaracak hayat! Mektebe girdik artık zevk heves öldü bizde, Kaytarmağa çalıştık derslere hiç girmedik 1. ' ;■ Cadde güzel, hava güzel, ilkbahar. r. Enstitü sanki bir bal 'petekte. Mektepte de birkaç şilin ( ! ) bayan var. Bunlar da yok yarın Çemişgezek’de! Kader bizi böyle eder tarumar. *' ’ '■ ' Neylersin bu iş herkesin başında, Belin kat kat, salcalm ak olacak! Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında Bir sandalya saltanatın olacak Beş on hane bir kazanın başında. Hakiki hocalara sözümüz yoktur, fakat, Not okuyan spiker dinlemeğe gelmedik. Hata eyledik dostlar hocalık isteseydik, Neden biz Şahanede talebelik istedik?!.. Profesörlük bu mu, talebelik bu mudur?!. Onlar ¡geldi okudu, bîzler de ezberledik. Biraz insaf merliamet eylemek şöyle dursun, İmtihanda vallahi buram buram terledik. Bence tüllâbm hepsi çalışkan, zeki, fakat, Kimimiz parlak notlar*’ kimimiz emekledik. • C O Ş K U N Hiç bir mektep bizimle kıyas kabul edemez, Gece gündüz durmadan, durmadan inekledik. NAR MI A Y V A MI? , ■t. i Mektebi Şahanede bulunan ressamlar bir sergi aç mağa karar verdiler. Jüri teşhir edilecek resimleri se çiyordu. Bir resim üzerinde ihtilâf çıktı. Üyelerden biri: Kimisi öldü gitti, kimisi hastalandı... Sınıf geçmek uğruna neler feda etmedik!. Gene de hakkımızı yiyenler oldu, lâldn, — Bu nar resmi iyi olmamış dedi. Diğeri: ' Sustuk, Allaha bile şikâyet eylemedik. . ? '• — Evet iyi değil ama, o nar değil ayva resmidir, dedi. Bir diğeri de : L KELÂMI — Amma yaptınız haa, o şalgam resmidir yahu, dedi., Bu sırada içeri giren, resmi yapan zat resmin altına yazdı: "Üçüncü sınıftan Muammer Durak’ın portresi” . GÖRÜNCE HATIRLAMIŞ B. A. B. A. N ı İmtihan zamanıydı. Ali Rıza Oğlu Nihat Boskurt Erman Cebeciye kadar şöyle bir tur almağa giderken, Hidayet Karagül bir salatalık ısmarladı. Erman sallana sallana döndüğünde Karagül: İMTİHANDA imtihanda idi. Hoca, Yalçın Kurtbay’a zor bir mesele vermişti. Mumaileyh yarım saatten fazla uğraştığı- halde — Hani bizim hıyar? Diye sordu. Erman safiyetle: çözmek şöyle dursun, meseleyi anlıyamamıştı bile, Hoca bunu sezdi ve meseleyi biraz daha açıklıyarak sordu: — Vallahi Hidayet’çiğim, şimdi seni görünce sala talık Ismarladığım hatırladım. — Bu vaziyette mahkemede kendini nasıl müdafaa edersin ? Mehmet Ali Pş. ile Reşit Pş. arasında geçen o güzel nükteye.vakıf olan Karagül; sakin sakin: — Üzülme, dedi, sen geldin ya! Yalçın derin bir nefes aldı, alnındaki terleri sildi ve çaresini bulmuş gibi gayet emin bir jestle: *A-’ — Bir avukat tutarım efendim, dedi. AFACAA — M — Mülkiye yi Dinliyorum Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı Hafiften bir şeyler geçiyor Hafızalardan; Hayaller ktıruluyor, hayaller canlanıyor Uzaklarda çok uzaklarda İlk hedefine varanların ellerinde diplomaları MÜLKİYEyi dinliyorum gözlerim kapalı Mülkiyeyl dinliyorum gözlerim kapalı Vakit geçiyor derken Sürü sürîi, çığlık çığlık Koşuşmalar kütüphaneye, sınıflara Bir İneğin sabırsızlanan ayakları Mülldyeyi dinliyorum gözlerim tkapalı Mülkiyeyl dinliyorum gözlerim kapalı Serin serin salon, Cıvıl cıvıl kahve. Kumru dolu şimdi kaldırımlar Tatlı nağmeler geliyor asfalttan Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları; Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı Bir kız giriyor kapıdan Fiskoslar, gülüşmeler, bakışmalar Çekildik izzetü ikbal ,ilc bab-ı dernekten.. Kapıcıya yaklaşıyor Bizden birini aramalı. Mülldyeyi, dinliyorum gözlerim kapalı Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı Telefon çalıyor yine Bir arkadaş koşuyor hemen, Çıkıyor, dudaklarında tebessüm. Bir kız olmalı. Mülldyeyi dinliyorum .gözlerim kapalı. Mülldyeyi dinliyorum 'gözlerim kapalı. Bir gurubıuı münakaşası dolap arasında Sözlerinde maçların uğultusu, Kafaları bulutlu. Bir çekişme velhasıl, biri Konyaiı Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı. Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı. İki İrişi oturmuş karşılıklı Gizli şeyler konuşuyorlar, belli Biri daha az kesldn olmalı ki, Soruyor: — Nasıl yapmalı? MUİkiyeyi dinliyorum gözlerim kapalı. MUlkiyeyi dinliyorum ¡gözlerim kapalı. Bir dizi tüllâb bodrum katta Sular soğuk mu, sıcak mı bilmiyorlar. Hepsi sözlü, yıkanabilecek mi sondaki ! î Biçimine getirip önden dalınalı. Mülldyeyi dinliyorum, Mülldyeyi dinliyorum gözlerim kapalı.. Derleyen: ROMANTİK 12 — MACERAPEREST muzaffer gıkmış olmanın nürken birçoklarının kendisine baktığını gururla hissedi- verdiği gururla Kavaklıdereden Çankayaya doğru ağır ağır yürüyor, daha yeni tanıdîğı Amerikalı bir bayanın yordu. Saatine şöyle bir baktı. Randevu vakti geçiyordu hediyesi olan sigaralardan birini tüttürüyordu. Halbuki su hiçde fena olmıyacaktı. Neler vardı neler. Hele bir ta- bir hafta evvel izzeti nefsi fena halde rencide edilmiş, çok fena bir duruma düşmesine ramak kalmıştı: nesi gözlerinin içine bakıyor, gülümsüyordu. Büyük bir mücadeleden — Evet, tam geçen hafta bugün, ondan beni deliye çeviren mektubu almıştım diya düşündü. Şimdiye kadar hiç bir kızdan kendisine bu derece tesir eden mektup al mamıştı. Çapkınlığın en ince taraflarını bihakkın bili yor; boyu, geniş omuzları, saçlarındaki ve gözlerindeki cazibe bütün konuştuğu cinsi lâtifleri teshir ediyordu. "M .” de bunlardan biri idi. İlk zamanlar kendisine çıl gınca bağlanmışken, sonra hernedense bütün mektupla rını ve arkasına "Bir ömür boyunca devam edecek elan aşkımla.” diye imzaladığı resmini istiyor, "bir sürü de ithamlarda bulunuyordu. Çapkınlık gururunu kırar, ve ayrıca kendisini tehdit eden bu kızdan intikam almalıydı. Mihayei klâsına yakışa: ak bir hal çaresi buldu. ilk çapkınlığa başladığı devirden beri aşina olJuğu hatunların resimlerini “ A ” dan "Z ” ye kadar devam eden alfabetik bir sistemle albümde toplam.vtı. Bu mu azzam kolleksiyonundan bir sürü resim çıkard\ Bir mektuba hepsini koyup, bunların arasına "M .” ııinkini de ilâve etti. Yazdığı kısa mektup şöyle idi: "Okadar çok tanıdığım var ki içinden sizi ayırd ede medim. Kendi resminizi ayırıp lütfen diğerlerimi ¡»de ediniz.” İMZA «F.» Düşünceleri buraya kadar yaktı: gelince bir sigara daha — 01ı! dedi, bu Amerikan sigaraları da nefis olu yor ha.. Hiç farkına varmadan Çankayaya çıkmış, aşağıya dönüyordu bile. Şu-ana kadar önünde yürüdüğünü farketmediği nefis bir parça, bir kaç adım ilerisinde fıstı ki makam gidiyordu. Fevkalâde endamı, omuzlarını örten saçları ile peri kızı kadar güzeldi. Havanın güzelliği, ba harın sinirler üzerine yaptığı müsbet tesirler, tabiî bun ların hepsinden çok çapkınlık san’atının en ince taraf larının gayet mahirane istimali, derhal tesirini gösterdi. Yalnız çıktığı yokuşu çift olarak iniyordu. Henüz bir kaç adım gitmişlerdi ki güzel kız nezaketle müsaade istedi. Yol kenarındaki muhteşem apartmanlardan birine girmeden, “ F” . gelecek hafta Kavaklıdere otobüs dura ğında bir randevu almayı ihmal etmedi. Haftayı iple çek ti, randevuya giderken mektebin bahçesinden küçük bir buket yapmayı da ihmal etmedi. Vaktinden bir iki dakika evvel kararlaştırılan mahalle varmıştı bile. — Hayret! Diye söylendi. Burası ne kadar da kala balık böyle. Bu gün cidden şıktı. Mektebin yeni verdiği kumaşı, bol para vererek iyi bir terziye diktirmişti. Böyle düşü ama güzel kız daha ortalarda yoktu. H afif bir göz banyo- . ; . • ' W[ — Acaba başka birine mi bakıyor, diye etrafını şöy: • le bir kontrol etti. I ; V, — Çok budalayım, dedi. Benden başka kime bakabi lir. Saçlarını başına bukle bukle, şimdiye kadar hiçbir kimsede görmediği tarzda tanzim eden bu güzel çiçeği koklamak hoş birşey olurdu. Kendi kendine "enfes kız:” J i dedi. “ Randevum olmasa idi kat’iyyen ihmal etmezdim.” "Fakat bizimki nerede kaldı böyle bilmem ki.” Şöyle bir &i tur aldı, artık onun gelmiyeceğine aklı yattıktan sonra o çiçeği koklamak için yanaşmağa karar verdi, ve ha fifçe sordu. v i il'İ ¿i. Jt-*1J** *’ v? — Afedersiniz, buraların yabancısıyım, Güvenevler- . de oturan bayan. S!yi tanır mısınız? Buralarda bu adda tanıdığı birkimse yoktu ama konuşmak için de başka ça re bulamamıştı. Gelen otobüs, dolu olduğu için birlikte aşağıya doğru yürümek mecburiyltinde kaldılar. "F .” kendi kendine “ bugün çok şanslıyım.” diye düşündü. Meç hul bayan mütebessim sordu: •••. — Bayan “ S.” yi niye sordunuz? — Sizinle o kadar kalabalık yerde başka türlü tatıışamazdım da. — Benimle niçin tanışmak istiyorsunuz? “ F .” derhal eski taktiğine maharetle başladı. Ara sıra konuşmasını güzel cümlelerle süslüyordu: — Siz şimdiye kadar hiç kimsede görmediğim dere cede güzelsiniz, bir pervane gibi ışığınıza elimde olma dan kapıldım. .. ’ ; — Hafızanıza bayıldım hercâî adam, randevusuna ' geldiğiniz kızı ne çabuk unuttunuz! Afallamışti, gidiyor du o güzel kız, hemde bir allahaısmarladık demeden. (i •* fı -—Aman Allahım ben ne yaptım! dedi birdenbire. Arkasından bakarken tanımıştı, evet geçen hafta raıidevü aldığı kızın ta kendisiydi. İlk tanışmalarında da-'v gınık olan saçlarını bu def’a başının üzerine 'toplaması. v, tipini okadar değiştirmişti ki, kendisiyle buluşmağa .ge len bu ahuyu tekrar avlamağa çalışmıştı. ' Mektebe nasıl geldiğini anlıyamadan kendisini kah- •' vede buldu. Şaşkınlığı henüz nihayet bulmadan arkadaş ları eline bir mektup tutuşturdular. Üzerindeki yazıdan i? “M.” den geldiği anlaşılıyordu. Heyecanla açtığı zarfın içinden bir resim, bir de mektup çıkmıştı. Resmi görün- ce hayretinden dona kaldı. "B u-da nesi?” dedi. Hiç.'ta- ■ nımadığı bir adamdı bu! “ M.” nin mektubu çok kısa idi: • “ Mektuplarınızı paket yaparak postaya verdim. Res minize gelince, onu da mektubumla birlikte iade ediyo rum.” M. AFACAN - , v: 3. : 4 ; .