PDF - Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu

Transkript

PDF - Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu
Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu
İran’ın Uzay Teknolojisinde Ulaştığı Aşamanın Uluslararası Yankıları *
Yazar: Artum DİNC
Yaptırımlar Altında İran’ın Uzay Operasyonu
3 Şubat 2009 sabahı İran haber ajansları; önceki gece yarısı, Sefir-2 taşıyıcı roketiyle uzaya
fırlatılmış Umut uydusunun dünya yörüngesine yerleştirildiğinin haberini verdiler.
Tasarım, üretim ve fırlatma projesi 3 yıl önceden başlatılmış olan Umut uydusu, hafif uydu türünden
bir uydudur. Yörüngesi yeryüzünden 250 km. yükseklikte bulunan uydu her 24 saatte 15 defa
gezegenin çevresini dolaşacaktır. Jeoloji, iletişim, meteoroloji vb. gibi alanlarda kullanılacak olan
Umut uydusu görevini 3 yıl sonra tamamlayacaktır (irna1).
Menzili 250 km. yükseklikte olan iki aşamalı Sefir-2 roketi 26 ton ağırlık, 22,2 m. uzunluk ve 1,25 m.
çapındadır (radikal 1 ve 2).
Uzay teknolojisi ile ilgili İran’ın geliştirdiği projeler Ekim 2005’te Rus füzesi ile fırlatılan Sina-1
uydusu ile başlatılmıştır. Ardından Şubat 2007’de uydu taşıyıcısı Kâşif-1 füzesini başarı ile
denemiştir. Eylül 2008’de ise Sefir adlı bir uydu taşıyıcı roketi denenmiş ve en son 2 Şubat gece
yarısı Umut uydusunu taşıyan Sefir-2 roketini başarı ile fırlatmıştır.
İran’ın uzay sanayi yetkilileri yakın gelecekte son teknolojik özelliklere sahip gelişmiş füze ve uydu
türlerini üretmeye başlayacaklarından söz etmektedirler. İran Savunma Bakanı yakında daha da
gelişmiş teknik özelliklere sahip ‘Misbah’ uydusunu yörüngeye yerleştireceklerinin haberini verdi
(isna).
Lübnan’da yayınlanan Essafir gazetesi İranlı yetkililerin verdikleri bilgilere dayanarak bu ülkenin
2010 yılına dek 4 ayrı gelişmiş uyduyu yörüngeye yerleştireceklerini yazdı. İran Savunma Bakanlığı
yetkilileri bu adımı, uzay teknolojisinde ilerlemeye yönelik atılacak adımların ilki olarak
değerlendirdi (irna2).
Batı kaynaklı kimi çevreler İran’ın gerçekleştirdiği bu projenin abartılmaması gerektiğine
değinmektedirler. Washington’da bulunan Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü’nün (Instıtute for
Science and International Security) başkanı David Albright, “Roket karmaşık/sofistike değildir. ... Bu
deneme, uzun menzilli ve çok aşamalı füze teknolojisine henüz ulaşılamadığını gösterir.” demiştir.
David Albright’a göre, “İran’ın bu noktada bu uyduyu kullanma niyeti açık değildir ve bu fırlatma
nedeniyle hiç bir alarm zili de yoktur. Bu çeşit uydu teknolojisi, 1957’deki Sputnik’le birlikte uzun
zamandan beri zaten vardır.” (Eli, 2009)
ABD’li uzay fizikçisi Jonathan McDowell, Associated Press’e verdiği bilgi ve yorumlarda
düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: “İran’ın uydu taşıyıcı füze teknolojisine ulaştığı olgu, onarlın
atom bombası üretme gücüne eriştikleri anlamına gelmez. Fakat bu gelişme onların uluslararası
ilişkiler alanındaki direnme gücünü arttırabilir. Onlar karşılıklı saygı bekliyorlar. Onlar roket
teknolojilerini geliştirmek için bu teknolojiye sahip ülkelerden icazet/izin alma anlayışına karşılar.”