İ v . i s--;- ■%- ■ ; •' • İ;V! i - ı ir Futbol Maçı Anlatan : Ç A M F I S TI Ğ I — Başlıyacaksanız başlıyalım, yoksa ben başlıya- (Bu maç profesörlerle talebeler arasında cebeci ça yırında iki sömestr üzerinden oynanmıştır). î. •''3 cam şimdi! diye söyleniyor’... Mehmet Karasan: — Bir bardak bile şarap İçmeden futbol oynanır mı? Alo... Alo... Alo... Emektar' cebeci çayırında muaz zam bir kalabalığın ortasında yerleşmiş, futbol sahasını gözlüyorum.' Seyirciler o kadar heyecanlı ki;.. •Daha şimdiden yer yer münakaşalar oluyor. Hele bakın Ercü ment Yavuzalp ile Necmi Karadııman adeta birbjr.ne girecekler... Ama onların yaptığı münakaşa daha ziyade, Galatasaray-Fener maçı üzerinde cereyan ediyor galiba.. Tam bu sırada “ düüüt!..” diye hakem Burhan Köııi dü düğünü öttürerek sahaya çıkıyor... Köni sahanın ortası na gelinceye kadar sağa sola epey selâm yağdırdı ve göz attı. Anlaşılan seyircilerle şimdiden dostluk temi Zeki Mesut ise Umumi Hukuka ait bazı prensipler söyliyor ama gürültüden işitemiyorum. Bu esnada ha kemin düdüğü maçın başladığını haber veriyor... İlk sömestr... Oyun süratle başladı, top daima ta lebelerin ayağında... Bir ara solaçık Cemil Sevine bir pas geldi, fakat bunu Karafakı açıkgöz bir hareketle Cemilin ayağından aldı... Aldı ama, bu esnada şayanı hayret bir şey oldu. Karafakı kaptığı topu kendi kalesine hızla sürdü... ve Hamit Sadinin: — nine çalışıyor. Herhalde Beşiktaş - Fener maçında çıkan kavgayı işitmiş olacak... Bu esnada takımlar sahaya çıkmağa hazırlanıyorlar... önce hocalar çıkıyor. Kap tanları Kemal Galip biraz sinirli. Arkadan talebeler gö ründü...Kaptanları'Nazım Diriiz'in yüzünden ’ hiç bir şey okunmuyor. Mutat merasim başladı. Hakem kaptanla rın elini sıkıyor... Bununla kalmayıp diğer oyuncuları Fadıl Hakkı’ya solaçık mevkiinde göz açtırmıyorlar; bu nunla kalmayıp üstelik çok kırıyorlar. Bilhassa Muvak kar ve Dündar kendisine çok sertlik yapıyorlar. Niyazi Bici de vazifesi olmadığı halde (Fadıl Hakkı’ya sertlik yapmak için olacak) sık sık solaçık mevkiinde oynamak arzusunu gösteriyor. Fakat ben Fadıl Hakkı’nın: — Aman efendim, bu seneki tahsisatın iıe kadar az olduğu malûmunuz, yemek, elbise v.s. masrafları... Di ye para vermekten imtina etti. Ancak talebeler o kadar ağır bastılar ki... Nihayet fedakâr muhasebeci: •— Pekâlâ,' yemek masraflarından indirmek üzere .(İnsaf!) size beş kuruş vereyim! ^dedi... Bu para da, atıldıktan sonra, yok oldu!.. Bunun üzerine, çaresiz, pa ça atılmaktan vazgeçildi ve “ Hanya manya kumpanya, ben çıktım” usulüne gidildi. Neticede talebeler rüzgârı lehlerine aldılar. Şimdi takımlar karşılıklı diziliyor. Hep sinin ismini bildiriyorum: • — Ben size gösteririm, der gibi başını salladığını farkediyorum... Karşısındaki zavallıları allah korusun... Bu esnada ortalık müthiş karıştı... Herkes işi sertliğe döktü. Buna rağmen Köni hiç favul çalmıyor, oyunun daha ziyade çığrından çıkmasına sebebiyet veriyordu... Etraftan itiraz sesleri yükselmeğe başlamıştı. Seyirciler: — Maçı iyi idare et; yoksa sahayı terket. Diye ba ğırıyorlardı. (Malûm hakem derdi) . Profesörler - Hamit Sadi - 1. H. Karafakı, Bülent Nuri-Kemal Arar, Kemal Galip Zeki Mesut - Bedri Gürsoy,' Haşan Refik', Fethi Çeİikbaş, M. Karasan, (solaçık oynıyan oyuncu yerinde yok, onun ismini yanımdaki se yircilere soruyorum... Kendisinin yoklama defterini al mağa giden Fadıl Hakkı olduğunu söylüyorlar). Bu itirazlara tahammül edemiyen anlayışlı hakem: — Peki evlâtlarım, ben sahayı terkedi.vorum. Diye rek ayrıldı... Yeni hakem Yavuz Abadan idareyi eline alınca or talık biraz yatışır gibi oldu. Talebeler şimdi daha düz gün oynamağa başladılar... Bir ara Kemal Galip: Talebeler - Ziya Durukoğlu -M uvakkar Orhon, Tevfik İmsel - Dündar Karaşar, Nazım Diniz; Niyazi Bicioğlu .- Altay Kancaal, Erdem Erner, Nuri Önder, Müca hit Ertong,-Cemil Sevin.