McDowell’e göre iki aşamalı roket fırlatma olgusu ileriye doğru gelişmeler için önemli bir adımdır.
En önemlisi ise böyle bir gelişmenin uluslararası ambargo ve yaptırımlar altında
gerçekleşebilmesidir. “Onlar bu gibi koşullar altında yörüngeye uydu yerleştirmenin pek de çetin bir
iş olmadığını kanıtladılar.” (irna2)
İranlı yetkililer uzay teknolojisi alanında gelinen aşamayı önemli bir dönüm noktası olarak
değerlendirip bundan sonra uluslararası alanda saygınlığı ve değeri yükselmiş bir İran’ın varlığından
söz etmektedirler. İngiltere’de yayınlanan The Guardian gazetesi, İran’ın bu gibi girişimlerini “eski
İran’ın İmparatorluk gücünü” yeniden kurma tutkusunun dışa vurumu olarak değerlendirdi. El
Cezire televizyonu NATO uzmanlarının “böylelikle İran Güneydoğu Avrupa ve İsrail’i vurabilecek
füzelere sahip olduğunu göstermiştir”, düşüncesini dile getirdiklerini aktardı.
Görünen şu ki ekonomik sıkıntılarla boğuşan, BM yaptırımları ve Batılı güçlerin baskısı altında
bulunan İran; uzay sanayi, atom enerjisi ve nano teknolojisi alanlarında izlediği programlar ve
geliştirdiği projeler ile uluslararası güç odağına çevrilmek tutkusunu bütün olanaklarını kullanarak
gerçekleştirmek azmindedir.
İran’ın Dünyaya Verdiği Mesajın Gizil ve Açık İşlevleri
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad olayın ardından verdiği mesajlarda şu sözleri dile getirdi; “Dünya
emperyalizminin ekonomik ambargo ve baskıları altında, herhangi bir dış yardım olmadan, sadece
İranlı bilim insanlarının katkılarıyla gerçekleştirilen bu büyük olay İran’ın uluslararası konumunu
değiştirecektir.” Ahmedinejad teknolojik ilerlemelerin “İmamı Zaman’ın koruması altında”
gerçekleştiği ve “bilimi bir ilahi açıdan” değerlendirdiklerini söyleyerek uydunun uzaya “dünyada tek
tanrılı inancı, barış ve adaleti yaymak” için gönderdiklerini açıkladı.
Karşılıklı saygı, diyalog ve aklıselimin olduğu bir döneme girildiğini söyleyen İran Cumhurbaşkanı “
mevcut küresel problemler artık bombalar ve füzelerle çözülemiyor” dedi. Batı ile dostluğa ve
küresel sorunlara çözüm getirme konusunda yardımcı olmaya hazır olduklarını belirten Ahmedinejad
“kabadayılık söylemleri geride kaldı”, dedi.
Ürdün’de yayınlanan Eddestur gazetesinin verdiği habere göre bir İranlı siyaset analizcisi; “Uydunun
fırlatılmasıyla dünya İran’ın ne kadar güçlü olduğunu görmüştür. Şimdi bizimle doğru yöntemlerle
geçinmeleri gerekmektedir”, dedi.
Adis Ababa’da Afrika Birliği Konferansı’na katılmış olan İran Dışişleri Bakanı M. Mottaki “projenin
tamamen barışçıl amaçlar ve ülkenin gereksinimlerini karşılamaya yönelik hizmet vereceğini”
söyledi (irna2).
İran atom enerjisi, uzay ve nano teknolojisinde geliştirdiği projelerin uygulama aşamasına
geçirilmesini bir fırsat olarak değerlendirip farklı hedef kitlelerine gücünü duyurmak ve mesajını
iletmek istemiştir. Umut uydusunun yörüngeye fırlatılması ile İran’da iktidarı elinde bulunduran güç
çevrelerinin; iç kamuoyu ve muhalif çevrelerin yanı sıra, uluslararası kamuoyu ve güç çevrelerine
hitaben verdiği mesajlar vardı.