■ •- - ; < . — Ben böyle talebe görmedim, diye söylendi. Hak sız değildi, Çocukların hepsi ayrı bir cevher... Erdem Erner’in. burnu ile yaptığı çalımlar... Altay’ın yırtıcılığı, Mücahit’in atılganlığı, Tevfik İmsel’in sonsuz. heyecanı v.s...... Cemil’in saflığına rağmen hocaları çok müşkil mevkie sokuyordu. Oyun esnasında gözüm Bedri Gürsoy’a takıldı, hayret ettim z;ra kış. kıs gülüyor. Niye gülüyor?. Aklım almadı. Gülünecek zaman mı? Vazi . Takımlar hafif eşofman yapıyor... Hamit Sadi sahanın coğrafi yapısını ( ! ) tetkik edi yor. Karafakı: — Ben ne oynuyorum? Diye etrafa soruyor, diğer hocaların da şöyle konuştuklarını işitiyorum:.. Bülent Nuri; ’• '* •• ' •• yetleri çok kötü. İşte bu ara Hamit Sadi kuşları seyre derken bir gol yedi. Bereket bu sömestr daha fazla de vam etmedi. Az sonra... Hakemin düdüğü öttü... — Haydi başlıyalım bitsin! Kemal Arar: — kalmadan sıkı bir — Bir yanlışlık yaptım galiba, .pardon... Diye vazi yeti kurtarmak istedi ama tunıı kimse dinlemedi. Bü lent Nuri uzun bir nutuk söylemek üzere Karafakı’ya yaklaşıyordu ki topu kapan talebeler hızla üzerlerine geldikleri için bundan vazgeçti. Güç bela (birazda favüllü bir şekilde) topu uzaklaştırabildi. Bu sömestr talebeler çok üstün ve kendilerinden emin oynuyorlar. Profesör da tebrik ediyor... Hele bir - kısım oyuncuları ise alnın dan öpüp bağrına basıyor... Bundan sonra kaleler -için "para atıldı, fakat bu para kayboldu. (Buna şaşmamak lâzım, zira ay sonu). Muhasebeciden ikinci defa para is tediler. 0 da: ‘ i Ne yapıyorsun? Demesine şutla ilk golü kendi ağlarına taktı. Karafakı: 14 — I a vzih Akla Geçen sene, mazaret imtihanına kalan bir iki ayazcıyı bir odaya tıkmışlar terletip duruyorlardı. .Bunlardan Arşak Orhan, başka çıkar yol olmadığını görünce cebin Gelenler Devrana bak bizim İskender haylaz oldu Kazgan’a yüz ağartan yazılar yazmaz oldu. Sık sık kürsüye çıkıp nasihat veren Tevfik Gazinoda zar atan ünlü kumarbaz oldu. den koca bir palamut ( ! ) çekip faaliyete girişti... Gözün den hiç bir şey kaçmayan açıkgöz ( ! ) asistan aksak Dr. Yalnız kendi aklını beyeııeıı Sofist Şeref Şımardıkça şımardı bir daha susmaz oldu. Cevat hemen kopyanın üzerine cl koydu. Arşak Orhan da kopyanın üzerinden elini çekmediğinden, Dr. Cevatın zaferile neticelenen bir itişme oldu! Bütün hazırun kopya nın Arşak Orhan’a iadesi için yalvarmağa başladı. Bu arada Alman Muvakkar o kendine has babacan tavri.il takınarak: Bu gidişle soyadı Matrakçı olacaktır, Eskiden Atalan’dı sonradan Cambaz oldu. Baba Sadi Nejlâ’ya sönül verdi vereli Bağlasalar lıer altsam mektepte durmaz oldu. — Hadi hadi uzatmayın verin, çocuğun kâğıdını!.. Benim ilk gördüğümde Habeşî olan Dündar Büyümü yaptı bilmem şimdi bembeyaz o ld u .. Bir hayli kızan Dr. Cevat, Almana dönerek: •V.• ?. — Muhterem beyefendi, sız karışmasanız nasıl ohır?. Nihat Bozkurt Erman’ın saçları gitti eklen Ne acı bir hakikat kafası ayaz oldu. I Allah sabırlar versin bizim Fahamctt’ine Göııiildelci yaraya nıerheııı bulunmaz oldu. Alman hiç bozmadan: — Efendim, benim adım Muhterem bey değil Muvak kar bey dedi. Eskiden Mıilkiyede üçbeş zımbırtı vardı • JSrdcınm sayesinde çok esaslı caz oldu. 't i. i İki yıldır sporu benimseyen Aç Dündar Ne kadar yemek yese çaresiz doymaa oldu. İkinci sömestr başlıyor... Talebelerin kaptanı Nazım’ın yerine bu sefer Cevat Vural oynuyor. Oyun baş lar başlamaz Altay topu kaptı. Şimdi hızla rakip ka t lîize başkanlık etmek kolay mı sanıyorsun. Cevat derse çalışmaz, uyku uyumaz oldu. leye iniyor... Kaleye çok yaklaştı... Sıkı bir şut... Ne ya zık ! Top golposta vurup geri geldi. Hemen Hızır gibi ye tişen Karafakı topu yakaladı... Uzun bir degaj yapmak nıaksadiyle ayağını salladı... Fakat bu sefer de top isti Gaııdinin ahvaline imrenen dinsiz Ayhan Çeket gömlek çıkardı, yemez, acıkmaz oldu. f Ütopist, idealist, meşhur mürteci İmam. Iııad için Bedri’ye ayak uydurmaz oldu. kametini şaşırmış olacak ki falsolu bir şekilde. Hamit Sadi’nin fedakâr plonjonuna rağmen ağlara takıldı... Bu duruma düşen hocalar artık harekete geçmenin zamanı geldiğini anlamış olacaklar ki aralarında: “ fiskos fiskos” konuşmağa başladılar. ‘Ne söylediklerini maalesef işite miyorum... Ama niyetleri hiçte iyiye benzemiyor. (îyi saatte olsunlar...) Hakikaten aradan çok geçmeden F. Sebej) nedir Bedia açılıp saçılmasın Çiçekler bile açtı, bahar geldi yaz oldu. m- . •M *. Nüktedan mı kalmadı, tüllâp mı kısır yoksa? Çuıarlı, o mükemmel