Verilen Mesajın İç Kamuoyu ve Güç Çevrelerinde Oluşturduğu Yankılar
İktidarı elinde bulunduran muhafazakar kesim uydunun fırlatılmasını önemli bir ulusal başarı olarak
gösterip iç kamuoyunda Fars milliyetçiliği duygularını kabartarak önümüzdeki Haziran’da
gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik yatırım amacını güttüğü de düşünülebilir.
Böylece demokratikleşme karşıtı güç çevrelerinin yeni meydan okuyuşlarına zemin hazırlanıp
totalitarizm yanlısı çevrelerin kamuoyu nezdinde sempati kazanabilmeleri olası kılınabilir.
Muhafazakar ve devrim ilkelerine bağlı çevrelerin yorum ve açıklamalarına karşı kendilerini
reformcu ve demokrat olarak tanımlayan kimi muhalif çevreler yukarıda açıklanan yaklaşımların
tersini savunmaktadırlar. Bu kesimler, bilim ve teknolojide ilerleme sürecini taviz vermeden
yürütmekle birlikte uluslararası kamuoyu ve güç çevrelerinin olumsuz tepkilerini çekmeden de söz
konusu girişimler gerçekleşebilirdi görüşünü savunmaktadırlar. Reformcu kesimler, şu anda
iktidarda bulunan muhafazakar kesimin milliyetçi duygularla meydan okurcasına açıklamalarını
eleştirerek, onların uluslar arası toplumu ikna etme ve sürecin gerçekten barışçıl amaçlar izlediğini
kanıtlama yönünde gösterdikleri girişimleri yetersiz ve güvencesiz bulmaktadırlar.
İran aleyhinde gelişen uluslararası ilişkilerdeki süreçleri bir fırsat olarak değerlendiren ve dış
güçlerin yardımı ile rejimi değiştirmeye umut besleyen kimi muhalif Fars milliyetçisi olan güç
çevreleri; mevcut rejimle İran’ın, uzay teknolojisi ve atom enerjisi alanlarında gerçekleştireceği
herhangi bir ilerleme projesinin, hem İran’da demokratikleşme sürecini hem de bölge ve uluslararası
güvenliği tehlikeye atabileceği görüşündedirler.
Santralist muhalefetin dışında, etnik kimlikleri ile (Azerbaycan Türkleri, Araplar, Beluçlar, Kürtler ve
Türkmenler) ön plana çıkan muhalif çevreler; Ahmedinejad’ın verdiği “barış” ve “adalet” mesajını
eleştirerek; demokratikleşme, insan hak ve özgürlüklerine saygı ve etnik azınlıklara karşı yürütülen
kültürel yok etme uygulamalarının yoğunlaştırıldığını anımsatarak; “barış” ve “adalet”i gerçek
anlamda, önce denetimleri altında tuttukları ülke içinde nasıl uyguladıklarına bakmaları gerektiğini
söylemektedirler.
Bütün bu yaklaşımların yanı sıra unutulmaması gereken gerçek şu ki; İran’da siyasal erki elinde
bulunduran kesimler kendi meşruiyet kaynaklarını halktan değil gökyüzünden verilmiş ilahi yetkide
bulmaktadırlar. Bu anlayış İran anayasasının temel felsefesini oluşturarak birçok maddesinde de
kendini açıkça göstermektedir. Karar alma mekanizmasında yetkilerin neredeyse tamamının, ilahi
yetki ve göreve sahip tek bir kişinin (Velayet-i Fakih’in) elinde bulunduğu bir rejimde yeryüzü
kavramları (demokrasi, çoğulculuk, hukuk devleti, laiklik vb.) ile eşitlikçi güç dağılımından söz etmek
herhalde abes bir eğilim ve eylem olsa gerek.