Kazganlar çıkmaz oldu. A S î uzun kaside yazacaktı velâkin Kusura bakmayınız bu seferlik az oldu. Çelikbaş ilk golü kaydetti... Bu gol talebeleri çok şaşırt tı. Adeta ne olduklarını anlıyamadılar. Hayret! l!k sö mestr aslan olan bu gençler ( ! ) şimdi cansız birer man tara dönmüştü. Nede çabuk afalladılar. Sağ haf Dündar diz çökmüş, kendisine “ - Biraz çalış, diyen Muvakkar’aBiı- kilo süt içmeden yerimden kımıldamam, diyor. Solbek Tevfik İmsel-ise Datsız oyun, datsız oyun, diye söyleniyordu... Bu ara hocalar o kadar çok gol attılar ki hepsini sayamadım... Fadıl Hakkı (İlk sömestr’deki hırsını almak maksadiyle olacak) Muvakkar’la Dündar’ı ! - S I -j i: 1 4.I •'■ * ‘ j . '' Galatasarayla basket maçının başlamasına beş da kika vardı. Oyuncular heyecandan titreşiyorlar bir yad dan da hala ortada görünmüyen Alman Muvakkarı bek liyorlardı. Nihayet hazret- çantasiyle soyunma odasına daldı. Kaptan Tevfik kendisine hakim olmıya çahşaraÜ: tem yarabbi?.. W. sistemi mi?.. Yoksa orta Avrupa sistomi mi? anlıyamıyorum... Etraftan kulaklarıma gelen — Anam nerelerde kaldın, haydi çabuk.soyun, dedi. Alman cevaben: lere göre meğer bu: Ussümizanmış.... Dünyada böyle ki nci sistem az görülmüştür. 0 kadar ki talebelerin hepsi sahayı terketmek zorunda kaldılar. Mücahit’ in ise ka- mı? Tevfik son bir gayretle kendine hakim olarak: ;• v.>r i a — Bana bak aga, ipek gömlekten mum lekesi çıkar çacak hali olmadığından sahanın ortasında serili kalmış-' K çocuk’ ar® it — Allahınızı severseniz, bu güp :bjzim maçımız ki ; ■İi! ! — Bilmiyorum dedi. Muvakkar bu sefer \ döndü: tı. Kemal Galip mağrur bir eda ile onıın." başı ıicun'a gel di... Etrafına toplanan hocalar hep bir ağızdan: "Yaşa sın Ossamizrın” diye bağırdılar?.. Artık maç bitmişti... minle? - ' . £ a • : Çocuklar- cevap veremediler, Zira bayılan kuptfinlaıını ayıltmağa uğraşıyorlardı!... . . . ı' Bu esnada sahanın dışından... zayıf... iniltili bir ses işi tildi: Eylüle görüşürüz... — I® ! İ l i l A Spğukkanlılık profesyonel bir tarzda sedyelik etti... Bu ne biçim sis i m 15 — •. ; ■ ¿-i . ,V i :. - I i . . »i ■< ■ Su içecekmiş 23 Nisan gezisinden Ankaraya avdet ediyorlardı. Haydarpaşada vagonlarının önünde konuşurlarken Ilhan Uçkun pürtelâş geldi ve: — Yataklılar nerede, diys sordu. — Ne yapacaksın, dediler. — Hiç, su içeceğim. -----® ----- Yokuşmuş » t Son Bursa seyahatinde İstanbul’ a dönüyorlardı. Hü seyin Köseoğlu, Halil Tüngür’le hem muhabbet ediyor, hem de önündeki deftere hatıratını ara Halil: kaydediyordu. Bir —• Istanbuldan Mudanyaya üç saatte gittiğimiz hal de, neden Mudanyadan Istanbula dört saatte dönüyoruz, diye sordu, Hüseyin önündeki defterden başını rak: kaldıra — Dönüş yokuşta ondan. Uyumamak için Teneffüslerin munzam ders yapıldığı bir derste idi. Zil çalalı bir hayli olduğu halde dışarıya çıkamamaktan mütevellit memnuniyetsizliğini oturduğu yerde daimi devri (devlet hükmünü mektebe infaz et, olarak kımıldamakla ifade eden bir öğrenciye hoca sert ikbalini hıfzeylesyı her türlü tenkitten... çe sordu: — Niçin mütemadiyen hareket ediyorsunuz? |y - KAY I P sordu. günkü çok rüzgârlı havada Nihat Erman’ın ; daha saçı dökülmüştür. İnsaniyet namına bir ; bulup getiren çok menünün edilecektir. — Uyumamak için efendim. -----e ----- I B. A. B. A; -N'da İnek rumuzuna müracaat) . İnsan Kılığı 0 gece maskeli balo vardı. Duhul zamanı geldiği hal ele Adatepe el’an bir kıyafet seçememişti. — Acaba hangi kılığa girsem, diye düşünüyordu. Ni hayet arkadaşlarına sormağa karar verdi: — İnsan kılığına gırscn daha iyi olur, diye cevap verdiler. ------ • ------ Aptala Bak Ali Tombağın şakalarında turşuda olduğu gibi, ekşi bir tatlılık vardır. Her zaman olduğu gibi, yine Behiç Ha zar’la şakalaşıyordu. Fakat anlaşıldığına. g ö re ,. Hazar Tombağı kızdırmıştı. Bir aralık Tombağın: «ı Karagülüm çehrende neş’eden hiç yok eser, Bakışın, duruşun .vallahi çok kötümser. — Bak şu aptala... diye yüksek sesle başladığı bir cümle. duyuldu, arkasından sessizlik. Behiç Hazar -gözle rini Tombağa dikmiş, dostunun-,arzusunu ■ yerine .getiri yordu. • • Bir Kayak Eğlencesi /'8tN vAkt»ytff \ S A A T tu««-J i ./ > Ö£S j;.J s'* ı 3 »Jr1', •I ■ ÎŞfrÜ J* «♦. *, »♦ Lugafçe-s Şahane *4. -1 * . ı ■ j Mm Jr. ■ ■+. >, ı P.* >. » J •%. *7 % V a, \ V < Kısa Haberler > SENE SONU — Yaprak dökümü TALEBE’ CEMÎYETÎ — Marlto Pasa ■. *. .■*. ,»■, Jt m. .*■. m. a*»k .■■. % 4* PROTOKOL ŞEFİ - - Hamdi Efendi ÇÜRÇİL — Mustafa Efendi REİSÜL-KÜTTAP — Hüseyin Efendi Alınan bir habere göre sayın hocamız İsmail Hakkı Karafakı bir kaç gün evvel ilk d e fa olarak MİSAFİR: ODASI — Tatbikat Sahnesi “ şev, aman pardon” demeksizin ders anlatabilmiştir. GAZETE ODASI — Misafir yatakhanesi MÜDÜR MUAVİNİ ODASI — Anadolu Ajansı ESKİ MÜDÜRÜN EVİ — Perili köşk ÇAMAŞIHAHE — Günah çıkarma odası Maliye hocamız Bedri Gürsoy birinci defa olarak zil SAAT 13 de RADYOMUN ÖNÜ — Tabariıı Bar TENEFFÜS — Mur.zam ders çalar çalmaz sınıftan çıkmış ve talebeler on dakikalık te neffüsten müstefit olabilmişlerdir. ' SENE SONUNDA MEKTEP — Kâğıt borsası MUHASEBE — Soyulan kasanın itirafları REÇEL, TEREYAĞI — Kalk borusu Ceza Hukuku Prof. Burhan Koni derslerin daha mü MÜNAZARA — IC.saıl azami konferans salonu dı şında cereyan eden müııakcşa' şahhas olması için konservatuvardan bir kaç aktris veaktör temin etmek yolunda teşebbüse girişmiştir. GENEL KURUL TOPLANTISI: Dümbüllü ve arka daşları TELEFON — Tedricî yaklaştırmalar usulü BİRİNCİ SINIFIN HURİLERİ: Kabak çiçeği. Borçlar H. Prof. Fikret Arık saatini kaybettiğinden A FACAN bey aktine müteallik maruf saat satışı misalini tekrarlıyamamış, ve bilhassa bu bahsi normal zamanından iki' dakika 31 saniye fazla anlatmak suretiyle senelik prog T a n ı y a m a d ı n mı ? ramını sekteye uğratmıştır. Çamlıca Lisesinin, şeref salonu geziliyordu. Portre ler arasında Namık Kemal'in resmini işaret eden Halil Kırcalı: . — Acaba mektebin eski müdürlerinden mi? diye şortlu. Yanında duran Şerafettin Türkmen: Sayın Maliye Prof. Fadıl Hakkı Sur ilk defa olarak,, — Hayır, dedi. Tanıyamadın mı, bu resim bizde de sınıfa getirdiği kitaplarını çantasına yerleştirdikten sonvar, Mülkiyenin eski müdürlerinden biri olacak galiba. fa koşmadan çıkmıştır. ’ isabet Operada verilecek koro konseri için müracaat eden* Reis Babürle tayfası Kâzınuıı ritmik da::slannı gö V.ler arasında çekilecek kur’ aya o da dahil olmuştu. Mut laka oraya gitmeliydi. Fakat, geriye seçilecek iki kişi kaldığı halde bir türlü kendi numarası çıkmıyordu. lihine küskün, homurdanarak: ren bir Amerikalı rejisör, kendilerini bir tarr.an ( ! ) fil minde dans ettirmek üzere angaje etmiştir. Ta i * — Nerede bir (salak) varsa kurra ona isabet edi yor, dedi. Sözünü bitirmemişti ki arkadaşı: ‘ — Gözün-aydın azizim dedi, sen de iabet edenlere da hil oldun. Cıncık Nejat nihayet biriyje arkadaş olabilmiştir. Yaşı büyüdüğünden İlhan Uçkunun ad: Rokko v Ceza Hukuku dersinde idi. “ çaydanlık tan", “ semavere” tahvil edilmiştir. Profesör önce notiardan ■bir kaç satır okuduktan sonra ayağa kalkarak talebeye doğru yaklaşmış, kürsüden uzaklaşmıştı: ' : ' — Hocam Rokko derdi di... Evet derdi ki... Bahsi su Hayretle öğrenildiğine göre briçte kazanmıştır. gibi de bilspjıiz göne kitaba bakın! Bu sözleri söyledikten'sonra hocamız, hocasının naBİhatma uyarak derhal notlarının başına geçmiştir... — 18 — Çetiıı Oı;-.:ı ^cçen gün : :-i K i . A. •• '.i 1 ; ; : . î; ; $ • *.1 "*• . I ' •-' V I . - ’ V . ı '* S İ Y S Î L E R NİYAZİ BİCİ’DEN TERCÜMELER Talebeler ne ile meşgul olurlar? Niyazi, “ Le Siècle de Victoria” adlı kitabı karıştırı yordu. Bir ara bu işten yorulmuş bir vaziyette kitabı ADNAN GÖNEN — Teşkilât'la... ALTAY ICANCAAL — Sofizmle?... BEHÇET TÜREMEN — Çavuş rütbesile... BABÜR ÜNSAL — Sekmekle. CEMİL. SEVİN — Bayramlık elbiseleriyle... ÇETİN ORAN — Gûya briçle! ■ .* 'i •.*!î bırakarak: .... V — Haydi ismini anladık, “ Z a fer"A srı"!... ama içi çe kilmez. ' Niyazi’nin canı fena sıkılmıştı: • «• — Yahu burada iş yok, diye söylendi... Şeytan diyor.1 DÜNDAR KARAŞAR — Şeker fiatile. DÜNDAR EDİZ — Tam lamla! ERCÜMENT ALPMAN — Çapkınlıkla! ERCÜMENT YAVUZALP — Yıldız’la. ERDEM ERNER — Atlarla! ki, kaç ,g it “ légion d’honneur” e yazıl!... Niyazi fikir beyan ediyordu: . — ı Canına yandığımınm, idare otoriter değil;.^ mek FAHİR ALAÇAM — "G af ga f” yapmakla.. FERİDUN RUA — "Muço muço” ile... tepte neredeyse monarşi çık a ca k !.... ' . 1. HALİL KIRCALI — Hemşerilerile... İHSAN GEVREK — Aklı ile! İLHAN YASAR — Dilâverle. KÂZIM RODOPLU — Münasebetsizlikle... LÜTFİ DEMİR — Masraf kalemile! NACİ EKŞİ — Mavi sakalı ile! NEJAT ERDER — Espri ile! NİHAT ERMAN — Saç tellerile... -Î .. \ v * ,.. . „ y: ' TEŞEKKÜRNAME • " " \>■X. Mezuniyet tezimi hazırlamakta bana geniş * surette. yardımlarda bulunan aziz, dostum balıkçı Sairi Lefter’e,goygoycu kör Aleko'ya ve diğer reislere, Boğaz ve, Ada 1 I civarındaki bilumum balıklara alenen teşekkür ederim. NİYAZİ BİCİOGLU — Pantalon deliklerile... NUSRET BEYGO — Pivotmenle... MÜCAHtT ERTONG — •Herkesle... MUVAKIİAR ORHON — Herşeyle... OĞUZ GÖKTÜRK — “ Tihiii” ile... OSMAN ŞEKER — Aile ocağı ile! TEVFİK İMSEL ■ — Sadu'lah iıbisile ve birde tenisle! TEVFİK SARAÇOĞLU — Teknik Üniversite-ile..'