Devlet ve hükümet yetkililerinin olayla ilgili verdikleri çeşitli demeçlerde İran’ın; ekonomik büyüme,
bilim ve teknolojide önemli ataklar geliştirme, kendi dini ve ideolojik görüşleri temelinde dünyaya
yeni bir düzen getirme ve çekim gücü merkezine çevrilme yolunda sürekli ilerleme sürecinde olduğu
vurgulanmaktadır. Muhalif çevreler ise Ahmedinejad dönemini İran’ın en kötü ve rasgele yönetildiği
bir dönem olarak tanımlayıp; işsizliğin arttığı, gelir düzeyinin düştüğü, yoksulluk oranının yükseldiği,
uyuşturucu madde kullanımı ve fuhuşun geniş bir biçimde yayıldığı, gelir dağılımında eşitsizliğin,
etnik ayrımcılığın, siyasi tutukluların arttığı vb. gibi olumsuzluklara vurgu yapmaktadırlar.
İran’da akışan ekonomik, politik, sosyal ve kültürel süreçler farklı güç çevrelerince farklı yorumlana
dursun; fakat görünen şu ki bir İran sosyoloğu Cevat Tebatabayi’nin yazdığı kitabına verdiği (İran’da
sosyal yapının çöküşü) adda söz konusu çöküş sürecini yörüngeye uydu fırlatma gibi olaylarla
durdurmak zor görünmektedir.
Verilen Mesajın Uluslar Arası Kamuoyu ve Güç Çevrelerinde Oluşturduğu Yankılar
BBC haber ajansının Washington’daki diplomatik işlerden sorumlu muhabiri Jonathan Marcus’a göre
uluslararası ilgi Umut uydusuna değil Sefir-2 füzesinedir. İran’ın bu türden (iki aşamalı) füze üretip
kullanması bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Asıl kaygı, İran’ın füze üretimi
teknolojisinde geldiği son aşamanın ne olduğudur. Çünkü uydu taşıyıcı füzeler ile balistik füzeler
arasında teknik açıdan çok az bir fark var (bbc1).
Batı, uydu fırlatmada kullanılan teknolojinin, nükleer başlık taşıyabilen uzun menzilli füze geliştirme
çalışmalarına aktarılmasından korkuyor. ABD ve Batılı diğer bazı ülkeler, İran’ın nükleer silah
üretmek için kapasitesini arttırmaya çalıştığını düşünüyor.
Rusya, Çin ve Kuzey Kore cephesinin; İran’ın yörüngeye uydu yerleştirme eylemine yeşil ışık yakarak
dolaylı yollarla destek verdikleri söylenmektedir. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” deyişinden yola
çıkarak kendi saflarında güçlü bir ABD ve Batı karşıtı İran’ın bulunması bu ülkeleri hiç de rahatsız
etmemektedir. Hele sağladıkları teknolojik destek ve olanaklar karşısında milyarlarca dolar finansal
kaynak elde ettikleri düşünülürse, söz konusu yaklaşımın mantığı açıkça anlaşılabilir.
Konuyla ilgili Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Azerbaycan ve Türkiye’nin sessiz kalmaları dikkat
çekicidir. Körfez ülkelerinin resmi makamları bu olay ve süreci yakından izleyerek dolaylı da olsa
duydukları kaygıyı belirtmişlerdir. ABD’nin başını çektiği Batı cephesi, İran’ı söz konusu ülkeler için
sürekli bir tehdit kaynağı olarak göstermiştir. Arap dünyasında Suriye ve Hamas dışında hiçbir
devlet olayla ilgili memnuniyetini belirtmiş değildir.
Politik gözlemciler, Obama döneminde Almanya’nın Wiesbaden kentinde toplanacak 5+1 grubu
ülkelerinin müzakerelerine başlamaları öncesi, İran’ın uydu fırlatmasını önemli bir olay olarak
değerlendiriyorlar. İran, muhatapları karşısında daha güçlü bir konum elde etmek peşinde olduğu
izlenimini vermektedir. Batı İran’ın balistik füze geliştirebilecek kapasiteye sahip olduğundan kuşku
duymaktadır. Böyle bir ortamda Sefir-2 taşıyıcı roketi ile Umut uydusunun fırlatılması İran-ABD
ilişkilerinin iyileşmesine olumsuz etki bırakabilir (bbc2).