. TURHAN KARAESMEN — ( Bu bir sırdır!) V. OKAY — “ Yeşil beyit” adlı gravürü ile!... — M uvakkat ORHON I • ■ BİLGİ! ' * m . •:. k Son sınıfın İstanbul seyahati esnasında iki dost Su-,-leymaniye camiinin önünde durmuş konuşuyorlardı.^ ■• — Ne güzel be; acaba bunu kim yapmış ki?. — Hay şaban ,bunu bilmeyocek ne var, adı üstünde»; “ Süleyman usta!” 19 i ’ i m — ■ ..t i. :• : f i :m i m î t f i i İDARÎ ŞUBE T ■■ 8 ■■ sı lurkusu Girdik bu şubeye duyarak sevinç, Tahsildarım açma sakın ağzını. Tocessiislo bakma yükümüze lıiç: M* Bulamazsın pişmanlığın izini. Madem karış kartş bizim bu diyar, Her yıl bir ucuna atılsak ne var? Çok yaşasın sıska atlar, katırlar Dolaştırır yaylasını, düzünü. Çıplak dağlar arattırmaz sinema, Bataklıkta konser1 verir kurbağa... Adımız çıksa da bizim tellâğa," Bilmem görür müyüz (lıamam yüzünü? Karşımıza geçip gülme tahsildar, Mangırımız yoksa Tıngırımız var. Bakraç bakraç süt getirir çobanlar Bebek Güngör dinletirse nazını. Büyük Reis Bay Tmman bizdedir, •- Polatlcırau, zincir kıran bizdedir, Hoca, İmam, hep müslüman bizdedir, f Biz aldık sınıfın Ser Hafız’ını. Bu şanlı kadromuz tamam hulâsa. 'i'-.: Memleket yakında erer halâsa. Ne matbuat, ııe de muhalif frrka Böylo aslanların keser hızını. Tahsildar yatarken lıurda aç susuz, Köylerde yumurta, tavuk buluruz. Belki de genç yaşta vali oluruz Alıp bir vekilin çirkin kızını. B A H İ R İ f •M A M ALÎ ŞUBE L Şubemiz mektebin şanı şerefi Yayılmış adımız Ilanya, Konya’ya, Biz, Nazını Keşmir’in şanlı halefi," Haydi sîzler gidin dağa ovaya. Y Burkası, İzmir’i, Mersin’i bizim Bir mevsim şuradaysak, orda bir mevsim Döküldük yollara lıep di'/lm dizim; Bakarsın "¡deriz, ta Avrupa’ya. C Geçen yıl çıkardık Suat Darman’ı Bizden müfettişi, bizden uzmanı i 4-- Ganyan adık bu yıı Cumhur Feırian’ı • • *!*V'V*"*’ 1 ¿ /M ?* % Mıhçıoğlıı Cemal’i kattık araya. L v'-- Keseyi sıkı tut ey tellak baş.ı.. I ' Binersem tepene olursun şaşı... Gene de kollarız eski yoldaşı i Kaymakam evinde bir baklavaya. rii H A Y  L İ T :• .• . R - .V ••'T: <* : - i ’f : : : S ■A v.. v. ‘ :; / i y — 23 - . ■■■■ ■- - '•••'V r! v Îf M U L K I Y E D E Hcto TELEFON KÖŞESİ: Kalp Hırsızı Çapkın Corci! TENÎS KÖŞESİ: Aptülhamidin yeğeni! an , o t,o v — y cM cn U A N E Y Î Ktie rYflC# İ - &I Z- y EH Sf lN CF fN ÛI , TtVFİK v/?2¡yari . c »n im SBN ida*? £T... _ > t C n yR l a r me İS T E DİLÂVER’İN K Ö Ş E L E KAHVE KÖŞESİ: RADYO KÖŞESİ: Saz-Caz Kavgası! Aha Kcşi'u'.lah-efendi.1. D. Ediz — Monşer, yeter artık, nedir bu zırıltı? Bi raz da London'u dinlesek! M. Çınarlı — Canım, şu Hotanto ( ! ) müziğ.nde de ne var?... BERBERİN KÖŞESİ: DERSHANE KÖŞESİ: Traşeı Mustafa. N ’otçu Bedri Oğuz! - 25 - Mustafa EJrn dinin Köşesi: (Ohur) Yunun çeteci.. Jİ.. çileri Mar... Mar... kn... ııo ..po... !os...; un... i.dure .. idare-indc hücıım... hücuma (kendi, kendine) ray canına be !... — Basketbol Köşesi : Yirmibirci A li Rıza efendi ve tayfası Şemsii ! Tcslt Un. Köşeyi H afif Adnan O Ha****, Şoförün Köşesi : Çek şojör ! Yavuz,Gör bir gün mektebin berberinde trâş oluyor du. O gün keyfi pek yerinde olmayan berber usturasını ge lişi .güzel savuruyor, Yavuz Gör'ün haklı feryatlarına sebebiyet veriyordu. Nihayet sabrı tükenen Yavuz aya ğa fırladı: , — Bana bak berber, bu iş böyle yürümüyecck, bir Ş a h a n e s ü b y a n la rla d o ld u ustura da bize ver de nefsimizi müdafaa edelim! Liseyi bitirdikten sonra nereye gideceltsiıı ? Oood... I.ise hiıti de şimdi MiiUr.yc'ye gireceğim... — 26 - — Bu ne rezalet yahu, barbunyadan salyangoz çıkıyor — A 'e Yeşil Mendiili yapalım, beyim et kıtlığı... (Tiillab çamaşırhaneye yıkanm ağa verdiği gömleklerini tanınmaz bir halde alıyor.) Talebe I)ıı beııim gömleğim değil. Müstahdem. — Siziıı Ueyc.iİjim, makitın düğmelerini kırmış, rengini alınış. kollanın parçalamış ıln andan tanıyam adım :. l.v&îiı-5 •-IV . '.U -■1 •• t e . •• • ■ ‘«91 S ■' 1 i-' . ij • *';î I’İ ■\ ; RADYO ATÖLYELERİ r’ i i (i ■ - i'î ■i VS m » . İ S? İFERGUSON PH İ Lİ PS S-• ' ; ’ . ...... ANKARA VE CİVARI ,ı— >,■ r v*- — ı- SAM A N P A Z A R I Resmi Bayiliği Resmi Bayiliği ii •# -İ ‘i: ■; - !j RADYO TELSİZ MÜTEHASSISI: lift k ii AHMET î.i ** 1 ’ . " j T • •- t :> ■ » «> & •it ^ Sı, i*V i -ß • V $: 5iı ' 1 A T Q £ Y_EL_EJİJJUJ^_DEJ i r EKMEKÇİ : : I* <■ r.- Jg $ fi - 'i'- <■ Avrupa, Amerikan Radyo, Telsiz Sinema, Amplifikatör, Hoparlör tamiratı, cereyanlı Radyolara Vibratör ilâvesi, Bataryalı Radyolara transform otör ilâvesi en m odern ölçü ve ayar aletleri ile bir sene ga rantili tamir ve tadilât yapılır. Ve her marka Radyolar alınır satılır. i’-',,.- • s .-?- •<! •! /v*vî*?vv ! ME RK E Z İ ; ŞUBESİ: 1 1! - Hükümet Caddesi No. 12 Samanpazarı Park Karşısı eji İsmet Paşa Pazaryolu üzerinde A N K A R A T E L : 14200 ANKARA TEL: 14700 ■\ M m * û I - :> W ■ i': v/:; i •: "> X S ETİ BANK I | ü I t SERMA Y ESI : 150 000 000 T. L. MERKEZİ ANKARA : Maden işletir, Elektrik Santralleri kurar, müsait şartlarla her , türlü mevduat kabuleder. ... ,. I a; M üesseseleri: E re ğ li K ö m ü r le r i İşle tm e si G a rp L in y itle ri İşle tm e si • ? T ü r k iy e K ö m ü r S atış v e T e v zi M ü essesesi I Ş a rk K r o m la r ı İşletm esi D iv riğ i D e m ir M a d e n le ri İşletm esi s T ü rk iye B a k ır İşle tm e le ri K e ç ib o r lu K ü k ü rtle ri İşle tm e si i | . . . iştirakleri : ^ H alk B a n k a sı - .. | A n k a ra A n o n im T ü r k S ig orta Ş irk eti ..................................................................................................“ ■ ■ ■ 1 ■ Şube ve Büroları : ■: ? 1 İstan bu l Ş u b e si, İsk e n d e ru n B ü rosu , J '* a x . KAMSPOH | ; | En iyi Spor eşyasını kendi atelyelerinde yapan ve birçok avrupa jj H Spor eşyası satan yalnız. SPOR MAĞAZASIDIR. i H T e le fo n : 14630 Bankalar Caddesi Y urt Sok ak N o. 4 TelgTaf: Kamspor t ' ANKARA MI Ki: a :ir ı y' t" i •■ SÜMEKBANK 200.000.000 T.L. Ankara İstanbul (Galata ve Bahçekapı) Sermayesi Merkezi Şubeleri V a d e li ve v a d e s iz m e v d u a t fa iz le rin i en m ü s a it h a d le re y ü k s e ltm iş tir. G iş e le rim iz 9 ,3 0 d a n 18 e k a d a r fa s ıla sız a ç ık tır. Müessese ve Fabrikaları : Sümerbank Çimento Sanayii Müessesesi - Sivas Sümerbank Deri ve Kundura Sanayii Müessesesi - Beykoz 1’ , ..A . i ^ . . Sümerbank Selüloz Sanayii Müessesesi - İzmit Türkiye Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi - Karabük Sümerbank Kütahya Keramik Fabrikası - Kütahya Sümerbank İplik ve Dokuma Fabrikaları Müessesesi M erkezi: İstanbul F a b r i k a l a r ı : Adana ve C eyhan Ç ırç ır ve Prese F a b rik a la rı, A d a n a , B a kırk ö y , E re ğ li (K o n y a ) İzm ir - H a lk a p ın a r ve M a la ty a P am uk İp liğ i ve P am uklu D o k u m a F a b rik a la rı, Y ü n lü B ü n ya n , D o ku m a B ursa, D e fte rd a r, F a b rik a la rı, G e m lik H e re k e Suni ip e k ve İs p a rta Y ü n ip liğ i ve F a b rik a s ı, N a z illi Basm a F a b rik a sı, T a şk ö p rü K e n d ir F a b rika sı. Toptan Satış Mağazaları : A d a n a , D iy a rb a k ır, E rzin ca n , E skişehir, K onya, K a yse ri, M a la ty a , S am sun, T ra b z o n , Z o n g u ld a k Perakende Satış Mağazaları : A n k a ra , İs ta n b u l (B a h ç e k a p ı ve B e yo ğ lu ) İzm ir. İ ş t i r a k l e r i : T ü rk iye Ş e ke r F a b rik a la rı A. ğ a z a la r T. A. Ş ., Türk T ic a re t B a nka sı A . Ş., U m u m i H a lk B ankası T. A. Ş ., G üven T ü rk A n o n im M a S ig o rta Sosyetesi, A n k a ra Ç im e n to F a b rik a sı T ü rk L im ite d Ş irk e ti, K um taş L im ite d Ş irke ti g ib i m ühim m a li ve sınai ve tic a ri te ş e b b ü s le rd e d e iş tira k i v a rd ır. T Ü R K İ Y E GARANTİ BANKASI’nın Küçük cari hesaplara mahsus ikramiye serisinden: APARTMAN DAİRESİNİN KURASI 23 Nisanda Çekildi Bu dairenin mülkiyeti Uşakta Ortaokul öğretmenlerinden, Bayan TÜ R K  N A R A N ’a çıkmıştır. D İK K A T : İkinci dairenin kurası da 29 Ekim’de çekilecektir Teşebbüsün çok kere şans doğurduğunu unutmayalım. Bankamızda açılmış bir hesabınız yoksa, Ekim .kurasına katılabilmek için acele bir hesap açtırınız. ( TAFSİLÂT GİŞELERİMİZDE — Telefon : 13689 - 10610 ) Güzel bir EV’e Sahip olmak istermisiniz ? TÜRKİYE İŞ BANKASI nın Küçük Cari hesapları arasında tertip eylediği zengin ikramiye çekilişlerinden faydalanınız. 1 Haziran 1948 çekilişinde: İstanbul’da Küçükyalı’da Bahçeli E V 25 Ağustos 1948 „ : A nkara’da Tasarruf Evlerinde Bahçeli EV 30 Aralık 1948 , : A n k a ra ’da Güven Mahallesinde Bahçeli E V I • • H er çekilişte ayrıca bir A R S A ve. dolgun para ikram iyeleri i ¡gp8 gü ^ gP ¡Şö ¡5 BÖ gp (<«■ ' „ ot S ü Cg) ___ B u B roşür 1948 yı/ında A N K A R A ’DA AR BASIMEVİNDE ^ da ost BİN NÜSHA O LARAK BASILMIŞTIR 3a TÇl öâ ( qs ~y)