Obama yönetimi, uydu fırlatma teknolojisi ile gelişmiş balistik füze yapımı arasında bir örtüşme
olduğunu düşünmektedir. Pentagon sözcüsü, Geoffrey Morrell, “Bu, İran ve onun uzun menzilli
balistik füze programını geliştirme yönündeki sürekli girişimleriyle kesin olarak ilgilenmemiz için bir
nedendir.” Amerika’nın eski Birleşmiş Milletler temsilcisi John Bolton, “onların füze fırlatmış
olmaları hala önemli bir olaydır; ilkel teknoloji bile seni öldürebilir” demektedir. Bolton şöyle ekler: “
Yörüngeye uydu yerleştirmek, bir şehri nükleer silahla vurmakla aynı şey değildir. Gerçek (the fact),
onların kendi programlarını ilerletmeyi sürdürdükleridir. Yaygaracı olmamalıyız, ama yılgınlık da
göstermemeliyiz.” Zvi Kaplan’a (İsrail space agency’in başkanı) göre, İran’da bilim ve teknoloji
gelişmemiş olabilir, ama İranlı bilim adamları yurt dışına çıkıp çalışarak bilgi ve teknoloji çağının
bilgisini elde edebiliyorlar. (Eli, 2009)
Beyaz Saray yönetimi ise, İran’ın yanı sıra Kuzey Kore’nin füze geliştirme girişimleri konusunda da
kaygı duyduğunu bildirdi. Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibbs, ABD’nin kırmızı çizgilerini
vurgulayarak, “Taşıma kapasiteli füze geliştirilmesi, yasadışı nükleer program yürütülmesi ya da
İsrail’in tehdit edilmesine yönelik her tür çaba, Amerikan yönetimi için ciddi bir endişe kaynağıdır”
dedi.
İran`ın uydu fırlatma meselesi, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton`ın Washington`da Alman
meslektaşı Frank-Walter Steinmeier ile yaptığı görüşmeye de damgasını vurdu. Clinton İran`ın,
nükleer programını durdurmasını talep eden BM kararlarına uymaması durumunda sonuçlarına
katlanacağı uyarısında bulundu. Clinton, Başkan Obama’nın İran ile çetin ve doğrudan diplomasiyi
destekleme niyetini gösterdiğini, ancak İran`ın BM kararları uyarınca nükleer programını
durdurması gerektiğini söyledi. Hillary Clinton, ABD ve Almanya`nın İran`ın uluslararası
yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda işbirliği içinde olması gerektiğini de belirtti.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Robert Wood, İran’ın uydu fırlatmasını kaygı verici bir olay
olarak değerlendirip balistik füzelerin geliştirilmesine yol açabileceğini söyledi. Ayrıca Birleşmiş
Milletler kararnamelerinin İran’a herhangi bir füze geliştirme etkinliğine katılmasını yasakladığını
anımsattı (voanews).
ABD’nin resmi yetkilerinin yanı sıra İngiltere, Fransa ve Almanya resmileri de olaydan duydukları
kaygıyı aşağıdaki sözlerle dile getirdiler:
İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Bill Rammell füzenin fırlatılmasının “İran’ın niyetleri hakkındaki
ciddi kaygıların altını çizdiğini” söyledi. O, İngiltere’nin gelişmeleri derinlemesine incelemekte
olduğunu söyledi. Rammell “Uydu fırlatma teknolojisinin çifte kullanım alanı vardır” diye konuştu
(bbc3).
Deutsche Welle’nin verdiği haberde Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier; olayı endişe verici ve
rahatsız edici bir gelişme olarak değerlendirip “bu, İran’ın muktedir olduğu teknik ilerlemeyi ve
tehditleri bir kez daha açıkça göstermektedir”, dedi.
Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Eric Chevallier, “Uydunun fırlatılması bizi endişelendirdi. Çünkü
bu teknoloji ile balistik füze teknolojisi birbirine çok yakın. İran’ın askeri nükleer kapasitesini
geliştirmesiyle ilgili bağ kurmamak mümkün değildir”, dedi (voanews).
Durumdan Kaynaklanan Tehditler ve Fırsatlar
Metnin içinde de değinildiği gibi temel sorun Umut uydusu değil, taşıyıcı roket Sefir-2’dir. Çünkü
uzmanların da açıklamalarına göre balistik füzelerde kullanılan teknik özellikler bu gibi füzelerde
kullanılan teknik özelliklerle yüksek bir oranda örtüşmektedir. Ayrıca İran’ın bugün elinde
bulundurduğu füze kabiliyetleri tam olarak bilinmemekle birlikte gelecekte de füze kabiliyetlerini
geliştirmeyeceği ile ilgili elde herhangi bir güvence bulunmamaktadır.
İran bugün geliştirdiği ve geliştirmek istediği füze teknolojisi ile sadece Ortadoğu, Kafkaslar, Orta
Asya, Afganistan ve Pakistan’ı değil Güneydoğu Avrupa’yı da vurabilecek güçtedir. Bu durum
bölgede silah yarışmasına yol açmış ve çeşitli silah üreticisi sermaye çevrelerine piyasa imkanı
sağlamıştır. Bu durumdan ABD başta olmakla Batının silah sanayindeki sermaye çevreleri kadar
Rusya, Çin ve Kuzey Kore’nin de silah sanayindeki sermaye çevreleri kar çıkarmak istemiş ve
istemektedir. Ayrıca bu süreç sadece silah sanayindeki piyasa payı ile sınırlı kalacak bir süreç değil;
siyasal, ticari ve ekonomik saflaşmaları da beraberinde getirmektedir.
Her ne kadar İran söz konusu uydu projesi ile birlikte uluslararası toplumda konumunun güçlendiği,
saygınlığının arttığı ve artacağından söz etse de; özellikle Batı yanlısı bölge ülkeleri ve Batı, İran’ın
bu türden girişimlerini bahane ederek İran ve İran’a teknolojik destek sağlayan ülkelere karşı
kendilerini savunacak önlemleri almaya ve durumdan kar çıkarma amacı ile kendi çıkarları
doğrultusunda yeni fırsatlar oluşturmaya gideceklerdir.
ABD ve Batılı ortakları söz konusu durumdan kendi çıkarları doğrultusunda yeni fırsatlar oluşturma
politikaları kapsamında İran’ın uydu taşıyıcı füze teknolojisine sahip olduğunu bir tehlike nedeni
göstererek:
-- Özellikle Körfez ülkelerine savunma amaçlı geleneksel silahlarını satma,**
-- İsrail’in güvenliğinin tehdit edildiğini vurgulayarak bu ülkeye nükleer silah geliştirme dahil her
türlü savunma mekanizmalarını kullanma hakkı tanıyıp uluslar arası atom enerjisi örgütünün
denetim ve yaptırımlarından muaf tutmak,
-- Aslında Rusya’yı kuşatma ve füze sistemini zayıflatma amacını taşıyan Polonya ve Çek
Cumhuriyetlerine yerleştirilmiş olan gelişmiş füze savunma sistemini, Avrupa’yı İran tehdidine karşı
koruyormuş gibi bir izlenim vermek,
-- Sadece bununla sınırlı kalmayıp İran’ın füze tehdidini neden göstererek Doğu Akdeniz ve
Güneydoğu Avrupa’nın yanı sıra Kafkaslar ve Orta Asya’ya yayılarak da füze savunma sistemlerini
yerleştirmek,
-- İran’ın füze tehdidi ile ilgili Rusya ile ortak savunma sistemleri oluşturmaya varıncaya kadar (ki
Rusya’nın füze savunma sistemlerine girme ve bilgi edinme amacını güden bir proje olabilir) bir
“savunma” ağı oluşturma amacını gütmektedir.
Yukarıda maddeler halinde verilmiş bilgilerle ilgili daha ayrıntılı olarak bkz. (Dinshaw & Ferguson,
2009), (bbc2) ve (bbc1)
Görünen ABD ve çıkar ortakları, İran’ın füze yeteneklerini kendi çıkarları için bir tehdit kaynağı
olarak göstermekle birlikte, sadece Rusya’yı değil, bunun yanı sıra Çin, K. Kore ve İran’ı da
kapsayacak bir askeri kuşatma ağı oluşturma projesini gerçekleştirmek amacını gütmektedir.
Sürecin başarılı olup olamayacağını kestirmek şimdilik güçtür.
* Bu makale 21. Yüzyıl Dergisi’nin Ekim/ Kasım/ Aralık 2008, Cilt 2, Sayı 7, Ankara baskısında
yayınlanmıştır.
Kaynakça
1. Lake, Eli (3 Şubat 2009). “Iran Zooms into Space with 50-year-old Technology”,
http://washingtontimes.com/news/2009/feb/03/iran-zooms-space-50-year-old-technology/ (Erişim:
05.02.2009).
2. Mistry, Dinshaw & Ferguson, Charles D. (4 Şubat 2009). “Iran’s Missiles: Don’t Go Ballistic”,
http://www.iht.com/articles/2009/02/04/opinion/edmistry.php (Erişim: 05.02.2009).
3. (irna1) http://www5.irna.ir/View/FullStory/?NewsId=335479
4. (irna2) http://www5.irna.ir/View/FullStory/?NewsId=339199
5. (isna) http://www.isna.ir/ISNA/NewsView.aspx?ID=News-1283866
6. (radikal1)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=920048&Date=04.02.2009&
CategoryID=100;
7. (radikal2)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=920065&Date=08.02.2009&Categ
oryID=81
8. (bbc1) http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2009/02/090203_shr_iransatellite_marcus.shtml
9. (bbc2) http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2009/02/090203_shr_jb_iran_satellite.shtml
10. (bbc3) http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2009/02/090203_iran_satellite_reax.shtml
11. (bbc4) http://www.bbc.co.uk/persian/iran/2008/11/090204_shr_bb_miliband_bbcamerica.shtml
12. (voanews) http://www.voanews.com/persian/2009-02-03-voa10.cfm
** İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband 24 Kasım’da Abudabi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde
yaptığı konuşmasında özellikle Körfez ve genellikle Arap ülkelerini İran’a baskı yapma konusunda
ikna etmeye çalıştı. Miliband, nükleer silah gücüne sahip İran özgüvenini arttırarak bölge istikrarı ve
işbirliği için önemli ölçüde bir tehdit kaynağı olabilir, mesajını verdi.
Dolayısıyla Batı; Körfez ülkelerine karşı İran tehdidini anımsatarak bu ülkelerde kendilerini nasıl
savunabilirler düşüncesini uyandırmak istemekle çok yönlü çıkar amacını gütmektedir ki bunlardan
biri de geleneksel silahlarını satacakları piyasa şartlarını sağlamak olsa gerek.
Buna mukabil, İran devleti defalarca ABD ve İngiltere devletlerini Ortadoğu’daki çatışma ve
istikrarsızlığın nedeni olarak göstermiştir (bbc4).
http://www.sorgulamazamani.com/ adresinden 12.10.2016 16:47 tarihinde indirilmiştir

Benzer belgeler

PDF - Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu

PDF - Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu yayınlarının ortaya çıkmasıyla birlikte, kitle iletişim araçları, teknolojiyle birlikte yan yana hareket ederek, ivme kazanmıştır.

Detaylı